iç savaşın eşiğinde bir ülke suriye

Transkript

iç savaşın eşiğinde bir ülke suriye
İÇ SAVAŞIN EŞİĞİNDE BİR ÜLKE: SURİYE/ YASİN ATLIOĞLU
İÇ SAVAŞIN EŞİĞİNDE BİR ÜLKE: SURİYE
A COUNTRY ON THE THRESHOLD OF A CIVIL WAR:
SYRIA
YASİN ATLIOĞLU
13 MART 2012
http://yasinatlioglu.blogspot.com
Sayfa 1
İÇ SAVAŞIN EŞİĞİNDE BİR ÜLKE: SURİYE/ YASİN ATLIOĞLU
ÖZET
Tunus, Mısır, Yemen, Libya, Bahreyn ve Suriye gibi çok sayıda Arap ülkesi, 2011 yılında Orta
Doğu’nun otoriter yönetimlerine karşı ortaya çıkan halk ayaklanmalarından derinden etkilendi.
Suriye’deki ayaklanma 15 Mart 2011’de başladı ve hızlı bir biçimde ülke çapına yayıldı. Bununla
birlikte Suriye’deki ayaklanma, bu ülkenin kendine özgü iç siyasi şartları ve jeopolitik konumundan
dolayı diğer Arap ülkelerinden farklı bir seyir izledi. Yaklaşık bir yıllık sürede ne Suriye yönetimi
ülkedeki ayaklanmayı tam anlamıyla bastırabildi, ne de muhalifler Suriye yönetimini yıkacak yeterli
toplumsal tabana sahip olabildi. Suriye’deki kriz gün geçtikçe derinleşmekte ve daha karmaşık bir hale
gelmektedir. Suriye’de mezhep temelli bir iç savaş olasılığı, Orta Doğu alt sisteminde güvenlik ve
yüksek yoğunlukta çatışma risklerini hızlı bir biçimde yükseltmektedir.
Anahtar Kelimeler: Suriye, Beşşar Esad, 2011-2012 Suriye Ayaklanması
ABSTRACT
A great number of Arab countries such as Tunisia, Egypt, Yemen, Libya, Bahrain and Syria were
deeply affected by uprisings occurring against authoritarian regimes of the Middle East in 2011.
Syrian uprising broke out on 15 March 2011 and quickly developed into a full-scale nationwide
uprising. However Syrian uprising has proceeded in different way than others owing to its sui generis
internal political conditions and geopolitical position. Nearly for a year neither Syrian government
could suppress the uprising, nor opponents had enough social base to overturn the regime. As the day
goes on crisis in Syria has deepened and got more complicated. The probability of civil war in Syria
sharply increases risks of security and high density conflict in the Middle East sub-system
Keywords: Syria, Bashar al-Assad, 2011–2012 Syrian Uprising
http://yasinatlioglu.blogspot.com
Sayfa 2
İÇ SAVAŞIN EŞİĞİNDE BİR ÜLKE: SURİYE/ YASİN ATLIOĞLU
Yasin ATLIOĞLU
Suriye’de Mart 2011’de başlayan yönetim
karşıtı ayaklanma bir yılını doldurmaya
hazırlanıyor. Bu bir yıllık sürede ülkedeki
siyasi ve toplumsal kriz kendi içinde dalgalı bir
seyir izleyerek bölgesel gerginliklerle paralel
ilerledi. Belli dönemlerde Suriye’ye karşı
uluslararası siyasi ve ekonomik baskı artarken
belli dönemlerde ise Rusya, Çin başta olmak
üzere Suriye’nin dış destekçilerinin ve Suriye
yönetiminin karşı hamlelerinin etkisiyle krizde
durağanlaşma yaşandı. Ne Suriye yönetimi
ülkedeki
ayaklanmayı
tam
anlamıyla
bastırmayı başarabildi, ne de muhalifler Suriye
yönetimini yıkacak toplumsal güce sahip
olabildi. Suriye’deki bu uzun süreli iktidar
mücadelesi,
muhaliflerin
ve
hükümet
yanlılarının kitlesel protesto gösterilerinden
silahlı çatışmaya ve şiddet eylemlerine kadar
pek çok araç kullanılarak sürdürüldü.
Facebook, Twitter gibi sosyal paylaşım ağları
ve görsel medya aracılığıyla gerçekleşen
propaganda savaşı Suriye’deki iç çatışmada
dikkate değer bir biçimde ön plana çıktı.
Aslında Suriye’deki iç çatışma, günümüzdeki
toplumsal veya askeri çatışmalarda ileri
teknoloji ve kitle iletişim araçlarını kullanarak
yapılan propagandanın ve psikolojik savaşın
uluslararası kamuoyundaki genel kanaatin
şekillenmesinde ve tarafların haklılıklarını
ispat etmede stratejik bir öneme sahip
olduğunu bir kez daha ortaya koydu.
El-Cezire, El-Arabiya, BBC gibi uluslararası
televizyon kanalları, Suriye’de ayaklanma
başladığından beri olayları insan hakları,
demokratikleşme ve otoriter yönetime karşı
mücadele kavramları çerçevesinde ele alıp
Suriyeli muhaliflere yakın bir yayıncılık
anlayışı sergiledi. Suriye Devlet Televizyonu,
Ed-Dunya, El-Manar ve Press TV gibi teknik
imkânları ve izleyici kitlesi diğerlerine göre
sınırlı olan televizyon kanalları ise ülkesel
egemenlik, ulusal güvenlik ve İsrail’le
http://yasinatlioglu.blogspot.com
13 MART 2012
mücadele bağlamında olayları değerlendirip
Suriye yönetimini destekleyen yayınlar
yaptılar. Bu medya savaşında ortaya çıkan
dezenformasyon, ajitasyon ve yalan haberler
Suriye’de olanların çoğu zaman tek taraflı
olarak uluslararası kamuoyuna yansıtılmasına
yol
açtı.
Bu
bağlamda
Suriye’deki
ayaklanmanın sivil barışçıl gösterilerle sınırlı
kalıp kalmadığı ve ülkede yönetime karşı
silahlı bir mücadelenin varlığı büyük
tartışmaları ve kafa karışıklığını beraberinde
getirdi.
27 Ocak 2012 tarihinde Suriye’nin başkenti
Şam’ın kenar mahallelerinden Sakba’da
hükümet
karşıtı
silahlı
bir
grubun
görüntülerinin bazı uluslararası medya
kurumları tarafından yayınlanması silahlı
mücadele konusundaki tartışmalara yeni bir
boyut kazandırdı. Sabka’da çekilen görüntüler,
kendilerini Özgür Suriye Ordusu’nun askerleri
olarak tanıtan silahlı kişilerin Şam’ın
merkezine çok yakın bölgeleri kontrolleri
altında tuttuklarının bir delili olarak
uluslararası kamuoyuna sunuldu. Bu iddiaların
Arap Birliği’nin Suriye Devlet Başkanı Beşşar
Esad’ı görevi bırakmaya davet eden planının
Birleşmiş Milletler (BM) Güvenlik Konseyi’ne
taşınmasının arifesinde ortaya çıkması oldukça
manidardır. Suriye yönetiminin başkent
Şam’da bile kontrolü kaybettiğine yönelik
Sayfa 3
İÇ SAVAŞIN EŞİĞİNDE BİR ÜLKE: SURİYE/ YASİN ATLIOĞLU
haberler ABD yönetimi başta olmak üzere
muhalif grupları destekleyen uluslararası
aktörler tarafından rejimin sonunun geldiği
şeklinde yorumlandı.
Suriye’deki silahlı iç çatışmanın geniş
kapsamlı ve uzun süreli bir iç savaşa yol
açmasının Orta Doğu alt sisteminde kriz ve
çatışma potansiyeli barındıran tüm ülkeleri
farklı boyutlarda etkilemesi muhtemeldir.
Özellikle İran’ın Batılı devletlerle yaşadığı
nükleer kriz, Kürt meselesi, Arap-İsrail
çatışması, Sünni-Şii gerilimi gibi meseleler
Suriye’de
ortaya
çıkacak
gelişmelerle
doğrudan karşılıklı etkileşim içinde olacaktır.
Suriye’de çıkabilecek bir iç savaş, bölgedeki
iki kutuplu siyasi ve askeri cepheleşmeyi
radikalleştirerek çok sayıda aktörün katıldığı
daha büyük bir bölgesel savaşı tetikleyebilir.
Makalede Suriye’deki iktidar mücadelesinin
askeri çatışma boyutu üzerine odaklanılarak bu
ülkenin yakın geleceğinde ortaya çıkabilecek
bir iç savaşın Orta Doğu alt sistemi üzerindeki
etkileri değerlendirilmeye çalışılacaktır.
1. SURİYE’DE MERKEZİ OTORİTE
KAYBI VE SİLAHLI ÇATIŞMA
Hafız Esad, 13 Kasım 1970’de Salah Cedid
yönetimine karşı bir askeri darbe yaparak
Suriye’de iktidarı ele geçirmiş ve toplumsal
alanı tam anlamıyla kontrol eden otoriter ve
istikrarlı bir rejim inşa etmişti. Tek lider, tek
parti, güvenlik güçleri ve güçlü bir merkezi
bürokrasi çevresinde oluşan rejimin kurumsal
yapısı, bir taraftan merkezi yönetimin mutlak
otoritesinin ülkenin her yerine yayılmasını
sağlarken diğer taraftan da aşırı güvenlikçi
yaklaşımlarıyla toplumu iç siyasetle ilgili her
http://yasinatlioglu.blogspot.com
şeyden uzak tutan bir korku psikolojisi
yaratmıştı. i Beşşar Esad’ın devlet başkanı
olduğu 2000 yılından sonra rejimin siyasi
yapısı ve temel dayanakları varlığını büyük
ölçüde devam ettirdi.ii Bununla birlikte ülkede
Beşşar Esad döneminde yapılan sınırlı sosyoekonomik reformlarla devletin toplumsal alan
üzerindeki denetimini gevşedi, otoriter ve
güvenlikçi eğilimleri oldukça yumuşadı. Bu
yumuşama çoğu zaman Suriye güvenlik
güçlerinde bir rehavet ve umursamazlığı da
beraberinde getirdi. Fakat 2011 yılında
Suriye’de başlayan ayaklanma ve bu
ayaklanmanın rejime yönelttiği siyasi ve askeri
tehdit, devletin otoriter yüzünün zaman zaman
tekrar ortaya çıkmasına yol açtı.
Merkezi otoritenin toplumsal alanı siyasi ve
askeri olarak sıkı bir şekilde kontrol ettiği
düşünülen Suriye gibi bir ülkede 2011 yılı
boyunca yönetime karşı mücadele eden silahlı
grupların
ortaya
çıkması
uluslararası
kamuoyunun oldukça ilgisini çekti. 27 Ocak
2012 tarihinde Şam’ın doğusundaki Sakba’da
birkaç
uluslararası
medya
kurumunun
muhabirleri tarafından çekilen görüntüler de bu
ilginin bir parçası olarak değerlendirilebilir.
Yüzleri maskeli ve ellerinde Kalaşnikov
tüfekler, RGP-7 roketatarlar, el bombaları ve
yeşil, beyaz, siyah renkli bayraklar (Fransız
Mandası döneminde kullanılmaya başlanan
eski Suriye bayrağı) taşıyan silahlı kişiler,
hükümet karşıtı sloganlar atarak gövde
gösterisi yapıyor, Şam’ın bu bölgesinde devlet
otoritesinin kalktığını, yollarda kontrol
yaptıklarını ve bir otoriteye sahip olduklarını
iddia ediyorlardı. Hatta bu silahlı kişilerden
biri çuvallardan yapılmış bir barikatın
Sayfa 4
İÇ SAVAŞIN EŞİĞİNDE BİR ÜLKE: SURİYE/ YASİN ATLIOĞLU
arkasında poz vererek bölgeyi kontrol
ettiklerine dair yabancı gazetecilere bir
mizansen veriyordu.
Bu silahlı grupların görüntülerini çeken
gazeteciler arasında BBC’den Jeremy Bowen,
CNN’den Arwa Damon gibi ünlü Batılı medya
kurumlarının Orta Doğu muhabirleri yer
alıyordu.
Bu
görüntülerin
kullanıldığı
haberlerde ortak vurgu ise Suriye yönetiminin
Şam’ın doğusundaki kenar mahallelerde
kontrolü kaybettiği ve silahlı muhalif grupların
başkent Şam’a yaklaştıkları yönündeydi. Hatta
BBC muhabiri Bowen haberinde, “Özgür
Suriye Ordusu, Şam’daki Devlet Başkanlığı
Sarayı’nın sadece 30 dakika yakınında”
diyordu.iii
Uluslararası
medyada
yayınlanan
bu
görüntülerin ardından 28 Ocak Cumartesi günü
Suriye Ordusu Şam’ın doğusundaki Duma,
Harasta, Sakba, İrbin, Hammuriye ve Kafar
Batna kenar mahallelerindeki silahlı gruplara
karşı tanklarla desteklenen bir askeri
operasyon başlattı. Operasyonun üçüncü
gününde Suriye İçişleri Bakanlığı, bölgenin
silahlı terörist gruplardan temizlendiğini ve
http://yasinatlioglu.blogspot.com
çok sayıda silah ve mühimmatın ele
geçirildiğini bildirdi.iv Muhalif gruplar ise
bölgedeki çatışmalar sırasında 100’a yakın
kişinin öldüğünü, Özgür Suriye Ordusu’na
bağlı silahlı grupların bölgeden çekildiğini ve
gerilla tarzı saldırılarla mücadelelerine devam
edeceklerini açıkladı. Görülen o ki Suriyeli
muhalifler (ve dış destekçileri) ile Suriye
yönetimi (ve dış destekçileri) arasında silahlı
çatışmayı da içeren karmaşık bir mücadele söz
konusu. Bu mücadelenin -daha önce de
söylediğimiz gibi- en önemli kısmını kitle
iletişim
araçlarını
üzerinden
yapılan
“psikolojik savaş” oluşturuyor.
Şam’ın doğusunda yer alan Duma, Harasta,
Sakba, İrbin, Hammuriye ve Kafar Batna gibi
kenar mahallelerin ekonomik, demografik ve
coğrafi şartları şartlarını ele almadan bu
bölgelerde
olanları
anlamak
mümkün
görünmüyor. Sünni, muhafazakâr ve içe kapalı
bir toplumsal yapının hâkim olduğu Duma,
geçen yıl Mart ayında başlayan hükümet karşıtı
gösterilerin Şam kenti sınırları içerisinde en
fazla destek bulduğu yerlerin başında geliyor.
Duma’da başlayan gösterilerin öncelikli
nedeni, Suriye yönetiminin 2010 yazında
uygulamaya koyduğu okullarda görev yapan
kadın öğretmenlere yönelik nikab (sadece
gözlerin göründüğü kara çarşafa benzer bir
kıyafet)
yasağıydı.
Duma’da
yaşayan
kadınların büyük bir çoğunluğunun bu kıyafeti
kullanması başlangıçta hükümete karşı
gösterilere bu bölge halkının katılmasının
önemli nedenlerinden biri oldu. Duma ve çevre
mahallelerde yaşayanların ekonomik olarak
Sayfa 5
İÇ SAVAŞIN EŞİĞİNDE BİR ÜLKE: SURİYE/ YASİN ATLIOĞLU
yoksul alt sınıfta yer almaları ve mezhepsel
aidiyetleri gösterilere verdikleri desteğin
kitleselleşmesine katkı sağladı. Tüm bunlarla
birlikte son birkaç ayda Suriye’ye karşı
ekonomik yaptırımların devreye girmesi,
ülkedeki ekonomik sıkıntıların artmasına (artan
yiyecek fiyatları, mazot ve mutfak tüpünün
karaborsaya düşmesi) ve özellikle her gün belli
saatlerde Şam’da uygulanan elektrik kesintileri
bölgedeki yönetim karşıtı gösterilerin silahlı
grupların
katıldığı
şiddet
eylemlerine
dönüşmesini
kolaylaştırmaktadır.
Suriye
güvenlik güçleri, devlet otoritesini sağlamak
için bölgeye zaman zaman müdahalelerde
bulunsa da özellikle elektrik kesintilerinin
olduğu gece saatleri silahlı grupların güvenlik
güçlerinin kontrol noktalarına ve asker taşıyan
araçlara yönelik saldırıları artış göstermiştir.
Bununla birlikte bölgedeki güvenlik boşluğu
hırsızlık, gasp gibi adi suçların artmasına da
yol
açtı.
Sakba,
İrbin,
Hammuriye
mahallelerine bitişik Ghuta bölgesi erik,
badem, ceviz ve kavak ağaçlarıyla kaplı
ağaçlık bir arazidir.v Ağaçlık arazi silahlı
grupların bu bölgede barınmasını kolaylaştıran
bir
coğrafi
avantaj
olarak
gözden
kaçırılmamalıdır. Tabi ki Suriye güvenlik
güçlerinin disiplin, askeri teçhizat ve
örgütlenme açısında büyük zaaflara sahip
olması Şam’ın kenar mahallelerinde bile
kontrolü ve asayişi tam olarak tesis etmesini
güçleştirmektedir. Şam doğusundaki kenar
mahallelere bu kadar kolay silah ve askeri
mühimmat girebilmesi Suriye güvenlik
güçlerinin zafiyetlerinin açık bir göstergesidir.
Ayrıca Arap Birliği gözlemci heyetinin
Suriye’de bulunduğu bir aylık süre içerisinde
Suriye yönetiminin askeri önemleri gevşetmesi
ve büyük çaplı askeri operasyonlardan
kaçınması ülke içindeki belli bölgelerde silahlı
grupların organize olmasını kolaylaştırmıştır.
Bu süreçte Humus ve Zabadani kentlerinin
bazı mahallelerinde Suriye güvenlik güçlerinin
kontrolü dışında kurtarılmış alanlar ortaya
çıkmaya başlamıştır.
Tüm bunlara rağmen başkent Şam’ın
doğusundaki mahallelerin hükümet karşıtı
http://yasinatlioglu.blogspot.com
silahlı grupların kontrolü altına girdiğini
söylemek oldukça abartılı bir iddia olacaktır ve
bunu sadece iki taraf arasındaki psikolojik
savaşın bir parçası olarak görmek gerekiyor.
Batılı medya kurumları da her zaman ki gibi bu
psikolojik savaşta önemli bir rol oynamaktadır.
Öyle ki Batılı medya kurumlarının Suriye ile
ilgili
yaptığı
haberlerin
büyük
bir
dezenformasyon ve kara propaganda içerdiğini
söyleyerek meslektaşlarını eleştiren bazı Batılı
medya mensupları da vardır. İngiliz gazeteci
Patrick Cockburn, 15 Ocak 2012’de The
Independent gazetesindeki yazısında BBC ve
El-Cezire başta olmak üzere meslektaşlarının
gazetecilik ahlakını sorguluyordu. Cockburn,
Orta Doğu’daki medya üzerindeki devlet
tekelini kırmak için kurulan El-Cezire’nin
Libya ve Suriye’deki ayaklanmacıların eleştirel
olmayan bir propaganda silahına dönüştüğünü
söylüyordu.
Cockburn
sözlerini
şöyle
sürdürüyordu:
“Suriye
muhalefetinin
ayaklanmanın başarıya ulaşmada gerçekte
olduğundan daha yakın olduğu izlenimi
vermesi
gerekiyor.
Suriye
hükümeti,
protestocuları bastırmada başarılı olmadı,
ama onlar da hala rejimi devirmekten uzak.
Sürgündeki liderler, Suriye’de şartlar çok
farklı olsa da Batı’nın Libya’da yaptığı gibi
kendi lehlerinde bir askeri müdahalede
bulunmasını istiyorlar.”vi
BM Güvenlik Konseyi’nde Batılı devletlerin
Arap Birliği planını Rusya’ya kabul ettirmeye
çalıştıkları Şubat ayının ilk günleri Suriye
Ordusu’nun Humus, Hama ve Lübnan
sınırındaki Zabadani’de başlattığı askeri
operasyonlar uluslararası kamuoyunun ilgi
odağı oldu. 1 Şubat’ta Humus kentinde evlerin
arasında bir sokakta silahlı bir grubun
“Allahukber” bağrışları arasında bir tankla
birlikte ateş açtıklarını gösteren videolar
Sayfa 6
İÇ SAVAŞIN EŞİĞİNDE BİR ÜLKE: SURİYE/ YASİN ATLIOĞLU
Suriye’de 1975-1990 Lübnan İç Savaşı’nı
hatırlatan manzaraların ortaya çıkmasına yol
açtı. Ayrıca bu görüntü silahlı grupların ilk
defa bir tankı ele geçirdiklerini kanıtlıyordu. vii
3 Şubat’ı 4 Şubat’a başlayan gece Suriye
Ordusu’nun Humus’ta ağır bir bombardımana
başladığı ve 200’den fazla insanın öldürüldüğü
haberleri ise uluslararası medya kurumlarında
ve sosyal medyada Suriye yönetiminin sivillere
yönelik katliam yapmakla suçlanmasını getirdi.
BBC, kente olanları 200’den fazla insanın
öldüğü
“Humus
Katliamı”
olarak
viii
adlandırıyordu.
CNN, El-Cezire ve ElArabiya televizyonları da Suriye Ordusu’nun
bombardımanı sonucu 100’lerce kişini
öldüğünü iddia ediyordu. Tüm bu haberlerin
kaynağı ise “Suriyeli aktivist”ix diye
adlandırılan kişilerin açıklamalarıydı. x Suriye
yönetimi ise Humus’un ordu birlikleri
tarafından bombalandığı haberlerini yalanladı
ve bu haberlerin BM Güvenlik Konseyi’nde
Suriye’ye karşı bir karar aldırabilmek için
yapılan medya propagandasının bir parçası
olduğunu iddia etti.xi Humus’ta bulunan BBC
muhabiri Paul Wood, 4 Şubat’ta yayınlanan
haberinde “Niçin BM güvenlik konseyindeki
kritik oylamadan bir gün önce kente böyle bir
durum ortaya çıktı?” sorusuna yanıt ararken
kentin bazı mahallelerinin (Baba Amr,
Halidiye gibi) Özgür Suriye Ordusu’nun
kontrolüne geçtiğini ve Suriyeli askeri
yetkililerin daha fazla beklenemeyeceğine
karar vermiş olabileceklerini söylüyordu.
Wood, Özgür Suriye Ordusu’nun 3 Şubat
Cuma günü Humus’un biraz dışındaki bir
askeri üsse 100 adamla saldırdığını, fakat
birkaç saat süren çatışmaya rağmen üssü ele
http://yasinatlioglu.blogspot.com
geçiremediklerini sözlerine de ekliyordu. xii
Reuters haber ajansı ise aynı gün yayınlanan
bir haberde kentteki katliamın BM Güvenlik
Konseyi’nde Rusya üzerine olan baskıyı
attırabileceği üzerine odaklanıyordu. xiii Oysaki
akşam saatlerinde Rusya ve Çin, BM Güvenlik
Konseyi’nde veto hakkın kullanarak Suriye’ye
yönelik Arap Birliği planının reddedilmesini
sağladı.xiv Rusya’nın Humus’ta uluslararası
medya tarafından katliam olarak sunulan
çatışmaları göz ardı ederek veto kullanması
Batılı karar alıcılar ve Suriyeli muhalifler
tarafından sert bir şekilde eleştirildi. Oysaki
Rusya, BM Güvenlik Konseyi’nde Suriye
konusunda veto hakkını kullanırken ortaya iki
önemli itiraz koymuştu. Bu itirazlardan ilki,
Suriye ile ilgili karar tasarısında ülkedeki
silahlı gruplardan açıkça bahsedilmemesiydi.
İkincisi ise bu karar geçtikten sonra Suriye
Devlet Başkanı Beşşar Esad bu kararı
reddederse ne türden önemler alınacağının
açıkça belirtilmemesiydi. Rusya, BM Güvenlik
Konseyi’nde veto kullandıktan sonra Rusya
Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, 7 Şubat’ta
Şam’a bir ziyarette bulunarak ülkesinin Suriye
yönetimine desteğini gösterdi. xv
Suriye’deki kriz Rusya ve Çin’in kullandığı
vetoyla yeni bir aşamaya girdi. Suriye’de
geçen yıl Mart ayında başlayan krizde
gerilimin dönemsel olarak yükselen ve alçalan
bir seyir izlediğinden bahsetmiştik. Rusya ve
Çin’in vetosunun ardından karşı tarafın yeni
hamlelere hazırlandığı aşikar.
Aslında
Suriye’deki iktidar mücadelesi uzun soluklu
bir satranç oyunu gibi. Fakat oyunu sadece iki
oyuncu oynamıyor ve bundan dolayı bu oyun
anlaşılması oldukça zor ve karmaşık ilişkileri
Sayfa 7
İÇ SAVAŞIN EŞİĞİNDE BİR ÜLKE: SURİYE/ YASİN ATLIOĞLU
içinde barındırıyor.
Suriye’de
olanları
anlayabilmek için ülke içindeki askeri
çatışmalara ve muhaliflerin silahlanma
süreçlerine geniş bir perspektiften ve ayrıntılı
bir biçimde bakmak gerekiyor.
2. SİVİL GÖSTERİLERDEN SİLAHLI
DİRENİŞE:
ÖZGÜR
SURİYE
ORDUSU
Suriye güvenlik güçlerinin zafiyetlerine
rağmen silahlı muhalif grupların iyi bir
koordinasyon ve bütünlüğe ve şu an için
Suriye Ordusu’yla rekabet edecek silah,
tehçizat ve askeri eğitime sahip olmadıkları
aşikâr. Kendilerine Özgür Suriye Ordusu (elCeyş es-Suri el-Hur) adını veren silahlı
grupların kaç kişi olduğu bilinmiyor. Suriyeli
silahlı muhalifler, Suriye Ordusu’ndan firar
eden askerlerin katılımıyla sayılarının 30-40
bine çıktığını iddia ediyor. Buna karşılık
Suriye yönetimi firar eden askerler dışında bazı
El-Kaide unsurlarının, Selefi militanların ve
Libyalı savaşçıların da silahlı grupların içinde
yer aldığı iddia ediyor.xvi Muhaliflerin silahlı
adam sayısı olarak verdiği 30-40 bin rakamı
doğruysa şu ana kadar en azından Suriye’nin
belli yerlerinde Özgür Suriye Ordusu’nun
kontrolü ele geçirmesi gerekiyordu. Oysaki bu
silahlı gruplar, daha çok Suriye’nin farklı
bölgelerinde ve birbirinden bağımsız görünen
küçük gruplar halinde kısa süreli gerilla tarzı
saldırılar düzenleyerek merkezi hükümete karşı
mücadele etmeyi tercih ediyor. Silahlı
grupların saldırılarda kullandığı silahlar ise
daha çok piyade tüfekleri (AK-47, M-16, G-3),
roketatarlar (RPG-7), el bombaları ve havan
toplarıyla sınırlı.
Özgür Suriye Ordusu’nun silahlı eylem gücü
ve ülkedeki etkinlik düzeyini anlayabilmek
için her şeyden önce bu silahlı grubun nasıl
ortaya çıktığına bakmak gerekiyor. Suriye
yönetimi, geçen yıl Mart ayından itibaren
olayların hükümet karşıtı sivil gösterilerle
sınırlı kalmadığını ve silah bazı grupların sivil
ve güvenlik güçlerinin üzerine ateş açtığını
iddia etti. Buna karşılık muhalifler, gösterilerin
http://yasinatlioglu.blogspot.com
barışçıl olduğunu ve Suriye güvenlik
güçlerinin sivillerin üzerine ateş açtığını
söylüyordu. Mayıs ve Haziran aylarında
uluslararası medyada Suriye Ordusu’nda
mezhebe dayalı bir parçalanma olabileceği ve
bazı Sünni askerlerin ayaklanmacılara
katılacağına dair haberler çıkmaya başladı.
Bununla eş zamanlı olarak internette
yayınlanan videolarda askeri kimliklerini
gösteren bazı kişiler Suriye Ordusu’ndan
ayrılan askerler olduklarını iddia etmeye
başladılar. Mayıs sonunda İngiliz gazeteci
Robert Fisk, ilk kez Türkiye’nin Suriye’nin
kuzeyinde bir güvenli bölge (safe area)
kurabileceğinden bahsetti.xvii Fisk’in güvenli
bölge iddiası, Türkiye-Suriye sınırının coğrafi
gerçekleriyle pek uyuşmasa da uzun süre
uluslararası medyada tartışma konusu oldu.
Suriye’de muhalif grupların silahlı mücadeleye
başladıklarını açıkça gösteren ilk olay ise
Haziran ayı başında Suriye’nin kuzeyindeki
Cisr eş-Şugur kasabasında 120 Suriye güvenlik
görevlisinin katledilmesi oldu. xviii Cisr eşŞugur olayının ardından kendini Yarbay
Hüseyin Harmuş olarak tanıtan bir kişi,
internette yayınladığı bir videoda önceden
hazırlanmış bir metni okuyup kimliğini
gösteriyor ve ordudan ayrıldığını söylüyordu.
Daha sonra Türkiye sınırı yakınında TIME
dergisine
konuşan
Yarbay
Harmuş,
askerleriyle birlikte güvenliği sağlamak için
Cisr eş-Şugur kasabasına gönderildiğini ve
ordunun
kasabayı
bombalamaya
başlamasından sonra 30 askeriyle birlikte firar
ettiğini iddia ediyordu. Yarbay Harmuş, ElCezire, El-Arabiya ve Visal TV gibi televizyon
Sayfa 8
İÇ SAVAŞIN EŞİĞİNDE BİR ÜLKE: SURİYE/ YASİN ATLIOĞLU
kanallarına Suriye Ordusu’nun sivil halka ateş
açtığını ve kendisine bağlı askerlerin halkı
korumak için ordu birlikleriyle savaştığını
söylüyordu. Fakat aynı kişi bir süre sonra
Hatay’daki kamplarda ortaya çıktı ve BBC
muhabiriyle yaptığı bir görüşmede daha önce
anlattıklarını uydurduğunu, aslında çatışmanın
olduğu tarihten 4 gün sonra Cisr eş-Şugur
kasabasına geldiğini ve tek başına firar ettiğini
söyledi. Bu açıklamasına rağmen Yarbay
Harmuş özellikle Şeyh Adnan Arur’un Suriye
yönetimine karşı mezhep temelli saldırgan
programlar yaptığı Visal TV’de Temmuz ayı
boyunca sıkça görüldü. Temmuz ayı sonunda
internette yayınlanan yeni bir videoda
kendilerini “Özgür Suriye Ordusu” olarak
tanıtan askeri üniformalı 7 kişi, Suriye
Ordusu’na karşı bir savaş başlattıklarını
açıkladı. Video kaydında Suriye Ordusu’ndan
ayrılan üst düzen subaylar olduklarını iddia
eden bu 7 kişinin lideri olan Albay Riyad Esad,
askerleri ordudan ayrılıp kendi kurdukları
orduya katılmaya çağırıyordu. xix
Suriye’de muhalif grupların silahlı mücadeleye
başlamasının ikinci aşamasını Temmuz ayı
sonunda Hama’da yönetim karşıtı silahlı
grupların bir kurtarılmış bölge oluşturma
girişimi oluşturdu. Kenti ele geçirmeye çalışan
silahlı muhalifler kamu binalarına saldırılar
düzenleyip birçok güvenlik görevlisini
öldürdü.xx 31 Temmuz’da Hama’ya bir
operasyon gerçekleştiren Suriye Ordusu birkaç
gün içinde kentin kontrolünü ele geçirdi.
Suriye Ordusu’nun bu operasyonu uluslararası
kamuoyunda güvenlik güçlerinin sivillere
yönelik bir katliamı olarak yorumlandı ve
büyük bir hezeyana yol açtı. Hama’ya yapılan
askeri müdahaleden sonra Ağustos ayı
http://yasinatlioglu.blogspot.com
boyunca Suriye’nin bazı yerlerinde güvenlik
güçlerine yönelik silahlı saldırılar olsa da Eylül
başına kadar ülkedeki durum sakin bir seyir
izledi. Bu süreçte Suriyeli muhalifler ve
uluslararası destekçileri, yönetim karşıtı
muhalefetin sadece barışçıl gösterilerden ibaret
olduğu iddiasını dillendirmeye devam ederken
internette Suriye Ordusu’ndan ayrıldığını iddia
eden silahlı kişilerin videolarında büyük bir
patlama yaşandı.
Ağustos ayı sonunda Suriyeli muhalif
Muhammed Rahhal, Suriye’deki ayaklanmanın
sivil gösterilerle sınırlı kalmadığını söyleyerek
diğer muhalif gruplara silahlı mücadele çağırısı
yapıyordu. Rahhal, açıklamasında Suriye
güvenlik
güçlerini
kapsayacak
silahlı
saldırıların yakında başlayacağını da iddia
ediyordu.xxi Ramazan Bayramı’nın ardından
Rahhal’ın iddiaları özellikle Humus kentinin
kuzeyindeki bölgelerde güvenlik güçleri ve
sivillere yönelik silahlı ve bombalı saldırılar,
suikastlar, pusu kurmalar, adam kaçırmalar
gibi şiddet eylemleriyle gerçeğe dönüşmeye
başladı. Eylül ayı başında Hama Başsavcısı
Sayfa 9
İÇ SAVAŞIN EŞİĞİNDE BİR ÜLKE: SURİYE/ YASİN ATLIOĞLU
Adnan Bakkur’un Suriye güvenlik güçlerinin
sivil göstericileri öldürmesinden dolayı istifa
ettiğini açıkladığı bir video internette
yayınlandı. Bu açıklama Suriye’nin üst düzey
devlet bürokrasisi içinden ilk kopma olarak
kamuoyuna sunuldu. Suriye yönetimi ise
başsavcının silahlı gruplar tarafından kaçırılıp
zorla konuşturulduğunu açıkladı.xxii Suriyeli
savcının kaçırıldığı iddialarının tartışıldığı
günlerde bir kaçırma olayı da Suriyeli
muhalifler tarafından dile getirildi. Suriyeli
muhaliflerin iddialarına göre kendini Özgür
Suriye Ordusu’nun komutanı olarak tanıtan
Hüseyin Harmuş Hatay’da Suriyeliler için
kurulan bir kamptan kaçırılmıştı. xxiii Suriye
yönetimi iki hafta sonra Hüseyin Harmuş’un
tutuklandığını açıkladı. Harmuş, Suriye Devlet
Televizyonu’nda
yayınlanan
itiraflarında
Suriye güvenlik güçlerinin sivillerin üzerine
ateş açtığına asla şahit olmadığını ve Cisr eşŞugur olayından sonra ordudan ayrıldığını
söylüyordu. Ayrıca Harmuş, Züheyr Saddik,
Muhammed Rahhal,
Riyad eş-Şekfa ve
Abdülhalim Haddam gibi birçok muhalifin
kendisini aradığını ve maddi destek vaat
ettiğini söylüyordu.xxiv
Eylül ayı boyunca Suriye yönetimi, devlet
televizyonuna çıkardığı olaylara karışan bazı
kişilerin itirafları ve öldürülen Suriyeli
güvenlik görevlilerinin cenazeleri aracılığıyla
ülkede silahlı grupların varlığını kanıtlamaya
çalıştı. Eylül ayında Humus, Hama, Rastan
gibi birçok kenti dolaşan El-Cezire muhabiri
Nir Rosen, silahlı grupların bazı üyeleriyle
röportajlar
yaparken
Suriye’de
silahlı
http://yasinatlioglu.blogspot.com
mücadelenin zamanının geldiğine yönelik
yorumlarda bulunuyordu. Böylece El-Cezire
ilk kez Suriye’deki silahlı grupların
varlığından bahsetmiş oluyordu.xxv Eylül
ayından itibaren Suriye’deki silahlı grupların
faaliyetleri ve eylem biçimleri yeni bir
aşamaya girdi. Bu süreçte Suriye üst düzey
güvenlik güçleri ve bazı ünlü şahsiyetlere
yönelik suikast girişimleri büyük bir artış
gösterdi. Bu suikastların ilk başladığı yer
Humus kenti oldu. 25 Eylül’de Humus Devlet
Hastanesi Cerrahi Bölümü Başkanı Hasan Eid
evden işe giderken arabasına ateş açılması
sonucu öldürüldü. 26 Eylül’de Humus Ba’as
Üniversitesi öğretim üyesi Dr. Muhammed Ali
Akil ve Kurmay Tuğgeneral Nail el-Dâhil
düzenlenen suikastlar sonucu öldürüldü.xxvi Bir
gün sonra yine Humus’ta nükleer fizik uzmanı
Evs Abdülkerim Halil kimliği belirsiz kişilerin
düzenlediği suikastla öldürüldü.xxvii Humus
kenti ve çevresinde suikastlar devam ederken
Suriye güvenlik güçleri de bölgede yaptığı
operasyonlarda büyük miktarda silah, bomba
ve mühimmat ele geçirdiğini açıklıyordu. xxviii 2
Ekim’de bu kez hedef Suriye yönetimine
yakınlığıyla bilinen Suriye Baş Müftüsü Şeyh
Ahmed Bedreddin Hassun’un 22 yaşındaki
oğlu Saria idi. Müftü Hassun’un oğlu Saria,
Halep Üniversitesi’nden tarih profesörü
Muhammed el-Ömer ile birlikte İdlib-Halep
kara yolunda silahlı kişilerin arabalarına açtığı
ateş sonucu öldürüldü. xxix
Eylül ayından itibaren hükümet karşıtı silahlı
grupların
faaliyet
gösterdiği
alanlar
belirginleşmeye başladı. Özellikle Humus,
Rastan ve ülkenin kuzeyindeki İdlib bölgesi
silahlı faaliyetlerin en yoğun olduğu yerlerdi.
Sayfa 10
İÇ SAVAŞIN EŞİĞİNDE BİR ÜLKE: SURİYE/ YASİN ATLIOĞLU
27 Eylül’de Suriye Ordusu, Hama-Humus kara
yolu üzerindeki stratejik öneme sahip Rastan
kasabasına askeri bir operasyon başlattı. xxx
Suriye Ordusu, Humus kentinde de otoriteyi
sağlamak için güvenlik tedbirlerini arttırdı.
Ekim ayında Humus’a gizlice giden BBC
muhabiri Sue Lloyd-Roberts, bir taraftan
kentin Suriye Ordusu’nun kuşatması altında
olduğunu belirtirken diğer yandan da kentteki
hükümet karşıtlarının uluslararası toplumun
müdahalesiyle uçuşa yasak bölge ilan edilmesi
isteklerini dile getiriyordu.xxxi Suriye asıllı
Kanadalı siyasi analist Camille Otrakji ise
popüler söylemlerden uzak kalarak Humus
kentinin ayaklanmada ön plana çıkmasının
arkasındaki sosyal ve ekonomik faktörler
üzerinde duruyordu. Otrakji’ye göre Humus’ta
ekonomik-dini nüfuz sahibi geleneksel ileri
gelen aileler (Attasiler gibi) ile 1960’larda
Ba’as iktidarı sonrası gelişen partiye bağlı
bürokratik yönetici sınıf arasında var olan
gerilim bu ayaklanmayla açık bir çatışmaya
dönüşmüştür. Ayrıca 1970’lerden itibaren
kırsal alanlardan Humus kentine göçlerin
artması (fakir taşralı Sünniler ve Nusayriler)
kentin çevresinde büyük nüfus kitlelerini
barındıran yeni kenar mahallelerin oluşmasına
yol açmış ve bu demografik dönüşüm kentte
mezhebe
dayalı
toplumsal
gerilimin
xxxii
yükselmesine zemin hazırlamıştır.
Eylül 2011, Suriye’deki ayaklanmanın
tamamen bir silahlı mücadeleye dönüşümünde
önemli bir kırılma noktası oldu. Eylül ayı
sonunda kendilerini Özgür Suriye Ordusu
olarak adlandıran silahlı gruplar Suriye
yönetimine karşı silahlı mücadele kararı
aldıklarını açıkladı. Bu açıklamanın yanında
http://yasinatlioglu.blogspot.com
Hüseyin Harmuş’un yakalanmasının ardından
Özgür Suriye Ordusu’nun komutanlığını Riyad
Esad isimli başka bir kişinin üstlendiği de açık
bir biçimde ortaya çıkıyordu. Suriye
Ordusu’ndan firar ederek Hatay’daki kamplara
gelen Albay Riyad Esad, Suriye’deki muhalif
silahlı grupları Özgür Suriye Ordusu çatısı
altında örgütleme çabası içine girdi. Suriye
muhalefetinin siyasi olarak bölünmüş yapısı
göz önüne alınırsa uluslararası kamuoyunda
silahlı grupların tek çatı altında hareket ettiği
izlenimi verilmesinin Suriye yönetiminin
ülkedeki otoritesini sarsacağı aşikârdı. Özgür
Suriye
Ordusu’nun
örgütlenmesi,
koordinasyonu, silah ve adam gücü konusunda
tartışmalar uzun süre devam etmekle birlikte
muhalif silahlı grupların Ekim ve Kasım
ayında Suriye güvenlik güçlerine yönelik
gerilla tarzı saldırılarını arttırdığını söylemek
mümkündür.
Bu gerilla saldırıları ve saldırıların arkasından
yürütülen psikolojik savaş, Albay Riyad
Esad’ın kısa sürede uluslararası kamuoyunda
popüler bir askeri figür haline gelmesini
sağladı. Riyad Esad’ın popülaritesi, Özgür
Sayfa 11
İÇ SAVAŞIN EŞİĞİNDE BİR ÜLKE: SURİYE/ YASİN ATLIOĞLU
Suriye Ordusu ile Suriye muhalefetin en
popüler örgütü olan Suriye Ulusal Konseyi
arasında temasların başlamasını kolaylaştırdı.
Suriyeli muhalifler arasında ayaklanmanın
barışçıl sivil gösterilerle sınırlı kalıp
kalmaması tartışılmalarına rağmen Aralık ayı
başında Suriye Ulusal Konseyi Başkanı
Burhan Galyun, Hatay’daki kampta Riyad
Esad ile bir görüşme gerçekleştirdi.xxxiii Suriye
muhalefetinin siyasi ve askeri kanatları
arasında işbirliği ve dayanışma kurma çabaları
daha çok Arap Birliği’nin Suriye’deki
ayaklanmaya öncelikli bir aktör olarak müdahil
olmasının bir sonucu olarak ortaya çıkmıştır.
3.
SURİYE
AYAKLANMASINDA
ARAP BİRLİĞİ’NİN ROLÜ VE
TIRMANAN ŞİDDET
Arap Birliği, 1943’te Mısır Başbakanı Mustafa
Nahas’ın önderliğinde Suudi Arabistan, Suriye,
Irak, Trans Ürdün, Lübnan ve Yemen heyetleri
arasında bir Pan-Arap organizasyon kurmak
için başlatılan bir dizi çaba sonunda Ekim
1944’te Aleksandra Protokolü ve ardından
Mart 1945’te Kahire’de örgüt şartının
imzalanmasıyla kurulmuştu.xxxiv Üye ülkelerin
karşılıklı kuvvet kullanımına engel olmak,
sorunları barışçıl yollardan çözmek, üye
ülkelere karşı düzenlenen tehdit ve saldırılarda
birlikte önlem almak ve en önemlisi
milliyetçilik bağlamında Arap dünyasında
dayanışmayı arttırmak gibi idealleri savunarak
kurulan Arap Birliği, 2011 yılında Suriye’deki
ayaklanmaya müdahale şekliyle örgütün
kuruluş ideallerinin çok uzağında bir tavır
sergilemiştir. Soğuk Savaş döneminin büyük
ve güçlü Arap devletlerinin günümüzde
yaşadığı istikrarsızlık ve iç çatışmalar Suudi
Arabistan ve Katar gibi küçük ölçekli
devletlerin maddi güçleriyle örgütü kendi dış
siyaset çıkarlarıyla uyumlu hale getirmelerine
yol açmıştır.
Arap Birliği’nin Suriye’deki ayaklanmaya
doğrudan müdahil olmasını başlatan dönüm
noktası, 12 Kasım 2011’de Arap Birliği Genel
Sekreteri Nebil el-Arabi ve Katar Dışişleri
http://yasinatlioglu.blogspot.com
Bakanı Şeyh Hamad bin Casim’in Suriye’nin
birliğe üyeliğinin askıya alındığına dair
açıklamasıydı. Kararda eğer ülkede sivillere
yönelik şiddet sona erdirilmezse örgütün
Suriye’ye karşı siyasi ve ekonomik yaptırımlar
uygulamaya koyacağı da yer alıyordu. Suriye,
Lübnan, Yemen ve Irak (çekimser kaldı)
dışında tüm üye ülkeler kararın alınması için
olumlu oy kullandı.xxxv Suriye yönetimi, kararı
sert bir dille reddetti ve 13 Kasım günü
Suriye’nin bir çok kentinde Arap Birliği’ni
protesto eden büyük katılımlı protesto
gösterileri düzenlendi. Özellikle bu kararın
alınmasında Katar gibi küçük ölçekli bir
devletin önemli rol oynaması, Suriyeliler
tarafından ulusal gururlarının aşağılanması
olarak algılanmış ve tepkilerin sert bir şekilde
ifade edilmesine yol açmıştır. Protesto
gösterilerinde Katar ve Suudi Arabistan büyük
elçilikleriyle
birlikte
Halep’teki
Türk
Konsolosluğu da göstericilerin hedefi oldu. xxxvi
Böylece Arap Birliği’nin kararı, bir yandan
Suriye’yi uluslararası kamuoyunun öncelikli
gündem maddesi haline getirdi, diğer yandan
Suriye ayaklanmasında şiddetin yükselmesini
getiren yeni bir süreci başlattı.
Arap Birliği ile Suriye arasındaki diplomatik
mücadele, Arap Birliği gözlemcilerinin
Sayfa 12
İÇ SAVAŞIN EŞİĞİNDE BİR ÜLKE: SURİYE/ YASİN ATLIOĞLU
Suriye’ye girişini sağlayan bir uzlaşma
sağlanana kadar devam etti. Bununla birlikte
Ramazan Bayramı’ndan sonraki süreçte komşu
ülkelerle Suriye arasındaki illegal silah ve
askeri mühimmat ticaretinin büyük bir artış
göstermesi dikkat çekicidir. Suriye’deki
ayaklanmanın niteliği giderek silahlı bir hale
gelirken ülke içindeki silahlı muhaliflerin
ihtiyaçlarını karşılayacak silah tüccarları için
verimli bir pazar ortaya çıkmış oluyordu.xxxvii
Suriye güvenlik güçleri, bu silah ticaretindeki
artışı
kanıtlar
nitelikte
operasyonlar
gerçekleştirmiş ve çok sayıda silah ve
mühimmat ele geçirmiştir.xxxviii Arap Birliği
kararının alınmasından sonraki hafta silahlı
muhalif gruplar ilk kez başkent Şam’da Suriye
yönetimine ait bir istihbarat üssüne saldırdı. 16
Kasım gece yarısından sonra Şam’ın
doğusundaki Harasta’da bulunan Suriye Hava
Kuvvetleri İstihbarat Üssü’ne roketatarlarında
kullanıldığı bir saldırı düzenlendi. Kasım
ayından itibaren silahlı muhalif grupların diğer
bir hedefi de büyük kentlere mazot taşıyan
araçlar ve doğal gaz boru hatları oldu. Bu
saldırılar, Suriye’ye yönelik dış ekonomik
yaptırımların arttığı bu süreçte, büyük
kentlerdeki orta sınıfın yönetime verdiği
desteği azaltmaya yönelik yeni bir stratejinin
parçası olarak görülebilir. Muhalif silahlı
gruplar, saldırılarıyla bir yandan merkezi
otoriteyi zayıflatma diğer yandan da ülkedeki
ekonomik zorlukları büyütme çabası içerisine
girmiştir.xxxix Muhaliflerin silahlanmalarına
karşılık bu süreçte Suriye yönetimi de
uluslararası alandaki en önemli destekçisi
Rusya’dan silah ve mühimmat alma çabası
içerisinde girmiştir. Buna ek olarak Rus
http://yasinatlioglu.blogspot.com
donanmasına ait savaş gemilerinin Akdeniz’e
inerek Suriye’nin Lazkiye limanına yaptığı
ziyaret büyük bir gövde gösterisine
dönüşmüştür.xl
Arap Birliği ile Suriye arasındaki diplomatik
mücadele, 19 Aralık’ta Suriye yönetiminin
Arap gözlemcileri kabul etmesiyle sonuçlandı.
Arap Birliği barış planının uygulanmasını
denetleyecek gözlemcilerle ilgili protokol,
Mısır’ın başkenti Kahire’de Suriye Dışişleri
Bakan Yardımcısı Faysal Mikdad ile Arap
Birliği Genel Sekreteri Nebil el-Arabi
tarafından imzalandı.xli Bu protokol Suriyeli
muhalifler
tarafından
hoşnutsuzlukla
karşılandı. 22 Aralık’ta Arap Birliği’nin ilk
gözlemci ekibinin Suriye’ye yola çıkmasının
ardından Suriye’deki şiddet eylemleri yeni bir
eylem biçimiyle kendini gösterdi. 23 Aralık
Cuma sabahı Şam’daki iki istihbarat binasının
önünde şiddetli patlamalar meydana geldi ve
bu patlamalarda içinde güvenlik görevlileri ve
sivillerin olduğu 40 kişi öldü ve 100’den fazla
kişi yaralandı.xlii Şam’daki ikiz patlamadan
kısa bir süre sonra 6 Ocak’ta Şam’ın Midan
semtinde meydana gelen yeni bir patlamada 25
kişi öldü ve 46 kişi yaralandı.xliii İki patlamanın
ortak yanı, her ikisinin de Irak’ta Şiilere
yönelik iki ayrı bombalı saldırılardan bir gün
sonra gerçekleşmesiydi. Bu patlamaların
arkasında kimi olduğu muhtemelen asla
bilinemeyecek fakat bu patlamalarla bölgesel
manada bir Şii-Sünni çatışmasına yönelik
kuvvetli bir mesaj verildiği aşikârdır.
Arap Birliği gözlemci heyeti, Aralık ayı
sonundan Ocak ayı sonuna kadar yaklaşık bir
ay boyunca Suriye’nin farklı kentlerinde
Sayfa 13
İÇ SAVAŞIN EŞİĞİNDE BİR ÜLKE: SURİYE/ YASİN ATLIOĞLU
incelemelerde bulundu. Bu incelemeler
sırasında muhalifler dahil çok sayıda kişiyle
mülakatlar yapıldı. Arap Birliği gözlemci
heyetinin başkanı Sudanlı General Ahmed
Mustafa
ed-Dabi,
Humus
kentindeki
incelemelerinin ilk günün sonunda “Kent dün
sakindi. Çatışma yoktu. Hiç tank görmedik
ama bazı zırhlı araçlar vardı. Ama unutmamak
lazım bu sadece ilk gündü ve incelemelerimiz
sürecek. Yirmi kişilik bir gözlemci grubu uzun
süre Humus'ta kalacak” diyordu.xliv Ed-Dabi,
daha sonra verdiği bir röportajında Suriye
içinde gözlemcilerin istedikleri her yere
gidebildiklerini ve Suriye hükümetinin hiçbir
engel çıkarmadığını belirtiyordu.xlv
Arap Birliği
gözlemci heyetinin ilk
açıklamalarında ülke içinde silahlı gruplar
bulunduğuna
yaptıkları
vurgu,
Suriye
yönetimini memnun ederken uluslararası
kamuoyunda doğrudan ifade edilemeyen bir
hoşnutsuzluk ve ilgisizlik ortaya çıkardı. Buna
karşılık Cezayirli gözlemci Enver Malik’in
Suriye’yi heyet başkanından izin almadan terk
etmesi ve Suriye yönetimine yönelik
suçlamaları uluslararası medyada büyük yankı
uyandırdı. Heyetin başkanı ed-Dabi, Enver
http://yasinatlioglu.blogspot.com
Malik’in heyetten izin almadan ayrılmasının
göreve başlamadan önce edilen görev yeminini
yok saymak olduğunu ve söylediklerinin de
gerçekleri yansıtmadığını söylüyordu.xlvi
Arap Birliği gözlemci heyeti Suriye
kentlerinde incelemelerini sürdürürken Suriyeli
muhalifler
arasında
silahlı
mücadele
konusunda tartışmalar ve liderlik mücadelesi
tekrar gündeme geldi. Suriye muhalefetinin
güçlü ve karizmatik bir liderin denetimi altında
hareket edebilecek tek bir örgüt kurmakta
başarısız olduğu aşikârdır. Muhalefetin siyasi
kanadının en popüler örgütü, İstanbul’da
kurulan Suriye Ulusal Konseyi’dir. Müslüman
Kardeşler Örgütü ve Batılı ülkelerde yaşayan
seküler aydınları içinde barındıran konsey,
Suriye’deki ayaklanmanın siyasi yapılanması
ve Suriye halkının meşru temsilcisi olarak
kendini sunma gayreti içerisindedir. İlk
zamanlar silahlı mücadele ve dış müdahaleye
karşı gibi görünen konsey üyelerinin bu
fikirleri zaman içerisinde dönüşüme uğramış
görünüyor. Konsey, Ocak ayında Özgür Suriye
Ordusu’yla işbirliğini geliştirmek istediklerini
belirten bir bildiri yayınlayarak silahlı
mücadele konusundaki fikirlerini daha açık
hale getirdi. Ulusal Konsey’in başkanı Burhan
Galyun, aynı ay içerisinde Özgür Suriye
Ordusu Komutanı Riyad Esad ve onun
yardımcısı Melik Kürdi ile bir görüşme de
gerçekleştirdi. Bu görüşme, bölünmüş Suriye
muhalefeti arasında tepkilere yol açtı. Suriyeli
muhalif ve insan hakları savunucusu Heysem
el-Menna, bu görüşmeye sert tepki gösterdi.
El- Menna, Suriye’de Değişim için Ulusal
Koordinasyon Komitesi adlı örgütün lideridir
Sayfa 14
İÇ SAVAŞIN EŞİĞİNDE BİR ÜLKE: SURİYE/ YASİN ATLIOĞLU
ve Menna’nın muhalefet tarzının öncelikli
ilkesini dış müdahaleye karşı olması
oluşturmaktadır. El-Menna, yaptığı açıklamada
Türkiye topraklarında bulunan Özgür Suriye
Ordusu gibi bir silahlı grubun Türk
hükümetinin çıkarlarına hizmet ettiğini ve
bağımsız hareket edemeyeceğini söylüyordu.
Ayrıca “Suriye devriminin askerileştirilmesi
ülke içindeki devrimin ölümü manasına
geliyor” diyen Menna, Özgür Suriye
Ordusu’nun firari askerler dışında Suriyeli
olmayan bazı yabancı unsurları (Selefiler gibi)
da
içinde
barındırmasından
duyduğu
rahatsızlığı belirtiyordu. xlvii
Suriye muhalefeti içindeki bu mücadeleler,
sadece siyasi kanatla sınırlı kalmıyor ve askeri
kanadı da kapsıyordu. Ocak ayı başında
Suriye’den Türkiye’ye kaçan General Mustafa
Ahmed eş-Şeyh, Riyad Esad’ın Hatay’da
kaldığı kampa geldikten bir süre sonra ona
karşı bir liderlik mücadelesi başlattı. Mart
ayından beri devam eden ayaklanma boyunca
Suriye Ordusu’ndan firar eden en yüksek
düzeyde komutan olan General Eş-Şeyh,
Suriye’deki silahlı mücadeleyi yürütecek bir
http://yasinatlioglu.blogspot.com
“Yüksek Askeri Konsey” kurmakla işe başladı.
Kendisini bu konseyin sözcüsü olarak tanıtan
Mahir Naimi, CNN Televizyonu’na telefonla
verdiği röportajda konseyin Suriye’deki
savaşan insanları temsil ettiğini ve başkanlığını
da General Eş-Şeyh’in yaptığını açıklıyordu.
Fakat Naimi’nin açıklamalarına diğer firari
komutan Riyad Esad sert bir dille cevap verdi
ve General Eş-Şeyh’i kastederek “O adam
sadece kendisini temsil ediyor” dedi. xlviii
Böylece Eş-Şeyh ve Esad arasındaki liderlik
mücadelesi açıkça ortaya çıkıyordu. Ulusal
Konsey’in başkanı Burhan Galyun’un, bu
askeri liderlik mücadelesinde rütbesinin
yüksek olduğunu vurgulayarak General EşŞeyh’den yana tavır alması Riyad Esad’la
Ulusal Konsey arasında yeni bir gerilim ortaya
çıkardı, hatta Riyad Esad bu gerilimi konseyi
ihanetle suçlamaya kadar götürdü.xlix
Arap dünyasında dayanışmayı arttırmak için
İkinci Dünya Savaşı sonrası kurulan ve
1990’lardan itibaren etkisiz bir örgüt haline
gelen Arap Birliği, Suriye’de son 4-5 ayda
ortaya koyduğu çabalarla yeni bir canlanma
dönemine girmiş görünüyor. Bu canlanma,
örgüt içerisindeki devletlerin birlik ve
dayanışmasından çok Katar ve Suudi
Arabistan’ın örgütü kendi dış siyasetlerinin bir
aracı olarak kullanma çabasının bir sonucudur.
Öyle ki Suriye’deki Arap Birliği girişimleri
çoğu zaman tek taraflı, Suriye yönetimini
değiştirmeye odaklı ve Batılı devletlerin bölge
siyasetleriyle uyumlu bir eğilime sahiptir. Bu
eğilimin sonucu 22 Ocak’ta Kahire’de
toplanan Arap Birliği Dışişleri Bakanları
Suriye’ye yönelik yeni bir plan hazırlamıştır.
Plan, Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esad’ın
yetkilerini yardımcısına devretmesi ve ulusal
birlik hükümeti kurulmasını içeriyordu. Suriye
yönetimi, planı iç işlerine açık bir müdahale
olarak nitelendirerek reddetti. Arap Birliği’nin
planını reddeden Suriye yönetimi, Arap Birliği
gözlemci heyetinin ülkesinde çalışmalarını bir
ay daha uzatmasını ise kabul ettiğini
açıklıyordu.l Buna karşılık Arap Birliği, Suriye
ile ilgili planını BM Güvenlik Konseyi’ne
taşıma kararı aldı ve Suriye’de bulunan
Sayfa 15
İÇ SAVAŞIN EŞİĞİNDE BİR ÜLKE: SURİYE/ YASİN ATLIOĞLU
gözlemci heyetin çalışmalarını durdurdu. li Bu
diplomatik mücadeleler arasında Arap Birliği
gözlemci heyetinin Suriye’deki olaylar
hakkında yazdığı rapor hiç kimse tarafından
dikkate alınmadı ve yok sayıldı.lii Bu raporun
gereğince dikkatte alınmaması Suriye’deki
krizin barışçıl bir çözümü yönünde umutları
daha da azaltırken ülkedeki şiddetin teşvik
edilmesine katkı sağladı.
Arap Birliği gözlemci heyetinin incelemeleri
sürerken Suriye’deki şiddet eylemleri sona
ermedi. Örneğin 11 Ocak’ta Humus’un
Nusayri mahallesinde hükümet yanlısı
gösterileri görüntüleyen Fransız gazeteci Gilles
Jacquier, yakına bir havan topu mermisinin
düşmesi sonucu öldürüldü ve Suriye
ayaklanması sırasında ülkede ölen ilk yabancı
gazeteci oldu.liii Bununla birlikte Arap
Birliği’nin gözlemci heyetinin çalışmalarını
durdurma kararı alması ve birliğin Suriye
planını BM Güvenlik Konseyi’ne taşıması
ülkedeki silahlı çatışmaların, suikastların,
adam kaçırmaların tekrar artmasını sağladı. 25
Ocak’ta İdlib’te Kızılay İl Şube Başkanı Dr.
Abdürrezzak Jbeyro’ya suikast sonucu
öldürüldü. Aynı gün Hama kentinin Jarajima
semtinde yaralılara yardım etmeye çalışan
http://yasinatlioglu.blogspot.com
Rum Ortodoks Peder Bassilius Nassar açılan
ateş sonucu öldürüldü.liv Ocak ayı sonunda
Şam yakınlarında Seydnaya’daki tarihi
Ortodoks Manastırı roketli saldırının hedefi
oldu.lv Ocak ayı içinde şiddet eylemlerinin
diğer bir hedefi de ülkedeki İranlılar oldu.
Silahlı muhalif gruplar, 7 İranlı mühendisi
kaçırdı ve onları gösteren bir video yayınladı.
Videoda kaçırılan İranlılarla birlikte Özgür
Suriye Ordusu’nun Humus’taki komutanı
olduğu ileri sürülen Üsteğmen Abdürrezzak
Talas adlı bir kişi bulunuyordu. Bu videonun
yayınlanmasının ardından Şam’dan Halep’e
giden 11 İranlı hacı silahlı gruplar tarafından
kaçırıldı.lvi Suriyeli Hıristiyanlara ve İranlılara
yönelik saldırılardaki artış ülkedeki çatışmanın
mezhepçi karakterinin gittikçe güçlendiğini
gösteriyordu. Suriyeli muhalifler arasında İran
ve Hizbullah yönelik nefret duygusunun
yükselmesi Suriye’deki çatışmanın bölgesel
Sünni-Şii gerginliğinin bir parçasını olma
yolunda hızla ilerlediğini kanıtlamaktadır.
Ocak ayındaki siyasi ve toplumsal gelişmeler,
Suriyeli muhaliflerin yönetimi devirme adına
yeterli
toplumsal
desteğe
ve
güce
ulaşamadıklarını
ortaya
çıkarıyordu.
Sayfa 16
İÇ SAVAŞIN EŞİĞİNDE BİR ÜLKE: SURİYE/ YASİN ATLIOĞLU
Uluslararası siyasi, ekonomik ve diplomatik
baskıya karşılık Suriye yönetim ülke üzerinde
merkezi otoriteyi büyük ölçüde kontrol etmeyi
ve devlet hizmetlerini ulaştırmayı başarmış
görüntüsü veriyordu. Özellikle Şam ve Halep
gibi büyük kentlerde orta sınıfın muhalefete
seviyeli yaklaşması, Suriye Ordusu’ndan
büyük kopuşların ortaya çıkmaması ve
hükümet içindeki üst düzey bürokratların
yönetime sadakatlerini sürdürmesi muhaliflerin
toplumsal baskı ile yönetimi değiştirme
umutlarını sona erdiriyordu. Bu durum Suriyeli
muhalifler arasında silahlı mücadeleye öncelik
verenlerin ve bir dış askeri müdahaleye
sempati ile bakmaların sayısında yükselişe yol
açtı. Ocak ayı sonunda Şam’ın kenar
mahallelerinde başlayan daha sonra Humus’ta
yoğunlaşan silahlı çatışmalar, Suriye’nin bir iç
savaş sürüklendiği varsayımından yola çıkarak
bir dış müdahaleyi meşrulaştırma girişimlerini
arttırdı. Fakat Rusya ve Çin’in BM Güvenlik
Konseyi
yoluyla
Suriye’ye
müdahale
edilmesini engellemesi, Suriyeli muhalifleri ve
onların dış destekçilerini ülkedeki yönetimi
değiştirmek için başka yollar aramaya
sürükledi.
http://yasinatlioglu.blogspot.com
SONUÇ
Suriye’de rejimin protesto gösterileri veya bazı
silahlı
provokasyonlarla
kısa
sürede
çökertilemeyeceğini görmek bu ülkenin iç
dinamiklelviirini bilen biri için hiç de zor
olmasa gerek. Suriye’deki iktidar-toplum
ilişkilerinin sadece cebir ve otoriterlikten ibaret
olmadığı Suriye milliyetçiliği, sekülerizm,
farklı mezheplerin birlikte yaşama kültürü,
güvenlik ihtiyacı, eğitimli kentli bir orta sınıfın
varlığı
gibi
faktörler
tarafından
şekillendirildiğini bilmek gerekiyor. Suriye
rejiminin güvenlik yapılanmasında Nusayri
mezhebinden kişilerin ağırlığı olsa da rejimin
toplumsal ve ekonomik temelleri tüm
mezheplerden seçkinlerin katıldığı bir ittifaka
dayalıdır. Bu ittifak, Suriye’de ulusal kimlik ve
sekülerizm gibi değerleri içeren bir çıkar
birlikteliği şeklinde ortaya çıkmıştır. Suriye,
vatan
kavramına
dayalı
coğrafi
bir
milliyetçiğin ve ulusal kimliğin (Suriyelilik)
inşasında kısmen sağladığı başarıyla diğer
Arap ülkelerinin bir adım önünde yer
almaktadır. Suriyeliler, rejimin otoriter yanına
rağmen ulusal bütünleşme, dini eşitlik ve
sekülerizm üzerine inşa edilmiş bir birlikte
yaşama
kültürüne sahiptir.
2011-2012
Ayaklanması başladıktan sonra Suriye
muhalefetinin bir kısmının Sünni İslam’a
dayalı radikal fikirlere vurgu yapması ve diğer
kısmının ise seküler görünmesine rağmen
Batılı devletlerle yakın ilişkileri sahip oluşu,
Suriye’deki kentli, seküler ve milliyetçi
Müslüman ve Hıristiyan kitlelerin onlara
güven duymasının güçleştirmiştir. Seküler
yaşam tarzından taviz vermek istemeyen kentli
orta sınıfla merkezi yönetim arasında var olan
ekonomik ve ticari bağlar da rejimi varlığını
sürdürmesini veya rejimin hızlı bir devrimsel
dönüşümle yıkılmasına izin vermeyen diğer bir
faktördür. Bu iç dengelerin yanında Suriye’nin
jeopolitik
konumu
ve
çevresindeki
müzminleşmiş kriz alanlarıyla karşılıklı
etkileşimi bu ülkeye bölgesel manada
vazgeçilmez
bir
stratejik
üstünlük
sağlamaktadır. Suriye’deki bir iç savaş veya
rejimin
değişmesi,
başta
Filistin-İsrail
Sayfa 17
İÇ SAVAŞIN EŞİĞİNDE BİR ÜLKE: SURİYE/ YASİN ATLIOĞLU
çatışması, Lübnan’da Hizbullah’ın varlığı, Irak
meselesi, bölgesel manada Kürt meselesi,
Sünni-Şii gerilimi gibi konuları doğrudan
etkileyebilme potansiyeline sahiptir. Suriye
tüm bu bölgesel kriz alanlarıyla derin ilişkilere
sahiptir. Suriyeli muhaliflerin ve bazı Batılı
karar alıcıların -tüm bunları görmezden
gelerek- dile getirdikleri “Suriye rejimi kısa
sürede çökecek” söylemi büyük ölçüde
uluslararası
medya
üzerinden
yapılan
propaganda savaşının bir parçası olmanın
ötesine geçememiştir.
Suriye’deki
ayaklanmanın
ilk
yılına
bakıldığında, merkezi yönetimin orduyu
denetimi altında tuttuğu, üst düzey bürokraside
sadakatin sürdüğü ve özellikle büyük
kentlerdeki orta sınıfın yönetime verdiği
desteği muhafaza ettiği görülmektedir.
Suriye’de siyasi lider, ordu ve bürokrasi
arasındaki istikrarlı devlet yapısı ve bu ülkenin
kendine özgü şartları rejimin Tunus, Mısır ve
Libya’da
uygulanan
yöntemlerle
değiştirilmesini oldukça zorlaştırmaktadır.
Buna ek olarak Suriye’ye uygulanan dış
ekonomik baskılar ve ambargo da şu ana kadar
rejimin yıkılması yönündeki beklentilere cevap
verememiştir. Neredeyse geçen yılın Ekim
ayından beri Suriye’ye yönelik uygulanan ağır
dış ekonomik baskıların ülke ekonomisini
büyük bir sarsıntıya uğratmasına rağmen
(yükselen gıda fiyatları, elektrik kesintileri, tüp
gaz ve mazotun karaborsaya düşmesi gibi)
rejimin çöküşünü getirmemesi dikkat edilmesi
gereken bir durumdur. Doğal kaynak
zenginliği, sermaye ve üretim açısından güçlü
bir görünüme sahip olmayan Suriye ekonomisi,
kapitalist dünya ekonomisiyle zayıf bağları ve
http://yasinatlioglu.blogspot.com
kendi kendine yeten yapısı sayesinde sert
yaptırımlar altında bile hızlı bir çöküş sürecine
girmemiştir. Suriye yönetimi, hala ülkenin her
yerinde siyasi ve askeri kontrolü elinde
tutmakta ve devlet olma işlevlerini (memur
maaşlarının yatırılması, sağlık hizmetleri gibi)
büyük ölçüde yerine getirmeyi sürdürmektedir.
Suriyeli
muhalif
gruplar
arasındaki
parçalanmışlık ve bu grupların tek bir lider
çatısı altında birleşememeleri de Suriye
yönetiminin
varlığını
sürdürmesini
kolaylaştıran diğer bir faktördür.
Suriye’deki iç siyasi ve toplumsal dinamikler
göz önüne alındığında yönetimin iktidarı
bırakmasının iki yolu olduğu aşikârdır.
Bunlardan ilki dış askeri müdahale, ikincisi
ülke içindeki silahlı grupları Suriye Ordusu’yla
Sayfa 18
İÇ SAVAŞIN EŞİĞİNDE BİR ÜLKE: SURİYE/ YASİN ATLIOĞLU
rekabet edecek hale getirmek. Batılı devletler,
farklı nedenlerden dolayı Suriye’ye bir askeri
müdahaleye sıcak bakmadıklarını diplomatik
alanda sürekli dile getirmektedir. Suriye’nin
zengin doğal kaynaklardan mahrum olması ve
askeri operasyonun maliyeti Batılıları böylesi
bir askeri müdahaleden uzak tutan öncelikli
nedenlerdir. Bunun yanında insan hakları gibi
nedenlerle bağımsız bir devletin egemenlik
alanına yapılacak askeri müdahalenin ne gibi
vahim sonuçlar doğurabileceği yakın bir
geçmişte Irak’ta ve Libya’da görülmüştür ve
uluslararası kamuoyunun geneli bu tür askeri
müdahalelere şüpheyle yaklaşmaktadır. Bu
nedenlerin etkisiyle Batılı devletler bir yandan
Suriye’ye askeri olarak müdahil olmak
istemezken diğer yandan da bu ülkedeki
olaylara bölgesel bir gücün siyasi ve askeri
olarak müdahil olmasını teşvik etmektedir.
Orta Doğu’daki Sünni-Şii çatışması senaryoları
üzerinden Katar ve Suudi Arabistan’ın
öncülüğünde Arap Birliği’nin ısrarlı çabaları
ve Türkiye hükümetinin girişimleri bu
çerçevede değerlendirilebilir. Şubat ayı
başında BM Güvenlik Konseyi’nde Rusya ve
Çin’in Suriye yönelik siyasi ve askeri
müdahalelere karşı olduğunu veto hakkını
kullanarak göstermesiyle Batılı devletler ve
onların bölgedeki müttefikleri yeni arayışlar
içerisine girmiştir. Ocak ayı başından beri
Katar ve Suudi Arabistan yönetimleri
tarafından dillendirilen askeri müdahale ve
Türkiye hükümetinin öncülüğünü yaptığı
“insani koridor” ve “güvenli bölge” kurma
tartışmaları Suriye’de önümüzdeki 6 ay
boyunca olacak gelişmeleri şekillendirecekmiş
gibi görünüyor. Arap Birliği’nin Suriye’ye
uluslararası barış gücü gönderilmesi talebinin
ve “Suriye’nin Dostları Toplantısı” adı altında
yapılan diplomatik faaliyetlerin Suriye’deki
yönetimi değiştirmeye odaklandığı aşikârdır.
Ocak ayı sonunda Arap Birliği gözlemcilerinin
Suriye’den ayrılmasından sonra Suriye Ordusu
çeşitli kentlerde silahlı gruplara karşı geniş
kapsamlı operasyonlara başlayarak ülkedeki
otoritesini tam olarak sağlama çabasına
girmiştir. Ülkedeki silahlı muhalif grupların
http://yasinatlioglu.blogspot.com
Suriye Ordusu’na karşı başarı sağlayıp bir
kurtarılmış bölge elde etmesi bu ülkeye
yönelik “insani koridor” veya “güvenli bölge”
kurma girişimlerinin uygulanabilmesi için
öncelikli gerekliliktir. Şu an için silahlı
muhalif grupların Suriye Ordusu ile rekabet
edecek askeri kapasiteye sahip olmaması bu
muhaliflerin bir dış askeri müdahale ile paralel
olarak silahlandırılmasını zorunlu kılmaktadır.
Katar ve Suudi Arabistan’ın güçlü maddi
kaynaklarına rağmen askeri ve coğrafi olarak
bir dış müdahaleyi yapabilecek istek ve
kapasiteye sahip olmaması Türkiye’yi ön plana
çıkarmaktadır.
Türkiye hükümeti, geçen yıl boyunca
Suriye’ye askeri bir dış müdahaleye karşı
olduğunu belirtse de son zamanlarda bu
konuya yönelik daha sıcak baktığını gösteren
üst düzen açıklamalar yapmıştır. Türkiye
hükümeti, insani amaçlarla Suriye’ye bir askeri
müdahaleye yapılacaksa operasyonun BM
veya NATO çatısı altında olması yapılmasını
istemektedir. BM’de Rusya ve Çin engeli ve
NATO’nun şu an için böyle bir operasyona
sıcak bakmaması Türkiye’nin bu yönde atacağı
adımları sınırlandırmaktadır. Bununla birlikte
Türkiye’nin içinde olacağı askeri bir
müdahalenin -Türk kamuoyunda yapılan savaş
yanlısı propagandaya rağmen- Türk halkı
tarafından kabul edilemez bir durum olarak
görülmesi Türk hükümetini iç siyasetle dış
siyasetin iç içe girdiği bir çıkmazın içerisine
sokmaktadır. Türk hükümetinin Suriye
yönetiminin mutlak değişeceği üzerine
odaklanan statik dış siyaset anlayışı, Suriye’de
yönetimin
değişmemesi
veya
Rusya
öncülüğünde yumuşak bir yönetim değişikliği
Sayfa 19
İÇ SAVAŞIN EŞİĞİNDE BİR ÜLKE: SURİYE/ YASİN ATLIOĞLU
yapılması durumunda Türkiye’yi dış siyasette
oldukça zor durumda bırakacaktır. Özellikle
Suriye yönetiminin Şubat ayı içinde yeni
anayasanın taslağını hazırlayıp halkoyuna
sunması, ülkede yumuşak bir geçişin olma
ihtimalini güçlendirmektedir. Diğer yandan
Suriye’ye kurulacak bir “insani koridor” veya
“güvenli bölge” Suriye yönetiminin hızlı bir
tasfiyesine değil de mezhepsel temelli bir iç
savaşa yol açarsa, bu iç savaş Türkiye’nin
siyasi istikrarı ve güvenliği açısından büyük
riskleri beraberinde getirecektir. Bölgedeki
tüm Kürtlerin lideri olduğu iddiasını taşıyan
Mesud Barzani’nin, Suriye’de çıkabilecek
mezhepsel temelli iç savaşı bir fırsat olarak
gördüğü ve bu ülkenin kuzeyindeki Kürt
nüfusu yeni duruma hazırlama çabası içerisine
girdiği aşikârdır. Radikal Kürt milliyetçiliğinin
Suriye içerisinde yayılması ve siyasi
kazanımlar elde etmesi Türkiye’deki Kürt
sorununu
da
doğrudan
etkileyecektir.
“Demokratikleşme” ve “devletin yeniden
inşası” gibi içeriği muğlâk kavramlarla
bölgedeki devletlerin ulusal egemenliklerine
yapılan dış müdahaleler ve bu müdahalelerle
uygulamaya başlanan rejim değiştirme
stratejileri bölgedeki tüm devletlerin egemenlik
alanlarını ve meşruluklarını tartışmalı hale
getirebilir.
Suriye’de çıkacak mezhepsel temelli iç savaşın
bölgesel bir Sünni-Şii savaşının tetikleyicisi
olması bölgedeki tüm devletleri tehdit
etmektedir. İran’a Batılı güçler tarafından
yapılacak bir askeri saldırı veya İran’ın Basra
Körfezi’nde girişeceği askeri bir hareketlilik,
bölgesel düzeydeki Sünni-Şii kutuplaşmasının
bir fait accompli (oldu-bitti) ile askeri
http://yasinatlioglu.blogspot.com
çatışmaya dönüşmesi ve kısa sürede
genişlemesini getirebilir. Böylesi bir savaşın
bölgesel aktörlerle sınırlı kalmayıp küresel
aktörlerin tüm güçleriyle bu çatışmaya
katılması krizi küresel sistem boyutuna
taşıyabilir. Orta Doğu’daki hiçbir devlet
böylesi bir bölgesel savaşı göze alamaz.
Küresel aktörlerin de çatışmanın bu denli üst
seviyeye yükselmesini kendi çıkarları için
uygun görmeyecekleri aşikârdır. Bölgesel bir
Sünni-Şii savaşı riskinin yanında Suriye’nin iç
sorunlarla uğraştığı ve zayıfladığı bu süreçte
İsrail’in Lübnan’daki Hizbullah tehdidine karşı
geniş çaplı bir saldırıya veya işgale başlama
ihtimali olasılık dâhilindedir. 1982’de Hama
Katliamı’ndan kısa bir süre sonra İsrail
Ordusu’nun Lübnan’daki Filistinli silahlı
gruplara yönelik geniş çaplı bir işgal
başlattığını hatırlayan birçok İsrailli şahin
siyasetçi Hizbullah’a karşı benzer bir saldırının
planlarını kafasında kurgulamaya ve gelecek
yazı beklemeye çoktan başlamış olabilir. Arap
dünyasındaki siyasal istikrarsızlıklar ve
karmaşa, İsrail’in bekasını koruma stratejisiyle
oldukça uyumlu olduğu gibi bölgede İsrail’e
karşı doğrudan askeri tehdit olabilecek
güçlerin zayıflatılması için uygun fırsatlar da
sağlamaktadır.
Görünen o ki Suriye’de çıkabilecek mezhepsel
temelli iç savaş tüm bölgeyi farklı düzeylerde
çatışma riskleriyle karşı karşıya bırakabilir.
İran, Irak ve Lübnan, istikrarsız ve çatışma
içindeki
Suriye’den
oldukça
olumsuz
etkilenecektir. Ayrıca Arap ülkelerinin İsrail’e
karşı siyasi ve askeri güç dengeleri İsrail’in
lehine daha fazla genişleyecektir. Kriz içindeki
Sayfa 20
İÇ SAVAŞIN EŞİĞİNDE BİR ÜLKE: SURİYE/ YASİN ATLIOĞLU
parçalanmış Arap dünyasının bu travmayı
atlatması ve İsrail’in yayılmacı siyasetine karşı
yeni bir uzlaşma ve birlik oluşturmasının en az
10-15 yıllık bir süreye ihtiyaç duyduğu
aşikârdır. Bu süre içerisinde iç siyasi yapıları
yeniden
şekillenen
Arap
devletlerinin
birbirlerine duyduğu kin ve nefretten dolayı
kendi
aralarında
yeni
hesaplaşmalara
gidebileceği ve çatışmanın istikrarlı bir hale
gelebileceği unutulmamalıdır.
Suriye’nin istikrarı ve güvenliği, Anadolu
coğrafyasının ve Doğu Akdeniz’in güvenliği
açısında birinci dereceden önem arz
etmektedir. Suriye’deki çatışmacı atmosfer,
2023 yılına hazırlanan Türkiye’nin iç ve dış
siyasetinde önemli tehditlerin ortaya çıkmasını
kolaylaştırabilir. 2000’li yılların başından
itibaren aktif diplomasi ve “komşularla sıfır
sorun” stratejisi sayesinde Orta Doğu’da
önemli kazanımlar elde eden Türkiye, 2011
yılında Arap dünyasında ortaya çıkan halk
ayaklanmaları sonucunda tüm bu kazanımları
kaybetme riskiyle karşı karşıya kalmıştır. Son
bir yıldır benimsenen statik ve Batı yanlısı dış
siyaset anlayışı, Türkiye’nin bölgedeki
inandırıcılığını ve nüfuzunu daraltmaya
başlamıştır. Gelinen bu noktada Suriye
konusunda Rusya, İran, Irak ve Türkiye
arasında bir uzlaşma sağlanmadıkça bu
ülkedeki şiddet olaylarının süreceği ve bu
krizin tüm bu aktörleri olumsuz etkileyeceği
aşikârdır. Suriye’deki krizin ortak bir uzlaşma
ve karşılıklı tavizlerin verildiği diplomatik bir
üslupla çözülmesi bölgedeki tüm devletlerin
çıkarınadır.
Günümüzdeki
uluslararası
konjonktürde
bu
bölgesel
uzlaşmanın
sağlanması zor gibi görünse de imkânsız
değildir.
http://yasinatlioglu.blogspot.com
KAYNAKÇA
i
Volker Perthes, The Political Economy of Syria
Under Asad, (Londra: I.B. Tauris, 1997), s. 140
ii
Flynt Leverett, Inheriting Syria: Bashar’s Trail by
Fire, (Washington: Brookings Institution Press,
2005), s. 22
iii
Jeremy Bowen, “Syria rebels gain foothold in
Damascus”, BBC News, 28.01.2012, Erişim Tarihi:
01.02.2012, http://www.bbc.co.uk/news/worldmiddle-east-16771542
iv
“Interior Ministry: Big Numbers of Terrorists
Killed, Many Others Caught in Damascus
Countryside”, SANA, 31.01.2012, Erişim Tarihi:
01.02.2012,
http://www.sana.sy/eng/337/2012/01/31/397544.ht
m
v
Ross Burns, Damascus: A History, (Londra:
Routledge, 2005), S.118
vi
Patrick Cockburn, “Whose hands are behind those
dramatic YouTube pictures”, The Independent,
15.01.2012, Erişim Tarihi: 25.01.2012,
http://www.independent.co.uk/opinion/commentato
rs/patrick-cockburn-whose-hands-are-behind-thosedramatic-youtube-pictures-6289808.html
vii
“Syria Army Defector Runs Away With Tank Joins Freedom Fighters in Homs”, Youtube,
01.02.2012, Erişim Tarihi: 02.02.2012,
http://www.youtube.com/watch?v=6Lkvg1Ro44M
&feature=related
Sayfa 21
İÇ SAVAŞIN EŞİĞİNDE BİR ÜLKE: SURİYE/ YASİN ATLIOĞLU
viii
“Syria Assad: Army massacres 'hundreds' in city
of Homs”, BBC News, 04.02.2012, Erişim Tarihi:
05.02.2012, http://www.bbc.co.uk/news/worldmiddle-east-16883911
ix
CNN televizyonuna canlı yayında bağlanıp
Humus’taki çatışmaları ilk olarak anlatan aktivist
Danny Abdul Dayem adlı 22 yaşında İngiliz
vatandaşı Suriyeli bir gençti. Dayem, çatışmanın
sürdüğü Humus’tan CNN’e görüntülü bağlanıp
Suriye güvenlik güçlerinin kentte yaptığı
bombardımanı telefonla dünyaya duyuruyordu.
Dayem’in bağlantı sırasında görüntü ve ses
kalitesinin oldukça yüksek olması elektrik, telefon
ve internet bağlantısının kesildiği ve yiyecek
sıkıntısının olduğu iddia edilen bir kent için ise
oldukça şaşırtıcıydı. Dayem daha sonra El-Cezire
televizyonuna Skype yoluyla bağlanıp Humus
kentinin durumunu anlatıyordu. Dayem, Eylül
ayında ilk kez uluslararası medyanın ilgisini
çekmişti. Eylül ayında Hama’ya ilaç ve yiyecek
götürürken sivil bir araçtan ateş edilmesi sonucu
vurulduğunu iddia eden Dayem İngiltere’ye
döndükten sonra BBC Arapça, Sky TV, El-Arabiya,
CNN gibi birçok televizyon kanalına röportaj
vermişti. Bkz. UK citizen describes being shot in
Syria, BBC News, 07.09.2011, Erişim Tarihi:
22.01.2012, http://www.bbc.co.uk/news/worldmiddle-east-14831387
x
BBC, 3-4 Şubat gecesi Humus’taki çatışmalarda
200’den fazla kişinin öldürüldüğünü söyleyerek
olayı Suriye Ordusu’nun yaptığı bir “katliam”
olarak duyuruyordu. Ayın gece Humus’ta ölenlerle
ilgili en yüksel rakam El- Arabiya Televizyonu’nun
açıkladığı 337 ölü ve 1300 yaralıydı. 4 Şubat
Cumartesi günü Rusya ve Çin’in Suriye kararını
veto etmesinin ardından BBC, Humus’taki ölü
sayısını 55’e indiriyordu. “Hundreds of casualties
in Syria’s Homs” Al-Jazeera, 04.02.2012, Erişim
Tarihi: 05.02.2012,
http://www.aljazeera.com/news/middleeast/2012/02
/201223231333768854.html
xi
“TV Satellites of Instigation Partners with Armed
Terrorist Groups”, SANA, 04.02.2012, Erişim
Tarihi: 05.02.2012,
http://www.sana.sy/eng/337/2012/02/04/398341.ht
m
xii
“Homs attack: BBC reporter takes in differing
accounts”, BBC News, 04.02.2012, Erişim Tarihi:
05.02.2012, http://www.bbc.co.uk/news/worldmiddle-east-16888777
xiii
“Syria massacre puts pressure on Moscow to
back U.N.”, Reuters, 04.02.2012, Erişim Tarihi:
05.02.2012,
http://www.reuters.com/article/2012/02/04/us-syriaidUSTRE80S08620120204
xiv
“Russia and China veto resolution on Syria at
UN”, BBC, 04.02.2012, Erişim Tarihi: 05.02.2012,
http://www.bbc.co.uk/news/world-16890107
http://yasinatlioglu.blogspot.com
xv
Assad ready for talks, 'fully commits' to end
violence – Lavrov”, Russia Today, 7 Şubat 2012,
http://rt.com/news/syria-lavrov-talks-damascus657/
xvi
Ocak ayı sonunda Suriye Ordusu’nun Humus ve
Zabadani’de yaptığı askeri operasyonda bazı Irak,
Ürdün, Lübnan, Suudi Arabistan ve Libya asıllı ElKaide militanlarının öldürüldüğü iddia edilmiştir.
Özellikle Aralık ayından itibaren Suriye’nin büyük
kentlerinde meydana gelen patlamalar El-Kaide’nin
saldırı yöntemlerini hatırlatmaktadır. En son 10
Şubat’ta Halep kentinde güvenlik güçlerini hedef
alan ve 28 kişinin öldüğü ikiz bombalı saldırı bu tür
saldırıların devam edeceğini gösterdi. Suriye
yönetiminin bombalı saldırılarla ilgili El-Kaide’ye
yönelik suçlamalarını doğrulayan El-Kaide’nin
Mısırlı lideri Eymen ez-Zevahiri ait bir video 12
Şubat’ta internet üzerinden yayınlanmıştır. Bu
videoda Ez-Zevahiri, Suriye’deki ayaklanmacılara
desteğini açıkça ilan ederken “kanserli bir rejim”
olarak adlandırdığı Suriye yönetimini devirmek için
her yolun mübah olduğunu söylüyordu. Ayrıca EzZevahiri, Irak, Ürdün, Lübnan ve Türkiye’deki
Müslümanları bu konuda harekete geçmeye davet
ediyordu. Syria uprising: Al-Qaeda's al-Zawahiri
lends support, BBC News, 12.02.2012, Erişim
Tarihi: 12.02.2012,
http://www.bbc.co.uk/news/world-middle-east17002573
xvii
Robert Fisk, “Who cares in the Middle East what
Obama says?”, The Independent, 30.05.2011,
Erişim Tarihi: 05.01.2012,
http://www.independent.co.uk/opinion/commentato
rs/fisk/who-cares-in-the-middle-east-what-obamasays-2290761.html
xviii
“Third mass grave found in Syria”, PRESS TV,
20.06.2011, Erişim Tarihi: 15.01.2012,
http://www.presstv.ir/detail/185564.html
xix
Yasin Atlıoğlu, “Hama’da Neler Oluyor?”, Yasin
Atlıoğlu’nun Kişisel Blogu, 07.08.2011, Erişim
Tarihi: 05.01.2012,
http://yasinatlioglu.blogspot.com/#!/2011/08/hamad
a-neler-oluyor.html ; “Free Syrian Army Founded
by Seven Officers to Fight the Syrian Army”, Syria
Comment, 29.07. 2011, Erişim Tarihi: 16.01.2012,
http://www.joshualandis.com/blog/?p=11043
xx
Fransız akademisyen Pierre Piccinin, 16 Ocak
2012’de bir Türk gazetesine verdiği röportajda
Temmuz ayında Hama’yı ziyaret ettiğinde kentin
büyük ölçüde muhaliflerin kontrolü altında
olduğuna şahit olduğunu söylemektedir. “Başka bir
Suriye”, Hürriyet, 16.01.2012, Erişim Tarihi:
19.01.2012,
http://www.hurriyet.com.tr/planet/19690319.asp
xxi
“Who is Mohammad Rahhal, the Syrian
Revolutionary who Called for Armed Resistance
and Attacked Burhan Ghalioun?”, Syria Comment,
07.09.2011, Erişim Tarihi: 05.01.2012,
http://www.joshualandis.com/blog/?p=11905
Sayfa 22
İÇ SAVAŞIN EŞİĞİNDE BİR ÜLKE: SURİYE/ YASİN ATLIOĞLU
xxii
“Syrian ex-attorney-general Bakkour survives
attack”, BBC News, 05.09.2011, Erişim Tarihi:
20.01.2012, http://www.bbc.co.uk/news/worldmiddle-east-14786486 ; “Gunmen Kidnap
Attorney General in Hama,Terrorist confesses to
killing and mutilating body of a lawenforcement member”, SANA, 29.08.2011,
Erişim Tarihi: 10.01.2012,
http://www.sana.sy/eng/337/2011/08/29/366700.ht
m
xxiii
Hüseyin Harmuş’un ortadan kaybolmasının
ardından bir çok iddia dile getirildi. Bu iddiaların
en dikkat çekeni Harmuş’un PKK üyeleri
karşılığında Türkiye ile Suriye arasında takas
edildiği idi. 10 Şubat 2012’de Türk medyasında
Harmuş’un kaçırılması ve Suriye’ye teslim
edilmesinde rol oynayan 5 kişinin gözetim altına
alındığına dair haberler yayınlandı. Türk hükümeti,
bu 5 kişiden birinin Türk Milli İstihbarat Teşkilatı
adına çalıştığını açıklıyordu. “Eski MİT’çiye
Harmuş baskını”, Hürriyet, 11.02.2012, Erişim
Tarihi: 12.02.2012,
http://www.hurriyet.com.tr/gundem/19894309.asp
xxiv
“El-Harmuş: Hiçbir Emir Almadım... Ticaretimi
Yaptılar”, SANA Türkçe, 16.09.2011, Erişim
Tarihi: 21.01.2012,
http://www.sana.sy/tur/339/2011/09/16/369673.htm
xxv
“Syria: The revolution will be weaponised”, AlJazeera, 23.09.2011, Erişim Tarihi: 22.01.2012,
http://www.aljazeera.com/indepth/features/2011/09/
2011923115735281764.html
xxvi
“Terör Tuğgeneral ve Üniversite Öğretim
Üyesini Hedef Aldı”, SANA Türkçe, 26.09.2011,
Erişim Tarihi: 20.01.2012,
http://www.sana.sy/tur/339/2011/09/26/371764.htm
xxvii
“Suriyeli bilim adamları infaz edilmeye
başlandı”, Yakın Doğu Haber, 28.09.2011, Erişim
Tarihi: 20.01.2012,
http://www.yakindoguhaber.com/HD9342_suriyelibilim-adamlari-infaz-edilmeye-baslandi.html
xxviii
Muallem Holds Meetings in NY as Arms
Seized in Homs, Al-Manar, 28.09.2011, Erişim
Tarihi: 20.01.2012,
http://www.almanar.com.lb/english/adetails.php?ei
d=29376&cid=23&fromval=1&frid=23&seccatid=
20&s1=1
xxix
“Son of Syria’s grand mufti, professor killed in
ambush near Ibla University”, Al-Arabiya,
02.10.2011, Erişim Tarihi: 19.01.2012,
http://english.alarabiya.net/articles/2011/10/02/169
872.html
xxx
“Syria forces storm main town, fight defectorsresidents”, Reuters, 27.09.2011, Erişim Tarihi:
10.01.2012,
http://www.reuters.com/article/2011/09/27/syriatown-idUSL5E7KR02A20110927
xxxi
“ Inside Homs, besieged centre of Syrian
resistance”, BBC News, 17.10. 2011, Erişim Tarihi:
http://yasinatlioglu.blogspot.com
10.01.2012,
http://news.bbc.co.uk/2/hi/programmes/newsnight/9
617507.stm
xxxii
Camille Otrakji, “Homs: The Capital of Syrian
Uprising”, Syria Comment, 18.10.2011, Erişim
Tarihi: 20.01.2012,
http://www.joshualandis.com/blog/?p=12501
xxxiii
“Syria opposition groups agree to coordinate
efforts”, The Los Angeles Times, 01.12.2011,
Erişim Tarihi: 06.01.2012,
http://articles.latimes.com/2011/dec/01/world/la-fgsyria-accord-20111202
xxxiv
Patrick Seale, The Struggle for Syria: A Study
of Post War Arab Politics 1945-1958, (Londra: I.B.
Tauris, 1986), s. 21
xxxv
“Syria calls Arab League decision to suspend its
membership violation of charter”, Al-Arabiya,
12.11.2011, Erişim Tarihi: 21.01.2012,
http://english.alarabiya.net/articles/2011/11/12/176
668.html
xxxvi
Yasin Atlıoğlu, “Suriye İzlenimleri (4-14 Kasım
2011), BİLGESAM, 23.11.2011, Erişim Tarihi:
18.01.2012,
http://www.bilgesam.org/tr/index.php?option=com
_content&view=article&id=1229:suriye-zlenimleri4-14-kasm-2011&catid=77:ortadoguanalizler&Itemid=150
xxxvii
“Arms smuggling into Syria flourishes as revolt
drags on”, Al-Arabiya, 16 .10.2011, Erişim Tarihi:
20.01.2012,
http://english.alarabiya.net/articles/2011/10/16/172
051.html
xxxviii
“Silah Yüklü Bir Araç Yakalandı”, SANA
Türkçe, 29.11.2011, Erişim Tarihi: 20.01.2012,
http://www.sana.sy/tur/339/2011/11/29/384773.htm
xxxix
“Sanctions Bite; Do Not Attack Syria; The
Harasta Attack; The Arab League Delays as
Damascus Contemplates Observers”, Syria
Comment, 18.11.2011, Erişim Tarihi: 20.01.2012,
http://www.joshualandis.com/blog/?p=12738
xl
Ocak ayı başında Suriye’ye silah götürdüğü iddia
edilen Rus bandıralı bir kuru yük gemisine dair
haberler uluslararası medyada yer almıştır. Bu
haberlere göre Rus gemisi yükünü Suriye’nin
Tartus limanına bırakmıştır. “Russian arms
shipments bolster Syria's embattled Assad”, BBC
News, 30.01.2012, Erişim Tarihi: 04.02.2012,
http://www.bbc.co.uk/news/world-middle-east16797818
xli
“Suriye'den Arap Birliği gözlemcilerine izin”,
BBC Türkçe, 19.12.2011, Erişim Tarihi:
20.01.2012,
http://www.bbc.co.uk/turkce/haberler/2011/12/1112
19_syria_protocol.shtml
xlii
“40 Killed in Damascus Suicide Bombings”, AlManar, 24.12.2011, Erişim Tarihi: 21.01.2012,
http://www.almanar.com.lb/english/adetails.php?ei
Sayfa 23
İÇ SAVAŞIN EŞİĞİNDE BİR ÜLKE: SURİYE/ YASİN ATLIOĞLU
d=38956&cid=23&fromval=1&frid=23&seccatid=
20&s1=1
xliii
“Terrorist Explosion in al-Midan Quarter in
Damascus Causes Tens of Civilian and Security
Victims”, SANA, 06.01.2012, Erişim Tarihi:
20.01.2012,
http://www.sana.sy/eng/337/2012/01/06/392647.ht
m
xliv
“Suriye'yle ilgili herkesin aklındaki soruyu
cevapladı”, Hürriyet, 28.12.2011, Erişim Tarihi:
20.01.2012,
http://www.hurriyet.com.tr/planet/19554751.asp
xlv
“Dabi: Suriye’de istediğimiz her yere gidiyoruz”,
Yakın Doğu Haber, 29.12.2011, Erişim Tarihi:
10.01.2012,
http://www.yakindoguhaber.com/HD9681_dabi-suriyede-istedigimiz-her-yere-gidiyoruz.html
xlvi
“Arap Birliği gözlemci heyetinden çelişkili
açıklamalar”, Euro News, 13.01.2012, Erişim
Tarihi: 21.01.2012,
http://tr.euronews.net/2012/01/13/arap-birligigozlemci-heyetinden-celiskili-aciklamalar/
xlvii
“Opposition figure criticizes SNC ties to Syrian
rebels”, Al-Akhbar, 13.01.2012, Erişim Tarihi:
22.01.2012, http://english.alakhbar.com/content/opposition-figure-criticizessnc-ties-syrian-rebels
xlviii
“Syrian rebel leadership is split”, CNN,
07.02.2012, Erişim Tarihi: 10.02.2012,
http://edition.cnn.com/2012/02/06/world/meast/syri
a-rebel-leaders /
xlix
“Suriyeli rakip silahlı grupları uzlaştırma çabası
sürüyor”, Yakın Doğu Haber, 11.02.2012, Erişim
Tarihi: 12.02.2012,
http://www.yakindoguhaber.com/HD9848_suriyelirakip-silahli-gruplari-uzlastirma-cabasisuruyor.html
l
“Suriye, Arap gözlemcilerin iznini uzattı”, BBC
Türkçe, 25.01.2012, Erişim Tarihi: 25.01.2012,
http://www.bbc.co.uk/turkce/haberler/2012/01/1201
24_syria_arab_monitors.shtml
li
“Arabi Gözlemci Heyetin Çalışmalarını
Durdurdu”, SANA Türkçe, 29.01.2012, Erişim
Tarihi: 01.02.2012,
http://www.sana.sy/tur/339/2012/01/29/397100.htm
lii
Sharmine Narwani, “Foolishly Ignoring the Arab
League Report on Syria”, Al-Ahkbar, 04.02.2012,
Erişim Tarihi: 06.02.2012, http://english.alakhbar.com/content/foolishly-ignoring-arab-leaguereport-syria ; Arap Birliği gözlemci heyetinin
Suriye raporu için bkz. “Report of the Head of the
League of Arab States Observer Mission to Syria
for the period from 24 December 2011 to 18
January 2012”,
http://www.columbia.edu/~hauben/Report_of_Arab
_League_Observer_Mission.pdf
liii
“Syria unrest: French journalist Gilles Jacquier
killed”, BBC News, 11.01.2012, Erişim Tarihi:
http://yasinatlioglu.blogspot.com
20.01.2012, http://www.bbc.co.uk/news/worldmiddle-east-16516135
liv
“Red Crescent official shot dead in Syria”, The
Telegraph, 25.01.2012, Erişim Tarihi: 28.01.2012,
http://www.telegraph.co.uk/news/worldnews/middl
eeast/syria/9039393/Red-Crescent-official-shotdead-in-Syria.html
lv
“Arab and Foreign Media Delegation Inspect
Damages of Terrorist Attack against Convent of the
Lady of Saydnaya”, SANA, 01.02.2012, Erişim
Tarihi: 02.02.2012,
http://sana.sy/eng/337/2012/02/01/397789.htm
lvi
“Mag pictures Iranians nabbed in Syria”, PRESS
TV, 17.01.2012, Erişim Tarihi: 20.01.2012,
http://www.presstv.ir/detail/221601.html ; “More
Iranian pilgrims kidnapped in Syria: report”, AlAkhbar, 01.02.2012, Erişim Tarihi: 02.02.2012,
http://english.al-akhbar.com/content/more-iranianpilgrims-kidnapped-syria-report
Sayfa 24