Türkiye Anayasasını Yeniden Düşünmek

Transkript

Türkiye Anayasasını Yeniden Düşünmek
RETHINK RAPOR 08 / OCAK 2013
750 First St., NE, Suite 1125
Washington, DC 20002
[email protected]
202.842.2026
www.rethinkinstitute.org
ERMENİSTAN-TÜRKİYE
YAKINLAŞMASINA
YENİ BİR BAKIŞ
YELENA OSİPOVA
FEVZİ BİLGİN
RETHINK RAPOR 08 / OCAK 2013
ERMENİSTAN – TÜRKİYE
YAKINLAŞMASINA YENİ BİR
BAKIŞ
YELENA OSİPOVA
FEVZİ BİLGİN
İngilizce Orijinalinden Çeviren
Bilal Hacıoğulları (Nisan 2013)
Rethink Institute, bağımsız, kar amacı gütmeyen,
tarafsız bir araştırma kuruluşu olup, amacı, geniş
anlamda barış ve adaletin sağlanması yolunda,
günümüz toplumlarının karşı karşıya kaldığı siyasal ve
kültürel sorunların daha iyi anlaşılmasına yardımcı
olmaktır. Rethink Institute, bu misyonunu, çatışma
çözümü, barış inşası, diyalog inşası ve eğitim alanında
mevcut kamu politikaları ve sivil insiyatifler üzerinde
araştırma yaparak gerçekleştirir. Bu amaca uygun
olarak, Rethink Institute, ciddi araştırma ve analizleri
teşvik eder, ziyaretçi bilim adamı programlarını
destekler ve atölye çalışmaları ve konferanslar
düzenler.
© Rethink Institute. Bütün hakları saklıdır
Rethink Institute
750 First St., NE, Suite 1125
Washington, DC 20002
Tel: 1.202.842.2026
[email protected]
Bu yayın aşağıdaki adresten ücretsiz indirilebilir:
www.rethinkinstitute.org
İÇİNDEKİLER
1
Özet
3
Meselenin Tanımı
4
Tarihlerin Rekabeti
7
Son Yakınlaşma Teşebbüsü ve Hüsran
9
Uzlaşmaya Yeni Bir Bakış: Çok Kademeli Bir Yaklaşım
13
Sonuç ve Öneriler
17
Yazarlar Hakkında
Ermenistan – Türkiye Yakınlaşmasına Yeni Bir Bakış
Özet
Bu çalışma, Türkiye ve Ermenistan arasındaki çok boyutlu anlaşmazlığa
ışık tutmakta ve iki ülke arasındaki yakınlaşma ve uzlaşma yolundaki en
önemli engelleri analiz etmektedir. En önemli sorun, Osmanlı Devleti
tarafından 1915’te Ermenilere karşı yapılan eylemlerin bir soykırım
olarak tanımlanıp tanımlanmayacağı meselesidir. Bu tarihsel tartışma,
bölgenin stratejik ve jeopolitik bağlamına da tesir etmektedir. Dağlık
Karabağ bölgesi üzerinde Ermenistan ve Azerbaycan arasında devam
eden gerginlik sayesinde Ermeni-Türk ilişkileri daha bir karmaşık hale
gelmiştir.
1915 olayları ile ilgili olarak, Ermenistan ve Türkiye birbiriyle çelişen
tezler ileri sürmektedirler. Ermeni tarafı I. Dünya Savaşı sırasında
Osmanlı Devleti tarafından Ermenlere soykırım uygulandığını iddia
ederken, Türk tarafı bu iddiayı reddetmekte, 1915 olaylarını I. Dünya
Savaşı kapsamında değerlendirip, bu çatışmanın Osmanlı Ermenilerine
ve Müslümanlara büyük bir maliyet getirdiğini iddia etmektedir. Bu
çalışma, bu tezlerin lehinde ve aleyhinde bir tartışmaya girmemekle
birlikte, her iki tarafın, tüm tarihsel hatıra ve acılara duyarlı olarak,
konuya ve günümüzdeki yansımalarına daha pragmatik biçimde
yaklaşmaları gerektiğinin önemini vurgulamaktadır.
Bu çalışma, 2009-2010 yıllarında Türkiye ve Ermenistan arasındaki
başarısızlığa uğrayan yakınlaşma görüşmeleri sırasında yaşanan
zorlukları göz önüne alarak, uzlaşma için çok kademeli bir yaklaşım
sunmaktadır. Uzlaşma çabaları kesinlikle jeopolitik dinamikleri ve
diasporanın çıkarlarını hesaba katmalı ve kamu ve sosyal medya
diplomasisinden istifade etmelidir. Bu çalışma, mevcut gerilim ve 1915
olaylarının yaklaşan yüzüncü yıldönümü ışığında—ki bunu bir fırsat
olarak görmektedir—tekrar bir uzlaşma girişimi ihtiyacını
vurgulamaktadır. Her iki devlet de diyalog inşası ve kendi toplumlarını
biraraya getirme konusunda önderlik etmeli ama bu adımlar sadece
devlet düzeyinde veya resmi girişimler ile sınırlı kalmamalıdır. Bundan
başka, her iki taraf, iyi niyetlerini ve uzlaşmaya istekli olduklarını
gösterecek etkin adımlar atabilirler. Sık ve uzun vadeli kültürelakademik değişim programları daha geniş kamu diplomasisi girişimleri
için zemin sağlayabilir; mevcut ortak proje ve girişimlerin çeşitliliğini
artırmak da uzlaşma sürecine toplumun daha geniş bir kesimini dahil
edebilir. Bu tür girişimlerin Avrupa ve Amerika Birleşik Devletleri'ndeki
Ermeni ve Türk diasporalarını içermesi zorunludur. Son olarak, belli bir
düzeyde Azeri halkını ve diasporasını da bu sürece dahil etmek
önemlidir. Türk-Ermeni anlaşmazlığının çok yönlülüğü kabul edildiğinde
uzlaşma ve çözüm yolunda daha uygulanabilir ve sürdürülebilir projeler
geliştirilebilir.
1
Yelena Osipova ve Fevzi Bilgin
2
Ermenistan – Türkiye Yakınlaşmasına Yeni Bir Bakış
Meselenin Tanımı
Türkiye ve Ermenistan arasındaki ilişkiler başından beri hep gergin
olmuştur. Türkiye, Aralık 1991'de Ermenistan Cumhuriyetinin
bağımsızlığını tanıyan ilk ülkeler arasında olmasına rağmen, 1993
yılında, Ermenistan ve Azerbaycan arasında Dağlık Karabağ bölgesi
konusunda savaş çıkmasıyla, Ermenistan’la olan hava ve kara sınırlarını
kapattı. İki ülke arasındaki sorunlar çok daha eskiye dayanmasına
rağmen güncelliğini korumakta ve bugün bile siyasi gerginliğe sebep
olmaktadır. En önemli mesele, 20. yüzyılın başlarında Osmanlı Devleti
tarafından Ermenilere karşı yapılan eylemlerin niteliği ve bunun bir
soykırım olarak tanımlanıp tanımlanmayacağı konusudur. Dağlık
Karabağ savaşı patlak verdiğinde ve Türkiye Azerbaycan’ın tarafını
tutunca, tarihsel mesele tartışmaların içinde kendine yeni bir yer edindi
ve Ermeni-Türk ilişkilerini daha da karmaşık bir hale getirdi. Ayrıca,
büyük jeopolitik resme bakıldığında bölge üzerinde Rusya ve NATO'nun
stratejik çıkarlarının çatıştığı ve bu çıkarlar için tarihsel hassasiyetleri ve
baskın söylemleri kullanarak değişik bakış açıları oluşturdukları
görülmektedir. Bunun ötesinde, bu gerginliklerin bir sonucu olarak,
Ermenistan, enerji zengini Hazar Havzası Avrupa pazarına bağlanırken
gittikçe dışarıda kalmaktadır.
Ermeni soykırımı meselesi çok hassastır ve bölgesel işbirliği ve güvenlik
için önemli bir engel oluşturmaktadır. Mesele, kimlik ve bununla ilişkili
tarihsel bellek hakkındadır ve böylece iki tarafın da siyasi algılarını
şekillendirip karşılıklı güven ve işbirliğini engellemektedir. Ermeniler
açısından, bu mesele, hem Ermenistan içinde ve hem de diasporada
“Ermeniliğe” karşı ötekinin çerçevesinin belirlenmesini sağlamaktadır.
Türkler ise Ermeni soykırımı iddialarını açık bir iftira ve kendi kimlik ve
imajlarının temellerine doğrudan bir saldırı olarak algılamaktadırlar.
Tarihlerin Rekabeti
1915 olaylarıyla ilgili görüşler son derece kutuplaşmış vaziyettedir ve
her iki tarafta da, daha ılımlı ve daha az düşmanlık besleyen sivil toplum
grupları ve bireyler bulunmasına rağmen, önemli ölçüde birbirinden
farklı ve düşmanca bir anlatım ve söylem olduğu görülmektedir.
3
Yelena Osipova ve Fevzi Bilgin
Ermeni Tezi1
Bir etnik grup olarak Ermeniler, bölgeyi hakimiyetleri altına alan farklı
imparatorlukların ve krallıkların hâkimiyetine girerek yüzyıllar boyunca
Ermeni Platosunda yaşadılar. Osmanlı İmparatorluğunun kurulması ve
genişlemesinden sonra, özellikle Orta ve Doğu Anadolu bölgelerinde
yoğunlaşmış birçok Ermeni, Osmanlının tebası haline geldi. 19. yüzyılın
sonlarına doğru, Osmanlı İmparatorluğu son yıllarını yaşarken, diğer
milliyetçi hareketlerden etkilen birçok Ermeni, özellikle Kürtlerin kendi
arazi ve köylerine artan tecavüzleri karşısında Sultan II. Abdülhamid’den
sosyo-politik reformlar talep etmeye başlayınca, ülke genelinde hükümet
güçleri tarafından vahşice ve gelişigüzel biçimde ezildi ve katledildi.
Kadınlar ve çocuklar da dahil olmak üzere çoğunluğunu masum sivil
halkın oluşturduğu ölü sayısı tahminen 300,000 civarındaydı. Ermeni
halkına karşı işlenen bu toplu vahşetin iki amacı vardı: (1) Ermenilere,
Batı’ya ve Osmanlı İmparatorluğu içindeki diğer gayrimüslim azınlıklara,
Sultan’ın artık Osmanlı topraklarına karşı dış mihrakların müdahalesine
müsamaha etmeyeceğini göstermek; ve (2) Ermenileri başarıya
ulaşabilecek bir siyasi örgütlenme veya silahlı eylem umudundan
vazgeçirmek.
1908-9 yılında Jön Türkler hareketi tarafında başarıyla kotarılan ve II.
Abdülhamid’in devrilmesiyle sonuçlanan devrim, başlangıçta daha fazla
özgürlük ve sivil reform umudu sağladı. Ancak, hareket içindeki birçok
gruptan biri olan aşırı milliyetçi İttihat ve Terakki Komitesi (İTK)
giderek gücünü ve etkisini pekiştirerek Ermeni sorununu bitirmeyi
öncelikli bir konu haline getirdiler. Bu özellikle, I. Balkan Savaşı’ndan
sonra Osmanlı İmparatorluğu’nun Sırbistan, Karadağ, Bulgaristan ve
Yunanistan’ daki topraklarını kaybetmesiyle daha acil bir mesele haline
geldi. İTK’yi yöneten üçlü – Enver, Talat ve Cemal Paşalar – özellikle de
Doğu Anadolu topraklarından yaşayan Ermenileri, Rusya'nın yakın
olması dolayısıyla sürekli müdahale edebileceği ve bunların taraf
değiştirip Ruslara katılabileceği ve bunun daha sonra bir işgale varacağı
ihtimaline dayanarak, Ermeni sorununu halletmek üzere çeşitli yollar
düşünmeye giriştiler.
Bu tez şu eserlerden derlenmiştir: Vahakn N. Dadrian, The History of the Armenian
Genocide: Ethnic Conflict from the Balkans to Anatolia to the Caucasus (New York:
Berghahn Books, 1995); Vahakn N. Dadrian Warrant for Genocide: Key Elements of TurkoArmenian Conflict (New Brunswick: Transaction Publishers, 1999); Richard G.
Hovannisian (ed), The Armenian Genocide: Cultural and Ethical Legacies (New Brunswick:
Transaction Publishers, 2007); Taner Akcam, A Shameful Act: The Armenian Genocide and
the Question of Turkish Responsibility (New York: Henry Hold and Company, 2006);
Vahakn N. Dadrian and Taner Akcam, Judgment at Istanbul: The Armenian Genocide Trials
(New York: Berghahn Books, 2011).
1
4
Ermenistan – Türkiye Yakınlaşmasına Yeni Bir Bakış
Birinci Dünya Savaşı'nın başlaması, özellikle de seferberliğin ve çeşitli
askeri kampanyaların başlamasıyla, işlenen vahşete büyük ölçüde zemin
hazırladı. 1915 yılı, Ermenilere karşı örgütlü ve sistematik bir şiddetin
başlangıcı oldu. Çok sayıda Ermeni memur ve aydın tutuklandı ve idam
edildi; birçok Ermeni yerleşimine baskınlar düzenlendi ve siviller Türk
ve Kürt silahlı güçleri tarafından gelişigüzel katledildi. Birçokları "bu
türlü eylemlerin İTK tarafından gizlice kabul bir soykırım programının
parçası" olduğunu ve asıl amacın yeni bir "Pan-Turan imparatorluğu"
kurulması için kendi topraklarını ve komşu ülkeleri Hıristiyanlardan
temizlemek olduğunu iddia etmektedir. Bu amaca yönelik olarak, İTK
devletin sınır illerinde yaşayan Ermeni nüfusunun, "kendi güvenlikleri"
için bir " iskan programı" bahanesiyle sürgün edilmesini emretti. Bu zor
dönemde, birçok Ermeninin malları müsadere edildi ve sürgün
edilenlerin birçoğu çölde belli bir yere yürümeye zorlandı, taciz edildi,
malları yağmalandı, açlıktan ölüme terk edildi ve yol boyunca öldürüldü.
Birçokları için Ermeni milleti bilerek ölüm yürüyüşüne maruz
bırakılmıştı. Bunun dışında, Osmanlı ordusunda silâh altına alınan birçok
Ermeni yakalanıp idam edilirken, Rusya Ermenistan’ına ve başka yerlere
kaçan mültecilere karşı da sürekli saldırılar yapıldı.
Rusya'da Bolşevik Devrimi ve 1918’de Brest-Litovsk Antlaşması'nın
imzalanmasından sonra, Rus kuvvetleri Doğu Anadolu ve Kafkasya da
Ermeni nüfusunu barındıran bölgeleri Türk kuvvetlerine bırakarak geri
çekildiler. Osmanlı hükümetindeki iç kargaşaya ve önde gelen askeri
figürlerden Mustafa Kemal Paşa’nın iktidar üçlüsünü emirleri altında
işlenen tüm toplu zulümleri için kınamasına rağmen, Anadolu'nun
genelinde, Kilikya’da (Güney Türkiye) ve Kafkasya’da sürekli şiddetin
yaşandığı bölgeler vardı. Dünya Savaşı'nın sona ermesi ve Müttefik
Kuvvetler tarafından Osmanlı İmparatorluğu'nu bölmek ve
sömürgeleştirmek amacıyla çeşitli antlaşmaların imzalanması bile birçok
Ermeninin, sürekli değişen sınırlar ve yeni Türk liderlerin uygulamaya
koyduğu çeşitli milliyetçi programlardan dolayı şiddet ve zorla tahliye
uygulamalarına maruz kalmasını engelleyemedi.
Ermeniler, sonuc itibariyle "20. yüzyılın ilk soykırımı" dedikleri bu
süreçte yaklaşık 1,5 milyon sivilin kasıtlı olarak öldürüldüğünü iddia
ediyorlar. Geride kalan sayısız yetim ve yüz binlerce kişi, Türkiye'ye
komşu yeni kurulan Avrupa sömürgelerinin yanı sıra Rusya, Avrupa ve
Amerika Birleşik Devletleri'ne kaçmak ve sığınmak zorunda kaldılar.
Birçok kısmı ise modern Türk toplumu içinde - zorla olsun ve olmasın –
asimile edildi ve bazıları seneler boyunca kendi kimliklerini gizlemek
zorunda kaldılar. Şimdi Ermeniler bu olayların dünya çapında soykırım
olarak tanınması için bastırıyorlar. 20. yüzyılın başlarında yaşanan bu
olayların 1948 yılında Birleşmiş Milletler Genel Kurulu tarafından kabul
edilen şu "soykırım" tanımı kapsamına girdiğini savunuyorlar:
"tamamen veya kısmen, ulusal, etnik, ırksal veya dinsel bir grubu yok
5
Yelena Osipova ve Fevzi Bilgin
etme niyetiyle yapılan eylemler.”2 Ermeniler, atalarının maruz kaldığını
söyledikleri bu uygulamadan dolayı ceza ve tazminat talep etmek
niyetiyle için bu argümanları dile getiriyorlar.
Türk Tezi3
Olayların Türk yorumu da benzer hassasiyet ve siyasi anlam
içermektedir ve sıklıkla Ermeni söyleminin tam aksini temsil etmektedir.
Türkiye, Ermenilerin dış aktörlerle işbirliği içinde Osmanlı yönetimine
karşı isyan ederek resmi görevlilerin yanı sıra masum sivil halka karşı da
mükerrer şiddet eylemleri yürüttüleri tezini ileri sürmektedir. Buna
göre, birçok Ermeni temsilcisi, toplum lideri ve aydının yanı sıra dini
önderler de Avrupalı güçler ve Rusya ile birlikte Osmanlı
İmparatorluğunu içerden çökertmek için çalıştılar. Fransızlar ve
İngilizler, Hıristiyan nüfus için daha fazla özgürlük ve imtiyazlar için
bastırıyor iken Ruslar fiilen Doğu Anadolu'da Ermenileri
silahlandırmakta, böylece her iki taraftan da Osmanlı'yı tehdit
etmekteydiler.
Bu durum Birinci Dünya Savaşı'nın patlak vermesinden sonra daha da
acil ve dayanılmaz bir hale geldi; zira, kendi azınlıklarından biri
tarafından organize ve iyi koordine edilmiş bir iç ayaklanmadan dolayı
imparatorluk çökme tehlikesiyle karşı karşıya gelmişti. Ermenilerin
Doğu Anadolu'da, özellikle de Van isyanında, onbinlerce Türk’ü
öldürdükten sonra Osmanlı hükümeti Ermeni cemaat liderlerine ve
Osmanlı Meclisinde bulunan Ermeni milletvekillerine "Ermeniler
Osmanlı Devletini arkadan vurmaya devam ederlerse” bu ayaklanmayı
ezmek için gerekli tüm tedbirleri alacaklarını bildirdiler. Ermenilerin bu
emre itaat etmemesi ve Müttefik Kuvvetlerin sınır boyunda hızlı
ilerleyişi karşısında, Osmanlı hükümetine bu bölgede yaşayan Ermenileri
taşımaktan başka bir seçenek bırakmadı. Dolayısıyla bu uygulama
Osmanlı devletinin güvenliği için meşru ve gerekli bir uygulamaydı. Bazı
Ermeniler bu süreç içerisinde mağdur olup hayatını kaybetti, bununla
birlikte, bu olayların “hem Osmanlı Ermenileri ve hem de Müslümanlar
için çok büyük bir insan kaybıyla son bulan ve şiddete dayalı bir
Convention on the Prevention and Punishment of the Crime of Genocide, BM tarafından 9
Aralık 1948’de kabul edilmiştir [Şu linkte mevcuttur:
http://www.hrweb.org/legal/genocide.html].
3 Bu tez şu eserlerden derlenmiştir: Kamuran Gurun, The Armenian File: The Myth of
Innocence Exposed (Istanbul: Rustem and Brother, 2001); Guenter Lewy, The Armenian
Massacres in Ottoman Turkey : A Disputed Genocide (Salt Lake City: University of Utah
Press, 2005); Justin McCarthy, The Armenian Rebellion at Van (Salt Lake City: University
of Utah Press, 2006); Justin McCarthy, Death and Exile: The Ethnic Cleansing of Ottoman
Muslims, 1821-1922 (Princeton N.J.:Darwin Press, 1996); Hikmet Ozdemir, The Ottoman
Army 1914 - 1918: Disease and Death on the Battlefield (Salt Lake City: University of Utah
Press, 2008).
2
6
Ermenistan – Türkiye Yakınlaşmasına Yeni Bir Bakış
ayrılıkçılık hareketi” bağlamında değerlendirilmesi gerekir. Ermeni
toplumunu sistematik olarak imha etme gibi gizli bir niyet kesinlikle
yoktu.
Ermeni tarafının iddia ettiği toplam ölü sayısı da sorunludur. Resmi
demografik ve nüfus sayımı verileri de, aslında, 1,5 milyon Ermeninin
öldürülmesinin mümkün olamayacağını göstermektedir, zira Osmanlı
topraklarında yaşayan Ermenilerin toplamı bu sayıdan daha düşüktü.
Türk tarihçileri Birinci Dünya Savaşı sırasında ölen Ermenilerin
sayısının yaklaşık 400.000 civarında olduğunu, savaş sırasında Türk sivil
kayıplarının miktarının ise 1 milyondan fazla olduğunu
savunmaktadırlar. Dahası, Ermeni ASALA militan örgütü en sonuncusu
1994 yılında olmak üzere, 42 diplomata süikast düzenlemiş, çeşitli Türk
diplomatik temsilciliklerine yönelik silahlı ve bombalı saldırılarla terör
faaliyetlerinde bulunmuştur.
Sonuç olarak Ermeniler, tarihin seçilmiş ve çarpıtılmış bir versiyonunu
bir çeşit propaganda aracı olarak sunmaktadır. Böylelikle hem kendi
kimliklerini meşrulaştırmakta hem de tazminat ve toprak kazancı elde
etmeyi ummaktadırlar. Birçok Ermeni diaspora grubu da Türkiye'ye
baskı uygulayarak Batılı müttefikleri ile olan ilişkisini zedelemeyi arzu
etmektedir.
Son Yakınlaşma Teşebbüsü ve Hüsran
15 yıllık aradan sonra, 2007 yılından başlayarak Türkiye ve Ermenistan
arasında bir hareketlilik başladı. İki devletin yakınlaşmasına yol açan
birçok faktör vardı. Birincisi ve en önemlisi, Adalet ve Kalkınma
Partisi’nin (AKP) 2002’de iktidara gelmesi ile Türkiye'nin komşularına
karşı tutumu temelden değişmesiydi. AKP yönetimi Ermenistan da dahil
olmak üzere Türkiye'nin bölgeden kendini tecrit politikasını değiştirme
sözü verdi. İkincisi ise bir zamanlar hayal olarak görülen Azerbaycan ve
Türkiye arasındaki Bakü-Tiflis-Ceyhan petrol boru hattının 2006 yılında
petrol pompalamaya başlamasıdır. Bu gelişme ve bunun doğurduğu
jeopolitik tecrit duygusu, Erivan'da yeni girişimleri sıcak karşılayacak
siyasi bir havanın oluşmasına yol açtı. Üçüncü olarak, 19 Ocak 2007
tarihinde tanınmış Türk-Ermeni gazeteci ve yazar Hrant Dink'in
öldürülmesi, Türk halkında büyük bir tepkiye yol açtı ve bu durum
zamanla Ermenistan aleyhindeki söylemlerin yumuşamasına yardımcı
oldu.
Devletler seviyesinde yakınlaşmanın ilk girişimi Şubat 2008'de
cumhurbaşkanı seçilen Serj Sarkisyan’ı tebrik eden Türkiye Cumhuriyeti
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül tarafından yapıldı. Daha sonra Gül,
Sarkisyan'ın daveti üzerine, Türk ve Ermeni milli takımları arasındaki
7
Yelena Osipova ve Fevzi Bilgin
bir futbol maçını izlemek için Ermenistan'ı ziyaret etti. Bu arada, Türkiye
ve Ermenistan Mayıs ve Temmuz aylarında Bern'de bir dizi gizli toplantı
da biraraya geldiler. Gül'ün ziyaretinden sonra, resmi heyetler daha
sıklıkla toplantı yapmaya başladılar. 2009 yılının Nisan ayında, yoğun
diplomatik görüşmeler sonrasında, Ankara ve Erivan, ikili ilişkileri
normalleştirmek üzere bir yol haritası üzerinde anlaşma sağladılar. 31
Ağustos 2009 tarihinde, Ermeni ve Türk Dışişleri Bakanlıkları
Diplomatik İlişkilerin Kurulması ve Ermenistan ve Türkiye arasındaki
İlişkilerin Geliştirilmesi başlığını taşıyan protokolleri yayınladılar.
Protokollerde diplomatik ilişkilerin kurulması, sınırların açılması ve iki
ülke arasındaki tüm sorunlara çözüm getirmek için hükümetler arası bir
komisyonun kurulması öngörüldü. 4
Her iki devletin de bitmek bilmeyen çabalarına ve 10 Ekim 2009
tarihinde Zürih’te Türk ve Ermeni Dışişleri Bakanları tarafından
protokollerin törenle imzalanmasına rağmen her iki ülkede de siyasi
dalga hızla yakınlaşma aleyhine döndü. Türk ve Ermeni milliyetçileri
protokollerden hiç hoşlanmadılar. Ermeni diasporası ve Ermenistan'daki
muhalefet Ermeni Devletine protokollerden vazgeçmesi için baskı
yapmaya başladılar. Azerbaycan hükümeti, Türkiye'nin Karabağ
sorununu ele almadan Ermenistan ile uzlaşma girişimini sert bir şekilde
eleştirdi ve Türkiye ile enerji ve ticaret anlaşmalarını tekrar gözden
geçirme niyetini açıkladı. Azerbaycan tarafı, özellikle Cumhurbaşkanları
Gül ve Sarkisyan arasındaki sempati ifadelerinden derinden rahatsız
oldu. 2010 Ocak ayında, Ermenistan Anayasa Mahkemesi'nin
protokolleri anayasaya aykırı ilan etmesi5 kaçınılmaz sonucu hızlandırdı.
Bu engellere rağmen, taraflar, Ermenistan’in Nisan 2010'da
protokollerin onaylanması sürecini askıya aldığını duyurduğu tarihe
kadar görüşmeye devam etti.
Ermenistan’in süreci durdurmasının nedeni, Türk üst düzey yetkililer
tarafından dile getirilen ön koşullardı. Zira, protokoller önkoşul kabul
etmiyordu. Türk tarafı da aynı biçimde Ermenistan’ı görüşmelerde
önkoşul ileri sürmekle suçladı. Türkiye için önkoşul, Ermenistan ve
Azerbaycan arasındaki Dağlık Karabağ sorununun çözümü konusunda
ilerleme kaydedilmesi gereğiydi. Ermenistan ise bu sorunu Türkiye ile
olan yakınlaşma sürecinden ayrı olarak görme eğilimindeydi.
Ermenistan için önkoşul ise, Ermeni Mahkemesi tarafından ileri
sürüldüğü gibi, 1915 olaylarının soykırım olarak tanınması gereğiydi.
4Protokollerin
tam metnini görmek için:
http://www.turkishweekly.net/news/88032/full-text-of-the-protocols-signed-byturkey-and-armenia.html.
5 Ermeni Bağımsızlık Deklarasyonu "Osmanlı Türkiyesinde ve Batı Ermenistan'da
gerçekleştirilen 1915 soykırımının uluslararası düzeyde tanınması"nı öngörmektedir.
[Kararın tam metni şu linkte mevcuttur:
http://concourt.am/english/decisions/common/pdf/850.pdf].
8
Ermenistan – Türkiye Yakınlaşmasına Yeni Bir Bakış
Dolayısıyla yakınlaşma süreci kısa kesildi, fakat tamamen terk edilmedi Ermenistan sadece onay sürecini askıya aldığını, Türkiye ise sürece bağlı
olduğunu açıkladı. Ancak sorun, büyük ölçüde Azerbaycan'ın ısrarcı
politikası sayesinde, Dağlık Karabağ sorununa bağlanarak daha da
karmaşık bir hale geldi.
Uzlaşmaya Yeni Bir Bakış: Çok Kademeli Bir
Yaklaşım
Mevcut mesele karmaşık bir meseledir; dolayısıyla, bunu etkin biçimde
çözmeye yönelik her türlü girişim, hem bütüncül bir nitelik taşımalı, hem
de Ermenistan ile Türkiye arasındaki normalleşme konusunun değişik
seviyelerine uygun yöntemler içermelidir.
Jeopolitik Dinamikler
Jeopolitik düzeyde, NATO/Türkiye-Rusya ilişkilerinin yanı sıra,
Azerbaycan ve Türkiye arasındaki petrol ve dogal gaz boru hatlarının6
Rus petrol ve gazına küçük de olsa önemli bir alternatif olmasının ortaya
çıkardığı gerilimin süreci etkileme olasılığı vardır. Rusya'nın Türkiye ve
NATO ile büyük Orta Doğu üzerindeki tarihsel ve mevcut rekabeti ve
Türkiye’nin Kafkaslar ve Orta Asya'daki Müslüman ve Türk dünyasında
artan etkisi hakkındaki endişeleri ışığında, Rusyanın uzlaşma sürecini
teşvik etmesi çıkarına uygun olmadığı gibi özellikle de Arap Baharı ve
Suriye iç savaşından sonra ihtimal dahilinde de değildir. 7 Rusya
açısından, askeri, enerji ve ekonomik ihtiyaçlarının büyük bir kısmı için
Rusya'ya bağlı durumdaki Ermenistanı güçlü bir şekilde etki alanı içinde
tutmak, Rusya'nın bölgede bir askeri varlığının olmasını garanti
etmektedir. 8 Benzer şekilde – tartışmasız, normalleşme sürecinde büyük
bir engel teşkil eden –Dağlık Karabağ sorununun çözümü hem yerel ve
hem de daha geniş bir jeopolitik sorun olarak görülebilir ki bu da sürecin
başarısı için sadece doğrudan müdahil olan aktörlerin değil, aynı
Michael J. G. Cain, Rovshan Ibrahimov, and Fevzi Bilgin, Linking the Caspian to Europe:
Repercussions of the Trans-Anatolian Pipeline. (Washington DC: Rethink Institute, 2012)
[Tam metin şu linkte mevcuttur:
http://www.rethinkinstitute.org/index.php/publications/2012-11-12-22-11-05/88linking-the-caspian-to-europe-repercussions-of-the-trans-anatolian-pipeline].
7 Rusya'nın pozisyonuna dair eleştirel bir yaklaşım için bkz. Efgan Niftiyev, “Why Did
Russia Support Turkish-Armenian Rapprochement?” The Washington Review of Turkish
& Eurasian Affairs. (June 2010) [Şu linkte mevcuttur:
http://www.thewashingtonreview.org/articles/turkisharmenian-rapprochement.html]
8 Aris Ghazinyan, “On Stand-by: Russia increases military presence in the region, doubles
contract personnel of base in Gyumri.” Armenia Now (January 22, 2012) [Şu linkte
mevcuttur:
http://armenianow.com/commentary/analysis/38890/armenia_gyumri_russian_militar
y_base].
6
9
Yelena Osipova ve Fevzi Bilgin
zamanda çatışmanın çözümüne aracılık eden büyük güçlerin de sıkı bir
taahhütte bulunmaları gerektirir. Genel olarak, bu bölgede Amerika
Birleşik Devletleri, Avrupa ve NATO’nun, askeri, ekonomik ve enerji
alanında önemli çıkarları ve ilişkileri mevcuttur; dolayısıyla istikrarın
artması ve yerel aktörlerin yakınlaşması bu ülkelere de fayda
sağlayacaktır.
Diasporanın çıkarları
Uluslararası devlet dışı aktör düzeyinde, çeşitli diaspora çıkar ve lobi
gruplarının rolü hafife alınmamalı ve küçümsenmemelidir. Özellikle
Amerika Birleşik Devletleri ve Avrupa’da odaklanmış bu gruplar, yoğun
bir rekabet içinde bulunmakta ve kendi milli çıkarları ışığında karar
mekanizmaları ve kanun koyucular üzerinde baskı yapmaktadır.
Amerika Birleşik Devletleri ve Avrupa'da Ermeni diasporasına ait cok iyi
örgütlenmiş lobi grupları ve toplumsal örgütler, Ermenistan ve Türkiye
arasında
halihazırda
karmaşık
ilişkileri
etkilemekte
ve
şekillendirmektedir. Türk grupları da Ermeni grupları tarafından dile
getirilen soykırım iddialarını hedef alan karşı kampanyalarda giderek
daha iddialı hale geliyorlar. Türkiye'nin son on yılda ekonomik ve
bölgesel güç olarak ortaya çıkması Batı başkentlerinde Türk
diasporasının profilininin yükselmesine ve dolayısıyla Türk tezine
önemli ölçüde destek oldu. Benzer şekilde, Azerbaycan da, Ankara'nın
ötesinde, bölgesel ve uluslararası konularda kendi çıkarlarını ve
görüşlerinin daha iyi temsil edilmesini sağlamak amacıyla bütün büyük
Avrupa başkentleri yanı sıra Washington’ da da artan bir lobi faaliyetine
girişmiş durumdadır.
Kamu Diplomasisinin Vadettikleri
2009-2010 yakınlaşmasında gözlemlendiği gibi salt resmi müzakere ve
görüşmeler kendiliğinden bir çözüm sunmuyor. Her iki tarafta da
milliyetçi kesimler tarafindan kuvvetli bir tepki vardı. Bu nedenle, sivil
toplum ve toplum liderlerini biraraya getirmenin yanı sıra geniş halk
kitleleri arasındaki bağların güçlendirilmesine katkıda bulunacak
gayriresmi (track-two) diplomasi ve kamu diplomasisinin de bu
yaklaşıma eşlik etmesi gereklidir. Önde gelen bir akademisyen
tarafından önerildiği üzere “Sivil toplumun hedefleri, bir barış zemini
olusturmaya
katkıda
bulunacak
yapı
taşlarını
sağlayacak,
tanıma,“diğer”ini anlama ve uzlaşma ve “adacıkları” olusturmak
amacına yönelik müşterek çalışmaları teşvik edip, tarihi çarpıtmalar ve
efsanelerle yüzleşmektir.9 En düşük seviyede – aynı zamanda en geniş ve
Elazar Barkan, “Reconciliation Beyond Subjective Histories: Comments on Historians
and Conflict Resolution,” in Hranush Kharatyan-Araqelyan and Leyla Neyzi (eds)
Prospects for Reconciliation: Theory and Practice, Proceedings of the International
9
10
Ermenistan – Türkiye Yakınlaşmasına Yeni Bir Bakış
en temel seviye olan – kamu diplomasisi ilkeleri iki halkın biraraya
gelmesinin çerçevesini belirlemenin yanı sıra aralarında temas
olusmasına yardımcı olabilir. Kamu diplomasisi çeşitli şekillerde
kavramsallaştırılabilir, ama özünde, bir devletin belirli dış politika
hedefleri peşinde yabancı bir halkla iletişimi anlamına gelmektedir.
Propagandadan farklı olarak, kamu diplomasinin sağladığı bilgi yanlış
veya yanıltmak için değil iletişim kurmak için sağlanmaktadır ve iletişim
akışı tek yönlü, yukarıdan aşağıya değil, karşılıklıdır. 10 Kamu
diplomasisi, daha önce çatışma/savaş çözümünde kullanılmıştır ve
Balkanlar’dan Orta Doğu’ya, Afrika ve Güney Asya’ daki değişik sorunlar
için kullanılan bir araç olarak önem kazanmaktadır. 11 Ermeni-Türk
ilişkilerinin iyileştirilmesinde kullanılabilecek farklı kamu diplomasisi
yaklaşımları bulunmaktadır. Bunlar, kesinlikle gayrıresmi diplomasiden
ayırt edilmelidir çünkü bu - benzer amaçlara hizmet etmesine rağmen –
bir çatışmada iki taraftan da çeşitli toplum liderlerini bir araya
getirmeye odaklanlanırken, kamu diplomasisi ise toplumun daha geniş
bir kısmını biraraya getirmeyi hedefler. Bu mesele hakkinda düşünürken
birkaç teorik yapı yararlı olabilir.
Geoffrey Cowan ve Amelia Arsenault tarafından tartışılan işbirliği modeli,
"ortak bir projeyi tamamlamak ya da ortak bir hedefe ulaşmak için farklı
ülkelerin vatandaşları tarafından ortak bir çabayla oluşturulan girişimler
ve toplumsal kampanyalar" anlamına gelmektedir. 12 Çoğunlukla
araştırmaya dayalı olan bu model birbiriyle bağlantısız veya siyasi
olmayan bir proje üzerinde birlikte çalışmanın beraberinde güven ve
anlayış getirdiğini, bunun neticesinde de toplumsal ve siyasi
farklılıkların ortadan kaldırılmasına ve gerginliklerin hafiflemesine
yardımcı olduğunu ileri sürmektedir. Oluşan güven ve iyi niyet daha
sonra hassas konularda daha sivil ve açık bir diyalog için bir başlangıç
noktası olarak hizmet verebilir ki bu da "öteki" nin imajini daha bir
insanileştirmeye ve çok daha kolay empati ve ilişki kurmaya yardımcı
Workshop, Yerevan, 27 November 2010 (Bonn, Germany: dvv international), s. 19 [şu
linkte mevcuttur:
http://www.speakingtooneanother.org/assets/uploaded/ProspectsforRecon.EN.pdf2011.07.13.pdf].
10 Bkz. Joseph J. Popiolkowski and Nicholas J. Cull (eds), Public Diplomacy, Cultural
Interventions & the Peace Process in Northern Ireland: Track Two to Peace? (Los Angeles:
USC Center on Public Diplomacy at the Annenberg School & Figuera Press, 2009). [şu
linkte mevcuttur:
http://uscpublicdiplomacy.org/media/Track%20Two%20to%20Peace%20FINAL.pdf].
11 Bkz: Colin Irwin, Israel and Palestine: Public Opinion, Public Diplomacy and Peace
Making (Liverpool: Institute of Irish Studies, University of Liverpool, 2009) [şu linkte
mevcuttur:
http://www.onevoicemovement.org/programs/documents/OneVoiceIrwinReport.pdf].
12 Geoffrey Cowan and Amelia Arsenault (2008), “Moving from Monologue to Dialogue to
Collaboration: The Three Layers of Public Diplomacy.” The ANNALS of the American
Academy of Political and Social Science, 616, s. 10-30.
11
Yelena Osipova ve Fevzi Bilgin
olur.
Rhonda Zaharna tarafından geliştirilen ilişkisel çerçeve, topluluklar
arasında uyum ve bütünlük kurmayı vurgulayan "ritüel" iletişim
anlayışına dayanmaktadır. 13 Bu model, sürdürülebilir ve uzun ömürlü,
karşılıklı güvene dayalı ilişkiler kurmak için ortak noktaları ve karşılıklı
çıkarları tespitine önem vermektedir. İlişkisel kamu diplomasisi, diğer
ülkenin kültürünü, insanlarını ve onların ihtiyaçlarını anlamak için ortak
bir davayı konu eden sorunlara ve konulara eğilir. 14 Buna bağlı olarak isterse belirli mesajlar veya tutumlar olsun – kontrol ve dayatmadan
kaçınıp, eşgüdümü, karşılıklı ilişkileri ve konuyla ilgili kesimlerin etkin
katılımını teşvik eder. Medya, sadece bilgi yayma amaçlı değil, aynı
zamanda karşılıklı ilişki için yerel ve güvenilir bir platform sağlayan bir
aktör olarak değerlendirilir. "Bu bağlamda, kamu diplomasisi
(dağıtılacak maddeleri üreten) bir sonuç tan daha çok (bağlantılar
geliştiren ve eylemleri koordine eden) bir sürectir. 15
Sosyal Medya Diplomasinin Vaadettikleri
Sosyal medya diplomasisi, çatışma halindeki iki toplumun istekli
üyelerinin doğrudan, insandan insana iletişime geçmek – sanal olsa bileve böylece aksi takdirde bu teması engelleyebilecek fiziksel, siyasal ve
mali engellerin üstesinden gelmek amacıyla yeni medya platformlarının
oluşturulması ve devam ettirilmesi anlamına gelir. Günümüz medyası
doğası gereği interaktif ve sosyal olduğu için, bu aracı kullanmak
ilişkileri kolaylaştırmakta, karşılıklılık duygusunu geliştirmeye yardımcı
olmakta ve düşük maliyetli fakat cok getirisi yüksek, üretken bir
diyaloğun yer aldığı bir ilişkinin ortaya çıkmasını sağlamaktadır. Daha da
önemlisi, kendi ağ tabanlı niteliğinden dolayi bilginin geleneksel
medyadan çok daha hızlı ve daha etkili yayılmasını sağlar. Bilgi yayma
ağı ve güven oluşturucu ajanslar olarak hizmet veren güvenilir kaynaklar
tarafından iletiliyor olması sosyal medya aracılığıyla alınan bilgilerin,
daha güvenilir ve inandırıcı olarak algılanmasını sağlamaktadır. Ayrıca,
sosyal medya diplomasisi gerçek zamanlı iletişimi içerir ki bu anında
yanlış anlamalara açıklık getiren, özgür bir ortam sağlayan ve
katılımcıların kendi tartışma konusunu seçme ve sadece tartışmaya
R.S. Zaharna, “Mapping out a Spectrum of Public Diplomacy Initiatives: Information
and Relational Communication Frameworks,” in Routledge Handbook of Public
Diplomacy, Nancy Snow and Philip M. Taylor Eds. (New York and Abingdon: Routledge,
2009), s. 86-100. Ayrıca bkz. R.S. Zaharna. Battles to Bridges: U.S. Strategic
Communication and Public Diplomacy after 9/11 (New York and London: Palgrave
Macmillan, 2010), s. 146-153.
14 Zaharna, “Mapping out a Spectrum of Public Diplomacy Initiatives: Information and
Relational Communication Frameworks,” s. 91.
15 Age, s. 92.
13
12
Ermenistan – Türkiye Yakınlaşmasına Yeni Bir Bakış
odaklanmalarına yardım eder. 16 Dolayısıyla, ilişki kurmak icin kendi
yollarını kendileri tanımlayabilirler ve bu ilişkinin doğası olarak, her ne
pahasına olursa olsun diyaloga karşı olan çıkar grupları ve siyasi güçler
tarafından bastırılılan söylem ve anlatıları atlamış olurlar.
Bu uygulamalar yaratıcı bir kamu diplomasisi yaklaşım ve girişimlerine
zemin teşkil edebilecek birkaç çerçeveden bazılarıdır. Yıllardır, her iki
halk da birbirlerini “öteki” (bazen de “ötekiler”) olarak gören bir kimlik
anlayışı içerisinde geliştirmişlerdir. "Öteki" tarafından geçmişte işlenen
saldırgan ve düşmanca davranışlarin farklı ve acı hatırası kimlik imajinin
inşası ve modern kimlik grubunu tanımlayan normlar, değerler ve
gerçeklerin tanımı için temel dayanaklardan biri olarak hizmet eder.
Ayrica bu, kimlik gruplarının üyeleri tarafından kabul edilen dünya
görüşlerinin seçici ve önyargılı biçimde belirlenmesine ve
şekillenmesine yol açar. Bu genellikle seçici algı olarak adlandırılır:
alternatif bir görünüme veya yeni bilgilere maruz kaldığı zaman bile,
insanlar bilişsel-uyumsuzluktan kaçınırlar, halbuki bu insanların mevcut
dünya görüşlerine uygun bilgileri sadece bu parçalarını filtre ederek
oluşturduğu, veya bunu işleyerek onların önceden varolan şüphelerini
ve önyargılarıni doğrular. Daha basit ifadeyle, bu iki grup arasında güven
ve güvenilirlik eksikliğine karşılık gelebilir. Bu şartlar göz önüne
alındığında, herhangi bir tarafın üstleneceği yeni bir girişim, ister geniş
anlamda kamu isterse diğer uluslararası toplum hedeflenmiş olsun, açığa
vurulmamış niyetler içeren ve aldatmak için gizli amaçlar taşıyan
propaganda amaçlı eylemler olarak görülecektir. Kamu diplomasisi ve
insandan insana iletişimin yeni alternatif yaklaşımları bu engelin ötesine
ve daha açık bir ortam kurarak birbirlerine düşman olmayan ve birbirini
dışlamayan kimliklerin ve dünya görüşlerinin kurulmasına yardım eder.
Sonuç ve Öneriler
Uzlaşmanın gereği: Türk-Ermeni yakınlaşmasını iki büyük sorun
bekliyor: birincisi tarihi yönü olan ve bu bağlamda Ermenilerin I. Dünya
Savaşı sırasında soykırım olarak düşündükleri ama bu şekilde
tanınmayan olaylar, ikincisi ise günümüzde devam eden Azerbaycan ve
Ermenistan arasındaki Dağlık Karabağ meselesinden doğan toprak
anlaşmazlığıdır. Sınırların kapalı olması, bölgedeki değişik aktörlerin
ekonomik ve jeopolitik çıkarları şekillenirken, her iki tarafın - ama
özellikle Ermenistan’ın – zarara uğramasına neden olmaktadır. Bu
süreçlere katılmak ve bunları etkileyebilmek için, hem Ermenistan hem
de Türkiye, aralarındaki ihtilafı çözmeleri veya en azından diplomatik
ilişkilerin tesis edilebileceği bir noktaya ilişkileri ulaşmaları gerekir.
İlgili bir tartışma için bkz: Sean Aday vd. Blogs and Bullets: New Media in Contentious
Politics, Peaceworks, 65 (Washington DC: United States Institute of Peace, 2010 [şu linkte
mevcuttur: http://www.usip.org/files/resources/pw65.pdf].
16
13
Yelena Osipova ve Fevzi Bilgin
İhtilafın uzamasında - kendi kontrolleri dışındaki – bazı aktörlerin ve
buna bağlı süreçlerin çıkarları (belirgin olmasa da) söz konusudur. İşte
bundan dolayı, her iki tarafın kendi aralarında bütün zorluklara rağmen
ulaşılabilecekleri bir çözüm elde etmek için bir an önce adım atmaları ve
girişimi hızlandırmaları önem arzetmektedir.
Bir fırsat olarak 2015: Uzlaşmanın önemi özellikle Ermenilerin mağdur
ve kayıpları anmak üzere hazırlandığı 1915 olaylarınin yüzüncü
yıldönümünün hızla yaklaşmasıyla daha bir önem kazanmaktadır.
Türkiye’de diyaloğa daha açık bir hükümetin bulunması ve
Ermenistan’ın bölgedeki büyük jeopolitik oyunlar arasında eziliyor
olması, bu yaklaşan yüzüncü yıldönümü bir siyasi açılım bulmak,
müzakere masasına geri dönmek, sivil toplum desteği oluşturmak ve iki
tarafta da bireysel olarak uzlaşma yönünde ciddi önlemler alması için
paha biçilmez bir fırsat sağlamaktadır.
Temel bir unsur olarak halkların katılımı: Başarısız 2009-2010
yakınlaşmasının da kesin olarak gösterdigi gibi, her iki tarafta da halkın
sürece katılımı kesinlikle vazgeçilmezdir. Halkın katılımı olmadan
yukarıdan dayatılan herhangi bir çözüm yoğun muhalefetle
karşılaşacağından muhtemelen nihai başarısızlığa mahkumdur. Bu,
sürecte devletin rolünun önemli olmadığını söylemek değildir, ancak
önceden kararlar alıp daha sonra kamuoyuna açıklanmak yerine, her iki
devletin de doğrudan ya da dolaylı olarak, toplumlararası diyalog kurma
ve toplumları biraraya getirmek için öncülük etmeleri gereğini ifade
etmektedir. Bu konuda köklü ve üzerinde çalışılmış kamu diplomasisi
yaklaşımları yardımcı olabilir. Uluslararası toplum temsilcileri - özellikle
sivil aktörler, bağımsız ve tarafsız gruplar - bu girişimleri canlandırmak
ve tartışmayı çatışmadan ortak çıkarlara ve karşılıklı anlayışa doğru
yöneltmek amacına yönelik bir platform sağlamak, hem de bilgi ve beceri
sağlamak suretiyle sürece önemli katkılarda bulunabilirler.
Anlaşma için ileriye yönelik adımlar: Her iki tarafın atacağı etkin
adımlar iyi niyet ve uzlaşmaya varmak için iki tarafın da istekli olduğunu
gösterir ki bu da uzun ve zorlu bir süreç olan ortak bir gelecek inşası
için ilk adımı oluşturur. 2015 yaklaşırken, iki ülkenin hükümetleri
uzlaşmanın gerçeklestiğini görmek istediklerine işaret eden ifadelerde
bulunuyorlar. Türkiye Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu “Adil
Hafıza”dan 17 söz etmeye başladı bile. Ermenilerin 1915 olaylarının
açıktan soykırım olarak tanınmadığı bir noktaya gelmeleri zor olmasına
Aris Ghazinyan, “Redefined “Diaspora” or “Just Memory” Strategy: Turkey’s new
perspective on the Armenian Genocide.” Armenia Now (19 July 2012) [şu linkte
mevcuttur:
http://armenianow.com/news/39435/armenian_genocide_ottoman_turkey_davutoglu_r
edefines_diaspora].
17
14
Ermenistan – Türkiye Yakınlaşmasına Yeni Bir Bakış
rağmen, resmi ve samimi olarak Türk hükümeti tarafından acılarının
tanınması ciddi bu iyi niyet gösterisi olarak algılanabilir. Diğer taraftan
Ermeniler toprakların "iade" olunmayacağını ve resmi belgelerin ve
sigorta evraklarının yokluğunda tazminat ödenmeyeceğini kabul etmek
zorundalar. Sonuçta, uzlaşma her iki tarafında anlaşmaya dair ileriye
yönelik adımlar atması demektir.
Akademik ve mesleki değişimler: Daha geniş bir kamu diplomasisi
girişimleri için sivil toplum liderleri ve medya çalışanlarının da daha
aktif oldukları yoğun kültürel ve uzun dönemli akademik değişim
programları ile bir zemin oluşturulabilir. İlişkiselliğin oluşması - iki
tarafın da ortak birçok seyi olduğunu vurgulaması- ve belki de iyi niyet
bu sürecin en önemli temel taşıdır. Tarihsel acının tanınması ve
kabulünün yanı sıra ortak kültürel ögelerin ortaya konması şüphelerin
izalesi açısından önemli bir rol oynayacaktır. Öteki"nin kültür ve
toplumunun icine girmek, digeri tarafından takinilan tutum ve kimlige
dair elde edilen birçok seyi anlamaya, anlaşma noktalarınin ve farklılıgin
kavramsallaştırılması ve dogrulanmasindan sonra tarihsel olarak "öteki"
ni kötülemek yerine buna yardımcı olabilir. Öğrenciler, gazeteciler, sivil
toplum aktivistleri, bunun yanı sıra genç orta düzey memurlar bu tür
programlar için öncelikli hedef gruplar olabilirler.
Sosyal Medyanın Önemi: Bir kez bu ilk temas noktaları insanlar
arasında kurulduğunda, değişim programlarının katılımcıları kendi
ülkelerine döndükten sonra bunlar online olarak genişletilebilir ve
uzatılabilir. "Güven kaynaklı" bu genişleme ve takviye, sırayla, toplumun
daha geniş tabanında olumsuz tutumları değiştirir, basın raporlarına
daha olumlu ve daha az önyargılı katkılar sunar. Daha da önemlisi, sosyal
medya, iletişim kurmak ve sürdürmek isteyen kişiler için platformlar
sağlayabilir ve bu kişiler bu şekilde kendi sosyal ağlarıyla pozitif ve
değişen tutumları süreç boyunca yayabilirler.
Ortak projeler / girişimler: Halihazirda sınırın her iki tarafındaki sivil
toplum aktivistleri ve gazeteciler arasında yürütülen birçok önemli ortak
proje zaten başlamış ve devam etmektedir; ancak, bu tür projelerin sayı
ve kapsamı çatışma devam ettiği ve böyle bir algı olduğu sürece hiçbir
zaman yeterli değildir. Bu nedenle, uluslararası ve ilgili ülkelerdeki
aktörler, geçmişte uygulanan programları gözden geçirip, insanları bir
araya getirecek yaratıcı yeniliklerle dolu yeni programlar inşa
edebilirler. Örneğin arkeolojik keşif, tarihi eserlerin restorasyonu,
tiyatro/performans ve diğer sanatsal ve kültürel grup projeleri, fotoğraf
sergileri ya da dostane spor müsabakaları gibi projeler yapilabilir fakat
sadece bunlarla sınırlı tutmamak gerekir. Bu tür projeler sadece
doğrudan katılanları değil, aynı zamanda ebeveyn, arkadaş ve yakın
çevre gibi ikinci ve üçüncü "şahısları da", sadece gözlemci olsalar bile,
kaçınılmaz olarak projeye dahil edecektir.
15
Yelena Osipova ve Fevzi Bilgin
Diasporanın Katılımı: Bu girişimler ve projeler Türk ve Ermeni
diasporasını da dahil etmelidir, zira bu grupların kaygıları çok daha acil,
birbirlerine karşı algıları daha düşmanca, sorunlar çok daha hassastır ve
içinde bulundukları toplumsal ortam uzlaşma için herhangi bir teşvik
edici sebep ortaya koymamaktadır. Diaspora üyelerini değişim ve ortak
projelere davet etmek sadece bu grupların birbirlerini daha iyi anlayıp
daha az hasmane bir iletişim kurmalarını sağlamakla kalmayacak, aynı
zamanda, kendi “anayurt”larındaki emsallerini de daha iyi anlamalarını
sağlyacaktır.
Azerbaycan’ın Katılımı: Ermenistan ve Azerbaycan arasında devam
eden Dağlık Karabağ sorunu ve Azerbaycan ve Türkiye arasında var olan
güçlü siyasi, ekonomik ve kültürel bağlar göz önüne alındığında uzlaşma
sürecinde Azerbaycan ve Azerbaycan halkının bu sürece dahil etmek de
önemlidir. Halihazırda, Ermenistan ve Azerbaycan'dan bazı sivil toplum
aktivistleri arasında devam eden Gürcistan merkezli ve Gürcistan
temsilcilerini de içeren bazı projeler mevcuttur. Bu tür grupları
Türkiye’ye getirmek, sadece Türk-Ermeni ilişkilerinin iyileştirilmesine
değil aynı zamanda bir bütün olarak bölgede daha geniş tabanlı bir
istikrara ve barışa yol açmaya katkı yapacaktır. Türk-Ermeni
anlaşmazlığına dair sorunların çok daha geniş ve çok yönlü olduğunu
kabul etmek, uzlaşma ve çözüm yolunda daha pratik ve uzun vadeli
projeler geliştirmeye yardımcı olabilir.
16
Ermenistan – Türkiye Yakınlaşmasına Yeni Bir Bakış
Yazarlar Hakkında
Yelena Osipova, American University School of International Service’te
Uluslararası İlişkiler alanında doktora yapmaktadır. Osipova’nın
araştırma ve yayınları karşılaştırmalı kamu diplomasisi ve yumuşak güç
söylemi, Rusya, Avrasya ve Ortadoğu üzerinde yoğunlaşmaktadır. Aslen
Ermenistan’dan olan Osipova, lisans derecesini Bulgaristan’daki
Amerikan Üniversitesinden, yüksek lisansını ise American University’de
Uluslararası İletişim alanında almıştır.
Fevzi Bilgin, Washington’da bulunan Rethink Institute’ün direktörüdür.
Bilgin’in uzmanlık alanı ve yayınları anayasal siyaset, din ve siyaset,
siyasal liberalism, Türkiye ve çevresi ve Türkiye-ABD ilişkileri
üzerinedir. Bilgin, lisans derecesini Ankara Siyasal Bilgiler
Fakültesinden, doktora derecesini ise University of Pittsburgh’dan
almıştır.
17

Benzer belgeler

Temmuz-Ekim 2012 Türkiye-Suriye sınırındaki kargaşa ve 2013

Temmuz-Ekim 2012 Türkiye-Suriye sınırındaki kargaşa ve 2013 petrol pompalamaya başlamasıdır. Bu gelişme ve bunun doğurduğu jeopolitik tecrit duygusu, Erivan'da yeni girişimleri sıcak karşılayacak siyasi bir havanın oluşmasına yol açtı. Üçüncü olarak, 19 Oca...

Detaylı

ԱՐԵՒՄՏԵԱՆ ՀԱՅԱՍՏԱՆԻ ՄՏԵԱՆ

ԱՐԵՒՄՏԵԱՆ ՀԱՅԱՍՏԱՆԻ ՄՏԵԱՆ Birinci Dünya Savaşı'nın başlaması, özellikle de seferberliğin ve çeşitli askeri kampanyaların başlamasıyla, işlenen vahşete büyük ölçüde zemin hazırladı. 1915 yılı, Ermenilere karşı örgütlü ve sis...

Detaylı