Köy-Koop Haber Gazetesi 18. Sayı

Transkript

Köy-Koop Haber Gazetesi 18. Sayı
ancar Ekicileri Kooperatifleri Birliği
ADAPAZARI AFYON AĞRI AKŞEHİR-ILGIN ALPULLU AMASYA ANKARA BALIKESİR-BURSA BOR BURDURISPARTA ÇORUM DİNAR ELAZIĞ ELBİSTAN ERCİŞ EREĞLİ ERZİNCAN ERZURUM ESKİŞEHİR KASTAMONU
KAYSERİ KIRŞEHİR KONYA KÜTAHYA MALATYA MUŞ SAMSUN SİVAS TURHAL UŞAK YOZGAT
Türkiye’nin Tek Tarım Gazetesi
MAYIS 2013
Yıl:2 Sayı:18
TÜRKİYE KÖY KALKINMA VE DİĞER TARIMSAL AMAÇLI KOOPERATİF BİRLİKLERİ MERKEZ BİRLİĞİ GAZETESİ
“Şekerin Tadı Kaçıyor”
2013 Yılı
Birleşmiş Milletler 19. Uluslararası
Kooperatifler Günü'nün teması:
"Kooperatif kurumsal kriz
döneminde güçlü kalır"
»» Meclis’e sevk edilen tasarıya göre Şeker Kanunu’nda köklü değişikliklere gidilerek, küresel
gıda şirketlerinin kotası yüzde 10’dan yüzde 15’e çıkarılırken, pancar üreticisi tamamen etkisiz
hale getirilecek.
Şeker sektöründe yeni bir süreç başlatıldı. Bu sürecin ilk aşamasında
Şeker Kanununda değişiklikler
yapılarak Şubat 2013’de Bakanlar
Kurulu’nda imzaya açıldı ve 8 Nisan 2013 Pazartesi günü Türkiye
Büyük Millet Meclisi’ne Hükümet
Tasarısı olarak intikal etti.
19 Nisan 2001 tarihinde yürürlüğe
giren Şeker Kanunu’nun; gelişen
teknoloji ve üretim teknikleri doğrultusunda üretilen yeni ürünleri
kapsamadığı, Şeker Kurumu’nun
pazardaki denetim ve gözetim işlevini
yeterince yerine getiremediği, kaçak şeker girişi ve kota dışı üretimin iç piyasada
kullanımının önüne geçilemediği, beklentilerin sektörü daha ileriye götürecek,
güçlü ve rekabetçi bir yapı oluşturulması
yönünde yetersiz olduğu gerekçe olarak
gösterilse de asıl niyet mısır şurubundan
yapılan Nişasta Bazlı Şeker’cilerin sektördeki payını artırıp, kanunla bunların
Küresel Şirketler
Kazanacak
10 Bin
Pancar Üreticisi
Üretimden Kopacak
garanti altına alınması amaçlanıyor.
İntikal eden tasarının ilk paragrafında,
“Ülkemiz şeker sektörünün yıllık ekonomik büyüklüğü yaklaşık 5.7 milyar
TL’dir ve doğrudan veya dolaylı olarak
2 milyon kişiye istihdam sağlaması gibi
hususlar göz önünde bulundurulduğunda, şeker pancarı tarımı ve pancar şekeri
üretiminin sürdürülebilirliğinin, ülkemiz ekonomisi açısından taşıdığı önem
Dünya Çiftçileri Yeniden
Örgütlendi!
Geçtiğimiz yıllarda kapanan
IFAP'dan sonra dünyadaki
tarım ile ilgili kooperatifler,
mesleki örgütler World Farmer Organisation (WFO)
çatısı altında yeniden birleşerek, 3. Genel Kurulunu 1517 Nisan 2013 tarihleri arasında Japonya’nın en önemli
tarım şehirlerinden biri olan
Niigata’da gerçekleştirdi.
Genel Kurula Japonya’nın
tarım kooperatifleri üst örgütü olan ve dünyanın en
büyük kooperatifleri arasında yer alan Ja-Zencu ev
sahipliği yaptı. Genel kurula ülkemizden Uluslararası
Kooperatifler Birliği (ICAO)
Tabiat ve Biyolojik Çeşitliliği
Koruma Kanun Taslağı
hakkında Ziraat Mühendisleri
Odası Yönetim Kurulu Başkanı
Dr. Turhan Tuncer
ile konuştuk.
Röportaj
» Syf 10’da
Şeker Kanunu Tasarısı incelendiğinde; şeker üretim kota oranları
pancar şekeri aleyhine değiştirilerek, nişasta bazlı şeker üreten
küresel şirketler kazanacak, bunun karşısında pancar üreticisi, sanayicisi ve tüm tüketiciler kaybedecek.
Mevcut kanuna göre, pancar şekeri dışındaki nişasta bazlı şekerlere (NBŞ)
tanınan kota %10 ve bunu %50 arttırmaeksiltme yetkisi Bakanlar Kurulu’ndaydı.
Beklentiler, yüksek olan bu oranın AB’de
olduğu gibi azaltılması yönünde iken, tasarıda NBŞ’lerin kota oranı % 15’e yükseltilmiş ve sabitlenmiştir. » Syf 12’de
»» Köy-Koop İzmir Birliği ve İzmir
Büyükşehir Belediyesi’nin ortak düzenlediği
Panel 20 Nisan 2013 tarihinde BayındırZeytinova’da gerçekleşti.
Panelde bir araya gelen kooperatif başkanları, güçlü
bir kooperatifçiliğin köyden
kente göçü önleyeceğini savundu. Büyükşehir Belediye Başkanı Kocaoğlu ise
“Herkes kooperatif kurarsa,
gücünüzü bölmüş olursunuz” deyip önerisini ekledi:
“Tarlada birleşemiyorsanız
pazarda birleşin. Kooperatif
Et ve Balık Kurumu'nun
Adı Değişti
Yönetim kurulu adına ICAO
yönetim kurulu üyesi ve ORKOOP Genel Başkanı Cafer
Yüksel katıldı. Ayrıca örgüte
kurucu üye olan Kuzey Kıbrıs Cumhuriyetinden Kıbrıs
Çiftçiler Birliğinden sonra
Kuzey Kıbrıs Toprak Mahsulleri Bordu üye olarak kabul edildi. » Syf 11’de
“Taslağın Yasalaşmaması
Ülke Yararına Olacaktır”
Köy-Koop İzmir Birliği
‘Kooperatifçilik ve Yerel
Yönetimler’ Paneli Düzenledi
göz ardı edilemez.” deniliyor.
Ancak Şeker Kanunu Tasarısı
incelendiğinde durumun böyle
olmadığı açıkca gözüküyor.
Et ve Balık Kurumu Genel
Müdürlüğü’nün adı Et ve Süt
Kurumu Genel Müdürlüğü
olarak değiştirildi.
Et ve Balık Kurumu Genel
Müdürlüğü’nün Et ve Süt
Kurumu Genel Müdürlüğü Adıyla Yeniden Teşkilatlandırılmasına İlişkin
Karar Resmi Gazete’de yayımlandı. Karar, Gıda Tarım
ve Hayvancılık Bakanlığı’nın
talebi üzerine, Bakanlar
Kurulu’nca 25 Mart 2013
tarihinde kararlaştırılmıştı. Buna göre devletin genel hayvancılık politikası
çerçevesinde,
hayvancılık
sektöründe düzenleyici ve
ve birlikler, Küçük Menderes
Havzası Kooperatifler Birliği
gibi bir örgütlenmeye girsin.” diye konuştu. » Syf 5’te
Türkiye'nin İlk 'Bal
Borsası Açıldı
destekleyici bir rol üstlenmesini temin etmek, piyasa
ekonomisi kuralları içerisinde sektörde tam rekabet
koşullarının tesisine katkıda
bulunarak kamu yararı ile faaliyetlerini sürdürmek amacıyla kurulan ve bir iktisadi
devlet teşekkülü olan Et ve
Balık Kurumu Genel Müdürlüğünün adı Et ve Süt Kurumu Genel Müdürlüğü olarak
değiştirildi. Et ve Süt Kurumu Genel Müdürlüğü’nün
amacı, faaliyet konusu, kapsamı, merkezi ve sermayesi
ana statüsünde belirtilecek.
Karar 28 Nisan 2013 tarihi
itibarıyla yürürlüğe girdi.
»» Türkiye'nin ilk 'Bal Borsası' Muğla Ticaret
Borsası tarafından balın kalitesini artırmak
ve ülke genelinde fiyatını dengelemek
amacıyla kuruldu.
Muğla Ticaret Borsası tarafından hizmete sunulan
borsa 17 Nisan 2013
tarihinde ilk işlemini
yaptı. Kent, balın başkenti olmayı hedefliyor. Muğla Ticaret
Borsası tarafından
balın kalitesini artırmak ve ülke genelinde
pazar fiyatını dengelemek
amacıyla kurulan bal borsası hizmete girdi. Merkeze
bağlı Bayır beldesinde kurulan ve
60 bin liraya mal olan
bal borsası Vali Fatih
Şahin tarafından çalman gongla işlem
yapmaya
başladı.
Vali Şahin, amaçlarının arıcılığın değerini
bulması
olduğunu,
"Bunun için çok çalışarak
markalaşmamız gerekiyor.”
diye konuştu. » Syf 11’de
Hadi İLBAŞ
Pr.Dr. T. Ayhan ÇIKIN
Dr. Umut TOPRAK
Dünden Bugüne
Kooperatifçilik -18» Syf 4’te
Kooperatif Kuruluşun
Ayırıcı Özelilikleri
» Syf 7’de
Uçsuz Bucaksız Göklerin
Yurdu Saskatchewan’da
Tarım » Syf 11’de
Prof.Dr. MUSTAFA KAYMAKÇI
Esengül ERDEM
Dr. Erhan EKMEN
Avrupa Birliği ve
Türkiye Tarımı
Bitkisel Kökenli
İnsektisitlere Giriş -I-
Peki Bu Sene Ne Yılı?
» Syf 6’da
» Syf 15’te
» Syf 13’de
Erol AKAR
Dr. Neşe Nuray TOPRAK
Ünal ÖRNEK
Döner Sermaye Dosya
Bedelleri Uygulaması
Gebe İneğimi
Nasıl Beslerim? -II-
Kooperatifçlik
» Syf 13’de
» Syf 17’de
Neden Önemlidir?
» Syf 18’de
gönül ve emek birligi...
Pa
Köy-Koop Haber Mayıs 2013
BİRLİKLERDEN HABER
Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi
Öğrenci Etkinlikleri Haftasının 9.’su
Gerçekleştirdi
»» A.Ü. Ziraat Fakültesinin 9 yıldır hiç kesintisiz ve ödünsüz
sürdürdüğü “Öğrenci Etkinlikleri Haftası” 15 -19 Nisan 2013
tarihlerinde Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesinde düzenlendi.
Öğrencilerin, iş yaşamına kendi meslek alanlarında ve iyi koşullarda atılmalarına duyarlı
olma ve bu konuda kamu ve özellikle özel kesimle ilişkiler kurmalarını sağlayabilmeleri
amacıyla öğrenci etkinlikleri haftasında “9.
Sektörle Buluşma ve Kariyer Günleri”
programı gerçekleştirilmiştir. Üç gün süren
programda katılımcılar; ziraat mühendisliği
mesleğini yakından ilgilendiren alanlarda,
deneyimlerini ve tecrübelerini öğrenciler
ile paylaştılar. Köy-Koop Merkez Birliği adına etkinliğe katılan, Genel Başkan Vekili ve
Köy-Koop Denizli Birlik Başkanı Mehmet
VAROL, programda kooperatifçiliğin tarihçesi, önemi ve Köy-Koop’un çalışmalarını
içeren bir konuşma yaptı.
Öğrenci etkinlikleri kapsamında Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi tarafından 2005 yılından bu yana geleneksel olarak düzenlenen
Öğrenci Kongre’sinin dokuzuncusu 18 Nisan
tarihinde gerçekleşti. Öğrenci Kongresi Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Dekanı
Prof.Dr. Ahmet Çolak, fakülte öğretim üyesi
Prof.Dr. Emine Olhan ve öğrenci temsilcisi
Oral Kilmen’in yapmış oldukları açılış konuşmalarının ardından öğrenci bildirilerinin sunumuna geçildi. Öğrenci kongresi, beş
oturumda 16 adet sözlü ve 20 adet poster bildiri ile gerçekleşti.
Kongrede, topraksız tarım, tarımsal biyoteknoloji, tarımsal mekanizasyon, organik tarım, hayvancılık gibi konularda bildiriler yer
aldı. Kongre sonunda Ziraat Fakültesi Dekanı
Prof.Dr. Ahmet Çolak tarafından kongre katılımcılarına ve düzenleme komitesi üyelerine
katılım belgeleri verilerek, 9. Öğrenci Kongresi tamamlandı. Sunulan bildiriler bir kitap
haline getirilerek tüm katılımcılara dağıtıldı.
Öğrenci etkinlikleri, ismini bir bitki dikildiğinde tutması için verilen ilk sudan esinlenerek adlandırılmış olan “Cansuyu Bayramı” ile
tamamlandı. Cansuyu Bayramında, öğrenciler tarafından düzenlenen müzik, konser, tiyatro gibi çeşitli gösteriler yapıldı.
Öğrencileri, mesleki bilgi ve donanımı yeterli
olmanın üstünde girişimci, sektörü tanıyan,
kendilerine güvenmelerini sağlayan, öğrencilik yaşamı içinde sorumluluk almalarına
imkan veren, iletişim becerilerini geliştiren,
Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi “Öğrenci Etkinlikleri Haftası”’nın önümüzdeki yıllarda da devam edeceği inancı ile öğrencileri
bu etkinlikleri başarı ile gerçekleştirdikleri
için kutluyoruz.
Köy-Koop Merkez Birliği Mesleki Eğitim
İçin Ahi Evran Üniverisitesi’ndeydi
»» Köy-Koop Merkez Birliği tarafından 24 Nisan 2013 tarihinde
Mucur Meslek Yüksekokulu Kooperatifçilik Bölümü’nde bir günlük
‘Mesleki Eğitim’ dersi verildi.
Ahi Evran Üniversitesi Mucur Meslek Yüksekokulu ve Köy-Koop Merkez Birliği arasında
yapılan İş Birliği Protokolü çerçevesinde düzenlenecek olan eğitimlerin ilki gerçekleşti.
Köy-Koop Genel Müdürü Turgay Solmaz
tarafından gerçekleştirilen mesleki eğitime
Kooperatifçilik Bölümü Öğretim Görevlisi S.
Sedat Akgöz ve öğrencilerin katılımıyla yapıldı. Açılışta Köy-Koop Merkez Birliği’nin
faaliyetleri ve Bölge Birliklerini tanıtan bir
sunum gerçekleştirildi. Büyük ilgi gören
eğitimde; Kooperatifçiliğin genel tanımı,
önemi, ilkeleri, 1163 Sayılı Kooperatifler Kanunu, Kooperatiflerde yönetim ve denetim
kurullarının görev ve sorumlukları, Kooperatifçilik açısından Türk Ticaret Kanunu’daki son değişiklikler, kooperatiflerde genel
kurulların ne şekilde yapıldığı konunalırına
değinildi. Dünyadaki kooperatiflerin de bir
değerlendirilmesinin yapıldığı eğitim soru
cevap şeklinde devam etti.
Ayrıca kooperatifçilik bölüm öğrencilerinin, Köy-Koop Merkez
Birliği ve bağlı Bölge Birliklerindeki staj yapma talepleri değerlendilerek konu hakkında geniş
çapta bilgi verildi.
Kooperatifçilik Bölümü öğretim
görevlisi S. Sedat Akgöz, KöyKoop Merkez Birliği’nin vermiş
olduğu mesleki derslerin önemini vurgulayarak teşekkür etti.
3
Trilyebirlik Ankara’da
»» Köy-Koop Bursa Birliği’ne bağlı Trilyebirlik Ankara Batıkent’te satış
mağazasını açtı.
96 Ortakla 2006 yılında kurulun, Bursa Köy-Koop
Birliğine bağlı S.S. Çınarlı Köyü Tarımsal Köyü
S.S Çınarlı Köyü Tarımsal Kalkınma Kooperatifi; 2010 yılında ortaklarının katkısıyla, zeytin
ve zeytin yağı üretimine başladı. Yılda 200 ton
zeytin işleyen kooperatif, yılda 500 ton işleme
kapasitesine çıkmayı hedeflemekte.
Trilye zeytini (Gemlik) bölgenin toprak yapısı
niteliğinden dolayı çok kaliteli sofralık siyah
zeytin yetişmektedir.
Trilye zeytinlerinin en büyük özelliği küçük çekirdekli, çekirdeğinin etinden kolayca ayrılmasıyla tanınır. Ayrıca yağ oranının çok yüksek
oluşu, sağlık açısından önemli faydalar sağlamaktadır. Kabuğunun ince olması, az tuzla
fermente edildiğinde ayrı bir damak tadı verir.
‘Üreticiden-Tüketiciye’ ilkesiyle hareket eden
Trilyebirlik kooperatif ortaklarının hedefleri;
ülkemizin değişik şehirlerinde perakende yerler açıp tüketiciye kooperatif ürünlerini ulaştırmak. Üreticinin ve tüketicinin menfaatlerini
korumak, üretici ortakların gelir seviyesini arttırmak, kooperatifçiliğin gelişmesini sağlamak.
Açılacak olan perakendelerde, tüketicinin ucuz
ve güvenli, damak tadına uygun, az tuzlu zeytin
ve saf sızma, soğuk sıkım sağlık iksiri zeytinya-
ğına ulaşmasına öncülük edip piyasada aranan
marka olmak.
Tirilyebirlik perkanende satış mağzalarında,
zeytin, zeytinyağı, salça, kahvaltılık ezme ürünlerinin satışını yapmakta olup, talep edilen siparişleri kargo hizmeti yoluyla tüm şehirlere
göndermektedir. Toptan ürün talepleri için
0224 364 18 53’den, perakende ürün için ise
Ankara’daki Trilyebirlik Batıkent şubesi 0312
419 63 95’den talepte bulunabilirisiniz.
Manisa Birliği ATO Fuarı’ndaydı
»» Köy-Koop Manisa Birliği, Ankara Ticaret Odası Fuar Alanında 19-28
Nisan tarihleri arasında düzenlen 4. Avrasya El Sanatları ve Hediyelik
Eşya Günlerine katıldı.
Hindistan, Endonezya, Mısır, Rusya, Azerbaycan, Makedonya, Çin, İran, Suriye gibi Avrupa,
Asya ve Afrika’dan gelen 27 ülkenin katıldığı
fuarda, birbirinden güzel farklı ürünler sergilendi. Fuarda Türkiye’yi temsil edenlerin daha
çok el sanatları ürünleri ile katılımı göze çarptı.
Köy-Koop Manisa Birliği de zeytin, zeytin yağı,
salça, domates kurusu, reçel, kuru üzüm, halı,
kilim ve elsanatı ürünleriyle fuarda yerini aldı.
Fuarın genel bir değerlendirmesini yapan KöyKoop Manisa Birlik Başkanı Nurettin Dingaz,
her fırsatta Türkiye’nin 7 bölgesinde 20-25
fuara katıldıklarını belirterek, “Katıldığımız
bütün fuarlarda kooperatifimizin fabrikasında
üretilmiş zeytinyağı, siyah ve yeşil zeytinlerimiz
yanında, kurutulmuş domates, mesir macunu,
kuru üzüm, domates salçası, reçel gibi doğal
ürünlerimize yer veriyoruz.” diye konuştu.
Fuarlarda Manisa’yı fahri bir turizm elçisi
gibi temsil ettiklerini belirten Dingaz, “Gıda
ürünlerimizin yanı sıra, tamamı kadın kooperatifçilerimizin üretmiş oldukları; halı, kilim, el dokuması şallar, el işlemesi yemeniler,
Manisa’nın simgesi haline gelen bez bebekler,
Manisa Bezinden yapılmış hediyelik ürünlerimizi gittiğimiz illerde satışa sunuyoruz. An-
HAL VE GİDİŞ
karalılar artık Köy-Koop Manisa Birliğimizin
ürünlerini tanıyor. ATO Fuar Alanı ulaşım açısından imkanı yetersiz olmasına rağmen, Ankaralıların standımıza olan yoğun ilgisi bizleri
çok memnun ediyor.” dedi.
Sait MUNZUR
KOOPERATİFÇİLİK
MUHASEBEDE BU AY
01-31 Mayıs 2013 Gelir Vergisi Mükellefleri İçin Vergi
Levhasının İnternet Vergi Dairesi Üzerinden Yazdırılarak
Alınması
01-31 Mayıs 2013 Mükellef Bilgileri Bildirimi
01-31 Mayıs 2013 2012 Yılı Çevre Temizlik Vergisi I. Taksit Ödemesi
01-31 Mayıs 2013 2012 Yılı Emlak Vergisi I. Taksit Ödemesi
01-31 Mayıs 2013 Kurumlar Vergisi Mükellefleri İçin
Vergi Levhasının İnternet Vergi Dairesi Üzerinden Yazdırılarak Alınması
01-31 Mayıs 2013 Nisan 2013 Dönemine Ait 4/a ve 4/b
Kapsamındaki Sigortalılara İlişkin Primlerin Ödenmesi
01-31 Mayıs 2013 Nisan 2013 Dönemine İlişkin Ba, Bs
Formlarının Verilmesi
KÖY-KOOP MERKEZ BİRLİĞİ
1971 yılından bu yana faaliyet gösteren Türkiye Köy
Kalkınma ve Diğer Tarımsal Amaçlı Kooperatif Birlikleri, 1163 Sayılı Kooperatifler Kanunu’nun geçiçi 2.
maddesi gereği, intibak dışı kalarak tüzel kişiliklerini
korumuş ve Merkez Birliği düzeyinde KÖY-KOOP adı
altında üst örgütlenmelerini tamamlamışlardır.
Köy-Koop Merkez Birliği; Tarıma ait farklı çalışma alanlarında (Hayvancılık-Süt üretimi ve işlenmesi, seracılık,
halı–kilim üretimi, zeytin ve zeytinyağı işlenmesi, bal,
çeltik üretimi ve işlenmesi, çiçekçilik, fidan, salça, reçel,
konserve üretimi v.b.) etkinlik gösterir.
YAYIN KURULU
• Prof.Dr. Lütfü ÇAKMAKÇI
• Dr. Umut TOPRAK
• Dr. Hilal TUNCA
• Dr. Tuba ŞANLI
• Dr. Caner KOÇ
• Dr. Bediha DEMİRÖZÜ
• Dr. Güray AKDOĞAN
• Dr. Levent DOĞANKAYA
• Dr. Yener ATASEVEN
• Dr. Özdal KÖKSAL
• Dr. Neşe N. TOPRAK
• Dr. Selen AKAN
• Dr. Selen Deviren SAYGIN
SA
M
LA
AÇLI KOO
P
RI
M
Gazetemizin Yayın Kurulu Üyeleri Fahri Olarak Görev Yapmaktadırlar.
ER
V E D İ Ğ E R TA
LİKLERİ M
E
RK
– sürecek -
01-27 Mayıs 2013 Nisan 2013 Dönemine Ait Katma Değer Vergisinin Ödenmesi
BİR
Sonra, her biri 3-5 oğul, hısım vb. sahibi olan aracı-tefeciler kaba kuvvetle
kooperatifi dağıtmak istemişler, ancak
kooperatif yöneticileri onların külhanbeylerine karşı kendileri de külhanbeyi
tutabilecek duruma geldikleri için bas-
Bunun üzerine iftiralar başladı. “Aslan Eyce’ye Rusya’dan yardım geliyor,
kooperatif hareketini bu yardımlarla
sürdürüyor ”deniliyordu. : “Aslan Eyce
kalede Rusya’yla telsiz görüşmesi yapıyor” deniliyordu. “12 Mart dönemi
benim en çok suçlandığım dönem oldu”
diyor Eyce. “Bu dönemde hakkında en
çok ihbar yapılan kişi de bendim. Ancak Mersin valisinin beni çok yakından
tanıması ve beni koruması sayesinde
başıma bir felaketin gelmesi önlenmiş
oldu. Motorlarla yurt dışına anarşistleri kaçırdığım, bilmem ne Kıvılcım’ı
Silifke’de barındırdığım, kayıkla kaçtığı anlaşılınca bunu da benim sağladığım balonlarını uçuruyorlardı. Bir
defasında ben evde yokken evimi açıp
aradılar, alt üst ettiler. Sonradan kay-
01-27 Mayıs 2013 Nisan 2013 Dönemine Ait Aylık Gelir/
Kurumlar Vergisi Stopajının Ödenmesi
F
Ancak kooperatifin kuruluş ve gelişmesini baltalama bunlardan ibaret değildir. Her şeyden önce kamu kuruluşları
kooperatif kurulmasını kolaylaştırırcı
olmamışlardır. İrfan Erdal’ın da anlattığı gibi, bir tüzük örneğinin Ticaret Bakanlığından gönderilmesi 6 aydan fazla
zaman almıştır.
12 Mart Dönemi
“Ayrıca biz balıkçılar
sinirli insanlarız. Sık
sık birbirimizle dalaşır;
birbirimizi kırabiliriz. Aslan
bey soğukkanlılığı, mantığı
sayesinde bizi birbirimizle
anlaşmazlığa düşmekten
korur, çıkan anlaşmazlıkları
çözer. O olamasaydı
kooperatif dağılırdı. Ancak
bu kadar yıl geçti aradan ve
ortaklar kooperatifi iyice
benimsediler. Bugün Aslan
Bey olmasa kooperatif
şimdiye kadarki gibi hızlı
bir gelişmeyi sürdüremezdi.
Kredi bulmakta daha büyük
sıkıntılarla karşılaşırdı. Ama
artık kooperatif dağılmaz. Bu
maya tutmuştur; geri gitmez.
01-24 Mayıs 2013 Nisan 2013 Dönemine Ait Katma Değer
Vergisinin Beyanı
İ
AT
Ve bu yoldaki suçlamalar hep sürdürülmüştür. Başlangıçta bir kısım balıkçı
üzerinde etkili olan bu iftiralar, sonraları hiçbir balıkçı tarafından ciddiye
alınmamış, ayrıca, başka üretim dallarında (örneğin narenciye, yerfıstığı vb.)
kooperatif kurmaya girişen yöredeki
başka köy ve kasabalar halkınca da değersiz savlar olarak alınmaya başlamıştır. Bir başka örnek, “ben Taşucu’ndaki
balıkçıların en cahili, iki sözü bir araya getirmekten en çok aciz olanıyım”
diyen Mehmet Yürüsün şunları ekliyor:
“Ama birisi bana kooperatif aleyhinde
bir şey söylemeye kalksa, kooperatife ortak oldun da ne kazandın diyecek
olsa, bir saniye bile dinlemem onu. Kooperatif aleyhinde hiçbir şey söyleme
de ne söylersen söyle derim. İstersen
sen de 100 tane kooperatif kur, hepsine
ortak olurum” derim.
en çok tefecinin bulunduğu
yer Silifke diyebiliriz. Fıstık
üreticisi ve öbür toprak
ürünleri üreten köylülerin
emeği, tefecilik yoluyla
Silifke’de çok büyük milyoneri
ortaya çıkarmıştır. %100
faiz ödeyen üretici köylü
Silifke’dedir. Ve bu uzun
yıllar devam etmiştir. Köylü
tefecilikle %35 toprağını
tefeciye kaptırmıştır.
Ekonomik gücünü yitirmiştir.
Bizim kooperatif hareketinin
başarısından sonra yer fıstığı
kooperatifinin de kurularak
başarılı olması fıstık
üreticisini %70 kurtarmıştır.”
01-23 Mayıs 2013 Nisan 2013 Dönemine Ait Aylık Prim ve
Hizmet Belgesinin Verilmesi
MA
Her şeyden önce artik
çiğnenmiş sakız durumuna
gelen “komünistlik”
suçlamasıyla karşılaşmıştır
kooperatif.
Muhasebeci
01-23 Mayıs 2013 Nisan 2013 Dönemine Ait Aylık Gelir/
Kurumlar Vergisi Stopajının Beyanı,
IN
Üreticinin emeğini değerlendirmek
üzere elbirliği yapmaya her kalkışında
olduğu gibi, Taşucu’nda da balıkçıların kooperatif kurmaya kalkışmaları,
aracılık-tefecilik yapanların ve onlarla
çıkar birliği içine giren kamu görevlilerinin türlü baskılar uygulamalarına “Kooperatife karşı bugüne
yol açar. Kooperatifimizi yeterince takadar süren komünistlik
nıyabilmemiz için özellikle önderlerin
ne türlü mücadeleler vermek zorunda isnatları tefeciler tarafından
sürdürülüyor. Türkiye’de
kaldıklarını bilmek gerekir.
Murat AKBABA
01-20 Mayıs 2013 Nisan 2013 Dönemine Ait İlan ve Reklam Vergisinin Beyanı ve Ödenmesi,
K
Bu arada kooperatife öncülük yapan
Aslan Eyce’ye de yaklaşılmak istenmiş,
kimi kez açıkça, kimi kez üstü örtülü
olarak uyarılar yapılmış. “Baldırı çıplaklarla değil, kendisi gibi ticaret erbabı olan kimselerle işbirliği yapması
gerektiği” bu yolla kendi servetini de
kat kat artırabileceği hatırlatılmıştır.
Ancak bu baskılardan da olumlu bir sonuç elde edemezler. Eyce kendi kişiliğine yönelen bu baskıları şöyle anlatıyor:
1. Dönemine (Ocak - Şubat-Mart /2013)
Ait Gelir / Kurumlar Geçici Vergisinin
Ödenmesi,
L
Baskılar, Baskılar
Silifke Kalesinden Rusya’yla
Telsiz Konuşması
01-17 Mayıs 2013
KA
Bu davranışlar ortakların dayanışmasını sağladığı gibi, geleceklerine bakmalarına, birbirlerine inanmalarına
yardımcı olmuş, bir ortaklık bilinci
oluşturmuştur.
kıcılar bu yoldan da başarılı olamamışlardır.
Bu arada değinilmeden geçilemeyecek
bir olay da şu: 1970 yılında kooperatif
binalarından birisinin kapısına “Kooperatif Kur, Sefaletten Kurtul”
diğerinin kapısına da “Emek Birleşmezse, Özgürlük Olmaz.” Cümleleri yazılır. Bunun üzerine bir yaygaradır
kopar. Komünizm propagandası yapılıyor diye savcılığa ihbar yapılır. Polis
kooperatifçileri savcılığa götürür. Savcılık ifadelerini alır ve serbest bırakır.
Bunun üzerine yukarıdaki cümlelerin
altındaki Taşucu Balıkçılık Kooperatifi
yazısı silinir ve yerine Mustafa Kemal
Atatürk yazılır. Böylece sorun giderilmiş olur.
2013 Yılı Mayıs ayı içerisinde yapılması
gereken yükümlülükleri aşağıda madde
madde sıralanmıştır.
Ğİ • KÖY
Balıkçılar sigorta kapsamına girmezler.
Fakat yatakta yattığı sürece kooperatif
hem kendisine bakar, hem de doktor
parasını, ilaç parasını öder.
Köy-Koop Eski Genel Başkanı
Sevgili kooperatifçiler,
RLİ
Çıplak Hasan’ın öyküsü ise daha
da ilginç, 750 lira aylıkla kooperatifte
satış memurluğu yapmaktadır. Yönetim kurulu 1973’te kumar oynadığı gerekçesiyle kooperatifteki işini bırakmasını ister. Ancak Çıplak Hasan bu arada
bir gece felç geçirir. Bundan sonrasını
Çıplak Hasan şöyle anlatıyor: “Ben işten kovulacağımı beklerken Mersin sigorta hastanesinde tedavi edildim. Ne
var ki, tam iyileşme mümkün değildi.
Bunun üzerine kooperatif başkanına
dedim ki, hastane bana işbaşı vermiyor, ama siz beni oğlum mektebini bitirinceye kadar çalıştırın. Sağ olsunlar
kabul ettiler.”
Mehmet Hadi İLBAŞ
makam bu işi sivil polislerin yaptığını
itiraf etti. Ancak beni savunan halk
kesimi de suçlayanlar kadar genişlemiş bulunuyordu. Bir defasında da
Silifke’deki tüccar-tefeciler benim tutuklanacağım konusunda kesin haber
almışlar ve bunu kutlamak üzere Çamdüzü denilen yerde toplanıp kadeh kaldırmışlar. Benim bir şeyden haberim
yok. Yalnız hep belirli kişilerin tuplanmakta olması karşısında o gün mağazamı geç kapattım. Her zamanki gibi
18.30 da kapasam kaçtı diyecekler.
Böyle gergin bir hava var. Bir ara bir
polis komiseri ciple geldi. Ben kapıya
doğru yöneldim. İçimden de “yalnızca
düşüncelerini birçok öğretmen tutuklanıyor. Oysa ben düşüncemi söylemek
yanında eylemde de bulunuyor, üreticinin birleşerek aracı-tefeciden kurtulmasına çalışıyorum. Asıl benim gözaltına alınmam gerekir” diyordum. Ama
baktım komiser gerisingeriye cipine
binip uzaklaştı. O akşamdan itibaren
başlayarak birkaç gün süreyle yolda
karşılaştığım tanıdıklar hep “geçmiş
olsun Aslan Bey” diyorlardı. Bense her
şeyden habersiz “hayrola ne var?” diye
sorduğumda onlardan benim tutuklanmış olduğum haberinin çıkarıldığını, tüccar-tefecilerin bunu kutlamak
üzere içkili toplantı yapmış olduğunu
öğreniyordum. Bunlar da halk üzerinde aleyhimde izlenimler ve kanılar yaratılmak için başvurulmuş taktiklerdi.”
Bütün bu suçlamalardan umdukları
sonucu alamayınca şimdi bir de “Aslan
Eyce’nin çıkarı olmasa bu hareketin
başında olmaz ; işini gücünü bırakmaz” diyor, başka deyişle Eyce’nin kişisel çıkar için bu işle uğraştığı suçlamasını yapıyorlar. Kooperatif ortaklarıyla
bu konuda yaptığımız özel görüşmelerde hiçbir ortağın bu suçlamaları ciddiye
aldığını görmediğimiz gibi, tam tersine
Eyce’nin kişisel servetini ve ticari itibarını her zaman kooperatifin hizmetine
verdiğini; böyle bir başkanları olmasaydı birçok güçlüğün üstesinden gelemeyeceklerini, örneğin Ziraat Bankasından alabildikleri krediyi almalarının
olanaksız sayılabileceğini söylemişlerdir. Balıkçı İrfan Erdal, Ahmet Gençler,
Kemal Çapkan, Veli Kamil, Aziz Dölek
(belediye başkanı) ve daha birçokları
Aslan Eyce hakkında şunları eklemişlerdir: “Asla Bey olmasaydı, kooperatif yine kurulurdu. Çünkü kurucu 16
ortak iyice kararlıydılar. Ama Aslan
Bey olmasaydı kooperatif yaşamazdı.
O kendi kasasından kooperatifin ihtiyaçlarını karşılayan bir adam. . Başka
kimsenin bunu yapacak durumu yok
içimizde Aslan Bey bırakın kooperatifi,
herhangi bir yoksulun çocuğunun hasta olduğunu duysa, yardımına koşar.
Bütün halkın ihtiyaç ve sıkıntısına koşan bir adamdır. Allah ona uzun ömür
ve sağlık versin.”
Bİ
Kooperatifin ortaklarına yardımları
sürüyor.
1970 yılında ortak balıkçılardan İsmet
Şahin Ankara’dan gelen konuklarla birlikte denizde fırtınaya tutulur ve boğulur. İsmet Şahin’in 5 çocuğu ve karısı
kimsesiz kalır. Kooperatif yönetim kurulu 400 lira aylık bağlar bu balıkçının
ailesine. Belediyeden ucuza arsa alarak,
halkın katkısıyla bir de ev yaptırırlar.
Z
Dünden Bugüne Kooperatifçilik -18-
E
4
Mayıs 2013 Köy-Koop Haber
İmtiyaz Sahibi ve Yayınlayan:
S.S. Köy Kalkınma ve Diğer Tarımsal Amaçlı
Kooperatifler Birliği KÖY-KOOP Adına
Yakup YILDIZ
Sorumlu Yazıişleri Müdürü:
Mehmet VAROL
Genel Yayın Yönetmeni: Emel TUĞRUL
Haber Müdürü: Turgay SOLMAZ
Haber Koordinatörü: Ayhan ELMALIPINAR
Reklam Müdürü: Yasemin ACAR
Merkez Adres: Paris Cad. 24/7 Kavaklıdere-Ankara
Tel: 0312.419 63 95-96 Faks: 0312. 419 63 95-96
Web: www.koy-koop.org • E-posta: [email protected]
Yayın Türü: Yaygın Süreli Yayın
Mayıs 2013 ANKARA
Baskı:
Atalay Matbaacılık Ltd. Şti.
Elif Sk. Sütçü Kemal İşhanı No:7/236-237 İskitler - ANKARA
Tel: 0312. 384 41 82
Yazıların Sorumluluğu yazarlara, ilanların sorumluluğu ilan sahiplerine aittir.
Köy-Koop Haber Mayıs 2013
GÜNDEM
5
Köy-Koop Kastamonu Birliği
2012 Yılı Genel Kurulu’nu Yaptı
Köy-Koop İzmir Birliği ‘Kooperatifçilik ve Yerel
Yönetimler’ Paneli Düzenledi
»» S.S. Kastamonu Köy Kalkınma ve Diğer Tarımsal
Amaçlı Kooperatifler Birliği’nin (Köy-Koop) 2012 Yılı
Olağan Genel Kurul Toplantısı 27 Nisan 2013 tarihinde
Kastamonu Gıda Tarım ve Hayvancılık İl Müdürlüğü
Toplantı Salonunda yapıldı.
»» Köy-Koop İzmir Birliği ve İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin ortak düzenlediği
Panel 20 Nisan 2013 tarihinde Bayındır-Zeytinova’da gerçekleşti.
Divan Başkanlığını Or-Koop Bolu Birlik Başkanı İdris Şenel’in yaptığı
Genel Kurul Toplantısı’nda gündem
maddeleri görüşüldü ve maddeler oy
birliği ile kabul edildi. Yönetim ve
Denetim Kurulu ile Merkez Birliği
Temsilcilerinin görev sürelerinin belirlenerek seçimi yapıldı.
Yaklaşık 200 kişinin katılımı ile
gerçekleşen 2012 Yılı Genel Kurul
Toplantısına, Köy-Koop ve Or-Koop
Merkez Birliklerinden yetkililer, resmi kurum ve sivil toplum kuruluş
temsilcilerinin katıldığı toplantıda,
Birliğin bir yıllık faaliyetleri değerlendirildi. Özellikle orman üretiminde yaşanan sorunlar, dikili satış konusu gündeme geldi.
Toplantıda Birlik Başkanı Erol Akar,
Köy-Koop Merkez Birliği Yönetim
Kurulu Üyesi Mahmut Barış Aydın
ve Bolu Birlik Başkanı İdris Şenel
konuşma yaparak katılımcıların
kendilerine yönelttiği soruları cevaplandırdılar.
Olağan Genel Kurulda açılış konuş-
masını yapan Birlik Başkanı Erol
Akar, “Birliğimizin 2012 yılı faaliyet
döneminin değerlendirileceği olağan genel kurulumuzu gerçekleştiriyoruz. 17 yıldır bu görevi başarılı bir
şekilde devam ettirerek bu günlere
kadar getirdik. Artık gençlerimizi
de yerimize yetiştirmek istiyoruz ve
onlara bu işi öğretmeye de başladık.
Görev süremizde ortaklarımız için
birçok proje ve çalışmaları da gerçekleştirdik.” diye konuştu.
Akar, Birlik olarak 2012 yılında; “Süt
pazarlama faaliyetleri”, “Yem Tesisi
Projesi”, “Ormancılık Faaliyetleri”,
“Proje ve Eğitim çalışmaları” ile “Yeniden Yapılanma” başlıkları altında
detaylı bir değerlendirmede bulundu.
Gündemin 16. maddesinde, Yönetim
ve Denetim Kurulu üyeleri ile Merkez Birliği Temsilcilerinin görev sürelerinin 2 yıl uzatılması belirlenerek seçim gerçekleştirildi.
Yönetim Kurulu
Yapılan seçim sonrasında Yönetim
Kurulu Asil Üyeliklere; Erol Akar,
Sedat Özcan Özdemir, Celal Çetinkaya, Şevket yerli ve Ahmet Aygün
seçildi.
Denetim Kurulu
Denetim Kurulu Üyeliklerine; Sadık
Söylemez, Necmi Aladağ ve Nafiz Çıkırık seçilirken, Merkez Birlik temsilciliklerine de Erol Akar, Celal Çetinkaya, Necmi Aladağ, Sedat Özcan
Özdemir ve İsmet Şenol seçildi.
Panelde bir araya gelen kooperatif
başkanları, güçlü bir kooperatifçiliğin köyden kente göçü önleyeceğini savundu. Büyükşehir Belediye
Başkanı Kocaoğlu ise “Herkes kooperatif kurarsa, gücünüzü bölmüş
olursunuz” deyip önerisini ekledi:
“Tarlada birleşemiyorsanız pazarda birleşin. Kooperatif ve birlikler,
Küçük Menderes Havzası Kooperatifler Birliği gibi bir örgütlenmeye
girsin.” diye konuştu.
İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu’nun açılış konuşmasını gerçekleştirdiği paneli Prof.
Dr.Mustafa Kaymakçı yönetti. Köy
Koop İzmir Birliği Başkanı Muhittin Akbulut, Tire Süt Kooperatifi
Başkanı Mahmut Eskiyörük, Ödemiş Bademli Fidancılık ve Tarımsal Kalkınma Kooperatifi Başkanı
Selçuk Bilgi, Bayındır Çiçek Üreticileri Tarımsal Kalkınma Kooperatifi Başkanı Ersoy Sümerkan ve
Urla Bademler Tarımsal Kalkınma
Kooperatifi Başkanı Mehmet Sever
panelist olarak katıldığı panelde
konuşan İzmir Büyükşehir Belediye
Başkanı Aziz Kocaoğlu, çeşitli sektörlerde faaliyet gösteren kooperatiflere destek olduklarını hatırlattı.
Küçük Menderes Havzası’nda yetişen ürünlerin sıkıntılarına ve küçük
çiftçinin pazara hakim olamamasına değinen Başkan Kocaoğlu, “Eğer
tarlada birleşemiyorsak, pazarda
satışta birleşmemiz ve bunu kooperatifler aracılığıyla yapmamız
gerekiyor. Bizden önce kurulmuş
ve büyümelerine destek verdiğimiz
kooperatiflerin bazısı belirli bir tanınırlığa ulaştı. Ama yeni kurulanlar birden bire pazarlama faaliyetine giremediği için hem üyeler de
hem de kooperatif başkanları sıkıntı çekiyor” dedi.
“Kooperatifler birleşsin”
Süt Kalitesinin Desteklenmesi
Kapsamında Üreticiye Hayvan
Başına 50 TL
»» 8 Nisan 2013 tarihli Resmi Gazete’de yayınlanan
Bakanlar Kurulu kararıyla yönetmelikte belirlenen
şartları taşıyan üreticiler destekten yararlanabilecek.
Türkiye’nin en önemli süt üretim merkezlerinden biri olan İzmir’i hastalıklardan tamamen ari bir bölge haline
dönüştürmek isteyen Gıda Tarım ve
Hayvancılık İl Müdürlüğü’nün eli
Resmi Gazete’de yayınlanan Bakanlar
Kurulu kararıyla daha da güçlendi.
2012 yılında 1 milyon 334 bin 326
ton sütün üretildiği İzmir’de ari işletme sayısının yanında süt kalitesini
de arttırmak isteyen İl Müdürlüğü,
Resmi Gazete’de 2013 yılında yapılacak ‘Tarımsal Desteklemelere İlişkin
Karar’ gereğince yönetmelikle belirlenen şartları taşıyan üreticilere yağ,
protein, somatik hücre analizleri için
destekleme ödemesi yapabilecek.
‘Islah Amaçlı Süt Kalitesinin Desteklenmesi Projesi Kapsamında’ başta
İzmirli üreticiler olmak üzere yapılacak analizler için Ankara, Balıkesir,
Bursa ve Tekirdağ illerindeki üreticiler hayvan başına 50 lira destekleme
ödemesi alacak.
Öte yandan manda, koyun ve keçiden
üretmiş olduğu çiğ sütü ulusal düzeyde üst örgütlenmesini tamamlamış
bir hayvancılık örgütüne üye olan yetiştiriciler litre başına 0,2 lira desteklenecek. İnek sütü için ise soğutulmuş
süte farklı olmak üzere Bakanlığın
belirleyeceği dönemler ve miktarlar
üzerinden ödeme yapılacak.
Bunun bir çözümü olduğunu dile
getiren İzmir Büyükşehir Belediye
Başkanı Aziz Kocaoğlu, sözlerine
şöyle devam etti: “Bayındır Çiçek
Kooperatifi, Tire Süt Kooperatifi,
Bademli Kooperatifi gibi üretim ve
pazarlama faaliyetlerini belirli bir
noktaya getirmiş, rüştünü ispat etmiş üç kooperatifimiz var. Ya her
kooperatif bu üç kooperatifin çile-
keş, dikenli yolundan geçerek kendisi marka olmaya çalışacak ya da
bu kooperatiflerin kendilerine uygun olanıyla birlikte örgütlenecek.
Küçük Menderes’in tarımda ve kırsalda kalkınması için yapması gereken bu iki yoldan bir tanesi. Herkes
kooperatif kurarsa, gücümüzü bölmüş oluruz. Benim sizlere önerim,
kooperatif ve birliklerin, bir ana
birlik ya da Küçük Menderes Havzası Kooperatifler Birliği gibi örgütlenmeye girmesidir. Pazarlama faaliyetlerinin Küçük Menderes olarak
hep birlikte yapılması iyi olur” dedi.
sorun. Altyapı eksikleri de mevcut.
Ayrıca denize hiç su göndermeyecek
göletlerin bu bölgede yapılması gerekiyor” dedi. Bölgede süt toplama
adı altında adeta tefecilik yapanların olduğunu iddia eden Eskiyörük,
mutlaka kooperatifçiliğin yapılması
gerektiğini söyledi.Tire Süt Başkanı, “Köyden kente göçü ancak kooperatifçilikle durdurabiliriz. Sosyal
ve toplumsal barışın sağlanmasının
asıl formülü de bu” diye konuştu.
İzmir Büyükşehir Belediyesi’ne
kooperatifleri desteklediği için teşekkür eden Eskiyörük, bir kooperatifler pazarı kurulması ve Küçük
Menderes Havzası’nda bir tarım
festivali oluşturulması için Başkan
Kocaoğlu’ndan destek istedi.
“Üretici ekmek yedi”
İzmirli kooperatifçiler olarak çok
şanslı olduklarını kaydeden Köy
Koop İzmir Birliği Başkanı Muhittin Akbulut, “Çünkü başta İzmir
Büyükşehir Belediye Başkanımız
olmak üzere İzmir’deki yerel yöneticiler kooperatifçiliğe şaşı bakmıyor, doğru bakıyor” dedi.
“Köyden kente göçün
önlemi kooperatifçilik”
Tarımsal sanayinin yetersiz olduğunu ifade eden Tire Süt Kooperatifi
Başkanı Mahmut Eskiyörük, üretim, sanayi, ticaret ve tüketimin hep
birlikte olması gerektiğini söyledi.
Türkiye’de kooperatifleşmenin zayıf
olduğunu belirten Eskiyörük, “Planlı üretimin olmaması da büyük bir
Bayındır Çiçek Üreticileri Tarımsal
Kalkınma Kooperatifi Başkanı Ersoy Sümerkan ise Bayındır’daki çiçekçilik kooperatifi gibi Bademli ve
Tire’nin de gün geçtikçe büyüdüğüne dikkat çekti. Küçük Menderes’teki kooperatiflerin marka olmasında
çok büyük payın yönetici ve üreticilerin büyük özverisi olduğunu söyledi. Sümerkan, “İzmir Büyükşehir
Belediye Başkanımız devlet politikası olması gereken bir yöntemi
başlattı. Üreticiler onun sayesinde
ekmek yedi. Bu Başkan’ın insanı
sevmesinden, tarıma sahip çıkmasından, sosyal demokrat olmasından ve dünya görüşünden kaynaklanıyor” diye konuştu.
Urla Bademler Tarımsal Kalkınma
Kooperatifi Başkanı Mehmet Sever
de, insan birikimi, hava, su, coğrafya gibi avantajları kullanarak birlik
için üretim yapılması gerektiğini
söyledi.
FDA, Aromalı Sütler İçin Görüşünü Açıkladı
»» Amerikan Gıda ve İlaç Dairesi (FDA), Uluslararası Süt Ürünleri Derneği (IDFA)
ve Ulusal Süt Üreticileri Federasyonu’nun (NMPF) Mart 2009’da verdiği “güvenli
ve uygun tatlandırıcı” ile üretilmiş süt ürünlerinin tanımlanması ile ilgili dilekçenin
halkın ilgisini çektiğini, ancak karmaşa yarattığını bildirdi.
FDA ve NMPF’nin dilekçesinde yer
alan isteğin onaylanması halinde,
ABD okullarında süt tüketiminde
meydana gelen düşüşün durdurulabileceği ve sütün tatlandırıcı kullanılan diğer içeceklerle yarışabilir
hale geleceğine inanılıyor. Teklife görüş bildirme süresi 21 Mayıs
2013 tarihinde sona erecek.
Mevcut ABD regülasyonunda, tanımlanan standartlar içinde yer
almayan katkı maddelerinin etiket
üzerinde bildirilmesi gerekiyor. Örneğin şekerin aspartam ile değiştirilmesi sonucunda ürünün kalori
değerinde düşme yaşanacağı için
ürün etiketinde, “kalorisi azaltılmış” ifadesinin yer alması gereki-
yor. Önerilen değişiklik talebinde,
tatlandırıcıların mevcut sistemde
katkı olarak listelendiği, dolayısıyla
da ilave açıklama yapılmaması gerektiği savunuluyor.
IDFA İletişim Başkan Yardımcısı Peggy Armstong, konuyla ilgili
bilgi kirliliği yapıldığını, normal
süte tatlandırıcı katılmasının talep
edildiğini ve tatlandırıcı kullanılan
ürünlerde de bu bilginin saklanmak
istendiği yönünde asılsız iddialara
yer verildiğini belirtti. Armstrong,
“Tüm katkıların etiket üzerinde
belirtilme zorunluluğu var. Süt endüstrisi inovatif yönünden çok hızlı
gelişiyor ve doğal katkı maddeleri
bulunabiliyor. Dolayısıyla hiçbir
endişe ortamı yaratılmasın. Çünkü
tüm bilgilerin etiket üzerinde olması gerekiyor ve biz de bunu savunuyoruz.” şeklinde konuştu.
6
Mayıs 2013 Köy-Koop Haber
TARIM
Avrupa Birliği ve Türkiye Tarımı
»» Türkiye’nin 1996-2012 yılları arasında AB ülkeleriyle
yaptığı ticarette AB lehine verilen toplam açık 210,2
milyar dolar olmuş.
Bu açıkta, GB anlaşmasının, AB’nin
üçüncü ülkelerle imzaladığı Serbest
Ticaret Anlaşmaları(STA)’nın da rol
oynadığını belirten Türkiye İhracatçılar Meclisi Başkanı Büyükekşi:
“…Haksız rekabete neden olan ve
Türkiye’nin ithalatını körükleyen bu
durum nedeniyle, yerli sanayimiz
güç durumda kalırken, Türkiye adeta bir ithalat cennetine dönüşüyor.
Cari açığımız artarken, dış ticaret
açığımız yüksek seviyelere ulaşıyor. Haksız rekabete neden olan bu
durum, ülkemizin ekonomik kırılganlığını arttırıyor. Buradaki en büyük problem, Türkiye’nin Gümrük
Birliği’ne AB üyesi olmadan giren
tek ülke olmasından kaynaklanıyor.
… 1 Ocak 1996’dan yürürlüğe giren
Gümrük Birliği’ne başlarken yapılan
yanlışı şimdi düzeltmemiz gerekiyor.” demiş (29 Mart 2013 Hürriyet
Gazetesi)
Günaydın diyelim ve bir tespit
yapalım: “Görünen Köy Kılavuz
İstemiyor”du. AB’nin gerçek yüzünü görenler, bu birliğin özünde
uluslararası şirketlerin çıkarlarını
gözetmek, pazarlarını büyütmek
ve üçüncü dünya ülkelerinin pazar
ve siyasetlerini denetlemek üzere
kurulduğunu, Türkiye’ye yarar getirmeyeceği yazmış ve çizmişlerdi.
“Onlar Ortak, Biz Pazar Olacağız”
demişlerdi.
1996’da tek taraflı olarak imzalanan
GB Antlaşması’yla Türkiye’nin uğradığı zararlar ve AB’ye alınacağız diye
verilen siyasal ödünler, bu görüşü
savunanları haklı çıkarmıştır.
Görülüyor ki, Türkiye,
AB’ ye alınacak mı ya da
girecek mi tartışması abesle
iştigaldir, tam tersi AB,
Türkiye’ye çoktan girmiş
durumdadır.
Türkiye’nin AB ve AB dışı dünya ile
ticari ilişkileri Brüksel’in ipoteği altındadır. Bu nedenle Türkiye ekonomisi bütünüyle AB’nin ve ABD’nin
denetimine girmiş bulunmaktadır.
AB’nin dizginleri, Almanya, Fransa
ve İngiltere gibi geçmişleri sömürgeci olan ülkeler ve onların denetimindeki şirketlerin (bunun tersi de
doğrudur) elindedir.
AB’de egemen olan üretim biçimi ve
ilişkileri kapitalizmdir. Bu durum,
AB ülkelerinin içinde de gelir dağılımı giderek bozmakta ve işsizliği körüklemektedir.
AB İle İlişkiler Türkiye
Tarımını Nasıl Etkiledi?
AB ile ilişkiler Türkiye Tarımını da
birçok açıdan etkiledi. Bunlar şöyle
özetlenebilir;
Türkiye’de Tarımsal KİT’ler
özelleştirme sürecine
sokuldu. Tarımsal KİT’lerin
özelleştirilmesiyle örgütsüz
kalan çiftçiler, örgütlenmiş
şirketler önünde sahipsiz
bırakıldı. Bunun sonucu
olarak yoksullaşan küçük
ve orta ölçekli işletmeler
tasfiye olmaya başladılar.
Kırdan kentlere göç
hızlandı.
Tarımsal desteklemeler giderek
azaltıldı. Var olan desteklemeler de
Türkiye tarımının bel kemiğini oluş-
Prof.Dr. Mustafa KAYMAKÇI
Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi
[email protected]
turan küçük ve orta ölçekli işletmelerden daha çok, çok az sayıdaki büyük kapitalist işletmelere aktarıldı.
Büyük kapitalist işletmelerin özendirilmesi, tarımsal girdiler (tohum,
damızlık, ilaç, gübre gibi) de dışa bağımlılığı artırdı. Türkiye, AB ağırlıklı
şirketlerin pazarı durumuna geldi.
KİT’lerin özelleştirilmesi ve desteklemelerde izlenen politikalar, tarımsal üretimde gerilemeleri ortaya çıkardı. Bu sonuç, tarımsal girdilerde
olduğu üzere Türkiye’yi üç önemli
grup tarım ürünlerinde dış alımcı
duruma getirdi. Enerji (buğday, yağ
bitkileri gibi), protein (kırmızı et
ve süt ürünleri) ve giysi gereksinimi (pamuk ve yapağı gibi) sağlayan
ürünlerde Türkiye net tarım ürünleri
dış alımcısı oldu.
Türkiye’nin tarım
ürünleri deseni, AB’nin ve
Batı’nın gereksinmelerine
göre şekillendirilmeye
başlandı. Bu bağlamda,
Türkiye Batı’nın meyve ve
sebze ambarı olacakmış,
şimdilerde bu söyleniyor.
Organik tarım bile, Batı’nın
gereksinmelerine göre
yapılıyor. Oysa organik
tarım şeklinin en temel
ilkesi, yerel üret, yerel tüket
ilkesidir. Bu unutturuluyor.
Bir başka tarım deseni değişikliği
hayvansal üretimde yaşandı. Hayvan ürünleri içinde, sığır ve tavuk
öne çıkarıldı. Koyun ve keçi ihmal
edildi. Küçükbaş hayvan sayısı hızla azaldı, ancak sonucu Türkiye için
hazin oldu, kırmızı et üretiminde
alarm zilleri çalmaya başladı.
Tarım ürünleri üretiminde azalma,
Türkiye’yi kaçakçılar ülkesi durumuna soktu. Her türlü tarımsal ürün
Türkiye sınırlarından girer çıkar oldu.
Kırsal Kesimde Yoksulluk
Tavan Yaptı
Sonuç olarak AB’ye güdümlü tarım
politikalarıyla Türkiye’nin tarımsal
üretimi azalmıştır. Ülke tarım ürünleri dış alımcısı olmuştur. Ancak
bütün bunlar kadar düşündürücü
ve hüzün verici durum, kırsal kesimde giderek artan yoksullaşmadır. TÜİK’in 2012 yılı için verdiği
rakamlara göre kırda yaşayan nüfusun yüzde kırkına yakını yoksulluk
içindedir. Bir başka deyişle her 100
kişiden 40’ı yoksul olmuştur.
Tarımda yaşamakta olduğumuz
olumsuzlukları daha da sıralamak
mümkün. Ancak bütün bunlar
Türkiye’nin ulusal ekonomi politikalarının, bir başka deyişle ulusal
bir tarım politikasının olmayışından
kaynaklanmıyor mu? Uzağa gitmeye
gerek var mı? Ege’nin pamukçuları
bunları görmeye başladılar. Eskiden
ulusalcı söylemlere sıcak bakmayanlar bugünlerde ulusal politikalardan
dem vuruyorlar.
Tarım Sigortalarının Gelecek 10 Yılı Çalıştayı
Düzenlendi
»» Tarım Sigortaları Havuzu (TARSİM) tarafından düzenlenen “Tarım
Sigortalarının Gelecek 10 yılı Çalıştayı” Başbakan Yardımcısı Ali Babacan ve Gıda
Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehdi Eker’in katılımıyla yapıldı.
Çalıştayın açılışında bir konuşma
yapan Başbakan Yardımcısı Ali
Babacan, tarım sigortalarının ekonomik olduğu kadar sosyal boyutu da olduğunu belirtti. Babacan,
Türkiye’nin stratejik ürünler bakımından kendine yeter durumda
olduğunu ve tarımsal ihracatın her
geçen gün artarak ekonomiye katkı sağladığını, kısa sürede tarım
sigortası prim üretimi bakımından
Avrupa’da üçüncü sırada bulunduğunu belirtti. Babacan, tüm çiftçileri tarım sigortası yapmaya çağırdı.
Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı
M. Mehdi Eker ise, "Türkiye'de ekili alanların sadece yüzde 8'i sigortalı. Hayvancılıkta ise durum daha
kötü; oran yüzde 3. Bu çalıştayla bu
oranları nasıl yüzde 60'lara 80'lere
çıkarmalıyız bunun cevabı aranmalı." diye konuştu. Eker, Türkiye tarımında en önemli sorunun toprakların miras yoluyla parçalanmasını
göstererek; 24 milyon hektar arazinin 30 milyon parsele bölündüğünün vurguladı.
Türkiye'de sigorta konusunda hayvancılığın da kötü olduğunu söyle-
yen Bakan Eker, Türkiye'de 14 milyon büyükbaş havyanın olduğunu
ancak bunlardan sadece bir milyon
200 bin havyan için sigorta priminin yattığını kaydetti.
Çalıştay’da tarım sigortaları konusunda bugüne kadar yapılanlar
değerlendirilecek, tüm paydaşlar
düşüncelerini ve geleceğe dönük
beklentilerini paylaşma fırsatı bulacak. Bu doğrultuda, tarım sigortaları konusunda gelecek 10 yıla
ilişkin yol haritası çizilmesi hedeflenmektedir.
Çalıştay’ın açılışına, milletvekilleri, Türkiye Ziraat Odaları Birliği
Başkanı, Türkiye Sigorta Birliği
Başkanı, Tarım Sigortaları Havuzu
Yönetim Kurulu Başkanı, Tarım Sigortaları Havuz İşletmesi A.Ş. Genel Müdürü’nün yanı sıra; Türkiye
Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB)
yetkilileri, Çeşitli Kamu,Kurum ve
Kuruluş Temsilcileri, Çiftçi Örgütleri, Sigorta Şirketleri, Türkiye’nin
dört bir yanından Acenteler, Brokerlar, Üniversiteler, Araştırma
Enstitüleri, Sivil Toplum Kuruluşları, Meslek Odaları, Dernekler,
Vakıflar, Tarım Sigortaları Havuzu
Eksperleri, Çiftçiler, Üreticiler, Yetiştiriciler, yabancı konuklar ve basın mensupları katıldı.
Kuru Meyvecilerden
Okul Sütü Benzeri Proje
Devletten Keçilere
İade-i İtibar!
»» Ege İhracatçılar Birliği ve
Güneydoğu İhracatçılar Birliği
işbirliğiyle oluşturulan Kuru Meyve
Tanıtım Grubu, İzmir Ticaret
Borsası'nda toplandı.
»» 1956 tarihli Orman Kanunu’nun
yürürlüğe girmesinden bu yana
ormana zarar veren etkenler arasında
gösterilen kıl keçilerinin “olumsuz
imajı” sona erdi.
Toplantıda, Malatya Ticaret Borsası Başkan Yardımcısı Gürsel Özbey, ilköğretim çağındaki çocukların sağlıklı gelişimi için Okul Sütü benzeri bir
projeyi hayata geçirmek için toplandıkları bilgisini
verdi. Özbey, bu toplantının asıl amacının ilköğretim çocuklarına kuru meyveyi ne şekilde ulaştırabilirizi konuşmak olduğunu belirterek "Okul sütü
gibi bir proje düşünülüyor. İnşallah muvaffak olunacaktır. Canı gönülden destekliyorum. Bu toplantının sonunda tanıtım grubunun katkılarıyla
buna karar verileceğini sanıyorum. İnşallah toplantıdan hayırlı bir karar çıkacak" dedi.
Türkiye'nin kuru incir, üzüm, kayısı, fıstık gibi
ürünlerin ihracatında dünyada önemli bir konuma sahip olduğunu belirten Gürsel Özbey, zaman
zaman rekolte ve üretime bağlı sıkıntılar yaşanmasına karşın sektörün giderek büyüdüğünü söyledi.
Keçiler yangınla mücadelede devlete yardım edecek. Her
şey 2008’de Orman ve Su İşleri Bakanlığı 6. Bölge Müdürü Adnan Yılmaztürk’ün öncülüğünde hazırlanan
raporun Başbakan Erdoğan’a sunulmasıyla başladı.
Konu Meclis’e de taşındı. Bundan sonra keçilere yönelik otlatma yasağı kaldırıldı. Çok yakında ise hayata
geçirilecek “planlı otlatma” ile keçiler yangınla mücadelede rol alacak.
Yılmaztürk, planlı otlatma yapılırsa keçilerin ormana
hiçbir zarar vermeyeceğini belirterek “Keçiler ağaç diplerindeki çalı çırpıları yiyerek, iki metreye kadar ağaç
dallarını budayarak yangına karşı set alanları oluşturur”
dedi. Orman yangınlarında keçilerin açtıkları patikalar,
yangın emniyet yolu olarak kullanılıyor. İnsan eliyle bu
patikaları açmak yüksek maliyet gerektiriyor. ABD, yangınlarla mücadelede keçileri etkin şekilde kullanıyor.
Ulusal Süt Zirvesi, Mayıs’ta toplanacak
»» Ulusal Süt Zirvesi, 20-21 Mayıs 2013 tarihlerinde İzmir’de yapılacak.
Zirveye ulusal ve uluslararası düzeyde bini aşkın sektör temsilcisinin
katılması bekleniyor.
Ulusal Süt Zirvesi’nin tanıtım kokteylinde bir araya gelen sektör
temsilcileri, sektörün merkezi konumundaki İzmir’in daha aktif rol
alması görüşünde birleşti. İzmir
Gıda Tarım Hayvancılık İl Müdürü
Ahmet Güldal, İzmir’in sütün başkenti olmasının önemini vurguladı.
Zirveye maddi destek verdiklerini vurgulayan İzmir Ticaret Odası
Başkanı Ekrem Demirtaş da, “İzmir
sütün başkentidir. Bu zirve sektörün
içinde olan herkese fayda sağlayacak.” diye konuştu.
Aydın Milletvekili Ahmet Ertürk,
süt ürünlerinin ihracatındaki sorunların giderilmesi için çalışmalar
yapıldığını belirtirken, Platform
Fuarcılık Genel Müdürü Kudret Çiçekçi ise zirvenin Türkiye süt sektörünün yanı sıra İzmir’e de canlılık
getireceğini ifade etti.
Köy-Koop Haber Mayıs 2013
TARIM
7
Kooperatif Kuruluşun Ayırıcı Özellikleri
Peynir Festivali'nde 250'den Fazla Peynir Var
»» Kooperatif işletme, ortaklaşa mülkiyet ilkesine dayanan kendine
has yapıda bir işletmedir.
»» Türkiye'nin Ulusal Peynir Festivali (Cheese Fest. Türkiye 2013), İzmir
ve Mersin etkinliği yapıldı.
Kooperatifler her şeyden önce “insan-halk”
birleşmelerinin özel bir şeklidir. Fakat bu halk
birleşmelerinin tek şekli olduğu anlamına gelmez. Kooperatifler yanında mesleki çıkarları
savunan dernekler, sendikalar ve hatta politik
amaçlı siyasi partilerde halk birleşmeleri şeklinde olabilir. Ancak bu birliklerle kooperatif
kuruluşlar arasında, hem amaçlar ve hem de
amaçlara ulaşmak için kullanılan araçlar bakımından farklılıklar vardır.
Kooperatiflerin temel amacı,
ortakları ile piyasa arasındaki
geçit noktalarında bulunan
aracıların güçlerini zayıflatmak
ve bu geçit noktalarını kendisinin
denetleyebileceği bir piyasa
örgütlenmesi içinde yer almaktır.
İkinci derecedeki amacı ise ilk amacına ulaşabilecek sosyo-ekonomik ortamın hazırlanmasına katkıda bulunmak, kendi amaçlarına
yakın olan toplumsal kuruluşlarla işbirliği
içinde hareket etmektir.
Kooperatiflerin ilk hedefi, içinde bulundukları değişim ve ticaret ekonomisi tarafından
yaratılmış olumsuz koşulları düzeltmek değildir, ancak ondan olumsuz yönde etkilenen
kişileri bir araya toplayarak, onların mevcut
koşullar içinde ekonomik varlığını korumaya
ve geliştirmeye çalışmaktır.
Charles Gide, kooperatiflerin bir takım ekonomik ve toplumsal çatışmaların nedenlerini
ortadan kaldırarak, çatışmasız bir toplumun
yaratılabileceğini iddia eder. Gide'e göre kooperatif çözüm bir çeşit toplumsal çatışmaların
çözümünden başka bir şey değildir. Örneğin
tarım-sanayi entegrasyonunda tarım için
hammadde (gübre, ilaç, vb.) üreten tesislerin veya tarımsal ürünleri işleyen sanayilerin
kooperatifler aracılığıyla kurulması halinde,
bütün bu sektörlerdeki tesislerin sahipleri
aynı kişiler olacağından, tarım-sanayi-ticaret
arasında pazar düzeyindeki çelişkiler ortadan
kalkacak, girdi ve çıktı kaliteleri yükselecektir.
Demek ki, kooperatifler amaç bakımından
diğer halk örgütlenmelerine göre daha değişik bir anlam taşımaktadır. Bu da kooperatifin kendi ortaklarını, piyasa ekonomisinin
yaratmış olduğu olumsuzluklardan korumak
ve bu amacını gerçekleştirmek için bütün piyasa ile ilişkiler kurarak, piyasada giriş ve çıkış noktalarını kontrol edebilmek için de her
şeyden önce kooperatiflerin bir "işletme" sahibi olması gerekir. İşte kooperatifleri diğer
halk örgütlenmelerinden ayıran ilk nitelik bu
noktada belirmektedir.
Kooperatifler bir yandan kişilerin birleşmesi
demek olan dernek (association), diğer yandan bir girişim özelliğini taşıyan kuruluştur.
Yani her kooperatif birbirine sıkı sıkıya bağlı
bulunan biri toplumsal (birleşme olayı), diğerideekonomik (girişim olayı) iki öğenin birleşmesinden meydana gelen bir halk örgütüdür.
Kooperatiflerin toplumsal öğesi, benzer gereksinimleri olan insanların gönüllü olarak
bir araya gelmesi ve bu gereksinimlerini kişisel olarak değil de, ortaklaşa olarak karşılamak amacı ile birleşmeleridir. Ekonomi öğesi
de, bir araya gelen insanların bu gereksinimlerini bir "işletme" aracılığı ile karşılamasıdır.
Kooperatif işletme, ortaklaşa mülkiyet ilkesine dayanan kendine has yapıda bir işletmedir. Örneğin, ortaklaşa mülkiyet ilkesine
göre bir kaç ekmek fabrikası kurulduğunu
düşünelim. Bunlardan birincisi bir iş ortaklığı, ikincisi bir yardım veya hayır derneği,
üçüncüsü belediye, dördüncüsü kişisel ihtiyaçları için bizzat tüketiciler tarafından ve
beşincisi de fırın işçileri tarafından kendi
emeklerini değerlendirmek için kurulmuş ve
işletilmekte olsun.
Dış görünüş ve teknik denetim bakımından
bütün işletmeler aynı özellikleri taşır. Ancak
bu işletmeler hakkında bazı soruların yanıtı
arandıkça, aralarındaki farklar ortaya çıkmaya başlar. Örneğin:
• Bu işletmeleri kuranların amaçları aynı mıdır?
• Bu işletmeler kimler tarafından yönetilir?
Sahipleri kimlerdir?
Prof.Dr. T. Ayhan ÇIKIN
[email protected]
• Bunlar kimlerin menfaatine çalışmaktadır?
Şimdi yukarıda belirtilen beş ekmek fabrikası için sorulara yanıt getirmeye çalışalım:
- Birinci fırın bir anonim şirket tarafından
kurulmuştur. Kurucular fırını kendi ekmek
ihtiyaçlarını karşılamak için kurmamışlardır. Yani kurucuların kendi gereksinimlerinin özelliği ile kurmuş oldukları işletmenin
özelliği arasında bir ilişki yoktur. Anonim ya
da sermaye ortaklığı şeklinde kurulmuş bulunan bu ekmek fabrikasının amacı, ortaklarına ait sermayeyi değerlendirmek ve kâr
sağlamaktadır. Yani bu gibi girişimlerin tek
amacı ve itici gücü kârdır.
- İkinci ekmek fabrikası, yani bir yardım derneği tarafından kurulan işletme, onu kuranların kişisel ihtiyaçları göz önüne alınmadan
yönetilir. Bu bakımdan sermaye ortaklığı girişimine benzemekle beraber, amaç bakımından ondan ayrılır. Bu ekmek fabrikası, ekmek
gereksinimi olan muhtaç kişilerin bu ihtiyaçlarını karşılarken işletmeye "sermaye veren dernek üyelerinin" çıkarına göre yönetilmezler.
Daha ziyade ekmek ihtiyacı olanların bu ihtiyacını karşılamak için yönetilirler. Yönetimde
tüketicilere her hangi bir hak ve yükümlülük
verilmez. Bu görünümüyle böyle bir ekmek
fabrikası "sermayeye kâr arayan" bir işletmesi
değil, bir "hizmet işletmesi" şeklindedir.
- Belediye tarafından kurulan üçüncü ekmek
işletmesine gelince; eğer bu işletme faaliyet
alanında bulunduğu yörenin bir takım ortak
ihtiyaçlarını karşılamanın yanında, aynı zamanda bir gelir sağlamak için kurulmuş ise
bir "gelir işletmesi" sayılabilir. Eğer sadece beldenin genel yarar ve çıkarlarını korumak ve onlara hizmet etmek amacı ile kurulmuşsa, bu takdirde bir "hizmet işletmesi"
sayılır. Ancak belediye işletmesi, birinci ve
ikinci durumda açıklanan işletmeler gibi gereksinimi duyan kişiler tarafından değil, idarenin tek taraflı bir girişimi ile kurulmuş bir
teşebbüs niteliğindedir.
- Dördüncü ve beşinci ekmek fabrikalarına
gelince, bunlar aynen yardım derneğinde
olduğu gibi birer hizmet işletmesi niteliğindedir. Çünkü bu işletmeler, doğrudan
hizmetten yararlananlar için kurulmuş ve bu
amaçla yönetilmektedir. Yani ekmek fabrikası birinci halde kendisinden ekmek alan tüketiciler yararına, ikinci halde de mesleklerini
(fırın işçiliği) icra etmek isteyenlerin yararına
yönetilmektedir. Başka bir deyimle, burada
işletmenin amacı ile bundan yaralananların
ihtiyaçları arasında zorunlu bir ilişki ve uygunluk vardır. Yalnız burada yardım derneği
işletmesi ile son iki tip işletme arasında yönetim bakımından, farklılık vardır. Yardım
derneğinin ekmek fabrikası, yardım derneğine ait olup yönetimi yine yardım derneğince
gerçekleştirilmektedir. Buna karşılık son iki
tip ekmek fabrikasının mülkiyeti onları kuranlara ait olduğu gibi, onları yönetenler ve
onların hizmetinden yararlanan aynı kişilerdir. İşte böyle kuruluşlara "kooperatif",
hizmet veya mal üretmek için kurdukları işyerine de "kooperatif girişim"
adı verilir. Burada açıklanan kooperatif
tiplerinden birincisi bir tüketim kooperatifi, diğeri de işçi üretim kooperatifidir.
Kooperatif sadece ticari ve ekonomik amaçlı bir işletme değildir. Kooperatif bir işletme
sahibi olmakla birlikte, onun temel öğesi
birlik, birleşme (association)'dir. Kooperatifin varlık koşulunu oluşturan şey ortakların ekonomik kaderlerine hakim olan iradeler olup, işletme bu amaca ulaşmak için bir
araçtan başka bir şey değildir.
Kooperatifçi selamlarımla…
12-14 Nisan 2013 tarihleri arasında İzmir’de Forum Bornova Alışveriş Merkezi'nde
düzenlenen Peynir Festivali,
ziyaretçilerden büyük ilgi gördü. Sektörün önemli isimlerinin biraraya geldiği festivalde; 20 peynir firması, 250'den
fazla peynir çeşidi ziyaretçilerinin beğenisine sundu.
Farklı şekillerde ve renklerde
peynir kostümleri ile yapılan
animasyonlar özellikle çocuk-
ların ilgi odağı oldu. Ayrıca
çocuk ve yetişkinlere yönelik
etkinlik alanlarında ödüllü
yarışmalar yapıldı.
Türkiye Ulusal Peynir Festivali’ nin ikinci durağına 26-28
Nisan'da Mersin ev sahipliği
yaptı. Etkinlik kapsamında,
peynirden heykel yarışmasından, peynir fotoğraf sergisine,
peynirli tatlılar yarışmasından, peynirin yapılışını anlatan sinevizyon gösteresine ve
peynir resim yarışmalarına
kadar birçok renkli etkinlikler
düzenlendi.
Festivallerle ilgili açıklamalarda bulunan organizatör
Mehmet Efe, “ Türkiye Ulusal
Peynir Festivali 2013 ile hem
üreticileri hem de tüketicileri
bir araya getireceğiz. Festival
ziyaretçileri, katılımcılar aracılığıyla adını duymadıkları
çok farklı Anadolu peynirleri
ile tanışma ve tatma fırsatı bulacaklar. Bugüne kadar peynir
festivaliyle ilgili her hangi bir
şenlik veya fuar yapılmamasından yola çıktık ve peyni-
rin kültürümüzde önemli bir
yeri olduğu kanısına vardık.
Avrupa’da 300 farklı peynir
çeşiti bulunuyor ve bununla
ilgili bir çok festival düzenleniyor. Yalnızca Anadolu’da
250’ye yakın peynir çeşitinin
olması festivalin gerekliliğini
kanıtlıyor.” diye konuştu.
Türkiye Ulusal Peynir Festivali, 10-12 Mayıs’ta Forum
Ankara Alışveriş Merkezi’nde,
24-26 Mayıs’ta Forum Trabzon Alışveriş Merkezi’nde
yapılacak etkinliklerle devam
edecek.
Tarım Parsellerine Verim Atamasına
Dayalı Destek Modeli
»» Tarım Parselleri Verim Modeli Basın Bildirisi
Model kapsamında 2012 Üretim yılı için, Parsel sınırları
bilgisayar ortamına taşındı. Parsellerdeki toprak ve
arazi özellikleri belirlendi. Parsellerdeki iklimsel
değerler, Sulu veya kuru
şartlarda üretim yapılıyor
olması dikkate alındı.
Uydu görüntüleri ve hava fotoğrafları kullanılarak sayısallaştırılan Tarım Parsellerinin
kontrol çalışmalarının tamamlanmasıyla, kadastral parsel bazında verim hesaplanma çalışmalarına başlanmıştır.
• Verim Haritalarının Oluşturulması
• Kadastral Parsel Bazlı Verim Katsayısı Hesaplanması
• Kadastral Parsellerin ÇKS ile Eşleştirilmesi
• Kadastral Parsel Bazlı Verim Hesaplaması
İl bazında verim haritalarının oluşturulması
için Sayısal Yükseklik Modeli , Eğim Haritası,
Toprak karakteristikleri kullanılmıştır. Ağırlıklı Çakıştırma Analizinde girdi olarak kullanılan
bu veriler ile il verim haritası oluşturulmuştur.
Tarım Parselleri Bilgi Sistemi kapsamında
47.049.788 Kadastro Parseli ve yaklaşık rızai taksimli
29.430.486 Tarım Parseli sayısallaştırılmıştır.
Yeni Tarımsal Destek Uygulaması ile parametrelere dayalı
doğru verim miktarına göre
desteklerin ödenmesi sağlanmaktadır. Bu yöntem ile her türlü itiraz; gerçek, doğru ve konumsal verilerle ispatlanarak
cevaplandırılabilecektir. Kadastro parselleri ile
ÇKS parsellerinin entegre çalışması ile ÇKS’ye
sahte mükerrer tapular ile destekleme alınmasının önüne geçilmiştir. Bunun yanı sıra ÇKS’de
gerçek dışı ürün beyanlarının önüne geçilmiştir.
Tarım Parsellerinin Belirlenmesiyle
Destekler rasyonel, yönlendirici ve etkin bir
şekilde kullanılacak,
Arz açığı olan ürünler doğru bir şekilde belirlenerek bu ürünlerde üretim artışı sağlanacak,
Doğal kaynakları korunması ve sürdürülebilir
kullanımı sağlanacak,
Tarımsal üretim planlaması sağlanacak, Böylece, hangi ürünün nerede ne kadar üretilebileceği belirlenecek, Çiftçinin geliri artırılacak.
Konya Şeker Serada Yıkamadan Yenilen
Domates Üretmeyi Başardı
»» Hayvancılıktan tarıma varana dek pek çok alanda üretim ve imalat
yapan Konya Şeker, özel ısıtma sistemli seralarda topraksız ortamda
yıkanmadan yenilebilen salkım domates yetiştirmeyi başardı.
'Çatalhöyük' markasıyla tüketicilerin beğenisine sunulan domatesler, Çumra Şeker Entegre Tesisleri'nin üretim prosesinde kullanılan
atık enerjiyle ısıtılan serada üretiliyor. Konya
Şeker'in yeni ürünü olan Çatalhöyük domatesleri yurt içinde bütün marketlerde satılacak
ve Rusya ile Hollanda’ya da ihraç edilecek. 4,1
milyon Euro'luk yatırımla, toplam 57 bin metrekarelik alanda kurulan seralarda domatesin yanı sıra salatalık, muz, kakao, hurma ve
frambuaz gibi Konya ikliminde yetişmesine
imkânsız gözüyle bakılan ürünlerin de deneme
üretimi yapılıyor. Yıllık 2 bin 500 ton üretilecek olan domatesler için kimyasal ilaç yerine
biyolojik mücadele tercih ediliyor.
Konya Şeker’in şu an dünyada kullanılan sera
teknolojilerinin en ilerisini kullandığını vurgulayan Pankobirlik Genel Başkanı Recep Konuk, "Konya Şeker, sayısız çevreci uygulamay-
la çevreye büyük katkı sunuyor. Ultra klimalı
seralarımız 38 bin 500 metrekare alana, tam
kontrollü modern seralarımız ise 17 bin metrekarelik alana yayılıyor. Şeker fabrikamızda
üretim sürecinden gelen sıcak su, sera için
gerekli ısıyı sağlarken bu dolaştırma işlemi ile
soğuyarak, üretim prosesine tekrar verilebiliyor. Hem su, hem enerji tasarrufu sağlayan
sistemle ısıtılan seralarda yetiştirilen ürünler,
tam kontrollü olarak üretiliyor. Kontrollü üretimde su ve gübre tasarrufu sağlanıyor. Toprak
regülatör olduğu için verilen gübre ya da suyun
ne kadarının bitki tarafından kullanılacağının
tespitini yapmak zor olmasına karşın, topraksız üretimde bu sağlanabiliyor. Kontrolü bizim
elimizde olduğu için kaliteli bitki üretiyoruz,
bunu da raf ömründen anlıyoruz. Ürünlerde
kimyasal ilaç kullanılmıyor, biyolojik mücadele uygulanıyor bu da kaliteyi artırıyor." dedi.
8
Mayıs 2013 Köy-Koop Haber
TARIM
2013 Yılında Verilecek Tarımsal
Desteklerin Kapsamı Belirlendi
»» Bakanlar Kurulu’nun “2013 Yılında Yapılacak
Tarımsal Desteklemelere İlişkin Karar”ı, Resmi
Gazete’de yayınlandı. Söz konusu düzenleme 1 Ocak
2013 tarihinden geçerli olmak yürürlüğe girdi.
Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı 2012 yılı ile karşılaştırıldığında
2013’te bazı yeni destekleme kalemleri getirdi. Yeni destekleme kalemleri arasında bulunan ilave süt analizi,
damızlığa ayrılan manda yavrusu,
patates siğili ve AR-Ge projeleri desteği ile kaba yemin yanında çok yıllık
yem bitkilerinde üreticilere artık her
yıl destekleme ödemesi yapılacak.
Daha önce çok yıllık bitkilerde 3-4
yılda bir destekleme ödemesi yapılırken bundan sonra bu ödemeler her
yıl için yapılacak. Ödemeler çok yıllık
bitkilerden sulu yoncada 50 TL/dekar/yıl, kuru yoncada 30 TL/dekar/
yıl, korungada ise 40 TL/dekar/yıl
olarak belirlendi. Pilot olarak uygulamaya konulan süt analizi desteği
öncellikle Ankara, İzmir, Tekirdağ,
Balıkesir ve Bursa illerinde verilecek.
Süt analizi desteği hayvan başına 50
TL olarak belirlenirken damızlığa ayrılan manda yavrusu desteği ise hayvan başına 100 TL olacak.
Bir başka ödeme fark ödemesi ile ilgili olarak belirlendi. Türkiye Tarım
Havzalarının Belirlenmesine İlişkin
Karar’ın eki listesinde yer alan 30
tarım havzasında, 2013 yılı üretim
sezonunda üretilen ve satışı yapılan
ürünlere fark ödemesi yapılacak.
Buna göre, fark ödemesi desteği kütlü pamukta 50 kuruş/kg, aspirde 45
kuruş/kg ve zeytinyağında 60 kuruş/
kg olarak belirlendi. Diğer ürünlerde
ise değişikliğe gidilmedi.
Mazot ve gübre desteklerine bakıldığında peyzaj ve süs bitkileri, özel
çayır, mera ve orman emvali alanları; hububat, yem bitkileri, baklagiller, yumru bitkiler, sebze ve meyve
alanları; yağlı tohumlu bitkiler ve
endüstri bitkileri alanları için 2012
yılına göre mazot ve gübre desteklerinde artışa gidilirken, toprak analizi
desteğinde ise 2012 yılına göre herhangi bir değişiklik yapılmadı.
Hayvancılıkla ilgili desteklere bakıldığında; ithal besilik erkek sığır için
100 TL/baş ödeme yapılacak. Hastalıklardan ari işletmeler için sağlık
sertifikasına sahip süt sığırı işletmelerinde bulunan damızlık boğalar
dışındaki 6 aylığın üzerindeki erkek
hayvanlar hariç tüm sığırlar için
hayvan sahiplerine 375 TL ödeme
yapılacak. Ayrıca, Onaylı Süt Çiftliği Sertifikası’na sahip olan işletmelerdeki ari işletme desteği alan tüm
sığırlar için, ilave olarak hayvan başına 50 TL ödeme yapılacak.
Dr. Yener ATASEVEN
A.Ü. Ziraat Fakültesi
Tarım Ekonomisi Bölümü
[email protected]
Yapılan yeni düzenleme ile organik
tarım sektöründe de bazı değişikliklere gidildi.
2012 yılına göre meyve-sebze üretenlere ödenen destek 15 TL/da artışla 50 TL/da olarak belirlenirken
tarla bitkileri için yapılacak ödemelerde değişikliğe gidilmemiştir.
Organik hayvancılıkta geçen sene
yapılan ödemeler üreticilerin aldığı
desteğe %50 ilave şeklinde belirlenirken 2013 yılında değişiklik yapılarak hayvan tanımlamasına göre
ödeme yapılacaktır.
Buna göre; anaç sığır ve manda başına 150 TL, buzağı başına 50 TL, anaç
koyun ve keçi başına 10 TL, arılı kovan başına 5 TL, kilogramına alabalıkta 0.35 TL, çipura ve levrekte
0.45 TL destek verilecek. İyi Tarım
Uygulamaları’nda ise geçen yıla göre
değişiklik yapılmayarak dekar başına meyve-sebzede 25 TL, örtü altında üretim yapanlara 100 TL ödeme
yapılacaktır.
Bunların yanında patates siğili hastalığı alternatif destekleme ödemesi
için dekar başına 110 TL destek verilecektir. Araştırma-geliştirme projeleri desteği için 2013-2016 yılları
içinde destekleme ödemesi yapılacaktır. 2012 yılında verilen su ürünleri yetiştiriciliği için midye ve yavru
balık desteği ancak 2013 yılı destekleme kapsamından çıkartılmıştır.
Bitkisel üretimle ilgili desteklerden
yararlanabilmek için üreticilerin
Çiftçi Kayıt Sistemine (ÇKS)’ye; hayvancılık desteklerinden yararlanabilmek için ise üreticilerin Türkvet
Kayıt Sistemi’ne kayıtlı olması gerekmektedir. Tarımsal destekler ile
ilgili daha ayrıntılı bilgiler 8 Nisan
2013 tarihli ve 28612 sayılı Resmi
Gazete’de yayınlanan Bakanlar Kurulu Kararı’nda bulunabilir.
Bu vesile ile tüm üreticilere sağlıklı,
mutlu ve bereketli yıllar dilerim.
Saygılarımla…
FAO: Tarım Sektörü Yatırımları
Artmalı
»» BM Gıda ve Tarım Örgütü FAO, 2012 yılında tarım
sektörü yatırımlarının büyüdüğünü ancak bunun yeterli
olmadığını bildirdi.
FAO’ya göre tarım sektörü yatırımları
artan gıda talebini karşılayabilmek
için 2050 yılına kadar %70 artış göstermeli. Bunun için gelişmekte olan
ülkelerin yapmaları gereken yıllık
ortalama tarımsal yatırımlar ise 83
milyar dolar seviyesinde bulunuyor.
Öte yandan FAO Gıda Fiyatları
Endeksi’nin 2012 yılı ortalaması 212
puan seviyesinde oluştu. Bu, 2011 yılına göre endekste %7’lik bir düşüşü
ortaya koydu.
Endekse
göre, geçen
yıl şeker fiyatında %17,1,
süt ürünlerinde %14,5,
yağlarda ise
%10,7 olmak
üzere yüksek
fiyat düşüşleri yaşandı. Fiyat düşüşleri hububatta %2,4, ette %1,1 olmak
üzere daha mütevazı oranlarda kaldı.
Türkiye Kışın Kuruyacak
»» İklim ve değişiklikleri konusunda ABD’nin en büyük araştırma merkezlerinden
olan Lamont-Doherty Earth Observatory’den Türkiye’ye kötü haber.
Türkiye’de kış ayları daha sıcak ve
az yağışlı geçecek. Özellikle güney
batı sahilleri ve Orta Karadeniz’de
yağışlar yüzde 30 azalacak.
ABD’nin en büyük araştırma laboratuvarlarından Columbia Üniversitesi’ ne bağlı Lamont Doherty Earth
Observatory’de küresel
ısınma üzerine araştırma yapan İngiliz Profesör Richard Seager,
Türkiye’de kış aylarının
daha sıcak ve az yağışlı
geçeceğini belirtti.
Akdeniz’de Az
Yağış
Seager’a göre özellikle güney batı
sahillerindeki şehirlerimiz Antalya,
Mersin, Muğla, İzmir ve başta Samsun ve Sinop olmak üzere Orta Karadeniz bölgelerinde yağışlar yüzde 30
azalacak. Kasım ve Mart aylarını içine alan dönemde İstanbul ve çevresi
için önümüzdeki yüzyılda bir kuraklık beklemeyen Seager’ın hazırladığı
haritada, Ankara’da yağışların yüzde
10 kadar azalacağı görülüyor.
Türkiye İçin Felaket
Profesör Seager, küresel ısınmanın
etkisiyle Akdeniz bölgesinde Türkiye ile birlikte Suriye, Ürdün ve
Adriyatik denizi kıyılarında kuraklığın şiddetini artıracağını söyledi.
Yağışlardaki azalmanın çok önemli
bir etki yapmayacağını sananların
büyük yanılgıya düşeceğini söyleyen tecrübeli biliminsanı, “Yüzyıl
boyunca devam edecek olan bu kuraklık eğilimi çölleşmeye, tarlaların
yok olmasına neden olup, doğaya
ciddi zararlar verecek. Milyonlarca
insanın yaşamları, geçim kaynakları olumsuz etkilenecek. Bu durum
toplumsal huzursuzluk ve göçe neden olacak” dedi. Seager kuraklığın
aynı bölgelerde daha önce 1965’ten
1994’e kadar yaşanan benzer süreçten çok daha şiddetli geçeceğini
söylerken, bu konuda Türkiye’nin
yapabileceği bir şey olmadığını, az
yağış ve kuraklığın dünyadaki küresel ısınmanın etkisinden kaynaklanacağını belirtti.
Ağaçlara bakıyor Seager, çeşitli
ağaçlardan alınan kesitlerde görülen yaş halkalarındaki kalınlık,
incelik ve renklere göre geçmişteki
iklim değişikliklerini inceliyor.
Amerika Atmosferi
Kirletiyor
RICHARD Seager, dünya çapında
tüketilen kömür ve petrol gibi maddelerden çıkan gazların salınmasıyla atmosfer sıcaklığının artmasının
doğal olduğunu ifade ederek, şöyle
konuştu: “ABD, son yıllarda doğalgaz tüketimini arttırıp
atmosfere bıraktığı zararlı gazları azaltmış olsa
da çıkardığı kömürü başka ülkelere ihraç ederek,
bu zararlı maddelerin tüketilmesine destek oluyor ve dolayısıyla küresel
ısınmaya katkıda bulunmaya devam ediyor.” Seager, raporlar hazırlayıp
hükümetlere sunabileceklerini de
kaydetti.
Dünyanın Çekirdek
Deposu
LAMONT- Doherty’deki en önemli araştırma bölümlerinden birisi de son 60 yılda dünyadaki tüm
deniz ve okyanusların kilometrelerce diplerinden özel vakumla
çekilen yaklaşık 20 bin adet toprak ve kaya örneğini biliminsanlarına araştırmaları için sunması.
Karadeniz’den Akdeniz açıklarına,
Pasifik Okyanusu’ndan Meksika
Körfezi’ne kadar dünyada 20 bin
noktadan çıkarılanı örnekler, okyanusların geçirdiği evrime ve küresel ısınmaya da ışık tutuyor. Tüm
örnekler numaralanarak soğutucu
odalarda korunuyor. Kaynak:Hürriyet
TKDK’dan Çağrı İlanı
»» Tarım ve Kırsal Kalkınmayı Destekleme Kurumu (TKDK), IPA'nın Kırsal
Kalkınma Bileşeni kapsamında uygulanacak yatırımlara ilişkin 19 Nisan 2013
tarihinde Onuncu Başvuru İlanına çıkmış bulunmaktadır.
Başvuru kabulüne ilişkin bu çağrı,
Kırsal Kalkınma (IPARD) Programı
kapsamında yatırım yapmak isteyen işletmeler tarafından destek
almak üzere yapılacak başvurular
ile ilgilidir.
Kırsal Kalkınma (Ipard) Programının Amacı ve Öncelikli
Eksenleri
Avrupa Komisyonu tarafından 25
Şubat 2008 tarihinde onaylanan
Kırsal Kalkınma (IPARD) Programı; Türkiye'nin katılım öncesi
dönemdeki öncelikleri ve ihtiyaçlarını dikkate alarak, sürdürülebilir
kalkınmayı sağlamak için kapasite
oluşturmayı hedeflemekte, işletmeleri Avrupa Birliği standartlarına yükseltmeyi amaçlamaktadır.
Avrupa Birliği Kırsal Kalkınma
(IPARD) Fonları, aşağıda yer alan
öncelik eksenlerine yönelik olarak
kullandırılacaktır.
Öncelik Ekseni 1: Ortak Tarım
Politikası ve gıda güvenliği, veterinerlik ve bitki sağlığı ile ilgili alanlara ilişkin topluluk standartlarının
uygulanması ve tarım sektörünün
sürdürülebilir adaptasyonuna katkı sağlanması.
Öncelik Ekseni 2: Tarım-çevre tedbirlerinin
ve yerel kırsal kalkınma stratejilerinin uygulanması için hazırlık niteliğinde faaliyetlere katkı sağlanması
(IPARD Programının ikinci döneminde uygulanacaktır).
Öncelik Ekseni 3: Kırsal ekonominin gelişimini destekleyerek, kırsal
alanların sürdürülebilir kalkınmasına katkı sağlanması.
Programın Kaynağı
Faydalanıcılara uygun harcamalar
karşılığında sağlanacak olan mali
desteğin kaynağı, Avrupa Birliği ve
Türkiye Cumhuriyeti Eş -finansmanından oluşturulan IPARD Programı Fonudur. Bu destek “Kamu Katkısı” olarak adlandırılmaktadır. Bu
kamu katkısı, program çerçevesinde gerçekleşmiş yatırımlar için geri
ödemesiz olarak kullandırılacaktır.
Başvurular 26.04.2013 tarihi saat
09.00'dan itibaren, yatırımın uygulanacağı ilde bulunan ve iletişim
bilgileri aşağıda yer alan TKDK İl
Koordinatörlüklerinde kabul edilmeye
başlayacak olup, başvuruların son teslim
tarihi 06.05.2013, saat 21.00'dir.
Bu çağrı için son teslim tarihinden
sonra yapılacak başvurular kabul
edilmeyecektir.
Yatırım Süreleri
Onuncu Başvuru Çağrı İlanı kapsamında hazırlanacak başvurularda
yatırım süreleri tek taksit olacak
şekilde planlanmalı ve yatırım süresi ile ödeme talebi paketinin hazırlanıp Kuruma sunulma süresi
toplamda 3 (üç) ayı geçmemelidir.
Traktör Desteği İle İlgili Bilgi
Traktör alımları için hibe desteği
talebinde bulunacakların bütün
tekliflerini traktör bayileri veya yetkili satıcılardan almaları gerekmektedir. Traktör alımları ile ilgili olarak tekliflerin toplanması ve ödeme
talep işlemlerinde dikkat edilecek
hususlara ilişkin Kurumumuz internet adresinde (www.tkdk.gov.tr)
yayınlanan duyurular ve uyarılar
dikkate alınmalıdır.
Denizlerde Av Yasağı Başladı
1 Eylül 2012 tarihinde başlayan ve
yaklaşık 6 aydır devam eden avlanma sezonu, 15 Nisan Pazartesi günü
son buldu.
Su ürünleri kaynaklarından yararlanmak, denizlerdeki ürünlerin kalite ve stoklarının korunması amacıyla
başlayan genel yasaklar, gırgır ağları
ve su ürünleri avcılığını kapsıyor.
Vatandaşların vazgeçilmezi olan
olta balıkçılığı ise serbest olacak.
Bu sayede balıkların üremesi de kolaylaşacağı gibi, denizlerdeki sayıları da korunmuş olacak.
Yasağa uymayan balıkçıları ağır
para cezası bekliyor.
Yasağa uymayanlar, Gıda Tarım ve
Hayvancılık Bakanlığı yetkilileri tarafından, 272 lira ile, bin 856 lira
arasında para cezası kesilecek.
Aynı suç tekrarlanırsa bu para da
iki katına çıkacak.
İç denizlerdeki balık bolluğu da bu
sezon herkesin yüzünü güldürdü.
En çok tüketilen balık, tanesi 5 liraya kadar düşen Palamut olurken,
sofralara en az gelen ise hamsi oldu.
15 Nisan 2013 tarihinde başlayacak
av yasağı, 1 Eylül 2013 tarihinde
sona erecek.
Köy-Koop Haber Mayıs 2013
TARIM
Mesele Üretmekte Değil, Üretileni Kıymetlendirmekte
Türkiye 24 milyon hektarlık tarım
arazisiyle arazi varlığı bakımından
dünyada 13’üncü sıradadır. Sahip
olduğumuz bu arazinin yaklaşık 8,5
milyon hektarı sulanabilir arazi ancak bunun henüz yaklaşık %60’ında
sulu tarım yapabiliyoruz. Yani toplam tarım arazilerimizim üçte biri
sulanabilir arazi ancak bunun da
tamamına sulama altyapısını henüz ulaştıramamış durumdayız. Tarım arazilerimizin her yıl yaklaşık 4
milyon hektarı ise nadasa bırakılıyor. Yani mevcut arazilerimizin de
%80’inde zirai üretim gerçekleştirebiliyoruz. O arazilerin bereketinden geçimini sağlamaya çalışan 17,3
milyon insanımız Türkiye’nin dört
bir tarafında köylerde, mezralarda
yaşıyor. Türkiye nüfusunun yaklaşık
%23’üne tekabül eden bu nüfus, sahip olduğu 12,5 milyon büyük, 32,3
milyon küçükbaş ile de hayvansal
üretim gerçekleştiriyor.
Bu 17,3 milyon insanımız yıl boyu çoluk çocuk ailecek çalışarak bir yılda
toplam 61,8 milyar dolarlık tarımsal
hâsıla üretiyor. Bunun da 40,8 milyar dolarlık kısmı bitkisel üretimden
geri kalanı hayvancılık ve diğer üretim kalemlerinden oluşuyor. Kişi başına milli gelir ortalamasının 10.469
dolar olduğu ülkemizde tarım kesiminde bu rakam genel ortalamanın
yaklaşık üçte biri olarak gerçekleşiyor ve 3.602 dolara düşüyor.
Arazi varlığı, tarımsal arazilerinin
yapısı, iklim özellikleri ile tarımsal
üretim için önemli avantajlara sahip
olan ülkemiz, son 10 yılda tarım ekonomileri arasında 4 basmak ilerleyerek dünyada Çin, ABD, Hindistan,
Brezilya, Japonya ve Endonezya’dan
sonra 7. Sıraya yükselirken 10 yıl
sonrası için hedefini dünyanın en
büyük tarım ekonomileri arasında
ilk beşte yer almak olarak belirledi.
Bugün için 61,8 milyar dolarlık tarımsal üretim gerçekleştiren Türkiye, 2023’te bu üretimini 150 milyar
dolara, 15,3 milyar dolar olan ihracatını ise 40 milyar dolara çıkarmayı
hedefliyor. Bugün için 17 milyar dolar civarında olan ve sanayi için ithal
edilenler hariç 11 milyar dolar civarında olan tarımsal ürün ithalatını
ise olabildiğince azaltmayı amaçlıyor.
Bu mümkün mü? Mümkün. Önce
üretim altyapımızı tamamlayıp, sonra da sektörü üretmeye, daha çok ve
daha nitelikli üretmeye teşvik edebilirsek bu hedeflerden daha fazlasını
da gerçekleştirebiliriz.
Mesela 2023 yılında sulanabilir arazilerimizin tamamını su ile buluşturma hedefi ve Mavi Tünel, GAP
gibi projelerde kaydedilen ilerleme
kararlılığın göstergesidir. Arazi toplulaştırmasında ulaşılan rakamlar
yapısal meselelerin halli için atılan
önemli adımlardır.
Ancak en az bunlar kadar önemli husus şudur, ne üreteceksiniz ve
ürettiklerinizi ne yapacaksınız? Zaten bol olanı mı üretmeye devam
edeceksiniz, ihtiyaç olanı, dünyada
talebi yükseleni mi üreteceksiniz?
Üretip müşteri mi bekleyeceksiniz,
ürettiklerinizi mamul ürün haline
getirip müşterisini mi bulacaksınız?
Yani üreticiyi çiftçilikten hammadde
tedarikçisi haline getirebilecek misiniz? Bizim cevap üretmemiz gereken
sorular bunlar.
Akıllı işletmeci, akıllı sanayici elindeki sermayeyi en verimli şekilde
kullanmaya çalışır. Varsa fabrikası
kapasiteyi olabildiğince yüksek tutmaya, düşük maliyetle üretip, pahalı
fiyatla satmaya çalışır. Bol olanı değil pazarın talep ettiğini üretmeye
çalışır. Bu tarım sektöründe de böyle
olmak zorunda. Üreticinin fabrikası
toprak. Oraya ne ekersen onu alıyorsun. Onun için önce o araziyi bir işletme olarak göreceğiz. O işletmeden
de maksimum geliri elde edebileceğimiz üretimi planlayacağız. Mesela,
Recep KONUK
PANKOBİRLİK
Yönetim Kurulu Başkanı
biraz önce belirttim, nadasa bırakılanlar hariç bizim ülkemizdeki bitkisel üretim yaklaşık 20 milyon hektarlık bir arazide yapılıyor. Toplam
bitkisel üretim hasılası ne kadar?
40,8 milyar dolar. Yani bir hektar
tarım arazisinde biz ortalama 2.040
dolarlık ürün üretebiliyoruz. Dekarda 204 dolar. Yani aşağı yukarı bir
yılda, bir dekardaki bitkisel üretimin
toplam değeri 350 TL. Konya kadar
bir araziye sahip Hollanda yaklaşık
1 milyon hektarlık tarıma elverişli
arazide 20 milyar dolarlık üretim
gerçekleştiriyor. Yani hektar başına yaklaşık yılda 20.000 dolarlık
hâsıla elde ediyor. Dekarda 2.000
dolar. Yani dekar başına ciroda bizim üretim değerimizi 10’a katlıyor.
Ürettiğini de öylece bırakmıyor.
Tarımsal sanayide değerlendiriyor,
kendi ürettiklerini, hatta hiç üretmediklerini dünyanın dört bir yanından, bizden, bizim üreticilerimizin
tarlalarından da toplayıp kurduğu
sanayi tesislerinde harmanlayıp,
birkaç işlemden geçirdikten sonra, o
20 milyar dolarlık tarımsal üretimle entegre ettiği gıda sanayisinden
150 milyar dolarlık ciro elde ediyor.
O cironun önemli bir kısmı da, yani
oluşan katma değer de kooperatifler
vasıtasıyla tarım sektöründe, yani
tarlaya tohumu atanda, seraya fidanı
dikende, ahırda uğraşanda kalıyor.
Cezayir’e Et Ve Süt Ürünleri İhracatı Başlıyor
»» Bakan Eker, Türkiye-Cezayir arasında sağlanan anlaşma çerçevesinde bu
ülkeye süt ve süt ürünleri ile et ve işlenmiş et ürünlerinin ihracatının başlayacağını
açıkladı.
Gıda Güvenliğine İlişkin Mutabakat
Zaptı’nı imzalamak üzere Çine’de
bulunan Bakan Eker, Türkiye’de
son haftalarda dünyanın değişik
bölgelerine ihracat yapılmasıyla
ilgili önemli gelişmeler olduğuna
dikkat çekti. Bakan Eker, bunlardan birinin de 3 Nisan’dan itibaren
Avrupa Birliği (AB) pazarına Türk
firmalarının süt ve süt ürünleri satılmasına imkan tanıyan düzenleme olduğunu söyledi.
Bakan Eker, Türkiye’nin 2001′den
beri bu konuda uğraş verdiğini ve
son yıllarda çabalarını yoğunlaştırarak netice aldığını kaydetti.
İthalatta AB standartlarını esas
alan üçüncü ülkeler olduğunu, söz
konusu ülkelerin son gelişmelerin
ardından Türkiye’den ürün almaya başlayacağını belirtti. Süt ve süt
ürünlerinin ihracatıyla ilgili kısa
süre ünce Cezayir’le ikili işbirliği
anlaşmasına varıldığını, süt ve süt
ürünleri ile et ve işlenmiş et ürünlerinin tamamının ihraç edilmesine
imkan tanıyan Türkiye’nin veteriner sağlık sertifikasının Cezayir makamlarınca kabul edildiğini belirten
Bakan Eker, Türkiye’de Gıda Kontrol Genel Müdürlüğü tarafından
düzenlenecek sağlık sertifikası ile
bu ülkeye süz konusu ürünlerin ve
yumurta ihraç edilebileceğini dile
getirdi. Eker, bu durumun özellikle
Türkiye’deki hayvancılık sektörü-
nün önünü açacağını ve ihracat imkanlarını artıracağını anlattı.
Türk Gıdası Çin Sofralarında
Bakan Eker, Türkiye-Çin arasında
imzalanan “Gıda Güvenliğine İlişkin Mutabakat Zaptı” çerçevesinde
karantina, gıda kontrolü ve hijyen
gibi konulardaki mevzuatta mutabık kalınmasının ardından ticari faaliyetlerin başlayacağını ifade etti.
Çin ile varılan anlaşmanın sadece
süt ve süt ürünlerini kapsamadığını, işbirliğinin antepfıstığından yaş
sebzeye kadar tüm gıda ve tarımsal
ürünleri içerdiğini anlattı. Bakan
Eker, Çin’le olan ticaret dengesinin
Türkiye’nin aleyhine olduğuna ancak gıda zaptının bu dengesizliğin
giderilmesi noktasında önemli bir
adım teşkil ettiğini, Pekin yönetiminin Türkiye’den daha çok ürün
almak istediğini dile getirdi. Bakan
Eker, “Sadece antepfıstığı üretiminin yarısına talipler. Tabii biz yarısını veremeyiz ama böyle bir pazarın
istikrarlı bir şekilde açılması, bun-
dan sonraki süreçte Türkiye’deki
üretimi ve üretim planlamasını da
etkileyecektir” dedi. Çin’de büyük
bir pazar olduğunu anlatan Bakan
Eker, talep edilen gıda ürünlerinin
hepsinin Türkiye’den ihraç edilme
imkanı bulunduğunu vurguladı.
Bakan Eker, Pekin’de imzalanan
zaptın ardından ticari faaliyetlerin
ne zaman başlayacağının firmaların sürece uyum hızına bağlı olduğunu dile getirdi.
Türkiye’nin Sudan’da tarım arazisi
kiralamasıyla ilgili bir soru üzerine Bakan Eker, Tarım İşletmeleri Genel Müdürlüğü (TİGEM) ve
Sudan yetkilileri arasında görüşmelerin sürdüğünü söyledi. Bakan
Eker, Sudan’da 500 bin hektarlık
arazi ayrıldığını ancak bunun hepsini TİGEM’in kiralamayacağını
belirtti. Tarafların ortak bir şirket
kurmasının ardından TİGEM tarafından örnek bir çiftlik oluşturulmasının öngörüldüğünü anlatan
Bakan Eker, Türk özel sektörünün
de bu arazinin bir bölümünü uzun
süreli kiralama imkanı elde edebileceğini kaydetti. Eker, Türkiye’den
gidecek firmaların ve üreticilerin
Sudan’da Türkiye’nin ihtiyacı olan
bazı tarımsal ham maddelerin işlenmesi, ülkeye getirilmesi ya da
üçüncü ülkelere satılabilmesi gibi
müşterek çalışmalar yapabileceğini
belirtti.
Mesela Japonya bir adalar
ülkesi. Coğrafyası son
derece elverişsiz. Toplam
büyüklüğü Türkiye’nin
hemen hemen yarısı.
Yaklaşık 127 milyon
nüfusu var. O Japonya’nın
tarıma elverişli arazisi ise
Türkiye’nin tarım arazisinin
beşte birinden daha az.
Ama o Japonya Türkiye’den
daha çok tarımsal hâsıla
elde ediyor. Bu hepimizin
üzerinde düşünmesi
gereken bir durumdur.
Onlar ne yapıyor da 1 birim
araziden bizim aldığımızın 5
katından fazlasını alıyor. Ya
da biz neleri yapamıyoruz
da onların 1 hektarda
ürettiğini üretmek için 5
hektardan fazla araziye
ihtiyaç duyuyoruz.
Konya Şeker olarak biri beş yapmak
için var gücümüzle çalışıyoruz. Sadece bedenimizi değil aklımızı da
terletiyoruz. Yani mevcut üretimi
ikiye üçe beşe katlamak için yapılması gerekenleri yapmaya çalışıyoruz. 2023’e şunun şurasında 10 yıl
kaldı tarım arazilerimizin büyüklüğü
değişmeyeceğine göre neleri değiştirip üretimimizi iki buçuk katına çıkarırız biz ona çalışıyoruz. Yani aynı
araziden iki buçuk kat verim almak
için Konya Şeker olarak üzerimize
düşeni, yapmamız gerekenleri yapmaya gayret ediyoruz. Arazi miktarı
sabitken üretimi arttırmanın yolu
ne? İyi tohum, nitelikli gübre, doğru
sulama. Biz üçünde de varız ve yaptıklarımızla da yetinmiyoruz. Hep
daha iyisini, hep daha verimlisini
üretmeye çalışıyoruz.
Bizim Konya Şeker’de yapmak iste-
9
diğimiz, önemli mesafeler aldığımız
tam da budur. Yani çiftçinin en büyük
sermayesi olan toprağın rantabl kullanılmasını, daha çok üretmesini ve
ekonomik değeri daha yüksek ürünleri üretmesini sağlamak. O artan
üretimin ve çeşitlenen ürünün de tamamını tarımsal üretimle entegre olmuş sanayide katma değerli hale getirerek, oluşan katma değerin, tarlaya
tohumu atana, fideyi dikene, ahırda
uğraşana intikal etmesini sağlamak.
Bizim dondurulmuş patates fabrikasıyla, şeker fabrikasıyla, yem fabrikasıyla, ham yağ fabrikasıyla, çikolata,
şekerleme, bisküvi, kek, gofret üretim tesisleriyle, sıvı şeker fabrikasıyla yaptığımız budur. Donuk sebze
tesisleriyle, patates nişastası fabrikasıyla, et-süt entegre tesisleriyle yapacağımız da budur. 10 yılda 28 üretim
tesisi bu hedefi gerçekleştirmek için
atılan ilk adımlardı. Bunun sonrası
da var, daha sonrası da olacak.
Biz yaşadık gördük
biliyoruz, Türk tarımının
“ama” ile “ancak” ile “fakat”
ile başlayan cümlelere,
olmazları dinlemeye
değil olurları ve olanları
konuşmaya ihtiyacı var.
Örnek ortada, çare de ortada. Tarım sektöründe tarladaki çiftçiden
ve çiftçi örgütlenmelerinden, kooperatiflerinden başlayarak herkesin
yapabileceği bir şey, yapabileceği
çok daha fazla iş var. Kafalar bahane
üretmeye değil çare üretmeye çalışmalı artık.
Sözün özü; yapmak isteyen her zaman bir çare, yapmak istemeyen her
zaman bir bahane bulur. Tablo ortada, rakamlar ortada, potansiyelimizi
de biliyoruz. Sektörü daha büyük hedeflere taşıyacak irade de mevcut. O
halde zaman mazeret gösterme değil
marifet gösterme zamanıdır.
Bademli Kooperatifi'nden
Kazakistan'a Fidan Merkezi
»» Köy-Koop İzmir Birliği’ne bağlı yarım asıra yakın
fidan üretimi yapan Bademli Fidancılık Kalkınma
Kooperatifi, Kazakistan'da fidan üretim merkezi
oluşturuyor.
Sayıları 300 olan kooperatif ortak
sayısını son 1.5 yılda 415’e çıkartan Bademli Fidancılık kooperatifi,
Kazakistan’a 1 milyon adet fidan, 50
bin adet anaç ihraç edecek.
Kazakistan'ın Çimkent Valiliği ile
ortak Kazakistan Sosyal Girişimcilik
adlı bir şirket kuran kooperatif, ilk
aşamada 5 bin, uzun vadede 50 bin
dönüm ortak meyve bahçesi oluşturarak hem Kazakistan'ın hem de
komşu ülkelerinin fidan ihtiyacını
karşılayacak. Anaç ithalatına yasak
getirilmesi üzerine İzmir Kalkınma
Ajansı'nın da desteğiyle kurduğu
Doku Kültür Laboratuvarı ile virüssüz fidan anacı üretimine başlayan
kooperatif, 500 bin anacı üreticiye
dağıttı. Bu yıl 11 milyon 735 bin adet
fidan üretimi yapan kooperatif, inşaatı devam eden soğuk hava deposunun tamamlanmasıyla hem fidan
hem de meyve fiyatlarının düşmesinin önüne geçecek.
Bademli Fidancılık Tarımsal Kalkınma Kooperatifi Başkanı Selçuk Bilgi,
Türkmenistan, Özbekistan, Kazakistan gibi Türk Cumhuriyetleri'ne
fidan ihracatı yaptıklarını söyledi.
Bilgi, "Temel hedefimiz bu ülkeye 5
milyon fidan ihraç etmek. İç pazarda
patlama bekliyorduk ancak maalesef
olmadı. Biz de çareyi ihracatta bulduk. İhracat sayesinde üreticilerimiz
daha fazla para kazanacak. Hazırlıklarımız tamamlandı" diye konuştu.
Her gün 100 bin ayranı İzmir’e
gönderiyoruz.
Bademli Fidancılık Tarımsal Kalkınma Kooperatifi Başkanı Selçuk Bilgi,
ortaklarının ürünlerinin katma değerini artırmak amacıyla süt ve süt
ürünleriyle ilgili de yatırımlar yaptıklarını ifade ederek, "Süt ürünleri
tesisimizde Bademli markasıyla süt,
ayran ve yoğurt üretimi yapıyoruz.
Bu markalarımızla İzmir'de iyi bir
yere geldik. Her gün 100 bin ayranı
İzmir'e gönderiyoruz. Yine Bademli markasıyla zeytinyağı üretimimiz
var." diye konuştu.
10
Mayıs 2013 Köy-Koop Haber
RÖPORTAJ
“Taslağın Yasalaşmaması Ülke
Yararına Olacaktır”
Röportaj:
Emel TUĞRUL
»» Yasalaşması durumunda; zengin biyolojik çeşitliliğiyle dünyanın en özel alanlarından biri olan Anadolu’da birçok
canlının ve ekosistemin yok olacağı, derelerimize, sularımıza şirketlerin rahatça el koyabileceği, maden şirketlerinin
dağlarımızı, ormanlarımızı rahatlıkla talan edebileceği, binlerce yıllık kültürüyle bu topraklardaki insanları zorla
yerlerinden edebilecek olan Tabiat ve Biyolojik Çeşitliliği Koruma Kanun Taslağı’nı Ziraat Mühendisleri Odası
Yönetim Kurulu Başkanı Dr.Turhan Tuncer ile konuştuk.
Tabiatı ve Biyolojik
Çeşitliliği Koruma
Kanunu yeterli
kamuoyu desteği ve
görüşü alınmadan
hazırlanmış,
adında belirtilen
hususların hiçbirini
gerçekleştirmeyi
amaçlamadan,
sadece kimi çevre
bozucu faaliyetlerin
önünü açmaya
yönelik bir girişim
görünümündedir.
Bu taslağın
yasalaşmaması
ülke yararına
olacaktır.
Köy-Koop Haber - Tabiatı ve Biyolojik Çeşitliliği Koruma Kanunu”na
neden gerek görüldü?
Turhan Tuncer - Tabiat ve Biyolojik
Çeşitliliği Koruma Kanunu (TBÇKK)
hazırlanması, ilk olarak 2003 yılında
gündeme gelmiştir. O dönemde kısaca “Tabiatı Koruma Kanunu” olarak
isimlendirilen düzenleme, Odamızın
da içinde olduğu çok sayıda paydaş
tarafından ortaklaşa hazırlanmaya
başlanmıştır. Ancak birkaç oturum
sonrası çalışmalar askıya alınmış ve
daha ileri götürülememiştir. Gelinen
noktada kamuoyu oluşturulmadan ve
yıllar önce STK’lar ve paydaşlar tarafından yapılan eleştirilerin hiçbiri
dikkate alınmadan dayatılan bir taslak yasa vardır.
Yasanın hazırlanmasına gerekçe olarak çevre ve biyolojik çeşitlilikle ilgili,
kimi birbiriyle çelişen çok sayıda yasa
olduğu ve bu durumun bir karmaşa
yaratmasından dolayı tüm yasaları içine alabilecek bir şemsiye yasa
oluşturulmasına ihtiyaç bulunduğu
gösterilmiştir. Her tematik alan kendine has özellikler taşımaktadır. Bu
nedenle de çok geniş kapsamlı olan
konuların tek bir çatı altında toplanmaya çalışılması neredeyse olanaksızdır. Aynı konu taraf olduğumuz
uluslararası anlaşma, antlaşma ve
sözleşmeler için de geçerlidir. Uluslararası düzenlemelerde genellikle
her tematik konu ayrı ayrı değerlendirilmiştir. İlki 1956 yılında imzaladığımız Kuşların Himayesine Dair
Sözleşme olmak üzere Akdeniz’in
Kirlenmeye Karşı Korunmasına Ait
Barcelona Sözleşmesi, Dünya Kültürel ve Doğal Mirasının Korunmasına
İlişkin Sözleşme, Cartagena Biyogüvenlik Protokolü ve BM İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesine Dair
Kyoto Protokolü’nün de aralarında
olduğu birçok metin buna örnektir.
Bizim tüm biyoçeşitliliği tek bir çatı
altında toplamaya çalışmamız, uluslararası düzenlemelerle çatışan hükümlere de zemin oluşturabilecektir.
K.K - Biyolojik çeşitlilik ve gen
kaynakları bakımından ülkemizin durumu nedir?
T.T - Türkiye bitki genetik çeşitliliği bakımından dünya üzerinde çok
özel bir konumda bulunmaktadır.
Avrupa ve Asya Anakaralarına yayılmış olan Türkiye toplam 78 milyon
ha yüzey genişliğinde bir alana sahip
olup, 2012 yılı sonu itibarıyla üzerinde 3.649’u (%31,82) endemik olmak
üzere toplam 11.707 bitki taksonu
barındırmaktadır (Güner, 2012). Bu
rakam Avrupa kıtasında bulunan bitkisel çeşitliliğe çok yakın değerdedir.
Bir başka deyişle tüm Avrupa kıtasında bulunan bitkisel biyolojik çeşitliliğin tamamına yakını ülkemizde
bulunmaktadır. Türkiye’nin coğrafi
yapısının farklılığı yüksek endemizm
ve genetik çeşitliliği sağlar. Türkiye,
iki önemli Vavilov Gen Merkezinin
kesiştiği noktada yer almaktadır:
Akdeniz ve Yakın Doğu. Bu iki bölge
tahılların ve bahçe bitkilerinin ortaya
çıkışında çok önemli bir role sahiptirler. Buna ek olarak tamamı incelemeye alınmamış olmakla beraber şu
ana kadar belirlenen omurgasız hay-
van türü sayısı yaklaşık 19.000’dir ve
bunlardan yaklaşık 4.000 tür/alttür
endemiktir. Bugüne kadar belirlenen
toplam omurgalı hayvan türü sayısı
1.500’e yakındır. Omurgalılardan,
70’i balık türü olmak üzere 100’ün
üzerinde tür endemiktir. Alageyik ve
sülünün anavatanı Anadolu’dur. Ülkemizin dünyanın iki büyük kuş göç
yolu üzerinde olması, kuşların beslenme ve üreme alanı olarak önemini
artırmaktadır.
İki ayrı gen ve çeşitlilik merkezinin
örtüştüğü yerde bulunan Türkiye’nin
gen ve orijin merkezi olduğu bazı
önemli kültür bitkileri şöyle sıralanabilir: Buğday, arpa, çavdar, yulaf,
keten, soğan-sarımsak, mercimek,
nohut, bezelye, yonca, fiğ. Türkiye’de
buğdayın 25, arpanın 8, çavdarın 5
ve yulafın da 8 adet yabani akrabası
vardır. Türkiye yemeklik tane baklagiller ve yem bitkilerini yabani akrabaları bakımından da zengindir.
Mercimeğin 4, nohudun10, üçgülün
11 tanesi endemik olmak üzere 104,
yoncanın 34, korunganın 42, fiğin 6
tanesi endemik olmak üzere 60 türü
ülkemizde bulunmaktadır. Türkiye
aynı zamanda kayısı, şeftali, badem,
armut, kavun, hıyar, kabak, elma, antepfıstığı, erik, nar ve asma türlerinin
gen ve çeşitlilik merkezidir. Buğday
tarımının tarihte ilk kez Anadolu’da
başladığı ve buradan tüm dünyaya
yayıldığı bilinmektedir.
K.K. - En son Haziran, 2012’de
TBMM Çevre Komisyonu’nca
kabul edilerek 13 Mart 2013’te
TBMM’ye sunulan Tasarı ile birlikte “Doğal Sit” statüsü ortadan
kalkıyor. Mevcut Doğal Sit Alan-
larımız nelerle karşılaşabilir? Yeniden Değerlendirme süreci neleri
kapsıyor?
T.T. - Mülga düzenlemelerde ülkemizin doğal ve
kültürel değerlerinin bozulmadan korunarak gelecek kuşaklara aktarılması
amacıyla, Kültür ve Tabiat
Varlıklarını Koruma Kanunu kapsamında Kültür
Varlıkları ve Müzeler Genel
Müdürlüğü tarafından tespit edilen doğal sit alanları, Koruma Bölge Kurulları
tarafından tescil edilerek Kültür ve
Turizm Bakanlığı tarafından korunan
alanlar olarak ilan edilip korunurken
izleyen dönemde bu yetki Çevre ve
Şehircilik Bakanlığı’na devredilmiştir. Ancak Tabiat ve Biyolojik Çeşitliliği Koruma Kanunu Tasarısı ile bu
statü tamamen ortadan kaldırılmaktadır. Doğal Sit alanları statüsü şimdiye değin başta tarihi ören yerleri
olmak üzere çok sayıda korumaya değer özelliklere sahip alanın korunmasında sigorta görevi yapmıştır. Yeni
düzenlemede ise bu statünün ortadan
kaldırılması, şimdiye değin korumayı
başardığımız birçok alanı çeşitli bahanelerle bir daha geri dönmeyecek
şekilde elden çıkarmamız anlamına
gelebilecektir.
K.K. - Tasarı’nın 8. Maddesinde
yer alan “üstün kamu yararı”
ifadesi ve yine aynı maddenin
4. bendinde "çevreye yarar" ifadesi doğal alanlara zarar verir
mi? “Çevreye yarar” ifadesine
dayanarak madencilik, enerji,
sanayi, tarım, turizm gibi doğa
üzerinde etkiye sahip birçok yatırımın kolaylıkla gerçekleştirilebilmesi mümkün olabilir mi?
T.T. - Biyolojik çeşitlilik yer kürenin
canlılığında temel destek sistemleridir. Bu sistem içerisinde enerji ve
doğal kaynaklar kendi dinamikleri
içinde dengeli bir şekilde kullanılır
ve yenilenir. Sistemin zaman, mekan veya boyut olarak etkilenmesi
durumunda ekosistem hizmetlerini
düzenleyen “tozlaşma ve tohum dağılımı, bitki ve hayvanlar alemi için uygun iklimsel parametrelerin düzenlenmesi, hastalık ve zararlıların doğal
kontrol mekanizmaları, insan sağlığı”
gibi konular olumsuz yönde etkilenecektir. Aynı şekilde besin ve su dönüşüm sistemlerinde, toprak oluşturma
ve bitki besin maddesi dönüşüm sistemlerinde oluşacak olumsuzluklar,
gıda, yakacak, temiz su, barınma ve
tıbbi destek sağlayan maddelerin
üretimini etkileyecektir.
Biyolojik çeşitliliği muhtelif yararları içinde en başta geleni “çevresel
hizmetler” veya doğa hizmetleri”
olarak da adlandırılan “ekosistem
hizmetleridir”. Ekosistem hizmetleri
kısaca ekosistemlerin insanoğlunun
yaşamını sürdürebilmesi için gerekli
olan temel ihtiyaç maddeleri yanında içinde yaşamaya değer bir ortam
oluşmasına katkısı olan her türlü mal
ve hizmetlerdir. Biyolojik çeşitlilik
ekosistem hizmetlerini doğrudan
etkilemektedir. Örneğin insanoğlu
temel gıda ve giyinme için gerekli
olan ihtiyaç maddelerini bitkiler ve
hayvanlardan karşılamaktadır. Lale,
karanfil, üzerlik, çınar gibi birçok
bitki türü geleneksel yaşam içinde
gerçek değerlerinin ötesinde bir yere
sahiptir. Ülkemizin doğal güzelliklerini oluşturan ormanlar, yeşil alanlar, çiçekli dağ yamaçları ve çayır gibi
alanlar insanlara doyumsuz bir seyir
zevki ve ruhsal dinginlik vermektedir. İnsanın güzel bir çiçeğe, kelebeğe veya tabloya bakarken veya güzel
bir müzik eseri dinlerken alacağı haz,
para ile ölçülemeyecek değerdedir.
Bu bakımdan bu değerlerin korunması ve geliştirilmesi “kamu yararı”
bakımından parayla ölçülebilecek işlerden daha büyük önem taşır.
Yasada yer alan “üstün
kamu yararı” ifadesi yoruma
açıktır.
Hayvancılık yapan bir çiftçi için köy
merasında hayvan otlatmak veya orman içi köylüsü için orman dışı tali
ürünler toplamak kendilerine yarar
sağlayacaktır. Yukarıda belirtildiği
şekilde bir ormanın doğal güzelliği,
havayı temizlemesi, oksijeni artırması, ortamı daha çekici ve yaşanır
hale getirmesi gibi hususlar kamunun yararınadır. Ancak herhangi bir
bilirkişi marifetiyle alınacak olan
“üstün kamu yararı” raporu sonucu
oluşturulacak bir mahkeme kararı
ile bu alanların tahribine yol açacak
faaliyetler kamunun yararına olabilse de somut bir değerlendirme kriteri oluşturmadan ve “üstün kamu
yararı” ifadesi tanımlanmadan doğal
alanlarımıza zarar verebilecek bir düzenleme, biyolojik çeşitlilik ve tabiatı
korumak yerine tahriple sonuçlanabilir. Bu ifade sonuçta her şekilde yorumlanıp geri dönüşü olmayan çevre
felaketlerine neden olabilir.
K.K. Tasarının 28. maddesi
ile ülke yüzölçümümüzün ancak %4-5’ini kaplayan korunan
alanların “turizm teşvik” adı
altında yapılaşmaya ve diğer
insan kullanımlarına açılması
mümkün müdür?
T.T. - Türkiye’de yerinde koruma çalışmaları, 1950’li yıllarda başlamıştır.
Köy-Koop Haber Mayıs 2013
TOPRAK
Ülkemizde Milli Park, Tabiat Parkı, Tabiatı Koruma Alanı, Doğal Sit, Yaban Hayatı Geliştirme
Sahası, Özel Çevre Koruma Bölgesi, Uluslararası Öneme Sahip Sulak Alan gibi değişik statülerde yerinde koruma alanları ilan edilmiştir.
Bugüne kadar farklı amaçlarla tesis edilmiş koruma alanlarının toplamı yaklaşık 4,6 milyon
hektara ulaşmıştır. Bu da ülke yüzölçümünün
yaklaşık % 6’sına karşılık gelmektedir. Korunan alanlarda gelinen nokta son 60-70 yıllık
bir geçmişe dayanıyor gibi görünse de aslında
koruma bilinci bizde Osmanlı’dan bu yana geleneksel olarak vardır. Fatih Sultan Mehmet’in
meşhur “ormanlarımdan bir dal kesenin başını
keserim” sözü cihan padişahının ormanlara ve
bir ölçüde de biyolojik çeşitliliğe verdiği değeri
göstermektedir.
Yasa tasarısının 28. Maddesi turizmin geliştirilmesi için yapılacak yatırımlar ve uygulamaların
temel ilkeler ile uyumlu olabileceği gibi koruma amaçlarına aykırı da olabileceğini, koruma
amacına uymayan bir hususun uygulanması
durumunda beklenmeyen sonuçların ortaya çıkabileceğini öngörmekte ve bir bakıma turizm
adına yapılacak yatırımlar sonucu doğaya verilecek zararları önceden kabullenmektedir. Aslında Yasa önerisi bu haliyle tabiatı korumaktan
çok turizm yatırımları önündeki engelleri ortadan kaldırmaya yönelik bir düzenleme görünümündedir. Bu bakımdan doğaya zarar vermeden yapılabilecek olan eko-turizm faaliyetleri
gibi daha masum faaliyetler yerine adeta yıkıcı
turizm faaliyetleri destekleniyor görüntüsü hakimdir.
K.K. - Tasarı’nın 37. Maddesi’nin 6. Bendinde “9/8/1983 tarihli ve 2873 sayılı Milli
Parklar Kanunu yürürlükten kaldırılmıştır” ifadesi yer almaktadır. 2873 sayılı Milli Parklar Kanunu, ülkemizde doğa
koruma konusundaki en önemli yasal
düzenlemelerden bir tanesidir. Bu alanlar hangi usul ve esaslara göre yönetilecek, korunacaktır, Milli Park alanlarımızı nasıl bir süreç beklemektedir?
T.T. - 1983 yılında çıkarılan 2873 sayılı Milli
Parklar Kanunu, 1956 tarihli Orman Kanunu
ile birlikte en önemli doğa koruma yasalarından biridir. Bu yasalara rağmen milli parklar
üzerinde ciddi baskılar varken, mevcut statülerin askıya alınması bu alanları korumasız bir
durumda bırakacaktır. Gerçek Milli Park uygulamalarının yapılmaya başlandığı Küre Dağları
gibi deneyimler kazanılmaya başlanmışken tüm
çabalara sünger çekme riski taşıyan bu uygulama milli parklarımıza büyük zararlar verecektir.
Milli parklarla birlikte doğal sit alanlarının da
tecavüze daha açık bir duruma getirilmesiyle
birlikte halen hidro elektrik santralleri yapımı için davalık olan binlerce dosya konusu, bir
anda adli vaka olmaktan çıkacak ve insanların
binlerce yıldır atalarından devraldıkları kendi su kaynaklarının nimetlerinden yararlanma
hakkı otomatik olarak ellerinden alınacaktır.
Bu belirsizlik ortamında asıl tehlike yasanın
çıkması sonrasında geçirilecek olan yönetmelik
hükümlerinde gizli olacaktır. Bu yönetmeliklerin neyi ve kimi koruyacağı şimdiden tahmin
edilebilmektedir.
Tasarıda korunan alan statülerinden
biri olarak “milli park” statüsü yer
almasına rağmen, bu alanların hangi
usul ve esaslara göre yönetileceği,
korunacağı belirsizdir.
Milli Parklar Kanunu’nun bu Tasarı ile birlikte
yürürlükten kaldırılması hâlihazırda zaten ciddi
baskılarla karşı karşıya kalan Milli Parklarımızı
olumsuz biçimde etkileyecektir. Özellikle, son
dönemde sayıları hızla artan HES’lere karşı açılan davalarda Milli Parklar Kanunu önemli bir
dayanaktır ve bu düzenlemeyle beraber bu dayanak ortadan kaldırılmaktadır. Bakanlığın bu
Tasarı yasalaştıktan sonra çıkarmayı planladığı
yönetmeliklerin kamuoyu ve ilgili STK’larca önceden bilinmesi ve müdahale edilmesi mümkün
olmayacağı için Milli Parklarımızı nasıl bir sürecin beklediği endişe uyandırmaktadır.
Sonuç olarak, Tabiatı ve Biyolojik Çeşitliliği Koruma Kanunu yeterli kamuoyu desteği ve görüşü alınmadan hazırlanmış, adında belirtilen
hususların hiçbirini gerçekleştirmeyi amaçlamadan, sadece kimi çevre bozucu faaliyetlerin
önünü açmaya yönelik bir girişim görünümündedir. Bu taslağın yasalaşmaması ülke yararına
olacaktır.
11
Uçsuz Bucaksız Göklerin Yurdu Saskatchewan’da Tarım
»» 2005 yılı 8 Kasım’ında saat gece yarısına yaklaşırken, Saskatoon John G. Diefenbaker Uluslararası
Havalimanına indiğimde yerlerdeki hafif kar beni sevindirmişti. Belki de anlatıldığı gibi değildi o
meşhur Saskatchewan kışları! Saskatchewan’ı tanımaya başlamak için günün ağarması gerekiyordu…
Sabah uyandığımda hem uyku sersemliğiyle
hem de 24 saatlik uçak yolculuğunun yorgunluğuyla bambaşka bir yerde olduğumu
hemen anlayamadım. Her zaman uyandığım
odada ve her zaman baktığım pencerede değildim. Dışarıya baktığımda gördüğüm tek
şey alabildiğince bir düzlüktü. Uçsuz bucaksız
bir düzlük... Türkiye’den binlerce km uzakta,
bambaşka bir kıtada, ve o kıtanın bambaşka bir ucundaydım. İşte 6 yılımı geçirdiğim
Kanada’nın tarım başkenti Saskatchewan’la
tanışmam böyle başladı…
Öğle saatlerinde Saskatchewan Üniversitesi’
ne gittiğimde eyalete adını veren Saskatchewan Irmağı’nın güney kolu ile ilk karşılaşmamızı yaşadık. O nehir kıyısında daha çok
kahveler içilecek ve gün batımı izlenecekti.
Irmak deli gibi akıyordu. Irmak üzerinde
uçan birkaç pelikan ise dalış yaparak öğle yemeklerini arıyordu. Nehrin aslında “binlerce
yıldır” hızlı aktığını az sonra öğrenecektim.
Nitekim hocam, eyaletin adını da yerli dilinde “hızlı akan nehir” anlamına gelen “Kisiskatchewan” kelimesinden aldığını az sonra
söyleyecekti. Saskatchewan’ın tarım konusundaki namı, Saskatchewan Üniversitesini
de tarım konusunda meşhur yapmaktaydı.
Ki bunu zaman içerisinde uçsuz bucaksız
kanola, buğday ve mercimek tarlalarını gördükçe daha iyi anladım.
Saskatchewan’ın tarım konusundaki ününü
daha iyi görebilmek için bazı verilere bakmakta fayda var. Nerdeyse ülkemiz büyüklüğünde (650,000 km2) olan bir alandan
bahsediyorum. İşte bu alan, verimli ovaları
ve tarım arazileri ile tüm Kanada’da işlenen
tarım arazilerinin yaklaşık %44’ünü oluşturmakta. Eyalette 100,000 civarında göl
bulunmakta ve dolayısıyla alabildiğince su
var. Suyun ve bereketli toprakların bir araya
gelmesiyle tarımı yapılan pek çok ürün sadece Kanada içerisine değil dünyanın pek çok
ülkesine ihraç edilmekte. Saskatchewan’da
tarım denilince akla gelen ilk ürün hiç kuşkusuz kanola. Bitki adını “Canadian Oil Low
Acid” (Düşük asitli Kanada yağı)’nın baş
harflerinden alıyor. Hem yemeklik yağ hem
de biyodizel yapımında kullanılan Kanola’nın
öyküsüne biraz değinmekte fayda var. Daha
30 yıl öncesine kadar var olmayan bu ürün
bugün eyalette en fazla tarımı yapılan ikinci ürün. Bu nedenle Saskatchewan Kanola’sı
büyük bir başarı öyküsü. Kanola’nın büyük
başarısı diğer tarım ürünlerini biraz gölgelese de eyalette en fazla üretilen buğdaya da
değinmeden geçmek olmaz! Çünkü burada
üretilen buğday tek başına tüm dünya’da
ihraç edilen buğdayın yaklaşık %10’unu
oluşturmakta. Yine verimli Saskatchewan
toprakları, temiz hava ve su kaynakları ile
Dr. Umut TOPRAK
Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi
Bitki Koruma Bölümü
[email protected]
dünyadaki en kaliteli maltlık arpaların yetiştirilmesine de olanak vermekte. Yeşil mercimek ihracatında dünya birincisi olan Saskatchewan, tüm dünya’da da en büyük ikinci
tedarikçi konumunda. Bir diğer başarı öyküsü de keten. Saskatchewan tüm Kanada’daki
keten tohumu üretiminin %70’ini sağladığı
gibi tüm dünya’nın da %25’lik keten tohumu ihtiyacını tek başına sağlamakta. Yine
Kanola’nın kardeşi hardal’ın dünyadaki en
büyük üreticisi de Saskatchewan eyaleti.
Tabi “Saskatoon Berry” olarak adlandırılan
lezzetli çalı meyvelerini de unutmamak lazım! Saskatoon şehriyle bütünleşen ve günümüzde adını şehirden alan bu lezzetli orman
meyvesinin kökeni kıtanın yerlilerine kazar
uzanmakta. Taze ya da kurutulmuş halde tüketilebilen ‘Saskatoon Berry’lerden yapılan
reçellerin tadı da tarifsiz! Kısacası Saskatchewan eyaleti, sahip olduğu bu büyük tarımsal potansiyel nedeniyle dünyanın en önemli
tarımsal biyoteknoloji merkezlerinden de
biri olarak da kabul edilmiş durumda. Ayrıca
Saskatoon’da yer alan Senkrotron da, eyaleti
dünyanın sayılı teknoloji merkezlerinden birisi yapmakta.
Saskatchewan’da yıllarımı geçirdim. Karış
karış pek çok yerini gezdim. Yukarıda da belirttiğim üzere nerdeyse ülkemiz büyüklüğünde bir alandan bahsediyorum. Buna karşılık 1
milyonu birazcık geçen bir nüfus. Bu kadar
büyük bir alanda, nüfus bu kadar az olunca
Saskatchewan’ın doğası adeta el değmemiş
bir cennet gibi. Bu nedenle Kanada’nın orta
batısında yer alan eyalet, sadece insanlar için
değil kuşundan böceğine bütün canlılar için
hem bir yaşam yeri hem de uzun göçlerde
bir mola yeri olmuş. Saskatoon şehri eyaletin
tam kalbinde oluşu nedeniyle midir bilinmez
ama 220 bin nüfusuyla bugün eyaletin en
büyük şehri olmuş durumunda. Tabi diğer
şehirleri unutmamak lazım. Saskatoon’dan
batıya gittiğinizde North Battleford karşınıza çıkar sonra da Lloydminster ve komşu Alberta Eyaleti. Alberta’ya girdiğinizde heybetli
Rocky Mountains’a uzaktan baktığınızda garipsersiniz, nasıl olur da bu kadar düzlükten
sonra bu kadar büyük dağlar olabilir? Batıya
giderken geçtiğim Rosetown (Gülşehir)’ı da
unutamam! Hep düşünürüm şehir isimleri farklı dillerde de olsa aynı anlamları taşır
diye. Doğuya gittiğinizde ise Yorkton, Melville ve derken Saskatchewan’ın kardeş eyaleti
Manitoba başlar. Kuzey ise eşsizdir, çünkü
daha bakirdir. Önce Duck Lake, sonra Prince Albert Milli Parkı sonra da Waskesiu’ya
varırsınız. Sizi yol kenarında büyük geyikler
karşılar. Binlerce yıldır oradaymış gibidirler.
Evet, o dinginlik içerisinde kendinizi 1000 yıl
öncesine gitmiş gibi hissedersiniz. Manzara o
kadar gerçek gibi değildir ki kendinizi bir tablonun içerisinde hissedersiniz. Sanki ağaçlar
gerçek değildir, çünkü bu kadar kuvvetli yeşil
ancak resimlerde görülür. Daha kuzeyde La
Ronge’a doğru yol alırken Kızılderili köylerinden geçtikçe vahşi batı filmlerindeki sahneler
gerçek olacak sanırsınız ve derken Northwest
territories karşınıza çıkar. Güney ise daha
farklıdır. Başkent Regina, Saskatoon’un bir
benzeridir. Moose Jaw ise kovboy filmlerindeki vahşi batı kasabaları gibidir. Sonrasında
Swift Current çıkar karşınıza ve binlerce dinazor fosilleriyle meşhur Eastend. Cypress
Hills ise güneybatıdaki cennettir.
Saskatchewan sürprizlerle doludur. Yazın
gece 22:00’e doğru gün batarken şanslıysanız Northern lights’ı yani kutuplardaki
manyetik renkli ışıkların göklerdeki dansını
izlersiniz… Saskatchewan araç plakalarında
yazan “Land of Living Skies” yani “Yaşayan
Göklerin Yurdu” aslında bir nevi bu uçsuz
bucaksız göklerin altındaki verimli ovaların ihtişamını da vurgular. Umarım bir gün
yolunuz Saskatchewan’a düşer ve Saskatchewan Irmağının kenarındaki binlerce yıldır var olan pelikanları izlerken kahvenizi
yudumlarsınız… Ya da Waskesiu’ daki yeşili
hafızanıza “Saskatchewan” yeşili olarak not
edersiniz… Sağlıcakla kalın.
Bu yazıdaki bazı veriler, Saskatchewan Hükümeti Tarım Bakanlığı Web Sitesi’nden (http://
www.agriculture.gov.sk.ca/) alınmıştır.
Dünya Çiftçileri Yeniden Örgütlendi!
Genel kurul ve kapsamındaki toplantılara dünyanın her bölgesinden tarımsal üretim ve ormancılık ile iştigal eden çiftçileri temsil eden
mesleki örgütlerin ve tarım kooperatiflerinin
üst örgüt temsilcileri ve uzmanları katıldılar.
Ayrıca genel kurulda Birleşmiş Milletlere
bağlı başta FAO olmak üzere ve WMO, CEJA,
COPA-COGECA, GFAR ve UNIDROIT gibi
bazı uluslararası kuruluşların temsilcileri de
yer aldılar.
Genel kurulda dünyada kurulan yeni örgütlerden biri olan WFO’nun geliştirilerek güçlendirilmesi konuları yanında global tarım, orman
ve çevre sorunları ele alındı. Uzmanlar, bilim
adamları ile tarım örgütlerinin ve uluslararası
kuruluşların temsilcileri tarafından sunuşlar
yapıldı. Sorunların çözümü konusunda değerlendirmeler ve öneriler ortaya kondu.
Genel Kurula Dünya Çiftçi Örgütü Stratejik
ortağı olan Uluslararası Tarım Kooperatifleri
Örgütü (ICAO) temsilcileri de katıldılar. Genel Kurulda ICAO’yu yönetim kurulu üyesi
olan Or-Koop Genel Başkanı Cafer Yüksel ve
ICAO Genel Sekreteri Youn- Soo Kim temsil
ettiler. Cafer Yüksel Genel kurul ve toplantılar esnasında Dünya Çifti Örgütü Başkanı
Finlandiya Tarım üreticileri ve Orman Sahipleri Merkez Birliği Başkanı Juha Marttila
ile görüşmelerde bulunan Cafer Yüksel, Finlandiya’daki ve Türkiye’deki ormancılık çalışmaları konularında görüşmeler yaptı.
Norveç Çiftçiler birliği ve WFO yönetim kurulu üyesi Berit Hundala ile WFO çatısı altında Tarım Kooperatiflerinin yeri ve rolü ile
ilgili değerlendirmeler yapıldı. Norveç Tarım
Kooperatifleri Heyeti ile görüşüldü.
Robert Carlson ile görüşmeler yaptı. ICAO ve
ülkemizdeki tarım kooperatifleri başta olmak
üzere tarımsal örgütlenmeler konusunda bilgiler verdi. Ayrıca Türkiye’den örgüte henüz
hiçbir örgütün üye olmaması nedeniyle, örgüte Türkiye’den yapılacak üyelikler hakkında WFO Genel Sekreteri Marco Marzano de
Marinis’ten bilgiler aldı. Merkezi Roma olan
yeni örgütün daha güçlü ve etkin olması için
Cafer Yüksel’den destek talep edildi.
ICAO üyesi ve yönetiminde yer alan Japon
Tarım Kooperatifleri Merkez Birliği (JaZencu) Başkanı Akira Banzai ile görüşmeler
yapan Yüksel, Tarım ve kooperatifçilik konularında fikir alışverişinde bulundu.
WFO üyesi olan ve genel kurula katılan Kıbrıs
Türk Çiftçiler Birliği Başkanı Alican Kabakçı,
WFO’ya yeni üye olan Kuzey Kıbrıs Toprak
Ürünleri Kurumu Müdürü Ragıp Ratip ve
Yönetim Kurulu Üyesi olan Maliye Bakanlığı
Bakanlık Müdürü Olgun Amcaoğlu’dan oluşan heyet ile görüştü.
Yüksel;Genel kurula katılan Uluslar arası Tarım Kooperatifleri Örgütü’ nün (ICAO) yeni
genel sekreteri Youn Soo Kim ile toplantı ve
yapılacak çalışmalar konusunda görüşmelerde bulundu. Ülkemizde 06-07 mayıs 2013
tarihleri arasında yapılacak Avrupa Kooperatifleri Kıta örgütünün genel kurulu ile ilgili
Genel Sekreter Kim’e bilgiler verildi.
12
Mayıs 2013 Köy-Koop Haber
GÜNDEM
“Şekerin Tadı Kaçıyor”
»» Meclis’e sevk edilen tasarıya göre Şeker Kanunu’nda köklü değişikliklere gidilerek, küresel gıda şirketlerinin kotası yüzde 10’dan yüzde 15’e
çıkarılırken, pancar üreticisi tamamen etkisiz hale getirilecek.
Şeker sektöründe yeni bir süreç başlatıldı. Bu sürecin ilk aşamasında Şeker Kanununda değişiklikler
yapılarak Şubat 2013’de Bakanlar
Kurulu’nda imzaya açıldı ve 8 Nisan
2013 Pazartesi günü Türkiye Büyük
Millet Meclisi’ne Hükümet Tasarısı
olarak intikal etti.
19 Nisan 2001 tarihinde yürürlüğe
giren Şeker Kanunu’nun; gelişen
teknoloji ve üretim teknikleri doğrultusunda üretilen yeni ürünleri
kapsamadığı, Şeker Kurumu’nun
pazardaki denetim ve gözetim işlevini yeterince yerine getiremediği, kaçak şeker girişi ve kota dışı üretimin
iç piyasada kullanımının önüne geçilemediği, beklentilerin sektörü daha
ileriye götürecek, güçlü ve rekabetçi
bir yapı oluşturulması yönünde yetersiz olduğu gerekçe olarak gösterilse de asıl niyet mısır şurubundan
yapılan Nişasta Bazlı Şeker’cilerin
sektördeki payını artırıp, kanunla bunların garanti altına alınması
amaçlanıyor.
İntikal eden tasarının ilk paragrafında, “Ülkemiz şeker sektörünün yıllık
ekonomik büyüklüğü yaklaşık 5.7
milyar TL’dir ve doğrudan veya dolaylı olarak 2 milyon kişiye istihdam
sağlaması gibi hususlar göz önünde
bulundurulduğunda, şeker pancarı
tarımı ve pancar şekeri üretiminin
sürdürülebilirliğinin, ülkemiz ekonomisi açısından taşıdığı önem göz
ardı edilemez.” deniliyor. Ancak
TBMM ne Hükümet Tasarısı olarak
intikal eden Şeker Kanunu Tasarısı
incelendiğinde durumun böyle olmadığı açıkca gözüküyor.
Küresel Şirketler
Kazanacak
Şeker Kanunu Tasarısı incelendiğinde; şeker üretim kota oranları pancar şekeri aleyhine değiştirilerek,
nişasta bazlı şeker üreten küresel
şirketler kazanmış, bunun karşısında pancar üreticisi, sanayicisi ve
tüm tüketicilerin kaybetmiş olduğu
gerçeği ile karşı karşıyayız.
AB Ülkelerinde Kota Oranı
% 0-4 Arasında Değişiyor
Mevcut kanuna göre, pancar şekeri dışındaki nişasta bazlı şekerlere
(NBŞ) tanınan kota %10 ve bunu %50
arttırma-eksiltme yetkisi Bakanlar
Kurulu’ndaydı. Beklentiler, yüksek
olan bu oranın AB’de olduğu gibi
azaltılması yönünde iken, tasarıda
NBŞ’lerin kota oranı % 15’e yükseltilmiş ve sabitlenmiştir. AB ülkeleri
ortalaması olarak izoglukozun toplam şeker kotasına oranı %4,9’dur.
AB ülkelerinde ortalamayı 4,9’a yükselten Macaristan, Portekiz, Slovakya, Bulgaristan gibi iklim şartları ve
arazi yapısı itibarıyla pancar şekeri
sektörü gelişmemiş ve mecburi olarak şeker ihtiyacını karşılamada NBŞ
kullanmak zorunda kalan ülkelerdeki oranlardır. Türkiye gibi şeker ihtiyacını pancar şekerinden karşılama
imkânı olan ve pancar şekeri sanayisi
gelişmiş AB ülkelerinde bu oran çok
daha düşüktür. Örneğin Almanya’da
NBŞ’nin toplam şeker kotası içindeki
oranı % 1,9, Polonya’da % 3, Fransa,
İngiltere, ve Hollanda’da % 0’dır. Şeker sektörü ve şeker sanayi ülkemizle benzerlik gösteren bu ülkelerdeki
oranları bir yana bıraksak bile, yeni
düzenleme ile ülkemizde pancar şekeri dışındaki ürünlere AB ortalamasına göre üç katından fazla bir kota
tahsisi getirilmektedir. Bunun anlamı şu, bizim insanımızın tükettiği
ürünlerin içinde Avrupalının tükettiklerine göre iki katı izoglukoz olacak. Daha da özetlersek, bir Fransız,
Hollandalı, İngiliz’in sofrasında
izoglukozlu ürün ihtimali sıfır
veya sıfıra yakın olurken bizim ülkemizdeki tüketicinin
sofrasında, çocuğunun elinde bir Alman’a göre 4,5-5 kat
fazla izogulukoz kullanılmış
ürün olacak.
Kota oranı %15’e çıkacak
olan ve pancar şekeri yerine
kullanılan diğer ürünler bu
toprakların dışına çıkmayacak.
Bu kota ihraç ürünler için tahsis edilmiyor. Bu ülkenin sınırları içinde bizim insanımız tarafından tüketilecek.
NBŞ’lerin kotasını % 15’e sabitlemenin, pancar şekeri sanayindeki
ekonomik kayıplarda son derece
önemli. Ülkemiz tarımının mihenk
taşı konumundaki pancar çiftçisinin sanayicisinin hakları kanunla
ellerinden alınarak ağırlıklı yabancı sermayenin elinde bulunan NBŞ
üreticilerinin ellerine altın tepside
sunuluyor.
Düzenleme ile 10 Bin
Çiftçi Pancar Üretiminden
Çekilecek, Tarımsal
Hasıladaki Kayıp 100
Milyon Doları Bulacak
Kanun Tasarısına NBŞ kotasını
%15’e sabitleyen düzenlemenin,
pancar şekeri sanayindeki üretim
karşılığı yaklaşık 125.000 ton şekerdir ve bunun sebep olacağı tarımsal üretimdeki daralma ise yaklaşık 900.000 ton şeker pancarıdır.
Yaklaşık 10.000 pancar üreticisinin
pancar üretiminden bir daha yapmamak üzere çekilmesine sebep olacak
bu düzenlemenin, küspe, nakliye ve
yem sanayi ile hayvancılık gibi yan
sektörlere etkisini bir yana bıraksak
bile pancar üreticisinin tarımsal hasıla kaybına doğrudan etkisi ise her
yıl 100 milyon dolar civarındadır.
Kaldı ki, şeker üretiminde ve tüketiminde doğal pancar şekeri dışında
kalan diğer ürünlerin pazar payının
kotalarıyla orantılı yani %15’te kalacağının da garantisi yoktur.
Hayvancılık Sektörü de
Olumsuz Etkilenecek
%5’lik bu üretim daralmasının ülkemiz tarım sektörüne başka yan
etkileri de mevcuttur. Şeker pancarı sanayinin en çok desteklediği yan
sektör hayvancılık, hayvancılığın
en önemli problemlerinden biri ise
kaba yem ihtiyacıdır. Şeker sektörü mevsim koşulları itibarıyla kaba
yem ihtiyacının zirveye çıktığı bir
dönemde devreye girerek ülkemiz
hayvancılığının önemli bir eksiğini
kapatmaktadır.
Bu üretim daralmasının hayvancılığa etkisi 300.000 ton yüksek nitelikli besi hammaddesi olan küspenin ve
50.000 ton melasın kullanılamamasıdır. Dolayısıyla pancar dışı şekerlerin kotasının %10’dan %15’e çıkmasının sadece et üretimine olumsuz
yansıması yaklaşık 10.000 tondur.
Kanun’da yer alan diğer
düzenleme ise şeker
pazarının gıda şekeri ve
gıda dışı şeker diye ikiye
bölünmesi ve
gıda dışı
Şeker Kanunu Tasarısı
Neleri Öngörüyor
• Nişasta Bazlı Şekerin kota oranı
kullanılacak
şekerin kotasız üretilecek
olmasıdır
Ülkemizdeki gıda başta olmak üzere tüm alanlarda yaşanan denetim
zorluğu ve zafiyetini göz önüne alındığında üretim süreçlerinde gıda şekeri ve gıda dışı şeker üretiminde ve
tüketiminde de kayıt dışılık artacaktır. Bu durum pancar şekeri sanayisi
ve pancar üreticisi açısından potansiyel tehdit oluşturacaktır.
Pancar şekeri sanayinde ürünün doğası gereği planlı ve sözleşmeli tarım
yapma mecburiyeti ve her sürecin
kayıt altında olması sebebiyle, kayıt dışı bir gram bile pancar şekeri
üretilemez. Ancak pancar şekerinin
alternatifi tatlandırıcılarda durum
bunun tam tersinedir. Kaldı ki, şeker üretiminde ve tüketiminde doğal pancar şekeri dışında kalan diğer
ürünlerin pazar payının, kotalarıyla
orantılı yani %15’te kalacağının da
garantisi yoktur.
Şeker pancarı üreticileri
yerli üretime büyük bir
darbe vuracak olan bu
tasarı karşısında hayal
kırıklığı yaşıyor
Kanun ile, Kurum’un yapılanması
değiştirilmiş, demokratik ve özerk
olması gereken yapı tamamen Kamunun inisiyatifine bırakılmış, üye
önerme hakkı elinden alınmış, üreticisinin temsil ve söz hakkı daha da
kısıtlanmıştır. Kısaca üretici kaybetmiştir.
Nişasta Bazlı Şeker
Obeziteyi Artıracak
Uzmanlar, nişasta bazlı şekerin öncelikle insanları tok tutmadığını,
sürekli acıktırdığını, düzensiz beslenmeye yol açtığını, karaciğerde
yağlanma yaparak insan metabolizmasını bozduğuna dikkat çekiyorlar.
• Şeker Kurulu’nda Pankobirlik
yüzde 10’dan 15’e çıkacak.
yerine üreticiyi temsil edecek
• Türkiye’nin şu anda en büyük üyeyi Gıda Tarım ve Hayvannişasta bazlı şeker üreticileri de cılık Bakanlığı atayacak.
ek yüzde 5’lik kotadan faydala- • Artırılan bu kota için üreticiler
nacak.
mahkemeye başvuru yapa• Bakanlar Kurulu kota oranını ar- mayacak.
tırabilecek.
• 10 bin çiftçi pancar üretimin• Şeker Kurulu yerine Şeker Piya- den çekilecek, tarımsal hasısası Düzenleme ve Denetleme ladaki kayıp 100 milyon Doları
Bulacak.
Kurulu oluşturulacak.
• Şeker Kurulu’nun mevcut baş- • Şeker hastalığı, kanser, kalp
kan, üyeleri ile üst düzey yöneti- hastalığı gibi rahatsızlıklarda
artış yaşanacak.
cilerin görevleri sona erecek.
Nişasta Bazlı Şeker Nedir?
Mısırdan elde edilen şekerdir. Büyük bir oranı vücutta fruktoza dönüşür. Fruktoz çok masum olmayan
bir şeker cinsi. Çünkü insülin direncini tetikleyerek aşırı şişmanlığa
yol açabilmektedir. Ayrıca kandaki
trigiserid değerlerini artırabiliyor.
Tokluk hissi vermeyen ve kanserden
kalp hastalıklarına ve karaciğer yetmezliğine kadar birçok kronik hastalığa yol açtığı ileri sürülen nişasta
bazlı şeker (NBŞ) bağımsız bilim
adamlarının, “Mısırdan elde edilen
NBŞ’de yüksek oranda fruktoz (meyve şekeri) var. Fruktoz, tokluk hissi
uyandırmaz aksine yedikçe yedirir.
Kronik hastalıklar salgına dönüşmeden önlem alınmalı” dediği NBŞ için
Türkiye bir cennet durumunda.
Nişasta bazlı şeker hangi gıdalarda var?
Şeker 3 kaynaktan elde edilir.
1) Şeker kamışı.
2) Şeker pancarı.
3) Mısırdan elde edilen nişasta bazlı
şeker.
Mısırdan elde edilen nişasta bazlı
şeker türü mısır şurubu olarak da
biliniyor. Ketçap, toz kahve kreması,
bisküvi, meşrubat, şekerleme, hazır
meyve suyu, çikolata, gofret, hazır
puding, kek, hazır çorba gibi pek çok
gıdanın üretiminde kullanılıyor. Şekerden daha ucuz olduğu için mısır
şurubu tercih ediliyor. Ülkemizde
üretilen gazoz ve meşrubatların neredeyse tamamında kullanılıyor.
Nişasta bazlı şeker, pancardan elde
edilen şekere oranla ton başına 250300 dolar daha ucuz. Şeker pancarında dünyanın 4’üncü büyük üreticisi
olan Türkiye, yeterli oranda mısır
üretiliyor olmasına rağmen dışarıdan
ithal ettiği mısırla NBŞ üretiyor.
Türkiye’de NBŞ üreten
sadece 5 şirket var!
Bunlardan
Cargill’ın
kapasitesi 400 bin ton, Adana’ da bulunan
Amylum’un kapasitesi 250 bin ton,
Ülker-Cargill ortaklığındaki Pendik
Nişasta’nın kapasitesi 110 bin ton, Tat
firmasının kapasitesi 70 bin ton ve
Sunar’ın kapasitesi 55 bin ton mısır.
Neden Mısır Şurubu?
Mısırdan yüksek fruktoz içerikli
mısır şurubu yapımına 1970’lerde
başlandı. 1980’lerde yılda 3 milyon
ton olan üretim, günümüzde 20-30
milyon tonun üzerine çıktı. Nişasta
glikoz moleküllerinden oluşan birleşik bir şeker. Mısır şurubu, mısır
nişastasının kimyasal işlemden geçirilmesiyle elde ediliyor. Nişasta parçalanarak glikoza, ardından glikoz
fruktoza dönüştürülüyor. Bazı ürün
paketlerinde mısır şurubuna “nişasta bazlı sıvı şeker” adı veriliyor; kısaca “NBSŞ” dendiği de oluyor. ABD’de
HFCS olarak isimlendiriliyor.
Mısır şurubu, şeker pancarından
elde edilen şekerden daha tatlı ama
daha ucuz ve taşınması daha kolay. Bu da gıda üreticileri için daha
düşük maliyet ve daha yüksek kâr
anlamına geliyor. Mısır şurubunun
içinde yüzde 90’lara varan fruktoz
(meyve şekeri) bulunur. Şeker pancarından elde edilen sakkaroz (çay
şekeri) yarı yarıya fruktoz ve glikoz
içerir. Sakkaroz: 100 birim, glikoz
74 birim, fruktoz 173 birim tatlılığa
sahiptir.
Şeker pancarı tarımı ile yaklaşık
500 bin çiftçi ailesi uğraşmaktadır.
Hane halkı düzeyinde bu sayı
yaklaşık 2.5 milyon kişiye karşılık
gelmektedir.
Kırsal kesimde ayçiçeği tarımına
göre 4.4 kat, buğday tarımına
göre 18 kat daha fazla istihdam
oluşturur.
Şeker fabrikalarında yaklaşık 30 bin
kişi çalışmaktadır.
Şeker pancarı tarımı, sağladığı
yüksek istihdam ile köyden kente
göçün hızını kesmektedir.
Şeker pancarı çiftçisi devlete
hiç yük olmadan 170 bin hektar
kıraç tarım arazisini tamamıyla
kendi yatırımı ile sulu tarıma
kazandırmıştır. Devletin bu
kazancının parasal karşılığı 340
milyon dolardır.
Şeker pancarı üretimi için ton
başına yapılan harcama buğdaydan
3.7 kat, ayçiçeğinden 7 kat daha
düşüktür. Buna karşın birim alanda
buğdaydan 3.3 kat, ayçiçeğinden
2 kat daha fazla katma değer
yaratmaktadır.
Şeker pancarı tarımı buğdaydan 1.5
kat, ayçiçeğinden 1.9 kat daha fazla
makine kullanımına olanak sağlar.
Şeker pancarının baş, yaprak, posa
ve melası ucuz hayvan yemi olarak
kullanılmaktadır.
Köy-Koop Haber Mayıs 2013
KOOPERATİFÇİLİK
Döner Sermaye Dosya Bedelleri Uygulaması
Bakanlıkça ödenen destekleme
ödemelerinde 2012 yılında dosya
bedeli adı altında kişi başına 10,00
TL. nin her başvuruda Bakanlık
döner sermayesi hesabına yatırılması uygulamasına başlanılmıştır.
Desteklemelerin yapılmasında
üretici örgütlerine görev ve sorumluluk verilmiştir. Bu sorumluluğun yerine getirilmesinin
uygulamada ciddi bir organizasyonu gerektirdiği de bir gerçektir. Desteklemelerin üreticiye
ulaştırılmasında tabanda en yaygın durumda olan kooperatiflerin rolü de tartışılmaz.
Bakanlık mademki
kooperatifleri bir
işletme olarak
değerlendirmektedir
o halde kooperatif
ortaklarının tamamından
ayrı ayrı dosya parası
talep edilmesi yasaya
ve mevcut mevzuata
aykırı bir uygulamadır.
Yoksa kooperatiflerin
bir işletme olarak kabul
edilmesinin hiçbir
anlamı yoktur.
Bakanlık döner sermayesine desteklemelerden böyle bir kesinti
yapılmasını doğru bulmak kesinlikle mümkün değildir. Ancak bu
kesintiden
vazgeçilmeyecekse,
Bakanlığın Merkez Birliği kesintisi gibi doğrudan desteklemeler-
sine de aykırı bir uygulamadır.
Erol AKAR
Köy-Koop Kastamonu Birlik Başkanı
den kesmesi, bu da yapılmayacaksa peşin tahsilât yapılmaması,
örgütlerce sadece destekleme alan
ortaklarından kesinti yapılarak
döner sermaye hesabına aktarılması ve en kısa zamanda mevzuatta bu uygulamanın kaldırılarak
üretici lehine yeni düzenleme yapılması gerekmektedir.
TOBB’da Kooperatifler
Var mı?
Bakanlıkça döner sermaye kesintilerinden bahsederken hemen hemen her kuruluşun elinin
üreticinin cebinde olduğunu da
görmemek mümkün değil.
Bu gün ülkemizde sadece tarımsal amaçlı kooperatif olarak yaklaşık 8.000 civarında kooperatif
var. Bu kooperatiflerin her yıl
Ticaret odalarına aidat olarak
yatırmak zorunda oldukları aidatlar önemli meblağlara ulaşmaktadır. Yasadan alınan güçle
zorunlu ödeme ve zorunlu üyelik
Sivil toplum kuruluşlarının en
temel ilkesi olan gönüllülük ilke-
Diğer taraftan tarımsal sanayiye hammadde temin eden üreticinin ekonomik faaliyetlerini
yürüten ve en temel örgütü olan
kooperatiflerin yaptırdıkları borsa tescilinde ve ürün pazarlamalarında yapılan kesintilerde
önemli boyutlara ulaşmaktadır.
Tüm bu kaynakların sağlanmasına karşın, odalarda ve borsalarda kooperatiflere hizmet verildiğini de söylemek mümkün
değildir. Hala ürün borsaları bile
oluşturulamamıştır.
Her şey bir tarafa, Ticaret odalarında ve Borsaların önemli bir kısmında ve en önemlisi TOBB da bir
kez dahi kooperatifçilikten bahsedilmediği gibi sanki kendileriyle
hiç alakasız kuruluşlarmış gibi
davranışlarla karşılaşılmaktadır.
O zaman; Kooperatiflerimiz neden oraya üye olmak zorunda olsun? Neden bunca kaynak oraya
aktarılsın? Bizim kendi örgütlerimizin bu işleri (sonuçta belge
verme kayıt yapma vs.) yapmasının neden önü açılmaz? Milli Kooperatifler Birliğimiz bu işi neden
yapamasın? Ekonomik ve siyasal
gücün, bu kadar önemli yapıları
mağdur etmeye yönelik kullanılması ne kadar etik bir davranıştır?
Bu konuların artık kendi camiamızda ciddi ciddi tartışılması gerektiğine inanıyorum.
Saygılarımla.
13
KOOPERATİF
Peki, Bu Sene Ne Yılı?
»» Malumlarınınız olduğu üzere geçen seneyi Birleşmiş
Milletler “Dünya Kooperatifler Yılı “ilan etmişti. Peki, bu sene
Birleşmiş Milletlerin gündeminde ne var?
Bu sorunun cevabını vermeden önce Birleşmiş Milletler bunu niçin yapıyor ve
son yıllardaki konular neler olmuş önce
bir ona bakalım…
Birleşmiş Milletler Teşkilatı altında faaliyet gösteren Ekonomik ve Sosyal Konseyi, küresel çaplı sorunların çözümüne
yönelik platformlar oluşturulması için
girişimlerde bulunmaktadır. Bu amaçla
1980 yılından bu yana her sene uluslararası işbirliği ve anlayışın ilerletilmesi
için uluslararası yıllar ilan etmektedir.
Birleşmiş Milletlerin son 10 yılda gündeme getirdiği konular aşağıda sırayla
belirtilmiştir:
2003 Uluslararası İçilebilir Su Yılı
2004 Uluslararası Pirinç Yılı
2005 Uluslararası Mikro Kredi Yılı
2006 Uluslararası Çöller ve Çölleşme
Yılı
2007 Uluslararası Kutup Yılı
2008 Uluslararası Patates Yılı
2009 Uluslararası Yün ve Pamuk Elyaf
Tarımı Yılı
2010 Uluslararası Biyoçeşitlilik Yılı
2011 Uluslararası Ormanlar Yılı
2012 Uluslararası Kooperatifler Yılı
Konuların dikkatle incelendiğinde tarımla ya doğrudan ya da dolaylı olarak
ilişkili olduğu görülmektedir. Acaba bu
durum bir tesadüf mü?
Sadece Birleşmiş
Milletler değil,
Dünya Bankası,
Avrupa Birliği,
çeşitli gönüllü
kuruluşlar gibi
Dünyanın önde
gelen kurumları
ve hatta gelişmiş
ülkelerin
hükümetleri bile gittikçe artan
açlık, enerji, çevre ve özellikle
refah dağılımındaki denge
ile ilgili bütün sorunlar için
aradıkları çözümü tarımda
bulduklarını görüyoruz.
Hâlbuki tarım, yıllarca iktisat kitaplarında bize geri kalmışlığın göstergesi ve bir
an önce terk edilmesi gereken bir sektör
olarak ezberletilmiş ve hor görülmüştü.
Sonra bir anda tarım, milenyumun kurtarıcısı durumuna geliverdi. Gerçekten
de biraz düşününce, bunun doğru bir
yaklaşım olduğu rahatlıkla anlaşılıyor.
Bir ülkenin tam bağımsızlığı açısından
silahtan daha önemli hale gelen Gıda
Güvencesini sağlamak ve Güvenilir Gıda
temin etmek için tarım her geçen gün
daha önemli hale gelmektedir. Artık gittikçe daralan kaynakların sürdürülebilir
yönetimini sağlamak için bilinçli tarım
yapılması şart olmuştur. Bu arada tükenen enerji kaynaklarına karşı alternatif
olarak enerji tarımı yapılarak çevre dostu yeşil enerji üretimi de gittikçe önem
kazanmaktadır.
Belki de en önemlisi yoksulluğun yaygın
olduğu kırsal alanda tarıma dayalı ekonomik ve sosyal tedbirler ile refah dağılımında denge sağlanmaya çalışılmaktadır. Refah dağılımındaki denge hem ülke
içi birlik ve beraberliğin sağlanması hem
de Dünya barışı için anahtar kelimedir. Gelişmiş ülkelerin terör kâbusunun
yegâne çözümü kaybedecek bir şeyi olmayacak kadar fakir olan toplumlara
umut verebilmektir.
Dr. Erhan EKMEN
Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı
Tarım Reformu Genel Müdürlüğü
Teşkilatlanma Daire Başkanlığı
Projeler ve Dış İlişkiler
Çalışma Grubu Sorumlusu
Bütün bu göstergeler ve geçtiğimiz 10
yılın çevre ve tarım ile ilgili olması,
Birleşmiş Milletlerin sorunun çözümü
açısından tarıma verdiği önemi göstermektedir. Bu gidişatın böyle devam edeceğini ön görmek yanlış olmaz.
İşte bu senenin ve gelecek yılın temaları:
2013 Uluslararası Su İşbirliği Yılı
2014 Uluslararası Aile Tarımı Yılı
İçinde bulunduğumuz bu yıl “2013 Uluslararası Su İşbirliği Yılı” olarak seçilmesi tarım açısından gerçekten anlamlıdır.
Dünyamızdaki kullanılabilir mevcut suyun %80’e yakın bir kısmının tarımda
kullanıldığı dikkate alınırsa bu yılın tarım
açısından önemi vurgulanmış olacaktır.
Bir sonraki yılın “2014 Uluslararası Aile
Tarımı Yılı” olarak belirlenmesi tarımsal
üretimde aile tipi işletmenin ekonomik
ve sosyal açıdan ne denli önemli olduğunu ortaya koyması büyük
önem taşımaktadır.
Birleşmiş Milletler Teşkilatı tarafından ilan edilen
“2013 Uluslararası Su İşbirliği Yılı” kapsamında
akla gelen ilk şey su yönetimidir. Su yönetiminde ve
sulama alanında Sulama
Kooperatifleri önemli rolü
bulunmaktadır. Bu rol küresel açlıkla
mücadele de çevreye duyarlı tarımın yapılabilmesi adına belki de en önemli silahlardan biridir.
Ülkemizde 300.000 çiftçimizin ortak
olduğu 2500 sulama kooperatifi bulunmaktadır. Sulama Kooperatiflerinin amacı, devletçe ikmal edilmiş veya edilecek
sulama tesislerinden alınarak tarım sahalarından çıkarılacak suyun tarımsal üretimde en etkin şekilde kullanılmasıdır.
Bunun için arazi tesviyesi, tarla başı kanalları, tarla içi sulama ve drenaj gibi zirai
sulama tesislerini kurmak veya kurulmuş
olan sulama tesislerini işletmek ve işlettirmek, bakımını yapmak ve yaptırmak
şeklinde faaliyetlerde bulunmaktadırlar.
Avrupa Birliği’nde bazı
ülkelerdeki uygulamalara
baktığımızda sulama ile arazi
toplulaştırma hizmetlerinin
birlikte yürütüldüğü
görülmektedir. Ülkemizde
de arazi parsel bilgi sistemi
ile arazi toplulaştırma
ve ıslah konularında
yapılan çalışmaları sahaya
taşıyacak bir yapıya ihtiyaç
bulunmaktadır. Mevcut
sulama kooperatiflerimizin
günün şartlarına göre yeniden
düzenlenmesine ihtiyaç
duyulmaktadır.
2013 Uluslararası Su İşbirliği Yılı, Sulama
Kooperatiflerinin daha etkin bir hale gelmesi için güzel fırsat olabilir.
14
Mayıs 2013 Köy-Koop Haber
BİTKİ KORUMA
Tarımsal Ürünlerde Önemli Bir Zararlı Grubu: Nematodlar
»» Tarımsal ürünlerde genellikle ilk akla gelen zararlı grubu böceklerdir. Ancak böceklerin yanında akarlar ve nematodlar ayrı bir yer tutmaktadır.
Nematodlar tarımsal ürünlerde çok
önemli zararlara sebep olmaktadır.
Tarımsal üretim alanlarında (sera,
tarla, meyve bahçesi vb.) sıklıkla görülen nematodlar, çıplak gözle görülmezler. Dışardan ancak zararları
nedeniyle oluşan simptomlarından
fark etmek mümkündür. Nematodların ürünlerde oluşturduğu zararlar
üreticiler tarafından diğer hastalık
etmenleri veya bitki elementi noksanlığı gibi algılanabilmektedir. Bu
nedenle bazen teşhiste gecikmeler
olabilmekte, bu süreçte tarımsal
ürünlerde önemli ürün kayıpları ortaya çıkabilmektedir.
Nematodlar ipliksi solucanlar
olarak bilinirler. Hemen hemen
her ortamda bulunabilirler, bitki ve
hayvan paraziti olmaları yanında
serbestte yaşamaktadırlar. Geniş bir
yayılış alanına sahip olan nematodlar yıllar boyunca çok az bilinen zararlılar arasında yer almıştır. Aktif
yaşama ve hareketleri için ince film
şeklinde su tabakasına ihtiyaç duymaktadırlar. Nematodlar hareketli
mikroskobik canlılar olup, omurgasızdırlar. Vücutlarında segment
bulunmaz ve herhangi bir uzantıya
sahip değillerdir.
Bugüne kadar 27000 nematod
türünün teşhisi yapılmıştır. Bunlar
içerisinde; 4100 türü bitkilerde
parazit olarak saptanmıştır (Decraemer, 2008, Perry ve Moens, 2006).
Nematoloji, entomolojik ve fitopatolojik çalışmalar içerisinde nispeten daha yeni bir bilim dalıdır. Çok
küçük olmaları ve bitkilerde meydana getirdikleri zararların diğer
hastalık etmenleri, bitki besin
elementi noksanlığı, solgunluk,
sararma ve bitkilerde gelişim bozukları gibi belirtilerle karıştırılmaktadır. Bu nedenle üreticilerin bu tür belirtiler gördüğünde
toprak ve bitki örneği alıp analiz
ettirmeleri gerekmektedir. Dünya
üzerinde bitki paraziti nematodlardan dolayı her yıl % 10 ‘luk bir
kayıp meydana gelmektedir (Whitehead, 1998).
İlk tespit edilen bitki paraziti nematod Anguina tiritici (Buğday gal
nematodu)’ olup Needham tarafından 1743 yılında belirlenmiştir. Daha
sonra Ditylenchus dipsaci, Heterodera schachtii ve Meloidogyne sp. gibi
nematod türlerinin ortaya konması
ile bu alandaki çalışmalar hız kazanmıştır (Ferraz ve Brown, 2002).
Bitki Paraziti Nematodları
Tanıyalım
Dr. H.Didem SAĞLAM
Ankara Üniversitesi
Ziraat Fakültesi Bitki Koruma Bölümü
[email protected]
Prof.Dr. Sultan ÇOBANOĞLU
Ankara Üniversitesi
Ziraat Fakültesi Bitki Koruma Bölümü
Bu yazımızda bitki paraziti nematodların genel görünüşleri, habitatları ve
beslenme şekilleri, biyolojileri, ülkemizde önemli nematod türleri ile bulaşık alandan örnek alma yöntemleri
hakkında kısa bilgiler verilmiştir.
1.Bitki paraziti nematodların
genel görünüşü;
Bitki paraziti nematodların dişi ve
erkekleri genel olarak ipliksi yapıda olmalarının yanında Heterodera
sp., Meloidogyne sp. ve Tylenchulus
sp. gibi kist ve ur meydana getiren
türlerde dişiler gelişme döneminde
şişerek limon, armut gibi görünüme
sahip olurken erkek bireyleri ipliksi
formdadır (Şekil 1).
Şekil 1. Heterodera filipjevi’nin (a)
beyaz dişi ve (b) erkek birey resmi
(H.D.Sağlam, 2011)
2. Bitki paraziti nematodların
yaşam yerleri; dağılmları
Nematodların % 50 ‘lik bir kısmı
denizlerde yaşarlar, % 15 lik kısmı
hayvanlar (omurgalı ve omurgasız)
üzerinde parazit olarak yaşamakta,
% 25 ‘lik kısmı toprakta serbest olarak yaşar ve % 10’luk bir kısmı ise
bitkilerde parazit olarak yaşamaktadırlar. Bitki paraziti nematodlar
kumlu toprakları çok severler ve
genel olarak 10-30 cm’lik toprak derinliğinde bulunurlar. Toprak nemi
aktivitelerini arttırmaktadır. Ne-
Kaman İlçesinde En Büyük Ceviz
Serası Yapımı Tamamlandı
»» Kaman Cevizciliğinin geliştirilmesi konusundaki
Devlet-Kooperatif işbirliği ilk meyvesini verdi.
Kırşehir’in Kaman Merkez Tarımsal
Kalkınma Kooperatifinin "Ceviz Eylem Planı" kapsamında, ilçesinin en
büyük serası, kooperatif ortağı ve
Ceviz Üreticisi Arif Göçmen'in bahçesine kuruldu.
Kaman'a kurulan seranın bir başlangıç olduğunu belirten Tarım İl Müdürü Kenan Şahin, "240 metre karelik
seranın kurulumu tamamlanarak,
faaliyete geçmiştir. 2013 yılında ve
önümüzdeki yıllarda İl Özel İdaresi
nezdinde sera kurulması için girişimlerimiz devam edecektir" dedi.
İlçenin en büyük serasına sahip ol-
maktan mutluluk duyduğunu belirten Arif Göçmen ise açıklamasında,
"İlçemizde üretilen aşılı ceviz fidanları çoğunlukla küçük seralarda ve
zor şartlarda gerçekleştirilmekte.
Tarım İl Müdürlüğümüzün ve Tarımsal Kalkınma Kooperatifimizin
destekleri ile ilçemizdeki ceviz üretimi daha da artacak ve kalite yükselecektir. Bu seramızda başta Kaman-1
Cevizimiz olmak üzere talep doğrultusunda farklı ceviz fidanları da üretilecektir. Tesisimizde Bakanlık Sertifikalı Kaman-1 Ceviz'inin üretimi
ve satışı da gerçekleştirilmektedir"
şeklinde konuştu.
matodlar kendi başlarına çok kısa
mesafelere yayılabilmektedirler. Dolayısıyla kendi doğal hareketleri ile
dağılımları zordur. Bulaşık bir bölgeden başka bölgelere yayılmalarında öncelikle tohum, fide gibi bulaşık
bitki materyali olmak üzere, salma
usulü ile yapılan sulamalar, insan
ve hayvanlara bulaşan toprak parçalarının diğer bölgelere taşınması,
tarım araçları, alet ve ekipman ile taşınması, bulaşık tohum veya bitkilerin ekimi ile olmakta, ayrıca rüzgarla
taşındığı da tespit edilmiştir (Ferraz
ve Brown,2002).
3.Bitki paraziti nematodların
beslenme şekilleri;
Bitki paraziti nematodlarda 3 tip
beslenme şekli görülmektedir;
Endo parazit: Nematod tamamen
bitki dokusu içerisine girer ve beslenmesini bitki kökü içerisinde yapmaktadır (Pratylenchus sp. ve Meloidogyne sp.).
Ekto parazit: Bitki dokusu dışından stiletlerini bitkiye sokmak sureti ile beslenirler (Xiphinema sp ve
Longidorus sp.).
Yarı endo-parazit / Yarı ektoparazit: Nematodların vücutlarının
ön kısımları bitkiye giriş yapar ve
beslenmesine burada devam ederler.
Bu tip nematodların dişileri limon
armut, böbrek benzeridir erkekleri
ise ipliksi yapıdadır ve ergin olduktan
sonra toprağa geçerler (Heterodera
sp., Globodera sp. ve Tylenchulus
sp.) (Ferraz ve Brown, 2002).
4. Nematodların Biyolojisi
Bitki paraziti nematodların yaşam döngüleri yumurta, 1. dönem larva (yumurta içerisinde
geçirirler), 2 dönemde yumurtadan çıkan larva toprağa geçer.
2. Döneminde bitki dokusunda
parazit olarak beslenmeye başlayan larva ergin oluncaya kadar
beslenmesine devam eder. Toplamda 4 larva dönemi geçiren larvalar
dişi veya erkek olarak gelişimlerini
tamamlarlar.
5. Nematodların bitkilerde meydana getirdikleri zarar şekilleri;
Bitki paraziti nematodlar bitkilerin
sadece köklerinde değil toprak üstü
aksamlarında da zarar meydana getirebilmektedirler. Köklerde lezyonlara, gal oluşumlarına, köklerde aşırı
dallanma, şişkinlik, kısa, küt ve kalın
kök oluşumlarına neden olmaktadırlar. Toprak üstü aksamda gelişme
geriliği, bitki besin maddesi noksanlığı, solgunluk, bitki gövdesinde nekroz, renk açılması, kahverengileşme,
1
Tylenchida: Anguinidae
Anguina tritici
Buğday Gal Nematodu
2
Tylenchida: Anguinidae
Ditylenchus dipsaci
Soğan–Sak Nematodu
3
Tylenchida: Anguinidae
Ditylenchus destructor
Patates çürüklük Nematodu
4
Tylenchidae: Aphelenchoididae
Aphelenchoides besseyi
Çeltik Beyaz uç Nematodu
5
Tylenchidae: Aphelenchoididae
Aphelencoides fragariae
Çilek Nematodu
6
Tylenchida: Heteroderidae
Heterodera avenae grubu
Tahıl Kist Nematodları
7
Tylenchida: Heteroderidae
Heterodera schactii
Şeker Pancarı Kist Nematodu
8
Tylenchida: Heteroderidae
Globodera spp.
Patates Kist Nematodu
9
Tylenchida: Meloidogynidae
Meloidogyne spp.
Kök-Ur Nematodları
10
Tylenchida: Hoplolaimidae
Helicotylenchus multicinctus
Muzlarda Spiral Nematodlar
11
Tylenchida: Tylenchulidae
Tylenchulus semipenetrans
Turunçgil Nematodu
12
Dorylaimida: Longidoridae
Xiphinema spp.
Bağlarda Kamalı Nematodlar
arasında toprak örneği alınıp analiz
için laboratuvarlara gönderilir.
Ağaçlardan örnekleme yapılırken,
ağacın iz düşümünden örnekleme
yapılmakta, alınan örnekler iyice karıştırılıp paçal yapılır ve bu karışımdan 1-2 kg kadar örnek laboratuvara
gönderilir.
Toprak örneği veya bitki örneği alındıktan sonra etiketinin çok dikkatli
ve açıklayıcı bilgiler içermesine dikkat etmek gerekmektedir.
Örnekleme etiketine yazılacaklar;
• Bitkinin türü, çeşidi
• Örnekleme tarihi
• Yeri /konumu (varsa GPRS verileri)
• Daha önce hangi bitki yetiştirildiği
bilgisi
Bundan sonraki yazımızda bitki paraziti nematodlarla mücadele yöntemlerine değineceğiz.
verim azalması, ürün kalitesinde bozulma, gibi belirtiler görülmektedir
(Agrios 2004). Nematodların bitkilerde meydana getirdikleri doğrudan
zararları yanında köklerde açtıkları
yaralardan bakteriyel ve fungal hastalıklarında giriş yapmasıyla dolaylı yoldan da etkide bulunmaktadır
Bazı nematod türlerinin bitkilerde
hastalık oluşturan virus ve bakteri ve
fungal etmenleri taşıyarak da zararlı
oldukları bilinmektedir.
6.Ülkemizde önemli nematod
türleri;
Bitki paraziti nematodların büyük
bir çoğunluğu Tylenchida alt takımında yer almaktadır. Ülkemizde
önemli bazı bitki paraziti nematodların listesi Çizelge 1 de verilmiştir.
7.Nematod İle Bulaşık Alandan
Toprak ve Bitki Örneklerinin
Alınması;
Nematodla bulaşık olduğu düşünülen
veya bulaşık olduğu bilinen alandan
bitki parçaları ve toprak örnekleri alınarak analiz için laboratuvara gönderilmelidir. Toprak örnekleri bitki çeşidine göre farklılık göstermektedir.
Tek yıllık bitkilerden örnek alınırken;
tarlanın köşegenlerinden başlayarak
zig-zag çizilerek (a), rastgele örnekleme (b), yıldız oluşturacak şekilde
(c) veya paralel giderek (d), 0,5-1
hektar’dan en az 10 - en fazla 50 örnek sonda veya kürekle alınır (Şekil
2). Alınan topraklar bir poşette veya
a
b
Kaynakça :
Agrios, G.N. 2004. Plant diseases caused by
nematodes, In: Plant pathology, Academic Pres
Inc., New York, 169 p.
Coyne, D.L., Nicol, J.M. and Claudius-Cole, B.
2007. Practical plant nematology: a field and
laboratory guide. SP-IPM Secretariat, International Institute of Tropical Agriculture (IITA),
Cotonou, Benin. 82p.
Decraemer W. 2008. Nematode Morphology. International Nematology Course. Ghent
University.64p.
Ferraz, L. C. C. B., and D. J. F. Brown. 2002. An
introduction to nematodes, plant nematology.
A student textbook. Sofia, Bulgaria: Pensoft
Publishers.221p.
Perry, R.N. and Moens, M., 2006. Plant nemato-
c
kap içerisinde toplanıp paçal yapılır.
Her bir örnekleme alanından 1-2 kg
d
logy. CABI 447pp.
Whitehead, 1998. Plant nematode control. Wallingford, UK, CAB. 384pp.
Türkiye'nin İlk 'Bal Borsası Açıldı
»» Türkiye'nin ilk 'Bal Borsası' Muğla Ticaret Borsası tarafından balın kalitesini
artırmak ve ülke genelinde fiyatını dengelemek amacıyla kurudu.
Muğla Ticaret Borsası tarafından
hizmete sunulan borsa ilk işlemini
yaptı. Kent, balın başkenti olmayı
hedefliyor. Muğla Ticaret Borsası
tarafından balın kalitesini artırmak ve ülke genelinde pazar fiyatını dengelemek amacıyla kurulan
bal borsası hizmete girdi. Merkeze
bağlı Bayır beldesinde kurulan ve
60 bin liraya mal olan bal borsası
Vali Fatih Şahin tarafından çalman
gongla işlem yapmaya başladı. Vali
Şahin, amaçlarının arıcılığın değerini bulması olduğunu, "Bunun
için çok çalışarak markalaşmamız
gerekiyor. Firmalar buradan tahlil
edilmiş, içeriği bilinen, güvenilir
bal alma imkanına sahip olacak.
Bal dediğiniz, ama içeriğini bilmediğiniz birçok ürün var. Muğla'da
kurulan bal borsası buna standart
getirmiş, kaliteyi ortaya koymuş
oluyor" dedi.
Arı Yetiştiricileri Merkez Birliği
Başkanı Bahri Yılmaz ise Muğla'nın
700 bin kovan ve 7 bin anasıyla
Türkiye'nin arıcılık açısından en
önemli kenti olduğunu belirtti.
Muğla Belediye Başkanı Osman
Gürün’de yüzde 68'i ormanlarla
kaplı Muğla'da ekonominin sadece turizm olmadığını, markalaşma
adına başka değerlerin de ön plana çıkarılması gerektiğini söyledi.
Gürün, Muğla'da balın işlenip paketlenerek sunulması gerektiğini,
böylece balın katma değeri yüksek
bir ürün haline getirilebileceğini
dile getirdi. Muğla Ticaret Borsası Yönetim Kurulu Başkanı Hurşit
Öztürk ise, bal borsasının fiyatları
dengeleyerek üretici ve satıcıyı koruyacağını söyledi.
Muğla Ticaret Borsası Meclis Başkanı Hasan Gökmen, "Amacımız
üreticiden tüketiciye giden yolda
kaliteli bal üretimini teşvik etmek,
balın dünya standartlarına, ihracata uygun üretilerek pazarlanmasını
teşvik etmek. Muğla'yı Türkiye ve
dünyanın balda başkenti yapmak
istiyoruz. Burada ürünlerin gıda
kodeksine uygunluğu analiz raporlarıyla desteklenecek.” dedi.
Köy-Koop Haber Mayıs 2013
TARIM
“Bitkisel Kökenli İnsektisitlere Giriş” -I»» “Aslında her şey ilk cümlelerde söyleniyor, biz inanmak istemiyoruz. Bir adım sonrası yokmuş.
Yolun devamı yok, sonu yok, dönüşü yokuş... Islanan toprak, sabırla yeşeren toprak; farkına
varıldığı anda, apacı kuruyor. Uyanıyorum; dünya kuru bir sıcak, çöp, toz ve toprak...”
Bir zamanlar Matematik öğrencisiyken, o
yaşların verdiği idealizmle aynı zamanda Felsefe Bölümü’nden de kimi dersler
almaktaydım. Felsefeden aldığım ve ilk
anından sonuna kadar hafızamda hala tazeliğini koruyan ilk ders “Mantığa Giriş”
dersi idi. Dersin hocası tam ders saatinde
içeriye girdi ve amfinin kapısını kilitledi.
Böylelikle ne dışarıdan öğrenci girmesi
ne de ders süresince içeriden dışarıya çıkış mümkün olmayacaktı. Kapıyı kilitledikten sonra ellerini birbirine birleştirdi
ve ardından sert bir çatırtı sesi büyükçe
amfide yankılandı. İlk sözü ve bundan
sonra sık sık duyacağımız o an için birçoğumuza çok tiksindirici gelen “Bir miktar faşizm iyidir.” cümlesiydi. O dakika
o dersi seçtiğim için, o hocadan seçtiğim
için dersi alabilmek için günlerce hocaya
yalvardığım için kendimden nefret etmiştim. Ama artık kilitli olduğum derslikte
dersi dinlemekten başka bir seçeneğim
olmadığı için pür dikkat garip derecede
itici olan hocamın ağzından çıkacaklara kulak kesilmiştim. Sonra anlatmaya
başladı cümlesinin mealini. “Bütün kayda değer gelişmeler savaş zamanlarında,
diktatörlük zamanlarında gerçekleşir,
istediğinizi kesip biçersiniz, istediğiniz
yerde istediğiniz şeyin denemesini yaparsınız kimse size hesap sormaz. Birçok
büyük buluş ve bilimsel gelişme bu kaotik ortamlarda ortaya çıkmıştır.” diye devam etti. Sonra örneklendirmeye başladı
ne demek istediğini, DDT’nin hikayesini
ilk ondan duymuştum. Rachel Carson’ın
Sessiz Baharı’nı da. Pestisitlerin çevreye,
insanlığa verdiği zararları da beynimde
ilk defa iğrenç bir cümle ile hayatıma giren adam anlatıyordu tane tane sözcükleri ile. O gün önyargılarıma teslim olmamaya söz verdim kendime.
Seneler geçti, bir de baktım bitki koruma
bölümündeyim. Bu bölümde, bitki hastalık
ve zararlıları ile kimyasallar dışında da mücadele yöntemlerini öğrenmeye başlamıştık, rengârenk bir dünya hayali oluşmaya
başlamıştı yeniden beynimde. Alternatif
olan her şeyi öğrenmeye çalışmalıydım.
İşte bu yazı dizisinde o yöntemlerden
birinden bahsetmeye çalışacağım.
Kadim insanlık tarihi kadar kadim
olan ve bitkilerimizde zarar yapan
böceklere karşı çok çeşitli etkileri
olan bitkisel kökenli insektisitlerden.
Bitkilerin muhteşem evrimi sayesinde
nefes almaya devam ediyoruz hala. Ekmeğimiz aşımız, suyumuz oksijenimiz,
evimiz barkımız, kalemimiz kitabımız,
dertlerimize devamız, geçmişimiz ve de
geleceğimiz; bütün cömertlikleriyle milyonlarca yıldır kendilerini insanlığın hizmetine sunmuş en kutsal canlılardır bitkiler. Tabi her karşılık beklemeyen gibi
bizim için uzun onlar içinse küçücük bir
zaman diliminde, kaderlerini bereketlerini esirgemedikleri canlıların ellerine
bırakacakları gerçeği ile karşı karşıya
gelmişlerdir toprak ananın ilk çocukları.
Verdikçe daha fazlasını isteyen canlılara karşı kendilerini korumak için çeşitli
savunma yolları geliştirmeye başlamışlardır böylece. Onların paylaşmakla ilgili
bir problemi yoktu oysaki ama dünyayı
yaşanabilir kıldıkları için hayatta kalmaya devam etmek belki de en çok onların
hakkıydı. Onlar insanlar gibi silahlar icat
etmedi bunun için, çünkü biliyorlardı ki
bu dünya hepimize yeter. Bunun yerine
öyle mekanizmalar geliştirdiler ki ihtiyacı
olandan ihtiyacı kadar alana deva; cahillik, oburluk yapana ölümdü bunlar. Kendilerini korumak için ne çeliğe ne kurşuna
ne de atom bombasına ihtiyaçları vardı.
Kendilerine yeni bir kimya yarattılar. Bu
kimya sayesinde kökleri toprağa sımsıkı
bağlıyken bile binlerce kilometre uzağa
göç edebildiler. Kâh renkleriyle kokularıyla böcekleri, kuşları cezbederek, kâh
hafif tohumları ile rüzgârın, suyun peşine
Esengül ERDEM
Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi
Ziraat Fakültesi Bitki Koruma Bölümü
[email protected]
takılarak. Gittikleri yerlerde hayatta kalabilmek için oralara en iyi şekilde uyum
sağlayabilmeleri güçlü olabilmeleri gerekiyordu. Farklı olanlar, güçlü olanlar, en
iyi silahlar yaratanlar yaşamaya ve yayılmaya devam etti. Dünya renklendi, mis
kokularla ekmekle ve aşkla doldu sayelerinde. Bu kimyaları sayesinde kendilerine
vahşice saldıran organizmalar tarafından
tamamen yok edilmekten de kurtuldular
milyarlaca yıl boyunca.
Toksikolojinin babası sayılan ünlü kimyager ve Doktor Paracelcus "Her madde
zehirdir. Zehir olmayan madde yoktur;
zehir ile ilacı ayıran dozdur" diyerek bu
vahşilik meselesini çok net bir şekilde
açıklamıştır bence. Bir bitki aspirin de
olabilir, böcek ilacı da. Bu tamamen evrimle ilişkilidir. Bitkiler, evrim süreçleri
içerisinde bakteriler, böcekler, funguslar,
virüsler gibi kendileri ile beslenen ya da
onlarda hastalık yapan organizmalarla
mücadele etmek için geliştirdikleri çeşitli
fizyolojik değişimlerin yanı sıra, sekonder
metabolitler olarak bilinen ve uzun süre
işlevleri hakkında bilgi sahibi olunmayan
çeşitli metabolizma ürünlerine sahiptirler. Bu sekonder metabolitler, besin katkı
maddesi olmaktan, tıbba, zirai ilaç yapımına kadar birçok alanda kullanılırlar ve
bunların en önemli ayrıcalıkları ise birincil metabolitler (karbonhidrat, yağ, lipid
vb) gibi bütün bitkilerde ortak olmamalarıdır. Her bitki kendine has sekonder bileşiklere sahiptir. Bu bileşikleri bünyesinde
geliştiremeyen bitkilerin birçoğu evrim
merdiveninden yukarıya tırmanamayarak
yok olmuşlardır. Özellikle ıslah yoluyla
dünyaya merhaba diyen kültür bitkilerinde bu bileşenler yok denecek kadar az
bulunmaktadır. Çünkü en önemli grupları
terpenler, fenolik asitler ve azotlu bileşikler olan sekonder metabolitlerin bazıları
yüksek konsantrasyonlarda insanlara da
toksiklerdir ve insanlar hem daha çok
verim elde etmek istediklerinden hem de
hiçbir durumda zehirlenmeyeceklerinden
emin olmak için bu ehlileştirme süreçleri başlamıştır ve bunlardan dolayı kültür
bitkileri böcek ve patojen istilasına açık
durumdadırlar ve onları bu zararlardan
korumak için özellikle son 100 yılda büyük bir sentetik pestisit endüstrisi gelişmiştir. Yazının girişindeki hikayede de
anlatıldığı üzere, sentetik pestisitler (bir
zamanlar her derde deva görülen öyle ki
bitlenen çocuklara dahi kullanılan) insanlık için daha büyük sorunlar oluşturmanın
ötesine gidememiştir. Çevresel felaketlerin (zararlı olmayan organizmaların yok
olması, sularımızın kirlenmesi, balıkların,
kuşların yok olmaya başlaması, memelilerin zehirlenmesi, yeni zararlı türlerin yaygınlaşması vb), sağlığa olan zararlarının
(karsinojenik, mutajenik etkiler, pestisit
zehirlenmeleri vb), çernobilden bile daha
büyük utanç “kaza”larının (Union Carbide, Hindistan Bhopal gibi) farkındalık
yaratmasıyla birlikte özellikle bu belayı
insanlığa musallat eden gelişmiş ülkelerde büyük yasal önlemler alınmaya, çok
sıkı denetlemelere gidilmeye başlanılmış
ve alternatif mücadele yöntemleri üzerine
çalışmalar hız kazanmıştır. Mesela 1975
yılında ilk virüslü preparat ruhsatlandırılmıştır (pamukta zarar yapan böceklere
karşı kullanılmak üzere).
“3 Aralık 1984 günü, ABD
kökenli Union Carbide
firmasının Hindistan'da
Bhopal'de kurduğu böcek ilacı
üreten fabrikadan yanlışlıkla
40 ton metil isosiyanat gazını
dışarı atması 18.000 kişinin
ölümüne, 150.000'den fazla
insanın zehirlenmesine neden
olmuştur.”
Bu alternatif mücadele yöntemlerinin,
özellikle biyoteknolojik yöntemlerin çok
yeni olması sebebi ile ileride dünyaya
neler katıp neler kazandıracağı tartışma
konusudur ve savunucuları ve karşıtları
büyük cepheler oluşturmuşlardır.
Bitkisel kökenli insektisitlerin etken
maddeleri ise yukarıda anlatılan ve “toprağın öz evlatları” olan kültür bitkileri dışındaki bitkilerin bazılarında var olan ve
milyarlarca yıldır var olmaya devam eden
doğal bileşiklerdir ve bu bileşikler asırlardan beri insanoğluna çok farklı amaçları
için hizmet etmişlerdir. Yani tamamen
doğallardır.
“Dünyada şuanda en bilinen bitkisel kökenli insektisit hammaddesi
Azadirachta indica bitkisi”
Bir sonraki yazımda bitkisel kökenli insektisitlerin bu doğallıklarının kullanımlarında sağladığı avantajlar ve dezavantajlardan, etki mekanizmalarından,
günümüzde kullanım olanaklarından ve
özellikle az gelişmiş ülkelerde sentetik
pestisitlere daha büyük bir alternatif olup
olamayacakları üzerine olacak.
15
Kooperatifçiliğin
Gelişmesi…
Dünyada kamu ve özel sektörden sonra üçüncü bir
sektör olarak kabul edilen
kooperatifçilik ülkemizde
henüz istediğimiz seviyede
değildir. En basit ancak en
etkili kırsal kalkınma metodu olan kooperatifçiliğin
gelişmemesi için farklı nedenler olduğunu görüyoruz.
Kooperatiflerin ehli olmayan yöneticilerin ellerinde
büyümesi imkânsızdır. Kooperatif ortakları yönetici seçimlerinde çok dikkatli davranmalıdır. Tabi ortakların
da kooperatife olan bakışları
pozitif olmak zorundadır.
Ancak bu iki mesele hallolmuş olsa bile asıl sorun bundan sonra başlamaktadır. Tarım ve
hayvancılık alanında faaliyet gösteren diğer birlikler ile kooperatiflerin
eşit şartlarda faaliyet
yapma imkânı tanınmadığı için, kooperatifçilik üzerine yapılan tüm
söylemler hiçbir anlam
ifade etmemektedir.
Kooperatiflere ve ortaklarına Kırsal Kalkınma Yatırımları kapsamında verilen destekli projeler ile Bakanlığın
kooperatifleri desteklediği
gözlerden kaçmamaktadır.
Ancak kooperatifçiliğin mayasını oluşturan birlikte çalışma olgusunu parçalayan
uygulamalar bu desteklemeleri gölgede bırakmaktadır.
Şöyle ki; kooperatiflerin
kendi türü içinde teşkilatlanması engellenmektedir.
Bu derhal giderilmesi gereken mühim bir arızadır.
Hayvancılık Desteklemeleri
tebliği gereği sadece örgütlü üreticilere verilen süt ve
anaç sığır desteklemeleri
için bir kooperatifin başka
amaç ve kanunla kurulmuş
diğer üretici veya ıslah birliklerine üye olmasının merkez birliği bazında örgütlenmiş sayılması son derece
hazin bir durumdur. Ayrıca niçin böyle bir uygulama yapıldığı ise ayrıca
üzerinde durulması gereken bir husustur.
Kooperatiflerin ürettiği tonlarca süt Ulusal Süt Kayıt
Sisteminde nasıl olurda baş-
Faruk ÖZEN
Balıkesir Hay-Koop
Yönetim Kurulu Bşk. Vekili
ka birliklerin adına yazılır?
Acaba Talimatı yayınlayan
Genel Müdür üzerinde bir
etkimi var, lobi mi yapılıyor?
Kooperatiflerin bölgesinde
kurulmuş olan üst birliğine
ve üst birliğin de Merkez
Birliğine ortak olarak dikey
teşkilatlanmasını tamamlamış olma şartı Hayvancılık
Desteklemeleri
Tebliğine
müteakip yayınlanan talimatta mutlaka belirtilmelidir. Kooperatiflerin başka
amaçlar farklı birliklere
veya kuruluşlara üye olabilirler ancak bu dikey teşkilatı sağlamak için olmamalı.
Yine 5422 sayılı
kanunda (4369
sayılı kanunun 81.
maddesiyle değişen
şekli) kurumlar
vergisi muafiyeti için
üst birlik ortaklığı
aranırken 5520
sayılı kanun ile bu
şart kaldırılmış
olup kooperatiflerin
üst birliklerden
kopmalarına zemin
hazırlanmıştır.
Bu iki mesele çözüme kavuşturulmadan ülkemizde
kooperatifçilik için yapılan
tüm eylem ve söylemler katıksız kalacaktır.
Tüm kooperatifçilerin bu
konulara hassasiyetle yaklaşmasını temenni eder,
saygılar sunarım.
FVO Heyeti Tarımı İnceledi
Avrupa Komisyonu Sağlık ve
Tüketicinin Korunması Genel Müdürlüğü DG SANCO'
nun Gıda ve Veteriner Ofisi
(FVO) "Avrupa Birliğine İhracat İçin Üretilen Bitkisel
Kaynaklı Gıdalarda Pestisit Kontrolleri" konusunda
11-15 Nisan 2013 tarihleri
arasında Antalya'da incelemelerde bulundu.
FVO’de görevli, Paul Peeters VVeem, Jan Von Kıetzell ve Amadeo Rodriguez
Fernandez'den oluşan misyon heyeti, ziyaretlerinin
ilk gününde Gıda Tarım ve
Hayvancılık İl Müdürlüğü
toplantı salonunda, Zirai
Karantina Müdürü Uğur
Aka, İl Gıda Kontrol Laboratuvar Müdürü Farnuk
Kurnaz, Gıda Tarım ve Hay-
vancılık İl Müdür V Mehmet Yoran ve diğer teknik
elemanlarla bir araya geldi. Heyet toplantı sonrası
Gıda Kontrol Laboratuvar
Müdürlüğü ve özel SGS Laboratuvarlarını ziyaret etti.
İkinci gün Kumluca'ya hareket eden heyet, Mavikent
beldesinde örtü altı üretimi
yapan Ramazan Bodur ve
Ali Buhurcu isimli üreticilerin seralarını ziyaret ederek
üretimleri hakkında bilgi
aldı. Son gün Avrupa'ya yaş
meyv sebze ihracatı yapan
firmalarda, depolama ve
paketleme tesislerinde incelemelerde bulunan heyet,
Antalya İhracatçılar Birliği
Genel Sekreterliğinde ihracatçılarla ve üreticilerle
toplantı yaptılar.
16
Mayıs 2013 Köy-Koop Haber
HAYVAN HASTALIKLARI
Kasaplık Hayvanlarda Görülen Önemli Bulaşıcı Hastalıklar ve
Et Muayenesi Yönünden Önemi
»» Kasaplık büyükbaş hayvanlar (Sığır, Manda, Deve v.b) ile küçükbaş hayvanlarda (koyun, keçi v.b) görülen hastalıklardan bazıları, bu
hayvanlara ait etlerin tüketimiyle insanlara geçebilmektedir. Bulaşıcı veya Zoonotik karakterdeki hastalıklar olarak tanımlanan bu hastalıklar
etkenlerine bağlı olarak bakteriyel, viral, paraziter ve prion karakterde olabilmektedir. Zoonotik hastalıklar kısaca, hayvanlardan insanlara
geçebilen hastalıklar olarak tanımlanmaktadır.
Bu hastalıkların dünyadaki dağılımı
ülkelerin gelişmişlik ve coğrafi konumlarına bağlı olarak, değişkenlik
göstermektedir. Türkiye’nin coğrafi
konumuna bağlı olarak, özellikle de
doğu ve güneydoğu komşularımızı
oluşturan ülkelerin gelişmişlik durumu, bulaşıcı karakterdeki bu hastalıklardan bazılarının Türkiye’ye
girişinde önemli rol oynamaktadır.
Bulaşıcı hayvan hastalıkları ile mücadele ve hastalıkların tamamıyla
ortadan kaldırılması (eradike edilmesi) zor ve maliyeti yüksek olmakla birlikte, halk sağlığı açısından çok
önemlidir. Hayvanları sağlıklı
olmayan bir ülkede, insanların
sağlıklı olması mümkün değildir. Nitekim bu gerçekten hareketle
son yıllarda Dünya Sağlık Örgütü’de
(WHO) “tek tıp tek sağlık konseptini” benimsemiştir.
Hayvanlarda bulunan hastalıklar
ve bunlarla mücadele görevi, mevcut kanun ve yönetmeliklerle Gıda,
Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’na
verilmiştir. Bu hastalıklarla mücadele ve insan sağlığının korunması
bakımından, kasaplık hayvanlarda
kesim öncesi ve kesim sonrası muayeneler önemlidir. Bu kapsamda
Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı tarafından hazırlanan Kanun,
Yönetmelik ve Talimatnamelerde
kasaplık hayvanlarda et muayenesinin prensipleri ile hastalık durumlarında uygulanacak prosedürler açıklanmıştır. Aşağıda belirtildiği üzere,
kasaplık hayvanlarda görülen çok
sayıda bulaşıcı hastalık bulunmakta
olup, biz özellikle et muayenesi ve
insan sağlığı açısından çok önemli
olan bazı hastalıklar hakkında kısaca
bilgi vereceğiz.
1)Şarbon (Anthrax), 2) Tuberküloz
(Verem), 3) Brusellozis (Malta Humması), 4) Salmonellozis, 5) Leptospirozis, 6) Kuduz, 7) Şap (dabak), 8)
Deli Dana (BSE), 9) Sistiserkozis,
10) Toxoplazmozis, 11) Echinococcozis v.b.
Anthrax
Halk arasında şarbon olarak ta bilinen hastalık, tüm kasaplık hayvanlarda görülmekle birlikte, en fazla
koyunda daha az olarak ta sığır ve
atlarda görülmektedir. Şarbon hastalığı insan ve hayvan sağlığı açısından önemli bir hastalık olup, genelde septik karakterde perakut, akut
ve subakut formda seyreden bulaşıcı
bir hastalıktır.
Klinik Bulgular: Hastalık koyunlarda sıklıkla perakut formda seyrettiğinden, çok kısa zamanda ölüm
olayları şekillenir. Sığırlarda da akut
formda seyrettiğinden, ölüm kısa zamanda oluşur. Hasta hayvanlarda
yüksek ateş ve kanlı ishal görülür. Tipik semptom burun ve ağız boşluğu
gibi vücudun doğal deliklerinden pıhtılaşmayan kan gelmesidir. Anthrax
kesimi yasak bir hastalık olup, şüpheli durumlarda en yakın Gıda, Tarım
ve Hayvancılık Bakanlığı İl veya İlçe
Müdürlüklerine haber verilmelidir.
Tuberküloz
Halk arasında “Verem” hastalığı
olarak ta bilinir. Bulaşıcı ve zoonotik karakterde olan hastalık, birçok
hayvan türü ile insanlarda görülür.
Hastalıkta vücudun değişik doku
ve organlarında etrafı bağ doku ile
çevrili değişik büyüklükte ve kazeifiye olmuş tüberküller oluşmaktadır. Hastalığın etkeni sığırlarda
Mycobacterium bovis, insanlarda
Mycobacterium tuberculozis kanatlı hayvanlarda ise Mycobacterium
avium’dur.
Tuberküloz infeksiyonları hayvanlar
arasında genelde solunum yoluyla yayılmakta olup, mezbaha çalışanlarında hastalığın çıkışında deri
yoluyla bulaşma rol oynamaktadır.
Tuberküloz hastalığı da zoonotik
karakterde bir hastalık olup, et muayenesi açısından önemlidir. Mezbahada kesilen sığırlarda Tuberküloz
hastalığı teşhis edildiğinde, hastalığın lokalize veya generalize formda
olup olmadığının saptanması gerekir. Lokalize Tuberkülozda etler
şarta tabi (ısı işlemi, kavurma v.b)
olarak tüketime sunulurken, generalize (yaygın) formda ise karkas total olarak imha edilir.
Brusellozis
Hastalık insanlarda Malta humması, Akdeniz humması ve dalgalı ateş
olarak ta bilinir. Brusellozis hastalık
etkenlerinin sığır, koyun, keçi ve domuz gibi hayvanlarda üreme organlarına yerleşerek yavru atma, infertilite, mastitis ve orşitise neden olan
infeksiyöz bir hastalıktır. Brusellozis insan ve hayvan sağlığı açısından önemli zoonotik bir hastalıktır.
Hastalığın etkeni sığırlarda Brusella
abortus, koyun ve keçilerde Brusella melitensis olarak adlandırılır. B.
melitensis aynı zamanda insanlarda
malta humması olarak bilinen hastalığa neden olur.
Hastalığa yakalanmış sığırlarda etkenler genelde uterus, meme, testis,
lenf yumruları ve bağırsaklarda bulunur. Brusella etkenleri konjuktiva
ve sağlam deriden vücuda girebilirler. Hastalığın önemli bir bulgusu
gebeliğin ileri dönemlerinde görülen
yavru atma olgularıdır. Yavru atmış
hayvanların plasenta, fötus ve atık
sıvılarında fazla miktarda hastalık
etkenleri bulunmakta olup, bunlara
çıplak elle dokunulmamalıdır. Kesim
amacıyla mezbahaya götürülen hayvanlarda, kesim öncesi muayenede
hastalık tespit edilmiş ve hayvanlarda yüksek ateşte varsa, etkenler
kanda bulunacağından ve kesim sırasında insanlara geçmesi mümkün olduğundan hayvanlar kesilmeden
öldürülerek imha edilir.
Salmonellozis
Tüm hayvanlarda ve insanlarda görülen bir hastalıktır. Hastalık hayvanlarda klinik olarak perakut septi-
antijenik yapıları birbirinden farklı
olan 7 tipi mevcut olup, bunlar A, C,
O, Asya 1, Sat 1, Sat 2 ve Sat 3 olarak
isimlendirilir. Özellikle kültür ırkı
sığırlar hastalığı zor atlatırlar.
Prof.Dr. Haydar ÖZTÜRK
A.Ü. Veteriner Fakültesi
Gıda Hijyeni ve Teknolojisi Ana Bilim Dalı
semik form, akut enteritis ve kronik
enteritis formlarında seyretmektedir. Hastalığın tipik bulguları genel
durum bozukluğu, ishal, su kaybı,
iştah kaybı ve yüksek ateştir. Süt
hayvanlarında süt veriminde azalma gözlenir. Bugün 1500’ün üzerinde Salmonella serotipi mevcut olup,
evcil hayvanların % 1-3’ü değişik
Salmonella türleri ile kontaminedir.
Hastalığın et muayenesi yönünden
önemi, akut ve septisemik formda tüm hayvan gövdesi total
olarak imha edilir.
Leptospirozis
Hastalık başta sığırlar olmak üzere
koyun ve keçilerde görülen zoonotik
karekterde infeksiyöz bir hastalıktır.
Hastalık genelde kontamine yem ve
sularla bulaşır. Özellikle kemirici
hayvanlar hastalık etkenlerinin taşıyıcısıdır. Hasta hayvanlarda ateş,
septisemi, sarılık ve hemoglobunuri (kırmızı şarap renkli idrar) en
önemli belirtilerdendir. Hastalığa
Türkiye’de birçok bölgede hayvan ve
insanlarda tespit edilmiştir. Mezbahada kesim öncesi muayenede hastalık tespit edilmiş ve hastalığın akut
septisemik formda bulunduğuna
karar verilmiş ise hayvan gövdesinin total olarak imha edilmesi
gerekir.
Kuduz (Rabies-Tollwut)
Kuduz hastalığı bulaşıcı özellikte
olup, hem hayvan sağlığı hem de insan sağlığı açısından çok önemli zoonotik karakterde viral bir hastalıktır.
Hastalık başta memeli hayvanlar ve
insanlarda görülmekle birlikte diğer
hayvan türlerinde de görülür. İnsanlara hastalığın bulaşması genelde
hasta hayvanların ısırmasıyla olur.
Ancak her türlü şüpheli durumlarda
(ısırık, tırmalama, temas v.b) en yakın
sağlık kuruluşuna müracaat edilmelidir. Hasta hayvanlarda huzursuzluk,
şuur kaybı, yutkunma güçlüğü, ışığa
karşı hassasiyet, ağızdan salya akışı ve felçler gözlenir. Kasaplık hayvanlarda hastalık görüldüğünde, bu
hayvanların kesimi yasaktır.
Şap
Halk arasında “dabak” olarak ta
adlandırılan hastalık, başta sığırlar
olmak üzere manda, koyun, keçi,
deve, domuz ve yabani çift tırnaklı
hayvanlarda görülen viral bir hastalıktır. Şap hastalığı çok nadirde olsa
insanlara da geçebilmektedir. Hasta
hayvanların ağız mukozası, diş etleri, tırnak ve meme dokularında veziküler tarzda erozyonların oluşumu
tipiktir. Ağız mukozasında oluşan
lezyonlara bağlı olarak, hayvanlarda
çiğneme güçlüğü ve buna bağlı olarak bol salya akışı tipiktir. Virusun
Şap hastalığını oluşturan virus özellikle asitlere karşı duyarlı olup, etken normal olgunlaşmış etlerde pHdeğerinin düşmesine bağlı olarak 48
saat içerisinde tamamıyla inaktive
olmaktadır. Virusun bu özelliğinden
dolayı, mezbahada kesilen şaplı
hayvan gövdeleri 4°C’de 48 saat
süreyle muhafaza edildikten ve
etleri kemiklerden ayrıldıktan
sonra serbest bırakılır.
Bovine Spongioform
Encephalopathy( BSE)-Deli
Dana Hastalığı:
BSE veya halk arasında Deli Dana,
Deli İnek hastalığı olarak bilinen
hastalık, sığırların merkezi sinir sistemini etkileyen kronik karakterde
bir hastalıktır. Deli İnek hastalığı ilk
kez 1986 yılında İngiltere’de tespit
edilmiş ve 1993 yılında ise sayısal
olarak en yüksek düzeye ulaşmıştır.
Hastalığın etkeni “Prion” olarak tanımlanan bir proteindir. Hastalık
İngiltere’de scrapi etkeni ile kontamine yemlerin (et unu) sığırlara
yedirilmesi sonucu ortaya çıkmıştır.
Hasta hayvanlarda anormal duruş
bozukluğu, aşırı duyarlılık, sinirlilik, korku hali, saldırganlık, arka
ayaklarda koordinasyon bozukluğu,
kalkma güçlüğü ile iştahsızlık gözlenir. Hastalık İngiltere dışında, birçok Avrupa ülkesinde de ortaya çıkmış olup, bugüne kadar Türkiye’de
hastalığın çıkışına dair bir bildirim
bulunmamaktadır. Et teftiş talimatnamesinin 27. maddesi BSE’ li etlerle ilgili hükümleri içermekte olup,
BSE hastalığında hasta ve hastalıktan şüpheli hayvanların
laboratuvar teyidi yapıldıktan
sonra karkaslar imha edilir ve
çiftlikteki tüm sığırlar da tazminatlı olarak imha edilir şeklinde hükümler yer alamaktadır.
Sistiserkozis
Paraziter kökenli ve zoonotik karakterde olan bu hastalık başta sığırlar
olmak üzere manda, koyun ve keçilerde görülür. Sığır sistiserkozunun
etkeni Cysticercus bovis olup, bu
insanlardaki Taenia saginata’nın
kistik formudur. Sığırlarda hastalık
kanalizasyon suları ve kontamine
yemlerin alınmasıyla oluşur. Bu şekilde alınan yumurtalar, sığırların
ince bağırsaklarına ve buradan da
özellikle vücudun hareketli kaslarına
(yüz kasları, kalp kası, dil, diyafram
v.b) yerleşir. Hastalık insanlara, sistiserkli sığır etlerinin çiğ veya az pişmiş olarak tüketilmesi sonucu geçmektedir. Mevcut et muayenesine
ilişkin yönetmeliklere göre, mezbahada kesim sonrası yapılan muayenede infeksiyon yaygın formda
ise tüm gövde total olarak imha
edilir.
Toxoplazmozis
Hastalığın etkeni paraziter orijinli
Toxoplasma gondii olup, insan ve
hayvanlarda görülen zoonotik karakterde bir hastalıktır. Hastalık etkenleri merkezi sinir sistemi hücrelerine
yerleşmektedir. Hastalıklı hayvanlarda ensefalitis ve pneumoni tablosu gözlenir. Parazit daha çok kedi,
köpek, koyun ve keçilerde görülür.
İnsanlar için en önemli infeksiyon
kaynağı, etkenle kontamine köpek
ve kedilerdir. Et muayenesinde hastalık saptandığında, şayet infeksiyon
hafif ve hayvanların besi durumları
da iyi ise etler ancak sterilize (Isı
işlemi, kavurma v.b) edildikten
sonra tüketilebilir. İç organlar ise
imha edilir.
Echinococcozis
Paraziter orijinli olan hastalık E.
granulosus ve E. multiocularis’in
larva formlarının koyun ve sığır gibi
arakonakçılar tarafından alınmasıyla oluşur. Bu larvalar daha sonra
çeşitli organlarda (karaciğer, akciğer
v.b) hidatid kistlerini oluşturur. Parazitin kistik formu kist hidatid hastalığının nedenidir. Hidatid kistlere
koyunlarda, sığırlara nazaran daha
çok rastlanır. Hastalık nadirde olsa,
insanlara geçebilmektedir. Hastalığın insanlara geçmesinde hayvansal gıdaların dışında, özellikle çiğ
olarak tüketilen ve iyi yıkanmamış
sebzelerde (maydanoz, kıvırcık,
marul, nane vb.) önemli rol oynar.
Et muayenesinde dokularda (karaciğer, akciğer v.b) ekinokok kistleri
yaygın ve temizlemek olası değilse,
bu organlar tamamem imha edilir.
Şayet ekinokok kistleri yaygın değilse, kistli bölgeler temizlenerek imha
edilir, sağlam kısımlar ise tüketime
sunulur.
Köy-Koop Haber Mayıs 2013
TARIM
İklim Değişikliği ve Küresel Isınma:
Tarımsal Kaynaklı Sera Gazı
Emisyonlarının Azaltılması ve Arazi
Toplulaştırma
Bir önceki sayıda, ülkemizde iklim değişikliği ve küresel ısınmanın olası etkilerini minumum düzeye indirebilmek
amacıyla, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı
tarafından 2011 yılında Temmuz ayında,
2011-2020 yıllarını kapsayan “İklim Değişikliği Ulusal Eylem Planı”’nın yayınlandığından bahsetmiştim. Bu sayıda ise
yine bu plana dayanarak tarımsal kaynaklı sera gazı emisyonları ve azaltılması
amacıyla gerçekleştirilen arazi toplulaştırma faaliyetlerinden bahsedeceğim.
Arazi toplulaştırma pek çok alt disiplini
içinde barındıran oldukça kapsamlı bir
faaliyet alanı olmakla birlikte, ülkemizde
son dönemde Gıda Tarım ve Hayvancılık
Bakanlığına bağlı Tarım Reformu Genel
Müdürlüğü önderliğinde ciddi düzeyde
yatırım yapılan bir alan olmuştur.
Öncelikli olarak, tarımsal kaynaklı sera
gazı emisyonlarının kısa bir değerlendirmesini yapmak toplulaştırma faaliyetlerindeki amaç ve hedeflerin daha iyi
anlaşılabilmesini sağlayacaktır. Bu bağlamda, Türkiye İstatistik Kurumunun
2011 yılı verilerine göre, 2009 yılı itibariyle 369,65 milyon ton CO2’lik toplam
sera gazı emisyonunun sadece %7’lik kısmı yani 25,7 milyon ton CO2’u tarımsal
kaynaklı olup, %9’u atık, %84’lük kısmı
ise enerji üretim ve tüketimleri ile endüstriyel süreçlerden ileri gelmektedir.
Sektörler arası bir karşılaştırma yapıldığında ise 2005 yılından itibaren tarımsal faaliyetler ve atıklardan kaynaklanan
sera gazı emisyonlarının hemen hemen
sabit kaldığı; toplam emisyonlardaki artışın büyük oranda enerji üretim ve tüketiminden ve endüstriyel süreçlerden
kaynaklandığı söylenebilir (Şekil 1) .
Dr. Selen Deviren SAYGIN
Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi
Toprak Bilimi ve Bitki Besleme
Anabilim Dalı
[email protected]
Yukarıda da kısaca değindiğim üzere, iklim değişikliğiyle mücadelede Türkiye’de
tarımsal kaynaklı sera gazı emisyonlarının azaltılmasında yapılan yaygın ve
etkili yatırımların başında, Gıda Tarım
ve Hayvancılık Bakanlığı bünyesindeki
Tarım Reformu Genel Müdürlüğünce
yürütülen arazi toplulaştırma faaliyetleri gelmektedir. İlgili eylem planında
belirtildiği üzere “Türkiye’de öncelikli
olarak arazi toplulaştırması uygulanacak
alan yaklaşık 14 milyon hektar civarında
olup, toplulaştırma ile ilgili çalışmalar
hali hazırda 1961 yılından itibaren başlamış olup, 2008 yılından itibaren ivme
kazanmıştır.
Arazi Toplulaştırma nedir?
Ekonomik olarak tarımsal faaliyetlerin
sürdürülebilmesine imkan vermeyecek
şekilde parçalanmış, dağılmış ve bozuk
şekilli arazi parsellerinin, modern ve
etkili tarımsal işletme esaslarına uygun
olacak şekilde birleştirilmesi, şekillendirilmesi ve yeniden düzenlenmesi faaliyetlerinin bütünü olarak tanımlanabilen arazi toplulaştırmanın,
üreticiye sağlayacağı faydaları şu
şekilde özetlemek de mümkündür.
• Parçalı, dağınık ve bozuk şekilli
parseller birleştirilerek düzgün şekilli ve ideal ebatlı tarım parselleri
oluşturulabilmekte,
Şekil 1. Sera gazı emisyonu miktarlarının
yıllara ve sektörlere göre değişimi (Kaynak: Türkiye İstatistik Kurumu ve İklim
Değişikliği Ulusal Eylem Planı)
Tarımsal kaynaklı sera gazı emisyonlarının azaltılmasında eylem planında başlıca izlenebilecek iki genel yatırım şekli
belirtilmektedir. Bunlardan ilki sera gazı
emisyonlarının doğrudan azaltılmasını
ya da yutak (depolama/tutulma) kapasitelerinin sağlayacak yatırımlar ki bunlara örnek olarak biyodizel kullanımının
devlet tarafından teşviki ile ekonomik
olarak yetiştiricilik yapılamayan alanların karbon tutulumu için ağaçlandırılması örnek olarak verilmiştir. Bu yatırımların emisyonların azaltılmasında
etkinliği bilinmekle birlikte oldukça pahalıdırlar. Planda tanımlanan diğer yatırım alanları ise dolaylı olarak sera gazı
emisyonlarının azaltılmasını sağlamakla
birlikte çevre öncelikli kalkınma ve sürdürülebilirliğin sağlanmasında son derece önemli olan ve kamu kurum ve kuruluşları tarafından yapılan yatırımlardır.
Bunlara örnek olarak, arazi toplulaştırması, sulama sistemlerinin yenilenmesi,
organik tarım, iyi tarım uygulamaları,
işlemesiz veya az işlemeli tarım uygulamaları, drenaj ve arazi ıslahı çalışmaları
örnek olarak verilmektedir.
• Kullanılmayan küçük araziler değerlendirilmekte ve ekilebilir alanlar
artmakta,
• Her bir tarla için sulama kanalları oluşturulmakta,
• Her bir tarla için yol oluşturulduğundan, ulaşım daha kolay ve ekonomik olabilmekte,
• Tarım makinelerinin kullanımı daha
ekonomik olmakta,
• Zirai mücadele ve gübreleme kolaylaşmakta,
• Tarla sahipleri arasındaki anlaşmazlıklar ortadan kalkmakta,
• Kadastro yenilenmekte,
• Köy yerleşim yerleri iyileştirilerek geliştirilmektedir.
Bu uygulamalar ile özetle çiftçilerin daha
az sermaye, zaman ve iş gücü harcayarak, daha yüksek tarımsal işletme gücüne sahip olması ve tarım sektöründe
refahın arttırılması hedeflenmektedir.
İlgili eylem planı çerçevesinde yapılan
değerlendirmelere göre arazi toplulaştırma çalışmaları sonucunda ulaşım ve
makine iş verimlerinden dolayı % 25
oranında yakıt tasarrufu sağlanacağı, bu
tasarrufun ürün eşdeğeri olarak karşılığının 2,2 milyon ton buğday ya da 1,1
milyar TL paraya denk olacağı öngörülmektedir.
17
Gebe İneğimi Nasıl Beslerim? -II»» “Yıl boyu ahırda tutulan süt ineklerinin besin maddeleri ihtiyaçlarını
karşılayacak rasyonlarla beslenememesi hayvanların verimlerinde
azalmanın yanısıra ciddi sağlık problemlerine de yol açmaktadır”.
Geçen ay yayınlanan yazımızda süt
ineklerinin beslenmesinde sıkça
karşımıza çıkan bazı terimleri
açıklamıştık. İki önemli terimi
daha tanımladıktan sonra gebe
kalan ineğimizi nasıl besleyeceğimize dair bilgileri yazımızın
devamında bulabilirsiniz. Günümüzde geviş getiren hayvanların beslenmesinde ham selüloz
ifadesi tek başına yeterli olmamaktadır. Özellikle süt sığırı rasyonlarının hazırlanmasında bitki (yem) hücre duvarı unsurları
olarak bilinen ham selüloz fraksiyonları (selüloz, hemiselüloz
ve lignin gibi) son yıllarda dikkat
çekmeye başlamıştır.
Nötr deterjanda çözünmeyen lif
(NDF): NDF kaba yemin hücre
duvarının ya da yapı materyalinin kapasitesini belirleyen kimyasal bir fraksiyondur. Ruminantlarda kaba yem tüketimini
düzenleyen ana faktör NDF içeriği ve NDF’nin sindirilebilirliğidir. Rumen doluluğunu belirleyen ana unsurun NDF olduğu,
NDF içeriğiyle ruminasyon süresi arasında sıkı bir ilişki olduğu
düşünülmektedir. NDF, bir ineğin 1 günde ne kadar yem tüketebileceğinin göstergesidir. Yemin
NDF miktarının artmasıyla kaba
yem kalitesi azalır ve hayvan
tarafından tüketimi düşer. Rasyondaki normal
NDF yüzdesindeki artış, süt
verimini yaklaşık olarak % 1-2
oranında düşürür. NDF yüzdesinin azalması
ise (kaliteli kaba
yem verilmesi
durumunda) süt
veriminin % 1-2
oranında artışına neden olabilir.
Asit deterjanda çözünmeyen lif
(ADF) ise, nispeten sindirilemeyen kaba yemin temsilcisidir.
ADF, kaba yemlerdeki enerji kapasitesinin en iyi göstergesidir.
Kaba yemlerin enerji içeriği yem
tüketimini etkileyen en önemli unsurlardandır. Hayvanlar
enerji ihtiyaçlarını karşılayıncaya kadar yem tüketirler. Yemlerdeki enerji miktarı arttıkça yem
tüketimi azalmaktadır. Rasyondaki normal ADF yüzdesinin
artışı inek başına süt veriminin
yaklaşık 0.3 kg düşmesine, söz
konusu bu fraksiyonun azalması
ise verimin artmasına sebep olmaktadır. Bu kriterlerden yola
çıkarak süt ineklerinin beslenmesinde kullanılacak tam yemde (TMR= kaba yem+karma
yem), kuru madde bazında %
27-30 NDF ve % 16-19 ADF içer-
Dr. Neşe Nuray TOPRAK
Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi
Zootekni Bölümü
mesi önerilmektedir. Rasyon
selüloz düzeyinin azlığında ise,
ayak problemlerinin arttığı ve
hayvanların altlıksız, beton zeminlerde tutulması halinde durumun daha da kötü olabileceği
bildirilmektedir.
Şimdi gelelim gebelik sürecine;
ineğin buzağılamasından yeniden döl tutuncaya kadar geçen
süreye servis periyodu denir.
Buzağılama aralığının 12-13
ayda gerçekleşmesi için servis
periyodunun 70-90 gün olması
gerekir. Sağlıklı inekler doğumu takip eden 40 gün içinde ilk
kızgınlık belirtilerin gösterirler.
Ancak ineklerin gözlemlenen
ilk kızgınlık yerine onu izleyen
ikinci kızgınlıkta tohumlanması
ve gebe kalması istenir. Bunun
nedeni, buzağılamadan sonra
gerçekleşen ilk kızgınlık döne-
minde doğum ve doğumla birlikte başlayan süt salgısı nedeniyle
ineğin yoğun bir stres altında olması ayrıca üreme organlarının
gebelik öncesindeki durumuna
gelmesi için en az 30-35 gün
geçmesi gerekliliğidir. Servis periyodunun 110-115 günü aşması
hayvanın üreme organlarında
önemli bir sorun olduğunun kanıtıdır ve 2 doğum arası sürenin
13-14 aya uzaması işletme karlılığını olumsuz etkileyecektir. Süt
ineklerinde 2 doğum arasında
yaşanan önemli dönemler aşağıda özetlenmiştir.
Doğumu takip eden ilk üç haftaya ait enerji bilançosu 60 gün
sonrasına kadar yumurtalıklarda folikül oluşumunu etkiler. Yani gebeliğin son 3 haftası
ve doğumu izleyen ilk 3 haftayı
kapsayan geçiş dönemi beslenmesinde yapılan hatalar süt veriminde azalmaların yanısıra
hayvanın üreme performansını
da olumsuz etkilemektedir. Bu
durumda sık sık hastalanan,
kızgınlık göstermeyen, gebe kalmayan, verimleri düşen inekleri
erken yaşta sürüden çıkarmak
zorunlu olmakta, bundan dolayı
da hem işletme hem de ülke ekonomisi zarar görmektedir.
Doğumdan 3 ay sonra tekrar
gebe kalan inek, süt veriminde
sürekli artışın duraklayıp yavaş
yavaş azalmaların yaşandığı laktasyonun 2. dönemine girmiştir. Laktasyonun 1. döneminde
(doğum - süt veriminde pike
çıkma - ortalama 8-10 hafta)
yem tüketiminin süt verimini
karşılayamaması sonucu Negatif
Enerji Dengesi’ne giren hayvan
gebe kaldığında optimum kuru
madde tüketimini sağlamış ve
besin maddesi gereksinimlerini
dengeli bir şekilde karşılayabilir
duruma gelmiş, kilo almaya başlamıştır. Kuru madde tüketimi
artmış, iştah problemi de ortadan kalkmıştır. Hayvanın besin
maddeleri gereksinimi ve tüketimi dengededir. Bu sebeple, gebeliğin ilk döneminde süt verimi
yüksek dahi olsa süt sığırlarının
beslenmesinde büyük sıkıntılar
yaşanmaz. Bu dönemde önemli olan
hayvanlara süt verimine göre düzenlenmiş rasyonların
yanında
kaliteli
kaba yemlerin yedirilmesi gerektiğidir.
Bu dönemde süt
veriminde yavaşta
olsa azalmalar başladığından rasyonda kaba yem oranı
hayvanın canlı ağırlığının % 1.5’inden
az olmamalıdır.
Gebeliğinin 2. ayını dolduran
inek gebeliğin 7. ayına kadar geç
laktasyon dönemi dediğimiz laktasyonun 3. dönemine girmiştir.
Bu dönemde süt verimi düşmeye devam etmektedir. Gebe inek
laktasyonun erken döneminde
kaybettiği kiloları tekrar almış
vücut depolarını yeniden kazanmıştır. Sürüde bulunan inekler
süt verimine göre gruplandırılmalı ve aşırı beslemeden uzak
durulmalıdır. Hayvanın vücut
kondüsyon skorunun 3’ün üstünde olması istenmez.
Aksi
takdirde gebe hayvan yağlanacak ve doğumda güçlüklerle karşılaşılacaktır.
Gebeliğin son 2 ayında süt ineklerinin beslenmesi konulu yazımızda görüşmek üzere.
‘Üretici Kart’ın Traktör Çekilişi Belli Oldu
»» 21 Kasım 2012-15 Nisan 2013 tarihleri arasında geçerli olan kampanya
sonuçlandı.
Çekilişi organize eden DenizBank
A.Ş kampanya süresince, Üretici Kart’la tek seferde 100 TL
ve katları harcama, ya da nakit
çekim işlemi yapanlara bir çekiliş hakkı kazandırdı. 23 Nisan
2013 tarihli çekiliş sonucunda
15 kişi toplam 15 adet Tümosan marka, 7185 4WD Kabin-
li, 85 Beygir Gücünde
Traktör sahibi oldular.
İşte kazananlar; Akın
Turğut-Aydın, Ali Beyaz-Giresun, Bayram Yücel-Mersin,
Durmuş Sayalı-Mersin, Ekrem
Önder-Rize, Gülsen ElmasAdana, İbrahim Hayta-Denizli, İbrahim Korhan-Mardin,
İsmail Dede-Balıkesir, Leyla
Sarı-Mersin, Mehmet ÇelikAntalya, Mehmet Toksoy -Atalya,
Mustafa Akıl- Şanlıurfa, Mustafa Bahadırlı- Hatay,
Suat Üneşi-Kırşehir.
18
Mayıs 2013 Köy-Koop Haber
KOOPERATİFÇİLİK
Kooperatifçilik Neden Önemlidir
»» Gelişmiş ülkelerde kooperatifçiliğin önemini anlatırken pek sıkıntı çekmezsiniz.
Çünkü kooperatifçilik bu ülkelerde araçtan çok amaç olarak kabul görmüş, toplumun
her kesiminde doğumdan ölüme kadar her aşamada hizmet vermiştir.
Üretimden tüketimin son halkasına
kadar kooperatifler yer almıştır. Kooperatifler toplumda kendini ispat
etmiş ve acımasız tepki görmemiştir. Hiçbir siyaside kooperatiflere
müdahale diye bir konuyu gündeme
getirmemiştir. Hatta bazı ülkelerde
kooperatifçilik konusunda fazla bir
yasal düzenlemeye bile ihtiyaç duyulmamıştır.
Ama kooperatifçiliği geri kalmış ve
gelişmekte olan bir ülkede anlatırken
zorluk çekersiniz. Aslında bu ülkeler
için kooperatifçilik daha önemlidir.
Ülkenin kalkınması için kooperatifçilik adeta öncelikli şarttır. Çünkü
ülkede gelir düzeyi düşüktür. Eğitim
düzeyi düşüktür. Yoksulluk ve sağlık
sorunları yüksektir. Ülke doğal kaynakça zengin olsa da ülkenin finans
kaynakları sınırlıdır. Sanayi ve ticaret
hayatı gereği gibi gelişmemiştir. Bazen ülke dış yardımlarla ve kredilerle
ayakta durur. Ekonomi kötü olduğu
kadar sosyal yaşam da zordur. Kırsalda yoksulluk yüksek ve şehirdeki
yaşam çarpık ve sorunlarla doludur.
Bu ülkelerde tarım, sanayi ve
ticaret hayatında işletmeler
küçük ve gelişme için yatırım
yapma gücünden uzaktır. Ülkede işsizlik diz boyu, nüfus
artışı yüksek, istihdam olanakları yetersizdir. Siyasi iktidarlar
zor durumdadır. Güçlü ülkelerin gölgesinde siyaset ve ticaret
şekillenmektedir. Halk tüm
sorunlarının çözümünü devletten beklemekte, iktidarlarda sınırlı
kaynakları ile sorunları çözmede çaresiz kalmaktadır. Kooperatifçiliğin
sorunların çözümünde en önemli
anahtar olduğu gerçeği tam anlamıyla görülmemekte ya da görülmek
istenmemektedir.
Geri kalmış ve gelişmekte olan ülkeler için kooperatifler neden önemlidir diye değerlendirecek olursak,
öncelikle sıralayacağımız özellikler;
• Kooperatifler gelir düzeyi düşük,
sermayeleri yetersiz insanları bir
araya getirerek onlara ekonomik güç
sağlarlar.
• İnsanlara sorunları birlikte çözme
gücü verirler.
• Bireylere kendi işinin sahibi olma
duygusunu hissettirirler.
• Kooperatiflerin şeffaflığı ortaklar
arası güven sağlarlar.
Ünal ÖRNEK
Ziraat Yüksek Mühendisi
[email protected]
• Kooperatifler faaliyet gösterdikleri
alanda ortaklarının daha çok maddi
menfaat sağlamasında etkili olurlar.
• Kooperatifler yatırımlar ile istihdam imkânı yaratırlar.
• Yöredeki sosyal sorunlar karşısında
kooperatifler çözüm için destek olurlar.
• Yereldeki kaynakların ekonomiye
kazandırılmasında rol oynar, kullanarak ortaklarına ve yöre ekonomisine katkı sağlarlar.
• Özel sektörün yatırım yapmada çekindiği bölgelerde bile yatırımları ile
yerel ekonominin kurtarıcısı rolünü
üstlenirler.
• Yörede sorunların tartışılmasını,
çözüm yolları üretilmesini kolaylaştırır. Demokratik yaşamın sağlıklı
işlemesine fırsat yaratırlar.
• Kooperatiflerin gelişmek ve geleceğe güvenle bakabilmek için ortağına
değer verir. Yöre ekonomisine zenginlik katarlar.
• Kooperatifler bulunduğu çevre ve
doğaya duyarlıdırlar.
Aslında kooperatifçilik insanın özünde olan birlik ve beraberlik duygusunun uygulamaya geçmiş halidir.
İnsanoğlunun dünyada var olduğundan beri gösterdiği toplumsal davranışın model haline gelmiş bir şeklidir. Kooperatifler insani değerlere
önem veren yaratıcı ve yapıcı toplum
önderlerinin kendisi gibi düşünen
insanlarla birlikte yer aldığı çatıdır.
Kooperatifçilik demokrasiye gerçek-
ten inanan, insana ve çevreye duyarlı, toplumsal kalkınmayı yürekten
isteyen bireylerin düşünce tarzıdır.
Bu nedenle geri kalmış ülkelerde
ekonomik kalkınmayı kendi zenginliğine zenginlik katmak olduğunu
düşünen, gelir adaletini bir tarafa bırakıp, bireysel menfaatini toplumsal
menfaatten önde gören çevreler böyle bir modele soğuk bakarlar. Çünkü
kooperatifler toplumsal kalkınmayı
gelir adaleti içinde sağlayan modeldir. Bireylerin ekonomik ve siyasi
hayatta birlikte ve eşit şartlarda etkin
katılımını sağlayan yapılardır.
Günümüzde global kriz ile yaşanan
sosyal çalkantılar ve ekonomik çöküşlerin sonrasında kooperatifleri yeniden gündeme taşıyan da bu
özellikleridir. Halen bazı geri kalmış ülkeler kooperatifçiliğe kendi
anladıkları pencereden baksalar da,
kooperatifler gelişmiş ülkelerde bile
yeniden krizden çıkış için dikkate
alınan araç haline gelmiştir. Batan
şirketlerin yatırımlarını ve zora giren
bankaları kooperatifler almaya
başlamışlardır. Kooperatifçiliğin neden önemli olduğu gerçeği
yaşanan bu kriz döneminde de
bir defa daha ortaya çıkmıştır.
Ülkemiz kooperatifçilik politikalarındaki uygulama geçmişi
olarak geri kalmış ve gelişmekte
olan birçok ülkeye benzemese de,
uzun geçmişimize rağmen kooperatifçiliğimiz arzu edilen seviyede
değildir. Başarılı kooperatifçilik
uygulamalarımız olmuştur ve halen
de başarılı kooperatiflerimiz vardır.
Kooperatifçilikten gereği gibi istifade
edilememektedir.
Ülkemizde halen yoksulluk küçümsenmeyecek düzeydedir. Halen
kırsalda birçok alanda ve yörede
yatırım ihtiyacı büyüktür. İzlenen
ekonomik politikalar ile işsizlik ve
birçok sosyal sorun çözülememiştir. Verilen her türlü destek ve teşvike rağmen özel sektör yatırımları
ile geri kalmış yörelerde beklenen
çözüm yaratılamamıştır. Geçmiş
deneyimlerimiz de dikkate alınarak
kooperatifçiliğin yarattığı fırsatların
değerlendirilmesinde fayda vardır.
Geri kalmış yörelerde kamu yatırımlarına ya da kooperatif yatırımlarına
ihtiyaç vardır. Kooperatifler yatırımlarına ne kadar ihtiyacımız olduğu
bir kez daha ortadadır.
"Tüketici Pirinçten Vazgeçiyor"
»» GDO’lu pirinç tartışmaları üreticileri de rahatsız etmeye başladı.
Mersin Limanı'nda ele geçirilen ve
GDO'lu olduğu öne sürülen pirinçle
ilgili tartışmalar çeltik üreticilerini
rahatsız ediyor. Yetkililerin konuya
açıklık getirmesini isteyen üretici
temsilcileri, yaşanan tartışmaların
pirinç tüketimini olumsuz etkilemesinden endişe duyuyor.
Gdo’lu Pirinç Tartışmaları Üreticiye Zarar Veriyor.
Türkiye'nin önemli çeltik üretici
bölgelerinden Balıkesir Ziraat Odası Başkanı Sami Sözat, 3 firmanın
Amerika'dan ithal ettiği pirinçte
GDO (Genetiği Değiştirilmiş Organizma) bulunmasıyla başlayan
süreçten en büyük zararı çeltik
üreticilerin göreceğini dile getirdi. Tartışmaların başladığı tarihten
bu yana tüketicinin bütün pirince
GDO'lu gözüyle baktığını ifade eden
Sözat, şunları söyledi: "GDO'lu pirinç
ithal edildi mi? edilmedi mi? tartışmalarına netlik kazandırılmalı. Bir
bakanlık 'ithal edildi' diyor, diğer bakanlık 'edilmedi' diyor. Konu açıklığa
kavuşturulmalı. İthal edildiyse bu
pirinç şu anda nerede, getiren hangi
amaçla getirdi, nasıl değerlendirilecek konusunda kamuoyuna aydınlatıcı bilgi verilmeli. Üretici de tüketici
de şaşkın. GDO'lu pirinç tartışmaları üreticiye zarara veriyor, insanlar
pirinç yemekten vazgeçiyor." Sözat,
GDO'lu pirincin yerli ürünle karıştırıldığı iddialarına ilişkin "ithal edenin
vicdanına kalmış" ifadelerini kullandı. GDO'lu pirinci getiren firmaların
açıklanması gerektiğini belirten Sözat, "Piyasadaki pirinç GDO'lu mudur, değil midir bilinmiyor. Çünkü
üzerinde yazmıyor. 'Yakaladık' diyen merci, pirincin akıbetinin de ne
olduğunu açıklamalıdır. Olay vuku
bulmuşsa sorumluları en ağır şekilde
cezalandırılmalıdır" diye konuştu.
Üreticinin yaşanan tartışmalardan
rahatsız olduğunu, tüketicilerin pirinç
yerine bulguru tercih etmeye başladığını söyleyen Gönen Ziraat Odası Başkanı Necati Özkurt da "Fiyat artışı da
olursa pirinçten kaçış daha da artar.
Çiftçinin elinde ürün kalmadı, sanayicinin fırsat bilerek fiyatı yükseltmesi
insafsızlık olur" diye konuştu.
Kooperatiflerde Serbest Piyasa
Ekonomik Modelin Getirdiği
Sıkıntılar
»» 1163 Sayılı Kooperatifler Kanun’un hazırlanıp,
meclisten geçtiği 1969 yılına bakıldığında, ülkemizde
uygulanan ekonomik model karma ekonomik
modeldir.
Kooperatifler Kanunu bu model temel alınarak hazırlanmıştır.
Bugün gelinen noktada serbest piyasa ekonomik modelinin uygulanması ve kooperatiflerin bu modele
göre bütünleşmesinin sağlanamaması ciddi sıkıntılar yaşanmasına
ve toplumun gözünde kooperatiflerin işlevselliğinin tartışılmasına
sebep olmaktadır.
Nedir sıkıntılar derseniz; 1163
Sayılı Kooperatifler Kanunu’nun
çıktığı yıllarda uygulanan karma
ekonomik model mantığından kaynaklanan sermaye ön planda olmamasından dolayı, güçsüz düşük ortaklık sermaye paylı kooperatifler,
kurulmuş ve kurulmaya devam etmektedir. Bu mantıkla kurdurulan
kooperatiflere; devlet kredi ve hibe
veriyor. Dolayısıyla bu kooperatifler üzerinde yasal ve doğal denetçi
konumunda oluyor.
Peki, bugünkü noktada
piyasa ekonomik
modeliyle, kooperatiflerin
çeliştiği ya da sıkıntısı
nedir derseniz!
Birincisi, piyasa ekonomisinde ana
unsur sermayedir. Bunun için güçlü
rekabet edebilir bir kurum oluşturmak gerekir. Bir çocuk düşünelim,
dünyaya gelirken ne kadar sağlıklı
gelirse gelsin, yürümesi ve koşması
onunla doğru orantılıdır. Güçsüz ve
altyapısız bir kooperatif, sakat bir
çocuk dünyaya getirmek gibidir.
İkincisi, toplumdaki sorgulama kültürünün eksikliği ve bilinçli kooperatif ortağı mantalitesinin oluşamaması. Bu kooperatifler için en büyük
açmaz, kurumsallaşmada büyük sıkıntılar yaşanmasına neden oluyor.
Üçüncüsü, serbest piyasa ekonomik modelinde;
piyasa risklerinden dolayı, yöneticinin risk
almadaki çekinceleri önemli ölçüde kooperatiflerin gelişmesinde
önemli rol oynamaktadır.
Oysa bu piyasa modelinde hızlı
hareket etme ve risk almak gerekmektedir. Bugünkü mevcut Kooperatifler Kanunu’yla bunu aşmak
mümkün değildir. Kanun değişikliğine ihtiyaç bulunmaktadır. Bu
çözümü yapacak olan da meclis’tir.
Dünyadaki gelişmiş ülkelere bak-
Erdoğan YILDIZ
Köy-Koop Bursa Birlik Başkanı
tığımızda, mükemmel denebilecek
bir şekilde serbest piyasa ekonomi
modeliyle, kooperatifçilik modeli uyumlu hale getirilmiş ve çokta
başarılı olmuşlardır. Bu bizde de
mümkündür ve önemli olan siyasetin kooperatiflere nasıl baktığıdır.
Çözüm: Havza bazında güçlü sermayeli kooperatifler kurdurulmalı
ve mutlaka devlet tarafından teknik destek ve vergi muafiyeti sağlanmalıdır.
Üst Örgütlenme desteklenmeli ve
kooperatif kuruluşundan itibaren,
üst örgüte üyeliği sağlanmalı, kooperatiflerin denetimleri bağlı bulunduğu üst örgütlere ya da özerk denetim kurumlarına bırakılmalıdır.
Üst Örgütlerin Görevi öncelikle
kooperatiflerin kurumsallaşması,
dayanışması, ortakların eğitimi ve
bilinçlendirilmesi olmalıdır.
Pazarlama ise önemli sorunların
başında geliyor. Kooperatifler için
piyasa risklerinin aşılmasının en
uygun yolu; perakende sektörüne
yönelmek olacaktır. Yerinde üretimden dolayı maliyet düşecek ve
aracıların olmaması gıda fiyatlarında çok ciddi inişler yaşanmasına
yol açacaktır. Bu da hem üreticinin
hem de tüketicinin büyük yararına
olacaktır. Bu sayede üretici ürününü, daha güvenli ve iyi fiyattan satmış olacak. Tüketicide daha ucuz ve
güvenilir gıdaya ulaşmış olacaktır.
Ayrıca misyonu gereği kooperatifler, gıda fiyatlarındaki spekülatif
hareketlerin önlenmesinde büyük
rol üstlenmiş olacaklardır.
Kooperatif ekonomik örgütlenme
modelinin gelişmesi ve çiftçilerimizin bilinçlenmesi ülke topraklarının korunması açısından çok
önem arz etmektedir.
Ülkemizin üreten çiftçisinin kendisini geliştirebilecek koşullara ihtiyacı olduğunu düşünüyor, saygılar
sunuyorum.
4.Gıda Güvenliği Kongresi
İstanbul’da Yapılacak
Gıda Güvenliği Kongresi’nin dördüncüsü 14-15 Mayıs 2013 tarihlerinde
İstanbul Harbiye Askeri Müze ve
Kültür Sitesinde gerçekleştirilecek.
Her yıl Mayıs ayında IAFP-Uluslararası Gıda Koruma Birliği ve Gıda
Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı
işbirliğinde, 27 meslek örgütü ve
sivil toplum kuruluşunun desteğinde düzenlenen Kongre ile ilgili
4.Gıda Kongresi Başkanı Samim
Değer, “Kongre, her geçen yıl başarısını katlayarak ülkemizdeki
Gıda Güvenliği hareketinin gelişmesinde ve bir kültür haline gelmesinde hem akademik ve sektörel
gelişim anlamında, hem de ortak
aklın üretilmesi ve tüm ilgili tarafların birbirlerini daha iyi tanımaları anlamında önemli bir platform
oluşturmaktadır. Gıda Güvenliği
Kongresi, devlet kurumları, üniversiteler, ilgili tüm meslek grupları ve
de sektörle birliktedir. Başka değişle gıda güvenliği ile ilişkili tüm paydaşların bir arada olduğu bir kongrededir. Konusunda uzman yerli ve
yabancı bilim insanlarının güncel
bilgileri sunacakları Kongre içerisinde, gıda güvenliği konusu sağlık,
bilim-teknoloji, mevzuat ve gıda
hukuku boyutuyla bilimsel program çerçevesinde geniş kapsamda
ele alınacaktır.” dedi.
Köy-Koop Haber Mayıs 2013
TARIM
Tarım Reformu Genel Müdürlüğü
Teşkilatlanma Daire Başkanlığı
Çalışmaları -IIGörevler:
● Kooperatifler Kanunu kapsamındaki tarımsal amaçlı kooperatif ve üst kuruluşları ile tarım kredi kooperatifleri ve üst kuruluşlarının
kuruluş taleplerini incelemek, işlemlerini yürütmek
● Tarımsal amaçlı kooperatifler ve tarımsal
amaçlı birliklerin kuruluş işlemlerini gerçekleştirmek
● Çiftçi kuruluşlarının olağan ve olağanüstü
genel kurullarında gerektiğinde temsilci bulundurmak, genel kurul evraklarını incelemek
● Çiftçi kuruluşlarının fesih ve birleşme işlemlerini yapmak
● Gerekli hallerde kooperatifleri ve üst kuruluşları ile tarımsal amaçlı birlikleri olağanüstü genel kurul toplantısına götürmek
● Ulusal ve uluslararası nitelikteki çiftçi kuruluşları, meslek odaları, vakıflar ve benzeri
hizmet yapan kuruluşların teşkilatlanmasına
yardımcı olmak
Gerçekleşmeler:
Bakanlığımız faaliyet alanında bulunan üretici örgütleri, türlerine göre farklı kanunlara
(1163 sayılı Kooperatifler Kanunu, 1581 sayılı
Tarım Kredi Kooperatifleri ve Birlikleri Kanunu, 5200 sayılı Tarımsal Üretici Birlikleri Kanunu, 5996 sayılı Veteriner Hizmetleri, Bitki
Sağlığı, Gıda ve Yem Kanunu, 6964 sayılı Ziraat Odaları ve Ziraat Odaları Birliği Kanunu)
tabi olarak kurulmakta ve faaliyet göstermektedirler.
● 5200 Sayılı Tarımsal Üretici Birlikleri Kanununa göre kurulan üretici birlikleri ile ilgili
çalışmalarla bu güne kadar, 10 adet Üretici
Merkez Birliği ve Ürün/Ürün Grubunda 804
adet Üretici Birliği kuruluşu gerçekleştirilmiş,
63 adet Üretici Birliğinin tüzüğünde mevzuata uygun bulunan değişiklikler yapılmış, 64
üretici birliğinin fesih işlemleri yapılmıştır.
● 4 Islah Amaçlı Hayvan Yetiştirici Merkez
Birliği genel kurulunu yapmıştır.
Hedefler:
17 Ekim 2012 tarihinde Sayın Başbakanımızın
katılımıyla kamuoyuna açıklanan Kooperatifçilik Stratejisi ve Eylem Planı’ndaki aşağıdaki
hedeflere ulaşılmasında Bakanlığımız diğer
kurum ve kuruluşlarla işbirliği yapmaktadır:
● Kooperatifçilik eğitim ve araştırma faaliyetlerini yürütecek bir yapılanmaya gidilecektir.
● Örgütlenme kapasitesi ve kooperatifler arası işbirliği olanakları arttırılacaktır.
● Sermaye yapısı ile kredi ve finansmana erişim imkânları güçlendirilecektir.
● İç ve dış denetim sistemleri tümüyle revize
edilecektir.
● Kurumsal ve profesyonel yönetim kapasitesi arttırılacaktır.
● Mevzuat altyapısı uluslararası esaslara ve
ihtiyaçlara göre geliştirilecektir.
Ayrıca görevler kapsamında gerçekleştirilen
diğer çalışmalar şunlardır:
● 5996 Sayılı Kanuna istinaden hazırlanan,
Islah Amaçlı Hayvan Yetiştirici Birliklerinin
Kurulması ve Hizmetleri Hakkında Yönetmelikte, uygulamada sıkıntı yaşanılan maddelerin düzenlenip değiştirilmesi için çalışmalar
devam etmektedir.
● Şu ana kadar kuruluşu gerçekleştirilen 263
Islah Birliği ve 4 adet Merkez Birliğinin kurumsallaşmasını sağlamak için çalışmalar
sürmektedir.
● Tavuk Yetiştiricileri Birliği kurulmuş illerden gelecek talepler doğrultusunda Tavuk
Yetiştiricileri Merkez Birliği kuruluşu hedeflenmektedir.
● İl ve Merkez Birlikleri yönetim kurulu üyeleri ve çalışanlarına yönetmelik, kuruluş belgesi ve diğer mevzuata ilişkin eğitim çalışması
yapılması hedeflenmektedir.
Görevler:
● Avrupa Birliğine uyum çerçevesinde faaliyette bulunmak
● Uluslararası çiftçi örgütleri ile işbirliği yapmak ve koordinasyonu sağlamak
Gerçekleşmeler:
• Avrupa Birliği’ne uyum çalışmalarına katkı sağlamak ve özellikle uygulamaya yönelik
bilgi ihtiyacının karşılanması amacıyla, Daire Başkanlığının sorumlu olduğu tarımsal
üretici örgütlerinin AB’ye uyumu açısından
yeni mevzuatının hazırlanması, teknik alt
yapı ve kurumsal kapasitenin arttırılması ve
bu amaçla AB Proje Fonlarından (Eşleştirme,
Teknik Yardım) faydalanılması büyük önem
taşımaktadır. Bu kapsamda AB Üretici Örgütlenmesi ve Ortak Piyasa Düzenleri konulu 5
seminer verilmiştir.
Hedefler:
• Meyve-sebze sektöründe 1 uzman çalışması ve 1 çalışma ziyareti, zeytin ve zeytinyağı
sektöründe de 1 uzman çalışması ve 1 çalışma
ziyareti ile IPARD kapsamında üretici örgütlerinin kurulması ile ilgili 102 nolu tedbirin
2014 yılı sonrası uygulamasına yönelik modifikasyonu ile ilgili 1 uzman çalışması olmak
üzere; toplam 5 adet eğitim teklifi ön kabul
almıştır.
• Hollanda-Türkiye Tarım Anlaşmasına daha
önce hazırlanan “Hollanda’da Ortak Piyasa
Mekanizması kapsamında balıkçılık üretici örgütlerinin mezat etkinliği ve Türkiye’de
elektronik mezat sistemlerin kurulması” başlıklı G2G projesi dâhil edilmiştir. Mutabakatın uygulamaya başlaması beklenmektedir.
• Avrupa Birliği Katılım Öncesi Aracı 2011
Yılı Programlaması 2. Paket kapsamında, 1
milyon Avro bütçeli “Balıkçılık Üretici Örgütlerinin Kurumsal Kapasitelerinin Arttırılması
adlı Eşleştirme Projesinin, ihalesinin 2013
yılında tamamlanması ve uygulamaya başlaması beklenmektedir. Projenin amacı; kurumsal ve yasal çerçeve oluşturarak AB Ortak
Balıkçılık Politikası kapsamında Ortak Piyasa
Düzeninin etkin bir şekilde uygulanması için
Türk Balıkçılık Sektörünü hazırlamaktır. Bunun için ilgili balıkçılık müktesebatı ile destek
mekanizması için yasa taslağı hazırlanacak ve
politika geliştirilecektir. Eğitim, çalışma ziyaretleri ve bilgilendirme kampanyaları yoluyla
üretici örgütlerinin ve Bakanlığın teknik ve
kurumsal kapasitesinin güçlendirilmesi, farkındalık oluşturulması ve bilgi arttırılması
hedeflenmektedir. Bu projeyi meyve, sebze,
zeytinyağı, hayvansal ürünler takip edecektir
• Bölgesel işbirliği kapsamında yer alan ülkeler ile ülkemiz arasında imzalan mutabakat
zaptında tarımsal üretici örgütlenmesi ile ilgili olarak İspanya, Hollanda ve Fransa mutabakat zabıtlarına üretici örgütlenmesi konusu başlık olarak eklenmiş bulunmaktadır.
Söz konusu anlaşmalar çerçevesinde; eğitim,
seminer, çalıştay, fuar düzenlenmesi ve katılımı, ortak yatırım girişimleri ya da ortak projeler yürütülmesi gibi işbirliği uygulamaları
başlatılması beklenmektedir.
• Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Teşkilatı
(FAO) Türkiye Temsilciliği’ne Teknik İşbirliği
Programı kapsamında Daire Başkanlığımızca
2012 yılı için 300.000 ABD Doları bütçeli bir
TCP Projesi hazırlanmıştır. “Üretici Örgütleri
Üst Kuruluşlarının Kurumsal Kapasitelerinin
Güçlendirilmesi Projesi” FAO Merkezinde değerlendirilmek üzere iletilmiş olup 2013 yılı
içinde değerlendirilecektir. FAO/Türkiye Ortaklık Programı çerçevesinde 200.000 ABD
Doları bütçeli ortak bir “El Sanatları Eğitimi
Mezunlarının Örgütlenme, Girişimcilik ve
Tasarımcılık Niteliklerin Arttırılması Projesi
FTPP Projesi hazırlanmıştır. Proje, şu anda
FAO/SEC Ofisinde bekleyen yedek projeler
arasındadır.
• Ankara Nallıhan’da, Polatlı’da ve Çubukta
kümelenme çalışmaları yapılmasına ilişkin
planlamalar sürmektedir. Yıldırım Beyazıt
Üniversitesi ve Çankaya üniversitesi ile sürdürülecek çalışmalara yön vermesi amacıyla
bir protokol hazırlanmıştır. Yerel ekonomik
kalkınma kapsamında oluşturulan bu yeni
destekleme modeli AB’ne uyum ile ilgili üretici örgütlenmesi konusunda sürdürülen uyum
çalışmalar açısından da önemlidir.
19
Dünyadan Kooperatif Hikâyeleri
Dr. Nezaket CÖMERT / Dr. Erhan EKMEN
»» Sevgili Kooperatifçi Dostlar, Sizlere bu sayıda İngiltere’de çevre
konusunda büyük başarılara imza atmış “Essential Trading’’ adlı bir
kooperatifin hikayesini sunuyoruz. Ekonomik buhrandan büyüyerek
çıkan bu kooperatifin başarı hikayesinin ilginizi çekeceğini umarız.
Düşüncemizdeki Temel Gıda
Gıda kıtlığı ve iklim değişiklikleri doğada birtakım olumsuzluklara neden olur.
Nasıl beslendiğimizle ilgili olarak, bu değişimlerin en önemlisi ise ‘‘gıda ayakizi’’ olarak
adlandırılan olumsuz etkidir. Doğada, tükettiğimiz her şeyin elde edilmesi için ihtiyaç
duyulan emekten ambalajlama materyallerine, nakliye için petrol kullanımına veya ürünleri geliştirmek için kullanılan kimyasallara
kadar ekolojik ve sosyolojik bir fiyatı/etkisi
vardır. Yani tükettiğimiz her şeyin doğaya
bir borcu vardır. Bu borç, insan faaliyetlerinin birim karbondioksit cinsinden üretilen
sera gazı miktarının çevreye verdiği zararın
ölçüsüdür ve ’’karbon ayakizi’’ veya ’’gıda
ayakizi’’olarak da ifade edilmektedir.
Organik, bitkisel(vejeteryan) ve etik gıdaların
elde edilmesi yöntemlerinde; böcek ilaçları
(pestisit) ve kimyasalların kullanımlarının
red edilmesi ,çiftçilerin daha makul bir fiyat
ödemesi ve toplumları yeniden yatırım yapmaya yönlendirilmesi sonucunda ‘‘gıda ayak
izleri’’, ‘‘parmak izlerine’’ dönüşebilir. Böylece
bu tip gıdalar ile doğaya
yapılacak sera gazı salınımları daha aza indirilebilecektir. Çiftlik hayvanlarından daha fazla
hayvansal gıda elde edilebilir, ancak bitkisel
gıdaların üretimi doğaya sera gazı salınımı
açısından düşünüldüğünde daha düşük maliyetlidir. Örneğin, büyükbaş hayvanlar çevreye metan gazı(CH4) salınımı yaparken, bitkiler oksijeni serbest bırakmaktadırlar.
Organik gıdalar ve doğa ilişkisi kapsamındaki bu girişten sonra İngiltere’de organik gıda
üzerine kurulmuş olan bir kooperatiften bahsetmek anlamlı olacaktır.
‘‘Essential’’adı, 1970’lerde Harvest ve Nova
isimli organik ve vejeteryan gıda kooperatiflerinin ikisinin varlığı ile gündeme geldi.
Bu iki kooperatifin 1991’de birleşmesi sonucunda bugünkü ‘‘ Essential Trading’’ ismini
aldı. Bu kooperatif pek çok değişime tanık
oldu. İngiltere’de en büyük başarılı işçi kooperatiflerinden birisi oldu. 40 yıldır organik,
vejeteryan ve etik gıdayı işlemekte ve ulusal
ve uluslararası 6000’den fazla noktadaki perakendeciye dağıtmaktadır. Kooperatif aynı
zamanda tüketicilerine www.ethicallyessential.coop. web sitesinden de doğrudan satış
yapmaktadır.
Kooperatif, İngiltere’de tüketicilerine organik gıdayı sunan ilk işletmeler arasında yer
almıştır. Zaman içerisinde yeni trendlere
adapte olurken hiçbir zaman ilkelerinden
ödün vermemiştir. Tüketicilerine her zaman
organik, sağlıklı, GDO olmayan (genetik yapısı değiştirilmemiş ürün) ürünleri sunmayı
ve adil ticaret yapmayı ilke edinmiştir. Ayrıca her zaman yaşam tarzlarının kendileri ve
çevre üzerindeki etkilerinin geliştirilmesini
ve farkındalığı arttırmasını amaçlamışlardır.
Diğer kooperatifleri ve toplumsal faaliyetleri aktif olarak destekleyerek sağlıklı beslenmeye teşvik etmeyi, hayvanların istismarına
karşı olmayı ve insan hakları konularında
farkındalığı arttırmaya katkıda bulunarak yapabildiklerinin en iyisini yapmayı ilke edinmişlerdir.
Etik bir organizasyon olarak tüm üyeleri eşit
düzeyde söz hakkına sahip olan bu kooperatif, gücünü ‘‘yenilikçi’’ ve ‘‘güçlendirici’’
özellikteki yapısından almaktadır. Gıdanın
tarladan sofraya gelene kadar
geçirdiği bütün
üretim aşamalarında kaliteli olmasının gıdanın kendisi
kadar önemli olduğu ilkesini benimsemiştir.
Bu ilkenin gerçekleşmesi için üretici ve tedarikçileri için katı kurallarının olduğunu ve
her ürünün insanların gereksinimlerini en
iyi şekilde karşılaması gerektiğinin üstünde
önemle durmaktadır.
İngiltere’de diğer kurumsal şirketler
çökerken, ‘‘Essential Trading’’ gelişen,
büyüyen ve gücünü koruyan iyi bir kooperatifleşme örneğidir. İngiltere’de 13
milyon ortağı bulunan Kooperatifçilik hareketi, zorlu ekonomik koşullar karşısında her
bir üyesinin karşılıklı yardımlaşma ve birlikte hareket etme bilincine sahip olduğu bir ‘‘İş
Modelidir’’ ve iklim değişikliğine karşı ortak
bir ticari platform oluşturmaktadır.
Bu kooperatifin sürdürülebilir yaklaşımı; tarım arazilerinin yeniden yapılandırılması,
toplulukların güçlendirilmesi, çiftçi ve tedarikçiler için sürdürülebilir bir gelecek sağlamayı içermektedir. Kooperatifin 40 yıllık
sağlıklı gıda tedariki sonrasında gelecek nesillere sağlıklı gıda üretme etik olarak küresel
anlamda yaygın hale gelmiştir.
Elma Sektörüne Yön Vermek İçin Elma
Dergisi Çıkartılacak
»» Türkiye’nin elma ihtiyacının yüzde 23’ünün üretildiği Isparta’da,
Platin Elma Dergisi çıkarılması planlanıyor.
Elma sektörüne yön vereceği düşünülen dergi, ulusal düzey- de
yayınlanacak. Platin Elma Dergisi için
ilk toplantı, Eğirdir Meyvecilik Araştırma İstasyonu Müdürlüğü (MARİM)' nde yapıldı. Toplantıda, elma
sektörünün içinde yer alan ve sektörü yönlendirecek hem aktüel hem
bilimsel hem ulusal bir Platin Elma
Dergisi’nin çıkartılmasına karar verildi.
Toplantıda, derginin danışma, yayın ve bilim kurul üyeleri seçildi.
MARİM Müdürü İsa Eren, Platin Elma Derneği tarafından
yayınlanacak olan dergide toprakların tanıtımı, sektördeki
firmaların ve sektör haberlerinin aktarımı ve bilimsel araştırmaların paylaşılmasının hedeflendiğini söyledi.
20
Mayıs 2013 Köy-Koop Haber
KIRSAL KALKINMA
Kooperatiflerde Yönetim Kurulunun
Yetkileri ve Görevleri -III»» Sevgili Kooperatifciler, kooperatiflerin Genel Kurul toplantı
döneminin başlamasından dolayı kaleme aldığım yazılarımda
bu ay da Kooperatif Yönetim Kurulunun görev ve sorumlulukları
konularına devam ediyorum.
Seçilen Yönetim Kurulu Üyelerinin İlk
Kararları
• Yönetim kurulu üyeleri, seçilmelerini müteakip yapacakları ilk toplantıda aşağıdaki
kararları alarak karar defterine geçirmeleri
gerekir:
• Başkan, başkan yardımcısı ve muhasip üyenin belirlenmesi
• Yönetim kurulunun yapacağı mutat (aylık)
toplantı tarihleri ve yeri
• Lüzumu halinde yapılması zorunlu olan
mutat dışı toplantılara çağrının nasıl ve kimler tarafından yapılacağı
• Kasada bulundurulabilecek para tutarı
Temsil ve İmza Yetkisi
• Yönetim kurulu başkanı, olmadığı zaman
yardımcısı kooperatifi temsilen birinci derecede imzaya yetkilidir. İkinci imza yetkisi yönetim kurulunca muhasip üyeye verilir.
• Kooperatifin hukuken bağlanabilmesi için kooperatif unvanının yazılıp altının imzaya yetkili
olan iki kimse tarafından imzalanması gerekir.
• Kooperatifi temsile yetkili olanlar kooperatifin konularının sınırları içerisinde çeşitli işleri hukuki işlemleri, kooperatif adına
yapmak ve kooperatifin unvanını kullanmak
hakkına sahiptirler.
• Yönetim kurulu üyeleriyle kooperatifi temsile yetkili kimselerin ad ve soyadları tescil ve
ilana tabidir.
Yönetim Kurulu Hangi Hallerde
Sorumlu Olmaz
• Yönetim kurulu üyeleri görevlerini kooperatifin bir nevi mümessili olarak ifa ettiklerinden üçüncü kişilerle yapmış oldukları
muamele ve sözleşmelerden dolayı şahsen sorumlu olmazlar (KK.md.98-TTK md.336/1).
• Sorumlu olan kooperatif tüzel kişiliğidir.
• Bu esastan olmak üzere idarecilerin kooperatif işlerini görürken işlemiş olduğu haksız
fiilden dahi kooperatif tüzel kişiliği sorumludur (KK.md.59/3).
Yönetim Kurulu Hangi Hallerde
Sorumludur
• Yönetim kurulu üyeleri kanun ve anasözleşmenin kendilerine yüklediği görevleri,
kusurları nedeniyle gereği gibi yerine getirmemeleri halinde kooperatifle aralarındaki
sözleşmenin ihlâli söz konusu olduğundan
yönetim kurulu üyelerinin kendi kusurlarından ileri gelen zararlardan sorumlu oldukları
hükmü getirilmiştir (KK.md.62/3).
• Yönetim kurulu üyeleri kooperatif işlerinin
görülmesinde gereken titizliği göstermeye ve
kooperatifin başarısı ve gelişmesi için bütün
gayretini sarf etmeye zorunludur. Gereken
titizliği göstermedikleri takdirde kusurlarından ileri gelen zararlardan sorumlu olmaktadır. Bu sorumluluk kooperatife, ortaklara ve
üçüncü şahıslara karşı şahsi sorumluluk şeklindedir (KK.md.62).
• Yönetim kurulu üyelerinin sorumluluğunun
hukukî müeyyidesi, verdikleri zararı tazmin
etmektir. Yönetim kurulu üyeleri veya memurları, kasıtları bulunsun veya bulunmasın,
kusurlu bir hareketlerinden dolayı zarar meydana geldiği takdirde, şahsen sorumlu olmaktadır. Bunların sorumluluğu cihetine gidilmesi
için açık zararın meydana gelmiş olması yeterli değildir. Ayrıca zararın bir kusurdan hasıl
olduğunun ispatı gereklidir. Bu hususun ispatı
zararı iddia eden tarafa düşmektedir.
• K.K.md.62/2’ye, göre; yönetim kurulu,
kendi tutanakları ile genel kurul tutanaklarının, gerekli defterlerin ve ortak listelerinin muntazaman hazırlanmasından, tutulup
saklanmasından ve işletme hesabıyla yıllık
bilançonun kanuni hükümlere uygun olarak
hazırlanıp incelenmek üzere denetleme kuruluna verilmesinden sorumludur. Yönetim kurulu üyelerinin sorumluluklarını düzenleyen
KK.md.62’den başka KK.md.98 yollamasıyla
Turgay SOLMAZ
Köy-Koop Genel Müdürü
TTK.md.336 uyarınca bu üyelerin müteselsil
sorumluluğu da kuraldır.
Kusurlu Sorumluluk Nedir?
• Kusurlu sorumluluk yönetim kurulu üyelerinin kusurundan kaynaklanan bir sorumluluktur.
• TTK.md.338 bir kusur karinesi getirmektedir; yani ortaklara verilen zararların yönetim
kurulu üyelerinin kusurlu davranışlarının
sonucunda meydana geldiği asıldır; Yönetim
kurulu üyeleri kusursuz olduklarını ispat etmedikçe kusurlu sayılırlar.
Sözleşmeden Doğan Sorumluluk
Ne Demektir?
• Yönetim kurulu üyelerinin sorumluluğu
sözleşme niteliği taşır.
• Yönetim kurulu üyelerinin kanun veya sözleşmenin kendilerine yüklediği görevleri gereği gibi yerine getirmemeleri ortaklar ile aralarındaki sözleşmenin bir ihlâlini teşkil eder.
Müteselsil Sorumluluk Ne Demektir?
• Yönetim kurulu üyeleri, yönetim kuruluna verilmiş olan görevlerin ihlâli nedeniyle müteselsilen sorumlu tutulmuşlardır
(KK.m.98;TTK.m.336).
• Yöneticiler için öngörülen teselsül, tam teselsüldür. Yani davacı, sorumlu yöneticilerin kusur derecesine bakılmaksızın tazminatın tamamını birinden veya hepsinden talep edebilir.
Müteselsil Sorumluluk Halleri
• Ödemelerin doğru olmamasından doğan sorumluluk: Yönetim kurulu üyeleri, ortakların
yüklendikleri ortaklık paylarının zamanında
ödenmesini istemek, takip etmek ve ortaklık
paylarının ödenmesi ile ilgili kayıtların doğru
olmasına itina göstermekle görevlidir. Pay bedellerine mahsuben yapılan ödemelerin doğru
olmamasına bağlı olarak bir zararın doğması
halinde, yönetim kurulu üyeleri meydana gelen zararları tazminle yükümlüdür.
• Dağıtılan ve ödenen gelir-gider farkının
gerçek olmamasından doğan sorumluluk:
Gerçek müspet fark yıllık bilançoya göre hesap edileceğinden, bilançonun bilanço ilkelerine uyularak ve usule uygun olarak hazırlanmış olması lâzımdır. Yönetim kurulunun
gelir gider farkı dağıtımında, kanun ve ana
sözleşme hükümlerini göz önünde bulundurması gerekir. Dağıtılan müspet gelir farkı
“gerçek değilse” yahut “usulüne uygun dağıtılmamışsa” yönetim kurulu üyeleri, bundan
doğan zararlardan müteselsilen sorumludur.
• Kanunen tutulması gereken defterlerin
mevcut olmaması veya intizamsız bir suretle tutulmasından doğan sorumluluk: Kooperatifler, kanunen tutulması gereken defterler (yevmiye defteri, defter-i kebir, karar
defteri, ortak defteri) ile kooperatif işletmesinin mahiyet ve öneminin gerektirdiği diğer
bütün defterleri tutmakla yükümlüdürler
(TTK.m.66). Bu yükümlülük yönetim kuruluna aittir. Yönetim kurulu, kusuru memur
ve müstahdemlere yükleterek bu sorumluluktan kurtulamaz. Ticari defterlerin kısmen
veya tamamen mevcut olmamasından yahut kanuna uygun olarak tutulmamasından
veyahut saklanması mecburi olan defter ve
kâğıtların gereği gibi saklanmamasından doğacak zararlardan yönetim kurulu üyeleri sorumludur (TTK.m.67/11).
Gelecek sayımızda Müteselsil Sorumluk hallerine devem edeceğim, saygılarımla...
Tevfik Fikret CENGİZ
Köy-Koop Merkez Birliği Proje Koordinatörü
[email protected]
IPARD Programı
Girişimcilere Ne Sağlayacak?
Ipard programı 10.uncu teklif çağrısı da yayınlandı. Ancak girişimcilerin bu programa katılma isteği hala Tarım Bakanlığınca 2005
yılından beri uygulanan KKYDP’na göre daha
düşük görünüyor. Bunun nedenleri konusunda herkesin fikri var ve bunların çoğu doğru
olmakla birlikte bu durumun zaman içinde
tersine döneceğine inananlardan biriyim. Burada temel sorun kırsal kesimdeki girişimcinin
IPARD programı kapsamında proje yapma arzusunun yaratılamaması
bunun yanında gerekliliğinin farkına varılamamasıdır. IPARD programı bir kırsal kalkınma
projesi olmakla birlikte
faydalanıcıların önemli
bir kısmının kentte yaşayan ve sermaye birikimi
olan kişiler oluşturmaktadır. Mekânsal açıdan
bakıldığında zaten yatırımın kırsalda yapılıyor
olması doğru olmakla birlikte kırsalda yeni girişimciler yaratmak da bir amaç ise bu yönüyle
de mevcut durumun analiz edilmesi gerekir.
Bu programın tanıtımında yeterli
çaba gösterildiği kanısındayız.
Örneğin yakından takip ettiğimiz,
2013 yılında uygulama başlatılan
Ankara İl Koordinatörlüğü
projenin tanıtımı konusunda
hedef kitleye yönelik ciddi çaba
göstermiş ve oldukça da başarılı
olmuştur. Ancak başarının gelen
proje sayısıyla ölçülmesi çok da
doğru bir yaklaşım değildir. Proje
sayısından ziyade proje kalitesi
çok daha önemlidir.
Demek istediğimiz çok iyi yazılmış bir proje
değil fark yaratan projelerin ortaya çıkmasıdır. Örneğin ülkemizde artık klasik peynir
üreten bir tesis kurulması çok da yaratıcı bir
proje olmayacaktır. Buna karşılık yerel bir
ürünün endüstriyel üretimine geçilmesi ve
beraberinde markalaşma projesi farklılık yaratacaktır.
Bu noktada özellikle belirtmek istediğimiz bir
diğer husus projenin tanıtımında sorun olmamakla birlikte IPARD projesi yapan bir kişi/
kurumun gelecekte ne kazanacağının anlatılması gerekir. Bugüne kadar yapılan, alınacak
hibe miktarları, nelere yatırım yapabilirsiniz
ve nasıl yaparsınız konularına açıklık getirilmesi olmuştur. Ancak birkaç yıl sonra bu
proje kapsamında istenen koşulları sağlamayan işletmelerin rekabet şanslarının olmayacağı, muhtemelen mevzuat
açısından da sorun olacağı
somut ifadelerle hedef kitleye anlatılmalıdır. Başlangıç yatırım maliyeti yüksek
olsa bile gerek ürün kalitesi ve gerekse verimlilik
artışının gelecekte maliyet
avantajı sağlayacağı, geleneksel üretim teknikleriyle
bu işin gitmeyeceği insanımıza anlatılmalıdır. Çünkü
konuştuğumuz kişilerden
özellikle kırsal kesimde yaşayanlar mevcut
işletmelerinde daha düşük maliyetle üretim
yaptıklarını ifade etmişlerdir. Yeni yatırım
açısından da benzer düşünceler ifade edilmektedir.
Kentte yaşayıp kırsal kesimde
yatırım yapmak isteyen insanlar
kent yaşamının sağladığı
entelektüel bilgi akışı sayesinde
bunun farkına varmakta ancak
kırsalda yaşayan insan bu
farkındalığı yakalayamamaktadır.
Dolayısıyla IPARD projesi ağırlıklı
olarak kent ilişkisi yoğun olanların
ilgi alanına girmiştir.
Bu programın tedbirler başlığına baktığımızda “Hayvancılık” sadece iki başlık altında olmasına karşın(101 ve 102) proje tekliflerinde
ağırlığının çok yüksek olduğu görülmektedir.
Kırsal kalkınma sadece hayvancılık üzerine
yerleştirilecek bir kavram değildir. Şüphesiz
talepler bu şekilde geliyorsa buna söylenecek
bir şey yok denilse de diğer başlıklar için gerekiyorsa proje yapma veya finansal kolaylıklar getirilerek daha cazip hale getirilebilir.
Kooperatifler ve Ortaklarının Borçları
Yeniden Yapılandırıldı
»» Ortakların borcu 2015'e ertelendi birliklerin tasfiyesi kolaylaştı.
Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı'nın başvurusuyla Tarımsal Kalkınma Kooperatifleri ve
ortaklarının borçları yeniden yapılandırıldı.
Buna göre ödenemeyen borçlar 2015 yılı
Ekim ayına kadar erteledi.
Ülke çapında 2012 yılında yaşanan kuraklık
nedeni ile proje uygulayan bazı tarımsal kooperatiflerin ve ortaklarının borçlarını ödeme
sıkıntısı çekmeleri üzerine, Gıda Tarım ve
Hayvancılık Bakanlığı harekete geçti. 3 Nisan 2013 tarihli ve 443 sayılı Kamu Finansmanı ve Borç Yönetiminin Düzenlenmesi
Hakkındaki Kanun değişikliği ile 1163 sayılı
kanunla kurulan tarımsal amaçlı kooperatifler ve ortaklarının borçlarının
ödenmesine kolaylıklar getirildi. 2015
yılı Ekim ayına kadar ertelenen borçlar bu tarihten sonra sözleşme faizi üzerinden 5 eşit
taksitte ve 5 yılda ödenebilecek.
Yürürlüğe Girdikten Sonraki 8 Ay
İçerisinde Başvurmaları Gerekiyor
Kanunla getirilen ödeme kolaylığından yararlanmak isteyen tarımsal kooperatifler ve
ortakları kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren 8 ay içerisinde bulundukları ilin
Gıda Tarım ve Hayvancılık Müdürlüklerine
başvurabilecekler. 6111 sayılı kanun ile yapılandırma hakkı kazanan ancak tekrar muaccel duruma düşen kooperatiflerde bu haktan
yararlanabilecekler.
Kullanılacak olan kredilerde
kooperatif ortak ve kefillerinin
eşlerinin rızası aranmayacak.
Ayrıca kredi kullanan ve kefil olan tarımsal
amaçlı kooperatif ortaklarına uygulanan eşlerin rızasının aranması şartı da kaldırıldı.
Köy-Koop Haber Mayıs 2013
SAĞLIK
Dt. Coşkan ARAS
[email protected]
Sağlıklı Dişler, Mutlu Gülüşler...
Merhaba değerli okurlar,
Sizinle bu 4. Sohbetimiz. Bu
sayıda dişlerde çürük oluşumundan ve sonuçlarından bahsedeceğim;
Dişlerin Yapısı:
Dişin ağızda görünmeyen kısmına kök, boyundan sonraki
görünen kısmına taç denir.
Damar – sinir paketinin bulunduğu ortadaki kısma da öz
denir.
larak diş kurtarılabilir.
Bütün bu anlattıklarımın dışında toplumda çoğu kişilerde rastladığımız bir durum
da vardır:
Diş çürür, mikroplar kök ucuna kadar gelir, kök ucundaki
kemiği eritip orada, halk arasında diş çekildiği zaman ‘kökün ucunda sallanıp duran bir
mikrop torbası’ olarak anılan
kistler oluşur. Dişin ağız
içinden görünen çok az bir bölümü kalmıştır ve işin ilginç
yanı, hala ağrı diye bir şey
yoktur.
Bu kişiler genelde “Benim dişlerim içten çürüyor, ağrı da
vermiyor, dişlerimi hep ondan
kaybettim, doktor” derler.
Onun için ağrı veya sızı
olmasını beklemeden
6 ayda bir kontrole
gidiniz.
Mine: Taç kısmının beyaz
olan en dış tabakasıdır. Dentin: Hafif sarı olan alttaki tabakadır. Sement: Kökü oluşturan tabakadır.
ÇÜRÜK OLUŞUMU VE
SONUÇLARI
Yiyecekler ağızda, bakteri
plağı dediğimiz gözle görülmeyen ince bir tabaka oluşturur. Yenen nişastalı ve
şekerli gıdalar, bakteri plağı ile birleşip asit oluşumuna
neden olur. Sonuçta asit, önce
minenin, sonra dentinin yapısını bozarak çürüme sağlar.
Çürük, dentin seviyesine geldiğinde saniyelik, geçici soğuk, sıcak, tatlı hassasiyetleri
olabilir. Bu seviyedeki çürük
dolguyla kurtarılır.
Çürük, dişin sinir odasına
yani özüne ulaşmışsa ağrılar uzun süreli ve keskin
olmaya başlar. Yapılacak tedavi değişir, dişin sinirlerini
almakla yani kanal tedavisi
yapmakla diş kurtarılmaya çalışılır. Zira kökler kanal tedavisine uygun değilse diş çekime de gidebilir.
Hastalıklı Diş
Geç kalınmış, mikroplar kök
ucundan çene kemiğine doğru
ilerlemiş, kemiği eritip kemik
içine yayılmış, hatta kemiği
aşıp yumuşak dokuya yayılmışsa yani abse olup yüz şişmişse ancak abse indirildikten
sonra diş çekilebilir, ya da
eğer uygunsa nadiren uzun
süreli bir kanal tedavisi yapı-
“Gidiniz gidiniz de söylemesi
kolay, bir de bize sor” dediğinizi duyar gibiyim. Bir hastam
bana sormuştu, “Siz en son ne
zaman diş kontrolüne gittiniz,
doktor bey?” diye. Ben de “Biz
zaten hep bu işin içindeyiz, biz
de elbet bu elektrikli sandalyeye oturuyoruz, dinlenmek için
de olsa” diyerek kaçamak bir
cevap vermiştim.
Kongrelerden birinde seneler
önce gördüğüm karikatürü hiç
unutmam:
Arkası dönük bir adam, ağlayarak psikiyatrist doktora
şunu söylüyordu:
- Beni bu dünyada hiç kimse
sevmiyor, doktor…
Bu arada adamın sırtında da
kocaman D İ Ş H E K İ M İ
yazıyordu.
Diş hekimine neden
gitmeyiz:
Aklıma gelen başlıca 3 neden:
Derken, laf lafı açtı, yine yer
kalmadı. Bundan sonraki yazımda bu nedenlerden ve
sizi motive edecek bazı
sözlerden sonra ‘çürük
oluşmasını nasıl önleyebileceğimizden veya en
aza indirebileceğimizden’
bahsedeceğim.
Diş sağlığı için daima belirteceğim bir konu var: “Dişim
ağrırsa dişhekimine gider
doldurturum” yanlıştır. Diş
kendiliğinden
ağrımıyorsa
doldurulur.
Kendiliğinden
ağrı varsa ya kanal tedavisiyle
kurtarılmaya çalışılır ya da çekilir. Dişhekimine, şikâyet
olmadan 6 ayda bir, en
geç yılda bir gidiniz.
Unutmayalım, ‘Can boğazdan
gelir’ ama dişlerin de arasından geçer!
İleti adresime çekinmeden
olumlu-olumsuz eleştirilerinizi ve sorularınızı yazınız. (Ad
soyadınızın
yayınlanmasını
isteyip istemediğinizi de belirtiniz.)
Sonraki sayılarda buluşmak üzere; Sağlıklı dişler,
mutlu gülüşler…
“Böbreklerin Sessiz Düşmanı
Tuz Ve Şeker”
»» Aşırı tuz ve şeker tüketimindeki artış, ülkemizde
hipertansiyon ve diyabet gibi kronik hastalıkların
da artmasına neden oluyor.
Ülkemizde yüksek oranda
tuz ve şekert üketildiğine dikkat çeken Fresenius Medical Care
Türkiye Başkan Yardımcısı Aşkın Korkusuz, “Son yıllarda giderek yaygınlaşan hazır
gıda tüketimine paralel
olarak aşırı tuz ve şeker tüketimindeki artış,
ülkemizde hipertansiyon
ve diyabet gibi kronik hastalıkların da artmasına neden oldu.
Bu rahatsızlıklar, uzun dönemde
böbrek yetmezliğinin en önemli
sebeplerini oluşturmakta. Böbreklerin fonksiyonlarını yitirmesi
ve görevini yerine getirememesi
sonucunda da her yıl binlerce vatandaşımız kronik böbrek hastası
oluyor” dedi.
Birçok böbrek hastalığı sessizce
gelişir ve uzun yıllar fark edilmez
diye konuşan Korkusuz, “Böbrekler görevlerini yeterli ölçüde
yerine getiremediklerinde tüm
organizmanın işlevsel etkinliği
bundan etkilenir. Böbreğin "süzgeci" arızalı olduğunda, vücüttan
su ve tuz atılımında bozulma olur,
idrarda protein çıkar. Bazı yararlı maddelerin kaybının yanısıra,
atılması gereken zehirli maddelerin birikimi olur. Bu durum bacaklarda veya akciğerlerde ödemlere (su toplanması) yol açar.
biriken atık maddeler kalp, beyin
gibi hayati organlarda hasarlanmaya yol açar” diye konuştu.
“Fazla tuz ve şeker böbreklerde hastalığa neden
olan maddelerin başında
geliyor. Bu maddelerin
tüketiminin sınırlandırılması konusunda halkın
bilinçlendirilmesi
gerekiyor” diyen Korkusuz,
“Böbrek yetmezliği riskini
düşürmek için ilk alınacak
önlemler arasında günlük
tuz ve şeker tüketiminin azaltılması geliyor. Günlük alınması
gereken tuz miktarı 5-6 gram iken
Türk toplumunda bu miktar 15-18
gram’ı bulmakta. Günlük şeker
tüketimi ise 30-50 gram arasında
olmalıdır. 1 su bardağı gazlı içeceğin 22 gram şeker içerdiği göz
önüne alındığında şeker tüketimi
konusunda oldukça hassas davranılması gerekiyor. Tuz ve şekerin
aşırı tüketilmesi vücutta özellikle
böbreklerde dönüşü olmayan hasarlara yol açabilmekte” diye konuştu.
Korkusuz, “Eğer böbrekler tuzu
yeterli düzeyde tasfiye edemezse, sodyum kanınızda birikmeye
başlar. Çünkü, tuz suyu çeker ve
tutar, dolaşım kanının toplam
hacmi artar. Artan kan hacmi,
damarlardaki basıncı artırarak,
kanı damarlara taşıyan kalbinizi
zorlar. Şeker ise kana hızlı karışır ve aşırı insülin salgılanmasına
neden olarak pankreası zorlar.
Bu da diyabet (şeker) hastalığının
başlamasını hızlandırır.” dedi.
Aşırı Çay Tüketimi Kronik
Ağrılara Sebep Olabilir
»» Aşırı çay tüketimi halinde kronik ağrılara sebep
olabileceği ifade edildi.
Demlenmiş çay, florür içeriği en
yüksek içecekler arasında yer alıyor. Kemik ve diş gelişimini desteklemek amacıyla içme sularına
ve diş macunlarına da eklenen florür mineralinin yeterli miktarda
alınması gerektiği ifade ediliyor.
Bununla birlikte aşırı çay tüketiminin kemiklerde florür birikimine, bu durumun beraberinde
diş kayıplarına ve kronik kemik
ağrılarına neden olduğu söyleniyor. Amerika'nın saygın tıp dergilerinden New England Journal
of Medicine'da (NEJM) yayınlanan bir rapora göre ABD'de
uzun yıllardır sırt, bel ve bacak
ağrısı çekmekte olan bir kadının
kemiklerinde yüksek oranda florür bulunduğu tespit edilmiş. 17
yıl boyunca her gün 100'e yakın
demlik poşet çay tüketen hasta,
çay tüketimini azalttıktan sonra
rahatsızlıklarında ciddi oranda
azalma tespit edilmiş.
YANKI
Dişhekimi hastasını muayene etmektedir.
- Azı dişlerinizdeki çürükler sanki bir mağara… Mağara… Mağara… Mağara… Mağara…
- Anladım doktor,
anladım. Niye
tekrarlayıp duruyorsun?
- Ne tekrarlaması?
Mağaradan gelen
yankılar onlar…
Onlar… Onlar…
Onlar… Onlar…
21
Astım ve Nefes
»» Doğru nefes alarak solunum
sisteminizin tamamını kullanmaya
başladığınızda bedene giren
oksijen miktarını da arttırırsınız.
Bedendeki oksijen miktarının artması, bedendeki enerji frekansının yükselmesi anlamına gelir.
Enerji frekansının yükselmesi çok önemlidir.
Çünkü enerji frekansı yükseldiğinde kendimizi
daha iyi hissederiz, moralimiz yüksek olur. Bizi
hastalıklardan uzak tutan da bu “moral yüksekliği” dir. Bu yüzden de doktorlar moralimizi yüksek tutmamızı isterler.
Tek bir transformal nefes seansı
dahi moralinizi
yükseltebilir.
Nefesi sürekli
hayatınıza aldığınızda
ise
mucizevî olaylar
deneyimlenir.
Örneğin Transformal Nefes tekniğini keşfeden sevgili hocam
Dr. Judith Kravitz 6 ay sürekli nefes yapmış ve
sonunda gırtlak kanserini yenmiştir. Transformal nefesin hastalıkları uzak tutma etkisi
özellikle astım, tiroit, migren, akciğer ve kalp
rahatsızlıkları ve alerjilerde belirgin bir şekilde
görülmektedir. Bugünkü yazımda nefesin astım
üzerindeki şifa etkisinden bahsetmek istiyorum.
Astım’ın endişe ve stresle direk bağlantısı vardır.
Transformal nefes tekniği burada, stresi süratle
ortadan kaldırmak için kullanılmaktadır. Çünkü
astımı olanlar yeteri kadar oksijen alamadıklarını düşünerek daha fazla nefes almaya çalışırlar.
Kişi bu şekilde kendini zorladıkça tahriş olan ve
şişen solunum dokuları normalde nefes verirken dışarı atılan karbondioksiti bloke edecektir.
Karbondioksit miktarı bloke edildikçe sonraki
nefeslerde akciğerlere alınan oksijen miktarı da
giderek azalacaktır. Böylece astım hastası yaşamın en önemli besininden yani oksijenden mahrum kalacak, zihni bulanacak, giderek kendini
daha da endişeli hatta korku içinde hissedecektir. Bu halden çıkış derin nefes alıp rahat nefes
vermekle mümkündür. Bunun için de solunum
sisteminin tam kapasite kullanılması önemlidir.
Kişi diyaframını kullandıkça bedendeki oksijen
ve karbondioksit oranı da dengelenecek, kendini
daha iyi hissedecek ve de en önemlisi morali her
daim yüksek olacaktır!
Bahar Alerjisi mi?
Nezle mi?
Bu mevsimlerde çok sık nezle olmaya başladıysanız, ateşiniz olmadığı halde boğazınız ağrıyorsa,
özellikle sabahları yorgun kalkıyor, burnunuz
sürekli kaşınıyor ve üst üste hapşırıyorsanız bahar alerjiniz başlamış olabilir.
Dünya nüfusunun yaklaşık %30-40’ını etkileyen
alerjik hastalıkların zirve yaptığı dönemlerden
biri ilkbahardır. Bitki örtüsünün polen yoluyla
yenilendiği bu dönemde soluduğumuz havadaki
alerjen miktarı çok artar. Mart ayı ile başlayan
ağaç polenleri, Haziran ayıyla birlikte çimen polenleri dönemi ile devam eder. Sıklıkla düzelmeyen soğuk algınlığı, nezle, grip benzeri şikayetler
oluşturur. Alerjik üst solunum yolu hastalıklarının teşhisinde önce kişinin şüphelenerek hekime başvurması çok önemlidir. Ateş olmadan boğaz ağrısı, burun tıkanıklığı, kuru öksürük, geniz
akıntısı, halsizlik, yorgunluk, özellikle sabahları
üst üste hapşırma, ses kalitesinde değişiklikler
gibi üst solunum yoluna ait bulgular ortaya çıkıyorsa ve bu durum birkaç hafta aynı seyirde
devam ediyorsa mutlaka alerjik hastalıkları akla
getirmek ve bir hekime başvurmak gerekir.
Şikayetlerinizi net olarak ifade etmezseniz boğaz enfeksiyonu (farenjit), sinüzit,
kulak enfeksiyonu, gırtlak enfeksiyonu (larenjit) şeklinde yanlış tedaviler alabilir. Kulak
burun boğaz endoskopik (kameralı) muayenesi
ile teşhis son derece kolaydır, ayrıca alerji testleri kandan ve deriden yapılabilir. Alerjik hastalıkları teşhis edilen hastalar antigribal, antibiyotik,
ağrı kesici, öksürük şurubu gibi gereksiz ilaç kullanımından kurtulmuş olur. Teşhis ve tedavisi
geciken hastalar ise orta kulak, sinüsler, boğaz
ve gırtlak bölgesinin kronikleşen hastalıkları ile
mücadele etmek zorunda kalabilirler.
22
Mayıs 2013 Köy-Koop Haber
ETKİNLİKLER
MAYIS 2013
TARIM FUARLARI TAKVİMİ
02 Mayıs - 05 Mayıs 2013
Çukurova Gıda
Gıda Tek Fuarı - Adana
Gıda, İçecek Ürünleri, Gıda İşleme, Unlu Mamuller Teknolojileri, Depolama, Soğutma,
Tüyap Adana Fuarcılık
07 Mayıs - 09 Mayıs 2013
FI İstanbul 2013
1.Gıda Bileşenleri, Çözümleri, Yardımcı ve
Katkı Maddeleri Fuarı
Organik Katkılar, Unlu Mamuller, Tatlar, Aramolar, Antioksidanlar, Süt Ürünleri, Baharatlar,
Çeşniler, Tatlandırıcılar, Şuruplar, Emülgatörler
UBM Fuarcılık
16 Mayıs - 19 Mayıs 2013
Ekoloji İzmir 2013
Organik Ürünler Fuarı
Sertifikalı Organik Ürünler, Sertifikasyon Kuruluşları, ve Sivil Toplum Kuruluşları
İZFAŞ Fuarcılık
16 Mayıs - 19 Mayıs 2013
Olivtech
Zeytin, Zeytinyağı, Fidancılık Fuarı
Zeytin, Zeytinyağı, Fidan Tohum, Gübre, Şişe,
Kasa ve Bidonlar, Ambalaj Malzemeleri, Üretim
Teknolojileri, Saklama Üniteleri, Gıda Analiz Laboratuarları
İZFAŞ Fuarcılık
MAYIS AYI TARIM TAKVİMİ
TARLA ZİRAATI
a) Genel olarak toprak sürümü bitmiş olmalıdır. Ancak, Sonbahar ekimleri için toprak
sürüldüğü gibi, anızlar bozularak da ikinci
mahsul ekimi için toprak hazırlanır. Bazı
bölgelerde ikileme ve üçleme yapılır.
b) Bazı bölgelerde de geç kalınmakla beraber
tütün, ayçiçeği pamuk gibi mahsullerle ikinci mahsul olan mısır, bostan, fasulye, turp
ekimleri yapılır.
c) Her türlü mahsulde çapa, sulama, ot alma,
boğaz doldurma ve diğer bakım işleri yapılır.
d) Her türlü hastalık ve zararlılarla mücadele devam eder.
e) Hububatta hasat ve harman işleri devam
eder. Mahsüller ambarlanır ve saklanır.
MEYVECİLİK
a) Bazı bölgelerde bahçelerde ve fidanlıklarda toprak işlemesi sürüm ve belleme devam
eder.
b) Dikim işleri bitmiştir.
c) Ilık bölgelerde sürgün göz aşısı başlar.
Budama bitmiştir. Ancak bazı bölgelerde
mücadele amacıyla kanserli dallar kesilir.Uç
alma devam eder. Sulama, çapa ve her türlü
bakım sıkı bir şekilde ay boyunca yürütülür.
Meyvelerde seyreltme yapılır.
d) Meyve ağaçlarnıda görülecek her türlü
hastalıklara karşı mücadele yapılır.
e) Ilık bölgelerde her türlü meyve hasadı
başlar ambalajlanarak piyasaya sevk edilir.
Bazı meyvelerde kurutularak değerlendirilir.
SEBZECİLİK
a) Serin bölgelerde sebze ekilecek toprakların hazırlığı ay başında bitmelidir.
b) Her türlü sebze tohumu ve fide ekim ve
dikimleri bu ay bitirilir. İkinci mahsul olarak ekilecek sebzeler ile Sonbahar turfandası
sebzelerin ekimleri yapılır.
c) Sebzelerde çapalama, uç alma, koltuk
alma, sulama ay boyunca devam eder. Güb-
reler sulama ile şerbet halinde verilir. Boğazlar doldurulur, çeşitli sebzeler sırıklara alınır
ve hereklere bağlanır.
d) Her türlü sebze hastalık ve zararlılarına
karşı mücadele devam eder.
e) Her çeşit sebze hasadı başlar. Sebzeler ambalajlanarak piyasaya arz edilir. Bazıları yerinde salça, konserve, turşu, kurutma, reçel şeklinde değerlendirilir. Domates suyu çıkarılır.
BAĞCILIK
a) Bazı bölgelerde toprak işlemesi ve gübreleme devam eder.
16 Mayıs - 19 Mayıs 2013
Pipexpo Eurasia
3. Boru, Pompa, Vana, Filtre Endüstrisi
Fuarı
Tüyap İstanbul Fuarcılık
22 Mayıs - 26 Mayıs 2013
Trakya Hayvancılık
2.Trakya Hayvancılık, Süt Ürünleri ve
Tohum Fuarı
Hayvancılık Ekipmanları,Süt Teknolojileri, Kümes Hayvanları, Mekanizasyon, Üretim, Hayvan
Barınakları, İklimlendirme
Renkli Fuarcılık
02 Mayıs - 15 Mayıs 2013
Animalia istanbul 2013
10.Hayvancılık ve Teknolojileri
Uluslararası Fuarı
Süt ve Besi Sığırcılığı Entegreleri, Canlı Hayvan
Ticareti, Yem Hammadde ve Yem Katkı Üreticileri, Sperma, Besleme, Sulama Sistemleri
Frig Fuarcılık
Türkiye’de 24 saat
esasıyla hizmet veren
tek Merkez olan Ulusal
Zehir Danışma Merkezi,
zehirlenmeler hakkında
size bilgi verir...
e) Her türlü hayvan hastalık ve zararlılarına
karşı mücadele edilir.
TAVUKÇULUK
a) Kümeslerde bakım ve temizlik işleri devam eder.
b) Kuluçka işleri ayın başında biter. Tavuklara yeşil yemlerden başka takviye amacıyla
diğer yemlerden de verilir. Özellikle civcivlerin beslenmelerine önem verilmelidir.
b) Bağlarda sulama, uç alma, boğaz açma,
çapalama, hereklere bağlama ve diğer bakım
işleri devam eder.
c) Her türlü hastalık ve zararlılarla mücadele
yapılır. Ay sonuna doğru turfanda üzümler
hasat edilmeye başlanır. Piyasaya arz edilir.
HAYVANCILIK
a) Geceleri hayvanlara barınak yeri olan
ahırlarda temizlik, dezenfeksiyon ve diğer
bakım işleri devam eder.
c) Çeşitli tavuk hastalıklarına karşı mücadele
edilmeli ve tavukların gezindikleri yerler kireçlenmelidir.
ARICILIK
a) Bal ile dolmuş çerçeveler alınarak yeni boş
çerçeveler konulur. Kovanlarda bakım ve temizlik devam eder.
b) Her türlü hastalığa karşı mücadele devam
eder.
c) Bazı bölgelerde bal hasadı başlamıştır.
b) Hayvanlar genel olarak meralarda beslenirler. Yeni doğan yavrulara kepek, yulaf ezmesi, fiğ ve yonca verilir. Kırkım devam eder.
c) Süt işlemesi ve değerlendirilmesi devam
eder.
d) Meralar hayvanların devamlı bulunacağı
yer olduğundan münavebeli otlatma yapıl-
Mevzuat
16 Mayıs - 19 Mayıs 2013
2. Burdur Ulusal Hayvancılık ve Süt
Endüstrisi Fuarı
Hayvan Sağlığı ve Veterinerlik Hizmetleri, Hayvancılık Ekipmanları, Süt Sağım, Saklama ve Süt
İşleme Üniteleri, Tarımsal Mekanizasyon ve Teknolojileri, Ambalaj ve Ekipmanları
ExpoLink Fuarcılık
malıdır. Çayır ve yem bitkilerinin hasadı, kurutulması ve depolanması devam eder.
Gıda Güvenliği ve Beslenme İçin Ormanlar üzerine
Uluslararası Konferans
▶▶ 2 Nisan 2013 Tarihli ve 28606
Sayılı Resmî Gazete, Türk Gıda
Kodeksi Buğday Unu Tebliği
▶▶ 12 Nisan 2013 Tarihli ve 28616
Sayılı Resmî Gazete, Kuru Kayısı
Lisanslı Depo Tebliği
▶▶ 2 Nisan 2013 Tarihli ve 28606
Sayılı Resmî Gazete, Türk Gıda
Kodeksi Ekmek ve Ekmek Çeşitleri
Tebliği (Tebliğ No: 2012/2)’nde
Değişiklik Yapılmasına Dair Tebliğ
▶▶ 12 Nisan 2013 Tarihli ve 28616
Sayılı Resmî Gazete, Pamuk Lisanslı
Depo Tebliği
▶▶ 8 Nisan 2013 Tarihli ve 28612
Sayılı Resmî Gazete, 2013/4463
2013 Yılında Yapılacak Tarımsal
Desteklemelere İlişkin Bakanlar
Kurulu Kararı
▶▶ 10 Nisan 2013 Tarihli ve
28614 Sayılı Resmî Gazete, Türk
Gıda Kodeksi Baharat Tebliği (No:
2013/12)
▶▶ 12 Nisan 2013 Tarihli ve 28616
Sayılı Resmî Gazete, Fındık Lisanslı
Depo Tebliği
▶▶ 12 Nisan 2013 Tarihli ve 28616
Sayılı Resmî Gazete, Hububat,
Baklagiller ve Yağlı Tohumlar
Lisanslı Depo Tebliği
▶▶ 12 Nisan 2013 Tarihli ve 28616
Sayılı Resmî Gazete, Zeytin Lisanslı
Depo Tebliği
▶▶ 12 Nisan 2013 Tarihli ve 28616
Sayılı Resmî Gazete, Zeytinyağı
Lisanslı Depo Tebliği
▶▶26 Nisan 2013 Tarihli ve 28629
Sayılı Resmî Gazete, 2013/4458
Tarım Sigortaları Havuzuna Devlet
Tarafından Taahhüt Edilecek Hasar
Fazlası Desteğine İlişkin Karar
▶▶27 Nisan 2013 Tarihli ve 28630
Sayılı Resmî Gazete, 2012/4553
Et ve Balık Kurumu Genel
Müdürlüğünün Et ve Süt Kurumu
Genel Müdürlüğü Adıyla Yeniden
Teşkilatlandırılmasına İlişkin Karar
Bildiğimiz Tarımın Sonu
Çağlar Keyder, Zafer Yenal
Yayınevi: İletişim Yayınları
Kitap, küresel iktidar rejimlerini üreten iktisadi süreçlerle beraber tarım sorununu “yeniden” ele alıyor.
10 yılı aşan bir ortak çalışmanın ürünü olan bu eserde; tarım sorununu ve kırsal yapıların dönüşümünü,
metalaşma, köylünün mülksüzleşmesi ve siyaset bağlamında tartışmaya açıyor. Dünyada da Türkiye’de de
yoksulluk, bölgesel eşitsizlikler, çevre, sosyal politikalar ve toplumsal hareketler gibi birçok önemli meseleyi anlamlı bir şekilde konuşabilmek için tarımda
ve kırda olup bitenleri hesaba katmamak imkânsız.
Bildiğimiz Tarımın Sonu, organik pazar romantizmine ya da köy nostaljisine hapsolmadan, tarım sorununu düşünmenin ve tartışmanın bereketini anlatıyor.
Köy-Koop Haber Mayıs 2013
SPOR-TARIM BULMACA
Erkekler Okusun Diye... Türk Sporunda Kadın -IIVe 1936 Olimpiyatları… Türk kadını
için bir dönüm noktası olmuştur.
Türkiye adına oyunlara katılan ilk
kadın sporcularımız, Suat Fetgeri ve
Halet Çambel eskrim dalında yarışarak bir ilk oldular. Bu iki genç kadın
belki madalya kazanamadılar ama
onlar Türkiye’nin ilk kadın olimpiyat
sporcuları olarak Türk Spor Tarihindeki yerlerini aldılar.
Türk kadınının spor tarihinin sayfalarında yer alma çabası bundan sonraki yıllarda da devam etti. Bu yer
alma çabası bazen sporcu olarak bazen spor yöneticisi ve bazen de spor
kadını (antrenör-hakem gibi) olarak
sürdü. Ancak erkeklere kıyasla daha
yavaş ve biraz da göz ardı edilerek.
Sözgelimi, sporculuk dışında ülkemizin spor yönetimine baktığımızda
erkek egemen bir anlayışın hüküm
sürdüğü görülmektedir.1938 yılında kurulduğundan beri Gençlik Ve
Spor Genel Müdürlerinin bir tanesi
bile kadın değildi, halen de öyle. Ya
da 81 ilin Gençlik Hizmetleri Spor İl
Müdürlerinden hangisi kadın? Türkiye Milli Olimpiyat Komitesi hangi
döneminde kadın başkan tarafından
yönetilmiştir? Cevap hep aynı…
Ancak olumsuz cevaplara çok da
şaşırmamak gerekiyor. Spor yapma
kültürünün yerleşmediği ülkemizde,
erkek egemen yapıdan kaynaklanan
devlet atamalarında da kadın spor
yöneticisi tercih edilmemesi tuhaf
karşılanmamalı. Ya da Türkiye Futbol Süper Ligine bakıldığında kadın
başkan görülmemesi… Belki Kulüp
başkanlığı maddi bir gücü de gerektirdiği için ekonomik anlamda kadınlar için uzak hedeflerden. Ama ne
olursa olsun kadınlarımız her türlü
Adnan YAHŞİ
Atletizm Yıldız Milli Takım Antrenörü
[email protected]
olumsuz görüntüye, düşünceye rağmen mücadeleden vazgeçmemeye
kararlıdır.
Türk kadını mücadelesinde, Türk
spor tarihinde yer alan öncü kadınları kendisine örnek ve destek almıştır.
Bu öncü kadınlarımızdan bazıları:
Lale Orta: İlk kadın futbol hakemimiz
Elvan Abeylegesse: 2004 yılında
Norveç’te Golden Liginde 5 bin metrede Dünya Rekoru kıran İlk kadın
atletimiz.
Hülya Şahin: Dünya Boks Şampiyonasında Altın Madalya alan (48
kiloda) ilk kadın boksörümüz.
İpek Şenoğlu: Dünyanın en önemli tenis organizasyonu kabul edilen
Wimbledon’da eleme oynama başarısı gösteren ilk kadın tenisçimiz.
Suat Fetgeri-Halet Çambel: 1936
TARIM BULMACA
1
2
3
4
5
6
7
olimpiyatlarıyla ilk defa olimpiyatlara katılan kadın sporcularımız.
Derya Açıkgöz: 1994 Yılında yapılan Dünya Halter Şampiyonasında 3.
olarak bir dünya şampiyonasında madalya kazanan ilk kadın haltercimiz.
Nurcan Taylan: (2004) Olimpiyatlarda altın madalya kazanan ilk
kadın haltercimiz.
Gizem Girişmen: Okçuluk branşında 2008 paralimpik olimpiyatlarında altın madalya kazanan ilk kadın sporcumuz.
Yıldız Aras: Karatede 2000 yılında
dünya şampiyonasında altın madalya kazanan ilk kadın karatecimiz.
Tuğba Karademir: Artistik buz
pateni dalına ülkemiz adına kış
olimpiyatlarına katılan ilk kadın
sporcumuz (2006)
Gül Çiray: İlk Balkan Şampiyonu
kadın atletimiz. Sporculuğu döneminde 47 Türkiye ve 2 Balkan rekoru
kırmış, kros dalında Balkan Şampiyonu olmuştur.
Y. İzzettin BAŞER
8
9
10
11
12
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
Soldan Sağa
1- Ispanakgillerden, vitamince zengin ve kökünden şeker elde edilen bir bitki. 2- Soner Yalçın’ın bir kitabı... Edevat 3- Herhangi bir
şeyde görülen ezik... Limited şirket... Aynı familyanın daha iyi bir
türünden alınan dal, göz, tomurcuk vb. parçaları kaynaştırma işi. 4Baş çoban... Tutsak 5- Altının tartı birimi... Bir kuvvet komutanlığımızın kısaltması... Kıta 6- Bir işi yapabilme gücü... Ecdat 7- Eti, yağı
çok olan, tavlı... Bir şaşma ünlemi 8- Bir nota... Mevki, kat... Temel
içeceğimiz 9- Üzüme düşen ben... Tümör... Bir nota 10- Hayvanlara
yedirilen ana yem... Senet 11- Topuk kemiği... Ünlü bir aktörümüzün soyadı 12- Kadınların başlarına taktıkları küçük altın dizisi...
Patlıcangillerden, geniş yapraklı, kötü kokulu bir bitki, kankurutan
Yukarıdan Aşağıya
1- Bir süs bitkisi... Bileme aracı 2- Zeybek... Aynı yaşta bulunan kimselerin tümü kuşak... Bir işaret sıfatı 3- Biçilmiş ağaca verilen genel ad...
Yüzyıl 4- İğdiş edilmiş, burulmuş koyun, keçi, at gibi hayvanlar... İşaret
... Fiyaka 5- Radonun simgesi... İlave... Cemate namaz kıldıran 6- Batarya... İlçe... Baston 7- Bahçe sulama için ölçü birimi... Namazda okunan bir dua 8-Bir zeytinyağı ölçü birimi ve kabı... Sodyumun simgesi
9- Kalsiyumun simgesi... Eksiksiz... Sazın en kalın teli 10- Amerika’nın
bir eyaleti... Bir müzik parçasının bir kişi tarafından söylenmesi veya
çalınması 11- Ergin... Nihayet 12- Güzel kokulu bitki... Melissa otu
Hülya Şenyurt: Olimpiyatlarda
madalya kazanan ilk kadın sporcumuzdur. 1992 olimpiyatlarında 48
kiloda tekvando dalında 3. olarak
madalyayı hak etmiştir.
Neslihan Darnel: Voleybol Dünya
Sayı Kraliçesi. Olimpiyat oyunlarında Türk Bayrağını taşıyan ilk kadın
sporcumuz.
Binnaz Uslu: Üst üste iki Avrupa
Kros Şampiyonu olan ilk kadın atletimiz.
İlk bayan futbol takımı: Dostlukspor. 1970 li yılların başında kurulmuş ve rakibi olmadığından maçlarını erkek takımlarıyla yapmıştır.
İlk bayan spor yazarı Serap
Özaksoy: Tercüman gazetesinde
binicilik ve tenis ağırlıklı yazılar yazarak kadın spor yazarlarının öncüsü olmuştur.
Ve yazmakla söylemekle ardı arkası
gelmeyecek onlarca yüzlerce sporcu
Türk kadını…
Günden güne artan başarılı kadın
sporcu sayımız olmasına rağmen,
devletin imkânlarını erkekler daha
çok futbol oynasın diye hala ne kadar
çok stat yaparız olarak kullanmasını
kadınlara karşı haksızlık olarak görmekteyim.
Yeri gelmişken, bu konuda yazılı
ve görsel medyanın da kadın sporu
KİTAP
Kooperatifçilik
23
konusunda sınıfta kaldığını söylemekte yarar var. Ulusal yayın yapan
gazetelerin, kadınlarla ilgili spor haberlerinin yüzdesine baktığınızda %
0.50’lik bir oranı bile geçmediğini
göreceksiniz.
Milli Atletimiz Nevin Yanıt geçtiğimiz mart ayının ilk haftası İsveç’te
Türkiye Rekoru kırarak Avrupa
Şampiyonu olmuş ve bir gün sonra
Türkiye’nin en çok satış yüzdesine
sahip gazetelerinde haftalık bulmacalar kadar yer bulabilmiştir. Eğer söz
konusu Avrupa Şampiyonu olan milli
takımı bırakın herhangi bir futbol takımı bile olsa günlerce manşetlerden
inmezdi. Kadınlarımız daha fazla
önemi, daha fazla ilgiyi hak ediyor.
Ve ne olursa olsun sadece Türkiye’de
değil dünya da bile halen kadınların
spor yapması konusunda atılacak
çok adım olduğu ortadadır. Türk kadın sporcularımız 2012 yılındaki hızlı ivmeyle başarılarını günden güne
artırmaktadır. 2016 Olimpiyatlarında da erkeklerden daha fazla kadın
sporcu göreceğimizin işaretleri günden güne fazlalaşmaktadır. Anneler
babalar ve eğitimciler olarak bizlere
düşen daha fazla kız çocuğunu, kadını sporun içine çekmektir. Ardından
başarının gelmesi kaçınılmazdır.
Spor dolu günler sizinle olsun…
Nasıl Bir Organik Tarım
Prof.Dr. Ziya Gökalp Mülâyim
Prof.Dr. Tayfun ÖZKAYA
Yayınevi: Yeni İnsan
Yayınevi: Yeni İnsan
Kooperatifçilik kitabının 6. Baskısında
okurlarına ülkemiz ve dünya kooperatifçiliğindeki en son durum ve gelişmeler güncelleştirilerk verilmiş. Kitapta;
Genel Kooperatifçilik, Kooperatifin
Tanımı, İlkeleri, Kooperatifle Sermaya
Şirketleri Arasındaki Farklar, Özel Sektör Karşısında Kooperatiflerin Durumu,
Devlet ve Kooperatif, Kooperatifçilik
Mevzuatı ve birçok konu ele alınmış.
Bu kitapta Çiftçi Sendikaları
Konfederasyonu, Boğaziçi Üniversitesi Tüketim Kooperatifi,
Başka Bir Gıda Mümkün Girişimi, Kibele Ekolojik Yaşam
Kooperatifi, Marmariç Ekolojik
Yaşam Derneği deneyimlerini
paylaştı, nasıl sorusunun yanıtlarını aradı.
14 Mayıs Dünya Çiftçiler
Gününü Kutlamak
14 Mayıs geldiğinde dünyanın her tarafında Dünya çiftçiler
günü kutlanır. Çiftçinin ve tarımın dünya için önemi anlatılır. Sokaktaki insandan politikacılara kadar her seviyedeki
insana mesaj verilir. Tarımı desteklemek geleceğimizi desteklemektir diye. Çiftçilerin sorunlarının çözümünün sadece çiftçilere faydası olmadığı, ülkenin de menfaatine olduğu
ifade edilir. Çiftçinin desteklenmesinin bir yönüyle ülkenin
gıda güvenliğini sağlamak olduğu vurgulanır.
Aslında birçoğumuz tarımın ve çiftçinin öneminin farkındayız. Biliyoruz ki; tarım insanlık için nasıl önemli ise tarım
içinde çiftçiler o kadar önemlidir. Tarımsal üretimi yapan
çiftçilerdir. Gıdayı da üreten çiftçilerdir. Bugün artık insanlık şunun bilincindedir. Çiftçilik yapılmazsa gıda da üretilemeyecektir. Belki içinde bulunduğumuz yüzyılda küresel
ısınmanın yol açtığı iklim değişikliği nedeniyle gıda güvenliği fazla dillendirilmeye başlansa da, gerçekte dünyada yüzyıllardan beri gıda savaşları yaşanmaktadır...
14 Mayıs Dünya Çiftçiler gününü kutlarken kooperatifçilik konusunda bir zamanlar ülkemizde de bir ölçüde var
olan, bugün dünyanın tercih ettiği okullarda kooperatifçiliği sevdirme ve teşvik etme politikasına yeniden dönülmesi
gerektiğini bilmeliyiz. Sadece kırsalda değil tüm alanlarda
kooperatifler daha ilkokul çağından itibaren sevdirilmeli
ve okullardaki kantinlerin kooperatifler eliyle işletilmesini
teşvik etmeliyiz. Bugün başta ABD, Japonya, Malezya, İngiltere olmak üzere birçok ülkede bile bu yönde politikalar
uygulandığını unutmamalıyız. Ünal Örnek
02 Tar›m ilan 31,5x46,5cm.pdf
C
M
Y
CM
MY
CY
CMY
K
1
12.04.2013
19:16

Benzer belgeler

Köy-Koop Haber Gazetesi 43. Sayı

Köy-Koop Haber Gazetesi 43. Sayı 01-31 Mayıs 2013 Nisan 2013 Dönemine Ait 4/a ve 4/b Kapsamındaki Sigortalılara İlişkin Primlerin Ödenmesi 01-31 Mayıs 2013 Nisan 2013 Dönemine İlişkin Ba, Bs Formlarının Verilmesi

Detaylı

ULUSLARARASI KOOPERATİFLER BİRLİĞİNDEN (ICA) MESAJ VAR

ULUSLARARASI KOOPERATİFLER BİRLİĞİNDEN (ICA) MESAJ VAR Köy-Koop Merkez Birliği; Tarıma ait farklı çalışma alanlarında (Hayvancılık-Süt üretimi ve işlenmesi, seracılık, halı–kilim üretimi, zeytin ve zeytinyağı işlenmesi, bal, çeltik üretimi ve işlenmesi...

Detaylı