Full Text - Sosyal Bilimler Dergisi
Transkript
Full Text - Sosyal Bilimler Dergisi
Yıl: 2, Sayı: 4, Eylül 2015, s. 247-257 Sinan ÇAYA1 Ali ÖZARBOY2 AMATÖR SPORLARIN SOSYO-KÜLTÜREL VE İKTİSADÎ BOYUTU Özet Bu müşterek çalışmada; amatör spor kavramına, bu sporları icra edenlerin sosyo-kültürel ve iktisadî arka planları ile alâkalı bir görünüm açısından yaklaşılmıştır. Gerçekten şurası yadsınamaz bir hakikattir ki; belli bazı spor çeşitleri; belli toplumsal zümreler ile bağdaşır. Bu illiyet bağı ise anılan sporla ilgili harcamalar kadar beşerî ve kültürel oluşumlar, anlayışlar ve durumlardan da ireri gelir. Kimi zaman belli bir spor dalı ile belli bir toplumsal küme arasında beklenmedik bir buluşmaya da rast gelinir ki böylesi bir durumun vukuu bazı sıra dışı şartların karışması olarak görülmelidir; yani bu bağlamda hoş bir istisna olarak ele alınmış tatlı istisnalardan ibarettir. Anahtar Kelimeler: Spor, sporcu, kültür, sosyal, zengin, fakir. THE SOCIO-CULTURAL AND ECONOMIC DIMENSION OF AMATEUR-SPORTS Abstract In this joint-work; the concept of amateur sports are approached from a perspective involving the socio-cultural and economic backgrounds of the practising sportsmen. Indeed it is merely an undeniable fact that certain kinds of sports go with certain kinds of social classes, due to financial costs as well as 1 2 Öğ. Gör., Dr., Marmara Üniversitesi, [email protected] Yrd. Doç. Dr., Marmara Üniv., Beden Eğitimi ve Spor Yüksekokulu, [email protected] Sinan Çaya – Ali Özarboy differences in social and cultural formations, understandings and given situations. Sometimes an unexpected matching between a certain sport and a certain social group is also encountered, but this occurrence should be regarded as the involvement of some extraordinary circumstances, namely pleasant exceptions considered here in this manuscript. Key Words: Sports, sportsman, culture, social, rich, poor. ―Gökyüzünü çatlattın! Hava binayla doldu! Orda yukarılarda Bırakmaksızın hiç boş yer Diker misin gökdelenler? Peki amma daha oyun yaşında Çocukcağızlar ne der?― Cat Stevens’dan çeviri. (Plak: Tee for the Tillerman) GİRİŞ 248 Profesyonel spor ve maddiyat birbirine çok yakın iki kelimedir. Burası muhakkaktır. Ancak amatör spor dahi bir önemli meşgale olarak hem iktisadî tonlamalar içerir hem de bireyin içinde yaşadığı zamanın beğenileri ve mensubu bulunduğu toplumsal konum ve mevki ile ilgili görüntüler sergiler. Hattâ bazen bu ilintiler yumağı, tespiti güç derecede bir karmaşıklık arz eder. Meselâ avcılık (ve atıcılık) bir çok donanım gerektirdiği için oldukça masraflı bir sportif etkinlik hükmündedir. Buna rağmen günümüz için bakıldığında (1) av tutkunları, bütün sosyal sınıfları boydan boya kesen ve bir sosyal sınıfsal tasnife hiç de imkân vermeyen bir çeşitlilik ortaya kor. Beğeniler, Kültürler, Altkültürler Pierre Bourdieu ve Jean-Claude Passerson gibi çağdaş Fransız toplumbilimcilerin vurguladıkları gibi, kapitalizmin devâsâ boyutlara vardığı, gayrı-şahsî ve çok uluslu holdingler bünyesinde temsil edilir olduğu günümüzde; doğrudan mal mülk mirasının önemi hayli azalmıştır. Onun karşısında; sosyal güç ve imtiyazları tanımlayan kültürel sermaye ve eğitim birikimi büyük önem kazanmıştır. Kültürel sermaye hem etkindir hem somut zenginlik gibi etraftan tepki çekmeyen bir nötrlük sıfatını haizdir. Kültürel sermayenin işleme tarzına misâller olarak diyebilirz ki; İngiltere’de üst sınıflar at yarışlarından zevk alırken, alt sınıflar tazı SOBİDER Sosyal Bilimler Dergisi / The Journal of Social Science / Yıl: 2, Sayı: 4, Eylül 2015, s. 247-257 Amatör Sporların Sosyo-Kültürel ve İktisadî Boyutu yarışlarını severler. Türkiye’de; şehirliler san’at musikisi dinlerken; köyde türküler, varoşlarda arabesk parçalar rağbet görür (Çaya 2015) Ortaya konan ilgi, güdülenme unsurları, istemler, lezzetler ve hele maddî olanaklar; sporda bazı kesimlerin diğerlerine göre değişik yönelimlerini kolayca izah eder. İmam-Hatip okullarında güreş dalı kuvvetli iken özel okullarda basketbol dalının gelişmiş olması gayet çarpıcı bir gerçekliktir. Köyde sporun önde gelen türü güreştir. Asırlar boyu sporcu, en iyi rol modeli ifadesini pehlivan figüründe bulmuştur. Bu arada ilginç bir paradoks (çelmece), günümüzde asrîleşmiş versiyonu ile kitleler için ulaşılmaz hâle gelmiş biniciliğin, eski zamanlarda at bolluğu ve atçılık kültürü içinde köyün sıradan bir meşgalesi olduğu gerçeğidir. Voleybol Türkiye’de sevilir. Fazla geniş bir mekân gerektirmez ve bu sayede mahalle aralarında akşam üzerleri kızlı erkekli genç gruplar tarafından, günlük giysiler içersinde oynanır. Plaj voleybolu ise yazlıklarda yaygındır. Kum sahada zevk içinde oynanır. {Nitekim 2015 Haziranı’nda Bakü’de düzenlenen Birinci Avrupa Oyunları’nda, “Filenin Sultanları” lâkaplı Türk Bayan Voleybol Millîleri, final maçında Polonya’ya fark atarak şampiyonluğu yakalamışlardır. (Türkiye’nin en çok madalya kazandığı diğer iki branş ise Karate ve güreş olarak ortaya çıkmıştır}). Bisiklet, her çocuğun sahip olamayacağı bir taşıttır. Sahip olan şanslıdır, mutludur. Büyük şehrin trafiği ise bir engel hükmündedir. Bisikletin tadı küçük kasabalarda çıkar. Birçok kasabalı genç bisikletini bir spor aracı olarak gayet iyi değerlendirir. Bazıları minibüse binmek yerine bisikletleriyle yakın komşu ilçelere gitmeye bile cesaret ederler. Koşu, futbol (2) gibi sporlar en ucuza gelenlerdir. Bir çift bez lâstik pabuç, bir kat eşofman, masraf tarafını halleder. Bu itibarla orta hallinin de, fakirin de harcıdır bu sporlar. Öte yandan; bu noktada; şehir ortamında boş alan bulmak gibi, eskiden pek sorun olmayan yeni güçlükler, son senelerde, âdetâ bir diğer paradoks (çelmece) şeklinde ortaya çıkmaktadır. Asansörlü apartmanda büyümek, bir çocuk için, koşuculuk potansiyelinin varsa bile baştan söndürülmesi anlamına gelir. Uzak Doğu sporlarının Türkiye’de varoş bölgelerindeki gençlere, zengin semtlere göre daha câzip geldiği ve buralarda yaygın şekilde taban bulduğu anlaşılmaktadır. Belki Freudî bir yorumla; sınıfça ezilmişliğin kolektif hâfızada filizlendirdiği bir vurdu kırdı hevesinin, şuur altından bilinçli düzeye, âdetâ üst toplum katmanlarından öcünü alırcasına ortaya çıkışı gibidir. Bu durum esasında çok sıhhatli ve makbûl sayılmalıdır da! Zira sonuçta, ruhsal savunma düzenekleri içinde en başarılı olan yüceltme (sublimation) mekanizmasının devreye girmesinden ibarettir. Yani; aksi halde kolayca suçlu fiillere yönelebilecek olan yoğun gençlik SOBİDER Sosyal Bilimler Dergisi / The Journal of Social Science / Yıl: 2, Sayı: 4, Eylül 2015, s. 247-257 249 Sinan Çaya – Ali Özarboy enerjisi, şimdi faydalı ve saygın bir spor eylemi biçiminde kendisine meşru akış yatağı bulmuş olmaktadır. Bugün yelken sporu orta tabaka gençleri için bile bir hayaldir. Halbuki, Tayga’nın (1990: 137) kaydettiği gibi Sultan Reşad (V. Mehmet) döneminde Moda’da deniz yarışları yapılıyordu. Tabiî Saray erkânı ve zadegân katılıyordu. Ancak; kaderin bir cilvesi olarak; günümüzde deniz sür’at motorları Türkiye’nin en doğu bölgesinde faaliyettedirler! Van Gölü, büyüklüğü ve ekolojik dengesinin mükemmelliği sayesinde artık nâdide bir spor mahalli olarak lâyığını bulmak yolundadır. İçinde deniz motorları yüzmektedir. “Temizliği ve eşsiz tabiatıyla Van Gölü her yıl farklı su sporları yarışlarına ev sahipliği yapıyor. Eğitim verilen tesislere de sahip bulunuyor. 2012 Dünya offshore şampiyonasının beşinci ayağı Van Gölü’nde yapıldı. Aynı yıl İstanbul Offshore Kulûbü tarafından Van’da ilk defa gerçekleştirilen yarışmada, beş Vanlı genç sporcu Prag şehrindeki yarışmaya yollanmayı hak ettiler. Ayrıca Van Gölü’nde Su Sporları Merkezi’nin dalgıçlık kursları da gençleri bu dalda yetiştirmeye devam etmektedir” (Atmaca 2014: 71). 250 Resim 1. Kırkpınar’da Karın Doyuran Seyirciler . (Foto:Yazarlardan Biri, 2011 Haziranı). En sâdık yağlı güreş meraklıları kırsal alandan gelenlerdir. Diğer İstisnaî Durumlar / İmkânlar Gerçekçi bir anlayışla ―zengin sporu oldukları su götürmez bulunan― golf, tenis (3), yelken, su kayağı gibi bazı etkinliklerin, orta gelişmişlik seviyesindeki memleketlerin SOBİDER Sosyal Bilimler Dergisi / The Journal of Social Science / Yıl: 2, Sayı: 4, Eylül 2015, s. 247-257 Amatör Sporların Sosyo-Kültürel ve İktisadî Boyutu bünyelerine uymadığını ve adamakıllı lüks mertebesinde kaldıklarını açıkça belirtmekte beis yoktur. Yadsınamaz gerçeklerden kaçınmak ne mümkündür? Yine de ihtiyat kaydıyla bazı istisnaları vurgulamak gerekir. Meselâ sörf sporu, eni konu bir sörf tahtasıyla yapılabilir. Bu itibarla, başta Hawai olmak üzere bazı ada ve kıyı insanları arasında zengin fakir demeden herkesin harcıdır. Burada sosyo-kültürel boyut, yani deniz çocuğu olmak, sorunsalın âdetâ tamamını kapsamakta ve iktisadî veçheyi gölgelemektedir. Wambaugh’un bir romanında Hollywood’da görev yapan polis ekiplerinden kesitler sunulur. Kahramanlardan ikisi, meslekdaşları arasında “sörfçü polisler” diye bilinenlerdir. Flotsam uzun bacaklı, jöleli saçını önde tek tümsekte toplayanıdır. Jetsam daha kısa boylu olanıdır ki onun jöleli saçları alın bölgesinde iki ayrı tümsekte hitam bulur. İkisi de güneş yanığı bir cilde sahiptirler elbette. Aynı romanda, Türkiye için ulaşılmaz olan bowling sporunun da Amerika’da harcıâlem bir orta kesim meşgalesi olduğu gözükmektedir. İkisi iki senedir aynı resmî arabada gece devriyesi ortağıydılar. Aynı zamanda sörf arkadaşı idiler. Bir de ikisi birden, ceylân gözlü polis memuresi Sheila’nın hayranları arasındaydılar (Wambaugh 2010. 3, 41). [Gecenin bir vaktinde resmî arabada Jetsam, kankası ile dertleşmektedir]: ―İkinci karım dersen, o bowling hastasıydı. Onunla evliyken çok bowling oynardım. Long Beach’de kirası düşük bir merkezdi. Oyuncuların içinde vûcudu dövme izi taşımayan bir tek ben vardım. İkinci karım da dövmeliydi. Poposunda benim adım yazılıydı ki sonradan lazerle kazıtırken bayağı bağırmış o seansta. Kulağıma geldi. Sevindim (Wambaugh 2010. 3). Türkiye’de Türk Hava Kurumu’na bağlı Türk Kuşu bünyesinde İnönü ilçesinde nice senelerdir paraşüt ve planör (motorsuz küçük uçak) eğitimleri (4) verilmektedir. Tabiî gençler için ilgili mıntıkalara yakın yerlerde ikâmet ediyor olmak bu noktada bir talihtir. Benzer şekilde; kayak sporunun durumu da bir anlamda başkadır; zira kayak sadece dağ otellerinde kalabilen zenginlere inhisar etmez. Askerde doğu bölgelerinde kayak eğitimleri vardır. İlgili kabiliyeti haiz neferler, bu eğitimlere alınırlar ve bu sporcu vasfını parasız edinmiş olurlar. (Bu eğitimlerin askerî manevra programlarına konulmasında, tarihî bir ibret önemli bir gerekçe olarak yer tutar. I. Dünya Harbi’nde Osmanlı kuvvetleri Sarıkamış Harekâtı’nda Çarlık Rusyası askerlerinden ziyade amansız kış koşullarına mağlûp düşmüşlerdi). Tek partiye bağlı Halkevleri (1932-1951) faaliyetleri içinde de kır koşusu, sıklet (gülle) atmanın yanı sıra; doğu bölgelerinde kar kayağı yarışmalarını görmekteyiz. Yani ―o günkü gayretkeş “arı dilcilik” tâbirleriyle― gösterit (tiyatro), kitapsaray (kütüphane), köycülük kolu ve konserlerin yanı sıra; anılan bu spor düzenlemeleri de müfredatın içersindeydiler. İlgili sorumlulukların ihmâli durumunda devlet partisi, üstenci edâsıyla, hesap da sorardı. Meselâ bir SOBİDER Sosyal Bilimler Dergisi / The Journal of Social Science / Yıl: 2, Sayı: 4, Eylül 2015, s. 247-257 251 Sinan Çaya – Ali Özarboy tarihte Bakırköy ve Lüleburgaz şubeleri, kır koşusunu deruhte etmedikleri için yazılı ihtar almışlardı (Koçak ve Erdem 18 Şubat 2015). Yine mağaracılık ve dağcılık sporları hem pahalı donanım gerektirir hem de ekip uğraşısıdır. Bu itibarla bu sporlara ferdî olarak el atabilmek için hâli vakti yerinde olmak bile pek kâfi gelmez. Bu idealler; sadece; bazı üniversitelerin ilgili öğrenci kulûplerine üyelik sayesinde gerçekleştirilebilir. Nitekim başarılı bayan dağcı Gülnur Tumbat, bu tutkulu uğraşına, Orta Doğu Teknik Üniversitesi’ndeki öğrenciliği esnâsında imkân bulduğunu, bir görüşmesinde dile getirmiştir. Mamafih bu meyanda da istisnalar olmaktadır. Meselâ; askerde komandoluğa seçilen gariban Anadolu çocukları, bu sayede “dağcılığın dik âlâsını” öğrenme ve uygulama fırsatlarına da kavuşurlar. Bu arada, dağlık yerleşme yerlerinde yaşayan fakir fukara ancak kabiliyetli gençler içinden nice kılavuz dağcılar çıktığını da hatırda tutmak gerekir. Doğu Nepal’de dağcılara Himalaya tırmanışlarında rehberlik ve hamallık eden, bölgenin yerlisi Şerpalar, elbette kendileri de iyi birer dağcı hükmündedirler. İlginçtir. Ünlü bir dağcılık filminde başkahraman, yoksul bir çoban olarak seçilmiştir ki bu noktada, sanki yukarıdaki bağlam uyarınca, kurgu gerçeğe eklemlenmiş gibidir. Anılan film 1956 yapımı “The Mountain” adlı sinema eseri olup, Türkiye’de yıllar önce “Dağların Fedaisi” adı altında gösterime girmiş idi. Senaryo, Fransız yazar Henri Troyat’ın bir romanına dayanır. Yazar da kurguyu, 1950 yılında bir Hint yolcu uçağının Mont Blanc’a çakılması olayından mülhem olarak kaleme almıştır. Filmde Fransız Alpleri’nde bir köyde eski dağ rehberi ve koyun çobanı ellili yaşlardaki Zachary ile yirmi yaş küçük kardeşi Chris başlıca karakterlerdir. Zachary yoksul, dürüst ve kanaatkâr bir insan iken; kardeşi hırslı ve başarı uğruna belli ilkelerden kendisini kolayca soyutlayabilecek bir tabiattadır. Yakınlardaki dağ zirvesine düşen yolcu uçağının mevkiine, ağabeyinin bu alandaki ustalığı sayesinde tırmanarak, orada ölü yolcuları soymak gibi bir fikre kapılır. Israrlı talebiyle en sonunda kalender mizaçlı ağabeyini bu hedefe azmettirir. İki kardeş bin bir zorlukla uçağın enkâzına ulaştıklarında; hayatta kalmış bir genç Hintli bayan yolcuya rast gelirler. Zachary; kardeşinin itirazlarına rağmen, derme çatma bir sedye inşa ederek yaralıyı da beraberlerinde kasabaya indirmeye yeltenir. Dönüş yolunda kardeşi bir yardan düşerek kaybolur; ama ihtiyar delikanlı kazâzedeyi köye getirmeyi başarır. Zachary’i filmde muhteşem aktör Spencer Tracy canlandırmıştır. Türkiye’den; daha 1979 senesinde; 16 saate yakın bir zaman dilimi boyunca kulaç sallayarak Manş Denizi’ni geçmeye muvaffak olan bir bayan yüzücü çıkmış olması; bir anlamda tatlı bir sürprizden başka nedir? Beden Eğitimi Öğretmeni Nesrin Olgun, işte bu şerefe nail SOBİDER Sosyal Bilimler Dergisi / The Journal of Social Science / Yıl: 2, Sayı: 4, Eylül 2015, s. 247-257 252 Amatör Sporların Sosyo-Kültürel ve İktisadî Boyutu olmuştur. 2015 Mayısında bir radyo programına konuk olan sporcu, memure bir annenin ve işçi bir babanın kızı olduğunu açıkladığında; bir anlamda mütevazı çevrelerin gençlerine bir teşvik de vermiş olmaktaydı. Hâlis aristokrat sporu olarak bilinen eskrimin (5) flöre dalında, 1971’de İzmir’de gerçekleşen Akdeniz Olimpiyatları’nda; bir diğer Türk bayan sporcun (Özden Ezinler) gümüş madalyaya uzanması da; başka bir beklenmedik gelişmedir. Aynı yıl Türk halkı, verdiği oylarıyla ona yılın sporcusu pâyesini bahşetmişti. Sonuç Amatör olsa bile spor, gerekli bazı harcamalar yoluyla, bireyin kesesini yakından ilgilendirir. Bu maddiyat noktası inkâr edilemez. Dahası; sporda da anılan bireyin ait olduğu veya en azından aidiyet duyduğu toplumsal bir konum mevzu bahistir. Beğenilerin, hazların ve yönelimlerin ortaya çıkıp olgunlaşmasında ziyadesiyle belirleyici olan kültürel ve sosyal yapı; bu hususta boylu boyunca denklemin içersinde yerini almaktadır. NOTLAR 1) Sosyal gelişim ile ilgili kuramlara göre insanlık önce avcı ve toplayıcı, sonra çoban sonra bahçe ziraatçısı olmak gibi aşamalardan geçmiştir. Bugün ise zengin avcılar olduğu gibi; ilgili masraflara tutkusu uğruna bütçesiyle orantısız sarfiyatları revâ gören orta halli ve yoksul avcılar da mevcuttur. Tahsil açısından da avcılar yelpazenin bütününe dağılmışlardır. Halbuki avcılık Orta Çağ’da sırf asillere inhisar eden bir imtiyaz olarak sunulmuş ve senyörlerin toprak köleleri hükmünde olan serfler, avcılıktan kesinlikle men edilmişlerdir. Ortaçağın başlarından itibaren Avrupa’da hükümdarlar avcılık düzenlemelerini kraliyet hakları içinde addettiler. Ormanları, sadece kendilerine av sahaları olarak kapattılar. Bunu ekseriya yüksek avlar için (geyik, karaca, yaban domuzu) yaparlarken, alçak avları asillere de açık tuttular. Ortaçağ’da özellikle zevk alınan avlanma şekli şahinlerle yapılandı. Salınan şahine daha çabuk ulaşmak için de at üstünde iyi binici olmak gerekiyordu. Soylu bayanlar dünyası da şahin avcılarını ululuyordu. Çalan borular eşliğinde av için merasimle kale kapısına doğru yol almak büyük bir olaydı (Eickhorn 1950: 9-10). 2) Gerçek bir “meşin yuvarlak” pahalı olduğu için yıllar yılı mahalle çocukları basit lâstik toplarla oynamışlardır. Bulduğu malzemelerden kendi topunu kendisi yapan çocuklar bile söz konusudur. Brezilyalı büyük futbolcu Pele’nin de çocukluğunda buruşuk kâğıtlardan yapılmış toplara şut attığı bir belgeselde anlatılmıştı. 3) Bir kutu içinde üç ternis topu bulunur ve bayağı fiyatlıdır. Gitse gitse bir ay kadar işe yararlar. Sonra toplar aşınır. Bir tenis kortunun maliyeti ise büyük bir meblâğ tutar. Bir kaç mini-futbol sahasına bedel olacak kadar. Üstelik o kort içinde, 18 metre çarpı 36 metre alanı SOBİDER Sosyal Bilimler Dergisi / The Journal of Social Science / Yıl: 2, Sayı: 4, Eylül 2015, s. 247-257 253 Sinan Çaya – Ali Özarboy içinde sadece iki kişi tenis oynar ki felsefî bir bakışla tenisin bencil bir spor olduğu buradan iyice ortaya çıkmaktadır. Doğru dürüst raketlerin bedellerini hesaba katmayı da unutmayalım {N. Yavuzbilge (önceki bir tarihte; Kara Harp Okulu Savaş-Beden Eğitimi Grubu yarbayı ile bir spor sohbetinden}. 4) Orta halli aile çocuğu öğrencilik arkadaşım Ziya, yaz tatilinde İnönü ilçesinde ―sonradan Efes, Karain, Erzincan da bunlara eklenecekti― yaşadığı planör pilotluğu maceralarını bizlere ballandırarak anlatırdı. Bendeniz fakir de gıpta ederek dinlerdim. Çok özenirdim. Yazarlardan biri. 5) Lisans okuduğum üniversitede bir aralık bir erkek eskrim takımı kurma çabaları yaşandı; ancak bu teşebbüs bir türlü maya tutup yerleşemedi. İştirakçilerden en önde geleni ―sonradan su-altı arkeologluğuna yürüyecek olan ― kolej menşeli, havalı bir arkadaştı. Spor yönetimini çekip çeviren ileri yaştaki Mr. Nadovsky, biraz daha rağbet ve iyi kötü bir takım derinliği bulabilseydi, mutlaka ses getirecek bir aşama kaydedilirdi. Yukarıdaki hayıflanma cümlesi; farazî düzlemde kalmış isabetli bir kestirim hükmündedir; zira eskrim Nadovsky’nin tam uzmanlık alanıydı. Kendisi, Ekim Devriminde Bolşevikler’den kaçmış bir Beyaz Rus soylusuydu. Tanıdığı bayanlara selâm verirken fötr şapkasını sür’atle başından çıkartır ve hafifçe eğilmeyi (reverans) de ihmâl etmezdi. Centilmenlik örneği bu çalıştırıcı, aynı zamanda hoşsohbet ve nüktedandı. Başlangıç duruş pozisyonunu beğenmediği eskrimciyi, “paket exhibition!” diyerek, bu yarı Türkçe-yarı İngilizce ünlü espri ibâresiyle uyarırdı. Yazarlardan biri. KAYNAKLAR Atmaca, Nurullah (Ocak-Haziran 2014). “Van Gölü’nde Su Sporları”, Tuzla, İstanbul: Deniz Harp Okulu Pusula Dergisi. Eickhorn, A. & Thümmel, A. (1950). Tiere aus Wald und Feld, 19. Auflage [19. basım], Plochingen-Germany: Herba-Druck. Çaya, Sinan (2015). “Industrial and Economic Sociology” Lisans Seçmeli Dersinin Basılmamış Notları, Göztepe-İstanbul: Marmara Üniversitesi Mühendislik Fakültesi. Koçak Cemil & Erdem, Y. Hakan (2015) “Halkevlerinin İşlevi” [Haftalık bir yakın tarih programı bağlamında verilmiştir], TV 360, 18 Şubat. Tayga, Yunus (1990), Türk Spor Tarihine Genel Bakış, Ankara: Başbakanlık Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü yayın No. 87. Wambaugh, Joseph (2010). Hollywood Moon, New York & Boston: Grand Central Publishing. SOBİDER Sosyal Bilimler Dergisi / The Journal of Social Science / Yıl: 2, Sayı: 4, Eylül 2015, s. 247-257 254 Amatör Sporların Sosyo-Kültürel ve İktisadî Boyutu EK: Konuyla İlgili Biyografik Öykü-Şiir BU SONUÇ BEKLENİRDİ Ülke “klasmanı”nda Oldukça ön sırada Gelen bir vilâyetin En seçkin okuluna Öğretmen atanmıştım. Önceleri “Maarif Koleji” denilirken Sonradan isimleri Değiştirilenlerden. *** Yarıyıl tatilinde Basket şampiyonası İçin “aynı ayar”da Bir başka vilâyete Geldik takım hâlinde. Hesaba göre bizi Bizim okulumuzun Burdaki mukabili Ağırlayacak idi Yatakhanelerinde. Amma öyle olmadı. Kazık yedik müdürden! *** Otele düştük birden Hiç hesapta yok iken, Tam bir hafta süreyle. Para durumlarımız Otel seçeneğini Öngörmediği için Köhne bir otel ancak Pakladı kafileyi. SOBİDER Sosyal Bilimler Dergisi / The Journal of Social Science / Yıl: 2, Sayı: 4, Eylül 2015, s. 247-257 255 Sinan Çaya – Ali Özarboy Şenlendirdik bir güzel İzbe fakirhaneyi! *** Oyunlarda favori Bir İstanbul takımı Büyük rakibimizdi. Onlar da bir kolejdi Fakat klasik kolej: Hazırlık okumayan, Yalnız İngilizce’ye Bir ağırlık tanıyan. *** Bizimkine nazaran Tastamam sekiz misli Pahalı bir otelde Konaklayan rakibi Susuz götürdük maçta! Centilmen hocaları Bize candan tebrikler De yağdırdı dahası! *** İlk bakışta bir taşra Takımı bir İstanbul Takımını yenmişti! Bizim takım da sanki Garibanmışçasına Ucuz otelimizi Vurgulayarak öyle Onların damarına Daha da bir basmıştı! Oysa sonuç tabiî! Ne de olsa kolejdik Ve basketbol dediğin Özellikle kolejde Zemin bulurdu elbet. SOBİDER Sosyal Bilimler Dergisi / The Journal of Social Science / Yıl: 2, Sayı: 4, Eylül 2015, s. 247-257 256 Amatör Sporların Sosyo-Kültürel ve İktisadî Boyutu *** Nitekim dikkat ettim: Bir öğretmen lisesi Sondan ikinci geldi. Pişik kavruk çocuklar. Köy kökenli hepsi de. Uzaktan gelmişlerdi. Rahmetli eniştemin Orda öğretmenliği Vesilesiyle bildik Bir ortamdı nezdimde. Bölgesinde birinci Olduğundan buraya Yolu açılmış idi. Serbest güreşte bir de Âletli jimnastikte Nice şampiyonluklar Almıştı tarihinde! *** Ancak basket başkaydı! Spor psiko-sosyal, Sosyo-ekonomik ve Kültürel içerikler Taşıyan, hattâ hattâ Bu gibi bağlamlardan Soyutlanması asla Mümkün olamayan bir Etkinliktir besbelli! S.Ç. SOBİDER Sosyal Bilimler Dergisi / The Journal of Social Science / Yıl: 2, Sayı: 4, Eylül 2015, s. 247-257 257