çindekiler Contents - Maltepe Üniversitesi
Transkript
çindekiler Contents - Maltepe Üniversitesi
‹mtiyaz Sahibi Dr. Kemal KÖYMEN Genel Yay›n Yönetmeni Dr. Levent ÇEL‹K Editör ve Sorumlu Yaz› ‹flleri Müdürü Dr. Bülent ARMAN Yürütme Kurulu Dr. Nesrin SARIMAN, Dr. Alpay ÖRK‹, Dr. Berna HAL‹LO⁄LU, Dr. Alper KARAO⁄LAN Yay›n Kurulu Dr. Oya UYGUR BAYRAM‹ÇL‹, Dr. Öner ÇEL‹K, Dr. Rahmi ÇUBUK, Dr. Berna HAL‹LO⁄LU Dr. Canan HÜRDA⁄, Dr. Alper KARAO⁄LAN, Dr. Manuk MANUKYAN, Dr. Alpay ÖRK‹, Dr. Nesrin SARIMAN Dr. Attila SAYGI, Dr. fievki fiAH‹N, Dr. Nuri TASALI, Dr. Orhan TÜRKEN T›p Fakültesi Dergisi Dan›flma Kurulu Dr. Fehime B. AKSUNGAR Dr. Osman AKDEM‹R Dr. Nüvit ALTINKAYA Dr. Harun ARBATLI Dr. Bülent ARMAN Dr. Oya UYGUR BAYRAM‹ÇL‹ Dr. H. Serpil BOZKURT Dr. Melahat CENG‹Z Dr. Levent ÇEL‹K Dr. Nilgün ÇINAR Dr. Rahmi ÇUBUK Dr. Bahad›r DA⁄DEV‹REN Dr. Kadir DEM‹R Dr. U¤ur DEVEC‹ Dr. Gökmen ERCAN Dr. Sinan EK‹C‹ Dr. Aynur EREN Dr. R›fk› EVRENKAYA Dr. Peykan GÖKALP Dr. Esen KASAPO⁄LU GÜNAL Dr. Hakan GÜNDEfi Dr. Semih HALEZERO⁄LU Dr. Berna HAL‹LO⁄LU Dr. Canan HÜRDA⁄ Dr. Ahmet ILGAZLI Dr. Cem KALAYCI Dr. Alper KARAO⁄LAN Dr. Kubilay KARfiIDA⁄ Dr. Sibel KARfiIDA⁄ Dr. fievket KAVUKÇU Dr. Abud KEBUD‹ Dr. Öncel KOCA Dr. fieref KÖMÜRCÜ Dr. Bahire KÜÇÜKKAYA Dr. Ender LEVENT Dr. Manuk MANUKYAN Dr. Ahmet M‹D‹ Dr. Nil Molinas MANDEL Dr. ‹lker ÖKTEM Dr. Alpay ÖRK‹ Dr. Ümit ÖZEK‹C‹ Dr. Melih ÖZEL Dr. Eflref ÖZER Dr. Güler ÖZTÜRK Dr. Esra SA⁄LAM Dr. Nesrin SARIMAN Dr. Attila SAYGI Dr. Kamil SERDENGEÇT‹ Dr. Gülbüz SEZG‹N Dr. fievki fiAH‹N Dr. Sad›k fiENCAN Dr. Selçuk fi‹MfiEK Dr. Nuri TASALI Dr. Günay TOSUN Dr. Orhan TÜRKEN Dr. M. Yaflar TÜLBEK Dr. Dilek YILMAZ T.C. Maltepe Üniversitesi T›p Fakültesi Dergisi, y›lda 3 kez yay›nlanan ve yay›nland›¤› tarihten (2009) itibaren hakemli dergidir. ISSN 1308 - 8661 Bask› ve Cilt: Ege Bas›m Ege Plaza Esatpafla Mah., Ziyapafla Cad., No:4 Ataflehir / ‹STANBUL Tel: (0216) 472 84 01 www.egebasim.com.tr Tasar›m: ATT Bas›m Yay›n Reklam Org. ‹nfl. San. ve Tic. Ltd. fiti. Yal› Mah. Küçükyal› Cad. Ulusoy Apt. No: 44/3 Maltepe / ‹STANBUL Tel: (0216) 371 17 37 (pbx) Faks: (0216) 371 50 71 www.attistanbul.com www.marmarahst.com - www.maltepe.edu.tr Yaz›flma Adresi: T.C. Maltepe Üniversitesi T›p Fakültesi Feyzullah Cad. No: 39 34843 Maltepe / ‹STANBUL Tel: (0216) 444 06 20 Faks: (0216) 399 00 60 ‹çindekiler Contents Cilt:3 Say›:1 / Mart 2011 Koroner Anjiografi ile Efl Zamanl› ‹ntraarteriyel Bilgisayarl› Tomografi ile... Intraarterial Computed Tomographic Imaging of Aortic Aneurysms... Es ve Arkadafllar› 5 .............................................................................................................................................. Periferik Arter Hastalar›n›n Spinal Anestezisinde %0.5 Bupivacain ve %0.5 Levobupivacain’nin... Comparison of 0,5% Bupivacain and 0,5% Levobupivacain... Gö¤ebakan ve Arkadafllar› Benign Akci¤er Hastal›klar›nda Tamamlama Pnömonektomileri Completion Pneumonectomy in Benign Pulmonary Diseases Tezel ve Arkadafllar› 10 ............................................... 15 ............................................................................................................................................................................................... Diabetes Mellitus ve Obezitenin Postmenopozal Dönemdeki Kad›nlardaki Pelvik Organ... The Effects of Diabetes Mellitus and Obesity to Pelvic Organ Prolapse... Çoksüer ve Arkadafllar› 21 Perkütan Endoskopik Gastrostomi Deneyimimiz: Morbidite ve Mortalite Oranlar›... Percutaneous Endoscopic Gastrostomy Application Experience: Morbidity and Mortality Manukyan ve Arkadafllar› 28 ............................................................................... Renklerin Duygular Üzerine Etkisi Effects of Colors on Emotion Aktekin ve Arkadafllar› .......................................................................................................... 31 .............................................................................................................................................................................................................................................................................................................................. Marmara Üniversitesi T›p Fakültesi Asistanlar›nda Mobbing (Psikolojik fiiddet) Alg›s› Mobbing Perception of Research Assistants at Marmara University School of Medicine Lüleci ve Arkadafllar› Halk Poliklini¤ine Baflvuran Hastalar›n Hasta Haklar›n› Kullanma Tutumlar› Attitudes of Patients in Outpatient Clinics about Claiming Patient Rights Keskin ve Arkadafllar› 34 ................................................................................................... 41 ............................................................................................................................................. K562 Hücrelerinde Eritroid Farkl›laflmay› Uyaran Hemin, Siklik AMP Oluflumunu Bask›lar Erythroid Differentiation Inducer, Hemin Inhibits Cyclic AMP Production in K562 Cells Küçükkaya II. Trimester Gebelikte Ovaryan Torsiyon; Nadir Bir Olgu Sunumu “Ovarian Torsion in the Second Trimester of Pregnancy: A Rare Case Report” Alanbay ve Arkadafllar› 54 ................................................................................... 59 ...................................................................................................................................................................................... Ultrasonografi Eflli¤inde Biopsi ile Tan› Konulan, ‹ntramural Yerleflimli Atipik Intramural Atypical Trophoblastic Tumor Diagnosed by Ultrasound Guided Biopsy Alanbay ve Arkadafllar› Sessiz Koledok Kisti Olgusu A Case of Silent Choledochal Cyst Özel ve Arkadafllar› 62 .................................................................................................................................... 65 ......................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................... Nadir Görülen Bir Akci¤er Tümörü: Alveolar Adenom A Rare Benign Tumour of The Lung: Alveolar Adenoma Tezel ve Arkadafllar› 69 .......................................................................................................................................................................................................................................... YAZARLARA B‹LG‹ 1) Maltepe T›p Dergisi, sa¤l›k alan›ndaki bilimsel araflt›rmalar, teknolojik geliflmeler, derlemeler, klinik çal›flmalar, olgu bildirimleri, bilimsel toplant› özetleri, editöre mektuplar, literatür özetleri ve biyografileri yay›nlar. 2) Dergi y›lda 3 say› yay›nlan›r. 3) Derginin yaz› dili Türkçe ve ‹ngilizcedir. 4) Yay›nlanmak üzere dergiye gönderilen yaz›lar›n dergiye kabul edildikten sonra her türlü yay›n hakk› dergiye aittir.Yaz›lar yay›n kurulu taraf›ndan incelendikten sonra gerekli görülen düzeltmelerin yap›lmas› için yazara geri gönderilir.Editör ve yay›n kurulu gerekli gördü¤ünde yaz›lar›n bilimsel dan›flma kurulu taraf›ndan incelenmesini isteyebilir.Yaz›lar teslim tarihi göz önüne al›narak yay›n kurulunun belirledi¤i s›raya göre yay›nlan›r. Yaz›m Kurallar› a) Dergiye gönderilen araflt›rmalar ve derlemeler oniki, bilimsel toplant› özetleri on, olgu bildirimleri befl, editöre mektuplar, literatür özetleri ve biyografiler ise üç daktilo sayfas›n› geçmemelidir. b) Yaz›lar A4, beyaz birinci hamur ka¤›d›n bir yüzüne kenarlardan 2.5 cm boflluk kalacak flekilde 2 sat›r aral›k olarak daktilo edilmesi, bilgisayar yaz›c›s› kullanacaksa iyi kalite yaz›m modu seçilmelidir. c) Gönderilen yaz›lar s›ra ile flu bölümlerden oluflmal›d›r.Bafll›k sayfas›, Türkçe özet ve anahtar kelimeler, ingilizce özet ve anahtar kelimeler, yaz› metni, kaynaklar, tablolar, resim ve flekiller için alt yaz›. Olgu bildirimlerinde ise girifl, bafll›k, ingilizce bafll›k, Türkçe özet, inglizce özet, olgu ve olgular›n sunumu, tart›flma ve kaynaklardan oluflmal›d›r. d) Yaz›n›n tamam› 3 kopya olarak kal›n bir zarf içinde katlanmadan gönderilmelidir.Ayr›ca yaz›n›n Microsoft Word Belgesi olarak kaydedilmifl disket ya da Cd’ si de eklenmelidir. Yaz› Düzeni a) Bafll›k sayfas› 1) Makalenin Türkçe ve ingilizce bafll›¤› 2) Yazarlar›n tafl›d›¤› en yüksek akademik ünvan›, yazarlar›n aç›k ad› ve ba¤l› bulundu¤u kurum. 3) Çal›flman›n yap›ld›¤› kurum veya kurumlar›n ad›. 4) Makale ile ilgili yaz›flmalardan sorumlu yazar›n isim, adres ve telefonu numaras›. 5) Makale daha önce bir yerde sunulmufl ise bafll›k sayfas›n›n en alt›nda belirtilmelidir. b) Özet ve Anahtar Kelimeler Özetler 250 kelimeyi geçmeyecek flekilde k›sa literatür bilgisi, çal›flmanan amac›n›, gereç ve yöntemi, var›lan sonuçlar› k›sa ve aç›k bir flekilde belirtilmelidir. c) Yaz› Metni Klinik ve deneysel araflt›rma yaz›lar› girifl, gereç ve yöntem, sonuçlar ve tart›flma bölümlerinden oluflturulmal›d›r. d) Kaynaklar Kaynaklar yaz›da kullan›ld›¤› s›rayla numaralanmal›, dergi isimleri Index Medicus’ taki stil ile k›salt›lmal›d›r. Alt›dan fazla yazar olan makalelerde ilk üç yazar›n ismi yaz›ld›ktan sonra di¤er isimler ve ark. (et al) k›salt›lmas› ile gönderilmelidir. Dergiler için yazar soyadlar›, adlar›n›n ilk harfleri, makalenin bafll›¤›, derginin ad›, tarih, bölüm say›s› ve sayfa olarak s›ralanmal›d›r. Örnek: Templeton PA, Coston CI, Zorhouni EA.: Current uses of CT and MR imaging in the stagini of the lung cancer.Radiol Clin North Am 1990 , 28: 63146.Kitaplar için: Yazar isimleri, bölüm ad›, editör ismi, kitap ad›, bas›m, flehir, yay›nevi, tarih ve sayfalar fleklinde s›ralanmal›d›r. Örnek: Winfield HN, Schuersler W. Pelvic Iymphadenecomy. ‹n Claymon RV, Mc Dougo.II EM (eds). Laparoscopic Urology, Guolity Medical Publiser, St. Louis, 1993, P. 225 – 260. e) Tablolar, Resimler ve Alt Yaz›lar Tablolar ayr› sayfalarda k›sa bir bafll›k içerecek flekilde metinde bahsedilifl s›ras›na göre numaraland›r›larak haz›rlanmal›d›r. Foto¤raflar siyah beyaz ve net kalitede olmal›d›r. Foto¤raflar›n arkalar›nda metindeki kullan›l›fl s›ras› ve üst k›sm›n› gösterir bir ok iflareti konulmal›d›r. Resim altyaz›lar› ayr› bir sayfada aral›kl› yaz›lmal›, resimler ayr› bir zarf içerisinde gönderilmelidir. * Yay›nlanan yaz›lar›n sorumllulu¤u yazarlara aittir. Gönderilen yaz›lar iade edilemez. Koroner Anjiografi ile Efl Zamanl› ‹ntraarteriyel Bilgisayarl› Tomografi ile Aort Anevrizmas› ve Periferik Arter Hastal›klar›n›n Görüntülenmesi Intraarterial Computed Tomographic Imaging of Aortic Aneurysms and Peripheral Vascular Disease and Comcomittant Coronary Angiography Dr. Mehmet U¤ur Es / TC. Maltepe Üniversitesi T›p Fakültesi Kalp ve Damar Cerrahisi Anabilim dal› Dr. U¤ur Filizcan / TC. Maltepe Üniversitesi T›p Fakültesi Kalp ve Damar Cerrahisi Anabilim dal› Dr. Lütfi Ça¤atay Onar / TC. Maltepe Üniversitesi T›p Fakültesi Kalp ve Damar Cerrahisi Anabilim dal› Dr. Benay Erden / TC. Maltepe Üniversitesi T›p Fakültesi Kalp ve Damar Cerrahisi Anabilim dal› Dr. Mustafa Serdar Y›lmazer / TC. Maltepe Üniversitesi T›p Fakültesi Kardiyoloji Anabilim dal› Dr. Mehmet Atasoy / TC. Maltepe Üniversitesi T›p Fakültesi Radyodiagnostik Anabilim dal› Dr. Rahmi Çubuk / TC. Maltepe Üniversitesi T›p Fakültesi Radyodiagnostik Anabilim dal› Dr. Bahad›r Da¤deviren / TC. Maltepe Üniversitesi T›p Fakültesi Kardiyoloji Anabilim dal› Dr. Harun Arbatl› / TC. Maltepe Üniversitesi T›p Fakültesi Kalp ve Damar Cerrahisi Anabilim dal› ÖZET Amaç: Periferik arter hastal›¤› bulunan hastalarda koroner arter hastal›¤› s›kl›¤› say›ca oldukça yüksek bir orandad›r [1]. Periferik arter hastal›¤›n›n konjestif kalp yetmezli¤i, kronik böbrek yetmezli¤i ve diabetes mellitus gibi komorbiditeleri göz önünde bulunduruldu¤unda yüksek kaliteli görüntülerin elde edilmesinde daha az kontrast kullan›m› gereksinimi ortaya ç›kmaktad›r. Bu prospektif çal›flma koroner anjiografi sonras› desendan aortada b›rak›lan pigtail kateter yolu ile yap›lan çok kesitli bilgisayarl› tomografik görüntüleme (ÇKBT) tetkikinin etkinli¤ini ve güvenilirli¤ini ortaya koymay› amaçlamaktad›r. Merkezimizde Aral›k 2010 ile Ocak 2011 aras›nda koroner anjiografi ve ÇKBT gereksinimi olan dört hasta mevcut idi. Aralar›nda abdominal aort anevrizmas› da bulunan periferik damar hastal›¤› öyküsü mevcut bu dört hastan›n renal fonksiyonlar› analiz edildi. Efl zamanl› olarak koroner anjiografi ve ÇKBT yap›ld›. Uygulanan bu yeni kombine görüntüleme yönteminde kullan›lan kontrast madde miktarlar› de¤erlendirildi. Yöntemler: Aral›k 2010 ile Ocak 2011 aras›nda koroner anjiografi ve ÇKBT gereksinimi olan 4 hasta (ort. Yafl ABSTRACT Objective: The prevalance of coronary artery disease in peripheral vascular disease patients is very high in number [1]. Considering comorbidities of peripheral artery disease such as coronary artery disease, congestive heart failure, chronic renal failure, and diabetes mellitus, it is an obvious need to use less contrast agents for more high quality imaging methods. This prospective study aims to execute the efficacy and safety of multislice computed tomographic angiograpy (MSCTA), made via a pigtail catheter left in descending aorta following coronary angiograpy. We analyzed the renal functions of 4 patients who need peripheral MSCTA with a known history of peripheric arterial disease including the abdominal aortic aneurysm, and used amount of contrast dye in this new combined imaging technique. Methods: There were 4 patients (mean age 67 ±4.08 years) who underwent coronary angiography and multislice computed tomography between the dates of December 2010 and Janurary 2011. One of 4 patients had an abdominal ultrasonography which showed an abdominal aortic aneurysm whereas 3 of them had Maltepe T›p Dergisi/ Maltepe Medical Journal 67±4.08 y›l) mevcut idi. Bu dört hastadan birine önceden abdominal aort anevrizmas›n› gösteren abdominal Doppler ultrasonografi (USG), di¤erlerine ise periferik arteriyel Doppler USG yap›lm›fl idi. Koroner anjiografi s›ras›nda kullan›lan pigtail kateter desendan aortada b›rak›larak hemen sonras›nda ÇKBT’nin bu kateter yolu ile yap›lmas› sa¤land›. Bulgular: Dört hastadan biri kad›n idi. Üç hasta hemodiyaliz gereksinimi olmayan kronik böbrek yetmezli¤i bulunan hastalard›. Ortalama plazma kreatinin de¤eri 1.8mg/dl ±0.4 idi. Hastalardan birinin plazma kreatinin de¤eri 2.4mg/dl iken bu hastan›n bilinen jukstarenal aort anevrizmas› mevcuttu. Bu hasta kontrasta ba¤l› nefropati aç›s›ndan en riskli hasta olarak de¤erlendirildi. Bu kombine görüntüleme yönteminde koroner anjiografide kullan›lan non-iyonik radyokontrast miktar› (Iohexol; Omnipaque 350mg/50ml, GE healthcare, Oslo, Norveç) 97ml ±22.4 iken ÇKBT s›ras›nda kullan›lan kontrast (iobitriol; Xenetix 350, 350mg/ml; Guerbet, France) madde miktar› 31,25ml±5.5 idi. Sonuç: Periferik ve koroner arter hastal›¤›n›n birlikte oldu¤u hastalarda tedavinin erken zamanlamas› hastal›¤›n do¤al seyri aç›s›ndan son derece önemlidir. Aort anevrizmalar›n›n tedavisindeki gecikme anevrizman›n endoluminal tedaviye uygunsuz hale gelmesine ya da rüptüre olmas›na neden olabilirken periferik arter hastal›¤›nda gecikmifl tedavi ilgili ekstremitenin kayb› ile sonuçlanabilir. Periferik damar hastal›klar›n›n ilerleyici karakteri göz önünde bulundu¤unda tedavideki zaman kayb› telafisi mümkün olmayan sonuçlara yol açabilir. H›zl› sonuç veren bu yeni yöntem ile daha az kontrast madde kullan›larak organ hasar› azalt›lm›fl ve yüksek kaliteli görüntüler elde edilebilmifltir. Es ve Arkadafllar› Anahtar Kelimeler: koroner anjiografi, çok dedektörlü bilgisayarl› tomografi, periferik arter hastal›¤›, kontrast madde nefropatisi. 6 G‹R‹fi Ateroskleroz, vazooklüzif hastal›klar ve anevrizmal dilatasyonlar genellikle koroner arter hastal›¤› ile birlikte seyreden patolojilerdir (1). ‹zole aorta-iliyak oklüzif hastal›k ve femoro-popliteal hastal›k normalde 60-80 yafl aras›nda s›kt›r. Diabet ve kronik renal yetersizlik de aterosklerozu oldukça h›zland›ran hastal›klar oldu¤undan efl zamanl› koroner arter hastal›¤›n›n da tetiklenmesi s›kça rastlanan bir durumdur. Kronik vazooklüzif hastal›klar kollateral geliflimine izin verecek kadar uzun zamanda geliflti¤inden iskemi nisbeten daha az semptomatiktir. Olgular semptomatik oldu¤unda cerrahi tedaviye karar vermede iki önemli durumun üzerinde durulmal›d›r. Bunlardan birincisi semptomlara sebep olan vasküler patolojinin saptanmas›nda yüksek kaliteli ve en az nefrotoksik tetkikin kullan›lmas› iken di¤er önemli durum bu hastalarda koroner arter hastal›¤›n›n varl›¤›n›n da araflt›r›lmas›d›r. Bu çal›flma bu iki önemli durumu göz peripheral arterial Doppler ultrasonography previously. The pigtail catheter,used in the coronary angiography, had been left in the descending aorta and used for the intraarterial computed tomographic imaging of peripheral vascular diseases of the same patients. Results: There were 1 female 3 male patients. Three of our patients had non hemodialysis dependent chronic renal failure. The mean plasma creatinin value was 1.8mg/dl ±0.4. One patient whose plasma creatinin value was 2.6; had juxtarenal aortic aneurysm that carries the highest risk of contrast induced nephropathy. The mean amount of non ionic radiocontrast (Iohexol ;Omnipaque 350mg/50ml, GE healthcare, Oslo, Norway) used in coronary angiography was 97ml ±22.4 whereas the mean amount of radiocontrast (iobitriol; Xenetix 350, 350mg/ml; Guerbet, France) was 31.25ml±5.5 Conclusions: In the patients with concurrent peripheral arterial and coronary artery disease early timing of treatment is extremely important because of the nature of these two diseases. Delay in treatment of aortic aneurysms may lead becoming unfit for endoluminal treatment or rupture of the aneurysm whereas peripheral arterial diseases may cause loss of the related limb. Considering the progressive nature of the peripheral vascular diseases, loss of any time can be intolerable. This new method provides fast access to the high quality images with lowered organ damage by using less radiocontrast agent in amount. Key Words: coronary angiography, multislice computed tomography, peripheral arterial disease,contrast induced nephropathy. önünde bulundurarak koroner anjiografi s›ras›nda kullan›lan pigtail kateterin desendan aortada b›rak›lmas› ve hemen sonras›nda çok dedektörlü bilgisayarl› tomografinin bu kateter yolu ile intraarteriyel olarak daha az kontrastla çekilmesi metodunu incelemektedir. MATERYAL VE METOD: Aral›k 2010 ile Ocak 2011 aras›nda Maltepe Üniversitesi T›p Fakültesi Hastanesi’ne baflvuran ve periferik arter hastal›¤› ön tan›s› ile alt ekstremite arteriyel Doppler Ultrasonografi yap›lan üç hasta için vazooklüzif lezyonun yerinin tayini için ÇDBT planland›. Ayn› dönemde bir hastaya farkl› bir nedenden dolay› abdominal ultrasonografi yap›lm›fl ve 6.2cm çap›nda abdominal aort anevrizmas› saptanm›flt›. Bu hasta için operasyon karar› vermede ÇDBT tetkiki gerekli görüldü. Bu hastalar›n koroner arter hastal›¤› riski yüksek bulundu¤u için efl zamanl› koroner patolojilerini araflt›rma- Maltepe T›p Dergisi/ Maltepe Medical Journal yonlu oldu¤undan femoropopliteal bypass için uygun bulunmad›. Anti-hipertansif, antiagregan ve antihiperlipidemik tedaviye ek olarak insülin tedavisi düzenlenerek poliklinik flartlar›ndan takip edilmek üzere taburcu edildi. Baflvuru s›ras›na göre ikinci s›radaki 68 yafl›nda kad›n hastaya d›fl merkezde iki gün önce torasik aort anevrizmas› nedeni ile kontrastl› ÇDBT yap›lm›fl idi. Ayr›ca fizik muayenede bat›nda ele gelen pulsatil kitle nedeni ile yap›lan abdominal ultrasonografide jukstarenal abdominal aort anevrizmas› saptand›. Bu hastan›n baflvuru an›ndaki plazma kreatinin de¤eri 2.4mg/dl idi. Bu hasta interne edilerek nefroprotektif etkisi bilinen N-Asetilsistein (2,4) içeren hipotonik (%5dekstroz, %0.45 NaCl) solüsyon intravenöz olarak dört gün boyunca uyguland›. Bu dört gün içerisinde plazma kreatinin de¤eri tedricen düflerek önce 1.8mg/dl ve ifllem günü 1.4mg/dl olarak ölçüldü. Sol radial arterden giriflimle 80ml iohexol kullan›larak yap›lan koroner anjiografide LAD proksimali plakl› olarak gözlemlendi. ‹fllemin hemen ard›ndan 35ml iobitridol ile yap›lan ÇDBT’de jukstarenal seviyeden bafllayan ve bilateral iliak arter proksimallerine kadar ilerleyen en genifl yerinde 81mm çap›na ulaflan abdominal aort anevrizmas› saptand› (resim1). Bu hastada tedavi gerektirecek ciddi koroner lezyon saptanmazken görüntüleme iflleminin ard›ndan 4 gün hidrate edilen hasta 1.5mg/dl kreatinin de¤eri ile torakal ve abdominal aort BULGULAR Periferik arter hastal›¤› tan›s› bulunan ve görüntüleme yöntemi olarak yeni kombine konvansiyonel koroner ve efl zamanl› ÇDBT anjiografi planlanan dört hastan›n komorbid faktörleri, di¤er hastal›klar›, BUN, plazma kreatinin, total kolesterol, HDL, LDL ve HbA1C de¤erleri incelendi. Bu hastalar›n dördünün de bilinen tip II diabetes mellitus hikayesi mevcuttu. Bunun yan›nda üç hasta hipertansiyon nedeni ile anti hipertansif tedavi almakta idi. Anti hipertansif tedavi almayan bir hastan›n baflvuru an›ndaki sistolik arteriyel tansiyon de¤eri 180mmHg olarak ölçüldü. Baflvuru s›ras›nda göre birinci olan 61 yafl›ndaki erkek hasta oral antidiabetik ve anti hipertansif tedavi almakta idi. Yaklafl›k 30 metre yürümekle gelen kladikasyon flikayeti olan hastan›n sol ayak 3., 4. ve 5. parmak nekrotik görünümde idi. Hastan›n aktif kardiyak yak›nmas› yoktu. Bu hasta için yap›lan plazma kreatinin ölçümü 1.5mg/dl ve HbA1C de¤eri %9.9 olarak bulundu. Sa¤ radial arterden giriflimle yap›lan koroner anjiografide LAD proksimali plakl›, D1dal› subtotal t›kal›, CX proksimalinde %70 darl›k ve RCA distalinde %60 darl›k saptand›. Hemen arkas›ndan yap›lan ÇDBT’ de sol femoral arter proksimaline %60-70 darl›¤a sebep olan plak formasyonu ile popliteal arter proksimalinden bafllayan yayg›n plakl› arteriyel sistem görüntülendi. Koroner anjiografi için 90ml iohexol, ÇDBT için 24ml iobitridol radyopak maddeleri kullan›ld›. ‹fllem sonras› yap›lan ölçümlerde plazma kreatinin de¤eri 1.5mg/dl olarak bulundu. Bu hastaya terapötik koroner giriflim düflünülmedi. Popliteal arter distali tandem lez- Resim 1: Intraarteriyel ÇKBT’ile görüntülenmifl abdominal aort anevrizmas› görüntülenmifl periferik lezyonlar Cilt:3 Say›:1 / Mart 2011 da koroner anjiografi tetkikinin kullan›lmas› düflünüldü. Bu 4 hastadan (ort. Yafl 67±4.08 y›l) biri kad›n di¤er 3’ü erkek idi. Hastalar›n görüntüleme yöntemi öncesinde BUN ve kreatinin de¤erleri belirlendi. Kreatinin de¤eri beklenenden yüksek olan ve nefropati aç›s›ndan riskli görülen hastalara ifllem öncesi hidrasyon ve intravenöz asetilsistein uyguland›. Koroner anjiografi (Shimadzu Scientific Instruments inc. C-arm Opescope OP-111) laboratuar›nda radial arter fonksiyonunu takiben 5F 100cm pigtail kateter kullan›larak yap›lan koroner anjiografi sonras›; söz konusu kateter desendan aortada b›rak›ld›. Bu katetere ba¤›ml› tromboz geliflmemesi için düflük doz sistemik heparin uyguland›. Hastalar koroner anjiografi sonras›nda radyoloji ünitesine al›narak bu kateter yolu ile ÇDBT (64-detector row spiral CT scanner Aquilion 64 Slice, Toshiba Medical Systems, Tokyo, Japan, tube voltage 120 kV, 600-900mAs) kullan›larak vasküler patolojileri görüntülendi. Koroner anjiografi (Iohexol ;Omnipaque 350mg/50ml, GE healthcare, Oslo, Norveç) ve ÇDBT (iobitriol; Xenetix 350, 350mg/ml; Guerbet, France) s›ras›nda kullan›lan kontrast madde miktarlar› hesapland›. Sonuçlar bu tetkikler ayr› ayr› yap›ld›¤›nda kullan›lmas› olas› miktarlar ile k›yasland›. Hastalar›n görüntüleme yöntemi sonras›nda plazma kreatinin de¤erleri incelendi. Hastalar›n koroner ve periferik arteriyel patolojileri için uygun zamanda giriflimler planland›. 7 Maltepe T›p Dergisi/ Maltepe Medical Journal Es ve Arkadafllar› anevrizmas›n›n endovasküler stent greft ile onar›m› operasyonu oldu. Hasta postoperatif 6. gün komplikasyonsuz taburcu edildi. Üçüncü hasta sol bacakta ani bafllayan so¤ukluk ve solukluk flikayeti ile baflvurmufl ve yap›lan alt ekstremite arteriyel Doppler USG’de ana femoral arter distalinde akut trombüs ile uyumlu oklüzyon saptanm›fl idi. Bilinen diabetes mellitus ve hipertansiyon tan›lar› bulunan 70 yafl›ndaki bu erkek hastaya uygulanan sistemik heparin ve hidrasyon tedavisinin ard›ndan sa¤ radial giriflimle 130ml iohexol kullan›larak yap›lan koroner anjiografide hastada darl›klar› kritik üç damar hastal›¤› saptand› ve hastaya koroner bypass operasyonu önerildi. Bu ifllemin ard›ndan 30ml iobitridol ile yap›lan ÇDBT’de saptanan iliak arter proksimali ve femoral arter distalindeki oklüzyon için CABG operasyonu s›ras›nda safen ven ç›kar›lacak bölgede yara komplikasyonu geliflebilece¤i düflünülerek öncelikle periferik perkütan anjioplasti ve stent implantasyonu ifllemine karar verildi (resim 2). Hastan›n plazma kreatinin de¤eri s›ras› ile ifllem öncesi 1.7mg /dl ve ifllem sonras›1.8mg/dl olarak bulundu. Hasta perkütan anjioplastinin ard›ndan elektif koroner bypass operasyonu olmak için yak›n tarihte yeniden interne edilmek üzere tedavisi düzenlenerek taburcu edildi. Baflvuru s›ras›nda göre dördüncü ve son hasta 69 yafl›nda erkek idi. Elli metre yol yürümekle kladikasyon flikayeti olan bu hastan›n al›nan anemnezinde hafif eforla gelen ve dinlenmekle geçen gö¤üs a¤r›s› oldu¤u ö¤renildi. ‹fllem öncesi plazma kreatinin de¤eri 1.6 idi. Bir günlük hidrasyon tedavisinin ard›ndan sa¤ radial arterden giriflimle 88ml iohexol kullan›larak yap›lan koroner anjiografide LAD proksimaline %90 spot darl›k saptand›. Ard›ndan 35ml iobitridol ile yap›lan ÇDBT ile sa¤ internal iliak ostiumunda %50 ve sa¤ ana femoral arter proksimalinde %70-80 olmak üzere ard›fl›k iki darl›k saptand›. Bu hastada koroner patoloji için perkütan koroner anjioplasti, periferik arter hastal›¤› için ise medikal tedavi sonras›nda perkütan anjioplasti ile tedavi karar› al›nd›. Bu hastalarda koroner ve konvansiyonel yoldan periferik anjiografi yap›lsayd› ortalama 97ml iohexol’e ilave olarak tek ekstremite için ortalama 40-65ml iohexol kullan›lacakt›. Bunun yan›nda izole bir ifllem olarak intravenöz kontrastla periferik BT anjiografi yap›lsa idi ortalama 80-20ml iobitridol kullan›lacakt›. Oysa bu yeni kombine yöntem ile ortalama 97±22.4 ml iohexol ve 31.25±5.5 ml iobitridol ile görüntüleme tamamland›. 8 TARTIfiMA Ateroskleroz, küçük yafllardan itibaren arter duvar›nda ya¤l› çizgilenme ile bafllayan ve aterosklerotik plaklar›n oluflmas›yla arter lümeninde daralma ile sonuçlanan patolojik bir süreçtir. Vasküler patolojilerin yerleflim yerlerine göre anjina pektoris, miyokard infarktüsü, iskemik inme ve periferik arter hastal›¤› gibi klinik tablolarla karfl›m›za ç›kabilmektedir (5). Literatürde semptomatik periferik arter hastalar›nda en az bir majör koroner arteri tutan hemodi- Resim 2: Intraarteriyel ÇKBT’ile görüntülenmifl abdominal aort anevrizmas›, görüntülenmifl periferik lezyonlar namik olarak anlaml› KAH insidans› %77, üç damar› tutan KAH insidans› ise %44 olarak rapor edilmifltir (1). Erkeklerde 45 ve üstü, kad›nlarda 55 ve üstü yafllarda, kardiyovasküler sistem hastal›klar› riskinin artt›¤› bilinmektedir (6). Kronik periferik arter hastal›¤›nda, erkek cinsiyet predominans› vard›r (6). Bununla birlikte son y›llarda, kad›nlarda sigara içme oran›n›n artmas›, erken menopoz veya menopoz sonras› dönemde, aorto-iliyak aterosklerotik hastal›k görülme s›kl›¤›n› art›ran etkenlerdir (7). Bizim çal›flmam›zda da periferik arter hastal›¤› bulunan üç hasta erkek olup anevrizma saptanan hasta kad›nd›r. Ayn› zamanda bu hastalar›n periferik ve koroner arter hastal›¤›na zemin haz›rlay›c› faktörler olan diabetes mellitus, hipertansiyon ve hiperlipideminin ve bunlar›n sonucu olarak da kronik böbrek yetmezli¤inin s›kça rastlanan durumlar oldu¤u göz ard› edilmemelidir. Bundan dolay› bu hastalarda operasyona karar vermede tercih edilecek görüntüleme yöntemi etkin ve çabuk sonuç verebilen, az nefrotoksik ve güvenilir olmal›d›r. Bu gerekçelerle konvansiyonel anjiografide kontrast miktar› mümkün oldu¤unca az tutulmaya çal›fl›lsa da istenilen görüntü kalitesi her zaman elde edilememektedir. Yüksek kalitede görüntü için çok miktarda kontrast kullan›m› gerektiren konvansiyonel periferik anjiografi yerine mümkün olan en az kontrast ile yaln›zca koroner an- Maltepe T›p Dergisi/ Maltepe Medical Journal SONUÇ: Koroner arter hastal›¤› ve periferik arter hastal›¤›n›n birlikte bulundu¤u durumlarda anjiografi ve ÇDBT gibi görüntüleme yöntemlerinin bir arada ya da ayr› ayr› dönemlerde yap›lmas› gerekmektedir. Ayr›ca takip eden dönemde vasküler patolojilere perkütan giriflimlerle tedavi takip eden dönemlerde gerekebilmektedir. Bu nedenle anjio ve intraarteriyel ÇDB’nin bir arada kullan›lmas› hem tan› sürecini k›saltmakta hem de kontrast nefropatisi riskini en aza indirmektedir. Sonuç olarak radial giriflimle koroner anjiografi yap›lan merkezlerde kombine intraarteriyel ÇDBT ve koroner anjiografinin periferik arter ve koroner arter hastal›¤›n›n bir arada bulundu¤u hasta grubunda kolay uygulanabilir ve yararl› bir yöntem oldu¤u görüflü ortaya ç›km›flt›r. Bu yeni kombine görüntüleme modalitesinin, olgu say›s› ve klinik tecrübelerin artmas› ile daha yayg›n kullan›lan bir yöntem olaca¤› düflünülmektedir. KAYNAKLAR 1) Rutherford RB. Cardiac complications. In: Rutherford RB, editor. Vascular surgery. 4th ed. Vol. I, Chapter 31, Philadelphia: W. B. Saunders; 1995. p. 528-9 2) Briguori C, Airoldi F, Andrea D, Bonizzoni E, Morici N, Focaccio A, et al.: Renal Insufficiency Following Contrast Media Administration Trial (REMEDIAL) A Randomized Comparison of Preventive Strategies. Circulation 2007; 115:1211-1217. 3) Demirkilic U, Kuralay E, Yenicesu M, Caglar K, Oz BS, et al.: Timing of replacement therapy for acute renal failure after cardiac surgery. J Card Surg 2004;19:17-20. 4) Kshirsagar AV, Poole C, Mottl A et al.: N-acetylsysteine for the prevention of radio contrast induced nephropathy: a meta-analysis of prospective controlled trials. J Am Soc Nephrol 2004; 15: 761-769. 5) Akgül E, Aydemir K. ‹nflamasyon ve ateroskleroz. Türk Kardiyoloji Seminerleri 2003;5:492-505. 6) Kozan Ö. Klinik epidemiyoloji, koroner risk faktörleri. In: Kozan Ö, editör. Akut koroner sendromlar el kitab›. ‹zmir: Erciyes Üniversitesi Yay›nlar›; 2002. s. 7-29. 7) H. Ali Tünel, Manduz fi, Katranc›o¤lu N, Karahan O, Berkan Ö.: Determining the risk and frequecy of coronary artery disease in patients who have peripheric vascular occlusive disease and who will have vascular surgery Türk Gö¤üs Kalp Damar Cerrahisi Dergisi 2009, 17: 261-266. 8) Junichi Nojiri, Koichi Matsumoto, Akira Kato, Takahiro Miho, Koujiro Furukawa, et al.: The Adamkiewicz artery: demonstration by intra-arterial computed tomographic angiography European Journal of Cardio-Thoracic Surgery 31: 2007; 249-255. 9) Hirai T, Korogi Y, Ono K, et al. Preoperative evaluation of intracranial aneurysms: usefulness of intraarterial 3D CT angiography and conventional angiography with a combined unit-initial experience. Radiology 2001: 220; 499–505. 10) Hyodoh H, Kawaharada N, Akiba H, Tamakawa M, Hyodoh K, et al.: Usefulness of preoperative detection of artery of Adamkiewicz with dynamic contrast-enhanced MR angiography. Radiology 2005; 236:10041009. Cilt:3 Say›:1 / Mart 2011 jiografinin konvansiyonel yap›lmas› ve radial arter girifli ile desendan aortada b›rak›lan pigtail kateter yolu ile intra arteriyel ÇDBT’ik görüntülemenin sa¤lanmas› uygun bir alternatif olarak tasarlanm›flt›r. Ayr›ca saptanan vasküler patolojiler için yap›lacak cerrahi giriflimlerden sonra da akut böbrek yetmezli¤i geliflme ihtimali bulunmaktad›r. Desendan aortaya ait akut diseksiyon ve anevrizmalar›n cerrahi tedavisinden önce önemli nörolojik yap›lar›n kanlanmas›n› sa¤layan arteriyel sistemlerin görüntülenmesi operatif strateji aç›s›ndan önem tafl›maktad›r. Intraarteriyel ÇKBT’ik anjiografi, bu amaçla preoperatif görüntülenmesi gereklilik arz eden önemli nörolojik yap›lar›n de¤erlendirilmesinde kullan›lm›flt›r. Bu sayede postoperatif nörolojik disfonksiyon s›kl›¤›nda önemli azalmalar sa¤lanm›flt›r (8). Bunun yan› s›ra intrakranial anevrizmalar›n cerrahi tedavisinden önce yap›lan intraarteriyel ÇKBT operatif planlamay› kolaylaflt›rmakta ve kullan›lan kontrast madde miktar›n› ciddi flekilde azaltmaktad›r (8,9). Bu amaçla Hirai ve ark. taraf›ndan yap›lan araflt›rmada konvansiyonel anjiografiyi takip eden intraarteriyel ÇKBT’ik üç boyutlu görütülemenin yeni ve kullan›labilir bir yöntem oldu¤u ilk kez vurgulanm›flt›r (9). Takip eden dönemde ise Nojiri ve ark. arteria radikülaris magna (Adamkiewicz arteri)’n›n, radikülomedüller, anterior spinal arterlerin preoperatif olarak intrarteriyel ÇKBT ile görüntülenmesinin önemini rapor etmifllerdir (8). Intraarteriyel ÇKBT’nin yan› s›ra intraarteriyel kontrast ile zenginlefltirilmifl dinamik magnetik rezonans görüntülemede aort cerrahisi öncesinde etkinli¤i rapor edilmifl bir baflka görüntüleme yöntemidir (10). 9 Periferik Arter Hastalar›n›n Spinal Anestezisinde %0.5 Bupivacain ve %0.5 Levobupivacain’nin Anestezik ve Hemodinamik Parametreler Yönünden Karfl›laflt›r›lmas› Comparison of 0,5% Bupivacain and 0,5% Levobupivacain in Terms of Anesthetic and Hemodynamic Parameters in Spinal Anesthesia for The Peripheral Artery Disease Patients Dr. Nuh Gö¤ebakan/ Kartal Kofluyolu Y.‹.E.A.Hastanesi Anesteziyoloji ve Reanimasyon Klini¤i,‹stanbul Dr. Tülay Kayacan Örki/ Kartal Kofluyolu Y.‹.E.A.Hastanesi Anesteziyoloji ve Reanimasyon Klini¤i,‹stanbul Dr. Füsun Güzelmeriç/ Kartal Kofluyolu Y.‹.E.A.Hastanesi Anesteziyoloji ve Reanimasyon Klini¤i,‹stanbul Dr. Halide O¤ufl/ Kartal Kofluyolu Y.‹.E.A.Hastanesi Anesteziyoloji ve Reanimasyon Klini¤i,‹stanbul Dr. Fahriye Güler/ Kartal Kofluyolu Y.‹.E.A.Hastanesi Anesteziyoloji ve Reanimasyon Klini¤i,‹stanbul Dr. Tuncer Koçak/ Kartal Kofluyolu Y.‹.E.A.Hastanesi Anesteziyoloji ve Reanimasyon Klini¤i,‹stanbul ÖZET Amaç: Bu çal›flmada, Kardiyovasküler hastal›k potansiyeli tafl›yan periferik arter hastalar›n›n spinal anestezisinde %0,5 bupivikain ve %0,5 levobupivakain’in anestezik ve hemodinamik parametreler yönünden karfl›laflt›r›lmas› amaçland›. Yöntemler: ASA II-III grubu 40 hasta randomize olarak 2 gruba ayr›ld›; Grup B’de 3.5 mL %0,5’lik bupivakain, Grup L’de 3.5 mL %0.5’lik levobupivakain intratekal yoldan uyguland›. Sempatik blok so¤uk sprey, duyusal blok düzeyi pinprick test ve motor blok derecesi Bromage skala ile de¤erlendirildi. Motor blok, sempatik blok ve duyusal blok bafllama, üst segment yükselme süreleri kaydedildi. Duyusal blo¤un en üst segmentten iki segment gerilemesi iki segment gerileme süresi, motor blo¤un bir derece azalmas› blo¤un geri dönüfl zaman›, Bromega skala 0 motor blok kalkma zaman› olarak kaydedildi. Ortalama arter bas›nc› (OAB), kalp at›m h›z› (KAH) ve periferik oksijen satürasyonu (SpO2) de¤erleri spinal anestezi öncesi ölçülerek bafllang›ç de¤erleri olarak kabul edildi ve ifllem sonras› 1, 5, 10, 15, 20, 30, 45, ve 60. dakikalarda de¤erlendirildi. Postoperatif a¤r› düzeyleri vizüel anolog skala (VAS) ile de¤erlendirildi. Bulgular: ‹statistiksel De¤erlendirmelerde, gruplar ara- ABSTRACT Objective: In this study, it is aimed to compare 0,5% bupivacain and 0,5% levobupivacain in spinal anesthesia for the peripheral arterial disease patients who have a probability of cardiovascular diseases in terms of anesthetic and hemodynamic parameters. Methods: 40 patients in ASA class II or III are randomly separated into 2 groups; in Group B 3,5 ml of bupivacain and in Group L 3,5 ml of levobupivacain have injected intrathecally. Symphatetic blockage is evaluated by cold spray, sensorial blockage is evaluated by pinprick test and the motor blockage is evaluated by Bromage Scale. The beginning and the ascencion to a higher level times of the motor, sympathetic and the sensorial blockages are noted down. 2 levels of regression from the highest level of the sensorial blokcage time is noted as the “2 levels regression time”, 1 grade decrease of the motor blockage time is noted as the “reversion of the motor blockage” and Bromage Scale grade 0 time is noted as the “end of the motor blockage time”. Mean arterial pressure (MAP), heart rate (HR) and peripheral oxygen saturation (SpO2) values are measured before the spinal anesthesia and noted as the beginning values and datas at 1, 5, 10, 15, 20, 30, 45 and 60 minutes after the Maltepe T›p Dergisi/ Maltepe Medical Journal s›nda demografik özellikler, SpO2, VAS de¤erleri benzer bulundu. OAB ve KAH’n›n; bafllang›ç de¤erine göre tüm ölçüm zamanlar›nda her iki grupta da anlaml› olarak azald›¤›, ancak gruplar aras›nda bir fark olmad›¤› saptand› (p>0,05). Sempatik, duyusal ve motor blok bafllama, üst dermatomlara ulaflma, motor blok gerileme ve motor blok kalkma süreleri iki gruptada benzer bulundu (p>0,05). ‹ki segment gerileme süresi grup B’deki olgularda grup L’e göre ileri düzeyde anlaml› olarak düflük saptand› (p<0,01). Sonuç: Kardiyovasküler hastal›k potansiyeli tafl›yan periferik arter hastalar›nda levobupivakain güvenle kullan›labilecek bir lokal anestezik oldu¤unu kan›s›na var›ld›. Anahtar Kelimeler: bupivikain, levobupivakain, kardiyovasküler hastal›k, hemodinami. spinal anesthesia are noted. Postoperative pain levels are evaluated with visual analog scale (VAS). Results: Statistical evaluations of the demographic characteristics, SpO2 and VAS values between the two groups are found similar. MAP and HR are found statistically significantly lower in all of the measurement times in both groups but there is no statistically difference between the two groups (p>0,05). The times of the beginning and the reach to the higher dermatomes of the sympathetic, sensorial and motor blockages, decrease and the end times of the motor blockage are found similar in both groups (p>0,05). 2 levels regression times in Group B are found extremely lower than Grop L (p<0,01). Conclusions: It is convinced that levobupivacain is a local anesthetic substance which is safe to use for the peripheral arterial disease patients who have a probability of cardiovascular diseases. G‹R‹fi Günümüzde periferik arter hastal›klar›nda preoperatif kardiyak morbidite ve mortalite insidans› giderek artmaktad›r (1). Bu nedenle rejyonel anestezide kullan›lan lokal anestezikler, kardiyovasküler sistem üzerine etkilerinden dolay› daha bir önem kazanmaktad›r. Çal›flmam›zda kardiyovasküler hastal›k potansiyeli tafl›yan periferik arter hastalar›n›n spinal anestezisinde %0,5 bupivikain ve %0,5 levobupivakain’in anestezik ve hemodinamik parametreler yönünden karfl›laflt›r›lmas› amaçland›. GEREÇ VE YÖNTEMLER Hastanemiz etik kurul onay› ve hastalar›n izni al›nd›ktan sonra, spinal anestezi alt›nda periferik arter cerrahisi planlanan, 35-75 yafl aras›, ASA II-III grubu, 40 hasta çal›flmaya dahil edildi. Morbid obez olanlar, spinal anestezi kontrendikasyonu, ve lokal anestezi¤e duyarl›l›¤› olan hastalar çal›flma grubuna dahil edilmedi. Hastalar operasyondan önceki gün spinal anestezi hakk›nda bilgilendirildi ve rastgele iki gruba ayr›ld›. Haz›rl›k odas›nda periferik damar yolu aç›larak 10 mLkg-1st- Laktatl› Ringer infüzyonu baflland›. Premedikasyonda iv. 2 mg midazolam yap›ld›. Operasyon odas›na al›nan tüm hastalara EKG, radiyal arter kateteri, dijital puls oksimetri ve lokal anestezi ile santral ven kateteri tak›ld›. Hastalar›n tümüne oturur pozisyonda L4-5 aral›¤›ndan 24 G. spinocan ile spinal anestezi tekni¤i uyguland›. B grubundaki hastalara intratekal 3,5 mL (17,5 mg) %0.5’lik Bupivakain, L grubundaki hastalara ise 3,5 mL (17,5 mg) %0.5’lik Levobupivikain verildi. ‹fllem tamamland›ktan son- ra hastalar bafl yukar›da olacak flekilde supine pozisyonda yat›r›ld›. Hastalarda oluflan sempatik blok so¤uk sprey, sensorial blok düzeyi pinprick test ve motor blok derecesi Bromage skala ile de¤erlendirildi. So¤uk sprey ile s›cak hissin oluflmas› sempatik blok bafllama süresi, pinprick testi ile T10 düzeyi sensorial blok bafllama süresi olarak kabul edildi. Üst segment yükselme süreleri kaydedildi. Sensorial blo¤un en üst segmentten iki segment gerilemesi, iki segment gerileme süresi olarak kabul edildi. Motor blok bafllama zaman› kaydedildi. Motor blo¤un bir derece azalmas› motor blok geri dönüfl süresi, Bromega skala 0 ise motor blok kalkma zaman› olarak kaydedildi. Bu testler spinal anesteziden sonra 1, 5, 10,15 ve 20.dakikada yap›ld›. Ameliyat bafllad›ktan sonra 15 dakikada bir motor ve sensoriyel blok testleri tekrarland›. Ameliyat sonras› yo¤un bak›mda motor ve sensoriyel blok normale dönene kadar 30 dakikada bir de¤erlendirildi. Cerrahi prosedür spinal anestezinin yerleflmesinden 20 dakika sonra bafllad›. E¤er spinal anestezi seviyesi yetersiz ise genel anesteziye geçildi. OAB, KAH ve SpO2 de¤erleri spinal anestezi öncesi ölçülerek bafllang›ç de¤erleri olarak kabul edildi ve ifllem sonras› 1, 5, 10, 15, 20, 30, 45 ve 60. dakikalarda da de¤erlendirildi. ‹ntraoperatif dönemde OAB<60 mmHg hipotansiyon, KAH<45 at›m dk-1 bradikardi olarak kabul edildi. Hipotansiyon geliflti¤inde iv 2mg efedrin, bradikardi geliflti¤inde iv. 0.5 mg atropin yap›lmas› planland›. SpO2<%90 desatürasyon olarak kabul edildi ve 3 Ldk-1 O2 ile desteklendi. Tüm hastalar hipotansiyon, bradikardi, dispne, bulant› ve kusma gibi uyan etkiler aç›s›ndan takip edildi. Hastalar›n tümüne operasyon bitiminde im. 75 mg Dik- Cilt:3 Say›:1 / Mart 2011 Key Words: bupivacain, levobupivacain, cardiovascular disease, hemodynamic 11 Maltepe T›p Dergisi/ Maltepe Medical Journal lofenak sodyum yap›ld›. Yo¤un bak›m ünitesinde postoperatif a¤r› düzeyi Visüel Anolog Skala (VAS) ile de¤erlendirildi. A¤r› tedavisi yetersiz kald›¤›nda im. 10 mg morfin uyguland›. Hastalar 12 saat takip edildikten sonra odalar›na gönderildi. ‹statistiksel analizler için SPSS for Windows 10.0 program› kullan›ld›. Sonuçlar Student t-testi, Mann Whitney U testi, Ki-Kare testi ile de¤erlendirildi. p<0,05 anlaml› olarak kabul edildi. BULGULAR Her iki grup aras›nda yafl, boy, kilo, ASA fiziksel durum aç›s›ndan fark saptanmad› (p>0,05). Cinsiyet da¤›l›m› aç›s›ndan fark bulundu (p<0,05) (Tablo 1). Tablo1: Demografik özellikler Yafl (y›l) ASA (II/III) Boy (cm) Kilo (kg) Cinsiyet (K/E) Grup B (n= 20) 44,9±16,5 14/6 174,4±7,8 79,1±11,3 3/17 Grup L (n=20) 46,7±13,7 13/7 167,3±6,0 76,9±25,5 9/11* *p<0,05 TARTIfiMA Vasküler cerrahi hastalar›nda preoperatif kardiyak morbidite ve mortalite insidans› vasküler olmayan cerrahi türlerinden 10 kat daha fazlad›r (1). Periferik arter hastal›klar›nda (PAH) koroner arter, serebrovasküler ve anevrizmal hastal›klar gibi yayg›n ateroskleroz görülebilir (2-7). Bu nedenle rejyonel anestezide lokal anestezikler kardiyovasküler sistem üzerine etkilerinden dolay› daha bir önem kazanmaktad›r. Bupivacaine günümüzde s›k kullan›lan uzun etkili bir lokal anesteziktir. Güvenilirli¤i oldukça yüksek olmas›na karfl›l›k yanl›fll›kla intravasküler verildi¤inde fatal kardiyotoksisite ile sonuçland›¤› bildirilmifltir (8,9). Levobupivacain klinik olarak bupivakain ile benzer etkinli¤e sahip olmakla birlikte kardiyovasküler ve santral sinir sistemi toksisitesi azalt›lm›fl bir lokal anestezik olarak kullan›ma sunulmufltur (8,10). Cook ve ark. (11); yüz hasta ile yapt›klar› bir çal›flmada PAH’n›n cerrahi tedavisinde genel ya da spinal anestezi uygulamas›n›n perioperatif miyokardiyal infarktüs riskini de¤ifltirmedi¤ini göstermifllerdir. Miyokard infarktüs riskinin artmas› hemodinamik de¤ifliklik sonucu kardiyak perfüzyonun bozulmas› ile iliflkilidir. Chirstoherson ve ark. (15); yapt›klar› bir çal›flmada alt ekstremitenin vasküler cerrahisinde genel ya da rejiyonel Gö¤ebakan ve Arkadafllar› OAB grup içi karfl›laflt›r›ld›¤›nda; her iki grupta da OAB bafllang›ç de¤erine göre 5.dk.’da istatistiksel olarak anlaml› derecede düflük saptand› (p<0,05). Operasyon boyunca da bafllang›ç de¤erlerine göre düflük kald›. Gruplar aras› karfl›laflt›rmada istatistiksel olarak anlaml› farkl›l›k saptanmad› (p>0,05) (fiekil 1). KAH grup içi karfl›laflt›r›ld›¤›nda; KAH ölçümü Grup B’de bafllang›ç de¤erine göre 1. ve 10 dk. d›fl›ndaki ölçüm zamanlar›nda istatistiksel olarak anlaml› derecede düflük saptand› (p<0,05). Grup L’de 1.dk’da istatistiksel olarak anlaml› derecede düflük saptand› (p<0,05). Oksijen satürasyonu aç›s›ndan de¤erlendirildi¤inde gruplar aras› ve grup içi karfl›laflt›r›lmalar›nda istatistiksel olarak anlaml› farkl›l›k bulunmad› (p>0,05) (fiekil 1). Sempatik, sensoriyel ve motor blok bafllama, üst dermatomlara ulaflma, motor blok gerileme, motor blok kalkma süreleri aç›s›ndan iki grup aras›nda anlaml› bir farkl›l›k bulunmad› (p>0,05). ‹ki segment gerileme süresi grup B’de grup L’ye göre istatistiksel olarak anlaml› derecede k›sa saptand› (p<0,05) (Tablo 2). Gruplar aras›nda VAS de¤erleri ve ek morfin ihtiyac› olan hasta say›s› benzer bulundu (p>0,05). Yan etki insidans› karfl›laflt›r›ld›¤›nda, hipotansiyon, dispne ve bulant›, kusma hiçbir hastada gözlenmedi. Her iki grupta birer hastada bradikardi görüldü. 12 fiekil 1: Operasyon Boyunca Ortalama Kan Bas›nc› ve Kalp H›z› De¤erleri Maltepe T›p Dergisi/ Maltepe Medical Journal Tablo 2: Sempatik, Duyusal ve Motor blok ölçümleri Sempatik blok bafllama (dk) Duyusal blok bafllama (dk) Motor blok bafllama (dk) Üst dermatoma ulaflma (dk) ‹ki segment gerileme (dk) Motor blok gerileme (dk) Motor blok kalkma (dk) Grup B 3,9±1,3 5,3±1,7 8,1±2,8 12,6±4,4 90,5±15,9* 126,4±41,0 161,3±44,1 Grup L 4,2±1,9 5,0±2,6 9,0±4,5 11,8±6,3 105,0±14,7 142,9±33,9 177,3±33,7 anestezi tekniklerinin kullan›m› göz önüne al›nmaks›z›n kan bas›nc› ve kalp h›z› kontrolünün intraoperatif miyokardiyal iskemi insidans›n› azaltt›¤›n›, intraoperatif miyokardiyal iskemi incelendi¤inde, hastalarda kan bas›nc›nda üst limit de¤erinde % 10 fazla art›fl veya kalp h›z›nda ani art›fllarda miyokardiyal iskemi s›kl›¤›n›n artt›¤›n› göstermifllerdir. Hem hipotansiyon hem de hipertansiyon miyokardiyal iskemiye neden olabilir. Bu nedenle hem kullan›lan anestezi tekni¤i, hem de uygulanacak ilaçlar bu tür ameliyatlarda dikkatle gözden geçirilmelidir. Çal›flmam›zda operasyon boyunca ortalama arter bas›nç de¤erleri iki grup aras›nda anlaml› farkl›l›k göstermedi. Bununla birlikte her iki grupta da ortalama arter bas›nc› bafllang›ç de¤erine göre 5.dk.da anlaml› olarak azald› ve intraoperatif dönem boyunca bafllang›ç de¤erinin alt›nda seyretti. Ancak her iki grupta da ortalama arter bas›nçlar› hiçbir hastada kritik düzeylere inmedi ve vazopressör ajan kullan›m› gerekmedi. Hiçbir hastada miyokardiyal iskemi veya aritmi gibi EKG’de bir de¤iflikli¤e rastlanmad›. Nöroaksiyal bloklar›n kardiyovasküler etkileri iv · ve ‚ adrenerjik blokerlerin kombine kullan›m›na benzer. Yani kalp h›z› ve arteriyel kan bas›nc› azal›r. Blo¤un yüksekli¤ine ba¤l› olarak oluflan sempatektomi venöz ve arteriyel vazodilatasyona neden olur. Dolafl›mdaki kan›n büyük bir miktar› venöz sistemde oldu¤undan (total kan volümünün yaklafl›k % 75’i) venodilatasyon daha belirgindir. Arteriyel alanda vasküler yap› daha çok düz kas içerdi¤inden otonom tonus kontrolü daha belirgindir. Nöroaksiyel bloktan sonra sempatektomi olufltu¤undan e¤er kalp debisi normal olarak sürdürülebiliyorsa, total sempatektomi olsa bile total periferik direnç normovolemik sa¤l›kl› kiflilerde % 15-18 oran›nda azalmaktad›r. Kalp hastal›¤› bulunan yafll› hastalarda spinal anestezi sonras› sistemik vasküler direnç yaklafl›k % 25 oran›nda azal›rken, kalp debisinin sadece % 10 oran›nda azald›¤› gösterilmifltir (11). Bardsley ve ark.; sa¤l›kl› gönüllülerde iv. levobupivacin ve bupivacain ile yapt›klar› çal›flmada bafllang›ç de¤erleriyle k›yasland›¤›nda levobupivacin ile strok indeks ve ejeksiyon fraksiyonunda daha az azalma oldu¤unu bildirmifllerdir (13). Çal›flmam›zda hemodinamik veriler k›yasland›¤›nda her iki ajan›n da benzer klinik hemodinamik özellikler gösterdi¤ini saptad›k. Kalp h›z› grup B’de 20. dk.dan sonra azalma gösterirken, grup L’de 1. dk.dan bafllayarak kalp h›z› azalm›fl ancak daha sonra sabit bir seyir izlemifltir. ‹ki grup aras›nda kalp h›z› azalmalar› anlaml› farkl›l›k göstermemekle birlikte kalp h›z›ndaki azalma yüzdesi bupivacain kullan›lan grupta daha fazla saptand›. Bardsley ve ark. (13) çal›flmalar›nda; levobupivacain ile EKG’de PR intervalinde uzaman›n daha az oldu¤unu, ancak istatistiksel olarak anlaml› fark saptamad›klar›n› bildirmifllerdir. Bu çal›flma bizim bulgular›m›z› destekler niteliktedir (12). Çal›flmam›zda levobupivacain ve bupivakainin spinal anestezi potansiyeli karfl›laflt›r›ld›¤›nda; her iki ajan›n sempatik, sensoriyel ve motor blok bafllama süreleri aç›s›ndan benzer etkinlikte bulundu. Glaser ve ark.’lar›n›n (14); intratekal levobupivacain ve bupivacainin blok özelliklerini k›yaslad›klar› çal›flman›n aksine çal›flmam›zda motor ve sensoriyel blok bafllama süreleri her iki gruptada çok daha k›sa olarak saptand›. Glaseri’in çal›flmas›nda sensoriyel/motor blok bafllama zaman› 11±6/10±7 dk olarak, bizim çal›flmam›zda ise Grup B’de sensoriyel blok bafllama zaman› 3.95 ± 1.35 dk, grup L’de 4.25 ± 1.91 dk olarak saptand›. Bu farkl›l›¤›n nedenini bizim sensoriyel blok ile motor blo¤u ayn› anda de¤erlendirmememiz olabilir. Yüksek spinal anestezi s›ras›nda vital kapasite hafifçe azal›rken tidal volüm de¤iflmeden kal›r. Vital kapasitedeki bu azalma frenik sinir ya da diyafragmatik fonksiyonlar›n azalmas›ndan ziyade zorlu ekshalasyon için gerekli olan abdominal kaslar›n paralizisine ba¤l›d›r. Spinal anestezi s›ras›nda solunum durmas› ya da inspiratuvar disfonksiyon sonucu beyindeki solunum merkezlerinin hipoperfüzyonuyla geliflir. Çal›flmam›zda her iki grupta da normal solunum fonksiyonlar› korunmufl, oksijen satürasyonu perioperatif dönem boyunca normal s›n›rlarda kald›. Rejyonel anestezi teknikleri, özellikle de spinal anestezi hemodinamik stabilitenin korunmas› kayg›s›yla özellikle kardiyovasküler hastal›¤› olanlarda pek tercih edilmeyen bir yöntem olarak görülmektedir. Kullan›lan lokal anesteziklerin özellikleri uygulanan teknik kadar önem tafl›maktad›r. Sonuç olarak; biz çal›flmam›zda kardiyovasküler hastal›k potansiyeli tafl›yan periferik arter hastalar›nda levobupivicain güvenle kullan›labilecek bir lokal anestezik oldu¤unu kan›s›na vard›k. Cilt:3 Say›:1 / Mart 2011 *p<0,05 13 Maltepe T›p Dergisi/ Maltepe Medical Journal 1) 2) 3) 4) 5) 6) 7) 8) Gö¤ebakan ve Arkadafllar› 9) 14 KAYNAKLAR Mangano DT: Perioperative cardiac morbidity. Anesthesiology 1990, 72:153-184. McKenna M, Wolfson S, Kuller L: The ratio of ankle and arm arterial pressure as an independent predictor of mortality. Atherosclerosis 1991, 87:119-128. Criqui MH, Langer RD, Fronek A, et al: Mortality over a period of 10 yeras in patients with peripheral arterial disease. N Engl J Med 1992, 326:381-386. Smith GD, Shipley MJ, Rose G: Intermittent claudication, heart disease risk factors, and mortality. The Whitehall Study. Circulation 1990, 82:1925-1931. Newman AB, Sutton-Tyrrell K, Vogt MT, Kuller LH: Morbidity and mortality in hypertensive adults with low ankle/arm blood pressure index. JAMA 1993, 270:487-489. Muluk SC, Muluk VS, Kelley ME, et al: Outcome events in patients with claudication: A 15-year study in 2777 patients. J Vasc Surg 2001, 33:251-257. Dormandy JA, Rutherfort RB: Management of peripheral arterial disease(PAD). TASC Working Group. TransAtlantic Inter-Society Concensus(TASC). J Vasc Surg 2000, 31: 1-296. Groban L, Deal DD, Vernon JC, James RL, Butterworth J. Ventricular arrhythmias with or without programmed electrical stimulation after incremental overdosege with lidocaine, bupivacaine, levobupivacaine and ropivacaine. Anesth Analg 2001; 93: 743-748. Cassar K, Bachoo P, Ford I, et al.: Platelet activation is 10) 11) 12) 13) 14) 15) increased in peripheral arterial disease. J Vasc Surg 2003, 38:99-103. Curi MA, Skelly CL, Baldwin ZK, et al: Long-term outcome of infrainguinal bypass grafting in patients with serologically proven hypercoagulability. J Vasc Surg 2003: 37; 301-306. Cook PT, Davies MJ, Cronin KD, Moran P: A prospective randomized trial comparing spinal anaesthesia using hyperbaric cinchocaine with general anesthesia for lower lim. Vascular surgery. Anaesth Intensive Care 1986, 14:373-380. Detsky AS, Abrams HB, McLaughlin JR, et al: Predicting cardiac complications in patients undergoing non-cardiac surgery. J Gen Intern Med 1986, 1:211219. Bardsley H, Gristwood R, Baker H, et al: A comparison of the cardiovascular effects of levobupivacaine and rac-bupivacaine following intravenous administration to healthy volunteers. Br J Clin Pharmacol 1998, 46: 245-249. Glaser C, Marhofer P, Zimpfer G, et al: Levobupivacain versus racemic bupivacain for spinal anesthesia. Anesth Analg 2002, 94:194-198. ChristophersonR, Glavan NJ, Norris EJ, Beattie C, Rock P, et al.: Perioperative Ischemia Randomized Anesthesia Trial Study Group: Control of blood pressure and heart rate in patients randomized to epidural or general anesthesia for lower extremity vasculer surgery. J Clin Anesth. 1996 ; 8: 578-584. Benign Akci¤er Hastal›klar›nda Tamamlama Pnömonektomileri Completion Pneumonectomy in Benign Pulmonary Diseases Dr. Ça¤atay Tezel/ Süreyyapafla Gö¤üs Hastal›klar› ve Gö¤üs Cerrahisi E¤itim ve Araflt›rma Hastanesi, Gö¤üs Cerrahisi Klini¤i, Dr. Hakan K›ral/ Süreyyapafla Gö¤üs Hastal›klar› ve Gö¤üs Cerrahisi E¤itim ve Araflt›rma Hastanesi, Gö¤üs Cerrahisi Klini¤i, Dr. Altu¤ Koflar/ Süreyyapafla Gö¤üs Hastal›klar› ve Gö¤üs Cerrahisi E¤itim ve Araflt›rma Hastanesi, Gö¤üs Cerrahisi Klini¤i, Dr. Alpay Örki/ Maltepe Üniversitesi T›p Fakültesi, Gö¤üs Cerrahisi Ana Bilim Dal›, ‹stanbul, Türkiye Dr. fienol Ürek/ Süreyyapafla Gö¤üs Hastal›klar› ve Gö¤üs Cerrahisi E¤itim ve Araflt›rma Hastanesi, Gö¤üs Cerrahisi Klini¤i, Dr. Murat Kelefl/ Süreyyapafla Gö¤üs Hastal›klar› ve Gö¤üs Cerrahisi E¤itim ve Araflt›rma Hastanesi, Gö¤üs Cerrahisi Klini¤i, Dr. Bülent Arman/ Maltepe Üniversitesi T›p Fakültesi, Gö¤üs Cerrahisi Ana Bilim Dal›, ‹stanbul, Türkiye ÖZET Amaç: Benign akci¤er hastal›klar›nda cerrahi müdahale peroperatif ve postoperatif komplikasyonlar› da beraberinde getirmektedir. Çal›flman›n amac›, bu grup hastalarda uygulanm›fl tamamlama pnömonektomilerinin; endikasyon, komplikasyon ve postoperatif sonuçlar›n› incelemektir. Yöntemler: 16 y›ll›k bir süreçte benign akci¤er hastal›¤› nedeniyle tamamlama pnömonektomisi gerektiren toplam 27 hasta geriye dönük incelendi. Benign etiyoloji nedeniyle 23 hastada tamamlama pnömonektomisi uyguland›. Bu hasta grubunda etiyoloji, ameliyat tekni¤i ve komplikasyonlar› etkileyen faktörler araflt›r›ld›. Bulgular: Tamamlay›c› pnömonektomi endikasyonlar›; 23 hastada benign (bronflektazi:14, tüberküloz:5, bronkoplevral fistül:2, akci¤er nekrozu:2) hastal›klar idi. Ameliyat sonras› bronkoplevral fistül ve ampiyem 6 olguda geliflti. Bronkoplevral fistül geliflimi aç›s›ndan; tüberküloz, sa¤/sol fark› ve güdük kapama teknikleri aras›nda istatistiksel bir fark tespit edilemedi. Otuz günlük operatif mortalite %8.69 (2/23) idi. Mortalite görülen olgularda BPF oran› anlaml› düzeyde yüksek bulundu (p<0.01). Bu grupta 5 y›ll›k hastal›ks›z sa¤ kal›m oran› %78.9 olarak gerçekleflti. Sonuç: Tamamlay›c› pnömonektomleri standart pnömonektomiden daha yüksek mortalite oranlar›na sahiptir. Benign inflamatuar hastal›klarda ve özellikle de tüberkülozlu hastalarda komplikasyon oranlar›n›n daha yüksek oldu¤u gösterilmifltir. ABSTRACT Objective: It is certain that surgical management in an infectious disease unavoidable come up with pre and postoperative complications. We aimed to investigate completion pneumonectomies due to benign pulmonary diseases according to indications, complications and overall postoperative outcomes. Methods: The medical records of 27 patients who were underwent completion pneumonectomy in 16 years period were retrospectively analyzed. The primary etiology of those patients was benign pulmonary diseases in 23 patients. Among that group of patients’, the etiology, operative techniques and complications were analyzed. Results: The indications for completion pneumonectomies in 23 benign pulmonary disease were; bronchiectasis in 14, tuberculosis in 5, bronchopleural fistula in 2 and parenchymal necrosis in 2 patients. Bronchopleural fistula and empyema occurred in 6 of the patients. No statistical difference was found between tuberculosis, lateralization the disease, and stump coverage in order to create bronchopleural fistula. Thirty day operative mortality was 8.69% (2/23). Mortality rate was statistically higher in patients with bronchopleural fistula (p<0.01). The actuarial 5-year survival was 78.9%. Conclusions: Completion pneumonectomy has higher mortality rates than standard pneumonectomy. The complication rates were found to be greater in patients with benign inflammatory diseases especially with tuberculosis. Anahtar Kelimeler: tamamlama pnömonektomisi, benign akci¤er hastal›klar›, komplikasyon Key Words: completion pneumonectomy; benign pulmonary disease, complications Maltepe T›p Dergisi/ Maltepe Medical Journal G‹R‹fi Benign akci¤er hastal›klar›nda cerrahi müdahale peroperatif ve postoperatif komplikasyonlar› da beraberinde getirmektedir. Medikal tedaviye dirençli parankim hastal›klar›, hemoptizi, bronkoplevral fistül oluflumu, bu hastal›k grubunda cerrahi müdahaleyi gerekli k›lmaktad›r. Tamamlama pnömonektomi (TP) ‘si ameliyat›, daha önceki bir operasyonla parsiyel olarak rezeke edilmifl bir akci¤erin kalan k›sm›n›n ç›kar›lmas›d›r (1,2). Son yap›lan çal›flmalarda TP’nin özellikle enfeksiyon hastal›klarda komplikasyon ve mortalite riski yüksek olmas›na ra¤men kabul edilebilir bir morbidite ve mortalite ile uygulanabilece¤i rapor edilmektedir (3,4). Çal›flmam›zda, klini¤imizde benign parankimal hastal›k nedeniyle uygulanm›fl olan TP’ler tüberküloz ve bronflektazi gruplar› alt›nda geriye dönük de¤erlendirilip, endikasyon, komplikasyon ve postoperatif sonuçlar› literatür bilgileri ile karfl›laflt›r›lm›flt›r. MATERYAL VE METOD Ocak 1987-Aral›k 2003 tarihleri aras›nda Gö¤üs Cerrahisi Merkezi’mizde toplam 27 hastaya TP uyguland›. Bu say› ayn› tarihler aras›nda yap›lan 290 pnömonektomi ameliyat›n›n %9.3’ünü oluflturmaktayd›. Tamamlay›c› pnömonektomi endikasyonlar›; 23 hastada benign (bronflektazi:14, tüberküloz:5, bronkoplevral fistül:2, akci¤er nekrozu:2) hastal›klar idi. Tezel ve Arkadafllar› TAR‹F VE KR‹TERLER ‹lk ameliyat, ayn› tarafa daha önce cerrahi rezeksiyon uygulanm›fl ameliyat› tarif eder. Tüm intraoperatif, hastanede yat›fl s›ras›nda ve taburcu edildikten 30 gün içinde gerçekleflen ölümler hastane mortalitesi olarak kaydedildi. Tüm hastalarda preoperatif de¤erlendirme ve ameliyata haz›rl›k, standart pnömonektomi aday› olgularda yap›ld›¤› gibi planland›. Bu amaçla “British Thoracic Society2001 hasta seçimi” adl› k›lavuz kullan›ld› (5). Rutin laboratuar testler, EKG, solunum fonksiyon testleri sonuçlar›na göre hastalar de¤erlendirildi. Gerekli görüldü¤ü durumlarda risk faktörleri de¤erlendirildi. Radyolojik tetkiklerde bilgisayarl› toraks tomografisi kullan›ld›. Solunum sistemine yönelik olarak; bronkodilatatör tedavi ile FEV1>2 lt olan hastalarda ek bir ileri test yap›lmad›. FEV1<2 lt ise DLCO, istirahat O2 satürasyonu ve kantitatif perfüzyon sintigrafisi incelemeleri yap›ld›. 16 HASTALAR VE ‹LK AMEL‹YAT Enfeksiyöz hastal›k nedeniyle 23 olguya tamamlama pnömonektomisi uyguland›. Hastalar›n 11’i erkek (%47.8), 12’si kad›n (%52.2) yafl ortalamas› ise 22.2 y›l (10–32) idi. ‹lk ameliyat olarak 14 hastada bronflektazi nedeniyle, 9 hastada ise tüberküloz nedeniyle harap olmufl lob/loblara yönelik cerrahi rezeksiyon uyguland›. AMEL‹YAT TEKN‹⁄‹ Tüm olgular›n ilk ameliyatlar› klini¤imizde yap›ld›. Tamamlay›c› pnömonektomi endikasyonlar› Tablo 1’de görülmektedir. Tamamlama pnömonektomisi karar› verilmeden önce hastan›n ameliyata uygunlu¤u de¤erlendirildi. Birinci ameliyata ait raporlar; ameliyat›n ekstraplevral olarak yap›l›p yap›lmad›¤›, teknik problemler, peroperatif ve postoperatif yo¤un bak›m özellikleri incelendi. Hastalar›n tümünde karfl› akci¤ere kontaminasyonu önlemek amac›yla çift lümenli tüp kullan›ld›. Torakotomi, standart posterolateral yaklafl›mla, ilk ameliyattaki insizyon kullan›larak yap›ld›. Hiler yap›fl›kl›¤›n yo¤un oldu¤u vakalarda vasküler diseksiyon ve ligasyonda intraperikardiyal yol tercih edildi. Vasküler diseksiyonun güç oldu¤u durumlarda önce bronfl dönülüp retrograd rezeksiyon yap›ld›. Bronfl güdü¤ü k›sa b›rak›l›p, afl›r› peribronfliyal” diseksiyondan kaç›n›ld›. Bronfl “absorbable polyglactin sütürlerle iki s›ra horizontal matriks ve tek tek “interrupted sütür” tekni¤i ile kapat›ld›. Güdük; plevra ve/veya interkostal kas flebi ile desteklendi. Hastalar›n tümü ameliyathanede ekstübe edildi. Tablo 1. Tamamlama pnömonektomisi endikasyonlar› ‹lk ameliyat n Tüberküloz 9 Bronflektazi 14 Tamamlay›c› pnömonektomi Tüberküloz Bronflektazi Bronkoplevral fistül Bronflektazi Akci¤er nekrozu Bronkoplevral fistül n 5 3 1 11 2 (pulmoner ven ve arter ligasyonu sonucu) 1 ‹STAT‹ST‹KSEL ANAL‹Z Çal›flmada elde edilen bulgular de¤erlendirilirken, istatistiksel analizler için SPSS (Statistical Package for Social Sciences) for Windows 10.0 program› kullan›ld›. Çal›flma verileri de¤erlendirilirken tan›mlay›c› istatistiksel metodlar›n (Ortalama, Standart sapma) yan›s›ra niceliksel verilerin karfl›laflt›r›lmas›nda t Student testi kullan›ld›. Niteliksel verilerin karfl›laflt›r›lmas›nda ise Ki-Kare testi ve Fisher Exact Ki-Kare testi kullan›ld›. Sonuçlar %95’lik güven aral›¤›nda, anlaml›l›k p<0.05 düzeyinde de¤erlendirildi. BULGULAR ‹lk ameliyat ile tamamlay›c› pnömonektomi aras›nda geçen süre ortalama 4.6 y›l (6 gün–11 y›l) idi. ‹lk 20 gün içindeki tamamlama pnömonektomilerinin sebebi ilk ameliyat komplikasyonlar› olup, pulmoner arter ve ven ligasyonlar›yd›. Hastalardan 18’inde (%78) ciddi plevral ve perihiler yap›fl›kl›klarla karfl›lafl›ld›. Hiçbir vakada majör vasküler yara- Maltepe T›p Dergisi/ Maltepe Medical Journal lanma olmamas›na karfl›n, akci¤erin serbestlefltirilmesi hem altta yatan akci¤er hastal›¤› hem de geçirilmifl rezeksiyon sebebiyle zor ve vakit al›c›yd›. Özellikle tüberküloz vakalar›nda apikal yap›fl›kl›¤›n endotorasik fasyaya kadar ulaflt›¤› gözlendi. Hiler yap›fl›kl›k nedeniyle vakalar›n 7’sinde intraperikardiyal ligasyona gerek duyuldu. Extraplevral diseksiyon yap›lan olgularda istatistiksel olarak anlaml› derecede fazla kan transüzyonu gereksimi oldu. (p=0.02) (Tablo 2). Mortalite ve komplikasyon oranlar› Tablo 3’te görülmektedir. BPF ve ampiyem 4 olguda sa¤, 2 olguda sol tarafta gözlenirken, sa¤ lokalizasyonlu bronkoplevral fistül ve ampiyemli bir olgu bu komplikasyona ba¤l› solunum yetmezli¤i sonucu eksitus oldu. BPF geliflimi aç›s›ndan; tüberküloz, sa¤/sol fark› ve güdük kapama teknikleri aras›nda olgu say›s›n›n azl›¤› nedeniyle istatistiksel bir fark tesbit edilememekle birlikte sa¤ TP yap›lanlarda BPF geliflme oran› % 66.7; olup solda bu oran %33.3 olarak tesbit edildi. Geçirilmifl tüberküloz hastal›¤› olan olgularla (%66.7), güdü¤ün desteklenmesinde plevran›n kullan›ld›¤› olgularda BPF olufl- ma insidans› daha yüksek bulunmas›na ra¤men (%83.3) fark istatistiksel olarak anlaml› de¤ildi (p>0.05) (Tablo 4). Otuz günlük operatif mortalite %8.69 (2/23) olarak gerçekleflti. Bronflektazi nedeniyle tamamlay›c› pnömonektomi yap›lan bir olgu intraoperatif geliflen kardiyak arrest nedeniyle eksitus oldu. Di¤er olgu ise ilk ameliyat›nda tüberküloza ba¤l› rezeksiyon uygulanan ancak BPF nedeniyle re-opere edilen hastam›zd›. Bu hastam›zda erken postoperatif dönemde bronkoplevral fistül ve ampiyeme ba¤l› solunum yetmezli¤i sebebiyle eksitus oldu. Mortaliteyi etkileyen faktörlerden (Tablo 5); BPF eksitus olan olgular›n % 80’inde görülürken; bu oran eksitus olmayan olgularda %11.1’dir. Mortalite görülen olgularda BPF oran› anlaml› düzeyde yüksek bulunmufltur (p<0.01). Sa¤ taraftaki olgular›n mortalite oran› sol tarafa göre anlaml› düzeyde yüksek olarak saptanm›flt›r (p<0.05). Güdük kapama flekli kas flebi ve plevra olmas› durumunda mortalite oranlar› istatistiksel olarak anlaml› farkl›l›k göstermemektedir (p>0.05). Tablo 2. Ekstaplevral diseksiyon ile kan transfüzyonu iliflkisi ‹ntraplevral diseksiyon (n=9) Ekstraplevral diseksiyon (n=14) Kan Transfüzyonu <3 ünite ≥3 ünite n % n % 2 12 14.3 85.7 7 2 77.8 22.2 χ2:9.272 p:0,002* *p<0,05 düzeyinde anlaml›, p<0,01 ileri düzeyde anlaml› Tablo 3. Mortalite ve komplikasyon oranlar› n Genel Bronflektazi Tüberküloz 1.ameliyat komplikasyonu BPF (tb) BPF (tb) AC nekrozu AC nekrozu Sa¤/Sol Operatif mortalite 23 13 1 4 1 1 1 1 8/15 Sol Sa¤ Sa¤ Sol Sa¤ Sa¤ Sol 2 (%8.69) 0 1 0 0 1 1 Sa¤ Tüm komplikasyonlar BPF ve ampiyem 0 9 (%39.1) 4 0 3 0 1 1 0 6 (%26) 2 0 3 0 1 0 0 0 0 0 Cilt:3 Say›:1 / Mart 2011 Tamamlama pnömonektomisi endikasyonu 17 Maltepe T›p Dergisi/ Maltepe Medical Journal Tablo 4. Tüberküloz, sa¤/sol, güdük kapama ile BPF iliflkisi BPF (n=6) Sa¤-sol Tüberküloz Güdük kapama n % Sa¤ 4 66,7 χ2:0,667 Sol 2 33,3 p:0,414 Var 4 66,7 χ2:0,667 Yok 2 33,3 p:0,414 Kas flebi 1 16,7 χ2:2,667 Plevra 5 83,3 p:0,102 Tablo 5. Mortaliteyi etkileyen faktörler Mortalite p Yafl Var(n=5) Yok (n=18) 25,4±4,66 21,3±4,49 n % n % Kad›n 2 40,0 10 55,6 Erkek 3 60,0 8 44,4 Sa¤ 4 80,0 4 22,2 Sol 1 20,0 14 77,8 Var 1 20,0 6 33,3 Yok 4 80,0 12 66,7 Var 4 80,0 8 44,4 Yok 1 20,0 10 55,6 <3 ünite - - 9 50,0 ≥3 ünite 5 100,0 9 50,0 Var 4 80,0 10 55,6 Yok 1 20,0 8 44,4 Var 3 60,0 4 22,2 Yok 2 40,0 14 77,8 < 500 - - 1 5,6 500-1000 1 20,0 10 55,6 > 1000 4 80,0 7 38,9 Var 4 80,0 2 11,1 Yok 1 20,0 16 88,9 0,090 Cinsiyet Taraf Güdük kapama Kas flebi Güdük kapama Plevra 0,033* 1,000 0,317 Kan transfüzyonu 0,116 Ekstraplevral Tezel ve Arkadafllar› Intraperikardiyal ligasyon 18 Drenaj (ml) 0,611 0,142 BPF 0,260 0,008** *p<0,05 düzeyinde anlaml›, **p<0,01 ileri düzeyde anlaml› Uzun dönem takipte geliflen BPF’lü 5 olgunun; 2’sine miyoplasti, 3’üne torakoplasti uyguland›. Torakoplasti uygulanan iki hasta fistülün tekrar oluflmas› sonucu, bir hastada tüberküloz reaktivasyonu neticesinde eksitus oldu. Uzun dönem takipte 3 hasta eksitus oldu. ‹kisi torakoplasti sonras› fistülün tekrar oluflmas› sonucu, biri ise torakoplasti sonras› tüberküloz reaktivasyonu sonucuydu. ‹lk ameliyat komplikasyonu sonucu yap›lan TP’ler hariç tutuldu¤unda opere olan (n=19) 4 olguda takip süresi içerisinde eksitus görüldü. Ortalama hastal›ks›z sa¤ kal›m süresi 165,26±19,43 ayd›r. ‹lk ameliyat›n komplikasyonu sonucu TP yap›lan 4 olgunun 1’i (%25) eksitus olup ortalama hastal›ks›z sa¤ kal›m süresi 108,88±31,29 ayd›r. TARTIfiMA Tamamlay›c› pnömonektomi daha önce k›smen rezeke edilmifl bir akci¤erin kalan k›sm›n›n ç›kar›lmas› ameliyat› olup teknik olarak zordur (2). May›s 2005 tarihine kadar Pubmed (National Library of Medicine)’te yer alan 156 adet “completion pneumonectomy” bafll›¤›n› içeren veya özetinde yer verilen makaleye rastlan›lm›flt›r. Serilerde TP’lerinin standart pnömonektomiler içindeki oranlar› %5 ile %16.4 aras›nda de¤iflmektedir (4,6,7). Çal›flmam›z da bu oran literatür ile uyumlu olarak %9.3 idi. Enfeksiyöz endikasyonlar nedeniyle yap›lan TP’leri azalmakla birlikle, bronkoplastik giriflimler sonucu oluflan striktürler, özellikle tüberküloza ba¤l› enfeksiyöz hastal›klar›n›n prevelans›nda artma, immün yetmezlikli hastalarda artan mantar enfeksiyonlar› ile oluflan multiple akci¤er abseleri ve harap olmufl parankim dokusu TP’lerin enfeksiyöz endikasyonlar›d›r. Ekstraplevral diseksiyon, enfeksiyon kontrolü ve plevral bofllu¤unun kontaminasyonun önlenmesi için bir bariyer görevi görmektedir. ‹ntraplevral kontaminasyon transplevral (intraplevral) pnömonektomi yap›lan olgularda postoperatif ampiyem ve BPF insidans›n› iki kat›na ç›karmaktad›r (3). Tüberküloz gibi kronik enfeksiyon sonucu harab olmufl bir akci¤erin rezeksiyonu pek çok yazar›nda belirtti¤i gibi yüksek morbidite oranlar›na sahiptir. Serimizde tüberküloza ba¤l› nedenlerle TP’si uygulanan olgularda yo¤un hiler ve plevral yap›fl›kl›klar mevcuttu. Bu hastalar›n ço¤unda ekstraplevral diseksiyon uyguland›. Afl›r› kanaman›n gözlendi¤i durumlarda ise akci¤er mobilizasyonu mümkün oldu¤unca intraplevral plandan yap›lmaya çal›fl›ld›. Hastan›n ilk ameliyat›n›n ekstraplevral yap›ld›¤› özellikle plöropulmoner tüberkülozda teknik uygulamak di¤er serilerde de belirtildi¤i gibi oldukça zor idi. Japon literatüründe yo¤un plevral yap›fl›kl›¤› olan olgularda ekstraplevral diseksiyon yerine un-blok gö¤üs duvar› rezeksiyonu da önerilmifltir. Böylece kontaminasyonun önlenmesi yan›nda postpnömonektomik boflluk küçültülmüfl, enfeksiyon ihtimali azalt›lm›flt›r (8,9). Yap›fl›kl›¤›n yo¤unlu¤u nedeniyle diseksiyon zorlu¤u ile iliflkili olarak peroperatif kan transfüzyonu ekstraplevral diseksiyon yap›lan grupta daha fazla idi. S›k› plöral ve perihi- ler yap›fl›kl›lar Massard›n (10) çal›flmas›nda 31 (%84.5) vakada görülmüfl ve 22 (%59.5)’sine intraperikardiyak diseksiyon yap›lm›flt›r. Yap›fl›kl›¤› bölgesel olarak tan›mlayan bir çal›flmada; plevral yap›fl›kl›klar %49.3 olguda gözlenirken, %19.6 hiler, %13 diafragma, %3.6 perikard, bir hastada (%0.7) da özofagiyal yap›fl›kl›k gözlenmifltir (11). Olgular›m›z›n 18’inde ciddi plevral ve perihiler yap›fl›kl›klarla karfl›lafl›ld› ancak majör vasküler yaralanma hiçbir olguda geliflmedi. Tüberküloz etiyolojili olgularda apikal yap›fl›kl›¤›n endotorasik fasyaya kadar ulaflt›¤› gözlendi. Fujimato ve ark. lar›n›n (12) çal›flmas›nda ana damar yaralanmas› %7.6 ve peroperatif drenaj ortalama 805 ml olarak bildirilmifltir. Di¤er serilerde damar yaralanma oran› %3,8-16,2, peroperatif drenaj 950-2019 ml dir (11,12,14). Bu fark iki ameliyat aras› geçen sürenin çeflitli serilerde TP endikasyonuna ba¤l› olarak de¤iflmesinden kaynaklanmaktad›r (1,9,10,13). Genelde ilk ameliyat›nda ekstraplevral diseksiyon uygulanm›fl olgularda superior vena cava, diafragma, özofagus ve duktus torasikus yaralanmalar› gözlenmifltir. Preoperatif radyoterapi, inflamatuar hastal›klara ba¤l› harap olmufl parankim, immün yetmezlik, diabet, steroid tedavisi gibi altta yatan hastal›¤a ba¤l› sebeplerle birlikte bronfl güdü¤ünün kapat›lmas›nda kullan›lan cerrahi teknikler, güdü¤ün uzun b›rak›lmas› gibi operatif sebepler fistül geliflme insidans›n› artt›r›r. Pomerantz ve ark. lar›n›n (14) rezistan tüberküloz vakalar›nda uygulad›klar› pnömonektomilerde %22.5 (9/40) oran›nda BPF geliflmifltir (15). Buna karfl›n Al-Kattan ve ark. lar›n›n (13) benign endikasyonlarla opere edilen ve BPF saptanmayan 12 olgunun yer ald›¤› çal›flmada, bronfl kapama tekni¤ini öne ç›karm›fllar, nonabsorbable materyal ile horizontal matrix ve over-over kontinyu tekni¤inin üstünlü¤ünü göstermifllerdir. Ancak bu çal›flmada tüberküloz hastalar›n›n say›ca çok az oldu¤u da belirtilmelidir Sa¤ pnömonektomilerde artm›fl operatif mortalite ve morbidite bildirilmifltir. Bunun bir sorumlusu da sa¤ fistül gelifliminin sola k›yasla 3 kat fazla olmas›d›r (15,16). Serimizde BPF’ler daha çok sa¤ tarafta (4 sa¤, 2 sol) ve genellikle tüberküloza ba¤l› endikasyonlarla opere edilen hastalarda görülmüfl olup sa¤ pnömonektomilerin mortalite üzerine etkisi gösterilmifltir. Mortalite oranlar›n›n düflük, morbidite oranlar›n›n yüksek olmas› Reed ve ark.lar› (17) taraf›ndan kronik enfeksiyonlar nedeniyle pnömonektomi yap›lan olgular›n sonuçlar›yla korelasyon göstermektedir. Bu çal›flmas›nda Reed, %8 mortalite, %39 erken ve geç morbidite ve %23 BPF bildirmifltir. Çal›flmam›zda BPF olan olgularda tüberküloz varl›¤› %66.7 olmas›na ra¤men istatistiksel bir anlama ulaflamad›. Fujimoto ve ark.’lar›n›n (12) çal›flmas›nda da bu fark istatistiksel bir de¤ere ulaflmazken, di¤er serilerde BPF’nin benign grupta geliflmesine daha s›k olarak rastlan›lm›flt›r (4,14). Klepetko ve ark. perikardiyal flep ile desteklenen bronfl güdü¤ünün fistülden korunmada iyi bir metod oldu¤unu göstermifltir (18). Perikardiyal flepler, plevradan daha kal›n Cilt:3 Say›:1 / Mart 2011 Maltepe T›p Dergisi/ Maltepe Medical Journal 19 Maltepe T›p Dergisi/ Maltepe Medical Journal olmalar› ve yeterli kan damarlar› içerdi¤i için tercih edilmektedir. Çal›flmam›zda bronfl güdü¤ü 12 vakada plevra ile desteklenmifl oluflan 5 BPF nedeniyle yeterli bir destek sa¤lamad›¤› görülmüfltür. 7 vakada kas flebi kullan›lm›fl olup yaln›zca birinde BPF geliflmifltir. ‹nrekostal kas febinin kullan›lmas›n›n ise güvenli, zarars›z ve etkin bir yöntem oldu¤u Maniwa ve ark.’lar›n›n 168 olguluk çal›flmas›nda gösterilmifltir (19). TP gibi komplikasyon oluflturmaya daha yatk›n bir grupta, bronfl güdü¤ün desteklenmesi gereklidir. Ancak Guggino ve ark.’lar›n›n (15) çal›flmas› BPF oluflumu aç›s›ndan bronfl güdü¤ünün desteklenip desteklenmemesi aras›nda istatistiksel anlaml› fark bulamam›flt›r (p=0.69). Ayn› çal›flmada bronfl kapama tekni¤i (manuel/stapler) aras›nda da anlaml› fark bulunmam›flt›r (p=0.34). Akci¤er Kanseri Çal›flma Grubu taraf›ndan 1979–1981 y›llar› aras›ndaki 2200 hastay› içeren çal›flmada 569 standart pnömonektomi için 30 günlük modern postoperatif mortalite %6,2 olarak bulunmufltur (20). Çal›flmam›zda; TP’nin operatif ve 30 günlük hastane mortalitesi %8.69 (2/23) olup literatürle uyumludur. 1994 y›l›nda yay›mlanan TP serimizde (21) mortalite oran›m›z %11 olup çal›flmam›zda geçen süre 10 y›ll›k süre içinde benign hastal›k nedeniyle TP yap›lan olgularla mortalite oran› ve BPF oran› kas flebi kullan›m› ile azalm›flt›r. Sonuç olarak tamamlay›c› pnömonektomiler, standart pnömonektomiden daha yüksek mortalite oranlar›na sahiptir. Benign inflamatuar hastal›klarda ve özellikle de tüberkülozlu hastalarda major komplikasyon oranlar›n› daha yüksek oldu¤u gösterilmifltir. Bu olgularda operatif risk ve postoperatif major komplikasyonlar›n önlenmesi aç›s›ndan dikkatli operatif haz›rl›k ve iyi bir cerrahi teknik kullan›lmas›yla birlikte komplikasyonlar›n tedavisi ço¤u olguda baflar›l›d›r. 1) 2) 3) Tezel ve Arkadafllar› 4) 20 5) 6) KAYNAKLAR Mc Govern EM, Trastek VF, Pairolero PC, Payne S.: Completion pneumonectomy: Indications, complications, and results. Ann Thorac Surg 1988;46:141-146. Deslauriers J. Indications for completion pneumonectomy. Ann Thorac Surg 1988;46:133. Conlan AA, Lukanich JM, Shutz J, Hurwitz SS.: Elective pneumonectomy for benign lung disease: modernday mortality and morbidity. J Thorac Cardiovasc Surg 1995;110:1118-1124. Miller DL, Deschamps C, Jenkins GD, et al.: Completion pneumonectomy: factors affecting operative mortality and cardiopulmonary morbidity. Ann Thorac Surg. 2002;74:876-884. Guidelines on the selection of patients with lung cancer for surgery. Thorax 2001;56:89-108. Jungraithmayr W, Hasse J, Olschewski M, Stoelben E.: Indications and results of completion pneumonectomy. Eur J Cardiothorac Surg 2004;26:189-196. 7) 8) 9) 10) 11) 12) 13) 14) 15) 16) 17) 18) 19) 20) 21) Verhagen AF, Lacquet LK.: Completion pneumonectomy: a retrospective analysis of indications and results. Eur J Cardiothorac Surg 1996;10:238-241. Shiraishi Y, Katsuragi N, Kurai M, Takahashi N.: Extrapleural completion pneumonectomy combined with chest wall resetion for complex aspergilloma. Kyobu Geka 2004;57:1039-1042. Nishimura Y, Fukai S, Hashizume T.: An operative approach of extrapleural pneumonectomy. Kyobu Geka 2004;57:1043-1049. Massard G, Lyons G, Wihlm JM, Fernoux P, et al.: Early and long term results after completion pneumonectomy Ann Thorac Surg 1995;59:196-200. Muysoms FE, de la Riviere AB, Defauw JJ et al.: Completion pneumonectomy: analysis of operative mortality and survival. Ann Thorac 1998;66:1165-1169. Fujimoto T, Zaboura G, Fechner S, Hillejan L, Schoder T, Marra A, et al.: Completion pneumonectomy: current indications, complications and results. J Thorac Cardiovasc Surg 2001;121:484-490. Al-kattan K, Goldstraw P.: Completion pneumonectomy: indications and outcome. J Thorac Cardiovasc Surg 1995;110:1225-1229. Pomerantz M, Madsen L, gobble M, Iseman M.: Surgical management of resistant mycobacterial pulmonary infections. Ann Thorac Surg 1991;52:1108-1112. Guggino G, Doddoli C, Barlesi F, Acri P, Giudicelli R.: Completion pneumonectomy in cancer patients: experience with 55 cases. Eur J Cardiothorac Surg 2004;25:449-455. Asamura H, Naruke T, Tsuchiya R, Goya T, Kondo H, et al.: Bronchopleural fistulas associated with lung cancer operations. Univariate and multivariate analysis of risk factors, management, and outcome. J Thorac Cardiovasc Surg 1992;104:1456-1464. Reed CE.: Pneumonectomy for chronic infection: fraught with danger? Ann Thorac Surg 1995;59:408-411. Klepetko W, Taghavi S, Pereszlenyi A, Birsan T.: Impact of different coverage techniques on incidence of postpneumonectomy stump fistula. Eur J Cardiovasc Surg 1999;15:758-763. Maniwa T, Saito Y, Kaneda H, Imamura H.: Bronchial stump reinforcement with the intercostal muscle flap without adverse effects. Eur J Cardiovasc Surg 2006;30:652-656. Ginsberg RJ, Hill LD, Eagen RT, et al.: Modern thirty day operative mortality for surgical resections in lung cancer. J Thorac Cardiovasc Surg 1982;86:654-658. K›ral H, Koflar A, Örki A, Temurtürkan K, Ürek fi, ve ark.: Tamamlay›c› Pnömonektomiler: Endikasyonlar›, Komplikasyonlar› ve Sonuçlar›. Tuberk Toraks 2004; 52: 56-62. The Effects of Diabetes Mellitus and Obesity to Pelvic Organ Prolapse in Postmenopausal Women Diabetes Mellitus ve Obezitenin Postmenopozal Dönemdeki Kad›nlardaki Pelvik Organ Prolapsusu Üzerine Etkileri Hakan COKSUER, M.D., Assistant Professor/ Dumlup›nar University, Faculty of Medicine, Department of Obstetrics and Gynecology, Kutahya, Turkey Berna HAL‹LO⁄LU, M.D., Assistant Professor/ Maltepe University, Faculty of Medicine, Department of Obstetrics and Gynecology, Istanbul, Turkey Mutlu ERCAN, M.D., Assistant Professor/ Gulhane Military Medical Academy, Department of Obstetrics and Gynecology, Ankara, Turkey Mesut KOSE, M.D/ Afyonkarahisar Women and Children's Hospital, Department of Obstetrics and Gynecology, Afyonkarahisar-Turkey. U¤ur KESK‹N, M.D., Assistant Professor/ Gulhane Military Medical Academy, Department of Obstetrics and Gynecology, Ankara, Turkey ‹brahim ALANBAY, M.D., Assistant Professor/ Gulhane Military Medical Academy, Department of Obstetrics and Gynecology, Ankara, Turkey Emre Karaflahin, M.D., Assistant Professor/ Gulhane Military Medical Academy, Department of Obstetrics and Gynecology, Ankara, Turkey Canan KABACA, M.D/ Zeynep Kamil Women and Children's Hospital, Department of Obstetrics and Gynecology, Uskudar Istanbul-Turkey. Atefl KARATEKE, M.D., Professor/ Zeynep Kamil Women and Children's Hospital, Department of Obstetrics and Gynecology, Uskudar Istanbul-Turkey. ÖZET Amaç: Diabetes mellitus ve obezitenin postmenopozal dönemdeki kad›nlarda pelvik organ prolapsusuna(POP) olan etkilerini de¤erlendirmeyi amaçlad›k. Yöntemler: 49-79 yafllar› aras›ndaki POP bulunan 104 kad›n grup I(non-diabetik ve non-obez) grup II(non-obez ve diabetik) grup III(obez ve non-diabetik) ve grup IV(obez ve diabetik) olmak üzere 4 gruba ayr›lm›flt›r. Her bir grupta POP-Q (POP-Q) sistemi kullan›larak uterin prolapsus, sistosel ve rektosel varl›¤› de¤erlendirildi. Bulgular: Sa¤l›kl› kad›nlarla karfl›laflt›r›ld›¤›nda obezitenin ve diabetes mellitusun(DM) sistosel, rektosel ve uterin prolapsus progresyonuyla iliflkili oldu¤u saptanm›flt›r(p<0.001). Obezite olan gruplardaki uterin prolapsus evresi diyabetik gruplardan belirgin olarak daha ileri bulunmufltur(p<0.001). Sonuç: Obezite ve DM; POP için risk faktörü olarak görülmektedir. Obezite, uterin prolapsusu DM’den daha fazla etkilemektedir ve modifiye edilebilir bir risk faktörüdür. Dolay›s›yla yeni tedavi stratejilerinin gelifltirilmesi önem arz etmektedir. Anahtar Kelimeler: sistosel, diabetes mellitus, obezite, pelvic organ prolapsus, rektosel ve uterine prolapsus ABSTRACT Objective: We aim to evaluate the effect of diabetes and obesity on pelvic organ prolapse (POP) in postmenopausal women. Methods: 104 women with POP, ages 49 to 79 were divided as group I (non diabetic-non obese), group II (non obese-diabetic), group III (obese-non diabetic) and group IV (obese-diabetic). For each group, presence of uterine prolapse, cystocele and rectocele using POP Quantification (POP-Q) system were assessed. Results: Obesity and diabetes mellitus (DM) were associated with progression in cystocoele, rectocele and uterine prolapse compared with healthy women (p<0.001). Uterine prolapse stages of the obesity groups were also significantly higher than in the diabetic group (p<0.001). Conclusions: Obesity and DM seem to be risk factors for POP. However, obesity as a modifiable risk factor has more effect on developing uterine prolapse than diabetes and it is important for developing new therapy strategies. Key Words: cystocele, diabetes mellitus, obesity, pelvic organ prolapse, rectocele and uterine prolapse Maltepe T›p Dergisi/ Maltepe Medical Journal Abbreviations Çoksüer ve Arkadafllar› POP: pelvic organ prolapse, POP-Q: POP Quantification DM: diabetes mellitus BMI: body-mass index LUT: lower urinary tract UI: urinary incontinence C: cervix D: posterior fornix TVL: total vaginal length ER-b: 17b-estradiol WHI: US Women’s Health Initiative OR: odds ratio CI: confidence interval 22 INTRODUCTION Pelvic organ prolapse (POP) is descent of pelvic organs (bladder, uterus, and rectum) through the vagina. It affects anterior and posterior vaginal wall, uterus, and/or vaginal apex. POP are often associated with disorders such as urinary and fecal incontinence. The prevalence of POP in the general population is estimated 37%, however, it reaches to 64.8% in older women (1). The pathogenesis of POP is not fully understood, but genital prolapse may have multifactorial etiology. Epidemiologic studies showed that parity, mode of delivery, menopausal estrogen deficiency, higher body mass index, previous pelvic surgery, genetic factors, family history and co morbidity such as diabetes mellitus and hypertension were contributing factors for the occurrence of symptoms of pelvic floor dysfunction in women (2). Genes have been identified that may result in alteration of the normal metabolism of various structural proteins which may ultimately predispose some women to both urogenital prolapse and stress incontinence.(5%) Mechanical stability of the genito-urinary tract depends on intact functional collagen fibers, which support the bladder neck, urethra, and pelvic organs. Interstitial collagen type I is the most abundant connective tissue protein. Increased collagen breakdown may play an important role in the onset and development of POP (2,3). Within the pelvic organ prolapse risk factors, decompensate factors, such as tissue atrophy and weakness related to aging, disease, medication, and/or debility, are thought to account for the increasing prevalence of POP seen with aging (3). Recent research shows that family history is an important risk factor. Pelvic floor dysfunction impairs the quality of life of a large proportion of women of all ages throughout the world. A higher life expectancy, owing to modern medical achievement, adds about 10 years or even more to a woman’s previous life expectancy of 65 years. The occurrence of pelvic floor dysfunction increases progressively during aging process in women (4). Findings of a cross-sectional study of menopausal women indicated an augmented risk of pelvic organ prolapse in individuals aged 52–55 years or older compared to younger ones (5). Although menopause has often been cited as a risk factor for pelvic organ prolapse, most researchers studying hormonal status and prolapse have failed to find an association between oestrogen status and POP (4;6). However, selective oestrogen-receptor modulators might be linked to prolapse and other pelvic-floor disorders (7). Increased body-mass index (BMI) also seems to have a role in development of pelvic organ prolapse. Overweight (BMI 25–30 kg/m2) and obese (BMI>30 kg/m2) women are at high risk of developing pelvic organ prolapse (8). Vaginal childbirth being the one most frequently risk factor associated with prolapse in women younger than 60 years (9). Other obstetric factors that have been associated with an increased risk of pelvic organ prolapse are delivery of a macrosomic infant, prolonged second stage of labour, and age younger than 25 years at first delivery (10). Women have a higher prevalence of lower urinary tract (LUT) complications, contributing to the high prevalence of urinary incontinence (30–60%) in diabetic women (11). A significantly higher prevalence of urinary incontinence (UI) was reported in diabetic women, compared to non diabetic subjects (12). Because of preexisting alterations in lower urinary tract and vaginal tissues of diabetic women, such as autonomic neuropathy or myopathy, diabetic women may sustain greater injury and do not recover as well as non diabetic women from the birth trauma. Anterior vaginal wall prolapse has a strong association with urinary urgency and frequency, urinary incontinence, incomplete emptying, and voiding dysfunction (13). The aim of current study was to investigate the effect of diabetes mellitus and obesity on the pelvic floor in postmenopausal women in order to understand and emphasize the importance of modifiable lifestyle factors in POP and potential risk factors. MATERIALS AND METHODS We performed a descriptive analysis of the clinical records of 104 postmenopausal Turkish women with POP at the Hospital. Our study was approved by the institutional review board of hospital. Written informed consent was obtained from all patients. The patients were divided into 4 groups: Group 1: Non diabetic-non obese (n:31; 29.8%); Group 2: Non obesediabetic (n:24; 23.07%); Group 3: Obese-non diabetic (n:26; 25%); Group 4: Obese-diabetic (n:23; 22.11%). Non diabetic-non obese group consisted of 31 patients were used as control. Patients with Type 2 diabetes mellitus were enrolled in the study as diabetic subjects. Patients with neurological or mental disorder, lung disease, asthma, history of depression, history of surgery for pelvic organ prolapse repair or surgery for incontinence, family history of pelvic organ prolapse and patients with collagen vascular disease, constipation, chronic bowel disease, Maltepe T›p Dergisi/ Maltepe Medical Journal using hormone replacement therapy and smokers were excluded from the study. All patients were examined by the same gynecologist and urogynecology nurse in the dorsal lithotomic position. Degree of pelvic organ prolapse was quantitatively assessed using pelvic organ prolapse quantification (POPQ) staging system (14). BMI calculated as weight (kg)/ [height (m2)]. Parity, delivery type (normal, caesarean or instrumental) was documented for each patient. Blood samples were drawn for fasting glucose determination at the research clinic visit to identify previously undiagnosed diabetes. If the result was >125 mg/dl, the woman was diagnosed as diabetic. POP was graded according to Pelvic Organ Prolapse Quantification (POP-Q) system for a quantitative description (14). Stage 0: No prolapse; Aa, Ba (anterior vaginal wall points), Ap and Bp (posterior vaginal wall points) are all at –3 and C (cervix) or D (posterior fornix) is between –TVL (total vaginal length) and – (TVL – 2) cm. Stage I: the most distal prolapse is > 1 cm above the level of the hymen (< –1). Stage II: the most distal prolapse is between 1 cm above and 1 cm below the hymen (at least one point is –1, 0, or +1). Stage III: the most distal prolapse is > 1 cm below the hymenal ring (> +1) but no further than 2 cm less than TVL. Stage IV: Complete vaginal eversion; the most distal prolapse protrudes to at least (TVL -2) cm. The study was framed as a descriptive series, and statistical comparison was performed between four groups of patients for the stages of anterior vaginal defect, apical vaginal defect and posterior vaginal defect. The data are expressed as the mean ± SD for the parametric variables. Statistical analyses included ANOVA, Kruskal Wallis and chi-square and SPSS for windows 10.0 statistical programme were used. RESULTS The mean parity, age and POP stages of 104 patients are shown in Table 1. When the groups were compared in terms of parity and age, there were no significant differences between all groups ( p>0.05). However, as seen in table 1, anterior vaginal defect stages of non obese-diabetic, obese-diabetic and obese-non diabetic patients were significantly higher comparing to non diabetic-non obese patients (p<0.001). Apical vaginal defect stages of non obese-diabetic, obese-diabetic and obese-non diabetic groups were significantly higher than non diabetic-non obese group. Apical vaginal defect stages of obese-diabetic and obese-non diabetic groups were also significantly higher than non obese-diabetic group (p<0.001). Posterior vaginal defect stages of non obese-diabetic, obese-diabetic and obese-non diabetic groups were significantly higher than non diabetic-non obese group (p<0.001). As shown in Table 1, anterior vaginal defect stages of non obese-diabetic (1.54±0.83), obese-diabetic (2.00±0.52) and obese-non diabetic (1.77±0.76) patients were significantly higher compared to non diabetic-non obese patients (0.84±0.73) (p<0.001). Apical vaginal defect stages of non obese-diabetic (1.46±0.83), obese-diabetic (2.04± 0.77) and obese-non diabetic (1.77±0.86) groups were significantly higher than those of non diabetic-non obese group (0.77±0.72) (p<0.001). Posterior vaginal defect stages were significantly higher in non obese-diabetic (1.17±0.70), obese-diabetic (1.61±0.66) and obese-non diabetic (1.38± 0.64) groups compared to non diabetic-non obese group (0.65±0.61) (p<0.001). Mean stages of anterior vaginal defect or apical vaginal defect were slightly higher than posterior vaginal stages in all groups. Table 1. The patient characteristics and comparison of four groups. Non obese-Diabetic Obese-Non diabetic Obese-Diabetic Mean SD Mean SD Mean SD Mean SD p Parity 3,55 1,98 3,46 1,95 3,38 1,79 3,96 2,12 ,753 Age 62,13 6,81 63,17 6,15 62,73 6,73 64,35 7,81 ,851 Anterior defect stage ,84 ,73 1,54 ,83 1,77 ,76 2,00 ,52 ,000*** Apical defect stage ,77 ,72 1,46 ,83 1,77 ,86 2,04 ,77 ,000*** Posterior defect stage ,65 ,61 1,17 ,70 1,38 ,64 1,61 ,66 ,000*** Cilt:3 Say›:1 / Mart 2011 Non diabetic-Non obese 23 Maltepe T›p Dergisi/ Maltepe Medical Journal The ratio of anterior vaginal defect stage 2 or stage 3 was found significantly higher in non obese-diabetic (58.3%), obese-diabetic (87.0%) and obese-non diabetic (73.1%) groups compared to non diabetic-non obese group (19.4%) (p < 0.001). There were no significant differences between other groups (Table 2). The ratio of vaginal apical defect stage 2 and stage 3 in non obese-diabetic (58.3%), obese-diabetic (87.0%) and obese-non diabetic (73.1%) groups were statistically significant than those in non diabetic-non obese group (16.1%) (p < 0.001). But there were no differences between other groups. Moreover apical vaginal defect stage 3 was remarkable higher percent in obese-diabetic (13.0%) and obese-non diabetic groups (15.4%) compared to non obese-diabetic group (4.2%) (Table 2). There were notably higher posterior vaginal defect stage 2 and stage 3 in non obese-diabetic (33.3%), obesediabetic (60.9%) and obese-non diabetic (46.2%) groups compared to non diabetic-non obese group (6.5%) (p < 0.001). There were no remarkably differences between other groups (Table 2). Table 3 shows delivery status of the patients. We observed that normal vaginal delivery was significantly higher than caesarean or instrumental delivery in all groups. 80.6% of non diabetic-non obese, 83.3% of non obese-diabetic, 76.9% of obese-non diabetic and 82.6% of obese-diabetic patients had normal vaginal childbirth (Table 3). Table 2. The evaluation of anterior, apical and posterior defect stage of four groups. NondiabeticNon obese n Non obese-Diabetic Obese-Non diabetic Obese-Diabetic % N % n % n % Chisquare p 31,22 0,000*** 32,26 0,000*** 26,45 0,000*** Chisquare p 0,40 0,999 Anterior defect Stage 0 11 35,5 3 12,5 2 7,7 0 0 1 14 45,2 7 29,2 5 19,2 3 13,0 2-3 6 19,4 14 58,3 19 73,1 20 87,0 Apical defect stage 0 12 38,7 4 16,7 3 11,5 1 4,3 1 14 45,2 6 25,0 4 15,4 2 8,7 2-3 5 16,1 14 58,3 19 73,1 20 87,0 Posterior defect stage 0 13 41,9 4 16,7 2 7,7 1 4,3 1 16 51,6 12 50,0 12 46,2 8 34,8 2-3 2 6,5 8 33,3 12 46,2 14 60,9 Table 3. The patient comparison of four groups according to delivery types. Çoksüer ve Arkadafllar› Non diabeticnon obese 24 Non obese-Diabetic Obese-Non diabetic Obese-Diabetic n % N % n % n % Caesarean 3 9,7 2 8,3 3 11,5 2 8,7 Normal 25 80,6 20 83,3 20 76,9 19 82,6 Instrumental 3 9,7 2 8,3 3 11,5 2 8,7 Delivery DISCUSSION Estrogen receptors are present in all of the muscles and ligaments with the exception of the levator ani and dome of the bladder (15). Estrogen receptors are present in the squamous epithelium and uterosacral ligaments throughout the lower urinary tract. Squamous endothelial tissue is most directly influenced by estrogen. Circulating endogenous estrogen affects the maturation of vaginal tissues (16). These receptors have effects on the proximal and distal urethra, vagina, and trigone of the bladder in the form of 17b-estradiol (ER-b) that is a recently identified glycoprotein (15). Estrogen increases urethral resistance, sensory (proprioceptive) threshold of the bladder, and adrenoreceptor sensitivity in the urethral smooth muscle, and promotes beta 3-adrenoceptor-mediated relaxation of the detrussor muscle (17,18). As estrogen deficiency is a known risk factor for POP, estrogen replacement therapy (ERT) traditionally has been used to improve structural integrity of the pelvic tissue with favourable effects on urinary incontinence. Estrogen receptors (ER) were identified in the nuclei of connective tissue and of the smooth muscle cells of the bladder trigone, urethra, vaginal mucosa, levator ani and uterosacral ligament. These receptors participate in maintaining the pelvic supportive system by increasing synthesis or by decreasing breakdown of collagen. Several studies report an increase in the expression for collagens I and III in ERT. These findings suggest that estrogen increases the turnover of connective tissues of the pelvic floor (1-3). Furthermore progesterone and androgen receptors are present in the lower urinary tract, but not as consistently widespread as estrogen receptors. Progesterone receptors are mostly found in sub epithelial tissues (15). Diabetic state produces dramatic changes in vaginal tissue structure and function, which is characterized by decreased blood flow, atrophy of the muscular layer and attenuation of epithelial proliferation. These changes were also accompanied by alterations in sex steroid hormone receptors and key enzymes that regulate blood flow. Previous studies in the rat demonstrated that preservation of normal vaginal tissue structure and blood flow was dependent upon estrogen signalling (19). On a gross level, the histological and physiological changes in the study of Kim et al. resemble those observed in vaginal tissue from ovariectomized animals in previous studies (19, 20). Vaginal tissue from diabetic animals exhibited decreased ER· protein in the nucleus; it is likely that additional mechanisms that interfere with estrogen receptor signalling are triggered. This perspective is further supported by the observation that in vaginal tissue of ovariectomized animals, ER· increases in the nuclear compartment but decreases in the cytosolic compartment (19). DM also cause dysfunction of neuropathic and myopathic components of the pelvic floor (21, 22). In this sample of postmenopausal women, the frequency of anterior vaginal defect stages 2 and 3 were reported in 87% of the group with obesity and diabetes, 73.1% of the group with obesity but not with diabetes, 58.3% of the group with diabetes but without obesity while only 19% of the postmenopausal women without obesity and diabetes developed anterior vaginal defect. A study by Boreham et al (23) showed that the fraction of smooth muscle in the anterior vaginal wall decreased significantly in women aged 60 years or older compared with that in women under 50 years old. Lin et al (24) investigated the changes in the connective tissues located in the upper portion of the anterior vaginal wall of women with or without prolapse and also found that quantitative immune reactivity of collagen I and III had significant positive correlations with aging. Collagen and elastin have been shown to be decreased or disordered in many women with POP (25). In terms of postmenopausal stage, any weakness of pelvic muscles results in increased load on pelvic ligaments and connective tissue (26). Damage to the pudendal nerve by chronic or acute stretch injury, neurologic disease or diabetes weakens muscle strength in the pelvic diaphragm and increases the risk of prolapse (22, 27). In accordance with our findings, chronic elevated intraabdominal pressure increase prolapse risk (28). Potential sources of increased intraabdominal pressure that have been associated with pelvic organ prolapse include obesity, chronic respiratory disease and/or related cough, chronic constipation, repetitive occupational activities, and pregnancy (3). For example, an analysis of the data from the US Women’s Health Initiative (WHI; N: 27,342) reported that women with a waist circumference greater than 88 cm had an increased risk of cystocoele and rectocele (odds ratio (OR), 1.17; 95% confidence interval (CI), 1.06–1.29), but not of uterine prolapse (8). In a large population study in Italy (N: 21,449), uterine prolapse was associated with a body mass index (BMI) over 27.2 (OR, 1.6; 95% CI, 1.3–1.9) (5). Increased BMI was also implicated in a case-controlled study of women presenting for surgery (n: 160; OR for uterine prolapse in women with a BMI: 26 was 3.7; 95% CI, 2.1– 6.5) (29). In our study we found that apical vaginal defect stages of non obese-diabetic, obese-diabetic and obese-non diabetic groups were significantly higher than non diabetic-non obese group and obese-diabetic and obesenon diabetic groups were also significantly higher than non obese-diabetic group. These outcomes show obesity and diabetes increases the risk factor for apical vaginal defect (uterine prolapse) Lawrence et al. (30) showed that the prevalence of stress urinary incontinence, anal incontinence, and any pelvic floor disorders increased in the following manner: non obese /non diabetic (lowest), Cilt:3 Say›:1 / Mart 2011 Maltepe T›p Dergisi/ Maltepe Medical Journal 25 Maltepe T›p Dergisi/ Maltepe Medical Journal non obese /diabetic, obese / non diabetic, and obese / diabetic (highest), while women who were obese, regardless of whether they had diabetes, were most likely to have overactive bladder. Those results support our findings that women, who are obese, regardless of whether they have diabetes, are more likely to have anterior or apical vaginal defect slightly more than posterior vaginal defect. Other published studies have suggested that weight loss may reduce the prevalence of incontinence among this group of high-risk women (30). Given the aging of the population, the increased prevalence of obesity, and the concurrent increase in the prevalence of diabetes, women and health care professionals should be made aware of the associations between pelvic floor disorders and obesity and diabetes. Women who are obese, regardless of whether they have diabetes, should be advised that they may be more likely to develop a pelvic floor disorder associated with their weight and should be encouraged to adopt patterns of physical activity and dietary intake to promote healthy weight loss and maintenance of a healthy weight. Obesity and diabetes are independent modifiable risk factors for pelvic organ prolapse and this knowledge is important for the development of new treatment and prevention strategies of the patients with prolapse. However, obesity seems to become higher risk factor than diabetes itself for apical vaginal defect development. In our subjects, we found that obesity, regardless of having diabetes, increased the likelihood of having an anterior, apical and posterior vaginal defects compared with non-obese women. The strength of this study is using a carefully validated instrument to assess a spectrum of vaginal defects in a large, postmenopausal population distributed across a wide age range including obese and non-obese women with or without diabetes. Obesity and diabetes are separetely risk factors in POP. POP has increased prevalans in diabetic postmenopausal women and obese postmenopausal women. However POP has more increased prevalans in diabetic obese postmenopausal women than obese postmenopausal women and diabetic postmenopausal women. 4) 5) 6) 7) 8) 9) 10) 11) 12) 13) 14) Çoksüer ve Arkadafllar› 1) 26 2) 3) REFERENCES Gerten KA, Markland AD, Lloyd LK, Richter HE.: Prolapse and incontinence surgery in older women. J Urol 2008; 179:2111-2118. MacLennan AH, Taylor AW, Wilson DH, Wilson D.: The prevalence of pelvic floor disorders and their relationship to gender, age, parity and mode of delivery. Br J Obstet Gynaecol 2000;107:1460–1470. Bump RC, Norton PA.: Epidemiology and natural history of pelvic floor dysfunction. Obstet Gynecol Clin North Am 1998; 25:723–746. 15) 16) Mant J, Painter R, Vessey M.: Epidemiology of genital prolapse: observations from the Oxford Family Planning Association Study. Br J Obstet Gynaecol 1997; 104:579-585. Progetto Menopausa Italia Study Group. Risk factors for genital prolapse in non-hysterectomized women around menopause: results from a large crosssectional study in menopausal clinics in Italy. Eur J Obstet Gynecol Reprod Biol 2000; 93:135-140. Nygaard I, Bradley C, Brandt D.: Women’s Health Initiative. Pelvic organ prolapse in older women: prevalence and risk factors. Obstet Gynecol 2004;104:489-497. Goldstein SR, Neven P, Zhou L, Taylor YL, Ciaccia AV, Plouffe L.: Raloxifene effect on frequency of surgery for pelvic floor relaxation. Obstet Gynecol 2001; 98: 91-96. Hendrix SL, Clark A, Nygaard I, Aragaki A, Barnabei V, McTiernan A.: Pelvic organ prolapse in the Women’s Health Initiative: gravity and gravidity. Am J Obstet Gynecol 2002; 186:1160+1166. Mant J, Painter R, Vessey M.: Epidemiology of genital prolapse: observations from the Oxford family planning association study. BJOG 1997; 104: 579585. Moalli PA, Jones Ivy S, Meyn LA, Zyczynski HM. Risk factors associated with pelvic floor disorders in women undergoing surgical repair. Obstet Gynecol 2003; 101: 869-874. Luber KM, Boero S, Choe JY.: The demographics of pelvic floor disorders: current observations and future projections. Am J Obstet Gynecol 2001; 184:14961501. Sampselle CM, Wyman JF, Thomas KK, Newman DK, Gray M, Dougherty M, et al.: Continence for women: evaluation of AWHONN's third research utilization project. Association of Women's Health Obstetric and Neonatal Nurses. J Obstet Gynecol Neonatal Nurs 2000; 29:9-17. American College of Obstetricians and Gynecologists. Pelvic organ prolapse. ACOG Technical Bulletin 214. Washington, DC: ACOG. 1995. Bump RC, Mattiasson A, Bo K.: The standardization of terminology of female pelvic organ prolapse and pelvic floor dysfunction. Am J Obstet Gynecol 1996; 175:10-17. Blakeman A, Hilton A, Bulmer JN.: Mapping oestrogen and progesterone receptors throughout the female lower urinary tract. Abstracts from the 26th Annual Meeting of the International Continence Society. Neurologic Urodynamics 1996; 15:324-325. Cicinelli E, Einer-Jensen N, Galantino P, Pinto V, Barba B, Tartangni M.: Model of counter-current transfer from vagina to urethra in postmenopausal women. Maltepe T›p Dergisi/ Maltepe Medical Journal prolapse. Am J Obstet Gynecol 2002; 187:56-63. 24) Lin SY, Tee YT, Ng SC, Chang H, Lin PP, Chen GD.: Changes in the extracellular matrix in the anterior vagina of women with or without prolapse. Int Urogynecol J Pelvic Floor Dysfunct 2006; 18:43-48. 25) Wong MY, Harmanli OH, Agar M, Dandolu V, Grody MHT.: Collagen content of nonsupport tissue in pelvic organ prolapse and stress urinary incontinence. Am J Obstet Gynecol 2003; 189:1597-1600. 26) Norton PA.: Pelvic floor disorders: The role of fascia and ligaments. Clin Obstet Gynecol 1993; 36:926938. 27) Lubowski DZ, Swash M, Nicholls RJ, Henry MM.: Increase in pudendal nerve terminal motor latency with defaecation straining. Br J Surg 1988; 75:10951097. 28) Sapsford RR, Hodges PW.: Contraction of the pelvic floor muscles during abdominal maneuvers. Arch Phys Med Rehabil 2001; 82:1081-1088. 29) Moalli PA, Ivy SJ, Meyn LA, Zyczynski HM.: Risk factors associated with pelvic floor disorders in women undergoing surgical repair. Obstet Gynecol 2003;101:869-874. 30) Lawrence JM, Charles WN, Emily SL, Karl ML, In-Lu AL.: Pelvic Floor Disorders, Diabetes, and Obesity in Women. Diabetes Care 2007; 30:2536-2541. Cilt:3 Say›:1 / Mart 2011 Human Reproduction 2001; 16:2496-2500. 17) Robinson D, Cardozo L.: The role of estrogens in female lower urinary tract dysfunction. Urology 2003; 62:45-51. 18) Vardy M, Lindsay R, Scotti R, Mikhail M, Richart R, Nieves J, et al.: Short-term urogenital effects of raloxifene, tamoxifen, and estrogen. Am J Obstet Gynecol 2003; 189:81-88. 19) Kim SW, Kim NN, Jeong SJ, Munarriz R, Goldstein I, Traish AM.: Modulation of rat vaginal blood flow and estrogen receptor by estradiol. J Urol 2004; 172:1538-1543. 20) Pessina, MA; Hoyt, RF; Goldstein, I; Traish, AM.: Differential effects of estradiol, progesterone, and testosterone on vaginal structural integrity. Endocrinol.ogy 2006;147:161-169. 21) Christ GJ, Hodges S.: Molecular mechanisms of detrusor and corporal myocyte contraction: identifying targets for pharmacotherapy of bladder and erectile dysfunction. Br J Pharmacol 2006; 147 : 41-55. 22) Daneshgari F, Moore C.: Diabetic uropathy. Semin Nephrol 2006; 26:182-185. 23) Boreham MK, Wai CY, Miller RT, Schaffer JI, Word RA.: Morphometric analysis of smooth muscle in the anterior vaginal wall of women with pelvic organ 27 Perkütan Endoskopik Gastrostomi Deneyimimiz: Morbidite ve Mortalite Oranlar›. Vücut kitle indeksinin ifllem üzerine etkisi Percutaneous Endoscopic Gastrostomy Application Experience: Morbidity and Mortality Ratios. Effect of Body Mass Index n Bu çal›flma, 2010 ulusal cerrahi kongresinde poster olarak sunulmufltur Dr. Manuk N Manukyan/ Maltepe Üniversitesi Genel Cerrahi Ana Bilim Dal› Dr. U¤ur Deveci/ Maltepe Üniversitesi Genel Cerrahi Ana Bilim Dal› Dr. Abut Kebudi/ Maltepe Üniversitesi Genel Cerrahi Ana Bilim Dal› Dr. Utku Severge/ Maltepe Üniversitesi Genel Cerrahi Ana Bilim Dal› Dr. Sertan Kapakl›/ Maltepe Üniversitesi Genel Cerrahi Ana Bilim Dal› Dr. Melda Oltulu/ Maltepe Üniversitesi Genel Cerrahi Ana Bilim Dal› ÖZET Amaç: Çal›flmam›z›n amac› oral yoldan beslenemeyen ancak gastrointestinal sistem fonksiyonlar› normal olan hastalarda perkütan endoskopik gastrostomi aç›lmas› iflleminin mortalite ve morbiditesini ortaya koymak ve hastalar›n vücut kitle indeksi ile ifllem süresi ve komplikasyon oranlar› aras›ndaki iliflkiyi belirlemektir. Yöntemler: Klini¤imizde midazolam ile sa¤lanan sedasyon sonras› lokal anestezi ile cilt uyuflturularak çekme metodu ile perkütan endoskopik gastrostomi aç›lan 24 hastan›n ifllem kay›tlar› ve flu anki sa¤l›k durumlar› incelendi. Komplikasyon oranlar› belirlendi. Bulgular: Perkütan endoskopik gastrostomi aç›lan 24 hastada iflleme ba¤l› mortalite geliflmedi. Hastalar›n vücut kitle indeksi ortalama 18.96±3.85 kg/m2 olarak hesapland›. ‹fllem süresi ortalama 750±130 sn bulundu. Hastalar›n 15'inin malnutrisyon s›n›r› olarak belirlenen 18.5kg/m2 lik vücut kitle indeksi de¤erinin alt›nda oldu¤u ancak bu gurup ile beslenme problemi olmayan 9 hasta aras›nda ifllem süresi aç›s›ndan anlaml› farkl›l›k olmad›¤› saptand›. ‹fllem sonras› bir hastada girifl yerinde enfeksiyon geliflti ve antibiyotik tedavisi verildi. Hastalar›n ortalama 17,3±9,2 ayl›k takiplerinde 2 hastan›n yutma refleksindeki düzelmeye ba¤l› olarak gastrostomi kateterleri çekildi. ‹ki hastada y›pranma sebebi ile kateter de¤iflimi yap›ld›. Alt› hasta primer hastal›¤›na ba¤l› olarak kaybedildi. Sonuç: Perkütan endoskopik gastrostomi oral yoldan beslenemeyen hastalar için ideal beslenme yoludur. Bu teknik ile gastrostomi aç›lmas› klasik cerrahi yönteme göre hem daha h›zl› hem de daha güvenilirdir. Anahtar Kelimeler: perkütan endoskopik gastrostomi, morbidite, mortalite vücut kitle indeksi. ABSTRACT Objective: We aimed to evaluate the mortality and morbidity of percutaneous endoscopic gastrostomy applications and to investigate the relationship between body mass index and duration of the procedure and complication rates. Methods: We retrospectively analyzed the clinical data and complication rates of 24 patients to whom Percutaneous endoscopic gastrostomy was applied by the pull method under midazoloam superficial anesthesia. . Results: No mortality occured due to the procedure. The BM‹ of the patients were 18.96±3.85 kg/m2. The mean time of duration of the procedure was 750±130 sec. 15 of the patients BM‹ was under and nine above the malnutrition level (18.5kg/m2) but the BM‹ had no corelation between the duration of the procedure. ‹n only one case wound infection occured and antibiotherapy was needed. During a follow up period of 17.3±9.2 months two patients patients catheter was changed because of malfunction and two patients were able to tolarate oral intake and their catheters were removed. Six patients died because of their primery disease during the follow up. Conclusions: PEG is easy to handle, effective and safe for patients who can not feed orally. From our experience, we confirm the advantages of PEG from classical surgical gastrostomy as a long-term nutritional support showing a low incidence of complications; and zero mortality. Key Words: percutaneous endoscopic gastrostomy, morbidity, mortality, body mass index Maltepe T›p Dergisi/ Maltepe Medical Journal GEREÇ VE YÖNTEM Haziran 2007-2010 tarihleri aras›nda Çekme “Pull” Tekni¤i (6) ile, 20F gastrostomi tüpü perkütan olarak yerlefltirilen hastalar çal›flmaya dahil edildi. Tüm olgularda enteral besleme en az 12 saat önceden durduruldu ve giriflimden en az bir gün önce omeprazol 2x40 mg/gün dozunda iv yoldan baflland›. Tüm PEG ifllemleri monitörizasyon eflli¤inde anestezist taraf›ndan uygulanan yüzeyel anestezi (midazolam) ile yap›ld›. Öncelikle hastalar›n üst gastrointestinal sistem endoskopileri yap›larak özofagustan duodenuma kadar olan alanda PEG ifllemine engel teflkil edebilecek anatomik patoloji olup olmad›¤› de¤erlendirildi. Kar›n ön duvar›nda ve epigastriumda giriflime engel olabilecek tümoral oluflum ve lezyonu olan, koagülopati, gastroskopi uygulamas›na engel oluflturan patolojisi, gastrik ülseri veya bat›nda asiti olan ve barsaklar› non-fonksiyone olgulara PEG uygulanmad›. ‹fllem iki hekim taraf›ndan (bir hekim endoskopik giriflim ve di¤er hekim perkütan giriflim için) gerçeklefltirildi. Perkütan girifl sterilizasyon kurallar›na uyularak, endoskopun ciltten görülebilen ›fl›¤› ya da parmakla elde edilen fluktuasyon dikkate al›narak epigastrik bölgeden yap›ld›. PEG tak›ld›ktan 24 saat sonra 20 cc su verilerek, kar›n a¤r›s›, PEG kenar›ndan s›zd›rma gibi bir sorun olmad›¤› görüldükten sonra olgular saatte 20 cc ile beslenmeye bafl- land› ve bu miktar tedrici olarak artt›r›ld›. Peritonit, kan transfüzyonu gerektiren kanamalar, gastrokolonik fistül ve aspirasyon pnömonisi majör komplikasyonlar olarak kabul edilirken, yara çevresi enfeksiyonu, enfeksiyon bulgular› efllik etmeyen kar›n a¤r›s› ve uzun süre devam eden kusma minör komplikasyonlar olarak kabul edildi. Yara yeri enfeksiyonu tan›s›nda, Jain ve ark’n›n (7) tan›mlad›¤› yara yerinde iltihap olmas›, PEG orifisinde 1 cm’den büyük eritematöz endurasyon olmas› kriterleri esas al›n›rken, klinik önemi olmayan, antibiyotik tedavisi gerektirmeyen hafif k›zar›kl›klar kayda al›nmad›. Aspirasyon pnömonisi tan›s› ise olgular›n solunum sistemi muayenesi ve x-ray bulgular›na göre kondu. SONUÇLAR Perkütan endoskopik gastrostomi aç›lan 13 erkek 11 bayan 24 hastada iflleme ba¤l› mortalite geliflmedi. Hastalar›n vücut kitle indeksi ortalama 18.96±3.85 kg/m2 olarak hesapland›. ‹fllem süresi ortalama 750±130 sn bulundu. Hastalar›n 15’inin malnutrisyon s›n›r› olarak belirlenen 18.5kg/m2 lik vücut kitle indeksi de¤erinin alt›nda oldu¤u ancak bu gurup ile beslenme problemi olmayan 9 hasta aras›nda ifllem süresi mortalite ve morbidite aç›s›ndan anlaml› farkl›l›k olmad›¤› saptand›. ‹fllem sonras› erken dönem olarak kabul edilen 30 günlük sürede bir hastada girifl yerinde enfeksiyon geliflti ve antibiyotik tedavisi verildi. Baflka herhangi bir morbidite saptanmad›. Tüm hastalarda ifllem sonras› 1 gün beslenmeye baflland›. Sadece bir hastada gastrik dilatasyon sebebi ile dördüncü gün beslenmeye iki günlük bir ara verildi ve sonras› problemsiz olarak tekrar beslenmeye baflland› Hastalar›n ortalama 17,3±9,2 ayl›k takiplerinde 2 hastan›n yutma refleksindeki düzelmeye ba¤l› olarak gastrostomi kateterleri çekildi. ‹ki hastada y›pranma sebebi ile kateter de¤iflimi yap›ld›. Alt› hasta primer hastal›¤›na ba¤l› olarak kaybedildi. TARTIfiMA Hastalara beslenme deste¤i sa¤lamak tedavi protokollerinin en önemli noktalar›ndan birisidir. Gastrointestinal yol çal›fl›yorsa, beslenme öncelikle ve bafll›ca bu yol kullan›larak sürdürülmelidir. Enteral yol kullan›l›rken besinler oral yolla, nazoenterik tüplerle veya endoskopik ya da cerrahi tekniklerle yerlefltirilen, gastrostomi veya jejunostomi tüpleri yolu ile uygulanabilir. Ancak kar›n ön duvar›nda giriflimi engelleyecek lezyonu olan, koagülopatisi olan ve veya endoskopi uygulanamayan olgularda PEG tekni¤i ile beslenme tüpü yerlefltirilmemelidir. Literatürde PEG ifllemi ile iliflkili ölüm %1 ve %3 olarak bildirilmifltir. (8-12) Bizim olgular›m›zda PEG ile iliflkili bir ölüm saptanmam›flt›r. PEG aç›lmas› klasik cerrahi yönteme göre hem daha h›zl› hem de daha güvenilirdir. Nazogastrik tüple beslenmeye göre ise hasta uyumunun daha iyi olmas›, t›kanma ve yerinden ç›kma ihtimalinin daha az olmas› nedeni ile tercih edilmektedir. Total parenteral nütrisyonla karfl›laflt›r›ld›¤›n- Cilt:3 Say›:1 / Mart 2011 G‹R‹fi Her insan gibi hastalar›n da temel gereksinimi beslenmedir .Enteral yol kullan›larak beslenme gastrointestinal mukoza bütünlü¤ü korur, mukozal bariyer fonksiyonunun, intestinal immun yan›t›n ve normal flora yap›s›n›n devaml›l›¤›n› sa¤lar.(1) ‹lk kez 1980 y›l›nda Gauderer ve Ponsky taraf›ndan tarif edilen perkütan endoskopik gastrostomi (PEG), çeflitli nedenlerle oral yoldan beslenemeyen ancak gastrointestinal sistem fonksiyonlar› normal olan olgularda uygulanabilecek bir yöntemdir.(2) Endoskopi ünitesi d›fl›nda yatak bafl›nda dahi yap›labilen, intravenöz sedasyon ve lokal anestezi yeterli olan, cerrahi gastrostomiye göre ucuz, pratik ve daha az riskli bir ifllemdir. Bu nedenlerle PEG günümüzde uzun süreli enteral beslenmede alt›n standart olarak kabul edilmekte, beyin travmas›, serebral palsi, nöromüsküler bozukluklar gibi kronik nörolojik bozuklu¤u bulunan hastalarda ve ciddi bafl boyun travmas› ve/veya üst solunum yolu operasyonu geçirenlerde ihtiyaç duyulan enteral beslenme, PEG ile sa¤lanmaktad›r. Ayr›ca, ilerlemifl abdominal maligniteye ba¤l› kronik alt gastrointestinal t›kan›kl›klarda PEG ile dekompresyon sa¤lanmaktad›r Uzun süre oral yolla beslenemeyen hastalarda s›kl›kla malnütrisyon geliflti¤i bilinmektedir. Malnütrisyon bulgular› mevcut olan hastalar›n komplikasyon ve mortalite riskleri artmaktad›r.(3-5) Bu çal›flmada, PEG uygulamalar›m›z›n endikasyonlar›n› ve komplikasyonlar›n› de¤erlendirmeyi ayr›ca olgular›m›z›n nütrisyonel durumlar›yla erken dönemde görülen PEG komplikasyonlar› aras›ndaki iliflkiyi araflt›rmay› amaçlad›k 29 Maltepe T›p Dergisi/ Maltepe Medical Journal da ise genel enfeksiyon komplikasyonlar›n›n az olmas›, santral venöz yol gerektirmemesi, daha ucuz olmas› ve hasta uyumunun daha iyi olmas› önemli avantajlar›d›r (4-9). Uygulama sonras› en s›k görülen komplikasyon,yara yeri enfeksiyonudur. Genelde hafif seyretmekte olup, intravenöz antibiyotik tedavisi ile gerilemektedir. Yüzonyedi olguluk bir seride PEG uygulamas› sonras›nda beslenme tüpünün etraf›nda lokalize enfeksiyon görülme oran› %18.7, uygulama s›ras›nda sorun yaflanmas› %4, PEG kanülünün yerinden ç›kmas› %7.4 ve kanama %3 oran›nda bildirilmifltir. (13) Geriatrik yafl grubunda ya da enfeksiyona yatk›nl›¤› olan hastalarda nadiren mortal seyredebilen abse ya da peritonit geliflebilmektedir. Çal›flmam›zda proflaktik antibiotik verilmemesine ra¤men sadece bir hastada (%4) girifl yerinde enfeksiyon geliflmesi ve baflka herhangi bir ciddi morbidite saptanmamas› bu bilgileri desteklemektedir. Ayr›ca VK‹’ den ba¤›ms›z olarak PEG’nin kolayl›kla ve h›zl› olarak aç›labiliyor oluflu cerrahi gastrostominin art›k sadece PEG açman›n teknik sebeplerle mümkün olmad›¤› durumlarda tercih edilmesi gerekti¤ini ortaya koymaktad›r. Perkütan endoskopik gastrostomi, ameliyathane flartlar› gerektirmeyen, deneyimli ekip ile ifllem süresinin k›sa oldu¤u bir ifllemdir. Hastalar›n pek ço¤unun koroner arter hastal›¤›, diyabet ya da hipertansiyon gibi yandafl kronik hastal›klara sahip olmalar› anesteziye ba¤l› komplikasyon riskini artt›rmaktad›r. PEG yerlefltirilmesi s›ras›nda ifllem süresinin k›sa olmas› nedeniyle yüzeysel genel anestezi verilebilmekte ve hastan›n anestezi riskleri azalt›labilmektedir. Yap›lan bir çal›flmada anestezi bafllang›ç süresi de dahil olmak üzere ortalama ifllem süresi 34 dakika iken baflka bir çal›flmada ise 7.5 dakika olarak belirtilmifltir (14). Bizim çal›flmam›zda da VK‹’nden ba¤›ms›z olarak 12.5 dk ortalama sürede ifllem gerçeklefltirilmifltir. Sonuç olarak PEG, çeflitli nedenlerle oral yoldan beslenemeyen olgularda uzun süreli beslenme sa¤lamak için kullan›lan etkin ve güvenli bir ifllemdir. 1) Manukyan ve Arkadafllar› 2) 30 3) KAYNAKLAR Marik PE, Zaloga GP. Early enteral nutrition in acutely ill patients: a systematic review. Critical Care Medicine 2001;29: 2264-2270. Gauderer MW, Ponsky JL, Izant RJ Jr. Gastrostomy without laparotomy:a percutaneous endoscopictechnique. J Pediatr Surg 1980;15:872-875. Shaw-Stiffel TA, Zarny LA, Pleban WE, Rosman DD, 4) 5) 6) 7) 8) 9) 10) 11) 12) 13) 14) Rudolph RA, Bernstein LH. Effect of nutrition status and other factors on length of hospital stay after major gastrointestinal surgery. Nutrition 1993;9:140-145. Sullivan DH, Walls RC. The risk of life-threatening complications in a select population of geriatric patients: the impact of nutritional status. J Am Coll Nutr 1995;14:29-36. Giner M, Laviano A, Meguid MM, Gleason JR. In 1995 a correlation between malnutrition and poor outcome in critically ill patients stil exists. Nutrition 1996;12:23-29. Ponsky JL. Percutaneous Endoscopic Gastrostomy. In: Baker RJ, Fischer JE, Wiesner S, Loos J. eds Mastery of Surgery, 4th edn. Philadelphia: Lippincott Williams&Wilkins, 2001: 894-899. Jain NK, Larson DE, Schroeder KW, Burton DD, Cannon KP, Thompson RL, et al. Antibiotic prophylaxis for percutaneous endoscopic gastrostomy. A prospective, randomized, double-blind clinical trial. Ann Intern Med 1987;107:824-828. Atefl F, Kar›ncao¤lu M, Alada¤ M. Perkütan Endoskopik Gastrostomi Uygulanan Olgularda Erken Dönemde Görülen Komplikasyonlar›n malnütrisyonla ‹liflkisi Var m›? ‹nönü Üniv. T›p Fak. Der. 2008;15 (3):169-174. Cortez-Pinto H, Pinto Correia A, Camilo ME, Tavares L, Carneiro De Moura M. Long term management of percutaneous endoscopic gastrostomy by a nutritional support team. Clin Nutr 2002;21:27-31. Finocchiaro C, Galleti R, Rovera G, Ferrari A, Todros L, Vuola A. Percutaneous endoscopic gastrostomy: A long term followup. Nutrition 1997;13:520-523. Kayao¤lu H, Özkan N, Ersoy ÖF, Çelik A. Perkütan endoskopik gastrostominin nadir bir komplikasyonu: Burried Bumper Sendromu Türkiye Klinikleri J Med Sci 2007, 27:618-621. Tok D, Ok G, Erbüyün K, Ertan Y, Çetin ‹.Yo¤un Bak›m Ünitesinde Perkutan Endoskopik Gastrostomi Uygulamalar› Dicle t›p der 2006;2:81-84 Schurink CA, Tuynman H, Scholten P,Arjaans W, Klinkenberg-Knol EC.Percutaneous endoscopic gastrostomy:complications and suggestions to avoid them.Eur J Gastroenterol Hepathol. 2001; 13: 819-823. Alper E, Baydar B,Ar› F. Perkütan endoskopik gastroenterostomi uygulama deneyimlerimiz: Endikasyon ve komplikasyonlar Akad Gastroent Derg, 2009; 8: 74-76. Renklerin Duygular Üzerine Etkisi Effects of Colors on Emotion Deniz Baflb›nar Aktekin, PhD/ Gazi Üniversitesi Sa¤l›k Hizmetleri Meslek Yüksekokulu, T›bbi Görüntüleme Teknikleri, Ankara Yusuf fiimflek, Msc/ Gazi Üniversitesi Sa¤l›k Hizmetleri Meslek Yüksekokulu, T›bbi Görüntüleme Teknikleri, Ankara Birsen Kaplan, PhD/ Gazi Üniversitesi Sa¤l›k Hizmetleri Meslek Yüksekokulu, T›bbi Laboratuvar Teknikleri, Ankara ÖZET Amaç: Birçok araflt›rmac› farkl› renklerin etkilerini de¤iflik ortam ve metotlarla incelemifllerdir. Levy yapt›¤› çal›flmada morun hüzün verdi¤ini, k›rm›z›n›n öfkeye yol açt›¤›n›, mavinin sakinlefltirici oldu¤unu bulmufltur. Levy k›rm›z›n›n aktif duygular› uyard›¤›n› düflünürken, Kwalleck kafa kar›fl›kl›¤› ve kötü hissetmeye yol açt›¤›n› ileri sürmektedirler (1,2). Stone ise mavi çevrenin depresyona neden olabilece¤ini öne sürmektedir. Ayn› zamanda yüksek dikkat isteyen görevler verilen kiflilerde mavinin olumsuz etkileri olmaktad›r (3). Farkl› duygusal durumlar ile renkler aras›ndaki iliflkiyi araflt›rd›¤›m›z bu çal›flmada, renk ve duygu iliflkisinin daha iyi anlafl›lmas›, amaçlanm›flt›r. Bu çal›flma renklerin duygusal durumu nas›l etkiledi¤ine ve bugün çok s›n›rl› bir flekilde uygulanan renk terapisine yönelik bir yöntem araflt›rmas›n›n öncülü olarak planlanm›flt›r. Yöntemler: Çal›flmaya Gazi Üniversitesi Sa¤l›k Hizmetleri Meslek Yüksekokulu'nda okuyan sa¤l›kl› ve sa¤ ellerini kullanan gönüllü k›z ve erkek toplam 79 ö¤renci kat›lm›flt›r. Deneklerden 15 farkl› duygu durumu ile 8 farkl› renkten birisi ile efllefltirmeleri istenmifltir. Deneklerin yar›s› efllefltirmeyi renkleri okuyarak di¤er yar›s› ise renkleri görsel olarak yapm›flt›r. Bulgular: Bu bulgular sonucunda, deneklerde heyecan ile k›rm›z› renk iliflkilendirme oran› %58, öfke duyular› ile yine k›rm›z› renk iliflkilendirme oran› %73, ciddiyet ile lacivert renk iliflkilendirme oran› %53 ve içe dönüklük duygular› ile yine lacivert rengi iliflkilendirme oran› %33 olarak ön plana ç›km›flt›r. Görsel olarak efllefltirmelerde ise paralellikler gözlenebildi¤i gibi farkl›l›klar da ortaya ç›km›flt›r. Sonuç: Sonuç olarak k›rm›z›n›n heyecan ve öfke duygusu ile lacivert rengin ciddiyet ve içedönüklük duygusu aras›ndaki anlaml› iliflkisi yap›lan çal›flmalarla uyumludur. Bir sonraki aflamada, bu farkl› etkinin depresyon ve anksiyete ile iliflkisini araflt›rmada, ayr›ca k›z ve erkek deneklerde olabilecek farkl›l›klar›n de¤erlendirilmesinde anlaml› olaca¤› düflünülmektedir. Anahtar Kelimeler: duygu, heyecan, öfke, renk ABSTRACT Objectives: Many researchers examined the effects of different colors with different environment and methods. Levy found that violet gives sadness, red causes anger and blue makes calmness. While Levy thinks that red alerts active emotions, Kwalleck thinks that it causes confusion and bad feelings (1,2). But Stone notifies blue environment may cause depression. However blue makes negative effects on people working with high attention (3). In this study related with different emotional situations and color effects, the aim is to understand better the relation between color and emotion. Methods: This study is planned as premise study to color therapy applied in a limited way to effects of colors to emotional situations. Total 79 male and female healthy and right handed students at Gazi University Vocational High School of Health Services made contribution. From contributors, matches with 15 different emotional situations and 8 different colors are collected. Half of contributors did matches by selecting word and the remaining part used visualized colors. Results: As a result of these findings, subjects match red color to excitement with 58%, again red color to anger with 73%, seriousness to violet color with 53% and again violet color to intrapersonal with 33% ratio. Both parallel and differences are observed as visualized color is applied. Conclusion: Red color with excitement and anger emotion, violet color and seriousness and intrapersonal situation are consistent with the studies done. Next plan is to study the color effects to anxiety and depression with different female and male groups. Key Words: anger, color, emotion, excitement Maltepe T›p Dergisi/ Maltepe Medical Journal tirici özellik gösterirken, baz› kiflilerde depresyona neden olabilmektedir. Bizim çal›flmam›z›n gösterdi¤i sonuçlarda da, olumlu ve olumsuz duygu ile renk efllefltirmesi sonuçlar› bu bulgular› do¤rular niteliktedir. K›rm›z› renk olumlu bir uyar›c› durum olarak düflünebilece¤imiz heyecan ile efllefltirildi¤i gibi, ayn› zamanda öfke duygusu ile de anlaml› flekilde iliflkili bulunmufltur. Ayr›ca lacivert rengin ciddiyet ve içedönüklük ile, sar› rengin yorgunluk ve tiksinme ile, pembenin masumiyet ve nefle ile, mavinin güven ve özgürlük ile ba¤lant›s› yüksek oranda bulunmufltur. Görsel ve kavramsal renk alg›lar›n› dikkate ald›¤›m›zda ise birçok renk ve duygu ba¤lant›s›nda önemli farkl›laflmalar ortaya ç›km›flt›r. G‹R‹fi Renkler felsefi, biyolojik, antropolojik ve psikolojik aç›dan y›llard›r çal›fl›lm›fl ve hastal›klar› tedavi etmek amac›yla kullan›lm›flt›r. Antik M›s›r zaman›nda, hastalar farkl› renkteki odalara al›narak renk terapisi uygulanm›flt›r. Günümüzde ise, restoranlar müflterinin ifltah›n› uyand›rmak için sar› ve k›rm›z› renkleri tercih ederken, hastaneler ise hastalar›n› rahat ettirmek için yeflil rengi tercih etmektedirler. (4) Araflt›rmalar, de¤iflik renklerin farkl› psikolojik etkileri oldu¤unu ortaya koymakta ve bu etkinin çeflitli uygulama alanlar› olabilece¤i öne sürülmektedir. Renklerin etkisi duygusal durumumuzda de¤ifliklik yaratma kapasitesine sahiptir. Bu etkiler kimi zaman yafl, kültürel faktörler gibi de¤iflkenlerle etkilendi¤i gibi, ayn› rengin farkl› bireylerde farkl› uyar›lma durumu oluflturdu¤u da gözlenmektedir.(4) Bununla birlikte birbiriyle uyumlu sonuçlar gösteren birçok çal›flmada k›rm›z› rengin olumlu veya olumsuz uyar›c› etki yaratt›¤›n› söyleyebiliriz. K›rm›z› renk bir çal›flmada uyar›c›, canland›r›c› ve mutluluk verici bulunurken, (1) di¤er bir çal›flmada öfke duygusu uyand›rd›¤› gözlenmifltir. (2) Öte yandan mavi renk sakinlik ile iliflkilendiren çal›flmalar oldu¤u gibi, (1-2) depresyon dikkat gerektiren ifllerde olumsuz etki oluflturdu¤unu söyleyen araflt›rmac›lar da vard›r.(3) Bir rengin olumlu ya da olumsuz etki göstermesinden çok rengin uyar›c›l›k de¤eri daha önemli gibi görünmektedir. Bireyin kiflisel özellikleri, uyar›labilirlik durumu, duygu durumu bu etkilenmenin fliddet ve özelli¤ini belirliyor görünmektedir. K›rm›z› renk uyar›c› özelli¤i ile kimilerinde canland›r›c› ve olumlu bir etki olufltururken, kimileri ise bu renge öfke tepkisi ile karfl›l›k vermektedir. Ayn› flekilde mavi renk sakinlefl- GEREÇ VE YÖNTEMLER Çal›flma Gazi Üniversitesi Sa¤l›k Hizmetleri Meslek Yüksekokulu'nda okuyan gönüllü toplam 79 ö¤renciye uygulanan anket çal›flmas› ile gerçeklefltirilmifltir. Deneklerin yar›s›na 15 farkl› duygu durumunu (heyecan, ifltah, nefle, güven, özgürlük, ciddiyet, yarat›c›l›k, masumiyet, öfke, kasvet, tiksinme, yorgunluk, hüzün, depresyon ve içedönüklük) ile 8 farkl› renkten (k›rm›z›, turuncu, sar›, yeflil, mavi, lacivert, mor ve pembe) birisi ile efllefltirilmesi istenmifltir. Di¤er yar›s›na ise ayn› 15 farkl› duygu durumu ile görsel olarak haz›rlanm›fl renklerden efllefltirme yap›lmas› istenmifltir. Elde edilen sonuçlar›n ayr› ayr› frekans da¤›l›mlar› ç›kar›larak de¤erlendirilmifltir. BULGULAR Bu araflt›rma sonucunda, dikkate al›nacak belirgin sonuçlar flu flekildedir. Deneklerde heyecan ile k›rm›z› renk iliflkilendirme %58 (Y) ve %69 (G), öfke duyular› ile yine Tablo 1. 15 farkl› duygu durumu ile 8 farkl› rengin yaz›l› (Y) ve görsel (G) olarak efllefltirmesinin % oranlar›. K›rm›z› Aktekin ve Arkadafllar› Sar› Yeflil Mavi Lacivert Mor Pembe Y G Y G Y G Y G Y G Y G Y G Y G 57.5 69.2 0 2.6 0 2.6 12.5 5.1 5 2.6 2.5 5.1 10 7.7 12.5 5.1 ‹fltah 20 20.5 7.5 23.1 15 2.6 27.5 25.6 10 0 7.5 12.8 2.5 2.6 10 12.8 Nefle 5 20.5 15 7.7 12.5 15.4 12.5 15.4 12.5 7.7 5 2.6 10 5.1 27.5 25.6 Güven 10 10.3 7.5 0 5 10.3 10 12.8 25 20.5 22.5 25.6 12.5 15.4 7.5 5.1 Özgürlük 10 12.8 10 0 7.5 12.8 17.5 23.1 35 25.6 7.5 15.4 7.5 7.7 5 2.6 Ciddiyet 20 33.3 0 7.7 7.5 2.6 2.5 7.7 15 2.6 52.5 33.3 2.5 12.8 0 0 Yarat›c›l›k 7.5 10.3 25 12.8 17.5 23.1 5 5.1 10 10.3 2.5 2.6 25 17.9 7.5 17.9 Masumiyet 10 7.7 2.5 5.1 15 7.7 15 10.3 17.5 41 2.5 0 5 5.1 30 23.1 Öfke 72.5 71.8 2.5 2.6 2.5 2.6 0 15.4 10 2.6 5 5.1 5 0 0 0 Kasvet 17.5 12.8 10 23.1 10 0 2.5 30.8 0 7.7 30 10.3 25 15.4 5 0 Tiksinme 7.5 12.8 22.5 20.5 32.5 23.1 7.5 5.1 0 2.6 10 12.8 7.5 7.7 12.5 15.4 Yorgunluk 5 23.1 7.5 28.2 27.5 17.9 17.5 7.7 15 2.6 12.5 10.3 12.5 10.3 2.5 0 Hüzün 12.5 17.9 7.5 10.3 17.5 7.7 5 5.1 10 33.3 22.5 12.8 17.5 12.8 7.5 0 Depresyon 20 20.5 10 12.8 10 7.7 2.5 12.8 5 12.8 25 17.9 22.5 15.4 5 0 ‹çedönüklük 10 10.3 12.5 15.4 12.5 28.2 5 5.1 7.5 10.3 32.5 12.8 17.5 15.4 2.5 2.6 Heyecan 32 Turuncu Maltepe T›p Dergisi/ Maltepe Medical Journal lefltirmede kavramsal ve görsel olarak de¤erlendirilmesinde oldukça farkl› sonuçlar ortaya ç›km›flt›r. K›rm›z›n›n heyecan ve öfke gibi duygular› belirtmede belirgin bir paralellik olmas›na ra¤men kasvet, hüzün ve yorgunluk gibi duygularda paralellik gözlenememifltir. Bu durum rengin kavramsal ifadesi ile görsel ifadesinin farkl› etki yapt›¤›n› do¤rular niteliktedir. Sonuç olarak, renkler ve etkileri konusunda yap›lan çal›flmalar çevre, kültürel de¤erlerle ve kifliden kifliye de¤ifliklikler göstermektedir. Renklerin etkisinde kalmak duygu durumlar›nda ani de¤iflikliklere neden olabilmektedir. Bu duygu durumlar›ndaki de¤ifliklikler kavramsal ve görsel olarak efllefltirme oranlar› ve oranlardaki yer de¤ifltirmeler dikkate al›nd›¤›nda belirgin bir flekilde görülmektedir. 1) 2) 3) TARTIfiMA VE SONUÇ Renkler ile duygu ifadelerini efllefltirmede önemli farkl›l›klar elde edilmifltir. Bununla birlikte duygu ifadelerini efl- 4) KAYNAKLAR Levy BI.: American Journal of Art Therapy, 1984; 23: 58-61. Kwalleck N. et al.: Percept, Motor Skills, 1988; 66: 123-128. Stone NJ. et al.: Journal of Environmental Psychology, 1998; 18: 175-185. Saunders, B.: What is color? (Man's perception of colors). British Journal of Psychology, 1998; 89: 697-704. Cilt:3 Say›:1 / Mart 2011 k›rm›z› renk iliflkilendirme %73 (Y) ve %72 (G) oranlar› ile di¤er renklerden belirgin bir flekilde ayr›lm›flt›r. Ciddiyet ile lacivert renk iliflkilendirme kavramsal olarak %53 (Y) oran›nda olmas›na ra¤men görsel olarak bak›ld›¤›nda %33,3 (G) oran›na düflme göstermifltir. Yorgunluk duygusu dikkate al›nd›¤›nda kavramsal olarak sar› renk %27,5 (Y) ön planda gözükürken, görsel olarak bak›ld›¤›nda k›rm›z› %23 (G) ve turuncu %28 (G) oran› ile kavramsal alg›lamaya ciddi fark yaratm›flt›r. Mavi rengin hüzün ve masumiyet duygusuna efllenmesinde yine görsel olarak ele al›nd›¤›nda s›ras›yla %33,3 (G) ve %41 (G) kavramsal olarak %10 (Y) ve %17,5 (Y) efllefltirme oran› ile belirgin bir fark yapm›flt›r. Kasvet duygusu konusunda ç›kan sonuçlara bakt›¤›m›zda ise; lacivert ve mor renkler kavramsal olarak ön planda gözükürken görsel olarak yeflil rengin %31 (G) oran ile kavramsal olan %2,5 (Y) oran› ile yer de¤ifltirmesi ilginç bir ç›k›fl olmufltur. Yorgunluk duygusu kavramsal efllefltirmede sar› renk ön planda iken görsel efllefltirmede k›rm›z› ve turuncu renk öne ç›km›flt›r. 33 Marmara Üniversitesi T›p Fakültesi Asistanlar›nda Mobbing (Psikolojik fiiddet) Alg›s› Mobbing Perception of Research Assistants at Marmara University School of Medicine Dr. Lüleci E./ Doç. Dr. M.Ü.T›p Fakültesi Halk Sa¤l›¤› A.D. Dr. Keskin Y./ Doç. Dr. M.Ü.T›p Fakültesi Halk Sa¤l›¤› A.D. Dr. Asan S./ ‹nt. Dr. M.Ü.T›p Fakültesi Dr. Acar Ö./ ‹nt.Dr. M.Ü.T›p Fakültesi Dr. De¤irmenci F./ ‹nt.Dr. M.Ü.T›p Fakültesi Dr. Karaday› S./ ‹nt.Dr. M.Ü.T›p Fakültesi Dr. Kocab›y›k Ö./ ‹nt.Dr. M.Ü.T›p Fakültesi ÖZET Amaç: fiiddet son zamanlarda psikolojik aç›dan da de¤erlendirilmeye bafllanm›fl ve Mobbing (Psikolojik fiiddet) ad› alt›nda gerek bas›nda, gerekse akademik çevrelerde ad›ndan s›kça söz edilen bir olgu haline gelmifltir. Bu nedenle çal›flmada “Marmara Üniversitesi T›p Fakültesi (MÜTF) asistanlar› aras›nda mobbing yayg›nl›¤›n›n ve alg›s›n›n saptanmas›” amaçlanm›flt›r. Yöntemler: Çal›flma kesitsel tipte bir araflt›rma olup, sosyo demografik özellikler ve kat›l›mc›lar›n mobbing alg›s›n› de¤erlendiren “Mobbing skalas›” ve mobbinge maruz kalma durumunda nas›l davrand›klar›n› sorgulayan 56 soruluk anket formu asistanlara uygulanm›flt›r. Veriler SPSS 15.0 paket program› ile Kruskal-Wallis varyans analizi, Spearman Korelasyonu ile de¤erlendirilmifltir. Bulgular: Kat›l›mc›lar›n cinsiyet, uyruk, medeni durum, çal›flt›klar› bölüm, mezun olduklar› üniversite, daha önce çal›flt›¤› bölümden istifa etmifl olmas› ve en çok bulundu¤u flehir ile psikolojik fliddete maruziyetleri aras›nda anlaml› bir iliflki bulunamam›flt›r. Bunun yan›nda, kat›l›mc›lar›n asistan arkadafllar›yla sosyal aktivitede bulunma s›kl›klar›n›n artmas›, psikolojik fliddete maruz kalma oranlar›n› anlaml› bir biçimde azaltmaktad›r (p<0.05). Asistanlar›n artan k›demleriyle psikolojik fliddete maruz kalma s›kl›klar› aras›nda zay›f bir korelasyon görülmüfltür (r=-0.178). Psikolojik fliddetin en s›k ö¤retim görevlileri (%46) taraf›ndan uyguland›¤› görülürken, bunu k›demli asistanlar (%35.3), di¤er çal›flanlar ABSTRACT Objective: Violence has recently been started to be evaluated psychologically as mobbing (psychological violence) and it has become a phenomenon often mentioned in mass media and academic platform. For this reason, in this study, it is aimed to determine the perception and prevalence of mobbing among research assistants of Marmara University School of Medicine (MÜTF). Methods: It is a cross-sectional study. A 56-item questionnaire consisting of a mobbing scale assessing mobbing perception of participants, questions about sociodemographic characteristics and about behaviors in case of exposure to mobbing was applied to researchers. The data were evaluated with Kruskal-Wallis variance analysis and Spearman correlation analysis by using SPSS 15.0 statistical programme. Results: No significant relation was found between exposure to psychological violence and the variables of sex, nationality, marital status, department worked at, university graduated, previous work resigned and city lived mostly in. Increasing frequency of social activities with colleagues is associated with decreasing frequency of exposure to psychological violence (p<0.05). A weak correlation was found between job seniority and decreasing frequency of exposure to psychological violence (r=-0.178). Psychological violence is most frequently applied by teaching staff (46%), then by senior assistants (35.3%), Maltepe T›p Dergisi/ Maltepe Medical Journal Anahtar Kelimeler: mobbing, iflyerinde psikolojik fliddet, iflyerinde y›ld›rma G‹R‹fi: fiiddet, yüzy›llard›r süregelen ve günümüzde de önemini yitirmeyen evrensel bir problemdir. 1996 y›l›nda, Birleflmifl Milletler Dünya Sa¤l›k Örgütü, Halk Sa¤l›¤› Uzmanlar›n›n öncelikli hedefinin fliddeti önlemek olmas› gerekti¤ini vurgulam›flt›r(1). fiiddet, son zamanlarda al›fl›lagelmifl tan›m›ndaki fiziksel yönünün yan› s›ra psikolojik aç›dan da de¤erlendirilmeye bafllanm›fl ve “Mobbing” (Psikolojik fiiddet) ad› alt›nda gerek bas›nda, gerekse akademik çevrelerde ad›ndan s›kça söz edilen bir olgu haline gelmifltir. “Mobbing” kelimesini ilk olarak 1960 y›l›nda hayvan davran›fllar›n› inceleyen Avusturalya’l› bilim adam› Konrad Lorenz, hayvanlar›n yabanc› bir hayvan› veya avlanmakta olan bir düflman› kaç›rmak için yapt›klar› davran›fllar› tan›mlamak için kullanm›flt›r (2). Profesör Heinz Leymann 1980 y›l›nda benzer davran›fllar› çal›flanlar aras›nda gözlemleyerek, “Mobbing” (psikolojik fliddet) terimini iflyerinde yetiflkinler aras›ndaki grup fliddetini tan›mlamak için kullanm›flt›r (3). Mobbing, iflyerinde bir veya birkaç kifli taraf›ndan di¤er bir kifliye yönelik olarak sistemli bir flekilde düflmanca ve ahlakd›fl› bir iletiflim kullan›larak uygulanan bir psikolojik terördür (4). ‹flyerinde Mobbing olgusuyla ilgili ilk araflt›rma Leymann ve Gustavsson taraf›ndan ‹sveç’te 1984’te yap›lm›fl ve bu kavram, bilimsel alanda ilgi oda¤› olarak di¤er çal›flmalar›n ortaya ç›k›fl›na ön ayak olmufltur (5). Takip eden y›llarda Norveç’te; 1989’da Matthiesen (6), fliddetin, son zamanlarda al›fl›lagelmifl tan›m›n›n d›fl›na ç›karak psikolojik yönünüde ele alm›flt›r. Kihle 1990’da; 1991’de Einarsen & Raknes (7,8) ile 1994’te Björkqvist;1993’te Becker, 1996’da Knorz ve Zapf (9,10);1995’te Niedle; 1991’de Toohey, 1995’te McCarthy benzer konu ve kavramlar› içeren çal›flmalara imza atm›fllard›r (2). Sa¤l›k sektöründe karfl›lafl›lan fliddet olgular›n›n düzeyi ve fliddetin tipi bölgesel farkl›l›klar göstermektedir. Avusturalya, Brezilya ve Bulgaristan’ da yap›lan olgu çal›flmalar›na göre hastanelerde karfl›lafl›lan fliddet tipleri ve prevelanslar› flu flekilde kaydedilmifltir: Fiziksel fliddet: %3.0-17.0, sözlü fliddet: %27.4-67.0, mobbing (psikolojik fliddet): %10.523.0, cinsel taciz: %0.7-8.0, ›rksal taciz: %0.8-2.7(11). ‹ngiltere, Hong Kong ve Çin’de uygulanan farkl› anketlerin sonuçlar›na göre, fiziksel fliddet oran› %5.3-21.0 aras›nda other staff (23.3%) and assistants (17.3%), respectively. Conclusion: mobbing is a serious problem in health at work today. Efforts to prevent interpersonal conflicts at all levels will yield positive effect for both managers and those managed. Key Words: mobbing, psychological violence at workplace, workplace bullying de¤iflirken, sözlü fliddet oran›n›n %43.0-73.0 aras›nda de¤iflti¤i görülmüfltür(12-14). Bu çal›flman›n amac› Marmara Üniversitesi T›p Fakültesi temel ve klinik bilimler bölümlerinde çal›flan asistanlar›n Mobbing (psikolojik fliddet) alg›s› ve bu alg›n›n kiflinin sosyo-demografik özelliklerle iliflkisini de¤erlendirmektir. GEREÇ YÖNTEM: Marmara Üniversitesi T›p Fakültesi ‹stanbul’un Anadolu yakas›nda yer alan ve 1983 y›l›nda e¤itim hayat›na bafllayan devlet destekli bir t›p fakültesidir. Fakülte bünyesinde May›s 2010 itibariyle 37’si yabanc› uyruklu olmak üzere 295 asistan doktor görev yapmaktad›r. Araflt›rma kesitsel tipte bir çal›flma olup, Marmara Üniversitesi T›p Fakültesi klinik ve temel bilimlerde çal›flmakta olan 295 asistana uygulanm›fl ve 150’sine ulafl›lm›flt›r (Kat›l›mc› oran›: %50.8). Araflt›rmaya kat›lmama nedeni ço¤unlukla asistanlar›n meflgul olmas› ve kat›l›m› reddetmesidir. Anketler araflt›rma grubu üyeleri gözetiminde asistanlar taraf›ndan doldurulmufltur. Araflt›rman›n yap›labilmesi için Marmara Üniversitesi T›p Fakültesi Dekanl›¤›’ndan yaz›l› izin al›nm›flt›r. Kat›l›mc›lara verdikleri yan›tlar›n gizlili¤i konusunda güvence sa¤lanm›flt›r. Anket üç bölümden oluflmaktad›r. ‹lk bölümde, kat›l›mc›n›n sosyodemografik bilgileri, e¤itim ve departman bilgileri, çal›flma saati ve bölümdeki arkadafllar›yla sosyal yaflant› s›kl›¤› sorgulanm›flt›r. ‹kinci bölümde ise kat›l›mc›lar›n haz›rlanan mobbing skalas› üzerinden mobbing alg›lar› de¤erlendirilmifltir. Mobbing alg›lar›n›n de¤erlendirilmesi için Leymann tipolojisi göz önüne al›narak Hüseyin Yavuz taraf›ndan gelifltirilmifl geçerlilik ve güvenlik çal›flmas› yap›lm›fl olan Mobbing alg› ölçe¤i kullan›lm›flt›r. Ölçe¤in güvenirlik araflt›rmas› sonucunda, Cronbah-alpha iç tutarl›l›k katsay›s› 0,8588 bulunmufl, iki yar›m güvenli¤i (Split-half reliability) hesaplamas›na gidilmifl ve “r” de¤eri 0,8707 ç›km›flt›r. Bu çal›flmada ise Cronbah-alpha iç tutarl›l›k katsay›s› 0,9271 bulunmufl, iki yar›m güvenli¤i (Split-half reliability) de “r” de¤eri 0,7918 ve geçerlilik ise (Kaiser- Mayer-Olkin’in örnekleme yeterlili¤i ölçüsü 0.817) bulunmufltur. De¤erler ölçe¤in güvenirli¤inin yüksek oldu¤unu göstermektedir. Ölçek 36 adet soru içermekte olup en hafif psikolojik fliddet türünden, cinsel tacize kadar mobbing durumlar›n› tek tek Cilt:3 Say›:1 / Mart 2011 (%23.3) ve asistanlar (%17.3) izlemektedir. Sonuç: mobbing günümüz ifl sa¤l›¤›n›n ciddi bir problemidir. Sadece asistanlar de¤il, tüm hastane personeli için kifliler aras› çat›flmalar› engellemeye yönelik çal›flmalar hem yöneten hem de yönetilenler ad›na olumlu sonuçlar verecektir. 35 Maltepe T›p Dergisi/ Maltepe Medical Journal sorgulamaktad›r. Kat›l›mc›lar her soruya maruziyetin s›kl›¤› oran›nda “Çok s›k”, “S›k s›k”, “Bazen”, “Nadiren” ve “Hiç” olmak üzere 5 dereceli likert sistemine göre yan›t vermektedirler. Üçüncü bölümde ise, kat›l›mc›n›n mobbing maruziyeti durumunda bu durumu kimlerin oluflturdu¤unu ve ne tür reaksiyonda bulunduklar› sorgulanmaktad›r. Anket verileri SPSS 15.0 program› üzerinden bilgisayara aktar›lm›flt›r Verilerin normal da¤›l›ma uygunlu¤u Kolmogorov Smirnov testi ile de¤erlendirilmifl ve normal da¤›l›ma uymad›¤› saptanm›flt›r. Verilerin de¤erlendirilmesinde Mann Whitney U testi ve Kruskal-Wallis Varyans Analizi, Spearman Korelasyonu kullan›lm›flt›r. ‹statistiksel anlaml›l›k düzeyi p<0.05 olarak al›nm›flt›r. BULGULAR: Ankete kat›lan 150 asistandan 136’s› (%90.7) T.C. vatandafl›, 14’ü (%9.3) yabanc› uyrukludur. Kat›l›mc›lar›n 69’u (%46) erkek, 81’i (%54) kad›n olup 48 kifli (%32) evli, 100 kifli (%66.7) bekâr, 2 kifli (%1.3) boflanm›flt›r. Cerrahi bilimlerden 34 (%22.7), dahili bilimlerden 88 (%58.7), temel bilimlerden 28 (%18.7) kifliye ulafl›lm›flt›r. Kat›l›mc›lar›n 57’si (%38) haftada 25-50 saat çal›fl›rken, 53’ü (%35.3) 50-85 saat, 40’› (%26.7) ise 85-120 saat aras› çal›flmaktad›r. (Tablo 1) Kat›l›mc›lar›n 38’i (%25.7) Marmara Üniversitesi mezunu iken, 28’i (%18.9) ‹stanbul Üniversitesi T›p Fakültesi, 23’ü (%15.5) Cerrahpafla T›p Fakültesi, 61’i (%39.9) di¤er t›p fakültelerinden mezun olmufltur. Kat›l›mc›lar›n bölümdeki asistan arkadafllar›yla sosyal faaliyette bulunma s›kl›¤›na bak›ld›¤›nda; 8 kiflinin (%5.3) çok s›k, 32 kiflinin (%21.3) s›k s›k, 53 kiflinin (%35.4) ara s›ra, 37 kiflinin (%24.7) bazen, 20 kiflinin (%13.3) ise hiç bulunmad›¤› görülmüfltür.(Tablo 2) Tablo 2. Kat›l›mc›lar›n bölümdeki asistan arkadafllar›yla sosyal faaliyet s›kl›¤› da¤›l›m› Sosyal faaliyet s›kl›¤›: Say› (n) Yüzde (%) Çok s›k S›k s›k Ara s›ra Bazen Hiç 8 32 53 37 20 5.3 21.3 35.4 24.7 13.3 28 asistan (%18.7) daha önce çal›flt›¤› bölümden istifa etmifl, 22’ si istifa nedenini belirtmifltir. 4 kifli (%18.2) afl›r› ifl yükü, 14 kifli (%63.7) tatminsizlik, 1 kifli (%4.5) bask›, 3 kifli (%13.6) di¤er nedenlerden dolay› iflinden ayr›lm›flt›r. (Tablo 3) Tablo 3. Kat›l›mc›lar›n daha önce çal›flt›¤› bölümden istifa etme oran› ve istifa nedenlerinin da¤›l›m›. Say› (n) Daha önce çal›flt›¤› bölümden istifa eden asistanlar: Yüzde (%) 28 18.7 4 14 1 3 18.2 63.7 4.5 13.6 ‹stifa nedeni: (n = 22) Lüleci ve Arkadafllar› Tablo 1. Kat›l›mc›lar›n sosyodemografik özellikleri 36 Özellikler Cinsiyet: Erkek Kad›n Uyruk: T.C. Yabanc› Medeni durum: Evli Bekar Boflanm›fl Bölüm: Temel Dahili Cerrahi Haftal›k çal›flma saati: 25 – 50 50 – 85 85 – 120 Toplam Say›(n) Yüzde% 69 81 46.0 54.0 136 14 90.7 9.3 48 100 2 32.0 66.7 1.3 28 88 34 18.7 58.6 22.7 57 53 40 150 38.0 35.3 26.7 100.0 Afl›r› ifl yükü Tatminsizlik Bask› Di¤er Kat›l›mc›lar›n en uzun yaflad›¤› bölgeye bak›ld›¤›nda; 66 kiflinin (%44) ‹stanbul, 13 kiflinin (%8.7) Marmara Bölgesi (‹stanbul d›fl›nda), 15 kiflinin (%10) Karadeniz Bölgesi, 12 kiflinin (%8) Ege Bölgesi, 11 kiflinin (%7.3) ‹ç Anadolu Bölgesi, 10 kiflinin (%6.7) Akdeniz Bölgesi, 9 kiflinin (%6) Güneydo¤u Anadolu Bölgesi, 7 kiflinin (%4.7) Do¤u Anadolu Bölgesi’ nde yaflad›¤›, 7 kiflinin (%4.7) ise yabanc› uyruklu oldu¤u görülmüfltür. Kat›l›mc›lar›n yafllar› 22-42 aras›nda de¤iflmekte ve ortalama yafl›n 28.2±2.8 oldu¤u, Vücut Kitle ‹ndeksinin ise 17.6-35.1 aras›nda de¤iflmekte ve ortalaman›n 23.5±3.6 oldu¤u görülmüfltür. Meslek hayat› 1-17 y›l aras›nda de¤iflmekte olup ortalama 4.2±±2.7 y›ld›r. Bölümde çal›fl›lan aylar 1-72 ay (6 y›l) aras›nda de¤iflmekte olup ortalama 26.8±17.6 ayd›r. Haftal›k çal›flma saatleri ise 25-122 aras›nda de¤iflmekte olup ortalama 65.3±24.7’ dir. Maltepe T›p Dergisi/ Maltepe Medical Journal Tablo 4. Kat›l›mc›lar›n tan›mlay›c› istatistikleri Yafl: Vücut Kitle ‹ndeksi: Kaç y›ll›k hekim: Bölümdeki çal›flma süresi(ay) Haftal›k çal›flma saati: Mobbing skoru Say› (n) Minimum Maksimum Ortalama S.S. 148 148 150 150 146 127 22 17.6 1 1 25 2.75 42 35.1 17 72 (6 y›l) 122 5 28.2 23.5 4.2 26.8 65.3 4.3 2.8 3.6 2.7 17.6 24.7 0.48 Histogram Mean=4,34 Std. Dev. = 0,477 N = 127 25 Frequency 20 15 10 5 0 2,50 3,00 3,50 4,00 4,50 5,00 Mobbing Puan fiekil 1. Kat›l›mc›lar›n mobbing skorlar› (Min: 2.75; Max: 5) da¤›l›m›. Kat›l›mc›lar›n mobbing skoru skalada 5 üzerinden verdikleri seçenekler göre (1 = Çok s›k, 2 = S›k s›k, 3 = Bazen, 4 = Nadiren ve 5 = Hiç) minimum ortalama skor 2.75 ve maksimum ortalama skor 5,0 olarak ç›karken, tüm kat›l›mc›lar›n skor ortalamas› 4.3 yani “Nadiren” ile “Hiç” aras›nda gözlemlenmifltir.(Tablo 4, fiekil. 1) Kat›l›mc›lara yöneltilen skala dahilindeki sorulara al›nan cevaplar sorudan soruya farkl›l›k göstermektedir. En yüksek mobbing skoruna sahip olan sorulardan “Çabalar›n›z›n karfl›l›¤›n› alamad›¤›n›z› düflündü¤ünüz oldu mu?” 2.95’lik ortalama ile en fazla mobbinge neden olan soru olurken, bunu di¤er sorular izlemektedir. Psikolojik fliddetin kimler taraf›ndan uyguland›¤› sorusuna, kat›l›mc›lar taraf›ndan birden fazla seçenek iflaretlen- Tablo 5. Mobbing skalas›ndaki baz› sorular›n ortalamalar› Çabalar›n›z›n karfl›l›¤›n› alamad›¤›n›z› düflündü¤ünüz oldu mu? Sahip oldugunuz yetenekten daha az yetenek gerektiren ifller ald›n›z m›? ‹stenmeyen, zor ifllerin size verildi¤i oldu mu? Yapt›¤›n›z ifl haks›z yere elefltirildi mi? Siz konuflurken, sebepsiz yere, çevrenizdekilerce sözünüz kesiliyor mu? Gereksiz yere, fazla mesaiye b›rak›ld›n›z m›? Üstleriniz, kendinizi rahatça ifade etmenizi engelliyor mu? ‹flinizle ilgili kararlar›n›za gereken önemin gösterilmedi¤i oldu mu? Anlams›z görevler verildi mi? Birlikte çal›flt›¤›n›z kifliler, kendinizi rahatça ifade etmenizi engelliyor mu? Fiziksel olarak görevinizin gerektirdi¤inden daha a¤›r ifller yapmaya zorland›n›z m›? ‹nsanlar›n arkan›zdan kötü konufltu¤unu düflündü¤ünüz oldu mu? 150 147 150 150 149 149 150 149 149 150 149 150 Minimum Maksimum Ortalama 1,00 1,00 1,00 1,00 1,00 1,00 1,00 1,00 1,00 1,00 1,00 1,00 5,00 5,00 5,00 5,00 5,00 5,00 5,00 5,00 5,00 5,00 5,00 5,00 2.95 3.34 3.34 3.42 3.42 3.50 3.56 3.61 3.62 3.93 3.95 3.96 S.S. 1.33 1.35 1.27 1.09 1.19 1.49 1.14 1.14 1.26 1.14 1.29 1.06 Cilt:3 Say›:1 / Mart 2011 N 37 Maltepe T›p Dergisi/ Maltepe Medical Journal mifltir. Psikolojik fliddetin %46.0 oran›yla en s›k ö¤retim görevlileri taraf›ndan uyguland›¤› görülürken bunu %35.3 ile k›demli asistanlar, %23.3 oran›yla di¤er çal›flanlar ve %17.3 asistanlar izlemektedir. Aç›k uçlu olarak b›rak›lan di¤er seçene¤ine kat›l›mc›lar hasta yak›n›, hemflire, teknisyen ve personel cevaplar›n› vermifllerdir. (Tablo 5) Kat›l›mc›lar›n %46’ si hoca, %35.3’ü k›demli asistan, %17.3’ü di¤er asistanlar taraf›ndan mobbinge u¤rad›klar›n› bildirmifllerdir. (Tablo 6) Kat›l›mc›lar›n cinsiyet, uyruk, medeni durum ve bölümleriyle psikolojik fliddete maruziyetleri aras›nda; mezun ol- du¤u üniversiteleri ile mobbing skoru aras›nda; daha önce çal›flt›¤› bölümden istifa etmifl olmas›yla psikolojik fliddete maruz kalma oranlar› aras›nda anlaml› bir iliflki bulunamam›flt›r (p>0.05)). Kat›l›mc›lar›n asistan arkadafllar›yla sosyal aktivetede bulunma s›kl›klar›n›n artmas› psikolojik fliddete maruz kalma oranlar›n› azaltm›flt›r (p<0.05) (Tablo 7). Mobbinge u¤rad›¤›mda hiçbir fley yapmad›m, alttan ald›m diyen %50.4, böyle davran›fllara maruz kalmad›m diyen % 20.3,ayn› flekilde karfl›l›k verdim diyen % 16.3, yaz›l› veya sözlü flikayet ettim diyen %7.3, hiçbir fley yapmad›m hakl› olduklar›n› düflündüm diyenler %3.3 oran›ndad›r. (Tablo 8 ) Tablo 6. Kat›l›mc›lara psikolojik fliddeti kimlerin uygulad›¤›n›n da¤›l›mlar› Kat›l›mc›lar›n toplam say›s›(n = 150) Mobbing kimler taraf›ndan uyguland›¤› Say› (n) Yüzde (%) K›demli Asistanlar 53 35.3 Di¤er Asistanlar 26 17.3 Ö¤retim Görevlileri 69 46.0 Di¤er 35 23.3 * Birden fazla seçenek iflaretlenmifltir. Tablo7: Baz› özelliklere göre Mobbing De¤erleri Mobbing Skoru SOSYO-DEMOGRAF‹K ÖZELL‹KLER ORT±SS Anlaml›l›k Bölümler Dahili 4,3689±0,48455 Cerrahi 4,2438±0,41175 Temel Bilimler 4,3689±0,52457 p: 0,209 Cinsiyet Erkek 4,4077±0,43539 Kad›n 4,2855±0,50745 p: 0,218 Uyruk T.C. 4,3463±,46900 Yabanc› 4,3005±,58331 p: 0,969 Lüleci ve Arkadafllar› Medeni durum 38 Evli 4,3424±,46843 Bekar 4,3611±,35355 p: 0.955 Sosyal aktivite Çok s›k 4,4643±,40942 S›k s›k 4,5352±,35151 Ara s›ra 4,4003±,40393 Bazen 4,1240±,46729 Hiç 4,1713±,68555 p: 0.013* Maltepe T›p Dergisi/ Maltepe Medical Journal Tablo-8. Mobbinge u¤rad›¤›nda nas›l davrand›¤›n›n da¤›l›m› Kat›l›mc›lar›n toplam say›s›(n = 150) Davran›fl flekli Say› (n) Yüzde (%) Yaz›l› veya sözlü flikayet ettim 9 7.3 Ayn› flekilde karfl›l›k verdim 20 16.3 Hiçbir fley yapmad›m, alttan ald›m 62 50.4 Hiçbir fley yapmad›m, hakl› olduklar›n› düflündüm 4 3.3 Böyle davran›fllara maruz kalmad›m 25 20.3 daki zorluklardan kaynakland›¤› düflünülmektedir(17). Sonuç olarak mobbingi ölçme, tan›mlama ve yorumlamada do¤ru kriterler konulmas› ve çal›flma hayat›nda fliddet uygulayanlara yapt›r›mlar getirilmesi bunun yan›nda çal›flanlara e¤itim ve psikolojik destek verilmesi faydal› olacakt›r. 1) 2) 3) 4) 5) 6) 7) 8) 9) KAYNAKLAR: Dahlberg, L.L.; Krug, E.G.: Violence -a global public problem. In World Report on Violence and Health; Krug, E.G., Dahlberg, L.L., Mercy, J.A., Zwi, A.B., Lozano, R., Eds.; World Health Organization: Geneva, Switzerland, 2002; Chapter 1, p. 1. Yavuz, H.: Çal›flanlarda Mobbing (Psikolojik fiiddet) Alg›s›n› Etkileyen Faktörler; SDÜ T›p Fakültesi Üzerine Bir Araflt›rma T.C. Süleyman Demirel Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü ‹flletme Anabilim Dal›, Isparta, Türkiye, 2007; Birinci Bölüm 1. Davenport, N., Swartz R. D., Eliot G. P.: Mobbing ‹flyerinde Duygusal Taciz, Sistem Yay›nc›l›k, ‹stanbul, 2003. Leymann, H.: “Mobbing and Psychological Terror at Workplaces”. Violence and Victims, 5. (2), 119-126, 1990. Leymann, H.: The Content and Development of Mobbing at Work European Journal of Work and Organizational Psychology, 1996; 5: 165-185. Matthiesen, S. B., Einarsen, S.: Psychiatric distress and symptoms of PTSD among victims of bullying atwork, British Journal of Guidance & Counselling, 2004; 32: 335-356. Zapf, D.: Organizational Work Group Related and Personal Causes of Mobbing /Bullying at Work International Journal of Manpower, 1999; 20: 70-85. Zapf, D.: Gross, C., Conflict Escalation and Coping With Workplace Bullying: A Replication and Extension. European Journal of Work and Organizational Psychology, 2001; 10: 497-522. Mikkelsen, E. G., Einarsen, S.: Relationship Between Exposure To Bullying At Work. Scandinavian Journal Of Psychology, 2002; 43: 403. Cilt:3 Say›:1 / Mart 2011 TARTIfiMA Araflt›rma sonuçlar›m›za göre MÜTF asistanlar›nda psikolojik fliddete maruz kalma oran› bekledi¤imizin aksine düflük bulundu. Ayr›ca hipotezimizde belirtti¤imiz yafl, bölüm, cinsiyet ve uyrukla mobbing uygulamas› aras›nda anlaml› bir iliflki saptanmad›. Benzer sonuçlar Leyman’ ›n yapt›¤› araflt›rmada da görülmüfltür (15). Asistanlar›n artan k›demleriyle psikolojik fliddete maruz kalma s›kl›klar› aras›nda zay›f bir korelasyon görülmüfltür. Yani k›dem artt›kça psikolojik fliddet maruziyeti artmaktad›r. Bunun nedeni k›demle birlikte artan sorumluluklar ya da mobbing yapma oran› en yüksek olan ö¤retim üyeleriyle iletiflimin artmas› olabilir. Kat›l›mc›lar›n asistan arkadafllar›yla sosyal aktivitede bulunma s›kl›klar›n›n artmas› psikolojik fliddete maruz kalma oranlar›n› azaltm›flt›r. (p<0.05) Kendi aralar›nda sosyal anlamda iletiflim halindeki asistanlarda mobbing olgusunun belirli bir flekilde düflük olaca¤› buradan anlafl›lmaktad›r. Mobbing konusunda daha önce yap›lan anketlerde, “Mobbing Skoru” belirlenirken 0’dan 5’e do¤ru psikolojik fliddete maruziyet artmakta iken bizim çal›flmam›zda azalmaktad›r. Tayvan’da bir psikiyatri hastanesinde hemflire ve personele anket ile yap›lan araflt›rman›n fliddet frekanslar›na bak›ld›¤›nda mobbing %15.8’lik bir oranla di¤er fliddet türleri aras›nda yerini al›rken (fiziksel fliddet (%35.1), sözlü taciz (%50.9), cinsel taciz (%9.5) ve ›rksal taciz (%4.5) (16), bizim çal›flmam›zda mobbing skalas›nda en çok mobbing puan› alan sorulara bakt›¤›m›zda genel s›k›nt› daha çok “kiflinin ve yapt›¤› iflin çal›flma arkadafllar› taraf›ndan de¤er bulmamas›” çerçevesinde toplanmaktad›r. Bosna Hersek’ te yap›lan bir araflt›rmaya göre kat›l›mc›lar›m 3/4’ünden fazlas› bir ya da daha fazla psikolojik fliddete maruz kalm›fl ya da tan›k olmufltur(17). ‹ngiltere’de yap›lan baflka bir araflt›rmaya göre ise kat›l›mc›lar›n %38’i mobbinge maruz kald›¤›n› belirtirken, % 42’ si de tan›k olduklar›n› ifade etmifltir (18). Finlandiya’da ise farkl› olarak psikolojik fliddete maruziyet oran› % 5 olarak bulunmufltur(19). Mobbing maruziyetinin farkl› çal›flmalarda, bölgesel olarak bu kadar yüksek oranda de¤ifliklikler göstermesinin, mobbingi ölçme, tan›mlama ve yorumlama konusun- 39 Maltepe T›p Dergisi/ Maltepe Medical Journal Lüleci ve Arkadafllar› 10) Einarsen, S., Skogstad, A.: Bullying at Work: Epidemiological Findings in Public and Private Organizations, European Journal Of Work And Organizational Psychology, 1996; 5: 185–201. 11) Di Martino, V.: Workplace Violence in the Health Sector-Country Case Studies Brazil, Bulgaria,Lebanon, Portugal, South Africa, Thailand, Plus an Additional Australian Study: Synthesis Report; ILO/ICN/WHO/PSI Joint Programme on Workplace Violence in Health Sector: Geneva, Switzerland, 2002. 12) Whittington, R.: Shuttleworth, S. Violence to staff in a general hospital setting. J. Adv. Nurs. 2008; 24: 326-333. 13) Kwok, R.P.; Law, Y.K.: Li, K.E.; Ng, Y.C.; Cheung, M.H.; Kwok, K.T.; Tong, J.M.; Yen, P.F.; Leung, W.C. Prevalence of workplace violence against nurses in Hong Kong. Hong Kong Med. J. 2006; 12: 6-9. 14) Chen, Z.H.; Wang, S.Y.: Jing, C.X. Prevalence of workplace violence in staff of two hospitals in Guangzhou. Chinese J. Prev. Med. 2003; 37: 358-360. (In Chinese). 40 15) Leymann H, Gustavsson A.: National of occupational safety and health in Stockholm, Sweden. Stockholm: NIOSH; 1984. 16) Wen-Ching Chen, Hai-Gwo Hwu, Shou-Mei Kung1, Hsien-Jane Chiu, Jung-Der Wang.: “Prevalence and Determinants of Workplace Violence of Health Care Workers in a Psychiatric Hospital in Taiwan”, J Occup Health, 2008; 50: 288-293. 17) Nurka Pranjic,´ Ljiljana Males-Bilic, ˇ ´ Azijada Beganlic,´ ´ Jadranka Mustajbegovic.: Mobbing, Stress, and Work Ability Index among Physicians in Bosnia and Herzegovina: Survey Study Croat Med J. 2006; 47: 750-758. 18) Quine L.: Workplace bullying in NHS community trust: staff questionnaire survey. BMJ. 1999; 318: 228-232. (Medline: 9915730) 19) Kivimaki M, Elovainio M, Vahtera J.: Workplace bullying and sickness absence in hospital staff. Occup Environ Med.2000; 57: 656-60. (Medline:10984336) Halk Poliklini¤ine Baflvuran Hastalar›n Hasta Haklar›n› Kullanma Tutumlar› Attitudes of Patients in Outpatient Clinics about Claiming Patient Rights ÖZET: Amaç: Maltepe Belediyesi halk poliklini¤ine baflvuran hastalar›n hasta haklar›ndan haberdar olma ve bu haklar›n› kullanabilme durumlar›n› saptamak. Yöntemler: A¤ustos-Eylül 2010 tarihlerinde Maltepe Belediyesi halk poliklini¤ine baflvuran, 18 yafl ve üzeri 246 kifliye yüz yüze anket uygulanm›flt›r (yafl ortalamas› 35.56±14.53 / min:18, max:83). Çal›flmada Nilüfer Erbil taraf›ndan gelifltirilen ve geçerlilik-güvenirlik çal›flmas› yap›lan Hasta Haklar›n› Kullanma Tutumu Ölçe¤i kullan›lm›flt›r. 29 sorudan oluflan ölçe¤in yedi alt boyutu bulunmaktad›r. Veriler SPSS 11.5 istatistik program›nda de¤erlendirilmifl, t testi ve one way ANOVA ile analizleri yap›lm›flt›r. Bulgular: Gerekti¤inde bilgi ve sayg›l› hizmet alma, personelden t›bbi gereklere uygun hizmet alma ve yasaklara uymas›n› isteme, t›bbi uygulamalarda r›za, organ-doku naklinde r›za, aile planlamas› kullanma ve gebeli¤i sonland›rma haklar›ndan haberdar olma ve faydalanma, erkeklerde anlaml› düzeyde düflüktü. T›bbi uygulamalarda r›za hakk›ndan haberdar olma ve faydalanma sosyal güvencesi olmayanlarda anlaml› düzeyde düflüktü. Personelden t›bbi gereklere uygun hizmet alma ve yasaklara uymas›n› isteme hakk›ndan haberdar olma ve faydalanma doktora nadir gelenlerde anlaml› düzeyde düflüktü. Sonuç: Hastalar, hasta haklar›n› tam olarak bilmemekte ve kullanamamaktad›r. Anahtar Kelimeler: hasta haklar›, hasta haklar›n› kullanma tutumu ölçe¤i ABSTRACT: Objective: Exploring the knowledge and claim of patients in outpatient clinics of Maltepe Municipality about patient rights. Methods: A survey was performed with 246 patients older than 18 (mean 35.56±14.53 / min:18, max:83) in outpatient clinics of Maltepe Municipality in AugustSeptember 2010. Scale for Attitude of Claiming Patient Rights which was developed and validated by Nilüfer Erbil was utilized. The scale has 29 questions and seven components. The data were analyzed with SPSS 11.5 statistical software using t test and one way ANOVA. Results: Knowledge and claim of rights for getting information and respectful service, getting appropriate service and call for observing the rights, informed consent for interventions, informed consent for transplantation, contraception and aborts, were significantly lower among male patients. Knowledge and claim of right for informed consent for interventions was significantly lower among patients who have no insurance. Knowledge and claim of right for appropriate service and call for observing the rights was significantly lower among patients who seldom visit physicians. Conclusion: Patients are unaware of patient rights and do not claim their rights. Key Words: patient rights, scale for attitude of claiming patient rights Cilt:3 Say›:1 / Mart 2011 Dr. Keskin Y/ Marmara Üniversitesi T›p Fakültesi Halk Sa¤l›¤› Anabilim Dal› Dr. Lüleci NE/ Marmara Üniversitesi T›p Fakültesi Halk Sa¤l›¤› Anabilim Dal› Dr. Çekin MD/ Marmara Üniversitesi Sa¤l›k Bilimleri Fakültesi Sa¤l›k Yönetimi Bölümü Dr. Akkoç FN/ Maltepe Üniversitesi T›p Fakültesi, intern ö¤rencileri Dr. Çelik Z/ Maltepe Üniversitesi T›p Fakültesi, intern ö¤rencileri Dr. Ertür HR/ Maltepe Üniversitesi T›p Fakültesi, intern ö¤rencileri Dr. Kilit N/ Maltepe Üniversitesi T›p Fakültesi, intern ö¤rencileri Dr. fiahin M/ Maltepe Üniversitesi T›p Fakültesi, intern ö¤rencileri 41 Keskin ve Arkadafllar› Maltepe T›p Dergisi/ Maltepe Medical Journal 42 G‹R‹fi: Sa¤l›k alan›ndaki bilimsel teknolojik geliflmeler ve yüksek teknolojiye dayal› sa¤l›k hizmeti sunumu, insan haklar› alan›nda sa¤lanan ilerlemeler ve bireye öncelik veren yaklafl›mlar, sa¤l›k sistemlerinden kaynaklanan olumsuzluklar, genel e¤itim düzeyindeki iyileflmeler ve kitle iletiflim araçlar›n›n etkisi ile özellikle son y›llarda hasta haklar› kavram› gündeme gelmifltir (1,2). Hasta haklar›; insan haklar› bütününün bir parças›d›r. ‹nsan olarak sayg› görme, kendi yaflam›n› belirleme, güvenli bir yaflam sürdürme, özel yaflamda sayg› görme gibi ilkeler hasta haklar›n›n da temelini oluflturmaktad›r. Sa¤l›k hizmetlerinin herkes için eflit, ulafl›labilir ve sürekli olmas› ise, hasta haklar›n›n en önemli amac›n› oluflturur (3,4). Hipokrat yemininde yer alan kürtaj ve ötenazi yasa¤›, s›r saklama ve hastalara sayg› gösterme yükümlülü¤ü hasta haklar›n›n ilk dile getirilenleri aras›ndad›r (1). Hasta haklar›yla ilgili ilk uluslararas› belge, 1981 y›l›nda Dünya Tabipler Birli¤i taraf›ndan yay›mlanm›flt›r. Hasta haklar›n› uluslararas› düzeyde ilk gündeme tafl›yanlar›n hekimler olmas›, hasta haklar›na hekim ve sa¤l›k çal›flanlar›n›n gösterdi¤i duyarl›l›¤›n bir iflareti say›labilir. Sonraki y›llarda Dünya Sa¤l›k Örgütü ve Dünya Tabipler Birli¤i yeni bildiriler yay›mlam›flt›r. AB, Roma flart› ile AB ülkelerinde uyulmas› gereken hasta haklar›n› aç›klam›flt›r (5). Türkiye'de, Avrupa Birli¤i sürecinin de etkisiyle, 1998 y›l›nda "Hasta Haklar› Yönetmeli¤i" yay›mlanm›flt›r. Sa¤l›k Bakanl›¤› taraf›ndan haz›rlanan yönetmelik, hasta haklar› konusunda oldukça genifl haz›rlanm›fl hukuksal bir metindir (6). Sa¤l›k Bakanl›¤›, bu yönetmeli¤e ifllerlik kazand›rmak amac›yla, 2003 y›l›nda "Sa¤l›k Tesislerinde Hasta Haklar› Uygulamalar›na ‹liflkin Yönerge"yi yay›mlam›fl ve 2005 y›l›nda ortaya ç›kan ihtiyaçlara göre yönergeyi yenilemifltir (7). Buna göre, hastanelerde ve di¤er sa¤l›k tesislerinde Hasta Haklar› Birimleri ve Kurullar›n›n oluflturulmas› öngörülmektedir. Hastalar›n sa¤l›k hizmeti alma sürecinde ortaya ç›kan flikâyetlerine çözüm bulunmas› ve sorumlular›n tespiti, Hasta Haklar› Birim ve Kurullar›na verilen görevlerdendir. Sa¤l›k Bakanl›¤›na ba¤l› hastane ve sa¤l›k tesislerinde, yönerge çerçevesinde uygulamalar 2004 y›ll›ndan itibaren yayg›nlaflm›flt›r. Sa¤l›k Bakanl›¤› d›fl›ndaki üniversite ve Milli Savunma Bakanl›¤›na ba¤l› hastanelerin de bu uygulamalardan etkilenerek, çal›flanlar›na hizmet içi e¤itimler verdi¤i ve hasta/halkla iliflkiler bürolar› oluflturdu¤u gözlenmektedir. Birçok AB ülkesiyle birlikte hasta haklar›yla ilgili yasal düzenlemelerin yap›lmas›, hasta haklar› kültürünün kazan›lmas›na dönük e¤itimin önümüzdeki y›llarda önemsenece¤ini düflündürmektedir (8, 9,10). (Baz› ülkelerde hasta haklar›n› korumak ve ilerletmek için farkl› birimler kurulmufltur (11,12). Hasta haklar›, temel olarak daha iyi sa¤l›k ortam› ve imkânlar›n en verimli flekilde kullan›lmas› için hasta ve hekimlerin birlikte sahip ç›kmas› gereken haklard›r. Ülkemizde, halk›n ve hastalar›n bu haklardan haberdar olma ve haklar›n› kullanabilme durumlar›n› irdelemeye ihtiyaç vard›r. Bu çal›fl- man›n amac›, Maltepe belediyesi halk poliklini¤ine baflvuranlar›n hasta haklar›ndan haberdar olma ve bu haklar›n› kullanabilme durumlar›n›n saptanmas›d›r. GEREÇ VE YÖNTEM: Tan›mlay›c› tipte olan bu araflt›rma; A¤ustos-Eylül 2010 tarihleri aras›nda Maltepe Belediye semt poliklini¤ine baflvuran, 18 yafl ve üzeri 246 kifliye yüz yüze görüflme tekni¤i ile anket uygulanarak yap›lm›flt›r. Anket, demografik ve likert tipi sorulardan oluflmaktad›r. Anket uygulan›rken araflt›rmac› hiçbir zaman kendi yorumunu katmam›flt›r. Çal›flmada Nilüfer Erbil taraf›ndan gelifltirilen Hasta Haklar› Kullanma Tutum Ölçe¤i kullan›lm›flt›r (13). Veriler SPSS windows 11.5 paket program›na kaydedilip, hata kontrolleri, tablolar ve istatistiksel analizler yap›lm›flt›r. Ba¤›ms›z gruplarda t testi ve one way ANOVA kullan›lm›flt›r. BULGULAR: Tablo 1. Araflt›rmaya kat›lanlar›n demografik özellikleri Özellikler Yafl 18-30 34-56 51Cinsiyet Kad›n Erkek Medeni durum Evli Bekar Meslek Ev han›m› Ö¤renci Memur ‹flçi Serbest Çal›flma durumu Emekli ‹flsiz Çal›fl›yor E¤itim durumu Yok ‹lkö¤retim Lise Üniversite ve üzeri Ekonomik durumu Çok kötü Kötü Orta ‹yi Çok iyi Sosyal güvence Yok Devlet (SGK) Özel Doktora gidifl s›kl›¤› Nadiren S›k Çok s›k Say› (n) Yüzde (%) 117 89 40 47.6 36.2 16.3 141 105 57.3 42.7 140 106 56.9 43.1 55 47 35 63 46 22.4 19.1 14.2 25.6 18.7 23 90 133 9.3 36.6 54.1 3 71 89 83 1.2 28.9 36.2 33.7 8 30 133 69 6 3.3 12.2 54.1 28.0 2.4 19 213 14 7.7 86.6 5.7 155 62 29 63.0 25.2 11.8 Maltepe T›p Dergisi/ Maltepe Medical Journal Cilt:3 Say›:1 / Mart 2011 Tablo 2. Araflt›rmaya kat›lanlar›n Hasta Haklar›n› Kullanma Tutumu Ölçe¤ine verdikleri cevaplar›n da¤›l›m› 43 Keskin ve Arkadafllar› Maltepe T›p Dergisi/ Maltepe Medical Journal 44 Maltepe T›p Dergisi/ Maltepe Medical Journal Tablo 3. Demografik özelliklere göre bilgi ve sayg›l› hizmet alma hakk› puanlar› Demografik özelliklere göre Hasta Haklar›n› Kullanma Tutumu Ölçe¤i incelendi¤inde “gerekti¤inde bilgi ve sayg›l› hizmet alma hakk›” alt bafll›¤› puan› kad›nlarda anlaml› düzeyde daha yüksek bulunmufltur (Erkek=31.35±6.50; Kad›n=32.86±5.24; t=2.018 p=0.045). Gerekti¤inde bilgi ve sayg›l› hizmet alma hakk› puan›, yafl (f= 1.063 p=0.347), medeni durum (t=1.338 p=0.182), meslek (f=0.367 p=0.832), çal›flma durumu (f=0.237 p=0.789), e¤itim durumu (f=1.813 p=0.145), ekonomik durum (f=0.817 p=0.515), sosyal güvence (f=1.829 p=0.163), doktora gelifl s›kl›¤› (f=0.814 p=0.444) ile anlaml› düzeyde de¤iflmemektedir (Tablo 3). Cilt:3 Say›:1 / Mart 2011 *p<0.05 45 Maltepe T›p Dergisi/ Maltepe Medical Journal Keskin ve Arkadafllar› Tablo 4. Demografik özelliklere göre personeli seçme, de¤ifltirme, kay›tlar› inceleme hakk› puanlar› 46 Demografik özelliklere göre Hasta Haklar›n› Kullanma Tutumu Ölçe¤i incelendi¤inde "personeli seçme, de¤ifltirme, kay›tlar› inceleme hakk›" alt bafll›¤› puan›, cinsiyet (t=0.626 p=0.532), yafl (f=1.606p=0.203), medeni durum (f=1.606p=0.203), meslek (f=1.401 p=0.234), çal›flma du- rumu (f=0.176p=0.838), e¤itim durumu (f=1.345 p=0.260), ekonomik durum (f=0.818 p=0.514), sosyal güvence (f=0.098 p=0.907), doktora gelifl s›kl›¤› (f=0.723 p=0.486) ile anlaml› düzeyde de¤iflmemektedir (Tablo 4). Maltepe T›p Dergisi/ Maltepe Medical Journal Demografik özelliklere göre Hasta Haklar›n› Kullanma Tutumu Ölçe¤i incelendi¤inde "güvenlik ve flikâyet hakk›" alt bafll›¤› puan›, cinsiyet (t=l. 839 p=0.068), yafl (f=1.746 p=0.177), medeni durum (t=0.852 p=0.395), meslek (f= 1.774 p=0.135), çal›flma durumu (f=0.014 p=0.986), e¤i- tim durumu (f=0.428 p=0.733), ekonomik durum (f=0.838 p=0.502), sosyal güvence (f=1.409 p=0.246), doktora gelifl s›kl›¤› (f=0.604 p=0.547) ile anlaml› düzeyde de¤iflmemektedir (Tablo 5). Cilt:3 Say›:1 / Mart 2011 Tablo 5. Demografik özelliklere göre ziyaretçi, refakatçi, güvenlik ve flikâyet hakk› puanlar› 47 Maltepe T›p Dergisi/ Maltepe Medical Journal Keskin ve Arkadafllar› Tablo 6. Demografik özelliklere göre personelden t›bbi gereklere uygun hizmet alma ve yasaklara uymas›n› isteme hakk› puanlar› 48 Demografik özelliklere göre Hasta Haklar›n› Kullanma Tutumu Ölçe¤i incelendi¤inde "personelden t›bbi gereklere uygun hizmet alma ve yasaklara uymas›n› isteme hakk›" alt bafll›¤› puan› kad›nlarda anlaml› düzeyde daha yüksek bulunmufltur (Erkek=17.46±3.51; Kad›n=18.42±2.10; t=2.481 p=0.014). Personelden t›bbi gereklere uygun hizmet alma ve yasaklara uymas›n› isteme hakk› puan›, yafl (f= 1.965 p=0.142), medeni durum (t=-0876 p=0.382), meslek (f=1.803 p=0.129), çal›flma durumu (f=0.435 p=0.648), e¤itim durumu (f=0.833 p=0.47733), ekonomik durum (f=1.091 p=0.362), sosyal güvence (f=0.058 p=0.0944), doktora gelifl s›kl›¤› (f=2.340 p=0.099) ile anlaml› düzeyde de¤iflmemektedir (Tablo 6). Maltepe T›p Dergisi/ Maltepe Medical Journal Tablo 7. Demografik özelliklere göre t›p-ilaç uygulamalar›nda r›za hakk› puanlar› Demografik özelliklere göre Hasta Haklar›n› Kullanma Tutumu Ölçe¤i incelendi¤inde "t›p-ilaç uygulamalar›nda r›za hakk›" alt bafll›¤› puan› kad›nlarda anlaml› düzeyde daha yüksek bulunmufltur (Erkek=9.1211.87; Kad›n=9.67± 0.98; t=2.736 p=0.007). T›p-ilaç uygulamalar›nda r›za hakk› puan›, yafl (f=0.629 p=0.534), medeni durum (t=-0.876 p=0.382), meslek (f=1.054p=0.380), çal›flma durumu (f=0.237 p=0.789), e¤itim durumu (f=0.984 p=0.401), ekonomik durum (f=0.491 p=0.742) ile anlaml› düzeyde de¤iflmemektedir. T›p-ilaç uygulamalar›nda r›za hakk› puan›, SGK güvencesi olanlarda anlaml› düzeyde daha yüksek bulunmufltur (Yok=8.63±2.45; SGK=9.51± 1.33; Özel= 9.42±1.28; f=0.3.238 p=0.041). T›p-ilaç uygulamalar›nda r›za hakk› puan›, doktora gelifl s›kl›¤› (f=1.629 p=0.198) ile anlaml› düzeyde de¤iflmemektedir (Tablo 7). Cilt:3 Say›:1 / Mart 2011 *p<0.05 49 Maltepe T›p Dergisi/ Maltepe Medical Journal Tablo 8. Demografik özelliklere göre organ-doku naklinde r›za, aile planlama ve gebeli¤i sonland›rma hakk› puanlar› Keskin ve Arkadafllar› *p<0.05 50 Demografik özelliklere göre Hasta Haklar›n› Kullanma Tutumu Ölçe¤i incelendi¤inde "organ-doku naklinde r›za, aile planlama ve gebeli¤i sonland›rma hakk›" alt bafll›¤› puan› kad›nlarda anlaml› düzeyde daha yüksek bulunmufltur (Erkek=8.37±1.96; Kad›n=9.23±1.22; t=3.960 p= 0.000). Organ-doku naklinde r›za, aile planlama ve gebeli¤i sonland›rma hakk› puan›, yafl (f=0.412 p=0.663), medeni durum (t=-0.690 p=0.491), meslek (f=1.693 p=0.152), çal›flma durumu (f=1.627 p=0.199), e¤itim durumu (f=0.459 p=0.711), ekonomik durum (f=0.593 p=0.668), sosyal güvence (f=0.083 p=0.920) ile anlaml› düzeyde de¤iflmemektedir ancak doktora nadiren gelenlerde anlaml› düzeyde daha düflük bulunmufltur (Nadiren=8.65±1.85; S›k=9.14±1.19; Çok s›k=9.37±0.82; f=3.655p=0.027) (Tablo8). Maltepe T›p Dergisi/ Maltepe Medical Journal Tablo 9. Demografik özelliklere göre tedaviye onay verme ve reddetme hakk› puanlar› Demografik özelliklere göre Hasta Haklar›n› Kullanma Tutumu Ölçe¤i incelendi¤inde "tedaviye onay verme ve reddetme hakk›" alt bafll›¤› puan› kad›nlarda anlaml› düzeyde daha yüksek bulunmufltur (Erkek=8.71±2.036; Kad›n=9.21±1.39; t=2.160 p=0.032). Tedaviye onay verme ve reddetme hakk› puan›, yafl (f=0.862 p=0.424), medeni durum (t=0.676 p=0.500), meslek (f=0.620 p=0.649), çal›flma durumu (f=0.0407 p=0.666), e¤itim durumu (f=0.714 p=0.0544), ekonomik durum (f= 1.074 p=0.370), sosyal güvence (f=2.867 p=0.059), doktora gelifl s›kl›¤› (f=0.172 p=0.842) ile anlaml› düzeyde de¤iflmemektedir (Tablo 9). Cilt:3 Say›:1 / Mart 2011 *p<0.05 51 Keskin ve Arkadafllar› Maltepe T›p Dergisi/ Maltepe Medical Journal 52 TARTIfiMA: Araflt›rmam›za kat›lan 246 hastan›n yaln›z %32'si yeteri kadar bilgilendirilerek sayg›l› hizmet ald›klar›n› belirtmifltir. Deveci ve arkadafllar›n›n birinci basamak sa¤l›k kurulufluna baflvuranlarda yapt›klar› araflt›rmada hastalar›n %16.9'unun ilgi ve sayg› görme, %37.1’inin sa¤l›k durumu hakk›nda bilgi isteme haklar›ndan haberdar oldu¤u görülmüfltür (2). Hacettepe Üniversitesi büyük acil poliklini¤ine baflvuran hastalarda yap›lan bir çal›flmada, hastalar›n %31'i gösterilen ilginin yetersizli¤inden ve hastal›k konusunda bilgilendirilmemekten flikâyet etmifltir (3). Baflka bir çal›flmada, hastalar›n %17.8'i hastaneye geldi¤inde kimsenin kendisi ile ilgilenmedi¤ini belirtmifltir (4). Ataç ve arkadafllar›n›n TSK sa¤l›k kurumlar›nda yapt›¤› araflt›rmada ise kat›l›mc›lar›n %35 kadar› doktorlar›n, hemflirelerin ve di¤er sa¤l›k personelinin kendilerine daima sayg›l› davrand›¤›n› belirtmifltir (14). Araflt›rmam›za kat›lanlar›n %28.5'i personeli seçme, de¤ifltirme, kay›tlar› inceleme hakk›n› kulland›¤›n› belirtmifltir. Deveci ve arkadafllar›n›n araflt›rmas›nda hastalar›n en çok hat›rlad›¤› (%52.8), “personeli tan›ma, seçme ve de¤ifltirme hakk›” olmufl, hepsi istedi¤i hekimi seçme hakk› oldu¤unu bildirmifltir (2). Antalya'da bir sa¤l›k oca¤› bölgesinde yaflayanlar üzerinde yap›lan çal›flmada, kat›lanlar›n %46.3'ü kendi hekimini seçmek istedi¤ini belirtmifltir (15). Her iki çal›flmada da sa¤l›k personelini seçme hakk›n›n en çok bilinen ve kullan›lan hak oldu¤u görülmektedir. Çal›flmam›zdaki oran›n düflüklü¤ü, personeli seçme ve kay›tlar› inceleme haklar›n›n birlikte sorulmas›ndan ve hastalar›n, kay›tlar›n› incelemeye personeli seçmek kadar ihtiyaç duymamas›ndan kaynaklanm›fl olabilir. Araflt›rmam›zda kat›l›mc›lar›n %18'i ziyaretçi, refakatçi, güvenlik ve flikâyet hakk›n› kulland›¤›n› belirtmifltir. Günay ve arkadafllar›n›n Erciyes Üniversitesi E¤itim ve Araflt›rma Hastanesinde yatan hastalar üzerinde gerçeklefltirdikleri araflt›rmada kat›l›mc›lar›n %80'i hasta haklar›na uymayan kifli ve kurumlar› flikâyet etme hakk›ndan, %74'ü sa¤l›k kuruluflu aleyhine tazminat davas› açma hakk›ndan haberdar oldu¤unu bildirmifltir (16). Son y›llarda sa¤l›k kurulufllar›n›n ve sa¤l›k personelinin kendilerine gösterdi¤i özenin ve kontrolün artmas›yla flikâyetler azalm›fl olabilir. Yunanistan'da bir hastanede yap›lan çal›flmada, hastalar haklar›n› savunma konusunda çekingen davrand›klar›n›, hasta haklar›n›n en etkili biçimde bir hastane komitesi yard›m›yla korunabilece¤ini bildirmifllerdir (17). Araflt›rmam›zda, personelden t›bbi gereklere uygun hizmet alma ve yasaklara uyulmas› hakk›n› talep etti¤ini bildirenlerin oran› %50 kadard›r. T›p-ilaç uygulamalar›nda kendi r›zalar›n›n al›nd›¤›n› söyleyenlerin oran› yine %50 kadard›r. Ataç ve arkadafllar›n›n çal›flmas›nda kat›l›mc›lar›n yaklafl›k %40'›, son 12 ayda sa¤l›k hizmeti ald›klar› kurumdaki doktor ve hemflirelerin bak›m ve tedavi hakk›ndaki kararlara her zaman kat›lma imkân› sa¤lad›¤›n›; yaklafl›k %70'i, doktor ve hemflirelerin hastaya ait kiflisel bilgileri hep s›r olarak tuttuklar›n› belirtmifltir (14). Günay ve arkadafllar›n›n çal›flmas›nda kat›l›mc›lar›n %74'ü muayene ve tedavi s›ras›nda gizlili¤in sa¤lanmas›n› isteme, %48'i önerilen giriflimi reddetme, %54'ü raz› olduklar› bir ifllemden vazgeçme, %94'ü tedavinin sonuçlar› hakk›nda bilgi isteme hakk›ndan haberdar olduklar›n› bildirmifltir (16). Sa¤l›k personelinin hastalara tedavi seçeneklerini bildirmesi, onlar› kararlar›na dâhil etmesi, tedavi için r›zalar›n› almas› y›llar geçtikçe art›yor gibi görünmektedir. Sonuç olarak; araflt›rmam›za kat›lan kiflilerin, sahip olduklar› hasta haklar›n› tam olarak kullanamad›¤› söylenebilir. Bu durumun, kiflilerin hasta haklar›n› tam olarak bilmemelerinden kaynakland›¤› görülmektedir. Hasta haklar›, insan haklar› ve de¤erlerinin sa¤l›k hizmetlerine uygulanmas›n›n ifadesidir. Sa¤l›k personelinin, sa¤l›k kurulufllar›ndaki hasta ve hasta yak›nlar›n›n ve bütün toplumun hasta haklar› konusunda yeterince bilgilendirilmesi önemlidir. Bu sayede hasta haklar› gündelik hayata geçirilebilir ve sa¤l›k hizmetlerinde kalite ve güvenilirlik artt›r›labilir. KAYNAKLAR: Kapan› M.: ‹nsan Haklar›n›n Uluslararas› Boyutlar›. Ankara, Bilgi Yay›nevi, 1987:1-5. 2) Deveci ES, Ögetürk A, Tevfik Ozan AT, Tokdemir M, Aç›k Y.: Bir Birinci Basamak Sa¤l›k Kurulufluna Baflvuranlar›n Hasta Haklar›n›n Fark›nda Olma Durumlar›. Türkiye Klinikleri J Med Ethics 2005;13.174-178. 3) Hatun fi.;Hasta Haklar› Hepimizin ‹htiyac›, http://saglik.tr.net Eriflim Tarihi: 01.03.2004. 4) Akdur R.: Ça¤›m›zda Hasta-Sa¤l›k Çal›flanlar› ‹liflkileri ve Hasta Haklar›. Türkiye Klinikleri T›bbi Etik 1997; 5: 43-49. 5) Eren N, Kalaça S. T›p Ahlak›, In: Bertan M, Güler Ç, eds.: Halk Sa¤l›¤› Temel Bilgiler. Ankara, Hacettepe Halk Sa¤l›¤› Vakf›, 1995:436. 6) Bostan S: Sa¤l›k Çal›flanlar›n›n Hasta Haklar›na Yönelik Tutumlar›n›n Araflt›r›lmas›: Farabi Hastanesi Örne¤i. Hacettepe Sa¤l›k ‹daresi Dergisi 2007;10 (1): 1-18. 7) Bostan S.: Hasta Haklar› ‹hlallerinin Nedenleri. ‹bni Sina T›p Dergisi 10 (2-3):65-72. 8) Deccache A, Van Ballekom K.: Patient Education in Belgium: Evolution, Policy And Perspectives. Patient Education And Counseling 2001; 44: 43-48. 9) Conti A, De Ferrari F.\Patients’ Rights Versus Family Rights: The Situation in Italy. Med Law 2004; 23:51-7. 10) Paterson R.: Protecting Patients’ Rights in New Zealand. Med Law 2005; 24: 51-60. 11) Paterson R, Van Wyk M. Patients' Rights in New Zealand: Complaints Resolution And Quality Improvement. Med Law 2004; 23: 29-37. 12) Diamond LH, Kliger AS, Goldman RS, Palevsky PM. Commentary: Quality Improvement Projects: How Do We Protect Patients' Rights? Am J Med Qual 2004; 19: 25-27. 1) Maltepe T›p Dergisi/ Maltepe Medical Journal l›k Kurulufllar›nda Görev Yapan Personelin Davran›fllar› Konusunda Görüflleri. 8. Ulusal Halk Sa¤l›¤› Kongresi, Diyarbak›r. Kongre Kitab› 2, 2002:447-450. 16) Günay O, Naçar M, Horoz D, Özdemir M, Ç›t›l R, fiarl› (Mutlu) fi, Borlu A, Akp›nar F.: Erciyes Üniversitesi Hastanesinde Yatan Hastalar›n Hasta Haklar› Konusundaki Bilgi Düzeyi. Erciyes T›p Dergisi (Erciyes Medical Journal) 2007; 29: 303-L 1. 17) Merakou K, Dalla-Vorgia P, Garanis-Papadatos T, Kourea-Kremastinou J.: Satisfying Patients' Right: A Hospital Patient Survey. Nurs Ethics 2001; 8:499-509. Cilt:3 Say›:1 / Mart 2011 13) Erbil N.: Hasta Haklar›n› Kullanma Tutum Ölçe¤inin Gelifltirilmesi. Uluslararas› ‹nsan Bilimleri Dergisi 2009;6(L):825-838. 14) Ataç A, Azal Ö, Uçar M, Aç›kel C, Göçgeldi E.TSK Sa¤l›k Kurumlar›ndan Yararlanan Personelin Hasta Haklar› ve Sa¤l›k Personeli-Hasta ‹liflkisi Konusundaki Memnuniyetlerinin ‹ntranet Üzerinden Araflt›r›lmas›. Gülhane T›p Dergisi 2003; 45: 309-315. 15) Dönmez L, Culbant AB, Yüce A, Taflk›n T.: Bir Sa¤l›k Oca¤› Bölgesinde Yaflayan 15 Yafl ve Üzeri Kiflilerin Baz› Hasta Haklar›n› Kullanma Durumu ve Farkl› Sa¤- 53 Erythroid Differentiation Inducer, Hemin Inhibits Cyclic AMP Production in K562 Cells K562 Hücrelerinde Eritroid Farkl›laflmay› Uyaran Hemin, Siklik AMP Oluflumunu Bask›lar n Bu çal›flma, “Hemin ‹le ‹ndüklenen K562 Hücrelerinde cAMP Konsantrasyonlar›n›n Kolorimetrik ‹ncelenmesi” bafll›¤› ile 6-9 Eylül 2006’da XVIII. Ulusal Biyofizik Kongresi’nde poster olarak sunulmufltur. Bahire Küçükkaya, PhD/ Maltepe University School of Medicine, Department of Biophysics ÖZET Amaç: Bu çal›flmada heminle indüklenen ve indüklenmeyen K562 hücrelerinde, hücre içi siklik AMP düzeyleri incelendi Yöntemler: K562 hücreleri %10 fetal dana serumu, 100 IU/ml penisilin, 100 μg/ml streptomisin, 25 μg/ml amfoterisin B ve 2 mM L-glutamin içeren RPMI-1640 içerisinde ve nemli % 5’lik karbondioksit etüvünde, 37 oC’da ço¤alt›ld›. Ço¤alt›lan bu hücrelerde Tripan mavisi boyama canl›l›k testi yap›ld›. Hemin ile muamele edilen (deney grubu) ve hemin ile muamele edilmeyen (kontrol grubu) hücrelerden birinci günden itibaren alt›nc› güne kadar hücre peletleri elde edildi. Elde edilen bu hücre peletlerinde siklik AMP konsantrasyonlar›, siklik AMP Enzim ‹mmuno Analiz sistemi kullan›larak ölçüldü. Tüm veriler Student’s t-testi’ ni takiben tek-yol ANOVA ile istatistiksel olarak analiz edildi. Bulgular: K562 hücrelerinin heminle muamelesi, hücre ço¤almas›n›n bask›lanmas›na neden olmufltur. Heminle muamele edilen K562 hücrelerinin ço¤almas›na ra¤men siklik AMP düzeyleri zamana ba¤l› olarak azalm›flt›r. Heminle indüklenen K562 hücrelerinin hücre içi siklik AMP düzeyleri azal›rken, kontrol hücrelerinin siklik AMP düzeyleri kararl› kalm›flt›r. Sonuç: Bu sonuçlara dayanarak, di¤er eritroid indükleyiciler veya hemin ile muamele edilen K562 hücrelerinde hücre içi siklik AMP düzeylerinin hangi mekanizmayla düzenlendi¤ini anlamak için daha çok bilgiye gerek vard›r. ABSTRACT Objective: This study investigated the intracellular cyclic AMP concentrations in hemin-induced and uninduced K562 cell line. Methods: K562 cell line were grown in RPMI medium supplemented with 10% fetal calf serum (FCS), 100 IU/ml penicillin, 100 μg/ml streptomycin, 25 μg/ml amphotericin B and 2 mM L-glutamin at 37 oC in humidified air containing 5% CO2. A Trypan blue stain viability test was performed for produced K562 cells, and those used to obtain cell pellets from 1st day to 6th day, under the the following conditions: without hemin treatment as a control group and with hemin treatment as an experimental group. All data were statistically analyzed using one-way ANOVA, followed by Student`s t test. Results: Treatment of K562 cells with hemin leads to inhibition of cell proliferation. Cyclic AMP levels of K562 cells that were treated with hemin are decreased in a time dependent manner, although the hemin-induced cells proliferated. Intracellular cyclic AMP levels of hemininduced K562 cells decreased, while the control cells had stable cyclic AMP concentrations. Conclusion: On the basis of these results, it is recommended that further data collection is needed to analyze the mechanism by which intracellular cyclic AMP levels are regulated in K562 cells treated with hemin or other erythroid inducers. Anahtar Kelimeler: cAMP, hemin, K562, eritroid farkl›laflma, hücresel sinyal iletimi Key Words: cAMP, hemin, K562, erythroid differentiation, cellular signaling Maltepe T›p Dergisi/ Maltepe Medical Journal intracellular cyclic AMP concentrations in hemin-induced and uninduced human erythroleukemia cell line, K562 cells. MATERIAL AND METHODS Reagents Hemin, RPMI 1640, and penicillin/streptomycin solutions were obtained from Sigma (St Louis, MO, USA) Fetal Calf Serum was from Biochrom. All other chemicals and enzymes were obtained from commercial sources. A direct colorimetric immunoassay kit for detection of cAMP was purchased from Calbiochem (La Jolla, CA). Cell Culture K562 cell line obtained from ATCC (MD, USA) were cultured in RPMI medium supplemented with 10% fetal calf serum (FCS), 100 IU/ml penicillin, 100 μg/ml streptomycin, 25 μg/ml amphotericin B and 2 mM L-glutamin at 37 ºC in humidified air containing 5% CO2. Hemin was added at the stated concentrations to a culture media containing 1x105 cells/ml (20,22). This density allowed log-phase growth of cells for the time periods tested. The survival of the K562 cells was determined by trypan blue dye exclusion assay (23). Measurement of cAMP in K562 Intracellular cAMP concentrations were determined as described previously(24). A number of signals are known to stimulate the production of cAMP through the action of adenylate cyclase converting ATP to cAMP. Intracellular cAMP concentrations were measured using a colorimetric direct immunoassay, in accordance with the manufacturer’s instructions. K562 cells were collected by low speed (400 g) centrifugation and washed twice with phosphate-buffered saline (PBS), pH 7.5. The resulting pellets (2.5x106 cells) were re-suspended and lysed in 0.1 N HCl (250 μl) at room temperature for approximately 10 min. Cell debris was pelleted by centrifugation at 600 g for 10 min and the resulting supernatant was used for assay. In the capture microtitre plate provided, 100 μl lysate and controls were added per well, along with 50 μl conjugate and 50 μl antibody solution, and incubated for 2 hours at room temperature on a plate shaker. The plate was then emptied and washed three times in wash buffer provided. Colour development was detected using 200 μl pNpp substrate solution and incubated for 1 hour at room temperature, and stopped by the addition of 50 μl stop solution. These assays were read and quantified on a Multiskan EX plate reader at 405 nm (Thermo). All results are expressed as the mean concentration of cAMP obtained per condition. Statistical Analysis Statistical analyses was conducted using SPSS for windows (version 8.0). All data were analyzed using oneway ANOVA, followed by Student`s t test. A value of P<0.05 was considered to be statistically significant. Values were expressed as the mean±SD. Cilt:3 Say›:1 / Mart 2011 INTRODUCTION Perhaps the earliest research into signal transduction pathways focused upon the regulation of the cellular concentration of second-messenger molecules by cellsurface receptors. In 1958, Sutherland & Rall identified cyclic AMP as a key intermediate in the hepatic glycogenolytic response to adrenaline and glucagon; subsequent biochemical studies quickly identified the enzymatic activities that synthesize (adenylate cyclase (AC)) and degrade (cyclic nucleotide phosphodiesterase (PDE)) cyclic AMP(1). The second messenger cyclic AMP controls growth and differentiation in a variety of organisms and cell types(2,3). In eukaryotes, cAMP binds to and directly activates protein kinase A (PKA, cAMP-dependent protein kinase) as well as the cAMP binding guanine nucleotide exchange factors Epac1 and –2, which, in turn, stimulate the small GTPases Rap1 and Rap2. Together, PKA and Epacs appear to mediate the majority of effects of cAMP in mammalian cells(4-7). At present cAMP is known to also directly regulate cyclic nucleotide gated ion channels(8). However, the mechanism by which cAMP utilizes these effectors to induce distinct biological responses is unknown(5,9). One target of cAMP that is associated with cell proliferation is the mitogen-activated protein (MAP) kinase, also called extracellular signal-regulated kinase, or ERK-cascade (10). The activation of ERKs is a key event in many cellular processes, including proliferation, differentiation, and apoptosis (11,12). ERK can be activated or inhibited by cAMP, in a cell-specific manner, to dictate the growth effects of cAMP (10). ERK can stimulate either proliferation or differentiation depending on the stimulus and cell type. Hormonal stimulation of cells can activate Gas and adenylyl cyclase to stimulate the production of cAMP. cAMP activates the cAMP-dependent protein kinase, PKA. In some cells, PKA activation inhibits growth factor-dependent activation of ERKs. In other cells, PKA activation stimulates ERKs (12). The precise role of cAMP in regulating cell growth and proliferation remains a matter of considerable debate (13,14). Pituitary adenylate cyclase-activating polypeptide is one of the most potent activators of adenylate cyclase in pituitary cells(15), and its receptor is expressed in the subventricular zone, an area that gives rise to both neurons and glia, around the onset of gliogenesis(16,17). It was recently shown that cAMP-elevating stimuli, including pituitary adenylate cyclase-activating polypeptide, can induce astrocytogenesis of rat cortical precursors (18). The role of cAMP in differentiation of chicken erythroblast cell line HD3 was associated with an increase in cAMP (19). Treatment of K562 cells with hemin leads to erythroid differentiation, as evidenced by inhibition of cell proliferation and induction of hemoglobin synthesis (20,21). The present study investigated the role of 55 Maltepe T›p Dergisi/ Maltepe Medical Journal RESULTS In this study, K562 cells were induced with hemin. Cell viability was >95%, as determined by the trypan blue dye exclusion assay. Treatment of K562 cells with hemin leads to inhibition of cell proliferation (Fig.1). Cell proliferation was declined from the 1st to the 6th day after treatment. To determine whether the cAMP-dependent pathway is activated in K562 cells following hemin treatment, intracellular cAMP concentrations were measured in K562 cells treated with hemin for six days, and also in their untreated controls. Following the addition of hemin, intracellular cAMP concentrations were determined using the cAMP enzyme immunoassay system. Table I. shows statistical value of total intracellular cAMP concentrations in hemin-induced and uninduced K562 cells. No statistically significant difference was found between uninduced K562 cells’ cAMP concentrations base compared with different day samples of uninduced K562 cells. There was a significant difference in cAMP concentration between 5th and 6th day samples between uninduced (control) and hemin-induced cells, as a result of decreasing intracellular cyclic AMP concentrations in hemin-induced K562 cells. In hemin-induced K562 cells, comparison of 2nd, and 3rd day samples showed no statistical differences. However, comparing cAMP concentrations in hemin-induced cells between the 1st and 5th or 6th day’s values indicated statistically significant differences (p<0.05, p<0.02). Fig 1. Time course of antiproliferative effects of hemin. Daily cell counts were performed for the 6 days after no treatment (control, uninduced), and hemin treatment (induced). Viable cells were counted at 1 day intervals as indicated. Each point represents the mean of six determinations. The eror bars represent standart deviation. *: p< 0.05, **: p< 0.001 Table 1. Cyclic AMP Concentrations in K562 Cells in Response to Treatment with Hemin Note. Values represent the means (±SD) of three independent experiments. 1. uninduced (Control) [cAMP] (pmol/ml)/106 cell ± SD n=3 a 70.00±0.00 Hemin induced [cAMP] (pmol/ml)/106 cell ± SD n=3 b 102.5±38.89 2. c 87.50±17.67 d 105.00±22.91 3. e 89.33±41.00 f 87.50±45.96 4. g 91.66±33.29 h 54.33±24.00 5. j 91.66±33.29 k 32.66±10.78 6. l 105.00±22.91 m 1.66±1.15 Küçükkaya Days 56 d-k p < 0.01 d-m p < 0.001 f-m p < 0.05 h-m p < 0.05 b-m p< 0.02 b-k p < 0.05 k-m p < 0.01 j-k p < 0.05 l-m p < 0.001 Maltepe T›p Dergisi/ Maltepe Medical Journal regulated in K562 cells treated with hemin or other erythroid inducers. Acknowledgments This study was supported by the Scientific and Technical Research Council of Turkey (TUBITAK-SBAGAYD-489-105S003). Study of the research was completed in Marmara University of Medicine, Department of Biophysics laboratory. REFERENCES Sutherland EW, Rall TW.: Fractionation and characterization of cyclic adenine ribonucleotide formed by tissue particles. J Biol Chem 1958, 232(2): 1077-1091. 2) Indolfi C, Stabile E, Coppola C et al.: Membranebound protein kinase A inhibits smooth muscle cell proliferation in vitro and in vivo by amplifying cAMPProtein kinase A signals. Circ Res 2001, 88: 319-324. 3) Grieco D, Porcellini A, Avvedimento EV et al.: Requirement for cAMP-PKA pathway activation by M phase-promoting factor in the transition from mitosis to interphase. Science 1996, 271: 1718-1723. 4) Gloerich M, Bos JL.: Epac: defining a new mechanism for cAMP action. Annu Rev Pharmacol Toxicol 2010, 50: 355-375. 5) Bos JL.: Epac: a new cAMP target and new venues in cAMP research. Nat Rev Mol Cell Biol 2003, 4: 733738. 6) Yu Zhiwen, Jin Tianru.: New insights into the role of cAMP in the production and function of the incretin hormone glucagon-like peptide-1 (GLP-1). Cell Signal 2010, 22: 1-8. 7) Roscioni SS, Elzinga CR, Schmidt M.: Epac: effectors and biological functions. Naunyn Schmiedebergs Arch Pharmacol 2008, 377: 345-357. 8) Kopperud RC, Krakstad C, Selheim F et al.: cAMP effector mechanisms. Novel twists for an ‘old’ signaling system. FEBS Lett 2003, 546: 121-126. 9) Kiermayer S, Biondi RM, Imig J et al.: Epac activation converts cAMP from a proliferative into a differentiation signal in PC12 cells. Mol Biol Cell 2005, 16: 5639-5648. 10) Stork PJ, Schmitt JM.: Crosstalk between cAMP and MAP kinase signaling in the regulation of cell proliferation. Trends Cell Biol 2002, 12: 258-266. 11) Davis RJ.: The mitogen-activated protein kinase signal transduction pathway. J Biol Chem 1993, 268: 1455314556. 12) Pomerance M, Abdullah HB, Kamerji S et al.: Thyroidstimulating hormone and cyclic AMP activate p38 mitogen-activated protein kinase cascade. Involvement of protein kinase A, rac1, and reactive oxygen species. J Biol Chem 2000, 275: 40539-40546. 13) Cook SJ, McCormick F.: Inhibition by cAMP of Ras1) Cilt:3 Say›:1 / Mart 2011 DISCUSSION cAMP is a soluble second messenger that regulates various cellular functions, including cell motility, growth, metabolism, ion channel conductivity, and synaptic plasticity (25,26). The K562 cell line is a commonly-used model system for investigating cellular and molecular events involved in cell proliferation and differentiation (2729). Erythroleukemia cells differentiate into more mature erythroid cells and accumulate hemoglobin by various low molecular-weight compounds including dimethylsulfoxide, hexamethylene bisacetamide, butyric acid, and hemin (30). In this study, treatment of K562 cells with hemin leads to inhibition of cell proliferation. cAMP levels of K562 cells that were treated with hemin decreased in a timedependent manner, although the hemin-induced cells proliferated. Intracellular cyclic AMP levels of hemininduced K562 cells decreased, while the control cells had stable cAMP concentrations. The adenyl cyclase-cAMP second messenger pathway has been implicated in the regulation of growth and development in several cell types, including Schwann cells, the major glial element in peripheral nerves (31). The effect of the adenyl cyclase-cAMP signalling pathway on proliferation is dependent on the cell type. In certain cells, cAMP inhibits growth and can even suppress transformation, but in others it exerts a proliferative effect (32-34). Receptors have been shown to either increase or decrease cyclic AMP accumulation within the cell, and that the receptor-AC linkage was not direct, but occurs via a family of heterotrimeric guanine nucleotide-binding proteins, termed G proteins (35). The somatostatin analog octreotide appears to directly stimulate CaCo-2, and proliferation of human intestinal epithelial cells by decreasing cAMP. These proliferative effects modulate Caco-2 differentiation but do not affect cell-matrix interactions (36). Inoue et al. showed that intracellular cGMP and cAMP levels increase within a few hours in K562 cells treated with hemin (37,24). In contrast, in the present study, hemin treatment did not increase the cyclic AMP content of K562 cells. Cokic et al. reported that high cAMP levels continuously decrease during erythroid differentiation (38). We have previously shown that hemin induced erythroid differentiation and also shown that hemin stimulates hemoglobin production (39). These results suggest that hemin-promoted differentiation can be regulating by cyclic AMP-independent pathway. The role of cAMP on hemin-induced erythroid differentiation and proliferation is as yet unexplained in K562 cell line. Further studies are needed to better understand the effect of cyclic AMP on hemin-induced proliferation and differentiation of K562 cells. Conclusion: On the basis of these results, it is recommended that further data are collected on the mechanism by which intracellular cAMP levels are 57 Maltepe T›p Dergisi/ Maltepe Medical Journal 14) 15) 16) 17) 18) 19) 20) 21) 22) 23) 24) Küçükkaya 25) 58 26) Dependent Activation of Raf. Science 1993, 262: 1069-1072. Takanaga H, Yoshitake T, Hara S et al.: cAMP-induced astrocytic differentiation of C6 glioma cells is mediated by autocrine interleukins-6. J Biol Chem 2004, 279: 15441-15447. Miyata A, Arimura.A, Dahl RR et al.: Isolation of a novel 38 residue-hypothalamic polypeptide which stimulates adenylate cyclase in pituitary cells. Biochem Biophys Res Commun 1989, 164: 567-574. Basille M, Vaudry D, Coulouran Y et al.: Comparative distribution of Pituitary adenylate cyclase-activating polypeptide (PACAP) binding sites and PACAP receptor mRNAs in the rat brain during development. J Comp Neurol 2000, 425: 495-509. Jaworski DM, Proctor MD.: Developmental regulation of pituitary adenylate cyclase-activating polypeptide and PAC(1) receptor mRNA expression in the rat central nervous system. Dev Brain Res 2000, 120: 27-39. Vallejo I, Vallejo M.: Pituitary adenylate cyclaseactivating polypeptide induces astrocyte differentiation of precursor cells from developing cerebral cortex. Mol Cell Neurosci 2002, 21: 671-683. Grdisa M, White MK.: Erythrocytic differentiation and glyceraldehydes-3-phosphate dehydrogenase expression are regulated by protein phosphorylation and cAMP in HD3 cells. Int J Biochem Cell Biol 2000, 32: 589-595. Andersson LC, Jokinen M, Gahmberg CG.: Induction of erythroid differentiation in the human leukemia cell line K562. Nature 1979, 278: 364-365. Küçükkaya B, Öztürk L, Yalç›ntepe L.: Nitric oxide levels during erythroid differentiation in K562 cell line. Indian J Biochem Biophys 2006, 43: 251-253. Cioe L, McNab A, Hubbell HR et al.: Differential expression of the globin genes in human leukemia K562(S) cells induced to differentiate by hemin or butyric acid. Cancer Res 1981, 41: 237-243. Pardoe IU, Grewal KK, Baldeh MP et al.: Persistent infection of K562 cells by encephalomyocarditis virus. J Virol 1990, 64: 6040-6044. Ikuta T, Ausenda S, Cappellini MD.: Mechanism for fetal globin gene expression role of the soluble guanylate cyclase-cyclic GMP-dependent protein kinase pathway. Proc Natl Acad Sci U S A 2001, 98: 1847-1852. Francis SH, Corbin JD.: Structure and function of cyclic-nucleotide dependent protein kinases. Annu Rev Physiol 1994, 56: 237-272. Ghil S, Choi JM, Kim SS et al.: Compartmentalization 27) 28) 29) 30) 31) 32) 33) 34) 35) 36) 37) 38) 39) of protein kinase A signaling by the heterotrimeric G protein Go. Proc Natl Acad Sci U S A 2006, 103: 19158-19163. Lozzio CB, Lozzio BB.: Human chronic myelogenous leukemia cell line with positive Philadelphia chromosome. Blood 1975, 45: 321-334. Rowley PT, Ohlsson-Wilhelm BM, Farley BA et al.: Inducers of erythroid differentiation in K562 human leukemia cells. Exp Hematol 1981, 9: 32-37. Kitanaka A, Waki M, Kamano H, et al.: Antisense src expression inhibits proliferation and erythropoietininduced erythroid differentiation of K562 human leukemia cells. Biochem Biophys Res Commun 1994, 201: 1534-1540. Rutherford TR, Clegg JB, Weatherall DJ.: K562 human leukaemic cells synthesise embryonic haemoglobin in response to haemin. Nature 1979, 280: 164-165. Morgan L, Jessen KR, Mirsky R.: The effects of camp on differentiation of cultured Schwann cells: Progression from an early phenotype (04+) to a myelin phenotype (Po+, GFAP- N-CAM-, NGFReceptor-) Depends on Growth inhibition. The J Cell Biol 1991, 112: 457-467. Dumont JE, Jauniaux JC, Roger PP.: The cyclic AMPmediated stimulation of cell proliferation. Trends Biochem Sci 1989, 14: 67-71. Chen J, Iyengar R.: Suppression of Ras-induced transformation of NIH 3T3 cells by activated G·s. Science 1994, 263: 1278-1281. Vallar L.: Oncogenic role of heterotrimeric G proteins. Cancer Surv 1996, 27: 325-338. Nahorski SR.: Pharmacology of intracellular signalling pathways. Br J Pharmacol 2006, 147: S38-S45. Sgambati SA, Zarif A, Basson MD.: Octreotide differentially modulates human Caco-2 intestinal epithelial cell proliferation and differentiation by decreasing intracellular cAMP. Regul Pept 1996, 61: 219-227. Inoue A, Kuroyanagi Y, Terui K et al.: Negative regulation of globin gene expression by cyclic AMPdependent pathway in erythroid cells. Exp Hematol 2004, 32: 244-253. Cokic VP, Andric SA, Stojilkovic SS et al.: Hydroxyurea nitrosylates and activates soluble guanylyl cyclase in human erythroid cells. Blood 2008, 111: 1117-1123. Küçükkaya B, Arslan DO, Kan B.: Role of G proteins and ERK activation in hemin-induced erythroid differentiation of K562 cells. Life Sci 2006, 78: 12171224. II. Trimester Gebelikte Ovaryan Torsiyon; Nadir Bir Olgu Sunumu “Ovarian Torsion in the Second Trimester of Pregnancy: A Rare Case Report” Dr. ‹brahim ALANBAY/ Gülhane Askeri T›p Akademisi, Kad›n Hastal›klar› ve Do¤um A.D., Etlik , Ankara. Dr. Hakan ÇOKSUER/ Gülhane Askeri T›p Akademisi, Kad›n Hastal›klar› ve Do¤um A.D., Etlik , Ankara. Dr. Mutlu ERCAN/ Gülhane Askeri T›p Akademisi, Kad›n Hastal›klar› ve Do¤um A.D., Etlik , Ankara. Dr. U¤ur Keskin/ Gülhane Askeri T›p Akademisi, Kad›n Hastal›klar› ve Do¤um A.D., Etlik , Ankara. Dr. Emre KARAfiAH‹N/ Gülhane Askeri T›p Akademisi, Kad›n Hastal›klar› ve Do¤um A.D., Etlik , Ankara. Dr. ‹skender BAfiER/ Gülhane Askeri T›p Akademisi, Kad›n Hastal›klar› ve Do¤um A.D., Etlik , Ankara. ÖZET Amaç: Gebeli¤in 2.trimesterinde görülen ovaryan torsiyon olgusunu sunmakt›r. Olgu: 28 yafl›nda gravida 1, parite 0 olan SAT’ e göre 25 haftal›k gebe sa¤ yan a¤r›s› flikayeti ile klini¤imize baflvurdu. Ultrasonografide kostolomber bölgenin alt›nda, hipoekojen, yaklafl›k 6 cm’lik, dopplerde ak›m izlenmeyen kitle izlendi. Laparotomide sa¤ adnekste overin torsiyone ve nekrotik olmas›ndan dolay› salpingooferektomi yap›ld›. Hasta postoperatif 2.günde sorunsuz taburcu edildi. Sonuç: Akut abdominal a¤r› ile baflvuran gebelerde ovaryan torsiyon mutlaka düflünülmeli ve ekarte edilmeye çal›fl›lmal›d›r. Anahtar Kelimeler: gebelik, over torsiyonu, salpingooferektomi. ABSTRACT Objective: To present a rare case of ovarian torsion in the second trimester of a pregnancy Case: A 28 years old patient on her 25th gestational week with gravida 1, parity 0 admitted to our emergency unit with the complaints of right lower quadrant pain. A hypoechogenic pelvic mass in 6 cm diameter was defined under the costolumbar area by ultrasound and no doppler flow was obtained. Salpingoophorectomy was performed by laparatomy due to the torsion and necrosis of the right ovary. The patient was discharged on the second day after the operation without any complication. Conclusion: Ovarian torsion must be considered and should be excluded in pregnant patients who applied to emergency room with the complaints of acute abdominal pain. Key Words: pregnancy, ovarian torsion, salpingoopherectomy G‹R‹fi: Gebeliklerde adneksiyal kitleler nadiren görülmekte olup, bunlar›n ço¤unlu¤u korpus luteum, teka lutein kistleri gibi fonksiyonel kistlerdir ve %95’i 16. gebelik haftas›ndan sonra geriler (1,2). Ultrasonografinin klinik kullan›ma girmesi ile gebeliklerde kitle saptama oranlar› artm›flt›r (3). Gebelikte saptanan ovaryan kitlelerde takip ve tedavi yaklafl›m› tart›flmal›d›r. Önceleri bu hastalara ço¤unlukla ikinci trimesterde cerrahi müdahale uygulanmaktayd›. Çünkü gebelik s›ras›nda yap›lacak cerrahi giriflimin hem anneye hem de fetüse istenmeyen etkileri olabilirken, hiç giriflim yapmadan takip edilerek b›rak›lanlarda kitle malign ise kan- serin yay›lmas› veya akut bat›n oluflturan torsiyon gibi komplikasyonlar›n geliflmesine neden olunabilmektedir (4). Ancak son y›llarda birinci veya ikinci trimesterde cerrahi yaklafl›m›n fetal kay›p, erken do¤um veya teratojenite riski ile ciddi bir birlikteli¤i olmad›¤›na dair yay›nlar da vard›r (5). Yine de abdominal cerrahinin çok ciddi fiziksel ve duygusal strese neden oldu¤u ve gebeli¤e ba¤l› komplikasyonlar› artt›rd›¤› kan›s› yayg›nd›r (2). Cerrahi teknik ve USG’deki ilerlemeler göz önüne al›nd›¤›nda tüm adneksiyel kitlesi olan gebelerde cerrahi müdahaleyi sorgulamak gerekmektedir. Gebelik s›ras›nda ovaryan torsiyon nadir olarak sapta- Maltepe T›p Dergisi/ Maltepe Medical Journal nan bir durum olup, s›kl›kla di¤er akut abdominal durumlarla kar›flabilir. Tan›s› gebe olmayanlara göre, özellikle geç trimester olgular›nda oldukça zordur (6). Biz bu olgu sunumu ile klini¤imizde takip ve tedavi edilen bir geç trimester ovaryan torsiyon olgusunun klinik görünümü, laboratuar bulgular›, tan› yöntemlerini ve tedavi yaklafl›mlar›n› anlatmaya çal›flt›k. Alanbay ve Arkadafllar› OLGU: Ovaryan torsiyon hastam›z 28 yafl›nda gravida 1, parite 0 olup, klini¤imize bir gün önce bafllayan ve aral›kl› olarak devam eden sa¤ yan a¤r›s› flikayeti ile baflvurdu. Hastan›n klini¤imize baflvurdu¤unda SAT’ e göre 25 haftal›k gebe oldu¤u saptand›. Hasta gebelik yan›nda akut kar›n a¤r›s› tan›s› ile yat›r›ld›. Hastan›n hikayesinde bu tür a¤r›lar›n›n yaklafl›k bir haftal›k süre içinde az s›kl›kta oldu¤u, son bir gün içinde s›kl›¤› ve fliddetinin artt›¤› belirtilmektedir. Hastan›n yap›lan ilk obstetrik ve abdominal ultrasonografik de¤erlendirilmesinde herhangi bir patoloji saptanmad›. Transvajinal ultrasonografi ile adneksiyal alanlar, gebelik haftas›n›n ileri olmas›na ba¤l› k›s›tl› kullan›m› nedeniyle net de¤erlendirilemedi. Hastan›n yap›lan fizik muayenesinde özellikle sa¤ yan ve sa¤ alt kadranda a¤r› ve hassasiyet saptand›. Hastan›n ilk gün yap›lan tam kan say›m›nda lökosit 13.000/mm3 olarak saptand›. Di¤er hematolojik parametreler normal olarak saptand›. Hastan›n seri ultrasonografi ile takibine karar verildi. Oral al›m› kesilen ve antibiyoterapi uygulanan hastan›n flikayetleri ikinci gün biraz daha artt›. Hasta tekrar de¤erlendirildi¤inde lokosit 10.000/mm3 olarak, sa¤ alt kadranda rebaund saptand›. Hastan›n sa¤ yan ultrasonografisinde kostolomber bölgenin alt›nda, hiperekojen, ortalama 6 cm’lik, dopplerde ak›m izlenmeyen kitle saptand›. Hastaya akut abdomen sebepleri yan›nda ovaryan torsiyonda olaca¤› düflünülerek, laparotomi yap›ld›. Laparotomide sa¤ adneks pedinkülünün 3 kez torsiyone oldu¤u izlendi. Adneksin nekrotik olmas›ndan dolay› salpingooferektomi yap›ld›. Hasta postoperatif 2.günde sorunsuz olarak taburcu edildi. Pataloji incelemesi sonucunda nekrotik over dokusu d›fl›nda bir anomali saptanmad›. 60 fiekil 1. intraoperatif torsiyone adneks görünümü Nekrotik over biseksiyonu fiekil 2. Nekrotik over dokusunun biseksiyonu. Over dokusu diffüz olarak hemorajik olarak izlendi Over incelendi¤inde nekroz d›fl›nda ek bir anomali saptanmad› Hastan›n takipleri s›ras›nda obstetrik patoloji saptanmam›flt›r. TARTIfiMA Adneksial torsiyon gebelik s›ras›ndaki akut abdomenin nadir sebeplerinden biridir. Görülme s›kl›¤› ortalama 1/5000 gebelik olup, s›kl›kla 1. trimesterde görülür (6). Adneksiyal torsiyon s›kl›kla in vitro fertilizasyon (IVF) tedavisi için yap›lan ovaryan stimülasyon sonras› daha s›k izlenmektedir (7). Ovaryan torsiyon olgular›n›n ortalama % 60’› gebeli¤in ilk trimesterinde görülmektedir (8). Gebelik s›ras›nda adneksiyal kitleye yaklafl›m klinisyen için zor bir karar olup, gebelikte abdominal cerrahi, hem anne hem de fetus aç›s›ndan risklidir (9). Cerrahi giriflim, gebelik kayb› riski, prematürite ve perinatal mortaliteye, tafl›d›¤›ndan müdahale gerektiren akut durum endikasyonlar›ndan emin olunmas› gerekir (10). Olgumuzda da torsiyona ba¤l› doku nekrozu, preterm do¤um, potansiyel perinatal veya maternal mortalite söz konusu olaca¤› için operasyon karar› al›nm›flt›r. Gebelik s›ras›nda persiste eden adneksiyel kitlelerde %6 civar›nda malignite riski yan›nda rüptür, torsiyon veya kanama gibi komplikasyonlar da geliflebilir (11). Tüm gebelik boyunca rüptür s›kl›¤› %2 oran›nda görülmektedir (12). Ultrasonografinin yayg›n kullan›lmad›¤› dönemlerde torsiyon s›kl›¤› %15’lerde iken USG’nin yayg›n kullan›lmas› ile konservatif takip edilen adneksiyel kitleler için oran flimdilerde %2.3 olarak bildirilmifltir (2). Bizim olgumuzda muhtemelen gebelik öncesi veya 1. trimesterde varolan adneksiyel kitle, obstetrik USG muayenesinde adneksiyel bölge net olarak de¤erlendirilemedi¤inden atlanm›fl ve hasta bize over kist torsiyonu klinik bulgular›yla baflvurmufltur. Torsiyon adneksin kendi etraf›nda dönmesi sonucu önce venöz staz sonras› arteriyal kan ak›m›n›n kesilmesi ile sonuçlan›r. E¤er arteriyal kan ak›m› 36- 48 saat’den fazla kesilirse adneksiyal nekroz ile sonuçlan›r (13). Ovaryan torsiyon s›kl›kla ovaryan kitle veya büyümüfl over dokusu ile birlikte görülmekle beraber, normal olan olgularda bildirilmifltir. Adneksiyal dokunun neden torsiyone oldu¤u tam olarak aç›klanamamakla beraber, uzun tubaya ba¤l› artm›fl Maltepe T›p Dergisi/ Maltepe Medical Journal 1) 2) 3) 4) 5) 6) KAYNAKLAR Schnee DM.: The adnexal mass in pregnancy. Mo Med 2004; 101: 42-45. Platek DN, Henderson CE, Goldberg GL.: Management of a persistent adnexal mass in pregnancy. Am J Obstet Gynecol 1995; 173: 1236-1240 Sherard GB 3rd, Hodson CA, Williams HJ, Semer DA, Hadi HA, Tait DL.: Adnexal masses and pregnancy: a 12 year experience. Am J Obstet Gynecol 2003; 189: 358-362. Whitecar MP, Turner S, Higby MK.: Adnexal masses in pregnancy: a review of 130 cases undergoing surgical management. Am J Obstet Gynecol 1999; 181: 19-24. Visser BC, Glasgow RE, Mulvihill KK, Mulvihill SJ.: Safety and timing of nonobstetric abdominal surgery in pregnancy. Dig Surg 2001; 18: 409-417. Mancuso A, Broccio G, Angio L.: Adnexal torsion in pregnancy. Acta Obstet Gynecol Scand 1997; 76: 83–84. 7) 8) 9) 10) 11) 12) 13) 14) 15) 16) Morice P, Louis-Sylvestre C, Chapron C, Dubuisson JB.: Laparoscopy for adnexal torsion in pregnant women. J Reprod Med 1997; 42: 435–439. Glanc P, Salem S, Farine D.: Adnexal masses in the pregnant patient a diagnostic and management challenge. Ultrasound Q. 2008; 24: 225-240. Whitecar MP, Turner S, Higby K.: Adnexial masses in pregnancy: A review of 130 cases undergoing surgical management. Am J Obstet Gynecol 1999; 191: 19-24. Gary Scott Leisrowitz. Surgical Complications During Pregnancy. In: Niswander KR, Evans AT (Eds). Manual of Obstetrics, 5th Ed. Boston, Little Brown and Company, 1996: 239-260. Michel E. Rivlin. Surgery and Trauma in Pregnancy. In: Rivlin ME, Martin RW, Wiser WL (Eds). Manual of Clinical Problems in Obsterics and Gynecology, 5th Ed. Philadelphia, Lippincott Williams and Wilkins, 2000: 126-130. Martin JR, Martin RW, Morrison JC.: Surgical Diseases and Disorders in Pregnancy. In: Pernoll ML (Ed). Current Obstetric and Gynecologic Diagnosis and Treatment, 7th Ed. Connecticut, Appleton and Lange, 1991: 480-492. Hasiakos D, Papakonstantinou K, Kontoravdis A, Gogas L, Aravantinos L, Vitoratos N.: Adnexal torsion during pregnancy: report of four cases and review of the literature. J Obstet Gynaecol Res. 2008; 34: 683-687. McCrea RS.: Uterine adnexal torsion with subsequent contralateral recurrence. J Reprod Med 1980; 25: 123–124. Germain M, Rarick T, Robins E.: Management of intermittent ovarian torsion by laparoscopic oophoropexy. Obstet Gynecol 1996; 88: 715–717. Born C, Wirth S, Stäbler A, Reiser M.: Diagnosis of adnexal torsion in the third trimester of pregnancy: a case report. Abdom Imaging. 2004; 29:123-127. Cilt:3 Say›:1 / Mart 2011 adneksiyal mobilite ve uzun utero-ovaryan ligament suçlanmaktad›r (14-15). Geç trimester ovaryan torsiyon nadir olarak saptanan bir durum olup, tan›s› genellikle zordur. Ovaryan torsiyon bulgular› genellikle non spesifik olup, akut appendisit ve renal kolik gibi durumlarla s›kl›kla kar›fl›r. Büyüyen uterusun overleri normal yerinden itmesi sonucu ultrasonografinin yeri k›s›tl›d›r. Bizim olgumuzda ultrasonografide saptanan kitle ancak hastan›n yan çevirilmesi, dikkatli olunmas› ve seri ultrasonografi ile tespit edilmifltir. Özellikle ileri gebelik haftas›nda anormal yerleflimler olaca¤› mutlaka ak›lda tutulmal›d›r. E¤er geç trimesterde ovaryan torsiyon flüphesi varsa, magnetik rezonans tan› için yard›mc› olabilir (16). Ovaryan torsiyonun laboratuar bulgular› non spesifik olup, bizim olgumuzda da herhangi bir özellik saptanmam›flt›r. Akut bat›n a¤r› ile baflvuran gebelerde ovaryan torsiyon mutlaka düflünülmeli ve ekarte edilmeye çal›fl›lmal›d›r 61 Ultrasonografi Eflli¤inde Biopsi ile Tan› Konulan, ‹ntramural Yerleflimli Atipik Trofoblastik Tümör Intramural Atypical Trophoblastic Tumor Diagnosed by Ultrasound Guided Biopsy Dr. ‹brahim ALANBAY/ Gülhane Askeri T›p Akademisi, Kad›n Hastal›klar› ve Do¤um A.D., Etlik , Ankara. Dr. Hakan ÇOKSUER/ Gülhane Askeri T›p Akademisi, Kad›n Hastal›klar› ve Do¤um A.D., Etlik , Ankara. Dr. Mutlu ERCAN/ Gülhane Askeri T›p Akademisi, Kad›n Hastal›klar› ve Do¤um A.D., Etlik , Ankara. Dr. Emre KARAfiAH‹N/ Gülhane Askeri T›p Akademisi, Kad›n Hastal›klar› ve Do¤um A.D., Etlik , Ankara. Dr. Salih DEVEC‹/ Gülhane Askeri T›p Akademisi, Patoloji AD., Etlik , Ankara. Dr. Murat DEDE/ Gülhane Askeri T›p Akademisi, Kad›n Hastal›klar› ve Do¤um A.D., Etlik , Ankara. Dr. Mufit C.YENEN/ Gülhane Askeri T›p Akademisi, Kad›n Hastal›klar› ve Do¤um A.D., Etlik , Ankara. ÖZET Amaç: Ultrasonografi eflli¤inde biopsi ile tan› konulan, atipik trofoblastik tümör olgusunun sunulmas›d›r. Olgu: 31 yafl›nda, Gravidesi 3, Paritesi 1 olan olguya d›fl merkezde incomplet abortus tan›s›yla, D/C ifllemi uygulanm›flt›r. ‚- hCG kontrollerinde yükselme saptanmas› üzerine klini¤imize refere edilmifltir. Klini¤imizde hCG düzeyleri plato çizmesi nedeniyle metotreksat uygulanm›flt›r. Metotreksat tedavisine yan›t al›nmad›¤›ndan ve hCG de¤erlerinin yükselmesinden dolay›, ultrasonografi eflli¤inde uterin lezyona girilerek yap›lan biopsi sonucunda epiteloid trofoblastik tip tümör saptanm›flt›r. Olguya histerektomi uygulanm›flt›r. Hastan›n operasyon sonras› yap›lan takiplerinde flu ana kadar herhangi bir problem ile karfl›lafl›lmam›flt›r. Sonuç: Gestasyonel trofoblastik hastal›k düflünülen bir hastada hCG de¤erleri düflük ve kemoterapiye cevap yoksa, ileri histolojik inceleme yap›larak epiteloid trofoblastik tip tümör mutlaka ak›lda tutulmal›d›r. Anahtar Kelimeler: epiteloid trofoblastik tip tümör, metotreksat, biopsi ABSTRACT Objective: To present an intramural atypical trophoblastic tumor case diagnosed by ultrasound guided biopsy Case: A 31 years old patient gravidity 3, parity 1 referred to our tertiary center with the diagnosis of an incomplete abortion who had been performed dilatation and curretage in another healthcare unit. Her referrel reason was the plateau and elevation of ‚- hCG levels in her check-ups. When we repeated the tests the patients ‚- hCG values were decreased and we planned methotrexate therapy. Unfortunately the patient did not respond to methotrexate treatment and her ‚- hCG levels started to elevate. We decided to perform an ultrasound guided biopsy direct to the lesion. An epithelioid trophoblastic type tumor diagnose was confirmed by hystopathological examination. Then hysterectomy was performed and she discharged without any complication. She was free of disease in her follow-up period. Conclusions: Epithelioid trophoblastic type tumors should be kept in mind for the patients with a diagnosis of gestational trophoblastic disease and has low ‚- hCG levels who do not respond to chemotherapy. Key Words: epithelioid trophoblastic type tumor, methotrexate, biopsy Maltepe T›p Dergisi/ Maltepe Medical Journal OLGU SUNUMU Olgumuz 31 yafl›nda olup, gravidesi 3 (1S/C, 2 D/C), Paritesi 1’ dir. D›fl bir merkeze adet düzensizli¤i ve vaginal kanama flikayeti ile baflvuran hastan›n medikal öyküsü herhangi bir özellik içermemektedir. Hastan›n yap›lan girifl ‚- hCG sonucu 38 mIU/ml olarak saptanm›flt›r. Olguya yap›lan jinekolojik muayene sonucunda incomplet abortus tan›s› konarak, D/C ifllemi uygulanm›flt›r. Küretaj materyalinin patolojik incelemesi sonucunda herhangi bir trofoblastik hastal›k saptan›lmayan hastan›n yap›lan ‚- hCG kontrollerinde yükselme saptanmas› üzerine klini¤imize refere edilmifltir. Klini¤imize 1 ay sonras›nda baflvuran olgunun yap›lan ‚- hCG tetkiki 377 olarak saptanm›flt›r. Yap›lan transvaginal ultrasonografide endometriyal eko ince, intramural 26x18 mm solid- kistik aras›nda görünüm gösteren ve dopplerde yüksek ak›m içeren kitle saptanm›flt›r. Ultrasonografide serviks ve overler normal olarak de¤erlendirilmifltir. Yap›lan histeroskopide kavite içinde herhangi bir lezyon saptanmayan olguda kitlenin uterin kavite ile iliflkili olmad›¤› saptanm›flt›r. Bu ifllem s›ras›nda al›nan endometriyal biopsi sonucuda normal olarak de¤erlendirilmifltir. Yine bu ifllem s›ras›nda laparoskopi ile baflta tubalar olmak üzere tüm uterus ve pelvis detayl› olarak de¤erlendirilmifltir. Laparoskopide herhangi bir patoloji saptanmam›flt›r. Hastan›n yap›lan jinekolojik muayenesinde vulva, vagina, serviks ve uterus normal olarak de¤erlendirilmifltir. Olguya kesin histopatolojik tan› konmad›¤›ndan methotreaxat tedavisi uygulanm›flt›r. Tedavi sonras› ‚-hCG de- Resim 1 Resim 2 Resim 1-2. Kitlenin transvaginal ultrasonografik görünümü, serviks normal olarak izlenmektedir. ¤erinin bafllang›çta düfltü¤ü (171- 98 aral›¤›nda) hastan›n yap›lan takipleri sonras›nda ise tekrar yükseldi¤i (516602 aral›¤›nda) saptanm›flt›r. Kesin tan› için ultrasonografi eflli¤inde kitle içine girilerek biopsi uygulanm›flt›r. Görüntüleme yöntemleri ve PET ile kitle d›fl›nda lezyon saptanmayan olgunun patoloji sonucu ‘yüksek grade’li malignite olarak rapor edilmifltir. Skuamoz hücreli karsinom, PSTT ve ETT ay›r›c› tan›s›, mevcut immünohistokimyasal testlerde kullan›lmas›na karfl›n kesin olarak ayr›m yap›lamam›flt›r. Ancak klinik görünüm, hCG pozitifli¤i nedeni ile ETT düflünülmüfltür. Olguya kendi iste¤i ile histerektomi uygulanm›flt›r. Histerektomi materyalinin incelenmesinde servikal bölge normal olarak de¤erlendirilirken, intramural yerleflimli, nekrotik ve kistik alanlar içeren ortalama 3cm’ lik tümöral kitle saptanm›flt›r. Patolojik incelemede yüksek derecede atipi saptanm›flt›r. Hastan›n operasyon sonras› yap›lan takiplerinde flu ana kadar herhangi bir problem ile karfl›lafl›lmam›flt›r. Cilt:3 Say›:1 / Mart 2011 G‹R‹fi Gestasyonel trofoblastik neoplazi (GTN) invazif mol, koriokarsinoma, plasental site trofoblastik tumor (PSTT) ve epiteloid trofoblastik tümörleri kapsamaktad›r (1). Epiteloid trofoblastik tip tümör (ETT), trofoblastik tümörlerin s›ra d›fl› tümörü olup, mikroskopik olarak karsinoma benzer. Bu nedenle tan› için ciddi s›k›nt› potansiyeli tafl›r. ETT terimi ilk olarak 1998 y›l›nda Shih ve Kurman taraf›ndan, intermediate trofoblastlar›n oldu¤u, PSTT ve koriokarsinomadan farkl› nadir bir form olarak tan›mlanm›flt›r (2). ETT genellikle reprodüktif ça¤da, bir gestasyonel olay› takiben ortaya ç›kmaktad›r. Gestasyonel olay ile ETT aras›ndaki süre 1- 18 y›l aras›nda oldu¤u bildirilmektedir (3). En s›k klinik prezentasyonu vaginal kanamad›r. hCG de¤erleri yükselmekle beraber, genellikle 2500 de¤erini aflmaz. Prehisterektomi klinik tan›s› myomdan - karsinoma kadar genifl aral›kta olup, genelikle GTN’den flüphelenilmez. En s›k korpus ve endoserviks yerleflimlidir (4). Trofoblastik hastal›klar›n tan›s› genelikle ultrasonografi, ‚- hCG ve patolojik tan› esas›na dayanmaktad›r. Ancak düflük ‚- hCG ile seyreden ve atipik yerleflimli olgularda tan› koymak oldukça zordur. Bu sunumuzda amaç, düflük ‚- hCG ile seyreden intramural yerleflimli, trofoblastik hastal›k tan›s› alm›fl olan olgunun sunulmas›d›r. 63 Alanbay ve Arkadafllar› Maltepe T›p Dergisi/ Maltepe Medical Journal 64 TARTIfiMA ETT nadir görülen bir trofoblastik neoplazidir (2, 3). Genellikle reprodüktif dönemde görülür (2, 3). ETT olarak bildirilen olgular›n yafl aral›¤› 15- 48 (ortalama 36.1 y›l) olarak bildirilmekte olup, bu olgulardan sadece 1 tanesi postmenopozaldir.(4, 5). Olgular›n büyük k›sm›nda bir önceki gestasyonel durumu termde gebelik (%70) iken, ETT; abortus ve molar gebelikler sonras›nda da geliflebilmektedir (5). ETT tan›s› konan 14 olgunun incelenmesinde %30 uterin korpus yerleflimli, %50 uterin alt segment veya endoservikste ve geri kalan %20 olgunun ekstrauterine bölgelerde (ince ba¤›rsak ve akci¤erler) lokalize oldu¤u saptanm›flt›r (2, 4,5, 6,7). Anormal vaginal kanama en s›k görülen semptomdur. Bizim olgumuzda anormal uterin kanama flikayeti ile baflvurmufl olup, ‚- hCG sonucu nedeni ile yanl›fll›kla abortus tan›s› konmufltur. hCG de¤erleri yükselmekle beraber, genellikle 2500 de¤erini aflmaz. Bizim olgumuzda HCG de¤erleri 37- 600 aral›¤›nda olup artma e¤ilimi göstermifltir. ETT tümör çap› 0.5-4cm aral›¤›nda bildirilmifltir (4, 7). Tüm lezyonlar soliter olup, nodüler yap›daki tümörün derin olarak serviks ve myometriyumu invaze etti¤i bildirilmektedir. Tümör de¤iflik oranlarda nekroz ve hemoraji içeren tipik kahverengi solid- kistik aras› görünümdedir (4, 7). Bizim olgumuzda da tümör tek olup uterus korpus yerleflimlidir. Ultrasonografide kistik alanlar nekroz ve hemoraji olarak de¤erlendirilmifltir. Kitlenin Doppler incelemesinde yayg›n vasküler yap› ve yüksek ak›m izlenmifltir. Histerektomi materyalinin incelenmesi ile tümörün soliter oldu¤u, myometriuma invaze oldu¤u ve tümör içinde de¤iflik oranlarda nekroz ve hemoraji oldu¤u görülmüfltür. Tümörün immunohistokimyasal boyamas›nda sitokeratin, epitelyal membran antijen ve inhibin pozitif’dir. Human plasental laktojen, hCG, plasental alkalin fosfatoz ve Melcell adhesion molekül ekspresyonu mevcut olup, fokaldir. P63 ço¤u vakada pozitif olup, PSTT ayr›m›nda özellikle faydal›d›r (8). Bizim olgumuzda sitokeratin ve hCG pozitifdir. ETT’ nin servikal karsinomdan ay›r›m› zordur. Bunun nedeni ETT’ in uterin serviks alt segmenti ve serviksi tutmaya meyilli olmas›d›r. Tümör kordonlar›n›n epiteloid görünümde olmas›, ekstraselüler matriksin keratine benzemeside tan›y› zorlaflt›rmaktad›r. Bir çok vaka bafllang›çta insitu servikal skaumoz karsinom olarak yanl›fl tan› almaktad›r (9, 10). ETT nadir oldu¤undan klinik davran›fl› tam olarak ortaya konamam›flt›r, fakat metastatik potansiyelinin PSTT ile benzer oldu¤u bildirilmektedir (7). Bu olgularda histerektomi baflar›l› olarak kullan›lmaktad›r. E¤er gestasyonel trofoblastik hastal›k düflünülen bir hastada kemoterapiye cevap yok- sa, ileri histolojik inceleme yap›larak ETT olas›l›¤› düflünülmelidir. Bizim olgumuzda MTX tedavisine yan›t al›nmad›¤›ndan ve hCG de¤erlerinin yükselmesinden dolay›, histolojik de¤erlendirme yap›lmak için ultrason eflli¤inde uterin lezyona girilerek biopsi al›nm›fl ve tan› do¤rulanm›flt›r. Düflük hCG de¤erleri olan olgularda ETT mutlaka ak›lda tutulmal›d›r. KAYNAKLAR 1) Lurain JR.: Gestational trophoblastic disease I: epidemiology, pathology, clinical presentation and diagnosis of gestational trophoblastic disease, and managementof hydatidiform mole. American Journal of Obstetrics & Gynecology. 2010 2) Shih IM, Kurman RJ.: Epithelioid trophoblastic tumor: a neoplasm distinct from choriocarcinoma and placental site trophoblastic tumor simulating carcinoma. Am J Surg Pathol. 1998; 22: 1393-1403. 3) Shih IM, Kurman RJ.: The pathology of intermediate trophoblastic tumors and tumor-like lesions. Int J Gynecol Pathol. 2001; 20: 31-47. 4) Allison KH, Jason E. Love JE,.Garcia RL.: Epithelioid Trophoblastic Tumor Review of a Rare Neoplasm of the Chorionic-Type Intermediate Trophoblast. Arch Pathol Lab Med. 2006; 130: 1875-877. 5) Coulson LE, Kong CS, Zaloudek C.: Epithelioid trophoblastic tumor of the uterus in a postmenopausal woman: a case report and review of the literature. Am J Surg Pathol 2000; 24: 1558-1562. 6) Kuo KT, Chen MJ, Lin MC..: Epithelioid trophoblastic tumor of the broad ligament: a case report and review of the literature. Am J Surg Pathol 2004; 28: 405. 7) P M L H Vencken, P C Ewing, R P.: Zweemer Epithelioid trophoblastic tumour: a case report and review of the literature J Clin Pathol 2006; 59: 1307-1308. 8) Shih IM, Kumaran RJ. p63 expression useful in the distinction of epithelioid trophoblastic and placental site trophoblastic tumors by profiling trophoblastic subpopulations. Am J Surg Pathol 2004; 28: 1177-1183. 9) Fadare O, Parkash V, Carcangiu ML, Hui P.: Epithelioid trophoblastic tumor: clinicopathologic features with an emphasis on uterine cervical involvement. Mod Pathol. 2006;19: 72-74. 10) Narita F, Takeuchi K, Haman S, et al.: Epithelioid trophoblastic tumor (ETT) initially interpreted as cervical cancer. Int J Gynecol Caner. 2003; 13: 551-554. A Case of Silent Choledochal Cyst Sessiz Koledok Kisti Olgusu Dr. A. Melih Özel / Maltepe University, School of Medicine, Department of Gastroenterology Dr. Gülbüz Sezgin / Baskent University, Medical Practice and Research Center, Department of Radiology Dr. Burçak Gümüfl / Maltepe University, School of Medicine, Department of Radiology Dr. Evrim Do¤an Köse / Baskent University, Medical Practice and Research Center, Department of Radiology Dr. Evrim Bozkaya / Baskent University, Medical Practice and Research Center, Department of Radiology Dr. Rahmi Çubuk / Maltepe University, School of Medicine, Department of Radiology Dr. M. Nuri Kalkay / Maltepe University, School of Medicine, Department of Gastroenterology Dr. Oya Uygur Bayramiçli / Maltepe University, School of Medicine, Department of Gastroenterology ÖZET Amaç: Koledok kistleri biliyer sistemin tamam›n› tutabilen ender hastal›klard›r. Burada, üst abdominal distansiyon ile müracaat eden ve koledok kisti ile asemptomatik olarak 73 yafl›na ulaflm›fl bir hasta sunulmaktad›r. Olgu: Kar›n fliflli¤i ile müracaat etti¤inde hipotansiyonu, asiti ve sa¤ üst kadranda yumuflak, hassas bir kitlesi mevcuttu. MRCP’de intrahepatik safra kanallar›nda dilatasyonla birlikte koledokun kistik dilatasyonunun varl›¤› ile koledok kisti tan›s› konuldu. Kardiyak de¤erlendirme, sol kalp yetmezli¤i ve sol atrial trombüs varl›¤›n› ortaya koydu. Kalp yetmezli¤inin tedavisi ile asit düzeldi. Hastan›n ko-morbiditeleri nedeni ile ne ERCP ne de cerrahi bir seçenek olarak de¤erlendirildi. Porta hepatis seviyesinde koledoka bir pigtail kateter yerlefltirildi ve gerekli drenaj sa¤land›. Kesin cerrahi giriflime karar vermeden önce bekleyip gözlemeye karar verildi. ‹ki hafta sonra daha önce yerlefltirilen transabdominal kateter içerisinden bir k›lavuz tel üzerinden bir internal stent yerlefltirildi. Birkaç gün içerisinde abdominal distansiyon tamamen kayboldu ve safra drenaj› sa¤land›. ‹zleyen günlerde hastan›n kalp sorunlar› yinelendi ve stent uygulanmas›ndan bir hafta sonra tromboembolik komplikasyonlarla hayat›n› kaybetti. Bu kadar uzun süre ile neden asemptomatik kald›¤› ve neden koledok kistine ait komplikasyonlar›n geliflmedi¤i konular› oldukça flafl›rt›c›d›r. Sonuç: Radikal bir cerrahi giriflim öncesinde semptomatik tedavi ve “bekle ve gör” yaklafl›m› do¤ru karar olabilece¤i ve cerrahiye bir alternatif olarak perkütan giriflimlerin daima ak›lda tutulmas› gerekti¤ini düflünüyoruz. Anahtar Kelimeler: koledok kisti, asemptomatik, eriflkin hasta, perkütan giriflim ABSTRACT Objective: We report here a male patient with marked upper abdominal distention, hypotension, ascites and a mass on his right upper abdomen. Case: He had cystic dilatation of choledochus with dilated intrahepatic biliary ducts in MRCP (choledochal cyst). He also had congestive heart failure with left atrial thrombus. A percutaneous pig tail catheter inserted in the choledochus provided drainage. Before deciding on definitive treatment we decided to wait and observe. Two weeks later, an internal stent was inserted. Abdominal distention disappeared and bile drainage was complete. He died of thromboembolic complications of cardiac failure a week after stent insertion. Why he remained asymptomatic and did not develop any complications for so long is an intriguing question. Results: We believe that before deciding on surgery, symptomatic treatment and “wait and see” attitude could be the right decision, and percutaneous interventions should be kept in mind as an alternative. Key Words: choledochal cyst, asymptomatic, adult patient, percutaneous intervention Maltepe T›p Dergisi/ Maltepe Medical Journal Özel ve Arkadafllar› INTRODUCTION Choledochal cysts are very rare and controversial disorders that involve the entire (intra- and extrahepatic) biliary ductal system. The incidence of choledochal cyst in western countries has been reported to be 1:100,000 to 1:150,000(1). However, markedly higher incidence is reported, in the range of 1:1,000 in far eastern countries especially in Japan(2). In addition, there is also an unexplained higher incidence in female gender. Choledochal cysts occur more commonly in female than male individuals with a ratio as high as 8:1(3). Herein, we present an interesting case of silent choledochal cyst (type IV) in an elderly Turkish male who remained asymptomatic as far as choledochal cyst is concerned until the age of 73 when he presented to our hospital with a marked upper abdominal distention. 66 CASE REPORT A 73-year-old male patient presented with anorexia and abdominal distention for two weeks. His past medical history revealed congestive heart failure for more than ten years. He has had a coronary angiography and stent placement recently. Pertinent physical findings were hypotension, ascites and a palpable mass on his right upper abdominal quadrant which was soft and mildly tender with apparent margins. He did not have jaundice, fever and any other gastrointestinal symptoms or signs. An abdominal Computed tomography revealed a markedly distended gall bladder (hydrops), mild dilatation of intrahepatic biliary ducts and a markedly dilated choledochus. Pancreatic head was heterogenous and edema was apparent on pancreatic head and uncinate process. Laboratory findings showed no abnormalities except for moderate elevations of gamma glutamyl transpeptidase and alkaline phosphatase along with a high level of CA 199. Upper abdominal ultrasound showed ascites and mild dilation of right and left intrahepatic biliary ducts without significant dilatation in the distal intrahepatic biliary ducts were the findings. Choledochus was also dilated up to the level of the porta hepatis. To evaluate biliary ducts abdominal MR and MRCP were ordered and revealed a cystic dilatation of choledochus with a diameter of 30 mm at its widest diameter. Intrahepatic biliary ducts were also dilated. Distal intrahepatic biliary ducts were normal. Main pancreatic duct was also dilated (8 mm) and tortuous throughout the length of the pancreas (Figure 1). Our diagnosis was choledochal cyst (type IV) with accompanying distention of the gall bladder and chronic pancreatitis. Cardiac evaluation and echocardiography revealed congestive heart failure (CHF) with atrial fibrillation and left atrial thrombus. Ascites was thought to be due to CHF and with appropriate medical treatment heart failure resolved, Figure-1a. MRCP revealed cystic dilatation of choledochus with a diameter of 30 mm at its widest diameter. Intrahepatic biliary ducts were also dilated. Distal intrahepatic biliary ducts were normal. Superposition of cyst and gall bladder was apparent Figure-1b. Main pancreatic duct was dilated (8 mm) and tortuous throughout the length of the pancreas (arrows) ascites regressed. Neither ERCP with the fear of causing infection nor surgery was an option for biliary drainage because of his co-morbid conditions. We decided to obtain biliary drainage through percutaneous intervention. A pig tail catheter was inserted by the radiologist in the choledochus at the level of the porta hepatis under ultrasound guidance which provided the required biliary drainage. Culture and sensitivity, cytology, amylase and lipase levels were normal in biliary drainage fluids. Before making a decision on the definitive surgical treatment we decided to wait and observe his progress. The patient’s cardiac and biliary complaints regressed remarkably within couple of days after intervention. He Maltepe T›p Dergisi/ Maltepe Medical Journal was discharged home with appropriate cardiac medications and biliary drainage catheter. A week after his discharge he was readmitted to the hospital with copious amount of drainage of retained bile, dehydration and prerenal azotemia. Standard treatment for renal insuffiency resolved the problems. Two weeks later, an internal stent was inserted over a guide wire through the previously inserted percutaneus trans-abdominal catheter (Figure 2). In the following days his abdominal distention disappeared and bile drainage was complete through the stent. Unfortunately the patient’s cardiac problems recurred and he died of thromboembolic complications a week after stent insertion. Figure-2a. An internal stent (arrow) was inserted over a guide wire through the previously inserted percutaneus transabdominal catheter Figure-2b. Drainage of contrast material through the stent was immediate peritonitis and carcinogenesis (7,8). Why our patient did not develop any of these complications? Or was he a very stoic man, simply ignored his complaints? Although MRCP and PTC in our patient showed the evidence of chronic pancreatitis such as Cilt:3 Say›:1 / Mart 2011 DISCUSSION Since its first description in 1723, discussions about the etiopathogenesis, clinical signs and symptoms, complications, classification and optimal treatments of choledochal cysts continue unabated: Is it a congenital disorder? Is it an acquired disorder? Is it a combination of both? Are choledochal cysts different diseases lumped together for the sake of simplification? After 300 years since its first description, these questions are still being hotly debated with no convincing answers (4). Our patient, according to Todani modification (5) of Alonso-Lej classification (6), can be classified as type IV (Figure 1). Consequently we remained puzzled about our patient as to why he remained asymptomatic for so long? When we searched the medical literature with this question in mind we found very little convincing answers (4,7,8). However Drs Singham, Yoshida and Scudamore in their recent extensive 3-part review article on choledochal cysts postulated that abnormal pancreaticobiliary duct junction (APBDJ) and amount of reflux of pancreatic juices into biliary ductal system play the most important role in etiopathogenesis of choledochal cysts. The more the reflux is, the more the cysts development and its complications are. On the other hand low level of reflux causes more insidious illness and complications. Consequently signs and symptoms of the disease appear later in life. We believe that this theory could describe our patient’s condition the best. The most common reported presenting symptom in the literature in adult patients with choledochal cysts is abdominal pain. Our patient did not have pain, instead he presented with abdominal distention. Other commonly reported symptoms like weight loss and jaundice were also absent in our case. The literature also states that almost all patients who did not undergo cystectomy or hepaticoenterostomy develops malignancy (4). Interestingly, our patient did not have any malignancy. Usually the symptoms of choledochal cysts are caused by complications of the primary illness such as ascending cholangitis, pancreatitis, stone formation, jaundice, spontaneous rupture of cyst’s content and ensuing bile 67 Maltepe T›p Dergisi/ Maltepe Medical Journal tortuous and dilated pancreatic ducts, he has had no pain and no evidence of endocrine or exocrine pancreatic insufficiency. Neither did he have jaundice, biliary stone formation, fever or carcinoma. There is always an exception to the rule. Maybe in some patients things are not as gloomy as medical literature insinuates. Before subjecting an elderly patient, like ours, to a radical surgical treatment, symptomatic treatment and “wait and see” attitude sometimes could be the right decision, and percutaneous interventions should always be kept in mind as an alternative to surgery. 3) REFERENCES de Vries JS, de Vries s, Aronson DC. Choledochal cysts: age of presentation, symptoms, and late complications related to Todani's classification. J Paediatr Surg. 2002; 37: 1568-1573. Mujano T, Yamataka A. Choledochal cyst. Curr Opin Pediatr. 1997;9:283-288. 7) 1) Özel ve Arkadafllar› 2) 68 4) 5) 6) 8) Soreide K, Korner H, Havnen J. Soreide JA.Bile duct cysts in adults. Br J Surg 2004; 91: 1538-1548. Singham J, Yoshida EM, Scudamore CH. Choledocal cysts.Can J Surg 2009; 52: 434-511. Todani T, Watanabe Y, Narusue M, et al. Congenital bile duct cysts: classification, operative procedures, and review of thirty-seven cases including cancer arising from choledochal cyst. Am J Surg. 1977; 134: 263-269. Alonso-Lej F, Rever WB Jr, Pessagno DJ. Congenital choledochal cyst, with a report of 2, and an analysis of 94, cases. Int Abstr Surg. 1959; 108: 1-30. Edil BH, Cameron JL, Reddy S, Lum Y, Lipsett PA, et al. Choledochal cyst disease in children and adults: a 30-year single-institution experience. J Am Coll Surg. 2008; 206: 1000-1005. Visser BC, Suh I, Way LW, Kang SM. Congenital Choledochal Cysts in Adults. Arch Surg. 2004; 139: 855-862. Nadir Görülen Bir Akci¤er Tümörü: Alveolar Adenom A Rare Benign Tumour of The Lung: Alveolar Adenoma Dr. Ça¤atay Tezel/ Gö¤üs Cerrahisi Klini¤i, Süreyyapafla Gö¤üs Hastal›klar ve Gö¤üs Cerrahisi E¤itim ve Araflt›rma Hastanesi, ‹stanbul Dr. Tu¤ba Coflgun/ Gö¤üs Cerrahisi Klini¤i, Süreyyapafla Gö¤üs Hastal›klar ve Gö¤üs Cerrahisi E¤itim ve Araflt›rma Hastanesi, ‹stanbul Dr. fienol Ürek/ Gö¤üs Cerrahisi Klini¤i, Süreyyapafla Gö¤üs Hastal›klar ve Gö¤üs Cerrahisi E¤itim ve Araflt›rma Hastanesi, ‹stanbul Dr. Gönül Sa¤›ro¤lu/ Anestezioloji Klini¤i, Süreyyapafla Gö¤üs Hastal›klar ve Gö¤üs Cerrahisi E¤itim ve Araflt›rma Hastanesi, ‹stanbul Dr. Cemal As›m Kutlu/ Gö¤üs Cerrahisi Klini¤i, Süreyyapafla Gö¤üs Hastal›klar ve Gö¤üs Cerrahisi E¤itim ve Araflt›rma Hastanesi, ‹stanbul ÖZET Alveolar adenom nadiren görülen akci¤erin benign epitelyal bir tümörüdür. S›kl›kla ileri yafll› bayan hastalarda görülür. Olgumuz rastlant›sal olarak saptanm›fl, sol alt lob kitle lezyonu ile karakterize idi. Patolojik tan› torakotomi ile alveolar adenom olarak raporlanan olgumuz literatür eflli¤inde sunulmufltur. ABSTRACT Alveolar adenoma is a rare benign epithelial tumor of the lung. We herein present an incidental finding of a left lower lobe tumor. Pathologic diagnosis was alveolar adenoma. The present case is discussed with the literature. Key Words: alveolar adenoma, parenchymal mass, rare pulmonary tumors Anahtar Kelimeler: alveolar adenom, parankimal kitle, nadir akci¤er tümörü G‹R‹fi Alveolar adenom akci¤erin nadir görülen benign tümörlerindendir. Histolojik özellikleri tam olarak ayd›nlat›lamam›fl olmas›na ra¤men epitelyal ve mezenkimal elementler içerdi¤i bilinmektedir. Preoperatif tan› koymak zordur. Malign kitlelerle kar›flabilmektedir. Bu olgu sunumunda akci¤erin nadir görülen bir pulmoner kitlesi olan alveolar adenom literatür bilgileri ›fl›¤›nda tart›fl›lm›flt›r. OLGU 5 ayd›r halsizlik, s›rt a¤r›s›, bacaklarda a¤r› olan 45 yafl›ndaki bayan hasta iç hastal›klar› klini¤i taraf›ndan anemi saptanmas› üzerine tetkik edilmifl. Tetkikler s›ras›nda çekilen postero-anterior akci¤er grafisinde sol akci¤erde yerleflik kitle saptanmas› üzerine hastanemize sevk edilmifl. Hastaya fiberoptik bronkoskopi yap›ld›. Endobronfliyal lezyon saptanmad›. Toraks bilgisayarl› tomografisinde (Resim 1) kitlenin 30 HU ve alt›nda s›v› dansitede olmas›, ‹HA negatif olmas›na ra¤men köpek besleme öyküsü nedeniyle hidatik kistin ay›r›c› tan›da yer almas› sonucu transtorasik ince i¤ne aspirasyon biyopsisi yap›lmas› uygun görülmemifltir. Operasyon planlanarak gö¤üs cerrahi servisine yat›r›lan hastan›n preoperatif rutin tetkiklerinde laboratuvar sonuçlar› normal s›n›rlarda idi. Hastaya kas koruyucu lateral torakotomi insizyonu yap›ld›. ‹ntraoperatif olarak kitlenin alt lobta s›n›rl› lipamatöz yap›da kitle lezyonu oldu¤u görüldü (Resim 2). “Frozen section” analizde malignite negatif olarak yorumlanan kitle wedge rezeksiyon ile ç›kart›ld›. Postoperatif dönem sorunsuz seyretti, dreni postoperatif birinci günde sonland›r›lan hasta postoperatif ikinci gün taburcu edildi. Patoloji preparatlar›nda kistik boflluklar› döfleyen hücreler pansitokeratin ve EMA ile pozitif, CEA, CD-34 ve vimentin ile negatif olarak boyanma gösteren intraparankimal yerleflimli alveolar adenom olarak raporland›. TARTIfiMA ‹lk olarak Yousem ve Hochholzer taraf›ndan 6 alveolar adenom olgusu 1986 y›l›nda yay›mlanm›flt›r (1). Hastal›k s›kl›kla 45-75 yafl grubundaki bayanlarda görülmektedir (2). Genelliklede rastlant›sal çekilen akci¤er grafilerinde görülür. Fujimoto ve ark. taraf›ndan 2002 y›l›nda radyolojik Maltepe T›p Dergisi/ Maltepe Medical Journal olarak tan›mlanm›fl olup, s›kl›kla düzgün s›n›rl›, periferik yerleflimli, soliter nodül görünümündedir. Magnetik rezonans görüntülerinde ise içi s›v› dansitesinde, ince s›n›r› olan kistik yap›lar fleklide de¤erlendirilir (3). Ç›kar›lan kitlenin ortalama boyutu 2 cm olup, çevreleyen akci¤er parankiminden oldukça kolay ayr›l›r özelliktedir. Daha önceki yay›nlarda bu tümörün epitelyal hücrelerinin Tip2 pnömosit diferansiyasyonu oldu¤u ile sürülmüfltür. Ancak Bohm ve ark.’n›n tek olguluk yay›n›nda, sürfaktanda bulunan Apoprotein B ve C’ye karfl› geliflen antikorlar›n rol oynad›¤› gösterilmifltir (4). Di¤er taraftan Burke ve ark. alveolar adenom serilerinde tümörün epitelyal (özellikle Tip2 pnömosit), ve mezotelyal (septal mezenkimal doku, fibroblast veya fibroblast benzeri hücreler) komponentleri oldu¤unu ileri sürmüfller ve tan› flekillerini anlatm›fllard›r. Tan›da rol oynayan epitheliyal immunhistokimyasal belirteçler desmin, smooth muscle actin, muscle-specific actin, cytokeratin, “proliferating cell nuclear antigen” (PCNA), factor VIII, and karsinoembriyonik antigendir. Pnömosit markerleri ise “thyroid transcription factor” (TTF-1), surfactant protein markers pro-SPB ve pro-SP-C, ve Clara cell marker, CC10 olarak belirtilmifltir (5). Hastal›¤›n tedavisi cerrahi total rezeksiyondur. Total rezeksiyon kür olarak kabul edilmektedir. Bugüne kadar nüks veya metastaz gösterilmemifltir (6). Olgu say›s›n›n s›n›rl› olmas› nedeniyle uzun dönem takip sonuçlar›na ihtiyaç vard›r. Tezel ve Arkadafllar› Resim1. Bilgisaral› toraks tomografisinde sol alt lob diyafragmatik yüzde yerleflimli düzgün s›n›rl› kitle lezyonu izlenmektedir. 70 Alveolar adenom, pratikte nadir görülen, soliter pulmoner nodül görünümünde olabilen veya olgumuzdaki gibi kist hidati¤i düflündürebilen parankimal bir kitle lezyonudur. Radyolojik ve klinik olarak ay›r›c› tan›n›n yap›lmas› gerekir. 1) 2) 3) 4) 5) 6) KAYNAKLAR Yousem SA, Hochholzer L.: Alveolar adenoma. Human Pathol 1986; 17: 1066-1071. Bohm J, Fellbaum C, Bautz W et al.: H. Pulmonary nodule caused by an alveolar adenoma of the lung. Virchows Arch 1997; 430:181-184. Fujimoto K, Müler NL.Sadohara J, Harada H, Hayashi A, et al.: Alveolar adenoma of the lung: computed tomography and magnetic resonance imaging findings. J Thoracic Imaging 2002; 17:163-166. Köppl H, Freudenberg N, Berwanger I, Frenzer K, Böhm N.: Alveolar adenoma of the lung. Immunohistochemical characterization of type II pneumocytes Patholog 1996; 17: 150-153. Burke LM, Rush WI, Khoor A, Mackay B, Oliveira P, et al.: Alveolar adenoma: a histochemical, immunohistochemical, and ultrastructural analysis of 17 cases. Human Pathology 1999; 30: 158-167. Glaab R, Turina M, Achermann A, Maurer R, Went P, et al.: Alveolar adenoma-a rare pulmonary mass: case report and review of the literature. Zentralbaltt für chirurgie 2009; 134: 478-480. Resim 2. Ameliyat ç›kart›lan kitlenin makroskopik görümü. Lipomatöz yap›daki kitle ve iliflkili parankim dokusu.