0 462 248 23 47 Org. San. Böl. Karapınar Mah. 73 Nolu Sok. No. 2 C

Transkript

0 462 248 23 47 Org. San. Böl. Karapınar Mah. 73 Nolu Sok. No. 2 C
do ğ a l süt keyf i !
MGY GIDA TEM. İNŞ. TEKS. TUR. SAN.
PAZ. NAK. VE DIŞ TİC. LTD. ŞTİ.
Yeni Atılımlara
Engindere Mah. Toptancılar Sitesi D Book No. 1-B RİZE Pbx: 0 464 226 16 14
A. Kahveci Bulvarı Akçataş Sitesi No: 21/A Söğütlü - AKÇAABAT Tel.: 0 462 248 23 47
Org. San. Böl. Karapınar Mah. 73 Nolu Sok. No. 2 C Blok Ordu Tel.: 0 452 234 54 11
Önsöz
Hüseyin KUTLU
RTSO olarak en büyük amacımız, sizlerin memnuniyetini en üst düzeye çıkarmak ve verdiğimiz hizmetin kalite değerini arttırmaktır. Tüm birimleri ve çalışmalarıyla üyelerine en iyi hizmetleri sunmayı hedefleyen RTSO bildiğiniz
gibi 2008 yılında “ISO 900:2008 Kalite Sistemi Belgesi”ne
ulaşmış ve ayrıca “Uluslararası Akredite Sistemi”ne dahil olmuştu. Bu belgeler ile tüm işlemlerimizde üye memnuniyetini sıfır hata ile sürekli geliştirmeyi hedeflemiştik.
Bu hedef doğrultusunda, kısıtlı bütçemizin de imkan verdiği ölçülerde önce meclis katımızı ve toplantı salonumuzu tümden değiştirdik. Kolon fazlalığından oturanların birbirini göremediği görünümü hiçte hoş olmayan, toplantı düzenlemekten ve konuk ağırlamaktan adeta utanır hale geldiğimiz salonumuzu, çok konforlu, projeksiyon ve görüntülü her türlü toplantıya müsait, çokamaçlı bir salon haline getirerek, Rize’nin hizmetine sunduk.
Bununla beraber mevcut hizmet verme kalitemizi daha üst seviyelere çıkartmada, servis katımızdaki bazı fiziki şartlarımızın yeterli olmadığını tesbit ettik. Eskiyen teknik altyapı, yetersiz kalan hizmet verme alanları, gösterdiğimiz çabaları gölgeliyordu. Servis
katını 1.kattan kaldırarak üyelerimizin hiç zahmet çekmeden ve zaman kaybetmeden ulaşabileceği, kullanım alanı daha büyük olan giriş katına aldık. Son derece şık ve en son teknoloji teknik alt yapı ile donatılmış,
seri bir şekilde hizmet verebilecek yeni servisimizi siz değerli üyelerimizin hızmetine sunmaktan çok mutlu olduk.
Bununla yetinmeyip, oda hizmetlerinde ve işlemlerinde büyük önem ve yer tutan arşivleme sistemini tümüyle değiştirdik. Kolay ulaşılabilecek halde ve çok sağlıklı saklama metotlarıyla, bilgi ve belgellerin geleceğe sağlam ve
eksiksiz bir şekilde taşınmasınıda sağlamış bulunmaktayız.
Odamız yönetimi adına, yapılan bu güzel hizmetleri siz üyelerimizle paylaşmaktan büyük mutluluk duyduğumuzu belirtmek isterim. Sizlerden gördüğümüz büyük ilgi ve destek bizleri daha çok çalışmaya teşvik etmekte, siz üyelerimize daha fazlasını sunma yönünde motivasyonumuzu halliyle artırmaktadır.
Sayın üyelerimiz,
Günümüzde yerel ölçekte bile rekabet edemeyecek, uzmanlaşmamış şirketlerin yaşama şansı son derece azdır. Her sektörde çok ortaklı büyük şirketlerin kurulması neredeyse zorunluluk arz etmektedir. Artık günümüz koşullarında küçük ölçekte, eski teknolojiyle, vasıfsız
eleman çalıştırarak, profesyonel olamayan yönetim biçimleriyle gelişmek mümkün değildir. Rize esnafının ve tüccarının yaşadığı ciddi sorunlar ortadadır. Ancak bu sorunların bir kısmı artık yapısal bir soruna dönüşmüştür. Yani
sektörler bir yapı değişikliği geçirmektedir ve bu değişime ayak uydurmaktan başka çözüm yoktur. RTSO olarak bu gerçeği israrla vurgulayarak uyarı ve bilgilendirme
görevimizi yapmaya çalışıyoruz. Klasik anlayışın ve alışıkların çabuk değişmediğini görüyoruz. Fakat değişmeyen
tek şeyin değişim olduğu gerçeği karşımızda durmaktadır.
Sevgi ve saygılarımla. Rize
Ticaret ve Sanayi Odası
Adına Sahibi
Ömer Faruk OFLUOĞLU
(Yönetim Kur. Başkanı)
Adres:
Rize Ticaret ve Sanayi Odası
Atatürk Cad. No: 359 - RİZE
Tel: 0.464 217 55 66 (pbx)
Fax: 0.464 212 22 00
Web: www.rizetso.org
Genel Yayın Sorumlusu
ve Yazı işleri Müdürü
e-mail: [email protected]
[email protected]
RİZE
TİCARET VE SANAYİ ODASI
(Yönetim Kur. Bşk. Yrd.)
Hüseyin KUTLU
Tasarım
Artan Reklam
0.464 217 26 56
Yayın Koordinatörü
Baskı
YIL: 17 SAYI: 132 ŞUBAT 2010
Osman CAN
e-mail: [email protected]
FSF Printing Hause
0.212 690 89 89 İstanbul
2009 Yılı ve
2010 Yılından
beklentiler
Şaban Aziz KARAMEHMETOĞLU
RTSO Meclis Başkanı
6
Ticaret ve Sanayi Odamızın çok kıymetli üyeleri; İçerisinde bulunduğumuz bu günlerin en
önemli konusu gerek dünyamız, gerek Türkiyemiz ve
gerekse Rizemiz açısından baktığımızda istikrar arayışıdır. Yaşanan global ekonomik kriz tüm dünyayı derinden etkilemiş bununla birlikte ülkemiz ve ilimizdede 2009 yılında ciddi tahribate yol açmıştır. Bu nedenle uluslararası kurumlar ve ülkeler istikrarı temin
etmek için ciddi çaba içersine girmişlerdir. Ülkemizde siyasi anlamda yaşanan gelişmeler istikrarı tehdit eder boyutlardadır Demokratik açılım çerçevesinde yaşanan diyalogsuzluk ortamı toplumsal gerginliği de beraberinde getirmektedir. Bu pencereden baktığımızda gerek siyasi parti liderlerimize ve
gerekse parlementomuza çok önemli görevler düşmektedir. Toplumumuzda artan gerginliği azaltacak şekilde tavır alınması ve yapılacak olan görüşmelerin höşgörülü bir ortam içersinde yürütülmesi
büyüme için istikrarlı bir ortam oluşturacaktır. Önümüzdeki 2010-2011 yıllarında krizden çıkmak için alınan önlemlerin yan etkileri olan problemlerin çözümü noktasında çaba sarf edileceği görülecektir .
Yaşanan ekonomik kriz neticesinde oluşan bu problemler neler olabilir diye baktığımızda ;
1-Artan bütçe açıkları, 2-Büyüyen Likidite fazlası,
3-İşsizlik diye tanımlayabiliriz.
Değerli dostlar ;
Bir yandan ülkeler ekonomik politikalarını belirlemeye çalışırken uluslararası kurumlarda rollerini yeniden tarif etmektedirler. Merkez bankamız ve uluslararası finans
kuruluşlarının devletimizin uygulamış olduğu ekonomik politikaları paylaşmaları ve uyumlu hale getirilebilmesi için gösterilen çabalar
umut vermektedir. 2009 yılı sonunda ülkemizin en önemli sorunlarından birincisi kronik işsizliktir. Ancak işsizliğin nedenlerini sadece yaşanan ekonomik
krize bağlamak da doğru değildir . Ülkemizdeki sorun yapısaldır. Yaşanan kriz neticesinde faizlerin düştüğü ve yatırımların teşviklerle desteklendiği bir dönem yaşadık. Bu
şartların 2010 yılında da devam edegeleceği çok muhtemeldir. Önümüzdeki dönem
iş modellerinin yeniden sorgulandığı bir dönem olacaktır. Öne çıkabilecek sektörler
olarak enerji ve sürdürülebilir
çevre alanları gözükmektedir.
2009 ‘da Türkiyemizde krizin büyük bir bölümünü maalesef reel sektör yaşamıştır Kuvvetli sermaye yapısı ile finans
kesiminin çok zor bir dönemi
geride bıraktığını söyleyebiliriz .
Ancak 2010 yılında öngörülen
yüzde 3-4 büyümenin gerçekleşmesi durumunda bile reel sektör
açısından kolay bir yıl olmayacaktır .
Krizden çıkabilmek için hükümetimiz tarafından yürürlüğe konan önlemler bütçemizde önemli açıklar meydana getirmiş bunun
sonucunda makro dengelerde bozulmalar olmuştur. Bozulan dengeleri zaman içersinde düzeltmek
gerekecektir. Çünkü bu dengeler TÜRKİYEMİZ İçin çok önemlidir .
Ülkemiz ekonomisi için çok
önemli güven çıpalarından biri olan
AB ile ilişkilerin içe dönük siyası kaygılarının ağırlık kazanması nedeni
ile ülkemiz gündeminde olması gereken AB ile ilişkilerin üst sıralardaki yerini maalesef kaybettiğini görmekteyiz. Bu alandaki çalışmalara 2010 yılında hız verilmelidir. Ülkemiz
açısından sosyal ve ekonomik kalkınmanın kilit kelimesi istikrardır. Gerek ekonomik ve gerekse sosyal olarak yaşanan dalgalanmaların toplu-
“Demokratik
açılım
çerçevesinde yaşanan
diyalogsuzluk ortamı
toplumsal gerginliği
de beraberinde
getirmektedir.
Bu pencereden
baktığımızda
gerek siyasi parti
liderlerimize
ve gerekse
parlementomuza
çok önemli görevler
düşmektedir.”
mum her kesimini etkilediği aşikardır. Ekonomik açıdan baktığımızda
alınacak tedbirler işgücü maliyetlerini aşağı çekecek ve verimliliği artıracak yapısal önlemler içermelidir.
Değerli arkadaşlarım ; 2010yılında sürdürülebilir
lik kavramı bizim yine iş yapma biçimimiz olacaktır. Bizler kriz sonrası
ödevlerimizi çalışmaya devam ederken Rize Ticaret ve Sanayi Odasını temsil eden meclis üyeleri olarak bir yandan da başlattığımız pro-
jeleri hayata geçirmek için var gücümüzle çalışmaya devam edeceğiz. Dünyamız, Türkiyemiz ve Rizemiz 2008/2009 yıllarını ekonomik
açıdan deprem sayılabilecek sarsıntılarla geçirdi . Önümüzdeki 20102011 yıllarında da ekonomik anlamda artçı sancılar olabilir. Ancak böylesine kuvvetli bir sarsıntıdan sonra
oluşan yeni ekonomik düzende ülkemiz ve ilimizin Coğrafi ve ekonomik konumu bizlere yeni fırsatlarıda beraberinde sunduğunu
unutmamalıyız. İlimiz tüccarları olarak siz değerli arkadaşlarımın güçlü ve sağlam yapısı nedeni ile yapacak olduğunuz özverili ve etkin çalışmalar
neticesinde bu fırsatları en etkili bir biçimde değerlendirebileceğinize inanıyor ve siz değerli üyelerimize güveniyoruz. Bununla birlikte ifade etmeye çalıştığım yaşanan bu süreç ilimiz
açısından baktığımızda her zaman dile getirmeye çalıştığımız
alt yapı sorunlarının çözümü
noktasında verdiğimiz mücadeleyi doğal olarak etkilemiştir.
Ümidimiz o dur ki önümüzdeki
dönemde başta sayın başbakanımız Recep Tayyip Erdoğan olmak üzere bölgemiz ve ilimiz
siyasetçilerinin kamu kurum ve
kuruluşlarımız ve yöneticilerimizin yaptırım güçlerine ve duyarlılıklarına her zamankinden
daha fazla ihtiyaç duymaktayız .
Ticaret ve Sanayi odamızca
ortaya konan ve ilimizin kader projeleri diye tabir ettiğimiz bu projelerin sorgulanması ve kamuoyu desteği oluşturması açısından takip etmek tüm Rizelilerin ödevi ve görevi olmalıdır diye düşünüyoruz.
Bu duygu ve düşüncelerle
ailelerinizle birlikte hayırlı bir yıl diliyor, sıhhat ve afiyet içersinde olmanızı temenni ediyorum .
S a y g ı l a r ı m l a.
7
Geleceğe Yön
Vermek
Ömer Faruk OFLUOĞLU
RTSO Yön.Kur. Başkanı
8
Dünyada yaşanan değişim ve gelişmeler doğrultusunda Türkiye’de de yeniden yapılanma, kurumsallaşma gibi ihtiyaçlardan sıkça söz edilmektedir. Özel sektör ve Kamu kurum kuruluşları bu değişime
ayak uydura bilmeleri ve kuruluşlarına yön verebilmeleri için geleceğe yönelik kendi plan ve programlarını
yapmak, uygulamak ve sonuçlarını ölçüp değerlendirerek kuruluşlarının geleceğine yön vereceklerdir. Günümüzde bölgesel kalkınmanın içeriği değişim geçirmektedir. Bölgesel kalkınma geri kalmış
bölgelere yönelik yeniden dağıtım ve teşvik sisteminden ziyade rekabet gücünün arttırılmasına yönelmektedir.
Yerel ve Ulusal rekabet, yatırım ortamının iyileştirilerek şirketlerin yönetim ve iş yapma anlayışlarını
uluslararası standartlar çerçevesinde yapılandırmasını
zorunlu kılmaktadır. Tam bu noktada Ticaret ve sanayi odalarının önemi gündeme gelmektedir. Ticaret ve
Sanayi Odaları Faaliyet gösterdikleri şehirlerin girişimcilerinin kapasitelerini yapılandırarak, güçlendirerek yerel ve küresel rekabete hazırlama işlevini yerine getirmektedirler. Ticaret ve Sanayi odaları üyelerinin geleceğine ve ülke ekonomisine “Stratejik Planlar” aracılığıyla yön vermektedirler. Stratejik planlar geleceğe bu
günden müdahaledir.
Günümüzün küresel rekabet şartlarında başarılı olan organizasyonlar geçmişte bu günü stratejik bir yaklaşımla planladıkları için başarılı olmuşlardır.
Gelecekte oluşabilecek potansiyel riskleri önceliklendirerek etkilerini azaltan, fırsata dönüştüren, tesadüflere yer vermeyen kendisini yenileyen ve öğrenen organizasyonlar 21.Yüzyıla yön verecektir.
20. Yüzyıl’ın başından başlayan 21.Yüz-
yılda da devam edecek olan küreselleşme olgusunun anahtar kavramlarından biri Stratejidir. Bu günün şartlarında strateji geleceği
riskleri ve fırsatları ile birlikte öngörebilmektir. Strateji bir kurumun geçmişi ve bu günü arasında kurduğu tutarlı bir bağla geleceği inşa edebilmesidir. Yerel birikim ve dinamikleri dışlamayan yerelden etik kodlarını oluşturarak
küresel sisteme entegre olmaya yönelen stratejiler yaşadığımız
yüzyıla yön verecektir.
Kamu kurumları, yasal sürecin ertesinde stratejik plan yapma yükümlülüğü üstlenmişlerdir. Bu yasal süreç 24.12.2003 tarihinde
yürürlüğe giren 5018 Sayılı Kamu
Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu ile başlamıştır. Ancak stratejik planlamaya ilişkin hükümler 01/01/2005 tarihinde yürürlüğe girmiştir. 5018 sayılı Kanunda
stratejik plan,”kamu idarelerinin
orta ve uzun vadeli amaçlarını,
temel ilke ve politikalarını, hedef
ve önceliklerini, performans ölçütlerini, bunlara ulaşmak için izlenecek yöntemler ile kaynak dağılımlarını içeren plan” olarak tanımlanmıştır.
Kanunda, kamu idarelerine, kalkınma planları, programlar, ilgili mevzuat ve benimsedikleri temel ilkeler çerçevesinde geleceğe ilişkin misyon ve vizyonlarını oluşturmak, stratejik amaçlar
ve ölçülebilir hedefler saptamak,
performanslarını önceden belirlenmiş olan göstergeler doğrultusunda ölçmek ve uygulamanın
izleme ve değerlendirmesini yapmak amacıyla katılımcı yöntemlerle stratejik plan hazırlama görevi verilmiştir.” Rize Ticaret ve Sanayi
Odası ve üst birlik olan Türkiye
Odalar ve Borsalar Birliğini tanımlayan 18.05.2004 tarihli 5174 sayılı kanunun 4’üncü maddesinde
Odalar; üyelerinin müşterek ihtiyaçlarını karşılamak, meslekî faaliyetlerini kolaylaştırmak, mesleğin
genel menfaatlere uygun olarak
gelişmesini sağlamak, mensuplarının birbirleri ve halk ile olan ilişkilerinde dürüstlüğü ve güveni
hâkim kılmak üzere meslekî disiplin, ahlâk ve dayanışmayı korumak ve bu Kanunda yazılı hizmetler ile mevzuatla odalara verilen görevleri yerine getirmek
amacıyla kurulan, tüzel kişiliğe
sahip kamu kurumu niteliğinde
meslek kuruluşlarıdır.” şeklinde tanımlanmıştır.
Tüzel kişiliğe sahip kamu
kurumu niteliğinde meslek kuruluşu olan Rize Ticaret ve Sanayi Odasının stratejik planının temel dayanağı 2009 tarihi itibarıyla güncelleştirildi. Rize Ticaret
ve Sanayi Odası’nın Stratejik Planını değerlendirecek olan kurum
ise üst birlik olan Türkiye Odalar
ve Borsalar Birliği organı Akreditasyon Kuruludur. “Akreditasyon
malların ve hizmetlerin istenen
şartlara uygun nitelikler taşıdığını tespit etmek gayesiyle yapılan
deney, analiz, muayene ve belgelendirme (sertifikasyon) işlemlerini
içeren uygunluk değerlendirmesi işleri yapan kuruluşların yeterliliklerinin onaylanmasıdır.” Stratejik plan, akreditasyon sürecinin oluşturmaya çalıştığı standardizasyonunun önemli bir bileşenidir. “Bu yeni standart, yetki almayı isteyen tüm odaların ve borsaların sahip olmaları ve üyelerine
sunmaları gereken bir takım zor,
temel becerileri ve hizmetleri içeren kapsamlı ve güvenilir bir çerçeveye dayanmaktadır” Bu açıdan, ”Akraditasyonlar Oda” sertifikasını alma başarısını gösteren
Rize Ticaret ve Sanayi Odasının
akreditasyon standardı oluşturmak amacıyla stratejik plan yapması gerekmekteydi.
Stratejik Planın ana gövdesini özgörev, vizyon, temel değerler, amaçlar hedefler ve stratejiler belirlemektedir. Özgörev, vizyon ve ilkelerin oluşturulması sonucunda, kuruluşun varması iste-
nen noktaya nasıl bir çerçeve içinde ulaşılacağı amaç ve hedeflerin
belirlenmesi ile ortaya çıkar. Özgörev, vizyon ve ilkeler bir kuruluşun kurumsal kimliğine de katkıda bulunan öğelerdir. Kuruluş sadece isim, amblem ve iş akışı ile
tanımlanamaz. Kuruluşun oluşturduğu bilgi birikimi, tecrübesi,
uzmanlığı ve geliştirdiği kurumsal
tavrı belli bir kurumsal kimlik yaratır. Stratejik planlamanın bir işlevi de kuruluşun kurumsal kimliği ile sunduğu hizmetler arasında
daha güçlü bir ilişki kurmaktır.
Özgörev ve vizyonun temel değerlerle uyumlu gerçekleşebilir hedefleri destekleyen ölçülü bir idealliği yansıtması önemlidir. Özgörev ve vizyonun temel
değerlerle uzlaştırmayan hedefler kurumsal kimliği etik alandan
uzaklaştırır. Geleceğe bakan bir
kuruluş ekonomik sosyal, çevresel sürdürülebilirliği dikkate alarak kurumsal kimliği inşa edebildiği ölçüde büyüme imkânlarını
genişletmiş ve saygınlık kazanmış
olur.
Rize Ticaret ve Sanayi
Odası’nın özgörevi, kuruluş yasasında belirtilen sorumluluklar çerçevesinde üyelerine kaliteli hizmet sunmak, Rize ilinin etkin olduğu sektörlerde yerel ve küresel ölçekte öncü/lider şehir düzeyine yükseltmek, gelecekte oluşacak risk ve fırsatları öngörerek Rize içinde ve dışında yaşayan Rizeli aktörlerle birlikte geleceğin
Rize’sini birlikte inşa etmektir.
Rize Ticaret ve Sanayi
Odası olarak vizyonumuz ise, doğası, tarihi, çayı ve yaratıcı insan
potansiyeliyle Başbakanlar diyarı Rize’mizi sürekli gelişen kurumsal yapımızla, ekonomik, sosyal,
çevresel sürdürülebilir önceliklerimizle 21.Yüzyılın ticaret ve turizm
kenti haline getirmektir.
Bu düşünceler ile hazırlanan Odamızın 2009-2012 Stratejik planının Odamız ve ilimize hayırlı olmasını diliyorum.
9
Rize 2023
Vizyonu
Seyfullah HACIMÜFTÜOĞLU
Rize Valisi
Büyük başarılara imza atmanın birincil koşulu büyük düşünebilmektir. Büyük düşünebilmek
için ise üstün zekâlı veya derin entelektüel birikime
sahip olmanız gerekmez. Ancak sizi hedefe kilitleyecek biçimde düşünme ve davranma melekesi
elde etmiş olmanız icab eder.
Ülke olarak, Cumhuriyetimizin 100. kuruluş yıldönümü olan 2023 yılında uluslararası
arenada güçlü bir aktör olarak yer almak istiyorsak, geniş bir perspektif ve vizyonla stratejiler geliştirmek zorundayız. Küreselleşen dünyamızda
bu hedefe ulaşabilmek için yerel aktörlerin de ihmal edilmemesi gerekir. Çünkü büyük resim küçük resimlerin birleşmesinden meydana gelir. Büyük resmin bileşenlerinin 81 ayağı bulunmaktadır. Bu ayakların genel toplamı Büyük Türkiye
Vizyonu’nu oluşturacaktır.
İlimiz Rize de bu yerel aktörlerden biridir.
Ülkemiz vizyonuna paralel olarak ilimizi de her
alanda kalkındırmak zorundayız. İl yöneticileri olarak 2023 vizyonumuzu gerçekleştirme yönünde
tüm stratejilerimizi belirlemek, bu doğrultuda uygulayıcılara yön ve hedef göstermek durumundayız.
Rize Valisi olarak önem atfettiğim hususların başında eğitim konusu gelmektedir. Çünkü bilim, sanat, teknoloji, ekonomi, sanayi, kültür vb.
hangi dalı ele alırsanız alın hepsinin temelini eğitim oluşturmaktadır. 10
Eğitim sistemimiz nicel olarak son yıllarda önemli gelişmeler
kaydetmiştir. Ne var ki kalite anlamında aynı oranda bir ilerlemeden bahsetmemiz mümkün gözükmemektedir. Bu durumu ilimiz
Rize’de de gözlemlememiz mümkündür. Alt yapı yatırımları, okullaşma, araç-teçhizat anlamında sorunlarımızı büyük ölçüde halletmiş
durumdayız. Ancak kalite ve verimlilik anlamında aynı şeyleri maalesef söyleyemiyoruz. Avrupa’nın
en genç nüfusuna sahip ülkesiyiz. Gençlerimizi donanımlı yetiştirmek istiyorsak eğitim sistemimizi ezberci bir anlayıştan arındırıp, analitik düşünceye odaklı yapılandırmamız gerekmektedir. Çocuklarımızın sınavlara hazırlanmasına yönelik bir eğitim anlayışı, özgür düşünebilme ve değerlendirebilme yeteneklerinin yok olmasına
neden olmaktadır.
Benzer problemler Üniversitelerimiz için de geçerlidir. Üniversitelerimiz maalesef Dünya
Üniversiteleri ile karşılaştırıldığında
bilim üretme, araştırma kapasitesi
yönünden rekabet edebilecek düzeyde değildirler. Bu olumsuzluklardan bahsediyor olmam ümitsizlik ifade etmek için değil, fotoğrafı ortaya koymak bakımındandır. Bugün artık her ilimizde en az
bir Üniversite mevcuttur. Bundan
sonraki adımlar, düzeyi ve kaliteyi
yükseltmek yönünde olmalıdır. Rize
Üniversitesi’nin geçmişi çok kısa olmakla beraber kaydetmiş olduğu
başarılar ve bu başarılara bakarak
yaptığımız projeksiyonlar geleceğe
ümitle bakmamıza neden olmaktadır. İlimizi bir “üniversite kenti” ne
dönüştürmemiz gerekmektedir.
Ciddi herhangi bir güvenlik
problemi olmayan ilimizin önemli gelişme kaydettiği hususlardan
biri de sağlık alanındaki atılımlar-
dır. Eğitim ve Araştırma Hastanemiz, modern Tıp Fakültemiz, Pazar ilçemiz ve il merkezinde yapımı
tamamlanmak üzere olan Devlet
Hastanelerimiz hizmete girdiğinde
inanıyorum ki Rize bölgenin Tıp ve
Sağlık Merkezi haline gelecektir. 2023’e kadar transformasyon beklediğimiz bir husus da
“turizm” olgusudur. Tatil denilince ilk akla gelen “deniz, kum, gü-
“Cumhuriyetimizin
100. kuruluş
yıldönümü olan 2023
yılında uluslararası
arenada güçlü bir
aktör olarak yer
almak istiyorsak,
geniş bir perspektif
ve vizyonla stratejiler
geliştirmek zorundayız.
Küreselleşen
dünyamızda bu hedefe
ulaşabilmek için yerel
aktörlerin de ihmal
edilmemesi gerekir.”
neş” konseptinin yerini “ekolojik turizm” gibi alternatiflere bıraktığı günümüzde Rize’miz; heli-ski, kano,
trekking, jip safari, rafting vb. gibi
değişik aktivitelerle bambaşka imkanlar sunmaktadır. Bilhassa son
dönemlerin gözde turizm türü olan
“yaylacılık” ilimiz için büyük gelecek
vadetmektedir. Başka yerlerde pek
rastlanmayan otantik kemer köprüleri, şelaleleri, Kaçkar Dağları Milli Parkı kuşkusuz geleceğin cazibe
merkezleridir. Bu zenginliklerimi-
zi kaliteli hizmet sunumlarıyla turistlerle buluşturmayı başardığımızda Rize’miz turizm için bir ilgi odağı
haline gelecektir.
Çayın başkentinde çayı ihmal etmemiz söz konusu olamaz.
Konvansiyonel çay tarımının yanı
sıra organik çay üretimini de teşvik etmeliyiz. Çayın yanı sıra ilimize katma değer getirecek alternatif ürün arayışında, tarımsal stratejiler de geliştirmemiz gerekir. Burada hedefimiz Rize’nin topyekûn
kalkınmasıdır.
Rizeli’nin kadim beklentisi olan Ovit Tüneli 2023 vizyonunda temel hedeflerimiz arasındadır. Valilik olarak çalışmaları yakından takip etmekteyiz.
Ulaştırma Bakanlığının açıklanan
2023 hedef programında BatumRize-Trabzon - Erzincan demiryolu projesi ilimizin hatta bölgemizin ufkunu açacak çok önemli bir
projedir. Bu projeler gerçekleştirildiğinde ilimiz göç veren bir il olmaktan çıkıp göç alan bir il konumuna yükselecektir. Organize Sanayi Bölgemiz ile ilgili hukuki süreç devam etmektedir. Problem
çözüldüğünde Rize’miz büyük bir
atılım gerçekleştirmiş olacaktır.
Rize Valisi olarak; Rize 2023
vizyonunun
gerçekleşmesinin
önünde hiçbir engelin olmadığını düşünüyorum. Yeter ki küçük
hesaplar peşinde olmayalım. Birlik
beraberlik içinde Rize’nin topyekûn
kalkınmasında etkili olabilecek tüm
aktörleri bir araya getirecek bir sinerji oluşturma gayretinde olalım.
Ben Rize’de bu dinamizmi görüyorum.
Rizeli’nin kıvrak ve pratik
zekasının Rize’nin tüm potansiyelini harekete geçireceğine, tüm engelleri aşarak sorunları çözeceğine
yürekten inanıyorum.
11
ÇAYKUR’UN
2009 YILI
DEĞERLENDİRMESİ
Ekrem YÜCE
Çay İşletmeleri Genel Müdürü
Çay üretimi 758 bin dekar
alan üzerinde, 201 bin üretici aile
tarafından gerçekleştirilmektedir.
Yıllara göre değişen 1 milyon 200
bin ton yaş çay rekoltesinin %5560’ı Çaykur tarafından 47 adet yaş
çay işleme fabrikasında Mayıs-Ekim
ayları arasında işlenmektedir.
Çay, yaklaşık 1 milyon insanın geçim kaynağını teşkil eden ve
ülkemiz ekonomisine sadece Çaykur olarak 1 Milyar TL’nin üzerinde
kaynak oluşturan önemli bir üründür.
Çaykur; 2009 yılında 594
bin ton yaş çay alımı gerçekleştirmiş
olup, 111,6 bin ton kuru çay üretimine karşılık 110 bin ton kuru çay
satma başarısı göstermiştir.
2009 Yılı Yaş Çay Kampanyasını kısaca değerlendirdiğimizde;
2003 yılında, çay yaprağına
destek için başlatılan destekleme
12
primi uygulamasına devam edilmiş
olup, 2009 yılında da yaş yaprağa
destekleme primi 11,5 Krş/kg olarak
belirlenmiştir.
Destek primiyle birlikte yaş
çay ürün alım fiyatı % 8 oranında
artırılarak 1 kg yaş çay ürün bedeli
90,5 Krş olmuştur.
Çay bahçelerinin ıslahı ve
kaliteli çay üretiminin temini amacıyla yapılan Budama Projesi kapsamında, 2009 yılında 1/7 oranında
102 bin dekar çaylık alan budanmış olup, budamadan dolayı meydana gelen ürün kaybı bedeli olan
56.540.000 TL, 28 Temmuz 2009
tarihinde üreticilerimize ödenmiştir.
Yaş Çay Ürünü Destekleme
Primi uygulamasına 2009 yılında da
devam edilmiş, sektörde yaş çay alımı ve dolayısıyla kuru çay üretimi,
Yaş Çay Ürünü Destekleme Primi
uygulamasıyla kayıt altına alınmıştır. İktisadi Görünüm
1-) Çaykur; 2009 yılı yaş çay
kampanya döneminde müstahsillerinden toplam olarak 594 Bin Ton
yaş çay alımı gerçekleştirmiştir. 2-) 2009 yılında müstahsillerimize toplamda 469 Milyon TL
yaş çay ürün bedeli tahakkuk etmiştir. Bugüne kadar yaklaşık olarak
414 Milyon TL ödeme yapılmıştır. 3-) Yaş çay ödemelerinde
olduğu gibi işçi ve memur maaş
ödemelerimiz bugüne kadar planlandığı şekilde ödenmiştir. 4-) Yine Çaykur bir yandan
ürün ve işçilik ödemelerini yaparken
diğer taraftan da işletme, enerji,
nakliye, sağlık, sigorta, yasal vergiler v.s gibi birçok gider kalemleri için
ödemelerini günü gününe gerçekleştirmiştir.
5-) Çaykur tarafından 01
Ocak-31 Aralık 2009 tarihleri ara-
sında;
*Malzeme Alımları olarak
(kömür, ambalaj, iaşe, yatırım gibi) piyasaya toplam 130 Milyon TL
ödeme yapılmıştır.
*Memur ve işçi personel
için (ikramiye, kıdem tazminatı, sigorta primi, vergi gibi) 325 Milyon
TL ödeme gerçekleştirilmiştir.
*Geri kalan hizmet alımları gibi diğer giderler için toplam 74
Milyon TL ödeme gerçekleştirilmiştir.
6-) Genel toplamda ise; 01
Ocak-31 Aralık 2009 tarihleri arasında sadece gelirlerimiz 1 Milyar 026
Milyon TL olarak gerçekleşmiştir.
7-) Daha önceki yıllarda olduğu gibi Çaykur ödemelerini; belirli bir planlama dâhilinde ve ödeme
önceliklerine göre düzenlemektedir.
Yıl İçerisinde Gerçekleştirilen
Teknik Islah Çalışmaları
1- Kıvırma Tablalarının Kroma Dönüştürülmesi ve Kıvırma Islah
Çalışmaları
Geçmiş yıllara ilaveten 2009
yılında da 123 adet kıvırma tablası
komple krom döküme dönüştürülmüş, böylece işletmelerimizde mev-
cut olan 1.442 adet kıvırma tablasının 1.212 adedi komple krom döküm malzemeye, dönüştürülmüştür.
İşletmelerimizde rotervan
yüklemeleri için helezonlu otomatik
yükleme sistemlerinin kurulumu tamamlanmıştır.
2- Fırın ve Tasnif Islahı
2009 yılı sonu itibariyle çay
kurutma fırınları ve tasnif bölümlerinde hijyenik ortam oluşturma, verim artırma ve enerji tasarrufuna
yönelik ıslah çalışmaları fırın kısımlarında %70’ler seviyesinde tamamlanmıştır. 39 işletmemizin tasnif bölümleri modernize edilmiş olup, geri
kalan 8 işletmemizde ise modernizasyon ve ıslah çalışmaları sürdürülmektedir.
3- Fırın ve Tasnif Toz, Lif Toplama Sistemleri Kurulumu
İşletmelerimizde
mevcut
kurutma fırınlarından ve tasnif bölümlerinden çıkarak çevreye yayılma
ihtimali olan kafein tozları ve çay liflerinin olumsuz etki vermemesi için
2009 yılı sonu itibariyle 47 yaş çay
işletmemizin 9’unda siklonlu tip toz
toplama sistemi, 37’sinde bacalı tip
fırın toz toplama sistemi kurulmuş
bulunmaktadır.
2009 yılı sonu itibarıyla 47
yaş çay işletmemizin 43’ünde tasnif
toz toplama sistemi kurulumu tamamlanmış, 3 işletmemizde kurulum çalışmaları devam etmektedir.
4- Konveyör Bantların Islahı
İşletmelerimizde
mevcut
olan konveyör bantlarının çayla temas eden metal aksamlarının paslanmaz malzemeye, konveyör bantlarının da gıda normlarına uygun
PVC malzemeye dönüştürülmesi çalışmaları kıvırma, fırın ve tasnif kısımlarında %78 oranında tamamlanmış
olup, bu yöndeki çalışmalarımız yatırım imkânları çerçevesinde devam
etmektedir. 5- Seramik Kaplı Kontinu
Fermantasyon Sistemi
47 yaş çay işletmemizde
fermantasyon sistemlerinin otomasyon çalışmaları tamamlanmış olmakla birlikte, yaş çay fabrikalarımızda mevcut olan fermantasyon sistemlerinde hijyeni arttırmak amacıyla, fermantasyon oda
13
duvarları seramik kaplanmakta,
pencereler PVC malzemeden ve
camdan, sistemde kullanılan metal aksamlar paslanmaz malzemeden olacak şekilde sistem modernize edilmektedir.
6- Otomasyonun Sağlanması
2009 yılı sonu itibarıyla 47 fabrikamızın üretim
hatlarında yüksek oranda
otomasyon sağlanmış bulunmaktadır. 7- Enerjinin Verimli
Kullanımına Dönük Çalışmalar
2009 yılı itibariyle 2 ünitemizde doğalgaz dönüşüm
sistemi, 1işletmemizde ileri itimli buhar santrali kurulmuştur.
8- Çevre Kirliliğini Önlemeye Dönük Çalışmalar
a- Atıksular; Fabrikalarımız atıksularının
çevreye verdiği zararları önlemek için; yasal mevzuat gereği yerine getirilerek, 21 işletmemizde atıksu arıtma tesisi kurulmuştur.
b-Gaz Emisyonları;
2009 yılı itibariyle tüm
fabrikalarımızda emisyon ölçümleri yapılmıştır. Şu ana
kadar 6 fabrikamız Emisyon
İzin Belgesi’ni almıştır. 2010
yılı itibariyle fabrikalarımızın
tamamının Emisyon İzni alacağı
öngörülmektedir.
c- Ambalaj Atıkları:
2009 yılı içerisinde geriye
dönük olarak fabrikalardaki ambalaj atıkları toplatılmış ve rutin
olarak ambalaj atıklarının toplatılması işi devam edecektir.
d- Atık Yağlar (Tehlikeli
Atıklar);
14
İşletmelerimizde ortaya
çıkan atık madeni ve bitkisel yağlar her yıl lisanslı toplama firmaları
vasıtası ile toplanarak lisanslı Geri
Dönüşüm tesislerine verilmektedir.
e- Atık Piller Ve Aküler:
Genel Müdürlük Merkez
binamız ve İşletmelerimize Atık
Pil Kutuları yerleştirilmiş olup; bu
kutularda biriken atık piller belirli
aralıklarla Geri dönüşüm/bertaraf
tesisine gönderilmektedir. Teşekkülümüzce ilk olarak; Artvin
ili Borçka ilçesi Muratlı Çay Fabrikası hinterlandı ile Rize ili Çamlıhemşin ve Hemşin ilçeleri öncelikle organik çay hinterlandı ola-
rak belirlenmişti. Ardından; organik çay tarımını bölgemize yerleştirmek amacıyla yapılacak çalışmaların organizasyonu için 2006
yılında teşekkülümüz bünyesinde
oluşturulan komisyon; üreticilerin
organik çay tarımı hakkındaki tarımsal eğitimlerini tamamlamış ve
neticede pilot bölge ilan
edilen Hemşin bölgesinde
Organik Tarım Dönüşüm
Projesi başlatılmıştır. 2007 yılında çalışmalarına başlanılan Rize Hemşin
Bölgesinde 25 ton/günü
organik çay ve 75 ton/
günü konvansiyonel çay
olmak üzere toplam 100
ton/gün kapasiteli bir çay
işleme tesisinin kurulum
çalışması 2008 yılı sonunda tamamlanmıştır.
Yaklaşık 10 Milyon TL’ye
mal olan Organik Çay
Fabrikasında, bu yıl üretilen organik çaylar, titizlikle yapılıp tamamlanan tasnif ve ambalaj tasarım çalışmaları sonrasında Organik Hemşin Çayı ve Organik Rize Çayı ismiyle bugünlerde piyasaya çıkartılmıştır.
Organik tarım havzasında
organik normlara uygun
ziraat yapılan çay bahçelerinden hasat edilen ve son
derece modern, hijyen imkanlara haiz fabrikamızda mamule dönüştürülen çayımızın, Çaykur’un
yaygın dağıtım olanaklarıyla tüketicilerimize kolayca ulaşacağını ve yine Çaykur’un kurumsal ve
marka güvenilirliği ile kabul görüp
beğenileceğini düşünmekteyiz. “Refah ve Huzur Dolu
Türkiye Hedefiyle
Çalışmalıyız”
M.Rifat HİSARCIKLIOĞLU
TOBB Başkanı
Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği Başkanı
M. Rifat Hisarcıklıoğlu, yeni yıl nedeniyle yayınladığı
mesajında, her yeni yılın taze bir başlangıç ve yeni
bir ümit olduğunu vurguladı. Hisarcıklıoğlu mesajında;
“2010’u, huzurun ve refahın arttığı bereketli bir yıl
yapabilmek için, yeni yılda sorunlara değil çözümlere odaklanmalıyız, ayrımcı değil birleştirici olmalıyız, reaksiyoner değil sağduyu ve empati ile hareket etmeliyiz” dedi.
Hisarcıklıoğlu’nun mesajı şöyle; “2009 yılı
küresel iktisadi krizin etkilerinin tüm dünyada ve
ülkemizde insanlara büyük sıkıntılar verdiği bir yıl
oldu.
Her yeni yıl taze bir başlangıçtır. Her yıl yeni
ümit demektir. Bu ümit tomurcuklarının yeşereceği
uygun ortamı sağlamak hepimizin görevidir.
Türkiye’de ekonomik büyümenin liderliğini
üstlenen, yatırımı, istihdamı ve ihracatı sağlayan ülkemizin müteşebbisleri, sanayicileri, tüccarları, üreticileri ve iş insanları olarak, 2010 yılında sağduyu-
nun, empatinin, uzlaşmanın öne çıktığını görmek
istiyoruz.
Zaman; sorunlara değil çözümlere odaklanma, ayrımcı değil birleştirici olma, reaksiyoner değil sağduyulu hareket etme zamanıdır. Bu çerçevede ortak çıkar, ortak akıl ve ortak paydayı yüceltmeli, sorunlarımızı sağduyu ve empatiyle aşmalıyız. Adalet ve hakkaniyet kavramlarını savunmalıyız. Toplumsal hayatta ötekini göstererek kendimizi tarif etmekten vazgeçmeliyiz.
Türkiye’nin huzur ortamı sağlandığında
daha aydınlık, istikrarlı, bereketli ve sorunlarına çözüm bulduğu günlere ulaşabileceğini biliyoruz.
İnanıyorum ki; elbirliği, güç birliği yaptığımızda ve
dayanışma içinde ortak hedeflere kilitlendiğimizde
aşamayacağımız engel yoktur.
Muasır medeniyet seviyesinin üzerine çıkmayı kendisine şiar edinmiş büyük Milletimize
sağlık, huzur ve mutluluk getirmesi temennisiyle,
2010’un, yeni umut ve başarılara zemin oluşturmasını diliyorum.”
15
Rize iki mühteşem esere kavuştu
Rize İlahiyat Fakültesi Cami ve Yusuf
Karali Diyanet Eğitim Merkezi Başbakan Recep Tayyip
Erdoğan’ın katıldığı
törenlerle hizmete
açıldı
16
Rize iki mühteşem esere
daha kavuştu. İlahiyat Fakültesi yanında yapılan İlahiyat Camii ile Paşa
Kuyu Mahallesinde yapılan Müftü
Yusuf Karali Diyanet Eğitim Merkezi
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın
katıldığı törenlerle hizmete açıldı.
Açılış törenlerine Başbakan
Erdoğan ile birlikte Devlet Bakanı
Faruk Çelik, Bayındırlık ve İskan Bakanı Mustafa Demir, Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehdi Eker, Devlet
Bakanı Faruk Özak, Diyanet İşleri
Başkanı Prof. Dr. Ali Bardakoğlu ile
çok sayıda vatandaş katıldı.
Başbakan Erdoğan, ilk olarak Rize Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Camii’nin açılışını yaparak camiyi gezdi.
Daha sonra Diyanet İşleri Başkanlığı’nın Türkiye genelin-
de altıncı ihtisas merkezi olan Rize Müftü Yusuf Karali Diyanet Eğitim
Merkezinin açılışı yapıldı.
Törende konuşan Rize Valisi Seyfullah Hacısalihoğlu “Huzur arayan çağımız insanını bu arayışından ancak kendi özü ile buluşturduğumuz taktirde kurtarmış
oluruz. Diyanet İşleri Başkanlığının insanoğlunun tekrar huzur soluklayabileceği atmosferi oluşturabilmek için görev
alacak gönül mimarlarını bu tesislerde yetiştireceğine inanıyorum.
Onlar sitresten kıvranan insanoğlunun gö-
nül yaralarına merhem olacak ruh
dünyalarını imar ve inşa edeceklerdir.” dedi
Diyanet İşleri Başkanı Prof.
Dr. Ali Bardakoğlu da yaptığı konuşmada, İslamiyetin, ‘’oku’’ emriyle başladığını hatırlatarak ‘’O
günden itibaren de, anlaşıldı, yaşandı ve bütün dünya coğrafyasına bir rahmet eli olarak ulaştı.
Bize düşen, Kur’an ve sünneti en
iyi şekilde anlamak, hazmetmek
ve topluma aktarmaktır. 14 asırlık
ilmi, yeni nesillere aktarmalı ve İslamın aydınlık yüzünü temsil etmeliyız. Dinimiz bilgi ve hikmet medeniyetidir. Bugün açtığımız eğitim
merkezi, sadece din alimi yetiştir-
17
meyecek, bölgedeki diğer ülkelere
de hizmet götürecek. Bu nedenle
önemli bir merkezin açılışını yapıyoruz” dedi. Devlet Bakanı Faruk Çelik
de açılış törenin de yaptığı konuşmada, günümüzde bilgiyi üreten,
kullanan ve bilgiyi insanlarla buluşturan toplumların her alanda geliştiğini, dünyanın gidişatına yön verdiklerine hep beraber şahit olduklarını belirterek, ‘’Bundan dolayı günümüz topluluklarının en çok reka-
18
bet ettikleri alan, bilgiye sahip olma
alanıdır, yalnız bilgiye sahip olmak
değil bilginin nitelikli insana dönüşmesi konusunda da büyük mücadeleler vardır. Amaç nedir. Amaç insan. Bilimin öncülüğünde insan ve
insanlığa hizmet etmek mutlu insan ve mutlu toplum oluşturmaktır”.
İslam coğrafyasında yaşanan olumsuzlukların altında,
Kur’an ve sünnete uygun bir yaşam anlayışı olmamasının yattığı-
nı belirten Bakan Çelik, ‘‘Bu gelişmelerin farkında olan Diyanet
işleri Başkanlığının, toplumu aydınlatma gibi önemli bir görevi
bulunmaktadır. Bu görevide din
görevlileriyle gerçekleştirmektedir. Din görevlilerinin, yaşanan
olaylara bakıldığında önemi ortaya çıkmaktadır. Din görevlileri
artan sorumluluklarını yerine getirebilmelerinin ancak bilgi ile donanım özelliklede din adamlarımızın mesleki eğitim konusunda topluma hizmet ettikleri alanla ilgili mesleki eğitim konusunda
ciddi donanıma kavuşmaları gerekmektedir.
Toplumun sorunları bir taraftan da soruları var. Bunların karşısında tereddütsüz güven veren
dürüş sergilemeleri bilgi ve bilginin
peşinde koşmakla mümkündür.
Bu gün kadın konusundan, aile konusundan uyuşturucuya varıncaya kadar, toplumumuzdaki tüm huzursuzluklar konusunda Diyanet İşleri Başkanlığı, yoğun
Cami Özellikleri:
Anıtlar Kurulu Başkanı ve
Topkapı Sarayı Röleve Müdürü Mimar Hüseyin Kaya’nın yaptığı caminin
Türkiye’de bir eşi daha bulunmuyor.
Caminin giriş kapısı 250 parçadan meydana gelmiş olup, iki bölümlü kapının
her bölümü 150 kilo ağırlığındadır ve
çivi ile tutkal kullanmadan yapılmıştır.
Caminin ahşap tavanında ise Rumi
Edirnekari süsleme sanatı kullanılmıştır..
Minberi 7 bin 500 parçadan oluşuyor ve
sökülüp takılabiliyor. Bunun için maun,
meşe ve Afrika ormanlarında yetişen
özel bir ağaç getirtilmiş, Amerikan
cevizi denilen bir başka ağaç ile çok
farklı ağaçlar da kullanılmıştır.Kubbenin
yüksekliği 19 metre, çapı 11.4 metre.
Pencerelerde çarpılma ve bozulmayı
engellemek için özel kesimler yapılan
caminin kürsüsü göz zevkini bozmamak için merdiven içine yerleştirilmiştir.
Cami iç hatlarında 650 defter altın varak
kullanılmış,avizenin şeklini mimar özel
olarak çizmiştir. Cami hayırseverlerin
katkısıyla 1 milyon 200 bin liraya mal
edildi
bir çalışma içindedir. Bu geniş hizmet ağı ve geniş kadronun daha iyi hizmet vermesi, hizmetlerini geliştirmesi için diploma yeterli değil. Din görevlilerimizin daha iyi niteliklere kavuşması için bugün
açılışı yapılan eser gibi eserlerin artmasında önem
vardır.’’dedi.
Müftü ve vaiz yetiştirecek, ihtisas eğitimi
ile yurt içine hizmet verirken, çeşitli İslam ülkelerinden ve Türki cumhuriyetlerden gelen din görevlilerini de yetiştirerek yurt dışına hizmet sunacak olan Müftü Yusuf Karali Eğitim Merkezi’nin açılış töreninde rahatsızlığı nedeniyle konuşma yapamayan Başbakan Erdoğan, tesisin yapımında katkısı olanlara açılış kurdelasını kesmeden önce plaket verdi. 250 bin Tl nin üzerinde katkıda bulunanlardan Hakkı Ekşi Sağlık ve Eğitim Vakfı’nın plaketini Vakıf Başkan Yardımcısı Hakkı Ekşi’ye, Kazancı
Holding’in plaketini Kazancı Holding Yönetim Kurulu üyesi ve Karadeniz Gaz Yönetim Kurulu Başkanı Cemil Kazancı’ya, arsayı bağışlayan Mahmutoğlu ailesinin plaketini Emre Mahmutoğlu’na, Karali Çay ‘ın plaketini Karali Çay Yönetim kurulu Başkanı Mevlana Karali’ye verdi.
Bu arada Müftü Yusuf Karali Eğitim Merkezini yaptırma Derneği Başkanı İlahiyat Fakültesi Dekanı Prof.Dr. Kemal Sandıkçı, Başbakan Tayyip
Erdoğan’a tesisin yapımındaki katkılarından dolayı
plaket sundu.
Başbakan Tayyip Erdoğan beraberindeki
bakan ve konuklarla birlikte kordelayı keserek eğitim merkezini hizmete açtıktan sonra binayı gezerek ilgililerden bilgi aldı.
Yusuf Karali Diyanet Eğitim Merkezi’nde ilk
eğitim Türkiye’de ki 81 ilin müftülerinin katılımıyla
yapıldı.
Eğitim Merkezinin Özellikleri:
Müftü Yusuf Karali Diyanet Eğitim Merkezi,
9900 metrekare kapalı, 261 metrekare açık alana
sahip. Merkezde 4 adet 20 kişilik, 2 adet 8 kişilik
olmak üzere 96 kişilik 6 derslik, 12 kişilik bilgisayar
odası, 40 kişilik kütüphane, 225 kişilik konferans
salonu yer almakta. Yatakhane bölümünde ise 47
adet tek kişilik, 34 adet çift kişilik, 3 adet misafir
süiti bulunmaktadır. Ayrıca çok amaçlı 50 kişilik spor
salonu, 50 kişilik kafeterya, seyir terası ve salonu,
100 kişilik lokanta, 120 kişilik ibadet birimleri de
mevcut olacak. Binanın altında ise 50 araçlık kapalı,
25 araçlık açık otopark mevcut.
19
Rize Eğitim ve
Araştırma Hastanesi
R
Prof.Dr.Arif YILMAZ
Rize Üniversitesi
Tıp Fakültesi Dekanı
20
ize Eğitim ve Araştırma Hastanesi 2005 yılında
Başbakanımız Sayın Recep Tayyip ERDOĞAN
tarafından hizmete açılmıştır. Hastanenin yapılış amacının verilmekte olan sağlık hizmetlerinin sürdürülmesi yanında günün şartlarına uygun olarak bu hizmetlerin çeşitlendirilmesi ve daha kaliteli seviyeye çıkarılması hedefi bizzat Başbakanımız tarafından dile getirilmiş ve bunun için de bu hastanenin Eğitim
ve Araştırma Hastanesi olması isteği belirtilmiştir. Bununla
bağlantılı olarak hastane yönetiminde bu doğrultuda yeni
bir kadrolaşma planı yapılmış ve uygulamaya konulmuştur.
Başlangıçta 2. basamak sağlık hizmetleri sunan bir
hastane olarak çalışırken Ağustos 2009 tarihinden itibaren
Eğitim ve Araştırma Hastanesi adı altında 3. basamak sağlık hizmetleri sunan bir konuma gelmiştir. Bunda şüphesiz
Rize Üniversitesi Tıp Fakültesi’ne alınan ve daha sonra buraya görevlendirilen öğretim üyesi meslektaşlarımın katkısı büyüktür. Ancak bu safhaya gelinceye kadar gerek hastanemizde görev yapan hekim ve diğer mesai arkadaşlarımın özverili çalışmaları gerek Sivil Toplum Örgütlerinin destekleriyle bugünlere gelmemize zemin hazırlayan önemli adımlar atılmıştır. Bunların en önemlisi şüphesiz 19 Mart
2007 tarihine hastanemizde gerçekleştirilmiş olan ilk Koroner Angiografi’dir. Bunun akabinde 12 Nisan 2007 tarihinde Rize’de ilk kez Açık Kalp Ameliyatı yapılmıştır.
Rize’de ilk Açık Kalp Ameliyatını yapan Türkiye Yüksek İhtisas Hastanesi Başhekimi Prof. Dr. Sayın Mustafa
PAÇ hocam ve çalışma arkadaşlarına yardımlarından dolayı şükranlarımı sunarım. Değerli hocam her platformda
bizlere desteğini sürdürmektedir.
Zira bu olay Rize’de bir eğitim hastanesi olmaz fikrini savunanlara verilmiş en etkili cevap olmuştur. Bana göre
bu bir kırılma noktasıydı. Eğer 2009 yılı içerisinde 1800 Koroner Angiografi ve 180 Açık Kalp Ameliyatı başarı ile gerçekleştirilmişse bu ileride çok daha iyi işler yapabileceğimizin açık bir kanıtı olmalıdır. Bu noktada bize güvenerek
destek veren başta Rize Ticaret ve Sanayi Odası ile Rize Ticaret Borsası olmak üzere tüm Sivil Toplum Örgütlerine teşekkür ediyorum.
Hastane yönetimi olarak bizim iki önceliğimiz vardı. Bir tanesi Kardiyoloji ve Kardiyovasküler Cerrahi alanında Rize ve etrafındaki yerleşim birimlerinin özellikle acil ih-
tiyacını karşılayacak şartları oluşturmaktı. Bu alanda yeterli mesafe
alındığını düşünmekteyim. Son bir
yıl içerisinde 250 acil kalp hastasına yerinde ve zamanında müdahale yapılarak bu hastaların tedavileri yapılmıştır. Zira bu hastalar ileriye
sevk edilecek ve tedavi için çok değerli olan zaman kaybı ile bu hastaların önemli bir kısmını kaybedecektik. Ayrıca 4 yıl önce aylık 200 olan
acil hasta sevk sayısının 50 civarına
düşmüş olması hastanenin sağlık
hizmetlerinde önemli ölçüde yol aldığını gösteren etkili bir kriterdir.
Rize için sağlıkta çok önemli olan bir diğer alan da Onkoloji alanıdır. Bu alanda da yukarıdaki başarımızı gerçekleştirmek istiyoruz. Ancak bu daha maliyetli multidisipliner çalışmayı gerektiren bir saha olduğu için
süreç daha yavaş işlemektedir. Bu konuda Rize Üniversitesi Geliştirme Derneği
önderliğinde yapılması düşünülen Onkoloji Ek Binasının projesi hazırlanmış olup
Sağlık Bakanlığı’nın onayına sunulmuştur. Zeminle ilgili çalışmalar yapılmaktadır ve en kısa sürede inşaat faaliyetlerine başlanılması planlanmıştır.
Şuan için özellikle acil düzeyinde yaşadığımız en önemli hizmet eksiğimiz Yenidoğan Yoğun
Bakımımızın olmayışı nedeniyle bu
grup hastalara hizmet veremeyişimizdir. Acil sevklerimizin %25’ini
de bunlar oluşturmaktadır. Bu konuda işin bir an önce ele alınmasını gerektiren en önemli unsur da
bu hastalarımıza Trabzon’daki sağlık kuruluşlarında yer bulamayışımız ve daha ileri illere sevk edişimizdir. Bu alanda da hastanemizde uygun bir yoğun bakım ünitesini yeniden yapılandırılması çalışmaları sürdürülmektedir. Sağlık Bakanlığı ile yapılan çalışmalarda Yenido-
ğan ve Onkoloji alanındaki hekim
eksikliğinin bir an önce giderilmesi
hususunda hemfikir olunmuştur.
Son 4 yıl içerisinde hastanemizde Kardiyoloji dışında aktif
yoğun bakım yatağı yok iken bugün itibariyle toplam 35 aktif yoğun bakım yatağı hizmet vermektedir.
Sağlık hizmetleri sürdürülürken Rize Üniversitesi Tıp
Fakültesi’nden görevlendirilen öğretim üyesi hekimlerimizin önderliğinde Ağustos 2009’dan itibaren
uzman hekim yetiştirme eğitimine başlanmıştır. Diğer bir ifade ile
hastanemiz bir yandan sağlık hizmeti sunarken diğer yandan uzman doktor yetiştirmek üzere eğitim vermektedir. Bu kapsamda 40
uzmanlık öğrencimiz hastanemizde bir taraftan eğitim alırken diğer
taraftan sağlık hizmetlerine katkı
yapmaktadırlar.
Bugün itibari ile hastanemizde 60’ı Sağlık Bakanlığı bünyesinde 40’ı Üniversiteden görevlendirme ile toplam 100 uzman hekim, 40 asistan doktor, 15 pratisyen hekim hizmet vermektedir. Her
geçen gün hekim sayısı artmaktadır. Ancak bununla beraber hemşire ve ara eleman sayısındaki artışın
paralel olmayışı sağlık hizmetlerinde aksamalara neden olmaktadır.
Şuan için hastanemizin en önemli
eksiği hemşire ve sağlık teknisyeni
açığıdır.
Geçen 4 yıl içerisinde artan
hasta potansiyeli nedeniyle başlangıçta yeterli gibi görünen hastane
park alanları yetersiz kalmış olup
yeni park alanlarına ve hastane etrafındaki yol ve trafiğin yeniden düzenlenmesi ihtiyacına gerek vardır.
Bu konuda Sayın Valimiz ve Belediye Başkanımız önderliğinde çalışmalar başlatılmıştır.
Hastanemiz 2009 yılı içerisinde 950 çalışanıyla 620.000 poliklinik hastasına 23.000 yatan hastaya hizmet vermiştir. Daha önce
A grubu ameliyat yapılmaz iken
425’i A grubu olmak üzere toplam 29.000 cerrahi müdahale gerçekleşmiştir. Toplam 36.000.000
TL karşılığı hizmet üretilmiştir. Kat
etmemiz gerekli olan yolun yarısında olduğumuzu düşünmekteyim. Kalan mesafeyi devlet imkânlarıyla tamamlamamızın uzun süre alacağı gerçeği ile özel sektör
desteğine ihtiyaç duymaktayız. Bu konuda Rize halkının özellikle de çay müstahsillerinin geçen süre içerisinde duyarlı olduğunu ve
önemli ölçüde katkıda bulunduğunu bizzat yaşamış bulunmaktayız. Hepsine şükranlarımı sunuyorum. Buna
benzer faaliyetlerin bundan sonraki çalışmalarımızda sorumluluğumuzu arttıracağını düşünmekteyim.
Rize Eğitim ve Araştırma
Hastanesi’nin bu günlere gelmesine öncülük eden ve destekleyen başta Başbakanımız Sayın Recep Tayyip ERDOĞAN olmak üzere Sağlık Bakanımıza, Siyasetçilerimize, Valilerimize, Belediye Başkanımıza, Sivil Toplum Kuruluşlarımıza ve emeği geçen herkese şahsım ve hastanemiz çalışanları adına şükranlarımı sunarım. Bundan
sonraki süreçte hep birlikte daha
iyilere ulaşmak dileğiyle okurlarımıza saygılarımı sunuyorum..
21
Yüksek okul mezunu ve 2 yıl tecrübe şart
Her isteyen sigorta acenteliği açamayacak
RTSO da yapılan bilgilendirme
toplantısında açıklamalarda bulunan RTSO Genel Sekreteri Gafur
Karali “Sigorta acenteleri işlevlerini
devam ettirebilmek için asgari
fiziki şartları yerine getirmek
zorundadır. Şartlara uymayanların
acentelikleri iptal edilecek”
Rize de sigorta acenteleriyle yapılan toplantıda sigorta acenteliği konusunda uygulamaya konulan yasalarla ilgili olarak bilgi veridi. Sigorta acenteliği faaliyetlerini
yürütenlerin yasalaşan şartları yerine getirmemeleri halinde acentelikleri iptal edileceği gibi her isteyende istediği yerde sigorta acenteliği açamayacak.
Rize Ticaret ve Sanayi Odası 18. meslek grubunu oluşturan,
sigortacılık işlemelerini yapan sigorta acentelerinin davet edildiği top-
22
lantı RTSO meclis salonunda yapıldı. RTSO temsilcisi RTSO genel Sekreteri Gafur Karali, TOBB Sigortacılık icra kurulu üyesi Şuayp Şenel
ve TOBB Sigortacılık sektör temsilcisi Erdal Hoşver yeni uygulamalarla ilgili olarak bilgi sundular. Rize
genelinde 100 ün üzerinde sigorta
acentesi olmasına rağmen toplantıya 25 civarında katılım gerçekleşti.
RTSO Genel Sekreteri Gafur
Karali sigorta acenteliğinin yeni uygulamaya konulan yasalarla disipline edildiğini ifade ederek önce-
ki dönemlerde olduğu gibi her isteyenin sigorta acenteliği açamayacağını belirlenen şartları yerine
getirmeyenlerinde acenteliklerinin
iptal edileceğini söyledi. Karali, sigorta acenteliği kuracakların iki yıllık bankacılık ve sigortacılık yüksek
okul mezunu veya dört yıllık üniversite mezun olmaları yanında iki
yıllıkta sigorta tecrubesi belgesinin
şart olduğunu belirtti.
Karali, TOBB sigorta Acenteleri İcra Kurulunun 14 hazıran
2008 tarihindeki toplantısında alınan kararlar kapsamında verilen
sürenin 31 Aralık 2009 tarihinde
sona erdiğini ifade ettiği konuşmasında şu bilgileri verdi:
‘’Sigorta acenteliği faaliyetinin yürütüleceği mekanın sahip
olması gereken asgari fiziki şartlar’’ kapsamında halihazırda ilgili
odalara evrak ve taahhütname teslim edilmesi uygulamasına 1 Ocak
2010 tarihinden son verilmiştir.
Söz konusu tarih itibarıyla,
bir sigorta acentesinin asgari fiziki
şartları taşıması hususu ancak ve
ancak tetkik raporu hazırlama konusunda birliğimiz tarafından yetkilendirilmiş olan odalarca gerçekleştirilecek tetkik işlemi soncunda
tespit edilecektir. Söz konusu tetkikin sonucunda asgari fiziki şartlardan herhangi birisini taşımadığı tespit edilen sigorta acentelerinden, uygunluk belgesi, başvurusunda bulunanların bu başvuruları ilgili Odalarca onaylanmayacaktır. Uygunluk belgesi almış olanlar
hakkında ise, uygunluk belgelerinin iptal edilmesi için Hazine Müsteşarlığı nezdin de girişimde bulunulacaktır. Halihazırda, asgari fiziki
şartlara uygun olduğunu beyan etmek ve ilgili evrakları odaya teslim
etmek suretiyle işlemlerini tamamlamış olan sigorta acentelerinden,
şikayete binaen yada re’sen gerçekleştirilen tetkik işlemi sonucunda söz konusu şartlardan herhangi birisine uygun olmadığı tespit
edilenler hakkında da yukarıda belirtilen işlemlerin aynısı gerçekleştirilecektir. 1 Ocak 2010 tarihinden
itibaren, işyerini başka bir adrese
taşıyacak olan sigorta acenteleri,
yeni işyerine ilişkin gerekli tetkikin
gerçekleştirilmesi için en geç üç iş
günü içinde ilgili odaya başvuruda
bulunmak zorundadır. Yetkili sigor-
ta acentelerinin yanı sıra, sınırlı yetkili sigorta acenteleri de ‘’Sigorta
acenteliği faaliyetinin yürütüleceği mekanın sahip olması gereken
asgari fiziki şartlar’ı 1 Ocak 2010
tarihi itibariyle taşımak zorundadır.
Sigorta acentelerinin merkezlerinin
yanı sıra, bütün şubeleri de aynı
şartları 1 Ocak 2010 tarihi itibariyle taşımak zorundadır. Bu kapsamda, şubeleri bulunan sigorta acentelerinin 1 Temmuz 2010 tarihinden itibaren ilgili odalara şubelerinin tetkiki için en geç bir ay içerisinde başvuruda bulunmaları zorunludur. Yapılan tetkik sonucunda asgari fiziki şartlardan herhangi birisini taşımadığı tespit edilen
sigorta acentesi şubesinin bilgileri
levhadan çıkartılacaktır. 1 Temmuz
2010 tarihinden itibaren yeni kurulacak olan Sigorta acentesi şubeleri ise, asgari fiziki şartları taşıdığının
ilgili oda tarafından yapılacak tetkik
ile tespit edilmesi sonrasında Levhaya eklenecektir.
Sigorta acenteliği faaliyetinin yürütüleceği mekanların fiziki konularında da bilgi veren
RTSO Genel Sekreteri Gafur Karali “
5684 sayılı Sigortacılık Kununu’nun
27nci maddesi kapsamında Sigorta acenteleri İcra Komitesi tarafından alınan karar uyarınca bir sigorta acentesi merkez ve şubesi için,
Müstakil bir bina veya iş merkezi içerisinde, fiziiki olarak ayrılmış,
müstakil bir girişe sahip, başlıbaşına kullanılmaya elverişli bağımsız bir mekan olması ve bu mekanda münhasıran sigorta acenteliği
faaliyeti yürütülüyor olması gerekmektedir. Ayrıca kullandığı elektrik,
telefon, su, doğalgaz veya internet
bağlantı hizmetine ilişkin faturalarından en az ikisinin sigorta acetesi adına kayıtlı olması yanında en
az bir bilgisayar yazıcı ve faks cihazınında buluması gerekli. İnternet
bağlantısı bulunması ve sigortacılık işlemleri için Statik İP kullanılması zorunluluğuda bulunmaktadır”.
23
Yeni Çek Yasasına
hoş geldin derken
Mustafa Yılmaz KAR
Kuveyt Türk Katılım Bankası
Trabzon Şube Müdürü
E
konomi her zaman iyi
gitmiyor. Kötü gidişin işinizle alakalı sizi ilgilendiren özel sebebi ya siz
oluyorsunuz, ya da sizin dışınızdaki genel ekonomik gidişatın
mağduru durumunda kalabiliyorsunuz. Her iki durumda da bir
kastınız yoksa muhtemelen mağdur durumundasınız. 3167 sayılı yasa, kasıtlı hareket etmeyen
çok sayıdaki mağdur durumundaki ticaret erbabını, açığa çek
kesmek suçunu işledikleri gerekçesiyle dolandırıcılıktan mahkum
etmiştir.
Öngörülemeyen bu sonuçlar itibariyle çekin bütün tarafları, hep birlikte hesap edemediğimiz bir dizi olumsuz sonuçla
karşı karşıya kaldık. Çek güvenirliğini kaybetmeğe başladı. 3167
ye taraf olan her kesimden insanların feryatları yükseldi ve nihayet
bu sesler hükümete ulaştı ve çek
yasası değişti, 3167 gitti, 5941
geldi.
Yeni yasayı genel bir bakış
açısı ile değerlendirirsek diyebiliriz
ki bu yasa, sert görünümlü, tarafların mutabakatına özel önem ve24
ren optimist bir yasadır. Ceza, şikayet halinde mevcudiyet kazanıyor. Yasayı incelediğimizde anlıyoruz ki, kanun koyucu ekonomik
koşullar dahil, her türlü olumsuz
koşulları göz önünde bulundurarak diyor ki, ‘’ey keşideci ve hamil
aranızda bir şekilde anlaşın’’. Şayet anlaşamazsanız benim uygulayacağım arabulucu metod sert
olacaktır. Çünkü öngörülen cezalar göze alınır gibi değil.
5941 öncelikle birçok çek
mağdurunu hamillerle anlaşması
durumunda hapislerden çıkaracak. 5941sayılı yasanın en belirgin
özelliği, çek hamillerinin haklarının korunmasına duyarlılık gösterilmesi ve kayıt dışı kullanımın
önüne geçmek üzere ekonomiye
destek vermesidir. Niyetleri iyi olmayan bir kısım insanlar bankalarda hesaplar
açtırdılar. Bu hesaplar üzerinden
çek karneleri kullandılar. Çeklerini ödeyemediler ve adreslerini değiştirdiler. Adres değişikliği bildiriminde bulunmadıkları için kendilerine bir türlü ulaşılamadı. Hamiller bu yolla valör kaybına uğradılar.
Aslında kanun koyucu
3167 sayılı yasayı hazırlarken bu
sonuçları öngörmemişti. 5941 sayılı yeni çek yasası, tebligat gönderilemeyen değişmiş ya da gerçek olmayan adresler yüzünden
mağdur olan çek hamillerini, gerçek olsun ya da olmasın bankaya verilen adrese gönderilen tebligatları yapılmış tebligat sayarak
korumuştur.
3167 sayılı eski yasa kapsamında özellikle hamiline kesilen çekler her türlü işin içinden
çıkmıştır. Kayıt içi, kayıt dışı ya da
ahlaki, gayri ahlaki her türlü iş için
hamiline çek kullanılmıştır. Kanun
koyucu bu noktayı çok iyi yakalamış, hamiline çekin kulağını iyice
çekmiş ve onu bir güzel kontrol
altına almıştır. Artık hamiline kesilecek her çek yaprağı devreler
halinde gelir idaresinin bilgi ağına düşecek. Bu, ticari araç olarak
kullandığımız ‘’hamiline çek’’e
masumiyet kazandıracağı gibi
onu kayıt içinde de aklayacaktır.
Birçok çek hamili, çek keşidecisinin adresini öğrenmek için
bankalardan bilgi isterken, bankacılık yasasında ağır suç olarak
tarif edilmiş banka sırrı yüzünden adreslere ulaşamamıştır. Ya
da geç ulaşarak valör kaybına uğramıştır. 5941 sayılı yasa bu konuya açıklık getirmiş keşidecinin
a:lresini net bir biçimde banka sırrı olmaktan çıkarmış ve bankaları
bu adresi hamile vermek zorunda
bırakmıştır.
Açığa çek kesenin muhatap olacağı ceza çek başına 1500
gün idari para cezasıdır. Günlük
100 TL uygulandığını kabul edersek 150.000.- TL eder.10 adet
20.000.-TL çeki açığa kesmiş bir
keşidecinin bu cezayı ödemesi ne
kadar mümkündür. Hapis cezasına dönüştürüleceğini var saysak
bile yine de göze alınamayacak
kadar ağırdır.
5941sayılı yeni yasa hamil
açısından daha olumlu hale getirilmiştir. çünkü asıl olan hak ve
alacaktır. Bu pencereden bakıldığında yasa daha girişinde amacını belirlerken ‘’çek hamillerinin
korunması’’ amacına vurgu yapmaktadır. Hamil çekten doğan
alacağını alamadığı zaman, kendisi de o paraya güvenerek kestiği çekler sebebiyle açığa çek kesen suçlu durumuna düşmektedir. Bu bir nevi ağır mağduriyettir.
Hamillerin haklarını taraflara getirilen ağır idari para ve hapis cezaları ile 3167 ye göre daha belirgin
bir şekilde korunmuştur.
Diğer taraftan 5941 sayılı yasanın piyasaya tam olarak intibak etmesi, çek kullanıcılarına
yüksek bir itibar kazandıracaktır.
Yeni yasaya göre bankadan çek
almak, bankadan kredi almaktan
daha zor hale gelmiştir. Artık cebinden çek karnesini çıkaran kişi,
bankadan istihbarat yapmağa
gerek olmayan itibarlı kişi olmaktadır.
Yeni yasa bankacılara da
ağır yaptırımlar getirmiştir. Çek
hesabı açma yasaklısına çek hesabı açan bankacıya verilecek bir
yıl hapis cezası hiçbir bankacının
göze alabileceği türden bir ceza
değildir. Ya da bankacılar ile çek
hamilleri arasında her zaman ihtilaf konusu olan, çekin arkasını yazmamak hususu, bankacıya
verilebilecek bir yıl ceza ile kesin
olarak ortadan kaldırılmıştır. Hesapta para varken hamile çek bedelini ödemeyen bankacıda bir yıl
cezayı göze alamaz.
Her banka şu ana kadar
çek defteri verirken gösterdiği titizliğin, 5941 sayılı yasadan sonra çok daha fazlasını göstermek
zorundadır. Çek kullananlar açısından da durum farklı değildir.
Kafamıza estiği gibi gelişi güzel
çek kesmek, ya da kafamıza estiği gibi gelişi güzel çek almak devri kapanmıştır.
Çek yaprakları kayıt içi işlemlerde kullanılacak araçlar haline getirilmişti.Tıpkı kredi kartlarının kayıt içi işlemlerde kullanımı gibi. Bundan böyle kayıt dışında keyfi çek kullanımının vergi yönünden doğurabileceği neticeleri çok daha ciddi bir biçimde göz
önünde bulundurmak gerekiyor.
Devletimiz yolunu çizmiştir. Kayıt içine giden bu yol çok
geçmeden kat edilecektir, öyle
görünüyor.
Açığa çek kesmenin kişiyi, çek hesabı açma yasaklısı ve
çek alma yasaklısı durumuna getiren cezai neticesi 3167 sayılı yasada olduğu gibi bir yıl sonra kendiliğinden ortadan kalkmıyor idari
para cezasını ödedikten ya da hapis cezasına çevrilmişse hapis cezası çekildikten üç yıl sonra, cezayı koyan mahkemeye müracaat ederek kaldırabiliyor. Bu çek
kullanıcılarının önünü tıkayacak
çok zor bir durumdur.
Bankaların yasaya harfiyen uyacağına inanarak diyebiliriz
ki, yeni çek yasası çek piyasasına
hem bir güven ve hem de bir disiplin getirecektir .Karşılığı çıkmaz
endişesi ile çek karşılığı mal satmaktan imtina eden ticaret erbabı, artık piyasa da oluşacak güvene istinaden daha istekli bir şekilde çek karşılığı mal satar duruma
geleceklerdir.
Hatıra binaen kestiği çekler yüzünden evi parkı satılan insanlar artık olmayacaktır. Yasa hatır çeki dönemini kapatmıştır. Çek
yasaklısı olduğu için bankadan
çek alamayan ticaret erbabının,
tüccar olmayan eşinden dostundan çek yaprağı alarak işini gördüğü dönemi de bir yıla kadar
ceza öngörerek kapatmıştır.
Çek yasaklısı olmuş kişilerin, çek kullanmağa devam ederek yeni sorunlara sebebiyet vermelerinin önüne geçmek için,
5941 sayılı yeni yasa çek kullanmağa devam edene 3 yıla kadar
hapis cezası öngörmüştür. D i ğer taraftan tarafların mutabakatına özel önem vermekte, çekin
arkasının yazılmasında bile banka
ile çek hamilinin mutabakat imzalarını aranmaktadır .Çek hamili imza atmaktan imtina ederse,
çeke karşılıksız işlemini yaptırmamaktadır.
Sonuç olarak diyebiliriz ki;
Çek imzalarken yeni çek yasasını çok iyi anlamak, kanunun girişinde değinilen ‘’Kayıt dışını önlemek’’ amacının neticelerini çok
iyi yorumlamak gerekiyor. Çeke
imza atarken eskiden olduğundan daha fazla sorumlu davranmak, vergisel neticelerine daha
fazla duyarlı olmak zorundasınız.
Ağır cezalar göze alınabilir gibi
değil.
25
Cemal GÜLAS
Değişen Hayatlar
Gelişen Yaylalar
Doğukaradeniz sahil gerdanlığının zümrüdü Rize ili...
Kuzeydoğu ufku Kafkas Dağları ile kuşatılan Rize, 3937 metreye
ulaşan Kaçkar doruğuyla da Anadolu
karasal iklimine doğal bir set çeker.
Bu set yerküremizin en kuzeyinde yağmur ormanları karakterine sahip olan ve gen çeşitliliği bakımından sadece ülkemiz için değil gezegenimiz için de muhteşem bir doğal
başyapıt ortaya çıkarır.
Bölge, gelecekte iklimi değişeceği öngörülen yeryüzüne sunulmuş bir umut olarak görülebilir.
26
Kış aylarında sahilden iç kesimlere doğru ilerledikçe bölgenin kar
dokusunun dünyadaki kış turizmi için
ideal yapıda olduğu hemen fark edilir.
1300 metreden sonrası kasım
ile haziran ayları arasında kar örtüsü
ile kaplı kalır.
Kar ilk anda insanlarda kış
sporları düşüncesini uyandırsa da aslında kar ve dağ buzullarının coğrafyamızdaki en önemli görevi bu derin
vadilerdeki akan dereleri bütün bir yıl
besleyerek ekolojik sistemin sürekliliğini sağlamasıdır.
Bölgenin doğal zenginliği ve
güzelliği bugüne kadar insan baskısından uzak yaşamayı başarabilmişse
de, değişen şartların Doğu Karadeniz
sıradağlarının derin vadilerinde ve uygun düzlüklerinde yayılan 40’dan fazla yaylayı gelecekte kış sporları ve turizm amaçlı bir yapılanmaya iteceği de
muhakkaktır.
Yöreyi anlayabilmek için dününü bugününü ve yarınını değerlendirecek bir bakış açısı geliştirmek gerekli.
Arazi yapısı nedeni ile ekili tarıma müsait olmayan topraklarının
ekilebilir olanının neredeyse tamamını
cay bitkisine ayıran Rize bu bitki saye-
sinde günümüze kadar hayatını belli
bir düzeyde sürdürdü.
Karadeniz’in doğusunda yer
alan denize dik sıradağlar silsilesinden ve bu dağları dik ve kısa mesafelerle yaran vadilerden oluşan bölgenin, dünyada eşine zor rastlanır endemik bitki örtüsü yöreye kattığı güzellik
kadar gelecekte yöre ekonomisine de
büyük katkı sağlayacak ürünlere dönüştürülebilir.
Bölgede doğal olarak yetişen kamelya, açelya ve Rododendron
dünyada dış mekân süs bitkisi yetiştiriciliğinde çok önemli bir paya sahiptir.
Bu çiçekleri yetiştiren bazı ülkeler büyük tesis yatırımları ile dünya
çiçek pazarını ellerinde bulundururken Doğu Karadeniz’in sisli dağ yamaçlarında bu bitkiler emek ve çaba
gerektirmeksizin yaygın bir tür olarak
bütün orman altını kaplamaktadır.
160’ı bölge için, 300’ü Türkiye için endemik olmak üzere
2500 bitki taksonunun varlığı bu
güne kadar kayıt altına alınabilen
türlerdir.
İkizdere, Çayeli, Hemşin,
Fırtına ve Aslandere başta olmak
üzere bölgedeki birçok vadi endemik türler içermektedir. Bilimsel araştırmalar gelecek 50 yıl içinde dünya ikliminde
ciddi değişikliklerin olacağını gösteriyor.
Doğu Karadeniz Bölgesi ve özellikle de Kafkas ve Kaçkar Dağlarının oluşturduğu “Mavi
Hilal” de denilen havzanın da bu
değişiklikten etkileneceği öngörülmektedir. Ancak bu etki dünyanın birçok bölgesinden farklı olarak kuraklık değil yağış artışı olarak kendini gösterecek.
Zaten bol yağmurlu olan
bölgede gelecekte yükselen ısı ve
yağmur artışıyla birlikte bazı bitki ve hayvan türleri yok olurken,
bazı yeni türlerin de ortaya çıkabileceği öngörülmekte.
Bu yağışların çoğu ani fırtına şeklinde kendini gösterecek
ve bu da heyelanların artmasına
sebep olacak.
Bol yağmur ve ısı artışının yükseklerdeki kar dokusuna
ve buzullara zarar vermesi sonucu vadilerimizdeki coşkun dere-
lerin gelecekte yağmura rağmen
bu coşkuda akamayacağı gerçeğini de bugünden görmemiz gerekir.
Bölgenin doğal güzelliklerinin yanı sıra Anadolu’daki yaylacılık geleneği bu yöredeki 1800
ila 2750 metre yükseklikteki meralarda yüzyıllardır yerleşik yayla
evleri yapılarak sürdürülmüş.
Bu gelenek yöreye birbirinden güzel yaylalar ve yayla evleri kazandırmış.
Son yıllarda değişen şartlarla birlikte yaylacılık ve yayla geleneği yerini turizme bırakmaya
başladı. Birçok yaylada bu yönde girişimler fark edilir düzeyde arttı. Yörede korunması gereken, sosyo-kültürel, ekonomik ve
mekânsal izleri olan yayla yerleşimleri hem doğaya uyumu hem
de mimari yapıları ile önemli değerlerdir.
Vadi içlerinde ve tepelerin
uygun noktalarında yapılan yayla evleri yörede çetin kış şartlarına
uzun yıllar karşı koyabilmişler.
Vadi içlerinde bazı yayla27
lardaki hane sayısı 250’nin üzerinde ve birkaç köy tarafından ortak olarak kullanılır. Böylece yaz süresince
yaylada yan yana komşu olarak yaşayan yaylacılar iyi komşuluk ilişkilerini köylerine indikten
sonra da sürdürmüşler, birbirinden uzak köyler arasında geçmişten günümüze kadar süren sosyal ilişkiler bu sebeple çok gelişmiştir. Örneğin Palovit yaylasına
Çamlıhemşin’den Hemşin’den ve
Çayeli’nin köylerinden yaylacılar
gelir.
Yaylaları kullanan köylerin
sahilde birbirine olan uzaklığı, yöreye ilk yerleşimlerin bu yaylalara
yapıldığı yönündeki düşünceleri
de güçlendirir.
Yerleşenler daha sonraki
yıllarda kışlık olarak Doğu Karadeniz sıradağlarını denize doğru
yaran vadilerden sahile doğru inmiş ve kışlamak üzere köyler kurmuşlar, yazları ise yaylalarda buluşmaya devam etmişlerdir.
Günümüzde ise bu yaylaların çoğu ya yıkılmış ya yıkılmak
üzere. Yıkılmayanların ise durumu daha da vahim. Çünkü bu
28
yaylalar yayla olarak değil sayfiye yeri olarak kullanılmaya başlanmış, geleneksel yayla evleri ya
apartmana dönüşmüş ya da derme çatma gecekondulara.
Bu özensizliğin yörenin
geleceğinde ekonomik yer tutacağı öngörülen turizm potansiyelini de olumsuz etkileyeceği de
muhakkaktır.
Bölgede milli parkla birlikte geliştirilecek gelecek planları,
yörenin bu özelliğini koruyup geliştirebilirse, dünyaya örnek olabilecek bir uygulamayı da başarmış
olacak. Kaçkar Dağları ve çevresinde turizm planlamalarının dünyadaki talepler göz önüne alınmadan
yapıldığı görülür.
Öncelikle bölgemizin potansiyel cazibe merkezleri ve bu
merkezlerin barınabilir hale getirilmesi ile ilgili planlamalar bölge
gerçeğinden yola çıkarak yapılanmalıdır.
Söz konusu sahada muhatabı ile buluşturulmak istenen
ürünün bölgenin doğal güzellikleri, el değmemişliği ve insanı rahat ettiren, hayatındaki değişik-
likleri belirginleştiren bir usulün
belirlenmesi gerekir.
Cazibe merkezi olarak
düşünülen ve insanlara sunulan
ürünün artan talep karşısında yorulmaması, kalitesinin düşmemesi ve talebe cevap vermesi de ayrıca beklenir.
Kaçkar yöresi dünya ile kıyaslandığında sınırsız ve sonsuz
imkânlara sahip değildir. Doğal
güzellikleri ise dünyada örneklendirilebilecek başka bölgelerde de
bulunabilir.
İnsan doğa ilişkisinin doğru kurulmadığı, kültürel dokunun ürüne yansımadığı pazarlama türleri genelde dünya üzerindeki rekabetini erken kaybeder.
Doğal güzellikler tarihi doku
ile tamamlanıp bölge kültürü ile
renklendirildiğinde ise uzun süreli kontrollü bir talebin yaratılması da
peşinden gelir.
Bu sebeple Kaçkar dağları ve civarındaki yaylacılık geleneği, yaylaların kuruluş ve mimari konumları önemsenmelidir.
Bu özellikler Kaçkar’ın doğal
güzelliklerini dünyadaki örnekleri ile
kıyaslanamaz bir konuma yükseltir.
Hayvancılık geleneğinin
sürdüğü yıllarda yayla hakları bütün köyler arasında adil olarak
dağıtılmış, yaylalar arasında bugüne kadar süren barış da bunu
kanıtlamıştır.
Bugünün imkânlarıyla aslı
gibi onaramadığımız yayla evlerinin yerini alan derme çatma ve
modernliği temsil ettiği sanılan
beton binaların yanı sıra yöresini tanıtmak için düzenlenen festivaller de belki de bu insanların
yörelerine en büyük kötülüğüdür.
Denetlenemeyecek kadar
büyük kalabalıklar, yorgun ve yolunmuş çayırlar, sudan fazla çöpün aktığı dereler yöreye nasıl bir
hizmet ve sevginin yansımasıdır
anlamak oldukça güç…
Temizliği inançlarında bile
öne çıkaran insanların kendi yaşadıkları çevreye ve yaylalarına
nasıl bir cinnetle bunu yapabildiklerini ve nasıl bir telkinle bundan vazgeçebileceklerini düşünmek zorundayız.
Kale köyündeki Kale-i Bala
bu yöredeki en eski yerleşim yerlerinden biridir. Yazılı kaynakları
net olarak bilinmeyen kalenin rivayeti ise bir zamanlar Romalıların yanında Mecusilere karşı savaşan Türk beylerine kadar uzanır.
Bu rivayetlere göre Mecusilere yenilen Roma ordusu kendilerine yardım eden Türk boylarını beraberlerinde getirerek Ardahan Damal, İspir ve Başhemşin’e
yerleştirmişler. Civardaki koç başlı
mezar taşları ve yazıtlar da bu rivayetleri besleyen öğelerle dolu..
Kale Başhemşin Vadisi’nde yabani fındık ormanları ve kışı bekleyen yayla evleriyle Karunç ve Ele-
vit Yaylaları bu dağlardaki korunabilmiş yayla örneği olarak ilgililere umut veriyor.
Karadeniz’in doğusunda
yer alan denize dik sıradağlar silsilesinde dünyada eşine zor rastlanır endemik bitki örtüsü, buzul
gölleri, aktüel buzulları, flora, fauna ve nadide ekosistemi ile gezegenimizin zümrüdüdür Doğu
Karadeniz sıradağları…
Yaşadığımız coğrafya her
açıdan bize hürmet eden ve doğru kurgulayabilirsek bizlere mutlu bir gelecek vaat eden değer ve
güzelliktedir.
Tek
yapmamız
gereken kendimizi, ben biliyorum’un
kör hücrelerine hapsetmeden;
öğreniyorum’un sonsuz heyecanı ile besleyerek geleceğimizi
doğru planlamaktan geçiyor...
29
Çayla ismini duyuran ve çayın
başkenti olarak markalaşan Rize,
son yıllarda yeni bir markanın patenti peşinde. Bu güne kadar
çayla gündeme gelen Rize’de, kış
sporları ile de sesini duyurmanın
temelleri atıldı. Türkiye de yalnız
Rize’de yapılan Heliski sporuyla geleceğin kış sporları merkezi
olma yolunda önemli bir mesafe
kaydedildi.
1990’lı yıllardan itibaren yerli ve yabancı turistlerin ilgi
odağı olmaya başlayan bölgemiz
de, bacasız sanayi olarak adlandırılan ve bölgenin önemli geçim
kaynağı çay tarımına dahi alternatif gelir kaynağı olarak gösterilen turizm faaliyetlerinin 12 aya
çıkartılma beklentileri, Heliskiciler
sayesinde gerçekleşmeye başladı.
Bölgemiz de kar üstüne
yağan karı, o enfes manzaralarıyla yalnız seyretmekle kaldık son
yıllara kadar...Turizm açısından
doğa güzellikleriyle ön plana çıkan Rize’de, yaz mevsiminde ancak iki aylık sürede, termal, doğa
ve yayla turizmi gerçekleşiyordu.
Bir çok hastalığa şıfa verdiği be-
32
lirlenen kaplıcalarımızdan kışın
faydalanamıyorduk. 2005 yılında
Turkey Heliski firmasının Kaçkarları keşfetmesiyle Rize’de kış turizminin, kış sporlarının ilk adımları atılmış oldu.
Kış mevsimi boyunca yolu
kapalı olan ve hayatın durduğu
Ayder ve İkizdere artık kışın da,
yaz mevsimi gibi hareketliliğini
sürdürüyor. Turizm de alt yapı konusunda en önemli sorunlardan
olan ulaşım artık sorun olmaktan
çıktı. Avrupa dan dahi gelen turist kışın ortasında, bulundukları yerden 2-3 saat içinde istediği
tatil bölgesine ulaşabiliyor. Gerek
yabancı gerek yerli turistler enfes doğada karın keyfini çıkartarak kayağını yaparken diğer yandan da kaplıca keyfini yaşıyorlar.
Bölgemize hayat veren Helikopterli kayak Dünyanın en heyecanlı doğa sporlarından biri olarak gösteriliyor. Yakın
zamana kadar İsviçre’nin Alplerinde, Himalayalar’da ve Kanada
dağlarında yapılırken ülkemizde ilk defa 2005 yılında Avrupalı kayak tutkunları için Kaçkar
Dağları’na turlar düzenlenmeye
başlandı.
Türkiye’de Helikopterle kayak sporu Heliski’nin merkezi haline gelen Kaçkar dağlarında 2005 yılı kayak sezonu bir
helikopterle başladı. Ancak diğer
ülkeler yerine artık Türkiye’yi tercih eden kayakçılar bir haftalığına
5-10 bin Euro ödeyerek Kaçkar
dağlarının zorlu parkurlarını tercih etmesiyle bu yıl altı helikop-
terle hizmet verildi. Ülkemiz de
henüz yeni bir spor olan Heliski
için Rize’ye gelen ve Ayder Yaylası ile İkizdere Ridos’da konaklayan kayakçılar, özel eğitimli yabancı pilotların
kontrolündeki helikopterle Kaç-
33
kar Dağları’nın sarp tepelerine çıkarılmakta ve zirvelerden dağların eteklerine doğru serbest stilde iniş gerçekleştirmektedir.
Yalnızca profesyonel kayakçılar
tarafından yapılabilen bu spor,
özel ekipman ve ihtisas gerektirmektir.
Heliski ile yöremizde yeni
bir sayfa açılmış oldu. Kışın gezmeye bile gidilemeyen yerlerde
bugün kayak yanında kar şenlikleri düzenlenmeye de başlandı. Ayder ve İkizdere’ de yapılan
kış aktiviteleri büyük ilgi çekmeye
başladı.
Ayderde her yıl gelenek-
34
sel olarak yapılmaya başlanan
kardan adam şenliği, İkizdere
Petran yaylasında yapılan lazbord
ve kar şenlikleri yöreye olan ilgiyi
daha da artırmakta.
Rize- Erzurum yolunun
12 ay açık tutulması için çalışmalar yapılması konusunda yıllarca gündeme gelen Ovit Dağı,
Gençlik ve Sppr Genel Müdürlüğü kayak uzmanları ve Bakanlık planlama uzmanlarının yaptığı incelemeler sonunda, bölgenin kış sporları ve kış turizmi bakımından önemli bir potansiyele
sahip olduğu rapor edildi. Bakanlar Kurulunun 25.02.2008 tarih ve
13317 sayılı kararıyla Ovit Dağı,
Kış sporları ve Kış Turizm Merkezi ilan edilmesiyle yatırımcılarında gelecek için dikkatini çekmeye
başladı.
Kaçkarlar’daki kayak etkinliklerine ilgi gösteren önemli
bir kişide Spordan sorumlu Devlet Bakanı Faruk Nafız Özak oldu.
Rize Valisi Seyfullah Hacımüftüoğlu, Gençlik ve Spor Genel Müdür Yardımcısı Mehmet Kocatepe ve Kayak Federasyonu Başkanı Özer Ayık ile Ayder’de Kayak
tesisi yapılması planlanan bölgelerde incelemelerde bulundu.
Bakan Özak“ Bölge Turizmini 12
aya yaymakla, hem turizm, hem
spor, hem de istihdam yaratmış
olacağız. Yabancılar buraları keşfederek yurt dışından gelip burada kayak yapıyorlar. Bilindiği gibi
Ovit Dağı kayak merkezi ilan edildi. Ayder ve Ovit gelecekte yalnız
Türkiye’nin değil yabancı ülkelerinde kış sporları için rağbet edeceği bir yer olacak. Fizibilite çalışmaları başlatıldı. Uzman ekiplerce
yapılacak çalışmalardan sonra yatırımlara başlanacak. Kayak merkezlerinin olduğu alanlarda istihdam olur, turizm olur, ekonomik
hareketlilik olur, zenginlik olur,
otel yatırımı olur. Türkiye Allah’ın
verdiği bu kar’dan faydalansın.
İnşallah bu bölgede yapılacak kayak tesisleri ile bu amacımıza ulaşacağız” diyerek kış sporları için
yapılacak yatırımlar konusunda
ilk müjdeli haberi vermiş oldu.
Yabancıların bizden önce
keşfettiği Kaçkarlar ve Ovit Dağı,
Alplar’e, Himalayalar’a ve Kanada Dağlarına rakıp oldu. Avrupa
basınında konu edilmeye başlanan yöremizin çok yakın bir gelecekte yalnız Türkiye’nın değil Dünya’nın gözde kış sporları
merkezi olacağı yabancı uzman-
larca da ifade ediliyor.
Kaçkar Dağları’nda Turkey Heliski firması tarafından çekilen ve helikopterle kayak serüvenini anlatan kısa tanıtım filmleri de Avrupa’da çok sayıda ülke-
deki dağcılık ve kayak spor kulüplerine gönderildi. Bu tanıtım filmleri sayesinde önümüzdeki yıllarda Ovit ve Kaçkar Dağları’na kış
ayında daha fazla yerli ve yabancı turistin gelmesi bekleniyor.
Kaçkarlar Avrupa Basınında
Heliski
sayesinde Kaçk a r l a r,
Avr upa basınında yer
almaya başladı. Yüzyılın
en iyi serbest stil kayakçısı seçilen Dominigue Perret’in Kaçkar
Dağları’nda çektiği, ‘Kaçkar Şekeri’ adlı belgesel filminin çok sayıda
televizyon kanalında gösterime
girmesinin ardından Avrupa’daki
çeşitli ülkelerdeki gazete ve dergiler de Kaçkarlar’ı konu etmeye başladı. İsviçre’de yayımlanan
O’Neill Magazine adlı dergi, İsviçreli serbest stil kayakçıları Loris
ve Nico Falguet’in Kaçkarlar’daki
kayak serüvenini dergide konu
ettl. Blr cami gölgesi ile kayak fotoğraflarını birleştiren dergi, ‘Turkish Delight’ başlığıyla haber yayınladı. Kaçkarlar’ı büyüleyici bir
atmosfere sahip olduğunu vurgulayan dergi, serbest stil kayakçıları için Kaçkarlar’ın çok cazip bir merkez olduğunu yazdı.
Turkey Heliski firması Türkiye Koordinatörü Moris Kasar ise
konuyla ilgili yaptığı açıklamada,
dünyada yaygın olan Heliski aktivitesinin Türkiye’de başlamasıyla
birlikte Kaçkarlar’ın eşsiz atmosferinin tüm dünyaya tanıtılmaya başlandığını belirterek, şunları
söyledi: ‘’Kaçkarlar’a düzenlenen
Heliski turları sayesinde bu bölgenin kış sporları için son derece elverişli bir bölge olduğu kanıtlanmıştır.
Kaçkarlar’daki Heliski faallyeti uluslararası yazılı basında
da yer , almaya başladı. Düne kadar sadece yaz aylarında turist çeken bölge başlatılan kayak faallyetl iIe artık yaz kış hizmet veriyor’’
35
Hizmeti doğru
satın alabilmek
RECEP ALİ AKSOYLU
Reorganizasyon ve Franchising Sistem Danışmanı, Enhas Zabel Entegre Hizmet ve Tesis Yönetim Genel Müdürü
H
izmetin fiyatlandırılması, doğru hizmet satın
alınması üzerine bir kaç periyodik şekilde durmak istiyorum. Outsourcing. Dilimizde yer
bulmaya başlayan ifadesiyle “dış kaynak kullanımı“, yanı dışardan hizmet satın alınması bizde de giderek
yaygınlaşıyor. önemi artıyor.
Şirketler, farklı işlevleri olsa da asıl işlerine odaklanmak için destek hizmetlerini ehlilerine bırakarak verimlilik ve
karlılıklarını artırmak için dış kaynağa yönelirler. Dış kaynağa
yönelim trendi ve hizmet satın alanların giderek bilinçlenmeye başlaması hizmet sektörünün oluşmaya başlamasının da göstergesi. Ancak bilinçlenmeden bahsedebilsek
de, hizmet satın almanın genelde doğru yapıldığını söyleyebilmek zor.
Esasen hizmetin satın alınmasından önce hizmetin
tanımının, buna paralel olarak reel fiyatlandırmanın da yapılamadığını söylemek daha yerinde olur. Üstelik hasbelkader oluşturulan fiyatlandırma ile çoğu kez hiç de orantılı olmayan bir hizmet beklentisinin olduğu bir pazarda... Pazarı gelişmişlerde hizmet sektöründe işin özünü,
sözleşme belirler. Taraflar sözleşmeyi sadece maddi koşullar kadar verilecek hizmetin detayı açısından özenle hazırlarlar. Yükleniciden de bu akite uygun olarak hizmeti alırlar.
Bizde sözleşmede yer almayan bir hizmet kalemi için bile
İşveren’e genelde hayır denemiyor.
Büyüyen hizmet alanlarını aynı kadrolarla yürütmeyi bir noktaya kadar başarabilirsiniz ama büyüyen alanlar
36
için kullanacağız kimyasal ve sayısı artan ya da eskisinden daha
çok yıpranacak makineleriniz için
ek ödenek alamazsınız. Oldukça
düşük kar yüzdesiyle üstlendiğiniz projede sözleşme dışı ek giderlerinizi elbette almayı istersiniz. Ama işvereniniz ya olumsuz
tepki verirse diye, sineye çekersiniz. Hem de tükenmiş sinenize.
Çünkü kapıda o işverene
hizmet veren olmak için bekleyen bir sürü firma vardır. Firmaların da bir karakteri, kültürü, etik
değerleri vardır. Oysa bunların
çoğu kemiksizdir. Etik yoksunu
oldukları gibi fiyat, maliyet kavramını da bilmezler. Bilmedikleri için
de yarınlara kalamazlar. Nitekim
bir kaç ay önce İstanbul’un en
gözde AVM yöneticisinin, “yeni
sözleşme dönemi için ihalemize
yeterliliği olan ancak 4 firma çağırabildik“ demesi sektör firmalarının tükenişini çok net ortaya
koymaktadır.
Mutlaka orada ki
hizmete hacim, kalite, müşteri
memnuniyeti ve finansman açısından cevap verebilecek bir 4 firma daha vardır ama daha fazlasını emin olun ben de bilmiyorum. Hizmet sektörünü şüphesiz bu noktaya sadece firmaların
kemiksiz olmaları getirmedi. İşverenlerimizde kendi kısa vadeli kar
maksimizasyonları için buna çanak tuttu.
Verdikleri bedel ile hizmetin sağlıklı görülüp görülemeyeceğine, firmaların bu kar marjlarıyla yaşayıp yaşamayacağına,
yapmaları gereken yasal ödemeleri yapıp yapamayacaklarına
bakmaksızın işe soyundurdular,
Hizmet (!) aldılar. Müteselsil yasal
sorumluluktan kaçınmak için de,
gelişmiş ekonomilerde görülme-
yen bir enstrüman olan, hizmeti satandan yanı maddi riski üstlenmiş olandan Teminat Mektubu alma uygulamasını başlattılar.
Elbette İşveren sıfır kar
marjiyla işe talip olana işi verirse (hatta kendisi organize ederse), o tarz firmalar da yıllarca devlete yapması gereken ödemeleri
yapmayarak karlılıklarını buradan
sağlama yoluna gittiler. Ama bu
durum bugün çok büyük oranda
artık yok. Dün emekli ettiği memuruna taşeronluk şirketi kurduranlarda bugün daha iyi hizmet
ve karmaşıklaşan mevzuat ile yasal maddi sorunlarla karşılaşmamak için artık hizmetini profesyonel kurumlardan almayı tercih ediyor. (Her an hizmet şirketinin sözleşmesini feshedebilir konumdaki İşverenler yüklenicinin
KDV risklerini tevkifatlı faturayla
bertaraf edebilir, diğer resmi ödemelerin takibini de ay içerisinde
rahatlıkla yapıp, risk yüklenmeyebilir.)
Diğer alanlarda olduğu
gibi fiyatın oluşumunda şüphesiz
maliyet önemli bir etken. Ancak
fiyat, pazarda rekabet koşulları
altında oluşur. Yanı sizin maliyetinizin pek de önemi yoktur. Ancak oturmamış, rekabetin gayri ciddi olduğu pazarlarda, maliyete dayanmayan fiyat oluşumları hizmet alan ve satanlar için
zaman zaman riskli sonuçlar doğurur. Bilinç dışı, hesap yapmadan fiyata endeksli rekabet, arz
sahiplerinin (hizmet firmaları) bir
müddet sonra sermayelerini (üstelik olmayan) kediye yüklemelerine, arzın tüketildiği pazarlarda
da (bir görüşe göre özellikle AVM
ve Hastanelerde yakın gelecekte
karşılaşılabilecek) talep sahiplerinin (hizmet alıcısı) bir süre son-
ra yüksek bedel ödemek zorunda kalacakları gerçeğini doğurabilmektedir. Hizmetin doğru fiyatlandırılması, müşterinin beklediği, talep ettiği hizmetin kalitesi
ile doğru orantılı olmalıdır. Günde 2 kez temizlenen bir zeminle, merdivenle, masa ile haftada
bir bu alanların temizlenmesini (
kullanılacak sarf, diğer ekipman
ve malzemenin vasfını da dikkate
alarak) aynı kefeye koyamazsınız.
Bizim gibi çok uluslu facility management grupları,
Türkiye’de ki uygulamalarımızın
aksine yurt dışında her bir hizmet
için net tanımlar ve bu tanımlara
uygun önceden hazırlanmış “iş –
zaman bazlı“ fiyatlandırma tabloları çerçevesinde hizmet veriyoruz. “Adam başı kaç para ödeyeceğiz“ diye sormuyorlar. Alacağı
hizmeti iyi bilen ve ödeyeceği her
kuruşun hesabına vakıf tedarikçi
var karşımızda.
O, yüklenici firmanın
anca para kazanabilmesi halinde (Almanya da yasal işçi taban ücretleri sınırlıyor zaten) kendisine doğru hizmeti verebileceğini biliyor ve daha başlangıçta
hakkını teslim ediyor. Eğer süreçte yüklenicinin karşısına çıkabilecek maliyetler varsa (zorunlu eğitimler, sertifika, giriş kart ücretleri vs gibi çok sayıda), bunu sözleşme – ihale öncesinde mutlaka paylaşıyor, maliyetlendirmede
göz önüne alınmasını sağlıyor. Biliyor ki, hizmet yüklenicisi hizmetini sunarken sadece
insan kaynağının zaman ve eforunu sunuyorsa hak edişi farklı,
hizmeti sunarken farklı kaynaklarını, know how ını kullanıyorsa,
risk yükleniyorsa hak edişi daha
farklı olacaktır. 37
TOBB, ECO Üyesi Ülkelerin Gümrük Kapılarına Talip
Ekonomik İşbiliği Teşkilatı (ECO) Ticaret ve Sanayi Odası genel kurul ve yürütme kurulu toplantısının açılışında konuşan TOBB Başkanı Rıfat Hisarcıklıoğlu Sarp Sınır
Kapısı’nın modernizasyonunu gerçekleştirdiklerini, Gürcistan tarafını da modernize etmeyi ve işlemleri hızlandırarak, Ortak Kapı modeli”ni hayata geçirmeyi planladıklarını,
İpek yolu Projesi kapsamında bu konudaki deneyimlerini ECO bölgesi ülkeleriyle paylaşmak istediklerini söyledi.
E
konomik İşbirliği Teşkilatı (ECO) Ticaret ve Sanayi
Odası ile Türkiye Odalar ve
Borsalar Birliği (TOBB) Başkanı M.
Rifat Hisarcıklıoğlu, önümüzdeki
dönemde Sarp Sınır Kapısı’nın Gürcistan tarafını modernize etmeyi ve
işlemleri hızlandıracak bir ‘’Ortak
Kapı Modelini’’ hayata geçirmeyi
planladıklarını, bu konudaki deneyimlerini ECO bölgesindeki dostlarıyla da İpek Yolu Projesi kapsamında paylaşmaya her zaman hazır olduklarını bildirdi.
Kazakistan ve Türkmenistan’ın da üye olduğu ECO’nun,
Ticaret ve Sanayi Odası’nın TOBB
Plaza’da
gerçekleştirilen
Genel Kurulu ve Yürütme Kurulu
Toplantısı’nın açılışında konuşan
38
Hisarcıklıoğlu, ülkeler arasındaki
ekonomik işbirliğinin geliştirilmesi,
ticaret hacminin artırılması, ticaretin önündeki engellerin kaldırılarak
bölgesel işbirliğinin güçlendirilmesinin, yaşanmakta olan küresel ekonomik kriz ile daha da büyük bir ihtiyaç haline geldiğini söyledi.
ECO ülkeleri olarak dünya petrol ve gaz rezervlerinin yüzde 70’inin yer aldığı bir bölge içinde olduklarını hatırlatan Hisarcıklıoğlu, ‘’Enerjinin yüzde 50’si de batımızda tüketilmektedir. Enerji piyasalarında asıl problem, toprağın altında değil, üzerindedir. Üreticilerden tüketicilere güvenilir ve sürekliliği olan enerji akışını temin etmek,
günümüzün en önemli problemleri arasındadır ve gelecekte de öyle
olacaktır. ECO ülkeleri olarak avantajlarımızı iyi değerlendirmeli, zenginliklerimizi fırsata dönüştürmeliyiz’’ şeklinde konuştu.
Ticaretin önündeki engellerin kaldırılması ve işbirliğinin geliştirilmesi hususunda ECO
Sekreteryası’nın
gündeminde
önemli konular bulunduğunu ifade eden Hisarcıklıoğlu, ECO Ticaret Anlaşması’nın hem bölge içi ticaretin artırılmasında önemli roller
üstleneceğini, hem de ticaretin ortak bir kurallar zemininde yapılmasını sağlayacağını, bu anlaşmanın
kendi aralarındaki ticareti daha kolay hale getireceğini belirtti.
Anlaşmayı ,Afganistan İran
Pakistan, Tacikistan ve Türkiye’nin
onayladığını, ancak anlaşmanın ha-
len yürürlüğe giremediğini anımsatan Hisarcıklıoğlu, anlaşmanın yürürlüğe girebilmesi için üç ülkenin
daha anlaşmanın listelerini vermesi
gerektiğini ifade etti.
Anlaşmanın yürürlüğe girmesiyle ticaretin hız kazanırken, ülkelerinin küresel ekonomideki rekabet gücünü de yabancı fon akışının geliştirilmesi ve teşviki ile artırabileceklerini, ECO Yatırımların
Teşviki ve Korunması Anlaşması’nın
hayati önemde olduğunu vurgulayan Hisarcıklıoğlu, ‘’ECO bölgesi ülkeleri olarak yeterli tasarruf yapan ülkeler değiliz. Dolayısıyla kalkınmanın güçlü bir şekilde sürdürülmesi için ihtiyaç duyulan yatırımlarımızın bir kısmını yabancı yatırımcılarla finanse edebiliriz’’ dedi.
Rifat Hisarcıklıoğlu, ECO
ülkeleri için hayati önemde olan
ulaştırma sorunlarının çözümüne
ilişkin olarak geliştirilen ECO Transit Ticaret Çerçeve Anlaşması’nın
2006 yılında yürürlüğe girdiğini hatırlatarak, ulaştırma altyapıları başta olmak üzere sürücü vizeleri, multi-model taşımacılık, belgelerin uyumlaştırılması gibi son derece
önemli konuları düzenleyen anlaşmanın uygulanabilmesi için gerekli mekanizmaların bir an önce dü-
zenlenmesi gerektiğini vurguladı.
Hisarcıklıoğlu, konuşmasını şöyle sürdürdü: ‘’Bu çerçevede hepimizi ilgilendiren tarihi İpek
Yolu’nun yeniden canlandırılmasının, ülkelerimiz için ne kadar büyük
bir fırsat olduğunun altını bir kere
daha çizmek istiyorum. İpek Yolu
ülkeleri arasındaki ticaretin kolaylaştırılması ve geliştirilmesi için hukuki altyapının da bu gelişmelerin
doğurduğu ihtiyaçlara cevap verecek şekilde geliştirilmesi önem arz
etmektedir. İpek Yolu’nun yeniden
canlandırılmasıyla sağlanacak taşıma serbestisinin, maliyet düşüşünün ve kolaylaştırılan prosedürlerin bölge ekonomisine refah olarak
yansıyacağı aşikardır.’’
Hızlı mal geçiş ve transferinin sağlanabilmesi için öncelikle fiziki ve hukuki altyapı imkanlarının
geliştirilmesi ve lojistik sektörünün
sorunlarının acilen çözülmesinin
şart olduğunu vurgulayan Hisarcıklıoğlu, önümüzdeki dönemde
Sarp Sınır Kapısı’nın Gürcistan tarafını modernize etmeyi ve işlemleri
hızlandıracak bir ‘’Ortak Kapı Modelini’’ hayata geçirmeyi planladıklarını, bu konudaki deneyimlerini ECO bölgesindeki dostlarıyla da
İpek Yolu Projesi kapsamında pay-
laşmaya her zaman hazır olduklarını ifade etti.
Hisarcıklıoğlu, ‘’Ancak bunun ön koşulu olarak sınırın her
iki tarafındaki ülke mevzuatlarının
benzeri uygulamalara imkan sağlayacak şekilde düzenlenmesi şarttır. Bu çerçevede özel sektör temsilcilerine önemli görevler düşmektedir. Bize düşen, karşılaştığımız sorunların çözümü için harekete geçerek hükümetlerimizi yönlendirmek olmalıdır’’ diye konuştu.
Hisarcıklıoğlu, temsil ve
kapsayıcılık kabiliyeti yüksek oda
sistemlerinin özel sektör gelişiminin
öncüsü ve ekonomik kalkınmanın
teminatı olduğunu, TOBB olarak
yürüttükleri ‘’Oda Sisteminin Güçlendirilmesi’’ çalışmalarının İslam
Kalkınma Bankası’nın da dikkatini
çektiğinin, bu sistemin OECD tarafından bölgedeki ülkeler için örnek
gösterildiğin, ayrıca, ECO Odası
Sekretaryası olarak OSB üzerine bir
eğitim programı, gümrük kapılarının modernizasyonu ve ECO bölgesinde KOBİ’lerin desteklenmesi konulu seminerler düzenlemeyi
planladıklarını ve yatırım ortamının
iyileştirilmesine katkıda bulunmayı
hedeflediklerini söyledi.
39
Rize’den İsveç’e Organik çay
Ülkemizde ilk organik çay üretimini yapan Karali Çay, bir ilke
daha imza atarak ilk organik çay ihracatını gerçekleştirdi.
Çay konusunun Rize’nin
bir numaralı sorunu haline geldiği bölgemizde polomiklerden
uzak çalışmalarını devam ettiren Karalı Çay bir ilke daha imza
atmayı başardı. Dünyada organik ürünlerin ilgi görmeye başlamasıyla organik çay üretiminde ilk adımı atan Karali çay’ın,
ürettiği Orgalife çayına İsveçten talep geldi.
Rize Ticaret ve Sanayi
Odası Kobi Danışma Merkezi’nin
Rize’den Stockholm’e diyalog
Köprüsü Kurma Projesi çerçevesinde Ticaret Odası Heyetiyle İsveç’ın başşehri Stockholm’e
giden Rizeli iş adamları arasında yer alan Karali Çay A.Ş Yönetim Kurulu Başkanı Mevlana Karali, Stockholm’de yaptığı görüşmelerle Türk çayının ismini
duyurdu. Çay satışı ve tüketi-
40
mi yapan firmalarla gerçekleştirilen ziyaretler beklenenin üzerinde olumlu geçti. Türkiye’de
çay üretiminin yapıldığından
haberleri olmayan firmalar normal çayın yanında organik çay
üretiminin yapıldığını öğrenince
ilgileri daha da arttı.
Stockholm de yapılan görüşmelerden sonra İsveç Sibyllans Kafe&tea firması sahibi
Henrik Berg ve Team Days&Tea
firmasının sahibi İsabel Persson
Türk çayını yerinde görmek ve
ithalat bağlantıları yapmak için
Rize’ye gelerek çay bahçelerinde ve üretim tesislerinde incelemelerde bulundular.
Karali Çay’a ait Muradiye çay fabrikasını gezen İsveç’li
çay tüccarları daha çok organik çayla ilgilendiler. Karali Çayın, organik çay tarımı yaptığı
yüksek kesimlerdeki bahçeleri
de gezerek bilgi alan İsveç’liler
Rize çayının uygun kalitede olduğunu belirtiler.
Türk çayının naturel olarak, hiçbir kimyasal madde kullanılmadan üretildiğini öğrenen Sibyllans Kaffe&Tea firmasının sahibi Henrik Berg “ Bu-
gün dünya da organik ürünlere olan ilgi her geçen gün artmakta. Natürel ürünlerin pazar
payı daha büyümekte. Türk çayının da aranılan nitelikte çay
olduğunu bizzat gördük. Böyle
uygun kalitede çayınız var ama
ismini duyuramamışsınız. Biz
Gürcistan da çay olduğunu biliyorduk. Burada yetiştiğini sayın Karali’nin ülkemizi ziyaretleri sırasında öğrendik. Çayın ithalatını ve tüketimini yapan kişiler olarak bu bizim eksikliğimiz değil. Bu nitelikte sahip olduğunuz çayın reklamını yaparak adınızı duyuramadığınız için
sizin eksikliğiniz. Çayla ilgili sitelere girdiğinizde Türk çayı ismine rastlayamazsınız. İnternet
sayesinde Rize çayını dünyaya
tanıtabilirdiniz.”dedi.
Diğer firma sahibi İsabel
Persson Türk çayının tanıtımının yapılmayışını “Türkler damak tadını iyi biliyor, kaliteli
çayı kendileri tüketiyor ”şeklinde espirili bir konuşma yaparak,
ilk etapta kendi işletmelerinde
Türk çayının tanıtımını yapacaklarını söyledi. Persson “ Biz
genellikle Srilanka’dan çay ithal
ediyoruz. Türk çayının bizim tükettiğimiz çaya göre değişik bir
damak tadı var. Orgalife çayını
müşterilerimiz kısa sürede be-
nimseyecek ve İsveç’te ilgi göreceğini umuyorum” dedi.
Karali Çay Yönetim Kurulu Başkanı Mevlana Karali firma
olarak Türkiye de ilk defa organik çay üretmeleri yanında ilk
defa da ithal etmenin gururunu yaşadıklarını söyledi. Mevlana Karali, İsveç firmalarıyla yapılan görüşmeler hakkında bilgi vererek “Ticaret Odamızın
projesi kapsamında Stockholm’
e yaptığımız ziyarette, Stockholm Ticaret Odasının kanalıyla
çay ithal eden firmalarla görüşme fırsatı bulmuştuk. Çayımızın tanıtımını yaptık ve götürdüğümüz numune çaylar beğenilmişti. Stockholm de, çay ve
kafe içim yerleri bulunan ve ülkenin çay ithal eden firmalarından Sıbyllans Kafe&Tea firması ile Team Days&Tea firmaları, tesislerimizi, üretim alanlarını görmek ve bağlantı şartlarını görüşmek için Rize’ye geldiler. İsveç’lilere Türkiye’de çay
üretimi yapıldığını öğrettik. Organik çayın yetiştirildiği tarlaları gezdirdik. Yöremizi de çayımızı da çok beğendiler. İsveçli firmalarla ilk etapta 100 ton
luk organik çay ihracat bağlantısı yaptık ve ilk parti çayımızı İsveç’e gönderdik. Tanıtımlarımızı Avrupanın diğer bölgelerinde yapacağız. Bu konuda
İsveç’li firmalar bizle ortak çalışma yapcaklar”dedi.
Mevlana Karali İsveçli
firmaların çayımız yanında Karaliçayın üretimini yaptığı otomatik çay demleme makinelerine de ilgi gösterdiklerini belirterek “ İsveçli konuklara çay
teşhir reyonumuzdaki görüşmelerimiz sırasında, firmamızın
imal ettiği otomatik çay demleme makineleri de dikkatlerini çekti. Bu makinelerle de ilgilendiler ve detaylı bilgiyle birlikte denemek için bir makinede aldılar . Çayımızla birlikte
otomatik çay demleme makinesi de ihraç edebileceğiz.”
41
Ü
lkemizde yol kanarlarında, korularda, ormanlarda sık rastlanan, çok kişinin tanıdığı dikenli bir kır bitkisinin
meyvesi olan böğürtlenin faydaları saymakla bitmiyor. Organik asitler, mineraller ve vitaminler bakımından çok zengin olan
böğürtlenin kansere karşı en etkili meyve olduğu açıklandı.
İnsan sağlığında önemli rolleri olan böğürtlenin, yaşlılıktan kaynaklanan hafıza kayıplarını önlediği, ishallerde çok faydalı olduğu, ağız yaralarına ve ayak
yorgunluklarına da iyi geldiği, ayrıca iyi bir güzellik losyonu olarak
da kullanılabildiği bildirildi.
Herkese günde bir avuç
böğürtlen yemesini tavsiye eden
uzman doktorlar böğürtlenin
kanser ve tümör hücrelerinin gelişimini engellediğini söylüyor.,
Böğürtleni mevsiminde
tüketebileceğiniz gibi yaprağını
kurutup kışın çayını içebilirsiniz.
Şurubunu ya da marmelatını da
yapabilirsiniz. Ayrıca böğürtlen
dondurma, pasta, ilaç ve kozmetik sektörlerinde de kullanılıyor.
Kültür böğürtleni olarak
adlandırılan tarla böğürtlenleri
hem renk hem de büyüklük olarak göz dolduruyor. Daha küçük
ve açık renkli olan yaban böğürtlenleri ise tadı ve faydası bakımından daha makbul. Fakat toplanması zor ve üretimi az olduğu
için kültür böğürtlenine razı olmak gerekiyor. Çünkü böğürtlenin başta kanser olmak üzere birçok hastalığa iyi geldiğini öğrenince bu meyveyi sofralarınızdan
eksik etmeyeceksiniz.
Kanser savaşçısı böğürtlen
Böğürtlenin içinde bulunan ellagik asit, antikansorojen
madde olarak biliniyor. Onkololojı
uzmanları , Amerika’da hayvanlar
üzerinde yapılan deneylerde böğürtlenin kanser ve tümör hücrelerinin gelişimini engellediğinin,
hatta küçülttüğünün tespit edildiğini söylüyorlar. Ellagik asit, böğürtlenin yanı sıra, çilek, üzüm ve
ahudududa da bulunuyor. Gün-
de bir avuç böğürtlen yenilmesi
tavsiye ediliyor. Böğürtlen yaz ortası ve sonbahar başında hasadı
yapılan bir meyve. Yılın diğer zamanlarında ise şurubu veya marmelatı tüketilebilir. Böğürtlenin
bir özelliği de dondurucuya konulabilen bir meyve olması. Dondurucuda özelliğini ve lezzetini
kaybetmiyor, uzun süre kalabiliyor. Dolayısıyla da kışın ortasında taze böğürtlen tüketebilirsiniz. Böğürtlenin sadece meyvesi
değil yaprağı ve kökü de kansere karşı etkili. Böğürtlen yaprağını
kurutup kışın çayını içebilirsiniz.
Böğürtlenin
faydasını
göstermesi için yılda birkaç defa
yemenin etkili olmayacağını söyleyen doktorlar, sürekli tüketilmesini öneriyor ve kadınlara böğürt-
len şurubu tarifi veriyor: “Böğürtleni bol olduğu zamanlarda alıp
ezerek bir süre kaynatın. Pekmez
haline gelmeden sıvı olarak şişeleyin. Kesinlikle şeker katmayın ve
bu şuruptan günde üç çorba kaşığı tüketin. Yine böğürtlenli pasta ve dondurmaları bolca tüketebilirsiniz”.
Böğürtlenin faydaları saymakla bitmiyor içeriğinde bulunan ellagik asit antikanserojen
madde olarak biliniyor. Bu madde kanser hücrelerinin ve tümörün büyümesini engelliyor. Göğüs ve rahim tümörünün büyümesini engellediği Amerika’da
Kuzey Carolina’daki Clemson
Üniversitesi’nde yapılan araştırmalarda tespit edilmiş.
Meyveleri tam olgunlaştıktan sonra daha şifalı
olan böğürtlenin faydaları
şunlar:
Düzenli yenen böğürtlen
yaşlılıktan kaynaklanan hafıza kayıplarını önlüyor.
Böğürtlenin sıkılarak elde
edilen suyu ishallerde çok faydalıdır. Ancak böğürtlen suyu sakla-
namaz taze içmek gerekir. Saklanırsa sirkeleşir.
Ağız yaralarında, gerek
taze ve gerekse kurutulmuş 20
gram böğürtlen yaprağı 1 litre
suda haşlanırsa, bu çay ağız yaraları için çok faydalıdır.
Kurutulmuş yapraklarından yapılan şurubunun kanı temizleyici etkisi de var. Bu şurup
öksürüğü olanlara da iyi geliyor.
* Ayak yorgunluklarında, böğürtlenin sürgünleri ve kökleri 100 grama 1 litre su ölçüsüyle
kaynatılırsa, ılıyınca ayak banyosu
olarak kullanılabilir. Ayak yorgunluklarına çok iyi gelir.
* Güzellik için, böğürtlen çiçekleri ise 50 grama bir 1 litre su ölçüsü ile kaynatıldığı zaman, elde
edilecek bu şifalı su eller için çok
iyi bir güzellik losyonudur.
Her gün yenen bir avuç
böğürtlen kanserden korur. Yapılan araştırmalar böğürtlenin,
bünyesinde barındırdığı antioksidanların bağışıklık sistemini güçlendirerek kanser türlerine karşı
koruyucu etkisi olduğunu ortaya
çıkarmıştır.
Kanı incelterek kan şekerini dengeleyen böğürtlen, diyabet rahatsızlıkları olan hastalar
için önemli bir şifa kaynağı
Yaprakları kaynatılarak suyu ile
gargara yapılırsa, diş eti ve bademciklerdeki iltihaplara iyi gelir
Kökleri kaynatılarak suyu
içilirse böbrek kumunun ve taşlarının düşmesine yardımcı olur. Böğürtlenden şurup ve reçel de
yapılır. Şurubu göğüs ve solunum
yolları rahatsızlıklarında oldukça
yararlıdır.
Böğürtlen yaralara sürülürse iyileşmelerini kolaylaştırır.
İyi bir antioksidandır. Vücuttaki zararlı maddelerin temizlenmesine yardımcı olur.
Tansiyonu düşürür ve bedeni güçlendirir.
Olgun böğürtlen idrar
söktürücüdür ve kabızlığa iyi gelir.
Tok tutan bir meyve olan
böğürtlen zayıflamak isteyenler
için de bire bir…
Özellikle içeriğindeki B
grubu vitaminler çocukların gelişimini olumlu yönde etkiliyor.
44
45
K
üresel ısınma, insan tarafından atmosfere verilen gazların sera etkisi yaratması sonucunda, dünya atmosferi
ve okyanuslarının ortalama sıcaklıklarında belirlenen artışa verilen
isimdir. 50 yıldır saptanabilir duruma gelmiş ve önem kazanmıştır.
Dünya’nın atmosfere yakın yüzeyinin ortalama sıcaklığı
20. yüzyılda 0.6 (± 0.2) °C artmıştır. İklim değişimi üzerindeki yaygın bilimsel görüş, “son 50 yılda
sıcaklık artışının insan hayatı üzerinde fark edilebilir etkiler oluşturduğu” yönündedir.
Küresel ısınmaya, atmosferde artan sera gazlarının neden
olduğu düşünülmektedir. Karbondioksit, su buharı, metan gibi bazı
gazların, güneşten gelen radyasyonun bir yandan dış uzaya yansımasını önleyerek ve diğer yandan da bu radyasyondaki ısıyı so-
ğutarak yerkürenin fazlaca ısınmasına yol açtığı ileri sürülmektedir.
Bunun yanısıra 1960’ı yıllarda başlayan “Gamma Işıması
Patlamaları” küresel ısınmaya neden oluyor olabilir. Bu patlama ışımaları çok yüksek enerji ve radyasyon yayarak sadece dünyamızı
değil, güneş’i, güneş sistemimizi
ve yakın uzayımızı etkilemektedir.
Fosil yakıt kaynaklı teoriye göre
bu teori daha fazla soruya cevap verebilir niteliktedir. Fosil yakıt kaynaklı teori sadece dünya’da
ki ısınmayı açıklamaya yöneliktir
ve güneş sisteminde ki ısınmayı
açıklayabilmek noktasında yetersiz kalmaktadır. Oysa ki “gamma
ışıması patlamaları”nı temel alan
teori daha geniş zamanda soruları cevaplayabilmektedir. Gamma ışıması patlamalarının etkisiyle daha da ısınmakta olan dün-
ya iç çekirdeği de atmosfere salınmakta olan “iç çekirdek kaynaklı gazları”n çıkışını arttırmaktadır.
(SEKAR -John/Velikovsky-TEORİSİ)
Su buharı, diğer sera gazlarından
farklı olarak güneşten gelen radyasyonun şiddetine ve gezegenin
ortalama ısısına göre sabit olan
bağlı bir değişkendir. Dolayısıyla
küresel ısınma konusunda pasif
etkiye sahiptir. Ancak diğer sera
gazları, yer yer bağımsız değişken olarak küresel ısınma üzerinde aktif bir etki yaratabilirler. Örneğin karbondioksit, yoğun volkanik etkinlik sonucu ya da insanlar tarafından fosil yakıtların yakılmasıyla yoğun olarak atmosfere
salınabilir. Bu durum, gezegenin
ortalama ısısından bağımsız olarak ortaya çıkabilen ve ortalama
ısının artması sonucunu doğuran
bir etken olarak işlev görür.
Bugün için bilim çevrele-
rinde küresel ısınmada baş rolün atmosferdeki karbondioksit oranının artmasına bağlanmaktadır. Her
ne kadar atmosferdeki karbondioksit, yeşil bitkilerin fotosentez olayında, karbondioksitin litosfer yüzeyinde suda çözünmesiyle, atmosferden çekilmekte ise de, bu mekanizmaların kapasitesinin üzerinde
karbondioksit salınımı, gezegen üzerinde sera etkisi
yaratmaktadır.
Su buharı dışındaki sera gazları dolayısıyla
gezegen yüzeyindeki ortalama ısının artması, buharlaşmanın artmasına yol açacaktır. Bu ise atmosferde
daha fazla su buharı, yani bulut oluşmasına yol açar.
Bulutlar, güneşten gelen radyasyonun bir bölümünü
dış uzaya yansıtırken bir bölümünü soğurarak ısınırlar, bir bölümünü de yeryüzüne geçirirler. Litosfer ve
hidrosfere ulaşan bu radyasyonun da bir bölümü soğurularak ısınmaya yol açarken bir bölümü dış uzaya
yansır. Dış uzaya yansıyan radyasyon yeniden bulut
kütlesi ile karşılaştığında, aynı olaylar yaşanır, yansıtılır, soğutulur, dış uzaya kaçar.
Bu mekanizma, su buharı dışındaki sera gazlarının atmosferde artması sonucu bulutların sera etkisini artırmakta, küresel ısınmaya yeni bir katkıya yol
açmaktadır.
E-Ticarette Başarının Sırrı
Başarılı e-ticaret çözümlerinin sırrı nedir? Neden birçok İnternet tabanlı
proje hüsranla sonuçlandı? E-ticaretten kim para kazandı ve başarısız
olanlardan farklı olarak ne yaptı?
Sihirli formül nedir?
Tahmin ettiğiniz gibi,
müşterileriniz. Var olan müşterilerinize odaklanın. Talep ve
ihtiyaçlarını belirleyin. Onların
hayatlarını nasıl kolaylaştırabileceğinizi düşünün. Bundan
sonra, potansiyel müşterilerinize odaklanabilirsiniz. Önemli
olan, müşterilerinizin sizinle iş
yapmalarını kolaylaştırmak.
Kulağa basit geliyor, değil mi? Ama, değil. Müşterilerinizin sizinle kolayca iş yapmalarını sağlama düşüncesi basit. Bu vizyonun uygulanması
ise zor. Öncelikle vizyoner bir
lidere, özellikle pazarlama kariyeri olan bir lidere, sonra da
düşünülerek yapılmış yatırım-
50
lara, birbiriyle uyumlu yöneticilere ve bilgi teknolojisi vizyonerlerine ihtiyaç var.
E-İş İçin Zemin Oluşturma
Bir bahçıvanın işlerini ele alalım. Her bahar, toprak havalandırılır; tohumlar
ekilir ve yazın, bahçıvan emeğinin sonuçlarını alır. Bir organizasyonu e-iş için hazırlamak
da aynı ilgi ve hazırlık aşamasını gerektirir. Evet, hemen öylece de başlayabiliriz. Marketten birkaç tohum alıp toprağa
atarız; ama eğer beklediğimiz
gerçek bir ödülse, gerekli zaman, emek ve parayı harcamalıyız.
Başarılı Firmalar Ve
Onların Sahne Arkaları
Amerika’yı tekrar keşfetmek gerekmiyor. E-işte başarılı olmak için, daha önce
başarılı olmuş organizasyonların ortak noktasını bulmalıyız.
Başarılı firmaların hepsi,
son 2 ile 4 yılını, müşterilerin
elektronik ortamda hızlı, kolay
ve ekonomik olarak kendileriyle iş yapmalarını nasıl kolaylaştırabileceklerini araştırarak geçirdiler. Böylece,
- Ürün merkezli değil, müşteri
merkezli olmayı
- Pazarın genelindense, odaklanabilecekleri bir pazar dalı
bulmayı
- Şirketin ana işleyiş sistemini,
dışarıdan içeriye, yani müşteri perspektifiyle tekrar düzenlemeyi öğrendiler.
Yöneticilerin
Bilgi
Teknolojisi
Planlamacıları
İle Or tak Çalışmaları
E-ticaretteki başarının
kilit noktalarından biri de şu
iki grup insanın birlikte verimli
çalışmasıdır: büyümeyi hedefleyen, müşteri odaklı yöneticiler ve bu yöneticilerin verdikleri sözleri tutabilmeleri için teknolojiyi kullanan bilgi teknolojisi departmanları.
Tabii bu iki grup, zaman içinde anlaşamayabilirler;
tartışabilirler veya tam aksine,
çok uyumlu işler çıkarabilirler.
Ama bu grupların da tartışmasız önem verdiği grup, müşteridir. Hiç kimse, müşterinin işini kolaylaştırıp kolaylaştırmamayı tartışmaz. Tartışılan, “Ne
yapmalıyız?, Nasıl yapmalıyız?, Ne kadar zamanda yap-
malıyız?, Ne kadar tutar?”dır.
İlk sorunun cevabı basittir: Müşterilerinize sorun. İstemediğiniz kadar cevap alacaksınız. Bundan sonrakiler ise
tasarım, yaratıcılık ve devamlı
bir düzenlemeyle çözülecektir.
Elektronik Ticaret İçin
8 Kritik Başarı Faktörü:
Müşteriyle
ilişkilerde
etkili olabilecek onlarca faktör sayılabilir; fakat başarılı e-ticaret örneklerini incelediğinizde, bunlardan 8’inin kritik
olduğunu göreceksiniz:
1- Doğru müşteriye
odaklanmak
2- Müşterinizin tercihlerini bilmek, ona zaman kazandıracak yaratıcı fikirler sunmak
ve tek bir elden çıktığı düşünülecek kadar uyumlu iş ortaklarıyla işinizi yürütmek
3- Müşterileri etkileyen
iş prosedürlerini daha etkin
hale getirmek
4- Müşteri ilişkilerine
360 derecelik bir vizyonla ve
tüm yönleriyle hakim olmak
5- Müşterilerin, kendilerine yardım edebilmelerini sağlamak
6- Müşterilerin, işlerini
yapmalarına yardım etmek
7- Kişiselleştirilmiş servis sağlamak
8- Web ortamında sitenizi devamlı ziyaret eden bir
topluluk oluşturmak
Bu 8 faktör takip edildiğinde, e-ticarette başarı bir sır
olmaktan çıkıyor. Bunlardan,
başarının birinci faktörü olan
“doğru müşteriye odaklanma”
ile başlamanızı öneriyorum. Her ne kadar diğer
maddeler de önemliyse, birinci
maddeyle başlamazsanız, yanlış müşteri topluluğu ile zaman
kaybedersiniz.
51
Yolu Yarılamadan
Başarıyı Yakalama Yöntemleri
Yıllarca süren eğitim hayatı,
kurulan hayaller, yaşanan hayal kırıklıkları... Daha sonra iş yaşamı, aile
olma süreci ve emekliliğe yaklaşılan yıllar. Birçok insan bu sürecin
sonlarına yaklaştığında hiçbir şeyin hayal ettiği gibi olmamasından, 50’li yaşlarına gelmiş olmasına rağmen halen var gücüyle çalışmak zorunda olmaktan şikayet
ediyor. Aslında teknesiyle Akdeniz
turuna çıkan, ailesiyle yazlığında
keyif çatan, çocuklarını Amerika’ya,
İngiltere’ye okumaya gönderen
“öteki adam”dan bir farkları yoktu.
Geç kalmış olmak, geriye dönüp
baktığınızda sizi mutsuz edecek
pişmanlıklarla uğraşmak istemiyorsanız, hayatınıza yön verebileceğiniz gerçeğini kabullenmeniz şart.
Bu durumda bir hedef ve hedefe
ulaşma yolunda bazı kontrol noktaları belirlemeniz gerekiyor. Amaç
edinmek; yaşından büyük olmak,
gençliğini yaşayamamak, hep çalışmak zorunda olmak, arkadaşlardan uzak kalmak veya tamamen
bir şablona uymak demek değil. Bir
plan yapmak demek. Bu, yola çıkarken bir pusula almak, bir harita
edinmek, bindiğiniz aracın direksiyonuna geçerek nereye gideceğinize kendi kendinize karar vermeniz
demek. Plan bize, ulaşacağımız hedefi ve hedefin neresinde olduğumuzu; yaptığımız yanlışları, yapamadıklarımızı, telafi yollarını anlamamız için yardımcı olacaktır. Mutlaka plandaki gibi ilerleyemediğinizi düşündürecek olaylar olacaktır.
Mağlubiyetler, pişmanlıklar, beklenenin olmaması, bir şeyler kaybetmek, aşık olmak, terkedilmek, yalnız kalmak gibi birçok etken ortaya
çıkabilir. Önemli olan hayatın getirdiği şeylerle hayatta olmak istediği52
miz şey arasındaki farkı ayırdedebilmektir.
Başlamak için hiçbir zaman
çok geç olmadığını anlayıp, kendimiz için “başarı”nın ne olduğunu tanımlamak ilk adım olmalı. Başarılı olmak her zaman zengin olmak, ünlü olmak, filmlerdeki gibi bir
hayata sahip olmak değildir. Başarı kişinin karakterine, ne istediğine
bağlı olarak değişen bir kavramdır.
Bazı insanlar başkalarının isteğini
gerçekleştirdiğinde, bazıları ise onları boşverip kendi hayallerini, umut
ettiği yaşam biçimini gerçekleştirdiğinde başarılı olur. Bu nedenle sizin
için başarılı olmanın ne demek olduğuna, neleri başarır sanız geçen
yıllardan mutlu olacağınıza karar
Önce “hayır”
demeye alış. Hayır
dedikten sonra
düşünüp “evet
diyebilirsin. “Evet
demişsen, hayır
demek için geç
olabilir.
verin.
Zirveye açılan 9 gizli geçit
1. Solaryuma girme!
Büyük bir işadamı olmaya giden
yolda bilmen gereken en önemli kural şudur: Güçlü yanını biraz
gölgede bırak! Yakışıklıysan, yakışıklılığını öne çıkarma. Zenginsen
parası olan herkesin nasıl olsa sahip olabileceği şeyleri teşhir etme.
Sahip olduğunu biraz gizle. Nasıl
olsa herkes senin zengin veya yakışıklı olduğunu bilir. Öne çıkarmamak için çabaladığını gördüklerinde “doymuş” insan hissi verirsin. Al-
çak gönüllülük zirveye giden yolda rakiplerine kuracağım en büyük tuzağın olacak... Onlar paralarıyla hava basmaya çalışken, sen
mütevazılığınla herkesi tavlayacaksın! Ama unutma ki gerçek yaşamda halk pazarından alışveriş yapandan daha mütevazı olmazsın, çünkü sen işadamısın. Sadece öyle gözük, göz boya.
2. Rolex takma!
Sembollere takılma, özellikle de statü sembollerine. Hedeflediğin yerin ev sahipleri (üst sınıf) senin bu tür çırpınışların farkına varır.
Kendini alt sınıfa ait sembollerden
arındır. Çok az zengin çevresindekilere parasının satın alabilecekleriyle hava atar. Onları özel kılan başka değerler vardır. O nedenle taklit
edilemezler.
3. Antikaya para harcama!
Zirveye yaklaştıkça daha
mütevazi bir hava takın. Yaşadığın ev, bindiğin otomobil, kullandığın saat sıradan gözüksün. “Parası var ama görgüsüz değil” desinler hakkında. Antika ve resim toplamak gibi özenti sosyal faaliyetleri bırak sosyeteye girmek için yırtınanlar yapsın. Sen bunlar hakkında fazla kafa yorma, hırpani yaşa.
Şu anı değil 10 sene sonrasını düşün, aynı yolda ilerleyenlerin komutanı ol.
4. Evin geniş değil, yüksek olsun!
Üç çocuklu bir aile babası gibi 3+1 sistemiyle ev arama. Pahalı olan her ev iyi olacak
diye bir şey yok. Tavan yüksekliğin
Gaziosmanpaşa’dakiyle aynı olmasın. Gücün, ihtişamın ve asaletin
göstergesi yüksek tavanlardır. Evi
kendine veya o çok sevdiğin karına
değil, düşmanlarına meydan oku-
mak için alıyorsun. Rahat olması
değil, tehditkar olması gerekir.
5. Kitaplığını doldur, evini sıfırdan dekore etme!
20 sene öncesinin zenginleri gibi davranmamalısın. Mesela
antika koleksiyonu yerine kitaplığını doldur. Edebiyat çevrelerinde ses
getirmiş kitapları seç ve içlerinden
en az 50’sini oku. Evini iç mimara
verip sıfırdan dekore etme. Bu senin acele ettiğini gösterir ki, zenginlerin evlerindeki yaşanmışlık hissini
kaybedersin. Velhasıl milyon dolarlık villanda mütevazi olup hava atmayı becerebilmelisin.
6. Şehre çok uzak olmayan bir
kır evi satın al!
Haftasonları şehir yaşamından kaçtığını gösteren bir kır evin
olmalı. Şehre ne çok yakın ne çok
uzak olsun. İki saatlik mesafeye uygundur. İhtişamlı gözüksün ama
mütevaziliğini sergiliyor olsun. Bu
ev senin parayı, hırsı, şatafatlı şehir hayatım arkada bırabilecek bir
kişi olduğunu gösterecek. 200 dönümlük bir arazi, alabildiğine yeşil,
şömine önünde yenen yemekler
hatta ufak bir ahır...
7. Dost değil, düşman kazan!
“100 tane cahil arkadaşım
olacağına bir tane düşmanım olsun” derler ya, o doğru işte. Dostundan fazla düşmanın olsun.
Düşman kazanmışsan mutlaka ardında başardığın bir iş vardır.
8. Dostlarına fiyat biç, zarar ettirenlerden uzak dur!
Her şeyin bir fiyatı vardır,
dostlukların bile. Dostlarına ayırdığın zaman dilimlerine fiyat biç. Öyle
dostların olsun ki, sana 100 bin dolardan daha büyük getiri sağlasın.
Sana (zamanına) katkısı olmayan
dostluklarını fesh et.
9. Yanındakilerden bir şey almaya çalış, seçici olma!
Çevrendekileri iki gruba ayır.
İş yapılacaklar ve yapılmayacaklar...
İş yapılacakları devamlı yanında tut.
İş yapılmayacaklar arasından hayatına farklı bir yönden katkı sağlaya-
cakları da yanında tut. Çünkü bunların yanında kızlar çok fazladır veya
şöhretlidir veya zengindir. Etinden
sütünden yararlanırsın.
Ve son öğreti: Şeytanla işbirliği
Kısa yoldan başarıyı yakalamak istiyor ya da yaşınızın ilerlemesine, köle gibi çalışmaya isyan ediyorsanız; artık “başarılı iş adamı”
olarak anılmak, iş dünyasında tanınmak istiyorsanız yine de yapabileceğiniz bir şeyler var. Bunları gurursuzluk, vicdansızlık veya ruhunu
şeytana satmak olarak adlandırabilirsiniz. Seçim sizin, zaman az.
Yalan söylemeye alışmalısın.
Geçmişini unut, yalanlarınla kendine bir hayat yaratacaksın ve buna
gerçek kadar İnanacaksın.
Cep telefonu numaranı herkese verme. Sana ulaşmak
zor olsun, sen önemli bir insansın.
Önce parayı veya şöhreti hedefleme, hedefin güçlü olmak olsun.
Kudretli. Gerisi, nasıl olsa senin olacak. Her şeyi başarabileceğini söyle, herkesi ikna edebilir, her işin altından kalkabilirsin. Eğer yapamazsan, “denedim, olmadı” dersin, bir
süre sonra “iş bitirici” olacaksın. Ticarette ahlâk olmaz. Sadece kârını
düşünmelisin. İnternetle vakit kaybetme. İnternete verdiğin şeyler fikirlerin, konuşmaların uçup gidecektir. Sadece vakit kaybı. İşini gerçekte yap, konuşacaklarını yüz
yüze konuş. Başkaları ne derse desin, önemseme. Cevap verme, sen
işini hallet.
“O kadar para çalışmayla
kazanılır mı?” Herkes bunu söyleyecek. Boşver. Paranın kazanılması
önemlidir, nasıl kazanıldığı değil.
İmaj her zaman önemlidir. Bir iş adamı yat yarışlarına girer,
ava çıkar, fotoğraf çeker, uçak kullanır. Herkesi tanı, kimseyle samimi olma. Sen yalnız bir adam*sın.
Tek dostun sensin. Sırlarını bilen yalnız sensin. Hal hatır sor, gül, güldür,
uzaklaş.
Kadınları sev. Her fırsatta
sev. Her şekilde sev. Sana güç verir-
İktidarla aran
iyi değil, süper
olsun. Her
milletvekili
aynı zamanda
işadamıdır. Bunu
asla unutma.
ler.
Büyük bir iş adamı olduğunda hayır kurumlarında, fakirlere, vatan millet hayrına bir şeyler
yaparak halkı da kandırırsın.
İçkileri iyi tanı. Tarzın olsun.
Davetlere ne içeceğini bilerek git.
Rüşvet dünyanın her yerinde vardır. Rüşvet vereceksin, para
yedireceksin ama alan kişi bunun
rüşvet olduğunu bilmemeli. Bu bir
iş, o da iş yaptığını sanmalı. Ödediğin vergiden daha fazla rüşvet vermelisin. İhale demek rüşvet demektir.
Borcunu zamanında öde,
rüşveti zamanında öde, alacağın
için acele etme. Evet, seninle iş yapılabilir. Tibet’i gezdin, yaz. Bir hobini yaz. Çeşitli dergilerde farklı konularda yazıların yayımlansın, nasıl
yazdığın önemli değil.
İktidarda kim varsa ona yakın ol. İktidarın köpeği ol, onlar için
iş bağla. Her milletvekili aynı zamanda iş adamıdır. Bir şekilde bağlantı kur.
Yağ çekeceğin, yalakalık yapacağın insanlar olacak, bunlar doğal şeyler. Yağ çek ki, kendilerini büyük sansınlar. Seni kıskanmasın,
dost kabul etsinler.
Her şey için pazarlık yap,
ödeme için, iş için, mevki için; pazarlık yaptığın kişiyi yücelt, ona gülümse, onun kendini bir şey sanmasını sağla.
Hukuku bil, kanunları bil,
açıkları bil. Mutlaka bir avukat dostun olsun. Parasını aksatma. Dava
edilirsin, korkma. Sen de birilerini
53
dava edersin. Böyle de para kazanılır. Önce “Hayır” de. Hayır demeye
alış. Hayır dedikten sonra düşünüp
“Evet” diyebilirsin. “Evet” demişsen,
hayır demek için geç olabilir.
Bir iş düşünüyorsan bunu
kimseye anlatma. Sadece işi yapacağın insanlar bilsinler. Nasıl olsa iş
olduktan sonra herkes öğrenecektir.
İş adamlığını sevmeye alış.
Zamanın senden çok başkalarının
olacak. Etrafındaki bir çok şey sahte
olacak. Paran olacak ama harcayamayacaksın. Herkesten çok sen çalışacaksın. Olsun, bir gün zamanın
senin olacak. Asla kendini kaybetme, hiçbir yerde. Sarhoş olup dağıtma, züppe gibi davranma, delirebilirsin. Herkesin içinde delirme.
Etiket
paradan
daha
önemlidir. Hep etiketi, unvanı seç.
Para ardından gelir. En çok kazanmaya başladığın zamanda en cimri
sen ol. İnsanların isteklerini ciddiye
alma, kısmaya devam et. Para eriyen bir maddedir.
Toprak alma fırsatın varsa
kaçırma. Mülkiyet en iyi yatırımdır.
Sosyal Çevre Edinmenin İncelikleri
Davetleri kaçırma, birçok
insanla tanışabilirsin. Daha önemli
insanlarla tanışabileceğin ortamlara girmenin yollarını bul. Tekne kulüplerine üye ol, yurtdışı gezilerine
katıl, bu insanlarla fotoğraf çektir,
medyada görünme şansı yakalarsan kaçırma.
Davet edilmiyorsan sen bi-
Dostlarına
ayırdığın her
saate fiyat biç.
Öyle dostların
olsun ki, sana
100 bin dolardan
daha fazla getirisi
olsun. Bunun
dışındakileri unut.
54
rilerini davet et. Ama herhangi birilerini değil.
Büyük davetlerde daha çok
insanla tanışmaya çalış. Birisine takılıp kalma, köşelerde poz kesme.
Daha önceden tanıdığın insanın
halini hatırını sor, kahkahayla gül,
onu güldür ve başka birine geç.
İnsanlarla tanışırken ne iş
yaptıklarını, nerede oturduklarını,
nereli olduklarını sorma. Bu bir arşivci yaklaşımıdır. İnsanlarda sınıflandırılacakları endişesi yaratır.
Eğer kendi işini yapmıyorsan, yönetici olma fırsatını bulduğunda kaçırma. Birimin önemli değil. Bundan sonraki iş yerine yönetici olarak başvuru yapacaksın. İnsanlar seni yönetici olarak tanıştıracaklar.
Telefon et. İnsanları ara, hatırlarını sor. Bayramlarda, özel günlerde onları ara. Onlarla ilgili öğrendiğin özel bilgileri not edip doğum
günlerinde, evlilik yıldönümlerinde
en azından telefonla kutla. Yavaş
yavaş dost olmana müsaade edeceklerdir.
Olumlu ol, iyimser konuş ve
gül. Kahkahayla gül. Sen gülersen
onlar da güler. İnsanlar birlikte güldükleri insanları sever ve önemserler.
İnsanları kesinlikle aşağılama. Paranla, çevrenle, sahip olduklarınla hava atmaya kalkışma.
kendini sabretmeye alıştır.
Süreçler zorluklara gebedir.
Başarılı olma yolunda ise zorluklar
parantezinde haksızlıklar, yıldırmalar, yalnızlıklar, depresyonlar, motivasyon kaybı gibi bir çok engelle
karşılaşmak kaçınılmazdır. Bazı engeller sırf bir şeylere engel olmak
için vardır, bazıları kurallar veya şartlar gereği. Ama engeller aşılmak
için vardır. Önünüzdeki engellerin
aşılabilir olduğunu anladıktan sonra bunu bir anda yapamayacaksanız bu engeli aşmak için bir eylem planı yapmalısınız. Planınızı uygularken, hiç hesapta olmayan bu
engelin ortaya çıkışma sıkılsanız da,
Sabretmeyi
bilmeniz
gerekiyor.
Sabretmekte
zorlanırsan
aklında olsun:
Üretimin
en önemli
kurallarından biri
sabırdır. Kendini
sabretmeye alıştır
sabırla bu engeli bertaraf edebilirsiniz. Bir işin sonuçlanacağına inanmazsanız sabretmenin bir manası yoktur. Kuru kuruya sabretmek,
sonunda ne olacağını bilmeden
sabretmek mümkün değildir, bunlar, isteksizlik veya tembelliktir. Sabretmek öğrenilmelidir çünkü sabır,
“Sonunda bir şeylerin kazanılacağına” dair inançtır. Hamile kadının bir
amacı vardır, amacı için acele etmeden, hızlı hareketler yapmadan, sabırla, yılmadan dayanır ve dünyaya
“can” getirir. Siz de kendi hayallerinizi gerçekleştirecek, kendinizi yaratacaksınız.
Doğru şey için doğru zamanı bekleyebilmek erdemdir.
Doğaya bak: erkek penguenlerin yumurtaları koruyuşunu,
örümceğin avını bekleyişini, yumurtalarını bırakmak için her yıl binlerce
kilometre kateden kaplumbağanın
sabrını öğren.
İnsanlara karşı sabırlı olmaya çalış. Onlardan senin gibi olmalarını bekleme.
Sabrettikçe kazanacağını,
sabrettikçe sabırlı olma eşiğini daha
yukarı taşıyacağını düşün.
Sabrı öğrenmek de sabır işidir.
Hiçbir imparatorluk bir günde kurulmadı.
Ham bir meyvenin tadı ağzımızı burar, eğer sabredip o meyveyi olgunlaştıktan sonra yersek
ağzımız lezzetle dolar.
55
58
59