1956

Transkript

1956
kazgan
( 1956)
f
BULUT
V E K Â LE .'fÜ sS
/ « U E «
OuRUN
!
DURUN
ALİN
BuNU KESİN !.
^ fA K U L T tD E K Î
ALV-AM
aİ R
K V-^
C N S - m u L t <f
R>2ASI
PARÇA
ȂI N
ET
'...
Ec
vVO <
vara&®',.'
pf\ TL'
5\*ZİN
t t E. (^/VV'N
İÇİN 14
&E
Kafaya eslikçe çıkar
Sohibi :
S A K S A Ğ A N
EZ ELİ VE EBEDİ, RUHİ VE AŞKÎ
SİYASİ VE N/İZAHİ Y I L I K MECMUA
Yozı İşleri M ü dü rü
K A Z a N
YIL:
Rotı :
JVIüştarisine göre değişir.
1Ü5(J
Siyasal Bilgiler Fakültesi
II
II
/
Kaynı KA'AGAN Okuyucuları,
Sise çeşitti vesilelerle yaptığım acı, tatlı konuş­
malardan sonra bir de «KA7GAN» m yeni çıkacak
sayısını vesile ederek seslenmek fırsatım bulduğum­
dan gerçekten çok memnunum. «KA'AGAN» çok ve
çeşidi değişik olan geleneklerimizin belki en renklisi,
en manâlısıdır. Rengini Faküllc’nin hepimizi saran
havasında tatlı gençlik yıllarını harcamış olan öğren­
cilerimizin kendi emekleriyle meydana getirdikleri
bir eser olmaktan kazanır. Manasım da, sîzlerin, Fa­
külte’de geçirdiğiniz yılların hüviyetini en tipik şe­
kilde belirten yaratıcı huluslarınızdan alır
«KA'AGAN» ciddi meseleleri mizahın menşurun­
dan geçirerek inceliyen bir dergidir. Mizah ise insan
davranışlarını bir iki fırça darbesiyle en manalı şe­
kilde aksettiren gerçekten ineç bir san’attır. Bu iti­
barla, çok beşeri bir ifade taşır. İnsan topluluğunun
(izciliklerini belirlen bir san’aUır. Türk topluluğu mi­
zah bakımından zengindir. Sîzlerin bu alanda ne ka­
dar yaratıcı olabildiğinizi de «KAZGAN» teshil ede­
cektir. Benim dileğim yaşamayı daha tatlı, hayat yü­
künü daha kolay tahammül edilir hale sokan bu mu­
cizevi. san’ah hepinizin bütün ömrünüz boyunca taşı­
manız, onu dudağınıza asılı bir tebessüm çiçeği gibi
devamlı bulundurmanısdır.
İyilik ve başarılar dileklerimle.
Prof. Bedri GÜRSOY
Hocalarımızın Daha Çok Sevilmeleri için
Neler Yapmaları Lâzımdır?
Fadıl Hakkı : Yoklamaları kaldırması
Bedri Gürsoy : İki yıl daha dekanlık yapması (!)
Turhan Feyzioğlu : Gittiği yoldan şaşmaması
Yavuz Abadan : On numara vermeği öğrenmesi
I-Iamit Sadiselcn : Derslerde uyutmaması
1. Hakkı ICarafakih : Ders anlatırken şaşırmaması
Burhan Köni : Bir daha ceza kongresine gitmemesi
Fikret Arık : Çantasını okutması
A. Şükrü Esmer : Biraz insaflı olmusı
Bahri Savcı : Az öksürüp erken kalkması
Tahsin B. Balta.: Türkçeyi öğrenmesi
Kemal Arar : Ana avrat dümdüz gitmemesi
Aziz Köklü : Ossümizanı hatırlaması
Hikmet Belbez : Herkese on vermesi
Cumhur Ferman: Talebeyi sevmesi (Sınıf geçirmese bile)
Mazlıar Hicşaşmaz : Muhasebeden türükleri kaldırması
Muammer Aksoy : iiııtihan sistemini değiştirmesi
Selıa I... Meıay : Prof, olunca eski huyunu bııakmaması
Şefik inan : Eskisi gibi bol not vermesi
C ılıit Talaş : Sadece dcıs anlatıp çıkması
Sadun Areıı : Ağabeyliği bırakmaması
Aydın Yalçın : Forumdaki yazılarından imtihanda talebeyi me­
sul tutmaması.
T in
t in
in in i ın iııi F a d ıl
yoklam aları kaldır!..
Hocalarımız Nelerden ve Kimlerden
Hoşlanırlar
Bedii GÜRSOY : Fakültemize lâyık lıer şeyden
Kemal ARAK : Esther \yiliantsVlan
Fadıl H AKKI : Derse girip te esprilerine gülenlerden
Calıit TAI..AS : Aşkar'dan
Hâınit S. SELEN : Dekana vekâlet etmekten
Fikret A R IK : Lâtifeden
Hikmet BELBEK : Yaz günü kauçuk ayakkabı giymekten
Şefik İNAN : Sessizlikten
Cumhur FERMAN : Öğrene.medik
Mazlıar I1İÇŞAŞMAZ : Tüıüklerdcn
I. Hakkı ÜI.KMEN : Ezberden
İ. Hakkı K ARA FA KİH : «Pardon»lardan
Muammer AKSOY : Talebenin iissümizanıııı düşünmekten
Bahri SAVCI : Münekkitlikten
,
Turhan FEYZİOÛLU : Hukuka bağlı devletten
T. Bekir BALTA : Türkçedeıı gayri lisanlardan
A. Şükrü ESMER : Şey'lelden
Aziz KÖKLÜ : Yere bakmaktan
Aydın YALÇIN : Korum yazarlığından
Burhan KONİ : Beynelmilel ceza kongrelerinde bulunmaktan
Şahanenin 011 parm ağında 011 m arifet^!)
mütevazı sekreteri... S . İ L L K Z
Selıa MISRA Y : Ablllkten
J. ROCHE : Şarkı söylemekten ve söyletmekten
MALÎ ŞUBE TÜRKÜSÜ
Paramız bol, pulumuz çok,
Hiç bir yere borcumuz yok
Elhamdüllâh karnımız tok
Mali şube sen bin yaşa...
Müfettişler bizden çıkar
Kaymakamın burnu akar
Uzmanlara herkes bakar
Mali şube sen bin yaşa...
Kadın ve kız boldur bizde
Sizinkiler kalır dilde
Müfettişsin herkes dizde
Mali şube sen bin yaşa...
Korkumuz yok, bizde kasa
Tellâklara çok bir masa
Evimizden uzak tasa
Mali şube sen bin yaşa...
ICaZaN
ZEHİ R
Cihad’ı köpek ısırmıştı. Kantinde hararetli
lıareretli vakayı anlatıyordu. Oradakilerden biri
dinledi dinledi. Sonra heyecanla
Köpek ölmedi mi yalııı? dedi.
T lineer ÜnsaJ ve Giindii/. ö ksü n ’e itlıaf edilmiştir
Demirci E fe !..
EKMEK KIZARTACAĞI
Hep beraber Yılmaz Kocabaş'ın odasına girdiler... Bi­
raz pifık dlnllyeceklerdi... Aralarında Kemal Bozbay da bulu­
nuyordu... Yılmaz Elektrik sobasını yakmış ve duvara asmış­
tı. Kemal elektrik sobasına baktı... baktı ve sonra Yılmaz Kocabaş'a dönerek :
— Kalorifer mİ o? diye sordu...
7 ^
Herkesin gülmesi üzerine :
— Şaka söyledik yahu, sanki onun ne olduğunu bilmi­
yor muyum, dedi. Arkadaşları :
— Peki öyleyse, nedir söyle, dediler.
7
Kendinden emin bir eda He göğsünü şişirdi ve :
Ekmek kızartacağı diye cevap verdi.
Cnııılıküşlulen bir manzara.
-
3
-
H A Z I R L A D I K L A R I İH T İS A S T E Z L E R İ
ABDURRAHMAN AŞKAR
Mülkiye’de kıymacılık
ŞEVKET EYGİ
Türkiye’de Ticanilik
HİDAYET KARAMAN
Yeşil ay
RE FİK AKTAŞ
Muhalefette feminizme
SABİH GİDER
Kılıbıklık Hukuku
YILMAZ ULUSOY
SERAP AKALIN
Türk halk edebiyatında vecizelcr
Aile hukukunda icap ve kabul
DOĞAN İLLEZ
MESUT ŞİŞMAN
VAHDET AYDIN
TO RAN YARGIN
Şarapta alkol nlsbetleri
Düşmenin fiziki tesirleri
Tarihte favori şekilleri
Muhasebede ileri tefsirler
SERVET K tPER
H ALİL ÇIVGIN
Iç güveylik
Köy düğünleri
AHMET BAŞSOY
İstifanın hukuki mahiyeti
Hukııki mesuliyet ve iktidar
SALİH TÜRKAY
KAVURMACIOGLU
TAYFUN ZEYBEK LER
Nişanlanmanın miras hukukundaki yeri
TURAN TÜRKOGLU
SÜHA EKİNCİ
ABDÜLKADİR EROÛLU
Mektup sanatı
Dedelik dâvası
YILMAZ KOCABAŞ
Maltepe pazarında iktisadi dümenler
Zamparlzm inkılâbının prensipleri
Motorlu vasıtalarda elektrik şebekesi
ŞEFİK SEÇKİN
Yııgoslavyadaki Türk emlaki
CEMAL ÇINAR
Domuzculuk (Billahi doğrudur)
FETHİ E RPEK
YILDIZ ENGİN
SÜMER KALAÇ
ERHA N GÖLGE
Çerkeş tavukları
Radyo karbonun sureti istimali
Sosyetik eskicilik
Tanburun tarihi değeri
ŞÜKRAN GÜNEŞ
Fransızca, da aşk tabirleri
ZEKİ ÇELİKKOL
ERGUN NALBANTOGLU
Cemiyette cımbızın kullanıldığı yerler
NEJAT A Ç IK A LIN
NAZ Mİ BİLGİÇ
METİN M EKİK
A L t YALVAÇ
Türkiye hayvancılığında atın yeri
İstanbul’da dolandırıcılık
ÇEMBERLAYN
Küfecilik
Aile hukukunda tam teşebbüs
Türkiye’de sigara sanayii
YAPM ASALA R D U RAM AZLAR
Yener Gürmen : Aaah, Şefika Babuş, demese
Tanşuğ Bleda : Fakülte durağında yerlere oturmasa
Erdoğan Şummu : Ajanstan bahsetmese,
Ümit Karaçak : 11 numaralı otobüse binmese
Fikret Saygılı : Saygısızlık etmese
Vural Erol : Cinsi lâtiflere yakalaşmasa
Ayten Çolakoğlu : Derste mambo yapmasa
Osman Ertuğrul : Bir derse girmese
Teoman Gönen : Münakaşa etmese
Ahmet Elbeyli : Akşam altı buçukta yatmasa
Pekşen Tandoğaıı : 1. sınıftaki yeşil gözlüsünü görmese
Ercan Belen : Yaşanmamış hatıralarını anlatmasa
Filiz Tanyeri : Gürültü makineliği yapmasa
Demirhamam Sayıner : Diyarbekir de gardaş... demese
Erol Ünlü : Kapıyı gümbürtüyle kapamasa
DURAMAZLAR
M Ü JD E :
K . F . A rık Hergele Meydanına
çantasını satm aya gidiyor!..
Demirhan Saymer’in ismi yanlışlıkla Demirhamam yazılmıştır. Özür
dileriz.
-
4
-
Neye Benzerler
R. Ata
'
0. Kanıl
Ö. Doğan
N. İtez
M. A. Kışlalı
A. Osmanoğlu
B. Kuntol
A. Ateş
H. Sırkıntı
S. Kilvaş
E. Uğurlugil
N. Kavıırmaeıoğlu
M. Kısaeıoğlu
A. Başsoy
N. Kosova
İ. Diker
M. Mekik
H. Yılmaz
D. İllez
A. Ünlütürk
0. T. Ercin
Ü. Yaltırık
R. Ceylan
M. Erinç
R. Aktaş
Ö. Kaya
Y. T. Eyuboğlu
M. Can
N. Açıkalın
K. Bozbay
S. Tiirkay
F. Çapaıı
Y. Aksoy
O. Bal i
İ. A İver
L. Tunccl
E. Belen
K. Yetkiner
Y. Ulusoy
C. Alpan
İ. Hızal
Ş. Güneş
S. Akalın
Y. Engin
B. Topçuoğlu
Zurnaya
Iliçbirşeyc
Kaynanaya
Kavala
Kanguruya
Davula
Nanaya
Herşeyc
Limontuzuna
Külhana
Prense (!)
Fıçıya
Uzun Ömcrc
Efendiye
Sıtmaya
Mermere
Kristof Ivolmb’a
İneğe
Defter-i kebire
Ramses’c
Lâza
Civcive
Mandaya
Fıstığa
Kazgana
Yumurtaya
Deııi Key’e
Kuzuya
Kamışa
Efeye
Araboğlana
Yoğurt Kasesine
İmama
Kürt Ağasına
Miçoya
Kavak yeline
Aşığa
Kurbağaya
Deveye
Matrak Konsolosa
Erkek güzeline
Hostese
Karıncaya
Leyleğe
Tosbağaya
GİDERAYAK...
Şubattan, Hazirandan geçtik
Marta ve Eylûl’e razıydık
Burs tutturmaktan geçtik
Ümidine razıydık
Hiç birini bulamadık
Kopya usulleri keşfettik
Yutturamadık
Yoksa biz
Biz Miilkiycden değil miydik?
Çeviren : Ö. Y.
İstisnalar Kaidelerin mezarıdır.
Bedri GÜRSOY
Yazılı K arik atür !
-5
Vecize imalathanesi
MÖSYÖ
KARA AVRUPASİ
Ali Ateş bir gün Nedim Çctin’lc bir­
likte çiftliğe gider .Kucağında çocuğu, Amerikalı bir bayan görür, hemen yanına
yaklaşarak, ağır - aksak, bozuk - düzen
fransızcasıyla :
Ali Ateş, Orhan Civelek ve arkadaş­
ları idare hukukundan «Kara Avrupası»
hukuk doktrini üzerinde münakaşa yapar­
larken içeri girer. Çocukların anlattıkları­
nı iyice dinledikten sonra der ki :
— Mösyö mösyö, bu çocuk sizin mi?
der. Amerikalı kadın, gözlerini şöyle bir
çevirir Ateş’in üzerine :
—
Arkadaşlar siz daha sistemi kav­
ramamışınız. Bir defa o sizin münakaşası­
nı yaptığınız «Kara Avrupası» sistemi de­
ğil, «Deniz Avrupası» hukuk sistemidir.
— No, matmazel, der.
Sütçü Beygiri
Sütçü Beygiri
VECİZELERİ
HEY YAVRUM HEY!...
Ali Ateş, halen Harb Okulunda okumakta olan
ortaokul arkadaşlarından biriyle, dörtyol aile bah­
çesinde karşılaştı. A li’nin yanında, meşhur hür­
riyet kahramanlarından Ahmet Nedim Bey de
var. Ahmet Nedim, o gece ceketsizmiş. Bir ara Ali
ile Harbokulundaki arkadaşı konuşmağa başlamış­
lar. Ahmet Nedim ise sahneyi seyrediyor. Harbo­
kulundaki arkadaşı A li’ye : Bu arkadaş da Siya­
sal Bilgilerde mi? diye sormuş (Ali herhalde Ah­
met Nedimi ceketsiz olduğu için, Mülkiyeliliğe yakıştıramamış ki,) :
— Yok canım, içeri girerken tanıştık, demiş.
Sonra yine aynı arkadaşla şöyle bir konuşma
geçmiş.
Harbokulu talebesi :
Ahlak iııkıtasız bir terbiyedir.
Ben sevgi dilencisi değilim.
Bu şerefin zaferi büyük olacaktır .
Kalb kapalı bir aşk kutusudur .
L ü g a t: İnsanların bilgi şümulü dışında kalan
kelimeleri alelacele bulmağa yarar.
Hatıra : Belli bir zaman aralığındaki anlayıştır.
Aşk mukaddes bir günahtır.
Mersinde ölü ölünce su sularlar.
Bana benimle yemek yeme zevkini verirseniz
size miıınetdar kalırım.
Kalbin kapısı renklerle açılır.
Uyku, renkli aşk bahçelerinde dolaşmak imkâ­
nını veren muvakkat bir ölümdür.
Monoton hisler aşkın mezarıdır.
Beni kendimle yalnız kalmaya terkediniz.
Aşk imkânsızlıklar içerisinde doğar, imkânlar
içinde ölür.
Ağızdan kapan : Ayhan Özkan — Samsoıı —
— Sizde kaç şube vardır?
Ali kendine has edesıyla :
— İdare, finans ve diplomatik .
— Siz hangi şubeye gideceksiniz?
DİKKAT : Vcctaclrrht her hakkı maltfuzdur.
Ali — Gayet tabii ki diplomatik şubeye...
C
ÖKÜZ BİFTEK
ÇIKAR Y O L ..
Muhasebedeki P. T. T. masraflarının mucidi
Maliye müfettiş
Ayhan
Varol, Cemiyet Balkanımıza dert, yanıyordu :
muavinlerinden Alpaslan Onay
ve
Nurhan tııee ile uzman muavini Haşan Kelimi İstanbul'da Sa­
— Birader, giinde insan üç defa telefon etse 75 kuruş;
lih Efendi Lokantasına gittiler. Orada Cihad Alpan’ı görün­
75 te sigara ve kirbit (Arkadaş Yenice içer) etti mİ 150 ku­
ce, onun masasına oturdular. Cihad listeye baktı, «öküz bif­
ruş. Sen olda 125 lira llebiıay geçin; Vallahi ne yapacağımı
tek» yazıyordu. Orta garsona seslendi :
şaşırdım.
O sırada yanlarından geçmekte olan Muammer Aksoy
-
hocamız Ayhan'a doğru eğilerek dedi kİ :
— Azizim, bunun tek çaresi sigarayı bırakmak
Bir «öküz Biftek» istiyorum, dedi. Orta garson ya­
mağa bağırdı :
ve
- Oğlum baksana buraya, bir öküz, «Biftek» istiyor.
zamparalıktan vazgeçmektir.
6
Ünal Y altırık ’ııı ders notlarından : İkt. Dok. Tarihi
A A > W O t$ .
F A D I L H A K K I F İ L A V I N D A !..
(Hindistan hatıralarından)
ÇOK CESUR.
«Allah’tan şu Semih’e bugün rastlamasam.» diyor­
du. İşte tam bu sırada köşebaşını dönerken Ağa ile
karşılaştı. Ağa elleri pantolonunun cebinde, hafif
öne eğilerek pis pis söylendi :
— Ergun lan, kimdi o yanındaki kız?.. Bizim­
kinin rengi biraz daha kaçtı. Titrek bir sesle aceley­
le :
— Hi... hi... Semilı’ciğim... istersen tanıştıra­
yım.
Ergun Nalbantoğlu, kızının yanısıra, İç Cebe­
ci’ye doğru kendisine has yürüyüş tarzı ile ilerliyor­
du. Zevkten sekiz köşeydi. Ağzı herzamanki gibi
açıktı. Gözlerini arada bir kızından başka tarafa da
çeviriyordu. İşte taın böyle bir anda Ağa Semih’i
gördü. Elinde olmayarak rengi bir hoş oldu. Ağa
Semih’in Karadenizli olduğunu, şakaya gelir tarafı
bulunmadığını bilirdi.
Nalbantoğlu, biraz sonra bu kötü düşüncelerle,
kızını evine bırakmış, yurda dönüyordu. İçinden
ATKAFA
Son sınıf seyahatinde idik, önceleri
kendisine «Atkafa» denilince kızan Ergün
Nalbantoğlu bu seyahat esnasında bu ismi
benimsedi. Beyoğlu’nda yeni tanıştığı bir
kızla gezerken beklenmedik bir anda kız
Ergüıı’e ismini sorunca hiç tereddüt etme­
den
İsmim «Atkafa» dır cevabını ver-
Dem irbaş!..
Y A Z I S I Z !.
-
7
V
(
Makam bizde, imza bizde
)
Bir emirle herkes dizde
■
%
Tahsildarlık olsun sizde
f
\
(
(v y g K l
î
(
i
i
ĞIM -. KER.TO k p m K
K E R T A N OEĞ'l
/ b a b a ç l(
V
V Cf T
T IL Ep Rc
îdarcci sen çok yaşa . . .
S 'K
)
£ L
BİR
O İ J N 'E . N lE R t
tAK(M
K A R I—
ANAMARLA
GA DUBARA NAPINOR
\
)
llt
V A Z l'H
ÖGRETDAL­
BU 6 1 0 VSL
UERİfC'OĞLU
b Yz İ Ç A K T I R A C A K
G A L ' & A ÖVLE PİS a v A K I A R K O S ü W
KV H EP C U V A U ^ O R U M , »N EK ,
i P M P k F A L A N P A R A FTMl'IDk
★
TOPtL>VOl^tıZ
Araba var altımızda
K A ^ O IR A C M ^ ,
Devlet kuşu başımızda
Selâm durun kapımızda
1
\
İdareci sen çok yaşa . ..
*
Silisse ve fors hepsi bizde
Cins - i lâtif elimizde
Boynuz sizin tepenizde
idareci sen çok yaşa . . .
★
Yolumuz var her bir köyle
v,
Rahatımız iyi böyle
^
Karın nerde doğru söyle ?
i
İdareci sen çok y aşa. . .
{S
(
SAKSAĞAN
c
Evleri, Miilldyeııiü karşısında idi!..
ON YILDIR TECİL...
Sinemadan çıkmışlardı. Gazete satan çocuk cırtlak sesiyle avazı çık­
tığı kadar bağırıyordu :
— Otuz altı doğumluların askere alınacağını yazıyor, otuz altı do­
ğumluların askere alınacağını yazıyor... Bunu duyunca Dede Süha’nın
gözleri faltaşı gibi açıldı :
— Vay canına ; askere 011 yıl geç kalmışız yahu, dedi.
A K L I AKLINDAYMIŞ...
I l ı . . . İ l i . . . I l i l ı i !..
Refet fitil gibiydi. .. Arkadaşları bir an önce mektebe götürüp yatır­
mak istiyorlardı... O ise direniyordu. Bir ara Mazhar Kısacıkoğlu sinir­
lendi :
— E, artık çok oluyorsun, hem sarhoşsun, hem de söz dinlemiyor­
sun, dedi. Refet Üçelli kızdı :
— Sen beni ne zannediyorsun, şu anda aklım aklımda benim diye
cevap verdi.
-
8
-
MANİLERLE KİŞİLER
S. AKALIN
Hayal edenler onıı
Simdi mezun oklular
Ayrılık ateşinden
Saçlarını yoklul'tr
t
E. NALBANTOÖLU
Bir yığın palavradır
Aşk hayatı bu beyin
İslerseniz siz ona
Aylak zampara deyin
C. AŞ K AR
Bir ses geliyor operadan
Yok artık gözüm başkanlıkta
Musiki ahengi istiyorum
Gireceğim maceradım
N. A ÇIK ALIN
Hipodromda her hafta
Eşekleri koşturur
O yüzden hafta başı
Kesesi hep boş durur
Ş. GÜNEŞ
Mülkiycden doğan güneş
Senin üstünde parisim
Aktasın üstünde yansın
Kımıral saçlarında ateş
A. ÖZKAN
O ejder kuvvetinle sen
Kıyamette sur çalarsın
Elinden kızmak gelmez
Ancak adam kovalarsın
Iîir M ülkiydi böyle delirdi!.
T. GÜNEY
Yürür vites takmadan
Gider yola bakmadan
Ekzozdan gaz çıkarmaz
Kahkahalar atmadan
Ü. YALTIR1K
Kan damlar kaleminden
Bu zalim ruhlu adamın
Allah kurtarsın elinden
Bizi dostlar amanın
T. KAYA
Sosyal toplulukların
İçtimai nüshası
Mektebi mülklyenln
Malûmat fukarası
M. VARDAR
Deve kuşu gibisin
Seke seke yürürsün
Ardından hariciye
Ayakları sürürsün
Ş. EYGİ
Gah mümindir iman eder
Gah münkalip olup fikri
Küfrü dahi itnıan eder
Iiilinmezk! nedir zikri
S. TÜRKAY
Yer tuttuk nezaketle
Bu güıı ikbali devlette
İnşallah iş tutarız
Sayei hamiyette
T. TÜRKOGLU
Sataştık dostlara pek çok
Nedense insaf etmedi
Dile düşmek korkusuyla
Daha fazla laf etmedi
TU. TÜ
-
9
-
REÇETELER
OKAN’a
Hormobin
Radyokarbon
A YLA ’ya
ŞAKİR’e
ACAR'a
HARLEM ’e
GÜLAY’a
DOĞAN’a
Müshil
Streptomisin
Saf ispirto
Güldürücü gaz
Büyüklük serumu
METİN’e
UĞUR’a
ENGİN’e
SEYHUN’a
PARLA’ya
YÜKSEL’c
ERGİN’c
YILD IZ’a
GÜNER’c
OKTAY’a
ALTAN’a
HÜSEYİN’e
MESUT’a
ÖZGEN’c
E R D lL ’e
Maya
Sabır aşısı
Uyku hapı
Müsekkin de bromure
338 çil ilâcı
Güzellik formülleri
İşkembe çorbası
Sapiksin
Günlük
Kinsey raporu
Kireç kaymağı
Calcium Sandoz
Enerji hapı
Ses ilâcı (Yumurta)
Pilâv (G. Saray eczanesinden)
M ALÛ M
H İK A Y E :
Vııllsılıi çocuklar, bir f;iin IlO M A ’da otomobilin
içinde ıııcşhur cezacı L A F E K K İ K R E ile giderken
iyilip kulağına İ T A L Y A N C A dedim ki ........... Naptı
biliyor m u su n u z?..: Cevap veremedi...
ALKOL VE İMTİHAN!...
Diplomasız Doktor
Ünal hiç çalışamadığı iki dersin imtihanın
İliç olmazsa susmaması jçiıı bir iki kadeh atara
girmişti. Tesadüf bu ya, birinden dokuz, ötekir
den de dokuz buçuk aldı. Bu müspet
neticede
ilham alan Doğan lllez de, İdare Hukuku imtllu
nında ayııı metodu takip etmek istedi. îmtihaı
dan bir saat önce, Çağlayan’a oturdu, içti... içt
içti. İmtihana zor yetişti. Hoca ıııaiûm... Kem.
Galip Balkar. Girene sorduğu ilk şey pasosu oiı
yor... Doğan pasosunu çıkardı. Tek kelimesi ok'
ııamayacak kadar berbat bir pasoydu bu... U
telik resmi de düşmüştü. Cebinden başka bir r
sim çıkardı ve pasonun üzerine koydu...
Tltn
ve alkolik bir sesle :
İşte hocam, diyebildi. Kemal Galip ha
ret ve dehşetle pasoya baktı :
- - Bu ne biçlııı hüviyet ? dedi. Doğan
rıttı ve sallanarak :
— Boş ver hoca... bayağı paso işte, ida
den aldım gömleğimin cebinde unutmuşum ı
nem çamaşır yıkarken pasoyu da beraber yıl
ıııış... diye cevap verdi. Sonra da arsız arsız
ııttı.
Aradan yirmi gün geçmişti... Kantinde
hem ağlıyor, hem İçiyordu... Bu Doğandı.. Llı
ler
Zanıpir M ülkiyeli:
gibi kız be!..
Vay canına : Üssiinıizan
10
¡ısılmış ve idareden sınıfta çakmıştı :
__ Gözüme gözükmesin o Ünal,
ağlatacağım, diye haykırıyordu...
ana
İD A Ilî Ş U B E L İ L E R E İ T H A F :
HEP ŞU KEMAL !..
O gün giııe siyah kuzguııl elbiselerini itina ile giyinmiş­
ti. Beyaz kolalı gömleğinde siyah papyon kıravatı vıırdı. ü s ­
telik bir de traş olmuştu. Bu kıyafetine bakarak, ona daha
evvel kendini bilmezin birisi «Garson» demişti. Ama olsııtı.
Nasıl olsa çayda bulunan bütün mülkiyeli gençler, onun da
bu ocaktan olduğunu bilirlerdi. Hem sonra bu kadar yakışık­
lı, hatta kabadayı garsonu kim görmüştü!... Kendisine garson
diyen terbiyesiz muhakkak (Çekememesinden) ölürü demiş­
ti.
Bu anda, şüphesiz kendisi de aynı şeyleri düşünüyor ol­
malıydı... Dalgındı... Bir sütuna yaslanmış, kendilerini cazın
alıengine teıkedlp lıabire tepinen çiftleri seyrediyordu. Merak
edip yanına yaklaştım.
Merhaba heınşerim... Aldırmadı. Sanki duvara .söy­
lemişim... Kolundan çekerek.
Allah versin hemşerim, artık selâmımızı da almıyor­
sun?... Uykudan uyanır i b i :
• Hah, şey, vallahi... Biraz dalmışını da, şey can. onun
için MKHRABA diyemedim
Seni biraz üzüntülü görüyorum. Ne var, blrşey mi
oldu ?
Yo, şeyi düşündüm bir ara.. Var mı bizim orası gibi?
Bunlar hep züppe işi. Halbuki biz davul-zıırm, millî oyunlar
oynarız.
Kee, haksız değilsin... Ama sen cidden dalgınsın.
Kezban’ı mı düşünüyorsun yoksa?..
Hiçbir şey de gözünden kaçmaz. Ama yalnız onu
değil.
■Şimdi Kezban da Ankara’da olsaydı... Ne güzel olur­
du. Beraber dans eder eğlenirdiniz.
Beddua mı ediyorsun hemşerim. Onun güzelliği nis­
petinde benim de kıskanç olduğumu bilirsin. Burada olsaydı,
bütün gözler üzerimize çevrilirdi. Al başına belâ!
Tevazu gösteriyorsunuz. Kiııı cesaret edip sizi dikizliyebilirdi. Bu sözüm hoşuma gitti.
Doğru, doğru ama; gene de gizlice bakarlardı.
- Şimdi senin baktığın gibi mİ?...
- Hoppala... ayıbettin be hemşerim. Bizim herşeyimiz
açık.
Doğru, lıeııı baksa b:ıksa onlar sana bakabilir!
— Neden, yakışıklıyım da ondan mı? Şaka ediyorsun.
-- Yo, samimiyim.
Hemşeriııl sen oyunda görmelisin. O zaman daha
yakışıklı olurum. Kezban bana ŞA M İLt'Y l oynarken vurul­
muştu.
KAYMAKAM : (Parti Başkanma) :
—
Buyrun... Aaa siz misiniz? liörmetlerimin
kısmi küllisini takdim ile kesbi şeref eylerim beyfendi... Aman efendim istirham ederim... Derhal... Der­
hal... Estağfurullah... Vazifemiz efendim... Rica ede­
rim. Zatı âlilerinizin himmetlerine nail olabilirsem
bahtiyarım efendim... Güle güle... Hamfendiye hörmetler... Başüstüne, başüstiine efendim...
Not : Makam hayalinizdeki gibi yapılmıştır.
Böylesini nah bulursunuz!..
— Kemarciğiın, m asam ızı şeref vermez misin? Hem
biraz dans eder neşelenirsin.
— Kusura bakma, sizin masada başka züppeler de var.
Sazdan cazdan bahsedip sinirlendirirler beni. Dejenere herif­
ler... Ama, davuldan, zurnadan, tulumdan bahsedemezler; sıkı
mı..
ı
— Sen tarihten de pek canavarmışsın, demeye kalmadı,
hemen sözümü kesti.
— Ne sandın ya... Ben orta ikiye gelinceye kadar, hep
tarihi bahislerle meşgul oldum.
— Bravo!. Hangi kaynaklardan istifade ederdin?
— Rakım Çalapala’nııı hiçbir yazısını kaçırmazdım.
Sonra, daha birçok eser (!) karıştırdım.
Kemal Bozbay coşmuştu. Hep tarihten bahsediyordu
artık... Sözü birinci dünya savaşına, oradan da Enver Paşa’ya
götürdü. Büyük askerin menkıbelerinden birini bitirip öbü­
rüne nefes almadan başlıyordu. Bir ara :
— H alit paşa hakkında geniş ma’.ûmata sah!p olduğuğunu söylemişlerdi bana, dedim, şüphesiz bu da doğrudur.
— Doğrudur ya... Hem Halit Paşa, Ardahan'dan da geç­
miştir. Hey gidi deli Halit, koçak askerdir...
Araya Ardahan sözü geçince, göğüs geçirdi. Gözlerini
uzakta, çok uzakta bir noktaya dikti;
— Ardahan., ne memleket be... herşeyi sadıktır. İnsanı,
kızı-kısı-ağı, köpeği. Sen do bilirsin ya...
— Köpekler her yerde sadıktır; dedim.
— Ama Ardahan’dakiler daha başka. Hani seninle bir
gece vakti Ardahan'a inmiştik^ uzun bir ayrılıktan sonra. Ha­
tırladın değilmi?
Kemal heyecanlanmıştı. Yüzü kızarmış, gözleri yaşlan­
mıştı.
— Hatırlamaz olur muyum hemşerim, devam et...
— Gece vakti eve giderken, bilirsin bizim ev Halil Efen­
di Mahallesindedir. Köprüyü geçmek lâzım. Kura üzerindeki
o demir köprüyü... Biraz durdu, yutkundu. Devamla :
Davudi sesli I*. T. T. Aylım ı
— H a a ?!.
-
11
-
KEM AL
DEĞİ L
AKAK
İM T İH A N D A
Prof. Kemal Arar’a
Bir ders ki nasıl anlatsam
Nasıl nasıl size ben onu
Bir ders ki tüm Osmanlıca
Bir ders ki düşman başına
Anlıyorum desem
Değil
Anlamıyorum desem
Değil
Bir ders ki
Anlaşılır şey değil
Yu - Tu - Ey
—
IJIıın ¡1... B ü tü n .sene lıer^ele g ib i dolaşırsan , şim d i işle b ö yle d u t yem iş h iilb ü le
d önersin. H a y ta lık y a p ıp
o t ıır ııp
fır t
l’ırt b o h çacı k a rıla r g ib i k ız la rla
çalışsa y dın şapa o tu rm az, b iç olm azsa 5 num araya
fiııgirdİyccegim *,
perd ah çek e rd in . . .
H a y d i d e f ( ! ? ) o l. (¿özüm g ö rm esin ç ıf ıt ç a r ş ıs ı!. .
HALTETMEK...
V E C İZ E L E R
üçüncü sınıf. Ticaret Hukukundan imti­
han oluyordu. Ayhan
Varol kağıdını vererek
çıktı. Bütün -sualleri doğru cevaplandırdığından
emin bir hali vardı. Fakat, zihnine takılan bir
hususu koridorda gezinmekte olan Kemal Arar
hocamıza sormaktan kendini alamadı :
— Ayrılıkların sebebi, karakteri meydana getiren
kalın damarlardadır.
Vccizatör : Yılmaz ULUSOY
— Gayesizlik gayesi için okuyoruz .
Y. ULUSOY
— Ebedî kıymetler geçici zevkler için harcanmamalıdır.
Ali ATEŞ
— İnsan saıiıos olunca dinleme hassasını kaybeder.
R. ÜÇELLİ
— Sutyensiz kadın, üssümizansız yönetmelik gibidir.
M. KISACIKOĞLU
— E 11 güzel ilân-ı aşk, telefonla yapılır .
Rehber UĞUR
— Din değiştirmek için, don değiştirmek lâzımdır .
Patron dö PATRİK
— Plâtonik ask paraya dayanır.
Şak ire DUDU
— Mübaşir olmak için konservatuardan mezun olmak
şarttır .
Konser ÖZGEN
— Yeşil giyen daima muradına eremez
Yeşil RIDVAN
— Çok kasma kendini, sonra eline alırsın mendili.
Sümüklü RIDVAN
— Lânganın hıyarı, genç kızın ayarı para ile ölçülür.
Hidayet KARAMAN
— Hocam, ben birinci sualdeki plaj işleten
şahıs için küçük tacir yazdım. Acaba... demeğe
kalmadı, hocamız
—-Halletmişsin. Ulan, ömründe plaj yüzü
görmedin mi be herif. Köpoğlıılar yattıkları yer­
den para kırıyorlar be.
O sırada Ayhan sessizce döndü ve «Ne yap­
tım, kendimi nasıl aklattım» şarkısını mırıldana­
rak uzaklaştı.
HEP ŞU KEMAL!..
İşte o köprüyü geçerken, baktım üzerime doğru bir
karaltı geliyor. Başkası olsaydı, korkusundan ya korkunç bir
çığlık atar ya da düşer bayılırdı. Ama, ben biç bozmadım. Bir
de baktım, bizim emektar Karabaş. Boynuma sıçrayıp yüzüm­
den öptü. Sonrı, hızla mahalleye doğru koşmağa başladı...
Sonra öğrendim : Meğer Kczban’ııı evine gidip havlayarak.
uyjMKİırıyormuş oını... Bugün Yılmaz Kocabaş'ııı Prensi ayıı:
şeyi yapabilir mi?
Yapamaz tabi!.. Sen acem tarihini de iyi biliyormuşsun... Aceleyle :
— Elbette, dedi. Sonra farkına vararak :
Yazık, sen de züppeleşmişin, dedi. Bıyıklarını burdu
ve çekip- gitti..
................. Bu sırada caz, Manbo Kürdi’yİ çalıyordu.
-
12-
\
Adlarını Değiştirselerdi Ne
Koyarlardı?...
Süha Ekinci
A. Aşkar
Çelik parçası
H. Karaman
A. Eroğlu
R. Aktaş
Mey sun
Kuskus
Cemiyet
Kadastro
P. T. T.
Vecize
Güneş
Intim
Cin a Lolobricida
S. Türkay
A. Varol
Y. Ulusoy
A. Ateş
Ş. Güneş
Y. Engin
S. Akalın
S. Kalaç
N. SoyeıC. Alpan
S. Gerdan
A. Şatıroğlu
Y. Yüksel
Ü. Yaltırık
T. Erdem
M. Kısaeıkoğlu
C. Çetinyılmaz
S. Yaşrmıt
F. Uğur
A.
T.
K.
A.
Y.
A.
E.
Z.
Şikoğlu
Güney
Bozbay
Başsoy
Kocabaş
Coşkun
Göİge
Çelikkol
E. Nalbantoğlu
F. Taşkın
M. Tancı
D. İllez
Y. Toprakoğlu
C. Timuçin
B. Çaycı
N. Kosova
V. Aydın
Ş. Seçkin
İ'. Ayrılmaz
F. Cabar
A. Özkan
Y. T. Eyüboğlu
Kıyma
Metine
Nişan
Nazmiye
Çuval
Kahve
İstavrit
Gak guk
Geııel Kurul
Gıcık
Zevzek
Yavru
Yumurta
— İşte böyle azizini, Allah kısmet eder, Cumlııır izin
verirse biz de bu sene bitiriyoruz!..
Abdiillâaa
Bıyık
Kamyon
Kulis
istifa
Prens
Armut
Tanbur
Yıldız
FUL
AS
Refik Aktaş, Nihat Kosova vc Ünal Yaltırık salonda do­
laşıyorlardı. Kemal Bozbay’la Refet Üçelli’de sıranın birinde
oturmuşlar, gelene geçene çamur atıp kıkırdıyorlardı. Bir ara
Kemal Bozbay üç kafadara :
— Haydi mektebin üç ası diye bağırdı, Ve sonra kadim
dostu Refet’le kalkarak onların yanına gittiler. Fırsatı gani­
met bilen Ünal :
Atkafa
Şeftali
Cımbız
Siyatik
Aı-şak
Çubuk
Mürteci
Kasım
Mantar
Kuzu
Şef
Tendürdiyot
Aboooo
Şiir
— Şimdi de ful as olduk, dedi. Sonra ilâve etti
— Süvit 7!..
NEDEN
Neden Fadıl Hakkı deyince
Hatırıma yoklama gelir,
Vc yönetim kurulu deyince üssümizan?..
Ders deyince uyku,
Burs deyince korku
Ve neden sınıfta çakılır,
Derslere çalışmadan?..
Ve Haziran aylarında
Mülkiye’ye aktedron yağar?
Ya—Tu—Ey
-
13
-
Mülkiyeden Şabana Mektup
Azizim kardeşim... iki gözüm Şabancığım....
Senin yaptığın düpedüz edepsizlik yahu... Val­
lahi edepsizlik... İnsan, bu çocuklar öldü mü-lcaldı
mı, bir arar-sorar... Son mektubunda, «çocuklar bel­
ki mezun olup gitmişlerdir; mektubum ellerine geç­
mez diye endişe ettim de, onun için mektubumu ge­
ciktirdim» diyorsun... Aman Şaban’cığım, görüşme­
yeli bu ne iyimserlik birader... Bu talimatname var­
ken, sen daha 8-10 sene aynı adrese mektup yazabi­
lirsin...
Şaban, ah Şaban be.. Yine dertlerim deşildi...
Şu Mekteb-i Müİkiye’de garip düştük; sesimizi çıka­
ramıyoruz... Hiç olmazsa sana içimi dökeyim karde­
şim. Mektebi sorma... Rahmetli Refik Saydam’ın
A ’daıı Z misali elle tutulur tarafı kalmadı. Her yeri
enstitü ile doldurdular; yatakhanelerimizi aldılar:
sınıfları darmadağın ettiler; söylemesi ayıptır Şaban’cığım, yüznumaralarımız bile elden gitti.. .Tüllâb perişan oldu... Bereket versin,b u sene birinci sı­
nıfa bolca hanım kız geldi de, biraz teselli bulduk...
Eh Şaban’cığım, çocukları bir görsen... Hele olmadık
kimselerin ağabeylik ayakları koşmaları yok mu.
insanı kahrediyor... Bu arada «Bekârlık sultanlık­
tır.» sözüne de hayli sünger çekildi. Nişanlanan nişaıılanana; gırla gidiyor... Allah mesut etsin; ne di­
yelim ?..
Sana yeni bir havadis : Ahmet Başsoy, başkan­
lıktan istifa etti yerine Salih Türkay seçildi. Hani
canım, şu kadastrocu, asabi çocuk... Kendisinden
herkes memnun, iyi çalışıyor.. İnanmazsın ama, er­
kek güzeli Fahri Cabar da başkan vekili oldu. Yok
yok, gülme, vallahi doğru... Bu sene son sınıf bir
âlem... Bütün Dede’ler, Baba’lar, Nine’ler bir araya
geldi. Çoğuna yeni isim taktılar. Baba Süha Dede
oldu. Baba Hidayete de Dr. Price diyorlar. Aman
azizim, sakın mektubunda bu kelimeden bahsetme..
Zira çocuk deli oluyor. Bu yüzden, Samsoıı Ayhan’ı
az kalsın gebcrtecekti... Çocukcağızı elinden zor al­
dılar. Artık eskisi gibi değil; sadece akşamları içi­
yor... Son günlerde kendini ilme verdi. Arada kan­
tinde toplanıp hep sendoıı bahsediyoruz. Kantin çok
güzel oldu. Sağolsun Bedri bey, bizi düşünüyor. H i­
dayet sana gücenmiş. Hani hakkı da yok değil...
Mektubun içine iki buçuk lira koymuşun... Halbuki
Alpaslan Ünal’a hep 011 lira gönderiyormuş Tabiî içe­
medik. Onunla leblebi alıp hep beraber yedik... Sağol Şaban’cığım... Bizi düşünmüşsün ya, yeter.... Ar­
kadaşların hepsi iyiler; gözlerinden öpüyorlar... Aşkar, Şaban’a yaz da bana Keynes hakkında bir kaç
kitap göndersin diyor. Bir görsen Şaban, inanmaz­
sın, İdarî şubede ama, üç şubenin de derslerine giri­
yor. Müthiş bir inek oldu... Ali Ateş’i tanırsın... Vccizeleri epiyce oldu. Varlık Yayınevi satınalıp bas­
tıracakmış .Fakat Samsoıı Ayhan, onları toplayan
benim, müsaade etmiyorum, diyormuş... Bakalım ne
olacak... Sana yine yazarım Hocalar bildiğin gibi...
Canları sıkıldıkça, yoklama yapıyorlar.... Haaa...
Mehmet Selik’le Atilâ Karaosmanoğlu asistan oklu­
lar. Yok yok Şaban’cığım. Artık bu mektebde oku­
mak delilik. Görsen, kahrolursun, ikisi de büyük
adam pozlarında. Hele Mehmet Sclik, insanı çıldırta­
cak. Pipo içip çantayla dolaşıyor. Son sınıf seyyahatında da çocukları aç bırakmış.. Halûk siyasi tarih, Aşulla >fewyork grup’ta, Ahmet Koç da muhasebe kür­
süsünde asistanlık yapıyorlar. Ama onlar değişmedi­
ler.. Tiillâb seviyor onları.: Muhasebeye bu yıl, Mazhar I-Iiçşaşmaz geliyor. Şeker bir hoca. Herkes muha­
sebeden canavar gibi.. Yalnız durmadan vazife veri­
yor. Tabii lcopyc ile vaziyeti idare ediyoruz. Kopyesiz
talebelik olmuyor, Şabaıı’cığım. Biliyorsun ya, Nejat
Açıkalm «Kopyesiz imtihana girmek, silâhsız harbe
gitmek gibi bir şeydir.» demişti de hepimiz katıla
katıla gülmüştük. Hatırlar mısın, sen de kopyede
çok usta idin... İmtihanlarda hep arkada otururdun.
Kolalı beyaz gömleğinin manşetleri, kıı-avatınm içiy­
le saat kayışın kopyeyle dolardı. Sümer de iyi kopyo
çekiyormuş. İmtihanlarda bacakları, hep yazı için­
deymiş... Tabii, sonra yıkıyormuş.
Şişmatra, telefonda işletme stilini sistemleş­
tirdi. Gece, bir iki arası rastgele telefon numarası
çevirip puro sabunlarının reklâmını yapıyor. Bir de-
W -U--- - OİV;
PİN-UP!..
.14 -
Kazgancılardnıı : SUNDAY
(PİPO ÜMİTINDİR!)
fasında, tesadüfen Dekanın evi çıkmış. Dekan «Ben
Amerikan sabunu kullanıyorum» deyince, sesinden
Lammış... Korkudan bir hafta telefonun yanına yak­
laşamadı.
Baba Refik hala, o’ııu seviyor. Baba Refiği ta­
nıdın, değil mi? Hani, şu Musaddığa benziyen sem­
patik çocuk... Sene sonunda son bir defa gidip konu­
şacağım diyormuş. Herkes merakla o günü bekliyor.
Durmadan aşk şiirleri yazıyor. Bak birini sana nak­
ledeyim :
Gece yarısı;
Cinayetler saati..
Aniden boğuk bir ses duyuldu
Paris sokaklarının öte ucundan
Ş.... Ş.... kız Ş....
Oturağımı getir...
İçip içip bu şiiri okuyor. Hepimiz ağlıyoruz.
Şiir dedim de aklıma geldi... Hani senin kadim dos­
tun baba Süha var ya, işte o da artık şiir yazmağa
başladı .
Çelik parçası gibi delikanlı oldu... Boyu hafta­
da yarım santim uzuyor! Hiç birimiz inanmıyoruz
ama, o yemin ediyor. Mektubuma bir dörtlüğüyle
son vereyim Şabaıı’cığım. Bak ne hoş demiş :
Yıllarca fakülte olsun diye yırtındık
Amma düşünmedik işin sonunu
Fakülte, fakülte, fakülte diye
Mckteb-i Mülkiye'nin de çözdük donunu..
Bunu ilk okuyuşta, hepimizin gözleri yaşardı,
Şabun’cığım. Dertlendik...Sonra da gidip kafaları
çektik... Aramızda para toplayıp bir de hususi ko­
kulu aldık.. Ciğerlerimiz bayram yaptı...
Eh Şaban’cığım, görüyorsun ya ne kadar uzun
yazdım. Senden de böylesini bekleriz... Bizim pek
vaktimiz olmuyor vallahi... Bak, bunu bile iktisadi
doktrin vc içtimai iktisat derslerinde yazabildim..
Bütün arkadaşlar göz ve yanaklarından öpüp selâm
ediyorlar. Ben de iki mübarek gözlerinden ve yanak­
larından defalarca öper, mektublarını beklerim, ca­
nım Şaban’cığım...
KAZGAN
r* a t i u p
ZlhAKJt T
V E K A L E T EMUi
5IVA3AI 6İLGILÎR
-
5
HESABI
/
HOCA—
^
FAKUlTFSi
HOCA —
..
MANTAR
Son sınıf seyahatinde havaların muhalefeti yü­
zünden delik ve yırtık papuçları ile İstanbul’da iste­
diği gibi gezemiycceğini kestiren Canavar denetçi
Samsunlu yarı lâz Fikri daha Ankaradan trene bi­
ner binmez Istanbulda mantar alacağını söyledi ve
bütün arkadaşlarından hatırlatmalarını rica etti. İs­
tanbul kâşifi Ahmet bu hususta ona yolda teminat
vormişsede Istanbulda unutuverdi.
Fikri Istanbulda bir hafta mantar aradı. Bir
gün öğle üzeri mantardan ümidi kesen lâz Fikri
köprüden denizi seyrediyordu. Aklına mantar geldi.
Hemen pabuçları çıkarıp ikisini birden denize attı.
Sonra birden yalınayak kaldığım farketti. Şapşal
şapşal etrafına bakındı. Kendine bakan yoktu. Koşa­
rak bir ayakkabıcıya doğru uzaklaştı
KUŞLAR VE İNSANLAR
: İsmail Diker
Puhu kuşu
Hakkur’an kuşu
: Halil Çıvgın
At sineği
: Ergıın Nalbantoğlu
Karga
Hüdiit kuşu
: Recai Erk
Ağaçkakan
: Hacı Sırkıntı
:
Kartal
: Yusuf Ziya
Çulluk
: Abidin Coşkun
Kcrkcnes
Serçe
: Erol Ycşilada
: M. Kısacık
Sinek
: Orhan Civelek
Kırlangıç
: Adnan Şatıroğlu
: Seyfettin Kavukçu
Saka kuşu
İbibik kuşu
^
K İ M L E R , N E D İ R ?...
S. Alpdoğan
Necdet Karadayılar
Ünal Yaltırık
Abidin Çoşkun
Ayhan Özkan
Ergıın Nalbantoğlu
Halis Çolakoğlu
Kemal Bozbay
Tayfur Zeybekler
Nedim Çetin
Necmettin özgüvenç
Refet Üçelli
Nejat Açıkalın
lümin Bayar
C. Çetinyılmaz
Alim Koçer
Şişmatra
: Servet Kipcr
: Naci Kavurmacı
Yarasa
a ^ * v v v v v v v v v v v v v v v v a a /> a a / v v \ a / s a / m v v v v v v v v v v *
Saf
Serseri
Anarşist
Salak
Kabak
Yalak
İnek
Davar
Çakal
İhtilâl
Pısırık
Düdük
Mikrop
Zındık
Emzik
Çemiç
Kazık
ÇAMURZADE
Deve kuşu
Saksağan
: Mustafa Vardar
Baykuş
Papağan
: Nihal Ardalı
Güvercin
Muhabbet kuşu
: Serap Akalın
: Refik Aktaş
Kumru
Civciv
: Ü. Yaltırık
Leylek
Sığırcık
Karabatak
Keklik
ördek
; Katin Tayşt
: Ekrem özçelik
: Şükran Güneş
: Çoşkıın Timuçin
: İsmail Hızal
: Tıırgııl Giincy
: Ali Yalvaç
: Sadık Göbelezoğlu
Kaz
: Nazilli Bilgiç
Balıkçıl
: Refet Üçelli
Almaca
: Kalııi Cabaı
Akbaba.
Doğan
Vecizatör Yılmaz U L U S O Y :
Ali Şikoğlu
Kahrettin Ölmez
Doğarı lllez
Kanarya
: N t iiiîii Snyrr
Şahin
: İbrahim Şalıiıı
İspînoz
: Fikri Gökçoer
I’elikan
: Timur Köprülü
Git git gulak,
XYZ
Vecizem sıcak,
İnanmazsan gel do bak!..
Adana Demokrat Parti Başkanı
Geldi
(K.H.A.) : Adatın Demokrat. Parti Başkanı
A B lD lN COŞKUN beraberlerinde kalem-i mah­
sus müdürü MUSTAFA AŞKIN
olduğu halde,
Esenboğa Hava Alanına gelmişlerdir.
Hava alanında batarya kumandanı
ALİ
ATEŞ, onun yanında albayınklara bürünmüş
ŞÜKRAN GT)N1SŞ, biraz arkada «Aşkın gözyaş­
ları» METİN YANARTAŞ, onun yanında kos­
kocaman borozanıyla REFİK
AKTAŞ. sağında
davuliylc YILM AZ KOCABAŞ, onun yanında ga­
yet neşeli kemençesiyle SEMİH KJtLVAŞ’m elle­
rini ayrı ayrı sıktılar. Alanda hazır bulunan kala­
balık vatandaş topluluğunu beşftş bir çehre ile se­
lâmlayarak şehre hareket ettiler.
-
İ
16
■
c '"
*
«
<
* y
" o ?
A „
<a'
^
^
^
^
-s,
-8 =? i 3
x°
r
-cf
i 5 „#■ <?'
S A L Ç A L 1 K A R İK A T Ü R !..
JİGOLO
BERBERDEN AL HABERİ
Jigolo Ergiin bir defasında; pastanede karşı­
sında oturan kızı gözüne kestirir ve yanına yaklaşır.
Aralarında şöyle bir konuşma geçer ;
— Efendim, saatiniz kaç?
— Üçü çeyrek geçiyor.
— Teşekkür ederim. Kaçıncı sınıftasınız?
— Lise sondayım.
— Güzeelî Benimle çaya gelir misiniz?
— Ne münasebet?
— Şey, lıi lıi hi... yarın, lıi lıi hi... bizim fakül­
tede çay var da...
Kazgaııın hazırlandığı sıralarda, bermutad, ar­
kadaşlarımıza çamur atabilmek için didinip duru­
yorduk. Bu arada arkadaşlarımızdan birine bir kulp
takamamıştık. İlk rastladığımıza sorduk :
— Falanca hakkında bildiğin bir şey var mı?
Bir müddet düşündükten sonra
— Bilmiyorum ama, diye cevap verdi, kolayı
var : biraz sonra berbere tıraşa gideceğim nasıl ol­
sa orada duyarım...
-
17
-
ERZURUMLU EMRAH’TAN
Sabahtan uğradım ben Mülkiyeye
Dedim “geç kaldım m ı?" dedi ki “yok yok"
Koridorlar talebenin mekânı
Dedim “Ders boş mudur” dedi ki “yok yok”
Dedim "Gürsoy nedir?” dedi “dekandır”
Dedim “ya hocalar?” dedi “yamandır”
Dedim “yoklama ne?” dedi “Mazlıar’dır”
Dedim “başka var m ı?” dedi ki “yok yok"
Dedim “yemekhane” dedi “haraptır”
Dedim “yemekleri” dedi “berbattır”
Dedim “müsteciri?” dedi “bayattır”
Dedim “insaf var mı” dedi ki "yok yok"
Dedim “not işleri?” dedi “sakattır”
Dedim “ya telefon” dedi “hayattır”
Forıımzcdii Yalçın lifeııdi!..
Dedim “üssümizan?” dedi “bataktır”
Dedim “düşen çıkar” dedi ki “yok yok”
BEYİN
Dedim “doksan sekiz” dedi “yaşımdır"
Favori Vahdet Aydın lokantaya girdi. Çok
meşgul bulunan garson Vahdetin masasına uğramı­
yordu. Vahdet bekledi, bekledi, nihayet çatalı eline
alıp var kuvvetiyle tabağa vurmağa başladı. Garson
koşarak geldi:
Dedim “ya S. B. F.” dedi “adımdır”
Dedim “çalışkanlık” dedi “şaııımdır"
Dedim “Ey Mülkiyem sen binler yaşa.”
E. KÖKSAL
— Ne istiyorsunuz?
— Bir beyin.
— A bayım, Allahtan isteyeceğinizi bizden ne
istersiniz ?.
---- • ----
LÛGAT-I TAHSİN BEKİR BALTA’DAN...
BİTİM : BÜTÜN
Z E K A T : SAKAT
OLÇU : ÖLÇÜ
ÖM ERlKAKAYU : AMERİKA
ON P L A N D A : ÖN PLÂNDA
NAZAR-I İTİBRA.. NAZAR-I İTİBARA
DO V LE T : DEVLET
YALNİŞ : YANLIŞ
MUMKİNDÎR : MÜMKÜNDÜR
NİSİL : NESİL
US K A D A M A : ÜS KADEME
-
18
-
Ünal Yaltınk’ın ders notlarından : ZİNA
Mülkiyc’ye Gelmeseiertli
Ne Olurlardı ?
Refik Aklaş : Her halde aşık olmazdı.
Salih Türkay : Tapucu
Abdurahman Aşkar : Her şey
İbrahim Ayrılmaz : Polis
Yavuz T. Eyuboglu : Şair
Vahdet Aydın : Davar çobanı
S. Alpdoğ'an : Keresteci
Kemal Bozbay : Kiirdislan'da çele başı
Sait Eı kut : Babasının yazıhanesinde'Ufıti])
Erhan Gölge : Tanburî
Fahri Cabar : Cabbar; domestikacı
Şükran Güneş : Manken
Rıza Gür : D. D. Y. da memur
10. Nalbantoglu : Harem aftası
N. Karadayılar : Küllıanbey
Yılmaz Kocabaş : Şoför
Fikret Pelter : Belki Kazanova
Ali Ateş : Vecize sallama yazarı
Ayhan Özkan : Ali Ateş’in özel kalem mü­
dürü.
N. Karakullukçu : Mezbahada memur
Orhan Civelek : «Süper inek.»
Fuat Uğıır : Koşu beygiri
Nazmı Bilgiç : Kaz çobanı
Ali Şikoğlu : Şeyh
Halis Çolakoğlu : Parasız deıs veren enayi
Turan Tezcaıı : Bahçıvan
Ün Kİ Yall.ırık : Komitacı
Yaşar Cankoçak : Bakkal
Hacı Silkinti : Hapisaııe belâlısı
Refet Üçelli : İşletmeci
Süha Ekinci : Aşık olurdu
Erkol Basa : Kumarbaz
Meto Aklcaya : Mızıkacı
Yılmaz Ulusoy : Kelle kebabcı
Edlz öke : Gıcık üstadı
Müfettiş: — Vay mikrop herif... O leş gibi çoraplarında yatağıma
girersin lıa?!..
N ot: Müfettiş maalesef (!) Malî Şubeden mezundur.
OTOBÜS BİLETÇİSİ
Yılmaz Ulusoy ile Ali Tüzün münakaşa ediyor­
lardı :
Ali — Meslek itibarı ile İdarecilik, Maliyeci­
likten daha iyidir. Hiç olmazsa mevkii var. Şimdi
kaymakamlara cip arabası da vereceklermiş.
Yılmaz — Azizim, ben paraya bakarım. Para
bizim, mevki sizin olsun, Bence Maliyecilik daha iyi.
Mustafa Can söze karıştı : — İkisi de iyi de­
ğil. Bence en iyi meslek otobüs biletçiliği Altında
araba, cebinde bol para.
TALAŞ CAIIİT!.
-
19
-
> V V V V V V V V V V V V V V S ıN ' ^ V V V V V V V V V V V V V \ * A / V V V * A * V * V V V > / * V V V V V V V V ^ ^ V V A > V V V V > A ^ V V V V V V V V S A / V V V V V V ^
ÖZ DEYİŞLER
Saati işletmek için kurmak lâzımdır, fakat
işletmek için hiç bir şey lâzım değildir .
HERKES
Burs kadın gibidir ; ikisine de güven olmaz.
Reşit’i
(TUZCU + NALBANT) OĞLU
*
**
Trafik Kanunu yatakhanede motosiklet kullananla­
ra uygulanamaz.
Bilmeceler çözülebilir, tablolar da.
BİLGİN ARAL. NECATİ İTEZ
TOMBUL METİN
*
*
Her karısından korkan kılıbık değildir.
İdarî şube sinema değildir, ben de geyik değilim.
YILMAZ KOCABAŞ
AKTAN
*
**
Poz verirseniz iki ihtimal vardır : ya tablonuz yapı­
lır ; ya işlersiniz.
OLCAY
*
**
Bir tiyatro topluluğu ya temsiller verir veya Üniver­
site tiyatrosudur.
*
**
EROL AKSOY
Seraptan ciddi olmayan hareket beklemek ; telefon
kabinesinden Metin Yanartaş’ın çıkmasını beklemek
gibidir.
SABIR TAŞI
Trenle seyahat otobüsle seyahatten daha güzeldir.
BURSALI KARDEŞ VE AĞABEYLER
Y A Z ISIZ
- 2 0 -
( !)
Deltan sabahları yatakhanelerden talebe topluyor!..
DÖRT YILDA NELER
YAPTILAR?
Kemal Bozbay
Politika
Refet Üçelli
Makyajcılık
Mustafa Vardar
Şişmanlama ihtisası
Yılmaz Kocabaş
Ticaret
Yılmaz Ulusoy
Vecize lügati
Ali Ateş
Mektup sanatı
Abdülkadir Eı-oğlu
Zamparalık
Sabih Gider
Babalık
Turan Tiirkoğlu
Dadılık
Vahdet Aydın
Donjuan taklidi
Aşkar Celâl
Teşkilâtçılık
Ü. Yal tırık
Genel kurulcııluk
Naci Kavurmacı
Şarapçılık
Salih Türkay
Cemiyetcilik
Turan Yargın
Eylülciilük
Samson Ayhan
Deve güreşi
Abidin Çoşkun
Particilik
Ekrem özçelik
Ukalâlık
Şevket Eygi
Mürtecilik
Şefik Seçkin
Servet Kiper
Zeki Çelikkol
Şükran Güneş
Refik Aktaş
Temizlik
Asalaklık
Yaltaklık
Hiyanet
Rekabet
Nermin Soyer
Serap Akalın
Yıldız Engin
Nezaket
Zulüm
Makyaj
ATEŞ VE SAMSON
Balta, meselesi kahramanı Aİİ Ateş
mahzun salonun direkleri arasında dolaşı­
yordu. Bu sırada karşıdan Samson gözük­
tü.
Samson : Nedir durumlar Ateş...
A. Ateş : Yahu beni kendimle yalnız
bırakmağa terkedlniz.
Samson : Neden aşıkmısın?
A. Ateş : Ne olacak ne yani : aşk .
mukaddes bir günahtır.
Samson : Ali çok yağlı ve zağlısın.
A. Ateş : Ne yani, ne alay ediyorsun
Sen vecize deyip geçme. Bunlar mantık
•süzgecinden geçmiş realite parçalarıdır.
Mesela : Monoton hisler aşkın mezarıdır.
Bunun aksini ispat edebilir misin?
TU. TÜ
AKIL VE MANTIK
— AboooL
Aşkar ve Süha Gölbaşı sinemasında beş dakkalık istirahatte hem sigara içiyorlar, hem de ortalığı
kesiyorlardı. Bir ara önlerinden ufak bir Ingiliz ço­
cuğu ile annesi geçti. Çocuk bağırarak İngilizce bir
şeyler anlatıyordu. Asker gıpta ile baktı, sonra «çık...
çık... çık» diye kafasını sallayarak Süha’ya
— Ulan şu bacak kadar çocuk bile İngilizce biliyorda, biz biliyoruz, yazık, dedi.
Dede Süha hemen cevap verdi:
— iyi ama, oda Türkçeyi bilmiyor Aşkar...
-21
-
NELERİ ÎLE MEŞHURDURLAR
N. öztekmen
: Telefon işletmeleriyle
R. Ata
: Körlüğüyle
O. Karul
: Kız arkadaşlarıyla
N. Itcz
ö. Yalım
A. Midilli
Haricin
K. Yctkiner
M. Ali Kışlalı
Ü. Yaltırık
Y. T. Eyüboğlu
: Plza kulesiyle
: Ping pongculuğuyla
: Mambo Italyanosuyla
: Serseriliğiyle
: Sekreterliğiylo
: Gazeteciliğiyle
: Esprileriyle
: Meyhanede bile şiir 0 kum asıyla
A. Osmanoğlu
: Arapçasıyla
T. Bleda
: Aşklarıyla
E. Bayar
: Seriyle
Ş. Suyuk
: Yalaklığıyla
B. Kuntol
S. Türkay
: Dudak boyasıyla (.)
: Başkanlığıyla
S. Üner
E. Kamber
A. Ateş
O. Karatal
: Karikatürleriyle
: Şiirleriyle
: Vecizeleriyle
Ö. Doğan
T. Kaya
Lisan asistanlığıyla
: Çöp çatanlığıyla
: ORD. Prof'luğuyla
O. Güven
E. Uğurlugil
: Taksisiyle
: Kumarbazlığıyla
S. Kilvaş
F. Çapan
N. Çetin
Hacı Sırkıntı
I. Dönmez
A. Çolakoğlu
Samson Ayhan
G. Polat
B. Topçııoğlu
B. Çakar
D. lllez
:
:
:
:
:
:
:
:
:
:
:
Millî Yalak Jolın Fostor ŞtŞİUATIÎA!.
ACABA?. . .
Ağalığıyla
Kızılay soygunculuğuyla
Hürriyet Kahramanlığıla
Yürümesiyle
Fransızcasıyla
Boyacılığıyla
Islığıyla
Yürüyüşüyle
Memurluğuyla
Milliyetçiliğiyle
Ayyaşlığıyla
Birinci sınıfta sempatik hocamız B. Nuri scıı
viicııt hürriyetinden bahsediyordu. Burada suni ilka­
hın vücut hürriyetine aykırı olduğundan bahsetti.
Şimdi I I I sınıfın maruf ineklerinden olan Tamburcu
Orhan Haraççı dersten sonra yanının gelerek : Yahu
Kemal dedi «Bu sun’i ilkah 11e ola ki» Beıı izah ettiın.
Aşı ile çocuk yapmak v. s. dedim. Orhan gayet safiyane yüzüme bakarak» acaba dedi bize do yapsalar
bizim dc çocuğumuz olur mu dersin?
K. Yetkincr
ISTIRAP
Midesi İzmir'in kahvaltıları ile bir türlii
imtizaç cdemiyen Ustura Cemal Çınar çok de­
fa bu yüzden öğ'c ve akşam 'yemeklerine de es
geçiyordu. Yine böyle bir günde midesinin ıs­
tırabına tahammül edeınlyerek akşam 7.5 da
yattı.
Gece 12 de yatmaya gelen kalabalık bir
grupta poker oynamak arzusu belirdi. Kare
şöyle tamamlanıyordu. Yalak Sait, Şişmatıa,
Müstafi başkan ve. onun peşinden bir senedir
ayrılmayan denetçi Fikri oyuna heyecanla baş­
ladılar. Odada derin bir sessizlik içinde sadece
pas, bob, rest fısıltıları duyuluyordu. Saat 3 de
akşam pür heyecan bara gidenler geldi. Poz
Nedim pijamalarını giyerken, büyük bir gürül­
tü çıkardı. Köşedeki yatakta açlıktan kabuslar
gören Ustura Cemal doğruldu.
— Hay sizin ıstırabınızı........diye bağırdı.
Oyunun heyecanına dalan ve bıı ara yalak
Saite blöfüne rest çeken şlşmatra
— Ah ıs tır a p ........Ne zevkli olur diye
mukabelede bulundu.
Favori Baha Vahdet!.
o
-
22
-
Divan-ı Hümayunu Mekteb-i Miilkiye-yi Şahane
Sadrazam
:
Fahametlü Tapucu Salih Efendi
Sadaret Müşiri
:
İzmir’li Çapkmzade Fahri Efendi
Sadaret Kethüdası
:
Bedükzade Kürt Kemal Efendi
Sadaret Defterdarı
:
Tavil Ziihtü Efendi
Reisiilkiittap
:
Taamhane Müdevviri Çuval Cihat Ef.
Meşgalc-i Fuzuliye Müdürü :
Ateş Ali Efendi
Sanayi-i Berbadiyye Müdürü:
Âşıkzade Sunday Efendi
Kantin-i Rezile Âmiri
:
Kerkük Eşrafından Hovarda Adnan
Efendi
Bilumum Komiteler Âzası
:
Saatçi Ahmet Efendi
Hilâliahmer Müdürü
:
Gümülcine'li Kaşıkçı Feyiz Efendi
MÜSTEMİR MUVAZENE
Hacı Sırkıntı Hürriyet gazetesi okuyordu. O gün gazete ilk say­
fasına bir manavın elma tablasının resmini koymuş. Resmin üzerin­
de bir etiket var : Alış 250 kuruş, satış 300 kuruş diye yazıyor. Alış
ve satış kelimelerini gören Hacı, Süleyman E tli’ye eğikli ve kendine
has tondaki sesiyle şöyle dedi :
Şahanenin Bekri Mııstafası İlle Doğan!..
—
Bak azizim bak... manav muhasebesini miistemir muvazene­
ye göre tutmuş... görüyor musun?...
M Ü L K İY E L İ
N İK Â H
-
Bunlar Kimdir Biliyormusunuz ?
D A İR E S İN D E :
A tıla Midilli’ye ith af olunur! -
1 — A lb aş,
2 — T a h s in
3 —
R e y in yaveri,
F a v o ri;
•t — Ş işn ıatra;
5 — Y a la n c ı p e ld iv a n ;
6 — P o s b ıy ık ;
7 —
—
9 —
Y a ln ız
M ü lk iy e y e «gık;
F ra n s ız k ız la r ın a
taç} çatlatan ;
M a lî Ş u b e n in y ıld ız ı,
10 — Kazaze d e;
İL — H ü rr iy e t k a h ra m a n ı;
12 — L İ li;
13 —
R a i’a e lin J a k o b e n d i;
14 — • H a d e m e le rle a rk a d a ş lık eden;
15 — P a m u k , tü c ca rı;
lf» — A rk a d a ş la rın ı isle ttiğ in i zan n etipte e n ç o k
ig le n e n le ri;
17 —
Y a ln ız e rk e k a rk a d a ş la rı o la n k ız ı;
18 — • Siyasi şubeye g itm e k iç in b ir e r y ılm ı k a y ­
b e d e n le r;
19 — Ş ıp sevdi;
20 —
P la t o n ik aşık,
21 — T o to y u ;
— Allahaısmarladık memur bey... İnşallah yine görüşürüz!.,
-23 -
22 —
§ a ir g e ç in e n le ri;
23 —
M ü lk iy e n in e n sem p a tik ç ocu ğ u n u ;
2i —
İ lk d e fa siyasi gııbeye g id e n k ız ım ız ı;
25 —
Y a v ru
26 —
G enç sosyolog
27 — D a n s k ra liç e s i
rUvwu\nA/tfJwuwiAAAn«vvtMtnAMUtn/wwuvvuiA/vuuwuuuuwiMuwi/ınAnAftAAn(lınaAJuuvı<iftAA9Uuu\nn'ftn/iAA/iA*www\r
Sülıa Ekinci
Hidayet Karaman
c
TANZİM ATTAN BEKİ MÜLKİ YEDE OK
ınnnnnnnn ınıwvınıvvvınıvvvıı«viflivvtnn<uvvvvvvvvvwvvvvvvwvınıvuvvvınnıvvvınıvıvım rewnn(vvuvııuvvv
SÜHA EKİNCİ
Adı
onun
Y a la n
AHMET BAŞSOY
b a b a d ır
d e m işle r o n u
S a b ık sın y a rın
HİDAYET KARAMAN
esb ak o la ca k sın
T e k e le o rta k tır tem ettü alm nz
15u y o lla rd a h e p m i çak o la ca k s ın
A y n ı ik is in d e p arası kalm az
.'Bal>a olama?: ç ü n k ü
G itm e d e d ik git id a r i şubeye
S okak sok ak gezer kerem nıisn
H a n ım la ra
B u sefe rd e b ir h ayal o la ca k sın
■BB—
k a b a d ır
SA LtlI TÜRKAY
Pek
sessizdir b ilin m e z e ttik le r i
YILMAZ ULUSOY
ü ib ii I
i
'
1
ÜNAL YA LT H im
Gögsit ir i k aşı y a rık b i r ço c u k
;Çekm ekte içim d e g ü n le ri t ık t:
N işa n n ik â lı d ü ğ ü n n e le ri y o k lu r
Y a r a ş ır b o y n u n a b i r m avi b o n cu k
Ç e k m e k le içim d e serseri ç ik r ık
C a n ın a
S e v d alısı v a rd ır h a b e ri y o k lu r
B ö y le
Ç o c u k m u b ö y lc s i am a n e ço c u k
S o yad ın ı değişti o ld u h ıç k ır ık
la k
dedi
h ep ç e k tik le ri
(D ünürü yo k fa k a t g e lin i ço ktu r.
REFİK AKTAŞ
ATEŞ -SAMSON
YAVUZ EYÜBOGLU
E y m u h a le fe tim
S a rıd ır sa çla rım
Sen
B ıy ığ ım k ı v r ılır b u rm aya b e n ze r
f ik r im e
E y d ild e k i
«güneşsin»
a fe tim
Sen ra k ib in i «Ateşsin»
sırm aya
m an tar sevdalara düşeli
ben zer
• Eşeğe
dokunan
d eğ n ek g ib id i
S ö zle ri b u ik i ah b ap çavuşa
l i a u ş a k la r in a n ın ız b an a siz
G elede şu b iz im H a z ira n ay ı
A l y a n a k la r d o lg u n h u rm ay a ben zer
B u b c lfıla r M ü lk iy e d e ıı -çavuşa
ÜNAL YALTIRIK
A. Eroğlu
DİPLOMA
ALMIYA
A . Celâl A şk a r
GİDİYORLAR!..
vwuwwwvuwwwiR/wwuvwuwwwwwvwwwwwwwwwwwwwwwww%rwwwwwwwwwwwwwwwifwwwwwııwwvwwwwwwwvwı#
DÜLKADİR EROĞLU
SER VET
ABDURRAHM AN
K İP E R
A ŞK A R
S o y a d ı A ş k a r asalet dem ek
fatip o la ca n ı d erim
İnsan b ir h a y v a n d ır d e r
ia m p a ra lık ederim .
Ç am d e v irir süt d ö k e r
S o n iştig a li y e m e k p iş irm e k
)glııma numunelik
Hinle evde o tu ru r
-B ilg in o lm a sın a ra m a k k a ld ı
•aba olmak islerini.
H e r g ü n aşna vişn e ye r
A r t ık
VURMACIOĞLU
TAYFUN ZEYBEKLER
FETH Î
b a şk a n lık ta n b ık t ı dem ek.
ERPAK
İşletm e d e rs in d e iş le tir b e n i
Ç a p k m g ö z le ri g ü lm e k te n haze de r
ılfa y a li rü y a m ı d o ld u ra n k ız la r
A p tessiz e r iş ir m escide n iy a z ed e r
)lc n seni p ö riin ce
B e n ü m it e d e rken b ir t a t lı buse
•Doymaz ze v k in e m e c lis in asla
la lır la r ım
Y e d iğ im s ille d e n y ü re ğ im s ız la r
A k t e lli s a ç la rın ı k ız la ra saz ed e r
îcn i
şarap
çanağı
-eni m eze tabağı
kabağı
M A L-KAFET
CEM AL
TU RAN
TÜ RKO G LU
TÜ RKO Ğ LU
N o b u rs n o b u rsu m a e k iste rim
îirle g in c e b u m e lu n ik i afet
Ç iz g ili lâ cive rt elb isem
îc sözle r v a r seçim lere ziyafe t
Geçm ez a y a ğ ım d a n p açası d a r d ır
ıÜ ç ay ım k a ld ı b itirm e k iste rim
i i r ta ra fta cüb b e s a rık g iyerke n
B e n d üşm ezd im h ö y le liğ in sevdaya
ik i
Değişirler öte yanda k ıy a fe t
A k lım ı
B e n im le oyn ayacak b eb e k iste rim
b aşım d an
a b ın
v a rd ır
o y a rd ır;
y ıld ır
e v liy im
m ü lk îy e d e
Ümit Aytarla bir Röportaj
Kıymetli arkadaşımın Ümit Aytar’ı hiç başından ayrılma­
dığı dolabının önünde yakaladık. Sunsun Tiranı Danko tara­
fından kendisini daha çok 18 ei asırda yaşar zannettiğinden
dolayı Marki piyesi tevcih edilen arkadaşımız nevi şalısın.ı
münhasır nazik edası ile bizleri karşıladı. Kazdan için bir m ü­
lakat istediğimizi söyledik, ünce randevu almadığımız için
kabul etmez görtindüyse de ı icamızı reddedemiyerek Hüse­
yin Dayıdan iki iskemle istedi ve «Theatrjl» bir tavırla :
Buyrıın asil dostlarım, dedi.
Bu nazik davete icabet ederek kibar bir reveransla öııünde eğildik. Fazla vakit kaybetmeden sorulanınıza başla
dik.
Sayın Marki,
nasıl geçti ?
zutıhaşmetpenahileriniıı Şubat tatili
Tatil iyi lâkin yolculuk berbattı mösyöler, diye cevap
verdi. Hezimet arayan bir medeniyet muhakkak otobüslerle
gayesine ulaşır. Şuradan Samsuna güzel bir kupa arabasının
içinde, tabiatla başbaşa gitmek ne hoş olurdu?
Biz bu sözlerin sademesi ile bocalarkcıı asil Marki pe­
rukasını düzeltti, rugan iskarpinlerinin tozunu sildi ve başını
kaldırarak :
-Çay isler misiniz asil mösyöler? diye sordu.
Her akşam onyedidc kendi kaynattığım çayı içerim.
Five o'clock tea! Burada dolabımın başında... Ah bilmezsiniz,
bu çaydanlıktan çıkan buğunun İçinde Shakospeare, Stendhal ve Corneillc’le konuşmak ne tatlı şeydir?
— Hangi dansları seversiniz? Samba, rumba...
Gözleri kısıldı.
— Menuct, diye kesip attı.
Asil Marki, asrımızda lı ıngi sanatkarları beğeniyor­
sunuz?
Yirminci asırda sanatkar yetişmemiştir; diye hay­
kırdı.
Hangi yemekleri seversiniz Altes?
İstiridye, kaz ciğeri, biftek ve
yıllanmış Bordeaux
şarabı...
Peki asaletmaab: sınıftaki
kızları m sıl buluyorsu­
nuz?
Hepsi «Modernisme» hastalığına tutulmuşlar. Bilhas­
sa Mademoiselle Ayten... «Frapanlı* giyinişi ve ağzından ek­
sik etmediği o vahşi şarkıları ile (Cazı k ısdediyorum) dev­
lim in tuvaletlerini ve bestelerini mukayese etmek imkânsız.
Hiç aşık oldunuz mu?
Başımdan hakiki bir aşk geçmiş sayılmaz. Fakat
kendimi yarınların meşalelerinden kurtararak sisler içindeki
iııyelhaneme gömüldüğüm zaman Corneille'in «Le Cid» adil
tıagediasındaki kadın ¡kahraman Chimene'c aşık olduğumu
hissediyorum. Ayııı piyesteki rakibim Rodrique’dir.
Çok kitap okudunuz mu asaletmaab ?
Güldü.
Bir misal vereyim, dedi. Stendhal’in İngilizce, Fran­
sızca ve Türkçe bütiin eserlerini okudum.
Bize bir aşk şiiri söy . . .
Ayağa fııi;dı. Lafımızı ağzımıza tıkıyarak üzerimize
saldırdı. Kabarmış saçlarını ve uzun favorilerini titreterek :
Silince mon coeur, silince mon amour, ma Chimeneüi
diye bağırdı.
Soluğu merdivenlerde alabildik.
Sayın Marki’den veda edemeden ayrıldığımız için huzu­
runuzda af dilemeyi bir borç biliriz.
- 26 -
P ro fesör kopye çekilmemesi için âzami dikkati s a rf ediyordu!..
YÜZÜK
Hangi Eserleri İle Meşhurdurlar
Ş. Sııyuk
: C,'oU doııa sahip olmanın sırrı.
N. Çetin
: Kavgaya nasıl başlamalı, ö rfi îdare nedir 7
F. Çapanoğlu
4 Kızılayı nasıl dolandırdım, Tarihte Çapanoğlu isyanları.
Ş. Tulunoglu
: Diktatörlük nedir, nasıl dlkdatör olunur?
A. Dlrloglu
: Maalesef eserinin ismini koymaya müsaa­
de etmedi.
N. Giiven
: Şapırtizm nedir?
N. öztan
: Çemişgezekiıı tarihi ve coğrafi önemi.
D. Sayıner
: tııek Kaya (Avaredeki Kayadır) kimdir?
Y. Baloş
; Kızlık gururumu ayaklar altma
yalvarıyorum.
K. Yetkiner
: Uzunlar
olur.
Y. öge
: Dernek dalaverelerinin iç yüzii.
O. Haraççı
: Havlamak sanatı.
T. Bleda
: En büyük saadet : dernek başkan vekil-
O. Turan Ergin
: Fındığı uasıl toplamalı.
ahmak olur, kısalar
Erol Yeşilada ile Doğan konuşuyorlardı. Erol
nişanlanacağım azizim, dedi.
O gün parasının kısm-i küllisini meyhaneye ciro
eden Doğan :
—
Ben de öyle şekerim, ben de öyle... Hiç olmaz­
sa parasız kaldıkça yüzüğü satar yeriz, diye muka­
bele etti.
alarak
çakmak
lig i.
ŞEF
Kem
27 -
ARAP
NEREDE BULUNURLAR?...
Yüksel Toprakoğlu
Adnan Şatıroğlu
: Mektebin arka bahçesinde
: Söylemem ayıptır
Refik Aktaş
: Şiikran’ın yirmi metre ka­
dar civarında
: Kodeste
: Her hangi bir kumar ma­
sasında
: Büroda
: Telefon kabinesinde
: Ali Ateşin beyninde
Nedim Çetin
Enis Uğurlugil
Refet Üçelli
Şişmatra
Ayhan Özkan
Yusuf Ziya Şahin
Muhittin Tancı
Kemal Bozbay
Salih Türkay
Hidayet Karaman
Abdurrahman Aşkar
Halis Çolakoğlu
Ali Ateş
Nihat Kosava
Mehmet Erinç
: Etibankta
: Kaynanasının yanında
: Gazinoda birkaç kişiyi iş­
letirken
: Zamparalıkta (Cebecide)
: Meyhanede (Ahmet Efen­
dide)
: Lokantada (Tahsin bey
için zabıt tutarken)
: înekhanede
: Kazganda
: Parti münakaşasında
: Tiyatroda
j
Bunlar I mdir İ p m n z u n ceıap'arı
ı — Kazganda bulacaksınız
2 — Turgut Güney
3 — Vahdet Aydm
4 — Şişmatra. Nihat
5 — Mete
6 — Gülay Tekman
7 — Ali Şıkoglu
8 — Şükran Güneş
9 — Yıldız Engin
10 — Metin Yanartaş
11 — Ahmet Nedim Çetin
12 — Nermin Soyer
13 — Güler Tugay
14 — Ayhan Özkan
15 — Abldln Çoşkun
Kemal Bozbay ve
Rafet Üçelli
17 Olcay Kansu
ıs — Cihat Alpan ve
Ömer Kaya
19 — Mustafa Vardnr
20 — Mustafa Aşkııı
21 — Turgut
22 — Betin Kuntol
özcan Yalım
23 — Ünal Yaltırık
Sümer Kalaç
21
25 — Cavlt Çetinyılmaz
2fi — Turan Kaya
27 -— Ayten Çolakoglıı
16
Ömür törpüsü!..
FAHRÎ MÜLKİYELİLERİMİZ :
KİTABEYİ SENG-Î MEZAR
Hiç birşeydcn çekmedi Mülkiyede
Yoklamadan geçtiği kadar
Hattâ üssümizanda» bile
O kadar şikâyetçi değildi.
İmtihan gelip çatmadan
Anmazdı amma derslerin adını
Pek öyle tın tın da sayılmazdı
Yazık oldu Süleyman Efendiye.
Dr. Adnan
ÖZ — YALIM
28-
Tacir Turhan
)
j
j
■
|
)
j
j
>
|
|
|
t|
Üçüncü Sınıf
Türküsü
Mülkiyedo
üçüncü
sınıf derler biıyer vnr.
Anlatırsam orası size hep ayan olur.
Bavlıyalım evvelâ hikâyeye kızlarla
Aksi halde işimiz herhalde duman
olur.
ö n sırada oturur Birsen,le Üıen A r­
san.
En müdavim talebe herhalde onlar
olur.
Betin Audıey Hepburn, kısacık kesik
saçlar
Bazan derslerde işi mecmua okumak
olur.
Yeni
elbiselerle sükse
yaratır her
gün
Shovv'larda caz yıldızı herzaman Ayten olur.
Iclâl kızar ismini tljlâl» diye yazana
Bir harf değiştirmekle bilmem sanki
no olur.
Filiz, Yıldız,
Günaydın ayrılmaz üç
arkadaş
Unvan vermek lâzımsa «Futbol’da (iç
as» olur.
Geldi sıra sîzlere erkekler lıazır olun
Kızmayınız sakm ha, sonra işim zor
olur.
İlci Osman’ımız var, biri sınıf mas­
kotu,
Diğeri istikbalde sefir-i kebir olur.
Orhan pek çok sınıfta, Aykan, Arıkan, Bali,
Haraççı ve saire.... sayması pek güç
olur.
Erol Aksoy hem yazar, hem münek­
kit, hem aktör,
öbür dünyada bir gün belki kral Lir
olur.
Nüzhet gezer boyuna çaylarda balo­
larda,
Çok hoş
bıyıkları var, her gören
hayran olur.
Ahmet’lerimiz hem çok, hem de faz­
la faaldir.
Kimisi nişanlanır, kimi saatçi olur.
Bir değil beş 011 değil, sayamadım bir
türlü,
Altan’ın esvapları dillere destan olur.
Metin îzbul sınıfın opera sanatkârı,
işitenler sesini galiba sağır olur.
Yeter Erhan kes artık, seni de bilen­
ler var.
Onlarda başlarlarsa bilmem halin ne
olur.
E. KOKSAL
HEDİYELER
KADAVRA EROL'a : Kefen
UGUR'a : Telefon fişi
OKTAY’a : 5 T. L.
DOGAN'a : Biberon
ALTAY’a : 18 Pont pabuç
ACAR’a : Aşk sanatı kitabı
GÜROL/a : Fakir İlmühaberi
METİN'e : Nişan yüzüğü
YILMAZ'a : Nasıl aşık oldum adlı kitap
PA RLA’ya : Kafes
HARLEM'c : 100 gram akıl
Y IL D IZ ’a : Emzik
AHMET’o : Marilyn’in resmi
ALTAN'a : Beyaz pudra
SEYHUN’a : Rahibe elbisesi
G Ü LER’e : Kandil
GÜLAY’a : Nasıl gülünür adlı kitap
E R G lN ’o : 100 cl. Klub
YÜKSEL'o : Bir dürbün
GÖZEN’e : Bütün derslerden 10
— Bir Hayır Sahibi —
MİNİK ItöP O ItT A J!..
Ünal - Günal eski dost, pek aleyhte
yazamam,
Basketbolda iki as (!) her zaman on­
lar olur.
Yaşar Aksoy sınıfın en sempatik ço­
cuğu,
Onunla beraberken gülmek mutlak
fara olur.
Ayhan Erol boyuna şarkı söyler sı­
nıfta.
Bilmem derstekileı in halleri nice olur.
Bilgin pek
çalışkandır,
fakat aynı
zamanda,
Mayk Hammer’lo kendisi yakın ak­
raba olur.
Tanşuğ da çalışmakta Bilgin’den geri
kalmaz,
Piposuyla görseniz ne muhteşem bay
olur.
Serhademe Mustafa E fen d i:
—
2 2 4 Dede Süha'dan biraz
daha eskiceyim !..
-
29-
— Eec sonra?..
— Derken efendim, bizim re­
simleri yine kaldırdılar. Ben de
tuttum yeşil çulıa ile teşbih ge­
tirdim... Dedikodu yapmış olmu­
yoruz ya?!..
Hafta Tatillerinde Nereye Giderler
Salih TUrkay
:
Cemiyet odasına
Hncı Sırkıntı
:
Dekanın cviııe
Süha Ekinci
:
Zıkkımlanmaya
Şlşmatra
.
Telefon kabinesine
Nedim Çetin
:
Karakola
Vahdet Aydın
:
Hususi ve resmi ziyaretlere
Kemal Bozbay
:
Cebeci sinemasına
Abdurrahman Aşkar
:
Hamama
Ömer Kaya
:
Oı aya (!)
Ayhan Varol
:
İstanbul'a
A. Midlllill
:
Nişanlısına
M. Kısacıkoğlu
:
AT yarışlarına
Refik Aktaş
:
Dostuna (!)
Yılmaz Kocabaş
:
Prensi gezdirmeğe
Ünal Yaltırık
:
Nereye olacak, kızlara, kanlara
Emin Bayar
:
Çocuğun ı süt almağa
Nlhad Kosova
:
G.ızete odasına
Metin Yanartaş
:
Vampirliğe
Erol Aksoy
:
Kiliseye
Gülcşmeğe
İsmet Aiver
:
Ayhan Özkan
:
Vekil dayısına
Doğan îllez
:
Meyhaneye
Ergun Nalbantoğlu
:
Necdet Karadayılar
Tayfur Zeybekler
ACIKLI KARİKATÜR!
Domestik tavlamağa
Piyano dinlemeğe
:
Yüz numaraya
VAZGEÇEMEDİĞİM
ORHAN V ELt’den çevirmeler :
Kahreder insanı bu lokanta
Bu yemekler bu bardaklar bu koku
Bu tepeden tırnağa kir-pas içindeki garson
ÖZ — Yalım
H A Y A L .
Üç şaban
lardı. Biri,
kantinde oturmuş,
hayal kuruyor­
— Bana yiizbin lira çıksa,otuz milyonluk bir
kızla evlenir, maden işletirim, dedi.
ö te k i:
— Ben büyük sinema gibi bir sinema açıp pa­
ra kırarım, diye mukabele etti. Sıra üçüncü herife
gelmişti?... Bu Ahmet Nedim Çetin’di. Sigarasından
iki nefes çektikten sonra, kemal-i ciddiyetle :
— Ben de Tahsin Bey’deki ibra ettiğim borç­
larımı temizlerdim dedi.
-30 -
İSTAVRİT ADNAN!..
B U R U N
N A S I L
KIRILIR?
MATRAK HİKAYE :
nHarlem'in hatıra defterinden iktibas cdi/mi.jiir.»
Saat gece yansını üç dört adam boyu geçmişli. Sokak­
lar gine kafam gibi bomboş, ben gine sarhoş ve ceplerim
giııe parasızlıktan yapışmıştı. Caddenin bir tarafından diğer
tarafına zikzaklar çizerek ilerliyordum.
Gözüme kestirdiğim bir bayanın kocasına bir kesme
atarak, kadını kollarımın arasına aldım. Adam yarık kam­
yon lâstiklerini hatırlatan dudaklarından sızan kanı kemal-i
iştiha ile yalıyordu.
Birara durdum. Ceplerimi yokladım. Evet; son hadise­
den sonra cebimde ancak 210 kuruşum kalmıştı. Kafamda
bir rüzgar esti. Bunu büyük bir gürültüyle beraber, böyle
11e bileyim efendim?... şey, yani böyle Avrupa çapında. (Bu
cümlenin patenti E. Şefik’e aittir.) bir şimşek takibetti. lçmeliydim. Evet, paramın son damlasını da İçmeliydim.
öyle dansediyordum ki; kadın değil, caz bile bana
ayak uyduramadığı için, biraz sonra benzini tükenmiş Scana
V ıbis gibi durmuştu...
Biraz sonra gine masallıdaydım. Şişeler boşalmıştı. Gar­
sonu çağırıp hesabı istedim. Adam toz-poıııbe bir kâğıt uzat­
tı. Alı.... Gine sevgilimi hatırlamıştım.
Kâğıda bir göz attım. Taksimetre 74, 74 T. L. yazmış­
tı. Cebimdeki 210 kuruşu çıkararak erltemediğlm garsona
uzattım. Ve «Üstü kalsın» dedim.
179,5 derecelik bir viraj alarak geri döndüm. Giııe Ve!da’yı, pardon : o vefasız kızı hatırlamıştım. Sürükleniyor­
dum; aksı kırılmış 39 fordlar gibi yalpa vurarak ve karan­
lıkları traktör gibi yararak ilerliyordum. Biraz ilerde yanar
trafik lâmbasının kırmızısına aldırmadan yürüdüm, öyle ya:
kırmızı ile yeşil arasında benim için ne fark olabilirdi?..
İşte o anda olan olmuştu. Ufak-tefek, 80 - 90 kiloluk
bir adam olan garson bir balyozu andıran yumruğunu bur­
numun ortasına yerleştirmiş ve burnumun ölçüsünü alıver­
mişti. Sonrasını hatırlamıyorum.
Yürüdüm, yürüdüm; altı ay, bir sene yürüdüm. Bir
de arkama baktım ki bir şişe (!) boyu yol gitmişim. Zaman
mefhumu ile aklî muvazenemi de kaybetmiştim. Bu arada
yolda gördüğüm bir-iki troleybüs direğiyle samimi olarak
kucaklaştım.
Kendime geldiğim zaman, bir elektrik direğiyle sarıııaş-dolaş olmuştum. Bir kuştiiyü yataktaki kadar rahattım.
Burnum Clrano'nunkine nazire yaparcasına büyümüş
ve üzerini kaplayan kan pıhtıları ile artistik bir hal almıştı.
Şimdi ışıl ışıl bir yerin önündeydim. Kapıdaki adama :
■¿Evlat, burası neresi» diye sordum. Adam ; «Haydi oradan
serseri» demez mi?.. Dünyanın yaşayan ve yaşamayan bü­
tün cinleri ve şeytanları bir anda kafamda mambo (Mambo
ltalyano) yapmağa başladılar.
Sopayı atmışlar; burnumu kırmışlar; fakat beni de kız­
dırmışlardı!...
Not : Harlem bu maceradan sonra, hazır burun kemi­
ği kırılmışken boks antrenmanlarına başlamış ve ilk olarak
Aptinelliye defido bulunmuştur.
Birden adamın üzerine atıldım; saniyenin milyonda
biri geçmeden adam, dişlerini badem şekeri gibi yemeğe baş­
lamış. Ben, galibiyetimi ilân eden hakemin kolumu kaldır­
masına aldırmadan, tek kolumu orada bırakarak içeriye dal­
mıştım bile....
(Dernek Duvar Gazetesinden)
İçerde herkes sarıııaş-dolaş olmuş, Allah’ın belâsı bir
caza ayak uydurmağa çalışıyordu. (!) Yine vefasız sevgili­
mi hatırladım, ve «Bir de şampanya şişesinde balık olsam;,
diye düşündüm.
«Garson» diye bağıldım. Caz durmuş, bütün gözler ve
hatta bütün gözlükler üzerime çevrilmişti. Sırıttım. Tekmil
dişlerim arz-ı endam etmişti. «Ulan ne bakıyorsunuz?» diye
haykırdım. Sesim vahşi bir aslanın böğürtüsünü veyahut ta
süt dökmüş bir kedinin miyavlamasını andırıyordu. Kendim
de korkmuştum. Garson, tekmil azası titriyerek ve duyul­
mayan bir sesle : «Emriniz?» dedi. Bunu ben de duymamış,
fakat duygumla hissetmiştim.
İki şişe şampanya ısmarladım. Adam böyle yağlı kuy­
ruğu ilk defa görmüş gibi, alık alık bakındı. Gine kızmıştım.
Bakışlarımı bütün fenalıkları içine aiırcasına adamın üze­
rine tevcih ettim. Zavallıcık sanki alfa, gamma ve tekmil
radyoaktivite ışınlarının tesirinde kalmış gibi bir anda eriyi­
verdi.
Onun yerini alan garson, biraz soma ısmarladıklarımı
getirmişti. Artık keyfim ycrlndeydi. Garsonun getirdiği şam­
panyayı (Bak belki şampanyadır; ümidini kesme...) yudum­
luyordum. Giııe vefasız sevgilijıı gözümün önündeydi. Onuıı
içiıı bestelediğim İlâhiye ayak uydurarak gözbebeklerlmde
lıora tepiyordu. Aşık olmak adetim değildi; fakat seviyor­
dum kafiri...
Birinci şişe bilmiş. İkincisi yarılanmıştı. Yerimden fır­
ladım. Büyük bir hışımla ve jııunlsiyel İçinde piste doğru iler­
ledim. Kızmıştım. O zamana kadar millet yıldız, ben İse yal­
dız olmuştum.
-3 1
—• A. aaa... Sinek kusuyor!..
—
Tabii birader... İki derstir birinci sınıfta... Pudra
ve krem yalamaktan ne Iıale gelmiş görmüyor musun?!..
-
i s t e r
OPDpazar . öunu
0 6L t
N l„
ye.
.
IN A N N V A
; :
•
ı ^ o F - T - KAVA
¡Ç-HMA}
1
CE-A
^ S t T L E R VAA U N D E V
N\eûi N' ' <r K \512 ' / EMİ ?
, VE C>GCCOF <?p£RA VA
lNA' s
\
^t o p l u l u k l a r i n
G İ r ^ ’ S T \ R . ..
'NAN
s o s 'y A '-
TOPLOMSM
I-,,,
İTt
\
cONUESı
;
HANATI.
5 oSND(P-
N O T L A R I N D A NER
At- M t $ T I R
HURRlN £T
KAHRAMAN I
ŞİŞM A T RA
GEÇEN]
NEDİM s °N
H A P T A T E^-FFO/VA
ıf\Ş A T A R a K K O -
\
gfnel
t a m a.^
J d a k î k a KONUŞ.
TELEFON
SEV( NC i n DFN > CıNDEKl
İpi^LfR'
^
KURWL-
\ da
-.fviADAN
QuTuN
ÛCK4-
R İ L M İ ? TIR I,.
D' Î ^ R i i"1
kARNUŞTlR
M. R o c H f
I3 u
G 0 R 0 v c , Ü N Ü 2 MUTHıS
İNEK
CELAl
FRA N SIZCA
^B D uR R flH M A N
< ARTIK
VApMiYA
A $ K.AR.DI R . '..
OE&SLEPlHı
M U2IKSÎZ
KARAR
OLARAK,
V£R
j
MİSTİR. ■ ' ___ S
7 mart ı<î$6 Gü nü
34AT '¡i 2 o Df S/1M
5 ON A-VHAN/N PAHTjUlONU
N AÇlK/\
OLARAK
LiN
ÇEN
\
PA
ZAR A T
'fARIŞM
RIN0/4
35 KRŞ
K AZ AN
mistir
ftu HERİF
F L B F T TE
lA' f İ N D/)
Gülüyor..*.
e ü L E H ..SUSA'
VOKLAMA
P I IM IV A C A Ğ IN A
7A D»IJ?
1ÇAH5F ffİRl’^MIS- V f
1
A{A2ANM\?TIRL==
İLİKLİ
GÖRÜL •
MU5 TÜR !.
Mekteb-i Mülkîye’ye Gelmeselercıi
Ne olurlardı?..
(Birinci Sınıl)
GÜNER
ERDİNÇ
DOĞAN
TURGAY
OKTAY
SAİT
HALİD
AYDIN
AllGUN
ÖZGEN
YÜKSEL
RIZA
GÜROL
YILDIZ
SELÇUK
OKAN
: Patron
: Hanende
: Güreş antrenörü
: Gangıster
: Herhalde inek değil
: Eşkiya
: Harem ağası
. Eczacı kalfası
: Voleybol direği
: Konservatuara hademe
. Fitne-fiicur’a rakip
; Senatör
: Baterist
: Artist
: Kuşçu
: Modakız takımına antre­
nör
ALTAN
: Kâtibe
UĞUR
: Telefon memuru
GÜLAY
: Mabude
MESUT
: Bedbaht
OSMAN
: Jigolo
GÜLER
: Güreşçi
YILMAZ
: İçgüveysi
BİRSEN
: Manken
ŞAKİIt ÖMER : Şel'garson
AYLA
: Dadı
HARLEM
: Barmen
PARLA
: Parlamazdı
GÖZEN
: Geveze
MİSTİN
: Serseri
Güneşin, uyduları!..
YENİ METODU
Ergün Nalbantoğlu yeni bir metot öğren­
mişti ; kalabalık duraklarda gözüne kestirdiği ba­
yanları tavlamak için, onların arkasına geçer, hafif­
çe omuzlarından tutar ve;
Efendim, müsaade ederseniz sizi koruyayım,
der.
Bir gün yine aynı şeyi yapmak
isteyince ka­
dıncağız şöyle dedi :
— Oğlum, sen önce kendini korusan daha iyi
edersin!
Bizim ki, başını sallayarak, hii; hiiii, hiiiii.,
diyerek duraktan uzaklaştı.
AHMET
Ağlama Ahmet ağlama.
Yalvarma dekana ikidcbir.
Bütün hademeler büroda memur olsun
idare -talebe derdinin sonu gelir
Üssümizaıı tüllâbı yutar demişler,
Yoklamayı düşünmemişler
Onları İnekler düşünsün
Aı«:ı sen inek değilsin ki Ahmet
Dayan hovarda gönlüm sonu selâmet
Müfrit C. II. I*. H Nihat Kosova’nın müstakbel
evlâtları ve mezarı!..
Ya-Tu-Ey
- 33 -
M
İLKBAHAR
Hangi zamanınla hatırlamalı bilmem ki seni,
Hangi mevsiminle düşünmeli...
Şimdi, baharın bütün güzellikleri
Bir bir serilmektedir Ankara’ya
Sırf son varsın diye,
Yavaş yavaş caddelerc dökülmeğe
Ders çalışmağa başlamıştır tüllâb...
Ağaçlar yapraklanacaktır Cebeci’de
Yemeklerden sonra akşam üzeri
Kaldırımlara oturulacak;
Kimisi ezberlediklerini tekrar edecek,
Kimisi, sevdalı mıdır nedir, düşünecek?
Kızlar geçecek önlerinden, kırıta kırıta
Kadınlar göz süzecek...
Sonra,
Yoklamalı bir ders uğruna
Bütün rahat huzur terkedilecek...
Akşamlar gelecek Mülkiye’ye
Birbirinden güzel...
Akşamlar gelecek cansıkıntısıyla karışık,
Bir aşık,
On lira borç bulup içmeğe gidecek...
Serin gecelerinde Ankara’nın
Yatakhane nefes-nefes, sıcacık;
Horlayan birinin karyolası sallanacak
— Kim böyle içini çeken gecenin bu vaktinde?
Ya dolapların arasında,
Yan yana, karşı karşıya
Bin türlü mevzudan bahsedenler kim?
Kapayıp gözlerimizi dinleyelim :
Bakalım nasıl düzelirmiş
İktisadi muvazenesi memleketin,
Yeni gelen kızlardan birine
Abayı yakan kimmiş, öğrenelim...
Ama ertesi sabah
İlk derste yoklama varsa;
Ve biri kapıyı aralayıp,
Yeter bu gürültü derse
Muhabbet uzun sürmeyccek
Konuşma kesilecek...
Ö
L
K
i Y
E
' D
YAZ
Haziran dedi mi akla elemeler gelir,
Eksik sayfalı notlar gelir
On-on beklersin yazdıklarından
Bir de bakarsın sallana sallana
Topal gelir...
Ayın ikinci yarısında
İmtihan üstüne imtihan
Hiç okumamışsın bir dersi, sabahlarsın,
Kapılar kapanacak diye gece bekçisi gelir.
Sigaralar yanar-söner
İmtihan kapılarında,
Yürekler yanar...
Bir de iyi gitti mi,
Temiz 011 çektik diye insan
Amma da zevklenir...
Sonra,
Sigara paketlerinin arkasında
Duvarlarda üssü mizan hesaplar .
Birinin 2,5 açığı var, bir başkasında
Ümit kalmamış artık;
Ver raporu git memleketine
Ezeli «Eylûlcibsün sen
Haziranda geçmek neyine.. .
Bir gün bütün imtihanlar biter
Bomboş kalır düşünceler .
Bir bekleyiş ki deme gitsin
Kalp kalp, beyin beyin....
Bir akşam üstü büyük salonda
Alı al, moru mor, sarısı sapsarı
Neticelerin asılısı...
Zaman zaman
Kulağa çarpan tek kelime üs-sü mizan
Öğren iki kırık kaç ders sürüklemiş.
Öyle ki, nerdeyse bitirecektir Mülkiye’yi
Hâlâ bilemez talimatnâmeyi...
Öbür tarafta neşe, neşe
Bakış bakış geçenler...
Trenle mi, otobüsle mi
Alırlar biletlerini
Artık gözlerinde tüter memleketleri...
E
KIŞ
SONBAHAR
Derken mektep açılır giiniin birinde
Sarılmalar öpüşmeler...
Dikkatle tetkik edilir
Bir’e yeni gelenler
Sonra, bir de bakarsın
Ankara bembeyaz
Kaloriferler mutlaka buz gibidir.
Dışarda ayaz, içerde ayaz...
Yoklama fasılları yapılmaktadır,
Sınıflarda, kapılarda...
Bir kaçı melûl-malmm beklemektedir.
Haziranda geçenler
Miilkiye’yi andıkları sıralarda
Eylülcüler ders çalışıyorlardır
Biitiin bir senenin meşakkati
Birkaç imtihandadır...
Gelsin geceyarısından sonra
Karpuz alemleri...
Eylülcüliik tehlikeli diyenlerin
Kırılsın kalemleri...
Dizilsin imtihanlar tespih gibi
Çekelim ya sabır ile birer birer...
Rint tüllâbın sonbaharı
Böyle gelir, böyle geçer...
E R K E K M İ Ş
Bizim meşhıır Ertuğrıd hocalarımızın Vekâlet
emrine alınacağına dair çıkan haber üzerine bir ga­
zeteye telefon ediyordu. Ertuğrulun sesi malûm..
Gazetedeki adam bir hayli izahat verdikten sonra,
— Netice olarak henüz kat’i bir
ruz hamfendi, dedi.
şey bilmiyo­
Bunu duyan Ertuğrul hiddetlendi ve sesini ka­
lınlaştırmağa çalışarak,
— Ulan kerata erkek olduğumu bilseydiıı lâf;
bu kadar uzatmazdın, diyerek telefonu kapattı.
Telefon başında...
Kış, imtihanlardan uzak...
Tüllâb meydan okur dünyaya,
Geceden geceye, çaydan çaya...
Kasıllar kurulmuştur köşelerde
Şarkılar söylenir makamdan makama
Biri idari şubededir,
Benzemeğe çalışır kaymakama,
Hiç adetleri olmadığı halde siyasiler
Kapalı yakayla gezerler,
Maliyeciler kitap kolleksiyonu yapıp
Ulema kesilirler...
Genel kurullar, cemiyet devirmeler
Birbirini takibeder...
Asır-asır, nesil-nesil
Mülkiye devameder...
Turgut ERDEM
Kazganm Hediyeleri
Sabahattin Ercn’e : Kendisini «Fesubbanallalı» de­
meden dinleyebilecek sabırda bir arkadaş.
Ayhan Özkan’a : Pantolonuna tutturmak için bir
firkete.
Emin Bayar’a : Hocalardan kıl çekmek için çımbız
Yaşar Cankoçak’a : Nişanlısı şaireyi
Hacı Sırkmtı’ya : Dekanın evinde bir koltuk
Mustafa Çan’a : Bir turizm kitabı
Mansur Özliier’e : Bir seccade
İbrahim Ayrılmaz’a : Mayk Harnmer merisi
Rccep Caylaıı’a : Derin bir göl
Rcfei. üçelli’ye : Cinsiyet değiştirmeli için Danimar­
ka’ya bir uçak bileti
Cemal Çınar’a : Stüdyo
Naci Kavurmacıoğlu’na : Bir dişi buldog.
Refik N. Aktaş’a : Bir avuç güneş.
Alim Koçcr’e : Kuvvet şurubu, Y. vitamini
Fethi Erpek'c : Siyah saç boyası
Nermiıı Soyer’e : Sinema bileti.
Yavuz T. Eyuboğlu’na : Yar üstüne yazılmış bir şiir
kitabı.
Tayfun Zeybekler’e : Güzelinden bir domestik.
Cemal Türkoğlu’ııa : Üç kilo balık yağı
Halis Çolakoğlu’ııa : Bu sefer heykeli değil, nişanlı­
sının büstü....
Ali Nihat Ardalı’ya : Güvercin şeyi...
Turan Tezcaıı’a : Fırın.
Turgut Güney’e : Seyislik ehliyetnamesi
Ayhan Varol’a : Damızlık bir eş
Serap Akalııı’a : Abiysiııin büyütülmüş bir resmi
Feridun Taşkın’a : Bir sepet Bursa şeftalisi.
Coşkun Timuçin’e : Bir ton dosya kâğıdı.
Doğan İllez’e : Bir fıçı şarap
Yüksel Toprakoğlu’ııa : Rahibenin 9 sayfalık itiraf­
ları
İbrahim Aldemiı-’e : Bir miktar tevazu
Ahmet Erbeyli’ye : Hukuk fakültesinden ağabeylik
yapabileceği bir kız.
Nihat Kosova’ya : «Şu kadar var ki» bu mesele he­
nüz kararlaştırılmadı.
Mesut Şişmaıı’a : Sahtekâr Enis’le kavga edebilmek
için bir muşta
Vahdet Aydın’a : Üç şubeden do diploma
Can Oğuz’a : Bir tabut
Engin Siitmen’e : Kıral Faysal’m bir portresi
Yaşar Fındıkçıoğlu’na : Bir din kitabı
Ekrem Özçelik’e : Bir plâstik maske
Turhan Yargııı’a : Bir adet bayat torik
Erdoğan Tıızcuoğlu’na : Kızılayda başkanlık (!)
Şefik Seçkin’e : Millet Partisi tüzüğü
Fatin Tayşi’ye : Özerden Dibel’in bir resmi
Salâhattin Alpdoğan’a : OtoHolomitasyona ait bir
kitap
Kemal Bozbay’a : Bir davar
Ahmet Başsoy’a : Hatıra defteri
Fikri Gökçer’e : Muhasebeden beş numaralık bir kâ­
ğıt.
Abidin Çoşkuıı’a : Mustafa Aşkın
•Erhan Gölge’ye : Fakültenin müzik odası
Fahri Cabar’a : Onu
Mithat Çekin’e : Boydan boya Cebeci asfaltı
Şükran Güneş’e : Eyfel kulesi (!)
-
Zeki Çeiikkol’a : Siyasi şube diploması
Ergim Nalbantoğlu’na : Kızarmış bir at başı
Necmi Karakullukçu’ya : Blaykey’in bir resmi.
Yıldız Engin’e : Dile benden ne dilersen
Rceai Erk’e : Abdüİlâ’nın tahtası
Ragıp Giiler’e : Kolalı bir gömlek
Ali Yalvaç’a : Ağlaması için bağlama
Orhan Civelek’e : «Üç dilberin telefon numarası» ve
bir ev.
İsmail Dikcr’e : İkisini de ikisini de...
Nazmi Bilgiç’e : Kaz çobanlığı.
Kâmil Coral’a : Kazganın hediyesini reddetmiştir.
Ali Şikoğlu’na : Bir çift boks eldiveni ve bir bıyık
tarağı
Süha Ekiııci’ye : Bolca diyazinol ve bir diploma
Hidayet Karaman’a : (Önce oy birliğiyle fikrini so­
rulmasına lcr.rar verilmiştir.)
Sami Gerdaıı’a : Bir hitabet kürsüsü
Adnan Şatıroğlu'na : Hediyemizi «Var mı baba bu
ayaklar» diyerek reddetmiştir.
Süleyman E tli’ye : Bir kalıp Hacı Şakir
Mustafa Aşkın’a : Abidiıı Çoşkıın’u
Necdet Karadayılar’a : Bir Konya hatırası
Yılmaz Kocabaş’a : Bir şoför ehliyeti
Necmettin Utkan'a : Bir balta
Halil Çıvgın’a : Bir rüya tabirnamesi
Mazhar Kısacıkoğlu'na : Azıcık boy
Fikret Pcker’e : Hiç olmazsa bir devre için yönetim
kurulu üyeliği
Timur Köprülü’ye : U. S. A.’da beyazların üniversi­
tesinde okuma hakkı.
Erol Ycşilada’ya : Yaz geceleri çıplak kalmaması
için hiç olmazsa bir don.
Turgut Doyran’a : Bir D. P. rozeti
Ali Ateş’e : Bir tencere bir de maşa
Atilâ Midilli’ye : Pikap ve bolca plâk, bir parça da
duygu...
Orhan Geçer’c : İşletmeciliğe ait bir kitap
Ünal Yaltırık’a : Hiç olmazsa Cebeci kızlarını bize
bırakması için biraz insaf
Ömer Kaya’ya : Bir dişi fok
Bülent Görkem’c : Yirmibcş kuruş borç
Cihat Alpan’a : Kavaslık
Mustafa Vardar’a : Folie Berg«re’dc foux olma fır­
satı.
Aydın Tosun’a : Evden çıkma izni (Annesinden alınmış)
Aydoğan Tunçer’e : Operada kapıcılık
Şevket Eygi’ye : Kürdi Saidi’nin külliyatı
Metin Mekik’e : Paris Büyükelçiliği.
Oktay Eviıı’c : Uruguy 8. kâtipliği
Sümer Kalaç’a : Hediye konusu tartışmalara sebep
olmuş, mesele beynelmilel adalet divanına arzedilmiştir.
Salih Zeki Karaca : Düğün yapabilmesi için fakül­
te salonları.
Chams Sarrafa : Pipo
Yavru Cahid’e : Dalak
Salih Tiirkay’a : Sahte olmayan bir nişan yüzüğü
Turan Türkoğluna : Yeni doğan oğluna bir S. B. F
rozeti
(V A H A Y )
36 -
İ M
liyogralileri
SİYASİ ŞUBE :
009 Ömer KAYA : Dişlerinin parlaklığı, uzaklardan
güz kamaştırmaktadır. Hariciyecilik en biiyük idealidir. Bur­
sunu Tenessi vadisinin sulama işlerine hibe etmiştir. Vasiyeti
üzerine, ölünce oraya gömülecektir.
77.'/ E. lîiilent GÖRKEM: Yalaklıkta ve sahtekârlık­
ta Şişınatra’dan aşağı kalınıyan P.. Bülent, her nasılsa siya­
si şubeye kapağı atabilmiştir Irza tecavüzden mahkemelik­
tir!..
85ft Cihad ALPAN : Alpan hayalinde yaşattığı dip­
lomatlık iğin en kati adımını atmış bulunmaktadır. Geçen yıl
Orman Çiftliğinde başından enteresan şeyler geçmiştir. (Ge­
çen seneki Kazgan’a bak.) Kendisine malûm lâkabıyla (ÇU­
VAL) lıitabedilirse, gazaba gelir. Sandalye falan atar. Tahsin
Bey’lo bu seneki maceraları da zikre değer. Müthiş otlakçıdır.
Bursludur da lıa!...
858 Aydın TOSUN : Siyasi şubenin meşhur inekle rindendir. Günlük programım annesi çizer. Belli saatlerde ev­
de olmak zorundadır. Operayı, tiyatroyu hiç kaçırmaz. En
sevdiği arkadaşı Ayı Timur, Kürt Timuçin ve «Ne deyisun i
Nazilli» dir. Fadıl Hakkı’yla aynı otobüste gelmek balıts’z’:ğına uğradığı için, derslerine girmekten büyük bir zevk alır.
talebesidenebilir.ıcış9ikç
85) Mustafa VARI)AR : Siyasi şubenin pıömiye nu­
maralı talebesi denebilir. Yakında sekizinci bir lisanı öğren­
mek için çalışmaya başlayacakmış. S’leıi Ş, R ’ieri Y olarak
telâffuz eder. Çalışamadığı zamanlar kaşıntı basar.
876 Aydoğan TUNCER : Türk musikisinin hayran­
larından ve meşhur okuyucu •(!) larından olan bu arkadaşı­
mız, son zamanlarda gömlek değiştirmiş; opera ayakları koş­
mağa başlamıştır. Dolap aralarında ve lavaboda anırdığı ko­
mikse! aryalarla milletin asabını bozmada birebirdir... Muhi­
tini, dev şahsiyetinin ı!) çok aşağısında gördüğü için kötüm­
serdir.
877 Şevket EYGI : İslâm Tarihi lıakkmdaki etüdlcıine on yaşındayken başlamıştır. Dünyanın her yerinden mek­
tuplar alır. Günde üç defa traş olur. Şubc-yi siyasiyi bitirin­
ce, Haşmet lû Libya kralına damat ve hususi müşavir olacak­
tır. Bazıları mül tecidir derlerse de, henüz durumu meşkûktür.
88.'/ Metin- MEKİK : Talebe Cemiyetinin değişmeyen
simalarından biri... Ele avuca sığmazken, öyle bir yakalandı
ki... Şahane'deki alaturka ekibinin udisidir. Uyurken kürdil-i
hicazkâı* makamında horlar.
889 Oktay EVİN : Siyasi şubeye gideli beri, kendini
huzur içinde addeder. Mizacı cıvıl - cıvıl sulu, suratı vıcık - vı­
cık sivilceli, sözleri gıcık -gıcık güldürücüdür.
ile
Son
Sınıftakiler
■Ig'ı .4/t I{. YILDIRIM : Sınıfın babalarıiulandır. Ta­
lebeden çok iş adamına benzer. ,(¡Zaten öyledir ya) sessiz sadasız bir çocuktur. Nıılı devrinden kalma bir arabası olup du­
raklarda gördüğü Mülkiyelileri yerlerine götürmekten müs­
tesna bir zevk alır.
r.1.1 Ilımın YILMAZ: Efendim, bu arkadaşımız
Fransızca, İngilizce, Almanca, İspanyolca, İtalyanca. Espeı andoca, Kıtırcombumea, Kokolaki-ıııokolakice v. s.... den baş­
lı:'. lisaıı bilmez. Şimdilik Timuçin ötıdin’den Kürtçe dersi al­
makladır.
!>it2 Nihad AL : Neşesiz pozlarında neşeli bir çocuk­
tur. Hislerini kamufle etmesini çok iyi bilir. Gayet serin kan­
lıdır. Organizasyona meraklı olup organize etliği futbol maç­
larında Fakülte takımı daima yenilir. Editörlüğü de vardır.
Sahipliğini, yazarlığını ve ressamlığını yaptığı bir gazetesi
vardır. '(Ancak bir sayı çıkabilmiştir.)
»İM Erkul BASA : Ensesinin dehşeti kilometrelerce
uzaklan göze batar. Sessiz sedasız daimi aşık olaıı bir arka­
daşımızdır. Mülkiyeyi bitilince yeniden başlıyacakmış.
(il) Hamili SAIİIOĞLU : L:ız Hamdi... /Hamsi koy­
dum tavaya, oynadı çizdi muhasebe, ben de şaştım bu işe.»
1Ne olduğunu biz de anlayamadık Çuval yazdı.)
657 Beyhan ÖZRAY : Malî şube yoluna nesini ister­
seniz verirdi. Çöpçatanlığı ile meşhurdur. Zira Bahçelievler’de
adressiz mektupları bile dağıtabilir.
071 Hayrettin AKAKÇA : Sınıfın babaları arasında
yer almasına rağmen, resmî tapu kayıtlarına göre, 193*1 do­
ğu.uludur. Veleybol, futbol oynamaktan ve bıyık büyütmek­
ten hoşlanır, Zeki olduğunu idia eder. Arada sırada «Hayat
tatlı bir alem; fakat hayalsiz de yaşanmaz» der.
07) Mete AKKAYA : Ortadan uzun, uzundan kısa,
boylu, dalgalı (!) siyah saçlı, atma kaşlıdır. Bıyıkları olduğu
söylenmektedir. Ağız armonikası üstadıdır. Radyoda altı ar­
kadaşı ile biılikto konserler verir. Otomobil firen sesi, fok
balığı bağırışı ve daha birçok acaip sesler çıkarmada ustadır.
3.’tl Hidayet KARAMAN : Aslen BABA olan hida­
yet, son aylarda Amortisman Sandığı Umum Müdürlüğü'ne
Dr. Pricc olarak terfi etmiştir. Yemeklerini Ahmet Bey’in .lo-,
kantasıııda yer, sabah kahvaltılarını da Çağlayaıı’da yapai*. ■
Nesli tükenmiş Miilkiye’lilerdeııdir. Hakiki baba olmasına ra­
mak kalmıştır. (Nişanlandığını duyduk.) Son günlerde ken­
dini ilme vermiş olup sık sık Stewert Grenger’e benzediğini
iddia etmektedir.
800 Abdülkadir EROöLU : Nam-ı diğer, zamparalar
piridir. Yeııi nesil tarafından pek tanınmamakla beraber, ye­
tiştirdiği talebelerine, üstad denmesi bu hususta kâfi fikir ve­
rebilir kanaatmdayız. Evli ve bir çocuk babası olup teı cüme-i
955
Siimrr KALAÇ : Yenişehir sosyetesinin maruf vehalinde Mülkiyeden bu sene çıkacağı kayıtlı ise de, oğlunu
bekleyip Mekteb-i Şahaııe'den beraber mezun olmaları da ih­
oldukça eski simalarından olan bu sempatik bayan arkadaşı­
timal dahilindedir.
mız, aklına geldikçe nişanlanıp, sonra sık sık ayrılmaktadır.
İktisadî doktrin derslerini çok sever. Teknik kopye çeker.
'i08 Mehmet OLGUN: Fakültenin demirbaş listesin­
Esas kilosu 48 olup boyandığı zaman 54 kilo gelmektedir.
de kayıtlıdır. Bu Haziran'da beşinci defa olarak ismini bu lis­
Resmî tapu kayıtlarına göre 1935 doğumludur.
teden silmek için teşebbüs edecektir. Bakalım pokerde çekti­
ği restler gibi talebeliğe de resi çekebilecek mi ?
97£ Salih Z. KARACA : İki defa üst üste Salih de­
seniz kulaklarına kadar kızarır. Bir koltukta dört karpuz ta­
.'¿08 Refet ÜNEL : Nesli tükenmekte olan Mülkiyeli­
şır Talebedir; memurdur, siyasidir ve nişanlıdır. Nişanlandık­
lerden biri de Refettiı*. Memurluk hayatındaki başarısı büyük
tan sonra, yeni tanıştığı arkadaşlarına bile yavrum, şekerim,
olmasına rağmen üssüıııizan ile mücadelesinde daima hezi­
bir tanem diye hitab etmeğe alışmıştır.
mete uğramıştır.
Di)t Çitama SARRAF : Kısa zamanda Tüırkçeyi, bil­
489 Sami GERDAN : önce fakülteye girdi; çoğu za­
hassa argo yönünden öğrenmiştir. Kendisini herkes sever. Pi­
manlarını Kaynak Kıraathanesinde geçirmeğe başladı. Der­
posu ise, milleti gıcık eder. Gölgesi, Erhan Gölge’dir.
ken memur oldu ve ev -bark diare etti. Şimdi, hem talebe.
Iıem memur, hem de kahve müdavimleriııdendir.
MALİ ŞUBE :
Süha EKİNCİ :
Mekteb-i Mülkiyu’ye no /¡ınıaıı
girdiği kesin olarak tespit edilememiştir, yalnız Cevdet Paşa
tarihinde merhum İsmail Hakkı Gürcü'yle birlikte Mülkiye'niıı kurucuları arasında olduğuna dair bir kayda rastladık. Se­
ne başında en ön sırada yer tutmuş, fakat. 16 gün sonra 011
arka sıraya taşınmıştır. Hacimli kalça düşmanıdır. Dede Sü­
ha’ya bazı haddini bilmezler, çelik parçası diye takılırlar. Son
sınıfta olduğu halde, diploma alacağı tarihi kimse kestirememektedir.
¿53 1. Arman A S E N A : Tanzimatçılardandır. Sessiz
sadasız bir arkadaşımızdır. Basketbolcu olmasına rağmcıı fa­
külteyi bir türlü bitirememiştir.
)98 Necati GÜNDÜZ : iri yarı dana gibi bir çocuk­
tur. Bir oturuşta 3 somun yermiş. Parti münakaşalarına gir­
mediği zamanlar sevimlidir.
510 Turgut DOĞU: Ufak - tefek, karayağız bomba
gibi, afacan bir çocuk... Pantolonunun kemerinden sarkıttığı
kuru kafa ile tehlikeli bir mahlûk olduğunu ihsas ettirmek is­
ter. En sevdiği şey, muluısebe derslerinde homurdanmaktır.
08/f Lütfü IiACANLI : Kurra usulüne muhaliftir. Siz
onun göbeğine bakmayın, bir cins-i lâtif için kilometrelerce
yol yürür.
091 Sabih GİDER : Tonıi, UrtaşLâz Gadir’in pullisi
idi. Kıral Faruk'la rakkase macerasına iştirak etmiştir. Son
günlerde çoluk çocuğa karıştı -karışacak...
-37-
693 Adnan ŞAT1ROÛLU : Daima şık ve giiler yüzlü­
dür kâfir. Ama gülerken hiç ses çıkarmaz. Yalnız küçük dili­
ni gösterecek kadar ağzını açar. Bu sırada üçer santimetre
uzunluğundaki kaşlarıda birer aksansirkompleks şeklini alır.
Baba keşfullahın müridi olduğunu iddia edersede aslı yoktur.
700 Yıldırım YÜKSEL : İşte ideal bir arkadaş: Ne ka­
dar şaka yapsanız, hepsine tatlı bir tebessümle mukabele
eder. Masa futbolündo üstüne yoktur. Eski bir hanedan aile­
sin© mensup olduğu için, burnu kendisine GAK lâkabını tak­
tıracak şekilde heybetlidir. Oıson Welles’e hayrandır. Cyrano
do bergerac elinden hiç eksik olmaz.
713 Kayyum MENZlLETOÛLU : Adana’nın Kadirli
Kazasında bilinmiyen bir zamanda doğmuştur. Kolej mezunu
olmasına rağmen, İngilizceyi mükemmel surette Adana şivcsiylo konuşur. Kadirli 206 Mercury arabanın sahibidir ha...
8.1 j Feridun TAŞKIN: Gemliğin
bu erkek güzeli
Fakültede «ŞEFTALİ» adı ile ün salmış bulunmaktadır. Müt­
hiş bir sübyancı olup ilkokulların paydos saatlerinde «yavru
keser*. Bir zamanlar beşli gurubun birisi idi. Ama şimdi .. .
839 Muhildin TANC'l : Umumiyetle ilk dersleri ka­
çıran, Tokat’ın bıı erkek güzeli evli olup bir de arslaıı par­
çası gibi yavrusu vardır. Bugünlerde Mulıitdin’in sabaha ka­
dar beşik sallamaktan uyuyaıııadığı ve Malthus’e rahmet oku­
duğu rivayet olunmaktadır. Yegâne korktuğu, kaynanası olup
geceleri en fazla, saat dokuza kadar sokak arşınlayabilmcktedir.
S'/i Çoşlcun TİMUÇİN : «Çubuk» diye çağırılır bir
uzun adam. Futbolc ve yeşil gözlü kumrallara karşı lıassasdır. Her Mülkiyeli gibi hayalle yaşar. Hayat, başkalarının da
yaşamaya hakkı bulunduğu unutulmaması gereken, acı ta­
rafları da bulunalı tatlı bir rüya iıııiş...
575 Turgut ERDEM : Gıcık namıyla maruftur. Gece­
Si2 Doğan ILLEZ : Sevimli nurtopıı gibi bir çocuk.
leri 12 den sonra içsin veya içmesin, bir dinde Mayk, cebeci
İkide bir «almıyım ayağımın altına» demesine bakmayın.
çayırında nara atmaya bayılır. «Malı mülkü sattım verdim
Kimseye
zararı dokunmaz. M. Roclıe'un Fransızca derslerinde
şaraba» şarkısını çok sever.
çalar; şarkı söyler. Alkol, en vefalı dostudur. İçme­
7
81 Ediz ÖKE : Bir zamanlar akordiyoıı cırlatıldı. mızıka
den geçen günlerin ziyan olacağını söyler. Her cins kızdan
Neyso bu yıl, kabiliyetinin derecesini ölçmüş olarak ki, mü­
hoşlanır. Meteliksiz kaldıkça elbise satar.
zik ziyafetlerinden affetti bizi!... 7,5 miyop olduğu halde göz­
8-i7 Yiilcscl TOPRAKOGLU : Esas adı «AllŞAK»
lük takmaz. (Güzelliğine halel geliyormuş).
olup -ay lav yu- şarkısıyla nam salmış bir sahtedir. CaketiSOI Süleyman ETLİ : Nedense hep suçlu gibi gezinir,
nin yakasını kaldırıp gezmekten büyük bir zevk alır. Chrissaçlarına, kaşlarına olduğu kadar, bıyıklarına da emek verir.
tian DtOR'un Mülkiye temsiicisi olduğunu iddia eder. Adnan
Ama hiç birisi bir şeye benzemez. Süleyman olmasına rağ­
vo Reşit'le bir sacyak teşkil ederler. Fudbol hastasıdır. Güzel
men, mührü olmadığı için kimseye söz dinletemez.
(!) do oynar.
80>I
Ünal YALT1RIK : Mektebin bu afacan çocuğu
8.'/8 Bülent ÇAYCIOGLU : Milliyetçiler Derneğinin
Fakülteye gelelidenberi, cümle tüllâba çamur atmaktan usan­
yegâne züppe elemanı... Mürtecilik damarlarındaki kanın yemadı. Karikatür adını verdiği o acayip çizgileriyle milletin
şilleşmesine sebep olmuştur. Sık sık ishal oiıır. Geçenlerde ye­
asabını bozar. Korkunç ve edepsiz (!) bir zekâsı olup yüzde
ni bir elbise yaptırmıştır.
yüz sempatiktir. Sık sık nezle ve aşık olur. Sınıfta yaptığı
850 İbrahim ALÜEMİR : Fakülteye birincilikle duhul
espriler yalandan da olsa talebeye gülme fırsatı verir. Haıieyledikten sonra, başından cpiycö macera geçli. Bilhassa
kulâde sesi sayesinde fakültedeki gizli bir teşkilâtın işkenMademoiselle de Paris ile olanlarını yerimizin darlığından,
cecibaşısı seçildiği rivayetler arasındadır. Aklına estikçe (Ana
sütunlarımıza dercedemedik. Kalbi o kadar genışlir ki, yalnız
vo babamın müşterek cinayetlerinin mahsulüyüm. Ama ben
Şahano'ninkileri değil, gördüğü bütün kızları içine alır. Müte­
katil olmayacağım) der.
vazı (!) bir çocuk olup Bisıııark kadar inektir.
807 Engin EMREN : Top gibi bir çocuktur. İmtihan­
851 Ahıııvt ERBEYLİ : Halikarnas’taıı gelmiş, gözü
lar hariç diğer zamanlarda çenesi müthiş düşüktür. İmtihan­
Ankara'nın civcivli kaldırımlarında açılmış, yere bakar, yü­
da daha ziyade eli ve gözleri işlemektedir.
rek yakar cinsten bir arkadaşımızdır. Bu sene lıenüz bahaı
808 Nedim ŞOMER : Yani poz Nedim. Soğuk oldu­
olmadan yeşilin muradına erdi. Acaba daha neler olacak der­
ğunu söylerseler de, son sınıf seyahatında biraz espri mevzuu
siniz.
olmuştur. Hiç konuşmaz. Biraz lâf et dendiği zaman «Da­
8 5 .1 Nihad KOSOVA : Kendisine göre. XNKPHONE
ğarcıkta bir şey kalmadı» diye cevap verir.
gibi bri hatiptir. Hitabeti sayesinde, savunduğu burslarıııı’.z'.n
800 Yılmaz ULUSOY : Evleneceği kıza ruhunun saf­
arlma meselesi tahakkuk etmemiştir. l(.Geçen senede) kendisi­
fetini hediye edecektir. Henüz anbalâjı bozulmamış bir er­
ni büyük adam olacağını söylcr-durıır. Sık sık tekrarladığı
kektir. Ona göre aşk ültraplâtonik bir mefhumdur. Ve kadın
(Halk partili doğdum, halk partili öleceğim) i.özii ile tıillâdeyinco insanın aklına kokulu sabun kadar temiz mahlûklar
bın kafasını şişirir. Son günlerde karı-kız peşinde dolaştığı
gelmelidir. Bu talkım verdikten sonra gider, apartman pen­
rivayet olunmakladır.
cereleri önündo salkım yutar...
85G Mesul ŞİŞMAN : Çok sempatik bir çocuk. Çalış­
811 Alptekin ÜNLÜTÜliK : Hakikaten kibardır. «Ta­
kan, zeki ve iyi. O, etrafında üzkaraya, Kocabaş, Zeybekleı,
vuk» vo «Düdük makarnası» en sempatik hitaplarıdır. Tüylü
Açıkahn gibi belâlı abiyleri olan bir evin hanım hanımcık tel<
ve tüysüz şapkaları Avrupa hatıraları ve «Ah Paris, Oh Pa­
kızı gibidir.
risli Türk» naraları meşhurdur. Futbolde kayıplarını aşkta
857 Nahid KİTİŞ : Çalışkan bi r çocuktur. Daha doğ­
telâfiye çalışır. Yazı -turada da çok kazanır. Sipsivri bu­
rusu inektir. Yalnız derste anlamayın, her işte (!) öyledir.
runlu ayakkabılarını sütle boyatır. Sigara içer, simokini var­
Acıktığı zamanlarda Tahsin ICfendi’de karnını doyurur.
dır.
(Aman yraabbi, ııe felâket, zavallı çocuk.)
815 özdemir BENGÜ : «Boş küp, dolu küpten daha
800 Osman SELÇUK ; Kendisine sorarsanız, gayel
fazla ses çıkarır.» En beğendiği sözdür. Büyük bir maliyeci
güzel daııs ettiğini söyler. Bir zamanlar Şalıaııc’nin gözde
olabilir, çünkü: Eylül ayında doğmuştur, iki lâkabı vardır :
ineklerindendi.
Daimi damat pozlarında giyinir.
Kel ve maviş.
818 Ayhan VAROL : Davudi sesli, acayip bir çocuk­
802
Vahdet AYDIN : İçi-dışı bir olan bu sevimli be­
tur. Tatildo Etibank’ta staj yapmış (Muhasebe servisinde pul
bek ¡(Yirmialtı yaşındadır.) Favorileri ve pintiliği ile tanın­
yapıştırmış) Ha, demeden kelam etmez. Muhasebe hocasını
mıştır. Şaban ayında doğduğu rivayet edilir. Kendisi altı ya­
çuvallatmış bir harikadır! (Telefon ve muhabere masraflarını
şında konuşmaya başlamış, yedi yaşına basınca yürümek mu­
birleştirip P. T. T. masrafları desek, olmaz mı demiş, ve fikri
cizesini göstererek, etrafındakiler! hayretler içinde bırakmış­
tır.
kabul edilmiştir.) O gün bugün, adı P. T. T.’dir. Fakat arka­
daşları kendisine, AKNOZ Ayhan da demektedirler.
863 Can OĞUZ : Kendisine yapılan tekliflere dayanamıyarak soy adım «UYUZ» olarak değiştirmeğe karar ver­
8X3 İsmail HIZAL : Topaç gibi, esmer, kara sakallı
miştir. Yavuz ve Caiıid’e öğrettiği usulle, Bomontiye ayık ka­
bir bebektir. Mazrufunun gelişmesine zarfı ayak uydurama­
fayla girip sarhoş kafayla çıkmasını bilir.
mıştır. Zarfı biraz küçüktür ama, zekâsı etrafa taşar - durur.
Çeno mekanizmasında husulo gelen bir arızadan dolayı, biraz
865 Aktan ÖZAK : Sabahları briç oynamak için saal
fazla konuşur. Kendine mahsus bazı dalkavukluk usûlleri var­
onda
kaldırırlar.
Yürüyüşü, sigara içişi bütün pozdur. En çok
dır. |(lyi kıl çeker.)
öğrenmek istediği şey, «İki kişilik bir aile Ankara’da kaı; li­
825 Serap AKALIN : Bir serap ki, yıllar yılı gitse­
rayla geçinebilir.» dir. Marttan sonra kendisini kahvede göniz tutamazdınız. Fakat nasılsa o da tutuldu. Hem bir daha
remiycceğiz. Çünkü kalbi ılıktır... (Pitigrilli’yi çok sever...)
bırakılmamak üzre. Allah İki cihanda mesut etsin. İnanmıyacaksınız ama ; Mekteb-i Mülkiye’de dört senede bir kere olsun
boyandığını kimse görmemiştir. Tanınmış ineklerdendir.
829 Muzaffer GÜREL : Zampara geçinen bir arkada­
şımız mektebin sayılı palavracılaıındandır. iyi İngilizce bil­
diğini zanneder.
86~ Engin SÜTMEN : Fehmi Balba.ş, ona bakıp
Faysal demişti. O günden sonra kendisini kral değilse de.
şehzade farzeder. Hasta bir GalatasaraylIdır. Soıı s.nıfa gelin­
ce, kızlara karşı abiy ayakları koşmağa bnşlnııştır. Aıııa ha­
kiki maksadım kardeşi hanım kızlar da biliyor.
-38-
stlS Yaştır F1ND1KÇIOĞLU : Deıbedev tiplerden bi­
ridir. Başından enteresan maceralar geçmiştir. Hayat felse­
fesi, to be or not to be l(olmak veya olmamaktır.)
907 Erol YEŞİLADA : Dolap aralarında arkadaşları­
na atletik vücudunu teşhir etmekten hususi bir zevk duyar.
Hatipliğe özenir. Mütebessim olmak için zorla sırıtır.
872 Ekrem ÖZÇELİK ; Gözleri bozuk olmadığı halde
sırf entellektüel görünmek için ve biraz da beleş bulduğun­
dan, gözlük takar. Fakültenin erkek güzellerindendir. Ders
çalışır, ders çalışmadığı zamanlar konuşur; konuşmadığı za­
manlar .(Günde iki üç saat) uyur. Uyuduğu zamanların heba
olmaması için, sayıklar. Sonra yine ders çalışır. Eskaza ça­
lışmadığı zamanlar da saç ve bıyık tarar.
X7,î Turan YARGIN : Kimi TORİK der, kimi yalak.
O, her ikisini de sıcak tebessümüyle karşılar. Gölge, Mekik
Ekolü’ne dahildir; bazı sözlerden «gıcık alır» bazılarına
«biter». Hep şeşkaza sınıf geçer. BursalIdır...
908 Cavid ÇETİNYILMAZ : Bu sevimli yavrucak,
lâkabı gibi körpe bir çocuktur. Sübyanlarla arkadaşlık et­
mekten hoşlanır. Kendisini herkese sevdirmiştir.
910 Tunjut DOYRAN : Amansız bir demokrattır.
Kahvenin telvesini, arkadaşın taklitçisini, kızın gür saçlısını
sever. Bilhassa Ozman Duıan’a ve hocamız Tahsin Bekir Balta’ya hayrandır.
912 Yusuf Ziya ŞAHİN : Boş vakitlerinde kız orta­
okulların önünde gezer. Otobüslerde çapkınlık eder. Biraz si­
gara .'(tabii beleş bulursa) biraz pipo (tütün bulursa) içer.
Sesi insanı rahatsız edecek kadar fena değildir. Birinci sı­
nıfta iken, enstitünün bulunduğu mahallenin muhtarı idi.
87/, Turan TVRKOĞLU : Servet-i fünun ekolü’ne
mensuptur. Bununla beraber; derpiş, izam, maalkerahe, tesamüh... misillû Türkçe ((!) kelimeleri kullanmaktım büyük bir
zevk alır. Ataç’ı çok sever. Yakınlarda nur topu gibi bir oğlu
olmuştur. Kızı olanlara müjde...
879 Servet KtPER : Nişanlanıııcaya kadar çok ya­
ramazdı. Hele nikâhından sonra pek uslandı. Dar gelirli me­
murlar gibi, kolluklarım hiç ihmal etmez. Bu hem de hayat
arkadaşım methetmek için kendisine bir fırsat olur. Arka­
daşlarına kolluklarını göstererek «ya, dostum, bunları yen­
gen dikti.» der.
880 Atild ALTAY : Karabaş ııamiyle maruf olup İs­
tanbulluyum derse de inanmayın; zira düpedüz Zile'lidir. Bir
aşk macerası sonunda büyük bir tehlike atlatarak, ekaı-te ol­
mak zorunda kalmıştır. Son gülerde bir Karadenizliden teh­
dit mektupları almaktadır.
91/, Ali ATEŞ : Şahane’nin en meşhur talebesidir. Bu
şöhreti onu cemiyete getirdi. Enternasyonal bir aşık ve nas­
yonal bir vecize fabrikasıdır. Yağlı ve zuğlı olup «ne yani
ne» demeden söze başlamaz. Eşek üstünden tabanca atmıştır.
Fazla malumat için, Kazgan’daki özel sayfasına bakınız. Eıı
kadim dostu Samson'dur. Şöhretini de ona borçludur.
920
Ahmet ŞANDA : Onu nerede görseniz çantası
koltuğunda |(Sanki diplomatik kurye mübarek) Bir eliyle de
sigarasının külünü dökiiyordur. Derste hocaları ikaz etmek
resmi ve vicdani (!) vazifeleri arasındadır. Bu ukalalık ona
liseden gelmedir.
922 Atilâ MİDİLLİLİ : Bir zamanların sözde ele-avuca sığmaz çapkını, bunun böyle devanı edemiyeceğini anla­
dığı için, midir nedir, 1956’ya bekârlığa rest çekerek girdi.
Etrafını sinirlendirmek islediği zaman garip sesiyle «Hey
Mambo» der. Sıfır numara züppedir.
S90 Erdoğan TUZCUOGLU : Fakültemizde açılmış
malum çiçeklerden bir tanesi... Şahaııo'ye yeni gelmiş Buısa’lı kızlara önce rehberlik sonra ııbiylik eder. Arkadaşlarına
karşı olan sevgi ve şefkati |(;!) hissi, onu kızılay mecaralarına sürüklemiştir! Hatta daha da ileriye giderek, işleri takip
edebilmek için konforlu bir daire kiralamıştır. Kızlara eldiven
hediyo eder.
925 Orhan GEÇER ; Şahane’ye adım atlı atalı, be­
leşçilikten yakasını sıyıramadı gitti. Arkadaşları ona «ŞİŞ»
derler.
926 Necmi KARAKULLUKÇU : Anafor rüzgârı gibi
bir çocuktur. Hangi yana eseceğini bilmez. Her sınıfta yeni
bir arkadaş gurubuna yamanmağa çalışır. Sivri-mivri sevim­
li bir çocuktur. Muhasebeden az-çok anlar.
891 Şefik SEÇKİN : Seçkin ineklerimizdendir. Günde
onyedi saat çalışır; yine de sınıfta çakacağım söyier-durur.
idari şubeden mali şubeye geçmek için, dekanın karşısında
iki ton göz yaşı dökmüştür? Kendisine Millet Partili diyen­
lere çok kızar. Çünkü kızdıranları kovalıyamaz.
928 Yıldız ENGİN: Cina’ya benzemeğe çalışan bu
hanım arkadaşımız, fakülteyi bitirince, kendisini ilme vakfet­
meğe karar vermiştir. Kemal A ıa r’a asistan olacağını işit­
tik. Kendisi ise bir ara, işletme asistanı olacağım diyordu.
Haydi hayırlısı. Son zamanlarda, gazinoyu birbaştan biıbaşa
çınlatan yeni moda gülüşleri onu daha ziyade meşhur etmiş­
tir. Eylülcülerin maskotudur !(!).
892 Fatin TAYŞI : Şahane’ye geldikten sonra doğ­
muş olup arkadaşları ona «Gardiyan Fatin» derler. Bekçi Y u­
suf’la günün onyedi saatmda kız keserler. .(!) Tavlamağa ça­
lıştıktan kızların % 99, 99’u domestiktir.
929 İlhan GÜÇLÜER : Çok iyi muhasebe bildiğini
iddia ederse de muhasebe derslerinde çuvallamadığı vaki de­
ğildir. Kumara müptela olup kelimelerden «Zira» yı cius-i
latif isimlerinden «Suna» yı sever.
896 Seyfettin KAVUKÇU :
Boy kısalığının başkanlık
için lâzım ve kâfi olduğuna inanır. Bu yüzden biitün başkan­
lıkları üzerinde toplamak istedi. Zıkkımlanmağa ve restoran
Tahsin’e karşı kanpanya açmıştır. Şimdi muhasebe müşavir­
liği ile iştigal etmektedir.
9.11 Recai ERK : Mustafa Gedik'ten çok yumruk yer.
öcünü Abdüllâ’daıı alır. Ycdeksubaylıktan kalma pantolonu­
nu giyince kendisini Rommel zanneder.
898 Timinin ONDlN :
Bu sevimli allı karış arkada­
şımız, Celâl Şolıin'iıı sesle çizgilerinin etkisi altında kalarak,
on yılda bir uğradığı yeşil memleketi Elâzığ’da Halk Parti­
sinin Sesi’ adlı bir radyo istasyonu kurmuştur. Güvenilir kay ­
naklardan aldığımız haberlere göre, şimdilik yalnız ııuıhalli
caz müziği yayınlayacaktır. Repertuarındaki başlıca plâklaı
şunlardır : In Mcmıııo, İn 1-lasso, İn Kürdo, Kürdo -Mambo,
Kürdo -Samba, Kürdo -Mambo Italyano....
93/, Suphi YAŞMUT : Bütün kısa boylulara takılan
isim, ona da takılmıştır. Sessiz olduğuna bakmayın; saman
altından su yürütür. Otobüsle seyyahatı uçakla yapılan seyyahata tercih eder. Başkaları lıakkındaki fikirlerini, yüzle­
rine karşı söylemekten çekinmez.
93ti Rayıp GÜLER : Fakültede kızlardan daha çok
üstüne - başına dikkat eder. Bıyıklarına evlâdı gibi bakar.
899 Nalıid KATLAN : N ’aber, yavrum yavrum evlâ­
Çılgınca dans eder. Derste ya uyur, ya da hocanın konuşma­
dını? Batar-Çıkıııaz Dergisi’ni çekaıdm mı? Gıctklığm hala
sına paralel olarak kendi kendine konuşur. Nalıid Kitiş’ten
iizernide mi? Niçin kızıyorsun yaııi?.. Cina Lolobricida ol­
lıiç ayrılmaz.
mak, ne bileyim bir şereftir. Nasıl olsa ECE Muhasebe Bü­
937 Cenap EKE : Yaman bir muhasiptir. Gözleri ve
rosunu kurdun. Dergiyi çıkaı-amadıysan da «-Düşünme -arzu
gözlükleri büyük olduğu için gözünden bir şey kaçmaz. Y ü­
et sade -Bak, böcekler de öyle yapıyor.» Hi.. hi. Gıcık seni...
zük oynarken hiç dökülmez. Onun için takımı dalma mağlup
901
Mazhar KISACIKOGLU : «Ne yani, ne gülüyor­olur.
sunuz? Hanginizin soyadı kendine uyar. Çolakoğlu dersiniz,
938 Ali YALVAÇ : Yabana alilli', yenir yutulur değil,
babası Çolak değildir. Bir de bana bakın aıııa. Babam kısa,
itinayla taralı siyah saçları ve kaytun bıyıklan vardır. Bağ­
ben kısa eğer kısa kaldıysam suç benim mi? Yedi aylıkken
laması ve ucunda da siyah püskülü var. Turgut Doyran’ln
doğurmuş beni annem. Küçüğüm ama, ne iiçbuçuğunı ben!
karşılıklı kahve içmeyi dünyalara değişmez.
Peki neden, ama neden cemiyet işlerine burnumu sokaııııya939 Orlıan CİVEIjEK : Sayılı ineklerdendir. Nedir
cakmışım, efe’nim!...»
durumlar diye soracak olursanız, alacağınız cevap : «Vallaha
hiç bir şey bilmiyorum» hiç çalışamıyorum» dur. Ama şunu
90:1 Fikret PEKER : Zampara pozları kesmesine bak­
anlatır mısın bana deseniz, makineli gibi işlemeğe başlar ağzı.
mayın. Aslında saf bir çocuktur. Kendisini arasanız, S. B. F.
95 numarada oturan bir kız, geçende bu küçük arkadaşımızı
otobüs durağında bulabilirsiniz. Keman çalar, karnı acıkınca
tavlamış, sonra da Cebeci kapalı durağında, bu soğukta iki
da yemek yer. Siyah elbisesi sırtından hiç çıkmaz. (Malum
saat avucunu yalatmıştır. Evi olan bir arkadaşa şiddetli ih­
ya).
tiyacı vardır!...
90!, Timur KÖPRÜLÜ : Köprülü Mehmet Paşa sü­
91,1
İsmail DİKER : Mehmet Erinç, hangisini takilâlesinden gelme olmasıyla övünür. En çok tekrarladığı söz,
bediyon lan dediğinen, «İkisini de ikisini de» cevabını aldı
•bir sülâlenin hepsi de devlet adamı olmaz ya» dır. öğrendi­
Anlaşılıyor ki Diker pek çetin ve kıskançtır. Tatlı tebessümü
ğimize göre, A Y I Film Stadyomunca angaje edilmiş, NotıeDame’ın Kanbuıünda başrolü almıştır. Bundan sonra çevi­
biraz saflığını açığa vurursa da dostlarını kendisine bağlar.
Civelek suç ortağıdır.
receği filmin adı KOCAOOLAN’dır...
—
89
—
1)1,2 s. Turhan TÜRK AY : Tapu - Kadastıo’dan me­
zun olup lise fark, olgunluk ve Mülkiye’ye giriş imtihanlarını
acaip bir sihirbazlılıkla vererek, üstelik cemiyetimiz başkan­
lık kürsüsünü de işgal etmiş olan bu asabi çocuk, daimi da­
mat pozundadır. Bariton sesi olup konuşurken sözleri drama­
tize ederek ve bcsteliyerek ağzından çıkarır. Uyuz okluğu
şeyler, traş olmak ve zevzek dinlemekmiş. Haftada iki göm­
lek ve bir nişan yüzüğü değiştirir.
İDARİ ŞU B E:
252 Abdurralıınan AŞKAR : Nesli tükenmekte olan
Mülkiye-yi şahane mensuplarının son temsilcilerindeııdir.
Tahsil hayatı boyunca, hademe başkanlığı müstesna, diğer
bütün başkanlıklardan mürekkep bir kolleksiyoııa sahiptir.
Bayan yüznumarasıııın açılması hususunda teşebbüse geçen,
bu sempatik arkadaşın alL dudağı çok güzeldir. Canı sıkıldık­
ça, cemiyet kurar. Başı ağrıdıkça operaya gider. Her gördü­
ğüne aşık olur. Fakat kızların bundan katiyyen haberleri ol­
maz. Teşebbüs kabiliyeti sonsuzdur.
91/5 Fuat UĞUR : Liseyi Kastamonu da bitiren bu
kırmızı yanaklı parmak çocuk, fakültede Abdüllâââ adıyla
nam salmıştır. Malı şubedeki tahtalardan biri ona tahsis edil­
miştir. En zevklendiği şey beygir gibi koşmaktır. Mendil ye­
rine Türkiye Spor Gazetesi kullanır.
9//S Nazmi BİLGİÇ : Soyadma uygun hareketler yap­
maktan hoşlanır. KAZ’LIK Unvanım lisedenberi kimseye kapLırmamıştır. Karıdan -kızdan anlar, anlama derecesi </• 31
dir. Muhtelif pozlardaki karikatürlerini görmek isteyenler, Ti­
mur Köpıülü’ye müracaat etsinler.
950 Kâmil GOIİAL : Yemek için yaşar. Her fırsatta
Midilli seyyahatını anlatır. Uzun kolları, kuvvetli vücudu ol­
duğu için kendisine Goral yerine Goril de derler.
95// Calıid DOĞAN : önceleri daha mütevazı çocuk­
tu. Garp seyyahatından sonra, kendisiyle konuşurken bilhas­
sa dikat oluna... Etibank soyguncularındandır.
’ı20 Doğan EGEL : Malî şubeden mezun olamayınca
kaymakam olmağa karar vermiştir. Kürtçe tercümanlık yap­
mak suretiyic kaymakamlığa hasırlanmaktadır. Evvelce çok
özlediği bir aile yuvası vardır.
■
rı35 Abdullah DEM1RAL : Fakülteye ancak çay ve
danslı toplantılar olduğu vakit gelir. Orijinal kurdele kıravıt
başlamakla meşhurdur. Az konuşur. Lisan derslerinden hoş­
lanır. iy i bir arkadaştır.
/¡6S Cemil AKINÇ : Hayatla en hakiki mürşidin bI !■;
olduğuna inanır. Canavar bir bıyığı ve enternasyonal gözlük­
leri vardır. Başkalarına takılmaktan hoşlanır. Kendisiyle
alay edilmesine kızar. Kızdığı zaman kızarır. Kızarmadığı za­
manlar iyi bir arkadaştır...
Sadık GÖBELEZOGLU : Gayet usturuplu lâfları
956
Ali ŞİKOGLU : Molla Şevket'in dehşetli bir mu­vardır.•)80
Meselâ : «Hayat kendisi için üzülmeye değmiyecek
hafızıdır. El içi kadar küçük yüzünde o simsiyah pos bıyıkları,
kadar bir hiçtir.» Kahve falı, yıldız falı gibi şeylerden anlar.
davranmaları üzerine psikolojik bir tesir yapar. Uysal bir ke­
Fakültemiz disiplin işlerinde unutulmaz hizmetleri geçmiştir.
di olup dört senedir özlediği bursluluğa bu sene kavuşmuştur.
606 Sabahattin EKEN : Diyarbakır’ın eıı eski küı t
Bir adı da Sempatik A li’dir.
aşiretine mensuptur. Bıyıklarının uzunluğu yarım metreye
958 Fethi ERPEK : «Saçlarıma Ak Düştü» şarkısı,
yaklaşır. Mihaniki palavralarıyla meşhurdur. Kuyruklu olma­
en sevdiği şarkılardandır. Talebelikle memurluğu bir arada
sına lüzum yoktur. Domestiklerden hoşlanır. Zengin olduğu
yürütebilcnin, ilerde büyük adam olmağa namzet olduğunu
rivayet edilirse de üzerine para taşıdığı görülmemiştir. Mek­
söyler. Fransızcası çok kuvvetlidir. ,(Vahdi Hatay'ın derste
tepte borçlu olmadığı yalnız Aşkar vardır.
tercüme ettiği Alphons Daudet’niıı hikâyelerini bir zamanlar
608 Ayhan ÖZKAN . iri-yarı bir çocuktur. Ciğer­
çıkardıkları vaı-akparede kendi imzasıyla çıkarmaktan dört
leri çok geniştir. Yalnız bir im alât hatası olarak, her nefes
köşo olurdu.)
alış - verişte burnundan giren hava, ağzından söz ve ıslık ola­
963 Nermin SOYliR : En hoş tebessüm eden cilıs-i
rak dökülür. Kendisini dinleyecek insan bulamazsa, (Yani
latifimizdir. Yeşil renklen, derslere devam etmemekten, sine­
yanından zar -zor kaçabildikten sonra) kendi kendine ve eş­
maya gitmekten hoşlanır. Saçlarını tarakla tarar, köseleden
yalarla konuşmakta, onlara Ali Ateş’ten bahsetmekledir. Da­
yapılmış pabuç giyer ve susadığı zamanlarda su içer.
yısı vekil olup Fakültede SAMSON adıyla anılmaktadır.
9C// Yavuz T. EYUBOĞLU : Şair-i âzam, şair-i ıııa638 Fahrettin ÖLMEZ : Sessiz sedasız, kaplumbağa
deızad, şair-i bilmem ne l( I) olmak suç mu ? Neden kızarıyor­
yapılışlı gözlüklü bir çocuktur. Halinden her an intihar ede­
sun peki? Bize bir şiirinizi imzalar mısınız efe’nim? Opera'ceği zaıınedilirse de, henüz hayattadır. Ayağından hiç çıkar­
da ne oynuyor efe’nim ?.. Hani söz aramızda, Ataç-çıiığın da
madığı bir çift çizmesi vardır.
çekilmez bir hal aldı... Konser, konser diye kafa ışişirmen de
6//1 Ayhan DEMİRYOL : Uslu bir çocuktur. Kibar
yetişir artık... Ankara’da kaç meyhane var, efe'nim?.. Kara
bir çocuktur. Güzel giyinen bir çocuktur, iyi bir çocuk ol­
gözlüklerinle insanı korkutacağını mı sanıyorsun? Haydi ora­
duğu için hakkında yazacak bir şey bulamadık (!).
dan ciddi herif, lâz olman bile para etmez.
97/ Tayfur ZEYBEKLER : Anasını bile dolandıran
(Pazara gidip on kuruşa aldığı maydonozu, annesine yiı-mibeş kuruşa aldığım söyler ve üstünü cebine atar...) Bu gar­
diyan suratlı herif, geceleri uyur, fakat gündüzleri uyumaz.
Albay Towsend’e benzediğini iddia eder. Fakat prenses Mıırgaretlı’in henüz bundan haberi yoktur.
973 Cemal TÜRKOGLU : «Merhaba aziz dostum de­
seniz size terbiyesiz diyecek kadar sertleşir. Çünkü laubaliliğo tahammülü yoktur. Ama arkasından «Aziz dostum diye­
ceğine şeker kardeşimde» diyebilirdin değil mi ? diye gözlerini
açar.
97.9 Halis ÇOLAKOGLU : Bilhassa hamamda şarkı
söylediği zaman .(Nasretdin hoca gibi) sesine vurulur... Hay­
vanlardan en çok İneği sever. «Nişanlanmak, yarı evlenmek­
tir» der. Bu yüzden de nişanlandığına çok memnundur! Kü­
çük Mazhar'ın velisi, vasisi, muhafızı, belâlısı v. s., v. s. sidir.
Yavuzla arkadaşlığı, MÎŞON lâkabının takılmasıyla başlar.
98ü Nihad ARDALI : En sevdiği şey danstır. Bil­
hassa mamboya bayılır. Toleransı darcadır. Zengin rollerinde
gezip fakir rollerinde imtihanlara girmektedir. Senede altı
saat çalışarak sınıf geçtiğini iddia eder.
6!tS Emin BAYAR : Kısa boylu, loKİıilıli, esmer, zey­
tin gibi bir çocuk'... Hocalar ders anlatırken, boyuna kafasını
sallamaktan, elbiselerinin yakası çabuk eskir. Evlidir ve Şu­
bat ayında bir kızı olmuştur. MIN-Yar imzası ile, eski Kazgaıılarda epeyce şiir yazmıştır.
G.’l ’t Yayar CANKOÇAK ; Konuşurken dudaklarım
büzerek meramını ifade eden bu sarışın delikanlıyı, hangi ta­
şı kaldırırsanız kaldırın, altında bulursunuz. Nişanlıdır. Ve
nişanlısı da bir şairdir. Bu yıl derslere de giriyor. Ve ilmi
ukalâlıklarda bulunuyor.
(>5-) İlhan CEMALCILAR : Doğma - büyüme Eskişe­
hirli olduğu halde, son günlerde çıkan Bıırsahlık modasına
kendisini kaptırmıştır. Yemek pişirmek dahil, zamane kızla­
rının yapamadığı bütün işleri gayet güzel becerir.
659 Hacı SIRKINTI : Tanınmış
ihtilâlcilerdendir.
Şimdiye kadar güldüğünü gören olmamıştır. Sporla arası iyi­
dir. Ziyaretlerden hoşlanır. Haftada bir traş olmasına rağ­
men, sakallı görünür.
661 Gökalp TUNÇEIİ : Siyasi şubeye girememesine
rağmen, Mekteb-i Miilkiyeyi bitirince hariciye imtihanına gi­
rebilecek kabiliyette bir inektir.
7.10 Ali Nihad ADAL : Ahval-i umumiyesi bakımın­
989 Turan TEZCAN : Ona fırıncı derler. Vallahi ya­
dan fazla iyimser, siyasi görüşleri bakımından ise kötümser­
lan bostancıdır o., ikinci sınıfta böbreklerine kum, ciğerleri­
dir. Uykuyu çok sever. Sözlü imtihanlarda sırası geldiği va­
ne su toplanıncaya kadar havuç yedi. Bu son aylara kadar
kit arkadaşları taksiyle evine gidip uyandırmak zorunda ka­
lırlar. ı(Valahi doğru) Biraz fazlaca çocuk kalmıştır.
en iyi dostu Şerif dayı idi. Başka'arkadaşları ile parti ayak­
ları koşmaktadır.
778 Mustafa CAN : Basın -Yayın ve Turizm ile çok
Turizm konusunda bir kitap hazırlamaktadır. Uç
996
Turgut GÜNEY : Makaralı kahkahaları Şaha- alâkalıdır.
şeyden hoşlanır : Şiir, miizik, uyku. Ekseri uykularım, o gü­
no’nin her tarafından duyulan bu arkadaşımız, konuşurken
nün öğle yemeğine tercih eder. En tuhafına giden şey, ha­
nokta ve virgül kullanmaz. Bu yıl nedense süt dökmüş kedi­
nımların küpeleri imiş. Arkadaşları ona sadece Can derler.
ye döndü. Her zaman «Yaşasın» der. Acaba kim yaşasın, ora­
797 Mansur ÖZLÜER : Fakültemiz milli giireşçilesı belli değil. Tahsin Bey'in asistanı, Kocabaş Yılmaz'ın kö­
rindendir. Ciddi ve mahsup bir çocuktur. Hayatında bir defa
aşık olmuş, bu da pek kısa sürmüştür.
peği olan prensin seyisidir. Tüllâb onıı, KAMYON diye tanır.
-
40-
800 Ibıuhim AYRILMAZ : Esbak Ccmiyel Başkanı,
polis vo aynı zamanda kılcıdır. Bu üç mesleğine de aşırı ziuıi
besler. Hayalı boyunca «Hayır* dememiştir. Kılcılık mesle­
ğine o kadar düşkündür ki, k:l çekecek kimseyi bulamazsa
kendi kendinden kıl çeker. Her şeyi s:r:ıs:nda yapmal:d:r,
der; eğlence anmda eğlence, iş anında iş.
SOS İbrahim ÖCRETMEN : Soyadı öğretmen ama,
kendisi Şalıane’do öğrenci... Gözleri patlak patlak, sessiz ve
elendi bir çocuktur. Biricik özelliği, imtihanlarda acıklı poz­
lar laltmabilmesidir.
SOI! Necdet UÇAN : Samimi aile toplantılarındım,
yağmurlu havada kızlarla kolkohı gezmekten hoşlanır. Mıilitiye'yo gelmeden önce, oto tamircisi olmak islermiş... En be­
ğendiği söz de şudur: Aşk yirmi yaşında tatlı bir rüya, otu­
zunda ihtiyaç, kırkında itiyaddır. Ellisinde ise küstahlıktır.
Mütenevvi kitaplarından bazıları : fitil, pilot, eskici, tayyare,
kuş...
sın NccıııcUliıı ÖZCÜVENÇ : Şahaııe'ıım sesi-soluğu
çıkmaz gibi görünen, yere bakıp-yiirek yakan cisten bir ev­
lâdı olan bıı namuslu beril', günün M saatini evli kadınlar
peşinde koşmakla geçirir. Zayii, nahif efendi bir çocuktur da...
Sİ7 Ilecc\t CEYLAN :
Arkadaşları ona «Manda1 ya­
hut -Camış • derler. Son zamanlarda bu adlarına bir taııe da­
ha eklenmiştir : Gayrimenkul» Gözlüklü, iri-yarı bir çocuk
olup haddizatında iııelulir. Ders çalışmadığı zamanlar ukalâ­
lık eder.
827 Ali TÜZÜN : Sinop'ta doğan Ali. Gayet güzel
espriler yapar. Fakültede olan her hâdiseden haberi olur.
Kendisini yalcından tanıyanlar için de şairliği meçhul değil­
dir altı yıl öııce yazılmış bir şiiıi, serap hakikaten serap diye
biter.
S.'/O M¡tıızzr^: AKIŞ : Vücut ölçülerini kocamanca tu­
tup istihlâki artırara, memleket ekonomisine yardım etmek
gayesini gütmüştür. Beli büzgülü kostümler giyer. Gamsızdır.
Dedikodudan çok hoşlanır. Zayıflardan nefret eder. İkide bir
«insan didiğin şöyle illi, çatını olmalı gardaş» der. Hikayeci
Haldun Taner'in kadınları kemana benzetmesi kabul edilirse,
Muazzez bir Viyolcnsel’dir.
S55 Refcl ÜÇELLI : Geçen yıl ki erkek güzelliği mü­
sabakasında, derece almış yakışıklı gençleriıııizdendir. Uyur­
ken sırıtmaz. Kemal Bozbay, kendisinin sahiden dostudur. İş­
letme derslerine olan hususi ilgili, Yıldız'la aralarının bozul­
masına sebep olmuştur.
S5'J Cahil EIİTAN : Dört yıldır gecekondulardan
bezmemiştir. im tihan sıralarında Iııek Osman'la birlikte ça­
lışır. Sesinin bir erkeğe yakışmayacak kadar ince olmasın­
dan şikâyetçidir.
882 Muammer EKONOM: Erkek güzellerindendir.
Kendisini tanımıyanlarca suludur, züppedir. Çorabından kıravaı ndan, iç çamaşırına kadar saıı kırmızılıdır. Birgüıı Ke­
mâl Bozbay yüzüne bakıp. «Yahu Muammer sen galiba Kürlsün» dedi. Ekonom önce çok içerledi; sonra adının çıkmasın­
dan. korkarak «Vallalıa, demiş, İstanbulluyum ama, galiba
büyük annem ErzincanlIym ış.»
88:1 Ahmet IİAŞSOY : Müstafi Başkan... Heışey ola­
yım derken, hiç bir şey olamamıştır.» Kayseri’de başından
hazin aks maceraları geçmiş, fakat ne yazık ki burada da
yakasını kurtaranıanııştır. Ciddi ve temiz bir arkadaştır.
887 Sait ERKUT : Herkesle samimi olayını derken,
herkesi kaybetmiştir, önüne gelen lıacıağa'ya, kahvede olsun,
sinemada olsun, hiç tanımadığı halde bir fırsatını bulur, halk
partisinin propagandasını yapar. Zavallı Kırşehir’in zavallı
çocuğu. «İçki ve kadın hepimizin hakkından geldi» en sevdiği
mis lalardandır.
888 Fikri CIÖKÇEER : Adına bakmayın. Aslında ne
fikirle, ne gökle ne de erle ilgisi vardır. Samsun’lu olmanın
lâzlık payesini kazanmaya yeter sebep olmadığını söyler.
803
Alntlin COŞKUN : Gâvur dağında büyümüş, saf
bir Anadolu çocuğu olan Abidin, Mülkiye Genel Kurulları­
nın en ateşli hatip (!) lerindcııdir. Ankara Talebe Birliğinde
15 gün gibi uzun bir zaman, başkanlık etmiştir. Aşkını sev­
diği kıza bile sezdirmiyecek kadar budaladır.
805 İbrahim ŞAHİN : «Ben İzmir'de lisedeyken, Şiş­
ko bir arkadaşım vaıdı. Bana lâz derdi. Bir gün salladım tek­
meyi göbeğine, bir ay okula gelemedi. Anlarsınız ya hani!...
«Bu sözler kendisini anlatmaya yeter sanırız.
000 Erhan GÖLGE : Türk musikisinin tutkunların­
dan olup Cemiyet Yönetim Kuıulu'nun demirbaşıdır. Ekolün­
de «Adem» namıyla anılan bu arkadaşa her gün mektup ge­
lir... Hovardalığı zanparalığa tercih ettiğini söyler. Solucan­
dan nefret eder. Bu yüzden büyük bir nimeti ayakları altına
almıştır.
002
M. Zühtii KOCAKR : Beş vakit namazını kılan,
orucunu tutan bir inkılâpçıdır. Çok cepheli adam olması sağ­
lam imanmdandır. Talebedir, iş adamıdır, aşıkdır. Ne yapar­
sınız yapın onu kızdırmaktan korun. Ne mi yapar? «Kemik­
lerinizi kırar.»
005 Fahri CAIİAIİ : Cemiyetimizin başkan vekili olalıdaııberi, o kadar meşguldür ki, en sevdiği Cebeci turların­
da bile göremez olduk kendisini. Bu yüzden Cebeci mıntakasında intihar eden genç kızların adedi bir hayli artmış, ah­
lâk polisinin ödevleri ise, hafiflemiştir. Şubatta geçirdiği İz­
mir maceralarım, yer kalırsa sütunlarımıza dercedeceğiz.
009 Muammer ÇETİN :
SC’ı Cemal CİNAlt : Artistik pozlarına Ankaramızın
lıayıan kaldığı bu yakışıklı sosyete delikanlımız, «Bekârlık
sultanlıktır» sözünün en hararetli müdafileriııdendir. Haftada
iiç gömlek ve iki flört değiştirir. Kendisine artist deyince
zevklenir; sahici artist olduğunu sanır...
Sili) Naci UAVUllMACIOÖLU :
Eh öyle bir göbeğe
sahip olmak için cidden kavurmacı olmak lâzım. Bıyıklarını
evlâdı gibi sever. En zayıf yeri galiba bilekleridir. Kocabaş
gurubuna mensuptur.
870 Refik AKTAŞ : Muhalifliği bir meslek haline ge­
tirmiştir. Çok kibardır. O derece ki «Ulan» demez, «Ülen»
der ve affedersin yerine «Boş ver» der. Bıyıkları suratına
ayrı bir çeşni verir, Galib-i ihtimal, bıyıklarının ağırlığıyla
çenesi biraz düşüktür. Bir erkekle bir kızı yan yana gördü
mii, aralarında ne derece arkadaşlık olduğunu tahkik etme­
den duramaz. Mektebin babalarmdandır. İmtihanlar yaklaşın­
ca mutlaka aşık olur. En kadim dostu, Ş. Güneş'in erkek kar­
deşidir.
sil Alim KOÇER :
Halim - Selini bir çocuktur. Sık
sık ben köylüyüm der. Domates salçasından yapılmış düdük
makarnasından hoşlanır.
«Ben gecekondu sakini
Sulukule kemancısı
Çalarım anam gıy gıy da
fî>y gıy
Zevkden dört köşe
dinleyeni»
ederim
9111 Mithat ÇEKİM: 11. asır çocuğu olup Amasya’­
nın İsviçre’nin şehirleri ayarında olduğunu iddia eder. Sülâ­
lesi yedi göbek hafızdır. Gezdiği yerlerde ezan okumadığı
minare, kuran okumadığı cami yoktur. Bu vasıflarıyla aranı­
lır bir damat olacağım söyler.
921
Şükran GÜNEŞ : «Mademoi.selle de Paris» ünvaııiyle şöhret yapmış bu bayan arkadaşımız, bir zamanlar
herkesi kendine aşık etmişti. Bu durum, bir «Güneş Cemiye­
tinin» kurulmasına yol açmıştır. Şimdi durumu meşkûk ise
de, halâ kendisine her nasılsa sadık kalanlar mevcuttur. Faz­
la tafsilât içiu, Kazgan’ııı öbür sayfalarına bakınız.
92', Mehmet ERİNÇ : Değerli opera ve tiyatro zanaatkârlaıımızdan olan arkadaşımız, aranınca ancak «BURU­
ŞUK» lâkabıyla bulunabilmektedir. İlkokulların paydos va­
kitlerini İliç kaçırmaz. Boyundan büyük lâflar eder. Geceleri
tiyatroda rol keser. ((Figüranıdır.»
878
Sclâhatdin ALP1)00AN : Kibarlığa özenir. Ken­
933 Rıza GÜR: Söyle bakalım, yere bakan -yürek
disinin çok iyi dans bildiğini söyler. Görmeyenler varsa, gör­
yakan, söyle!... Türkçecilikten neden vazgeçtin? öyle, özelmesini tavsiye ederiz. Gazeteci müsveddesidir.
le-genel’Io kız tavlanmıyor ha!.. Beyzademiz hangi saatlerde
SSI) Avıvi UZUN: Uzun'un en çok sevdiği artist
Mlsuri’de değiller? Balık olduğu zaman haber ver lütfen,
Tery Moore'dir. Ona hayranım anam gibi severim der. Zeki
rakı şişesi hazır.
Müren’c bayılır. Biitün artistleri hususi hayatlarına kadar ta­
935 Zeki ÇELİKKOL : Ut çalar, az miktarda çene
nır. Sıhhiye bakanlık aıasmda piyasa yapmaktan hoşlanır.
çalar. Fakat başka şey çalmaz. Ciddi bir arkadaştır. Yer ka­
Günde S saat kahvede mesaisi vardır.
lırsa Yıldız’la olan maceralarım sayfalarımıza dercedeceğiz...
S81 Kemal HOZ15AY : Kafkas ihtilâlini İdare etmiş,
değerli komitacılardan olan arkadaşımızın giriştiği mücade­
0/,0 Ergim NALBANTOGLU : Göbek adı «Atkafa»
lelerde mağlûp okluğu görülmemiştir. Çünkü daima kazanan
dır. Fakat kendisine JİGOLO denmesinden hoşlanır. Hizmetçi
tarafı tutar. Talât, Enver, Cemâl Paşalar, en sevdiği adam­
tavlamaktan halâ usanmamıştır. En beğendiği söz, (Kadınlar
lardır. Yakında İttihat ve Terakki Partisini yeniden kuracağı
otobüs gibidir; kaçırırsanız İliç üzülmeyin, beş dakika sonra
rivayetleri dolaşmaktadır. Mimli şahıslardan mektuplar al­
yenisi gelecektir.) imiş. Sık sık «Annesini babası için kendi
maktadır!...
tavladığım» söyler.
(Lütfen salıifcyi çeviriniz)
-41 -
V Ü K E L A - İ
9//0' Mustafa AŞKIN : Aşkın gözyaşları Mustafa Aş­
kın, Tenessi vadisinin azimli müfettişlerindendir. Geçenlerde
operaya da gitmiştir. Memleketinde bıyık bırakmak evlen­
mek istediğine delâlet ettiğinden, tatile giderken babasından
utandığı için bıyıklarını kesmek zorunda kalırmış.
01/7 Nccdct KARADAYILAR : Sübyanlardan hoşla­
nır. Disiplin Kurulu Başkanı iken, menettiği şeyleri, kendin­
den başka kimsenin yapmasına miisaade etmezdi. Dümbelek
çalar, piyanistleri sever; fakültenin bazı kızlarına abiylik
ayaklan koşar.
05.3 Nejat AÇ1KALIN : Bir at yarışları eksikti. Ce­
dümenlerinden vazgeçtin demek... Peki ama, açıkalınla gittiğin at yarışlarından, neden hep asık suratla dönersin?..
Neyzen Tevfik’e olan aşırı sevgin nerden geliyor?...
miyet
907 Mustafa GEDİK : «Hayatta ilk gediği evienmeklo verdim. -Maşallah- şimdi iki çocuğum var. Allah ba­
ğışlasın. Fudbol topu gibi yumurcaklar!.. Kahveden çıkmı­
yorsam, istihkakların ıtemin etmek içindir... Günde beş-on
lira kazanıyorum işte... Şey yani kaybediyorum!..»
9Iİ9 Osman Zeki TUNCEL :
«Mâni oluyor halini takrire hicabım
Seni tavsife lûgatçem yetmiyor Osman’ım
Aşağıya gittiğin zamanki halin
Gitmiyor gözümden hal-ü perişanın
Mâni oluyor halini tasvire hicabım
Seni tavsife bir kelime yeter gene de İN EK Osman’ım.»
902
Yılmaz KOCABAŞ : Orijinal giyimi ile kimse
yarış edemez. Geçenlerde Ankara Belediyesi Temizlik işle­
rinden aldığı palto büyük sükse yapmıştır. Soyadı Kocabaş,
köpeğinin adı prenstir.
flffö Necmetdin UTKAN : Cemiyet Yönetim Kurulu­
nun daimi adayıdır. Restoran Tahsin Hoca’ya asistanlık ya­
par. imambayıldıyı sever.
997
Halil ÇIVGIN : Onu her sabah, havlu omuzun­
da dolap aralarında görebilirsiniz. «N’aparsın şeyciğim. iyi
bir kaymakam olup çizmeyi ayağa geçirmek için kuvvetli
olmak lâzım. Bu yüzden her sabah soğuk banyo alıyorum.»
der. Çıvgın, harman dalından sonra en çok, Tahsin Bey’i ve
N. Utkan’m sever. Eleme sorularım rüyasında görür.
-42 -
SON
SÖZ
Bu yıl size, en güzellerinden İmi ümidinde olduğumuz (KAZGAN’ı
sunarken, lıalırımıza getenleri yazmak istedim. Bir soıelilc-fasıladan son­
ra Kazgan’mn çıkacağı haberi tüliâb arasında türlü dedi - kodulara yol
açtı. Bu kısa zamanda çıkamayacağını söyleyenler bir yana, Kazgan’du
kimlerin çalışacağım mutlaka bilmek isteyenler, Kazgan’a isminin ne şe­
kilde geçeceğinden endişeli olanların tehditleri, ricaları gündelik hadise­
lerdendi. Kantin bu konuşmalara çok defa sahne olmuştu. Bu arada Ce­
miyet’e türlü şekilde ziyaretler olmuş, yazı ve karikatürleri mutlaka gör­
mek işlemişlerdi. Sonra da kendilerininkilere kızmışlar, başkalar minkine
katıla katıla gülmüşlerdi. Kâğıt, baskı, Iclişe işleri de ayrı bir mevzu...
Hemen her gün, vukubulan resmî demiri ziyaretlerimiz, karşılaşılan güç­
lükler bize ancak birer zevk olmuştu. Nihayet bir gün, Kazgan size sunul­
duğu zaman, sevincimiz sonsuz olacaktır. Aynı günler bizi Fakültede bu­
lamazsanız, hayret etmeyiniz. Belki de yazılanlar hoşlarına gitmeyenle­
rin hışmından korkmuşundur. Hatta şimdiden karikatürleri yapan Ünal
Yaltırık arkadaşımızla birlikte on beş gün için Kırıkkale’ye bilet almış
bulunuyoruz. (Tabii Kazgan tahsisatından ve yoklama vaziyetini de ayarlayabilirsek...)
Muhakkak ki KAZGAN’m gayesi, camiamız içindeki müşterek hatıralarımızı mizah çerçevesi dâhi­
linde ebedileş/irmek, gelenek/erimizi idame, tesanüttü kuvvetlendirmeden başka bir şey değildir. Mülkiye’
Mile ruhunu, MiUkiye’lilik heyecanını muhafaza eden, nâçiz kanaatımca bu iki unsurdur.
KAZGAN’da kendilerinden bahsettiğimiz hocalarımızın bize kızacaklarını hiç zannetmiyorum. Geç­
miş kuzgunlardan, olgunluklarından ve mizah zevklerinden cesaret aldık. Hocalarımız ve arkadaşları­
mız, hatalarımız varsa hoş görsünler.
Mecmuamızın çıkmasında kıymetli yardımları dokunan Başvekâlet Müsteşarı Sayın Ahmet Salih
Korur’a, Neşriyat ve Müdevvenat Umum Müdürü Savni Belger’e,
Basım işlerinde bize azami kolaylığı gösteren Devlet Matbaası Müdürü Sayın Cevat Elmasoğlu ve
ayrıca baskı işlerinde fiilen hizmetleri geçen teknisyenlere ve diğer 'personele,
Başta Ünal Yaltırık olmak üzere KAZGAN’a karikatür ve yazı vermek suretiyle yardım eden ar­
kadaşlarımıza teşekkür borcumuzu ifa etmek isterim.
Cemiyet Başkanı
Salih Türkay
— İIHDAAAAT!..
-
43 -
A K B A N K
T»
A.
O.
Sermayesi : 15.000.000 TL.
ihtiyatlar! : 2.055.801 TL.
Merkezi
:iS TA NBUL
Ş
U
Adana
Ankara
Adapazarı
B
E
L
E
R
İstanbul
İzm ir
Kayseri
K ırık kale
Kadıköy
Konya
D iy ar ba kı r
I ><M1İZİİ
li.s ki şeh ir
KlAzıy
Gala (a
İskenderun
Ur fa
B e y o ğ lu
Ceyhan
Ç ankırı
İ
ViMllİŞ
A J A N S L A R I
A N K A R A ’D A : Koyunpazarı, Yenim ahalle, Cebeci
İST A N B U LD A : Beşiklaş, Balıkpazarı, Beyazıt, Beykoz, Kurtuluş, Maltepe, Fatih
İZMİR’DE : Bağdurak, Karşıyaka, Yenigün
A D A N A ’D A : Yagcam ii
K O N Y A : Ereğli
HER
NEVİ
BANKA
Dünyanın
MUAMELELERİ
her tarafında
Muhabirler
Tevdiat Sahiplerine
^
-¡m x
E
Z e n g in
A K
-w 1 o
d*
İM
1
E
S* aan
-sa
B
a
Bd sq I 1 k
i an a l e
V
İ k sr aam i y e l e r i
A N K
nAAMAAAAAAAAJlAAfinAAAAAAAAAAJUU
Ali luzcuoğlu
Sanayi Makinaları ve Lastik İthalât - Toptan ve Perakende
İttihadı Milli Türk Sigorta İzmir Acenteliği
T e l:
23031
T lg :
Tuzcular
Gazı Kulvarı No. 46
t Z M İ K
jrw v v v v w v u v v v v u v v u tn /u v v v w v v v v w u v v v v v w tn n n w v v v v w tn ro v w u v v v iM v v v u v u v w v v «n n n n n n 7 v v w u v v u v u v v u v T
İN N E A P O LI S -M O L I N E
M
Tÿrk
Traktör
ve
Ziraat
Makineleri
V A K ir iA R
BA N K A SI
Dai
aıma Türk
Çiftçisinin
emrindedir.
îiirl irallö r
ve
Ziroa! makineleri İ Ş .
ir o y * 4 - r p c %
p s h k
€ *>
4
P A R A
4
a e« f /â ri v
- .;
IM E sk g N
K R E D İS İ
I K B A M I Y E L E B İ M B
ÎW ft\ V W (y V W N A W /V V V V V V W V W V W W V V 'M M /V W V \ M /!
&
p. k. n
-
Yurt içinde 520 Şube ve Ajansı, dünyanın her
tarafındaki
muhabirleriyle
sayın
müşterilerinin
emrindedir.
Vadeli,
vadesiz
tasarruf
hesaplan
1956 ikramiye tutarı :
1750.000 Liradır.
u Z en g in
P lan d a
Gayrimenkuller, dolgun para ikramiyeleri
eşya, traktörler,
ziraat aletleri bulunmaktadır.
•••e e e e e e e e e e e e e e e e ® # e e M # # e e e « s e e e e e e e e a e c 3
TARiS
İzmir Üzüm, Pam uk ve Zey­
tinyağı Tarım Satış Koope­
ratifleri Birliği
İzmir -A ls a n c a k
T elg raf a d r e s i:
s
T A R İŞ
Telefon
%
I
3222«
3222J
32222
32223
i
Kendi fabrika ve işletmelerinde
modern usullerle hazırladığı mahsûl
ve 'mamullerini (dünya piyasasına
TARÎŞ markası altında satan :
1
TARİŞ
0
I
s
* 1 /
M a r k a s ın ı t a ş ıy a n
m a h s û l v e m a m u l­
leri t e r e d d ü t s ü z
kullanabilirsiniz.
o
o
o§
s
o
ö
o
f
t
1
BMMsooocaooeoooaoaooeaooscoeoseeooeaoeeoee
¡I t J Ü İ I
I GRUBU
Çocuklar îriıı ta
masrafı karşılığı... orta yaslılar îriıı
iş sermayesi ve yaşlılar irin bir nrv'i lekaüdive
nıalıivolim le olan Ira d ı k iir iik Cari
Hesaplar 250 kişiden 1 kişiye kaydıhayat şariıyle
100 liradan 600 liraya kadar aylık irat veya
10.000 liradan 50.000 liraya kadar sermaye
teinin eder. Tafsilâtlı broşürlerim izi isteyiniz
§
o
TÜRKİYE
BANKASI
kv
paranızın... ist ikbalinizin e m n i y e t i
p*22/
K oç Ticaret T. A. Ş.
A N K A R A - İSTAN BU L - E S K İŞ E H İR
ANKARA
— Adres : Ulus Meydanı
— T elgraf : Koç, A n k ara
— Telefon : Santral, N o. 10 4 50
İnşaat malzemesi kısmı No. 1 1 0 5 5 , otomobil
ve elektrik malzemesi kısım No. 1 1 1 5 5 .
E S K İŞ E H İR :
— Adres : P osta kutusu : No. 4 1
— T elg raf : Koç, Eskişehir.
— Telefon : N o. 370
İST A N B U L ŞU B E Sİ :
— Adres
: G alata, Fermeneciler, N o. 1)0
— T e lg ra f : K oçortak, İstanbul.
— Telefon : No. 44762.
BEYO Ğ LU ŞU BESİ :
— Adres
: G alata, Rıhtım Caddesi Kozluca Ilaıı
— T e lg ra f : Kolgeıı, İstanbul.
— Telefon : No. 440 32
Hedefimiz, Hizmet ve Tatmin Etmek.
M
İLKBAHAR
ıgi zamanınla hatırlamalı bilmem ki seni,
ıgi mevsiminle düşünmeli...
di, baharın bütün güzellikleri
bir serilmektedir Ankara’ya
sen varsın diye,
aş yavaş caddelere dökülmeğe
s çalışmağa başlamıştır tüllâb...
¡çlar yapraklanacaktır Cebeci’de
teklerden sonra akşam üzeri
dırımlara oturulacak;
ıisi ezberlediklerini tekrar edecek,
ıisi, sevdalı mıdır nedir, düşünecek?
ar geçecek önlerinden, kırıta kırıta
Imlar göz süzecek...
ra,
:lamalı bir ders uğruna
ün rahat huzur terkedilecek...
amlar gelecek Mülkiye’ye
birinden güzel...
amlar gelecek cansıkıntısıyla karışık,
aşık,
lira borç bulup içmeğe gidecek...
n gecelerinde Ankara’nın
akhane nefes-nefes, sıcacık;
layan birinin karyolası sallanacak
îim böyle içini çeken gecenin bu vaktinde?
dolapların arasında,
. yana, karşı karşıya
türlü mevzudan bahsedenler kim?
'ayıp gözlerimizi dinleyelim :
alım nasıl düzelirmiş
sadi muvazenesi memleketin,
i gelen kızlardan birine
.yı yakan kimmiş, öğrenelim...
a. ertesi sabah
derste yoklama varsa;
biri kapıyı aralayıp,
sr bu gürültü derse
ıabbet uzun sürmeyecek
uşma kesilecek...
Ö
L
K
İ
Y
E
’
YAZ
Haziran dedi mi akla elemeler gelir,
Eksik sayfalı notlar gelir
On-oıı beklersin yazdıklarından
Bir de bakarsın sallana sallana
Topal gelir...
Ayın ikinci yarısında
İmtihan üstüne imtihan
Hiç okumamışsın biı- dersi, sabahlarsın,
Kapılar kapanacak diye gece bekçisi gelir.
Sigaralar yanar-söner
İmtihan kapılarında,
Yürekler yanar...
Bir de iyi gitti mi,
Temiz on çektik diye insan
Amma da zevklenir...
Sonra,
Sigara paketlerinin arkasında
Duvarlarda üssü mizan hesaplar .
Birinin 2,5 açığı var, bir başkasında
Ümit kalmamış artık;
Ver raporu git memleketine
Ezeli «Eylûlcü»sün sen
Haziranda geçmek neyine.. .
Bir gün bütün imtihanlar biter
Bomboş kalır düşünceler .
Bir bekleyiş ki deme gitsin
Kalp kalp, beyin beyin....
Bir akşam üstü büyük salonda
Alı al, moru mor, sarısı sapsarı
Neticelerin asılısı...
Zaman zaman
Kulağa çarpan tek kelime üs-sü mizan
Öğren iki kırık kaç ders sürüklemiş,
Öyle ki, nerdeyse bitirecektir Mülkiye’yi
Hâlâ bilemez talimatnâmeyi...
Öbür tarafta neşe, neşe
Bakış bakış geçenler...
Trenle mi, otobüsle mi
Alırlar biletlerini
Artık gözlerinde tüter memleketleri...
B İR İN C İ
SINIF
.
i '
¡yW W W W IiU JU U IA A AIW UU tA İUVtlU IA M A IU inA M U tA AIU M M U UIA AA AiW W tfUIA AİtA M U W IJU IA «U IA Aim AA A AA nflA nAA A A A A AA A A A n«W V
Süha Ekinci
Hidayet Karaman
|
TANZİM A TTA N BERİ M Ü LK ÎYED E OKUY,
« iv m iw
\ 7W ^'V V W \ raW W V W V W W W W W W W W W V V W W W V V V W W U W V W «ÎV «V U V W «W Ö 'W W 5V W W W W V W W W V W fiA n
SÜHA EKtNCÎ
AH M ET BAŞSOY
H İD AYET KARAM AN
Adı onun balındır
Sabıksın yarın esbak olacaksın
Yalan demişler onu
Bu yollarda hepmi çak olaeaksm
Avın ikisinde parası kalmaz
Baba olamaz çünkü
Gitme dedik şu idari şubeye
Sokak sokak gezer kerem misali
Hanımlara kabadır
Bu seferde bir hayal olacaksın
SALÎ1I TÜ R K A Y
YILM AZ ULUSOY
Tekele ortaktır temettü almaz
Ü N A L YALTIREK
Pek sessizdir bilinmez ettikleri
Göğsü iri kaşı yarık bir çocuk
,Çekmckte içimde günleri tık tık
IVişan nikâh düğün neleri yoktur
Yaraşır boynuna bir mavi boncuk
Çekmekte içimde serseri çikrık
Canına tak dedi lıep çektikleri
Sevdalısı vardır haberi yoktur
Böyle mantar sevdalara düşeli
¿Dünürü yok fakat gelini çıktur.
Çocukmu böylesi ama nc çocuk
Soyadını değişti oldu hıçkırık
REFÎIv AKTAŞ
YAVU Z EYÜBOĞ LU
ATEŞ - SAMSON
Ey muhalefetim
Sarıdır saçlarım sırmaya benzer
Eşeğe dokunan değnek gibidir;
Sözleri bu iki ahbap çavuşa
Sen fikrime «güneşsin»
Bıyığım kıvrılır burmaya benzer
Ey dildeki ufetim
Ha uşaklar inanınız bana siz
Gelede şu bizim Haziran ayı
Sen rakibim «Ateşsin»
Al yanaklar dolçıın hurmaya benzer
Bu belâlar MiiLkiycden -savtışa