tc adalet bakanlığı eğitim dairesi başkanlığı yargı mevzuatı bülteni

Transkript

tc adalet bakanlığı eğitim dairesi başkanlığı yargı mevzuatı bülteni
T.C.
ADALET BAKANLIĞI
EĞİTİM DAİRESİ BAŞKANLIĞI
YARGI MEVZUATI BÜLTENİ
Bültenin Kapsadığı Tarihler
16-31 Temmuz 2012
Yayımlandığı Tarih
31 Temmuz 2012
Sayı
2012-14
İÇİNDEKİLER
-
Aylıkların Banka Aracılığıyla Ödenmesi Hakkında Genel Tebliğ (Sıra No: 1)
(R.G. 17 Temmuz 2012 – 28356)
Korunan Alanların Tespit, Tescil ve Onayına İlişkin Usul ve Esaslara Dair
Yönetmelik
(R.G. 19 Temmuz 2012 – 28358)
İşkolu Tespit Kararı (No: 2012/43)
(R.G. 19 Temmuz 2012 – 28358)
İşkolu Tespit Kararı (No: 2012/44)
(R.G. 19 Temmuz 2012 – 28358)
Kamu İç Denetim Faaliyetinin Güçlendirilmesi Projesi ile İlgili Dünya
Bankası ile İmzalanan Hibe Anlaşması
(R.G. 20 Temmuz 2012 – 28359)
Anayasa Mahkemesinin E: 2011/74, K: 2012/15 Sayılı Kararı
(R.G. 21 Temmuz 2012 – 28360)
Anayasa Mahkemesinin E: 2011/6, K: 2012/16 Sayılı Kararı
(R.G. 21 Temmuz 2012 – 28360)
Anayasa Mahkemesinin E: 2011/28, K: 2012/22 Sayılı Kararı
(R.G. 21 Temmuz 2012 – 28360)
Anayasa Mahkemesinin E: 2011/114, K: 2012/28 Sayılı Kararı
(R.G. 21 Temmuz 2012 – 28360)
Anayasa Mahkemesinin E: 2011/51, K: 2012/32 Sayılı Kararı
(R.G. 21 Temmuz 2012 – 28360)
Anayasa Mahkemesinin E: 2011/116, K: 2012/39 Sayılı Kararı
(R.G. 21 Temmuz 2012 – 28360)
Anayasa Mahkemesinin E: 2011/13, K: 2012/45 Sayılı Kararı
(R.G. 21 Temmuz 2012 – 28360)
Anayasa Mahkemesinin E: 2011/108, K: 2012/55 Sayılı Kararı
(R.G. 21 Temmuz 2012 – 28360)
Anayasa Mahkemesinin E: 2011/37, K: 2012/69 Sayılı Kararı
(R.G. 21 Haziran 2012 – 28360)
Anayasa Mahkemesinin E: 2011/58, K: 2012/70 Sayılı Kararı
(R.G. 21 Temmuz 2012 – 28360)
Anayasa Mahkemesinin E: 2011/110, K: 2012/79 Sayılı Kararı
(R.G. 21 Temmuz 2012 – 28360)
-
-
Adalet Bakanlığından Çeşitli İlan
(R.G. 21 Temmuz 2012 – 28360)
Elektronik Haberleşme Sektöründe Kişisel Verilerin İşlenmesi ve Gizliliğinin
Korunması Hakkında Yönetmelik
(R.G. 24 Temmuz 2012 – 28363)
Adalet Bakanlığı Personel Genel Müdürlüğü Yardım Kampanyası
Anayasa Mahkemesinin E: 2009/30 (Siyasi Parti Mali Denetimi ). K: 2012/6
Sayılı Kararı
(R.G. 26 Temmuz 2012 – 28365)
Anayasa Mahkemesinin E: 2009/48 (Siyasi Parti Mali Denetimi ). K: 2012/7
Sayılı Kararı
(R.G. 26 Temmuz 2012 – 28365)
Anayasa Mahkemesinin E: 2010/25 (Siyasi Parti Mali Denetimi ). K: 2012/8
Sayılı Kararı
(R.G. 26 Temmuz 2012 – 28365)
Anayasa Mahkemesinin E: 2010/32 (Siyasi Parti Mali Denetimi ). K: 2012/9
Sayılı Kararı
(R.G. 26 Temmuz 2012 – 28365)
Anayasa Mahkemesinin E: 2010/19 (Siyasi Parti Mali Denetimi ). K:
2012/10 Sayılı Kararı
(R.G. 26 Temmuz 2012 – 28365)
Anayasa Mahkemesinin E: 2010/20 (Siyasi Parti Mali Denetimi ). K:
2012/11 Sayılı Kararı
(R.G. 26 Temmuz 2012 – 28365)
Adalet Bakanlığından İhalelere Katılmaktan Yasaklama Kararı İlanı
(R.G. 26 Temmuz 2012 – 28365)
Gelir Vergisi Genel Tebliği (Seri No: 283)
(R.G. 27 Temmuz 2012 – 28366)
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığından İşkolu Tespit Kararı
(R.G. 28 Temmuz 2012 – 28367)
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığından İşkolu Tespit Kararı
(R.G. 28 Temmuz 2012 – 28367)
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığından İşkolu Tespit Kararı
(R.G. 28 Temmuz 2012 – 28367)
Özelleştirme İdaresi Başkanlığından Özelleştirme Yüksek Kurulu Kararı
(R.G. 28 Temmuz 2012 – 28367)
Özelleştirme İdaresi Başkanlığından Özelleştirme Yüksek Kurulu Kararı
(R.G. 28 Temmuz 2012 – 28367)
Özelleştirme İdaresi Başkanlığından Özelleştirme Yüksek Kurulu Kararı
(R.G. 28 Temmuz 2012 – 28367)
Sosyal Güvenlik Kurumundan Sosyal Güvenlik Kurumu Sağlık Uygulama
Tebliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Tebliğ
(R.G. 28 Temmuz 2012 – 28367)
Danıştay Onbirinci Dairesine Ait Kararlar
(R.G. 29 Temmuz 2012 – 28368)
İçişleri Bakanlığından Sınır Tespit Kararı
(R.G. 30 Temmuz 2012 – 28369)
Katılım Öncesi Yardım Aracı Geciş Dönemi Yardımı ve Kurumsal
Yapılanma Bileşeni- Kısım 1 Çerçevesinde 2008 Türkiye Ulusal Programına
Yönelik Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Avrupa Toplulukları Komisyonu
Arasında Finansman Anlaşmasına Ek No 3 İlişkin 2012/3393 Sayılı
Milletlerarası Andlaşma
(R.G. 31 Temmuz 2012 – 28370)
Başbakanlıktan Karayolu Trafik Güvenliği Stratejisi ve Eylem Planı
(R.G. 31 Temmuz 2012 – 28370)
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığından İşkolu Tespit Kararı
-
(R.G. 31 Temmuz 2012 – 28370)
2012 TemmuzAyında, Yaş Haddinden ve İsteği Üzerine Emekliye Ayrılan
Hâkimi ve Savcıları Belirtir Liste
Maliye Bakanlığından:
AYLIKLARIN BANKA ARACILIĞIYLA ÖDENMESİ
HAKKINDA GENEL TEBLİĞ
(SIRA NO: 1)
BİRİNCİ BÖLÜM
Amaç, Kapsam, Dayanak ve Tanımlar
Amaç ve kapsam
MADDE 1 – (1) Bu Tebliğin amacı, merkezi yönetim kapsamında yer alan kamu
idarelerinde görevli kamu görevlileri ve işçilerin aylık ödemelerinin bankacılık sistemi
aracılığı ile gerçekleştirilmesine ilişkin usul ve esasları belirlemektir.
Dayanak
MADDE 2 – (1) Bu Tebliğ, 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 164 üncü maddesi
hükümlerine dayanılarak hazırlanmıştır.
Tanımlar
MADDE 3 – (1) Bu Tebliğin uygulanmasında;
a) Aybaşı: Kamu görevlileri ile işçi statüsünde çalışanlar için ilgili mevzuatında
belirtilen aylıkların ödenme gününü,
b) Aylık: Kamu idarelerinde çalışan kamu görevlileri ile işçilere mevzuatı uyarınca mali
haklar ile sosyal hak ve yardımlar kapsamında yapılan aylık ve ücret ödemelerini,
c) Bakanlık: Maliye Bakanlığını (Muhasebat Genel Müdürlüğü),
ç) Banka listesi: Muhasebe birimi, harcama birimi ve banka şubesinin adı, aylığın ait
olduğu ay, alacaklıların ad ve soyadı, unvanı, banka hesap numarası/IBAN ile ödenecek net
aylık tutarlarını gösteren ve bu Tebliğin ekinde yer alan Ek-1 sayılı listeyi,
d) Banka şubesi: Harcama birimlerinde görevli kamu görevlileri ile işçilerin aylıklarının
ödenmesine ilişkin protokol imzalanan banka şubesini,
e) Kamu görevlisi: Kamu idarelerinin kadro veya pozisyonlarında istihdam edilenlerden
işçi statüsü dışında çalışanları,
f) KBS: Bakanlıkça işletilen Kamu Harcama ve Muhasebe Bilişim Sistemini,
ifade eder.
İKİNCİ BÖLÜM
Aylıkların Bankalar Aracılığıyla Ödenmesi ve Muhasebeleştirilmesi
Aylıkların bankalar aracılığıyla ödenmesi
MADDE 4 – (1) Merkezi yönetim kapsamında yer alan kamu idarelerinde çalışan kamu
görevlileri ile işçilerin aylıkları bankalar aracılığıyla ödenir.
(2) Her bir harcama biriminde görevli kamu görevlileri ile işçilerin tamamının aylıkları
tek bir banka şubesinden ödenir.
(3) Jandarma Genel Komutanlığına bağlı iç güvenlik birlikleri, jandarma sınır birlikleri
ve MİT Müsteşarlığı ile il ve ilçe teşkilat merkezlerine uzak yerlerde faaliyet gösteren
birimlerin bulundukları yerde otomatik para çekme makinesi (ATM) ya da banka
bulunmaması halinde kamu görevlileri ile işçilerin aylıkları mutemet aracılığıyla ödenebilir.
(4) Otomatik para çekme makinesi (ATM) ya da banka bulunmayan ilçelerde de kamu
görevlileri ile işçilerin aylıkları mutemet aracılığıyla ödenebilir.
Harcama birimlerince yapılacak işlemler
MADDE 5 – (1) Harcama birimi ile banka şubesi arasında, bu Tebliğde belirtilen
hususlar çerçevesinde protokol imzalanır.
(2) Aylıkları banka aracılığıyla ödenecek kamu görevlileri ve işçiler için, üç nüsha
banka listesi (EK-1) düzenlenerek gerçekleştirme görevlisi ve harcama yetkilisi tarafından
onaylanır ve ödeme yapılması gereken tarihten altı iş günü önce Ödeme Emri Belgesi ekinde
muhasebe birimine gönderilir.
(3) Muhasebe birimince, banka listeleri onaylandıktan sonra, iki nüshası harcama
birimince muhasebe biriminden alınır ve bir nüshası kamu görevlileri ve işçilerin banka
hesaplarına aybaşı itibarıyla kayıt yapılmak üzere, aybaşından en az dört iş günü önce ilgili
banka şubesine teslim edilir. Listenin diğer nüshası ise harcama birimince saklanır.
(4) Aylık işlemlerini KBS üzerinden yürüten harcama birimlerinden Bakanlıkça uygun
görülenler, banka listelerini KBS üzerinden Bakanlıkça belirlenen uygulama esasları
çerçevesinde elektronik ortamda ilgili bankalara gönderirler. Bankalar da Bakanlıkça
belirlenen uygulama esasları çerçevesinde banka listelerini elektronik ortamda alarak ödeme
işlemlerini yürütürler.
(5) Gerçekleştirme işlemleri veri tabanındaki bilgiler kullanılmak suretiyle KBS
üzerinden yapılarak ödenen aylıklara ilişkin bordrolar, elektronik ortamda muhafaza edilir ve
ödeme belgesine bağlanmaz.
(6) Harcama yetkililerince gecikmeye meydan verilmemesi için gerekli tedbirler alınır.
Muhasebe birimlerince yapılacak işlemler
MADDE 6 – (1) Muhasebe birimleri, gelen banka listesinde her bir kamu görevlisi ve
işçi için “Ödenecek Net Aylık Tutar” sütununda yer alan tutarı, kamu görevlisi ve işçinin
bordrosundaki net ödenecek tutarla kontrol eder. Ödeme belgesindeki ödemeye esas toplam
tutar ile banka listesindeki toplam tutarın uygunluğu da kontrol edilip onaylanır.
(2) Daha sonra aylıklara ilişkin Gönderme Emirleri düzenlenerek aybaşından dört iş
günü önce muhasebe biriminin ödeme hesabının bulunduğu banka şubesine Gönderme Emri
Teslim Tutanağı ekinde teslim edilir.
(3) Banka listesinin bir nüshası, Ödeme Emri Belgesinin Sayıştayca incelenecek
nüshasına eklenir.
(4) KBS üzerinden düzenlenen banka listeleri ile ilgili yapılacak kontroller ve banka
şubesine gönderme işlemleri Bakanlıkça belirlenen uygulama esasları çerçevesinde yürütülür.
(5) 18/6/2011 tarihli ve 27968 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Genel Bütçe
Kapsamındaki Kamu İdarelerinin Ödeme ve Tahsilat İşlemlerinin Elektronik Ortamda
Gerçekleştirilmesine İlişkin Usul ve Esasları uygulayan muhasebe birimlerinde Gönderme
Emirlerinin bankaya gönderilmesine ilişkin süre ve diğer hususlarda söz konusu Usul ve
Esaslarda yer alan hükümler uygulanır.
Banka şubelerince yapılacak işlemler
MADDE 7 – (1) Muhasebe birimlerinin ödeme hesaplarının bulunduğu banka şubeleri,
kendilerine intikal ettirilen Gönderme Emri tutarlarını, kamu görevlileri ve işçilerin hesabının
bulunduğu banka şubesine aybaşından iki iş günü önce aktarır.
(2) Banka şubeleri, harcama birimlerince teslim edilen banka listelerine uygun olarak
aylıkların aybaşında ödenmesini sağlayacak şekilde işlemlerini tamamlar.
(3) Muhasebe biriminin ödeme hesabının bulunduğu banka ile kamu görevlileri ve
işçilerin hesabının bulunduğu banka, aylıkların zamanında ödenebilmesi için işbirliği içinde
gerekli tedbirleri alırlar.
Dikkat edilecek diğer hususlar
MADDE 8 – (1) Aylıkların mevzuatın öngördüğü tarihte kamu görevlileri ile işçilerin
hesaplarına aktarılmaması veya geç aktarılması nedeniyle hukuki sorumlulukla
karşılaşılmaması bakımından bu süreçte görev alan tüm birimlerin bu Tebliğle belirlenen
sürelere uymaları zorunludur.
(2) Aylıklar, bu Tebliğin 4 üncü maddesinin üçüncü ve dördüncü fıkralarında
belirtilenler dışında, mutemetler aracılığıyla ödetilemez. Aylıkların mutemetler aracılığıyla
ödetilmesinde, mutemetler genel hükümlere göre kamu görevlisi ve işçinin şahsi mutemedi
sayıldığından, meydana gelebilecek aksaklıklarda sorumluluk, şahsi mutemet tayin eden hak
sahibine aittir ve idarece aylığın ikinci kez ödenmesi mümkün değildir.
(3) Kapsamda yer almayan kamu idareleri, kamu görevlileri ile işçilerin aylıklarının
kendi mevzuatları çerçevesinde ve Tebliğde yer alan hükümler doğrultusunda bankalar
aracılığıyla ödenmesi yönünde uygulama yapabilirler.
Aylıklardan yapılacak bazı kesintiler
MADDE 9 – (1) Bankalarla yapılacak protokolde kamu görevlileri ile işçilerin yazılı
talebi halinde yapılacak özel kesintilerin aylıklardan kesilmesinin sağlanmasına yönelik
hususlara da yer verilebilir. Ancak, söz konusu kesintilere aylık bordrolarında yer verilmez.
(2) Harcama birimlerince, ilgili mevzuatında öngörülmediği veya Bakanlığımızca özel
bir düzenleme yapılmadığı sürece, aylıkların ödenmesine ilişkin olarak düzenlenen
bordrolarda kamu görevlileri ile işçilerin yemek ücreti, yakıt paraları, yardımlaşma sandığı
kesenekleri, vakıf ve dernek aidatı, tüketim kooperatif aidatı, kira (lojman kirası hariç) gibi
özel borç ve kesintilerine yer verilemez. Kamu görevlileri ile işçilerin talebi halinde, banka
hesaplarına aktarılan tutar üzerinden bankaca söz konusu kesintilerin yapılabilmesi, harcama
birimi ile banka şubesi arasında yapılacak protokolle kararlaştırılabilir.
(3) Kamu görevlilerinin 25/6/2001 tarihli ve 4688 sayılı Kamu Görevlileri Sendikaları
ve Toplu Sözleşme Kanununun 25 inci maddesine göre hesaplanan üye aidatları, aylıklardan
kesilerek, muhasebe birimlerince emanet hesaplarına alınır ve ilgili sendikaların hesaplarına
aktarılır. Bu konuda harcama birimlerince yapılacak işlemler aşağıda yer almaktadır.
a) 7/9/2001 tarihli ve 24516 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Kamu Görevlileri
Sendikaları ve Konfederasyonlarınca Düzenlenecek Üyeliğe Başvuru Belgesi, Çekilme
Bildirimlerinin Şekli, İçeriği, Tutulacak Defterlerin Şekli, İhtiva Edeceği Bilgiler ile
Kayıtların Düzenlenmesine İlişkin Usul ve Esaslar Hakkında Yönetmeliğin 3 üncü maddesi
gereğince, sendikaca üyeliğe kabul edilen kamu görevlisine ilişkin bildirimin işverene
yapılmış olması halinde harcama birimlerince sendikaya ödenmesi gereken aidat tutarı aylık
bordronun kesintiler bölümünde “Kamu Görevlileri Sendika Aidatı” adıyla açılacak ayrı bir
sütunda gösterilir.
b) Bordroda gösterilen kamu görevlileri sendika aidatları, her bir sendika için ayrı ayrı
düzenlenecek altı nüsha (sendikanın konfederasyona bağlı olması durumunda yedi nüsha)
EK-2 de yer alan Sendika Aidatı Kesinti Listesine kişi bazında kaydedilir.
c) Listenin bir nüshası doğrudan ilgili sendikanın genel merkezine, bir nüshası varsa
bağlı bulunduğu konfederasyona, üç nüshası bordroyla birlikte ödeme evrakı ekinde
muhasebe birimine gönderilir. Bir nüshası harcama birimlerinde muhafaza edilir, diğer
nüshası ise iş yerinde ilan panosuna asılır.
ç) Listeler, sendika bazında ayrı ayrı düzenlenmekle birlikte toplam tutarı bir kalemde
Ödeme Emri Belgesinde Emanetler Hesabına alacak kaydedilir.
d) Tayini çıkan sendikalı kamu görevlisine ait düzenlenen kamu görevlisi nakil
bildirimine, kamu görevlisinin hangi sendikaya üye olduğu ve sendika üye numarası yazılır.
e) Kamu görevlisi sendika üyeliğinden çekildiğinde “Kamu Görevlileri Sendikaları
Kamu Görevlisinin Üyelikten Çekilme Bildirimi Formu”, kamu görevlisi hakkında sendika
tarafından üyelikten çıkarılma kararı verilmesi halinde ise sendikanın buna ilişkin kararının
bir örneği muhasebe birimine teslim edilmediği takdirde sendika aidatı kesilmeye devam
edilir.
(4) Kamu görevlileri sendika aidatı kesintilerine ilişkin muhasebe birimlerince
yapılacak işlemler aşağıda yer almaktadır.
a) Kesintiler sendikalar itibarıyla Emanetler Hesabının altında ayrı kodlarda izlenir.
b) Ödeme Emri Belgesi ekinde üç nüsha olarak muhasebe birimlerine gelen EK-2 sayılı
listenin bir nüshası ödeme belgesinin Sayıştayca incelenecek nüshasına bağlanır, iki nüshası
ise her bir sendika için ayrı ayrı oluşturulacak dosyalarda muhafaza edilir.
c) Her bir sendikaya ait aidat tutarı ayrı ayrı düzenlenecek muhasebeleştirme belgesiyle,
tahakkuk ettiği tarihten itibaren beş gün içinde ilgili sendikaların banka hesaplarına
aktarılmak suretiyle ödenir. İlgili sendikaya ait EK-2 sayılı listenin bir nüshası, ödemeye
ilişkin muhasebeleştirme belgesinin Sayıştayca incelenecek nüshasına bağlanır, üçüncü
nüshası ise dosyasında muhafaza edilir.
ç) Sendika aidatları ayın 15’inde tahakkuk eder ve bu tarihten itibaren beş gün içinde
ilgili sendikaların banka hesaplarına aktarılır. Ancak, yılbaşı veya resmî ya da dini bayramlar
nedeniyle ayın 15’i ile birlikte takip eden beş günün de resmî tatil olması halinde, ödeme
takip eden ilk iş günü yapılır. Sendikanın hesabının bulunduğu banka şubesine süresinde
aktarılan aidat tutarlarının çeşitli nedenlerle sendika hesaplarına intikal ettirilmemesinden
doğan gecikmeler, banka şubesinin sorumluluğundadır.
d) Sendika hesaplarına herhangi bir nedenle fazla veya yersiz olarak gönderilen paralar
ilgili sendika adına borç kaydedilir ve ertesi ay o sendikaya gönderilecek tutardan mahsuben
tahsil edilir.
e) Yersiz kesintiler ve bunlara ilişkin göndermelerle ilgili anlaşmazlıklar için kamu
görevlilerinin harcama birimlerine başvurmaları gerekir. Harcama birimince yapılacak
inceleme sonucunda iade edilmesi yazıyla muhasebe birimine bildirilen aidat tutarı o aya ait
kesintiler gönderilmemişse o ayda, gönderilmişse takip eden aydan iadesi sağlanır. Harcama
biriminin iade yazısı muhasebeleştirme belgesine eklenir.
Aylıkların muhasebeleştirilmesi
MADDE 10 – (1) Aylıklara ilişkin işlemlerin muhasebe kayıtları 30/12/2006 tarihli ve
26392 (3. Mükerrer) sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Merkezi Yönetim Muhasebe
Yönetmeliği hükümlerine uygun olarak gerçekleştirilir.
Kanuni kesintilerin gönderilmesi
MADDE 11 – (1) Kanuni kesintiler ile muhtasar beyannameyle beyan edilip yatırılacak
vergiler, aylıkların ödeme tarihleri esas alınarak mevzuatında öngörülen süre içinde aktarılır.
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
Çeşitli ve Son Hükümler
Yürürlükten kaldırılan tebliğ
MADDE 12 – (1) 20/2/2004 tarihli ve 25379 mükerrer sayılı Resmî Gazete’de
yayımlanan Aylık ve Ücret Ödemeleri hakkındaki Muhasebat Genel Müdürlüğü Genel
Tebliği (Sıra No: 6) yürürlükten kaldırılmıştır.
Mevcut protokol hükümleri
GEÇİCİ MADDE 1 – (1) Harcama birimleri ile banka şubeleri arasında bu Tebliğ
yürürlüğe girmeden önce imzalanan protokol hükümleri süresi tamamlanıncaya kadar
geçerlidir.
Yürürlük
MADDE 13 – (1) Bu Tebliğ yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
Yürütme
MADDE 14 – (1) Bu Tebliğ hükümlerini Maliye Bakanı yürütür
EK-1
BANKA LİSTESİ
Muhasebe Biriminin Adı
Muhasebe Biriminin Kodu
Harcama Biriminin Adı
Harcama Biriminin Kodu
Banka Adı
Şube Adı
Aylığın Ait
Olduğu Yıl
Aylığın Ait
Olduğu Ay
ALACAKLILARIN
Sıra T.C.
Adı - Soyadı
No Kimlik No
Unvanı
Banka Hesap Ödenecek Net Aylık
Tutar
No /IBAN
TOPLAM
Bordro Kayıtlarına Uygundur.
Gerçekleştirme Görevlisi
Adı-Soyadı
İmza
Bordro Kayıtlarına Uygundur.
Harcama Yetkilisi
Adı-Soyadı
İmza
Kontrol Edilmiştir.
Muhasebe Yetkilisi
Adı-Soyadı
İmza
EK-2
SENDİKA AİDATI KESİNTİ LİSTESİ
Sendikanın
Harcama Biriminin
Adı
:
Genel Merkez Adresi :
Adı
:
Kodu :
Yılı/Ayı:
Banka Hesap/IBAN No.
:
ÜYENİN
Sıra
No
Üye
No
Adı-Soyadı
Aidat Tutarı
T O P L A M
Bordro Kayıtlarına uygundur.
Gerçekleştirme Görevlisi
Adı-Soyadı
İmza
Kontrol Edilmiştir.
Muhasebe Yetkilisi
Adı-Soyadı
İmza
[R.G. 17 Haziran 2012 – 28356]
—— • ——
Çevre ve Şehircilik Bakanlığından:
KORUNAN ALANLARIN TESPİT, TESCİL VE ONAYINA İLİŞKİN
USUL VE ESASLARA DAİR YÖNETMELİK
BİRİNCİ BÖLÜM
Amaç, Kapsam, Dayanak ve Tanımlar
Amaç
MADDE 1 – (1) Bu Yönetmeliğin amacı; milli park, tabiat parkı, tabiat anıtı, tabiatı
koruma alanı ve sulak alanların tescil, onay ve ilanı ile tabiat varlığı, doğal sit alanı ve özel
çevre koruma bölgelerinin tespit, tescil, onay, değişiklik ve ilanına dair usul ve esasların
belirlenmesidir.
Kapsam
MADDE 2 – (1) Bu Yönetmelik, taşınır tabiat varlıkları hariç; tabiat varlığı, doğal sit
alanı, özel çevre koruma bölgesi, milli park, tabiat parkı, tabiat anıtı, tabiatı koruma alanı ve
sulak alanları kapsar.
Dayanak
MADDE 3 – (1) Bu Yönetmelik; 21/7/1983 tarihli ve 2863 sayılı Kültür ve Tabiat
Varlıklarını Koruma Kanununun ek 4 üncü maddesi, 9/8/1983 tarihli ve 2873 sayılı Milli
Parklar Kanununun 2 nci ile 3 üncü maddeleri, 19/10/1989 tarihli ve 383 sayılı Özel Çevre
Koruma Kurumu Başkanlığı Kurulmasına Dair Kanun Hükmünde Kararname ile 29/6/2011
tarihli ve 644 sayılı Çevre ve Şehircilik Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun
Hükmünde Kararnamenin 13/A, ek 1 inci ve geçici 6 ncı maddelerine dayanılarak
hazırlanmıştır.
Tanımlar ve kısaltmalar
MADDE 4 – (1) Bu Yönetmelikte geçen;
a) Anıt ağaç: Yaş, çap ve boy itibarıyla kendi türünün alışılmış ölçüleri üzerinde
boyutlara sahip olan ve/veya yöre folklorunda, kültür ve tarihinde özel yeri bulunan ve/veya
geçmiş ile günümüz, günümüz ile gelecek arasında köprü kurabilecek doğal ve uzun ömre
sahip olan ağaçları,
b) Araştırma ekibi: Tespit ve yeniden değerlendirmede; bilimsel çalışma yapmak amacı
ile çalışmanın konusuna ve çalışmaya esas teşkil eden alanların nitelikleri ve yerine göre
konusunda uzman 5 kişiden az olmamak üzere Genel Müdürlükçe kurulacak ekibi,
c) Bakanlık: Çevre ve Şehircilik Bakanlığını,
ç) Biyolojik çeşitlilik: Ekosistemlerin, türlerin, genlerin çeşitliliği ve bunların birbiriyle
olan ilişkilerini ve bunların değişkenliğini,
d) Bölge Komisyonu: Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Komisyonlarını,
e) Doğal mağaralar: Dolomitik kireçtaşı, dolomit, karbonat çimentolu konglomera ve
kumtaşı gibi karbonatlı kireçtaşı, sülfat (jips) ve klorürlü (tuz) ana kayaların oluşurken veya
oluştuktan sonraki fiziko-kimyasal olaylarla yeraltı suları tarafından aşındırılması sonucu
oluşan mağaraları,
f) Doğal sit: Jeolojik devirlere ait olup, ender bulunmaları nedeniyle olağanüstü
özelliklere sahip yer üstünde, yeraltında veya su altında bulunan korunması gerekli alanları,
g) Ekolojik etki değerlendirmesi: Gerçekleştirilmesi planlanan faaliyetlerin ve projelerin
ekosistemlere olabilecek etkilerinin belirlenmesi, olumsuz yöndeki etkilerinin önlenmesi ya
da ekosistemlerin kendisine ve işleyişine zarar vermeyecek ölçüde en aza indirilmesi için
alınacak önlemlerin tespit edilmesini,
ğ) Ekolojik koridor: Birbirine yakın coğrafi bölgelerdeki habitatları ekolojik olarak
birbirine bağlayan, türlerin geçişine imkân sağlayan, doğal veya yapay olarak teşkil edilmiş
bağlantı alanlarını,
h) Ekolojik rehabilitasyon: Bozulmuş habitatlarda ekolojik fonksiyon ve süreçlerin
iyileştirilmesini,
ı) Ekolojik restorasyon: Alanın esaslı müdahale olmadan önceki koşullara ve fonksiyona
olabildiğince yakın olarak geri dönüştürülmesini,
i) Ekolojik temelli yönetim planı: Korunan alanlarda istenen duruma ulaşmak veya
mevcut durumu korumak için, etkileşim içindeki mevcut ekosistem ilişkilerinin ve insan
kullanımlarının düzenlendiği planı,
j) Endemik: Dağılımı belli bir coğrafi alanda sınırlı olan veya tabii yaşam alanı sınırlı
bir coğrafi bölgeden ibaret olan flora ve fauna türlerini,
k) Genel Müdürlük: Tabiat Varlıklarını Koruma Genel Müdürlüğünü,
l) Habitat: Türün biyolojik döngüsünün herhangi bir safhasında yaşadıkları alanı,
m) İl Müdürlüğü: Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğünü,
n) Jeolojik oluşumlar: Yerduvarının oluşumundan günümüze kadar geçen jeolojik
dönemlerde meydana gelmiş bilime konu olan eğitici ve estetik özellik taşıyan değerleri,
o) Kesin korunacak hassas alan: Bölgesel, ulusal veya dünya ölçeğinde olağanüstü
ekosistemlerin, türlerin, habitat ve jeolojik jeomorfolojik özelliklerin korunduğu, genel olarak
insan etkisi olmadan meydana gelmiş, insan faaliyetleri sonucu bozulma veya tahrip olma
riski yüksek olan alanları,
ö) Korunan alan: Biyolojik çeşitliliğin, doğal ve bununla ilişkili kültürel kaynakların
korunması ve devamlılığının sağlanması amacıyla ilgili mevzuata göre yönetilen; milli
parklar, tabiat parkları, tabiat anıtları, tabiatı koruma alanları, doğal sit alanları, sulak alanlar,
özel çevre koruma bölgeleri ve benzeri koruma statüsü bulunan kara, su ya da deniz
alanlarını,
p) Korunma alanı: Taşınmaz tabiat varlıklarının muhafazaları veya tabii çevre içinde
korunmalarında etkinlik taşıyan korunması zorunlu olan alanı,
r) Merkez Komisyonu: Tabiat Varlıklarını Koruma Merkez Komisyonunu,
s) Milli park: Bilimsel ve estetik bakımından, milli ve milletlerarası ender bulunan tabii
ve kültürel kaynak değerleri ile koruma, dinlenme ve turizm alanlarına sahip tabiat
parçalarını,
ş) Özel çevre koruma bölgesi: Ülke ve dünya ölçeğinde ekolojik önemi haiz, çevre
kirlenmeleri ve bozulmalarına duyarlı, biyolojik çeşitliliğin, doğal kaynakların ve bunlarla
ilgili kültürel kaynak değerlerinin korunması ve sürdürülebilirliğinin sağlanması gerekli olan
ve Bakanlar Kurulu Kararı ile ilan edilen kara, su ve deniz alanlarını,
t) Ramsar alanı: 28/12/1993 tarihli ve 3958 sayılı Kanunla uygun bulunan Ramsar
Sözleşmesinin 2 nci maddesi gereğince, Uluslararası Öneme Sahip Sulak Alanlar Listesine
dahil edilen sulak alanları,
u) Sulak alan: Doğal veya yapay, devamlı veya geçici, suları durgun veya akıntılı, tatlı,
acı veya tuzlu, denizlerin gelgit hareketlerinin çekilme devresinde altı metreyi geçmeyen
derinlikleri kapsayan, başta su kuşları olmak üzere canlıların yaşama ortamı olarak önem
taşıyan bütün sular, bataklık, sazlık ve turbiyeler ile bu alanların kıyı kenar çizgisinden
itibaren kara tarafına doğru ekolojik açıdan sulak alan kalan yerleri,
ü) Tabiat anıtı: Tabiat ve tabiat olaylarının meydana getirdiği özelliklere ve bilimsel
değere sahip ve milli park esasları dahilinde korunan tabiat parçalarını,
v) Tabiat parkı: Bitki örtüsü ve yaban hayatı özelliğine sahip, manzara bütünlüğü içinde
halkın dinlenme ve eğlenmesine uygun tabiat parçalarını,
y) Tabiat varlıkları: Jeolojik devirlerle, tarih öncesi ve tarihi devirlere ait olup ender
bulunmaları veya özellikleri ve güzellikleri bakımından korunması gerekli, yer üstünde,
yeraltında veya su altında bulunan değerleri,
z) Tabiatı koruma alanı: Bilim ve eğitim bakımından önem taşıyan nadir, tehlikeye
maruz veya kaybolmaya yüz tutmuş ekosistemler, türler ve tabii olayların meydana getirdiği
seçkin örnekleri ihtiva eden ve mutlak korunması gerekli olup sadece bilim ve eğitim
amaçlarıyla kullanılmak üzere ayrılmış tabiat parçalarını,
aa) Tehdit analizi: Doğal unsurlara tehdit oluşturabilecek insan faaliyetlerinin yeri,
özelliği, yoğunluğu ve önlenebilirliğinin belirlenmesini,
bb) Tescil: Yapı yasağı önerilen doğal sit alanı, özel çevre koruma bölgesi, ramsar alanı,
milli park, orman alanı dışında yer alan; tabiat parkı, tabiat anıtı, tabiatı koruma alanlarının
Bakanlar Kurulu kararı ile yapı yasağı önerilmeyen doğal sit alanı, tabiat varlığı, orman alanı
dışında yer alan sulak alanların Bakan onayı ile belirlenmesi, bu alanların kadastral parsellere
işlenmesi ve tapu siciline şerh konulması,
cc) Tespit: Doğal sit alanları, Tabiat Varlıkları ve Özel Çevre Koruma Bölgelerinde, bu
Yönetmelikte belirtilen usuller, esaslar ve kriterler doğrultusunda yapılan ve belgelendirilen
teknik çalışmayı,
ifade eder.
İKİNCİ BÖLÜM
Genel İlkeler
Korunan alanlara ilişkin genel ilkeler
MADDE 5 – (1) Korunan alanların belirlenmesi, değerlendirilmesi ve korunmasında
aşağıdaki ilkelere uyulur.
a) Korunan alanların statüsünün belirlenmesi ve değerlendirilebilmesi için zamana bağlı
değişimleri ortaya koyan ekolojik süreçler tanımlanır.
b) Herhangi bir korunan alanın güncel durumu tespit edilmeden, o alanın korunan alan
statüsü yeniden değerlendirilemez.
c) Korunan alanların güncel durumu; alanın biyolojik çeşitliliği, hidrolojisi,
hidrojeolojisi başta olmak üzere her açıdan durumu en az ardışık dört mevsimi kapsayan
ekolojik temelli bilimsel araştırma yapılarak belirlenir.
ç) Herhangi bir korunan alanın statüsünün değerlendirilmesi için belirlenecek araştırma
alanı sınırları; korunan alanın konumu, büyüklüğü ve doğal eşiklerle ilişkisi göz önüne
alınarak tespit edilir.
d) Doğrudan ve dolaylı çevresel etkilere karşı hassas tür ve habitatları içeren duyarlı
alanlara öncelikli olarak koruma statüsü verilir.
e) Korunan alanlarda tespit, tescil, planlama, koruma, kullanma, yönetim ve izlemeye
esas teşkil edecek envanter ve veri tabanı çalışması yapılır veya yaptırılır.
f) Korunan alanlarda ekosistem işlevlerinin sürekliliğini amaçlayan yönetim planı
çalışmaları yapılır.
g) Korunan alanların içinde ve birbiriyle ilişkili korunan alanlar arasında, ekolojik
koridorlar tesis edilir.
ğ) Korunan alanındaki koruma değerlerine yönelik tehdit analizleri yapılır.
h) Korunan alanlarda bozulmuş ya da bozulmaya yüz tutmuş ekosistem ve habitatların
onarılması, ekolojik rehabilitasyonu, ekolojik restorasyonu yapılır.
ı) Korunan alanlar ekonomik, sosyal ve kültürel ihtiyaçların yanı sıra bölgesel ve yerel
karakteristikleri de göz önünde bulundurularak korunur.
i) Tabiat ve biyolojik çeşitlilik değerlerini koruma konusunda toplumun bilinç ve bilgi
düzeyinin artırılması ve koruma amaçlarına uygun katkıların sağlanması amacı ile her türlü
eğitim faaliyeti ve etkinlik desteklenir, yapılır.
j) Çevre üzerinde ciddi veya tamiri mümkün olmayan tehditlerin varlığında, bilimsel
kanıtların ortaya çıkmasını beklemeden gerekli önlemler alınır.
k) Ekolojik dengeyi bozacak herhangi bir faaliyete izin verilmez.
l) Korunan alanların doğallığını muhafaza etmek ve mevcut koruma değerlerinin
devamlılığının sağlanması esastır.
m) Korunması gerekli taşınmaz tabiat varlıkları, doğal sit alanları ve özel çevre koruma
bölgelerinin tespiti ilgili kurum ve kuruluşların görüşleri alınarak Bakanlıkça belirlenir.
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
Doğal Sitler, Tabiat Varlıkları ve Özel Çevre Koruma Bölgeleri Tespit, Ayırt Edici
Özellikler, Tescil, Onay ve İlanına İlişkin Esas ve İlkeler
Doğal sitlerin tespit ilke ve kriterleri
MADDE 6 – (1) Doğal sit alanları, aşağıdaki özelliklerden bir ya da birkaçını ihtiva
eden alanlardır.
a) Ekosistem işlevlerini sürdürebilecek yeterli büyüklükte olan.
b) Tür, genetik, habitat ve ekosistem çeşitliliği açısından önemli biyolojik çeşitlilik
değerlerine sahip.
c) Bölgesel, ulusal veya dünya ölçeğinde nesli tehdit ve tehlike altında olan, dar
yayılımlı veya endemik türleri barındıran veya bu türlerin yaşamlarının belirli bir dönemini
geçirdikleri habitatları içeren.
ç) Tehdit altındaki ekosistemlerin veya yok olma tehlikesi altında bulunan türlerin
korunması açısından bu türleri temsil etme kabiliyetine sahip.
d) Kaynak ve peyzaj bütünlüğünü sağlayan sosyal, kültürel ve rekreasyonel değere
sahip.
e) İnsan müdahalesinin olmadığı veya sınırlı müdahalenin olduğu doğal yapısını
muhafaza edebilen.
f) Tipik, doğal, nadir özellikler taşıyan.
g) İçerdiği tür ya da habitatları diğer tür ya da habitatlara göre daha ilgi çekici olan.
ğ) Hidrolojik-hidrojeolojik açıdan ekolojik önemi bulunan yer üstü ve yeraltı su
kaynaklarına sahip.
h) Göçmen kuş türlerine ait bir habitatı temsil eden.
ı) Mevcut ve potansiyel habitat tiplerini içine alacak biçimde ekolojik rehabilitasyon
veya ekolojik restorasyon çalışmaları ve ıslah yöntemleri ile yeniden kazanılabilen.
i) Biyolojik çeşitliliğin uzun vadeli devamlılığını sağlayacak doğal süreçleri ve türleri
muhafaza eden.
(2) Doğal sit alanları; kesin korunacak hassas alanlar, nitelikli doğal koruma alanları ve
sürdürülebilir koruma ve kontrollü kullanım alanları olarak üç kategoriye ayrılır.
Kesin korunacak hassas alanların ayırt edici özellikleri
MADDE 7 – (1) Kaynak değerlerinin korunması için; alan kullanımı ve alana tüm
etkilerin sınırlandırıldığı, gerektiğinde insanların bölgeye girişlerinin engellendiği, bilimsel
araştırmalar, eğitim ya da çevresel izleme amacıyla özel önlemler alınarak korunacak kara, su,
deniz alanları olup, Bakanlar Kurulu kararı ile ilan edilerek yapı yasağı getirilen mutlak
korunması gereken alanlardır.
(2) Bu alanların aşağıdaki kriterlerden bir veya bir kaçını içermesi aranır.
a) Bölgesel, ulusal veya dünya ölçeğinde olağanüstü ekosistemleri, türleri
bulundururlar.
b) Jeolojik, jeomorfolojik özellikleri korunmuştur.
c) Genel olarak insan etkisi olmadan meydana gelmiştir.
ç) İnsan faaliyetleri sonucu bozulma veya tahrip olma riski yüksektir.
d) Alan kendine özgü koruma amaçlarına ters düşecek nitelikteki insan faaliyetlerini
bünyesinde bulundurmaz.
e) Ekolojik açıdan önemli yoğunlukta olması beklenen yerel türlerin büyük kısmını
bünyesinde bulundurur. Doğal süreçler veya zamanla sınırlı müdahalelerle bu yoğunluklara
dönüşebilme kabiliyetine sahiptir.
f) Koruma amaçlarına ulaşmak için önemli ve sürekli müdahale istemeyen özellikleri
vardır.
g) Gerektiğinde ve mümkün olan durumlarda, alanın belirlenmiş koruma amaçlarına
ulaşmasına yardımcı olacak arazi kullanımları ile çevrelenmiştir.
ğ) Basit müdahalelerle yönetilebilirlik özelliklerine sahiptir.
h) Korunacak hedef tür veya türlerin üreme alanlarını ihtiva eder.
Nitelikli doğal koruma alanlarının ayırt edici özellikleri
MADDE 8 – (1) Doğal yapısı değişmemiş veya az değişmiş, modern yaşam ve önemli
ölçüde insan faaliyetleri tarafından etkilenmemiş, doğal süreçlerin hakim olduğu, koruma
amaçlarına uygun olarak yörede yaşayanların alanın mevcut kaynaklarını kullanmasını
sağlayarak doğal hayata dayalı geleneksel yaşam şekillerinin korunduğu kara, su, deniz
alanlarıdır.
(2) Bu alanlar, örtü altı tarım uygulamaları hariç tarım, kültür balıkçılığı hariç balıkçılık
faaliyetleri ve alanın doğal yapısı ile uyumlu çadırlı kamp alanı, bungalov ve günübirlik
faaliyetlerin yapılabildiği alanlardır. Alanın doğal özelliklerinin devamlılığı için halkın bu
alanlara erişiminin uygun seviye ve şekilde tutulması esastır.
(3) Bu alanlar aşağıdaki kriterlerden bir veya bir kaçını içerir.
a) Doğal karakterini korumuş, büyük memeliler dahil besin zinciri içerisinde av-avcı
ilişkisini muhafaza eden, yerli bitki ve hayvan topluluklarını bulunduran, özgün ekosistem
yapısına sahiptir.
b) Modern yaşam ve önemli insan faaliyetleri tarafından etkilenmemiş, kırsal yaşam
özellikleri taşır.
c) Doğal alanların ekolojik bütünlüğünü sağlar.
ç) Aşırı derecede ve uygunsuz insan kullanımı ve mevcudiyetinden uzaktır.
d) Yaban hayvanlarının barınma, beslenme ve üreme gibi hayati ihtiyaçlarını temin
edebileceği uygun yaşama şartlarını sağlar.
e) Biyolojik çeşitliliği, ekolojik süreçleri, ekosistem hizmetlerini, ekolojik barınakları
muhafaza eder ve iklim değişikliklerine tampon sağlar.
f) Korunacak hedef tür veya türlerin yıl içerisinde dönemlerine bağlı yaptıkları göç ve
yayılma alanlarını ve göç yollarını ihtiva eder.
g) Peyzaj değeri yüksektir.
Sürdürülebilir koruma ve kontrollü kullanım alanlarının ayırt edici özellikleri
MADDE 9 – (1) Kesin korunacak hassas alanlar veya nitelikli doğal koruma alanlarını
etkileyen, bu koruma bölgeleri ile bütünlük gösteren, korumaya katkı sağlayacak, doğal ve
kültürel bakımdan uyumlu düşük yoğunlukta faaliyetler, turizm ve yerleşimlere izin veren
alanlardır.
(2) Bu alanlar aşağıdaki özelliklerden bir veya birkaçını bünyesinde bulundurur.
a) Peyzajı ile uyumlu insan yerleşimlerini içinde bulundurur.
b) Doğal kaynak yönetim sistemleri ve ilgili kültürel değerleri, ekosistemleri ve
habitatları içerir veya korunmasına katkı sağlar.
c) İnsanlar ve doğa arasında dengeli ilişkilerin geliştirilmesine ve muhafaza edilmesine
katkıda bulunur.
ç) Uygulanabilir durumlarda yerel halkın sosyal ve ekonomik kazançlarına katkı sağlar.
d) Ulusal, bölgesel ve yerel seviyelerde doğal kaynakların sürdürülebilir kullanımına ve
kalkınmaya destek olur.
e) Ekolojik, ekonomik ve sosyal boyutları dikkate alarak doğal kaynakların
sürdürülebilir koruma ve kontrollü kullanımına elverişli alanlardır.
Tabiat varlıklarının tespit ilke ve esasları
MADDE 10 – (1) Tabiat varlıkları aşağıdaki özelliklerden bir ya da birkaçını ihtiva
eder.
a) Tabiat varlıkları ender bulunan değişik özelliklere sahiptir.
b) Tabiat varlıklarının ilmi araştırma, jeolojik yapı, çevresel gözlemler, ekolojik
gözlemler ve topoğrafik yapı hususlarında özellikleri bulunur.
c) Doğal ve kültürel öneme, estetik değere, ender olmasından kaynaklanan tekil olma
özelliklerine ve olağandışı niteliklere sahiptir.
(2) Tabiat varlıklarının korunma alanları ile birlikte tespit ve tescilinin yapılması esastır.
Anıt ağaçlarının ayırt edici özellikleri
MADDE 11 – (1) Anıt ağaçların ayırt edici özellikleri aşağıda yer almakta olup;
bunlardan bir veya birkaçını taşıyan ağaçlar anıt ağaçlarıdır.
a) Yaş, çap ve boy itibarıyla kendi türünün alışılmış ölçüleri üzerinde boyutlara sahip
olan kuşaklar arasında bağ kurabilecek uzunlukta doğal ömre sahip.
b) Yöre kültüründe olumlu veya olumsuz, gerçek veya hayal ürünü, mistik veya
folklorik bir öyküye sahip.
c) Yöresel veya ulusal tarihte kimi olaylar ile özdeş hale gelen ve onlara tanıklık eden.
ç) Görsel açıdan estetik görünüme sahip olan veya doğal görünümden esaslı şekilde
sapma gösteren çatal, şamdan, kıvrık, yatay gibi dikkat çekici biçimde fiziksel özelliklere
sahip.
d) Aynı gövde ve kök üzerinde iki veya daha fazla türün bir arada yaşaması gibi garip
kaynaşma ve birlikte yaşama örnekleri sergileyen, doğal yaşam tarzı bakımından
benzerlerinden farklı gelişme niteliklerine sahip.
e) Kent dokusunu tamamlayan, kent imajına etkisi olan grup, dizi veya tek ağaçlar.
(2) Anıt ağaçlar Türk Standardları Enstitüsü tarafından hazırlanan TS 13137 Anıt
Ağaçlar Envanter Seçim Kuralları ve İşaretleme Standardına göre tespit edilir.
Mağaraların ayırt edici özellikleri
MADDE 12 – (1) Aşağıdaki özelliklerden bir ya da birkaçını ihtiva eden mağaralar
tabiat varlıklarıdırlar.
a) Tabiat varlığı olarak belirlenecek olan mağaralar, oluşumunda insan etkisinin
bulunmadığı doğal oluşumlardır.
b) İçinde mağara ekosistemini oluşturan ve belirgin özellikleri ile kendini belli eden
şekil ve yapılardır.
c) İçinde, birbiriyle yaşamsal bağı olan canlı toplulukları bulunur.
ç) Gelişen veya canlılığını devam ettiren karakteristik fiziksel ve kimyasal çökeller
bulunur.
d) Herhangi bir müdahalede gelişim döngüsü bozulacak hassas bir yaşam alanı bulunur.
e) Mağara sistemini oluşturan yeraltı nehirleri veya suları, belirgin çatlaklar veya dar
geçitlerle birbirine bağlantılı galeriler gibi iç ve hava, toprak, bitki örtüsü, canlılar gibi dış
ekosistem ile etkileşim içerisinde olan alanlardır.
f) Mağarada bölgenin jeolojik, jeomorfolojik, hidrolojik, klimatik, biyolojik ve
antropolojik oluşum ve gelişimini karakterize edecek veya aydınlatacak şekil ve yapılar
bulunur.
(2) Mağaralar ekosistem işlevlerini gerçekleştirecek boyutta koruma bandını kapsayacak
şekilde belirlenir.
Özel çevre koruma bölgelerinin tespit ilke ve esasları
MADDE 13 – (1) Aşağıdaki özelliklerden bir ya da birkaçını ihtiva eden bölgeler özel
çevre koruma bölgeleridir.
a) Türkiye ve dünya ölçeğinde nadir biyolojik, ekolojik ve jeomorfolojik özellikleri
içeren.
b) Kara ve su ekosistemi bir bütünlük ve devamlılık gösteren.
c) Canlı tür ve çeşitleri bakımından endemik, nadir ve nesli tehdit ve tehlike altında olan
türleri barındıran.
ç) Doğal, tarihi, ve kültürel değerler açısından milli ve milletlerarası önemi haiz, ancak
kentleşme, ulaşım, turizm, tarım ve sanayi gibi sektörlerin tehdidi ve baskısı altında ekolojik
açıdan hassas olan alanları içeren.
d) Gelişmiş yerleşme bölgeleri dışında kalan, ekolojik değerleri esas alarak korunması
ve geliştirilmesi gereken.
e) Sahip olduğu biyolojik ve ekolojik özelliklerin bozulmadan devamlılığını sağlayacak,
çevresindeki mekan ve sektörel ilişkiler itibarıyla bütünlük taşıyan, ekosistem bütünlüğünü
sağlayan.
f) Doğal ya da yarı doğal ekosistemleri temsil eden, önemli ya da tehlike altındaki tür
popülasyonlarını içeren.
g) Doğal ve kültürel etkileşimin ve geleneksel kullanımın devamlılığını sağlayan.
ğ) Doğal yaşam gerekleri göz önüne alınarak uygun faaliyetlere olanak sağlayan.
(2) Genel Müdürlük talebe bağlı olarak veya resen tespit yapabilir.
Tespit aşamasında düzenlenecek belgeler
MADDE 14 – (1) Tabiat varlığı, doğal sit alanı ve özel çevre koruma bölgelerinin
tespiti için asgari aşağıda yer alan bilgi, belge ve dokümanların bulunması aranır.
a) Hangi niteliği ve özellikleri sebebi ile tespit edileceğini belgeleyen tespit raporu ve
tespit fişi.
b) Taşınmazın yerini ve sınırlarını gösterir pafta, ada, parsel numarasını içeren harita ve
ülke koordinat sisteminde UTM-GK 3 derecelik ED50 aplikasyon krokisi.
c) Varsa her tür ve ölçekte planı.
ç) Varsa hava fotoğrafları, uydu görüntüleri.
d) Varsa kadastral planı ve mülkiyet bilgileri.
e) Alanın bütünüyle algılanmasını sağlamak amacıyla panaromik olarak çekilmiş
fotoğrafları içeren basılı ve elektronik ortamda fotoğraf albümü.
f) Tabiat varlığı olarak tescil edilecek anıt ağaçlar için; yerinin konum olarak
belirlenmesini sağlamak üzere ülke koordinat sisteminde UTM-GK, 3 derecelik ED50
koordinat değerleri.
g) Tespit ekibince gerekli görülen diğer belgeler.
(2) Tespit fişi, doğal sit ve tabiat varlıkları için ayrı ayrı hazırlanır.
(3) Bakanlık birinci fıkrada yer alan hususlara ilave olarak bilgi, belge doküman
isteyebilir.
Tespit raporu, tespit fişi ve gerekli belgelerin sunumu
MADDE 15 – (1) İl Müdürlüğüne iletilen doğal sit alanı ve taşınmaz tabiat varlıklarının
koruma statüsü değişikliği veya ilanına ilişkin başvurular Bölge Komisyonunda
değerlendirilir.
(2) Komisyon alana ilişkin ardışık dört mevsimi kapsayan ekoloji temelli bilimsel
araştırma çalışması talep eder.
(3) Tabiat Varlıklarını Koruma Şube Müdürlüğü araştırma raporu kapsamında tespit
raporu, tespit fişi hazırlar.
(4) Tespit raporu, tespit fişi ile birlikte 3 nüsha olarak hazırlanarak ilgili Tabiat
Varlıklarını Koruma Şube Müdürlüğü tarafından Bölge Komisyonuna sunulur.
(5) 14 üncü maddeye göre Özel Çevre Koruma Bölgelerinin tespitine ilişkin hazırlanan
bilgi ve belgeler Genel Müdürlükçe değerlendirilir.
Araştırma ekibinin oluşturulması ve çalışmasına ilişkin usul ve esaslar
MADDE 16 – (1) Mevcut ve potansiyel tabiat varlığı ve doğal sit alanı araştırma
çalışmalarını gerçekleştirmek üzere Bakanlıkça araştırma ekibi oluşturulur. Araştırma
ekibinde asgari aşağıda yer alan özellikte kişilerin yer alması sağlanır.
a) Bilimsel araştırma çalışması alanın özelliklerine göre, Genel Müdürlük tarafından
belirlenen konular için oluşturulacak en az 5 kişilik orman mühendisi, ziraat mühendisi,
biyolog, şehir plancısı, su ürünleri mühendisi, jeoloji mühendisi peyzaj mimarı, çevre
mühendisi, harita kadastro mühendisi ve ilgili meslek gruplarından oluşacak bir araştırma
ekibi tarafından yapılır.
b) Araştırma ekibi araştırmanın konusuna ve özelliğine göre ilgili meslek alanlarında en
az 5 yıllık deneyime sahip kişilerden seçilir.
c) Araştırma ekibi çalışmasını bu Yönetmelik kapsamında belirlenen ilke ve esaslar
doğrultusunda yürütür.
ç) Araştırma ekibi tespit raporunu Genel Müdürlük ve ilgili İl Müdürlüğüne teslim eder.
(2) İl Müdürlüğü araştırma raporu kapsamında tespit raporu hazırlayarak Bölge
Komisyonuna sunar.
Doğal sit alanları ve tabiat varlıklarının tescil ve ilanına ilişkin usul ve esaslar
MADDE 17 – (1) Doğal sit alanları ve tabiat varlıklarının tescil ve ilanı aşağıda yer
alan usul ve esaslara göre yapılır.
a) Tespit yapılan ve değerlendirilmek üzere Bölge Komisyonuna sunulan Tespit Raporu
Bölge Komisyonunda değerlendirilir. Değerlendirme sonucu tescil kararı alınmış ise üç suret
olarak sunulan karar örneği bir sureti İl Müdürlüğünde kalmak üzere diğer suretleri Genel
Müdürlüğe gönderilir.
b) Genel Müdürlük tarafından incelenen Bölge Komisyonu Kararında eksiklik veya hata
görülmesi halinde yeniden değerlendirilmek üzere İl Müdürlüğüne gönderilir. İl Müdürlüğü
tarafından tekrar Bölge Komisyonuna sunulur. Alınan komisyon kararı Genel Müdürlüğe
iletilir.
c) Genel Müdürlük Bakan onayı alınmak üzere kararı Bakanlık Makamına gönderir.
ç) Eğer kararda yapı yasağı var ise; Bakanın teklifi ile Bakanlar Kuruluna sunulur.
d) Bakan onayı veya Bakanlar Kurulu kararı alınması ile tescil işlemi tamamlanmış
olur.
e) Kararın ve onayın ve bir örneği Genel Müdürlükte kalmak üzere diğer asılları ilgili İl
Müdürlüğünde muhafazası için gönderilir.
f) Kararın dağıtımı ilgili İl Müdürlüğü tarafından yapılır.
g) Tescil edilen doğal sit alanı veya tabiat varlığı il merkez ilçesinde bulunuyorsa
valilikçe, diğer ilçe sınırları içinde kalıyorsa kaymakamlıkça, tescil kararının valiliğe veya
kaymakamlığa tebliğ tarihinden itibaren en geç yedi gün içinde onbeş gün süreyle asılı
kalmak üzere ilan tahtalarına asmak, belediye hoparlörüyle duyurmak ve köy muhtarlığına
bildirmek suretiyle ilan edilerek ilana ait tutanak Bakanlığın o ildeki temsilcisine teslim edilir.
ğ) Tescil edilen doğal sit alanı veya tabiat varlığı il merkez ilçesinde bulunuyorsa
valinin, diğer ilçe sınırları içinde kalıyorsa kaymakamın yazısı üzerine, tapu kütüğünün
beyanlar hanesine doğal sit veya tabiat varlığı olduğuna dair kayıt konur.
h) Tescil kaydının kaldırılması bu Yönetmeliğe uygun olarak yürütülür.
ı) Genel Müdürlük gerekli gördüğü durumlarda talep olmaksızın da tespit yapabilir.
Özel çevre koruma bölgeleri tescil, onay ve ilan usul ve esasları
MADDE 18 – (1) 13 üncü maddede belirtilen kriterler çerçevesinde tespit edilen alanlar
ilgili kurum ve kuruluşların görüşleri ile birlikte Genel Müdürlük tarafından Bakanlık
Makamına ve Bakanın teklifi ile de Bakanlar Kuruluna sunulur. Konu hakkındaki Bakanlar
Kurulu kararının Resmî Gazete’de yayımı ile tescil işlemi tamamlanır.
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
Milli Parklar, Tabiat Parkları, Tabiat Anıtları, Tabiatı Koruma Alanları ve
Sulak Alanların Tescil, Onay ve İlanına İlişkin Esas ve İlkeler
Milli parklar, tabiat parkları, tabiat anıtları, tabiatı koruma alanları için tescil,
onay ve ilanına ilişkin usul ve esaslar
MADDE 19 – (1) Milli parklar, tabiat parkları, tabiat anıtları, tabiatı koruma alanları
için tescil, onay ve ilanında aşağıda yer alan usul ve esaslara uyulur.
a) 12/12/1986 tarihli ve 19309 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Millî Parklar
Yönetmeliğinin 6 ncı ve 7 nci maddelerinde belirtilen ilkeler doğrultusunda Orman ve Su
İşleri Bakanlığı Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğünce tespit edilen Milli
Parklar, Tabiat Parkları, Tabiat Anıtları ve Tabiatı Koruma Alanlarına ilişkin rapor Genel
Müdürlüğe iletilir.
b) Orman ve Su İşleri Bakanlığınca orman ve orman rejimi içerisinde bulunan alanlarda
tespiti yapılan Tabiat Parkları, Tabiat Anıtları ve Tabiatı Koruma Alanları Orman ve Su İşleri
Bakanı onayı ile tescil edilir.
c) Tespiti Orman ve Su İşleri Bakanlığı tarafından yapılan Milli Park alanlarına ait
rapor, sahanın Bakanlar Kurulu kararı ile Milli Park ilan edilmesi amacı ile Genel Müdürlük
tarafından Bakanlık Makamına ve Bakanın teklifi ile de Bakanlar Kuruluna sunulur.
ç) Orman ve orman rejimi dışında kalan yerlerde; tabiat parkı, tabiat anıtı ve tabiatı
koruma alanı belirlenmesi Orman ve Su İşleri Bakanlığınca uygun görülerek ilgili
Bakanlıkların görüşü alınır ve görüşleri ile birlikte Genel Müdürlük tarafından Bakanlık
Makamına ve Bakanın teklifi ile de Bakanlar Kuruluna sunulur.
d) Konu hakkındaki Bakanlar Kurulu kararının Resmî Gazete’de yayımı ile tescil işlemi
tamamlanır.
e) Tescil edilen alanlara ilişkin alınan karar ilgili kuruluşlara dağıtımının yapılması ve
uygulamaya aktarılması için Orman ve Su işleri Bakanlığına gönderilir.
Sulak alanların tescil, onay ve ilanına ilişkin usul ve esaslar
MADDE 20 – (1) Sulak alanların tescil, onay ve ilanına ilişkin olarak aşağıda yer alan
usul ve esaslara uyulur.
a) Ulusal ve uluslararası öneme sahip sulak alanların; sulak alan koruma bölgelerinin
tespiti, 17/5/2005 tarihli ve 25818 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Sulak Alanların
Korunması Yönetmeliğinin 17 nci maddesinde belirtildiği şekilde yapılır ve Ulusal Sulak
Alan Komisyonunun uygun görüşü alındıktan sonra tescil edilmek üzere Bakanlığa sunulur.
b) Bakanlıkça onaylanmasını müteakip, sulak alan koruma bölgelerinin tescil kararının
ilgili kuruluşlara dağıtımının yapılması ve uygulamaya aktarılması için Orman ve Su İşleri
Bakanlığına gönderilir.
c) Uluslararası öneme sahip sulak alanlardan Ramsar Listesine dahil edilecek alanlar
Ulusal Sulak Alan Komisyonu tarafından belirlenecek kurum ve kuruluşların uzmanlarınca
arazide yapılan inceleme ve değerlendirmelerle tespit edilir. Ramsar sınırları 1/25000 ölçekli
halihazır haritalar üzerinde gösterilir ve Ulusal Sulak Alan Komisyonunun görüşüne sunulur.
Komisyonun uygun görüşü alındıktan sonra Bakanlar Kuruluna sunulmak üzere Genel
Müdürlüğe gönderilir. Genel Müdürlük tarafından Bakanlık Makamına ve Bakanın teklifi ile
de Bakanlar Kuruluna sunulur. Bakanlar Kurulu kararı, tescil edilen Ramsar Alanının ilgili
kanun ve yönetmelikler çerçevesinde yönetilmesini sağlamak üzere Orman ve Su İşleri
Bakanlığına gönderilir.
ç) Orman ve orman rejimi içinde kalan yerlerde tespit, tescil, onay ve ilanı Orman ve Su
İşleri Bakanlığı tarafından yapılır.
d) Konu hakkındaki Bakanlar Kurulu kararının Resmî Gazete’de yayımı ile tescil işlemi
tamamlanır.
BEŞİNCİ BÖLÜM
Geçici ve Son Hükümler
Yönetmelikten önceki mevzuata uygunluk
GEÇİCİ MADDE 1 – (1) Bu Yönetmeliğin yürürlüğe girmesinden önce herhangi bir
korunan alan statüsü verilmiş alanların koruma statüsü, bu Yönetmelik gereğince yeniden
değerlendirme yapılıncaya kadar devam ettirilir. Bu alanlara ilişkin yürürlükteki koruma
amaçlı imar planları geçerlidir.
Bilimsel temelli rapor hazırlamada istisna
GEÇİCİ MADDE 2 – (1) Korunan alanlar ile ilgili olarak yeniden değerlendirme
talepleri; bilimsel temelli rapora dayanması ve Bakanlıkça hazırlanacak olan teknik esaslara
uygun olması kaydıyla bu Yönetmelik kapsamında değerlendirilir. Koruma amaçlı imar planı
bulunan alanlarda 5 inci maddenin birinci fıkrasının (c) bendinde geçen ekolojik temelli
bilimsel araştırma yapılmasına, bilimsel araştırma içeriğine ve süresine bölge
komisyonlarınca karar verilir.
Yürürlük
MADDE 21 – (1) Bu Yönetmelik yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
Yürütme
MADDE 22 – (1) Bu Yönetmelik hükümlerini Çevre ve Şehircilik Bakanı yürütür.
[R.G. 19 Haziran 2012 – 28358]
—— • ——
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığından:
İŞKOLU TESPİT KARARI
Karar No.
: 2012/43
İşyeri
: Turtalya Araç Muayene İstasyonu A.Ş.
Fabrikalar Mh. 3001 Sk. No: l
ANTALYA (merkez)
SGK Sicil No. :
1139024.007-1148804.007-1148807.007-1148805.0071148802.007-1148800.007
Tespiti İsteyen :
Turtalya Araç ve Muayene İstasyonu A.Ş.
İnceleme
: Turtalya Araç Muayene İstasyonu A.Ş.’de Bakanlığımızca yapılan
incelemede; Fabrikalar Mh. 3001 Sk. No: l ANTALYA adresinde merkez işyeri bulunan
şirketin, Akdeniz Blv. 165 Sk. No: 151 Döşemealtı/ANTALYA adresinde Yeşilbayır
İstasyonu, Baraj Mh. 5794 Sk. No: 11 Kepez/ANTALYA adresinde Sütçüler İstasyonu, C.
Atilla Cd. No: 14 Konaklı-Alanya/ANTALYA adresinde Alanya İstasyonu, Sanayi Mh. 2072
Sk. No: 3 Manavgat/ANTALYA adresinde Manavgat İstasyonu ve Belen Karadere Mh. No:
18 Kumluca/ANTALYA adresinde Kumluca İstasyonu işyerlerinin bulunduğu ve adı geçen
istasyon işyerlerinde kara taşıt araçlarının fenni muayenesi işlerinin yapıldığı, şirket
merkezinde yapılan yönetim ve koordinasyon işlerinin ise asıl işe yardımcı işlerden olduğu,
bu nedenle yapılan işlerin İşkolları Tüzüğü’nün 17 sıra numaralı “Ticaret, büro, eğitim ve
güzel sanatlar” işkolunda yer aldığı tespit edilmiştir.
Karar: Turtalya Araç Muayene İstasyonu A.Ş. ve bağlı işyerlerinde yapılan işlerin
niteliği itibariyle İşkolları Tüzüğü'nün 17 sıra numaralı “Ticaret, büro, eğitim ve güzel
sanatlar” işkoluna girdiğine ve yapılan bu tespitin Resmî Gazete’de yayımlanmasına 2821
sayılı Sendikalar Kanununun 4'üncü maddesi gereğince karar verilmiştir.
[R.G. 19 Haziran 2012 – 28358]
—— • ——
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığından:
İŞKOLU TESPİT KARARI
Karar No.
: 2012/44
İşyeri
: Tezel Lojistik Taşımacılık Tic. Ltd. Şti.
Ekinciler Cad. No: 26 Tezel Plaza Kat: 5
Kavacık/İSTANBUL
SGK Sicil No. : 1112684.034
Tespiti isteyen: Tümtis Sendikası
İnceleme
: Tezel Lojistik Taşımacılık Tic. Ltd. Şti.'de Bakanlığımızca yapılan
incelemede; adı geçen şirketin kendi namına kayıtlı veya işin durumuna göre sözleşme ile
başkalarından temin ettiği araçlarla, çeşitli firmalara lojistik-taşımacılık hizmeti verdiği ve
yapılan bu işlerin İşkolları Tüzüğü'nün 18 sıra numaralı "Kara taşımacılığı" işkolunda yer
aldığı tespit edilmiştir.
Karar: Tezel Lojistik Taşımacılık Tic. Ltd. Şti. işyerinde yapılan işlerin niteliği
itibariyle İşkolları Tüzüğü'nün 18 sıra numaralı “Kara taşımacılığı” işkoluna girdiğine ve
yapılan bu tespitin Resmî Gazete’de yayımlanmasına 2821 sayılı Sendikalar Kanununun
4'üncü maddesi gereğince karar verilmiştir.
[R.G. 19 Haziran 2012 – 28358]
—— • ——
MİLLETLERARASI ANDLAŞMA
Dünya Bankası
Türkiye Ülke Ofisi
Tel: (90-312) 459 83 00
ULUSLARARASI İMAR VE KALKINMA
Uğur Mumcu Caddesi 88
Faks: (90-312) 446 24 42
2. Kat, 06700, Gaziosmanpaşa
ANKARA-TÜRKİYE
BANKASI ULUSLARARASI
KALKINMA BİRLİĞİ
26 Haziran 2012
Dış Ekonomik İlişkiler Genel Müdürlüğü
Hazine Müsteşarlığı
Ankara
Türkiye Cumhuriyeti: Kamu İç Denetim Faaliyetinin
Türkiye Cumhuriyeti: Kamu İç Denetim Faaliyetinin
IDF Hibe No. TF011904
Türkiye Cumhuriyeti (“Alıcı”) adına yapılmış olan mali destek talebi çerçevesinde,
Uluslararası İmar ve Kalkınma Bankası (“Dünya Bankası”)’nın, Ekte belirtilen projenin
(“Proje”) finansmanına yardımcı olmak amacıyla, ilişikteki Eki de kapsayan bu mutabakat
mektubunda (“Anlaşma”) belirtilen veya atıfta bulunulan hüküm ve şartlarla, Alıcı’ya Dünya
Bankası’nın Kurumsal Kalkınma Fonu (“IDF”)’ndan dört yüz doksan dört bin Amerikan
Doları (494,000 ABD Doları) tutarını aşmamak üzere bir hibe vermeyi önerdiğini size
bildirmekten memnuniyet duymaktayım.
Alıcı, aşağıda mutabakatını teyit ederek, bu Anlaşma’yı imzalamak ve bu Anlaşma’da
belirtilen veya atıfta bulunulan hüküm ve şartlara uygun bir şekilde Proje’yi yürütmek için
gerekli yetkiye sahip olduğunu beyan etmektedir.
İşbu Anlaşma’nın ilişikteki nüshasının Alıcı’nın yetkili bir görevlisi tarafından
imzalanmasını ve tarih konulmasını sağlamak ve Anlaşma’yı Dünya Bankası’na iletmek
suretiyle, Alıcı’nın yukarıda belirtilen hususlar üzerindeki mutabakatını lütfen teyit ediniz.
Dünya Bankası teyit imzasının bulunduğu işbu nüshayı teslim aldıktan sonra, bu Anlaşma
teyit imzasının tarihinden itibaren yürürlüğe girecektir. Ancak, Dünya Bankası, bu
Anlaşma’nın teyit imzasının bulunduğu nüshasını, bu Anlaşma’nın Dünya Bankası tarafından
imzalandığı tarihi izleyen 90 gün içerisinde almadığı takdirde, Dünya Bankası bu amaçla daha
ileri bir tarih tespit etmediği sürece, bu Anlaşma teklifi geri çekilmiş sayılacaktır.
Saygılarımla,
ULUSLARARASI İMAR VE KALKINMA BANKASI
__________Martin Raiser_____________________
Ülke Direktörü
Türkiye Ülke Birimi
Avrupa ve Orta Asya Bölgesi
ONAY:
TÜRKİYE CUMHURİYETİ
_________________________
Yetkili Temsilci
Ş. Elvan ONGUN
Genel Müdür Yrd. V.
Tarih: 29 Haziran 2012
IDF Hibe No. TF011904
EK
Madde I
Standart Koşullar, Tanımlar
1.01. Standart Koşullar. 15 Şubat 2012 tarihli, Çeşitli Fonlardan Dünya Bankası
Tarafından Sağlanan Hibelere İlişkin Standart Koşullar (“Standart Koşullar”), bu Anlaşmanın
ayrılmaz bir parçasını oluşturur.
1.02. Tanımlar. Metinde aksi belirtilmedikçe, bu Anlaşmada kullanılan büyük harfle
yazılmış terimler Standart Koşullarda ya da bu Anlaşmada kendilerine atfedilen anlamları
ifade eder.
(a) “Kullanım Mektubu”, bu Anlaşmanın ayrılmaz bir parçasını oluşturan 1 Mayıs 2006
tarihli, Projelere ilişkin Dünya Bankası Kullanım Kılavuzu ile 26 Haziran 2012 tarihli
Kullanım Mektubunu ifade eder.
(b) “İDKK”, Alıcı’nın İç Denetim Koordinasyon Kurulu’nu ifade eder.
Madde II
Projenin Yürütülmesi
2.01. Proje Amaçları ve Tanımı. Proje’nin amacı, kamu sektöründe hesap verilebilirliğin
artırılması ve performans etkinliğinin sağlanması için Alıcı’nın iç denetim faaliyetlerine
ilişkin kapasitesini güçlendirmektir. Proje, aşağıdaki bileşenlerden oluşmaktadır:
Bileşen 1:
İDKK’nın Kurumsal Kapasitesinin Güçlendirilmesi
İDDK için geliştirilen Kalite Güvence ve Geliştirme Programı (KGGP)’nın
uygulanmasını desteklemek ve Bilgi Teknolojileri Denetim Rehberinin hazırlanmasında
teknik yardım sağlamak suretiyle, İDKK’nın kurumsal kapasitesinin güçlendirilmesine
yönelik danışmanlık hizmetleri ve eğitim temini ile çalıştaylar düzenlenmesi.
Bileşen 2:
Kamu İç Denetim Birimlerinin Teknik ve Uygulama Kapasitesinin
Güçlendirilmesi
Kamu iç denetim birimlerinin teknik ve uygulama kapasitesinin güçlendirilmesi
amacıyla, (i) iç denetçilere performans denetimi konusunda iş başında eğitim verilmesi; (ii) iç
denetçilere bilgi teknolojileri (BT) denetimi konusunda iş başında eğitim verilmesi ve (iii) iş
başında eğitimden kazanılan deneyim ve çıkarılan dersler konusunda yaygınlaştırma semineri
düzenlenmesine yönelik danışmanlık hizmetleri ve eğitim temini ve çalıştaylar düzenlenmesi.
2.02. Genel olarak Projenin Yürütülmesi. Alıcı, Proje’nin amaçlarına olan bağlılığını
beyan eder. Bu niyetle, Alıcı, İDKK aracılığıyla, Proje’yi (a) Standart Koşulların II’nci
Maddesinde; (b) 15 Ekim 2006 tarihli olup, Ocak 2011 tarihinde gözden geçirilen “IBRD
Kredileri ve IDA Kredileri ve Hibeleri ile Finanse Edilen Projelerde Sahtecilik ve
Yolsuzluğun Önlenmesi ve Bunlarla Mücadele Hakkında Kılavuz” (“Yolsuzlukla Mücadele
Kılavuzu”); ve (c) bu Madde II’de yer alan hükümlere uygun olarak yürütecektir.
2.03. Kurumsal ve Diğer Düzenlemeler. Alıcı, İDKK aracılığıyla, (i) ofis mekanı; (ii)
hibenin yürütülmesi için gerekli personelin temini; (iii) eğitimlere katılacak personel temini;
(iv) yerel ulaşım; (v) denetim ve (vi) idari destek için kaynak sağlayacaktır.
2.04. Proje İzleme, Raporlama ve Değerlendirme. (a) Alıcı, İDKK aracılığıyla,
Proje’nin ilerlemesini izleyecek ve değerlendirecek ve Dünya Bankası’nın talebi
doğrultusunda, Standart Koşulların Bölüm 2.06’sındaki hükümlere uygun olarak ve bu
Bölümün aşağıdaki (b) paragrafında belirtilen göstergelere dayanarak Proje Raporları
hazırlayacaktır. Her Proje Raporu, Dünya Bankası’nın talebinde belirtilen dönemi kapsayacak
ve ilgili talebin tarihinden itibaren en geç bir ay içerisinde Dünya Bankası’na sunulacaktır.
(b) Yukarıdaki (a) paragrafında sözü geçen performans göstergeleri aşağıdakileri
kapsamaktadır:
• İDKK tarafından gerçekleştirilen ilk kalite güvencesi denetiminin, İDKK içinde bir
kapasite oluşturacak ve düzenli olarak gerçekleştirilmesi gereken gelecekteki KGGP
denetimlerin yöntemini ortaya koyacaktır.
• İDKK tarafından bir bilgi teknolojileri denetim rehberinin hazırlanarak basıma hazır
hale getirilmesi.
• Pilot kalite güvence denetimi ve BT denetiminden çıkarılan derslerin
yaygınlaştırılması ve bunların kalitesinin yükseltilmesinde kullanılmak üzere değerlendirme
raporu hazırlanması.
(c) Alıcı, İDKK aracılığıyla, Dünya Bankası’nın talebi üzerine, Standart Koşulların
Bölüm 2.06’sında yer alan hükümlere uygun olarak Tamamlama Raporu hazırlayacaktır.
Tamamlama Raporu, Kapanış Tarihinden itibaren en geç beş ay içerisinde Dünya Bankası’na
sunulacaktır.
2.05. Finans Yönetimi. (a) Alıcı, İDKK aracılığıyla, uygun bir şekilde Standart
Koşulların Bölüm 2.07’sindeki hükümlere uygun olarak bir mali yönetim sisteminin
sürdürülmesini sağlayacaktır.
(b) Alıcı, İDKK aracılığıyla, Proje Raporunun bir parçası olarak, şekil ve içerik
açısından Dünya Bankası’nı tatmin edecek bir şekilde, Projeye ilişkin altı aylık
denetlenmemiş ara dönem mali raporlarının hazırlanmasını ve ilgili altı aylık dönenim
sonundan itibaren en geç kırk beş (45) gün içerisinde Dünya Bankası’na sunulmasını
sağlayacaktır.
(c) Alıcı, İDKK aracılığıyla, Mali Bildirimlerini Standart Koşulların Bölüm 2.07
(b)’sindeki hükümlere uygun şekilde denetlettirecektir. Mali Bildirimlere ilişkin bu denetim,
Proje’nin uygulama dönemini kapsayacaktır. Proje’ye ilişkin denetlenmiş Mali Bildirimler,
Proje’nin kapanış tarihinden itibaren en geç altı ay içerisinde Dünya Bankası’na sunulacaktır.
2.06. Satın Alma
(a) Genel. Proje için gerekli olan ve Hibe kaynaklarından finanse edilecek tüm
danışmanlık harici hizmetler ile danışmanlık hizmetleri aşağıda belirtilen veya atıfta
bulunulan hükümlere uygun şekilde satın alınacaktır:
(i) Danışmanlık harici hizmetler için, Dünya Bankası tarafından Ocak 2011’de
yayınlanmış olan “Dünya Bankası Borçluları tarafından IBRD ve IDA Kredileri ile Hibeler
Kapsamında Mal, İş ve Danışmanlık Harici Hizmetlerin Satın Alınmasına İlişkin Kılavuz”
(“Satın Alma Kılavuzu”)’un Bölüm I’indeki hükümler ve
(ii) Danışmanlık hizmetleri için, Dünya Bankası tarafından Ocak 2011’de yayınlanmış
olan “Dünya Bankası Borçluları tarafından IBRD ve IDA Kredileri ile Hibeler Kapsamında
Danışmanların Seçimi ve İşe Alımı Kılavuzu” (“Danışmanlık Kılavuzu”)’nun Bölüm I ve
IV’ündeki hükümler.
(b) Tanımlar. Bu Bölümün aşağıdaki paragraflarında, Dünya Bankası’nın belirli
sözleşmelerdeki satın alma yöntemlerini veya gözden geçirme yöntemlerini tanımlamak için
kullanılan, büyük harfle başlayan terimler, duruma göre değerlendirilmek üzere, Danışmanlık
Kılavuzu’nun Bölüm II, III, IV ve V’inde tanımlanan ilgili yöntemi ifade eder.
(c) Danışmanlık Harici Hizmetlerin Satın Alınmasında Özel Yöntemler. Danışmanlık
harici hizmetler Seçerek Alma temelinde düzenlenen sözleşmeler kapsamında satın
alınacaktır.
(d) Danışmanlık Hizmetlerinin Satın Alınmasında Özel Yöntemler.
(i) Aşağıdaki (ii) maddesinde aksi belirtilmediği sürece, danışmanlık hizmetleri Kalite
ve Maliyete Dayalı Seçim temelinde düzenlenen sözleşmeler kapsamında satın alınacaktır.
(ii) Satın Alma Planı’nda belirtilen görevlere ilişkin danışmanlık hizmetlerinin satın
alınmasında aşağıdaki yöntemler kullanılabilir: (A) Sabit Bütçe Kapsamında Seçim; (B) En
Düşük Maliyete Göre Seçim; (C) Danışmanın Niteliklerine Dayalı Seçim; (D) Danışmanlık
firmaları için Tek Kaynaklı Seçimi; (E) Bireysel Danışmanların Seçimi; ve (F) Bireysel
Danışmanların Seçimi için Tek Kaynak Yöntemleri.
(d) Dünya Bankası’nın Satın Alma Kararlarını Gözden Geçirmesi. Tüm sözleşmeler
Dünya Bankası’nın Ön Gözden Geçirmesine tabi olacaktır:
Madde III
Hibe Kaynaklarının Çekilmesi
3.01. Uygun Harcamalar. Alıcı, Hibe kaynaklarını (a) Standart Koşulların III.
Maddesindeki hükümlere; (b) bu Bölümdeki hükümlere; ve (c) (zaman zaman Dünya Bankası
tarafından gözden geçirilen ve bu talimatlar uyarınca bu Anlaşma için geçerli sayılan Mayıs
2006 tarihli “Dünya Bankası Projeleri için Kullanım Kılavuzu” dâhil olmak üzere) Dünya
Bankası’nın Alıcı’ya tebliğ yoluyla belirleyebileceği ilave talimatlara göre aşağıdaki tabloda
belirlenen Uygun Harcamaları finanse etmek üzere çekebilir. Bu tablo, Hibe kaynaklarından
finanse edilebilecek Uygun Harcamaların kategorilerini (“Kategori”), her bir Kategoriye
tahsis edilen Hibe tutarlarını ve her bir Kategori kapsamında finanse edilecek olan Uygun
Harcamalar için harcama yüzdelerini gösterir:
Kategori
(1)
Danışmanlık
Hizmetleri,
Eğitim
ve
Çalıştaylar
TOPLAM MİKTAR
Tahsis Edilen Hibe
Miktarı (ABD Doları
cinsinden)
Finanse Edilecek
Harcamaların Yüzdesi
(Vergiler dâhil)
494.000
%100
494.000
Bu Bölümde belirtilen amaçlar çerçevesinde, “Eğitim ve Çalıştaylar” terimi, eğitim
etkinlikleri için temin edilen danışmanlık hizmetlerinin ücretleri hariç olmak üzere, çalıştay,
seminer ve konferans gibi eğitim etkinliklerinin düzenlenmesi, yürütülmesi veya bu tür
etkinliklere katılım sağlanması sonucunda ortaya çıkan giderleri ifade eder.
3.02. Çekiş Koşulları. Bu Anlaşma’nın 3.01 Kısmının hükümlerine bağlı olmaksızın,
Alıcı’nın bu Anlaşma’ya tasdik imzasını attığı tarihten önce yapılan ödemeler için çekiş
yapılmayacaktır.
3.03. Çekiş Dönemi. Standart Koşulların Bölüm 3.06 (c)’sinde atıfta bulunulan Kapanış
Tarihi Alıcı’nın bu Anlaşma’ya tasdik imzasını attığı tarihten itibaren üç yıldır.
Madde IV
Alıcı’nın Temsilcisi; Adresler
4.01. Alıcı’nın Temsilcisi. Alıcı’nın Standart Koşulların Bölüm 7.02’sinde atıfta
bulunulan Temsilcisi Hazine Müsteşarı’dır.
4.02. Alıcı’nın Adresi. Alıcı’nın Standart Koşulların Bölüm 7.01’inde atıfta bulunulan
adresi aşağıdaki gibidir:
Başbakanlık
Hazine Müsteşarlığı
İnönü Bulvarı
Emek – Ankara
Türkiye
Faks:
+(90) (312) 204 7366
4.03. Dünya Bankası’nın Adresi. Dünya Bankası’nın Standart Koşulların Bölüm
7.01’inde atıfta bulunulan adresi aşağıdaki gibidir:
International Bank for Reconstruction and Development
1818 H Street, N.W.
Washington, D.C. 20433
United States of America
Telgraf:
INTBAFRAD
Washington, D.C.
Teleks:
248423 (MCI) veya
64145 (MCI)
Faks:
1-202-477-6391
[R.G. 20 Haziran 2012 – 28359]
—— • ——
ANAYASA MAHKEMESİ KARARLARI
Başkanlığından:
Esas Sayısı
: 2011/74
Karar Sayısı : 2012/15
Karar Günü : 26.1.2012
İTİRAZ YOLUNA BAŞVURAN: İstanbul 2. Vergi Mahkemesi
İTİRAZIN KONUSU: 23.7.2010 günlü, 6009 sayılı Gelir Vergisi Kanunu ile Bazı
Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 62.
maddesinin (d) bendinde yer alan “…1/7/2010 tarihinden geçerli olmak üzere…” ibaresinin,
bu bentte yer alan 8. ve 16. maddeler yönünden Anayasa’nın 2. maddesine aykırılığı savıyla
iptali istemidir.
I- OLAY
Davacı tarafından; hakkında 213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun re’sen tarha ilişkin
hükümleri çerçevesinde takdir komisyonu tarafından belirlenen matrah üzerinden yapılan
vergi ziyaı cezalı gelir vergisi tarhiyatının iptali istemiyle açılan davada, itiraz konusu kuralın
Anayasa’ya aykırı olduğu kanısına varan Mahkeme, iptali için başvurmuştur.
II- İTİRAZIN GEREKÇESİ
Başvuru kararının gerekçe bölümü şöyledir:
“…
213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun 114. maddesinde düzenlenen tarih ve tebliğ
zamanaşımının takdir komisyonuna havale edilmesi üzerine duracağına ilişkin yasa
hükmünün Anayasa Mahkemesinin yukarıda değinilen kararı ile iptal edilmesi üzerine, 6009
sayılı Kanunun anılan hükümleri ile konunun yeniden düzenlendiği, takdir komisyonuna
havale edilen mükellefler için zamanaşımının en fazla bir yıl süre ile duracağı, bir yılın
sonunda zamanaşımı süresinin kaldığı yerden tekrar işlemeye başlayacağı yolunda hüküm
tesis edildiği görülmektedir. Ancak, Anayasa Mahkemesi kararının 15.10.2009 tarihini
taşıması, kararın içeriğinde iptal hükmünün altı ay sonra yürürlüğe gireceğine hükmedilmesi
ve bu kararın da gerekçeli olarak 08.01.2010 tarihinde yayımlanmasına rağmen; iptal kararı
üzerine konuyla ilgili yapılan yasal düzenleme 01.08.2010 tarihinde yayımlanıp, bu tarihte
yürürlüğe girmiştir. Yine, Kanunun 62. maddesi uyarınca 01.07.2010 tarihinden itibaren
geçerli olacağına hükmedilmekle beraber, söz konusu Kanunun 16. maddesi ile 213 sayılı
Kanuna eklenen geçici 28. maddeyle 01.01.2005 tarihinden önceye ait olup, 31.12.2012’ye
kadar tebliğ edilmeyen vergilerin zamanaşımına uğrayacağına ilişkin özel bir hükme yer
verilmiştir.
Bu noktada 6009 sayılı Kanunun 62. maddesinde “1/7/2010 tarihinden geçerli olmak
üzere” ifadesiyle konuya ilişkin 8. ve 16. madde hükümlerinin, vergi hukuku noktasında ne
anlam ifade ettiği önem kazanacak ve konunun bu açıdan ele alınıp tartışılması gerekecektir.
Bu kapsamda dikkat edilmesi gereken en temel husus, konuyla ilgili yasa hükümlerinin
Kanunun da işaret ettiği gibi yayımı tarihinde, yani 01.08.2010’da yürürlüğe girecek
olmasıdır. Böylece itiraza konu kanun kuralı ile henüz yürürlükte olmayan bir Kanun
hükmünün geçmişe yürütülmesi söz konusu olacaktır. Böylece, bu düşünce, ilkesel olarak
vergi hukukunda kabul edilmeyen “kanunlarının gerçek anlamda geriye yürütülmesi”
suretiyle, hem oluşan müktesep hakların zedelenmesine neden olacak, hem de hukukun genel
ilkelerinden olan “hukuki güvenlik ilkesi” ile bağdaşmayacaktır. Dolayısıyla, olaya ilişkin söz
konusu yasa maddelerinin yürürlük kazandığı 08.01.2010 tarihinden sonra hukuki sonuçlarını
doğurmaya başlaması hukuk devleti olmanın en temel gerekliliklerinden birisidir.
Bilindiği gibi parlamenter demokrasilerde en temel karar organı Yasama meclisidir.
Kural olarak Yasama organın bir konu hakkında harekete geçip serdettiği pozitif iradesi yeni
bir hukuki durumun inşasına sebep olurken bazen konuyla ilgili harekete geçmeyerek
sergilediği negatif irade de hukuki sonuçlar doğurabilmektedir. Anayasa Mahkemesince
verilen iptal ve kararın yürürlük tarihinin ertelenmesi kararlarına karşı Yasama Organınca
sergilenen hareketsiz durum buna en güzel örnektir.
Bu kapsamda; vergi hukukumuzda kamu düzeninden sayılan ve vergide kararlılığın
göstergesi olarak kabul edilen zamanaşımı müessesesi 213 sayılı Kanunun 114/1. maddesinde
genel kural olarak düzenlenmiştir. Ancak bu genel kurala aynı maddenin 2. fıkrasında takdir
komisyonuna sevk edilen mükellefler hakkında zaman aşımının duracağına ilişkin istisnai bir
hüküm getirilmişti. Bu hükmün Anayasa Mahkemesi tarafından yukarıda belirtilen kararı ile
iptal edilmesi üzerine 213 sayılı Kanunun 114/1. maddesinde belirlenen genel kuralın
uygulanmasına anılan Mahkeme tarafından konulan altı aylık sürenin dışında hukuken hiç bir
engel bulunmamaktaydı. Bu süre de 08.07.2010 tarihinde dolmuş ve bu tarih itibariyle yasal
düzenleme yapılmamıştı. Böylece 09.07.2010 tarihi itibariyle genel zamanaşımı kuralının
uygulanmasına engel olacak hiç bir hukuki durum bulunmadığından bu tarih itibariyle 2004
ve daha öncesi dönemlere ait vergiler takdir komisyonuna sevk edilmiş olsalar bile “tarh
zamanaşımı”na uğramıştır.
Bununla birlikte konuyla ilgili 23.07.2010 tarihinde 6009 sayılı Kanunla yukarıda
değinilen yasal düzenlemeler yapılmış ve söz konusu düzenlemeler 01.08.2010 tarihinde
yürürlüğe girmiştir. Ancak itiraza konu kanun kuralı ile 01.08.2010 tarihinde yürürlüğe giren
ve takdir komisyonuna havale edilmiş mükelleflerin vergi yükümlülükleri ile ilgili zaman
aşımının oluşmasını engellemek veya oluşan zaman aşımını ortadan kaldırmak noktasında
düzenlemeleri ihtiva eden 6009 sayılı Kanunun 8. ve 16. maddelerini geçmişe yürütülmek
suretiyle 09.07.2010 tarihi itibariyle ilgilileri hakkında oluşan bir nevi müktesep hak
niteliğinde olan (zaman aşımı) hukuki durum ortadan kaldırılmıştır. Bu da yukarıda değinilen
Anayasanın 2. maddesinin belirtilen hukuk devleti (hukuki güvenlik) ilkesine açık aykırılık
teşkil etmektedir.
Bu durumda; 6009 sayılı Kanunun 62. maddesinde (d) bendinde yer alan “1/7/2010
tarihinden geçerli olmak üzere” ifadesinin Anayasanın 2. maddesine aykırı olduğu sonucuna
varılmıştır.
Nitekim Anayasa Mahkemesi, vergi ve benzeri borçların tahsili noktasında kanunlarının
mükelleflerin aleyhine geçmişe etkili bir şekilde uygulanmasına olanak tanıyan 5766 sayılı
Kanunun geçici 1. maddesinin 28.4.2011 günlü, E. 2009/39, K. 2011/68 sayılı kararı ile
iptaline karar vermiş ve 28.4.2011 günlü, E. 2009/39, K. 2011/23 sayılı kararı ile ilgili
hükmün yürürlüğünün durdurulmasına hükmetmiştir.
Açıklanan nedenlerle, Anayasa’nın 152. maddesi kapsamında, bir davaya bakmakta
olan mahkemenin, o dava sebebi ile uygulanacak bir kanun hükmünün Anayasaya aykırı
olduğu kanısına götüren görüşünü açıklayan kararı ile Anayasa Mahkemesine başvurmasını
düzenleyen 6216 sayılı Kanunun 40. maddesinin 1.fıkrası uyarınca; 6009 sayılı Kanunun
yürürlük maddesi olan 62. maddesinin (d) bendinde, yer alan “01/07/2010 tarihinden geçerli
olmak üzere” ibaresinin Anayasanın 2. maddesine aykırı olduğu gerekçesi ile iptali için re’sen
Anayasa Mahkemesine başvurulmasına, dosyadaki belge örneklerinin onaylanıp dizi
pusulasına bağlanarak Anayasa Mahkemesi Başkanlığına gönderilmesine, Yüksek
Mahkemece bir karar verilinceye kadar veya dosyanın mahkemeye gidişinden itibaren beş
aylık sürenin dolmasına kadar davanın bekletilmesine, 25/05/2011 tarihinde karar verildi.”
III- YASA METİNLERİ
A- İtiraz Konusu Yasa Kuralı
23.7.2010 günlü, 6009 sayılı Gelir Vergisi Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un itiraz konusu ibareyi de içeren 62.
maddesi şöyledir:
“Bu Kanunun;
a) 2 nci ve 56 ncı maddeleri yayımını izleyen aybaşında,
b) 3 üncü, 6 ncı ve 60 ıncı maddeleri 1/1/2010 tarihinden geçerli olmak üzere yayımı
tarihinde,
c) 4 üncü maddesi 1/10/2010 tarihinde,
ç) 5 inci maddesi 2010 takvim yılı kazançlarına uygulanmak üzere yayımı tarihinde,
d) 8 inci, 16 ncı ve geçici 5 inci maddeleri 1/7/2010 tarihinden geçerli olmak üzere
yayımı tarihinde,
e) 9 uncu ve 13 üncü maddeleri 1/1/2011 tarihinde,
f) 45 inci maddesi 30/6/2010 tarihinden geçerli olmak üzere yayımı tarihinde,
g) 57 nci maddesi 15/1/2010 tarihinden geçerli olmak üzere yayımı tarihinde,
ğ) Diğer hükümleri yayımı tarihinde,
yürürlüğe girer.”
B- İlgili Görülen Yasa Kuralları
6009 sayılı Kanun’un 8. ve 16. maddeleri şöyledir:
1- “213 sayılı Kanunun 114 üncü maddesinin ikinci fıkrası aşağıdaki şekilde
değiştirilmiştir.
Şu kadar ki, vergi dairesince matrah takdiri için takdir komisyonuna başvurulması,
zamanaşımını durdurur. Duran zamanaşımı mezkûr komisyon kararının vergi dairesine
tevdiini takip eden günden itibaren kaldığı yerden işlemeye devam eder. Ancak işlemeyen
süre her hâl ve takdirde bir yıldan fazla olamaz.”
2- “213 sayılı Kanuna aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.
“GEÇİCİ MADDE 28- 1/1/2005 tarihinden önceki dönemlere ilişkin olarak, bu
maddenin yürürlüğe girdiği tarihten önce matrah takdiri için takdir komisyonuna sevk edilmiş
olup, komisyonca takdir edilen matrah üzerinden 31/12/2012 tarihine kadar tarh ve tebliğ
edilmeyen vergiler zamanaşımına uğrar. Bu hüküm, 374 üncü maddede yer alan ceza
kesmede zamanaşımı açısından da uygulanır.”
C- Dayanılan Anayasa Kuralı
Başvuru kararında, Anayasa’nın 2. maddesine dayanılmıştır.
IV- İLK İNCELEME
Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün 8. maddesi hükmü uyarınca Haşim KILIÇ, Osman
Alifeyyaz PAKSÜT, Fulya KANTARCIOĞLU, Ahmet AKYALÇIN, Fettah OTO, Serdar
ÖZGÜLDÜR, Recep KÖMÜRCÜ, Alparslan ALTAN, Engin YILDIRIM, Nuri
NECİPOĞLU, Hicabi DURSUN, Celal Mümtaz AKINCI ve Erdal TERCAN’ın katılımlarıyla
yapılan ilk inceleme toplantısında dosyada eksiklik bulunmadığından işin esasının
incelenmesine, OYBİRLİĞİYLE, 22.9.2011 gününde karar verilmiştir.
V- ESASIN İNCELENMESİ
Başvuru kararı ve ekleri, işin esasına ilişkin rapor, itiraz konusu Yasa kuralı, ilgili
görülen Yasa kuralları, dayanılan Anayasa kuralı ve bunların gerekçeleri ile diğer yasama
belgeleri okunup incelendikten sonra gereği görüşülüp düşünüldü:
Başvuru kararında, vergi hukukumuzda zamanaşımı müessesesinin kamu düzeninden
sayıldığı, olayda 6009 sayılı Kanun’un yürürlüğe girmesinden önce 2004 ve daha öncesine ait
vergi borçlarının tarh zamanaşımına uğramasına rağmen 6009 sayılı Kanunla yapılan
düzenlemelerin bir kısmının geriye yürütülmesi suretiyle zamanaşımı nedeniyle ortadan
kalkmış olan vergi borçlarının tekrar canlandırıldığı belirtilerek kuralın Anayasa’nın 2.
maddesine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
İtiraz konusu kuralda, başvuruda bulunan vergi mahkemesindeki davada uygulanacak
olan 213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun matrah takdiri için takdir komisyonuna başvurulması
halinde dikkate alınacak zamanaşımı sürelerini düzenleyen bazı maddelerinin değiştirilmesine
dair 6009 sayılı Kanun’un 8. ve 16. maddeleri ile 5838 sayılı Kanun’un bazı maddelerinin
değiştirilmesine ilişkin geçici 5. maddesinin 6009 sayılı Kanun’un yürürlük tarihinden farklı
olarak daha önceki bir tarihten (1.7.2010) geçerli olmak üzere yürürlüğe girmesi
öngörülmektedir.
Anayasa’nın 2. maddesinde belirtilen hukuk devleti eylem ve işlemleri hukuka uygun,
insan haklarına saygılı, bu hak ve özgürlükleri koruyup güçlendiren, her alanda adaletli bir
hukuk düzeni kurup bunu geliştirerek sürdüren, Anayasa’ya aykırı durum ve tutumlardan
kaçınan, Anayasa ve hukukun üstün kurallarıyla kendini bağlı sayan, yargı denetimine açık
olan devlettir.
Hukuk devletinin sağlamakla yükümlü olduğu hukuk güvenliği, ilke olarak kanunların
geriye yürütülmemesini gerekli kılar. Bu ilke uyarınca, kamu yararı, kamu düzeni, kazanılmış
hakların korunması, mali haklarda iyileştirme gibi kimi ayrıksı durumlar dışında sonradan
çıkan bir kanun yürürlüğe girdiği tarihten önceki olaylara uygulanmaz. Vergi alanındaki
düzenlemeler de kanunlarla gerçekleştirildiğinden, geriye yürümezlik vergi kanunları için de
doğal bir zorunluluktur.
6009 sayılı Kanun’un 62. maddesindeki iptali istenen ibare yönünden durum
incelendiğinde, Kanun’un, 23.7.2010’da kabul edilmiş olmasına karşın, kimi maddelerinin
1.1.2010, 15.1.2010 ve 30.6.2010 günlerinden; 8., 16. ve geçici 5. maddelerinin ise 1.7.2010
gününden geçerli olmak üzere uygulanacağı anlaşılmaktadır.
İtiraz konusu ibareyle yürürlük tarihi belirlenen 8. ve 16. maddelerle 213 sayılı Vergi
Usul Kanunu’nda yapılan değişiklikler sonucunda, 6009 sayılı Kanun’un yürürlüğe girdiği
tarihte zamanaşımına uğramış 1.1.2005 tarihinden önceki döneme ilişkin vergi borçlarının
yeniden canlandırılması suretiyle Kanun hükümleri geriye yürütülmüş olmaktadır.
Kamu hizmetlerinin yürütülmesinde gerekli kaynağın elde edilmesi adına vergi ve diğer
kamu alacaklarının takip ve tahsili için hukuki düzenlemeler ve ayrıcalıklı yetkilerle kolaylık
ve hızlılık sağlanmasının doğal olduğu kabul edilmekle birlikte bu konuda bireylerin hakları
ve hukukun genel ilkelerinin de göz önünde bulundurulması hukuk devletinin bir gereğidir.
Düzenlemeden beklenen kamu yararının, vergi borçlarının zamanaşımına uğramasını
önleyerek daha yüksek oranda tahsilâtın sağlanması olduğu anlaşılmaktadır. Buna karşılık
mükelleflerin, zamanaşımına uğramış vergi borçlarından sorumlu tutulmaları, diğer bir
anlatımla zamanaşımına uğramış borçların yeniden canlandırılması hukuka olan güven
duygusunu zedeler ve hukuk güvenliği ilkesi ile de bağdaşmaz.
6009 sayılı Kanun’un 62. maddesinin (d) bendinde yer alan ibare ile getirilen
düzenlemenin, mükelleflerin sorumluluklarını geçmişe dönük olarak arttırması ve
zamanaşımına uğramış vergi borçlarını canlandırması hukuk kurallarının geriye yürütülmesi
anlamına gelmekte ve Anayasa’da yer alan hukuk devleti kapsamındaki hukuk güvenliği
ilkesi ile bağdaşmamaktadır.
Açıklanan nedenlerle itiraz konusu kural, 6009 sayılı Kanun’un 62. maddesinin (d)
bendinde yer alan 8. ve 16. maddeler yönünden Anayasa’nın 2. maddesine aykırıdır. İptali
gerekir.
VI- SONUÇ
23.7.2010 günlü, 6009 sayılı Gelir Vergisi Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 62. maddesinin (d) bendinde yer alan
“… 1/7/2010 tarihinden geçerli olmak üzere …” ibaresinin, bu bentte yer alan 8. ve 16.
maddeler yönünden Anayasa’ya aykırı olduğuna ve İPTALİNE, 26.1.2012 gününde
OYBİRLİĞİYLE karar verildi.
Başkan
Haşim KILIÇ
Başkanvekili
Serruh KALELİ
Başkanvekili
Alparslan ALTAN
Üye
Fulya
KANTARCIOĞLU
Üye
Mehmet ERTEN
Üye
Serdar ÖZGÜLDÜR
Üye
Osman Alifeyyaz
PAKSÜT
Üye
Zehra Ayla PERKTAŞ
Üye
Recep KÖMÜRCÜ
Üye
Burhan ÜSTÜN
Üye
Engin YILDIRIM
Üye
Nuri NECİPOĞLU
Üye
Hicabi DURSUN
Üye
Celal Mümtaz
AKINCI
Üye
Erdal TERCAN
[R.G. 21 Haziran 2012 – 28360]
—— • ——
Anayasa Mahkemesi Başkanlığından:
Esas Sayısı: 2011/6
Karar Sayısı : 2012/16
Karar Günü : 26.1.2012
İTİRAZ YOLUNA BAŞVURAN: Ankara 1. İdare Mahkemesi
İTİRAZIN KONUSU: 20.11.1981 günlü, 2560 sayılı İstanbul Su ve Kanalizasyon
İdaresi Genel Müdürlüğü Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun’un 5.6.1986 günlü, 3305
sayılı Kanun’un 2. maddesiyle değiştirilen 23. maddesinin birinci fıkrasının ikinci cümlesinde
yer alan “...%10’dan aşağı olmayacak nispetinde bir kâr oranı esas alınır.” ibaresinin,
Anayasa’nın 2. maddesine aykırılığı savıyla iptali istemidir.
I- OLAY
Üst sınırı belirsiz bir kârlılık oranını suyun maliyet bedeline ilave etmek suretiyle
hazırlanan tarife ile suya fahiş oranda zam yapıldığından bahisle açılan davada, itiraz konusu
kuralın Anayasa’ya aykırı olduğu kanısına varan Mahkeme, iptali için başvurmuştur.
II- İTİRAZIN GEREKÇESİ
Başvuru kararının gerekçe bölümü şöyledir:
“Davacı Tüketici Hakları Derneği vekili tarafından 2560 sayılı İstanbul Su ve
Kanalizasyon İdaresi Genel Müdürlüğü Kuruluş Yasası’nın 23. maddesine dayanılarak
düzenlenen ve 2/2/1991 tarihli Genel Kurulda kabul edilen Tarifeler Yönetmeliği’nin 26.
maddesindeki “Su satış ve atıksu tarifesinin belirlenmesinde rol oynayan iki ana faktörden
birincisi; yönetim ve işletme giderleri ile amortismanlar, aktifleştirilemeyen yenileme,
iyileştirme (ıslah) ve genişletme (tevsi) giderleri, ikincisi ise %10’dan aşağı olmayacak
nispette kar oranıdır” maddesinde yer alan “...%10’dan aşağı olmayacak nispette kar oranıdır”
ifadesi ile aynı Yönetmeliğin 30. maddesinde yer alan “Konut, işyeri, sanayi vb. abonelerine
uygulanacak su satış tarifesi 26, 27, 28 ve 29. maddelerde belirtilen gider ve kayıplar ile en az
%10 kar sağlayabilecek seviyede tespit edilir” maddesinde yer alan “en az %10 kar
sağlayabilecek seviyede tespit edilir” ifadesinin iptali istemiyle Ankara Su ve Kanalizasyon
İdaresi Genel Müdürlüğü’ne karşı açılan davada Mahkememizce Türkiye Cumhuriyeti
Anayasası’nın 152. maddesi kapsamında görülmekte olan davada uygulanacak kanun hükmü
olarak nitelendirilen 2560 sayılı İSKİ Kuruluş Yasası’nın (Ek madde 5 hükmü uyarınca söz
konusu Kanun’un diğer Büyükşehir Belediyelerini de kapsamına dahil etmiştir) Tarife Tespit
Esasları başlıklı 23. maddesindeki “...tarifelerin tespitinde, yönetim ve işletme giderleri ile
amortismanları doğrudan gider yazılan (aktifleştirilmeyen) yenileme, ıslah ve tevsi masrafları
ve %10’dan aşağı olmayacak nispetinde kar oranı esas alınır...” maddesindeki “...%10’dan
aşağı olmayacak nispetinde kar oranı esas alınır” tümcesinin aşağıda sıralanan gerekçelerle
T.C Anayasasına aykırı olduğu düşünülmektedir.
T.C. Anayasası’nın Cumhuriyet’in nitelikleri başlıklı 2. maddesinde “Türkiye
Cumhuriyeti, toplumun huzuru, milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına
saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan,
demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devletidir.” hükmüne yer verilmektedir. Anayasa
Mahkemesi Hukuk devleti ilkesini genel olarak “insan haklarına saygılı ve bu hakları
koruyucu adil bir hukuk düzeni kuran ve bunu devam ettirmekle kendisini yükümlü sayan,
bütün işlem ve eylemleri yargı denetimine bağlı olan devlet” (E: 1976/1, K: 1976/28
25/05/1976) şeklinde tarif etmektedir. Anayasa Mahkemesince “Hukuk Devleti” kavramı
tanımlanmamakta sadece bu kavramın temelini oluşturan unsurlar sıralanmaktadır. Ancak
Anayasa Mahkemesi’nin sonraki kararlarında da belirginleştiği üzere “hukuk devleti” ilkesini
oluşturan unsurlar zamanla, değişmekte ve çağın gelişimine göre yeni şartlar
eklenebilmektedir.
Anayasa’nın 2. maddesinde yer alan hukuk devletinin temel ilkelerinden biri
“belirlilik”tir. Bu ilkeye göre, yasal düzenlemelerin hem kişiler hem de idare yönünden
herhangi bir duraksamaya ve kuşkuya yer vermeyecek şekilde açık, net, anlaşılır,
uygulanabilir ve nesnel olması, ayrıca kamu otoritelerinin keyfi uygulamalarına karşı
koruyucu önlem içermesi de gereklidir. Belirlilik ilkesi, hukuksal güvenlikle bağlantılı olup
birey, yasadan, belirli bir kesinlik içinde, hangi somut eylem ve olguya hangi hukuksal
yaptırımın veya sonucun bağlandığını, bunların idareye hangi müdahale yetkisini
doğurduğunu bilmelidir. Ancak bu durumda kendisine düşen yükümlülükleri öngörebilir ve
davranışlarını ayarlar. Hukuk güvenliği, normların öngörülebilir olmasını, bireylerin tüm
eylem ve işlemlerinde devlete güven duyabilmesini, devletin de yasal düzenlemelerde bu
güven duygusunu zedeleyici yöntemlerden kaçınmasını gerekli kılar.
Yasa kuralı, ilgili kişilerin mevcut şartlar altında belirli bir işlemin ne tür sonuçlar
doğurabileceğini makul bir düzeyde öngörmelerini mümkün kılacak şekilde düzenlenmelidir.
“Öngörülebilirlik Şartı” olarak nitelendirilen bu ilkeye göre yasanın uygulanmasında takdirin
kapsamı ve uygulama yöntemi bireyleri keyfi ve öngörebilecekleri müdahalelerden koruyacak
düzeyde açıklıkla yazılmalıdır. Belirlilik, kişilerin hukuk güvenliğini korumakla birlikte
idarede istikrarı da sağlar.
Bu açıklamalar ışığında söz konusu Yasanın Anayasaya aykırı olduğu düşünülen
tümcesine bakıldığında; Türkiye’deki tüm Büyükşehir belediyelerini kapsamına alan ve söz
konusu belediyeler tarafından hazırlanacak olan su tarifelerindeki esasları ortaya koyan
Yasa’nın 23. maddesinde su tarifelerinin belirlenmesinde “...%10’dan aşağı olmayacak
nispetinde kar oranı esas alınır” tümcesine yer verilmiş bulunulmaktadır. Bu hükme göre
Büyükşehir belediyeleri kendi sınırları içerisinde yer alan yerleşim birimlerinde
uygulayacakları su tarifelerini belirlerken en az %10 oranında kar uygulamak zorundadırlar.
Ancak anılan Yasa tarafından bu kar oranının azami olarak ne miktarda olması gerektiğine
yönelik bir düzenlemeye yer verilmemiştir. Yukarıda da anlatıldığı üzere “hukuk devleti” nin
zorunlu bir unsuru da “yasaların belirli” olması ilkesidir. Bu ilke “hukuki güvenlik” ilkesinin
doğal bir sonucudur. Buna göre söz konusu yasada belirlenecek olan tarifede kar oranının
azami olarak ne nispette olması gerektiğine yer verilmemiş olması ve en az %10 dan aşağı
olmayacak şeklinde bir düzenlemeye gidilmiş olması idarelere geniş, sınırsız ve ölçüsüz bir
takdir yetkisi vermek sonucunu doğurmuştur. Ayrıca idarelerin söz konusu su tarifelerindeki
kar oranlarını belirlerken hangi ölçütleri esas alacakları açık, belirgin ve somut olarak Yasa’da
yer almamıştır. Yasa kuralı bu anlamda belirli ve öngörülebilir değildir. Dolayısıyla da
Anayasa’nın 2. maddesinde yer alan “Hukuk Devleti” ilkesine aykırılık oluşturmaktadır.
Açıklanan nedenlerle Mahkememizce bakılmakta olan davada uygulanması gereken
kural niteliği taşıyan 2560 sayılı İSKİ Genel Müdürlüğü Kuruluş Yasası’nın 23. maddesinde
yer alan “...%10’dan aşağı olmayacak nispetinde kar oranı esas alınır” tümcesinin
Anayasa’nın 2. maddesine aykırı olduğu kanaatine varıldığından, Anayasa’nın 152. ve 2949
sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluş ve Yargılama Usûlleri Hakkında Kanun’un 28.
maddeleri uyarınca söz konusu ibarenin iptali istemiyle itiraz yoluyla Anayasa Mahkemesine
başvurulmasına ve uyuşmazlığın çözümünün Anayasa Mahkemesi kararına kadar
Anayasa’nın 152. maddesi uyarınca geri bırakılmasına 11/11/2010 tarihinde oybirliği ile karar
verildi.”
III- YASA METİNLERİ
A- İtiraz Konusu Yasa Kuralı
20.11.1981 günlü, 2560 sayılı İstanbul Su ve Kanalizasyon İdaresi Genel Müdürlüğü
Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun’un 5.6.1986 günlü, 3305 sayılı Kanun’un 2.
maddesiyle değiştirilen itiraz konusu kuralın da yer aldığı 23. maddesi şöyledir:
“Tarife tespit esasları:
Madde 23 – (Değişik: 5/6/1986 - 3305/2 md.)
Su satışı, kanalizasyon tesisi bulunan yerlerdeki kullanılmış suların uzaklaştırılması,
septik çukurların boşaltılması giderleri için ayrı tarifeler yapılır. Bu tarifelerin tespitinde,
yönetim ve işletme giderleri ile, amortismanları doğrudan gider yazılan (aktifleştirilmeyen)
yenileme, ıslah ve tevsi masrafları ve %10’dan aşağı olmayacak nispetinde bir kâr oranı
esas alınır.
Tarifelerin tespiti ile tahsilâtla ilgili usul ve esaslar bir yönetmelik ile belirlenir.”
B- Dayanılan Anayasa Kuralları
Başvuru kararında, Anayasa’nın 2. maddesine dayanılmıştır.
IV- İLK İNCELEME
Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün 8. maddesi hükmü uyarınca Haşim KILIÇ, Fulya
KANTARCIOĞLU, Ahmet AKYALÇIN, Mehmet ERTEN, Fettah OTO, Serdar
ÖZGÜLDÜR, Serruh KALELİ, Zehra Ayla PERKTAŞ, Recep KÖMÜRCÜ, Alparslan
ALTAN, Burhan ÜSTÜN, Engin YILDIRIM, Nuri NECİPOĞLU, Celal Mümtaz AKINCI ve
Erdal TERCAN’ın katılımlarıyla 10.2.2011 gününde yapılan ilk inceleme toplantısında;
1- 7.5.2010 günlü, 5982 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun uyarınca, 2949 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun ile ilgili gerekli düzenlemeler yapılmadan,
Mahkeme’nin çalışıp çalışamayacağına ilişkin ön meselenin incelenmesi sonucunda;
Mahkeme’nin çalışmasına bir engel bulunmadığına, Fulya KANTARCIOĞLU, Mehmet
ERTEN, Fettah OTO, Zehra Ayla PERKTAŞ ile Celal Mümtaz AKINCI’nın, gerekçesi
2010/68 esas sayılı dosyada belirtilen karşıoyları ve OYÇOKLUĞUYLA,
2- Dosyada eksiklik bulunmadığından işin esasının incelenmesine, OYBİRLİĞİYLE,
karar verilmiştir.
V- ESASIN İNCELENMESİ
Başvuru kararı ve ekleri, işin esasına ilişkin rapor, itiraz konusu Yasa kuralı, dayanılan
Anayasa kuralı ve bunların gerekçeleri ile diğer yasama belgeleri okunup incelendikten sonra
gereği görüşülüp düşünüldü:
A- 2560 Sayılı Kanun’un 23. Maddesinin Birinci Fıkrasında Yer Alan “…%10’dan
aşağı olmayacak nispetinde…” İbaresinin İncelenmesi
Başvuru kararında, itiraz yoluna başvuran Mahkemece itiraz konusu kuralın su
tarifelerinin belirlenmesinde dikkate alınan kârlılık oranına ilişkin “…%10’dan aşağı
olmayacak nispetinde bir kâr oranı esas alınır.” şeklindeki cümlesinde sadece kârlılık
oranının alt sınırına yer verilerek, üst sınırının gösterilmediği, oysa hukuki güvenlik ve
belirlilik ilkesi gereği kârlılık oranının üst sınırının da gösterilmesinin gerektiği, idarelerin söz
konusu su tarifelerindeki kâr oranlarını belirlerken hangi ölçütleri esas alacaklarının açık,
belirgin ve somut olarak Kanun’da yer almadığından kuralın belirli ve öngörülebilir olmadığı
ve bu durumun Anayasa’nın 2. maddesinde yer alan “Hukuk Devleti” ilkesine aykırı olduğu
ileri sürülmüştür.
Kanun’un itiraz konusu kuralın da yer aldığı “Tarife tespit esasları” başlıklı 23.
maddesinin birinci fıkrasında, suların satışı, kanalizasyon tesisi bulunan yerlerdeki kullanılmış
suların uzaklaştırılması ve septik çukurların boşaltılması için ayrı ayrı tarifelerin yapılacağı,
ikinci fıkrasında ise bu tarifelerin tespitinde, yönetim ve işletme giderleriyle, amortismanları
doğrudan gider yazılan (aktifleştirilmeyen) yenileme, ıslah ve tevsi masraflarının yanı sıra
%10’dan aşağı olmayacak nispetinde bir kâr oranının esas alınacağı kural altına alınmıştır.
Anayasa’nın 2. maddesinde belirtilen hukuk devleti, her türlü işlem ve eylemi hukuka
uygun, her alanda adaletli bir hukuk düzeni kurmayı amaçlayan ve bunu geliştirerek sürdüren,
hukuku tüm devlet organlarına egemen kılan, Anayasaya aykırı durum ve tutumlardan
kaçınan, insan haklarına dayanan, bu hak ve özgürlükleri koruyup güçlendiren devlettir.
Anayasa’nın 127. maddesinin birinci fıkrasında mahallî idarelerin il, belediye veya köy
halkının mahallî müşterek ihtiyaçlarını karşılamak üzere kuruluş esasları kanunla belirtilen ve
karar organları kanunda gösterilen ve seçmenler tarafından seçilerek oluşturulan kamu
tüzelkişileri oldukları, üçüncü fıkrasının son cümlesinde Kanunla büyük yerleşim merkezleri
için özel yönetim biçimleri getirilebileceği, aynı maddenin son fıkrasının son cümlesinde ise
mahalli idarelere görevleri ile orantılı gelir kaynakları sağlanacağı belirtilmiştir.
2560 sayılı Kanun’un 23. maddesinde su tarifesi hazırlanmasında ilke olarak alınacak
esaslar düzenlenmiştir. Buna göre tarifenin belirlenmesinde birinci unsur gider ve maliyetler,
ikinci ise itiraz konusu kuralda yer alan kârlılık oranıdır.
Yasa koyucu tarafından itiraza konu olan kuralda sadece kârlılık oranına “…%10’dan
aşağı olmayacak nispetinde bir kâr oranı…” şeklinde bir alt sınır getirilmiş, üst sınır ise
belirlenmemiş ve idarenin takdirine bırakılmıştır.
Anayasa’nın 127. maddesinin üçüncü fıkrasındaki hükme dayanılarak, ülkemizde halen
büyükşehir belediyesine dönüştürülmüş on altı belediye bulunmaktadır. Bunlar arasında
nüfus, yüz ölçüm, sanayileşme, su alt yapı sorunları veya gelir kaynakları açısından
farklılıkların olması doğaldır. Ancak Anayasa’da bu verilere bağlı bir görev ve gelir kaynağı
teminine dair ayrıntıya yer verilmemiştir. Bu durumda, mahalli idarelerin görevleri ile orantılı
gelir sağlama ve verilen hizmetler karşılığında elde edilecek gelirlerde kârlılık oranını
belirleme konusunda, ölçülü ve adil olmak ve anayasal ilkelere bağlı kalmak koşuluyla takdir
hakkının bulunması gerekir.
Ülkemizdeki büyükşehir belediyelerinin nüfus artışı, büyüme hızı, yapılaşması, sosyal,
ekonomik ve kültürel gelişimi, sanayileşme düzeyi ile su üretim- tüketim kapasitesi ve
maliyeti tamamen birbirinden farklıdır. Ayrıca su ihtiyacı zamana ve değişen şartlara göre de
değişkenlik gösterebilir. Bu faktörlere bağlı olarak büyükşehir belediyelerinin herkese kaliteli
ve erişilebilir su sağlanması amacıyla şartlara bağlı olarak ihtiyaç duyulacak suyun tedariki
için yeni altyapı tesisleri inşa etme durumları da aynı değildir.
Bu nedenle her büyükşehir belediyesinin yerine getirmek durumunda olduğu su
hizmetlerinin nitelik ve nicelik itibarıyla farklılık göstereceği kuşkusuzdur. Dolayısıyla,
büyükşehir belediyelerinin anılan farklılıklara paralel olarak sunacakları hizmetlere göre elde
edecekleri gelirler ve bu gelirlerdeki kârlılık oranı da değişebilecektir. Ancak, kanunlarda alt
ve üst sınırları belirlenmiş kârlılık oranları öngörüldüğünde durumları tamamen birbirinden
farklı olan idarelerin gereksinim duyduğunda bu oranların altında veya üstünde bir kârlılık
oranı belirlemesine imkân bulunmamaktadır. İdareler hizmet sunarken zamana ve değişen
şartlara göre daha önceden kanun ile alt ve üst sınırı belirlenmiş kârlılık oranının üstünde veya
altında bir kârlılık oranı uygulanmasına ihtiyaç duyabilirler. Bu itibarla, idarece sunulacak su
hizmetinin zaman içinde değişen şartlara göre farklı kârlılık oranlarını gerektirebilmesi
nedeniyle su bedelinin tespitinde uygulanacak kârlılık oranının belirlenmesi ölçülü ve adil
olmaları koşuluyla idarenin takdirine bırakılması gerekmektedir.
Açıklanan nedenlerle itiraz konusu kuralda yer alan “…%10’dan aşağı olmayacak
nispetinde…” ibaresi Anayasa’nın 2. maddesine aykırıdır. İptali gerekir.
Fulya KANTARCIOĞLU, Mehmet ERTEN ile Zehra Ayla PERKTAŞ, bu sonuca
değişik gerekçe ile katılmışlardır.
B - 2560 Sayılı Kanun’un 23. Maddesinin Birinci Fıkrasında Yer Alan “…bir kâr
oranı esas alınır.” İbaresinin İncelenmesi
Başvuru kararında, Kanun’un değiştirilen 23. maddesinin birinci fıkrasında yer alan “…
%10’dan aşağı olmayacak nispetinde…” biçimindeki ibareye ilişkin gerekçelerle kuralın,
Anayasa’nın 2. maddesine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
2560 sayılı Kanun’a 5.6.1986 günlü, 3305 sayılı Kanun’un 3. maddesiyle eklenen ek 5.
maddede, bu Kanun’un diğer Büyükşehir Belediyelerinde de uygulanacağı hükme
bağlanmıştır. Kanun’un 13. maddesinde İSKİ’nin ve bu Kanun’a tabi tüm büyükşehir
belediyelerinin gelirlerine ilişkin kaynaklara yer verilmiş ve maddenin (a) bendinde de su
satışı ve kullanılmış suların uzaklaştırılmasına karşılık, tarifesine göre abonelerden alınacak
ücretler, belediyelerin gelir kaynakları arasında sayılmıştır. Kanun’un 23. maddesinde ise
tarifenin unsurları olarak gider ve maliyetler ile itiraz konusu kuralda yer alan kârlılık oranına
yer verilmiştir.
2560 sayılı Kanun kapsamında idarenin kişilere verdiği su hizmeti karşılığında alacağı
bedelin niteliği Anayasa Mahkemesinin 14.2.1991 gün ve E.1990/18, K.1991/4 sayılı
kararında açıklanmıştır. Söz konusu kararla; su bedelinin su satışı ve kullanılmış suların
uzaklaştırılması karşılığında yapılan tarifeye ve abonman sözleşmesine göre alındığı, bu
şekilde idare ile birey arasında özel hukuk ilişkisi kurulduğu ve ödenecek bedelin maliyet-kâr
esasına göre belirlendiği, dolayısıyla idarece verilen bir hizmet karşılığında tarifeye göre
saptanarak alınan bedelin vergi, resim, harç ve benzeri mali yüküm olmadığı, ücret niteliğini
haiz olduğu belirlenmiştir.
Anayasa’nın 127. maddesinde, yerel yönetimlere görevleri ile orantılı gelir kaynakları
sağlanacağı öngörülmüş olup, büyükşehir belediyelerinin su hizmetlerini verimli bir şekilde
sürdürebilmesi, daha kaliteli ve etkin bir şekilde hizmet sağlayabilmesi, yatırımlarda
bulunabilmesi için ihtiyaç duyduğu malî kaynağın bulunması gerekmektedir. Bu kapsamda
büyükşehir belediyelerince sunulan hizmetlere karşılık talep edilen bedele ölçülü ve adil
olarak belirlenen bir kâr oranının ilave edilmesinde Anayasaya aykırı bir yön
bulunmamaktadır.
Bu itibarla, idarenin su tedariki ve suların uzaklaştırılması yönünde yaptığı hizmete
karşılık ölçülü ve adil olarak belirleyeceği bir kâr oranını su tarifelerinin tespitinde esas
alması ve bu tarifeye göre ücret istemesinde hukuk devleti ilkesi ile çelişen bir yön
bulunmamaktadır
Açıklanan nedenlerle, 2560 sayılı Kanun’un 23. maddesinin birinci fıkrasının ikinci
cümlesinde yer alan “…bir kâr oranı esas alınır.” ibaresi Anayasa’nın 2. maddesine aykırı
değildir. İptal isteminin reddi gerekir.
Fulya KANTARCIOĞLU ile Osman Alifeyyaz PAKSÜT bu görüşe katılmamıştır.
VI- SONUÇ
20.11.1981 günlü, 2560 sayılı İstanbul Su ve Kanalizasyon İdaresi Genel Müdürlüğü
Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun’un 5.6.1986 günlü, 3305 sayılı Kanun’un 2.
maddesiyle değiştirilen 23. maddesinin birinci fıkrasının ikinci cümlesinde yer alan;
1- “…%10’dan aşağı olmayacak nispetinde…” ibaresinin Anayasa’ya aykırı olduğuna
ve İPTALİNE, OYBİRLİĞİYLE,
2- “…bir kar oranı esas alınır” ibaresinin Anayasa’ya aykırı olmadığına ve itirazın
REDDİNE, Fulya KANTARCIOĞLU ile Osman Alifeyyaz PAKSÜT’ün karşıoyları ve
OYÇOKLUĞUYLA,
26.1.2012 gününde karar verildi.
Başkan
Haşim KILIÇ
Başkanvekili
Serruh KALELİ
Başkanvekili
Alparslan ALTAN
Üye
Fulya
KANTARCIOĞLU
Üye
Mehmet ERTEN
Üye
Serdar ÖZGÜLDÜR
Üye
Osman Alifeyyaz
PAKSÜT
Üye
Zehra Ayla PERKTAŞ
Üye
Recep KÖMÜRCÜ
Üye
Burhan ÜSTÜN
Üye
Engin YILDIRIM
Üye
Nuri NECİPOĞLU
Üye
Hicabi DURSUN
Üye
Celal Mümtaz
AKINCI
Üye
Erdal TERCAN
DEĞİŞİK GEREKÇE VE KARŞIOY GEREKÇESİ
2560 sayılı İstanbul Su Ve Kanalizasyon İdaresi Genel Müdürlüğü Kuruluş ve Görevleri
Hakkında Kanun’un “Tarife tespit esasları” başlıklı 23. maddesinde, su satışı, kullanılmış
suların uzaklaştırılması ve septik çukurların boşaltılması tarifeleri belirlenirken, bunların
tespitinde, yapılacak masraflara ek olarak “% 10’dan aşağı olmayacak nispetinde bir kâr oranı
esas alınır” kuralına yer verilmiştir. Kural’ın “% 10’dan aşağı olmayacak nispetinde bir”
bölümü, kâr oranlarını belirlemenin Belediye’nin takdir alanı içerisinde bulunduğu
gerekçesiyle iptal edilmiştir.
Suyun, insan yaşamındaki vazgeçilmez önemi nedeniyle bir hak olarak bir çok insan
hakları metninde yer aldığı görülmektedir.
1992 yılında Dublin’de yapılan “Su ve Sürdürülebilir Kalkınma Konferansı”ndaki
ekonomik temelli yaklaşım 3-14 Haziran 1992 tarihinde düzenlenen Birleşmiş milletler Rio
Çevre ve Kalkınma Konferansı’na da yansımış ve su, doğal bir kaynak ve hem sosyal hem de
ekonomik bir mal olarak öngörülerek suyu kullanandan uygun ücret alınması ve sürdürülebilir
yönetim için her türlü planlama ve geliştirmede suyun tam maliyetinin esas alınması
önerilmiştir. Anılan Rio Konferansı sonrasında da İkinci Uluslar arası Su Konferansı
Amsterdam Deklarasyonu, 1994 Uluslar arası Nüfus ve Kalkınma Eylem Planı, 2000 Lahey
Su Güvenliği Bakanlar Deklarasyonu gibi metinlerde de su hakkına yer verilmiştir. 6-8 Eylül
2000 tarihinde 189 ulus temsilcisinin katılımıyla gerçekleşen Milenyum Zirvesi’nin
sonucunda ortaya çıkan Milenyum Kalkınma Hedefleri’nin bir başlığını da “su”
oluşturmuştur.1
Su, Birleşmiş Milletler Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Sözleşmesi’nin 2 11. ve 12.
maddelerinde yer alan yaşam ve sağlık koşullarının yorumlandığı Birleşmiş Milletler
Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Komitesi’nin “15 No’lu Genel Yorum”unda da geniş
olarak olarak yer almıştır.3
Anılan 15 No’lu Genel Yorum’da su ile ilgili genel yükümlülükler (ayırımcılık
yapmama ve eşit şekilde dağıtımı ile bu hakkın kullanımında zorluklarla karşılaşanlara
(örneğin; kadınlar, çocuklar, kırsal alanda yaşayanlar, göçebe ve mülteciler, mahkûmlar ve
hükümlüler vb. gibi) kişi ve gruplara özel önem verici ve bunların haklarını güvence altına
alıcı adımlar atma konusunda yükümlülükler yüklerken, özel yükümlülükler kapsamında da
su hakkının kullanılmasında taraf devletlerin doğrudan veya dolaylı olarak müdahaleden
kaçınılmasını öngören “saygı duyma yükümlülüğü”, taraf devletlere su hakkından
faydalanmasını engellemeye yönelik üçüncü kişi (birey grup, şirketler, kamu tüzel kişileri ve
bunların otoritesi altında çalışanlar) müdahalelerini önlemeyi içeren “koruma yükümlülüğü”
ile suyun kullanımını kolaylaştırıcı, geliştirici ve sağlayıcı tedbirler alma yükümlülüğünü
öngören “yerine getirme yükümlülüğü” gibi yükümlülükler getirmektedir. Ayrıca, taraf
devletlerin suyu ambargo veya ekonomik-siyasi baskı aracı olarak kullanmama gibi uluslar
arası yükümlülüklerine değinilerek, suyun yeterlilik, kalite ve erişebilirlik unsurları üzerinde
durulmuştur.
Anayasa’nın 2. ve 5. maddelerinde belirtilen sosyal hukuk devleti, kişilerin, insan
onuruna yaraşır biçimde refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak, kişinin temel hak ve
özgürlüklerini, sosyal adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak biçimde sınırlayan siyasal, ekonomik
ve sosyal engelleri kaldırmak, insanın maddi ve manevi varlığının gelişmesi için gerekli
şartları hazırlamakla yükümlüdür. Bu bağlamda, Anayasa’nın 17. maddesinde yer alan
herkesin, yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkının da güvencesidir.
Anayasa’nın 56. maddesinde ise herkesin, sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına
sahip olduğu öngörülmektedir.
İnsan ve çevre sağlığı için suyun taşıdığı yaşamsal önem dikkate alındığında, kişilerin
olabildiğince uygun koşullarla suya ulaşımları sağlanamadıkça söz konusu Anayasa
kurallarının uygulamaya geçirilmesinin olanaklı hale getirilemeyeceği açıktır.
İtiraz konusu kuralla su ve atık sulara ilişkin tarifeler belirlenirken kâr oranının, %
10’un altında olmayacağı belirtilerek, sosyal amaçlarla kârsız bir bedel tespitine izin
verilmediği gibi üst sınır gösterilmeyerek yüksek oranlara ulaşabilecek zam oranlarına karşı
bir önlem de alınmamıştır.
Hukuk devletinin en önemli yükümlülüklerinden biri de kuşkusuz, adil ve öngörülebilir
kurallarla kişilerin yarınlarından kuşku ve endişe duymadan yaşayabilecekleri bir ortam
yaratmaktır. Buna göre, yasal düzenlemelerin, hem kişiler hem de idare yönünden belirlilik
içerecek şekilde, açık, net, anlaşılabilir ve uygulanabilir olması ayrıca kamu otoritelerinin
keyfi uygulamalarına karşı koruyucu önlem içermesi gerekir.
Belediyeler tarafından sunulan ve karşılığı da kamu gücüne dayanılarak alınan, su, atık
su ve benzeri hizmetler, tekel niteliğinde olup, kişilerin özgür iradeleri ile başka kaynaklardan
sağlayabilecekleri hizmetlerden değildir. Bu durumda, anılan hizmetlere ilişkin kâr
oranlarında üst sınır saptanmaması, kamu otoritelerinin keyfi uygulamalarına ve kişiler
yönünden de belirsizliğe neden olacağından; kâr oranı bölümünün iptal edilmemesi ise,
hizmetin sosyal amaçlarla kâr alınmaksızın görülmesini engelleyeceğinden, Anayasa’nın 2.,
17. ve 56. maddeleriyle bağdaşmamaktadır.
Açıklanan nedenlerle kararın Kural’ın iptaline ilişkin bölümüne farklı gerekçe ile
katılıyorum. Belediye’nin, sosyal amaçlarla kârdan vazgeçebilmesine olanak vermeyen “kâr
oranı” sözcüklerinin ise iptali gerektiği düşüncesiyle çoğunluk görüşüne katılmıyorum.
Üye
Fulya KANTARCIOĞLU
DEĞİŞİK GEREKÇE
2560 sayılı Kanun’un 23. maddesinin birinci fıkrasında yer alan ve Anayasa’ya
aykırılığı ileri sürülen “…% 10’dan aşağı olmayacak nispetinde …” şeklindeki ibarenin
incelenmesi.
İtiraza konu ibare, 23. madde uyarınca belirlenecek tarife tespitinde en az %10
nispetinden aşağı olmayacak bir kâr oranının uygulanacağını öngörmekte, ancak, bu oranın
üst sınırını belirleyen bir düzenlemeye yer vermemektedir.
Anayasa’nın 2. maddesinde “Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, millî dayanışma
ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta
belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk Devletidir”
denilmektedir.
Hukuk devletinin temel ilkelerinden biri de hukuk güvenliğidir. Bu ilke, eylem ve
işlemler karşısında oluşacak hukuki sonuçların önceden öngörülebilir şekilde düzenlenmesini
gerekli kılar.
İtiraza konu ibare, uygulanacak kâr oranının sadece alt sınırını göstermekte, üst sınırı
göstermediği için sınırsız hale gelen üst sınırının belirlenmesi takdire terk edilmiş olmaktadır.
Buna göre, takdire dayalı olarak belirlenecek üst sınır kâr oranının uygulanması sonucu
oluşacak tarifelerin, önceden öngörülmesi olanaksız hale gelmektedir. Hukuk kurallarının
önceden öngörülebilecek şekilde düzenlenmesi hukuk güvenliğinin gereğidir. İtiraza konu
ibare, tarifelerin önceden öngörülmesini imkânsızlaştırdığı için kişilerin hukuki güvenliklerini
ihlâl etmektedir.
Bu nedenle tarifenin belirlenmesinde alt sınırı tanımlayan “… % 10’dan aşağı
olmayacak nispetinde …”nın esas alınmasını öngören ibare, tek başına hukuk güvenliğini
sağlamaya yeterli olmadığından Anayasa’nın 2. maddesine aykırıdır.
İptali gerekir.
İptale ilişkin çoğunluk kararına, bu gerekçeyle katılıyoruz.
Üye
Mehmet ERTEN
Üye
Zehra Ayla PERKTAŞ
KARŞIOY YAZISI
İstanbul Su ve Kanalizasyon İdaresi Genel Müdürlüğü Kuruluş ve Görevleri Hakkında
Kanun’un, 3305 sayılı Kanunla değiştirilen 23. maddesinin birinci fıkrasında yer alan “…bir
kar oranı esas alınır” ibaresi, Belediyelerin verdiği su hizmeti karşılığında alacakları ücret
üzerinden mutlaka belli bir oranda kar sağlamalarını yasal bir zorunluluk haline getirmektedir.
Su kullanımı ve suya erişim hakkı, Birleşmiş Milletler belgelerinde de yer aldığı üzere,
insan olmanın doğal bir sonucudur. Anayasa’nın 56. maddesinde yer alan herkesin sağlıklı bir
çevrede yaşama hakkı, kişiler için temel bir sağlık kaynağı olan suyun kullanımın
kolaylaştırılmasını da devlete bir görev olarak vermektedir. Günümüzde demokratik ve
yüksek yaşam kalitesi standartlarına erişmiş ülkelerin çoğunda su ücretsizdir.
İdare ve birey arasında özel hukuk ilişkisi kurulduğu gerekçesiyle su kullanımında
ücretin kar-maliyet esasına göre belirlenmesi Anayasa’nın 2. maddesinde tanımlanan sosyal
devlet ilkesiyle bağdaşmaz. Su kaynaklarının sınırlı olması karşısında suyun ücret karşılığı
verilmesi belli ölçülerde zorunluluk sayılabilirse de, yerine göre ücretin sadece maliyet
karşılığı hatta bir kısmı devletçe karşılanarak maliyetin altında tespit edilmesi de mümkündür.
Su arzının ve talebinin dengelenmesi yanında sosyal boyutu da gözetilerek, ücretin tespiti,
yerel koşulları ve kaynakları en iyi değerlendirebilecek olan ilgili mahalli idarelerin takdirine
bırakılmalıdır. Ancak itiraz konusu ibare bu yolda bir uygulamayı önlemekte ve sudan
mutlaka kar sağlanmasını mahalli idarelere dayatmaktadır. Suyun mutlaka bir kar gözetilerek
temin edilmesi yönündeki bir yasa kuralı Anayasa’ya aykırıdır.
Anayasa’nın 2. ve 56. maddelerine aykırı olan ibarenin iptali gerekir.
Üye
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
------------------------------------------1
ŞİRİN, Tolga, Uluslar arası Su Hakkı Sempozyumu, Diyarbakır 5-6 Kasım 2010 s-51
2
Söz konusu sözleşme Türk Cumhuriyeti 15/8/2000 tarihinde New York’ta imzalanmış ve
4./6/2003 tarih ve 4867 sayılı Kanun’la onaylanmış olup, anılan Yasa’da 11/8/2003 gün ve
25142 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmıştır. Sözleşmenin orijinal metni, maddeleri ve onay
kanunu hakkında detaylı bilgi için bkz. htpp://www.inhak-bb.adalet. gov.tr/uametin/eshus.pdf,
3
15 no’lu Genel Yorum hakkında detaylı bilgi için bkz. “UYAR, Lema, Birleşmiş
Milletler’de İnsan Hakları Yorumları, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, 1. Baskı İstanbul,
Eylül 2006, s- 264-287
[R.G. 21 Haziran 2012 – 28360]
—— • ——
Anayasa Mahkemesi Başkanlığından:
Esas Sayısı
: 2011/28
Karar Sayısı : 2012/22
Karar Günü : 16.2.2012
İTİRAZ YOLUNA BAŞVURAN: Aksaray İcra Hukuk Mahkemesi
İTİRAZIN KONUSU: 30.6.1934 günlü, 2548 sayılı Ceza Evleriyle Mahkeme Binaları
İnşası Karşılığı Olarak Alınacak Harçlar ve Mahkûmlara Ödettirilecek Yiyecek Bedelleri
Hakkında Kanun’un 1. maddesinin Anayasa’nın 2., 5., 10., 36. ve 73. maddelerine aykırılığı
savıyla iptali istemidir.
I- OLAY
Davacının yapmış olduğu ilâmlı icra takibiyle ilgili olarak icra müdürlüğünce 2548
sayılı Kanun’un 1. maddesi gereğince cezaevi yapı harcının alınmasına karar verilmesi
üzerine bu kararın iptali için açılan davada, itiraz konusu kuralın Anayasa’ya aykırı olduğu
savını ciddi bulan Mahkeme iptali için başvurmuştur.
II- İTİRAZIN GEREKÇESİ
Başvuru kararının gerekçe bölümü şöyledir:
“GEREKÇE: Anayasa’nın 152. maddesi ile Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve
Yargılama Usulleri Hakkındaki Kanun’un 28. maddesine göre mahkemeler, bakmakta
oldukları davalarda uygulayacakları kanun hükümlerini Anayasa’ya aykırı olduğunu görür
veya taraflardan birinin ileri sürdüğü aykırılık iddiasının ciddi olduğu kanısına varırlarsa, o
hükmün iptali için Anayasa Mahkemesine başvurma yetkilerinin olduğu belirtilmektedir. Bu
kurallar gereğince bir mahkemenin Anayasa Mahkemesine başvurabilmesi için o mahkemede
yargılaması devam eden ve usulünce açılmış, mahkemenin görevine giren bir davanın
bulunması iptali istenen hükmünde bu dava da doğrudan uygulanacak hüküm olması
gerekmektedir.
Mahkememizde açılan 2011/22 Esas sayılı dava dosyasının derdest olduğu,
yargılamasının devam ettiği, davanın süresinde açıldığı, 2548 sayılı Kanun’un 1. maddesi bu
dava da doğrudan uygulanan ve bu davanın sonucunu etkileyen bir hüküm olması nedeniyle
davacı vekilinin iptal başvuru talebi mahkememizce de ciddi olduğu kanısına varıldığından
maddenin iptali amacıyla Anayasa Mahkemesine götürülmesine karar verilmiştir.
HUKUKSAL OLAY: 2548 sayılı Kanun’un 1. maddesi “İcra dairelerince miktar ve
kıymeti muayyen olan ilamlı ve ilamsız alacaklardan tahsil olunan paranın %2’si ve kıymeti
muayyen olmayan ilamların icrasından tahsil harcının yarısı nîspetinde harç alınır. Maktu
harçlar ilamın icraya konulduğu zaman peşin olarak alınır. Bu harçlar borçluya yükletilemez
ve mahkümunbih meblağ bir milyon liradan aşağı olursa bundan harç alınmaz.” düzenlemesi
gereğince icra takibine konu gerçek ve kurumlar vergisine tâbi tüzel kişiliklerin alacaklarının
tahsil edilmesi halinde tahsil edilen paranın % 2’si oranında ceza evi harcı tahsil edilmektedir.
492 sayılı Kanun’un 20. maddesi “İcra takiplerinde takipten sonra işleyecek olan faizler,
harcın hesabında nazara alınamaz” hükmü gereğince takipten sonra işleyecek faiz miktarından
2548 sayılı Kanun’un 1. maddesi gereğince de harç alınmaması gerekmektedir.
Adliye hizmeti sadece İcra Müdürlüklerinde verilen hizmetler olmayıp, ceza evleriyle
mahkeme binaları inşası için sadece icra müdürlüklerinde tahsil edilen ilamlı ve ilamsız
alacaklardan tahsil olunan paranın % 2’si nispetinde harç alınması, kamu hizmeti karşılığının
vatandaşa eşit olarak yayılması, herkesin kamu giderlerini karşılamak üzere, malî gücüne
göre, vergi ödemesi yükümlülüğü ile örtüşmemektedir. “Vergi yükünün adaletli ve dengeli
dağılımı, maliye politikasının sosyal amacıdır” ilkesinin aksine vergi ödevini yerine getiren
kişi ya da kuruluşlardan yeniden kamu giderlerine katkı alınmaktadır.
Ceza evlerinin yapılması için vatandaştan katkı beklemek, tüm kamu binalarının
yapılması için vatandaşın katkı sunmasının zorunlu hâle getirmesini gerektirir.
ANAYASA’YA AYKIRILIĞI İDDİA EDİLEN KANUN MADDESİ: Davada
uygulanacak olan 2548 sayılı Kanun’un 1. maddesi “İcra dairelerince miktar ve kıymeti
muayyen olan ilamlı ve ilamsız alacaklardan tahsil olunan paranın %2’si ve kıymeti muayyen
olmayan ilamların icrasından tahsil harcının yarısı nisbetinde harç alınır. Maktu harçlar ilamın
icraya konulduğu zaman peşin olarak alınır. Bu harçlar borçluya yükletilemez ve
mahkümunbih meblağ bir milyon liradan aşağı olursa bundan harç alınmaz.” Kanun
maddesinin Anayasa’ya aykırılığı iddiasıdır.
İLGİLİ ANAYASA MADDELERİ: Anayasa’nın 2. maddesinde düzenlenen; “Türkiye
Cumhuriyeti, insan haklarına ve başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, milli,
demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devletidir.” demek suretiyle Türkiye Cumhuriyeti
Devletinin Anayasanın 2. maddesinde belirtilen hukuk devleti olduğu, insan haklarına
dayandığı, hak ve özgürlüklerin güçlendirerek koruma altına aldığı, idarenin her türlü eylem
ve işlemini hukuka uygun olması gerektiği Anayasa’ya aykırı olan tutum ve davranışlardan
kaçındığı, hukuku tüm devlet organlarına egemen kıldığı, Anayasa ve yasalarla kendini bağlı
saydığı, yargı denetiminin açık olduğu bir devlettir. Bu nitelikleri nedeniyle Anayasa’ya
aykırı olan bir hükmün davada uygulanamayacağı bir gerçektir.
Sosyal devlet, fertlerin sosyal durumlarıyla ilgilenen, onlara asgari bir hayat düzeyi
sağlamayı, sosyal adalet ve sosyal güvenliği gerçekleştirmeyi ödev sayan devlettir. Sosyal
devlet, devletin, sosyal barışı ve sosyal adaleti sağlamak amacıyla sosyal ve ekonomik hayata
aktif olarak müdahalesini gerekli gören bir anlayıştır. Sosyal devletin en belirgin özellikleri,
kişiyi ekonomik hayatta yalnız bırakmaması, ekonomik hayata müdahale etmesi, herkes için
insanlık onuruna yaraşır bir hayat seviyesi sağlamaya yönelik bir devlet biçimi olmasıdır.
Sosyal devlet, sosyal adaleti gerçekleştirmek, bireyin ve toplumun refahını sağlamak ve
sosyal güvenliği oluşturmak amaçlarını taşır. Sosyal devletin ana öğelerinden biri millî geliri
artırmak, bunun için yatırım yapmak, sosyal adalet kuralları içinde kalkınmayı sağlamaktır.
Sosyal devletin ana öğelerinden diğeri millî gelirin adaletli dağılımını sağlamaktır. Sosyal
devletin bir başka öğesi özgürlüklerin gerçekleşmesi için maddi imkân sağlamaktır. Bir diğer
sosyal devlet öğesi ise bireyleri sosyal güvenliğe kavuşturmaktır.
Anayasa’nın 5. maddesi “Devletin temel amaç ve görevleri, Türk milletinin
bağımsızlığını ve bütünlüğünü, ülkenin bölünmezliğini, Cumhuriyeti ve demokrasiyi
korumak, kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak; kişinin temel hak ve
hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan
siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddi ve manevi varlığının
gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır” açıklaması ile Devletin temel amaç ve
görevlerini saymıştır.
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’na göre yürütme görevi Cumhurbaşkanı ve Bakanlar
Kurulundadır. 29.3.1984 gün ve 2992 sayılı Adalet Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri
Hakkında Kanun’un 2. maddesinde “Kanunlarda kurulması öngörülen mahkemeleri açmak ve
teşkilatlandırmak, ceza infaz ve ıslah kurumları, icra ve iflas daireleri gibi her derece ve
türdeki adalet kurumlarını planlamak, kurmak ve idari görevleri yönünden gözetim ve
denetimini yapmak ve geliştirmek” Adalet Bakanlığının başlıca görevleri arasında sayılmıştır.
Bu amacı yerine getirmek için Bakanlık bünyesinde 25.6.1992 tarihinde çıkarılan 204/8 sayılı
Kanun Hükmünde Kararname ile Adalet Bakanlığı Teknik İşler Daire Başkanlığı
kurulmuştur. Teknik İşler Daire Başkanlığının “Bakanlık için ihtiyaç duyulan bina ve
arazinin, kiralama ve satın alma işlerini yürütmek, Bakanlığa ait bina ve tesislerin; ilgisine
göre Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü veya İdari ve Mali İşler Dairesi Başkanlığı ile
işbirliği yaparak tesis, yapım, onarım ve kira işlerine ilişkin program ve projeleri hazırlamak,
takip etmek, bunların bakım ve küçük onarımlarını yapmak ve yaptırmak” görevleri arasında
sayılmıştır.
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 10. maddesi kanun önünde eşitlik prensibini kabul
etmiştir. “Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri
ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir.”
Vergi ödevini düzenleyen 73. madde ise “Herkes, kamu giderlerini karşılamak üzere,
mali gücüne göre, vergi ödemekle yükümlüdür. Vergi yükünün adaletli ve dengeli dağılımı,
maliye politikasının sosyal amacıdır.”
193 sayılı Gelir Vergisi Kanunu’nun 1. maddesi “Gerçek kişilerin gelirleri gelir
vergisine tabidir. Gelir bir gerçek kişinin bir takvim yılı içinde elde ettiği kazanç ve iratların
safi tutarıdır.”
5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanunu’na göre sermaye şirketleri, kooperatifler, iktisadi
kamu kuruluşları, dernek veya vakıflara ait iktisadi işletmeler ve iş ortaklıkları Kurumlar
vergisine tâbidir.
Gerçek kişiler ve kurumlar bir takvim yılı içinde elde ettikleri kazanç ve iratlarının safi
tutarı üzerinden vergi ödemektedirler. Ödenen vergiler Anayasamızın 73. maddesine göre
kamu giderlerini karşılamak üzere gerçek kişilerin ve kurumların mali gücüne göre
alınmaktadır.
Anayasa’nın 36. maddesinde; hak arama hürriyeti düzenlenmiş, herkesin yargı mercileri
önünde davacı ve davalı sıfatıyla hak arama hürriyetine sahip olduğunu düzenlemiştir. Hiç
kimsenin hak arama hürriyeti engellenemeyeceği bir Anayasa kuralı haline getirmiştir. Hak
arama hürriyetinin diğer bireylerden farklı olarak belli oranda harca tâbi tutulması, en temel
hak olan hak aramanın parasal karşılığa bağlanması bu temel hakkın özüne aykırıdır.
UYGULAMADA HAKKANİYETİN SAĞLANMASI: Amacı Kanun metninde yazılı
olmasa da kanun başlığı “Ceza Evleriyle Mahkeme Binaları İnşası Karşılığı Olarak Alınacak
Harçlar ve Mahkümlara Ödettirilecek Yiyecek Bedelleri Hakkında Kanun” olan ve amacı
ceza evleri ve adliye binalarının yapımı ile mahkumlara verilecek yiyeceklerin bedellerini
karşılamak amacı ile çıkartılan 2548 sayılı Kanun’un 1. maddesi “İcra dairelerince miktar ve
kıymeti muayyen olan ilamlı ve ilamsız alacaklardan tahsil olunan paranın %2’si ve kıymeti
muayyen olmayan ilamların icrasından tahsil harcının yarısı nisbetinde harç alınır. Maktu
harçlar ilamın icraya konulduğu zaman peşin olarak alınır. Bu harçlar borçluya yükletilemez
ve mahkümunbih meblağ bir milyon liradan aşağı olursa bundan harç alınmaz.” düzenlemesi
gereğince icra takibine konu gerçek ve kurumlar vergisine tabi tüzel kişiliklerin alacaklarının
tahsil edilmesi halinde tahsil edilen paranın % 2’si oranında ceza evi harcı tahsil edilmektedir.
Ceza evleri ve mahkeme binalarının yapılması sosyal devlet ilkesi gereğince devletin
görevidir. Bu görevin yerine getirilmesi toplum içinde bir hak arama yolu olan ve alacağını
alamayan, zor bir tahsil yolu olan icra marifetiyle alacağını tahsil eden vatandaşa yüklenemez.
Sosyal devlet ilkesi gereğince bu görev Adalet Bakanlığı ve Bakanlığa bağlı Teknik İşler
Daire Başkanlığına aittir. Gelirler Vergisi ve Kurumlar Vergisi Kanunu’na göre safi
kazançları üzerinden vergisini ödeyen gerçek kişi ile kurumların bu alacakları için icra yolu
ile tahsil ettiklerinde yeniden harç alınması çifte vergilendirme yoludur. İcra marifeti ile
alacaklarını tahsil etmeye çalışan kişiler diğer gerçek ve tüzel kişiler gibi vergilerini
kazançları üzerinden zaten ödemişlerdir. Mahkeme hizmetlerinden yararlanan ancak alacağını
ya da hakkını icra marifetiyle almayan gerçek kişi ve kurumlardan ayrıca ceza evleri ve
mahkeme binalarının yapımı için 2548 sayılı Kanunu’na göre harç alınmamaktadır. Örneğin
değeri çok yüksek olan tapu iptal ve tescil, kadastro, miras ve benzeri davalar ile ceza
mahkemelerinde zarar görenlerden bu Kanun kapsamında bir harç alınmamaktadır. Öte
yandan 100,00-TL’na kadar olan tüm alacaklardan ceza evi harcı alınmazken, geçimini
sağlayamayan insanlar için hüküm altına alınan miktarı ne olursa olsun icra yolu ile tahsil
edilen tüm nafaka alacaklarında % 2 oranında ceza evi harcı alınmaktadır. Bazı kuruluşların
kuruluş ve teşkilat kanunlarında özel hüküm olması sebebi ile ceza evi harcı
ödememektedirler. Ziraat Bankası, Halk Bankası ve Tarım Kredi Kooperatifleri kendi kuruluş
kanunlarındaki özel hüküm sebebi ile ceza evi harcından muaftır. Her kamu kurumunda iş
yaptıran gerçek ya da tüzel kişiler bu kurumların binalarının yaptırılması için ayrıca bir harç
ödememektedir. Ceza evleri ve mahkeme binalarının yapımı için harç alınacak ise tüm gerçek ve tüzel
kişilerden mali güçleri oranında harç alınmalıdır. Bu hususlar Cumhuriyetin niteliğini
belirleyen Anayasa’nın 2., Devletin temel amaç ve görevlerini düzenleyen Anayasa’nın 5.,
Kanun önünde eşitlik ilkesini düzenleyen 10., Hak arama hürriyeti düzenleyen 36. ve Vergi
ödevini düzenleyen 73. maddesine aykırıdır. Bu karışıklığı gidermek ancak 2548 sayılı
Kanun’un 1. maddesi “İcra dairelerince miktar ve kıymeti muayyen olan ilamlı ve ilamsız
alacaklardan tahsil olunan paranın %2’si ve kıymeti muayyen olmayan ilamların icrasından
tahsil harcının yarısı nispetinde harç alınır. Maktu harçlar ilamın icraya konulduğu zaman
peşin olarak alınır. Bu harçlar borçluya yükletilemez ve mahkümunbih meblağ bir milyon
liradan aşağı olursa bundan harç alınmaz.” hükmünün iptali ile mümkün olabilecektir.
SONUÇ: Yukarıda izahı yapılan 2548 sayılı Kanun’un 1. maddesi “İcra dairelerince
miktar ve kıymeti muayyen olan ilamlı ve ilamsız alacaklardan tahsil olunan paranın %2’si ve
kıymeti muayyen olmayan ilamların icrasından tahsil harcının yarısı nispetinde harç alınır.
Maktu harçlar ilamın icraya konulduğu zaman peşin olarak alınır. Bu harçlar borçluya
yükletilemez ve mahkümunbih meblağ bir milyon liradan aşağı olursa bundan harç alınmaz.”
hükmü, Mahkememizde yargılaması devam eden davacının davasında uygulanması
Anayasa’nın belirtilen hükümlerine aykırı olduğundan, iptal edilmesini saygılarımla arz ve
talep ederim. 03/03/2011”
III- YASA METİNLERİ
A- İtiraz Konusu Yasa Kuralı
30.6.1934 günlü, 2548 sayılı Ceza Evleriyle Mahkeme Binaları İnşası Karşılığı Olarak
Alınacak Harçlar ve Mahkûmlara Ödettirilecek Yiyecek Bedelleri Hakkında Kanun’un itiraz
konusu 1. maddesi şöyledir:
“İcra dairelerince miktar ve kıymeti muayyen olan ilâmlı ve ilâmsız alacaklardan tahsil
olunan paranın % 2’si ve kıymeti muayyen olmıyan ilâmların icrasından tahsil harcının
yarısı nisbetinde harç alınır. Maktu harçlar ilâmın icraya konulduğu zaman peşin olarak
alınır.
Bu harçlar borçluya yükletilemez ve mahkûmunbih meblağ bir milyon liradan aşağı
olursa bundan harç alınmaz.”
B- Dayanılan Anayasa Kuralları
Başvuru kararında, Anayasa’nın 2., 5., 10., 36. ve 73. maddelerine dayanılmıştır.
IV- İLK İNCELEME
Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün 8. maddesi uyarınca, Osman Alifeyyaz PAKSÜT,
Fulya KANTARCIOĞLU, Ahmet AKYALÇIN, Mehmet ERTEN, Fettah OTO, Serdar
ÖZGÜLDÜR, Zehra Ayla PERKTAŞ, Alparslan ALTAN, Burhan ÜSTÜN, Engin
YILDIRIM, Nuri NECİPOĞLU, Hicabi DURSUN, Celal Mümtaz AKINCI ve Erdal
TERCAN’ın katılımlarıyla 6.4.2011 günü yapılan ilk inceleme toplantısında dosyada eksiklik
bulunmadığından işin esasının incelenmesine oybirliğiyle karar verilmiştir.
V- ESASIN İNCELENMESİ
Başvuru kararı ve ekleri, işin esasına ilişkin rapor, itiraz konusu Yasa kuralı, dayanılan
Anayasa kuralları ve bunların gerekçeleri ile diğer yasama belgeleri okunup incelendikten
sonra gereği görüşülüp düşünüldü:
Başvuru kararında; ceza evleri ve mahkeme binalarının yapılmasının sosyal devlet ilkesi
gereğince Devletin görevi olduğu, bu görevin alacağını tahsil edemeyip bunu icra marifetiyle
alan vatandaşa yüklenemeyeceği, icra marifeti ile alacaklarını tahsil etmeye çalışan kişilerin
diğer gerçek ve tüzel kişiler gibi vergilerini kazançları üzerinden zaten ödedikleri, mahkeme
hizmetlerinden yararlanan ancak alacağını yada hakkını icra marifetiyle almayan gerçek kişi
ve kurumlardan ayrıca ceza evleri ve mahkeme binalarının yapımı için 2548 sayılı Kanun’a
göre harç alınmadığı, her kamu kurumunda iş yaptıran gerçek yada tüzel kişilerin bu
kurumların binalarının yaptırılması için ayrıca harç ödemedikleri, ceza evleri ve mahkeme
binalarının yapımı için harç alınacak ise tüm gerçek ve tüzel kişilerden malî güçleri oranında
alınması gerektiği belirtilerek, itiraz konusu kuralın, Anayasa’nın 2., 5., 10., 36. ve 73.
maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
İtiraz konusu kuralda, icra dairelerince, miktar ve değeri belirli olan ilâmlı ve ilâmsız
alacaklardan tahsil olunan paranın % 2 si, değeri belirli olmayan ilâmların icrasında ise tahsil
harcının yarısı oranında harç alınacağı, maktu harçların ilâmın icraya konulduğu zaman peşin
olarak tahsil edileceği, bu harçların borçluya yükletilemeyeceği öngörülmektedir.
Harç, Devletin yüklenmiş olduğu görevleri yerine getirebilmek için anayasal sınırlar
içinde egemenlik yetkisine dayanarak çeşitli kaynaklardan elde etmiş olduğu vergi ve resim
gibi bir çeşit kamu geliridir. Ayrıca harç, bireylerin özel menfaatlerine ilişkin olarak, kamu
hizmetlerinden yararlanmaları karşılığında bu hizmetlerin maliyetlerine katılmaları amacıyla
kamu gücüne dayanılarak getirilen malî yükümlülüktür. Bu nedenle, yargılama sürecinde,
yasayla harca tâbi kılınmış bir hizmetten yararlanmak isteyen ilgili (davalı veya davacı), genel
kurallar uyarınca harcını ödeyerek bu hizmetten yararlanabilir.
Kural ile icra müdürlükleri tarafından bireylere sunulan hizmetten yararlananlardan
tahsil edilen cezaevi yapı harcı cezaevleri ile mahkeme binalarının yapımına tahsis edilmiştir.
Kuralda cezaevi yapı harcının, konusu, miktarı ve yükümlüsü açık olarak belirtilmiştir.
Anayasa’nın 2. maddesinde yer alan “sosyal hukuk devleti”, insan haklarına dayanan,
kişilerin huzur, refah ve mutluluk içinde yaşamalarını güvence altına alan, kişi hak ve
özgürlükleriyle kamu yararı arasında adil bir denge kurabilen, millî gelirin adalete uygun
biçimde dağıtılması için gereken önlemleri alan, her alanda adaletli bir hukuk düzeni kurup
bunu geliştirerek sürdüren, güçsüzleri güçlüler karşısında koruyarak sosyal adaleti ve
toplumsal dengeleri gözeten devlettir.
Anayasa’nın 5. maddesinde, kişilerin hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve
adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri
kaldırmaya çalışmak, devletin temel amaç ve görevleri arasında sayılmaktadır.
Anayasa’nın 10. maddesinde öngörülen eşitlik ilkesi, hukuksal durumları aynı olanlar
için söz konusudur. Bu ilke ile eylemli değil hukuksal eşitlik öngörülmektedir. Eşitlik
ilkesinin amacı, aynı durumda bulunan kişilerin yasalarca aynı işleme bağlı tutulmalarını
sağlamak ve kişilere yasa karşısında ayrım yapılmasını ve ayrıcalık tanınmasını önlemektir.
Bu ilkeyle, aynı durumda bulunan kimi kişi ve topluluklara ayrı kurallar uygulanarak yasa
karşısında eşitliğin ihlâli yasaklanmıştır. Yasa önünde eşitlik herkesin her yönden aynı
kurallara bağlı tutulacağı anlamına gelmez. Durum ve konumlardaki özellikler, kimi kişiler ya
da topluluklar için değişik kuralları gerekli kılabilir. Aynı hukuksal durumlar aynı, ayrı
hukuksal durumlar farklı kurallara bağlı tutulursa Anayasa’nın öngördüğü eşitlik ilkesi ihlâl
edilmiş olmaz.
Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrasında “Herkes, meşru vasıta ve yollardan
faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı ve davalı olarak iddia ve savunma ile
adil yargılanma hakkına sahiptir” hükmüne yer verilmiştir.
Anayasa’nın 73. maddesinde, herkesin kamu giderlerini karşılamak üzere vergi
ödemekle yükümlü bulunduğu, vergi, resim, harç ve benzeri mali yükümlülüklerin kanunla
konulacağı, değiştirileceği veya kaldırılacağı öngörülerek Anayasa’nın 2. maddesinde
nitelikleri belirtilen hukuk devleti ilkesi, vergilendirme ilkeleri yönünden somut biçimde dile
getirilmiştir. Vergilerde olduğu gibi harçlarda da alınan harcın hangi kamu gideri için
kullanılacağının, tahsis edileceğinin belirtilmesine gerek bulunmamakla birlikte tahsis yasağı
da söz konusu değildir. İtiraz konusu kuralda harcın kullanılacağı kamu gideri alanı cezaevleri
ve mahkeme binaları inşası olarak gösterilmiştir. Cezaevleriyle, mahkeme binalarının
inşasının Devletin görevi, bu görevin de kamu hizmeti olduğu kuşkusuzdur. Bu bakımdan
kuralda, bu tür kamu hizmeti giderinin karşılanmasına, icra hizmetlerini talep eden kişilerin
kısmen de olsa katılması yasa koyucu tarafından kabul edilmiş ve belirlenen oranlarda
katılımın sağlanması öngörülmüştür. Hangi kamu hizmeti karşılığında harç olarak bir malî
yükümlülük getirileceği anayasal ilkelere uygun olmak koşuluyla yasa koyucunun
takdirindedir.
Öte yandan, eşitlik ilkesine aykırılıktan söz edilebilmesi için bir yasanın aynı hukuksal
durumda olanlar arasında bir ayırım veya ayrıcalık yaratması gerekir. İtiraz konusu kural
uyarınca öngörülen harç, söz konusu hizmetten yararlanan herkes içine uygulanacağından
eşitlik ilkesine aykırılık oluşturmaz.
İcra takip işlemlerinin yapılması sonucunda cezaevi yapı harcı ödenmesini zorunlu kılan
kural, bireylerin özel çıkarlarıyla ilgili olarak yargı hizmetinden yararlanmalarını, bu hizmetin
karşılığı olan harcın ödenmesi koşuluna bağladığından hak arama özgürlüğünü sınırlandıran
bir nitelik de taşımamaktadır.
Açıklanan nedenlerle itiraz konusu kural, Anayasa’nın 2., 5., 10., 36. ve 73.
maddelerine aykırı değildir. İtirazın reddi gerekir.
Serdar ÖZGÜLDÜR ve Celal Mümtaz AKINCI bu görüşe katılmamışlardır.
VI- SONUÇ
30.6.1934 günlü, 2548 sayılı Ceza Evleriyle Mahkeme Binaları İnşası Karşılığı Olarak
Alınacak Harçlar ve Mahkûmlara Ödettirilecek Yiyecek Bedelleri Hakkında Kanun’un 1.
maddesinin Anayasa’ya aykırı olmadığına ve itirazın REDDİNE, Serdar ÖZGÜLDÜR ile
Celal Mümtaz AKINCI’nın karşıoyları ve OYÇOKLUĞUYLA, 16.2.2012 gününde karar
verildi.
Başkan
Haşim KILIÇ
Başkanvekili
Serruh KALELİ
Başkanvekili
Alparslan ALTAN
Üye
Fulya
KANTARCIOĞLU
Üye
Mehmet ERTEN
Üye
Serdar ÖZGÜLDÜR
Üye
Osman Alifeyyaz
PAKSÜT
Üye
Zehra Ayla PERKTAŞ
Üye
Recep KÖMÜRCÜ
Üye
Burhan ÜSTÜN
Üye
Engin YILDIRIM
Üye
Nuri NECİPOĞLU
Üye
Hicabi DURSUN
Üye
Celal Mümtaz
AKINCI
Üye
Erdal TERCAN
KARŞIOY GEREKÇESİ
Cezaevleri ve adliye binalarının yapımı ile mahkûmlara verilecek yiyeceklerin
bedellerini karşılamak amacıyla çıkartılan 30.6.1934 tarih ve 2548 sayılı Kanun’un itiraz
istemine konu 1. maddesine göre, icra takibine konu gerçek ve tüzelkişiliklerin alacaklarının
tahsil edilmesi halinde, tahsil edilen paranın %2’si oranında; kıymeti muayyen olmıyan
ilâmların icrasından ise tahsil harcının yarısı nisbetinde “harç” alınacaktır. Kural’a göre bu
harçlar “borçluya” değil, sadece “alacaklıya” yükletilecektir.
Adaletin dağıtımı Devletin asli görevlerinden olup, Anayasa’nın 5., 36., 37., 38., 40.,
138-159. maddelerinde de bunun yöntem ve esasları düzenlenmektedir. Adaletin tecellisi
amacıyla yürütülecek yargılama, cebri icra ve infaz faaliyetlerinin belli bir maddi alt yapıyı
gerektirdiği, bu nedenle mahkeme binaları, cezaevleri, icra daireleri vb. yatırımların
yapılmasının lüzumu izahtan varestedir. Bunun maddi finansmanı ise öncelikle vergilerden
oluşan Devlet gelirleri yoluyla sağlanacaktır. Yurttaşların gelirlerine göre ödeyecekleri
vergilerin bu amaçla kullanılmasında herhangi bir anayasal sorun olmadığı açıktır. Ne var ki,
itiraz konusu kuralda olduğu gibi, ihkak-ı hakkı engelleme düşüncesi ile Devletin üstlendiği
bir faaliyet olan “cebri icra” sonucu, bir alacağın tahsilinde, tahsil edilen tutardan belli oranda
bir kesenek yapılması ve borçludan bu amaçla hiçbir harç alınmaması, yurttaşların adalet
duygularını inciteceği gibi, adil yargılama, hukuk devleti ve eşitlik ilkelerini de ihlâl
edecektir.
İtiraz konusu kural yaklaşık 80 sene önce yürürlüğe konulmuş olup, o günlerin
Türkiye’si ile bu günün Devleti arasında maddi güç yönünden bir kıyaslama yapılması dahi
mümkün değildir. Zaman içerisinde Devlet gelirleri artmış, maddi alt yapı güçlenmiş, Adalet
Teşkilatını Güçlendirme Vakfı gibi sağlam maddi temeli olan bir oluşum faaliyet geçmiş,
ülkenin her yanı modern mahkeme binaları, cezaevleri ve diğer adliye kurumları ile
donatılmış olup, bu faaliyetler devam edegelmektedir. Dolayısiyle, bugün Devletin hâlâ itiraz
konusu kurala ihtiyaç duyduğunu söylemeye imkân yoktur.
Belirtilen maksatla Devlet bütçesine vatandaşın ek bir katkı yapması isteniyorsa,
yasakoyucunun bunu eşitlik ilkesini zedelemeden, adalet hizmetinden yararlanan tüm ilgili
kişilere yükletmek suretiyle yapması gerekmektedir. Örneğin, bu husus, dava açanlardan ek
bir harç alınması, borçlu ve alacaklıdan ayrı ayrı tahsil vb. yöntemlerle pekâlâ
sağlanabilecektir.
İtiraz konusu kuralın açıklanan nedenlerle Anayasa’nın 2., 10. ve 36. maddelerine aykırı
düştüğü ve iptali gerektiği kanaatine vardığımızdan; çoğunluğun aksi yöndeki kararına
katılmıyoruz.
Üye
Serdar ÖZGÜLDÜR
Üye
Celal Mümtaz AKINCI
[R.G. 21 Haziran 2012 – 28360]
—— • ——
Anayasa Mahkemesi Başkanlığından:
Esas Sayısı: 2011/114
Karar Sayısı : 2012/28
Karar Günü : 22.2.2012
İTİRAZ YOLUNA BAŞVURAN: Bursa 1. İdare Mahkemesi
İTİRAZIN KONUSU: 23.7.2010 günlü, 6009 sayılı Gelir Vergisi Kanunu ile Bazı
Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 31.
maddesiyle, 8.5.1991 günlü, 3717 sayılı Adli Personel ile Devlet Davalarını Takip Edenlere
Yol Gideri ve Tazminat Verilmesi ile 492 sayılı Harçlar Kanununun Bir Maddesinin
Yürürlükten Kaldırılması Hakkında Kanun’a eklenen Geçici Madde 2’nin, Anayasa’nın 2.,
10. ve 55. maddelerine aykırılığı savıyla iptali istemidir.
I- OLAY
3717 sayılı Kanun uyarınca keşif ve yol giderleri havuzunda biriken paraların tek bir
çatı altında toplanıp adli ve idari yargı çalışanlarına Hazineye pay ayrılmaksızın eşit şekilde
dağıtılması ve eksik ödemenin yasal faiziyle birlikte ödenmesi istemiyle Adalet Bakanlığına
yapılan başvurunun reddine dair işlemin iptali ile bu işlem nedeniyle yoksun kalınan parasal
hakların yasal faizi ile birlikte ödenmesi istemiyle açılan davada, itiraz konusu kuralın
Anayasa’ya aykırı olduğu iddiasını ciddi bulan Mahkeme, iptali için başvurmuştur.
II- İTİRAZIN GEREKÇESİ
Başvuru kararının gerekçe bölümü şöyledir:
“Davacı tarafından, 3717 sayılı Adli Personel ve Devlet Davalarını Takip Edenlere Yol
Gideri ve Tazminat Verilmesi Hakkında Kanun uyarınca oluşturulan keşif ve yol giderleri
havuzundan Adli Yargı’da görevli olan personele göre tarafına eksik ödeme yapıldığından
bahisle bu Kanun gereğince havuzda biriken paraların tek bir çatı altında toplanarak Adli ve
İdari Yargıda görev yapan personele eşit bir şekilde ve Hazineye pay ayrılmaksızın
dağıtılması ve eksik ödemenin yasal faiziyle birlikte ödenmesi istemiyle yaptığı 23.9.2010
tarihli başvurusunun reddine ilişkin 08.11.2010 tarih ve 5535 sayılı işlemin iptali ve yoksun
kaldığı parasal haklarının yasal faiziyle birlikte ödenmesi istemiyle ADALET
BAKANLIĞI’na karşı açılan davada işin gereği görüşüldü.
Dosyanın incelenmesinden, davacıya 02.9.2010 tarihinde 94,64.-TL keşif ve yol gideri
ödendiği, ödemenin ise 6009 sayılı Gelir Vergisi Kanunu İle Bazı Kanun ve Kanun
Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 31. maddesi ile 3717
sayılı Adli Personel İle Devlet Davalarını Takip Edenlere Yol Gideri ve Tazminat Verilmesi
İle 492 sayılı Harçlar Kanununun Bir Maddesinin Yürürlükten Kaldırılması Hakkında
Kanun’a eklenen geçici 2. maddesine göre yapıldığı anlaşılmaktadır.
Bundan dolayı, uyuşmazlıkta davacıya yapılan ödemenin dayanağı olarak gösterilen ve
uygulanacak olan kanun hükmü olan; 6009 sayılı Gelir Vergisi Kanunu ile Bazı Kanun ve
Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 31. maddesi ile
3717 sayılı Adli Personel İle Devlet Davalarını Takip Edenlere Yol Gideri ve Tazminat
Verilmesi İle 492 sayılı Harçlar Kanununun Bir Maddesinin Yürürlükten Kaldırılması
Hakkında Kanun’a eklenen 3717 sayılı Kanun’un geçici 2. maddesi olan “21.11.2008
tarihinden bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihe kadar bu Kanun’un 2. maddesi uyarınca
banka hesaplarına yatırılan paralar, bu süreler içinde çalışan personele çalışma süresi dikkate
alınarak 21.11.2008 tarihinden önce yürürlükte bulunan Kanun hükümlerine göre dağıtılır. Bu
şekilde yapılacak ödemelerin Kanun’da öngörülen üst sınırı aşması durumunda, artan miktar
Hazineye gelir kaydedilir.” hükmüdür.
Bu hükme göre, adalet personeline yapılan keşif ve yol gideri ödemelerinin, 21.11.2008
tarihinden bu maddenin yürürlüğe girdiği tarih olan 01.8.2010 tarihine kadar banka
hesaplarına yatırılan paraların, bu süreler içinde çalışan personele çalışma süresi dikkate
alınarak 21.11.2008 tarihinden önce yürürlükte bulunan Kanun hükümlerine göre dağıtılması
öngörülmüş olup söz konusu düzenlemede belirtilen 21.11.2008 tarihinden önce yürürlükte
bulunan Kanun hükmüne bakmak gerekmektedir.
21.11.2008 tarihinden önce yürürlükte bulunan Kanun ise, 449 sayılı Kanun Hükmünde
Kararname ile değişik 3717 sayılı Kanun’un 2. maddesinin altıncı fıkrasıdır. Söz konusu
fıkrada “Birinci fıkrada sayılanlardan adli yargı hakim ve savcıları ile adlî yargıda görevli
yazı işleri müdürü, zabıt katibi, mübaşir, icra müdürü, icra müdür yardımcısı ile diğer
personele tahakkuku müteakip yol tazminatının 1/2’si ödenir. Yol tazminatının kesilen 1/2’si
o yerdeki bir kamu bankasında açılan bir hesaba yatırılır. Bu hesaba yatırılan paraların %10’u
her ayın ilk haftası içinde Ankara’da bir kamu bankasında açtırılan Adalet Bakanlığı merkez
hesabına gönderilir. Mahalli hesapta toplanan paraların arta kalanı, o yargı çevresinde görevli
adli yargı hakim ve savcıları ile adli yargıda görevli yazı işleri müdürü, zabıt katibi, mübaşir,
icra müdürü, icra müdür yardımcısı ile diğer personeline (ceza infaz kurumu personeli hariç)
ayda bir, eşit miktarda ödenir; ancak, bu ödemenin yıllık tutarı en yüksek Devlet memuru
aylığının (ek gösterge dahil) yıllık tutarının yarısını geçemez.” hükmüne yer verilmişti.
Ancak, Konya 1. İdare Mahkemesi’nde görevli katipler ve mübaşirler tarafından, fiilen
mahkeme keşiflerine iştirak ederek yol harcırahının yarısını aldıkları yarısının da idari yargı
havuzuna kesildiği, adli yargıya özgü bir havuz bulunması sebebiyle bu havuz ile
ilişkilendirilmedikleri için adli personel olmalarına rağmen aralarında eşitsizlik oluştuğu
bunun ortadan kaldırılması, tüm yargı mensuplarına tek havuzdan ödeme yapılmasının
sağlanması ve 3717 sayılı Kanun’un 2. maddesinin 1. fıkrasından kendilerinin de
yararlanmaları istemiyle yaptıkları başvurunun reddine ilişkin işlemin iptali istemiyle Konya
1. İdare Mahkemesi’nde açılan davada; Mahkemece, 3717 sayılı Kanun’un 2. maddesinin 449
sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile değiştirilen altıncı fıkrasının, Anayasa’nın 2., 10. ve
55. maddelerine aykırı olduğu gerekçesiyle iptali istemiyle Anayasa Mahkemesi’ne
başvurulduğu, Anayasa Mahkemesi de 17.05.2007 tarih ve E:2004/46, K:2007/60 sayılı
kararıyla; 449 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin, 6.6.1991 tarih 3755 sayılı Kamu
Kurum ve Kuruluşlarının Görev ve Yetkileri ile Bunların Personelinin Mali ve Soysal
Haklarında Düzenlemeler Yapılmasına Dair Yetki Kanunu’na dayanılarak çıkartıldığı
KHK’nin dayanağı olan 3755 sayılı Yetki Kanunu’nun Anayasa Mahkemesi’nin 12.12.1991
tarih ve E.1991/27, K.1991/50 sayılı kararı ile iptal edildiği, bundan dolayı, 449 sayılı
KHK’nin anayasal dayanaktan yoksun kaldığı, bu nedenle Anayasa’ya aykırı görülerek iptal
edilen 3755 sayılı Yetki Kanunu’na dayanılarak çıkarılmış bulunan 3717 sayılı Kanun’un 2.
maddesinin 449 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile değiştirilen 6. fıkrasının birinci
tümcesi dışında kalan bölümünün, Anayasa’nın 2., 6. ve 91. maddelerine aykırı olduğu
gerekçesiyle söz konusu düzenlemeyi iptal etmiş, iptal kararının da doğuracağı hukuksal
boşluk, kamu yararını bozucu nitelikte olduğundan gerekli düzenlemelerin yapılması
amacıyla iptal kararının Resmî Gazete’de yayımlanmasından başlayarak bir yıl sonra
yürürlüğe girmesine karar vermiştir.
Daha sonra, iptal kararı, 21.11.2007 tarih ve 26707 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmış
ve 21.11.2008 tarihinde yürürlüğe girmiştir. En son olarak yukarıda anılan 6009 sayılı
Kanun’un 31. maddesi ile 3717 sayılı Kanun’a geçici 2. madde eklenmiş ve düzenleme de
01.08.2010 tarihinde yürürlüğe girmiştir.
Bu hale göre, 6009 sayılı Kanun’un 31. maddesi ile değişik 3717 sayılı Kanun’un geçici
2. maddesi;
Anayasa’nın 2. Maddesi Yönünden:
Anayasanın 2. maddesinde “Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, mi l l i dayanışma
ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk Milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta
belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk Devletidir” hükmüne
yer verilmektedir.
Anayasa Mahkemesi’nin yerleşik kararlarına göre Anayasa’nın 2. maddesinde belirtilen
Hukuk Devleti, eylem ve işlemleri hukuka uygun, insan haklarına saygılı, bu hak ve
özgürlükleri koruyup güçlendiren, her alanda adil bir hukuk düzeni kurup bunu geliştirerek
sürdüren, Anayasaya aykırı durum ve tutumlarından kaçınan, hukukun üstün kurallarıyla
kendini bağlı sayan, yargı denetimine açık, yasaların üstünde yasakoyucunun da uyması
gereken Anayasa ve temel hukuk ilkelerinin bulunduğu bilincinde olan devlettir şeklinde
tanımlanmıştır.
Ayrıca, Anayasa’nın 2. maddesinde yer alan hukuk devletinin temel ilkelerinden biri
“belirlilik”tir. Bu ilkeye göre, yasal düzenlemelerin hem kişiler hem de idare yönünden
herhangi bir duraksamaya ve kuşkuya yer vermeyecek şekilde açık, net, anlaşılır,
uygulanabilir ve nesnel olması, ayrıca kamu otoritelerinin keyfi uygulamalarına karşı
koruyucu önlem içermesi de gereklidir. Belirlilik ilkesi, hukuksal güvenlikle bağlantılı olup
birey, yasadan, belirli bir kesinlik içinde, hangi somut eylem ve olguya hangi hukuksal
yaptırımın veya sonucun bağlandığını, bunların idareye hangi müdahale yetkisini
doğurduğunu bilmelidir. Ancak, bu durumda kendisine düşen yükümlülükleri öngörebilir ve
davranışlarını ayarlar. Hukuk güvenliği, normların öngörülebilir olmasını, bireylerin tüm
eylem ve işlemlerinde devlete güven duyabilmesini, devletin de yasal düzenlemelerde bu
güven duygusunu zedeleyici yöntemlerden kaçınmasını gerekli kılar. Yasa kuralı, ilgili
kişilerin mevcut şartlar altında belirli bir işlemin ne tür sonuçlar doğurabileceğini makul bir
düzeyde öngörmelerini mümkün kılacak şekilde düzenlenmelidir. “Öngörülebilirlik şartı”
olarak nitelendirilen bu ilkeye göre yasanın uygulanmasında takdirin kapsamı ve uygulama
yöntemi bireyleri keyfi ve öngöremeyecekleri müdahalelerden koruyacak düzeyde açıklıkla
yazılmalıdır. Belirlilik, kişilerin hukuk güvenliğini korumakla birlikte idarede istikrarı da
sağlar.
Öte yandan, bu maddede biriken paraların nasıl ödeneceği, ödeme usul ve esaslarının
nasıl olacağı belirlenmiş ve bu ödemenin 21.11.2008 tarihinden önce yürürlükte bulunan 3717
sayılı Kanun’un 2. maddesinin 449 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile değiştirilen altıncı
fıkrasına göre yapılması hükme bağlanmış olup bu fıkrada; birinci fıkrada sayılanlardan adli
yargı hakim ve savcıları ile adli yargıda görevli yazı işleri müdürü, zabıt katibi, mübaşir, icra
müdürü, icra müdür yardımcısı ile diğer personele tahakkuku müteakip yol tazminatının
1/2’sinin ödeneceği, yol tazminatının kesilen 1/2’sinin o yerdeki bir kamu bankasında açılan
bir hesaba yatırılacağı, bu hesaba yatırılan paraların %10’unun her ayın ilk haftası içinde
Ankara’da bir kamu bankasında açtırılan Adalet Bakanlığı merkez hesabına gönderileceği,
Mahalli hesapta toplanan paraların arta kalanının, o yargı çevresinde görevli adli yargı hakim
ve savcıları ile adli yargıda görevli yazı işleri müdürü, zabıt katibi, mübaşir, icra müdürü, icra
müdür yardımcısı ile diğer personeline (ceza infaz kurumu personeli hariç) ayda bir, eşit
miktarda ödeneceği; ancak, bu ödemenin yıllık tutarının en yüksek Devlet memuru aylığının
(ek gösterge dahil) yıllık tutarının yarısını geçemeyeceği hükmüne yer verilmiştir.
Ancak, 6009 sayılı Kanun’un 31. maddesi ile 3717 sayılı Kanun’a eklenen geçici 2.
maddede belirtilen 3717 sayılı Kanun’un 2. maddesinin 449 sayılı Kanun Hükmünde
Kararname ile değiştirilen altıncı fıkra, Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edildiğinden iptal
hükmünden önceki kanuni düzenlemeyi ihya edecek şekilde bu maddeyle kanuni düzenleme
yapılması, Anayasa’nın 2. maddesinde belirtilen Hukuk Devleti ilkesine aykırıdır.
Diğer taraftan, 449 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile değişik 3717 sayılı
Kanun’un 2. maddesinin altıncı fıkrasının, Anayasa Mahkemesi’nce iptal edildiği bilindiği
halde iptal edilmiş bir düzenleme dayanak alınmak ve bu düzenlemedeki ödemeye ilişkin ilke
ve esaslar açıkça belirtilmemek suretiyle banka hesaplarında biriken paraların dağıtılması
öngörülmüş olup bu haliyle Hukuk Devleti’nin en temel ilkelerinden biri olan “belirlilik
ilkesi”ne de aykırı düzenleme yapılmıştır.
Ayrıca, bu ödemelerin esas dayanağı olan 3717 sayılı Kanun’a bakıldığında “farklı
yargı kollarında bulunanlara farklı ödeme sistemi öngörüldüğü, böylelikle her yargı kolunun
katkısı oranında havuzdan farklı nemalandığı bunun hakkaniyete uygun olduğu” ileri
sürülebilecek ise de, ortaya çıkan neticenin bu doğrultuda olmadığı anlaşılmaktadır. Çünkü
Kanun’da havuzdan yararlanmanın ölçütünün “havuza katkı oranı” olmayıp sadece “Adalet
Personeli” ölçütü olduğu anlaşılmaktadır. Çünkü her iki havuzda da, meblağın yarısının
%10’u kesilip Adalet Bakanlığı personeline dağıtılmak üzere hesaplarına yatırılmaktadır.
Burada Adalet Bakanlığı merkez teşkilat personelinin de keşiflere katkısı olmadığı dikkate
alınırsa esas ölçütün “Adalet personeli olma” ölçütü olduğudur. Hatta, Adliye içinde de bazı
mahkemeler çok az keşfe gittikleri halde havuzdan tam yararlanmaktadır. Bundan dolayı,
idari yargı personelinin bu Kanun kapsam dışı bırakılması da Anayasa’nın 2. maddesinde
ifadesini bulan toplumun huzuru, milli dayanışma ve adalet anlayışına da aykırıdır.
Anayasa’nın 10. Maddesi Yönünden;
Anayasa’nın 10. maddesinde; “Herkes dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi
inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir.
Hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz.
Devlet organları ve idare makamları bütün işlemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine
uygun olarak hareket etmek zorundadırlar” hükmüne yer verilmiştir.
Anayasa Mahkemesi kararlarında belirtildiği üzere, Anayasa’nın 10. maddesine göre
yasaların uygulanmasında ayrım gözetilmeyecek ve eşitliğe yol açılmayacaktır. Maddede
düzenlenen “Eşitlik” ilkesiyle, birbirinin aynı durumda olanlara aynı kuralların uygulanması
ve ayrıcalıklı kişi ve toplulukların yaratılması engellenmektedir. Yasa önünde eşitlik, herkesin
her yönden aynı kurallara bağlı olacağı anlamına gelmez. Durum ve konumlarındaki
özellikler, kimi kişiler ya da topluluklar için değişik kuralları ve değişik uygulamaları
gerektirebilir. Aynı hukuksal durumlar aynı, ayrı hukuksal durumlar ayrı kurallara bağlı
tutulursa Anayasa’da öngörülen eşitlik ilkesi zedelenmez.
Yine, Anayasa Mahkemesi’nin çeşitli kararlarında eşitlik ilkesi, aynı durumda
bulunanlar için haklarda ve ödevlerde, yasalarda ve yükümlülüklerde, yetkilerde ve
sorumluluklarda, fırsatlarda, hizmetlerde eşitliğin sağlanmasını gerektiren eşit davranma ve
ayrım yapmama ilkesi olarak yorumlanmıştır.
Davacıya yapılan ödemenin dağıtım esaslarını belirleyen ve uyuşmazlıkta uygulanacak
olan 6009 sayılı Kanun’un 31. maddesi ile 3717 sayılı Kanun’a eklenen geçici 2. maddesinde
ve bu maddede belirtilen 21.11.2008 tarihinden önce yürürlükte bulunan 3717 sayılı
Kanun’un 2. maddesinin 449 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile değiştirilen altıncı
fıkrası yalnızca adli yargıda görevli yazı işleri müdürü, zabıt katibi, mübaşir, icra müdürü, icra
müdür yardımcısı ile diğer personele (ceza infaz kurumları personeli hariç) yol tazminatından
o yerde açtırılan hesapta toplanan paralardan ayda bir eşit miktarda ödeme yapılmasını
öngörmekte, adli yargıda görevli personelle aynı konumda bulunan idari yargı personeline
fıkrada yer verilmemekte, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 4001 sayılı
Kanunla değişik 59. maddesinin 2. fıkrası ile, bölge idare, idare ve vergi mahkemelerinde
görev yapan personelin yol giderleri ve tazminatları hakkında 3717 sayılı Kanun
hükümlerinin uygulanacağının belirtilmiş olması da, uygulamanın, idari yargıda görevli
personele ödenen yol tazminatlarının ayrı bir hesapta toplanarak dağıtılması şeklinde olması
nedeniyle itiraz konusu kuralda yer alan eksik düzenlemenin idari yargıda görev yapan
personel yönünden doğurduğu eşitsizliği gidermemektedir.
Adliye mahkemelerinde açılan dava sayılarının çokluğu ve niteliği nedeniyle, özellikle
davalara dayanak ve delil teşkil etmek üzere ilgililerce talep edilen tespitler dolayısıyla
yapılan keşifler sonucunda, adli yargıda görev yapanlara dağıtılmak üzere yol gideri ve
tazminat hesaplarında fazla para birikmekte, buna karşılık idari yargıda genellikle idare
mahkemelerinde ve çok az keşif yapılmakta, bunun doğal sonucu olarak da adli yargıdan ayrı
tutulan idari yargının yol gideri ve tazminatı hesabında adli yargı hesabına nazaran aynı
düzeyde birikme gerçekleşmemektedir.
Adli ve İdari Yargının farklı teşkilatlanmış olması nedeniyle bu durumun hakkaniyete
uygun olduğu düşünülebilirse de; aynı durum ve aynı konumda olduğunda şüphe bulunmayan
iki personel arasında birinciler lehine bir sonuç yaratan bu düzenlemenin, Anayasa’nın özdeş
nitelikte bulunan durumların yasal düzenlemelerle aynı işleme bağlı tutulmasını gerektiren 10.
maddesine aykırı düştüğü kanaatine varılmaktadır.
Kaldı ki, Kanun’daki bu eksik düzenleme, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü
Kanunu’nun 59/2. maddesinde 10.06.1994 tarihli ve 4001 sayılı Kanunla yapılan değişiklikle
giderilmeye çalışılmış, değişiklik sonrasında 3717 sayılı Kanun uyarınca alınan yol
tazminatlarının idari yargıda görevli hakim ve savcılar ile diğer personel ve Adalet Bakanlığı
merkez teşkilatındaki personele ödenmek üzere ilgili hesaplara yatırılması, defter tutulmasına
ilişkin usuli işlemler ve ödeme esasları Adalet Bakanlığının 11.10.1994 tarihli ve 69199 sayılı
Genelgesi ile düzenlenmiş, anılan genelgenin dava konusu edilmesi üzerine Danıştay İdari
Dava Daireleri Genel Kurulunun 10.03.1995 günlü ve 1995/86 sayılı kararıyla yürütmenin
durdurulması üzerine 18.05.1995 günlü ve 34371 sayılı Genelge ile yürürlükten kaldırılmış,
bu tarihten, yargı kararı uyarınca yeniden yürürlüğe konulduğu 03.02.2003 tarihine kadar olan
dönemde idari yargıda görevli personelin 3717 sayılı Kanun hükümlerinden yararlandırılması,
başka bir deyişle anılan Kanun’un idari yargı açısından uygulanması mümkün olmamıştır.
Diğer taraftan, davacıya yapılan ödemenin dağıtım esaslarını belirleyen ve uyuşmazlıkta
uygulanacak olan 6009 sayılı Kanun’un 31. maddesi ile 3717 sayılı Kanun’a eklenen geçici 2.
maddesinde ve bu maddede belirtilen 21.11.2008 tarihinden önce yürürlükte bulunan 3717
sayılı Kanun’un 2. maddesinin 449 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile değiştirilen altıncı
fıkrasında mahalli hesapta toplanan paraların adli yargı personeline ödenmesini keşfe bizzat
katılmış olmak gibi bir koşula da bağlamamıştır. Fıkra hükmüne göre, ödemeden
yararlanabilmek için adli yargıda görevli olmak yeterlidir. Dolayısıyla, Kanun ile
amaçlananın adli yargı personeline kısmen de olsa parasal yönde katkı yapmak olduğu açıktır.
Aynı durum, idari yargı personeli açısından da geçerli olduğundan, Kanun ile getirilen
olanağın aynı konudaki personele eşit bir biçimde sunulması Anayasa’nın 10. maddesi
gereğidir. Yol gideri ve tazminatlarının bir kısmının Adalet Bakanlığı merkez teşkilatı
personeline dağıtılması da varılan bu sonucu doğrulamaktadır.
Ayrıca, 3717 sayılı Kanun’da son değişikliklerle bu eşitsizlik giderilmiş ve Kanun ile
getirilen olanağın aynı konudaki personele eşit bir biçimde sunulması hedeflenmiş olup
yürürlükte olan 2/A maddesine göre Anayasa Mahkemesi, Yargıtay, Danıştay, Hâkimler ve
Savcılar Yüksek Kurulu ve Yüksek Seçim Kurulu ile Adalet Bakanlığı merkez ve taşra
teşkilatı (ceza ve infaz kurumları hariç) ile Türkiye Adalet Akademisi kadrolarında,
sözleşmeli personel dahil, 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’na tâbi olarak çalışan
personele, ayda elli saati aşmayacak şekilde fiilen yapılan fazla çalışma karşılığında, Bütçe
Kanunu ile belirlenen fazla çalışma ücretinin üç katına kadar fazla çalışma ücreti ödenmesi
öngörülmüştür. Yine, bu durum da varılan sonucu doğrular nitelikte olup dava konusu işlemin
dayanağı olan ve uyuşmazlıkta uygulanacak olan kanun hükmünün Anayasa’nın 10.
maddesinde belirtilen eşitlik ilkesine aykırı olduğunu göstermektedir.
Anayasa’nın 55. Maddesi Yönünden;
Anayasanın 55. maddesinde; “Ücret emeğin karşılığıdır.
Devlet, çalışanların yaptıkları işe uygun adaletli bir ücret elde etmeleri ve diğer sosyal
yardımlardan yararlanmaları için gerekli tedbirleri alır.
Asgari ücretin tespitinde ülkenin ekonomik ve sosyal durumu göz önünde bulundurulur”
hükmü yer almaktadır.
Kamu görevlilerinin 657 sayılı Kanunve özel mevzuatlarla düzenlenen mali hakları
aylık, ücret, ödenek, hizmetle ilgili çeşitli ödemeler, zam ve tazminatlar, ek gösterge gibi
çeşitli unsurlardan oluşmaktadır.
6009 sayılı Kanun’un 31. maddesi ile 3717 sayılı Kanun’a eklenen geçici 2. maddesinde
ve bu madde de belirtilen 21.11.2008 tarihinden önce yürürlükte bulunan 3717 sayılı
Kanun’un 2. maddesinin 449 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile değiştirilen altıncı
fıkrasında öngörülen, yargı personelinin mali hakları kapsamında nitelendirilebilecek
ödemelerin derece, kademe, eğitim, unvan, yetki ve sorumluluk bakımlarından eşit durumda
bulunan personelin sadece farklı yargı düzenleri içerisinde bulunmalarından dolayı adli ve
idari yargı personeline eşit bir şekilde dağıtılmaması, Anayasa’nın ücrette adalet sağlanmasını
öngören 55. maddesi hükmüne de aykırı bulunmaktadır.
Açıklanan nedenlerle, bakılan davada uygulanacak kural niteliğinde olan ve adli ve idari
yargı ayrımının doğal bir sonucu olarak da görülmeyen, 6009 sayılı Kanun’un 31. maddesi ile
3717 sayılı Kanun’a eklenen 3717 sayılı Kanun’un geçici 2. maddesinin, Anayasada ifadesini
bulan toplumun huzuru, milli dayanışma ve adalet anlayışı ile Hukuk Devleti ilkesine ilişkin
2. maddesi yanında eşitlik ilkesini düzenleyen 10. maddesi ile, ücrette adaletin sağlanmasına
ilişkin 55. maddesine aykırı olduğu ve bu nedenle iptalinin uygun olacağı kanaatine
varıldığından söz konusu kanun hükmünün iptali için itiraz yoluyla Anayasa Mahkemesi’ne
başvurulmasına, dava dosyasında bulunan dava ve savunma dilekçeleri ile eklerinin onaylı
örneklerinin Anayasa Mahkemesi Başkanlığına gönderilmesine, Anayasa Mahkemesi’nin bu
konuda vereceği karara kadar, beş ay süreyle dava dosyasının bekletilmesine 29.07.2011
tarihinde oybirliğiyle karar verildi.”
III- YASA METİNLERİ
A- İtiraz Konusu Yasa Kuralı
6009 sayılı Kanun’un 31. maddesiyle, 8.5.1991 günlü, 3717 sayılı Adli Personel ile
Devlet Davalarını Takip Edenlere Yol Gideri ve Tazminat Verilmesi ile 492 sayılı Harçlar
Kanununun Bir Maddesinin Yürürlükten Kaldırılması Hakkında Kanun’a eklenen itiraz
konusu Geçici Madde 2 şöyledir:
“21/11/2008 tarihinden bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihe kadar bu Kanunun 2
nci maddesi uyarınca banka hesaplarına yatırılan paralar, bu süreler içinde çalışan
personele çalışma süresi dikkate alınarak 21/11/2008 tarihinden önce yürürlükte bulunan
Kanun hükümlerine göre dağıtılır. Bu şekilde yapılacak ödemelerin Kanunda öngörülen
üst sınırı aşması durumunda, artan miktar Hazineye gelir kaydedilir.”
B- Dayanılan Anayasa Kuralları
Başvuru kararında, Anayasa’nın 2., 10. ve 55. maddelerine dayanılmıştır.
IV- İLK İNCELEME
Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün 8. maddesi uyarınca Haşim KILIÇ, Serruh KALELİ,
Alparslan ALTAN, Fulya KANTARCIOĞLU, Ahmet AKYALÇIN, Mehmet ERTEN, Serdar
ÖZGÜLDÜR, Osman Alifeyyaz PAKSÜT, Zehra Ayla PERKTAŞ, Recep KÖMÜRCÜ,
Burhan ÜSTÜN, Engin YILDIRIM, Nuri NECİPOĞLU, Hicabi DURSUN, Celal Mümtaz
AKINCI ve Erdal TERCAN’ın katılımlarıyla 17.11.2011 gününde yapılan ilk inceleme
toplantısında, dosyada eksiklik bulunmadığından işin esasının incelenmesine,
OYBİRLİĞİYLE karar verilmiştir.
V- ESASIN İNCELENMESİ
Başvuru kararı ve ekleri, işin esasına ilişkin rapor, itiraz konusu kural, dayanılan
Anayasa kuralları, bunların gerekçeleri ile diğer yasama belgeleri okunup incelendikten sonra
gereği görüşülüp düşünüldü:
A- Anlam ve Kapsam
Adli yargı çalışanlarına ödenen yol tazminatları ile ilgili olarak ortak banka hesabı
oluşturulmasını ve bu hesaptaki paraların çalışanlara dağıtılmasını öngören 3717 sayılı Kanun’un
449 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile değiştirilen 2. maddesinin altıncı fıkrası, 449
sayılı KHK’nin dayanağı olan 6.6.1991 günlü, 3755 sayılı Kamu Kurum ve Kuruluşlarının
Görev ve Yetkileri ile Bunların Personelinin Mali ve Sosyal Haklarında Düzenlemeler
Yapılmasına Dair Yetki Kanunu Anayasa Mahkemesinin 12.12.1991 günlü, E.1991/27,
K.1991/50 sayılı kararı ile iptal edildiğinden 449 sayılı KHK’nin de dayanaksız kaldığı
gerekçesiyle Anayasa Mahkemesinin 17.5.2007 günlü, E.2004/46, K.2007/60 sayılı kararı ile
iptal edilmiş ve iptal kararının Resmi Gazete’de yayımlanmasından başlayarak bir yıl sonra
yürürlüğe girmesine karar verilmiştir. İptal kararı 21.11.2008 gününde yürürlüğe girmiştir.
İptal edilen düzenlemede, adli yargı çalışanlarına tahakkuku müteakip yol tazminatının
yarısının ödeneceği, kalan yarısının ise o yerdeki bir bankada açılan hesaba yatırılacağı,
yatırılan paraların %10’unun Adalet Bakanlığı merkez hesabına gönderileceği ve arta
kalanının o yargı çevresinde görevli adli yargı çalışanlarına ayda bir eşit miktarda ödeneceği,
bu ödemenin yıllık tutarının en yüksek devlet memuru aylığının yıllık tutarının yarısını
geçemeyeceği hükmü yer almıştır.
Bu hükmün, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 59. maddesinin ikinci
fıkrasında 10.6.1994 günlü, 4001 sayılı Kanun ile yapılan değişiklikle bölge idare, idare ve
vergi mahkemelerinde görev yapan personelin yol giderleri ve tazminatları hakkında da
uygulanması sağlanmıştır.
İptal hükmünün yürürlüğe girdiği 21.11.2008 tarihinden sonra yargı çalışanlarına yol
tazminatının yarısının ödenmesine ve kalan yarısının açılan banka hesabına yatırılmasına
devam edilmiş, ancak, yasa koyucu tarafından bir düzenleme yapılmadığından hesapta biriken
paraların personele dağıtımı yapılamamıştır.
23.7.2010 günlü, 6009 sayılı Kanun’un 31. maddesi ile yol tazminatı ortak hesaplarında
biriken paraların personele dağıtılabilmesi için 3717 sayılı Kanun’a itiraz konusu kural
eklenmiştir.
İtiraza konu kuralda, 21.11.2008 tarihinden bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihe kadar
3717 sayılı Kanun’un 2. maddesi uyarınca banka hesaplarına yatırılan paraların, bu süreler
içinde çalışan personele çalışma süresi dikkate alınarak 21.11.2008 tarihinden önce yürürlükte
bulunan Kanun hükümlerine göre dağıtılacağı ve bu şekilde yapılacak ödemelerin Kanun’da
öngörülen üst sınırı aşması durumunda artan miktarın Hazineye gelir kaydedileceği
öngörülmüştür. Böylece, yol tazminatı ortak hesabı ile ilgili kanun hükmünün iptal edilmesine
ilişkin Anayasa Mahkemesi kararının yürürlüğe girdiği 21.11.2008 ile 6009 sayılı Kanun’un
31. maddesinin yürürlüğe girdiği 1.8.2010 tarihi arasında yol tazminatı ortak hesaplarında
biriken paraların personele dağıtılması sağlanmıştır.
B- Anayasa’ya Aykırılık Sorunu
Başvuru kararında, itiraz konusu kuralın Anayasa Mahkemesinin 17.5.2007 günlü,
E.2004/46, K.2007/60 sayılı kararı ile iptal edilen kanun hükmünü ihya edecek şekilde
düzenlendiği ve bunun hukuk devleti ilkesine aykırı olduğu, iptal kararının yürürlüğe girdiği
21.11.2008 ile 6009 sayılı Kanun’un yürürlüğe girdiği 1.8.2010 tarihleri arasında banka
hesaplarında biriken paraların iptal edilmiş bir düzenleme dayanak alınmak ve bu
düzenlemedeki ödemeye ilişkin ilke ve esaslar açıkça belirtilmemek suretiyle dağıtılmasının
öngörülmesinin belirlilik ilkesine de aykırı olduğu, mahalli hesapta toplanan paraların
ödenmesinin keşfe bizzat katılmış olmak koşuluna bağlanmaması dolayısıyla amaçlananın
çalışanlara kısmen de olsa parasal yönden katkı sağlamak olduğu, dava sayılarının çokluğu ve
niteliği nedeniyle yapılan keşifler sonucunda adli yargıya ait yol gideri ve tazminat
hesaplarında fazla para biriktiği, buna karşılık idari yargıda çok az keşif yapıldığı için adli
yargıya göre aynı düzeyde birikim gerçekleşmediği, bunun ise aynı durum ve konumda
olduğunda şüphe bulunmayan adli ve idari yargı çalışanları arasında eşitsizliğe sebep olduğu,
yargı personelinin mali hakları kapsamında nitelendirilebilecek söz konusu ödemenin, eşit
durumda bulunan personelin sadece farklı yargı düzenleri içerisinde bulunmalarından dolayı
eşit bir şekilde yapılmamasının ücrette adalet sağlanması ilkesine de uygun olmadığı
belirtilerek itiraz konusu kuralın Anayasa’nın 2., 10. ve 55. maddelerine aykırı olduğu ileri
sürülmüştür.
Anayasa’nın 2. maddesinde, Türkiye Cumhuriyeti’nin bir hukuk devleti olduğu
belirtilmiştir. Hukuk devleti, eylem ve işlemleri hukuka uygun olan, insan haklarına dayanan,
bu hak ve özgürlükleri koruyup güçlendiren, her alanda adil bir hukuk düzeni kurup bunu
geliştirerek sürdüren, Anayasa’ya aykırı durum ve tutumlardan kaçınan, hukukun üstün
kurallarıyla kendini bağlı sayan ve yargı denetimine açık olan devlettir.
Anayasa’nın 10. maddesinde yer verilen eşitlik ilkesi hukuksal durumları aynı olanlar
için söz konusudur. Bu ilke ile eylemli değil, hukuksal eşitlik öngörülmüştür. Eşitlik ilkesinin
amacı, aynı durumda bulunan kişilerin yasalar karşısında aynı işleme bağlı tutulmalarını
sağlamak, ayrım yapılmasını ve ayrıcalık tanınmasını önlemektir. Bu ilkeyle, aynı durumda
bulunan kimi kişi ve topluluklara ayrı kurallar uygulanarak yasa karşısında eşitliğin ihlali
yasaklanmıştır. Yasa önünde eşitlik, herkesin her yönden aynı kurallara bağlı tutulacağı
anlamına gelmez. Durumlarındaki özellikler, kimi kişiler ya da topluluklar için değişik
kuralları ve uygulamaları gerektirebilir. Aynı hukuksal durumlar aynı, ayrı hukuksal durumlar
farklı kurallara bağlı tutulursa Anayasa’da öngörülen eşitlik ilkesi zedelenmez.
İtiraz konusu kural ile amaçlanan, 21.11.2008-1.8.2010 tarihleri arasında yol tazminatı
ortak hesaplarında biriken paraların bu süreler içinde çalışan personele çalışma süreleri
dikkate alınarak, 21.11.2008 tarihinden önce yürürlükte bulunan kanun hükümlerine göre
dağıtımının sağlanmasıdır.
Hukuk devletinde yasa koyucu, Anayasa kurallarına bağlı olmak koşuluyla ihtiyaç
duyduğu düzenlemeyi yapma yetkisine sahiptir. Yasa koyucunun, memur ve diğer kamu
görevlileri ile bunların dışındaki çalışanlarla ilgili olarak, Anayasa’da belirlenen kurallara
bağlı kalmak, adalet, hakkaniyet ve kamu yararı ölçütlerini gözetmek koşuluyla düzenleme
yapma yetkisi bulunmaktadır.
6009 sayılı Kanun ile yapılan düzenlemeyle uygulamasına son verilen yol tazminatı
ortak hesaplarında biriken paraların dağıtılıp dağıtılmayacağı ve dağıtılmasının öngörülmesi
halinde nasıl dağıtılacağı konusunda kurallar koymak, yasa koyucunun takdir yetkisi
içindedir. Yasa koyucu itiraz konusu kuralla, ortak hesaplarda biriken paraların görevli
personele dağıtılmasını öngörerek bu kişilerin lehine bir düzenleme getirmiştir. Bu nedenle
kural hukuk devleti ilkesine aykırı değildir.
Diğer taraftan, Anayasa Mahkemesince 3717 sayılı Kanun’un 449 sayılı KHK ile
değiştirilen 2. maddesinin altıncı fıkrası, 449 sayılı KHK’nin dayanağı olan Yetki Kanunu
iptal edildiğinden 449 sayılı KHK’nin de dayanaksız kaldığı gerekçesiyle iptal edilmiştir.
Anayasa Mahkemesi söz konusu altıncı fıkrayı içerik yönünden incelememiş ve içeriğinin
Anayasa’ya aykırı olup olmadığı konusunda bir karar vermemiştir. Getirilen düzenleme ile
Anayasa Mahkemesi kararının etkisiz kılındığı söylenemez.
Anayasa Mahkemesi kararlarında da belirtildiği üzere, Türk yargı sistemi adli yargıidari yargı ayrılığı sistemine dayanmaktadır. Yol tazminatı ödenmesini gerektiren keşif, icra
takibi vb. işlerle ilgili olarak daire dışında görevlendirilme, dava sayılarının çokluğu ve
davaların niteliği dolayısıyla, adli yargı mercilerine göre idari yargı mercilerinde daha az
sayıda gerçekleştiğinden, idari yargı için oluşturulan yol tazminatı ortak hesabında daha az
birikim olmaktadır.
Yargı personelinin keşif, icra takibi vb. işlerle ilgili olarak daire dışında görevlendirilme
sayısı adli ve idari yargıda farklılık gösterdiğinden, bu iki yargı sistemi için ayrı hesap
oluşturulması eşitlik ilkesini zedelemez.
Öte yandan, adaletli bir ücret dağılımı yapılan işe uygun olarak aynı durumda
bulunanlara aynı ücretin, farklı durumda bulunanlara da farklı ücretin verilmesi ile
sağlanabilecektir. Adli ve idari yargı sisteminin ayrı ayrı düzenlenmiş olması dolayısıyla, adli
yargı için oluşturulan ortak hesaptan adli yargı personelinin, idari yargı için oluşturulan ortak
hesaptan da idari yargı personelinin yararlandırılmasının, çalışanların adaletli ücret elde
etmelerini engelleyici bir yönü de bulunmamaktadır.
Açıklanan nedenlerle dava konusu kural, Anayasa’nın 2., 10. ve 55. maddelerine aykırı
değildir. İptal isteminin reddi gerekir.
VI- SONUÇ
23.7.2010 günlü, 6009 sayılı Gelir Vergisi Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 31. maddesiyle 8.5.1991 günlü, 3717
sayılı Adli Personel İle Devlet Davalarını Takip Edenlere Yol Gideri Ve Tazminat Verilmesi
İle 492 Sayılı Harçlar Kanununun Bir Maddesinin Yürürlükten Kaldırılması Hakkında
Kanun’a eklenen Geçici Madde 2’nin Anayasa’ya aykırı olmadığına ve itirazın REDDİNE,
22.2.2012 gününde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.
Başkan
Haşim KILIÇ
Başkanvekili
Serruh KALELİ
Başkanvekili
Alparslan ALTAN
Üye
Fulya
KANTARCIOĞLU
Üye
Mehmet ERTEN
Üye
Serdar ÖZGÜLDÜR
Üye
Osman Alifeyyaz
Üye
Zehra Ayla PERKTAŞ
Üye
Recep KÖMÜRCÜ
PAKSÜT
Üye
Burhan ÜSTÜN
Üye
Engin YILDIRIM
Üye
Nuri NECİPOĞLU
Üye
Hicabi DURSUN
Üye
Celal Mümtaz
AKINCI
Üye
Erdal TERCAN
[R.G. 21 Haziran 2012 – 28360]
—— • ——
Anayasa Mahkemesi Başkanlığından:
Esas Sayısı
: 2011/51
Karar Sayısı : 2012/32
Karar Günü : 1.3.2012
İTİRAZ YOLUNA BAŞVURAN: Muğla 2. Asliye Hukuk (Aile) Mahkemesi
İTİRAZIN KONUSU: 22.11.2001 günlü, 4721 sayılı Türk Medenî Kanunu’nun 173.
maddesinin son fıkrasında yer alan “Koca…” sözcüğünün, Anayasa’nın 10. ve 36.
maddelerine aykırılığı savıyla iptali istemidir.
I- OLAY
Davacı tarafından boşandığı eşine ait olan soyadının kaldırılarak, kızlık soyadının
kullanılmasına izin verilmesi istemiyle açılan davada, itiraz konusu kuralın Anayasa’ya aykırı
olduğu kanısına varan Mahkeme, iptali için başvurmuştur.
II- İTİRAZIN GEREKÇESİ
Başvuru kararının gerekçe bölümü şöyledir:
“KONU: TMK’nun 173/son maddesindeki “KOCA” kelimesinin Anayasanın
“EŞİTLİK” ve “HAK ARAMA ÖZGÜRLÜĞÜ” hakkındaki buyurucu düzenlemelerine aykırı
olduğu savı ile iptali istemidir.
AÇIKLAMALAR: Davacı mahkememize başvurarak, daha önce yargı kararı ile
boşandığı eşinin soyadını kullanmaya izin aldığını (TMK 173/2), ancak değişen koşullar
karşısında artık bu soyadını kullanmak istemediğini açıklayarak, mahkemece verilen izin
kararının kaldırılmasını (TMK 173/son) istemiştir.
08/12/2001 tarihinde 24607 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan 4721 sayılı Türk Medeni
Kanununun 173. maddesi hükmü şöyledir:
“Boşanma halinde kadın, evlenme ile kazandığı kişisel durumunu korur; ancak,
evlenmeden önceki soyadını yeniden alır. Eğer kadın evlenmeden önce dul idiyse hakimden
bekarlık soyadını taşımasına izin verilmesini isteyebilir.
Kadının, boşandığı kocasının soyadını kullanmakta menfaati bulunduğu ve bunun
kocaya bir zarar vermeyeceği ispatlanırsa, istemi üzerine hakim, kocasının soyadını
taşımasına izin verir.
Koca, koşulların değişmesi halinde bu iznin kaldırılmasını isteyebilir.
“743 sayılı (eski) Medeni Kanunun 14/11/1990 tarih ve 3678 sayılı Yasanın 4. maddesi
ile değişik 141. maddesinde de benzer bir düzenleme var idi:
“Boşanan kadın evlenme ile kazandığı kişisel durumu korur, ancak; bekarlık soyadını
yeniden alır. Şayet boşandığı kocasının soyadını kullanmakta menfaati bulunduğu ve bunun
kocaya bir zarar vermeyeceği sabit olursa, talebi üzerine hakim, kocasının soyadını taşımasına
izin verir.
Koca, şartların değişmesi halinde bu iznin kaldırılmasını isteyebilir.
“Her iki düzenlemede de mahkeme kararı ile verilen “boşandığı kocasının soyadını
kullanmaya izin” kararının kaldırılmasını mahkemeden isteme hakkı, görüldüğü üzere, kocaya
tanınmaktadır.
Çok doğal olarak, kadının nüfus müdürlüğüne başvurarak bu iznin kaldırılmasını
isteyebileceği düşünebilmekte ise de, uygulamada değişikliğin mahkeme kararına dayalı
olması nedeniyle, ancak mahkeme kararı ile (değişikliğin) kaldırılabileceği gerekçeleri ile
talepleri geri çevrilen kadınların mağdur oldukları, razı edebilirlerse boşandıkları eşlerinin
TMK’nun 173/son maddesi uyarınca dava açmalarını beklemekten başka çarelerinin
kalmadığı görülmektedir. Nitekim kadının bu çaresizliği karşısında yargısal uygulama (bizce
yasaya aykırı biçimde), kadının da TMK’nun 173/son maddesine göre dava açma hakkının
olduğunu kabul yönünde ilerlemektedir.
TMK’nun 173/son maddesindeki dava açma hakkının koca ile sınırlandırılmasının
Anayasamızın 10. maddesinde yer alan “kanun önünde eşitlik” ve 36. maddesinde
düzenlenen “hak arama hürriyeti” ilke ve yükümlülüğüne aykırıdır.
Şöyle ki;
a- Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 10. maddesinde;
“Herkes dil, ırk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri
sebeplerle ayrım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir.
Kadınlar ve erkekler eşit haklara sahiptir. Devlet, bu eşitliğin yaşama geçmesini
sağlamakla görevlidir.
Devlet organları ve idare makamları bütün işlemlerinde ve her türlü kamu
hizmetlerinden yararlanmasında, kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek
zorundadır.” ifadesi,
b- Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 36. maddesi;
“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde
davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılama hakkına sahiptir.
Hiçbir mahkeme, görev ve yetkisi içindeki davaya bakmaktan kaçınamaz.” ifadesi yer
almaktadır.
Anayasamızın bu hükümleri gereği, Devlet kadın-erkek ayrımı yapmaksızın, hak arama
özgürlüğü ile ilgili normlar düzenlemek zorunda olduğundan, mahkememiz, buna aykırı
şekilde (kadınların aleyhine), TMK’nun 173/son fıkrasındaki gibi düzenleme yapılmasının,
devletin bu yükümlülüğü ile bağdaşmadığı kanaatindedir...
TALEP: Açıklanan nedenlerle; TMK’nun 173/son fıkrasındaki “KOCA” ibaresinin
Mahkememizce Anayasaya aykırı olduğu sonucuna varıldığından, Türkiye Cumhuriyeti
Anayasasının 152. maddesi gereğince Anayasa Mahkemesine başvurulmasına karar
verilmiştir.”
III- YASA METİNLERİ
A- İtiraz Konusu Yasa Kuralı
İtiraz konusu kuralı da içeren 22.11.2001 günlü, 4721 sayılı Türk Medenî Kanunu’nun
173. maddesi şöyledir:
“ Boşanma halinde kadın, evlenme ile kazandığı kişisel durumunu korur; ancak,
evlenmeden önceki soyadını yeniden alır. Eğer kadın evlenmeden önce dul idiyse hakimden
bekarlık soyadını taşımasına izin verilmesini isteyebilir.
Kadının, boşandığı kocasının soyadını kullanmakta menfaati bulunduğu ve bunun
kocaya bir zarar vermeyeceği ispatlanırsa, istemi üzerine hakim, kocasının soyadını
taşımasına izin verir.
Koca, koşulların değişmesi halinde bu iznin kaldırılmasını isteyebilir.”
B- Dayanılan Anayasa Kuralları
Başvuru kararında, Anayasa’nın 10. ve 36. maddelerine dayanılmıştır.
IV- İLK İNCELEME
Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün 8. maddesi hükmü uyarınca Haşim KILIÇ, Osman
Alifeyyaz PAKSÜT, Serruh KALELİ, Fulya KANTARCIOĞLU, Ahmet AKYALÇIN,
Fettah OTO, Serdar ÖZGÜLDÜR, Zehra Ayla PERKTAŞ, Recep KÖMÜRCÜ, Alparslan
ALTAN, Burhan ÜSTÜN, Engin YILDIRIM, Nuri NECİPOĞLU, Hicabi DURSUN, Celal
Mümtaz AKINCI ve Erdal TERCAN’ın katılımlarıyla 2.6.2011 gününde yapılan ilk inceleme
toplantısında, dosyada eksiklik bulunmadığından işin esasının incelenmesine oybirliğiyle
karar verilmiştir.
V- ESASIN İNCELENMESİ
Başvuru kararı ve ekleri, işin esasına ilişkin rapor, itiraz konusu Yasa kuralı, dayanılan
Anayasa kuralları ve bunların gerekçeleri ile diğer yasama belgeleri okunup incelendikten
sonra gereği görüşülüp düşünüldü:
Başvuru kararında, 4721 sayılı Türk Medenî Kanunu’nun 173. maddesinin son fıkrası
gereğince “boşandığı kocasının soyadını kullanmaya izin” kararının kaldırılmasını
mahkemeden isteme hakkının sadece kocaya tanındığı, koşulların değişmesi halinde
kadınların, boşandıkları eşlerinin anılan fıkra uyarınca dava açmalarını beklemekten başka
çarelerinin kalmadığı, bu durumda da dava açma hakkının koca ile sınırlandırılmasının kanun
önünde eşitlik ve hak arama hürriyeti ilkeleriyle çeliştiği belirtilerek itiraz konusu kuralın,
Anayasa’nın 10. ve 36. maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
4721 sayılı Kanun’un 173. maddesinde boşanan kadının kişisel durumu düzenlenmiştir.
Maddenin birinci fıkrasında, boşanma halinde kadının, evlenme ile kazandığı kişisel
durumunu koruyacağı ancak evlenmeden önceki soyadını yeniden alacağı; ikinci fıkrasında
kadının, boşandığı kocasının soyadını kullanmakta menfaati bulunduğunun ve bunun kocaya
bir zarar vermeyeceğinin ispatlanması halinde istemi üzerine hakimin kadına, kocasının
soyadını taşımasına izin vereceği; itiraz konusu kuralın da yer aldığı son fıkrasında ise
kocanın koşulların değişmesi halinde verilen bu iznin kaldırılmasını isteyebileceği kurala
bağlanmıştır.
Anayasa’nın 10. maddesinde, herkesin, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasî düşünce, felsefî
inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşit olduğu,
hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamayacağı, Devlet organları ve idare
makamlarının bütün işlemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek
zorunda olduğu belirtilmiştir. Bu ilke, birbirinin aynı durumunda olanlara ayrı kuralların
uygulanmasını, ayrıcalıklı kişi ve toplulukların yaratılmasını engellemektedir. Aynı durumda
olanlar için farklı düzenleme eşitliğe aykırılık oluşturur. Anayasa’nın amaçladığı eşitlik,
mutlak ve eylemli eşitlik değil hukuksal eşitliktir. Aynı hukuksal durumlar aynı, ayrı hukuksal
durumlar ayrı kurallara bağlı tutulursa Anayasa’nın öngördüğü eşitlik ilkesi ihlal edilmiş
olmaz.
Anayasa’nın hak arama hürriyetini düzenleyen 36. maddesinin birinci fıkrasında
“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı
veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.” denilerek yargı
mercilerine davacı ve davalı olarak başvurabilme ve bunun doğal sonucu olarak da iddia,
savunma ve adil yargılanma hakkı güvence altına alınmıştır. Kişinin uğradığı bir haksızlığa
veya zarara karşı kendisini savunabilmesinin ya da maruz kaldığı haksız bir uygulama veya
işleme karşı haklılığını ileri sürüp kanıtlayabilmesinin, zararını giderebilmesinin en etkili ve
güvenceli yolu, yargı mercileri önünde dava hakkını kullanabilmesidir. Kişilere yargı
mercileri önünde dava hakkı tanınması hak arama özgürlüğünün bir gereğidir.
Soyadı, belli bir ailenin bireylerini diğer ailenin bireylerinden ayırmaya yarayan ve
kuşaktan kuşağa geçen addır. Bir kimsenin kimliğinin belirlenmesinde en önemli unsur olan
soyadı, vazgeçilmez, devredilmez, feragat edilmez ve kişiye sıkı surette bağlı bir kişilik
hakkıdır. Soyadı üzerindeki hak, mutlak haklardan olması nedeniyle herkese karşı ileri
sürülebilmekte ve yasayla özel olarak korunmaktadır.
4721 sayılı Kanun’a göre kadın, doğumla aldığı soyadını evlenince terk etmek ve
kocasının soyadını almak zorundadır. Boşanma halinde ise kadının kişisel durumunu
koruyacağı ve evlenmeden önceki soyadını alacağı öngörülmüştür. Kadın boşandığı kocasının
soyadını kullanmaya devam etmek istediğinde ise, bunu boşanma davası ile birlikte veya
boşanma hükmünün kesinleşmesinden itibaren bir yıl içinde mahkemeden talep etmesi
gerekmektedir. Yasa koyucu boşanan kadının menfaatini korumaya yönelik olarak böyle bir
düzenleme yapmış ve koşulların bulunması halinde boşanan kadının, kocasının soyadını
kullanmak için izin davası açabileceğini öngörmüştür. Bununla birlikte maddede kocasının
soyadını kullanmaya izin alan kadının bu iznin kaldırılmasını talep edebileceğine dair bir
düzenleme mevcut değildir.
İtiraz konusu kuralla ilgili aykırılık savında, boşanan kadına soyadı kullanımına dair
verilen iznin kaldırılmasını sadece kocanın talep edebileceği belirtilmişse de anılan
düzenlemenin amacının boşanan kadının dava hakkını engellemek değil koşulların değişmesi
halinde bu durumdan doğrudan etkilenecek olan kocaya imkan tanınması için öngörülmüş
olduğu açıktır. Ayrıca soyadının vazgeçilemez, devredilemez, kişiye sıkı surette bağlı bir
kişilik hakkı oluşu, anılan fıkrada kadınların dava açmalarını engelleyici bir kısıtlama
bulunmaması ve bu davayı da sadece kocanın açabileceğine dair emredici bir hüküm
bulunmaması karşısında kocasının soyadını kullanmaya izin alan kadının, koşulların
değişmesi, menfaatinin kalmaması veya haklı nedenlerin varlığı halinde verilen bu iznin
kaldırılmasını Türk Medenî Kanunu’nun 173. maddesi uyarınca isteyebileceği de ortadadır.
Nitekim Yargıtay içtihatlarında da boşanan kadının, soyadı kullanımına dair verilen iznin
kaldırılmasını isteyebileceği belirtilmiştir. Dolayısıyla boşanan kadının, “boşandığı kocasının
soyadını taşımaya izin” kararının kaldırılmasını isteyebilecek olması dikkate alındığında itiraz
konusu kuralın Anayasadaki eşitlik ilkesine ve hak arama hürriyetine aykırı bir yönünün
bulunmadığı açıktır.
Açıklanan nedenlerle itiraz konusu kural Anayasa’nın 10. ve 36. maddelerine aykırı
değildir. İptal isteminin reddi gerekir.
VI- SONUÇ
22.11.2001 günlü, 4721 sayılı Türk Medenî Kanunu’nun 173. maddesinin son
fıkrasında yer alan “Koca ...” sözcüğünün Anayasa’ya aykırı olmadığına ve itirazın
REDDİNE, 1.3.2012 gününde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.
Başkan
Haşim KILIÇ
Başkanvekili
Serruh KALELİ
Başkanvekili
Alparslan ALTAN
Üye
Fulya
KANTARCIOĞLU
Üye
Mehmet ERTEN
Üye
Serdar ÖZGÜLDÜR
Üye
Osman Alifeyyaz
PAKSÜT
Üye
Zehra Ayla PERKTAŞ
Üye
Recep KÖMÜRCÜ
Üye
Burhan ÜSTÜN
Üye
Engin YILDIRIM
Üye
Nuri NECİPOĞLU
Üye
Hicabi DURSUN
Üye
Celal Mümtaz
AKINCI
Üye
Erdal TERCAN
[R.G. 21 Haziran 2012 – 28360]
—— • ——
Anayasa Mahkemesi Başkanlığından:
Esas Sayısı : 2011/116
Karar Sayısı : 2012/39
Karar Günü : 15.3.2012
İTİRAZ YOLUNA BAŞVURAN: Akçaabat 2. Asliye Hukuk Mahkemesi
İTİRAZIN KONUSU: 22.11.2001 günlü, 4721 sayılı Türk Medenî Kanunu’nun 303.
maddesinin, Anayasa’nın 36. maddesine aykırılığı savıyla iptali istemidir.
I- OLAY
Davacı vekili tarafından açılan babalık davasında, itiraz konusu kuralın Anayasa’ya
aykırı olduğu kanısına varan Mahkeme, iptali için başvurmuştur.
II- İTİRAZIN GEREKÇESİ
Başvuru kararının gerekçe bölümü şöyledir:
“Davacı ile davalılar arasında mahkememizde görülmekte olan babalık davasının
görülmesi sırasında mahkememizce 03.06.2011 tarihli celse ara kararı ile davada uygulama
yeri olan TMK 303. maddesinin Anayasa’ya aykırı olduğu değerlendirilip somut norm
denetimi için dosyanın Anayasa Mahkemesi Başkanlığı’na gönderilmesine karar verilmiştir.
Soybağının tespitine ilişkin kurallar, kamu düzenine ait nüfus kayıtların doğru tutulması
ve aile hukukunun evlenme yasağına ilişkin kurallarının uygulanması ile doğrudan ilgilidir.
Soybağının tespiti ve doğru olarak nüfus kütüğüne işlenmesi hukuk sistemimizde kamu
düzenine ait kurallardandır. TMK.nun 303. maddesi ile belirlenen süre geçtikten sonra, hak
düşürücü sürenin kamu düzenine ait dava şartlarından olduğu da gözetildiğinde, hatalı veya
eksik tescil edilmiş resmi nüfus kütük kayıtlarının düzeltilmesi imkanı ortadan kalkmaktadır.
Bu durum kamu yararına açıkça aykırıdır.
Davamızda ise davacının davasını ispatladığı faraziyesinde, babasının hanesi ile nüfus
kütüğünde irtibatı, hak düşürücü süre uygulandığında imkansız hale gelecek ve miras
hukukundan kaynaklanan haklarını kullanamayacak bu amaçla açacağı davalar aktif husumet
yokluğu nedeniyle reddedilebilecektir.
Anılan gerekçelerle ilgili yasa kuralının kamu düzenine ve Anayasa’nın 36. maddesine
aykırı olması nedeni ile iptali gerekmektedir. Saygı ile arz ederim. 17.10.2011”
III- YASA METİNLERİ
A- İtiraz Konusu Yasa Kuralı
22.11.2001 günlü, 4721 sayılı Türk Medenî Kanunu’nun itiraz konusu 303. maddesi
şöyledir:
“III- Hak düşürücü süreler
MADDE 303- Babalık davası, çocuğun doğumundan önce veya sonra açılabilir. Ananın
dava hakkı, doğumdan başlayarak bir yıl geçmekle düşer.
Çocuğa doğumdan sonra kayyım atanmışsa, çocuk hakkında bir yıllık süre, atamanın
kayyıma tebliği tarihinde; hiç kayyım atanmamışsa çocuğun ergin olduğu tarihte işlemeye
başlar.
Çocuk ile başka bir erkek arasında soybağı ilişkisi varsa, bir yıllık süre bu ilişkinin
ortadan kalktığı tarihte işlemeye başlar.
Bir yıllık süre geçtikten sonra gecikmeyi haklı kılan sebepler varsa, sebebin ortadan
kalkmasından başlayarak bir ay içinde dava açılabilir.”
B- Dayanılan ve İlgili Görülen Anayasa Kuralları
Başvuru kararında, Anayasa’nın 36. maddesine dayanılmış, 2. ve 17. maddeleri ise ilgili
görülmüştür.
IV- İLK İNCELEME
Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün 8. maddesi uyarınca, Haşim KILIÇ, Serruh
KALELİ, Alparslan ALTAN, Fulya KANTARCIOĞLU, Ahmet AKYALÇIN, Mehmet
ERTEN, Serdar ÖZGÜLDÜR, Osman Alifeyyaz PAKSÜT, Zehra Ayla PERKTAŞ, Recep
KÖMÜRCÜ, Burhan ÜSTÜN, Engin YILDIRIM, Nuri NECİPOĞLU, Hicabi DURSUN,
Celal Mümtaz AKINCI ve Erdal TERCAN’ın katılımlarıyla 17.11.2011 gününde yapılan ilk
inceleme toplantısında öncelikle davada uygulanacak kural ve sınırlama sorunu
görüşülmüştür.
A- Uygulanacak Kural Sorunu
Anayasa’nın 152. ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama
Usulleri Hakkında Kanun’un 40. maddesine göre, mahkemeler, bakmakta oldukları davalarda
uygulayacakları kanun ya da kanun hükmünde kararname kurallarını Anayasa’ya aykırı
görürler veya taraflardan birinin ileri sürdüğü aykırılık savının ciddi olduğu kanısına
varırlarsa, o hükmün iptali için Anayasa Mahkemesi’ne başvurmaya yetkilidirler. Ancak, bu
kurallar uyarınca bir mahkemenin Anayasa Mahkemesine başvurabilmesi için elinde
yöntemince açılmış ve mahkemenin görevine giren bir davanın bulunması ve iptali istenen
kuralların da o davada uygulanacak olması gerekmektedir. Uygulanacak yasa kuralları,
davanın değişik evrelerinde ortaya çıkan sorunların çözümünde veya davayı sonuçlandırmada
olumlu ya da olumsuz yönde etki yapacak nitelikte bulunan kurallardır.
Bakılmakta olan dava, ergin çocuk tarafından açılan babalık davasıdır. Çocuğa daha
önce kayyım atanmamış olup, başka bir erkek ile arasında soybağı ilişkisi de
bulunmamaktadır. Bundan dolayı, Türk Medenî Kanunu’nun 303. maddesinin birinci ve
üçüncü fıkraları ile ikinci fıkrasının “Çocuğa doğumdan sonra kayyım atanmışsa, çocuk
hakkında bir yıllık süre, atamanın kayyıma tebliği tarihinde ... işlemeye başlar.” bölümü
davada uygulanacak kural değildir.
Öte yandan, Anayasa Mahkemesi’nin 27.10.2011 günlü, 2010/71 Esas, 2011/143 Karar
sayılı kararıyla, Türk Medenî Kanunu’nun 303. maddesinin ikinci fıkrasının iptaline ve iptal
hükmünün kararın Resmi Gazete’de yayımlanmasından başlayarak bir yıl sonra yürürlüğe
girmesine karar verilmiştir. Dolayısıyla, itiraz konusu Türk Medenî Kanunu’nun 303.
maddesinin ikinci fıkrasının “…hiç kayyım atanmamışsa çocuğun ergin olduğu tarihte..”
bölümü hakkında daha önce inceleme yapılmış bulunmaktadır.
Bu nedenle,
1- 22.11.2001 günlü, 4721 sayılı Türk Medenî Kanunu’nun 303. maddesinin birinci ve
üçüncü fıkraları ile ikinci fıkrasının “Çocuğa doğumdan sonra kayyım atanmışsa, çocuk
hakkında bir yıllık süre, atamanın kayyıma tebliği tarihinde ... işlemeye başlar.” bölümünün,
itiraz başvurusunda bulunan Mahkeme’nin bakmakta olduğu davada uygulanma olanağı
bulunmadığından, bu fıkralar ve bölüme ilişkin başvurunun Mahkeme’nin yetkisizliği
nedeniyle reddine,
2- 22.11.2001 günlü, 4721 sayılı Türk Medenî Kanunu’nun 303. maddesinin ikinci
fıkrasının “...hiç kayyım atanmamışsa çocuğun ergin olduğu tarihte...” bölümü, 27.10.2011
günlü, E. 2010/71, K. 2011/143 sayılı karar ile iptal edildiğinden, itiraz konusu bu bölüm
hakkında yeniden karar verilmesine yer olmadığına,
3- Dosyada eksiklik bulunmadığından, 22.11.2001 günlü, 4721 sayılı Türk Medenî
Kanunu’nun 303. maddesinin dördüncü fıkrasının esasının incelenmesine,
Oybirliğiyle karar verilmiştir.
B- Sınırlama Sorunu
Anayasa’nın 152. ve 6216 sayılı Kanun’un 40. maddesine göre, Anayasa Mahkemesi’ne
yapılacak başvurular, itiraz yoluna başvuran Mahkemenin bakmakta olduğu davada
uygulayacağı yasa kuralları ile sınırlıdır.
İlk inceleme toplantısı sonucunda esasının incelenmesine karar verilen, 4721 sayılı Türk
Medenî Kanunu’nun 303. maddesinin dördüncü fıkrası, hem ana hem de çocuk tarafından
açılacak babalık davalarında uygulanabilecek ortak bir kuraldır. Bakılmakta olan dava ise
çocuk tarafından açılmış olan babalık davasıdır.
Bu nedenle, 22.11.2001 günlü, 4721 sayılı Türk Medenî Kanunu’nun 303. maddesinin
dördüncü fıkrasına ilişkin esas incelemenin, “çocuk” yönünden sınırlı olarak yapılmasına
oybirliğiyle karar verilmiştir.
V- ESASIN İNCELENMESİ
Başvuru kararı ve ekleri, işin esasına ilişkin rapor, itiraz konusu Yasa kuralı, dayanılan
ve ilgili görülen Anayasa kuralları ve bunların gerekçeleri ile diğer yasama belgeleri okunup
incelendikten sonra gereği görüşülüp düşünüldü:
A- İtiraz Konusu Kuralın Anlam ve Kapsamı
Soybağı, 743 sayılı önceki Medenî Kanundaki nesep sözcüğünün yerine 4721 sayılı
Türk Medenî Kanun’u tarafından hukuk diline kazandırılan bir terim olup, biri geniş diğeri
dar olmak üzere iki farklı anlamda kullanılmaktadır.
Geniş anlamda soybağı, bir kimse ile onun ecdadı, üstsoyu arasındaki biyolojik ve doğal
bağlantıyı ifade eder. Dar anlamda soybağı ise, sadece çocuklar ile ana ve babaları arasındaki
bağlantıyı, başka bir deyişle çocuğun ana ve babasına nisbetini ifade eder ki, Türk Medenî
Kanunu’nun “Aile Hukuku” başlıklı ikinci kitabında düzenlenmiş olan soybağı da bu dar
anlamdaki soybağıdır.
4721 sayılı Türk Medenî Kanunu’nun soybağının hükümlerini düzenleyen 282.
maddesinde, çocuk ile ana arasındaki soybağının doğumla, çocuk ile baba arasındaki
soybağının ise ana ile evlilik, tanıma veya hâkim hükmüyle kurulacağı belirtilmiştir. Ayrıca
bu maddeye göre, soybağı evlat edinme yoluyla da kurulabilir. Çocuk ile babası arasında,
anne ile evlenme, tanıma ve evlat edinme yoluyla soybağı ilişkisi kurulmasında babanın rızası
bulunmaktadır. Babanın rızasının bulunmadığı durumlarda, çocuk ile babası arasında
soybağının kurulması için hakim kararına ihtiyaç bulunmaktadır. Çocuk ile babası arasında
soybağının kurulması için açılan bu davaya babalık davası denilmektedir.
Babalık davası ile ilgili hükümler Türk Medenî Kanunu’nun 301-304. maddeleri
arasında düzenlenmiştir. Kanun’un 301. maddesinin birinci fıkrasında, çocuk ile baba
arasındaki soybağının mahkemece belirlenmesini ana ile çocuğun isteyebileceği belirtilmiştir.
Kanun’un 303. maddesinin birinci fıkrasında ise babalık davasının, çocuğun doğumundan
önce veya sonra açılabileceği, ananın dava hakkının, doğumdan başlayarak bir yıl geçmekle
düşeceği, ikinci fıkrasında, çocuğa doğumdan sonra kayyım atanmışsa çocuk hakkında bir
yıllık sürenin atamanın kayyıma tebliği tarihinde, hiç kayyım atanmamışsa çocuğun ergin
olduğu tarihte işlemeye başlayacağı, üçüncü fıkrasında, çocuk ile başka bir erkek arasında
soybağı ilişkisi varsa bir yıllık sürenin bu ilişkinin ortadan kalktığı tarihte işlemeye
başlayacağı, itiraz konusu dördüncü fıkrasında ise, bir yıllık süre geçtikten sonra gecikmeyi
haklı kılan sebepler varsa, sebebin ortadan kalkmasından başlayarak bir ay içinde dava
açılabileceği öngörülmektedir.
Kanun’un 303. maddesinde babalık davası için öngörülmüş olan süreler hak düşürücü
sürelerdir.
B- Anayasa’ya Aykırılık Sorunu
Başvuru kararında, soybağının tespitine ilişkin kuralların kamu düzenini ilgilendirdiği,
itiraz konusu kuralda öngörülen süre geçtikten sonra nüfus kaydının düzeltilmesi imkânının
ortadan kalktığı, bu durumun kamu yararına açıkça aykırı olduğu, davada davacı davasını
ispatlasa dahi, hak düşürücü süre uygulandığında babasının hanesi ile nüfus kütüğünde
irtibatının imkânsız hale geleceği, dolayısıyla miras hukukundan kaynaklanan haklarını
kullanamayacağı, bu nedenle itiraz konusu kuralın, Anayasa’nın 36. maddesine aykırı olduğu
ileri sürülmüştür.
6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında
Kanun’un 43. maddesine göre, ilgisi nedeniyle itiraz konusu kural Anayasa’nın 2. ve 17.
maddeleri yönünden de incelenmiştir.
Anayasa’nın 2. maddesinde belirtilen hukuk devleti, insan haklarına dayanan, bu hak ve
özgürlükleri koruyup güçlendiren, eylem ve işlemleri hukuka uygun olan, her alanda adaletli
bir hukuk düzeni kurup bunu geliştirerek sürdüren, hukuk güvenliğini sağlayan, Anayasa’ya
aykırı durum ve tutumlardan kaçınan, hukuku tüm devlet organlarına egemen kılan, Anayasa
ve yasalarla kendini bağlı sayan, yargı denetimine açık olan devlettir.
Anayasa’nın “Kişinin dokunulmazlığı, maddî ve manevî varlığı” başlıklı 17.
maddesinde, “Herkes, yaşama, maddî ve manevî varlığını koruma ve geliştirme hakkına
sahiptir” denilmektedir. Buna göre kişinin yaşama, maddî ve manevî varlığını koruma hakkı
birbirleriyle sıkı bağlantıları olan, devredilmez, vazgeçilmez temel haklardandır. Bu haklara
karşı her türlü engelin ortadan kaldırılması da devlete görev olarak verilmiştir.
Anayasa’nın “Hak arama hürriyeti” başlıklı 36. maddesinde, herkesin gerekli araç ve
yollardan yararlanarak yargı organları önünde davacı ya da davalı olarak sav ve savunma
hakkı bulunduğu belirtilmektedir. Maddeyle güvence altına alınan dava yoluyla hak arama
özgürlüğü, kendisi bir temel hak niteliği taşımasının ötesinde, diğer temel hak ve
özgürlüklerden gereken şekilde yararlanılmasını ve bunların korunmasını sağlayan en etkili
güvencelerden biridir.
İtiraz konusu kuralda, çocuğun babalık davası açması için öngörülen bir yıllık sürenin
geçmesinden sonra gecikmeyi haklı kılan sebepler varsa, sebebin ortadan kalkmasından
başlayarak bir ay içinde dava açılabileceği belirtilmektedir. Kuralda öngörülen ek dava açma
süresi, yargılama usulüne ilişkin olup, soybağı davalarında dava açma süresini belirleyip
belirlememe yetkisi, Anayasa’daki kurallara bağlı kalmak ve adalet, hakkaniyet ve kamu
yararı ölçütlerini gözetmek koşuluyla yasa koyucunun takdirindedir.
Yasa koyucu, soybağı davalarında dava açma süresine ilişkin hükümleri düzenlerken
hukuk devleti ilkesinin bir gereği olan ölçülülük ilkesiyle bağlıdır. Bu ilke ise “elverişlilik”,
“gereklilik” ve “orantılılık” olmak üzere üç alt ilkeden oluşmaktadır. “Elverişlilik”, getirilen
kuralın, ulaşılmak istenen amaç için elverişli olmasını, “gereklilik”, getirilen kuralın,
ulaşılmak istenen amaç bakımından gerekli olmasını ve “orantılılık” ise getirilen kural ve
ulaşılmak istenen amaç arasında olması gereken ölçüyü ifade etmektedir.
Ölçülülük ilkesi nedeniyle yasa koyucu, sınırlamadan beklenen kamu yararı ile bireyin
hak ve özgürlükleri arasında adil bir dengeyi sağlamakla yükümlüdür. Bu nedenle, yasa
koyucu, bir yandan çocukların; babalarını bilmelerini, babalarının nüfusuna yazılmalarını ve
bunun getireceği haklardan yararlanmalarını sağlamak, diğer yandan da davalı babanın ve
ailesinin uzun süre dava tehdidi altında kalmalarını önlemek amacıyla babalık davasında
çocuğa verilen ek dava açma süresini makul bir süre olarak belirlemeli ve her iki tarafın
özgürlükleri arasında adil bir denge kurmalıdır.
Ayrıca, Anayasa’da düzenlenen kişinin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme
hakkı ile Devlet’in herkesin maddi ve manevi varlığını geliştirmesi için gerekli şartları
hazırlama görevi göz önüne alındığında; kişi evlilik dışı dünyaya gelse bile, ana babasını
bilmek, babasının nüfusuna yazılmak, bunun getireceği haklardan yararlanmak, ana ve
babasından kendisine karşı olan görevlerini yerine getirmelerini istemek gibi kişiliğine bağlı
temel haklara sahiptir.
İtiraz konusu kuralda, çocuğa dava açmak için tanınan bir yıllık sürenin haklı bir
sebeple kullanılamaması durumunda bunun yerine bir aylık, çok sınırlı bir ek süre
öngörülmüştür. Hak düşürücü niteliğinden dolayı da çok sınırlı olan bu sürenin geçmesinden
sonra çocuk, babası ile arasında soybağını kurma ve buna bağlı haklara sahip olma olanağını
yitirecektir. Bu nedenle, çocuğun maddi ve manevi varlığını geliştirme hakkını ve hak arama
özgürlüğünü sınırlayan itiraz konusu kuralda öngörülen süre adil, ölçülü ve makul değildir.
Açıklanan nedenlerle, itiraz konusu kural Anayasa’nın 2., 17. ve 36. maddelerine
aykırıdır. İptali gerekir.
Serruh KALELİ bu görüşe katılmamıştır.
VI- İPTAL KARARININ YÜRÜRLÜĞE GİRECEĞİ GÜN SORUNU
Anayasa’nın 153. maddesinin üçüncü fıkrasında “Kanun, kanun hükmünde kararname
ve Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü ya da bunların hükümleri, iptal kararlarının Resmî
Gazetede yayımlandığı tarihte yürürlükten kalkar. Gereken hallerde Anayasa Mahkemesi
iptal hükmünün yürürlüğe gireceği tarihi ayrıca kararlaştırabilir. Bu tarih, kararın Resmî
Gazetede yayımlandığı günden başlayarak bir yılı geçemez” denilmekte, Anayasa
Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 66. maddesinin (3)
numaralı fıkrasında da bu kural tekrarlanmaktadır.
4721 sayılı Türk Medenî Kanunu’nun 303. maddesinin dördüncü fıkrasının “çocuk”
yönünden iptal edilmesi nedeniyle doğacak hukuksal boşluk kamu yararını ihlal edecek
nitelikte görüldüğünden, Anayasa’nın 153. maddesinin üçüncü fıkrasıyla 6216 sayılı Anayasa
Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 66. maddesinin (3)
numaralı fıkrası gereğince iptal hükmünün, kararın Resmî Gazete’de yayımlanmasından
başlayarak bir yıl sonra yürürlüğe girmesi uygun görülmüştür.
VII- SONUÇ
1- 22.11.2001 günlü, 4721 sayılı Türk Medenî Kanunu’nun 303. maddesinin dördüncü
fıkrasının “çocuk” yönünden Anayasa’ya aykırı olduğuna ve İPTALİNE, Serruh KALELİ’nin
karşıoyu ve OYÇOKLUĞUYLA,
2- 4721 sayılı Kanun’un 303. maddesinin dördüncü fıkrasının “çocuk” yönünden iptal
edilmesi nedeniyle, Anayasa’nın 153. maddesinin üçüncü fıkrasıyla 6216 sayılı Anayasa
Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 66. maddesinin (3)
numaralı fıkrası gereğince bu fıkraya ilişkin İPTAL HÜKMÜNÜN, KARARIN RESMÎ
GAZETE’DE YAYIMLANMASINDAN BAŞLAYARAK BİR YIL SONRA YÜRÜRLÜĞE
GİRMESİNE, OYBİRLİĞİYLE,
15.3.2012 gününde karar verildi.
Başkan
Haşim KILIÇ
Başkanvekili
Serruh KALELİ
Başkanvekili
Alparslan ALTAN
Üye
Fulya
KANTARCIOĞLU
Üye
Mehmet ERTEN
Üye
Serdar ÖZGÜLDÜR
Üye
Osman Alifeyyaz
Üye
Zehra Ayla PERKTAŞ
Üye
Recep KÖMÜRCÜ
PAKSÜT
Üye
Burhan ÜSTÜN
Üye
Engin YILDIRIM
Üye
Nuri NECİPOĞLU
Üye
Hicabi DURSUN
Üye
Celal Mümtaz
AKINCI
Üye
Erdal TERCAN
KARŞIOY
Başvuran mahkeme 4721 sayılı Yasa’nın 303. maddesinin Anayasa’nın 36. maddesine
aykırılığı nedeniyle iptal istemi ile başvurmuş ise de,
Maddenin ikinci fıkrasının “...hiç kayyum atanmamışsa çocuğun ergin olduğu tarihte ...”
bölümü Anayasa Mahkemesi’nin 27.10.2011 gün ve 2010/71 E. 2011/143 sayılı kararı ile
iptal edilmiş olduğu için bölüm hakkında yeniden karar verilmesine yer olmadığı kararı ile
davada uygulanacak kural ilkesi nedeniyle yalnızca maddenin dördüncü fıkrasının esasının
“çocuk” yönünden sınırlı olarak incelenmesine 17.11.2011 tarihinde karar verilmiştir.
Önceki 2010/71 E., 2011/143 K. sayılı dosya başvurusunda, kişinin soy bağını
bilmesinin en temel haklardan birisi olduğu kişinin babası olmayan birisi üzerine
kaydedilmesi ve bunu daha sonra öğrenmesi durumunda dava açma hakkının itiraz konusu
kural ile belli bir süreyle sınırlandırılmasının hak arama özgürlüğünü sınırladığı iddiasında
bulunmuştur.
Mahkememizde anılan davada, kullandığı gerekçede kural ile gelen sınırlamadan
beklenen kamu yararı ile bireyin hak ve özgürlüğü arasında olması gereken adil dengenin
gözetilmeyip ölçülülük ilkesine uyulmadığını, hak arama özgürlüğünün zarar görmemesi için
yasa koyucunun kullandığı taktir yetkisi kapsamında ki sürenin makul olması gerektiğini
savunarak itiraz konusu kural, oyçokluğu ile iptal etmiştir. Anılan ve bakılan bu davada
itirazen iptali istenen kural, Medeni Yasa’nın soy bağının kurulması başlıklı birinci
bölümünün kurguladığı sistem içinde yer almış, “tanıma ve babalık hükmü” başlıklı ikinci
kısmın üçüncü ayrımında yer alan iptali istenen 303. madde ise babalık hükmünde hak
düşürücü süre başlığı altında dört fıkradan oluşan bir madde olarak ifade edildiği görülmüştür.
Madde bütünü incelendiğinde, ananın dava açma hakkının doğumdan itibaren bir yıl
olduğu, aynı süre esas alınarak kayyum atanmış çocuklarda atamadan sonraki bir yıl,
atanmamış ise çocuğun ergen olduğu tarihten sonra işleyen bir yıl, çocuğun bir başka erkek ile
soy bağı ilişkisi var ise bir yıllık sürenin bu süre kalktıktan sonra işlemeye başlayacağını
söyleyerek dava açmada hak düşürücü sürenin 1 yıllık bir zaman süreci olarak tüm olası haller
için genel ve ORTAK bir anlayış ve yeterlilik takdiri içinde kullanıldığı, tüm bu genel kuralın
istisnası olarak da dördüncü fıkrada hak düşürücü sürenin kullanılamamasını haklı kılan bir
sebebin varlığının tespiti halinde ise sebebin ortadan kalkmasını TAKİBEN BİR AYLIK ek
bir dava açma süresinin İSTİSNAİ HAL olarak normatif düzene yerleştirildiği görülmektedir.
Yasa koyucunun, Medeni Yasa’nın iptali istenen 303. maddesinin de yer aldığı soy bağı
kurulması başlıklı bölümünün altında düzenlediği kurallar arasında herhangi bir ayrım
yapmadan birçok maddesinde mahkemece makul bulunmayan aynı bir yıllık süreyi kullandığı
görülmektedir. Yasa’nın 285., 291., 300., 303., 319. gibi tüm ilgili maddelerinde hak
düşürücü sürenin bir yıl olduğunu ortak bir anlayış ile kurala bağlamış bir yıllık sürenin
kullanılmasındaki kesinliği kaldıran istisnai hallerin ise diğer fıkralarda, ifade edildiği bir
düzen kurduğu görülmektedir.
Mahkememiz önceki 2010/71 E., 2011/143 K. sayılı 303. maddenin ikinci fıkrasının son
cümlesinin iptaline ilişkin kararında, Anayasa’da belirlenen kurallara bağlı kalmak adalet,
hakkaniyet ve kamu yararı ölçümlerini gözetmek koşulu ile soy bağı davalarında yargılama
usulüne ilişkin olduğunu kabul ettiği dava açma süresinin belirleme yetkisinin yasa koyucuda
olduğunu söylemektedir.
Ancak bu kararda çoğunluğu iptale götüren düşüncede davacı kişinin, maddi manevi
varlığı geliştirme hakkı nedeniyle babalık davasını açabilecek iken, davalı babayı da sürekli
dava tehdidi altında bırakmayacak, makul bir süre içinde dava açma hakkının kullanılabilmesi
gerektiğini, ancak sürenin hak düşürücü olup çocuğun soy bağı kurma olanağını yitirmesi
olasılığı ile kuralda öngörülen ergenlikten sonraki bir sene sürenin dava açmak için kısa
olduğuna işaret eden bir karar verdiği görülmektedir. Yani yasa koyucuya (bir yıl az benim
kabul edilebilir bulacağım bir süre olmalıdır) diyerek sistem bütününden aynı maddenin
dördüncü fıkrasının getirdiği ölçülü, tolereli, hakkaniyet ve adil hal hükümlerini uygulatan
fıkrayı, madde bütününü Medeni Kanun sistematiğini görmeyi tercih etmemiştir.
Nitekim 303. maddenin ilk üç fıkrası yönünden ortak olan dördüncü fıkrasının kurala
getirdiği denge ile bir yıllık süre dışında gecikmeyi haklı kılan sebebin varlığı halinde meşru
nedenlerle her zaman babalık davası açabilme haline işaret edilerek çocuk ile baba arasında
soy bağı kurulması bir hak olmakla birlikte bu hakkın kullanımının ihlal edildiğini söylemeye
imkan olmadığını ve yasa koyucu değişik ihtimalleri gözeterek dava hakkı tanıdığının açıklığı
karşısında kuralda anayasal bir aykırılığın bulunmadığı kanaati ile çoğunluk görüşüne
katılınmamıştır.
Hal böyle iken aynı maddenin (303. maddenin dördüncü fıkrasının) çocuk yönünden
esas denetimi yaptıran 2011/116 sayılı işbu dava dosyamızda da gecikmeyi haklı kılan haklı
sebebin varlığının ortadan kalkmasından sonra başlayan dava açmak için verilen ek BİR
AYLIK sürede makul ve ölçülü görülmeyerek oy çokluğu ile iptal edilmiştir.
Medeni Yasa’nın toplumsal düzende kavranması ve işlevini yerine getirebilmesi için
belirli bir seviyede kuralları arasında ortak tutarlılığa usul ve kapsadığı alan ve içerik
yönünden temel ilkelere sahip olması gerekir. Aile hukukuna ilişkin soy bağının kurulması,
babalığın tanınması v.b, zorunlu düzen kurallarının oluşmasında öngörülen ortak payda da
yasa koyucunun tercih ettiği politika ve düzenleme amacı pragmatik bir tutarsızlığa
düşmemelidir.
Pozitif normun hak düşürücü süre başlığında öngördüğü süreye ölçüsüz denebilmesi,
hukukta ölçülülüğü elverişli/gerekli/orantılı unsurlarından sadece birinin tanımı ya da yarattığı
hukuki beklenti ile özdeşleşmiyorsa, (düzenlemeyi ortadan kaldıran İPTAL KARARI ile yasa
koyucu yerine geçilmeyecek ise) ölçülükten beklenenin nelerden ibaret olması gerektiği de
belirtilmelidir. Böylece iptal sonucu gelecek yeni yasa kural insan hayatının, davranışlarının
belirlenmesinde, tercihlerde anayasal meşruluğa ya da kabule uygun, yakın düzenlemeler ile
yasa koyucuya yönlendirme pratiğinde hizmet etmiş olmalı, tahmin edilebilir yasal çerçeve
çizmesi beklenmelidir.
Ölçüsüzlük yorumunun güvenli bir ölçütü yoktur. Medeni Kanun’un 303. maddesinin
getirdiği düzenlemede, kullandırılan hak yönünden işlevsel, mantıki bir sistem nitelenerek
kural haline getirilmiştir. Ahlaki içeriği, zorunluluğu Medeni Yasa’nın kabul ettiği sistematiğe
uygun genel davranış ilkeleri ile şekillenmiş önceden bilinebilir, anlaşılabilir açık, benzer
tanımlı eylemler ve hukukları yönünden eşit ve doğal adalet duyguları ile uyumlu bir ifası
vardır. Bir kuralın ölçüsüzlüğü ifadesi onun hakkaniyetsiz, adaletsiz, hukuk devleti gereklerini
karşılayamayan nitelikte olduğu söylemini içerir. Bir yorumda bu yaklaşımın kabul görmesi
halinde ise devlet karşısında korunan birey özgürlüğü ile çatışan bir alan çıktığında ve bunun
mahkemece tespitinde normun ulaştırmayı istediği amaç da eksik olanın teorisinin, sınırlarının
öngörülmesi gerektiği düşünülmektedir.
Örneğin bir aylık süre sahip olunacak haklara ulaşmayı engelleyen mahkememiz
kabulüne göre adil, makul ve ölçülü olmayan bir sınırlı süre ise her yapılan yeni düzenlemede
kayba uğrayan hak ile sınırlama kuralının koruduğu yarar dengesini ne ile ölçülecek, kıstas
olarak neler ele alınacak, dengeyi oluşturmaya çalışırken terazinin kefelerine konacak birimler
neler olacaktır?
Çatışma alanlarında orantısızlık ölçüsüzlüğün genelde yaklaşılan en öncelikli
ilkelerinden biri olmakla beraber iptal edilen kararda bir aylık ek dava açma süresinin neye
oranla ölçüsüz olduğunun ifadesi yoktur.
Anayasa’nın 17. maddesi ile korunan maddi manevi varlığı geliştirme hakkı
devredilemez ve vazgeçilemez ise de kapsamı kamusal yarar ve sosyal niteliği nedeniyle
toplumsal denge adına kollanmak ve gözetilmek zorundadır. Anayasa’nın 36. maddesinin
yarattığı hak arama özgürlüğü de diğer temel hak ve özgürlüklerden yararlanılması noktasında
etkili bir güvence olsa da o hakların kullanılma niteliği de birlikte değerlendirilmeye alınmak
zorundadır.
Anayasa’nın 40. maddesinde hak ve hürriyeti ihlal edilmiş herkese yetkili makama
gecikmeden başvurma ödevi ve imkanının sağlanmasını isteme hakkı getirdiği düzende
Medeni Kanun’un ilgili bölümünde soy bağının kurulmasına ilişkin hükümlerde tüm benzer
diğer hükümler yönünden getirilen ortak ölçü sisteminde bir farlılık oluşturmayan iptali
istenen düzenlemede yer alan ek sürenin hakka ulaşmada bir engel getirmediği ve korunan
düzen ile ulaşılacak hak arasında makul bir denge öngördüğü kaldı ki, 303. maddenin ikinci
fıkrasının daha önce Anayasa Mahkemesi’nce iptal edilmesi ile çocuk yönünden hakka
kavuşmak adına dava açmasını engelleyen bir süre sınırı da kalmayıp ek dava açma süresine
ihtiyaç kalmadığı nedenleri ile çoğunluk görüşüne katılınmamıştır.
Başkanvekili
Serruh KALELİ
[R.G. 21 Haziran 2012 – 28360]
—— • ——
Anayasa Mahkemesi Başkanlığından:
Esas Sayısı : 2011/13
Karar Sayısı : 2012/45
Karar Günü : 22.3.2012
İTİRAZ YOLUNA BAŞVURAN: Birecik Asliye Hukuk Mahkemesi
(E. 2011/13, E. 2011/14)
İTİRAZLARIN KONUSU: 1- 8.5.1991 günlü, 3717 sayılı Adli Personel ile Devlet
Davalarını Takip Edenlere Yol Gideri ve Tazminat Verilmesi ile 492 sayılı Harçlar
Kanununun Bir Maddesinin Yürürlükten Kaldırılması Hakkında Kanun’un 23.7.2010 günlü,
6009 sayılı Kanun’un 30. maddesiyle değiştirilen 2. maddesinin,
2- 2.7.1964 günlü, 492 sayılı Harçlar Kanunu’nun;
a- 2. maddesinin,
b- (1) sayılı Tarifesinin “(A) Mahkeme Harçları” bölümüne 6009 sayılı Kanun’un 20.
maddesiyle eklenen (V) numaralı fıkranın,
Anayasa’nın 2., 10., 36. ve 55. maddelerine aykırılığı savıyla iptali istemidir.
I- OLAY
Kamulaştırma bedelinin artırılması talebiyle açılan davalarda, keşif işlemleri için harç
ve ücret alınmasının Anayasa’ya aykırı olduğu iddiasını ciddi gören Mahkeme, kuralların
iptali için başvurmuştur.
II- İTİRAZLARIN GEREKÇELERİ
Başvuru kararlarının gerekçe bölümü şöyledir:
“Davacılar tarafından (…) kamulaştırma bedelinin 4000 TL. arttırılması talep edilmiştir.
Mahkememizce yargılamaya devam edilmiş, devam eden yargılama sürecinde davacı
vekili mahkeme tarafından keşif ücretinin 560 TL olarak belirlenmesini, özellikle de Devletin
herhangi bir harcama yapmadan keşif harcını 120 TL. olarak belirlemesi ve bunun bir
kısmının yolluk olarak mahkeme heyetine dağıtmasının hak hürriyetine engel olduğunu,
ayrıca mahkeme heyeti için cüzi bir miktar belirlenirken bilirkişiler için fahiş miktarda
bilirkişi ücretinin takdir edilmesinin de Anayasaya aykırı olduğunu, adli yardım taleplerinin
de olmadığını ifade ederek Anayasaya aykırılık iddiasında bulunmuştur.
(...)
6009 sayılı Yasa ile Harçlar Kanunu’nda yapılan değişiklik ile Yasaya bağlı (1) sayılı
Tarife’de düzenlenmiş mahkeme harçlarına keşif harcının eklenmiş olmasının aşağıdaki
gerekçelerle Anayasa’ya aykırı olduğu kanaatine ulaşılmaktadır:
1- Harçlara Dair Teorik Esaslar:
Harçlar devletin egemenliğinden kaynaklanan kamu gücüne dayanarak topladığı cebri
nitelikte kamu gelirleridir. Devlet, kendisini oluşturan en önemli ve ayırt edici unsur olan
egemenliğine dayanarak tek taraflı iradesi ve üstün buyurma gücü ile kişiler ve topluluklarına
mali yükümlülükler yükleyebilir. Devletin mali egemenliğinden kaynaklanan bu yetki üstün
bir yetki olmakla birlikte sınırsız ve keyfi biçimde kullanılabilecek bir yetki değildir. Devlet
kamu gücünü kullanarak yeni mali yükümlülükler getirir veya mevcut mali yükümlülüklerde
değişikliğe giderken Anayasanın 2. maddesinde öngörülen hukuk devleti ilkesi gerekleri ile
sınırlı hareket etmek, hukukun üstünlüğü esasına riayet etmek zorundadır.
Kamu gücüne dayanarak toplanan cebri kamu gelirlerinin en önemlilerinden biri olan
harçlar, belli kamu kurum ve kuruluşlarınca verilen bazı somut hizmetlerden yararlananlardan
bu hizmetler karşılığında alınan cebri nitelikte parasal ödentiler olarak tanımlanabilir. Harcın
konusunu ancak kamu kurum ve kuruluşlarınca verilebilen somut nitelikte bazı kamusal
hizmetler oluşturur. Bu hizmetlerin başka bir kişi ve kuruluştan temini kesinlikle mümkün
değildir.
Vergilerin aksine harçlar karşılıklılık esasına dayanan cebri kamu gelirleridir. Belli ve
somut kamusal hizmetlerden yararlanma karşılığında harç ödenir. Harca tabi hizmet sunulmaz
ise, harcın ödenmesi talep edilemez. Harç konusu hizmetten yararlanıp yararlanmamak (bu
hizmetin kendisine sunulmasını isteyip istememek) kişinin ihtiyarında olsa da bir kez harç
konusu kamusal hizmetten yararlanma tercih ve bu hizmetin sunulması talep edildiğinde harç
ödemek zorunlu hale gelir. Bu nedenle harçlar karşılıklı ve zorunlu nitelikte kamu gelirleridir.
Ödenen harcın karşılığında vatandaş somut bir kamusal hizmetten yararlanma hakkını
elde eder. Harç ödemesine rağmen bu hakkı gerçekleştirilmez, harç konusu kamusal hizmet
kendisine sunulmazsa harç ödeyen bu hususta idari ve adli makamlara başvurabilir.
Harçlar da vergiler gibi kural olarak bireyler ve toplulukları tarafından, bir başka deyişle
piyasa ekonomisi aktörleri tarafından ödenir. Kamu sektörü ise kural olarak harç ödemez.
Günümüz ekonomilerinde harçlar bireyler ve topluluklarından parasal değer-nakit
olarak-para cinsinden toplanır. Harçlar bakımından mali güce göre alınma kuralı uygulanmaz,
harca tabi hizmetten yararlanan ilgili harcı ödemek zorunda kalır.
Harç konusu kamusal hizmetler kamusal faydanın yanında bireysel fayda da sağlar.
Harç kamusal hizmet sayesinde elde edilen bireysel faydanın karşılığını oluşturmaktadır. Bu
nedenle harç tutarı makul olmak zorundadır. Bir başka deyişle harç tutarı yararlanılan
kamusal hizmetin maliyetinin bir kısmına karşılık gelmeli, maliyeti aşan tutarlarda ise harç
yükümü getirilmemelidir.
Anayasamızın 73. maddesinin III. fıkrası uyarınca harçlar ancak bir yasa hükmüne
istinaden toplanabilir. Ülkemizde harçlar, Belediye Gelirleri Kanunu’nda düzenlenmiştir.
Harçlar Kanunu merkezi yönetim tarafından alınan harçları, Belediye Gelirleri Kanunu ise
yerel yönetimler tarafından alınan harçları düzenlemektedir. Mali hukukta geçerli olan
yasallık ilkesi gereğince harcın tüm temel unsurları (konu, yükümlü, matrah, oran-tutar, harç
yükümlülüğünü doğuran olay, istisna ve muaflık biçimindeki harç kolaylıkları) ve harcın
ödeme zamanı ve biçimi ilgili yasada açıkça düzenlenmek zorundadır.
Devletin harca konu ettiği kamu hizmetleri arasında en önemlilerinden biri yargı
hizmetleridir. Yargı hizmetleri ile ilgili olarak alınan harçlara yargı harçları adı verilir. Yargı
harçları 492 sayılı Harçlar Kanunu’na bağlı (1) sayılı tarifede düzenlenmiştir. Bu düzenleme
uyarınca yargı harçları, mahkeme harçları ve icra ve iflas harçları olmak üzere iki temel gruba
ayrılır. 492 sayılı Harçlar Kanununun yargı harçlarının konusunu düzenleyen 2. maddesine
göre yargı harcına konu edilen yargı organlarının yargı işlemleridir. Bu işlemler devletin
tekelinde bulunan yargılama ve hüküm verme faaliyeti ile ilgili olarak yargı organları
(mahkemeler ve icra daireleri) tarafından yapılan kendine özgü niteliği haiz kamu hukuku
işlemleridir.
Yukarıda yer verilen açıklamalar dikkate alındığında 6009 sayılı Yasa ile keşif harcı
getirilirken harçlara dair teorik esaslara yeterince dikkat edilmediği göze çarpmaktadır.
2- 6009 sayılı Yasanın 20. maddesi ile getirilen Keşif Harcının Anayasaya Aykırılığı
Sorunu
6009 sayılı Gelir Vergisi Kanunu İle Bazı Kanun Ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 20. maddesi aşağıdaki hükmü içermektedir:
“MADDE 20- 492 sayılı Kanunun (1) sayılı Tarifesinin “(A) Mahkeme Harçları”
bölümüne aşağıdaki (V) numaralı fıkra ve (1) sayılı Tarifesinin “B) İcra ve iflas harçları”
bölümüne aşağıdaki (III) numaralı fıkra eklenmiştir.
“V. Keşif harcı: 120 TL” (Mahkemelerce re’sen veya istem üzerine verilen keşif ya da
tespit kararlarını yerine getirmek için)
Mali hukukun özellikle kamu gelirleri hukuku (geniş anlamı ile vergi hukuku) dalına
hakim olan temsilsiz vergi olmaz ilkesi (vergilerin yasallığı ilkesi) mali alandaki her türlü
yükümlülüğün yasa ile konulması, değiştirilmesi, kaldırılması ile çıkarılan bu yasada mali
yükümlülüğün temel unsurlarının açıkça belirtilmesi yanında ve daha önce olarak mali
yükümlülüklerin halkın özgür iradesi ile seçerek iş başına getirdiği temsilcilerden oluşan
parlamento tarafından çıkarılmış yasalara dayanılarak getirilmesini gerektirir. Bu husus halkın
temsilcilerinin rızası ve onayı alındıktan sonra mali alanda yükümlendirme yapılacağını ifade
eder.
6009 sayılı Yasa 23.07.2010 tarihinde TBMM tarafından kabul edilmiş 1.8.2010 tarih
ve 27659 numaralı Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe girmiştir.
6009 sayılı Yasa ile getirilen keşif harcı çeşitli açılardan Anayasa’ya aykırıdır.
Öncelikle getirilen harç yükümünün meşru bir dayanağı bulunmamaktadır. Harçlar
Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın ne genel
gerekçesinde ne de madde gerekçelerinde Harçlar Kanunu’na bağlı (1) sayılı tarifeye eklenen
harçların getirilmesini meşru kılan bir sebebe yer verilmemiş, keşif veya haciz talebinde
bulunan kişilerin bu taleplerinin yerine getirilmesi için maktu bir keşif ödeyeceği
belirtilmiştir. Getirilen harç yükümlülüğünün meşruluğunu ortaya koymak için devlet
bütçesinin tekliği (bütçede birlik) ilkesinden söz edilmiş ve bu ilkeye uygun olarak keşif ve
haciz masraflarının ödenmesi ve bu paralardan hak eden kişilere ödeme yapılmasının bütçe
üzerinden gerçekleşeceği belirtilmiştir. Kamu maliyesinde ve bütçe hukukunda bütçede birlik
ilkesi, devletin tüm gelir ve giderlerinin tek bir bütçede gösterilmesini öngörür. Bu ilke bütçe
denetiminin kolaylaşması ve israfın önlenmesi bakımından etkinliği sağlayıcı bir yapı
sağlamayı hedefler bu açıdan bakıldığında birlik ilkesinin, bütçenin açıklık, doğruluk, genellik
gibi bütçe ilkelerini tamamladığı söylenebilir. Bu ilke kamu hizmetlerinin tek elden
planlanması ve yönlendirilmesi, kamusal hizmetlerin finansman kaynaklarını oluşturması ve
kamusal kaynakların planlı kullanılması konularında yarar sağlayabilmektedir. Birlik ilkesinin
karşıtı, her kamu idaresinin gelir ve giderlerinin ayrı bütçelerde gösterilmesine ve bundan
dolayı, merkezi idare dışında birden fazla bütçe oluşmasını (merkezi idare bütçesi, yerel
yönetim bütçesi vb.) öngörür. Görüldüğü üzere bütçede birlik ilkesinden keşif harcı
getirilmesinin haklı kılınması hususunda yararlanılması mümkün değildir. Bilakis bütçede
birlik ilkesinin uygulamasına destek verdiği bütçede genellik ilkesi adem-i tahsis gereğini
öngörür ki bu da belli gelirlerin belli harcamaların finansmanına tahsis edilmesini engeller.
Bir başka deyişle ödenen keşif harçları ile keşfe çıkan personele ödeme yapılmasında prensip
olarak kullanılamaz.
Vurgulanması gereken ikinci husus gerekçede çok önemli bir hususun ihmal edildiğidir.
Yasanın TBMM Genel Kurulu’nda görüşülmesi sırasında bazı milletvekilleri tarafından
isabetle belirtildiği üzere keşif, bir yargılamayı sonuçlandırabilmek amacıyla yapılması
gereken bir işlemdir. Bu işlemin bedeli ise harç biçiminde devlete değil fakat ücret (yolluk)
biçiminde işlemin yapılmasına katılan kamu görevlisine ödenir. Bu farklılığa rağmen ücretyolluk niteliğinde bir ödemenin harç yükümlülüğü haline getirilmesi durumunda bütçeye
dâhil edilen hazineye yapılan bu ödemelerin daha sonra bütçe üzerinden, keşfe katılan kişilere
yollukları biçiminde ödenmesi söz konusu olabilirse de böyle bir durumda hazineden bu
paraları hak sahiplerine çok geç ödenecektir, bu husus geçmişteki tecrübeler ile sabittir. 3717
sayılı Kanuna göre mahkemelerde keşfe katılan tüm Yargı mensupları, Hakim ve Savcılar ve
Hazine Avukatları yapılan keşif bedeli ödemesinin bu kişilerin emekleri karşılığında verilen
ve taraflarca karşılanan bir ücret olduğudur. 6009 sayılı Yasa ile bu ödemenin harç olarak
düzenlenmesi sonucunda belirtilen görevlilerin hak ettiği bir ödeme hazineye gidecek ve
hazineden bu görevlilere yapılması ise bütçede genellik ilkesinin adem-i tahsis alt gereği
uyarınca söz konusu olamayacaktır. Kamu görevlilerinin kazanılmış haklarından adeta
mahrum edilmesi sonucunu doğuran bu durumun Anayasa’nın 2. maddesinde düzenlenmiş
olan hukuk devleti ilkesine aykırı olduğu aşikardır.
Üzerinde durulması gereken üçüncü husus ise 6009 sayılı Yasa ile Harçlar Kanununun
123 üncü maddesinde ve diğer kanunlarda yer alan bir takım harç muafiyetlerinin,
mahkemelerce re’sen veya istem üzerine verilen keşif ya da tespit kararlarını yerine getirmek
için alınan keşif harçları bakımından uygulanmamasıdır. Bu gerekçede bu hükmün
getirilmesini açıklayan herhangi bir açıklamaya yer verilmediğinden düzenlemenin
Anayasa’nın eşitlikle ilgili hükümlerine (10. madde) aykırı olduğu açıktır.
Yukarıda açıklanan tüm nedenlerle birlikte dava açıldığı esnada davacı taraftan alınan
nispi (veya maktu) harcın yanında yargılamanın devamı esnasında davacı taraftan ayrıca keşif
harcı adı altında bir harç alınması “Anayasamızın 36. maddesinde belirtilen hak arama
hürriyeti ilkesine” aykırılık teşkil etmektedir.”
III- YASA METİNLERİ
A- İtiraz Konusu Yasa Kuralları
1- 8.5.1991 günlü, 3717 sayılı Adli Personel ile Devlet Davalarını Takip Edenlere Yol
Gideri ve Tazminat Verilmesi ile 492 sayılı Harçlar Kanununun Bir Maddesinin Yürürlükten
Kaldırılması Hakkında Kanun’un 23.7.2010 günlü, 6009 sayılı Kanun’un 30. maddesiyle
değiştirilen itiraz konusu 2. maddesi şöyledir:
“Daire dışında yapılması gereken her keşif ve icra işlemi için; hâkimlere, Cumhuriyet
savcılarına, askerî mahkemelerdeki subay üyelere, adlî tabiplere, icra müdürleri ve
yardımcıları ile icra işlemlerini yapmakla yetkili memurlara, Hazine avukatlarına, Hazine
avukatı olmayan il ve ilçelerde davaları takibe yetkili daire amirleri ve 3402 sayılı Kadastro
Kanununa göre yetkili kılınan kişilere (275); yazı işleri müdürlerine, hâkim veya
Cumhuriyet savcısının kararı üzerine görevlendirilen sosyal çalışmacı, psikolog ve
pedagoglara, muhakemat hizmetlerinde görev yapan memurlara, zabıt kâtiplerine ve ceza
ve infaz kurum personeli hariç olmak üzere diğer adlî ve idarî yargı personeline (200);
mübaşir ve hizmetlilere (150) gösterge rakamının memur aylık katsayısı ile çarpımı sonucu
bulunacak tutar kadar yol tazminatı ödenir.
Bu madde uyarınca yol tazminatı bütçenin ilgili tertibinden her ayın sonunda ödenir
ve ayrıca yevmiye ödenmez.
Bir kişinin alacağı aylık yol tazminatı tutarı, en yüksek Devlet memuru aylığının ek
gösterge dahil iki katını geçemez.
Kamu adına takibi gereken işler ile Hazine avukatlarına, Hazine avukatı olmayan il
ve ilçelerde davaları takibe yetkili daire amirlerine ödenecek yol giderleri ile yol tazminatı,
bu madde hükümlerine göre bütçenin ilgili tertibinden ödenir.
Bu madde uyarınca ödenen yol tazminatı damga vergisi hariç herhangi bir vergiye
tabi tutulmaz.
Yol giderleri ilgili kişiler tarafından karşılanır. Görülen işler birden fazla ise
ödenecek yol gideri uzaklıkla orantılı şekilde hesaplanır.”.
2- 2.7.1964 günlü, 492 sayılı Harçlar Kanunu’nun;
a- itiraz konusu 2. maddesi şöyledir:
“Yargı işlemlerinden bu kanuna bağlı (1) sayılı tarifede yazılı olanları, yargı
harçlarına tabidir.
Ceza mahkemelerinde şahsi hukuka ait hakların hüküm altına alınması hâlinde de,
celse harçları hariç olmak üzere (1) sayılı tarifeye göre harç alınır.”
b- itiraz konusu (1) sayılı Tarifesinin “(A) Mahkeme Harçları” bölümüne 6009 sayılı
Kanun’un 20. maddesiyle eklenen (V) numaralı fıkra şöyledir:
“V. Keşif harcı: 120 TL. (Mahkemelerce re’sen veya istem üzerine verilen keşif ya da
tespit kararlarını yerine getirmek için)”.
B- Dayanılan Anayasa Kuralları
Başvuru kararlarında, Anayasa’nın 2., 10., 36. ve 55. maddelerine dayanılmıştır.
IV- İLK İNCELEME
Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün 8. maddesi gereğince Haşim KILIÇ, Osman
Alifeyyaz PAKSÜT, Fulya KANTARCIOĞLU, Ahmet AKYALÇIN, Mehmet ERTEN,
Fettah OTO, Serdar ÖZGÜLDÜR, Serruh KALELİ, Zehra Ayla PERKTAŞ, Recep
KÖMÜRCÜ, Alparslan ALTAN, Burhan ÜSTÜN, Engin YILDIRIM, Nuri NECİPOĞLU,
Hicabi DURSUN, Celal Mümtaz AKINCI ve Erdal TERCAN’ın katılımlarıyla 2011/13 ve
2011/14 Esas sayılı dosyalarda 24.2.2011 gününde yapılan ilk inceleme toplantılarında
öncelikle uygulanacak kural sorunu üzerinde durulmuştur.
A- Anayasa’nın 152. maddesi ile 2949 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve
Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 28. maddesine göre, bir davaya bakmakta olan
mahkeme, bu davada uygulanacak bir kanun veya kanun hükmünde kararnamenin
hükümlerini Anayasa’ya aykırı görürse veya taraflardan birinin ileri sürdüğü aykırılık
iddiasının ciddi olduğu kanısına varırsa, ilgili kural ya da kuralların iptali için Anayasa
Mahkemesi’ne başvurmaya yetkilidir. Ancak bu hükümler uyarınca, bir mahkemenin Anayasa
Mahkemesi’ne başvurabilmesi için, yöntemince açılmış, mahkemenin görevine giren
bakmakta olduğu bir davanın bulunması ve iptali istenen kuralın da bu davada uygulanacak
olması gerekir. Uygulanacak kural ise bakılmakta olan davanın değişik evrelerinde ortaya
çıkan sorunların çözümünde veya davayı sonuçlandırmada olumlu ya da olumsuz yönde etki
yapacak nitelikteki kanun veya kanun hükmünde kararnamelerdir.
İtiraz yoluna başvuran Mahkeme, 492 sayılı Kanun’un 2. maddesinin tamamının iptali
istemiyle başvurmuştur.
İtiraz konusu kuralın ikinci fıkrasında, ceza mahkemelerinde şahsi hukuka ait hakların
hüküm altına alınması hâlinde, celse harçları hariç olmak üzere Kanun’a bağlı (1) sayılı
Tarifeye göre harç alınacağı hükme bağlanmıştır. Dolayısıyla anılan fıkranın hukuk davası
niteliğindeki bakılmakta olan davalarda uygulanması mümkün değildir.
Bu nedenle 2.7.1964 günlü, 492 sayılı Harçlar Kanunu’nun 2. maddesinin ikinci
fıkrasının, itiraz başvurusunda bulunan Mahkeme’nin bakmakta olduğu davalarda uygulanma
olanağı bulunmadığından, bu fıkraya ilişkin başvuruların Mahkeme’nin yetkisizliği nedeniyle
reddine oybirliğiyle karar verilmiştir.
B- Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün 8. maddesi gereğince 2011/13 ve 2011/14 Esas
sayılı dosyalarda 24.2.2011 gününde yapılan ilk inceleme toplantılarında;
1- 7.5.2010 günlü, 5982 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun uyarınca, 2949 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun ile ilgili gerekli düzenlemeler yapılmadan,
Mahkeme’nin çalışıp çalışamayacağına ilişkin ön meselenin incelenmesi sonucunda;
Mahkeme’nin çalışmasına bir engel bulunmadığına, Fulya KANTARCIOĞLU, Mehmet
ERTEN, Fettah OTO, Zehra Ayla PERKTAŞ ile Celal Mümtaz AKINCI’nın, gerekçesi
2010/68 esas sayılı dosyada belirtilen karşıoyları ve oyçokluğuyla,
2- Dosyalarda eksiklik bulunmadığından:
a- 8.5.1991 günlü, 3717 sayılı Adli Personel ile Devlet Davalarını Takip Edenlere Yol
Gideri ve Tazminat Verilmesi ile 492 sayılı Harçlar Kanunu’nun Bir Maddesinin Yürürlükten
Kaldırılması Hakkında Kanun’un 23.7.2010 günlü, 6009 sayılı Kanun’un 30. maddesiyle
değiştirilen 2. maddesinin,
b- 2.7.1964 günlü, 492 sayılı Harçlar Kanunu’nun;
aa- 2. maddesinin birinci fıkrasının,
bb- (1) sayılı Tarifesinin Yargı Harçları başlıklı “(A) Mahkeme Harçları” bölümüne
6009 sayılı Kanun’un 20. maddesiyle eklenen (V) numaralı fıkranın,
esasının incelenmesine oybirliğiyle karar verilmiştir.
V- BİRLEŞTİRME KARARI
24.2.2011 gününde yapılan ilk inceleme toplantısında, 2011/14 Esas sayılı davanın,
aralarındaki hukuki irtibat nedeniyle 2011/13 Esas sayılı dava ile birleştirilmesine, esasının
kapatılmasına, esas incelemenin 2011/13 Esas sayılı dosya üzerinden yürütülmesine
oybirliğiyle karar verilmiştir.
VI- ESASIN İNCELENMESİ
Başvuru kararları ve ekleri, işin esasına ilişkin rapor, itiraz konusu yasa kuralları,
dayanılan Anayasa kuralları ve bunların gerekçeleri ile diğer yasama belgeleri okunup
incelendikten sonra gereği görüşülüp düşünüldü:
A- Uygulanacak Kural Sorunu
Anayasa’nın 152. maddesi ile 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve
Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 40. maddesine göre, bir davaya bakmakta olan
mahkeme, bu davada uygulanacak bir kanun veya kanun hükmünde kararnamenin
hükümlerini Anayasa’ya aykırı görürse veya taraflardan birinin ileri sürdüğü aykırılık
iddiasının ciddi olduğu kanısına varırsa, ilgili kural ya da kuralların iptali için Anayasa
Mahkemesi’ne başvurmaya yetkilidir. Ancak bu hükümler uyarınca, bir mahkemenin Anayasa
Mahkemesi’ne başvurabilmesi için, yöntemince açılmış, mahkemenin görevine giren
bakmakta olduğu bir davanın bulunması ve iptali istenen kuralın da bu davada uygulanacak
olması gerekir. Uygulanacak kural ise, bakılmakta olan davanın değişik evrelerinde ortaya
çıkan sorunların çözümünde veya davayı sonuçlandırmada olumlu ya da olumsuz yönde etki
yapacak nitelikteki kanun veya kanun hükmünde kararnamelerdir.
İtiraz yoluna başvuran Mahkeme, 3717 sayılı Kanun’un 6009 sayılı Kanun’un 30.
maddesiyle değiştirilen 2. maddesinin tamamının iptalini istemektedir.
İtiraz konusu kuralın birinci fıkrasında, daire dışında yapılması gereken her keşif ve icra
işlemi için, hâkim ve savcılar ile adalet personeline belli gösterge rakamının memur aylık
katsayısı ile çarpımı sonucu bulunacak tutar kadar “yol tazminatı” ödeneceği; ikinci
fıkrasında, anılan tazminatın bütçenin ilgili tertibinden karşılanacağı; üçüncü fıkrasında, bir
kişinin alacağı aylık toplam yol tazminatı tutarının üst sınırı; dördüncü fıkrasında, kamu adına
takibi gereken işler ile Hazine avukatlarına, Hazine avukatı olmayan il ve ilçelerde davaları
takibe yetkili daire amirlerine ödenecek yol giderleri ve yol tazminatının bütçenin ilgili
tertibinden karşılanacağı; beşinci fıkrasında ise yol tazminatının damga vergisi hariç herhangi
bir vergiye tabi tutulmayacağı düzenlenmektedir. Keşif işlemine katılacak kamu görevlileri,
genel bütçenin ilgili tertibinden yapılacak söz konusu ödemelere keşfe katılmakla birlikte
kendiliğinden hak kazanırlar. Bunun için Mahkeme’nin herhangi bir karar vermesi ya da
işlem yapması gerekmez. Yapılan ödemelerin daha sonra yargılama gideri olarak taraflara
yükletilmesi ise usul kanunlarında yer alan yargılama giderlerine ilişkin özel hükümlerin
konusudur. Dolayısıyla itiraz konusu kuralın anılan fıkraları bakılmakta olan davalarda
uygulanacak kural niteliğinde değildir.
Bu nedenle 8.5.1991 günlü, 3717 sayılı Adli Personel ile Devlet Davalarını Takip
Edenlere Yol Gideri ve Tazminat Verilmesi ile 492 Sayılı Harçlar Kanununun Bir Maddesinin
Yürürlükten Kaldırılması Hakkında Kanun’un, 23.7.2010 günlü, 6009 sayılı Kanun’un 30.
maddesiyle değiştirilen 2. maddesinin birinci, ikinci, üçüncü, dördüncü ve beşinci fıkralarının,
itiraz başvurusunda bulunan Mahkeme’nin bakmakta olduğu davada uygulanma olanağı
bulunmadığından, bu fıkralara ilişkin başvurunun Mahkeme’nin yetkisizliği nedeniyle reddine
oybirliğiyle karar verilmiştir.
B- Anayasa’ya Aykırılık Sorunu
1- 3717 sayılı Kanun’un 6009 sayılı Kanun’un 30. Maddesiyle Değiştirilen 2.
Maddesinin Son Fıkrasının İncelenmesi
Başvuru kararlarında, kuralın Anayasa’ya aykırılığına ilişkin doğrudan bir gerekçe
gösterilmemiş, 6009 sayılı Kanun ile keşfe katılan kamu görevlilerine ödenen yol tazminatına
ilişkin sistemin bütünüyle değiştirilmesi Anayasa’ya aykırı görülerek, anılan sistemin bir
parçası olan 3717 sayılı Kanun’un 2. maddesinin diğer fıkraları yanında son fıkrasını
oluşturan kuralın da, Anayasa’nın 2., 10., 36. ve 55. maddelerine aykırı olduğu ileri
sürülmüştür.
İtiraz konusu kuralın birinci cümlesinde, daire dışında yapılması gereken keşif işlemleri
için gerekli yol giderinin ilgili kişiler tarafından karşılanacağı; ikinci cümlesinde, görülen işler
birden fazla ise ödenecek yol giderinin uzaklıkla orantılı şekilde hesaplanacağı
düzenlenmiştir. 3717 sayılı Kanun’un 6009 sayılı Kanun’un 30. maddesiyle değiştirilen 2.
maddesinin dördüncü fıkrasında kamu adına takibi gereken işler ile Hazine avukatları ve
davaları takibe yetkili daire amirleri için ödenecek yol giderleri özel olarak hüküm altına
alınmış olup, bunlar kural kapsamında değildir.
Anayasa’nın 2. maddesinde yer alan “sosyal hukuk devleti”, insan haklarına dayanan,
kişilerin huzur, refah ve mutluluk içinde yaşamalarını güvence altına alan, kişi hak ve
özgürlükleriyle kamu yararı arasında adil bir denge kurabilen, millî gelirin adalete uygun
biçimde dağıtılması için gereken önlemleri alan, her alanda adaletli bir hukuk düzeni kurup
bunu geliştirerek sürdüren, güçsüzleri güçlüler karşısında koruyarak sosyal adaleti ve
toplumsal dengeleri gözeten devlettir.
Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrasında “Herkes, meşru vasıta ve yollardan
faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı ve davalı olarak iddia ve savunma ile
adil yargılanma hakkına sahiptir” hükmüne yer verilmiştir. Maddeyle güvence altına alınan
hak arama özgürlüğü ve adil yargılanma hakkı, kendisi bir temel hak niteliği taşımasının
yanında, diğer temel hak ve özgürlüklerden gereken şekilde yararlanılmasını ve bunların
korunmasını sağlayan en etkili güvencelerden birisidir. Kuşkusuz bireylere iddialarını ispat
etmek için delil ileri sürme olanağının tanınması da adil yargılanma hakkının
gereklerindendir.
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 190. maddesinde, ispat yükünün,
kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan
kendi lehine hak çıkaran tarafa ait olduğu; 25. maddesinin (2) numaralı fıkrasında, hâkimin
kanunla belirtilen durumlar dışında kendiliğinden delil toplayamayacağı düzenlenmiştir. Buna
göre hukuk yargılamasında keşif yapılabilmesi için, kural olarak kendi lehine hak çıkaracak
olan tarafın talepte bulunması gerekir.
Özel hukuka ilişkin bir uyuşmazlıkta, iddia edilen vakıayı ispat ederek buna bağlanan
hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkarmak isteyen ve bu nedenle keşif yapılması talebinde
bulunan taraftan, işlem daire dışında yapılması gerektiğinde, işleme katılacakları mahalline
götürüp getirecek aracı işleten kişiye ödenecek olan yol giderinin alınması doğaldır. Yol
giderini ödeme gücü olmayanların ise 6100 sayılı Kanun’un 334 ilâ 340. maddeleri arasında
düzenlenmiş olan adlî yardım müessesinden yararlanma olanakları bulunmaktadır.
Diğer taraftan 6100 sayılı Kanun’un 325. maddesinde, hâkim tarafından re’sen
başvurulması gereken deliller için gereken giderlerin taraflardan birisi veya belirtilecek
oranda her ikisi tarafından ödenmesine, tarafların ödememesi durumunda, ileride bu gideri
ödemesi gereken taraftan alınmak üzere Hazineden ödenmesine karar verileceği hükme
bağlanmıştır. 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 20. maddesinin (1) numaralı
fıkrasında, Danıştay ile idare ve vergi mahkemelerinin, bakmakta oldukları davalara ait her
çeşit incelemeleri kendiliklerinden yapacakları; 31. maddesinde, keşif işlemlerine hukuk
yargılamasındaki hükümlerin uygulanacağı belirtilmiş olduğundan, 6100 sayılı Kanun'un 325.
maddesi idari yargı alanında yapılacak keşif işlemleri yönünden de uygulanır. Buna göre
hukuk ve idari yargı alanlarında re’sen keşif yapılmasına karar verilmesi gereken durumlarda,
yol giderinin ödenmemesi taraflar aleyhine sonuç doğurmaz, ödeme gücüne bakılmaksızın bu
gider Hazineden karşılanır.
İtiraz konusu kuralın birinci cümlesinde taraflara yol giderini ödeme yükümlülüğü
getirilmekle birlikte, bunun keşif deliline dayanılmasını engellememesi için gerekli yasal
tedbirlere de yer verilmiştir. İtiraz konusu kuralın ikinci cümlesinde ise birden fazla keşif
işleminin yapılması gereken durumlarda, yol giderinin uzaklıkla orantılı olarak hesaplanacağı
düzenlenerek, hakkaniyet ölçü alınmıştır.
Açıklanan nedenlerle itiraz konusu kural, Anayasa’nın 2. ve 36. maddelerine aykırı
değildir. İptal isteminin reddi gerekir.
Kuralın, Anayasa’nın 10. ve 55. maddeleriyle ilgisi görülmemiştir.
2- 492 sayılı Kanun’un 2. Maddesinin Birinci Fıkrasının İncelemesi
Başvuru kararlarında, kuralın Anayasa’ya aykırılığına ilişkin doğrudan bir gerekçe
gösterilmemiş, keşif harcını düzenleyen 492 sayılı Kanun’un (1) sayılı Tarifesinin “(A)
Mahkeme Harçları” bölümüne 6009 sayılı Kanun’un 20. maddesiyle eklenen (V) numaralı
fıkrası Anayasa’ya aykırı görüldüğünden, anılan harç dahil tüm yargı harçlarının alınmasının
dayanağını teşkil eden kuralın da Anayasa’nın 2., 10., 36. ve 55. maddelerine aykırı olduğu
ileri sürülmüştür.
İtiraz konusu kuralla, 492 sayılı Kanun’un (1) sayılı Tarifesinde belirtilen yargı
işlemlerinden harç alınması düzenlenmiştir. Kural, sadece keşif işlemine ilişkin olmayıp, tüm
yargı hizmetlerinden alınacak harçların dayanağını oluşturmaktadır. Dolayısıyla kuralla ilgili
sorun, yargı hizmetlerinden harç alınıp alınamayacağına ilişkindir.
Harç, kamu kurum ve kuruluşlarının sunduğu hizmetlerden yararlananlardan, bu
yararlanmaları karşılığı alınan bedeldir. Kuşkusuz yargı hizmetleri de, kamu kurumlarının
sunduğu en önemli hizmetlerden biridir. Anayasa’da yargı hizmetlerinin ücretsiz olarak
verileceğine ve Devletin harç alma yetkisi dışında tutulacağına dair hüküm bulunmamaktadır.
Açıklanan nedenlerle itiraz konusu kural, Anayasa’nın 2. ve 36. maddelerine aykırı
değildir. İptal isteminin reddi gerekir.
Kuralın, Anayasa’nın 10. ve 55. maddeleriyle ilgisi görülmemiştir.
3- 492 Sayılı Kanun’un (1) sayılı Tarifesinin “(A) Mahkeme Harçları” Bölümüne
6009 sayılı Kanun’un 20. Maddesiyle Eklenen (V) Numaralı Fıkranın İncelenmesi
Başvuru kararlarında, keşif harcı alınmasının meşru bir dayanağının bulunmadığı, keşif
işleminin bedelinin Devlete değil işlemin yapılmasına katılan kamu görevlilerine ödenmesi
gerektiği, 6009 sayılı Kanun ile yapılan değişikliklerin bu bedelin harç adı altında hazineye
aktarılmasından sonra genel bütçe üzerinden keşfe katılan kamu görevlilerine ödenmesini
düzenlemek suretiyle kamu görevlilerinin hak ettikleri bedele çok geç kavuşmaları sonucunu
doğurduğu, davanın açılması sırasında alınan harcın yanında yargılama devam ederken ayrıca
keşif harcı adı altında bir harç alınmasının hak arama hürriyetini engellediği, harç
muafiyetlerine ilişkin hükümlerin keşif harcı bakımından uygulanmamasının eşitlik ilkesini
ihlal ettiği belirtilerek itiraz konusu kuralın, Anayasa’nın 2., 10., 36. ve 55. maddelerine
aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
İtiraz konusu kuralla, mahkemelerce re’sen veya istem üzerine verilen keşif ya da tespit
kararlarının yerine getirilmesi için 120 TL keşif harcı alınacağı düzenlenmiştir. Keşif işlemine
katılan hâkim ve Cumhuriyet savcıları ile adalet personeline ödenecek olan yol tazminatının
kuralla doğrudan bir ilgisi olmayıp, bu husus 3717 sayılı Kanun’un 6009 sayılı Kanun’un 30.
maddesiyle değiştirilen 2. maddesinde hüküm altına alınmıştır.
Keşif işlemi, kural olarak ilgili tarafın talebi üzerine, ileri sürülen iddianın ispatı
bakımından delil elde edilmesi biçimindeki kişisel yararın sağlanması için, daire dışında ve
kamu görevlilerinin ayrı bir emek sarf etmesi suretiyle verilen bir yargı hizmeti olup, bunun
ayrıca harç konusu yapılması harçlara ilişkin anayasal ilkelere aykırı değildir.
Anayasa Mahkemesi’nin 20.10.2011 günlü, 2011/54 Esas ve 2011/142 Karar sayılı
kararında belirtildiği üzere, kanun koyucunun yargı hizmetlerinin verilmesi karşılığında harç
alınması biçiminde düzenleme yapma yetkisi bulunmakla birlikte, bunun Anayasa’nın 36.
maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkını ihlal etmemesi için “harcın miktarının makul
olması”, “harcın alınmasında haklı bir amacın olması”, “ulaşılmak istenen amaç ile harç
miktarı arasında orantı olması” ve “ödeme gücü olmayanlar bakımından etkili adlî yardım
sisteminin olması” kriterlerine uyulması gerekmektedir. Nitekim Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesi içtihatları da bu yöndedir (Tolstoy-Miloslavsky/İngiltere, 13.6.1995, No:
18139/91; Kreuz/Polonya, 18.6.2001, No: 28249/95; Bakan/Türkiye, 12.6.2007, No:
50939/99; Ülger/Türkiye, 26.6.2007, No: 25321/02).
Keşif harcını ödeme gücü olmayanların 6100 sayılı Kanun’un 334 ilâ 340. maddeleri
arasında düzenlenmiş olan adlî yardım müessesinden yararlanma olanağı bulunmaktadır.
Diğer taraftan 6100 sayılı Kanun'un 325. maddesinde re’sen keşif yapılmasına karar verilmesi
gereken durumlar için adlî yardım hükümlerinden daha geniş bir düzenlemeye yer verilerek,
taraflarca ödenmeyen giderlerin ödeme gücüne bakılmaksızın Hazineden karşılanacağı hükme
bağlanmıştır. Dolayısıyla keşif harcını ödeme gücü olmayanlar bakımından adlî yardım
olanağı bulunmaktadır. Diğer yandan harcın, haklı bir amaç taşıması, makul ve orantılı
olması ilkelerine de aykırı bir yönü bulunmamaktadır.
Açıklanan nedenlerle itiraz konusu kural, Anayasa’nın 2. ve 36. maddelerine aykırı
değildir. İptal isteminin reddi gerekir.
Kuralın, Anayasa’nın 10. ve 55. maddeleriyle ilgisi görülmemiştir.
VII- SONUÇ
1- 8.5.1991 günlü, 3717 sayılı Adli Personel ile Devlet Davalarını Takip Edenlere Yol
Gideri ve Tazminat Verilmesi ile 492 Sayılı Harçlar Kanununun Bir Maddesinin Yürürlükten
Kaldırılması Hakkında Kanun’un, 23.7.2010 günlü, 6009 sayılı Kanun’un 30. maddesiyle
değiştirilen 2. maddesinin son fıkrasının,
2- 2.7.1964 günlü, 492 sayılı Harçlar Kanunu’nun;
a- 2. maddesinin birinci fıkrasının,
b- (1) SAYILI TARİFE’sinin “(A) Mahkeme Harçları” bölümüne 6009 sayılı Kanun’un
20. maddesiyle eklenen (V) numaralı fıkranın,
Anayasa’ya aykırı olmadığına ve itirazın REDDİNE, 22.3.2012 gününde
OYBİRLİĞİYLE karar verildi.
Başkanvekili
Serruh KALELİ
Başkanvekili
Alparslan ALTAN
Üye
Fulya
KANTARCIOĞLU
Üye
Mehmet ERTEN
Üye
Serdar ÖZGÜLDÜR
Üye
Osman Alifeyyaz
PAKSÜT
Üye
Recep KÖMÜRCÜ
Üye
Burhan ÜSTÜN
Üye
Engin YILDIRIM
Üye
Nuri NECİPOĞLU
Üye
Hicabi DURSUN
Üye
Celal Mümtaz AKINCI
Üye
Erdal TERCAN
[R.G. 21 Haziran 2012 – 28360]
—— • ——
Anayasa Mahkemesi Başkanlığından:
Esas Sayısı
: 2011/108
Karar Sayısı : 2012/55
Karar Günü : 11.4.2012
İTİRAZ YOLUNA BAŞVURAN: Kara Kuvvetleri Komutanlığı 2. Kolordu
Komutanlığı Askeri Mahkemesi
İTİRAZIN KONUSU: 25.10.1963 günlü, 353 sayılı Askeri Mahkemeler Kuruluşu ve
Yargılama Usulü Kanunu’nun, 9.10.1996 günlü, 4191 sayılı Kanun’un 3. maddesiyle
değiştirilen 17. maddesinin “Askeri mahkemelerde yargılamayı gerektiren ilginin kesilmesi,
daha önce işlenen suçlara ait davalara bu mahkemelerin bakma görevini değiştirmez”
biçimindeki birinci cümlesinin, Anayasa’nın 2., 10., 11., 36., 37. ve 145. maddelerine
aykırılığı savıyla iptali ve yürürlüğünün durdurulması istemidir.
I- OLAY
Firar suçunu işlediği iddiası ile sanık hakkında açılan kamu davasında, itiraz konusu
kuralın Anayasa’ya aykırı olduğu kanısına varan Mahkeme, iptali için başvurmuştur.
II- İTİRAZ VE YÜRÜRLÜĞÜN DURDURULMASI İSTEMİNİN GEREKÇESİ
Başvuru kararının gerekçe bölümü şöyledir:
“İTİRAZIN KONUSU: 25.10.1963 gün ve 353 sayılı Askeri Mahkemeler Kuruluş
ve Yargılama Usulü Kanunu’nun 17. maddesinin (1) birinci cümlesi,
BAŞVURUDA DAYANILAN ANAYASA MADDESİ: 18.10.1982 gün ve 2709
sayılı Anayasa’nın 2, 10, 11, 36, 37 ve 145/2. maddeleri,
İTİRAZA KONU SOMUT OLAY:
2’inci Kolordu Komutanlığı Askeri Savcılığı’nın 28.12.2010 gün ve 2010/1453991 E-K sayılı iddianamesi ile sanığın 11.09.2010 tarihinde birliğinden firar ettiği ve
25.09.2010 tarihinde de kendiliğinden birliğine katılarak altı hafta içinde kendiliğinden
gelmekle son bulan firar suçunu işlediğinden bahisle 1632 sayılı ACK’nun 66/1-a ve
73. maddeleri uyarınca cezalandırılması istemi ile mahkememize kamu davası
açmıştır.
Sanık hakkında tanzim edilen söz konusu iddianame mahkememizce
10.01.2011 tarihinde kabul edilerek sanığın yargılamasına başlamıştır.
ASKERİ MAHKEMELERİN YARGILAMA GÖREV VE YETKİLERİNİN
YASAL MEVZUAT AÇISINDAN İNCELENMESİ:
Askeri mahkemelerin görev ve yetkilerinin pozitif hukukumuzdaki birinci kaynağını
2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın Askeri Yargı başlıklı 145. maddesi
oluşturmaktadır.
Öte yandan 353 sayılı Askeri Mahkemelerin Kuruluşu ve Yargılama Usulü Kanununun
9 ve devamı maddelerinde Askeri Mahkemelerin görev alanı tarif edilmiştir.
Askeri Mahkemelerin yargılama usulünün temelini ise 353 sayılı Askeri Mahkemelerin
Kuruluşu ve Yargılama Usulü Kanunu ile 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu hükümleri
oluşturmaktadır.
SOMUT OLAY VE ANAYASAYA AYKIRILIĞIN DEĞERLENDİRİLMESİ:
2’inci Kolordu Komutanlığı Askeri Savcılığı’nın 28.12.2010 gün ve 2010/1453-991 EK sayılı iddianamesi ile sanığın 11.09.2010 tarihinde birliğinden firar ettiği ve 25.09.2010
tarihinde de kendiliğinden birliğine katılarak altı hafta içinde kendiliğinden gelmekle son
bulan firar suçunu işlediğinden bahisle 1632 sayılı Askeri Ceza Kanunu’nun 66/1-a ve 73.
maddeleri uyarınca cezalandırılması istemi ile mahkememize kamu davası açıldığı, sanığa
isnat edilen eylemin sırf askeri suça ilişkin bir suç olduğu hususunda her hangi bir sorun
olmadığı mahkememizce tespit edilmiştir.
Asker kişi kavramı 353 sayılı Yasa’nın 10. maddesinde tanımlanmış ve buna göre:
“Muvazzaf askerler; subaylar, astsubaylar, askerî öğrenciler, uzman jandarmalar, uzman
erbaşlar, erbaş ve erler, Yedek askerler (Askeri hizmette bulundukları sürece), Milli Savunma
Bakanlığı veya Türk Silahlı Kuvvetleri kadro ve kuruluşlarında çalışan sivil personel, Askeri
işyerlerinde çalışan ve İş Kanununa tabi bulunan işçiler, Rızası ile Türk Silahlı Kuvvetlerine
katılanlar,” asker kişi olarak nitelendirilmektedir. Sanığın dosya kapsamında bulunan
evraklarının yapılan incelemesinde ise 1989/2 tertip piyade er olduğu ve 10.12.2010 tarihinde
ise terhis edildiği, dolayısıyla sanığın iddianamede isnat edilen eylem sırasında asker kişi
olduğu hususunda da bir tereddüt bulunmamaktadır. Öte yandan 1111 sayılı Askerlik
Kanunu’nun 5 ve 52. maddeleri gereği, sanık askerlik şubesinden sevk edildiği tarih olan
08.07.2009 ile terhis tarihi olan 10.12.2010 arasında muvazzaf askerlik hizmetini piyade er
olarak tamamladığı, dolayısıyla sanığın terhis tarihinden itibaren asker kişi sıfatının
bulunmadığı ortadadır.
Asker kişi sıfatı devam ettiği süre zarfında, sanığın yargılanmasında görevli
mahkemenin Askeri Mahkememizin olduğu konusunda bir duraksama ve tereddüt
bulunmamaktadır. Sanığın asker kişi sıfatını kaybettiği 10.12.2010 tarihinden sonra ise
sanığın yargılanmasına 353 sayılı Yasanın 17. maddesinin (1) birinci cümlesi dayanak
gösterilerek Mahkememizce devam edilmektedir. Söz konusu yasa maddesinde aynen “Askeri
mahkemelerde yargılamayı gerektiren ilginin kesilmesi, daha önce işlenen suçlara ait davalara
bu mahkemelerin bakma görevini değiştirmez” ibaresine yer verilmektedir. Oysa 2709 sayılı
Anayasa’nın 145/2. maddesinde ise “savaş hali haricinde, asker olmayan kişiler askerî
mahkemelerde yargılanamaz” hükmüne yer verilmektedir. Yargılama konusu somut olayda
sanığın 10.12.2010 tarihi itibariyle asker kişi sıfatı ortadan kalkmış durumdadır. Bu bağlamda
353 sayılı Yasa’nın 17. maddesinin birinci cümlesi ile konulan norm, Anayasa’nın 145/2.
maddesi ile ortaya konulan norma aykırılık oluşturmaktadır. Tüm bu anlatımlardan hareketle
353 sayılı Yasa’nın 17. maddesinin birinci cümlesi açıkça 2709 sayılı Anayasamızın 145/2.
maddesine ve dolayısıyla yine Anayasamızın 2, 10, 11, 36, 37. maddeleri bağlamında; hukuk
devleti ilkesine, kanun önünde eşitlik prensibine, Anayasanın bağlayıcılığı ve üstünlüğü
ilkesine, kanuni hâkim güvencesi ile Anayasamız’da ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin
6. maddesinde ifade edilen adil yargılanma hakkına açıkça aykırılık teşkil etmektedir.
SONUÇ VE İSTEM :
Yukarıda izah edilen gerekçe, hukuksal dayanaklar ile işin önemi dikkate alınarak
öncelikle;
1- 353 sayılı Yasa’nın 17. maddesinin birinci cümlesi olan “Askeri mahkemelerde
yargılamayı gerektiren ilginin kesilmesi, daha önce işlenen suçlara ait davalara bu
mahkemelerin
bakma
görevini
değiştirmez”
hükmünün
YÜRÜRLÜĞÜNÜN
DURDURULMASINA,
2- Daha sonra işin esasına girilmek suretiyle 2709 sayılı Anayasamızın 145/2.
maddesine ve dolayısıyla yine Anayasamızın 2, 10, 11, 36 ve 37. maddelerine aykırı olan 353
sayılı Yasa’nın 17. maddesinin (1) birinci cümlesi olan “Askeri mahkemelerde yargılamayı
gerektiren ilginin kesilmesi, daha önce işlenen suçlara ait davalara bu mahkemelerin bakma
görevini değiştirmez” hükmünün İPTALİNE, karar verilmesi hususunda gereğini arz
ederim.05.11.2011”
III- YASA METİNLERİ
A- İtiraz Konusu Yasa Kuralı
353 sayılı Askeri Mahkemeler Kuruluşu ve Yargılama Usulü Kanunu’nun 9.10.1996
günlü, 4191 sayılı Kanun’un 3. maddesiyle değiştirilen itiraz konusu cümleyi de içeren 17.
maddesi şöyledir:
“Askeri mahkemelerde yargılamayı gerektiren ilginin kesilmesi, daha önce işlenen
suçlara ait davalara bu mahkemelerin bakma görevini değiştirmez. Ancak suçun; askeri bir
suç olmaması, askeri bir suça bağlı bulunmaması (...) halinde askeri mahkemenin görevi
sona erer.”
B- Dayanılan Anayasa Kuralları
Başvuru kararında, Anayasa’nın 2., 10., 11., 36., 37. ve 145. maddelerine dayanılmıştır.
IV- İLK İNCELEME
Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün 8. maddesi uyarınca, Haşim KILIÇ, Serruh
KALELİ, Alparslan ALTAN, Fulya KANTARCIOĞLU, Mehmet ERTEN, Fettah OTO,
Serdar ÖZGÜLDÜR, Osman Alifeyyaz PAKSÜT, Recep KÖMÜRCÜ, Burhan ÜSTÜN,
Engin YILDIRIM, Nuri NECİPOĞLU, Hicabi DURSUN ve Celal Mümtaz AKINCI’nın
katılmalarıyla 27.10.2011 günü yapılan ilk inceleme toplantısında;
1- Dosyada eksiklik bulunmadığından işin esasının incelenmesine,
2- Yürürlüğü durdurma isteminin esas inceleme aşamasında karara bağlanmasına,
OYBİRLİĞİYLE karar verilmiştir.
V- ESASIN İNCELENMESİ
Başvuru kararı ve ekleri, işin esasına ilişkin rapor, itiraz konusu kural, dayanılan
Anayasa kuralları, bunların gerekçeleri ile diğer yasama belgeleri okunup incelendikten sonra
gereği görüşülüp düşünüldü:
Başvuru kararında, itiraz konusu kuralla, suçu işlediği sırada asker kişi olan fakat
yargılandığı tarihte bu sıfatı bulunmayanların, askeri mahkemede yargılanmasına imkân
tanındığı, bu durumun sivil kişilerin askeri mahkemelerde yargılanması sonucunu doğurduğu,
bu sebeple kuralın Anayasa’nın 2., 10., 11., 36., 37. ve 145. maddelerine aykırı olduğu ileri
sürülmüştür.
353 sayılı Kanun’un 17. maddesinin itiraz konusu birinci cümlesinde, askerî
mahkemelerde yargılanmayı gerektiren ilginin kesilmesinin, daha önce işlenen suçlara ait
davalara bu mahkemelerin bakma görevini değiştirmeyeceği düzenlenmiş, ikinci cümlesinde
ise suçun askerî bir suç olmaması ve askerî bir suça bağlı bulunmaması hâlinde askerî
mahkemenin görevinin sona ereceği açıklanmıştır. Buna göre, suçu işlediği sırada asker olan
kişinin bu sıfatının kalkması, önceden işlediği ve askerî yargıya tâbi bir suçtan dolayı askerî
mahkemede dava açılmasına veya davanın görülmesine engel olmamaktadır. Ancak bu kişinin
işlediği suç askerî suç değilse veya askerî suça bağlı değilse askerî mahkemenin görevi sona
erecektir.
Anayasa’nın 7.5.2010 günlü, 5982 sayılı Kanun’un 15. maddesiyle değiştirilen 145.
maddesinin birinci fıkrasında, “Askerî yargı, askerî mahkemeler ve disiplin mahkemeleri
tarafından yürütülür. Bu mahkemeler; asker kişiler tarafından işlenen askerî suçlar ile
bunların asker kişiler aleyhine veya askerlik hizmet ve görevleriyle ilgili olarak işledikleri
suçlara ait davalara bakmakla görevlidir...” denilmek suretiyle askeri mahkemelerin görev
alanı belirlenmiş, ikinci fıkrasında ise “Savaş hali haricinde, asker olmayan kişiler askerî
mahkemelerde yargılanamaz.” denilmek suretiyle askeri mahkemelerde savaş hali haricinde
sivillerin yargılanamayacağı hüküm altına alınmıştır.
Ceza yargılaması hukukunda kişilerin hangi mahkemelerde yargılanacağının belli bir
sıfatı taşımaya bağlandığı durumlarda, söz konusu sıfatın suçun işlendiği sırada bulunması
gerekmekte olup, bu sıfatın suçun işlenmesinden sonra bir şekilde kaybedilmesi, kişilerin tabi
bulunduğu mahkemenin görevinde herhangi bir değişikliğe neden olmamaktadır. Çünkü
kanun koyucu bir suçu ele alırken suçun işleneceği sıradaki koşulları gözeterek suçun
cezasının niteliğini, ağırlığını ve kovuşturulacağı mahkemeyi belirlemektedir.
Anayasa’nın 145. maddesinde yer alan ve asker olmayan kişilerin savaş hali dışında
askeri mahkemelerde yargılanamayacağını düzenleyen kural, suçun işlendiği sırada asker kişi
olmayanlara ilişkin olup, bu kuralın, suçun işlendiği sırada asker olan kişilerin suçu işledikten
sonra bu sıfatlarını kaybetmeleri halinde askeri mahkemelerde yargılanmalarını yasaklayan
bir yönü bulunmamaktadır.
Açıklanan nedenle, itiraz konusu kural, Anayasa’nın 145. maddesine aykırı değildir.
İptal isteminin reddi gerekir.
İtiraz konusu kuralın Anayasa’nın 2., 10., 11., 36. ve 37. maddeleri ile ilgisi
görülmemiştir.
VI- YÜRÜRLÜĞÜN DURDURULMASI İSTEMİ
25.10.1963 günlü, 353 sayılı Askeri Mahkemeler Kuruluşu ve Yargılama Usulü
Kanunu’nun, 9.10.1996 günlü, 4191 sayılı Kanun’un 3. maddesiyle değiştirilen 17.
maddesinin “Askeri mahkemelerde yargılamayı gerektiren ilginin kesilmesi, daha önce
işlenen suçlara ait davalara bu mahkemelerin bakma görevini değiştirmez” biçimindeki
birinci cümlesine yönelik iptal istemi, 11.4.2012 günlü, E. 2011/108, K. 2012/55 sayılı kararla
reddedildiğinden, bu cümleye ilişkin yürürlüğün durdurulması isteminin REDDİNE,
11.4.2012 gününde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.
VII- SONUÇ
25.10.1963 günlü, 353 sayılı Askeri Mahkemeler Kuruluşu ve Yargılama Usulü
Kanunu’nun, 9.10.1996 günlü, 4191 sayılı Kanun’un 3. maddesiyle değiştirilen 17.
maddesinin “Askeri mahkemelerde yargılamayı gerektiren ilginin kesilmesi, daha önce
işlenen suçlara ait davalara bu mahkemelerin bakma görevini değiştirmez.” biçimindeki
birinci cümlesinin, Anayasa’ya aykırı olmadığına ve itirazın REDDİNE, 11.4.2012 gününde
OYBİRLİĞİYLE karar verildi.
Başkan
Haşim KILIÇ
Başkanvekili
Serruh KALELİ
Başkanvekili
Alparslan ALTAN
Üye
Fulya
KANTARCIOĞLU
Üye
Mehmet ERTEN
Üye
Serdar ÖZGÜLDÜR
Üye
Osman Alifeyyaz
PAKSÜT
Üye
Zehra Ayla PERKTAŞ
Üye
Recep KÖMÜRCÜ
Üye
Burhan ÜSTÜN
Üye
Nuri NECİPOĞLU
Üye
Hicabi DURSUN
Üye
Celal Mümtaz AKINCI
Üye
Erdal TERCAN
[R.G. 21 Haziran 2012 – 28360]
—— • ——
Anayasa Mahkemesi Başkanlığından:
Esas Sayısı
: 2011/37
Karar Sayısı : 2012/69
Karar Günü : 17.5.2012
İTİRAZ YOLUNA BAŞVURAN: Kara Kuvvetleri Komutanlığı 9. Kolordu
Komutanlığı Askeri Mahkemesi
İTİRAZIN KONUSU: 4.12.2004 günlü, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun
234. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (b) bendinin (3) numaralı alt bendinde yer alan “…
vekili aracılığı ile…” ibaresinin, Anayasa’nın 2., 10., 11., 36. ve 141. maddelerine aykırılığı
savıyla iptali istemidir.
I- OLAY
Kovuşturma evresinde, katılanın dosyadan tutanak ve belgelerin örneklerinin verilmesi
isteminin, itiraz konusu kural gereğince ancak tutanak ve belgelerin vekil aracılığı ile
istenebileceği gerekçesiyle reddedilmesi üzerine katılanın Anayasa’ya aykırılık iddiasını
ciddi bulan Mahkeme, kuralın iptali için başvurmuştur.
II- İTİRAZIN GEREKÇESİ
Başvuru kararının gerekçe bölümü şöyledir:
“1. ANAYASANIN 2’NCİ MADDESİ YÖNÜNDEN:
Anayasanın “Cumhuriyetin Nitelikleri” başlıklı 2’nci maddesinde “hukuk devleti” ilkesi
cumhuriyetin temel niteliği olarak düzenlenmiş; bu ilke Anayasa Mahkemesinin uygulamada
yer edinmiş içtihatlarında; “eylem ve işlemleri hukuka uygun, insan haklarına saygı gösteren,
bu hak ve özgürlükleri koruyup güçlendiren, her alanda adaletli bir hukuk düzeni kurup bunu
geliştirerek sürdüren, Anayasa’ya aykırı durum ve tutumlardan kaçınan, hukuku tüm devlet
organlarına egemen kılan, Anayasa ve hukukun üstün kurallarıyla kendini bağlı sayıp yargı
denetimine açık olan, yasaların üstünde yasa koyucunun da bozamayacağı temel hukuk
ilkeleri ve Anayasa bulunduğu bilincinde olan devlet” olarak tarif edilmiştir.
Bu tanım paralelinde yasaların, kamu yararının sağlanması amacına yönelik olması,
genel, objektif, adil kurallar içermesi ve hakkaniyet ölçütlerini gözetmesinin hukuk devleti
olmanın gereği olduğu tezahür etmektedir. Yani Yasa Koyucu’nun hukuki düzenlemelerde,
kendisine tanınan takdir yetkisini anayasal sınırlar içinde adalet, hakkaniyet ve kamu yararı
ölçütlerini göz önünde tutarak kullanması gerekir.
Oysa iptali istenen ibare dolayısı ile vekile kullandırılan bir hakkın asıl tarafından
kullanılması yasaklanmakta, istisnalar dışında kamuya açık olan yargılamaya ilişkin
tutanakların, doğrudan hakkı ihlal edilmiş olan kişi tarafından edinilmesi engellenmektedir.
Bu yönü ile toplumdaki adalet inancını zedelediği değerlendirilmektedir. Düzenlemenin
adalet, hakkaniyet ve kamu yararı ölçütlerini karşılamadığı ve esasen Anayasa’nın “kanun
önünde eşitlik” ilkesine aykırı olması hasebiyle de “hukuk devleti” ilkesine aykırı olduğu ve
iptali gerektiği değerlendirilmektedir.
2. ANAYASANIN 10’UNCU MADDESİ YÖNÜNDEN:
Anayasanın “Kanun Önünde Eşitlik” başlıklı 10’uncu maddesinde pozitif ayrımcılığa
ilişkin istisnalar sayılmak sureti ile tüm vatandaşların yasa karşısında eşit olduğu
vurgulanmıştır.
Anayasa Mahkemesinin kararlarında devamlılık arz eden şekilde yer bulduğu üzere;
yasa önünde eşitlik, herkesin her yönden aynı kurallara bağlı olacağı anlamına gelmez.
Anayasa’nın amaçladığı eşitlik, eylemli değil hukuksal eşitliktir. Kimi yurttaşların haklı bir
nedene dayanarak değişik kurallara bağlı tutulmaları eşitlik ilkesine aykırılık oluşturmaz.
Fakat kişisel nitelikleri ve durumları özdeş olanlar arasında, yasalara konulan kurallarla
değişik uygulamalar yapılması Anayasaya aykırılık teşkil eder. Aynı hukuksal durumlar aynı,
ayrı hukuksal durumlar ayrı kurallara bağlı tutulursa Anayasa’nın öngördüğü eşitlik sağlanmış
olur. Durumlardaki değişikliğin doğurduğu zorunluluklar, kamu yararı ya da başka haklı
nedenlere dayanılarak, yasalarla farklı uygulamalar getirilmesi, Anayasa’nın eşitlik ilkesinin
çiğnendiğini göstermez. Diğer yandan kamu yararı veya haklı nedenle getirilen farklı
düzenlemelerin; anlaşılabilir, amaçla ilgili, âdil ve makûl olması gerekir. Kamu yararı veya
haklı nedene dayanılarak yapıldığı öne sürülen farklı düzenlemelerin bu üç ölçütten birine
uymaması durumunda eşitlik ilkesinin korunduğu söylenemez.
Davaya konu olayda, sanık konumu itibarı ile müdafii olsun olmasın yargılamadaki tüm
işlemlere katılabilirken, mağdur davaya katılıp iddiacı konuma gelse bile, iddiasına dayanak
hazırlamak için gerekli olduğu şüphe götürmeyecek olan dosyada mevcut - yargılama itibarı
ile dosyaya dahil edilmiş (zira soruşturmada bu belgeleri alması kısıtlanmamıştır) - belge ve
tutanaklardan (duruşma ve keşif zabıtları dahil olmak üzere) vekili olmaksızın suret
alamayacaktır. Yine temelde iddiacı ile aynı işlevi yerine getiren savcı konumundaki yargı
görevlisi bu hakları genelde kamu özelde mağdur/katılan adına kullanabilirken; katılan, asıl
hakkı ihlal edilen kişi olmasına rağmen bu hakkı kullanamayacaktır. Bu paralelde mevcut
ibare dolayısı ile aynı hukuksal durum içerisine girmiş kişiler (sanık, savcı ve katılan
yargılamanın süjeleridir) açısından farklı uygulamaları sonuçlayan bir durum tezahür
etmektedir. Bu kısıtlamanın amaca uygunluk ve adalet kriterlerini karşılamadığı gibi
anlaşılabilirlikten de uzak olduğu göz önüne alınarak kanun önünde eşitlik ilkesine aykırı
olduğu ve iptali gerektiği değerlendirilmektedir.
3. ANAYASANIN 11’İNCİ MADDESİ YÖNÜNDEN:
Anayasanın “Anayasanın Bağlayıcılığı ve Üstünlüğü” başlıklı 11’inci maddesinde,
Anayasa hükümlerinin devletin tüm unsur ve organlarını bağlayan temel kurallar olduğu
belirtilerek, kanunların Anayasaya aykırı olamayacağı hüküm altına alınmıştır. Bu şekli ile
Anayasa’nın güvence altına aldığı herhangi bir hakka veya hükme aykırılık doğrudan 11’inci
madde hükmüne aykırılık teşkil etmektedir. İptali istenen ibarenin; Anayasanın “Kanun
Önünde Eşitlik”; “Hukuk Devleti”; “Hak Arama Hürriyeti” ilkeleri ile 141’inci maddesine
aykırı olduğu veçhile 11’inci maddeye aykırı olduğu ve iptali gerektiği değerlendirilmektedir.
4. ANAYASANIN 36’NCI MADDESİ YÖNÜNDEN:
Anayasanın “Hak Arama Hürriyeti” başlıklı 36’ncı maddesi ile herkesin, meşru vasıta
ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve
savunma ile adil yargılanma hakkına sahip olduğu güvence altına alınmıştır.
Anayasa da hak arama hürriyeti olarak adlandırılan bu hakkın kapsamında, hiç şüphesiz
talep ve savları temellendirme, (bilgi edinme ve dilekçe hakları paralelinde düşünüldüğünde)
bu temellendirme için gereken argümanları edinme de vardır. Çıplak olarak tanınacak bir
“mahkemeye başvurma hakkı”nın Anayasa’nın ruhu ile bağdaşmayacağı izahtan varestedir.
Fakat anılan ibare dolayısı ile hakkı ihlal edildiğinden bahisle mahkemeye müracaat eden
kimsenin, iddialarını temellendirmek, şikayetine dayanak delilleri tartışmak için, kendinde
bulunması zaruri olan tutanak ve belgeleri edinme imkanı, vekil ataması şartına bağlanmıştır.
Baro tarafından maddede yazılı suçlarla sınırlı olarak vekil görevlendirmesi yapılabileceği
gerçeği karşısında mağdur/katılanın “hak arama hürriyeti”nin önemli ölçüde içinin boşaltıldığı
ve iptali istenen ibarenin Anayasa’da teminat altına alınmış bu hakkın özüne aykırılık teşkil
etmesi dolayısı ile iptali gerektiği değerlendirilmektedir.
5. ANAYASANIN 141’İNCİ MADDESİ YÖNÜNDEN:
Anayasanın “Duruşmaların açık ve kararların gerekçeli olması” başlıklı 141’inci
maddesinin son fıkrası “Davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılması,
yargının görevidir.” hükmünü amirdir.
Anayasa Mahkemesi kararlarında ifade bulan şekli ile bu hüküm, bir usul ekonomisi
kuralı olarak getirilmiştir. Bu kuralla, yargılama işlemlerinin hızlandırılarak davaların makul
sürede sonuçlandırılması ve yargılama giderlerinin azaltılarak hak arama özgürlüğünün
sınırlarının genişletilmesi amaçlanmıştır. Madde bu şekli ile İnsan Hakları Avrupa
Sözleşmesinin 6/1 maddesi kapsamında yer alan “makul sürede yargılanma hakkının iç
hukuktaki doğal tezahürüdür. Makul sürede yargılanma hakkı kapsamında devletlere
yüklenen görevi, İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi (Stogmüller - Avusturya) kararında;
“bütün hak arayanlar için geçerli olan bu hükmün amacı, bu kişileri yargılama işlemlerinin
sürüncemede kalmasına karşı korumak; özellikle ceza davalarında, suçlanan kişinin, uzun
süre davasının nasıl sonuçlanacağı endişesiyle yaşamasını önlemektir.” şeklinde açıklamıştır.
Bu açıklama dahilinde, anılan sözleşme maddesinin ve yargılamaya ilişkin anayasal ilkelerin
yargılamanın tüm tarafları için, konumları nispetinde tanınması gerektiği anlaşılmaktadır.
Yine makul sürenin varlığının hak arayan kişi açısından da gerektiği izahtan varestedir. Halk
arasındaki şekli ile “geciken adalet adalet değildir.” deyimi bu hususun veciz bir örneğidir. Bu
açıdan hak arayan konumunda olan mağdur/katılana, iddiasını temellendirmeye yarar tutanak
ve belgelerin verilmemesinin, (çok ütopik bir biçimde olsa da) bu belge ve tutanakları
duruşma esnasında incelemesini sonuçlayacağı, bu durumun da yargılamanın gereksiz yere
uzamasına neden olacağı kuvvetle muhtemeldir.
Yukarıda
ayrıntılı olarak açıklanan gerekçeler doğrultusunda, anılan ibarenin
Anayasaya aykırı olduğu değerlendirilmektedir.”
III- YASA METİNLERİ
A- İtiraz Konusu Yasa Kuralı
4.12.2004 günlü, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun itiraz konusu ibareyi de
içeren 234. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (b) bendi şöyledir:
“(1) Mağdur ile şikâyetçinin hakları şunlardır:
...
b) Kovuşturma evresinde;
1. Duruşmadan haberdar edilme,
2. Kamu davasına katılma,
3. Tutanak ve belgelerden vekili aracılığı ile örnek isteme,
4. Tanıkların davetini isteme,
5. Vekili bulunmaması halinde, cinsel saldırı suçu ile alt sınırı beş yıldan fazla hapis
cezasını gerektiren suçlarda, baro tarafından kendisine avukat görevlendirilmesini isteme,
6. Davaya katılmış olma koşuluyla davayı sonuçlandıran kararlara karşı kanun
yollarına başvurma.”
B- Dayanılan Anayasa Kuralları
Başvuru kararında, Anayasa’nın 2., 10., 11., 36. ve 141. maddelerine dayanılmıştır.
IV- İLK İNCELEME
Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün 8. maddesi uyarınca Serruh KALELİ, Fulya
KANTARCIOĞLU, Ahmet AKYALÇIN, Mehmet ERTEN, Fettah OTO, Serdar
ÖZGÜLDÜR, Zehra Ayla PERKTAŞ, Recep KÖMÜRCÜ, Alparslan ALTAN, Engin
YILDIRIM, Nuri NECİPOĞLU, Hicabi DURSUN, Celal Mümtaz AKINCI ve Erdal
TERCAN’ın katılımlarıyla 28.4.2011 günü yapılan ilk inceleme toplantısında, dosyada
eksiklik bulunmadığından işin esasının incelenmesine oybirliğiyle karar verilmiştir.
V- ESASIN İNCELENMESİ
Başvuru kararı ve ekleri, işin esasına ilişkin rapor, itiraz konusu Yasa kuralı, dayanılan
Anayasa kuralları ve bunların gerekçeleri ile diğer yasama belgeleri okunup incelendikten
sonra gereği görüşülüp düşünüldü:
Başvuru kararında, iptali istenilen ibare ile vekile kullandırılan bir hakkın asıl tarafından
kullanılması yasaklandığından, kamuya açık olan yargılamaya ilişkin tutanakların doğrudan
hakkı ihlâl edilmiş olan kişi tarafından edinilmesinin engellendiği, bu yönü ile toplumdaki
adalet inancının zedelendiği, kovuşturma aşamasında yargılamanın süjeleri olarak sanık, savcı
ile aynı hukuksal durum içine girmiş kişilerden mağdur ya da katılana farklı uygulama ile
sonuçlanan bir durum tezahür ettiğinden, bu kısıtlamanın amaca uygunluk ve adalet
kriterlerini karşılamadığı, Anayasada hak arama hürriyetinin kapsamına bilgi edinme ve
dilekçe hakları paralelinde talep ve savları değerlendirme, bu temellendirme için gereken
argümanları da edinme hakkı bulunduğundan, hakkı ihlâl edildiği için mahkemeye başvuran
kişinin iddialarını temellendirmek, şikâyetine dayanak delilleri tartışmak için kendinde
bulunması zorunlu olan tutanak ve belgeleri edinme hakkının vekil ataması şartına
bağlanmasının Anayasa’nın 2., 10., 11., 36. ve 141. maddelerini ihlâl ettiği ileri sürülmüştür.
İtiraz konusu ibareyi içeren kuralda, mağdur ile şikâyetçinin kovuşturma evresinde
tutanak ve belgelerden vekili aracılığı ile örnek isteyebileceği öngörülmektedir. Buna göre
vekili olmayan mağdur ile şikâyetçi, kovuşturma aşamasında dosyadaki tutanak ve
belgelerden örnek alamayacaktır.
Anayasa’nın 2. maddesinde belirtilen hukuk devleti, insan haklarına dayanan, bu hak ve
özgürlükleri koruyup güçlendiren, eylem ve işlemleri hukuka uygun olan, her alanda adaletli
bir hukuk düzeni kurup bunu geliştirerek sürdüren, hukuk güvenliğini sağlayan, Anayasa’ya
aykırı durum ve tutumlardan kaçınan, hukuku tüm devlet organlarına egemen kılan, Anayasa
ve yasalarla kendini bağlı sayan, yargı denetimine açık olan devlettir.
Hak arama hürriyetini düzenleyen Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrasında,
“Herkes, meşrû vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı
veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.” denilerek yargı
mercilerine davacı ve davalı olarak başvurabilme ve bunun doğal sonucu olarak da iddia,
savunma, adil yargılanma hakkı güvence altına alınmıştır. Buna göre, hak arama
özgürlüğünün en önemli iki ögesini oluşturan, sav ve savunma haklarını kısıtlayacak, bu
hakların eksiksiz kullanımını engelleyecek ve adil yargılanmaya engel olacak yasa
kurallarının Anayasa’nın 36. maddesine aykırılık oluşturacağı tartışmasızdır.
Ceza muhakemesinin gayesi maddi gerçeği araştırmaktır. Ceza muhakemesi hukukunda
hakikati araştırarak gerçeğe ulaşma, kolektif yargılama yöntemi ile sağlanmaktadır. Kolektif
yargılama, hükmün verilmesine, iddia, savunma ve yargılama makamlarının birlikte
katılmasını ifade eder. Kolektif yargılama yapmanın metodu, hüküm verme faaliyetine
katılacakların düşüncelerini karşılıklı olarak bildirerek, bütün süjelerin birbirlerinin fikirlerini
öğrenmeleridir. Mağdur ile şikâyetçi de, soruşturma ve kovuşturma evrelerinde kendilerine
tanınan haklar ile diyalektik yargılamanın gerçekleştirilmesine katkıda bulunarak adil bir
hükme ulaşılmasını sağlayan ceza muhakemesinin aktif süjeleridir.
Yargılamanın süjelerinden olan mağdur ile şikâyetçinin dosyadaki tutanak ve belgelere
ulaşmasına sadece avukatları aracılığı ile olanak verilmesi beklenen adaletin ve yargısal
sonucun elde edilmesine engel olacaktır ki bu da hukuk devleti ilkesini zedeleyecektir.
Kovuşturma aşamasında mağdur ile şikâyetçinin dava dosyasındaki tutanak ve
belgelerden örnek alması hak arama özgürlüğünün bu bağlamda adil yargılanma hakkının
ayrılmaz bir parçasını oluşturmaktadır. Böylece tutanak ve belgelerden örnek alınması
mağdur ile şikâyetçiye muhakemenin seyrine yön vermek ve etki etmek olanağını da
sağlayacaktır. İtiraz konusu ibare ile mağdur ile şikâyetçinin vekilleri olmaksızın dosyadaki
tutanak ve belgelerden örnek alması engellenerek, yargı mercileri önünde davacı olarak
iddiada bulunma, bilgiye ulaşarak muhakemenin gidişatına yön verme haklarının
sınırlandırılması hak arama özgürlüğü ile bağdaşmaz.
Açıklanan nedenlerle itiraz konusu ibare Anayasa’nın 2. ve 36. maddelerine aykırıdır.
İptali gerekir.
Kuralın Anayasa’nın 10., 11. ve 141. maddeleriyle ilgisi görülmemiştir.
VI- SONUÇ
4.12.2004 günlü, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 234. maddesinin (1)
numaralı fıkrasının (b) bendinin (3) numaralı alt bendinde yer alan “… vekili aracılığı ile…”
ibaresinin Anayasa’ya aykırı olduğuna ve İPTALİNE, 17.5.2012 gününde OYBİRLİĞİYLE
karar verildi.
Başkan
Haşim KILIÇ
Başkanvekili
Serruh KALELİ
Başkanvekili
Alparslan ALTAN
Üye
Fulya
KANTARCIOĞLU
Üye
Mehmet ERTEN
Üye
Serdar ÖZGÜLDÜR
Üye
Osman Alifeyyaz
PAKSÜT
Üye
Zehra Ayla PERKTAŞ
Üye
Recep KÖMÜRCÜ
Üye
Burhan ÜSTÜN
Üye
Engin YILDIRIM
Üye
Nuri NECİPOĞLU
Üye
Hicabi DURSUN
Üye
Celal Mümtaz
Üye
Erdal TERCAN
AKINCI
Üye
Muammer TOPAL
Üye
Zühtü ARSLAN
[R.G. 21 Haziran 2012 – 28360]
—— • ——
Anayasa Mahkemesi Başkanlığından:
Esas Sayısı: 2011/58
Karar Sayısı : 2012/70
Karar Günü : 17.5.2012
İTİRAZ YOLUNA BAŞVURAN: Van 3. Asliye Hukuk Mahkemesi
İTİRAZIN KONUSU: 3.7.2005 günlü, 5403 sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı
Kanunu’nun 31.1.2007 günlü, 5578 sayılı Kanun’un 2. maddesiyle değiştirilen 8. maddesinin
üçüncü ve dördüncü fıkralarının, Anayasa’nın 2., 10., 11. ve 35. maddelerine aykırılığı savıyla
iptali istemidir.
I- OLAY
Davacılar tarafından açılan tapu iptal ve tescil davasında, itiraz konusu kuralların
Anayasa’ya aykırı olduğu kanısına varan Mahkeme, iptalleri için başvurmuştur.
II- İTİRAZIN GEREKÇESİ
Başvuru kararının gerekçe bölümü şöyledir:
“Davacıların mahkememize sundukları 28.04.2010 tarih havaleli dava dilekçesiyle Van
Merkez Kıratlı Köyü köyüstü mevkiinde bulunan 148 nolu parselde 1/2 hissenin davalı adına
kayıtlı iken 1/2 hissesini ...’a, 180 nolu parseldeki 1/2 hissesini de ...’a sattığını, satış
bedelinin nakden, tamamen ve peşin olarak ödendiğini aradan 2 yıl geçmesine rağmen tapuda
devir yapamadıklarından bahisle 148 nolu parseldeki ... adına kayıtlı 1/2 hissenin ... , 180 nolu
parseldeki ... adına kayıtlı 1/2 hissenin ... adına tapuya tesciline karar verilmesi istemiyle
mahkememize dava açılmış olmakla dosya incelendi;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ :
Davacıların mahkememize sundukları 28.04.2010 tarih havaleli dava dilekçesiyle Van
Merkez Kıratlı Köyü köyüstü mevkiinde bulunan 148 nolu parselde 1/2 hissenin davalı adına
kayıtlı iken 1/2 hissesini ...’a, 180 nolu parseldeki 1/2 hissesini de ...’a sattığını, satış
bedelinin nakden, tamamen ve peşin olarak ödendiğini aradan 2 yıl geçmesine rağmen tapuda
devir yapamadıklarından bahisle 148 nolu parseldeki ... adına kayıtlı 1/2 hissenin ..., 180 nolu
parseldeki ... adına kayıtlı 1/2 hissenin ... adına tapuya tesciline karar verilmesi istemiyle
mahkememize açılan davada davalı 22.06.2010 tarihli duruşmada davayı kabul etmesine
rağmen mahkememizce dava konusu taşınmazlarda 25.03.2011 tarihli keşifte dinlenen Ziraat
Yüksek Mühendisi’nin Mahkememize sunduğu 18.04.2011 tarih havaleli bilirkişi raporunda
dava konusu taşınmazların mutlak tarim arazi vasfında olduğunu belirttiği, buna göre
Mahkememizce dava konusuyla ilgili uygulanması gereken 31/01/2007 tarih ve 5578 sayılı
Yasanın 2. maddesi ile değişik 03/07/2005 tarih ve 5403 sayılı Toprak Koruma ve Arazi
Kullanımı Kanununun 8. maddesinin 3. fıkrası ve 8. maddesinin 4. fıkrasının Anayasanın 2.
maddesinde belirtilen hukuk Devleti, 10. maddesinde düzenlenen eşitlik ilkesi, 11. maddesi,
35. maddesinde düzenlenen mülkiyet hakkına ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin İnsan
Hakları Ve Ana Hürriyetleri Korumaya Dair Sözleşmeye ek protokolün 1. maddesinde
belirtilen mülkiyet hakkının korunması ilkesine aykırı olduğu kanaatine varılması sonucunda;
USULİ İNCELEME:
Davacıların Mahkememize sundukları 28.04.2010 tarih havaleli dava dilekçesiyle Van
Merkez Kıratlı Köyü köyüstü mevkiinde bulunan 148 nolu parselde 1/2 hissenin davalı adına
kayıtlı iken 1/2 hissesini ...’a, 180 nolu parseldeki 1/2 hissesini de ...’a sattığını, satış
bedelinin nakden, tamamen ve peşin olarak ödendiğini aradan 2 yıl geçmesine rağmen tapuda
devir yapamadıklarından bahisle 148 nolu parseldeki ... adına kayıtlı 1/2 hissenin ..., 180 nolu
parseldeki ... adına kayıtlı 1/2 hissenin ... adına tapuya tesciline karar verilmesi istemiyle
Mahkememize açılan davanın Anayasanın 152/1. maddesi gereğince bakılmakta olan dava
olması nedeni ile Anayasaya aykırılık iddiasıyla Anayasa Mahkemesine başvurmak
gerekmiştir.
İPTALİ İSTENEN YASALARIN İLGİLİ MADDELERİ:
31/01/2007 tarih ve 5578 sayılı Yasanın 2. maddesi ile değişik 03/07/2005 tarih ve 5403
sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanununun 8. maddesinin 3. fıkrası ve 8.
maddesinin 4. fıkraları.
Madde 8- (Değişik madde: 31/01/2007-5578 S.K/2.mad)
3. fıkra “Belirlenen parsel büyüklüğü; mutlak tarım arazileri ve özel ürün arazilerinde 2
hektar, dikili tarım arazilerinde 0,5 hektar, örtü altı tarımı yapılan arazilerde 0,3 hektar ve
marjinal tarım arazilerinde 2 hektardan küçük olamaz. Tarım arazileri bu büyüklüklerin
altında ifraz edilemez, bölünemez veya küçük parsellere ayrılamaz. Ancak çay, fındık, zeytin
gibi özel iklim ve toprak istekleri olan bitkilerin yetiştiği yerler ile seraların bulunduğu
alanlarda, yörenin arazi özellikleri daha küçük parsellerin oluşmasını gerekli kıldığı takdirde,
Bakanlığın uygun görüşü ile daha küçük parseller oluşturulabilir.”
4. fıkra “Bakanlığın uygun görüşü ile kamu yatırımları için ihtiyaç duyulan yerler hariç
olmak üzere tarım arazileri, belirlenen büyüklükteki parsellerden daha küçük parçalara
bölünemez. Bölünemez büyüklükteki tarım arazilerinin mirasa konu olmaları ve üzerlerinde
her ne şekilde gerçekleşmiş olursa olsun birlikte mülkiyetin mevcut olması durumunda, bu
araziler ifraz edilemez, payları üçüncü şahıslara satılamaz, devredilemez veya rehnedilemez.
Bu araziler hakkında 4721 sayılı Türk Medenî Kanununun özgülemeye ilişkin hükümleri
kıyasen uygulanır.” hükmü yer almaktadır.
1982 ANAYASANIN İLGİLİ HÜKÜMLERİ:
Anayasanın 2. maddesinde “Türkiye Cumhuriyeti toplumun huzuru, milli dayanışma ve
adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta
belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk Devletidir.” hükmü yer
almaktadır.
Anayasanın 10. maddesinde “herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi
inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir.
Hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz.
Devlet organları ve idare makamları bütün işlemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine
uygun olarak hareket etmek zorundadırlar.” hükmü yer almaktadır.
Anayasanın 11. maddesinde “Anayasa hükümleri yasama, yürütme ve yargı organlarını,
idare makamlarını ve diğer kuruluş ve kişileri bağlayan temel hukuk kurallarıdır.
Kanunlar Anayasaya aykırı olamaz.” hükmü yer almaktadır.
Anayasanın 35. maddesinde “Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir.
Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir.
Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz.” hükmü yer almaktadır.
Anayasanın 90. maddesinin son fıkrası “Usulüne göre yürürlüğe konulmuş
Milletlerarası andlaşmalar kanun hükmündedir. Bunlar hakkında Anayasaya aykırılık iddiası
ile Anayasa Mahkemesine başvurulamaz. (Ek cümle: 07/05/2004 – 5170 S.K./7.mad) Usulüne
göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası andlaşmalarla
kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda
milletlerarası andlaşma hükümleri esas alınır.” hükmü yer almaktadır.
AVRUPA İNSAN HAKLARI SÖZLEŞMESİNİN İNSAN HAKLARI VE ANA
HÜRRİYETLERİ KORUMAYA DAİR SÖZLEŞMEYE EK PROTOKOLÜN 1. MADDESİ:
“Her hakiki veya hükmi şahıs mallarının masuniyetine riayet edilmesi hakkına maliktir.
Herhangi bir kimse ancak âmme menfaati icabı olarak ve kanunun derpiş eylediği şartlar ve
devletler hukukunun umumi prensipleri dâhilinde mülkünden mahrum edilebilir.
Yukarıdaki hükümler, devletlerin, emvalin umumi menfaate uygun olarak istimalini
tanzim veya vergilerin veyahut sair mükellefiyetlerin veyahut da para cezalarının tahsili için
zaruri gördükleri kanunları yürürlüğe koymak hususunda malik bulundukları hukuka halel
getirmez.” hükmü yer almaktadır.
MEVZUAT YÖNÜNDEN ESASTAN İNCELEME:
1982 Anayasasının 2. maddesinde düzenlenen hukuk devleti ilkesi kapsamında hukuk
devleti ilkesi, insan haklarına saygılı ve bu hakları koruyucu âdil bir hukuk düzeni kuran ve
bunu devam ettirmekle kendini yükümlü sayan, hukuk kurallarına ve Anayasa’ya uygun
davranan, bütün eylem ve işlemleri yargı denetimine bağlı olan devlettir. Bu nedenle devlet
Anayasa’da ve İnsan Hakları Sözleşmesi 1 No’lu Ek Protokolün 1. maddesi kapsamında
düzenlenen mülkiyet hakkını güvence altına almakla yükümlüdür.
Anayasanın l0. maddesinde “Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi
inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir. Hiçbir
kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz. Devlet organları ve idare makamları
bütün işlemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadırlar.”
hükmü karşısında mevcut yasal düzenlemeler yapılırken mülk sahipleri açısından eşitsizlik
yaratacak bir durum ortaya çıkarmamalıdır.
Anayasanın 11. maddesine göre “Anayasa hükümleri yasama, yürütme ve yargı
organlarının, idare makamlarını ve diğer kuruluş ve kişileri bağlayan temel hukuk kurallarıdır.
Kanunlar Anayasaya aykırı olamaz.” hükmü gereğince mevcut kanunların Anayasada ve
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi 1 No’lu Ek Protokolün 1. maddesi kapsamında düzenlenen
ve güvence altına alınan mülkiyet hakkını ihlal edici nitelikte olmamalıdır.
Anayasanın 35. maddesinde “Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir. Bu haklar,
ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir. Mülkiyet hakkının kullanılması toplum
yararına aykırı olamaz.” hükmü nedeniyle mülkiyet hakkının kullanımını sınırlandıran
kanunların mülkiyet hakkının kullanılmasını tamamen engelleyecek nitelikte olmamalı,
mülkiyet hakkını sınırlandıran tedbirlerin toplumun genel yararının gerekleri ve bireylerin
temel haklarının gerekleri arasında adil bir denge gözetmesi şarttır. Bireysel mülk sahibini
“bireysel ve aşırı bir yük” altına sokmamalıdır.
Anayasanın 90. maddesinin son fıkrası gereğince “Usulüne göre yürürlüğe konulmuş
Milletlerarası andlaşmalar kanun hükmündedir. Bunlar hakkında Anayasaya aykırılık iddiası
ile Anayasa Mahkemesine başvurulamaz. (Ek cümle: 07/05/2004 - 5170 S.K./7.mad) Usulüne
göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası andlaşmalarla
kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda
milletlerarası andlaşma hükümleri esas alınır.” hükmü nedeniyle mevcut yasaların Avrupa
İnsan Hakları Sözleşmesi 1 No’lu Ek Protokolün l. maddesi mülkiyet hakkını güvence altına
alan hükmüne aykırı olmamalı, kamu yararı ile bireysel yarar arasındaki orantılılık ilkesi
gözetmeli, müdahale keyfi olmamalı ve hukuka uygun bir şekilde yapılmalıdır.
AVRUPA İNSAN HAKLARI SÖZLEŞMESİ 1 NO’LU EK PROTOKOLÜN 1.
MADDESİ KAPSAMINDA MÜLKİYET HAKKI VE AVRUPA İNSAN HAKLARI
MAHKEMESİ UYGULAMALARI:
Avrupa, İnsan Hakları Sözleşmesi 1 No’lu Ek Protokolün 1. maddesi mülkiyet hakkını
güvence altına almaktadır. İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi gibi diğer uluslararası insan
hakları belgeleri de, mülkiyet hakkını tanımaktadırlar. Bununla birlikte İnsan Hakları
Evrensel Beyannamesine hukukî bağlayıcılık kazandıran ne Medeni ve Siyasi Haklar
Uluslararası Sözleşmesi ne de Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Uluslararası Sözleşmesi
mülkiyetin korunmasına ilişkin herhangi bir özel hüküm getirmemektedirler. Benzer bir
şekilde, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (“Sözleşme”) metni kaleme alınırken devletler
bu konuda herhangi mutabakata varamamışlardır. Nihayetinde birinci protokol tarafından
kabul edilen bu formül, devletlere bu hakla birlikte daha geniş bir müdahale etme yetkisi
tanıyarak oldukça nitelikli bir mülkiyet hakkı sağlamıştır. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi
(“Mahkeme”) ilk defa Marckx Belçika’ya karşı davasında 1 No’lu Ek Protokolün 1.
maddesini Belçika kanunlarının gayrimeşruluğu bağlamında değerlendirerek şu sonuca
varmıştır:
“1. madde herkesin mal ve mülk dokunulmazlığına saygı gösterilmesi hakkını tanıyarak,
mülkiyet hakkını esastan güvence altına almaktadır. Bu açık anlam “mal ve mülk” ve
“mülkiyetin kullanımı” (Fransızcada “biens”, “propriete”, “usage des biens”) kavramlarından
çıkarılmaktadır, “travaux preparatories” kavramıda bunu çok açık bir şekilde teyit etmektedir:
Taslağı hazırlayanlar şu anki 1. maddenin ilk tasarısında “mülkiyetin hakkı” veya “mülkiyet
hakkı” kavramlarını kullanmışlardır. Aslında, birinin mülkiyetini kullanma hakkı mülkiyet
hakkının geleneksel ve temel boyutunu oluşturmaktadır.”
Mahkeme bu kararında 1 No’lu Ek Protokolün 1. maddesinin kapsamını tanımlamıştır.
Mahkeme, bu maddeyi yalnızca hali hazırda mevcut bulunan mal ve mülklere
uygulamakta ve “mal ve mülk elde etme hakkının garanti altına almadığını belirtmektedir.” 1
No’lu Ek Protokolün 1. maddesi, özel ve tüzel kişilere ait mal ve mülke Devlet tarafından
yapılabilecek herhangi bir keyfi müdahaleye karşı korumaktadır. Öte yandan bu madde
devlete özel ve tüzel kişilere ait olan mülkiyetleri yasalarda belirtilen koşullar altında
kullanma ve hatta bu kişileri bunlardan mahrum etme hakkını da tanımaktadır. Sözleşme
kurumlarının mülkiyet hakkına yapılacak olan herhangi bir müdahalenin genel veya kamu
yararı sağlamak amacıyla yapılıp yapılmadığından emin olmaları gerekmektedir. Özellikle,
kamu otoriteleri mülkiyetin kullanımını vergilerin veya diğer harçların veya ceza
ödemelerinin uygulanmasını sağlamak amacıyla kontrol edebilir. Kamu yararı ile bireysel
yarar arasındaki orantılılık ilkesini gözetmek üzere müdahalenin keyfi olmaması ve hukuka
uygun bir şekilde yapılması gerekmektedir. Bununla birlikte müdahalenin gerekliliğine ilişkin
olarak mahkeme ve eski Avrupa İnsan Hakları Komisyonu genelde Devletlere geniş bir takdir
yetkisi tanımaktadırlar.
1 No’lu Ek Protokolün 1. maddesi mülkiyetin malikten alınması veya diğer müdahaleler
için herhangi bir tazminat hakkını açıkça düzenlememekle birlikte uygulamada dolaylı olarak
bunu gerekli kılmaktadır (Holy Monasteries-Kutsal Manastırlar- Yunanistan’a karşı davası).
Yalnızca Almanya’nın birleşimi gibi istisnai durumlarda olduğu gibi tazminat ödenmemesi
haklı gösterilebilir (Jahn ve diğerleri Almanya’ya karşı davası). 1 No’lu Ek Protokolün 1.
maddesi gerçek kişiler arasındaki sözleşme temelindeki doğal ilişkiyi dikkate almaktadır. Bu
nedenle, bir mahkeme bireyin mülkünü başka birisine teslim etmesine hükmedebilir. Örneğin,
sözleşmeler hukuku (uygulama sırasında mülke el konulması ve mülkün satılması), haksız fiil
veya aile hukuku (miraslı malların, evlilik yoluyla elde edilmiş mülkün bölüşülmesi) ilgili
uygulanabilecek yasalar genel olarak 1 No’lu Ek Protokolün 1. maddesinin kapsamı dışında
kalmaktadır. Ancak, bireyler arasındaki mülkiyete ilişkin hukukî ilişkilerin etkisi belirlenirken
sözleşme organlarının kanunun bir kişinin keyfi ve haksız olarak mülkünden mahrum
bırakılarak bu mülkün başkasına devredilmesi şeklinde bir eşitsizlik yaratmadığı hususunda
emin olması gerekmektedir. Bununla birlikte, belirli durumlarda, Devlet gerçek kişilerin
hareketlerini düzenlemek için müdahalede bulunma yükümlülüğü altında olabilir. Neticede, 1
No’lu Ek Protokolün 1. maddesi genel olarak Devletlerin kendilerinin mülkiyet hakkına
yapmış olduğu müdahalelerde veya üçüncü bir tarafın bunu yapmasına izin verdiği hallerde
uygulanmaktadır.
MÜLKİYET HAKKININ KAPSAMI:
1 No’lu Ek Protokolün 1. maddesinin ihlali ancak söz konusu ihlalin bu madde
anlamında kendi “mülkiyetine” yönelik olduğu durumlarda ileri sürülebilir. “Mal ve mülk”
kavramı iç hukuktaki resmi tanımdan bağımsız olarak özerk bir anlama sahiptir. “Mal ve
mülk” kavramının mahkeme kararlarında çok geniş yorumlandığı iddia edilmektedir. Zira bu
hak sadece mülkiyet hakkını içine almamakta ayrıca hisseler, patentler, tahkim kararları,
emeklilik maaşı hakkı, kira hakları gibi bütün maddi hakları kapsamaktadır. Ve hatta bu
haklar bir mesleği icra etmekten de kaynaklanıyor olabilmektedir. Bu geniş yorumlama 1
No’lu Ek Protokolün 1. maddesinin Fransızca olan versiyonunda yer alan “biens” kelimesinin
kullanılması ile zorunlu bir hale gelmiştir. Fransız hukuk terminolojisinde “biens” kavramı
bütün miras yoluyla geçen hakları (örneğin maddi haklar) ifade etmek amacıyla
kullanılmaktadır. Bunu söylemek çok şaşırtıcı olmamalıdır. Zira gayrimenkul ve menkul mal
sahipliğinden başka örneğin hisse, telif hakları, kesinleşmiş tahkim kararları ve bir
sözleşmeden doğan kiralama hakkına sahip olmak da 1 No’lu Ek Protokolün 1. maddesi
anlamında “mal ve mülk”tür. Ancak, bu madde kapsamında sağlanan koruma söz konusu
iddia belirli bir mülke dayanmadıkça uygulanmamaktadır. Yukarıda belirtildiği gibi, 1 No’lu
Ek Protokolün 1. maddesi mülk edinme hakkını garanti altına almamaktadır.
DEVLETİN NEGATİF VE POZİTİF YÜKÜMLÜLÜKLERİ:
1 No’lu Ek Protokolün 1. maddesi kapsamındaki mülkiyet hakkına saygı zorunluluğu
negatif ve pozitif her iki yükümlülüğü de kapsamaktadır. Bu hükmün asıl hedefi bireyi devlet
tarafından kendi mal ve mülküne yapılacak olan haksız müdahaleler karşısında korumaktır
(negatif yükümlülük). Negatif yükümlülük hususu örneğin mülke elkonulması veya mülkün
tahrip edilmesi kadar planlanmış sınırlamalar, kira kontrolleri ve mülkün geçici süreyle elde
tutulması durumlarını da içine alarak gündeme gelmektedir. Pressos Compania Naviera SA ve
diğerleri Belçika’ya karşı davasında, ilgili devletin başvurucunun mevcut şikâyetlerini geriye
yürüyen yasayla ortadan kaldırmak noktasında sorumlu olduğu kararına varılmıştır.
Öte yandan, Sözleşmenin 1. maddesi uyarınca, hakkın etkili kullanımını güvence altına
alan 1 No’lu Ek Protokolün 1. maddesi sadece Devletin müdahale ile ilgili yükümlülüklerine
bağlı değildir. Fakat ilgili madde özellikle devletten başvurucunun mal ve mülkünü etkili
kullanması ile otoritelerden meşru beklentileri arasındaki doğrudan bir bağlantıyı koruyacak
pozitif önlemleri almasını talep edebilir
MÜLKİYET HAKKININ İÇERİĞİ:
1 No’lu Ek Protokolün 1. maddesi üç farklı kuralı kapsayacak şekilde düzenlenmiştir.
Bu değerlendirme ilk olarak bu madde ile ilgili en önemli mahkeme kararlarından biri olan
Sporrong ve Lönnroth İsveç’e karşı davasında ortaya konulmuştur. Bu kurallar şu şekilde
tanımlanmıştır... Birinci paragrafın ilk cümlesinde belirtilen ilk kural genel nitelik
taşımaktadır ve mülkiyet dokunulmazlığına saygı gösterilmesi ilkesini ortaya koymaktadır; ilk
paragrafın ikinci cümlesinde vurgulanan ikinci kural, mal ve mülkten yoksun bırakma
konusunu ele alır ve bunu belli koşullara bağlar; üçüncü kural ise ikinci paragrafta belirtildiği
üzere Devletlerin diğer hususlar arasında genel yarara uygun olarak gerekli kanunları
çıkararak, mülkiyetin kullanımını da kontrol etme hakkına sahip olduğunu kabul eder.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi 1 No’lu Ek Protokolün 1. maddesinin ihlal edilip
edilmediğine karar verirken ilk olarak bu bölüm kapsamına giren bir mülkiyet hakkının (bir
mal ve mülkün) mevcut olup olmadığını inceleyecektir. İkinci adım ise bu mülkiyete bir
müdahalenin gerçekleşip gerçekleşmediğini ve son adım ise bu müdahalenin niteliğini
incelemek olacaktır (örneğin bu üç kuralın hangisinin uygulanacağı). Bununla birlikte şu da
unutulmamalıdır ki bu üç kuralın birbirinden farklı olması birbirleriyle ilgili olmadıkları
anlamına gelmemektedir. İkinci ve üçüncü kurallar, belirli durumlardaki mülkiyet
dokunulmazlığına müdahale durumlarıyla birlikte dikkate alınmaktadır ve bu yüzden birinci
maddede zikredilen genel prensipler ışığında yorumlanmalıdırlar.
MAL VE MÜLK DOKUNULMAZLIĞINA SAYGI GÖSTERİLMESİ (İLK
KURAL):
Birinci kuralın genel nitelik taşıdığı ve bireyin mülkiyet hakkına müdahalenin söz
konusu olduğu fakat müdahalenin mülkiyetten yoksunluk veya mülkiyetin kullanımının
kontrolünün ortaya çıkmadığı her durumu kapsadığı sık sık dile getirilmektedir. Bir durumun
bu husus kapsamında değerlendirilip değerlendirilmeyeceğine karar verilirken mahkeme
normalde ikinci ve üçüncü kuralın uygulanıp uygulanamayacağını belirler ki bu kurallar mal
ve mülk dokunulmazlığına belirli müdahale kategorilerini içermektedirler. Bu kurala ilişkin
çok geniş bir yorum yapılmış olsa da diğer iki kuralın uygulanabilirliğine ilişkin beklendiği
kadar geniş bir yorum yapılmıştır. Özellikle de mülkiyetin kullanımının kontrolü hakkına
ilişkin Sporrong ve Lönnroth İsveç’e karşı davasında mevcut kamulaştırma kurallarının bir
sonucu olarak söz konu mülk satılırken değer kaybetmiştir. Bununla birlikte başvurucular
mülklerinin maliki olmaya devam etmiş ve istemeleri durumunda mülklerini her an
satabilecek durumda olmuşlardır. Davanın bu kısmı bu nedenle mal ve mülk
dokunulmazlığına saygı gösterilmesi hakkını güvence altına alan birinci kural (genel)
uyarınca ele alınmıştır.
Stran Greek Rafineries ve Stratis Andreadis Yunanistan’a karşı davasında başvurucunun
lehine hükümsüz ve uygulanmaz olan tahkim kurulu kararını öngören mevzuat birinci kural
uyarınca ele alınmıştır. Solodyuk Rusya’ya karşı davasında başvurucunun emeklilik maaşı
yüksek enflasyon nedeniyle geç ödenmiş ve bunun sonucu olarak ödenen miktarın değeri çok
belirgin bir şekilde düşmüştür. Dava bu nedenle genel kural uyarınca incelenmiştir.
MÜLKİYETTEN YOKSUNLUK (İKİNCİ KURAL):
Malikin hukukî haklarının ihlal edilmesi mülkten yoksunluğun esasını oluşturmaktadır.
Fakat, daha genel olarak, mahkeme sadece resmi bir kamulaştırmanın yapılıp yapılmadığını
veya mülkiyetin kazanımını değil aynı zamanda fiili (de facto) bir kamulaştırmanın yapılıp
yapılmadığının tespiti için durumun özgül koşullarını da inceleyecektir. Papamichalopoulos
Yunanistan’a karşı davasında başvurucuların değerli arazisi 1967 yılında diktatörlük
döneminde devlet tarafından alınarak donanmaya tahsis edilmiş ve donanma da sonradan bu
arazide bir donanma üssü inşa etmiştir. Bu tarihten itibaren başvurucu mülkünü etkin bir
şekilde kullanamamış ya da satamamıştır. Mahkeme davalı devleti fiili (de facto)
kamulaştırmadan ötürü sorumlu tutmuştur.
Brumarescu Romanya’ya karşı davasında başvurucu 1950 yılında ebeveynlerinden
alınarak kamulaştırılan evin mülkiyetini ilk derece Mahkemesinden lehine çıkan karara
dayanarak geri kazanmıştır. Bunun akabinde, yüksek Mahkeme başvurucunun söz konusu evi
artık kullanma hakkının olmadığı gerekçesiyle ilk derece Mahkemesinin kararını bozmuştur.
Mahkeme, ilk derece Mahkemesinin kararını 1 No’lu Ek Protokolün 1. maddesi kapsamında
başvurucunun mülkiyet hakkı olarak değerlendirmiş ve davayı bu bölümdeki ikinci kural
uyarınca incelemiştir.
MÜLKİYETİN KULLANIMININ KONTROLÜ (ÜÇÜNCÜ KURAL):
Bir tedbir, eğer mülkiyetin kullanımının kontrolünü genel yarar veya “vergilerin veya
diğer harçların veya cezaların ödenmesini güvence altına alması” gibi nedenlerle devlete
veriyorsa bu kural kapsamına girmektedir.
MÜSAADE EDİLEN KISITLAMALAR-MÜDAHALE:
Yukarıda belirtildiği gibi mülkiyetin korunması hakkı mutlak bir hak değildir. Bu hak 1
No’lu Ek Protokolün 1. maddesinde açıkça öngörülmüş kısıtlamalara tabidir. Mal ve mülk
dokunulmazlığı hakkına müdahaleye şu durumlarda izin verilmektedir:
1- Kanun tarafından öngörülmüş olmalı,
2- Kamu yararını amaçlamalı
3- Demokratik bir toplumda gerekli olmalı
Bu her üç şartın da birlikte yerine getirilmiş olması gerekmektedir. Bu şartlardan birinin
dahi yerine getirilmemiş olması sözleşmenin ihlal edildiği anlamına gelmektedir. Ayrıca,
Sözleşmenin 15. maddesinin esasına uygun olarak savaş ve diğer olağanüstü durumlarda
devlet mülkiyet dokunulmazlığı hakkına saygı yükümlülüğünü sadece durumun zorunlu
kıldığı hallerde askıya alabilir. Bu tedbirler devletin diğer uluslararası belgelerden doğan
yükümlülükleriyle çelişik olmamalıdır.
KANUNİLİK İLKESİ:
Mülkiyet hakkına müdahale öncelikle kanunilik ilkesine uygun olmalıdır. Her ne kadar
1 No’lu Ek Protokolün 1. maddesinin ilk paragrafının ikinci cümlesinde açıkça ifade edilmiş
olsa da (“kanunda öngörülmüş şartlara tabi”) kanuni katiyet ilkesi demokratik toplumun en
temel ilkesi olarak Sözleşmede bir bütün olarak kabul edilmiş ve bu nedenle üç kuraldan
hangisi uygulanırsa uygulansın bu şart yerine getirilmelidir. Kanun kavramı Sözleşmede
özerk bir anlama sahiptir. “Kanun” sadece resmi anlamda bir kanunu ifade etmemektedir. Bu
kavram aynı zamanda başka bir kanunu (örneğin tüzük), Anayasa, devletin taraf olduğu
uluslararası sözleşmeler ve Avrupa Topluluğu hukukunu da kapsamaktadır. Hukukî işlem için
sadece mülkiyet dokunulmazlığına saygı yükümlülüğüyle ilgili olarak devletin iç hukuk
anlamında resmi bir hukukî kaynak ile sınırlandırılmış olması yetmez. Bunun yanı sıra keyfi
muamelelere karşı bu sınırın belirli nitelik belirleyici karakterlere sahip olması ve uygun yasal
güvencelerinin bulunması gerekmektedir.
Örneğin James Birleşik Krallığa karşı davasında Mahkeme şu görüşümü yinelemiştir. ...
tutarlı bir şekilde karara varılmıştır ki sözleşmede geçen “kanun” veya “kanunilik” terimleri
sadece iç hukuku ifade etmemekte ayrıca kanunun nitelik olarak hukukun üstünlüğü ilkesiyle
bağdaşır olması anlamına gelmektedir.
Buna göre, kanunun erişilebilir (yayınlanmış) olması ve kanunun bölümlerinin, eylemin
neticelerinin belirli bir işlemi gerektireceği ve hareketlerini düzenleyeceği şartlara göre ilgili
kişiler tarafından makul bir dereceye kadar öngörülebilmelerini sağlayacak kesin ve açık bir
dille ifade edilmiş olması gerekmektedir. Bu durum kanunların uygulanmasında gerekli olan
yorumu dışta bırakacak bütün bir kesinliği gerektirmemektedir. Mamafih, söz konusu hukukî
belgenin içeriğine, kapsadığı alana, hitap ettiği kişilerin sayı ve statülerine göre değişebilen
öngörülebilirlik belirli bir dereceye kadar gerekmektedir. Mahkemenin mülkiyet hakkına
müdahalenin kanuna uygun olmadığına karar verdiği durumlarda devletin amacının
meşruluğunu veya orantılılık ilkesini dikkate alması gerekmemektedir. Böylesi bir durumda
otomatik olarak 1 No’lu Ek Protokolün 1. maddesinin ihlali söz konusu olacağından mahkeme
böylesi bir haksız müdahalenin meşru bir amaca hizmet edip etmediğini ya da orantılı olup
olmadığını değerlendirmeyecektir.
GENEL YARAR:
Bunun yanı sıra bireyin mülküne yapılan kanuni müdahalenin genel (kamu) yararı
içindeki meşru bir amaca hizmet nedeniyle bu işlemi haklı gösteren hukukî geçerlik
nedenlerinin ileri sürülmesi gerekmektedir. Bu yükümlülüğün mülkiyetten yoksunluk (“kamu
yararı”) ve mülkiyetin kullanımının kontrolü (“genel yarar”) ile ilgili bağlantısı açık bir
şekilde ifade edilmiştir. Mamafih, hangi kural uyarınca olursa olsun mülkiyet hakkına yapılan
müdahale kamu (veya genel) yararına hizmet amacıyla yapılıyor olmak kuralına uymalıdır.
“Kamu yararı” kavramı niteliği gereği kapsamlı bir kavramdır. Zira yerel makamlar kendi
toplumlarını ve onların ihtiyaçlarını daha iyi tanımakta ve bu nedenle Mahkemeden daha iyi
bir şekilde kamu yararını tanımlayabilecek durumdadırlar. Mahkeme bu nedenle karar açık bir
şekilde makul bir temelden mahrum olmadıkça yerel makamların neyin “kamu yararına”
olduğu konusundaki kararına saygı göstermektedir.
ORANTILILIK:
Mal ve mülk dokunulmazlığı hakkına müdahale eden bir tedbirin meşru bir amacın
gerçekleştirilmesi hedefiyle demokratik bir toplumda gerekli olması gerekmektedir. Bu
tedbirin toplumun genel yararının gerekleri ve bireylerin temel haklarının gerekleri arasında
adil bir denge gözetmesi şarttır. Böylesi adil bir denge bireysel mülk sahibinin “bireysel ve
aşırı bir yük” altına sokulduğu durumlarda gerçekleşmiş olmayacaktır. Bununla birlikte,
ülkelerine şekil veren sosyal süreç ile olan doğrudan temasları dikkate alınarak devlet
yetkililerinin müdahalenin gerekliliği ve zarureti varlığına yaklaşımları konusunda daha iyi
bir yerde olduklarını düşünerek Mahkeme taraf devletlere yaygın ifadesiyle “takdir yetkisi”
gibi belirli bir ölçümleme ve uyarlama yetkisi vermektedir. Bu nedenle belirli bir amacın
gerçekleştirilmesi amacıyla seçilen tedbire göre sözleşmede güvence altma alınan hakları
daha az kısıtlayan bir tedbirin bulunması halinde her iki tedbir de devletlerin takdir yetkisi
kapsamında olduğu sürece prensip olarak sözleşmenin ihlali söz konusu olmayacaktır. Öte
yandan, Mahkeme müdahalenin hizmet edilen amaca uygun olarak orantılı olup olmadığını
incelerken alternatif çözümlerin varlığını da dikkate alarak karar verecektir. Takdir yetkisi
ayrıca Mahkemenin Sözleşmede güvence altına alınan hakların gerçekleştirilmesindeki ikincil
rolünden de kaynaklanmaktadır. Bununla birlikte, bu yetki sınırsız değildir fakat sözleşmece
öngörülen mahkemenin tetkiki ile el ele gitmektedir. Bu yüzden mahkeme devletlerin
aldıkları tedbirleri sorgulamaktan kaçınmayacak ve söz konusu tedbirleri takdir yetkisi
kapsamında görmeyecektir. Bu eleştirinin kapsamı davanın şartlarına, Sözleşmece güvence
altına alınan hakların niteliğine, müdahalenin yoğunluğu kadar müdahale ile amaçlanan meşru
amaca göre değişecektir. Hentrich Fransa’ya karşı davasında başvurucu bir miktar arsa satın
almış ve bunun akabinde devlet makamları bu arazi üzerindeki şufa haklarını kullanmak
istemişlerdir. Devlet tarafı söz konusu davadaki kamu yararının vergi kaçakçılığının
önlenmesi olduğunu ileri sürmüştür. Mahkeme ilk olarak devlet tarafından şufa hakkının keyfî
bir şekilde ve seçerek uygulanmasının yanı sıra öngörülebilirlikten uzak olduğu sonucuna
varmıştır. Değerlendirmenin ardından Mahkeme başvurucunun seçilmiş bir mağdur olarak
bireysel ve aşırı bir yük ile sıkıntıya sokulduğu sonucuna varmış ve bu tedbirlerin eğer
başvurucuya aleyhinde alınan tedbirlere karşı etkili bir itiraz hakkı tanınmış olsaydı-ki
başvurucuya tanınmamıştır- meşru kabul edilebileceğine hükmetmiştir. Mülkiyet hakkının
korunması ve kamu yararı arasında gözetilmesi gereken adil denge bu nedenle zarar
görmüştür.
İPTALİ İSTENEN KANUN KAPSAMINDA ESASTAN İNCELEME:
31/01/2007 tarih ve 5578 sayılı Yasanın 2. maddesi ile değişik 03/07/2005 tarih ve 5403
sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanununun 8. maddesinin 3. fıkrasına göre
“Belirlenen parsel büyüklüğü; mutlak tarım arazileri ve özel ürün arazilerinde 2 hektar, dikili
tarım arazilerinde 0,5 hektar, örtü altı tarımı yapılan arazilerde 0,3 hektar ve marjinal tarım
arazilerinde 2 hektardan küçük olamaz. Tarım arazileri bu büyüklüklerin altında ifraz
edilemez, bölünemez veya küçük parsellere ayrılamaz. Ancak çay, fındık, zeytin gibi özel
iklim ve toprak istekleri olan bitkilerin yetiştiği yerler ile seraların bulunduğu alanlarda,
yörenin arazi özellikleri daha küçük parsellerin oluşmasını gerekli kıldığı takdirde, Bakanlığın
uygun görüşü ile daha küçük parseller oluşturulabilir. 4. fıkrasında ise “Bakanlığın uygun
görüşü ile kamu yatırımları için ihtiyaç duyulan yerler hariç olmak üzere tarım arazileri,
belirlenen büyüklükteki parsellerden daha küçük parçalara bölünemez. Bölünemez
büyüklükteki tarım arazilerinin mirasa konu olmaları ve üzerlerinde her ne şekilde
gerçekleşmiş olursa olsun birlikte mülkiyetin mevcut olması durumunda, bu araziler ifraz
edilemez, payları üçüncü şahıslara satılamaz, devredilemez veya rehnedilemez. Bu araziler
hakkında 4721 sayılı Türk Medenî Kanununun özgülemeye ilişkin hükümleri kıyasen
uygulanır.” hükümleri nedeniyle davacılar bedelini peşin ödedikleri ve zilyetliğini devralarak
fiilen ekip biçtikleri ve kullandıkları taşınmazlardaki 1/2 hisseyi kendi adlarına tescil
ettirememektedirler.
Bu hükümlere göre mahkememiz dosyasında davaya konu Van Merkez Kıratlı Köyü
köyüstü mevkiinde bulunan 148 nolu parsel ve 180 nolu parselin mutlak tarım arazisi olmaları
nedeniyle taşınmazlardaki ifraz, bölünme, küçük parsellere ayrılma, payların üçüncü
şahıslara satılması, devredilmesi ve rehnedilmesi, yasaklanmıştır. Özellikle dünyadaki son
yirmi yıldaki ekonomik gelişmeler ve özelleştirme uygulamaları dikkate alındığında devletin
stratejik öneme sahip limanlar, iletişim ve haberleşme şirketleri, çok büyük kapasiteli
fabrikalar, arsalar, kurumlar özel şahıslara satılırken, devletten çok birey ön plana çıkarılırken
ekonomik ve stratejik öneme sahip olmayan bir köy yerinde bulunan mutlak tarım arazisi
niteliğindeki ve 2 hektar (20000 m2) altındaki taşınmazdaki ifraz, bölünme, küçük parsellere
ayrılma, payların üçüncü şahıslara satılması, devredilmesi ve rehnedilmesini yasaklamak
birbiriyle çelişen uygulamalardır. Bu durum yukarıda açıklanan mülkiyet hakkına müdahale
edilirken bu müdahale kanun tarafından öngörülmüş olma, kamu yararını amaçlama ve
demokratik bir toplumda gerekli olma koşullarına aykırılık teşkil etmektedir. Ayrıca bu
şekilde mal ve mülk dokunulmazlığı hakkına müdahale eden bir tedbirin meşru bir amacın
gerçekleştirilmesi hedefiyle demokratik bir toplumda gerekli olması gerekmektedir. Bu
tedbirin toplumun genel yararının gerekleri ve bireylerin temel haklarının gerekleri arasında
adil bir denge gözetmesi şarttır. Böylesi adil bir denge bireysel mülk sahibinin “bireysel ve
aşırı bir yük” altına sokulduğu durumlarda gerçekleşmiş olmayacaktır. İptali talep edilen
31/01/2007 tarih ve 5578 sayılı Yasanın 2. maddesi ile değişik 03/07/2005 tarih ve 5403 sayılı
Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanununun 8. maddesinin 3. fıkrası ve 4. fıkrasındaki
düzenleme ve yasaklamalar mülk sahibini bireysel ve aşırı yük altına sokmuş ve toplumun
genel yararının gerekleri ve bireylerin temel haklarının gerekleri arasında adil bir denge
kurulması noktasında mülk sahibi aleyhine sonuç doğurmuş ve bu denge mülk sahibi aleyhine
bozulmuş olmaktadır. Bu nitelikteki düzenleme ile müdahale hizmet edilen amaca uygun
olarak orantılı olduğu söylenemez, iptali istenen kanun kapsamına girmeyen, özellikle imar
planı içerisinde kalan, ekonomik ve stratejik olarak çok daha büyük öneme sahip taşınmazlar
yönünden böyle bir kıstlama ve müdahale yok iken ekonomik ve stratejik öneme sahip
olmayan bir köy yerinde bulunan taşınmazlara bu nitelikteki yasaklama ve müdahale mülk
sahipleri acısından Anayasanın 10. maddesinde düzenlenen eşitlik ilkesine açıkça aykırılık
oluşturmaktadır.
Bu kanun uygulandığında mülkiyet hakkının açıkça ihlal edilmesi nedeniyle Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesinde devletimizin tazminata mahkum edilmesi sonucu doğuracağı
kuşkusuzdur.
Yukarda açıklanan gerekçelerle 31/01/2007 tarih ve 5578 sayılı Yasanın 2. maddesi ile
değişik 03/07/2005 tarih ve 5403 sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanununun 8.
maddesinin 3. fıkrası ve 8. maddesinin 4. fıkrasının Anayasanın 2. maddesinde belirtilen
Hukuk Devleti, l0. maddesinde düzenlenen eşitlik ilkesi, 11. maddesi, 35. maddesinde
düzenlenen mülkiyet hakkına ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin İnsan Hakları ve Ana
Hürriyetleri Korumaya Dair Sözleşmeye Ek protokolün 1. maddesinde belirtilen mülkiyet
hakkının korunması ilkesine aykırı olduğu kanaatine varıldığından iptalinin gerektiği
anlaşılmakla, iptali için başvurmak gerekmiştir.
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ : Gerekçesi Yukarıda Açıklandığı Üzere;
1- Buna göre; davaya konu olan 31/01/2007 tarih ve 5578 sayılı Yasanın 2. maddesi ile
değişik 03/07/2005 tarih ve 5403 sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanununun 8.
maddesinin 3. fıkrası ve 8. maddesinin 4. fıkrasının Anayasanın 2. maddesinde belirtilen
Hukuk Devleti, l0. maddesinde düzenlenen eşitlik ilkesi, 11. maddesi, 35. maddesinde
düzenlenen mülkiyet hakkına ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin İnsan Hakları ve Ana
Hürriyetleri Korumaya Dair Sözleşmeye Ek protokolün 1. maddesinde belirtilen mülkiyet
hakkının korunması ilkesine aykırı olduğu kanaatine varıldığından İPTALİNE KARAR
VERİLMEK ÜZERE DOSYANIN ANAYASA MAHKEMESİNE GÖNDERİLMESİNE,
2- 1982 Anayasasının 152/1- son cümlesi gereğince Anayasa Mahkemesinin bu konuda
vereceği karara kadar davanın GERİ BIRAKILMASINA,
3- 1982 Anayasasının 152/1-son cümlesi gereğince 152/3. maddesi gereğince Anayasa
Mahkemesi işin kendisine gelişinden başlamak üzere 5 ay içerisinde karar vermediği takdirde
davanın yürürlükteki kanun hükmüne göre sonuçlandırılmasma,
Dair, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda karar verildi.”
III- YASA METİNLERİ
A- İtiraz Konusu Yasa Kuralı
3.7.2005 günlü, 5403 sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu’nun 31.1.2007
günlü, 5578 sayılı Kanun’un 2. maddesiyle değiştirilen itiraz konusu kuralları da içeren 8.
maddesi şöyledir:
“Madde 8 – (Değişik: 31/1/2007-5578/2 md.)
Tarım arazileri; doğal özellikleri ve ülke tarımındaki önemine göre, nitelikleri Bakanlık
tarafından belirlenen mutlak tarım arazileri, özel ürün arazileri, dikili tarım arazileri ve
marjinal tarım arazileri olarak sınıflandırılır. Ayrıca Bakanlık tarım arazilerinin korunması,
geliştirilmesi ve kullanımı ile ilgili farklı sınıflandırmalar yapabilir.
Tarımsal faaliyetin ekonomik olarak yapılabildiği en küçük alana sahip ve daha fazla
küçülmemesi gereken yeter büyüklükteki tarımsal arazi parsel büyüklüğü, bölge ve yörelerin
toplumsal, ekonomik, ekolojik ve teknik özellikleri gözetilerek Bakanlık tarafından belirlenir.
Belirlenen küçüklüğe erişmiş tarımsal araziler miras hukuku bakımından bölünemez eşya
niteliğini kazanmış olur. Tarımsal arazinin bu niteliği tapu kütüğüne şerh edilir.
Belirlenen parsel büyüklüğü; mutlak tarım arazileri ve özel ürün arazilerinde 2
hektar, dikili tarım arazilerinde 0,5 hektar, örtü altı tarımı yapılan arazilerde 0,3 hektar
ve marjinal tarım arazilerinde 2 hektardan küçük olamaz. Tarım arazileri bu
büyüklüklerin altında ifraz edilemez, bölünemez veya küçük parsellere ayrılamaz.
Ancak çay, fındık, zeytin gibi özel iklim ve toprak istekleri olan bitkilerin yetiştiği yerler
ile seraların bulunduğu alanlarda, yörenin arazi özellikleri daha küçük parsellerin
oluşmasını gerekli kıldığı takdirde, Bakanlığın uygun görüşü ile daha küçük parseller
oluşturulabilir.
Bakanlığın uygun görüşü ile kamu yatırımları için ihtiyaç duyulan yerler hariç
olmak üzere tarım arazileri, belirlenen büyüklükteki parsellerden daha küçük parçalara
bölünemez. Bölünemez büyüklükteki tarım arazilerinin mirasa konu olmaları ve
üzerlerinde her ne şekilde gerçekleşmiş olursa olsun birlikte mülkiyetin mevcut olması
durumunda, bu araziler ifraz edilemez, payları üçüncü şahıslara satılamaz,
devredilemez veya rehnedilemez. Bu araziler hakkında 4721 sayılı Türk Medenî
Kanununun özgülemeye ilişkin hükümleri kıyasen uygulanır.”
B- Dayanılan ve İlgili Görülen Anayasa Kuralları
Başvuru kararında, Anayasa’nın 2., 10., 11. ve 35. maddelerine dayanılmış, 13. ve 44.
maddeleri ise ilgili görülmüştür.
IV- İLK İNCELEME
Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün 8. maddesi gereğince Haşim KILIÇ, Osman
Alifeyyaz PAKSÜT, Serruh KALELİ, Fulya KANTARCIOĞLU, Ahmet AKYALÇIN,
Mehmet ERTEN, Serdar ÖZGÜLDÜR, Zehra Ayla PERKTAŞ, Recep KÖMÜRCÜ,
Alparslan ALTAN, Burhan ÜSTÜN, Engin YILDIRIM, Nuri NECİPOĞLU, Hicabi
DURSUN, Celal Mümtaz AKINCI ve Erdal TERCAN’ın katılımlarıyla 9.6.2011 gününde
yapılan ilk inceleme toplantısında, öncelikle uygulanacak kural sorunu görüşülmüştür.
Anayasa’nın 152. ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama
Usulleri Hakkında Kanun’un 40. maddesine göre, mahkemeler, bakmakta oldukları davalarda
uygulayacakları kanun ya da kanun hükmünde kararname kurallarını Anayasa’ya aykırı
görürler veya taraflardan birinin ileri sürdüğü aykırılık savının ciddi olduğu kanısına
varırlarsa, o hükmün iptali için Anayasa Mahkemesi’ne başvurmaya yetkilidirler. Ancak, bu
kurallar uyarınca bir mahkemenin Anayasa Mahkemesine başvurabilmesi için elinde
yöntemince açılmış ve mahkemenin görevine giren bir davanın bulunması ve iptali istenen
kuralların da o davada uygulanacak olması gerekmektedir. Uygulanacak yasa kuralları,
davanın değişik evrelerinde ortaya çıkan sorunların çözümünde veya davayı sonuçlandırmada
olumlu ya da olumsuz yönde etki yapacak nitelikte bulunan kurallardır.
Başvuran Mahkemenin bakmakta olduğu dava, tapu iptal ve tescil davası olup, davaya
konu taşınmazlar mutlak tarım arazileridir. Ayrıca, özgülemeye ilişkin hükümlerin
uygulanması konusunda bir talep de bulunmamaktadır. Dolayısıyla, 5403 sayılı Kanun’un 8.
maddesinin üçüncü ve dördüncü fıkralarının son cümleleri bakılmakta olan davada
uygulanacak kurallar değildir.
Bu nedenle;
A- 3.7.2005 günlü, 5403 sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu’nun
31.1.2007 günlü, 5578 sayılı Kanun’un 2. maddesiyle değiştirilen 8. maddesinin;
1- Üçüncü fıkrasının son cümlesinin,
2- Dördüncü fıkrasının son cümlesinin,
İtiraz başvurusunda bulunan Mahkeme’nin bakmakta olduğu davada uygulanma olanağı
bulunmadığından, bu cümlelere ilişkin başvurunun Mahkeme’nin yetkisizliği nedeniyle
reddine,
B- Dosyada eksiklik bulunmadığından, 3.7.2005 günlü, 5403 sayılı Toprak Koruma ve
Arazi Kullanımı Kanunu’nun 31.1.2007 günlü, 5578 sayılı Kanun’un 2. maddesiyle
değiştirilen 8. maddesinin;
1- Üçüncü fıkrasının birinci ve ikinci cümlelerinin,
2- Dördüncü fıkrasının birinci ve ikinci cümlelerinin,
Esasının incelenmesine,
OYBİRLİĞİYLE, karar verilmiştir.
V- ESASIN İNCELENMESİ
Başvuru kararı ve ekleri, işin esasına ilişkin rapor, itiraz konusu Yasa kuralları,
dayanılan ve ilgili görülen Anayasa kuralları ve bunların gerekçeleri ile diğer yasama
belgeleri okunup incelendikten sonra gereği görüşülüp düşünüldü:
A- İtiraz Konusu Kuralların Anlam ve Kapsamı
İtiraz konusu kuralları da içeren 5403 sayılı Kanun’un 8. maddesi tarım arazilerinin
sınıflandırılması ve arazi parsel büyüklüklerinin belirlenmesi ile ilgili hükümleri içermektedir.
5403 sayılı Kanun’un sekizinci maddesinin birinci fıkrasında; tarım arazilerinin doğal
özellikleri ve ülke tarımındaki önemine göre, nitelikleri Bakanlık tarafından belirlenen mutlak
tarım arazileri, özel ürün arazileri, dikili tarım arazileri ve marjinal tarım arazileri olarak
sınıflandırılacağı, ayrıca Bakanlığın tarım arazilerinin korunması, geliştirilmesi ve kullanımı
ile ilgili farklı sınıflandırmalar yapabileceği hüküm altına alınmıştır.
Maddenin ikinci fıkrasında ise, tarımsal faaliyetin ekonomik olarak yapılabildiği en
küçük alana sahip ve daha fazla küçülmemesi gereken yeter büyüklükteki tarımsal arazi parsel
büyüklüğünün, bölge ve yörelerin toplumsal, ekonomik, ekolojik ve teknik özellikleri
gözetilerek Bakanlık tarafından belirleneceği, belirlenen küçüklüğe erişmiş tarımsal
arazilerin, miras hukuku bakımından bölünemez eşya niteliğini kazanacağı, tarımsal arazinin
bu niteliğinin de tapu kütüğüne şerh edileceği belirtilmektedir.
Maddenin üçüncü fıkrasının itiraz konusu birinci ve ikinci cümlelerinde, belirlenen
parsel büyüklüklerinin; mutlak tarım arazileri ve özel ürün arazilerinde 2 hektar, dikili tarım
arazilerinde 0,5 hektar, örtü altı tarımı yapılan arazilerde 0,3 hektar ve marjinal tarım
arazilerinde 2 hektardan küçük olamayacağı, tarım arazilerinin bu büyüklüklerin altında ifraz
edilemeyeceği, bölünemeyeceği veya küçük parsellere ayrılamayacağı öngörülmektedir.
Maddenin dördüncü fıkrasının itiraz konusu birinci ve ikinci cümlelerinde ise,
Bakanlığın uygun görüşü ile kamu yatırımları için ihtiyaç duyulan yerler hariç olmak üzere
tarım arazilerinin, belirlenen büyüklükteki parsellerden daha küçük parçalara
bölünemeyeceği, bölünemez büyüklükteki tarım arazilerinin mirasa konu olmaları ve
üzerlerinde her ne şekilde gerçekleşmiş olursa olsun birlikte mülkiyetin mevcut olması
durumunda, bu arazilerin ifraz edilemeyeceği, paylarının üçüncü şahıslara satılamayacağı,
devredilemeyeceği veya rehnedilemeyeceği ifade edilmektedir.
B- Anayasa’ya Aykırılık Sorunu
Başvuru kararında, itiraz konusu kurallarla getirilen yasaklamaların mülk sahibini
bireysel ve aşırı yük altına soktuğu ve toplumun genel yararının gerekleri ile bireylerin temel
haklarının gerekleri arasında adil bir denge kurulması noktasında mülk sahibi aleyhine sonuç
doğurduğu, düzenlemenin hizmet edilen amaca uygun olarak orantılı olmadığı, itiraz konusu
kuralların kapsamına girmeyen özellikle imar plânı içerisinde kalan taşınmazlar yönünden
böyle bir müdahale yok iken, tarım arazilerinde böyle bir yasaklamanın olmasının eşitlik
ilkesini ihlal ettiği, bu nedenle itiraz konusu kuralların Anayasa’nın 2., 10., 11. ve 35.
maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında
Kanun’un 43. maddesine göre, ilgisi nedeniyle itiraz konusu kurallar Anayasa’nın 13. ve 44.
maddeleri yönünden de incelenmiştir.
Anayasa’nın 2. maddesinde belirtilen hukuk devleti, eylem ve işlemleri hukuka uygun,
insan haklarına saygılı, bu hak ve özgürlükleri koruyup güçlendiren, her alanda adaletli bir
hukuk düzeni kurup bunu geliştirerek sürdüren, Anayasa’ya aykırı durum ve tutumlardan
kaçınan, Anayasa ve hukukun üstün kurallarıyla kendini bağlı sayan, yargı denetimine açık
olan devlettir.
Anayasa’nın 10. maddesinde yer verilen “yasa önünde eşitlik ilkesi” hukuksal
durumları aynı olanlar için söz konusudur. Bu ilke ile eylemli değil, hukuksal eşitlik
öngörülmüştür. Eşitlik ilkesinin amacı, aynı durumda bulunan kişilerin yasalar karşısında aynı
işleme bağlı tutulmalarını sağlamak, ayırım yapılmasını ve ayrıcalık tanınmasını önlemektir.
Bu ilkeyle, aynı durumda bulunan kimi kişi ve topluluklara ayrı kurallar uygulanarak yasa
karşısında eşitliğin çiğnenmesi yasaklanmıştır. Yasa önünde eşitlik, herkesin her yönden aynı
kurallara bağlı tutulacağı anlamına gelmez. Durumlarındaki özellikler, kimi kişiler ya da
topluluklar için değişik kuralları ve uygulamaları gerektirebilir. Aynı hukuksal durumlar aynı,
ayrı hukuksal durumlar farklı kurallara bağlı tutulursa Anayasa’da öngörülen eşitlik ilkesi
zedelenmez.
Anayasa’nın 35. maddesinde herkesin, mülkiyet ve miras haklarına sahip olduğu, bu
hakların ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabileceği, mülkiyet hakkının
kullanılmasının toplum yararına aykırı olamayacağı hükme bağlanmıştır. Mülkiyet hakkı,
kişiye başkasının hakkına zarar vermemek ve yasaların koyduğu sınırlamalara uymak
koşuluyla, sahibi olduğu şeyi dilediği gibi kullanma, ürünlerinden yararlanma ve tasarruf
olanağı veren bir haktır.
Anayasa’nın 44. maddesinde; “Devlet, toprağın verimli olarak işletilmesini korumak ve
geliştirmek, erozyonla kaybedilmesini önlemek ve topraksız olan veya yeter toprağı
bulunmayan çiftçilikle uğraşan köylüye toprak sağlamak amacıyla gerekli tedbirleri alır.
Kanun, bu amaçla, değişik tarım bölgeleri ve çeşitlerine göre toprağın genişliğini tespit
edebilir. Topraksız olan veya yeter toprağı bulunmayan çiftçiye toprak sağlanması, üretimin
düşürülmesi, ormanların küçülmesi ve diğer toprak ve yeraltı servetlerinin azalması
sonucunu doğuramaz. Bu amaçla dağıtılan topraklar bölünemez, miras hükümleri dışında
başkalarına devredilmez ve ancak dağıtılan çiftçilerle mirasçıları tarafından işletilebilir. Bu
şartların kaybı halinde, dağıtılan toprağın Devletçe geri alınmasına ilişkin esaslar kanunla
düzenlenir” denilmektedir.
5403 sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu’nun birinci maddesinde
Yasa’nın amacının; toprağın doğal veya yapay yollarla kaybını ve niteliklerini yitirmesini
engelleyerek korunmasını, geliştirilmesini ve çevre öncelikli sürdürülebilir kalkınma ilkesine
uygun olarak, plânlı arazi kullanımını sağlayacak usûl ve esasları belirlemek olduğu, ikinci
maddesinde ise Yasa’nın; arazi ve toprak kaynaklarının bilimsel esaslara uygun olarak
belirlenmesi, sınıflandırılması, arazi kullanım plânlarının hazırlanması, koruma ve geliştirme
sürecinde toplumsal, ekonomik ve çevresel boyutlarının katılımcı yöntemlerle
değerlendirilmesi, amaç dışı ve yanlış kullanımların önlenmesi, korumayı sağlayacak
yöntemlerin oluşturulmasına ilişkin sorumluluk, görev ve yetkilerin tanımlanması ile ilgili
usûl ve esasları kapsadığı belirtilmiştir.
Anayasa, yasa koyucuya, toplumsal ihtiyaçlar doğrultusunda tarımsal alanlarda
düzenleme yapma yetkisi vermektedir. Bu bağlamda, yasa koyucu tarafından tarım alanlarının
korunması ve amacına uygun olarak kullanılmasını sağlamak için 5403 sayılı Toprak Koruma
ve Arazi Kullanımı Kanunu çıkarılmış bulunmaktadır. İtiraz konusu kuralların da, tarım
arazilerinin miras veya diğer sebeplerden dolayı bölünmesinin ve tarımsal yapının
bozulmasının önlenmesi, tarım alanlarında meydana gelen kayıpların engellenmesi, parçalı
araziler için harcanan emek, zaman ve masrafların azaltılması, tarım yapılmasının
kolaylaştırılması ve tarımsal işletmelerin ekonomiye kazandırılması için kamu yararı amacıyla
getirildiği anlaşılmaktadır. Bu düzenlemeler de Anayasal sınırlar içinde yasa koyucunun
takdirinde olup, Anayasa’nın 44. maddesi uyarınca Devlet’e verilen görevin yerine
getirilmesinin sağlanması amacına yöneliktir.
Anayasa’nın 13. maddesinde, “Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın
yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla
sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin
ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz” denilmiştir.
İtiraz konusu kuralların mülkiyet hakkının sınırlanması sonucunu doğurduğu açıktır.
Ancak, işin niteliğinden kaynaklanan bu sınırlamanın, yukarıda belirtilen gerekçeler göz
önüne alındığında kamu yararına olduğu kuşkusuzdur. Diğer yandan, tarım arazilerinin tek bir
kişiye ait olması halinde üçüncü kişilere satılması, devredilmesi veya rehnedilmesi mümkün
bulunmaktadır. Bölünemez büyüklükte ve birlikte mülkiyet halinde ise paydaşların veya
iştirakçilerin tamamının birlikte katılımı halinde taşınmaz satılabilecek, devredilebilecek veya
rehnedilebilecektir. Bu nedenle, sınırlamadan beklenen kamu yararı ile bireyin hak ve
özgürlükleri arasında adil bir dengeyi sağlayan itiraz konusu kuralların ölçülü ve orantılı
olmadığından söz edilemez.
Ayrıca, tarım arazilerinin malikleri ile diğer taşınmazların malikleri aynı hukuksal
konumda olmadıklarından, bunların farklı kurallara tabi tutulmaları Anayasa’da yer alan
eşitlik ilkesine aykırılık oluşturmaz.
Öte yandan, itiraz konusu 8. maddenin dördüncü fıkrasının ilk cümlesinde, Bakanlığın
uygun görüşü ile kamu yatırımları için ihtiyaç duyulan tarım arazilerinin, belirlenen
büyüklükteki parsellerden daha küçük parçalara bölünebilmesine imkân tanınmaktadır. Ancak
Bakanlık, kamu yatırımları için ihtiyaç duyulan tarım arazilerinin bölünebilmesine ilişkin
uygun görüşünü, 5403 sayılı Kanun’un amacını, Kanun’un tarım arazilerinin amaç dışı
kullanımı ile ilgili hükümler içeren 13. ve diğer maddelerini değerlendirerek belirleyecek,
Kanun’un amacına ve kurallarına uymayan durumlarda uygun görüş vermeyecektir. Bu
konudaki hükümler de, 5403 sayılı Kanun’da açık, belirli ve net bir şekilde belirtildiğinden
kural, Anayasa’ya aykırı bulunmamaktadır.
Açıklanan nedenlerle, itiraz konusu kurallar Anayasa’nın 2., 10., 13., 35. ve 44.
maddelerine aykırı değildir. İptal isteminin reddi gerekir.
Kuralların Anayasa’nın 11. maddesi ile bir ilgisi görülmemiştir.
VI- SONUÇ
3.7.2005 günlü, 5403 sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu’nun, 31.1.2007
günlü, 5578 sayılı Kanun’un 2. maddesiyle değiştirilen 8. maddesinin, üçüncü ve dördüncü
fıkralarının birinci ve ikinci cümlelerinin Anayasa’ya aykırı olmadığına ve itirazın
REDDİNE, 17.5.2012 gününde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.
Başkan
Haşim KILIÇ
Başkanvekili
Serruh KALELİ
Başkanvekili
Alparslan ALTAN
Üye
Fulya
KANTARCIOĞLU
Üye
Mehmet ERTEN
Üye
Serdar ÖZGÜLDÜR
Üye
Osman Alifeyyaz
PAKSÜT
Üye
Zehra Ayla PERKTAŞ
Üye
Recep KÖMÜRCÜ
Üye
Burhan ÜSTÜN
Üye
Engin YILDIRIM
Üye
Nuri NECİPOĞLU
Üye
Hicabi DURSUN
Üye
Celal Mümtaz
AKINCI
Üye
Erdal TERCAN
Üye
Muammer TOPAL
Üye
Zühtü ARSLAN
[R.G. 21 Haziran 2012 – 28360]
—— • ——
Anayasa Mahkemesi Başkanlığından:
Esas Sayısı: 2011/110
Karar Sayısı : 2012/79
Karar Günü : 24.5.2012
İTİRAZ YOLUNA BAŞVURAN: Zonguldak İdare Mahkemesi
İTİRAZIN KONUSU: 4.6.1985 günlü, 3213 sayılı Maden Kanunu’nun 26.5.2004
günlü, 5177 sayılı Kanun’un 23. maddesiyle değiştirilen Ek 1. maddesinin dördüncü
fıkrasının birinci cümlesinde yer alan “...bu Kanunun 7 nci maddesinde belirtilen hükümler
ile...” ibaresinin, Anayasa’nın 5. ve 56. maddelerine aykırılığı savıyla iptali istemidir.
I- OLAY
Davacı kuruma verilen idari para cezası ve faaliyetin durdurulması kararının iptali
istemiyle açılan davada, itiraz konusu ibarenin Anayasa’ya aykırı olduğu kanısına varan
Mahkeme, iptali için başvurmuştur.
II- İTİRAZIN GEREKÇESİ
Başvuru kararının gerekçe bölümü şöyledir:
“İTİRAZIN GEREKÇESİ: T.C. Anayasası’nın 5. maddesinde, toplumun refah, huzur
ve mutluluğunu sağlamanın ve insanın maddi ve manevi varlığının gelişmesi için gerekli
şartları hazırlamaya çalışmanın devletin temel amaç ve görevleri arasında olduğu kurala
bağlanmış ve bu bağlamda 56. maddesinde de,
“VIII. SAĞLIK, ÇEVRE VE KONUT
A. SAĞLIK HİZMETLERİ VE ÇEVRENİN KORUNMASI
Madde 56- Herkes, sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir.
Çevreyi geliştirmek, çevre sağlığını korumak ve çevre kirlenmesini önlemek
Devletin ve vatandaşların ödevidir.
Devlet, herkesin hayatını, beden ve ruh sağlığı içinde sürdürmesini sağlamak; insan ve
madde gücünde tasarruf ve verimi artırarak, işbirliğini gerçekleştirmek amacıyla sağlık
kuruluşlarını tek elden planlayıp hizmet vermesini düzenler.
Devlet, bu görevini kamu ve özel kesimlerdeki sağlık ve sosyal kurumlarından
yararlanarak, onları denetleyerek yerine getirir.
Sağlık hizmetlerinin yaygın bir şekilde yerine getirilmesi için kanunla genel sağlık
sigortası kurulabilir.” hükmüne yer verilmiştir.
Yukarıdaki Anayasa hükümleriyle devlete, toplumun huzur ve mutluluğunun
sağlanmasında ve bireylerin maddi ve manevi varlıklarının geliştirilmesinde önemi
yadsınamaz olan çevrenin korunması ve geliştirilmesi konularında ödevler yüklendiği açıktır.
Sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkı ekonomik ve mali gerekçelerle vazgeçilecek
haklardan değildir. Söz konusu hakka yönelik olarak devlete düşen görev, bu hakkın
gerçekleştirilmesinin önünde yer alan engellerin kaldırılmasından ve yaşanılan çevre
ortamının geliştirilmesinden ibarettir. Bu bağlamda, devlet bütününün bir parçası olan yasama
organı da, aktarılan Anayasa hükümlerine uygun hareket etmek zorundadır. Buna göre çevreyi
ilgilendiren yasal düzenlemelerin, Anayasa tarafından devlete yüklenen çevrenin korunması,
çevrenin geliştirilmesi ve çevre kirliliğinin önlenmesi ödevlerini yerine getirme amacına
bağdaşacak şekilde çıkarılmaları gerekmekledir.
İşte; Anayasanın 56. maddesiyle devlete yüklenen bu ödevlerin yerine getirilmesi
amacıyla 2872 sayılı Çevre Kanunu çıkarılmış ve bu Kanunda da çevreye etkileri olabilecek
projelerin gerçekleştirilmesinden önce söz konusu projelere ilişkin olarak çevresel etki
değerlendirmesi prosedürüne tabi tutulması öngörülmüştür. Böylece, projelerin uygulanması
sırasında çevrede oluşabilecek olumsuz etkilerin giderilmesi ve projelerin çevre koşullarına en
uygun bir şekilde gerçekleştirilmesi amaçlanmıştır.
3213 sayılı Maden Kanununun 7. maddesiyle de, aynı saiklerle çevresel etki
değerlendirmesi süreci öngörülmüş ve madencilik faaliyetlerinin çevre üzerindeki olumlu
etkilerinin azami düzeye çıkarılması ya da olumsuz etkilerinin asgari düzeye indirilmesi
amaçlanmıştır.
3213 sayılı Kanunun ek 1. maddesinin 4. fıkrasının, “Ereğli Kömür Havzasındaki
taşkömürü için kamu tarafından yürütülecek faaliyetler bu Kanunun 7 nci maddesinde
belirtilen hükümler ile bu Kanunun hak düşürücü ve malî hükümlerine tâbi değildir.”
şeklindeki ilk cümlesiyle, Ereğli Kömür Havzasındaki taşkömürü faaliyetlerinin çevresel etki
değerlendirme sürecinden bağımsız bir şekilde yürütülmesine yol açılmıştır. Nitekim; Ereğli
Kömür Havzasında taşkömürü faaliyetinde bulunan davacı müessese de, söz konusu
düzenlemeye istinaden ocaktaşı ve lavuar şisti depolama işi için çevresel etki değerlendirme
sürecinden bağımsız olduğunu ileri sürmüştür.
Anılan düzenlemenin, Ereğli Kömür Havzasındaki çevre sağlığına olumsuz etkileri
olabilecek sonuçları doğurması kaçınılmazdır. Sağlıklı çevre hakkı, tüm canlı dünyası için
vazgeçilmez düzeydedir. Aynı düzenleme ile Anayasa tarafından çevreyi ve çevre sağlığını
koruma ve geliştirme ödevine aykırı davranıldığı, bu suretle de toplumun huzur ve
mutluluğunun sağlanması ve bireylerin maddi ve manevi varlıklarının geliştirilmesi
amaçlarına aykırı davranıldığı tartışmasızdır.
Sonuç olarak; çevrenin geliştirilmesi, korunması ve bu yolla da çevre kirliliğinin
önlenmesi ödevinin yerine getirilmesi amacıyla bağdaşmaması nedeniyle Anayasanın 56.
maddesine, taşkömürü faaliyetinin çevresel etkileri değerlendirilmeden yürütülmesi nedeniyle
Ereğli Kömür Havzasındaki canlı yaşamını olumsuz etkileyen ve anılan yerdeki halkın refah
ve huzurunu ve bireylerin maddi ve manevi gelişimini olumsuz etkileyebilecek sonuçlar
doğurması nedeniyle Anayasanın 5. maddesine aykırı olduğu düşünülen 3213 sayılı Maden
Kanununun ek 1. maddesinin 4. fıkrasında yer alan “bu Kanunun 7 nci maddesinde belirtilen
hükümler ile” ibaresinin iptal edilmesi gerekmekledir.
SONUÇ: Davacı müesseseye ilişkin olarak tesis edilen işlemlerden kaynaklanan dava
konusu uyuşmazlığın çözümünü ilgilendiren 3213 sayılı Maden Kanununun ek 1. maddesinin
4. fıkrasında yer alan, “bu Kanunun 7 nci maddesinde belirtilen hükümler ile” ibaresinin,
Anayasanın 5. ve 56. maddelerine aykırı olduğu görüşüyle anılan ibarenin iptali istemiyle
Anayasa Mahkemesi’ne başvuruda bulunulması gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.
HÜKÜM: Açıklanan nedenlerle, 3213 sayılı Maden Kanununun ek 1. maddesinin 4.
fıkrasında yer alan, “bu Kanunun 7 nci maddesinde belirtilen hükümler ile” ibaresinin,
Anayasanın 5. ve 56. maddelerine aykırı olduğu görüşüyle anılan ibarenin iptali talebi ile
Anayasa Mahkemesi’ne gidilmesine, dava dosyasının tüm belgelerinin onaylı suretlerinin
dosya oluşturularak karar aslı ile birlikte Anayasa Mahkemesi’ne sunulmasına, işbu karar ile
dosya suretinin Anayasa Mahkemesi’ne ulaşmasından itibaren 5 ay süre ile karar verilinceye
kadar davanın bekletilmesine, 12/10/2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.”
III- YASA METİNLERİ
A- İtiraz Konusu Yasa Kuralı
4.6.1985 günlü, 3213 sayılı Maden Kanunu’nun 26.5.2004 günlü, 5177 sayılı Kanun’un
23. maddesiyle değiştirilen, itiraz konusu ibareyi de içeren Ek 1. maddesi şöyledir:
“Ek Madde 1–(Ek: 30/7/1999 - 4424/1 md.; Değişik: 26/5/2004 – 5177/23 md.)
3867 sayılı Ereğli Kömür Havzasındaki Ocakların Devletçe İşlettirilmesi Hakkında
Kanun ile Devletçe işlettirilmesi kararlaştırılan Ereğli Kömür Havzasındaki madencilik
faaliyetleri bu Kanun hükümlerine tâbidir.
Ruhsat süresi bu Kanunla getirilen süre sınırlamasına tâbi değildir.
Sınırları Bakanlar Kurulu kararı ile belirlenen Ereğli Kömür Havzasındaki
taşkömürlerini işletmeye ve hukuku uhdesinde kalmak şartıyla işlettirmeye Türkiye
Taşkömürü Kurumu yetkilidir.
Ereğli Kömür Havzasındaki taşkömürü için kamu tarafından yürütülecek faaliyetler bu
Kanunun 7 nci maddesinde belirtilen hükümler ile bu Kanunun hak düşürücü ve malî
hükümlerine tâbi değildir. Teminat ve Devlet hakkından muaftır. Ancak taşkömüründen özel
idare payı, diğer madenler için yürütülen faaliyetlerden de Devlet hakkı ve özel idare payı
alınır.
3303 sayılı Taşkömürü Havzasındaki Taşınmaz Malların İktisabına Dair Kanun ile
maden işletmeciliğine tanınan haklar, Ereğli Kömür Havzası içerisindeki taşkömürü
madenciliği için geçerlidir.
Ereğli Kömür Havzasının imtiyaz alanının Bakanlar Kurulu kararıyla küçültülmesi
sonucu serbest kalan alanlar, koordinatları Genel Müdürlükçe belirlenerek bu Kanunun 30
uncu maddesine göre ihale edilir.”
B- İlgili Yasa Kuralı
3213 sayılı Maden Kanunu’nun ilgili görülen 7. maddesi şöyledir:
“Madencilik faaliyetlerinde izinler
Madde 7 – (Değişik: 26/5/2004 – 5177/3 md.)
(İptal birinci fıkra: Anayasa Mahkemesi’nin 15/1/2009 tarihli ve E.: 2004/70, K.:
2009/7 sayılı Kararı ile.; Yeniden düzenleme: 10/6/2010-5995/3 md.) Madencilik
faaliyetlerinin yapılması ve ruhsatlandırma işlemlerinin yürütülmesi ile ilgili olarak yeni
verilecek ruhsat alanlarına maden işletme yöntemi, faaliyetin yapıldığı bölge, madenin cinsi,
yapılacak yatırımın çevresel etkileri, şehirleşme ve benzeri hususlar dikkate alınarak, temdit
talepleri dahil ruhsat verilen alanlarda kazanılmış haklar korunmak kaydıyla, ilgili kurumların
görüşleri alınarak Bakanlık tarafından kısıtlama getirilebilir. İlk müracaat veya ihale yolu ile
yapılacak ruhsatlandırmalarda müracaatın yapılacağı alanlar diğer kanunlar ile getirilen
kısıtlamalar gözönüne alınarak Bakanlıkça ruhsat müracaatına kapatılabilir. Kısıtlama
gerekçesi ortadan kalkan alanlar ihale yoluyla aramalara açılır. Bu Kanun dışında
madencilik faaliyetleri ile ilgili olarak yapılacak her türlü kısıtlama ancak kanun ile
düzenlenir.
(Ek fıkra: 10/6/2010-5995/3 md.) Özel çevre koruma bölgeleri, milli parklar, yaban
hayatı koruma ve geliştirme sahaları, muhafaza ormanları, 4/4/1990 tarihli ve 3621 sayılı Kıyı
Kanununa göre korunması gerekli alanlar, 1 inci derece askeri yasak bölgeler, 1/5000 ölçekli
imar plânı onaylanmış alanlar, 1 inci derece sit alanları ile madencilik amacı dışında tahsis
edilen ve Genel Müdürlük tarafından uygun görüş verilen elektrik santralleri, organize sanayi
bölgeleri, petrol, doğalgaz ve jeotermal boru hatları gibi yatırım alanlarına ait koordinatlar
ilgili kurumlar tarafından Genel Müdürlüğe bildirilir.
(Ek fıkra: 10/6/2010-5995/3 md.) Bu alanlara yapılan ruhsat müracaatlarının hak
sağlaması halinde iki ay içinde harç ve teminatın yatırılmasından sonra bu alanlara ilişkin
ilgili kurumlardan izin alınması için müracaat sahibine bir yıl süre verilir. Bu süre içinde izin
alınması durumunda Kanunun 16 ncı maddesine göre ruhsat düzenlenir, izin alınamaması
halinde müracaat reddedilir. Müraacat alanının bir kısmının bahse konu alanlarla çakışması
halinde, çakışan alan dışındaki serbest alana ilişkin olarak iki aylık süre içinde Kanunun 16
ncı maddesine göre müracaatta bulunulması halinde ruhsat düzenlenir. Aksi halde tüm
müracaat alanı bu süre sonunda müracaatlara açık hale gelir.
(Ek fıkra: 10/6/2010-5995/3 md.) Devlet ormanları içinde yapılacak maden arama ve
işletme faaliyetleri ile bu faaliyetler için zorunlu ve ruhsat süresine bağlı olarak yapılan geçici
tesislere 31/8/1956 tarihli ve 6831 sayılı Orman Kanunu hükümlerine göre izin verilir.
(Ek fıkra: 10/6/2010-5995/3 md.) Yaban hayatı koruma ve geliştirme sahalarında
maden arama ve işletme faaliyetleri ile bu faaliyetler için gerekli geçici tesislere çevresel etki
değerlendirme raporunda belirlenen esaslar dahilinde izin verilir. Alınan izinler, temditler
dahil ruhsat hukuku sonuna kadar devam eder.
(Ek fıkra: 10/6/2010-5995/3 md.) Uygulanan yöntem, teknoloji ve derinliğe bağlı
olarak projesi Genel Müdürlükçe uygun bulunan yeraltı madencilik faaliyetlerinin tekabül
ettiği yüzey alanı için herhangi bir izin alınmaz. Yeraltı madencilik faaliyetlerine bağlı olarak
gerekli olan yerüstü tesisleri veya galeri ağzının isabet ettiği alan için gerekli izinlerin
alınması zorunludur.
(Ek fıkra: 10/6/2010-5995/3 md.) Madencilik faaliyeti yapılan alanların, izne tâbi alan
olmaları halinde, ilgili olduğu kanun hükümlerine göre gerekli izinlerin alınması zorunludur.
Ancak, Genel Müdürlükçe işletme ruhsatı verildikten sonra, işletme ruhsat alanının diğer
kanunlara göre izne tâbi alan haline gelmesi durumunda ilgili kanunların öngördüğü
yükümlülüklerin yerine getirilmesi suretiyle kazanılmış haklar korunarak faaliyetler
sürdürülür. Diğer kanunlara göre izne tâbi alanlar, Genel Müdürlüğün görüşü alınarak
belirlenir.
(Ek fıkra: 10/6/2010-5995/3 md.) Kazanılmış haklar korunmak kaydıyla içme ve
kullanma suyu rezervuarının maksimum su seviyesinden itibaren 1000-2000 metre mesafe
genişliğindeki şeritte galeri usulü patlatma yapılmaması, alıcı ortama arıtma yapılmadan
doğrudan su deşarj edilmemesi şartıyla çevre ve insan sağlığına zarar vermeyeceği bilimsel ve
teknik olarak belirlenen maden arama ve işletme faaliyetleri ile altyapı tesislerine izin verilir.
2000 metreden sonraki koruma alanı içinde çevresel etki değerlendirmesi raporuna göre
yapılması uygun bulunan maden istihracı ve her türlü tesis yapılabilir. Ancak faaliyet
sırasında alıcı ortama yapılacak deşarjlarda ilgili yönetmelikte belirtilen limitlere uyulması
zorunludur.
(Ek fıkra: 10/6/2010-5995/3 md.) Maden üretim faaliyetleri ile bu faaliyetlere dayalı
ruhsat sahasındaki tesisler için işyeri açma ve çalışma ruhsatları il özel idareleri tarafından
verilir. Bu ruhsatların verilmesi sırasında 2464 sayılı Belediye Gelirleri Kanunu hükümlerine
göre belediyelerin tahsil ettiği işyeri açma izni harcı il özel idaresi tarafından tahsil edilir. Bu
bedelin % 50’si ruhsatın bulunduğu bölgeyle sınırlı olarak altyapı yatırımlarında kullanılmak
üzere, doğrudan ilgili ilçe veya ilçelerin Köylere Hizmet Götürme Birlikleri hesabına aktarılır.
Bu alanların belediyelerin mücavir alanı içerisinde kalması durumunda tahsil edilen harcın %
50’si ilgili belediyenin hesabına aktarılır.
İlgili bakanlıkların mevzuatı gereği yapacakları inceleme ve denetimlerde; ruhsat
alanlarında ilgili Kanun esaslarına uygun çalışılmadığının tespiti halinde, mevzuat
çerçevesinde yapılacak işlemler Genel Müdürlüğe bildirilir. Çevre ve insan sağlığına zarar
verdiği tespit edilen madencilik faaliyetleri gerekli önlemler alınıncaya kadar durdurulur.
Çevresel etki değerlendirmesi işlemleri Çevre ve Orman Bakanlığı tarafından, diğer
izinlere ilişkin işlemler de ilgili bakanlıklar ve diğer kamu kurum ve kuruluşlarınca çevresel
etki değerlendirmesi sürecinde en geç üç ay içinde bitirilir. Bakanlık ve diğer bakanlıkların
mevzuatının gerektirdiği maddî yükümlülükler ruhsat sahibi tarafından karşılanır.
(Değişik dördüncü fıkra: 10/6/2010-5995/3 md.) İmar alanları içinde kalan
madencilik faaliyetleri, ilgili yerel merciden izin alınarak yapılır. Ruhsat alındıktan sonra imar
alanları içine alınan maden sahalarına bu hüküm uygulanmaz. İmar plânı bulunmayan
alanlarda yapılan veya yapılacak olan madencilik faaliyetleri ile bu faaliyetlere bağlı geçici
tesisler ve bunların müştemilatı için imar plânı yapılmaz. İşletme ruhsatları çevre düzeni ve
imar plânları notuna işlenir. İmarsız alanlarda yürütülen madencilik faaliyetleri için gerekli
olan geçici tesisler ve bunların müştemilatı, inşaat ve yapı kullanma iznine tâbi değildir.
Ancak, yapıların fen ve sağlık kurallarına uygun olması ve ilgili il özel idaresine bildirilmesi
zorunludur. İmarsız alanlarda yürütülen madencilik faaliyetleri için gerekli olan geçici tesisler
ve bunların müştemilatı niteliğindeki yapıların, ruhsat sahibi tarafından madencilik
faaliyetinin sonlandırılmasını müteakip bir yıl içinde kaldırılması, bunlardan çevresel etki
değerlendirmesi olumlu kararı alınmış olanların, çevresel etki değerlendirmesi raporunda
belirtildiği şekli ile her iki alanda da yol, su, haberleşme, enerji nakil hattı, bant konveyör,
havai hat ve kuyu tesislerinin ilgili idarenin onayı ve talebi doğrultusunda bedelsiz olarak
kalmasına izin verilebilir. Diğerlerinin ise süresinde yerinden kaldırılması veya çevre ile
uyumlu hale getirilmesi zorunludur. Ruhsat sahibinin bu yükümlülüklerini yerine getirmemesi
halinde, çevre ve insan sağlığı bakımından sorumlulukları devam eder. Ruhsat sahibi
tarafından yapılması gereken işlemler valilik veya ilgili idare tarafından yerine getirilerek
yapılan masraflar 21/7/1953 tarihli ve 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü
Hakkında Kanun hükümlerine göre tahsil edilir.
Kamu hizmeti veya umumun yararına ayrılmış yerlere ve bu tür tesislere 60 metre
mesafe dahilinde madencilik faaliyetleri Bakanlığın, binalara 60 metre, özel mülkiyete konu
araziye 20 metre mesafe dahilinde ise mülk sahibinin iznine bağlıdır. Bu mesafeler, ihtiyaç
halinde madencilik faaliyetlerinin boyutu, emniyet tedbirleri ve arazinin yapısı dikkate
alınarak Bakanlıkça artırılabilir. Mesafeler yatay olarak hesaplânır.
Maden arama faaliyetleri, bu Kanunda sayılanlar dışında herhangi bir izne tâbi değildir.
İşletme faaliyetleri ise, bu Kanuna göre Bakanlıkça çıkarılacak yönetmeliğe göre yürütülür.
(Değişik yedinci fıkra: 10/6/2010-5995/3 md.) Madencilik faaliyetleri ile Devlet ve il
yolları, otoyollar, demir yolları, havaalanı, liman, baraj, enerji tesisleri, petrol, doğalgaz,
jeotermal boru hatları, su isale hatları gibi kamu yararı niteliği taşıyan yatırımların birbirlerini
engellemesi, maden işletme faaliyetinin yapılamaz hale gelmesi, yatırım için başka alternatif
alanların bulunamaması durumunda, madencilik faaliyeti ve yatırımla ilgili karar, Kurul
tarafından verilir.
(Ek fıkra: 10/6/2010-5995/3 md.) Herhangi bir yatırım yapılmamış I. Grup madenler,
mıcır, kaba inşaat, baraj, gölet, liman, yol gibi yapılarda kullanılan her türlü yapı
hammaddeleri için verilen ruhsatlar ile görünür rezervi belirlenmemiş diğer grup maden
ruhsat sahaları ile çakışan aynı yerdeki diğer yatırımlara Genel Müdürlükçe izin verilir.
Ruhsatlı sahalarda görünür rezervi belirlemek üzere yapılan sondaj, kuyu, galeri, desandre
gibi işler için yapılan yatırımların ve maden varlığının belgelenmesi durumunda tespit
edilen görünür rezerv alanı dışındaki alanlar için, diğer yatırımların madencilik faaliyetlerini
engellemeyeceğine Genel Müdürlükçe karar verilmesi halinde diğer yatırım için izin verilir.
Bu alanlarda ruhsat sahibi tarafından yapılmış yatırımı etkileyen bir husus var ise bu alanla
ilgili karar Kurul tarafından verilir. İşletme ruhsat alanı içerisinde ancak işletme izni veya
görünür rezerv alanı dışındaki bir alanda diğer yatırımlara Genel Müdürlükçe izin verilebilir.
Yatırımın işletme izni veya görünür rezerv alanı ile çakışması durumunda, Kurul tarafından
karar verilir. Arama ruhsatı döneminde hiçbir yatırım yapılmamış ise diğer yatırımlara engel
teşkil etmez.
(İptal sekizinci fıkra: Anayasa Mahkemesi’nin 15/1/2009 tarihli ve E.: 2004/70, K.:
2009/7 sayılı Kararı ile.; Yeniden düzenleme: 10/6/2010-5995/3 md.) Kurul, Devlet
Plânlama Teşkilatının bağlı olduğu bakanın başkanlığında Enerji ve Tâbii Kaynaklar Bakanı,
diğer yatırımcı kurum ya da kuruluşun bağlı olduğu bakan/bakanlar ve yatırım kararına onay
veren kurumun ilgili olduğu bakan olmak üzere asgari üç kişiden oluşur. Ancak, yatırımcı
kuruluşun Devlet Plânlama Teşkilatının bağlı olduğu Bakanlığa veya Bakanlığa bağlı ilgili
veya ilişkili bir kurum ve katılımcı sayısının üçün altında olması halinde Sanayi ve Ticaret
Bakanı Kurula katılır. Kurul, Enerji ve Tâbii Kaynaklar Bakanı veya ilgili taraf bakanlardan
herhangi birinin daveti üzerine toplânır ve kararlarını üye tamsayısının salt çoğunluğuyla alır.
Kurul tarafından alınan karar, kamu yararı kararı yerine geçer. Kurulun sekretaryası, Genel
Müdürlük tarafından yürütülür.
(Değişik dokuzuncu fıkra: 10/6/2010-5995/3 md.) Kurul tarafından verilecek
kararlarda; görünür rezerv alanı ile diğer yatırımın çakışması halinde öncelikle madenin
makul bir sürede üretilebilme imkânının olup olmadığı, ara ve uç ürüne yönelik madenciliğe
dayalı sanayi tesislerinin hammadde ihtiyacını karşılayan ruhsatlı sahalarda, tesisin
hammadde ihtiyacını karşılayacak şekilde alternatif alanların bulunup bulunmadığı dikkate
alınarak değerlendirme yapılır.
(Ek fıkra: 10/6/2010-5995/3 md.) Kurul tarafından gerekli görülmesi halinde
hazırlatılan rapor, danışmanlık ücretleri, yolluk, gündelik ve benzeri tüm harcamalar yatırımcı
tarafından karşılanır. Ayrıca, yatırımlar nedeniyle Kurul kararı ile faaliyeti kısıtlanan maden
işletmecisinin yatırım giderleri, lehine karar verilen tarafça tazmin edilir.
Madencilik faaliyetleri ve/veya bu faaliyetlere bağlı tesisler için verilmiş izinler, ruhsat
hukuku devam ettiği sürece geçerlidir.
(Değişik onbirinci fıkra: 10/6/2010-5995/3 md.) Çevresel etki değerlendirmesi ile
ilgili karar, işyeri açma ve çalışma ruhsatı, mülkiyet izni olmadan veya on üçüncü fıkraya
aykırı faaliyette bulunulduğunun tespiti halinde ruhsat teminatı irad kaydedilerek bu alandaki
faaliyet durdurulur. Bu ihlallerin üç yıl içinde üç kez yapıldığının tespiti halinde ise teminat
irad kaydedilerek ruhsat iptal edilir.”
C- Dayanılan ve İlgili Görülen Anayasa Kuralları
Başvuru kararında, Anayasa’nın 5. ve 56. maddelerine dayanılmış, 2. maddesi ise ilgili
görülmüştür.
IV- İLK İNCELEME
Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün 8. maddesi gereğince Haşim KILIÇ, Serruh
KALELİ, Alparslan ALTAN, Fulya KANTARCIOĞLU, Fettah OTO, Serdar ÖZGÜLDÜR,
Osman Alifeyyaz PAKSÜT, Recep KÖMÜRCÜ, Burhan ÜSTÜN, Engin YILDIRIM, Nuri
NECİPOĞLU, Hicabi DURSUN, Celal Mümtaz AKINCI ve Erdal TERCAN’ın katılımlarıyla
3.11.2011 gününde yapılan ilk inceleme toplantısında, dosyada eksiklik bulunmadığından işin
esasının incelenmesine, OYBİRLİĞİYLE karar verilmiştir.
V- ESASIN İNCELENMESİ
Başvuru kararı ve ekleri, işin esasına ilişkin rapor, itiraz konusu ibare, ilgili yasa kuralı,
dayanılan ve ilgili görülen Anayasa kuralları ve bunların gerekçeleri ile diğer yasama
belgeleri okunup incelendikten sonra gereği görüşülüp düşünüldü:
A- İtiraz Konusu İbarenin Anlam ve Kapsamı
3213 sayılı Maden Kanunu’nun Ek 1. maddesinin birinci fıkrasında; 3867 sayılı Ereğli
Kömür Havzasındaki Ocakların Devletçe İşlettirilmesi Hakkında Kanun ile Devletçe
işlettirilmesi kararlaştırılan Ereğli Kömür Havzasındaki madencilik faaliyetlerinin 3213 sayılı
Maden Kanunu hükümlerine tâbi olduğu, ikinci fıkrasında, ruhsat süresinin Maden Kanunu ile
getirilen süre sınırlamasına tâbi olmadığı belirtilmektedir. Üçüncü fıkrasında ise “Sınırları
Bakanlar Kurulu kararı ile belirlenen Ereğli Kömür Havzasındaki taşkömürlerini işletmeye
ve hukuku uhdesinde kalmak şartıyla işlettirmeye Türkiye Taşkömürü Kurumu yetkilidir.”
denilmek suretiyle, Bakanlar Kurulu kararıyla belirlenen alanda Türkiye Taşkömürü
Kurumu’nun yetkilerinin devam ettiği hüküm altına alınmaktadır.
İtiraz konusu ibarenin bulunduğu dördüncü fıkranın ilk cümlesinde ise, Ereğli Kömür
Havzasındaki taşkömürü için kamu tarafından yürütülecek faaliyetlerin bu Kanunun 7.
maddesinde belirtilen hükümler ile bu Kanunun hak düşürücü ve mali hükümlerine tâbi
olmadığı öngörülmektedir.
Maden Kanunu’nun 2. maddesinde madenler tanımlanmış ve altı gruba ayrılmıştır.
Taşkömürü ise IV. Grup Madenler içerisinde sayılmıştır. Kanun’un 7. maddesi ise madencilik
faaliyetlerinde izinler ile ilgili genel düzenlemeleri içermektedir. İtiraz konusu “...bu
Kanunun 7 nci maddesinde belirtilen hükümler ile...” ibaresinin bulunduğu kural, Kanun’un
7. maddesinde öngörülen usul ve esaslara ve izin alınacak yere ve iznin niteliğine göre diğer
kanunlarda yer alan hükümlere uyulma zorunluluğunun ortadan kaldırılması anlamını
taşımaktadır.
Kanun’un 7. maddesinde belirtilen hükümler, madencilik yapılamayacak yerlerde
madencilik yapılmasını engelleme, madencilik yapılabilecek yerlerde de doğaya ve çevreye
en az zararı vermek suretiyle çıkarılacak kaynaktan yararlanmayı sağlamaktadır.
B- Anayasa’ya Aykırılık Sorunu
Başvuru kararında, itiraz konusu ibarenin bulunduğu kural sonucu Maden Kanunu’nun
7. maddesinin, Ereğli Kömür Havzasındaki taşkömürü için kamu tarafından yürütülecek
faaliyetlerde uygulanmayacağı, bu durumun ise çevrenin geliştirilmesi, korunması ve bu yolla
da çevre kirliliğinin önlenmesi ödevinin yerine getirilmesi amacıyla bağdaşmadığı, taşkömürü
faaliyetinin çevresel etkileri değerlendirilmeden yürütülmesi nedeniyle Ereğli Kömür
Havzasındaki canlı yaşamının ve anılan yerdeki halkın refah ve huzurunun ve bireylerin
maddi ve manevi gelişiminin olumsuz etkilenebileceği, bu nedenle, itiraz konusu ibarenin
Anayasa’nın 5. ve 56. maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında
Kanun’un 43. maddesine göre, ilgisi nedeniyle itiraz konusu ibare Anayasa’nın 2. maddesi
yönünden de incelenmiştir.
Kanunların, kamu yararının sağlanması amacına yönelik olması, genel, objektif, adil
kurallar içermesi ve hakkaniyet ölçütlerini gözetmesi ve kazanılmış hakları ihlâl etmemesi
Anayasa’nın 2. maddesinde belirtilen hukuk devleti olmanın gereğidir. Bu nedenle kanun
koyucunun hukuki düzenlemelerde kendisine tanınan takdir yetkisini anayasal sınırlar içinde
adalet, hakkaniyet ve kamu yararı ölçütlerini göz önünde tutarak kullanması gerekir.
Anayasa’nın 5. maddesinde, “Devletin temel amaç ve görevleri, Türk Milletinin
bağımsızlığını ve bütünlüğünü, ülkenin bölünmezliğini, Cumhuriyeti ve demokrasiyi korumak,
kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak; kişinin temel hak ve
hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan
siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının
gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır.” denilmektedir.
Anayasa’nın “Sağlık hizmetleri ve çevrenin korunması” başlıklı 56. maddesinde de,
“Herkes, sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir. Çevreyi geliştirmek, çevre
sağlığını korumak ve çevre kirlenmesini önlemek Devletin ve vatandaşların ödevidir…”
hükmü yer almaktadır.
Anayasa’nın 5. maddesiyle kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlama
ve insanın maddi ve manevi varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlama ödevi Devlete
verilirken, 56. maddesiyle de herkesin sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahip
olduğu belirtilerek, bu hakkı korumanın yine devletin ve vatandaşların ödevi olduğu
vurgulanmaktadır.
Devlete verilen bu görevlerin yaşama geçirilmesi bakımından, Maden mevzuatıyla
getirilen düzenlemeler büyük önem taşımaktadır. Anayasa’nın 5. ve 56. maddeleri ile Devlete
verilen görevlerin yerine getirilmesi, madencilik faaliyetlerinin belli bir plan ve program
çerçevesinde yapılması ve bu faaliyetlerin gözetimi ve denetimi ile gerçekleşebilir.
Anayasa’da yer alan “sağlıklı ve dengeli çevre” kavramına, doğal güzelliklerin korunduğu,
kentleşme ve sanayileşmenin getirdiği hava ve su kirlenmesinin önlendiği bir çevre kadar, işin
niteliğine göre belirli esaslara uygun olarak madencilik faaliyetlerinin gerçekleştirildiği
çevrenin de gireceği kuşkusuzdur.
Maden hukukuna ilişkin kurallar esas olarak Maden Kanunu’nda yer almaktadır. Maden
Kanunu’nun amacı 3213 sayılı Kanun’un birinci maddesinde; “madenlerin aranması,
işletilmesi, üzerinde hak sahibi olunması ve terk edilmesi ile ilgili esas ve usulleri
düzenlemek” olarak açıklanmıştır. Bu amacın gerçekleşebilmesi de Kanun’un 7. maddesinde
ve diğer hükümlerinde belirtilen hususların yerine getirilmesi ile mümkün olacaktır. Ayrıca,
sağlıklı ve dengeli bir çevre yaratılması, öncelikle yapılacak madencilik faaliyetinin
denetlenmesini gerektirir. Bu denetimin etkin araçlarından biri de Kanun’un 7. maddesinde
düzenlenen izinlerdir. 7. maddede belirtilen kurallar, madencilik yapılmasının esas ve
usullerine uyulup uyulmadığı ve madencilik faaliyetinin yapılmasının kamuya yararlı olup
olmadığı bakımlarından denetimi sağlamaktadır. Denetim bu yönüyle hem hukuksal, hem de
yerindelik işlevine sahiptir.
İtiraz konusu ibarenin bulunduğu kural sonucu, Ereğli Kömür Havzasındaki taşkömürü
için kamu tarafından yürütülecek faaliyetlerin, Maden Kanunu’nun 7. maddesinde belirtilen
hükümlere tabi olmaması, bu faaliyetlerin çevreye uygunluğunun idare tarafından denetimini
olanaksız kılmakta, madencilik açısından denetimsiz bir alan oluşturmakta ve bu da Devletin
bu konudaki gözetim ve denetim görevini yerine getirmesine engel olmaktadır.
Sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkı, getirilecek kuralın, ekonomik, bürokratik
ve fiili yükümlülüklere yol açacağı ve üretim faaliyetlerinin etkileneceği gerekçeleriyle
vazgeçilecek haklardan değildir. İnsanın, toplumun ve çevrenin varlık, sağlık ve güvenliği ile
bu konuda Anayasa’nın Devlet’e yüklediği görev göz önünde bulundurulduğunda, itiraz
konusu ibare ile Ereğli Kömür Havzasındaki Türkiye Taşkömürü Kurumu’nun yürüteceği
taşkömürü faaliyetlerinin Maden Kanunu’nun 7. maddesine tabi olmaması kabul edilemez.
Anayasa’nın 5. ve 56. maddelerinde belirtilen ödevlerin somut tedbirlerle nasıl yerine
getirileceği yasa koyucunun takdirinde ise de söz konusu ödevler yerine getirilirken Ereğli
Kömür Havzasında taşkömürü için kamu tarafından yürütülecek faaliyetlere ayrıcalık
tanınarak Maden Kanunu’nun 7. maddesinde belirtilen hükümlere tâbi olmaktan çıkarılması,
Anayasa’nın hukuk devleti ilkesine uygun olmadığı gibi 5. ve 56. maddeleri ile de
bağdaşmaz.
Açıklanan nedenlerle, itiraz konusu “...bu Kanunun 7 nci maddesinde belirtilen
hükümler ile...” ibaresi, Anayasa’nın 2., 5. ve 56. maddelerine aykırıdır. İptali gerekir.
Serdar ÖZGÜLDÜR bu görüşe katılmamıştır.
VI- İPTAL KARARININ YÜRÜRLÜĞE GİRECEĞİ GÜN SORUNU
Anayasa’nın 153. maddesinin üçüncü fıkrasında “Kanun, kanun hükmünde kararname
ve Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü ya da bunların hükümleri, iptal kararlarının Resmî
Gazetede yayımlandığı tarihte yürürlükten kalkar. Gereken hallerde Anayasa Mahkemesi
iptal hükmünün yürürlüğe gireceği tarihi ayrıca kararlaştırabilir. Bu tarih, kararın Resmî
Gazetede yayımlandığı günden başlayarak bir yılı geçemez” denilmekte, Anayasa
Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 66. maddesinin (3)
numaralı fıkrasında da bu kural tekrarlanmaktadır.
4.6.1985 günlü, 3213 sayılı Kanunu’nun 26.5.2004 günlü, 5177 sayılı Kanun’un 23.
maddesiyle değiştirilen Ek 1. maddesinin dördüncü fıkrasının birinci cümlesinde yer alan
“...bu Kanunun 7 nci maddesinde belirtilen hükümler ile...” ibaresinin iptal edilmesi nedeniyle
doğacak hukuksal boşluk kamu yararını ihlal edecek nitelikte görüldüğünden, Anayasa’nın
153. maddesinin üçüncü fıkrasıyla 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve
Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 66. maddesinin (3) numaralı fıkrası gereğince bu
ibareye ilişkin iptal hükmünün, kararın Resmî Gazete’de yayımlanmasından başlayarak bir yıl
sonra yürürlüğe girmesi uygun görülmüştür.
VII- SONUÇ
1- 4.6.1985 günlü, 3213 sayılı Maden Kanunu’nun, 26.5.2004 günlü, 5177 sayılı
Kanun’un 23. maddesiyle değiştirilen Ek 1. maddesinin dördüncü fıkrasının birinci
cümlesinde yer alan “… bu Kanunun 7 nci maddesinde belirtilen hükümler ile …” ibaresinin
Anayasa’ya aykırı olduğuna ve İPTALİNE, Serdar ÖZGÜLDÜR’ün karşıoyu ve
OYÇOKLUĞUYLA,
2- 3213 sayılı Kanun’un Ek 1. maddesinin dördüncü fıkrasının birinci cümlesinde yer
alan “… bu Kanunun 7 nci maddesinde belirtilen hükümler ile …” ibaresinin iptal edilmesi
nedeniyle, Anayasa’nın 153. maddesinin üçüncü fıkrasıyla 6216 sayılı Anayasa
Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 66. maddesinin (3)
numaralı fıkrası gereğince bu ibareye ilişkin İPTAL HÜKMÜNÜN, KARARIN RESMÎ
GAZETE’DE YAYIMLANMASINDAN BAŞLAYARAK BİR YIL SONRA YÜRÜRLÜĞE
GİRMESİNE, OYBİRLİĞİYLE,
24.5.2012 gününde karar verildi.
Başkanvekili
Serruh KALELİ
Başkanvekili
Alparslan ALTAN
Üye
Fulya
KANTARCIOĞLU
Üye
Mehmet ERTEN
Üye
Serdar ÖZGÜLDÜR
Üye
Osman Alifeyyaz
PAKSÜT
Üye
Zehra Ayla PERKTAŞ
Üye
Recep KÖMÜRCÜ
Üye
Burhan ÜSTÜN
Üye
Engin YILDIRIM
Üye
Nuri NECİPOĞLU
Üye
Hicabi DURSUN
Üye
Celal Mümtaz AKINCI
Üye
Erdal TERCAN
Üye
Muammer TOPAL
Üye
Zühtü ARSLAN
KARŞI OY GEREKÇESİ
1. Zonguldak-Ereğli Kömür Havzasındaki madenlerin işletilmesi ve işlettirilmesi
hakları 30.5.1940 tarih ve 3867 sayılı “Ereğli Kömür Havzasındaki Ocakların Devletçe
İşletilmesi Hakkında Kanun” ve 4.6.1985 tarih ve 3213 sayılı Maden Kanunu hükümleri
gereğince Türkiye Taşkömürü Kurumu Genel Müdürlüğü’ne verilmiş olup; anılan kamu
kurumunun, sınırları Bakanlar Kurulu kararı ile belirlenmiş olan Ereğli Kömür Havzasında,
kendisine tanınan hak, yetki ve imtiyazlar çerçevesinde faaliyetlerini sürdürdüğü, anılan
yasaların ilgili hükümlerinin incelenmesinden ve 5177 sayılı Kanun’un gerekçesinden,
sınırları Bakanlar Kurulu kararı ile tespit edilen ve Türkiye Taşkömürü Kurumu’nun (TTK)
işletmeciliğine tahsis edilen alanın 3213 sayılı Maden Kanunu’nun kısıtlayıcı hükümlerine
tâbi olmadığı, bunun nedeninin de anılan kurumun yasalardan kaynaklanan kadim haklarının
korunması ve arzettiği nev’i şahsına münhasır özellikler olduğu, yaklaşık yetmiş senedir
taşkömürü çıkarma faaliyeti bakımından Maden Kanunu kapsamında değerlendirilmeyen
TTK’nun, son dönemde uygulamadan kaynaklanan sıkıntılarını ve doğan tereddütleri aşmak
amacıyla 26.5.2004 tarih ve 5177 sayılı Kanunla 3213 sayılı Maden Kanunu’nun Ek-1 nci
maddesine iptal istemine konu “… bu kanun 7 nci maddesinde belirtilen hükümler ile…”
ibaresinin eklendiği, anlaşılmaktadır.
2. TTK, 3213 sayılı Kanun’un Ek-1. maddesi uyarınca, gerçek veya tüzel kişilerden
farklı olarak bir takım ayrıcalıklarla donatılmıştır. Bu meyanda, Ereğli Kömür Havzasındaki
taşkömürü için kamu tarafından yürütülecek faaliyetler, 3213 sayılı Maden Kanunu’nun 7.
maddesinde belirtilen hükümler (Madencilik faaliyetinde izin alınmasını gerektiren durumlar)
ile bu Kanun’un hak düşürücü ve mali hükümlerine tâbi tutulmamıştır. Bunun doğal sonucu
olarak da TTK’nun arama ruhsatı, ön işletme ruhsatı, işletme ruhsatı ve işletme izni alması
gerekmemektedir. Keza, 3213 sayılı Maden Kanunu, 2872 sayılı Çevre Kanunu’na göre daha
özel bir kanun olduğundan, 3213 sayılı Kanunun Ek-1. maddesindeki ibare nedeniyle TTK,
taşkömürü için yürüteceği faaliyetlerde Çevre Kanun’un 10. maddesi hükmünden (ÇED
raporu alma zorunluluğu) de muaf bulunmaktadır.
İtiraz konusu ibarenin bulunduğu kural, Ereğli Kömür Havzasında 100 yılı aşkın süredir
yürütülmekte olan taşkömürü üretim faaliyetlerinin mer’i özel mevzuata göre yürütüldüğü, bu
havzada faaliyette bulunma hak, yetki ve sorumluluğu bulunan ve taşkömürü işletilmesine
tekel olarak imtiyaz sahibi olan kamu kuruluşunun (TTK’nun) Maden Kanunu’na tabiiyeti
halinde, geçmişten gelen, yerleşmiş bulunan düzenin altüst olacağı, yani ve bazıları
tekrarlanacak olan ekonomik, bürokratik ve fiili yükümlülüklerin üretim faaliyetlerini
olumsuz biçimde etkileyeceği ve kısıtlayacağı gerekçeleriyle çıkarılmıştır.
3. Yasa koyucunun Anayasa’nın 5. ve 56. maddelerinde öngörülen görevlerini yerine
getirebilmesi bakımından, sağlıklı ve dengeli bir çevrenin koşullarını yaratması, bu meyanda
madencilik faaliyetlerini belli bir disiplin altına alması ve denetlemesi doğal olup; Maden
Kanunu’nun 7. maddesinde düzenlenen izinler de bu kapsamda değerlendirilmelidir. Ancak,
itiraz konusu kuralda olduğu gibi, yasa koyucunun bu kurala bir istisna getirmesi, TTK’nu
Ereğli Kömür Havzasında taşkömürü için yürüteceği faaliyetler sırasında 3213 sayılı Maden
Kanunu’nun 7. maddesindeki bir takım kayıtlamalardan muaf tutmasında da Anayasa’ya
aykırı bir yön bulunmayıp; bu husus yasa koyucunun takdir hakkı çerçevesinde
değerlendirilmelidir.
Gerçekten, “Sosyal ve ekonomik hakların sınırı” başlıklı Anayasa’nın 65. maddesinde
“Devlet, sosyal ve ekonomik alanlarda Anayasa ile belirlenen görevlerini, ekonomik istikrarın
korunmasını gözeterek, mali kaynaklarının yeterliliği ölçüsünde yerine getirir.” hükmünü
öngörmektedir. Bu maddenin gerekçesinde ise “…Madde hiç kimseye Devletten sosyal ve
ekonomik hakları gerçekleştirmesini isteme hakkı vermediğini, bu hakların Devlete
yüklenen ödevlerden ibaret olduğu belirlemektedir…” denilmektedir. Anayasa’nın 56.
maddesinde düzenlenen “Çevre hakkı” ise bir “Sosyal hak” olarak Anayasa koyucu tarafından
benimsenmiş olup; bu hakkın Devletin mali kaynaklarının yeterliliği ile sınırlı ve bir isteme
hakkı teşkil etmeyen, bu çerçevede Devlete yüklenen bir ödev teşkil eden bir mahiyet arzettiği
anlaşılmaktadır.
Devletin, kendisine Anayasa’nın 5. maddesi ile verilen “İnsanın maddi ve manevi
varlığını geliştirmek için gerekli şartları hazırlamaya çalışması”, ancak ekonomisinin güçlü
olması, gelir kaynaklarının artması, refahın gelişmesi ve gayrisafi milli hasılasının yükselmesi
gibi etkenlerle doğrudan ilişkilidir. Ülke toprağında bulunan tabii servetler ve kaynaklar da bu
amaca hizmet yolunda bir gelir kalemi durumundadır. Dolayısıyla bu kalemin de Devlete
yüklenen Anayasal görevler bakımından çok iyi ve verimli bir biçimde değerlendirilmesi
gerekir. Ne var ki, salt gelir sağlama amacıyla, çevre ve insan faktörlerini ikinci plana iten bir
yasal düzenlemenin de işaret edilen Anayasal ilkelerle bağdaşmayacağı açıktır. Şu halde
“Çevre-insan-insanın maddi ve manevi varlığını geliştirme-ekonomik güç” kriterleri birlikte
dikkate alınmalı ve bu şekilde varılacak yorum ışığında bir yasal düzenlemeye gidilmelidir.
4. Davanın somutunda, itiraz konusu kuralın (ibarenin) değerlendirilmesinde;
yasakoyucunun Anayasa’nın 2. maddesindeki “Sosyal Devlet” niteliğini ön plâna çıkararak,
yaklaşık bir asırdır kömür çıkarılan Ereğli Kömür Havzası’nda Devletçe (TTK’ca) yürütülen
madencilik (taşkömürü) faaliyetleri bakımından, 3213 sayılı Maden Kanununun 7.
maddesindeki kayıtlamalardan, ilgili kamu kurumu olan TTK’nu muaf tutması, bunu
yaparken de 11.000 maden işçisi ile onların bakmakla yükümlü olduğu ailelerini, neredeyse
bütünüyle bu madencilik (kömür çıkarma) faaliyetlerine ekonomik bakımdan bağımlı olan bir
coğrafi bölgede yaşayanları gözetmesi olguları ile yapılan masraf ve harcamalar ile elde
edilen kömür cevheri miktarı dikkate alındığında, dosya kapsamından zararda olan bir kamu
kurumunun bu durumunu dahi göz ardı ederek insan unsurunu bu havzada maden arama
(taşkömürü çıkarma) bakımından genel kurala (3213 S.K. Md. 7) istisna getirmesinde,
yukarıda açıklanan Anayasal ilkelerin ışığında sahip olduğu takdir hakkını yine insan-çevre
dengesini gözeterek kullandığı, ülkenin doğal kaynaklarının salt çevre değerleri gözetilerek
hiç değerlendirilmemesi gibi bir önceliğin Anayasa’da yer almadığı, dolayısıyla kuralın
Anayasa’ya aykırı bir yönünün bulunmadığı ve iptal isteminin reddi gerektiği kanaatindeyim.
Açıklanan nedenlerle, kuralın iptali yönündeki çoğunluk kararına katılmıyorum.
Üye
Serdar ÖZGÜLDÜR
[R.G. 21 Haziran 2012 – 28360]
—— • ——
Adalet Bakanlığından:
Kayseri 3. Sulh Hukuk Mahkemesinin 1988/10 tereke sayılı dosyasının zayi olduğu
anlaşıldığından, 4473 sayılı Yangın, Yersarsıntısı, Seylâp veya Heyelân Sebebiyle Mahkeme
ve Adliye Dairelerinde Ziyaa Uğrayan Dosyalar Hakkında Yapılacak Muamelelere Dair
Kanun hükümlerinin söz konusu dosya için uygulanmasına ve anılan Kanun hükümleri
gereğince işlem yapılmasına karar verildiği ilan olunur.
6056/1-1
[R.G. 21 Haziran 2012 – 28360]
—— • ——
YÖNETMELİK
Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumundan:
ELEKTRONİK HABERLEŞME SEKTÖRÜNDE KİŞİSEL VERİLERİN
İŞLENMESİ VE GİZLİLİĞİNİN KORUNMASI
HAKKINDA YÖNETMELİK
BİRİNCİ BÖLÜM
Amaç, Kapsam, Dayanak ve Tanımlar
Amaç ve kapsam
MADDE 1 – (1) Bu Yönetmeliğin amacı, elektronik haberleşme sektöründe kişisel
verilerin işlenmesi, saklanması ve gizliliğinin korunması için elektronik haberleşme
sektöründe faaliyet gösteren işletmecilerin uyacakları usul ve esasları düzenlemektir.
(2) Haberleşmenin içeriğine ilişkin verilerin saklanması bu Yönetmeliğin kapsamına
dâhil değildir.
Dayanak
MADDE 2 – (1) Bu Yönetmelik, 5/11/2008 tarihli ve 5809 sayılı Elektronik
Haberleşme Kanununun 4, 6, 12 ve 51 inci maddelerine dayanılarak hazırlanmıştır.
Tanımlar ve kısaltmalar
MADDE 3 – (1) Bu Yönetmelikte geçen;
a) Abone: Bir işletmeci ile elektronik haberleşme hizmetinin sunumuna yönelik olarak
yapılan bir sözleşmeye taraf olan gerçek ya da tüzel kişiyi,
b) Acil yardım çağrıları: Ulusal ve uluslararası düzenlemelerde kabul görmüş yangın,
sağlık, doğal afetler ve güvenlik gibi acil durumlarla ilgili olarak itfaiye, polis, jandarma,
sağlık ve benzeri kuruluşlara yardım talebiyle yapılan çağrıları,
c) Anonim hale getirme: Kişisel verilerin, belirli veya kimliği belirlenebilir bir gerçek
kişiyle ilişkilendirilemeyecek veya kaynağı belirlenemeyecek hale getirilmek suretiyle
işlenmesini,
ç) Gerçekleşmeyen arama: Başarılı bir şekilde bağlantı kurulmasına rağmen, aranan
tarafın cevap vermemesi ya da şebeke yönetiminden kaynaklanan bir nedenle görüşmenin
gerçekleşmemesini,
d) Hücre kimliği: Mobil telefon çağrısının başladığı ya da sona erdiği hücrenin
kimliğini,
e) IMEI: Uluslararası mobil cihaz kimliğini,
f) IMSI: Uluslararası mobil abone kimliğini,
g) İşlem kaydı: Kişisel verilere erişebilen kişiler tarafından yapılan işlemin ileriki bir
tarihte tanımlanabilmesini teminen söz konusu işleme ilişkin olarak tutulan ve en az işlemi
yapan kişi, işlemin yapıldığı tarih ve zamanı, yapılan işlemin detayı, gerekçesi ve niteliği ile
işlemi yapan kişinin bağlandığı nokta bilgilerini içeren elektronik kayıtları,
ğ) İşletmeci: Yetkilendirme çerçevesinde elektronik haberleşme hizmeti sunan ve/veya
elektronik haberleşme şebekesi sağlayan ve alt yapısını işleten şirketi,
h) Kişisel veri: Belirli veya kimliği belirlenebilir gerçek ve tüzel kişilere ilişkin bütün
bilgileri,
ı) Kişisel veri ihlali: İstem dışı, yetki dışı ya da yasa dışı olarak; kişisel verilerin tahrip
edilmesine, kaybolmasına, iletilmesine, değiştirilmesine, depolanmasına veya başka bir
ortama kaydedilmesine, işlenmesine, ifşa edilmesine ve söz konusu verilere erişilmesine
neden olan güvenlik ihlalini,
i) Kişisel verilerin işlenmesi: Kişisel verilerin otomatik olan veya olmayan yollarla elde
edilmesi, kaydedilmesi, depolanması, değiştirilmesi, silinmesi veya yok edilmesi, yeniden
düzenlenmesi, açıklanması veya başka bir şekilde elde edilebilir hale getirilmesi, üçüncü
kişilere aktarılması, kullanılmasının sınırlanması amacıyla işaretlenmesi, tasniflenmesi veya
kullanılmasının engellenmesi gibi bu veriler üzerinde gerçekleştirilen işlem ya da işlemler
bütününü,
j) Konum verisi: Kamuya açık elektronik haberleşme hizmeti kullanıcısına ait bir
cihazın coğrafi konumunu belirleyen ve elektronik haberleşme şebekesinde veya elektronik
haberleşme hizmeti aracılığıyla işlenen belirli veriyi,
k) Kullanıcı: Aboneliği olup olmamasına bakılmaksızın elektronik haberleşme
hizmetlerinden yararlanan gerçek veya tüzel kişiyi,
l) Kullanıcı kimliği: İnternet erişim hizmetlerine ya da internet haberleşme hizmetlerine
abonelik ya da kayıt esnasında tahsis edilen tek ve kişiye özel tanımlamayı,
m) Kurul: Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurulunu,
n) Kurum: Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumunu,
o) Maskeleme: İşletmecinin kişisel verileri, üçüncü tarafların bu verileri ilgili kişi ile
ilişkilendiremeyecek hale getirmesini,
ö) Rıza: İlgili kişinin kendisine ait kişisel verisinin işlenmesine yönelik, verinin işlenme
amaç ve kapsamı dâhilinde, verinin işlenmesi öncesinde özgür iradesiyle verdiği ispatlanabilir
kabul beyanını,
p) Trafik verisi: Bir elektronik haberleşme şebekesinde haberleşmenin iletimi veya
faturalama amacıyla işlenen her türlü veriyi,
r) Veri: Abone ya da kullanıcıyı teşhis etmek için yararlanılan trafik verisi, konum verisi
ya da ilgili diğer bilgileri,
ifade eder.
(2) Bu Yönetmelikte geçen ve birinci fıkrada tanımlanmayan kavramlar ve kısaltmalar
için ilgili mevzuatta yer alan tanımlar geçerlidir.
İKİNCİ BÖLÜM
Uygulama Esasları
Kişisel verilerin işlenmesine ilişkin ilkeler
MADDE 4 – (1) Kişisel verilerin;
a) Hukuka ve dürüstlük kurallarına uygun olarak işlenmesi,
b) İlgili kişinin rızasına dayalı olarak işlenmesi,
c) Elde edilme amacıyla bağlantılı, yeterli ve orantılı olması,
ç) Doğru olması ve gerektiğinde güncellenmesi,
d) İlgili kişilerin kimliklerini belirtecek biçimde ve kaydedildikleri veya yeniden
işlenecekleri amaç için gerekli olan süre kadar muhafaza edilmesi
esastır.
Güvenlik
MADDE 5 – (1) İşletmeciler, kişisel verilerin işlenmesine ilişkin olarak güvenlik
politikası belirler. İşletmeciler şebekelerinin, abonelerine/kullanıcılarına ait kişisel verilerin ve
sundukları hizmetlerin güvenliğini sağlamak amacıyla uygun teknik ve idari tedbirleri alır.
Söz konusu güvenlik tedbirleri, teknolojik imkânlar göz önünde bulundurularak muhtemel
riske uygun bir düzeyde sağlanır.
(2) Birinci fıkrada belirtilen tedbirler, asgari istem dışı, yetki dışı ya da yasa dışı olarak;
kişisel verilerin tahrip edilmesi, kaybolması, değiştirilmesi, depolanması veya başka bir
ortama kaydedilmesi, işlenmesi, ifşa edilmesi ve söz konusu verilere erişilmesine karşı kişisel
verilerin korunmasını içerir.
(3) İşletmeciler, kişisel verilere sadece yetkili kişiler tarafından erişilebilmesini ve
kişisel verilerin tutulduğu sistemlerin ve kişisel verilere erişim sağlamak için kullanılan
uygulamaların güvenliğini sağlamakla yükümlüdür.
(4) İşletmeciler, kişisel verilere ve ilişkili diğer sistemlere sağlanan tüm erişimlere ve
erişim yetkisi olan personelin yaptığı işlemlere dair detaylı işlem kayıtlarını beş yıl süreyle
tutmakla yükümlüdür.
(5) Kurum, gerekli gördüğü hallerde işletmecilerden, kişisel verilerin tutulduğu
sistemlere ve aldıkları güvenlik tedbirlerine ilişkin tüm bilgi ve belgeleri isteme, ayrıca söz
konusu güvenlik tedbirlerinde değişiklik talep etme hakkını haizdir.
Riskin ve kişisel veri ihlalinin bildirilmesi
MADDE 6 – (1) İşletmeci, şebekenin ve kişisel verilerin güvenliğini ihlal eden belirli
bir risk olması durumunda bu risk hakkında Kurumu ve abonelerini/kullanıcılarını etkin ve
hızlı bir şekilde bilgilendirmekle yükümlüdür.
(2) Bu riskin işletmeci tarafından alınan tedbirlerin dışında kalması halinde, söz konusu
riskin kapsamı, giderilme yöntemleri ve yaklaşık maliyeti hakkında abonelerin/kullanıcıların
etkin ve hızlı bir şekilde bilgilendirilmesi sağlanır.
(3) İşletmeci, kişisel veri ihlali olması durumunda söz konusu ihlalin niteliği ve
sonuçları hakkında abonelere/kullanıcılara yapılacak bilgilendirmenin detayları ve ihlalin
giderilmesi için alınan tedbirlere ilişkin olarak Kurumu bilgilendirir.
(4) Kişisel veri ihlalinden abonelerin/kullanıcıların olumsuz yönde etkilenme
ihtimalinin bulunması halinde işletmeci, kişisel veri ihlalinin niteliğine, daha fazla bilginin
elde edilebileceği iletişim noktalarına ve ihlalin olası olumsuz etkilerini azaltmak için
aboneler/kullanıcılar tarafından alınabilecek önlemlere ilişkin olarak aboneleri/kullanıcıları
ücretsiz olarak bilgilendirir.
(5) İşletmeci, gerçekleşen kişisel veri ihlallerine ilişkin olarak söz konusu ihlalin
sebeplerini, etkilerini ve çözüme yönelik tedbirleri içeren bilgileri gizliliğini ve bütünlüğünü
sağlayarak kaydetmekle yükümlüdür.
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
Verilerin İşlenmesi ve Saklanması
Haberleşmenin gizliliği
MADDE 7 – (1) Elektronik haberleşme ve ilgili trafik verisinin gizliliği esas olup, ilgili
mevzuatın ve yargı kararlarının öngördüğü durumlar haricinde, haberleşmeye taraf olanların
tamamının rızası olmaksızın haberleşmenin dinlenmesi, kaydedilmesi, saklanması, kesilmesi
ve gözetimi yasaktır.
(2) Elektronik haberleşme şebekeleri, haberleşmenin iletimini gerçekleştirmek dışında
abonelerin/kullanıcıların terminal cihazlarında bilgi saklamak veya saklanan bilgilere erişim
sağlamak amacıyla işletmeciler tarafından ancak ilgili kullanıcıların/abonelerin verilerin
işlenmesi hakkında açık ve kapsamlı olarak bilgilendirilmeleri ve rızalarının alınması
kaydıyla kullanılabilir.
Trafik verisinin işlenmesi
MADDE 8 – (1) İşletmeciler, sundukları hizmetin kapsamı dışındaki amaçlar için trafik
verisini işleyemez.
(2) Trafik verisi, ilgili mevzuat hükümlerine uygun olarak, trafiğin yönetimi,
arabağlantı, faturalama, yolsuzluk tespitleri ve benzeri işlemleri gerçekleştirmek veya tüketici
şikâyetleri ile arabağlantı ve faturalama anlaşmazlıkları başta olmak üzere, uzlaşmazlıkların
çözümü amacıyla işlenir ve bu uzlaşmazlıkların çözüm süreci tamamlanıncaya kadar gizliliği
ve bütünlüğü sağlanarak saklanır.
(3) Elektronik haberleşme hizmetlerini pazarlamak veya katma değerli elektronik
haberleşme hizmetleri sunmak amacıyla ihtiyaç duyulan trafik verileri, ilgili
abonelerin/kullanıcıların işlenecek trafik verisinin türü ve işlenme süresi hakkında
bilgilendirilmelerinden sonra rızalarının alınması kaydıyla, alınan rızaya uygun olarak sadece
katma değerli elektronik haberleşme hizmetlerinin, pazarlama faaliyetlerinin ve benzer
hizmetlerin gerektirdiği ölçüde ve sürede işlenebilir.
(4) İşletmeci tarafından abonelere/kullanıcılara ait işlenen ve saklanan trafik verileri, bu
verilerin işlenmesini ve saklanmasını gerekli kılan faaliyetin tamamlanmasından sonra silinir
veya anonim hale getirilir.
(5) İşletmeciler, abonelerin/kullanıcıların, kısa mesaj, çağrı merkezi, internet ve benzeri
yöntemlerle vermiş oldukları rızayı aynı yöntem ya da basit bir yöntem ile her zaman ücretsiz
olarak geri almalarına imkân sağlar.
Trafik verisini işleme yetkisi
MADDE 9 – (1) Trafik verisini işleme yetkisi; trafik yönetimi, arabağlantı, faturalama,
yolsuzluk tespitleri, tüketici şikâyetlerinin değerlendirilmesi, elektronik haberleşme
hizmetlerinin pazarlanması veya katma değerli elektronik haberleşme hizmetlerinin sunulması
hususlarında işletmeci tarafından yetkilendirilen kişilerle sınırlıdır.
(2) Trafik verileri elektronik haberleşme hizmetlerinin pazarlanması veya katma değerli
elektronik haberleşme hizmetlerinin sunulması amacıyla maskeleme yapılmaksızın işletmeci
bünyesi dışına çıkarılamaz.
(3) Trafik verileri hiçbir şekilde yurt dışına çıkarılamaz.
Trafik verisinin bildirilmesi
MADDE 10 – (1) Trafik verisi, arabağlantı ve faturalama anlaşmazlıkları başta olmak
üzere, uzlaşmazlıkların çözümü, tüketici şikâyetlerinin değerlendirilmesi ve denetim
faaliyetlerinin gerçekleştirilmesi amacıyla yazılı olarak talep edilmesi halinde kanunların
yetkili kıldığı mercilere verilir.
Konum verisinin işlenmesi
MADDE 11 – (1) İşletmeciler, abonelerin/kullanıcıların konum verisini ancak, katma
değerli elektronik haberleşme hizmetlerinin sunumu halinde abonelerin/kullanıcıların rızasını
alarak bu hizmetlerin sunumu için gerekli olan ölçü ve sürede ya da anonim hale getirmek
suretiyle işleyebilir.
(2) İşletmeciler; aboneleri/kullanıcıları, rızalarını almadan önce, işlenecek konum
verisinin türü, işlenme amacı ve süresi hakkında bilgilendirir.
(3) İşletmeciler, abonelerin/kullanıcıların konum verilerinin işlenmesi için, kısa mesaj,
çağrı merkezi, internet ve benzeri yöntemlerle vermiş oldukları rızayı aynı yöntem ya da basit
bir yöntem ile her zaman ücretsiz olarak geri almalarına imkân sağlar.
(4) İlgili mevzuatın ve yargı kararlarının öngördüğü durumlar haricinde, ancak acil
yardım çağrıları kapsamında abonenin/kullanıcının rızası aranmaksızın konum verisi ve ilgili
kişilerin kimlik bilgileri işlenebilir.
Konum verisini işleme yetkisi
MADDE 12 – (1) Konum verisini işleme yetkisi işletmeci tarafından yetkilendirilen
kişilerle sınırlı olup, bu yetki söz konusu hizmetlerin gerektirdiği kapsamda kullanılır. Söz
konusu veriler, maskeleme yapılmaksızın işletmeci bünyesi dışına çıkarılamaz.
(2) Konum verileri hiçbir şekilde yurt dışına çıkarılamaz.
Saklanacak veri kategorileri
MADDE 13 – (1) Bu Yönetmelik kapsamında saklanması öngörülen veri kategorileri,
aşağıda belirtilmiştir.
a) Haberleşmenin takibi ve kaynağının tanımlanması için:
1) Sabit ve mobil telefon hizmetleriyle ilgili olarak; gerçekleşmeyen aramalar da dâhil
olmak üzere haberleşmenin başlatıldığı hatta ait telefon numarası, abonenin adı ve adresi,
hattın hangi tarihte hangi aboneye tahsis edildiğine ait bilgi.
2) İnternet ortamına erişim, elektronik posta ve internet telefonu ile ilgili olarak; tahsis
edilmiş kullanıcı kimliği ve/veya telefon numarası, haberleşmenin gerçekleştiği andaki
internet protokol adresi, abonenin/kullanıcının adı ve adresi.
b) Haberleşmenin sonlandırılacağı noktayı belirlemek için:
1) Sabit ve mobil telefon hizmetleriyle ilgili olarak; haberleşmenin
sonlandırıldığı/sonlandırılacağı numara veya numaralar, çağrı iletme ve çağrı transferi gibi ek
hizmetlerin olması durumunda çağrının yönlendirildiği numara veya numaralar, abonelerin
adı ve adresi.
2) Elektronik posta ve internet telefonu ile ilgili olarak; elektronik posta alıcılarına ait
kullanıcı kimliği, internet telefonu ile aranan alıcılara ait kullanıcı kimliği veya telefon
numarası, internet telefonu veya elektronik posta alıcılarının adı ve adresi.
c) Haberleşmenin tarihi, zamanı ve süresini belirlemek için:
1) Sabit ve mobil telefon hizmetleriyle ilgili olarak; haberleşmenin başlangıç ile bitiş
tarih ve zamanı.
2) İnternet erişimi, elektronik posta ve internet telefonu ile ilgili olarak; internet erişimi
ile ilgili oturum açma, kapatma tarihi ve zamanı, tahsis edilen dinamik veya statik internet
protokol adresi, abone/kullanıcı kimliği, elektronik posta veya internet telefonu ile ilgili
oturum açma ile kapatma tarihi ve zamanı.
ç) Haberleşmenin türünü tanımlamak için:
1) Sabit ve mobil telefon hizmetleriyle ilgili olarak; kullanılan elektronik haberleşme
hizmeti.
2) Elektronik posta ve internet telefonu ile ilgili olarak; kullanılan internet hizmeti.
d) Kullanıcıların haberleşme cihazlarını veya bunların ekipmanlarını tanımlamak için:
1) Sabit telefon hizmetiyle ilgili olarak; haberleşmenin başlatıldığı ve sonlandırıldığı
telefon numaraları.
2) Mobil telefon hizmetiyle ilgili olarak; haberleşmenin başlatıldığı ve sonlandırıldığı
telefon numaraları, haberleşmenin başlatıldığı ve sonlandırıldığı tarafa ait IMSI ve IMEI
numaraları; abone kaydı olmayan arama kartlı hizmetlerin olması durumunda hizmetin aktif
hale getirildiği tarih ve zaman ile hizmetin aktif hale getirildiği hücre kimliği.
3) İnternet ortamına erişim, elektronik posta ve internet telefonu ile ilgili olarak;
çevirmeli ağ erişimi için arayan telefon numarası, sayısal abone hattı numarası ya da
haberleşmenin kaynaklandığı diğer nokta.
e) İlgili mevzuatın öngördüğü hallerde mobil haberleşme cihazının konumunu tespit
etmek için; haberleşmenin başladığı hücre kimliği, haberleşme verilerinin saklandığı sürede
hücre kimlikleri ile ilgili olarak hücrelerin coğrafi konumlarını tanımlayan veri, hücre adresi
ve hücre kimliğinin o adrese atanma ve kaldırılma tarihleri.
(2) Bu Yönetmelik kapsamında, elektronik posta ve internet telefonu ile ilgili olarak
verilerin saklanmasına ilişkin getirilen yükümlülükler, sadece işletmecilerin kendilerinin
sundukları hizmetler ile sınırlıdır.
Veri saklama süresi
MADDE 14 – (1) 13 üncü madde kapsamında tanımlanan veri kategorileri,
haberleşmenin gerçekleştiği tarihten itibaren işletmeciler tarafından bir yıl süre ile saklanır.
(2) Soruşturma, inceleme, denetleme veya uzlaşmazlığa konu olan kişisel veriler, ilgili
süreç tamamlanıncaya kadar saklanır.
Saklanan verinin korunması ve güvenliği
MADDE 15 – (1) Bu Yönetmelik kapsamında saklanması öngörülen veriler için
işletmeciler asgari olarak;
a) Saklanan veriler ile şebekedeki diğer verilerin aynı kalite, güvenlik ve koruma
özelliklerine tabi olmasını,
b) Verilerin yurt içinde kendi bünyesinde saklanmasını,
c) Saklanan verilerin, istem dışı, yetki dışı ya da yasa dışı, erişim, tahrip, kayıp,
değişiklik, depolama, işleme ve ifşasına karşı uygun teknik ve idari tedbirlerin alınmasını,
ç) Verilerin sadece özel yetkilendirilmiş kişiler tarafından erişilebilir olmasının
sağlanması için uygun teknik ve idari tedbirlerin alınmasını,
d) İşlenen ve saklanan verinin saklama süresi sonunda imha edilmesi veya anonim hale
getirilmesi ve bu işlemlerin tutanakla veya sistemsel olarak kayıt altına alınmasını
sağlamakla yükümlüdür.
(2) İşletmeciler sundukları hizmetler kapsamında elde ettikleri verilerin güvenliğini,
bütünlüğünü, gizliliğini ve erişilebilirliğini her aşamada sağlamakla yükümlüdür. Bu
yükümlülük işletmeci tarafından yetkilendirilmiş kişiler marifetiyle yapılan işlemleri de
kapsar.
(3) İşletmeciler, kanunların yetkili kıldığı mercilerce talep edilmesi halinde, saklanan
veri ve söz konusu veriye ilişkin gerekli tüm bilgileri gecikmeksizin sağlamakla yükümlüdür.
İstatistikî bilgilerin verilmesi
MADDE 16 – (1) İşletmeciler son bir yıl içerisinde;
a) Yetkili merciler tarafından ilgili mevzuatı çerçevesinde talep edilen verilerin
kategorileri ve talep edilme sayılarına,
b) Verinin saklanmaya başlandığı tarih ile yetkili merciler tarafından talep edildiği tarih
arasında geçen süreye,
c) Veri talebinin karşılanamadığı durumlara,
ilişkin istatistikî bilgileri saklamakla ve talep halinde Kuruma göndermekle
yükümlüdür.
(2) Bu maddenin birinci fıkrasında belirtilen istatistikî bilgiler, kişisel verileri içermez.
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
Sağlanan İmkânlar
Numaranın gizlenmesi
MADDE 17 – (1) İşletmeci, arayan numaranın görünmesine imkân sağladığı
durumlarda;
a) Arayan kullanıcıya her bir arama için basit bir yöntemle ve ücretsiz olarak
numarasını gizleme imkânı sağlamakla,
b) Aranan aboneye basit bir yöntemle ve ücretsiz olarak, gelen aramalarda arayan
numaranın gösterilmesini engelleme imkânı sağlamakla,
c) Arayan kişinin numarasını gizlemesi halinde, aranan abonenin/kullanıcının isteğine
bağlı ve ücretsiz olarak, gelen aramaların abone/kullanıcı tarafından reddedilmesine imkân
sağlamakla
yükümlüdür.
(2) İşletmeci, bağlanılan numaranın görünmesine imkân sağladığı durumlarda, aranan
aboneye basit bir yöntemle ve ücretsiz olarak, bağlanılan numaranın arayan kullanıcıya
gösterilmesini engelleme imkânı sağlamakla yükümlüdür.
(3) İşletmeci, bu maddenin birinci ve ikinci fıkrasında belirtilen hizmet imkânları
hakkında abonelerini/kullanıcılarını kısa mesaj, internet, basın, yayın organları, posta veya
benzeri araçlarla ücretsiz olarak bilgilendirmekle yükümlüdür.
(4) Arayan numaranın gizlenmesi imkânı, acil yardım çağrıları için geçerli değildir.
Otomatik çağrı yönlendirme
MADDE 18 – (1) İşletmeciler, telefon ve benzeri elektronik haberleşme cihazlarına
kendileri veya üçüncü kişiler tarafından yapılan otomatik çağrı yönlendirmelerinin, abonenin
talebi üzerine ücretsiz ve basit bir yöntemle teknik imkânlar dâhilinde iptal edilmesine imkân
sağlarlar.
(2) İşletmeciler tarafından başka bir numaraya veya otomatik mesaj sistemine yapılan
yönlendirmelerin ücretli olması halinde abonenin/kullanıcının rızası alınır.
Aboneler için hazırlanan rehberler
MADDE 19 – (1) Aboneler, basılı ve/veya elektronik abone rehberlerinin, yayımlanma
amaçları ve bu rehberlerde yer alacak kişisel veriler ile bu rehberlerin elektronik sürümlerinde
olabilecek sorgulama seçenekleri ve kullanım imkânları hakkında rehbere kaydedilmeden
önce ücretsiz olarak bilgilendirilirler.
(2) Kamuya açık rehberlerde yer alan kişisel veriler, rehberlik hizmetinin amaç ve
kapsamına uygun olarak belirlenir.
(3) Abone rehberlerinde yer almayı kabul eden aboneler, rehberlerde yer alan kişisel
verilerinin düzeltilmesini, teyit edilmesini ve/veya çıkarılmasını ücretsiz ve basit bir yöntemle
talep edebilirler.
(4) Rehberlik hizmeti kapsamında yapılacak sorgulamalarda, Elektronik Haberleşme
Sektörüne İlişkin Yetkilendirme Yönetmeliği’nin Elektronik Haberleşme Hizmet, Şebeke ve
Altyapılarının Tanım, Kapsam ve Süreleri ile ilgili 27 nci maddesi kapsamında yapılan
düzenlemeler esastır.
Ayrıntılı faturalarda gizlilik
MADDE 20 – (1) İşletmeciler, ayrıntılı fatura gönderdikleri abonelerin talep etmeleri
halinde, fatura ayrıntısında yer alan telefon numaralarının bazı rakamlarının gizlenmesini
sağlar.
BEŞİNCİ BÖLÜM
Çeşitli ve Son Hükümler
İdari para cezaları ve diğer yaptırımlar
MADDE 21 – (1) İşletmecilerin bu Yönetmelik ile belirlenen yükümlülükleri yerine
getirmemeleri halinde 5/9/2004 tarihli ve 25574 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan
Telekomünikasyon Kurumu Tarafından İşletmecilere Uygulanacak İdari Para Cezaları ile
Diğer Müeyyide ve Tedbirler Hakkında Yönetmelik hükümleri uygulanır.
Hüküm bulunmayan haller
MADDE 22 – (1) Bu Yönetmelikte hüküm bulunmayan hallerde, Tebliğ veya Kurul
Kararı ile düzenleme yapılır.
Yürürlükten kaldırılan yönetmelik
MADDE 23 – (1) 6/2/2004 tarihli ve 25365 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan
Telekomünikasyon Sektöründe Kişisel Bilgilerin İşlenmesi ve Gizliliğinin Korunması
Hakkında Yönetmelik yürürlükten kaldırılmıştır.
Atıflar
MADDE 24 – (1) Mevzuatta 6/2/2004 tarihli ve 25365 sayılı Resmî Gazete’de
yayımlanan Telekomünikasyon Sektöründe Kişisel Bilgilerin İşlenmesi ve Gizliliğinin
Korunması Hakkında Yönetmeliğe yapılan atıflar bu Yönetmeliğe yapılmış sayılır.
Mevcut düzenlemelerin durumu
GEÇİCİ MADDE 1 – (1) Telekomünikasyon Sektöründe Kişisel Bilgilerin İşlenmesi
ve Gizliliğinin Korunması Hakkında Yönetmeliğe dayanılarak yapılan usul ve esaslar, alınan
Kurul Kararları ile diğer idari işlemlerin bu Yönetmeliğe aykırı olmayan hükümleri konuya
ilişkin yeni bir işlem yapılana kadar geçerliliğini muhafaza eder.
Yürürlük
MADDE 25 – (1) Bu Yönetmelik yayımı tarihinden altı ay sonra yürürlüğe girer.
Yürütme
MADDE 26 – (1) Bu Yönetmelik hükümlerini Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu
Başkanı yürütür.
[R.G. 24 Haziran 2012 – 28363]
—— • ——
ADALET BAKANLIĞI PERSONEL GENEL MÜDÜRLÜĞÜ YARDIM
KAMPANYASI
TÜRKİYE VAKIFLAR BANKASI T.A.O
AMASYA ŞUBESİ
HESAP NO:
6700158007300005650
—— • ——
ANAYASA MAHKEMESİ KARARLARI
Anayasa Mahkemesi Başkanlığından:
Esas Sayısı: 2009/30 (Siyasî Parti Malî Denetimi)
Karar Sayısı: 2012/6
Karar Günü: 11.7.2012
I- MALİ DENETİMİN KONUSU
Halkın Kurtuluş Partisi’nin 2008 yılı kesinhesabının incelenmesidir.
II- İLK İNCELEME
Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün 16. maddesi uyarınca, Haşim KILIÇ, Serruh
KALELİ, Alparslan ALTAN, Fulya KANTARCIOĞLU, Mehmet ERTEN, Serdar
ÖZGÜLDÜR, Osman Alifeyyaz PAKSÜT, Zehra Ayla PERKTAŞ, Recep KÖMÜRCÜ,
Burhan ÜSTÜN, Engin YILDIRIM, Nuri NECİPOĞLU, Hicabi DURSUN, Celal Mümtaz
AKINCI ve Erdal TERCAN’ın katılımıyla 11.4.2012 gününde yapılan ilk inceleme
toplantısında;
“Halkın Kurtuluş Partisi’nin 2008 yılı kesinhesabının ilk incelemesi sonucunda;
Dosyada eksiklik bulunmadığından işin esasının incelenmesine oybirliğiyle” karar
verilmiştir.
III- ESASIN İNCELENMESİ
Parti’nin Anayasa Mahkemesi’ne verdiği 2008 yılı kesinhesap çizelgeleri ile dayanağını
oluşturan defter ve belgeler üzerinde yapılan inceleme sonuçlarını içeren esas inceleme
raporu, Anayasa ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri
Hakkında Kanun ile 2820 sayılı Siyasî Partiler Kanunu’nun ilgili kuralları, bunların
gerekçeleri ile diğer yasama belgeleri okunup incelendikten sonra gereği görüşülüp
düşünüldü:
Denetimin maddi öğelerini oluşturan defter ve belgelerde Halkın Kurtuluş Partisi’nin
2008 yılı gelirleri toplamının 59.510,91 TL, giderleri toplamının 58.383,62 TL olduğu ve
1.127,29 TL’nin nakit mevcudu olarak 2009 yılına devrettiği görülmüştür.
A- Gelirlerin İncelenmesi
1- Genel Merkez Gelirleri
Halkın Kurtuluş Partisi Genel Merkezi’nin 2008 yılı gelirleri toplamı 14.944,40 TL
olarak gösterilmiştir.
Bu tutarın 14.550,00 TL’si bağış ve 394,40 TL’si önceki yıldan devreden nakit paradan
oluşmaktadır.
Genel Merkezin defter kayıtları ve gelir belgeleri üzerinde yapılan incelemede,
gelirlerinin 2820 sayılı Yasa’ya uygun olarak sağlandığı sonucuna varılmıştır.
2- İl Örgütleri Gelirleri
Halkın Kurtuluş Partisi’nin il örgütlerinin 2008 yılı gelirleri toplamı 44.566,51 TL
olarak gösterilmiştir.
Bu tutarın 37.657,73 TL’si bağış, 6.230,00 TL’si aylık aidat gelirleri, 226,00 TL’si giriş
aidatı geliri ve 452,78 TL’si önceki yıldan devreden nakit paradan oluşmaktadır.
İl örgütlerinin kesinhesap çizelgelerinin gelir bölümünde yapılan incelemede, gelirlerin
2820 sayılı Yasa’ya uygun olduğu sonucuna varılmıştır.
B- Giderlerin İncelenmesi
1- Genel Merkez Giderleri
Halkın Kurtuluş Partisi Genel Merkezi’nin 2008 yılı giderleri toplamı 14.774,14 TL
olarak gösterilmiştir.
Bu tutarın 10.242,00 TL’si kira giderlerinden, 2.318,94 TL’si ısınma aydınlatma ve
temizlik giderlerinden, 1.277,95 TL’si kırtasiye ve büro giderlerinden ve 935,25 TL’si
haberleşme giderlerinden oluşmaktadır.
Parti Genel Merkezi’nin 2009 yılına devreden nakit mevcudu 170,26 TL’dir.
Halkın Kurtuluş Partisi Genel Merkezi’nin 2008 yılı defter kayıtları ve gider belgeleri
üzerinde yapılan incelemede, giderlerin 2820 sayılı Yasa’ya uygun olarak gerçekleştirildiği
sonucuna varılmıştır.
2- İl Örgütleri Giderleri
Halkın Kurtuluş Partisi’nin il örgütlerinin 2008 yılı giderleri toplamı 43.609,48 TL
olarak gösterilmiştir.
Bu tutarın 32.827,00 TL’si kira giderlerinden, 3.766,24 TL’si haberleşme giderlerinden,
144,03 TL’si kırtasiye ve büro giderlerinden, 223,23 TL’si temsil ve ağırlama giderlerinden,
191,73 TL’si taşıma giderlerinden, 165,00 TL’si bakım ve onarım giderlerinden, 6.015,75
TL’si ısınma aydınlatma ve temizlik giderlerinden, 66,50 TL’si vergi sigorta ve noter
giderlerinden ve 210,00 TL’si demirbaş giderlerinden oluşmaktadır.
İl örgütlerinin 2009 yılına devreden nakit mevcudu 957,03 TL’dir.
Parti’nin il örgütlerinin 2008 yılı kesinhesap çizelgelerinin gider bölümü üzerinde
yapılan incelemede, giderlerin 2820 sayılı Yasa’ya uygun olduğu görülmektedir.
C- Parti Mallarının İncelenmesi
Halkın Kurtuluş Partisi’nin 2008 yılı defter ve belgeleri üzerinde yapılan incelemede,
Parti’nin 2008 yılında herhangi bir taşınmaz mal ve değeri yüz TL’yi aşan taşınır mal ve
menkul kıymet ediniminin olmadığı anlaşılmıştır.
IV- SONUÇ
Halkın Kurtuluş Partisi’nin 2008 yılı kesinhesabının incelenmesi sonucunda;
Parti’nin 2008 yılı kesinhesabında gösterilen 59.510,91 TL geliri ve 58.383,62 TL
gideri ile 1.127,29 TL nakit devrinin eldeki bilgi ve belgelere göre doğru, denk ve 2820 sayılı
Siyasî Partiler Kanunu’na uygun olduğuna, 11.7.2012 gününde OYBİRLİĞİYLE karar
verildi.
Başkan
Haşim KILIÇ
Başkanvekili
Serruh KALELİ
Başkanvekili
Alparslan ALTAN
Üye
Fulya KANTARCIOĞLU
Üye
Serdar ÖZGÜLDÜR
Üye
Osman Alifeyyaz
PAKSÜT
Üye
Zehra Ayla PERKTAŞ
Üye
Recep KÖMÜRCÜ
Üye
Burhan ÜSTÜN
Üye
Engin YILDIRIM
Üye
Nuri NECİPOĞLU
Üye
Hicabi DURSUN
Üye
Celal Mümtaz AKINCI
Üye
Erdal TERCAN
Üye
Muammer TOPAL
Üye
Zühtü ARSLAN
[R.G. 26 Haziran 2012 – 28365]
—— • ——
Anayasa Mahkemesi Başkanlığından:
Esas Sayısı: 2009/48 (Siyasî Parti Malî Denetimi)
Karar Sayısı: 2012/7
Karar Günü: 11.7.2012
I- MALİ DENETİMİN KONUSU
Ebedi Nizam Partisi’nin 2008 yılı kesinhesabının incelenmesidir.
II- İLK İNCELEME
Ebedi Nizam Partisi’nin 2008 yılı kesinhesabının incelenmesi sonucunda;
“Dosyada eksiklik bulunmadığından işin esasının incelenmesine oybirliğiyle” karar
verilmiştir.
III- ESASIN İNCELENMESİ
Parti’nin Anayasa Mahkemesi’ne verdiği 2008 yılı kesinhesap çizelgeleri ile dayanağını
oluşturan defter ve belgeler üzerinde yapılan inceleme sonuçlarını içeren esas inceleme
raporu, Anayasa ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri
Hakkında Kanun ile 2820 sayılı Siyasî Partiler Kanunu’nun ilgili kuralları, bunların
gerekçeleri ve diğer yasama belgeleri okunup incelendikten sonra gereği görüşülüp
düşünüldü:
Denetimin maddi öğelerini oluşturan defter ve belgelerde Ebedi Nizam Partisi Genel
Merkezi’nin 2008 yılı gelirleri toplamının 14.740,00 YTL, giderleri toplamının 14.737,63
YTL olduğu ve 2,37 YTL nakit mevcudun 2009 yılına devrettiği görülmüştür.
Ebedi Nizam Partisi’nin 2008 yılında il ya da ilçe teşkilatı bulunmadığından sadece
Genel Merkez gelir ve giderleri incelenmiştir.
A- Genel Merkez Gelirlerinin İncelenmesi
Ebedi Nizam Partisi Genel Merkezi’nin 2008 yılı gelirleri toplamı 14.740,00 YTL
olarak gösterilmiştir.
Bu tutarın tamamı üye yıllık aidatından oluşmaktadır.
Genel Merkezin defter kayıtları ve gelir belgeleri üzerinde yapılan incelemede,
gelirlerinin 2820 sayılı Yasa’ya uygun olarak sağlandığı sonucuna varılmıştır.
B- Genel Merkez Giderlerinin İncelenmesi
Ebedi Nizam Partisi Genel Merkezi’nin 2008 yılı giderleri toplamı 14.737,63 YTL
olarak gösterilmiştir.
Bu tutarın 2.321,75 YTL’si temsil ve ağırlama giderleri, 37,50 YTL’si kırtasiye ve büro
giderleri, 704,50 YTL’si haberleşme giderleri, 9.600,00 YTL’si kira giderleri, 374,00 YTL’si
bakım onarım giderleri, 1.650,20 YTL’si ısınma aydınlatma temizlik giderleri ve 49,68
YTL’si vergi sigorta noter giderlerinden oluşmaktadır.
Parti Genel Merkezinin 2009 yılına devreden nakit mevcudu 2,37 YTL’dir.
Ebedi Nizam Partisi Genel Merkezi’nin 2008 yılı defter kayıtları ve gider belgeleri
üzerinde yapılan incelemede, aşağıda belirtilenler dışındaki giderlerin 2820 sayılı Kanun’a
uygun olarak gerçekleştirildiği sonucuna varılmıştır.
Aşağıdaki kişisel harcamaların Parti bütçesinden karşılanma nedeni sorulmuştur.
Kişisel Harcamalara İlişkin Liste
Yevmiye Tarih
Faturayı
Fatura(Fiş)
İçerik
Tutar
No
Düzenleyen
Tarih No
08.03.2008/33
Koray mağazacılık
53
Penye
10,00
09.03.2008/35
Şeref Makromarket
212
Prima
23,99
Sigara
4,80
03.09.2008/119
Şeref Makromarket
0008
Sigara
6,20
19.09.2008/123
Şeref Makromarket
0065
Sigara
6,20
18.10.2008/137
Şeref Makromarket
0040
Sigara
6,20
24.10.2008/141
Kiler
0103
Sigara
6,20
28.10.2008/145
Şeref Makromarket
0031
Sigara
6,20
07.12.2008/170
Şeref Makromarket
0041
Sigara
6,20
07.12.2008/171
Şeref Makromarket
0311
Sigara
3,75
Traş Bıçağı
8,95
Traş Köpüğü
3,75
19.12.2008/178
Öğütler
145
Sigara
4,80
22.12.2008/182
Şeref Makromarket
281
Sigara
4,80
Toplam: 102,84 YTL
Parti yetkilileri “Genel Merkeze kuruluşa müteakip gelen partili ve gönüldaşlarımızın
ihtiyaç ve talepleri doğrultusunda Temsil ve Ağırlama aşamasındaki harcamaları
içermektedir. Devam eden süreçte, bu konudaki temsil ve ağırlamaya yönelik ikramlara son
verilmiş bulunmaktadır.” şeklinde cevap vermişlerdir.
Söz konusu giderlerin siyasi faaliyetin icrası nedeniyle yapılan harcamalardan olmadığı,
bu giderlerin kişisel olması nedeniyle parti amacına yönelik harcama olarak
değerlendirilemeyeceği açıktır. Bu nedenle 102,84 YTL’nin Hazine’ye irad kaydedilmesi
gerekir.
C- Parti Mallarının İncelenmesi
Ebedi Nizam Partisi’nin 2008 yılı defter ve belgeleri üzerinde yapılan incelemede,
Parti’nin 2008 yılında herhangi bir taşınmaz mal ve değeri yüz YTL’yi aşan taşınır mal ve
menkul kıymet ediniminin olmadığı anlaşılmıştır.
IV- SONUÇ
Ebedi Nizam Partisi’nin 2008 yılı kesinhesabının incelenmesi sonucunda;
1- Parti’nin 2008 yılı kesin hesabında gösterilen 14.740,00 YTL gelir ve 14.737,63 YTL
gider ile 2,37 YTL nakit devrinin Hazine’ye irad kaydedilenler dışında kalan bölümünün
eldeki bilgi ve belgelere göre doğru, denk ve 2820 sayılı Siyasî Partiler Kanunu’na uygun
olduğuna,
2- Kesinhesapta gösterilen giderlerden Parti amacına uygun ve Parti tüzelkişiliği adına
yapılmış harcama olarak kabulü mümkün görülmeyen 102,84 YTL karşılığı Parti
malvarlığının 2820 sayılı Siyasî Partiler Kanunu’nun 75. ve 76. maddeleri gereğince
Hazine’ye irad kaydedilmesine,
11.7.2012 gününde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.
Başkan
Haşim KILIÇ
Başkanvekili
Serruh KALELİ
Başkanvekili
Alparslan ALTAN
Üye
Fulya KANTARCIOĞLU
Üye
Serdar ÖZGÜLDÜR
Üye
Osman Alifeyyaz
PAKSÜT
Üye
Zehra Ayla PERKTAŞ
Üye
Recep KÖMÜRCÜ
Üye
Burhan ÜSTÜN
Üye
Engin YILDIRIM
Üye
Nuri NECİPOĞLU
Üye
Hicabi DURSUN
Üye
Celal Mümtaz AKINCI
Üye
Erdal TERCAN
Üye
Muammer TOPAL
Üye
Zühtü ARSLAN
[R.G. 26 Haziran 2012 – 28365]
—— • ——
Anayasa Mahkemesi Başkanlığından:
Esas Sayısı: 2010/25 (Siyasî Parti Malî Denetimi)
Karar Sayısı: 2012/8
Karar Günü: 11.7.2012
I- MALİ DENETİMİN KONUSU
Ebedi Nizam Partisi’nin 2009 yılı kesinhesabının incelenmesidir.
II- İLK İNCELEME
Ebedi Nizam Partisi’nin 2009 yılı kesinhesabının incelenmesi sonucunda;
“Dosyada eksiklik bulunmadığından işin esasının incelenmesine oybirliğiyle” karar
verilmiştir.
III- ESASIN İNCELENMESİ
Parti’nin Anayasa Mahkemesi’ne verdiği 2009 yılı kesinhesap çizelgeleri ile dayanağını
oluşturan defter ve belgeler üzerinde yapılan inceleme sonuçlarını içeren esas inceleme
raporu, Anayasa ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri
Hakkında Kanun ile 2820 sayılı Siyasî Partiler Kanunu’nun ilgili kuralları, bunların
gerekçeleri ve diğer yasama belgeleri okunup incelendikten sonra gereği görüşülüp
düşünüldü:
Denetimin maddi öğelerini oluşturan defter ve belgelerde Ebedi Nizam Partisi’nin 2009
yılı gelirlerinin 26.270,90 YTL, giderlerinin 26.103,44 YTL, alacaklarının 121,60 YTL
olduğu ve 45,86 YTL’nin nakit mevcudu olarak 2010 yılına devrettiği anlaşılmaktadır.
A- Gelirlerin İncelenmesi
1- Genel Merkez Gelirleri
Ebedi Nizam Partisi Genel Merkezi’nin 2009 yılı gelirleri toplamı 23.600,00 YTL
olarak gösterilmiştir.
Bu tutarın 23.597,63 YTL’si üye yıllık aidat gelirleri ve 2,37 YTL’si geçen yıldan
devreden nakit mevcudundan oluşmaktadır.
Genel Merkezin defter kayıtları ve gelir belgeleri üzerinde yapılan incelemede,
gelirlerinin 2820 sayılı Yasa’ya uygun olarak sağlandığı sonucuna varılmıştır.
2- İl Örgütleri Gelirleri
Ebedi Nizam Partisi il örgütlerinin 2009 yılı gelirleri toplamı 2.670,90 YTL olarak
gösterilmiştir.
Bu tutarın tamamı üye yıllık aidatı gelirlerinden oluşmaktadır.
İl örgütlerinin kesinhesap çizelgelerinin gelir bölümünde yapılan incelemede, gelirlerin
2820 sayılı Yasa’ya uygun olduğu sonucuna varılmıştır.
B- Giderlerin İncelenmesi
1- Genel Merkez Giderleri
Ebedi Nizam Partisi Genel Merkezi’nin 2009 yılı giderleri toplamı 23.579,39 YTL
olarak gösterilmiştir.
Bu tutarın 2.219,37 YTL’si temsil ve ağırlama giderleri, 3.136,50 YTL’si kırtasiye ve
büro giderleri, 663,02 YTL’si haberleşme giderleri, 9.300,00 YTL’si kira giderleri, 369,98
YTL’si bakım onarım giderleri, 1.877,87 YTL’si ısınma aydınlatma temizlik giderleri ve
6.012,65 YTL’si vergi sigorta noter giderlerinden oluşmaktadır.
Parti Genel Merkezinin 2010 yılına devreden nakit mevcudu 20,61 YTL’dir.
Genel Merkezin defter kayıtları ve gider belgeleri üzerinde yapılan incelemede, aşağıda
belirtilenler dışındaki giderlerin 2820 sayılı Yasa’ya uygun olarak gerçekleştirildiği sonucuna
varılmıştır.
1- Aşağıdaki kişisel harcamaların Parti bütçesinden karşılanma nedeni sorulmuştur.
Yevmiye Tarih
No
06.01.2009/6
08.02.2009/16
09.02.2009/18
Kişisel Harcamalara İlişkin Liste
Faturayı
Fatura(Fiş) Tarih
İçerik
Tutar
Düzenleyen
No
Şeref
06.01.2009/0039
Sigara
13,70
Makromarket
“
08.02.2009/0207
“
4,80
“
09.02.2009/0034
“
8,55
Toplam: 27,05 YTL
Parti yetkilileri “Genel Merkeze kuruluşa müteakip gelen partili ve gönüldaşlarımızın
ihtiyaç ve talepleri doğrultusunda Temsil ve Ağırlama aşamasındaki harcamaları
içermektedir. Devam eden süreçte, bu konudaki temsil ve ağırlamaya yönelik ikramlara son
verilmiş bulunmaktadır.” şeklinde cevap vermişlerdir.
Söz konusu giderlerin siyasi faaliyetin icrası nedeniyle yapılan harcamalardan olmadığı,
bu giderlerin kişisel olması nedeniyle parti amacına yönelik harcama olarak
değerlendirilemeyeceği açıktır. Bu nedenle 27,05 YTL’nin Hazine’ye irad kaydedilmesi
gerekir.
2- Parti görevlilerinin vergi ile ilgili yükümlülüklerini zamanında yapmamaları sonucu
oluşan pişmanlık zammı, gecikme zammı ile usulsüzlük cezalarının Parti bütçesinden ödenme
nedeni sorulmuştur.
Pişmanlık Zammı, Gecikme Zammı ve Cezalara İlişkin Liste
Yevmiye Tarih
Pişmanlık
Gecikme
Usülsüzlük
Tutar
No
Zammı
Zammı
Cezası
30.04.2009/58
3,00
3,00
29.06.2009/94
201,00
201,00
29.06.2009/95
225,00
225,00
29.06.2009/96
165,00
165,00
29.06.2009/97
135,00
135,00
29.06.2009/98
90,00
90,00
29.06.2009/99
29.06.2009/100
29.06.2009/101
29.06.2009/102
29.06.2009/103
2,33
2,33
2,13
2,13
2,13
2,13
2,13
2,13
16,67
16,67
Toplam: 844,39 YTL
Parti yetkilileri “Partimiz kuruluşu ve devamındaki dönemde, Stopaja konu ödemeler
geç yapıldığından cezaya düşülmüş, bu nedenle de zamlı ve cezalı ödeme durumunda
kalınmıştır.” şeklinde cevap vermişlerdir.
Parti yetkililerinin ödemelerin zamanında yapılması için gerekli tedbirleri almaları
gerekir. Parti görevlilerinin yükümlülüklerini zamanında yapmamaları sonucu oluşan
pişmanlık zammı, gecikme zammı ve usulsüzlük cezalarından parti tüzel kişiliğini sorumlu
tutma imkânı bulunmamaktadır. Bu ödemelerin kişisel sorumluluk kapsamında olduğu açıktır.
Bu nedenle 844,39 YTL’nin Hazine’ye irad kaydedilmesi gerekir.
2- İl Örgütleri Giderleri
Ebedi Nizam Partisi’nin il örgütünün 2009 yılı giderleri toplamı 2.645,65 YTL olarak
gösterilmiştir.
Bu tutarın 436,27 YTL’si temsil ağırlama giderleri, 82,50 YTL’si kırtasiye ve büro
giderleri, 620,86 YTL’si haberleşme giderleri, 378,80 YTL’si kira giderleri, 808,38 YTL’si
ısınma aydınlatma ve temizlik giderleri, 197,24 YTL’si vergi, sigorta, noter giderleri, 121,60
YTL’si 2010 yılına devreden alacaklardan oluşmaktadır.
İl örgütünün 2010 yılına devreden nakit mevcudu 25,25 YTL’dir.
Parti’nin il örgütünün 2009 yılı kesinhesap çizelgelerinin gider bölümü üzerinde yapılan
incelemede, giderlerin 2820 sayılı Yasa’ya uygun olduğu görülmektedir.
C- Parti Mallarının İncelenmesi
Ebedi Nizam Partisi’nin 2009 yılı defter ve belgeleri üzerinde yapılan incelemede,
Parti’nin 2009 yılında herhangi bir taşınmaz mal ve değeri yüz YTL’yi aşan taşınır mal ve
menkul kıymet ediniminin olmadığı anlaşılmıştır.
IV- SONUÇ
Ebedi Nizam Partisi’nin 2009 yılı kesinhesabının incelenmesi sonucunda;
1- Parti’nin 2009 yılı kesin hesabında gösterilen 26.270,00 YTL geliri ve 26.103,44
YTL gideri, 121,60 YTL alacakları ile 45,86 YTL nakit devrinin Hazine’ye irad kaydedilenler
dışında kalan bölümünün eldeki bilgi ve belgelere göre doğru, denk ve 2820 sayılı Siyasî
Partiler Kanunu’na uygun olduğuna,
2- Kesinhesapta gösterilen giderlerden Parti amacına uygun ve Parti tüzelkişiliği adına
yapılmış harcama olarak kabulü mümkün görülmeyen 871,44 YTL karşılığı Parti
malvarlığının 2820 sayılı Siyasî Partiler Kanunu’nun 75. ve 76. maddeleri gereğince
Hazine’ye irad kaydedilmesine,
11.7.2012 gününde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.
Başkan
Haşim KILIÇ
Başkanvekili
Serruh KALELİ
Başkanvekili
Alparslan ALTAN
Üye
Fulya KANTARCIOĞLU
Üye
Serdar ÖZGÜLDÜR
Üye
Osman Alifeyyaz
PAKSÜT
Üye
Zehra Ayla PERKTAŞ
Üye
Recep KÖMÜRCÜ
Üye
Burhan ÜSTÜN
Üye
Engin YILDIRIM
Üye
Nuri NECİPOĞLU
Üye
Hicabi DURSUN
Üye
Celal Mümtaz AKINCI
Üye
Erdal TERCAN
Üye
Muammer TOPAL
Üye
Zühtü ARSLAN
[R.G. 26 Haziran 2012 – 28365]
—— • ——
Anayasa Mahkemesi Başkanlığından:
Esas Sayısı: 2009/32 (Siyasî Parti Malî Denetimi)
Karar Sayısı: 2012/9
Karar Günü: 11.7.2012
I- MALİ DENETİMİN KONUSU
Aydınlık Türkiye Partisi’nin 2008 yılı kesinhesabının incelenmesidir.
II- İLK İNCELEME
Aydınlık Türkiye Partisi’nin 2008 yılı kesinhesabının incelenmesi sonucunda;
“Dosyada eksiklik bulunmadığından işin esasının incelenmesine oybirliğiyle” karar
verilmiştir.
III- ESASIN İNCELENMESİ
Parti’nin Anayasa Mahkemesi’ne verdiği 2008 yılı kesinhesap çizelgeleri ile dayanağını
oluşturan defter ve belgeler üzerinde yapılan inceleme sonuçlarını içeren esas inceleme
raporu, Anayasa ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri
Hakkında Kanun ile 2820 sayılı Siyasî Partiler Kanunu’nun ilgili kuralları, bunların
gerekçeleri ve diğer yasama belgeleri okunup incelendikten sonra gereği görüşülüp
düşünüldü:
Denetimin maddi öğelerini oluşturan defter ve belgelerde Aydınlık Türkiye Partisi’nin
2008 yılı gelirleri toplamının 26.437,31 YTL ve giderleri toplamının 26.437,31 YTL olduğu
ve 2009 yılına devrinin olmadığı görülmüştür.
A- Gelirlerin İncelenmesi
1- Genel Merkez Gelirleri
Aydınlık Türkiye Partisi Genel Merkezi’nin 2008 yılı gelirleri toplamı 11.377,31 YTL
olarak gösterilmiştir.
Bu tutarın tamamı bağış gelirlerinden oluşmaktadır.
Genel Merkezin defter kayıtları ve gelir belgeleri üzerinde yapılan incelemede,
gelirlerinin 2820 sayılı Yasa’ya uygun olarak sağlandığı sonucuna varılmıştır.
2- İl Örgütleri Gelirleri
Aydınlık Türkiye Partisi’nin il örgütlerinin 2008 yılı gelirleri toplamı 15.060,00 YTL
olarak gösterilmiştir.
Bu tutarın tamamı bağış gelirlerinden oluşmaktadır.
İl örgütlerinin kesinhesap çizelgelerinin gelir bölümünde yapılan incelemede, gelirlerin
2820 sayılı Yasa’ya uygun olduğu sonucuna varılmıştır.
B- Giderlerin İncelenmesi
1- Genel Merkez Giderleri
Aydınlık Türkiye Partisi Genel Merkezi’nin 2008 yılı giderleri toplamı 11.377,31 YTL
olarak gösterilmiştir.
Bu tutarın tamamı büro genel giderlerinden oluşmaktadır.
Parti Genel Merkezi’nin 2009 yılına devreden nakit mevcudu bulunmamaktadır.
Aydınlık Türkiye Partisi Genel Merkezi’nin 2008 yılı defter kayıtları ve gider belgeleri
üzerinde yapılan incelemede, giderlerin 2820 sayılı Yasa’ya uygun olarak gerçekleştirildiği
sonucuna varılmıştır
2- İl Örgütleri Giderleri
Aydınlık Türkiye Partisi’nin il örgütlerinin 2008 yılı giderleri toplamı 15.060,00 YTL
olarak gösterilmiştir.
Bu tutarın tamamı büro genel giderlerinden oluşmaktadır.
İl örgütlerinin 2009 yılına devreden nakit mevcudu bulunmamaktadır.
Parti’nin il örgütlerinin 2008 yılı kesinhesap çizelgelerinin gider bölümü üzerinde
yapılan incelemede, giderlerin 2820 sayılı Yasa’ya uygun olduğu sonucuna varılmıştır.
C- Parti Mallarının İncelenmesi
Aydınlık Türkiye Partisi’nin 2008 yılı defter ve belgeleri üzerinde yapılan incelemede,
Parti’nin 2008 yılında herhangi bir taşınmaz mal ve değeri yüz YTL’yi aşan taşınır mal ve
menkul kıymet ediniminin olmadığı anlaşılmıştır.
IV- SONUÇ
Aydınlık Türkiye Partisi’nin 2008 yılı kesinhesabının incelenmesi sonucunda;
Parti’nin 2008 yılı kesinhesabında gösterilen 26.437,31 YTL geliri ve 26.437,31 YTL
giderinin eldeki bilgi ve belgelere göre doğru, denk ve 2820 sayılı Siyasî Partiler Kanunu’na
uygun olduğuna, 11.7.2012 gününde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.
Başkan
Haşim KILIÇ
Başkanvekili
Serruh KALELİ
Başkanvekili
Alparslan ALTAN
Üye
Fulya KANTARCIOĞLU
Üye
Serdar ÖZGÜLDÜR
Üye
Osman Alifeyyaz
PAKSÜT
Üye
Zehra Ayla PERKTAŞ
Üye
Recep KÖMÜRCÜ
Üye
Burhan ÜSTÜN
Üye
Engin YILDIRIM
Üye
Nuri NECİPOĞLU
Üye
Hicabi DURSUN
Üye
Celal Mümtaz AKINCI
Üye
Erdal TERCAN
Üye
Muammer TOPAL
Üye
Zühtü ARSLAN
[R.G. 26 Haziran 2012 – 28365]
—— • ——
Anayasa Mahkemesi Başkanlığından:
Esas Sayısı: 2010/19 (Siyasî Parti Malî Denetimi)
Karar Sayısı: 2012/10
Karar Günü: 11.7.2012
I- MALİ DENETİMİN KONUSU
Aydınlık Türkiye Partisi’nin 2009 yılı kesinhesabının incelenmesidir.
II- İLK İNCELEME
Aydınlık Türkiye Partisi’nin 2009 yılı kesinhesabının incelenmesi sonucunda;
“Dosyada eksiklik bulunmadığından işin esasının incelenmesine oybirliğiyle” karar
verilmiştir.
III- ESASIN İNCELENMESİ
Aydınlık Türkiye Partisi’nin 2009 yılında il örgütlerinin gelir ve gideri olmadığından
dolayı, sadece Genel Merkez kesinhesabı incelenmiştir.
Parti’nin Anayasa Mahkemesi’ne verdiği 2009 yılı kesinhesap çizelgeleri ile dayanağını
oluşturan defter ve belgeler üzerinde yapılan inceleme sonuçlarını içeren esas inceleme
raporu, Anayasa ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri
Hakkında Kanun ile 2820 sayılı Siyasî Partiler Kanunu’nun ilgili kuralları, bunların
gerekçeleri ile diğer yasama belgeleri okunup incelendikten sonra gereği görüşülüp
düşünüldü:
Denetimin maddi öğelerini oluşturan defter ve belgelerde Aydınlık Türkiye Partisi’nin
Genel Merkezi’nin 2009 yılı gelirleri toplamının 12.096,94 YTL ve giderleri toplamının
12.096,94 YTL olduğu ve 2010 yılına devrinin olmadığı görülmüştür.
A- Genel Merkez Gelirlerinin İncelenmesi
Aydınlık Türkiye Partisi Genel Merkezi’nin 2009 yılı gelirleri toplamı 12.096,94 YTL
olarak gösterilmiştir.
Bu tutarın tamamı bağış gelirlerinden oluşmaktadır.
Genel Merkezin defter kayıtları ve gelir belgeleri üzerinde yapılan incelemede,
gelirlerinin 2820 sayılı Yasa’ya uygun olarak sağlandığı sonucuna varılmıştır.
B- Genel Merkez Giderlerinin İncelenmesi
Aydınlık Türkiye Partisi Genel Merkezi’nin 2009 yılı giderleri toplamı 12.096,94 YTL
olarak gösterilmiştir.
Bu tutarın tamamı büro genel giderlerinden oluşmaktadır.
Parti Genel Merkezi’nin 2010 yılına devreden nakit mevcudu bulunmamaktadır.
Aydınlık Türkiye Partisi Genel Merkezi’nin 2009 yılı defter kayıtları ve gider belgeleri
üzerinde yapılan incelemede giderlerin 2820 sayılı Yasa’ya uygun olarak gerçekleştirildiği
sonucuna varılmıştır
C- Parti Mallarının İncelenmesi
Aydınlık Türkiye Partisi’nin 2009 yılı defter ve belgeleri üzerinde yapılan incelemede,
Parti’nin 2009 yılında herhangi bir taşınmaz mal ve değeri yüz YTL’yi aşan taşınır mal ve
menkul kıymet ediniminin olmadığı anlaşılmıştır.
IV- SONUÇ
Aydınlık Türkiye Partisi’nin 2009 yılı kesinhesabının incelenmesi sonucunda;
Parti’nin 2009 yılı kesinhesabında gösterilen 12.096,94 YTL geliri ve 12.096,94 YTL
giderinin eldeki bilgi ve belgelere göre doğru, denk ve 2820 sayılı Siyasî Partiler Kanunu’na
uygun olduğuna, 11.7.2012 gününde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.
Başkan
Haşim KILIÇ
Başkanvekili
Serruh KALELİ
Başkanvekili
Alparslan ALTAN
Üye
Fulya KANTARCIOĞLU
Üye
Serdar ÖZGÜLDÜR
Üye
Osman Alifeyyaz
PAKSÜT
Üye
Zehra Ayla PERKTAŞ
Üye
Recep KÖMÜRCÜ
Üye
Burhan ÜSTÜN
Üye
Engin YILDIRIM
Üye
Nuri NECİPOĞLU
Üye
Hicabi DURSUN
Üye
Celal Mümtaz AKINCI
Üye
Erdal TERCAN
Üye
Muammer TOPAL
Üye
Zühtü ARSLAN
[R.G. 26 Haziran 2012 – 28365]
—— • ——
Anayasa Mahkemesi Başkanlığından:
Esas Sayısı: 2010/20 (Siyasî Parti Malî Denetimi)
Karar Sayısı: 2012/11
Karar Günü: 11.7.2012
I- MALİ DENETİMİN KONUSU
Aydınlık Türkiye Partisi’nin 2010 yılı kesinhesabının incelenmesidir.
II- İLK İNCELEME
Aydınlık Türkiye Partisi’nin 2010 yılı kesinhesabının incelenmesi sonucunda;
“Dosyada eksiklik bulunmadığından işin esasının incelenmesine oybirliğiyle” karar
verilmiştir.
III- ESASIN İNCELENMESİ
Aydınlık Türkiye Partisi’nin 2010 yılında il örgütlerinin gelir ve gideri olmadığından
dolayı sadece Genel Merkez kesinhesabı incelenmiştir.
Parti’nin Anayasa Mahkemesi’ne verdiği 2010 yılı kesinhesap çizelgeleri ile dayanağını
oluşturan defter ve belgeler üzerinde yapılan inceleme sonuçlarını içeren esas inceleme
raporu, Anayasa ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri
Hakkında Kanun ile 2820 sayılı Siyasî Partiler Kanunu’nun ilgili kuralları, bunların
gerekçeleri ile diğer yasama belgeleri okunup incelendikten sonra gereği görüşülüp
düşünüldü:
Denetimin maddi öğelerini oluşturan defter ve belgelerde, 28.2.2010 tarihinde yapılan
olağanüstü kurultayda kapanma kararı alan Aydınlık Türkiye Partisi Genel Merkezi’nin, 2010
yılı gelirlerinin 2.901,33 YTL, giderlerinin 2.901,33 YTL olduğu ve nakit mevcudun
bulunmadığı görülmüştür.
A- Genel Merkez Gelirlerinin İncelenmesi
Aydınlık Türkiye Partisi Genel Merkezi’nin 2010 yılı gelirleri toplamı 2.901,33 YTL
olarak gösterilmiştir.
Bu tutarın tamamı bağış gelirlerinden oluşmaktadır.
Genel Merkezin defter kayıtları ve gelir belgeleri üzerinde yapılan incelemede,
gelirlerinin 2820 sayılı Yasa’ya uygun olarak sağlandığı sonucuna varılmıştır.
B- Genel Merkez Giderlerinin İncelenmesi
Aydınlık Türkiye Partisi Genel Merkezi’nin 2010 yılı giderleri toplamı 2.901,33 YTL
olarak gösterilmiştir.
Bu tutarın tamamı büro genel giderlerinden oluşmaktadır.
Aydınlık Türkiye Partisi Genel Merkezi’nin 2010 yılı defter kayıtları ve gider belgeleri
üzerinde yapılan incelemede giderlerin 2820 sayılı Yasa’ya uygun olarak gerçekleştirildiği
sonucuna varılmıştır
C- Parti Mallarının İncelenmesi
Aydınlık Türkiye Partisi’nin 2010 yılı defter ve belgeleri üzerinde yapılan incelemede,
Parti’nin 2010 yılında herhangi bir taşınmaz mal ve değeri yüz YTL’yi aşan taşınır mal ve
menkul kıymet ediniminin olmadığı anlaşılmıştır.
IV- SONUÇ
Aydınlık Türkiye Partisi’nin 2010 yılı kesinhesabının incelenmesi sonucunda;
Parti’nin 2010 yılı kesinhesabında gösterilen 2.901,33 YTL geliri ve 2.901,33 YTL
giderinin eldeki bilgi ve belgelere göre doğru, denk ve 2820 sayılı Siyasî Partiler Kanunu’na
uygun olduğuna, 11.7.2012 gününde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.
Başkan
Haşim KILIÇ
Başkanvekili
Serruh KALELİ
Başkanvekili
Alparslan ALTAN
Üye
Fulya KANTARCIOĞLU
Üye
Serdar ÖZGÜLDÜR
Üye
Osman Alifeyyaz
PAKSÜT
Üye
Zehra Ayla PERKTAŞ
Üye
Recep KÖMÜRCÜ
Üye
Burhan ÜSTÜN
Üye
Engin YILDIRIM
Üye
Nuri NECİPOĞLU
Üye
Hicabi DURSUN
Üye
Celal Mümtaz AKINCI
Üye
Erdal TERCAN
Üye
Muammer TOPAL
Üye
Zühtü ARSLAN
[R.G. 26 Haziran 2012 – 28365]
—— • ——
Adalet Bakanlığından:
İHALELERE KATILMAKTAN YASAKLAMA KARARI
1. İhale Kayıt Numarası
2012/24424
(İKN)
2. Yasaklama Kararı
Adalet Bakanlığı
Veren Bakanlık/Kurum
3. İhaleyi Yapan
İdarenin
Adı
Bozkurt Kadın Açık
İl/İlçe Denizli/Bozkurt
Adresi
Ceza İnfaz Kurumu
İşyurdu Müdürlüğü
Halim Küçük Cad.
Mehmetçik Mah.
TelFaks
Posta
20370
E-Mail
Kodu
4. İhalelere Katılmaktan Yasaklanan Gerçek
veya Tüzel Kişi
Donan Mağazacılık Tekstil
Adı/Unvanı
İmalat Taşımacılık Sanayi
Tic. Ltd. Şti.
Adresi
T.C. Kimlik
No.
Vergi Kimlik/
Mükellefiyet
No.
Kayıtlı
Olduğu
Ticaret/Esnaf
Odası
Ticaret/Esnaf
Sicil No.
6.
A
Yasaklam
y
a Süresi
Köprübaşı Mevkii
Marmaris Karayolu 7/3
Ula/Muğla
0 258 831 45 58 – 0 258
831 45 14
5. Ortak ve/veya
Ortaklıkların
Donan Bilişim Elekt.
Teks. Sağ. Hizm. İnş. San.
ve Dış Ticaret Ltd. Şti.
Halit Rıfatpaşa Mah.
Perpa Tic. Merkezi B Blok
Kat: 5 No: 86
Şişli/İstanbul
Ula V.D. 3100565461
Şişli V.D. 3100565420
Muğla Ticaret Odası
İstanbul Ticaret Odası
Ula/563
649565
7. Yasaklamanın
Yı
( )
(1) Dayanağı ve
l
Kapsamı
c-2886 DİK
Tüm
İhalelerden
Bakanlık
İhalelerinden
Kurum
İhalelerinden
a(X b-4735
4734
) KİSK
KİK
d-Diğer
( )
Mevzuat
(X Tüm
) İhalelerden
Bakanlık
( )
İhalelerinden
Kurum
( )
İhalelerinden
(X
)
( )
(X
)
( )
( )
Yasaklama Kararı Aşağıdaki Açıklamalar Dikkate Alınarak Doldurulacaktır.
1 - İKN : İstisna kapsamındakiler dahil 4734 ve 4735 sayılı Kanunlara göre yapılan
yasaklamalarda doldurulacaktır.
2 - T.C. Kimlik No : Yasaklananın gerçek kişi olması durumunda doldurulacaktır.
3 - Kayıtlı Olduğu Ticaret/Esnaf Odası ve Ticaret Esnaf Sicil No : Herhangi bir Ticaret
veya Esnaf Odasına kayıtlı olmaması halinde kayıtlı olmadığı belirtilecektir.
4 - Diğer Mevzuat : İstisna kapsamındakiler dahil 4734, 4735 ve 2886 sayılı Kanunların
dışındaki mevzuata göre verilen yasaklamalarda doldurulacaktır.
5 - Ortak ve/veya Ortaklıkların : 4734 sayılı Kanunun 58/2 nci maddesi ile 4735 sayılı
Kanunun 26/2 nci maddesinde sayılan ortak ve/veya ortakların bulunması halinde bu bölüm
doldurulacaktır. Bu bölümde yer alan kişinin birden fazla olması durumunda ek yapılabilir.
6186/1-1
[R.G. 26 Haziran 2012 – 28365]
—— • ——
Maliye Bakanlığından:
GELİR VERGİSİ GENEL TEBLİĞİ
(SERİ NO: 283)
1. Giriş
31/5/2012 tarihli ve 6322 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun ile
Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun 4 üncü ve 7 nci maddeleri ile
31/12/1960 tarihli ve 193 sayılı Gelir Vergisi Kanununun 9 uncu ve 46 ncı maddelerinde
değişiklik yapılmış, 12 nci ve 13 üncü maddeleri ile de aynı Kanuna Geçici 80 inci ve 81 inci
maddeler eklenmiştir. Bu düzenlemelere ilişkin açıklamalar bu Tebliğin konusunu
oluşturmaktadır.
2. Esnaf Muaflığı ile İlgili Düzenlemeler
2.1. Yasal düzenleme
6322 sayılı Kanunun 4 üncü maddesiyle, Gelir Vergisi Kanununun 9 uncu maddesinin
birinci fıkrasının (8) numaralı bendi aşağıdaki şekilde değiştirilmiş, aynı fıkraya aşağıdaki
bent ve maddeye son fıkradan önce gelmek üzere aşağıdaki fıkra eklenmiştir.
“8. Bu Kanunun 47 nci maddesinde yazılı şartları haiz olanlardan kendi ürettikleri
ürünleri satanlara münhasır olmak üzere el dokuma işleri, bakır işlemeciliği, çini ve çömlek
yapımı, sedef kakma ve ahşap oyma işleri, kaşıkçılık, bastonculuk, semercilik, yazmacılık,
yorgancılık, keçecilik, lüle ve oltu taşı işçiliği, çarıkçılık, yemenicilik, oyacılık ve bunlar gibi
geleneksel, kültürel, sanatsal değeri olan ve kaybolmaya yüz tutan meslek kollarında
faaliyette bulunanlar;”
“9. Yukarıdaki bentlerde sözü edilen işlere benzerlik gösterdikleri Maliye Bakanlığınca
kabul edilen ticaret ve sanat işleri ile iştigal edenler.”
“Esnaf muaflığına ilişkin şartları taşıyanlara talepleri halinde vergi dairesince Esnaf
Vergi Muafiyeti Belgesi verilir. Bu belgenin şekil ve muhtevasının tayin ve tespiti ile iptali ve
uygulamaya ilişkin usul ve esasları belirlemeye Maliye Bakanlığı yetkilidir.”
2.2. Geleneksel, kültürel, sanatsal değeri olduğu ve kaybolmaya yüz tuttuğu
belirlenen meslek kollarında faaliyette bulunanlarla ilgili esnaf muaflığının kapsamı
Gelir Vergisi Kanununun 9 uncu maddesinin birinci fıkrasına 6322 sayılı Kanunla
eklenen (8) numaralı bent hükmü uyarınca;
El dokuma işleri, bakır işlemeciliği, çini ve çömlek yapımı, sedef kakma ve ahşap oyma
işleri, kaşıkçılık, bastonculuk, semercilik, yazmacılık, yorgancılık, keçecilik, lüle ve oltu taşı
işçiliği, çarıkçılık, yemenicilik, oyacılık ve bunlar gibi geleneksel, kültürel, sanatsal değeri
olan ve kaybolmaya yüz tutan meslek kollarında faaliyette bulunanlar esnaf muaflığından
yararlanacaklardır.
Anılan meslek kollarında faaliyette bulunanların söz konusu muafiyetten
yararlanabilmeleri için Gelir Vergisi Kanununun 47 nci maddesinde yazılı basit usule tabi
olmanın genel şartlarını topluca taşımaları ve münhasıran kendi ürettikleri ürünleri satmak
suretiyle faaliyette bulunmaları gerekmektedir.
Öte yandan, söz konusu meslek kollarında; devamlı veya arızi olarak, işyeri açılarak,
motorlu araç kullanılarak, yardımcı işçi veya çırak çalıştırılarak faaliyette bulunulması
muafiyetten yararlanmaya engel teşkil etmeyecektir.
Ancak, söz konusu meslek kollarında aşağıdaki şekilde faaliyette bulunulması halinde
ise muafiyetten yararlanılması mümkün değildir:
- Ticari işletmelere ait malları mutat olarak veya belli aralıklarla satanlar ile kendi
ürettikleri ürünlerle birlikte başkalarına ait ürünleri de satanlar,
- Gelir ve kurumlar vergisi mükelleflerine bağlılık arz edecek şekilde faaliyette
bulunanlar,
- Ticarî, ziraî veya meslekî kazancı dolayısıyla gerçek usûlde gelir vergisine tâbi
olanlar.
Diğer taraftan, halen basit usulde veya gerçek usulde vergilendirilen mükelleflerden söz
konusu muafiyete ilişkin şartları topluca taşıyanların bağlı oldukları vergi dairesine
başvurmaları halinde hükmün yürürlüğe girdiği tarih itibarıyla mükellefiyetleri kapatılacaktır.
Şartları topluca taşıyanlardan muafiyet hükmünden faydalanmak istemediğini ilgili vergi
dairesine yazı ile bildirenler ise durumlarına göre basit veya gerçek usulde
vergilendirilecektir.
Örnek 1: İznik ilçesinde sabit işyerinde çini yapımı faaliyetinde bulunan ve Gelir
Vergisi Kanununun 47 nci maddesinde yer alan basit usule tabi olmanın genel şartlarını
taşıyan Bay (A), kendi ürettiği çinilerin yanında, çeşitli yerlerden satın aldığı çinileri de
satmaktadır. Bay (A), münhasıran kendi ürettiği çinilerin yanında başkaları tarafından üretilen
çinileri de satması nedeniyle esnaf muaflığından faydalanamayacak olup, durumuna göre basit
veya gerçek usulde vergilendirilecektir.
Örnek 2: Bay (T), Trabzon ilinde kiraladığı işyerinde bakır işlemeciliği faaliyetinde
bulunmakta ve münhasıran kendi ürettiği ürünleri satmaktadır. Basit usule tabi olmanın genel
şartlarını taşıyan Bay (T)’nin bu faaliyetinin dışında herhangi bir faaliyeti bulunmamaktadır.
Yaptığı faaliyet, geleneksel, kültürel, sanatsal değeri olan ve kaybolmaya yüz tutan
meslek kolları kapsamında bulunan Bay (T), talep etmesi halinde esnaf muaflığından
yararlanabilecektir.
2.3. Geleneksel, kültürel, sanatsal değeri olan meslek kollarında faaliyette
bulunanlarda vergi tevkifatı
Gelir Vergisi Kanununun 9 uncu maddesinin son fıkrasında, "Bu muaflığın, 94 üncü
madde uyarınca tevkif suretiyle kesilen vergiye şümulü yoktur." hükmü yer almaktadır.
Bu hükme göre, Gelir Vergisi Kanununun 94 üncü maddesinin birinci fıkrası uyarınca
tevkifat yapmak zorunda olanların, bu kapsamda esnaf muaflığından yararlananlardan mal ve
hizmet alımları karşılığında, yaptıkları ödemeler üzerinden anılan madde ile 6/6/2012 tarihli
ve 2012/3322 sayılı Bakanlar Kurulu Kararıyla yürürlüğe konulan 6/6/2012 tarihli ve
2012/3322 sayılı Kararnamenin Eki Karar hükümleri uyarınca % 2 oranında gelir vergisi
tevkifatı yapmaları gerekmektedir.
Örnek 3: Esnaf muaflığı şartlarını topluca taşıyan Bay (A), işyerinde kendi ürettiği
bastonları baston ticareti ile uğraşan (B) firmasına satmaktadır. (B) firmasının, Bay (A)'ya
baston bedeli karşılığı olarak yapacağı ödemeler nedeniyle gider pusulası düzenlemesi ve
Gelir Vergisi Kanununun 94 üncü maddesi uyarınca % 2 oranında gelir vergisi tevkifatı
yapması gerekmektedir.
Bay (A) ise mal alış ve satışına ilişkin belgeleri istenildiği zaman ibraz etmek üzere
saklamak zorundadır.
2.4. Esnaf vergi muafiyeti belgesi
Esnaf muaflığına ilişkin şartları topluca taşıyanlara talep etmeleri halinde vergi
dairelerince şekli ve muhtevası bu Tebliğin ekinde yer alan “Esnaf Vergi Muafiyeti Belgesi”
(EK: 1) verilir. Belgeyi almak isteyenlerin, EK 2’de yer alan dilekçe ile varsa işyerlerinin,
işyeri olmayanların ise ikametgâhlarının bulunduğu yerdeki tarha yetkili vergi dairesine
başvurmaları gerekmektedir.
Esnaf muaflığından faydalananların söz konusu belgeyi almaları isteğe bağlı olup, belge
alanlardan herhangi bir bedel talep edilmeyecektir.
Esnaf vergi muafiyeti belgesi talep edenlerin, Gelir Vergisi Kanununun 9 uncu
maddesinde yer alan şartları taşıdığının anlaşılması halinde vergi dairesi tarafından belge
verilecektir. Ayrıca, vergi dairesince gerekli görülen durumlarda işyerinde veya faaliyetin
yapıldığı yerde araştırma veya tespit yapılabileceği tabiidir.
Esnaf vergi muafiyeti belgesi düzenlendiği tarihten itibaren üç yıl için geçerli olup bu
sürenin sonunda vergi dairesine başvurularak yeni belge alınması mümkün bulunmaktadır. Üç
yıllık süre içinde esnaf muaflığı şartlarını kaybedenlerin, işi bırakanların veya kendi isteği ile
muaflıktan çıkmak isteyenlerin esnaf vergi muafiyeti belgeleri vergi dairelerince iptal
edilecektir. Belgesi iptal edilenlerin, esnaf muaflığına ilişkin şartları taşımaları halinde
yeniden belge talebinde bulunmaları mümkündür.
Esnaf vergi muafiyeti belgesine icra edilen faaliyetin türü olarak aşağıdaki bilgilerden
biri yazılacaktır:
- Oturdukları evlerde el emeği ürün imali ve satışı (GVK Madde: 9/6),
- Hurda mal toplayıcılığı (GVK Madde: 9/7),
- Geleneksel meslek kolları (GVK Madde: 9/8),
- Seyyar milli piyango bileti satışı,
- 23/2/1995 tarihli ve 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun kapsamında
kapıdan mal satışı,
- Diğer mal satışı,
- Diğer hizmet satışı (mal ve hizmet bedelinin ayrılamaması hali dâhil).
Ayrıca, birden fazla faaliyetle iştigal edilmesi halinde, ağırlıklı olarak yapılan veya
kişinin tercih ettiği faaliyet türü belgeye yazılacaktır.
3. Basit Usulde Vergilendirmeyle İlgili Düzenlemeler
3.1. Yasal düzenleme
6322 sayılı Kanunun 7 nci maddesiyle Gelir Vergisi Kanununun 46 ncı maddesinin
altıncı fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiş, aynı maddeye aşağıdaki fıkralar eklenmiş ve 13
üncü maddesiyle de aynı Kanuna Geçici 81 inci madde eklenmiştir.
“Basit usule tabi olmanın şartlarından herhangi birini takvim yılı içinde kaybedenler,
ertesi takvim yılı başından itibaren gerçek usulde vergilendirilirler. Basit usulün şartlarını haiz
olanlardan, bu usulden yararlanmak istemediklerini yazı ile bildirenler dilekçelerinde
belirttikleri tarihten veya izleyen takvim yılı başından, yeni işe başlayanlar ise işe başlama
tarihinden itibaren gerçek usulde vergilendirilirler. Gerçek usulde vergilendirilen
mükelleflerden, 47 nci maddede yazılı şartları taşıyanlardan arka arkaya iki hesap döneminin
iş hacmi 48 inci maddede yazılı hadlerden düşük olanlar, yazılı talepleri üzerine bu şartın
gerçekleşmesini takip eden takvim yılından başlayarak basit usule geçebilirler. İşin eş ve
çocuklara devri halinde iş hacminin hesabında devirden önceki süreler de dikkate alınır. Sahte
veya muhteviyatı itibarıyla yanıltıcı belge düzenledikleri tespit edilenler hiçbir suretle basit
usulde vergilendirilmezler.
Gerçek usulde vergilendirilmekte iken işini terk eden mükellefler ile basit usulün
şartlarını kaybedenlerden gerçek usulde vergilendirilmeye başlamadan önce işini terk eden
mükellefler, terk tarihini takip eden yılın başından itibaren iki yıl geçmedikçe basit usule
dönemezler. Bu hüküm, işin eş veya çocuklara devri halinde de uygulanır.
Bu maddenin uygulanmasına ilişkin usul ve esasları belirlemeye Maliye Bakanlığı
yetkilidir.”
“Basit usulde vergilendirmeye geçişte sürelerin hesabı:
GEÇİCİ MADDE 81- 46 ncı maddenin altıncı ve yedinci fıkralarında yer alan şartların
tespitine 1/1/2012 tarihinden itibaren başlanır.”
3.2. Basit usulden gerçek usule geçiş
Basit usule tabi olmanın şartlarından herhangi birini takvim yılı içinde kaybedenler,
ertesi takvim yılı başından itibaren, yeni işe başlayanlar ise işe başlama tarihinden itibaren
gerçek usulde vergilendirilmektedir.
6322 sayılı Kanunun 7 nci maddesiyle Gelir Vergisi Kanununun 46 ncı maddesinin
altıncı fıkrasında yapılan düzenlemeyle, basit usulün şartlarını haiz olanlardan, bu usulden
yararlanmak istemediklerini yazı ile bildirenler dilekçelerinde belirttikleri tarihten veya
izleyen takvim yılı başından itibaren gerçek usulde vergilendirileceklerdir.
Örnek 4: Kayseri Büyükşehir Belediyesi sınırları içinde servis işletmeciliği faaliyetinde
bulunan ve basit usulde vergilendirilen Bay (G), vergi dairesine verdiği dilekçe ile 15/10/2012
tarihinden itibaren gerçek usulde vergilendirme talebinde bulunmuştur. Bay (G), dilekçesinde
belirttiği tarihten (15/10/2012) itibaren gerçek usulde vergilendirilecek olup, gerçek ve basit
usulde tespit edilen ticari kazançlarını 2013 yılının Mart ayında birlikte beyan edecektir.
Diğer taraftan, Gelir Vergisi Kanununun 51 inci maddesi uyarınca faaliyetlerine
başladıkları tarihten itibaren gerçek usulde vergilendirilecek olan mükelleflerin basit usulde
vergilendirmeye dönmeleri mümkün değildir.
3.3. Gerçek usulden basit usule geçiş
6322 sayılı Kanunla yapılan düzenlemeyle gerçek usulde vergilendirilen mükelleflerden
belirlenen şartları sağlayanlara basit usule geçme imkânı getirilmiştir.
Buna göre, gerçek usulde vergilendirilen mükelleflerin;
- Gelir Vergisi Kanununun 47 nci maddesinde yazılı şartları topluca taşıması,
- Arka arkaya iki hesap dönemi iş hacminin Gelir Vergisi Kanununun 48 inci
maddesinde yazılı hadlerden düşük olması,
- Yazılı talepte bulunması
halinde, bu şartların gerçekleşmesini takip eden takvim yılından başlayarak basit usule
geçmeleri mümkün bulunmaktadır.
İşin eş ve/veya çocuklara devri halinde iş hacminin hesabında devirden önceki süreler
de dikkate alınacaktır.
Ancak, sahte veya muhteviyatı itibarıyla yanıltıcı belge düzenledikleri tespit edilen
mükellefler hiç bir suretle basit usule dönemeyeceklerdir.
Gerçek usulde vergilendirilen mükelleflerin basit usule geçmeleri için alış, satış ve/veya
hâsılat tutarlarının her birinin arka arkaya iki yıl süreyle Gelir Vergisi Kanununun 48 inci
maddesinde yazılı hadlerden düşük olması gerekmektedir.
Diğer taraftan, 6322 sayılı Kanunun 13 üncü maddesiyle Gelir Vergisi Kanununa
eklenen Geçici 81 inci madde hükmüne göre, gerçek usulden basit usule geçmeye ilişkin
şartların tespitine ve iki yıllık sürenin hesabına 1/1/2012 tarihinden itibaren başlanacaktır.
Örnek 5: İstanbul ilinde kuaförlük faaliyeti nedeniyle öteden beri gerçek usulde
vergilendirilen Bayan (N)’nin 2012 ve 2013 yıllarında elde ettiği iş hâsılatı, ilgili yıllar için
Gelir Vergisi Kanununun 48 inci maddesinde yer alan hâsılat haddinin altında
gerçekleşmiştir. Diğer şartları da taşınması kaydıyla mükellefin 1/1/2014 tarihinden itibaren
basit usulde vergilendirmeden yararlanması mümkündür.
3.4. İşini terk eden mükelleflerin durumu
Gerçek usulde vergilendirilenler ile basit usulün şartlarını kaybeden mükelleflerin;
İşin terk edilmesi veya eş ve/veya çocuklara devredilmesi hallerinde ilgisine göre terk
veya devir tarihini takip eden yılın başından itibaren iki yıl geçmedikçe basit usule dönmeleri
mümkün değildir.
Gerçek usulde vergilendirildiği veya vergilendirilmesi gerektiği faaliyetini 1/1/2012
tarihinden önce terk eden mükellefler için iki yıllık sürenin hesaplanmasına 1/1/2012
tarihinden itibaren başlanacaktır.
Gerçek usulde vergilendirildiği veya vergilendirilmesi gerektiği faaliyetini 1/1/2012
tarihinden itibaren terk eden mükellefler terk tarihini takip eden yılın başından itibaren iki yıl
geçmedikçe basit usulden yararlanamayacaklardır.
Örnek 6: Taksi işletmeciliği faaliyeti nedeniyle gerçek usulde vergilendirilen Bay (M),
bu faaliyetini 1/1/2005 tarihinde terk etmiştir. Bay (M), 2013 yılında yeniden faaliyete
başlamak ve basit usulden faydalanmak istemektedir. Bay (M)’nin Gelir Vergisi Kanununun
Geçici 81 inci maddesi hükmü uyarınca 1/1/2012 tarihinden itibaren iki yıl geçmedikçe basit
usulden yararlanması mümkün bulunmamaktadır.
Gerçek usulde vergilendirildiği veya vergilendirilmesi gerektiği faaliyetini terk eden
mükellefin basit usulde ortaklık şeklinde faaliyette bulunmak istemesi halinde;
- Faaliyetin terk tarihine bağlı olarak, 1/1/2012 tarihinden veya terk tarihini takip eden
yıldan itibaren iki yıllık sürenin geçmesi,
- Diğer ortaklarla birlikte basit usule tabi olmanın şartlarının topluca taşınması
kaydıyla, basit usulden yararlanılması mümkün bulunmaktadır.
Örnek 7: Bay (P), gerçek usulde gelir vergisi mükellefi iken faaliyetini 5/6/2010
tarihinde terk etmiştir. Bay (P), 2012 yılında basit usule tabi olmanın şartlarını taşıyan Bay (S)
ile ortak olarak şehir içi yolcu taşımacılığı faaliyetine başlamak istemektedir. Geçici 81 inci
madde hükmü uyarınca 1/1/2012 tarihinden itibaren iki yıl sonra, diğer bir ifadeyle 1/1/2014
tarihinden itibaren diğer şartları da taşıması kaydıyla Bay (P)’nin basit usulde
vergilendirmeden yararlanması mümkündür. Bu nedenle Bay (P) ve ortağının 2012 yılında
ortaklık şeklinde başlayacağı şehir içi yolcu taşımacılığı faaliyeti nedeniyle ticari
kazançlarının gerçek usulde tespit edilmesi gerekmektedir.
3.5. Gerçek usulden basit usule geçen mükelleflerde belge düzeni
Gerçek usulde vergilendirilmekte iken Gelir Vergisi Kanununun 46 ncı maddesinin
altıncı fıkrasında belirtilen şartları sağlayarak basit usulde vergilendirmeye geçen mükellefler
ellerinde bulunan belgelerle ilgili olarak aşağıda belirtilen şekilde işlem yapacaklardır.
4/1/1961 tarihli ve 213 sayılı Vergi Usul Kanunu uyarınca notere tasdik ettirmiş veya
2/2/1985 tarihli ve 18654 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan: “Vergi Usul Kanunu Uyarınca
Vergi Mükellefleri Tarafından Kullanılan Belgelerin Basım ve Dağıtımı Hakkında
Yönetmelik” hükümlerine göre anlaşmalı matbaalara bastırmış oldukları belgelerden,
kullanılmamış olanlar ile en son kullandıkları ciltleri basit usulde vergilendirmeye başladıkları
tarihten itibaren bir ay içinde bağlı bulundukları vergi dairelerine dilekçeleri ile ibraz ederek
kullanılmamış olan belgelerin iptal edilmesini sağlayacaklardır.
Belge iptal işlemi vergi dairelerince 8/1/1996 tarihli ve 22517 sayılı Resmî Gazete’de
yayımlanan 246 Sıra No.lu Vergi Usul Kanunu Genel Tebliğinin (E) bölümünde belirtilen
şekilde gerçekleştirilecektir.
Basit usulde vergilendirilen mükellefler kullanacakları belgeleri 6/12/1998 tarihli ve
23545 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan 215 Seri No.lu Gelir Vergisi Genel Tebliği ve
30/6/1999 tarihli ve 23741 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan 225 Seri No.lu Gelir Vergisi
Genel Tebliğinde açıklanan şekilde temin edeceklerdir.
Basit usule geçen mükelleflerden 225 Seri No.lu Gelir Vergisi Genel Tebliği
kapsamında bulunanlar, mevcut belgelerinden kullanılmamış olanları vergi dairesine tespit
ettirmek kaydıyla kullanmaya devam edebileceklerdir.
Basit usule tabi mükelleflerin 6/12/1984 tarihli ve 3100 sayılı Katma Değer Vergisi
Mükelleflerinin Ödeme Kaydedici Cihazları Kullanmaları Mecburiyeti Hakkında Kanun
kapsamına girmemekle beraber, isteğe bağlı olarak ödeme kaydedici cihaz alıp kullanmaları
mümkün bulunmaktadır. Bu durumdaki mükelleflerin ellerindeki cihazlarını kullanmak
istememeleri halinde, 15/5/2004 tarihli ve 25463 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan 60 Seri
No.lu Katma Değer Vergisi Mükelleflerinin Ödeme Kaydedici Cihazları Kullanmaları
Mecburiyeti Hakkında Kanunla İlgili Genel Tebliğin 4 ve 6 ncı bölümlerindeki açıklamalara
göre, hurdaya ayırma veya bir başka mükellefe satma imkânları bulunmaktadır.
4. Gelir Vergisi Stopajı Teşvikine İlişkin Düzenlemeler
4.1. Yasal düzenleme
6322 sayılı Kanunun 12 nci maddesi ile Gelir Vergisi Kanununa yayımını izleyen
aybaşından itibaren yürürlüğe girmek üzere aşağıdaki Geçici 80 inci madde eklenmiştir.
“Gelir vergisi stopajı teşviki
GEÇİCİ MADDE 80- Bakanlar Kurulunca istatistiki bölge birimleri sınıflandırması,
kişi başına düşen milli gelir veya sosyoekonomik gelişmişlik düzeyleri dikkate alınmak
suretiyle belirlenen illerde yapılacak yatırımlar için Ekonomi Bakanlığı tarafından düzenlenen
yatırım teşvik belgeleri kapsamında; bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren
31/12/2023 tarihine kadar gerçekleşen yatırımlarda teşvik belgelerinde öngörülen ve fiilen
istihdam edilen işçilerin ücretlerinin sanayi kesiminde çalışan 16 yaşından büyük işçiler için
uygulanan asgari ücretin brüt tutarına tekabül eden kısmı üzerinden hesaplanan gelir vergisi,
yatırımın kısmen veya tamamen işletilmesine başlanılan tarihten itibaren 10 yıl süreyle
verilecek muhtasar beyanname üzerinden tahakkuk eden vergiden terkin edilir.
Birinci fıkraya istinaden terkin edilecek verginin hesabında, öncelikle 32 nci maddede
yer alan asgari geçim indirimi dikkate alınır.
Yatırımın tamamlanamaması veya teşvik belgesinin iptal edilmesi halinde, gelir vergisi
stopajı teşviki uygulaması nedeniyle terkin edilen vergiler, vergi ziyaı cezası uygulanmaksızın
gecikme faiziyle birlikte tahsil olunur.
Yatırımın faaliyete geçmesinden önce devri halinde devralan, aynı koşulları yerine
getirmek kaydıyla gelir vergisi stopajı teşviki uygulamasından yararlanır.
Yatırımın kısmen veya tamamen faaliyete geçmesinden sonra devri halinde, gelir
vergisi stopajı teşviki uygulamasından devir tarihine kadar devreden, devir tarihinden sonra
ise kalan süre kadar devralan yararlanır.
Bu madde kapsamındaki gelir vergisi stopajı teşvikinden yararlananlar, diğer
kanunlarda yer alan aynı mahiyetteki hükümlerden ayrıca yararlanamazlar.
Bu maddenin uygulanmasına ilişkin usul ve esasları belirlemeye Maliye Bakanlığı
yetkilidir.”
Diğer taraftan, 15/6/2012 tarihli ve 2012/3305 sayılı Bakanlar Kurulu Kararıyla
yürürlüğe konulan Yatırımlarda Devlet Yardımları Hakkında Karar ile yatırımlar ile araştırma
ve geliştirme faaliyetlerinin desteklenmesine ilişkin usul ve esaslar belirlenmiştir.
4.2. Gelir vergisi stopajı teşvikinin amacı
Gelir Vergisi Kanununa eklenen Geçici 80 inci madde ile Bakanlar Kurulunca istatistiki
bölge birimleri sınıflandırması, kişi başına düşen milli gelir veya sosyo-ekonomik gelişmişlik
düzeyleri dikkate alınmak suretiyle belirlenecek illerde yapılacak yatırımlar için, Ekonomi
Bakanlığı tarafından düzenlenen yatırım teşvik belgeleri kapsamında 31/12/2023 tarihine
kadar gerçekleşen yatırımlarda teşvik belgelerinde öngörülen ve fiilen istihdam edilen
işçilerin asgari ücretin brüt tutarına tekabül eden ücretleri üzerinden hesaplanan gelir
vergisinin, yatırımın kısmen veya tamamen işletilmesine başlanılan tarihten itibaren 10 yıl
süreyle verilecek muhtasar beyanname üzerinden tahakkuk edecek vergiden terkin edilmesi
imkânı sağlanmaktadır.
4.3. Gelir vergisi stopajı teşvikinin uygulanacağı iller
Gelir vergisi stopajı teşvikinden, anılan Bakanlar Kurulu Kararı uyarınca 6 ncı bölge
için düzenlenen teşvik belgeleri kapsamında gerçekleştirilecek yatırımlarla sağlanan ilave
istihdam için yararlanılacaktır. Buna göre, anılan Bakanlar Kurulu Kararına ekli listede 6 ncı
bölge olarak yer verilen; Ağrı, Ardahan, Batman, Bingöl, Bitlis, Diyarbakır, Hakkari, Iğdır,
Kars, Mardin, Muş, Siirt, Şanlıurfa, Şırnak, Van illeri ile Bozcaada ve Gökçeada ilçelerinde
gerçekleştirilen yatırımlar dolayısıyla bu teşvikten yararlanılacaktır.
4.4. Uygulamadan yararlanacak mükellefler
Gelir Vergisi Kanunun Geçici 80 inci madde kapsamında gelir vergisi stopajı
teşvikinden,
• Ekonomi Bakanlığı tarafından düzenlenen yatırım teşvik belgesine sahip olan,
• Bu Tebliğin 4.3. numaralı bölümünde yer verilen iller ve ilçelerde gerçekleştirilen
yatırımın kısmen veya tamamen işletilmesine başlayan,
• Ücret ödemeleri üzerinden gelir vergisi stopajı yaparak muhtasar beyanname vermek
zorunda olan,
• 2012/3305 sayılı Bakanlar Kurulu Kararıyla yürürlüğe konulan Yatırımlarda Devlet
Yardımları Hakkında Kararda aranılan şartları topluca taşıyan
mükellefler yararlanabilecektir.
Yatırımın faaliyete geçmesinden önce devri halinde, devralan kurum, aynı koşulları
yerine getirmek kaydıyla gelir vergisi stopajı teşviki uygulamasından yararlanabilecektir.
Yatırımın kısmen veya tamamen faaliyete geçmesinden sonra devri halinde, gelir
vergisi stopajı teşviki uygulamasından devir tarihine kadar devreden, devir tarihinden sonra
ise kalan süre kadar devralanın yararlanması mümkündür.
Teşvikin uygulanmasında faaliyet konusu ile tam veya dar mükellefiyet esasında
vergilendirilmenin bir önemi bulunmamaktadır.
4.5. Fiilen çalışma zorunluluğu
Gelir vergisi stopajı teşviki, sadece kapsama dahil iller ve ilçelerde bulunan işyerlerinde
fiilen çalıştırılan işçilerin ücretleri üzerinden hesaplanacak gelir vergisi stopajı açısından
geçerlidir. Bu işyerlerine ilişkin bordrolarda gösterilmiş olsalar dahi fiilen bu işyerlerinde
çalışmayan işçiler açısından teşvikten yararlanmak mümkün değildir.
İzin, hastalık ve benzeri nedenlerle işyerinde bulunulmaması halleri fiilen çalışmama
olarak kabul edilmez.
4.6. Uygulamanın esasları
Gelir Vergisi Kanunun Geçici 80 inci madde kapsamında gelir vergisi stopajı teşviki
uygulanan ücretlerin vergilendirilmesinde, öncelikle asgari geçim indirimi dikkate alınır.
Bu kapsamda istihdam edilen ücretlilerle ilgili asgari geçim indirimi, 4/12/2007 tarihli
ve 26720 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan 265 Seri No.lu Gelir Vergisi Genel Tebliğinde
belirtilen usul ve esaslara göre hesaplanacaktır.
Terkin edilecek tutar, Gelir Vergisi Kanunun Geçici 80 inci madde uyarınca 16
yaşından büyük işçiler için uygulanan asgari ücretin brüt tutarına tekabül eden kısmı
üzerinden hesaplanan gelir vergisi tutarından fazla olamayacağından, asgari ücret üzerinden
hesaplanan tutardan asgari geçim indiriminin mahsup edilmesi sonucu kalan tutar terkine
konu edilecektir.
Öte yandan, Gelir Vergisi Kanunun Geçici 80 inci maddede yer alan gelir vergisi stopajı
teşvikinden yararlanmak isteyen mükelleflerin Tebliğin ekinde yer alan “GVK Geçici 80 inci
Madde Kapsamında Gelir Vergisi Stopajı Teşvikine İlişkin Bildirim” (EK: 3) ve “GVK
Geçici 80 inci Maddeye İlişkin Gelir Vergisi Stopajı Teşviki Kapsamında İstihdam Edilen
Ücretlilere İlişkin Bilgiler” (EK: 4) tablolarını doldurmaları zorunludur. Bildirim, muhtasar
beyannamenin verildiği vergi dairesine beyanname ekinde verilir. Bildirimin verildiği vergi
dairesinin sınırları içerisinde yer almayan işyerlerindeki istihdam dolayısıyla teşvikten
yararlanılmış ise bildirimin bir örneği vergi dairesi tarafından gerekli kontrollerin yapılması
açısından işyerinin bulunduğu ilgili vergi dairesine ayrıca gönderilir.
Yatırım kapsamında işyerlerinin kaç işçi çalıştırdığının belirlenmesinde, teşvik
belgesinde kayıtlı istihdam sayısını aşmamak kaydıyla her bir işyeri itibarıyla Sosyal
Güvenlik Kurumuna verilen aylık prim ve hizmet belgesinde gösterilen işçi sayısı dikkate
alınacaktır. Gelir vergisi stopajı teşvikinden faydalanmaya başlanılan ilk ay için verilecek
muhtasar beyanname ile birlikte bir defaya mahsus olmak üzere teşvik belgesinin tasdikli
örneğinin de verilmesi gerekmektedir. Ayrıca, teşvik belgesinin Ekonomi Bakanlığınca revize
edilmesi halinde teşvik belgesinin tasdikli örneğinin revize tarihini takip eden ilk muhtasar
beyanname ile birlikte ilgili vergi dairesine verilmesi gerekmektedir.
Gelir Vergisi Kanunun Geçici 80 inci madde kapsamında gelir vergisi stopajı
teşvikinden yararlanan mükellefler, gelir vergisi stopajı teşvikine ilişkin bildirimde yer alan
terkine konu olacak vergi tutarını verecekleri muhtasar beyannamenin Tablo-1 "Matrah ve
Vergi Bildirimi" bölümünün (18/d) no'lu satırında (Ücret Ödemeleri Üzerinden Yapılan
Tevkifatın Gelir Vergisi Kanunun Geçici 80 inci Maddesi Gereği Terkin Edilen Tutarı)
göstereceklerdir. Bu tutar, (17/b) no'lu satırda gösterilen gelir vergisi kesintisi toplamından
indirilerek terkin sonrası kalan gelir vergisi tutarı (19) no'lu satırda gösterilecektir.
Gelir Vergisi Kanunun Geçici 80 inci madde çerçevesinde terkine konu edilen tutar
muhtasar beyannamenin (18) no'lu satırında gösterilmiş olduğundan, vergi dairesince ayrıca
bir terkin işlemi yapılmayacaktır.
Örnek 8: (A) Ltd. Şti. tarafından Ekonomi Bakanlığınca onaylanmış teşvik belgesine
istinaden Muş ilinde gerçekleştirilen ve 200 kişi istihdam edilen yatırımın işletilmesine
Ağustos 2012 döneminden itibaren başlanılmıştır. Fiilen istihdam edilen 200 işçinin ücretleri
üzerinden hesaplanan gelir vergisi stopajı tutarı 35.000 TL olup asgari geçim indirimi
bordrosunda bu işçiler için hesaplanan asgari geçim indirimi tutarı ise 15.000 TL'dir.
Bu verilere göre, (A) Ltd. Şti.'nin 200 işçi için yararlanacağı terkin tutarı şöyle
hesaplanacaktır:
- Ücretler üzerinden hesaplanan gelir vergisi
35.000 TL
- Asgari ücret üzerinden hesaplanan gelir vergisi (200 x 119,911) 23.982 TL
- Hesaplanan asgari geçim indirimi2
15.000 TL
- Geçici 80 inci madde kapsamında terkin edilebilecek tutar (23.982-15.000)
8.982 TL
- Vergi dairesine ödenecek tutar [35.000-(15.000+8.982)]
11.018 TL
Örnekten de anlaşılacağı üzere, asgari ücret üzerinden hesaplanan vergi tutarından,
asgari geçim indirimi tutarının mahsubu sonucu kalan tutar, Gelir Vergisi Kanunun Geçici 80
inci maddesi uyarınca terkin edilecek tutar olacaktır.
Ücretler üzerinden tevkif edilen vergi tutarından, asgari geçim indirimi ile Gelir Vergisi
Kanunun Geçici 80 inci madde uyarınca terkin edilecek tutarın toplamının düşülmesinden
sonra kalan tutar vergi dairesine ödenecektir.
4.7. Uygulamanın başlama ve sona erme tarihleri
Gelir vergisi stopajı teşvikinden, Bakanlar Kurulunca belirlenen iller ve ilçelerde
yapılacak yatırımlar için Ekonomi Bakanlığı tarafından düzenlenen yatırım teşvik belgeleri
kapsamında; Gelir Vergisi Kanunun Geçici 80 inci maddenin yürürlüğe girdiği 1/7/2012
tarihinden itibaren 31/12/2023 tarihine kadar gerçekleşen yatırımlarda, yatırımın kısmen veya
tamamen işletilmesine başlanılan tarihten itibaren 10 yıl süreyle yararlanılması mümkündür.
Dolayısıyla, 31/12/2023 tarihinde kısmen veya tamamen işletilmesine başlanılan bir yatırım
için gelir vergisi stopajı teşviki en son, 31/12/2033 tarihine kadar uygulanacaktır.
Yatırımın kısmen veya tamamen işletilmesine başlanılan dönemden itibaren herhangi
bir nedenle gelir vergisi stopajı teşvikinden yararlanılmaması durumunda 10 yıllık sürenin
uzaması mümkün bulunmamaktadır.
Örnek 9: (B) Ltd. Şti. 1/1/2013 tarihinde tamamlanan bir yatırımın kısmen işletilmesine
1/1/2013 tarihinde, tamamen işletilmesine ise 6/6/2013 tarihinde başlamıştır. Ancak (B) Ltd.
Şti. gelir vergisi stopajı teşvikinden 1/1/2015 tarihinden itibaren yararlanmaya başlamıştır. (B)
Ltd. Şti.’nin 1/1/2015 tarihinden itibaren teşvikten yararlanmış olması teşvikten yararlanılacak
en son tarih olan 1/1/2023 tarihinin uzamasına, diğer bir ifadeyle (B) Ltd. Şti.’nin 1/1/2023
tarihinden 1/1/2025 tarihine kadar anılan teşvikten yararlanmasına imkan vermemektedir.
4.8. Diğer hususlar
2012/3305 sayılı Bakanlar Kurulu Kararıyla yürürlüğe konulan Yatırımlarda Devlet
Yardımları Hakkında Kararın yayım tarihine kadar düzenlenen yatırım teşvik belgeleri
kapsamında yapılan yatırımlar için anılan Kararın Geçici 2 nci maddesinin birinci fıkrası
uyarınca talepte bulunanların bu Tebliğde belirtilen esaslar çerçevesinde gelir vergisi stopajı
teşvikinden yararlanması mümkündür.
Yatırımın tamamlanamaması veya teşvik belgesinin iptal edilmesi halinde, gelir vergisi
stopajı teşviki uygulaması nedeniyle terkin edilen vergiler, vergi ziyaı cezası uygulanmaksızın
gecikme faiziyle birlikte tahsil olunacaktır.
Gelir vergisi stopajı teşvikinden yararlananların; diğer kanunlarda yer alan aynı
mahiyetteki hükümlerden ayrıca yararlanmaları mümkün bulunmamaktadır.
Tebliğ olunur.
---------------------------------1
1/7/2012 tarihinden itibaren geçerli olan asgari ücret üzerinden hesaplanan gelir vergisi esas
alınmıştır.
2
265 Seri No.lu Gelir Vergisi Genel Tebliğine göre hesaplanan tutar (Asgari Geçim İndirimi
Bordrosunda yer alan tutar)
EK-1
T.C.
Maliye Bakanlığı
Gelir İdaresi Başkanlığı
ESNAF VERGİ MUAFİYETİ BELGESİ
İli
:
Belge No :
Vergi Dairesi/Mal Müdürlüğü:
T.C. Kimlik No
:
Vergi Kimlik No
:
Adı Soyadı
:
Faaliyetin Türü
:
Varsa İş Adresi
:
İkametgah Adresi :
Telefon
Ev
:
Cep :
Belge Geçerlilik Tarihi :
…../…../20…
Vergi Dairesi Müdürü
• Bu belge, mükellefin talebi üzerine Gelir Vergisi Kanununun vergiden muaf esnaf
başlıklı 9 uncu maddesindeki yetkiye istinaden verilmiştir.
EK-2
................... VERGİ DAİRESİ MÜDÜRLÜĞÜNE
...................
Ticari, zirai veya mesleki kazancım dolayısıyla gerçek usulde gelir vergisi mükellefi
değilim, …………………………….. faaliyetinde bulunuyorum. Faaliyetimi gelir ve
kurumlar vergisi mükelleflerine bağlılık arz edecek şekilde yapmıyorum. Gelir Vergisi
Kanununun 9 uncu maddesi uyarınca “Esnaf Vergi Muafiyeti Belgesi” almak istiyorum.
Gereğinin yapılmasını arz ederim.
... / ... / 20….
İkametgah Adresi:
Varsa İş Adresi
Adı Soyadı
İmza
:
T.C. Kimlik No:
Vergi Kimlik No:
Tel
Ev :
Cep:
Faaliyete ilişkin bilgiler
Motorlu nakil vasıtası kullanılması
Faaliyetin sabit işyerinde yapılması
Faaliyetin seyyar/gezici olarak yapılması
İşçi-çırak veya kalfa çalıştırılması
Pazar takibi suretiyle faaliyette bulunulması
Diğer bilgiler (*);
Evet
Hayır
(*) Bu bölüme, faaliyetin sabit işyerinde yapılması halinde işyerinin yıllık kira tutarı, işyeri
kendi mülkü olanların emsal kira bedeli ile faaliyetin yapılmasına ilişkin diğer hususlar
yazılacaktır.
EK-3
GVK GEÇİCİ 80 İNCİ MADDE KAPSAMINDA GELİR VERGİSİ STOPAJI
TEŞVİKİNE İLİŞKİN BİLDİRİM
MÜKELLEFE İLİŞKİN BİLGİLER
Mükellefin;
Vergi Kimlik
Numarası (*)
Vergi Dairesi
Soyadı (Unvanı)
Adı
Bildirimin Ait Olduğu
Dönem
Bildirimin Verildiği
Vergi Dairesi
Tarih
....../......./20..
İmza
BİLDİRİM KAPSAMINDA BULUNAN İŞYERLERİNE İLİŞKİN BİLGİLER
İstihdam
Teşvik
SSK
Teşvik
Teşvik
İlgili
Edilen
Bulunduğ
Belgesindeki
İşyeri
İşyerinin
İlçe Belgesinin Belgesinin Vergi
İşçi
u İl
İşçi
Sicil
Adresi
Tarihi
Numarası Dairesi
Sayısı
Sayısı(**)
Numarası
(**)
TERKİN EDİLECEK TUTARA İLİŞKİN BİLGİLER
Asgari Ücret
Ücretler
Üzerinden
Teşvik
Üzerinden
Hesaplanan
Kapsamındaki Matrah
Hesaplanan Vergi Tutarı
İşçi Sayısı (1)
(2)
Vergi Tutarı
Toplamı
(3)
(***)
(4)
Mahsup
Edilebilecek
Asgari Geçim
İnd. (****) (5)
Terkin
Edilecek
Tutar
(*****)
(6=4-5)
*
T.C. vatandaşı olan gerçek kişilerde T.C. kimlik numarası, yabancı kimlik numarası
bulunan yabancı gerçek kişilerde yabancı kimlik numarası yazılacaktır.
**
Fiilen istihdam edilen işçi sayısı teşvik belgesinde kayıtlı işçi sayısını aşmamak üzere
yazılacaktır.
*** İşçi sayısı ile asgari ücret üzerinden hesaplanan verginin çarpımı sonucu bulunacak
tutar bu satıra yazılacaktır.
**** Bu satırda, 265 seri numaralı Gelir Vergisi Genel Tebliğine göre düzenlenen asgari
geçim indirimi bordrosunda teşvik kapsamındaki işçiler için hesaplanan asgari geçim indirimi
tutarı toplamı gösterilecektir.
***** Asgari ücret üzerinden hesaplanan tutardan asgari geçim indiriminin mahsup edilmesi
sonucu kalan tutar terkine konu edilecektir.
EK-4
GVK GEÇİCİ 80 İNCİ MADDEYE İLİŞKİN GELİR VERGİSİ STOPAJI TEŞVİKİ
KAPSAMINDA İSTİHDAM EDİLEN
ÜCRETLİLERE İLİŞKİN BİLGİLER
Sıra
No
Adı Soyadı
Vergi Kimlik
Numarası (*)
İşe
Başlama
Tarihi
Brüt Ücreti
Hesaplanan Gelir
Vergisi
TOPLAM
(*) T.C. vatandaşı olan gerçek kişilerde T.C. kimlik numarası, yabancı kimlik numarası
bulunan yabancı gerçek kişilerde yabancı kimlik numarası yazılacaktır.
[R.G. 27 Haziran 2012 – 28366]
—— • ——
Tebliğler
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığından:
İŞKOLU TESPİT KARARI
Karar No
: 2012/45
İşyeri
: Danone Tikveşli Gıda ve İçecek San. ve Tic. A.Ş.
Cumhuriyet Cad. Acarlar İş Merkezi D Blok-14 Kat: 6
Kavacık-Beykoz/İSTANBUL
SGK Sicil No : 1090195.034-028713.039-1065273.034
Tespiti İsteyen
:
Tez Koop-İş Sendikası
İnceleme
: Danone Tikveşli Gıda ve İçecek San. ve Tic. A.Ş.’de Bakanlığımızca
yapılan incelemede; söz konusu şirketin Cumhuriyet Cad. Acarlar İş Merkezi D Blok-14 Kat:
6 Kavacık-Beykoz/İSTANBUL adresinde bulunan merkez işyerinde şirketin yönetim ve idari
işlerinin yürütüldüğü, Pınarhisar Asfaltı Atış Poligonu Yanı Lübeburgaz/KIRKLARELİ
adresinde kurulu bulunan fabrika işyerinde süt ve süt ürünlerinin üretiminin gerçekleştirildiği,
Merkez Mah. Cendere Sok. No: 105 Kağıthane/İSTANBUL adresinde kurulu bulunan rampa
(depo) ve satış ofisinin bulunduğu işyerinde fabrikada üretimi yapılan ürünlerin depolandığı,
bu işyerinde ofisi bulunan satış ekibinin ise danone tikveşli ürenlerini alan bakkal, market vb.
gibi yerlere ulaşarak rafların düzenlenmesi, mal durumunun kontrolü, sipariş alma gibi
faaliyetlerde bulunduğu, merkez ve rampa (depo) işyerinde yapılan işlerin asıl işe yardımcı
işlerden olduğu ve söz konusu işyerlerinde yapılan işlerin İşkolları Tüzüğü’nün 04 sıra
numaralı “Gıda sanayii” işkolunda yer aldığı tespit edilmiştir.
Karar: Danone Tikveşli Gıda ve İçecek San. ve Tic. A.Ş. ve bağlı işyerlerinde yapılan
işlerin niteliği itibariyle İşkolları Tüzüğü’nün 04 sıra numaralı “Gıda sanayii” işkoluna
girdiğine ve yapılan bu tespitin Resmî Gazete’de yayımlanmasına 2812 sayılı Sendikalar
Kanununun 4’üncü maddesi gereğince karar verilmiştir.
[R.G. 28 Temmuz 2012 – 28367]
—— • ——
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığından:
İŞKOLU TESPİT KARARI
Karar No.
: 2012/46
İşyeri
: Saint Gobain Weber Yapı Kimyasalları San. Tic. A.Ş.
Ansızca Köyü Ansızca İç Kısım Sanayi Sk. No: 284
K.Paşa/İZMİR (merkez)
Tespiti İsteyen :
T.Çimse-İş Sendikası
İnceleme
: Saint Gobain Weber Yapı Kimyasalları San. Tic. A.Ş.'de
Bakanlığımızca yapılan incelemede; söz konusu şirketin, merkez işyerinde şirkete ait tüm
fabrikaların üretim planlamasının yapıldığı, üretimin sürdürülebilmesine yönelik gerekli
direktiflerin verildiği, finans, muhasebe, satış, pazarlama, insan kaynakları, ticaret gibi
hizmetlerin yürütüldüğü, Ansızca Köyü Ansızca İç Kısım San. Sk. No: 284
Kemalpaşa/İZMİR, Gebze Organize Sanayi Bölgesi Tembel Ova Kısmı Gençlik Cd. No: 3006
Gebze/KOCAELİ, H.S. Organize Sanayi Bölgesi Atatürk Bulvarı No: 52 Sarıçam/ADANA,
Organize Sanayi Bölgesi 2. Kısım 25. Cadde No: 8 Döşemealtı/ANTALYA ve Eskişehir Yolu
67. Km. Kargalı Köyü Mevkii Polatlı/ANKARA, adreslerinde kurulu bulunan fabrika
işyerlerinde, çimento fabrikalarından (dışarıdan) silobasla getirilen toz çimentoların, yine
fabrika haricinden temin edilen kalker taşlarının kırma tesisinde kırılarak, reçetelerde
belirlenen oranlarda tamamen fiziki metotla, kimyasal reaksiyona tabi tutulmaksızın
karıştırılarak 20-25.kg.lık kraft torbalarda, inşaat malzemesi olarak her türlü bina inşaatı
işlerinde kullanılan hazır sıva, tamir harçları, seramik yapıştırıcıları ve derz dolgu ürünleri
halinde paketlenmesi işlerinin yapıldığı, 1145/9 Sokak No: 2 D.202 Eldenler İş Merkezi
Yenişehir/İZMİR, Vizyon Plaza 714 Sokak No: 5/46 Yıldızevler-Çankaya/ANKARA,
Kurtuluş Mh. Atatürk Cd. Gülbahçe Sit. C Blok No: 78 Seyhan/ADANA, Cumhuriyet Mah.
İsmet İnönü Blv. Canik Apt. No: 210 Kat: 2 No: 7 Atakum/SAMSUN, Ş.Urfa Yolu Yeni Hal
Kavşağı Melytas Sitesi A Blok Kat: l No: l DİYARBAKIR, Çayıryolu Cd. No: 3 Kat: 4 Öz-ce
Center İçerenköy/ İSTANBUL, Etiler Mah. Adnan Menderes Bulvarı Sami Kaya İş Merkezi
Kat: 5/29 Muratpaşa/ ANTALYA ve İzmir Yolu İhsaniye Mh. Atalay 8 Sit. Kat: 4
Nilüfer/BURSA adreslerinde bulunan irtibat bürolarında ise işverenliğin fabrikalarında
üretilen ve genel müdürlük tarafından bayilere satışı ve pazarlaması yapılan derz dolgular,
yapıştırıcılar, teknik harçlar vb. çimento esaslı ürünlerin irtibat bürolarının yetkili olduğu
bölgede bulunan illerde son kullanıcı müşterilere tanıtımının ve ürünlerin kullanımı ile ilgili
teknik destek verilmesi işinin yapıldığı, merkezde ve irtibat bürolarında yapılan işin asıl işe
yardımcı işlerden olduğu, bu nedenle söz konusu işyerlerinde yapılan işlerin İşkolları
Tüzüğü'nün 12 sıra numaralı "Çimento, toprak ve cam" işkolunda yer aldığı tespit edilmiştir.
Karar : Saint Gobain Weber Yapı Kimyasalları San. Tic. A.Ş. ve bağlı işyerlerinde
yapılan işlerin niteliği itibariyle İşkolları Tüzüğü'nün 12 sıra numaralı “Çimento, toprak ve
cam” işkoluna girdiğine ve yapılan bu tespitin Resmî Gazete'de yayımlanmasına 2821 sayılı
Sendikalar Kanununun 4 üncü maddesi gereğince karar verilmiştir.
[R.G. 28 Temmuz 2012 – 28367]
—— • ——
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığından:
İŞKOLU TESPİT KARARI
Karar No
: 2012/47
İşyeri
: Sena İnş. Malz. Madencilik, Seramik, Makine, Tarım, Mimarlık
Müh. Nakliye Gıda Yemek Temizlik Süt Ürünleri Canlı Hayvan
Taah. San. ve Tic. Ltd. Şti.
Eti Gümüş A.Ş. Gümüşköy/KÜTAHYA
Karamustafapaşa/GÜMÜŞHANE
Tespiti İsteyen :
T.Maden-İş Sendikası
İnceleme
: Sena İnş. Malz. Madencilik, Seramik, Makine, Tarım, Mimarlık, Müh.
Nakliye Gıda Yemek Temizlik Süt Ürünleri Canlı Hayvan Taah. San. ve Tic. Ltd. Şti.'de
Bakanlığımızca yapılan incelemede; adı geçen şirket tarafından hizmet alım sözleşmesi ile Eti
Gümüş A.Ş.'ye ait Gümüşköy tesislerinde açık ocak cevher üretimi, şist cevher üretimi ve
stokların kapatılması, kurutulup stoklanan cevherin kırıcı bunkerlerine beslenmesi, mevcut
stok sahaları ve/veya kurutma sahalarının rehabilitasyonu, belirlenecek lokasyonlarda etüd ve
projelerin yapılması ile arama ve rezerv artış amaçlı karotlu sondajların yapılması işlerinin
yerine getirildiği, ayrıca Eti Gümüş A.Ş. tarafından yapılan açık alandan çıkarılan cevherin
atıklarının biriktirilmesi, izole edilmesi işi ile ilgili olarak üretim atıklarının uygun barajlarda
izole edilerek, biriktirilmesini sağlayan barajların inşaat ve hafriyat işlerinin yapıldığı bu
nedenle yapılan işlerin İşkolları Tüzüğü'nün 02 sıra numaralı "Madencilik" işkolunda,
Karamustafapaşa/GÜMÜŞHANE adresinde bulunan Yıldız Bakır Madencilik San.
A.Ş.'ye ait bakır madenciliği üretimi tesisinde yapılacak olan Kurşun Çinko Cevher
Zenginleştirme Tesisi inşaatının, hizmet alım sözleşmesi ile üstlenilen beton, kalıp, demir,
tuğla, sıva, boya, hafriyat, dolgu, çatı kaplaması, pvc doğrama, ahşap doğrama, beton parke,
beton bordür, seramik, enerji temini ve iç dağıtım, doğalgaz temini ve iç dağıtım, izolasyon ve
cam işlerinin İşkolları Tüzüğü'nün 15 sıra numaralı "İnşaat" işkolunda
yer aldıkları tespit edilmiştir.
Karar : Yapılan bu tespitlerin Resmî Gazete'de yayımlanmasına 2821 sayılı Sendikalar
Kanununun 4 üncü maddesi gereğince karar verilmiştir.
[R.G. 28 Temmuz 2012 – 28367]
—— • ——
Özelleştirme İdaresi Başkanlığından:
ÖZELLEŞTİRME YÜKSEK KURULU KARARI
Tarih : 25/7/2012
Karar No :
2012/109
Konu : Kastamonu İli, Merkez İlçesi, İnönü Mahallesi (1016 ada 282 nolu parsel)
İmar Planı Değişikliği
Özelleştirme Yüksek Kurulunca;
Özelleştirme İdaresi Başkanlığının 15/06/2012 tarih ve 4110 sayılı yazısına istinaden;
1- Mülkiyeti özelleştirme kapsam ve programında bulunan Türkiye Elektrik Dağıtım
A.Ş. adına kayıtlı Kastamonu İli, Merkez İlçesi, İnönü Mahallesi sınırları içerisinde yer alan
toplam yüzölçümü 7.709,17 m² olan 1016 ada 282 nolu parsele “Ticaret Alanı (Emsal: 2.00,
Hmax: Serbest)” fonksiyonu önerilmesine ilişkin Özelleştirme İdaresi Başkanlığınca
hazırlanan, 1/100000 ölçekli Çevre Düzeni Planı Değişikliği, 1/5000 ölçekli Nazım İmar
Planı Değişikliği ve 1/1000 ölçekli Uygulama İmar Planı Değişikliğinin onaylanmasına,
2- Onaylanan imar planlarının Resmî Gazete’de yayımlanmasını müteakip, bilgi ve
gereği için Kastamonu Belediye Başkanlığı’na gönderilmesine karar verilmiştir.
[R.G. 28 Temmuz 2012 – 28367]
—— • ——
Özelleştirme İdaresi Başkanlığından:
ÖZELLEŞTİRME YÜKSEK KURULU KARARI
Tarih : 25/7/2012
Karar No :
2012/110
Konu : Aydın – Merkez – Orta Mahallesi (6566 ada 5 nolu parsel)
İmar Planı Değişikliği
Özelleştirme Yüksek Kurulunca;
Özelleştirme İdaresi Başkanlığının 15/06/2012 tarih ve 4109 sayılı yazısına istinaden;
1- Mülkiyeti özelleştirme kapsam ve programında bulunan Türkiye Elektrik Dağıtım
A.Ş. adına kayıtlı Aydın İli, Merkez İlçesi, Orta Mahallesi sınırları içerisinde yer alan toplam
yüzölçümü 15.428,00 m² olan 6566 ada 5 nolu parsele “Organize Sanayi Alanı” ve “Yol”
fonksiyonu önerilmesine ilişkin Özelleştirme İdaresi Başkanlığınca hazırlanan, 1/5000 ölçekli
Nazım İmar Planı Değişikliği ve 1/1000 ölçekli Uygulama İmar Planı Değişikliğinin
onaylanmasına,
2- Onaylanan imar planlarının Resmî Gazete’de yayımlanmasını müteakip, bilgi ve
gereği için Aydın Belediye Başkanlığı ve Sanayi Bölgeleri Genel Müdürlüğüne
gönderilmesine karar verilmiştir.
[R.G. 28 Temmuz 2012 – 28367]
—— • ——
Özelleştirme İdaresi Başkanlığından:
ÖZELLEŞTİRME YÜKSEK KURULU KARARI
Tarih : 25/7/2012
Karar No :
2012/112
Konu : Adana – Sarıçam – Suluca (607 ada 1 nolu parsel)
İmar Planı Değişikliği
Özelleştirme Yüksek Kurulunca;
Özelleştirme İdaresi Başkanlığının 19/06/2012 tarih ve 4154 sayılı yazısına istinaden;
1- Adana İli, Sarıçam İlçesi, Suluca Mahallesi sınırları içerisinde yer alan özelleştirme
kapsam ve programında bulunan 33.809 m² yüzölçümüne sahip 607 ada 1 parsel numaralı
taşınmaza yönelik “Gelişme Konut Alanı (Emsal: 2.00, Hmax: Serbest)” fonksiyonu
önerilmesine ilişkin Özelleştirme İdaresi Başkanlığınca hazırlanan 1/5000 ölçekli Nazım İmar
Planı Değişikliği ve 1/1000 ölçekli Uygulama İmar Planı Değişikliğinin onaylanmasına,
2- Onaylanan imar planlarının Resmî Gazete’de yayımlanmasını müteakip, bilgi ve
gereği için Adana Büyükşehir Belediye Başkanlığına ve Sarıçam Belediye Başkanlığına
gönderilmesine,
karar verilmiştir.
[R.G. 28 Temmuz 2012 – 28367]
—— • ——
Sosyal Güvenlik Kurumundan:
SOSYAL GÜVENLİK KURUMU SAĞLIK UYGULAMA TEBLİĞİNDE
DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR TEBLİĞ
MADDE 1 - 25/3/2010 tarihli ve 27532 mükerrer sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan
Sosyal Güvenlik Kurumu Sağlık Uygulama Tebliğinin 3.1.1.A-3 numaralı maddesine
aşağıdaki fıkra eklenmiştir.
“(2) Kurum, sağlık hizmetinin sunulduğu il, sağlık hizmetinin niteliği itibarıyla hayati
öneme sahip olup olmaması, sağlık hizmeti ihtiyacının resmi sağlık hizmeti sunucularında
karşılanıp karşılanmaması, hizmetin niteliği gibi hususları dikkate alarak özel sağlık hizmeti
sunucularına doğrudan müracaatlara ilişkin ayrıca usul ve esas belirleyebilir.”
MADDE 2 – Aynı Tebliğin 3.1.2.A numaralı maddesinin ikinci fıkrasının son cümlesi
yürürlükten kaldırılmıştır.
MADDE 3 – 6.2.1.C-2 numaralı maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
“6.2.1.C-2- Rituksimab
(1) Romatoid Artritli hastalarda, methotreksat ile kombinasyon halinde, aktif romatoid
artriti bulunan ve bir veya daha fazla anti TNF tedavilerine rağmen hastalığı kontrol
edilemeyen (DAS 28 SKORU>5.1 olan) veya TNF inhibitörü başlanması uygun
olmayan/görülmeyen veya TNF inhibitörlerine karşı intoleransı olan erişkin hastalarda, bu
durumun belirtildiği sağlık kurulu raporuna dayanılarak romatoloji veya klinik immunoloji
veya fiziksel tıp ve rehabilitasyon uzman hekimleri tarafından reçetelenir.
(2) Sağlık kurulu raporları 6 aylık olarak düzenlenir. İlk raporun süresi sonunda DAS
28’te toplam 1,2 puandan fazla düşme olması halinde bu durumun yeni düzenlenecek 6 ay
süreli sağlık kurulu raporunda belirtilmesi koşulu ile hastaların tedavisine devam edilebilir.
Tedavinin devamında DAS 28 kriterine 6 ayda bir bakılır, başlangıç ve yeni DAS 28 skorları
her sağlık kurulu raporunda belirtilir. Tedaviye rağmen hastanın DAS 28 skorunda, başlangıç
DAS 28 skoruna göre, 1,2 puandan fazla düşme gösterilemezse tedavi kesilir.
(3) Sağlık kurulu raporları aşağıdaki şekilde düzenlenir:
a) Romatoloji uzman hekiminin bulunduğu sağlık tesislerinde, en az bir romatoloji
uzman hekiminin bulunduğu sağlık kurulu raporu.
b) Üniversite hastaneleri ile eğitim ve araştırma hastanelerinde ise en az bir romatoloji
veya klinik immunoloji uzmanı veya fiziksel tıp ve rehabilitasyon uzman hekiminin
bulunduğu sağlık kurulu raporu.”
MADDE 4 - Aynı Tebliğin 6.2.3 numaralı maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
“6.2.3. Enjektabl alerji aşılarının kullanım ilkeleri
(1) Solunum yolu alerjeni duyarlılığı olduğu cilt testleri ve/veya spesifik Ig E ölçümü ile
gösterilmiş, en az 3 ay süre ile uygulanan medikal tedavi ile hastalığı kontrol altına
alınamamış hastalarda; alerjik astım, alerjik rinit, alerjik konjonktivit durumlarında, tüm bu
durumların belirtildiği immünoloji veya alerji hastalıkları uzman hekimlerinden birinin yer
aldığı, tedavi protokolünü de gösterir resmi sağlık kurulu raporuna dayanılarak tedaviye
başlanır. İlk reçetelendirme bu uzman hekimlerce yapılır.
(2) En fazla 2 farklı grup solunum yolu alerjeni için immunoterapi ödenir. Bu gruplar;
polenler, ev tozu akarları, küf mantarları ve hayvan epitelidir.
(3) Aşı tedavisine 6 ay ya da daha fazla ara verilmesi halinde, bir defaya mahsus olmak
üzere bu durumun ve hastanın tedaviye başladığı tarih ve o tarihteki başlangıç kriterlerinin
yeni düzenlenecek raporda belirtilmesi koşuluyla tedaviye, başlangıç dozlarında yeniden
başlanabilir. Bu rapora dayanılarak ilk reçetelendirme alerji veya immunoloji uzman
hekimlerince yapılır.
(4) Sağlık kurulu raporuna dayanılarak tedavinin devamı niteliğindeki diğer
reçetelendirmeler bu hekimlerin yanı sıra, çocuk sağlığı ve hastalıkları, kulak burun boğaz,
göz hastalıkları, göğüs hastalıkları, iç hastalıkları veya aile hekimliği uzman hekimi tarafından
yapılabilir.
(5) Her sağlık kurulu raporunda; tedaviye ilk başlangıç tarihi belirtilir.
(6) Alerji aşılarının oral formları ödenmez.
(7) Arı venom alerjisi; arı venom aşıları, immünoloji ve alerji hastalıkları, çocuk sağlığı
ve hastalıkları uzman hekimlerinden biri tarafından düzenlenen uzman hekim raporuna
dayanılarak, uzman hekimler tarafından reçete edilir.
(8) Aşı tedavileri toplamda, arı venom alerjisi hariç 5 yılı geçemez.
(9) Zehirlenmelerde kullanılan antidotların bedelinin tamamı sağlık raporu aranmaksızın
ödenir.”
MADDE 5 - Aynı Tebliğin 6.2.8.A numaralı maddesine aşağıdaki fıkra eklenmiştir.
“(4) Yoğunlaştırıcı-kıvam artırıcı beslenme ürünleri: 2 yaşın altında yutma/yutkunma
bozukluğu veya gastro özofagial reflüsü olan çocuklarda, bu durumun belirtildiği
gastroenteroloji, metabolizma ve yoğun bakım uzmanlarının en az birinin bulunduğu sağlık
kurulu raporuna istinaden bu hekimler ve çocuk sağlığı ve hastalıkları uzman hekimlerince
reçete edilebilir. Raporda, ürününün adı, günlük kullanım miktarı açıkça belirtilerek reçeteye
en fazla bir kutu yazılır.”
MADDE 6 - Aynı Tebliğin 6.2.9 numaralı maddesinin başlığı aşağıdaki şekilde
değiştirilmiştir.
“6.2.9. Eritropoietin, Darbepoetin, Sevelamer, Parikalsitol, Oral Esansiyel
Aminoasit Preperatları ve Keto Analogları kullanım ilkeleri”
MADDE 7 - Aynı Tebliğin 6.2.9.D- numaralı maddesine aşağıdaki beşinci fıkra
eklenmiştir.
“(5) Serum kalsiyum düzeyleri temelinde paratroidektomi endike olduğu halde (ilgili
tedavi kılavuzlarında tanımlandığı şekilde) paratiroidektominin klinik açıdan uygun olmadığı
veya kontrendike olduğu primer hiperparatiroidili hastalarda hiperkalseminin düşürülmesi
endikasyonunda; aşağıdaki durumlarda 3. basamak sağlık tesislerinde, bu durumların
belirtildiği endokrinoloji, genel cerrahi ve anestezi uzman hekimlerinin bulunduğu 6 ay süreli
sağlık kurulu raporuna istinaden endokrinoloji uzman hekimlerince reçetelenebilir:
(a)ASA-IV grubu hastalarda veya,
(b) Opere olmuş ancak nüks olan hastalarda; bifosfonatlar ile hiperkalsemisi kontrol
altına alınamamış ve albümin ile düzeltilmiş serum kalsiyum değeri≥10.5 mg/dl olan
hastalarda.”
MADDE 8 - Aynı Tebliğin 6.2.9 numaralı maddesine aşağıdaki alt madde eklenmiştir.
“6.2.9.E Oral esansiyel aminoasit preperatları ve keto analogları kullanım ilkeleri
(1) Serum albumin düzeyi < 3,5 g/dL olan; Evre 4 KBH (glomerüler filtrasyon hızı<30
ml/dak) veya Evre 5 KBH (diyaliz hastaları dahil) hastalarında;
a) Son 3 ayda ağırlığında %10 ve daha fazla kilo kaybı olması veya
b) Vücut Kitle İndeksi ( BMI = Body Mass Index ) 19’un altında olması halinde
tedaviye başlanır.
(2) Tedaviyi kesme kriterleri:
a) Tedavinin ilk 6 ayının sonunda başlangıç serum albümin düzeyinde %25 ‘lik artış
sağlanamayan hastalarda veya
b) Tedavinin ilk 3 ayının sonunda ve/veya tedavinin devamında serum albümin düzeyi 4
g/dL’nin üzerine çıkan tüm hastalarda ilaç kesilir.
c) Tedavisi kesilen hastalarda yeniden tedaviye başlarken tedavi başlangıç kriterleri
aranır.
(3) Bu hastalarda, nefroloji veya diyaliz sertifikalı iç hastalıkları/çocuk sağlığı ve
hastalıkları uzman hekimlerinden birinin düzenlediği ve yukarıdaki hususların belirtildiği 1
yıl süreli sağlık raporuna istinaden 3 aylık dozda bu hekimlerce veya diyaliz sertifikalı tüm
hekimler tarafından reçete edilebilir. Her reçetede serum albumin düzeyine ait yeni tetkik
sonuçları reçete üzerinde belirtilir. Devam raporlarında ise hastanın tedaviye başlangıç
albumin düzeyi yer almalıdır.”
MADDE 9 - Aynı Tebliğin 6.2.13.E-2 numaralı maddesinin üçüncü fıkrası aşağıdaki
şekilde değiştirilmiştir.
“(3) Tedavi süresi: Genotip 1 ve 4 için 48 haftadır. Tedavi başlandıktan sonra 12. hafta
sonunda HCV RNA düzeylerin 2 log (100 kat) azalmayanlarda tedavi süresi 16 haftayı
geçemez. 24. haftada HCV RNA pozitifliği devam eden hastalarda tedavi en geç 28. hafta
sonunda kesilir. 16. haftada 2 log (100 kat) azalan hastalarda ve 28. haftada HCV RNA (-)
olan hastalarda yazılacak reçetelerine HCV RNA analiz raporunun fotokopisi eklenir. Bu
süreler içinde komplikasyonlar nedeniyle tedaviye ara vermek zorunda kalınan hastalarda
belirtilen haftalar içinde süreye tekabül eden dozda ilaç alınamamışsa ara verilme nedenleri
gerekçeleri ile yeni raporda belirtilmek kaydıyla ilaç bu fıkrada belirtilen haftalık dozlara
tamamlanır. Tedaviye devam kriterleri yeni rapora göre değerlendirilir.”
MADDE 10 - Aynı Tebliğin 6.2.13.E.4 numaralı maddesi aşağıdaki şekilde
değiştirilmiştir.
“6.2.13.E.4. 3-18 yaş çocuk Kronik Hepatit C hastalarında yeniden tedavi
(1) Komplikasyonlar nedeniyle tedaviye 12. haftadan önce son verilmiş olan kronik
hepatit C hastaları tedavi almamış hastalar ile aynı kurallara tabi olarak yeniden tedaviye
alınabilirler. İlk 12 hafta içinde komplikasyonlar nedeniyle tedaviye ara vermek zorunda
kalınan hastalarda 12 hafta içinde 12 doz ilacı alınamamışsa ara verilme nedenleri
gerekçeleriyle yeni raporda belirtilmek kaydıyla ilaç 12 haftalık doza tamamlanır.”
MADDE 11 - Aynı Tebliğin 6.2.14.C numaralı maddesinin üçüncü fıkrasında aşağıdaki
değişiklikler yapılmıştır:
a) (a) bendinin (2) numaralı alt bendi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
“2- Erken evre meme kanseri endikasyonunda, tedavi süresi 9 haftadır. Tedavinin 52
haftaya tamamlanması düşünülen durumlarda; 9 haftalık tedaviden sonra “Trastuzumab
Kullanımı İçin Bilgilendirilmiş Hasta Olur Formu”nun tedaviyi yürüten hekim tarafından
düzenlenerek bir örneğinin Sağlık Bakanlığına gönderilmesi ve reçete üzerinde formun
düzenlendiğinin belirtilmesi gerekmektedir. En az bir tıbbi onkoloji uzman hekiminin
bulunduğu ve ekokardiyografi değerlendirmesinin de yer aldığı 3 ay süreli sağlık kurulu
raporu ile bu hekimlerce reçete edilir. Toplam tedavi süresi 52 haftayı geçemez.”
b)
(i) bendine aşağıdaki (3) numaralı alt bent eklenmiştir.
“3- Metastatik ya da lokal ileri evrede olan ve cerrahi tedavinin mümkün olmadığı, iyi
differansiye, Ki-67 indeksi 5 ve altında olan,
RECIST kriterlerine göre hastalık
progresyonunun bulunduğu, daha önce somatostatin ve bir sıra kemoterapi uygulanmış olan
pankreatik nöroendokrin tümörlerin tedavisinde, Ki-67 indeksini içeren patoloji rapor
bilgilerinin bulunduğu, tedavi protokolünü de gösterir en az bir tıbbi onkoloji uzman
hekiminin yer aldığı sağlık kurulu raporuna dayanılarak bu uzman hekimlerce reçetelenir.”
c)
(n) bendi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
“n) Lenalidomid; en az 2 kür standart multiple myelom tedavisi (VAD, MP veya diğer
standart antimiyelom rejimler) kullanım sonrası hastalık progresyonu gelişmiş hastalardan
aşağıda belirtilen durumlardan birinin olması halinde; hematoloji ve/veya onkoloji uzmanının
yer aldığı 3 ay süreli sağlık kurulu raporuna dayanılarak yine bu hekimler tarafından reçete
edilir. 3. kür sonunda en az minör yanıt yoksa tedavi sonlandırılır. 3. kür sonunda en az minör
yanıt, 6. kür sonunda en az kısmi yanıt var ise tedaviye devam edilir. Tedavinin devamında
her 6. kür sonunda en az kısmi yanıt var ise tedavi toplam iki yıla tamamlanabilir.
1-Yeterli doz ve sürede talidomid veya bortezomib kürlerine dirençli veya EMG ile
kanıtlanmış nöropati nedeni ile bu ajanların kullanılamadığı durumlarda,
2-Transplantasyon sonrasında dirençli hastalığı olan multiple myelom (MM)
hastalarının tedavisinde”
d)
Aynı fıkraya aşağıdaki (s) bendi eklenmiştir.
“s) Cinacalcet; paratiroid karsinomu endikasyonunda; opere olmuş ancak nüks olan
hastalarda, bifosfonatlar ile hiperkalsemisi kontrol altına alınamamış ve albümin ile
düzeltilmiş serum kalsiyum değeri≥10.5 mg/dl olduğu belirtilen endokrinoloji uzman
hekimince düzenlenen bir yıl süreli uzman hekim raporuna dayanılarak iç hastalıkları
uzmanlarınca reçetelenebilir.”
MADDE 12 – Aynı Tebliğin 6.2.17.A numaralı maddesinin dördüncü fıkrasına
aşağıdaki bent eklenmiştir.
“d) Bifosfanatların, kalça çıkığı veya bel kemiği zedelenmesine bağlı heterotopik
ossifikasyon (HO) endikasyonu olan formları, bu endikasyonda prospektüsünde belirtilen
dozlar ve sürelerde KMY ölçüm sonucu aranmaksızın kullanılabilir.”
MADDE 13 – Aynı Tebliğin 6.2.24.B numaralı maddesi aşağıdaki şekilde
değiştirilmiştir.
“6.2.24.B- Kronik obstrüktif akciğer hastalığı (KOAH) tedavisinde
(1) Formeterol, salmeterol ve tiotropium, göğüs hastalıkları, göğüs cerrahisi, iç
hastalıkları, çocuk sağlığı ve hastalıkları veya kardiyoloji uzman hekimleri tarafından veya bu
uzman hekimlerden biri tarafından düzenlenen uzman hekim raporuna dayanılarak diğer
hekimlerce de reçete edilebilir.
(2) Formeterol ve salmeterolün inhaler kortikosteroidlerle kombinasyonları, iç
hastalıkları, çocuk sağlığı ve hastalıkları, göğüs hastalıkları ve göğüs cerrahisi uzman
hekimleri tarafından veya bu uzman hekimlerden biri tarafından düzenlenen uzman hekim
raporuna dayanılarak diğer hekimlerce de reçete edilebilir.”
MADDE 14 - Aynı Tebliğin 6.2.25 numaralı maddesinin iki ve üçüncü fıkraları
aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
“(2) Pregabalin (kombinasyonları dahil) ve zonisamit, nöroloji uzmanı tarafından veya
bu uzman hekimce düzenlenen uzman hekim raporuna dayanılarak tüm hekimler tarafından
reçete edilebilir.
(3) Pregabalin (kombinasyonları dahil) yaygın anksiyete bozukluğu endikasyonunda
ödenmez.”
MADDE 15 - Aynı Tebliğin 6.2.27-A numaralı maddesinde aşağıdaki değişiklikler
yapılmıştır.
a)
Birinci fıkrasının (a) bendi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
“a) Akut kanaması olduğu durumlarda ya da cerrahi girişimler öncesi rapor süresi 3 gün
olmak üzere,”
b) Dört ve beşinci fıkraları aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
“(4) FaktörVIIa, hastanın tanısını, faktör düzeyini (glanzmann trombastenisi hariç),
inhibitör düzeyini belirten hematoloji uzman hekiminin yer aldığı sağlık kurulu raporuna
dayanılarak; klinik şartlarda prospektüs onaylı endikasyonlarında hafif-orta şiddetteki
kanamalarda 3 doza kadar, merkezi sinir sistemi kanamalarında veya hayatı tehdit eden
(hemodinamiği bozan) şiddetli kanamalarda veya cerrahi operasyonlarda 12 doza kadar
uzman hekim tarafından reçete edilebilir. Reçete edilen ünitenin kaç dozluk olduğu hekim
tarafından reçete üzerinde belirtilir.
(5) Kombine koagülasyon faktörü/Protrombin kompleksi konsantreleri; kazanılmış
koagülasyon bozuklukları ve kazanılmış hemofili hastalarında; hafif-orta şiddetteki
kanamalarda, merkezi sinir sistemi kanamalarında, hayatı tehdit eden (hemodinamiği bozan)
şiddetli kanamalarda veya cerrahi operasyonlarda, klinik şartlarda, bu durumun ve hastanın
tanısı ile faktör düzeyini de (glanzmann trombastenisi ve inhibitör gelişmiş hastalar hariç)
belirten hematoloji uzman hekiminin yer aldığı sağlık kurulu raporuna dayanılarak tüm uzman
hekimler tarafından bir dozda reçete edilebilir. Reçete edilen ünitenin kaç dozluk olduğu
hekim tarafından reçete üzerinde belirtilir.”
MADDE 16 - Aynı Tebliğin 6.2.28 numaralı maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
“6.2.28. Lipid düşürücü ilaçların kullanım ilkeleri
6.2.28.A- Statinler
(1) Statinler, daha önce ilaç kullanmayan hastalarda; uzman hekim raporuna dayanılarak
kullanılmaya başlanır;
a) LDL düzeyinin 190 mg/dL’nin üstünde olduğu durumlarda,
b) LDL düzeyinin 160 mg/dL’nin üstünde olduğu durumlarda; iki ek risk faktörü varsa,
c) LDL düzeyinin 130 mg/dL’nin üstünde olduğu durumlarda; üç ek risk faktörü varsa,
d) LDL düzeyinin 100 mg/dL’nin üstünde olduğu durumlarda; diabetes mellitus, akut
koroner sendrom, geçirilmiş MI, geçirilmiş inme, koroner arter hastalığı, periferik arter
hastalığı, abdominal aort anevrizması veya karotid arter hastalığı olanlarda.
(2) Birinci fıkranın (b) ve (c) bentleri için ek risk faktörleri aşağıda belirtilmiştir:
a) Hipertansiyon,
b) Ailede erken kardiyovasküler hastalık öyküsü,
c) 65 yaş ve üstü hastalar.
(3) Tedaviye başlamaya esas olan ilk uzman hekim raporunda, bu rapor öncesi son 6 ay
içinde, birinci fıkranın (a), (b) ve (c) bentleri için en az bir hafta ara ile iki defa olmak üzere,
yapılmış kan lipid düzeylerinin her ikisinde de yüksek olduğunu gösteren tetkik sonuçları
belirtilir. Rapor süresi boyunca tetkik sonuçları değerlendirmeye alınmaz. Raporun
yenilenmesinde lipid düzeyini gösteren yeni bir tetkik sonucu istenmez. Bu ilaçlar uzman
hekim raporuna dayanılarak tüm hekimlerce reçete edilir.
(4) Statinlerin 40 mg ve üzeri etken madde içeren dozları (kombinasyonları dahil)
kardiyoloji, kalp ve damar cerrahisi, endokrinoloji uzman hekimlerince düzenlenecek uzman
hekim raporuna dayanılarak bu hekimlerce reçete edilir.
6.2.28.B- Statin dışındaki lipid düşürücü ilaçlar (fenofibrat, gemfibrozil,
kolestramin)
(1) Trigliserid düzeyinin 500 mg/dL’nin üstünde olduğu durumlarda;
(2) Diabetes mellitus, akut koroner sendrom, geçirilmiş MI, geçirilmiş inme, koroner
arter hastalığı, periferik arter hastalığı, abdominal aort anevrizması veya karotid arter hastalığı
olanlarda 3 aylık statin tedavisine rağmen trigliserid düzeyinin 200 mg/dL üstünde olduğu
durumlarda;
(3) Kardiyoloji, kalp ve damar cerrahisi, endokrinoloji, iç hastalıkları uzman
hekimlerince düzenlenecek uzman hekim raporuna dayanılarak tüm hekimlerce reçete edilir.
6.2.28.C- Ezetimib (statinlerle kombinasyonları dahil)
(1) En az 6 ay boyunca statinlerle tedavi edilmiş olmasına rağmen LDL düzeyi 100
mg/dL’nin üzerinde kalan hastalarda bu durumun belgelenmesi koşuluyla ve kardiyoloji, iç
hastalıkları, nöroloji ya da kalp ve damar cerrahisi uzman hekimlerinden biri tarafından
düzenlenen uzman hekim raporuna istinaden tüm hekimlerce reçete edilebilir.
(2) Karaciğer enzimlerinden en az birinin (AST/SGOT yada ALT/SGPT) normal değer
aralığının üst sınırının en az 3 kat üstüne çıkması ya da kreatin fosfokinaz düzeylerinin
normal aralığının üst katının en az 2 kat üzerine çıkması durumlarında, bu nedenlerden dolayı
statin kullanılamadığının belgelenmesi koşuluyla; kardiyoloji, iç hastalıkları, nöroloji ya da
kalp ve damar cerrahisi uzman hekimlerinden biri tarafından düzenlenen uzman hekim
raporuna istinaden tüm hekimlerce reçete edilebilir.
6.2.28.Ç- Niasin
(1) En az 6 ay süreyle statin aldığı halde, LDL düzeyinin 100 mg/dL’nin üstünde
olduğu; diabetes mellitus, akut koroner sendrom, geçirilmiş MI, geçirilmiş inme, koroner arter
hastalığı, periferik arter hastalığı, abdominal aort anevrizması veya karotid arter hastalığı
olanlarda veya
(2) Trigliserit düzeyinin 500 mg/dL’nin (diabetes mellitus hastalığında 200 mg/dL)
üstünde olduğu durumlarda tek başına veya fibrik asit türevi ile kombine olarak,
(3) İç hastalıkları veya kardiyoloji uzman hekimleri tarafından düzenlenen uzman hekim
raporuna dayanılarak tüm hekimlerce reçete edilebilir.
6.2.28.D- Raporlu hastalarda raporun yenilenmesi
(1) Raporlu hastalarda raporun yenilenmesi durumunda, yapılan tetkik sonucu dikkate
alınmadan, daha önce alınmış ilacın teminine esas olan bir önceki raporun düzenlenme tarihi
veya tedaviye başlama tarihi ve başlama değerlerinin raporda belirtilmesi yeterlidir.
(2) Ancak yeni yapılan tetkikin sonucu başlama değerlerine uygunsa önceki rapora ait
bilgilere gerek olmaksızın yeni rapor düzenlenir.”
MADDE 17 - Aynı Tebliğin 6.2.30 numaralı maddesinin ikinci fıkrası aşağıdaki şekilde
değiştirilmiştir.
“(2) Üçüncü ay kontrolünde PAB (Pulmoner arteryel basınç)'ta azalma olmaması
(PAB'ın değişmemesi veya artması) halinde ve yukarıdaki verilerde düzelme olmaması
halinde kombinasyon tedavilerine geçilebilir. Kombine tedaviye geçildikten sonra başlangıç
kriterleri ve PAB da azalma olması şartı aranmaz.”
MADDE 18 - Aynı Tebliğin 6.2.34 numaralı maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
“6.2.34. Multipl Skleroz hastalığında Beta İnterferon ve Copolymer-L kullanım
ilkeleri
(1) Multipl skleroz hastalığında beta interferon ve copolymer-l ilaç bedellerinin
Kurumca ödenebilmesi için; disabilite skorunun (E.D.S.S.) 0 - 5,5 arasında ve olguların
remitting-relapsing türü olması şartlarının birlikte gerçekleşmesi, bu durumun 3. basamak
sağlık tesislerinde nöroloji uzman hekimi tarafından düzenlenen uzman hekim raporunda
belirtilmesi ve tüm nöroloji uzman hekimleri tarafından reçete edilmesi gerekmektedir.”
MADDE 19 - Aynı Tebliğin 6.2.35 numaralı maddesinin iki ve dördüncü fıkraları
aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
“(2) Pregabalin (kombinasyonları dahil); üçüncü basamak sağlık kurumlarında
romatoloji, anestezi ve reanimasyon, immünoloji, cilt hastalıkları, endokrinoloji ve
metabolizma hastalıkları, nöroloji, fiziksel tıp ve rehabilitasyon, nefroloji uzman hekimleri
tarafından veya bu uzman hekimlerden birinin düzenlediği uzman hekim raporuna
dayanılarak tüm hekimlerce reçete edilebilir.”
“(4) Alfa Lipoik Asit (kombinasyonları dahil); periferal diabetik polinöropati
semptomlarının tedavisinde; nöroloji, beyin cerrahisi, fiziksel tıp ve rehabilitasyon, anestezi
ve reanimasyon, immünoloji, romatoloji, iç hastalıkları veya endokrinoloji ve metabolizma
hastalıkları uzman hekimi tarafından veya bu uzman hekimlerden birinin düzenlediği uzman
hekim raporuna dayanılarak tüm hekimlerce reçete edilebilir.”
MADDE 20 – Aynı Tebliğin 6.2.38 numaralı maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
“6.2.38. Diyabet tedavisinde ilaç kullanım ilkeleri
(1) Metformin, sulfonilüreler, metformin+sulfonilüre kombinasyonları, akarboz ve
insan insülinleri tüm hekimler tarafından reçete edilebilir.
(2) Repaglinid, Nateglinid ve diğer oral antidiyabetiklerin kombine preperatları;
endokrinoloji, iç hastalıkları, çocuk sağlığı ve hastalıkları, kardiyoloji ve aile hekimliği uzman
hekimlerince veya bu hekimlerce düzenlenen uzman hekim raporuna dayanılarak tüm
hekimlerce reçete edilebilir.
(3) Analog insülinler, Pioglitazon, Pioglitazonun oral kombinasyonları veya
Pioglitazonun insülin ile kombine kullanımları endokrinoloji, iç hastalıkları, çocuk sağlığı ve
hastalıkları ve kardiyoloji uzman hekimlerince veya bu hekimlerce düzenlenen uzman hekim
raporuna dayanılarak tüm hekimlerce reçete edilebilir.
(4) DPP-4 Antagonistleri (Sitagliptin, vildagliptin, saksagliptin) ve DPP-4
Antagonistlerinin diğer oral antidiyabetiklerle kombine preperatları; metformin ve/veya
sülfonilürelerin maksimum tolere edilebilir dozlarında yeterli glisemik kontrol sağlanamamış
hastalarda; endokrinoloji uzman hekimleri ile üniversite ve eğitim ve araştırma hastanelerinde
ise iç hastalıkları uzman hekimlerince veya bu hekimlerce düzenlenen uzman hekim raporu
ile tüm hekimlerce reçete edilebilir.
(5) Eksenatid; metformin ve/veya sülfonilürelerin maksimum tolere edilebilir dozlarında
yeterli glisemik kontrol sağlanamamış ve Vücut Kitle İndeksi tedavi başlangıcında 35
kg/m2’nin üzerinde olan ve tedavi öncesi anamnezde akut pankreatit geçirilme öyküsü
bulunmayan tip 2 diyabet hastalarında kullanılabilir. Bu kriterlere uyan hastalara başlangıç
dozu rapor şartı aranmaksızın (2x5mcg) (1 kutu) olarak endokrinoloji uzman hekimlerince
reçete edilir. Başlama kriterleri ilk reçetede belirtilecektir. Tedaviye devam edilecekse; devam
kararı, başlama kriterleri ve metformin ve/veya sülfonilüreler için hastaya verilen maksimum
dozlar, 6 ay süreli endokrinoloji uzman hekim raporunda belirtilir. Tedaviye devam
edilecekse bundan sonraki raporlar 1 yıl süreli düzenlenebilir. Söz konusu raporlara
dayanılarak yalnızca endokrinoloji uzmanlarınca reçete edilir. İnsülinlerle birlikte kesinlikle
kullanılmaz. Tedavi esnasında akut pankreatit geçirilmesi durumunda ilaç kesilir ve tekrar
kullanılmaz.”
MADDE 21 - Aynı Tebliğin 6.2 numaralı maddesine aşağıdaki alt madde eklenmiştir.
“6.2.43.Dijital ülseri olan sistemik skleroz hastalarında ilaç kullanım ilkeleri
(1) İloprost (intravenöz formları), sistemik skleroz (dijital ülser dahil) endikasyonunda,
romatoloji veya klinik immünoloji uzman hekimlerince düzenlenen uzman hekim raporuna
istinaden bu uzman hekimlerce reçetelenir.
(2) Bosentan, sistemik skleroza bağlı dijital ülserli hastalarda;
a) Kalsiyum kanal blokerleri ve ıntravenöz iloprost ile en az 3 ay süreyle tedavi görmüş
ve yanıt alınamamış ve en az biri 2 mm den fazla çapı ve görünebilir derinliği olan ağrılı
kardinal ülser olmak üzere multiple (≥4 adet) dijital ülseri olan hastalarda tedaviye başlanır.
b) Bu hususların belirtildiği, 3. basamak sağlık tesislerinde en az bir romatoloji uzman
hekiminin bulunduğu 6 ay süreli sağlık kurulu raporuna dayanılarak yine bu sağlık
tesislerinde romatoloji uzman hekimlerince reçetelenir.
c) Bosentan kullanılacak hastalarda, her reçete ile birlikte reçeteyi düzenleyecek hekim
tarafından Kurumca yayınlanan “Hasta Kayıt Formu-1” doldurularak Kuruma gönderilmesi
gerekmektedir. Düzenlenen reçetelerde hasta kayıt formunun tarihinin belirtilmesi
gerekmektedir.”
MADDE 22 – Aynı Tebliğin 7.1 numaralı maddesinin on üçüncü fıkrası aşağıdaki
şekilde değiştirilmiştir.
“(13) a) 3713 sayılı Kanuna göre aylık bağlanmış maluller, 5434 sayılı Kanunun 56 ncı
maddesi veya 2330 sayılı Kanunun 2 nci maddesinin birinci fıkrasının (e) ve (f) bentlerinde
sayılanlardan 3713 sayılı Kanun kapsamına giren olaylar sebebiyle aylık bağlananlar ile 3713
sayılı Kanun kapsamına girmese dahi başkasının yardımı ve desteği olmaksızın yaşamak için
gereken hareketleri yapamayacak derecede malul olan vazife ve harp malullerinin;
1) Sağlık kurulu raporuyla ihtiyaç duydukları her türlü ortez/protez ve diğer iyileştirici
araç ve gereçlerin bedelleri herhangi bir kısıtlama getirilmeksizin Kurumca karşılanır.
2) SUT eki listelerde yer alan tıbbi malzemelerin temin edilmesi halinde fatura bedelleri
SUT’un ilgili hükümleri doğrultusunda Kurumca karşılanır.
3) SUT eki listelerde yer almayan tıbbi malzemelerin temin edilmesi halinde bedelleri
fatura tutarını aşmamak üzere Kurumca karşılanır.
b) SUT eki listelerde tıbbi malzemeler genel isimleriyle yer aldığından, muadil tıbbi
malzemeler için listelerdeki fiyatlar tavan fiyatları olarak geçerlidir.
c) Bu madde kapsamındaki tıbbi malzemelere ilişkin bakım ve onarım masrafları
garanti kapsamı süresi içinde firma tarafından karşılanacağından, yenileme talepleri Kurumca
karşılanmaz.
d) Aynı işlevi gören birden fazla ürün çeşidi bulunan tıbbi malzemelerin sadece birinin
bedeli Kurumca karşılanır.”
MADDE 23 - Aynı Tebliğin 7.3.5 numaralı maddesinin birinci fıkrasının (c) bendinde
yer alan “en fazla 3 (üç) aylık miktarlarda” ibaresi yürürlükten kaldırılmıştır.
MADDE 24 – Aynı Tebliğin 7.3.7 numaralı maddesinde aşağıdaki değişiklikler
yapılmıştır;
a) Beşinci fıkrasının (c) bendi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
“c) Sağlık Bakanlığınca düzenlenmiş olan ruhsatname ve sorumlu müdür belgesinin
onaylı örneği,”
b) Dokuzuncu fıkrasının (b) bendinde yer alan “Hasta için” ibaresi “0-18 yaş çocuklar
için” olarak değiştirilmiştir.
MADDE 25 - Aynı Tebliğin 7.3.8.C numaralı maddesi aşağıdaki şekilde
değiştirilmiştir.
“7.3.8.C- Kontakt lensler
(1) Kontakt lens bedelleri sadece;
a) Konjenital katarakt nedeniyle opere olmuş afak olgularda,
b) Keratokonusu olan göze gözlük uygulanmış ve gözlükle görme keskinlikleri 10/10 a
kadar (tama) artmayan olgularda,
bu durumlarının üçüncü basamak sağlık hizmeti sunucularınca düzenlenen en az bir göz
hastalıkları uzman hekiminin yer aldığı sağlık kurulu raporu ile belgelendirilmesi, göz
hastalıkları uzman hekimince reçetelendirilmesi ve Kurumla sözleşmeli optisyenlik
müesseselerinden temin edilmesi şartıyla SUT eki “Görmeye Yardımcı Tıbbi Malzemeler
Listesi” nde (EK-6) yer alan bedeller üzerinden Kurumca karşılanır.
(2) Kontakt lenslerin yenilenme süresi 2 (iki) yıldır.
(3) Ancak konjenital katarakt nedeniyle opere olmuş 6 yaşına kadar olan çocuk
olgularda 6 (altı) ayda bir yenilenmesi halinde, 6 yaşından sonra afakı devam eden olgularda
ise sağlık kurulu raporuna istinaden bedelleri Kurumca karşılanır.
(4) Konjenital katarakt nedeniyle opere olmuş afak olgularda sağlık kurulu raporunda
kontakt lensin “aylık sık replasmanlı” veya “yıllık” olup olmadığı belirtilmelidir.
(5) Konjenital katarakt nedeniyle opere olmuş afak olgular hariç kontakt lens kullanan
hastaların ayrıca gözlük cam ve çerçeve bedelleri Kurumca karşılanmaz.
(6) Kontakt lens solüsyonlarının bedelleri Kurumca karşılanmaz.”
MADDE 26 – Aynı Tebliğin 7.3.33 numaralı maddesine aşağıdaki alt madde
eklenmiştir.
“7.3.33.C- Meş kullanımı
(1) Kadın Hastalıkları ve Doğum veya Üroloji veya Genel Cerrahi uzmanlarından
birinin bulunduğu sağlık kurul raporuna istinaden, tekrar eden vakalarda kullanıldığı takdirde
Kurumca bedeli karşılanır.”
MADDE 27 - Aynı Tebliğin 10.3 numaralı maddesine aşağıdaki fıkra eklenmiştir.
“(4) Kurum, 7269 sayılı Umumi Hayata Müessir Afetler Dolayısıyla Alınacak
Tedbirlerle Yapılacak Yardımlara Dair Kanun kapsamındaki afetlere uğrayan bölgelerde, bu
Tebliğ hükümlerine bağlı kalınmaksızın genel sağlık sigortalısı ve bakmakla yükümlü olduğu
kişilerin, sağlık hizmeti sunucularına müracaat ve sağlık hizmetlerinden yararlanmalarına
ilişkin ayrıca usul ve esas belirlemeye yetkilidir.”
MADDE 28 - Aynı Tebliğin eki Sistemik Antimikrobik ve Diğer İlaçların Reçeteleme
Kuralları (Ek-2/A) listesinde aşağıdaki değişiklikler yapılmıştır:
a) “Betalaktam Antibiyotikler” başlıklı (1) numaralı maddesinin (B) alt maddesinin “3.
Kuşak Sefalosporinler” bölümüne aşağıdaki satırlar eklenmiştir.
10.1 Sefdinir- Klavulanat (Oral)
UH-P
Sefpodoksim
Proksetil11.1
UH-P
Klavulanat (Oral)
b) “Antistafilokokal Antibiyotikler” başlıklı (6) numaralı maddesinin (B) alt maddesinin
5.1 numaralı satırı aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
EHU (Çoklu ilaç direnci gösteren gram negatif
bakteri enfeksiyonlarında kültür antibiyogram
sonucu ile kullanılır.
5.1 Kolistimetat
(Kistik fibrozis (KF) hastalarında Pseudomonas
aeruginosa'ya
bağlı
kronik
akciğer
enfeksiyonunda Ek-2/C madde 27 ye göre)
c) “Diğerleri” başlıklı (13) numaralı maddesinin (3) numaralı satırı aşağıdaki şekilde
değiştirilmiştir.
Alfuzosin,
Tamsulosin,
Terazosin, Serenoa repens
standardize lipofilik ekstre,
3
UH-P
Doksazosin,
Silodosin
(Benign prostat hiperplazisi
endikasyonunda)
ç) “Diğerleri” başlıklı (13) numaralı maddesine aşağıdaki (25) ve (26) numaralı satırlar
eklenmiştir.
KY
(Seyahat
diyaresi
endikasyonunda
25
Bizmut subsalisilat
ödenmez)
Gastroenteroloji
uzman
hekimlerince
26
Nizatidin
reçetelenir.
MADDE 29 – Aynı Tebliğin eki Ayakta Tedavide Sağlık Raporu (Uzman Hekim
Raporu/Sağlık Kurulu Raporu) ile Verilebilecek İlaçlar Listesinde (Ek-2/C) aşağıdaki
değişiklikler yapılmıştır:
a)
14 üncü maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
“14. Koloni stimüle eden faktörler (Granülosit, Makrofaj, Filgrastim, Lenograstim vb.)
(Lenograstim, günde 4 Flakona kadar kullanımı ancak “periferik kan progenitör hücrelerinin
mobilizasyonu” endikasyonunda mümkündür.)”
b)
24 üncü maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
“24. Aprepitant (Yüksek doz sisplatin (50 mg/m2 ve üzeri), kemoterapi rejimleri ile
gelişen ya da kök hücre destekli yüksek doz kemoterapi uygulamaları sonrası gelişen
emezisin önlenmesinde veya antrasiklin (doksorubisin veya epirubisin) ve siklofosfamid
kombinasyon kemoterapisinin başlangıç ve tekrar kürleri ile ilişkili bulantı veya kusmanın
önlenmesinde, bu durumların sağlık kurulu raporuyla belirtilmesi halinde ödenir.)”
c)
27 nci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
“27. Tobramisin İnhaler ve Kolistimetat: Kistik fibrozis (KF) hastalarında Pseudomonas
aeruginosa'ya bağlı kronik akciğer enfeksiyonunda; ilk defa ilaç kullanacak hastalarda; son 6
ay içerisinde en az birer aylık aralar ile alınan en az 3 solunum yolu kültüründe (balgam veya
bronkoalveolar lavaj) p.aeriginosa varlığı kanıtlanan pozitif kültür sonuçlarının ekli olduğu
üniversite veya eğitim ve araştırma hastanelerinde göğüs hastalıkları uzmanı veya enfeksiyon
hastalıkları uzmanının bulunduğu 1 yıl süreli sağlık kurulu raporu ile yine bu uzmanlar
tarafından 1 kutu reçetelendirilmesi, sonraki her reçete için yeni pozitif kültür sonucu
eklenmesi; tedavinin devamında raporun yenilenmesi durumunda raporda devam tedavisi
olduğunun belirtilmesi ve reçeteye yeni pozitif kültür sonucunun ekli olması; bu
düzenlemenin yürürlük tarihinden önce ilaca başlamış olan hastalar için devam tedavisi
kriterleri aranması”
d)
37 nci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
“37. İloprost trometamol (İntravenöz formları), Alprostadil 20 mcg/ml; 3. basamak
sağlık tesislerinde tanıyı doğrulayan resmi kurumca onaylanmış görüntüleme tetkik
sonuçlarının belirtildiği; kardiyoloji, kardiyovasküler cerrahi, göğüs hastalıkları, pediyatrik
kardiyoloji ve romatoloji uzman hekimlerinden birinin düzenlediği uzman hekim raporu ile
yalnızca bu uzman hekimlerce (Sistemik skleroz endikasyonunda SUT un 6.2.43 numaralı
maddesine göre)”
e)
53 üncü maddesi 53.1 ve 53.2 nci madde olarak aşağıdaki şekilde
değiştirilmiştir.
“53.1 Dabigatran (Elektif kalça ve diz total eklem replasmanlarında derin ven
trombozunun profilaksisinde, bu durumun belirtildiği ortopedi uzman hekimlerince
düzenlenen rapora dayanılarak; diz için en fazla 10, kalça için en fazla 35 günlük kullanım
bedeli ödenir.
53.2 Rivaroksaban (Elektif kalça ve diz total eklem replasmanlarında derin ven
trombozunun profilaksisinde, bu durumun belirtildiği ortopedi uzman hekimlerince
düzenlenen rapora dayanılarak; diz için en fazla 1 kutu, kalça için en fazla 3 kutu kullanım
bedeli ödenir.”
f)
Aynı listeye aşağıdaki madde eklenmiştir.
“54. Gingko glikozidleri; 65 yaş ve üzeri hastalarda yalnızca alzheimer tipi demans,
vasküler demans ve miks formlarındaki demans sendromları endikasyonlarında, nöroloji
uzman hekimlerince düzenlenen bir yıl süreli uzman hekim raporuna dayanılarak tüm uzman
hekimlerce reçetelenir.”
MADDE 30 – Aynı Tebliğin eki Yurt Dışı İlaç Fiyat Listesi (EK-2/G), ekteki şekilde
değiştirilmiştir.
MADDE 31 – 22/6/2012 tarihli ve 28331 sayılı Resmî Gazete’ de yayımlanan Sosyal
Güvenlik Kurumu Sağlık Uygulama Tebliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Tebliğin 38 inci
maddesinin (ğ) bendinde yer alan “1/7/2012” ibaresi, “1/9/2012” olarak değiştirilmiştir.
MADDE 32 - Bu Tebliğin;
a)
2 ve 31 inci maddeleri 22/6/2012 tarihinden geçerli olmak üzere yayımı
tarihinde,
b) 3 ila 12 nci maddeleri, 14 ila 21 inci maddeleri ile 28 ve 29 uncu maddeleri yayımı
tarihinden 5 iş günü sonra,
c) 13 üncü maddesi 2/3/2012 tarihinden itibaren geçerli olmak üzere yayımı tarihinde,
ç) 22 nci maddesi 12/7/2012 tarihinden itibaren geçerli olmak üzere yayımı tarihinde,
d) 30 uncu maddesi ile değiştirilen EK-2/G listesinde yürürlük tarihi belirtilen ilaçlar,
belirtilen yürürlük tarihlerinden geçerli olmak üzere yayımı tarihinde; diğerleri yayımı
tarihinde,
e) Diğer maddeleri yayımı tarihinde,
yürürlüğe girer.
MADDE 33 - Bu Tebliğ hükümlerini Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanı yürütür.
BARKO
D
EK
"YURTDIŞI İLAÇ FİYAT LİSTESİ (EK-2/G)
İLACIN ADI
ETKEN MADDE
EŞDE SATI YÜRÜR
ĞER
Ş
LÜK
11111111
00808
11111111
00003
11111111
00763
11111111
00778
11111111
00824
11111111
00823
11111111
00477
11111111
00913
11111111
00805
11111111
00478
11111111
00647
11111111
00632
11111111
00009
11111111
00479
11111111
00665
11111111
00684
11111111
00026
11111111
00446
11111111
00736
11111111
00848
11111111
00028
11111111
00030
11111111
00777
ABRAXANE 100 MG.1
AMP.
ACADION 250 MG 120
TB
ACIMETHIN 500 MG
100 TB
ACT HIB ASISI 1
AMP.
ACTEMRA 400 MG 20
ML 1 AMP.
ACTEMRA 80 MG 4
ML 1 AMP.
ADAGEN 250 U/ML 4
FLK
ADCETRIS 50 MG 1
VIAL
AFINITOR 10 MG 90
TB
ALDURAZYM 100
U/ML 1 FLK
ALINIA 500 MG 60 TB
ALK 801 BEE APIS
MELLIFERA INIT.SET
ALKERAN 50 MG 1
AMP
ALPROSTADİL 500
MCG FLK
ALYOSTAL VENIN
GUEPES VESPULA
110MC
AMILORIDE 5 MG 28
TB
AMMONAPS 500 MG
250 TB
AMMONAPS 940
MG/G 266 G GRANUL
AMMONUL 50 ML 1
AMP
AMPYRA 10 MG 60
TB
AMSIDINE 75 MG 6
AMP
AMSIDYL 75 MG 6
AMP
AMYTAL SODİUM
500 MG 1 ENJ.
Alprostadil 500 mcg flk
GRUB FİYA
U
TI TARİHİ
390,0
I358A
5€
44,95
I173B
€
18,90
I108B
€
17,85
I332A
€
1.110,
I359B
00 €
230,0
I359A
0€
15.85
I194A 0,00 €
4.220,
I413A
00 €
13.20
I347A 3,70 €
627,0
I098A
0€
625,0
I264A
0€
150,0
I260A
0€
38,75
I107A
€
274,5
I006C
0€
Arı allerjeni (110mcg
Guepes vespula )
I260B
Paklitaksel 100 mg amp.
Tiopronin 250 mg tb.
L Methionine 500 mg tb.
Conjuigated Haemophilus
İnfluenza tipB amp.
Tocilizumab 400 mg amp.
Tocilizumab 80 mg amp.
Pegademase bovine
250U/ml flk
Brentuximab Vedotin 50
mg 1 vial
Everolimus 10 mg.tb.
Laronidase 100 IU/ml flk
Nitazoxanide 500 mg tab
Arı allerjeni (801 İdame
Bal arısı )
Melphalan 50 mg amp
Amilorid 5 mg tb
Fenilbütürat Sodyum 500
mg tb
Fenilbütürat Sodyum 940
mg/g granul
Sodyum Fenil Asetat 50
ml.amp.+sodyum benzoat
I011A
Dalfampridine 10 mg
I372A
Amsacrine 75 mg amp
I012A
Amsacrine 75 mg amp
Amobarbital sodyum 500
mg enj.
I012A
I068A
I068B
I311A
I331A
29,80
€
2,89 €
825,0
0€
1.437,
00 €
2.000,
00 €
675,0
0€
799,2
5€
650,0
0€
704,1
4$
11111111
00031
11111111
00093
11111111
00923
11111111
00703
11111111
00631
11111111
00507
11111111
00040
11111111
00690
11111111
00835
11111111
00741
11111111
00836
11111111
00855
11111111
00870
11111111
00707
11111111
00043
11111111
00051
11111111
00045
11111111
00435
11111111
00945
11111111
00053
11111111
00056
11111111
00850
ANCOTIL 500 MG 100
TB
ANDRACTIM GEL 80
G
ANGIOX 250 MG 1
VIAL
ANTURAN 100 MG 84
TB
APRESOLINE
(HYDRALAZINE) 25
MG 84 TB
APRESOLINE 20 MG 1
AMP
APRESOLINE 20 MG 5
AMP
APTIVUS 250 MG 120
KAP
AQUADEKS
PEDIATRIC LIQUID
1x60 ML
AQUASOL-A 50.000
U /ML 2 ML 10 AMP.
ARGATRA 100
MG/2,5ML 1 AMP.
ARGININ 500 MG 250
CAP
ARGININE VEYRON 5
ML 1X20 AMP.(ORAL)
ARSENOX 10 MG 10
ML 1 AMP
ARTANE 2 MG 50 TB
Flucytosin 500 mg tb
I070A
Androstanolone jel
I013A
Bivaluridin 250mg amp
I419A
62,44
€
13,80
€
491,6
8€
Sülfinpirazon 100 mg tb
I289A
9,35 €
Hydralazin 25 mg tab
I083C
6,00 €
Hydralazin 20 mg amp
I083A
Hydralazin 20 mg amp
I083A
Tipranavir 250 mg kap
Antioksidan özellikte
multivitamin ve mineral
desteği
Vitamin A palmitate
(Retinyl palmitate) 50.000
IU amp.
I284A
3,10 €
17,50
€
680,9
4€
I364A
22,75
€
Argatroban 100 mg
Arginine 500 mg kap.
I365A
I314A
I014C
L-Arginine chlorhydrate 5
ml amp.(Oral)
Arsenik Trioksit 10 mg/ml
amp
I014D
I015A
247,2
0€
208,7
5€
41,30
€
3,60 €
380,0
0€
Trihexyphenidyl 2 mg tb
I177A
ARTANE 5 MG 250 TB Trihexyphenidyl 5 mg tb
I177B
1,95 €
23,90
€
ARTANE 5 MG 50 TB
I177B
8,10 €
I120A
2,44 €
Trihexyphenidyl 5 mg tb
Noradrenalin
ARTERENOL 1
hydrochloride 1 mg/ml
MG/ML 5 AMP
amp
ASASANTİN RETARD 25 mg Aspirin ve 200 mg
200 MG/25 MG 60
Dipyridamole extended
CAPSULE
release
ASTONIN-H 0.1 MG
100 TB
Fludrokortizon 0.1 mg tb
ASTONIN-H 0.1 MG 50
TB
Fludrokortizon 0.1 mg tb
ATGAM 50 MG/ML 5
ML 5 AMP.
Lymphosyte IG 50 mg
I431A
I071A
I071A
I227B
16,90
€
20,68
€
24,71
€
2.100,
00 €
12.07.20
12
27.02.20
12
11111111
00725
11111111
00508
11111111
00643
11111111
00069
11111111
00847
11111111
00432
11111111
00926
11111111
00076
11111111
00077
11111111
00078
11111111
00079
11111111
00080
11111111
00081
11111111
00083
11111111
00087
11111111
00788
11111111
00457
11111111
00456
11111111
00092
11111111
00453
11111111
00089
11111111
00091
ATRIANCE INFUSION
LOSUNG 250 MG/ML
6 AMP.
B6 VICOTRAT 300 MG
100 TB
B6 VICOTRAT 300 MG
50 TB
BCNU(CARMUSTİNE)
100 MG 1 AMP.
BENDIT 100 MG 1
VIAL
BENEMID 500 MG 30
TB
BENERVA 100
MG/ML 3 AMP
BENERVA 250 MG 40
TB
BENERVA 50 MG 100
TB
BENZTROPINE 2 MG
100 TB
Nelarabin 250
mg/50ml.flk.
I307A
B6 Vitamini 300 mg tb
I201A
B6 Vitamini 300 mg tb
I201A
Carmustine 100 mg amp.
Bendamustin HCL 100 mg
I032A
2.475, 28.02.20
20 € 12
10,85
€
I300A
7,75 €
69,50
€
305,0
0€
Probenecid 500 mg tb
Thiamine (B1 Vitamini)
100 mg/ml 3 amp
Thiamine (B1 Vitamini)
250 mg tb
Thiamine (B1 Vitamini) 50
mg tb
Benztropin Mesilate 2 mg
tb
C1 Esteraz Inhibitör
içeren İnsan Plazması 500
IE flk
B2 Vitamini (Riboflavin)
50 mg tb
I143A
4,55 €
I167D
1,50 €
I167D
4,92 €
I167B
I021A
6,99 €
17,25
€
I027A
582,0
0€
Betain HCL toz
Dextromethorphan 25 mg
tb
I022A
Praziquantel 600 mg tb
I142B
Cladribine flk
I042A
Coenzyme Q 100 mg cap
I044F
Coenzyme Q 30 mg cap
I044C
BIOTIN 5 MG 100 TB
Biotin 5 mg tb
I025B
BIOTIN 5 MG 150 TB
Biotin 5 mg tb
I025B
BIOTIN 5 MG 20 TB
Biotin 5 mg tb
I025B
Biotin 5 mg tb
I025B
5,75 €
11,00
€
I411A
19,00 24.05.20
€ 12
BERINERT P 500 IE
FLK
BERIVINE 50 MG 40
TB
BETAIN HCL 1000 G
POWDER
BEXINE 25 MG 24 TB
BILTRICIDE 600 MG 6
TB
BIODRIBINE 10
MG/10 ML 1 FLK.
BIO-QINON 10 100
MG 60 CAP
BIO-QINON 10 30 MG
60 CAP
BIOTIN 5 MG 60 TB
BLEOMYCIN
11111111 SULPHATE 1500 IU 1
00908
AMPUL
Bleomycin Sulphate 1500
IU 1 amp.
I019C
I055A
3,32 €
48,55
€
5,60 €
34,95
€
80,00
€
109,8
0€
20,25
€
20,00
€
14,30
€
BOTILINUM TIP-B
(NEUROBLOC VEYA
MYOBLOC) 5000 IU
AMP
CAFCIT 20 MG 10
AMPUL
CAFCIT 20 MG/ML 3
ML 1 AMP.
CAPTIMER 100 MG 50
DRJ
CAPTIMER 250 MG
100 DRJ
CARBAGLU 200 MG 5
TB
CARBAGLU 200 MG
60 TB
CARDIOXANE 500
MG.1 FLK.
CARMUBRIS 100 MG
FLK
CATAPRESAN 150/100
TB
CATAPRESAN 75/100
TB
CATAPRESS 0.1 MG
100 TB
CAVERJECT 10 MCG
2 AMP.
CCNU/CEENU 10 MG
20 CAP
CCNU/CEENU 100 MG
20 TB
CCNU/CEENU 40 MG
20 CAP
CELSENTRİ 150 MG
60 TB
CEREBROLYSIN 1 ML
10 FLK
11111111
00730
11111111
00675
11111111
00794
11111111
00109
11111111
00112
11111111
00423
11111111
00613
11111111
00766
11111111
00424
11111111
00512
11111111
00513
11111111
00704
11111111
00623
11111111
00671
11111111
00593
11111111
00114
11111111
00817
11111111
00116
11111111
00914
CERETEC KIT 2 VIAL
CHOLESTEROL
11111111 MODULE 450 GRAM
00627
TOZ
11111111 CIMAHER 5 MG/ML 4
00846
AMP.
11111111
CİMZİA 200 MG 2 İNJ.
00948
11111111 CLADRIBINE 10 MG
00458
FLC
Botulinum B Toksin 5000
IV amp
I301A
Kafein 20 mg ampul
I274A
Kafein 20 mg ampul
I274A
Tiopronin 100 mg drj
I173A
Tiopronin 250 mg drj
I173B
Carglumic acid 200 mg tb
I031A
Carglumic acid 200 mg tb
Dexrazoxane 500 mg
amp.
I031A
Carmustine 100 mg flk
I032A
Clonidin 150/100 tb
I204A
244,5
0€
282,9 28.02.20
0 € 12
47,50
€
20,00
€
54,00
€
387,0
0€
4.644,
00 €
250,5
0€
33,57
€
11,10
€
Clonidin 75/100 tb
I204B
8,75 €
Clonidin 0,1mg tb
I204C
Alprostadil 10 mcg flk
I006D
Lomustine 10 mg cap
I100C
Lomustine 100 mg tb
I100B
Lomustine 40 mg cap
I100A
Maraviroc 150 mg Tb.
Cerebrolysin (Porcine
Brain Extract) flk
Technetium (99m Tc)
exametazime 2 vial
I356A
9,27 €
26,00
€
199,9
5€
598,0
0€
212,0
0€
890,0
0€
Cholosterol 450 gram toz
I258A
Nimotuzumab 5mg/ml
I371A
Certolizumab 200 mg 2 inj
Cladribine flk
I231B
I035A
I414A
I433A
I042A
8,00 €
688,1
0€
101,5
0€
1.089,
00 €
1.014, 12.07.20
00 € 12
262,0
0€
11111111
00156
11111111
00124
11111111
00159
11111111
00160
11111111
00161
11111111
00163
11111111
00145
11111111
00148
11111111
00127
11111111
00155
11111111
00714
11111111
00517
11111111
00644
11111111
00815
11111111
00585
11111111
00520
11111111
00521
11111111
00733
11111111
00601
11111111
00600
11111111
00793
11111111
00187
11111111
00186
11111111
COENZYME Q 10 10
MG 60 CAP
COENZYME Q 10 100
MG 60 CAP
COENZYME Q 10 200
MG 30 CAP
COENZYME Q 10 250
MG 30 CAP
COENZYME Q 10 30
MG 30 CAP
COENZYME Q 10 30
MG 60 CAP
COENZYME Q 10 50
MG 30 CAP
COENZYME Q 10 50
MG 60 CAP
COENZYME Q 10 500
MG 30 CAP
COENZYME Q 10 60
MG 60 CAP
COFFEINUM N 200
MG 50 TB
COLCHICINE OPOK 1
MG 20 TB
COLCHICINE
OPOCALCIUM 10 MG
20 TB
COLİFOAM REKTAL
KÖPÜK 20,8 G
COLOMYCIN
1.000.000 IU 1 AMP
CORGARD 80 MG 28
TB
COROTROP 10 MG 10
ML 10 AMP
COSMEGEN 0,5 MG
1X1 FLK
COUMADIN 1 MG 100
TB
COUMADIN 2 MG 20
TB
CPF CAFFEIN
SULFAT I.V 25
MG/ML 2 ML 10 AMP.
CREATIN 750 MG 100
CAP
CREATIN 750 MG 300
CAP
CREATIN
10,67
€
40,00
€
64,78
€
71,47
€
16,90
€
20,42
€
Coenzyme Q 10 mg kap.
I044A
Coenzyme Q 100 mg kap.
I044F
Coenzyme Q 200 mg kap.
I044H
Coenzyme Q 250 mg kap.
I044I
Coenzyme Q 30 mg kap.
I044C
Coenzyme Q 30 mg kap.
I044C
Coenzyme Q 50 mg kap.
I044D
Coenzyme Q 50 mg kap.
I044D
Coenzyme Q 500 mg kap.
I044J
Coenzyme Q 60 mg kap.
I044E
9,97 €
17,28
€
72,36
€
29,13
€
Kafein 200 mg tablet
I274B
5,85 €
Colchicine 1 mg tb
I045A
2,40 €
Colchicine 10 mg tab
Hidrokortizon asetat rektal
köpük
Colistin Sülfat 1.000.000
IU amp
I045C
I354A
2,55 €
16,10
€
I046B
2,90 €
Nadolol 80 mg tb
I205A
Milrinon 10mg amp
I206A
Daktinomisin 0,5 mg flk.
I305A
Varfarin 1 mg tb
I240A
5,55 €
149,0 16.04.20
0 € 12
19,06
€
40,25
€
Varfarin 2 mg tb
I240B
1,85 €
Kafein 25 mg ampul
Creatinine Monohydrate
750 mg cap
Creatinine Monohydrate
750 mg cap
Creatinine Monohydrate
I274C
I048A
I048A
I048B
13,57
€
11,35
€
36,36
€
42,80
MONOHYDRAT 100 G
00191
POWDER
CREATIN
11111111 MONOHYDRAT 1000
00189
G POWDER
CREATIN
11111111 MONOHYDRAT 500 G
00188
POWDER
11111111
00192
CRH 100 MCG 1 AMP
11111111 CYSTADENE 180 G
00210
TOZ
CYSTADROPS 0,55%
11111111 10 ML VİAL EYE
00946
DROPS
11111111 CYSTAGON 150 MG
00213
100 TB
11111111 CYSTAGON 50 MG
00215
100 TB
11111111 CYSTEAMIN %0.1 ML
00216
OFT.GTT
11111111 CYTOTECT CP 10 ML
00522
1 FLK
11111111 CYTOTECT CP 50 ML
00524
1 FLK
11111111 DANTRIUM 100 MG
00462
100 CAP
11111111 DANTRIUM 100 MG
00227
30 CAP
11111111 DANTRIUM 20 MG 12
00220
AMP
11111111 DANTRIUM 25 MG 50
00230
CAP
11111111 DANTRIUM 50 MG
00232
100 CAP
11111111 DANTRIUM 50 MG 50
00221
CAP
11111111 DANTROLEN 20 MG
00234
12 AMP
DAP (3-4 DIAMINO
11111111 PURIDINE)20 MG 100
00419
TB
11111111 DAP PENICILLINE
00833
KIT
11111111 DAPSON 100 MG 250
00237
TB
11111111 DAPSON 50 MG 100
00249
TB
toz
Creatinine Monohydrate
toz
Creatinine Monohydrate
toz
Corticorelin
Trifluoroacetat 100 mcg
amp
Betain Anhydr Toz
Cysteamine hydrochloride
0,55% 10 ML vial eye
drops
Cysteamine Bitartarate 150
mg tb
Cysteamine Bitartarate 50
mg tb
Cysteamine Bitartarate
%0.1 göz damlası
Cytomegalovirus
ımmunglobulins 1 flk
Cytomegalovirus
ımmunglobulins 1 flk
Dantrolen Sodium 100 mg
cap
Dantrolen Sodium 100 mg
cap
Dantrolen Sodium 20 mg
amp
Dantrolen Sodium 25 mg
cap
Dantrolen Sodium 50 mg
cap
Dantrolen Sodium 50 mg
cap
Dantrolen Sodium 20 mg
amp
3-4 Diamino Pyridine 20
mg tb
Penicilline kit
(PPL,MDM,PBS)
€
I048B
24,30
€
I048B
13,25
€
I047A
I022B
I050D
I050B
I050A
I050C
I207A
I207A
I051D
I051D
I051A
I051B
I051C
I051C
I051A
I001A
I363A
Dapson 100 mg tb
I052B
Dapson 50 mg tb
I052A
93,63
€
496,5
0€
195,0 12.07.20
0 € 12
234,9
0€
93,00
€
82,50
€
185,6
4€
901,4
3€
71,20
€
14,09
€
857,0
0€
6,70 €
48,30
€
26,15
€
850,0
0€
117,7
0€
78,00
€
16,50
€
29,00 22.03.20
€ 12
11111111
00250
11111111
00253
11111111
00251
11111111
00252
11111111
00742
11111111
00743
11111111
00688
11111111
00705
11111111
00658
11111111
00254
11111111
00405
11111111
00617
11111111
00689
11111111
00526
11111111
00609
11111111
00646
11111111
00463
11111111
00652
11111111
00785
11111111
00615
11111111
00586
11111111
00587
11111111
00464
11111111
DARAPRIM 25 MG 30
TB
DELIMMUN 500 MG
100 TB
DELIMMUN 500 MG
20 TB
DELIMMUN 500 MG
40 TB
DEMECLOCYCLINE
150 MG 28 KAP
DEPOCYTE 50 MG 1
FLK
DESERNIL 1.65 MG 20
TB
DHYDERGOT 1 MG 1
ML 5 AMPUL
DIBENZYRAN 10 MG
100 CAP
DIBENZYRAN 5 MG
20 CAP
DIBENZYRAN 5 MG
90 CAP
DIBRO-BE 850 MG 60
TB
DIGIMERCK 0.1 MG
100 TB
DILOXANIDE
FUROATE 500 MG 30
TB
DIMAVAL 100 MG 1
FLK
DIMAVAL 100 MG 5
FLK
DIPENTUM 250 MG
112 TB
DIURIL 250 MG 5 ML
237 ML SUSP.
DİACOMİT 250 MG 60
SAŞE
D-MANNOSE
POVDER (NOW 100 %
PURE)
DOXEPIN 10 MG 50
KAP
DOXEPIN 25 MG 50
KAP
DOXEPIN HCL 10 MG
50 CAP
DOXEPIN HCL 25 MG
Pyrimethamine 25 mg tb
I146A
Inosine 500 mg tb
I090A
Inosine 500 mg tb
I090A
Inosine 500 mg tb
Demeclocycline 150 mg
cap
Intratekal lipozomal
cytarabine 50 mg flakon
Metiserjit maleat 1,65 mg
tablet
Dihidroergoamin 1mg/
1ml amp.
Phenoxybenzamin 10 mg
cap
Phenoxybenzamin 5 mg
cap
Phenoxybenzamin 5 mg
cap
Kalium Bromide 850 mg
tab
I090A
I251A
5,25 €
62,70
€
62,30
€
20,20
€
86,70
€
18,20
€
Digitoksin 0,1 mg tablet
I283A
6,15 €
Diloxanide furoate 500
mg TB
Unithiol (DMPS) 100 mg
flakon
Unithiol (DMPS) 100 mg
flakon
Olsalazin Sodyum 250 mg
tb
Klorotiyazid 250mg/5ml
Susp.
I054A
I322A
I282A
I291A
I133B
I133A
I133A
3,45 €
83,32
€
17,85
€
34,51
€
26,00
€
2.095,
00 €
Sitiripentol 250 mg toz
I336A
66,45
€
29,90
€
148,5
0€
34,00
€
29,20
€
180,0
0€
D- Mannose Powder
I252A
26,00
€
Doxepin HCL 10 mg tb
I061A
1,75 €
Doxepin HCL 25 mg tb
I061B
3,60 €
Doxepin HCL 10 mg tb
Doxepin HCL 25 mg tb
I061A
I061B
2,90 €
2,46 €
I209A
I245A
I245A
I121A
I253B
00465
20 CAP
DUODOPA
11111111 INTESTINAL GEL 100
00932
ML 7 SACHETS
11111111 DUSODRİL RETART
00527
100 MG 100 DRJ
EDROPHONIUM
11111111 CHLORIDE 10 MG/ML
00917
10 AMP
11111111
00263
EFUDIX 20 G POMAD
11111111
00264
EGATEN 250 MG 4 TB
11111111 ELAPRASE 6 MG 3
00625
ML FLK
11111111
00486
ELDISINE 5 MG 1 FLK
11111111 ELMIRON 100 MG 100
00265
TB
11111111 ENLON 10MG / ML 15
00530
ML 10 FLK
11111111
00267
EPIPEN 0.3 MG 1 AMP
11111111 EPIPEN JUNIOR 0.15
00269
MG 1 AMP
11111111 EPISTATUS 10 MG 1
00711
ML BUCCAL LIKIT
11111111 ERBITUX 100 MG 1
00271
FLK
11111111 ERBITUX 5 MG/ML
00718
100 ML INF
11111111 ERWINASE 10.000 IU
00487
5 FLK
11111111 ERYTHROMYCİN 500
00941
MG 20 TABLET
11111111 ESBRİET 267 MG 252
00960
KAPSÜL
11111111 ESIDREX 25 MG 30
00683
TB
ETHINYL
11111111 ESTRADIOL 25 MCG
00531
21 DRJ
11111111 ETHINYLESTRADIOL
00919
EFFIK 50 MCG 15 TB
11111111 ETHYMAL 250 MG
00723
100 KAP
11111111 EVOLTRA 20 MG 4
00720
FLK
11111111 EVOLTRA 20 MG FLK
Levodopa/Carbidopa (20
mg/ 5 mg)/ ml Intestinal
gel 100 ml 7 sachets
Naftidrofuryl oksalad 100
mg drj
I030D
I210A
Edrofhonium Cloride 10
mg/ml 10 amp
I211A
Fluorourasil pom
I072A
Triclobendazole 250 mg tb
I175A
Idursulfate 6 mg / 3 ml
I256A
Vindesine 5 mg flk
Pentosan Polysulfate
Sodyum 100 mg tb
Edrophonium 10 mg/ ml
flk
I198A
Epinefrin 0.3 mg amp
I065B
Epinefrin 0.15 mg amp
Midazolam 10 mg buccal
likit
I065A
Cetuximab 100 mg flk
I036A
Cetuximab 500 mg flk
I036B
Asparaginaz 10.000 IU flk
Erythromycine 500 mg 20
tb.
Pirfenidone 267 mg 252
kapsül
Hydrochlorotiazid 25 mg
tb
I184A
Ethınyl estradıol 25 mcg
drj
Ethinyl estradiol 50 mcg
15 tb
Ethosuximide 250 mg tbcap
Clofarabine 20 mg flk
Clofarabine 20 mg flk
I131C
I211A
I294A
830,6
8€
13,85
€
255,0
0€
25,75
€
123,9
0€
2.925,
00 €
196,6
1€
159,5
0€
109,6
0€
58,84
€
47,33
€
40,00
€
207,0
0€
1.150,
00 €
1.852,
20 €
I440B
12.07.20
5,10 € 12
3.050, 12.07.20
00 € 12
I084A
2,55 €
I212A
3,10 €
I212B
6,90 €
12,70
€
6.700,
00 €
1.675,
I429A
I066A
I232A
I232A
00590
11111111 EVOXAC 30 MG 100
00280
TB
11111111
00903
11111111
00677
11111111
00837
11111111
00686
11111111
00816
11111111
00780
11111111
00533
11111111
00534
11111111
00286
11111111
00535
11111111
00849
11111111
00721
11111111
00300
11111111
00628
11111111
00629
11111111
00630
11111111
00691
11111111
00876
11111111
00940
11111111
00744
11111111
00865
11111111
00825
11111111
FAMPYRA 10 MG 56
TABLET
FERRLECIT 62.5
MG(6X5ML) AMP
FIBROGAMMIN 1250
IU 20 ML 1 FLK
FIBROGAMMIN P 250
IU FLK
FIRAZYR 10 MG/ML 3
ML ENJ.
FLOLAN 500 MCG 1
AMP.
FLORICAL 100 CAP
Cevimelin Hydrochloride
30 mg tb
Fampyridine
(dalfampiridine) 10 mg 56
tb.
Sodyum ferric gluconat
62,5 mg amp
I037A
I372A
I275B
Faktör XIII 1250 IU amp
I237B
Faktör XIII 250 IU amp
I237A
Icatibant 10 mg/ml enj.
I355A
Epoprostenol 0,5 mg amp.
Kalcıum karbonat-Sodyum
florür cap
Kalcıum karbonat-Sodyum
florür cap
I333A
I213A
FLORICAL 500 CAP
FLORINEF 0.1 MG 100
TB
Fludrokortizon 0.1 mg tb
FOSCAVIR 24 MG /
Foscarnet sodyum 24 mg /
ML 250 ML 1 AMP
ml amp
I213A
FRISIUM 10 MG 10 TB Clobazam 10 mg tb
I043A
FRISIUM 10 MG 20 TB Clobazam 10 mg tb
I043A
FRISIUM 10 MG 30 TB
FUMADERM 105 MG
INITIAL 40 TB
FUMADERM 215 MG
100 TB
FUMADERM 215 MG
70 TB
FUZEON 90 MG ML 60
AMPUL
GILENYA 0,5 MG 28
CAP
GİLURYTMAL 50
MG/10 5 AMPUL
GLUCANTIME 1.5
MG/5 ML 5 AMP.
GLYCINE 500 MG 100
TB
GLYCOSADE 60 G
TOZ 30 SAŞE
GTO 1000 ML 1 OIL
Clobazam 10 mg tb
I043A
Fumarik asit 105 mg tab
I259A
Fumarik asit 215 mg tab
I259B
Fumarik asit 215 mg tab
Enfuvirtide 90 mg/ ml
ampul
I259B
I285A
Fingolimod 0,5 mg cap.
I390A
Ajmalin 50 mg/10 5 ampul
I071A
I214A
I428A
Meglumine Antimoniate
1.5 mg/5 ml amp
I105A
Glycine 500 mg tb
I361B
Amylopectin 60 g saşe
Gliserol Trioleate oıl
I360A
I077A
00 €
210.0
0€
496,4
0€
24,75
€
698,6
0€
148,0
0€
1.695,
00 €
97,00
€
11,50
€
55,10
€
8,35 €
84,70
€
2,50 €
13,00
€
30,00
€
83,30
€
249,0
0€
178,0
0€
2.090,
00 €
1.900,
00 €
16,15
€
13,70
€
11,05
€
139,0
0€
86,00
30.05.20
12
12.07.20
12
00320
11111111
00322
11111111
00413
11111111
00041
11111111
00036
11111111
00924
11111111
00947
11111111
00054
11111111
00057
11111111
00726
11111111
00745
11111111
00074
11111111
00060
11111111
00063
11111111
00540
11111111
00885
11111111
00697
11111111
00828
11111111
00863
11111111
00602
11111111
00121
11111111
00685
11111111
00747
11111111
00961
11111111
GTO 1000 ML 2 OIL
Gliserol Trioleate oıl
I077A
GTO 1000 ML 4 OIL
GUTRON 2.5 MG 50
TB
Gliserol Trioleate oıl
I077A
Midodrin 2.5 mg tb
I112A
GUTRON 5 MG 50 TB
HALAVEN 01,44
MG/ML 2 ML 1 VIAL
Midodrin 5 mg tb
Eribulin mesylate 0.44
mg/ml 2 ml amp
Rekombinant insan
epidermal büyüme faktörü
75 mcg 5ML 1 amp.
I112B
HEBERPROT-P 75
MCG 5ML 1 AMPUL
HUMATIN 250 MG 16
CAP
HUMATIN 250 MG 28
CAP
HYDROALTESONE 20
MG 30 TB
HYDROCORTISONE
10 MG 20 TB
HYDROCORTISONE
10 MG 25 TB
HYDROCORTISONE
100 MG 1 AMP
HYDROCORTISONE
100 MG 10 AMP
HYDROCORTISONE
20 MG 250 TB
HYGROTON 25 MG
100 TB
IDEBENONE 150 MG
30 TB
IDEBENONE 150 MG
60 KAP
3,95 €
400,0
0€
Paromomycin 250 mg cap
I126A
Paromomycin 250 mg cap
I126A
1.107, 12.07.20
00 $ 12
24,25
€
68,05
€
Hydrocortison 20 mg tb
I085C
5,80 €
Hydrocortison 10 mg tb
I085B
2,25 €
Hydrocortison 10 mg tb
Hydrocortison 100 mg
amp
Hydrocortison 100 mg
amp
I085B
2,50 €
I085A
Hydrocortison 20 mg tb
I085C
2,30 €
18,32
€
29,50
€
Chlorthalidone 25 mg tb.
I397A
Idebenon 150 mg tb
I220B
Idebenon 150 mg kap
Canakinumab 150 mg
ILARIS 150 MG 1 AMP Amp.
IMOVAX POLIO 0.5
Inaktive poliomyelitis aşısı
ML ASI
0,5 ml
IMUKIN 0.1 MG 6
Interferon Gamma 0.1 mg
AMP
amp
INCRELEX 10 MG/ML
4 ML 40 MG FLK
Mecasermin 40 mg flk
INDOCID PDA 1 MG 1
AMP
Indometacin 1 mg amp
INLYTA 5 MG 60 TB
I420A
€
159,3
4€
301,2
0€
12,85
€
Axıtınıb 5 mg 60 tb.
INOVELON 200 MG 50 Rufinamide 200 mg tb
I432A
I085A
I220B
I384A
I242A
I092A
I280A
I089A
I441A
I343A
5,90 €
58,60
€
49,80
€
11.85
6,80 €
4,60 €
647,3
0€
630,0
0€
43,40
€
4.800, 12.07.20
00 € 12
62,10
00800
11111111
00862
11111111
00543
11111111
00542
11111111
00603
11111111
00146
11111111
00776
11111111
00162
11111111
00154
11111111
00157
11111111
00956
TB
INOVELON 400 MG 60 Rufinamide 400 mg tb.
TB
I343B
INSPRA 50 MG 100 TB Eplerenon 50 mg tb
I188A
INSPRA 50 MG 20 TB
Eplerenon 50 mg tb
Inaktive poliomyelitis aşısı
0,5 ml
I188A
Gefitinib 250 mg cap
I075A
Raltegravir 400 mg tb
I330A
Inosine 500 mg tb
I090A
Inosine 500 mg tb
I090A
Inosine 500 mg tb
I090A
IPV 0.5 ML AMP
IRESSA 250 MG 14
CAP
ISENTRESS 400 MG 60
TB
ISOPRINOSIN 500 MG
100 TB
ISOPRINOSIN 500 MG
20 TB
ISOPRINOSIN 500 MG
40 TB
ISTODAX 10 MG 1
VİAL
Romidepsin 10 mg 1 vial
Isoproterenol
11111111 ISUPREL 0.2 MG/ML 5 (Isoprenaline) 0.2 mg/ml
00165
AMP
amp
11111111
00670
IXEMPRA 15 MG FLK Ixabepilone 15 mg flk
11111111
00669
IXEMPRA 45 MG FLK Ixabepilone 45 mg flk
11111111 JEVTANA 60 MG/1,5
Cabazitaxel 60 mg/1,5 ml
00901
ML 1 VIAL
1 vial
11111111 KAYEXALATE 450 G Sodium Polystyrene
00193
TOZ
Sulfonate toz
11111111 KETOCAL POWDER
Ketojenik diyet gıdası 300
00811
İNFANT 300Gx6
g
11111111 KINERET 100 MG 28
00490
AMP
Anakinra 100 mg amp
11111111 K-PHOS NEUTRAL
Potasyum fosfat sodyum
00813
250 MG 100 TB
fosfat 250 mg tb
11111111 KREON FÜR KINDER
00545
PELLET 20 G
Pancreatic enzim
11111111 LAMPRENE 50 MG
00764
100 KAP
Clofazamine 50 mg kap.
11111111 L-ARGININ 20 ML 10
00651
AMPUL
L-Arginin amp.
11111111 L-ARGININ HCL 500
00196
G POWDER
L-Arginin toz
11111111 L-CARNITINE 500 MG
00929
80 CAP
L-Carnitine 500 mg 80 cap
11111111 L-CITRULINE 100
L-Citruline toz
I242A
I439A
I094A
I270A
I270B
I405A
I153A
I350A
I183A
I352A
I218A
I323A
I014B
I014A
I421A
I041A
€
122,0
0€
252,0
0€
54,80
€
11,75
€
1.318,
90 €
765,0
0€
80,40
€
17,23
€
10,70
€
2.250, 12.07.20
00 € 12
20,00
€
539,0
0€
1.570,
00 €
4.100,
00 €
23,30
€
298,0
0$
867,2
5€
21,70
€
16,88
€
64,50
€
24,00
€
38,90
€
14,85
€
48,13
00931
11111111
00201
11111111
00200
11111111
00621
11111111
00771
11111111
00211
11111111
00204
11111111
00214
11111111
00605
11111111
00796
11111111
00812
11111111
00826
11111111
00228
11111111
00546
11111111
00231
11111111
00233
11111111
00888
11111111
00787
11111111
00890
11111111
00860
11111111
00937
11111111
00245
11111111
GRAM POWDER
L-CITRULLINE 1000 G
POWDER
L-CITRULLINE 500 G
POWDER
L-CITRULLINE 750
MG 90 TB
LEDERLON 20 MG 10
AMP.
LEGALON 140 MG 100
TB
LEGALON 140 MG 30
TB
LEGALON 70 MG 100
TB
LEUKINE 250 MCG 5
AMP
LEVOTHYROXINE
500 MCG 1 AMP.
L-FUCOSE POWDER
100 G
L-GLYCİNE 16 OZ.
LIORESAL
INTRATHECAL 0.05
MG/ML 5 AMP
LIORESAL
INTRATHECAL 10
MG/20ML 1 AMP
LIORESAL
INTRATHECAL 10
MG/5ML 1 AMP
LIORESAL
INTRATHECAL 10
MG/5ML 5 AMP
LIQUID MAGNESIUM
1X16 OZ.
L-ISOLEUCINE 10
MG/1 ML POW. 200
ML SOL.
L-ISOLEUCINE 25 G
POWDER
L-ISOLEUCINE 250 G
POWDER
LITAK 2 MG/ML 5X5
ML FLC
LONOLOX 10 MG 100
TB
LONOTEN 10 MG 40
€
226,8
0€
127,2
0€
32,50
€
58,22
€
50,48
€
L-Citrulline toz
I041A
L-Citrulline toz
I041A
L-Citrulline tb
I041C
Triamsinolone 20 mg amp.
I327A
Silibinin 140 mg tb
I150B
Silibinin 140 mg tb
I150B
Silibinin 70 mg tb
Sargramostim 250 mcg
ampul
Levothyroxin 500 mcg
amp.
I150A
6-deoxyl-L-galaktoz
I351A
L-Glycine 16 oz. toz
I361A
7,73 €
12,55
€
850,5
0€
33,26 yayımı
€ tarihinde
560,0
0€
27,70
€
Baklofen 0.05 mg/ml amp
I020A
12,70
€
Baklofen 0,5 mg/ml amp
I020C
90,20
€
Baklofen 2 mg/ml amp
I020B
90,20
€
Baklofen 2 mg/ml amp
I020B
Iyonik magnezyum sol.
I399A
L-Isoleusine 10 mg/1ml
sol.
L-isoleucin 25 g toz
L-Isoleucin 250 g Powder
I243A
I346A
I093C
I093B
I093B
Cladribin 2 mg/ml 5x5 ml
flc
I042A
Minoxidil 10 mg tb
Minoxidil 10 mg tb
I113C
I113C
425,0
0€
39,50
€
80,98
€
10,50
€
59,30
€
1.829,
80 €
172,7
2€
15,43
00259
11111111
00266
11111111
00930
11111111
00439
11111111
00852
11111111
00891
11111111
00786
11111111
00491
11111111
00272
11111111
00834
11111111
00655
11111111
00291
TB
LORENZO'S OIL 500
ML
L-ORNITHIN 100
GRAM POWDER
LOVASTATİN 10 MG
100 TB
L-SERINE POWDER
1X100 G
L-VALIN 25 G
POWDER
L-VALINE 10 MG/ML
POW. 200 ML SOL.
LYMPHOGLOBULIN
100 MG 5 ML 1 FLK
LYSODREN 500 MG
100 CAP
MAGNESIUM VERLA
N 200 DRAJE
MAREVAN 1 MG 28
TB
MARKUMAR 3 MG
100 TB
11111111
00548
MCT OIL 1000 ML
11111111
00649
MCT OIL 500 ML
11111111
00302
11111111
00309
11111111
00305
11111111
00307
11111111
00333
11111111
00312
11111111
00335
11111111
00315
11111111
00330
11111111
MCT OIL%
MEGEMAX 1000 ML
MEDOBIOTIN 10 MG
100 TB
MEDOBIOTIN 10 MG
30 TB
MEDOBIOTIN 10 MG
90 TB
MEDOBIOTIN 2.5 MG
100 TB
MEDOBIOTIN 2.5 MG
30 TB
MEDOBIOTIN 2.5 MG
300 TB
MEDOBIOTIN 2.5 MG
50 TB
MEDOBIOTIN 2.5 MG
90 TB
MEDOBIOTIN BIOTIN
€
112,5
0€
71,50
€
17,00
€
25,80
€
Gliserol Trioleate,Gliserol
Trierucate oıl
I078A
L-Ornitin toz
I216B
Lovastatin 10 mg tb
I101A
L-Serin 100 g Powder
I373A
Valin 25 g toz
I337B
L-Valine 10 mg/ml sol.
Antitymocyteglobulin 100
mg flk
I337A
Mitotane 500 mg cap
I114A
28.02.20
7,80 € 12
80,98
€
288,2
7€
370,0
0€
Magnezyum
I268B
9,70 €
Varfarin 1 mg tb
I240A
Phenprocoumon 3 mg tb
Medium Chain
(Caprylic/Capric )
Trigliserid oıl
Medium Chain
(Caprylic/Capric )
Trigliserid oıl
Medium Chain
(Caprylic/Capric )
Trigliserid oıl %100
I134A
0,72 €
11,25
€
I104B
12,80
€
I104B
20,90
€
Biotin 10 mg tb
I025C
Biotin 10 mg tb
I025C
Biotin 10 mg tb
I025C
Biotin 2.5 mg tb
I025A
Biotin 2.5 mg tb
I025A
Biotin 2.5 mg tb
I025A
Biotin 2.5 mg tb
I025A
Biotin 2.5 mg tb
Biotin 10 mg tb
I025A
I025C
I182A
I104A
23,30
€
37,12
€
12,28
€
30,90
€
18,93
€
5,78 €
49,31
€
10,01
€
12,80
€
32,90
00706
11111111
00549
11111111
00339
11111111
00340
11111111
00550
11111111
00341
11111111
00342
11111111
00345
11111111
00918
11111111
00348
11111111
00492
11111111
00951
11111111
00750
11111111
00363
11111111
00369
11111111
00911
11111111
00912
11111111
00910
11111111
00553
11111111
00845
11111111
00853
11111111
00751
11111111
00799
11111111
00740
S 10 MG 90 TB
MEFOXITIN 2 G 10
FLK
MEPHYTON 5 MG 100
TB
MESTINON 10 MG 100
TB
MESTINON 60 MG/5
ML 473 ML SÜSP.
MESTINON RETARD
180 MG 100 TB
METALCAPTASE 150
MG 100 TB
METALCAPTASE 300
MG 100 TB
METHAZOLAMIDE 25
MG 100 TB
METHIONIN L 100 G
GRANUL
METOPIRONE 250 MG
100 CAP
METVİX 160MG/ G 2
G CREAM
MILTEX SOLÜSYON
%6 10 ML
MINOXIDIL 10 MG
100 TB
MINPROG 0.5 MG 5
FLK
MITOMYCIN C 10 MG
1 VIAL
MITOMYCIN C 2 MG
1 VIAL
MITOMYCIN C 20 MG
1 VIAL
MNESIS 45 MG 30
CAP
MONOBENZONE
KREM %20 113,5 G
MOVICOL JUNIOR
POWDER FOR ORAL
SOLUTION 6,9 G X30
SACHET
MOZOBİL 1,2 ML 1
FLK
MULTAQ 400 MG 60
TB.
MYLOTARG 5 MG 20
ML 1 AMP.
Cefoxitin Sodium 2 g flk
I033A
Phytomenadione 5 mg tb
Pyridostigmin Bromid 10
mg tb
Pyridostigmin Bromid 60
mg/5 ml susp
Pyridostigmin Bromid 180
mg tb
I138A
Penicillamine 150 mg cap
I128A
Penicillamine 300 mg cap
Methazolamide 25 mg 100
tb
I128C
I416A
Methionine granul
I108A
Metyrapon 250 mg cap
Methylaminolevulinate
160 mg/ g 2 g cream
I193A
Miltefosine sol.%6 10 ml
I302B
Minoxidil 10 mg tb
I113C
Alprostadil 500 mcg flk
Mitomycine-C 10 mg 1
vial
I006C
Mitomycine-C 2 mg 1 vial
Mitomycine-C 20 mg 1
vial
I412C
I412A
Idebenon 45 mg cap
I220A
Monobenzone %20 krem
I115A
I145A
I145C
I145B
I435A
I412B
Polyethylen glycol 6,9 g
saşe
I375A
Plerixafor 1,2 ml flk
I321A
Dronedarone 400 mg tb.
I342A
Gemtuzumab 5 mg flk
I076A
€
132,8
1€
537,6
0€
12,00
€
92,00
€
303,1
5€
20,24
€
33,14
€
122,9
0€
12,77
€
75,00
€
345,0 12.07.20
0 € 12
108,3
0€
45,95
€
528,5
0€
22,10
€
8,94 €
56,14
€
34,16
€
145,0
0€
10,50
€
6.250,
00 €
106,5
5€
2.57
4,62 $
11111111
00379
11111111
00382
11111111
00380
11111111
00555
11111111
00495
11111111
00952
11111111
00496
11111111
00949
11111111
00390
11111111
00391
11111111
00422
11111111
00909
11111111
00944
11111111
00556
11111111
00731
11111111
00398
11111111
00403
11111111
00806
11111111
00404
11111111
00406
11111111
00702
11111111
00804
11111111
00934
11111111
00770
11111111
MYOCHOLINE 10 MG
50 TB
MYOCHOLINE 25 MG
100 TB
MYOCHOLINE 25 MG
50 TB
MYOTONINE 25 MG
100 TB
MYOZYME 50 MG 1
FLK
NABİLONE 1 MG 20
KAPSÜL
NAGLAZYM 1 MG 5
ML 1 FLK
NALOXON HCI 0,4
MG 1 ML 10 AMPUL
NATRIUM FLUORID
25 MG 100 TB
NATULAN 50 MG 50
TB
NEBUPENT 300 MG 15
ML INH
NEOPHE 685 MG 550
TABLET
NEOPHE POWDER
376,75 G
NEPRESOL 25 MG 2
ML 5 AMP
NEUROLITE (ECD)
1X2 AMP.
NIACIN 500 MG 100
TB
Bethanechol Chloride 10
mg tb
Bethanechol Chloride 25
mg tb
Bethanechol Chloride 25
mg tb
Bethanechol Chloride 25
mg tb
Alglucosidase alfa 50 mg
flk
NIPENT 10 MG 1 FLK
NKH ANAMIX 400 G
TOZ
NORAVID/DEFIBROT
IDE 200 MG 10 FLK
NORMOSANG 250 MG
4 AMP
NORPACE CR 100 MG
100 TB
NORTIMIL 25 MG 40
TB
NOTEZINE 100 MG 20
TB
Pentostatin 10 mg flk
Glisin içermeyen mama
400 g toz
I132A
Defibrotide 200 mg flk
I053A
Haemarginate 250 mg amp
disopiramid fosfat 100 mg
cap.
Desipramin hidroklorür 25
mg tab
Diethylcarbamazine 100
mg 20 tb
I080A
NPLATE 250 µG FLK
OCTOSTİM 1,5
Romiplostim 250 mcg flk.
Desmopressin 1,5 mg/ml
I326A
I434A
Nabilone 1 mg 20 kapsül
I023A
I023B
I023B
I023B
I199A
I436A
Galsulfase1 mg flk
I190A
Naloxan HCI 0,4 mg 1 ML
10 amp.
I433A
Sodium Fluoride 25 mg tb
I152A
Procarbazin 50 mg tb
I144A
Pentamidine İsetionate 300
mg ınh
I130B
LNAA 685 mg 550 tb.
LNAA 376,75 g
Hydralazin 25 mg amp
I235B
I235B
I083B
Technetium-99m amp.
I303A
Nicotinic Acid (Niasin)500
mg tb
I118C
I348A
I267A
I249A
I424A
10,88
€
32,00
€
15,62
€
27,60
€
550,0
0€
201,5
8€
1.790,
00 €
16,50
€
4,05 €
210,1
0€
75,55
€
275,0
0€
270,0
0€
16,80
€
500,0
0$
12.07.20
12
12.07.20
12
yayımı
tarihinde
12.07.20
12
6,50 €
975,0
0€
54,50
€
1.372,
00 €
2.248,
00 €
135,3
0€
5,10 €
14,90
€
780,0
0€
389,5 12.07.20
00950
11111111
00410
11111111
00864
11111111
00407
11111111
00408
11111111
00409
11111111
00654
11111111
00412
11111111
00411
11111111
00021
11111111
00727
11111111
00022
11111111
00907
11111111
00440
11111111
00722
11111111
00024
11111111
00027
11111111
00029
11111111
00032
11111111
00844
11111111
00563
11111111
00498
11111111
MG/ML 2,5 NASAL
SPRAY
ONCASPAR 3750 IU 1
AMP
OPHTASILOXANE
COLLYRE EYE
DROPS 10 ML
ORFADIN (NTBC 10
MG ) 60 CAP
ORFADIN (NTBC 2
MG) 60 CAP
ORFADIN (NTBC 5
MG ) 60 CAP
ORGARAN 750 IU 10
AMP
OSPOLOT 200 MG 200
TB
OSPOLOT 200 MG 50
TB
OSPOLOT 50 MG 200
TB
OVASTAT 5G 5 FLK
PADUTIN 100 MG 100
TB
PARNATE 10 MG 28
TABLET
PEDEA 5 MG/ML I.V 4
AMP
PENTACARINAT 300
MG 1x1 AMP
PENTACARINAT 300
MG 5 FLK
PENTAGASTRIN 500
MCG/2 ML 5 AMP
PENTOSAN POLY
SULFAT SP54 100 MG
10 AMP
PENTOSAN POLY
SULFAT SP54 25 MG
100 DRJ
PERFADEX 1000 ML
KORUMA
SOLUSYONU
PERFAN 100MG/ 20
ML 1 AMP
PERFAN 20 ML 10
AMP
PETNIDAN 250 MG
2,5 nasal sprey
PEG-Asparaginase 3750
IU amp
I127A
Dimethicone 10 ml
Nitrofloromethylbenzoylcy
clohexandione 10 mg cap
Nitrofloromethylbenzoylcy
clohexandione 2 mg cap
Nitrofloromethylbenzoylcy
clohexandione 5 mg cap
Danaparoid sodyum 750
IU amp.
I383A
Sultiam 200 mg tb
I158B
Sultiam 200 mg tb
I158B
Sultiam 50 mg tb
I158A
Treosulfan 5g flk.
I306A
0 € 12
1.089, 07.05.20
00 € 12
I129A
9,95 €
3.208,
00 €
1.000,
00 €
1.768,
24 €
226,0
0€
195,0
0€
52,00
€
62,00
€
1.897,
10 €
34,70
€
23,00
€
419,3
0€
38,95
€
185,4
0€
431,8
0€
Pentosan Polysulfate
Sodyum 100 mg amp
I131A
17,80
€
Pentosan Polysulfate
Sodyum 25 mg drj
I131B
21,40
€
I119C
I119A
I119B
I266A
Kallidinogenase 100 mg tb I096A
Tranylcypromine 10 mg 28
tb.
I410A
Ibuprofen 5 mg/ml amp
Pentamidine İsetionate 300
mg amp.
Pentamidine İsetionate 300
mg flk.
Pentagastrin 500 mcg/2 ml
amp
Perfadex koruma
solusyonu 1000 ml
Enoximone 100 mg/20 ml
amp
Enoximone 100 mg/20 ml
amp
Ethosuximide 250 mg tb
I087A
I130A
I130A
I370A
I187A
I187A
I066A
246,0
0€
28,80
€
248,2
0€
36,10
00039
11111111
00037
11111111
00472
11111111
00044
11111111
00953
11111111
00959
11111111
00775
11111111
00108
11111111
00049
11111111
00055
11111111
00858
11111111
00943
11111111
00599
11111111
00699
11111111
00866
11111111
00564
11111111
00072
11111111
00728
11111111
00096
11111111
00097
11111111
00098
11111111
00099
100 TB
PETNIDAN 250 MG 50
TB
PETNIDAN SAFT 250
MG 250 ML
PHOSPHATE SANDOZ
500 MG 100 EFF TB
PİCİBANİL 0,1 MG
(1KE) 5 AMPUL
PİRESPA 200 MG 100
TABLET
POSTERISAN
(HIDROCORTISONE)
20 SUPP.
POTABA 3 G 40
PULVER
POTABA 500 MG 120
TB
POTABA 500 MG 240
CAP
PRADAXA 110 MG 30
KAP
PREGESTİMİL LİPİL
6X400 G POWDER
PREKUNIL 550 TB
PREMARIN 1.25 MG
84 TB
PREZISTA 600 MG 60
TB
PRIMACOR 10 MG 10
ML 10 AMP
PROBENECID 500 MG
100 TB
PROCICLIDE 400 MG
21 KAP
PROGLICEM 100 MG
100 TB
PROGLICEM 25 MG
100 TB
PROGLICEM 50 MG
30 ML SUSP
PROLASTIN 1000 MG
FLK
PROLIA 60 MG INJ.
11111111 SOLUTION 1
00884
SYRINGE
11111111 PROSTAVASIN 20
€
21,30
€
23,55
€
27,15
€
303,0
0€
1.020,
00 €
Ethosuximide 250 mg tb
I066A
Ethosuximide 250 mg süsp
I066B
Phosphate 500 mg eff tb
OK-432 0,1 mg (1KE) 5
amp.
I136A
Pirfenidone 200 mg100 tb.
I440A
Hydrocortison supp.
Amınobenzoate Potassıum
3 gr pudra
Amınobenzoate Potassıum
500 mg tb.
Amınobenzoate Potassıum
500 mg cap.
Dabigatran etexilate 110
mg kap.
Hypoallergenic infant
formula with MCT OİL
6X400 g powder
Large Neutral Amino Acis
( LNAA) tb.
I085D
Konjuge estrojen tb.
I288A
Darunavir 600 mg tb.
I299A
Milrinon 10mg amp
I206A
Probenecid 500 mg tb
I143A
Defibrodit 400 mg tb.
I053B
Diazoxide 100 mg tb
I056B
Diazoxide 25 mg tb
I056A
Diazoxide 50 mg susp
Alpha 1-Antitrypsine 1000
mg flk
I056C
I005A
100,0
0€
292,8
0€
21,80
€
739,6
0€
242,0
0€
49,05
€
25,25
€
61,90
€
22,10
€
151,8
5€
369,5
0€
Denosumab 60 mg sol.
Alprostadil 20 mcg amp
I396A
I006A
285,0
0€
339,0
I437A
I010A
I010B
I010B
I380A
I104D
I235A
12.07.20
12
12.07.20
12
8,00 €
27,36
€
12,60
€
35,70
€
70,00
€
12.07.20
12
12.03.20
12
00111
11111111
00115
11111111
00117
11111111
00678
11111111
00132
11111111
00131
11111111
00565
11111111
00795
11111111
00134
11111111
00433
11111111
00756
11111111
00915
11111111
00954
11111111
00955
11111111
00838
11111111
00140
11111111
00695
11111111
00696
11111111
00693
11111111
00819
11111111
00820
11111111
00821
11111111
MCG 15 AMP
PROSTAVASIN 20
MCG 60 AMP
PROSTAVASIN 40
MCG 10 AMP
PYRIDOXAL
PHOSPHATE 50 MG
60 TB
QUILONUM RETARD
450 MG 100 TB
QUILONUM RETARD
450 MG 50 TB
QUINDINE
SULPHFATE 200 MG
100 TB
RANEXA 500 MG 60
TB
REDUCTO SPEZIAL
200 MG 100 TB
REGITIN 10 MG/ML 5
AMP
REMODULIN
(TREPROSTINIL
SODYUM)ENJ.2,5MG/
ML 20 ML AMP.
REMODULIN 5
MG/ML 20 ML
AMPUL
REMOVAB 10 MCG 1
AMPUL
REMOVAB 50 MCG 1
AMPUL
REPLAGAL 3,5 MG 1
AMP.
RESONIUM A 450 G
POWDER
REVLIMID 15 MG 21
TB
REVLIMID 25 MG 21
TB
REVLIMID 5 MG 21
TB
REVOLADE 25 MG 14
TB
REVOLADE 25 MG 28
TB
REVOLADE 50 MG 14
TB
REVOLADE 50 MG 28
Alprostadil 20 mcg amp
I006A
Alprostadil 40 mcg amp
I006B
Pyridoxal Phosphate 50
mg (vitamin B6) tablet
Lityum Karbonat 450 mg
tb
Lityum Karbonat 450 mg
tb
Quinidin 200 mg tb
I276A
5€
1.343,
98 €
536,7
0€
I099A
8,50 €
17,00
€
I099A
7,18 €
I225A
21,80
€
52.65
€
16,20
€
Ranolazine 500 mg tb.
I339A
Calcium Dihidrogen Fosfat
200 mg tb
I028A
Phentolamin mesylate 10
mg/ml amp
I135A
5,27 €
Treprostinil sodyum 2,5
mg/ml 20 ml amp.
8.297,
39 €
Treprostinil sodyum 5
mg/ml 20 ml amp.
Catumaxomab 10 mcg 1
amp
Catumaxomab 50 mcg 1
amp.
Agalsidase alpha 3,5 mg
Sodium Polystyrene
Sulfonate toz
Lenalidomit 15 mg tablet
Lenalidomit 25 mg tablet
Lenalidomit 5 mg tablet
Elthrombopag 25 mg tb.
Elthrombopag 25 mg tb.
Elthrombopag 50 mg tb.
Elthrombopag 50 mg tb.
I308B
12.10
I308C 0,00 €
467,0
I438A
0€
2.325,
I438B
00 €
1.907,
I003A
00 €
27,96
I153A
€
4.934,
I287C
50 €
5.428,
I287D
50 €
4.312,
I287A
00 €
596,0
I357A
0€
I357 1.191,
A
00 €
1.191,
I357B
00 €
I357B 2.300,
19.04.20
12
19.04.20
12
00822
11111111
00141
11111111
00592
11111111
00143
11111111
00851
11111111
00899
11111111
00936
11111111
00927
11111111
00928
11111111
00662
11111111
00700
11111111
00661
TB
RIBOFLAVIN 10 MG
20 TB
RIDAURA 3 MG 50 TB
RIMSO % 50 50 ML
SOL
RITALMEX 200 MG 30
CAP
ROACTEMRA 200 MG
10 ML 1 VIAL
ROACTEMRA 200 MG
4 VIAL
ROACTEMRA 400 MG
20 ML 1 VIAL
ROACTEMRA 80 MG
4 ML 1 VIAL
RYTHMODAN 100
MG 40 CAP
RYTHMODAN 150
MG 84 CAP
RYTHMODAN 250
MG 20 TB
SAFLUTAN
11111111 15MCG/30X0,3 ML
00939
EYE DROPS
11111111 SAME 200 MG 60
00905
TABLET
11111111
00798
SAMSCA 15 MG 10 TB
11111111 SAMSCA 30 MG 10 TB
00875
11111111 SCOPODERM 1.5 MG
00158
5 TTS
11111111
00925
SGN-35 50 MG 1 VIAL
11111111 SINEMED 25/100 MG
00177
100 TB
11111111 SINEMED CR 50/200
00571
MG 60 TB
11111111 SINTROM MITIS 1 MG
00713
100 TB
SODIUM
DICHLOROACETAT
11111111 50 MG/ML 200 ML
00757
SUSP.
SODIUM
11111111 DICHLOROACETATE
00889
50 G POWDER
00 €
B2 Vitamini (Riboflavin)
10 mg tb.
Oranofin 3 mg tb.
Dimethyl Sulfoxide %50
sol
Mexiletin HCL
Tocilizumab 200 mg amp.
Tocilizumab 200 mg 4
amp.
Tocilizumab 400 mg amp.
Tocilizumab 80 mg 4 ml
amp.
Disopiramid fosfat 100 mg
cap.
Disopiramid fosfat 150 mg
cap.
Disopiramid fosfat 250 mg
cap.
I019B
1,11 €
43,80
I238A
€
61,80
I058A
€
15,50
I335 A
€
565,0
I359 C
0€
2.090,
I359C
00 €
1,110.
I359B
00 €
230,0
I359A
0€
I267A
I267C
5,20 €
32,10
€
I267B
8,37 €
Tafluprost 15 mcg/30X0,3
ml eye drops
I030B
26,50 12.07.20
€ 12
56,70
€
910,0
0€
910,0
0€
16,31
€
3.333,
00 €
17,40
€
19,95
€
Asenokumarol 1 mg tb.
I296A
8,50 €
Sodium Dichloroacetat 50
mg/ml susp.
I318A
103,5
0€
I318B
170,0 17.04.20
0 € 12
I427A
S-adenosyl methionine 200
mg 60 tb.
I408A
Tolvaptan 15 mg
I341A
Tolvaptan 30 mg tb.
Scopolamine 1.5 mg
flaster
Brentuximab Vedotin 50
mg 1 vial
Carbidopa/Levodopa
25/100 mg tb
Carbidopa/Levodopa
50/200 mg tb
I341B
Sodıum dichloroacetat
50g toz
I149A
I413A
I030A
11111111
00612
11111111
00178
11111111
00180
11111111
00181
11111111
00197
11111111
00916
11111111
00203
11111111
00474
11111111
00656
11111111
00222
11111111
00224
11111111
00872
11111111
00243
11111111
00244
11111111
00246
11111111
00399
11111111
00476
11111111
00279
11111111
00285
11111111
00293
11111111
00626
11111111
00831
11111111
00830
11111111
00577
SOLIRIS(ECULIZUMA Eculizumab 100 mg/ml
B)10MG/ML IX30ML 1x30 ml amp
STIMOL 1 G 36
POSET
Citrulline -L poset
STIMOL 1 G 18 POSET
STROMECTOL 3 MG
20 TB
SULFADIAZIN 500
MG 100 TB
SULFINPYRAZONE
100 MG 84 TB
SULINDAC 200 MG 30
TB
SUXILEP 250 MG 100
CAP
SUXILEP 250 MG 50
ML DAMLA
SYNACTHEN 0.25 MG
1 AMP
SYNACTHEN DEPOT
1 MG 1 AMP
TAFAMIDIS
MEGLUMINE 20 MG
30 CAP
TALOXA 400 MG 100
TB
TAMBOCOR 100 MG
100 TB
TAMBOCOR 100 MG
60 TB
TARGRETIN % 1GEL
60 G
TARGRETIN 75 MG
100 CAP
TAUREDON 10 MG 1
AMP
TAUREDON 20 MG 1
AMP
TAUREDON 50 MG 10
AMP
TEATROIS 0.35 MG
100 CAP
TEPADINA 100 MG 1
AMP.
TEPADINA 15 MG 1
AMP.
TESTOVIRON DEPOT
100 MG 1 AMP
I247A
I041B
Citrulline -L poset
I041B
Ivermectin 3 mg tb
I095A
Sulfadiazine 500 mg tb
Sulfinprazone 100 mg 84
tb
I156A
Sulindac 200 mg tb
I157B
Ethosuximide 250 mg cap.
Ethosuximide 250 mg
damla
Tetracosactide 0.25 mg
amp
I066A
I289A
4.600,
00 €
11,82
€
6,40 €
108,7
5€
32,45
€
60,00
€
I066C
8,46 €
31,10
€
12,30
€
I165A
2,10 €
Tetracosactide 1 mg amp
I165B
3,80 €
Tafamidis Meglumine 20
mg cap.
I379A
Tiratrikol 0,35 mg cap.
I257A
Thiotepa 100 mg amp
I168B
Thiotepa 15 mg amp
Testosteron depot 100 mg
amp
I168A
11.25
0,00 €
206,5
5€
39,50
€
37,50
€
1.280,
00 €
1.440,
00 €
10,91
€
17,80
€
202,0
1€
28,50
€
810,0
0€
135,0
0€
I163D
8,00 €
Felbamate 400 mg tb
Flecainide Acetat 100 mg
tb
Flecainide Acetat 100 mg
tb
I067A
Bexarotene %1 jel
I024A
I069A
I069A
Bexarotene 75 mg kap.
I024B
Sodium Aurothiomalate 10
mg amp
I151A
Sodium Aurothiomalate 20
mg amp
I151B
Sodium Aurothiomalate 25
mg amp
I151D
11111111
00297
11111111
00299
11111111
00301
11111111
00303
11111111
00781
11111111
00306
11111111
00323
11111111
00324
11111111
00325
11111111
00578
11111111
00326
11111111
00729
11111111
00896
11111111
00328
11111111
00329
11111111
00579
11111111
00640
11111111
00416
11111111
00935
11111111
00580
11111111
00334
11111111
00350
11111111
00758
11111111
00759
11111111
TESTOVIRON DEPOT
250 MG 1 AMP
TESTOVIRON DEPOT
250 MG 3 AMP
TETRAHYDROBIOPT
HERIN 10 MG 100 TB
TETRAHYDROBIOPT
HERIN 50 MG 100 TB
THAM INFUSION
SOL. 5X20 ML AMP.
THIAMIN 100 MG 100
TB
THIOLA 100 MG 100
TB
THIOTEPA 15 MG 1
AMP
THIOTEPA 15 MG 10
AMP
THYMOGLOBULİN 25
MG 1 FLK
THYROGEN 0.9 MG 2
AMP
TREANDA 100 MG
FLK
TREOSULFAN 5 G 5
VIAL
TRIENTINE 300 MG
100 TB
TRIPT-OH 100 MG 20
CAP
TRIPT-OH 100 MG 50
CAP
TRIPT-OH 50 MG 30
CAP
TRISENOX 10 MG/ML
10 AMP
TS-1 20 MG 140 CAP
TYSABRI 300 MG
AMP
Testosteron depot 250 mg
amp
Testosteron depot 250 mg
amp
Tetrahydrobiopterin
(Sapropterin) 10 mg tb
Tetrahydrobiopterin
(Sapropterin) 50 mg tb
I163A
I163A
I166A
I166B
Tromethamine amp.
Thiamine (B1 Vitamini)
100 mg tb
I334A
Tiopronin 100 mg tb
I173A
Thiotepa 15 mg amp
I168A
Thiotepa 15 mg amp
Anti lenfosit
ımmunglobulin 25 mg flk
Thyrotropin Alfa 0.9 mg
amp
I168A
Bendamustine 100 mg flk.
I300A
I167C
I227A
I169A
Treosulfan 5 g amp.
Trientine Hidroklorid 300
mg tb
I306A
Oxitriptan 100 mg cap
I125A
Oxitriptan 100 mg cap
I125A
Oxitriptan 50 mg cap
Arsenik Trioksit 10 mg/ml
amp
Tegafur-GimeracilOteracil potasyum
I125B
I176B
I015A
I425A
Natalizumab 300 mg amp
Distigmin Bromide 5 mg
UBRETID 5 MG 20 TB tb
Distigmin Bromide 5 mg
UBRETID 5 MG 50 TB tb
I228A
ULORIC 40 MG 30 TB
Febuxostat 40 mg tb
I316A
ULORIC 80 MG 30 TB
URALYT-U 280 G
Febuxostat 80 mg tb
Potasyum Sodyum
I316B
I140A
I060A
I060A
12,99
€
34,55
€
171,6
0€
472,8
0€
12,40
€
6,10 €
30,40
€
42,25
€
314,7
2€
160,0
0€
795,
00 $
1.880,
30 €
2.150,
00 €
273,0
0€
14,13
€
42,25
€
10,60
€
2.780,
00 €
1.055,
60 €
1.880,
00 €
11,90
€
22,50
€
150,0
0€
150,0
0€
13,35
yayımı
tarihinde
yayımı
tarihinde
00354
11111111
00922
11111111
00768
11111111
00672
11111111
00362
11111111
00797
11111111
00906
11111111
00832
11111111
00774
11111111
00773
11111111
00861
11111111
00377
11111111
00064
11111111
00385
11111111
00387
11111111
00921
11111111
00920
11111111
00942
11111111
00839
11111111
00582
11111111
00829
11111111
00760
GRANUL
UROKINASE 500.000
IU 1 VIAL
VARICELLON 5 ML
AMP
VECTIBIX 20 MG/ML
20 ML (400 MG) FLK
VELBE 10 MG/10 ML
AMP
VENTMAX SR 8 MG
56 KAP
VICTRELIS 200 MG
336 KAPSUL
VIDEX 400 MG 30
KAP
VIMPAT 100 MG FILM
TB
VIMPAT 50 MG FILM
TB
VIRAMUNE 50 MG/5
ML 240 ML
SÜSPANSİYON
VISTIDE 375 MG 1
FLK
VITAMIN B12
ANCERMANN GUTT
30 ML
VITAMIN B2 10 MG
10 AMP
VITAMIN B2 10 MG
20 DRJ
VITAMIN B2 100 MG
100 TB
VITAMIN B2 50 MG
100 TB
VİTAMİN B6 100 MG
100 TABLET
VPRIV 400 IU 1 FLK
VUMON 50 MG 1 AMP
VUMON 50 MG 10
AMP
WARFARIN 1 MG 28
TB
WELLVONE 750 MG/5
11111111 ML 226 ML ORAL
00809
SUSP.
Hidrojen Sitrat 280 gr
granul
Urokinase 500.000 IU amp I418A
Varicella zoster
immunglobulini
I324A
Panitumumab 20 mg/ml
20ml (=400mg) flk
I271A
Vinblastin 1 mg/ml amp
Albuteral (Salbutamol)
sulphate 8 mg kap
Bocepravir 200 mg 336
kap.
I179A
Didanosine 400 mg
I362A
Lacosamide 100 mg tb
I329B
Lacosamide 50 mg tb
Nevirapine 50 mg süsp.
I329A
I340A
I409A
I382A
€
425,0
0€
765,0
0€
2.797,
20 €
19,31
€
15,50
€
3.587,
80 €
149,4
9€
421,4
5€
16,50
€
101,1
0€
750,0 16.02.20
0 € 12
Cidofovir 375 mg flk
I039A
B12 Vitamini damla
B2 Vitamini (Riboflavin)
10 mg amp
B2 Vitamini (Riboflavin)
10 mg drj
B2 Vitamini (Riboflavin)
100 mg tb
B2 Vitamini (Riboflavin)
50 mg tb
B6 vitamini 100 Mmg 100
tb
I018A
Velaglucerase 400 IU
I366A
Tenipozid 50 mg amp
I230A
Tenipozid 50 mg amp
I230A
12.07.20
7,50 € 12
1.657,
00 €
356,6
0€
118,5
0€
Varfarin 1 mg tb
I240A
0,50 €
I016A
519,7
0€
Atovaquone 750 mg/5 ml
susp
I019A
I019B
8,20 €
11,50
€
I019D
1,90 €
11,30
€
I019C
8,60 €
I201C
11111111
00737
11111111
00933
11111111
00902
11111111
00389
11111111
00827
11111111
00484
11111111
00958
11111111
00957
11111111
00392
11111111
00716
11111111
00394
11111111
00475
11111111
00938
11111111
00624
11111111
00584
11111111
00904
WINSTROL 2 MG 40
TB
XALKORI 250 MG 60
CAP
XARELTO 10 MG 10
TABLET
XENAZINE 25 MG 112
TB
XENBILOX 250 MG
100 KAP
YENTREVE 40 MG 56
CAP
YERVOY 5 MG/ML
1X10 ML VİAL (50
MG)
YERVOY 5 MG/ML
1X40 ML VİAL (200
MG)
YODOXIN 650 MG 100
TB
YONDELIS 1 MG 1
FLK
ZANOSAR 1 G 1 FLK
ZARONTIN 250 MG/5
ML 200 ML SUSP
ZELBORAF 240 MG
56 TB.
ZOLINZA 100 MG 120
TB
ZONEGRAN 25 MG 28
TB
ZYTIGA 250 MG 120
TABLET
Stanozolol 2 mg tb.
I312A
Crizotinib 250 mg 60 cap
I423A
Rivaroxaban 10 mg 10 tb.
I406A
Tetrabenazine 25 mg tb
Kenodeoksikolik asit 250
mg kap
I164A
Duloxetin HCL 40 mg cap
I186B
18,30
€
6.700,
00 €
50,90
€
137,5
0€
735,0
0€
50,90
€
ipilimubab 5 mg/ml 1X40
ml vial 50 mg
I404B
4.631, 12.07.20
60 € 12
ipilimubab 5 mg/ml 1X40
ml vial 200 mg
Diiodohydroxyquinoline
650 mg tb
I272A
I404A
I057A
Trabektedin 1 mg flk
I298A
Streptozocin 1 gr flk
I155A
Ethosuximide 250 mg susp
Vemurafenib 240mg 56 tb.
I066B
I426A
Vorinostat 100 mg tb
I255A
Zonisamide 25 mg cap
Abiraterone acetate 250
mg 120 tb.
I180B
I407A
17.77
3,90 €
128,5
0€
2.059,
00 €
269,0
0€
12.07.20
12
11.05.20
12
04.05.20
12
6,00 €
2.351, 12.07.20
66 € 12
7.400,
00 €
28,70
€
4.428,
00 €
[R.G. 28 Temmuz 2012 – 28367]
—— • ——
Danıştay Kararları
Danıştay Onbirinci Daire Başkanlığından :
Esas No : 2012/4022
Karar No : 2012/4558
Kanun Yararına Temyiz İsteminde Bulunan : Danıştay Başsavcılığı - ANKARA
Davacı
: Kadir Özdilek
Vekili
: Av. İbrahim Atila
518 Sok. No:13 Daire:1 - Şirinyer / Buca / İZMİR
Davalı
: İzmir Valiliği - İZMİR
İstemin Özeti
: İzmir Bölge İdare Mahkemesinin 1.3.2011 tarihli ve
E:2011/83, K:2011/671 sayılı kararının, Danıştay Başsavcılığı tarafından 2577 sayılı İdari
Yargılama Usulü Kanunu'nun 51. maddesi uyarınca kanun yararına bozulması
istenilmektedir.
Danıştay Tetkik Hakimi
: Müjgan Karyağdı
Düşüncesi
: Dosyanın incelenmesinden; Maliye Bakanlığı Bütçe ve Mali
Kontrol Genel Müdürlüğünün 1.8.2005 gün ve 15307 sayılı "Sağlık Birimlerinin Devri"
konulu Genel Yazısının 9. maddesinin Danıştay Onbirinci Dairesince iptali üzerine, anılan
kararın kendi hukuki durumunu da etkilemesi nedeniyle davacı tarafından yapılan
başvurunun, iptal kararının doğurduğu hukuki sonuçlardan yararlandırılması istemiyle
yapıldığı ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 10. maddesi kapsamında yapılan
bir başvuru niteliğinde olduğu anlaşılmaktadır.
Açıklanan nedenlerle, Danıştay Başsavcılığının temyiz isteminin kabulü ile İzmir Bölge
İdare Mahkemesince verilen kararın, yürürlükteki hukuka ve Danıştay İçtihatlarına aykırı
olması nedeniyle 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 51. maddesi uyarınca
hükmün sonuçlarına etkili olmamak üzere kanun yararına bozulması gerektiği
düşünülmektedir.
Danıştay Başsavcısı : Turgut Candan
Düşüncesi
: Kadroları Sağlık Bakanlığına devredilen personelin mali
haklarına ilişkin usul ve esasları düzenleyen 5283 sayılı Bazı Kamu Kurum ve Kuruluşlarına
Ait Sağlık Birimlerinin Sağlık Bakanlığına Devredilmesine Dair Kanun' un 5' inci maddesinin
6' ncı fıkrasına ilişkin olarak uygulamadaki tereddütlerin giderilmesi amacıyla yayımlanan
Maliye Bakanlığı Bütçe ve Mali Kontrol Genel Müdürlüğünün 1.8.2005 gün ve 15307 sayılı
"Sağlık Birimlerinin Devri" konulu Genel Yazısının 9' uncu maddesinin, Danıştay Onbirinci
Dairesinin 10.3.2008 gün ve E:2006/6044, K:2008/2354 sayılı kararı ile iptali üzerine, eksik
yapılan ek ödemelerin hesaplanarak tazminat olarak ödenmesi istemiyle açılan davada, dava
konusu işlemin iptaline, ek ödemelerin idareye başvuru tarihinden itibaren yasal faizi ile
ödenmesine dair İzmir İkinci İdare Mahkemesi Hakimliğinin 14.09.2010 gün ve E:2009/1872,
K:2010/1084 sayılı kararına karşı yapılan itiraz başvurusu kabul edilerek, anılan kararın süre
aşımı nedeniyle bozulması yolundaki İzmir Bölge İdare Mahkemesinin 01.03.2011 gün ve
E:2011/83, K:2011/671 sayılı kararı ile karar düzeltme istemininde reddine ilişkin 19.07.2011
gün ve E:2011/2276, K:2011/3297 sayılı kararının hukuka aykırı olduğu ileri sürülerek kanun
yararına bozulması konusunda Danıştay Başsavcılığını bilgilendiren dilekçe üzerine konu
incelendi.
İdari Yargılama Hukuku ilkelerine göre, idari işlemin idari yargı yerince iptali, iptal
edilen idari işlemin tesisinden önceki hukuksal durumun kendiliğinden geri gelmesini sağlar.
Yine; aynı ilkelere göre, genel, kişilik dışı ve kural koyucu nitelikteki düzenleyici idari
işlemin iptali, aynı hukuki durumda bulunan tüm idare edilenler için aynı hukuksal sonucu
yaratır. Başka anlatımla; iptal kararı sonuçlarından aynı statüdeki idare edilenlerin tümünün
yararlanabileceği hukuksal durumun doğmasını sağlar.
Nitekim; Danıştay Onbirinci Dairesi ile İdari Dava Daireleri Kurulunun yerleşik içtihadı
da, bu yoldadır. Dolayısıyla; Maliye Bakanlığı Bütçe ve Mali Kontrol Genel Müdürlüğünün
1.8.2005 gün ve 15307 sayılı "Sağlık Birimlerinin Devri" konulu Genel Yazısının 9' uncu
maddesinin Danıştay Onbirinci Dairesince iptal edilmesi sonucu doğan hukuki durumdan,
anılan Genel Yazının düzenleme alanı içinde olan, davacının da yararlanması ve iptal edilen
düzenleyici işlemin uygulanması sonucu mahrum kalmış olduğu parasal haklarının tazmini
istemiyle davalı idareye başvuruda bulunması ve bu başvurunun reddi üzerine de idari dava
yoluna gitmesi olanaklıdır.
Açıklanan nedenle, İzmir Bölge İdare Mahkemesinin aksi yolda verilen ve yürürlükteki
hukuka aykırı sonuç ifade eden 1.3.2011 gün ve E:2011/83, K:2011/671 sayılı kararının, 2577
İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 51'inci maddesi uyarınca, kanun yararına bozulmasının
uygun olacağı düşünülmektedir.
TÜRK MİLLETİ ADINA
Hüküm veren Danıştay Onbirinci Dairesince İzmir Bölge İdare Mahkemesinin 1.3.2011
gün ve E:2011/83, K:2011/671 sayılı kararının Danıştay Başsavcılığı tarafından kanun
yararına temyiz edilerek bozulmasının istenilmesi üzerine işin gereği görüşüldü:
Dosyanın incelenmesinden; kadroları Sağlık Bakanlığına devredilen personelin mali
haklarına ilişkin usul ve esasları düzenleyen 5283 sayılı Bazı Kamu Kurum ve Kuruluşlarına
Ait Sağlık Birimlerinin Sağlık Bakanlığına Devredilmesine Dair Kanun' un 5. maddesinin (6).
fıkrasına ilişkin olarak uygulamadaki tereddütlerin giderilmesi amacıyla yayımlanan Maliye
Bakanlığı Bütçe ve Mali Kontrol Genel Müdürlüğü'nün 1.8.2005 gün ve 15307 sayılı "Sağlık
Birimlerinin Devri" konulu Genel Yazısının 9. maddesi Danıştay Onbirinci Dairesinin
10.3.2008 gün ve E:2006/6044, K:2008/2354 sayılı kararı ile iptali üzerine, davacının, iptal
edilen genel düzenleyici işlem nedeniyle fark tazminatından mahsup edilmek suretiyle eksik
ödenen mali haklarının yasal faizi ile birlikte ödenmesi istemiyle başvuruda bulunduğu,
başvurunun reddine ilişkin işlemin iptali ile eksik ödenen mali haklarının yasal faizi ile
birlikte ödenmesine karar verilmesi istemiyle dava açıldığı, İzmir 2. İdare Mahkemesi
Hakimliğince dava konusu işlemin iptaline, eksik yapılan ek ödeme tutarının davalı idareye
başvuru tarihinden itibaren işletilecek yasal faizi ile birlikte davacıya ödenmesine karar
verildiği, bu karara karşı davalı idare tarafından yapılan itiraz başvurusunun kabul edilerek,
davanın 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 7., 11. ve 12. maddesi kapsamında
değerlendirilmek suretiyle bozulmasına ve davanın süre aşımı nedeniyle reddine dair İzmir
Bölge İdare Mahkemesi kararının, karar düzeltme aşamasından da geçerek kesinleştiği
anlaşılmaktadır.
Danıştay Başsavcılığı, İzmir Bölge İdare Mahkemesinin söz konusu kararının, Maliye
Bakanlığı Bütçe ve Mali Kontrol Genel Müdürlüğünün 1.8.2005 gün ve 15307 sayılı "Sağlık
Birimlerinin Devri" konulu Genel Yazısının 9'uncu maddesinin Danıştay Onbirinci Dairesince
iptal edilmesi sonucu doğan hukuki durumdan, davacının da yararlanması ve iptal edilen
düzenleyici işlemin uygulanması sonucu mahrum kalmış olduğu parasal haklarının tazmini
istemiyle davalı idareye başvuruda bulunması ve bu başvurunun reddi üzerine idari dava
yoluna gitmesinin olanaklı olduğu, bu haliyle İzmir Bölge İdare Mahkemesi kararının
yürürlükteki hukuka aykırı bir sonucu ifade etmesi nedeniyle 2577 sayılı İdari Yargılama
Usulü Kanunu'nun 51. maddesi uyarınca kanun yararına bozulmasını istemektedir.
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 10. maddesinde, "İlgililer, haklarında
idari davaya konu olabilecek bir işlem veya eylemin yapılması için idari makamlara
başvurabilirler. Altmış gün içinde bir cevap verilmezse istek reddedilmiş sayılır. İlgililer
altmış günün bittiği tarihten itibaren dava açma süresi içinde, konusuna göre Danıştaya, idare
ve vergi mahkemelerine dava açabilirler. Altmış günlük süre içinde idarece verilen cevap
kesin değilse ilgili bu cevabı istemin reddi sayarak dava açabileceği gibi, kesin cevabı da
bekleyebilir. Bu takdirde dava açma süresi işlemez. Ancak, bekleme süresi başvuru tarihinden
itibaren altı ayı geçemez. Dava açılmaması veya davanın süreden reddi hallerinde, altmış
günlük sürenin bitmesinden sonra yetkili idari makamlarca cevap verilirse cevabın tebliğinden
itibaren altmış gün içinde dava açabilirler." kuralı yer almaktadır.
İdare Hukuku ilkelerine göre, iptal kararları, iptali istenilen işlemi tesis edildiği tarih
itibariyle ortadan kaldırarak, o işlemin tesisinden önceki hukuki durumun geri gelmesini
sağlar. Bir genel düzenleyici işlemin iptal edilmesi durumunda, verilen yargı kararının, sadece
o davayı açanı değil, bu genel düzenleyici işlem ile ilgili diğer kişileri de etkileyeceği
kuşkusuzdur. İptal kararı ile bu düzenleyici işleme dayanılarak yapılan işlemlerin doğurduğu
etki ve sonuçlar ortadan kalkar. Bu nedenle iptal edilen bir düzenleyici işlemden dolayı,
menfaati ihlal edilen veya kişisel hakkı etkilenen kişinin, verilen iptal kararının doğurduğu
sonuçlardan yararlanmak amacıyla idareye başvurabileceği tabiidir.
Davacı tarafından14.10.2009 tarihinde yapılan başvuru, Maliye Bakanlığı Bütçe ve Mali
Kontrol Genel Müdürlüğü'nün 1.8.2005 gün ve 15307 sayılı "Sağlık Birimlerinin Devri"
konulu Genel Yazısının 9. maddesinin iptali istemiyle açılan dava sonucunda, Danıştay
Onbirinci Dairesince verilen iptal kararının kendi hukuki durumunu da etkilemesi nedeniyle
yapılmış bir başvuru olup, davacının, söz konusu iptal kararına da değinerek yaptığı bu
başvurunun, genel ve düzenleyici nitelikteki bir idari işlemin iptali yolundaki kararın, o
düzenleme ile ilgili herkes için hüküm ifade edeceği gerçeğinden hareketle ve o düzenleyici
işlem nedeniyle daha önce menfaati ihlal edilmiş bir kişi olarak, iptal kararının doğurduğu
hukuki sonuçlardan yararlandırılması istemiyle yapıldığının ve 2577 sayılı İdari Yargılama
Usulü Kanunu'nun 10. maddesi kapsamında yapılan bir başvuru niteliğinde olduğunun kabulü
gerekmektedir.
Bu durumda, 2577 sayılı Kanun'un 7., 11. ve 12. maddeleri uyarınca davanın süre aşımı
nedeniyle reddine ilişkin bulunan İzmir Bölge İdare Mahkemesi kararında hukuki isabet
görülmemiştir.
Açıklanan nedenlerle, Danıştay Başsavcılığının temyiz isteminin kabulü ile İzmir Bölge
İdare Mahkemesince verilen 1.3.2011 gün ve E:2011/83, K:2011/671 sayılı kararının 2577
sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 51. maddesi uyarınca hükmün sonuçlarına etkili
olmamak üzere kanun yararına bozulmasına; kararın bir suretinin İzmir Valiliği ile Danıştay
Başsavcılığına gönderilmesine ve bu kararın Resmî Gazete'de yayımlanmasına, 20.6.2012
tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
—— • ——
Danıştay Onbirinci Daire Başkanlığından :
Esas No : 2012/4019
Karar No : 2012/4559
Kanun Yararına Temyiz İsteminde Bulunan : Danıştay Başsavcılığı - ANKARA
Davacı
: Nurşen Demir
Vekili
: Av. İbrahim Atila
518 Sok. No:13 Daire:1 - Şirinyer / Buca / İZMİR
Davalı
: İzmir Valiliği - İZMİR
İstemin Özeti
: İzmir Bölge İdare Mahkemesinin 23.11.2011 tarihli,
E:2011/3910, K:2011/5599 sayılı kararının, Danıştay Başsavcılığı tarafından 2577 sayılı İdari
Yargılama Usulü Kanunu'nun 51. maddesi uyarınca kanun yararına bozulması
istenilmektedir.
Danıştay Tetkik Hakimi
: Müjgan Karyağdı
Düşüncesi
: Dosyanın incelenmesinden; Maliye Bakanlığı Bütçe ve Mali
Kontrol Genel Müdürlüğünün 1.8.2005 gün ve 15307 sayılı "Sağlık Birimlerinin Devri"
konulu Genel Yazısının 9. maddesinin Danıştay Onbirinci Dairesince iptali üzerine, anılan
kararın kendi hukuki durumunu da etkilemesi nedeniyle davacı tarafından yapılan
başvurunun, iptal kararının doğurduğu hukuki sonuçlardan yararlandırılması istemiyle
yapıldığı ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 10. maddesi kapsamında yapılan
bir başvuru niteliğinde olduğu anlaşılmaktadır.
Açıklanan nedenlerle, Danıştay Başsavcılığının temyiz isteminin kabulü ile İzmir Bölge
İdare Mahkemesince verilen kararın, yürürlükteki hukuka ve Danıştay İçtihatlarına aykırı
olması nedeniyle 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 51. maddesi uyarınca
hükmün sonuçlarına etkili olmamak üzere kanun yararına bozulması gerektiği
düşünülmektedir.
Danıştay Başsavcısı : Turgut Candan
Düşüncesi
: Kadroları Sağlık Bakanlığına devredilen personelin mali
haklarına ilişkin usul ve esasları düzenleyen 5283 sayılı Bazı Kamu Kurum ve Kuruluşlarına
Ait Sağlık Birimlerinin Sağlık Bakanlığına Devredilmesine Dair Kanun' un 5' inci maddesinin
6' ncı fıkrasına ilişkin olarak uygulamadaki tereddütlerin giderilmesi amacıyla yayımlanan
Maliye Bakanlığı Bütçe ve Mali Kontrol Genel Müdürlüğünün 1.8.2005 gün ve 15307 sayılı
"Sağlık Birimlerinin Devri" konulu Genel Yazısının 9' uncu maddesinin, Danıştay Onbirinci
Dairesinin 10.3.2008 gün ve E:2006/6044, K:2008/2354 sayılı kararı ile iptali üzerine, eksik
yapılan ek ödemelerin hesaplanarak tazminat olarak ödenmesi istemiyle açılan davada,
davanın süre aşımından reddine dair İzmir İkinci İdare Mahkemesi Hakimliğinin 29.06.2011
gün ve E:2011/376, K:2011/932 sayılı kararına karşı yapılan itiraz başvurusunun reddi
yolundaki İzmir Bölge İdare Mahkemesinin 23.11.2011 gün ve E:2011/3910, K:2011/5599
sayılı kararı ile karar düzeltme istemininde reddine ilişkin 21.02.2012 gün ve 2012/1873
K:2012/992 sayılı kararının hukuka aykırı olduğu ileri sürülerek kanun yararına bozulması
konusunda Danıştay Başsavcılığını bilgilendiren dilekçe üzerine konu incelendi.
İdari Yargılama Hukuku ilkelerine göre, idari işlemin idari yargı yerince iptali, iptal
edilen idari işlemin tesisinden önceki hukuksal durumun kendiliğinden geri gelmesini sağlar.
Yine; aynı ilkelere göre, genel, kişilik dışı ve kural koyucu nitelikteki düzenleyici idari
işlemin iptali, aynı hukuki durumda bulunan tüm idare edilenler için aynı hukuksal sonucu
yaratır. Başka anlatımla; iptal kararı sonuçlarından aynı statüdeki idare edilenlerin tümünün
yararlanabileceği hukuksal durumun doğmasını sağlar.
Nitekim; Danıştay Onbirinci Dairesi ile İdari Dava Daireleri Kurulunun yerleşik içtihadı
da, bu yoldadır. Dolayısıyla; Maliye Bakanlığı Bütçe ve Mali Kontrol Genel Müdürlüğünün
1.8.2005 gün ve 15307 sayılı "Sağlık Birimlerinin Devri" konulu Genel Yazısının 9' uncu
maddesinin Danıştay Onbirinci Dairesince iptal edilmesi sonucu doğan hukuki durumdan,
anılan Genel Yazının düzenleme alanı içinde olan, davacının da yararlanması ve iptal edilen
düzenleyici işlemin uygulanması sonucu mahrum kalmış olduğu parasal haklarının tazmini
istemiyle davalı idareye başvuruda bulunması ve bu başvurunun reddi üzerine de idari dava
yoluna gitmesi olanaklıdır.
Açıklanan nedenle, İzmir Bölge İdare Mahkemesinin aksi yolda verilen ve yürürlükteki
hukuka aykırı sonuç ifade eden 23.11.2011 gün ve E:2011/3910, K:2011/5599 sayılı
kararının, 2577 İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 51'inci maddesi uyarınca, kanun yararına
bozulmasının uygun olacağı düşünülmektedir.
TÜRK MİLLETİ ADINA
Hüküm veren Danıştay Onbirinci Dairesince İzmir Bölge İdare Mahkemesinin
23.11.2011 tarihli, E:2011/3910, K:2011/5599 sayılı kararının Danıştay Başsavcılığı
tarafından kanun yararına temyiz edilerek bozulmasının istenilmesi üzerine işin gereği
görüşüldü:
Dosyanın incelenmesinden; kadroları Sağlık Bakanlığına devredilen personelin mali
haklarına ilişkin usul ve esasları düzenleyen 5283 sayılı Bazı Kamu Kurum ve Kuruluşlarına
Ait Sağlık Birimlerinin Sağlık Bakanlığına Devredilmesine Dair Kanun' un 5. maddesinin (6).
fıkrasına ilişkin olarak uygulamadaki tereddütlerin giderilmesi amacıyla yayımlanan Maliye
Bakanlığı Bütçe ve Mali Kontrol Genel Müdürlüğü'nün 1.8.2005 gün ve 15307 sayılı "Sağlık
Birimlerinin Devri" konulu Genel Yazısının 9. maddesi Danıştay Onbirinci Dairesinin
10.3.2008 gün ve E:2006/6044, K:2008/2354 sayılı kararı ile iptali üzerine, davacının, iptal
edilen genel düzenleyici işlem nedeniyle fark tazminatından mahsup edilmek suretiyle eksik
ödenen mali haklarının yasal faizi ile birlikte ödenmesi istemiyle başvuruda bulunduğu,
başvurunun reddine ilişkin işlemin iptali ile eksik ödenen mali haklarının yasal faizi ile
birlikte ödenmesine karar verilmesi istemiyle dava açıldığı, İzmir 2. İdare Mahkemesi
Hakimliğince davanın 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 7., 11. ve 12. maddesi
kapsamında değerlendirilmek suretiyle süre aşımı nedeniyle reddine karar verildiği, bu karara
karşı yapılan itiraz başvurusunun reddine dair İzmir Bölge İdare Mahkemesi kararının, karar
düzeltme aşamasından da geçerek kesinleştiği anlaşılmaktadır.
Danıştay Başsavcılığı, İzmir Bölge İdare Mahkemesinin söz konusu kararının, Maliye
Bakanlığı Bütçe ve Mali Kontrol Genel Müdürlüğünün 1.8.2005 gün ve 15307 sayılı "Sağlık
Birimlerinin Devri" konulu Genel Yazısının 9'uncu maddesinin Danıştay Onbirinci Dairesince
iptal edilmesi sonucu doğan hukuki durumdan, davacının da yararlanması ve iptal edilen
düzenleyici işlemin uygulanması sonucu mahrum kalmış olduğu parasal haklarının tazmini
istemiyle davalı idareye başvuruda bulunması ve bu başvurunun reddi üzerine idari dava
yoluna gitmesinin olanaklı olduğu, bu haliyle İzmir Bölge İdare Mahkemesi kararının
yürürlükteki hukuka aykırı bir sonucu ifade etmesi nedeniyle 2577 sayılı İdari Yargılama
Usulü Kanunu'nun 51. maddesi uyarınca kanun yararına bozulmasını istemektedir.
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 10. maddesinde, "İlgililer, haklarında
idari davaya konu olabilecek bir işlem veya eylemin yapılması için idari makamlara
başvurabilirler. Altmış gün içinde bir cevap verilmezse istek reddedilmiş sayılır. İlgililer
altmış günün bittiği tarihten itibaren dava açma süresi içinde, konusuna göre Danıştaya, idare
ve vergi mahkemelerine dava açabilirler. Altmış günlük süre içinde idarece verilen cevap
kesin değilse ilgili bu cevabı istemin reddi sayarak dava açabileceği gibi, kesin cevabı da
bekleyebilir. Bu takdirde dava açma süresi işlemez. Ancak, bekleme süresi başvuru tarihinden
itibaren altı ayı geçemez. Dava açılmaması veya davanın süreden reddi hallerinde, altmış
günlük sürenin bitmesinden sonra yetkili idari makamlarca cevap verilirse cevabın tebliğinden
itibaren altmış gün içinde dava açabilirler." kuralı yer almaktadır.
İdare Hukuku ilkelerine göre, iptal kararları, iptali istenilen işlemi tesis edildiği tarih
itibariyle ortadan kaldırarak, o işlemin tesisinden önceki hukuki durumun geri gelmesini
sağlar. Bir genel düzenleyici işlemin iptal edilmesi durumunda, verilen yargı kararının, sadece
o davayı açanı değil, bu genel düzenleyici işlem ile ilgili diğer kişileri de etkileyeceği
kuşkusuzdur. İptal kararı ile bu düzenleyici işleme dayanılarak yapılan işlemlerin doğurduğu
etki ve sonuçlar ortadan kalkar. Bu nedenle iptal edilen bir düzenleyici işlemden dolayı,
menfaati ihlal edilen veya kişisel hakkı etkilenen kişinin, verilen iptal kararının doğurduğu
sonuçlardan yararlanmak amacıyla idareye başvurabileceği tabiidir.
Davacı tarafından 24.12.2010 tarihinde yapılan başvuru, Maliye Bakanlığı Bütçe ve
Mali Kontrol Genel Müdürlüğü'nün 1.8.2005 gün ve 15307 sayılı "Sağlık Birimlerinin Devri"
konulu Genel Yazısının 9. maddesinin iptali istemiyle açılan dava sonucunda, Danıştay
Onbirinci Dairesince verilen iptal kararının kendi hukuki durumunu da etkilemesi nedeniyle
yapılmış bir başvuru olup, davacının, söz konusu iptal kararına da değinerek yaptığı bu
başvurunun, genel ve düzenleyici nitelikteki bir idari işlemin iptali yolundaki kararın, o
düzenleme ile ilgili herkes için hüküm ifade edeceği gerçeğinden hareketle ve o düzenleyici
işlem nedeniyle daha önce menfaati ihlal edilmiş bir kişi olarak, iptal kararının doğurduğu
hukuki sonuçlardan yararlandırılması istemiyle yapıldığının ve 2577 sayılı İdari Yargılama
Usulü Kanunu'nun 10. maddesi kapsamında yapılan bir başvuru niteliğinde olduğunun kabulü
gerekmektedir.Bu nedenle İzmir Bölge İdare Mahkemesi kararında hukuki isabet
görülmemiştir.
Açıklanan nedenlerle, Danıştay Başsavcılığının temyiz isteminin kabulü ile İzmir Bölge
İdare Mahkemesince verilen 23.11.2011 tarihli, E:2011/3910, K:2011/5599 sayılı kararın
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 51. maddesi uyarınca hükmün sonuçlarına
etkili olmamak üzere kanun yararına bozulmasına; kararın bir suretinin İzmir Valiliği ile
Danıştay Başsavcılığına gönderilmesine ve bu kararın Resmî Gazete'de yayımlanmasına,
20.6.2012 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
—— • ——
Danıştay Onbirinci Daire Başkanlığından :
Esas No : 2012/4028
Karar No : 2012/4560
Kanun Yararına Temyiz İsteminde Bulunan : Danıştay Başsavcılığı - ANKARA
Davacı
: Mehmet Akif Gürsoy
Vekili
: Av. İbrahim Atila
518 Sok. No:13 Daire:1 - Şirinyer / Buca / İZMİR
Davalı
: İzmir Valiliği - İZMİR
İstemin Özeti
: İzmir Bölge İdare Mahkemesinin 1.12.2010 tarihli,
E:2010/2050, K:2010/4967 sayılı kararının, Danıştay Başsavcılığı tarafından 2577 sayılı İdari
Yargılama Usulü Kanunu'nun 51. maddesi uyarınca kanun yararına bozulması
istenilmektedir.
Danıştay Tetkik Hakimi
: Müjgan Karyağdı
Düşüncesi
: Dosyanın incelenmesinden; Maliye Bakanlığı Bütçe ve Mali
Kontrol Genel Müdürlüğünün 1.8.2005 gün ve 15307 sayılı "Sağlık Birimlerinin Devri"
konulu Genel Yazısının 9. maddesinin Danıştay Onbirinci Dairesince iptali üzerine, anılan
kararın kendi hukuki durumunu da etkilemesi nedeniyle davacı tarafından yapılan
başvurunun, iptal kararının doğurduğu hukuki sonuçlardan yararlandırılması istemiyle
yapıldığı ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 10. maddesi kapsamında yapılan
bir başvuru niteliğinde olduğu anlaşılmaktadır.
Açıklanan nedenlerle, Danıştay Başsavcılığının temyiz isteminin kabulü ile İzmir Bölge
İdare Mahkemesince verilen kararın, yürürlükteki hukuka ve Danıştay İçtihatlarına aykırı
olması nedeniyle 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 51. maddesi uyarınca
hükmün sonuçlarına etkili olmamak üzere kanun yararına bozulması gerektiği
düşünülmektedir.
Danıştay Başsavcısı : Turgut Candan
Düşüncesi
: Kadroları Sağlık Bakanlığına devredilen personelin mali
haklarına ilişkin usul ve esasları düzenleyen 5283 sayılı Bazı Kamu Kurum ve Kuruluşlarına
Ait Sağlık Birimlerinin Sağlık Bakanlığına Devredilmesine Dair Kanun' un 5' inci maddesinin
6' ncı fıkrasına ilişkin olarak uygulamadaki tereddütlerin giderilmesi amacıyla yayımlanan
Maliye Bakanlığı Bütçe ve Mali Kontrol Genel Müdürlüğünün 1.8.2005 gün ve 15307 sayılı
"Sağlık Birimlerinin Devri" konulu Genel Yazısının 9' uncu maddesinin, Danıştay Onbirinci
Dairesinin 10.3.2008 gün ve E:2006/6044, K:2008/2354 sayılı kararı ile iptali üzerine, eksik
yapılan ek ödemelerin hesaplanarak tazminat olarak ödenmesi istemiyle açılan davada, dava
konusu işlemin iptaline, ek ödemelerin idareye başvuru tarihinden itibaren yasal faizi ile
ödenmesine dair İzmir İkinci İdare Mahkemesi Hakimliğinin 24.02.2010 gün ve E:2009/1613,
K:2010/197 sayılı kararına karşı yapılan itiraz başvurusu kabul edilerek anılan kararın süre
aşımı nedeniyle bozulması yolundaki İzmir Bölge İdare Mahkemesinin 01.12.2010 gün ve
E:2010/2050, K:2010/4967 sayılı karar ile karar düzeltme istemininde reddine ilişkin
22.03.2011 gün ve E:2011/849, K:2011/924 sayılı kararının hukuka aykırı olduğu ileri
sürülerek kanun yararına bozulması konusunda Danıştay Başsavcılığını bilgilendiren dilekçe
üzerine konu incelendi.
İdari Yargılama Hukuku ilkelerine göre, idari işlemin idari yargı yerince iptali, iptal
edilen idari işlemin tesisinden önceki hukuksal durumun kendiliğinden geri gelmesini sağlar.
Yine; aynı ilkelere göre, genel, kişilik dışı ve kural koyucu nitelikteki düzenleyici idari
işlemin iptali, aynı hukuki durumda bulunan tüm idare edilenler için aynı hukuksal sonucu
yaratır. Başka anlatımla; iptal kararı sonuçlarından aynı statüdeki idare edilenlerin tümünün
yararlanabileceği hukuksal durumun doğmasını sağlar.
Nitekim; Danıştay Onbirinci Dairesi ile İdari Dava Daireleri Kurulunun yerleşik içtihadı
da, bu yoldadır. Dolayısıyla; Maliye Bakanlığı Bütçe ve Mali Kontrol Genel Müdürlüğünün
1.8.2005 gün ve 15307 sayılı "Sağlık Birimlerinin Devri" konulu Genel Yazısının 9' uncu
maddesinin Danıştay Onbirinci Dairesince iptal edilmesi sonucu doğan hukuki durumdan,
anılan Genel Yazının düzenleme alanı içinde olan, davacının da yararlanması ve iptal edilen
düzenleyici işlemin uygulanması sonucu mahrum kalmış olduğu parasal haklarının tazmini
istemiyle davalı idareye başvuruda bulunması ve bu başvurunun reddi üzerine de idari dava
yoluna gitmesi olanaklıdır.
Açıklanan nedenle, İzmir Bölge İdare Mahkemesinin aksi yolda verilen ve yürürlükteki
hukuka aykırı sonuç ifade eden 01.12.2010 gün ve E:2010/2050, K:2010/4967 sayılı
kararının, 2577 İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 51'inci maddesi uyarınca, kanun yararına
bozulmasının uygun olacağı düşünülmektedir.
TÜRK MİLLETİ ADINA
Hüküm veren Danıştay Onbirinci Dairesince İzmir Bölge İdare Mahkemesinin
1.12.2010 tarihli, E:2010/2050, K:2010/4967 sayılı kararının Danıştay Başsavcılığı tarafından
kanun yararına temyiz edilerek bozulmasının istenilmesi üzerine işin gereği görüşüldü:
Dosyanın incelenmesinden; kadroları Sağlık Bakanlığına devredilen personelin mali
haklarına ilişkin usul ve esasları düzenleyen 5283 sayılı Bazı Kamu Kurum ve Kuruluşlarına
Ait Sağlık Birimlerinin Sağlık Bakanlığına Devredilmesine Dair Kanun' un 5. maddesinin (6).
fıkrasına ilişkin olarak uygulamadaki tereddütlerin giderilmesi amacıyla yayımlanan Maliye
Bakanlığı Bütçe ve Mali Kontrol Genel Müdürlüğü'nün 1.8.2005 gün ve 15307 sayılı "Sağlık
Birimlerinin Devri" konulu Genel Yazısının 9. maddesi Danıştay Onbirinci Dairesinin
10.3.2008 gün ve E:2006/6044, K:2008/2354 sayılı kararı ile iptali üzerine, davacının, iptal
edilen genel düzenleyici işlem nedeniyle fark tazminatından mahsup edilmek suretiyle eksik
ödenen mali haklarının yasal faizi ile birlikte ödenmesi istemiyle başvuruda bulunduğu,
başvurunun reddine ilişkin işlemin iptali ile eksik ödenen mali haklarının yasal faizi ile
birlikte ödenmesine karar verilmesi istemiyle dava açıldığı, İzmir 2. İdare Mahkemesi
Hakimliğince dava konusu işlemin iptaline, eksik yapılan ek ödeme tutarının davalı idareye
başvuru tarihinden itibaren işletilecek yasal faizi ile birlikte davacıya ödenmesine karar
verildiği, bu karara karşı davalı idare tarafından yapılan itiraz başvurusunun kabul edilerek,
davanın 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 7., 11. ve 12. maddesi kapsamında
değerlendirilmek suretiyle bozulmasına ve davanın süre aşımı nedeniyle reddine dair İzmir
Bölge İdare Mahkemesi kararının, karar düzeltme aşamasından da geçerek kesinleştiği
anlaşılmaktadır.
Danıştay Başsavcılığı, İzmir Bölge İdare Mahkemesinin söz konusu kararının, Maliye
Bakanlığı Bütçe ve Mali Kontrol Genel Müdürlüğünün 1.8.2005 gün ve 15307 sayılı "Sağlık
Birimlerinin Devri" konulu Genel Yazısının 9'uncu maddesinin Danıştay Onbirinci Dairesince
iptal edilmesi sonucu doğan hukuki durumdan, davacının da yararlanması ve iptal edilen
düzenleyici işlemin uygulanması sonucu mahrum kalmış olduğu parasal haklarının tazmini
istemiyle davalı idareye başvuruda bulunması ve bu başvurunun reddi üzerine idari dava
yoluna gitmesinin olanaklı olduğu, bu haliyle İzmir Bölge İdare Mahkemesi kararının
yürürlükteki hukuka aykırı bir sonucu ifade etmesi nedeniyle 2577 sayılı İdari Yargılama
Usulü Kanunu'nun 51. maddesi uyarınca kanun yararına bozulmasını istemektedir.
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 10. maddesinde, "İlgililer, haklarında
idari davaya konu olabilecek bir işlem veya eylemin yapılması için idari makamlara
başvurabilirler. Altmış gün içinde bir cevap verilmezse istek reddedilmiş sayılır. İlgililer
altmış günün bittiği tarihten itibaren dava açma süresi içinde, konusuna göre Danıştaya, idare
ve vergi mahkemelerine dava açabilirler. Altmış günlük süre içinde idarece verilen cevap
kesin değilse ilgili bu cevabı istemin reddi sayarak dava açabileceği gibi, kesin cevabı da
bekleyebilir. Bu takdirde dava açma süresi işlemez. Ancak, bekleme süresi başvuru tarihinden
itibaren altı ayı geçemez. Dava açılmaması veya davanın süreden reddi hallerinde, altmış
günlük sürenin bitmesinden sonra yetkili idari makamlarca cevap verilirse cevabın tebliğinden
itibaren altmış gün içinde dava açabilirler." kuralı yer almaktadır.
İdare Hukuku ilkelerine göre, iptal kararları, iptali istenilen işlemi tesis edildiği tarih
itibariyle ortadan kaldırarak, o işlemin tesisinden önceki hukuki durumun geri gelmesini
sağlar. Bir genel düzenleyici işlemin iptal edilmesi durumunda, verilen yargı kararının, sadece
o davayı açanı değil, bu genel düzenleyici işlem ile ilgili diğer kişileri de etkileyeceği
kuşkusuzdur. İptal kararı ile bu düzenleyici işleme dayanılarak yapılan işlemlerin doğurduğu
etki ve sonuçlar ortadan kalkar. Bu nedenle iptal edilen bir düzenleyici işlemden dolayı,
menfaati ihlal edilen veya kişisel hakkı etkilenen kişinin, verilen iptal kararının doğurduğu
sonuçlardan yararlanmak amacıyla idareye başvurabileceği tabiidir.
Davacı tarafından 15.9.2009 tarihinde yapılan başvuru, Maliye Bakanlığı Bütçe ve Mali
Kontrol Genel Müdürlüğü'nün 1.8.2005 gün ve 15307 sayılı "Sağlık Birimlerinin Devri"
konulu Genel Yazısının 9. maddesinin iptali istemiyle açılan dava sonucunda, Danıştay
Onbirinci Dairesince verilen iptal kararının kendi hukuki durumunu da etkilemesi nedeniyle
yapılmış bir başvuru olup, davacının, söz konusu iptal kararına da değinerek yaptığı bu
başvurunun, genel ve düzenleyici nitelikteki bir idari işlemin iptali yolundaki kararın, o
düzenleme ile ilgili herkes için hüküm ifade edeceği gerçeğinden hareketle ve o düzenleyici
işlem nedeniyle daha önce menfaati ihlal edilmiş bir kişi olarak, iptal kararının doğurduğu
hukuki sonuçlardan yararlandırılması istemiyle yapıldığının ve 2577 sayılı İdari Yargılama
Usulü Kanunu'nun 10. maddesi kapsamında yapılan bir başvuru niteliğinde olduğunun kabulü
gerekmektedir.
Bu durumda, 2577 sayılı Kanun'un 7., 11. ve 12. maddeleri uyarınca davanın süre aşımı
nedeniyle reddine ilişkin bulunan İzmir Bölge İdare Mahkemesi kararında hukuki isabet
görülmemiştir.
Açıklanan nedenlerle, Danıştay Başsavcılığının temyiz isteminin kabulü ile İzmir Bölge
İdare Mahkemesince verilen 1.12.2010 tarihli, E:2010/2050, K:2010/4967 sayılı kararın 2577
sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 51. maddesi uyarınca hükmün sonuçlarına etkili
olmamak üzere kanun yararına bozulmasına; kararın bir suretinin İzmir Valiliği ile Danıştay
Başsavcılığına gönderilmesine ve bu kararın Resmî Gazete'de yayımlanmasına, 20.6.2012
tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
—— • ——
Danıştay Onbirinci Daire Başkanlığından :
Esas No : 2012/4021
Karar No : 2012/4561
Kanun Yararına Temyiz İsteminde Bulunan : Danıştay Başsavcılığı - ANKARA
Davacı
: Ramazan Akın
Vekili
: Av. İbrahim Atila
518 Sok. No:13 Daire:1 - Şirinyer / Buca / İZMİR
Davalı
: İzmir Valiliği - İZMİR
İstemin Özeti
: İzmir Bölge İdare Mahkemesinin 18.1.2011 tarihli,
E:2010/2259, K:2011/200 sayılı kararının, Danıştay Başsavcılığı tarafından 2577 sayılı İdari
Yargılama Usulü Kanunu'nun 51. maddesi uyarınca kanun yararına bozulması
istenilmektedir.
Danıştay Tetkik Hakimi
: Müjgan Karyağdı
Düşüncesi
: Dosyanın incelenmesinden; Maliye Bakanlığı Bütçe ve Mali
Kontrol Genel Müdürlüğünün 1.8.2005 gün ve 15307 sayılı "Sağlık Birimlerinin Devri"
konulu Genel Yazısının 9. maddesinin Danıştay Onbirinci Dairesince iptali üzerine, anılan
kararın kendi hukuki durumunu da etkilemesi nedeniyle davacı tarafından yapılan
başvurunun, iptal kararının doğurduğu hukuki sonuçlardan yararlandırılması istemiyle
yapıldığı ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 10. maddesi kapsamında yapılan
bir başvuru niteliğinde olduğu anlaşılmaktadır.
Açıklanan nedenlerle, Danıştay Başsavcılığının temyiz isteminin kabulü ile İzmir Bölge
İdare Mahkemesince verilen kararın, yürürlükteki hukuka ve Danıştay İçtihatlarına aykırı
olması nedeniyle 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 51. maddesi uyarınca
hükmün sonuçlarına etkili olmamak üzere kanun yararına bozulması gerektiği
düşünülmektedir.
Danıştay Başsavcısı : Turgut Candan
Düşüncesi
: Kadroları Sağlık Bakanlığına devredilen personelin mali
haklarına ilişkin usul ve esasları düzenleyen 5283 sayılı Bazı Kamu Kurum ve Kuruluşlarına
Ait Sağlık Birimlerinin Sağlık Bakanlığına Devredilmesine Dair Kanun' un 5' inci maddesinin
6' ncı fıkrasına ilişkin olarak uygulamadaki tereddütlerin giderilmesi amacıyla yayımlanan
Maliye Bakanlığı Bütçe ve Mali Kontrol Genel Müdürlüğünün 1.8.2005 gün ve 15307 sayılı
"Sağlık Birimlerinin Devri" konulu Genel Yazısının 9' uncu maddesinin, Danıştay Onbirinci
Dairesinin 10.3.2008 gün ve E:2006/6044, K:2008/2354 sayılı kararı ile iptali üzerine, eksik
yapılan ek ödemelerin hesaplanarak tazminat olarak ödenmesi istemiyle açılan davada, dava
konusu işlemin iptaline, ek ödemelerin idareye başvuru tarihinden itibaren yasal faizi ile
ödenmesine dair İzmir İkinci İdare Mahkemesi Hakimliğinin 23.12.2009 gün ve E:2009/1269,
K:2009/1978 sayılı kararına karşı yapılan itiraz başvurusu kabul edilerek, anılan kararın süre
aşımı nedeniyle bozulması yolundaki İzmir Bölge İdare Mahkemesinin 18.01.2011 gün ve
E:2010/2259, K:2011/200 sayılı kararı ile karar düzeltme istemininde reddine ilişkin
17.05.2011 gün ve E:2011/1758, K:2011/1644 sayılı kararının hukuka aykırı olduğu ileri
sürülerek kanun yararına bozulması konusunda Danıştay Başsavcılığını bilgilendiren dilekçe
üzerine konu incelendi.
İdari Yargılama Hukuku ilkelerine göre, idari işlemin idari yargı yerince iptali, iptal
edilen idari işlemin tesisinden önceki hukuksal durumun kendiliğinden geri gelmesini sağlar.
Yine; aynı ilkelere göre, genel, kişilik dışı ve kural koyucu nitelikteki düzenleyici idari
işlemin iptali, aynı hukuki durumda bulunan tüm idare edilenler için aynı hukuksal sonucu
yaratır. Başka anlatımla; iptal kararı sonuçlarından aynı statüdeki idare edilenlerin tümünün
yararlanabileceği hukuksal durumun doğmasını sağlar.
Nitekim; Danıştay Onbirinci Dairesi ile İdari Dava Daireleri Kurulunun yerleşik içtihadı
da, bu yoldadır. Dolayısıyla; Maliye Bakanlığı Bütçe ve Mali Kontrol Genel Müdürlüğünün
1.8.2005 gün ve 15307 sayılı "Sağlık Birimlerinin Devri" konulu Genel Yazısının 9' uncu
maddesinin Danıştay Onbirinci Dairesince iptal edilmesi sonucu doğan hukuki durumdan,
anılan Genel Yazının düzenleme alanı içinde olan, davacının da yararlanması ve iptal edilen
düzenleyici işlemin uygulanması sonucu mahrum kalmış olduğu parasal haklarının tazmini
istemiyle davalı idareye başvuruda bulunması ve bu başvurunun reddi üzerine de idari dava
yoluna gitmesi olanaklıdır.
Açıklanan nedenle, İzmir Bölge İdare Mahkemesinin aksi yolda verilen ve yürürlükteki
hukuka aykırı sonuç ifade eden 18.01.2011 gün ve E:2010/2259, K:2011/200 sayılı kararının,
2577 İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 51'inci maddesi uyarınca, kanun yararına
bozulmasının uygun olacağı düşünülmektedir.
TÜRK MİLLETİ ADINA
Hüküm veren Danıştay Onbirinci Dairesince İzmir Bölge İdare Mahkemesinin
18.1.2011 tarihli, E:2010/2259, K:2011/200 sayılı kararının Danıştay Başsavcılığı tarafından
kanun yararına temyiz edilerek bozulmasının istenilmesi üzerine işin gereği görüşüldü:
Dosyanın incelenmesinden; kadroları Sağlık Bakanlığına devredilen personelin mali
haklarına ilişkin usul ve esasları düzenleyen 5283 sayılı Bazı Kamu Kurum ve Kuruluşlarına
Ait Sağlık Birimlerinin Sağlık Bakanlığına Devredilmesine Dair Kanun' un 5. maddesinin (6).
fıkrasına ilişkin olarak uygulamadaki tereddütlerin giderilmesi amacıyla yayımlanan Maliye
Bakanlığı Bütçe ve Mali Kontrol Genel Müdürlüğü'nün 1.8.2005 gün ve 15307 sayılı "Sağlık
Birimlerinin Devri" konulu Genel Yazısının 9. maddesi Danıştay Onbirinci Dairesinin
10.3.2008 gün ve E:2006/6044, K:2008/2354 sayılı kararı ile iptali üzerine, davacının, iptal
edilen genel düzenleyici işlem nedeniyle fark tazminatından mahsup edilmek suretiyle eksik
ödenen mali haklarının yasal faizi ile birlikte ödenmesi istemiyle başvuruda bulunduğu,
başvurunun reddine ilişkin işlemin iptali ile eksik ödenen mali haklarının yasal faizi ile
birlikte ödenmesine karar verilmesi istemiyle dava açıldığı, İzmir 2. İdare Mahkemesi
Hakimliğince dava konusu işlemin iptaline, eksik yapılan ek ödeme tutarının davalı idareye
başvuru tarihinden itibaren işletilecek yasal faizi ile birlikte davacıya ödenmesine karar
verildiği, bu karara karşı davalı idare tarafından yapılan itiraz başvurusunun kabul edilerek,
davanın 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 7., 11. ve 12. maddesi kapsamında
değerlendirilmek suretiyle bozulmasına ve davanın süre aşımı nedeniyle reddine dair İzmir
Bölge İdare Mahkemesi kararının, karar düzeltme aşamasından da geçerek kesinleştiği
anlaşılmaktadır.
Danıştay Başsavcılığı, İzmir Bölge İdare Mahkemesinin söz konusu kararının, Maliye
Bakanlığı Bütçe ve Mali Kontrol Genel Müdürlüğünün 1.8.2005 gün ve 15307 sayılı "Sağlık
Birimlerinin Devri" konulu Genel Yazısının 9'uncu maddesinin Danıştay Onbirinci Dairesince
iptal edilmesi sonucu doğan hukuki durumdan, davacının da yararlanması ve iptal edilen
düzenleyici işlemin uygulanması sonucu mahrum kalmış olduğu parasal haklarının tazmini
istemiyle davalı idareye başvuruda bulunması ve bu başvurunun reddi üzerine idari dava
yoluna gitmesinin olanaklı olduğu, bu haliyle İzmir Bölge İdare Mahkemesi kararının
yürürlükteki hukuka aykırı bir sonucu ifade etmesi nedeniyle 2577 sayılı İdari Yargılama
Usulü Kanunu'nun 51. maddesi uyarınca kanun yararına bozulmasını istemektedir.
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 10. maddesinde, "İlgililer, haklarında
idari davaya konu olabilecek bir işlem veya eylemin yapılması için idari makamlara
başvurabilirler. Altmış gün içinde bir cevap verilmezse istek reddedilmiş sayılır. İlgililer
altmış günün bittiği tarihten itibaren dava açma süresi içinde, konusuna göre Danıştaya, idare
ve vergi mahkemelerine dava açabilirler. Altmış günlük süre içinde idarece verilen cevap
kesin değilse ilgili bu cevabı istemin reddi sayarak dava açabileceği gibi, kesin cevabı da
bekleyebilir. Bu takdirde dava açma süresi işlemez. Ancak, bekleme süresi başvuru tarihinden
itibaren altı ayı geçemez. Dava açılmaması veya davanın süreden reddi hallerinde, altmış
günlük sürenin bitmesinden sonra yetkili idari makamlarca cevap verilirse cevabın tebliğinden
itibaren altmış gün içinde dava açabilirler." kuralı yer almaktadır.
İdare Hukuku ilkelerine göre, iptal kararları, iptali istenilen işlemi tesis edildiği tarih
itibariyle ortadan kaldırarak, o işlemin tesisinden önceki hukuki durumun geri gelmesini
sağlar. Bir genel düzenleyici işlemin iptal edilmesi durumunda, verilen yargı kararının, sadece
o davayı açanı değil, bu genel düzenleyici işlem ile ilgili diğer kişileri de etkileyeceği
kuşkusuzdur. İptal kararı ile bu düzenleyici işleme dayanılarak yapılan işlemlerin doğurduğu
etki ve sonuçlar ortadan kalkar. Bu nedenle iptal edilen bir düzenleyici işlemden dolayı,
menfaati ihlal edilen veya kişisel hakkı etkilenen kişinin, verilen iptal kararının doğurduğu
sonuçlardan yararlanmak amacıyla idareye başvurabileceği tabiidir.
Davacı tarafından 22.6.2009 tarihinde yapılan başvuru, Maliye Bakanlığı Bütçe ve Mali
Kontrol Genel Müdürlüğü'nün 1.8.2005 gün ve 15307 sayılı "Sağlık Birimlerinin Devri"
konulu Genel Yazısının 9. maddesinin iptali istemiyle açılan dava sonucunda, Danıştay
Onbirinci Dairesince verilen iptal kararının kendi hukuki durumunu da etkilemesi nedeniyle
yapılmış bir başvuru olup, davacının, söz konusu iptal kararına da değinerek yaptığı bu
başvurunun, genel ve düzenleyici nitelikteki bir idari işlemin iptali yolundaki kararın, o
düzenleme ile ilgili herkes için hüküm ifade edeceği gerçeğinden hareketle ve o düzenleyici
işlem nedeniyle daha önce menfaati ihlal edilmiş bir kişi olarak, iptal kararının doğurduğu
hukuki sonuçlardan yararlandırılması istemiyle yapıldığının ve 2577 sayılı İdari Yargılama
Usulü Kanunu'nun 10. maddesi kapsamında yapılan bir başvuru niteliğinde olduğunun kabulü
gerekmektedir.
Bu durumda, 2577 sayılı Kanun'un 7., 11. ve 12. maddeleri uyarınca davanın süre aşımı
nedeniyle reddine ilişkin bulunan İzmir Bölge İdare Mahkemesi kararında hukuki isabet
görülmemiştir.
Açıklanan nedenlerle, Danıştay Başsavcılığının temyiz isteminin kabulü ile İzmir Bölge
İdare Mahkemesince verilen 18.1.2011 tarihli, E:2010/2259, K:2011/200 sayılı kararın 2577
sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 51. maddesi uyarınca hükmün sonuçlarına etkili
olmamak üzere kanun yararına bozulmasına; kararın bir suretinin İzmir Valiliği ile Danıştay
Başsavcılığına gönderilmesine ve bu kararın Resmî Gazete'de yayımlanmasına, 20.6.2012
tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
—— • ——
Danıştay Onbirinci Daire Başkanlığından :
Esas No : 2012/4029
Karar No : 2012/4562
Kanun Yararına Temyiz İsteminde Bulunan : Danıştay Başsavcılığı - ANKARA
Davacı
: Güner Kurtuluş
Vekili
: Av. İbrahim Atila
518 Sok. No:13 Daire:1 - Şirinyer / Buca / İZMİR
Davalı
: İzmir Valiliği - İZMİR
İstemin Özeti
: İzmir Bölge İdare Mahkemesinin 2.3.2011 tarihli, E:2011/98,
K:2011/695 sayılı kararının, Danıştay Başsavcılığı tarafından 2577 sayılı İdari Yargılama
Usulü Kanunu'nun 51. maddesi uyarınca kanun yararına bozulması istenilmektedir.
Danıştay Tetkik Hakimi
: Müjgan Karyağdı
Düşüncesi
: Dosyanın incelenmesinden; Maliye Bakanlığı Bütçe ve Mali
Kontrol Genel Müdürlüğünün 1.8.2005 gün ve 15307 sayılı "Sağlık Birimlerinin Devri"
konulu Genel Yazısının 9. maddesinin Danıştay Onbirinci Dairesince iptali üzerine, anılan
kararın kendi hukuki durumunu da etkilemesi nedeniyle davacı tarafından yapılan
başvurunun, iptal kararının doğurduğu hukuki sonuçlardan yararlandırılması istemiyle
yapıldığı ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 10. maddesi kapsamında yapılan
bir başvuru niteliğinde olduğu anlaşılmaktadır.
Açıklanan nedenlerle, Danıştay Başsavcılığının temyiz isteminin kabulü ile İzmir Bölge
İdare Mahkemesince verilen kararın, yürürlükteki hukuka ve Danıştay İçtihatlarına aykırı
olması nedeniyle 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 51. maddesi uyarınca
hükmün sonuçlarına etkili olmamak üzere kanun yararına bozulması gerektiği
düşünülmektedir.
Danıştay Başsavcısı : Turgut Candan
Düşüncesi
: Kadroları Sağlık Bakanlığına devredilen personelin mali
haklarına ilişkin usul ve esasları düzenleyen 5283 sayılı Bazı Kamu Kurum ve Kuruluşlarına
Ait Sağlık Birimlerinin Sağlık Bakanlığına Devredilmesine Dair Kanun' un 5' inci maddesinin
6' ncı fıkrasına ilişkin olarak uygulamadaki tereddütlerin giderilmesi amacıyla yayımlanan
Maliye Bakanlığı Bütçe ve Mali Kontrol Genel Müdürlüğünün 1.8.2005 gün ve 15307 sayılı
"Sağlık Birimlerinin Devri" konulu Genel Yazısının 9' uncu maddesinin, Danıştay Onbirinci
Dairesinin 10.3.2008 gün ve E:2006/6044, K:2008/2354 sayılı kararı ile iptali üzerine, eksik
yapılan ek ödemelerin hesaplanarak tazminat olarak ödenmesi istemiyle açılan davada, dava
konusu işlemin iptaline, ek ödemelerin idareye başvuru tarihinden itibaren yasal faizi ile
ödenmesine dair İzmir İkinci İdare Mahkemesi Hakimliğinin 01.10.2010 gün ve E:2010/451,
K:2010/1258 sayılı kararına karşı yapılan itiraz başvurusu kabul edilerek, anılan kararın süre
aşımı nedeniyle bozulması yolundaki İzmir Bölge İdare Mahkemesinin 02.03.2011 gün ve
E:2011/98, K:2011/695 sayılı kararı ile karar düzeltme istemininde reddine ilişkin 05.07.2011
gün ve E:2011/2156, K:2011/3147 sayılı kararının hukuka aykırı olduğu ileri sürülerek kanun
yararına bozulması konusunda Danıştay Başsavcılığını bilgilendiren dilekçe üzerine konu
incelendi.
İdari Yargılama Hukuku ilkelerine göre, idari işlemin idari yargı yerince iptali, iptal
edilen idari işlemin tesisinden önceki hukuksal durumun kendiliğinden geri gelmesini sağlar.
Yine; aynı ilkelere göre, genel, kişilik dışı ve kural koyucu nitelikteki düzenleyici idari
işlemin iptali, aynı hukuki durumda bulunan tüm idare edilenler için aynı hukuksal sonucu
yaratır. Başka anlatımla; iptal kararı sonuçlarından aynı statüdeki idare edilenlerin tümünün
yararlanabileceği hukuksal durumun doğmasını sağlar.
Nitekim; Danıştay Onbirinci Dairesi ile İdari Dava Daireleri Kurulunun yerleşik içtihadı
da, bu yoldadır. Dolayısıyla; Maliye Bakanlığı Bütçe ve Mali Kontrol Genel Müdürlüğünün
1.8.2005 gün ve 15307 sayılı "Sağlık Birimlerinin Devri" konulu Genel Yazısının 9' uncu
maddesinin Danıştay Onbirinci Dairesince iptal edilmesi sonucu doğan hukuki durumdan,
anılan Genel Yazının düzenleme alanı içinde olan, davacının da yararlanması ve iptal edilen
düzenleyici işlemin uygulanması sonucu mahrum kalmış olduğu parasal haklarının tazmini
istemiyle davalı idareye başvuruda bulunması ve bu başvurunun reddi üzerine de idari dava
yoluna gitmesi olanaklıdır.
Açıklanan nedenle, İzmir Bölge İdare Mahkemesinin aksi yolda verilen ve yürürlükteki
hukuka aykırı sonuç ifade eden 02.03.2011 gün ve E:2011/98, K:2011/695 sayılı kararının,
2577 İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 51'inci maddesi uyarınca, kanun yararına
bozulmasının uygun olacağı düşünülmektedir.
TÜRK MİLLETİ ADINA
Hüküm veren Danıştay Onbirinci Dairesince İzmir Bölge İdare Mahkemesinin 2.3.2011
tarihli, E:2011/98, K:2011/695 sayılı kararının Danıştay Başsavcılığı tarafından kanun
yararına temyiz edilerek bozulmasının istenilmesi üzerine işin gereği görüşüldü:
Dosyanın incelenmesinden; kadroları Sağlık Bakanlığına devredilen personelin mali
haklarına ilişkin usul ve esasları düzenleyen 5283 sayılı Bazı Kamu Kurum ve Kuruluşlarına
Ait Sağlık Birimlerinin Sağlık Bakanlığına Devredilmesine Dair Kanun' un 5. maddesinin (6).
fıkrasına ilişkin olarak uygulamadaki tereddütlerin giderilmesi amacıyla yayımlanan Maliye
Bakanlığı Bütçe ve Mali Kontrol Genel Müdürlüğü'nün 1.8.2005 gün ve 15307 sayılı "Sağlık
Birimlerinin Devri" konulu Genel Yazısının 9. maddesi Danıştay Onbirinci Dairesinin
10.3.2008 gün ve E:2006/6044, K:2008/2354 sayılı kararı ile iptali üzerine, davacının, iptal
edilen genel düzenleyici işlem nedeniyle fark tazminatından mahsup edilmek suretiyle eksik
ödenen mali haklarının yasal faizi ile birlikte ödenmesi istemiyle başvuruda bulunduğu,
başvurunun reddine ilişkin işlemin iptali ile eksik ödenen mali haklarının yasal faizi ile
birlikte ödenmesine karar verilmesi istemiyle dava açıldığı, İzmir 2. İdare Mahkemesi
Hakimliğince dava konusu işlemin iptaline, eksik yapılan ek ödeme tutarının davalı idareye
başvuru tarihinden itibaren işletilecek yasal faizi ile birlikte davacıya ödenmesine karar
verildiği, bu karara karşı davalı idare tarafından yapılan itiraz başvurusunun kabul edilerek,
davanın 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 7., 11. ve 12. maddesi kapsamında
değerlendirilmek suretiyle bozulmasına ve davanın süre aşımı nedeniyle reddine dair İzmir
Bölge İdare Mahkemesi kararının, karar düzeltme aşamasından da geçerek kesinleştiği
anlaşılmaktadır.
Danıştay Başsavcılığı, İzmir Bölge İdare Mahkemesinin söz konusu kararının, Maliye
Bakanlığı Bütçe ve Mali Kontrol Genel Müdürlüğünün 1.8.2005 gün ve 15307 sayılı "Sağlık
Birimlerinin Devri" konulu Genel Yazısının 9'uncu maddesinin Danıştay Onbirinci Dairesince
iptal edilmesi sonucu doğan hukuki durumdan, davacının da yararlanması ve iptal edilen
düzenleyici işlemin uygulanması sonucu mahrum kalmış olduğu parasal haklarının tazmini
istemiyle davalı idareye başvuruda bulunması ve bu başvurunun reddi üzerine idari dava
yoluna gitmesinin olanaklı olduğu, bu haliyle İzmir Bölge İdare Mahkemesi kararının
yürürlükteki hukuka aykırı bir sonucu ifade etmesi nedeniyle 2577 sayılı İdari Yargılama
Usulü Kanunu'nun 51. maddesi uyarınca kanun yararına bozulmasını istemektedir.
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 10. maddesinde, "İlgililer, haklarında
idari davaya konu olabilecek bir işlem veya eylemin yapılması için idari makamlara
başvurabilirler. Altmış gün içinde bir cevap verilmezse istek reddedilmiş sayılır. İlgililer
altmış günün bittiği tarihten itibaren dava açma süresi içinde, konusuna göre Danıştaya, idare
ve vergi mahkemelerine dava açabilirler. Altmış günlük süre içinde idarece verilen cevap
kesin değilse ilgili bu cevabı istemin reddi sayarak dava açabileceği gibi, kesin cevabı da
bekleyebilir. Bu takdirde dava açma süresi işlemez. Ancak, bekleme süresi başvuru tarihinden
itibaren altı ayı geçemez. Dava açılmaması veya davanın süreden reddi hallerinde, altmış
günlük sürenin bitmesinden sonra yetkili idari makamlarca cevap verilirse cevabın tebliğinden
itibaren altmış gün içinde dava açabilirler." kuralı yer almaktadır.
İdare Hukuku ilkelerine göre, iptal kararları, iptali istenilen işlemi tesis edildiği tarih
itibariyle ortadan kaldırarak, o işlemin tesisinden önceki hukuki durumun geri gelmesini
sağlar. Bir genel düzenleyici işlemin iptal edilmesi durumunda, verilen yargı kararının, sadece
o davayı açanı değil, bu genel düzenleyici işlem ile ilgili diğer kişileri de etkileyeceği
kuşkusuzdur. İptal kararı ile bu düzenleyici işleme dayanılarak yapılan işlemlerin doğurduğu
etki ve sonuçlar ortadan kalkar. Bu nedenle iptal edilen bir düzenleyici işlemden dolayı,
menfaati ihlal edilen veya kişisel hakkı etkilenen kişinin, verilen iptal kararının doğurduğu
sonuçlardan yararlanmak amacıyla idareye başvurabileceği tabiidir.
Davacı tarafından 11.2.2010 tarihinde yapılan başvuru, Maliye Bakanlığı Bütçe ve Mali
Kontrol Genel Müdürlüğü'nün 1.8.2005 gün ve 15307 sayılı "Sağlık Birimlerinin Devri"
konulu Genel Yazısının 9. maddesinin iptali istemiyle açılan dava sonucunda, Danıştay
Onbirinci Dairesince verilen iptal kararının kendi hukuki durumunu da etkilemesi nedeniyle
yapılmış bir başvuru olup, davacının, söz konusu iptal kararına da değinerek yaptığı bu
başvurunun, genel ve düzenleyici nitelikteki bir idari işlemin iptali yolundaki kararın, o
düzenleme ile ilgili herkes için hüküm ifade edeceği gerçeğinden hareketle ve o düzenleyici
işlem nedeniyle daha önce menfaati ihlal edilmiş bir kişi olarak, iptal kararının doğurduğu
hukuki sonuçlardan yararlandırılması istemiyle yapıldığının ve 2577 sayılı İdari Yargılama
Usulü Kanunu'nun 10. maddesi kapsamında yapılan bir başvuru niteliğinde olduğunun kabulü
gerekmektedir.
Bu durumda, 2577 sayılı Kanun'un 7., 11. ve 12. maddeleri uyarınca davanın süre aşımı
nedeniyle reddine ilişkin bulunan İzmir Bölge İdare Mahkemesi kararında hukuki isabet
görülmemiştir.
Açıklanan nedenlerle, Danıştay Başsavcılığının temyiz isteminin kabulü ile İzmir Bölge
İdare Mahkemesince verilen 2.3.2011 tarihli, E:2011/98, K:2011/695 sayılı kararın 2577
sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 51. maddesi uyarınca hükmün sonuçlarına etkili
olmamak üzere kanun yararına bozulmasına; kararın bir suretinin İzmir Valiliği ile Danıştay
Başsavcılığına gönderilmesine ve bu kararın Resmî Gazete'de yayımlanmasına, 20.6.2012
tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
—— • ——
Danıştay Onbirinci Daire Başkanlığından :
Esas No : 2012/4016
Karar No : 2012/4563
Kanun Yararına Temyiz İsteminde Bulunan : Danıştay Başsavcılığı - ANKARA
Davacı
: Özgür Ulutaş
Vekili
: Av. İbrahim Atila
518 Sok. No:13 Daire:1 - Şirinyer / Buca / İZMİR
Davalı
: İzmir Valiliği - İZMİR
İstemin Özeti
: İzmir Bölge İdare Mahkemesinin 9.2.2011 gün ve
E:2010/2955, K:2011/359 sayılı kararının, Danıştay Başsavcılığı tarafından 2577 sayılı İdari
Yargılama Usulü Kanunu'nun 51. maddesi uyarınca kanun yararına bozulması
istenilmektedir.
Danıştay Tetkik Hakimi
: Müjgan Karyağdı
Düşüncesi
: Dosyanın incelenmesinden; Maliye Bakanlığı Bütçe ve Mali
Kontrol Genel Müdürlüğünün 1.8.2005 gün ve 15307 sayılı "Sağlık Birimlerinin Devri"
konulu Genel Yazısının 9. maddesinin Danıştay Onbirinci Dairesince iptali üzerine, anılan
kararın kendi hukuki durumunu da etkilemesi nedeniyle davacı tarafından yapılan
başvurunun, iptal kararının doğurduğu hukuki sonuçlardan yararlandırılması istemiyle
yapıldığı ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 10. maddesi kapsamında yapılan
bir başvuru niteliğinde olduğu anlaşılmaktadır.
Açıklanan nedenlerle, Danıştay Başsavcılığının temyiz isteminin kabulü ile İzmir Bölge
İdare Mahkemesince verilen kararın, yürürlükteki hukuka ve Danıştay İçtihatlarına aykırı
olması nedeniyle 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 51. maddesi uyarınca
hükmün sonuçlarına etkili olmamak üzere kanun yararına bozulması gerektiği
düşünülmektedir.
Danıştay Başsavcısı : Turgut Candan
Düşüncesi
: Kadroları Sağlık Bakanlığına devredilen personelin mali
haklarına ilişkin usul ve esasları düzenleyen 5283 sayılı Bazı Kamu Kurum ve Kuruluşlarına
Ait Sağlık Birimlerinin Sağlık Bakanlığına Devredilmesine Dair Kanun' un 5' inci maddesinin
6' ncı fıkrasına ilişkin olarak uygulamadaki tereddütlerin giderilmesi amacıyla yayımlanan
Maliye Bakanlığı Bütçe ve Mali Kontrol Genel Müdürlüğünün 1.8.2005 gün ve 15307 sayılı
"Sağlık Birimlerinin Devri" konulu Genel Yazısının 9' uncu maddesinin, Danıştay Onbirinci
Dairesinin 10.3.2008 gün ve E:2006/6044, K:2008/2354 sayılı kararı ile iptali üzerine, eksik
yapılan ek ödemelerin hesaplanarak tazminat olarak ödenmesi istemiyle açılan davada, dava
konusu işlemin iptaline, ek ödemelerin idareye başvuru tarihinden itibaren yasal faizi ile
ödenmesine dair İzmir İkinci İdare Mahkemesi Hakimliğinin 24.02.2010 gün ve E:2009/1614,
K:2010/196 sayılı kararına karşı yapılan itiraz başvurusu kabul edilerek, anılan kararın süre
aşımı nedeniyle bozulması yolundaki İzmir Bölge İdare Mahkemesinin 09.02.2011 gün ve
E:2010/2955, K:2011/359 sayılı kararı ile karar düzeltme istemininde reddine ilişkin
01.06.2011 gün ve E:2011/1901, K:2011/2202 sayılı kararının hukuka aykırı olduğu ileri
sürülerek kanun yararına bozulması konusunda Danıştay Başsavcılığını bilgilendiren dilekçe
üzerine konu incelendi.
İdari Yargılama Hukuku ilkelerine göre, idari işlemin idari yargı yerince iptali, iptal
edilen idari işlemin tesisinden önceki hukuksal durumun kendiliğinden geri gelmesini sağlar.
Yine; aynı ilkelere göre, genel, kişilik dışı ve kural koyucu nitelikteki düzenleyici idari
işlemin iptali, aynı hukuki durumda bulunan tüm idare edilenler için aynı hukuksal sonucu
yaratır. Başka anlatımla; iptal kararı sonuçlarından aynı statüdeki idare edilenlerin tümünün
yararlanabileceği hukuksal durumun doğmasını sağlar.
Nitekim; Danıştay Onbirinci Dairesi ile İdari Dava Daireleri Kurulunun yerleşik içtihadı
da, bu yoldadır. Dolayısıyla; Maliye Bakanlığı Bütçe ve Mali Kontrol Genel Müdürlüğünün
1.8.2005 gün ve 15307 sayılı "Sağlık Birimlerinin Devri" konulu Genel Yazısının 9' uncu
maddesinin Danıştay Onbirinci Dairesince iptal edilmesi sonucu doğan hukuki durumdan,
anılan Genel Yazının düzenleme alanı içinde olan, davacının da yararlanması ve iptal edilen
düzenleyici işlemin uygulanması sonucu mahrum kalmış olduğu parasal haklarının tazmini
istemiyle davalı idareye başvuruda bulunması ve bu başvurunun reddi üzerine de idari dava
yoluna gitmesi olanaklıdır.
Açıklanan nedenle, İzmir Bölge İdare Mahkemesinin aksi yolda verilen ve yürürlükteki
hukuka aykırı sonuç ifade eden 09.02.2011 gün ve E:2010/2955, K:2011/359 sayılı kararının,
2577 İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 51'inci maddesi uyarınca, kanun yararına
bozulmasının uygun olacağı düşünülmektedir.
TÜRK MİLLETİ ADINA
Hüküm veren Danıştay Onbirinci Dairesince İzmir Bölge İdare Mahkemesinin 9.2.2011
gün ve E:2010/2955, K:2011/359 sayılı kararının Danıştay Başsavcılığı tarafından kanun
yararına temyiz edilerek bozulmasının istenilmesi üzerine işin gereği görüşüldü:
Dosyanın incelenmesinden; kadroları Sağlık Bakanlığına devredilen personelin mali
haklarına ilişkin usul ve esasları düzenleyen 5283 sayılı Bazı Kamu Kurum ve Kuruluşlarına
Ait Sağlık Birimlerinin Sağlık Bakanlığına Devredilmesine Dair Kanun' un 5. maddesinin (6).
fıkrasına ilişkin olarak uygulamadaki tereddütlerin giderilmesi amacıyla yayımlanan Maliye
Bakanlığı Bütçe ve Mali Kontrol Genel Müdürlüğü'nün 1.8.2005 gün ve 15307 sayılı "Sağlık
Birimlerinin Devri" konulu Genel Yazısının 9. maddesi Danıştay Onbirinci Dairesinin
10.3.2008 gün ve E:2006/6044, K:2008/2354 sayılı kararı ile iptali üzerine, davacının, iptal
edilen genel düzenleyici işlem nedeniyle fark tazminatından mahsup edilmek suretiyle eksik
ödenen mali haklarının yasal faizi ile birlikte ödenmesi istemiyle başvuruda bulunduğu,
başvurunun reddine ilişkin işlemin iptali ile eksik ödenen mali haklarının yasal faizi ile
birlikte ödenmesine karar verilmesi istemiyle dava açıldığı, İzmir 2. İdare Mahkemesi
Hakimliğince dava konusu işlemin iptaline, eksik yapılan ek ödeme tutarının davalı idareye
başvuru tarihinden itibaren işletilecek yasal faizi ile birlikte davacıya ödenmesine karar
verildiği, bu karara karşı davalı idare tarafından yapılan itiraz başvurusunun kabul edilerek,
davanın 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 7., 11. ve 12. maddesi kapsamında
değerlendirilmek suretiyle bozulmasına ve davanın süre aşımı nedeniyle reddine dair İzmir
Bölge İdare Mahkemesi kararının, karar düzeltme aşamasından da geçerek kesinleştiği
anlaşılmaktadır.
Danıştay Başsavcılığı, İzmir Bölge İdare Mahkemesinin söz konusu kararının, Maliye
Bakanlığı Bütçe ve Mali Kontrol Genel Müdürlüğünün 1.8.2005 gün ve 15307 sayılı "Sağlık
Birimlerinin Devri" konulu Genel Yazısının 9'uncu maddesinin Danıştay Onbirinci Dairesince
iptal edilmesi sonucu doğan hukuki durumdan, davacının da yararlanması ve iptal edilen
düzenleyici işlemin uygulanması sonucu mahrum kalmış olduğu parasal haklarının tazmini
istemiyle davalı idareye başvuruda bulunması ve bu başvurunun reddi üzerine idari dava
yoluna gitmesinin olanaklı olduğu, bu haliyle İzmir Bölge İdare Mahkemesi kararının
yürürlükteki hukuka aykırı bir sonucu ifade etmesi nedeniyle 2577 sayılı İdari Yargılama
Usulü Kanunu'nun 51. maddesi uyarınca kanun yararına bozulmasını istemektedir.
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 10. maddesinde, "İlgililer, haklarında
idari davaya konu olabilecek bir işlem veya eylemin yapılması için idari makamlara
başvurabilirler. Altmış gün içinde bir cevap verilmezse istek reddedilmiş sayılır. İlgililer
altmış günün bittiği tarihten itibaren dava açma süresi içinde, konusuna göre Danıştaya, idare
ve vergi mahkemelerine dava açabilirler. Altmış günlük süre içinde idarece verilen cevap
kesin değilse ilgili bu cevabı istemin reddi sayarak dava açabileceği gibi, kesin cevabı da
bekleyebilir. Bu takdirde dava açma süresi işlemez. Ancak, bekleme süresi başvuru tarihinden
itibaren altı ayı geçemez. Dava açılmaması veya davanın süreden reddi hallerinde, altmış
günlük sürenin bitmesinden sonra yetkili idari makamlarca cevap verilirse cevabın tebliğinden
itibaren altmış gün içinde dava açabilirler." kuralı yer almaktadır.
İdare Hukuku ilkelerine göre, iptal kararları, iptali istenilen işlemi tesis edildiği tarih
itibariyle ortadan kaldırarak, o işlemin tesisinden önceki hukuki durumun geri gelmesini
sağlar. Bir genel düzenleyici işlemin iptal edilmesi durumunda, verilen yargı kararının, sadece
o davayı açanı değil, bu genel düzenleyici işlem ile ilgili diğer kişileri de etkileyeceği
kuşkusuzdur. İptal kararı ile bu düzenleyici işleme dayanılarak yapılan işlemlerin doğurduğu
etki ve sonuçlar ortadan kalkar. Bu nedenle iptal edilen bir düzenleyici işlemden dolayı,
menfaati ihlal edilen veya kişisel hakkı etkilenen kişinin, verilen iptal kararının doğurduğu
sonuçlardan yararlanmak amacıyla idareye başvurabileceği tabiidir.
Davacı tarafından 15.9.2009 tarihinde yapılan başvuru, Maliye Bakanlığı Bütçe ve Mali
Kontrol Genel Müdürlüğü'nün 1.8.2005 gün ve 15307 sayılı "Sağlık Birimlerinin Devri"
konulu Genel Yazısının 9. maddesinin iptali istemiyle açılan dava sonucunda, Danıştay
Onbirinci Dairesince verilen iptal kararının kendi hukuki durumunu da etkilemesi nedeniyle
yapılmış bir başvuru olup, davacının, söz konusu iptal kararına da değinerek yaptığı bu
başvurunun, genel ve düzenleyici nitelikteki bir idari işlemin iptali yolundaki kararın, o
düzenleme ile ilgili herkes için hüküm ifade edeceği gerçeğinden hareketle ve o düzenleyici
işlem nedeniyle daha önce menfaati ihlal edilmiş bir kişi olarak, iptal kararının doğurduğu
hukuki sonuçlardan yararlandırılması istemiyle yapıldığının ve 2577 sayılı İdari Yargılama
Usulü Kanunu'nun 10. maddesi kapsamında yapılan bir başvuru niteliğinde olduğunun kabulü
gerekmektedir.
Bu durumda, 2577 sayılı Kanun'un 7., 11. ve 12. maddeleri uyarınca davanın süre aşımı
nedeniyle reddine ilişkin bulunan İzmir Bölge İdare Mahkemesi kararında hukuki isabet
görülmemiştir.
Açıklanan nedenlerle, Danıştay Başsavcılığının temyiz isteminin kabulü ile İzmir Bölge
İdare Mahkemesince verilen 9.2.2011 gün ve E:2010/2955, K:2011/359 sayılı kararın 2577
sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 51. maddesi uyarınca hükmün sonuçlarına etkili
olmamak üzere kanun yararına bozulmasına; kararın bir suretinin İzmir Valiliği ile Danıştay
Başsavcılığına gönderilmesine ve bu kararın Resmî Gazete'de yayımlanmasına, 20.6.2012
tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
—— • ——
Danıştay Onbirinci Daire Başkanlığından :
Esas No : 2012/4024
Karar No : 2012/4564
Kanun Yararına Temyiz İsteminde Bulunan : Danıştay Başsavcılığı - ANKARA
Davacı
: Mustafa Bahtiyar
Vekili
: Av. İbrahim Atila
518 Sok. No:13 Daire:1 - Şirinyer / Buca / İZMİR
Davalı
: İzmir Valiliği - İZMİR
İstemin Özeti
: İzmir Bölge İdare Mahkemesinin 10.2.2011 gün ve
E:2010/2901, K:2011/484 sayılı kararının, Danıştay Başsavcılığı tarafından 2577 sayılı İdari
Yargılama Usulü Kanunu'nun 51. maddesi uyarınca kanun yararına bozulması
istenilmektedir.
Danıştay Tetkik Hakimi
: Müjgan Karyağdı
Düşüncesi
: Dosyanın incelenmesinden; Maliye Bakanlığı Bütçe ve Mali
Kontrol Genel Müdürlüğünün 1.8.2005 gün ve 15307 sayılı "Sağlık Birimlerinin Devri"
konulu Genel Yazısının 9. maddesinin Danıştay Onbirinci Dairesince iptali üzerine, anılan
kararın kendi hukuki durumunu da etkilemesi nedeniyle davacı tarafından yapılan
başvurunun, iptal kararının doğurduğu hukuki sonuçlardan yararlandırılması istemiyle
yapıldığı ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 10. maddesi kapsamında yapılan
bir başvuru niteliğinde olduğu anlaşılmaktadır.
Açıklanan nedenlerle, Danıştay Başsavcılığının temyiz isteminin kabulü ile İzmir Bölge
İdare Mahkemesince verilen kararın, yürürlükteki hukuka ve Danıştay İçtihatlarına aykırı
olması nedeniyle 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 51. maddesi uyarınca
hükmün sonuçlarına etkili olmamak üzere kanun yararına bozulması gerektiği
düşünülmektedir.
Danıştay Başsavcısı : Turgut Candan
Düşüncesi
: Kadroları Sağlık Bakanlığına devredilen personelin mali
haklarına ilişkin usul ve esasları düzenleyen 5283 sayılı Bazı Kamu Kurum ve Kuruluşlarına
Ait Sağlık Birimlerinin Sağlık Bakanlığına Devredilmesine Dair Kanun' un 5' inci maddesinin
6' ncı fıkrasına ilişkin olarak uygulamadaki tereddütlerin giderilmesi amacıyla yayımlanan
Maliye Bakanlığı Bütçe ve Mali Kontrol Genel Müdürlüğünün 1.8.2005 gün ve 15307 sayılı
"Sağlık Birimlerinin Devri" konulu Genel Yazısının 9' uncu maddesinin, Danıştay Onbirinci
Dairesinin 10.3.2008 gün ve E:2006/6044, K:2008/2354 sayılı kararı ile iptali üzerine, eksik
yapılan ek ödemelerin hesaplanarak tazminat olarak ödenmesi istemiyle açılan davada, dava
konusu işlemin iptaline, ek ödemelerin idareye başvuru tarihinden itibaren yasal faizi ile
ödenmesine dair İzmir İkinci İdare Mahkemesi Hakimliğinin 24.02.2010 gün ve E:2009/1603,
K:2010/203 sayılı kararına karşı yapılan itiraz başvurusu kabul edilerek, anılan kararın süre
aşımı nedeniyle bozulması yolundaki İzmir Bölge İdare Mahkemesinin 10.02.2011 gün ve
E:2010/2901, K:2011/484 sayılı kararı ile karar düzeltme istemininde reddine ilişkin
01.06.2011 gün ve E:2011/1898, K:2011/2164 sayılı kararının hukuka aykırı olduğu ileri
sürülerek kanun yararına bozulması konusunda Danıştay Başsavcılığını bilgilendiren dilekçe
üzerine konu incelendi.
İdari Yargılama Hukuku ilkelerine göre, idari işlemin idari yargı yerince iptali, iptal
edilen idari işlemin tesisinden önceki hukuksal durumun kendiliğinden geri gelmesini sağlar.
Yine; aynı ilkelere göre, genel, kişilik dışı ve kural koyucu nitelikteki düzenleyici idari
işlemin iptali, aynı hukuki durumda bulunan tüm idare edilenler için aynı hukuksal sonucu
yaratır. Başka anlatımla; iptal kararı sonuçlarından aynı statüdeki idare edilenlerin tümünün
yararlanabileceği hukuksal durumun doğmasını sağlar.
Nitekim; Danıştay Onbirinci Dairesi ile İdari Dava Daireleri Kurulunun yerleşik içtihadı
da, bu yoldadır. Dolayısıyla; Maliye Bakanlığı Bütçe ve Mali Kontrol Genel Müdürlüğünün
1.8.2005 gün ve 15307 sayılı "Sağlık Birimlerinin Devri" konulu Genel Yazısının 9' uncu
maddesinin Danıştay Onbirinci Dairesince iptal edilmesi sonucu doğan hukuki durumdan,
anılan Genel Yazının düzenleme alanı içinde olan, davacının da yararlanması ve iptal edilen
düzenleyici işlemin uygulanması sonucu mahrum kalmış olduğu parasal haklarının tazmini
istemiyle davalı idareye başvuruda bulunması ve bu başvurunun reddi üzerine de idari dava
yoluna gitmesi olanaklıdır.
Açıklanan nedenle, İzmir Bölge İdare Mahkemesinin aksi yolda verilen ve yürürlükteki
hukuka aykırı sonuç ifade eden 10.2.2011 gün ve E:2010/2901, K:2011/484 sayılı kararının,
2577 İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 51'inci maddesi uyarınca, kanun yararına
bozulmasının uygun olacağı düşünülmektedir.
TÜRK MİLLETİ ADINA
Hüküm veren Danıştay Onbirinci Dairesince İzmir Bölge İdare Mahkemesinin
10.2.2011 gün ve E:2010/2901, K:2011/484 sayılı kararının Danıştay Başsavcılığı tarafından
kanun yararına temyiz edilerek bozulmasının istenilmesi üzerine işin gereği görüşüldü:
Dosyanın incelenmesinden; kadroları Sağlık Bakanlığına devredilen personelin mali
haklarına ilişkin usul ve esasları düzenleyen 5283 sayılı Bazı Kamu Kurum ve Kuruluşlarına
Ait Sağlık Birimlerinin Sağlık Bakanlığına Devredilmesine Dair Kanun' un 5. maddesinin (6).
fıkrasına ilişkin olarak uygulamadaki tereddütlerin giderilmesi amacıyla yayımlanan Maliye
Bakanlığı Bütçe ve Mali Kontrol Genel Müdürlüğü'nün 1.8.2005 gün ve 15307 sayılı "Sağlık
Birimlerinin Devri" konulu Genel Yazısının 9. maddesi Danıştay Onbirinci Dairesinin
10.3.2008 gün ve E:2006/6044, K:2008/2354 sayılı kararı ile iptali üzerine, davacının, iptal
edilen genel düzenleyici işlem nedeniyle fark tazminatından mahsup edilmek suretiyle eksik
ödenen mali haklarının yasal faizi ile birlikte ödenmesi istemiyle başvuruda bulunduğu,
başvurunun reddine ilişkin işlemin iptali ile eksik ödenen mali haklarının yasal faizi ile
birlikte ödenmesine karar verilmesi istemiyle dava açıldığı, İzmir 2. İdare Mahkemesi
Hakimliğince dava konusu işlemin iptaline, eksik yapılan ek ödeme tutarının davalı idareye
başvuru tarihinden itibaren işletilecek yasal faizi ile birlikte davacıya ödenmesine karar
verildiği, bu karara karşı davalı idare tarafından yapılan itiraz başvurusunun kabul edilerek,
davanın 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 7., 11. ve 12. maddesi kapsamında
değerlendirilmek suretiyle bozulmasına ve davanın süre aşımı nedeniyle reddine dair İzmir
Bölge İdare Mahkemesi kararının, karar düzeltme aşamasından da geçerek kesinleştiği
anlaşılmaktadır.
Danıştay Başsavcılığı, İzmir Bölge İdare Mahkemesinin söz konusu kararının, Maliye
Bakanlığı Bütçe ve Mali Kontrol Genel Müdürlüğünün 1.8.2005 gün ve 15307 sayılı "Sağlık
Birimlerinin Devri" konulu Genel Yazısının 9'uncu maddesinin Danıştay Onbirinci Dairesince
iptal edilmesi sonucu doğan hukuki durumdan, davacının da yararlanması ve iptal edilen
düzenleyici işlemin uygulanması sonucu mahrum kalmış olduğu parasal haklarının tazmini
istemiyle davalı idareye başvuruda bulunması ve bu başvurunun reddi üzerine idari dava
yoluna gitmesinin olanaklı olduğu, bu haliyle İzmir Bölge İdare Mahkemesi kararının
yürürlükteki hukuka aykırı bir sonucu ifade etmesi nedeniyle 2577 sayılı İdari Yargılama
Usulü Kanunu'nun 51. maddesi uyarınca kanun yararına bozulmasını istemektedir.
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 10. maddesinde, "İlgililer, haklarında
idari davaya konu olabilecek bir işlem veya eylemin yapılması için idari makamlara
başvurabilirler. Altmış gün içinde bir cevap verilmezse istek reddedilmiş sayılır. İlgililer
altmış günün bittiği tarihten itibaren dava açma süresi içinde, konusuna göre Danıştaya, idare
ve vergi mahkemelerine dava açabilirler. Altmış günlük süre içinde idarece verilen cevap
kesin değilse ilgili bu cevabı istemin reddi sayarak dava açabileceği gibi, kesin cevabı da
bekleyebilir. Bu takdirde dava açma süresi işlemez. Ancak, bekleme süresi başvuru tarihinden
itibaren altı ayı geçemez. Dava açılmaması veya davanın süreden reddi hallerinde, altmış
günlük sürenin bitmesinden sonra yetkili idari makamlarca cevap verilirse cevabın tebliğinden
itibaren altmış gün içinde dava açabilirler." kuralı yer almaktadır.
İdare Hukuku ilkelerine göre, iptal kararları, iptali istenilen işlemi tesis edildiği tarih
itibariyle ortadan kaldırarak, o işlemin tesisinden önceki hukuki durumun geri gelmesini
sağlar. Bir genel düzenleyici işlemin iptal edilmesi durumunda, verilen yargı kararının, sadece
o davayı açanı değil, bu genel düzenleyici işlem ile ilgili diğer kişileri de etkileyeceği
kuşkusuzdur. İptal kararı ile bu düzenleyici işleme dayanılarak yapılan işlemlerin doğurduğu
etki ve sonuçlar ortadan kalkar. Bu nedenle iptal edilen bir düzenleyici işlemden dolayı,
menfaati ihlal edilen veya kişisel hakkı etkilenen kişinin, verilen iptal kararının doğurduğu
sonuçlardan yararlanmak amacıyla idareye başvurabileceği tabiidir.
Davacı tarafından 30.9.2009 tarihinde yapılan başvuru, Maliye Bakanlığı Bütçe ve Mali
Kontrol Genel Müdürlüğü'nün 1.8.2005 gün ve 15307 sayılı "Sağlık Birimlerinin Devri"
konulu Genel Yazısının 9. maddesinin iptali istemiyle açılan dava sonucunda, Danıştay
Onbirinci Dairesince verilen iptal kararının kendi hukuki durumunu da etkilemesi nedeniyle
yapılmış bir başvuru olup, davacının, söz konusu iptal kararına da değinerek yaptığı bu
başvurunun, genel ve düzenleyici nitelikteki bir idari işlemin iptali yolundaki kararın, o
düzenleme ile ilgili herkes için hüküm ifade edeceği gerçeğinden hareketle ve o düzenleyici
işlem nedeniyle daha önce menfaati ihlal edilmiş bir kişi olarak, iptal kararının doğurduğu
hukuki sonuçlardan yararlandırılması istemiyle yapıldığının ve 2577 sayılı İdari Yargılama
Usulü Kanunu'nun 10. maddesi kapsamında yapılan bir başvuru niteliğinde olduğunun kabulü
gerekmektedir.
Bu durumda, 2577 sayılı Kanun'un 7., 11. ve 12. maddeleri uyarınca davanın süre aşımı
nedeniyle reddine ilişkin bulunan İzmir Bölge İdare Mahkemesi kararında hukuki isabet
görülmemiştir.
Açıklanan nedenlerle, Danıştay Başsavcılığının temyiz isteminin kabulü ile İzmir Bölge
İdare Mahkemesince verilen 10.2.2011 gün ve E:2010/2901, K:2011/484 sayılı kararın 2577
sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 51. maddesi uyarınca hükmün sonuçlarına etkili
olmamak üzere kanun yararına bozulmasına; kararın bir suretinin İzmir Valiliği ile Danıştay
Başsavcılığına gönderilmesine ve bu kararın Resmî Gazete'de yayımlanmasına, 20.6.2012
tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
—— • ——
Danıştay Onbirinci Daire Başkanlığından :
Esas No : 2012/4026
Karar No : 2012/4565
Kanun Yararına Temyiz İsteminde Bulunan : Danıştay Başsavcılığı - ANKARA
Davacı
: Yaşar Aydın
Vekili
: Av. İbrahim Atila
518 Sok. No:13 Daire:1 - Şirinyer / Buca / İZMİR
Davalı
: İzmir Valiliği - İZMİR
İstemin Özeti
: İzmir Bölge İdare Mahkemesinin 3.3.2011 tarihli ve
E:2010/3260, K:2011/759 sayılı kararının, Danıştay Başsavcılığı tarafından 2577 sayılı İdari
Yargılama Usulü Kanunu'nun 51. maddesi uyarınca kanun yararına bozulması
istenilmektedir.
Danıştay Tetkik Hakimi
: Müjgan Karyağdı
Düşüncesi
: Dosyanın incelenmesinden; Maliye Bakanlığı Bütçe ve Mali
Kontrol Genel Müdürlüğünün 1.8.2005 gün ve 15307 sayılı "Sağlık Birimlerinin Devri"
konulu Genel Yazısının 9. maddesinin Danıştay Onbirinci Dairesince iptali üzerine, anılan
kararın kendi hukuki durumunu da etkilemesi nedeniyledavacı tarafından yapılan başvurunun,
iptal kararının doğurduğu hukuki sonuçlardan yararlandırılması istemiyle yapıldığı ve 2577
sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 10. maddesi kapsamında yapılan bir başvuru
niteliğinde olduğu anlaşılmaktadır.
Açıklanan nedenlerle, Danıştay Başsavcılığının temyiz isteminin kabulü ile İzmir Bölge
İdare Mahkemesince verilen kararın, yürürlükteki hukuka ve Danıştay İçtihatlarına aykırı
olması nedeniyle 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 51. maddesi uyarınca
hükmün sonuçlarına etkili olmamak üzere kanun yararına bozulması gerektiği
düşünülmektedir.
Danıştay Başsavcısı : Turgut Candan
Düşüncesi
: Kadroları Sağlık Bakanlığına devredilen personelin mali
haklarına ilişkin usul ve esasları düzenleyen 5283 sayılı Bazı Kamu Kurum ve Kuruluşlarına
Ait Sağlık Birimlerinin Sağlık Bakanlığına Devredilmesine Dair Kanun' un 5' inci maddesinin
6' ncı fıkrasına ilişkin olarak uygulamadaki tereddütlerin giderilmesi amacıyla yayımlanan
Maliye Bakanlığı Bütçe ve Mali Kontrol Genel Müdürlüğünün 1.8.2005 gün ve 15307 sayılı
"Sağlık Birimlerinin Devri" konulu Genel Yazısının 9' uncu maddesinin, Danıştay Onbirinci
Dairesinin 10.3.2008 gün ve E:2006/6044, K:2008/2354 sayılı kararı ile iptali üzerine, eksik
yapılan ek ödemelerin hesaplanarak tazminat olarak ödenmesi istemiyle açılan davada, dava
konusu işlemin iptaline, ek ödemelerin idareye başvuru tarihinden itibaren yasal faizi ile
ödenmesine dair İzmir İkinci İdare Mahkemesi Hakimliğinin 26.02.2010 gün ve E:2009/1490,
K:2010/247 sayılı kararına karşı yapılan itiraz başvurusu kabul edilerek, anılan kararın süre
aşımı nedeniyle bozulması yolundaki İzmir Bölge İdare Mahkemesinin 03.03.2011 gün ve
E:2010/3260, K:2011/759 sayılı kararı ile karar düzeltme istemininde reddine ilişkin
19.07.2011 gün ve E:2011/2268, K:2011/3298 sayılı kararının hukuka aykırı olduğu ileri
sürülerek kanun yararına bozulması konusunda Danıştay Başsavcılığını bilgilendiren dilekçe
üzerine konu incelendi.
İdari Yargılama Hukuku ilkelerine göre, idari işlemin idari yargı yerince iptali, iptal
edilen idari işlemin tesisinden önceki hukuksal durumun kendiliğinden geri gelmesini sağlar.
Yine; aynı ilkelere göre, genel, kişilik dışı ve kural koyucu nitelikteki düzenleyici idari
işlemin iptali, aynı hukuki durumda bulunan tüm idare edilenler için aynı hukuksal sonucu
yaratır. Başka anlatımla; iptal kararı sonuçlarından aynı statüdeki idare edilenlerin tümünün
yararlanabileceği hukuksal durumun doğmasını sağlar.
Nitekim; Danıştay Onbirinci Dairesi ile İdari Dava Daireleri Kurulunun yerleşik içtihadı
da, bu yoldadır. Dolayısıyla; Maliye Bakanlığı Bütçe ve Mali Kontrol Genel Müdürlüğünün
1.8.2005 gün ve 15307 sayılı "Sağlık Birimlerinin Devri" konulu Genel Yazısının 9' uncu
maddesinin Danıştay Onbirinci Dairesince iptal edilmesi sonucu doğan hukuki durumdan,
anılan Genel Yazının düzenleme alanı içinde olan, davacının da yararlanması ve iptal edilen
düzenleyici işlemin uygulanması sonucu mahrum kalmış olduğu parasal haklarının tazmini
istemiyle davalı idareye başvuruda bulunması ve bu başvurunun reddi üzerine de idari dava
yoluna gitmesi olanaklıdır.
Açıklanan nedenle, İzmir Bölge İdare Mahkemesinin aksi yolda verilen ve yürürlükteki
hukuka aykırı sonuç ifade eden 3.3.2011 gün ve E:2010/3260, K:2011/759 sayılı kararının,
2577 İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 51'inci maddesi uyarınca, kanun yararına
bozulmasının uygun olacağı düşünülmektedir.
TÜRK MİLLETİ ADINA
Hüküm veren Danıştay Onbirinci Dairesince İzmir Bölge İdare Mahkemesinin 3.3.2011
tarihli ve E:2010/3260, K:2011/759 sayılı kararının Danıştay Başsavcılığı tarafından kanun
yararına temyiz edilerek bozulmasının istenilmesi üzerine işin gereği görüşüldü:
Dosyanın incelenmesinden; kadroları Sağlık Bakanlığına devredilen personelin mali
haklarına ilişkin usul ve esasları düzenleyen 5283 sayılı Bazı Kamu Kurum ve Kuruluşlarına
Ait Sağlık Birimlerinin Sağlık Bakanlığına Devredilmesine Dair Kanun' un 5. maddesinin (6).
fıkrasına ilişkin olarak uygulamadaki tereddütlerin giderilmesi amacıyla yayımlanan Maliye
Bakanlığı Bütçe ve Mali Kontrol Genel Müdürlüğü'nün 1.8.2005 gün ve 15307 sayılı "Sağlık
Birimlerinin Devri" konulu Genel Yazısının 9. maddesi Danıştay Onbirinci Dairesinin
10.3.2008 gün ve E:2006/6044, K:2008/2354 sayılı kararı ile iptali üzerine, davacının, iptal
edilen genel düzenleyici işlem nedeniyle fark tazminatından mahsup edilmek suretiyle eksik
ödenen mali haklarının yasal faizi ile birlikte ödenmesi istemiyle başvuruda bulunduğu,
başvurunun reddine ilişkin işlemin iptali ile eksik ödenen mali haklarının yasal faizi ile
birlikte ödenmesine karar verilmesi istemiyle dava açıldığı, İzmir 2. İdare Mahkemesi
Hakimliğince dava konusu işlemin iptaline, eksik yapılan ek ödeme tutarının davalı idareye
başvuru tarihinden itibaren işletilecek yasal faizi ile birlikte davacıya ödenmesine karar
verildiği, bu karara karşı davalı idare tarafından yapılan itiraz başvurusunun kabul edilerek,
davanın 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 7., 11. ve 12. maddesi kapsamında
değerlendirilmek suretiyle bozulmasına ve davanın süre aşımı nedeniyle reddine dair İzmir
Bölge İdare Mahkemesi kararının, karar düzeltme aşamasından da geçerek kesinleştiği
anlaşılmaktadır.
Danıştay Başsavcılığı, İzmir Bölge İdare Mahkemesinin söz konusu kararının, Maliye
Bakanlığı Bütçe ve Mali Kontrol Genel Müdürlüğünün 1.8.2005 gün ve 15307 sayılı "Sağlık
Birimlerinin Devri" konulu Genel Yazısının 9'uncu maddesinin Danıştay Onbirinci Dairesince
iptal edilmesi sonucu doğan hukuki durumdan, davacının da yararlanması ve iptal edilen
düzenleyici işlemin uygulanması sonucu mahrum kalmış olduğu parasal haklarının tazmini
istemiyle davalı idareye başvuruda bulunması ve bu başvurunun reddi üzerine idari dava
yoluna gitmesinin olanaklı olduğu, bu haliyle İzmir Bölge İdare Mahkemesi kararının
yürürlükteki hukuka aykırı bir sonucu ifade etmesi nedeniyle 2577 sayılı İdari Yargılama
Usulü Kanunu'nun 51. maddesi uyarınca kanun yararına bozulmasını istemektedir.
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 10. maddesinde, "İlgililer, haklarında
idari davaya konu olabilecek bir işlem veya eylemin yapılması için idari makamlara
başvurabilirler. Altmış gün içinde bir cevap verilmezse istek reddedilmiş sayılır. İlgililer
altmış günün bittiği tarihten itibaren dava açma süresi içinde, konusuna göre Danıştaya, idare
ve vergi mahkemelerine dava açabilirler. Altmış günlük süre içinde idarece verilen cevap
kesin değilse ilgili bu cevabı istemin reddi sayarak dava açabileceği gibi, kesin cevabı da
bekleyebilir. Bu takdirde dava açma süresi işlemez. Ancak, bekleme süresi başvuru tarihinden
itibaren altı ayı geçemez. Dava açılmaması veya davanın süreden reddi hallerinde, altmış
günlük sürenin bitmesinden sonra yetkili idari makamlarca cevap verilirse cevabın tebliğinden
itibaren altmış gün içinde dava açabilirler." kuralı yer almaktadır.
İdare Hukuku ilkelerine göre, iptal kararları, iptali istenilen işlemi tesis edildiği tarih
itibariyle ortadan kaldırarak, o işlemin tesisinden önceki hukuki durumun geri gelmesini
sağlar. Bir genel düzenleyici işlemin iptal edilmesi durumunda, verilen yargı kararının, sadece
o davayı açanı değil, bu genel düzenleyici işlem ile ilgili diğer kişileri de etkileyeceği
kuşkusuzdur. İptal kararı ile bu düzenleyici işleme dayanılarak yapılan işlemlerin doğurduğu
etki ve sonuçlar ortadan kalkar. Bu nedenle iptal edilen bir düzenleyici işlemden dolayı,
menfaati ihlal edilen veya kişisel hakkı etkilenen kişinin, verilen iptal kararının doğurduğu
sonuçlardan yararlanmak amacıyla idareye başvurabileceği tabiidir.
Davacı tarafından 4.8.2009 tarihinde yapılan başvuru, Maliye Bakanlığı Bütçe ve Mali
Kontrol Genel Müdürlüğü'nün 1.8.2005 gün ve 15307 sayılı "Sağlık Birimlerinin Devri"
konulu Genel Yazısının 9. maddesinin iptali istemiyle açılan dava sonucunda, Danıştay
Onbirinci Dairesince verilen iptal kararının kendi hukuki durumunu da etkilemesi nedeniyle
yapılmış bir başvuru olup, davacının, söz konusu iptal kararına da değinerek yaptığı bu
başvurunun, genel ve düzenleyici nitelikteki bir idari işlemin iptali yolundaki kararın, o
düzenleme ile ilgili herkes için hüküm ifade edeceği gerçeğinden hareketle ve o düzenleyici
işlem nedeniyle daha önce menfaati ihlal edilmiş bir kişi olarak, iptal kararının doğurduğu
hukuki sonuçlardan yararlandırılması istemiyle yapıldığının ve 2577 sayılı İdari Yargılama
Usulü Kanunu'nun 10. maddesi kapsamında yapılan bir başvuru niteliğinde olduğunun kabulü
gerekmektedir.
Bu durumda, 2577 sayılı Kanun'un 7., 11. ve 12. maddeleri uyarınca davanın süre aşımı
nedeniyle reddine ilişkin bulunan İzmir Bölge İdare Mahkemesi kararında hukuki isabet
görülmemiştir.
Açıklanan nedenlerle, Danıştay Başsavcılığının temyiz isteminin kabulü ile İzmir Bölge
İdare Mahkemesince verilen 3.3.2011 tarihli ve E:2010/3260, K:2011/759 sayılı kararın 2577
sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 51. maddesi uyarınca hükmün sonuçlarına etkili
olmamak üzere kanun yararına bozulmasına; kararın bir suretinin İzmir Valiliği ile Danıştay
Başsavcılığına gönderilmesine ve bu kararın Resmî Gazete'de yayımlanmasına, 20.6.2012
tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
—— • ——
Danıştay Onbirinci Daire Başkanlığından :
Esas No : 2012/4017
Karar No : 2012/4566
Kanun Yararına Temyiz İsteminde Bulunan : Danıştay Başsavcılığı - ANKARA
Davacı
: Kevser Kuşat Ol
Vekili
: Av. İbrahim Atila
518 Sok. No:13 Daire:1 - Şirinyer / Buca / İZMİR
Davalı
: İzmir Valiliği - İZMİR
İstemin Özeti
: İzmir Bölge İdare Mahkemesinin 28.9.2011 tarihli ve
E:2011/2079, K:2011/3934 sayılı kararının, Danıştay Başsavcılığı tarafından 2577 sayılı İdari
Yargılama Usulü Kanunu'nun 51. maddesi uyarınca kanun yararına bozulması
istenilmektedir.
Danıştay Tetkik Hakimi
: Müjgan Karyağdı
Düşüncesi
: Dosyanın incelenmesinden; Maliye Bakanlığı Bütçe ve Mali
Kontrol Genel Müdürlüğünün 1.8.2005 gün ve 15307 sayılı "Sağlık Birimlerinin Devri"
konulu Genel Yazısının 9. maddesinin Danıştay Onbirinci Dairesince iptali üzerine, anılan
kararın kendi hukuki durumunu da etkilemesi nedeniyle davacı tarafından yapılan
başvurunun, iptal kararının doğurduğu hukuki sonuçlardan yararlandırılması istemiyle
yapıldığı ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 10. maddesi kapsamında yapılan
bir başvuru niteliğinde olduğu anlaşılmaktadır.
Açıklanan nedenlerle, Danıştay Başsavcılığının temyiz isteminin kabulü ile İzmir Bölge
İdare Mahkemesince verilen kararın, yürürlükteki hukuka ve Danıştay İçtihatlarına aykırı
olması nedeniyle 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 51. maddesi uyarınca
hükmün sonuçlarına etkili olmamak üzere kanun yararına bozulması gerektiği
düşünülmektedir.
Danıştay Başsavcısı : Turgut Candan
Düşüncesi
: Kadroları Sağlık Bakanlığına devredilen personelin mali
haklarına ilişkin usul ve esasları düzenleyen 5283 sayılı Bazı Kamu Kurum ve Kuruluşlarına
Ait Sağlık Birimlerinin Sağlık Bakanlığına Devredilmesine Dair Kanun' un 5' inci maddesinin
6' ncı fıkrasına ilişkin olarak uygulamadaki tereddütlerin giderilmesi amacıyla yayımlanan
Maliye Bakanlığı Bütçe ve Mali Kontrol Genel Müdürlüğünün 1.8.2005 gün ve 15307 sayılı
"Sağlık Birimlerinin Devri" konulu Genel Yazısının 9' uncu maddesinin, Danıştay Onbirinci
Dairesinin 10.3.2008 gün ve E:2006/6044, K:2008/2354 sayılı kararı ile iptali üzerine, eksik
yapılan ek ödemelerin hesaplanarak tazminat olarak ödenmesi istemiyle açılan davada, dava
konusu işlemin iptaline, ek ödemelerin idareye başvuru tarihinden itibaren yasal faizi ile
ödenmesine dair İzmir İkinci İdare Mahkemesi Hakimliğinin 21.01.2011 gün ve E:2010/1306,
K:2011/61sayılı kararına karşı yapılan itiraz başvurusu kabul edilerek, anılan kararın süre
aşımı nedeniyle bozulması yolundaki İzmir Bölge İdare Mahkemesinin 28.09.2011 gün ve
E:2011/2079, K:2011/3934 sayılı kararı ile karar düzeltme istemininde reddine ilişkin
05.12.2011 gün ve E:2011/4015, K:2011/5819 sayılı kararının hukuka aykırı olduğu ileri
sürülerek kanun yararına bozulması konusunda Danıştay Başsavcılığını bilgilendiren dilekçe
üzerine konu incelendi.
İdari Yargılama Hukuku ilkelerine göre, idari işlemin idari yargı yerince iptali, iptal
edilen idari işlemin tesisinden önceki hukuksal durumun kendiliğinden geri gelmesini sağlar.
Yine; aynı ilkelere göre, genel, kişilik dışı ve kural koyucu nitelikteki düzenleyici idari
işlemin iptali, aynı hukuki durumda bulunan tüm idare edilenler için aynı hukuksal sonucu
yaratır. Başka anlatımla; iptal kararı sonuçlarından aynı statüdeki idare edilenlerin tümünün
yararlanabileceği hukuksal durumun doğmasını sağlar.
Nitekim; Danıştay Onbirinci Dairesi ile İdari Dava Daireleri Kurulunun yerleşik içtihadı
da, bu yoldadır. Dolayısıyla; Maliye Bakanlığı Bütçe ve Mali Kontrol Genel Müdürlüğünün
1.8.2005 gün ve 15307 sayılı "Sağlık Birimlerinin Devri" konulu Genel Yazısının 9' uncu
maddesinin Danıştay Onbirinci Dairesince iptal edilmesi sonucu doğan hukuki durumdan,
anılan Genel Yazının düzenleme alanı içinde olan, davacının da yararlanması ve iptal edilen
düzenleyici işlemin uygulanması sonucu mahrum kalmış olduğu parasal haklarının tazmini
istemiyle davalı idareye başvuruda bulunması ve bu başvurunun reddi üzerine de idari dava
yoluna gitmesi olanaklıdır.
Açıklanan nedenle, İzmir Bölge İdare Mahkemesinin aksi yolda verilen ve yürürlükteki
hukuka aykırı sonuç ifade eden 28.9.2011 gün ve E:2011/2079, K:2011/3934 sayılı kararının,
2577 İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 51'inci maddesi uyarınca, kanun yararına
bozulmasının uygun olacağı düşünülmektedir.
TÜRK MİLLETİ ADINA
Hüküm veren Danıştay Onbirinci Dairesince İzmir Bölge İdare Mahkemesinin
28.9.2011 tarihli ve E:2011/2079, K:2011/3934 sayılı kararının Danıştay Başsavcılığı
tarafından kanun yararına temyiz edilerek bozulmasının istenilmesi üzerine işin gereği
görüşüldü:
Dosyanın incelenmesinden; kadroları Sağlık Bakanlığına devredilen personelin mali
haklarına ilişkin usul ve esasları düzenleyen 5283 sayılı Bazı Kamu Kurum ve Kuruluşlarına
Ait Sağlık Birimlerinin Sağlık Bakanlığına Devredilmesine Dair Kanun' un 5. maddesinin (6).
fıkrasına ilişkin olarak uygulamadaki tereddütlerin giderilmesi amacıyla yayımlanan Maliye
Bakanlığı Bütçe ve Mali Kontrol Genel Müdürlüğü'nün 1.8.2005 gün ve 15307 sayılı "Sağlık
Birimlerinin Devri" konulu Genel Yazısının 9. maddesi Danıştay Onbirinci Dairesinin
10.3.2008 gün ve E:2006/6044, K:2008/2354 sayılı kararı ile iptali üzerine, davacının, iptal
edilen genel düzenleyici işlem nedeniyle fark tazminatından mahsup edilmek suretiyle eksik
ödenen mali haklarının yasal faizi ile birlikte ödenmesi istemiyle başvuruda bulunduğu,
başvurunun reddine ilişkin işlemin iptali ile eksik ödenen mali haklarının yasal faizi ile
birlikte ödenmesine karar verilmesi istemiyle dava açıldığı, İzmir 2. İdare Mahkemesi
Hakimliğince dava konusu işlemin iptaline, eksik yapılan ek ödeme tutarının davalı idareye
başvuru tarihinden itibaren işletilecek yasal faizi ile birlikte davacıya ödenmesine karar
verildiği, bu karara karşı davalı idare tarafından yapılan itiraz başvurusunun kabul edilerek,
davanın 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 7., 11. ve 12. maddesi kapsamında
değerlendirilmek suretiyle bozulmasına ve davanın süre aşımı nedeniyle reddine dair İzmir
Bölge İdare Mahkemesi kararının, karar düzeltme aşamasından da geçerek kesinleştiği
anlaşılmaktadır.
Danıştay Başsavcılığı, İzmir Bölge İdare Mahkemesinin söz konusu kararının, Maliye
Bakanlığı Bütçe ve Mali Kontrol Genel Müdürlüğünün 1.8.2005 gün ve 15307 sayılı "Sağlık
Birimlerinin Devri" konulu Genel Yazısının 9'uncu maddesinin Danıştay Onbirinci Dairesince
iptal edilmesi sonucu doğan hukuki durumdan, davacının da yararlanması ve iptal edilen
düzenleyici işlemin uygulanması sonucu mahrum kalmış olduğu parasal haklarının tazmini
istemiyle davalı idareye başvuruda bulunması ve bu başvurunun reddi üzerine idari dava
yoluna gitmesinin olanaklı olduğu, bu haliyle İzmir Bölge İdare Mahkemesi kararının
yürürlükteki hukuka aykırı bir sonucu ifade etmesi nedeniyle 2577 sayılı İdari Yargılama
Usulü Kanunu'nun 51. maddesi uyarınca kanun yararına bozulmasını istemektedir.
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 10. maddesinde, "İlgililer, haklarında
idari davaya konu olabilecek bir işlem veya eylemin yapılması için idari makamlara
başvurabilirler. Altmış gün içinde bir cevap verilmezse istek reddedilmiş sayılır. İlgililer
altmış günün bittiği tarihten itibaren dava açma süresi içinde, konusuna göre Danıştaya, idare
ve vergi mahkemelerine dava açabilirler. Altmış günlük süre içinde idarece verilen cevap
kesin değilse ilgili bu cevabı istemin reddi sayarak dava açabileceği gibi, kesin cevabı da
bekleyebilir. Bu takdirde dava açma süresi işlemez. Ancak, bekleme süresi başvuru tarihinden
itibaren altı ayı geçemez. Dava açılmaması veya davanın süreden reddi hallerinde, altmış
günlük sürenin bitmesinden sonra yetkili idari makamlarca cevap verilirse cevabın tebliğinden
itibaren altmış gün içinde dava açabilirler." kuralı yer almaktadır.
İdare Hukuku ilkelerine göre, iptal kararları, iptali istenilen işlemi tesis edildiği tarih
itibariyle ortadan kaldırarak, o işlemin tesisinden önceki hukuki durumun geri gelmesini
sağlar. Bir genel düzenleyici işlemin iptal edilmesi durumunda, verilen yargı kararının, sadece
o davayı açanı değil, bu genel düzenleyici işlem ile ilgili diğer kişileri de etkileyeceği
kuşkusuzdur. İptal kararı ile bu düzenleyici işleme dayanılarak yapılan işlemlerin doğurduğu
etki ve sonuçlar ortadan kalkar. Bu nedenle iptal edilen bir düzenleyici işlemden dolayı,
menfaati ihlal edilen veya kişisel hakkı etkilenen kişinin, verilen iptal kararının doğurduğu
sonuçlardan yararlanmak amacıyla idareye başvurabileceği tabiidir.
Davacı tarafından 15.6.2010 tarihinde yapılan başvuru, Maliye Bakanlığı Bütçe ve Mali
Kontrol Genel Müdürlüğü'nün 1.8.2005 gün ve 15307 sayılı "Sağlık Birimlerinin Devri"
konulu Genel Yazısının 9. maddesinin iptali istemiyle açılan dava sonucunda, Danıştay
Onbirinci Dairesince verilen iptal kararının kendi hukuki durumunu da etkilemesi nedeniyle
yapılmış bir başvuru olup, davacının, söz konusu iptal kararına da değinerek yaptığı bu
başvurunun, genel ve düzenleyici nitelikteki bir idari işlemin iptali yolundaki kararın, o
düzenleme ile ilgili herkes için hüküm ifade edeceği gerçeğinden hareketle ve o düzenleyici
işlem nedeniyle daha önce menfaati ihlal edilmiş bir kişi olarak, iptal kararının doğurduğu
hukuki sonuçlardan yararlandırılması istemiyle yapıldığının ve 2577 sayılı İdari Yargılama
Usulü Kanunu'nun 10. maddesi kapsamında yapılan bir başvuru niteliğinde olduğunun kabulü
gerekmektedir.
Bu durumda, 2577 sayılı Kanun'un 7., 11. ve 12. maddeleri uyarınca davanın süre aşımı
nedeniyle reddine ilişkin bulunan İzmir Bölge İdare Mahkemesi kararında hukuki isabet
görülmemiştir.
Açıklanan nedenlerle, Danıştay Başsavcılığının temyiz isteminin kabulü ile İzmir Bölge
İdare Mahkemesince verilen 28.9.2011 tarihli ve E:2011/2079, K:2011/3934 sayılı kararın
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 51. maddesi uyarınca hükmün sonuçlarına
etkili olmamak üzere kanun yararına bozulmasına; kararın bir suretinin İzmir Valiliği ile
Danıştay Başsavcılığına gönderilmesine ve bu kararın Resmî Gazete'de yayımlanmasına,
20.6.2012 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
—— • ——
Danıştay Onbirinci Daire Başkanlığından :
Esas No : 2012/4025
Karar No : 2012/4567
Kanun Yararına Temyiz İsteminde Bulunan : Danıştay Başsavcılığı - ANKARA
Davacı
: Ayten Kılınç Parlak
Vekili
: Av. İbrahim Atila
518 Sok. No:13 Daire:1 - Şirinyer / Buca / İZMİR
Davalı
: İzmir Valiliği - İZMİR
İstemin Özeti
: İzmir Bölge İdare Mahkemesinin 2.3.2011 tarihli ve
E:2011/81, K:2011/688 sayılı kararının, Danıştay Başsavcılığı tarafından 2577 sayılı İdari
Yargılama Usulü Kanunu'nun 51. maddesi uyarınca kanun yararına bozulması
istenilmektedir.
Danıştay Tetkik Hakimi
: Müjgan Karyağdı
Düşüncesi
: Dosyanın incelenmesinden; Maliye Bakanlığı Bütçe ve Mali
Kontrol Genel Müdürlüğünün 1.8.2005 gün ve 15307 sayılı "Sağlık Birimlerinin Devri"
konulu Genel Yazısının 9. maddesinin Danıştay Onbirinci Dairesince iptali üzerine, anılan
kararın kendi hukuki durumunu da etkilemesi nedeniyle davacı tarafından yapılan
başvurunun, iptal kararının doğurduğu hukuki sonuçlardan yararlandırılması istemiyle
yapıldığı ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 10. maddesi kapsamında yapılan
bir başvuru niteliğinde olduğu anlaşılmaktadır.
Açıklanan nedenlerle, Danıştay Başsavcılığının temyiz isteminin kabulü ile İzmir Bölge
İdare Mahkemesince verilen kararın, yürürlükteki hukuka ve Danıştay İçtihatlarına aykırı
olması nedeniyle 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 51. maddesi uyarınca
hükmün sonuçlarına etkili olmamak üzere kanun yararına bozulması gerektiği
düşünülmektedir.
Danıştay Başsavcısı : Turgut Candan
Düşüncesi
: Kadroları Sağlık Bakanlığına devredilen personelin mali
haklarına ilişkin usul ve esasları düzenleyen 5283 sayılı Bazı Kamu Kurum ve Kuruluşlarına
Ait Sağlık Birimlerinin Sağlık Bakanlığına Devredilmesine Dair Kanun' un 5' inci maddesinin
6' ncı fıkrasına ilişkin olarak uygulamadaki tereddütlerin giderilmesi amacıyla yayımlanan
Maliye Bakanlığı Bütçe ve Mali Kontrol Genel Müdürlüğünün 1.8.2005 gün ve 15307 sayılı
"Sağlık Birimlerinin Devri" konulu Genel Yazısının 9' uncu maddesinin, Danıştay Onbirinci
Dairesinin 10.3.2008 gün ve E:2006/6044, K:2008/2354 sayılı kararı ile iptali üzerine, eksik
yapılan ek ödemelerin hesaplanarak tazminat olarak ödenmesi istemiyle açılan davada, dava
konusu işlemin iptaline, ek ödemelerin idareye başvuru tarihinden itibaren yasal faizi ile
ödenmesine dair İzmir İkinci İdare Mahkemesi Hakimliğinin 14.09.2010 gün ve E:2009/1869,
K:2010/1080 sayılı kararına karşı yapılan itiraz başvurusu kabul edilerek, anılan kararın süre
aşımı nedeniyle bozulması yolundaki İzmir Bölge İdare Mahkemesinin 02.03.2011 gün ve
E:2011/81, K:2011/688 sayılı kararının hukuka aykırı olduğu ileri sürülerek kanun yararına
bozulması konusunda Danıştay Başsavcılığını bilgilendiren dilekçe üzerine konu incelendi.
İdari Yargılama Hukuku ilkelerine göre, idari işlemin idari yargı yerince iptali, iptal
edilen idari işlemin tesisinden önceki hukuksal durumun kendiliğinden geri gelmesini sağlar.
Yine; aynı ilkelere göre, genel, kişilik dışı ve kural koyucu nitelikteki düzenleyici idari
işlemin iptali, aynı hukuki durumda bulunan tüm idare edilenler için aynı hukuksal sonucu
yaratır. Başka anlatımla; iptal kararı sonuçlarından aynı statüdeki idare edilenlerin tümünün
yararlanabileceği hukuksal durumun doğmasını sağlar.
Nitekim; Danıştay Onbirinci Dairesi ile İdari Dava Daireleri Kurulunun yerleşik içtihadı
da, bu yoldadır. Dolayısıyla; Maliye Bakanlığı Bütçe ve Mali Kontrol Genel Müdürlüğünün
1.8.2005 gün ve 15307 sayılı "Sağlık Birimlerinin Devri" konulu Genel Yazısının 9' uncu
maddesinin Danıştay Onbirinci Dairesince iptal edilmesi sonucu doğan hukuki durumdan,
anılan Genel Yazının düzenleme alanı içinde olan, davacının da yararlanması ve iptal edilen
düzenleyici işlemin uygulanması sonucu mahrum kalmış olduğu parasal haklarının tazmini
istemiyle davalı idareye başvuruda bulunması ve bu başvurunun reddi üzerine de idari dava
yoluna gitmesi olanaklıdır.
Açıklanan nedenle, İzmir Bölge İdare Mahkemesinin aksi yolda verilen ve yürürlükteki
hukuka aykırı sonuç ifade eden 2.3.2011 gün ve E:2011/81, K:2011/688 sayılı kararının, 2577
İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 51'inci maddesi uyarınca, kanun yararına bozulmasının
uygun olacağı düşünülmektedir.
TÜRK MİLLETİ ADINA
Hüküm veren Danıştay Onbirinci Dairesince İzmir Bölge İdare Mahkemesinin 2.3.2011
tarihli ve E:2011/81, K:2011/688 sayılı kararının Danıştay Başsavcılığı tarafından kanun
yararına temyiz edilerek bozulmasının istenilmesi üzerine işin gereği görüşüldü:
Dosyanın incelenmesinden; kadroları Sağlık Bakanlığına devredilen personelin mali
haklarına ilişkin usul ve esasları düzenleyen 5283 sayılı Bazı Kamu Kurum ve Kuruluşlarına
Ait Sağlık Birimlerinin Sağlık Bakanlığına Devredilmesine Dair Kanun' un 5. maddesinin (6).
fıkrasına ilişkin olarak uygulamadaki tereddütlerin giderilmesi amacıyla yayımlanan Maliye
Bakanlığı Bütçe ve Mali Kontrol Genel Müdürlüğü'nün 1.8.2005 gün ve 15307 sayılı "Sağlık
Birimlerinin Devri" konulu Genel Yazısının 9. maddesi Danıştay Onbirinci Dairesinin
10.3.2008 gün ve E:2006/6044, K:2008/2354 sayılı kararı ile iptali üzerine, davacının, iptal
edilen genel düzenleyici işlem nedeniyle fark tazminatından mahsup edilmek suretiyle eksik
ödenen mali haklarının yasal faizi ile birlikte ödenmesi istemiyle başvuruda bulunduğu,
başvurunun reddine ilişkin işlemin iptali ile eksik ödenen mali haklarının yasal faizi ile
birlikte ödenmesine karar verilmesi istemiyle dava açıldığı, İzmir 2. İdare Mahkemesi
Hakimliğince dava konusu işlemin iptaline, eksik yapılan ek ödeme tutarının davalı idareye
başvuru tarihinden itibaren işletilecek yasal faizi ile birlikte davacıya ödenmesine karar
verildiği, bu karara karşı davalı idare tarafından yapılan itiraz başvurusunun kabul edilerek,
davanın 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 7., 11. ve 12. maddesi kapsamında
değerlendirilmek suretiyle bozulmasına ve davanın süre aşımı nedeniyle reddine dair İzmir
Bölge İdare Mahkemesi kararının, karar düzeltme aşamasından da geçerek kesinleştiği
anlaşılmaktadır.
Danıştay Başsavcılığı, İzmir Bölge İdare Mahkemesinin söz konusu kararının, Maliye
Bakanlığı Bütçe ve Mali Kontrol Genel Müdürlüğünün 1.8.2005 gün ve 15307 sayılı "Sağlık
Birimlerinin Devri" konulu Genel Yazısının 9'uncu maddesinin Danıştay Onbirinci Dairesince
iptal edilmesi sonucu doğan hukuki durumdan, davacının da yararlanması ve iptal edilen
düzenleyici işlemin uygulanması sonucu mahrum kalmış olduğu parasal haklarının tazmini
istemiyle davalı idareye başvuruda bulunması ve bu başvurunun reddi üzerine idari dava
yoluna gitmesinin olanaklı olduğu, bu haliyle İzmir Bölge İdare Mahkemesi kararının
yürürlükteki hukuka aykırı bir sonucu ifade etmesi nedeniyle 2577 sayılı İdari Yargılama
Usulü Kanunu'nun 51. maddesi uyarınca kanun yararına bozulmasını istemektedir.
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 10. maddesinde, "İlgililer, haklarında
idari davaya konu olabilecek bir işlem veya eylemin yapılması için idari makamlara
başvurabilirler. Altmış gün içinde bir cevap verilmezse istek reddedilmiş sayılır. İlgililer
altmış günün bittiği tarihten itibaren dava açma süresi içinde, konusuna göre Danıştaya, idare
ve vergi mahkemelerine dava açabilirler. Altmış günlük süre içinde idarece verilen cevap
kesin değilse ilgili bu cevabı istemin reddi sayarak dava açabileceği gibi, kesin cevabı da
bekleyebilir. Bu takdirde dava açma süresi işlemez. Ancak, bekleme süresi başvuru tarihinden
itibaren altı ayı geçemez. Dava açılmaması veya davanın süreden reddi hallerinde, altmış
günlük sürenin bitmesinden sonra yetkili idari makamlarca cevap verilirse cevabın tebliğinden
itibaren altmış gün içinde dava açabilirler." kuralı yer almaktadır.
İdare Hukuku ilkelerine göre, iptal kararları, iptali istenilen işlemi tesis edildiği tarih
itibariyle ortadan kaldırarak, o işlemin tesisinden önceki hukuki durumun geri gelmesini
sağlar. Bir genel düzenleyici işlemin iptal edilmesi durumunda, verilen yargı kararının, sadece
o davayı açanı değil, bu genel düzenleyici işlem ile ilgili diğer kişileri de etkileyeceği
kuşkusuzdur. İptal kararı ile bu düzenleyici işleme dayanılarak yapılan işlemlerin doğurduğu
etki ve sonuçlar ortadan kalkar. Bu nedenle iptal edilen bir düzenleyici işlemden dolayı,
menfaati ihlal edilen veya kişisel hakkı etkilenen kişinin, verilen iptal kararının doğurduğu
sonuçlardan yararlanmak amacıyla idareye başvurabileceği tabiidir.
Davacı tarafından 14.10.2009 tarihinde yapılan başvuru, Maliye Bakanlığı Bütçe ve
Mali Kontrol Genel Müdürlüğü'nün 1.8.2005 gün ve 15307 sayılı "Sağlık Birimlerinin Devri"
konulu Genel Yazısının 9. maddesinin iptali istemiyle açılan dava sonucunda, Danıştay
Onbirinci Dairesince verilen iptal kararının kendi hukuki durumunu da etkilemesi nedeniyle
yapılmış bir başvuru olup, davacının, söz konusu iptal kararına da değinerek yaptığı bu
başvurunun, genel ve düzenleyici nitelikteki bir idari işlemin iptali yolundaki kararın, o
düzenleme ile ilgili herkes için hüküm ifade edeceği gerçeğinden hareketle ve o düzenleyici
işlem nedeniyle daha önce menfaati ihlal edilmiş bir kişi olarak, iptal kararının doğurduğu
hukuki sonuçlardan yararlandırılması istemiyle yapıldığının ve 2577 sayılı İdari Yargılama
Usulü Kanunu'nun 10. maddesi kapsamında yapılan bir başvuru niteliğinde olduğunun kabulü
gerekmektedir.
Bu durumda, 2577 sayılı Kanun'un 7., 11. ve 12. maddeleri uyarınca davanın süre aşımı
nedeniyle reddine ilişkin bulunan İzmir Bölge İdare Mahkemesi kararında hukuki isabet
görülmemiştir.
Açıklanan nedenlerle, Danıştay Başsavcılığının temyiz isteminin kabulü ile İzmir Bölge
İdare Mahkemesince verilen 2.3.2011 tarihli ve E:2011/81, K:2011/688 sayılı kararın 2577
sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 51. maddesi uyarınca hükmün sonuçlarına etkili
olmamak üzere kanun yararına bozulmasına; kararın bir suretinin İzmir Valiliği ile Danıştay
Başsavcılığına gönderilmesine ve bu kararın Resmî Gazete'de yayımlanmasına, 20.6.2012
tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
—— • ——
Danıştay Onbirinci Daire Başkanlığından :
Esas No : 2012/4020
Karar No : 2012/4568
Kanun Yararına Temyiz İsteminde Bulunan : Danıştay Başsavcılığı - ANKARA
Davacı
: Erbil Kömür
Vekili
: Av. İbrahim Atila
518 Sok. No:13 Daire:1 - Şirinyer / Buca / İZMİR
Davalı
: İzmir Valiliği - İZMİR
İstemin Özeti
: İzmir Bölge İdare Mahkemesinin 3.3.2011 tarihli ve
E:2010/3265, K:2011/730 sayılı kararının, Danıştay Başsavcılığı tarafından 2577 sayılı İdari
Yargılama Usulü Kanunu'nun 51. maddesi uyarınca kanun yararına bozulması
istenilmektedir.
Danıştay Tetkik Hakimi
: Müjgan Karyağdı
Düşüncesi
: Dosyanın incelenmesinden; Maliye Bakanlığı Bütçe ve Mali
Kontrol Genel Müdürlüğünün 1.8.2005 gün ve 15307 sayılı "Sağlık Birimlerinin Devri"
konulu Genel Yazısının 9. maddesinin Danıştay Onbirinci Dairesince iptali üzerine, anılan
kararın kendi hukuki durumunu da etkilemesi nedeniyle davacı tarafından yapılan
başvurunun,iptal kararının doğurduğu hukuki sonuçlardan yararlandırılması istemiyle
yapıldığı ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 10. maddesi kapsamında yapılan
bir başvuru niteliğinde olduğu anlaşılmaktadır.
Açıklanan nedenlerle, Danıştay Başsavcılığının temyiz isteminin kabulü ile İzmir Bölge
İdare Mahkemesince verilen kararın, yürürlükteki hukuka ve Danıştay İçtihatlarına aykırı
olması nedeniyle 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 51. maddesi uyarınca
hükmün sonuçlarına etkili olmamak üzere kanun yararına bozulması gerektiği
düşünülmektedir.
Danıştay Başsavcısı : Turgut Candan
Düşüncesi
: Kadroları Sağlık Bakanlığına devredilen personelin mali
haklarına ilişkin usul ve esasları düzenleyen 5283 sayılı Bazı Kamu Kurum ve Kuruluşlarına
Ait Sağlık Birimlerinin Sağlık Bakanlığına Devredilmesine Dair Kanun' un 5' inci maddesinin
6' ncı fıkrasına ilişkin olarak uygulamadaki tereddütlerin giderilmesi amacıyla yayımlanan
Maliye Bakanlığı Bütçe ve Mali Kontrol Genel Müdürlüğünün 1.8.2005 gün ve 15307 sayılı
"Sağlık Birimlerinin Devri" konulu Genel Yazısının 9' uncu maddesinin, Danıştay Onbirinci
Dairesinin 10.3.2008 gün ve E:2006/6044, K:2008/2354 sayılı kararı ile iptali üzerine, eksik
yapılan ek ödemelerin hesaplanarak tazminat olarak ödenmesi istemiyle açılan davada, dava
konusu işlemin iptaline, ek ödemelerin idareye başvuru tarihinden itibaren yasal faizi ile
ödenmesine dair İzmir İkinci İdare Mahkemesi Hakimliğinin 26.02.2010 gün ve E:2009/1600,
K:2010/255 sayılı kararına karşı yapılan itiraz başvurusu kabul edilerek, anılan kararın süre
aşımı nedeniyle bozulması yolundaki İzmir Bölge İdare Mahkemesinin 03.03.2011 gün ve
E:2010/3265, K:2011/730 sayılı kararı ile karar düzeltme istemininde reddine ilişkin
06.07.2011 gün ve E:2011/2145, K:2011/3182 sayılı kararının hukuka aykırı olduğu ileri
sürülerek kanun yararına bozulması konusunda Danıştay Başsavcılığını bilgilendiren dilekçe
üzerine konu incelendi.
İdari Yargılama Hukuku ilkelerine göre, idari işlemin idari yargı yerince iptali, iptal
edilen idari işlemin tesisinden önceki hukuksal durumun kendiliğinden geri gelmesini sağlar.
Yine; aynı ilkelere göre, genel, kişilik dışı ve kural koyucu nitelikteki düzenleyici idari
işlemin iptali, aynı hukuki durumda bulunan tüm idare edilenler için aynı hukuksal sonucu
yaratır. Başka anlatımla; iptal kararı sonuçlarından aynı statüdeki idare edilenlerin tümünün
yararlanabileceği hukuksal durumun doğmasını sağlar.
Nitekim; Danıştay Onbirinci Dairesi ile İdari Dava Daireleri Kurulunun yerleşik içtihadı
da, bu yoldadır. Dolayısıyla; Maliye Bakanlığı Bütçe ve Mali Kontrol Genel Müdürlüğünün
1.8.2005 gün ve 15307 sayılı "Sağlık Birimlerinin Devri" konulu Genel Yazısının 9' uncu
maddesinin Danıştay Onbirinci Dairesince iptal edilmesi sonucu doğan hukuki durumdan,
anılan Genel Yazının düzenleme alanı içinde olan, davacının da yararlanması ve iptal edilen
düzenleyici işlemin uygulanması sonucu mahrum kalmış olduğu parasal haklarının tazmini
istemiyle davalı idareye başvuruda bulunması ve bu başvurunun reddi üzerine de idari dava
yoluna gitmesi olanaklıdır.
Açıklanan nedenle, İzmir Bölge İdare Mahkemesinin aksi yolda verilen ve yürürlükteki
hukuka aykırı sonuç ifade eden 3.3.2011 gün ve E:2010/3265, K:2011/730 sayılı kararının,
2577 İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 51'inci maddesi uyarınca, kanun yararına
bozulmasının uygun olacağı düşünülmektedir.
TÜRK MİLLETİ ADINA
Hüküm veren Danıştay Onbirinci Dairesince İzmir Bölge İdare Mahkemesinin 3.3.2011
gün ve E:2010/3265, K:2011/730 sayılı kararının Danıştay Başsavcılığı tarafından kanun
yararına temyiz edilerek bozulmasının istenilmesi üzerine işin gereği görüşüldü:
Dosyanın incelenmesinden; kadroları Sağlık Bakanlığına devredilen personelin mali
haklarına ilişkin usul ve esasları düzenleyen 5283 sayılı Bazı Kamu Kurum ve Kuruluşlarına
Ait Sağlık Birimlerinin Sağlık Bakanlığına Devredilmesine Dair Kanun' un 5. maddesinin (6).
fıkrasına ilişkin olarak uygulamadaki tereddütlerin giderilmesi amacıyla yayımlanan Maliye
Bakanlığı Bütçe ve Mali Kontrol Genel Müdürlüğü'nün 1.8.2005 gün ve 15307 sayılı "Sağlık
Birimlerinin Devri" konulu Genel Yazısının 9. maddesi Danıştay Onbirinci Dairesinin
10.3.2008 gün ve E:2006/6044, K:2008/2354 sayılı kararı ile iptali üzerine, davacının, iptal
edilen genel düzenleyici işlem nedeniyle fark tazminatından mahsup edilmek suretiyle eksik
ödenen mali haklarının yasal faizi ile birlikte ödenmesi istemiyle başvuruda bulunduğu,
başvurunun reddine ilişkin işlemin iptali ile eksik ödenen mali haklarının yasal faizi ile
birlikte ödenmesine karar verilmesi istemiyle dava açıldığı, İzmir 2. İdare Mahkemesi
Hakimliğince dava konusu işlemin iptaline, eksik yapılan ek ödeme tutarının davalı idareye
başvuru tarihinden itibaren işletilecek yasal faizi ile birlikte davacıya ödenmesine karar
verildiği, bu karara karşı davalı idare tarafından yapılan itiraz başvurusunun kabul edilerek,
davanın 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 7., 11. ve 12. maddesi kapsamında
değerlendirilmek suretiyle bozulmasına ve davanın süre aşımı nedeniyle reddine dair İzmir
Bölge İdare Mahkemesi kararının, karar düzeltme aşamasından da geçerek kesinleştiği
anlaşılmaktadır.
Danıştay Başsavcılığı, İzmir Bölge İdare Mahkemesinin söz konusu kararının, Maliye
Bakanlığı Bütçe ve Mali Kontrol Genel Müdürlüğünün 1.8.2005 gün ve 15307 sayılı "Sağlık
Birimlerinin Devri" konulu Genel Yazısının 9'uncu maddesinin Danıştay Onbirinci Dairesince
iptal edilmesi sonucu doğan hukuki durumdan, davacının da yararlanması ve iptal edilen
düzenleyici işlemin uygulanması sonucu mahrum kalmış olduğu parasal haklarının tazmini
istemiyle davalı idareye başvuruda bulunması ve bu başvurunun reddi üzerine idari dava
yoluna gitmesinin olanaklı olduğu, bu haliyle İzmir Bölge İdare Mahkemesi kararının
yürürlükteki hukuka aykırı bir sonucu ifade etmesi nedeniyle 2577 sayılı İdari Yargılama
Usulü Kanunu'nun 51. maddesi uyarınca kanun yararına bozulmasını istemektedir.
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 10. maddesinde, "İlgililer, haklarında
idari davaya konu olabilecek bir işlem veya eylemin yapılması için idari makamlara
başvurabilirler. Altmış gün içinde bir cevap verilmezse istek reddedilmiş sayılır. İlgililer
altmış günün bittiği tarihten itibaren dava açma süresi içinde, konusuna göre Danıştaya, idare
ve vergi mahkemelerine dava açabilirler. Altmış günlük süre içinde idarece verilen cevap
kesin değilse ilgili bu cevabı istemin reddi sayarak dava açabileceği gibi, kesin cevabı da
bekleyebilir. Bu takdirde dava açma süresi işlemez. Ancak, bekleme süresi başvuru tarihinden
itibaren altı ayı geçemez. Dava açılmaması veya davanın süreden reddi hallerinde, altmış
günlük sürenin bitmesinden sonra yetkili idari makamlarca cevap verilirse cevabın tebliğinden
itibaren altmış gün içinde dava açabilirler." kuralı yer almaktadır.
İdare Hukuku ilkelerine göre, iptal kararları, iptali istenilen işlemi tesis edildiği tarih
itibariyle ortadan kaldırarak, o işlemin tesisinden önceki hukuki durumun geri gelmesini
sağlar. Bir genel düzenleyici işlemin iptal edilmesi durumunda, verilen yargı kararının, sadece
o davayı açanı değil, bu genel düzenleyici işlem ile ilgili diğer kişileri de etkileyeceği
kuşkusuzdur. İptal kararı ile bu düzenleyici işleme dayanılarak yapılan işlemlerin doğurduğu
etki ve sonuçlar ortadan kalkar. Bu nedenle iptal edilen bir düzenleyici işlemden dolayı,
menfaati ihlal edilen veya kişisel hakkı etkilenen kişinin, verilen iptal kararının doğurduğu
sonuçlardan yararlanmak amacıyla idareye başvurabileceği tabiidir.
Davacı tarafından 20.8.2009 tarihinde yapılan başvuru, Maliye Bakanlığı Bütçe ve Mali
Kontrol Genel Müdürlüğü'nün 1.8.2005 gün ve 15307 sayılı "Sağlık Birimlerinin Devri"
konulu Genel Yazısının 9. maddesinin iptali istemiyle açılan dava sonucunda, Danıştay
Onbirinci Dairesince verilen iptal kararının kendi hukuki durumunu da etkilemesi nedeniyle
yapılmış bir başvuru olup, davacının, söz konusu iptal kararına da değinerek yaptığı bu
başvurunun, genel ve düzenleyici nitelikteki bir idari işlemin iptali yolundaki kararın, o
düzenleme ile ilgili herkes için hüküm ifade edeceği gerçeğinden hareketle ve o düzenleyici
işlem nedeniyle daha önce menfaati ihlal edilmiş bir kişi olarak, iptal kararının doğurduğu
hukuki sonuçlardan yararlandırılması istemiyle yapıldığının ve 2577 sayılı İdari Yargılama
Usulü Kanunu'nun 10. maddesi kapsamında yapılan bir başvuru niteliğinde olduğunun kabulü
gerekmektedir.
Bu durumda, 2577 sayılı Kanun'un 7., 11. ve 12. maddeleri uyarınca davanın süre aşımı
nedeniyle reddine ilişkin bulunan İzmir Bölge İdare Mahkemesi kararında hukuki isabet
görülmemiştir.
Açıklanan nedenlerle, Danıştay Başsavcılığının temyiz isteminin kabulü ile İzmir Bölge
İdare Mahkemesince verilen 3.3.2011 gün ve E:2010/3265, K:2011/730 sayılı kararın 2577
sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 51. maddesi uyarınca hükmün sonuçlarına etkili
olmamak üzere kanun yararına bozulmasına; kararın bir suretinin İzmir Valiliği ile Danıştay
Başsavcılığına gönderilmesine ve bu kararın Resmî Gazete'de yayımlanmasına, 20.6.2012
tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
—— • ——
Danıştay Onbirinci Daire Başkanlığından :
Esas No : 2012/4018
Karar No : 2012/4569
Kanun Yararına Temyiz İsteminde Bulunan : Danıştay Başsavcılığı - ANKARA
Davacı
: Makbule Bıçakcı
Vekili
: Av. İbrahim Atila
518 Sok. No:13 Daire:1 - Şirinyer / Buca / İZMİR
Davalı
: İzmir Valiliği - İZMİR
İstemin Özeti
: İzmir Bölge İdare Mahkemesinin 1.3.2011 gün ve
E:2010/3264, K:2011/659 sayılı kararının, Danıştay Başsavcılığı tarafından 2577 sayılı İdari
Yargılama Usulü Kanunu'nun 51. maddesi uyarınca kanun yararına bozulması
istenilmektedir.
Danıştay Tetkik Hakimi
: Müjgan Karyağdı
Düşüncesi
: Dosyanın incelenmesinden; Maliye Bakanlığı Bütçe ve Mali
Kontrol Genel Müdürlüğünün 1.8.2005 gün ve 15307 sayılı "Sağlık Birimlerinin Devri"
konulu Genel Yazısının 9. maddesinin Danıştay Onbirinci Dairesince iptali üzerine, anılan
kararın kendi hukuki durumunu da etkilemesi nedeniyle davacı tarafından yapılan
başvurunun, iptal kararının doğurduğu hukuki sonuçlardan yararlandırılması istemiyle
yapıldığı ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 10. maddesi kapsamında yapılan
bir başvuru niteliğinde olduğu anlaşılmaktadır.
Açıklanan nedenlerle, Danıştay Başsavcılığının temyiz isteminin kabulü ile İzmir Bölge
İdare Mahkemesince verilen kararın, yürürlükteki hukuka ve Danıştay İçtihatlarına aykırı
olması nedeniyle 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 51. maddesi uyarınca
hükmün sonuçlarına etkili olmamak üzere kanun yararına bozulması gerektiği
düşünülmektedir.
Danıştay Başsavcısı : Turgut Candan
Düşüncesi
: Kadroları Sağlık Bakanlığına devredilen personelin mali
haklarına ilişkin usul ve esasları düzenleyen 5283 sayılı Bazı Kamu Kurum ve Kuruluşlarına
Ait Sağlık Birimlerinin Sağlık Bakanlığına Devredilmesine Dair Kanun' un 5' inci maddesinin
6' ncı fıkrasına ilişkin olarak uygulamadaki tereddütlerin giderilmesi amacıyla yayımlanan
Maliye Bakanlığı Bütçe ve Mali Kontrol Genel Müdürlüğünün 1.8.2005 gün ve 15307 sayılı
"Sağlık Birimlerinin Devri" konulu Genel Yazısının 9' uncu maddesinin, Danıştay Onbirinci
Dairesinin 10.3.2008 gün ve E:2006/6044, K:2008/2354 sayılı kararı ile iptali üzerine, eksik
yapılan ek ödemelerin hesaplanarak tazminat olarak ödenmesi istemiyle açılan davada, dava
konusu işlemin iptaline, ek ödemelerin idareye başvuru tarihinden itibaren yasal faizi ile
ödenmesine dair İzmir İkinci İdare Mahkemesi Hakimliğinin 26.02.2010 gün ve E:2009/1599,
K:2010/253 sayılı kararına karşı yapılan itiraz başvurusu kabul edilerek, anılan kararın süre
aşımı nedeniyle bozulması yolundaki İzmir Bölge İdare Mahkemesinin 01.03.2011 gün ve
E:2010/3264, K:2011/659 sayılı kararı ile karar düzeltme istemininde reddine ilişkin
19.07.2011 gün ve E:2011/2269, K:2011/3282 sayılı kararının hukuka aykırı olduğu ileri
sürülerek kanun yararına bozulması konusunda Danıştay Başsavcılığını bilgilendiren dilekçe
üzerine konu incelendi.
İdari Yargılama Hukuku ilkelerine göre, idari işlemin idari yargı yerince iptali, iptal
edilen idari işlemin tesisinden önceki hukuksal durumun kendiliğinden geri gelmesini sağlar.
Yine; aynı ilkelere göre, genel, kişilik dışı ve kural koyucu nitelikteki düzenleyici idari
işlemin iptali, aynı hukuki durumda bulunan tüm idare edilenler için aynı hukuksal sonucu
yaratır. Başka anlatımla; iptal kararı sonuçlarından aynı statüdeki idare edilenlerin tümünün
yararlanabileceği hukuksal durumun doğmasını sağlar.
Nitekim; Danıştay Onbirinci Dairesi ile İdari Dava Daireleri Kurulunun yerleşik içtihadı
da, bu yoldadır. Dolayısıyla; Maliye Bakanlığı Bütçe ve Mali Kontrol Genel Müdürlüğünün
1.8.2005 gün ve 15307 sayılı "Sağlık Birimlerinin Devri" konulu Genel Yazısının 9' uncu
maddesinin Danıştay Onbirinci Dairesince iptal edilmesi sonucu doğan hukuki durumdan,
anılan Genel Yazının düzenleme alanı içinde olan, davacının da yararlanması ve iptal edilen
düzenleyici işlemin uygulanması sonucu mahrum kalmış olduğu parasal haklarının tazmini
istemiyle davalı idareye başvuruda bulunması ve bu başvurunun reddi üzerine de idari dava
yoluna gitmesi olanaklıdır.
Açıklanan nedenle, İzmir Bölge İdare Mahkemesinin aksi yolda verilen ve yürürlükteki
hukuka aykırı sonuç ifade eden 1.3.2011 gün ve E:2010/3264, K:2011/659 sayılı kararının,
2577 İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 51'inci maddesi uyarınca, kanun yararına
bozulmasının uygun olacağı düşünülmektedir.
TÜRK MİLLETİ ADINA
Hüküm veren Danıştay Onbirinci Dairesince İzmir Bölge İdare Mahkemesinin 1.3.2011
gün ve E:2010/3264, K:2011/659 sayılı kararının Danıştay Başsavcılığı tarafından kanun
yararına temyiz edilerek bozulmasının istenilmesi üzerine işin gereği görüşüldü:
Dosyanın incelenmesinden; kadroları Sağlık Bakanlığına devredilen personelin mali
haklarına ilişkin usul ve esasları düzenleyen 5283 sayılı Bazı Kamu Kurum ve Kuruluşlarına
Ait Sağlık Birimlerinin Sağlık Bakanlığına Devredilmesine Dair Kanun' un 5. maddesinin (6).
fıkrasına ilişkin olarak uygulamadaki tereddütlerin giderilmesi amacıyla yayımlanan Maliye
Bakanlığı Bütçe ve Mali Kontrol Genel Müdürlüğü'nün 1.8.2005 gün ve 15307 sayılı "Sağlık
Birimlerinin Devri" konulu Genel Yazısının 9. maddesi Danıştay Onbirinci Dairesinin
10.3.2008 gün ve E:2006/6044, K:2008/2354 sayılı kararı ile iptali üzerine, davacının, iptal
edilen genel düzenleyici işlem nedeniyle fark tazminatından mahsup edilmek suretiyle eksik
ödenen mali haklarının yasal faizi ile birlikte ödenmesi istemiyle başvuruda bulunduğu,
başvurunun reddine ilişkin işlemin iptali ile eksik ödenen mali haklarının yasal faizi ile
birlikte ödenmesine karar verilmesi istemiyle dava açıldığı, İzmir 2. İdare Mahkemesi
Hakimliğince dava konusu işlemin iptaline, eksik yapılan ek ödeme tutarının davalı idareye
başvuru tarihinden itibaren işletilecek yasal faizi ile birlikte davacıya ödenmesine karar
verildiği, bu karara karşı davalı idare tarafından yapılan itiraz başvurusunun kabul edilerek,
davanın 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 7., 11. ve 12. maddesi kapsamında
değerlendirilmek suretiyle bozulmasına ve davanın süre aşımı nedeniyle reddine dair İzmir
Bölge İdare Mahkemesi kararının, karar düzeltme aşamasından da geçerek kesinleştiği
anlaşılmaktadır.
Danıştay Başsavcılığı, İzmir Bölge İdare Mahkemesinin söz konusu kararının, Maliye
Bakanlığı Bütçe ve Mali Kontrol Genel Müdürlüğünün 1.8.2005 gün ve 15307 sayılı "Sağlık
Birimlerinin Devri" konulu Genel Yazısının 9'uncu maddesinin Danıştay Onbirinci Dairesince
iptal edilmesi sonucu doğan hukuki durumdan, davacının da yararlanması ve iptal edilen
düzenleyici işlemin uygulanması sonucu mahrum kalmış olduğu parasal haklarının tazmini
istemiyle davalı idareye başvuruda bulunması ve bu başvurunun reddi üzerine idari dava
yoluna gitmesinin olanaklı olduğu, bu haliyle İzmir Bölge İdare Mahkemesi kararının
yürürlükteki hukuka aykırı bir sonucu ifade etmesi nedeniyle 2577 sayılı İdari Yargılama
Usulü Kanunu'nun 51. maddesi uyarınca kanun yararına bozulmasını istemektedir.
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 10. maddesinde, "İlgililer, haklarında
idari davaya konu olabilecek bir işlem veya eylemin yapılması için idari makamlara
başvurabilirler. Altmış gün içinde bir cevap verilmezse istek reddedilmiş sayılır. İlgililer
altmış günün bittiği tarihten itibaren dava açma süresi içinde, konusuna göre Danıştaya, idare
ve vergi mahkemelerine dava açabilirler. Altmış günlük süre içinde idarece verilen cevap
kesin değilse ilgili bu cevabı istemin reddi sayarak dava açabileceği gibi, kesin cevabı da
bekleyebilir. Bu takdirde dava açma süresi işlemez. Ancak, bekleme süresi başvuru tarihinden
itibaren altı ayı geçemez. Dava açılmaması veya davanın süreden reddi hallerinde, altmış
günlük sürenin bitmesinden sonra yetkili idari makamlarca cevap verilirse cevabın tebliğinden
itibaren altmış gün içinde dava açabilirler." kuralı yer almaktadır.
İdare Hukuku ilkelerine göre, iptal kararları, iptali istenilen işlemi tesis edildiği tarih
itibariyle ortadan kaldırarak, o işlemin tesisinden önceki hukuki durumun geri gelmesini
sağlar. Bir genel düzenleyici işlemin iptal edilmesi durumunda, verilen yargı kararının, sadece
o davayı açanı değil, bu genel düzenleyici işlem ile ilgili diğer kişileri de etkileyeceği
kuşkusuzdur. İptal kararı ile bu düzenleyici işleme dayanılarak yapılan işlemlerin doğurduğu
etki ve sonuçlar ortadan kalkar. Bu nedenle iptal edilen bir düzenleyici işlemden dolayı,
menfaati ihlal edilen veya kişisel hakkı etkilenen kişinin, verilen iptal kararının doğurduğu
sonuçlardan yararlanmak amacıyla idareye başvurabileceği tabiidir.
Davacı tarafından 9.9.2009 tarihinde yapılan başvuru, Maliye Bakanlığı Bütçe ve Mali
Kontrol Genel Müdürlüğü'nün 1.8.2005 gün ve 15307 sayılı "Sağlık Birimlerinin Devri"
konulu Genel Yazısının 9. maddesinin iptali istemiyle açılan dava sonucunda, Danıştay
Onbirinci Dairesince verilen iptal kararının kendi hukuki durumunu da etkilemesi nedeniyle
yapılmış bir başvuru olup, davacının, söz konusu iptal kararına da değinerek yaptığı bu
başvurunun, genel ve düzenleyici nitelikteki bir idari işlemin iptali yolundaki kararın, o
düzenleme ile ilgili herkes için hüküm ifade edeceği gerçeğinden hareketle ve o düzenleyici
işlem nedeniyle daha önce menfaati ihlal edilmiş bir kişi olarak, iptal kararının doğurduğu
hukuki sonuçlardan yararlandırılması istemiyle yapıldığının ve 2577 sayılı İdari Yargılama
Usulü Kanunu'nun 10. maddesi kapsamında yapılan bir başvuru niteliğinde olduğunun kabulü
gerekmektedir.
Bu durumda, 2577 sayılı Kanun'un 7., 11. ve 12. maddeleri uyarınca davanın süre aşımı
nedeniyle reddine ilişkin bulunan İzmir Bölge İdare Mahkemesi kararında hukuki isabet
görülmemiştir.
Açıklanan nedenlerle, Danıştay Başsavcılığının temyiz isteminin kabulü ile İzmir Bölge
İdare Mahkemesince verilen 1.3.2011 gün ve E:2010/3264, K:2011/659 sayılı kararın 2577
sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 51. maddesi uyarınca hükmün sonuçlarına etkili
olmamak üzere kanun yararına bozulmasına; kararın bir suretinin İzmir Valiliği ile Danıştay
Başsavcılığına gönderilmesine ve bu kararın Resmî Gazete'de yayımlanmasına, 20.6.2012
tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
—— • ——
Danıştay Onbirinci Daire Başkanlığından :
Esas No : 2012/4027
Karar No : 2012/4570
Kanun Yararına Temyiz İsteminde Bulunan : Danıştay Başsavcılığı - ANKARA
Davacı
: Mehmet Alkan
Vekili
: Av. İbrahim Atila
518 Sok. No:13 Daire:1 - Şirinyer / Buca / İZMİR
Davalı
: İzmir Valiliği - İZMİR
İstemin Özeti
: İzmir Bölge İdare Mahkemesinin 1.3.2011 gün ve
E:2010/3841, K:2011/657 sayılı kararının, Danıştay Başsavcılığı tarafından 2577 sayılı İdari
Yargılama Usulü Kanunu'nun 51. maddesi uyarınca kanun yararına bozulması
istenilmektedir.
Danıştay Tetkik Hakimi
: Müjgan Karyağdı
Düşüncesi
: Dosyanın incelenmesinden; Maliye Bakanlığı Bütçe ve Mali
Kontrol Genel Müdürlüğünün 1.8.2005 gün ve 15307 sayılı "Sağlık Birimlerinin Devri"
konulu Genel Yazısının 9. maddesinin Danıştay Onbirinci Dairesince iptali üzerine, anılan
kararın kendi hukuki durumunu da etkilemesi nedeniyle davacı tarafından yapılan
başvurunun, iptal kararının doğurduğu hukuki sonuçlardan yararlandırılması istemiyle
yapıldığı ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 10. maddesi kapsamında yapılan
bir başvuru niteliğinde olduğu anlaşılmaktadır.
Açıklanan nedenlerle, Danıştay Başsavcılığının temyiz isteminin kabulü ile İzmir Bölge
İdare Mahkemesince verilen kararın, yürürlükteki hukuka ve Danıştay İçtihatlarına aykırı
olması nedeniyle 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 51. maddesi uyarınca
hükmün sonuçlarına etkili olmamak üzere kanun yararına bozulması gerektiği
düşünülmektedir.
Danıştay Başsavcısı : Turgut Candan
Düşüncesi
: Kadroları Sağlık Bakanlığına devredilen personelin mali
haklarına ilişkin usul ve esasları düzenleyen 5283 sayılı Bazı Kamu Kurum ve Kuruluşlarına
Ait Sağlık Birimlerinin Sağlık Bakanlığına Devredilmesine Dair Kanun' un 5' inci maddesinin
6' ncı fıkrasına ilişkin olarak uygulamadaki tereddütlerin giderilmesi amacıyla yayımlanan
Maliye Bakanlığı Bütçe ve Mali Kontrol Genel Müdürlüğünün 1.8.2005 gün ve 15307 sayılı
"Sağlık Birimlerinin Devri" konulu Genel Yazısının 9' uncu maddesinin, Danıştay Onbirinci
Dairesinin 10.3.2008 gün ve E:2006/6044, K:2008/2354 sayılı kararı ile iptali üzerine, eksik
yapılan ek ödemelerin hesaplanarak tazminat olarak ödenmesi istemiyle açılan davada, dava
konusu işlemin iptaline, ek ödemelerin idareye başvuru tarihinden itibaren yasal faizi ile
ödenmesine dair İzmir İkinci İdare Mahkemesi Hakimliğinin 26.02.2010 gün ve E:2009/1609,
K:2010/257 sayılı kararına karşı yapılan itiraz başvurusu kabul edilerek, anılan kararın süre
aşımı nedeniyle bozulması yolundaki İzmir Bölge İdare Mahkemesinin 01.03.2011 gün ve
E:2010/3841, K:2011/657 sayılı kararı ile karar düzeltme istemininde reddine ilişkin
19.07.2011 gün ve E:2011/2271, K:2011/3280 sayılı kararının hukuka aykırı olduğu ileri
sürülerek kanun yararına bozulması konusunda Danıştay Başsavcılığını bilgilendiren dilekçe
üzerine konu incelendi.
İdari Yargılama Hukuku ilkelerine göre, idari işlemin idari yargı yerince iptali, iptal
edilen idari işlemin tesisinden önceki hukuksal durumun kendiliğinden geri gelmesini sağlar.
Yine; aynı ilkelere göre, genel, kişilik dışı ve kural koyucu nitelikteki düzenleyici idari
işlemin iptali, aynı hukuki durumda bulunan tüm idare edilenler için aynı hukuksal sonucu
yaratır. Başka anlatımla; iptal kararı sonuçlarından aynı statüdeki idare edilenlerin tümünün
yararlanabileceği hukuksal durumun doğmasını sağlar.
Nitekim; Danıştay Onbirinci Dairesi ile İdari Dava Daireleri Kurulunun yerleşik içtihadı
da, bu yoldadır. Dolayısıyla; Maliye Bakanlığı Bütçe ve Mali Kontrol Genel Müdürlüğünün
1.8.2005 gün ve 15307 sayılı "Sağlık Birimlerinin Devri" konulu Genel Yazısının 9' uncu
maddesinin Danıştay Onbirinci Dairesince iptal edilmesi sonucu doğan hukuki durumdan,
anılan Genel Yazının düzenleme alanı içinde olan, davacının da yararlanması ve iptal edilen
düzenleyici işlemin uygulanması sonucu mahrum kalmış olduğu parasal haklarının tazmini
istemiyle davalı idareye başvuruda bulunması ve bu başvurunun reddi üzerine de idari dava
yoluna gitmesi olanaklıdır.
Açıklanan nedenle, İzmir Bölge İdare Mahkemesinin aksi yolda verilen ve yürürlükteki
hukuka aykırı sonuç ifade eden 1.3.2011 gün ve E:2010/3841, K:2011/657 sayılı kararının,
2577 İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 51'inci maddesi uyarınca, kanun yararına
bozulmasının uygun olacağı düşünülmektedir.
TÜRK MİLLETİ ADINA
Hüküm veren Danıştay Onbirinci Dairesince İzmir Bölge İdare Mahkemesinin 1.3.2011
gün ve E:2010/3841, K:2011/657 sayılı kararının Danıştay Başsavcılığı tarafından kanun
yararına temyiz edilerek bozulmasının istenilmesi üzerine işin gereği görüşüldü:
Dosyanın incelenmesinden; kadroları Sağlık Bakanlığına devredilen personelin mali
haklarına ilişkin usul ve esasları düzenleyen 5283 sayılı Bazı Kamu Kurum ve Kuruluşlarına
Ait Sağlık Birimlerinin Sağlık Bakanlığına Devredilmesine Dair Kanun' un 5. maddesinin (6).
fıkrasına ilişkin olarak uygulamadaki tereddütlerin giderilmesi amacıyla yayımlanan Maliye
Bakanlığı Bütçe ve Mali Kontrol Genel Müdürlüğü'nün 1.8.2005 gün ve 15307 sayılı "Sağlık
Birimlerinin Devri" konulu Genel Yazısının 9. maddesi Danıştay Onbirinci Dairesinin
10.3.2008 gün ve E:2006/6044, K:2008/2354 sayılı kararı ile iptali üzerine, davacının, iptal
edilen genel düzenleyici işlem nedeniyle fark tazminatından mahsup edilmek suretiyle eksik
ödenen mali haklarının yasal faizi ile birlikte ödenmesi istemiyle başvuruda bulunduğu,
başvurunun reddine ilişkin işlemin iptali ile eksik ödenen mali haklarının yasal faizi ile
birlikte ödenmesine karar verilmesi istemiyle dava açıldığı, İzmir 2. İdare Mahkemesi
Hakimliğince dava konusu işlemin iptaline, eksik yapılan ek ödeme tutarının davalı idareye
başvuru tarihinden itibaren işletilecek yasal faizi ile birlikte davacıya ödenmesine karar
verildiği, bu karara karşı davalı idare tarafından yapılan itiraz başvurusunun kabul edilerek,
davanın 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 7., 11. ve 12. maddesi kapsamında
değerlendirilmek suretiyle bozulmasına ve davanın süre aşımı nedeniyle reddine dair İzmir
Bölge İdare Mahkemesi kararının, karar düzeltme aşamasından da geçerek kesinleştiği
anlaşılmaktadır.
Danıştay Başsavcılığı, İzmir Bölge İdare Mahkemesinin söz konusu kararının, Maliye
Bakanlığı Bütçe ve Mali Kontrol Genel Müdürlüğünün 1.8.2005 gün ve 15307 sayılı "Sağlık
Birimlerinin Devri" konulu Genel Yazısının 9'uncu maddesinin Danıştay Onbirinci Dairesince
iptal edilmesi sonucu doğan hukuki durumdan, davacının da yararlanması ve iptal edilen
düzenleyici işlemin uygulanması sonucu mahrum kalmış olduğu parasal haklarının tazmini
istemiyle davalı idareye başvuruda bulunması ve bu başvurunun reddi üzerine idari dava
yoluna gitmesinin olanaklı olduğu, bu haliyle İzmir Bölge İdare Mahkemesi kararının
yürürlükteki hukuka aykırı bir sonucu ifade etmesi nedeniyle 2577 sayılı İdari Yargılama
Usulü Kanunu'nun 51. maddesi uyarınca kanun yararına bozulmasını istemektedir.
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 10. maddesinde, "İlgililer, haklarında
idari davaya konu olabilecek bir işlem veya eylemin yapılması için idari makamlara
başvurabilirler. Altmış gün içinde bir cevap verilmezse istek reddedilmiş sayılır. İlgililer
altmış günün bittiği tarihten itibaren dava açma süresi içinde, konusuna göre Danıştaya, idare
ve vergi mahkemelerine dava açabilirler. Altmış günlük süre içinde idarece verilen cevap
kesin değilse ilgili bu cevabı istemin reddi sayarak dava açabileceği gibi, kesin cevabı da
bekleyebilir. Bu takdirde dava açma süresi işlemez. Ancak, bekleme süresi başvuru tarihinden
itibaren altı ayı geçemez. Dava açılmaması veya davanın süreden reddi hallerinde, altmış
günlük sürenin bitmesinden sonra yetkili idari makamlarca cevap verilirse cevabın tebliğinden
itibaren altmış gün içinde dava açabilirler." kuralı yer almaktadır.
İdare Hukuku ilkelerine göre, iptal kararları, iptali istenilen işlemi tesis edildiği tarih
itibariyle ortadan kaldırarak, o işlemin tesisinden önceki hukuki durumun geri gelmesini
sağlar. Bir genel düzenleyici işlemin iptal edilmesi durumunda, verilen yargı kararının, sadece
o davayı açanı değil, bu genel düzenleyici işlem ile ilgili diğer kişileri de etkileyeceği
kuşkusuzdur. İptal kararı ile bu düzenleyici işleme dayanılarak yapılan işlemlerin doğurduğu
etki ve sonuçlar ortadan kalkar. Bu nedenle iptal edilen bir düzenleyici işlemden dolayı,
menfaati ihlal edilen veya kişisel hakkı etkilenen kişinin, verilen iptal kararının doğurduğu
sonuçlardan yararlanmak amacıyla idareye başvurabileceği tabiidir.
Davacı tarafından 30.9.2009 tarihinde yapılan başvuru, Maliye Bakanlığı Bütçe ve Mali
Kontrol Genel Müdürlüğü'nün 1.8.2005 gün ve 15307 sayılı "Sağlık Birimlerinin Devri"
konulu Genel Yazısının 9. maddesinin iptali istemiyle açılan dava sonucunda, Danıştay
Onbirinci Dairesince verilen iptal kararının kendi hukuki durumunu da etkilemesi nedeniyle
yapılmış bir başvuru olup, davacının, söz konusu iptal kararına da değinerek yaptığı bu
başvurunun, genel ve düzenleyici nitelikteki bir idari işlemin iptali yolundaki kararın, o
düzenleme ile ilgili herkes için hüküm ifade edeceği gerçeğinden hareketle ve o düzenleyici
işlem nedeniyle daha önce menfaati ihlal edilmiş bir kişi olarak, iptal kararının doğurduğu
hukuki sonuçlardan yararlandırılması istemiyle yapıldığının ve 2577 sayılı İdari Yargılama
Usulü Kanunu'nun 10. maddesi kapsamında yapılan bir başvuru niteliğinde olduğunun kabulü
gerekmektedir.
Bu durumda, 2577 sayılı Kanun'un 7., 11. ve 12. maddeleri uyarınca davanın süre aşımı
nedeniyle reddine ilişkin bulunan İzmir Bölge İdare Mahkemesi kararında hukuki isabet
görülmemiştir.
Açıklanan nedenlerle, Danıştay Başsavcılığının temyiz isteminin kabulü ile İzmir Bölge
İdare Mahkemesince verilen 1.3.2011 gün ve E:2010/3841, K:2011/657 sayılı kararının 2577
sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 51. maddesi uyarınca hükmün sonuçlarına etkili
olmamak üzere kanun yararına bozulmasına; kararın bir suretinin İzmir Valiliği ile Danıştay
Başsavcılığına gönderilmesine ve bu kararın Resmî Gazete'de yayımlanmasına, 20.6.2012
tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
—— • ——
Danıştay Onbirinci Daire Başkanlığından :
Esas No : 2012/4023
Karar No : 2012/4571
Kanun Yararına Temyiz İsteminde Bulunan : Danıştay Başsavcılığı - ANKARA
Davacı
: Hasan Öksüzler
Vekili
: Av. İbrahim Atila
518 Sok. No:13 Daire:1 - Şirinyer / Buca / İZMİR
Davalı
: İzmir Valiliği - İZMİR
İstemin Özeti
: İzmir Bölge İdare Mahkemesinin 2.3.2011 tarihli ve
E:2010/4497, K:2011/721 sayılı kararının, Danıştay Başsavcılığı tarafından 2577 sayılı İdari
Yargılama Usulü Kanunu'nun 51. maddesi uyarınca kanun yararına bozulması
istenilmektedir.
Danıştay Tetkik Hakimi
: Müjgan Karyağdı
Düşüncesi
: Dosyanın incelenmesinden; Maliye Bakanlığı Bütçe ve Mali
Kontrol Genel Müdürlüğünün 1.8.2005 gün ve 15307 sayılı "Sağlık Birimlerinin Devri"
konulu Genel Yazısının 9. maddesinin Danıştay Onbirinci Dairesince iptali üzerine, anılan
kararın kendi hukuki durumunu da etkilemesi nedeniyle davacı tarafından yapılan
başvurunun, iptal kararının doğurduğu hukuki sonuçlardan yararlandırılması istemiyle
yapıldığı ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 10. maddesi kapsamında yapılan
bir başvuru niteliğinde olduğu anlaşılmaktadır.
Açıklanan nedenlerle, Danıştay Başsavcılığının temyiz isteminin kabulü ile İzmir Bölge
İdare Mahkemesince verilen kararın, yürürlükteki hukuka ve Danıştay İçtihatlarına aykırı
olması nedeniyle 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 51. maddesi uyarınca
hükmün sonuçlarına etkili olmamak üzere kanun yararına bozulması gerektiği
düşünülmektedir.
Danıştay Başsavcısı : Turgut Candan
Düşüncesi
: Kadroları Sağlık Bakanlığına devredilen personelin mali
haklarına ilişkin usul ve esasları düzenleyen 5283 sayılı Bazı Kamu Kurum ve Kuruluşlarına
Ait Sağlık Birimlerinin Sağlık Bakanlığına Devredilmesine Dair Kanun' un 5' inci maddesinin
6' ncı fıkrasına ilişkin olarak uygulamadaki tereddütlerin giderilmesi amacıyla yayımlanan
Maliye Bakanlığı Bütçe ve Mali Kontrol Genel Müdürlüğünün 1.8.2005 gün ve 15307 sayılı
"Sağlık Birimlerinin Devri" konulu Genel Yazısının 9' uncu maddesinin, Danıştay Onbirinci
Dairesinin 10.3.2008 gün ve E:2006/6044, K:2008/2354 sayılı kararı ile iptali üzerine, eksik
yapılan ek ödemelerin hesaplanarak tazminat olarak ödenmesi istemiyle açılan davada, dava
konusu işlemin iptaline, ek ödemelerin idareye başvuru tarihinden itibaren yasal faizi ile
ödenmesine dair İzmir İkinci İdare Mahkemesi Hakimliğinin 27.05.2010 gün ve E:2010/55,
K:2010/708 sayılı kararına karşı yapılan itiraz başvurusu kabul edilerek, anılan kararın süre
aşımı nedeniyle bozulması yolundaki İzmir Bölge İdare Mahkemesinin 02.03.2011 gün ve
E:2010/4497, K:2011/721 sayılı kararı ile karar düzeltme istemininde reddine ilişkin
19.07.2011 gün ve E:2011/2279, K:2011/3289 sayılı kararının hukuka aykırı olduğu ileri
sürülerek kanun yararına bozulması konusunda Danıştay Başsavcılığını bilgilendiren dilekçe
üzerine konu incelendi.
İdari Yargılama Hukuku ilkelerine göre, idari işlemin idari yargı yerince iptali, iptal
edilen idari işlemin tesisinden önceki hukuksal durumun kendiliğinden geri gelmesini sağlar.
Yine; aynı ilkelere göre, genel, kişilik dışı ve kural koyucu nitelikteki düzenleyici idari
işlemin iptali, aynı hukuki durumda bulunan tüm idare edilenler için aynı hukuksal sonucu
yaratır. Başka anlatımla; iptal kararı sonuçlarından aynı statüdeki idare edilenlerin tümünün
yararlanabileceği hukuksal durumun doğmasını sağlar.
Nitekim; Danıştay Onbirinci Dairesi ile İdari Dava Daireleri Kurulunun yerleşik içtihadı
da, bu yoldadır. Dolayısıyla; Maliye Bakanlığı Bütçe ve Mali Kontrol Genel Müdürlüğünün
1.8.2005 gün ve 15307 sayılı "Sağlık Birimlerinin Devri" konulu Genel Yazısının 9' uncu
maddesinin Danıştay Onbirinci Dairesince iptal edilmesi sonucu doğan hukuki durumdan,
anılan Genel Yazının düzenleme alanı içinde olan, davacının da yararlanması ve iptal edilen
düzenleyici işlemin uygulanması sonucu mahrum kalmış olduğu parasal haklarının tazmini
istemiyle davalı idareye başvuruda bulunması ve bu başvurunun reddi üzerine de idari dava
yoluna gitmesi olanaklıdır.
Açıklanan nedenle, İzmir Bölge İdare Mahkemesinin aksi yolda verilen ve yürürlükteki
hukuka aykırı sonuç ifade eden 2.3.2011 gün ve E:2010/4497, K:2011/721 sayılı kararının,
2577 İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 51'inci maddesi uyarınca, kanun yararına
bozulmasının uygun olacağı düşünülmektedir.
TÜRK MİLLETİ ADINA
Hüküm veren Danıştay Onbirinci Dairesince İzmir Bölge İdare Mahkemesinin 2.3.2011
tarihli ve E:2010/4497, K:2011/721 sayılı kararının Danıştay Başsavcılığı tarafından kanun
yararına temyiz edilerek bozulmasının istenilmesi üzerine işin gereği görüşüldü:
Dosyanın incelenmesinden; kadroları Sağlık Bakanlığına devredilen personelin mali
haklarına ilişkin usul ve esasları düzenleyen 5283 sayılı Bazı Kamu Kurum ve Kuruluşlarına
Ait Sağlık Birimlerinin Sağlık Bakanlığına Devredilmesine Dair Kanun' un 5. maddesinin (6).
fıkrasına ilişkin olarak uygulamadaki tereddütlerin giderilmesi amacıyla yayımlanan Maliye
Bakanlığı Bütçe ve Mali Kontrol Genel Müdürlüğü'nün 1.8.2005 gün ve 15307 sayılı "Sağlık
Birimlerinin Devri" konulu Genel Yazısının 9. maddesi Danıştay Onbirinci Dairesinin
10.3.2008 gün ve E:2006/6044, K:2008/2354 sayılı kararı ile iptali üzerine, davacının, iptal
edilen genel düzenleyici işlem nedeniyle fark tazminatından mahsup edilmek suretiyle eksik
ödenen mali haklarının yasal faizi ile birlikte ödenmesi istemiyle başvuruda bulunduğu,
başvurunun reddine ilişkin işlemin iptali ile eksik ödenen mali haklarının yasal faizi ile
birlikte ödenmesine karar verilmesi istemiyle dava açıldığı, İzmir 2. İdare Mahkemesi
Hakimliğince dava konusu işlemin iptaline, eksik yapılan ek ödeme tutarının davalı idareye
başvuru tarihinden itibaren işletilecek yasal faizi ile birlikte davacıya ödenmesine karar
verildiği, bu karara karşı davalı idare tarafından yapılan itiraz başvurusunun kabul edilerek,
davanın 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 7., 11. ve 12. maddesi kapsamında
değerlendirilmek suretiyle bozulmasına ve davanın süre aşımı nedeniyle reddine dair İzmir
Bölge İdare Mahkemesi kararının, karar düzeltme aşamasından da geçerek kesinleştiği
anlaşılmaktadır.
Danıştay Başsavcılığı, İzmir Bölge İdare Mahkemesinin söz konusu kararının, Maliye
Bakanlığı Bütçe ve Mali Kontrol Genel Müdürlüğünün 1.8.2005 gün ve 15307 sayılı "Sağlık
Birimlerinin Devri" konulu Genel Yazısının 9'uncu maddesinin Danıştay Onbirinci Dairesince
iptal edilmesi sonucu doğan hukuki durumdan, davacının da yararlanması ve iptal edilen
düzenleyici işlemin uygulanması sonucu mahrum kalmış olduğu parasal haklarının tazmini
istemiyle davalı idareye başvuruda bulunması ve bu başvurunun reddi üzerine idari dava
yoluna gitmesinin olanaklı olduğu, bu haliyle İzmir Bölge İdare Mahkemesi kararının
yürürlükteki hukuka aykırı bir sonucu ifade etmesi nedeniyle 2577 sayılı İdari Yargılama
Usulü Kanunu'nun 51. maddesi uyarınca kanun yararına bozulmasını istemektedir.
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 10. maddesinde, "İlgililer, haklarında
idari davaya konu olabilecek bir işlem veya eylemin yapılması için idari makamlara
başvurabilirler. Altmış gün içinde bir cevap verilmezse istek reddedilmiş sayılır. İlgililer
altmış günün bittiği tarihten itibaren dava açma süresi içinde, konusuna göre Danıştaya, idare
ve vergi mahkemelerine dava açabilirler. Altmış günlük süre içinde idarece verilen cevap
kesin değilse ilgili bu cevabı istemin reddi sayarak dava açabileceği gibi, kesin cevabı da
bekleyebilir. Bu takdirde dava açma süresi işlemez. Ancak, bekleme süresi başvuru tarihinden
itibaren altı ayı geçemez. Dava açılmaması veya davanın süreden reddi hallerinde, altmış
günlük sürenin bitmesinden sonra yetkili idari makamlarca cevap verilirse cevabın tebliğinden
itibaren altmış gün içinde dava açabilirler." kuralı yer almaktadır.
İdare Hukuku ilkelerine göre, iptal kararları, iptali istenilen işlemi tesis edildiği tarih
itibariyle ortadan kaldırarak, o işlemin tesisinden önceki hukuki durumun geri gelmesini
sağlar. Bir genel düzenleyici işlemin iptal edilmesi durumunda, verilen yargı kararının, sadece
o davayı açanı değil, bu genel düzenleyici işlem ile ilgili diğer kişileri de etkileyeceği
kuşkusuzdur. İptal kararı ile bu düzenleyici işleme dayanılarak yapılan işlemlerin doğurduğu
etki ve sonuçlar ortadan kalkar. Bu nedenle iptal edilen bir düzenleyici işlemden dolayı,
menfaati ihlal edilen veya kişisel hakkı etkilenen kişinin, verilen iptal kararının doğurduğu
sonuçlardan yararlanmak amacıyla idareye başvurabileceği tabiidir.
Davacı tarafından 23.11.2009 tarihinde yapılan başvuru, Maliye Bakanlığı Bütçe ve
Mali Kontrol Genel Müdürlüğü'nün 1.8.2005 gün ve 15307 sayılı "Sağlık Birimlerinin Devri"
konulu Genel Yazısının 9. maddesinin iptali istemiyle açılan dava sonucunda, Danıştay
Onbirinci Dairesince verilen iptal kararının kendi hukuki durumunu da etkilemesi nedeniyle
yapılmış bir başvuru olup, davacının, söz konusu iptal kararına da değinerek yaptığı bu
başvurunun, genel ve düzenleyici nitelikteki bir idari işlemin iptali yolundaki kararın, o
düzenleme ile ilgili herkes için hüküm ifade edeceği gerçeğinden hareketle ve o düzenleyici
işlem nedeniyle daha önce menfaati ihlal edilmiş bir kişi olarak, iptal kararının doğurduğu
hukuki sonuçlardan yararlandırılması istemiyle yapıldığının ve 2577 sayılı İdari Yargılama
Usulü Kanunu'nun 10. maddesi kapsamında yapılan bir başvuru niteliğinde olduğunun kabulü
gerekmektedir.
Bu durumda, 2577 sayılı Kanun'un 7., 11. ve 12. maddeleri uyarınca davanın süre aşımı
nedeniyle reddine ilişkin bulunan İzmir Bölge İdare Mahkemesi kararında hukuki isabet
görülmemiştir.
Açıklanan nedenlerle, Danıştay Başsavcılığının temyiz isteminin kabulü ile İzmir Bölge
İdare Mahkemesince verilen 2.3.2011 tarihli ve E:2010/4497, K:2011/721 sayılı kararın 2577
sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 51. maddesi uyarınca hükmün sonuçlarına etkili
olmamak üzere kanun yararına bozulmasına; kararın bir suretinin İzmir Valiliği ile Danıştay
Başsavcılığına gönderilmesine ve bu kararın Resmî Gazete'de yayımlanmasına, 20.6.2012
tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
[R.G. 29 Temmuz 2012 – 28368]
—— • ——
Sınır Tespit Kararı
İçişleri Bakanlığından:
Karar Sayısı : 2012/433
1 – Rize İli Merkez İlçeye bağlı Çiftekavak ve Alipaşa Köyleri ile Gündoğdu
Belediyesinin, tüzel kişiliklerinin kaldırılarak, Rize Belediyesi sınırları içine katılması 5393
sayılı Belediye Kanununun 11 inci maddesi uyarınca uygun görülmüştür.
2 – Bu Kararı İçişleri Bakanı yürütür.
29/7/2012
Abdullah GÜL
CUMHURBAŞKANI
Recep Tayyip ERDOĞAN
İdris Naim ŞAHİN
Başbakan
İçişleri Bakanı
[R.G. 30 Temmuz 2012 – 28369]
—— • ——
Milletlerarası Andlaşma
Karar Sayısı : 2012/3393
Hükümetimiz tarafından 13 Ekim 2011 tarihinde imzalanan ekli “Katılım Öncesi
Yardım Aracı Geciş Dönemi Yardımı ve Kurumsal Yapılanma Bileşeni- Kısım 1
Çerçevesinde 2008 Türkiye Ulusal Programına Yönelik Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile
Avrupa Toplulukları Komisyonu Arasında Finansman Anlaşmasına Ek No 3” ile ilişik
Notaların onaylanması; Dışişleri Bakanlığının 20/6/2012 tarihli ve HUM/7637791 sayılı
yazısı üzerine, 31/5/1963 tarihli ve 244 sayılı Kanunun 3 üncü ve 5 inci maddelerine göre,
Bakanlar Kurulu’nca 5/7/2012 tarihinde kararlaştırılmıştır.
Abdullah GÜL
CUMHURBAŞKANI
Recep Tayyip ERDOĞAN
Başbakan
B. ARINÇ
A. BABACAN
B. ATALAY
B. BOZDAĞ
Başbakan Yardımcısı Başbakan Yardımcısı Başbakan YardımcısıBaşbakan Yardımcısı
S. ERGİN
F. ŞAHİN
E. BAĞIŞ
N. ERGÜN
Adalet BakanıAile ve Sosyal Politikalar Bakanı Avrupa Birliği BakanıBilim, Sanayi ve
Teknoloji Bakanı
F. ÇELİK
E. BAYRAKTAR
A. DAVUTOĞLU M. Z. ÇAĞLAYAN
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı
Çevre ve Şehircilik BakanıDışişleri
Bakanı
Ekonomi Bakanı
T. YILDIZ
S. KILIÇ
M. M. EKER
H. YAZICI
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı
Gençlik ve Spor Bakanı Gıda,
Tarım
ve
Hayvancılık BakanıGümrük ve Ticaret Bakanı
İ. N. ŞAHİN
C. YILMAZ
F. ŞAHİN
M. ŞİMŞEK
İçişleri Bakanı
Kalkınma BakanıKültür ve Turizm Bakanı V.Maliye Bakanı
Ö. DİNÇER
İ. YILMAZ
V. EROĞLU
Milli Eğitim Bakanı
Milli Savunma BakanıOrman ve Su İşleri Bakanı
R. AKDAĞ
B. YILDIRIM
Sağlık BakanıUlaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı
(R.G. 31 Temmuz 2012 – 28370)
Genelge
Başbakanlıktan:
Konu : Karayolu Trafik Güvenliği
Stratejisi ve Eylem Planı
GENELGE
2012/16
Trafik kazalarının küresel ölçekte yaygınlığı ve neticesinde meydana gelen ölüm ve
yaralanma vakaları ve toplumsal ve ekonomik kayıpların ciddi boyutlara ulaşması sorunun
ulusal ve uluslararası düzeyde ilgili tüm kurum ve kuruluşlarla işbirliği içerisinde ele
alınmasını gerektirmektedir. Ülkemizin en önemli sorunlarından biri olan trafik kazalarında
her yıl çok sayıda vatandaşımız yaşamını yitirmekte, binlerce vatandaşımız yaralanmakta ya
da sakat kalmaktadır.
Trafik kazalarında hayatını kaybeden, yaralanan ya da sakat kalan kişiler, başta
yakınları ve çevresi olmak üzere çok sayıda insanı derinden etkilemektedir. Trafik kazaları
nedeniyle; aile üyelerinin ihtiyaç duyduğu hizmet ve giderleri karşılayan ya da katkı sağlayan
kişilerin kaybedilmesi, bazı bireylerin bakıma muhtaç hale gelmesi, karşılaşılan uzun ve
masraflı tedavi süreci gibi durumlar birçok ailenin yaşamında büyük sıkıntı ve zorluklara yol
açmaktadır.
Trafik güvenliğinin sağlanabilmesi; altyapı hizmetleri, acil müdahale ve ilkyardım, kaza
sonrası kurtarma hizmetleri, eğitim, ilgili mevzuat, düzenleme ve denetim hizmetlerinin
yerine getirilmesi ile mümkündür. Bu nedenle trafiğin daha güvenli hale gelebilmesi için,
trafik güvenliği ile ilgili hizmetlerin sürekli, düzenli, zamanında, işbirliği ve uyum içerisinde
verilebilmesi gerekmektedir.
Bu çerçevede, karayolu trafik güvenliğine ilişkin çalışmaları yönlendirmek, bu konuda
idari ve yasal düzenlemelere ilişkin çalışmalar yapmak, önerilerde bulunmak, kaydedilen
gelişmeler hakkında kamuoyunun aydınlatılması amacıyla yapılacak çalışmaları
değerlendirmek, trafik güvenliği konusunda alınabilecek önlemlere ilişkin tavsiyelerde
bulunmak, bu konuya ilişkin strateji belgesi ve eylem planları hazırlatmak ve onaylamak,
strateji ve eylem planı gerçekleşmelerini değerlendirmek, gerektiğinde strateji ve eylem
planlarında değişiklik yapmak, trafik güvenliği konusunda kurumlar arası işbirliği ve
koordinasyonu sağlamak üzere “Karayolu Trafik Güvenliği Stratejisi Eşgüdüm Kurulu”
(Kurul) oluşturulmuştur.
Kurulun; İçişleri Bakanı’nın veya gerektiğinde İçişleri Bakanlığı Müsteşarının
başkanlığında; İçişleri Bakanlığı, Adalet Bakanlığı, Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı,
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, Kalkınma Bakanlığı,
Maliye Bakanlığı, Milli Eğitim Bakanlığı, Gümrük ve Ticaret Bakanlığı, Orman ve Su İşleri
Bakanlığı, Sağlık Bakanlığı, Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı, Jandarma Genel
Komutanlığı, Emniyet Genel Müdürlüğü, Karayolları Genel Müdürlüğü, Karayolu Düzenleme
Genel Müdürlüğü, Mahalli İdareler Genel Müdürlüğü, Basın-Yayın ve Enformasyon Genel
Müdürlüğü, Türkiye Radyo-Televizyon Kurumu Genel Müdürlüğü, Türk Standartları
Enstitüsü ve Radyo ve Televizyon Üst Kurulundan üst düzey temsilcilerin katılımıyla
oluşturulması uygun görülmüştür.
Kurulun çalışma usul ve esasları, yıllık toplantı sayısı ile toplantı zamanları Kurul
tarafından belirlenecek, sekretarya hizmetleri, alınan kararların, strateji ve eylem planlarının
ilgili kurumlarca uygulanmasının takibi ve koordinasyonu Emniyet Genel Müdürlüğü Trafik
Hizmetleri Başkanlığı tarafından yürütülecektir. Kurul tarafından ihtiyaç duyulması halinde
alt kurul, komite, danışma grupları ve geçici ve kalıcı çalışma grupları oluşturulabilecektir.
İlgili kamu kurum ve kuruluşlarının yanı sıra üniversiteler, sivil toplum kuruluşları, meslek
birlikleri, konu ile ilgili uluslararası kuruluş ve özel sektör temsilcileri de Kurul toplantılarına
davet edilebilecek, alt kurul ve komite çalışmalarında yer alabileceklerdir.
Küresel boyutta önem kazanan trafik güvenliği konusu, Birleşmiş Milletler Genel
Kurulunun 2 Mart 2010 tarihli toplantısında ele alınmıştır. Bu toplantıda, 2011–2020 yılları
arasında trafik güvenliğinin sağlanması ve trafik kazalarından kaynaklı ölüm vakalarının %50
oranında azaltılması amacıyla “Küresel Yol Güvenliğinin İyileştirilmesi” hakkında 64/255
sayılı karar alınmıştır. Bu karar çerçevesinde hazırlanan “Yol Güvenliği için On Yıllık Eylem
Planı 2011-2020” (Decade of Action on Road Safety 2011-2020) ile üye devletler on yıllık
eylem planlarını açıklamaya davet edilmiştir.
Bu çerçevede, ülkemiz karayollarında meydana gelen trafik kazalarının önlenmesi,
trafik kazalarından kaynaklanan ölüm ve yaralanmaların önemli ölçüde azaltılarak
sonuçlarının hafifletilmesi amacıyla İçişleri Bakanlığı Emniyet Genel Müdürlüğünün
koordinatörlüğünde, ilgili kurum ve kuruluşlarla işbirliği yapılarak hazırlanan, ekte yer alan
“Trafik Güvenliği Eylem Planı” Emniyet Genel Müdürlüğü Trafik Hizmetleri Başkanlığının
“www.trafik.gov.tr” internet adresinde de duyurulacaktır. Eylem Planı kapsamında yapılacak
çalışmalara ilişkin hazırlanacak raporlar, altışar aylık dönemler halinde değerlendirilmek
üzere Kurula sunulacaktır.
Kurul çalışmalarının bir bütünlük içinde yürütülmesi, karayolu trafik güvenliği
konusunda kurumlar arası işbirliği ve koordinasyonun sağlanması, Kurul tarafından alınan
kararların, strateji ve “Trafik Güvenliği Eylem Planı”nın uygulanması için tüm bakanlık,
kamu kurum ve kuruluşlarınca gereken destek ve yardım sağlanacaktır.
Bilgilerini ve gereğini önemle rica ederim.
Recep Tayyip ERDOĞAN
Başbakan
TRAFİK GÜVENLİĞİ EYLEM PLANI
Trafik Güvenliği Eylem Planı çerçevesinde yürütülecek çalışmalarda ve yapılacak
uygulamalarda aşağıda yer alan esaslara göre hareket edilecektir:
1
TRAFİK YÖNETİMİ
1)
Eylem Planında belirlenen hedeflere ulaşılabilmesi için; trafik hizmetleri alanında çalışan personel
ile kullanılacak taşıt, araç, gereç ve diğer donanımlarda gerekli iyileştirme yapılacaktır. Trafik
güvenliği ile ilgili hizmetlerde çalışan personelin durumu; tüm kurum ve kuruluşlarca, kurumsal
ve eylem planında öngörülen hedefler açısından değerlendirilecek, personelin daha verimli ve
etkili çalışmasına yönelik teşvik edici önlemler alınacaktır.
2)
Karayolu trafik güvenliğini sağlamakla görevli trafik ekiplerinin yeterli düzeyde eğitilmesi ve
yetiştirilmesine özen gösterilecektir. Halk eğitimi kapsamında sürücü ve yaya eğitimleri; ilgili
kurumlar ve trafik ekiplerince verilmeye devam edilecektir. Askerlik hizmetinde bulunanlar ile
diğer askeri personele; trafik güvenliği konusunda eğitim verilmesi için gerekli tedbirler, ilgili
kurumlar tarafından alınacaktır.
3)
Güvenlik nedeniyle yetkili kurumlarca alınan tedbirler dışında; trafik kurallarına uyma konusunda
herkes eşit olacak, kamu vicdanını rahatsız edecek farklı uygulamalardan kaçınılacak ve emniyet
kemeri kullanımındaki muafiyetler kaldırılacaktır.
4)
Trafikte güvenlik nedeniyle zorunlu olmadıkça korna kullanımının önlenmesi için toplumsal
bilinçlendirme çalışmaları yapılacak, trafikte gürültü kirliliğinin önlenmesi için gerekli tedbirler
alınacaktır.
5)
Koruma hizmetleri, mevzuattaki kişi ve görevlilerle sınırlı olarak belirlenen usul ve esaslar
çerçevesinde yerine getirilecek, koruma hizmetlerinden yararlanacak kişiler arasında sayılmayan
kamu görevlilerinin koruma personeli bulundurmasına, bunlara araç tahsis edilmesine, trafikte
geçiş üstünlüğü sağlamak maksadıyla araçlarına ışıklı ve sesli donanımlar taktırılmasına izin
verilmeyecektir. Yürürlükteki mevzuatta açıkça belirtilen araçların dışında, hiçbir araca ışıklı,
sesli ve renkli uyarı veren cihaz takılmayacak, aksine uygulamalara derhal son verilecektir.
6)
Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından, trafik kazaları sonucu meydana gelen maddi ve manevi
kayıpları azaltmak amacıyla toplumsal farkındalık oluşturmaya yönelik çalışmalar yapılacaktır.
7)
Karayolu trafik güvenliğine katkıda bulunmayı amaçlayan meslek odaları ve sivil toplum
kuruluşlarının; trafik güvenliği konusunda farkındalık oluşturmak için yurt çapında
gerçekleştirilecek eylem planı, proje, kampanya ve faaliyetlere katılmaları sağlanacak, ayrıca bu
alanda düzenlenecek kampanya, konferans ve seminerlerin yürütülmesi ile afiş, broşür ve kitapçık
gibi bilgilendirici materyallerin hazırlanıp halka ulaştırılmasına özen gösterilecektir.
8)
Sürücü ve yayaların doğru trafik davranışlarına özendirilmesi ve toplumsal farkındalık
oluşturulmasına yönelik içeriğe yayın organlarında yeterli ölçüde yer verilmesi, film ve dizilerde
toplumun trafik kurallarına uyumunun teşvik edilmesi ve bu kapsamda hazırlanan programların
günün uygun saatlerinde yayınlanması trafik güvenliğine büyük katkı sağlayacaktır. Bu
çerçevede; RTÜK, Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü, TRT, ulusal ve yerel bütün
basın ve yayın kuruluşlarınca; ilgili kurumlar ile işbirliği içerisinde, trafik güvenliğine katkı
sağlayıcı içerik ile bu içeriğin kitlelere etkili bir şekilde ulaştırılması hususunda gerekli hassasiyet
gösterilecektir.
1 TRAFİK GÜVENLİĞİ EYLEM PLANI
9)
Belirlenen hedeflere ulaşılabilmesi için, trafiği ve trafik güvenliğini ilgilendiren tüm mevzuat ve
düzenlemeler, trafik güvenliği ile ilgili tüm kurum ve kuruluşlar tarafından; bu konudaki
uluslararası standartlar çerçevesinde gözden geçirilecek, gerekli düzenlemeler ve değişikliklerle
ilgili çalışmalar yapılacaktır.
10)
Ülkemizde trafik kazası nedeniyle meydana gelen ölüm ve yaralanmalarla ilgili uluslararası
standartlara uygun istatistiki veri toplanabilmesi için; Sağlık Bakanlığı ve İçişleri Bakanlığı başta
olmak üzere ilgili kurumlar tarafından; kendi görev ve yetki alanlarındaki gerekli çalışmalar en
kısa sürede sonuçlandırılacaktır.
1
DAHA GÜVENLİ YOLLAR
1)
Trafik güvenliğine ilişkin risk ve tehlikeleri en aza indirebilmek amacıyla özellikle altyapı
çalışmalarında, yol güvenliği standartlarına uygun; inşaat, imalat ve geometrik düzenlemelere ve
her türlü denetimde etkinliğe dikkat edilecektir. Şehir içi ve şehirlerarası yollarda yapılacak alt ve
üst yapı çalışmalarında; planlama, tasarım ve yapım aşamalarında yol güvenliği ile ilgili ulusal ve
uluslararası standartlara titizlikle uyulacaktır.
2)
Trafik yönetiminde; akıllı ulaşım sistemlerinden (trafik sensörleri, kameralar, değişken mesaj
sistemleri, şerit kontrol işaretleri, elektronik denetleme sistemleri, trafik yoğunluğuna duyarlı
trafik yönetimi ve uydu takip sistemleri, trafik ışıklarını düzenleyici akıllı sensörler vb.) azami
ölçüde yararlanılacaktır. Akıllı ulaşım sistemlerini destekleyen teknolojilerin ülkemizde üretimi,
üniversiteler ve sanayi kuruluşları ile işbirliği içerisinde teşvik edilecek, trafiğin yönetim ve
yönlendirilmesi uluslararası standartlara uygun teknikler ve yöntemlerle gerçekleştirilecektir.
3)
Emniyet Genel Müdürlüğü ve yerel yönetimlerce otomatik denetim sistemleri yaygınlaştırılacak;
hız, alkol, emniyet kemeri, araç içi koruma sistemleri, kırmızı ışık ihlalleri, kask ve cep telefonu
kullanımı ve ağır taşıtların denetimleri başta olmak üzere tüm denetimlerin etkinliği artırılacaktır.
4)
Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı, ilgili kurum ve kuruluşlar ve yerel yönetimlerce;
taşımacılıkta karayollarının ağırlığının azaltılarak, yük ve yolcu taşımacılığında; deniz, hava ve
demir yollarının kullanımının artırılması için gerekli çalışmalar yapılacaktır.
1
DAHA GÜVENLİ YOL KULLANICILARI
1)
Tarımsal ve turistik faaliyetlerin yoğunlaştığı yer ve dönemlerde, trafik kazalarının en aza
indirilmesi için gerekli önlemler alınacaktır. Bu kapsamda araç ve yol kullanıcıları; bilişim
teknolojisi araçları, sosyal medya ve diğer duyuru ve bilgilendirme yöntemleriyle
bilgilendirilecektir.
2)
Bütün öğrencilerin trafikte; yaya, yolcu ve bisiklet sürücüsü olarak bilinçli yol kullanıcısı
olmalarını sağlayıcı eğitim programları ile yetişkin eğitimini de kapsayıcı yaşam boyu öğrenme
programlarının hayata geçirilmesi için gerekli çalışmalar, Milli Eğitim Bakanlığınca yapılacaktır.
Bilinçlendirme kampanyaları ile bireylerin okulda öğrendikleri bilgiler desteklenecektir.
3)
İl özel idareleri ve belediyeler; Karayolları Trafik Kanununda verilen görevler kapsamında, okul
öncesi çocuklara ve temel eğitimdeki öğrencilere trafik bilgisi vermek ve kurallara uyma
alışkanlığı kazandırmak amacı ile ülke genelinde çocuk trafik eğitim parkları açmak suretiyle
bilinçlendirme çalışmalarına katkı sağlayacaktır.
2 TRAFİK GÜVENLİĞİ EYLEM PLANI 3
4)
Yayaların güvenliği için, yerleşim yerlerindeki yaya yoğunluğuna göre yeterli sayıda yaya geçidi
düzenlemesi yapılarak yayaların yaya geçitlerine yönlendirilmesi sağlanacaktır. Yaya geçitlerinin
mümkün olduğunca kolay ulaşılabilir, hemzemin geçitler olmasına özen gösterilecektir.
5)
Yayalar, yaya geçitlerine yöneldiklerinde; geçiş üstünlüğüne sahip araçlar dışında, geçiş hakkının
yayalarda olması esas alınacaktır. Yaya güvenliğine ve yayalara öncelik tanınmasına yönelik
mevzuatta ve diğer düzenlemelerde gerekli değişiklikler yapılacaktır. Bu kapsamda; valilikler,
belediyeler ve ilgili kuruluşlar tarafından, yerleşim yerlerinin ve yolların özellikleri dikkate
alınarak gerekli tedbirler alınacaktır.
6)
Şehirlerde yaşam kalitesini artırmak ve atmosfere emisyon salınımını azaltmak amacıyla; yaya
yolları ve bisikletle ulaşım yöntemleri mahalli idarelerce teşvik edilecek, imar planlarında ve yol
yapımında yeterli yaya ve bisiklet yolu ayrılacaktır. Özellikle büyük şehirlerde hava kalitesinin
korunması için emisyon salınımını azaltıcı ulaşım imkânları değerlendirilecektir.
1
DEZAVANTAJLI GRUPLARIN TRAFİK GÜVENLİĞİ
1)
Özellikle özürlüler ve hareket kısıtlılığı bulunan yayaların karşıdan karşıya kolaylıkla geçmelerini
sağlamak amacıyla hemzemin yaya geçitleri tercih edilecek, hemzemin yaya geçidinin
yapılmasının mümkün olmadığı durumlarda rampalı üst geçitlerin yapılması veya üst geçitlerin
asansör veya alternatif çözümlerle desteklenmesi sağlanacaktır.
2)
Trafikte; kaldırım ve yollarda özürlü vatandaşların erişimini ve rahat dolaşımını engelleyen
etkenler, Özürlü ve Yaşlı Hizmetleri Genel Müdürlüğü tarafından hazırlanan ulaşılabilirlik tespit
formları kullanılarak tespit edilecektir. Bu şekilde yapılan tespitler doğrultusunda, özürlülerin
rahat ve güvenli erişimine yönelik gerekli tedbirler alınacaktır. Ayrıca özürlü, çocuk ve yaşlı gibi
dezavantajlı grupların trafikte rahat ve güvenli erişimlerinin sağlanması için gerekli çalışmalar
yapılacak, bilinç artırıcı kampanyalar düzenlenecektir.
3)
Gazilerimiz, gazi kartlarını gösterdiklerinde kamu kurumlarına ait otoparklardan ücretsiz
yararlandırılacak, ulaşımda gerekli kolaylık sağlanacaktır.
EKAZA SONRASI ACİL MÜDAHALE
1)
Trafik kazaları sonrasında kazazedelerin hızlı bir şekilde tıbbi müdahale ve nakillerinin
sağlanabilmesi amacıyla karayolları ile entegre olarak ambulans helikopterler için iniş ve kalkış
alanları; ilçelerde heliportlar, otoyollarda kara ambulansları için uygun park cepleri ve karşı yöne
geçişler için güvenliği sağlanmış geçiş noktaları oluşturulacaktır.
F-
ARAÇ GÜVENLİĞİ
1)
Trafik güvenliğine yönelik akıllı teknolojilerin geliştirilmesi çalışmalarının; kamu kurum ve
kuruluşları, özel sektör ve eğitim kurumlarımız tarafından, uluslararası kuruluşlarla işbirliği
yapılarak yürütülmesi büyük önem taşımaktadır. Bu çerçevede, Bilim, Sanayi ve Teknoloji
Bakanlığı tarafından taşıt güvenliği konusunda, güvenli üretim yapılması için gerekli her türlü
önlem alınacaktır.
TRAFİK GÜVENLİĞİ EYLEM PLANI
(R.G. 31 Temmuz 2012 – 28370)
Tebliğ
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığından:
İŞKOLU TESPİT KARARI
Karar No
: 2012/48
İşyeri
: Vira Tem. İnş. Tur. Taş. Hiz. Org. Özel Eğitim Hiz.San.
Tic. Ltd. Şti.
896. Sk. No: 2 Kat:2 Konak/İZMİR (merkez)
Tespiti İsteyen :
T.Sağlık-İş Sendikası
İnceleme
: Vira Tem. İnş. Tur. Taş. Hiz. Org. Özel Eğitim Hiz. San. Tic. Ltd.
Şti.'de Bakanlığımızca yapılan incelemede; şirket merkezinde yapılan işlerin asıl işe yardımcı
nitelikte büro faaliyetleri olduğu, Dr. Suat Seren Göğüs Hastalıkları ve Cerrahisi Eğitim ve
Araştırma Hastanesinde hastane genel hizmet alımı-karşılama ve yönlendirme, Bornova
Belediyesi Park ve Bahçeler Müdürlüğünde müdürlüğe bağlı alanların temizliği, sulanması,
bakımı onarımı, Torbalı Belediyesinde katı atıkların toplanması nakil ve destek hizmetleri,
Dokuz Eylül Üniversitesi Sürekli Eğitim Merkezinde temizlik hizmeti, İzmir Gençlik
Hizmetleri ve Spor İl Müdürlüğünde temizlik hizmeti, Göztepe Eğitim ve Araştırma
Hastanesinde malzemesiz genel temizlik, haşere ilaçlama, ütü yapma, çamaşır yıkama,
danışma ve porter (hasta ve materyal taşıma) hizmeti, Gediz EDAŞ İzmir İl Müdürlüğünde
temizlik ve ilaçlama hizmeti, Pamukkale Üniversitesinde spor tesisleri destek hizmetleri
temizlik işlerinin yerine getirildiği bu nedenle işyerlerinde yapılan işlerin İşkolları
Tüzüğü'nün 28 sıra numaralı "Genel işler" işkolunda yer aldığı tespit edilmiştir.
Karar: Vira Tem. İnş. Tur. Taş. Hiz. Org. Özel Eğitim Hiz. San. Tic. Ltd.Şti.
işyerlerinde yürütülen işlerin niteliği itibariyle İşkolları Tüzüğü'nün 28 sıra numaralı "Genel
işler" işkoluna girdiğine ve yapılan bu tespitin Resmî Gazete'de yayımlanmasına 2821 sayılı
Sendikalar Kanununun 4' üncü maddesi gereğince karar verilmiştir.
(R.G. 31 Temmuz 2012 – 28370)
TEMMUZ / 2 0 12
A) YAŞ HADDİNDEN EMEKLİYE AYRILAN HÂKİM VE SAVCILAR
12345-
20805
20962
23852
26142
26757
Muhlis ÜNLÜ
İlker SEZEN
Ömer YÜKSEL
Nuri YÜCEL
Sedat LARLAR
Bakırköy Hâkimi
Bakırköy Cumhuriyet Savcısı
Boğazlıyan Cumhuriyet Savcısı
Isparta Hâkimi
Danıştay Savcısı
B) İSTEĞİ ÜZERİNE EMEKLİYE AYRILAN HÂKİM VE SAVCILAR
12-
23847
26091
34567891011-
27569
28264
29294
29860
30436
30682
36113
38012
38559
Ali ÇELEN
Hüseyin Cahit
ERBAKAN
Sadık KOCA
İbrahim Ethem DİKMEN
Yaşar Zülfü ARSLAN
Temel DOĞANGÜN
Ferhat YILDIRIM
Ali KARA
Ülkü GÖK GÜVEN
Ayfer PARMAKSIZ
Ataman KARAPINAR
Adana Cumhuriyet Savcısı
Yargıtay Tetkik Hâkimi
Eskişehir Hâkimi
İstanbul Cumhuriyet Savcısı
Yargıtay Yirminci Hukuk Dairesi Üyesi
Şanlıurfa Hâkimi
Ankara Cumhuriyet Savcısı
Bakırköy Hâkimi
Yargıtay Hâkimi
Ankara Vergi Mahkemesi Üyesi
Kartal Cumhuriyet Savcısı

Benzer belgeler