Sırbistan`da Türk İzleri -2 - Prof.Dr.Orhan GEDİKLİ Gözüyle

Transkript

Sırbistan`da Türk İzleri -2 - Prof.Dr.Orhan GEDİKLİ Gözüyle
SIRBİSTAN’DA TÜRK İZLERİ
Gelincik Kalesi
Sırbistan’da Türk İzleri -2Prof. Dr. Orhan Gedikli
Sırbistan’da
Tuna Kaleleri
elgrad gezisini bir gün
sonraya bırakarak güneydeki Niş şehrine
doğru yola çıkıyoruz. Bu bölgede
daha çok hayvancılık yapılıyor.
Yol üzerinde Pasorofça kasabasına
uğruyoruz. Bu kasabanın önemi
tabii ki Pasorofça Antlaşmasından
geliyor. Pasorofça Antlaşması
Avusturya-Venedik Devletleri ve
Osmanlı arasında yapılmıştır
(1718). Ancak bu antlaşma Karlofça’dan sonra Osmanlı’nın gücünü kaybettiği ikinci antlaşmadır.
Pasorofçadan sonra Nevşehirli Damat İbrahim Paşa zamanında Osmanlı’da bir Lale Devri başlamıştır. Bu dönemde uzun süre savaş
olmadığı için şehir kültürü gelişmiştir. Lale devrine karşı çıkanlar
olaya birde bu pencereden bakmalıdırlar.
B
32
TARİH KASIM 2011
Tamamen Türk Yapımı
Olan Niş Kalesi
Niş stratejik bir öneme sahiptir.
İstanbul Davutpaşa kışlasından
kalkan ordu Edirne’ye, oradan
Niş’e, Semendire ve nihayet Belgrad’a ulaşır. Ecdadımız bu orta
hattı, yaklaşık 500 yıl elinde tutmuş ve bu sayede Balkanlara hakim olmuştur. İstanbul’dan başlayıp Viyana’da biten bu topraklara
bir diğer isimle Rumeli denir.
Balkan Coğrafyası sadece Oğuz
boylarının dolandığı coğrafya değildir. Buralar aynı zamanda Hun,
Avar, Uz, Peçenek, ve Kuman Türk
boylarının da Deşti Kıpçak’tan yani
Karadeniz’in kuzeyinden geçerek at
koşturdukları Türk yurtlarıdır. Kısaca tarih sürecinde Orhun Nehri’nden başlamak üzere Ural, İtil, Don,
Dinyeper, Diyester ve Tuna nehirlerinin hepsi bir anlama Türk nehirleri
olmuşlardır.
Ancak bugün bunlar pek bilinmezler. Osmanlı Türkleri tarafından çok iyi bilindiği halde diğer
boyların bilmeyişlerinin sebebi
devlet düzeninin, yani şenlendirmenin olmayışıdır. Diğer Türk
boyları da muhakkak Osmanlı gibi
çok savaşçı idiler. Önce Batı Roma
ve sonra da Doğu Roma’nın düşmanı oldular. Ancak Doğu Roma
(Bizans) bu Turani kavimleri birbirine kırdırarak nesillerini tüketmiştir. Bu nedenle Balkanlarda kalıcı
olamamışlardır. Selçuklu döneminde ise bu bölgeye Gökoğuzlar (Gagavuzlar) gelmişlerdir. Pomakları,
Torbeşleri ve Boşnakları da bu
guruba katabiliriz. Peçenekler bölgede kendilerini çok az koruyabilmişlerdir. Torbeşler anadili Makedonca, Pomaklar ise anadili Bulgarca olan Müslüman Türklerdir.
Bölgeye Türk akınları 5. yüzyılda
Hun Türkleri ile başlar. Ayrıca Volga-Kazan bölgesinden gelen ve bu-
SIRBİSTAN’DA TÜRK İZLERİ
rada Slavlaşan bugünkü Bulgaristan’ı oluşturan Bulgar Türkleri de
vardır. Bunlar Kazan Bulgar Türklerinin kardeşleridir.
Osmanlıların batıya ilk geçişleri 1354’te Süleyman Paşa tarafından Gelibolu’nun fethi ile başlar.
Balkanlara ilerleyişte sağ, orta ve
sol kol olmak üzere 3 gidiş yolu
kullanılır. Osmanlı, alınacak bölgelere ordu gitmeden önce Türk akıncıları gönderir. Bu akıncılar (Evrenosoğulları, Malkoçoğullar gibi)
öncü güçlerdir ve alınacak bölgelere önceden gelerek kışlaklar oluşturarak oralarda yaşamaya başlarlar. Bu akıncı beyleri gittikleri yerleri şenlendiriyorlar ve oralara anadilimizi konuşan erenler, şairler,
evliyalar götürüyorlar. Böylece o
bölgeler ordu tarafından alınmadan
önce Türkleşiyor ve İslamlaşıyor.
Bu durum 16. yüzyıla kadar devam
ediyor. Bugün Yunanistan sınırları
içinde olan Serez ve Yenice-i vardar gibi şehirler pek çok Divan
Edebiyatçısı yetiştirmiştir.
Böylece Balkanlarda pek çok
yer İstanbul’un fethinden önce
alınmıştır. Burada Yıldırım Beyazid’in, Yahya Paşa’nın, Evrenosoğullarının ve Mihailoğullarının
payı büyüktür. Edirne’nin sağı Mihailoğulları, orta ve solunda ise
Evrenosoğulları tarafından şenlendirme yapılırmış. Kısaca Akıncı
beyleri daha Osmanlı ordusu gelmeden fetihlerini tamamlıyorlardı.
Ancak akıncıların halledemeyeceği
kutsal ittifak ordusu gibi bir du-
rumlarda Osmanlı Ordusu devreye
girer ve meydan muharebesi olurdu. Kosova ve Mohaç Meydan
Muharebeleri gibi harpler bunlara
örnektir. Ancak bunlar ender durumlardır.
Milletlerin hayatında nehirler
ve denizler önemli yer tutar. Milletler bu nehirler boyunca ilerler ya
da gerilerler. Türkler için İtil (Volga) ve Balkanlarda Tuna önemlidir.
Eski dönemlerde savaşlar bu nehirler boyunca yapılır, ancak ordunun
nereye gideceği gizli tutulurdu.
Savaş Nevruzla (Martta) başlar ve
her bölgeye haber verilirdi. Ordu
başlangıçta 50 bin kişi ise, Belgrad’a gelindiğinde 150 bin kişi
olurdu. Davutpaşa Kışlası’ndan
kalkan ve orta kolu takip edecek
orduda ilk hazırlık ve gözden geçirme Edirne’de yapılırdı. İkinci
gözden geçirme ise Niş Şehri’nde
olurdu. Ancak Niş bu bölgede en
önemli şehirdir. Tuna’nın kolu olan
Nişova nehri kenarında kurulmuştur. Türk Milleti su içi savaşlarını
pek sevmez. Daha çok kale savunma savaşlarını tercih ederler. İşte
bu açıdan orta hat Edirne, Sofya,
Niş, Semendire, Belgrad ve Viyana’ya kadar devam eder ve kalelerle iç içedir. Bu kalelerin hepsini
seyahatimiz boyunca göreceğiz.
Osmanlı’da Niş, Edirne ve Belgrat’tan sonra 3. sırada önemlidir.
Bir şehrin şerefi insanlarla bağlantılıdır. Bu ya ölülerin ya da dirilerin
şanı iledir. Mesela İstanbul; Topkapı Sarayı ve Eyüp Sultan gibi evli-
Niş Osmanlı Kalesi
yalarla, Edirne ise İmparatorluk
Sarayı (Saray-i Cedid-i Amire) nedeniyle önemlidir. Belgrat da bu
açıdan önemlidir. Çünkü buraya
kadar Padişah Sancakla gelirdi.
Ancak son dönemlerde buradan
öteye padişah geçmez, ve Sancağı
Serdarı Ekrem’e (Merzifonlu Kara
Mustafa Paşa) verir ve kendi Belgrad’ta kalırdı. İşte Niş’te Padişahların kalması bu nedenle ile önemlidir. Belgrad elden çıktıktan sonra
Niş daha fazla önem kazanmıştır.
1862’den sonra Niş Valiliğine Mithat Paşa atanmış ve bu bölgeyi
önemli bir merkez haline getirmiştir. Hatta Niş, Vidin, Ruscuk ve Silistre’yi de içine alan bu bölgeye
Tuna Vilayeti denmeye başlanmış,
Başkenti Niş’ten Ruscuk’a taşımıştır. Kısaca Mithat Paşa bölgeye bir
hareketlilik getirmiş ve önemli işler yapmıştır. Niş 1878’e kadar elimizde kalmıştır.
Bu gün Niş’te çok Müslüman
yoktur. Ancak Niş - Üsküp arasında Sırbistan içinde Müslüman gurup olarak Preşova Arnavutları vardır. Ayrıca Sancak - Novipazar bölgesinde de bir Müslüman azınlık
mevcuttur. Bu gün İzmit- Karamürsel bölgemizdeki Boşnak Müslümanlar Sancak bölgesinden gelmişlerdir. Bununla birlikte Karadağ bölgesinde de bir Müslüman
gurup vardır. Bunların hepsi bizim
için çok önemlidir. Aslında Sırbistan içindeki en büyük azınlık Voyvodina bölgesindeki Macar ve
Müslüman azınlıktır. Bununla birlikte Sancak Müslümanları, Preşova’daki Müslüman Arnavutları ve
bir Turani boy olan Macarları da
göz önüne alırsak Sırbistan’daki en
önemli azınlıkların Türkiye ile
rahat ilişki kurabileceğini söyleyebiliriz. Balkan politikalarımızda
bunlar çok önemli unsurlardır.
Nihayet Niş şehrini ve kalesini
gezmeye başlıyoruz. Niş 200 bin
nüfuslu tarihi bir yerleşim birimidir. Helenik çağdan beri yaşam
vardır ve isim mitolojiktir. Burası
büyük Konstantin’in (İstanbul’u
kuran) doğum yeri olarak bilinir.
TARİH KASIM 2011
33
SIRBİSTAN’DA TÜRK İZLERİ
Niş Kaleiçi Baruthane
Niş’te Konstantin’in doğum günü
milli bayram olarak kutlanıyor.
Niş, endüstri ve üniversite şehridir.
Tam ortasından Tuna’nın kolu
olan Nişova Nehri geçiyor. Sırp
dükü ilk haçlı seferine 1096 yılında
burada katılmış ve Kudüs’e kadar
giderek orayı almıştır. Niş kalesi
15-16 yüzyılda Osmanlı döneminde inşa edilen en önemli kalelerden
birisidir. Kalede Cami, Hamam,
Baruthane gibi Türk eserleri halen
ayaktadır. Cami kısmen iyi, ancak
minaresi yıkık durumdadır. İçinde
ibadete izin verilmemektedir. Ayrıca Niş’te sadece namaz vakitleri
açılan küçük bir cami daha vardır.
Bunun da minaresinin boynu vu-
rulmuş, yani üst kısmı yıkılmış
durumdadır.
Niş’te önce ecdad yadigarı Osmanlı kalesini geziyoruz. Kalenin
girişinde bizi Osmanlı tuğrası ve
kitabesi tüm ihtişamı ile karşılıyor.
Kale içinde gezilecek alan oldukça
geniştir. Ancak biz daha çok, kalede bugüne kadar gelebilen Türk
eserlerine ilgi gösteriyor ve onları
inceliyoruz. Kale içindeki Camimiz minaresi yıkık da olsa çok hoşumuza gidiyor. İnşaalah önümüzdeki günlerde içinde ibadete izin
verilir. Kale içi gezisini bitirdikten
sonra küçük bir şehir turu yapıyoruz. Ve şehir merkezinde sıralanmış kahvehanelerden birinde arka-
Niş kalesi içinde minaresi yıkılmış Türk Camiisi
34
TARİH KASIM 2011
daşlarla birlikte bir şeyler içiyoruz.
Niş gezimizi burada noktalayarak
tekrar Belgrad’a dönüyoruz.
Belgrad Türkler için olduğu
kadar, Sırplar içinde çok önemlidir.
Şehirdeki Svetisava Kilisesi önemli bir dini mabettir ve Sırpların en
önemli projesidir. Böylece İstanbul
kökenli Bizans Ortodoks Kilisesi
Balkanlara hakim oluyor. İstanbul,
Selanik ve Ohri Ortodokslar için
önemlidir. Ohri’de yaşadığına inanılan Crillöz kardeşler sayesinde
bu üç şehirde başlayan Ortodoks
misyonerlik faaliyetleri tüm balkanlara ve Slav bölgelerine yayılmıştır. Doğu Roma İmparatorluğunu ve İstanbul’u kuran Konstantin
Niş’te doğduğu için Sırp’larda kendilerini İstanbul Ortodokslarından
sayarlar. Bunun için Belgrad’taki
bu büyük kilise İstanbul Ayasofya
Kilisesine benzetilerek yapılmıştır
ve Balkanların en büyük kilisesidir.
Buna karşın İstanbul’daki Süryani
ve Ermeni Ortodokslar hiçbir zaman Yunan Ortodoks (Fener Patrikhanesine) kilisesine bağlanmamışlardır.
Komünizm çöktükten sonra
Moskova, Kiev, Belgrad ve Selanik
Ortodoks kiliseleri birleşerek yeniden Balkan Ortodoks Birliğini kurmuşlardır. Son olarak Rus Ortodoks kilisesinin başı İstanbul gezisinde, Ayasofya’yı çok önemsediğini ve bu nedenle ilk ziyaretini de
İstanbul’a yaptığını söylemiştir.
Belgrad anlatılırken bunları da bilmenizi istedim. İstanbul Ayasofya
Camisi (Eski Klise) dışında, Belgrad, Ohri, Selanik ve Sofya’da
Ayasofya kiliseleri vardır. Bunlar
bir pakt olarak değerlendirilir.
Fener Rum Patrikhanesi Yunan
Ortodoks dünyasının temsilcisidir
ve 1602 tarihinde Osmanlı tarafından tahsis edilmiştir. 1924’te Türkiye’deki Rumların sayısı 120 Bin
iken, 1980’de 2000 civarındadır.
1980 sonrası başta ABD ve Avrupa
ülkelerinin baskıları ve Rahmetli
Turgut Özal’ın da onayı ya da hoşgörüsü ile Fener Patrikhanesi yeniden canlandırılmıştır. Bugün Türki-
SIRBİSTAN’DA TÜRK İZLERİ
ye’de 2-3 bin civarında Rum yaşamaktadır. Buna rağmen Balkanlardan İstanbul’a devamlı olarak Ortodokslar gelmektedirler. Bunların
İstanbul’daki Ortodoks nüfusu artırmaya yönelik planlı hareketler
olduğu bir gerçektir.
Burada yeri gelmişken Ortodokslar arasındaki bir mücadeleden de bahsetmek faydalı olur. Son
zamanlara kadar Fener Rum Ortodoks Patrikhanesi ile Moskova Ortodoks Patrikhanesi arasında liderlik mücadelesi vardır. Ancak son
Moskova Patriği Crillöz geniş bir
Papaz grubu ile İstanbul’a geldi ve
Ayasofya Müzesini ziyaret ettiler.
Fener dışında Aya İrini’de ortak
ayin yaptılar. Aya İrini İstanbul’da
Ayasofya’dan önceki ilk kilisedir.
Bu anlam olarak son derece önemlidir. Ancak bunu Türkiye’de ne
kadar entelektüel kişi değerlendirmiştir. Onu bilemem.
Sırbistan gezisi bir başka deyişle, Tuna boyu gezisi, yani Tuna kaleleri gezisi anlamına gelir. Tuna
ve kolları üzerinde 40 kale bulunmaktadır. Bu kaleleri elinde tutan
millet Tuna nehrine hakim demek-
tir. Osmanlı uzun süre bunu başarmıştır. Osmanlı’dan sonra Tuna
üzerinde birçok ülke oluşmuştur.
Sırbistan’da bunlardan biridir. Sırbistan’da Tuna ve kolları üzerinde
güneyden kuzeye doğru Gelincik,
Niş, Semendire, Belgrad, Petervaradin ve Silankamen kaleleri sıralanmıştır. Ancak Tuna üzerindeki
kaleler içinde en güzeli Bulgaristan
sınırları içindeki Vidin Kalesi’dir.
Ayrıca Bulgaristan içinde Silistre
ve Ruscuk Kaleleri de vardır. Bulgaristan’da birde Belgratçık Kalesi
mevcuttur. Ayrıca Bosna’da ve Arnavutluk-Berat’ta da Belgrat Kaleleri vardır. Bulgaristan içindeki Silistre Kalesi Kırım harbi ve Ruslara
karşı yapılan savaşlarda büyük
önem arz etmiştir. Silistre ve Ruscuk kaleleri karşılıklıdır. Birde bu
bölgede Plevne Kalesi vardır. Plevne de 1877-78 (93 Harbi) OsmanlıRus harbinde önemli rol oynamış
ve Gazi Osman Paşa burada yaptığı savunma ve kahramanlıkları ile
tüm dünyanın takdirini kazanmıştır. Adına marşlar ve şiirler yazılmıştır. Ayrıca burada Niğbolu ve
Ziştovi kaleleri vardır.
Şimdi Semendire
Kalesi’nden
Tuna’yı Seyredelim
Niş Kalesi’nden sonra hedefimizde Semendire ve Gelincik kaleleri var. Tuna boyunca seyahatimize devam ediyoruz. Nehir boyu
yerleşmiş olan çok güzel köyleri ve
konakları geride bırakarak yol almaya devam ediyoruz. Nihayet Semendire Kalesi’ne geliyoruz. Semendire de son derece önemlidir.
Osmanlıda Evrenesoğulları gibi
Semendireoğulları da önemli bir
akıncı beyliğidir. Semendire Kalesi
de çok güzel ve geniştir. Kaleyi geziyoruz ve en üst kısmına kadar çıkarak oradan nazla akan Tuna nehrini seyre dalıyoruz. Daha sonra
iniyor ve Tuna kıyısında oturuyoruz. Bir anlama Tuna nostaljisi yapıyoruz.
Semendire Kalesi’ni de geride
bırakarak yolumuza devam ediyoruz. Hedefimiz Güvercinlik Kalesi.
Güneye doğru Tuna boyunca devam ediyoruz.
Nihayet uzaktan Güvercinlik
Kalesi görünüyor.
Semendire Kalesi’nden Tuna’nın Seyri
TARİH KASIM 2011
35
SIRBİSTAN’DA TÜRK İZLERİ
Semendire Kalesi’nin girişi
Sırbistan’ın En İhtişamlı
ve En Güzel Kalesi Olan
Güvercinlik Kalesi
Adeta insanı büyülüyor ve dakikalarca seyre dalıyorsunuz. Güvercinlik Kalesi Sırp Kalesi olarak ta
bilinir. Sırp Kıralı Düşen tarafından yaptırılmıştır. Daha önce kalenin yerinde Romalıların yaptığı bir
kale varmış. Bu kale onun üzerine
inşa edilmiş. Osmanlı döneminde
de restorasyonlar geçirmiştir. Kalenin tam karşısı Romanya toprakları olup, Romanya köyleri görülebiliyor. Bu kalenin biraz ilerisi Tuna Nehri’nin en dar bölgesidir. Onu
da ilgiyle seyrediyoruz. Aslında bu
kaleden daha da ilerde Fethül-İslam Kalesi ve üzerinde bir de köp-
Güvercinlik Kalesi
36
TARİH KASIM 2011
rü vardır. Ancak zaman darlığından
oraya gidemiyor ve Belgrad’a dönüyoruz.
Nihayet İnce
Donanmamızın
En Önemli Merkezi
Belgrad’dayız
Belgrad gezisini en sona bırakıyoruz. Belgrad’ta göreceğimiz en
önemli yer Belgrad kalesi ve Bayraklı Camisi olacaktır. Ayrıca şehri
tamamen gezeceğiz. Çünkü burası
Sırbistan’ın ve Balkanların en
önemli şehirlerinden biridir. Belgrad kalesi ile ilgili bir anekdotu burada nakletmek isterim. Osmanlıda
akıncılar açısından ilk sırada Niş
ve Semendire kaleleri sonra ise
Belgrad kalesi gelmektedir. Bu kalede alındıktan sonra akıncı beyleri
sıkıntıya düşmüş ve kendi aralarında bu kaleden sonra bize çift sürmek düşer demişlerdir. İşte bu duygular içinde Belgrad Kalesi’ni gezmeye başlıyoruz.
Belgrad Kalesi’ne iki kapıdan
geçerek giriliyor. Önce bir park
içinden ilerleyerek ana giriş olan
Dış İstanbul Kapısı’na geliyoruz.
Bu kapıdan geçip bir süre ilerledikten sonra ikinci kapı çıkıyor karşımıza. Bu kapının adı da İç İstanbul
Kapısı’dır. Burayı da geçtikten sonra kalenin içine giriyoruz. Kale
içinde çok şey var ancak bizim için
önemli olanlar Cami, Baruthane ve
Sadrazam Damat Ali Paşa’nın türbesidir. Sadrazam Damat Ali Paşa
Petervaradin savaşında alnından
vurularak şehit edilmiştir. Şimdi bir
Müslüman Boşnak kardeşimiz türbedarlığını yapmaktadır. Kale içinde türbe ziyaretimizi yapıyor ve burada şehit düşen tüm dedelerimize
dualar ediyoruz. Daha sonra kalede
en uç noktaya kadar giderek oradan
Tuna ve Sava nehirlerinin birleşme
bölgelerini ve Tuna’yı seyre dalıyoruz. Kaleden aşağıya inerek nehir
kenarına kadar gidiyoruz. Ayrıca
nehrin karşı yakasına geçerek
Belgrad Kalesi’nin gündüz ve gece
görünümlerini çekiyoruz. Burada,
Belgrad Kalesi’nin gündüz ayrı,
Belgrad Kaleiçi Sadrazam Damat Ali Paşa’nın Türbesi
SIRBİSTAN’DA TÜRK İZLERİ
Belgrad Kalesi Dış İstanbul Kapısı
gece ayrı bir güzel olduğunu fark
ediyor insan.
Belgrad Kalesi ile ilgili bir diğer hatırlatma yapmamızda fayda
vardır diye düşünüyorum. Osmanlı
Padişahlarının yurt dışında 2 türbesi vardır. Birincisi, Macaristan- Zigetvar’daki Kanuni Sultan Süleyman Türbesidir. Kanuni Zigetvar’da ölünce iç organları buraya
gömülmüş ve üzerine türbe yapılmıştır. Kanuni’nin ilk cenaze namazı Zigetvar’da Türbe köyünde
kılınmış, ikinci Cenaze namazı
Belgrad Hünkar tepesinde ve üçüncü cenaze namazı da Süleymaniye’de kılınmıştır. Ancak Osmanlı
Zigetvar’ı kaybedince bu türbe yıkılıp yerine Katolik Kilisesi yapılmıştır. Kanuni’nin iç organları hala
bu kilisenin altındadır. Yerine Macar-Türk Dostluk Parkı’nda sembolik bir mezar yapılmıştır. Diğeri
ise Kosova’daki Murat Hüdavendigar Türbesidir ve burası oldukça
bakımlıdır.
Macaristan 9 Türk boyunun
oluşturduğu bir devlettir ve geçmişte buraya Türkiye (Yani Türk
boylarının oluşturduğu devlet anlamında) denilmekte idi. Yani Macarlar Turani bir boydur. Sayın
Dışişleri Bakanımızın Kanuni’nin
türbesi üzerine yapılan Katolik Kilisesi türbeye çevirilmesini sağlaması, başarılı bir Macaristan politikası olur, ve Türk Milleti, ecdadına
sahip çıkan Bakanımıza saygıyla,
hayırla yadeder. Ayrıca Belgrad,
Belgrad Kalesi İç İstanbul Kapısı
TARİH KASIM 2011
37
SIRBİSTAN’DA TÜRK İZLERİ
Bayraklı Camisinde tanıştığımız Sırp kökenli olan, ancak kendisini Türk olarak ifade eden ve koluna “ay - yıldız” dövme yaptıran gençle hatıra fotoğrafımız
Merzifonlu’nun ölüm emrinin başı kesilirek infaz
edilmesi gibi hazin bir olaya da şahit olmuştur.
Bu bilgilerden sonra Belgrad gezimize devam ediyoruz. Önce Bayraklı Camisine gidiyor ve orada Cemaatle bir akşam namazı kılıyoruz. Çıkışta birlikte
namaz kıldığımız bir Sırp gençle tanışıyoruz. Sol
kolunda ay yıldız dövmesi olan gence Sırp kökenli
olmasına rağmen neden koluna Türk bayrağını dövme
yaptırdığını soruyorum. O da kendini Türk hissettiğini, çünkü İslamiyet’le Türkler sayesinde tanıştığını söylüyor. Bu bizi çok mutlu ediyor. Gençle biraz
sohbet ettikten sonra oradan ayrılıyoruz. Bayraklı Camisi yakınlarındaki öğrenci parkının arkasında bir de
Şeyh Mustafa türbesi bulunmaktadır. Ancak ona da zaman yetersizliğinden gidemiyoruz. Belgrad içinde genel bir tur atarak ve Ayasofya kilisesini de gördükten
sonra Sırbistan gezimizi noktalıyoruz.
Bu yazı dizimizle sizleri Tuna ve Türk tarihi konusunda aydınlatabildimse ne mutlu.
-Son-
Bayraklı Camii’nin iç görünümü
Belgrad’taki tek açık cami: Bayraklı Camii
38
TARİH KASIM 2011
Belgrad Kale önünde Tuna’yla birleşen Sava Nehri

Benzer belgeler

Dışa Aktar - Türkiye Kaynakçası

Dışa Aktar - Türkiye Kaynakçası Egemen, R., Güvenç, L., & Bozkurt, R. (1977). Türk Silahlı Kuvvetleri Tarihi, Fatih'in Cülusundan Kanuni'nin Ölümüne Kadar Olan Devre (1451-1566). Ankara: Genelkurmay Basımevi. Bey, T. (1330). Tari...

Detaylı

broşür - FOL Sinema Topluluğu

broşür - FOL Sinema Topluluğu deneysel bir canlandırıcıdır. Soyut/ mutlak canlandırmanın biçimsel teknik ve yapılarını, sinema türlerininkiyle harmanlayan kendi el yapımı filmleri; grafik sinema ve hikaye anlatıcılığı arasındak...

Detaylı