İstanbul`un Yaşam Pınarı

Transkript

İstanbul`un Yaşam Pınarı
İSTANBUL’UN YAŞAM PINARI
ÇEKMEKÖY
İSTANBUL’UN YAŞAM PINARI ÇEKMEKÖY
ISBN-8888-8888-88-88-8
Çekmeköy Belediyesi adına sahibi
Ahmet POYRAZ
Çekmeköy Belediye Başkanı
Yayın Kurulu
Eyüp YILDIRIM, Şenol ÇETİN, Hasan ÖZTÜRK,
Latif COŞAR, Ahmet EPLİ
Proje Sorumlusu
Mehmet EKŞİ
Danışmanlar
Prof. Dr. Vahdettin ENGİN
Doç. Dr. Erhan AFYONCU
Yazan
Yard. Doç. Dr. Arif KOLAY
Katkıda Bulunanlar
Prof. Dr. Muzaffer DOĞAN, Yard. Doç. Dr. Hanefi BOSTAN
Dr. Uğur DEMİR, Dr. Kürşat KARACAGİL, Şefik MEMİŞ
Tasarım
Murat ARSLAN
Fotoğraf
Osman KUVVET, Çekmeköy Belediyesi Arşivi, Aytaç IŞIKLI
Sultançiftliği Köyü Çevre ve Yardımlaşma Derneği / Süreyya GÜNDÜZ
İ. Ü. Nadir Eserler Kütüphanesi
Kapak fotoğrafı: Osman KUVVET,
Kapak vinyetleri: Alemdağ İspinozu (Fringilla Coelebs): Teylers Museum,
İstanbul Çiğdemi (Crocus olivieri subsp. istanbulensis): Royal Botanic Garden
Teşekkür
Muhammed ÇİFTÇİ, Süreyya GÜNDÜZ, İsmail ŞEN
Tashih
Oktay DEMİRCİ
Yapım
MONAD
Enveriye Sok. No:26/2 Üsküdar - İstanbul
Tel: (0216) 557 82 87 - Faks: (0216) 557 82 85
Baskı-Cilt
Yıkılmazlar Matbaacılık
ÇEKMEKÖY BELEDİYE BAŞKANLIĞI
Merkez Mah. Köroğlu Cad. No: 13 Çekmeköy /İstanbul
Tel: (0216) 641 20 02 Fax: (0216) 641 20 01
www.cekmekoy.bel.tr
İSTANBUL’UN YAŞAM PINARI
ÇEKMEKÖY
“Şehir tarihçiliğimizin mükemmel bir örneği...”
T
ürkiye’de son yıllarda şehir tarihçiliği konusunda önemli gelişmeler yaşanmaktadır. Şehir
tarihleri, bir milletin veya ülkenin genel siyasi, sosyal ve ekonomik tarihine ışık tutan alt kategorideki araştırmalar arasında en önde gelen çalışmalardır.
Bilindiği üzere Türkiye’de tarih yazımı özellikle siyasi tarih üzerinde yoğunlaşmıştır. Hâlbuki tarihin
gerçek boyutlarıyla algılanabilmesi ve meselelere bir bütün halinde bakılabilmesi için, siyasi gelişmeler
yanında, iktisadi ve sosyal hadiselere de eğilmek ve bu konularda da araştırma yapmak gerekmektedir.
İşte şehir tarihleri bu amaca hizmet etmeye yönelik çalışmalardır. Bu çalışmaların çoğalması ile tarihimiz sosyal yönleriyle de daha iyi aydınlatılabilecektir.
Yrd. Doç. Dr. Arif Kolay’ın Çekmeköy’ü konu alan bu araştırması, şehir tarihçiliğinin mükemmel örneklerinden biridir. Yrd. Doç. Dr. Arif Kolay çalışmasını hazırlarken, mevcut ikinci derece kaynaklardan
faydalanarak bir derleme meydana getirmek gibi kolaycı bir yaklaşım içine girmemiş, zor ve zahmetli
bir iş olan arşiv kaynaklarına başvurmak suretiyle önemli ve ciddi bir eser ortaya koymuştur.
Roma döneminden başlayarak, Osmanlı ve Cumhuriyet dönemlerini de kapsayacak bir şekilde,
Çekmeköy’de tarım ve hayvancılıktan Çekmeköy’ün doğal güzelliklerine, nüfusuna, Çekmeköy’de haberleşme ve ulaşımdan, doğal afetler ve yangınlara, Çekmeköy ve civarındaki dini yapılar ve ibadethanelere kadar birçok konu kitapta yer alıyor.
İstanbul’a bağlı yerleşim birimleri içinde nev-i şahsına münhasır bir özelliği olan ve tarihi derinlikleri
bulunan Çekmeköy’ün arşiv belgelerinden, dönemin gazeteleri ve yazılı kaynaklardan istifade edilerek
araştırılması, incelenmesi ve bunların yayımlanmasında büyük fayda görüyorum.
Zahmetli bir uğraşın sonucu olarak hazırlandığı her yönüyle belirgin olan bu kitabından dolayı Yrd.
Doç. Dr. Arif Kolay’ı ve başta Çekmeköy Belediye Başkanı Ahmet Poyraz olmak üzere eserin yayımlanmasında emeği geçenleri kutluyorum.
Prof. Dr. Vahdettin ENGİN
Marmara Üniversitesi
Tarih Bölümü Öğretim Üyesi
“Arşivlerden adeta iğneyle kuyu kazılarak oluşturulan,
zevkle okunacak bir eser...”
Ç
ekmeköy, günümüzde hızla rağbet gören ve büyüyüp serpilen İstanbul’un ilçelerinden biridir.
Çekmeköy’le ilgili takdire şayan bir diğer hususiyet idarecilerinin tarihe gösterdikleri yakın ilgidir. Bu ilgi sayesindedir ki bugün elinizdeki değerli çalışma gün yüzüne çıkabilmiştir. Böylece hem Çekmeköy kadim geçmişinden aldığı birikimle istikbâle daha emin adımlarla ilerleme imkânı elde
etmiş, hem de ilçe idarecileri tarih karşısındaki sorumluluklarını bir nebze de olsa yerine getirmişlerdir.
Burada büyük bir emek mahsulü olan ve arşivlerde adeta iğneyle kuyu kazarak bir köyün tarihini
zevkle okunur hâle getirip, kitaplaştıran Yrd. Doç. Dr. Arif Kolay’ı tebrik etmek ilmî bir vecibedir. Sayın
Kolay, mahalli tarih yazımı alanındaki rüştünü zaten Sancaktepe adlı eseriyle ispat etmiş genç neslin
artık nadir görülen çalışkan araştırmacılarından biridir.
Elinizdeki çalışma Roma, Bizans ve Osmanlı dönemlerinde İstanbul’un genel tarihinden kısaca bahsedildikten sonra, Çekmeköy bölgesinin Türk hâkimiyetine girişiyle devam etmektedir. Çalışmanın ana
malzemesini tahrir defterleri, şer’iye sicilleri, ahkâm defterleri gibi dönemin tarih kaynakları oluşturmuştur. Bu kaynaklardaki veriler bir bütünlük içinde ve okuyucuyu sıkmayacak şekilde Çekmeköy’deki tarım,
hayvancılık ve sosyal hayatı aydınlatmak üzere işlenmiştir.
Nüfus defterleri ve temettuat defterlerinden faydalanılarak kaleme alınan Çekmeköy’ün XIX. yüzyıldaki sosyal ve iktisadi durumu da her yönüyle orijinaldir. Okuyucu bu bölümde Çekmeköy’deki meslek
bilgileri, ziraat ve hayvancılık, arazilerin dağılımı ve kullanım şekilleri, yetiştirilen ürünler ve hayvanlara dair ayrıntılı bilgiler bulacaktır.
Sayın Kolay, çalışmasında Çekmeköy’e Birinci Dünya Savaşı öncesi ve sırasında artan göçleri, bunun
bölgeye etkilerini de yazmayı ihmal etmemiştir. Böylece çalışma Çekmeköy’ün kadim dönemlerinden
günümüze kadar gelen mazisinin tamamına bir ışık tutmuştur.
Çalışmanın değerli ve adeta Çekmeköy ansiklopedisi cesametinde olan dördüncü bölümünde de
ilçedeki ormanlar, çiftlikler, akarsular, kaynak suları, ulaşım ve haberleşme konusundaki gelişmeler,
meşhur ziyaretçileri, köylerdeki cami, kilise gibi ibadethaneler, salgın hastalıklar, doğal afetler, edebiyat
ve güzel sanatlarda Çekmeköy gibi konular ele alınmıştır.
Anadolu’da birçok şehrin ve ilçenin tarihi yazılırken İstanbul aynı şansı maalesef bulamamıştır.
İstanbul’un en kadim ilçelerinin tarihi yazılmazken Çekmeköy’ün tarihini yazanları ve yazdıranları tebrik ediyoruz. Darısı diğer ilçelerimizin başına.
Doç. Dr. Erhan AFYONCU
Marmara Üniversitesi Tarih Bölümü Öğretim Üyesi
Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Yönetim Kurulu Üyesi
Yeni bir ilçe olan Çekmeköy,
aslında kadîm ve görkemli bir yerleşim merkezidir
D
eğerli Hemşehrilerim,
Arşivlerde yer alan belgelerin gün yüzüne çıkarıldığı bu kitapla, 2009 yılında
ilçe statüsüne kavuşan Çekmeköy’ün, köklü tarihi gözler önüne seriliyor. Bu kitap sayesinde görüyoruz ki Çekmeköy ilçesi, Alemdağ, Taşdelen, Sırapınar, Reşadiye, Koçullu,
Hüseyinli ve Ömerli gibi mahalleleriyle, tarih boyunca İstanbul’un en eski yerleşim yerlerinden biri olmuş, ormanı, doğal suları ve çiftlikleriyle her dönem İstanbul halkı için bir cazibe
merkezi olarak öne çıkmıştır. Tarihçi Reşad Ekrem Koçu’nun naklettiğine göre başta yazar,
şair ve ressamlar olmak üzere tüm İstanbullular, şehrin yaşam pınarından paylarına düşeni
almak için Çekmeköy’e akın ederlerdi. Sadece “Alemdağı’nda geceleyin bülbül dinlemek için
büyükşehrin bir bucağından tâ öbür bucağına” gelirlerdi. O zamanın ulaşım imkanları düşünüldüğünde, en az 5 - 6 saat süren bu yolculuk sonrasında Çekmeköy’ün dingin ve huzur verici
topraklarına ulaşmak, onlara tüm yorgunluklarını unuttururdu.
Çekmeköy’ün bu nitelikleri hem Bizans döneminde, hem Osmanlı İmparatorluğu devrinde, hem de Cumhuriyet döneminde devam etti. Bizans imparatorları yazlık saraylarını burada
bina ederken, Osmanlı sultanları da inşa ettirdikleri köşklerle Çekmeköy’ü bir mesire ve av
merkezi haline getirdiler. İlçemiz, bir şifa yurdu olma özelliğini ise Osmanlı ve Cumhuriyet
devirlerinde aldı. Öyle ki, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün ölmeden önce en büyük arzusu,
Alemdağ ormanlarında dingin bir hayat sürmekti.
İşte böylesine görkemli niteliklere sahip bir ilçenin belediye başkanı olarak ben ve arkadaşlarım, bu beldeye hizmet etmek için büyük bir görev aşkı ve sorumluluk anlayışıyla birlikte
hareket ettik. Belediye hizmet binamızdan kültür merkezlerine, bilgi evlerinden sağlık ocaklarına, tematik ve modern parklardan çağdaş çevre düzenlemelerine, kültürel etkinliklerden
sosyal faaliyetlere kadar birçok hizmeti Çekmeköylülerin hak ettiği nitelikte sunmaya özen
gösterdik.
Yeni bir ilçe olan Çekmeköy’ün aslında kadim ve görkemli bir yerleşim yeri olduğu gerçeğini unutmadık. Bin yıllık birikimle, ilk günkü coşkuyla çalıştık. Çekmeköy’ün geçmişini bilmenin, Çekmeköy’ün geleceğini biçimlendirmek için elzem olduğuna inandık. Biliyorduk ki, “Tarihini bilmeyen milletler geleceklerinden de emin olamazlardı.” Bu düşünceden hareketle de
kapsamlı bir Çekmeköy kitabı hazırlattık. Gördük ki, Çekmeköy’ün tarihi sadece Osmanlı’ya
değil, Bizans dönemine kadar uzanıyordu. Bu geçmiş, bize ilçemizin doğal güzelliklerinin yanı
sıra tarihsel zenginliklere sahip olduğunu gösterdi.
Oldukça titiz bir çalışma sonucu ortaya çıkan kitabın danışmanlığını, Marmara Üniversitesi
öğretim üyelerinden Prof Dr. Vahdettin Engin ile Doç. Dr. Erhan Afyoncu üstlendi. Onların
engin birikimleri ve yönlendirmeleri ışığında Yrd. Doç. Dr. Arif Kolay, bu kapsamlı çalışmayı
hayata geçirdi. Kitap için Başbakanlık Osmanlı Arşivi’nde detaylı bir belge taraması yapıldı.
Ayrıca onlarca dönem gazetesi ve dergisi tarandı. Böylece pek çok yeni bilginin ortaya çıkması sağlandı. Sözgelimi bugünkü Çekmeköy ilçesi sınırları içinde bulunan köy ve mahallelerle
ilgili tahrir kayıtları, temettuat kayıtları ve nüfus defterleri incelendi. Bu kayıtlardan hareketle, Çekmeköy’ün demografik, tarımsal ve ticarî çerçevesi çizildi. Sonuç olarak bu çalışmayla
Çekmeköy’ün orman ve su kaynakları, doğal güzellikleri, haberleşme ve ulaşım altyapısı, sahip
olduğu ibadethaneler, halkın dini ve ırksal çeşitliliği, tarım ve hayvancılık merkezli üretimi,
çiftlikleri, köşkleri gün yüzüne çıkarıldı.
Kuşkusuz tüm çalışmalar gibi bu çalışmanın da bazı eksiklikleri olabilir. Ama eksik olmayan bir husus var ki, Çekmeköy’ün tarihini anlatan bu eser, hem kapsamı hem de ele aldığı
konularıyla ilk ve öncü olma özelliği taşıyor. İnanıyorum ki, bu kitap hem Çekmeköylü hemşehrilerim için, hem de tarih meraklıları için çok önemli bir başvuru kaynağı olacak ve heyecanla okunacaktır.
Ben bu vesile ile kitabın hazırlanmasında emeği geçen tüm akademisyenlere, yayıncı arkadaşlara ve konuyla ilgilenen belediyemiz personeline teşekkür ediyorum.
Saygılarımla
Ahmet POYRAZ
Çekmeköy Belediye Başkanı
Önsöz
T
ürk ve dünya tarihi açısından önemli bir yere sahip olan İstanbul’daki yerleşim ve
yaşam noktalarının çok yönlü olarak ele alınması, sosyal ve iktisadi yapısının incelenmesi ve kültürel dokusunun ortaya çıkarılması son derece önemlidir. İstanbul
ilçeleri içinde nev-i şahsına münhasır bir yeri olan Çekmeköy’ün araştırılıp, ele alınması da bu
noktadan hareketle olmuştur.
Çalışmamız giriş ve dört bölümden oluşmuştur. Giriş kısmı, Çekmeköy sınırları içinde yer
alan köylerin ne zaman kuruldukları ve isimlerinin nereden geldiği hakkındadır.
Birinci bölümde, Roma, Bizans ve Osmanlı dönemlerinde İstanbul’un genel tarihinden kısaca bahsedilerek, Çekmeköy bölgesinin Türk hâkimiyetine girişi anlatıldı. Yine bu bölümde
tahrir defterleri, şeriye sicilleri ve ahkâm defterlerinden de istifade edilerek XVI. yüzyıl ve
sonrası Çekmeköy’deki tarım, hayvancılık ve sosyal hayat hakkında bilgi verildi.
İkinci bölüm, nüfus defterleri ve temettuat defterlerinden faydalanılarak XIX. yüzyıl
Çekmeköy’ünün sosyal ve iktisadi durumu ele alındı. Çekmeköy’deki meslek bilgileri, ziraat
ve hayvancılık, arazilerin dağılımı ve kullanım şekilleri, yetiştirilen ürünler ve hayvanlar bu
bölümün konularını teşkil etti.
Üçüncü bölümde, Osmanlı’nın son dönemlerinde Çekmeköy’ün durumu ele alındı. Bu meyanda Birinci Dünya Savaşı öncesi ve sırasında göçler sonucu bölgede yaşanan iskan faaliyetleri, yeni kurulan köyler, çeteler ve eşkıyalık faaliyetleri ve İstanbul’un işgali sırasında Çekmeköy halkının durumu bu bölümün konularını oluşturdu.
Dördüncü bölümde ise, Çekmeköy’deki ormanlar, çiftlikler, akarsular, kaynak suları, ulaşım ve haberleşme konusundaki gelişmeler, Çekmeköy’ün meşhur ziyaretçileri, köylerdeki
cami, kilise gibi ibadethaneler, salgın hastalıklar, doğal afetler, edebiyat ve güzel sanatlarda
Çekmeköy gibi konular ele alındı. Son olarak da Cumhuriyet sonrası Çekmeköy ve bölgesinde
yaşanan gelişmelere kısaca değinildi.
Sıra işin en keyifli kısmına geldi. Çalışma sırasında pek çok kişinin katkısı oldu. Hepsine
teşekkür etmek istiyorum. Başta hocam Prof. Dr. Vahdettin Engin’e desteği ve önemli katkılarından dolayı teşekkür ederim.
Şefik Memiş Bey olmasaydı böyle bir çalışma ortaya çıkmazdı. En başından itibaren çalış-
manın her aşamasında yardımı, eleştirileri ve katkıları oldu. Kendisine medyûn-ı şükran olduğumu ayrıca belirtmek isterim.
Özellikle tahrir defterlerinin okunması sırasında Prof. Dr. Muzaffer Doğan, Doç. Dr. Erhan
Afyoncu ve Yrd. Doç. Dr. Hanefi Bostan yol gösterdi. Kendilerine ayrıca teşekkür ederim. Prof.
Dr. Ufuk Gülsoy, Dr. Uğur Demir, Dr. Hacı Murat Arabacı, Dr. Şakir Turan, Dr. Nurgül Bozkurt,
Dr. Kürşad Karacagil, İbrahim Yarış, Murat Arslan’ın da bu çalışmaya destekleri oldu. Onlara
da ayrı ayrı teşekkür ederim.
Bu çalışmanın ortaya çıkmasında ve basılmasında en büyük katkı şüphesiz Çekmeköy Belediyesi yetkililerine aittir. Burada özellikle Belediye Başkanı Sayın Ahmet Poyraz’a, Başkan
Yardımcıları Eyüp Yıldırım, Şenol Çetin, Hasan Öztürk, Latif Coşar ve Ahmet Epli’ye, ayrıca Kültür İşleri Müdürü Mehmet Ekşi’ye de hususen teşekkür ederim.
Son olarak bu çalışmada en büyük fedakârlığı doğal olarak ailem üstlendi. Bundan dolayı
her daim destek olan aileme ve kendilerine yeterli zaman ayıramadığım kızım Nevanur, oğlum
Burhan ve eşim Nurten’e de çalışma süresince bana katlandıkları için teşekkür etmek ayrı bir
zevk olacaktır.
Yrd. Doç. Dr. Arif KOLAY
Kütahya 2012
İÇİNDEKİLER
GİRİŞ .................................................................................................................................................. 17
KÖYLER NE ZAMAN KURULDU? ............................................................................................... 19
KÖYLERİN İSİMLERİNİN KAYNAĞI NEDİR?........................................................................... 21
I. BÖLÜM
19. YÜZYILA KADAR OSMANLI’DA ÇEKMEKÖY
ROMA VE BİZANS DÖNEMLERİNDE ÇEKMEKÖY ..............................................................
Çekmeköy, Orhan Gazi İle Osmanlı Egemenliğine Girdi .........................................................
TAHRİR DEFTERLERİNDE ÇEKMEKÖY....................................................................................
Çekmeköy Yoros Kalesi’nin Tımarıydı .........................................................................................
Çekmeköy’e Çiftçilik İçin Gelenler Vardı ....................................................................................
Hüseyinli, Rumeli Hisarı’nın Tımar Arazisi İdi ..........................................................................
Sırapınar (Eyne/Ayna Hoca) Çeribaşı Mustafa’nın Tımarıydı ................................................
Koçullu Köyü De Boğazı Koruyanları Besliyordu .......................................................................
XVII. YÜZYILIN İLK ÇEYREĞİNDE ÇEKMKÖY .......................................................................
ŞER’İYE SİCİLİ VE AHKÂM DEFTERLERİNDE ÇEKMEKÖY................................................
II. BÖLÜM
XIX. YÜZYILDA ÇEKMEKÖY’ÜN SOSYO-İKTİSADİ DURUMU
NÜFUS DEFTERLERİNDE ÇEKMEKÖY ....................................................................................
Çekmeköy’de 1832’de 65 Müslüman Erkek Vardı .....................................................................
Hüseyinli’de Ortalama Yaş: 22.5 ....................................................................................................
En Genç Köy: Sırapınar....................................................................................................................
En Genç İmam Koçullu’da ..............................................................................................................
En Kalabalık Köy: Ömerli ...............................................................................................................
Alemdağı ve Sultançiftliği’nde Geçerli Meslek Arabacılıktı ...................................................
TEMETTUAT DEFTERLERİNDE ÇEKMEKÖY ........................................................................
İlk Sırada Daima Ziraat Yapanlar Yer Alırdı ...............................................................................
ÇEKMEKÖY’ÜN SOSYAL YAPISI ...............................................................................................
1840’da Çekmeköy İlçesinin Nüfusu 754 Kişiydi ......................................................................
1844’te Çekme Köyü’nün Nüfusu 100 Civarındaydı ................................................................
Hüseyinli’de Kadınların Üzerine Kayıtlı Emlak Vardı ..............................................................
Koçullu, Ömerli ve Sırapınar’da Müslüman Kıptiler De Vardı ...............................................
1840 TEMETTUAT DEFTERLERİNDE MESLEK BİLGİLERİ ...............................................
Çekme Köyü’ndekile Çiftçi ve Kömürcüydü ...............................................................................
Hüseyinli’de Çiftçilik Revaçtaydı ..................................................................................................
Sultançiftliği’nde Arabacı ve Tüccar Ağırlığı Vardı ..................................................................
Ermeni Köyü Arabacılık ve Ticaretle Uğraşıyordu ....................................................................
Sırapınar Kömürcülükle Geçiniyordu .........................................................................................
Ömerli’de Kömürcü De Var Gemici De ......................................................................................
1844 TEMETTUAT DEFTERLERİNDE MESLEK BİLGİLERİ .................................................
Çekme Köyü’ndeki Çiftçiler Süpürge Yapıyor ............................................................................
Hüseyinli’de 16 Hane Kömürcü ....................................................................................................
Sırapınar Yine Kömürcü ................................................................................................................
Koçullu’da Kömürcülerin Yanında Demirciler De Vardı ..........................................................
26
28
32
33
34
35
36
37
38
40
52
53
54
55
56
56
59
61
66
67
68
69
69
71
72
72
73
73
73
73
74
76
76
76
76
77
Ömerli Tarımdan Vazgeçmiyor ...................................................................................................
ÇEKMEKÖY’DE ZİRAAT VE HAYVANCILIK ............................................................................
1840’TA ÇEKMEKÖY’ÜN 6 KÖYÜNDE 22.790 DÖNÜM ARAZİ VARDI .........................
Alemdağ Ermeni Köyü ...................................................................................................................
Çekme Köyü’ndeki Arazilerin Çoğu Ahmed Gümüş Efendi ile Baltacı Çiftliği’nindi ........
Hüseyinli’de 1840’ta 672 Dönüm Arazi Nadasa Bırakılmıştı ..................................................
En Fazla Hane ve Nüfus Yine Ömerli’de... ...............................................................................
Sırapınar’da Hane Başına 58 Dönüm Arazi Düşüyordu .........................................................
Sultançiftliği’nde Kimsenin Arazisi Yoktu ...............................................................................
1844’TE ÇEKMEKÖY ARAZİLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ ...........................................
Çekme Köyü’nün Arazi Zengini Piretoğlu Ahmed İdi ..............................................................
Koçullu’da Hane Başına 52 Dönüm Arazi Düşüyordu .............................................................
Sırapınar’da Ekilebilir Arazi 353 Dönüm İdi ..............................................................................
Hüseyinli’de 789 Dönüm Fundalık ve Koruluk Vardı ..............................................................
Ömerli Arazi Zenginiydi: 3.157 Dönüm .....................................................................................
ÇEKMEKÖY’DE YETİŞTİRİLEN TAHIL ÜRÜNLERİ................................................................
Ürünlerin Miktarı .............................................................................................................................
TÜM KÖYLERDE EN ÇOK BUĞDAY ÜRETİLİYORDU .........................................................
Hüseyinli Köyü ................................................................................................................................
Çekme Köyü .......................................................................................................................................
Koçullu Köyü ....................................................................................................................................
Sırapınar Köyü ..................................................................................................................................
Ömerli Köyü ......................................................................................................................................
ÇEKMEKÖY BÖLGESİNDE HAYVANCILIK ...........................................................................
1840’ta Alemdağ Bitişiğindeki Ermeni Köyü’nde Hayvancılık ............................................
1840 Yılında Sultançiftliği’nde 51 Arı Kovanı Vardı .................................................................
1840 ve 1844 Yıllarında Çekme Köyü’nde Hayvancılık ............................................................
1840 ve 1844 Yıllarında Sırapınar’da Hayvancılık ....................................................................
1840 ve 1844 Yıllarında Hüseyinli’de Hayvancılık ...................................................................
1840 ve 1844 Yıllarında Ömerli’de Hayvancılık .......................................................................
1844 Yılında Koçullu’da Hayvancılık ..........................................................................................
Genel Değerlendirme .....................................................................................................................
1840’ta Arıcılık Revaçtaydı ...........................................................................................................
III. BÖLÜM
OSMANLI’NIN SON DÖNEMİNDE ÇEKMEKÖY
77
78
81
81
81
82
82
83
83
86
86
86
89
89
90
92
93
94
94
94
95
95
95
96
96
97
97
99
100
100
102
103
105
BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI ÖNCESİ DURUM ............................................................................. 110
Lehli Muhacirler Çekmeköy’e Yerleştirilmişti ............................................................................ 111
93 Muhacirleri Çekmeköy’e İskan Ediliyor ................................................................................ 112
Alemdağ’a Jandarma Karakolu İnşası ......................................................................................... 116
Alemdağ’a Polis Karakolu İçin Bina Kiralanması ...................................................................... 117
YENİ BİR KÖY KURULUYOR: REŞADİYE ................................................................................. 118
ÇEKMEKÖY VE CİVARINDA ÇETE FAALİYETLERİ ............................................................ 120
Azınlıkların Yaptığı Eşkıyalık ve Çete Faaliyetleri ................................................................... 120
ÇETELERİN ÇEKMEKÖY’DE YAPTIĞI GASP VE HIRSIZLIKLAR ....................................... 122
ANADOLU’YA GİDEN SİLAHLAR ÇEKMEKÖY’DEN GEÇİYORDU.................................... 124
İşgal Yıllarında Çekmeköy Halkının Durumu ............................................................................. 125
IV. BÖLÜM
ÇEKMEKÖY’ÜN DOĞAL GÜZELLİKLER
ÇEKMEKÖY’DE ORMANLAR, ÇİFTLİKLER, AKARSULAR ..................................................
Alemdağ Ormanı ..............................................................................................................................
Sultançiftliği Taşlıtepe Ormanı .....................................................................................................
Taşdelen Ormanı .............................................................................................................................
Alemdağ Orman Fidanlığı .............................................................................................................
ÇEKMEKÖY İSTANBUL’UN ODUN VE KÖMÜR DEPOSUYDU ..........................................
İSTANBUL’U CUMHURİYET DÖNEMİNDE DE ÇEKMEKÖY ISITIYORDU .....................
ÇİFTLİKLER VE KÖŞKLER ..........................................................................................................
Baltacı Çiftliği ...................................................................................................................................
Serez Muhassılı Ahmed Gümüş Efendi Çiftliği .........................................................................
Fransız Bazergan Tobini Çiftliği ...................................................................................................
Alemdağ Bitişiğindeki Ermeni Köyü’ndeki Çiftlik ....................................................................
Dârüssaâde Ağası Leylek Uzun Abdullah Ağa Çiftliği .............................................................
Sultançiftliği’ndeki Çiftlikler ..........................................................................................................
Ömerli Köyü Çiftlikleri ...................................................................................................................
ÇEKMEKÖY’DEKİ ÇİFTLİKLERDEKİ DEMİRBAŞLAR ...........................................................
Çiftliklerdeki Tamir ve Düzenlemeler Bölge Halkı için Ekmek Kapısıydı ...........................
ÇEKMEKÖY’E İLK YOL 1870’TE YAPILDI ................................................................................
ÇEKMEKÖY BÖLGESİNİN SULARI VE DOĞAL GÜZELLİKLERİ .....................................
Taşdelen Suları..................................................................................................................................
Saray Suları ........................................................................................................................................
Taflanlı Suları ....................................................................................................................................
Mütevelli Suyu ..................................................................................................................................
Ayazma Suyu ....................................................................................................................................
Küçükelmalı Suyu ............................................................................................................................
Büyükelmalı Suyu ............................................................................................................................
ÇEKMEKÖY SULARINI İSTANBUL HALKINA ULAŞTIRMA GAYRETLERİ ....................
CUMHURİYET DÖNEMİNDE ÇEKMEKÖY SULARI...............................................................
BÖLGENİN ÖNEMLİ DERELERİ ................................................................................................
Riva (Çayağzı) Deresi ....................................................................................................................
Göksu Deresi ...................................................................................................................................
Çavuşbaşı Deresi ..............................................................................................................................
BÖLGEDE ÖNE ÇIKAN DİĞER GÜZELLİKLER ......................................................................
İstanbul Çiğdemi .............................................................................................................................
Kadıköy Çiğdemi .............................................................................................................................
Marmara Peygamber Çiçeği ...........................................................................................................
Çokbaşlı Köygöçüren ......................................................................................................................
Mavi Yıldız / Doğu Razyası ............................................................................................................
İstanbul Nazendesi ..........................................................................................................................
Narin Acıçiğdem ...............................................................................................................................
İnce Yapraklı Eğrelti .........................................................................................................................
Laurentia Gasparrinii ......................................................................................................................
Ümraniye Çiğdemi.............................................................................................................................
Euphobia Amygdaloides Var Robbiae .........................................................................................
Karayosunları ...................................................................................................................................
Boğaziçi Keteni .................................................................................................................................
134
134
135
135
135
138
140
141
141
141
142
142
144
144
144
145
149
150
152
153
153
153
154
154
154
154
156
158
164
164
165
165
166
168
168
169
169
169
169
169
170
170
170
170
170
170
HER DERDE DEVADIR; ALEMDAĞ’DA İSPİNOZ VE BÜLBÜL DİNLEMEK ....................
Alemdağı İspinozu ..........................................................................................................................
Çekmeköy’de Bülbül Sefası ............................................................................................................
Alemdağ Kasrı ve Alemdağ Av Köşkü ..........................................................................................
Abbas Halim Paşa Av Köşkü ...........................................................................................................
ÇEKMEKÖY’DE HABERLEŞME VE ULAŞIM ..........................................................................
Alemdağ ile Üsküdar Arasında Telgraf Hattı Çekilmesi ...........................................................
TARİK-İ KEBİR TİCARETİN CAN DAMARIYDI ......................................................................
Omnibüs Güzergahının Son Durağı Alemdağ Olacaktı ...........................................................
Gerçekleşmeyen Bir Rüya: Üsküdar - Alemdağ Tramvayı .......................................................
Çekmeköy - Kadıköy Arasında Otobüs İşletmesi ve Tramvay ile Rekabet ............................
142 Yıllık Rüya Gerçekleşiyor.........................................................................................................
ÇEKMEKÖY’E İLK TELEFON SANTRALİ ................................................................................
MESİRE ALANI OLARAK ÇEKMEKÖY ......................................................................................
ÇEKMEKÖY TALEBELER İÇİN STAJ VE KAMP YERİYDİ .....................................................
PADİŞAHLAR ÇEKMEKÖY’DE ...................................................................................................
II. ABDÜLHAMİD ADINA ÇEKMEKÖY’E KUR’AN GÖNDERİLDİ ......................................
ÇEKMEKÖY BİR ŞİFA YURDUYDU ............................................................................................
ATARÜK’ÜN ÇEKMEKÖY ÖZLEMİ ............................................................................................
Galip Hoca Çekmeköy’de ................................................................................................................
MİLLİ ŞAİR MEHMET AKİF, SON GÜNLERİNİ ÇEKMEKÖY’DE GEÇİRDİ .....................
İngiliz Sefiri Çekmeköy’de Ava Çıktı ............................................................................................
DÜNYANIN EN YAŞLI ADAMI ZARO AĞA ÇEKMEKÖY’DE YAŞADI ..............................
ÇEKMEKÖY VE CİVARINDA DİNİ YAPILAR ...........................................................................
Köylerdeki İbadethaneler ...............................................................................................................
Çekmeköy İbrahim Nesim Efendi Camii .....................................................................................
Çekme Köyü Camii ...........................................................................................................................
Sırapınar Mustafa Ağa Camii .......................................................................................................
Ömerli Hasan Efendi Camii ..........................................................................................................
Sultançiftliği Köyü Camii ...............................................................................................................
Alemdağ Surp Nişan Kilisesi ..........................................................................................................
ÇEKMEKÖY’DE SALGIN HASTALIKLAR VE SAĞLIK ..........................................................
Vebadan Kurtulmak İçin Alemdağı’na Duaya Gidildi ..............................................................
GÖKAY’DAN ÇEKMEKÖY’E SAĞLIK OCAĞI ..........................................................................
ÇEKMEKÖY’DE DOĞAL AFETLER VE YANGINLAR ............................................................
Cumhuriyet Dönemi Yangınları ..................................................................................................
EDEBİYAT VE GÜZEL SANATLARDA ÇEKMEKÖY .............................................................
Beşiktaşlıyan, Alemdağ Şiiri Yazdı ................................................................................................
Ahmet Rasim Alemdağı’nda Bülbül Dinlerdi ..............................................................................
Halil Paşa, Alemdağ Ressamıydı ..................................................................................................
ALEMDAĞ’DA BİR CEVELAN ......................................................................................................
İYİ SULAR .........................................................................................................................................
Alemdağ’da Var Bir Yılan ................................................................................................................
Hasrete Kavuşmanın Sevinci .........................................................................................................
CUMHURİYET SONRASI ÇEKMEKÖY’DEKİ GELİŞMELER ................................................
Köylerde İmar Faaliyetleri ..............................................................................................................
KAYNAKÇA .....................................................................................................................................
172
172
173
174
174
176
176
177
178
180
184
185
187
188
192
195
200
202
203
204
206
207
208
212
212
212
213
214
214
215
216
218
219
220
222
223
225
226
226
227
228
234
236
238
240
241
261
İSTANBUL’UN YAŞAM PINARI ÇEKMEKÖY
REŞADİYE KÖYÜ
SULTANÇİFTLİĞİ
ÇEKMEKÖY
16
GİRİŞ
GİRİŞ
GİRİŞ
17
İSTANBUL’UN YAŞAM PINARI ÇEKMEKÖY
İ
stanbul Asya ile Avrupa’nın buluştuğu, denizlerin kavuştuğu, farklı
kültür ve medeniyetlerin buluştuğu, Doğu Roma, Bizans ve Osmanlı imparatorluklarına başkentlik yapmış büyük bir
şehirdir. İlk medeniyetlerin ortaya çıkmasından itibaren ticaretin de, siyasetin de,
kültürün de, tarihin de merkezi olmuş, 8
bin 500 yıllık geçmişine yaslanan büyüleyici doğal güzelliğiyle sadece şair ve yazarları
değil, fatihleri de kendisine cezbetmiştir.
İşte Çekmeköy, böylesine bir şehrin 39
ilçesinden biridir.1 Aynı zamanda bu şehrin Anadolu yakasında yer alan ilçelerinden biri olarak yeşil ormanı, nefis menba
suları ve son dönemde öne çıkan modern
yerleşim alanlarıyla ona hayat verir. Bir
anlamda mesire alanları, huzur veren atmosferi, doğal zenginliği ve bitki örtüsüyle
asûde bir yaşam merkezi olarak öne çıkar.
Çekmeköy, 1994’ten beri Ümraniye’ye
bağlı belde belediyelerinden biriydi. Ancak
22 Mart 2008 tarih ve 26824 mükerrer sayılı Resmi Gazete’de yayınlanan 5747 Sayılı
Kanun ile ilçe vasfı kazandı. 29 Mart 2009
seçimleriyle de İstanbul’un yeni ilçeleri
arasına girdi. Çekmeköy ilçe olunca daha
önce ilk kademe belediyesi olarak hizmet
veren Alemdağ, Taşdelen ve Ömerli’nin
bu tüzel kişilikleri de sona erdirilip yeni
Çekmeköy, İstanbul’un
Anadolu yakasında
Beykoz, Şile, Ümraniye
ve Sancaktepe ile
çevrili bulunan yeni
ilçelerinden biridir.
18
ilçeye dahil edildi. Böylece Çekmeköy, 17
mahalle ve 4 köyden meydana gelen büyük
bir ilçe oldu. Alemdağ, Aydınlar, Çamlık,
Çatalmeşe, Cumhuriyet, Ekşioğlu, Güngören, Hamidiye, Kirazlıdere, Mehmet Akif,
Merkez, Mimar Sinan, Nişantepe, Ömerli,
Soğukpınar, Sultançiftliği ve Taşdelen mahallelerinden oluşan Çekmeköy’ün artık
Reşadiye, Hüseyinli, Sırapınar ve Koçullu
diye 4 köyü de bulunuyor.
Coğrafi olarak Çekmeköy, İstanbul’un
Anadolu yakasındaki Alemdağ ormanlarının güney batı kesiminde bulunan Keçiağılı Tepesi yamaçlarında kuruludur. Denizden yüksekliği 100 metre olan ilçe, 48,08
(14.800 hektar) kilometrekarelik bir alana
sahiptir. Nüfusu ise 2011 genel nüfus sayımına göre 183 bin 13 kişidir. Çekmeköy’ün
kuzeybatısında Beykoz, kuzeydoğusunda
Şile, güneybatısında Ümraniye, güneydoğusunda ise Sancaktepe ilçeleri yer alır.2
Çekmeköy ve civarı Akdeniz ve Karadeniz iklimlerinin geçiş bölgesinde bulunduğu için ılıman bir iklime sahiptir. Yazlar
sıcak ve kurak, kışlar ise ılık ve yağışlı geçer. Ancak yüksek nem yüzünden sıcaklar
daha sıcak, soğuklar daha soğuk hissedilir.
Haziran en sıcak, Ocak en soğuk aylardır. İlçede yaşanan en uzun mevsim ise
sonbahardır.
İSTANBUL’UN YAŞAM PINARI ÇEKMEKÖY
İ
KÖYLER NE ZAMAN KURULDU?
nsanlar genellikle nereden geldiklerini, atalarının kimler olduğunu,
üzerinde yaşadıkları yerleşim yerinin ismininin nereden geldiğini, kısacası
geçmişini merak ederler. Eğer yazılı kaynaklar varsa merak edilen bu tür konulardan bazılarının cevapları rahatlıkla bulunabilir. Yerleşim yerleri, önemli görevlerde
bulunmuş devlet adamları ve memurlar
hakkında bilgilere ulaşmak sıradan insanlara göre daha kolaydır.
Yazılı kaynaklardan elde edilen bilgiler
haricinde kulaktan kulağa aktarılan şifahi
bilgiler de vardır. Ancak bunlar yazılı kaynaklardan elde edilen bilgiler kadar muteber değildir. Özellikle yerleşim yerlerinin
isimleri ile ilgili bu tür şifahi malumat oldukça çoktur. Ne var ki bu bilgilerin çoğunun aslı yoktur.
Bizim incelediğimiz köylerin kuruluş
tarihleri ve isim kaynakları ile ilgili durum
da böyledir. Sadece Reşadiye Köyü bu değerlendirmenin dışındadır. Reşadiye diğerlerine göre oldukça yakın sayılabilecek
bir dönemde kurulduğu için gerek ismi,
gerekse kuruluşu ile ilgili sarih bilgiler
mevcuttur.
lerinin isimleri geçer. Bu verilerden hareketle 1520’li yıllarda Çekmeköy, Hüseyinli, Sırapınar, Alemdağı, Ömerli ve Koçullu
köylerinin varlığından kesin olarak söz
edilebilir. Ne var ki kuruluşları ile ilgili
olarak yukarıda belirtildiği gibi kesin bir
tarih vermek mümkün değildir. Türkler’in
bölgeyi fethetmesi ve buralarda kalıcı hale
gelmesiyle birlikte ve 1520 tarihinden önceki zaman dilimi yani 1400’lü yılların başı
ile 1500’lü yılların başı arasında kurulmuş
olduklarını kesin olarak ifade edebiliriz.
Tahrir kayıtlarının olduğu tarihlerde
köyler idari bakımdan Yoros (Beykoz) kazasına bağlıydı. Yoros Kazası da Kocaeli
Sancağı’na tâbi idi.9 Buna karşın köyler adli
bakımdan ise Üsküdar’dan yönetiliyordu.
Buna göre yargı merkezi olarak Üsküdar
Kadılığı ile yönetim merkezi olarak Yoros
Kazası ve dolayısıyla Kocaeli Sancağı aynı
yerleşim alanına hitap ediyordu.10
Tahrir kayıtlarına göre bu tarihlerde
Çekmeköy toprakları, Beykoz yani o dönemdeki adıyla Yoros Kalesi’nin tımar
arazisiydi. Bir başka deyişle, Çekmeköy
arazisi Yoros Kalesi’ni korumakla görevli
kişilerin tasarrufu altındaydı. Köylüler ekip
Diğer köylere gelince: Çekmeköy, Sırapınar, Hüseyinli, Ömerli, Koçullu, Alemdağ
ve Sultançiftliği köylerinin kuruluş tarihleri ve isimlerinin menşei hakkında farklı
ve kesin olmayan bilgiler mevcuttur. Aynı
şekilde köylerin kuruluşu ile ilgili tahmini
bir tarih dilimi verebilmek mümkündür.
Bu köylerle ilgili bilgi elde edebileceğimiz
kaynakların başında Osmanlı arşivleri ve
Üsküdar’ın Osmanlı dönemine ait mahkeme kayıtları olan şeriye sicilleri gelir.
Köy isimlerine en erken ulaşabildiğimiz
dönem Kanuni Sultan Süleyman dönemidir. Bu dönemde tutulan tapu tahrir kayıtlarını ihtiva eden defterlerde Çekmeköy,3
Hüseyinli,4 Sırapınar5 ve Koçullu;6 yine
aynı döneme ait şeriye sicillerinde de bu
köylerle birlikte Alemdağı7 ve Ömerli8 köy-
Yazılı
kaynaklarda
Çekmeköy,
Hüseyinli,
Sırapınar,
Alemdağı, Ömerli
ve Koçullu
köylerinin
isimlerine 1520’li
yıllardan itibaren
rastlanıyor.
Dolayısıyla bu
köylerin 1400
ila 1500’lü
yıllar arasında
kurulduğu
söylenebilir.
Kanuni Sultan
Süleyman devrindeki
tapu tahrir defterine
göre Çekmeköy’e ait
bilgiler.
Kaynak:
BOA, TT.d. nr.436,
19
İSTANBUL’UN YAŞAM PINARI ÇEKMEKÖY
biçtikleri araziden elde ettikleri ürünlerin
vergisini köyün tımar sahibi olan Yoros Kalesi mustahfızlarına (muhafızlarına) tımar
olarak veriyorlardı. 1519-1520 tarihlerinde
Çekmeköy’ün tımarı Durmuş oğlu Hüseyin
ile Mehmed oğlu Hamza isimli şahıslara
aitti.11
Çekme
Köy’ün vergisi
Yoros Kalesi
muhafızlarına;
Hüseyinli ve
Sırapınar
köylerinin
vergileri ise
Rumeli Hisarı
muhafızlarına
tahsis edilmişti.
Yoros
kazasına
bağlı
Hüseyinli
Köyü’nün toprakları, Rumeli Hisarı yani o
dönemdeki adıyla Boğazkesen Kalesi’nin
tımar arazisi idi. Hüseyinli Köyü arazisi
Boğazkesen Kalesi’ni korumakla görevli
kişiler tarafından tasarruf ediliyordu. Köylüler ekip biçtikleri araziden elde ettikleri
ürünlerin vergisini köyün tımar sahibi olan
Boğazkesen Kalesi muhafızlarına tımar
olarak veriyorlardı. 1519-1520 tarihlerinde
Hüseyinli Köyü’nün tımarı Boğazkesen Kalesi muhafızlarından Abdullah oğlu Katib
Hasan isimli kişiye aitti.12 Yine 1523 tarihli
Kocaeli Sancağı’na ait başka bir tapu tahrir
defterinde Hüseyinli Köyü topraklarının
Boğazkesen Kalesi dizdarı Rüstem oğlu
Katib Mehmed ve Yusuf oğlu Mustafa’ya
tımar olarak verilmişti.13
Kanuni Sultan Süleyman dönemine ait
tapu tahrir kayıtlarını ihtiva eden defterlerde Sırapınar Köyü ile ilgili farklı bilgiler
de bulunuyor. Mesela, Sırapınar Köyü’nün
diğer bir adının da Ayna Hoca (Eyne Hoca/
İne Hoca da olabilir) olduğu anlaşılıyordu.
Sırapınar ya da diğer adıyla Ayna Hoca
Köyü bu tarihte Çeribaşı Hürmüz oğlu
Mustafa isimli kişiye tımar olarak verilmişti. Hem nüfusu hem de verdikleri vergiler
dikkate alındığında Sırapınar Köyü’nün
1520’li yıllarda iktisadi ve sosyal bakımdan
oldukça gelişmiş olduğu görülmekteydi.14
Yoros Kazası’na bağlı bir köy olan Koçullu Köyü’nün gelirleri de Hüseyinli
Köyü’nde olduğu gibi Mustafa oğlu Ahmed
isimli başka bir Boğazkesen Kalesi muhafızına tımar olarak verilmişti.15
Şeriye sicillerindeki bilgilere göre de
Alemdağı ve Ömerli Yoros kazasına bağlı
birer köy idi.
Çekmeköy ve çevresinin gelişmesinde
Atik Valide Sultan olarak da bilinen Nurbanu Sultan’ın çok önemli hizmetleri oldu. Asıl
adı Cecilia olan Nurbanu Sultan, 1525-1530
yıllarında Paros Adası’nda doğdu. Adanın
Venedikli idarecisi Nikolo Venier’le Baffo
ailesinden Violante’nin kızı iken 1537’de
Barbaros Hayreddin Paşa’nın Adalar seferi
sırasında esir alındı ve cariye olarak saraya
getirildi. Kanuni Sultan Süleyman’ın eşi Hürrem Sultan’dan eğitimi ve yetişmesi hususlarında büyük destek gördü. Daha sonraki yıllarda Hürrem Sultan tarafından “namuslu,
iffetli” anlamına gelen “Afîfe” adı verilerek
II. Selim ile evlendirildi.
Nurbanu Sultan hayırsever biriydi.
İstanbul’da Mercan’da Ağa Mescidi’ni
cami yapması, Alemdağ’da mescit (sonradan cami oldu), Divanyolu’nda çifte hamam ve Langa’da yaptırdığı saray, mescit,
imaret ve çifte hamam gibi eserlerin yanında özellikle Üsküdar’da inşa ettirdiği Atik
Valide Sultan Camii ve külliyesi ile tanınır. Onun bu külliye içindeki kütüphanesi
Osmanlılar’da ilk defa bir kadın tarafından
kurulan kütüphane olma özelliği taşır.16
Afife Nurbanu Valide
Sultan’ın 1583 yılındaki
cenaze törenini tasvir
eden bir minyatür.
Kaynak:
Afife Nurbanu
Valide Sultan’ın oğlu
3. Murad dönemi
minyatür sanatçısı
Seyyid Lokman’ın
Şehinşahname isimli
20
İSTANBUL’UN YAŞAM PINARI ÇEKMEKÖY
K
KÖY İSİMLERİNİN KAYNAĞI NEDİR?
öylerin isimlerinin menşeine gelince: Bu konuda kesin bilgi olmamakla birlikte araştırmacılar
tarafından bazı görüşler ileri sürülmüştür.
Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi’nde
belirtildiğine göre Çekmeköy, Fatih döneminde yedi kardeş tarafından kurulmuştu.
Bu yedi kardeşten altısı eşkıyalar tarafından öldürülürken, yedincisi “çekme tetiği”
diyerek kurtulmuş ve köyün adı Çekmeköy
olmuştu.17 Başka bir kaynakta da köy halkının evlâd-ı fâtihândan olup çok eski bir köy
olduğu belirtilir.18 Çekmeköy ile ilgili bu iki
rivayetin dışında 19. yüzyıl öncesine giden
bir bilgi bulunmamaktadır.
SIRAPINAR KÖYÜ
Kaynaklarda isminin nereden geldiği
konusunda kesin bir bilgi yer almıyor. Ancak köyün diğer bir adının da tahrir defter-
lerinde Ayna Hoca olarak geçmesi Ayna
Hoca isimli kişinin köyün kuruluşu ile bir
ilgisinin olduğunu gösteriyor. Başlangıçta
Ayna Hoca isimli kişiye köy mülk olarak
verilmiş ve bu kişiye atfen de kişinin ismi
Ayna olarak anılmış olabilir. Daha sonraları da köyde çok sayıda su kaynağının olması nedeniyle, adı Sırapınar olarak değiştirildiği söylenir.
Osmanlı Devleti, fetihlerde yararlılık
gösteren devlet adamı, komutan ve askerlere fethedilen bölge topraklarından araziler
tahsis ederdi. Temlik olunan araziler karşılıksız verildiği gibi belirli bir bedel mukabilinde de verilebilirdi.19
Hüseyinli ve Ömerli köylerini de bu bağlamda değerlendirmek gerekir. Muhtemelen Hüseyinli Köyü Hüseyin isimli bir kişiye, Ömerli Köyü de Ömer adında bir şahsa
temlik olarak verilmiş ve temlik sahiplerinden dolayı da bu isimleri almışlardı.
Çekme Köyü,
Fatih döneminde
7 kardeş
tarafından
kurulmuştu.
Sırapınar ise
Ayna Hoca adlı
kişiye mülk
olarak verilmişti.
Hüseyinli ve
Ömerli de
isimlerini
kurucularından
alıyordu.
Sırapınar Köyü’nde
bulunan eski evlerden
biri.
21
İSTANBUL’UN YAŞAM PINARI ÇEKMEKÖY
KOÇULLU KÖYÜ
Koçullu ismi ile ilgili sarih bir bilgi mevcut değildir. Ancak isimden hareketle bir
tahmin yürütmek mümkündür. Bilindiği
gibi koçu eskiden kullanılan araba çeşitlerinden birine verilen addır. Bu köy halkı
da arabacılık yaptığından dolayı köyün bu
ismi aldığı belirtiliyor.
MENKIBEDEN DOĞAN KÖY:
ALEMDAĞ
Tur Hasan Bey’in
mezar taşındaki yazı ve
çevirisi:
Yazıya göre, 6 Eylül
1910 tarihinde Hacı
Hatice isimli bir hanım
kabri yeniden inşa
ettirmiş.
Alemdağ ile ilgili biraz daha farklı bilgiler bulunuyor. Alemdağ, bölgenin en yüksek dağlarından birisi olmasının yanı sıra,
bu bölgenin Türkler tarafından fethedilmesine öncülük eden ve Alemdar olarak
bilinen ünlü Türk kumandanı Tur Hasan
Bey’den ismini almıştır.20 Tur Hasan Bey’in
lakabı olan “alemdar” kelimesi; bayrağı ya
da sancağı taşıyan ve bir işe öncülük eden
kişi anlamına gelir. Alemdağ’da medfun
olan diğer adıyla Alemdar Baba bu bölgenin fethine öncülük eden, burada yaptırmış
Alemdağ’ın ismi
Alemdar’dan gelir.
Alemdar, Tur Hasan
Bey’in lakabıdır.
Alemdağ’da askerî
bölge içinde bulunan
Tur Hasan Bey’in
mezarı bugüne kadar
ulaşmıştır.
22
olduğu kalede Bizanslılarla savaşarak şehit
olduğu rivayet edilen şahsiyettir. Bu konu
menkıbelerde teferruatlı olarak işlenmiştir.
Alemdar Baba Menkıbesine göre Sultan
Turasan (Tur Hasan), Danişmend Gazi’yle
birlikte Halife tarafından İslam askerlerine
komutan tayin edilerek gaza için görevlendirilir. Sultan Turasan gaza arkadaşlarıyla
birlikte İstanbul’u fethetmek üzere bir akıncı birliği ile yola çıkar. Kocaeli civarındaki
pek çok yeri fethettikten sonra Alemdağ’a
kadar gelir. Burada bir kale yaptırır ve Selçuklular ile Danişmendliler’in ortak bayrağı olan meşhur siyah “alem”lerini kalenin
burçlarına diktirir. Bu alemlerin diktirilmesinden sonra halk arasında buradaki dağ
“Alemdağ”, Tur Hasan Bey de “Alemdar
Baba” adıyla anılmaya başlar. Bu menkıbede de görüldüğü gibi, Alemdar Baba (Tur
Hasan Bey) Çekmeköy bölgesinin fethedilmesinde kahramanlığı ile destanlaşmış bir
kumandan idi. Halkın zihinlerinde de bir
eren, şeyh, veli ve bir şehit olarak derin izler bırakmıştı. Bundan dolayı Türk halkı, bu
değerli şahsın ismini köylerine vermişti.21
İSTANBUL’UN YAŞAM PINARI ÇEKMEKÖY
Reşadiye Köyü adını
dönemin Osmanlı
Sultanı Mehmed
Reşad’dan alıyor.
Osmanlı belgelerinde ise burası Alemdağı olarak geçiyor. Fakat Cumhuriyet döneminde bir süre Alemdar olarak kullanılır. Daha sonra hem buradaki sakinlerden
hem de kamuoyu ve basından22 gelen eleştiriler üzerine Alemdar ismi, 23 Aralık 2005
tarihli ve 26032 sayılı Resmi Gazete’de
yayımlanıp yürürlüğe giren kararla tekrar
Alemdağ’a dönüştürülür.23
LAZ KÖYÜ’NDEN REŞADİYE’YE
Reşadiye Köyü’nün hem kuruluşu, hem
de isminin menşei çok açık belgelere dayanır. Çünkü Reşadiye’nin kuruluşu diğer
köylere göre oldukça geç bir dönemde
oldu. Köy adını, dönemin Osmanlı Sultanı
Mehmet Reşad’dan alıyordu.
Tarihimizde 93 Harbi olarak bilinen
1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı sonrasında
Hopa ve civarı Ruslar tarafından işgale uğramıştı. İşgalle birlikte Müslüman köylerinde Ruslar’ın zulüm, tehdit ve baskıları da
arttı. Bunlara dayanamayacak duruma ge-
len pek çok insan evini, mallarını, köylerini
terk edip İstanbul’a hicret etti. Kısa bir süre
İstanbul’un çeşitli yerlerinde ikamet ettirildiler. Daha sonra Alemdağ bölgesinde bulunan Hazine-i Hassa çiftliklerinde iki ayrı
mahalleye geçici olarak yerleştirildiler.24
Bunlara Hopa muhacirleri, Gürcü muhacirler, Laz muhacirler ve Batum muhacirleri denildi.
Köyün resmi olmayan ilk ismi Laz Köyü
idi. Bunların geldiği dönemde Sultan II.
Abdülhamid tahtta olduğu için köye önce
Hamidiye ismi verilmek istenmiş25 ve yapılan girişimler sonucu Şura-yı Devlet kararıyla 26 Şubat 1889 tarihinde Hamidiye
Köyü olarak karar çıkmıştı. Ancak bunun
için padişah iradesi alınamadığından resmiyet kazanamadı.26
II. Abdülhamid’den sonra Osmanlı tahtına geçen Sultan Mehmed Reşad döneminde buradaki muhacirlerin girişimleri
sonucu, 30 Aralık 1911 tarihli padişah iradesiyle köyün adı Reşadiye oldu.27
23
Reşadiye Köyü’nün
ilk ismi Laz Köyü’dür.
Hopa muhacirlerinden
oluşmuştur. II.
Abdülhamid tahtta
olduğu için köye
Hamidiye ismi verilmiş
ancak bu resmiyet
kazanamadan II.
Abdülhamid tahttan
inmiştir. Sultan
Mehmed Reşad
döneminde 30 Aralık
1911 tarihli padişah
iradesiyle köyün
adı Reşadiye olarak
değişmiştir.
İSTANBUL’UN YAŞAM PINARI ÇEKMEKÖY
24
İSTANBUL’UN YAŞAM PINARI ÇEKMEKÖY
I. BÖLÜM
I. BÖLÜM
ROMA’DAN
OSMANLI’YA
ÇEKMEKÖY
25
İSTANBUL’UN YAŞAM PINARI ÇEKMEKÖY
ROMA VE BİZANS DÖNEMLERİNDE ÇEKMEKÖY
İ
İstanbul
coğrafi konumu
itibariyle her
zaman ilgi odağı
oldu. Tarihin
en büyük
devletlerine
başkentlik yaptı,
farklı inanç
ve kültürlerin
merkezi haline
geldi. Çekmeköy
bölgesi de hem
İstanbul’a
yakınlığı hem
de bir geçiş
bölgesi olması
dolayısıyla
bu ilgiden en
çok etkilenen
yerlerden
biri oldu. Bu
açıdan bölgenin
durumunu
İstanbul’dan
bağımsız ele
almak eksiklik
olacaktır.
stanbul bulunduğu coğrafi konum
itibariyle her zaman ilgi odağı oldu.
Tarihin en büyük devletlerine başkentlik yaptı, farklı inanç ve kültürlerin
merkezi haline geldi. İstanbul’a olan yoğun
ilgi çevresini de etkiledi. Çekmeköy bölgesi de hem İstanbul’a yakınlığı hem de bir
geçiş bölgesi olması dolayısıyla bu ilgiden
en çok etkilenen yerlerden biri oldu. Bu
açıdan bölgenin durumunu İstanbul’dan
bağımsız ele almak eksiklik olacaktır.
Bugünkü İstanbul’un temelleri M.Ö. 7.
yüzyılın sonlarında atıldı. M.S. 4. yüzyılda
İmparator Constantin tarafından yeniden
inşa edilip başkent yapıldı; ondan sonra da
Doğu Roma, Bizans ve Osmanlı devletlerine başkentlik yapmaya devam etti.28
476 yılında Batı Roma’nın yıkılmasından sonra Doğu Roma İmparatorluğu, Bizans İmparatorluğu’na dönüşmüş ve İstanbul da, bu yeni imparatorluğun başkenti
haline gelmişti. Bu dönem Bizans için bir
toparlanma ve yükselme dönemi oldu. Ancak 7. yüzyıldan itibaren İstanbul için kuşatma yılları başladı. İmparator Jüstinyen’den
(527-565) sonra iktidara gelen Herakleios
döneminde, Balkanları ele geçiren Avar ve
Slav orduları İstanbul’u da tehdit etmeye
başladılar. Avarlar İstanbul’u ciddi manada muhasara eden ilk Türk kavmi oldu.29
Bu dönemde İran orduları ile ittifak kuran
Avarlar ile Bizans arasında yapılan savaşlar Bizans’ın lehine sonuçlandı.30 Ancak
bu başarı uzun sürmeyecekti. Zira bir süre
sonra İstanbul’u hedef alan Müslüman
Araplar’ın karadan ve denizden düzenledikleri seferler, Bizans’ı yıkılma tehlikesiyle karşı karşıya bırakacaktı.
Bilindiği üzere Araplar tarafından dördü Emeviler, biri de Abbasiler zamanında
olmak üzere Bizans üzerine beş askeri sefer düzenlendi.31
Bu arada çeşitli vesilelerle doğu dünyası ile münasebetlerde bulunan Bizans
hükümdarları doğululardan etkilendiler.32
26
Mesela İmparator Theophilos (829-842) zamanında Araplarla yapılan devamlı savaşlar sırasında 832 yılında Bağdat’a Abbasi
Halifesi Memun nezdine elçi olarak hocası
Synkellos İoannes Grammatikos’u göndermişti. Dönüşünde İstanbul Patriği olan ve
bu makamı 842’ye kadar muhafaza eden
bu elçi, Bizans’a döndüğünde Bağdat sarayını o kadar methetmiştir ki, hayran kalan
imparator, Abbasi saraylarının resimlerini getirterek hemen Patrikos adındaki bu
şahsa, Samandıra yakınlarında olduğu düşünülen Bryas Sarayı’nı inşa ettirdi. İmparator sarayın içine bir kilise ve etrafına da
bahçeler yaptırdı. Civardan su yolları ve
kanallar ile bu saraya sular getirtti.33
1071 yılının hem Bizans hem de Türk
tarihi açısından önemli sonuçları oldu.
Çünkü bu tarihte Selçuklu Sultanı Alparslan ile Bizans İmparatoru Romanos Diogenes arasında yapılan Malazgirt Meydan
Muharebesi’ni Türkler’in kazanmasıyla
Anadolu kapıları Türkler’e açılırken, Bizans imparatoru hem tacını, hem tahtını
hem de hayatını kaybetti. Bundan sonraki
dönemde de İstanbul önlerinde Selçuklu
Türkleri görülmeye başladı.
Nitekim Bizans İmparatoru VII. Mikhail Dukas’ın (1071-1078) iktidarı sırasında
Bizans’ın Anadolu orduları komutanı Nikephoros Botannies ile Rumeli orduları komutanı Nikephoros Bryennios imparatora
karşı isyan etmişlerdi. Bunlardan Nikephoros Botannies Anadolu fatihi Kutalmışoğlu
Süleyman Şah’tan yardım istedi. Süleyman
Şah’ın yardımı sonucunda da 1078’de imparator oldu. Bu ilişkiler sayesinde Kutalmışoğlu Süleyman Şah Üsküdar’a kadar
geldi ve burada Botannies tarafından saygı
ve sevgi ile karşılanıp ağırlandı.34
Bundan sonra 1090-1091 kışında bu kez
de İzmir Beyi Çaka ile anlaşan Peçenekler
İstanbul’u kuşattı. Ancak Peçeneklere karşı Kumanlar’la işbirliği yapan imparator
Aleksios bu mücadeleden galip çıktı.
İSTANBUL’UN YAŞAM PINARI ÇEKMEKÖY
Haçlı orduları Filistin’i Müslümanların
elinden almak için 1096 yılında İstanbul’a
geldiler. Bu Haçlıların İstanbul’la ilk tanışmasıydı. Haçlılara yardımcı olan imparator Aleksios, bu yardımın karşılığını
Selçuklular’ın başkenti İznik’in 1097’de
Haçlılar tarafından alınıp Bizans’a iade
edilmesiyle görmüştür. Bu tarihten yaklaşık 65 sene sonra İmparator Manuel ile
barış antlaşması imzalayan II. Kılıçarslan
İstanbul’a gelerek burada üç ay misafir olarak kaldı. Bu sırada Haçlı seferleri de devam
etti. Dördüncü Haçlı seferi, İstanbul’un işgali ve paylaşılması ile sonuçlandı. Bu sırada Bizans taht kavgalarıyla uğraşıyordu.
Bunu fırsat bilen Haçlılar Haliç’e girerek
9 Nisan’da saldırıya başladılar. 13 Nisan
1204’de şehir ele geçirildi ve acımasızca
yağmalandı. Çok sayıda insan kaybı oldu.
Ayasofya’da dâhil olmak üzere birçok tarihi eser ve kitaplar tahrip edildi, yakıldı,
yıkıldı ve çalındı. Bu yağmalar sonunda Bizans, Haçlılarla Venedikliler arasında paylaşılarak bir Latin İmparatorluğu kuruldu
ve devletin başına da Flandre getirildi. Bu
sırada şehrin beyin takımı ya da âkil adamları denilen kesimi ve zenginler İznik’e göç
etti. Latin İmparatorluğu sadece İstanbul
ve yöresine hükmedebildi. Diğer bölgelerde varlık gösteremedi.35
27
1890’lı yıllara ait
Abdullah Biraderler
tarafından çekilen
fotoğrafta İstanbul’un
Anadolu yakası
görülüyor.
Kaynak: Amerikan
Kongre Kütüphanesi,
(Library of Congress
Prints and Photographs
Division Washington,
D.C. 20540 USA)
İSTANBUL’UN YAŞAM PINARI ÇEKMEKÖY
1359 yılı Bizans tarihi açısından oldukça önemlidir. Tabiri caizse fethin ayak seslerinin işitilmeye başladığı tarihtir. Çünkü
1359 yılında ilk defa olarak İstanbul önünde Osmanlı orduları görünmüştü. Bundan
sonra da Türkler’in İstanbul kuşatmaları
devam edecekti. Nitekim İstanbul 1391 ve
1400 yıllarında Yıldırım Bayezid ve 1422
yılında II. Murad tarafından yapılan kuşatmalardan kurtulmuştu. Nihayet Bizans’a
son darbeyi vuran Sultan II. Mehmed olmuştu. Fatih 1453’te İstanbul’u fethederek
ulu rüyanın gerçekleşmesini sağlamıştı.
ÇEKMEKÖY, ORHAN GAZİ İLE
OSMANLI EGEMENLİĞİNE GİRDİ
Nihayet Bizans’a son
darbeyi vuran Fatih
Sultan Mehmed 1453’te
İstanbul’u fethetti.
1261 yılında İstanbul’u Latinler’den
geri alarak yeniden kuran, İznik Grek
Devleti’nin hükümdarı VIII. Mihael Palaeologos oldu. Palaeologos 15 Ağustos 1261’de
Ayasofya’da taç giyerek imparator ilan
edildi.36 İmparator Mikhael Bizans’ı yeniden eski güzel günlerine döndürmek için
çabalasa da ölümünden sonra yerine geçen
hükümdarlar döneminde İstanbul kendini
iç karışıklıklar ve isyanlar içerisinde buldu. Bu dönemde artık İstanbul Türkler’in
de tehdidi altına girdi. Gücünü iyice yitirerek Sırp ve Osmanlı devletleri arasında
sıkışıp kalan Bizans, varlığını devam ettirebilmek için bu devletlerin desteğine
muhtaç hale geldi. Türkler’in Balkanlar’a
geçişi ve Sırplar’a karşı kazandıkları zaferler Bizans’ı iyice zor durumda bıraktı. Arazisi gittikçe küçülen ve Türkler karşısında
iktisadi ve askeri hiçbir gücü kalmayan Bizans, sonunda surların çevrelediği küçük
bir şehir devleti haline geldi.37
28
Osmanlılar’ın tarih sahnesine ilk çıkışları, XIII. yüzyıl Anadolusu’ndaki çok önemli
sosyal değişime dayanır. Bu değişimin temeline 1071’den itibaren Anadolu yarımadasına kesin olarak yerleşen ve siyasi birlikler kuran Selçuklular’ı oturtmak gerekir.
Selçuklu idaresindeki Anadolu, Osmanlılar
için her şeyin başlangıcını oluşturacak olan
XIII. asır sonlarına doğru hemen hemen
Türkleşme sürecini tamamlamış bir görünüş arzeder. Bu görünüş ve “Türkleşme”
sadece geniş ölçüde yerli unsurların İslamlaşması ile olmadı. Burada Anadolu’ya göç
eden Türkmen boylarının da büyük etkisi
vardı. Anadolu’nun sosyal, iktisadî, dinî
hatta idarî yapısında mühim değişikliklere yol açacak olan Oğuz kabilelerinin göçleri yerleşik Selçuklu idaresini ve devlet
sistemini etkiledi. Selçuklular yarı göçebe
hayat tarzı içindeki bu Türkmen gruplarını iç düzenlerinde karışıklığa, çekişmeye
yol açma ihtimali karşısında sınır boylarına yerleştirdiler. Bu sınır boylarında yeni
gelen grupların ve bu bölgelerde yaşayan
Bizanslılar’ın karşı karşıya gelmeleriyle sadece bir çatışma ortamı değil, karşılıklı bir
sosyal etkileşim de oldu.38
Osmanlı İmparatorluğu’nun kurulmakta olduğu zamanda Anadolu’daki uç beylikleri, medeni bir hayatın kaynağı olan
Türk ve İslam dünyasının her tarafından
gelmiş her sınıftan ve meslekten adamlarla
İSTANBUL’UN YAŞAM PINARI ÇEKMEKÖY
doluydu. Bunlar, İran, Mısır ve Kırım medreselerinden çıkan hocalar, orta ve Doğu
Anadolu’dan gelmiş Selçuklu ve İlhanlı
bürokrasisine mensup şahsiyetler, muhtelif tarikatlerin temsilcileri İslâm’ı yaymak
için uğraşan dervişlerdi. Bunlar arasında
bilhassa, Gaziyân-ı Rum, Alpler veya Alp
Erenler namı altında zikredilen ve daha
İslâmiyetten evvel bütün Türk dünyasında
mevcut olan eski ve geniş bir teşkilata mensup Türk şövalyeleri mevcuttu. Bu Gaziler,
Alpler veya Alperenler de İslam için gaza
yapıyorlardı ve bu gazalar sonucu elde ettikleri ganimetlerle de hayatlarını devam
ettiriyorlardı.39
XIII. yüzyıl sonlarında Anadolu Selçuklu Devleti İlhanlı baskısı sonucu dağılmaya
başlarken uç bölgelerde yavaş yavaş bağımsız veya yarı bağımsız Türkmen beylikleri
ortaya çıkmaya başladı.40 Bunlardan birisi
de Osmanlı Beyliği idi. Osman Bey liderliğindeki beylik, Bizans’a yaptığı gazalarla
kısa sürede şöhret buldu.
Eskişehir’den Bursa ve İznik sınırına kadar uzanan bölgeye hâkim olan Osman Bey,
önceleri civardaki Bizans tekfurlarına karşı
çetin bir mücadeleye girmekten ziyade onlarla iyi geçinip durumunu güçlendirmeye
çalıştı. Onun beylik içinde gazayı bir ideoloji haline getirip güçlenmesi, bir kısım Türkmen beylikleri halkı yanında bazı Bizans
tekfurlarının da ona katılmasına sebep oldu.
1302 tarihinde bir Bizans kuvvetini yenmesi, onun kudretinin ilk emarelerini oluşturdu. Bundan sonra şöhreti yayılarak diğer
Türkmen beylikleri arasında sivrilmeye
başladı. Özellikle Bizanslılar’ın yardım için
getirdiği ücretli askerler olan Katalanlar’ın
çekilmesinden sonra İznik ve Bursa üzerindeki baskıyı artırdı.41 Abdurrahman Gazi,
Akça Koca,42 Konuralp,43 Kara Mürsel, Samsa Çavuş ve Mihal Gazi (Köse Mihal) gibi
komutanlarıyla birçok fetih yapıldı.
Hoca Saadettin Efendi’nin eserinde
Samandıra’nın fethinin ilk olarak Osman
Gazi döneminde düşünüldüğü belirtilir.
Şöyle ki, Osman Gazi’nin son dönemlerinde Bolu, Konrapa, Akyazı ve Mudurnu
Konuralp tarafından, Kandıra, Ermenipazarı (Akmeşe) ve Ayan
Gölü, Akça Koca
tarafından ele geçirilmişti. Ondan
sonra bu iki komutan, Kocaeli denilen ülkenin tam
orta yerinde bulunan Samandıra
Kalesi’ni ve çevre
illerini almak için
gerekli hazırlıklara başlamışlardı. Fakat Osman
Gazi’nin
ömrü
vefa etmedi.44 Ancak bu emelden
vazgeçilmeyip Samandıra ve civarının fethedilmesi düşüncesi Orhan Bey’in
başa geçmesiyle de devam etti.45
Osmanlılar ile Bizans arasındaki ilk
büyük savaş 1329 yılında Pelekanon
Savaşı’nda yaşandı. Bu savaşta ordusu büyük bir yenilgiye uğrayan ve bacağından
yaralanan Bizans imparatorunun hayatı,
bir halıya sarılıp kaçırılmak suretiyle kurtuldu. Pelekanon Savaşı46 olarak adlandırılan bu savaş sonrası yapılan anlaşmaya
göre Türkler bu bölgeye kalıcı olarak yerleşmeye başladı ve İstanbul’un Anadolu yakasındaki toprakları yavaş yavaş ele geçirilerek Üsküdar’a kadar gelindi. İlk Osmanlı
askerlerinin İstanbul’a girmesi yine Orhan
Bey döneminde gerçekleşti. Pelekanon
Savaşı’ndan sonra Orhan Bey Bizans’la sıkı
münasebetler kurdu. 1347’de 6 bin kişilk
Türk kuvvetini VI. İonnis Kontakuzinos’un
emrine verdi. Kontakuzinos da Türk kuvvetleri yardımıyla Paleologos’u yenerek,47
Türk askerlerinin İstanbul’a girmesini sağladı. Bundan sonra her geçen dönem Marmara Denizi etrafındaki toprakları alarak
biraz daha yayılan Türkler, 1352 yılında
Çimpe Kalesi’ni de fethederek Bizans’ı iyice kuşattı.48
29
Çekmeköy’ün de içinde
bulunduğu bölgenin
fethi ilk olarak Osman
Gazi döneminde
düşünüldü.
İSTANBUL’UN YAŞAM PINARI ÇEKMEKÖY
Diğer taraftan Orhan Bey’in kumandanlarından Abdurrahman Gazi ve arkadaşları
Hicri 728 yılında (Miladi olarak 1327/1328
yıllarına tekabül ediyor) Samandıra’yı
Bizanslılar’ın elinden aldı. Osmanlı kaynaklarında Samandıra ve civarının fethiyle
ilgili oldukça detaylı bilgiler verilir:
Çekmeköy ve civarını
fethetmek Osman
Gazi’nin ardından tahta
çıkan Orhan Gazi’ye
nasip oldu.
30
koyanların üzerine göndermişlerdi.
“Orhan Bey’in başa geçtiği günlerde, Samandıra tekürü,49 ölen oğlunun
cenaze töreni için askerleriyle birlikte
kaleden çıkmış, defin işleriyle uğraşırken Konuralp ve Akça Koca Samandıra kalesi çevresinde keşif yapıyorlardı.
Bunlar cenaze alayına rastladıklarında gizlice kale ile düşman askerlerinin arasına girmişler, bunların dönüş
yollarını keserek umutlarını kırmışlardır. Bu durum karşısında şaşkına
dönen düşmanlar, bir yandan güçsüzlük, bir yandan da yılgınlık içinde dağılıp kaçmışlardır.
Böylece iki taraf tekrar karşılaşmış, savaş sonunda bütün varlığını koyan İslam askeri, başarıyı elde etmiş
ve karşı çıkanlar yine kaçmak zorunda kalmışlar, dünya ve ahiret ziyana
uğrayıp, “böylece kayba uğrarsınız”
hükmünün gerçekliliğini ortaya koymuşlardı. Samandıra Tekfuru’nu en
sonunda, İzmit Tekfuru büyük para
karşılığında satın almak zorunda kaldı. Bu büyük para da, yine satılan kişinin ülkesini açmak yolunda gerekli olan silahlara harcandı. Bu bölge
İstanbul çevresindedir. Büyük şehre
pek yakın olduğundan, bundan sonraki akınların çoğu, İstanbul’a doğru
yönelmiş oldu. Bunun için de Samandıra ve çevresine, şanı yüce Orhan
Gazi’nin uyulması gereken fermanı
üzerine Akça Koca gönderilmişti.”50
İslam askeri, sonları kötü olan
bu dağınık birlikler üzerine hemen
saldırıya geçti. Başbuğlarını yakalayınca, artık kalenin fethi beklemeye
gerek kalmadan mümkün oldu. Tutsak alınan tekfuru, çevredeki
kâfirlerden bazıları parayla kurtarma isteğinde bulundular. Bu iki komutan
konuyu cihanı tutan padişahın katından sordular.
Padişah, her gün daha kalabalık ordular düzenlemek
için özgürlük karşılığı para
(fidye) alınması uygundur
ama bu toprağa batasıca
alçağın serbest kalışından
doğacak zarar da düşünülmelidir diye ferman edince,
gaziler başbuğu, bu uğursuz
tutsağın isteği gereğince,
Aydos ile İstanbul tekürlerine haberciler yollamıştı.
Her iki tekür de teklife yanaşmamışlar, ellerinden çıkan kaleyi
geri almak için asker toplamaya kalkışmışlar ve bunları din uğrunda baş
Tarihçi Nicolae Jorga Samandıra ve
Aydos Kalesi’nin fethiyle ilgili Konuralp
ve Akça Koca’nın yanında Abdurrahman
Gazi’yi de zikredip, onu dönemin en iyi komutanı olduğunu söyler.51 Aydos Kalesi’nin
fethi Osmanlı kaynaklarında bir efsane
olarak anlatılır. Tacü’t-Tevarih’te anlatılan menkıbeye göre, Bizanslılar’ın elinde
bulunan Aydos Kalesi Tekfuru’nun güzel
kızı bir rüya görür. Rüyasında bir kuyuya
düşer ve ne kadar uğraştıysa bir çıkış yolu
bulamaz. Kurtulmaktan ümidini kestiği
sırada bir yiğit kuyunun yanında belirip
kızı kurtarır. Kız rüyadan uyandıktan sonra bundan çok etkilenir ve daha sonraları
kalenin surları üzerinde dolaşırken askerleriyle birlikte kaleyi gözetleyen Abdurrahman Gazi’yi görür. Hemen bir mektup yazarak Müslüman olmak istediğini ve kaleyi
almak konusunda onlara yardım edeceğini
belirtip bir tarih vererek o tarihte kaleye
gelmelerini söyler. Mektup gaziler arasında tartışıldıktan sonra planlar yapılır. Buna
göre önce kalenin etrafı yakılıp yıkılacak,
daha sonra Samandıra Kalesi de ateşe verilerek Türkler’in bölgeden çekildikleri
kanısı uyandırılacak ve böylelikle düşman
İSTANBUL’UN YAŞAM PINARI ÇEKMEKÖY
Çekmeköy’ün de içinde
bulunduğu bölgenin
fethinde önemli rol alan
Abdurrahman Gazi’nin
türbesi Samandıra’da
bulunuyor.
askeri ve halk bunu yılgınlık ve korkaklık
olarak düşünüp rehavete kapılacaktı. Öyle
de oldu. Abdurrahman Gazi mektupta belirtilen gece kaleye geldi ve onları bekleyen
tekfurun kızının yardımıyla kale fethedildi. Orhan Gazi bu güzel kızı Abdurrahman
Gazi ile evlendirdi ve onlara çeşitli hediyeler verdi.52
Orhan Bey’in tahta geçmesinden iki yıl
sonra İzmit ve Hereke kaleleri ele geçirilip
büyük şehzade Süleyman Paşa’ya verilmiş
ve 1331 yılında, uzun süredir kuşatılmış
olan İznik şehri alınıp bir süre için başkent
yapılmıştır.53 Türkler, 1330’lu yıllardan sonra yapılan fetihlerle Samandıra ve çevresine yerleşmeye başladılar. Orhan Gazi’nin
Bizanslılarla yaptığı anlaşmaya göre, İmparator III. Andronikos’un Merdivenköy’deki
av köşkünde bir Ahi zaviyesi kuruldu. Bu
zaviye sonraları İstanbul’un en önemli
Bektaşi merkezlerinden biri olan Şahkulu
Sultan Tekkesi’ne dönüştü.54
Beykoz taraflarının Osmanlılar tarafından ele geçirilişi ise Yıldırım Bayezid’in
hükümdarlık döneminde olmuştu. Yıldırım Bayezid, Bizans’ı ele geçirmeye karar
verince komutanlarından Yahşi Bey’i Şile
bölgesine göndermişti. Uzun süren mücadelelerden sonra Şile Osmanlı topraklarına
katılmıştı. Yahşi Bey daha sonra Bizans’a
doğru ilerleyerek Boğaz kıyılarına gelmiş
ve Anadolu Hisarı’nın yapımına katkıda
bulunmuştu. Fakat Timur’un Anadolu’yu
işgal etmesi üzerine Yıldırım Bayezid bu
bölgedeki Osmanlı ordularını toplayarak
Timur’un üzerine yürümüştü. Bu boşluktan istifade eden Bizans İmparatoru Manuel bölgede yeniden Bizans hâkimiyetini
kurmuştu.55
Fetret döneminde Bizans’ın kontrolünde olan bölge, Yıldırım Bayezid’in oğullarından Çelebi Mehmed’in diğer kardeşlerini yenerek tahta geçmesinden sonra,
bizzat ordularının başına geçmesi suretiyle
Hereke, Gebze, Darıca, Kartal ve Pendik tarafları fethedilmişti. Komutanlarından olan
Timurtaşoğlu Umur Bey de elindeki kuvvetlerle Şile ve Çekmeköy civarını yeniden
ele geçirmişti. Bu tarihlerden sonra bölge
Türkler için kalıcı bir mekân haline gelmiş
ve İstanbul’un fethi için adeta bir ön çalışma olmuştu.56
31
Fetret Dönemi
Osmanlı
Sultanı Çelebi
Mehmed’in
komutanı
Timurtaş oğlu
Umur Bey, Şile
ve Çekmeköy
civarını yeniden
fethedip
Türkler’in kalıcı
toprakları haline
getirdi.
İSTANBUL’UN YAŞAM PINARI ÇEKMEKÖY
Çekmeköy
ile ilgili ilk
tapu tahrir
kayıtları 15191520 yıllarına
uzanıyor. Bu
da gösteriyor
ki, Çekmeköy,
Sırapınar ve
Koçullu köyleri,
Yavuz Sultan
Selim ve Kanuni
Sultan Süleyman
dönemlerinde de
mevcuttu.
B
TAHRİR DEFTERLERİNDE ÇEKMEKÖY
ugünkü Çekmeköy ilçesini oluşturan köylerden bazılarının tarihi ile ilgili Osmanlı dönemine
ait ilk yazılı bilgiler, tapu tahrir kayıtlarını
içeren defterlerde bulunur. Tapu tahrir
defterleri, 16. yüzyıl beşeri ve ekonomik
coğrafyası hakkında istatistikî bilgiler veren en önemli kaynaklardır.
Osmanlı Devleti’nde tahrirler, fethedilen yerlere soylu ailelerden seçilen bir
eminin kadı, katip ve rüştüne ermiş reayayı yanında toplamasıyla yapılmaktaydı. Bu
sayımlar sonunda biri ‘mufassal’ ve diğeri
de ‘icmal’ olmak üzere iki temel defter hazırlanırdı. Tahrirlerde ilyazıcıları ve tahrir
eminleri devlete ait toprakları belirleyip
bunları tımar, zeamet ve has olarak tahsis
ederlerdi. Tahrir işlemini yapan ilyazıcıları
ve eminler vezir veya sancakbeyi rütbesinde kişilerdi.
Osmanlı Devleti’nde bir yerin tam olarak fethi o yerin tahriri yapıldıktan sonra
gerçekleşmiş olurdu. Tahriri yapılan yer
köy köy, mezra mezra kaydedilirdi. Nüfus
ise baba adlarıyla birlikte ve vergiden muaf
olanlar da muafiyet sebepleri isimlerinin
yanına belirtilerek kaydedilirdi. Tahrirlerde önce padişah ve beylerbeyi hasları sonra da zeamet ve tımarlar kaydedilirdi.57
Osmanlı devlet teşkilatında bir kısım
harcama ve ödemelerin hatta maaşların
merkezden nakden yapılması zor olduğu
için gelirlerin ait oldukları yerlerde bir kısım ödemelere harcanması gerekmekteydi.
İşte bu gelir ve giderler tımar sistemi içinde
tanzim edilmiş ve bunun kontrolü de tahrir
defterleri sayesinde yapılmıştı.
Tahrir defterleri sayesinde, belirli bir
tarihte İmparatorluk içinde herhangi bir
bölgede yaşamakta olan yetişkin erkek nüÇekmeköy, İstanbul’un
yeşiller arasındaki
modern yüzü olarak öne
çıkıyor.
32
İSTANBUL’UN YAŞAM PINARI ÇEKMEKÖY
fusun kendi isimleriyle baba isimleri, ellerindeki toprak miktarı, tâbi tutuldukları
vergi yükümlülükleri öğrenilebilmekteydi. Ayrıca, sayım bölgelerinde yapılmakta
olan ekimlerin çeşit ve miktarlarıyla, her
yerin tarımsal örf ve adetleri ile ilgili bilgiler de bu defterlerden çıkarılabilirdi. Yine
her türlü vergilerin toplandığı geçit, pazar,
panayır ve gümrük mahalleri, maden ocakları, tuzlalar ve dalyanlar; senelik tahmini
gelirleri ve işleyiş düzenleriyle birlikte tahrir defterlerine kaydedilmişti. Bunlar sayesinde köylerdeki tımar, mülk ve vakıf arazileriyle, bunların gelir kaynakları, hukuki
statüleri ve idare düzenlerini de öğrenmek
mümkündü.58
Başbakanlık Osmanlı Arşivi’nde bulunan 436 numaralı Tapu Tahrir Defteri’nde
Hüseyinli, Çekmeköy, Sırapınar ve Koçullu
köylerine ait veriler mevcuttur. Bu defter
Hicri 926 tarihli olup, Miladi 1519-1520 yıllarına yani Yavuz Sultan Selim’in son devri
ile oğlu Sultan Süleyman’ın ilk dönemlerine ait bilgileri içerir. Adı geçen köyler bu
tarihte Yoros (Beykoz) Kazası’na bağlıydı.
Yoros Kazası da Kocaeli Livası’na tâbi idi.
1519 Yılında
Çekmeköy’de Yaşayanlar
1-Kostu Sefer, ekinlü.
2-Biraderi Murad, ekinlü.
3-Mehmed b. Pir Ali, ekinlü.
4-Biraderi Mehmed, ekinlü.
5-Biraderi Mustafa, ekinlü.
6-Biraderi Abdürrezzak, ekinlü.
7-Biraderi Ali, ekinlü.
8-Ali b. Hasan, 34.
9-Mustafa b. Ömer, 14.
10-Alnabağcı?, 12.
11-Biraderi Mustafa, ekinlü.
12-Mehmed b. Yunus, 13.
13-İbrahim b. Mustafa 13.
14-Veledi Halil, mücerred.
15-Ali b. İbrahim, 32.
16-Hasan b. Ali, muaf.
17-Veledi Halil, mücerred.
18-Ali b. İsmail, 34.
19-Veledi İbrahim, bennak.
20-Biraderi Safer, mücerred.
21-Biraderi Musa, mücerred.
22- İbrahim, mücerred.
1519-1520 tarihli tapu
tahrir defterlerine
göre Çekmeköy
nüfüsuna kayıtlı 22 kişi
bulunuyor.
Kaynak:
BOA, TT.d. nr. 436,
s.419
ÇEKMEKÖY,
YOROS KALESİ’NİN TIMARIYDI
Tahrir kayıtlarına göre bu tarihlerde
Çekmeköy toprakları Beykoz yani o dönemdeki adıyla Yoros Kalesi’nin tımar arazisi59 idi. Çekmeköy arazisi Yoros Kalesi’ni
korumakla görevli kişiler tarafından tasarruf ediliyordu. Köylüler ekip biçtikleri
araziden elde ettikleri ürünlerin vergisini
köyün tımar sahibi olan Yoros Kalesi muhafızlarına veriyorlardı. 1519-1520 tarihlerinde Çekmeköy’ün vergisi (tımarı) Durmuş oğlu Hüseyin ile Mehmed oğlu Hamza
isimli şahıslara aitti.60
1519-1520 tarihlerini kapsayan tapu tahrir defterine göre Çekmeköy nüfusuna kayıtlı 22 kişi vardı. Bunların yedisi çeşitli miktarlarda çift tasarruf eden, sekizi “ekinlü”, beşi
mücerred (yetişkin bekâr erkek), bir muaf
ve biri de bennak olarak kaydedilmişti:61
33
İSTANBUL’UN YAŞAM PINARI ÇEKMEKÖY
yıllardaki Çekmeköy nüfusu hakkında
tahmini bilgi elde edebiliriz. Her hanede
ortalama 5 kişi olduğu düşünülürse bu tarihte Çekmeköy’ün 80-90 arasında bir nüfusa sahip olduğu söylenebilir. Elbette bu
hesaba dışarıdan ekenler dâhil edilmedi.
Tahrir defterindeki kayıtlar, köyde yetiştirilen ürünler hakkında da bilgi vermekteydi. Buna göre köyde buğday, arpa, yulaf,
kapluca, keten ve çeşitli meyve üretimi yapıldığı görülmekteydi. Buradan da köy halkının yetiştirdiği ürünlerin kendilerine yettiğini, arta kalan ürünlerini satarak kazanç
sağladıklarını söyleyebiliriz.
Hüseyinli Köyü
Bennak, Osmanlı Devleti idaresinde
olanların tımar sahibine verdikleri vergilerden birinin adıydı. Bu kazanç vergisi kabilinden bir vergi idi. “Ekinlü bennak” ve
“caba bennak” olarak iki kısma ayrılırdı.
“Ekinlü bennak”, elinde olan yeri nim çiftlikten az olan kimsenin verdiği vergi olup
miktarı 18 akçe idi. “Caba bennak” ise uhdesinde arazi olmamakla beraber evli olan
ve çalışıp kazananların ödediği vergi idi.
Bunun miktarı da 12 akçe idi. Buna “caba
akçesi” de denirdi ve vergi Mart ayında
toplanırdı.62
ÇEKME KÖYÜ’NE
ÇİFTÇİLİK İÇİN GELENLER VARDI
Çekme Köyü’ne
hariçten çiftçilik
etmek için
gelenler de vardı.
16. yüzyıl tahrir
defterlerine göre
bu kişilerin sayısı
9’u bulmuştu.
Ayrıca, köyde
33 kişi de vergi
mükellefiydi.
Çekmeköy’e başka yerleşim yerlerinden
çiftçilik yapmaya gelenler de bulunmaktaydı. Bunlar tapu tahrir defterlerinde köy
halkının kaydedildiği yerin hemen devamında “hariçten ekenler” ya da “hariçten
ziraat edenler” olarak belirtilmişti.63 Adı
geçen tarihlerde Çekmeköy’e çiftçilik yapmak üzere hariçten gelenlerin sayısı dokuz
idi. Müslüman ahaliye mensup bu kişilerden dördü kardeşleriyle birlikte gelmişti.64
Bu bilgilere göre Çekmeköy’de vergi mükellefi olan toplam kişi sayısı 33’tü.
Buna karşılık köyde 17 hane olduğu kayıtlarda mevcuttu. Buradan da 1520’li
34
Öşr-i kettan, öşr-i meyve, çayır vergisi,
resm-i ganem,65 resm-i çift,66 resm-i ekinlü, resm-i mücerred,67 bad-ı heva,68 resm-i
küvâre69 ve deşt-i bânî köy halkının verdiği
vergi türleriydi.
Bu vergilerden de köydeki en önemli geçim kaynağının zirai faaliyetler ve hayvancılık olduğu anlaşılmaktaydı. Çünkü bunlar
tarım ve hayvancılıktan alınan vegilerdi.
Buna göre köyde yetiştirilen ürünler ile
halktan alınan vergi miktarları şöyleydi:70
Hınta (buğday), 2 müd,71
17 kile, kıymeti: 920 akçe.
Şair (arpa), 3 kile, kıymeti: 9 akçe.
Alef (yulaf) , 3 müd, 5 kile,
kıymeti: 123 akçe.
Kapluca, 3 kile, kıymeti: 9 akçe.
Öşr-i kettan, 115 akçe.
Öşr-i meyve, 30 akçe.
Çayır vergisi, 31 akçe.
Resm-i ganem, 70 akçe.
Resm-i çift, 338 akçe.
Resm-i ekinlü, 92 akçe.
Resm-i mücerred, 34 akçe.
Bad-ı heva, 45 akçe.
Deşt-i bânî, 8 akçe.
Toplam: 1800 akçe.
Bu verilere göre Çekmeköy’de geçim
kaynağı olarak tarım öne çıkarken, hayvancılık ise daha geri plandaydı. Bu ise bize,
Çekmeköy’de bulunan halkın yerleşik hayata
alışkın, geçimlerini ziraatla sağlayan insanlar
olduklarını gösteriyordu.
İSTANBUL’UN YAŞAM PINARI ÇEKMEKÖY
HÜSEYİNLİ, RUMELİ HİSARI’NIN
TIMAR ARAZİSİ İDİ
Kocaeli Livası’nın nüfus, hâsılat ve tımarlarını gösteren 1519-1520 tarihli mufassal tahrir defterinde Hüseyinli Köyü ile
ilgili bilgiler de mevcuttu. Buna göre Hüseyinli Yoros Kazası’na bağlı bir köydü. Yoros
Kazası da Kocaeli Livası’na bağlıydı. Tahrir kayıtlarına göre bu tarihlerde Hüseyinli
Köyü’nün toprakları Rumeli Hisarı yani o
dönemdeki adıyla Boğazkesen Kalesi’nin
tımar arazisi idi. Hüseyinli Köyü arazisi
Boğazkesen Kalesi’ni korumakla görevli
kişiler tarafından tasarruf ediliyordu. Köylüler ekip biçtikleri araziden elde ettikleri
ürünlerin vergisini köyün tımar sahibi olan
Boğazkesen Kalesi muhafızlarına tımar
olarak veriyorlardı. 1519-1520 tarihlerinde
Hüseyinli Köyü’nün tımarı Boğazkesen Kalesi muhafızlarından Abdullah oğlu Katib
Hasan isimli kişiye aitti.72
Sazlık, 10 akçe.
Resm-i çift, 58 akçe.
Resm-i ekinlü, 73 akçe.
Resm-i bennak, 9 akçe.
Resm-i mücerred, 2 akçe.
Bad-ı hevâ, 10 akçe.
Deşt-i bâni, 5 akçe.
Yekün, 270 akçe.
1530 tarihine ait Muhasebe-i Vilayet-i
Anadolu Defteri’nde de Hüseyinli Köyü ile
ilgili bilgiler vardı. Bu tarihte de Hüseyinli Köyü Boğazkesen Kalesi muhafızlarının
tımarı durumundaydı. Zikredilen tarihte
Hüseyinli’de 6 hane, 4 mücerred (yetişkin
bekâr erkek), 2 meremetçi (vergiden muaf),
3 sipahizade kaydı vardı. Köyün ödediği
vergi toplamı da 650 akçe idi.75
1520’li yıllarda
Hüseyinli Köyü
nüfusuna yerli 8 kişi ve
hariçten 7 kişi olmak
üzere 15 kişi kayıtlıydı.
Kaynak:
BOA, TT.D.NR.436,
s.415
Yine Hicri 929/Miladi 1523 tarihli Kocaeli Sancağı’na ait başka bir tapu tahrir defterine göre Hüseyinli Köyü toprakları Boğazkesen Kalesi dizdarı Rüstem oğlu Katib
Mehmed ve Yusuf oğlu Mustafa’ya tımar
olarak verilmişti.73
1519-1520 tarihlerini kapsayan tapu tahrir defterine göre Hüseyinli Köyü nüfusuna
kayıtlı 8 kişi vardı. Bunların altısı “ekinlü”,
biri mücerred (yetişkin bekâr erkek) ve biri
de yeniçeri olarak kaydedilmişti.
Bunların haricinde Hüseyinli Köyü’ne
başka yerlerden gelerek tarlaları ekip biçenler de vardı. Bunlar tahrir defterine “hariçten ekenler” olarak eklenmişti.
Aynı defterde Hüseyinli Köyü’nde yetiştirilen ürünler ve bunlardan alınan vergiler
de ayrıca kaydedilmişti. Buğday, yulaf ve
keten köyde yetiştirilen başlıca ürünlerdi.
Buna göre köylülerin hem yetiştirilen ürünlerden hem de diğer alanlardan verdiği vergiler “hâsıl” başlığı altında belirtilmişti:74
Hınta (buğday), 3 müd, 1 kile, 437 akçe.
Alef (yulaf), 10 müd, 50 akçe.
Öşr-i kettân, 18 akçe.
Çayır, 8 akçe.
1519 Yılında Hüseyinli Nüfusu
1-Ali Abdi, ekinlü.
Hariçten Ekenler
2-Ali Abdi’nin biraderi Abdi, ekinlü.
1-Yeniçeri Ali, 10 akçe.
3-Emir Timur, ekinlü.
2-Mustafa Bayezid, 10 akçe.
4- Emir Timur’un biraderi Mustafa, ekinlü.
3-İbrahim Sefer, 30 akçe.
5- Emir Timur’un diğer biraderi Ali, ekinlü.
4-Hasan Halil, 8 akçe.
6-Cafer Hoca, ekinlü.
5-Abdullah Himmet, 2 akçe.
7-Cafer Hoca’nın oğlu Elvan, mücerred.
6-Yeniçeri Ahmed, 10 akçe.
8-Yeniçeri Ahmed Mustafa.
7-Basri?, 8 akçe.
35
İSTANBUL’UN YAŞAM PINARI ÇEKMEKÖY
Sırapınar Köyü’nde
arıcılık günümüzde de
devam ediyor.
Sırapınar
Köyü’nde
1520’lerde tarım
faaliyetlerinin
yanı sıra sebze
ve meyvecilik,
arıcılık ile
hayvancılık da
yapılıyordu.
SIRAPINAR (EYNE/AYNA HOCA)
ÇERİBAŞI MUSTAFA’NIN TIMARIYDI
1519-1520 tarihlerine denk gelen tapu
tahrir kayıtlarını ihtiva eden defterlerde
Sırapınar Köyü ile ilgili bilgiler yer alıyor.
Örneğin Sırapınar Köyü’nün diğer bir adının da Ayna Hoca (Eyne Hoca/İne Hoca da
olabilir) olduğu, köyde kaç vergi mükellefi
olduğu, kaç kişinin dışarıdan gelerek ziraat
yaptığı, ne kadar vergi verdikleri gibi konuları bu kayıtlardan öğrenebilmekteyiz.
1520’li tarihli kayıtlara
göre Sırapınar’da 33
hanede, 1 hatip, 1
pirifâni, 3 muhassıl
ve 38 vergi mükellefi
bulunurken, başka
köylerden zirai faaliyet
için gelen 7 kişi vardı.
Sırapınar ya da diğer adıyla Ayna Hoca
Köyü bu tarihte Çeribaşı Hürmüz oğlu Mustafa isimli kişiye tımar olarak verilmişti.76
Kayıtlara göre Sırapınar Köyü’nde 33
hane bulunuyordu ve bu hanelerde de vergiden muaf 1 hatip, 1 pirifâni, 3 muhassıl
ile 38 vergi mükellefi vardı. Bunların 10’u
ekinlü, 9’u bennak, 4’ü mücerred, biri çift
ve diğerleri de çeşitli miktarlarda çift tasarruf eden olarak kaydedilmişti.
Bu tarihlerde Sırapınar Köyü’ne başka
yerlerden zirai faaliyetlerde bulunmak için
gelenler de vardı. Bunların sayısı yedi idi.
Buğday, arpa, yulaf, darı, keten bu dönemde Sırapınar’da yetiştirilen ürünlerdi.
Bunların yanında çeşitli sebze ve meyvelerin
yetiştirildiği, arıcılık ve hayvancılıkla uğraşıldığı da kayıtlardan anlaşılıyordu. Köyden
ödenen vergi miktarı toplamı 7 bin akçeydi.
Sırapınar Köyü halkının yetiştirdiği ürünler
ile kıymetleri ve ödedikleri vergi çeşitleri
“hâsıl” başlığı altında kaydedilmişti.77
Kaynak:
BOA, TT.D.NR.436,
s.425-426.
1519’da hariçten
Sırapınar’a gelenler
1-Yusuf Turâbi
2-Yusuf Musa
3-Hamza
4-Mustafa Bayezid
5-Hüdaverdi
6-Orak Ahmed
7-Mehmed Seydi
Hem nüfusu hem de verdikleri vergiler
dikkate alındığında Sırapınar Köyü’nün
1520’li yıllarda iktisadi ve sosyal bakımdan
oldukça gelişmiş olduğu görülmekteydi.
36
İSTANBUL’UN YAŞAM PINARI ÇEKMEKÖY
KOÇULLU KÖYÜ DE BOĞAZI
KORUYANLARI BESLİYORDU
Yoros Kazası’na bağlı bir köy olan Koçullu Köyü’nün gelirleri, Hüseyinli Köyü’nde
olduğu gibi Mustafa oğlu Ahmed isimli
başka bir Boğazkesen Kalesi muhafızına
tımar olarak verilmişti. 1519-1520 tarihlerini kapsayan tapu tahrir defterinde Koçullu nüfusuna kayıtlı 14 hanede 31 erkek
bulunmaktaydı. Kadınlar defterlere kaydedilmemişti. Kayıtlı erkeklerden köyde ika-
Ürün/Vergi
Miktarı
Kıymeti
Hınta (buğday) 10 müd 140 akçe
Alef (yulaf) 10 müd 500 akçe
Öşr-i küvvare -
190 akçe
Öşr-i kovan -
13 akçe
Öşr-i kettan -
144 akçe
Çayır -
35 akçe
Resm-i çift -
388 akçe
Resm-i ekinlü -
32 akçe
Resm-i bennak -
18 akçe
Resm-i mücerred -
18 akçe
Orman -
10 akçe
Bad-ı heva -
35 akçe
Deşt-i bâni -
5 akçe
Yekün -
3.500 akçe
met edenlerin sayısı 20 idi. 20 kişiden 9’u
çeşitli miktarlarda çift tasarruf eden, 3’ü
“ekinlü”, 3’ü mücerred (yetişkin bekâr erkek), bir muhassıl ve 2’si de bennak olarak
kaydedilmişti.78 Diğer geri kalan 11 kişi ise
hariçten ekenler idi.
Bu tarihte Koçullu Köyü ahalisinin yetiştirdiği ürünler buğday, yulaf ve ketendir. Zirai faaliyetlerin yanında arıcılık da
yapıldığı kayıtlardan anlaşılıyor. Ağnam
resminin olmaması köyde hayvancılıkla
uğraşılmadığını gösteriyor. Koçullu Köyü
halkının yetiştirdikleri ürünler ile ödedikleri bir yıllık vergi miktarları ise yandaki
tablodaki gibidir:79
Yeşiller arasında
Koçullu Köyü
1500’lü yılların
başında Koçullu
Köyü’nde 20’si
ikamet eden,
11’i de hariçten
gelen olmak
üzere 31 erkek
bulunuyordu.
Halk, tarım
ve arıcılıkla
geçiniyordu.
1520’li tarihli kayıtlara
göre Koçullu’nun
ödediği vergi miktarları.
Kaynak:
BOA, TT.D.NR.436,
s.431-432.
37
İSTANBUL’UN YAŞAM PINARI ÇEKMEKÖY
XVII. YÜZYILIN İLK ÇEYREĞİNDE ÇEKMEKÖY
1
7. yüzyılın ilk yılları, Yıldırım
Bayezid’le başlayıp, Fatih Sultan
Mehmed ile kanunlaşan kardeş
katli uygulamasını kaldırarak, ekber ve erşet
sistemini getiren Sultan I. Ahmed dönemidir.
I. Ahmed, babası III. Mehmed’in vefatı üzerine 13 yaşında tahta çıktı.
Tahta geçtiğinde Osmanlı-Avusturya Savaşı devam ediyordu. Bu savaş sonrasında
Zitvatoruk Antlaşması imzalandı. Anadolu
beyliklerinin en uzun ömürlülerinden birisi olan ve Yavuz Sultan Selim döneminde Osmanlılara tabi olan Ramazanoğulları
Beyliği’ne resmen son verildi. Bu dönemde
tekrar ortaya çıkan Tavil Ahmed, Canbolatoğlu, Kalenderoğlu ve Deli Hasan ayaklanmaları gibi Celali İsyanları ısrarlı ve sert
politikalar sonucu bastırıldı.
Bir taraftan bu tür siyasi olaylarla uğraşılırken, diğer taraftan da ülkenin çeşitli yerlerinde hak sahiplerinin hakiki gelirlerini
birbirine uygun tutmaya ve tespit etmeye
gerek duyuluyordu. Nüfus ve servetin mütemadiyen artmakta olduğu bu dönemlerde
nüfus ve arazi tahrirleri de sık sık yapılırdı.
İmparatorluk teşkilatı ile devlet otoritesinin
kendisine mahsus kudreti haiz olduğu sıralarda yapılabilen bu işler bir müddet sonra
imkansız hale gelecekti.80
HÜSEYİNLİ KÖYÜ
ZİRAATLE UĞRAŞIYORDU
Sultan I. Ahmed dönemine (1603-1617)
ait, Kocaeli Livası’na bağlı kaza ve köylerin nüfus, hâsılat ve evkafını içeren mufassal (ayrıntılı) tahrir defteri kayıtlarında
Hüseyinli’de zirai faaliyetlerle uğraşan bir
ailenin kaydı bulunmaktaydı.81
Buğday, yulaf ve keten Hüseyinli Köyü
ahalisinin yetiştirdiği ürünler idi. Ağnam
vergisi bulunmuyordu. Bundan da o tarihlerde Hüseyinli’de hayvancılıkla uğraşan
kimsenin olmadığı sonucuna varılır. Hüseyinli halkı tarafından yetiştirilen zirai ürünler ve ödedikleri vergi çeşitleri aşağıdaki
tabloda yer almaktadır.82
SIRAPINAR’A ZİRAAT İÇİN
DIŞARIDAN GELİYORLARDI
Yine aynı dönem mufassal tahrir defterlerinde Sırapınar, diğer adıyla Ayna Hoca/
Eyne Hoca Köyü hakkında da ayrıntılı bilgiler mevcuttu. 36’sı köyde mevcut, 7’si
hariçten ekenler olmak üzere 43 kişiye ait
kayıt bulunmaktaydı.
Köyde sakin olanlar içinde bir hatip, 8
mücerred, 3 bennak, 9 ekinlü vardı. Diğerleri de çeşitli miktarlarda çift tasarruf eden
kişiler olarak kaydedilmişti.83
Ürün/Vergi
Hınta (buğday)
1603-1617 tarihleri
arasında Hüseyinli
Köyü’nde tahrir
defterine kayıtlı olan
kişiler ve ödedikleri
vergi miktarları.
Miktarı
Kıymeti
3 müd
4000 akçe
Alef (yulaf) 1 müd, 3 kile 154 akçe
Öşr-i kettan -
50 akçe
Çayır vergisi -
10 akçe
Sazlık vergisi -
30 akçe
Resm-i çift
-
118 akçe
Resm-i ekinlü -
-
Resm-i bennak
-
-
Resm-i mücerred -
18 akçe
ve deştibani -
30 akçe
Yekün
-
2.800 akçe
Bad-ı heva
Kaynak:
BOA, TT.D.NR.733,
s.223.
38
İSTANBUL’UN YAŞAM PINARI ÇEKMEKÖY
Sırapınar ve diğer
köylerde arıcılık
yapmaya müsait bir
iklim vardı. Günümüzde
sayıları azalsa da
Çekmeköy’de arıcılıkla
hâlâ uğraşanlar var. İşte
onlardan biri.
17. yüzyılın
başlarında
Sırapınar’da
buğday, arpa,
yulaf ve darı da
yetiştiriliyordu.
Ayrıca bu
ürünleri
öğütmek için
bir de değirmen
bulunuyordu.
Köyde 1603-1617 yılları arasında ekilip
biçilen ürünler buğday, arpa, yulaf, darı,
bakla ve ketendi. Kovan vergisi, hayvan
vergisi kaydı olduğundan köyde arıcılık ve
hayvancılıkla uğraşıldığı anlaşılıyordu. Vergi kayıtlarından köyde bir değirmenin de
bulunduğu ortaya çıkmaktaydı. Sırapınar
Köyü’nde bu tarihlerde toplam gelir 7.935
akçeydi.84
Ürün/Vergi
Miktarı
Kıymeti
Hınta (buğday) 5 müd, 10 kile
1100 akçe
Şair (arpa)
1 müd, 10 kile 340 akçe
Alef (yulaf) 4 müd, 10 kile 630 akçe
Öşr-i kettan -
200 akçe
Öşr-i kovan -
15 akçe
Öşr-i bostan -
50 akçe
Resm-i çayır -
38 akçe
Resm-i çift
-
375 akçe
Resm-i ekinlü -
48 akçe
Resm-i bennak -
9 akçe
Resm-i mücerred -
48 akçe
Deştibani
-
17 akçe
Resm-i ganem -
10 akçe
Bad-ı heva -
30 akçe
Hâsıl Toplamı
-
2800 akçe
KOÇULLU’DA BUĞDAY EKİLİP
ARICILIK YAPILIYORDU
1603-1617 yıllarına ait tahrir defterinde
Koçullu Köyü’nde “10 kişi çeşitli miktarlarda çift tasarruf eden, 4 kişi ekinlü, 6 kişi
mücerred, 1 kişi de bennak olarak toplam
22 kişi” kaydedilmişti. Başka yerleşim yerlerinden ziraat yapmak üzere gelen kişilerin sayısı da toplam 22’ydi.85
Köyde yetiştirilen ürünler buğday, arpa,
yulaf ve ketendi. Bağ ve bahçe işleriyle uğraşıldığı bostan vergisinden, arıcılık yapıldığı kovan vergisinden, hayvancılıkla meşgul
olunduğu da hayvan vergisi kayıtlarından
anlaşılıyordu. Tüm bu faaliyetlerden elde
edilen gelir toplamı ise 2.800 akçe idi.86
1603-1617 tarihleri
arasında Koçullu
Köyü’nde üretilen zirai
ürünler ile köylülerin
ödedikleri vergi
miktarları.
Kaynak:
BOA, TT.D.NR.733,
s.233.
39
İSTANBUL’UN YAŞAM PINARI ÇEKMEKÖY
ŞER’İYYE SİCİLİ VE AHKÂM DEFTERLERİNDE ÇEKMEKÖY
Ç
ekmeköy ve civarındaki köylerle ilgili bilgilerin bulunduğu
diğer bir kaynak da şer’iyye
sicilleri ve ahkâm defterleridir. Şer’iyye
sicillerinde, Osmanlı’nın adalet temsilcisi
olan kadılar, vazifeleri gereği bulundukları kazâlardaki, şer’iyye mahkemelerinde
gördükleri her türlü davayı günlük olarak
kaydederlerdi. Bu sebeple şer’iyye sicilleri
Osmanlı toplum hayatını içtimaî, iktisadî,
siyasî ve askerî hayatı tüm yönleri ile ortaya koyarlar.
Bugünkü
Çekmeköy
sınırları içindeki
köyler, Osmanlı
döneminde idarî
olarak Kocaeli
Sancağı’na,
adlî olarak
da Üsküdar
Kadılığı’na
bağlıydı.
İstanbul’un Anadolu yakasının tamamı
(Gebze, Yoros, Adalar, Kartal, Soğanlık,
Kadıköy) Üsküdar Kadılığı dâhilindeydi.
İstanbul mahkemeleri içerisinde en eski
tarihli olan siciller, Üsküdar mahkemesine aitti. Bu yönüyle de dikkati çeken
Üsküdar sicilleri, Hicri 919-1342 (Miladi
1513-1924) tarihleri arasını kapsamaktaydı. Bilâd-ı Selâse’den87 birisi olan Üsküdar
Kadılığı’na ait toplam 1.057 adet şer‘iyye
sicili bulunuyor. Bu sicillerden 246’sı 1995
tarihinde Mihrimah Sultan Camii’nde bulunmuş ve diğer 811 adet sicille birlikte tasnifi yapılmıştı.88
Sözlükte, “okumak, kaydetmek not etmek, hükmetmek, karar vermek, sicile ve
zabta geçirmek” anlamlarına gelen sicil
kelimesi, terim olarak; “insanlarla ilgili
bütün hukuki olayları, kadıların verdikleri
karar suretlerini, hüccetleri ve yargıyı ilgilendiren çeşitli yazılı kayıtları ihtiva eden
defterler için” kullanılır. Bu defterlere
kadı sicilleri dendiği gibi şer’iyye sicilleri,
mahkeme defterleri, zabt-ı vakâyi sicilleri,
sicillât defterleri, sicill-i mahfuz veya sadece sicil adı da verilir.89
Bizim çalışma alanımızla ilgili olarak
özellikle Üsküdar kadı sicilleri düzenli
bir şekilde tutularak günümüze kadar muhafaza edilebilmiştir. Bu sicil kayıtlarına
dayanılarak pek çok çalışma yapılmıştır.
Üsküdar şer’iyye sicillerindeki kayıtlardan, Kanuni Sultan Süleyman döneminde Üsküdar kadılığının yetki alanının, sı40
nırları zaman zaman değişmekle beraber,
Gebze’ye kadar uzanan geniş bir sahayı içine aldığı anlaşılıyor. Yerleşim yeri bugünkü Üsküdar Meydanı ve civarıdır. Bunun
dışında sahil boyunca Kuzguncuk, Beylerbeyi, Çengelköy gibi köyler yer alırken
Marmara Denizi sahili istikametinde Kadıköy, Merdivenköy, Maltepe, Kartal, Pendik,
Tuzla gibi yerleşim yerlerinden köy olarak
bahsedilmektedir. Bunların dışında Kısıklı,
Bulgurlu üzerinden Çekmeköy, Sırapınar,
Ömerli, Koçullu’ya uzanan hat üzerinde de
köy şeklinde yerleşim yerleri bulunduğunu
görmek mümkündür.90
ÇEKMEKÖY ÜSKÜDAR
KADILIĞI’NA BAĞLIYDI
Klasik dönemde idari açıdan sancak,
kaza ve tımar örgütlenmesine göre bir kaza
merkezi olarak Yoros (Beykoz) Kocaeli
Sancağı’na bağlı iken, adli bakımdan Üsküdar Kadılığı’na bağlıydı. Bu durum iç
içe geçişliliği de sağlamakta idi. Yani Çekmeköy bölgesi sınırları içerisinde kalan
yerlerin kolluk görevi İzmit Sancakbeyi
tarafından yürütülürken, adli işler Üsküdar Kadılığı’nda görülüyordu. Üsküdar
Kadılığı İstanbul’daki dört kadılıktan birisi olarak Üsküdar’dan İzmit ve Kandıra’ya
kadarki Marmara bölgesini içine almaktaydı. 500 akçelik olan kadılıkta, kadı 100 kadar görevlisi ile vazifesini kendi evinde ifa
ederdi.91
ASES MUSTAFA’YA TESLİM
EDİLEN TATAR KÖLE
Üsküdar’a ait şer’iyye sicillerinin tamamı incelenip değerlendirilebilse bizim çalışmamıza konu olan Çekmeköy ve civarındaki köylerin Osmanlı dönemine ait özellikle
sosyal ve iktisadi durumu hakkında çok
önemli bilgiler ortaya çıkacaktır. Ancak bu
başlı başına uzun zaman ve emek gerektiren bir çalışma olacaktır. Zaten bahsedilen
köylerle ilgili bütün mahkeme kayıtlarını
bu çalışmada değerlendirmek teknik olarak
İSTANBUL’UN YAŞAM PINARI ÇEKMEKÖY
da mümkün değildir. Bu yüzden şer’iyye sicillerinin ilk dönemlerinden başlamak üzere birkaç misal vermekle yetineceğiz.
Temmuz 1546 tarihli bu
kayıt, kaçak bir Arap
kölenin sahibine teslimi
ve nafaka tayin edilmesi
ile ilgilidir.
Bunlardan ilki Kanuni Sultan Süleyman dönemine ait olup, 27 Kasım 1524
tarihlidir. Yoros Kazası’na bağlı, Koçullu
Köyü ahalisinden olan Yeniçeri Ahmed b.
Abdullah’a ait Tatar asıllı kaçak kölenin sahibine teslim edilmesi ile ilgilidir.92
27 Kasım 1524 tarihli sicil kaydından
anlaşıldığına göre, fiziksel özellikleri ve
üzerinde bulunan eşyaları açıkça belirtilen
(açık kaşlı, kara gözlü, buğday tenli, başında ak külâh, üzerinde yeşil aba, altında kır
aba çakşır bulunan ve Gökbuze pabucu giyen) Tatar asıllı bir kaçak köle yakalanarak
mahkemeye çıkarılmıştır. Mahkeme köleyi
Üsküdar Emini yardımcısına teslim etmiş,
yiyecek, giyecek ihtiyaçları ile korunması
için de günlüğü 2 akçe olmak üzere nafaka
tayin etmiştir. Daha sonra yapılan tahkikattan kölenin Yoros Kazası’na bağlı Koçullu
Köyü’nden Yeniçeri Ahmed b. Abdullah’a
ait olduğu anlaşılarak sahibine teslim edilmiş ve bu durum şahitler huzurunda kayda
geçilmiştir.
ALEMDAĞ ARAZİSİ ÜÇ YIL İÇİN
17 BİN AKÇEYE KİRAYA VERİLDİ
Kanuni Sultan Süleyman dönemine ait
diğer bir belge ise, 24 Nisan 1524 tarihlidir.
Kocaeli Livası’na tâbi Gökbuze, İznikmid,
Kandıra, Ada, Şile ve Yoros kazalarının
Kaynak:
İstanbul Kadı Sicilleri,
Üsküdar Mahkemesi
14 numaralı sicil,
H953-955 (Haz. Nuray
Güler), İSAM Yayınları,
İstanbul 2010, s.248.
(Orijinal sayfa72a5).
aralarında Alemdağı ve Aydos’un da bulunduğu bazı köylerindeki arazilerden bir
kısmının mukataası ile yava zımmilerinin
haracı ve hayvan vergileri Hacı Yahşi b.
Ahmed’in üzerinedir. Ancak Hacı Yahşi b.
Ahmed bu mukatayı başka birine 3 yıl süreyle 17 bin akçeye kiraya verecektir. Mahkeme kaydı Alemdağı ve civarını da içeren
bu kiralamayla ilgilidir.93
SIRAPINAR’LI MEMİ’NİN
ARAP KÖLESİ
Temmuz 1546 tarihli başka bir belgede,
kaçak bir Arap kölenin sahibine teslimi ve
nafaka tayin edilmesi konu edilmiştir.94
Sicil kaydından anlaşıldığına göre, aslen
Arap asıllı olan ve kaçak durumda bir köle
Dolayab Köyü’nden Abdullah isimli bir kişi
tarafından yakalanarak mahkemeye teslim
edilmiştir. Kölenin fiziksel özellikleri ve
üzerinde bulunan kıyafetleri kayıtta açıkça
belirtilmiş olan başına yeşil takke ve eğnine gök bir kapama kaftan giyen köle için
nafaka tayin edilip Maltepe’deki resmi görevliye teslim edilmiştir. Daha sonra kölenin Sırapınar Köyü’nden Ömer oğlu Memi
isimli şahsa ait olduğu anlaşılmış ve şahitler huzurunda sahibine teslim edilmiştir.
41
Kanuni Sultan
Süleyman dönemine
ait, 24 Nisan 1524
tarihli kadı siciline göre:
Alemdağ arazisi üç
yıl için 17 bin akçeye
kiraya verildi.
Kaynak:
İstanbul Kadı Sicilleri,
Üsküdar Mahkemesi 6
numaralı sicil, s.284.
İSTANBUL’UN YAŞAM PINARI ÇEKMEKÖY
Adnan Menderes’in yaptırdığı, Yukarı Dudullu’dan Çekmeköy’e giden yol.
Fotoğraf tahminen 1960’ların Çekmeköyü’nü gösteriyor.
Kaynak:
Süreyya Gündüz, Sultançiftliği Köyü Çevre ve Yardımlaşma Derneği
KÖYLÜLER PARA VAKIFLARINDAN
BORÇ ALABİLİYORDU
4 Ekim 1548 tarihli olan diğer mahkeme kaydı da Sırapınar Köyü ahalisinden
Mehmed b. Seydi’nin Mehmed b. Yahya
Vakfı’ndan ödünç para alması ile ilgilidir.
Yoros kazâsı Sırapınar Karyesinden Mehmed b. Seydî, merhûm Mehmed b. Yahya
vakfı malından vakıf mütevellîsi Yahya b. İlyas ile yaptığı mu‘âmeleden dolayı üzerinde
ve zimmetinde râyic fi’l-vakt bin yüz yirmi
beş akçe borcu olduğunu ikrâr etti. Bunun
bin akçesi karzdan, kalanı ise satılıp teslîm
alınmış kabâ bahâsındandır. Karz dışındaki
mikdâr 955 senesi gurre-i Muharremi’nden
bir sene tamâmına mü’ecceldir. Mütevellî-i
mezbûr bi’l-muvâcehe tasdîk etti. Sonra
42
meblağ-ı mezburun tamamına Malkoç b.
Hamza icâb ve kabulü hâvî kefaletle kefil
oldu.
Şuhudü’l-hâl: Ahmed Çelebi b. Hasan,
Hacı Reis B. Çalapverdi, Turâbi B. Hamza,
İlyas Bali B. Hacı Hüseyin, Şahkulu b. Hacı
İvaz.95
Sicil kaydından anlaşıldığına göre Sırapınar Köyü’nden Seydi oğlu Mehmed isimli şahıs Yahya b. Mehmed Vakfı malından
olmak üzere vakıf mütevellisi İlyas oğlu
Yahya’dan borç almış ve aralarında yaptıkları sözleşme ile çeşitli açılardan 1.125 akçe
borcu olduğunu kabul etmiştir. Seydi oğlu
Mehmed’in borçlarına Hamza oğlu Malkoç
isimli şahıs kefil olmuş ve bu durum şahitler huzurunda tasdik edilmiştir.
İSTANBUL’UN YAŞAM PINARI ÇEKMEKÖY
SULTANÇİFTLİĞİ’NDE
SULHUN BEDELİ 40 KURUŞ
Sulh uygulaması Osmanlı hukuk sisteminde çözüm yollarından biriydi. Bilhassa
ticari davalarda rastlanan ve kaybedildiği
için aynen iadesi mümkün olmayan malların, yaklaşık değerde başka mallarla tazmini yoluyla ödenmesi mümkün olabiliyordu.
Aynı uygulamaya cinayet gibi hadiseler
sonrasında da rastlanabiliyordu.
Mahkeme kadısının kendisine intikal
etmiş bulunan bu tür davalarda taraflara
yapmış olduğu sulh teklifinin onlar tarafından kabul edilmesinden sonraki aşamada,
davacı ile davalı, her ikisinin de razı olacakları ortak bir noktada buluşturulurdu.
Bunun için de devreye “uzlaştırıcılar” girerdi.
En az üç erkekten oluşan bu heyet, tarafların bir araya geldiği bir sulh meclisi
düzenlerdi. Her iki taraf da fedakarlıkta
bulunur ve oturum sonunda uzlaştırma heyetinin aracılığıyla ortak bir noktada sulh
anlaşması yapılırdı. Anlaşmaya varılan bu
karar yine aynı mecliste hemen uygulanır
ve üzerinde uzlaşılan para veya mal, davalının borçlu olarak ayrılmaması için sulh
bedelinin mecliste kabzı şart olduğundan
dolayı yine bu mecliste borçlu tarafından
alacaklıya ödenirdi. Bundan sonra davacı
sulh bedelini aldığını ikrar ve davalının
borcunu da ibra ve ıskât ederdi.96
Fakat aradan bu kadar zaman geçmesine
rağmen kasap Musa Beşe koyunların parasını ödememiştir. Mağdur davacı olmuş
ve alacağı olduğunu ispat için şahitler
göstermiştir. Mahkeme de şahitlerin olayın doğruluğuna şehadeti üzerine kasap
Musa Beşe’nin borcunu ödemesi için ilam
çıkarmıştır.98
Buradan değerlendirme yapılacak olursa önemli tespitlerin ortaya çıktığı görülür.
Müslüman ve gayrimüslimlerin birbirleriyle olan ilişkileri, birbirlerinden mal alıp satarak ticaret yaptıkları teyit edilir.
Bunun yanında ikili ilişkilerde herhangi bir sorun olduğu ve olayın mahkemeye
intikali durumunda, bu olay, şer’i olan Osmanlı mahkemelerinin verdiği kararlarla,
inanç ayrımı gözetmediğini, haklıdan yana
karar verdiğini gösterir. Gayrimüslim olan
davacının şahitleri de Müslümandır. Onlar da Müslüman olan kasaptan yana değil
doğrudan ve adaletten yana olmuşlardır.
3 Kasım 1721 tarihli bir sicil kaydı bu
konuyla ilgilidir. Yoros Kazası’na tâbi Sultançiftliği Köyü’nde Şehin ve Serkiz isimli
zimmîlerin tarlalarına zarar veren ve darb
eden kıbtilerle 40 kuruşa sulh yapıldığına
dair mahkeme kaydı bulunmaktadır.97
12 Kasım 1764 tarihli olan ve Sultançiftliği Köyü sakinlerinden Sirdako veled-i
Berçin isimli zımminin alacağı ile ilgili
dava da benzer şekilde sonuçlanmıştır.
Kayıttan anlaşıldığına göre Sultançiftliği Köyü sakinlerinden Berçin oğlu Sirdako, Üsküdar’da kasaplık yapan Hasan oğlu
Musa Beşe’ye, 8 yıl önce, her biri 100 paradan 20 adet koyunu 2 bin liraya satmıştır.
3 Kasım 1721 tarihli bir sicil kaydında Yoros Kazası’na tâbi
Sultançiftliği Köyü’nde Şehin ve Serkiz isimli zimmîlerin
tarlalarına zarar veren ve darb eden kıbtilerle 40 kuruşa
sulh yapıldığına dair mahkeme kaydı bulunmaktadır.
Kaynak:
367 Nolu Üsküdar Şer’iyye Sicili Defteri, Varak nr.60-b
43
İSTANBUL’UN YAŞAM PINARI ÇEKMEKÖY
GASPÇIYA KOÇULLU’DAN
KEFİL OLUNDU
Başka bir kayıt da Boğdan b. Nakku
isimli zımmiyi gasp ederek, bir miktar parasıyla bazı eşyalarını alan kişiye, Koçullu
Köyü’nden Orhan b. Mürsel’in kefil olması ile ilgilidir. 1 Ağustos 1530 tarihli sicil kaydına göre Ali isimli kişi Boğdan b.
Nakku’nun yolunu keser ve 3 adet bıçağı ile
1.100 akçesini gasp eder. Ali isimli su neferi
ise sözkonusu kişiyi kaçgın zannederek ellerini bağladığını, bıçaklarını teslim ettiğini
söylerek kendini savunur. Bunun üzerine
kendisinden kefil talep edilir, Koçullu’dan
Orhan b. Mürsel’de ona kefil olur.99
1530 tarihli
mahkeme
kayıtlarında
Ömerli ve
Koçullu
köylerinde
yaşayanların
mahkemelere
düşmeleri
halinde
birbirlerine
kefil olduklarını
gösteren belgeler
yer alıyor.
BİRBİRİNE KEFİL OLAN KÖYLÜLER
Osmanlı Devleti, halkı yönetmek, asayişi temin etmek ve vatandaşları arasındaki
münasebetlerin sağlıklı bir şekilde yürümesini sağlamak maksadıyla bazı idarî ve
hukukî düzenlemeler yapmıştı. Bunlara
göre, aynı mahalle veya köyde oturan komşular, orada meydana gelen ve herkesin
emniyetini ilgilendiren bazı kamu olaylarından hep birlikte sorumluydular. Mesela,
mahalle veya köyde meydana gelen öldürme, hırsızlık gibi hadiselerin eğer suçlusu
bilinmiyorsa veya bulunamıyorsa ceza bütün komşulara paylaştırılırdı.100
Bu kanunlar ile Osmanlı, asayiş ve huzurun korunması sorumluluğuna toplumu
da ortak ederek bir otokontrol sistemi kurmanın yanında, halkın suçluyu saklamasının da önüne geçerek güvenlik güçlerine
yardımcı olmalarını sağlamıştı.
Buna göre, mahalle veya köydeki bütün
komşular, toplumu ilgilendiren asayiş konularında birbirlerine “kefil” yapılmışlardı.
Böylece kötülükleri önleme ve caydırıcı olmak amaçlanmıştı. Hukuki soruşturmalarda ve mahkemelerdeki sorgulamalarda da
kefillik çok önemliydi. Hakkında şikayet
bulunup da aleyhinde kesin delil veya şahit bulunmayan zanlıların durumu mahkemece veya ilgililerce komşularına sorulur;
eğer onlar “biz yapmadığına kefiliz” derler44
se bu suçsuzluğun ispatlanması için hemen
hemen yeterliydi. Tersi olursa hukuk da
suçlu görmekte veya en azından görevlilerce sıkı takibe alınmaktaydı. Osmanlı’daki
bu durum sadece asayiş konularında değil,
yardımlaşma, birbirini gözetme gibi hayır
konularında da uygulanmaktaydı.101
İşte sicil kayıtlarından bir diğeri de bu
konuyla alakalıdır. Kayıt Ağustos 1530 tarihli olup, Ömerli ve Koçullu köylerinden
bazı kişilerin birbirine kefil olması hakkındadır. Toplam 6 kefil kaydının transkriptleri şöyledir:
Kaziyye budur ki,
- Kaza-i Yoros’dan karye-i Ömerli’den
Mehmed b. Ahmed nefsine kefil taleb olundukda İlyas b. Beşir kefil bi’n-nefs olup
gıbbe’t-taleb tescil olundu tahriren fi’ttarihi’l-mezbur.
- Karye-i Koçullu’dan Süleyman b. (okunamadı) nefsine kefil talep olundukda İlyas
b. Beşir kefil bi’n-nefs olup gıbbe’t-taleb tescil olundu. Fi evâil-i Zilhicce sene 936.102
- Halil b. Musa’nın nefsine kefil talep
olundukda Karye-i Koçullu’dan Hamza b.
Musa kefil bi’n-nefs olup gıbbe’t-taleb tescil
olundu. Fi evâil-i Zilhicce sene 936.103
- Karye-i Ömerli’den Mustafa b. Ahmed
nefsine kefil talep olundukda Ahmed b. ElHâcc Ali kefil bi’n-nefs olup gıbbe’t-taleb tescil olundu. Fi evâil-i Zilhicce sene 936.104
- Karye-i Koçullu’dan İbrahim b. Emir
nefsine kefil talep olundukda Ahmed b. ElHâcc Ali ve Mehmed b. Kasım kefil bi’n-nefs
olup gıbbe’t-taleb tescil olundu. Fi evâil-i
Zilhicce sene 936.
- Karye-i Koçullu’dan İsa b. Emir nefsine
kefil talep olundukda Emir b. Mustafa kefil
bi’n-nefs olup gıbbe’t-taleb tescil olundu. Fi
evâhir-i Zilhicce sene 936.105
600 AKÇEYE BİR ÖKÜZ…
Yine bir başka kayıt Viran Köyü’nden
Abdi b. Vakkas adlı şahsın Koçullu
Köyü’nden Durali isimli kişiye olan borcu
İSTANBUL’UN YAŞAM PINARI ÇEKMEKÖY
hakkındadır. 18 Şubat 1539 tarihli ve Kanuni Sultan Süleyman dönemine ait mahkeme kaydına göre Viran Köyü’nden Vakkas
oğlu Abdi isimli şahıs, Koçullu Köyü’nden
Durali isimli kişiye öküz alım-satımından
dolayı 600 akçe borcu olduğunu mahkemede şahitler huzurunda kabul etmiştir.106
Bu olay günümüzdeki noterlerde yapılan
alım-satım işlemlerine benzetilebilir.
ÖMERLİLİ MUSTAFA, HATİCE
HANIM’DAN BORÇ PARA ALIYOR
Diğer bir dava da Ömerli Köyü sakinlerinden birisinin alacak-verecek meselesi
ile ilgilidir.
11 Aralık 1750 tarihli sicil kaydından
anlaşıldığına göre, Yoros Kazası’na bağlı
Ömerli Köyü’nden Salih oğlu Mustafa’ya Abdullah kızı Hatice tarafından 15 kuruş borç
verilmiş ve bu borç karşılığında da Mustafa
10 kuruş değerinde bir çift gümüş bilezik ve
10 kuruş değerinde bir gümüş kuşağı rehin
vermiştir. Şahıs borcunu ödeyip rehin verdiği eşyaları geri almak istediğinde ise bir
anlaşmazlık olmuş ve kadın eşyaları vermek istememiştir. Bunun üzerine olay mahkemeye intikal etmiş. Ancak daha sonra gö-
rülen davada şahıslar, musallihûn / aracılar
vasıtasıyla anlaşmış ve şahitler huzurunda
davacı olan şahıs davadan vazgeçmiştir.107
LAZ ÖMER’İN KAHVEHANESİNDE
İŞLENEN CİNAYET
13 Nisan 1765 tarihli sicil kaydı da sulh
konusuyla alakalıdır. Belge, Ömerli’de eşkıya tarafından bir kahvede işlenen cinayet üzerine ölenlerin yakınlarının şikâyetçi
olması ve olayın mahkemeye intikalini
anlatır.108
Kayıttan anlaşıldığına göre, Üsküdar’ın
Yoros Nahiyesi’ne bağlı Ömerli Köyü’nde
Laz Ömer’in kahvesinde Kürt Feyzullah ve
Mehmed isimli iki kardeş eşkıya tarafından bir cinayet işlenmiştir. Öldürülen kişi
Beşiktaş’a bağlı Serencebey Mahallesi sakinlerinden Seyyid Ali’dir. Olayın mahkemeye intikalinden sonra katiller suçlarını
reddetmişler, fakat olayı görenler şahitlik
edince kabul etmek zorunda kalmışlardır.
Daha sonra da cinayeti işleyen şahıslar
maktülün babası ile anlaşma yoluna gitmişler ve 140 kuruş bedel ödeyerek davadan vazgeçmesini sağlamışlardır. Durum
mahkemede şahitler huzurunda kabul edilmiştir.
Öküz arabasıyla odun
taşıyan Çekmeköylü.
Kaynak:
Süreyya Gündüz,
Sultançiftliği Köyü
Çevre ve Yardımlaşma
45
İSTANBUL’UN YAŞAM PINARI ÇEKMEKÖY
İstanbul ahkâm defterlerinde110 de Çekmeköy ve diğer köylerin sosyal hayatına
dair kayıtlar bulmak mümkündür. Mesela; 18 Mart 1860 tarihinde, Üsküdar’a tabi
Çekme Köyü yakınındaki Baltacı Çiftliği’ni
mesken tutarak ahaliye zulüm ve teaddide
bulunan ve firarda olan 25 cemaati yeniçerilerinden olan eşkıyanın mübaşir tarafından yakalanarak Asitane’ye getirtilmelerine dair hüküm yazılmıştır.111
Bu mahkeme kaydına
göre, Sırapınar
Köyü’nden Burhan
b. Hızır isimli
şahsın Hüseyin b.
Abdullah isimli şahsı
yaralaması ve davanın
sonuçlanması ile
ilgilidir. Hadise 1583
yılın Kasım ayında
cereyan etmiş olup,
tarafların anlaşarak
davanın sonuçlanmdığı
bildiriliyor.
27 Mart 1761 tarihinde Beykoz’a bağlı köylerdeki rençberlerin dağdan odun
kesme, iskelelere nakletme ve gemi reislerine satma nizamına ve bu nizama muhalefet olunmamasına dair ilâm üzere Yoros Kazâsı nâibi Mevlânâ Feyzûllah zîde
İlmuhûya hükûm gönderilmiştir. Burada
Kılıçlı, İshaklı, Hüseyinli, Ayvalı, Sırapınar, Ömerli, Muradlı ve Koçullu köyleri ile
ilgili bilgiler de yer alır.112
Kaynak:
İstanbul Kadı Sicilleri,
Üsküdar Mahkemesi 56
numaralı sicil, H990991 (Haz. Hilal Kazan,
Kenan Yıldız), İSAM
Yayınları, İstanbul
2010, s.208. (Orijinal
sayfa70a).
SIRAPINARLILAR CEZALARINI
İKİ ARABA ODUNLA ÖDEDİLER
Bundan sonraki üç mahkeme kaydı da
Burhan b. Hızır isimli şahsın Hüseyin b.
Abdullah isimli şahsı yaralaması ve davanın sonuçlanması ile ilgilidir. Hadise 1583
yılın Kasım ayında cereyan etmiş olup,
tarafların anlaşmasıyla da dava sonuçlanmıştı.
18 Mart 1860 tarihinde,
Üsküdar’a tabi Çekme
Köyü yakınındaki
Baltacı Çiftliği’ni
mesken tutarak ahaliye
zulüm ve teaddide
bulunan ve firarda
olan 25 cemaati
yeniçerilerinden
olan eşkıyanın
mübaşir tarafından
yakalanarak Asitane’ye
getirtilmelerine dair
belge.
Kaynak:
İstanbul Kadı Sicilleri,
Üsküdar Mahkemesi.
Kayıttan anlaşıldığına göre, Sırapınar Köyü’nden Hızır oğlu Burhan ve Ahmed oğlu İbrahim isimli iki şahıs Piyale
Paşa Çayırı’nda ve sarhoş bir vaziyette
Üsküdar’da ikamet eden Abdullah oğlu
Hüseyin’e balta ile saldırararak sağ kolundan yaralanmasına sebep olmuşlardır. Bunun üzerine yaralı dava açmış, ancak sulh
için aracılık yapanların gayretiyle mahkemeden nafaka ve zarurî ihtiyaçlarının
karşılığı olarak 720 akçe ve iki araba odun
talep etmişti. Bu şartlar altında mahkeme
önünde iki tarafın anlaştığı ve mağdurun
davasından vazgeçtiği şahitler huzurunda
belirtiliyor. 109
46
Yukarıda örnekleri verilen şer’iyye sicilleri kayıtları ve ahkâm defterleri kayıtları,
Çekmeköy ve diğer köylerde insan ilişkileri, hırsızlık, kölelik gibi sosyal problemler,
köylerde yaşayan Müslüman ve gayrimüslim nüfus, resmi görevliler ve durumları,
yerleşim birimlerinin idari olarak bağlı oldukları yerler vesaire gibi bölgenin sosyal,
iktisadi ve idari hayatı hakkında ipuçları
vermektedir.
İSTANBUL’UN YAŞAM PINARI ÇEKMEKÖY
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
13
14
15
16
17
18
19
20
21
22
23
24
25
26
27
28
29
30
31
DİPNOTLAR
İlçelerin 25’i Avrupa Yakası’nda; 14’ü ise Anadolu Yakası’nda olup Çekmeköy haricindeki diğer ilçeler de şunlardır: Adalar, Arnavutköy, Ataşehir, Avcılar, Bağcılar, Bahçeliever, Bakırköy, Başakşehir, Bayrampaşa, Beşiktaş, Beykoz, Beylikdüzü,
Beyoğlu, Büyükçekmece, Çatalca, Esenler, Esenyurt, Eyüp, Fatih, Gaziosmpaşa, Güngören, Kadıköy, Kâğıthane, Kartal, Küçükçekmece, Maltepe, Pendik, Sarıyer, Sancaktepe, Silivri, Sultanbeyli, Sultangazi, Şile, Şişli, Tuzla, Ümraniye, Üsküdar,
Zeytinburnu.
http://www.cekmekoy.bel.tr
BOA, TT.d. nr. 436, s. 419-420.
BOA, TT.d. nr. 436, s. 415; BOA, TT.d. nr. 116, s. 51.
BOA, TT.d. nr. 436, s. 425.
BOA, TT.d. nr. 436, s. 431-432; 1524 tarihli şeriye sicil kaydında da Koçullu’nun ismi geçmektedir. Bkz. İstanbul Kadı Sicilleri
Üsküdar Mahkemesi 5 Numaralı Sicil (Haz. Yasemin Dağdaş-Zeynep Berktaş), İSAM Yayınları, İstanbul 2010, s. 434.
1524 tarihli şeriye sicilinde Alemdağı’nın adı geçmektedir. Bkz. İstanbul Kadı Sicilleri Üsküdar Mahkemesi 5 Numaralı Sicil,
s. 284, (Orijinal sayfası [42a5]’dir.); Bu kayıt için ayrıca bkz, Yasemin Dağdaş, Üsküdar Mahkemesi 5 Numaralı Şeriye Sicil
Defteri, Marmara Üniversitesi, Arşivcilik Bölümü Lisans Tezi, İstanbul 2002, s. 163.
Ömerli Köyü ile ilgili bilgi veren şeriye sicili kaydı da 1530 tarihlidir. Bu kayıt içerisinde Koçullu ile de malumat bulunmaktadır. Bkz. Hamide Göktaş, Şeriye Sicilleri Üsküdar Kadılığı 7. Defter, Marmara Üniversitesi, Arşivcilik Bölümü Bitirme Tezi,
İstanbul 2002, s. 118.
Bkz. BOA, TT.d. nr. 436 ve yukarıda bahsi geçen şeriye sicilleri.
Gülfettin Çelik, 16-19. Yüzyıl Gebze, Kocaeli 2003, s. 12.
BOA, TT.d. nr. 436, s. 419-420.
BOA, TT.d. nr. 436, s. 415.
BOA, TT.d. nr. 116, s. 51; İshaklı ile birlikte Hüseyinli’nin bu tarihte 350 akçe hâsılatının (gelir) olduğu anlaşılmaktadır.
BOA, TT.d. nr. 436, s. 425.
BOA, TT.d. nr. 436, s. 431-432.
Yılmaz Öztuna, Devletler ve Hanedanlar II, Ankara 1996, s. 172.
“Yer Adları”, Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi, VII, (Haz. İlhan Tekeli vd.), İstanbul 1994.
Hakkı Raif Ayyıldız, “Çekmeköy”, İstanbul Ansiklopedisi, cilt VII, (Haz. R.Ekrem Koçu), s. 3807-3808.
M. Zeki Pakalın, Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü III, İstanbul 1983, s. 455.
Rabia Kocaslan Uçkun, “Danişmendname’ye Göre Üsküdar Fatihi Alemdar Baba”, II. Üsküdar Sempozyumu, cilt II, İstanbul
12-14 Mart 2004, (Edt. Zekeriya Kurşun vd.), İstanbul 2005, s. 561.
Salih Şahin, Bir Tatlı Huzur Beldesi Alemdağ, İstanbul 2007, s. 18-21.
Radikal Gazetesi, 17.03.2001; Cumhuriyet Gazetesi, 28.12.2005.
Deniz Kavukçuoğlu, “Kokuşmuşluk Üzerine”, Cumhuriyet Gazetesi, 04.01.2006, s. 17.
BOA, DH.MKT. 1619/47.
BOA, DH.MKT. 1620/136.
Ancak resmi yazışmalarda Hamidiye Köyü olarak kullanılması devam etmiştir. Örnek için bkz. BOA, DH.MKT. 191/44.
Reşadiye Köyü’ne iskan edilen ilk muhacirlerin kimler olduğu hakkında detaylı bilgi için ayrıca bkz. Salih Şahin, a.g.e., s. 282287.
Belgeler Işığında Çavuşbaşı Tarihi, (Haz: Raşit Gündoğdu vd.), İstanbul 2008, s. 15.
Yusuf Behçet, “İstanbul’u İlk Muhasara Eden Türkler”, Edebiyat Fakültesi Mecmuası, Sayı: 2-3, İstanbul 1923, s. 149.
Birsel Sipahioğlu, “Bizans Döneminde Üsküdar”, Üsküdar Sempozyumu V/II (1-5 Kasım 2007), Bildiriler, (Edt. Coşkun Yılmaz), İstanbul 2008, s. 507.
Bu seferlerden sadece ikisi İstanbul üzerinedir. Hasan İbik, İstanbul’un Fethi Hadisi, Ankara 2004, 47-48.
32 Charles Texier, Küçük Asya, Çev. Ali Suat, s. 131.
33 Semavi Eyice, “İstanbul’da Abbasi Saraylarının Benzeri Olarak Yapılan Bir Bizans Sarayı (Bryas Sarayı)”, Belleten, Cilt: XXIII,
Sayı: 89-92, Ankara 1959, s. 92.
34 Sipahioğlu, a.g.m., s. 510.
35 Belgeler Işığında Çavuşbaşı Tarihi, s. 19.
36 Melek Delilbaşı, “Osmanlı-Bizans İlişkileri”, Türkler IX, Ankara 2002, s.122.
37 Belgeler Işığında Çavuşbaşı Tarihi, s. 19.
38 Feridun Emecen, “Osmanlı Devleti’nin Kuruluşundan Fetret Dönemine”, Türkler IX, Ankara 2002, s.15-16.
39 Ömer Lütfi Barkan, “Osmanlı İmparatorluğu’nda Kolonizatör Türk Dervişleri”, Türkler IX, Ankara 2002, s.133-153.
40 Feridun Emecen, “Kuruluştan Küçük Kaynarca’ya”, Osmanlı Tarihi I, editör: Ekmeleddin İhsanoğlu, İstanbul 1999, s. 6.
41 Emecen, “Kuruluştan Küçük Kaynarca’ya”, s. 9.
42 Akça Koca, Osman Gazi’nin silâh arkadaşlarındandır. Babasının adı Abdülmelik b. Abdülfettâh’tır. Ailesi muhtemelen Anadolu Selçukluları dö¬neminde uç bölgelere yerleştirilmiş bir Türkmen boyuna mensuptur. Akça Koca’nın da aşiret beyi olduğu
ve Ertuğrul Gazi’ye bağlı bulunduğu sanılmaktadır. Osman Gazi tarafından Orhan Gazinin emrinde Konuralp. Gazi Rahman
ve Kö¬se Mihal gibi meşhur beylerle Sakarya ve İzmit yöresine akınlar yapmakla gö¬revlendirildi. Bu bölgedeki bazı kaleleri
ele geçirdi ve Sapanca gölünün batı ta¬rafındaki bir hisarı kendisine karargâh yaparak İzmit bölgesine akınlarda bu¬lundu.
1326’ya doğru Kandıra’yı ve ci¬varını zaptetti; ayrıca Konuralp ve Gazi Abdurrahman ile birlikte Kartal civarın¬daki Aydos’u,
ardından da kuzeyindeki Şamandıra hisarını aldı. Bunun üzerine Samandıra bölgesi kendisine mülk ola¬rak verildi. Buradan, birkaç yıl daha İz¬mit-Üsküdar arasındaki yerlere akın¬larda bulunan Akça Koca, İzmit’in fet¬hinden az önce, 1328’de
Kandıra yakınlarındaki bir tepede öldü ve buraya gö¬müldü. Ölümünden sonra adamları Ka¬ramürsel’in yanında toplandı.
Uç beyliği yaptığı bölge ise önemi dolayısıyla Şeh¬zade Murad’a verildi. Fetihlerde bulun¬duğu İzmit ve çevresine sonradan
onun adına nisbetle Kocaili denildi. Ayrıca bu¬gün Bolu iline bağlı Akçakoca ilçesi de onun adını taşır. Bkz, Feridun Emecen,
“Akça Koca”, DİA, Cilt 2, İstanbul 1989, s. 224.
43 Konur Alp, Ertuğrul Gazi’nin sialh arkadaşlarındandır. Osman ve Orhan Gazi dönemlerinde de hizmetlerde bulunmuştur. Osman Gazi, Akça Koca ve Abdurrahman Gazi’yi Orhan Gazi’nin yanına vererek onları Kara Çepiş ve Kara Tegin hisarlarını almak için görevlendirdi. Kara Çepiş hisarı alınarak Konur Alp’in kumandasına bırakıldı. Konur Alp burayı üst edindi. Buradan
zaman zaman Akyazı’ya hücumlar yapardı. Konur Alp daha sonra Akyazı, Bolu ve Mudurnu bölgelerini yurt edindi. Kabrinin
yeri belli değildir. Düzce civarında olduğu sanılmaktadır. Söğüt’te Ertuğrul azi haziresinde bir kabir makamı bulunmaktadır.
Bkz, Safa Öcal, “Ertuğrul Gazi Haziresinde Yatanlar”, I. Milletlerarası Osmanlı Sempozyumu (Söğüt 1986), İstanbul 1988, s.
135-137.
44 Hoca Sadeddin Efendi, Tâc’üt-Tevârih, c. I, Sadeleştiren: İsmet Parmaksızoğlu, MEB Basımevi, İstanbul 1974, s. 52-53.
45 Adnan Eskikurt-Ramazan Özey, “Anadolu ve Balkanlardaki Osmanlı Fetihlerinde (1299-1451) Coğrafyanın Önemi”, Türklük
Araştırmaları Dergisi 19, (Prof. Dr. Mücteba İlgürel’e Armağan Özel Sayısı), İstanbul 2008, s. 96.
46 Robert Mantran, Osmanlı İmparatorluğu Tarihi I, Say Yayınları, İstanbul 1999, s.24; Abdurrahim Tufantoz, “Üsküdar’da Bir
Selçuklu Bakiyyesi: Gözcü Baba Karaca Ahmed Sultan” Üsküdar Sempozyumu II-II, (Edt. Zekeriya Kurşun vd.), İstanbul 2005,
47
İSTANBUL’UN YAŞAM PINARI ÇEKMEKÖY
s. 571; Pelekanon savaşı hakkında ayrıca bkz, Feridun Dirimtekin, İstanbul’un Fethi, İstanbul 1976, s. 11-12.
47 1341’de İmparator III. Andronikos’un ölümüyle Bizans’ta bu döneme damgasını vuracak olan ve Kantakuzenos ile Paleologos’u
karşı karşıya getiren büyük bir iç savaş başlamıştı. Mustafa Daş, “Üsküdar’da Türk ve Bizans Hükümdarlarının Yaptıkları Görüşmeler”, Üsküdar Sempozyumu V (1-5 Kasım 2007), Bildiriler, (Edt. Coşkun Yılmaz), İstanbul 2008, s. 519.
48 Belgeler Işığında Çavuşbaşı Tarihi, s. 21.
49 Bizans döneminde bugünkü İzmit sınırından Bozüyük’e kadar uzanan yerleşim yerlerini korumak ve vukubulacak akınları
karşılamak için yerleşim yerlerinin yüksek ve hâkim noktalarında inşa edilmiş birtakım müstahkem hisar ve kaleleri korumak
için görevlendirilen komutanlara tekür ya da tekfur denilmiştir. Tekfurluk, valilik pâyesinde askeri bir rütbe idi. Bunların
emrinde yeterli sayıda asker ile diğer ihtiyaçlarını karşılamaya yarayan birtakım askeri tesisleri ve bunlara bakan elemanları
da vardı. Bu konu ile ilgili bkz. M. Şakir Ülkütaşır, “Osmanlılar’ın Yerleştiği İlk Topraklar”, Hayat Tarih Mecmuası, Sayı 10,
Kasım 1968, s. 56-57.
50 Hoca Sadeddin Efendi, a.g.e., s. 54-55.
51 Nicolae Jorga, Osmanlı İmparatorluğu Tarihi, c. I, Çev.: Nilüfer Epçeli, Yeditepe Yayınları, İstanbul 2005, s. 174; Ayrıca bkz,
Mehmet Nermi Haskan, Yüzyıllar Boyu Üsküdar, II, , İstanbul 2001, s. 525.
52 Hoca Sadeddin Efendi, a.g.e., s. 57-58; Bu konu ile ilgili ayrıca bkz, Aşıkpaşaoğlu Tarihi (Haz. Nihal Atsız), Ankara 1985, s.
38-41; Ahmet Kabaklı, Türk Edebiyatı I, İstanbul 1985, s. 224-226; Büyük Türk Klasikleri II, İstanbul 1985, s. 313-314.
53 Mustafa Nuri Paşa, Netayic ül-Vukuat, C. I-II, Sadeleştiren: Neşet Çağatay, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara 1979, s. 5.
54 İdris Tuna, Temettuat Defterlerine Göre Kartal’ın Sosyo-Ekonomik Yapısı, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, M.Ü. Türkiyat
Araştırmaları Enstitüsü, İstanbul 2004, s. 2.
55 Ali Bilir, Çeşmibülbüle Gizlenmiş Abıhayat Beykoz, İstanbul 2008, s. 22.
56 Belgeler Işığında Çavuşbaşı, s. 22.
57 Lütfi Arslan, H.963/ M.1556 Tarihli Mufassal Tahrir Defterine Göre Bozok Sancağı’nın Ekonomik ve Demografik Yapısı, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, Ankara 2005, s. 1.
58 Ömer Lütfi Barkan, Hüdavendigar Livası Tahrir Defterleri, Ankara 1998, s. 4 vd.
59 Tımar Arazisi: Osmanlı Devleti, fetihlerde yararlılık gösteren devlet adamı, komutan ve askerlere fethedilen bölge topraklarından araziler tahsis ederdi. Bu araziler büyüklüklerine göre has, zeâmet veya tımar ismini alırdı. Meselâ 300 köylü bir sancağın
200 köyü ikişer veya üçer köy olarak 80-90 tımara ayrılır, hak kazanan muhariplere dağıtılırdı. Kalanı has itibar edilerek
bundan Vezirlere, Beylerbeyilere, Sancak beylerine ve sair ümeraya hisse verildikten sonra artanı “Hass-ı hümayun” namıyla
devlete kalırdı. Tımar arazilerinden geliri üç bin akçeden yirmi bin akçeye kadar olanına tımar, yirmi binden yüz bin akçeye
kadar olanına zeâmet, yüz binden yukarısı da has olarak isimlendirilirdi. Osmanlılar, hassı hükümdar, Şehzâde, Vezir, Beylerbeyi, Sancakbeyi, Defterdar, Nişancı gibi yüksek devlet adamlarına, Zeâmeti Alaybeyi, Tımar Defterdarı, Tımar Kethüdâsı,
Divan kâtip ve çavuşlarıyla ve saire orta derecedeki devlet memurlarına, tımarı da sipâhilere tahsis eylemişlerdi. Tımar sahiplerinden bir kısmı topraklarını kendileri işlerken, bir kısmı da sahip olduğu toprakları işleyebilecek halka (reâyâya) dağıtarak
bunlardan çeşitli isimler altında vergiler alırlardı. Has ve zeâmet sahipleri genelde sahip oldukları toprakları işleyen halktan
vergi toplayan kişilerdi. Tımar sahipleri gelirlerinin her bin akçesi karşılığında “cebelü” denen teçhizatlı bir asker besleyip,
savaş zamanlarında askerleriyle beraber sancak beyi veya beylerbeyinin komutasında savaşa katılmak zorundaydı. Osmanlı
Devleti bu şekilde 70-80 bin kişilik atlı bir tımarlı sipâhi ordusu temin etmekte idi. Geniş bilgi için bkz. Mehmet Zeki Pakalın,
Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü, III, İstanbul 1993, s. 497 vd.
60 BOA, TT.d. nr. 436, s. 419-420.
61 BOA, TT.d. nr. 436, s. 419.
62 Mehmet Zeki Pakalın, “Bennak”, Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü, I, İstanbul 1993, s. 204.
63 “Hariçten ekenler” ya da “hariçten ziraat edenler” şeklinde kaydedilenler raiyyet değildir, onlar başka köylerin reayasıdır.
Fakat isimlerinin yazıldığı köylerde ziraat ederler. M. Hanefi Bostan, XV. XVVII. Yüzyıllarda Üsküdar Nahiyesi Köylerinde
Sosyal ve İktisadi Hayat, Üsküdar Sempozyumu VI, (6-9 Kasım 2008), cilt II, (Edt. Coşkun Yılmaz), İstanbul 2009, s. 380.
64 Çekmeköy’de hariçten çiftçilik yapmak üzere gelenlerin isimleri şöyledir: 1-Şaban Ali (karındaşıyla); 2-Mehmed; 3-Mehmed
b. Hasan; 4-Üveys bali; 5-Ali b. Musa; 6-İsa b. Sami (karındaşıyla); 7-Mustafa Durmuş; 8-Halil İbrahim (karındaşıyla); 9-İsmail
b. Salih (karındaşıyla); BOA, TT.d. nr. 436, s. 419-420.
65 Koyun vergisi yerinde kullanılan bir tabirdir. Bunun yerine “âdet-i ağnam” da denilirdi. 16. Yüzyılda iki koyun ya da keçiden
bir akça alınırdı. Sonraları değişmiştir ve Tanzimat’tan sonra “ağnam resmi” adını almıştır. Pakalın, III, s. 30.
66 Resm-i çift, Osmanlılar’da çiftçinin elindeki toprak için ödemekle yükümlü olduğu bir vergi türüdür. Çift terimi, iki öküz
tarafından sürülebilen ziraat sahalarının ölçüsünü belirtmek üzere kullanılmış olup çiftlilerle aynı mânayı taşır. Osmanlı
kanunnâmelerinde çiftlik sahibi köylüyü içine alan bir anlam da kazanmıştır. Bir çiftçi ailesine yetecek genişlikte olan çift
veya çiftlik, toprağın verim kabiliyetine göre 60 ilâ 150 dönüm arasında değişen bir arazi parçasını ifade eder. Böyle bir toprağı elinde bulunduran çiftçi işlediği bu toprağa karşılık kanunnâmelerde “çift resmi, çift hakkı, kulluk akçesi” adlarıyla anılan
belirli nisbette bir vergiyi ödemekle yükümlüdür. Osmanlılarda çiftçi-köylünün temel vergisi özelliğini taşıyan ve bünyesinde
çeşitli mükellefiyetleri de toplayan çift resmi ortaya çıkışı, daha sonraki uygulamaları ve miktarı bakımından zaman içerisinde değişiklikler göstermiştir. Çift resmi, “bir çiftlik” toprak sahibi köylü ailelerin (hâne) esas vergi birimini teşkil ediyordu.
“Bütün çift” adıyla da belirtilen bir çiftlik miktarı toprağı bulunan çiftçi, bunun karşılığında bölgelere göre değişiklik gösteren
bir vergiyi sipahiye ödemekle yükümlüydü. Eğer elindeki toprak miktarı bunun yarısı ise o vakit deftere yarım çift (nim çift)
sahibi olarak kaydedilir ve çift resmi için takdir edilen verginin yarısını öderdi. Hiç toprağı olmayan veya nîm çiftten daha az
toprağı bulunan hâne sahibi evli raiyyet ise “bennâk” şeklinde kaydedilirdi. Sonradan çiftlik sahibi olan bir bennâk, bennâk
resmi yerine çift resmi vermeye başlardı. Yalnız bir önceki tahrir sırasında bennâk kayıtlı olup da bir süre sonra çift tutan bir
köylü, yapılacak yeni tahrirde çiftlik sahibi olduğu tescil edilene kadar eski vergisini verir, çift kaydedildikten sonra çift resmi
vermekle yükümlü tutulurdu. Feridun M. Emecen, “Çift Resmi”, DİA, VIII, İstanbul 1993, s. 309-310.
67 Timar usulünün geçerli olduğu zamanlarda uhdesinde arazi bulunmayan fakat ticaretle meşgul olan bekâr fakat başkasına
muhtaç olmadan kendi geçimini sağlayabilen, üretim faaliyetinde bulunabilecek yaşa gelmiş müslüman erkeklerden alınan
vergilerden birinin adıdır. Senede 65 akça alınırdı. Tanzimat’tan sonra kaldırılmıştır. Pakalın, III, s. 30.
68 Uhdesinde arazi bulunmayan ve ticaretle meşgul olan reayadan alınan vergilerden birinin adıdır. Buna “caba akçası” da denirdi. Evlilerden senede 12, bekârlardan 6 akça alınırdı. Tanzimat’tan sonra kaldırılmıştır. Pakalın, III, s. 29.
69 Buna Resm-i asel, Resm-i kovan, öş-rü asel de denirdi. Reayanın elinde bulunan arı kovanı mahsulünden bazı yerlerde bal
olarak, bazı yerlerde akçe olarak alınan vergidir. Ayşe Tosunoğlu, Tapu-Tahrir Defterlerine Göre XVI. Yüzyılda Kastamonu
Sancağı, İstanbul Üniversitesi, SBE, Doktora Tezi, İstanbul 1993, s. 458.
70 BOA, TT.d. nr. 436, s. 419-420.
71 Müd arapça bir kelime olup, iki avuç dolusu zahire 1 müd olarak kabul edilmiştir. Ayşe Tosunoğlu, a.g.t, s. 466n.
72 BOA, TT.d. nr. 436, s. 415.
73 BOA, TT.d. nr. 116, s. 51; İshaklı ile birlikte Hüseyinli’nin bu tarihte 350 akçe hâsılatının olduğu anlaşılmaktadır.
74 BOA, TT.d. nr. 436, s. 416.
75 438 Numaralı Muhasebe-i Vilayet-i Anadolu Defteri (973/1530) II, BOA yay. Ankara 1994, s. 796.
76 BOA, TT.d. nr. 436, s. 425.
77 BOA, TT.d. nr. 436, s. 425.
48
İSTANBUL’UN YAŞAM PINARI ÇEKMEKÖY
78 BOA, TT.d. nr. 436, s. 431-432.
79 BOA, TT.d. nr. 436, s. 431-432.
80 Ayşe Tosunoğlu, Tapu-Tahrir Defterlerine Göre XVI. Yüzyılda Kastamonu Sancağı, İstanbul Üniversitesi, SBE, Doktora Tezi,
İstanbul 1993, s. 32
81 BOA, TT.d. nr. 733, s. 223; 733 numaralı tapu tahrir defteri tımar-vakıf mufassalıdır. IV. Murad zamanında tedvin edilmiş
olan ve Tapu Kadastro Genel Müdürlüğü Kuyud-ı Kadime Arşivinde bulunan KK. 49 numaralı defterin aslıdır. Ahmet Güneş,
Tahrir Defterlerine Göre XVI. Yüzyıl Başlarından XVII. Yüzyıl Başlarına Kadar Kocaeli Sancağı, Ankara Üniversitesi Sosyal
Bilimler Enstitüsü, Doktora Tezi, Ankara 1994, s. 5-6.
82 BOA, TT.d. nr. 733, s. 223.
83 BOA, TT.d. nr. 733, s. 229; Aynı bilgiler başka bir tahrir defterinde de mevcuttur. Bkz. BOA, TT.d. nr. 630, s. 131.
84 BOA, TT.d. nr. 733, s. 229; BOA, TT.d. nr. 630, s. 131.
85 BOA, TT.d. nr. 733, s. 233.
86 BOA, TT.d. nr. 733, s. 233.
87 Tanzimat’a kadar İstanbul adliye ve belediye işleri bakİmİndan dört bölgeye ayrılmış olup, bu dört bölge de kırk şubeye ayrılmıştı. Bunların içindeki Dersaadet yani İstanbul’un asıl merkezi diğerlerinden üstündü. Sadaret makamıyla doğrudan temas
kurma ayrıcalığına sahipti. Bilâd-ı Selâse denilen üç belde, Üsküdar, Galata ve Eyüp kadıları da, bulundukları beldelerin daire başkanları durumundaydılar. Hüseyin Özgür, “Yerel Siyaset Perspektifinden Bakışla Büyükşehir Belediyelerinde Kentsel
Alan Yönetimi Uygulamaları”, Yerel Siyaset Dergisi, İstanbul 2008, s. 136.
88 Kenan Yıldız, Üsküdar’ın Sosyal ve İktisadi Hayatı ile İlgili Üsküdar Kadı Sicillerindeki Kayıtların Tesbit ve Analizi (954980/1547-1573), Marmara Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, İstanbul 2005, s. 7.
89 Arif Kolay, Kütahya Şeriye Sicilleri 72 Numaralı Defterinin Transkripsiyonu ve Değerlendirilmesi, Basılmamış Yüksek Lisans
Tezi, Dumlupınar Üniversitesi SBE, Kütahya 2001, s. 8; Said Öztürk, Askeri Kassama Ait XVII. Asır İstanbul Tereke Defterleri,
İstanbul 1995, s. 19.
90 Tahsin Özcan, Osmanlı Para Vakıfları (Kanuni Dönemi Üsküdar Örneği), Ankara 2003, s. 17.
91 Gülfettin Çelik, a.g.e., s. 19.
92 İstanbul Kadı Sicilleri Üsküdar Mahkemesi 5 Numaralı Sicil, s. 434.
93 İstanbul Kadı Sicilleri Üsküdar Mahkemesi 5 Numaralı Sicil, s. 284, (Orijinal sayfası [42a5]’dir.); Bu kayıt için ayrıca bkz,
Yasemin Dağdaş, Üsküdar Mahkemesi 5 Numaralı Şeriye Sicil Defteri, Marmara Üniversitesi, Arşivcilik Bölümü Lisans Tezi,
İstanbul 2002, s. 163.
94 İstanbul Kadı Sicilleri Üsküdar Mahkemesi 14 Numaralı Sicil H. 953-955 / M. 1546-1549 (Haz. Nuray Güler), İSAM Yayınları,
İstanbul 2010, s. 248 (Orijinal sayfa numarası 72a-5’dir).
95 İstanbul Kadı Sicilleri Üsküdar Mahkemesi 14 Numaralı Sicil, s. 228, (Orijinal sayfa numarası 65b-4’tür).
96 Abdülmecit Mutaf, “Osmanlı Hukuk Sisteminde Dostane Çözüm: Sulh Uygulaması”, Yeni Ümit, Sayı 70, Ekim-Aralık 2005.
97 367 Nolu Üsküdar Şeriye Sicili Defteri, Varak nr. 60-b; Bu sicil kaydından haberdar olmamı Üsküdar Şeriye sicilleri üzerine
doktora yapmakta olan Nevzat Erkan sağlamıştır. Kendisine teşekkür ederim.
98 Ahmet Fevzi Zengin, 6/466 Numaralı Şeriye Siciline Göre Üsküdar’da Ekonomik ve Sosyal Hayat, Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yüksek Lisans Tezi, İstanbul 1998, s. 164; Aynı çalışma için ayrıca bkz. Sadık Fethi Çetin, 466 Numaralı
Üsküdar Şeriye Sicili, Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yüksek Lisans Tezi, İstanbul 1997, s. 50.
99 Hamide Göktaş, Şeriye Sicilleri Üsküdar Kadılığı 7. Defter, Marmara Üniversitesi, Arşivcilik Bölümü Bitirme Tezi, İstanbul
2002, s. 118.
100Mümtaz Aydın “Osmanlı’da Komşuluk”, Yeni Ümit, Sayı 65, Temmuz - Ağustos - Eylül 2004.
101Mümtaz Aydın, aynı makale.
102(27 Temmuz 1530).
103(27 Temmuz 1530).
104(27 Temmuz 1530).
105(25 Ağustos 1530); Hamide Göktaş, a.g.t., s. 118.
106Müslüm İstekli, Üsküdar’ın 11 Numaralı Şeriye Sicilinin Transkripsiyonu, Marmara Üniversitesi, Arşivcilik Bölümü Lisans
Tezi, İstanbul 2002, s. 12,
107Ülkü Geçgil, Uskudar At The Begınıng Of The 18th Century (A Case Study On The Text And Analysıs Of The Court Regıster
Of Uskudar Nr. 402), Fatih Universitesi Yüksek Lisans Tezi, İstanbul 2009, s.78
108Ahmet Fevzi Zengin, a.g.t., s. 231-232; Sadık Fethi Çetin, a.g.t., 151-154.
109İstanbul Kadı Sicilleri Üsküdar Mahkemesi 56 Numaralı Sicil H. 990-991 / M. 1582-1583 (Haz. Hilal Kazan, Kenan Yıldız),
İSAM Yayınları, İstanbul 2010, s. 208; Konuyla ilgili önceki kayıtlar aynı eserde sayfa 202 ve 205’tedir.
110Ahkâm defteri, divan-ı hümâyundan çıkan hukumlerin kaydına mahsus olan defterlere genel olarak verilen addır. Bu hükümler, padişah adına hazırlanmasından dolayı ferman adını da alırlardı. Hükümler konularına göre değişik defterlere yazılırlardı. Başlıcaları ahkâm-ı muhimme, ahkâm-ı şikâyet, ahkâm-ı ruus ve tahvil olup, divan sicillerinin bir kısmını teşkil
ederdi. Muhteva itibariyle şikâyet defterleri’nin devamı olan bu defterler eyaletlere göre tutulmuşlardır. Tarih olarak şikâyet
defterleri’nden 104 sene sonra, hepsi (Mora defteri hariç) 1742 tarihinde başlayıp, II. Meşrutiyet dönemine kadar devam
etmektedir. Başbakanlık Osmanlı Arşivi Rehberi, İstanbul 2000, s. 24-25.
111İstanbul Ahkâm Defterleri, İstanbul’da Sosyal Hayat 2 (1755-1765), İstanbul 1998, s. 195; Hüküm şöyledir:
Hâssa Bostâncıbaşı (boş) dâme mecduhûya ve ocakdan bu husûsa mübâşir ta’yin olunan (boş) zîde mecduhû[ya] hüküm ki,
Zümre-i yeniçeriyândan yiğirmi beş camâ’atün neferâtından çiftlik kethudâsı Hasan ve Topal Hüseyin ve Uzun Abdî ve Kürd
Ömer ve Kara Osmân ve Gürci Alî ve Kürd Yûnus ve Cellâd İbrâhîm ve Pehlüvân ve Emîr Süleymân Karakullukcı Osmân
ve Arnavud Osmân ve Küçük İbrâhîm dimeğle ma’rûf on üç nfer eşkıyâ Üsküdar havâlîsinden çekme nâm karye kurbında
vâkı’ Baltacı çiftliği dimeğle marûf çiftlikde tahassun üzre olup envâ-ı fısk u füc’urı irtikâb ve ebnâ-i sebîle îsâl-i mazarratlarından mâ’adâ civârda vâkı’ kurâ ahâlilerine şerr ü mazarrat ve îsâl-i hasâreleri hadden efzûn ve ahâlî-i fukurâ cevr ü
te’addîlerine bir vechile tahammül idemedüklerinden bundan akdemce arz-ı hâl birle iştikâ ve eşkıyâ-yı merküm alâ eyyi
hâlin ahz ve der-aliyyeme ihzâr olınmaları bâbında sen ki bostâncıbaşı-i mûmâ ileyhsin sana hitâben şeref-bahş-ı sudûr iden
emr-i âlîşânuma imtisâlen tarafundan haseki ve ma’an Üsküdar ustası ta’yîn ve mahalline varduklarında mezkûrûn kemâl-i
şekâvetlerinden nâşî muhârebeye tesaddî iderek firâr ve bir takrîb ile üç nefer refikleri ahz ve mârrü’z-zikr on üç neferi firâr
üzre olmalarıyla on üç nefer mezkûrûn yeniçeri zümresinden olup kendü hâllerinde olmalarıyla ahâlî-i kurâ[dan] mürûr u
ubûr idenlere îsâl-i hasâret ve şekâvet ve te’addîye ictirâ eyledüklerine binâen ahz ü ihzârlarıyla havâlî-i merkümeyi şerr ü mazarratlarından te’mîn ve tanzîf mühimme olmakdan nâşî sen ki bostâncıbaşı-i mûmâ ileyhsin ma’rifetün ve sen ki mübâşir-i
mûmâ ileyhsin sen ocağun yarar ve kâr-güzâr ve müerrebü’l-etvârından olup mahsûsan bu husûsa mübâşir ta’yîn olındığuna
binâen mübâşeretünle eşkıyâ-yı mezkûre bulındukları mahallede bi eyyi hâl ahz ve bir ferdi firâr itdürilmeksizin mahbûsen
ihzârlarına bezl-i tâb ve tâkat eyleyüp iğmâz ve müsâmaha ve himâyeden be gâyet ihtirâz ve ictinâb eylemenüz bâbında
fermân-ı âlîşanum sâdır olmışdur. Fî evâhir-i Receb sene 1173.
112İstanbul Ahkâm Defterleri, İstanbul Ticaret Tarihi 1, İstanbul 1998, s.174.
49
İSTANBUL’UN YAŞAM PINARI ÇEKMEKÖY
50
İSTANBUL’UN YAŞAM PINARI ÇEKMEKÖY
BÖLÜM
II. II.BÖLÜM
XIX. YÜZYILDA
ÇEKMEKÖY’ÜN
SOSYO-İKTİSADİ DURUMU
51
İSTANBUL’UN YAŞAM PINARI ÇEKMEKÖY
NÜFUS DEFTERLERİNDE ÇEKMEKÖY
O
smanlı İmparatorluğu’nda başlangıçtan itibaren, vergi ve asker toplamak gibi pratik gayeler güden tımar sisteminin bir gereği olarak,
XVII. yüzyıla değin belirli periyotlarla tahrir denilen bir sayım sistemi uygulanırdı.113
Dolayısıyla Osmanlı Devleti’nde nüfus sayımı uzun süre, toprak yazımı için yapılmıştı.
XVII. yüzyılda ise nüfus sayımı yapıldığına
dair kayıtlara rastlanılmadığı araştırmacılar tarafından söylenmektedir.114
XIX. yüzyılda birçok defa nüfus sayımına teşebbüs edilerek bazen kısmi bazen
de genel sayımlar yapıldı. Bu dönemde
yapılan sayımların en karakteristik özelliği, öncekiler gibi toprak veya mülk yazımı
amacıyla değil, doğrudan nüfusu tespit için
yapılmış olmasıydı.115
II. Mahmud döneminde ilk nüfus sayımı
teşebbüsü Yeniçeri Ocağı’nın kaldırılması ile Rusya’ya karşı harbe girişilen yıllar
arasında (1826-1828) oldu. Genel bir nüfus
sayımı için bir nev’i tecrübe olan bu sayım
savaş dolayısıyla neticelendirilemedi.116
Çünkü Osmanlı-Rus savaşı bunun tüm ülkede yapılmasına engel oldu ve sayım sadece İstanbul’da gerçekleştirilebildi.
Bu sonuçsuz kalan girişimden sonraki
ilk nüfus sayımı yine II. Mahmud döne52
minde yapıldı. 1831 yılındaki bu sayımda
sadece erkek nüfusun miktarı tespit edilebilmişti. Edirne Antlaşması’nın imzalanmasından sonra mesele yeniden ele alındı ve
yapılan geniş hazırlıklardan sonra padişah
tarafından konuyla ilgili bir irade çıkarıldı.
Bu iradeyle, Osmanlı ülkesinde bulunan
eyalet, vilayet, kaza, kasaba ve köylerde
oturan küçük büyük, İslâm ve reaya erkek
nüfusunun yazılması istendi. Böylece 1831
yılında başta Rumeli olmak üzere pek çok
eyalette sayım yapıldı.117
1831 sayımından sonra, Serasker Rıza
Paşa tarafından orduyu yeniden tanzim
etmek ve asker alma usulünü değiştirmek
amacıyla, 1844 yılında modern esaslara
göre tüm imparatorluk dâhilinde nüfus sayımına girişildi. Fakat hükümetin bu ciddi
adımı halk tarafından tereddütle karşılandı. Çünkü halk arasında hükümet tarafından nüfus adedine göre her vilayet, liva ve
kazalara vergiler konulacağı şâyiası yayılmış, bundan dolayı da çoğu yerde nüfus,
olduğundan daha az gösterilmek istenmişti. Sayım esnasında düştüğü hatayı anlayan hükümet, sonuçları başlangıçta yayımlamak istemedi. Ancak meseleyle ilgilenen
bazı yabancı görevliler, hükümetten aldıkları bu bilgileri yarı resmi mahiyette olmak
üzere eserlerinde neşretti.118
İSTANBUL’UN YAŞAM PINARI ÇEKMEKÖY
1854’de temettü vergisinin konulması
nedeniyle, emlak ile beraber nüfusun da sayılması nizamnameye konuldu, fakat bu da
bitirilemedi. 1856 yılında ise yalnız Anadolu ve Suriye’yi kapsayan bir sayım yapıldı,
1870’de genel nüfus sayımı için irade çıkarıldı, fakat İmparatorluğun içinde bulunduğu sıkıntılı durum nedeniyle uygulamaya
geçilemedi. 1874 yılında Tuna vilayetini
kapsayan bir sayımın yapılmasının ardından, 1878’de çok uzun süren yeni bir genel
sayım daha yapıldı. Hatta sadece İstanbul
sayımları 6 ay kadar sürdü.119
İmparatorlukta modern anlamda yapılan bu ilk nüfus sayımında tutulan defterlerdeki verilerden hareketle, incelediğimiz
köylerin hane nüfuslarının sayısal olarak
büyüklüğü, hanedeki fertlerin kuşak ve akrabalık açısından birbirleriyle olan ilişkisi,
hane fertlerinin doğum ve ölüm kayıtları
ve yaşlarına dair mevcut verilerden nüfusun yaş ortalaması, doğurganlık ve ölüm
oranlarına ilişkin veriler gibi pek çok alandan bilgilere sahip olunabilir. Defterlerde
başta hane reisi olmak üzere her hanede
çalışan veya çalışabilir durumdaki şahısların mesleği, işi, yıllık kazançları ve bu
kazançlardan alınan vergi oranları kaydedilmişti. Dolayısıyla bu verilere dayalı sağlıklı bir değerlendirme de yapılabilir. Yine
bir nüfus sayımındaki verilerden hareket
edilerek 1830’lu yıllarda Çekmeköy köylerindeki yaşamın genel görüntüsü ortaya
çıkarılabilir.
hısların yaşı değil doğum tarihi yazılmıştı.
Yine ilk defterlerde bazı kişilerin (ak sakallı, kır saçlı, bıyıklı vs.) fiziksel özelliklerinden bahsediliyordu. Diğer defterde hiçbir
şekilde bu özellikler belirtilmemişti. Bunların yanında Alemdağı ve Sultançiftliği nüfus defterinde kişilerin meslekleri ve işleri
(arabacı, berber, çiftçi, papaz vb) özellikle
vurgulanmıştı. Diğer defterlerde ise bazı kişilere ait meslek bilgileri yazılmıştı.
1832 tarihli nüfus
defterine göre
Çekmeköy’de 65
Müslüman erkek
kayıtlıydı.
Kaynak:
BOA, NFS.d.nr.578,
s.192-193
ÇEKMEKÖY’DE 1832’DE
65 MÜSLÜMAN ERKEK VARDI
Defterden Çekmeköy’ün 1832 yılında
Yoros’a bağlı bir köy olduğu anlaşılmaktadır.
Daha ayrıntılı değerlendirme yapabilmek
için köylere ait nüfus defterlerini ayrı ayrı
incelemek gerekir. Çekmeköy’e ait defterde
65 Müslüman erkek nüfus bulunuyordu.120
Nüfus
bilgileri
incelendiğinde
Çekmeköy’de bir imam, bir muhtarla birlikte 65 erkek nüfus olduğu görülür. Erkek
ve kadın sayısı eşit olarak kabul edilirse bu
tarihte köyün nüfusunun 130 civarında olduğu ifade edilebilir.
Elimizde Çekmeköy, Hüseyinli, Sırapınar, Koçullu, Ömerli, Alemdağı ve
Sultançiftliği’ne ait nüfus defterleri bulunmaktadır. Sadece Müslüman ahalinin kaydedildiği Çekmeköy, Hüseyinli, Sırapınar,
Koçullu ve Ömerli köylerinin nüfus defterleri II. Mahmud dönemine (1248/1832)
ait iken; Alemdağı ve Sultançiftliği nüfus
defterleri 1858 tarihli olup sadece Ermeni reaya kaydedilmişti. Bunların yanında
her iki defter şekil ve bilgi bakımından da
birbirinden farklıydı. Mesela, II. Mahmud
dönemine ait defterlerde kişilerin isimleri
belirtildikten sonra altta kaç yaşında olduğu yazılırdı. 1858 yılına ait defterde ise şa53
NoKişi Adı
Yaşı
1- İmam Mehmed Eminzade 60
2- İhtiyar-ı karye
Mustafa b. Mehmed
65
3- Oğlu Mehmed
15
4- Diğer oğlu Ömer
10
5- Karye-i hatib Eydemiroğlu 40
6- Oğlu Mehmed
8
7- Diğer oğlu Salih
4
8- Kara Emmi veled-i Hasan 65
9- Oğlu Mehmed 22
10-Diğer oğlu Salih
19
11-Diğer oğlu Ömer 15
12-Diğer oğlu, Hüseyin 9
13-Emin Mustafa
36
14-Oğlu Mustafa 5
15-Diğer oğlu Salih 2
16-Mehmed Emin
35
17-Kara Hasan b. Mustafa 57
18-Uncuoğlu Osman
23
19-Mustafa b. Süleyman 36
20-Oğlu Hasan 10
21-Hasan b. Ahmed
37
22-Oğlu Ahmed 14
23-Topuzlu Emin 25
24-Edinbu oğlu Kadri
30
25-Oğlu Mestan
2
26-Hasab b. Umran
27
27-Oğlu Arif
10
28-Diğer oğlu Mehmed 2
29-Yusuf b. Mehmed 80
30-İbrahim b. Emin 27
31-Kardeşi Mehmed 25
32-Ali Çelebi b. Emin 28
33-Kardeşi İsa (sakat)
28
34-Diğer kardeşi Hasan 22
35-Kahveci İhsan 30
36-Oğlu Hasan 2
37-Diğeri Hüseyin 1 aylık
38-Hasan Hüseyin?
64
39-Oğlu Kadri 24
40-Diğer oğlu Hüseyin 18
41-Diğer oğlu Sami 19
42-Yusuf b. Hasan 38
43-Oğlu Mehmed 6
44-Diğer oğlu Ahmed 5
45-Kardeşi Ahmed 42
46-Oğlu Hüseyin
6
47-Diğer oğlu Hasan
4
48-Ali b. Abdullah? 35
32
49-Ahmed b. Mustafa
6
50-Oğlu Hüseyin
51-Diğer oğlu Salih
4
52-Kardeşi Ali 19
53-Kardeşinin oğlu Arif
6
54- Mestan b. Ali 80
55-Çolak İbrahim
115
56-Oğlu kır sakallı Hasan
55
57-Torunu Said b. Hasan 25
58-Hasan b. Hüseyin
15
59-Mehmed b. Ömer
22
60-Hasan Kethüdaoğlu
b. Ak Hüseyin
25
61-Oğlu Mustafa
62-Emin Ahmed 35
63-Oğlu Sadullah 11
64-Ünüoğlu Abdullah 9
65-Mehmed b. Ahmed 31
İSTANBUL’UN YAŞAM PINARI ÇEKMEKÖY
Hüseyinli Köyü’nde bir
sokaktan görünüm.
1832 tarihli nüfus
defterine göre
Hüseyinli’nin yaş
ortalaması 22.5 idi.
Kaynak:
BOA, NFS.d.nr.578,
s.205-206
NoKişi Adı
Yaşı
1- Köy imamı Ali Efendi
46
2- Oğlu Salih 4
3- Muhtarı Ali b. Mehmed 42
4- Oğlu Celaleddin
6
5- Diğer oğlu Emin 5
6- Sakallı Osman 35
7- Manav oğlu İbrahim 40
8- Oğlu Mustafa
16
9- Diğer oğlu Abdullah 13
10-Diğer oğlu Mehmed 7
11-Meremmetçi
Mustafa b. Bıyıklı Ahmed 33
12-Ünüoğlu Halid b. Salih 17
13-Diğer Ünüoğlu Hasan 15
14-Sarı İbrahimoğlu
Sakallı Süleyman b. Salih 45
15-Oğlu İbrahim
23
16-Diğer oğlu Emir
13
17-Kocaadamoğlu
Mehmed b. Mustafa 22
18- Kocaadamoğlu Ömer 40
19-Oğlu Salih
7
20-Dilsiz Oğlu Yetim Emin
6
21-Ünübaba Musa b. Ali 30
22- Ayvalılı Osman b. Ahmed 45
23-Oğlu Ahmed 13
24-Diğer oğlu Salih 7
25-Diğer oğlu Mehmed Ali
5
26-Topçuoğlu Sakallı Ali b. Halil 26
27-Oğlu Hakkı 26
28-Dudu Hasan b. Halil 5 aylık
29-Topaloğlu
Kara Ahmed b. Mustafa 35
30-Oğlu Baha
16
31-Diğer oğlu Salih
13
32-Diğer oğlu Mustafa 7
33-Diğer oğlu Bayram 5
34-Kardeşinin oğlu Arif b. Emin 16
35-Diğeri Mustafa 15
36-Naz Hüseyin b. İbrahim 38
37-Naz ümmet b. İbrahim 37
38-Memiş Oğlu Halil 45
39-Oğlu Ali
2
40- Kardeşi arabacı Mehmed 36
41-Oğlu Ahmed
12
42-Diğer oğlu Şakir 7
43-Kahveci Abdurrahman
b. Ali (ak sakallı) 70
44-Oğlu Mehmed 15
45- Uzun Ali b. Emin (sakallı) 35
46-Memiş Oğlu sakallı
Hüseyin b. Mehmed Ali 37
47-Oğlu Mehmed Ali
5
48-………. Mustafa 14
49-Kardeşi Mehmed 11
50-(boş)
51-………. Mustafa?? 14
52-Kardeşi Mehmed??
11
53- İshaklılı Süleyman b. Ali 35
54-Amman b. Ebubekir 40
55-Emin b. Hasan 35
56-Kardeşi İbrahim 30
Defterlere yeni doğan çocuklar da dâhil
olmak üzere bütün erkek nüfus kaydedilmişti. Önce aile reisleri ya da ailenin yaşça en
büyük olanı yazılmıştı. Sonra da yine yaşça
büyükten küçüğe doğru sıra devam etmişti.
Bir aile fertlerinin kaydı bittikten sonra başka bir aileninkine geçilmişti. Kayıtlarda herkesin yaşı, aile reisine olan yakınlığı (oğlu,
kardeşi vs.) belirtilmişti. Bazılarının lakapları ya da fiziksel özellikleri121 ve mesleğinin122 de yazıldığı görülmekteydi.
Yaş gruplarına gelince, köyde 0-9 yaş
arası 18 kişi, 10-19 yaş arası 12 kişi, 20-29
yaş arası 13 kişi, 30-39 yaş arası 11 kişi,
50-59 yaş arası 6 kişi, 80-89 yaş arası 2 kişi
ve 100 yaş üzeri de 1 kişi bulunmaktaydı.
40-49, 70-79 ve 90-99 yaş arasında kimse
yoktu. Genel olarak bakıldığında en fazla
nüfus 0-9 yaş arasındaydı. Köydeki yaş ortalaması 25,8’di. Bu rakam diğer köylerle
birlikte değerlendirildiğinde, köyler içerisinde en yüksek rakam olarak karşımıza çıkıyordu. Bunda en önemli etken ise köyde
115 yaşında birisinin olmasıydı. Bu kişi hariç genel olarak bakıldığında Çekmeköy’de
yaşam süresinin oldukça düşük olduğu
söylenebilir.
HÜSEYİNLİ’DE ORTALAMA YAŞ: 22.6
Hüseyinli Köyü’nün erkek nüfusu 56
idi. Buna göre köyün nüfusu 110 civarındaydı. Köyde imam ve muhtar bulunuyordu. Yaş gruplarına gelince; köyde 0-9 yaş
arası 15 kişi, 10-19 yaş arası 16 kişi, 20-29
yaş arası 4 kişi, 30-39 yaş arası 12 kişi, 4049 yaş arası 8 kişi, 70-79 yaş arası 1 kişi
kaydedilmişti. Burada da en fazla nüfus
0-10 yaş arasındaydı. Dikkati çeken başka
bir husus da Hüseyinli’de bir kişi hariç 50
yaşın üzerinde insan olmamasıydı. Hüseyinli Köyü’ndeki yaş ortalaması 22.6 idi.123
54
İSTANBUL’UN YAŞAM PINARI ÇEKMEKÖY
Sırapınar Köyü’nün
uzaktan görünümü.
1832 tarihli nüfus
defterine göre Sırapınar
Köyü’nün erkek nüfusu
62 kişiydi.
Kaynak:
BOA, NFS.d.nr.578,
s.207-208.
NoKişi Adı
Yaşı
1- İmam Mehmed Emin
b. İbrahim 40
2- Oğlu Mehmed Ali 6
3- Diğer oğlu İbrahim 20
4- Damadı Hasan
22
5- Köy muhtarı Şükrü 35
6- Oğlu Ahmed 2
7- Duhanioğlu Ali b. Hasan 40
8- Oğlu Mehmed Ali 19
9- Diğeri Kadri
7
10-Kardeşinin oğlu
Hüseyin b. Osman 16
11- Sakallı Feyzullah b. Hüseyin40
12-Oğlu Selim
14
13-Diğeri Halil 1
14-Kardeşinin oğlu Ahmed
7
15-Sakallı Ömer b. Mustafa 38
16-Oğlu Mustafa 17
17-Diğeri Salih 9
18-Emir Hasan oğlu
Salih b. Mehmed
70
19- Oğlu Mustafa
19
20-Torunu Hasan b. Mustafa 1
21- Bekir b. Halil
26
22-Oğlu Ali
2
23-Kardeşi Hüseyin b. Halil 13
24-Balcıoğlu Arif b. Ali 21
25-Bayramoğlu Kosta Abdi 56
26-Oğlu Ali 4 aylık
27- Ünüoğlu Mehmed b. Şükrü 13
28- İbrahim oğlu İbrahim Halil 40
29-Oğlu Salih 6
30-Diğer oğlu N.
4
31-Diğer oğlu Halil 3
32- Diğer oğlu Ahmed 2
33-Topal İsmet b. Süleyman 25
34- Balcıoğlu İsmet (kızıl sakallı) 27
35-Kardeşi Ali
13
36-Diğer kardeşi Ahmed 12
37-Diğeri Emir 8
38-İmamoğlu Ali b. Ahmed 25
39-Oğlu Ahmed 2
40-Kardeşi Latif b. Ahmed
11
41- Ak sakallı İsmet b. Mustafa 72
42-Oğlu Osman
17
43-Diğeri Mustafa 16
44-Emir Hasan oğlu
kır sakallı Ömer b. Hasan 50
45-Oğlu Hüseyin
16
46-Temürcüoğlu S.
Merdan b. Hüseyin 30
47-Oğlu Seyid Ahmed 8
48-Diğeri Şakir 1
49-Kardeşinin oğlu Ali 6
50-Murad oğlu
Yahya b. Lütfullah
25
51-Ali’nin yetimleri Mustafa 14
52-Kardeşi K. B. Ali 11
53-Sığırtmaç Süleyman
b. Mehmed (sakallı) 40
54- Osman b. Süleyman (sakallı) 35
55-Kardeşi Lütfi 25
56-Diğer kardeşi Hasan Şab 20
57-İsmail 70
58-Abdullah b. Ali 38
59-Oğlu Salih 4
60-Diğer oğlu Sadak 1
61-Kara sakallı Kara Akbacak 41
6 2 Hasan
EN GENÇ KÖY: SIRAPINAR
Erkek nüfusu 62 olan Sırapınar
Köyü’nde bir imam ve muhtar vardı. İmam
listenin en başına kaydedilmişti. İmamla
ilgili bilgilerin olduğu yerde erkek çocuklarının yanında damadı da kaydedilmişti.
Damadın köy imamının yanında iç güveyi
olarak bulunduğu anlaşılmaktaydı.
Yine kayıtlardan hane sahiplerinin bazılarının kendi çocukları haricinde kardeşi,
kardeşinin çocukları ya da diğer akraba çocuklarına da baktığı görülüyordu. Köyün
tahmini nüfusu 120 civarındaydı.
Yaş gruplarına gelince; Sırapınar’da 0-9
yaş arası 20 kişi, 10-19 yaş arası 15 kişi, 2029 yaş arası 11 kişi, 30-39 yaş arası 5 kişi,
40-49 yaş arası 6 kişi, 50-59 arası 2 kişi ve
70-79 arası 1 kişi bulunmaktaydı.
Sırapınar’da da nüfusun yoğunluğu 0-10
yaş grubu içerisinde olup 20 kişiydi. Bu da
toplam nüfusun üçte birine eşitti. Burada
da 50 yaş üzeri sadece 4 kişi vardı. Köydeki
yaş ortalaması 21 olup, bu oran diğer köyler içerisinde en düşük rakamdı.124
55
İSTANBUL’UN YAŞAM PINARI ÇEKMEKÖY
EN GENÇ İMAM KOÇULLU’DA
Koçullu’daki seralar
1832 tarihli nüfus
defterine göre
Koçullu Köyü’nde yaş
ortalaması 25.7’dir.
Kaynak:
BOA, NFS.d.nr.578,
s.208-209.
NoKişi Adı
Yaşı
1- Köy imamı İbrahim Edhem 25
2- Muhtar (kır sakallı) Nusret50
3- Oğlu bekçi Sun’ullah 27
4- Diğer oğlu Hüseyin 14
5- Üvey oğlu Osman 25
6- Kardeşi ak sakallı Mehmed 65
7- Oğlu sakallı Hasan
30
8- Diğer oğlu Abdi 20
9- Oğlu Ömer b. Hasan 5
10-Diğer oğlu Mehmed 2
11-Kumral sakallı Ali b. Ahmed 40
12-Oğlu Ahmed 13
13-Diğer oğlu Hasan 5
14-Kardeşi kır sakallı
Hüseyin b. Ahmed 48
15-Oğlu Hüseyin 2
16-Sakallı Ahmed b. Emrullah 38
17-Oğlu Seyyid? 6
18-Kal’a oğlu
Mehmed Ali b. Abdullah 38
19-Oğlu Arif 1 aylık
20-Çoban Ahmed oğlu Mustafa 28
21-Kardeşi Ömer Süleyman
22-Balcıoğlu Ahmed b. Mehmed 22
23-Balcıoğlu İsmail? 24
24-Süleyman b. Ali 28
25-Oğlu Mehmed Ali 3
26-Diğer oğlu Ömer 1 aylık
27-Kardeşi oğlu Salih b. Hasan 12
28-Koca Osman oğlu Ahmed 48
29-Oğlu Mehmed 5
30-Üvey oğlu Süleyman b. Ali14
31-Topal Ömer oğlu
Hüseyin b. Ahmed
40
32-Çoban Halil oğlu
Halil b. Hasan
22
33-Soğuk oğlu Sarı sakallı
Mehmed b. Osman 44
34- Meremmetçi oğlu
Mustafa b. Ahmed (sakallı)35
35- Oğlu Ahmed 5
36-Berber oğlu Abdullah b.
Süleyman (bıyıklı)
35
37-Kardeşi oğlu Salih b. Hasan 7
38-Ali Osman b. Mustafa
40
39-Bayram oğlu
K. İbn. ... (sakallı)
48
40-Oğlu İbrahim 20
41-Meremetçi oğlu
Eyyüb b. Abdi 70
42-Emin b. Süleyman 35
43-Kardeşi K. 30
44-Karye-i imam Hacı Ali b. Sadi,60
(Sene 1254/1838)
Koçullu Köyü’nde bulunan erkek nüfus
sayısı 44’tü. Buna göre köyde 90 civarında
toplam nüfus olduğu anlaşılmaktaydı. Köyde iki imam ve bir muhtar vardı. İmamlardan yaşça daha genç olanı (25 yaşında) listenin en başında, diğeri de (60 yaşında) en
sonunda kaydedilmişti.
Yaş gruplarına bakıldığında Koçullu’da
0-9 yaş arası 12 kişi, 10-19 yaş arası 4 kişi,
20-29 yaş arası 10 kişi, 30-39 yaş arası 7 kişi,
40-49 yaş arası 7 kişi, 50-59 arası 1 kişi ve
60-69 arası 1 kişi vardı. Burada da en fazla nüfus 12 kişi ile 0-10 yaş aralığındaydı.
Köyde 50 yaş üzeri 3 kişi bulunmakta olup,
köyün yaş ortalaması 25.7 idi.125
EN KALABALIK KÖY: ÖMERLİ
Ömerli Köyü’nde toplam 142 erkek nüfus vardı. Bu da köydeki toplam nüfusun
280’in üzerinde olduğunu gösteriyordu.
Köy imamı 41 yaşında olan Ömer oğlu Esseyyid Hüseyin, köy muhtarı da 43 yaşındaki Salih oğlu Hüseyin isimli kişilerdi.
Sayım sırasında askerlik gibi görevleri dolayısıyla köy dışında olanların da kaydedildiği anlaşılıyordu.
Yaş grupları ile ilgili bilgilere bakıldığında köyler içerisinde nüfusu en kalabalık
köy olan Ömerli’de 0-9 yaş arası 33 kişi, 1019 yaş arası 35 kişi, 20-29 yaş arası 18 kişi,
30-39 yaş arası 28 kişi, 40-49 yaş arası 14
kişi, 50-59 arası 6 kişi ve 60-69 arası 5 kişi ve
70 ve üzeri 3 kişi bulunmaktaydı. Nüfusun
en fazla olduğu yaş grubu diğer köylerden
farklı olarak 35 kişiyle 10-19 yaş aralığındaydı. Bunu 33 kişiyle 0-10 arası yaş grubu takip etmekteydi. Köyde yaş ortalaması
24.2 olarak belirlenmişti. Tıpkı diğer köylerde olduğu gibi Ömerli’de de 50 yaş üzerinde fazla kişi olmayıp, yaşam süresinin
50 yaş civarında olduğu görülmekteydi.126
Sonuç olarak Çekmeköy, Hüseyinli, Sırapınar, Koçullu ve Ömerli köylerine ait nüfus defterleri incelendiğinde her köyde bir
imam ve bir muhtar olduğu anlaşılıyordu.
Defterlerin en başında imam kaydedilmişti.
Muhtar bazen hemen imamdan sonra bazen de ortalarda yazılmıştı. Diğer bir husus
da gayrimüslimlerin dâhil edilmeyip sadece Müslüman nüfusun yazılmış olmasıydı.
56
İSTANBUL’UN YAŞAM PINARI ÇEKMEKÖY
Nüfus defterlerinde sadece erkekler kaydedilmiş olup kadınlarla ilgili herhangi bir
bilgi yoktu. Köyde bir aylık bile olsa en küçük erkek çocuktan en yaşlı erkeğe kadar
herkes kaydedilmişti. Buradan köylerle ilgili erkek nüfus sayısı, yaş grupları hakkında kesin bilgilere ulaşıyoruz. Ancak kadınlarla ilgili kesin bilgilere ulaşmak mümkün
değil. Sadece tahmin yapabiliyoruz. Bunu
da erkek ve kadın sayısının dengeli ya da
birbirine yaklaşık olarak eşit olduğunu varsayarak, toplam nüfusu erkeklerin iki katı
olarak hesaplıyor ve değerlendiriyoruz.
Hane sayıları da belirtilmediğinden
yine her hanede ortalama 5 kişinin yaşa-
NoKişi Adı
Yaşı
1- Köy imamı Esseyyid
Hüseyin b. Ömer 41
2- Muhtar Mavanoğlu kırca kumral 43
sakallı Hüseyin b. Salih
3- Oğlu Yasin
19
4- Diğer oğlu Mehmed
16
5- Diğer oğlu Salih 4
6- Mollaoğlu Kara İsmail 60
7- Oğlu Osman 28
8- Diğer oğlu Mehmed
26
9- Diğer oğlu Mustafa 22
10-Torunu Edib b. Osman 1
11-Bıyıklıoğlu Halil b. emin 40
12-Kardeşi Mehmed 30
13-Oğlu Mehmed Ali
10
14-Mandacıoğlu Abdi b.Mehmed 38
15-Oğlu Hayrullah
9
16-Diğer oğlu Emrullah
7
17-Diğer oğlu Sun’ullah 3
18-Kamil usta b. Osman 33
19-Oğlu Osman
1
20-Koca Yanık oğlu
Basri b. Mehmed
38
21-Oğlu Mehmed 17
22-Hacı Osman oğlu
Ali b. Mehmed Ali 40
23-Oğlu Memed
19
24-Diğer oğlu Hasan
2
25-Kardeşinin oğlu Salih
22
26-Soğanlı oğlu Ahmed b.
Süleyman (kırca sakallı) 40
27-Oğlu Süleyman 16
28-Kardeşi emin b. Süleyman 45
29-Oğlu Salih
8
30-Kocabaşoğlu Süleyman
b. Salih (kara sakallı)
42
31-Kardeşinin oğlu Salih
21
32-Kardeşinin diğer oğlu
Osman b. Ahmed
14
33-Kardeşinin diğer oğlu
Sun’ullah b. Ahmed 14
34-Diğeri Ömer b. Ahmed 11
35- Diğeri Süleyman
3
36- Moraoğlu bıyıklı Ali 30
37-Oğlu Hüseyin 2
38-Sun’ullahoğlu
sakallı Kara Emin
37
39-Kardeşi (asker)
40-Şaban oğlu Ak sakallı
Hasab b. Süleyman 70
41-Oğlu kumral bıyıklı Ahmed 28
42-Torunu Salih b. Ahmed 3
43-Diğer torunu
Mehmed b. Ahmed
1
44-Ali Beşeoğlu
Ahmed b. Mehmed 35
45-Oğlu Bekir
8
46-Diğer oğlu Salih
5
47-Diğer oğlu Mustafa
4
48-Diğer oğlu Hasan 1
49-Kardeşi Memiş b. Mehmed 60
50-Oğlu Mehmed
19
51-Cebecioğlu
KaraMehmed b. Emrullah 40
52-Oğlu emrullah
8
53-Diğer oğlu Süleyman
2
54-Manav Ahmed b. Hasan, sakallı40
55-Oğlu Mustafa 18
56-Koca Yanık oğlu Abdullah
b. Ömer (ak sakallı)
80
57-Oğlu Koca Bekir Salih
36
58-Diğer oğlu Hasan
25
59-Diğer oğlu Osman
17
60-Cebecioğlu
Kara Ali b. Ali Bekir
34
61-Oğlu Mehmed
4
62-Diğer oğlu Ahmed
1
63-Kardeşinin oğlu
Mustafa b. Hüseyin 14
64-Nalbantoğlu Şakir b. Mehmed25
65-Oğlu Kamil 2
66- Hacı Osman oğlu Ali 17
67-Veysel b. ahmed 14
68-Balcıoğlu Ahmed b. Salih, sakallı40
69-Üvey oğlu Hasan b. Halil 10
70-Kotaran oğlu Hasan
(kumral sakallı)
36
71-Oğlu Salih,
12
72-Diğer oğlu Ahmed 2
73-Kardeşi Hüseyin 42
74-Oğlu Seyyid 13
75-Diğer oğlu Murad 2
76-Bayram oğlu Mehmed
(kır sakallı)
60
77-Oğlu Seyyid
21
78-Bayram oğlu
Ali b. Hüseyin (kır sakallı) 50
79-Osman oğlu Mehmed 38
80-Oğlu Salih
5
81-Kardeşi Süleyman 30
82-Kocayanık oğlu Ömer b. Osman (sakallı) 38
83-Oğlu Seyyid?
2
84-Mazlum Mehmed b. Hasan 60
85-Oğlu Hasan
15
86-İbrahin Edhem
b. Osman (sakallı)
38
87-Oğlu Mustafa
12
88-Kara Mustafa oğlu Ahmed 37
89-Kardeşinin oğlu Ömer
17
90-Bekir oğlu bıyıklı Halil 32
91-Kara Hüseyin oğlu
Halil b. Mustafa 40
92-Kardeşi İbrahim 30
93-Tütüncüoğlu Ali 28
94-Oğlu Salih
1
95-Hacı oğlu Hüseyin b. Ali 26
96-İmamoğlu Kara bıyıklı Süleyman
32
b. İbrahim kara bıyıklı
97-Hüsnü Beşe oğlu
Salih b. Edib
22
98-Ödemişoğlu Salih
24
99-Oğlu Mehmed 2
100-Topaçoğlu Halil 38
101-Oğlu Arif
18
102-Oğlu Osman 9
103-Diğer oğlu Ahmed 2 aylık
104-Şabanoğlu Şaban 52
105-Oğlu Selim
25
106-Diğer oğlu Osman
10
107-Mandacıoğlu
Hüseyin b. Mustafa
45
108-Ömer oğlu Hasan 32
109-Sun’ullah oğlu
Küçük Ahmed 60
110-Oğlu Seyid Ali 18
111-Diğer oğlu Mehmed
16
112-Diğer oğlu Ahmed 8
113-Üvey oğlu Ali
16
57
Koçullu’dan Ömerli’nin
görünümü.
1832 tarihli nüfus
defterine göre bölgenin
en kalabalık köyü
Ömerli Köyü’dür.
Köyde 142 erkek nüfus
vardır.
Kaynak:
BOA, NFS.d.nr.578,
s.210-212.
114-Koca Kadri oğlu
Emin b. Hasan 30
115-Manav Halil b. Hasan 35
116-Üvey oğlu
Hasan b. Süleyman
13
117-Bağculu Salih b. Halil
45
118-Oğlu Beşir 7
119-Ali Beşe oğlu Seyyid
Ali b. Mustafa (sakallı)
35
120-Oğlu Mustafa 1
121-Karabacak oğlu Süleyman18
122-Kardeşi Ali 12
123-Diğer Kardeşi Abdullah
6
124-Topal Osman b. Ali 50
125-Oğlu Ali
14
126-Osmancıklı Seyyid b. Ahmed 22
127-Şileli Hüseyin b. Süleyman 18
128-Ali Beşe oğlu
Çalık Emin b. Osman 38
129-Peynirci Hasan Usta 50
130-Oğlu Ali Osman 16
131-Diğer oğlu Salih 12
132-Koçullu’dan Kıpti?
35
133-Tavaslıoğlu
aksakallı Hatab (Mestan?) 71
134-Hasan b. Abdullah 50
135-Arabacı Ömer b. Abdullah 22
136-Mehmed b. Ahmed 30
137-Süleyman b. Abdullah 18
138-Öküzoğlu Salih b. Ali
12
139-Ahmed b. Abdullah 50
140-Ömer b. Ahmed
(sarı bıyıklı)
30
141-Ali b. Ahmed 25
142-Rivalı Ömer b. Ahmed -
İSTANBUL’UN YAŞAM PINARI ÇEKMEKÖY
dığını farzedip ortalama hane sayısını çıkarabiliyoruz. Buna göre Çekmeköy’ün bu
tarihteki tahmini toplam nüfusu 130 kişi ve
hane sayısı 26; Hüseyinli’nin nüfusu 112
ve hane sayısı 23; Sırapınar’ın nüfusu 124
ve hane sayısı 25; Koçullu’nun toplam nüfusu 88 ve hane sayısı 18 iken; Ömerli’nin
tahmini hane sayısı 57 ve tahmnini nüfusu
da 284 olarak hesaplanmıştı.
Beş köy birlikte ele alınacak olursa;
1832 yılında köylerin toplam nüfusu yarısı
erkek yarısı kadın olmak üzere 738; hane
sayısı toplamı da 149 olarak tahmin ediliyordu.
Tablo: Köylerdeki Yaş Grupları
KÖYLER
Yaş Grupları
1832’de
Çekmeköy
İlçesi’ne adını
veren Çekme
Köyü’nde
100 yaşın
üzerinde bir kişi
yaşıyordu. Aynı
tarihte 5 köyün
toplam nüfusu
ise tahminen 738
kişiydi. Nüfusun
yaş ortalaması
23.8 idi.
Çekmeköy
Hüseyinli
Sırapınar
Koçullu
Ömerli
Toplam
0-4
9
4
12
6
22
53
5-9
9
11
8
6
11
45
10-14
5
9
8
4
16
42
15-19
7
7
7
-
19
40
20-24
5
2
4
5
9
25
25-29
8
2
7
5
9
31
30-34
4
3
1
2
13
23
35-39
7
9
4
5
15
40
40-44
2
4
6
4
11
27
45-49
-
4
-
3
3
10
50-54
-
-
1
1
6
8
55-59
2
-
1
-
-
3
60-69
4
-
-
1
5
10
70-79
-
1
3
1
2
7
80-89
2
-
-
-
1
3
90-99
-
-
-
-
-
-
100+
1
-
-
-
-
1
Toplam
65
56
62
44
142
367
Yaş ortalaması
25,8
22,6
21
25,7
24,2
23,8
Tablo: Köylerdeki Hane ve Nüfus Sayıları
58
Köyler
Erkek Nüfus Sayısı
Tahmini Toplam
Nüfus
Tahmini Hane Sayısı
Çekmeköy
65
130
26
Hüseyinli
56
112
23
Sırapınar
62
124
25
Koçullu
44
88
18
Ömerli
142
284
57
Toplam
369
738
149
İSTANBUL’UN YAŞAM PINARI ÇEKMEKÖY
ALEMDAĞI VE SULTANÇİFTLİĞİ’NDE
GEÇERLİ MESLEK ARABACILIKTI
Alemdağı ve Sultançiftliği’ne ait nüfus
defteri incelediğimiz diğer köylerdeki nüfus defterinden hem şekil, hem muhteva
hem de tarih bakımından farklıydı. 1858
yılına ait bu defterde sadece Alemdağı ve
Sultançiftliği’nde bulunun erkek Ermeni
reaya nüfus kayıtlarına geçirilmişti. Müslüman nüfus kaydedilmemişti. Önceki defterlerde şahısların isimlerinden sonra kaç
yaşında oldukları bilgisi yazılırken; bu defterde yaşlar değil sadece doğum tarihleri
belirtilmişti. Yine önceki defterlerde genel
olarak bildirilmeyen meslek bilgileri bu defterlerde kaydedilmiş olup yalnız 15 yaşından sonrakilerin meslekleri yazılmıştı.127
Alemdağı ve Sultançiftliği’nde 90 erkek
nüfusun yanında 90 kadın olduğu varsayılırsa toplam Ermeni nüfusun 180 civarında
olduğu söylenebilir.
NoKişi Adı
Doğumu
1- Rençber Manil
veled-i Mikayil
1213
2- Oğlu Markar 1260
3- Diğer oğlu David 1251
4- Diğer oğlu Savah 1253
5- Diğer oğlu Kirkor 1267
6- Rençber Baron
veled-i David 1208
7- Oğlu rençber Agob 1236
8- Diğer oğlu Artin 1238
9- Diğer oğlu rençber Avit 1243
10-Diğer oğlu Markon 1265
11-Rençber Mikayil
veled-i Baron 1183
12-Oğulluğu Karabet
veled-i Hamya 1228
13-Rençber Hamperson
veled-i Gabriel 1248
14-Oğlu Gabriel 1267
15-Rençber Eci Andon
veled-i Mikayil 1203
16-Oğlu rençber Kanon 1238
17-Diğer oğlu
Etmekçi Markon 1243
18-Diğer oğlu rençber Raki 1248
19-Diğer oğlu Zahparson 1256
20-Rençber Aci Manuk
veled-i Bogos
1228
21-Oğlu İstefan 1267
22-Rençner Manuk
veled-i Kirkor
1237
23-Oğlu Sehak
1265
24-Diğer oğlu Kegork 1269
25-Kardeşi rençber Papel
veled-i Kirkor
1248
26-Rençber Bedros
veled-i Gabriel 1238
27-Kardeşi rençber Bogos 1243
28-Diğer kardeşi Nakkur 1248
29-Diğeri Karnun
1263
30-Kardeşinin oğlu Nişan 1272
31-Rençber Agob
veled-i Avak
1238
32-Oğlu Sezak 1272
33-Rençber Nişan
veled-i Artin 1223
34-Oğlu Ağba 1248
35-Diğer oğlu Sehak 1257
36-Rençber Nişan
veled-i Mağir
1233
37-Kahveci Agob
veled-i Parsemistan 1228
38-Oğlu Feledkin
1272
39-Papaz Kirkor
veled-i Karabet 1222
40-Oğlu arabacı Karabet 1248
41-Diğer oğlu
hizmetkâr Ohannes
1251
42-Çiftçi Ohannes
veled-i Artin
1253
43-Oğlu Artin 1272
44-Arabacı Artin
veled-i David 1213
45-Oğlu arabacı Bedros 1238
46-Damadı arabacı Evir
veled-i Kirkor 1238
47-Torunu arabacı
Namhus veled-i Kirkor 1258
48-Diğer torunu Haçik 1261
49-Arabacı Serki
veled-i Karabet 1228
50-Oğlu arabacı Hampar 1250
51-Diğer oğlu Peydi 1267
52-Arabacı Nişan
veled-i Ohan
1233
53-Oğlu Serki 1261
54-Arabacı Artin
veled-i Mardros 1233
55-Oğlu Ağya
1271
56-Berber Agob
veled-i Ohannes 1222
57-Oğlu Puzaz
1258
58-Arabacı Kirkor
veled-i Ohannes
1237
59-Arabacı Tefhos
veled-i Mikayil 1225
60-Oğlu arabacı Arakel 1248
61-Diğer oğlu Serki 1259
62-Diğer oğlu Mıgırdiç 1260
63-Diğer oğlu Atanik 1267
64-Arabacı Bedros
veled-i Mikayil
1243
65-Arabacı Apik
veled-i Zarrar 1208
66-Oğlu arabacı Sahak 1243
67-Diğer oğlu arabacı
Mosık
1248
68- Diğer oğlu arabacı Serki 1253
69- Diğer oğlu Samyar 1257
70-Arabacı Manuk
veled-i Simon
1223
71-Oğlu arabacı Markar
1243
72-Diğer oğlu
arabacı Karabet 1259
73-Diğer oğlu Atrin 1264
74-Arabacı Zefar
veled-i Markuz
1238
75-Arabacı Mennak
veled-i Hacato 1248
76-Kardeşi Norik 1265
77-Arabacı Bedros
veled-i simon 1198
78-Oğlu arabacı Avakim 1238
79-Diğer oğlu Edak 1243
80-Torunu Karnik
veled-i Edak 1273
81-Arabacı Haçik
veled-i Bedros 1248
82-Arabacı Nişan
veled-i Hamyar 1231
83-Oğlu Hamyar 1267
84-Diğer oğlu Artin 1269
85-Arabacı Gabriel
veled-i Nasar 1243
86-Arabacı Muhsez
veled-i Andon 1238
87-Oğlu Sih 1270
88-Arabacı Karbet
veled-i Derahim 1233
89-Oğlu arabacı Markel 1260
90-Diğer oğlu Anderyas 1270
91-Arabacı Mardros
veled-i Manacğan
1208
1248
92-Oğlu arabacı Bogos 93-Diğer oğlu Ravin 1258
94-Diğer oğlu
arabacı Kirkor
1260
95-Diğer oğlu Hamyar 1261
96-Diğer oğlu Kalos 1270
97-Kahveci Bogos
veled-i Artin
1233
98-Oğlu Aldanet
1259
99-Kaynı Mektep Hocası
Artin veled-i Mıgir 1238
59
Cumhuriyet’in ilk
yıllarında Sultançiftliği
Köyü’nde öküz
arabasıyla odun taşıyan
köylüler.
Kaynak:
Süreyya Gündüz,
Sultançiftliği Köyü
Çevre ve Yardımlaşma
Derneği
1858 tarihli nüfus
defterine göre Alemdağı
ve Sultançiftliği’nde
bulunan Ermeniler’den
erkeklere ait bilgiler.
Kaynak:
BOA, NFS.d.nr.537,
İSTANBUL’UN YAŞAM PINARI ÇEKMEKÖY
Tablo: 1858’de Alemdağı ve Sultançiftliği’nde
yaşayan Ermenilere Ait Yaş Grupları Bilgileri
Reşadiye Köyü’nde
bulunan eski ahşap
evlerden biri hâlâ
ayakta kalmayı
başarmış.
Erkek Ermeni nüfusun yaş grupları ise
şöyleydi: 0-9 yaş arası 20 kişi, 10-19 yaş arası 18 kişi, 20-29 yaş arası 17 kişi, 30-39 yaş
arası 21 kişi, 40-49 yaş arası 13 kişi, 50-59
arası 4 kişi ve 60-69 arası 4 kişi ve 70 ve
üzeri 2 kişi. Bunlardan biri 72, diğeri de 90
yaşındaydı. Nüfusun en fazla olduğu yaş
grubu 21 kişiyle 30-39 yaş aralığıydı. Bunu
20 kişiyle 0-10 arası yaş grubu takip etmekteydi. Köyde yaş ortalaması 30.1 olarak
belirlenmişti. Bu rakam Müslüman köylerdeki yaş ortalamasından daha fazlaydı. 50
yaşın üzerinde 10 kişi vardı. Dolayısıyla yaşam süresinin 50 yaşın üzerine çıktığı ifade
edilebilir. Bu da toplam nüfusun % 10’una
denk geliyordu.128
Ermeni nüfusun yaşadığı köylerde geçim temini için uğraşılan işler ya da meslek
gruplarına gelince: 1858 yılında Alemdağı
ve Sultançiftliği’nde 33 arabacı, 16 rençber, 2 kahveci, 1 mektep hocası, 1 ekmekçi,
1 papaz, 1 berber, bir hizmetkâr ve 1 çiftçi
bulunmaktadır. Geri kalan 15 yaş altı 33
kişi ile ilgili meslek bilgisi belirtilmemişti.
Bu bilgilerden en önemli geçim kaynağının
arabacılık olduğu anlaşılmaktaydı.129
60
Yaş Grupları
Sayısı
Doğum Tarihleri
(Hicri)
0-4
5-9
10-14
15-19
20-24
25-29
30-34
35-39
40-44
45-49
50-54
55-59
60-69
70-79
80-89
90-99
100+
Toplam
Yaş ortalaması
Tahmini hane
sayısı
6
14
9
9
6
11
8
13
10
3
2
2
4
1
1
90
30,1
1273-1271 arası
1270-1265 arası
1264-1260 arası
1259-1256 arası
1253-1250 arası
Hepsi 1248 doğumlu
Hepsi 1243 doğumlu
1238-1236 arası
1233-1228 arası
1225-1223 arası
1222 doğumlu
1213 doğumlu
1208-1203 arası
1198 doğumlu
1183 doğumlu
-
18
-
Tablo: 1858 Yılında Alemdağı ve
Sultançiftliği’ndeki Meslek Grupları
Meslek Grupları
Sayısı
Rençber
16
Arabacı
33
Kahveci
2
Mektep Hocası
1
Ekmekçi
1
Papaz
1
Berber
1
Çiftçi
1
Hizmetkâr
1
Diğer*
33
Toplam
90
* Bunlar daha çok, meslek sahiplerinin oğlu, torunu, kardeşi ya da oğulluğu gibi yaşı küçük olanlardır.
İSTANBUL’UN YAŞAM PINARI ÇEKMEKÖY
TEMETTÜAT DEFTERLERİNDE ÇEKMEKÖY
Çekmeköy’ün havadan
görünümü.
Ç
ekmeköy’ün bu dönemdeki
sosyo-iktisadi durumu ile ilgili
başvuracağımız temel kaynak,
Başbakanlık Osmanlı Arşivi’nden temin
ettiğimiz Alemdağ bitişiğindeki Ermeni
Köyü, Çekmeköy, Hüseyinli, Ömerli, Sırapınar, Koçullu ve Sultançiftliği köylerine
ait temettüat defterleri ile bazı arşiv belgeleridir.
Temettü, Arapça bir kelime olup “mal,
eşya, kazanç, kâr etme” anlamlarına gelir.130
1839’da Tanzimat’ın ilanıyla birlikte tebaanın sosyal, hukuki ve mali bakımdan eşitliği kabul edildiğinden tek bir vergi alınması
prensibi getirildi. Bunun için ise tebaanın
gelirinin bilinmesi gerekiyordu. Bu amaçla
vergi toplayan görevlilerin nezaretinde olmak üzere bütün mal, mülk ve hayvanları
içine alan temettü (gelir) sayımı yapılmaya
başlandı. 1840 yılından itibaren yürürlüğe
konan vergi tespit edilip köy veya mahallelerin ödeyecekleri miktarlar belirlenmişti.
Köy muhtar ve imamları ile papazlar eliyle toplanacak verginin dağılımı herkesin
ekonomik durumuna göre ayarlandı.131 İnsanların iktisadi durumları ile ilgili bilgiler
“temettüat defterleri” denen defterlere kaydedildi. Başbakanlık Osmanlı Arşivi’nde
“ML.VRD.TMT.d” olarak kodlanan temettüat defterlerine şehir, kaza, kasaba, nahiye, köy, mezra ve çiftlik gibi tüm yerleşim
birimlerinde yaşayan Müslüman ve gayrimüslim ahalinin emlâk, arazi ve gayrimenkulleri ile bütün cins ve evsaftaki hayvanlar ve yetiştirmiş oldukları ürünler ayrıntılı
olarak kaydedildi.132
Temettüat defterleriyle ilgili iki farklı uygulama vardı. 1840 (hicri 1256) ve
1844 (hicri 1260) yıllarında tutulan defterler birbirinden bazı açılardan farklılık
gösteriyordu. 1840 yılı temettüat defterleri
Koru-yı Hümayun’a dâhil olan bölgeleri
kapsamaktaydı.133
Yazımı biten defterler muhtarlar ve
imam (Müslüman olmayan topluluklarda
ise cemaat önderi) tarafından tasdik edilmek zorunda idi. Defterlerin yazım işi tamamlanınca, tabi oldukları kazaya gönderilip burada kontrol edildikten sonra bir üst
idari birime gönderiliyordu. Sancak merkezine gelen defterler burada tekrar kontrol
edilip temize çekilerek ciltleniyordu.134
61
İSTANBUL’UN YAŞAM PINARI ÇEKMEKÖY
Cumhuriyet’in
ilk yıllarına ait
bu Çekmeköy
fotoğrafında; harmanda
atla düven süren
çiftçinin arkasında
köylü olmadıkları
kıyafetlerinden de belli
olan bir aile yer alıyor.
Kaynak:
Süreyya Gündüz,
Sultançiftliği Köyü
Çevre ve Yardımlaşma
Derneği
Sultançiftliği ve
Alemdağı’na ait
temettüat kayıtları
(sağda).
Kaynak:
BOA, ML.VRD.
TMT.d.nr.3080, lef-3-9.
Bizim incelediğimiz dönemde 1840 yılına ait Alemdağ bitişiğindeki Ermeni Köyü,
Çekmeköy, Hüseyinli, Ömerli, Sultançiftliği ve Sırapınar köylerine ait altı defter bulunuyordu. 1844 yılında tutulan defterlerde Alemdağ bitişiğindeki Ermeni Köyü’ne
dair kayıt yoktu. 1840 defterlerinin eni ortalama 23 ile 27 cm arasında ve boyları da
72 cm. idi. 1844 yılına ait defterlerin genel
olarak enleri 17 cm boyları da 50 cm. idi.
Defterlerin bazı yaprakları boştu. Defterlerde kullanılan yazı çeşidi rik’a idi. Bunların
yanında defterlerin bazısında sadece bir
yerleşim yeri bulunurken bazı defterlerde
birden fazla yerleşim yeri vardı.
Temettüat defterlerinin kapaklarında
hangi köye ait olduğu belirtilmişti. Bunun
yanında kayıtların yazılmaya başlandığı
ilk sayfanın üstünde köylerin adı ve hangi kazaya, kazanın da hangi sancağa bağlı olduğu başlık şeklinde kaydedilmişti.135
Ayrıca adı geçen yerleşim biriminin Müslüman köyü mü yoksa gayrimüslim köyü
mü olduğu da zikrediliyordu. 1840 yılında
tutulan defterlerde bu bilgilere ilave olarak
“Tanzimat-ı Hayriye usul-i müstahsenesi üzre” ibaresi yer alıyordu. Bununla da
daha yeni ilan edilmiş olan “Gülhane Hatt-ı
62
Hümayunu”nda belirtilen halkın gelirlerine orantılı vergi konulmasının hayata geçirildiği anlatılmak istenmişti.
Yine bu kısımda defterlerin yeniden
yazıldığını belirten “müceddeden tahrir”
ifadesi bulunmaktaydı. Bu ifade ile 1840
yılında yapılan sayımlardan önce Sultan II.
Mahmud döneminde 1830’da yapılan ilk
nüfus sayımına atıf yapılmış oluyordu.136
Defterlerin başlığında kaydedilen menkul ve gayrimenkuller ile bunların ne amaçla kaydedildiği belirtilmişti. 1840 defterleri
ile 1844 defterleri başlıkları arasında bazı
farklılıklar göze çarpmaktaydı. Mesela,
1840 yılı defterlerinde köylerle ilgili,
“….. karyesinde mevcut yerli ahâli-i
İslâmın emlak, arazi ve hayvanât vesairenin kıymet-i lâyikası” veya
“…..karyesinde mevcut yerli reayanın emlak, arazi ve hayvanât vesairenin
kıymet-i lâyikası”137
denirken; 1844 yılı defterlerinde,
“….. karyesinde sakin ahali-i İslâmın
emlak, arazi ve hayvanlarının temettuatları defteri”
İSTANBUL’UN YAŞAM PINARI ÇEKMEKÖY
63
İSTANBUL’UN YAŞAM PINARI ÇEKMEKÖY
ibaresi kullanılmıştı.138 Bu ifadelerden de
1840 kayıtlarında mülklerin kıymetlerinin
dikkate alındığı, 1844 kayıtlarında ise sahip
olunan malların hane sahiplerine getirdiği
yıllık gelirlerin önemsendiği anlaşılıyordu.
1840 yılı defterlerinde giriş mahiyetindeki başlıktan sonra hane sahipleriyle ilgili
bilgilere geçilmeden önce sayımı yapılan
köyün adı tekrar zikredilirken, 1844 yılı
defterlerinde ise başlıktan sonra hemen
hane reisiyle ilgili bilgilere geçilmişti.
Temettüat defterlerinde yukarıda bahsedilen başlık kısmından sonra hane reisleriyle ilgili bilgiler kaydedilmişti. Hane
reisinin özelliklerinden bahsedilmeden
önce “hane” ve “numro” ibareleriyle hane
reisinin ikamet ettiği ev tarif edilmişti. Bu
1844 yılı kayıtları için geçerlidir. Yani 1844
kayıtlarında hane ve numro ibarelerindeki
rakamlar birbiriyle aynıdır. 1840 yılı kayıtlarında ise hane ve numro ibarelerine
karşılık gelen rakamlarda farklılıklar olmaktadır. Buradaki numro ibareleri hane
numarasından ziyade hanede mevcut olan
erkek sayısını belirtmekteydi.
1840 temettüatlarında hane ibaresinden
sonra hane reisinin fiziksel özelliklerinden
boyu, saç veya sakal biçimi ve rengi, mesleği belirtildikten sonra babasının adı ve kendi adı aynı cümle içinde yazılmıştı. 1844
kayıtlarında ise sadece hane reisinin ismi
aynı cümlede zikredilmişti. Kişinin mesleği ile ilgili bilgi hane sahibinin tanımlandığı cümlenin üst sağ tarafında ve cümleye
soldan sağa doğru eğik olarak yazılmıştı.
Yine 1840 kayıtlarında hane sahibi ile
ilgili cümlenin sol üst tarafında “1255 senesi hafî ve celî tevzîât mucebince verdiği
tekâlif” yani Miladi 1839 yılındaki kararlaştırılan miktarlarda ne kadar vergi verdiğini belirten ibare vardır. 1840 kayıtlarında
hane sahibini tarif eden metnin üst tarafında sadece “numro” ve Hicri 1255 yılında
verdiği vergi bilgisi bulunmaktaydı.
1844 temettüatlarında ise hane sahibinin
belirtildiği metnin üstünde sırasıyla soldan
sağa olarak, hane sahibinin mesleği ya da
64
yaptığı iş, “hane ve numro” bilgileri, bir sene
önce vermiş olduğu vergiyi belirten “sene-i
sâbıkda vergi-i mahsusadan bir senede vermiş olduğu vergi” ibaresi yani bir önceki
yıl ödediği vergi, sonra aşar vergisi olarak
bir yıl önce vermiş olduğu vergiyi buğday,
arpa, yulaf vs. cinsinden kile ve kuruş olarak belirten “aşar olarak sene-i sâbıkda bir
senede vermiş olduğu” ibaresi ve son olarak da varsa verdiği ağnam vergisini kuruş
olarak belirten “itâ eylediği âded-i ağnam
rüsumu” ibareleri yer alıyordu.
Temettüat defterlerinde köy imamı ve
muhtar; gayrimüslimlerin bulunduğu yerleşim birimlerinde de oranın dini temsilcisi hane kayıtlarında genellikle ilk sırada
yazılırdı.
Hane sahiplerinin uğraştıkları asıl işler
“erbab-ı ticaretten”, erbab-ı ziraatten”, “kömürcülükle meşgul”, “hizmetkârlık ile meşgul”, “demircilikle meşgul” gibi ifadelerle
belirtilmişti. Yine ek işlerle uğraşanlar da
kayıtlarda ayrıca yazılmıştı. Eğer hane reisi olarak gözüken kişinin yaşı küçük ise kimin vasiliği altında olduğu, yine bu meslek
ibaresinin bulunduğu kısımda kaydedilmişti. Hane sahiplerinin uğraştıkları işler
ve meslekleri ile ilgili bilgilerin kaydediliş
biçiminde köylere göre farklılık olabiliyordu. Genel olarak mesleklerle ilgili bilgiler
yazılırken bazı köylerde hane sahiplerinin
mesleği ya da uğraştığı işlerle ilgili kısım
boş geçilmişti. Mesela Ömerli Köyü’ne ait
63 hanenin bulunduğu temettüat defterinde büyük çoğunluğunun mesleği belirtilmemişti. Mesleklerle ilgili bilgilerin açık
olarak yazılmadığı hanelerde hane sahibi
ile ilgili künyede şahsın isminden hemen
önce belirtilen sıfattan ne işle meşgul olunduğu çıkarılabiliyordu.
Mesleği askerlik olan ya da askerlikle
bir şekilde ilişkisi olanlar da “Asâkir-i redif”, “asâkir-i hâssa’dan mahreç”, “askerden mahreç”, “…da asker” “asâkir-i redif
mızıkası neferatından” veya askerde yakınları olanlar da “karındaşı asakir-i hassada”,
“oğlu asakir-i redif” gibi ifadelerle kayıt altına alınmıştı.
İSTANBUL’UN YAŞAM PINARI ÇEKMEKÖY
31 Ekim 1883 tarihli
Kartal’dan Alemdağı’na
kadar alanı gösterir
harita.
Alemdağı
Ermeni Köyü
Kaynak:
HRT_h 2496
Sultan Çiftliği
Değirmen
Çiftlik
Sarıgazi
Dudullu
Samandıra
1840 yılında düzenlenen temettüatlarda hane sahibinin fiziksel özelliklerinin
belirtildiğini ifade etmiştik. Tanımlanan
ilk nitelik kişinin boyu ile ilgilidir. Uzun,
kısa ya da orta boylu olarak tanımlamanın
ardından saç, bıyık ya da sakal üzerinden
“kır bıyıklı, ter bıyıklı, kara sakallı, ak saçlı, veya sağir (küçük) gibi tasvirler yapılıyordu. Buradan da bahsedilen kişilerin yaş
grubu hakkında da ortalama bir tahmin yapılması mümkün olabilmekteydi. 1844 yılı
temettüatlarında bu tür fiziksel özellikler
yer almıyordu.
Defterlerde vergi mükellefi hane reisinin yanında bazen hanede gelir sahibi olan
başka kişiler de kaydedilmişti.
Hane reislerinin isimleri ve özelliklerinin belirtilmesinden sonra alt kısımda
kişilerin sahip olduğu menkul ve gayrimenkuller sıralanmıştı. Hem 1840 hem de
1844 kayıtlarında ilk sırada mezru (ziraat
yapılan) ve gayri mezru (nadasta) tarlaların
bilgisi bulunmaktaydı. Tarla bilgilerinden
sonra da belirli bir sıra ile şahısların sahip
olduğu hayvanlar ince ayrıntılarla birlikte
belirtilmişti. Ancak 1840 ve 1844 defterleri
arasında burada da farklılıklar vardı.
1840 senesinde yapılan sayımların amacı hane sahiplerinin mülklerinin kıymeti
üzerinden bir vergi düzenlemesi yapmak
olduğundan kişilerin sahip olduğu menkul
ve gayrimenkullerin değerleri kuruş üzerinden hesaplanarak kaydedilmişti. Fakat
bu uygulamada sıkıntılar yaşandığından,
yani ülkenin iktisadi bakımdan refaha kavuşması ve bu bağlamda adil bir dağılım
yapılarak vergi toplanması amacının gerçekleşememesinin anlaşılması yüzünden
bu uygulamadan vazgeçilmişti. Bundan
sonra halkın mülkü üzerinden değil de
yıllık geliri baz alınarak herkesin imkanları ölçüsünde vergi taksimi yapılarak toplanması yoluna gidilmişti. Bundan dolayı
1844 yılında düzenlenen defterlerde hane
reislerinin sahip olduğu menkul ve gayrimenkullerin o yılki kıymetinden ziyade
bir yıl içerisinde elde ettiği hâsılatı kayda
geçirilmişti.
65
İSTANBUL’UN YAŞAM PINARI ÇEKMEKÖY
İLK SIRADA DAİMA
ZİRAAT YAPANLAR YER ALIRDI
İstanbul’da harman
vakti.
Kaynak:
Servet-i Fünun, Sayı
226, 11 Temmuz 1895
İlk sırada ziraat yapılan tarlaların kaydedilmesi dikkat çekicidir. Çünkü arazi
devlet için oldukça önemliydi. Gelirlerin
önemli bir bölümü ziraattan elde edilen
vergiler sayesinde sağlanmaktaydı. Bunun
hemen devamında nadasa bırakılan yani,
“gayri mezru” tarlalar hakkındaki bilgiler
vardı.
Yine defterlerde ziraat yapılan ve nadasa bırakılan tarla bilgilerinin haricinde
bahçe, koru, bağ, bostan ve çiftlik gibi gayrimenkuller ile samanlık, menzil, değirmen,
dükkânlar, harman yeri ile ilgili bilgiler de
bulunuyordu.
Kayıtlarda gayrimenkullerden sonraki
sırayı hayvanlarla ilgili bilgiler alıyordu.
Hayvanlar da cinslerine ve kendilerinden
faydalanış amacına göre belirli bir sıra takip edilerek kaydedilmişti. Burada dikkati
çeken bir husus vardı. O da aynı cinsten
66
olsalar bile değer olarak birbirinden farklı
olan hayvanlar ayrı ayrı kayda geçirilmişti.
Defterlerde görülen başka bir husus da
başka bir yerde ikamet edenlerin o köyde
sahip oldukları menkul ve gayrimenkullerinin de kayda alınmış olmasıydı. Bu bilgiler
genellikle defterlerin sonuna doğru ayrı bir
başlık altında ele alınmıştı. Yine köylerde
yaşayan Kıpti ve yabancı reayanın sahip olduğu mallar da defterlerin son bölümlerinde kaydedilen bilgiler arasındaydı.
1840 yılında düzenlenen defterlerin sonunda toplam emlak kıymeti, toplam hayvan kıymeti, toplam temettüat ve son olarak da emlak ve hayvan yekünü toplamı
kuruş olarak belirtilmişti. 1844 temettüat
defterlerinin sonunda ise toplam vergi ve
toplam temettüat kuruş olarak kaydedilmişti. 1840 kayıtlarından farklı olarak köy
imamı, muhtarı ve ziraat müdürlüğünden
görevli bir memurun imza ve mühürlerinin
bulunması dikkati çeken bir husustu.
İSTANBUL’UN YAŞAM PINARI ÇEKMEKÖY
ÇEKMEKÖY’ÜN SOSYAL YAPISI
Ömerli’de meydan
çeşmeleri günümüzde
de akmaya devam
ediyor.
O
smanlı Devleti’nde nüfusu büyük olan yerleşim birimlerinde
genel olarak heterojen bir yapı
görülür. Şehir ve kazalarda farklı mahallelerde kümelenmiş olsa da değişik inanç
ve milletlerden insanlar birlikte yaşamaktaydılar. Bu durum yerleşim birimleri küçüldükçe değişmekte ve daha homojen bir
yapıya dönüşmekteydi. Özellikle köylerde
böyle bir durum vardı. Bazı istisnalar olsa
da köyler ya tamamen Müslümanlar’dan
ya da gayrimüslimlerden oluşuyordu. Müslüman köylerinde az da olsa gayrimüslim
aileler yaşamaktaydı.
ettiği yerden farklı bir yerde iş, menkul ve
gayrimenkul sahibi olabiliyordu.
Köyler genellikle bir ibadethanenin çevresinde oluşuyordu. İbadet merkezleri toplumsal ilişkilerin belirlenmesi ve düzenlenmesinde önemli bir etkiye sahipti. Köylerde
insanlar daha çok kendi inançlarına uygun
cemaatlerle birlikte yaşamaktaydı. Ancak
bu inançları farklı olanların tamamen içine
kapandığı, başka inançlara mensup kişilerle görüşmediği anlamına gelmiyordu.
1840 sayımlarında Alemdağ bitişiğindeki Ermeni Köyü, Çekme Köyü, Hüseyinli, Ömerli, Sırapınar ve Sultançiftliği’nin
kayıtları vardı. Koçullu’ya ait defter kaydı
1840 tarihli defterlerde yer alıyordu. Yine
1844 yılına ait defterlerde Alemdağ bitişiğindeki Ermeni Köyü yer almazken bu
defa Koçullu kayıtlara girmişti.
Osmanlı’da toplumsal hareketlilik serbestti. İnsanlar bir yerden başka bir yere
serbestçe göç edebiliyordu. Ya da ikamet
Çalışmamıza konu olan bugünkü Çekmeköy İlçesi sınırları içinde Osmanlı döneminde 7 köy bulunmaktaydı. Bunlar Alemdağ bitişiğindeki Ermeni Köyü ile Çekme,
Hüseyinli, Ömerli, Sırapınar, Sultançiftliği
ve Koçullu köyleriydi. Bu köylere ait daha
önce de bahsedildiği gibi 1840 ve 1844 tarihlerinde olmak üzere iki farklı temettüat
defteri düzenlenmişti. Bu defterler arasında çeşitli yönlerden farklılıklar olması
nedeniyle değerlendirmeler de ayrı ayrı
yapıldı.
Köylerle ilgili nüfus sayıları hane sayılarından hareketle tahmini olarak yapıldı.
Her hanede ortalama dört kişinin olduğu
varsayılarak değerlendirildi.
67
Çekmeköy
İlçesi sınırları
içinde Osmanlı
döneminde 7 köy
bulunuyordu.
1840-1844
temettüat
defterlerine
göre bu köyler,
Alemdağ
bitişiğindeki
Ermeni Köyü
ile Çekme,
Hüseyinli,
Ömerli,
Sırapınar,
Sultaçiftliği
ve Koçullu
köyleriydi.
İSTANBUL’UN YAŞAM PINARI ÇEKMEKÖY
1840’DA ÇEKMEKÖY İLÇESİ’NİN
NÜFUSU 754 KİŞİYDİ
1840 yılı temettüat defterlerine göre Ermeni Köyü Üsküdar Toptaşı’ndaki Valide
Sultan Camii imaretinin vakfı idi. Köyde
21 Ermeni aile ve bir çiftlik bulunmaktaydı. Çiftlikte ortalama 10 kişinin yaşadığı
varsayılırsa 1840 yılındaki Ermeni Köyü
nüfusunu 94 olarak belirtebiliriz.139
Çekme Köyü’nde ise hane sayısı 22
idi. Köyde ayrıca Aziz Mahmud Efendi
Zaviyesi’nin vakfına ait Ahmed Gümüş
Efendi Çiftliği, Yeni Camii vakfı olan ve
Dergâh-ı Âli kapucubaşılarından Hasan
Ağa’nın Baltacı Çiftliği olmak üzere iki çiftlik de vardı. 22 hane haricinde Ahmed Gümüş Efendi Çiftliği’nde çalışan dört yabancı yanaşmanın emlakı da defterde ayrıca
belirtilmişti. Buradan hareketle çiftliklerde çalışanları da hesaba katarsak köydeki
Müslüman nüfus tahminen 100 civarında
idi. Çiftlikteki dört yabancı yanaşmayı da
aynı hesapla 14 kişi farzedersek Çekme
Köyü’nde yaşayan tahmini toplam nüfusu
114 olarak belirtebiliriz.140
Hüseyinli Köyü’nde ise 24 hane bulunmakta olup tahmini nüfusu 96 idi.
Ömerli’de ise 63 hane vardı ve bunlardan
bir hane reisi Kıpti-i Müslim, bir hane reisi
de gayrimüslimdi. Zaten bu durum da ayrı
bir başlık altında kayda geçirilmişti. Bunların haricinde başka köy ve kazalarda ikamet edip de Ömerli’de emlakı olan şahıslar defterde ayrıca belirtilmişti. Bunların
sayısı 6 idi. Bu şahıslar hesaba katılmazsa
Ömerli’nin bu tarihteki tahmini nüfusu
252’di.141
Sırapınar Köyü’nün hane sayısı 23 olup,
bir hane resinin Kıpti-i Müslim olduğu görülmekteydi. Buna göre Sırapınar’ın tahmini nüfusunu 92 olarak ifade edebiliriz.142
Sultançiftliği
Köyü
bu
tarihte
Üsküdar’daki Atik Valide Sultan Vakfı’na
ait bir yerleşim yeri olarak kaydedilmişti.
Köyde 9’u Müslüman ve 15’i Ermeni reayaya ait toplam 24 hane bulunmaktaydı. Ayrıca Üsküdar Ayazma Mahallesi’nde ikamet eden Emin Efendi’ye ait iki çiftlik ve
Üsküdar Toptaşı’nda ikamet eden mütevelli Hacı Hüseyin Ağa’nın karısına ait emlak
bilgileri de deftere kaydedilmişti. Bunlara
göre köyün nüfusu 36 Müslüman, 60 Ermeni, 10 kişi de çiftlikte çalışan olmak üzere
106 olarak tahmin edilebilir.143
Tablo: Köylerin Nüfusu (1840 kayıtlarına göre)
Köy Adı
Toplam
Hane
Sayısı
Ermeni Köyü
21+
1 çiftlik
---
---
21
94
94
Çekme Köyü
22+
2 çiftlik
22
98
(4 çiftlik yanaşması)
16
114
Hüseyinli
24
24
96
---
---
96
Ömerli
63
62
248
1
4
252
Sırapınar
23
23
92
---
---
92
Sultançiftliği
24+
2 çiftlik
9
36
15
60
106
Genel Toplam
177+
5 çiftlik
140
570
37
174
754
(Alemdağ Bitişiğinde)
Müslüman Tahmini
Tahmini
Toplam
Gayrimüslim
Hane
Müslüman
Gayrimüslim Tahmini
Hane Sayısı
Sayısı
Nüfus
Nüfus
Nüfus*
* Toplam nüfusa çiftlikte çalıştığı varsayılanlar da ilave edilmiştir.
68
İSTANBUL’UN YAŞAM PINARI ÇEKMEKÖY
Buna göre Ömerli 63 hane ve 252 nüfusuyla köyler içinde en kalabalık köy iken,
92 nüfuslu Sırapınar ise en az nüfusa sahip yerleşim birimiydi. Ömerli’yi sırasıyla Çekme Köyü (114 nüfus), Sultançiftliği
(106 nüfus), Alemdağ bitişiğindeki Ermeni
Köyü (94 nüfus), Hüseyinli (96 nüfus) ve
Sırapınar (92 nüfus) takip ediyordu. Başka bir deyişle bugünkü Çekmeköy İlçesi’ni
oluşturan köylerin 1840 yılındaki tahmini
toplam nüfusu (570’i Müslüman ve 174’ü
gayrimüslim olmak üzere) 754’tü.
edersek Çekme Köyü’nde 20 müslüman
ailenin yanında iki gayrimüslim hanenin
varlığından söz edebiliriz. Her bir çiftlikte
ortalama on kişinin çalıştığını varsayarsak
bu tarihteki tahmini toplam köy nüfusunu
80 Müslüman ve 20 gayrimüslim (çiftlik çalışanları varsayılan) olmak üzere 100 civarında olduğu söylenebilir.144
6 köyün toplam nüfusu içerisinde Müslüman nüfus % 77’lik bir orana sahip iken,
gayrimüslim nüfusun toplam nüfus içindeki payı % 23 oluyordu.
Hüseyinli Köyü’nde 23 hane bulunmaktadır. Ayrıca aslen Şile Kazası’nda
ikamet eden fakat Hüseyinli’de emlak ve
arazisi olan Karakiraz Köyü imamı Osman
Efendi’nin karısı Zeynep Hatun ile kızı
Emine’nin emlak ve arazi bilgileri de deftere kaydedilmiştir. Hüseyinli Köyü’nde
tamamen Müslümanlar ikamet ediyordu.
Herhangi bir gayrimüslim ailenin kaydı
bulunmuyordu. Hariçten emlak ve arazi
sahibi olanlar hesaba katılmadan bu tarihteki tahmini toplam Hüseyinli nüfusunu 92
olarak ifade edebiliriz.145
1844’TE ÇEKME KÖYÜ’NÜN
NÜFUSU 100 CİVARINDAYDI
1844 kayıtlarına göre Çekmeköy’de 20
hane mevcuttu. Ayrıca başka yerleşim yerlerinden 6 kişiye ait emlak ve arazi de burada kaydedilmişti. Bunlardan Üsküdar’da
Atik Valide Sultan Vakfı’ndan olan Baltacı
Çiftliği mutasarrıfı ve aynı zamanda kuyumculuk yapan Kirkor Çorbacıyan’ın sahip olduğu emlak ve arazi ile köy yakınındaki bir
çiftliğe mutasarrıf olan sarraf Fransız Tobini Bazergan’ın karısı Angeliko’nun sahip
olduğu emlak ve arazi miktarı dikkat çekiciydi. Bu iki çiftliği de hane olarak kabul
Ömerli
HÜSEYİNLİ’DE KADINLARIN
ÜZERİNE KAYITLI EMLAK VARDI
Koçullu Köyü’nde ise 22 hane vardı.
Bunlardan 2’si Kıpti-i Müslim olarak kaydedilmişti. Bunların haricinde 4 kişiye
ait emlak ve arazi kaydı da bulunuyordu.
Bunların da ikisi askerde, birisinin yaşının küçük ve diğerinin de bir kadına ait
olduğu anlaşılıyordu. Sonradan bahsedi69
1844 kayıtlarında
Sultançiftliği ve
Ermeni Köyü
kayıtları yer
almıyordu. Bu
halde Çekmeköy
İlçesi’nin toplam
nüfusu 620 idi.
İSTANBUL’UN YAŞAM PINARI ÇEKMEKÖY
Ömerli’den bir
görünüm.
1844 kayıtlarında
Sultançiftliği ve
Ermeni Köyü
kayıtları yer
almıyordu. Bu
halde Çekmeköy
İlçesi’nin toplam
nüfusu 620 idi.
len dört kayıt da (ortalama 8 nüfus olarak)
nüfus sayısına eklenirse köyün bu tarihteki toplam nüfusu ortalama (88+8) 96 olarak
belirtilebilir.146
Ömerli Köyü’nün hane sayısı 63’tü.
Bunlardan iki hane Kıpti-i Müslim olarak
kaydedilmişti. Bunların dışında herhangi
bir gayrimüslime ait emlak ve arazi kaydı
bulunmamaktaydı. Köyün toplam tahmini
nüfusu ise 252 olarak görülüyordu.147
Sırapınar’a ait defterde 20 hane kaydı
yer alır. Bunların içinde de bir hane Kıpti-i
Müslim olarak kaydedilmişti. Gayrimüslimlere ait emlak ve arazi kaydı bilgisi ise
yoktu. Bu verilerden köyün toplam nüfusu
80 kişi tahmin edilebilir.148
Tablo: Köylerin Nüfusu (1844 kayıtlarına göre)
Köy Adı
Hane
Sayısı
Toplam
Nüfus
Toplam
Nüfusa
Oranı %
Çekme Köyü
20
+ 2 çiftlik
100
16
Hüseyinli
23
92
15
Ömerli
63
252
41
Sırapınar
20
80
13
Koçullu
22
96
15
Toplam
138
620
100
70
1840 ve 1844 temettüat defterleri karşılaştırıldığında dikkati çeken bazı hususlar ortaya çıkar. 1840 yılı kayıtlarında
hem Müslüman ahali hem de gayrimüslim
ahali defterlere kaydedilmişti. Fakat 1844
kayıtlarında sadece Müslüman ahalinin
kayıtları bulunmaktaydı. Alemdağ bitişiğindeki Ermeni Köyü ve Sultançiftliği
1844 kayıtlarında hiç yer almamıştır. Aynı
şekilde Ömerli ve Çekmeköy’de bulunan
gayrimüslimler de 1844 kayıtlarında yer
almamıştı. Bunların yanında 1840 temettüatlarında kaydı bulunmayan Koçullu 1844
kayıtlarında yer alıyordu. Aşağıdaki tabloda gösterildiği gibi 1840 ve 1844 kayıtlarında köylerdeki Müslüman ahalinin nüfuslarında çok önemli değişiklik olmamıştı.
Tablo: 1840 ve 1844 Temettüatlarına Göre Köylerdeki Müslüman Nüfusun Karşılaştırılması
Köyler
Ermeni Köyü
(Alemdağ Bitişiğinde)
Çekme Köyü
Hüseyinli
Ömerli
Sırapınar
Sultançiftliği
Koçullu
Toplam
1840 Yılı 1844 Yılı
Müslüman Müslüman
Nüfusu
Nüfusu
-
-
98
96
248
92
36
570
100
92
252
80
96
620
İSTANBUL’UN YAŞAM PINARI ÇEKMEKÖY
Koçullu Köyü
KOÇULLU, ÖMERLİ VE SIRAPINAR’DA
MÜSLÜMAN KIPTİLER DE VARDI
lerdi. Fetihten sonra da gittikçe nüfusları
azalmıştı.149
İncelenen defterlerdeki kayıtlarda Kıpti
olarak nitelendirilen hane reisleri üzerinde durulması gereken bir husustur. Zira
Koçullu’da iki, Ömerli’de iki ve Sırapınar’da
bir hane reisi Kıpti olarak kayıtlarda özellikle belirtilir. Bunlar gayrimüslim değil
Müslüman’dılar. Müslüman olan Kıptileri
de devlet muhtemelen köylere birer ikişer
hane olarak yerleştirmişti.
Osmanlı Devleti’nde bulunan Kıptiler’in
bir kısmı Müslümanlığı kabul etmişti. Bunların birer ikişer aile olarak köylere dağıtıldığı temettüat defterlerindeki kayıtlarından
anlaşılıyor. Osmanlı döneminde Müslüman
olmalarına rağmen Kıptiler’e karşı bazı rahatsız edici uygulamaları da oluyordu. Nitekim Sultan II. Abdülhamid döneminde
Sadi Bey isimli muallimin konuyla ilgili
bir araştırması olmuş ve düzeltilmesi gereken hususlar rapor halinde hükümete
sunulmuştu. Bu raporlar, gerekli tedbirlerin alınması bakımından etkili oldu. 1903
yılına ait bir belgede Osmanlı topraklarında yaşayan Müslüman Kıptiler’in künye ve
tezkerelerine Kıpti yazılmaması istenmişti.
Aynı tarihte Kavala Kasabası’nda bulunan
Kıpti-i Müslim Mahallesi’nin Dere Mahallesi olarak değiştirilmişti. Bu tarihten sonra
da Kıptiler’le ilgili anlayışı değiştirmeye yönelik çalışmalara devam edilmişti.150
Kıpti Mısır’ın yerli ve Hıristiyan halkı
için kullanılan isimdi. VII. yüzyılda Müslümanlar Mısır’ı fethettiklerinde burayı
Dârülkıbt olarak tanımlamışlardı. Mısır’ın
Müslümanlar tarafından fethi 639-642 yılları arasında tamamlanıncaya kadar ülke
Bizans İmparatorluğu’nun valileri tarafından müstemleke statüsünde yönetiliyordu.
Gördükleri baskı, ödemek zorunda bırakıldıkları ağır vergiler sebebiyle Kıptîler
Müslümanları kurtarıcı gibi benimsemiş-
71
Koçullu,
Sırapınar ve
Ömerli gibi
köylerde Kıpti
hanelere de
rastlanıyordu.
Bu hanelerde
yaşayanlar,
gayrimüslim
değil, sonradan
Müslümanlığı
kabul etmiş
Kıptiler’di. Devlet
bunları köylere
birer ikişer
hane olarak
yerleştirmişti.
İSTANBUL’UN YAŞAM PINARI ÇEKMEKÖY
1840 TEMETTÜAT DEFTERLERİNDE MESLEK BİLGİLERİ
İstanbul’da henüz
makineleşmeye
geçmeden önce harman
vakti.
Kaynak:
Servet-i Fünun, Sayı
226, 11 Temmuz 1895
1840
kayıtlarına göre
Çekmeköylüler
çiftçilik,
kömürcülük,
çiftçi kethüdalığı,
rençberlik
ve çobanlık
yapıyordu.
Aralarında çiftlik
sahibi olanlar da
vardı.
ÇEKME KÖYÜ’NDEKİLER
ÇİFTÇİ VE KÖMÜRCÜYDÜ
İnsanların seçtikleri meslekler büyük
oranda yaşadığı coğrafi şartlarla ve coğrafyanın sahip olduğu doğal kaynaklarla
yakından ilgilidir. Seçilen meslekler insanların yaşadığı ortamdaki statüsünü de
belirler. Bizim incelediğimiz dönemde bugünkü Çekmeköy İlçesi’ni oluşturan köylerde ikamet eden hane reislerinin mesleklerinde çeşitlilikler olduğu görülür. Mesela
bazı köylerde öne çıkan uğraşı alanı süpürgecilik iken, bazı köylerde de kömürcülük,
hatabcılık (odunculuk) ya da arabacılık ön
planda olur. Meslek grupları ya da insanların geçimini temin için uğraştığı işle, hem
1840 hem de 1844 defterlerine ayrı ayrı değerlendirilecektir.
1840 yılı temettüat defterlerinde hane
reislerinin meslekleri ya da uğraştıkları
işler, kişilerin vasıfları tanıtılırken, bu nitelikler boy ve fiziki özelliklerinin belirtilmesinden sonra ama isminden önce ifade edilmişti.151 1840 kayıtlarında Çekme
Köyü’nde 13 hane reisinin çiftçilik, 7 hane
72
reisinin kömürcülük, 1 hane reisinin çiftçi kethüdalığı, 1 hane reisinin rençberlik,
birisi çiftlikte olmak üzere 2 hane reisinin
çobanlık yaptığı; 2 çiftlik sahibinin olduğu ve çiftliklerde 3 çiftlik yanaşmasının
bulunduğu görülüyor. Çiftçilikle uğraşanlardan birisi aynı zamanda muhtarlık yapmaktaydı.
Bu verilere göre köyde insanların geçim
kaynağının büyük bölümünü tarım ve zirai
faaliyetler oluşturuyordu. Kömürcülükle
uğraşanların sayısı da az değildi. 6 hane
reisinin bu işle iştigal etmesi köyün yaklaşık % 25’inin geçim kaynağının kömürcülük olduğunu gösteriyor. Köy çobanının
bulunması da hane sahiplerinin kendilerine yetecek kadar hayvan beslediklerine
işaret ediyordu. Bunlardan başka aynı aile
içinde farklı işlerle uğraşanlar olduğu da
görülüyordu. Mesela 22 numaralı hanede
ikamet eden Mustafa isimli şahsın çiftçi
olduğu ifade edilirken oğlunun da kömür
ticaretiyle uğraştığı belirtilmişti. Köyde asker ya da imam gibi resmi görevli kaydına
rastlanmıyordu.152
İSTANBUL’UN YAŞAM PINARI ÇEKMEKÖY
HÜSEYİNLİ’DE
ÇİFTÇİLİK REVAÇTAYDI
1840 yılı temettüat defterine göre
Hüseyinli’de beş meslek grubuna mensup
kişiler bulunuyordu. Köyde çiftçilik 13 kişiyle en fazla geçim kaynağı olan meslekti. Köy
muhtarı da çiftçilik yapıyordu. Bunu 6 kişiyle kömürcük takip ediyordu. Köyde ayrıca 4
sığırtmaç, 3 rençber, 1 gemi işçisi vardı. Sığırtmaçlardan birisi askerden mahreç (ayrılmış) olarak yazılmıştı. Menkul ve gayrimenkulleri olan fakat askerde olanlar da ayrıca
deftere kaydedilmişti. Askerde olanların sayısı da 2 idi. Askerde olanların biri kömürcü
diğeri de çiftçi olarak görünüyordu. Köyde
imam kaydı yoktu. Ayrıca mesleği belirtilmeyen bir hane sahibi bulunmaktaydı.
Tamamı Müslümanlar’dan oluşan köydeki meslek sahibi olan hane sahiplerinin
16’sı orta, 4 tanesi uzun ve biri de kısa boylu olarak kaydedilmişti.153
SULTANÇİFTLİĞİ’NDE ARABACI
VE TÜCCAR AĞIRLIĞI VARDI
ERMENİ KÖYÜ ARABACILIK
VE TİCARETLE UĞRAŞIYORDU
Yine 1840 yılında Alemdağ bitişiğindeki Ermeni Köyü’nde 21 hane ve bir çiftlik
kaydı bulunuyordu. Köyün tamamı Ermeni reayadan oluşuyordu. Hane dâhilinde
farklı mesleklere sahip kişiler olabiliyordu.
Mesela hane reisi arabacılık yaparken oğlu
veya başka bir yakını ticaretle uğraşabiliyordu. Meslekler belirtilirken sadece haneler değil, hane içindeki diğer meslek sahipleri de dikkate alınmıştı. Buna göre Ermeni
Köyü’nde 1 papaz, 17 odun arabacısı, 1 köy
çorbacısı (aynı zamanda arabacılık yapıyordu), 2 rençber, 1 kahveci ve 1 berber ustası bulunuyordu. Köyde bir çiftlik sahibi
ve bir de vakfa ait emlak mevcuttu.156
SIRAPINAR
KÖMÜRCÜLÜKLE GEÇİNİYORDU
Sırapınar Köyü’nde 1840 kayıtlarına
göre 23 hane vardı. Diğer köylerde olduğu gibi burada da aynı hane içinde hane
reisinden başka oğlu veya yakınlarıyla il-
1840 tarihli temettüat defterinde
Sultançiftliği’nde yaşayan Müslümanlar’ın
sahip olduğu hane sayısı 9 iken, Ermeni
reaya adına kayıtlı 15 hane bulunmaktaydı. Bunlardan başka Üsküdar Ayazma
Mahallesi’nde ikamet eden Emin Efendi’ye
ait iki çiftlik ve bir kadına ait emlak bilgisi
de kayda geçirilmişti.
Sultançiftliği’nde Müslümanlar arasında 7 hatab (odun) arabacısı, 1 korucu,
1 rençber ve bir çiftlik sahibi vardı. Köy
muhtarı Müslüman olup, aynı zamanda
arabacılık yapmaktaydı.
Ermeni reaya arasında 14 odun arabacısı bir ırgat başı bulunuyordu. Hatab (odun)
arabacılarından birisi aynı zamanda köy
çorbacısı154 olarak kaydedilmişti. Müslüman hane sahiplerinden 3 hane reisinin,
Ermeniler’den 5 kişinin oğlu ya da yakını
ile ticaret yaptığı da kayıtlarda yer alıyordu. Ancak köyde nüfus olarak Ermeniler
daha fazlaydı.155
73
Sırapınar’da geleneksel
köy hayatını yansıtan
köy fırını günümüzde de
kullanılıyor.
İSTANBUL’UN YAŞAM PINARI ÇEKMEKÖY
gili meslekler de kaydedilmişti. Buna göre
1840 yılında Sırapınar Köyü’nde 1 muhtar
(aynı zamanda kömürcülükle meşguldü),
16 kömürcü, 4 çiftçi, 5 rençber, 1 demirci,
1 sığırtmaç, 1 nalbant vardı. Kayıtlarda 5
kişi de asker olarak yer alıyordu. Askerde
olanların 4 tanesinin mesleğinin kömürcü olduğu kaydedilmişken birinin mesleği hakkında bilgi yoktu. Köyün tamamı
Müslümanlar’dan meydana geliyordu. Ayrıca mesleği demircilik olan bir kişi Kıpti-i
Müslim olarak kaydedilmişti.157
1840’da gemi
işçisi, berber,
demirci, nalbant
ve bezirci gibi
sıradışı meslek
sahipleri de
bulunuyordu.
Kayıtlarda
meslek sahibi
olmayanlar da
özellikle
“bila-sın’a” diye
belirtiliyor,
geçimlerini
kimin sağladığı
da kayıtlara not
düşülüyordu.
1840 tarihli belgeye
göre Ömerli’de 5
kişinin emlak ve arazisi
bulunmaktadır.
Kaynak:
BOA, ML.VRD.
TMT.d.nr.3078, lef-5.
ÖMERLİ’DE KÖMÜRCÜ DE VAR
GEMİCİ DE
Ömerli 63 hane ve 252 nüfusuyla yukarıdaki köyler içinde en kalabalık nüfusa sahip yerleşim yeriydi. Bundan dolayı
meslek gruplarındaki çeşitlilik de diğer
köylere göre daha fazlaydı. Köyde muhtarlık, imamlık, kömürcülük, çiftçilik, rençberlik, kahvecilik, nalbantlık, koruculuk,
gemicilik, çobanlık, bezircilik, askerlik ve
demircilik başlıca mesleklerdi.
Muhtar aynı zamanda çiftçilik de yapıyordu. Köyde dört kişinin mesleği belirtilmemişti. Bir kişinin mesleği için bila-sın’a
(yani mesleği yok) ifadesi kullanılmıştı.
Mesleği askerlik olup da köyde emlak ve
arazisi olanlar olduğu gibi, askerlik görevini ifa edenlerin de bir kısmının mesleği
kaydedilmemişti.
Mesela askerlik görevini ifa edenlerden mesleği kömürcü olan iki kişi varken,
ikisinin de mesleği hakkında bilgi yoktu.
Bunlardan başka ihtiyar ya da iş göremez
durumda engelli olanlar da ayrıca belirtilmişti. Bunların geçimlerinin kim tarafından sağlandığı da yazılmıştı. Mesela, 22
numaralı hanede ikamet eden Ahmed oğlu
Kara Veli ihtiyar olup oğulları tarafından
bakılırken, 18 numaralı hanede kayıtlı
rençber Ahmed oğlu İsmail’in iaşesi bacanağı tarafından sağlanıyordu. Bunlardan
başka kendileri başka kaza veya köylerde
ikamet edip de Ömerli’de emlak ve arazisi
olanların sayısı 5’ti.158
74
İSTANBUL’UN YAŞAM PINARI ÇEKMEKÖY
Meslekler
Çekmeköy
Hüseyinli
Sultançiftliği
Alemdağ
Ermeni Köyü
Sırapınar
Ömerli
Toplam
Tablo: 1840 Verilerine Göre Tüm Köylerdeki Meslek Grupları
Askerde olanlar
--
2
1
--
5
4
12
Berber ustası
--
--
--
1
--
--
1
Bezirci
--
--
--
--
--
2
2
Çiftçi kethüdalığı
1
--
--
--
--
--
1
Çiftçilik
13
13
--
--
4
7
37
Çiftlik sahibi
2
--
1
--
--
--
3
Çiftlik yanaşması
3
--
--
--
--
--
3
Çobanlık
2
--
--
--
--
1
3
Demircilik
--
--
--
--
1
1
2
Gemicilik
--
1
--
--
--
1
2
Hatab arabacısı
--
--
21
17
--
--
38
Irgat başı
--
--
1
--
--
--
1
İmamlık
--
--
--
--
1
2
3
Kahvecilik
--
--
--
1
--
1
2
Koruculuk
--
--
1
--
--
1
2
Kömürcülük
7
6
--
--
16
38
67
Köy çorbacısı
--
--
1
1
--
--
2
Mesleği askerlik olan
--
--
--
--
--
2
2
Mesleği belirtilmeyen
--
1
1
--
--
4
6
Muhtarlık
1
1
--
--
1
1
4
Nalbantlık
--
--
--
--
1
1
2
Papaz
--
--
--
1
--
--
1
Rençberlik
1
3
1
2
1
13
21
Sığırtmaç
--
4
--
--
1
--
5
Ticaretle uğraşan
--
--
8
10
--
--
18
Genel Toplam
30
31
36
33
31
79
240
75
1840’lı yıllarda
Çekmökey’de yoğun
olarak icra edilen
meslekler kömürcülük
ve odun arabacılığıydı.
İSTANBUL’UN YAŞAM PINARI ÇEKMEKÖY
1844 TEMETTÜAT DEFTERLERİNDE MESLEK BİLGİLERİ
ÇEKME KÖYÜ’NDEKİ
ÇİFTÇİLER SÜPÜRGE YAPIYOR
dilmişti. Bunlar da Üsküdar Kapuağası
Mahallesi Muhtarı Hafız Mehmed, Dudullu Köyü’nde ikamet eden küçük bir yetim
çocuk olan Şerife Hatice, Üsküdar Kasımağa Mahallesi’nde bekçi Mehmed ve Üsküdar Köprübaşı’nda berberlik yapan Hasan
isimli şahıslardı.159 Bu kişilerin Çekme
Köyü’yle ilgilerinden dolayı meslek bilgileri tablolarda belirtilmiştir.
HÜSEYİNLİ’DE 16 HANE KÖMÜRCÜ
Çekme Köyü’nde 1844 yılında en fazla çalışanı bulunan
meslek grubu süpürgecilerdi.
1844 temettüat defterlerinde meslek bilgileri hane sahipleriyle ilgili tanıtım cümlesinin başlangıcının hemen üstünde ve
sağdan sola hafif eğik olarak yazılmıştı. İlk
bilgiler genellikle muhtarlara ayrılmıştır.
18 hane sahibinin mesleğinin süpürgecilik
olarak kaydedilmesi Çekme Köyü’ndeki
en önemli geçim kaynağının süpürgecilik
olduğunu gösteriyordu. Mesleği süpürgeci
olarak belirtilenlerin bir kısmı aynı zamanda çiftçilikle meşguldü. Kömürcülük yapan
tek kişi ise köyün muhtarıydı. Muhtarın
aynı zamanda çiftçi olduğu da belirtilmiş
ve hanımına ait emlak ve arazi bilgisi de
kaydedilmişti.
Yine köyde bulunan iki çiftlikten birinin mutasarrıfı olan Angeliko isimli kadının mesleğinin çiftçilik olduğu yazılmıştı.
Bu kadın Fransız Tobini isimli sarrafın karısıydı. Diğer çiftlik mutasarrıfı da Kirkor
Çorbacıyan isimli bir Ermeni olup, mesleği
kısmında İstanbul’da kuyumculuk yaptığı
belirtilmişti. Bunlardan başka köyde bir
de çoban vardı. Mesleği belirtilmeyen ise
3 kişi idi. Bunlardan birisi yaşlı, birisi askerde ve diğeri de yetimdi. Köy imamı ile
ilgili temettüat kaydı yoktu, ancak defterin
sonundaki mühürlerden köyde bir imam
olduğu anlaşılıyordu. Defterin son kısmına başka yerlerde ikamet edip de Çekme
Köyü’nde emlak ve arazisi olanlar kayde76
Hüseyinli temettüat defterine ilk kaydı
yapılan hane sahibi köy muhtarı olup mesleği ziraat erbabı olarak kaydedilmişti. Köyde 16 hane sahibi kömürcülükle uğraşırken, 6 hane reisinin mesleği hizmetkârlık
olarak ifade edilmişti. Hizmetkâr, ücretle iş
gören genellikle erkek işçilere denirdi.
Askerde olan bir kişi ile yaşlı ya da iş
göremeyecek derecede sakat olan bir hane
sahibinin meslekleri kısmı boş bırakılmıştı. Aslen Şile Kazası’nda ikamet eden fakat
Hüseyinli’de emlak ve arazisi olan bir aile
de defterin sonuna kaydedilmişti. Buradaki emlak ve arazi Karakiraz İmamı Osman
Efendi’nin karısı ve kızına aitti. Defterin
son kısmında bulunan mühürlerden köyde
bir imam olduğu anlaşılıyordu.160
SIRAPINAR YİNE KÖMÜRCÜ
Sırapınar Köyü’nde 1844 yılında 20
hane vardı. Köyde en önemli geçim kaynağı kömürcülüktü. Bunun yanında ziraat ve hayvancılık köylülerin diğer geçim
kaynağıydı. Hem imam hem de muhtar
aynı zamanda kömürcülükle uğraşıyordu.
Köyde 15 hane reisinin meşgul olduğu iş
kısmına kömürcülük yazılmıştı. 3 hane reisi hizmetkârlık, 1 hane reisi de demircilik
yapıyordu. Demircilikle uğraşan kişi Kıpti-i
Müslim olarak belirtilmişti. Bunların yanında mesleği belirtilmeyen ancak emlak
ve arazi bilgileri kaydedilenler de vardı.
Bunlar içerisinde de 6 numaralı ve 9 numa-
İSTANBUL’UN YAŞAM PINARI ÇEKMEKÖY
ralı hane sahiplerinin idaresinde görülen
iki üvey evlat, 7 numaralı hanede kayıtları
bulunan 4 yetim kardeş (bunlar akrabaları
tarafından idare ediliyordu), 13 numaralı
hanede kayıtlı hane reisinin kardeşi ve 18
numaralı hane reisinin askerde olan kardeşi bulunuyordu.161
1844 yılında Koçullu Köyü’ne ait temettüat bilgileri.
Kaynak:
BOA, ML.VRD.TMT.d.nr.3071, lef-1.
KOÇULLU’DA KÖMÜRCÜLERİN
YANINDA DEMİRCİLER DE VARDI
1840 temettüatlarında kaydı olmayan
Koçullu Köyü’nde, 1844 defterine göre 22
hane mevcuttu. Hane reislerinin büyük çoğunluğu, kömürcülük yapıyordu. Bunun
yanında ziraat ve hayvancılıkla da uğraşılıyordu. Köyde mesleği kömürcülük olarak kaydedilenlerin sayısı 16 idi. 1 hane
reisi ziraat erbabı, 2 hane reisi hizmetkâr,
3 hane reisi de demirci olarak yazılmıştı.
Demircilerin üçünün de Kıpti-i Müslim olduğu anlaşılıyordu. Bunların dışında ikisi
askerde, ikisi küçük yaşta ve birisi de kadın olan arazi ve emlak sahibi 5 kişinin
mesleği ise belirtilmemişti.162 Emlak, arazi
ve temettüat kayıtlarında köyde muhtar ve
imamın olduğuna dair bir kayıt yoktu.
ÖMERLİ
TARIMDAN VAZGEÇMİYOR
63 haneli Ömerli Köyü’nün 1844 temettüat defterlerinde birkaç kişi hariç hane
reislerinin büyük çoğunluğunun mesleği
belirtilmemişti. Köy muhtarı ve bir hane
reisinin meşgul olduğu iş kısmında “ziraat
erbabı bazen de kömürcülükle meşgul” ifadesi yazılıydı. Mesleği yalnız kömürcülük
olarak belirtilenlerin sayısı 3’tü. Defterin
son kısmında iki hane reisi Kıpti-i Müslim
olarak kaydedilmiş olup bunlar da demircilik yapıyordu. Bunların haricinde gözleri
görmeyen bir hane reisi için alil (özürlü), iki
küçük kardeş için de yetim kaydı düşülmüştü. Geriye kalan 54 hane reisinin uğraştığı
işle ilgili herhangi bir kayıt yoktu.163 Böyle
olunca da 1844 kayıtlarından Ömerli’deki
meslek gruplarıyla ilgili ayrıntılı ve sağlıklı
bir değerlendirme yapılamıyor.164
77
İSTANBUL’UN YAŞAM PINARI ÇEKMEKÖY
ÇEKMEKÖY’DE ZİRAAT VE HAYVANCILIK
İstanbul’un köylerinde
günümüzde
hayvancılıkla
uğraşılıyor. İşte
onlardan biri. Hüseyinli
Köyü’nde koyun otlatan
bir çoban...
O
smanlı’da nüfusun büyük bölümü kırsal kesimde yani köylerde yaşıyordu. Osmanlı ekonomisinin temeli de tarıma dayanıyordu.
Osmanlı’da tarımla uğraşan kesimler, tımar
beyleri, tapu sistemine göre tam, yarım veya
daha az yer tasarruf eden çiftçi aileleri, mukataa ya da kesim denilen işletme biçimiyle yer işleyenler, mülk sahipleri, müsellemler (vergiden affedilmiş acemi askerler) ve
muaflar165 olarak gruplandırılabilir.166
Osmanlı hukuku, temelde İslam’a dayandığı için taşınır ve taşınmaz mallar üzerinde herkesin özel mülk sahibi olmasını
kabul ediyordu. Bununla beraber taşınır
bütün mallar ile ev, dükkân, bağ ve bahçeler, Osmanlı öncesinde Anadolu’da mevcut
Türk beylerinden ve diğer eski Müslüman
devletlerden devralınmış mülk topraklar
dışındaki bütün taşınmazların, özellikle de
tarım arazilerinin çıplak mülkiyeti devlete
ait sayılmış ve çiftlik denen birimlere ayrı78
larak köylü ailelere dağıtılmıştı.
Köylülerin asıl önemli kesimini “çifthane sistemi” olarak adlandırılan bir üretim
biçimiyle, devletin kendilerine tahsis ettiği raiyyet çiftliklerini işleten köylü aileleri oluşturuyordu. Belli bir tapu rejimine
göre, köylü aile birliklerine tahsis edilen
bu çiftlikler, satılamaz, hibe edilemez ve
vakfedilemezdi. Fakat babadan oğula bir
işletme olarak geçerdi. Köylü öküz, saban
ve tohum gibi kendi imkânlarıyla toprağı işlerdi. Kanunların belirlediği yükümlülükler
dışında kimse köylülere istenmeyen bir işi
yaptıramazdı. Bu açıdan köylü bağımsız ve
hürdü. Arazinin parçalanmaması için ölen
kişinin oğulları babalarının tasarrufundaki
toprağı ortaklaşa işleyip vergilerini de ortak
veriyorlardı. Erkek çocuk kalmamışsa, kızı,
kardeşi ya da diğer yakınları toprağı işlemede öncelik hakkına sahipti. Sıra sonra ortak
tasarrufta bulunan diğer şahıslara, en son
da köydeki topraksız köylülere gelirdi.
İSTANBUL’UN YAŞAM PINARI ÇEKMEKÖY
Osmanlı köylerinde, tapulu arazi dışında ayrıca mukataa veya kesim denilen bir
usulle devletten yer kiralayan ve işleten
bir grup daha vardı. Bunlar, bir sözleşme
ile belirli bir araziyi ya da bir maden ocağının işletmesini önceden belirlenen yıllık
bir ücret karşılığında kiralamakta ve istediği şekilde ekip biçmekteydi. Kiralanan bir
vakıf arazisi ise kiracılar bu arazi üzerinde
kendi özel mülkü olmak kaydıyla binalar
inşa edebilmekteydi. Fakat bu tür mukataalı yerler zamanla köylünün tam olarak yerleştiği tapulu arazi haline gelmişti. Köyde
yaşayan ve esas işi çiftçilik olan bu halk,
ulaşım imkânlarının yetersiz olduğu ve belli merkezler dışında şehirleşmenin pek görülmediği XV-XVII. yüzyıllarda hayatlarını
sürdürebilmeleri için çiftçilik dışında birtakım ek işlerle de meşgul oluyorlardı.167
Devletin kurduğu bu sistem, diğer kurumlarda da olduğu gibi, XVI. yüzyılın
sonlarından itibaren bozulmaya başlamıştır. Özellikle nüfus artışı, Celali isyanları,
köylülerin köylerini terk etmeleri ve tımar
sisteminin bozulması gibi nedenlerden
dolayı zirai faaliyetler sekteye uğradı.168
Bunların neticesinde de hazine gelirlerinde azalma olmuştu. Hem devlet hem de
halkın bu durumdan zarar görmesi üzerine
yozlaşan sistem üzerinde bazı değişiklikler
yapılmış, mukataalar yöre eşrafından ziyade yörenin vali veya sancakbeyine iltizama
verilmeye başlamıştı. Böylece mukataalar
hazinenin kontrolüne geçirilerek denetim
altına alınmak istenmişti. Merkezi devlet
XIX. yüzyılın ilk yarısında iltizamın tek dağıtıcısı durumuna gelmiş, taşra ayanı rantı
kontrol altında tutmaya başlamıştı. Aşırı
ve dengesiz vergi yükü sebebiyle muhassıllık sistemi kaldırılarak vergilerin doğrudan hazineye aktarılması yolunda adımlar atıldı. Bu maksatla yapılan sayımlarda
bir tarım ülkesi olan Osmanlı Devleti’nde
Tanzimat’ın uygulanacağı bölgelerde yapılan sayımlarda, defterlere ilk kaydı yapılanlar gayrimenkul topraklar olmuştu.169
Bizim incelediğimiz bugünkü Çekmeköy ilçesini oluşturan Osmanlı köylerinde-
ki arazi bilgileri dönüm olarak yazılmıştı.
Köylerde hane reislerinin sahip olduğu topraklar incelendiğinde çiftlikler haricinde
de geniş arazilere sahip olunduğu görülür.
Bu, Osmanlı Devleti’nin iktisadi prensiplerinden biri olan gelenekçilik anlayışına
bağlanabilir. Gelenekçilik, “sosyal ve iktisadi ilişkilerde yavaş yavaş oluşan dengeleri,
eğilimleri mümkün olduğu ölçüde muhafaza etme, değişme eğilimlerini engelleme
ve herhangi bir değişim meydana geldiği
takdirde, tekrar eski dengeye dönmek üzere değişmeyi ortadan kaldırma iradesinin
hakim olması” olarak tanımlanabilir. Burada amaç üretim ve tüketim hususunda
dengenin oluşturulmasıydı. Dengenin bozulması durumunda bunalıma düşme tehlikesi her zaman mevcuttu. Bunun yanında
esas korkulan durum ise kıtlığın olmasıydı.
Onun içindir ki, tüketimi artıracak nitelikteki değişme eğilimleri sürekli olarak kontrol altında tutulmuştu. Böylelikle kıtlık gibi
olumsuz durumların yaşanması önlenmek
istenmişti.170
Bu prensipten hareketle, üretim yapanlar öncelikle kendi ailesinin ihtiyaçlarını
karşılar, daha sonra üretim fazlasını satarak elde ettikleri gelir ile diğer ihtiyaçlarını
temin ederlerdi. Hane reisleri daha fazla
kâr etmeye çalışmazlardı. Çünkü malın
talep edilenden fazla olması ürün fiyatının düşmesine neden olabilirdi. Bazı hane
sahiplerinin mutasarrıf oldukları araziler
ise küçüktü. Toprakların miras yoluyla bölüşülmesi bunun en önemli sebepleri arasında gösterilir. Böyle durumlarda hane
reisleri geçim sıkıntısına düşer ve ek iş
yapmak zorunda kalırlardı. Bu da bölgede farklı iş sahalarının ortaya çıkmasını
sağlar ve ekonomik alanda da bir canlılık
kazandırırdı.171
İncelediğimiz dönemde hane reisleri
ziraat dışında farklı işlerle uğraşsalar da
büyük çoğunluğunun az da olsa tarla veya
başka arazileri vardı. Buradan da hane reislerinin ticari olmasa da kendi haneleri
için temel besinleri bu tarlalardan sağladığı anlaşılır.
79
19. yüzyılın
ilk yarısında
Çekmeköy
İlçesi’ni
oluşturan
köylerde
yaşayanlar,
farklı mesleklere
sahip olsalar
da, ziraatle de
uğraşıyorlardı.
Tarla ve arazileri
vardı. Ticari
amaçla olmasa
da ailelerinin
ihtiyaçlarını
buradan
karşılıyorlardı.
İSTANBUL’UN YAŞAM PINARI ÇEKMEKÖY
TAŞDELEN MESİRESİ
Herkesçe maruf Taşdelen suyunun membaındaki kır kahvesi bazı
yeni tadilatla bu sene gene açılmıştır.
Türkiye’nin en iyi suyunu, en güzel ormanlık ve havadar bir mevkide içmek
ve zevkli bir gün geçirmek arzusunda
olan muhterem halkımızın böyle bir
fırsatı kaçırmayacaklarını ümit ederiz. Geçen senelere kıyas kabul etmez
derecede yeni müstecir (kiracı) tarafından fiyatlarda tenzilat yapılmıştır.
Cumhuriyet Gazetesi, 09.05.1933, s7.
SATILIK DEĞİRMEN VE
KORU
TAŞDELEN’E YAPILACAK
İNŞAAT İLANI
Alemdağı’nda Taşdelen mevkiinde yeniden inşa olunacak ve
keşifleri yekunu “12.704” lira
“44” kuruş olan müdür, makinist, revir ve müstahdemîn binaları inşaatı maa-müştemilat
toptan götürü olarak kapalı zarf
usuliyle 17/06/939 tarihinden
03/07/939 tarihine kadar eksiltmeye konmuştur.
Bu inşaata ait projeler, fenni
ve hususi şartname ile eksiltme
şartnamesi ve mukavele projesi
parasız olarak İstanbul Vakıflar
Başmimarlığı’ndan alınabilir (...)
Cumhuriyet Gazetesi, 02.07.1939, s10.
80
Alemdağ Ömerli nahiyesi Muradlı civarındadır. Fazla malumat için Erenköy İstasyon büfecisi Ali’ye müracaat.
Cumhuriyet Gazetesi, 23.12.1938, s11.
ALEMDAĞI ÂLEMLERİ
Alemdağı’nda iki gündür devam eden panayır münasebeti
ile eğlenceler yapılmaktadır.
Dün tatilden bilistifade birçok
halk Alemdağı’na gitmiştir.
Cumhuriyet Gazetesi, 16.08.1930, s2.
İSTANBUL’UN YAŞAM PINARI ÇEKMEKÖY
1840’TA ÇEKMEKÖY’ÜN 6 KÖYÜNDE
22.790 DÖNÜM ARAZİ VARDI
Hüseyinli Köyü’ndeki
geniş araziler artık
hayvanların otlaması
için kullanılıyor.
1840 yılı temettüat defterlerine göre
Alemdağ Ermeni Köyü, Çekmeköy, Hüseyinli, Ömerli, Sırapınar ve Sultançiftliği köylerinde toplam 22.790 dönüm arazi
vardı. Bu arazilerin 2.085 dönümü ziraat
yapılan arazi, 6.171 dönümü tarla, 13.028
dönümü koru, 1.098 dönümü fundalık/çalılık, 118 dönümü çayır, 27 dönümü bağ/
bahçe, 197 dönümü mera, 8 dönümü ise
boş ve 52 dönümü de harman yeri olarak
kullanılıyordu. Köyleri arazi kullanım şekli
bakımından şu şekilde inceleyebiliriz:
dönümün 10.300 dönümü köyde bulunan
iki çiftliğe, 400 dönümü de Üsküdar’da bulunan bir vakfa aitti. Fakat vakfa ait olan
arazinin köy ahalisi idaresindeydi.
İki çiftliğe ait arazi miktarı çıkarıldıktan
sonra, vakfa ait olup köylü idaresinde olan
400 dönümlük arazi ile birlikte Alemdağ
Ermeni Köyü’nde köy ahalisine ait toplam
587 dönüm arazi vardı. Bunun da 44 dönümü mezru, 400 dönümü tarla, 1 dönümü
çayır ve 2 dönümü de bahçe idi. Buna göre
ortalama hane başına düşen arazi miktarı
da yaklaşık 29 dönümdü.172
ALEMDAĞ ERMENİ KÖYÜ
Alemdağ Ermeni Köyü’nde 444 dönüm
mezru (ekili), 400 dönüm tarla, 1 dönüm çayır ve 2 dönüm bağ/bahçe vardı. Bu köyde
fundalık/çalılık, mera, harman yeri ve boş
arazi kaydı bulunmuyordu. Köyün sahip
olduğu toplam arazi ise 10.847 dönümdü.
Bu rakam neredeyse diğer beş köyün sahip
olduğu toplam arazi miktarına eşitti. Ancak
arazilerin büyük çoğunluğu köyde ikamet
eden hane sahiplerine ait değildi. 10.847
ÇEKME KÖYÜ’NDEKİ ARAZİLERİN
ÇOĞU AHMED GÜMÜŞ EFENDİ
İLE BALTACI ÇİFTLİĞİ’NİNDİ
Çekmeköy’deki toplam arazi miktarı
3.892 dönümdü. Bunun 462 dönümü mezru (ekili), 2.205 dönümü tarla, 723 dönümü
koru, 298 dönümü fundalık/çalılık, 5 dönümü bağ/bahçe, 2 dönümü çayır ve 197
dönümü de harman yeri olarak kaydedilmişti. Çekmeköy’de de arazinin büyük bö81
İSTANBUL’UN YAŞAM PINARI ÇEKMEKÖY
lümü köyde bulunan iki çiftliğe aitti. 462
dönümlük mezru (ekili) tarlanın 170 dönümü Ahmed Gümüş Efendi Çiftliği’ne, 2.205
dönümlük tarlanın 850 dönümü Ahmed
Gümüş Efendi Çiftliği’ne, 600 dönümü de
Baltacı Çiftliği’ne, 723 dönümlük korunun
500 dönümü Baltacı Çiftliği’ne aitti.
Bu nedenle köy halkının toprak miktarı
ile ilgili değerlendirme yaparken çiftliklerin sahip oldukları arazi dikkate alınmayacaktır. Buna göre; 292 dönüm mezru
(ekili), 755 dönüm nadasa bırakılan tarla,
223 dönüm koru, 298 dönüm fundalık/çalılık, 2 dönüm çayır, 5 dönüm bağ/bahçe
ve 197 dönüm mera olmak üzere toplam
1.772 dönüm arazi köy ahalisinin tasarrufunda bulunmaktaydı. Hane başına düşen
toplam arazi miktarı da yaklaşık 80 dönüm
civarında idi. Yine hane başına 13 dönüm
mezru (ekili), 34 dönüm nadasa bırakılmış
tarla, 10 dönüm koru, 14 dönüm fundalık/
çalılık ve 9 dönüm de mera düşüyordu. Çayır ve bağ/bahçe sahibi olanların sayısı da
oldukça azdı.173
Sırapınar ve Hüseyinli
köyleri arasındaki mısır
ekili arazi.
82
HÜSEYİNLİ’DE 1840’DA 672 DÖNÜM
ARAZİ NADASA BIRAKILMIŞTI
Hüseyinli Köyü ahalisinin sahip olduğu
toplam arazi miktarı 1.830 dönümdü. Bunun 314 dönümü mezru (ekili), 672 dönümü nadasta olan tarla, 824 dönümü koru,
3 dönümü bağ/bahçe, 15 dönümü harman
yeri ve 2 dönümü de hâli yani boş olarak
kaydedilmişti. Buna göre hane başına düşen toplam arazi miktarı 73 dönümdü. Yine
hane başına 14 dönüm mezru (ekili), 28
dönüm nadasa bırakılmış tarla, 34 dönüm
koru ve 0.6 dönüm de harman yeri düşmekteydi. Köyde fundalık/çalılık, çayır ve mera
kaydı bulunmazken bağ/bahçe sahibi hane
reisinin sayısı da oldukça azdı.174
EN FAZLA HANE VE NÜFUS
YİNE ÖMERLİ’DE...
Köyler içerisinde en fazla hane sayısı
ve nüfusa sahip Ömerli Köyü ahalisinin tasarrufunda olan toplam arazi miktarı 4.587
dönümdü. Bunun 567 dönümünü mezru
İSTANBUL’UN YAŞAM PINARI ÇEKMEKÖY
(ekili), 2.032 dönümünü nadasta olan tarla,
1.135 dönümünü koru, 800 dönümünü fundalık/çalılık, 15 dönümünü bağ/bahçe, 35
dönümünü harman yeri oluşturmaktaydı.
3 dönüm de hâli (boş) gözükürken, köyde
çayır ve mera kaydı yoktu. Buna göre hane
başına düşen arazi miktarı yaklaşık 73 dönümdü. Aynı şekilde hane başına 9 dönüm
mezru (ekili), 32 dönüm nadasta olan tarla,
18 dönüm koru, 12.7 dönüm fundalık/çalılık, 0.2 dönüm bağ/bahçe ve yarım dönüm
de harman yeri düşmekteydi.175
SIRAPINAR’DA HANE BAŞINA
58 DÖNÜM ARAZİ DÜŞÜYORDU
23 haneli Sırapınar Köyü’nün arazi miktarı 1.340 dönümdü. Bunun 298 dönümü
ekili, 692 dönümü nadasa bırakılan tarla,
346 dönümü koru, 2 dönümü bağ/bahçe ve
2 dönümü de harman yeri idi. Hane başına düşen toplam arazi miktarı ise yaklaşık
58 dönümdü. Yine hane başına 13 dönüm
mezru (ekili), 31 dönüm nadasa bırakılmış
tarla ve 15,4 dönüm koru düşmekteydi.
Köyde bağ/bahçe ve harman yeri toplam
4 dönüm iken fundalık/çalılık, çayır, mera
ve hâli (boş) arazi kaydı bulunmuyordu.176
SULTANÇİFTLİĞİ’NDE KİMSENİN
ARAZİSİ YOKTU
Sultançiftliği Köyü ise diğer köylerden
farklıydı. Köy Üsküdar’daki Atik Valide
Sultan Vakfı’ndan olup, deftere kaydedilen
toplam arazi miktarı 288 dönümdü. Bunun
170 dönümü nadasa bırakılan tarla, 121
dönümü çayır ve 3 dönümü de hâli olarak
kaydedilmişti. 170 dönümlük tarla Üsküdar
Ayazma Mahallesi’nde ikamet eden Emin
Efendi’nin köy bitişiğinde bulunan iki çiftliğine, 121 dönümlük çayırın da 100 dönümü Atik Valide Sultan’ın Üsküdar’daki
Camii Şerifi Vakfı’na, 6 dönümü de Üsküdar Toptaşı’nda mütevelli Hacı Hüseyin
Ağa’nın karısına aitti. Dolayısıyla köydeki
hane sahiplerinin hiçbirinin tasarrufunda
arazi bulunmuyordu. Köy halkının büyük
çoğunluğunun geçim kaynağı da hatab
(odun) arabacılığı idi.177 Sultançiftliği Köyü
ahalisi haricinde diğer köylerde de hiç arazisi olmayan hane reisleri vardı.178
Tablo-: 1840 Yılında Toprağın Dağılımı ve Kullanım Şekli (Dönüm)
KÖYLER
Arazi Türleri
Alemdağı
SultanÇekmeköy Hüseyinli Ömerli Sırapınar
Ermeni Köyü
çiftliği
Genel
Toplam
Mezru (ekili)
444179
462180
314
567
298
-
2.085
Tarla (nadasa bırakılan)
400181
2.205182
672
2.032
692
170183
6.171
Koru
10.000184
723185
824
1.135
346
-
13.028
Fundalık/Çalılık
-
298
-
800
-
-
1.098
Çayır
1
2
-
-
-
121186
124
Bağ/Bahçe
2
5
3
15
2
-
27
Mera
-
197
-
-
-
-
197
Hâlî (Boş)
-
-
2
3
-
3
8
Harman Yeri
-
-
15
35
2
-
52
Toplam (dönüm)
10.847
3.892
1.830
4.587
1.340
288
22.790
Toplam Emlak
Kıymeti (krş)
258.000
125.446
92.160
129.224
39.848
24.550
411.486
83
84
22
22
24
63
23
24
178
Köyler
Alemdağ
Ermeni Köyü
Çekmeköy
Hüseyinli
Ömerli
Sırapınar
Sultançiftliği
Toplam
53
24
3
10
1
7
8
36
-
5
13
3
2
13
474
-
72
201
35
42
124
73
-
14,4
15,4
12
21
9,5
207
96
26
-
272
43 1.711
-
6
28 1.110
5
2
1
200
-
45,3
39,6
41,4
48
26
-
471
995
488
406
-
30 2.360
-
6
13
6
5
-
317
-
78,5
76,5
81,3
81,2
-
1.146
1.177
-
-
603
32 4.647
-
4
12 1.721
8
8
-
584
-
151
143
143
147
-
6
1
-
5
-
-
-
57
6
-
51
-
-
-
5
2
-
-
-
2
1
100
-
-
-
-
3.610 10.500
185
-
-
-
2.123
1.302 10.400
t.m.
Hanesi
Çiftliklere Vakıflara
olmayıp
ait
ait
toprağı
topraklar topraklar
olanlar
100+ dönüm
Toprağı 1-25 dönüm arası 26-61 dönüm arası 61-100 dönüm arası
Olmayan
hane h.s. t.m. h.b.d.t.m. h.s. t.m. h.b.d.t.m. h.s. t.m. h.b.d.t.m. h.s. t.m. h.b.d.t.m. h.s. t.m. ç.s. t.m.
Kısaltmalar
h.s.: Hane sayısı
t.m.: Toprak miktarı
h.b.d.tm.: Hane başına düşen toprak miktarı
ç.s.: Çiftlik sayısı
Toplam
hane
Tablo: Köylerdeki Arazi Dağılımları ve Hane Başına Düşen Arazi Miktarları
İSTANBUL’UN YAŞAM PINARI ÇEKMEKÖY
İSTANBUL’UN YAŞAM PINARI ÇEKMEKÖY
KAYIP ARANIYOR
Çekme Köyü’nde Topuz Mustafa oğlu
Ömer’in kerimesi Fatma bundan yirmi
sene evvel Abdullah oğlu Mehmed’in
zevcesi olarak Alemdağı’ndan ayrılmıştır. Bundan bu kadar sene geçtiği
halde hiçbir cevap alamadık. Eğer bilen varsa insaniyet namına aşağıdaki
adresime bildirmelerini rica ederim.
Kuzguncuk’ta Tomruk Sokak No:
21’de annesi Saliha.
Cumhuriyet Gazetesi, 20.07.1942, s4.
TAŞDELEN KAHVEHANESİ KİRAYA VERİLECEK
YALNIZ TAŞDELEN SUYU
İÇİNİZ
Alemdağı’nda Taşdelen Suyu
membaındaki kahvehane üç sene
müddetle kiraya verilmek üzere
açık artırmaya çıkarılmıştır. İhalesi 24/04/940 Çarşamba günü saat
15’tedir. İsteklilerin şeraiti anlamak için her gün ve ihale günü de
Kadıköy Vakıflar Müdürlüğü’ne
müracaat etmeleri.
Cumhuriyet Gazetesi, 14.04.1940, s7.
En son sistem sıhhi tesisat
Alemdağı’nda “Taşdelen” suyundadır. Eldeki mütehassıs
raporları bunu göstermektedir. Emniyetle içiniz. Etiketine
dikkat ediniz. “Taşdelen” suyu
içmekle kendi sıhhatinizi korumuş ve Vakıflarca Türk abidelerinin korunmasına, gariplerin
hastanede yatırılmasına, fakirlerin imaretlerde bakılmasına
yardım etmiş olursunuz.
Cumhuriyet Gazetesi, 25.04.1939, s11.
SULTANÇİFTLİĞİ ÇAYIRI OTU
(...) 4- Alemdağı’nda Sultançiftliği Köyü önündeki çayırın sene-i
haliye (mevcut senedeki) otu (...)
açık artırmaya çıkarılmıştır. İhalesi “12/5/934” cumartesi günü saat
“15”tedir. (...)
Cumhuriyet Gazetesi, 19.04.1934, s7.
85
İSTANBUL’UN YAŞAM PINARI ÇEKMEKÖY
1844’TE ÇEKMEKÖY ARAZİLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ
Sırapınar’da bir köy evi
ve bahçesi.
ÇEKME KÖYÜ’NÜN ARAZİ ZENGİNİ
PİRETOĞLU AHMED İDİ
1844 yılında Çekme Köyü’nde iki çiftlik
arazisi ile birlikte toplam 6.337 dönüm arazi bulunuyordu. Çiftlik arazileri çıkarıldığında bu rakam 2.187 dönüme düşüyordu.
Burada iki çiftliğe ait arazi, köy halkının tasarrufunda bulunan toplam araziden daha
fazlaydı. Bu yüzden değerlendirme yapılırken çiftlik arazileri hariç tutulacaktır.
Hane reisleri içinde en fazla toprağa
sahip olan kişi 5 numaralı hanede ikamet
eden olan Piretoğlu Mustafa oğlu Ahmed
olup 250 dönüm arazisi vardı. Bu şahıs
aynı zamanda süpürgecilik işi ile de uğraşıyordu. En az araziye sahip olan ise 3
numaralı hanede ikamet eden İnce Mehmedoğlu Mehmed b. Mustafa idi. İnce
Mehmedoğlu 1 dönüm araziye sahipti ve
Asakir-i Hassa’dan ayrılmış olarak kaydedilmişti. Süpürgecilikle uğraşıyordu.
Köyde 1-25 dönüm arasında toprağa sahip 4; 26-50 dönüm arasında toprağa sahip
4; 51-100 dönüm arasında toprağa sahip
10 ve 10 dönüm üzerinde toprağa sahip 8
hane reisi mevcuttu.
86
Hane başına düşen toprak miktarı da
ortalama 91 dönümdü. Bunun 36.5 dönümünü çalılık, fundalık ve korular, 18
dönümünü mezru tarlalar, 31 dönümünü
gayrimezru tarlalar, geri kalanını da kirada olan tarlalar ile mera, çayır ve ziraata
elverişli olmayan araziler oluşturuyordu.
Başka bir ifade ile her bir hane yılda ortalama 20 dönüm kadar araziyi ziraat için
kullanıyordu.187
KOÇULLU’DA HANE BAŞINA
52 DÖNÜM ARAZİ DÜŞÜYORDU
1844 yılı verilerine göre 27 haneli188 Koçullu Köyü’nde toplam 1.406 dönüm arazi
vardı. Bunun 253 dönümünü ekili tarlalar,
390 dönümünü ekili olmayan tarlalar, 687
dönümünü fundalık, çalılık ve koru tabir
edilen alanlar, 20 dönümünü kiraya verilen tarlalar ve 56 dönümünü de hâli yani
boş tarlalar oluşturuyordu. Ortalama hane
başına 52 dönüm arazi düşüyordu.
Köyde üç hane reisinin tasarrufunda
herhangi bir arazi kaydı mevcut değildi.
Arazisi olmayanların ikisi Kıpti-i Müslim
olup demircilik yapıyorlardı. Diğeri de 16
İSTANBUL’UN YAŞAM PINARI ÇEKMEKÖY
Tablo-: Köylerdeki Toplam Arazi Türleri, Miktarları ve Hane Başına Düşen Toprak
Hane No
GayKiraZiraata ve
Çalılık,
Mezru rimezru
da
Bağ- hayvan otlatfundalık
Tarla Mera Çayır
Toplam
(ekili) (nadasa
olan
bahçe maya müsait
ve koru
bırakılan)
tarla
olmayan
1
4
39
60
-
-
-
-
-
30
133
Karısı
-
21
30
-
-
-
-
-
-
51
2
27
13
80
-
-
-
-
-
-
120
3
1
-
-
-
-
-
-
-
-
1
4
23
17
-
-
-
60
-
-
-
100
5
43
207
-
-
-
-
-
-
-
250
6
-
5
50
-
-
-
1
-
-
56
Karısı
8
-
-
7
-
-
-
-
-
15
7
8
-
-
-
-
-
-
-
-
8
8
33
36
100
-
-
-
-
-
-
169
9
26
4
20
-
-
-
-
-
-
50
10
36
-
66
-
-
-
-
-
-
102
Kardeşi
(yetim)
4
28
34
-
-
-
-
-
-
66
11
42
58
100
-
-
-
-
-
-
202
12
-
3
-
-
-
-
-
-
-
3
13
25
1
-
-
-
-
-
-
-
26
14
31
29
11
-
-
-
-
-
-
71
15
4
22
-
-
-
-
-
-
-
26
16
-
10
50
10
-
-
-
-
-
70
17
2
18
40
-
-
-
-
-
-
60
18
-
-
-
-
-
-
-
-
-
19
23
7
50
-
-
-
-
-
-
80
20
47
33
150
-
-
-
-
-
-
230
Çiftlik
110
1.170
-
-
-
-
-
-
-
1280
Çiftlik
170
700
2.000
-
-
-
-
-
-
2870
Başka yerde
mukim
-
150
-
-
-
-
-
-
-
150
,,
-
18
35
-
-
-
-
-
-
53
,,
40
25
-
-
-
-
-
-
65
,,
-
-
-
-
30
-
-
-
-
30
Toplam
(çiftlikler
hariç)
427
744
876
17
30
60
3
-
30
2.187
Toplam
707
2.614
2.876
17
30
60
3
-
30
6.337
h.b.d.t.
18
31
36,5
0,6
1,25
2,5
0,1
1,25
87
İSTANBUL’UN YAŞAM PINARI ÇEKMEKÖY
numaralı hanede ikamet eden ve mesleği
hizmetkârlık olarak belirtilen Süleyman’dı.
Bununla beraber en az araziye 20 numaralı hanede ikamet eden ve demircilikle
uğraşan Kıpti-i Müslim Emin b. Süleyman
sahipken, en çok arazi de mesleği ziraat
erbabı olarak kaydedilen, 1 numaralı hane
reisi Avcıbaşı oğlu Süleyman b. Ali’nin tasarrufundaydı.
1844 tarihli belgeye
göre Çekmeköy’deki
arazi türleri.
Kaynak:
BOA, ML.VRD.
TMT.d.nr.3070, lef-2.
Mezru (ekili) tarla bilgisine bakıldığında
biraz daha farklı bir durum ortaya çıkmaktadır. Çünkü köy nüfusunun yarıdan fazlasının yani 16 hane reisinin hiç ekili tarlası
yoktu. Geri kalanlardan dört hane reisinin
de yok denecek kadar az yani 2, 5, 8 ve 9
dönüm ekili tarlası vardı. Diğer 7 hane reisinin de sahip oldukları mezru tarlalar 1859 dönüm arasında değişiyordu.
Gayrimezru yani nadasa bırakılan tarla kayıtlarında da benzer bir durum vardı.
Köy halkının üçte birine ait hiç gayrimezru
tarla kaydı yoktu. Geri kalan hane sahipleri de 7-72 dönüm arasında değişen toprak
miktarına sahiptiler. En fazla gayrimezru
tarlaya sahip olan hane reisi yine 1 numaralı hanede mukim Avcıbaşı oğlu Süleyman b. Ali’ydi. En az gayrimezru tarlaya
sahip kişi ise 7 numaralı hanede oturan
Mehmed Nuri’ydi.
Çalılık, fundalık ve koru olarak tabir edilen arazi türünde ise mezru ve gayrimezru
kayıtlarının tersine bir durum vardı. Köyde
üç hane haricindeki diğer hane reislerinin
hepsinin 6-52 dönüm arasında mutasarrıf
olduğu çalılık, fundalık ve koru arazisi bulunmaktaydı.
Bunların dışında ikisi askerde olan, biri
başka bir yerde ikamet eden ve biri de kadına ait olmak üzere 4 kişi adına kayıtlı
toplam 56 dönüm hâli yani boş tarla kaydı
bulunmaktadı. Askerde olanlar Seyyid b.
Yakub ile Balcıoğlu Mehmed b. Mehmed
isimli kişilerdir. Başka bir yerde mukim
olarak gözüken de 13 yaşında olan ve Mısır Çarşısı’nda olduğu belirtilen Hüseyin b.
Hüseyin ve kadın da Topal Ömer oğlu merhum Hüseyin’in karısı Hanife Hanım’dı.189
88
İSTANBUL’UN YAŞAM PINARI ÇEKMEKÖY
SIRAPINAR’DA EKİLEBİLİR ARAZİ
353 DÖNÜM İDİ
1844 yılında Sırapınar Köyü’nde 353
dönümü ekili, 210 dönümü ekili olmayan,
515 dönümü fundalık, çalılık ve koru, 14
dönümü kiraya verilen tarlalar ve 49 dönümü de boş tarla olmak üzere toplam 1.141
dönüm arazi mevcuttu.
Köyde hiç arazisi olmayan hane sayısı
iki olup, bunlardan biri 17 numaralı hanede ikamet eden Mehmed b. Ali, diğeri
de 20 numaralı hane reisi Kara Hüseyin
b. Ahmed’di. Mehmed b. Ali’nin mesleği
hizmetkârlık iken Kara Hüseyin b. Ahmed
de Kıpti olarak kaydedilmişti ve demircilikle geçimini temin ediyordu.
Köyde 5-50 dönüm arasında araziye sahip olan hane reisi sayısı 8’di. 12 ailenin
50-100 dönüm arasında arazisi varken bir
hane sahibinin de 115 dönüm arazisi mevcuttu. En fazla araziye sahip olan bu hane
reisi de 2 numaralı hanede ikamet eden ve
aynı zamanda köy muhtarı olan Mustafa b.
Ömer’di.
23 haneli köyde hâlihazırda ziraat yapılan yani mezru tarlaya sahip 14 aile bulunuyordu. 6 dönümle en az ekili tarla 14
numaralı hane sahibinindi. En fazla ekili
tarlaya sahip hane sahibi de 47 dönümle
köy muhtarıydı. Bunlara karşın 9 hane reisinin hiç ekili tarla kaydı yoktu.
7 hane reisinin hiç gayrimezru tarlası
bulunmazken, bir kişinin 2, iki kişinin 5,
bir kişinin 6, bir kişinin 8 ve 2 kişinin de 9
dönüm gayrimezru tarlası vardı. Diğerleri
de 10 ile 37 dönüm arasında değişen gayrimezru tarlaya sahiptiler.
Köyde en fazla arazi çeşidi çalılık, fundalık ve koruluk tabir edilen yerlerdi. İkisi
hariç diğer bütün hane reislerinin 5 ile 63
dönüm arasında değişen bu tür araziye sahip oldukları görülüyor.
Sırapınar’da tarlasını kiraya veren iki
hane sahibi vardı. Bunlardan ilki 7 numaralı hanede ikamet eden ve babaları vefat
eden yetim Veliddin, Mehmed, Halil ve Ali
isimli dört kardeş olup, akrabalarının idaresinde oldukları anlaşılıyordu. Diğeri de
10 numaralı hanede mukim ve meslekleri
hizmetkârlık olarak kaydedilmiş Ali ile Ahmed isimli iki kardeşe aitti. Her ikisinin de
kiraya verdikleri tarla 7’şer dönümdü.
Köyde 4 hanenin tarlası boştu ve toplam
49 dönümdü. Bunlardan ilki 13 dönümle 3
numaralı hanede mukim Deli İbrahimoğlu Ebubekir b. Halil’in askerde olan kardeşi Hüseyin’e aitti. Diğeri 22 dönümle 6
numaralı hanede mukim İmam oğlu Ali
b. Ahmed’in üvey oğlu Hayreddin’indi.
Üçüncüsü de 9 numaralı hane reisi Feyzi b.
Hüseyin’in üvey oğluna ait olup 8 dönümdü. Sonuncusu da 6 dönümle 13 numaralı
hanede ikamet eden Demircioğulları Seyid
Ahmed b. Emrah ile kardeşleri Mehmed ve
Mehmed Tahir’e aitti.190
HÜSEYİNLİ’DE 789 DÖNÜM
FUNDALIK VE KORULUK VARDI
1844 yılı temettüat defterinde Hüseyinli
Köyü ahalisinin tasarrufunda bulunan toplam arazi miktarı 1.774 dönümdü. Bunun
içerisinde en fazla pay 789 dönümle fundalık, koruluk ve çalılık alanlarındı. Bunları da
704 dönümle ekili, 268 dönümle gayrimezru
(nadasa bırakılan) araziler takip ediyordu.
Köyde bir hane reisinin 10 dönüm tarlasını
kiraya verdiği,191 bir kişinin de 3 dönüm boş
tarlası olduğu görülüyordu.192 Köyde bağbahçe, mera ve çayır kaydı yoktu.
Köyde en az araziye sahip hane reisi, 21 numaralı hanede ikamet eden ve
hizmetkârlık yaparak geçimini sağlayan
Ebubekir oğlu Manav Osman’ın üvey oğlu
İmamoğlu Ali’ idi. Ali’nin 3 mezru, 3 koru
olmak üzere toplam 6 dönüm arazisi vardı.
En fazla araziye sahip olan da 1 numaralı
hanede kayıtlı köy muhtarı Mahmud oğlu
Ali Ağa’ idi. Köyde meslek ya da meşgul
olunan işler kısmına ziraat erbabı olarak
kaydedilen tek hane reisi muhtardı. Muhtarın 59’u mezru, 45’i gayrimezru ve 64’ü
de koru çalılığı olmak üzere toplam 168 dönüm arazisi bulunuyordu.
89
İSTANBUL’UN YAŞAM PINARI ÇEKMEKÖY
Ömerli Baraj Gölü
havzasının havadan
görünüşü.
24 haneli Hüseyinli Köyü’nde arazisi
olmayan hiçbir hane reisi yoktu. Köyde
hane başına ortalama 29 dönüm mezru, 11
dönüm gayrimezru, 33 dönüm koru çalılığı
ve 1 dönüm de diğerleri olmak üzere 74 dönüm arazi düşuyordu.
Hane reislerinden beşinin hiç ekili tarlası, ikisinin nadasa bırakılmış, ekili olmayan tarlası bulunmamaktaydı. Buna karşın
bütün hane sahiplerinin 3 ile 64 dönüm
arasında değişen koru çalılığına mutasarrıf
oldukları görülüyordu.
Başka yerde ikamet edip de Hüseyinli’de
emlak ve arazi sahibi olan iki kişi vardı.
Bunlar da Şile Kazası’nda ikamet etmekte
olan Karakiraz imamı Osman Efendi’nin
karısı Zeynep Hanım ile kızı Emine’ydi.193
90
ÖMERLİ ARAZİ ZENGİNİYDİ:
3.157 DÖNÜM
1844 temettüat defterlerine göre bugünkü Çekmeköy İlçesi’ni oluşturan yerleşim birimleri içerisinde en fazla nüfusa sahip köy
Ömerli’ydi. Köy halkının tasarrufunda bulunan araziler de nüfusla doğru orantılıydı.
1844 temettüatlarında mezru (ekili),
gayrimezru (nadasa bırakılmış), koruluk
çalılığı, kiraya verilen tarla ve çayır olmak
üzere beş çeşit arazi kaydedilmişti. Arazilerin toplamı 3.157 dönümdü. Bunların
1.094 dönümünü mezru, 685 dönümünü
gayrimezru yani nadasa bırakılan, 1.288
dönümünü koru ve çalılık arazileri, 45 dönümünü kiraya verilen tarlalar ve 45 dönümünü de çayırlar oluşturmaktaydı.
İSTANBUL’UN YAŞAM PINARI ÇEKMEKÖY
Köyde iki hane hariç diğer hane reislerinin 1 ile 111 dönüm arasında değişen
arazi türlerine sahip oldukları görülüyordu. Köyde hane başına ortalama 50 dönüm
arazi düşüyordu. 48 numaralı hanede ikamet eden Topçuoğlu Osman 1 dönüm, 50
numaralı hane reisi Manav oğlu Halil 3
dönüm, 25 numaralı hanede mukim Mandacıoğlu Ahmed 4 dönüm ve 42 numaralı
hane sahibi Kara Hüseyin oğlu İbrahim 7
dönümle köyde en az araziye sahip hane
reisleriydi. Buna karşılık 19 numaralı hane
reisi Kocabaşoğlu Süleyman ile 27 numaralı hane reisi Mollaoğlu Ali ve kardeşi
Hüseyin 102; 9 numaralı194 hanede mukim
Kocabaşoğlu Seyyid Salih ile 61 numarada
mukim Mavna oğlu Seyyid Mehmed 105;
2 numaralı hane reisi Süleyman Ağa 108
ve 1 numaralı hane reisi ve aynı zamanda
köy muhtarı olan Mehmed Ağa 111 dönüm
arazi ile en fazla toprağa sahip olanlardı.
1844 tarihli belgeye
göre Ömerli’de 16 hane
reisinin arazi kaydı
bulunmamaktaydı.
Kaynak:
BOA, ML.VRD.
TMT.d.nr.3067, lef-2.
Köyde 16 hane reisinin hiç mezru tarla
kaydı yoktu. 22 hane reisinin gayrimezru
ve 3 hane reisinin de çalılık ya da koruluk
arazisi yoktu. Köyde hane başına ortalama 17.3 dönüm mezru, 10.8 dönüm gayrimezru, 20.4 dönüm çalılık ve koruluk, 1.5
dönüm de çayır kiraya verilen tarla olarak
düşüyordu.195
Tablo-: 1840 ve 1844 Arazi Verilerinin Karşılaştırılması (Çiftlik ve vakıf arazileri dâhil değildir)
Köyler
Çekmeköy
Sırapınar
Hüseyinli
Ömerli
Alemdağ
Ermeni Köyü
Sultançiftliği
Koçullu
Yıllar
Hane Sayısı
Toplam Arazi
h.b.d.t.m.
(dönüm)
1840
1844
1840
1844
1840
1844
1840
1844
1840
1844
1840
1844
1840
1844
22
20
23
20
24
23
63
63
21
-24
--22
1.772
2.047
1.340
1.141
1.830
1.774
4.587
3.157
587
----1.406
80
102
58
57
73
77
73
50
29
----64
91
İSTANBUL’UN YAŞAM PINARI ÇEKMEKÖY
ÇEKMEKÖY’DE YETİŞTİRİLEN TAHIL ÜRÜNLERİ
Çekmeköy bitki örtüsü
bakımından oldukça
zengin bir yapıya
sahiptir.
Çekmeköy’ü
oluşturan köyler,
İstanbul’a
yakın olsa da
kent niteliği
taşımıyordu.
Osmanlı
köylerinin
genelinde olduğu
gibi bu köylerde
yaşayanlar da
kendi geçimlerini
sağlayacak
oranda
tarımsal üretim
yapıyorlardı.
S
anayi öncesi dönemlerde devletlerin gelirlerinin büyük bir kısmı
tarıma dayanıyordu. Osmanlı
Devleti’nin ekonomisinin temeli de tarıma
dayalıydı ve nüfusun büyük bir bölümü
köylerde yaşıyordu. Büyük kentlerin özellikle de başkent İstanbul’un iaşesi taşradan
(tarımsal faaliyetlerin daha yoğun olduğu
köylerden) sağlanıyordu. Köylüler bir taraftan başta İstanbul olmak üzere büyük
şehirlerin iaşesini sağlarken diğer taraftan
da ekonomik açıdan kendi kendine yetmeye çalışıyorlardı.196
Osmanlı tarımında çok çeşitli ürünler
yetiştiriliyordu. Tahrir defterleri üzerinde
yapılan araştırmalara göre toplam üretimin %90’ını aşan bir oranda tahıl ürünleri
oluşturuyordu. Ayrıca sebze tarımı, koyunculuk ve başta bağcılık olmak üzere meyve
yetiştiriciliği de önde gelen tarımsal faaliyetler arasında yer alıyordu.197
Bugünkü Çekmeköy İlçesi’nin temelini oluşturan köyler her ne kadar başkent
İstanbul’a yakın ve bağlı birer yerleşim birimi olsa da kent niteliği taşımıyorlardı. Do92
layısıyla ülkenin diğer taşra bölgelerindeki
köy yapılarından çok da farkları yoktu.
Osmanlı köylerinin genelinde olduğu gibi
buradaki köyler de kendi geçimlerini sağlayacak derecede zirai üretim yapmaktaydı.
Çekmeköy’ün köylerinde yetiştirilen tarım
ürünleri ile ilgili bilgiler 1844 yılı temettüat
defterlerinde bulunuyor. 1840 kayıtlarında
ürün cinsleri ile ilgili bilgi bulunmuyordu.
Dolayısıyla değerlendirmeler 1844 yılı temettuat defterleri üzerinden yapıldı.
Köylerde yetiştirilen tarım ürünleri içinde başı tahıllar çekmekteydi. Buğday, yulaf,
keten tohumu ve arpa buralarda yetiştirilen
ürünleri oluşturuyordu. Nohut, mercimek,
fasulye gibi baklagil türü kayıtlarına rastlanılmamıştı. Bağ ve bahçelerde yetiştirilen
meyve ve sebzelerin isimleri ve ne kadar
yetiştirildiği hakkında ayrıntılı bilgi verilmemişti. Defter kayıtlarında ara sıra bağ
ve bahçelerde yetiştirilen ürünlerin sadece
sebze ya da meyve olduğu belirtilmişti.198
Tahıl ürünlerinin miktarı belirtilirken
ölçü birimi olarak “kile”199 kullanılmıştı.
Kile Osmanlı coğrafyasında her yerde aynı
İSTANBUL’UN YAŞAM PINARI ÇEKMEKÖY
ağırlığı temsil etmezdi. Bölgeden bölgeye
hatta birbirine yakın şehirlerde bile değişiklik gösteren bu ağırlık ölçüsü İstanbul’da
25.6 kiloya tekabül ediyordu.200
Çekmeköy İlçesi’ni oluşturan köylerde
yetiştirilen hububat çeşitleri buğday, arpa,
yulaf ve keten tohumuydu. Köy sakinleri
tarlalarına genellikle buğday, keten tohumu ve yulaf ekiyordu. Hüseyinli, Koçullu
ve Ömerli’de bunlara ilave olarak az da
olsa arpa ekildiği görülüyordu.201 Bunların
içerisinde temel besin maddesi olan buğdayın diğer ürünlere nazaran oldukça fazla yetiştirilmesi dikkat çekiciydi. Kullanım
alanı geniş olan buğday, ekmek yapımında
kullanıldığı gibi tanesinden de bulgur elde
edilirdi. Bir müddet suda bekletilen buğdayın çıkan nişastasından da faydalanılır,
ayrıca kepeği ve taneleri alınmış başaklar
hayvanlara yem olarak verilirdi.202
Diğer bir hububat çeşidi olan yulaf ise
her türlü arazide ekilebilirdi. Üzerinde bulunan taneleri aynı zamanda gelişemediğinden yulafların alt taraflarının da sararması beklenirdi. Genellikle hayvan yemi
olarak kullanılırdı.
Bugünkü Çekmeköy İlçesi’ni oluşturulan köyler 1844 yılında Beykoz’a bağlı
idi. Şükriye Pınar Yavuztürk’ün yaptığı
çalışmaya göre zirai faaliyetler hususunda bu köylerin Beykoz’a bağlı yerleşim
birimleri içerisinde önemli bir yeri vardı.
Beykoz’a bağlı Tepeviran ve Kurtdoğmuş
köylerinden sonra Ömerli, Hüseyinli ve
Çekmeköy bölgede en fazla hububatın yetiştirildiği yerlerdi. Aynı şekilde kaza genelinde yetiştirilen yulafın da önemli bir
bölümü Tepeviran’dan sonra Ömerli ve
Hüseyinli’den elde ediliyordu.203
ÜRÜNLERİN MİKTARI
Temettüat defterlerinde ürünlerin isimleri olmakla birlikte yıllık ne kadar ürün
elde edildiği ile ilgili kayıt yer almıyor. Sadece bir yılda ne kadar ürünün aşar (öşr)
olarak verildiği belirtilmişti. Buradan hareketle yetiştirilen ürün miktarını bulabiliriz. Arapça onda bir demek olan öşr, terim
olarak hububattan alınan vergi yerinde
kullanılmıştı. Tanzimattan sonra maarif ve
menafi‘ hisseleri artırılmak suretiyle hububattan alınan vergi sekizde bir olmuştu.204
Köylerde yetiştirilen ürünlerin miktarı hesaplanırken, o yıl aşar olarak verilen
miktarın 8 katı bir yılda yetiştirilmiş kabul
edilmeli.
Çekmeköy
İlçesi’ni oluşturan
köylerde
yetiştirilen
hububat çeşitleri
buğday, arpa,
yulaf ve keten
tohumuydu.
Hüseyinli,
Koçullu ve
Ömerli’de
bunlara ilave
olarak az da olsa
arpa ekildiği
görülüyordu.
Osmanlı döneminde
öküzlerle çift süren bir
köylü.
Kaynak:
Servet-i Fünun, Sayı
849,
93
İSTANBUL’UN YAŞAM PINARI ÇEKMEKÖY
TÜM KÖYLERDE EN ÇOK BUĞDAY ÜRETİLİYORDU
Sırapınar Köyü’nde mısır ekili tarla
Sırapınar’da Osmanlı döneminde ağırlıklı olarak buğday, yulaf ve keten tohumu ekiliyordu. Günümüzde ise mısır eken
köylüler bulunuyor.
HÜSEYİNLİ KÖYÜ
1844 yılında Hüseyinli’de toplam 2.222
kile ürün yetiştirilmişti. Bunun 964 kilesi
buğday, 828 kilesi yulaf, 422 kilesi keten
tohumu ve 8 kilesi de arpaydı. Hane başına
da 42 kile buğday, 36 kile yulaf, 18.3 kile
keten tohumu ve 0.4 kile arpa düşüyordu.
Arpa yetiştiren sadece bir hane reisi vardı. O da 22 numaralı hanede ikamet eden
Topaloğlu Ahmed b. Mustafa’ydı. Bunun
yanında 3 numaralı hanede mukim Mantaroğlu Hasan b. Salih, 16 numaralı hane
reisi Ali Beşe b. Mehmed Emin, 17 numaralı hanede ikamet eden Topçuoğlu Halil
b. Ali ve 23 numaralı hane reisi Mehmed
Arif b. Mehmed Emin’in yıl içinde ya tarlalarını nadasa bıraktıkları, ya kiraya verdikleri ya da zirai faaliyette bulunmadıkları
anlaşılıyor.205
94
ÇEKME KÖYÜ
Bu dönem içerisinde Çekmeköy’de yetiştirilen toplam ürün miktarı 1.732 kileydi. Bunun 606 kilesini buğday, 492 kilesini
yulaf ve 584 kilesini keten tohumu oluşturuyordu.
Köyde hiç arpa ekimi olmamıştı. Bunların yanında ihtiyar olup zirai faaliyette uğraşmayan ve oğullarının yardımıyla
geçinen 6 numaralı hane reisi süpürgeci
Piretoğlu Mustafa b. Ahmed, 16 numaralı
hanede mukim süpürgeci Aynioğlu Ahmed
b. Mehmed ve 18 numaralı hane reisi süpürgeci Karabacakoğlu Ali b. Emrullah’a
ait herhangi bir ürün kaydı yoktu.206
Hane başına ortalama olarak 27.5 kile
buğday, 22.3 kile yulaf ve 26.5 kile keten
tohumu düşüyordu.
İSTANBUL’UN YAŞAM PINARI ÇEKMEKÖY
KOÇULLU KÖYÜ
Koçullu’da yetiştirilen toplam ürün
miktarı ise 952 kileydi. Bunun 562 kilesi
buğday, 284 kilesi yulaf, 102 kilesi keten
tohumu ve 4 kilesi de arpaydı. Hüseyinli
Köyü’nde de olduğu gibi arpa sadece bir
hane reisi tarafından yetiştiriliyordu. Dikkati çeken bir husus da 22 haneli köyün
yarısına ait herhangi bir ürün kaydı bulunmamasıydı. Bunların büyük çoğunluğunun
tarlası vardı, ancak o yıl nadasa bıraktıkları
görülüyor. Az bir kısmı da ya askerde ya
da küçük yaşta olduğundan tarlalar boş
kalmıştı.207
Köyde en fazla ürüne sahip 88 kile buğday, 40 kile yulaf ve 20 kile keten tohumuyla 1 numaralı hane reisi Avcıbaşıoğlu Süleyman b. Ali’ydi. Buna karşın 20 numaralı
hanede ikamet eden ve demircilik yapan
Kıpti Ali b. Süleyman’ın sadece 4 kile arpa
kaydı vardı.
SIRAPINAR KÖYÜ
Sırapınar Köyü ahalisi adına kayıtlı 512
kile buğday, 422 kile yulaf ve 152 kile keten tohumu olmak üzere toplam 1.086 kile
ürün bulunuyordu. 20 haneli köyün beş
hanesinde herhangi bir ürün kaydı yoktu.
Bunlardan 5 numaralı hanede oturan Kabak Hasan b. İsmail,208 17 numaralı hane reisi Mehmed b. Ali209 ve 20 numaralı hanede
ikamet eden Kara Hüseyin b. Ahmed’in210
tasarruflarında hiç tarla ya da herhangi bir
arazi çeşidi mevcut değildi. Diğerleri de nadasa bırakmıştı. Hane başına ortalama 25.6
kile buğday, 21 kile yulaf ve 7.6 kile keten
tohumu düşmekte olup köyde arpa eken
kimse yer almıyordu.211
ÖMERLİ KÖYÜ
En kalabalık köy olan Ömerli’de toplam 3.558 kile ürün yetiştiriliyordu. Bunun
1.944 kilesini buğday, 1.090 kilesini yulaf,
412 kilesini keten tohumu ve 112 kilesini
de arpa oluşturuyordu. Köyde 18 hane reisinin yıl içerisinde herhangi bir zirai faaliyette bulunmadığı anlaşılıyordu. Çünkü
bu hane reisleri adına herhangi bir ürün
kaydedilmemişti.
Bunların içerisinde 25 numaralı hane sahibi Mandacıoğlu Ahmed, 50 numaralı hane
reisi Manav oğlu Halil, 62 numaralı hane
sahibi Kıpti Osman b. Hüseyin ve 63 numaralı hane reisi Kıpti Demirci Salih’in zirai
faaliyette bulunacak herhangi bir arazileri
de yoktu. Diğerleri ise tarlalarını ya nadasa
bırakmışlar ya da kiraya vermişlerdi.
Köyde en fazla ürüne sahip olan 19 numaralı hanede ikamet eden Kocabaşoğlu
Süleyman’dı. Kocabaşoğlu’nun 64 kile buğday, 80 kile yulaf, 30 kile keten tohumu ve
80 kile arpası vardı.212
En az ürüne sahip olanlar da dörder
kile buğdayla 15 numaralı hanede mukim çiftçi Şükrü ile 55 numaralı hane reisi
Bayram oğlu Mazlum’du. Hane başına ortalama olarak 31 kile buğday, 17.3 kile yulaf, 6.5 kile keten tohumu ve 1.7 kile arpa
düşüyordu.213
Tablo: Köylerde Yetiştirilen Ürünler (kile)
Köyler
Buğday
Yulaf
Keten Tohumu
Arpa
Toplam
Hüseyinli
964
828
422
8
2.222
Çekmeköy
656
492
584
-
1.732
Koçullu
562
284
102
4
952
Sırapınar
512
422
152
-
1.086
Ömerli
1.944
1.090
412
112
3.558
Toplam
4.638
3.116
1.672
124
9.550
95
İSTANBUL’UN YAŞAM PINARI ÇEKMEKÖY
O
ÇEKMEKÖY BÖLGESİNDE HAYVANCILIK
smanlı coğrafyasının genelinde
olduğu gibi Çekmeköy bölgesinde de ziraî faaliyetlerin yanında hayvancılık da yapılıyordu. Verilere
göre hayvan yetiştiriciliği bir ticari faaliyet
olarak değil, daha çok gündelik ihtiyaçları
karşılamak için yapılıyordu. Hayvanlardan
bir kısmı yağ, süt, peynir gibi ihtiyaçlar için
yetiştirilirken, bir kısmı da yük taşımacılığında kullanılıyordu.
1840’TA ALEMDAĞI BİTİŞİĞİNDEKİ
ERMENİ KÖYÜ’NDE HAYVANCILIK
Alemdağ bitişiğindeki Ermeni Köyü ile
Sultançiftliği Köyü’ne ait sadece 1840 yılına ait temettüat defterinde bilgi bulunuyor.
Dolayısıyla hayvancılıkla ilgili bilgiler 1840
yılı kayıtları üzerinden verilecektir.
1840 yılında Alemdağ Ermeni Köyü’nde
5 boz inek, 9 sağmal inek, 1 düve, 3 dana,
9 buzağı, 12 camuz, 3 manda, 1 malak, 14
öküz ve 5 tosun olmak üzere toplam 62 büyükbaş hayvan bulunuyordu. Bunlardan
9’u bir çiftliğe aitti.
Köyde üç hane hariç hemen herkes bü-
Osmanlı döneminde
İstanbul’daki
çiftliklerdeki
hayvanlardan bir
görüntü.
Kaynak:
Servet-i Fünun, 24 Mart
1898
96
yükbaş hayvana sahipti. En fazla büyükbaş
hayvana sahip olan hane reisi ise toplam
10 hayvan ile Hacedor isimli şahıs olup
14 numaralı hanede ikamet ediyordu. Hacedor aynı zamanda köy çorbacısı olup
arabacılık da yapıyordu. Hiç büyükbaş
hayvanı olmayanlar da 15 numaralı hanede oturan hatab (odun) arabacısı Steplan,
16 numaralı hane sahibi rençber Salamon
oğlu Tatos ve 19 numaralı hane reisi kahveci Kirkor’du.
Köyde küçükbaş hayvan sayısı 150 koyun ve 150 keçi olmak üzere 300’dü. Bunlar
da Dersaadat-i Şerif Ağası’nın çiftliğine ait
hayvanlardı. Köyde başka küçükbaş hayvan yetiştiren kimse bulunmamaktaydı.
Köyde ayrıca 1, 3, 5, 9, 14 numaralı haneler ile çiftliğe ait 7 adet beygir kaydı vardı. Öküz ve beygirlerin binek olarak ya da
koşum işlerinde kullanıldığı anlaşılmaktaydı. Bunlardan başka 8 hane reisinin de
1 ile 5 arasında değişen miktarlarda 21 arı
kovanı vardı.214
Sonuç olarak köyde yetiştirilen hayvanların günlük ihtiyaçları karşılamaya yönelik olduğu söylenebilir.
İSTANBUL’UN YAŞAM PINARI ÇEKMEKÖY
1840 YILINDA SULTANÇİFTLİĞİ’NDE
51 ARI KOVANI VARDI
1840 yılında Sultançiftliği nüfusunun
üçte biri Müslümanlar’dan müteşekkil
iken üçte ikisini Ermeniler oluşturuyordu.
Köyde 164 adet büyükbaş hayvan kaydı
bulunuyordu. Bunun 43’ü Üsküdar Ayazma Mahallesi’nde ikamet eden ve köyde
iki çiftliğe sahip olan Emin Efendi’ye aitti.
Köyde ikamet eden bütün hane sahipleri
az ya da çok büyükbaş hayvana sahiptiler.
Boz inek, sağmal inek, düve, dana, buzağı, camuz, manda, malak, öküz ve tosun
köyde bulunan hayvan çeşitleri olup, toplam 8 olan Müslüman hane reisinin büyükbaş hayvan yekünü 62’ydi. Buna karşın
14 Ermeni hane sahibine ait 58 büyükbaş
hayvan kaydı vardı. Nüfusa oranla Müslüman hane sahiplerinin Ermeniler’den
çok daha fazla büyükbaş hayvana sahip
olduğu görülüyordu. Bundan köyde yaşayan Müslümanlar’ın büyükbaş hayvanları
günlük ihtiyaçlarını karşılamanın yanı sıra
ticaret için de yetiştirdikleri sonucu çıkarılabilir. Ancak Ermeniler’in sadece günlük
ihtiyaçlarını temin için hayvan yetiştirdiklerini söyleyebiliriz.
Diğer taraftan köyde sadece bir hane reisi az sayıda küçükbaş hayvan yetiştiriyordu. O da 1 numaralı hanede ikamet eden
ve aynı zamanda köy korucusu olan Hacı
Mahmud Ağa idi ve 20 küçükbaş hayvanı
vardı. 20 küçükbaş hayvan koyun ve keçi
olarak birlikte kaydedilmiş olup kaçının
koyun, kaçının keçi olduğu belirtilmemişti.
Buradan da köyde küçükbaş hayvancılığa
rağbet olmadığını söylemek mümkündür.
Bunlardan başka 5’i beygir ve bir de merkep olmak üzere 6 binek hayvanı kaydı vardı. Bunların da üçü Müslümanlar’da, üçü
de Ermeniler’deydi. Tek olan merkep de
1 numaralı hanede mukim Hacı Mahmud
Ağa’ya aitti. Küçükbaş hayvan yetiştirdiği
için merkepten faydalandığı anlaşılıyordu.
Binek hayvanlarından başka köyde
arıcılık da yapılıyordu. Köyde bulunan
toplam arı kovanı sayısı 51’di. Müslüman
hane sahipleri 41 kovana sahipken, Ermeni hane sahiplerinin 11 arı kovanı vardı.
Kovanların 30’u yine 1 numaralı hanede
ikamet eden Hacı Mahmud Ağa’ya aitti.
Buradan ve yukarıdaki bilgilerden hareketle çiftlik sayılmazsa köyün en varlıklı hane
sahibinin Hacı Mahmud Ağa olduğu anlaşılıyordu. Aynı zamanda köyde yaşayan
Müslümanlar’ın hayvan sayısı bakımından
Ermeniler’e göre daha iyi durumda oldukları görülüyordu.215
1840 ve 1844 YILLARINDA
ÇEKME KÖYÜ’NDE HAYVANCILIK
Çekme Köyü’ne ait hem 1840 hem de
1844 yılına ait iki ayrı temettüat kaydı vardır. Köydeki hayvan sayıları ve türleri ile
ilgili bilgiler ayrı ayrı değerlendirilip karşılaştırılacaktır.
1840 yılı kayıtlarına göre Çekmeköy’de
40 boz inek, 21 sağmal inek, 5 dana, 27
buzağı, 11 camuz, 20 manda, 5 malak, 17
öküz ve 6 tosun olmak üzere toplam 152
büyükbaş hayvan kaydı bulunuyordu. 7
hane sahibinin hiç büyükbaş hayvana sahip olmadığı görülürken iki hane reisinin
de 10’dan fazla büyükbaş hayvanı mevcuttu. Büyükbaş hayvanlardaki en büyük pay
çiftliklere aitti. Birisinde 38, diğerinde de
43 olmak üzere iki çiftliğin sahip olduğu
büyükbaş hayvan sayısı 81’di. Köyde en
fazla yetiştirilen büyükbaş hayvan türü boz
inek olup sayısı 40 iken, en az olanlar da
beşer adetle dana ve malaktı.
Çiftliklerin bir ticari faaliyet olarak büyükbaş hayvan yetiştirdikleri sonucuna varırken, köylülerin de günlük ihtiyaçlarını
karşılamaya yönelik olarak büyükbaş hayvanları yetiştirdiklerini söyleyebiliriz.
Köyde küçükbaş hayvancılıkla da uğraşılıyordu. Toplam 651 küçükbaş hayvan
kaydı vardı. Bunların 365’i koyun, 194’ü
keçi, 81’i kuzu ve 11’i de oğlaktı. Hayvanların büyük çoğunluğu çiftliklere ve çiftliklerde çalışan yanaşmalara aitti. Köyde hane
reislerinden birisinin 4 keçisi ve birisinin
de 90 keçi ile 8 oğlağı olmak üzere iki kişi97
Sultançiftliği’nde
sadece bir hane
reisi az sayıda
küçükbaş hayvan
yetiştiriyordu. O
da 1 numaralı
hanede ikamet
eden ve aynı
zamanda köy
korucusu olan
Hacı Mahmud
Ağa idi ve
20 küçükbaş
hayvanı vardı.
Çekme Köyü’nde
de toplam 651
küçükbaş hayvan
kaydı vardı.
Bunların 365’i
koyun, 194’ü
keçi, 81’i kuzu ve
11’i de oğlaktı.
İSTANBUL’UN YAŞAM PINARI ÇEKMEKÖY
Osmanlı döneminde
özellikle çiftlik-i
hümayunlarda hayvan
yetiştirmeye büyük
önem verilirdi.
Kaynak:
İ.Ü. Nadir Eserler
Kütüphanesi
Çekme Köyü’nde
9 hane reisi aynı
zamanda arıcılık
yapıyordu.
Toplam arı
kovanı sayısı
103’tü. İki hane
sahibinin arı
kovanı oldukça
fazlaydı.
Bunlardan 13
numaralı hanede
mukim Halil b.
Emin ile kardeşi
İbrahim’in 40
adet, 9 numaralı
hane reisi Veli
b. Hüseyin oğlu
Hüseyin’in 18
adet arı kovanı
vardı.
nin küçükbaş hayvanı bulunuyordu. Geriye kalan küçükbaş hayvanlardan 103’ü (75
keçi 3 oğlak ve 25 keçi) iki çiftliğe aitti.
Çiftlik yanaşmalarından Kehmiyas Kosti
el-Davistiyani’nin 78 (75 koyun 3 kuzu), çoban Yanko veledi Takole’nin 200 (160 koyun,
40 kuzu), çoban Ostiyani veledi Yuvan’ın
120 (90 koyun, 30 kuzu) ve Todor veledi
Vano’nun 48 (40 koyun, 8 kuzu) küçükbaş
hayvana sahip oldukları görülüyordu.
Köyde bulunan beygir sayısı ise 25’ti. 2
tane de tay bulunmaktaydı. Üç hane hariç
herks bir beygire sahipti. En fazla beygire
sahip olanlar 9 numaralı hane reisi Veli b.
Hüseyin oğlu Hüseyin (üç beygiri vardı) ile
Baltacı Çiftliği mutasarrıfı Hasan Ağa olup
beş beygiri mevcuttu.
Köyde 9 hane reisi aynı zamanda arıcılık yapıyordu. Toplam arı kovanı sayısı
103’tü. İki hane sahibinin arı kovanı oldukça fazlaydı. Bunlardan 13 numaralı hanede
mukim Halil b. Emin ile kardeşi İbrahim’in
40 adet, 9 numaralı hane reisi Veli b. Hüseyin oğlu Hüseyin’in 18 adet arı kovanı vardı. Diğer hane sahiplerinin sahip olduğu
kovan sayıları da 3 ile 10 arasında değişiyordu. Buradan da iki hane sahibinin arıcılığı bir ticari faaliyet olarak yaptığı sonucu
çıkarılabilir.
98
1844 kayıtlarına göre ise Çekmeköy’de
187 adet büyükbaş hayvan bulunuyordu.
Bunların 21’i boz inek, 22’si sağmal inek,
biri manda, üçü malak 97’si tosun ve 43’ü
de karasığır öküzü ve manda öküzü olarak
kaydedilmişti. Düve, dana, camuz ve buzağı kaydına rastlanılmamıştı.
Köyde altı hane sahibine ait hiç büyükbaş hayvan kaydı yoktu. Buna karşın hayvanların büyük çoğunluğu köydeki iki çiftliğe aitti. Sarraf Fransız Tobini Bazergan’ın
karısı Angeliko’nun sahip olduğu çiftlikte
85 dana, 4 öküz ve 3 sağmal inek olmak
üzere 92; kuyumcu Kirkor Çorbacıyan’ın
mutasarrıf olduğu Baltacı Çiftliği’nde ise 8
öküz, 6 sağmal ve 1 boz inek olmak üzere
15 büyükbaş hayvan bulunuyordu. Bunların yanında 14 numaralı hanede mukim
Nureddin b. Hasan’ın 3 boz inek, 1 manda, 3 malak, 2 tosun, 2 karasığır öküzü ve
3 manda öküzü olmak üzere 14; 5 numaralı hanede mukim Piretoğlu Ahmed b.
Mustafa’nın 3 boz inek, 3 sağmal inek, 2
karasığır öküzü, 2 manda öküzü ve 1 tosun olmak üzere 11; 11 numaralı hanede
ikamet eden İbrahim b. İsmail ile kardeşi
Mehmed’in 1 manda öküzü, 3 karasığır
öküzü, 3 boz inek ve 3 tosun olmak üzere
10 büyükbaş hayvanı vardı.
İSTANBUL’UN YAŞAM PINARI ÇEKMEKÖY
Köyde 4 hane sahibi de küçükbaş hayvancılıkla uğraşıyordu. Bunlardan 11 numaralı hane sahibi İbrahim b. İsmail ile
kardeşi Mehmed’in 15’i sağmal ve 15’i
kısır olmak üzere 30 koyun, 25’i sağmal,
12’si teke ve 33’ü kısır olmak üzere 70 keçi,
10 kuzu ve 15 oğlağı olmak üzere 125 küçükbaş hayvanı bulunuyordu. Yine 15 numaralı hanede ikamet eden Mehmed b.
Nureddin’in 51 koyun, 94 keçi, 10 kuzu 30
oğlak olmak üzere toplam 185 küçükbaş
hayvanı; 20 numaralı hanede mukim Mustafa oğlu emin Ağa’nın 20 koyunu vardı.
Sarraf Fransız Tobini Bazergan’ın karısı
Angeliko’nun mutasarrıf olduğu çiftlikte ise
35 koyun, 140 keçi, 50 kuzu ve 60 oğlak olmak üzere 285 küçükbaş hayvan vardı. Diğer çiftlikte küçükbaş hayvan kaydı yoktu.
Çiftliktekiler ve köydeki diğer küçükbaş
kişilerin sahip olduğu toplam küçükbaş
hayvan sayısı 131 koyun, 313 keçi, 70 kuzu
ve 113 oğlak olmak üzere 627’ydi. Bunların yanında köydeki beygir sayısı 25’ti. Üç
hane hariç köydeki hemen bütün hane sahiplerinin beygire sahip oldukları görülüyordu. Ayrıca bir hanede de merkep vardı.
Arıcılık 1844 kayıtlarında da dikkati
çekiyordu. 9 hanede toplam 58 arı kovanı
vardı. Bunlardan en fazla arı kovanına sahip olanlardan 14 numaralı hanede mukim
Nureddin b. Hasan’ın 20, 8 numaralı hane
reisi Hasan Kethüda b. İbrahim’in 10 arı
kovanı bulunuyordu.
1840 ve 1844 YILLARINDA
SIRAPINAR’DA HAYVANCILIK
1840 kayıtlarına göre Sırapınar’da mevcut büyükbaş hayvan sayısı 103’tü. Bunların 6’sı boz inek, 19’u sağmal inek, 10’u
düve, 20’si buzağı, 13’ü camuz, 6’sı manda,
5’i malak, 20’si öküz ve 4’ü de tosun olarak
kaydedilmişti. 21 hanelik köyün 6 hanesinde büyükbaş hayvan bulunmamaktaydı. En
fazla büyükbaş hayvana sahip olanlardan
13 numaralı hanede mukim nalbant Ömer
b. Mustafa ve oğulları Mustafa ve Salih’in
13, 1 numaralı hane sahibi ve köy muhtarı
Feyzi b. Hüseyin’in 11, 11 numaralı hane
reisi Ali b. Hüseyin’in 10 hayvanı vardır.
Köyde birisinin 3, diğerinin de 1 olmak
üzere iki hane reisinin toplam 4 beygiri bulunmaktaydı. Bunların haricinde köyde herhangi bir küçükbaş hayvan kaydı yoktu.
Yine 1 numaralı hane sahibi ve köy muhtarı Feyzi b. Hüseyin’in 8, 3 numaralı hane
sahibi Emin b. İbrahim’in 3 ve 6 numaralı
hane reisi Ömer b. Hasan’ın da 3 olmak üzere toplam 14 adet arı kovanı vardı.
1844 kayıtlarındaki hayvan bilgileri ile
1840 yılı hayvan bilgileri birbirine oldukça
yakındı. Her iki defterde de kaydı bulunan
bir hane reisinin 1840 ve 1844 yıllarındaki
hayvan bilgilerini karşılaştırabiliriz. Mesela, 1840 temettüat defterinde 1 numaralı
hanede kayıtlı Feyzi b. Hüseyin bu tarihte
aynı zamanda köy muhtarıydı.
Eski dönemde
özellikle ormanlardan
ağaç taşımak için
erkek mandalar
kullanılıyordu.
Fotoğraf:
İ.Ü. Nadir Eserler
99
İSTANBUL’UN YAŞAM PINARI ÇEKMEKÖY
1840 yılında 1 boz inek, 3 sağmal inek,
1 dana, 3 buzağı, 1 camuz ve 2 öküz olmak
üzere toplam 11 büyükbaş hayvana sahipken; 1844 yılında hayvan sayısı 2 boz inek,
2 sağmal inek, 3 düve, 2 manda, 2 malak, 2
manda öküzü ve 2 karasığır öküzü olmak
üzere toplam 17 olmuştu.
1840 yılında kaydedilen 8 arı kovanı
1844’te bulunmamaktaydı. Aynı zamanda 1844 yılında muhtarın da değiştiği
görülür.216
1840 ve 1844 YILLARINDA
HÜSEYİNLİ’DE HAYVANCILIK
1840 yılı temettüat defterlerine göre 24
haneli ve Müslümanlar’dan müteşekkil
Hüseyinli’de 17 boz inek, 26 sağmal inek,
23 dana, 28 buzağı, 18 camuz, 8 manda, 14
malak, 25 öküz ve 15 tosun olmak üzere
toplam 174 büyükbaş hayvan besleniyordu. İki hane hariç köyde hemen herkes
büyükbaş hayvana sahipti. Sırapınar Köyü
ile kıyaslandığında Hüseyinli’de hayvancılığın gelişmiş olduğu görülür.
Köyde en fazla büyükbaş hayvana sahip
hane reisi 1 numaralı hanede ikamet eden
köy muhtarı Ali b. Mehmed idi. 3 boz inek,
1 sağmal inek, 6 dana, 1 buzağı, 2 camuz, 3
manda, 4 malak ve 2 öküz olmak üzere toplam 22 büyükbaş hayvanı vardı. Bundan
başka 8 hane reisinin 1 ile 7 arasında, 11
hane reisinin de 9 ile 12 arasında büyükbaş
hayvanı mevcuttu ve köyde hane başına
ortalama 7 büyükbaş hayvan düşüyordu.
den biri 2 numaralı hanede mukim Halil
b. Memiş’ti, 28 arı kovanı yapmıştı. Diğeri
de 4 numaralı hane reisi Ahmed b. Ahmed
ile kardeşleri Şab Şakir ve Ömer’e ait olup
kovan sayısı 27 idi.
1844 yılı kayıtlarına bakıldığında
Hüseyinli’de büyükbaş hayvan sayısı
1840’a göre oldukça azalmıştı. Bu tarihte
20 boz inek, 12 sağmal inek, 5 manda, 4
malak, 80 karasığır öküzü/manda öküzü ve
12 tosun olmak üzere toplam 143 büyükbaş hayvan vardı. 3 numaralı hanede mukim Mantaroğlu Hasan b. Salih ile 20 numaralı hanede mukim Mustafa b. Mehmed
Emin’in hiç büyükbaş hayvanları yoktu.
Bunların haricinde diğer hane sahiplerinin sayıları 1 ile 15 arasında değişen
büyükbaş hayvana sahip oldukları görülmekteydi. Bunlara göre köyde hane başına
ortalama 6 hayvan düşüyordu.
Küçükbaş hayvan kaydı sadece 1 numaralı hane sahibi ve köy muhtarı olan Ali b.
Mehmed üzerinde vardı. 25 sağmal ve 50
kısır olmak üzere 75 koyun, 25 sağmal ve
50 kısır olmak üzere 75 keçi, 10 oğlak ve10
kuzu ile birlikte 170 küçükbaş hayvanı bulunuyordu.
Aynı zamanda köyde en fazla büyükbaş hayvana sahip olan Ali b. Mehmed
hem 1840 hem de 1844 temettüatlarında
1 numaralı hanede kaydedilmiş olup her
iki tarihte de köy muhtarıydı. 1840 yılına
göre büyükbaş hayvanlarında azalma görülürken, küçükbaş hayvan sayısındaki artış
dikkat çekiciydi.217
Köyde küçükbaş hayvancılığı da yapılıyordu. En fazla küçükbaş hayvana sahip
kişi diğer hayvan türlerinde olduğu gibi 1
numaralı hanede ikamet eden köy muhtarı
Ali b. Mehmed idi. 101 koyunu ve 11 kuzusu vardı. Köydeki diğerleri ile birlikte toplam küçükbaş hayvan sayısı 122 idi. Köyde
binek ve yük taşımak için kullanılan 5 adet
de beygir bulunmaktaydı.
1840 yılı kayıtlarına göre Ömerli’de 17
boz inek, 36 sağmal inek, 2 düve, 30 dana,
34 buzağı, 49 camuz, 4 manda, 3 malak, 25
tosun ve 52 öküz olmak üzere toplam 252
büyükbaş hayvan bulunuyordu.
Hüseyinli’de 6 hane reisinin sahip olduğu 70 de arı kovanı vardı. Bunlar içinde en
fazla arı kovanına sahip hane sahiplerin-
63 haneli köyün altı hanesinde hiç büyükbaş hayvan yoktu. 8 hanede 1, 7 hanede
2, 15 hanede 3, 5 hanede 4, 2 hanede 5, 5
100
1840 ve 1844 YILLARINDA
ÖMERLİ’DE HAYVANCILIK
İSTANBUL’UN YAŞAM PINARI ÇEKMEKÖY
Kısıklı’dan Alemdağı’na gitmek isteyenler,
Köy’e 10 dakika mesafede bulunan bu ahşap
köprüden geçmek zorundaydılar
Fotoğraf:
Servet-i Fünun, Sayı 222, 13 Haziran 1895.
101
İSTANBUL’UN YAŞAM PINARI ÇEKMEKÖY
hanede 6, 5 hanede 7, 3 hanede 8, 2 hanede
9, 1 hanede 10, 1 hanede 11, 1 hanede 12 ve
1 hanede de 15 büyükbaş hayvan vardı. En
fazla büyükbaş hayvana sahip olan hane
reisi 17 numaralı hanede ikamet eden ve
aynı zamanda köy muhtarı olan Süleyman
Ağa idi. Köyde hane başına düşen ortalama
büyükbaş hayvan sayısı 4’tü.
63 haneli Ömerli Köyü’nde küçükbaş
hayvancılık da gelişmiş değildi. Köyde 8
hane sahibinin sayıları az da olsa küçükbaş
hayvana sahip olduklarını görüyoruz. 42’si
koyun, 29’u keçi, 3’ü kuzu ve 18’i oğlak
olmak üzere toplam 92 küçükbaş hayvan
vardı. En fazla küçükbaş hayvana sahip
olanlardan birisi yine büyükbaş hayvanlarda olduğu gibi köy muhtarıydı.
Bu verilerden hem büyükbaş hem de
küçükbaş hayvanların ticari bir faaliyet
olarak değil daha çok köylülerin günlük
ihtiyaçlarını karşılamaya yönelik olarak
yetiştirildiği anlaşılıyordu.
Köyde binek ve taşıma aracı olarak kullanılan hayvanların sayısı da yok denecek
kadar azdır. 63 haneli köyde sadece 6 beygir vardı.
Bunlardan başka değişik miktarlarda
olmak üzere 13 hanede arı kovanı bulunuyordu. En fazla arı kovanına sahip hane
reisi de 22 numaralı hanede ikamet eden
Kara Veli b. Mehmed idi. Oldukça yaşlı
olan bu hane reisinin başka herhangi bir
hayvan türüne sahip olmadığı sadece arıcılıkla meşgul olduğu anlaşılıyordu.
1844 defterlerinde de Ömerli’de 1840
kayıtlarına yakın bir durum sözkonusuydu. Ancak önceki kayıtlara göre hayvan
sayısındaki azalma dikkat çekiciydi. 1844
kayıtlarına göre Ömerli’de 6 boz inek, 46
sağmal inek, 9 manda ve 171 karasığır öküzü/manda öküzü olmak üzere toplam 232
büyükbaş hayvan vardı. 1840 kayıtlarına
göre büyükbaş hayvan sayısında 20 hayvanın azaldığı görülüyordu.
Yine köyde 64’ü koyun ve 10’u da keçi
cinsinden olmak üzere toplam 74 küçükbaş hayvan kaydı vardı. Toplam 8 hane 3
102
ile 20 arasında küçükbaş hayvana sahipti.
1840 kayıtlarında olduğu gibi köyde bu tarihte de sadece 6 beygir ve 54 adet arı kovanı bulunuyordu.
Her iki tarihteki veriler kıyaslandığında
rakamların birbirine oldukça yakın olduğu
görülür.218
1844 YILINDA
KOÇULLU’DA HAYVANCILIK
Koçullu Köyü’nün 1840 yılına ait temettüat defteri olmadığından sadece 1844 kayıtları üzerinden değerlendirme yapılacaktır. Buna göre 24 haneli Koçullu Köyü’nde
1844 defterlerine göre 21 boz inek, 8 sağmal inek, 2 manda, 14 tosun ve 92 karasığır
öküzü/manda öküzü olmak üzere toplam
92 büyükbaş hayvan mevcuttu.
Köyde 8 hane sahibine ait herhangi bir
büyükbaş hayvan kaydı yoktu. Geriye kalan 15 hane de 2 ile 11 arasında değişen
büyükbaş hayvana sahipti. En fazla büyükbaş hayvana sahip olan kişi 13 numaralı
hanede ikamet eden Çoban oğlu Mustafa
b. Mehmed idi.
Köyde küçükbaş hayvancılıkla uğraşan
bir hane reisi bulunuyordu. Bu da 1 numaralı hanede ikamet eden Avcıbaşıoğlu
Süleyman b. Ali idi. 30 koyun ve 67 keçi
türünden olmak üzere toplam 97 küçükbaş
hayvanı vardı.
Binek ve yük hayvanları kategorisinde
köyde 1 katır, 4 kısrak, 1 tay, 3 beygir ve 5
tane de merkep vardı. Merkep sayısı daha
önceki köylerle kıyaslandığında oldukça
fazlaydı.
Bunların yanında sadece 2 numaralı hanede mukim Balcıoğlu İsmail b. İsmail adlı
bir hane reisine 15 adet arı kovanı kaydedilmişti. Köyde başka kimsenin arı kovanı
yoktu.
Tıpkı diğer köylerde olduğu gibi
Koçullu’da da köylülerin sadece hane halkının günlük ihtiyaçlarını karşılaya yönelik
hayvan yetiştirdikleri görülüyordu.219
İSTANBUL’UN YAŞAM PINARI ÇEKMEKÖY
GENEL DEĞERLENDİRME
Köylerde bulunan büyükbaş hayvanlar
genel olarak, cinsleri, renkleri, kısır ya da
sağmal veya erkek-dişi oluşları ayrı ayrı
belirtilmiş, bazı hayvanların ise nitelikleri
belirtilmemeden sadece isimlerinin yazılması yeterli görülmüştür. Buna göre köylerdeki hayvanlarla ilgili bilgiler şu şekilde
ifade edilebilir:
Alemdağ Ermeni Köyü, Sultançiftliği,
Çekmeköy, Hüseyinli, Sırapınar ve Ömerli
köylerinin bulunduğu 1840 yılı temettüat
defterlerindeki verilere göre bugünkü Çekmeköy İlçesi’ni oluşturan köylerin tamamında toplam 899 büyükbaş hayvan bulunuyordu. Bu sayıya çiftliklerde bulunan
hayvanlar da dâhildi.
Yine aynı tarihte yukarıda zikredilen
köylerin tamamında 669’u sağmal koyun,
400’ü sağmal keçi, 94’ü kuzu ve 11’i oğlak
olmak üzere toplam 1.174 küçükbaş hayvan besleniyordu. Bu tarihte Sırapınar’da
hiç küçükbaş hayvan yoktu.
Binek ve taşıma hayvanı kategorisinde
de toplam 59 hayvan kaydı vardı. Bunların
53’ü beygir, ikisi kısrak, üçü tay ve biri de
merkepti.
6 köydeki toplam arı kovanı sayısı da
332 idi. Bunların 21’i Alemdağ Ermeni
Köyü, 51’i Sultançiftliği, 103’ü Çekmeköy,
70’i Hüseyinli, 14’ü Sırapınar ve 73’ü de
Ömerli Köyü’ndeydi.220
1844 yılına ait defterlerde Çekmeköy,
Hüseyinli, Sırapınar, Ömerli ve Koçullu
köyleri ile ilgili bilgiler vardı. Buna göre
1844 yılında 5 köyde bulunan toplam büyükbaş hayvan sayısı toplam 754’tü.
Toplam 968 küçükbaş hayvan bulunuyordu. Bunların 627’si Çekmeköy’de,
170’i Hüseyinli’de, 74’ü Ömerli ve 97’si de
Koçullu’daydı. 1840 yılında olduğu gibi bu
tarihte de Sırapınar’da küçükbaş hayvan
yoktu.
Binek ve taşıma kategorisine giren hayvanların sayısı da 26’sı Çekmeköy, 3’ü Sırapınar, 6’sı Ömerli ve 14’ü Koçullu’da olmak
üzere toplam 49’du. Hüseyinli Köyü’nde
bu kategoriye giren hayvan kaydı bulunmuyordu.
63’ü Çekmeköy, 6’sı Hüseyinli, 54’ü
Ömerli ve 15’i Koçullu’da olmak üzere toplam 138 arı kovanı vardı. Köylerden sadece
Sırapınar’da arıcılıkla ilgili bilgi yoktu.221
Hem 1840 hem de 1844 yılları temettüat kayıtları bulunan Çekmeköy, Sırapınar,
Hüseyinli ve Ömerli köyleri üzerinden değerlendirme ve kıyaslama yapılırsa; 1840
yılında bu dört köyde bulunan toplam büyükbaş hayvan sayısı 681’di. Hayvanların
152’si Çekmeköy, 174’ü Hüseyinli, 103’ü
Sırapınar, 252’si Ömerli’deydi.
1844 yılında ise Çekmeköy’de 187,
Hüseyinli’de 143, Sırapınar’da 100 ve
Ömerli’de 232 olmak üzere toplam 662
Alemdağ
Ermeni Köyü,
Sultançiftliği,
Çekmeköy,
Hüseyinli,
Sırapınar ve
Ömerli köylerinin
bulunduğu 1840
yılı temettüat
defterlerindeki
verilere göre 6
köydeki toplam
arı kovanı sayısı
332 idi. Bunların
21’i Alemdağ
Ermeni Köyü,
51’i Sultançiftliği,
103’ü Çekmeköy,
70’i Hüseyinli,
14’ü Sırapınar ve
73’ü de Ömerli
Köyü’ndeydi.
Çiftlik-i hümayunlarda
yetiştirilen büyükbaş
hayvanlar.
Fotoğraf:
İ.Ü. Nadir Eserler
Kütüphanesi
103
Yıllar
1840
1844
23
24
40
Çekmeköy
20
12
6
21
80
Hüseyinli
Sırapınar
Ömerli
Koçullu
Toplam
109 134
Toplam
21
17
Ömerli
Çekmeköy
6
Sırapınar
97
8
46
9
12
22
36
19
17
Hüseyinli
26
21
9
Boz inek
5
Sağmal inek
Alemdağ
Ermeni Köyü
Sultançiftliği
Köyler
Düve
16
-
-
6
10
-
5
2
-
-
-
2
1
Dana
Buzağı
34
20
28
27
21
9
Camuz
49
13
18
11
30
12
4
6
8
20
2
3
Manda
1
-
-
1
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
23
2
9
6
5
1
86 139 133 43
30
10
23
5
15
3
Malak
52
20
25
17
20
14
Öküz
9
-
-
2
4
3
Manda Öküzü
87
30
54
17
3
-
-
-
-
3
-
Tosun
B.Baş Hayv. Topl.
10
-
-
Kuzu
103
-
3
-
10
74
-
129
651
20
300
-
5
232 64
100
12 143 75
10
-
75
-
-
10
8
4
4
25
5
7
-
-
10
74
-
170
1
-
25
11 1.174 53
-
-
-
11
-
-
Oğlak
97 187 133 311 70 113 627
57 899 669 400 94
38
-
8
152 365 194 81
156 10
25 252 33
4
Sağmal Keçi
62 150 150
Sağmal Koyun
15 174 111
6
2
5
K.Baş Hayv. Topl.
2
-
-
2
2
-
-
-
-
-
6
katır
22 25 14 92 25 65 5
2
97
7
1
187 213 128 754 297 461 85 125 968 27 15
84
29
26
26
42 148
3
5
14
5
14
1
Beygir
Binek Hayvanları
Kısrak
Küçükbaş Hayvanlar
1
1
-
-
-
-
3
1
-
-
2
-
-
Tay
Büyükbaş Hayvanlar
6
5
-
-
-
1
1
-
-
-
-
1
-
Eşek
104
Toplam
51
21
(Kovan Adedi) Arıcılık
73
14
70
15
54
-
6
63
49 138
14
6
3
-
26
59 332
11
4
4
27 103
6
7
Gen.
Topl.
Arı Bilgileri hariç
Tablo: 1840-44 Verilerine Göre Köylerdeki Hayvan Bilgileri
İSTANBUL’UN YAŞAM PINARI ÇEKMEKÖY
İSTANBUL’UN YAŞAM PINARI ÇEKMEKÖY
Taşımacılıkta kullanılan
büyükbaş hayvanlar.
Fotoğraf:
İ.Ü. Nadir Eserler
Kütüphanesi
büyükbaş hayvan vardı. Dört yıl öncesine
göre 19 büyükbaş hayvan azalmıştı.
1840 yılında bu dört köyde toplam 854
küçükbaş hayvan varken, 1844 defterlerinde bu sayı 871’e çıkmıştı. Her iki tarihte de
Sırapınar Köyü’nde küçükbaş hayvan kaydı yoktu.
Taşıma ve binek hayvanları ile ilgili bilgilere gelince; 1840 kayıtlarında dört köyde bu kategoriye giren 59 hayvan var iken,
1844’te bu sayı 49’a inmişti.
Aynı şekilde dört köyde 1840 yılında
260 arı kovanı bulunurken, 1844 yılında
bu sayı 35’e düşmüştü.
Sonuç olarak yukarıdaki hem köy bazında ayrı ayrı hem de toplu olarak tablo
ve metinlerde belirtilen verilere göre, köylerde büyükbaş hayvancılık, küçükbaş hayvancılığa göre hem yaygın hem de daha
yoğun olarak yapılıyordu. Küçükbaş hayvanlar daha çok eti, sütü, yünü gibi özellikleri açısından yetiştirilirken büyükbaş
hayvanlar ise ziraî faaliyetlerdeki katkıları
dolayısıyla yetiştiriliyordu. Ayrıca büyükbaş hayvanların yoğun olduğu bölgelerde
ziraî faaliyetin daha etkin yapıldığı söylenebilir.
Köylerde hane sahiplerinin çoğunluğunun öküz sahibi olması, bu hayvanlarla çift
sürme işinde gerekli olan ihtiyacın karşılandığını gösteriyordu. Hemen hemen her
hanede, hane sakinlerinin süt ihtiyacını
karşılayacak ve büyükbaş hayvan neslinin
devamını sağlayacak bir ineğe de rastlanıyordu.
Köylülerin çoğu öncelikle kendi günlük
tüketimlerini karşılamak ve bir kısmı da
pazar için et, yağ, süt, deri ve yapağı üretmek maksadıyla küçükbaş hayvan da yetiştiriyordu.
1840’TA ARICILIK REVAÇTAYDI
1840 yılı verilerine göre 332 arı kovanı vardı. En fazla kovan Çekme Köyü’nde
olup sayısı 103’tü. Aynı şekilde 1844 kayıtlarında toplam 138 arı kovanı kaydı bulunuyordu. Yine 63 kovanla Çekme Köyü, en
fazla arı kovanına sahip yerleşim birimiydi.
Her iki tarihteki bilgiler karşılaştırıldığında
1844 yılında arı kovanı sayısında gözle görülür bir azalmanın olduğu görülecekti.222
Tablo-: Köylerde Arı Kovanı Sayısı
Köyler
Alemdağ Ermeni Köyü
Sultançiftliği
Çekmeköy
Hüseyinli
Sırapınar
Ömerli
Koçullu
Toplam
1840
21
51
103
70
14
73
332
1844
63
6
54
15
138
105
İSTANBUL’UN YAŞAM PINARI ÇEKMEKÖY
DİPNOTLAR
113Hasan Yüksel, “Osmanlı’da Modern Anlamda Yapılan İlk Nüfus Sayımına Göre Divriği’nin Demografik Yapısı” Nüfusbilim
Dergisi, Sayı: 28-29, Yıl: 2006-2007, s. 73.
114Enver Ziya Karal, Osmanlı İmparatorluğunda İlk Nüfus Sayımı 1831, Ankara 1943, s.6-7.
115Yunus Özger, “Tanzimat Öncesi Erzurum Şehrinin Demografik Yapısı”, A.Ü. Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Dergisi, Prof. Dr.
Zeki Başar Özel Sayısı, Sayı 29, Erzurum 2006, s. 239.
116Karal, a.g.e., s. 8.
117Rumeli ve Anadolu’da nerelerde seçim yapıldığının ayrıntısı için bkz. Karal, a.g.e., s. 13-17; Özger, a.g.m., s. 240.
118Özger, a.g.m., s. 240.
119Özger, a.g.m., s. 241.
120BOA, NFS.d. nr. 578, s. 192-193.
121Mesela, “mecruh ve ihtiyar Mestan b. Ali”, “Ali Çelebi b. Emin, sakat”, “kır sakallı Hasan” vb.
122Örneğin “Kahveci İhsan” vb.
123BOA, NFS.d. nr. 578, s. 205-206
124BOA, NFS.d. nr. 578, s. 207-208.
125BOA, NFS.d. nr. 578, S. 208-209.
126BOA, NFS.d. nr. 578, S. 210-212.
127BOA, NFS.d. nr. 537, s. 51-56.
128BOA, NFS.d. nr. 537, s. 51-56.
129BOA, NFS.d. nr. 537, s. 51-56.
130M. Zeki Pakalın, Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü, III, İstanbul 1993, s. 453.
131Mübahat S. Kütükoğlu, “Osmanlı İktisadi Yapısı”, Osmanlı Devleti Tarihi c. II, Ed. Ekmeleddin İhsanoğlu, İstanbul 1999, s. 541542; Vedat Eldem, Osmanlı İmparatorluğu’nun İktisadi Şartları Hakkında Bir Tetkik, Ankara 1994, s. 178-179.
132Başbakanlık Osmanlı Arşivi Rehberi, İkinci Baskı, İstanbul 2000, s. 254.
133Şükriye Pınar Yavuztürk, Temettuat Defterlerine Göre Beykoz Kazasının Sosyo-Ekonomik Durumu, Marmara Üniversitesi,
Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, İstanbul 2006, s. 13.
134İdris Tuna, a.g.t.,, s.290.
1351844 yılına ait defterlerde Çekmeköy ve diğer köylerin Bolu Eyaleti, Kocaeli Sancağı Kaymakamlığı dâhilindeki Beykoz Kazasına bağlı oldukları anlaşılmaktadır.
136Yavuztürk, a.g.t., s. 13-14.
137Örnek için bkz. BOA, ML.VRD.TMT.d. nr. 3078, lef- 12-15; ML.VRD.TMT.d. nr. 3080, lef-3-9.
138Örnek için bkz. BOA, ML.VRD.TMT.d. nr. 3067, lef- 1-9; ML.VRD.TMT.d. nr. 3070, lef-2-6; ML.VRD.TMT.d. nr. 3071, lef- 1-4;
ML.VRD.TMT.d. nr. 3079, lef-2-8.
139BOA, ML.VRD.TMT.d. nr. 3080, lef-7-9.
140BOA, ML.VRD.TMT.d. nr. 3080, lef-3-6.
141BOA, ML.VRD.TMT.d. nr. 3078, lef- 15-17.
142BOA, ML.VRD.TMT.d. nr. 3078, lef- 12-15.
143BOA, ML.VRD.TMT.d. nr. 3080, lef-10-13.
144BOA, ML.VRD.TMT.d. nr. 3070, lef-2-6.
145BOA, ML.VRD.TMT.d. nr. 3079, lef-2-4.
146BOA, ML.VRD.TMT.d. nr. 3071, lef- 1-4.
147BOA, ML.VRD.TMT.d. nr. 3067, lef- 1-9.
148BOA, ML.VRD.TMT.d. nr. 3079, lef- 6-8.
149“Kıptiler”, DİA, XXV, Ankara 2002, s. 424.
150http://www.bakisarisakal.com/OSMANLI’DA%20KIPT%C4%B0%20A%C3%87ILIMI.pdf
151Mesela, Çekmeköy’de 2 numaralı hane sahibi için, “Orta boylu, kumral sakallı, çiftçi Ahmed b. Mehmed..”, Ömerli Köyü 5 numaralı hane reisi için, “Orta boylu, kumral bıyıklı, kömürcü Ali b. Mehmed ..”; Hüseyinli Köyü 18 numaralı hanede “Orta boylu,
tüysüz, rençber Arif b. Emin …”; Alemdağ Bitişiğindeki Ermeni Köyü 1 numaralı hanede “orta boylu siyah sakallı, Papaz Kirkor
veledi Karabet…”, Sultançiftliği Köyü’nde 3 numaralı hanede “uzun boylu, kumral bıyıklı, köy muhtarı arabacı Hasan Ağa..”;
Sırapınar’da 17 numaralı hanede “uzun boylu, kara sakallı, sığırtmaç İbrahim b. Halil ..” buna örnek olarak gösterilebilir.
152BOA, ML.VRD.TMT.d. nr. 3080, lef-3-6.
153BOA, ML.VRD.TMT.d. nr. 3078, lef- 15-17.
154Taşrada Hristiyan ileri gelenlerine verilen unvan. TDK Türkçe Sözlük I, Ankara 1998, s. 500; Osmanlı’nın son dönemlerinde
gayrimüslim zengin tüccarlar ile köy muhtarları da bu isimle anılmıştır. Abdülkadir Özcan, “Çorbacı”, DİA, V, İstanbul 1992, s.
370.
155BOA, ML.VRD.TMT.d. nr. 3080, lef-10-13.
156BOA, ML.VRD.TMT.d. nr. 3080, lef-7-9.
157BOA, ML.VRD.TMT.d. nr. 3078, lef- 12-15.
158BOA, ML.VRD.TMT.d. nr. 3078, lef- 1-10.
159BOA, ML.VRD.TMT.d. nr. 3070, lef-2-6.
160BOA, ML.VRD.TMT.d. nr. 3079, lef-2-4.
161BOA, ML.VRD.TMT.d. nr. 3079, lef- 6-8.
162BOA, ML.VRD.TMT.d. nr. 3071, lef- 1-4.
1631840 tarihli temettuat defterinde Ömerli’deki hane sahiplerinin mesleği ile ilgili daha ayrıntılı bilgi mevcuttur.
164BOA, ML.VRD.TMT.d. nr. 3067, lef- 1-9.
165Affolunmuş demektir. Herhangi bir sebepten dolayı muhtelif vergilerden müstesna tutulanlar hakkında müsellem kelimesiyle
birlikte muaf ve müsellem şeklinde kullanılırdı. Umumiyetle, bütün askerî sınıflar, ulemâ, ehli hiref denilen sanat sahipleri,
sakat ve ihtiyarlar, geçit ve derbentleri bekleyenler, köprüleri ve yolları tamir edenler, saray için yuvalardan şahin yavrusunu
çıkarıp besleyen ve terbiye edenler, devlete pek büyük bir hizmette bulunanlar muaf ve müsellem olurlardı. Bunun haricinde
padişah herhangi bir kimseye mülk olarak arazi bahşettiği zaman isterse sahibini muaf ve müsellem kılabilirdi. Muafiyet, bazen yalnız âvârız-ı divaniyeden, bazen tekâlif-i örfiyeden, bazen rusum-ı şer’iyeden bazen de bunların hepsinden birden veya
bir ikisinden olurdu. “Muaf”, Mithat Sertoğlu, Osmanlı Tarih Lugatı, İstanbul 1986.
166Bahaeddin Yediyıldız, “Osmanlı Toplumu”, Osmanlı Devleti Tarihi II (Edt. Ekmeleddin İhsanoğlu), İstanbul 1999, s. 477.
167Yediyıldız, a.g.m., s. 479.
168Deligöz, a.g.t., s. 4.
169Yavuztürk, a.g.t., s. 106-107.
106
İSTANBUL’UN YAŞAM PINARI ÇEKMEKÖY
170Mehmet Genç, a.g.e., s. 62.
171Yavuztürk, a.g.t., s. 108.
172BOA, ML.VRD.TMT.d. nr. 3080, lef-7-9.
173BOA, ML.VRD.TMT.d. nr. 3080, lef-3-6.
174BOA, ML.VRD.TMT.d. nr. 3078, lef- 15-17.
175BOA, ML.VRD.TMT.d. nr. 3078, lef- 1-10.
176BOA, ML.VRD.TMT.d. nr. 3078, lef- 12-15.
177BOA, ML.VRD.TMT.d. nr. 3080, lef-10-13.
178Bunlar tablolarda ayrıca gösterilmiştir. Ayrıca bkz. BOA, ML.VRD.TMT.d. nr. 3078, lef- 1-17; ML.VRD.TMT.d. nr. 3080, lef-313.
179Bunun 300 dönümü çiftliğe aittir.
180Mezru tarlaların 170 dönümü Ahmed Gümüş Efendi Çiftliği’ne aittir.
181400 dönümlük tarla da Üsküdar’daki Valide Sultan Vakfı’na ait olup köy ahalisi idaresindedir.
182Tarlaların 850 dönümü Ahmed Gümüş Efendi Çiftliği’ne, 600 dönümü de Baltacı Çiftliği’ne aittir.
183Buradaki 100 dönümlük tarla, Üsküdar Ayazma Mahallesi’nde ikamet eden Emin Efendi’nin köy bitişiğinde bulunan iki çiftlikten birine yani kıymeti 12.500 kuruş olana aittir. Diğer çiftliği ile ilgili sahip olunan arazi hakkında dönüm olarak bilgi verilmeyip sadece kıymeti 7.500 kuruş olarak belirtilmiştir. Dolayısıyla burada belirtilen 70 dönümlük tarla bilgisi tahmini olarak
tarafımızca verilmiştir.
184Bunun 2.000 dönümü köy bitişiğindeki çiftliğe aittir. 8.000 dönüm ise net olarak belirtilmemiştir. Sadece kıymeti 200.000
kuruş olarak verilmiştir. Diğer temettuat defterlerindeki kıymet miktarları (bir dönümü ortalaması 25 kuruş) kıyaslanarak bu
rakam bulunmuştur.
185Bunun 500 dönümü Baltacı çiftliğine aittir.
186Bunun 100 dönümü Atik Valide Sultan’ın Üsküdar’daki Camii Şerifi Vakfına aittir.
187BOA, ML.VRD.TMT.d. nr. 3070, lef-2-6.
188Defterde numarası verilen hane sayısı 22’dir. Numaralardan biri yani 98 numaralı hane kaydı mükerrer yazılmıştır. Ayrıca
askerde olan iki kişi ile başka bir yerde ikamet edip de Koçullu’da toprağı olan bir kişi ve arazisi olan bir kadın da hane olarak
kabul edilmiştir.
189BOA, ML.VRD.TMT.d. nr. 3071, lef- 1-4.
190BOA, ML.VRD.TMT.d. nr. 3079, lef- 6-8.
191On dönümlük tarlasını kiraya veren şahıs 16 numaralı hanede ikamet etmekte olan Ali Beşe b. Mehmed Emin olup, kömürcülük yapmaktadır.
192Üç dönüm boş tarla sahipleri de aslen Şile kazasında ikamet etmekte olan Karakiraz imamı Osman Efendi’nin karısı Zeynep
Hanım ile kızı Emine’dir.
193BOA, ML.VRD.TMT.d. nr. 3079, lef-2-4.
194İki tane 9 numaralı hane kaydı vardır. 105 dönüm arazisi olan mükerrer yazılan yani ikinci 9 numaralı hane reisine aittir.
195BOA, ML.VRD.TMT.d. nr. 3067, lef- 1-9.
196Bahaeddin Yediyıldız, a.g.m., s. 496.
197Fahri Yavuz (Editör), Türkiye’de Tarım, Ankara 2005, s. 4-5.
198Bkz. BOA, ML.VRD.TMT.d. nr. 3067, lef- 1-9; ML.VRD.TMT.d. nr. 3070, lef-2-6; ML.VRD.TMT.d. nr. 3071, lef- 1-4; ML.VRD.
TMT.d. nr. 3079, lef-2-8.
199Özellikle kuru meyve ve hububat ölçümünde kullanılan eski bir ölçek. Arapça’da keyl masdar olarak “ölçmek”, isim olarak
“ölçek” anlamına gelir. Aynı kökten türeyen kîle de yine “ölçek” demektir. Ârâmîce’deki karşılığı keylâ olan kelime Farsça’ya
kîle, keyle, keyli, Türkçe’ye kile şeklinde girmiştir. Farsça’da kîle kelimesinin sonuna küçültme eki getirilerek elde edilen keyleçe (kîleçe) (küçük kile) Araplar arasında da kullanılır. Bu ölçü birimi Türkçe’ye de geçmiştir. Bkz. “Kile”, DİA, XXV, Ankara
2002, s. 568-571.
200Yavuztürk, a.g.t., s. 118.
201Hüseyinli’de 22 no’lu hane, Koçullu’da 20 no’lu hane ve Ömerli’de 1, 7 ve 19 no’lu hanelerde arpa ekildiği kayıtlardan anlaşılmaktadır.
202Yavuztürk, a.g.t., s. 119.
203Beykoz’a bağlı diğer yerleşim yerleri şunlardı: Anadolu Feneri, Poyrazlimanı, Alibahadır, Akbaba, Dereeski, Çekme, Kurna,
Göllü, Öğümçe, Bozhane, Kılıçlı, İshaklı, Hüseyinli, Sırapınar, Ayvalı, Ömerli, Koçullu, Esenceli, Muratlı, Kurtdoğmuş, Tepeviran ve Revancık. Bkz. Yavuztürk, a.g.t., s. 119-122.
204Pakalın, a.g.s, s. 746; ayrıca Osmanlı Devletinde vergiler hakkında geniş bilgi için bkz., Musa Çadırcı, Tanzimat Döneminde
Anadolu Kentlerinin Sosyal ve Ekonomik Yapısı, TTK yay., Ankara 1997, s. 105-11 ve 340-348.
205BOA, ML.VRD.TMT.d. nr. 3079, lef-2-4.
206BOA, ML.VRD.TMT.d. nr. 3070, lef-2-6.
207BOA, ML.VRD.TMT.d. nr. 3071, lef- 1-4.
208Mesleği kömürcülüktür.
209Hizmetkârlık yapmaktadır.
210Kıpti olup demircilikle uğraşmaktadır.
211BOA, ML.VRD.TMT.d. nr. 3079, lef- 6-8.
212Kocabaşoğlu Süleyman’ın zirai faaliyetlerin yanında hayvancılık ve ticaretle de uğraştığı anlaşılıyor. Büyük ve küçükbaş hayvanların yanında bir bakkal dükkânı, bir kahve dükkânı ve yarım hisse nalbant dükkânı bulunmaktadır.
213BOA, ML.VRD.TMT.d. nr. 3067, lef- 1-9.
214BOA, ML.VRD.TMT.d. nr. 3080, lef-7-9.
215BOA, ML.VRD.TMT.d. nr. 3080, lef-10-13.
216BOA, ML.VRD.TMT.d. nr. 3078, lef- 12-15; ML.VRD.TMT.d. nr. 3079, lef- 6-8.
217BOA, ML.VRD.TMT.d. nr. 3078, lef- 15-17; ML.VRD.TMT.d. nr. 3079, lef-2-4.
218BOA, ML.VRD.TMT.d. nr. 3078, lef- 1-10; ML.VRD.TMT.d. nr. 3067, lef- 1-9.
219BOA, ML.VRD.TMT.d. nr. 3071, lef- 1-4.
220BOA, ML.VRD.TMT.d. nr. 3078, lef- 1-17; ML.VRD.TMT.d. nr. 3080, lef-3-13.
221BOA, ML.VRD.TMT.d. nr. 3067, lef- 1-9; ML.VRD.TMT.d. nr. 3070, lef-2-6; ML.VRD.TMT.d. nr. 3071, lef- 1-4; ML.VRD.TMT.d.
nr. 3079, lef-2-8.
222BOA, ML.VRD.TMT.d. nr. 3078, lef- 1-17; ML.VRD.TMT.d. nr. 3080, lef-3-13; ML.VRD.TMT.d. nr. 3067, lef- 1-9; ML.VRD.
TMT.d. nr. 3070, lef-2-6; ML.VRD.TMT.d. nr. 3071, lef- 1-4; ML.VRD.TMT.d. nr. 3079, lef-2-8.
107
İSTANBUL’UN YAŞAM PINARI ÇEKMEKÖY
108
İSTANBUL’UN YAŞAM PINARI ÇEKMEKÖY
BÖLÜM
III.III.BÖLÜM
OSMANLI’NIN
SON DÖNEMİNDE
ÇEKMEKÖY
109
İSTANBUL’UN YAŞAM PINARI ÇEKMEKÖY
B
BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI ÖNCESİ DURUM
ugünkü Çekmeköy sınırları içerisindeki yerleşim yerlerinin
sosyo-kültürel yapısında, bölgenin 14. yüzyılda Osmanlı idaresine geçişinden itibaren 19. yüzyıl ortalarına kadar
önemli bir değişim olmadı. 1853 yılında
Osmanlı Devleti ile Rusya arasında meydana gelen Kırım Savaşı sonrasında ise durum değişmeye başladı.
Rusya, 1853 yılından itibaren Kavalalı
Mehmet Ali Paşa bunalımı sırasında takip
ettiği zayıf bir Osmanlı Devleti üzerinde
nüfuz alanı kurma siyasetini terkederek,
yıkma politikası izlemeye başladı. Bunu
gerçekleştirebilmek için de kutsal yerler
sorununu kullandı. Osmanlı Devleti, Hıristiyanlarca kutsal sayılan Kudüs ve çevresinde Ortodoks ve Katolik cemaatlerine
çeşitli imtiyazlar tanımıştı. 1853 yılına gelindiğinde imtiyazlar hususunda Rusya ile
Katolikliğin dünya genelinde hamiliğini
yapan Fransa çatışmaya başladı. Bu durumu bahane eden ve asıl amacı Osmanlı
topraklarına sahip olmak olan Rusya, İngiltere ile Osmanlı mirasının paylaşılması hususunda anlaşmak istedi. Ancak, çıkarları
Osmanlı - Rus Savaşı
nedeniyle Şumla’ya
gelen Tırnovalı Türk
Muhacirler.
Kaynak:
The Illustrated London
News Sept. 1, 1877
Page 213
110
gereği Osmanlı Devleti’nin toprak bütünlüğünün muhafazasını isteyen İngiltere bu
teklifi kabul etmedi. Bunun üzerine Rusya, tek başına harekete geçerek, Osmanlı
Devleti’ne bir ittifak teklifinde bulundu
ve Osmanlı sınırları içinde yaşayan Ortodoksların koruyuculuğunun Rusya’ya bırakılmasını istedi. Fakat bu istek Osmanlı
Devleti tarafından reddedildi. Bu bağlamda gelişen Osmanlı - Rusya gerginliği, başta
İngiltere olmak üzere Avrupa devletlerinin
de ilgisini çekmekte gecikmedi. İngiltere
1853’te yaşanan gerilim sırasında Rusya’ya
karşı Osmanlı Devleti’ni destekleme politikasını benimsedi. Bu tercih, Osmanlı
Devleti’ne destek olma isteğinin ötesinde,
Avrupa’daki güç dengelerini yeniden tanımlama amacı taşıyordu.
Neticede Rusya’nın çeşitli bahanelerle
savaşı başlatması gecikmedi. Ruslar savaş
dahi ilan etmeden Eflak ve Boğdan’ı işgal
ettiler (22 Haziran 1853) ve Osmanlı Devleti ile Rusya arasında savaş başladı.223
Daha sonra Osmanlı donanması Sinop’ta
Ruslar tarafından yakıldı. 1854’te ingiltere
ve Fransa Osmanlı Devleti’nin yanında yer
İSTANBUL’UN YAŞAM PINARI ÇEKMEKÖY
aldı.224 Sivastopol Kalesi kuşatılarak alındı.
Yenilen Rusya ile 1856’da Paris Antlaşması
imzalandı.
Her ne kadar savaşı kaybeden Rusya olmuşsa da Osmanlı Devleti de bu savaştan
çok zararlı çıktı. Maliyeti yüksek olan bu
savaşı yürütebilmek için, ilk kez dışarıdan
ödeme gücünün çok üstünde borç aldı.
Bunlardan başka Kırım buhranı neticesinde muhacirlerle uğraşmak zorunda kaldı.
1851-1855 yılları arasında pek çok Kırım
Türkü vatanlarını terk ederek göç etti.225
Yine 1859’da Şeyh Şamil’in Kafkasya’daki
hürriyet mücadelesini kaybetmesinden
sonra, 1855-1864 yılları arasında Rus baskısı sonucu Kafkasya’dan pek çok insan
Osmanlı topraklarına göç etti.226
Daha sonra ise tarihimizde 93 Harbi
olarak bilinen 1877-78 Osmanlı-Rus Savaşı
meydana geldi. 1877 Nisan’ında başlayan
savaş 31 Ocak 1878 tarihinde imzalanan
Edirne Mütarekesi ile son buldu. 9 ay 7 gün
süren 93 Harbi neticesinde Rus orduları
İstanbul’a dayandılar. Bu savaş da Osmanlı
Devleti’ni hem iktisadi hem de sosyal yönden zor duruma düşürdü. Daha savaş devam ederken yüzbinlerce insan Batum ve
civarı ile Rumeli’den Osmanlı topraklarına
göç etmek için yollara düştü.227 Muhacirlerin gelişleri Abdülhamid’in saltanatı süresince dalga dalga devam etti.228
Son ve büyük göç hadisesi Balkan
Savaşları’ndan sonra yaşandı.229 Bölgedeki
baskı ve zulümler sonucu Sırbistan, Bulgaristan, Karadağ, Arnavutluk, Yunanistan,
Girit ve diğer yerlerden göç eden Müslüman ahalinin önemli bir kısmı Osmanlı
Devleti’nin göçmenleri iskân politikası çerçevesinde Kartal, Samandıra, Şile, Alemdağ, İzmit ve civarına yerleştirmesi bölgenin sosyokültürel yapısını önemli ölçüde
etkiledi. Bölgede pek çok yeni yerleşim
merkezi oluşturuldu.230 Şile’ye bağlı Üvezli
Köyü ve Alemdağ civarındaki Reşadiye Köyü231 buna örnek olarak gösterilebilir. Yeni
yerleşim birimleri kurulmasının yanında mevcut olan yerlere de muhacir nüfus
iskân edildi.
LEHLİ MUHACİRLER
ÇEKMEKÖY’E YERLEŞTİRİLMİŞTİ
Aslında göç hadiseleri yukarıda bahsedilen tarihlerle
sınırlı değildi. Bundan daha önceleri
de Osmanlı Devleti
çeşitli defalar muhacir kabul etmişti.
Üstelik Müslüman
olup olmadıklarına
da bakılmaksızın
zulme uğramış insanları bağrına basmış ve kapılarını ardına kadar açmıştı.
Bununla ilgili çok
sayıda örnekler verilebilir. Fakat burada bizi ilgilendiren husus 1841 yılında kendi idarecilerinin zulmüne uğramış ve vatanlarından ayrılmak
zorunda kalmış olan Lehli muhacirlerle ilgilidir. Bu insanlar Osmanlıya sığındıktan
sonra Çekmeköy’e yerleştirilmişlerdi.
Alemdağı civarında bir bölgeye yerleştirilen Lehliler 1867 yılına gelindiğinde
yaklaşık 60 haneye ulaşmıştı. Üstelik yerleştikleri yere de Adem Köyü deniliyordu.
Bu isim geçici olarak verilmişti.
Nüfus çoğalınca geçinme sıkıntıları da
ortaya çıkmıştı. Köyde yaşayan halk durumlarını bildirmek için saraya dilekçe
verdi ve yardım talep etti. 10 Mayıs 1867
tarihli dilekçede, köy civarındaki bazı arazilerin kendilerine tahsis edilmesini ve
bazı vergi muafiyetleri istiyorlardı.232
Konu Meclis-i Vâlâ’ya havale edildi.
Daha sonra da Beykoz Kazası’ndan durumla ilgili rapor istendi. Neticede köylülerin
talep etmiş oldukları arsa ve arazilerin
Saltanat-ı Seniyye Başağası Cevher Ağa’nın
uhdesinde olan Çavuşlu ve Fransa Devleti
tebasından Lazarş papazlarına ait çiftlikler
ile diğer bazı özel şahısların tasarrufunda
olduğu anlaşılmıştı. Bunun üzerine köylülerin talepleri karşılanamamıştı.233
111
Lehli muhacirlerin
Çekmeköy’e
yerleşterilmesiyle ilgili
belge.
Kaynak:
BOA.MVL.1043/34lef-1.
Alemdağ’a ilk
muhacir kafilesi,
1841 yılında
Polonya’daki
zulümden kaçan
Lehliler’in
yerleştirilmesi
kararı üzerine
geldi. 60 haneli
bu köye Adem
Köyü denilmişti.
İSTANBUL’UN YAŞAM PINARI ÇEKMEKÖY
93 MUHACİRLERİ
ÇEKMEKÖY’E İSKÂN EDİLİYOR
93 Harbi sırasında ve sonrasında Rus
işgaline uğrayan pek çok Osmanlı toprağındaki Müslüman ahali baskı, zulüm ve
işkence gördü. Toprakları yağmalandı.
Bunun üzerine ahalinin büyük bir bölümü
göç etmek mecburiyetinde kaldı. Ruslar’ın
zalimce davranışları karşısında, mallarını,
mülklerini, asırlardır yaşadıkları yerleri ve
tüm varlıklarını bırakarak yollara dökülen
insanların en önemli sığınak yerlerinin başında Osmanlı Devleti geliyordu.
Ruslar ve Bulgarlar’ın zulmünden kurtulmak için Anadolu ve İstanbul’a demiryolu, denizyolu ve karayoluyla göç edenler
için en önemli toplanma merkezi İstanbul
oldu. Önce Plevne’nin 11 Aralık 1877’de
düşmesi, ardından da Edirne’nin 20 Ocak
1878’de Ruslar tarafından işgali İstanbul’u
muhacir akınına maruz bıraktı. Muhacirler
ilk defa 1877 Temmuz ayında şehre gelmeye başladı. Gelenler için Osmanlı Hükümeti tarafından haneler tedarik edilip buralara yerleştirildiler. Muhacirlere kişi başına
yevmiye de (yolluk) verildi.234
Muhacirlerin hepsi Müslüman değildi.
Bunlar arasında Rumlar ve Yahudiler de
bulunuyordu. Çoğunluğu Müslüman olan
ve aralarında Rum ve Yahudi de bulunan
bu ilk muhacir grubu Tatarpazarcık, Filibe
ve Yanbolu’dan çıkarak Edirne demiryolu
hattı ile İstanbul’a gelmişti. Bu ilk gelenleri Zabtiye ve Şehremaneti memurları
karşılayıp, eşyalarını öküz arabalarına,
kadınları da at arabalarına bindirip iskân
edilecekleri yerlere götürülmüşlerdi. Göç
edenlerin sayısı devam eden günlerde de
artarak sürdü. Hatta 14-24 Ocak 1878 arasında göçmenlerin sayısı 80 bini bulmuş ve
muhacirler adeta İstanbul’u mahşer yerine
çevirmişlerdi.235
On binlerce muhacirin İstanbul’a gelmesi bunların yeme-içme ve kalacakları
yer sorununu da gündeme getirdi. Devlet
bu zor durumun üstesinden gelebilmek
için bütün imkânlarını kullandı. Muhacir112
lerin sorunlarının çözümü için Muhacirîn
İskân Komisyonu, Muhacirîn İane Komisyonu, Muhacirîn Sıhhiye Komisyonu, Muhacirîne Muavenet Cemiyeti, İane
Muhacirîn Encümeni, Sermaye-i Şefkat-i
Osmaniye ve Umum Muhacirin Komisyonu gibi komisyon ve cemiyetler kuruldu. Bu
komisyonların gayretli çalışmalarıyla muhacirler çeşitli devlet dairelerine, camilere,
tekke ve zaviyelere, saraylara, boş olan özel
konutlara yerleştirildi. Bu çerçevede Üsküdar, Anadolu Hisarı, Beykoz, Çekmeköy ve
Alemdağ civarında bulunan boş araziler
ve özellikle saray ve padişaha ait araziler
iskân merkezleri olarak kullanıldı.236
Bütün bu çabalar ve iskân faaliyetleri
yeterli olmayınca idareciler yeni çözüm
yolları aradılar. Açıkta kalan ve umumi
yerlerde perişan olan muhacirlerin yerleştirilmeleri için Alemdağı’nda Çiftlik-i
Hümâyûndaki ormandan faydalanılarak
“çerge” tipinde barakalar inşa edilmesi
için Padişah Abdülhamid tarafından irade
yayınlandı.237 Alemdağı şehirden uzak ve
ormanlık bir bölge olarak ağaçtan barakalar yapılmasına elverişli olması nedeniyle özellikle seçilmiş bir bölgeydi. Umûm
Muhacirîn Komisyonu, Alemdağ bölgesinin seçilmesinden sonra barakalar yapımı
için çalışmalara hemen başlandı. Komisyonun aldığı bu kararla hemen çalışmaya
başlaması, perişan bir durumda olan ve
salgın hastalıklara maruz kalan muhacirler
ve şehirdeki diğer insanlar arasında olumlu karşılandı. Barakalar tamamlanıncaya
kadar muhacirlerin buralarda kurulacak
çadırlarda barındırılmaları, tamamlanınca
da bu barakalara geçirilmeleri planlandı.
Hatta barakaların yapılacağı bölgede yeni
bir yerleşim biriminin ortaya çıkacağı da
düşünülmüştü. Çalışmaların uzun sürecek
olmasından dolayı muhacirlerin açıkta kalmaması için geçici olarak Alemdağ’daki
Padişah Köşkü’ne ait çiftlik binalarında
barındırılmaları gündeme geldi. Ancak
bu binalarda zaten 3 bin civarında göçmenin bulunduğu ve barındığı ortaya çıkınca
bu fikirden vazgeçildi. Umûm Muhacirîn
Komisyonu hemen çalışmalara başladı.
İSTANBUL’UN YAŞAM PINARI ÇEKMEKÖY
Reşadiye Köyü’nün
kurucularından Mustafa
Çavuş’un mezarı.
Çadırlar ve barakaların yapımında çalıştırılmak üzere ordudan asker talep edildi.
Baraka yapım çalışmalarına nezaret etmek
üzere Mahmud Paşa görevlendirildi. Yine
barakaların yapımı için Maliye Nezareti tarafından 300 bin kuruşluk bir tahsisat komisyona verildi. İlk etapta 40 kadar baraka
yapıldı. Fakat gelişleri devam eden muhacir sayısının çokluğundan dolayı bunlar
yeterli olamadı.
Aralıksız devam eden muhacir akınları neticesinde adeta İstanbul’un atmosferi
değişmişti. İnsanları yerleştirecek yer kalmamıştı. Bu gelişmelerden sonra yetkililerin değerlendirmesi üzerine muıhacirlerin
Anadolu’daki bazı şehirlere gönderilmesine karar verildi. Bu karar doğrultusunda
Anadolu’da iskân edilecek yerlerin tespiti
için Bursa, Aydın, Ankara, Sivas, Konya
ve Diyarbakır gibi vilayetlere uzman kişler gönderildi. Buralardan gelen raporlar
doğrultusunda muhacirlerin bir kısmı demiryolu, bir kısmı denizyolu ve bir kısmı
da karayoluyla Anadolu’daki vilayetlere
gönderildi.
Muhacirlerin büyük çoğunluğunun
Anadolu’ya gönderilmesinden sonra az sayıda Hopa civarından gelen muhacir grubu
kalmıştı. Hopa muhacirleri ya da Laz muhacirleri diye isimlendirilen bu grubun nereye yerleştirileceği hususunda henüz bir
karar verilmemişti. Laz muhacirler, Batum
Vilayeti’ne bağlı Hopa Kazası’nın Çigala
(Başköy) ve Beglevan köylerinden deniz
yoluyla İstanbul’a gelmişlerdi. Kısa bir süre
Beyoğlu civarında kaldıktan sonra bunlar
da diğer muhacirler gibi Alemdağı civarındaki Hazine-i Hassa’ya ait çiftliklere geçici
olarak iskân edilmişlerdi.238
Muhacirlerin büyük çoğunluğunun
Anadolu’nun çeşitli yerlerine dağıtılıp
iskân edilmesine karşın, Batum’dan hicret edip Alemdağ’a kadar gelen ve burada geçici olarak iskân edilmiş olanların
Anadolu’ya gönderilmemesinin birçok nedeni bulunmaktaydı. Bunların en önemlisi,
o tarihlerde Alemdağ ve civarındaki köylerde bulunan Ermeni ve Rum azınlıkların
ayaklanma içerisine girerek, bu bölgenin
asayiş ve güvenliğini tehdit eder hale gelmeleriydi. Bunlara karşı bir güvenlik bölgesi oluşturmayı düşünen yetkililer, Batum
veya diğer bir isimlendirmeyle Laz muhacirlerin bu bölgede iskân edilmesini sağladılar. Bununla birlikte, Padişahın maiyet
çavuşlarından Mustafa Çavuş’un da muhacirlerin burada kalmaları için devletin ileri
gelenlerini ikna ettiği rivayet edilir.239
Ancak bölgede Hopa muhacirlerinden
kaynaklanan bazı sıkıntıların yaşandığı
da arşiv belgelerinden anlaşılıyordu. Bu
sıkıntıların başında muhacirlerin orman113
Hopa muhacirleri
ya da Laz
muhacirleri diye
isimlendirilen
Hopa civarından
gelen muhacir
grubu, Alemdağı
civarındaki
Hazine-i
Hassa’ya ait
çiftliklere geçici
olarak iskân
edilmişlerdi.
Bu iskânın
nedenlerinden
biri de, bölgedeki
Ermeni ve Rum
azınlıklara
karşı bir
güvenlik bölgesi
oluşturmak
düşüncesiydi.
İSTANBUL’UN YAŞAM PINARI ÇEKMEKÖY
lara verdiği zarar gelmekteydi. Arazinin
elverişsiz olmasından dolayı ziraat yapılamaması sonucu geçim derdine düşen
muhacirler odun keserek para kazanmaya
çalışıyordu. Bu durum da civar köylerdeki
ahalinin ve idarecilerin tepkisini çekiyordu. Bu yüzden civar köylerden birçok şikayet geliyordu.240
Hüseyin Nazım Paşa
Bu tür şikâyetler bir süre daha devam
etti. Şikâyetler üzerine yapılan değerlendirmeler sonucunda hem ormanların zarar
görmesi hem de arazinin ziraate elverişsiz
olmasından dolayı Hopa muhacirlerinden
oluşan yaklaşık 35 kadar hanenin başka
yerlere nakledilmeleri düşünüldü.241 Fakat
muhacirlerin rızasının alınmadan başka
yerlere nakilleri hususu maslahata uygun
olmadığından, bu konuda verilecek en doğru kararın şimdiye kadar ormandan ağaç
kesmek suretiyle açmış oldukları yerlerin
kendilerine tahsis edilerek sınırlarının belirlenmesi ve bundan sonra da sınırları dışına çıkmalarının önlenmesi gerektiği sonucuna varıldı. Eğer aksi yönde hareket eden
olur ise gerekli kanuni hükümlerin uygulanması da düşünülen şıklardan birisiydi.242
Neticede Padişah II. Abdülhamid’in iradesi
üzerine muhacirlerin Hüdavendigar Vilayeti (Bursa) dâhilinde uygun bir yere gönderilmeleri kararlaştırıldı.243 Bunun üzerine yetkililerle muhacirler arasında yapılan
görüşmeler sonucunda muhacirler, Bursa
veya akrabalarının bulunduğu İzmit’e gönderilmelerine razı oldular. Bundan sonra
Hopa muhacirlerinin
Çekmeköy civarına
yerleştirilmelerinden
sonra çevredeki
ormanlara verdikleri
zararlardan dolayı
bazı şikayetler olmaya
başladı . Yandaki belge
benzer bir şikayetle
ilgilidir.
Kaynak:
BOA, DH.MKT.1624/28
114
da muhacirlerin yerleştirilecekleri yerler
konusunda araştırma yapmak için çalışmalara başlanıldı. İzmit’teki yetkililerle yapılan görüşmelerden sonra, sözü edilen yerlerdeki arazinin sadece mevcut muhacirler
için yeterli olduğu belirtilmiş ve uygun bir
yer bulunamadığı anlaşılmıştı.
Diğer taraftan muhacirlerin Bursa’ya
gönderilmeleri hususu da uzun süre gündemde kaldı. Kısa süre içinde Anadolu’daki
çeşitli yerlerine çok sayıda muhacir gönderilmesine karşın, Alemdağ’da bulunan
35 hane kadar muhacirle ilgili bir sonuca
varılamadı. Aslında muhacirlerin başka
bir bölgeye nakledilmesini Zabtiye Nezareti gerçekleştirecekti. Fakat Zabtiye Nazırı
Hüseyin Nazım Paşa bu işe sıcak bakmıyordu. Çünkü hem yetkili birimler kararsızdı
hem de bunun için ayrılmış para yoktu.
Ayrıca bölgedeki Müslümanlar aleyhine
değişen nüfus dengesi de bir başka husustu. Bu açılardan bakıldığında muhacirlerin
Alemdağı bölgesinde kalmalarının daha
iyi olacağı düşünülüyordu. Bunun yanında
muhacirler başka yerlere nakledilmeleri
hususunda çıkan padişah iradesine boyun
eğeceklerini belirtmişlerdi. Fakat kendileri
açısından haklı oldukları bazı sebeplerle
de gitmek istemiyorlardı. Konuyla ilgili kararı tebliğ eden memurlara da, yaklaşık 10
yıldır burada kaldıklarını, arazileri ziraate
elverişli hale getirdiklerini, bulundukları
ortama alıştıkları ve tekrar Batum’dan hicret ettikleri dönemdeki sıkıntıları tekrar
yaşamak istemediklerini, aksi halde çok
mağdur olacaklarını açık olarak söylemişlerdi. Hem muhacirlerin bu haklı talepleri
ve hem de bölgede bulunan köylerin etnik
yapısından kaynaklanan güvenlik sorunları ve bu sorunlardan dolayı güvenlik kuvvetlerine duyulan ihtiyaçtan dolayı bunların başka yerlere gönderilmesi konusunda
radikal kararlar alınmadı. Çünkü çetelere
karşı yapılacak mücadelede muhacirlerden
faydalanılabileceği düşünülmüştü. Neticede bu gibi sebeplerden dolayı Hopa muhacirlerinin gönderilmesi hususunda sürekli
ertelemeler olmuştu.244
İSTANBUL’UN YAŞAM PINARI ÇEKMEKÖY
Alemdağı Köyü’ne
ait bu fotoğraf 27
Haziran 1895 tarihinde
Ahmet İhsan’ın
çıkardığı Servet-i
Fünun dergisinde
yayınlandı ve Murat
Arslan tarafından
renklendirildi.
Kaynak:
Servet-i Fünun, Sayı
224, 27 Haziran 1895.
115
İSTANBUL’UN YAŞAM PINARI ÇEKMEKÖY
ALEMDAĞ’A
JANDARMA KARAKOLU İNŞASI
Batum’dan hicret ederek İstanbul’a gelen ve Alemdağı’nda Atik Valide Sultan
Vakfına ait koru üzerindeki dört bin dönümlük arazi üzerine yerleştirilen muhacirler kendilerine arazi açmak için buralardaki ormanları keserek tahrip ediyorlardı.
Bu husustaki şikâyetlerin artması üzerine
bazı tedbirler alınması yoluna gidildi.
Bu tedbirlerden birisi de bölgeye bir karakol yapılması ve bu karakolda bulunan
güvenlik güçleri vasıtasıyla ormanlardaki
ağaçların kesilmesini önlemekti.
Yapılması düşünülen karakol Alemdağı civarında bulunan Ermeni Köyü’nün
150 metre kuzeyinde ve Emlak-ı Seniyye dâhilinde ve bir zabıta kumandasında
olarak 24 süvari askerini barındırabilecek
şekilde inşa edilecekti. Bunun için Erkan-ı
Harbiye-i Umûmiye Dairesi’nden keşif yapılarak, ayrıntılı bir rapor hazırlaması istendi.
Konu ile ilgili çalışma yapılarak, inşaatta
kullanılacak malzemelerden diğer inşa edilecek kısımlara kadar olmak üzere ayrıntılı
bir rapor hazırlanarak Meclis-i Mahsus-ı
Vükela’ya (Bakanlar Kurulu) sunuldu. Bunun yanında ayrıca binanın planı da çizilmişti.
İnşası düşünülen karakolun gerekli inceleme ve keşifler yapıldıktan sonra 94.142
kuruşa malolacağı anlaşıldı. Gerekli olan
bu para, jandarma bütçesine dâhil olan
umum inşaat masrafları karşılığı meyanında ödenecekti. Karakolda ikame edilmek
üzere zabıtalarla birlikte 24 silahlı ve atlı
askerin kayıtlarının yapılması ve burada
görevlendirilmesi ve maaşlarının da ona
göre yapılması gerekiyordu. Bunun için gerekli yazışmalar yapıldı.
Meclis-i Mahsus-ı Vükela’da yapılan
görüşmelerde farklı bir sonuç ortaya çıktı.
Burada bir miktar jandarma bulundurulmasının amacının muhacirlerin ormanları
tahrip etmesini engellemek olduğu, bunun
da 5-6 jandarma ile gerçekleştirilebileceği
116
Alemdağı’na yerleşen Batum muhacirlerinin kendilerine
arazi açmak için ormanı keserek tahrip ettikleri görüldü.
Bunun üzerine tedbir olarak bölgeye bir jandarma karakolu
yapılması istendi. Konuya ilişkin 18 Mart 1894 tarihinde
sunulan raporda karakol binasının çizimi de yer alıyordu.
Kaynak:
BOA, DH.MKT.1624/28
ifade edildi. Bundan dolayı da bu kadar donanımlı ve büyük bir karakolun yapılmasına gerek olmadığı kanaatine varıldı.
Yeni bir bina yapmak yerine orada bulundurulacak 5-6 jandarma için kiralamak
suretiyle bir ev tedariki ya da 5-10 bin kuruş harcanarak küçük bir bina inşasının
uygun olacağı kanaatine varıldı ve bunun
da Seraskerlik makamına bildirilmesi
kararlaştırıldı.245
Bunun üzerine konu tekrar görüş alınmak üzere Harbiye Nezareti’ne havale
edildi. Harbiye Nezareti Emlak-ı Hümâyun
İdaresi’nden de 20 Ocak 1895 tarihli bir
yazıyla verilen cevapta, Alemdağı’nda Atik
Valide Sultan Evkafı’ndan bulunan koru
dâhilinde iskân edilen Batum muhacirlerinin koruyu tahrip etmemeleri için orada
5-6 süvariyi barındıracak bir karakol inşası
ile ilgili yeni bir düzenleme yapıldı. 5-6 kişik yeni bir karakol planı çizildi ve inşaata
başlanması için izin istendi.246
İSTANBUL’UN YAŞAM PINARI ÇEKMEKÖY
ğer taraftan bölgede bulunan gayrimüslim
unsurların rahat durmaması bazı tedbirlerin alınmasını gerekli kıldı. Muhacirlerin
çıkardıkları huzursuzluklarla ilgili daha
önce Alemdağ’a bir jandarma karakolu yapılmıştı.
20 Ocak 1895 tarihinde çizilen 5-6 kişilik karakolun planı.
Kaynak:
BOA, BEO.538/40339.
ALEMDAĞ’A POLİS KARAKOLU
İÇİN BİNA KİRALANMASI
İkinci Abdülhamid iktidarının son dönemlerinde ülkenin birçok yerinde asayişin temini ile ilgili sıkıntılar ortaya çıkmıştı.
Çekmeköy bölgesi de bu sıkıntılarla karşı
karşıya gelen yerlerin başında geliyordu.
Bir taraftan muhacirlerin yerleştirilmesi
ve bunların asayişi bozan hareketleri, di-
Asayişin temini için bu defa da bir polis karakolu yapılması düşünüldü ve bu
maksatla yeni bir bina yapılmayarak, bölge
ahalisinden otelci Avakim’in evi kiralandı.
Bu bina Alemdağı’nda bulundurulan polis
memurlarının ikametine tahsis edildi. 14
Nisan 1907 tarihinden itibaren kullanılmaya başlanan binanın aylık kirası 3 Mecidiye idi.
Binanın kira bedeli Alemdağı’nın bağlı
olduğu Kartal Kaymakamlığı’ndan karşılanacaktı. Ancak o dönem Kudüs-i Şerif
Sancağı’nda bulunan polis karakolu için
ayrılmış olan 3.350 kuruşluk kira bedelinin
burada harcanmadığı anlaşılmıştı.
Bu paradan Alemdağı polis karakolunun bir yıllık kira bedeli için gerekli olan
720 kuruşun alınarak ödenmesi Şura-yı
Devlet (Danıştay) Maliye Dairesi üyelerince kararlaştırıldı.247
Osmanlı döneminde yapımı gerçkleştirilen karakol, halen Alemdağ Polis Merkezi olarak hizmet veriyor.
117
İSTANBUL’UN YAŞAM PINARI ÇEKMEKÖY
YENİ BİR KÖY KURULUYOR: REŞADİYE
1880’li yılların sonuna gelindiğinde muhacirler geleli neredeyse 10 yıl olmuştu. Bu
süre içinde Alemdağı bölgesinde geçici olarak iskân edilen muhacirler olarak anılmışlardı. Bazen Laz Köyü olarak da anıldıkları
da olmuştu. Bu yüzden köyün resmi olmayan ilk adına Laz Köyü denilebilir. Ancak
1889 yılına gelindiğinde muhacirlerin araziyi ziraate elverişli hale getirdikleri ve bölgeyi benimsedikleri görülür. Zaten aradan
geçen 10 yıl içinde yerleşme konusunda
belirli bir düzen de sağlanmıştı. Bu yüzden
muhacirlerin bulunduğu yerin bir köy olarak kabul edilmesi ve isimlendirilmesi hususlarında girişimler oldu. Tahtta Sultan II.
Abdülhamid olduğundan onun isminin verilmesi gündeme geldi ve köyün adı Şurayı Devlet (Danıştay)’ın 26 Şubat 1889 tarihinde almış olduğu bir kararla Hamidiye
Köyü olarak konuldu. Köy bu tarihte Kartal Kazası’na bağlıydı.248 Ancak bu yeni köy
için padişah iradesi çıkmadığından, isim
resmiyet kazanamadı. Ne var ki bu isimle
anılmaya da devam edildi.249 Şura-yı Devlet
kararından sonra köyün muhtar ve imam
mühürlerinin yaptırılması hususunda da
şehremanetine yazılar yazıldı. Bununla ilgili Hazine-i Hassa Nezareti’ne gönderilen
belgelerden biri şöyledir:
Hazine-i Hassa-i Şâhâne Nezaret-i Celilesine
Mukaddema
iş’ar-ı
âli-i
nezâretpenâhîleri malum-ı âcizî oldu.
Alemdağı’nda 97 senesinde iskân edilen
Osmanlı Devleti’nin son zamanlarında savaşlar nedeniyle
İstanbul’a yoğun muhacir girişi oluyordu. Fotoğraftaki
grup öküz arabalarıyla birlikte İstanbul’a doğru ilerliyor.
Kaynak: Servet-i Fünun, 21 Kasım 1912.
118
Uzun çalışmalar neticesinde köyün adı 30 Aralık 1911’de
tahtta bulunan padişahın ismine atfen Reşadiye oldu.
Kaynak: BOA, İDH.MKT.1490/1329-Z-16
35 hane Hopa muhâcirlerinin müddet-i
muâfiyetleri hitam bulmak cihetiyle
tekâlif-i emiriye ile mükellef tutulmaları
zımnında muhâcirin-i merkûmenin teşkil eyledikleri karyenin isminin hazreti
hilâfetpenâhiye izafetle tesmiyesi ve iktiza eden imam ve muhtar mühürlerinin îtâ ettirilmesi şehremânet-i celilesinden vukubulan iş’ar üzerine bi’l-istizân
makrûn-ı müsâade-i seniyye-i cenâb-ı
padişâhî buyrulduğu vechile icrâ-yı icâbı
için irade buyrulmuş ve keyfiyet lazım
gelenlere tebliğ olunup nezaret-i acizice
bu babda cereyan eden muamele bundan
ibaret bulunmuş olmağın.250
1909 yılınada Sultan II. Abdülhamid
tahttan indirilip yerine Mehmed Reşad geçti. Bu dönemde de muhacirlerin meskûn
oldukları yerin resmen köy statüsüne kavuşması için çalışmalara devam edildi.
Aşağı ve yukarı olarak iki ayrı mahalle halinde bulunan köyün iki farklı köy olarak
kabul edilmesi ve buna göre yeni isimler
verilmesi de talepler arasındaydı. Ancak
iki ayrı köy olarak ayrılması talebi uygun
görülmedi.251 Neticede uzun süren çalışmalar sonuç verdi ve köyün adı 30 Aralık
1911 tarihinde yeni padişahın ismine izafeten Reşadiye oldu.252
Bölge halkı savaşlar ve bunun sonucunda ortaya çıkan göç hadiselerinin getirdiği
sıkıntıların yanında doğal afetlerle de uğ-
İSTANBUL’UN YAŞAM PINARI ÇEKMEKÖY
raşmak zorunda kaldı. 1894 yılında İstanbul ve çevresinde büyük bir deprem olmuş,
ilk şok çok geniş bir sahada hissedilmiş, İstanbul ve Adalar ile birlikte İzmit, Sapanca
ve Yalova’ya kadar olan bölgede büyük tahribat meydana gelmişti. Depremde çok sayıda bina yıkılmış ve sarsıntılardan etkilenmeyen hemen hiçbir bina kalmamıştı.253
Devletin peş peşe savaşlara girdiği ve
toprak kaybettiği bu yıllarda, Osmanlı vatandaşı olan gayrimüslim unsurlardan
özellikle Ermeniler254 ve Rumlar da ayaklanmalara başlayarak bölgenin asayiş ve
güvenliğini tehdit eder hale gelmişlerdi. Bu
tarihlerde Ermeni ve Rum azınlıkların bu
ihanetlerine karşılık bir güvenlik bölgesi
oluşturulması düşüncesiyle MüslümanTürk muhacirlerden olan Hopa muhacirleri bu bölgeye yerleştirilmişti.255
Zaten arşiv belgelerinden de azınlıkların bu faaliyetlerine karşı Osmanlı Devleti
idarecileri ve güvenlik güçleri tarafından
çeşitli tedbirlerin alınmaya başladığı anlaşılmaktaydı. Mesela 25 Ekim 1895 tarihli
bir belgede, Çekmeköy ve Alemdağı civarındaki Ermeni eşkıyasının faaliyetleri
hakkında yapılacak tahkikatla ilgili geniş bir rapor tanzim edilmişti. Buna göre
Kâimmakâm Şükrü Bey’in refakatinde bir
yaver, bir taktikçi ve hayvansız olarak 10
süvari askerden oluşan bir ekip teşkil edilmişti. Yapılan plana göre, ekip önce küçük bir vapurla Üsküdar’a geçip, Üsküdar
Kumandanlığı’ndan da gerekli hayvanları
aldıktan sonra Alemdağı bölgesine gidecekti. Burada yapılan gözlemlerde, Ermeni eşkıya çetelerinin Alemdağı ve civarı taraflarında dolaşmakta oldukları, ancak şimdilik bir
kötülük etmiyorlarsa da bazı olumsuzlukların sezildiği Şile Tabur Binbaşılığı’ndan
İzmid Kumandanlığı’na bildirilmişti. Bunlarla ilgili gözlemler için doğruca Alemdağı
civarında Sultançiftliği’ne gidilecek, gerek
orada ve gerek Sarıgazi Türbesi yamacında
bulunan Ermeni köyünde, Göceoğlu Agop
Efendi ve İbrahim Paşa çiftliklerinde tahkikat yapılacaktı. Tahkikatten elde edilecek
bilgilere göre bir rapor düzenlenecek ve
ertesi gün Üsküdar’a dönülerek kumandanlıktan alınan hayvanlar yerine iade ve
teslim edilecekti. Tahkikat sırasında müdahil olunması gereken acil bir durum olduğunda şifre ile haber verilip, hemen destek
kuvvet gelmesi sağlanacaktı.256
Bu gibi belgelerde Osmanlı Devleti yöneticilerinin azınlıklar tarafından çıkarılan
huzursuzlukların farkında olduğu ve bunları önlemeye yönelik tedbirler almaya başladığı görülüyordu.
28 Aralık 1911 tarihli bu haritaya göre Hopa muhacirleri Alemdağı civarında iki ayrı yerde iskan edildi. Buralara Aşağı
Reşadiye ve Yukarı Reşadiye isimleri verildi.
Kaynak:BOA.DH.İD120-4
119
İSTANBUL’UN YAŞAM PINARI ÇEKMEKÖY
ÇEKMEKÖY VE CİVARINDA ÇETE FAALİYETLERİ
AZINLIKLARIN YAPTIĞI
EŞKIYALIK VE ÇETE FAALİYETLERİ
Mütareke döneminde Üsküdar Mutasarrıflığı, merkez hariç dört kazadan müteşekkil ve İstanbul Vilayeti’ne bağlı bir idari
birimdi, kazaları ise Ömerli, Kartal, Şile ve
Gebze idi. Yine kazalara bağlı nahiye müdürlükleri mevcuttu. Bunlar Kartal’a bağlı
Yakacık nahiyesi, Ömerli’ye bağlı Arnavutköy nahiyesi, Şile’ye bağlı Ağva, Değirmençayırı ve Alacalı nahiyeleri ile Gebze’ye
bağlı Taşköprü ve Mollafenari nahiyeleri idi. Liva merkezine en yakın kaza olan
Ömerli doğuda Şile, güneyinde Kartal, kuzeyde Karadeniz, batı ve güneybatıda da İstanbul boğazı ve liva merkezi ile çevrilmişti.
Kartal’ın batısında ise yine liva merkezi, güneyinde Marmara Denizi, kuzeyinde Ömerli ve doğusunda Gebze bulunmaktaydı. Şile
ise batıda Ömerli, güneyde Gebze kuzeyde
Karadeniz ve doğuda İzmit’e bağlı Kandıra
kazası ile çevrilmişti. Gebze’nin doğusunda
İzmit, kuzeyinde Şile, batısında Kartal ve
güneyinde Marmara Denizi uzanmaktaydı.
Bu anlatımdan da anlaşılacağı gibi bölge çete faaliyetleri için son derece elverişli bir coğrafyaya sahipti. Pek çok tepenin
oluşturduğu engebeli arazinin özellikle
Karadeniz’e yakın bölgeleri sık ormanlarla
kaplıydı. Yeniköy Rumları özellikle kendi
köylerini çevreleyen ormanlardan fazlasıyla
faydalanıyorlardı. Yine Beykoz civarındaki
geniş ve ormanlarla kaplı çiftlik arazileri ile
Alemdağ ormanları, izlerini kaybettirmek
isteyenler için çok uygun mekânlardı.257
Savaşın ve işgalin sonucunda tüm yurtta
olduğu gibi Çekmeköy çevresinde de asayişsizlikler baş göstermeye başladı. İşgal
altında bulunan İstanbul ve çevresinde yönetim ve otorite boşluğundan da istifade ile
çok sayıda eşkıya ve çete türedi. Bu eşkıya
ve çetelerin faaliyetleri sonucu İstanbul ve
çevresinde başta hırsızlık, cinayet, adam
kaçırma olmak üzere siyasi ve iktisadi içerikli suçlar işlendi. Çetelerin çoğunluğunu
Ermeni ve Rumlar oluşturuyordu.
Rum ve Yunan kaynaklı çetelerin en büyük destekçileri Mavri Mira Cemiyeti, Rum
Patrikhanesi, Venizelos taraftarı Yunan
subayları, yerli Rum halkı ve İngilizler’di.
Özellikle Mavri Mira Cemiyeti bu işin en
önünde idi. Bunun yanında Etnik-i Eterya
Cemiyeti ve bunun şubesi olan Kordus Komitesi (Rum Muhacirleri Merkez Komisyonu) de bu faaliyetlere destek veriyordu.
Rum çetelerinin faaliyetlerini basından
da takip etmek mümkündü. Mesela Açıksöz Gazetesi’nde, Paşabahçe civarında teşkil olunan Rum çetelerinin Rum eşrafı ve
Yunan subayları tarafından idare edildiği;
İskele görevlisi Hıristo Yanko, kilise mütevellisi Hıristo, Fırıncı Yorgi, Giritli Zaharaki oğlu Topal Vasil, Gazinocu Miço,
Mumcu Vasil ve damadı Eftim, kunduracı
Andonaki ile köy papazlarından yardım aldıkları belirtiliyordu.258
Rumlar büyük hayalleri olan “megalo
idea”yı259 gerçekleştirmek için planlı hareket ediyorlardı. Özellikle şiddete dayanan
yöntemler kullanıyorlardı. Bunların hedeflerinden bazıları şunlardı:
- Osmanlı Devleti içerisinde birtakım
gizli örgütler kurup, isyan hareketleri başlatmak, isyan için planlar hazırlamak, diğer
yabancı örgütlerle işbirliği yapmak, toplumu sarsacak sabotaj faaliyetleri yapmak.
- Osmanlı vatandaşı olan Rumları eğiterek, hareketleri içine dâhil etmek, katılmayan olursa zor kullanmak.
Yakalanan Ermeni
çetelerinden ele geçen
silahlar.
120
İSTANBUL’UN YAŞAM PINARI ÇEKMEKÖY
- Rum okullarında izci teşkilatı kurmak
ve 20 yaşını geçmemiş gençleri bu teşkilata
dâhil ederek yetiştirmek.260
- Dış kaynaklı inceleme ve araştırma heyetlerine, Rum nüfusun Türkler’den daha fazla
olduğunu göstermek için çalışmalar yapmak.
- Bu tür yöntemlerle Türk nüfusu göçe
zorlayıp, azalmasını sağlamak ve Rum nüfusu artırmak için faaliyetlerde bulunmak.
Türk nüfusu azaltma işini ciddiye alıyorlardı. Bu amaçla İstanbul’daki Fransız temsilcisine başvurarak yardım istediler. Fransız temsilcisi de Osmanlı Hükümeti’nden
İstanbul, Edirne ve Çatalca Sancağı’nda
bulunan Türkler’in elindeki silahların toplatılmasını istedi. Hükümet bu isteği kabul
etmek zorunda kalınca Hadımköy’e kadar
olan tren güzergâhını işgal etmiş olan Yunan askerleri ve yerli Rumlar’dan çeteler
oluşturulmaya başlandı.261
İngiliz ve İtalyanlar da Rum çetelerini destekliyorlardı. İngiltere, İstanbul ve
Boğazlar’da egemenliğini sürdürebilmek
için askeri gücünü Boğazlar’da ve İzmit’e
yakın bölgelerde konuşlandırmıştı. Türk
askerleri ile karşı karşıya gelmemek için
hem Rum hem de diğer azınlık çetelerini Kuva-yı Milliye ve Türk askeri güçlerine karşı kullanıyordu. Bunu yaparken de
İstanbul’dan Anadolu’ya silah ve mühimmat kaçışını engellemek istiyordu.
Ayrıca, Türkler’e karşı daha sert müdahalelere zemin hazırlamak için hem işgalci
güçlerin subayları hem de azınlık çete mensupları planlı faaliyetler yapıyorlardı. Özellikle insanların hassas oldukları dini konular seçiliyordu. Bu maksatla Ümraniye ve
Tuzla’da müezzinler öldürülmüştü.262
İşgal güçlerinin subayları da bu çeteler
içinde yer alıp onları kışkırtıyorlardı. Bölgede faaliyet gösteren çetelerden bazıları
şunlardı: Todori Çetesi, Anesti Kaplan,
Çakır Yorgi ve Karabacak Çeteleri, Milti
Kaptan Çetesi veya Milto Çetesi, İstelyanus
Çetesi, Paşaköylü Karaoğlan ve Panayot
Çetesi, Kommit Çetesi, Yirmiler Çetesi.
İşgal yıllarında ortaya çıkan çete faaliyetleri Osmanlı emniyet birimlerince takip edilmiş ve kayıtlara geçirilmişti. Osmanlı arşiv
belgelerinde bu hadiseler kronolojik olarak
görülebilir. Bu dönemde Çekmeköy çevresindeki çete faaliyetlerinin bazılarını kronolojik olarak şöyle sıralayabiliriz:
Osmanlı Devleti’nin son
zamanlarında savaşlar
nedeniyle İstanbul’a
yoğun muhacir girişi
oluyordu. Fotoğraftaki
grup arabalarıyla
birlikte geçici olarak
Edirnekapı’da
bekletilmişti.
Kaynak:
Servet-i Fünun, Sayı
121
İSTANBUL’UN YAŞAM PINARI ÇEKMEKÖY
ÇETELERİN ÇEKMEKÖY’DE YAPTIĞI GASP VE HIRSIZLIKLAR
- 30 Aralık 1916 tarihinde Kartal kazasına tabi Çekmeköy’deki Cevad Kiryanik isimli şahsın koyunları gasbedilmiştir. Koyunları
gaspeden şahısları takibeden jandarmalarla,
40-50 kişilik bir çete arasında, Baltacı Çiftliği Ormanları civarında bir çatışma meydana gelmiştir. Çatışmada jandarmalardan
biri şehit olmuştur. Bunun üzerine takviye
kuvvetler gönderilerek eşkıya takibine devam edilmiştir.263
- 20 Şubat 1917 gecesi saat 11 buçuk raddelerinde Alemdar ile Sultançiftliği köyleri
arasındaki vakıf ormanından geçen askeriyeye ait telefon kabloları kesilmiştir. Kesilmiş olan bu telefon hattı hemen tamir edilmiş ve bunu yapanların yakalanmaları için
tahkikata başlanmıştır.264
- 1917 Mart’ında Kartal ve Ömerli kazalarında Jandarma kumandanının nezaretinde yapılan takibat sonucu beşi silahlı olmak
üzere toplam 450 asker firarisi yakalanmıştır. Yine jandarmanın yaptığı takip sonucu
Matlı çetesinden Osman isimli bir eşkiya
teslim olmak zorunda kalmıştır. Bunlardan
başka Kılınçlı’daki kolordu ve sahra jandarmalarından kendilerine eşkıya süsü veren
bazı şahıslar da yakalanmıştır.265
- 1917 Eylül ayı başlarında Çekmeköy bölgesinde faaliyet gösteren eşkıyadan Paşaköylü Mileti, Üstüçoğlu Ostoban ve bunlarla birlikte hareket eden Paşaköylü 18 yaşlarındaki
Dimitri ile beraber bir kişi daha Sultançiftliği Köyü’nün alt tarafındaki vakıf ormanının
bekçi kulübesi yakınlarından geçen şose yol
üzerinden geçerken güvenlik güçlerince pusuya düşürülüp öldürülmüşlerdir.266
- Mart 1918 başlarında Kısıklı mıntıkasının
Hamalıdere mevkiinde Çekmeköy’e gitmekte
olan beş kadın ve iki erkeğin asker kıyafeti
giyen şahıslarca önleri kesilerek paraları ve
eşyaları gasbedilmiştir. Eşkıyalar daha sonra
Ümraniye tarafına kaçmışlardır.267
- 1918 Mart ayı ortalarında Reşadiye
Köyü’nde kömür tüccarlığı yapan İsmail
Bey ile korucu Mehmed Çavuş isimli şahıslar kimliği belirsiz kişilerce saldırıya
uğramışlardır.268
122
- Temmuz 1918 ortalarında Üsküdar’dan
Ömerli’ye gitmekte olan Ömerlili Aziz Ağa
isimli şahsın asker elbiseli kişilerce yolu kesilmiştir. Yapılan tahkikat neticesinde yol
kesenlerin Yetmişbeşinci Alayın eski askerleri olduğu anlaşılmıştır.269
- 1918 Eylül’ü başlarında Üsküdar’a bağlı
Çekmeköy’de Doktor Arif Paşa’nın koyunları hırsızlar tarafından çalınmıştır. Yapılan
tahkikat sonrası koyunları çalan hırsızlar
yakalanıp Adliye’ye sevkedilmiştir.270
- 1919 Nisan’ı başlarında Alemdar ile
Ömerli arasında Armudağacı isimli mahalde Üsküdar’dan Ömerli’ye kömür almak
üzere arabasıyla gitmekte olan Arabacı Avakim isimli şahıs kimlikleri meçhul iki şahıs
tarafından soyulmuştur.271
- 2 Mayıs 1919’da Ömerli kazasının
Urumca köyünden Ahmet Kahya’nın çobanlarından Paşaköylü Yorgi ve Şile Yeniköylü
Dimitri, Ahmet Kahya’nın dört keçisini çalarak kaçmışlardır.272
- 6 Mayıs 1919 akşamı Sultançiftliği’ne gelen silahlı ve kimliği meçhul şahıslarla korucular arasında çıkan çatışma çıkmış ve koruculara 30 el kadar ateş açılmıştır. Korucuların
karşılık vermesi üzerine çeteler kaçmıştır.273
- 7 Mayıs 1919: İstanbul Kartal’a bağlı Reşadiye ile Paşaköy arasında iki kadının yolu
kesilip eşyaları gasp edilmiştir.274
- 10 Mayıs 1919 günü saat dokuz buçuk
raddelerinde Ömerli’den kömür almak
üzere arabalarıyla gitmekte olan Bulgurlu
Köyü’nden Mehmed oğlu Ahmed ve muhacir Arnavut Halid’in Çatalmeşe yakınlarında önlerine biri mavzer ve diğeri kırma çifte
tüfekleriyle jandarma elbiseli diğer üçü de
pusuda olmak üzere beş şahıs çıkarak 30
lira kadar paralarını gasbetmişlerdir. Arkadan gelen başka arabalara da silahla ateş
etmişlerdir. Olayın mağdurlarının ifadesine
göre bunların Paşaköylü Rumlar olduğu anlaşılmış ancak kimlikleri tam olarak teşhis
edilememiştir.275
- 20 Mayıs 1919 tarihinde Ömerli kazası dâhilindeki bir çiftlik yakınlarında ve
Beykoz’a giden yol üzerinde kimliği meçhul
İSTANBUL’UN YAŞAM PINARI ÇEKMEKÖY
birkaç kişi Arnavut Köyü ahalisinden birkaç
kişinin kolları bağlanıp üzerlerindeki paraları da gasp edilmiştir.276
- 4 Haziran günü saat döt buçuk raddelerinde Ömerli kazasına bir saat mesafedeki
Sırapınar Köyü’nden silah sesleri işitilmesi
üzerine Merkez Karakol Kumandanlığı’ndan
sekiz asker köye gönderilmiştir. Yapılan
tahkikatta kimlikleri belirlenemeyen bir
çete grubunun Sırapınar Köyü’nün Kızlarbayırı isimli mevkiinde köy ahalisine baskı
yapmak istedikleri anlaşılmıştır. Askerlerin takip etmesi sonucu çete mensupları
kaçmışlardır.277
- 21 Haziran 1919 günü saat sekiz raddelerinde Ömerli kazasından kömürcülük
yapan Hasan Çavuş, üzerlerinde asker elbisesi bulunan ve Alman mavzeriyle silahlı
16 kişilik bir çete tarafından dövülerek parası alınmıştır. Çetenin yakalanması için bir
müfreze bölgeye gönderilmiştir.278
- 26 Temmuz 1919’da Çekmeköylü Receb
oğlu Mehmed ile Ümraniyeli Mehmed isimli
şahıslar odun almak üzere Alemdağ’a giderken silahlı iki kişi tarafından önleri kesilerek
paraları ve birer hayvanları gasbedilmiştir.279
- 1919 yılı Ağustos ayı başında 100 kişilik bir İngiliz müfrezesi, ahalide silah olup
olmadığı ve civarda eşkiya bulunup bulunmadığını tahkik etmek üzere, Alemdar ve
Ömerli’ye uğrayıp Övezli köyüne gelerek
karargâh kurmuşlardır.280
- 7 Eylül 1919’da Alemdar civarındaki değirmenin yakınında cesedi hayvanlar tarafından
parçalanmış olarak bulunan kişinin Paşaköylü Değirmenci Dimitri olduğu anlaşılmıştır.281
Paşaköylü Dimitri’nin, son zamanlarda ötede
beride eşkıyalık eden Laz Çetesi tarafından
öldürüldüğü anlaşılmıştır.282
- 25 Eylül 1919 tarihinde Arnavut çetesi
Paşaköylü İstalyanos’u dağa kaçırmıştır.283
3 Ekim 1919’da da saat on raddelerinde
Sırapınar’dan Değirmenci Agop ile Ohannes
eşkıyalar tarafından dağa kaldırılmıştır.284
Yapılan tahkikat sonucu eşkıyanın şahısları
fidye için kaçırdığı anlaşılmıştır.285
- 5 Ekim 1919’da Ömerli kazasının Hüseyinli köyünden üç kişi eşkıya tarafından
kaçırılarak dağa kaldırılmıştır. Mülazım-ı
evvel Abdurrahman Efendi’nin başında olduğu müfrezenin ciddi takibi sonucu kaçırılan üç kişiden ikisi olan Hristo ve Koço’yu
eşkıyalar bırakmak zorunda kalmıştır. Yapılan tahkikatta 35 kadar olan çete üyelerinin
Arnavud, Laz ve Çerkeslerden mürekkeb olduğu anlaşılmıştır.286
- 12 Ocak 1920 tarihinde saat beş raddelerinde kömür almak üzere Üsküdar’dan
Ömerli’ye giden Muhacir Köyü’nden Ahmed
oğlu Tahir, Ömerli Evkaf korucusu Hasan ve
kömür tüccarlarından Mineoğlu Mişo’nun
önlerine Alemdar ile Ömerli arasında kimlikleri belirsiz üç eşkıya çıkarak Tahir’den
8, Mişo’dan da 10 lira gasbederek Laz Köyü
istikametine kaçmışlardır.287
- 18 Kasım 1920’de Yeniköy ve Paşaköy Rum eşkiyaları Kartal kazasına tabi
Çekmeköy’de taarruzda bulunarak, Üsküdar
Pazarı’ndan dönmekte olan köy ahalisinin
yolunu kesip mallarını gasp etmişlerdir.288
- 14 Mayıs 1921’de İstanbul’dan
Çekmeköy’e gelen Garan ve Ropel isimlerindeki iki tercüman, köy imamıyla müfreze kumandanı İsmail çavuşu alarak İngiliz
karargâhına götürmüşlerdir.289
4 Haziran 1919 günü Sırapınar Köyü’nde bir çetenin köy
ahalisine baskı yapmak istediklerini, askerlerin takip
etmesi sonucu kaçtıklarını gösteren belge.
Kaynak: BOA, DH.EUM.AYŞ.11/65
123
İSTANBUL’UN YAŞAM PINARI ÇEKMEKÖY
ANADOLU’YA GİDEN SİLAHLAR ÇEKMEKÖY’DEN GEÇİYORDU
Üsküdar’dan İzmit’e kadar olan bölge Kuvâ-yı Milliye için önemli idi. Çünkü
cephane ve silah bu gölgede bulunuyordu.
İstanbul’un işgali sonrasında birçok subay
ve aydın milli mücadele için Anadolu’ya
geçmeye başlarken, Türk insanı da işgal
güçleri ve onlara yardım eden azınlıklara
karşı bilinçlenmeye başlamıştı. Denizyolları ile Boğazlar’ın işgal devletlerinin kontrolünde olması milli mücadele yanlısı subay ve aydınların karayoluyla Anadolu’ya
geçişlerini zorunlu kılmıştı. Aynı şekilde
silah ve cephane gibi mühimmatlar da
karayoluyla geçiriliyordu. Anadoluya geçişlerde Üsküdar’da bulunan Özbekler
Tekkesi’nin çok önemli bir fonksiyonu vardı. Silahlar gizlice Özbekler Tekkesi’ne getiriliyor, buradan da Kısıklı, Çamlıca, Ümraniye, Dudullu, Alemdağ ve Samandıra
üzerinden İzmit’e ulaştırılıyordu. Oradan
da Anadolu’ya gönderiliyordu.290
Teşkilatlanan Kuva-yı Milliye mensupları işgal altında bulunan Çekmeköy bölgesinde de faaliyetlerde bulunuyorlardı.
Mesela 17 Kasım 1919 tarihinde Kuva-yı
Milliye teşkilatı elemanlarından Yüzbaşı
Hulusi Efendi bölgeye gelerek, Ömerli ve
Şile taraflarında faaliyet gösteren eşkıyalara karşı mücadele etmişti.291
18 Haziran 1920 gecesi Kuva-yı Milliye birliklerinden bir grup işgal altındaki
Ömerli Köyü’ne girmişler ve köyde bulunan
hayvanları toplamışlardı. Yine Maltepe’de
bulunan dört adet tayyare barakasıyla bir
bomba deposu da imha edilmişti.292 Ömerli Köyü’ne giren Kuva-yı Milliye birlikleri-
Silahların gizlice getirildiği Özbekler Tekkesi. Foto: H.
Necdet İşli, Bir Ulu Rüyayı Görenler Şehri Üsküdar’dan.
124
nin 100 kadar süvari ve 50 kadar piyadeden ibaret olduğu ve başlarında da Küçük
Arslan’ın bulunduğu daha sonraki yazışma
belgelerinden anlaşılmaktaydı.293
Rum ve Ermeni çetelerinin vahşi eylemleri karşısında Türk halkı da boş durmamış, bunların eylemlerini engellemek için
karşı önlemler almaya çalışmıştı. Mustafa
Kemal’in de aralarında bulunduğu birçok
vatansever, milli mücadelenin başlarında
Üsküdar’dan Gebze’ye kadar uzanan sahada faaliyet gösteren azınlık çetelerini ve eşkıyayı etkisiz hale getirmek ve İstanbul’dan
Anadolu’ya geçmek isteyen Milli Mücadele taraftarı insanları Anadolu’ya geçirmek,
İstanbul’dan kaçırılan silah ve cephanelerin Anadolu’ya gönderilmesini sağlamak
amacıyla çete teşkilatı ve müfrezeler kurulmasını kararlaştırmışlardı.294 Bu maksatla
22 seyyar müfreze oluşturulmuş ve başlarına ehil komutanlar getirilmişti. Karakol
Cemiyeti’nin (1918) Anadolu yakası teşkilatını yöneten Maltepe Atış Okulu Komutanı Yenibahçeli Şükrü Bey’in sorumluluk
alanı, Maltepe Atış Okulu merkez olmak
üzere Kocaeli Genel Kumandanlığı idi. Ona
bağlı olarak Veysel Orhan Kadıköy ve civarından, Dayı Mesut Gebze, Yusuf Ziya Şile,
İhsan Bey Kartal, Murat Bey Beykoz, İpsiz
Recep Kefken, Yahya Kaptan İzmit ve civarına komutan olarak atanmıştı.295 Bunlara,
Bayram Kaptan, Derviş Kaptan, Bulgar Sadık, Çamur İzzet, Alemdar müfrezesi, Tahir çetesi gibi çeteler de ilave edilebilir.296
Türk çete ve müfrezeleri de azınlık çetelerinin yoğun olarak faaliyet gösterdiği
Üsküdar, Beykoz, Çekmeköy, Pendik, Kartal, Samandıra, Paşaköy, Çatalca civarında
görev yapmışlardı. Bunların içerisinde kuruluş amacının dışına çıkıp aykırı faaliyetlerde bulunanlar da olmuştu.
Bölgede faaliyet gösteren bu Türk müfrezelerinden bazıları ise şunlardı: Milli
Alemdar Müfrezesi, Konyalı Hüseyin Çetesi, İpsiz Recep Çetesi, Arnavut Küçük
Aslan Çetesi, İsmail Kaptan Çetesi, Laz Osman Çetesi, Yahya Kaptan Müfrezesi.
İSTANBUL’UN YAŞAM PINARI ÇEKMEKÖY
İŞGAL YILLARINDA
ÇEKMEKÖY HALKININ DURUMU
İstanbul’un işgaliyle birlikte bölge halkı
çok zor günler geçirmeye başlamıştı. Savaş süresince zor ve sınırlı imkânlar içinde
görev yapmış Türk ordusunun, zor şartlardan dolayı maneviyatı bozulmuştu. İyi
teçhiz edilmiş ve gıda bakımından sıkıntısı
olmayan düşmanla savaşmak zorunda kalan asker, izinlerin kaldırılması, haberleşme imkânlarının da kesilmesi nedeniyle
yıllarca memleketlerinden haber alamamış, bazı rivayetlerden cephe gerisinde
durumun çok kötü olduğunu öğrenmişti.
Bunun sonucunda orduda firar hadiseleri
başlamış, savaş sebebiyle bu oran endişe
verici boyutlara ulaşmıştı. Birçok asker
kaçağı, cezalandırılmak korkusuyla hem
de teçhizatlarıyla dağlara kaçmış, çeteler
halinde örgütlenerek köy ve kasabalara
baskınlar düzenlemeye ve yağma hareketlerine başlamıştı. Bunların, zaman zaman
Türk askerleriyle de çatıştıkları oluyordu.
19 Kasım 1916’da Sultançiftliği jandarmaları ile asker kaçakları çatışmaya girmiş,
bunlardan biri ölü ele geçirilirken diğeri
sağ olarak yakalanmıştı.297
Ordunun terhis edilmesinden sonra
ordu mensuplarının birçoğu İstanbul’a
dönmüştü. Zaten mevcut olan kıtlık bu
askerlerin de gelmesiyle daha da artmıştı. Memurlar maaşlarını alamaz olmuşlar
ve yardıma muhtaç duruma düşmüşlerdi.
İşgalci güçleri askerlerinin maddi olarak
varlıklı oluşu, pahalılığı daha da artırmış
ve hayatı devam ettirmek zorlaşmıştı.
Halk işgalcilerin tutum ve davranışları
ile bu gibi sosyal sıkıntılardan dolayı çok
zorlanmıştı. Subayların birçoğu şahsi eşyalarını satarak, bir kısmı şoförlük, komisyonculuk, arabacılık yaparak geçinmeye
çalışmıştı. Rusya’dan kaçarak İstanbul’a
sığınan binlerce Beyaz Rus’un lokanta,
pastane, bar gibi küçük hizmet sektörünü
ele geçirmeleri ile pek çok İstanbullu işsiz
kalmıştı.
Savaşın başlamasından sonra İstanbul’da
yolsuzluk olaylarında da artış gözlenmişti.
Karaborsacılık, istifçilik, devlete ait fonlardan zimmete geçirmeler başlamış ve savaş
fırsatçısı zenginler ortaya çıkmıştı. Savaşın
çok ağır mali yükü olmuştu. Ülke ekonomisinin sınırları üzerinde paralar harcanmış,
zengin eyaletler kaybedilmiş ve ülke ekonomisi darmadağın olmuştu. Savaş sonunda
giysi ve yiyecek stokları bitmiş, mahsul üretimi durma noktasına gelmişti. Enflasyon
korkunç boyutlara ulaşmış, 1914-1920 yılları arasında İstanbul’da temel ihtiyaç maddelerinin fiyatları yüzde1.350 artmıştı.298
İstanbul’da ortaya çıkan diğer bir sıkıntı da kömür yokluğu idi. İstanbul’da
elektrik, su, tramvay ve vapur hizmetleri
için kömür olması gerekiyordu. Mondros
Mütarekesi’nden önce kömür konusunda
Almanya’nın büyük desteği vardı. Ancak
mütarekeden sonra Almanya’dan gelen
kömürler de kesilmiş, stoklar da tükenmişti. Alman subayları ayrılmadan önce
Zonguldak’taki kömür madeni makinelerini bozmuşlardı. Dolayısıyla üretim yapılamıyor ve İstanbul’a kömür gönderilemiyordu. Vapur ve tramvay seferleri yapılamaz
duruma gelmişti. Günlerce su ve elektrik
kesintileri yapılıyordu. Elektrik kesintisinden dolayı sokaklar aydınlatılamıyordu.
Bunun sonucunda da serseriler türemiş ve
olaylar artmaya başlamıştı. Adeta sıkıntılar
birbirini doğuruyordu. Sokaklarda çöpler
kaldırılamıyor ve belediye hizmetleri yerine getirilemiyordu.299
İşgalle birlikte itilaf devletlerinin baskı
ve keyfi uygulamaları da artarak devam
ediyordu. Ayrıca otorite boşluğundan da
istifade ederek Rum ve Ermeni azınlıkların yaptıkları çete ve eşkıyalık hareketleri
halkı canından bezdirmişti. Bunlar yetmiyormuş gibi savaş yıllarındaki belirsizlik
ve otorite eksikliğinden faydalanarak bir
kısım esnaf ve tüccar da vurgunculuk yapmaya başlamıştı. Bölgede özellikle zahire,
ekmek ve un temininde sıkıntılar çekiliyordu. Birçok bölgede yangınlar300 çıkmış, binlerce insan evsiz barksız kalmıştı. Bunun
yanında bulaşıcı hastalıklarda da artış ol125
İSTANBUL’UN YAŞAM PINARI ÇEKMEKÖY
PRENS HALİM’İN
ALEMDAĞI’NDAKİ KÖŞKÜ YANDI
Alemdağı’nda Baltacı Ormanı’ndaki
Prens Halim’in çiftlik köşkü dün gece
tamamen yanmıştır. Bu bina geçenlerde merhum Mehmed Akif’in bir müddet istirahat ettiği yerdir.
Cumhuriyet Gazetesi, 01.01.1937, s2.
MUVAKKİTHANELERDE
TAŞDELEN VE DEFNELİ
SUYU SATILACAK
Evkaf Müdürlüğü bazı camilerdeki
muvakkithaneleri
dükkan haline ifrağ etmek (çevirmek) suretiyle bunlardan
istifade etmeye karar vermiştir. İlk iş olmak üzere buralarda halka ucuz fiyatla Defneli ve
Taşdelen suyu satılacaktır.
Cumhuriyet Gazetesi, 21.08.1936, s2.
ZAVALLI TAŞDELEN YOLU
Taşdelen mesiresine gidilemez
olmuştur. Yol çok bakımlı iken
bugün bütün imtidadınca taşları
sökülmüş, perişan bir haldedir.
Buraya her araba sahibi bir daha
gelmemeye yemin ediyor. Lastiklerden hayır kalmıyor.
Fenerbahça, Dalyan Yeniyol
No.4 Bayan Bedia
Cumhuriyet Gazetesi, 28.08.1954, s4.
DÜNYADA EŞİ OLMAYAN
HAKİKİ TAŞDELEN SUYU
PİYASAYA SUNULDU
• Vakıfların yaptırdığı muazzam tesislerde,
• Fırınlanmış şişelere el değmeden doldurulan meşhur Taşdelen
Suyu,
• Yepyeni ambalajla
BAYİLİKLER VERİLECEKTİR
Cumhuriyet Gazetesi, 11.07.1970, s7.
126
İSTANBUL’UN YAŞAM PINARI ÇEKMEKÖY
muştu. Özellikle veba, verem, frengi ve tifo
gibi hastalıklar halkın sağlığını tehdit eder
duruma gelmişti.
Kuvâ-yı Milliye teşkilatlarının kurulması, Türk müfrezelerinin çabaları ve halkın
büyük desteği ile Milli Mücadele başarıyla kazanılmıştı.301 Bölgede faaliyet gösteren azınlık çeteleri birer birer etkisiz hale
getirilmişti.302 Milli Mücadele’nin kazanılmasından sonra, işgal kuvvetleri 25 Ağustos 1922’den sonra işgal ettikleri yerleri
boşaltmaya başlamışlardı. El koydukları
devlete ve özel şahıslara ait mülkleri geri
vermişlerdi. 6 Ekim 1922 tarihinde de Türk
askeri İstanbul’a girmişti.303
İstanbul, savaş ve onu takip eden işgalin
getirdiği tüm zorlu şartlara karşı var gücüyle direnmeye çalışmıştı. İnsanlar bütün zorluklara katlanmak zorunda kalmışlardı.
Bugünkü Çekmeköy bölgesi, özellikle
Birinci Dünya Savaşı’nda İstanbul’un işgali ihtimaline karşı bir sığınma ve dayanak
noktasıydı. Çünkü devletin bütün kıymetli
varlıklarının Anadolu’ya geçişi Çekmeköy
üzerinden yapılıyordu.
Aynı zamanda Çekmeköy, İstanbul’un
Anadolu’daki parçası olması bakımından
işgalden kurtuluş faaliyetlerinin de ortaya çıktığı bir yerdi. Bölge bu haliyle Milli
Mücadele’nin başarılmasında büyük paya
sahipti. Milli Mücadele’de oynadığı bu
rolle Çekmeköy hem adeta Anadolu’daki
bağımsızlık fikirlerinin İstanbul’daki temsilcisi hem de İstanbul’un işgal ve işgalcilerden kurtuluşunun ümidi olmuştu.304
baba ve Anadolufeneri köylerinden Hilal-i
Ahmer Cemiyeti namına para toplanmıştır.
Toplanan yardım miktarı 152.235 kuruş
olup, Beykoz Hilal-i Ahmer mutemedine
teslim edilmişti.305
Aynı
şekilde
Ömerli
Kazası
dâhilinde 179.275 kuruş yardım parası
toplanmıştı.306
Milli Mücadele’den sonra yapılan
Lozan Barış Konferansı’nda 30 Ocak
1923’te imzalanan 19 maddelik Mübadele
Sözleşmesi’ne göre, Yunanistan’daki Müslüman azınlık ile Türkiye’deki Rum azınlığın mübadele edilmesi kararlaştırılmıştı.
Ancak, İstanbul’da oturan Rumlar ile Batı
Trakya’da oturan Müslümanlar değişim
dışı tutulacaktı. Sözleşme gereği kurulan
Karma Komisyon, Ekim 1923’te çalışmalarına başlamış ve bunu takip eden bir yıl
içerisinde önemli bir engelle karşılaşmadan bir kısım Türk ve Rum’un mübadelesi
gerçekleştirilmişti. Ancak, sözleşmenin 2.
maddesinde geçen “etablis” kelimesinin taraflarca farklı şekillerde yorumlanması nüfus mübadelesinin kesin çözümünü 1930
yılına kadar geciktirmişti. Bu süre zarfında
384 bin kişi Türkiye’ye; 1920’den itibaren
başlayan göç dalgalarıyla birlikte 1.250.000
kişi de Yunanistan’a göç etmişti.307
Bölge halkı çok sıkıntılı bir dönem geçirmesine rağmen bir taraftan kendi bölgelerinde işgalci güçler ve çetelerle mücadele
ederken, diğer taraftan Anadolu’da devam
eden Milli Mücadele’ye de tam destek vermişti. Anadolu’da devam eden mücadeleye
destek için düzenlenen çeşitli nakdi yardım
faaliyetlerini gönülden desteklemişti.
Mesela 1922 yılı Ekim ayı başlarında
Anadolu’da mücadele eden gaziler için
Beykoz’da Ömerli Kazası köyleri olan Kılınçlı, Dereseki, Arnavudköy, Poyraz, Ak127
11 Ekim 1922 tarihli
belgeye göre Milli
Mücadele için Ömerli
kazası dahilinde
179.275 kuruş yardım
parası toplanmıştır.
Kaynak:
BOA, DH.İUM.65/11
İSTANBUL’UN YAŞAM PINARI ÇEKMEKÖY
ÖMERLİ’DEN MİLLİ MÜCADELE GAZİLERİ İÇİN YARDIM...
“İstanbul Vilayeti Mektubculuğu
Dâhiliye Nezareti Celilesi Cânib-i Âlisine
Beykoz ve Ömerli Kazası kurrasında Hilal-i Ahmer namına 152.235 kuruş cem (toplandığına) olunduğuna dair
Mâruz-ı çâkerîleridir
8 Ekim 1922 tarihli
belgeye göre Ömerli
kazası köylerinden
Beykoz Hilal-i Ahmer
mutemedine 152.235
kuruş teslim edilmişti.
Kaynak:
BOA, DH.İUM.65/10
Anadolu gâzileri nâmına husûle gelen tezâhürât (yardımlar) cümlesinden olarak Hilal-i
Ahmer namına Kılınçlı, Dereseki, Arnavutköyü, Poyraz, Akbaba ve Anadolufeneri karyelerinden cem’an yüz elli iki bin iki yüz otuz beş kuruş toplanarak Beykoz Hilal-i Ahmer
mutemedine teslim edildiği mahallî iş’âriye atfen Üsküdar Mutasarrıflığından bildirilmiş
ve mutasarrıflıktan gönderilen müfredat pusulasının bir sureti leffen takdim kılınmış olmağla ol babda emr ü ferman hazreti veliyyü’l-emrindir. 16 Safer 1341/8 Teşrinievvel
1338
İstanbul Valisi”
128
İSTANBUL’UN YAŞAM PINARI ÇEKMEKÖY
32. PİYADE ALAYI’NIN
45. YILDÖNÜMÜ
ALEMDAĞI’NDA KUTLANDI
32. Piyade Alayı’nın 45. Yıldönümü Alemdağı’nda kutlanmıştır. Bu
münasebetle, milli kıyafetlerle oyunlar oynanmış, muhtelif gösteriler yapılmış, davetlilere kuzu ziyafeti verilmiştir.
Cumhuriyet Gazetesi, 02.07.1955, s3.
SAİD PAŞA YALISI
ALEMDAĞ’A UZANAN
ARSASIYLA BERABER
SATILIK
Boğaziçi’nde Kanlıca’da Çubuklu Caddesi’nde denize birkaç
yüz metre yüzü olan merhum
Sadrazam Said Paşa’ya ait meşhur yalı arsası ile Alemdağı’na kadar imtidad eden (uzanan) içinde
akar tatlı suyu olan takriben 400
dönüm arazinin 15.000 (on beş
bin) liraya muhammen kırkta
üç hissesi 21 Ağustos Perşembe
günü saat 2de müzayede suretiyle Üsküdar İcrasınca satılacaktır.
Cumhuriyet Gazetesi, 17.08.1947, s6.
KOLERA GEÇTİ
FAKAT GENE GELEBİLİR
• Her türlü tehlikeye karşı
• İçilecek en emin ve en sıhhi
su: Hakiki Vakıf Taşdelen Suyudur
• Membaında otomatik makinelerle el değmeden 90 derece
kaynar su ile yıkanan fırınlanmış
şişelere doldurulan
• Dünyada lezzetçe bir eşi daha
olmayan
• insanın ömrüne ömür katan
galon ve küçük şişelerde piyasaya
arz edilen Vakıf hakiki TAŞDELEN
MEMBA SU’yunu tekmil bayilerimizden arayınız. Başbayi Cemil
Filmer.
Cumhuriyet Gazetesi, 20.11.1970, s7.
129
İSTANBUL’UN YAŞAM PINARI ÇEKMEKÖY
DİPNOTLAR
223Enver Ziya Karal, Osmanlı Tarihi I, Ankara 1988, s. 232.
224Karal, a.g.e., s. 235-236.
225Adnan Sofuoğlu, Milli Mücadele Döneminde Kocaeli, Ankara 2006, s. 12.
226Yusuf Çam, Milli Mücadelede İzmit Sancağı, İzmit 1993, s. 22.
227Tarık Özçelik, Basiret Gazetesine Göre Doksanüç Harbi’nde İstanbul’da Rumeli Göçmenleri (1877-1878), Marmara Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Yüksek Lisans Tezi, İstanbul 1993, s. 2.
228Yahya S. Tezel, Cumhuriyet Döneminin İktisadi Tarihi, (5. Baskı), İstanbul 2002, s. 78
229Çam, a.g.e., s. 22
230Sofuoğlu, a.g.e., s. 13.
231Suat Erginer, Asya’nın Kapısı Üsküdar, İstanbul 1966, s. 84-87; Fethi Gedikli, a.g.m, s. 96.
232BOA, MVL.1043/34, lef-1.
233BOA, MVL.1043/34, lef-2
234Tarık Özçelik, a.g.t., s. 9.
235Tarık Özçelik, a.g.t., s. 10.
236Salih Şahin, a.g.e., s. 164; Tarık Özçelik, a.g.t., s. 12-17.
237Barakaların inşası için Sultan Abdülhamid, Hazine-i Celile’den 3 yük kuruşun verilmesini emretmişi ve bu konuyla ilgili olarak da Erkan-ı Harbiye Reisi Mahmud Paşa’yı barakaların yapımı hususunda görevlendirmiştir. Tarık Özçelik, a.g.t., s. 18.
238Salih Şahin, a.g.e., s. 165-168.
239http://www.turkmedya.com/V1/Pg/detail/NewID/227406/CatID/2/CityCode/327/CityName/Istanbul-Asy/TownID/401/
VillageID/13493
240BOA, DH.MKT. 1624/28; Konuyla ilgili başka örnek belgeler için bkz. BOA, DH.MKT. 1626/111; BOA, DH.MKT. 1627/126.
241BOA, DH.MKT. 1639/10; DH.MKT. 1676/126.
242Salih şahin, a.g.e. s. 170.
243BOA, DH.MKT. 1851/136.
244Salih Şahin, a.g.e., s. 173-175.
245BOA, BEO. 538/40339.
246BOA, BEO.555/41568.
247BOA, BEO. 3162/237095.
248BOA, İ.ŞD. 95/5678.
249Bkz. BOA, DH.MKT. 191/44; DH.MKT. 235/30.
250BOA, DH.MKT. 1620/136.
251BOA, DH.İD. 149-1/13.
252BOA, İ.DH. 1490/1329-Z-16; BEO. 3980/298433.
253Söz konusu deprem ve etkileri ile ilgili geniş bilgi için bkz, Fatma Ürekli, İstanbul’da 1894 Depremi, İletişim Yayınları, İstanbul 2000 (2. Baskı), s.114.
254Ermeni ayaklanmaları ile ilgili bkz, Vahdettin Engin, II. Abdülhamid ve Dış Politika, İstanbul 2005, s. 44; Kurtlar Sofrasındaki
Osmanlı, İstanbul 2007, s. 205-216.
255Gedikli, a.g.m., s. 96.
256BOA, Y.PRK.BŞK. 43/66.
257Murat Aydoğdu, Mütareke Döneminde (1918- 1922) İstanbul’un Anadolu Yakasında Asayiş Problemleri, İstanbul Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, İstanbul 2009, s. 86-87.
258Açıksöz Gazetesi, nr. 349, 1 Kânunuevvel 1337, s. 1.
259Megalo İdea Yunanca “Büyük Fikir” anlamına gelmektedir. Fatih Sultan Mehmet’in İstanbul’u alarak, Bizans İmparatorluğu’na
son verdiği günden beri yürürlükte olan bir Yunan ülküsüdür. Bizans İmparatorluğu’nu bir Helen İmparatorluğu olarak kabul
eden Yunan milliyetçileri, Megalo İdea adını verdikleri büyük ülküleri ile eskiden Bizansa ait olan tüm toprakları yeniden
elde ederek, Konstantinopolis (İstanbul) başkent olmak üzere, büyük Helen İmparatorluğu’nu yeniden kurmayı hayal etmektedirler. 1919-1922 yıllarındaki Türk Kurtuluş Savaşı’nı Yunanların kaybetmesi bu fikre büyük darbe vurmuştur.
260Rahmi Çiçek, “Milli Mücadelede Ermeni-Rum-Yunan İttifakının Anadolu Basınındaki Yankıları”, Ankara Üniversitesi, Türk
İnkılâp Tarihi Enstitüsü, Atatürk Yolu Dergisi, cilt II, sayı 6, Ankara 1990, s. 300.
261Ömer Akdağ, “İstiklâl Savaşı’nın İlk Safhasında Mitingler (Kasım 1918-Haziran 1919)”, Türkler XV, s.745-755; Temel, a.g.e., s.
187.
262Can Erdem, a.g.m., s. 687 ve 690.
263BOA, DH.EUM.3.Şb. 17-60.
264BOA, DH.EUM. 6. Şb. 13/54
265BOA, DH.EUM. 6. Şb. 16/26.
266BOA, DH.EUM.AYŞ. 18/67.
267BOA, DH.EUM. 6. Şb. 29/48.
268BOA, DH.EUM. 6.Şb. 33/61.
269BOA, DH.EUM. 6.Şb. 42/23.
270BOA, DH.EUM. 6. Şb. 53/36.
271BOA, DH.EUM. AYŞ. 4/106.
272BOA, DH.EUM.AYŞ. 7/1.
273BOA, DH.EUM.AYŞ. 7/96.
274BOA, DH.EUM.AYŞ. 65/52.
275BOA, DH.EUM.AYŞ. 65/56.
276BOA, DH.EUM.AYŞ. 73/64.
277BOA, DH.EUM.AYŞ. 11/65; DH.EUM.AYŞ. 11/105.
278BOA, DH.EUM. AYŞ. 13/41.
279BOA, DH.EUM.AYŞ. 16/117.
280BOA, DH.EUM.AYŞ. 17/45.
281BOA, DH.EUM.AYŞ. 23/99.
130
İSTANBUL’UN YAŞAM PINARI ÇEKMEKÖY
282BOA, DH.EUM.AYŞ. 24/60.
283BOA, DH.EUM.AYŞ. 22/85
284BOA, DH.EUM.AYŞ. 23-89.
285BOA, DH.EUM.AYŞ. 24-43.
286BOA, DH.EUM. AYŞ. 24-29.
287BOA, DH.EUM. AYŞ. 31/12, lef-5.
288BOA, DH.EUM.AYŞ. 48/10
289BOA, DH.İUM. 20-27/14-79.
290Süleyman Beyoğlu, “Milli Mücadele ve Özbekler Tekkesi”,Üsküdar Sempozyumu I, 23-25 Mayıs 2003, (Edt. Zekeriya Kurşun
vd.), Üsküdar Belediyesi, İstanbul 2004, s. 201-210.
291BOA, DH.KMS. 53-4/12.
292BOA, DH.EUM.AYŞ. 42/11.
293BOA, DH.EUM.AYŞ. 42/18; Kuva-yı Milliye birliklerinin bölgedeki diğer faaliyetleriyle ilgili ayrıca bkz. DH.EUM.AYŞ. 42/28;
DH.EUM.AYŞ. 42/40; DH.EUM. AYŞ. 43/21.
294Âlim Kahraman, Edebiyatın Belleğinde Yaşayan Beykoz, İstanbul 2005, s.294-296.
295Süleyman Beyoğlu, “I. Dünya Savaşı’nda ve Milli Mücadele Yıllarında Üsküdar 1915-1922”, s. 289.
296Bkz, Çam, a.g.e., s. 37-39; Temel, a.g.e., s. 204-205.
297BOA, DH.EUM.6.Şb. 11/18.
298Temel, a.g.e., s. 27-28.
299Temel, a.g.e., s. 29.
300Semavi Eyice, Tarih Boyunca İstanbul, İstanbul 2006, s. 72.
301Sofuoğlu, a.g.e., s. 34.
302Çam, a.g.e., s. 36-37.
303Temel, a.g.e., s. 278.
304Beyoğlu, a.g.m., s. 303.
305BOA, DH.İUM. E-65/10.
306BOA, DH.İ.UM. E-65/11.
307Hikmet Öksüz, “Türk-Rum Nüfus Mübadelesinin Sebep ve Bazı İstisnaları”, Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, Sayı 48, Cilt:
XVI, Kasım 2000.
131
İSTANBUL’UN YAŞAM PINARI ÇEKMEKÖY
132
İSTANBUL’UN YAŞAM PINARI ÇEKMEKÖY
BÖLÜM
IV.IV.BÖLÜM
ÇEKMEKÖY’ÜN
DOĞAL
GÜZELLİKLERİ
133
İSTANBUL’UN YAŞAM PINARI ÇEKMEKÖY
ÇEKMEKÖY’DE ORMANLAR, ÇİFTLİKLER, AKARSULAR
İstanbul sınırları içerisinde Çekmeköy
coğrafyasının önemli bir yeri vardır. Burası ormanlarıyla adeta şehrin oksijen deposudur. Bünyesinde barındırdığı bitkiler,
kuşlar, böcekler ve diğer canlılarla birlikte
ormanların insan hayatı üzerinde önemli
etkileri olmuştu.308
İstanbul’da ormanı görmek için bir zamanlar ya Bentlere ya da Alemdağı’na gidilirdi. Çünkü buraların çamları ormandan
ziyade adeta saksıda yetişmiş çiçek ağaçlarına benzerdi.309
Bizans
İmparatoru
Kontakuzinos,
kızı Teodora’yı
Osmanlı Sultanı
Orhan Bey’e
vermiş, fakat bu
yol ile amacına
ulaşamayınca
tacını ve tahtını
bırakarak
Alemdağı’ndaki
Mangallar
Manastırı’nda
keşişlik yapmaya
başlamıştı.
Çekmeköy geçmişte de bir orman
ve çiftlik bölgesi idi. Bizans döneminde
Beykoz’dan Alemdağ’a kadar olan bütün
alan ormanlarla kaplıydı. Meludion denilen
yerde Bizans İmparatoru’na ait bir av köşkü bulunmaktaydı. Bizans İmparatoru Kontakuzinos, kızı Teodora’yı Osmanlı Sultanı
Orhan Bey’e vermiş, fakat bu yol ile amacına ulaşamayınca tacını ve tahtını bırakarak
Alemdağı’ndaki Mangallar Manastırı’nda
keşişlik yapmaya başlamıştı.310
Çekmeköy ve çevresi
tarih boyunca doğal
güzellikleriyle, özellikle
de ormanları ve
doyumsuz kaynak
sularıyla meşhur
olmuştur.
134
Osmanlı döneminde İstanbul’un odun
ve kömür ihtiyacının önemli bir kısmı
aynı zamanda gezi, avlanma, eğlence ve
mesire alanı olan Çekmeköy bölgesindeki
ormanlardan karşılanmaktaydı. Sırapınar,
Ömerli, Hüseyinli ve Koçullu gibi köylerde
ahalinin çoğu geçimini odunculuk ve kömürcülükten sağlıyordu. Genellikle dağlardan ve korulardan temin edilen odunlar,
önce araba ve hayvan sırtlarında en yakın
iskelelere getirilir, buralardan da deniz yoluyla İstanbul’a nakledilirdi.311
Hem odun ve kömür ihtiyacının kaynağı hem de önemli dinlenme, eğlenme ve
mesire alanı olan Çekmeköy bölgesinin
önemli ormanları şunlardı:
ALEMDAĞ ORMANI
İstanbul’un
Anadolu
Yakası’nda,
Üsküdar-Şile arasına çekilecek hayali bir
hattın üzerinde ve Çekmeköy İlçesi sınırları içinde bulunur. Anadolu Yakası’nda
Marmara Denizi’ne paralel yayılan yerle-
İSTANBUL’UN YAŞAM PINARI ÇEKMEKÖY
şimin en kuzeyinde geniş bir orman alanının parçasıdır. Kocaeli Yarımadası’nın en
yüksek yerlerinden birisidir.312 Doğusunda
Ömerli Barajı havzası, batısında Sultançiftliği Taşlıtepe Ormanı vardır.
Deniz seviyesinden yüksekliği 442 metredir. Alemdağı ve çevresi Birinci Zaman’ın
(Paleozoik) Silürien ve Devonien devirlerine ait kayaçlardan meydana gelmiştir.
Alemdağı’nı oluşturan kayaçların tabakaları, Kocaeli Yarımadası’ndaki diğer yüksek tepeler gibi doğu-batı doğrultusunda
kıvrılmıştır. Bu kıvrılma hareketi muhtemelen Kaledonien Orojenezi’nde (435-395
milyon yıl önce) meydana gelmiştir.
Alemdağı, üzerini kaplayan orman örtüsüyle ilginç bir günübirlik dinlenme
alanıdır. Kocaeli Yarımadası’nda görülen
iki farklı karakterdeki bitki örtüsünün sınırı bu dağdan geçer. Dağın kuzeye bakan yamaçları nemli ormanlar sahasına
dâhil iken, güneye bakan yamaçlarında
kuru ormanlar görülür. Dağın zirve kesiminden kuzeye, Polonezköy’e kadar olan
bölgede, 250 metreye kadar, kayın ağaçları hâkimdir. Kayının içine özellikle batı
kesimde birlikler halinde kestane de dâhil
olur. Doğuda ise gürgen ve ıhlamur nemli
ormanın diğer türlerini oluşturur. Özellikle kayının tahrip edildiği yerlerde, hâkim
türlerini kızılcık, muşmula, üvez, geyik
dikeni, fındık ve sırımbağının oluşturduğu maki benzeri bir bitki örtüsü yer alır.
Kuzeye bakan yamaçlarda 250 metrenin
altındaki yükseltilerde saçlı meşe toplulukları yayılır. Alemdağı’nın güneye bakan
yamaçlarında, kuru ormanı mazı meşesi ve
yer yer maki temsil eder. Maki topluluğu
içindeki hâkim türler akçakesme, kermez
meşesi, kocayemiş, funda ve katran ardıcıdır. Alemdağı’nın kuzey yamaçlarında,
gelişmiş ağaçlarıyla tam bir orman görünümü varken, güneye bakan yamaçlar çalı görünümlü ağaçlardan oluşmuştur. Ormanın
özellikle alt seviyeleri sürekli tahriple karşı karşıyadır. Hayvan otlatma, kaçak ağaç
kesimi ve tarla açmak için yapılan tahribat
yüzyıllardır devam etmektedir.313
Alemdağı Orman
Fidanlığı
SULTANÇİFTLİĞİ TAŞLITEPE ORMANI
Anadolu Yakası’nda Çekmeköy İlçesi
sınırlarında bulunur. Orman askeriyenin
yönetimi altındadır ve askerî bölge olarak
korunmaktadır. Bölgedeki ormanlık alanlar buradan başlayarak Karadeniz kıyılarına dek kesintisiz ulaşır.
TAŞDELEN ORMANI
Çekmeköy İlçesi sınırlarında bulunan
Taşdelen Ormanı, Alemdağ ve Taşlıtepe
ormanları arasında yer alır. Çam, meşe,
kayın ve köknar ağaçlarıyla kaplı nezih bir
mesire yeridir. 800 dönüme yayılan bu güzelliği öne çıkaran asıl zenginlik ise, orman
içindeki çeşmelerden gürül gürül akan
ünlü Taşdelen Suyu’dur.314
ALEMDAĞ ORMAN FİDANLIĞI
Orman Genel Müdürlüğü’ne bağlı olarak 1965’te Sultan Çiftliği Köyü sınırları
içinde Üsküdar-Şile yolu yakınında 116
dekar bir alan üzerinde kurulmuştur. Sahil
çamı başta olmak üzere iğne yapraklı türlerin fidanlarını yetiştirmektedir. Yıllık üretimi çıplak köklü, tüplü ve repikaj görmüş
çeşitli iğne yapraklı fidanlar olarak, ortalama 4 bin ile 5 bin civarındadır.315
Osmanlı döneminde Çekmeköy bölgesindeki Alemdağ Ormanı ve Korusu 1883
yılına kadar Atik Valide Sultan Vakfı’na
bağlı idi.316 Bu tarihten sonra ormanların
idaresi, Sultan II. Abdülhamid’in 3 Şubat 1883 tarihli iradesi ile Hazine-i Hassa
İdaresi’ne geçmiş ve ormanların gelirleri
135
İSTANBUL’UN YAŞAM PINARI ÇEKMEKÖY
bu idare tarafından tasarruf edilmeye başlanmıştır. Alemdağ bölgesinde Hazine-i
Hassa İdaresi’ne bağlı olan Alemdağ, Tokat Çiftliği, Çavuşbaşı ve Hekimbaşı çiftliklerinin yanı sıra, Baltacı Çiftliği317 (Prens
Halim Paşa), Darüssaade Ağası ve Sultan
Abdülmecid’in sermusahiplerinden Cevher Ağa (Çavuşlu Çiftliği), ve Hademe-i
Hassa-i Şahane Mirlivalarından Hüsnü
Bey (Riva Deresi Çiftliği) gibi çok sayıda
devlet adamının orman ve çiftlik arazileri
bulunmaktadır.
Sultan II.
Abdülhamid’in
en çok sevdiği
yerlerden birisi,
Alemdağı
civarında
bulunan, kız
kardeşi Cemile
Sultan’a ait
çiftliklerdi.
Buralarda her
türlü gürültüden
uzak günlerce
kaldığı olurdu.
Tokat Çiftliği Ormanları birkaç kısımdan oluşmakta olup, çalılıklar hariç 26
bin dönümdür. Çoğunluğu meşe olmak
üzere, kestane, gürgen ve ıhlamur ormanda bulunan ağaç çeşitleridir. Tokat Çiftliği
dâhilinde Hayratdere, Küçük Kum Köyü,
Büyük Kum Köyü, Zeyoğlu Çiftliği ve Paşamandıra Ormanları bulunur. Tokat Çiftliği
Ormanları Emlak-ı Şâhâne yani padişaha
ait arazi içerisine alındıktan sonra, ağaç
kesiminin yasaklanması sonucu, daha da
sıklaşmıştır.318
Üsküdar’dan
Taşdelen’e gidenler,
öküz arabalarıyla
Karacaahmet’ten
geçiyorlardı.
Kaynak: Bir Ulu Rüyayı
Görenler Şehri Üsküdar.
136
Emlak-ı Hümayun’a bağlı olan Çavuşbaşı ve Hekimbaşı Çiftlik Ormanları birbirine bitişik olup, kapladıkları alan 12 bin dönüm civarındadır. Kestane, meşe, gürgen
en çok bulunan ağaç çeşitleridir.
Alemdağı Çiftliği Ormanları ise Hazine-i
Hassa İdaresi’ne bağlanmış olan Vakıf Korusu ve Baltalığı, Esençile Çiftliği civarı
ve Ahmatlı Ormanı’ndan ibarettir. Taşdelen Suyu’nun da kaynağı olan Alemdağ Korusu İstanbul’un önemli mesire
yerlerindendir.319
Sultançiftliği Köyü ve Alemdağı Köyü
Alemdağı Çiftliği Ormanları dâhilinde
bulunmaktadır. Bu iki köy halkı Osmanlı döneminde geçimlerini odun ve kömür
ticareti yapmak suretiyle bu ormanlardan
sağlamaktaydılar.
Sultan II. Abdülhamid’in en çok sevdiği
yerlerden birisi, Alemdağı civarında bulunan, kardeşi Cemile Sultan’a ait çiftliklerdi. Buralarda her türlü gürültüden uzak
günlerce kaldığı olurdu.320
İSTANBUL’UN YAŞAM PINARI ÇEKMEKÖY
Bölgedeki ormanlardan köy ahalilerince
bazen kaçak kesim yapıldığı oluyordu. Böyle durumlarda da devletin bazı tedbirler aldığı Salih Şahin’in Osmanlı Arşivleri’nden
yaptığı çalışmalardan anlaşılmaktadır.
Özellikle Sultan Abdülhamid döneminde
Alemdağı Korusu’na yerleştirilen Batum
muhacirlerinin buralardaki ormanları tahrip etmesi çok ciddi boyutlara ulaşmıştı ki,
bölgedeki diğer köy halkı ve idarecilerinin
dikkatini ve tepkisini çekmişti. Bölgedeki
ormanların korunması amacıyla Alemdağı
Köyü Muhtarı, Sultançiftliği Köyü Muhtarı
İsmail Ali, Sultançiftliği Köyü İmamı Hacı
İsmail, Samandıra Köyü Muhtarı Bakkal
Muhammed ve köy imamı, Çekmeköy Birinci Muhtarı Topal Mustafa, İkinci Muhtar
İsmail Ağa ve köy imamı Sait Sadi, Dudullu
Köyü Muhtarı Yahya ve köy imamı ile Paşaköy Aşağı Mahalle Köyü Muhtarı Kunduracı Şeref ve Yukarı Mahalle Muhtarı Kostanti ortak bir şikâyet dilekçesi vermişler
ve bu konuda tedbirler alınmasını istirham
etmişlerdir. Daha sonraki dönemlerde de
yapılan şikâyetlerden orman tahriplerinin
devam ettiği anlaşılmaktadır.321
Cumhuriyet dönemine bakıldığında ormanları koruma konusunda çok dikkatli
davranıldığı söylenemez. Çeşitli vesilelerle
gazete ve dergilerde çıkan haberler ve yazılar bunu teyit eder. Ne yazık ki, çok sayıda ormanlık alan çeşitli sebeplerle tahrip
olur.
İstanbul’da herkes –günlük koşuşturmadan olsa gerek- o güzelim Belgrat ve
Alemdağ’ı ormanlarına gitmez ya da gidemez. Bundan dolayı da İstanbul’da orman
fikri yok gibidir. Hakikaten tabiatın orman
şeklindeki güzelliği, diğer şehirlerimizde
de olduğu gibi, İstanbullular’ın heyecanlarında büyük bir mevki işgal etmez.
Ağaç muhabbeti medeniyetle ilgili bir
keyfiyettir. Dolayısıyla bu konudaki eksikliğimizi önemsiz bir kusur sayıp geçmemiz
doğru değildir.322
Ormanların tahribi ya da ormanlara
olan ilgisizlik 1930’lu yıllarda bile ente-
Bir kır yemeği
lektüel çevrenin dikkatini çekmiş ve bu
konuda uyarılar yapılmıştır. Mesela 4
Temmuz 1934 yılında çıkan bir gazete haberinde İstanbul’un imarı ile ilgili hususlara değinilmiş ve Türkiye’nin en önemli
meselesi olarak değerlendirilmiştir. Yazıda
İstanbullular’ın çoğunun orman konusunda duyarsız olduğu ifade edilmiştir. Yazara
göre, gün gelecek, İstanbullular Alemdağ
ormanlarındaki ilahi güzelliğin ve büyük
ağaç denizinin esrarı ile adeta sarhoş olacaklar ve bu ağaç dalgalarının şehre doğru
yürümesini isteyeceklerdir.323 O yıllarda
yapılan değerlendirmenin ne kadar haklı
olduğu ortadadır. Umarız bundan sonra
daha dikkatli olunur.
137
Servet-i Fünun’un
yazar kadrosu Ahmet
İhsan yönetiminde
Alemdağı’na bir
gezi düzenler. Gezi,
gazetenin özel
ressamı Dikran Efendi
tarafından resimlenir.
Kaynak:
Servet-i Fünun, 24
Haziran 1315
İSTANBUL’UN YAŞAM PINARI ÇEKMEKÖY
ÇEKMEKÖY İSTANBUL’UN ODUN VE KÖMÜR DEPOSUYDU
O
smanlılar döneminde odun,
insanların günlük ihtiyaçlarının en başında geliyordu.
Isınma ihtiyacının yanı sıra ekmek fırınları, hamamlar, sabunhaneler, boyahaneler
ve tuğla imalathaneleri gibi iş kollarında
üretim yapılabilmesi için bu iş kollarının
olduğu yerlere düzenli bir odun akışının
sağlanması gerekiyordu. Devlet de bu mesele üzerinde hassasiyetle duruyordu.
Çekmeköy
ve çevresi de
İstanbul ve çeşitli
iş kollarının
bulunduğu
yerlerin odun ve
kömür ihtiyacını
karşılayan
önemli yerlerden
biriydi.
Buralardaki
köylerde yaşayan
insanların çoğu
odun ve kömür
ticareti yaparak
geçimlerini
sağlıyordu.
İstanbul’un ihtiyacı olan odun ve kömür
daha çok İstanbul’a yakın yerlerden temin
edilmekle beraber, gerektiğinde uzak bölgelerden de talep edilebilmekteydi. İstanbul’a
yakın bölgelerden biri olan Çekmeköy ve
çevresi de İstanbul ve çeşitli iş kollarının
bulunduğu yerlerin odun ve kömür ihtiyacını karşılayan önemli yerlerden biriydi.
Buralardaki köylerde yaşayan insanların
çoğu odun ve kömür ticareti yaparak geçimlerini sağlıyordu. Odun ve kömür nakliyatı için hususi olarak yapılmış iskeleler
mevcuttu ve bu iskelelerden sadece odun
ve kömür nakliyatı yapılıyordu.
Bu iskelelerin etrafındaki köylerden çok
sayıda insan civardaki dağ, koru ve yurtlardan odun kesip, sözü edilen iskelelere getirerek gemi reislerine satıyorlardı. Devlet
bu odun ve kömür ticaretini denetim altına almaya çalışıyordu. Odun ve kömür işi
yapanların daha düzenli çalışmalarını sağlamak için gerekli tedbirler de alınıyordu.
Bu tedbirlere rağmen İstanbul’da odun sıkıntısı çekilirse, dağlara ve korulara daha
fazla baltacı gönderiliyordu. Burada sevkiyata konu olan kömürlerin tamamı odun
kömürüydü. Odunlar daha çok dağlardan
İstanbul’un köylerinde
halen odun ve kömür
ticareti yapılmaya
devam ediyor.
ve korulardan kesildikten sonra bir kısmı
oralarda kurulan ocaklarda hark edilerek
yani yakılarak odun kömürü haline getiriliyordu.
Odun ve kömür ayrı ayrı meta olarak
kabul ediliyordu. Bu bakımdan odunculuk
yapanlar ile kömürcülük işiyle uğraşanlar
farklı meslek grupları olarak değerlendirilirdi. Odun için farklı kömür için farklı
taşıma arabaları vardı. Zaruri bir durum olmadıkça kömür taşıyan araba odun, odun
taşıyan araba kömür taşıyamazdı. Dağlardan ve korulardan iskeleye nakledilecek
odun ve kömürler ya arabalarla veya hayvan sırtlarında taşınırdı. Bu arabaların ve
hayvanların bir kısmı, geçimini taşımacılıkla sağlayan köylülere, bir kısmı da gemi
reislerine ve İstanbul’da bizzat kömür ve
odun ticareti yapanlara aitti.
Yukarıda da belirtildiği gibi Çekmeköy
ve çevresindeki köylerde ikamet eden halkın çoğu odunculuk ve kömürcülükle uğraşıyordu. Bu açıdan birçok köyün geliri,
imal ettikleri kömürü ve kestikleri odunları İstanbul’a satmaktan kaynaklanıyordu.
Nitekim Şile’ye bağlı İsa, Gökmaslı, Kosto,
Yeniköy ve Çıtaklı; Beykoz kazasına bağlı
Kılıçlı, İshaklı, Ayvalı, Sırapınar, Ömerli,
Çekmeköy, Muradlı ve Koçullu köyleri halkının çoğunluğu odunculuk ve kömürcülükle uğraşıyorlardı.
Kesilen odunlar ve yapılan kömürler
her köye yakın bulunan iskelelere getiriliyordu. Sahili olan her kazanın kömür ve
odun nakliyatı için tahsis edilmiş belirli sayıda iskelesi vardı. Mesela Yoros (Beykoz)
kazasına bağlı Alibahadır, Göklü, Öğümce,
Morkaya, Tarlabaşı ve İkiyakalı; Şile’ye
bağlı Şile, Kabakoz, Akçakilise, İsa, Yorgunca, İmranlı, Mahmud Deresi iskeleleri
İstanbul’a odun ve kömür nakletme ruhsatına sahip iskelelerden bazılarıydı.
İstanbul’a odun ve kömür sevkiyatı
birkaç şekilde yapılmaktaydı. Birincisi,
İstanbul’daki oduncu ve kömürcü esnafı
Fotoğraf: Egemen
Akdemir
138
İSTANBUL’UN YAŞAM PINARI ÇEKMEKÖY
tarafından doğrudan üretim bölgelerine gidilerek, köylülerden odun ve kömür satın
alınması veya az da olsa kendilerinin odun
kesip kömür yapması, daha sonra da bunların iskelelerde bekleyen gemilere yüklenip İstanbul’a nakledilmesiydi. İkincisi,
odun ve kömür işiyle iştigal eden köylülerin kendi imkânlarıyla odun ve kömürleri
iskelelere getirip buradaki gemi reislerine
satması, gemi reislerinin de İstanbul’a ulaştırması şeklindeydi. Üçüncüsü de özellikle İstanbul’a çok yakın olan bölgelerde,
köylünün odun ve kömürünü bizzat kendisinin İstanbul’a getirip satması biçimindeydi. Ancak bazen oduncu ve kömürcü
esnafının odun ve kömürü gemilerle getirip mahzenlerde depolaması, Üsküdar gibi
yakın civardan arabalarla gelen odun ve
kömür için depolarda yer kalmaması sorununu gündeme getiriyordu.
Zaman zaman sevkiyat konularında sıkıntılar yaşansa da, genel olarak İstanbul’a
üç cins odun sevkediliyordu. Bunlardan
birincisi genel olarak ısınma ihtiyacını karşılamaya yönelik odunlardı. İkincisi ise,
gürgen ağacından kesilen ve genellikle İstanbul fırıncılarının kullandıkları elleme
tabir edilen odunlardı. Üçüncüsü de özellikle hamamlarda kullanılmak üzere gelen
kütüklerdi.
Kömür ve odun ticaretinde karaborsacılık faaliyetleri de oluyordu. Nitekim bazı
karaborsacılar odun ve kömür üretilen bölgelere gelerek, odun ve kömürleri bir yıl
öncesinden parasını ödeyerek satın alıyorlar ve yüksek fiyatla İstanbul’da satıyorlardı. Yakalanırlarsa cezalandırılıyorlardı; kömür ve odunlarına el konularak piyasaya
sürülüyordu.
Netice olarak, Osmanlı döneminde
İstanbul’un odun ve kömür ihtiyacı belirli
bir organizasyon çerçevesinde belirli bölgelerden sağlanıyordu. Çekmeköy de bu
bölgelerin en önemlilerindendi.324
139
İstanbul’un köylerinde
odun kömürü
imalatı, yorucu bir
çalışma sonucu
gerçekleştiriliyor.
Fotoğraf: Sümeyra
Yarış
İSTANBUL’UN YAŞAM PINARI ÇEKMEKÖY
İSTANBUL’U CUMHURİYET DÖNEMİNDE DE
ÇEKMEKÖY ISITIYORDU
İstanbul’un ihtiyacı olan odun ve kömürler, Çekmeköy bölgesindeki ormanlardan
karşılanmaya devam etti. Tabii olarak bu
iş büyük bir organizasyonu gerektiriyordu.
Nakliyat işi, hava şartları, stok durumları,
kaçak kesimler bunun parçalarıydı.
Zaman zaman gerek hava şartları
dolayısyla gerek başka sebeplerden sıkıntıların ortaya çıktığı da oluyordu.
Böyle durumlarda valilik ve belediye
meseleye dâhil oluyor ve çözüm yolları
aranıyordu.
Nitekim 1941 yılı kış mevsiminin çetin geçmesinden dolayı yakacak temininde sıkıntılar çıkmıştı. Alemdağı’nda
bulunan ve şiddetli kar ve nakil güçlüğü
dolayısıyla şehre getirilme imkânı olmayan 80.000 çeki odun vardı. Belediye
bunları getirtmek için teşebbüse girişmiş; hatta bu nakil işine tahsis edilen
kamyonlara benzini de temin etmişti.325
Bu tedbirlerden birkaç gün sonra
Alemdağı’nda bekleyen odunlar için 700
araba tahsis edildi ve 80.000 çeki odunun nakline başlandı. Her
araba 4 çeki odun taşıyabilme kapasitesine sahipti. Bu
suretle şehre günlük 2.800
çeki odun getirilmişti.326
Bu sırada başka problemler de ortaya çıktı. Odun ve
kömürcüler, nakliyat masraflarının fazlalığı dolayısıyla odun ve kömür fiyatlarına zam yapılması talebinde
327
Vali ve Belediye Başkanı Lütfi bulunmuşlardı.
Kırdar, 1942’de yakacak zorluğu
Aynı sıkıntıların bir daha
çekilmeyeceğini açıklıyordu.
yaşanmaması için dönemin İsCumhuriyet, 29 Mayıs 1942
tanbul Valisi ve Belediye Başkanı Lütfi Kırdar, İstanbul’un
odun ve kömür ihtiyacı ve bunun temini
için bazı tedbirler alma gereği duydu.
Öncelikle İstanbul’da halkın odun, kömür ve akaryakıt ihtiyacını karşılamak,
satış ve dağıtımını yapmak için, 25.4.1942
140
tarih ve 332 sayılı Koordinasyon Heyeti
Kararı; 16.5.1942 tarih ve 2/17909 sayılı
Bakanlar Kurulu Kararı ile bir “Mahrukat
Ofisi” kuruldu.328
Mahrukat Ofisi 28 Mayıs 1942’de fiilen
işe başladı. Bir yıl önceki kış mevsiminde
çekilen sıkıntılardan alınan dersler, bu mühim ihtiyaç maddesinin vaktinde teminin
gerekli olduğunu göstermişti. İşte Mahrukat Ofisi bu sıkıntıların yaşanmasından
sonra doğdu.
Ancak şehrin odun ve kömür ihtiyacının
temini hususu başlı başına bir nakliyat işi
idi. Şehrin normal kış yıllarında 400 bin
çeki oduna ve 40 bin ton mangal kömürüne
ihtiyacı vardı. Öncelikle asgarî bu kadarlık
bir mahrukat stoku vücuda getirilmek zorundaydı.
İstanbul Valisi ve Belediye Başkanı Lütfi Kırdar’ın ifadesine göre, bu Ofis, hiçbir
zaman tüccara karşı rakip bir vaziyet almayacak, hatta bunun tam tersine olarak şehre odun getirenlere elinden gelen kolaylığı
gösterecekti.
Ancak, idarenin bütün iyi niyetlere rağmen, odun ticaretini kendilerine kazanç
vasıtası yapan bazı kimselerin Ofis daha faaliyetine başlamadan onun aleyhinde cephe
aldıkları görüldü. Ötede beride, kendi işlerinin Ofis yüzünden sekteye uğradığını iddia
eden, şuraya buraya müracaat edenler olmuştu. Fakat Mahrukat Ofisi’nin derdi odun
ticareti yapanların işine mâni olmak değildi.
Sadece İstanbul’daki idareciler değil
Ankara da bu işle yakından alakadar oldu.
Başbakan da İstanbul’un mahrukat işlerine
yakın ilgi gösterdi, bu konudaki gelişmeleri
yakından takip etti.
Öncelikle Belgrad Ormanı’nda düşmüş
ve devrilmiş olan 50 bin çeki kadar odunun
nakli Ofis tarafından temin edildi. Bundan
başka Çatalca ve Istranca ormanlarında,
Alemdağı’nda tutarı 200 bin çekiye yaklaşan odun stokları vardı. Bunların da peyderpey şehre nakilleri yapıldı.329
İSTANBUL’UN YAŞAM PINARI ÇEKMEKÖY
Ç
ÇİFTLİKLER VE KÖŞKLER
ekmeköy ve çevresi hem tarım
hem de hayvancılığa elverişli
bir alan olduğundan başta Çekmeköy, Alemdağ, Sultançiftliği, Ömerli,
Hüseyinli ve Taşdelen olmak üzere bölgede çok sayıda çiftlik bulunmaktaydı. Başta
temettüat defterleri olmak üzere arşiv belgelerinden bu çiftliklerin durumu hakkında önemli bilgilere sahip olmaktayız.
BALTACI ÇİFTLİĞİ
Çekmeköy’deki en meşhur çiftliklerden
biridir. Çiftlik 1810 yılına kadar Sadaret
Kethüdası İbrahim Nesimi Efendi’nin tasarrufunda görünüyordu. İbrahim Nesimi
Efendi’nin vefatından sonra çiftlik Ayşe isminde bir hanıma temlik edilmişti.330
Temettüat defterlerinde de Baltacı
Çiftliği ile ilgili ayrıntılı bilgi bulunmaktadır. 1840 tarihli defterde Yeni Camii Şerif
Vakfı’na ait olup, Dergâh-ı âli kapucubaşılarından el-hac Hasan Ağa tarafından tasarruf ediliyordu. Vakfa ait olduğu için vergi vermediği anlaşılmaktadır. 600 dönüm
tarlası, 500 dönüm korusu ve binaları ile
çok sayıda büyükbaş ve küçükbaş hayvanı
bulunuyordu. Bu tarihte çiftlikte bulunan
emlakın kıymeti 47 bin kuruş, hayvanların
kıymeti 14.846 kuruştu.331
1844 yılında ise Üsküdar’daki Atik Vali-
de Sultan Vakfı’na ait olduğu belirtilmişti.
Bu tarihte 870 dönüm tarlası, 2 bin dönüm
korusu bulunan çiftliğin mutasarrıfı Asitaneli kuyumcu esnafından Kirkor Çorbacıyan isimli kişidir. Çiftlikte buğday, yulaf ve
keten tohumu yetiştirildiği, 4 baş manda
öküzü, 4 baş karasığır öküzü, 6 baş sağmal
karasığır ineği, 15 baş boz inek ve 2 beygir
bulunduğu ve bütün bunlardan elde edilen
tahmini gelirin 10 bin kuruş olduğu kayıtlardan ayrıca anlaşılmaktadır.332
SEREZ MUHASSILI
AHMED GÜMÜŞ EFENDİ ÇİFTLİĞİ
Temettüat
defterlerinde
kayıtlı
Çekmeköy’de bulunan diğer bir çiftlik de
Serez Muhassılı Ahmed Gümüş Efendi
Çiftliği’dir. 1840 yılında çiftliğin 1.020 dönüm arazisi, korusu, 3 dönüm bağı, bir ağıl
ve diğer binalarla birlikte bir de değirmeni bulunmaktadır. Çiftlikte çok sayıda küçükbaş ve büyükbaş hayvan yetiştirildiği
görülmektedir. Çiftliğin emlak ve hayvan
kıymeti toplamı 59.446 kuruş; gelirleri toplamı 1.000 kuruş ve gelire göre vergisi de
25 kuruş olarak hesaplanmıştır. Çiftlikte
dört gayrimüslim çalışmaktadır. Bunlar
da Kehmiyas Kosti el-Davistiyani (çoban),
Yanko veledi Takole (çoban), Ostiyani veledi Yuvan (çoban) ve Todor veledi Vano
(yanaşma) olarak belirtilmiştir.333
Çiftliklerde hasat
zamanı.
Fotoğraf:
Servet-i Fünun,
25
141
İSTANBUL’UN YAŞAM PINARI ÇEKMEKÖY
FRANSIZ BAZERGAN TOBİNİ ÇİFTLİĞİ
1844 temettüat defterlerinde kayıtlı
olan bu çiftlik muhtemelen Muhassıl Ahmed Gümüş Efendi Çiftliği’dir. Çiftliğin
Fransız Bazergan Tobini’nin tasarrufunda
olduğu, idaresinin de karısı Angeliko tarafından yürütüldüğü anlaşılmaktadır. Çiftliğin 1.170’i gayrimezru (nadasa bırakılan ya
da ekili olmayan), 110’u da mezru (ekili) olmak üzere 1.280 dönüm arazisi vardır. Bir
ağıl, bir değirmen ve çok sayıda büyükbaş
ve küçükbaş hayvan yetiştirildiği kayıtlardan anlaşılmaktadır. Buğday, yulaf ve keten tohumu yetiştirilen çiftlikte, arazi, emlak ve hayvanlardan elde edilen tahmini
gelir 9.650 kuruş olarak hesaplanmıştır.334
ALEMDAĞ BİTİŞİĞİNDEKİ
ERMENİ KÖYÜ’NDEKİ ÇİFTLİK
1840 yılı temettüat kayıtlarında
Dersaadet-i şerif Ağası bu çiftliğin mutasarrıfı olarak kaydedilmiştir. Çiftliğin bu
tarihte 300 dönüm tarlası, 2 bin dönüm ko-
Alemdağ Çiftliği’ne ait
bir muhasebe kaydı ve
günümüze çevrilmiş
tablosu.
Kaynak:
BOA.HH.d.13635
142
rusu, bir su değirmeni, 2 dönüm bağı, çayırı, bir koyun ağılı, 2 köşkü ile haricinde
bir kahve dükkânı ve bir ekmekçi dükkânı
bulunmaktadır. Çiftliğin hayvanlar sayılmadan kıymeti 50 bin kuruş olarak tespit
edilmiştir. Emlak ve hayvan kıymeti toplamı 60.960 kuruş olarak hesaplanmıştır.335
Daha sonraki tarihlerde bu çiftliğin el
değiştirerek farklı isimlerle anıldığı görülmektedir. Mesela, 1889 tarihine ait bir
belgede çiftlik, İtalyan vatandaşı Fransuva Faberil’in Alemdağ’daki çiftliği olarak
belirtilirken,336 1900 tarihli başka bir belgede Alemdağ’daki Halimpaşa Çiftliği şeklinde ifade edilmiştir.337
ALEMDAĞ ÇİFTLİĞİNE AİT
BİR HUHASEBE KAYDI DEFTERİ
Çiftliklerin muhasebe kayıtları da ciddi olarak tutuluyordu. Alemdağı’ndaki
çiftliğe ait olan ve 13 Ekim-12 Aralık 1881
tarihleri arasını ihtiva eden muhasebe kayıtlarından bir örnek aşağıda tablo haline
getirilmiştir.338
İSTANBUL’UN YAŞAM PINARI ÇEKMEKÖY
Makbuz
yekünü
(Krş)
300
Bakaya Tahsilât
(Krş)
(Krş)
Bedelât
(Krş)
150
100
250
500
--
500
--
200
200
650
300
72
950
Teşrinievvel sene 97
Eylül sonuna kadar rü’yet olunan muhasebede görülen bakiye
Değirmenönü’nde tarla müsteciri Kara
Hüseyin’de
Tarla icarı olup Sultançiftliği imamı
Efendi
97 TE başından TS sonuna kadar verilen mera bedeli
Satılan yulaf yağı 12/6
Yanaşma ….ya verilen buğday esmanı
35/2
Rençber Mehmed’e verilen 35/1
Köyde Avcı Kirkor’a verilen --/1
70
212
Medfuat
icmali
(Krş)
68,20
273
--
Yekün
(Krş)
28
19,20
3
6
5
7
68,20
16
3
6
6
2
2
Vezn
Fiyat
(Krş)
1,30
6,20
0,20
1
2,20
3,20
30
5
6
48
30
20
45
35
35
30
273
8
4
5
5
6
5
9
6
250
150
80
80
40
36
636
977,20
35
35
212
512
Mikdar
Cinsi
Açıklama
Müsteciri vermiştir
Maaşına mahsup
etmiştir
Ücretine mukabil
Rençber esmanından
Nev’i
Açıklama
Teşrinievvel sene 97
Mübayaat (satın alınalar)
Fasulye yağı bahası
Zeytinyağı bahası
Soğan bahası
Tuz bahası
Sarımsak bahası
Gaz bahası
Masraflar
Tarlada hendek çukuru için verilen rençber
ücreti
Çift sürmek için çiftçiye verilen
Pulluk demiri tamiri
Yanaşmalara çarık
Saman küfesi
Diğer rençber yeymiyesine verilen
Yevm. mahsub
Rençber bahası olup verilen
(Kirkor’dan)
Diğer çiftçi yevmiyesine verilen
Maaşlar
Kethüda maaşı
Korucu Süleyman Ağa maaşı
Yanaşma Hüseyin maaşı
Yanaşma Züniri maaşı
Yanaşma Uzguru maaşı
Çiftçi Panayot’tan 8 günlük kesilen (şehri
140)
636
143
Çekmeköy’deki
çiftliklerden
biri de Alemdağ
Çiftliği idi.
Osmanlı
Arşivleri’nde
ayrıntılı
muhasebe
kayıtları da yer
alan çiftliğin
13 Ekim - 12
Aralık 1881
tarihli muhasebe
defteri, yandaki
tabloda veriliyor.
İSTANBUL’UN YAŞAM PINARI ÇEKMEKÖY
Tablo: Uzun
Abdullah Ağa
Çiftliği’ne ait
ayrıntılı muhasebe
kayıtları (yanda).
Kaynak: BOA.
TS.MA.d.nr.7416.
DÂRÜSSÂDE AĞASI LEYLEK UZUN
ABDULLAH AĞA ÇİFTLİĞİ
1838 tarihli bir arşiv belgesinden çiftliğin Alemdağı civarında olduğu anlaşılmaktadır. Belgede Darüssaade Ağası Leylek
Uzun Abdullah Ağa Çiftliği’nde zikredilen
tarihte mevcut manda, inek, öküz ve keçi
gibi hayvanların adedi, kasaba satılanlar
ve çiftlikdeki buğday, yulaf, ekilen keten
tohumu, yapağı ve demirbaş eşyalar kaydedilmiştir. Buna göre çiftliğin durumu ile
ilgili bilgiler tablolarda gösterilmiştir.339
SULTANÇİFTLİĞİ’NDEKİ ÇİFTLİKLER
1840 yılında Sultançiftliği Köyü sınırları
dâhilinde iki çiftlik olduğu görülmektedir.
Bu çiftliklerin ikisi de Üsküdar Ayazma
Mahallesi’nde ikamet eden Emin Efendi
isimli şahsın tasarrufundadır. Çiftliklerin
birinde 100 dönüm tarla, biri yanaşmaların kalması için olmak üzere 5 oda, 4 ahır,
bir ambar ve bir samanlık bulunmaktadır.
Bunlarla çiftliğin kıymeti 12.500 kuruştur.
Koru, mera, tarla ve binalarla diğer çiftliğin
kıymeti ise 7.500 kuruş olarak belirtilmiştir. Çiftliklerde çok sayıda büyükbaş hayvan yetiştirildiği de görülmektedir.340
ÖMERLİ KÖYÜ ÇİFTLİKLERİ
Ayrıntılı bilgiler olmamakla beraber,
arşiv belgelerinden Ömerli Köyü yakınlarında çiftlikler olduğu anlaşılmaktadır.
Bunlardan birisi Şerifler Çiftliği,341 diğeri
de Çamcı Çiftliği342 olarak ifade edilmiştir.
Bunların haricinde Taşdelen’de343 ve Hüseyinli Köyü’nde344 de çiftliklerin bulunduğu yine arşiv kayıtlarından anlaşılmaktadır.
Çiftlikteki Mevcut Hayvanlar
Koşum mandası
Koşum öküzü
Manda ineği (kısır)
Manda malağı (erkek ve 3 yaşında)
Manda malağı (dişi ve 1,5 yaşında)
Manda malağı (erkek ve 1,5 yaşında)
Manda boğası (4 yaşında)
İnek (kısır)
Toplam
144
Adet
3
3
2
2
3
2
1
1
17
Ölen Hayvanların Durumu
Derileri debbağhaneye teslim
Kurt yemiş olan
Kaybolarak Mehmed’den parası alınan
Derisini çark etmiş oldukları
Derisi yüzülemeyen körpe malak
Toplam
Satılanların parası (kuruş)
Ağa Efendi’ye teslim edilen
Kalan
Kasaba satılan hayvanlar
Buzağı
İnek
Öküz
Manda
Toplam eder (kuruş)
Adet
22
3
2
1
3
31
700
700
-(adet)
5
3
1
8
1900
Kasaba satılan keçi
Ederi
Ağa Efendi’ye teslim edilen
Kalan
12 (32)
300 krş
300 krş
--
Satılan saman (30 kantar)
Ederi
270 krş.
Mehmed’in 2,5 aylık hakkı
Masrafı
Toplam
Kaybolan tencere ve deri bahaları
Kalan
147 krş
26 krş
173 krş
55
118 krş
Ekilen
Kettan tohumu
Ulaf (yulaf)
Hınta (buğday)
Çiftlikte ekili olan buğday
Mandırada hayvanlara verilen buğday
10 kile
55 kile
55 kile
25 kile
65 kile
Demirbaş eşyalar
Panakon
Kazan
Kantar
Hamur kazıyacağı
Hamur tahtası
Saç kandil
Ekmek küreği
Bıçak
Köhne çuval
Hambar
Terazi ve dirhem
Çekmece
Toplam
Adet
27
1
1
1
2
1
1
1
4
3
2
1
45
İSTANBUL’UN YAŞAM PINARI ÇEKMEKÖY
ÇEKMEKÖY’DEKİ ÇİFTLİKLERDEKİ DEMİRBAŞLAR
O
HEKİMBAŞI ÇİFTLİĞİ
smanlı zamanında devlete ait
olan işyeri, köşk, çiftlik gibi
yerlerde sıkı bir denetim olmaktaydı. Böylelikle olması muhtemel bazı
uygunsuz hadiseler de engellenmiş oluyordu. Bu tür yerlerde sık sık demirbaş sayımları yapılır, buraların envanteri çıkarılarak,
mevcut malvarlıkları güncellenirdi.
Ambarda bulunan hububat: Buğday
570 kile (495 kile güzlük, 75 kile yazlık),
yulaf 464 kile, fiğ 5 kile, arpa 5 kile, mısır
12.5 kile, keten tohumu 45.5 kile, Toplam
hububat: 1.102 kile
Döneminde tutulmuş olan bu kayıtlar bize o dönemle ilgili üretilen hububat
çeşitleri, beslenen büyükbaş, küçükbaş
ve kümes hayvanları, temizlik amacıyla
kullanılan araç-gereçler, çiftçilik yapılırken kullanılan araç-gereç türleri, odaların
mefruşatı ve mutfakta kullanılan eşya vs.
pek çok konuda bilgi sahibi olmamızı sağlamaktadır.
Kömürcü ocağında bulunan edevat: 9
çalı süpürgesi, 1 külünk (kazma), 2 burgu,
2 mil, 1 taba, 1 dar büz, 1 kağnı olmak üzere toplam 17 adet edevat vardır.
Örnek verilecek olursa Sultan Abdülmecid döneminde Çekmeköy bölgesindeki
çiftlikler denetime tabi tutulmuştu. 1858 yılında Saray’a ait emlaktan olan ve Boğaziçi
Anadolu sahillerinde bulunan Hekimbaşı,
Çavuşbaşı, Yazıcı ve Alemdağı çiftliklerinde 1850 yılında demirbaş sayımı yapıldı.
Bu sayıma göre çiftliklerde mevcut olan
hububat, hayvanlar ve diğer eşyaların miktarı şöyleydi:
Çiftlikteki hayvanlar: 8 öküz, 4 beygir,
45 kaz, 2 ördek, 1 hindi, 12 tavuk olmak
üzere toplam 12 beygir ve öküz; 60 kümes
hayvanı vardır.
Çiftlik mağazasında (deposunda) bulunan çift araç-gereçleri: 21 saban demiri, 5
pulluk demiri, 5 çersene?, 2 zincir, 3 tek kulak kurna, 7 balta, 5 kazma, 1 külünk kazması, 11 yaba, 8 çatal bel, 1 demir keski, 2 keser,
12 burgu, 3 torlu, 2 eğe demiri, 1 bıçkı?, 1 rende, 1 kerpeten, 2 testere, 2 değirmen çekici,
1 demir tokmak, 2 tarak, 1 tırmık, 1 saban, 1
taban, 3 demir diğren, 1 kantar, 1 kösele taşı,
18 urgan, 1 katran keçesi, 1 takım semer, 1
tel dolabı, 1 saman küfesi, 4 demir kürek, 7
araba, 3 gözer, 23 kara saban, 8 boyunduruk,
14 takımıyla birlikte düğen halkası, 3 demirli
Saray’a ait çiftliklerdeki
damızlık büyükbaş
hayvanlardan bazıları.
Kaynak:
İ. Ü. Nadir Eserler
145
İSTANBUL’UN YAŞAM PINARI ÇEKMEKÖY
146
İSTANBUL’UN YAŞAM PINARI ÇEKMEKÖY
kile, 5 çiğil demiri, 2 demir kazık, 10 kerte kıl
çuval, 12 kerte harar, 1 kıl heybe, 5 düğen, 8
saban için kayış, 3 sökü ipi, 8 yaba ile beraber kürek, 5 keten çuval olmak üzere toplam
249 adet çift araç-gereci vardır.
KASR-I HÜMÂYÛ’NDA
BULUNAN EŞYA VE MEFRUŞAT
Sultana ait odada bulunanlar: 2 kanepe, 4 koltuk, 12 sandalye, maun ağacından
yapılmış üzeri siyah mermer kaplı 2 kondol?, 2 altın yaldızlı mirat (ayna), 2 yünden
yapılmış minder, 1 penyeden yapılmış basma, 1 fabrika-i hümayun imalatından etrafı
işlemeli basma mak’ad (minder), 13 penyeden yapılmış basma yastık, 36 etrafı saçaklı
perde, 24 püsküllü perde bağı, 26 mezkur
kasrın üst safhasında pencere ve oda kapısının perdeleri, 9 merdiven başı patiska
pencere perdesi, 5 koza berzan, 4 sarı şamdan, 1 sarı ibrik, 1 çuka kaplı nalin (terlik)
olmak üzere toplam 145 parça eşya.
Diğer oda ve sofalarda bulunan eşyalar: 23 pencere perdesi (beşi basma, on
sekizi patiska), odada 2 yünden minder, 5
fistodan yastık, 1 penyeden şilte, 7 fistodan
yastık, 1 basma ma’kad (minder), üzerinde
hasır ruganlı 12 sandalye, 12 etrafı saçaklı
patiska perde, yer odasında 2 yün minder,
1 basma ma’kad (minder), 9 fistodan yastık, 4 Amerikan bezi perde, 12 hasır iskemle olmak üzere toplam 91 parça eşya.
Başka bir dairede olan eşyalar: 7 yünden
minder, 22 fistodan yastık, 5 yünden yapılmış koltuk, 7 pencere perdesi (bunlardan
biri kapı perdesidir), 9 kahve takımı, 9 saç
mangal, 1 tuz kabı?, 5 yağ destisi, 1 teneke
kaplı mangal tahtası, 2 büyük sofra, 1 cam
fener olmak üzere toplam 69 parça eşya.
Mutfakta olan yemek takımları (kapkacak): 3 kazan (ikisi büyük, biri küçük), 5
büyük tencere, 3 yağ takımı, 2 karavana, 1
saplı tas, 1 süt güğümü, 1 sini, 1 yumurta tabağı, 1 leğen maa ibrik, 1 musluklu güğüm,
kapaklı 6 sahan, 2 tas (kapaklı), 2 bakraç, 1
kadayıf tepsisi olma üzere toplam 87 parça
mutfak eşyası bulunuyordu.
YAZICI ÇİFTLİK-İ HÜMÂYÛN
DEMİRBAŞLARI
1 küçük tencere ve 1 küçük karavana.
Çekmeköy’deki
çiftliklerde hangi
çiftliğin hangi
demirbaşa sahip
olduğunu gösterir belge.
(yan sayfada)
Kaynak:
BOA.HH.d.14799.
ÇAVUŞBAŞI ÇİFTLİK-İ HÜMÂYÛN
DEMİRBAŞLARI
Ambarda bulunan hububat: 107,5 kile
buğday (hınta), 48,5 kile arpa (şair), 537,5
kile yulaf (alef), 13,5 kile çavdar, 33 kile keten, 100 kile mısır olmak üzere toplam 860
kile hububat vardı.
Hayvanlar
Karasığır hayvanları: 11 koşu öküzü, 5
boğa, 6 tosun, 43 inek, 2 düğe, 44 buzağı
olmak üzere toplam 111 baş karasığır hayvanı vardı.
Camus hayvanları: 10 koşu mandası, 17
manda ineği, beş yaşında 1 manda buzağısı, dört yaşında 1 erkek malak, iki yaşında 5
malak, dört yaşında 6 manda düğesi, 18 körpe malak (yedi erkek, onbir dişi), bir yaşında 13 malak (on biri erkek, ikisi dişi) olmak
üzere toplam 71 baş camus hayvanı vardı.
Hergele hayvanları: 1 sığır, 8 kısrak, 3
iğdiş (?), 10 tay, 2 beygir olmak üzere toplam 24 hergele hayvanı vardı.
Kaz ve tavuk: 30 tavuk ve 53 kaz olmak
üzere toplam 83 adetti.
Camus ve karasığır mandıralarında
mevcut bulunanlar: 4 bakır bakraç, 3 ağaç
süt güğümü, 1 ağaç malak küreği, diğer 6,
toplam 14 parça eşya.
Çiftçi deposunda bulunan çift alet edevatı: 12 saban demiri, 2 pulluk demiri, 2
çerşen?, 2 zincir, 6 saban çerşenesi, 4 kazma, 15 çapa, 7 balta, 1 pamuk çapası, 1 demir külünk, 1 keser, 12 burgu, 2 torlu, 2 eğe
demiri, 1 kantar, 5 araba, 15 kara saban, 10
boyunduruk, 8 kamış, 7 düğen, 1 demir saplı kile, 2 semer, 2 demir çengel, 25 kıl çuval,
2 kıl heybe, 2 gözer (kalbur), 1 bıçkı demiri,
2 büyük pulluk, 16 öküz eğesi, 7 hamut takımı, 2 fener, 3 demir kandil, 1 kıl kolan, 3
çatal bel, 9 sürgü ve araba urganı, 7 yaba,
147
İSTANBUL’UN YAŞAM PINARI ÇEKMEKÖY
1 su külüngü, 1 (okunamadı) olmak üzere
toplam 205 parça çift alet ve edevatı vardı.
Mutfakta Bulunan eşyalar: 1 adet büyük ve müstamel kazan, 3 kapaklı tencere,
2 yağ tası, 3 kapaklı sahan, 1 kapaklı çorba
tası, 1 sini, 2 büyük bakraç, 1 büyük karavana, 3 leğen ve kahve takımıyla birlikte 1
değirmen ve bunlardan başka sair 24 eşya
ile birlikte toplam 42 eşya.
Koyun ve Keçiler: 30 büyük teke, 18 oğlak, 157 teke altında keçi, 85 koç, 26 kuzu,
56 erkek şişek, 622 koyun olmak üzere toplam 994 baş küçükbaş hayvan mevcuttu.
Ağnam mandırasında bulunan eşyalar: 1 büyük kazan, 4 bakraç, 3 karavana,
1 kantar, 1 kazma, 1 balta, 2 köhne tüfek,
4 fıçı 2 burgu, 4 cetvel, 6 ağaç süt güğümü,
1 baş beygir, 1 takım semer, 1 dakik ambarı, 1 ağaç dolap, 17 küçükbaş hayvan (13
koyun-4 keçi).
ALEMDAĞI ÇİFTLİK-İ HÜMAYUNU
DEMİRBAŞLARI
Ambarda bulunan zahire ve hububat:
42 kile buğday, 146,5 kile yulaf olmak üzere 188,5 kile hububat vardı.
Dairede bulunan eşya ve mefruşat
Yeşil odada bulunanlar: İçi ot dolu 2
minder, 1 yünden minder, 1 basma kaplı
ma’kad (minder), 6 basma ot dolu ma’kad
(minder), 2 yünden koltuk yastığı, 6 pencere perdesi olmak üzere 18 parça.
Demirbaşlar arasında
çift sürmek için
kullanılan sabanlar da
bulunuyordu.
Diğer odada bulunanlar: 1 yünden minder, 1 ot dolu minder, 6 ot dolu yastık, 1
köhne şilte, 1 köhne çuha ma’kad (minder),
4 ot dolu yastık olmak üzere 14 parça.
Sarı odada bulunanlar: 2 ot dolu minder, 1 yünden minder, 1 basma sarı ma’kad,
6 ot dolu yastık, 2 yünden koltuk yastığı, 1
köhne muşamba, 6 patiska pencere perdesi
olmak üzere 19 parça.
İlaveten 3 adet kahve değirmeni, 3 demir
kandil, 1 kahve takımı. Toplam 58 parça
Mevcut hayvanlar: 14 koşu mandası, 23
kaz.
Bakır eşyalar: 1 büyük kazan, kapaklı 4
küçük tencere, 2 karavana, 2 taba, kapaklı
5 sahan, 1 kapaklı büyük lenger, 1 sini, 1
bakraç, 3 adet üç gözlü sefer tası, 1 yumurta tası, 1 leğen ve 1 mangal olmak üzere
toplam 34 parça.
Çiftçi deposunda bulunan çift alet ve
edevatı: 9 saban demiri, 2 pulluk demiri, 1
çerşene, 1 zincir, 1 balta, 12 kabak çakısı, 2
demir dirgen, 3 çengel, 1 köhne orak, 4 köhne araba tekerleği, 1 pulluk sabanı, 1 demirli
kile, 1 kantar, 2 saç ayağı, iki demirden varil,
1 kösele taşı, 4 köhne kıl çuval, 1 köhne gürz,
5 çatal bel, 1 ağaç kova, 7 köhne kazma, 1
köhne elek, 3 (okunamadı), 1 mala, 1 köhne
kalbur olmak üzere toplam 79 parça eşya.
Mandırada mevcut bulunan: 2 büyük
kazan, 6 bakraç, 1 karavana, 1 yağ tabağı,
1 maşraba, 2 güğüm, 5 balta, 1 kantar, 2
heybe, 2 koçu, 2 semer, 1 beygir, 2 burgu, 1
çapa, 8 çoban köpeği, 1 kazma, 4 köhne cevan?, 37 koyun ve keçi eşyası olmak üzere
toplam 70 adet eşya ve hayvan vardı.
Kahve ve ekmekçi dükkanlarında olan
demirbaş eşya: 2 kahve güğümü, 1 köhne
berber leğeni, 1 çekmece, 1 masa, 1 köhne
şeker tablası, 3 köhne ser, 1 köhne cezve,
2 kahve kutusu, 12 köhne ……, 4 kalın …..,
1 lamba, 2 nargile külahı, dirhemlerle birlikte 1 terazi olmak üzere toplam 32 parça
eşya bulunuyordu.
Sonuç olarak, yukarıda zikredilen çiftliklerde 2.150,5 kile hububat türü, 1.112
kantar saman, 59 araba, 1.235 baş hayvan,
199 kıyye evâni-i nühas (bakır kap-kacak),
166 adet kaz ve tavuk, 1.041 adet çeşitli
eşya bulunduğu tespit edilmişti.345
148
İSTANBUL’UN YAŞAM PINARI ÇEKMEKÖY
ÇİFTLİKLERDEKİ
TAMİR VE DÜZENLEMELER
BÖLGE HALKI İÇİN
EKMEK KAPISIYDI
için Üsküdar mavnacıları ile bazı giderler
için ödenen nakliye ve diğer masrafların
bedeli 6.595 kuruş olarak belirtilmişti.347
Saraya ait olan çiftliklerde bulunan binalarda ve bazı eşyalarda zamanla bozulmalar oluyordu. Bunların tamir ettirilip
yeniden eski haline getirilmesi gerekiyordu. Bu tadilat ve tamiratlar çiftlik çalışanlarının kendilerinin uğraşıp yapabilecekleri
bir durum değildi. Çünkü tamir masrafları
oldukça ağırdı ve önemli bir bütçe ayrılması gerekirdi.
Binalarda ve diğer yerlerde tamire muhtaç olan hususlar saraya bildirilir, sonra buraların keşfi yapılır ve gerekli malzemelerin
listesi çıkarılır, ondan sonra da tamire başlanırdı.
Çekmeköy’deki
saray
çiftliklerinin
tamir ve
düzenlemeleri
bölge halkı
tarafından
yapılırdı.
Özellikle sıvacı,
camcı, nakkaş
gibi meslek
sahipleriyle
arabacı ve
mavnacılardan
bu işler için
yararlanılıyordu.
Bu sürede tamir için alınan malzemeler,
çalışan işçiler ve ücretleri, nakliye masrafları gibi gelir gider defterleri tutulur ve saraya bildirilirdi. Bunlar da daha sonra saray tarafından ya da diğer ilgili kurumlar
tarafından ödenirdi. Çalışanlar daha çok
iş yapılan bölge çevresinden temin edilirdi. Esnafın yanında, sıvacı, camcı, bileyci,
nakkaş vs. meslek sahipleriyle nakliyecilik
yapan arabacı ve mavnacılar da bu işlerden istifade ediyordu.
Bu konularla ilgili çok sayıda örneğe
rastlamak mümkündür. Bunlardan biri de
1871 yılında Alemdağı Kasrı gazinosu, kuşluk ve çiftliğin tamiriyle ilgilidir.
18 Mayıs 1871 tarihli Hazine-i Hassa
Defteri’ndeki kayıtlara göre tamir için çimento, kazma, hasır süpürgesi, maymuncuk, dolap, cam, cam macunu, çeşitli kilitler, anahtarlık, neft yağı, fırça, alçı, zımpara
kâğıdı, demir halka gibi eşya, araç ve gereç
satın alınmıştı. Bu ihtiyaçlar için ise toplam 18.725 kuruş bedel ödenmişti. Bunun
yanında neccar, bileyci, sıvacı, camcı, nakkaş, tenekeci, hammal, memur ve işçi istihdamı da yapılmış ve bunlara toplam 15.204
kuruş harcanmıştı.346
Yine Üsküdar arabacıları ve Alemdağı
arabacıları, eşyaların deniz yoluyla nakli
Çiftliklerdeki tamirat ve düzenlemeler bölge halkı
için ekmek kapısı oluyordu.
Kaynak:
BOA.HH.d.1882.
149
İSTANBUL’UN YAŞAM PINARI ÇEKMEKÖY
ÇEKMEKÖY’E İLK YOL 1870’TE YAPILDI
Çekmeköy bölgesinde saraya ait çok sayıda çiftlik kasır vb. yerler olduğu için buralara ayrı bir önem veriliyordu. Bölgeye
kolay ulaşılabilmesi için gerekli her türlü
tedbir alınıyordu. Devletin ekonomik olarak zor durumlarda olduğu dönemlerde
bile buraların bayındırlık ve imar faaliyetleri için kaynak ayrılıyordu.
Buna da 1870 yılında Kısıklı-Alemdağ
arasında yapılan şose yol örnek gösterilebilir. Şose yolun yapımı müteahhit Abdurrahman Ağa’ya ihale edildi ve 10 Şubat
1870 yılında bitirilerek hizmete açıldı.
Kısıklı’dan Alemdağı Kasrı’na kadar
müteahhiti Abdurrahman Ağa marifetiyle kontrat yapılarak inşa edilen şose
yolu ve diğer teferruatlarıyla ilgili bilgiler
şöyleydi:348
Cumhuriyetin ilk yıllarında Kısıklı’dan
Alemdağı’na gidişi gösteren tabela.
Kaynak: Bir Ulu Rüyayı Görenler Şehri
Üsküdar
Yolun genişliği: 149.006 metre (149.006x8= 1.196.048)
Kazılan hendeklerin genişliği: 39.124 metre (39.124x3= 117.372)
Birinci nev’i su mecraları uzunluğu: 13,17 metre (13,17x84,5= 1.162)
Kemerli su mecralarının genişliği: 968,15 metre (968x50= 48.433)
Gözlük kapakla su mecraları: 926 metre (926x27= 25.002)
Gerekli görülen mahallere inşa edilen set duvarları genişliği: 3.841,4 (3.841,4x25= 96.026)
Yolun üzerine toprak ferşi (yayılması): 100.000 (Masrafı: 70.000 kuruş)
Yolun üzerine ikinci kez dökülen ufak moloz: 157.400 (157.400x2= 314.800)
Memurlarının maaşlarıyla muhtelif masrafları: 45.000 kuruş
Toplam: 1.909.843 kuruş
Şose yoluna dikilen ağaçlar: (Hacı Artin’in: 2x3.056=6.112), (Halil Ağa’nın: 3x4.194=12.584) Toplam: 18.696
Yukarıda bahsedilen ağaçların rabtı için zikredilen kazıklar: 7.830 (4.793)
Kavakbayırı’nda inşa edilen set duvarı için: 2.524 kuruş
Ağaçların daha sonra sökülmesi için Papazoğlu Ohannes’e maktuan verilen: 1.000 kuruş
Kavakbayırı başındaki kayalık mahallin Harvan Cero marifetiyle parçalama masrafı: 3.700 kuruş
Toplam: 31.814 kuruş
Yolun üzerinde bulunan Çakmak, Kemerdere ve Emzedere köprülerinin inşaat masrafı
Amele ücretleri pusulası
Neccar (doğramacı, dülger): 13 kişi çalışmış, toplam 4.022 kuruş
150
İSTANBUL’UN YAŞAM PINARI ÇEKMEKÖY
Kısıklı’dan Alemdağı’na yapılan şose yolun
masraflarını gösterir belge.
Kaynak:
BOA.HH.d.23074.
Bileyici: 1 kişi, 30 kuruş
Hamamcı: 1 kişi, 60 kuruş
Hammal: 1 kişi 150 kuruş
Toplam: 4.262 kuruş
Mübayaât (Satın alınanlar)
Dokuzluk meşe taban: 180X20= 3.600 kuruş
On ikilik meşe taban: 12X47,5= 570 kuruş
Büyük balta: 12X15= 180 kuruş
Diğer eksiklikler: 459 kuruş
Toplam: 4.809 kuruş
Nakliye ücretleri
Haydarpaşa iskelesinden getirilen meşe tabanları nakliyesi (204 adet): 2.040 kuruş
Büyük ağaçların nakliyesi (40 adet): 2.800 kuruş
Çakmak ve Emzedere köprüsüne büyük ağaç nakliyesi (14 adet): 420 kuruş
Toplam: 5.260 kuruş
Genel Toplam: 1.955.988 kuruş
Şehremanetinden keşif için gönderilen memur masrafları (Belediye veznesinden verilen): 1.348 kuruş
Yol üzerine toprak ferşinde ameleye verilen bahşiş: 4.480 kuruş
Yolların temizlenmesi için istihdam edilen amele ücretleri (Süleyman ve Tahir Ağalar): 12.990 kuruş
Toplam: 18.818 kuruş
Çeşitli tarihlerde verilen: 1.974.806 - 1.442.442= 562.364 kuruş
Müteahhit Abdullah Ağa’nın matlubu (alacağı): 1.867.367,5-1.359.719= 507.648,5 kuruş
Kontrat harici masraflardan başka ek olarak verilen: 107.438,5-82.723= 24.715,5 kuruş
Kasır bakayası (kasırdan geriye kalanlar): 24.715 kuruş.349
151
İSTANBUL’UN YAŞAM PINARI ÇEKMEKÖY
ÇEKMEKÖY BÖLGESİNİN SULARI VE DOĞAL GÜZELLİKLERİ
S
u hayatı devam ettirebilmek için
gerekli kabul edilen anasır-ı erbaa
(dört unsur)’dan biri kabul edilir.
Onun için su, hayatın kendisidir.
Suyla sadece insan nesilleri değil, medeniyetler de gelişmiştir. Tarih boyunca ilk
medeniyet su kenarında kurulmuştur. Bunun yanında suyun taşınması, korunması,
kullanılması ve su kaynaklı afetlerden korunmak için de birçok teknolojik yöntemler geliştirilmiştir.
Suyla buluşan topraklar, insanoğluna
cömertliğini sunmuş, çeşit çeşit meyve,
sebze ve diğer ürünlerin yetiştirilebilmesini sağlamıştır.
Su, kültürümüzün her alanında etkisi
olmuş bir olgudur. Edebiyatta, resimde, türkülerde, su mimarisi yapılarındaki sistemlerde ve daha nice alanlarda suyun etkisini,
yüksek su kültürünü görmek mümkündür.
Bu bakımdan suyun toplumumuzda ve kültürümüzde çok büyük bir değeri vardır. Bu
Taşdelen Suyu
kaynaklarından biri
Kaynak:
Servet-i Fünun, Sayı
225, 22 Haziran 1311
152
durumu kendilerine su ikram edilen büyüklerimiz “Su gibi aziz ol” sözleriyle en
güzel şekilde ifade eder.
Tarihte, İstanbul kadar kaderi suyla bağlanmış, suyla bütünleşmiş çok az şehir vardır. Şairin mısralarındaki gibi gözlerinizi
kapatıp, İstanbul’u dinlerseniz duyacağınız
ilk ses, “su” olur.
Suya dair anlatacak çok hikâyesi olan
İstanbul, gerçek bir su medeniyetidir. Buradan geçen her medeniyet, su ile yoğrulan
bu şehre çok sayıda eser bırakmıştır.350
İstanbul’un suları ana hatlarıyla iki kısma ayrılır. Birincisi Anadolu yakası suları,
diğeri de Avrupa yakası sularıdır. Anadolu
yakası suları, birçok açıdan Avrupa yakası
sularından üstün olarak kabul edilir. Anadolu yakasındaki sular doğal lezzeti, saflık,
yumuşaklık ve diğer kimyasal özellikleri bakımından eşine az rastlanır sular olarak kabul edilir. Başka bir lütuf eseri olarak bu su
kaynakları da Çekmeköy sınırları içindedir.
İSTANBUL’UN YAŞAM PINARI ÇEKMEKÖY
İstanbul’un Anadolu tarafındaki kaynak suları, bölgelere göre
Çamlıca kaynakları, Kayışdağı
kaynakları ve Alemdağı kaynakları diye anılır. Bu üç bölgenin dışında Boğaz’ın doğusunda da birçok tanınmış kaynak suyu vardır.
Alemdağı Suları Alemdağı
Köyü etrafındaki geniş arazinin
çeşitli yerlerinden çıkar. Buradaki tepelerin rakımları 300-450
metre arasında değişir. Arazinin
eskiden çok sık orman ile kaplı olduğu
kaynaklarda belirtilmektedir. İstanbul’un
en ünlü kaynak sularının büyük bölümü
Alemdağı civarından çıkar. Bunları şöyle
sıralayabiliriz:
TAŞDELEN SULARI
Taşdelen denilen kaynaklar birkaç tane
olup, Alemdağı Çiftlik-i Hümayunu’na bağlı korular içindedir.351 Halk tarafından en
fazla tanınan kaynak sularındandır. Eskiden taş bir oluktan akan suya, taşı delerek
meydana çıktığı için “Taşdelen” adı verildiği rivayet edilir.352
SARAY SULARI
Bu sular dört membadan çıkarak Alemdağı Köyü’ne doğru akar. Taşdelen kaynağıyla bu su arasında yaklaşım 300 metre
mesafe vardır.
Taşdelen suyunun
günümüzde orman
içindeki tesisi.
Kaynak: Tarihin
Tanıklığında Vakıf
Taşdelen Kaynak Suyu,
Hayrettin Mustafa
Dayıoğlu.
TAFLANLI SULARI
Taflanlı suyuna İncirliyatak suyu
da denir. Alemdağı Ormanı içindedir.
İncilitepe’nin kuzeyindeki dört kaynaktan
çıkar.
Atatürk, 1932’de
Şile’ye giderken
Alemdağı’na
uğrayıp Taşdelen
Suyu’nun
kaynağını ziyaret
eder. Buradaki
bakımsızlıktan
ziyadesiyle
üzülür ve bu
suyun şehre
indirilmesi
talimatını verir.
Geçmişte önemli ziyaretçileri olmuştur.
Mesela Osmanlı padişahlarından Sultan II.
Mahmud’un Taşdelen suyuna tutkun olduğu ve sık sık buraya geldiği kaynaklarda
ifade edilmektedir.353
Taşdelen suyunu özel olarak ziyaret
edenlerden biri de Atatürk’tür. Atatürk,
10 Ekim 1932’de Dolmabahçe Sarayı’ndan
önce motorla Üsküdar’a geçmiş, oradan
otomobille Şile’ye gitmiş ve Şile’den Söğüdlü yatı ile dönmüştür. Üsküdar’da ve
Şile’de halk tarafından coşkun tezahürat
ile karşılanmıştır. Üsküdar’dan Şile’ye giderlerken Alemdağı’na çıkarak Taşdelen
suyunun kaynağına kadar gitmiş, bu güzel
suyun kaynağında gördüğü mühmel (ihmal edilmişlik, bakımsızlık) durumdan etkilenmiş ve kendilerine Şile’de katılan Vali
ve Belediye Reisi Muhiddin Bey’e bundan
bahsetmiş ve suyun Üsküdar’a indirilmesi
arzusunu ifade etmiştir.354
Taşdelen denilen
kaynakların birkaç tane
olduğunu ve Alemdağ
Çiftlik-i Hümayun’una
bağlı korular içinde yer
aldığını gösteren belge.
Kaynak:
BOA.Y.MTV.153/7.
153
İSTANBUL’UN YAŞAM PINARI ÇEKMEKÖY
Küçük Elmalı suyunun
günümüzdeki hali.
(yanda)
MÜTEVELLİ SUYU
Alemdağı Ormanı içindedir.355 Bu su
Alemdağ’a 2.5 kilometre mesafeden getirilmiştir. Suyun aktığı çeşme Alemdağ’da
kiliseden çevirme caminin hemen önünde
bulunmaktadır. Çeşme 1963 yılında restore edilmiştir.356
AYAZMA SUYU
Mütevelli Suyu
da Taşdelen ve
Elmalı suları gibi
Alemdağı Çiftlik-i
Hümayunu
Korusu
arazisinde
yer alıyordu.
Alemdağı’nda
Hristiyanların
önem verdiği iki
tane de ayazma
suyu vardı.
Ayazma gayrimüslimlerin dini bakımdan değer verdikleri kutsal su kaynağı ya da
pınara verilen addır. Alemdağ’da iki ayazma suyu bulunmaktadır. İlki Alemdağ’ın
eski muhtarlarından Yunus Erenoğlu’na
ait bahçede bulunuyordu. Fakat şu anda
bu ayazmaya ait tesisler yıkılmış durumda.
Diğeri de ayazma mevkii denilen yerdeydi.
Ancak bu da zaman içinde yok olmuş.357
KÜÇÜK ELMALI SUYU
Alemdağı Ormanı içinde ve Elmalı
Köyü’nün bir kilometre kadar kuzeyinde
bulunan bu su zamanla kaybolmuştur.358
Mütevelli Suyu’nun
Alemdağı Ormanı
içinde yer aldığını
belirten belge. (solda)
Kaynak:
BOA.Y.MTV.150/24.
Defneli Suyu ilanı.
(sağda)
Kaynak:
Cumhuriyet, 3 Haziran
1936.
154
BÜYÜK ELMALI SUYU
Taflanlı kaynaklarından yarım kilometre kadar kuzeydedir. İstanbul’un en namlı
sularından Taşdelen’in civarında bulunan
menbâ sularından biri. Suyun kaynakları,
Alemdağı’n Sultan III. Murad’ın validesi
Nur Bânû Sultan’a ait vakıf arazisi içinde
bulunan Taşdelen’in menbâlarından bir
çeyrek mesafededir. Menbâ civar arazisi
deniz seviyesinden 284 metrelik bir yüksekliktedir. Menbâlar ufak bir dereciğin
açtığı çöküntünün kenarında bulunmaktadır. Su evsâfı itibariyle Taşdelen suyundan az farklıdır. Hattâ bu su yumuşaklığı
ile Taşdelen’den de üstün diyenler de
vardır.359
Bunlardan başka Alemdağ - Reşadiye
yolu üzerinde olup halen kullanılmakta
olan Kozpınar suyu, Çekmeköy’e üç kilometre kadar mesafede olan Safdere suyu,
Atatürk’ün Alemdağ’a geldiğinde ziyaret edip çok beğendiği Alemdağ tepesinin altından çıkan Defneli (Gazi) suyu ve
Alemdağ’da büyük kayalar içinden çıkan
ve çok soğuk olan Malkuyusu suyunu da
zikretmek gerekir.360
İSTANBUL’UN YAŞAM PINARI ÇEKMEKÖY
Havası ve suyuyla ayrı
bir şifa kaynağı olan
Alemdağ Ormanı.
155
İSTANBUL’UN YAŞAM PINARI ÇEKMEKÖY
ÇEKMEKÖY SULARINI İSTANBUL HALKINA
ULAŞTIRMA GAYRETLERİ
İstanbul’da ilk önemli su tesisleri Roma
imparatorları zamanında yapılmıştır. İmparator Hadriyen tarafından sur dışındaki
bir kaynaktan Haliç’in kenar mahallelerine kadar su yolu yaptırılmıştır. Valens de
Halkalı civarından Beyazıt’a kadar su getirtmiş ve bu su yolu için Mazul Kemer ve
Bozdoğan Kemeri’ni inşa ettirmiştir. Yine
Valens zamanında Kâğıthane Deresi’nin
suları ızgara ve havuzlarda toplanarak şehre getirilmiştir.
Osmanlı padişahları da bu işe büyük
önem vermişlerdir. İnşa edilen su eserleri,
çizilen haritalar, planlar, padişah fermanlarının yanı sıra dilden dile dua mahiyetinde aktarılan atasözleri, deyimler, türküler
atalarımızın suya verdiği ehemmiyetin delilidir.
Diğer alanlarda olduğu gibi su konusunda da vakıflar hep ön planda olmuştur. Osmanlı vakıf medeniyeti en önemli
ürünlerini su yapıları konusunda vermiş-
Sultan II. Abdulhamid Çekmeköy’deki su yollarını kendi hazinesinden tamir ettirmiş, bu durum bölge halkını
sevindirmiş ve sultana bir teşekkür yazısı göndermişlerdir. Belgenin altındaki mühürlerde Osmanlıca olmayanlar
da dikkat çekiyor.
Kaynak:
BOA.Y.MTV.33/62.
156
İSTANBUL’UN YAŞAM PINARI ÇEKMEKÖY
tir. Osmanlı İmparatorluğu, başşehri İstanbul için izleri şehrin her tarafına yayılmış,
kendine has bir su medeniyeti geliştirmiştir. Fatih döneminde kurulan Su Nezareti
suya ne kadar önem verildiğini bize açıkça
gösterir.
İstanbul için su temini hususu tarih boyunca önemli problemlerden biri olmuştur.
Şehrin gelişmesi, büyümesi ve nüfus artışıyla birlikte su problemi devamlı gündemde olmuştur. Osmanlılar, değişik dönemlerde var olan suyollarına ilaveler yaparak
bu sorunu çözmeye çalışmıştır.
Eskiden evlere su verilmezdi. İnsanlar
su ihtiyaçlarını mahalle çeşmelerinden temin ederlerdi. Çeşmeler aynı zamanda birer sosyal iletişim mekânları idi. Zamanla
nüfusun iyice artması üzerine ana kaynaklardan evlere su getirilmeye başlandı.
Osmanlı döneminde şehir hizmetleri
kısmen devlet teşkilatı kısmen de vakıflar
eliyle görülmüştür. Önemli belediye hizmetleri ise vakıflar eliyle yürütülmüştür.
Belediye teşkilatları kurulduktan sonra da
vakıflar etkinliklerini sürdürmüş, şehir ve
kasabalar ile köylere vakıflar vasıtasıyla su
sağlanmıştır.361
İstanbul’da çeşmelere ya da su bentlerine gelen suların yetersiz olması zaman zaman su kıtlığına sebep olmuştur. Bu durum
da memba sularına olan talebi artırmıştır.
Memba sularına gösterilen bu ilgi ve talep
“saka”lık denen bir mesleğin doğmasına sebep olmuştur. Fakat testi, fıçı gibi kaplara
doldurularak, hayvanların sırtında taşınıp
kontrolsüz olarak satılan bu sular bazen de
çeşitli salgın hastalıkların çıkmasına neden
olmuştur.
İstanbul halkının su ve sudan doğan
problemlerle karşı karşıya kalması adeta
insanları canından bezdirmiştir. Dönemin
basını da bu sıkıntıları sık sık haber yaparak
dikkat çekmiştir. Bu yayınlar kısa sürede
etkisini göstermiş ve İstanbul’un su işinin
özel şirketlere verilmesi kararlaştırılmış ve
1874 yılında Sultan Abdülaziz İstanbul’da
bir su şirketi kurulması için izin vermiştir.
İkinci Abdülhamid döneminde Terkos
Gölü suyunun getirilmesi için 1883 yılında
bir anonim şirket kurulmuş ve 1885’ten itibaren de Terkos suyu halka verilmeye başlamıştır.
İstanbul’un Anadolu tarafındaki isale hattının yapılması amacıyla yine İkinci Abdülhamid döneminde 1890 yılında
Üsküdar-Kadıköy Su Şirketi kurulmuştur.
Elmalı sularını Üsküdar ve Kadıköy’e getirmek amacıyla kurulan şirket, Kandilli ile
Erenköy arasında su dağıtım işini üstlenmişti. Şirketlerin su dağıtımına başladığı
günlerde halkın su ihtiyacı vakıf, kaynak
ve su kuyularından karşılanıyordu. Ancak
bu sular uzun süre bakım ve onarım görmedikleri için kullanım özelliklerinin çoğunu kaybetmişti.
Ayrıca su konusunu istismar eden bazı
kimselerin de ortaya çıkması şikâyetlerin
artmasına neden olmuştu. Bunun üzerine,
İstanbul’un diğer semtlerinde olduğu gibi
vakıf kaynak sularının da özelleştirilmesine karar verildi.362
Yine Çekmeköy dâhilinde bulunan çok
sayıdaki membaın su yolları sık sık bozuluyordu. Bunların tamir ettirilmesi halkın
üzerine kalsa ekstra masraf demekti. Bu
konuda da padişahların duruma el attığını
görüyoruz.
Mesela Sultan İkinci Abdülhamid 1888
yılında bölgedeki su yollarının tamiri ile
bizzat ilgilenmiş ve hatta masrafları şahsi hazinesinden karşılamıştı. Bu durum
bölge halkını çok sevindirmiş ve Sultan
Abdülhamid’e şükranlarını ifade eden bir
teşekkür yazısı yazmışlardı.363
Yine Birinci Dünya Savaşı sırasında -savaş süresince buralara gerekli zaman ayrılamamış olmalı ki- Alemdağı’nda bulunan
Kasr-ı Hümayun’a ait su yollarıyla civarındaki köylerin su yolları oldukça bozuk durumdaydı. Evkaf-ı Hümayun Nezareti’ne
yazılan bir yazı ile durum bildirilip, idari
gereklilikten dolayı bahsedilen su yollarının acilen düzeltilmesi gerektiği ifade
edilmekteydi.364
157
İSTANBUL’UN YAŞAM PINARI ÇEKMEKÖY
CUMHURİYET DÖNEMİNDE ÇEKMEKÖY SULARI
Cumhuriyet döneminde de su konusu
İstanbul’un en önemli meselelerinden birisi olarak karşımıza çıkmaktadır. 1930
yılında Belediye’nin yaptığı kontroller sırasında su ticaretiyle uğraşan şirket ya da
şahısların işlerini hakkıyla yapmadıkları
tespit edilmişti. Bunun üzerine şişe boyutlarından tutun da etiketlerine varıncaya
kadar kontrol edilmesi kararlaştırıldı.365
Bu kontroller daha sonraki yıllarda da
devam etti. Bu arada 1931 yılında Çekmeköy bölgesinin önemli memba sularından
biri olan Taşdelen suyunun Kadıköy’e isale
edilmesi meselesi gündeme geldi. Bu amaçla Taşdelen suyunun ıslah ve tezyidi için
Belediye ile Evkaf müştereken suyun kaynağında incelemelerde bulundular. Normalde Taşdelen membaından günlük 40
ton su alınmakta iken bu tarihlerde miktar
65 damacanaya yani yaklaşık 4 tona düşmüştü. Bu suretle suyun ancak onda biri
alınabilmekteydi. Evkaf’ın aldığı tedbirler
sayesinde bu miktar, 20 tona çıkarıldı.
Membaa yakın olan sular toplanarak
emaye borularla isale edildi. O zamana kadar su membadan maşrapalarla alınmakta
ve sucular ellerini suya sokmakta idiler.
Bundan sonra, damacanalara doğrudan
doğruya borulardan su konulması kararlaştırıldı. Evkaf da damacana başından 5 kuruş bedel alıyordu ki bu da Evkaf’a senede
1.200 lira gelir demekti.
Yapılan incelemeler sonucunda suyun
Kadıköy’e Kayışdağı yoluyla 200-250 bin liraya isale olunabileceği anlaşıldı. Daha önceden Evkaf Nazırı Hayri Bey zamanında
bu konu ile ilgili yapılan çalışmalardan da
istifade edildi.366 Bundan sonra da konuyla
ilgili çalışmalara devam edildi.
9 Mayıs 1932’de yapılan İstanbul şehir
meclisi toplantısında birçok konu görüşüldü. Bunlardan biri de Taşdelen suyunun
sahile ulaştırılmasıyla ilgiliydi. Taşdelen
suyunun sahile isalesi için 400 bin lira tahsisat talebi hakkındaki makam teklifi Bütçe
Encümeni’ne gönderildi.367
158
Belediyenin bu tarihlerde su meselesine
büyük önem verdiği anlaşılıyor. Çekmeköy bölgesi kaynak sularının bu defa da
Kadıköy’den sonra Üsküdar’a isale edilmesi konusu gündeme geliyor.
Su mütehassısı
M. Felner, 29
Mayıs 1933’te
İstanbul’daki
su kaynaklarını
inceledi.
Nitekim Belediye, İstanbul suları ile ilgili araştırma ve incelemeler yaptırmak üzere bir su uzmanı
olan M. Felner 1933 yılında Viyana’dan İstanbul’a
getirildi. Felner, 29 Mayıs
1933’te bentleri ve adaları gezerek buralardaki su
kaynaklarıyla ilgili incelemelerde bulundu. Ardından Alemdağ’ına giderek
Taşdelen suyu membalarına giderek araştırmalar
yaptı.368
Bu inceleme ve araştırmalar sonrasında Felner, Alemdağ ve Taşdelen Suları ile ilgili görüşlerini şöyle ifade
etmişti:
Taşdelen membalarına bugün
gittim. Alemdağ’ında bulunan bu su
dünyanın emsalsiz sularından biridir. Suyun kimyevî surette tahlilini
istedim. Henüz raporu almadım.
Tahlil neticesinde suda radyo aktivite bulunup bulunmadığı anlaşılacaktır. Bu suretle suyun Üsküdar’a
getirilip getirilmeyeceğini öğrenmek
kabil olacaktır. Çünkü suda radyo
aktivite varsa borularla nakledildiği
takdirde evsafını kaybeder. Eğer radyo aktivite yoksa borularla Üsküdar’a
indirmek kabil olur. Bunun için de
membada bazı tesisat yapmak lâzım
gelir. Alemdağı suyunun yüzde ellisi
kaybolmaktadır.369
1934 yılına gelindiğinde Çekmeköy sularının Üsküdar’a getirilmesi konusunda
bir mesafe alınamadığı ve inceleme çalışmalarının devam ettiği görülüyor. Çünkü
İSTANBUL’UN YAŞAM PINARI ÇEKMEKÖY
SU SATIŞLARIYLA İLGİLİ SIKINTILAR
23 Aralık 1934 tarihli Cumhuriyet gazetesi Taşdelen’in
Üsküdar’a indirilmesiyle ilgili rapordan bahsediyor.
25 Eylül 1934 tarihinde Evkaf Umum Müdürü Rüştü Bey ve İstanbul Evkaf Müdürü
Niyazi Bey bu amaçla Taşdelen’e gitmiştir.
Yine aynı yılın aralık ayında bir süredir
hem Alemdağı’nda hem de Üsküdar’da
incelemeler yapan heyetin çalışmalarını tamamladığı da gazete haberlerinden
anlaşılmaktadır.370
1930’lu yıllarda bölge kaynak suları sadece Üsküdar ve Kadıköy’e taşınması ile
gündeme gelmemişti. 1933 yılında Taşdelen sularının Irak’a gönderilmesi hususu
dile getirilmiş ve kamuoyunun da dikkatini
çekmişti. Bu maksatla Türkiye’nin Bağdat
Büyükelçisi Tahir Lütfi Bey Belediye’ye
müracaat ederek Taşdelen suyunun Irak’a
sevkinin mümkün olup olmadığını sormuş
ve bu hususta incelemeler yapılmasını
talep etmişti. İmkân görüldüğü takdirde
Bağdat’a Taşdelen suyu gönderilecek ve
bu suretle Bağdat sarayı ve Irak zenginleri
sudan istifade edebilecektir.371
4 Ocak 1933 tarihli Cumhuriyet gazetesi Taşdelen Suyu’nun
Bağdat Sarayı’nda ve Irak zenginlerince içilebileceğini
haber yapmıştı.
Daha önce de kısaca bahsedildiği gibi su
satışı sırasında zaman zaman sıkıntılar da
ortaya çıktı. Özellikle kısa yoldan fazla para
kazanmak isteyen bazı şahıslar normal terkos sularını kaynak suyu diye satarak halkı
kandırıyorlardı. Mesela bunlardan birisi 19
Eylül 1936 tarihinde yakalanan ve bu yolla
ciddi bir servet elde etmiş olduğu görülen
Apostol isminde bir Rum’du. Aslında bu
durum komşularının şikâyetiyle ortaya çıkmıştı. Apostol, Beyoğlu’nda büyük bir apartmanda oturuyor ve lüks bir hayat yaşıyordu.
Şikâyet üzerine yapılan incelemede bu adamın Gümüşsuyu’nda Gazhane karşısında
bir ahır kiralayarak burada mükemmel bir
surette terkos tesisatı vücuda getirdiği; aynı
zamanda birçok memba suları etiketlerini
de taklit ederek terkostan doldurduğu damacanalara bu etiketleri yapıştırdığı ve bunları piyasaya halis memba suyu diye sevk
etmekte bulunduğu anlaşılmıştı. Durum
ortaya çıkınca zabıta memurları Apostol’u
kontrol altına alarak adliyeye sevketti.372
Terkos sularının memba suyu adı altında satılarak halkın aldatılmakta olduğunu
göz önüne alan Evkaf idaresi ciddî tedbirler almağa başladı ve kendine ait bulunan
Taşdelen ve Defneli memba sularının halis
bir surette satılması için şubeler açtı.
Öncelikli olarak şehrin üç muhtelif noktasında açılan bu şubelerden biri İş Bankası İstanbul Merkezi’nin yanında, eski Hamidiye Türbesi’nin olduğu yerde; ikincisi
Beyazıd’da ve diğeri de Teşvikiye’de idi.
Memba suları bu üç şubede Evkaf memurlarının nezaret ve murakabesi altında satılıyordu. Yalnız; Hamidiye Türbesi’nin olduğu yerde bu sular damacana ve şişelerle
satıldığı gibi bardakla da verilmekte; öteki
şubelerde sade kapalı olarak satılmaktaydı.
Daha sonra bu şubelerin artırılması da düşünüldü.
Evkaf idaresinin açtığı şubelerdeki sular
membalarda damacana ve şişelere Belediye ve Evkaf memurlarının nezareti altında
dolduruluyordu. Yine üzerlerine de hem
159
İSTANBUL’UN YAŞAM PINARI ÇEKMEKÖY
bilinmektedir. Felç, yürüme güçlüğü veya
denge problemi olan hastalarda; kas hastalıklarında, su kürü terapisi tavsiye edilen
bir uygulamadır. Romatizma, ağrılı eklemler, sırt ağrısı, dolaşım bozuklukları, halsizlik gibi durumlar için de bu önerilen bir
terapidir.
1936’da Vakıflar tarafından Taşdelen Suyu’nun satışı için
İstanbul içinde Beyazıt, Teşvikiye ve Hamidiye Türbesi’nde
olmak üzere 3 satış yeri açıldı.
Belediye, hem Evkaf namına olmak üzere
çifte kurşun vurulmakta ve bu suretle şehre emin bir surette indirilmekte ve gene
resmî memurların nezareti altında emin
bir surette satılmakta idi.373
Bundan başka Evkaf Müdürlüğü bazı
camilerdeki muvakkithaneleri dükkân haline getirmek suretiyle bunlardan faydalanmayı da düşündü. İlk iş olarak buralarda halka ucuz fiyatla Defneli ve Taşdelen
suları satılması kararlaştırıldı.374
ÇEKMEKÖY BİR SU KÜR YERİYDİ
1930’lu yıllarda Çekmeköy ve civarı
İstanbul’un en ilgi çeken yerlerinden birisiydi. Özellikle bölgenin sahip olduğu muhteşem ormanlar ve bu ormanlarda kaynağı
bulunan nefis memba suları bu ilginin en
önemli sebeplerindendi.
Bölgenin gerek su çeşitliliği gerek ormanlar bakımından zengin oluşu sağlık
sektörünü de harekete geçirmiş olacak ki,
bu tarihlerde su ve ormanları tedavi amaçlı kullanma fikirleri ortaya atıldı. Bunlardan biri sudan faydalanma yolu idi ve
Alemdağı’nı bir su kür yeri yapma düşüncesi gündeme gelmişti.
Su kürü, suyun eklemler ve kaslar üzerine binen yükü azaltması ve ağrı kontrolüne yardımcı olması sebebiyle fiziksel
bozuklukların tedavisinde kullanılmasıdır.
Su kürü terapisinin, yer egzersizlerine kıyasla daha güvenli bir ortam sunduğu ve
daha etkili sonuçlar alınmasını sağladığı
160
Alemdağı bölgesini bir su kür yeri yapmak üzere çeşitli çalışmalarla ilgili Cumhuriyet Gazetesi’nde güzel bir yazı çıkmıştı.
Alemdağ ormanlarının, sularının ve diğer
güzelliklerinin tanıtıldığı bu yazı şöyleydi:
“Alemdağ İstanbul’un en güzel yerlerinden biridir. O güzelim ağaçların uğradığı
katliamlara rağmen ormanı hâlâ güzeldir.
Taşdelen ve Defneli kaynaklarının suları
nefistir. Bu sularla o ormandan İstanbul
halkının tamamen istifade edememesi günahtı. Alemdağ ormanında bir su kür yeri
yapmak lazım geldiği şimdiye kadar düşünülmemişti bile...
Evkaf Umumî Müdürlüğü ile İstanbul
Evkaf Müdürlüğü bunu düşünmüşler ve
Alemdağ ormanını bir su tedavi yeri yapmak için işe başlamışlardır.
İlk önce Taşdelen membaının etrafına
dışarısı mermerden ve içerisi billurdan mükemmel bir hazne yapılmıştır. Geçenlerde
açılma resmi yapılan tesisat suyun temizliği itibariyle şimdiye kadar suyun membaından elle doldurulan Taşdelen suyu artık
bu hazneye akmakta, oradan musluklar
vasıtasıyla el sürülmeden damacanalara
doldurulmaktadır.
Taşdelen su haznesinin önüne bir de
hangar yapılmaktadır. Boş damacanalar
bu hangara bırakılacak ve doluları şehre
indirilecektir. Evkaf 800 damacana ısmarlamıştır.
Evkaf, Taşdelen ve Defneli membalarından Üsküdar Şile şosesine kadar mükemmel bir şose yaptırmaya başlamıştır. Bu yol,
yapıldıktan sonra otomobil ve kamyonlarla
doğrudan doğruya membalara giderek hem
bu lezzetli suları yerinde içmek, hem de güzel bir gezinti yapmak mümkün olacaktır.
Taşdelen suyunun satışı serbesttir. Evkaf
İSTANBUL’UN YAŞAM PINARI ÇEKMEKÖY
damacana başından yalnız beş kuruş alır.
Bazı kimseler damacanalarla getirdikleri
suları küçük şişelerle satıyorlar. Fakat bu
şişelerdeki suların hakikaten ve tamamen
Taşdelen olup olmadığı meçhuldür. Bunu
nazarı dikkate alan Evkaf Umumî Müdürlüğü Taşdelen suyunu kaynakta küçük şişelere doldurmak üzere tertibat almayı düşünmektedir.
Suları kaynaklarında tetkik ve tahlil
eden Ankara Yüksek Ziraat Enstitüsü toprak laboratuvarı şefi, Büyük Elmalı, Defneli,
sağ ve sol Taşdelen sularının çok yumuşak
ve tatlı sular olduğuna dair rapor vermiştir. Bu rapora nazaran bu sular tazeliklerini 15 gün muhafaza edebilmektedirler. Evkaf suyu bizzat şişelere doldurabilirse kür
yapmak isteyenler için suyun kaç günlük
olduğunu göstermek üzere, şişelerin etiketlerine tarih konacaktır. Bu suretle satılacak
Taşdelen suyu halis ve her türlü şüpheden
ari olacaktır.
Evkaf Umumî Müdürü Rüştü, İstanbul
Evkaf Müdürü Niyazi’ye bu münasebetle
şu telgrafı göndermiştir:
Bir işin doğruluğuna, iyiliğine iman
candan olunca ve ona vazife duygusu
da eklenince ne kadar büyük ve zor
olursa olsun yenilmeyecek hiçbir engel yoktur. Taşdelen ve Defneli sularının son kurulmaları bunun en canlı
bir örneğidir. En yetkili fen adamlarına yaptırılan tahlillere göre bu sular
bulunmaz birer sağlık kaynağıdır.
Böyle olunca halkın bunlardan tam istifade edebilmeleri için birinci olarak
kaynaklara kadar yol yapılmak suları
fennin istediği yolda kendi ellerimizle
doldurmak ve tedavi için geleceklerin
barınmalarına mahsus olmak üzere
bir otel yapmak lâzımdır. Peyderpey
bunları yapacağız.
Evkaf Umumî Müdürü’nün telgrafından anlaşıldığı üzere Alemdağ’da bir otel
yapılacaktır. İleride tramvay hattının da
ormana ve membaa kadar uzatılması düşünülmektedir. İstanbul’un kömür ihtiyacı da
kısmen ormandan kolaylıkla temin edilmiş
olacaktır.
Defneli suyunun radyo aktivitesinin
Ankara’da yapılan tahlillere göre, ümit
edilmeyecek derecede yüksek olduğu söylenmektedir. Evkaf bu kaynakta da mükemmel bir hazine yaptırmaktadır.”375
Taşdelen’in 21 Aralık 1934
tarihindeki hali.
Cumhuriyet gazetesi,
21 Aralık 1934.
161
İSTANBUL’UN YAŞAM PINARI ÇEKMEKÖY
TALİHLİ BEYGİR
Dün İstanbul sıcak bir gün
daha geçirmiştir. Halk palajlara
akın ederken, sucu ve şerbetçi
dükkanları da dolup taşmıştır.
Yukarıdaki resimde, dünkü sıcak havada atını serinletecek
çeşme bulamayan bir arabacının kapalı şişe bir Taşdelen suyunu hayvanına içirişi görülmektedir.
Cumhuriyet Gazetesi, 13.08.1955, s1.
162
TAŞDELEN ÜSKÜDARA
İNECEK
Akşam Gazetesi,17.10.1932, s5
İSTANBUL’UN YAŞAM PINARI ÇEKMEKÖY
ANKARA’DA TAŞDELEN
İÇİNİZ
Sular Alemdağı’ndan kendi
vesaitimizle nakledilmekte olduğundan saf ve hilesizdir (...)
Akşam Gazetesi, 16.10.1931, s7.
ALEMDAĞI DEFNELİ SUYU
Alemdağ Defneli Suyu 10 Haziran 936 günüden itibaren ağzı bir
tarafı “Evkaf” diğer tarafı “Defneli” ibaresini havi zımbalı hususi
kurşun mühürle mühürlü otuz
litrelik küçük boy damacanalarla
iki buçuk litrelik galon şişeler derununda suculara verilmeye başlanacaktır.
Cumhuriyet Gazetesi, 09.06.1936, s9.
TAŞDELEN SAHİLE İNECEK
Cumhuriyet Gazetesi, 31.12.1956, s1.
Akşam Gazetesi,22.03.1932, s3
163
İSTANBUL’UN YAŞAM PINARI ÇEKMEKÖY
BÖLGENİN ÖNEMLİ DERELERİ
RİVA (ÇAYAĞZI) DERESİ
Ömerli Barajı’nın üzerine kurulu bulunduğu Riva Deresi, İstanbul’un en büyük
akarsuyudur. Kollarından bir kısmı İstanbul ili sınırları dışından gelir. Bunlardan
birisi Kocaeli il sınırları içinde kalır ve Mollafenari yöresinin sularını toplar. Uzundere adını alan bir diğer kolu da yine Kocaeli il sınırları içinden doğar, kaynaklarını
değişik yerlerden alan birkaç küçük akarsu ile beraber Ömerli Baraj Gölü’ne dökülür. Baraj çıkışında Riva Deresi adı altında
kuzeybatı-güneydoğu doğrultusunda Sırapınar Köyü’ne ulaşır. Alemdağ’ın kuzey
eteklerinden doğan Alibahadır Deresi’ni de
kendine katarak, Çayağzı’ndan Karadeniz’e
dökülür. Riva Deresi’nin deniz seviyesinden ortalama yüksekliği 50 metredir.376
Osmanlı döneminde özellikle çok yağmur yağdığı zamanlarda Riva Deresi’nin
taştığı ve çevresindeki arazilere zarar
verdiği olmuştur. Bu tip hadiseler zaman
zaman belgelerde de yansımıştır. Mesela 1910 yılının Şubat ayı sonlarında Riva
Deresi’nin taşması sonucu oluşan bir sel
baskınından Hüseyinli Köyü arazisi büyük
zarar görmüştür. Ancak herhangi bir can
kaybı olmamıştır.377
1910 yılının Şubat
ayında Riva Deresi’nin
taşması sonucu
Hüseyinli Köyü
arazisinin büyük zarar
gördüğünü ancak
nüfusça bir zayiat
olmadığını belirten
belge.
Kaynak:
BOA.DH.İUM.E57/75.
Islah edilen Riva Deresi
164
İSTANBUL’UN YAŞAM PINARI ÇEKMEKÖY
Ağva’ya dökülen Göksu Deresi
GÖKSU DERESİ
İstanbul ili sınırları içinde yer alan ve
Göksu adını taşıyan iki akarsu vardır. Bunlardan birincisi Bakırdağı’nın (201 m) kuzey
eteklerinden doğan ve Anadoluhisarı’nın
kuzeyinden Boğaz’a ulaşan Göksu’dur. Diğeri ise Ağva’da denize dökülen Göksu’dur.
Bu ikinci Göksu Deresi, sularını Kocaeli il
sınırları içinde kalan birkaç derecikten
alarak Karadeniz’e akar. Yaklaşık 395 kilometrekarelik bir su toplama havzasına
sahiptir.378 Alemdağ Köyü’nün arazisi Riva
Deresi’nin kolları tarafından sulanır. Yerleşmenin su ihtiyacının bir kısmı kaynak
sularından (Defneli, Ayazma, Mütevelli,
Elmalı ve Kozpınar gibi), bir kısmı da kuyulardan sağlanır.379
ÇAVUŞBAŞI DERESİ
Saadi Nazım Nirven’in verdiği bilgilere göre 1860’lı yıllarda Çavuşbaşı Deresi ile ilgili bilgiler şöyledir: İstanbul’un
Anadolu yakasının şehir suyunu temin
eden Elmalı bendlerini besleyen derelerden biridir. Kanlıca’nın kuzey doğusunda
vaktiyle Emlâk-ı Hümâyun’dan Çavuşbaşı Çiftliği’ne civar tepelerin eteklerinden
doğar. Çavuşbaşı Deresi eskiden basit bir
dere halinde akarak, Anadoluhisarı sırtlarında daha batıdan gelen Budak Deresi’nin
suyunu da alarak sebze bostanları arasından Dörtkardeşler’e iner, burada Baruthane Çayırı kıyılarında Göksu Deresi’ne
karışıp Anadoluhisarı önünden Boğaz denizine dökülürdü. Sultan II. Abdülhamid
zamanında Çavuşbaşı ve kısmen Budakdere suları üzerinde Birinci Elmalı bendini
toprak duvarı ve kısa bir müddet sonra taş
duvarı kurulmuş ve dere de bendi besleyen
en mühim menba haline gelmiştir. 1950’de
Çavuşbaşı Deresi’yle Budak Dere üzerinde
ikinci Elmalı bendinin göğüsleme duvarının yükseltilmesinden sonra dere yataklarının bir kısmı bend havzasına girmekle
beraber, yine Elmalı suyunun ana kaynağı
halinde kalmıştır.380
165
İstanbul’da
Göksu adını
taşıyan iki dere
vardır. Fotoğrafta
Kocaeli sınırları
içinde doğup da
Ağva’dan denize
dökülen Göksu
Deresi görülüyor.
İSTANBUL’UN YAŞAM PINARI ÇEKMEKÖY
BÖLGEDE ÖNE ÇIKAN DİĞER GÜZELLİKLER
Y
üzölçümü itibariyle, dünyanın
32. büyük ülkesi olan Türkiye,
780.576 kilometrekarelik yüzölçüme ve farklı karakterde toprak çeşitlerine sahiptir. Aynı zamanda farklı iklim tipleri göstermesinin doğal bir sonucu olarak,
oldukça zengin bir florası da mevcuttur.
Son yapılan araştırmalara göre, ülkemizde
10.500’e yakın çiçekli bitki taksonu olduğu
tespit edilmiştir.381
İstanbul 2 bin 500
türden oluşan florasıyla
müthiş bir doğa
zenginliğine sahiptir.
Bunların çoğunluğu
da Çekmeköy’ün
bulunduğu bölgededir.
İstanbul sosyal, kültürel, siyasi ve diğer
alanlarda merkez bir şehir olarak ülkemizde en fazla göç alan ve en hızlı büyüyen
şehirlerimizin başında gelir. Yapılaşmanın
en fazla yaşandığı, yeşil alanlarını en hızlı
tüketen bu şehir, bütün bunlara rağmen,
hâlâ yedi önemli bitki alanı ve 2 bin 500
166
türden oluşan florasıyla müthiş bir doğa
zenginliğine ve yüzlerce hayvan türüne de
ev sahipliği yapar. Bu açıdan bakıldığında
İstanbul’un, 5.100 kilometrekarelik yüzölçümü ile tek başına, İngiltere, Hollanda
gibi bazı ülkelerinkinden çok daha zengin bir biyolojik çeşitliliği vardır. Bunda
İstanbul’un toprak çeşitliliğinin, iki deniz
ve iki kıta arasındaki konumunun, Karadeniz kıyılarından nemli ve soğuk, Marmara
Denizi’nin sıcak ikliminin önemli etkisi
olmuştur.382
İstanbul il sınırları içinde ormanlar,
fundalıklar, meralar, kıyı kumulları ve sulak alanlar olmak üzere beş önemli habitat
tipi bulunmaktadır. Ormanlar İstanbul’un
en yaygın ve en değerli habitatları başında
İSTANBUL’UN YAŞAM PINARI ÇEKMEKÖY
gelir. Aynı zamanda yaban domuzu ve çakal gibi nadir hayvan türlerine de ev sahipliği yapar. Meşe ağırlıklı baltalık ormanları
özellikle önemlidir. Asırlardır geleneksel
olarak kullanılan meşe ormanlarında özellikle odun kömürü imali ve bölge halkının
odun ihtiyacını karşılamak üzere 20 yıllık
döngüler halinde baltalık kesim yapılmasının etkisiyle olağanüstü bir çeşitlilik gelişmiştir.
Dünyadaki önemli kuş göç yollarından
birisi üzerinde bulunan İstanbul’da, Çekmeköy bölgesi önemli kuş alanı olarak bilinir. Yılda iki kez, sayıları yüz binlerle ifade
edilen kuşlar, İstanbul üzerinden geçerek
göç ederler.383
Fundalıklar, her zaman yeşil çalı ve
ağaç formunda süpürgeotugiller familyasına ait bitkilerin ağırlıkta olduğu habitatlardır. Çok sayıda nadir kuş türü ve bitki
türünün yanında, zengin böcek (kelebekler, zarkanatlılar, kınkanatlılar vb.) sürüngen ve hem karada hem de suda yaşayan
amfibyum türleriyle son derece zengin bir
biyolojik çeşitlilik içerir.
Meralar ise ağaç ya da çalılardan ziyade
otsu bitkilerin yoğun olarak bulunduğu habitatlardır. Çeşitli bitkiler, böcekler, büyük
memeli hayvanlar, göç eden kuşlar ve çiftlik hayvanlarının da yaşam alanlarıdır.
Kıyı kumulları, deniz kumunun rüzgar
ve dalgaların etkisiyle kıyıda birikmesi sonucu oluşur. Buralar bitki ve hayvan türleri
için yaşanması zor alanlardır.
Bataklık, turbalık ve suyla kaplı diğer
alanlar da sulak alanlar olarak ayrılmıştır.
Buralar da şehrin gelişmesi ve çarpık yapılaşmalar sonucu tehdit altındadır.384
Çekmeköy İlçesi’nin sahip olduğu havza İstanbul’un ve Türkiye’nin en önemli doğal ve göç geçiş alanlarından biridir.
Çok zengin bir habitat ve tür çeşitliliği içeren havzada meşe ormanı, fundalık, mera,
turbalık ve sulak alanlar gibi doğal yaşam
alanlarının çok güzel bir mozayiği yer alır.
Burasının en önemli özelliklerinden biri de
Doğu Akdeniz ve Doğu Avrupa ülkelerinin
en büyük fundalıklarına ev sahipliği yapmasıdır. Bu fundalıklar dünyanın en nadir
habitatlarından biri olarak kabul edilir.
Bünyesinde çok sayıda bitki, kuş, böcek,
sürüngen ve amfibyum türleri barındırır.
Özellikle İstanbul’da tanımlanan yedi
önemli bitki alanından biri olan Ömerli
Havzası’nda toplam bitki ve hayvan türü
sayısı tam olarak bilinmemekle birlikte,
havzada en az 37 nadir bitkinin yetiştiği
Doğal Hayatı Koruma Derneği tarafından
tespit edilmiştir. Bunlardan en az 10 tanesi sadece Türkiye’ye özgü bitki olup, dünyanın başka hiçbir yerinde doğal olarak
yetişmez.385
Çekmeköy sınırları içinde ve çevresinde sınırlı olarak yetişen bitkilerden bazıları
şunlardır:
167
Çekmeköy İlçesi’nin
sahip olduğu havza
İstanbul’un ve
Türkiye’nin en önemli
doğal alanlarından
biridir. Özellikle
Ömerli Havzası’nda
37 nadir bitki yetiştiği
uzmanlarca tespit
edilmiştir.
İSTANBUL’UN YAŞAM PINARI ÇEKMEKÖY
Yalnız Alemdağ
ormanlarında yetişen
İstanbul Çiğdemi.
İSTANBUL ÇİĞDEMİ
Bilimsel adı “Crocus olivieri subsp Istanbulensis” olan 1-4 yapraklı, sarı çiçekli, çok
yıllık ve yumrulu bir bitkidir. Yumrunun
üzeri lifli bir kabukla kaplıdır. İlkbahar
mevsiminde (mart) çiçek açar. Türkiye’de
yalnız Alemdağ ormanlarında yetişmekte
olup çok nadir bir bitkidir.386
KADIKÖY ÇİĞDEMİ
(Colchicum Chalcedonicum)
Kadıköy Çiğdemi de
Ömerli havzasında ve
Alemdağı’nda yetişen
nadir bitkilerdendir.
Kadıköy’ün tarihi ismi, Chalcedon’dan
almış adını. Çoğunluğu İstanbul’da olmak
üzere, dünyada yalnızca birkaç yerde yetiştiği bilinen çok nadir bir bitkidir. Ömerli
Havzası’nda, Ömerli Barajı Havzası’nı da
içine alarak Kocaeli Yarımadası’nın orta ve
güney bölümlerinde yer alan tepelerde yetişir. Aydos Dağı, Kayış Dağı, Yelken Tepesi,
Alemdağ, Paşaköy bu alanın içindedir.387
168
İSTANBUL’UN YAŞAM PINARI ÇEKMEKÖY
MARMARA PEYGAMBER ÇİÇEĞİ
Papatyagiller familyasından olup bilimsel adı “Centauria hermannii” olan bu
bitki İstanbul’un Avrupa Yakası’nın kuzey
kesimlerinde, Asya Yakası’nda ise Aydos
Dağı civarındaki nemli fundalıklar, makilikler ve ormanlarda yetişir. Bu bitki Bern
Sözleşmesi Ek Liste I’de yer alır.388
ÇOKBAŞLI KÖYGÖÇÜREN
(Cirsium Polycephalum)
İstanbul’un baltalık ormanlarına ve fundalıklarına endemik, iki yıllık bir bitkidir.
Papatyagiller familyasından olan ve uzun
boylu, beyaz çiçekli çokbaşlı köygöçüren,
Türkiye’nin küresel ölçekte tehlike altında
bulunan, korumakla yükümlü bitkilerinden biridir.389
MAVİ YILDIZ/DOĞU RAZYASI
(Amsonia orientalis Decne)
“Mavi yıldız” ve “doğu razyası” gibi
isimlerle anılan Amsonia orientalis Decne.
(sinonim adı Rhazya orientalis), dünyada
sadece Yunanistan’ın kuzeydoğusunda ve
Türkiye’nin kuzeybatısında son derece dar
yayılış gösteren, nadir ve tükenme tehdidi
altında olan bir bitki türüdür. Ülkemizde
Bursa, Balıkesir ve İstanbul olmak üzere
üç ayrı yerden rapor edilmiştir. Yapılan
çalışmalarda, Amsonia orientalis’in Bursa
ve Halkalı (İstanbul) popülasyonlarının tamamen yok olduğu, ancak bitkinin Ömerli
Havzası’ndaki çok dar bir alanda bulunduğu tespit edilmiştir. Mavi yıldız bitkisinin
tükenmesinin en önemli nedeni, doğal yayılış alanlarının yerleşim alanı sınırlarında
kalmasıdır. Zakkumgiller familyasının bir
üyesi olan Amsonia orientalis, bünyesinde
bulundurduğu çok sayıda glikozitler ve glikoalkaloitler sayesinde kardiyoaktif ve antikanser özelliklere sahiptir. Ayrıca Amsonia
orientalis, yıldız şeklinde gösterişli mavimor çiçeklere sahip olduğu için dış mekân
süs bitkisi olarak kullanılabilmektedir.390
Bu bitki Bern Sözleşmesi Ek Liste-I’de yer
alır.391
İSTANBUL NAZENDESİ
(Lathyrus Undulatus)
Türkiye’nin kuzeybatısına endemik,
çok çekici bir bitkidir. İstanbul’un Asya
Yakası’ndaki fundalıklarda zengin popülasyonları bulunur. Avrupa çapında nadir
bir bitki olan İstanbul nazendesinin koruma altına alınması gereklidir.392
NARİN ACIÇİĞDEM
(Colchicum Micranthum)
İstanbul Nazendesi
İstanbul’a endemik küçük çiçekli bir
acıçiğdem türüdür. Nemli fundalıklar ve
meralarda yetişen bitki, sonbaharda çiçeklenir. Kemerburgaz’da bulunan birkaç
küçük kolonisi dışında, büyük çoğunlukla
İstanbul’un Asya Yakası’nda yayılış gösterir.
Ancak kontrolsüz şehirleşme ve yanlış ağaçlandırma gibi nedenlerle nesli tehlike altında bulunmaktadır.393 Narin acıçiğdem, Bern
Sözleşmesi394 gereği Türkiye’nin korumakla
yükümlü olduğu bitki türlerimizden biridir.
169
Günümüzde
sadece Ömerli
Havzası’nda
kalan Doğu
Razyası adlı bitki,
zakkumgiller
familyasındandır
ve kardiyo aktif
ile anti-kanser
özelliklere
sahiptir.
Çekmeköy
bölgesinde
yetişen İstanbul
Nazendesi de
Avrupa çapında
nadir olan
bir bitkidir ve
koruma altına
alınması gerekir.
İSTANBUL’UN YAŞAM PINARI ÇEKMEKÖY
İNCEYAPRAKLI EĞRELTİ
(Isoetes Duriei)
Ömerli Havzası’nda mevsimsel su basan
kumlu ve taşlık yerlerde yetişen bir eğrelti
türüdür. Ülke çapında çok az yerde kayıtlı,
nadir bir bitkidir. Bu inceyapraklı eğrelti
türü, yetiştiği çok hassas ekosistemlerin
tahrip edilmesi nedeniyle azalmaktadır.
EUPHORBIA AMYGDALOIDES
VAR ROBBIAE
Türkiye’nin kuzeybatısına endemik bir
sütleğen türüdür. Bahar ve yaz aylarında
çiçeklenen bitki Ömerli Havzası’nda akarsu kenarları, ağaçlık ve çalılık ortamlarda
yetişir.395
KARAYOSUNLARI (Musci)
Çekmeköy bölgesi özellikle Ömerli Barajı ve çevresi karayosunu bakımından da
zengin bir havzadır. Çok sayıda familya ve
cinse ait karayosunu çeşidi bulunur. Karayosunları karasal bitkiler olarak bilinmelerine rağmen, bazen tamamen suya gömülü
olarak, ıslak zeminlerde, nemli ortamlarda, toprak ve kayalar üzerinde, ayrıca ağaç
gövdelerinde de bulunurlar. Bununla beraber yapraklı karayosunlarının çoğu soğuk
ve sıcağa da dayanıklıdırlar. Bazı yapraklı karayosunları, kuru hava şartlarında
önemli miktarda su kaybeder ve su bulduğu zaman da tekrardan canlanırlar. Bazıları da, alpin ve arktik bölgelerde toprak ve
kayalar üzerinde gelişirler. Orman yangınlarından sonra serinleyen kayalar ve toprak üzerinde ayrıca yanardağlardan sonra
soğumuş lav yataklarında erken işgalciler
olup, ortamda koloniler oluşturarak toprağın kalitesini ve nemini yükselterek, diğer
tohumların ortamda çimlenmesi için uygun zeminin oluşmasını sağlarlar.396
LAURENTİA GASPARRİNİİ
Ömerli Havzası’nın nemli bölümlerinde yetişen küçük, narin bir bitkidir. 10-20
cm.lik gövde üzerinde Mayıs-Haziran aylarında beliren çiçekleri beyazımsı-mavidir.
Diğer sulak alan bitkileri gibi doğal yaşam
alanlarının tahrip edilmesi nedeniyle sayıları hızla azalmaktadır. Bu nedenle, mutlaka koruma altına alınması gereken, ülke
çapında nadir bitki türlerimizden biridir.
ÜMRANİYE ÇİĞDEMİ
(Crocus Pestalozzae)
Türkiye’ye endemik küçük çiçekli bir çiğdem türüdür. Erken ilkbaharda İstanbul’un
nemli fundalıkları içinde meralar ve kayalıklarda bembeyaz çiçek açar. Ümraniye
Çiğdemi’nin en büyük ve önemli popülasyonları İstanbul’da Maltepe-Ömerli-Pendik
üçgeni içinde yetişir. Bu endemik çiğdem
doğal yaşam alanlarının şehirleşme nedeniyle tahrip edilmesi sonucu yok olma tehlikesiyle karşı karşıyadır.
BOĞAZİÇİ KETENİ
(Linum tauricum ssp. bosphori)
Adını İstanbul Boğazı’ndan alan, şehrin
en nadir bitkilerinden biridir. Doğal yaşam alanı kumullar, meralar şehirleşmeyle kayboluyor. Avrupa Yakası’nda Rumeli
Kavağı’ndan Kilyos’a uzanan alanlarda ve
Belgrad Ormanı’nda; Asya Yakası’nda ise,
Kayışdağı ve Alemdağı çevresindeki alanda yaşıyor.397
Ümraniye Çiğdemi
Fotoğraf:
www.agaclar.net
170
İSTANBUL’UN YAŞAM PINARI ÇEKMEKÖY
Fotoğraf: Vikipedia.org, Michael Maggs
171
İSTANBUL’UN YAŞAM PINARI ÇEKMEKÖY
HER DERDE DEVADIR;
ALEMDAĞ’DA İSPİNOZ VE BÜLBÜL DİNLEMEK
Çekmeköy sınırları özellikle de Ömerli Baraj Gölü ve çevresi göçmen kuşlar,
özellikle yırtıcı kuşlar ve leylekler için
Avrupa’daki en önemli göç yollarından biri
olması nedeniyle ‘önemli kuş alanı’ olarak
belirlenmiştir. Alanda bulunan Bern Sözleşmesi kuş türlerinden bazıları şunlardır:
Kır İncirkuşu (Anthus Campestris),
Kara Leylek (Ciconia Nigra), Çobanaldatan (Caprimulgus), Bahçe Kirazkuşu (Emberiza Cirlus), Kirazkuşu (Emberiza Hortulana), Kerkenez (Falco Tinninculus), Kır
Kırlangıcı (Hirunda Rustica), Ak Mukallit
(Hippolais Pallida), Kızılsırtlı Örümcekkuşu (Lanius Collurio), Bülbül (Luscinia Megarhynchos), Kuyrukkakan (Oenanthe),
Taşkuşu (Saxicola Torquata), Maskeli Ötleğen (Sylvia Melanocephala).398
Bu kuşlar içinde Alemdağ ispinozu ve
bülbülün Çekmeköy için ayrı bir yeri vardır. Bu yüzden biraz daha ayrıntılı olarak
ele almak gerekir.
ALEMDAĞI İSPİNOZU
Alemdağı İspinozu bir kuş türüdür. İstanbul’un Anadolu yakasında,
Çekmeköy’den kuzeyde Riva’ya kadar
uzayan Alemdağı orman serisi ve avlağında, öteki göçmen kuşlarla birlikte görülür.
Açık mavi, kırmızı, yeşilimsi, beyaz-siyah
tüyleri ve diğer özellikleri ile öteki ispinoz
türlerinden önemli bir farkı yoktur. Ancak
ötüşü daha güzel ve şakraktır. Tanınması
ise 19. yüzyıldada Alemdağı korularının ve
su kaynaklarının mesire yeri olmasından
sonraya rastlar.
Alemdağı mesirelerine tutkun olan ve
sık sık bu çevreye binişler düzenleyen II.
Mahmud döneminde (1808-1839) İstanbullular da günübirlik veya çadır kurup geceleyerek Alemdağı’na mesireye gitmeye
başladılar. 19. yüzyıl boyunca süren bu geleneğin bir amacı da ispinoz ve bülbül dinlemekti. İlkbahar sonu, yaz ayları boyunca
tertiplenen geziler için özellikle mehtaplı
geceler seçilirdi.
Alemdağı İspinozu
172
İSTANBUL’UN YAŞAM PINARI ÇEKMEKÖY
Taşdelen ve Malkuyusu sularını içmek,
eğlenceler düzenlemek, mehtapta ve koru
serinliğinde dinlenmek, özellikle Üsküdar
ve Kadıköy halkı için vazgeçilmez bir tutku oldu. “Alemdağı’na ispinoz dinlemeye,
Taşdelen suyu içmeye gidiyoruz!” diyenler, Üsküdar, Dudullu, Kısıklı, Sultançiftliği semtlerinden at ve öküz arabaları ile
sazlı sözlü yola çıkarlardı. İstanbul kibar
çevrelerinin, doğal seslere ve çevre güzelliklerine düşkün aydınları ve sanatçıları
da Emirgân’da bülbül, Göksu’da mehtapta kurbağa, Boğaziçi’nde açık yalı penceresinden deniz şıpırtısı dinlemek kadar,
Alemdağı ispinozlarının ötüşlerini dinlemeye de meraklıydılar. Bunlar aralarına,
dönemin ünlü bestekârlarını da (Kemani
Tatyos, Kemençeci Vasil, Kanuni Şemsi,
Tanburi Yuvakim, Şevki Bey ve diğerleri)
alırlar; kuşların ötüşüne eşlik eden fasıllar
tertiplerlerdi. Kimi zaman da ispinozları
çalgı sesleri ile farklı ötüşlere alıştırma yarışmaları düzenlenirdi.399
Bülbül
ÇEKMEKÖY’DE BÜLBÜL SEFASI
Güzel sesli, lâtif nağmeli, zengin ötüşlü
meşhur kuştur bülbül. Eski İstanbul sayfiyelerinin çoğu, çağlayan hâlinde şakıyan
bülbülleri ile meşhurdu. Alemdağ’da biri
normal bülbül diğeri de büyük bülbül olmak üzere iki bülbül çeşidi yaşamaktadır.400
Reşat Ekrem Koçu tarafından hazırlanan İstanbul Ansiklopedisi’nin 7. cildinde bülbüller ve Alemdağ ile ilgili şunlar söylenmiştir:
“Sevgilisi gülü âşık kalbinin kanı
ile boyadığı söylenen hürriyetinin
esîri bu harikulade kuşcağız, bağlarında, bağçelerinde, korularında, ormanlarında asırlar boyunca, zevk ve
duygu sahibi İstanbulluları ayağına
koşturmuşdur. Kanlıca Körfezi’nde
veya Alemdağı’nda gece bülbül dinlemek için, Büyükşehrin bir bucağından kalkılmış, atlara, arabalara, kayıklara, sonra vapurlara binilerek, tâ
öbür bucağına gidilmiştir.”
Ahmet Rasim, Külliyatı Sâyü Tahrir’inde
aynı konu ile ilgili şu ifadelerde bulunmaktadır:
“Bir gece Alemdağı Korusu’nda
tulûi kamer ile başlayan bir bülbül,
bütün sükkâm meşcereyi uyutmadı.
Her feryadı medîdine etrafdan akisler, cevablar geliyordu. Her avazı
muhriki semâya irtikaa ederek parça parça, nağme nağme dökülüyor
zan edilecek kadar parlak, mühtez
idi. Ömrümde unutamadığım bir şebi
mukammer de budur. Sükûn arasında bir ahengi tabiî ile huruç eden bu
sadâyi ulvî kâh en lâtif, en tatlı bir
pesliğe, kâh en şedid, âdeta kulakda
cm çın ötecek derecede kuvvetli bir
tizliğe munkalib olduğu halde bile
mevzûniyeti ruh nüvâzma asla halel
gelmiyordu”.401
173
İSTANBUL’UN YAŞAM PINARI ÇEKMEKÖY
ALEMDAĞ KASRI VE
ALEMDAĞ AV KÖŞKÜ
Tanzimat’la birlikte Balyan Ailesi
İstanbul’daki pek çok yapıda özellikle de
Dolmabahçe, Beylerbeyi ve Çırağan saraylarında mimar olarak görev aldılar. Yangınlardan doğan sonuçları önlemek üzere sokakların düzenlenmesi, kat mülkiyeti ve imar
kurallarının yeniden ele alınması, yine 19.
yüzyılda yapıların ahşap yerine kâgirden
yapılmaları da mimaride bir yenilikti. Genel
olarak, 19. yüzyıl sarayları önemli yatırımlardı ve Osmanlı İmparatorluğu’nun hiçbir
döneminde bu yüzyılda olduğu kadar çok
saray, kasır ve köşk yapılmamıştı. Çoğunluğu, Boğaziçi kıyılarında ve ormanlık alanlarda inşa edilen bu köşklerden biri Alemdağı
Kasrı, diğeri de Alemdağı Av Köşkü idi.402
Alemdağı Kasrı, Alemdağı mesire yerinde, Şehzade Abdülaziz için ağabeyi Sultan
Abdülmecid tarafından 1853 yılında yapılmış bir biniş kasrıydı. Abdülaziz (1861-1876)
için Sarkis Balyan tarafından tasarlanmış
neoklasik üslupta, yüksek bir bodrum kat
üzerinde iki katlı kâgir bir yapıydı. 1940’lı
yıllarda bekçisinin çıkardığı bir yangında
harap olan403 bina, daha önceleri 1895 yılında Ermeniler’in de saldırısına uğramıştı.404
Abdülaziz, şehzadeliğinde de ava merak-
lıydı. Sık sık Alemdağ’da ava çıkardı. Bu ava
çıkış esnasında dinlenmesi için kendisine
yeni bir mekân arayışı ihtiyacıyla, 1853 yılında yapılan kasrın yanında, üç sene sonra,
1856 yılında bir de av köşkü yaptırıldı. Av
köşkü Abdülaziz’in şehzadeliği sırasında
kendisi için inşa edildiğinden adıyla anılmaya başlandı.405
Sultan Abdülaziz Avrupa’ya gidip geldikten sonra oradaki mimari yapılardan etkilendi. Avrupa’da gördüğü servet ve refahın
nasıl elde edildiğine bakmaksızın sadece
dış görünüşünün cazibesine kapılan Abdülaziz, onları taklide özendi. Avrupa’daki
emsallerini aratmayacak Çırağan ve Beylerbeyi sarayları gibi saraylar ve köşkler yaptırdı. Bunlardan başka Kâğıthane Kasrı tamir
edildiği gibi, Rumeli ve Anadolu yakasındaki diğer av köşkleri de yine bu dönemde
inşa ettirilmişti.406
Çeşitli yerlere yapılan bu köşkler, hem
bayındırlık hizmetlerinin bölgeye hızlıca
gitmesine yardımcı oluyor hem de bazı yerleşim birimlerinin de gelişmesine neden
oluyordu. Mesela, Sultan Abdülaziz döneminde Alemdağ’da yapılan köşk nedeniyle
Yukarı Dudullu yol güzergâhı üzerinde kalmış ve Aşağı Dudullu’ya nazaran daha çok
gelişmiştir.407
Alemdağ Kasrı ve Alemdağ Av Köşkü ile Abbas Halim Paşa Av Köşkü dışında, Çekmeköy’de
bulunan üçüncü önemli köşk de Said Halim Paşa Av Köşkü’dür. Milli şairimiz Mehmet Akif
Ersoy da son günlerini bu köşkte geçirmiştir.
174
İSTANBUL’UN YAŞAM PINARI ÇEKMEKÖY
Koçullu Köyü’nde
bulunan Abbas Halim
Paşa Av Köşkü
ABBAS HALİM PAŞA AV KÖŞKÜ
Derin Türkömer, Prenses Zeynep Halim
ile yaptığı sohbetlerini kaleme aldığı kitapta bu av köşkü ile ilgili prensesin ağzından
şu bilgileri vermektedir:
“İlk defa elime tüfek aldığım tarihi tam
bilemiyorum, sanırım on sekiz yaşındaydım.
Arada bir 22 çapla nişana attığımı hatırlarım. Eniştem Abbas Beyin avcılığa ve silahlara olan merakını biliyordum. Kendisinin
Ömerli yakınında Koçullu’da bir av köşkü
vardı. Semih Bey adında bir mimar arkadaşı yapmıştı burasını. Mimarlık tahsil ettiği
Macaristan’ın köy evlerinden ilham almıştı
bu köşk için. Oraya ailece gider ve kalırdık.
Bir sonbahar günü Abbas Bey bana,
evde oturacağınıza alın tüfeklerden birini,
birkaç da fişek, civar ağaçlıklarda şöyle bir
dolaşıp üveyik vurun dedi. Ben de onun
oğullarından yaşça en uygun olanını yanı-
ma katıp çıktım. Üveyik nasıl kuştur, nasıl
uçar, nasıl avlanır en ufak fikrim yok. Neyse bir tane uçurduk ve attım. Düşmedi ama
bir saçma almış olmalı ki yakındaki ağaca
kondu. Kuşu tekrar kaldırdım ve nasılsa
vurdum. İlk düşürdüğüm av bu oldu.
Prenses Zeyneb Halim, Mısır’ı uzun
süre yöneten Osmanlı kökenli hanedanın
kurucusu Kavalalı Mehmet Ali Paşa’nın
(1769-1849) ikinci göbek torunuydu. 1915
yılında altı kız kardeşin en küçüğü olarak
Bursa’da dünyaya gelmişti. Babası Prens
Abbas Halim Paşa, annesi de Hidiv Mehmet Tevfik Paşa’nın kızı Prenses Hatice
Tevfik Hanım’dı. Prens Abbas Halim Paşa
kısa bir süre Bursa valisi olmuş, ardından
İttihat ve Terakki dönemindeki Osmanlı
hükümetinde Nafıa Nazırlığı yapmıştı. Aynı
dönemde Osmanlı İmparatorluğu’nun sadrazamı olan Prens Sait Halim Paşa, Zeynep
Hanım’ın amcasıydı.”408
175
İSTANBUL’UN YAŞAM PINARI ÇEKMEKÖY
ÇEKMEKÖY’DE HABERLEŞME VE ULAŞIM
ALEMDAĞ İLE ÜSKÜDAR ARASINDA
TELGRAF HATTI ÇEKİLMESİ
Alemdağ’a ilk
telgraf hattı
1869’da çekildi.
Ayrıca Alemdağ
1916’da askerî
telgraf merkezi
haline geldi.
Mayıs 1916 tarihinden
itibaren Alemdağı
Askeri Telgraf
Merkezi’nin faaliyete
geçtiğini gösteren belge.
Kaynak:
BOA.DH.EUM.
KLU.17/33.
Osmanlı Devleti, hükmettiği geniş coğrafyada haberleşmenin emin ve hızlı bir
şekilde yapılabilmesine büyük önem veriyordu. Bu amaçla daha kuruluştan itibaren
oluşturulan ulak sistemi sayesinde resmi
haberleşme sağlanmaya başlamıştı. Atlı
posta tatarları kullanılarak yapılan bu tip
haberleşme XVI. yüzyıla kadar devam etti.
Haberleşmede gerçek anlamda teşkilatlanma Kanuni Sultan Süleyman zamanında
oluşturuldu. Menzil teşkilatı olarak adlandırılan bu sistem sayesinde resmi haberleşme eskisine nazaran daha düzenli bir
hale getirildi. II. Mahmud dönemine kadar
haberleşmede köklü değişiklik yapılmadı.
Merkeziyetçi bir siyaset takip etmeye başlayan II. Mahmud, iletişim imkânlarından
daha fazla yararlanmak maksadıyla çalışmalar yaparak Posta Nezareti’ni kurdu.
Bu sayede hem resmi haberleşme daha
düzenli hale getirilirdi, hem de halkın haberleşme ve haber alma ihtiyacı karşılanmaya başladı.409
Tanzimat Fermanı’ndan sonra Osmanlı Devleti, önce İngiltere’de ve ardından da
Fransa’da çok hızlı bir haberleşme aracı olan
elektrikli telgrafı kullanmaya karar verdi.
Elektrikli telgrafın Osmanlı İmparatorluğu’na
ilk girişi ile ilgili 1839’dan itibaren çeşitli denemeler yapıldıysa da gelişi 1850’lerde oldu.
Etkisi Osmanlılar’ın hayatında pek çok şekilde hissedildi. Özellikle sultanlar, telgrafı
olumlu karşıladılar ve uzak vilayetler üzerinde ek bir denetim aracı olan bu sistemin
geliştirilmesine önayak oldular.410
Aslında Kırım Savaşı, telgrafın Osmanlı topraklarına girişi sürecini hızlandırdı.
İstanbul-Edirne telgraf hattı inşaat çalışmalarına Mart 1855’de başlandı. 270 kilometrelik tel kullanımı ile inşa edilen İstanbulEdirne hattı, 19 Ağustos 1855 günü Edirne
telgrafhanesinin de faaliyete geçmesiyle haberleşmeye açıldı ve ilk telgraf çekildi.411
Bundan sonra da ülkenin çeşitli bölgelerine telgraf hatları döşenmeye devam etti.
Sultan Abdülaziz sık sık geldiği ve kaldığı
Alemdağı ile saray arasında irtibat sağlamak amacıyla 1869 yılında Üsküdar’dan
Alemdağı Kasrı’na kadar bir telgraf hattı
çektirdi. Başbakanlık Osmanlı Arşivi’nden
temin ettiğimiz bir belgede bu telgraf hattı
yapımı sonrası ortaya çıkan masraflar ayrıntılı olarak belirtilir:
Belgede masrafların ödenmesi için padişahın izni talep edilir.412 Daha sonra 2
Kasım 1869 tarihinde çıkan padişah iradesiyle de masrafların hazineden ödenmesi
ferman buyurulur.413
Birinci Dünya Savaşı sırasında haberleşme vasıtalarından, özellikle de telgraftan
oldukça çok faydalanıldı. Savaş sırasında Doğu’da askeri bir mevki olan Kısırlık
Köyü’nde ve Garzan ile Sason arasında bulunan Hato Nahiyesi’nde birer telgraf merkezi oluşturularak elsine-i şarkiyede yani
doğu dillerinde de muhaberata başlanmıştı.
Doğu dilleriyle yapılan haberleşme adreslerinden biri de İstanbul Başmüdüriyeti
dâhilinde bulunan Alemdağı Askeri Telgraf Merkezi oldu. Mayıs 1916 tarihinden
itibaren Alemdağ’dan bu muhabere işlemi
gerçekleşmeye başladı.414
176
İSTANBUL’UN YAŞAM PINARI ÇEKMEKÖY
TARİK-İ KEBİR TİCARETİN CAN DAMARIYDI
Şile, Kartal ve Beykoz kazalarının
yegâne ticaret yolu Alemdağı’ndan geçiyordu. Bu yol, Alemdağı civarındaki diğer
köyler için de çok mühimdi. Bunun için döneminde bayındırlık ve imar faaliyetlerine
büyük önem veren Sultan İkinci Abdülhamid, 1870 yılında Sultan Abdulaziz’in yaptırdığı şose yolu 1880 yılında elden geçirtti.
Bu yola “tarik-i kebir” deniyordu.
Bu yol uzun yıllar bölge halkına hizmet
etti. Ancak bir müddet sonra bakımsız kaldı. 1899 yılında Alemdağ ve civarı halkı yolun öneminden bahisle, mevcut durumunu
ve bozuk olduğunu söyleyerek, tamir ve
düzeltilmesini talep etmişlerdi. Dönemin
padişahı Sultan İkinci Abdulhamid konuyu Ticaret ve Nafia Nezareti’ne havale edip
gerekenin yapılmasını emretmişti.415
Çamlıca-Alemdağı karayolunun bozuk olduğunu öğrenen Sultan II. Abdulhamid, Ticaret ve Nafia Nezareti’ne gerekenin
yapılması için yukarıdaki yazıyı göndermiştir.
Kaynak:
BOA.BEO.1279/95852.
177
İSTANBUL’UN YAŞAM PINARI ÇEKMEKÖY
OMNİBÜS GÜZERGAHININ
SON DURAĞI ALEMDAĞ OLACAKTI416
Kentsel toplu taşımanın dünyadaki gelişimine bakıldığında, organize olmuş ilk
kentsel toplu taşıma uygulaması XIX. yüzyılın ilk çeğreğinde Fransa’nın Nantes şehrinde kullanıldı. Bu taşımayı sağlayan araç
ise, “Omnibus” adında bir at arabasıydı.
Omnibus Lâtincede “halk için” anlamına
gelmekteydi.417 Omnibüsler yaklaşık 15
kişi taşıyor ve üç at tarafından çekiliyordu.
Paris’te ise “voiture omnibus” adıyla 1819
yılında yolcu taşınmaya başladı. Fransa’da
büyük ilgi gören bu sistem hızla Avrupa
ve ABD’deki kentlerde de uygulandı.418
Başlangıçta kısa mesafelerde işleyen atlı
tramvaylar zamanla şehir içlerinde yaygınlaşmış ve diğer Avrupa şehirlerinde de kullanılmaya başlanmıştır ki, bu şehirlerden
biri de İstanbul idi.
Altıncı Daire-i Belediye
önünde atlı tramvay.
Fotoğraf: Servet-i
Fünun, Sayı 1042, 25
Mayıs 1911.
İlk olarak 1872 Ağustos’unda Perşembe
Pazarı ile Pangaltı arasında omnibüsler çalışmaya başladı. Galata’dan yokuşu tırmanmaya başlayan omnibüsler Tepebaşı’ndaki
ilk durakta duruyor, buradan Galatasaray,
Harbiye yoluyla Pangaltı’ya ulaşılıyordu. Bu
hat üzerinde 7 omnibüs çalışıyordu. Belediye araba başına ayda 2 lira vergi alıyordu.419
1872 Aralık ayından itibaren de Eminönü
- Eyüp ve Beyazıt - Edirnekapı arasında omnibüsler yolcu taşımaya başladı.
İstanbul şehiriçi ulaşımında ilk omnibüslerin işlemeye başlamasından sonra
1871’den itibaren Üsküdar taraflarında da
omnibüs işletmesi için girişimlerde bulunuldu. Üsküdar halkının talebi de bunda
etkili olmuştu. Bu amaçla yapılan başvurular çeşitli gerekçelerle hükümet tarafından
geri çevrildi.420
Osmanlı Hükümeti gerek Üsküdar’da
gerekse şehrin diğer mahallerinde omnibüs işletme taleplerini reddederken esas
itibariyle bu işten yeteri kadar gelir temin
etme amacını güdüyordu. Bu arada Üsküdar halkı da kendi arasında örgütlenerek,
bir şirket kurmuş ve Üsküdar’da omnibüs
işletmek için kendilerine imtiyaz verilmesi
amacıyla Şehremaneti’ne başvurmuşlardı. Başvuruda şirketin teşekkülü yanında
bir mukavele metni de mevcuttu. 14 Eylül
1873 tarihini taşıyan bu mukaveleye göre,
Üsküdar ve havalisinde omnibüs işletmek
üzere 12 kişiden oluşan bir yönetim meydana getirildi.
Şirketin adı “Üsküdar Omnibüs Şirketi” ve idare merkezi Üsküdar’da idi. Şirket
lüzum göreceği yerlere duraklar yapacak,
ahırlar ile arpa ve saman ambarları inşa
edecekti. Durak yapılacak yerlerin arsası
şirket tarafından satın alınacaktı. Omnibüs
arabaları Üsküdar ve havalisinde geçişe
uygun sokaklarda işleyecekti. İşletilmesi
düşünülen hatlar şunlardı:
Birinci hat: Büyük İskele-Eski Hamam
Caddesi-Doğancılar-İhsaniye-ÇamlıcaKaracaahmet.
İkinci hat: Büyük İskele-Çarşı yoluAhmediye-Karacaahmet.
Üçüncü hat: Büyük İskele-Bülbülderesiİcadiye-Bağlarbaşı-Tophanelioğlu- Kısıklı.
Dördüncü hat: Büyük İskele-BeylerbeyiTophanelioğlu.
Beşinci hat: Büyük iskeleden direkt Selamsız.
Bu hatlardan ayrı olarak Kadıköy ve
Haydarpaşa taraflarına çalışacak omnibüslerin güzergâhları da şöyleydi:
178
İSTANBUL’UN YAŞAM PINARI ÇEKMEKÖY
Ülkemizde kullanılan
omnibüslerden biri.
Kaynak:
Servet-i Fünun, Sayı
878, 20 Şubat 1908.
Birinci ve ikinci hatlar merkez alınmak
suretiyle Karacaahmet’ten Haydarpaşa ve
Kadıköy’e ve yine Karacaahmet’ten Nuhkapısı yoluyla Bağlarbaşı ve Koşuyolu’ndan
kezalik Haydarpaşa’ya ve üçüncü yol
üzerinde bulunan İcadiye’den sağ tarafa
saparak Selamsız ve Yenimahalle ve Çinili yoluyla Eskivalide’den ve Bağlarbaşı
ve Koşuyulu’ndan kezalik Haydarpaşa ve
Karacaahmet’e ve bu yollardan çarşı boyundaki çeşme ve Atpazarı’ndan Çavuşderesi nihayetine gidecek ve Çinili yokuşu düzeltildiği takdirde Çavuşderesi’nden
Yenimahalle’ye kadar uzanacaktı.
Bunlardan başka Kısıklı yolu da
Alemdağı’na kadar gideceği gibi Erenköy
demiryolu istasyonundan Kozyatağı yoluyla
Kayışdağı’na kadar omnibüsler işleyecekti.
Görüldüğü gibi omnibüsler için Anadolu yakasında hemen her yerleşim birimine
ulaşacak tarzda bir güzergâh belirlenmişti.
Mukaveleye göre şirket belediyeye vergi
ödemeyecek, buna karşılık arabaların geçeceği yolları düzelteceği gibi bu yolları iyi
halde tutmaya da mecbur olacaktı. Arabaların işleyeceği yolların her bir hattı kıtalara taksim olunup her bir kıta sözü edilen
dört yol ağızlarına ulaşacaktı. Yolculardan
kıta itibariyle ücret alınacaktı. Yolda binip
inen yolcular da kıta ücreti ödeyeceklerdi.
Adam başına alınacak ücret beher bin metre mesafe için kırk parayı geçemeyecek,
tarifeler bu esas üzerine hazırlanacaktı.
Askerler Üsküdar, Beylerbeyi, Çamlıca ve
Haydarpaşa dâhilinde olan hatlar için yirmişer para, bunun haricindeki hatlar için
yarı ücret ödeyeceklerdi.
25 Eylül 1873 tarihli irade ile gerekli iznin
alınmasıyla Üsküdar tarafında omnibüsler
çalışmaya başladı.421 Şehrin Anadolu yakasında tramvay da olmadığından omnibüslerin toplu taşımacılığa önemli katkısı oldu.
Ama Avrupa yakasında işleyen omnibüslerde rastlanan şikâyetlerin benzeri kısa süre
içinde burada da ortaya çıktı. Özellikle yaz
aylarında omnibüslerin meydana getirdiği
tozlar ve sıçrattığı çamurlar evleri batırdı,
insanları rahatsız etti. İnsanların şikâyetleri
gazetelerde bile dile getirilir oldu.422
Üsküdar omnibüsleri her şeye rağmen
1870’lerin sonuna kadar çalışmaya devam
etti. Fakat başlarda düşünülmesine rağmen
Alemdağı ve Kayışdağı civarında yaşayanlar bu omnibüslerden faydalanamadı.
179
İSTANBUL’UN YAŞAM PINARI ÇEKMEKÖY
Üsküdar-Kısıklı
tramvayı
Kaynak:
Bir Ulu Rüyayı Görenler
Şehri Üsküdar.
Atlı tramvayların ilk olarak şehrin Avrupa yakasında faaliyete geçmesi büyük ilgi
gördü. Bu ilgi kısa bir süre sonra Üsküdarlıları da harekete geçirdi.
kavele gereği, imtiyaz tarihinden itibaren
beş yıl içinde İstanbul’un Anadolu yakasına da tramvay yapmak için şirkete rüçhan
hakkı verilmişti. Bu hakkın dolması için
daha iki yıl vardı ve yetkililer Üsküdarlılara bu sürenin tamamlanması gerektiği cevabını verdiler. Bu sürede tramvay şirketi
dilediği takdirde Üsküdar’da tramvay inşa
edebilirdi. Fakat geçen zaman içinde şirketin Üsküdar’a tramvay getirme konusunda
bir faaliyet ve çabası olmadı. Çünkü Avrupa yakasında yapılması gereken başka hatlar bulunuyordu.
1872 yılında, Üsküdarlılar kendi aralarında örgütlenerek hükümet yetkililerine
dilekçe ile başvurdular ve atlı tramvayın
kendi semtlerine de getirilmesini istediler.
Üsküdarlıların bu talebi değerlendirmeye
alındı. Zaten tramvay şirketi ile yapılan mu-
Bu tarihten sonra, tramvayın Üsküdar’a
getirilmesi için başarısızlıkla sonuçlanan
birçok girişim yapıldı. Mesela 1899 yılında
Belçikalı Henry Bormans, Üsküdar ve havalisinde buharla işleyen tramvaylar inşa etmek
istedi fakat bundan bir sonuç alınamadı.
GERÇEKLEŞMEYEN BİR RÜYA:
ÜSKÜDAR - ALEMDAĞ TRAMVAYI
İstanbul’da ilk atlı tramvay hattı 31 Temmuz 1871’de Karaköy-Beşiktaş arasında
açıldı ve işlemeye başladı. Tramvayın karşı
tarafa yani Üsküdar’a ulaşması ise tam 57 yıl
sonra gerçekleşti ve Üsküdar-Kısıklı tramvayı, ancak 1928 yılında hizmete girebildi.
1907 yılının son aylarında, Üsküdar’dan
başlayarak Çamlıca
ve Alemdağı’na,
Kadıköy’den Moda
ve Fenerbahçe’ye,
Üsküdar’dan
Kuzguncuk’a kadar
elektrikli bir tramvay
hattı inşası imtiyazı için
İngiliz sermayedarlarından oluşan bir şirket
adına Moris Dikson
isimli bir kişi Osmanlı
Hükümeti’ne başvurdu.
Yine, 1907 yılının son aylarında,
Üsküdar’dan başlayarak Çamlıca ve
Alemdağı’na, Kadıköy’den Moda ve
Fenerbahçe’ye, Üsküdar’dan Kuzguncuk’a
kadar elektrikli bir tramvay hattı inşası
imtiyazı için İngiliz sermayedarlarından
oluşan bir şirket adına Moris Dikson isimli bir kişi Osmanlı Hükümeti’ne başvurdu.
Hatta bunun için gerekli olan mukavele ve
şartname müsveddeleri de başvuru sırasında takdim edilerek Hükümet’ten izin talep
edildi.423 Fakat bundan bir netice çıkmadı.
Kaynak:
BOA.Y.MTV.304/133.
180
İSTANBUL’UN YAŞAM PINARI ÇEKMEKÖY
Aynı tarihlerde dönemin Adliye Nazırı Abdurrahman Paşa da, Üsküdar ve
havalisine tramvay yapmak ve çevreye
elektrik getirmek için imtiyaz talep etti.
Abdurrahman Paşa, aynı zamanda Osmanlı Hükümeti’nin bir üyesi olduğundan hükümetin diğer üyeleri imtiyaz konusunun
görüşüldüğü toplantıda kendisini şiddetle
eleştirdiler. Toplantıya katılan nazırlar ve
şeyhülislam da Abdurrahman Paşa’yı ayıplar bir tarzda, bu imtiyaz talebinin usul ve
kanuna aykırı olduğunu belirtince Paşa
toplantıyı terk etti. Sonuçta Üsküdar’a
tramvay yapımı yine gerçekleşmedi.
İstanbul’da ilk tramvayın işlemeye başlamasının üzerinden neredeyse 40 yıl geçmesine rağmen Anadolu tarafında bir türlü
yapılamamasının en önemli sebeplerinden
birini, Anadolu demiryolları idaresinin bu
bölgede yapılacak tramvay hatlarına karşı çıkacağının düşünülmesi oluşturuyordu. Üsküdar’da tramvay yapımının ciddi
şekilde ele alınması, ancak 1912 yılında
gerçekleşti. Esas itibariyle bu yıllarda, Avrupa yakasında elektrikli tramvayların inşa
edilmesi de söz konusu idi. Buna paralel
olarak, Üsküdar, Kadıköy ve havalisinde elektrikli tramvay işletmek üzere Mart
1912’de bir ihale açıldı. İhalede en iyi teklif Fransız Omnium D’Entreprise firması
ve temsilcisi Oktave Besançon tarafından
verildi. Bunun üzerine Besançon’a geçici
imtiyaz verilerak mukavele yapıldı.424
daha kolaylaşacaktı. Evkaf Nezareti bu düşünceyi 26 Nisan 1912 tarihinde Osmanlı
Hükümeti’ne iletti.
Omnium D’Entreprise şirketi ise, bu
gelişmeler karşısında, Fransız sefareti aracılığı ile hükümete bir protesto notası göndererek, kendilerine ait olan imtiyazın bir
başkasına verilemeyeceğini iddia etti. Fakat hem Fransa ile ilişkilerin iyi olmaması
hem de imtiyazın geçici olarak verilmesi
sebebiyle Oktave Besançon ve şirketi imtiyazlarını muhafaza edemedi. Daha sonraki yıllarda şirket bunun peşini bırakmayıp
devletten tazminat talepleri oldu ise de kabul edilmedi.426
Üsküdar ve Kadıköy
civarında elektrikli
tramvay işletmek
üzere Mart 1912’de
açılan ihale sonucu
Franız firması
Omnium D’Entreprie
yetkilisi olan Oktave
Basançon’la mukavele
yapıldı. Mukavelenin
Osmanlıca ve Fransızca
metinleri.
Kaynak:
BOA.HR.HMŞ.
İŞO.133/2
Mukaveleye göre firma ÜsküdarHaydarpaşa - Kadıköy, Kadıköy - Moda ve
Kadıköy - Fenerbahçe hatları yanında Üsküdar - Kısıklı - Alemdağ arasında da tramvay hattı yapacaktı.425
Şirkete geçici imtiyaz verilmesinden
sonra Evkaf Nezareti konu ile ilgilenmeye
başladı. Hatlardan birinin son durağında
yer alan Alemdağ ormanları ve kaynağı burada bulunan Taşdelen suyu Vakıflar’a aitti. Bakanlık bir proje geliştirerek, ÜsküdarKısıklı-Alemdağ hattının yabancı bir şirket
yerine, bizzat Vakıflar tarafından yapılmasını önerdi. Bu suretle Alemdağ ormanlarından ve Taşdelen suyundan faydalanmak
Üsküdar Alemdağ Halk
Tramvayları Anonim
Şirketi’nde çalışan
Mustafa Razaman
Efendi’nin hüviyet
varakası.
Kaynak:
İstanbul’un Atlı ve
Elektrikli Tramvayları,
Prof. Dr. Vahdettin
Engin
181
İSTANBUL’UN YAŞAM PINARI ÇEKMEKÖY
Evkaf Nezareti bu amaçla, Berlin’deki
Bergman Şirketi ile temasa geçerek, elektrik fabrikasının kurulması için gerekli siparişleri verdi. Fabrika aksamının bir kısmı
İstanbul’a getirildi. Bu aksamın bedelleri
ödendiği gibi daha sonra gelecek malzemelerin ödemesi de Alman şirketine yapıldı.
Bunun yanında, tramvay güzergâhındaki
yolların düzenlenmesi faaliyetlerine de
başlandı. Fakat kısa bir süre sonra, Osmanlı Devleti I. Dünya Savaşı’na dâhil oldu ve
tramvay konusundaki tüm çalışmalar bir
kenara bırakıldı.
Aradan geçen yıllar içinde Üsküdar
tramvayı ile ilgili herhangi bir faaliyette
bulunulmadı. Mütareke döneminde hattın
yapılması yeniden gündeme geldi. Alman
Bergman Şirketi, daha önce ödemesi yapılmış olup savaş nedeni ile İstanbul’a gönderilemeyen tramvay hattı malzemelerinin
ve vagonların teslim alınması gerektiğini
bildirdi. Bunun üzerine, geriye kalan birçok malzeme 1922 yılında İstanbul’a geldi.
Fakat o yılların ortamında hattın bitirilmesi yine mümkün olmadı.
ÜSKÜDAR - KISIKLI - ALEMDAĞ
HATTI İMTİYAZI
EVKAF VEKÂLETİNE VERİLDİ
Fransız şirketiyle
yapılan mukavele
iptal edildikten sonra,
8 Mart 1913 tarihli
irade ile ÜsküdarKısıklı-Alemdağ
elektrikli tramvay
hattının imtiyazı Evkaf
Nezareti’ne verildi.
Nezaret, Üsküdar
iskelesinin uygun
bir noktasından
başlayarak,
Bağlarbaşı ve Kısıklı
istikametinden
Alemdağı’na kadar
gidecek hattı yapacak
ve sonra da işletecekti.
Kaynak:
BOA.İ.MMS.167/1331C-52.
BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI TRAMVAY
HATTININ YAPILIŞINA ENGEL OLDU
Fransız şirketi tramvay yapım hakkını kaybettikten sonra, 8 Mart 1913 tarihli irade ile Üsküdar-Kısıklı-Alemdağ
elektrikli tramvay hattının imtiyazı Evkaf
Nezareti’ne verildi. Nezaret, Üsküdar iskelesinin uygun bir noktasından başlayarak, Bağlarbaşı ve Kısıklı istikametinden
Alemdağı’na kadar gidecek hattı yapacak
ve sonra da işletecekti.427
Evkaf Nezareti, 1914 yılı Nisan’ından
itibaren çalışmalara başladı. Tramvayın
işlemesi için gerekli olan elektriğin de nezaret tarafından temin edilmesi gerektiğinden Bağlarbaşı’nda bir elektrik fabrikası
kurulmasına karar verildi.
182
Cumhuriyet’in ilanından sonra, yarım
kalan Üsküdar-Kısıklı hattının yapılması
yeniden gündeme geldi. Süreyya Paşa’nın
öncülüğünde harekete geçen bir müteşebbisler grubu, yılan hikâyesine dönen tramvay hattını hayata geçirmenin yollarını
aramaya başladı. Bunun için İstanbul Belediyesi ile temasa geçildi ve Üsküdar-Kısıklı
hattının yapılması için faaliyete başlandı.
Bu amaçla bir şirket oluşturma çabalarına girişildi. Şirketin adı, “Üsküdar-KısıklıAlemdağı Halk Tramvayları Türk Anonim
Şirketi” olacaktı.
Fakat ortada, daha önce Osmanlı döneminde Evkaf Nezareti’ne verilmiş bir
imtiyaz, kurulmasına başlanmış fabrika,
yapımına başlanmış hatlar ve harcanmış
paralar mevcuttu. Öncelikle bu soruna bir
İSTANBUL’UN YAŞAM PINARI ÇEKMEKÖY
çare bulmak gerekiyordu. Bu amaçla Türkiye Cumhuriyeti adına hareket eden Nafıa Vekili Süleyman Sırrı Bey ile Şeriye ve
Evkaf Vekâleti adına hareket eden Mustafa
Fevzi Bey arasında 4 Şubat 1924 tarihinde bir mukavele yapıldı. Bu mukavele ile
Cumhuriyet Hükümeti, Üsküdar-KısıklıAlemdağ hattının imtiyazını 75 sene süre
ile yine Evkaf Vekâleti’ne verdi.
Daha sonra, İstanbul Belediyesi ile Evkaf
Nezareti yerine geçmiş olan Vakıflar İdaresi arasında 9 Mart 1925 tarihinde bir sözleşme yapıldı. Bu sözleşme ile İstanbul Belediyesi Üsküdar-Kısıklı-Alemdağ hattının
imtiyazını Vakıflar İdaresi’nden satın aldı.
Belediye idareye 492.000 lira ödeyecek, imtiyazın yanında, o ana kadar yapılmış çalışmalar çerçevesinde, Bağlarbaşı’nda kurulu
elektrik fabrikası, garaj, büyüklü küçüklü
tesisat, yol, binalar, diğer araç ve gereçler
de Belediye’ye ait olacaktı.
Bundan sonra ortaya çıkan bazı problemlerin halledilmesinden sonra Belediye,
20 Eylül 1927 tarihinde Üsküdar-Kısıklı
hattını ve müştemilatını mevcut haliyle teslim aldı. Bu tarihten itibaren de hattın yeniden elden geçirilmesi ve bitirilmesi çalışmalarına başlandı. Bundan sonra güzergâh
üzerinde hummalı bir faaliyet başladı. Çalışmaları Türk mühendis ve işçilerinden
oluşan ekipler yürütüyordu.
Bunun için gerekli çalışmalar yapıldı ve
19 Şubat 1928 tarihinde “Üsküdar-KısıklıAlemdağı Halk Tramvayları Türk Anonim
Şirketi” kuruldu. Şirketin kurucular kurulu
Emin Ali, Haşim, Necmettin Sahir, Rıfat
Müeyyet, Celal ve Avni Beyler ile Süreyya
Paşa’dan oluştu.
Şirketin 8 Haziran 1928 tarihinden itibaren faaliyete başlaması ile İstanbul Belediyesi ile bir mukavele yapılarak, imtiyaz
hakkı yeni şirkete devredildi.
Şirketin kuruluş faaliyetleri devam ederken hattın inşaatının da sonuna gelinmişti.
İlk planda Üsküdar-Kısıklı arası tamamlandı ve işletilmeye hazır hale geldi. Nitekim
7 Haziran 1928 tarihinde gerçekleşen görkemli bir törenle bu hattın açılışı yapıldı.
Uzunluğu 4.600 metre olan ÜsküdarKısıklı tramvay hattında 8 Haziran 1928 tarihinden itibaren yolcu taşınmaya başlandı. Her altı dakikada bir sefer yapılıyordu.
Şirketin günlük geliri ortalama 500 lira
civarındaydı.428 Bu miktar yaz aylarında çoğalıyor, kışın ise azalıyordu. Esas itibariyle
Üsküdar-Kısıklı tramvayı kârlı bir müessese
olmadı. Hatta işletme ilk aylarda zarar etti.
Cumhuriyet,
31 Mart 1930
Elektrik fabrikasının işler hale getirilmesi yanında, tramvay hattı boyunca direkler
dikilmeye ve teller gerilmeye başlandı. Bir
taraftan da tramvayın işleyeceği yollar düzeltiliyor ve üzerlerine raylar döşeniyordu.
İnşaat çalışmaları İstanbul Belediyesi tarafından gerçekleştiriliyordu. Fakat
Cumhuriyet’in ilk yıllarındaki iktisadi anlayış gereği, Türk müteşebbislere destek
olunması suretiyle özel sektörün de önünün açılması isteniyordu. Bu anlayışın bir
yansıması olarak, hattın işletilmesinin “Üsküdar - Kısıklı - Alemdağı Halk Tramvayları Türk Anonim Şirketi”nce yürütülmesi
kararlaştırıldı. Bunun için şirketin resmen
teşekkülü gerekiyordu.
Cumhuriyet,
4
183
İSTANBUL’UN YAŞAM PINARI ÇEKMEKÖY
ÇEKMEKÖY - KADIKÖY ARASINDA
OTOBÜS İŞLETMESİ VE TRAMVAY
İLE REKABET
1930’lu yılların başında ulaşımla ilgili
önemli gelişmelerden birisi de otobüs taşımacılığının yaygınlaştırılmaya çalışılmasıydı. Çekmeköy de bu imkânlardan istifade
eden yerler arasındaydı. Otobüs güzergâh
Kadıköy-Taşdelen arasında olacaktı.
Kadıköy-Taşdelen arasında otobüs işletilmesi hakkında yapılan teklif, Belediye
tarafından tetkik edilerek kabul edildi ve
seferlere başladı.432
Bir zamanlar Kısıklı
Kaynak: Bir Ulu Rüyayı
Görenler Şehri Üsküdar
Tramvayın Kısıklı’ya kadar gitmesi, buradaki sosyal hayatı da etkiledi. Nitekim
daha önce 4-5 lira civarında olan ev kiraları bir anda 35-40 liraya fırladı.429
Üsküdar - Kısıklı - Alemdağ Halk Tramvayları Türk Anonim Şirketi başka tramvay
hatları ile de ilgilendi. Bu süreçte Haydarpaşa ve Karacaahmet hatları inşa edilerek,
tramvay işletildi. Kış aylarındaki kötü hava
şartlarına rağmen tramvayların aksamadan
çalışmasına gayret edildi. Arabalar için çok
sayıda malzemeler alındı. Şirketin kâr etmesi için çeşitli yollara başvuruldu. Mesela
asgari kadro yani az sayıda personel çalıştırmak suretiyle 1929 yılında 10 bin lira tasarruf edildi.430
Cumhuriyet, 13 Mayıs
1931
Otobüslerin gelirleri oldukça iyiydi.
Kadıköy’de Suadiye ve Moda gibi yerlere
işlemekte olan otobüslerin kârlı olduğunu
gören bazı kimseler Üsküdar ile Kadıköy
arasında bir otobüs hattı tesis ederek tramvay şirketi ile rekabet etmeye başladılar.
1931 yılı ortalarında otobüs sayısı 15 olmuştu.
1930 yılı ortalarında Üsküdar-KısıklıAlemdağı elektrikli tramvay imtiyazı ile
Üsküdar-Kadıköy dâhil ve harici, Beykoz
ve Anadolufeneri’ne kadar elektrikli tramvay hattı yapılmasına ve işletilmesine dair
olan imtiyazların Şehremanetinden Üsküdar Halk Tramvayları Şirketi’ne devredilmesi ile ilgili çalışmalar yapıldı.431
1932 yılı yaz mevsiminde AlemdağıKısıklı ve Tumruk suyu gibi mesireler için
yeni otobüs hatları tesis edileceği ve ucuz
fiyatlarla nakliyat yapılacağı söylentilerinin çıkması üzerine, Üsküdar Tramvay Şirketi de kendine çeki düzen vermeye başladı. Öncelikle bazı tedbirler alarak, tramvay
hattı üzerinde yolcu nakliyatının daha süratli yapılabilmesi için sinyal tertibatı yaptırdı. Bu tertibat tramvay seferlerine belirli
bir düzen getirdi ve önceleri dakikalarca
duraklarda bekleyen arabalar, bekleme olmaksızın seferlerine devam etmeye başladı. Yine şirket ekstra olarak Çamlıca hattı
için çok müsait bir seyrüsefer programı hazırladı. İhtiyaca göre gidip gelme seferleri
tertip edildi.433
Üsküdar-Kısıklı, Anadolu yakasının ilk
tramvay hattı oldu. Daha sonraki gelişmeler çerçevesinde şirketin adı “ÜsküdarKadıköy ve Havalisi Halk Tramvayları
Türk Anonim Şirketi” olarak değiştirildi ve
yeni hatların yapımı bu şirket tarafından
gerçekleştirildi. Ne var ki en baştan planlaması yapılmasına rağmen tramvay hatları
Alemdağ’a kadar götürülemedi.
Alemdağ’a kadar uzatılması tasarlanmış olan bu proje aslında Anadolu yakasının kalkınması için düşünülmüş ve Birinci
Dünya Savaşı öncesinde hazırlanmıştı. Savaş vesaire derken Üsküdar-Kısıklı başta olmak üzere bazı kısımları açıldı. Üsküdar’da
bir hareket oldu. Fakat ilerleyen yıllarda
kendisinden bekleneni veremedi. Yani kâr
getiren bir sistem olamadı. Kâr edemeyince
184
İSTANBUL’UN YAŞAM PINARI ÇEKMEKÖY
142 YILLIK RÜYA GERÇEKLEŞİYOR: ÇEKMEKÖY METROSU
kendisini de yenileyemedi. Yeni arabalar
getirilemedi. Birkaç otobüsle takviye edilmek istendi fakat onlar da bu işe çare olamadı. Sonra bu hat bir milyona yakın borç
para ile Kadıköy’e kadar uzatıldı. Bundan
da bekleneni elde edemedi. 1950’li yılların
ortalarına gelindiğinde hiçbir servisi layıkıyla hizmet edemez durumdaydı. Raylar
perişan bir halde bakımsızdı. Elektrik idaresine de birçok borcu vardı.434
macılık, planlanmasına rağmen, çeşitli sebeplerle Alemdağ’a kadar uzatılamamıştı.
Ancak son yıllarda yapılan çalışmalar
daha modern koşullarda Çekmeköy halkının raylı sistemden faydalanmasını sağlayacak.
ÜSKÜDAR ÇEKMEKÖY METROSU
Son yıllarda İstanbul’da demiryolu vasıtasıyla toplu ulaşımın dikkate değer biçimde arttığı bilinen bir gerçektir, Bu bağlamda Anadolu yakasının ikinci metro ağı
olan Üsküdar - Çekmeköy hattının temeli
Haziran 2012’de atıldı.
Çekmeköy halkının büyük bir özlemle beklediği raylı ulaşım 140 yılı aşkın bir
süre sonra nihayet gerçekleşme aşamasına
geldi. Yukarıda da bahsedildiği gibi Anadolu yakasında raylı ulaşım talepleri 1870’li
yıllarda başlamıştı. Önce Üsküdar’a yakın
mesafelerde başlayan tramvayla toplu taşı-
Anadolu yakasının trafik sorununa
önemli ölçüde çözüm getirecek olan Üsküdar - Çekmeköy Metro Projesi’nin inşaatının 38 ayda tamamlanması hedefleniyor.
Bu hat, Çekmeköy - Taşdelen - Yenidoğan
ve Sultanbeyli ile birleşecek ve Sabiha
Gökçen Havalimanı ile Pendik’e ulaşacak.
185
Ulaştırma Bakanı
Binali Yıldırım,
İstanbul Büyükşehir
Belediye Başkanı
Dr. Kadir Topbaş ve
Çekmeköy Belediye
Başkanı Ahmet Poyraz,
Üsküdar-Çekmeköy
metro hattının Haziran
2012 tarihindeki
temel atma töreninde
görülüyor.
İSTANBUL’UN YAŞAM PINARI ÇEKMEKÖY
Temel atma töreninde
Büyükşehir Belediye
Başkanı Kadir Topbaş
ve Çekmeköy Belediye
Başkanı Ahmet Poyraz
birer konuşma yaptılar.
Toplam 17 kilometrelik bir uzunluğa sahip olacak Üsküdar - Çekmeköy Metrosu,
Üsküdar vapur iskelesi önünden başlayacak. Capitol Alışveriş Merkezi, Altunizade, Çamlıca, Kısıklı, Ümraniye, Alemdağ,
Dudullu Şile Yolu Kavşağı ve Çekmeköy
güzergâhında çalışacak.
Delme tünel teknolojisi ile yapılacak
olan metroda 2 kilometre depo alanı ve 16
adet istasyon bulunacak.
Çalışmalar tamamen yerin altında sürdürüleceği için trafik sıkışıklığı ve çevreye
hiçbir rahatsızlık verilmeyecek. Saatte tek
yönde 45 bin yolcu taşıyacak olan metroda
6 dizili vagonlar kullanılacak.
Metro tamamlandıktan sonra Üsküdar Çekmeköy arası 24 dakikaya inecek.
Hat, Marmaray Üsküdar istasyonu ile
entegre olarak başlayacak ve Alemdağ
Caddesi ile Şile Yolu Kavşağı yakınlarında
son bulacak.
Söz konusu metro hattında Üsküdar,
Fıstıkağacı, Bağlarbaşı, Altunizade, Kısıklı, Libadiye, Çarşı, Ümraniye, İnkılap Mahallesi, Çakmak, Ihlamurkuyu, Altınşehir,
Lise, Dudullu, Toplu Konutlar, Çekmeköy
ve Sancaktepe istasyonları yer alacak.
Çekmeköy’den yolculuk süreleri, Üsküdar 24, Kartal 59, Yenikapı 36, Taksim 44,
Hacıosman 68, havalimanı 68, Olimpiyat
Stadı 78 dakika olacak.435
186
İSTANBUL’UN YAŞAM PINARI ÇEKMEKÖY
ÇEKMEKÖY’ÜN İLK TELEFON SANTRALİ
İstanbul’un Anadolu yakasında açılan ilk telefon santrali olan Kadıköy Santrali’nde çalışan Müslüman kadın memureler
Fotoğraf: Servet-i Fünun, Sayı 1197, 14 Mayıs 1914.
Osmanlı Devleti’nde ilk telefon 1908
yılında uygulanmaya başlandı. Kadıköy ve
Beyoğlu santralları 1911 yılında hizmete
açıldı. İlk otomatik telefon santralı Cumhuriyet döneminde Atatürk’ün emriyle
1926 yılında Ankara’da kuruldu. Ardından
diğer il merkezlerinde de telefon santralları kurulmaya başlandı. Bundan kısa bir
süre sonra kurulan santrallar aracılığıyla
da bütün iller arası telefonla haberleşme
başlamış oldu. PTT’nin 1970’lerden sonra yaptığı çalışmalarla telefon, Türkiye’de
geç olmakla beraber, süratle yayılmaya
başladı. Özellikle Turgut Özal’ın iktidarda
olduğu 80’li yıllarda bu hizmetler daha da
yagınlaştı.
Çekmeköy bölgesi bu hizmetten 1985 yılında faydalanabildi. Mesela, Sultançiftliği,
Üsküdar Köyleri Su ve Telefon Birliği’nin
çalışması sonucu 500 abonelik bir telefon
santraline bu tarihte kavuştu. 60 milyon
liraya malolan ve 9 Eylül 1985 tarihinden
itibaren 1838 kod numarasıyla otomatik
görüşmeye açılan santralden Sultançiftliği,
Sarıgazi, Alemdağ ve Yenidoğan köyleri de
yararlandı.
Reşadiye ve Paşaköy ise 1986 yılında telefona kavuşacaktı. Vatandaşların katkısıyla yaptırılan santral için, açılışı yapan dönemin İstanbul Valisi Nevzat Ayaz, “Böyle
bir tesis ilk kez yapılıyor” demişti.436
187
İSTANBUL’UN YAŞAM PINARI ÇEKMEKÖY
M
MESİRE ALANI OLARAK ÇEKMEKÖY
esire, gezinti ve gezilecek yer
anlamına gelir. Eğlenme ve
dinlenme insanların doğal ihtiyaçlarındandır. İnsanoğlu tarih boyunca
her zaman yeni ve farklı arayışlar içinde
olmuştur. Bu arayış serüveni içerisinde
eğlenme ve dinlenme anlayışı da içinde
bulunulan coğrafyaya ve zamana göre değişerek devam etmiştir. Geçmiş dönemlerde yaşanan eğlence türleri günümüzdeki
eğlence türleriyle kıyaslanamaz. Çünkü
günümüzdekilere göre oldukça değişik ortam, zaman ve imkânlarda yapılmıştır. Günümüzdeki imkân ve şartlarla geçmişteki
şartlar ve imkânlar arasında çok önemli
farklılıklar vardır.437
Mesirelerin kimisine suları için, kimisine de manzarası için gidilirdi. Bazı kişiler,
mesirelerin zevkine varabilmek için bir
günde üç, hattâ dört mesireyi dolaşırlardı.
Bu mesirelerin birinde öğle yemeği yenir,
diğerinde ikindi gezintisi yapılırdı. Üçüncüsünde de akşam yemeği yenildikten sonra sandalla mehtap gezintisine çıkılırdı.
Gezinti yerlerinde erkekler ağaç altlarında,
su başlarında otururlar, kadınlar ise daha
çok arabayla etrafı gezerlerdi.
Eskiden halkın rağbet ettiği eğlence yerlerinin en önemlilerinden biri mesirelerdi.
Baharın gelmesiyle birlikte tabiattaki canlanma, halkı da harekete geçirir ve mesireler âdeta insanların akınına uğrardı. Mesirelere rağbet Lale Devri’nde (1718-1730)
başlamış olmakla beraber II. Mahmud
(1808-1839) ve Abdülmecid dönemlerinde (1839-1861) genişlemiş, II. Abdülhamid
İstanbul halkının en çok rağbet ettiği
mesirelerin başında Kâğıthane Mesiresi gelmekteydi. III. Ahmed döneminde
(1703-1730) ve özellikle Lale Devri’nde
Kâğıthane Mesiresi, istanbul’daki eğlencelerin merkezi haline gelmişti. Patrona Halil
Ayaklanması ile buradaki eğlence dönemi
kapanmış, III. Selim ve II. Mahmud dönemlerinde tekrar şenlenmeye başlamıştı.
İstanbul’da mesire
alanı denince akla ilk
gelen yer Kağıthane
Mesiresi’ydi.
Fotoğraf: Aytaç Işıklı
Özel Arşivi
188
döneminde (1876-1909) ise yaygınlık kazanmıştı. Şirket-i Hayriye’nin faaliyete geçmesiyle beraber Boğaziçi mesireleri, diğer
mesirelere göre daha fazla tercih edilirdi.
İSTANBUL’UN YAŞAM PINARI ÇEKMEKÖY
Göksu Deresi’ne
gezintiye çıkan kadınlı
erkekli gruplar.
Fotoğraf: Aytaç Işıklı
Özel Arşivi
Göksu Mesiresi, II. Abdülhamid dönemine kadar yüksek rütbe sahiplerinin, şehzadelerin ve aristokrat kesimin eğlence yeri
olmuş, II. Abdülhamid döneminde ise halk
da devam etmeye başlamıştı. Evliya Çelebi, Göksu’dan bahsederken buranın “âb-ı
hayat” misali bir nehir olduğunu ve yüksek ağaçlarla süslü bulunduğunu söyler.
Göksu’nun mevsimi, Kâğıthane’nin aksine
yazın sıcak aylarında başlayıp sonbahara
kadar devam ederdi. Göksu Mesiresi’nin
en meşhur dört unsuru mısırı, patlıcanı,
testisi ve panayırı idi. Çayıra sıra sıra kurulan kazanlarda mısırlar kaynatılır, uzun
maşalarla çekilip tuzlanarak bilhassa çocuklara satılırdı. Çayırın gerisindeki salaş
tiyatrolarda cuma ve pazar günleri tuluat
kumpanyaları oyunlar oynar, bazen de
meydanda sergilenen ortaoyunu izleyicilere hoşça vakit geçirtirdi. Göksu Mesiresi, II.
Abdülhamid döneminin sonundan itibaren
bozulmaya başlamış ve II. Meşrutiyet’in ilanıyla beraber eski canlılığını kaybetmişti.
Beykoz Mesiresi’nin kuruluşu Fatih Sultan Mehmed dönemine (1451-1481) kadar
uzanır. IV. Murad (1623-1640) burada cirit
oynamayı ve avlanmayı çok severdi. Çıraklıktan kalfalığa, kalfalıktan ustalığa yükselmeyi sembolize eden “peştemal kuşanma” törenleri de uzun yıllar bu mesirede
yapılmıştı. Temmuz ve ağustos aylarında,
mesirenin önemli bir bölümü olan Yuşa
Tepesi’ne ziyaret ve gezme maksadıyla çıkılırdı.
Büyükdere Mesiresi, Evliya Çelebi’nin
belirttiğine göre daha II. Selim döneminde
(1566-1574) vardı. Bu mesire, daha çok yabancıların dikkatini çekmiştir. İstanbul’a
gelen bütün gezginler, bu mesireyi muhakkak ziyaret etmişlerdir. II. Mahmud, 1829
Kurban Bayramı muayedesini bu mesirede
gerçekleştirmiştir. 19. yüzyılın ikinci yarısında Şirket-i Hayriye vapurları cuma ve
pazar günleri bu mesireye akın akın insan
getirirdi.
Küçüksu Mesiresi, Göksu’nun bir devamı olarak kabul edilirdi. Akşam yaklaşınca, Göksu’daki kalabalık olduğu gibi
Küçüksu’ya geçerdi. Buralardaki âlemlere
halkın yanısıra edebiyatçılar ve sanatçılar
da katılırdı.
Büyükçamlıca Mesiresi, pazar günleri gidilen bir mesireydi. Ziyaretçiler önce
Çamlıca’ya gelirler, buradan Bağlarbaşı
bölgesine arabalarla inerlerdi. 1867’de
Bağlarbaşı’nda açılan Belediye Bahçesi, halkın en çok uğradığı yerler arasındaydı.438
189
İSTANBUL’UN YAŞAM PINARI ÇEKMEKÖY
Çekmeköy bölgesinde bulunan Kayışdağı, Alemdağ, Taşdelen mesire alanları saray efradının ve yüksek mevkideki idarecilerin yanı sıra, İstanbul halkının da en çok
sevdiği yerlerdendi.439 Samiha Ayverdi’nin
tespitlerine göre Çekmeköy bölgesindeki
mesire eğlenceleri şöyle olurdu:
Çekmeköy’ün
ünlü mesire
alanları olan
Alemdağ ve
Taşdelen’e saray
mensupları
ve üst düzey
yöneticilerin
yanı sıra İstanbul
halkı da büyük
ilgi gösterdi.
“Tiyatro kumpanyaları, at cambazları, seyyar kukla, pandomim sahnelerinden başka, incesaz takımları
ve yetmiş seksen arabanın katılımıyla yapılan Alemdağı eğlenceleri bambaşkaydı. Yalnız Çamlıca değil, Erenköyü, Göztepe gibi civar sayfiyeler
bir Alemdağı safâsına karar verdiler
mi, on gün önceden tellallar bağırtılarak etraf haberdar edilir, eğlencelere
katılmak isteyenler de ilk iş olarak,
arabalarını tutar, yemek sepetleri,
dondurma kutuları ve diğer ihtiyaçlar
için gerekli araç gereçler yerleştirilir,
güneş doğmadan iki saat önce de Muhacir Köyü’nde toplanma başlardı.
Arasına hânende ve sâzende arabaları da katılan kafile tamam olunca
yola çıkılırdı. Dudullu’ya varıldığı zaman henüz güneş doğmamış olurdu.
Sabâhî’den söylene gazeller, ovaları
Çekmeköy günümüzde
de ormanlarındaki
mesire alanlarıyla ilgi
merkezi.
190
yaşmaklıyan sislerin içinde erir; serin, nemli, çekingen tabîatte, bir genç
kız ürpertisi göze çarpardı. Bu tâze,
şeffaf ve yarı uyanık tabîat, ateşli ve
engin arzûlara henüz yol vermemiş,
her gönülde bir cesâretsiz iştiyak, her
yürekte bir mâsum çarpıntı vardır.
Henüz bakışlar, tavâf edeceği çehreleri seçmemiş, henüz âvâre bir yalnızlık
içinde kaynaşmamış rûhlar, karârını
bulamamıştır. Tabîat gibi insanlar da
dinler, düşünür, bekler, umar, hazırlanır. Amma gün, dağların ardından
ezelî yangınını yakmaya başlarken,
artık geceden kalma bu melâl, rûhları
eteğinden tutan bu bâkir vahşet de
yavaş yavaş erir ve yolu bir baştan
bir başa kesen ağır tempolu arabaların içinde ilk coşkunluk heveslerinin
kıpırtıları başlardı. O zaman, sazın
ve şarkıların da âhenkliği değişir, az
evvelki mahzun yalvarışlardan, şiddetli arzûların şaşırtıcı havasına geçilir, böylece de bir zevk tütsüsünün
ilk buharı başlara vurmaya başlardı.
Bu, seviye ve görgüde kemalli sınıfın
eğlencelerinde asla kavga gürültü
olmaz, arada ayarı bozuk kimseler
bulunsa da, çoğunluğun baskısı altın-
İSTANBUL’UN YAŞAM PINARI ÇEKMEKÖY
Sırapınar ve Hüseyinli
köyleri arasındaki
mesire alanında
gönüllerince eğlenen
İstanbullular görülüyor.
da şahsî meyillerini ortaya koyamaz,
umûmî âhenge ayak uydururlardı.
Öğle zamânında Alemdağı’na varılır; kısa ve zevkli bir kargaşalıktan
sonra her âile, oturacağı ağaç altını
seçer, halılar seçilir, sepetler, küfeler
indirilir, boş hasırlar Taşdelen’den
doldurulur, yemekler yenir, gene arada sazlar, sözler, oyunlar, eğlenceler,
gözden göze uçan sevdâ nâmeleri
gider gelir; gün ilerleyip akşamcılık
başlasa, arzular çakmak taşı gibi bir
birine çarpsa da, bir küçük müdâhele
bir yan bakış kâfilenin bozulmak üzere olan âhengini derhal iâde eder;
sular kararmadan dağlarda bekçiler
gezerek hareket zamânını haber verir, kafilenin tamam olduğu anlaşılınca da arabalara binilir ve bu defâ da,
gecenin kollarına düşen bu insanlar,
köşekapmaca oynayan çocuklar gibi,
zevkten zevke koşmaktan külçeleşmiş olarak, ancak gece yarısından
sonra evlerinin, köşklerinin kapısından içeri girerlerdi”.440
Tıpkı geçmişte olduğu gibi günümüzde
de Çekmeköy bölgesindeki Alemdağ, Koçullu, Ömerli, Sırapınar ve Hüseyinli’de
mesire ve eğlence yerleri bulunmakta ve
ilgi çekmeye devam etmektedir. Buralar
temiz hava, doğal güzellikler ve dinlenme
açısından piknikçilere güzel fırsatlar sunmaktadır. Piknik ve mesire alanlarında her
türlü böcek ve kene tehdidine karşı Çekmeköy Belediyesi tarafından tüm önlem
alınmaktadır.
Mesela, 52 dönüm arazi üzerine kurulmuş olan Alemdağı mesire alanı ve
Ömerli’deki Beykent Koşullu mesire alanlarında piknikçiler kendi getirdikleri malzemeler ile aileleriyle birlikte hoş vakit
geçiriyorlar. Karadeniz ve Marmara hava
ikliminin kesiştiği noktada bulunan Alemdağ mesire alanı temiz havası ile gözde yerlerden olup iki etaptan oluşuyor.
Bireysel piknikler için ücretsiz olan
alan dernek organizasyonları için cüzi bir
miktar karşılığında kiralanıyor. Güvenlik
görevlisinden temizlik görevlisine kadar
birçok kişinin görev yaptığı Alemdağ mesire alanı piknikçilerin su ihtiyacını doğal
kaynak suyuyla karşılıyor. Stres atmak,
ailesiyle güzel bir gün geçirmek isteyenleri en iyi şekilde ağırlamaya çalışan mesire
alanı, gelen misafirlerine park sorunu da
yaşatmıyor.441
191
Çekmeköy’de
de tıpkı eski
dönemlerde
olduğu gibi
Alemdağı,
Koçullu, Ömerli,
Sırapınar ve
Hüseyinli’de
mesire ve
eğlence yerleri
bulunuyor.
İstanbul’un her
köşesinden gelen
piknikçiler,
Çekmeköy
Belediyesi’nin
aldığı önlemler
sayesinde
güvenli bir
şekilde bu mesire
alanlarında
eğleniyorlar.
İSTANBUL’UN YAŞAM PINARI ÇEKMEKÖY
ÇEKMEKÖY TALEBELER İÇİN STAJ VE KAMP YERİYDİ
Orman fenni talim
etmekte olan
talebelerin Alemdağı’na
gidiş-gelişleriyle
ilgili masrafların
ödenmesiyle ilgili 12
Kasım 1858 tarihinde
Sultan Abdülmecid’in
iradesi.
Kaynak:
BOA, İ.DH. 417-27611,
lef-2
O
smanlı döneminde eğitim öğretim gören özellikle de ihtisas
yapan talebelerin öğrendikleri
bilgileri tatbik etmeleri önemliydi. Bu tatbik sahalarından biri de Çekmeköy ve çevresi idi.
Orman fenni talim
etmekte olan talebelerin
masraflarına ilişkin
hükümetten talep edilen
para ile ilgili belge.
(altta)
Kaynak:
BOA, İ.DH. 417-27611,
lef-1
Mesela, 1858’de orman fenni talim etmekte olan talebelerin botanik ve bazı
hava durumlarını mümkün mertebe yerinde görerek daha sağlıklı bilgi sahibi olmaları ve bu bilgileri hakkıyla kullanmaları için
bir nevi staj yapmak üzere öğretmenleriyle
birlikte Alemdağı’na götürülmeleri kararlaştırılmıştı. Alemdağı’na gidiş, orada kalış
ve dönüş için 3.000 kuruş masraf olacağı
hesaplanmış ve bunun için de Ticaret Nezareti vasıtasıyla hükümetten bu para talep
edilmişti.442
12 Kasım 1858 tarihinde Sultan Abdülmecid’in iradesi ile Ticaret
Nezareti’nin dilekçesine istinaden talep
edilen meblağın Maliye Nezareti’nden
ödenmesine izin verilmişti.443
Orman fünunu talim etmekde olan talebe
botanik ve bazı hava durumlarını mümkün
mertebe kesb-i malumât ederek icrâ-yı fiiliyât
etmek üzre muallimi ile beraber Üsküdar
cânibinde bulunan Alemdağı’na azimet edecek olduklarına binaen azimet ve avdetleri
içün masârif-i râhiye olarak üç bin kuruşun
itâsı zımnında keyfiyetin Mâliye Nezâret-i Celilesine havâle ve iş’âr buyurulması hususuna
müsâade-i aliyye-i cenâb- sadâret-penâhîleri
sezâ-vâr buyrulması bâbında emr ü fermân
hazreti men lehü’l-emrindir. 29 Ra (12)75
Mühür: Devlet-i Aliyye Ticaret Nazırı
Tezkire ve İradesi:
Atufetlü Efendim hazretleri
Ticaret Nezaret-i Celîlesinin manzûr-ı
şevket-mevfûr hazreti padişâhî buyurulmak
üzre arz ve takdim kılınan bir kıt’a takririnden müstebân olduğu veçhile Orman fünunu
talim etmekde olan talebe icrâ-yı fiiliyât zımnında muallimi ile beraber Alemdağı’na azi-
192
İSTANBUL’UN YAŞAM PINARI ÇEKMEKÖY
met edeceklerinden masâriflerini tesviye içün
üç bin kuruş itâsı hususunun Maliye Nezâreti
Celîlesine havâlesi hakkında her ne veçhile
emr ü fermân cenâb-ı mülûkâne müteallik
ve şeref-sudûr buyrulur ise ona göre hareket
olunacağı beyanıyla tezkire-i senâverî terkim
kılındı efendim. 5 Ra 1275
Ma’rûz-ı çâker-i kemîneleridir ki
(….) tekrîm olan işbu tezkire-i sâmiye-i
asafâneleriyle zikrolunan takrir-i manzûr-ı
şevket-mevfûr hazreti mülûkâne buyrulmuş
ve istizân buyrulduğu veçhile mumaileyhe üç bin kuruş itâsı hususunun nezâret-i
müşârünileyhâya havâlesi müteallik ve
şeref-sudur buyrulan emr ü irâde-i seniyye-i
cenâb-ı tâcdârî muktezâ-yı münîfinden olarak
mârü’l-beyân takririn savb-ı sâmi-i sadâretpenâhîlerine iâde ve tesyîr kılınmış olmağla
ol bâbda emr ü fermân hazreti veliyyü’lemrindir. 6 Ra (12)75
Cumhuriyet döneminde de benzer
uygulamalara rastlıyoruz. Mesela 1937
yılında Vali ve Belediye Reisi başkanlığında yoksul talebelerin ihtiyaçlarının giderilmesi hakkında bir toplantı yapılmıştı. Toplantıda Halkevleri başkanları, Halk
Partisi ilçe başkanları, hayır cemiyetleri
temsilcileri, İstanbul Maarif Müdürü ve
şehir meclisi azalarından bir kısmı da hazır bulunmuştu.
Toplantıda mekteplerdeki fakir talebelere muhtelif ellerden yapılmakta olan yardımların bir elden idaresi ve yardımların
daha düzenli hale getirilmesi kararlaştılmış, ayrıca liselerdeki talebelere de yardım
imkânlarının bulunması görüşülmüştü.
Neticede bu konuyla ilgilenecek bir komisyon oluşturuldu.
Bu projeye köyler de dâhil edildi. İlkmekteplerde hava değişimine ihtiyacı olan
talebelerin doktor kontrolünden geçtikten
sonra Alemdağı’nda kurulacak bir kampa
alınmaları ve deniz havasına ihtiyacı olanlar için de Florya’da bir kamp kurulması
kararlaştırıldı.444
oymak beyi Abdi Atamer’in idaresinde,
Alemdağı’ında Taşdelen Köyü civarında
bir kamp kurmuşlardı.445
Bu tür faaliyetler daha sonraları da devam etti. Fakat 1950’li yıllardan sonra ormanlardan önemli oranda ağaçların kesilmesi endişelere ve hayıflanmalara neden
oluyordu. Nitekim 1954 yılında gazetede
çıkan ve ormanların kesilmesini tenkit
eden yazı bunu doğruluyordu. Şöyle ki:
Emekli bir ziraat mütehassısı kışlık odun almak üzere Alemdağı’na
gitmiş. Kendisini tanıyan ihtiyar bir
köylü yanına gelmiş. Kayalık dümdüz
sırtları işaret ederek:
-Ah efendi, bütün kabahat sizde!
Vaktiyle bizleri dövseydiniz, hapsetseydiniz, hatta öldürseydiniz de bu
canım ormana böylesine kıymasaydık, demiş.
Bunları bize anlatan mütehassıs
ilave etti:
- O Alemdağı ki bundan on beş,
yirmi sene evvel Halkalı Ziraat Mektebi talebelerini tetkikler yapmağa
götürdüğümüz zaman çocukların ormanda kaybolacaklarından korkar
dururdum.
Önümüzdeki on, on beş yıl içinde
bu Alemdağlı köylünün feryadını başka ağızlardan yer yer ve zaman zaman
hepimiz duyarak ürpereceğiz. Ama
çok çok on beş yıl… Ondan sonra yurdu kaplayacak uçsuz bucaksız kayalık
silsileleri ve bozkırlar içinde şikayet
Çekmeköy bölgesi aynı
zamanda öğrenciler
için bir
staj ve kamp alanı
olarak kullanılıyordu.
Yine 13 Temmuz 1943 tarihinde Maarif
Vekâleti, mektep talebelerinin tatil aylarında izciliğe alıştırılmaları hususunda emir
vermişti. Bunun üzerine, ilk olarak Haydarpaşa Lisesi izcilerinden 48 kişilik bir takım
Kaynak:
Cumhuriyet, 14
193
İSTANBUL’UN YAŞAM PINARI ÇEKMEKÖY
sesleri yavaş yavaş sönecek…. Kimbilir belki de yollarda, çöllerden kaçan
muhacir kafilelerine rastlayacağız.
Eyyy ne yapalım. Kendi düşen
ağlamaz. Böyle istedik, böyle oldu.
Ama şunu bilelim ki yazık ettik
memlekete.446
Gerçekten bu değerlendirmeyi yapan
mütehassıs endişelerinde son derece haklıydı. Çünkü aynen dediği gibi sonraki
dönemlerde, belki yakacak için değil ama
bu defa kaçak yapılaşma ile ormanlar yok
edilmeye devam etti. Konuyla ilgili haberler sık sık basına yansıdı.
Köşe yazarları bu konularda ciddi eleştiri makaleleri yazdılar. Mesela, Burhan
Arpad’ın kaleme aldığı makale buna örnek gösterilebilir. Yazarın makalesinde
Çekmeköy’deki ormanların yok edilişi ile
ilgili kısımlar şöyledir:
İstanbul Orman Bölge
Müdürlüğü Alemdağ
İşletme Müdürü Ahmet
Başer’in beyanatına
göre 1989 yılında 1.684
metrekarelik alan işgal
edilmiş.
Kaynak: Cumhuriyet,
16 Ocak 1990
Uzağa gitmek gerekmez. Pek pek
bir otuz yıl öncelerin İstanbul Alemdağı ormanları, edebiyat ürünlerinde
uzun uzun anlatılmış o güzelim yerler, şimdi kel topraklardır. Bir başka gerçek de var. Bozkırdan kopup
gelenler, varlıklısıyla, yoksuluyla,
İstanbul’un ağaç yapısını değiştirmişlerdir. Yeni semtler ve mahallelerde
tek tük rastlanılan ağaçlar ya kavak,
ya da akasyadır. İkisi de kurak ve çorak toprakların ağacı.
Oysa, İstanbul iklim koşullarının
benimsediği ağaçlar, çınar, servi, çitlenbik, sonraları at kestaneleri, manolya, fıstık çamı, sedir çamı, gülibrişim ve erguvandır.
Meşrutiyet dönemiyle başlayan
planlı ve örgütlü belediyecilik anlayışı,
İstanbul’un ana caddelerini iki yanlı çınarlar ve biraz da kestaneyle süslemişti. İstanbul ana caddelerine kestane
ağaçlarını, Paris’i Paris yapan ünlü şehirci Hausmann’ın getirdiği söylenir.
Osmanlı dönemi İstanbul’un kadının kafes arkasında yaşaması zorunluğu, arka bahçeleri getirince, genel
parklar düşünülmemiştir. Sadece
şehrin dış semtlerinde, Boğaz köylerinde, Anadolu yakasında yüce çınarlar, küçük mescitlerin avlusunda
servi ve çitlenbik ağaçları boy atmıştır. Semt insanlarının sağlık kaynağı
o yüce ağaçların çoğu günümüzde
de vardır. Sayıları gittikçe azalsa da.
1910-1930 arasının iki yanı ağaçlıklı
geniş yolları, 1950-1960 yıllarında şehircilik adına yokedilmiştir.
Bayazıt-Aksaray, Saraçhanebaşı Edirnekapı arasında görüldüğü gibi,
Taksim-Şişli arası çınarlarından ve
ön bahçelerinden sadece beş on ağaç
kalmıştır. Ekzoz gazları ve bakımsızlıktan ölüme bırakılmış olarak beş
milyonluk İstanbul’da ağaçlı birkaç
anayol kalmıştır.
Son 20-30 yılda yaptırılmış olan
Atatürk Bulvarı, Barbaros Bulvarı,
Vatan ve Millet caddeleri, BeyazıtTopkapı, Beyazıt-Edirnekapı geniş
ana yollarını ağaçlamak, her gün on
binlerce aracın ve yayanın geçtiği o
anayolları yeşil gölgeli yüce ağaçlarla
bezemek, hiçbir şehircinin aklına gelmemiştir. Bilmem neden?447
Yine, 1990 yılında çıkan bir habere göre,
Sultanbeyli’de 583 hektarlık ormanın, arsa
açmak isteyenlerce yağmalandığı belirtilerek, ormanı çeviren tel örgüyü yıkan 17
kişi hakkında dava açıldığı ifade edilmişti.
Yine aynı haberde Alemdağı Orman İşletme Müdürü, Ahmet Başer, 1989 yılında
kaçak yapılaşmalarla toplam 1.684 metrekarelik alanın işgal edildiğini söylemişti.448
194
İSTANBUL’UN YAŞAM PINARI ÇEKMEKÖY
A
PADİŞAHLAR ÇEKMEKÖY’DE
Alemdağ ile ilgili yazılan her
yazıda ve anlatılan her hatırada onun güzellikleri, hoş ve
serin havası, cana can katan, derde deva
olan soğuk ve tatlı suları anlatmakla bitirilemez. Alemdağ’ın bu güzellikleri yerleşim
tarihinin ilk yıllarından itibaren insanların
dikkatini çekmişti. Çünkü Bizans döneminde de Alemdağ önemli bir bölgeydi.
Beykoz’dan Alemdağ’a kadar bütün bölge ormanlarla kaplıydı. Meludion denilen
yerde bir av köşkü bulunuyordu. Bizans
İmparatoru Kontakuzinos, kızı Teodora’yı
Osmanlı Sultanı Orhan Bey’e vermiş, fakat
bu yol ile amacına ulaşamayınca en sonunda tacını ve tahtını bırakıp Alemdağ’daki
Mangallar Manastırı’nda keşişlik yapmaya
başlamıştı. Yine tarihi kaynaklarda belirtildiğine göre, Asya yakasının içlerindeki ormanlık alanlarda da Roma soylularının sayfiye yerleri bulunuyordu. Damatris olarak
anılan yerde yani, bugünkü Samandıra’da
büyük bir av köşkü biçiminde bir imparatorluk ikâmetgahı daha bulunmaktaydı.
13. yüzyıla kadar imparatorlar kaynak sularıyla da ünlü olan buraya avlanmaya ve
dinlenmeye gelirlerdi.449
Mesela, II. Andronikos Paleologos,
1296’daki büyük depremden sonra sarayını Damatris’e taşımış ve bir müddet
burada kalmıştı. Osmanlı sultanlarından
Avcı Mehmed (1648-1687) ve IV. Murad
da (1623-1640) sık sık Alemdağı ve bölgesine gelerek av faaliyetleri yapmışlardı.450
Evliya Çelebi Seyahatnamesi’nde Alemdağı bölgesi için “teferrücgâh-ı451 avgâh-ı452
Alemdağı, acayip av âlemi olur” ifadesini
kullanmıştı.453
Kaynaklarda verilen bilgilere göre, Osmanlı döneminin sosyal hayatında saray
eğlenceleri arasında bu av ve avcılık neredeyse savaş kadar özel ve önemli bir yere
sahipti. Özellikle ilk dönemlerde zafer peşinde koşan padişahlar, şehzadeler ve devlet ileri gelenlerinin çoğu boş zamanlarını
maiyetleri ile birlikte av partilerinde geçir-
mişlerdi. Sultan IV. Mehmed’in avcı lakabı bu av merakı ve faaliyetlerinden dolayı
kalmıştı.454
Av bir iktidar göstergesidir. Av, gücü
sembolize eder, muktedir ve iktidarda olmayı temsil eder. Avlanan hayvan ne kadar güçlü ve ihtişamlı olursa hükümdarın
gücü de o oranda büyür. Avın bir mekânı
ve merasimi vardır.455
Osmanlı döneminde padişahla birlikte
av faaliyetlerine katılan ya da sarayda av
kuşlarına bakan, saray için av kuşları yetiştirenlerin hepsine birden avcılar denilmiş195
Sultan II. Mahmud
1834’te Alemdağı’na
gelmiş ve Tophane
Nazırı Sâib Paşa’nın
çiftliğinde konaklamıştı.
Alemdağ’ın
halk nezdinde
mesire yeri olarak
yaygınlaşmasında II.
Mahmud’un büyük payı
vardı.
İSTANBUL’UN YAŞAM PINARI ÇEKMEKÖY
Tophane Nazırı
Ali Sâib Paşa
tir. Avcılar kendi içlerinde ulufeli, tımarlı
ve muaf olmak üzere gruplara ayrılmıştır.
Avcıların bir kısmı padişahla birlikte ava
giderken bir kısmı da saray için av kuşları
yetiştirmekle görevlendirilmiştir. Yetiştirilen av kuşları daha sonra saraya getirilmiştir. Avcıların ve avcılığın belirli kurallar
çerçevesinde örgütlenmesinden anlaşılacağı gibi Osmanlı padişahları ilk dönemlerden itibaren hem eğlence hem de savaş
eğitiminin bir parçası olarak av partileri
düzenlemişler ve avcılığı teşkilatlı, sistemli
bir hale getirmişlerdir. Devlet protokolünde “çakırbaşı, şahinbaşı, atmacacıbaşı ve
doğancıbaşı” gibi ünvanları olan şikâr ağalarına önemli bir yer vermişlerdir. Toplum
hayatında önemli bir yere sahip olan av ve
avcılıkla ilgili unsurlar edebi çalışmalara
da sık sık konu olmuştur.456
Bölgede meşhur olan diğer bir av çeşidi
de çulluk avıdır. Selim Somçağ’ın ifadeleriyle bölgedeki çulluk avı şöyle olmaktaydı:
Sultan II.
Mahmud,
Alemdağ
mesirelerine ve
Taşdelen suyuna
tutkundu. Bu
yüzden sık sık
bölgeye ziyaretler
düzenlerdi.
1834 yılında
şehzadeleriyle
birlikte
Alemdağı’na
gelmiş ve
burada iki gün
konaklamıştı.
“Doğu Avrupa ve Rusya’nın ormanlarında üreyen çulluklar kasım
ayından itibaren kışı geçirmek üzere
Türkiye’ye gelmeye başlarlar. Özellikle şiddetli tipilerin ardından çulluk
curnatası yapıldığından çulluk avına
çıkmak için böyle havalar beklenirdi.
Nemli ormanlarda yaşayan çulluğun
tüylerinin rengi orman zeminindeki
kuru yapraklarla kusursuz bir uyum
gösterdiği ve ürkünce sindiği için,
bu kuşun avı fermacı köpeklerle yapılırdı. Yüzyıl başında Boğaz’ın her
iki yakasındaki köylerin arkalarındaki ağaçlıklarda bile çulluk boldu.
Boğaz’daki yalı ve köşk sahipleri
çulluk avını kendi korularında yaparlardı. Şehrin büyümesiyle birlikte, çulluk avı için Rumeli yakasında
Belgrad Ormanı, Anadolu yakasında
Ömerli, Elmalı çevresi gibi daha geniş ormanlık alanlar tercih edilmeye
başlandı. Curnatalarda İstanbullu
bir avcının 50, hattâ 100 çulluk vurması olağandı. Fransız etkisiyle çulluk İstanbul’da seçkin zümrenin ve
196
lüks lokantaların mönüsüne dâhil
olduğu için büyük sayılarda ağlarla yakalanır ve Balıkpazarı’nda tavukçu dükkânlarında satılırdı. 20.
yüzyıl başında Belgrad Ormanı’nda
ve Beykoz’dan Şile’ye ve Ömerli’ye
uzanan ormanlık alanda karaca ve
yaban domuzu avlanıyordu. Bu avlar genellikle zağarlarla ve sürek avı
şeklinde yapılırdı. Domuz avına özellikle Hıristiyan avcılar rağbet ederdi.
Dönemin en tanınmış domuz avcıları
Börekçi İbrahim Bey, Akbabalı Karadayı, Polonezköylü Yaşo, Emil ve
Yanoş’tu. Müslüman avcıların çoğu
vurdukları domuzları Hıristiyanlara
satardı. Domuzun sert kılları da fırça yapımında kullanılırdı. Beykoz’un
doğusundaki ormanlık bölgede, günümüzde de yaban domuzu avlanmaktadır. Bununla birlikte şehrin hızla
genişlemesiyle eski avlakların hemen
hepsi tarihe karıştığından bugün İstanbul ve yakın çevresinde avcılık
yapılmamaktadır”.457
Alemdağ, Osmanlı sultanlarına ve padişahlarına da ev sahipliği yapmış bir bölgedir. Hiç şüphesiz Alemdağ mesiresinin en
revaçta olduğu dönem, II. Mahmud zamanı
idi. Alemdağ mesirelerine ve Taşdelen suyuna tutkun olan ve buradan çok hoşlanan
II. Mahmud (1808-1839) sık sık bu çevreye kalabalık maiyetiyle birlikte binişler
düzenler, Taşdelen suyu kaynağını teşrif
ederdi.458
Sultan II. Mahmud, 1834 tarihinde Alemdağı ve Sarıgazi bölgesini ziyaret etmiş ve
burada bir gece konaklamıştı. Dârüssaade
ağalarından Kızlarağası Abdullah Ağa Sultan II. Mahmud için bir ziyafet tertip etmişti. Sultan Mahmut da şehzadeleri, mabeyn
kâtiplerini ve yakınında bulunan diğer
görevlileri yanına alarak bu davete icabet
etmişti. Burada iki gece kalınmıştı. Daha
sonra Taşdelen suyunun çıktığı kaynağa
ve Sultançiftliği köylerine gidilerek bölge
gezisi yapılmıştı. Bundan sonra Sarıgazi
köyüne geçilmiş ve köydeki Sarıgazi türbe-
İSTANBUL’UN YAŞAM PINARI ÇEKMEKÖY
si ziyaret edilmişti. Sultan Mahmud ve yanındakiler bir gece de buradaki Tophane
Nazırı Sâib Paşa Çiftliği’nde kalmışlardı.
Bu hadiseyi Balıkhane Nazırı Ali Rıza Bey
hatıralarında şöyle ifade etmekteydi:
“ … vaktiyle Alemdağı Haremeyn
nezareti dâhilinde ve Haremeyn nezareti de dârü’s-saâde ağalığı zîr-i
idâresinde bulunduğu cihetle 1250
(1834/35) tarihinde Kızlarağası bulunan Abdullah Ağa, Sultan Mahmud’a
bir ziyafet keşide etmişti. Hâkân-ı
müşârünileyh şehzadeleri, mabeyin
kâtiplerini, kurenâ beyleri beraber
alıp tehyie olunan hanelerde bir gece
beytûtet ve ferdası günü ormanlar seyr
ü temâşâ olunarak Taşdelen suyunun
menbaı olan cây-ı dil-küşâya azimet
buyurmuşlar ve harem-i hümayun
takımı da Sultan Çiftliği nam karyede tertip olunan hanelerde iki gece
ârâm-sâz olmuşlardı. Zât-ı şâhâne
evliyâ-ı kirâmdan Sarı Gazi türbesine
ziyaret ve Tophane Nazırı Hacı Sâib
Efendinin o civarda kâin çiftliğinde
ârâm ve istirahat ve badehu Yakacık
Karyesine azimetle bir gece de orada
beytutet buyurmuşlardır. ”459
II. Mahmud’un buraya sık sık gelmesi
halkta da Alemdağ’a karşı bir ilgi ve alaka uyandırmıştı. Bu tarihlerden itibaren
İstanbullular da günübirlik ve çadır kurup
geceleyerek Alemdağ’a mesireye gitmeye
başladılar.
Alemdağ’a önem verenlerden birisi de
II. Mahmud’un oğlu olup babasının ânî
ölümü üzerine genç yaşta Osmanlı tahtına
oturan Sultan Abdülmecid (1838-1861)’dir.
Sultan Abdülmecid, babası II. Mahmud’un
uygulamaya koyduğu reform çabaları ortamında batılı bir eğitim alarak yetişmişti.
Kuvvetli bir din eğitimi de alan Abdülmecid, diğer yandan da Avrupalı prensler gibi
yetiştirilmiş, özel hocalardan Fransızca ve
Batı müziği dersleri almıştı. Almış olduğu
bu eğitimin etkisiyle olsa gerek Sultan Abdülmecid, batı tarzı yaşamaya ve yapılaşmaya öncülük etti. Bu dönemde kentleşmede
Sultan Abdülmecid
de Alemdağı bölgesini
gezen padişahlardandır.
yeni ve ileri atılımlar yapılarak, eski yasaların kaldırması sonucu şehir, Bakırköy’den
Teşvikiye’ye, Kadıköy’den Bostancı’ya,
Boğaziçi’nin iki yakasında da Sarıyer’den
Beykoz’a kadar çok geniş bir yayılma alanı
buldu. Asıl yenileşme ve gelişme ise İstanbul halkında göze çarpıyordu. Dolmabahçe
Sarayı ile büyüklü küçüklü birçok köşk ve
sarayın yapılması, yüksek rütbeli sivil ve
askeri erkân ile zenginleri etkilemiş, yeni
bina ve köşklerin yapılması yarışına girmelerine neden olmuştu. Buna bağlı olarak
evlerde mobilyadan müziğe, resimden dekorasyona kadar her alanda Batı’ya özenti
başlamıştı. Bu değişim ve etkileşim kervanına kadınlar da katılarak, giyimden kuşama
eski alışkanlıklarını bırakarak Avrupa’dan
gelen giyim tarzını benimsemeye başlamışlardı. Tüm bu sosyal değişim ortamında
Kâğıthane Lale Devri’nden sonra yeniden
ilgi görüyor, İstanbul halkı çarşı pazarı ve
Göksu, Kuşdili ve Alemdağ gibi sayfiye
yerlerini kadınlar ve erkekler hınca hınç
dolduruyordu.460
Sultan Abdülmecid Çekmeköy bölgesini ziyaret eden Osmanlı padişahlarından197
II. Mahmud’un
oğlu Sultan
Abdülmecid
de babası gibi
Alemdağı’na
düşkündü. Hem
dinlenmek
hem de halkın
sorunlarını
dinlemek için
bölgeye gelirdi.
İSTANBUL’UN YAŞAM PINARI ÇEKMEKÖY
Sultan Abdülaziz, 1869
yılında Alemdağı’nda
misafir ettiği Fransa
İmparatoriçesi
Eugenie ile 1867
Paris Sergisi’nde
temasta. Sultan ve
İmparatoriçe’yi yan
yana gösteren resim
yanda.
Kaynak:
Aytaç Işıklı Özel Arşivi
Sultan
Abdülaziz, 1867
Paris Dünya
Sergisi’nin
açılışında
tanıştığı Fransa
İmparatoriçesi
Eugenie’yi de
Alemdağı’na
getirmiş ve
onuruna bir
av partisi de
düzenlemişti. Bu
vesileyle Sultan
Alemdağ’a bir
de av köşkü
yaptırmıştı.
dı. Abdülmecid hem dinlenmek hem de
halkın sorunlarından haberdar olmak için
sık sık halkın içine çıkardı. Özellikle Cuma
selamlığı ve bayram namazları halkın sorunlarını iletmede vesile olurdu. Bazen de
insanların yoğun olarak bulunduğu mesire
alanları gibi eğlence yerlerine de giderdi.
Salih Şahin’in Başbakanlık Osmanlı
Arşivi’nden yaptığı araştırmalara göre bu
ziyaretlerinden birini de Çekmeköy bölgesine yapmıştı. Alemdağ Korusu’na giden
Sultan Abdülmecid’e Dudullu, Bulgurlu,
Sarıgazi, Çekmeköy gibi çok sayıda bölge
köyleri ahalisi tarafından dilekçeler verilmiş ve istekler dile getirilmişti. Bu dilekçeler daha sonra incelenmiş, değerlendirilmiş ve gerekli cevaplar da yazılmıştı.
Bunlardan Çekmeköy’le ilgili dilekçeler
ve dilekçelerin sonuçları şöyleydi:461
Çekmeköy’de oturan Esma Hatun dilekçesinde; Kocası Mehmed’in Beykoz
Debbağhanesi’nde çalışmakta iken bir yıl
önce vefat etmesi nedeniyle bir buçuk yaşındaki oğlu Ali ile kimsesiz kalarak, fakirlik nedeniyle çok zor durumda olduk198
larından söz etmekte ve oğlunun Ceride-i
Askeriye’ye kaydedilerek, idare edecekleri
kadar maaş bağlanmasını istirham etmişti.
Bu dilekçe gereği yapılmak üzere Serasker
Paşa’ya gönderilmişti.
Çekmeköylü Ahmed isimli kişi de, çoluk çocuğunun geçimini sağlamak için
çok miktarda borçlandığını ve bunun sonucunda da alacaklıların baskısına maruz
kaldığını söyleyerek, haline acınmasını ve
borçlarından kurtulmak için yardım talep
etmişti. Cevap olarak kendisine Maliye
Hazinesi’nden 100 kuruş bağış verileceği
ifade edilmişti.
Çekmeköy, Kısıklı, Sarıgazi, Bulgurlu ve
Dudullu köylerinde ikamet eden sekiz kadın tarafından verilen dilekçede ise, evlerinin harap olup, kendilerinin de çaresiz ve
muhtaç durumda olduklarından, ailelerinin yetimleriyle birlikte fakirlik ve zaruret
içerisine düştükleri belirtilmişti. Devamında evlerinin tamiri ve onarımı için yardım
istemişlerdi. Verilen cevapta ise dilekçede
adı geçen her bir kadına 100’er kuruş yardım yapılacağı bildirilmişti.462
İSTANBUL’UN YAŞAM PINARI ÇEKMEKÖY
Reşadiye Köyü’nde
yeşillikler arasında,
huzur dolu ortamda bir
köy evi
Sultan Abdülmecid 1849 Ağustos’unda
da Alemdağı bölgesini ziyarette bulunmuş
ve bu ziyaretinde halktan bazı kişilere toplam 4.350 kuruş atiye dağıtmıştı.463
Osmanlı padişahlarından Sultan Abdülaziz de Çekmeköy bölgesini ziyaret
edenlerdendir. Sultan Abdülaziz sıklıkla
dışarıya çıkar, at ve arabayla uzun geziler yapardı. Maslak, Kâğıthane, Hekimbaşı Çiftliği, Beykoz ve Alemdağ ormanları
onun en çok sevdiği yerlerdi. Önemli misafirlerini de buralarda ağırlamaktan keyif
alırdı. Mesela, 1869 yılında misafir ettiği
Fransa İmparatoriçesi Eugenie’yi Alemdağ
Köyü’ne getirerek şerefine bir av partisi düzenlemişti.
Sultan Abdülaziz’in Alemdağ’a bir av
köşkü yaptırması da buraya ayrı bir önem
verdiğini göstermekteydi. Sultan zaman zaman Alemdağ Çiftliği’nde yaptırdığı bu köşke gelir, maiyetiyle birlikte avlanır, pehlivan
güreştirir, at koşturur, koç dövüştürür ve kır
âlemleri yaptırırdı. Buralarda çok defa öğle,
bazen de akşam yemeklerini yedikten sonra
dinlenir ve tekrar İstanbul’a dönerdi.464
Sultan Abdülaziz, yine Çekmeköy bölgesini ziyaretlerinden birisinde Alemdağı civarına gelmiş ve buradaki Alemdağı
Kasrı’nda kalmıştı. Hatta buraya gelmesi
ve fazla kalması kendisi hakkında tertip Hüseyin Avni Paşa
edilen bir komplodan
da kurtulmasına vesile
olmuştu. Çünkü bu sırada Hüseyin Avni Paşa,
sadaret mevkiini işgal
etmişti. Paşa, Serasker
Kaymakamı bulunan,
dostu Çirpanlı Abdülkerim Nadir Paşa’yı,
Sultan
Abdülzaziz’i
Alemdağ’da bulunduğu
sırada süvari kuvvetleri
ile yakalayıp Selimiye
Kışlası’na hapsetmekle
görevlendirmişti. Fakat
Abdülaziz’in
burada
bir geceden fazla kalması bu teşebbüsün
gerçekleşmesine imkân
vermemişti.465
199
İSTANBUL’UN YAŞAM PINARI ÇEKMEKÖY
II. ABDÜLHAMİD ADINA ÇEKMEKÖY’E KUR’AN GÖNDERİLDİ
nukların arabaları arasında bulunacak ve
mümkün olduğu kadar padişaha yakın olacak bir araba içinde saatli büyük bir bomba
patlatılmasına ve padişahın yanındakilerle
birlikte öldürülmesine karar verilmişti.
O
smanlı tarihinde, 33 yıl gibi
uzun bir süre tahtta kalmış
olan Sultan II. Abdülhamid’in
ayrı bir yeri vardır. Devletin son dönemlerinde tahta çıkmış ve dâhilî ve hâricî pek
çok sıkıntının yaşandığı bu dönemde devleti başarıyla idare etmiştir. Ayrılıkçı faaliyetlerde bulunan unsurlara karşı izlediği
politikalarla bu toplulukların tepkisini çekmişti. Hatta bu yüzden Ermeni komitacıların suikastine bile uğramıştı. Bir grup Taşnak Cemiyeti mensubu suikast için ciddi
hazırlık yapmışlardı. Hem Osmanlı vatandaşı olan Ermeniler, hem de Avrupa’nın
çeşitli bölgelerinden gelen Taşnak üyelerinden bir grup İstanbul’da toplanarak suikast planları için çalışmaya başlamışlardı.
Suikast için incelemeler yapan Krisdapor isimli Ermeni, her hafta Yıldız’a giderek, padişahın camiye girip çıkmasını, arabanın durduğu yerden camiye kadar olan
uzaklığı adım ölçüsüyle, saatle tespit etmişti. Sonuçta, cami avlusunda yabancı ko200
Arabacının sürücüsünün oturacağı yere
120 kilo patlayıcı madde alacak demir bir
sandık yaptırılmış ve patlayıcı maddeyi
ateşlemek için bir dakika 42 saniyelik devreli bir saat kadranı hazırlanmıştı. Arabayı
Zare Haçikyan adında 45 yaşında eski bir
katil olan Ermeni komite mensubu idare
edecekti. Patlayıcı madde, 18 Temmuz sabahı, arabacı yeri altındaki demir sandığa
doldurulmuş, içerisine teneke kutu içinde
500 tane kapsül konmuştu. Her şey hazırlandıktan sonra 21 Temmuz 1905 Cuma
günü Selamlık resminden sonra Sultan Hamid saraya dönerken camiin önünde bomba patlatılmıştı. Bütün tertibat tam anlamıyla alınmış olduğu halde, o gün camiden
çıktıktan sonra Padişahın Şeyhülislam’la
görüşmesi sebebiyle birkaç dakika gecikmesi, suikastın başarısızlıkla sonuçlanmasına sebep olmuştu.
Olayla ilgili olarak başlatılan soruşturma sonunda Avusturya tebaasına mensup
Edouard Joris isimli şahıs idama mahkûm
edildi. Bir süre sonra hapishaneden Saray’a
getirilen Joris, Ermeniler aleyhinde çalışmak üzere 500 lira ihsanla ajan tayin edilip
Avrupa’ya gönderildi.466
Padişahın suikasttan zarar görmeden
kurtulması münasebetiyle kadı, müftü,
erkân-ı harem ve memurlar hacere-i mutahharada toplanarak padişaha dua etmişler, kurbanlar kesip, sadakalar ve Kur’an-ı
Kerim’ler dağıtmışlardı. Şükür amacıyla
dağıtılan Kur’an-ı Kerim’lerin bir kısmı
Çekmeköy bölgesine gönderilmişti.467
17 Nisan 1905 tarihli olan konu ile ilgili
arşiv belgesine göre, “mushaf-ı şeriflerden
3 nüshası Kartal’a, 2’şer nüshası Alemdağı, Çekmeköy, Sarıgazi, Samandıra, Aşağı
Dudullu ve Yukarı Dudullu köylerine” gön-
İSTANBUL’UN YAŞAM PINARI ÇEKMEKÖY
derilmişti. Böylece Sultan II. Abdülhamid
tarafından hediye edilen mushaf-ı şeriflerden dört adedi, bugünkü Çekme Köyü sınırları içindeki Alemdağı ve Çekme Köyü’ne
verilmişti. Kuran-ı Kerim’ler, bu köylerin
yanısıra Şile ve Adalar’daki mekteplere
de hediye edilmişti. Ayrıca bu hediyelerin
yerlerine ulaştırılmasından da Kartal, Şile
ve Büyükada kazalarının kaymakamları
sorumlu tutulmuştu.
Velinimetimiz Efendimiz Hazretlerinin geçenki iştiâl-i cinâiyeden avn-ı cem-dânî ile mâsûn kalmış olmalarının nişâne-i teşekkürânı olmak üzere ihdâ ve ve fukarâ-yı şâkirdâna tevzî‘-i fehimâne
buyrulan musahâf-ı şerifeden 3 nüshası Kartal, ikişer nüshaları Alemdağı, Çekmeköy, Sarıgazi, Samandıra, Aşağı Dudullu, Yukarı Dudullu karyeleri ve birer nüshası da Yakacık Karyesi Mekâtib-i
İbtidâiyesine ve iki nüshası da Şile Mekteb-i İbtidâiyesine ve birer nüshası da Büyükada ve Heybeliada mekteplerine teslim olunmak üzere gönderildiğine dair Kartal, Şile ve Büyükada kazaları
kaymakamlıklarına emirnâme-i âli-i hazreti nezaretpenâhîleri tastîr buyrulduktan sonra musahâf-ı
şerifenin idâre-i çâkerânemden Evrak Odası’nca aldırılarak mahallerine îsâli hususunun Mektûbi
Kalemine emr ü havâlesi vâyeste-i fermân-ı sâmi-i hidiv-i fehimileridir. Ol babda emr ü ferman
hazreti men lehü’l-emrindir. 4 Şubat 1323.468
II. Abdülhamid’in bölgeye gönderdiği Kuran-ı Kerim’le ilgili arşiv belgesi.
Kaynak:
BOA, MF. MKT. 913/53
201
İSTANBUL’UN YAŞAM PINARI ÇEKMEKÖY
Ç
Bulgar Kilisesi Eksarhı,
30 Mayıs 1894
tarihinden itibaren
15 gün sıhhat bulmak
için Alemdağ’da
kalmak üzere sadaret
makamından izin
istemiştir (üstteki
belgede).
Cevaben de Eksarha
izin verilmiş,
refakatinde bir polis
ve iki süvari zaptiyesi
gönderilmiştir.(yandaki
belgede)
Kaynak:
BOA.BEO.409/30623.
BOA.Y.A.HUS.298/21.
ÇEKMEKÖY BİR ŞİFA YURDUYDU
ekmeköy bölgesi üzerinde bulundurduğu su ve orman gibi
doğal güzellikleriyle eğlenme,
dinlenme ve mesire alanı olmasının yanında temiz havası bol oksijeni ile aynı zamanda dertliler için bir şifa yeriydi. Geçmişten
beri pek çok insan hastalık ve dertlerine
şifa bulmak için bu bölgeye gelmişlerdi.
Bunların içinde herkesin yakından tanıdığı önemli simalar da bulunuyordu.
Sözgelimi Abdülmecid döneminin maliye nazırlarından Abdurrahman Nafiz
Paşa’ya, yakalandığı bir hastalıktan dolayı
doktorlar hava değişimi ve dinlenmesi için
Alemdağ’a gitmesini tavsiye etmişlerdi.
Paşa bunun üzerine Alemdağ’a gitmek için
Sadaret makamından izin talep etmişti.469
de ile de Paşa’nın Alemdağ’a gitmesinde
sakınca görülmeyerek izin verilmişti.470
Yine şifa bulmak amacıyla Bulgar Kilisesi Eksarhı471 Sadaret makamına gelerek
Alemdağ’a gitmek istediğini belirtmiş ve 30
Mayıs 1894 Çarşamba gününden itibaren
15 gün kadar kalmak üzere izin istemişti.
Ayrıca bu süre içinde kendisine refakat etmek üzere birkaç zabitin görevlendirilmesini de talep etmişti.472
Konu Sadrazam tarafından Sultan İkinci
Abdülhamid’e iletilmiş ve Bulgar Eksarhının bu isteğinin yerine getirilmesi için Zabtiye Nezareti’ne emir verilerek, bir polis ile
iki süvari zabtiyesi refakatinde Alemdağ’a
gitmesi sağlanmıştı.473
Sadaret makamından da durum bir tezkire ile padişaha sunulmuştu. Şöyle ki;
Atufetlü Efendim Hazretleri
Devletlü Nafiz Paşa hazretleri
tebdil-i hevâ zımnında birkaç gün
Alemdağı’na azimeti hususunu bâtezkire iltimas ve istîzân eylemiş ve
müşârünileyhin ol-vechile azimette
bir beis görünmemiş ve tezkire-i mezkure arz ve takdim kılınmış olmağla ol
babda her ne vechile irâde-i seniyye-i
cenâb-ı mülükâne müteallik ve şerefsudûr buyrulur ise müşârünileyhe bildirileceği beyanıyla tezkire-i senâverî
terkîm kılındı efendim. Fi 2 Cemaziyelahir 1263 (18.05.1847)
Bunun üzerine iki gün sonra çıkan ira-
Bulgar Eksarhı’nın izin talebi Padişaha
böyle arz edilmişti:
Babıali /Sadaret Dairesi/Amedî Divân-ı
Hümâyun-4128
Bulgar eksarhı efendi bu sabah hâne-i
senâverîye gelerek kendisi gelecek Çarşamba günü berâ-yı tebdil-i hevâ Alemdağına
giderek on beş gün kadar oradaki karyede
arâm edeceğini ve refakatine birkaç zabtiyenin verilmesini ifade ve iltimas etmesiyle
müşarünileyhe bir polis ile iki süvari zaptiyesinin terfîkî zımnında Zabtiye Nezâreti
behiyyesine icrâ-yı tebligat olunduğunun hâk-pây-ı hümâyûn-ı şahâneye arzı
mütemennâdır efendim. 22 Zilkade 1311 ve
15 Mayıs 1310. Sadrazam ve yaver-i ekrem
Abdurrahman Nafiz
Paşa’nın Yenikapı
Mevlevihanesi’nde
bulunan türbesi.
202
İSTANBUL’UN YAŞAM PINARI ÇEKMEKÖY
ATATÜRK’ÜN ÇEKMEKÖY ÖZLEMİ
Çekmeköy’ün en önemli ziyaretçilerinden birisi de Cumhuriyetimizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’tü. Atatürk 10
Ekim 1932’de Dolmabahçe Sarayı’ndan
önce motorla Üsküdar’a geçmiş, oradan
otomobille Şile’ye gitmişti. Üsküdar’da ve
Şile’de halk tarafından coşkun tezahürat
ile karşılanmıştı. Üsküdar’dan Şile’ye giderken Alemdağı’na çıkarak Taşdelen suyunun kaynağına kadar gitmiş, bu güzel
suyun kaynağında yaptığı incelemeler sonunda suyun kaynağının gördüğü ilgisizlikten etkilenmişti. Daha sonra İstanbul Valisi
ile Belediye Reisi Muhiddin Bey’e bundan
bahsetmiş ve suyun Üsküdar’a indirilmesi arzusunu ifade etmişti.474 Atatürk’ün
Alemdağ’a geldiğinde ziyaret edip çok beğendiği kaynak sulardan Defneli Suyu’na
Gazi Suyu da denilir.
Ömrünün son dönemlerinde hastalığı
sırasında doktorları Alemdağı’na gitmesini önermişler fakat durumu oldukça ağır
olduğundan kendisinin de çok istediği
Alemdağ’a gidemeden vefat etmiştir.
Şevket Süreyya Aydemir, Tek Adam’da
“Orman Hasreti“ isimli bölümde, Mustafa
Kemal’in Alemdağ’a gitme isteğini şöyle
anlatır:
“O günlerde tek hayali, dağda ve
bir orman kenarında, basit bir evde
sakin bir hayat yaşayabilmektir. Her
şeyi terk edecektir. Cumhurreisliğinden de, siyasi işlerden de çekilecektir. Tam bir köy evinde, yerle beraber
bir ocak önünde bağdaş kurup ateşi
seyredecektir. Hasta yattığı odanın
duvarında evvelce ona hediye edilen
bir tablo vardır. Engin bir orman ve
bir akar su. Hepsi o kadar. Gözlerini
sık sık tabloya diker. Afet İnan’ı karşısına oturtur. Güçlükle, ama içten
taşan bir hasretle konuşur:
- Gidelim Afet, bir orman kenarına gidelim. Herşeyi bırakalım. Şöyle
basit bir ev. Ocaklı bir oda… Memle-
ketimizde güzel ormanlık yerler de
var. Söyle bakayım, senin bildiğin bir
orman var mı?
- Sundiken ormanları Paşam…
Aman ne güzeldi. Ben küçükken…
...
Hele Sundiken’e gitmeden önce
şimdilik belki İstanbul taraflarında da
bir yer bulunur. Doktorlarla konuşur.
Doktorlar Alemdağı’nı salık verirler.
İstanbul Valisi ile bir heyet derhal
Alemdağı’na koşarlar. Orada Sultan
Aziz’in biraz harapça bir köşkü de
vardır. Ama yer güzeldir ve köşk hemen tamir edilebilir….. Alemdağı’nı
keşfedenler dönünce Atatürk onların
gördüklerini dikkatle dinler. Ortaya
bir Alemdağ haritası da serilir. Anlatırlar. O inceden inceye yeri anlamak ister…. Evet güzel. Sundiken’e
yerleşmeden önce Alemdağı’na niçin
gitmesin?...
203
Mustafa Kemal
Atatürk, Alemdağı’na
uğradığında Defneli
Suyu’nu çok
beğenmişti. Bu nedenle
Defneli Suyu’na Gazi
Suyu da denir. Mustafa
Kemal İstanbul’a ilk
gelişinde Dolmabahçe
Sarayı’na girerken.
Fotoğraf: Servet-i
Fünun, Sayı 1612, 7
Temmuz 1927.
Atatürk’e Alemdağ
ziyaretinde İstanbul
Valisi Muhittin
Üstündağ eşlik etmişti.
İSTANBUL’UN YAŞAM PINARI ÇEKMEKÖY
Ertesi günü Vali Muhiddin Üstündağ ve Hususi Kâtibi ile birlikte 8 kişilik bir heyetle Alemdağı’na gittik.
Orada Sultan Aziz’den kalma bir
köşk vardı. Tetkik ettim. Musaitti.
Ufak bazı tadilatla pek uygun bir hale
gelecekti. Vali hemen köşkü alıp hazırlamamızı istedi. Acele etmemesini
söyledim. Çünkü Ata’nın sıhhatinin
hakiki durumunu biliyordum. Saraya
dönünce Atatürk izahat istedi. Kendisine tam arzu edilen şekilde bir köşk
bulduğumuzu bildirdim. Fakat Atatürk bir daha köşkten bahsetmedi.”
Gazeteci Abdi İpekçi,
10 Kasım 1950
tarihli Yeni İstanbul
gazetesinde Atatürk’ün
son günlerini, hususi
hekimlerinden olan
Dr. Nihat Reşat Belger
ile yaptığı söyleşide
anlatıyordu. Dr. Nihat
Reşat Belger (yanda).
GALİP HOCA ÇEKMEKÖY’DE
Çekmeköy’ün misafir ettiği bir başka
devlet adamı da Milli Mücadele döneminin “Galip Hoca”sı ve Cumhuriyet tarihinin
önemli simalarından Başbakanlık ve Cumhurbaşkanlığı yapmış olan Celal Bayar idi.
11 Ekim 1938 tarihinde Çekmeköy’e yapılan ziyareti gazetede şöyle haber olmuştu:
... Kendisini birinci komadan önce
ve son defa gören en eski arkadaşı Ali
Fuat Paşa‘ya Alemdağı hayallerinden
de bahseder.”475
Atatürk’ün Alemdağ ilgisini, son günlerinde yanında olan ve hastalığı ile yakından
ilgilenen 7 doktordan biri olan Dr. Mithat
Reşat Belger de dile getirir. Belger’in gazeteci Abdi İpekçi’ye verdiği ve 10 Kasım
1950’de Yeni İstanbul gazetesinde yayınlanan mülakatına göre, Atatürk öleceğini
asla hatırına getirmiyor, yarı hasta bir şekilde olsa da yaşayabileceğini düşünüyordu. Ömrünün geri kalan kısmını da Yalova,
Florya ve Alemdağı’nda geçirmeyi tasarlıyordu.
Olayın devamını Dr. Nihat Reşat Belger
şöyle hikaye ediyordu:
Dönemin Başbakanı
Celal Bayar da
Alemdağı’nı ziyaret
etmişti. Burada bulunan
bendleri teftiş ettikten
sonra İstanbul’a
dönmüştü.
“Bir gün bu fikrini bana açtı ve
dedi ki:
- Git Alemdağı’nda havası iyi bir
yer seç. Bir köşk yaptırmak ve orada
yaşamak istiyorum.
204
Başvekil Celal Bayar dün, refakatinde İstanbul Valisi Muhiddin Üstündağ olduğu halde Üsküdar cihetine geçmiş ve otomobille Alemdağı
ve Bendler civarında incelemelerde
bulunduktan sonra saat dörtte tekrar İstanbul’a dönmüştür. Başvekil,
akşam üzeri, Haydarpaşa’ya geçerek
Ankara Ekspresi’ne bağlanan hususi
vagonla şehrimizden Ankara’ya hareket etmiştir.476
İSTANBUL’UN YAŞAM PINARI ÇEKMEKÖY
Çekmeköy’ün yeşil
örtüsü, beyazlara
bürününce bir gelin
gibi nazlı ve mahçup
oluyor.
205
İSTANBUL’UN YAŞAM PINARI ÇEKMEKÖY
MİLLİ ŞAİR MEHMET AKİF,
SON GÜNLERİNİ ÇEKMEKÖY’DE GEÇİRDİ
Sahip olduğu doğası, ormanı,
havası ve suyu ile şifa ve deva
kaynağı olan Alemdağ’a
misafir olanlardan biri de
milli şairimiz Mehmet
Akif Ersoy’du.
Mısır’da kaldığı yıllarda Mehmet Akif’i
hastalıklar
artık
sık sık yokluyordu.
1935 yılı Temmuz
ayında, hava değiştirmek maksadıyla
Aliye yakınında bir
köye çekildi. Lübnan
çamlıklarında yakalandığı sıtma hastalığı
kendisini çok sarsmıştı. İdealinin yıkılmasıyla
manen harap olduğu gibi,
vücutça da bitkin ve haraptı.
Bu sırada Antakya’dan Beyrut’a
gelen arkadaşı Ali Hilmi Bey onu bu sessiz hayattan bir müddet olsun çekip kurtarmak için kendisini Antakya’ya çağırdı.
Antakya halkı Mehmet Akif’i candan karşıladılar. Bereketzâde Cemil Bey, Mehmet
Akif’i konağında misafir etti. Mehmet Akif
Antakya’dan, Mısır’a dönünce sıtmanın
geçmediğini gördü. Şu hale göre kendisinde sıtmadan başka bir hastalık daha var demekti. Artık hayatı evham ve kuşku içinde
geçiyordu, ihtiyarlamıştı. Zayıf ve dermansız kalmıştı. Manevî hayatı gibi, maddî hayatı da sönmeye yüz tutmuştu. Şimdi onun
içini kavuran en büyük hastalık yurt ve vatan hasreti idi. İstanbul’a dönmek ve orada ölmek istiyordu. Mısır’da öleceğinden
korkuyordu.477
Akif, Mısır’da yaşadığı yıllarda dostu
Prens Halim Bey’e gurbet ellerde çalışmaktan çok yorulduğunu, memleketinde
sakin bir inziva yerine çekilip son günlerini, son şiirlerini orada yazarak geçirmek
istediğini söyler. Prens Halim Bey de ona,
206
Alemdağ’ın ormanlarını, doğal
güzelliklerini anlatır, seçeceği
yerin Alemdağ’da bulunan
köşkü olursa çok sevineceğini söylerdi. Prens
Halim Bey’in anlattıklarından çok etkilenen
ve Alemdağ’ı görmeyi
çok arzu eden Akif,
1936 yılı yaz mevsimi başlangıcında
Mısır’dan İstanbul’a
geldi. Vapurdan çıkar çıkmaz davet
edildiği Prenses Emine Abbas Halim’in konağına gitti. Bu konakta ona büyük hürmet
gösterildi.
Alemdağ’a gidip gelmesi için hususi otomobil tahsis
edildi. Akif, Halim Bey’in çiftliğinde kaldığı süre içinde 15-20 günde
bir karnında ve ciğerlerinde toplanan suyu
aldırmak için İstanbul’a hastaneye (Nişantaşı Sıhhat Yurdu) giderdi.
Bir ay kadar Nişantaşı Sıhhat Yurdu’nda
tedavi gören Mehmet Akif, hastalığın günden güne şiddetlenmesi yüzünden Dr. Fuat
Şemsi’nin tavsiyesiyle buradan çıkarılarak
Mısır Apartmanı’na götürüldü. Tedavisini
Profesör Burhanettin Tuğan üzerine aldı.
Burada da bir müddet kaldıktan, sonra
tekrar Prenses Halim’in Alemdağı’ndaki
çiftliğine gitti. Hâsılı milli şairimiz Mehmet Akif ömrünün son günlerini çok arzu
ettiği Alemdağı’nda geçirdi ve 27 Aralık
1936 pazar günü akşamı Beyoğlu’nda Mısır
Apartmanı’nda vefat etti.478
Mehmet Akif Ersoy’un vefat haberini
Cumhuriyet Gazetesi 28 Aralık 1936 tarihinde ‘Mehmet Akif’i kaybettik’ başlığıyla
duyurmuştu.479
Mehmet Akif Ersoy Alemdağı’nda is-
İSTANBUL’UN YAŞAM PINARI ÇEKMEKÖY
tirahat ederken çeşitli kesimlerden ziyaretçileri de oluyordu. Bunlardan birisi de
dönemin gazete yazarlarından M. Turhan
Tan idi. Ölümünden dört ay kadar önce ziyaret etmiş ve gazetedeki köşesinde de bu
ziyareti okuyucularıyla paylaşmıştı.480
Çekmeköylüler de kendi sınırları içinde
bir dönem misafir ettikleri Mehmet Akif’i
hiç unutmuyorlar. Her sene yaptıkları etkinliklerle onu hatırlıyorlar. Çekmeköy
Belediye Başkanı Ahmet Poyraz’ın ev sahipliğinde gerçekleştirilen anma törenle-
Çekmeköy Belediyesi’nin düzenlediği Mehmet Akif Ersoy’u
anma etkinliğine Çekmeköylüler yoğun ilgi gösterdiler.
rine ilçe protokolü ve halkından da yoğun
katılım oluyor. Toplantılarda yeni nesile
Akif’in hayatı anlatılıyor, Çekmeköy genelinde yapılan İstiklal Marşı ve şiir okuma
yarışmalarında dereceye giren ilköğretim
ve lise öğrencilerine ödülleri veriliyor. Ayrıca çeşitli sanatçılar da Akif’in şiirlerinden
seçkiler okuyorlar.481
İNGİLİZ SEFİRİ
ÇEKMEKÖY’DE AVA ÇIKTI
Çekmeköy sahip olduğu ormanları, kaynak suları ve diğer doğal
güzellikleriyle sadece ülkemiz insanlarının tercih ettiği yer değil, aynı
zamanda yabancıların da her zaman
ilgisini çeken yer olmuştu.
Bölge piknik, eğlence ve dinlenme
mekânı olmasının yanında başka uğraşlar için de tercih edilirdi. Örneğin
önemli İngiliz bürokratlarından sefir
Sir George Klark482 6 Kasım 1931 tarihinde Ankara’daki yoğun diplomasi
trafiğinden kaçarak İstanbul’a geldi
ve Pendik’te trenden inerek avlanmak üzere doğru Alemdağı’na gitti.
Sefir burada iki gün kaldıktan sonra
Ankara’ya geri döndü.483
7 Kasım
1931 tarihli
Cumhuriyet
gazetesi İngiliz
sefirinin
Alemdağı’na
ava gittini
haber veriyor.
207
İSTANBUL’UN YAŞAM PINARI ÇEKMEKÖY
İ
DÜNYANIN EN YAŞLI ADAMI
ZARO AĞA ÇEKMEKÖY’DE YAŞADI
nsanlara uzun ve sağlıklı bir hayat
yaşamak ister misiniz diye sorulsa
hiç kimse buna hayır demeyecektir.
Türkiye’de yaşam ortalaması 70 civarındadır. Ama bu ortalamayı 2,5’a katlayan bir
adam gelip geçmiş bu topraklardan: Zaro
Ağa.
Zaro Ağa’nın bu kadar uzun süre yaşaması doğal olarak yerli ve yabancı pek çok
kişinin dikkatini çekmişti. Bu ilgi kendisine olduğu kadar Çekmeköy bölgesine de
yönelmişti. Ömrünün uzun oluşunu ve sağlığını Alemdağı ormanlarına ve bu bölgedeki hayvanlardan elde edilen yoğurda484
borçlu olduğunu söylüyordu.
Nüfus kaydına göre 1777 yılında, 18.
yüzyılın son çeyreğinde Bitlis’in Mutki İlçesi Merment Köyü’nde dünyaya gelir.485 Babası Simdin Ağa, anası Mis Hanım’dır.486
1934’te öldüğünde 157 yaşındaydı ve bu
kadar uzun ömür yaşayan Zaro Ağa dünyaya geldiğinde Osmanlı İmparatorluğu’nun
başında padişah olarak Birinci Abdülhamid bulunuyordu. Zaro Ağa, yaklaşık
157 sene, 1884 ay, 57.305 gün, 1.375.296
saat, 82.517.760 dakika yaşamış ve kalbi
4.951.065.600 defa çarpmıştı.
Çocukluğu köyde geçen Zaro, İstanbul’a
geldiğinde tahtta 28. Osmanlı padişahı
Üçüncü Selim vardı. Zaro o zamanlar yirmili yaşlarda, güçlü kuvvetli, tığ gibi bir
delikanlıydı. Bu yıllarda İstanbul’da yapılan şimdilerde ise tarihi değerlerimizden
kabul edilen Nusretiye Camii, Ortaköy Camii, Selimiye Kışlası ve Dolmabahçe Sarayı gibi pek çok önemli binanın inşaatında
işçi olarak çalıştı. Gücü kuvvetinin yanı
sıra uysallığı, kalender meşrep karakteriyle
de esnafın sevgilisi olmuştu. Bilhassa Karaköy, Eminönü esnafı onu çok severdi.
1798’de Cezzar Ahmet Paşa komutasındaki orduda, Napolyon ordularına karşı savaşan Zaro Ağa iri kıyım olduğu için, saray
görevlilerinin dikkatini çekti ve askerliğini
sarayda yaptı. 1826’da Yeniçeri Ocağı’nın
208
kaldırılışı sırasında Ayasofya’nın altındaki zindanlarda gizlenerek ölümden kurtuldu. Mensubu olduğu Mutkili Şerif
Mirza Aşireti’yle 1828’deki Osmanlı-Rus
Savaşı’na katılıp bacağından yaralanınca
memleketine döndü ve 1830’ların ikinci
yarısında İstanbul’a geri geldi. 1853’te inşa
edilen Ortaköy Camii’nin inşaatında çalıştığından bahseder ki, bu dönemde 80’li
yaşlarında idi.487
Bu yapısıyla Yeniçeri Ocağı’nın kaldırılmasından sonra gümrüklerde hamallık
yaptı. Hamallıkta dikkati çeken ve kendini
kabul ettiren Zaro Ağa, kısa sürede Hamallar Kahyası oldu ve bu göreviyle hamallara
20 yıl süreyle ağabeylik edip iskelelerden
pay aldı. O dönem Ermeni ve Kürt hamallar arasında paylaşım savaşları vardı. Zaro
Ağa’nın Kürt hamallar arasındaki sosyal
ağırlığı giderek arttı. Öyle ki iş göremez olduğu dönemde bile kendisine itibar gösterilirdi. İstanbul Belediye Reisi Op. Dr. Emin
Zaro Ağa’yı en çok eğlendiren olay torununun torununu
sakalıyla kızdırmaktı.
İSTANBUL’UN YAŞAM PINARI ÇEKMEKÖY
Zaro Ağa’nın Tophane’de oturduğu derme çatma bina (solda). Zaro Ağa Amerika’dan dönünce yeni bir eve taşındı (sağda).
Bey zamanında “Belediye Başhademesi” diler orada eğlence sektörü için de ilginç
unvanı verilerek 50 lira maaş bağlandı.
bir pazar oluşturmuştu. Bunu bilen uyanık
Zaro Ağa kısa dönem de olsa modellik organizatörler İstanbul’dan Amerika’ya
de yaptı. İlk kadın ressamlarımızdan Mihri dansöz, sihirbaz götürüyor, konserler düMüşfik Hanım’ın girişimiyle Sanayi-i Nefi- zenliyorlardı. Memleket hasreti çeken
se Mektebi’nde kız öğrencilerin resim der- göçmenlerin çok rağbet ettiği bu turnelere,
sinde erkek model olmasına izin verildi.488 “Dünyanın En Yaşlı Adamı” sıfatıyla Zaro
Ağa da katılmıştı.
Dile kolay, bir cihan imparatorluğu
Cumhuriyet’in ilk yılolan Osmanlı Devleti’nin
larında
Amerikalı iki Yadörtte biri kadar yaşadı.
hudi,
Zaro
Ağa’ya “Seni
Yine Tüm Osmanlı paAmerika’ya götüreceğiz,
dişahlarının üçte ikisini
göreceksin hemencecik
gördü. Öyle ki doğduğunzengin olacaksın, hem de
da Birinci Abdülhamid
bunca diyar göreceksin”
tahtta idi. Bundan sonra
diyerek bir çok vaatte
sırasıyla Üçüncü Selim,
bulundular ve onu gitmeDördüncü Mustafa, İkinye ikna ettiler. Belki de
ci Mahmud, Abdülmecid,
sıkıntılarla geçirdiği haAbdülaziz, Beşinci Muyatının son döneminde
rad, İkinci Abdülhamid,
biraz olsun rahat etmek
Beşinci Mehmed Reşat
istemiş, bunun için teklive son padişah Mehmed
fi kabul etmişti. Zaro Ağa
Vahdeddin’in birer birer
Amerika’ya
gideceğini
tahta çıkışlarını ve inişlekimseye
bildirmedi.
Yaşrini gördü. Yine son halilılığıyla
ün
yaptığı
için
fe Abdülmecid Efendi’nin
gazeteciler
onu
çok
iyi
tahilafetine de, halifeliğin
nıyorlardı.
ilgasına da şahit oldu.
Seyahat için Amerikan
1920’ler,
30’larda Zaro Ağa’nın Amerika’ya gidişi 3 Ağustos
Hükümeti
izin vermiş,
Amerika’ya göç eden 1930 tarihli Cumhuriyet gazetesinde bu
şekilde
verilmişti.
Zaro
Ağa’ya
bir kostüm
Rumlar, Ermeniler, Yahu209
İSTANBUL’UN YAŞAM PINARI ÇEKMEKÖY
satın alınmış, bir boncuklu entari ve bir
takke yaptırılmıştı. Amerika’ya gemiyle
giden Zaro Ağa, yolda İzmir’e de uğramış
ve burada halk ile sohbet etmişti. Bu sohbet sırasında kendisine Amerika’da neler
yapacağına dair sorulan bir soruya, “Ben
şimdi içki aleyhtarlığı yapıyorum. Bu ana
kadar ağzıma bir damla içki koymadım.
Amerika’ya gidince kendimi göstererek
içkinin fenalığını anlatacağım” cevabını
vermişti. Yolculuk sırasında gemi Atina’ya
da uğramış ve Zaro Ağa M. Venizelos’u ziyaret etmişti.489
Zaro Ağa’yı Amerika’da diyar diyar dolaştırıp, teşhir ettiler. Bu arada türlü kılıklara soktular. Ellerine boks eldiveni takıp fotoğraflarını çektiler ve gazetede basıp “150
yaşında ama gençlere meydan okuyor” diye
yazdılar. Eline bir bardak ayran tutuşturup
“150 yıllık yaşamımı ayrana borçluyum”
dedirttiler. Etrafını saran genç kızlarla çekilen fotoğraflarını “150 yaşında fakat yine
de çapkın” diyerek yayınladılar. Ve bütün
bunlardan sonra o açıkgöz organizatörler ceplerini para ile doldurdular ve Zaro
Ağa’yı döndürüp dolaştırıp Tophane’deki o
28 Ağustos 1930 tarihli
bu fotoğraf Zaro Ağa
Amerika’dayken çekilmiş.
210
tahtadan küçük evine, eli ve cebi bomboş
bir halde bıraktılar.
Amerika’dan geldikten sonra gazetecilerin, “Bu kadar yer gezdin ne kadar para
kazandın” şeklindeki sorularına, elini yere
doğru indirip küçük bir tepe işareti yaparak
şunları söylemişti: “Her akşam nah böyle
para geliyordu. Amma bana beş para bile
vermediler. Tok gittim, aç geldim.”490
İki kez Atatürk’ün huzuruna çıkan Zaro
Ağa’nın beşi kız, 13 çocuğu oldu, 30’dan
fazla torun ve bir o kadar torun çocuğu ve
hatta torununun torununu gördü.491
Ne kadar uzun yaşarsa yaşasın sonunda her fani gibi o da vefat etti. Tarihler 29
Haziran 1934’ü gösterdiğinde Şişli Etfal
Hastanesi’nde hayata veda etti.
Hayatında olduğu gibi ölümünde de ilgi
odağı oldu. Hastanede yattığını duyan yerli ve yabancı basın mensupları Şişli Etfal
Hastanesi’ne akın etti.
Bunlardan biri de Cumhuriyet Gazetesi
muhabiri İhsan Arif idi. İhsan Arif’in Zaro
Ağa’nın ölümüyle ilgili kaleme aldığı yazının küpürü yan sayfada yer alıyor.492
Zaro Ağa torunu ve torununun torunu ile Akşam gazetesi objektiflerine bakarken pek
de sağlıklı ve mutlu görünüyor (1 Kasım 1932).
İSTANBUL’UN YAŞAM PINARI ÇEKMEKÖY
Öldüğünde yanında bulunan gazetecilerden Hikmet Feridun Es, Zaro Ağa’nın
uzun yaşamının sırrını, “kahvelerinde yüz
yaşını geçmiş ihtiyar-gençlerin oturduğu
‘ebedi hayat dağı’ Alemdağı’nın havasında,
suyunda ve de çörek otlu pideli, keçi yoğurdundan yapılan ayran paparasında” diye
açıklamıştı.493
Zaro Ağa ölümünden sonra da her zaman ilgi odağı oldu. Ne zaman uzun ve sağlıklı yaşam ve yaşayanlarla ilgili bir haber
yapılsa akla ilk o geldi.494
30 Haziran 1934 tarihli Akşam gazetesindeki Zaro Ağa
fotoğrafları. Başında dua eden hoca efendi ile acı haberi
duyup hastaneye koşan ailesi görülüyor.
211
İSTANBUL’UN YAŞAM PINARI ÇEKMEKÖY
ÇEKMEKÖY VE CİVARINDA DİNİ YAPILAR
KÖYLERDEKİ İBADETHANELER
13 Mayıs 1801 tarihinde
Çekmeköy’deki İbrahim
Nesim Ağa Camii’nin
Mehmed isimli
hatibinin görevden
ayrılarak yerine Hacı
Hasan Halife’nin tayin
edilmesiyle ilgili arşiv
belgesi.
Kaynak:
BOA, HAT. 1479/55
Osmanlı Devleti taşrasında yerleşim birimlerinin en küçüğünü oluşturan köylerin
temelini cami, mescit, sinagog veya kilise
gibi ibadet merkezleri oluşturuyordu. Köylere hayat veren aileler dini açıdan önemli
olan bu binaların etrafında bir araya gelerek bir yerleşim biriminin teşekkül etmesinde rol oynarlardı. Birbirlerini tanıyan
ve birbirlerine kefil olarak sosyal dayanışma içinde bulunan insanların bir arada
oturduğu köylerde genellikle dini açıdan
homojen bir yapı vardı. Genelde inançlara
göre köyler oluşturulmuştu. Fakat bunun
istisnaları da vardı. Bazı yerlerde özellikle Müslüman ve gayrimüslim haneleri
ayrı mahallelerde de olsa yine de ortak
mekânlar paylaşılmaktaydı.495
Şer’i kaidelere göre idare edilen Osmanlı
Devleti içinde yaşayan gayrimüslimler dini
inaçlarını rahat bir şekilde yerine getirebiliyorlardı. Hatta başka bölgelerde zulüm ve
baskıya maruz kalan pek çok gayrimüslim
Osmanlı Devleti’ne sığınmış ve burada yaşama imkânı bulmuştu.
Başbakanlık Osmanlı Arşivi’nde Osmanlı Devleti’ndeki inanç dünyası ile ilgili
çok sayıda belge ve bilgi bulmak mümkündür. Bu belgelerde ibadethanelerin tarihi
seyri hakkında ayrıntılı bilgiler yer alır.
Aşağıda örnekleri görüleceği üzere, devlet
idarecileri camilerin çeşitli ihtiyaçlarını tedarik ederken, kilise, sinagog ve diğer ibadet merkezlerine ilgisiz kalmamışlardı.
Arşiv belgelerinde Çekmeköy ve civarındaki köylerde bulunan ibadethanelerle
ilgili de önemli bilgiler bulunuyor. Köylerde bulunan ibadethanelerle ilgili bilgiler
şöyledir:
İBRAHİM NESİM EFENDİ CAMİİ
Belgelere göre Üsküdar’a bağlı Çekme
Köyü’nde 1799 yılından önce Rikab-ı Hümayun Kaymakamı Kethüdası İbrahim Nesim Efendi tarafından yapılan bir mescit
bulunmaktaydı. Erbab-ı istihkâkdan Mehmed Halife isimli şahıs dilekçe vererek
Çekmeköy ve civarında Cuma ve Bayram
namazlarını kılacak cami olmadığını; mescidin Cuma ve Bayram namazlarını eda
edecek şekilde yeniden tamir edildiğini
belirterek, mescidin camiye çevrilmesini
istirham etmişti. İsteği yerinde görüldü ve
bu tarihte mescide bir minber konularak
camiye çevrilmesine izin verildi.496 Ayrıca
Rikab-ı Hümayun Kaymakamı Kethüdası
İbrahim Nesim Efendi Vakfı’ndan da camiye hatib tayin edilmişti.497 Cami bundan
sonra İbrahim Nesim Efendi Camii olarak
anılmaya devam etmişti.
1801 yılında da Çekmeköy’deki İbrahim
Nesim Ağa Camii Hatibi Mehmed isimli şahıs kendi rızasıyla bu görevinden ayrılmıştı. 13 Mayıs 1801’de de yerine Hacı Hasan
Halife tayin edilmişti.498
Daha sonraki tarihlerde caminin yanına bir de mektep inşa edildiği anlaşılıyor.
1851 yılına ait bir belgeden anlaşıldığına
göre, bu tarihte cami, mektep ve imama ait
ev tamirat geçirmişti. Önce keşif yapılarak
212
İSTANBUL’UN YAŞAM PINARI ÇEKMEKÖY
tamir masrafları çıkarılmış, daha sonra da
inşaata başlanılmıştı. Önceden minarenin
tahtadan yapılması düşünülmüş iken tamir sırasında tuğladan yapılmasına karar
verilmişti. Yapılan ikinci keşifte masrafların arttığı görülmüş ve ek meblağa ihtiyaç
duyulmuştu. Bunun için Evkaf-ı Hümayun
Hazinesi’nden yardım talep edilmişti.499
İhtiyaç duyulan miktarın bir kısmı Evkaf-ı
Hümayun Hazinesi’nden karşılanırken bir
kısmının da Laleli Vakfı’ndan temin edilmesi hususunda izin verilmişti.500
1895 tarihli başka bir belgede de Fatma isminde bir hanım tarafından İbrahim
Nesim Efendi Camii için dilekçe verilmişti. Dilekçede caminin yağ ve mum tahsisatının olmadığından bahisle yağ, mum
ve diğer ihtiyaçlarının karşılanması talep
edilmişti.501 Yapılan tahkikatte caminin
1891 yılında tamir gördüğü de anlaşılmıştı.
Dilekçeye istinaden cami için gerekli mum,
yağ vesair ihtiyaçların Evkaf-ı Şerife tarafından karşılanması ve ihtiyaçların 1313
senesi Ramazan’ından itibaren verilmesi
uygun bulunmuştu.502
ÇEKME KÖYÜ CAMİİ
1962 yılına ait Çekmeköy’de bulunan
camii ile ilgili bilgilere göre, kuvvetle muhtemel İbrahim Nesim Efendi Camii yıkılmış
yerine başka bir cami yapılmıştı. Caminin
resim ve planı da ayrıca çizilmişti.503 Hakkı
Raif Ayyıldız tarafından verilen bilgilere
göre, Çekme Köyü Camii, kâgir yapı, kiremit döşenmiş ahşab çatı ile örtülmüş, kâgir
ve bodurca minareli bir camiydi. Camiyi
yaptıran ise 1876 Rumeli muhâcirlerinden
Lofçalı Ali Efendi idi. Meyilli bir zemin üstüne inşâ edildiği için bir taraftan fevkanî
idi. Camiye minare kaidesi yanından altı
basamak taş merdivenle çıkılarak girilirdi.
Önce pabuçluk, sonra koridor şeklinde bir
son cemaat yeri gelir ki burası asıl ibâdet
sahnından bir kafesle ayrılmıştı.
şaptandı. Ayyıldız, Çekme Köyü Camii’nin
diğer özelliklerini şöyle anlatıyordu:
Çekme Köyü Camii
“Minare kapısı da ibâdet sahnındadır, pabuçlukdan bir kapu ile bir
odaya geçilir ki 1928 yılında köy mektebi yapılıncaya kadar bu oda mektep
olarak kullanılmakda idi. Daha doğru
tâbir ile banisi tarafından camie mekteb olarak ilâve edilmişti. Sekiz basamak taş merdivenle çıkılır ayrıca
kapısı da vardır, altındaki bodrum da
tabutluk olarak kullanılır. Köy muhtarlığı bu odanın cami ile muvasalesini temin eden kapuyu ördürterek
burasını köy misafir odası yapmak
için fiilen işe başlamış bulunuyordu.
Odanın yanında ve camiin arkasında
bir geniş bölme daha vardır ki köy
malı olarak dükkân hâlinde kirada
idi. Buraya yol üstündeki kapısından
düz ayak girilir.
Camiin batı duvarı önünde, yola
nisbetle çukurda avlusu bir saha bulunmaktadır. Burada küçük bir sundurma önünde bir çeşme bulunmaktadır. Avludan ve çeşme önünden
yola bir taş merdivenle çıkılır”.504
Nihayetinde ahşap bir merdivenle kadınlar mahfiline çıkılırdı. İbâdet sahnı kare
şeklinde olup vaiz kürsüsü ve minberi ah213
Çekme Köyü Camii
planı.
(İstanbul
Ansiklopedisi’nden
alınmıştır.
Çizen:Ömer Tel.)
İSTANBUL’UN YAŞAM PINARI ÇEKMEKÖY
yin edildiği anlaşılıyor. İsa Beğ Vakfı’nın
şartları şöyle belirtilmişti: “Hatib ve müezzinler birer cüz okuyalar ve tevliyet Mustafa Ağa evkafının mütevellisine ola. Hâliya
mütevelli Yusuf’dur.”506
Mustafa Ağa Vakfı’nın 1530 yılına ait
Mevlana Mehmed b. Aliyyü’l-Fenari imzasıyla bir vakfiyesi bulunmaktadır. Vakfın
şartları şöyledir: “Mahsûlât-ı evkaf mesârif-i
mezkûreye sarf oluna ve tevliyet nefsine
ba’dehu aslah-ı ‘utakkasına ve ba’dehüm
Kostantiniyye’de hâkimü’l-vakt ihtiyâr etdüği kimesneye ola ve nezaret-i hasbiye
bostancılar reisi olan ola ve rakabe mukaddem ola. Hâliya mütevelli Yusuf’dur”.507
Sırapınar Köyü’ndeki
Mustafa Ağa Camii
1530 yılına ait bir
vakfiyeye sahiptir. Uzun
yıllar hizmet veren cami
özellikle Yunan işgali
sırasında büyük zarar
gördü. 1922 yılında
Muratlı Köyü’nden Gül
Ahmed Ağa tarafından
tamir ettirildi. Buna
karşılık Gül Ahmed
Ağa’ya 5. rütbeden
Mecidiye nişanı verildi.
Kaynak:
BOA.DH.İUM.19-22/111
SIRAPINAR MUSTAFA AĞA CAMİİ
Saray bostancıbaşılarından Mustafa Ağa
tarafından yaptırılan caminin inşa tarihi
hakkında kesin bilgi bulunmuyor. Ancak
Ekrem Hakkı Ayverdi tarafından yapılan
çalışmalardan 1530’lu yıllarda inşa edilmiş
olabileceği anlaşılıyor. Bostancıbaşı Mustafa Ağa başta olmak üzere çok sayıda kişi
vakıf kurmuştu. Bu vakıflar özellikle Beykoz ve civarındaki köylerde bulunan camilere görevli tayin etmiş ve buraların çeşitli
ihtiyaçları giderilmişti. İskender Ağa Vakfı
(Reisü’l-Bostaniyan Abdullah oğlu), İsa Beğ
Vakfı ve Mustafa Ağa Vakfı (Abdurrahman
oğlu) Sırapınar Köyü ile ilgilenen vakıflardandı.
İskender Ağa Vakfı’nda Mart 1544 tarihli Mevlana Ebussuud imzasıyla bir vakfiyesi bulunmaktadır. Vakfın şartları bu
vakfiyede şöyle belirtilir: “Tevliyet nefsine ba’dehu bağçe-i âmirede reis olana ola
ve cüz’leri mu’allim olanlar tilâvet ideler.
Hâliya mütevelli bostan-ı mir-i kethüdasıdır ve reisü’l-bostaniyyin nâzırdır”.505
İsa Beğ Vakfı ile Mustafa Ağa Vakfı’nın,
İskender Ağa Vakfı’nda daha önce kurulduğu anlaşılıyor. İsa Beğ Vakfı’nın vakfiyesi, Mustafa Ağa vakfiyesinin zeylinde
yazılmıştı. İsa Beğ Vakfı’ndan Sırapınar
Köyü’ndeki camiye imam ve müezzin ta214
Sırapınar Köyü’ndeki cami ile ilgili kayıtlara arşiv belgelerinde de rastlamak mümkündür. İsmi Mustafa Ağa Camii olarak devam
etmişti. Elimizdeki belgeler imam ve hatip tayinleriyle ilgili olup ilki 1726 tarihlidir. Cami
imam hatibi olan Mehmed isimli kişinin
kendi rızasıyla bu görevi bırakması üzerine
yerine Hüseyin Halife görevlendirilmişti.508
1830 tarihinde de caminin boş olan hatipliğine İbrahim Halife’nin tayin edildiğini görüyoruz. Aynı şekilde 1835 tarihinde boş olan
hatiplik görevine Halil Halife’nin getirilmesi
söz konusudur.509
Sırapınar Köyü’ndeki bu cami uzun yıllar
ibadete açık kalarak Müslümanlar’ın hizmetinde olmuştu. Yunanlıların işgali döneminde Ömerli Kazası’na bağlı olan Sırapınar
Köyü’ndeki terk edilen cami ile birlikte mektep, muallim ve imam odaları da zarar gördü.
Zarar gören yerler Muratlı Köyü’nden Gül
Ahmed isimli hayır sahibi tarafından 1922’de
tamir ettirildi. Devlet de Gül Ahmed’e bu
davranışından dolayı nişan verdi.510
ÖMERLİ HASAN EFENDİ CAMİİ
Ömerli Köyü’nde bulunan bu camii, hayır sahibi Hasan Efendi tarafından yaptırıldı. 1837 tarihli bir kayıtta, Hasan Efendi Camii imam-hatibi Seyyid Hüseyin Halife’nin
vefatıyla boş kalan bu göreve günlük 2 akçe
vazife ile Seyyid Mehmed Halife imam ve
hatip tayin edilmişti.511
İSTANBUL’UN YAŞAM PINARI ÇEKMEKÖY
SULTANÇİFTLİĞİ KÖYÜ CAMİİ
Sultançiftliği Köyü’nde 1838 yılına kadar cami olmadığı anlaşılıyordu. Köy ahalisi tarafından verilen dilekçede Müslüman
ahalinin cemaatle namaz kılmaktan mahrum oldukları belirtilmişti. Köy ahalisinin
talepleri dikkate alınmış ve bunun üzerine
Atik Valide Sultan Vakfı’na ilhak edilen
Sultançiftliği Köyü’ne padişah iradesiyle bir camii ile bir mektep inşa edilmişti.
Yeni inşa edilen cami ve mektebe, kaynağı
Atik Valide Sultan Vakfı’ndan karşılanmak
üzere imam, hatip, hademe ve muallim
gibi görevlilerin tayini de kararlaştırılmıştı. Buna göre imamlık ciheti için aylık 40
ve hatiplik ciheti için aylık 10, müezzinliği
için aylık 10, kayyımlığı için aylık yine 10
ve mektep hocalığı için de aylık 10 kuruş
olmak üzere toplam 80 kuruş tahsis edilmesi kararlaştırılmıştı.512
Sultançiftliği Köyü ahalisi 1876 yılında
Hükümete verdikleri dilekçede, köydeki
Atik Valide Sultan Vakfı’na ait mektebin
muallimi Hacı Hasan Efendi’nin, maddi
durumunun iyi olmadığını ifade etmişler
ve görevine layıkıyla devam edebilmesi
için de maaşına vakıf gelirinden zam yapılmasını talep etmişlerdi.513
1898 tarihli başka bir belgede de
Sultançiftliği’ndeki cami ile Atik Valide
Sultan İbtidaisi binasının köhne ve eski olduğu belirtilmişti. Binanın durumu eğitimi
olumsuz etkilemekteydi. Muallimin eğitim
programını tam olarak uygulayamaması
sebebiyle öğrencilerinin imtihan edilemeyecek seviyede olduğu anlaşılmıştı. Bunun
üzerine mektep binasının tamir ve tefrişi
için Hazine-i Hassa, camiin tamiri için de
Evkaf-ı Hümayun’dan maddi kaynak talep
edildi.514
Sultançiftliği Merkez
Camii olarak bilinen bu
caminin minaresinin
alt kısmında “Sırapınar
Köyü’nden Ahmet Usta
1950” yazısı bulunuyor.
1837 tarihli bu belgeye
göre Ömerli Hasan
Efendi Camii’ne günlük
2 akçe ile Seyyid
Mehmed Halife imamhatip tayin edilmiş.
(soldaki belge)
Kaynak:
BOA, C.EV, 251/12664
Camisi bulunmayan
Sultançiftliği Köyü’ne
1838 yılında padişah
iradesiyle bir cami ile
bir mektep inşa edildi.
Cami ve mektebe
kaynağı Atik Valide
Sultan Vakfı’ndan
karşılanmak üzere
imam, hatip, hademe ve
muallim tahsis edildi.
(sağdaki belge)
Kaynak:
BOA, C.EV. 524-26489
215
İSTANBUL’UN YAŞAM PINARI ÇEKMEKÖY
Resim: Kiliseden
çevrilen Alemdağ Köyü
Camii resim, plan ve
krokisi (cami ve plan
çizimi A. Bülend Koçu)
Kaynak: İstanbul Ansiklopedisi II (Haz. R.
E. Koçu), İstanbul 1959,
s. 593.
ALEMDAĞ SURP NİŞAN KİLİSESİ
Arşiv belgelerinde bazı köylerde bulunan kiliselerle ilgili bilgiler de vardır. Ancak
kilisenin ne zaman inşa edildiği hakkında
malumat bulunmuyor. 1833 tarihinde İstanbul ve tevâbii Ermeni Patriği’nin talebi
üzerine kilisenin tamirine izin verilmişti.
Buradan da kilisenin 1833 yılından önce
inşa edildiği anlaşılmaktaydı.515
Yine 1838 tarihli bir tezkirede Alemdağı
Köyü’nde bulunan Ermeni Kilisesi’nin aktarılmaya muhtaç kiremitleri olduğunun
Ermeni Patriği tarafından bildirildiği ve
bu konuda kiremit aktarılmasına izin verilmesi istendiği ifade edilir. 20 Temmuz
1838 tarihli irade ile de bu tamirat için izin
verilmişti.516
Daha sonraki tarihli bir belgede de padişahın izni ve yardımlarıyla tamir ve onarımların yapıldığı, Ermeni Patriği İstepan’ın
şükran ifadelerinden ortaya çıkıyordu. Bu
tamir ve onarımdan bir yıl sonra şiddetli
kış nedeniyle kilisenin tekrar zarar gördüğü ifade edilerek yeniden yardım talep
edildi.517
Diğer belgelere göre de kilise çok sık
tamir ve onarıma ihtiyaç duyuyordu. Çünkü 1844518 ve 1846519 tarihlerinde İstanbul
216
Ermeniler Patriği Piskopos Natyos’un iki
ayrı tamir ve onarım talebi bulunuyordu.
Her iki talebe de olumlu cevap verilerek
Ermeniler’in istekleri yerine getirilmişti.
Ancak kilise ve köydeki Ermeni halk bu iyi
davranışları hak etmediğini sonraki yıllarda yaptıklarıyla göstermişti.
İSTANBUL’UN YAŞAM PINARI ÇEKMEKÖY
Kilisiden camiye
çevrilen Alemdağ Vakıf
Camii’nin ne zaman
inşa edildiği bilinmemektedir. Yazışmalara
göre 1833 yılından önce
yapılmıştır.
Kilise Birinci Dünya
Savaşı’ndan önce
Taşnak komitacılarının
faaliyet merkezlerinden
birisi olmasından dolayı
camiye çevrildi.
Alemdağ Köyü’nde bulunan Ermeni
kilisesi Birinci Dünya Savaşı öncesinde
Taşnak komitacılarının en önemli gizli
toplanma ve faaliyet merkezlerinden biri
oldu. Bunun sonucunda da kilise camiye
çevrildi. 1960’lı yıllardaki bilgilere göre
camide hasır ve birkaç parça kilim ve sec-
cade ile döşenmiş, mihrabın iki kenarında
iki şamdan, iki duvar gaz lambası, bir asma
gaz lambası, rakkaslı bir duvar saati bulunmaktaydı. Köyün serveti, caminin çok daha
mükemmel bir şekilde tezyin ve teşrifini temin edecek durumdaydı. Ne yazık ki bu tarihte caminin imamı da bulunmuyordu.520
217
İSTANBUL’UN YAŞAM PINARI ÇEKMEKÖY
ÇEKMEKÖY’DE SALGIN HASTALIKLAR VE SAĞLIK
1894 yılına ait
yandaki evraka göre
bölgede artan bulaşıcı
hastalıklara önlem
amacıyla Ömerli
Köyü’nde Hüsnü Efendi
başkanlığında bir
tahaffuzhane (karantina
evi) şubesi açılmıştı.
Kaynak:
BOA, DH. MKT. 292/74
1
9. yüzyıl tüm dünyada bulaşıcı
hastalıkların salgınlara yol açtığı
bir dönemdi. Osmanlı Devleti’nin
idari olduğu kadar ekonomi başkenti de
olan İstanbul, dünyanın en hareketli şehirlerinden birisi olması nedeniyle, koleranın
her an sıçrayabileceği bir pozisyondaydı.
Kent, yoğun nüfusu, neredeyse yok derecesindeki altyapısı nedeniyle koleranın
salgın halinde yayılabileceği ideal bir ortama sahipti. Nitekim hastalık, 19. yüzyıl boyunca İstanbul’da birçok kez salgın halini
aldı.521
İstanbul’da ilk kolera salgını 1831’de
meydana gelmiş ve bu salgında yaklaşık
6 bin kişi yaşamını yitirmişti. 1865 yılında
Asya, Afrika, Avrupa ve Amerika’ya da yayılan salgında ise bir ay içinde 30 bin İstanbullu yaşamını yitirmişti. Bu dönemde
Sultan II. Abdülhamid yabancı hekimlere
toplu çağrıda bulunarak, hem salgınlarla
mücadelede destek sağlamış, hem de batılı
ülkeler arasında ekonomik ve siyasal düzeyde süren rekabette yeni bir cephe açılmasına neden olmuştu.522
19. yüzyılın son dönemlerinde Çekmeköy ve Beykoz civarında kolera vakaları
görülmüştü.523
218
Ancak 1890 - 1900 yılları arasında bölgede daha çok hayvan hastalıklarıyla uğraşılmıştı. Sözgelimi Ocak 1889’da Beykoz’a
bağlı Hüseyinli ve Ömerli köyleri ile
Şile’deki hayvanlarda bulaşıcı hastalık görülmüştü. Bu bulaşıcı hastalık hususunda,
fünun-ı baytariyye muallimlerinden bir heyet oluşturularak bölgeye gönderilmişti.524
Yine Sırapınar ve Koçullu köylerinde
görülen salgın hastalık nedeniyle bu iki köy
kordon525 altına alınmıştı. Haziran 1889 itibariyle de yapılan kontroller neticesinde
Koçullu ve Sırapınar köylerindeki kordon
kaldırıldı. Ancak hastalığın Şile tarafındaki başka köylere de sirayet etmesi üzerine
buralarda tedbirlerin alınmasına devam
edildi.526
1889 yılının Haziran ayı sonlarına doğru Kartal Kazası’na bağlı Sultançiftliği
Köyü’nün Müslüman ve Ermeni mahallelerinde karasığır hayvanlarında şiddetli
veba-i bakariye (inek vebası) hastalığı ortaya çıkmıştı. Yedi gün içinde 52 baş hayvan telef olmuştu.527 Yapılan muayene ve
tetkikler neticesinde hayvanlarda şap hastalığına da rastlanılmıştı. Bunun üzerine
gerekli tedbirlere başvurularak köy kordon
altına alınmıştı.528
İSTANBUL’UN YAŞAM PINARI ÇEKMEKÖY
1890 yılı Ocak ayında Şile’den başlayarak Beykoz Kazası dâhilinde Hüseyinli ve
Ömerli köylerinin karasığır hayvanlarında
bir tür sarı hastalık ortaya çıkmıştı. Hastalığın şiddetini artırdığı anlaşıldığından, Çavuşbaşı ve Alemdağı çiftliklerinde bulunan
hayvanların muhafazası hususunda da gerekli tedbirler alınmıştı. Ayrıca hastalığın
civar köylere de sıçraması muhtemel olduğundan buraların da kordon altına alınması kararlaştırılmıştı.529
Bölgede görülen bulaşıcı hastalıklardaki
artışlar üzerine kordon altına alma gibi tedbirlerin yanında hastalıklarla mücadelede
başka yöntemlere de başvurulmuştu. Mesela Beykoz’a bağlı Ömerli Köyü’nde Meclis-i
Umur-ı Sıhhiye’den Hüsnü Efendi’nin başkanlığında oluşturulan ekip 1894 yılında
bir tahaffuzhane şubesi açmışlardı.530
Tahaffuzhane, sefer sırasında, yolcu ve çalışanların arasında bulaşıcı hastalık görülen
gemilerin karantina sürelerini geçirmeleri,
gerekli sağlık önlemlerinin alınması ve hastaların iyileştirilmeleri için büyük limanlara yakın kıyılara kurulmuş sağlık kuruluşudur.531
Tahaffuzhane, eskiden bir başka şehir
veya ülkeden gelen insanların toplu halde
bir süre misafir edilip sağlık kontrolü ve
temizlikleri yapıldıktan ve bu kontroller
sonucu hastalık taşımadıklarına kanaat getirildikten sonra şehre veya ülkeye girişine
müsaade edilen binaya denilirdi. Mübadele
zamanlarında kullanımları sıkça sözkonusu
olmuştur. “Tahaffuz” kelimesi “muhafaza”
kelimesinden gelmekteydi. Dolayısıyla “tahaffuzhane” kelimesi günümüz Türkçe’sine
“koruma evi” olarak çevrilebilir. Bir anlamda “karantina evi” de denilebilir.532
1889’un Nisan ayında Beykoz ve Kartal
kazalarında bulaşıcı hayvan hastalığı zuhur etmişti. Bu hastalığın tedavisi ve durumu için görevlendirilen Baytar Yüzbaşı Yusuf Ziya Efendi alınan tedbirlere ilişkin bir
rapor hazırlamıştı.533 Rapora göre, Koçullu
ve Sırapınar köyleri dışında hastalığın ortadan kalkmıştı; hastalık olmayan köy ahalisi istedikleri mahallere sığır ve manda
gibi hayvanlardan başka arabalarla eşya
nakledebileceklerdi.534
1905 yılının Kasım ayında Beykoz’un Sırapınar, Koçullu, Ömerli ve Muratlı köyleri
ile Üsküdar, Kartal, Gebze, Şile ve Küçükçekmece kazalarına bağlı bazı nahiye ve
köylerde barbun hastalığı görülmüştü. Yapılan inceleme neticesinde olayın ciddi boyutlarda olduğu anlaşılmış ve barbun hastalığının izalesi için gerekli tedbirler alınmıştı.535
VEBADAN KURTULMAK İÇİN
ALEMDAĞI’NA DUAYA GİDİLDİ
İstanbul, belki de çok fazla insan sirkülasyonunun olduğu yerlerden olması
hasebiyle çeşitli dönemlerde veba ve kolera gibi salgın hastalıklara maruz kalmıştı.
XVI. yüzyıl sonlarında Temmuz 1592’de
görülen veba salgını İstanbul’u adeta kavurdu. 12 Temmuz 1592’de Okmeydanı’na
çıkılıp vebadan kurtuluş için dua edildi. O
yılın Kurban Bayramı da (18 Eylül) İstanbul ve Üsküdar kadılarının anlaşamaması
yüzünden tam belirlenemedi. Herkes arife
mi bayram mı şaşırdı.
Vebanın giderek etkisini artırması üzerine III. Murad “veba belasından kurtulmak
için” kent halkını topluca Alemdağı’na
duaya çağırdı. Bütün din bilginleri, şeyhleri ile halk, donanma kadırgaları ile
Anadoluhisarı’na geçirildiler. Hemen herkes bu çağrıya koştuğundan İstanbul’da
kimse kalmadı. Çarşılar ve dükkânlar
kapandı. On binlerce insan, yaya veya
arabalarla Alemdağı’na yürüdü. Bir gece
Alemdağı’nda kalınıp ertesi seherde topluca dualar edildi. Padişah sadakası olan
kurbanlar kesilip bostancıbaşı tarafından
onca kalabalığa sofralar donatıldı. İstanbul
tarihinin en kalabalık sofraları kurulup kaldırıldı. Kadı sicillerine göre dua öncesinde
her gün İstanbul kapılarından 325 cenaze
çıkarken duadan sonra bu sayı 100’e düştü, yatanlar kalkmaya, hastalar iyileşmeye
başladı. Veba illetinin İstanbul’dan uzaklaşması dileğiyle kent zindanlarındaki
mahkûmlardan yeterince ceza çekenler de
serbest bırakıldı.536
219
1592’de görülen
ve tüm İstanbul’u
etkileyen veba
salgını üzerine,
III. Murad “veba
belasından
kurtulmak için”
İstanbulluları
Alemdağı’na
duaya çağırdı.
Duadan sonra
günlük cenaze
sayısı 325’ten
100’e düştü.
İSTANBUL’UN YAŞAM PINARI ÇEKMEKÖY
GÖKAY’DAN ÇEKMEKÖY’E SAĞLIK OCAĞI
Sağlık Bakanlığı ve İstanbul Belediye Başkanlığı da yapmış olan Fahreddin Kerim Gökay, eşinin büyükbabasından kalan
Alemdağ Sultançiftliği’ndeki köşkün yerine bir poliklinik inşa ettirmişti. Binanın temeli 26 Temmuz 1969 tarihinde
atılmıştı. Üstteki fotoğrafta Gökay’ın yaptırdığı poliklinik binası görülüyor. Altta ise binanın arka tarafında bulunan
mermer levhanın üzerinde binanın inşası ile ilgili bilgiler yer alıyor.
Cumhuriyet döneminde İstanbul’un
meşhur vali ve belediye başkanları arasında yer alan aynı zamanda bakanlık yapmış
olan Ord. Prof. Dr. Fahreddin Kerim Gökay
da Çekmeköy’e ilgi gösterenlerdendi. Gökay, Alemdağı’nda halkın karşılıksız tedavi
edilebileceği bir poliklinik yaptırmıştı.537
Polikliniğin temeli 26 Temmuz 1969 tarihinde bölge
halkının da katılımıyla atıldı.
Poliklinik için Gökay’ın eşinin babasından miras kalan
Alemdağ Sultançiftliği’ndeki
bir arazi seçilmişti. Bu amaçla arazinin içindeki köşk yıktırılmış ve halkın her türlü
sağlık ihtiyacını karşılayacak
bir “sağlık polikliniği” inşa
edilmişti.
Prof. Dr. Fahreddin Kerim Gökay, Canipbey Sağlık
Polikliniği’nin temel atma
törenindeki konuşmasında,
Göztepe’deki Gökay Ruh Sağlığı Polikliniği’nin çok müs220
pet sonuçlar verdiğini 1967
yılının Şubat ayından beri faaliyette bulunan poliklinikte
bugüne kadar 5.608 kişinin
ücretsiz muayene edildiğini belirtmiş, iki ay sonra tamamlanacak olan Alemdağ
Polikliniği’nin bir ilkyardım
istasyonu gibi de çalışacağını
ve köylülerin sağlık sorunlarının ücretsiz olarak karşılanacağını söylemişti.538
27 Temmuz 1969 tarihli Cumhuriyet
gazetesinde konuyla ilgili çıkan haber.
İSTANBUL’UN YAŞAM PINARI ÇEKMEKÖY
221
İSTANBUL’UN YAŞAM PINARI ÇEKMEKÖY
ÇEKMEKÖY’DE DOĞAL AFETLER VE YANGINLAR
Ç
ekmeköy ve civarındaki yerleşim yerleri deprem, kıtlık, kuraklık, sel baskınları, salgın hastalıklar ve yangınlar gibi afetlere de maruz
kalmıştı. Bu afetlerin içerisinde yangınlar
biraz daha fazla dikkati çekiyordu. Özellikle bölgenin orman bakımından zengin
oluşu sık sık çıkan yangınların büyük zararlara yol açmasına neden olmuştu. Arşiv
belgelerinde bölge ile ilgili başta yangınlar
olmak üzere diğer doğal afetler hakkında
kayıtlar yer alıyordu.
21 Temmuz 1892
tarihinde Alemdağı
Vakıf Baltalığı’nda
çıkan yangınla ilgili
arşiv belgesi.
Kaynak:
BOA, Y.PRK.HH.25/53,
lef-2.
Sözgelimi, 19 Temmuz 1892 Salı günü
saat 7 civarında Çavuşbaşı Çiftliği bitişiğindeki Çekmeköy değirmeninin üst tarafında
bulunan çalılıkta yangın çıkmıştı. Alevler
daha sonra çiftliğin merasına da sirayet etmiş ve 50 dönüm kadar çalılık yandıktan
sonra ancak bastırılabilmişti. Yine aynı
gün Kayışdağı eteklerinde ve Alemdağı taraflarında da yangın çıktığı ve kısa sürede
kontrol altına alındığı belgedeki ifadelerden anlaşılıyordu.539
21 Temmuz 1892 Perşembe günü saat
6 sıralarında Alemdağı Vakıf Baltalığı’nda
oturan Laz muhacirlerinin hududu
dâhilinde, Soğuk Su civarında ve Kavak
Kuyular isimli yerde yangın çıkmıştı. Yangında tahminen 200 dönüm kadar funda ve
koca yemişlik yanmıştı. Ateşin daha sonra
meşelik alana da sıçramasıyla yangın baltalığın diğer kısımlarına da sirayet etmiş
ve tahminen burada da 100 dönüm kadar
yerin yanmasına neden olmuştu. Yangın
çıktıktan sonra korucular ve muhacirler
söndürmek için büyük çaba sarfetmişlerdi.
Bu gayretler sonucunda da saat 11 civarında yangın tamamen söndürülmüştü.540
18 Mart 1911 günü Beykoz Çavuşbaşı
Çiftliği yakınında saat 6 civarında başlayan
yangında tahminen 300 dönüm kadar alan
yanmıştı. Ahalinin de yardımlarıyla yangın
söndürülmüştü.541
7 Nisan 1916 Cuma günü Beykoz
Kazası’na bağlı Ömerli Köyü civarındaki
Eğerli Mezarlı denilen yerde yangın çıkmış
ve 50 dönüm kadar fundalık yanmıştı. Yangının daha da büyümesini ahalinin gayreti
engellemişti.542
Kasım 1916 tarihinde Beykoz’da çıkan yangın neticesinde Beykoz Hükümet
Konağı da yanmıştı. Hükümet konağının
yanmasıyla nüfus, tapu, mal ve vergi muamelelerine esas olan kayıtların yeniden
düzenlenmesi ve tescil edilmesi için kaza
merkezinin Ömerli Köyü’ne nakledilmesi
kararlaştırılmıştı.543
25 Ağustos 1917 günü Ömerli Kazası’na
bağlı Şerifler Çiftliği civarındaki orman
ile Kartal Kazası’na bağlı Kurtdoğmuş ve
Kaymaz Çiftliği sırtlarındaki ormanlarda
yangın çıkmıştı. Yangının haber alınması
üzerine civar köy ahalileri ile kâfi miktarda kuvvet sevk edilerek kısa sürede yangın
söndürülmüştü.544 Bundan hemen iki gün
sonra yine Ömerli Kazası’na bağlı Şerifler
Çiftliği civarında Bağcedere adlı yerde Hasan Ağa’nın mutasarrıf olduğu ormanda
222
İSTANBUL’UN YAŞAM PINARI ÇEKMEKÖY
yangın çıkmış ve tahminen 8 dönüm kadar
alan yanmıştı.545 Yangını çıkaranları bulmak için yapılan tahkikat neticesinde Şerifler Çiftliği’nde ikamet eden ve o gün o
civarda çamaşır yıkamış olan Dokuzuncu
Ağır Erzak Kolu’na mensup kişiler tarafından çıkarıldığından şüphe edilmiş, fakat
failleri meydana çıkarılamamıştı.546
7 Nisan 1918 günü Polonezköy yakınlarındaki Karanlıkdere isimli mevkide yangın meydana geldi. Yangının ormana sıçramaması için yoğun çaba sarfedilmiş ve
başarılı olunmuştu. Fakat 15 dönüm kadar
alanın yanmasına da engel olunamamıştı.
Yangının o civarda bulunan Mahrukat Taburu efradının sigara atmalarından dolayı
çıktığı ve tahkikata devam edildiği Ömerli
Kaymakamlığı’ndan bildirilmişti.547
1921 Nisan’ında Ömerli Kazası’na bağlı
Sırapınar Köyü’ne Yunanlılar saldırmışlardı. Bu saldırıda köylülerin hayvanları gasp
edilmiş ve ekinleri de keyfi olarak yakılmıştı. Köy halkı bunun üzerine vergilerinin affı
ya da tecil edilmesi hususunda hükümete
dilekçe vermişlerdi.548 Hükümetten gönderilen cevapta da vergi affının mümkün olmadığı ama erteleneceği ifade edilmişti.549
13 Şubat 1922 tarihinde Çekmeköy
ahalisinden Yunus oğlu Mustafa’nın samanlığında kazaen ateş almak suretiyle
yangın çıkmıştı. Etrafa iyice sirayet etmeden yangın söndürüldü. Ancak adı geçen
şahsın 200 lira kıymetindeki samanı ile
bir miktar kömürü tamamen yanmaktan
kurtulamadı.550
Yangınlar olduğunda söndürmek için
en fazla gerek duyulan suydu. Fakat bazen
suyun fazla olması da zararlı olabiliyordu.
Özellikle çok miktarda yağış olduğu zamanlarda da bölge halkı mağdur oluyordu.
Bununla ilgili bilgilere de arşiv belgelerinde rastlamak mümkündür. Mesela 1910 yılının Şubat ayı sonlarında Riva Deresi’nin
taşması sonucu oluşan bir sel baskınından Hüseyinli Köyü arazisi büyük zarar
görmüştü. Ancak herhangi bir can kaybı
olmamıştı.551
Yangın ve sel gibi afetlerden başka hem
can hem de mal kaybı açısından bölgeyi
etkileyen en önemli durumlardan biri de
depremlerdi. İstanbul ve çevresinde irili
ufaklı çok sayıda deprem olmuştu. Bunlar içinde hem İstanbul hem de çevresini
en çok etkileyen deprem 10 Temmuz 1894
tarihinde meydana gelendi. Kaynaklarda
“büyük hareket-i arz”, “zelzele-i müthişe”
veya “zelzele-i azime” olarak bahsedilen bu
deprem çok geniş bir sahada hissedilmiş,
özellikle de İstanbul ve çevresinde çok büyük hasara neden olmuştu.552
Araştırmacılar tarafından verdiği zarar
oranına göre deprem alanı beş farklı bölge
olarak değrlendirilmişti. Depremin en fazla zarar verdiği yerler birinci bölge içinde
ele alınmıştı. Bu bölge içinde Çekmeköy
ve civarı da bulunmaktadı. Köylerdeki can
kaybı hakkında kesin bir bilgi olmamakla
birlikte çok sayıda ev, işyeri ile cami ve kilise gibi ibadethaneler ya tamamen yıkılmış
ya da önemli ölçüde zarar görmüştü.553
CUMHURİYET DÖNEMİ YANGINLARI
27 Mart 1940’da Alemdağı ormanında çıkan yangında 150 dönümlük arazi
dâhilindeki meşe ve kestane ağaçlarının
da bulunduğu fundalık yanmıştı. Yangın
Üsküdar İtfaiyesi’ne haber verilmiş; itfaiye ile birlikte jandarma, Orman Koruma
Kıtası’ndan asker ve civardaki köylüler
yangın mahalline sevkedilmiş ve söndürülmesine çalışılmıştı. Reşadiye Köyü olay
mahalline yakın olduğundan bu köy halkı
biraz endişelenmişti.
Yapılan tahkikatta yangına Harun isminde meczup bir gencin sebep olduğu
anlaşılmıştı. Harun içtiği sigarayı kurumuş
fundalıklara attığını, bunların birdenbire
tutuşması üzerine korkarak söndürmeye
çalıştığını fakat söndüremeyince oradaki jandarma karakoluna haber verdiğini
söylemişti.554
30 Mayıs 1942 tarihinde Alemdağı Taşdelen mevkiinde Vakıflar İdaresi’ne ait ormanda bir yangın çıkmıştı. Saat 16.00 su223
Gazete haberleri, bir
meczup tarafından
çıkarılan yangında
Alemdağ’nda 150
dönüm fundalığın
yandığını haber veriyor.
İSTANBUL’UN YAŞAM PINARI ÇEKMEKÖY
larında başlayan yangın süratle yayılarak
5 kilometrekarelik bir sahanın yanmasına
sebep olmuştu. Böylece geniş bir sahaya
yayılan yangın her nasılsa bir atlama yapmış ve ateş o civarda Baltacı Çiftliği’ne ait
ormana sirayet etmişti. Burada da takriben
3 kilometrekare genişliğinde bir saha tamamen yandıktan sonra bölge çember içine
alınabilmişti. Üsküdar İtfaiyesi, köylüler,
jandarma ve temizlik işçilerinin katılımıyla gecenin geç saatlerine kadar söndürme
çalışmaları devam etmişti. Yangının ormana atılan bir sigaradan çıktığı tahmin edilmekteydi.
1945 yılı Temmuz ayında da İstanbul’da
çok sayıda orman yangını meydana geldi.
Bunlardan bir kısmı Çekmeköy bölgesinde
ortaya çıktı.
10 Temmuz 1945 tarihinde Ömerli
Köyü civarındaki fundalık alanda başlayan yangın, gittikçe sahasını genişletmiş,
bir yandan Pendik’in kuzeyindeki Aydos
tepelerine, diğer yandan da Beykoz ormanlarına doğru yayılmak suretiyle birkaç gün
içinde önemli bir ormanlık alanı kasıp kavurmuştu.
O günden beri muhtelif yerlerde aralıklarla devam eden yangın kontrol altına
alınamamış ve Beykoz,
Üsküdar, Kartal ilçelerinden başka Şile ve Gebze
ilçelerini de tehdit eder
hale gelmişti.
22 Temmuz 1945 tarihli
Cumhuriyet gazetesi
‘büyük orman yangını’
başlıklı haberinde
yangının büyüklüğünü
göstermek için bir de
harita kullanmıştı.
Anadolu yakasındaki
ormanlık bölgede bulunan altı ilçenin kaymakam ve jandarma
komutanlarıyla orman
mühendis ve memurları
da söndürme işine bizzat
katılmışlardı. Köylüler
ve askeri birlikler de bu
çalışmalarda yer aldılar.
Benzer şekilde Polenezköyü civarında başlayan bir başka yangın
da Taşdelen’e dayandı.
224
Beykoz’un Polonez Köyü çevresindeki
yangın Çavuşbaşı Çiftliği’nden Kandilli ve
Çamlıca tepelerinin arka istikametine doğru ilerleyerek Taşdelen’e geldi. Ateş, Alemdağı çevresinde şiddetle ilerledi ve Baltacı
ve Sultan çiftliklerine kadar uzandı.555 Halimpaşa ve Baltacı Çiftliği korusu ve Yahudi Çiftliği de tamamen yandı.556
Bu sahadaki orman yangını şehrin yüksek yerleriyle Galata ve Beyazıd kulelerinden görülebilmekteydi.
Bir önceki gün de Kartal’ın Samandıra
Köyü civarında çıkan yangın bastırılmak
üzere iken, dün Kurtköy’ü çevresinde tekrar baş göstermiş ve bu yangın şiddetini
artırarak büyümeye başlamıştı. Şile, Gebze
ve Belgrad ormanındaki yangınlar da güçlükle önlenmişti.
Bu bölgelerdeki yangınların söndürülmesi için halkla askerî birlikler cansiperane bir gayret gösterdi.557
30 Eylül 1989’da saat 12.30 sıralarında
Alemdağ Köyü yakınlarındaki ormanda
sebebi belirlenemeyen bir nedenle yangın
çıktı. Yangın itfaiye ekiplerinin erken müdahale ederek, ciddi çalışması sonucu fazla
büyümeden saat 14.00 sıralarında kontrol
altına alındı.558
20 Temmuz 1995 Pazar günü de saat 13.00
sıralarında Aşağı Dudullu Alemdağ Çırçırdere mevkiindeki çam
ağaçlarının bulunduğu
ormanlık alanda sebebi
belirlenemeyen bir nedenle yangın çıktı. Aynı
anda 3 ayrı yerde birden
başlayan yangın, itfaiye
ekiplerinin çalışmaları
sonunda kontrol altına
alındı. Yangın söndürme
çalışmalarına Ümraniye
itfaiye ekiplerinin yanı
sıra 2 iş makinesi, bir
helikopter ve 2 uçak da
katıldı.559
İSTANBUL’UN YAŞAM PINARI ÇEKMEKÖY
EDEBİYAT VE GÜZEL SANATLARDA ÇEKMEKÖY
Ç
ekmeköy bölgesi her meslek
grubundan insanların da ilgisini çekmişti. Çekmeköy şairlerin
şiirlerine, yazarların hikâye, roman ve anılarına, gazetecilerin köşelerine, ressamların tablolarına yani sanatçıların her türlü
sanat eserine konu olmuştu.
Mesela 17. yüzyıl Osmanlı şairi, tarihçi ve Hanefi mezhebi fıkıh âlimlerinden
Nev’izâde Atâî’nin eserlerinde geçer Çekmeköy. Ekim 1583 senesinde İstanbul’da
doğan Atâî, küçük yaşta ilim tahsiline başlayıp, ilk tahsilini babasından aldı. Sonra,
Kafzade Feyzullah Efendi’den ilim öğrendi. Ahizade Abdülhalim Efendi’den akli ve
nakli ilimleri tahsil edip, yüksek ilmi dereceye yükseldi. 1605 senesinde İstanbul
Canbaziye Medresesi müderrisliğine tayin
edildi. 1608 senesinde müderrislikten ayrılıp kadılık mesleğini seçti ve Lofça’ya kadı
tayin edildi. Çeşitli yerlerde kadılık yaptıktan sonra 1634’te İstanbul’a döndü. 1635
Ekim ayında İstanbul’da vefat etti. Şeyh
Vefa Tekkesi bahçesinde, babasının yanına defnedildi.560
Nev’izâde Atâî, âlim ve fazıl bir zattı,
evliyanın büyüklerinden Üsküdar’da medfun Aziz Mahmud Hüdayi’den manevi
feyz aldı. Kadılık yaptığı sürede doğruluktan, adaletten ayrılmadı. Şiir de yazan Atâî,
bilhassa Fuzuli ve Baki’nin tesiri altında
kalmıştı. Hadaik-ül-Hakayık fi Tekmiletiş Şakayık,561 El-Kavl-ül-Hasen fi Cevab-il
Kavl li-Men,562 Divan563 gibi çok kıymetli eserleri vardır. Mesnevi sahasında ise,
1- Alemnüma (Saki-name), 2- Nefhatü’l
Ezhar, 3- Sohbet-ül-Ebkar, 4- Heft Han, 5Hilyet-ül-Efkâr adında beş eseri vardır ve
bunlar bir hamse meydana getirirler.564
Yine Osmanlı döneminin divan şairlerinden Sâbit’in şiirlerinde görürüz
Çekmeköy’ü. Asıl adı Alâeddin olan Sâbit
1650’de Bosna’da doğdu. Gençliğinde
İstanbul’a gelerek medrese öğrenimi gördü.
Tekirdağ’da müderrislik; Bosna, Çorlu, Burgaz, Kefe, Konya, Yanya ve Diyarbakır’da
kadılık yaptı. Bayramîliğe mensup idi.
1712’de İstanbul’da vefat eden şairin mezarı İstanbul Topkapı’da Bayramî Şeyhi Sarı
Abdullah Efendi’nin ayak ucundadır.
Sâbit 17. asrın sonlarında, o dönemde
Halep’te bulunan Nabî’den sonra en fazla
şöhret kazanan şairdir. Ömrünün baharını
İstanbul’da yaşadıktan sonra resmi görevleri yüzünden çeyrek asra yakın, bu şehrin
uzağında kaldı. Özlem ve hasretle geçen bu
yıllarda şair, sık sık İstanbul’dan söz edecek
ve mısralarında bu özlemi dile getirecektir.
Ömrünün, İstanbul’da geçen son üç yılında
ise kendi bildiği o eski İstanbul’un artık yok
olduğunu söyleyerek şehre tenkit gözüyle
bakacaktır. Sâbit’in kendisi kadar ünlü olan
“Ramazaniye’si”, tam bir İstanbul tasviridir. Bu uzun kasidesinde yalnızca İstanbul
ramazanları değil, şehrin bütün bir kültür
dünyası, sosyal yapısı, tabii ve coğrafi özel-
Nev’îzâde Atâî’nin hamsesi içinde yer
alan Âlemnüma (Sâkinâme) adlı mesnevide Yûşâ, Göksu, Gümüşservi, Alemdağ ve
Akbaba gibi şehrin uzak semtlerini resmeden şair, Rumelihisarı ile Anadoluhisarı
arasında bir münazara tertibiyle buralara
dair bütün güzellikleri dile getirmişti.565
225
Eserlerinde
Alemdağ’dan bahseden
Atâî ve babasının
defnedildiği Vefa
semtindeki Vefa
Türbesi.
İSTANBUL’UN YAŞAM PINARI ÇEKMEKÖY
likleri dile getirilir. Sâbit kendi döneminin
İstanbul’daki edebiyat dünyasını da, “Kaldırım taşları altında birer şair var” diyerek tanımlar. Bu ‘Ramazaniye’ 18. asrın başlarındaki İstanbul’u her yönüyle en iyi anlatan
şiir olarak edebiyat tarihine geçmiştir.
Sadettin Nüzhet,
Beşiktaşlı Gedâî ve
eserleri hakkında bir
kitap hazırlamıştır.
Abdülhak Hamid
Tarhan anılarında
çiftlik ve korulardan
bahsederken; Ahmet
Rasim de bülbül
sesi dinlemek için
Alemdağı’na gittiğini
anlatırdı.
En çok ilgi gösterdiği İstanbul semtleri
ise Kâğıthane, Hisarlar, Çengelköy, Sarıyer, Okmeydanı, Alemdağ, Göksu gibi
dönemin eğlence merkezleridir. Nitekim
mesnevilerinde dahi buralardan bahsetmeyi alışkanlık edinmiştir. Şöyle ki:
Çıktı İstanbul’un mevâlisi
Her birinin şeneldi yalısı
Gittiler zevk için Hisarlara
Göksu seyrine Sanyârlara
Tayy ederler mesâfe-i bağın
Buldu bir hatvede Alemdağı’n.566
Çekmeköy’e ilgi gösteren başka bir Osmanlı şairi de Gedâî’dir. 1810-1889 arasında yaşamıştır. Asıl adı Ahmed’dir. Tokatlı
olduğu halde İstanbul’a geldikten sonra
yerleşip kaldığı semtten dolayı “Beşiktaşlı Gedâî” diye anılır. İlk gençlik yıllarını
Tokat’ta babasının keresteci dükkânında
çalışarak geçirdi. Âşık olduğu genç kızla
evlenememesi ve bu kızın bir süre sonra
veremden ölmesi üzerine büyük bir üzüntüye kapıldı. Arkadaşları tarafından sıkıntılarına iyi geleceği düşünülerek sazlı sözlü
eğlencelere götürülen Ahmed, saz çalmaya
ve şiirler söylemeye başladı.
Gedâî’nin şiirlerinde İstanbul’un bazı
semtlerine özel bir ilgi gösterdiği görülür.
Bahar aylarında Üsküdar’ın, Bağlarbaşı’nın
tadına doyum olmayan bahçeleri ve buralarda düzenlenen eğlenceler; Haydarpaşa, Gebze, Kartal, Pendik ve Alemdağ’ın unutulamayan gün ve geceleri Gedâî’de hayal ve özlem
dolu bir geçmişin ipuçlarıyla doludur.567
BEŞİKTAŞLIYAN,
ALEMDAĞ ŞİİRİ YAZDI
Şiirlerine Çekmeköy’ü konuk eden şairlerden biri de, 19. asır Ermeni edebiyatının
en büyük lirik şairlerinden ve ilk Ermeni
piyes müelliflerinden biri olan Mugırdiç
Beşiktaşliyan’dır. 1828’de İstanbul’da doğmuş ve 1868’de Ortaköy’de vefat etmiştir.
Şişli Ermeni Katolik Mezarlığı’nda medfundur. Beşiktaşlıyan’ın şiirlerine “İlkbahar”, “Sonbahar”, “Alemdağ”, “Avdet”,
“Yûşa Dede Tepesi’nde Bir Gezinti” isimli
şiirler örnek gösterilebilir. Eserleri yüksek üslûpla ve eski Ermenice ile kaleme
alınmıştır.568
Abdülhak Hamid de anılarında ailenin
Beykoz’daki çiftlik ve korularından bahseder. Hekimbaşı Korusu’nu ve buradaki küçük sayfiye köşkünü, kiraz ve üzüm
mevsimi gelince yalıdan Çamlıca’daki
köşke nasıl taşınıldığını, ailenin 60 yıldan
fazla oturduğu bu mekânların ağır masraflarla nasıl ayakta tutulmaya çalışıldığını
anlatır.569
AHMET RASİM
ALEMDAĞI’NDA BÜLBÜL DİNLERDİ
Alemdağı çok hoş öten bülbülleriyle de
meşhurdu. Bülbül sesi dinlemek için çok
uzaklardan Alemdağı’na gidildiği olurdu.
Bülbül dinlemek için yapılan bu yolculuklar ve varışta yaşananlar daha sonra satırlara dökülürdu. Ahmet Rasim’in Külliyat-ı
Sa’y ü Tahrir’inde bu anlardan biri şöyle
anlatılmaktadır:
“Bir gece Alemdağı Korusunda tulûi kamer ile başlayan bir bülbül, bütün sükkâm
meşcereyi uyutmadı. Her feryadı medîdine
etrafdan akisler, cevablar geliyordu. Her
avazı muhriki semâya irtikaa ederek parça
226
İSTANBUL’UN YAŞAM PINARI ÇEKMEKÖY
Cumhurbaşkanlığı
Koleksiyonu’nda 7234
envanter numaralı,
‘Alemdağ manzarası’
isimli Şeker Ahmed
Paşa tablosu.
parça, nağme nağme dökülüyor zan edilecek kadar parlak, mühtez idi. Ömrümde
unutamadığım bir şebi mukammer de budur. Sükûn arasında bir ahengi tabiî ile
huruç eden bu sadâyi ulvî kâh en lâtif, en
tatlı bir pesliğe, kâh en şedid, âdeta kulakda çın çın ötecek derecede kuvvetli bir tizliğe munkalib olduğu halde bile mevzûniyeti
ruh nüvâzına asla halel gelmiyordu”.570
HALİL PAŞA, ALEMDAĞ RESSAMIYDI
Çağdaş Türk resim sanatının temel taşlarından biri olarak değerlendilen Şeker Ahmed Paşa ve Tophane Müşiri Ferik Selim
Paşa’nın oğlu olan ressam Halil Paşa’nın
(1852-1939) tablolarında da Çekmeköy’e
rastlamak mümkündür.
Halil Paşa, 1873’te Mühendishane-i
Berri-i Hümayun’dan teğmen rütbesi ile
mezun oldu. 1874’te Askeri İdadi’de resim
öğretmenliği yaptı. 1880’de II. Abdülhamid
tarafından Paris’e gönderildi. 8 yıl Paris
Güzel Sanatlar Akademisi’nde Gerome ve
Courtois atölyelerinde eğitim gördü. Ülkeye geri döndükten sonra Mekteb-i Harbiye
ve Mekteb-i Tıbbiye’de resim öğretmenli-
ği yaptı. 1900’de Paris “Salon deş Artistes
François”de “Madam X” konulu pastel çalışması ile bronz madalya kazandı. 1902’de
Beyoğlu Posta Sokağı’nda açılan sergide 24
eseri sergilendi. Bunların çoğu “Maltepe
Sahili”, “Bostancı”, “Göksu”, “Alemdağ’da
Yaz”, “İstanbul’da İlkbahar” konulu İstanbul peyzajları idi. Ertesi yıl, aynı salonda
açılan sergide de 20’den fazla eseri sergilenen Paşa, 1908’de emekliye ayrılmıştı.571
Ünlü bir şair, edip ve ressam olan Diran
Çırakyan da eserlerinde Çekmeköy’e yer
vermişti. Osmanlı Bankası tahsildarı Arapkirli Kasbar Çırakyan’ın oğlu olan Diran
Çırakyan 1875 tarihinde Üsküdar’da doğmuş, ilk tahsilini Surp Haç Mektebi’nde
yapmıştı. Henüz çocukluk çağında iken
şiire ve bilhassa resme karşı büyük bir ilgi
göstermişti.
1891’de
Üsküdar’daki
Berberyan
Mektebi’nden mezun olmuştu. Burada
elyazma haftalık bir gazete neşretmişti.
Müteakiben bir yıl kadar Sanayi-i Nefise
Mektebi’ne devam ettikten sonra, takriben iki yıl ressamlıkla meşgul olmuştu. En
önemli eserleri “Taşdelen Yolu” ve “Bafra
Yolu” adlı yağlı boya tablolarıydı.572
227
İSTANBUL’UN YAŞAM PINARI ÇEKMEKÖY
ALEMDAĞ’DA BİR CEVELAN573
1895 yılında Servet-i Fünun gazetesinin sahibi Ahmet İhsan öncülüğündeki bir
grup gazeteci, Alemdağı bölgesine geziye
çıktılar. Bu gezi sırasında yaşadıklarını
ve izlenimlerini de Servet-i Fünun’da yayınladılar. Servet-i Fünun’un iki sayısında
“Alemdağ’da Bir Cevelan” başlığı altında
yayınlanan yazı şöyledir:
“İnsan mevsim-i baharda nasıl meftûn-ı
çemenzar ise sıcak havalarda dahi büyük
ağaç sayelerinin öyle müştâkıdır. Serin
rüzgârın hubub eylediği zaman-ı şemsin
inikâs-ı muharrikinden masun kalmak
üzre bir büyük ağaç sayesine oturuldu mu
hissolunan mahzûziyyet pek latif olur. İşte
bunun içindir ki mevsim-i sayfta İstanbul
halkının en kıymetli addeylediği cevelan
Alemdağı ormanıdır, yalnız bir müşkilat
varsa o da Alemdağı’na öyle ha denince
gitmek kâbil olmamasıdır, zira oraya doğru
bir tenezzüh-ü zevkperverâne icrası birkaç
günü feda etmeğe, saatlerle yola tahammül
eylemeğe mütevakkıf bulunuyor.
Şu müşkilâtı iktihâm ederek dünyanın en güzel meşceresinden madûd olan
Alemdağı’na gitmeği çoktan beri emel edinmiştik; meğer kısmet bu bayram tatilinde
imiş ki bayramın üçüncü günü akşamüzeri
levâzım-ı seferiyeyi tedarik ederek hanemizden müfârekât eyledik.
Alemdağı’nda cevelan icrası fikrime
ilk tebadür ettiği zaman şu tenezzühü tam
resimli gazetecice yapmayı da beraber tasmim etmiş idim. Onun için zaman-ı hareketten evvel tanzim eylediğimiz levâzım-ı
defteriyenin ser-bâlâsında “fotoğraf takımı”
ve “hokka-kalem kâğıt” kelimeleri yazılmış
bulunuyor idi.
Bütün mevsim-i şitâda gabar-ı metrûkiyet
altında kalan fotoğraf âletini ihtimâm-ı mahsusla temizledim, şasilere camları taktım;
çantasına yerleştirdim: Yanı başına defter-i
hissiyatı da terfik eyledim; camlar hassas
eczası sayesinde ormanın manâzır-ı muhtelifesini zabteyleyecek, defter ise muharrir-i
228
acizin müşahedatını şâmil olacak idi. İşte
şu sayede hem nazarınız matuf bulunduğu
makale-i cevelaniyeyi okuyorsunuz, hem
gazetemizin sahâif-i meyanına giren Alemdağı resimlerini temâşâ eyliyorsunuz.
*
Alemdağı cevelanı birkaç türlü icra olunur. Ya pek çokların yaptığı gibi nısfü’lleylide hareket eder, şafakla ormana varır,
oradan akşamüzeri arş eyler, ertesi gece
yarısı yerinize gelirsiniz. Yahut bizim gibi
akşamdan yola çıkar, ormanda bir kaç gece
geçirdikten sonra evlerinize dönersiniz. Şu
iki şıktan başka hayvanla bir kaç saat gidip
gelmek de vardır; hatta ormanda bulunurken müsadif olduğumuz velospit süvarileri
gibi hayvandan daha seri’ Alemdağı cevelanı icrası da kâbildir. Üsküdar’dan itibaren
altı yedi saat yol zahmetine katlandıktan
sonra ormanda cüzi müddet geçirir geçirmez tekrar dönüvermek öyle pek kolay kabul olunur meşakkatlerden olmadığı için
biz Alemdağı cevelanına karar verirken
ormanın sâyebân ağaçları altında hiç olmazsa iki gece geçirmeyi de tasvip etmiş
edik; onun için yanımızda üç günlük nevalemiz, geceyi geçirmeye mahsus çadırımız,
taze yemek pişirecek aşçımız, hatta orman
dâhilinde gezerken fotoğraf takımımızı, sair
yükümüz taşıyacak merkebimiz bile var idi.
Vasıta-i nakliyemiz ise, öküz arabaları idi.
*
Cuma sabahı, saat 9.
Bülbüllerin âhenk-i latifi dün sabah beni
pek erken uyandırmıştı; çadırdakilerin uykusunu bozmak istemeyerek çantamın gözünden kalemi kağıdımı alınca gayet cesim
bir meşe ağacının dibine oturdum. Evvelsi
akşam vakt-i harekette hava birdenbire kararmış, hafif yağmur da başlayarak mehtabı kâmilen hükümsüz bırakmış olduğu için
Kısıklı’dan ta orman medhaline kadar süren yolda nim-i zulmet içinde gelmiş idik;
bir defa ormana girdikten sonra karanlık
büsbütün kesb-i kesafet etmiş idi. Onun için
İSTANBUL’UN YAŞAM PINARI ÇEKMEKÖY
gece saat üçte muvasalat edip de çadırımızı
kurduğumuz mevki, etrafının halini o gece
hiç görmemiştim. Hâlbuki akşam bizi mahzun eden hava dün sabah fevkalade küşade
ve latif idi, ziya-yı şems eflake ser çekmiş
meşelerin dalları arasından zir-i zemine irice elmaspareler gibi inikâs eyliyor idi. Binaenaleyh ormanda konak ittihaz ettiğimiz
noktayı ancak muvaseletin ferdası temaşa
eyleyebilmiş idim. Olduğum yer bir yokuş
üzerinde idi, yokuş bir hayli aşağı indikten
sonra bir boğaz teşkil edip karşı tarafa doğru tekrar yükseliyor, her tarafında zemin,
irtifaı fevkalade bir mertebeye vasıl olmuş
gayet cesîm meşe ağaçları ile mestûr bulunuyor. Meşeler sütun gibi müstakimen yükselmişler, bu sütunlar göz alabildiği kadar
birbirini velî ederek devam edip gidiyor:
Sema ağaçların dalları arasından parça parça güç tefrik olunuyor. Önümüzde,
uzağımızda, karşımızda bir takım arabalar
duruyor, onların halkı da bizim gibi ya çadırda yahut tente altında bulunuyorlar iki
sath-ı meilden müteşekkil derenin ortasında içine merdivenle inilir bir çeşme var,
burada iki oluktan akan su meşhur “Taşdelen” suyudur. Çeşmenin yanıbaşında köy
manzaralı bir ufak kahve görünüyor: Oradan gelen bir fincan kahveyi içerek derin
bir istiğrâka daldım. Bülbüllerin ahengi,
ormanın manzarası, zeminden, ağaçlardan
dağılan revâyih-i latifenin tesiri, sabahın
hal-i câvidânîsi bu istiğrâkımı artırıyor idi.
Hakikaten bir hayat-ı taze buluyor idim.574
*
Biraz sonra refiklerimiz de uykudan
kalktılar, sabah keyfini hakkıyla getirmeye
meydan bırakmadan bir cevelan-ı sabaha
karar verdik; merkebe fotoğraf takımını
kahvaltıyı yükledik, Taşdelen suyu ile yüzümüzü gözümüzü yıkadık, kahvehanenin
önünden giden güzel bir orman caddesini
tuttuk. Bu cadde bizi doğruca Alemdağı
Köyü’ne götürecek idi. Caddemizin iki tarafını yine o cesîm ağaçlar birbirine gayet
sık olarak ihâta etmiş, göz alabildiği kadar
uzaklara gitmiş idi. Gittikçe ısınmakta olan
güneşin tesirini hiç hissetmiyorduk. Latif
bir saye içinde idik. Kahvehaneden itibaren
gittiğimiz yol tekrar diğer cihete inmeye
başladı, orada bir de ufak köprüye müsadif olduk, manzara o derece ruh-fezâ idi ki,
derhal fotoğrafın dürbününü köprü üzerinden koruluğa doğru tevcih eyledik; birinci
sahifemizde seyreylediğiniz resim meydana geldi.
Bu köprüden Alemdağı Köyü on dakikalık bir mesafededir; köye kadar hemen
koruluktan hiç çıkmadık, köy ise dört tarafı
ormanla çevrili fevkalade ruh-fezâ bir mevkide kâin idi. Buraya İstanbul’un muhtelif
noktalarından pek çok zevat geldiği için
onların himmeti sayesinde köy iyice kesb-i
umran etmiştir; güzel kahvehaneler, evler
ve misafirhaneler var. Kahvehanelerle köy
medhalini görüntülemek üzere bir kıta resim gelecek nüshamızda görüşlerinize sunulacaktır.
Alemdağ Köyü en latif tebdil-i âb ve hava
mevkiidir; zira tebdil-i âb ve havadan maksat ceyyit hava ile saf sudan ibaret olduğuna nazaran İstanbul civarının hiç birinde
229
İSTANBUL’UN YAŞAM PINARI ÇEKMEKÖY
buradaki kadar ceyyit hava, saf su bulunamaz. Ormanların en birinci özelliği havayı
tasfiye etmesidir; binaenaleyh köyde teneffüs olunan hava her türlü mevadd-ı muzırradan ârîdir. Suların en alası ise ormanlarda kayalardan çıkanlardır; Taşdelen suyu
kadar saf vasıflara sahip başka bir kaynak
suyu bulmak mümkün değildir. Hülasa burada insan havanın safını teneffüs eder,
suyun halisini içer, Alemdağ’ı gibi eşsiz bir
orman derununda cevelan ederse tabii en
mükemmel devayı bulmuş olur.
Köyden biraz nevale tedarik eyledik,
yine geldiğimiz yolu tuttuk; zira arkadaşımızdan birisi:
- Ormanda sakın caddelerden ayrılmayın, sonra saatlerle dolaşır da içinden çıkamaz, kaybolursunuz demiş idi; ormanda
yolunu kaybedip de taraf taraf dolaşan bir
adam kadar gülünç şey olmayacağı için
yine biz caddeyi tuttuk; hâlbuki kısmet de
yol kaybetmek bile varmış.
*
Dün öğleden sonrasını ormanın şimal tarafında bir büyük gezinti ile geçirdik. Şimal
dedim de hatırıma geldi, ormanlarda elde
pusula bulunmazsa tayin-i cihet pek kolaydır, onun için kapalı havalarda hatta gece
bile orman dâhilinde o ormanın ağaçları
sayesinde tayin-i cihet kâbil olur. Ağaçların
üzerlerindeki yosun kadar sağlam pusula
olmaz. Bu yosunlar her tarafta şimale müteveccihtir. Binaenaleyh bizim öğleden sonradaki cevelanımızda ağaçların yosunsuz
tarafını önümüze alarak dolaştık, o sayede
semt-i şimali hemen hiç inhirafa uğratmadık.
Yolumuz bizi evvela Mütevelli Kuyusu
denilen bir yerden geçirdi ki burada derin
bir musluktan gayet güzel su akıyor. Dediklerine nazaran sabahleyin ziyaret eylediğimiz köye kadar gidiyor imiş. Mütevelli
Kuyusunun az ilerisinde yol derin bir dereye iniyor ki bu noktadan gayet soğuk bir su
çıkıyor. Suyun çıkış yeri fevkalade büyük
kayalar altından olduğu için manzarası
şayan-ı temaşadır. Vaktiyle bir takım sarik230
lerin (hırsızların) bu kayalar içinde sakladıkları emval-i mesrukadan (çalıntı mallar)
kinaye olarak ismine Mal Kuyusu tesmiye
etmişlerdir. Menbaın başına geldiğimiz zaman güneş semt-i re’sden grup tarafına inhiraf ettiği için büyük kayaların fotoğrafını
almayı ferdayı ta’lik ederek (erteleyerek)
yolumuzda devam eylemiş idik.
Yol gittikçe sık ve sarp koruluğa giriyor
ve zemin dik bir yokuşla yükseliyordu. Saat
gündüzün en sıcak zamanına müsadif olduğu halde şu dik ve sarp yollarda hararetten
eser hissetmiyorduk. Hatta bazı yerlerde
üç beş arkadaş el ele verip birbirimizden
istiâne etmedikçe (yardım almadıkça) kat’-ı
mesafe eyleyemiyorduk.
Hatt-ı hareketin gittikçe irtifalanması
ara sıra pişegahımıza öyle manzaralar arz
ediyordu ki temaşasıyla hep birden hayran
kalıyorduk.
Tuttuğumuz şimal yolu meğer bizi dağın
en mürtefi’ zirvesine kadar çıkaracak imiş,
koruluk arasından şu mürtefi’ zirvenin bulunduğu noktayı görünce oradan nazar-ı
temaşanın pek uzaklara kadar gidebileceğini düşündük. Çıplak halde bulunan şu
tepeye behemehâl çıkmayı kararlaştırdık.
Korudan tepeye kadar etraf hep fundalık
idi. bunların arasından geçmek müşkilatını
tepede pîşe-gâhımıza çıkan manzara onu
tattırmamış olsa idi çok hayıflanacak idik.
Tepeden etrafa atfolunan nazarda Çamlıcalar, Marmara, İzmit Körfezi, Anadolu
Ovaları, Bahr-i Siyah’ın hüzün verici rengi,
Beykoz tepeleri gibi geniş bir ufuktan sonra inişli çıkışlı arızalı bir zemin üzerine yayılmış ve yeşil rengi ile gözleri kamaştıran
Alemdağı Ormanını bütün güzelliğiyle gösteriyor, bu ormanın ötesine berisine serpilen birkaç köy ve çiftlik manzaraları da panoramaya bir başka güzellik katıyordu.575
Ormanda geçirdiğimiz birinci günün
hülasa-i müşahedâtını evvelki haftaki nüshamıza derç eylemiş idim. Hatta o zaman
okuduğunuz fıkra-i cevelaniye mahallinde
yazılmış idi. İkinci güne ait cevelan ise gece
avdetle neticelendiği için fıkramızın maba-
İSTANBUL’UN YAŞAM PINARI ÇEKMEKÖY
dını şimdi yazdık.576
Alemdağı ormanında geçirilen birinci
günün sonunda yazımı bitirir iken arkadaşlarım:
- Haydi! Elmalı suyuna gidiyoruz! diye
bağırdılar.
Alemdağı’nın Taşdelen ile (Cesur Tepe)
ve Alemdağı Köyü’nden maada şayan-ı temaşa mevaki arasında bir de Elmalı Suyu
bulunduğunu daha İstanbul’da iken bile
işitmiş idim. Elmalı Suyunu görmeden avdet edecek olur isek Alemdağı cevelanından
noksan kalacağını hemen hükmetmiş idik.
Bir gün evvelsi gibi levâzım-ı tersimiye ve
cevelaniyemizi ikmal ederek evvel emirde
kahveciden Elmalının tarifini istedik. Kahveci Elmalının evvela iki olduğunu bunun
birine büyük diğerine küçük dediklerini,
asıl ziyaretin Büyük Elmalı’ya layık olduğunu haber verdi. İlaveten dedi ki:
- Büyük Elmalı’ya birisi ormandan diğeri
köyden iki yol vardır. Orman yolunu kolay
bulamazsınız. Vakıa biraz uzun sürer ama
köye gidip oradan caddeden gitmeniz daha
münasiptir.
Levazım-ı tersimiye ve cevelaniyeyi hamil olan merkepi dehleyerek dünkü yoldan Alemdağı Köyü’ne geldik. Bu köyün
Taşdelen’den gelen yol tarafından alınan
bir kıta resmipişgah temaşanıza va’z olunmuştur.
Köydeki kahveciden dahi Elmalı’nın tarifini aldıktan sonra yola çıktık hatta orada
bir zat:
- Elmalı menbaı pek güzeldir, adeta ufak
bir şelaleyi andırır, resmi hoş olur.
Demiş idi. Bu hevesle nev-umma cadde
denilen yoldan gider iken daha başlangıçta
şaşırdığımızı bir çobandan öğrendik. Çobanın ihtarı üzerine Alemdağı ormanının hudut
teşkil eylediği bir tarla kenarına geldik ki işte
buraya Küçük Elmalı tesmiye ediyorlardı.
Küçük Elmalı, Alemdağı ormanının en
cesîm ağaçları ve sık korulukları ile teşkil
eylediği zarif hudut üzerinde idi. Burada
ufak bir yol takip ederek daima sağa sapınız ihtarını nazar-ı dikkatten dûr tutmayıp
ormana girdik. Yarım saattir bizi cayır cayır yakan güneşin hararetinden dahi kurtulmuş idik. Ormanın serin sayesi içinde tatlı
tatlı konuşarak yol alıyor idik.
Tatlı mükâleme, neş’eli cevelan çok sürmedi. Takip ettiğimiz yol dik bir yokuşun
üzerinde ve geçilmez dikenler arasında
kayboldu. Birbirimize mütehayyerane bakmağa başladık.
İçimizde en cesurumuz:
- Hele bir az daha gidelim! Bakalım ne
olur?
Dedi, bir gayret daha gösterdik amma o
gayret dahi ağaçların arasını setreden dikenlere tâb-âver-i mukavemet olamadı, cesur arkadaşımız bile:
- Burada dama (pes)!
Diye bağırdı. Tekrar aşağı döndük. Hayli
bir meşakkatten sonra geldiğimiz yolu bulduk. O yolun sağ cenahında bir güzergâh
daha görülüyordu. Anlaşılan kahvecilerin
ihtarını şu noktada unutmuş da sağ yerine
solu tutmuş olduğumuza karar verdik. Yeni
yola girdik. Burası bir çeyrek (saat) kadar
devam ettikten sonra bizi bir ufak su mecrasına çıkardı. Mecradan akıp giden hafif ve
soğuk suyun Elmalı menbaından gelmekte
olduğunu iştibah göstermeği hata saydık.
Suda yüzümüzü, gözümüzü yıkadık, şöylece iki saatttir devam eden yorgunluğun hararetini biraz serinlettik.
- Arş ileri!
Kumandasına uyarak ufak (dar) yolu tuttuk. Aradan üç çeyrek (ssat) kadar geçmiş
idi ki yolun bizi ormandan çıkarıp dağ caddelerine düşürdüğünü bir hayret-i fevkalade ile gördük.
Şu muvaffakıyetsizlik bizi bir müzakere-i
cedideye mecbur eyledi. Zira Elmalı suyu
diye ormanın içinde dolaşmaya devam
edersek ağaçların da henüz pek ufak olan
elmaları büyüyecek yetişecek de biz yine
ormandan çıkamayacağız.
231
İSTANBUL’UN YAŞAM PINARI ÇEKMEKÖY
Hususi fotoğrafçı Diran Efendi’nin çektiği ve gazeteci grubundan 2 kişinin de yer aldığı bu fotoğraf, Alemdağ Mal Kuyusu Korusu’nu gösteriyor.
232
İSTANBUL’UN YAŞAM PINARI ÇEKMEKÖY
Arkadaşlarla cereyan eden müzakere böyle beyhude dolaşmaktan ise geldiğimiz yoldan avdet kararına müncer oldu. Döndük.
Üç, beş dakika sonra:
- Yahu geldiğimiz yol bu mu idi?
Sualleri her ağızdan çıkmağa başladı.
Vakıa avdet edelim der iken biz geldiğimiz
yolu bile kaybetmiş idik. Artık mesele gülünecek halden çıkmış idi. Dünyada düşenler
ile ormanda yolunu kaybedenlere gülmemek kabil değildir, derler. Biz yolu kaybettiğimizi anlayınca sabahtan beri devam
eden neş’eyi kaybetmiş, gülmek nöbetini
halimizi işitenlere bırakmış idik. İçimizde
bulunan gayet latife-perdâz bir zat bile iki
saattir şakır şakır şakırdar iken çehresini
asmış, somurtmuş idi.
Yolun kaybolduğunu anladıktan sonra
önümüze çıkan bir güzergahı tuttuk. Bahtımıza diye yürümeye başladık. Saat ise beşe
takarrüb eyliyordu. Tam dörtbuçuk saattir
dolaşıyoruz demektir.
Lalettayin intihap ettiğimiz güzergâh
muttasıl devam ediyor. Onun devamı ise bizim endişemizi ve neş’esiz halimizi devam
ettirmekten başka artırıyor idi.
Yarım saat daha geçti. Gerçekten halimiz tuhaflaşıyor idi. Tam o esnada en öndekinden latife perdaz arkadaşımız kıvıra
kıvıra oynamağa başladı. Şaşırdık:
- Ne duruyorsunuz be! Davul, zurnayı
işitmiyor musunuz? İnsan ormanda yolunu
kaybetmiş iken böyle davul, zurna sesi işitir ise sade sevinmekle kalmamalı, havaya
uyup biraz da oynamalı.
Dedi. Vakıa dikkatli dinlenirse pek uzaktan doğru davul, zurna sesi geliyor. Hem gittiğimiz yolun sağ tarafından akseyliyordu.
Arkadaşımızın neş’esine hep iştirak ettik:
- Aman! Ne iyi musiki!
Diye davul zurnayı alkışlayarak sesin
geldiği tarafı tuttuk. Biz gittikçe ses geliyor
ama yol tükenmiyor idi. Nihayet tam saat
altı buçuk idi ki, konak yerimize vasıl olduk.
Fakat hepimiz dahi tâb ü tavandan kesilmiş
idik (güçten ve kuvvetten düşmüştük).
Konak yerinde kalanların;
- Elmalı suyu nasıl? diye vukubulan suallerine:
Şeker gibi! cevabını verdik, latifegü (şakacı) arkadaşımız ise:
Adam! Su o kadar soğuk idi ki ağzımıza
bile almadık. Şeker gibi dediklerine inanmayınız. Nasıl akdığını sorar iseniz davul
zurna ile şöyle dökülüyordu.
Dedi ve parmağını alnı üzerinden geçirip ter damlalarını yere döktü.
Ne yapalım kısmette Elmalı’yı görmek
yok imiş. Sade Elmalı’yı görmemekle kalmadık. Bu yorgunluk bizi başka yerleri
gezmekten dahi mahrum bıraktı. Bu esnada nağmesiyle bize rehberlik eden zurnacı
meydana çıktı. Adamcağız tarafımızdan
gördüğü hüsn-ü iltifat ve kabulü bir müddet neye hamledeceğini tayin edemedikten sonra zahir kendi kendine bu olsa olsa
maharet-i musiki şenasanemedir demiş olmalı ki kemal-i heybet ile bir ağaç dibine
yaslandı, zurnasını öttürmeğe, davulunu
çaldırmağa başladı. Hâlbuki bizden:
- Artık elverir!
Emrini aldığı vakit büsbütün şaşırdı. Manidar surette baş sallayarak çekildi gitti.
O kadar yorgun idik ki kurtuluşu rehberimiz olan zurnayı bile dinlemeye tahammülümüz kalmamıştı.
Alemdağı ormanındaki ikinci yevm-i cevelanda hafızamızda gülünç bir hatıra bırakan
şu yolu kaybettikten sonra bir tatlı yadigâr
olarak mehtapta avdeti zikretmeliyiz.
Hakikat-i halde bedr-i tam halinde
kubbe-i semâyı tezyîn eden kürre-i kamer
etrafa o kadar ruhfeza iş’a tevzi’ eyliyor idi
ki bunun temaşasına doyulmak kabil değil
idi. O zamandan sonra (Dudullu) ve (Muhacir Köyü) civarına kadar arabalarımızı gayet aheste yürüterek manzaradan mümkün
mertebe ziyade istifadeye çalıştık”.577
233
İSTANBUL’UN YAŞAM PINARI ÇEKMEKÖY
İYİ SULAR578
Servet-i Fünun’da neşredilen başka bir
yazı dizisinde İstanbul’un su kaynakları
ele alınmıştır. Çekmeköy bölgesi suları ile
ilgili olan kısım şöyledir:
“Şehrimizin medar-ı iştihârı olan
havârik-i tabiiyesi arasında birinci dereceyi
iyi sular teşkil eder. İstanbul denildi mi, leziz suları da beraber hatıra gelir. İstanbullu
olup da iyi suyu merak etmeyen adam yok
gibidir. İstanbullu olanlar taşrada sıkıntıyı
en ziyade su cihetinde hisseder. Hakikat-i
halde şehr-i şehîrimizin Anadolu ciheti
menbalarından cereyan eden miyâh-ı tabiiye (tabii sular) derecesinde leziz ve saf ve
halis menba suları fevkalade nadirdir.
vel emirde tabii olarak ikiye tefrik ederiz.
Bunların birincisi Anadolu, ikincisi Rumeli yakası sularıdır. Biraz evvel dahi dediğimiz gibi Anadolu yakasının suları pek çok
nokta-i nazarlardan Rumeli yakasındaki
sulara tercih olunur. İşte bunun için evvela Anadolu sularını mevki-i bahs ve tasvire
ahzediyoruz. Anadolu sularından bahsimiz
iyilikleri sırasıyla değildir. Evvela resmini
alabildiklerimizi sairlerine takdim eyliyoruz. İşte bundan dolayı iyi su menbaları
diye derc edeceğimiz tasavir meyanında birincisi Libade, ikincisi Taşdelen, üçüncüsü
Mal Suyu’dur.
İstanbul’un, iyi sularını şehrimizin
mevki-i coğrafyası nokta-i nazarından ev-
Resimlerimizin her üçü dahi taraf-ı
âcizânemizden suret-i hususiyede çıkarılmış,
Viyana’da ototip usuliyle hakettirilmiştir.
İstanbul’un İyi Su Menbaaları: Libade Suyu (birinci resim)
Kaynak: Servet-i Fünun, Sayı 225, 4 Temmuz 1895
234
İSTANBUL’UN YAŞAM PINARI ÇEKMEKÖY
Birinci sahifemizdeki Libade menbaı
resminde görüldüğü üzere adeta bir ufak
kuyu ağzına benzer. Libade suyu bu ağzın
altından yarım metre derinlikten parmak
kalınlığında cereyan eder.
Suyu almak için resimdeki ihtiyar adamın elinde bulunan uzun saplı maşrabayı
delikten aşağı indirirler, orada akan su ile
dolar, dışarı ilerler, sürati temin için menbada meşraba iki tanedir. Birisi dolar iken
diğeri boşaltılır.
Libade Suyu, yerinde içilirse soğuk ve
hafiftir. Fıçıları doldurmak için böyle maşrabalar istimaline hacet görüldüğünden dolayı sucular buraya çokluk gitmezler. Menbaa civar olan köşkler ve haneler ziyade
istifade eder.
badiyeti cihetiyle nakliyatı çok olmaz.
Alemdağı’ndan Üsküdara kadar süren dört
beş saatlik yolda araba ile su taşınır ise tabii İstanbul’da pahalı satmak icap eder ki
bu da Taşdelen suyundan herkesin istifadesini temin edemez.
Taşdelen suyu İstanbul’a büyük hasırlılarla naklolunuyor, hatta Üsküdar’daki deposunda ağzı mantarlı şişelerle bile satıldığını görüyoruz.
Üçüncü resmimiz olan Mal Kuyusu suyu
yine Alemdağı’nda nebeân (pınar suyunun
yerden kaynaması) eder. Gayet mehip (azametli) kayalar içinden aktığı için su mahallinde fevkalade soğuktur”.579
Libade’nin mevkii, pek ferahfezâ bir
teferrüçgâhtır. Küçük Çamlıca Tepesi’nin
arka cephe sath-ı meili üzerinde teşekkül
eden bir vadiye nazır bulunur. Bundan dolayı Libade menbaı o vadiyi ve vadi üzerinden Uzunçayır, Erenköy tarikiyle Adaları
seyreder. Tam karşısında dahi iyi suyu fevkalade meşhur Kayışdağı bulunmaktadır.
Libade’nin nokta-i cereyânı hakikaten güzel
bir seyir yeridir. Mevsim-i sayfiyede Cuma
ve Pazar akşamları Bulgurlu köşklerinin Libade ve Küçük Çamlıca sayfiyelerinin halkından pek çok zevat burada görülür. Haftada iki defa Cuma ve Pazar günleri çalgı
ve hokkabaz bile vardır. Menbaın yanında
bir kahvehane bulunduğu için gelenler su
ile def-i hararet ederken yorgunluğu da bir
şekerli kahve ile çıkarabilirler.
İkinci resmimiz olan Taşdelen Suyu,
İstanbul iyi sularının birinciliğini ihrâz etmese bile, birinci olan ile mükemmel müsabaka açmağa kabiliyetlidir. Taşdelen Suyu,
Alemdağı Ormanı içinde zeminden iki, üç
metre derinlikte merdiven ile inilir çukur
bir mahalde çift mecradan cereyan eder.
Mecralar taştan birer oluktur. Güya su bu
taşı delip çıkmış da adı onun için Taşdelen
olmuş.
Yine Servet-i Fünun’da yayınlanan fotoğraflardan biri: İyi
Su Menbaaları: Alemdağı’nda Mal Suyu. (Üçüncü resim)
Taşdelen suyu, İstanbul’un birinci
sularından ise de mevkiinin şehrimize
Kaynak:
Servet-i Fünun, Sayı 225, 4 Temmuz 1895
235
İSTANBUL’UN YAŞAM PINARI ÇEKMEKÖY
ALEMDAĞ’DA VAR BİR YILAN
Çekmeköy bölgesini yazdığı eserlere
taşıyanlardan biri de Alemdağı civarı doğal güzellikleri hayranlarından Sait Faik
Abasıyanık’tır. Yazarın hayatta iken çıkan son kitabı olan “Alemdağ’da Var Bir
Yılan”580 adlı çalışmasında konumuzla ilgili kısım şöyledir:
“Daha tiyatroya girerken kar başlamıştı. Çıkınca meydanı bembeyaz
buldum. Boynumdan içeriye bir damla düştü. Ürperdim.
- Çek elini ağzından. Tırnağını
yeme! diye bağırdım. Önümden giden iki kişi dönüp baktılar.
Yüzümü görmek için yavaşladılar.
Sanki ben her akşam onunlaymışım
gibi, bir yalnızlık duyuyorum. O cuma
günleri gelirdi. Alçıdan, ağzı pipolu
gemici onu beklerdi.
Güneş muşamba perdede tam üçü
işaret ederdi. Geleceğine yüzde yüz
emin olduğum günler beklerken uyuyakalırdım. Kapıyı tırmalar gibi vurduğu zaman nasıl duyardım rüyamın
içinde. Yataktan fırlardım. Kapıyı
açardım. Rengi solmuş, nefesi boğazından gelirdi. Masadan bir cigara
alır yakardı.
Dünya ötede idi. Burada bir konsol, bir ayna, bir alçıdan gemici, bir
yatak, bir ayna daha, bir telefon, bir
koltuk, kitaplar, gazeteler, kibrit çöp-
leri, cigara izmaritleri, soba, battaniye vardı. Dünya ötede idi. Gökyüzünde uçaklar vardı.
İçlerinde yolcular vardı. Trenler
gidiyordu. Herifin biri imza ediyor,
öteki para veriyordu. Akşam serinliği çıkmıştı. Akşam simidi de çıkmıştı
dünyada...
Odanın içini simitçinin sesi doldurdu. Dünya ötede idi.
Biletçi bilet zımbalıyor, bir adamla bir çocuk gazete okuyorlar. Bir delikanlı, karakaşlı, sıhhatli bir oğlan
upuzun yatmış. Yakışıklı, kuvvetli bir
oğlan. Ellerini pantalonunun ceplerine
sokmuş, sıska birisi de sağında yatmış.
Çocuk gazeteyi bıraktı. Pardesüsünü
başının altına dürdü. O da uzandı. Bir
vapurun alt kamarasındayım.
Günlerden cuma. Mektep tatil. Süleymaniye’de Kirazlı Mescit Sokağı’nda oturuyoruz. Ben on
yedi yaşlarındayım. Münir Paşa
Konağı’nın çam ağacını hatırlıyorum.
Lisenin bahçesindeki büyük çam ağacı bir yangında yanmış olabilir. Münir
Paşa Konağı’nın yağlı boya tavanları
çoktan duman ve kül olmuştur. Tahtakuruları da yanmıştır. Yatağım,
yorganım, göz yaşım yanmıştır. Havuzlar yanmıştır. Yapraklarını kışın
dökmeyen ağaçlar yanmıştır. Anılar,
anılar yanmıştır. Yanmış oğlu yanmıştır. Beni bugüne getiren kitaplar
yanmıştır. Ben de koyun postu taklidi
bir kürk bulup pardesüme diktirmeliyim.
Günlerden pazartesi. Yine vapurun alt kamarasındayım. Yine hava
karlı. Yine İstanbul çirkin, İstanbul
mu? İstanbul çirkin şehir. Pis şehir.
Hele yağmurlu günlerinde. Başka günler güzel mi, değil; güzel değil. Başka
günler de Köprüsü balgamlıdır. Yan
sokakları çamurludur, molozludur.
Geceleri kusmukludur. Evler güneşe
sırtını çevirmiştir. Sokaklar dardır.
Varlık Yayınları 8
Temmuz 1957 tarihinde
Cumhuriyet gazetesine
verdiği ilanda Sait
Faik’in kitabının ikinci
baskısını duyuruyor.
İkinci baskı da ilk
baskıda olduğu gibi 1
Lira’ya satılmış.
236
İSTANBUL’UN YAŞAM PINARI ÇEKMEKÖY
Esnafı gaddardır. Zengini lakayttır.
İnsanlar her yerde böyle. Yaldızlı
karyolalarda çift yatanlar bile tek.
Yalnızlık dünyayı doldurmuş. Sevmek, bir insanı sevmekle başlar her
şey. Burda her şey bir insanı sevmekle bitiyor.
Güzel yer, güzel yer Alemdağı.
Şu saatte on beş metrelik ağaçlarıyla, Taşdeleni ile, yılanı ile... Ama kış
günü yılanlar inindedir. Olsun. Hava
Alemdağı’nda ılıktır. Güneş, yaprakları kıpkızıl ağaçların içinde doğmuştur. Gökten parça parça ılık bir şeyler
yağmakta, çürümüş yaprakların üstüne birikmektedir. Taşdelen parmak
gibi akar. İçimizi şıkır şıkır eden bir
maşraba ile önce içimizi, sonra çırılçıplak soyunarak dışımızı yıkıyor. Su
içmeğe gelen bir tavşan, bir yılan, bir
karatavuk, bir keklik. Polonezköy’den
şerefimize kaçıp gelmiş bir keçi ile alt
alta üst üste oynaşıyoruz.
«Panco, Panco!» diye bağırınca,
yılan da, keçi de, keklik de, tavşan
da oldukları yerde alçıdanmış gibi
donup kalıyorlar. Bembeyaz kesiliyorlar. Hemen keskin bir bıçak çıkarıp cebimden kiminin kulağını, kiminin kanadının altını kesiyorum. Kan
akınca hareket başlıyor. Beni bırakıp
Panco’ya koşuyorlar.
Panco’nun her zamanki kansız
ve hiddetli yüzünde çıban yarasına
doğru kaymış bir gülümseme gözüküyor. Keklikleri gagasından öpüyor.
Tavşanın bıyığını çekiyor. Yılanı bileğine doluyor. Top getirmiş, futbol
topu. Ben kaleciyim. Yılan da kaleci.
Ötekiler yaprakların üzerine yatmış,
güneşin içinde oynuyorlar. Saatlerce
oynuyorlar. Yılanla ben, top kalemize
girerken yana çekilip seyrediyoruz.
Mızıkçılık ediyoruz.
Alemdağı güzel, Alemdağı... İstanbul çamur içinde. Taksi şoförleri su
birikintilerini inadına insanların üze-
Sait Fait Abasıyanık
rine sıçratıyorlar. Kar inadına içimize
içimize yağıyor.
Kadının biri beşinci kattan bir kediyi sokağa atıyor. Bir kadınla bir yabancı erkek kedinin başındalar.
Kedinin burnundan hafifçe kan sızıyor. Erkek, Fransızca:
- ll est mort d’hemoragie, le pauvre!
diyor.
Kadın bana Türkçe, kedinin beşinci kattan atıldığını anlatıyor. Galatasaray Lisesi’nin kalın ve yüksek bahçe duvarının kenarına, artık ölmüş
kediyi itiyoruz. Beşinci kattaki kadın, sobasına şimdi kömür atıyordur.
Hava da ne soğudu. Keşke kar yağsa.
Kar yağdığı zaman yine havada ılık
bir şeyler oluyor.
Panco
ne
zaman
dönmüş
Alemdağı’ndan. Birdenbire bir arkadaşı ile yanımdan geçiyor. Bir duvarın, ölmüş bir kedinin yanından
geçer gibi. Kollarımız birbirine sürünüyor hafifçe. Duvarlar açılıyor.
İnsanlar birbirleriyle senelerdir dargınmışlar da birdenbire aynı hisleri
237
Sait Fait’in en çok
bilinen eserlerinden
Alemdağ’da Var Bir
Yılan. Yazar, ölmeden
önce yayınlanan
son kitabında kendi
yalnızlığını anlatmıştır.
İSTANBUL’UN YAŞAM PINARI ÇEKMEKÖY
duyarak: “Yeter artık” diyerek barışmışlar gibi öpüşüyorlar. Dönüyorum.
Panco arkadaşı ile gülüşerek gidiyor
hâlâ. Yangının kül ettiği Münir Paşa
Konağı’nın havuzunda kirli yeşil bir
su bekler dururdu. Suyun dibi gözükmezdi, ama gözümü kapayınca içine
atılmış on paralıkların parladığnı görürdüm. Bir defa da şimdi vali olan
bir arkadaşımızı elli kuruş vererek
elbiseleriyle suya atmıştık.
Çekmeköy ve çevresiyle
ilgili hikaye yazan bir
başka yazar da Selami
İzzet’tir. “Hasrete
Kavuşmanın Sevinci”
isimli hikayesi 22
Haziran 1932 tarihinde
Cumhuriyet gazetesinde
yayınlanmıştı.
Panco’nun arkadaşı ile beraber
getirdiği kahveyi hiç bilmezdim. Kapısında alüminyum tencereler, naylon bardaklar satan bir hırdavatçı
bulunan, iki kapısı da ardına kadar
açık, hanla apartıman arası bir binanın birinci katındaymış bu kahve.
Onların bu kapıdan içeriye girdiklerini görünce merak ettim. Ben de girdim. Baktım karşımda cam bir kapı.
Cam kapının içinde büyük bir salon,
içeride insanlar tavla ve iskambil oynuyorlar. Daha köşede bir bilardo masası var. içeriye girince herkes bana
baktı. Buraya gelenler hep aynı müşteriler olmalı ki beni baştan aşağı bir
süzdüler. Oturup bir kahve içmek bile
cehennem azabı gibi bir şey olacaktı.
Birini arıyormuş gibi yaptım. Olmazsa bizim Luka Efendi vardır; duvarcıdır, boyacıdır. Onu soracaktım. Gözlüklüdür. Kendisi Yunan tebaasıdır.
Ama Arnavut’tur. Kahveciye onu
sormak istedim. Baktım Panco, Luka
Efendi’yi siper ederek kendini bana
göstermemeğe çalışıyor. Eskiden tanıdığım birisi niçin geldiğimi anlamış
gibi bana baktı. Gülümser gibi idi.
Allah belânı versin deyyus; dedim.
Döndüm. Giderken bir daha dönüp
baktım. Yine pardesüsünün yakasındaki kürkü gördüm. Kürkü görünce
rahatladım. Tavşanı, kekliği, o ılık,
harikulade kaygan ve güzel yılanı,
karatavuğu, Alemdağı’nı, Taşdelen
suyunu, çürümüş yaprakları, yaprakların üstüne yağan pelte pelte güneşi
hatırladım”.581
238
HASRETE KAVUŞMANIN SEVİNCİ
Çekmeköy ve bölgesi ile ilgili Selami
İzzet’in 1932 yılında yazdığı ve Cumhuriyet Gazetesi’nde yayınlanan hikâyesi de
okunmaya değer. Yaşlı ve yatalak bir kadının konu edildiği, son derece hüzünlü bir o
kadar da ibretlik olan ve bir nefeste okunacak hikâye şöyledir:582
İSTANBUL’UN YAŞAM PINARI ÇEKMEKÖY
239
İSTANBUL’UN YAŞAM PINARI ÇEKMEKÖY
CUMHURİYET SONRASI ÇEKMEKÖY’DEKİ GELİŞMELER
K
aybedilmiş bir macera harbinden (Birinci Dünya Savaşı) sonra, her şeyi elinden alınmış, fiilen parçalanmış ve daha kötüsü yetişmiş
nesillerini kaybetmiş Türk toplumunun
verdiği varlık mücadelesi, “Milli Mücadele” adıyla anılmakla beraber aslında bir cihan olayıdır. Nitekim bu asil ve kahraman
mücadele cihan emperyalizmine kesin darbeyi indirmiş ve diğer esir milletlere kurtuluş yolunu açmıştır.583 Milli Mücadele’nin
kazanılmasında askeri, siyasi, diplomatik
vb. çeşitli etkenler yanında Türklük şuuru
dediğimiz milli şuurun da önemli bir yeri
vardır. Çünkü bu mücadele, aslında, Türk
milletinin kendi benliğini bulma, kendi
varlığına sahip çıkma mücadelesidir.584
Başka bir deyişle Milli Mücadele çökmekte olan Osmanlı İmparatorluğu’nun yıkıntıları arasından, devletin özü olan Türk
unsurunu ve onun anayurdunu çıkarıp
kurtarma mücadelesidir.585
Bölgenin durumunu
gösteren 1941 tarihli
harita
240
19. yüzyılda dünyadaki gelişmelere paralel olarak Osmanlı Devleti çok önemli
siyasi, iktisadi ve toplumsal olaylara maruz
kalmıştı. Özelikle bu yüzyılın ikinci yarısının başlarından itibaren önce Kırım Savaşı, ardından 93 Harbi yaşanmış ve devlet
hem toprak hem de insan yönünden çok
büyük kayıplar vermişti. Bunların yanında kaybedilen bölgelerdeki insanlarımızın
göç sorunlarıyla da uğraşılmıştı. 20. yüzyılın başlarında yaşanan Trablusgarp, Balkan ve Birinci Dünya savaşları neticesinde
devletin beli iyice bükülmüştü.
Birinci Dünya Savaşı sonrasında imzalanan Mondros Ateşkes Antlaşması (30
Ekim 1918) ile Osmanlı Devleti’nin yenilgisi kabul edilmiş ve elde kalan toprakları da
Anlaşma Devletleri kuvvetleri tarafından
işgal edilmişti. Birinci Dünya Savaşı sırası
ve sonrasında yaşanan bu sıkıntılı dönemlerden sonra milletin topyekün savunması
ile Milli Mücadele gerçekleşmiş, fırsattan
İSTANBUL’UN YAŞAM PINARI ÇEKMEKÖY
istifade eşkıyalık yapanlar ve çete faaliyetlerinde bulunanlar cezalandırılmıştı. İşgalci güçler de ülkemizi terk etmek zorunda
kalmışlardı. Mustafa Kemal’in önderliğinde Cumhuriyet ilan edilmişti. Bundan sonra halk savaş dönemlerinden önceki haline dönebilmek için yaralarını sarmaya
başlamıştı.586
Yeni devletin kurulmasından sonra el
birliği ile ülke kalkındırılmaya başlanmıştır.
Mülki ve idari konularda bazı değişiklikler
yapılmıştı. Bu dönemde İstanbul’un altı kazası mevcuttu.587 Bunlara 1928 yılında Kartal, Beykoz ve Silivri de eklenerek dokuza
çıkarılmıştı. Başta yollar olmak üzere imar
faaliyetlerine hız verilmişti. 1929’dan sonra Üsküdar-Kısıklı-Şile ve Şeyhli-Alemdağ
iltisak hatlarının yapımına başlanmıştı.588
KÖYLERDE İMAR FAALİYETLERİ
1936 yılında Çekmeköy, Reşadiye,
Alemdar ve Sultançiftliği Üsküdar’a bağlı
köy durumundaydı. Bu tarihlerde Üsküdar
Kaymakamlığı’nın adı geçen köylerin imarı ile ilgili ciddi projeleri olmuştu.
Yine inkılapların tanıtılması amacıyla
Üsküdar Kaymakamlığı kaza sınırları içindeki köylerde birer inkılap âbidesi dikmeye karar vermiş ve bunlardan ilki 24 Mayıs
1936 tarihinde Alemdar Köyü’nde tamamlanıp açılış merasimi yapılmış ve davetlilere bir kır ziyafeti verilmişti.
Üsküdar Kaymakamlığı’nın davet ettiği
misafirler hazırlanan otomobillerle Alemdar Köyü’ne gitmişlerdi.
Yol güzergâhında bulunan köylerde
halk ellerinde bayraklar olduğu halde yollara çıkmış ve misafirleri selâmlamıştı.
27 kilometrelik düz bir şose katedildikten sonra misafirler Alemdar Köyü’ne varmıştı. Köyün hududundan itibaren köylünün kendi çalışması ile taklar kurulmuş ve
üstüne Atatürk’ün vecizeleri yazılmıştı.
Güneşten kızarmış yüzleri ile misafirlerini karşılayan Alemdar Köyü halkı, davet-
lilere köylerini gezdirmişlerdi.
1936 yılında Alemdar Köyü 300 nüfusluydu. 5 bin dönüm ormanı, 10 bin dönüm
de ekilen arazisi vardı.
Davetliler köyü gezdikten sonra Cumhuriyet Meydanı’na geldiler. Meydanın
ortasında geniş bir mermer kaide üzerinde
Atatürk’ün 1.40 metre boyunda ve 54 santimetre genişliğinde bir büstü bulunmaktaydı.
Reşadiye, Sultançiftliği, Dudular (Dudullu), Ümraniye gibi köylerden de gelenlerle Alemdar Köyü meydanında 4 bin kişiye yakın bir kalabalık toplanmıştı.
Büstün açılış merasimi İstiklal Marşı’nın
okunması ile başlamıştı. Marştan sonra Sultançiftliği imamı davetlilere bir hoş geldin
konuşması yapmıştı. Daha sonra Üsküdar
Kaymakamı Lütfi Bey söz almış ve geçmiş
milli mücadele günlerinden söz etmişti.
Kaymakamın konuşmasından sonra büstün resmi açılışı yapılmıştı. Büstün kaidesinde “Alemdar köylüsünün
büyük kurtarıcısına şükranları” satırları
yazılmıştı.589 2013 yılı itibariyle Alemdağ
Sağlık Ocağı’nın bahçesinde bulunan bu
büst Mustafa Kemal’in sağlığında çok az
sayıda yapılan heykellerinden biri olarak
kabul ediliyor.590
Açılış merasimi bittikten sonra köylüler
misafirlerini Taşdelen Suyu menbaına götürmüşler ve eşraftan İbrahim isimli bir va241
25 Mayıs 1936 tarihinde
o zamanki ismiyle
Alemdar Köyü’nde
inkılap abidesi açılışı
yapılmıştı. Çevre
köylerden yaklaşık 4 bin
kişinin katıldığı açılışta
Sultançiftliği İmamı
Hasan “hoşgeldiniz”
konuşması yapıyor.
İSTANBUL’UN YAŞAM PINARI ÇEKMEKÖY
tandaşın hazırladığı kır sofrasında ziyafet
verilmişti.591
Alemdar Köyü’nden sonra 8 Haziran
1936 tarihinde Ümraniye’de, iki hafta sonra da Sultançiftliği’nde benzer törenlerle
Atatürk büstü açılışları yapılmıştı.592
Üsküdar Kaymakamı
Lütfi Aksoy büstü
açarken. Minik
öğrenciler de şiir
okuyarlar (üstte).
Büst bugün Alemdağ
Sağlık Ocağı’nın
bahçesinde bulunuyor
(altta).
Bu tarihlerde Üsküdar Kaymakamı’nın
köylerin kalkınması ile ciddi gayretleri olduğu görülmektedir. Buna köylüler de destek vermişlerdir.
Kaymakamla köylüler el ele vererek
Çekmeköy, Reşadiye, Alemdar ve Sultançiftliği köylerinin kalkınması için beş senelik bir program hazırlamıştır. Bu konuyla
ilgili gazetede çıkan haber şöyledir:
“Üsküdar kaymakamı Lütfi’nin
başkanlığında kazanın mevcut yedi
köyünün eski ve yeni ihtiyar heyetleri, köy muallimleri, ziraat memurları,
mühendisler ve hükumet doktorlarından oluşan yüz kişiye yakın bir heyet
toplanmış ve bu yedi köyün (diğer
köyler Dudullu ve Ümraniye’dir) kalkınması için beş senede köylüye hiçbir yük olmadan başarılabilecek bir
program yapmıştır.
Bu programda köylerde sağlık işleri, imar hareketleri, ziraat, kültür
ve spor işleri vardır. Üç sene içinde
bütün köylerin dâhil ve haricindeki
yollar şehir sokaklarında olduğu gibi
parke taşlar ile döşenecektir. Hatta
şimdiden bir kısım köylerin yolları tamamlanmış gibidir.
Reşadiye ve Alemdar köylerinde
arazinin fındık yetiştirmeğe fevkalâde
müsait olduğu yapılan tetkiklerden anlaşıldığından bu iki köyde bulunan her
hane sahibi arazisinden üç dönümünü
sürmüş ve şubatta fidan ekmek üzere
de hazırlamıştır. Şubatta merasimle bu
araziye fındık fidanları dikilecektir.
Her köye temiz memba suyu temin
etmek programda mühim yeri olan
işlerdendir. Reşadiye köyünün iyi bir
suyu vardır. Yalnız bu suyun yolları
bozuk olduğundan su yolları tamir
edilecektir.
Sultançiftliği ve Alemdar köyüne
de yeni bir su getirilecektir. Şimdiye
kadar köylerde hastalık çıkmasının
242
İSTANBUL’UN YAŞAM PINARI ÇEKMEKÖY
en mühim sebeplerinden biri evlerde
gübre yığını bulunmasıydı. Verilen bir
kararla her köyde umumî bir gübrelik
vücuda getirilmiş ve köylü gübrelerini
bu gübreliğe dökmeğe başlamıştır.
Alemdar, Reşadiye, Sultançiftliği,
Dudullu, Çekme köylerindeki Cumhuriyet meydanlarında da Atatürk’ün
büstleri konulmuştu. Geri kalan diğer
iki köyün Cumhuriyet meydanına da
yakında Atatürk’ün büstleri merasimle konulacaktır.
Köylere birer radyo makinesi alınacaktır. Yedi köyün iştiraki ile seyyar bir sinema makinesi alınması da
bu programda dâhildir. Bu makine
alındığı takdirde her gece bir köyde
sinema oynatılacak, köylüye ziraî,
sıhhî, millî filimlerle dünya havadisleri gösterilecektir. Ayrıca, her köyde
bir spor meydanı yapılacak ve burada
güreş, at koşusu, cirit, atletizm, futbol
müsabakaları yapılacaktır.
Her Cumhuriyet bayramında da
yedi köy arasında bir turne yapılacak ve bu suretle köylülerin esasen
sağlam olan vücutları bir kat daha
sağlamlaşmış ve işlemiş olacaktır.
Bu köylerde pazarlar kurulması da
kararlaştırılmıştır. Bu pazarlarda fiyatlar kaymakamlık memurları tarafından kontrol edilecektir. Bundan
başka, birer fidanlık yapılması için
köylerde tedbirler alınmıştır.
Köylerde birer ecza dolabı bulunacaktır. Bir hastayı muayene etmeye gelen doktor ilk tedbirlerde lâzım
olan ilaçların hepsini bu ilaç dolaplarında bulabilecektir.
Bütün bu işler yapıldıktan sonra
Usküdar kazasının yedi köyü tamamen imar edilmiş olacaktır.593
Bölgede asayiş ve güvenlikle ilgili
çalışmalar yapılmış ve gerekli tedbirler alınmıştır. Mesela bu amaçla
Alemdağ’da inşası bitirilen Karakol
binasının resmi açılışı tarihinde Belediye Reis Muavini Lütfi Aksoy tarafından yapılmıştır.594
Üsküdar’ın eski
kaymakamı olan
Lütfi Aksoy, İstanbul
Belediyesi Reis
Muavinliği’ne geçtikten
sonra aynı zamanda
Üsküdar Parti Başkanı
olmuştur.
Bu esnada Çekmeköy ve
Sultançiftliği’ne ilkokul
yapılmıştır.
Bu tarihlerde eğitim alanında da Çekmeköy ve civarına yatırımlar yapıldığı görülmektedir. Üsküdar’ın eski kaymakamı olan
Lütfi Aksoy, Belediye Reis Muavinliği’ne
geçtikten sonra Üsküdar Parti Başkanlığı’na
getirilmiş ve hem Üsküdar merkez hem de
köylerine önemli hizmetlerde bulunmuştur. Çekmeköy ve Sultançiftliği köylerinde
ilk mektep yapılmıştı.595
Bunlardan başka Alemdağı’nda bulunan
yatılı mektep de dikkat çekicidir. Nitekim
1939 yılında yapılan öğretmen tayinlerinde
bu yatılı okula üç kişi görevlendirilmiştir.
Bunlardan Hadiye Hanım ve Yaşar Nezihe
İstanbul Kız Muallim Mektebi mezunudur.
Çanakkale Merkez Mektebi muallimi olan
Hüsnü Başaran da Alemdağ Yatı Mektebi
yarbaş muallimliğine tayin edilmişti.596
Başka bir gazete haberinde de Lütfi
Aksoy’un Alemdağ’a gidip buradaki köşk
ile ilgili incelemelerde bulunuşu belirtil-
Köy kuyuları da ıslah edilecek,
bunların hepsi taşlarla örülecektir.
Tedricî bir şekilde boş arazi ağaçlandırılacak, buraların bir orman haline gelmesine çalışılacaktır. Ayrıca
umumî helâlar da inşa edilecek ve
mümkün olduğu takdirde kanalizasyon tertibatı yapılacaktır.
Alemdağ’da bir
jandarma karakol
binasının açılış
merasimi 11 Temmuz
1939 tarihli Cumhuriyet
gazetesinde yer bulmuş
(üstte).
24 Mayıs 1939 tarihli
nüshada ise, Lütfi
Bey’in Alemdağ’daki
köşkü incelemeye
gelişini haber yapmıştı
(altta).
243
İSTANBUL’UN YAŞAM PINARI ÇEKMEKÖY
mektedir. Bu köşkün
tamir keşfini yaptırmış ve binanın 25 bin
liraya tamir edilebileceği anlaşılmıştır.
Burasının öncelikle
otel haline getirilmesi
düşünülmüş, eğer otel
yapılmazsa yatılı okul
olarak kullanılması
kararlaştırılmıştı.597
Yine bu dönemde
kıdem zammı alan öğretmenler de olmuştu.
Bunlardan
Çekmeköy muallimi Vesile
Gülderen’in maaşı 20
liraya, Alemdağ Köyü
mektebi başmuallimi
Selahaddin Erderen’in
maaşı da 17,5 liraya
çıkarılmıştı.598
5 Temmuz 1939 tarihli
Cumhuriyet gazetesinin
haberine göre Çekme
Köyü muallimi Vesile
Gülderen’in maaşı
20 Lira olurken,
Alemdağı Köyü
Mektebi Başmuallimi
Salâhaddin Erderen’in
maaşı 17.5 Lira’ya
çıkarılmıştır.
Belediye Reis Muavini Lütfi Aksoy’un
Çekmeköy ve civarına
büyük önem verdiği
görülmekteydi. Sık sık
bölgeye gelerek köylülerle toplantılar yapmış ve dertlerini dinlemiş, köylülerin ihtiyaçlarını gidermeye çalışmıştı. Mesela 24
Ağustos 1943 tarihinde Alemdağı ve Sultançiftliği köylerinde yapılan toplantılarda
köylüler, mıntıkalarında buğday vesaire
gibi mahsullerin yetişmediğini söylemişlerdi. Lütfi Aksoy, bu köylere ait arazinin
ne gibi mahsullerin ekime elverişli olduğuna dair fenni toprak tahlilleri yapılmasını
Vilayet Ziraat Müdürlüğü’nden istemişti.
Bunun neticesine göre ekim yapılacağı
kararlaştırılmıştı.599
İstanbul Vilayeti’ne bağlı köyler için
1938 yılında kapsamlı bir kalkınma programı hazırlanmıştı. 1935 senesi nüfus sayımı sonuçlarına göre İstanbul Vilayeti’nin
nüfusu 883.414’tü. Bunun 760.991’i şehirlerde ve 122.423’ü köylerde yaşamaktaydı.
Vilayetin doğal yapısı, iklimi, toprak mahsulleri, hayvancılığı, zirai sanatları ve diğer
244
köy ürünleri çeşit çeşitti. Buralarda köy yaşayışını kuvvetlendirmek, geliştirmek için
devlet direktiflerine ve mahalli ihtiyaçlara
göre bir kalkınma programının hazırlanması gereği ortaya çıkmıştı.
Bu program yapılırken köyler nüfuslarına göre dört kategoriye ayrılmışlardı. Nüfusu 1.000’den yukarı olanlar A-kategorisi,
500’den yukarı olanlar B-kategorisi, 150500 arası olanlar C-kategorisi ve nüfusu
150’den aşağı olanlar D-kategorisinde değerlendirilmişlerdi. Bu kategorilere göre
köylerin ihtiyaçları ve öncelikleri belirlenerek yapılacak işler planlanmıştı.
Çekmeköy bölgesindeki köylerden (A)
kategorisine giren köy bulunmamaktaydı.
Ömerli (B) kategorisinde ele alınırken, Hüseyinli, Sırapınar, Alemdar, Çekmeköy, Reşadiye ve Sultançiftliği (C) kategorisinde,
Koçullu Köyü de (D) kategorisinde değerlendirilmişti.
1938 yılında Ömerli Köyü Beykoz
Kazası’na bağlıydı. Nüfusu 563 olup, 1938
senesi köy gelirleri toplamı da 4.391 lira
olarak belirtilmişti.
(B)
kategorisinde
değerlendirilen
Ömerli’de yapılması düşünülenler kültür,
ziraat ve ekonomi, sağlık ve sosyal yardım,
bayındırlık ve âmmenin emniyet ve selameti işleri olarak gruplandırılmıştı. Buna
göre Ömerli Köyü’nde yapılması tasarlanan iş ve hizmetler şöyleydi:
İSTANBUL’UN YAŞAM PINARI ÇEKMEKÖY
-Köyde Maarif idaresinin vereceği örneğe göre bir okul binasının yapılması.
-Köyü kasaba ve komşu köylere bitiştiren yolların iki kenarına ağaç
dikmek ve köy sınırları içindeki yabani ağaçları aşılamak.
-Hükümet tarafından sağlık işlerinde
kullanılmak üzere verilecek ilaçları
korumak.
-Köyün bir başından öbür başına kadar çaprazlama iki yol yapmak ve
bunları köy meydanından geçirmek.
-Mümkünse köyün orta yerinde değilse kenarında bir meydan açmak.
-Köy meydanının bir tarafında ihtiyar
meclisinin toplanıp köy işlerini görüşmeleri için bir köy odası yapmak.
-Köy odası yanında ocaklı ve ahırlı bir
konuk odası yapmak.
-Köy içinde zaruret olmadıkça hayvan koşuşturmamak.
-Muhafazası mecburi olan yırtıcı ve azgın hayvanları başıboş bırakmamak.
-Bir şahsın başına bir felaket gelince ona yardım etmek.
-İhtiyar meclisleri tarafından şahitlik
için çağrılınca davete icabet etmek.
(C) kategorisinde ele alınan köylere gelince:
1938 yılında Hüseyinli Köyü Beykoz’a
bağlı olup, nüfusu 242, 1938 senesi köy
gelirleri toplamı 1.275 liraydı. Sırapınar da
Beykoz’a bağlı olup nüfusu 214, köy gelirleri toplamı da 919 lira olarak belirtilmişti.
Bu tarihte Alemdar, Çekmeköy, Reşadiye ve Sultançiftliği Üsküdar Kazası’na bağlı birer köydü. Alemdar Köyü’nün nüfusu
330, 1938 senesi köy gelirleri toplamı 2.520
lira; Çekmeköy nüfusu 250, 1938 senesi köy
gelirleri toplamı 1.602 lira; Reşadiye’nin
nüfusu 250, 1938 senesi köy gelirleri toplamı 1.311 lira ve Sultançiftliği Köyü’nün nüfusu 187, 1938 senesi köy gelirleri toplamı
da 1.611 lira idi.
(D) kategorisinde bulunan Koçullu
Köyü’nün 1938 yılındaki nüfusu 132 ve
köy gelirleri toplamı da 763 lira olarak belirtilmişti.
Kalkınma programına göre Hüseyinli,
Sırapınar, Alemdar, Çekmeköy, Reşadiye
ve Sultançiftliği köylerinde yapılması tasarlanan iş ve hizmetler kültür, ziraat ve
ekonomi, sağlık ve sosyal yardım, bayındırlık ve âmmenin emniyet ve selameti işleri
olarak gruplandırılmış olup şöyledir:
1- Kültür İşleri: Köylere okul binasının
yapılması ve köylünün bilgisini artırmak
amacıyla kitaplar getirilmesi.
2- Ziraat ve Ekonomi İşleri: Köyleri
ağaçlandırmak, köy korusunu muhafaza
etmek, hayvanlarda salgın hastalık görülürse hükümete haber vermek, ekili alanları korumak, her yıl köy namına bir ya da
daha fazla tarla ektirerek mahsulünü imece usulü ile biçip elde ettikten ve gelecek
sene için tohum ayırdıktan sonra kalanını
satarak parasını köy sandığına yatırmak.
3- Sağlık ve Sosyal Yardım İşleri: Köy
dâhilindeki su birikintilerini kurutmak,
köye kapalı yoldan içilecek su getirmek,
çeşme yapmak, hayvanlar için uygun ahırlar yapmak, köyün her evin üstünde üstü
kapalı veya kuyulu veya lağımlı bir hela
inşa ettirmek, evlerde dökülecek pis suları
kuyu, çeşme ve pınar sularına karıştırmayacak ayrıca akıp gitmesi için üstü kapalı
akıntı yapmak, köy sokaklarını temiz tutmak, köy halkından askerde bulunanların
ve bakacağı olmayan öksüzlerin tarla, bağ
ve bahçelerini imece yolu ile ektirmek ve
harmanlarını kaldırmak, her türlü doğal felakete karşı imece usulü ile bu felaketlerin
üstesinden gelmeye çalışmak, köy evlerinde odaları ahırlardan ayrı yapmak, köyde
çürümüş ve kokmuş meyve vesair sıhhate
muzır şeyler bulunursa bunları köy dışına
götürüp gömdürtmek, köy mezarlarını düzenlemek ve köyde güreş, cirit ve nişan talimleri gibi köy oyunları yaptırmak.
4- Bayındırlık İşleri: Köyden hükümet
merkezine veya komşu köylere giden yolla245
İSTANBUL’UN YAŞAM PINARI ÇEKMEKÖY
rın kendi sınırları içindeki kısımlarını yapmak, onarmak ve yollar üzerinde gerekli
olan yerlere köprüler yapmak, bir yerin
kazılarak başkalarının hayvan ve davarlarının düşüp ölmesine ve sakatlanmasına
meydan vermemek.
5- Âmmenin Emniyeti ve Selameti İşleri: Köy ortasında, halkı kalabalık olduğu
zamanlarda at koşturtmamak, hayvanlara
taşıyamayacağından fazla yük yükletmemek, ihtiyar meclisleri tarafından şahitlik
için çağrılınca davete icabet etmek vs.
Bu amaçlar doğrultusunda gerekli plan
ve haritalar da gönderilerek programlanan
işler yapmaya çalışılmıştır.600
Ömerli, Hüseyinli, Sırapınar, Alemdar,
Çekmeköy, Reşadiye, Sultançiftliği ve Koçullu köyleri ile ilgili 1941 yılına ait verilere gelince:
Bu tarihte Ömerli, Hüseyinli, Sırapınar ve Koçullu Beykoz Kazası’na bağlı
Mahmut Şevket Paşa Nahiyesi’ne tabidir.
Hüseyinli’de 45 ev ve 242 nüfus; Koçullu’da
20 ev ve 132 nüfus; Ömerli’de 92 ev ve 563
nüfus; Sırapınar’da ise 35 ev ve 220 nüfus
bulunmaktadır.601
Tablo: 1941 Yılında
Köylerin Bağlı Oldukları
Birimler ile Hane ve
Nüfus Sayıları
1941’de Alemdar, Çekmeköy, Sultançiftliği ve Reşadiye ise Üsküdar kazasına
bağlı Kısıklı nahiyesine tabidir. Bu tarihte
Alemdar’da 98 ev, 330 nüfus; Çekmeköy’de
80 ev, 350 nüfus; Reşadiye’de 135 ev, 258
Hane
Hane
Başına
Nüfusu
Sayısı
Düşen Ort.
Nüfus
Köy Adı
Bağlı Olduğu
Nahiye
Bağlı
Olduğu
İlçe
Ömerli
M. Şevket Paşa
Beykoz
92
563
6,1
Hüseyinli
M. Şevket Paşa
Beykoz
45
242
5,3
Sırapınar
M. Şevket Paşa
Beykoz
35
220
6,3
Koçullu
M. Şevket Paşa
Beykoz
20
132
6,6
Alemdar
Kısıklı
Ümraniye
98
330
3,4
Çekmeköy
Kısıklı
Ümraniye
80
350
4,4
Sultançiftliği
Kısıklı
Ümraniye
85
231
2,7
Reşadiye
Kısıklı
Ümraniye
135
258
2
590
2.326
4
Toplam
246
nüfus ve Sultançiftliği’nde 85 ev ile 231 nüfus bulunmaktadır.602
1950 yılı nüfus sayımlarına göre Alemdar, Çekmeköy, Sultançiftliği ve Reşadiye yine Üsküdar Kazası’na bağlı Kısıklı
Nahiyesi’ne tabi köy durumundadır. Bu
tarihte Alemdar’ın 499, Çekmeköy’ün
448, Reşadiye’nin 312 ve Sultançiftliği’nin
300 nüfusu bulunmaktadır.603 Ömerli, Hüseyinli, Sırapınar ve Koçullu köyleri de
Beykoz Kazası’nın Mahmut Şevket Paşa
Nahiyesi’ne tabidir.
1960 yılında ise Alemdar, Çekmeköy,
Sultançiftliği ve Reşadiye yine Üsküdar
Kazası’nın Kısıklı Bucağı’na bağlı köydü.
Yine 1960 yılında Alemdar’ın 690 (408’i erkek, 282’si kadın), Çekmeköy’ün 461 (269’u
erkek, 192’si kadın), Reşadiye’nin 331 (160’ı
erkek, 171’i kadın) ve Sultançiftliği’nin
365 (210’u erkek, 155’i kadın) nüfusu
bulunmaktadır.604
Ömerli, Hüseyinli, Koçullu ve Sırapınar
1960 yılında Beykoz ilçesinin Mahmut Şevket Paşa Bucağı’na bağlıdır. Ömerli aynı
zamanda bucak merkezi durumundadır.
Ömerli’nin 1.366 (808 erkek, 558 kadın),
Hüseyinli’nin 396 (236 erkek, 160 kadın),
Koçullu’nun 92 (49 erkek, 43 kadın) ve
Sırapınar’ın 292 (157 erkek, 135 kadın),
nüfusu vardır.605
1966’da İstanbul Vilayeti Daimi Encümeni, Üsküdar’a bağlı olan Alemdağı ve
Sultançiftliği köylerine içme suyu tesisatı
döşenmesini kararlaştırmıştır. Buna göre
içme suyu tesisat inşaatının 61.000 lira
keşfi çevresinde yaptırılması düşünülmüş ve ilk teminatı da 4.300 lira olarak
belirlenmiştir.606
1967 yılında bazı köylerin idari yapısında değişiklikler görülmektedir. Ömerli,
Koçullu, Sırapınar ve Hüseyinli yine eskiden olduğu gibi Beykoz İlçesi Mahmut Şevket Paşa Nahiyesi’ne bağlı iken, Üsküdar
İlçesi’ne bağlı 7 bucak teşkilatı kaldırılmış,
bu bucaklara bağlı köylerden Alemdar,
Çekmeköy, Reşadiye ve Sultançiftliği Üsküdar merkez ilçeye bağlanmıştır.607
İSTANBUL’UN YAŞAM PINARI ÇEKMEKÖY
Bağlı
Hane
Olduğu İlçe Sayısı
Nüfusu
Hane Başına
Düşen Ort. Nüfus
808
558
1.366
Beykoz
236
160
396
M. Şevket Paşa
Beykoz
49
43
92
Sırapınar
M. Şevket Paşa
Beykoz
157
135
292
5
Alemdar
Kısıklı
Üsküdar
408
282
690
6
Çekmeköy
Kısıklı
Üsküdar
269
192
461
7
Reşadiye
Kısıklı
Üsküdar
160
171
331
8
Sultançiftliği
Kısıklı
Üsküdar
210
155
365
Topl.
-
-
-
2.297
1.696
3.993
Köy Adı
Bağlı Olduğu Nahiye
1
Ömerli (Bucak
Merkezi)
M. Şevket Paşa
Beykoz
2
Hüseyinli
M. Şevket Paşa
3
Koçullu
4
Tablo: 1960 Yılı Köylerin
Nüfusu
247
İSTANBUL’UN YAŞAM PINARI ÇEKMEKÖY
Yıl
1975
1980
Köy Adı
Ömerli (Bucak
Merkezi)
Ömerli (Bucak
Merkezi)
Bağlı Olduğu
Nahiye/Bucak
Bağlı Olduğu
İlçe
Nüfus
M. Şevket Paşa
Beykoz
256
M. Şevket Paşa
1.472
1975
Hüseyinli
M. Şevket Paşa
1980
Hüseyinli
M. Şevket Paşa
1975
Koçullu
M. Şevket Paşa
Beykoz
210
1980
Koçullu
M. Şevket Paşa
Beykoz
292
1975
Sırapınar
M. Şevket Paşa
Beykoz
247
1980
Sırapınar
M. Şevket Paşa
Beykoz
323
1975
Alemdar
Merkez
Üsküdar
3.056
1980
Alemdar
Merkez
Üsküdar
4.044
1975
Çekmeköy
Merkez
Üsküdar
1.850
1980
Çekmeköy
Merkez
Üsküdar
1.938
1975
Reşadiye
Merkez
Üsküdar
300
1980
Reşadiye
Merkez
Üsküdar
420
1975
Sultançiftliği
Merkez
Üsküdar
925
1980
Sultançiftliği
Merkez
Üsküdar
2.035
-
-
-
8.109
-
-
-
10.001
1975
Topl.
1980
Topl.
Tablo: 1975-80 yılları
arası karşılaştırma.
Reşadiye Köyü’nde
bulunan ahşap evlerden
biri.
248
Beykoz
340
402
1975 yılında ise köylerin nüfusları şöyledir: Ömerli 256, Koçullu 210, Sırapınar 247,
Hüseyinli 340, Alemdar 3.056, Çekmeköy
1.850, Reşadiye 300 ve Sultançiftliği 925.
1980 yılındaki idari durum aynı
1975’teki gibidir. 1980 yılında köylerin
nüfusu da şöyledir: Ömerli 1.472, Koçullu
292, Sırapınar 323, Hüseyinli 402, Alemdar
4.044, Çekmeköy 1.938, Reşadiye 420 ve
Sultançiftliği 2.035.608
1987’de idari alanda yapılan değişikliklerle Çekmeköy ve civarındaki köylerin durumunda da değişiklikler olmuştur. Bu tarihe kadar bir kısmı Üsküdar,
bir kısmı da Beykoz’a bağlı olan köyler,
1987’de Ümraniye’nin ilçe olarak teşkilatlanmasıyla birlikte, Ümraniye İlçesi’ne
bağlanmışlardır.609
Ümraniye’nin ilk yerleşenleri Balkan
Savaşları’ndan sonra, önce Batum’dan ardından da Yugoslavya ve Bulgaristan’dan
gelen göçmenler olmuştur. Bundan dolayı
bir süre de “Muhacir Köy” olarak şöhret
bulmuştur. 1960 yılına kadar köy olarak
kalan Ümraniye, Organize Sanayi Bölgesi
İSTANBUL’UN YAŞAM PINARI ÇEKMEKÖY
Ümraniye’nin ilçe olması kararını, İstanbul İl Daimi Encümeni 31 Temmuz
1984’te almıştı. Bu tarihte Ümraniye ile
birlikte Büyükçekmece, Küçükçekmece ve Pendik de ilçe yapılmıştı. İl Daimi
Encümeni’nin bu kararından sonra Dudullu, Ihlamurkuyu, Samandıra ve Alemdağ
semtlerinin Ümraniye İlçesi’ne bağlanacağı kararlaştırılmıştı.611
1987 tarihli gazetede kurulacak Ümraniye İlçesi’ne bağlanacak olan yerler, İstiklal,
Namık Kemal, Mustafa Kemal ve Çakmak
mahalleleri, Alemdar, Aşağı Dudullu, Çekmeköy, Reşadiye, Sultançiftliği, Ümraniye,
Sarıgazi, Yenidoğan ve Yukarı Dudullu olarak ifade edilmişti.612
1994’te ise Alemdağ, Çekmeköy, Ömerli ve Sultançiftliği Ümraniye İlçesi’ne bağlı
belde haline getirilmiştir. Hüseyinli, Koçullu, Reşadiye ve Sırapınar’ın durumunda
herhangi bir değişiklik yapılmamış ve yine
Ümraniye’ye bağlı köy olarak kalmışlardır.
1997 genel nüfus sayımlarına göre Alemdağ, Çekmeköy, Ömerli ve Sultançiftliği
beldeleri ile Hüseyinli, Koçullu, Reşadiye
ve Sırapınar köylerinin nüfus bilgisi yandaki tabloda görülmektedir.
1997 yılına gelindiğinde bölgedeki sanayi faaliyetlerinin farklı bir gelişme içinde olduğu görülür. Ümraniye başta olmak
üzere Ümraniye-Şile arasında bulunan hemen her köyde sanayi faaliyetleri artmıştır.
Bu bölgede hâlâ yer yer zengin orman örtüsü mevcuttur. Sanayi faaliyetlerinin gelişmesi ormanların tahrip edilmesine sebep
olmuştur. Buralardaki yerlerin bir kısmı
1944’te orman niteliklerini kaybettiği için
orman alanı dışına çıkarılmış, bir kısmı tarım alanlarına dönüştürülmüş ve birçoğu
da yerleşim alanı olmuştur.
BulunuBağlı
lan Yere İkametgaha
Belde/Köy Adı Olduğu
Göre Göre Nüfus
İlçe
Nüfus
7.111
6.961
Alemdar (B)
Çekmeköy (B)
22.511
22.143
Hüseyinli
640
550
818
777
2.542
2.477
2.060
2.069
Sırapınar
527
507
Sultançiftliği (B)
19.124
19.389
55.333
54.873
Koçullu
Ömerli (B)
Reşadiye
Toplam
Ümraniye
olarak ilan edilmesinden sonra yoğun göçlere maruz kalmıştır. Belediye ilk defa 1963
yılında kurulmuştur. 1980 ihtilali ile Ümraniye Belediyesi fesh edilerek Üsküdar’a
bağlı şube müdürlüğüne dönüştürülmüştür. 1987 yılında ilçe olan Ümraniye’ de ilk
yerel seçim 1989 yılında yapılmıştır.610
-
Orman köylerine sanayi kuruluşlarının
gelmesi zamanla köy nüfuslarının artmasına ve tarım dışı birçok faaliyetin çoğalmasına neden olmuştur.
1990’lı yılların sonuna doğru başta Dudullu olmak üzere bölge hızlı bir gelişme
içine girmiştir. Dudullu’da 30’dan fazla büyük sanayi kuruluşu vardır. Dudullu’nun
çevresindeki ormanlar büyük ölçüde tahrip olmuştur. Bu yıllarda Çekmeköy’de ise
3 fabrika bulunmaktadır. Çekmeköy’ün
kuzeyinde oldukça geniş bir alan gecekondularla kaplıdır.
Alemdağ Köyü’nde ise 21 sanayi kuruluşu faaliyet göstermektedir. Köyün hemen yakınında bir gecekondu mahallesi
oluşmuştur. Gelişen ticari faaliyetler, köye
bir kasaba görünümü vermeye başlamıştır.
Sultançiftliği Köyü’nde de 16 sanayi kuruluşu vardır. Köyün eski orman alanları tümüyle parsellenmiştir. Orman alanlarının
bir kısmı da gecekondularla kaplanmıştır.
İstanbul’un bu bölgesinde yol, dolayısıyla ulaşım koşullarının sanayinin yayılmasındaki rolü, Reşadiye Köyü’nde açıkça
görülmektedir. Asfalt bir yolla Alemdağı
Köyü’ne, toprak bir yolla da Cumhuriyet
Köyü’ne bağlı, çevresi ormanlarla kaplı
olan Reşadiye’de, 1997 yılında nüfusun
yüzde 90’ı tarım ve ormancılkla uğraşmaktadır. Köyde, bir petrokimya, bir sun’i deri,
bir de polyester atölyesi faaliyet göstermektedir. Nüfusu 420 olan köyde ancak iki bak249
Tablo: 1997 Yılına Ait
Nüfus Bilgileri613
İSTANBUL’UN YAŞAM PINARI ÇEKMEKÖY
kal, iki kahve ile bir okul bulunmaktadır.
Alemdağ Köyü’nün bu küçük yerleşmenin
türlü şehirsel ihtiyaçlarını karşılamakta olması, bu tür fonksiyonların köyde gelişmesini bir süre daha engelleyecektir. Burada
da köy çevresindeki ormanların büyük bir
bölümü ortadan kalkmıştır.614
2000 yılında Ümraniye İlçesi’ne bağlı
olan köylerden Hüseyinli’de 700, Koçullu’da
1.017, Reşadiye’de 2.074, Sırapınar’da 667
nüfus bulunmaktadır. 2010 yılında ise bu
köyler Çekmeköy İlçesi’ne bağlanmıştır.
Bu tarihte de Hüseyinli’de 748, Koçullu’da
1.400, Reşadiye’de 1.969, Sırapınar’da 796
nüfus vardır.
Nüfus sayıları ile ilgili bilgilere baktığımızda 1960’lı yıllara kadar bölgede sosyokültürel anlamda çok önemli bir değişiklik
yoktur. Bu tarihlerden sonra bölgenin yerleşim durumu ve nüfus yapısında önemli
değişikliklerin olduğu gözlenmektedir.
1950’lerden itibaren Türkiye’de çok önemli toplumsal değişimler meydana gelmiştir.
Siyasi açıdan tek parti dönemi sona ererek
çok partili döneme geçilmiştir. Ekonomide
tarımsal üretimden sanayi üretimine doğru
yöneliş hızlanmıştır. Buna paralel olarak
kırsal kesimden kentlere doğru hızlı bir
göç başlamıştır.615
Göç hareketleri incelendiğinde en çok
İstanbul başta olmak üzere büyük şehirlere
doğru olmuştur. 1980’li yıllara kadar İstanbul en fazla göç alan il iken, bu tarihlerden
sonra Kocaeli birinci sırayı almaya başlamıştır. İzmit ve civarındaki sanayileşmenin
bunda payı büyüktür.616
Bugünkü Çekmeköy İlçesi’nin bulunduğu saha da en çok göç alan iki şehrin
ortasında bulunmaktadır. Dolayısıyla göç
hareketlerinden en fazla etkilenen yerlerden birisi bu bölgedir. Sanayi faaliyetlerinin gelişmesine paralel olarak, günümüzde bu bölgeye göç hâlâ hızlı şekilde devam
etmektedir. Ayrıca bölgeye yapılan askerî
tesisler de her türlü medenî ihtiyacın bölgeye getirilmesinde lokomotif vazifesi
görmüştür.617
250
Yerleşim birimlerindeki nüfus artışları
bunu doğrulamaktadır. Yukarıdaki istatistiki bilgilerden de anlaşıldığı üzere 1960’lı
yıllara kadar Osmanlı Devleti dönemi de
dâhil olmak üzere bölgedeki yerleşim birimlerinde çok fazla bir nüfus artışı olmamıştır. Son birkaç sene içerisinde artan
nüfus sayısı bile birkaç yüzyıl nüfusundan
daha fazladır. Çekmeköy ve çevresinde
1970’li yıllarda artmaya başlayan sanayi
ve diğer iş kolları bu bölgeyi cazip hale getirmiş, özellikle İMES, KADOSAN ve MODOKO gibi iş yerlerinde çalışan kesimin
meskûn oldukları yer haline gelmiştir.
Günümüzde sosyal ve iktisadi gelişmeler olsa bile Çekmeköy’ün bazı bölgelerinde tarım, hayvancılık, bağ ve bahçe işleri
yapılmakta olup geleneksel köy hayatının
izleri devam etmektedir.
Bölgedeki bu sosyal ve iktisadi değişime paralel olarak 2008 yılında idari alanda değişiklik yapılarak, Ümraniye İlçesi’ne
bağlı olan Alemdağ, Çekmeköy, Ömerli ve
Sultançiftliği beldeleri ile Hüseyinli, Koçullu, Reşadiye ve Sırapınar köyleri birleştirilerek Çekmeköy adı altında yeni bir ilçe
oluşturulmuştur. Şile, Beykoz, Ümraniye
ve Sancaktepe ile sınır komşusu olan ve
14.800 hektar alan üzerinde kurulu olan
Çekmeköy’ün sınırları dâhilinde toplam 17
mahalle ve 5 köy bulunmaktadır.
29 Mart 2009 yerel seçimlerine Çekmeköy ilk defa ilçe olarak seçimlere katılmıştır. Kayıtlı seçmen sayısı 94.921’dir. 308
sandıkta toplam 80.499 oy kullanılmış ve
78.150 oy geçerli kabul edilmiştir.618
Seçimde geçerli oyların % 43,4’ünü,
yani 33.868’ini Adalet ve Kalkınma Partisi
adayı Ahmet Poyraz619 alarak Çekmeköy
İlçesi’nin ilk belediye başkanı olmuştur.620
Çekmeköy İlçesi’ne bağlı mahalle,
köy isimleri ve muhtarlar ile ilgili bilgiler ve telefon numaraları yandaki tabloda
gösterilmiştir.621
İSTANBUL’UN YAŞAM PINARI ÇEKMEKÖY
Tablo-44: Köy ve Mahalle Muhtarlarının Adı ve Telefon Numaraları
Sıra
Mahalle Adı
Muhtarın Adı
Telefonları
1
Alemdağ Mahallesi
Mehmet ATAY
2
Aydınlar Mahallesi
Hıdır PALANCI
3
Çamlık Mahallesi
Mehmet C. ALAN624
(0216) 641 07 54
4
Çatalmeşe Mahallesi
Ömer Lütfi GÜRSOY625
(0216) 429 13 10
5
Cumhuriyet Mahallesi
Adem KINIK
(0216) 429 42 20
6
Ekşioğlu Mahallesi
Ali Rıza EKŞİ
(0216) 312 17 65
7
Güngören Mahallesi
Hüseyin TUFAN
(0216) 429 73 92
8
Hamidiye Mahallesi
Turgay BOZKURT626
(0216) 641 51 76
9
Kirazlıdere Mahallesi
Yusuf YAKUP
(0216) 429 30 65
10
Mehmet Akif Mahallesi
Bayram YILMAZ
(0216) 641 61 60
11
Merkez Mahallesi
Ayşe GÜNEŞ627
(0216) 641 34 52
12
Mimar Sinan Mahallesi
Şevki GÜLELİ628
(0216) 641 40 86
13
Nişantepe Mahallesi
14
Ömerli Mahallesi
Hüseyin UYGUN
(0216) 435 70 06
15
Soğukpınar Mahallesi
Hacı Mehmet KAYA630
(0216) 484 31 72
16
Sultançiftliği Mahallesi
Erdem AĞIRKAYA
(0216) 484 57 51
17
Taşdelen Mahallesi
18
Reşadiye Köyü
Şaban SERT
(0216) 312 76 80
19
Hüseyinli Köyü
Abdullah CİVELEK
(0216) 434 50 27
20
Sırapınar Köyü
Nejat GİRGİN
(0216) 435 81 10
21
Koçullu Köyü
622
623
Yakup BAYDAR
629
Serdar KARAMAN
631
Mitat ŞİMŞEK
632
(0216) 312 51 96
(0216) 429 05 62
(0216) 304 63 04
(0216) 429 96 62
Alemdağ’ın eteklerinde
Çekmeköy
(0216) 435 81 42
251
İSTANBUL’UN YAŞAM PINARI ÇEKMEKÖY
Cumhuriyet Gazetesi, 15.10.1970
KAYIP
Alemdağ Orman İşletmesi Müdürlüğünden aldığım 1418 cilt, 124062 varak
numaralı nakliyemi kaybettim. Yenisini alacağımdan eskisi hükümsüzdür.
11/10/1972
Reşadiye Köyü/Behzat Amca
Cumhuriyet Gazetesi, 12.10.1972, s3.
252
İSTANBUL’UN YAŞAM PINARI ÇEKMEKÖY
“KÖY DÜĞÜNÜ
MÜNASEBETİLE”
ALEMDAĞ KÖYÜ
GÜZELLEŞTİRME VE
KALKINDIRMA DERNEĞİ
OLAĞAN KURUL ÇAĞRISI
1. Olağan Genel Kurulumuz
18.02.1979 Pazar günü saat 10.00’da
dernek merkezinde yapılacaktır.
Çoğunluk sağlanamaması halinde
25.02.1979 Pazar günü aynı saatte
çoğunluksuz olarak yapılacaktır.
Kartal’a bağlı Sultançiftliği
Köyü’nde velime cemiyeti dolayısıyla tertip ettiğim yarış ve
güreş müsaraa ve müsabakası
16-10-930 perşembe günü icra
edileceğinden iştirak arzusunda bulunan pehlivanlarla koşucuların yevm-i mezkûrda (anılan günde) Sultançiftliği’nde
hazır bulunmaları ilân olunur.
Sultançiftliği’nden Muhittin
Yarışlarda, birinciye bir adet
koç, ikinciye bir adet toklu; Güreşte, başa bir koç, başaltıya bir teke,
küçükortaya bir toklu ve desteye
iki lira nakit verilecektir.
Cumhuriyet Gazetesi, 10.10.1930, s4.
GÜNDEM:
1- Açılış,
2- Divan seçimi,
3- Çalışma raporunun okunması,
4- Aklama,
5- Yeni organların seçimi,
6- Dilekler,
Alemdağ Köyü Güzelleştirme
ve Kalkındırma Derneği
Cumhuriyet Gazetesi, 09.02.1979, s3.
SATILIK ÇAYIR OTU
Alemdağı’nda Sultançiftliği
Köyü civarında bulunan çayırın
bu seneye ait otu satılacaktır.
Müzayedesi mayısın beşinci Salı
günü saat on dörde kadardır.
Talip olanların İstanbul Evkaf
Müdiriyeti’nde Orman ve Arazi
idaresine müracaat etmeleri (...)
Cumhuriyet Gazetesi, 04.05.1931, s5.
253
İSTANBUL’UN YAŞAM PINARI ÇEKMEKÖY
ALEMDAĞ KÖYÜ’NDE SATILIK
ARSALAR
Üsküdar Alemdağ köyünün içinde taksitle satılık arsalar.
Tel: 33 30 30.
Cumhuriyet Gazetesi, 29.05.1980, s6.
TAŞDELEN GAZOZU
GAZOZLARIN KRALIDIR
ALEMDAĞ TRAMVAYI
Üsküdar - Kısıklı - Alemdağ
Halk Tramvayları Türk Anonim Şirketi’nin hissedarlarına
30 Mart 1930 tarihinde yaptığı
olağanüstü toplantı çağrısı görülüyor.
Piyasada bulunan bütün gazozların kralıdır. Taşdelen suyu
ve şekerden yapılır. Sıhhatinizi
vikaye (korumak) için münhasıran TAŞDELEN GAZOZU talep
ediniz.
Cumhuriyet Gazetesi, 14.03.1930, s8.
Cumhuriyet Gazetesi, 10.03.1930, s5.
DOĞUM
Öğretmen Belkıs Güneyler
ile İstanbul Alemdağ Ormanları Bölge Şefi Ferid Güneyler’in
24/05/947 günü bir oğulları
dünyaya gelmiştir. Ana ve babaya saadetler, yavruya uzun
ömürler dileriz.
Cumhuriyet Gazetesi, 23.05.1947, s2.
254
KADIKÖY TAŞDELEN
OTOBÜS SEFERLERİ
Kadıköy’le Taşdelen arasında
otobüs işletilmesi hakkında vaki
olan teklif, belediye tarafından
tetkik edilerek kabul edilmiştir.
Bu iki mıntıka arasında yakında
seferlere başlanacaktır.
Cumhuriyet Gazetesi, 19.06.1936, s2.
İSTANBUL’UN YAŞAM PINARI ÇEKMEKÖY
DİPNOTLAR
308Salih Şahin, a.g.e, s. 60.
309Cumhuriyet Gazetesi, 19.09.1932, s. 1.
310“Alemdağı”, İstanbul Kültür ve Sanat Ansiklopedisi, cilt I, İstanbul 1982, s. 602.
311Salih Aynural, “XVII. Yüzyılda İstanbul’un Odun ve Kömür İhtiyacının Karşılanması”, Osmanlı V (Ed. Güler Eren), Ankara 1999,
s. 564.
312“Alemdağı”, İstanbul Kültür ve Sanat Ansiklopedisi, cilt I, İstanbul 1982, s. 602.
313Sedat Avcı, “Alemdağ”, Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi, I, (Haz. İlhan Tekeli vd.), İstanbul 1993, s. 184.
314http://www.istanbulyeditepe.net/Istanbul_Mesire_Yerleri/Istanbul_Tasdelen_Mesire_Yeri_ve_Piknik_Alani.asp
315Suat Ürgenç, “Fidanlıklar”, Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi, III, (Haz. İlhan Tekeli vd.), İstanbul 1993, s. 313.
316Mesela, Alemdağı Ermeni Köyü’ne ait 1840 tarihli temettuat defterine göre köy arazisi Atik Valide Sultan Vakfı’nın emlakı olup
köy ahalisinin idaresinde gözükmektedir. Köyde vakfa ait 400 dönüm tarla, büyük bir mera ve koru bulunmaktadır. Köy ahalisinin ücret karşılığında odun naklettikleri kayıttan ayrıca anlaşılmaktadır. Bkz. BOA, ML.VRD.TMT.d. nr. 3080.
317Daha sonra Prens Halim Paşa Çiftliği olarak anılacaktır. Mehmet Akif Ersoy da ömrünün son günlerini bu çiftlikteki köşkte geçirmiştir. Köşk Akif’in vefatından kısa bir süre sonra da yanmıştır. Bkz. Cumhuriyet Gazetesi, 01.01.1937, s. 2.
318Salih Şahin, a.g.e., s. 61-62.
319“Alemdağı Korusu”, İstanbul Kültür ve Sanat Ansiklopedisi, cilt I, İstanbul 1982, s. 603.
320“Abdülhamid II”, İstanbul Ansiklopedisi, cilt I (Haz. R.E. Koçu), İstanbul 1958, s. 95.
321Orman tahripleri üzerine yapılan şikayetler ve alınan önlemlerle ilgili ayrıntılı bilgi için bkz. Salih Şahin, a.g.e., s. 64-76.
322Cumhuriyet Gazetesi, 19.09.1932, s. 1.
323Cumhuriyet Gazetesi, 04.07.1934, s. 1.
324İstanbul’un odun ve kömür ihtiyacının karşılanması ile ilgili daha geniş bilgi için ayrıca bkz. Salih Aynural, “XVII. Yüzyılda
İstanbul’un Odun ve Kömür İhtiyacının Karşılanması”, Osmanlı V (Ed. Güler Eren), Ankara 1999, s. 563-569.
325Cumhuriyet Gazetesi, 29.01.1942, s. 2.
326Cumhuriyet Gazetesi, 31.01.1942, s. 2.
327Cumhuriyet Gazetesi, 12.02.1942, s. 2.
328Gül Yetim, 1939-1950 Arasında Türkiye’deki Sosyo-Ekonomik Durumun Çok Partili Hayata Etkileri, İstanbul Üniversitesi Sosyal
Bilimler Enstitüsü Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, İstanbul 2006, s. 114.
329Cumhuriyet Gazetesi, 29.05.1942, s. 1, 3.
330BOA, C.ML. 193-8000.
331BOA, ML.VRD.TMT.d. nr. 3080; 1840 yılına ait çiftlikle ilgili ayrıntılı bilgiler şöyledir:
Tarla 600 dönüm, korusu 500 dönüm ve diğer binaları, (bu miktar tarla, koru, bina ve çiftlik kıymeti 47.000 kuruş); Sağmal inek 1
adet, kıymeti 120 kuruş; Boz inek 17 adet,(x100) kıymeti 1.700 kuruş; Buzağı 1 adet, kıymeti 22 kuruş; Yerli öküzü 3 adet, (x400),
kıymeti 1.200 kuruş; Camuz 3 adet, kıymeti 2650 kuruş; Manda ineği 15 adet,(x400) kıymeti 6000 kuruş; Malak 2 adet, kıymeti
400 kuruş; Malak 1 adet, kıymeti 100 kuruş; Beygir 2 adet, (x500), kıymeti 1.000 kuruş; Beygir 3 adet, (x300), kıymeti 900 kuruş;
Koyun/keçi 25 adet, (x30), kıymeti 750 kuruş; Temettuat 3.500 kuruş; Emlak kıymeti 47.000 kuruş; Hayvan kıymeti 14.846 kuruş;
Temettuat 3500 kuruş (temettuata nazaran vergisi 87 kuruş); Emlak ve hayvan yekünü 41.842 kuruş.
332BOA, ML.VRD.TMT.d. nr. 3070; Çiftlikle ilgili 1844 yılına ait ayrıntılı bilgiler şöyledir:
Bir önceki sene vergi-i mahsusadan bir senede vermiş olduğu vergi 190 kuruş; Aşar olarak önceki senede verdiği: Hınta (buğday)
20 kile 300 kuruş, yulaf 8 kile 40 kuruş, keten tohumu 30 kile 540 kuruş, Toplam 880 kuruş; Sene-i sabıkda mezru tarla 170
dönüm. Senelik hâsılatı: sene 1260, 8.800 kuruş; sene 1261 -, Toplam 8.800 kuruş; Çiftliğin gayrimezru tarlası 700 dönüm; Koru
2.000 dönüm, yıllık hâsılatı 1.000 kuruş; Manda öküzü 4 baş; Karasığır öküzü 4 baş; Sağmal karasığır ineği 6 baş, yıllık hâsılatı
200 kuruş; Boz inek 15 baş; Beygir 2 baş; Tamamından tahmini toplam gelir 10.000 kuruş.
333BOA, ML.VRD.TMT.d. nr. 3080; Çiftlikle ilgili 1840 yılına ait ayrıntılı bilgiler şöyledir:
Mezru 170 dönüm; Tarla 850 dönüm, kıymeti 5.680 kuruş; Koru kıymeti 100 kuruş; Bağ 3 dönüm; Ağıl 1; Sair bina ve bir göz değirmeni; Bu miktar tarla ve koru, bağ ve değirmen ile bir çiftlik, kıymeti 50.000 kuruş; Sağmal inek 3 adet,(x100) kıymeti 300 kuruş;
Buzağı 3 adet, kıymeti 66 kuruş; Boz inek 16 adet, (x100) kıymeti 1.600 kuruş; Büyük buzağı 6 adet, (x50) kıymeti 300 kuruş; Öküz
1 adet, kıymeti 550 kuruş; Camuz 1 adet, kıymeti 1200 kuruş; Camuz 1 adet, kıymeti 200 kuruş; Manda ineği 1 adet, kıymeti 150
kuruş; Malak 1 adet, kıymeti 200 kuruş; Öküz 3 adet,(x550) kıymeti 1650 kuruş; Manda ineği 1 adet, kıymeti 500 kuruş; Malak
1 adet, kıymeti 150 kuruş; Beygir 1 adet, kıymeti 300 kuruş; Koyun/keçi 75 adet, (x30) kıymeti 2.250 kuruş; Oğlak 3 adet,(x10)
kıymeti 30 kuruş; Temettuat 1.000 kuruş (bir senede değirmen kirası); Emlak kıymeti 50.000 kuruş; Hayvan kıymeti 9446 kuruş;
Temettuat 1.000 kuruş. (temettuata nazaran vergisi 25 kuruş); Emlak ve hayvan yekünü 59.446 kuruş.
334BOA, ML.VRD.TMT.d. nr. 3070; Çiftlikle ilgili 1844 yılına ait ayrıntılı bilgiler şöyledir:
Geçen sene vergi-i mahsusadan bir senede vermiş olduğu vergi 150 kuruş; Aşar olarak geçen sene verdiği: hınta (buğday) 13 kile
195 kuruş, yulaf 8 kile 40 kuruş, keten tohumu 17 kile 306 kuruş, adet-i ağnam rüsumu 87 kuruş, Toplam 628 kuruş; Çiftlikte mezru tarla 110 dönüm. Senelik hâsılatı: sene 1260, 5.410 kuruş; sene 1261, 4.764 kuruş: Toplam 10.174 kuruş; Çiftlikte gayrimezru
tarla 1.170 dönüm; Ağıl kurbu? 80 dönüm; Bir taş asiyâb (değirmen), yıllık hâsılatı 840 kuruş; Manda öküzü 2 baş;
Karasığır öküzü 2 baş; Sağmal inek 3 baş, senelik hâsılatı 60 kuruş; Beygir 2 baş; Sağmal koyun 20 baş, yıllık hâsılatı 1350 kuruş;
Sağmal keçi 100 baş, yıllık hâsılatı 1.800 kuruş; Boz tosun 85 baş, yıllık hâsılatı 149 kuruş; Erkek koyun 15 baş, yıllık hâsılatı 26
kuruş; Kuzu 50 baş; Oğlak 60 baş; Boz keçi 40 baş, yıllık hâsılatı 15 kuruş; Tamamından tahmini gelir: 9.650 kuruş.
335BOA, ML.VRD.TMT.d. nr. 3080; Çiftlikle ilgili 1840 yılına ait ayrıntılı bilgiler şöyledir:
Tarla 300 dönüm; Koru 2.000 dönüm; Su değirmeni 1 adet; Çayır; Köşk 1 bab; Haricinde bir bab kahve dükkânı; Haricinde bir bab
ekmekçi dükkânı; Bağ 2 dönüm; Koyun ağılı; Ağıl yanında diğer köşk 1 bab; Bunlar ile bir kıta bila-hayvan çiftlik, kıymeti 50.000
kuruş; Koyun/keçi 300 adet, kıymeti 8400 kuruş.; Camuz 1 adet, kıymeti 1000 kuruş; Öküz 1 adet, kıymeti 200 kuruş; Manda ineği
3 adet, kıymeti 900 kuruş; Malak 1 adet, kıymeti 60 kuruş; Sağmal inek 1 adet, kıymeti 180 kuruş; Buzağı 1 adet, kıymeti 20 kuruş;
Tosun 1 adet, kıymeti 100 kuruş; Beygir 1 adet, kıymeti 100 kuruş; Temettü 6000 kuruş (çiftliğin temettüü olmayıp, haricinde
olan dükkanların kirası); Emlak kıymeti 50.000 kuruş; Hayvan kıymeti 10.960 kuruş; Temettuat 6.000 kuruş. (temettuata nazaran
vergisi 150 kuruş); Emlak ve hayvan yekünü 60.960 kuruş.
336BOA, DH.MKT. 1596-23; Belgenin içeriği Çekmeköy ve Dudullu ahalisinden bazı kişilerin İtalyan vatandaşı Fransuva Faberil’in
Alemdağ’daki çiftliğine saldırısı hakkındadır.
337BOA, DH.MKT. 2293-69.
338BOA, HH.d. 13635.
339BOA, TS.MA.d. nr. 7416.
340BOA, ML.VRD.TMT.d. nr. 3080; Çiftlikle ilgili 1840 yılına ait ayrıntılı bilgiler şöyledir:
255
İSTANBUL’UN YAŞAM PINARI ÇEKMEKÖY
Tarla 100 dönüm; Odası 4 adet; Yanaşma odası 1 adet; Ahır 4 adet; Ambar 1 adet; Samanlık 2 adet; Bunlar ile mezkur çiftliğin
kıymeti 12.500 kuruş; Koru, mera, tarla ve binalarla bir kıta diğer çiftliğin kıymeti 7.500 kuruş; Camuz 3 adet, kıymeti 900 kuruş;
Öküz 3 adet, kıymeti 750 kuruş; Manda ineği 10 adet, kıymeti 2500 kuruş; Manda buzağı 1 adet, kıymeti 300 kuruş; Karasığır
ineği 11 adet, kıymeti 1100 kuruş; Karasığır buzağı 1 adet, kıymeti 100 kuruş; Karasığır buzağı 2 adet, kıymeti 40 kuruş; 2 yaşında
manda malağı, 4 adet, kıymeti 600 kuruş; 1 yaşında manda malağı, 5 adet, kıymeti 200 kuruş; Dana 4 adet, kıymeti 240 kuruş;
Beygir 1 adet, kıymeti 400 kuruş; Temettü 1000 kuruş; Emlak kıymeti 20.000 kuruş; Hayvan kıymeti 7130 kuruş; Temettuat 1000
kuruş (temettuata nazaran vergisi 25 kuruş); Emlak ve hayvan yekünü 27.130 kuruş.
341BOA, DH.EUM. 6.Şb. 24/24; Belge, Ömerli kazasının Şerifler Çiftliği civarında çıkan yangının faillerinin ortaya çıkarılması hakkındadır.
342BOA, DH.EUM. 6. Şb. 52/31; Bu belge de Ömerli-Alemdar şosesi üzerindeki Çamcı Çiftliği yakınlarında bulunan ve üzerinde
asker elbisesi olan bir ceset hakkındadır.
343BOA, A.MKT.MHM. 9/79; Belge, Taşdelen Çiftliği’nin imarı için Alemdağı Korusu’ndan kesilen keresteye ödenecek paraya dair
Nakibüleşraf’a gönderilen yazı ile ilgilidir.
344BOA, DH.İ.UM. 13/3-9/39; Belgenin içeriği, Manyas nahiyesinin Damga Köyü’ndeki çiftlikten Üsküdar Livası Ömerli Kazasının
Hüseyinli Köyü’ndeki çiftliğe satılan hayvanların nakline izin verilmesi için verilen dilekçeye dairdir.
345BOA, HH.d. 14799.
346Neccar yevmiyesi 1.828 kuruş, bileyci yevmiyesi 1.050 kuruş, sıvacı yevmiyesi 1.410 kuruş, camcı yevmiyesi 6.013 kuruş, nakkaş
yevmiyesi 1.236 kuruş, tenekeci yevmiyesi 1.828 kuruş, hamal yevmiyesi 2.523 kuruş, memur ve işçi yevmiyesi 450 kuruş. BOA,
HH.d. 18882
347BOA, HH.d. 18882.
348BOA, HH.d. 23074.
349BOA, HH.d. 23074, lef-1 ve lef-2.
350Veysel Eroğlu, “Su Medeniyeti İstanbul”, http://www.veyseleroglu.com.tr/belge/su_meselesi.pdf
351BOA, Y.MTV. 153/7.
352Mehmet Halit Bayrı, Yer Adları ve Yer Adlarına Bağlı Folklor Bilgileriyle İstanbul, İstanbul 1951, s. 24.
353Salih Şahin, a.g.e., s. 85.
354“Atatürk” İstanbul Ansiklopedisi III, (Haz. R.E. Koçu), İstanbul 1960, s. 1223-1224.
355BOA, Y.MTV. 150/24.
356Salih Şahin, a.g.e., s. 140.
357Salih Şahin, a.g.e., s. 140.
358“Kaynak Suları”, Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi, IV, (Haz. İlhan Tekeli vd.), İstanbul 1993, s. 508-509.
359Saadi Nâzım NİRVEN, “Büyük Elmalı Suyu”, İstanbul Ansiklopedisi VI, (Haz. R.E. Koçu), s. 3265.
360Salih Şahin, a.g.e., s. 140-143.
361İnşa edilen bir çeşmenin gerekli bakım ve tamirleri ile yaz aylarında buraların depolarına bırakılan kar ve buzun masrafları vakıflardan karşılanırdı. Sadece İstanbul’da suyolları, çeşme ve şadırvanları yapmak ve korumak için kurulmuş 1535 vakıf vardır.
Osmanlı’da başta padişahlar ve devlet adamları olmak üzere bütün varlıklı insanlar vakıf eserleri bırakmak için uğraşmışlardır.
Yapılan evlerde, medreselerde, camilerde, çarşılarda, çeşme ve şadırvan gibi su ihtiyacının karşılandığı yerlerde ustalar sanatlarını sergilemişlerdir. Sanat eserlerindeki mermer işlemeler, tezhipler, kitabeler ve süslemeler, insan ruhuna hitap eden yönleri ile
bu eserlere ayrı bir güzellik kazandırmıştır. Veysel Eroğlu, aynı makale.
362Salih Şahin, a.g.e, s. 143
363BOA, Y.MTV. 33/62.
364BOA, DH.EUM.KLU. 7/52.
365Cumhuriyet Gazetesi, 29.04.1930, s. 2.
366Cumhuriyet Gazetesi, 01.06.1931, s. 2.
367Cumhuriyet Gazetesi, 10.05.1932, s. 4.
368Cumhuriyet Gazetesi, 30.04.1933, s. 2.
369Cumhuriyet Gazetesi, 30.04.1933, s. 2.
370Cumhuriyet Gazetesi, 23.12.1934, s. 2.
371Cumhuriyet Gazetesi, 04.01.1933, s. 2.
372Cumhuriyet Gazetesi, 20.09.1936, s. 2.
373Cumhuriyet Gazetesi, 03.10.1936, s. 2.
374Cumhuriyet Gazetesi, 20.09.1936, s. 2.
375Cumhuriyet Gazetesi, 21.12.1934, s. 1 ve 6.
376Meral Avcı, “Akarsular”, Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi, I, (Haz. İlhan Tekeli vd.), İstanbul 1993, s. 153.
377BOA, DH.İUM. E-57/75.
378Meral Avcı, a.g.m., s. 153.
379Sedat Avcı, a.g.m., s. 184.
380Saadi Nazım Nirven, “Çavuşbaşı Deresi” İstanbul Ansiklopedisi, cilt VII (Haz. R.E. Koçu), İstanbul 1965, s. 3789.
381Yalçın Sezer, Şile ve Civarının (İstanbul) Flora ve Vejetasyonu, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, Marmara Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, İstanbul 2006, s. 1.
382Nermin Özhatay, Mustafa Keskin, Ömerli Havzasının ‘İstanbul’ Doğal Bitkileri, Doğal Hayatı Koruma Derneği yayını, İstanbul
2007, s. 9.
383Meral Avcı, “Kentsel Biyoçeşitlilik Açısından Bir Değerlendirme: İstanbul Örneği”, Kentsel Ekoloji Ve Yaşanabilir Kent Sempozyumu (Urban Ecology and Livable Cities Syposium), 6-7-8 Kasım 2008, İzmir, (Editörler: Şevket Işık, Arife Karadağ), s. 81.
384Özhatay-Keskin, a.g.e, s. 10-11.
385Özhatay-Keskin, a.g.e, s. 5.
386“İstanbul Çiğdemi”, Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi, VIII, (Haz. İlhan Tekeli vd.), İstanbul 1994.
387Ayten Serin, “Kadıköy Çiğdemi’ni Boğaziçi Keteni’ni Koruyun”, Hürriyet Pazar, 02 Nisan 2006.
388Özhatay-Keskin, a.g.e, s. 12, 17.
389http://yabanicicek.com/cirsium-polycephalum.
390http://www.kocaeli.edu.tr/universitemizden-haberler.php?Haber=83
391Özhatay-Keskin, a.g.e., s. 17.
392Yalçın Sezer, a.g.t., s. 104.
393http://www.forumlord.net
256
İSTANBUL’UN YAŞAM PINARI ÇEKMEKÖY
394Tam adı, “Avrupa’nın Yaban Hayatı ve Yaşama Ortamlarını Koruma Sözleşmesi” olup kısaca Bern Sözleşmesi olarak bilinir ve
1979 yılında imzalanmıştır. Özhatay-Keskin, a.g.e., s. 87.
395http://www.forumlord.net/bitkiler-dunyasi/111295-turkiyedeki-relikt-bitkiler-nelerdir.html#ixzz2KDpJ61Ad
396Karayosunları hakkında geniş bilgi için bkz. Türkan TAHSİNOĞLU, Ömerli Barajı Çevresinin Karayosunları (Muscı) Florası
(Paşaköy/İstanbul), Ankara Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, Ankara 2010, s. X.
397Meral Avcı, a.g.m., s. 85.
398Özhatay-Keskin, a.g.e., s. 17.
399Necdet Sakaoğlu, “Alemdağı İspinozu”, Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi, I, (Haz. İlhan Tekeli vd.), İstanbul 1993, s. 184185.
400Salih Şahin, a.g.e., s. 152.
401“Bülbül”, İstanbul Ansiklopedisi, cilt VII (Haz. R.Ekrem Koçu), s. 3164-3165.
402 Şeyda Üstünipek, “Batılılaşma Dönemi Mimarisi ve Beylerbeyi Sarayı”, Üsküdar Sempozyumu-I, Cilt I, Edt. Zekeriya Kurşun vd.,
İstanbul 2004, s. 364; Jak Deleon, Bir Tutam İstanbul, İstanbul 1993, s. 111.
403 “Alemdağ Kasrı”, Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi, I, (Haz. İlhan Tekeli vd.), İstanbul 1993, s. 184.
404 BOA, HR. SYS. 35/15.
405 http://www.milta.com.tr
406 Cevdet Küçük, “Abdülaziz”, DİA, I, İstanbul 1988, s. 179.
407 “Dudullu”, Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi, III, (Haz. İlhan Tekeli vd.), İstanbul 1993, s. 104.
408Derin Türkömer, Avcı Prenses Zeyneb Halim İle Sohbetler, Yapı Kredi yayınları, İstanbul 2008.
409Uğur Akbulut, “Suriye’ye İlk Telgraf Hatlarının Çekilmesi”, History Studies, Ortadoğu Özel Sayısı, Ekim 2010, s. 2.
410Roderic H. Davison, “Osmanlı İmparatorluğuna Elektrikli Telgrafın Girişi”, çev. Durdu Mehmet Burak, OTAM, 14, 2003, s. 347
vd.
411Uğur Akbulut, a,g,m, s. 2.
412BOA, İ.DH, 601/41886, lef-3.
413BOA, İ.DH, 601/41886, lef-5.
414BOA, DH.EUM.KLU. 17/33.
415BOA, BEO. 1279/95852.
416Omnibüs ve tramvaylarla ilgili kendisinde bulunan belge ve bilgileri bu çalışmada kullanmam için hocam Prof. Dr. Vahdettin
Engin müsaade etmiştir. Kendisine medyûn-ı şükran olduğumu ifade etmek isterim.
417Mustafa Tanış, Kemal Selçuk Öğüt, “Orta Ölçekli Kentler İçin Toplu Taşıma Seçeneklerinin Teknik ve Malî Karşılaştırması”, 5.
Kentsel Altyapı Ulusal Sempozyumu (1-2 Kasım 2007), Bildiriler ve Panel Kitabı, Antakya 2007, s. 132 vd.
418Onur Acar, Toplu Taşım Sistemi Planlaması Bodrum Örneği, Dokuz Eylül Üniversitesi Mimarlık Fakültesi Şehir ve Bölge Planlama Bölümü, İzmir 2007.
419Levant Herald, 26 August 1872.
420BOA, ŞD, 679/15.
421BOA, Meclis-i Tanzimat Defteri, no.4.
422Örnek için bkz. Basiret Gazetesi, 3 Temmuz 1874; Basiret Gazetesi, 18 Haziran 1875.
423BOA, Y.MTV. 304/133.
424BOA, HR.HMŞ.İŞO. 133/2.
425Konu ile ilgili Fransızca ve Osmanlıca belgeler için bkz. BOA, BEO. 4207/315461.
426BOA, HR.HMŞ.İŞO. 2/9.
427BOA, İ.MMS. 167/1331-C-52.
42830 Mart 1930 tarihli Hey’eti umumiye toplantısında 1929 yılı hasılatı 239.169 lira olarak açıklanmıştı. Cumhuriyet Gazetesi,
31.03.1930, s. 2.
429Bu konuda geniş bilgi için ayrıca bkz. Vahdettin Engin, “İstanbul’un Anadolu Yakasında İlk Tramvay Hattı”, II. Üsküdar Sempozyumu Bildiriler I, (Edt. Zekeriya Kurşun vd.), İstanbul 2004, s. 121-126.
430Cumhuriyet Gazetesi, 31.03.1930, s. 2.
431Cumhuriyet Gazetesi, 04.04.1930, s. 2.
432Cumhuriyet Gazetesi, 04.04.1930, s. 2.
433Cumhuriyet Gazetesi, 13.05.1931, s. 2.
434Cumhuriyet Gazetesi, 18.08.1954, s. 3.
435http://www.hurriyet.com.tr/ekonomi/20707396.asp
436Cumhuriyet Gazetesi, 10.09.1985, s. 6.
437Salih Şahin, a.g.e., s. 80.
438Uğur Göktaş, “Mesireler”, Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi, V, (Haz. İlhan Tekeli vd.), İstanbul 1994, s. 408-409.
439Ali Bilir, Çeşmibülbüle Gizlenmiş Âbıhayat Beykoz, İstanbul 2008, s. 28.
440Samiha Ayverdi, İstanbul Geceleri, İstanbul 1971, s. 184-186.
441http://www.cekmekoy.bel.tr
442BOA, İ.DH. 417-27611, lef-1.
443BOA, İ.DH. 417-27611, lef-2.
444Cumhuriyet Gazetesi, 10.01.1937, s.2.
445Cumhuriyet Gazetesi, 14.07.1943, s. 2.
446Cumhuriyet Gazetesi, 27.10.1954, s. 1.
447Burhan Arpad, “Ağaçlar ve İnsanlar”, Cumhuriyet Gazetesi, 26.10.1982, 2.
448Cumhuriyet Gazetesi, 16.01.1990, s. 8.
449Salih Şahin, a.g.e., s. 85.
450Mehmet Nermi Haskan, Yüzyıllar Boyu Üsküdar c. III, s. 1418.
451Teferrücgâh, seyir edilecek, gezilecek yer, gezinti yeri demektir.
452Avgâh, av sahası, av alanı demektir.
453Evliya Çelebi Seyahatnamesi, cilt I, (Haz. Orhan Şaik Gökyay), YKY yayınları, İstanbul 1996, s. 204.
454H. Dilek Batislam, “Keçecizade İzzet Molla’nın Gazellerinde Av”, Av ve Avcılık Kitabı, Edt. E. Gürsoy Naskali-H. Oytun Altun,
İstanbul 2008, s. 571.
455E. Gürsoy Naskali (edt.), Av ve Avcılık Kitabı, İstanbul 2008, s. XI.
456Batislam, a.g.m, s. 572.
257
İSTANBUL’UN YAŞAM PINARI ÇEKMEKÖY
457Selim Somçağ, “Eski İstanbul Avcıları”, Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi, I, (Haz. İlhan Tekeli vd.), İstanbul 1993.
458Salih Şahin, a.g.e., s. 85.
459Balıkhane Nazırı Ali Rıza Bey, Eski Zamanlarda İstanbul Hayatı (Haz. Ali Şükrü Çotok), 2. Baskı, İstanbul 2001, s. 121.
460Salih Şahin, a.g.e., s. 86.
461Diğer köyleri ahalileri tarafından verilen dilekçe içerikleri için ayrıca bkz. Salih Şahin, a.g.e., s. 86-92.
462Salih Şahin, a.g.e., s. 89-91.
463BOA, A.MKT.DV. 17-21.
464Süleyman Kani İrtem, Sultan Abdülaziz ve Bir Seraskerin İhtilali (haz. Osman Selim Kocahanoğlu), İstanbul 2004, s. 14.
465Haskan, c. III, s. 1418.
466http://www.ermenisorunu.gen.tr/turkce/sorun/isyan9.html
467BOA, DH.MKT. 1002/32.
468BOA, MF.MKT. 913/53.
469BOA, İ.DH. 146/7537, lef-1.
470BOA, İ.DH. 146/7537, lef-2.
471Doğu Roma İmparatorluğu’nda, Patrik’in verdiği yetkiyle taşrada yönetici sıfatıyla görev yapan din adamlarına verilen addır. Osmanlı Devleti döneminde Rum Ortodoks tahakkümünden ayrılmak isteyen Bulgarlara Sultan Abdülaziz’in 28 Şubat 1870 tarihli
fermanıyla “Eksarhlık” müessesesi tahsis edilmiş ve İstanbul’da bir eksarhhane kurulmuştur.
472BOA, BEO. 409/30623.
473BOA, Y.A.HUS. 298/21.
474“Atatürk”, İslam Ansiklopedisi, III, (Haz. R.E. Koçu), İstanbul 1960, s. 1223-1224.
475Şevket Süreyya Aydemir, Tek Adam Mustafa Kemal (1922-1938), Remzi Kitabevi, İstanbul 1965, s. 557-559.
476Cumhuriyet Gazetesi, 12.10.1938, s1.
477Akif Mısır’a hicret ettiği zaman iki sene sükûnet içinde Abbas Halim Paşa’nın misafiri oldu. Paşanın Hâlvan’daki büyük sarayının
karşısındaki küçük köşk Akif’e tahsis edilmişti. Sonra ailesini de Mısır’a götürünce ayrı bir ev kiraladı. Hâlvan’ın bir köşesinde,
sahra yanında küçük bir evdi bu. Tolga Hilmi, Mehmet Akif Ersoy, İstanbul 2009, s. 87.
478Tolga Hilmi, a.g.e, s. 93.
479Cumhuriyet Gazetesi, 28.12.1936, s. 51-52.
480M. Turhan Tan, “Üstad Mehmed Akif’in Yanında”, Cumhuriyet Gazetesi, 18.08.1936, s. 5.
481Flashhaber Gazetesi, s. 2 (06.01.2010).
482İngiltere Hükümeti ile Ankara’da 28 Ekim 1931 tarihinde Müzahareti Adliye Mukavelenamesi imzalanmıştı. Bu antlaşma ile ilgili
görüşmelerde İngiltere adına fevkalade sefir sıfatıyla Sir George Klark, Türkiye Cumhuriyeti adına da İzmir mebusu ve Hariciye
Vekili Tevfik Rüştü Bey görevlendirilmişti. http://www.uhdigm.adalet.gov.tr
483Cumhuriyet Gazetesi, 07.11.1931, s. 2.
484Nail Güreli’nin gazeteci, yayıncı ve yazar Rakım Çalapala ile yapılan röportajında Uzun ve sağlıklı yaşamla ilgili R. Çalapanın
verdiği cevap şöyleydi: Ben Zaro ağayı tanıdım. Uzun yaşamanın sırrı için yoğurt derdi. Nail Güreli, “90’lık Delikanlılar”, Milliyet,
07.09.1992, s. 17.
485İlhami Soysal, “Haftanın Tarihi”, Milliyet, 24.06.1984, s. 9.
486Ahmet Turhan Altıner, “Zaro Ağa Gibi Başındayız Ömrün”, Milliyet, 20.07.2003, s. 11.
487Mevlüt Çelebi, Dünyanın En Uzun Yaşayan Adamı Zaro Ağa (1777-1934), İstanbul 2010.
488Mete Sohtaoğlu, “Türkiye’nin İlk Medyatik Kahramanı”, Radikal Gazetesi, 30.06.2011.
489Semih İnceöz “157 Bahar Gördü Zaro Ağa”, Aksiyon, 14 Şubat 1998.
490İncegöz, aynı makale.
491Mevlüt Çelebi, aynı eser.
492İhsan Arif, “Zaro Ağa’da Öldü”, Cumhuriyet Gazetesi, 30 Haziran 1934, s. 6.
493http://ozcandemir.blogcu.com
494Gazete haberlerinden birkaç örnek: Ahmet Turhan Altıner, “Zaro Ağa Gibi Başındayız Ömrün”, Milliyet, 20.07.2003, s. 11; “Zaro
Ağa 1934’te tam 160 yaşında öldü”, Milliyet, 10.09.1952; “Zaro Ağanın kızkardeşi Halime 110 yaşında ve hala sağlıklı. Mutki’nin
Mermen kazasında yaşıyor”, Milliyet, 04.11.1951; İlhami Soysal, “Haftanın Tarihi”, Milliyet, 24.06.1984, s. 9; Erdoğan Tokmakçıoğlu, “Daldan Dala”, Milliyet Pazar Magazin, 09.08.1992, s. 2.
495Şükriye Pınar Yavuztürk, Temettuat Defterlerine Göre Beykoz Kazasının Sosyo-Ekonomik Durumu, Marmara Üniversitesi, Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, İstanbul 2006, s. 21.
496BOA, C.EV. 154-7700.
497BOA, C.EV. 354/17953.
498BOA, HAT. 1479/55
499BOA, A.AMD. 31/12.
500BOA, İ.DH. 237-14359.
501BOA, ŞD. 135/76.
502BOA, BEO. 687/51496.
503Resim ve plan Ömer Tel tarafından yapılmıştır.
504Hakkı Raif Ayyıldız, “Çekme Köyü Camii”, İstanbul Ansiklopedisi VII, (Haz. R.E. Koçu), s. 3807-3808.
505Ekrem Hakkı Ayverdi, İstanbul Vakıfları tahrir Defteri, İstanbul 1970, s. 31.
506E.Hakkı Ayverdi, a.g.e., s. 38.
507E.Hakkı Ayverdi, a.g.e., s. 38.
508BOA, C.EV. 61-3014.
509BOA, HAT. 1591-47
510BOA, DH.İUM. 19-22/1-11
511BOA, C.EV. 206-10300; C.EV. 251/12664.
512BOA, C.EV. 524-26489.
513BOA, MF.MKT. 35/108.
514BOA, MF.MKT. 413/3.
515Fethi Gedikli, “1890’lardan Sonra Alemdağı ve Civarındaki Ermenilerin Bazı Faaliyetleri”, II. Üsküdar Sempozyumu I, (Edt. Zekeriya Kurşun vd.), Mart 2005, s. 93.
516BOA, HAT. 778/36479.
517BOA, HAT. 778/36479-A.
258
İSTANBUL’UN YAŞAM PINARI ÇEKMEKÖY
518BOA, A.MKT. 18-30.
519BOA, A.DVN. 18-24.
520İstanbul Ansiklopedisi II (Haz. R. E. Koçu), İstanbul 1959, s. 593.
521Mesut Ayar, “1893-1894 İstanbul Kolera Salgınında Üsküdar”, Üsküdar Sempozyumu V/II (1-5 Kasım 2007), Bildiriler, (Edt. Coşkun Yılmaz),İstanbul 2008, s. 628.
522http://www.ttb.org.tr/eweb/asi_brosur/tarih.htm
523Mesut Ayar, a.g.m., s. 631.
524BOA, DH.MKT. 1589/47.
525Kordon uygulamasında asıl olan, hastalığın ortaya çıktığı yerden dışarı yayılmasını engellemek ve aynı yerde imha edilmesini
sağlamaktı. Yani bu karantina usulünün başka bir versiyonuydu. Daha salgın başlamadan önce, eğer herhangi bir salgın hastalık
görülürse, bu işle ilgilenen memurlarca bölgenin abluka altına alınması ve hemen Sadaret ve Sıhhiye Nezareti gibi kurumlara
haver verilmesi gerekiyordu. Kordonların süresi, salgın hastalığın çeşidi ve durumuna göre değişmekle beraber başlangıçta 10
gündü. Kordon oluşturulduktan hemen sonra, hastalığa yakalananların evleri ve diğer binaları, eşya ve elbiseler dezenfekte ediliyordu. Bkz. Mesut Ayar, a.g.m., s. 639.
526BOA, DH.MKT. 1625-80.
527BOA, DH.MKT. 1632/120.
528BOA, İ.DH. 1141/89056.
529BOA, DH.MKT. 1585-86.
530BOA, DH.MKT. 292/74.
531“Tahaffuzhane”, Türkçe Sözlük II, Türk Dil Kurumu, Ankara 1998, s. 2112.
532http://tr.wiktionary.org/wiki/tahaffuzhane
533BOA, DH.MKT. 1619/109.
534BOA, DH.MKT. 1621/48.
535BOA, DH.MKT. 1028/1.
536Necdet Sakaoğlu, “Murad III”, Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi, V, (Haz. İlhan Tekeli vd.), İstanbul 1993, s. 502-503.
537GÖKAY (Fahreddin Kerim)” İstanbul Ansiklopedisi, XI, (Haz. R.E. Koçu), s. 7069.
538Cumhurite Gazetesi, 27.07.1969, s. 5.
539BOA, Y.PRK.HH. 25/53, lef-1.
540BOA, Y.PRK.HH. 25/53, lef-2.
541BOA, Y.PRK.ŞH. 12-15.
542BOA, DH.EUM. 3. Şb. 13/19.
543BOA, DH.İ.UM. 45-3/70.
544BOA, DH.EUM. 6.Şb. 19/53.
545BOA, DH.EUM. 6.Şb. 19/60.
546BOA, DH.EUM. 6.Şb. 24/24.
547BOA, DH.EUM. 6. Şb. 34/50.
548BOA, DH.İUM. 3-2/1-37, lef-1.
549BOA, DH.İUM. 3-2/1-37, lef-5.
550BOA, DH.EUM.AYŞ. 59/44
551BOA, DH.İUM. E-57/75.
5521894 depremi ve sonrasında yaşananlarla ilgili geniş bilgi için bkz. Fatma Ürekli, İstanbul’da 1894 Depremi, İstanbul 2000.
553Ürekli, a.g.e. s. 15-18.
554Cumhuriyet Gazetesi, 29.03.1940, s. 2.
555Cumhuriyet Gazetesi, 21.07.1945, s. 1.
556Cumhuriyet Gazetesi, 23.07.1945, s. 1, 3.
557Cumhuriyet Gazetesi, 22.07.1945, s. 1, 3; Cumhuriyet Gazetesi, 24.07.1945, s. 2.
558Cumhuriyet Gazetesi, 01.10.1989, s. 9.
559Cumhuriyet Gazetesi, 21.07.1995, s. 18.
560“Atâî, Nev’îzâde”, DİA, IV, Ankara 1991.
561Eserlerinin en önemlisi ve en meşhur olanıdır. Kanuni Sultan Süleyman Handan yaşadığı zamana kadar yetişen ulema ve meşayihin hal tercümelerini anlatır.
562Fıkıh kitabı olup, Arabidir.
563Yahya Efendiye ithaf etmiş olduğu bu eserinde, kaside, gazel ve diğer nazım türlerinde şiirleri vardır.
564Abdülkadir Karahan, “Nev’î-zade Atâ’î”, İA, IX, İstanbul 1988, s. 226-228.
565“İstanbul”, DİA, XXIII, Ankara 2001.
566İskender Pala, “Sâbit”, Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi, VI, (Haz. İlhan Tekeli vd.), İstanbul 1994.
567“Gedâî (Beşiktaşlı)”, Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi, III, (Haz. İlhan Tekeli vd.), İstanbul 1994.
568“Beşiktaşliyan (Mıkırdiç)”, İstanbul Ansiklopedisi, V, (Haz. R.E. Koçu), s.2584-2585.
569Necdet Sakaoğlu “Hekimbaşızadeler”, Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi, IV, (Haz. İlhan Tekeli vd.), İstanbul 1954.
570“Bülbül”, İstanbul Ansiklopedisi, VI, (Haz. R.E. Koçu), s. 3164-3165
571Ahmet Özel, “Halil Paşa”, Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi, III, (Haz. İlhan Tekeli vd.), İstanbul 1994, s. 513.
572“Çırakyan (Diran)” İstanbul Ansiklopedisi, VII, (Haz. R.E. Koçu), s. 3944.
573Servet-i Fünun, Sayı 222, s. 210-211 (1 Haziran 1311).
574Servet-i Fünun, Sayı 222, s. 210 (1 Haziran 1311).
575Servet-i Fünun, Sayı 222, s. 211 (1 Haziran 1311).
576Servet-i Fünun, Sayı 224, (15 Haziran 1311).
577Servet-i Fünun, Sayı 224, (15 Haziran 1311).
578Servet-i Fünun, Sayı 225, s. 261 vd., (22 Haziran 1311).
579Servet-i Fünun, Sayı 225, s. 261 vd., (22 Haziran 1311).
580Alemdağ’da Var Bir Yılan adlı kitap Varlık yayınları tarafından basılmıştır. Cumhuriyet Gazetesi, 31.05.1954, s1; Cumhuriyet
Gazetesi, 08.07.1957, s1;
581Sait Faik Abasıyanık, Alemdağda Var Bir Yılan, Bilgi Yayınevi, Ankara 1970.
582Selami İzzet, “Hasrete Kavuşmanın Sevinci”, Cumhuriyet Gazetesi, 22.06.1932, s. 4.
583Sadi Irmak, “Milli Mücadelede Yurt ve Dünya”, I. Uluslararası Atatürk Sempozyumu (21-23 Eylül 1987), Ankara 1994, s. 21.
259
İSTANBUL’UN YAŞAM PINARI ÇEKMEKÖY
584Zeynep Korkmaz, “Milli Mücadele ve Sonrasında Türklük Şuuru”, I. Uluslararası Atatürk Sempozyumu (21-23 Eylül 1987), Ankara 1994, s. 199.
585Cihat Akçakayalıoğlu, “Atatürk ve Türk Kurtuluş Savaşı”, I. Uluslararası Atatürk Sempozyumu (21-23 Eylül 1987), Ankara 1994,
s. 759.
586Arif Kolay, Sancaktepe Tarihi, İstanbul 2010, s. 113.
587Bu kazalar şunlardı: Üsküdar, Adalar, Beyoğlu, Bakırköy, Şile ve Çatalca.
588Türkiye Cumhuriyeti Devlet Yıllığı 1928-1929, s. 300-303.
589Cumhuriyet Gazetesi, 25.05.1936, s. 1 ve 5.
590Celal Başlangıç, “Alemdağ’da Var Bir Talan!”, Radikal Gazetesi, 17.03.2001.
591Cumhuriyet Gazetesi, 25.05.1936, s. 1 ve 5.
592Cumhuriyet Gazetesi, 08.06.1936, s. 4.
593Cumhuriyet Gazetesi, 19.11.1936, s. 5.
594Cumhuriyet Gazetesi, 11.07.1939, s. 2.
595Cumhuriyet Gazetesi, 01.12.1942, s. 2.
596Cumhuriyet Gazetesi, 29.10.1939, s. 2.
597Cumhuriyet Gazetesi, 24.05.1939, s. 2.
598Cumhuriyet Gazetesi, 05.07.1939, s. 2.
599Cumhuriyet Gazetesi, 25.08.1943, s. 2.
600Ömerli, Hüseyinli, Sırapınar, Alemdar, Çekmeköy, Reşadiye, Sultançiftliği ve Koçullu köylerinin kalkınma programları ile ilgili
ayrıntılı bilgi için bkz, İstanbul Vilayetine Bağlı Köylerin Kalkınma Programı, Belediye Matbaası, İstanbul 1930.
601İstanbul Vilayeti Kaza, Nahiye ve Köyleri, İstanbul Vilayeti Köy Bürosu Neşriyatı, İstanbul 1941, s. 5-6.
602İstanbul Vilayeti Kaza, Nahiye ve Köyleri, İstanbul 1941, s. 14.
60322 Ekim 1950 Umumi Nüfus Sayımı, Türkiye Cumhuriyeti Başvekâlet İstatistik Umum Müdürlüğü Yayınları, Ankara 1950, s.
207.
60423 Ekim 1960 Genel Nüfus Sayımı, DİE yayını, Ankara 1963, s. 293.
60523 Ekim 1960 Genel Nüfus Sayımı, s. 291.
606Cumhuriyet Gazetesi, 03.06.1966, s. 4.
607Cumhuriyet Gazetesi, 25.08.1967, s. 5.
608İstanbul’un Köyleri (Koordinatörler: Şefik Memiş, İbrahim Yarış), İstanbul İl Özel İdaresi Yayını, İstanbul 2011, s. 24-27.
609Salih Şahin, a.g.e. s. 250.
610http://www.umraniye.bel.tr/bpi.asp?caid=60&cid=9629
611Cumhuriyet Gazetesi, 01.08.1984, s. 6.
612Cumhuriyet Gazetesi, 22.05.1987, s. 11.
6131997 Genel Nüfus Tespiti İdari Bölünüş, DİE yayını, Ankara 1999, s. 6.
614Erol Tümertekin, İstanbul İnsan ve Mekân, İstanbul 1997, s. 69-70.
615Sosyal Yapı I, Türkiye’de Nüfus Yapısındaki Gelişmeler ve Uluslararası Karşılaştırmalar, Devlet Planlama Teşkilatı Yayınları,
Ankara 1986, s.69.
616Sosyal Yapı I, s. 85.
617Hasırcı, age, s. 9.
618http://www.ysk.gov.tr/ysk/Belediye/cekmekoy.pdf
619Ahmet Poyraz, 1964 yılında Rize’nin Çayeli ilçesinde doğmuştur. Tahsil hayatını Beyoğlu-Cihangir ve Rize’de sürdürmüştür. İşletme bölümü mezunu olan Ahmet Poyraz küçük yaşlardan itibaren ailesinin kurduğu şirketlerde çalışmıştır. İş hayatının yanında toplumsal meselelerle ilgilenmeyi ihmal etmeyen Ahmet Poyraz, siyasi kariyerine 2003 yılında Ak Parti Ümraniye İlçe Başkanı
olarak başlamıştır. İki dönem bu görevi yürütmüş ve 2008 yılında Çekmeköy Belediye Başkanlığı için görevinden ayrılmıştır. Evli
ve üç çocuk babasıdır.
620http://www.ysk.gov.tr/ysk/Belediye/cekmekoy.pdf
621Kaynak: http://www.sancaktepe.gov.tr/icerik.aspx?kategoriID=18&sayfaID=33&sayfa=Muhtarlıklar
6221970 Alemdağ doğumlu, evli ve 2 çocuk babası olan muhtar, Ümraniye Esnaf ve Sanatkârlar Odası ve Kartal Ziraat Odası üyesidir. Muhtarlıkta ilk dönemidir.
6231949 Yılında Tunceli Ovacık ilçesinde doğdu.1971 den bu zamana kadar İstanbul’da ikamet etmektedir. Cerrahpaşadan emekli
evli ve 4 çocuk babasıdır. Muhtarlıkta ilk dönemidir.
6241968 yılında Muşun Bulanık ilçesinde doğdu.3 dönemdir muhtar olarak hizmet vermektedir. Ortaokul mezunu olup, evli 7 çocuk
babasıdır.
6251966 Trabzon Arsin doğumlu. Deniz Kuvvetleri Komutanlığında 2 yıl uzman Çavuş 18 yıl işçi kadrosunda çalıştıkdan sonra Ocak
2009 tarihinde kendi isteğimle emekli oldu. Bu süre içerisinde Türk-Harbiş Sendikasında iş yeri temsilciliği ve çeşitli kurullarda
görev yaptı. Çeşitli derneklerde yöneticilik yaptı.
62621.09.1976 Sivas Zara doğumlu. İlk, orta ve lise eğitimimi Ümraniye ilçesinde tamamladı. Kocaeli Üniversitesi Meslek Yüksek
Okulu Makine Bölümü mezunudur. 1984 yılından beri Hamidiye Mahallesinde ikamet etmektedir.
6271965 yılında Ordu Ünyede doğdu. 1971 Yılında Adapazarına taşındı. 1975 Yılından bu yana İstanbul’da yaşamaktadır. 1984
Yılında evlenen Ayşe Güneş 2 çocuk annesidir. 1996 Yılından beri Çekmeköy’de ikamet etmektedir.
6281949 Tokat Reşadiye doğumlu. İlköğrenimimi Reşadiye’de bitirdi. 1972’de İstanbul’a geldi. Bir basın kuruluşunda 20 sene çalıştıktan sonra emekli oldu ve 1987’de Çekmeköy’e geldi. Çekmeköy Belde Belediyesi olduktan sonra 1995’de Mimar Sinan Mah.
Muhtarı oldu ve o günden beri görevini sürdürmektedir.
6291974 Yılı Ardahan ili Çıldır ilçesi Sazlısu köyünde doğdu. İlkeğitimimi burada tamamladı. Orta öğretimimi İstanbul Paşaköyde
okudu. Ticaretle uğraşmakta olup, evli ve 3 çocuk babasıyıdır.
6301953 Sivas Hafik Çimenyenice köyünde doğdu. İlkokulu burada bitirdi. 1974 yılında vatani görevini bitirip 1977 yılında İstanbul’a
yerleşti. İş hayatımı serbest olarak sürdürdü. 1991 yılında eski ismi Sultançifliği diğer ismi Taşdelen şimdiki yeni adıyla Çekmeköy Soğukpınar Mahallesinde ikamet ekmektedir. 1999 yılında Soğukpınar Mahallesinde muhtar seçildi. Üç dönemdir bu görevini sürdürmektedir.
6311977 yılında Trabzon ili Of ilçesinde doğdu. Eğitimine Taşdelen Sultan Çiftliği ilköğretim okulunda başlayıp sırasıyla orta ve
ticaret lisesini tamamladı. Halen ticaretin çeşitli konularında faaliyet gösteren ve şirketin yöneticiliğinide başarıyla yapmakta
olan Serdar Karaman evli ve 2 erkek çocuk sahibidir.
6321964 İstanbul doğumlu. Esnaflık yapan ve lise mezunu olan muhtar evli ve 3 çocuk babasıdır. Muhtarlıkta ikinci dönemidir.
260
İSTANBUL’UN YAŞAM PINARI ÇEKMEKÖY
KAYNAKÇA
ARŞİV BELGELERİ
BOA, A.AMD. 31/12.
BOA, A.DVN. 18/24.
BOA, A.MKT. 18/30.
BOA, A.MKT.DV. 17/21.
BOA, A.MKT.MHM. 9/79.
BOA, BEO. 687/51496.
BOA, C.EV. 154/7700.
BOA, C.EV. 179/53.
BOA, C.EV. 206/10300.
BOA, C.EV. 251/12664.
BOA, C.EV. 524/26489.
BOA, C.EV. 61/3014.
BOA, C.ML. 193/8000.
BOA, DH.EUM. 3. Şb. 13/19.
BOA, DH.EUM. 5.Şb. 50/37.
BOA, DH.EUM. 6. Şb. 13/54
BOA, DH.EUM. 6. Şb. 16/26.
BOA, DH.EUM. 6. Şb. 29/48.
BOA, DH.EUM. 6. Şb. 34/50.
BOA, DH.EUM. 6. Şb. 52/31.
BOA, DH.EUM. 6. Şb. 53/36.
BOA, DH.EUM. 6.Şb. 19/53.
BOA, DH.EUM. 6.Şb. 19/60.
BOA, DH.EUM. 6.Şb. 24/24.
BOA, DH.EUM. 6.Şb. 24/24;
BOA, DH.EUM. 6.Şb. 33/61.
BOA, DH.EUM. 6.Şb. 42/23.
BOA, DH.EUM. AYŞ. 13/41.
BOA, DH.EUM. AYŞ. 24-29.
BOA, DH.EUM. AYŞ. 26/46.
BOA, DH.EUM. AYŞ. 31/12.
BOA, DH.EUM. AYŞ. 4/106.
BOA, DH.EUM. AYŞ. 43/21.
BOA, DH.EUM. AYŞ. 75/38.
BOA, DH.EUM.3.Şb. 17/60.
BOA, DH.EUM.6.Şb. 11/18.
BOA, DH.EUM.AYŞ. 11/105.
BOA, DH.EUM.AYŞ. 11/35.
BOA, DH.EUM.AYŞ. 11/65.
BOA, DH.EUM.AYŞ. 15/106.
BOA, DH.EUM.AYŞ. 16/117.
BOA, DH.EUM.AYŞ. 17/45.
BOA, DH.EUM.AYŞ. 17/54.
BOA, DH.EUM.AYŞ. 18/11.
BOA, DH.EUM.AYŞ. 18/67.
BOA, DH.EUM.AYŞ. 18/67.
BOA, DH.EUM.AYŞ. 19/98.
BOA, DH.EUM.AYŞ. 20/18.
BOA, DH.EUM.AYŞ. 22/85
BOA, DH.EUM.AYŞ. 23/48.
BOA, DH.EUM.AYŞ. 23/89.
BOA, DH.EUM.AYŞ. 23/96.
BOA, DH.EUM.AYŞ. 23/99.
BOA, DH.EUM.AYŞ. 24/100.
BOA, DH.EUM.AYŞ. 24/60.
BOA, DH.EUM.AYŞ. 24/43.
BOA, DH.EUM.AYŞ. 27/41.
BOA, DH.EUM.AYŞ. 28/67.
BOA, DH.EUM.AYŞ. 30/81.
BOA, DH.EUM.AYŞ. 30/84.
BOA, DH.EUM.AYŞ. 30/84.
BOA, DH.EUM.AYŞ. 41/15.
BOA, DH.EUM.AYŞ. 42/11.
BOA, DH.EUM.AYŞ. 42/1.
BOA, DH.EUM.AYŞ. 42/28.
BOA, DH.EUM.AYŞ. 42/40.
BOA, DH.EUM.AYŞ. 42/56.
BOA, DH.EUM.AYŞ. 42/64.
BOA, DH.EUM.AYŞ. 43/47.
BOA, DH.EUM.AYŞ. 44/101.
BOA, DH.EUM.AYŞ. 44/35.
BOA, DH.EUM.AYŞ. 48/10.
BOA, DH.EUM.AYŞ. 48/14.
BOA, DH.EUM.AYŞ. 48/58.
BOA, DH.EUM.AYŞ. 51/41.
BOA, DH.EUM.AYŞ. 59/10.
BOA, DH.EUM.AYŞ. 59/44.
BOA, DH.EUM.AYŞ. 6/18.
BOA, DH.EUM.AYŞ. 65/52.
BOA, DH.EUM.AYŞ. 65/56.
BOA, DH.EUM.AYŞ. 65/57.
BOA, DH.EUM.AYŞ. 69/28.
BOA, DH.EUM.AYŞ. 69/35.
BOA, DH.EUM.AYŞ. 7/1.
BOA, DH.EUM.AYŞ. 7/96.
BOA, DH.EUM.AYŞ. 73/56.
BOA, DH.EUM.AYŞ. 73/64.
BOA, DH.EUM.AYŞ. 73/71.
BOA, DH.EUM.AYŞ. 76/71
BOA, DH.EUM.AYŞ. 8/121
BOA, DH.EUM.AYŞ. 9/74.
BOA, DH.İD. 149-1/13.
BOA, DH.İUM, 16-5/1-18
BOA, DH.İUM. 13/3-9/39;
BOA, DH.İUM. 45-3/70.
BOA, DH.İUM. E-65/11.
BOA, DH.İUM. 19-22/1-11
BOA, DH.İUM. 20-27/14-79.
BOA, DH.İUM. 3-2/1-37.
BOA, DH.İUM. E-57/75.
BOA, DH.İUM. E-65/10.
BOA, DH.KMS. 53-4/12.
BOA, DH.KMS. 60-2/11.
BOA, DH.KMS. 62/63.
BOA, DH.MKT. 1002/32.
BOA, DH.MKT. 1028/1.
BOA, DH.MKT. 1585-86.
BOA, DH.MKT. 1589/47.
BOA, DH.MKT. 1596-23;
BOA, DH.MKT. 1619/109.
BOA, DH.MKT. 1619/47.
BOA, DH.MKT. 1620/136.
BOA, DH.MKT. 1621/48.
BOA, DH.MKT. 1624/28;
BOA, DH.MKT. 1625-80.
BOA, DH.MKT. 1626/111;
BOA, DH.MKT. 1627/126.
BOA, DH.MKT. 1632/120.
BOA, DH.MKT. 1639/10.
BOA, DH.MKT. 1676/126.
BOA, DH.MKT. 1851/136.
BOA, DH.MKT. 191/44.
BOA, DH.MKT. 2293-69.
BOA, DH.MKT. 235/30.
BOA, DH.MKT. 292/74.
BOA, HAT. 1479/55
BOA, HAT. 1591-47
BOA, HAT. 778/36479.
BOA, HAT. 778/36479-A.
BOA, İ.DH. 1141/89056.
BOA, İ.DH. 146/7537.
BOA, İ.DH. 1490/1329-Z-16.
BOA, İ.DH. 237-14359.
BOA, İ.DH, 601/41886
BOA, İ.ŞD. 95/5678.
BOA, MF.MKT. 35/108.
BOA, MF.MKT. 413/3.
BOA, MF.MKT. 913/53.
BOA, ML.VRD.TMT.d. nr. 3067.
BOA, ML.VRD.TMT.d. nr. 3070.
BOA, ML.VRD.TMT.d. nr. 3071.
BOA, ML.VRD.TMT.d. nr. 3078.
BOA, ML.VRD.TMT.d. nr. 3079.
BOA, ML.VRD.TMT.d. nr. 3080.
BOA, NFS.d. nr. 537, s. 51-56.
BOA, NFS.d. nr. 578, s. 192-193.
BOA, ŞD. 135/76.
BOA, TS.MA.d. nr. 7416.
BOA, TT.d. nr. 116, s. 51.
BOA, TT.d. nr. 436, s. 419.
BOA, TT.d. nr. 630, s. 131.
BOA, TT.d. nr. 733.
BOA, Y.MTV. 150/24.
BOA, Y.MTV. 153/7.
BOA, Y.PRK.BŞK. 43/66.
BOA, Y.PRK.HH. 25/53.
BOA, Y.PRK.ŞH. 12-15.
BOA, HR.HMŞ.İŞO. 133/2.
BOA, HR.HMŞ.İŞO. 2/9.
BOA, İ.MMS. 167/1331-C-52.
BOA, Meclis-i Tanzimat Defteri, no.4.
BOA, ŞD, no. 679/15.
BOA, BEO. 1279/95852
BOA, BEO. 3162/237095.
BOA, BEO. 3980/298433.
BOA, BEO. 409/30623.
BOA, BEO. 4207/315461.
BOA, BEO. 538/40339.
BOA, BEO.555/41568.
BOA, C.EV. 354/17953.
BOA, DH.EUM.KLU. 17/33.
BOA, DH.EUM.KLU. 7/52
BOA, HH.d. 13635.
BOA, HH.d. 14799.
BOA, HH.d. 18882.
BOA, HH.d. 23074.
BOA, ML.VRD.d. 4286
BOA, MVL.1043
BOA, Y.A.HUS. 298/21
BOA, Y.MTV. 304/133.
BOA, Y.MTV. 33/62.
GAZETE VE DERGİLER
Açıksöz
Aksiyon
Basiret
Cumhuriyet
Levant Herald
Radikal
Milliyet
Milliyet Pazar Magazin
Radikal
Servet-i Fünun
Flashhaber
KİTAP, MAKALE VE TEZLER
“Abdülhamid II”, İstanbul Ansiklopedisi I
(Haz. R. Ekrem Koçu), İstanbul 1958.
“Alemdağ Kasrı”, Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi, I, (Haz. İlhan Tekeli
vd.), İstanbul 1993.
“Alemdağı Korusu”, İstanbul Kültür ve Sanat Ansiklopedisi, I, İstanbul 1982.
“Alemdağı”, İstanbul Kültür ve Sanat Ansiklopedisi, I, İstanbul 1982.
“ATÂÎ, Nev’îzâde”, DİA, IV, Ankara 1991.
“Atatürk”, İstanbul Ansiklopedisi III, (Haz.
R.E. Koçu), İstanbul 1960.
“Bennak”, DİA, V, İstanbul 1992.
“Beşiktaşliyan (Mıkırdiç)”, İstanbul Ansik-
261
İSTANBUL’UN YAŞAM PINARI ÇEKMEKÖY
lopedisi V (Haz. R. Ekrem Koçu), İstanbul
1961.
“Bülbül”, İstanbul Ansiklopedisi VI (Haz.
R. Ekrem Koçu), İstanbul 1963.
“Çırakyan (Diran)” İstanbul Ansiklopedisi
VII (Haz. R. Ekrem Koçu), İstanbul 1965.
“Gedâî (Beşiktaşlı)”, Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi, III, (Haz. İlhan Tekeli vd.), İstanbul 1994.
“GÖKAY (Fahreddin Kerim)” İstanbul
Ansiklopedisi, XI, (Haz. R. Ekrem Koçu),
İstanbul 1973.
“İstanbul Çiğdemi”, Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi, VIII, (Haz. İlhan Tekeli
vd.), İstanbul 1994.
“İstanbul”, DİA, XXIII, Ankara 2001.
“Kaynak Suları”, Dünden Bugüne İstanbul
Ansiklopedisi, IV, (Haz. İlhan Tekeli vd.),
İstanbul 1993.
“Kıptiler”, DİA, XXV, Ankara 2002.
“Kile”, DİA, XXV, Ankara 2002.
“Tahaffuzhane”, Türk Dil Kurumu, Türkçe Sözlük II, Ankara 1998.
“Yer Adları”, Dünden Bugüne İstanbul
Ansiklopedisi, VII, (Haz. İlhan Tekeli vd.),
İstanbul 1994.
-1997 Genel Nüfus Tespiti İdari Bölünüş,
DİE yayını, Ankara 1999.
-22 Ekim 1950 Umumi Nüfus Sayımı,
Türkiye Cumhuriyeti Başvekâlet İstatistik Umum Müdürlüğü Yayınları, Ankara
1950.
-23 Ekim 1960 Genel Nüfus Sayımı, DİE
yayını, Ankara 1963.
-367 Nolu Üsküdar Şeriye Sicili Defteri,
Varak nr. 60-b.
-438 Numaralı Muhasebe-i Vilayet-i Anadolu Defteri (973/1530) II, BOA yay. Ankara 1994.
ABASIYANIK Sait Faik, Alemdağda Var
Bir Yılan, Bilgi Yayınevi, Ankara 1970.
ACAR Onur, Toplu Taşım Sistemi Planlaması Bodrum Örneği, Dokuz Eylül Üniversitesi Mimarlık Fakültesi Şehir ve Bölge
Planlama Bölümü, İzmir 2007.
AKANDERE Osman, “Millî Mücadele
Yıllarında Marmara Bölgesinde Faaliyet
Gösteren, Müfrezeler, Milis Kuvvetleri ve
Çeteler (1918-1922)”, Selçuk Üniversitesi
Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Sayı 19.
AKBULUT Uğur, “Suriye’ye İlk Telgraf
Hatlarının Çekilmesi”, History Studies,
Ortadoğu Özel Sayısı, Ekim 2010.
AKÇAKAYALIOĞLU Cihat, “Atatürk ve
Türk Kurtuluş Savaşı”, I. Uluslar Arası
Atatürk Sempozyumu (21-23 Eylül 1987),
Ankara 1994.
AKDAĞ Ömer, “İstiklâl Savaşı’nın İlk Safhasında Mitingler (Kasım 1918-Haziran
1919)”, Türkler XV, Ankara 2002.
AKSU Şener, Bireyin Tarihteki Rolü Açısından Yahya Kaptan, Kocaeli Üniversitesi yayını, Kocaeli 2003.
ALTINER Ahmet Turhan, “Zaro Ağa Gibi
Başındayız Ömrün”, Milliyet, 20.07.2003,
s. 11.
ARPAD Burhan, “Ağaçlar ve İnsanlar”,
Cumhuriyet Gazetesi, 26.10.1982.
ARSLAN Lütfi, H.963/M.1556 Tarihli
Mufassal Tahrir Defterine Göre Bozok
262
Sancağı’nın Ekonomik ve Demografik
Yapısı, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, Ankara
2005.
Aşıkpaşaoğlu Tarihi (Haz. Nihal Atsız),
Ankara 1985.
ATATÜRK Mustafa Kemal, Nutuk, İTO
yayınları, İstanbul 2009.
AVCI Meral, “Akarsular”, Dünden Bugüne
İstanbul Ansiklopedisi, I, (Haz. İlhan Tekeli vd.), İstanbul 1993.
AVCI Meral, “Kentsel Biyoçeşitlilik Açısından Bir Değerlendirme: İstanbul Örneği”, Kentsel Ekoloji Ve Yaşanabilir Kent
Sempozyumu (Urban Ecology and Livable
Cities Syposium), 6-7-8 Kasım 2008, İzmir,
(Editörler: Şevket Işık, Arife Karadağ).
AVCI Sedat, “Alemdağ”, Dünden Bugüne
İstanbul Ansiklopedisi, I, (Haz. İlhan Tekeli vd.), İstanbul 1993.
AYAR Mesut, “1893-1894 İstanbul Kolera
Salgınında Üsküdar”, Üsküdar Sempozyumu V/II (1-5 Kasım 2007), Bildiriler, (Edt.
Coşkun Yılmaz), İstanbul 2008.
AYDEMİR Şevket Süreyya, Tek Adam
Mustafa Kemal (1922-1938), Remzi Kitabevi, İstanbul 1965.
AYDIN Mümtaz, “Osmanlı’da Komşuluk”,
Yeni Ümit, Sayı 65, Temmuz-AğustosEylül 2004.
AYDOĞDU Murat, Mütareke Döneminde
(1918- 1922) İstanbul’un Anadolu Yakasında Asayiş Problemleri, İstanbul Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yüksek
Lisans Tezi, İstanbul 2009.
AYNURAL
Salih,
“XVII.
Yüzyılda
İstanbul’un Odun ve Kömür İhtiyacının
Karşılanması”, Osmanlı V (Ed. Güler
Eren), Ankara 1999.
AYVERDİ Ekrem Hakkı, İstanbul Vakıfları Tahrir Defteri, İstanbul 1970.
AYVERDİ Samiha, İstanbul Geceleri, İstanbul 1971.
AYYILDIZ Hakkı Raif, “Çekme Köyü Camii”, İstanbul Ansiklopedisi VII, (Haz. R.
Ekrem Koçu), İstanbul 1965.
Balıkhane Nazırı Ali Rıza Bey, Eski Zamanlarda İstanbul Hayatı (Haz. Ali Şükrü
Çotok), 2. Baskı, İstanbul 2001.
BARKAN
Ömer
Lütfi,
“Osmanlı
İmparatorluğu’nda Kolonizatör Türk Dervişleri”, Türkler IX, Ankara 2002.
BARKAN Ömer Lütfi, Hüdavendigar Livası Tahrir Defterleri, Ankara 1988.
Başbakanlık Osmanlı Arşivi Rehberi, İkinci Baskı, İstanbul 2000.
BAŞLANGIÇ Celal, “Alemdağ’da Var Bir
Talan!”, Radikal Gazetesi, 17.03.2001.
BATİSLAM H. Dilek, “Keçecizade İzzet
Molla’nın Gazellerinde Av”, Av ve Avcılık
Kitabı, Edt. E. Gürsoy Naskali-H. Oytun
Altun, İstanbul 2008.
BAYRI Mehmet Halit, Yer Adları ve Yer
Adlarına Bağlı Folklor Bilgileriyle İstanbul, İstanbul 1951.
Belgeler Işığında Çavuşbaşı Tarihi, (Haz:
Raşit Gündoğdu vd.), İstanbul 2008.
BEYOĞLU
Süleyman,
“I.
Dünya
Savaşı’nda ve Milli Mücadele Yıllarında
Üsküdar 1915-1922”, Üsküdar Sempozyumu IV, Cilt: II, (Edt. Coşkun Yılmaz),
İstanbul 2007.
BEYOĞLU Süleyman, “Milli Mücadele ve
Özbekler Tekkesi”,Üsküdar Sempozyumu
I, 23-25 Mayıs 2003, (Edt. Zekeriya Kurşun
vd.), Üsküdar Belediyesi, İstanbul 2004.
BİLİR Ali, Çeşmibülbüle Gizlenmiş Abıhayat Beykoz, İstanbul 2008.
BİRGEN Muhittin, İttihat ve Terakki’de On
Sene, Haz. Zeki Arıkan, İstanbul 2006.
BİZBİRLİK Alpay, Zafer ATAR, “XIX.
Yüzyıl Osmanlı Tarihinde Temettuat
Defterleri’nin Yeri: Saruhan Sancağı Mütevelli Çiftliği Temettuat Defteri Örneği”,
SAÜ Fen Edebiyat Dergisi, (2009-I).
BOSTAN M. Hanefi, XV. XVVII. Yüzyıllarda Üsküdar Nahiyesi Köylerinde Sosyal
ve İktisadi Hayat, Üsküdar Sempozyumu
VI, (6-9 Kasım 2008), cilt II, (Edt. Coşkun
Yılmaz), İstanbul 2009.
Büyük Türk Klasikleri II, İstanbul 1985.
ÇADIRCI Musa, Tanzimat Döneminde
Anadolu Kentlerinin Sosyal ve Ekonomik
Yapısı, TTK yay., Ankara 1997.
ÇAM Yusuf, Milli Mücadelede İzmit Sancağı, İzmit 1993.
ÇELEBİ Mevlüt, Dünyanın En Uzun Yaşayan Adamı Zaro Ağa (1777-1934), İstanbul
2010.
ÇELİK Gülfettin, 16-19. Yüzyıl Gebze, Kocaeli 2003.
ÇETİN Sadık Fethi, 466 Numaralı Üsküdar Şeriye Sicili, Marmara Üniversitesi
Sosyal Bilimler Enstitüsü Yüksek Lisans
Tezi, İstanbul 1997.
ÇETİN Şükran Çeker, 762 No.lu Üsküdar
Şer‘iyye Siciline Göre H. 1317-1318/18991900 Yılları Arasında Üsküdar Kazasında
Sosyal Hayat, Marmara Üniversitesi sosyal Bilimler Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi,
İstanbul 2008.
ÇİÇEK Rahmi, “Milli Mücadelede ErmeniRum-Yunan İttifakının Anadolu Basınındaki Yankıları”, Ankara Üniversitesi, Türk
İnkılâp Tarihi Enstitüsü, Atatürk Yolu
Dergisi, cilt II, sayı 6, Ankara 1990, s. 300.
DAĞDAŞ Yasemin, Üsküdar Mahkemesi
5 Numaralı Şeriye Sicil Defteri, Marmara Üniversitesi, Arşivcilik Bölümü Lisans
Tezi, İstanbul 2002.
DÂNİŞMEND İsmail Hami, İzahlı Osmanlı Tarihi Kronolojisi, IV, İstanbul 1972.
DAŞ Mustafa, “Üsküdar’da Türk ve Bizans
Hükümdarlarının Yaptıkları Görüşmeler”, Üsküdar Sempozyumu V (1-5 Kasım
2007), Bildiriler, (Edt. Coşkun Yılmaz),
İstanbul 2008.
DAVİSON Roderic H., “Osmanlı İmparatorluğuna Elektrikli Telgrafın Girişi”, çev.
Durdu Mehmet Burak, OTAM, 14, 2003.
DELİGÖZ Orhan, Osmanlı Ziraat ve Ticaret Gazetesi, Ankara Üniversitesi Sosyal
Bilimler Enstitüsü, Basılmamış Yüksek
Lisans Tezi, Ankara 2008.
DELİLBAŞI Melek, “Osmanlı-Bizans İlişkileri”, Türkler IX, Ankara 2002.
DEVELLİOĞLU Ferit, Osmanlıca-Türkçe
Ansiklopedik Lügat, Ankara 1996.
DİLÇİN Cem, Örneklerle Türk Şiir Bilgisi,
Ankara 2000.
DİRİMTEKİN Feridun, İstanbul’un Fethi,
İstanbul 1976.
İSTANBUL’UN YAŞAM PINARI ÇEKMEKÖY
ELDEM Vedat, Osmanlı İmparatorluğu’nun
İktisadi Şartları Hakkında Bir Tetkik, Ankara 1994.
EMECEN Feridun M., “Çift Resmi”, DİA,
VIII, Ankara 1993.
EMECEN Feridun, “Akça Koca”, DİA, II,
İstanbul 1989.
EMECEN Feridun, “Kuruluştan Küçük
Kaynarca’ya”, Osmanlı Tarihi I, editör:
Ekmeleddin İhsanoğlu, İstanbul 1999.
EMECEN Feridun, “Osmanlı Devleti’nin
Kuruluşundan Fetret Dönemine”, Türkler
IX, Ankara 2002.
ENGİN Vahdettin, “İstanbul’un Anadolu
Yakasında İlk Tramvay Hattı”, II. Üsküdar
Sempozyumu Bildiriler I, (Edt. Zekeriya
Kurşun vd.), İstanbul 2004, s. 121-126.
ENGİN Vahdettin, II. Abdülhamid ve Dış
Politika, İstanbul 2005.
ENGİN Vahdettin, İstanbul’un Atlı Ve
Elektrikli Tramvayları, İTO yayını, İstanbul 2011.
ENGİN Vahdettin, Kurtlar Sofrasındaki
Osmanlı, İstanbul 2007.
ERDEM Şerafettin Can, “İtilaf Devletlerinin İstanbul’u Resmen İşgali ve Faaliyetleri”, Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi,
Cilt: XXI, Sayı:62, Temmuz 2005.
ERGİNER Suat, Asya’nın Kapısı Üsküdar, İstanbul 1966, s. 84-87; Fethi Gedikli,
“1890’lardan Sonra Alemdağı ve Civarındaki Ermenilerin Bazı Faaliyetleri”, II.
Üsküdar Sempozyumu I, (Edt. Zekeriya
Kurşun vd.), Mart 2005.
EROĞLU Veysel, “Su Medeniyeti İstanbul”, http://www.veyseleroglu.com.tr/belge/su_meselesi.pdf
ESKİKURT Adnan -Ramazan Özey, “Anadolu ve Balkanlardaki Osmanlı Fetihlerinde (1299-1451) Coğrafyanın Önemi”,
Türklük Araştırmaları Dergisi 19, (Prof.
Dr. Mücteba İlgürel’e Armağan Özel Sayısı), İstanbul 2008.
Evliya Çelebi Seyahatnamesi, cilt I, (Haz.
Orhan Şaik Gökyay), YKY yayınları, İstanbul 1996.
EYİCE Semavi, “İstanbul’da Abbasi Saraylarının Benzeri Olarak Yapılan Bir Bizans
Sarayı (Bryas Sarayı)”, Belleten, Cilt: XXIII, Sayı: 89-92, Ankara 1959.
EYİCE Semavi, Tarih Boyunca İstanbul,
İstanbul 2006.
GEÇGİL Ülkü, Uskudar At The Begınıng
Of The 18th Century (A Case Study On
The Text And Analysıs Of The Court Regıster Of Uskudar Nr. 402), Fatih Universitesi Yüksek Lisans Tezi, İstanbul 2009.
GENÇ
Mehmet,
Osmanlı
İmparatorluğu’nda Devlet ve Ekonomi,
İstanbul 2005, s. 99-100.
GÖKMEN Ertan, “XIX. Yüzyıl Ortalarında
Alaşehir’de Tarım ve Hayvancılık”, Akademik Bakış, Cilt 3, Sayı 6, Yaz 2010.
GÖKTAŞ Hamide, Şeriye Sicilleri Üsküdar Kadılığı 7. Defter, Marmara Üniversitesi, Arşivcilik Bölümü Bitirme Tezi,
İstanbul 2002.
GÖKTAŞ Uğur, “Mesireler”, Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi, V, (Haz. İlhan Tekeli vd.), İstanbul 1994.
GÖNÇ Reşid Halid, “Ersoy (Mehmed
Akif)”, İstanbul Ansiklopedisi C. X (Haz.
R. E. Koçu), İstanbul 1971.
GÜNER Zekai, Milli Mücadele Başlarken
Türk Kamuoyu, Ankara 1999.
GÜNEŞ Ahmet, Tahrir Defterlerine Göre
XVI. Yüzyıl Başlarından XVII. Yüzyıl Başlarına Kadar Kocaeli Sancağı, Ankara
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü,
Doktora Tezi, Ankara 1994.
GÜRELİ Nail, “90’lık Delikanlılar”, Milliyet, 07.09.1992, s. 17.
HASKAN Mehmet Nermi, Yüzyıllar Boyu
Üsküdar II-III, İstanbul 2001.
HİLMİ Tolga, Mehmet Akif Ersoy, İstanbul 2009.
HİMMETOĞLU
Hüsnü,
Kurtuluş
Savaşı’nda İstanbul ve Yardımları II, İstanbul 1975.
Hoca Sadeddin Efendi, Tâc’üt-Tevârih I
(Sadeleştiren: İsmet Parmaksızoğlu), MEB
Basımevi, İstanbul 1974.
IRMAK Sadi, “Milli Mücadelede Yurt ve
Dünya”, I. Uluslar arası Atatürk Sempozyumu (21-23 Eylül 1987), Ankara 1994.
İBİK Hasan, İstanbul’un Fethi Hadisi, Ankara 2004.
İhsan Arif, “Zaro Ağa’da Öldü”, Cumhuriyet Gazetesi, 30 Haziran 1934, s. 6.
İNALCIK Halil, “Osmanlı Devleti’nin Kuruluşu”, Türkler IX, Ankara 2002.
İNCEÖZ Semih “157 Bahar Gördü Zaro
Ağa”, Aksiyon, 14 Şubat 1998.
İRTEM Süleyman Kani, Sultan Abdülaziz
ve Bir Seraskerin İhtilali (haz. Osman Selim Kocahanoğlu), İstanbul 2004.
İstanbul Ahkâm Defterleri, İstanbul Ticaret Tarihi I, İstanbul 1998.
İstanbul Ahkâm Defterleri, İstanbul’da
Sosyal Hayat 2 (1755-1765), İstanbul
1998.
İstanbul Kadı Sicilleri Üsküdar Mahkemesi 14 Numaralı Sicil H. 953-955 / M. 15461549 (Haz. Nuray Güler), İSAM Yayınları,
İstanbul 2010.
İstanbul Kadı Sicilleri Üsküdar Mahkemesi 5 Numaralı Sicil (Haz. Yasemin DağdaşZeynep Berktaş), İSAM Yayınları, İstanbul
2010.
İstanbul Kadı Sicilleri Üsküdar Mahkemesi 56 Numaralı Sicil H. 990-991 / M. 15821583 (Haz. Hilal Kazan, Kenan Yıldız),
İSAM Yayınları, İstanbul 2010.
İstanbul Vilayeti Kaza, Nahiye ve Köyleri,
İstanbul Vilayeti Köy Bürosu Neşriyatı, İstanbul 1941.
İstanbul Vilayetine Bağlı Köylerin Kalkınma Programı, Belediye Matbaası, İstanbul
1930.
İstanbul’un Köyleri (Koordinatörler: Şefik
Memiş, İbrahim Yarış), İstanbul İl Özel
İdaresi Yayını, İstanbul 2011.
İSTEKLİ Müslüm, Üsküdar’ın 11 Numaralı Şeriye Sicilinin Transkripsiyonu,
Marmara Üniversitesi, Arşivcilik Bölümü
Lisans Tezi, İstanbul 2002.
İZZET Selami, “Hasrete Kavuşmanın Sevinci”, Cumhuriyet Gazetesi, 22.06.1932
JORGA Nicolae, Osmanlı İmparatorluğu
Tarihi I (Çev. Nilüfer Epçeli), Yeditepe Yayınları, İstanbul 2005.
KABAKLI Ahmet, Türk Edebiyatı I, İstan-
bul 1985, s. 224-226.
KAHRAMAN Âlim, Edebiyatın Belleğinde
Yaşayan Beykoz, İstanbul 2005, s.294-296.
KARAHAN
Abdülkadir,
“Nev’î-zade
Atâ’î”, İA, IX, İstanbul 1988, s. 226-228.
KARAL Enver Ziya, Osmanlı İmparatorluğunda İlk Nüfus Sayımı 1831, Ankara
1943.
KARAL Enver Ziya, Osmanlı Tarihi I, Ankara 1988.
KARAL Enver Ziya, Osmanlı Tarihi V, Ankara 1983.
KAVUKÇUOĞLU Deniz, “Kokuşmuşluk Üzerine”, Cumhuriyet Gazetesi,
04.01.2006.
KOÇ Ercan, 19. Yüzyılda Osmanlı
Devleti’nde Tarım, Anadolu Üniversitesi,
Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yüksek Lisans
Tezi, Eskişehir 2005.
KOLAY Arif, Kütahya Şeriye Sicilleri 72
Numaralı Defterinin Transkripsiyonu ve
Değerlendirilmesi, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, Dumlupınar Üniversitesi Sosyal
Bilimler Enstitüsü, Kütahya 2001.
KOLAY Arif, Sancaktepe Tarihi, İstanbul
2010.
KORKMAZ Zeynep, “Milli Mücadele ve
Sonrasında Türklük Şuuru”, I. Uluslararası Atatürk Sempozyumu (21-23 Eylül
1987), Ankara 1994.
KUMDAKÇI Hale, 402 Nolu Üsküdar
Şer‛iyye Sicil Defterinin Transkripsiyon
ve Değerlendirilmesi, Marmara Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, İstanbul 2009.
KÜTÜKOĞLU Mübahat S., “Osmanlı İktisadi Yapısı”, Osmanlı Devleti Tarihi C.
II, (Ed. Ekmeleddin İhsanoğlu), İstanbul
1999.
MANTRAN Robert, Osmanlı İmparatorluğu Tarihi I, Say Yayınları, İstanbul 1999.
Mustafa Nuri Paşa, Netayic ül-Vukuat, C.
I-II, Sadeleştiren: Neşet Çağatay, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara 1979.
MUŞMAL Hüseyin, “XIX. Yüzyılın Ortalarında Çumra’nın Sosyo-Ekonomik Görüntüsü (10353 Numaralı Temettuat Defterine
Göre)”, Selçuk Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Dergisi, Sayı: 24, Konya 2008.
MUTAF Abdülmecit, “Osmanlı Hukuk
Sisteminde Dostane Çözüm: Sulh Uygulaması”, Yeni Ümit, Sayı 70, Ekim-Aralık
2005.
NASKALİ Emine Gürsoy (edt.), Av ve Avcılık Kitabı, İstanbul 2008.
NİRVEN Saadi Nâzım, “Büyük Elmalı
Suyu”, İstanbul Ansiklopedisi VI, (Haz. R.
Ekrem Koçu), İstanbul 1963.
NİRVEN Saadi Nazım, “Çavuşbaşı Deresi”
İstanbul Ansiklopedisi, Cilt VII (Haz. R.
Ekrem Koçu), İstanbul 1965.
ÖCAL Safa, “Ertuğrul Gazi Haziresinde
Yatanlar”, I. Milletlerarası Osmanlı Sempozyumu (Söğüt 1986), İstanbul 1988.
ÖKSÜZ Hikmet, “Türk-Rum Nüfus Mübadelesinin Sebep ve Bazı İstisnaları”, Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, Sayı 48,
Cilt XVI, Kasım 2000.
ÖZCAN Abdülkadir, “Çorbacı”, DİA, V,
İstanbul 1992.
ÖZCAN Tahsin, Osmanlı Para Vakıfları
263
İSTANBUL’UN YAŞAM PINARI ÇEKMEKÖY
(Kanuni Dönemi Üsküdar Örneği), Ankara 2003.
ÖZÇELİK Tarık, Basiret Gazetesine Göre
Doksanüç Harbi’nde İstanbul’da Rumeli
Göçmenleri (1877-1878), Marmara Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü
Yüksek Lisans Tezi, İstanbul 1993.
ÖZEL Ahmet, “Halil Paşa”, Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi, III, (Haz. İlhan
Tekeli vd.), İstanbul 1994.
ÖZEL Turgut, Kocaeli Yarımadasında
Milli Mücadele ve Yahya Kaptan, Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü
Yüksek Lisans Tezi, İstanbul 1996.
ÖZGER Yunus, “Tanzimat Öncesi Erzurum Şehrinin Demografik Yapısı”, A.Ü.
Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Dergisi,
Prof. Dr. Zeki Başar Özel Sayısı, Sayı 29,
Erzurum 2006.
ÖZGÜR Hüseyin, “Yerel Siyaset Perspektifinden Bakışla Büyükşehir Belediyelerinde Kentsel Alan Yönetimi Uygulamaları”,
Yerel Siyaset Dergisi, İstanbul 2008.
ÖZHATAY Nermin, Mustafa Keskin,
Ömerli Havzasının ‘İstanbul’ Doğal Bitkileri, Doğal Hayatı Koruma Derneği yayını,
İstanbul 2007.
ÖZSOY Osman, Saltanattan Cumhuriyete
Kurtuluş Savaşı 1918-1923, İstanbul 2007.
ÖZTUNA Yılmaz, Devletler ve Hanedanlar II, Ankara 1996.
ÖZTÜRK Said, Askeri Kassama Ait XVII.
Asır İstanbul Tereke Defterleri, İstanbul
1995.
PAKALIN Mehmet Zeki, Osmanlı Tarih
Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü I-III, İstanbul 1983.
PALA İskender, “Sâbit”, Dünden Bugüne
İstanbul Ansiklopedisi, VI, (Haz. İlhan Tekeli vd.), İstanbul 1994.
PALA İskender, İstanbul: “Dizelerin ve
Cümlelerin Müstesna Şehri”, Şehir ve
Kültür: İstanbul (Edt. Ahmet Emre Bilgili),
İstanbul 2010.
PALMER Alan, Osmanlı İmparatorluğu
Son Üç Yüz Yıl Bir Çöküşün Yeni Tarihi,
İstanbul 1992.
SAKAOĞLU Necdet “Hekimbaşızadeler”,
Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi,
IV, (Haz. İlhan Tekeli vd.), İstanbul 1994.
SAKAOĞLU Necdet, “Alemdağı İspinozu”,
Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi, I,
(Haz. İlhan Tekeli vd.), İstanbul 1993.
SERİN Ayten, “Kadıköy Çiğdemi’ni Boğaziçi Keteni’ni Koruyun”, Hürriyet Pazar,
02.04.2006.
SERTOĞLU Mithat, Osmanlı Tarih Lugatı, İstanbul 1986.
SEZER Yalçın, Şile ve Civarının (İstanbul)
Flora ve Vejetasyonu, Basılmamış Yüksek
Lisans Tezi, Marmara Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, İstanbul 2006.
SİPAHİOĞLU Birsel, “Bizans Döneminde
Üsküdar”, Üsküdar Sempozyumu V/II (1-5
Kasım 2007), Bildiriler, (Edt. Coşkun Yılmaz), İstanbul 2008.
SOFUOĞLU Adnan, Milli Mücadele Döneminde Kocaeli, Ankara 2006.
SOHTAOĞLU Mete, “Türkiye’nin İlk
Medyatik Kahramanı”, Radikal Gazetesi,
30.06.2011.
264
SOMÇAĞ Selim, “Eski İstanbul Avcıları”,
Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi, I,
(Haz. İlhan Tekeli vd.), İstanbul 1993.
Sosyal Yapı I, Türkiye’de Nüfus Yapısındaki Gelişmeler ve Uluslararası Karşılaştırmalar, Devlet Planlama Teşkilatı Yayınları, Ankara 1986.
SOYSAL İlhami, “Haftanın Tarihi”, Milliyet, 24.06.1984, s. 9.
SUNATA İ. Hakkı, İstanbul’da İşgal Yılları, İstanbul 2006.
ŞAHİN İlhan, “Nurbânû Sultan”, DİA,
XXXIII, İstanbul 2007.
ŞAHİN Salih, Bir Tatlı Huzur Beldesi
Alemdağ, İstanbul 2007.
ŞİMŞİRGİL Ahmet, “Osmanlı Devleti’nin
Kuruluşunda Hizmeti Geçen Alpler ve Gaziler”, Türkler IX, Ankara 2002.
TAHSİNOĞLU Türkan, Ömerli Barajı
Çevresinin Karayosunları (Muscı) Florası
(Paşaköy/İstanbul), Ankara Üniversitesi
Fen Bilimleri Enstitüsü Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, Ankara 2010.
TAN M. Turhan, “Üstad Mehmed
Akif’in Yanında”, Cumhuriyet Gazetesi,
18.08.1936.
TANIŞ Mustafa, Kemal Selçuk Öğüt,
“Orta Ölçekli Kentler İçin Toplu Taşıma
Seçeneklerinin Teknik ve Malî Karşılaştırması”, 5. Kentsel Altyapı Ulusal Sempozyumu (1-2 Kasım 2007), Bildiriler ve Panel
Kitabı, Antakya 2007.
TEMEL
Mehmet,
İşgal
Yıllarında
İstanbul’un Sosyal Durumu, Ankara 1998.
TEXİER Charles, Küçük Asya, Çev. Ali
Suat, Ankara 2002.
TEZEL Yahya S., Cumhuriyet Döneminin
İktisadi Tarihi, (5. Baskı), İstanbul 2002.
TOKMAKÇIOĞLU Erdoğan, “Daldan
Dala”, Milliyet Pazar Magazin, 09.08.1992,
s. 2.
TOSUNOĞLU Ayşe, Tapu-Tahrir Defterlerine Göre XVI. Yüzyılda Kastamonu
Sancağı, İstanbul Üniversitesi, SBE, Doktora Tezi, İstanbul 1993
TUFANTOZ Abdurrahim, “Üsküdar’da
Bir Selçuklu Bakiyyesi: Gözcü Baba Karaca Ahmed Sultan” Üsküdar Sempozyumu
II-II, (Edt. Zekeriya Kurşun vd.), İstanbul
2005.
TUNA İdris, Temettuat Defterlerine Göre
Kartal’ın Sosyo-Ekonomik Yapısı, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, M.Ü. Türkiyat
Araştırmaları Enstitüsü, İstanbul 2004.
TÜMERTEKİN Erol, İstanbul İnsan ve
Mekân, İstanbul 1997.
Türkçe Sözlük I, TDK, Ankara 1998.
Türkiye Cumhuriyeti Devlet Yıllığı 19281929.
TÜRKÖMER Derin, Avcı Prenses Zeyneb
Halim İle Sohbetler, Yapı Kredi yayınları,
İstanbul 2008.
UÇKUN
Rabia
Kocaslan,
“Danişmendname’ye Göre Üsküdar Fatihi
alemdar Baba”, II. Üsküdar Sempozyumu,
cilt II, İstanbul 12-14 Mart 2004, (Edt. Zekeriya Kurşun vd.), İstanbul 2005.
ÜLKÜTAŞIR M. Şakir, “Osmanlılar’ın
Yerleştiği İlk Topraklar”, Hayat Tarih
Mecmuası, Sayı 10, Kasım 1968.
ÜREKLİ Fatma, İstanbul’da 1894 Depre-
mi, İstanbul 2000.
ÜRGENÇ Suat, “Fidanlıklar”, Dünden
Bugüne İstanbul Ansiklopedisi, III, (Haz.
İlhan Tekeli vd.), İstanbul 1993.
YALÇIN Durmuş vd., Türkiye Cumhuriyeti Tarihi I, Ankara 2004.
YAVUZ Fahri (Editör), Türkiye’de Tarım,
Ankara 2005.
YAVUZTÜRK Şükriye Pınar, Temettuat Defterlerine Göre Beykoz Kazasının
Sosyo-Ekonomik Durumu, Marmara Üniversitesi, Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, İstanbul 2006.
YEDİYILDIZ Bahaeddin, “Osmanlı Toplumu”, Osmanlı Devleti Tarihi II (Edt. Ekmeleddin İhsanoğlu), İstanbul 1999.
YETİM
Gül,
1939-1950
Arasında
Türkiye’deki Sosyo-Ekonomik Durumun
Çok Partili Hayata Etkileri, İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, İstanbul 2006.
YILDIZ Kenan, Üsküdar’ın Sosyal ve İktisadi Hayatı ile İlgili Üsküdar Kadı Sicillerindeki Kayıtların Tesbit ve Analizi (954980/1547-1573), Marmara Üniversitesi
Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü, Yüksek
Lisans Tezi, İstanbul 2005.
Yusuf Behçet, “İstanbul’u İlk Muhasara
Eden Türkler”, Edebiyat Fakültesi Mecmuası, Sayı: 2-3, İstanbul 1923.
YÜKSEL Hasan, “Osmanlı’da Modern Anlamda Yapılan İlk Nüfus Sayımına Göre
Divriği’nin Demografik Yapısı” Nüfusbilim Dergisi, Sayı: 28-29, Yıl: 2006-2007.
ZENGİN Ahmet Fevzi, 6/466 Numaralı
Şeriye Siciline Göre Üsküdar’da Ekonomik ve Sosyal Hayat, Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yüksek Lisans
Tezi, İstanbul 1998.
WEB SAYFALARI
http://www.bakisarisakal.com/
OSMANLI’DA%20KIPT%C4%B0%20
A%C3%87ILIMI.pdf
http://tr.wiktionary.org/wiki/tahaffuzhane
http://www.ermenisorunu.gen.tr/turkce/
sorun/isyan9.html
http://www.istanbulyeditepe.net/Istanbul_Mesire_Yerleri/Istanbul_Tasdelen_
Mesire_Yeri_ve_Piknik_Alani.asp
http://www.sancaktepe.gov.tr/icerik.aspx
?kategoriID=18&sayfaID=33&sayfa=Muh
tarlıklar
http://www.ttb.org.tr/eweb/asi_brosur/
tarih.htm
http://www.turkmedya.com/V1/Pg/detail/NewID/227406/CatID/2/CityCode/327/
CityName/Istanbul-Asy/TownID/401/
VillageID/13493
http://www.ysk.gov.tr/ysk/Belediye/cekmekoy.pdf
http://www.muharremkayamsgsu.tr.gg/
Halide-Edib-ve-Yakup-Kadri.htm
http://ozcandemir.blogcu.com
http://www.forumlord.net/bitkilerdunyasi/111295-turkiyedeki-reliktbitkiler-nelerdir.html#ixzz2KDpJ61Ad
http://yabanicicek.com/cirsiumpolycephalum.
http://www.forumlord.net

Benzer belgeler

Çekmeköy Belediyesi

Çekmeköy Belediyesi Çekmeköy’le ilgili takdire şayan bir diğer hususiyet idarecilerinin tarihe gösterdikleri yakın ilgidir. Bu ilgi sayesindedir ki bugün elinizdeki değerli çalışma gün yüzüne çıkabilmiştir. Böylece he...

Detaylı