Kaddafi Sonrası Libya`da Siyasal Dönüşüm

Transkript

Kaddafi Sonrası Libya`da Siyasal Dönüşüm
KADDAFİ SONRASI LİBYA’DA SİYASAL DÖNÜŞÜM
Muzaffer Ercan YILMAZ
Özet
Bu makale, Kaddafi rejiminin devrilmesinin ardından demokrasiye doğru evirilme
şansı yakalayan Libya’da barışı inşa sürecinin temel basamak taşlarını irdelemektedir.
Bunlar, sırasıyla, insanlığa karşı suç işleyenlerin cezalandırılması, ülke içi güvenlik ve
kabileler arası barışın sağlanması, temsili bir hükümetin kurulması, yeni bir anayasa
yapılması ile ekonomik ve sosyal yapılanma şeklinde ele alınmıştır. Çatışma sonrası iç
barışın sağlanamamasının ülkeyi yeni bir otokrasiye sürükleyebileceğine dikkat çeken
çalışma, ayrıca, kurumsal ve finansal zayıflık sebebiyle Libya yönetiminin tek başına
barışı inşa edemeyeceğine, dolayısıyla uluslararası toplumun bu süreçte Libya halkına
yardımcı olması gereğine işaret etmektedir.
Anahtar Sözcükler: Libya İsyanı, Libya, Arap Baharı, Kaddafi, Barışın İnşası.
THE POLITICAL TRANSFORMATION OF LIBYA AFTER
QADDAFI
Abstract
After the uprising leading to the end of the Qaddafi regime, Libya has a historic opportunity to become a democratic country in the Western sense if peace building process is
successfully completed in the country in the post-conflict period. This article aims to
outline the basic steps of the peace building process, involving transitional justice,
strengthening security and making peace among competing tribes, forming a representative government, making a new constitution, as well as economic and social reconstruction, in that order. The study also emphasizes that since post-conflict situations
usually require outside help due to institutional weaknesses, as well as limited human
and financial resources, the assistance of the international community to Libya is crucial in the process of peace building.
Keywords: Libyan Uprising, Libyan Politics, Libya, Arab Spring, Peace Building.

Prof. Dr., Balıkesir Üniversitesi, Bandırma İİBF, Uluslararası İlişkiler Bölümü
Akademik ORTA DOĞU, Cilt 7, Sayı 1, 2012
Giriş
Geride bıraktığımız 2011 yılının en önemli gelişmelerinden biri de,
şüphesiz Libya’nın büyük çaplı bir isyana sahne olması ve bunun sonucu 42
yıllık Muammer Kaddafi iktidarının son bulmasıdır. Bilindiği üzere 2010 yılı
sonu, 2011 yılı başlarında Tunus’ta yaşanan Yasemin Devrimi’nin hemen ardından Mısır, sonrasında da Libya’ya sıçrayan yönetim karşıtı isyanlar, Arap
dünyasında beklenmedik büyük bir değişim dalgasını beraberinde getirmiştir.
Mısır’da Hüsnü Mübarek baskılara dayanamamış ve bir aydan daha kısa bir
sürede yönetimden ayrılmak zorunda kalmıştır. Bundan cesaret alan Libyalı
muhalifler, Bingazi’yi üs edinerek Kaddafi’yi devirmek için harekete geçmişlerdir. Ancak 17 Şubat 2011 tarihinde başlayan isyan hareketi, Kaddafi’nin
güçlü direnişi ile karşılaşmıştır. Gerek Kaddafi’nin iktidarı bırakmama yönündeki kişisel kararlılığı, gerekse yönetiminin bazı kabileler tarafından destek
görmesi, Mısır’dan farklı olarak Libya’nın aylar süren bir iç savaşa sürüklenmesine neden olmuştur. Bu süreçte kırılma noktasını, Kaddafi yönetiminin sivil
halka yönelik “insanlığa karşı suç” (crime against humanity) türünden eylemleri ve bunların uluslararası toplumun tepkisine yol açması oluşturmuştur. Uluslararası arenada meşruiyetini yitiren Kaddafi yönetimi, giderek ağırlaşan uluslararası yaptırımlara maruz kalmıştır. 10 Mart 2011 tarihinde Fransa, isyanın
başlamasından kısa bir süre sonra, 27 Şubat 2011’de kurulan Ulusal Geçiş
Konseyi’ni Libya’nın resmi yönetimi olarak tanıyan ilk devlet olmuştur. Fransız desteğini arkasına alan muhalifler, Mart ayı sonuna kadar Doğu Libya’nın
büyük bir bölümünün kontrolünü ele geçirmişlerdir.
Kaddafi’nin muhalifleri tümüyle yok etme yönündeki tehditkâr beyanları ve yandaşlarını silahlandırarak muhalifleri öldürtme girişimleri, 17 Mart
2011 tarihinde Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin 1973 sayılı kararı
almasına yol açmıştır. Sivil halkın, güç kullanımı dâhil her türlü yöntemle korunmasını öngören bu karar gereği NATO, 19 Mart 2011 tarihinden itibaren,
daha çok Fransa önderliğinde Libya’ya askeri müdahalede bulunmaya başlamıştır. NATO müdahalesiyle sıkışan Kaddafi güçleri Trablus’a doğru aşama
aşama gerilemiş, 22 Ağustos 2011 tarihinde de başkentin denetimi muhaliflerin
eline geçmiştir. Trablus’u terk eden Kaddafi bir süre kaçak yaşadıktan sonra 20
Ekim 2011’de memleketi Sirte’de muhaliflerce ele geçirilmiş ve linç edilerek
öldürülmüştür.1
Kırk iki yıllık Kaddafi iktidarının bu şekilde son bulmasının ardından Libya
yeni bir döneme girmiştir. Çoğu Libyalının ve Kaddafi’den rahatsız olan Batılı
devletlerin arzusu gerçekleşmiş, ancak Libya’yı nasıl bir geleceğin beklediği
sorusu şu an için yanıtsız kalmıştır. Gerçekten de asıl sorun bundan sonra ne
olacağına ilişkindir. Libya, demokrasiye doğru evirilebilecek midir? Yoksa
1
İsyanın arka planı ve olayların gelişim süreci üzerine ayrıntılı bilgi için, bkz. Richard Falk,
“Libya After Qaddafi,” Nation, Cilt 293, Sayı 20, 2011.
2
yeni bir diktatörle ya da kimi kesimlerin endişe duydukları gibi dinsel bir rejimle mi yoluna devam edecektir?
Belirtmek gerekir ki, her ne kadar Libya çok uzun süreli bir iç savaş
yaşamamışsa da, bu ülkedeki siyasal sistemin dönüşümü kısa süreli bir iş değildir. Kaddafi’nin yıllar süren otoriter yönetim anlayışı kuşkusuz rejim ve
siyasi kültür üzerinde derin izler bırakmıştır. Bu izlerin silinmesi ve yeniden
yapılanma çok yönlü uğraş gerektiren uzun bir maratondur. O nedenle Libya’da kısa sürede büyük bir dönüşüm beklemek, gerçekçi bir yaklaşım olmaz.
Hatta işler geçiş döneminde daha da kötüye gidebilir, farklı güç unsurları ya da
kabileler arası mücadele ülkeyi yeni bir kaos ortamına sürükleyebilir. Fakat iyi
bir geçiş süreci dizayn edilebilirse, Libya demokratik dönüşüm şansı yakalayabilir ve bu süreci en az sancıyla atlatabilir. Bu makalede işte Libya’daki geçiş
sürecinin nasıl olabileceği sorusunun mercek altına alınması hedeflenmiş ve
iyimser bir bakış açısı çerçevesinde bu sürecin birbirini takip eden şu aşamaları
içermesi gerektiği öngörülmüştür:
I. Adalet Adına Suçluların Cezalandırılması
İç savaştan çıkan ya da büyük çaplı yönetim karşıtı isyanlara sahne
olan ülkelerde halkın adalet yönündeki beklentilerinin göreceli olsa dahi tatmini, çatışma sonrası sağlanacak barışın ön koşuludur.2 Libya’da da demokratik
dönüşümün başlangıç adımı, halk nezdinde adalet duygusunun sağlanması ve
kaybolan devlet otoritesine olan güvenin yeniden tesis edilmeye çalışılması
olmalıdır. Yaklaşık sekiz ay süren ayaklanmalarda halka yönelik orantısız güç
kullanımı, unutulması güç travmalara neden olmuştur. Bu yüzden toplumsal
uzlaşıya giden yolda suçluların cezalandırılması, travma etkisinin azaltılması
ve varılacak barışın kabullenilmesi adına çok önemlidir.
Ancak tüm suçluları net olarak ortaya çıkarmak her zaman mümkün
olmayabilir. Ayaklanmayı bastırma çabası çerçevesinde Kaddafi’ye bağlı çok
sayıda güvenlik gücünün orantısız güç kullandığı bilinmektedir. Fakat pratik
açıdan her düzeydeki görevlileri yargılamak ve cezalandırmak mümkün değildir. Ayrıca unutulmamalıdır ki, güvenlik güçleri de toplumun bir parçası olup,
oluşturulacak yeni sisteme adapte edilmeleri gerekir.
Tarihsel deneyimlerimiz, bir savaş veya iç savaş sonrası dönüşüm yaşayan ülkelerde genellikle komuta merkezinde bulunan üst düzey sorumluların
yaşanan insan hakları ihlallerinden sorumlu tutulmaları yönündedir. İkinci
Dünya Savaşı sonrasında Tokyo ve Nürnberg Uluslararası Ceza Mahkemele-
2
Bkz. David Park, The Truth Commissioner, London, Bloomsbury Pub., 2008; Eric WiebelhausBrahm, Truth Commissions and Transitional Societies: The Impact on Human Rights and
Democracy, London and New York, Routledge, 2010.
3
ri’nde, Soğuk Savaş sonrasında ise Eski Yugoslavya ve Ruanda Uluslararası
Ceza Mahkemeleri’nde yapılan budur.
Libya’daki sorun uluslararası yargı boyutuna taşınmamış olmakla birlikte, ülke dâhilinde üst düzey sorumlular hakkında etkin bir yargılamanın yapılması şarttır. Bu bağlamda Güney Afrika örneği izlenebilir. Bilindiği üzere,
Güney Afrika’da ırk ayrımcılığının önlenmesi amacıyla kurulan “Gerçeği Tespit ve Uzlaşı Komisyonu” (Truth and Reconciliation Commission) 1960’larda
ve 1970’lerde yaklaşık 22.000 şiddete maruz kalmış mağdurun tanıklığı temelinde çok sayıda üst düzey suçluyu tespit etmiş ve bunların yargılanmaları sağlanmıştır.3
Benzer uygulama Libya’da da yapılabilir. Bu adım, bundan sonraki
toplumsal uzlaşı ve siyasette “beyaz bir sayfa açmak” adına gereklidir. Bugün
geldiğimiz noktada bazı eski bakanları ve üst düzey kamu görevlilerini mahkeme önüne çıkarma girişimleri şüphesiz adalet adına olumlu adımlardır. Ancak bunların sembolik düzeyde kalmaması ve adil bir yargılanmanın tamamlanması gerekir. Öte yandan, muhalifler arasında savaş suçu ya da insanlığa
karşı suç türünden eylemlere karışanlar olmuşsa, bunların da adalet önüne çıkarılmaları gerekir. Sonuç olarak, ayrım gözetmeksizin yapılacak adil bir yargılama süreci ve ön plana çıkan suçluların cezalandırılması, kamu nezdinde adalet duygusunun tatmini, dolayısıyla bundan sonraki toplumsal uzlaşı adına
atılması gerekli bir adımdır.
II. Güvenlik ve Kabileler Arası Barışın Sağlanması
Geniş ölçekli çatışmalardan çıkan ülkelerde sıkça rastlanan bir durum
da, çatışma ortamının yarattığı otorite boşluğunun sonradan çete ve mafya tarzı
yapılanmalara yol açacak bir zemin yaratmasıdır. Çatışma ortamında silahlanan
kimi gruplar, sonradan hukuk düzenine adapte olmakta güçlük çekebilir, kendi
lokal otorite ve çıkarlarını devam ettirecek tarzda hareket edebilirler. Hatta
başlarına buyruk hareket etmeye alışmış bu gruplar için çatışma ortamı barış
ortamından daha tatminkâr olabilir.4 Çatışma sonrası Libya’da da bu durum
gözlenmektedir. Çok sayıda çete tarzı hareket eden grup halk nezdinde derin
bir korku ve endişe yaratmakta, kimi insanlar Kaddafi yönetimini arar bir hale
gelmektedir. Güvenlik çok temel bir ihtiyaç, aynı zamanda toplumsal barış ve
kalkınmanın da ön koşulu olduğundan, gerek şu anki Ulusal Geçiş Konseyi’nin, gerekse ileride kurulacak olan temsili hükümetin ivedilikle bu soruna
yönelmesi gerekmektedir. Bu amaçla Libya yönetimi zaman geçirmeksizin
güvenlik birimlerini güçlendirmeli ve etkin çalışan mahkemeler kurmalıdır. Bu
3
Bkz. Kenneth Christie, The South African Truth Commission, Basingstoke, Macmillan, 2000;
Dorothy C. Shea, The South African Truth Commission: The Politics of Reconciliation,
Washington, D.C., United States Institute of Peace Press, 2000.
4
Muzaffer Ercan Yılmaz, Soğuk Savaş Sonrası Dönemde Etnik Çatışmalar, Ankara, Nobel,
2007, s. 64.
4
arada güvenlik ve yargı birimlerinin misyonları demokratik ortamın gereklerine
uygun bir biçimde yeniden tanımlanmalı, bunların tabi olacağı yasal çerçeve
revize edilmelidir.
Öte yandan güvenlik sorunu bağlamında Libya’ya özel bir durum da,
ülke genelinde kabile bağlarının çok güçlü olması ve siyasal düzeyde bir barıştan önce, birbirlerine rakip kabileler arasında bir barışın sağlanması zorunluluğudur. Berberiler, Tuarekler gibi bazı küçük azınlık grupları dışında Libya
halkı baştan beri toprak birliğinden daha çok antropolojik bütünlükle birbirlerine bağlıdır. Kabile bağları toplumsal ve siyasal ilişkilerin temel belirleyici unsurudur. Herhangi bir kabilede yönetimle işbirliği yapmama ya da isyan kararı
alındığında, bu iktidardaki kabilenin durumunu da yakından ilgilendiren sonuçlar doğurmaktadır. Nitekim isyan sırasında Adalet Bakanı, İçişleri Bakanı gibi
üst düzey siyasilerin istifa etmelerinin nedeni, bağlı oldukları kabilelerin isyan
hareketine katılmalarıdır.
Bugün Libya’da, kolları Mısır, Çad ve Cezayir’e uzanan 140 kadar kabilenin varlığından söz edilebilir. Kaddafi yönetiminde Warfalla, Magariha,
Avagir, Abaidat, el-Mujabra ve Farjan kabileleri etkili olmuştur. Bu kabileler
yönetimde önemli konumlarda bulunmuşlardır. Kaddafi rejimine karşı isyan
ettiğini açıklayan kabilelerin başında ise Libya’daki en büyük kabile olan
Warfalla gelmiştir. Diğer önemli kabilelerden Zuvayya, Misurata, Avlad Ali,
Zintan, El Abaidat, Tuvarik ve Musavir de isyana destek veren kabileler arasında yer almıştır. Kaddafi’nin isyancıları şiddet kullanarak bastırmaya çalışması ve amaçla ülkeye Afrika’dan paralı özel birlikler getirmesi, olayları bir iç
savaşa dönüştürmüştür.5
Çatışma sonrası Libya’da işte bu kabileler arası mücadele sorununun
ele alınması ve rakip kabileler arasında barışın sağlanması gerekmektedir. Aksi
halde, ülkenin bir kısmında barış sağlansa bile, oluşturulacak yeni sisteme
adapte edilemeyen kabileler silahlarını bırakmaya yanaşmayacaklardır. Tarihsel ve toplumsal kökenleri itibariyle kabileler arası barış kolay olmamakla birlikte, güvenilir üçüncü partilerin gözetiminde taraflar arası bir anlaşma mutlaka
sağlanmalı, hatta bu anlaşmanın temel çizgileri, aşağıda bahsedilen yeni anayasa çalışmalarına taşınmalıdır. Söz konusu anlaşma, asgari düzeyde, kabileler
arası güç dengesini yansıtmalı, farklı kabilelere hayat sahası sağlayan ve siyasal açıdan onları sisteme adapte edecek bir içerikte olmalı ve üçüncü partilerin
gözetiminde uygulanacak bir şekilde dizayn edilmelidir. Hatta anlaşma üçüncü
partilerce revize edilebilme ve geliştirilmeye uygun bir esneklik taşımalıdır. Bu
yüzden anlaşma detaylı kurallardan ziyade, tarafları asgari müştereklerde bir
araya getiren bir yol haritası niteliğinde olmalı ve sorunlar ortaya çıktıkça revi5
Libya’da rakip kabileler ve bunlar arası güç mücadelesinin Libya İç Savaşı’na yansıması
üzerine bkz. Veysel Ayhan, “Libya İç Savaşı: Kabileler Arası İktidar Mücadelesi,” Ortadoğu
Analiz, Cilt 3, Sayı 27, 2011.
5
ze edilmelidir. Kabileler arası böyle bir anlaşma olmadan barış ve değişimin
tepeden inme bir kanalla empoze edilmeye çalışılması çok olumlu sonuçlar
vermeyecektir.
Bu noktada rakip kabileleri görüşme masasına oturtacak ve onları anlaşmaya varma konusunda ikna etmeye çalışacak güvenilir üçüncü partilere
ihtiyaç vardır. Libyalı kabilelerin dışa kapalılığı ve genel olarak Batıya yönelik
kuşkulu yaklaşımları dikkate alındığında, Batılı bir devletin, hatta Batılı imajları nedeniyle Birleşmiş Milletler, Avrupa Birliği ve -yardımlarına rağmenNATO’nun dahi uygun üçüncü partiler olamayacağı açıktır. Uygun ve güvenilir üçüncü partiler yine Müslüman-Arap dünyasından birey, devlet ya da bölgesel örgütler ile Rusya Federasyonu gibi Libya ile tarihsel bağları güçlü, aynı
zamanda etki potansiyeli yüksel bir ulus-devlet olabilir. Bu yönde son tahlilde
tercih kabilelerin olacaktır.
III. Temsili Bir Hükümetin Kurulması
Yönetim karşıtı isyanın başlamasından kısa bir süre sonra Bingazi’yi üs
edinen Libyalı muhalifler, 27 Şubat 2011 tarihinde Ulusal Geçiş Konseyi’nin
kurulduğunu ve bunun Libya’nın meşru temsilcisi olduğunu deklere etmişlerdir. Nitekim yukarıda değinildiği üzere, 10 Mart 2011’de Fransa’dan başlayarak pek çok Batılı devlet de, Konseyi meşru Libya yönetimi olarak tanımıştır. 5
Mart 2011’den Kaddafi’nin öldürüldüğü 23 Ekim 2011 tarihine kadar Mahmud
Jibril Konsey başkanlığı görevini yürütmüş, bu tarihten sonra da yerini Ali
Tarhouni’ye bırakmıştır.
Bugün isyan sonrası Libya hala Ulusal Geçiş Konseyi tarafından yönetilmektedir. Her ne kadar Konsey olağanüstü bir dönemin zorunlu bir yapılanması ise de, genel olarak Libya halkının meşru temsilcisi olmadığı ve bir halk
iradesi sonucu iktidara gelmediği açıktır. Bu yüzden eğer Libya’da barış tesis
edilecek ve ülke demokrasiye doğru evirilecekse, halk iradesini yansıtan bir
hükümetin olabilecek en kısa zamanda kurulması esastır. Bunun da yolu bir
genel seçimdir.
Şu ana kadar Libya tarihinde, hükümeti oluşturma bağlamında herhangi bir genel seçim yapılmış değildir. Bu sebeple uluslararası toplumun yardımı
son derece önemlidir. Söz konusu yardım özellikle seçimlerin organize edilmesi ve seçimlere gözetmenlik yapma bağlamında fonksiyonel olabilir. Birleşmiş
Milletler Örgütü seçim yardımı konusunda en güvenilir ve en tecrübeli örgütlerin başında gelmektedir. Geçmişte çok sayıda iç savaş yaşayan ülkeye bu noktada teknik destek sağlamıştır. Hatta Soğuk Savaş sonrası dönemde Birleşmiş
Milletler barış güçleri dahi çoğu kez seçimlerde bizzat görev almışlardır.6 Ulusal Geçiş Konseyi’nden bir talep gelmesi halinde aynı yardım Libya için de
6
Muzaffer Ercan Yılmaz, “UN Peacekeeping in the Post-Cold War Era,” International Journal
on World Peace, Cilt 22, Sayı 2, 2005, s. 18.
6
yapılabilir. Birleşmiş Milletler’in dışında güvenilir uluslararası sivil toplum
kuruluşları da (NGOs), seçimlerin sağlıklı bir biçimde yapılmasına gözetmenlik yapabilirler.
Ancak başlangıç itibariyle toplumsal barış ve demokrasi bağlamında
seçimlerden mutlak olumlu sonuçlar beklemek gerçekçi bir beklenti olmayabilir. Aksine, tarihsel deneyimlerimiz genel seçimi ilk tecrübe eden ülkelerde
genellikle durumun daha da kötüye gittiği, toplumun kamplaştığı ve bundan
kaynaklanan yeni bir kaos ortamına sürüklendiği yönündedir. Hele Libya gibi
bir ülkede kabile bağlarının ne denli güçlü olduğu ve demokrasinin ayrılmaz
unsurlarından olan siyasal partilerin henüz oluşmadığı gerçeği göz önüne alınırsa, bu kaygı daha açık bir biçimde ortaya çıkar.
Bununla birlikte bir başlangıç yapılması da şarttır. Yoksa arzu edilen,
uğrunda mücadele verilen değişim gerçekleşemez. Yine tarihsel deneyimlerimiz ve kimi araştırmalar, 7 demokrasiye geçişin ilk birkaç yılı sancılı olsa da,
sonradan taşların yerine oturduğu yönündedir. Bugün en demokratik olarak
gösterilen Avrupa ve Kuzey Amerika’da dahi bir siyasal sistem olarak demokrasi hemen oluşmamış, türlü mücadeleler ve sancılı süreçlerin ardından kök
salmaya başlamıştır. O yüzden Libya’da da bu adım atılmalı, ortaya çıkabilecek
sorunlar demokrasinin kendisiyle değil, en fazla geçiş sürecinin sancılarıyla
ilişkilendirilmelidir.
IV. Bir Anayasanın Yapılması
Demokratikleşme yönünde siyasal ve sosyal dönüşümün çok önemli bir
adımı da, bir anayasa yapmaktan geçmektedir. Anayasalar bir ülkedeki hukuk
düzenine yön veren temel metinlerdir ve bu nedenle hukuk devletinin de temel
taşlarıdır. Anayasaların alacağı şekil, toplumu şekillendirmek açısından çok
önemlidir. Hele Libya gibi gelişmekte olan bir ülkede yerel gelişim dinamikleri
sınırlı olduğundan, pek çok adım ancak tepeden inme bir kanalla atılabilir ve
bunun da en önemli aracı bir anayasadır. Dolayısıyla Kaddafi yönetiminin devrilmesinin ardından Libya demokratik dönüşüm bağlamında tarihi bir fırsat
yakalamıştır. Aynı zamanda bir anayasa, halk nezdinde eskinin silinmesi ve
siyasette yeni bir sayfa açılması anlamına da gelecektir.
Yeni bir anayasa yapılması sürecinde iki nokta özellikle önem arz etmektedir. Bunlar, kurucu meclisin kompozisyonu ve bizzat anayasanın içeriğidir.
Öncelikle anayasayı hazırlayıp kabul edecek olan kurucu meclisin mutlaka toplumun farklı kesimleri ve değişik görüşleri içerecek bir biçimde oluşturulması gerekir. Bu gereklilik, hazırlanacak olan anayasanın toplum tarafından
7
Örnek olarak bkz. Ted R. Gurr and John Davies, “Dynamics and Management of Ethnopolitical
Conflicts,” John Davies and Edy Kaufman (Ed.), Second Track/Citizen’s Diplomacy: Concepts
and Techniques for Conflict, Lanham, MD, Rowman & Littlefield, 2002, s. 33.
7
benimsenmesi açısından çok önemlidir.8 Libya söz konusu olduğunda, Libya
toplumunun temel dokusunu oluşturan kabilelerin, Berberilerin, Müslüman
Kardeşler Örgütü’nün liberal kanadının ve genel olarak eski sistemde kendilerine siyasal yer edinme konusunda sıkıntı çeken kesimlerin temsilcilerinin kurucu meclis bünyesine dâhil edilmeleri şarttır. Kısacası kurucu meclis dominant
bir grubun ya da güçlünün temsilcisi konumunda olmamalı, bu şekilde bir yapılanmadan kesinlikle kaçınılmalıdır.
Anayasanın içeriğine gelince, yeni anayasanın liberal bir anayasa ile
düzenleyici ya da kazuistik bir anayasa olmasında siyasal ve toplumsal dönüşüm adına büyük yarar vardır. Liberal anayasadan kasıt, yeni anayasa ister parlamenter, isterse başkanlık ya da yarı başkanlık sistemi öngörsün, her halde
işleyen bir çok-partili siyasal sistem, siyasal partiler arasında gerçek bir rekabet, periyodik temelde yapılan özgür ve genel seçimler, ifade serbestisi, hukukun üstünlüğü, yargı bağımsızlığı, basın ve muhalefet özgürlüğü gibi demokrasinin temel esaslarına dayanmalıdır.9 Ayrıca temel hak ve özgürlükler ayrıntılı
bir biçimde düzenlenmeli ve ihlal girişimlerine karşı etkin güvence mekanizmaları geliştirilmelidir. Bunların yanı sıra, devletin yönetim şeklini din, sınıf ya
da zümre temeline dayandırabilecek yapılanmaların da önü kapatılmalıdır. Eğer
başarılabilirse, bu tür anayasa ile Libya toplumu demokrasiye doğru evirilme
şansı yakalayabilir.
Böyle bir dönüşümü sağlayacak anayasanın da çerçeve, yani sadece
temel ilkelerden bahseden kısa bir anayasa olmaması gerekir. Çerçeve anayasalar zaten düzenli bir işleyişe sahip gelişmiş toplumlarda fonksiyonel
olabilirken, Libya gibi dönüşüm yaşayan bir ülkede, en azından kısa vadede, doğabilecek çok sayıda sorunu yasal açıdan önleyebilmek adına anayasanın uzun ve ayrıntılı olmasında yarar vardır. Demokrasiye geçiş ivme
kazandıkça, anayasa da zaman içerisinde sadeleştirilebilir.
V. Ekonomik ve Sosyal Yapılanma
Nihayet Libya’da barışı inşa ve demokratik dönüşüm çabalarının
ekonomik ve toplumsal cepheden de desteklenmesi gerekir. Aksi halde dönüşüm, sınırlı ölçekteki bir elit kitle düzeyinde tıkanabilir.
Genel olarak halk ayaklanmalarına sahne olan ülkelerde ekonomi
kaçınılmaz bir biçimde darbe alır. Her ne kadar Libya’daki halk ayaklanması uzun süreli olmamış ise de, özellikle yağma girişimleri iç ve dış yatırımları azaltmış, üretim bazı sektörlerde durma noktasına gelmiş ve temel gıda
maddeleri fiyatları bariz bir biçimde yükselmiştir. Öte yandan ülkenin çok
8
Muzaffer Ercan Yılmaz, “Peace Building in War-Torn Societies,” Peace Review, Cilt 21, Sayı
2, 2009, s. 242.
9
Bkz. Hanna Lerner, Making Constitutions in Deeply Divided Societies, Cambridge and New
York, Cambridge University Press, 2011.
8
önemli bir gelir kaynağını oluşturan petrol ve doğalgaz üretimi de istikrarsız
ortamdan negatif yönde etkilenmiştir.
Libya zaten ekonomisi güçlü, refah düzeyi çok yüksek olan bir ülke
değildir. Ayaklanma öncesi kişi başına düşen milli gelir en fazla 5.000 dolar
civarında idi. Kaddafi, Mısır’ın efsanevi lideri Cemal Abdül Nasır’ı örnek
alarak Libya’da sosyalist bir yönetim kurmaya çalışmıştı. Bu bağlamda
sosyal adalet anlayışla hareket etmiş ve petrol, doğalgaz gibi ülkenin temel
üretim unsurlarını devletleştirmişti. Fakat dış politika alanında izlediği radikal politikalar ve giderek belirginleşen Batı karşıtlılığı, Libya’ya yönelik
bazı yaptırımları beraberinde getirmişti. Bunlar, spesifik olarak, 1988’de
ABD’nin, 1992’de Birleşmiş Milletler ve 1994’te de Avrupa Birliği’nin
Libya’ya koyduğu ambargolardı. Söz konusu ambargoların 2003 yılına
kadar Libya ekonomisine maliyeti toplamda 20 milyar doları bulmuştu.
Ambargoların etkisiyle Kaddafi’nin refah politikaları da amacına ulaşamamıştı. Her ne kadar 2003 yılında ambargoların kalkmasıyla birlikte petrol
gelirleri artırmışsa da, ülkedeki işsizlik oranı %30, enflasyon ise % 50 civarında seyretmekteydi.10 Öte yandan, Uluslararası Yolsuzluk Algılama Endeksi’nin 2009 raporunda Libya, 180 ülke içerisinde 130. sırada yer almıştır. Ekonomide aşiret bağlarının çok belirleyici olması ve bu çerçevede
Kaddafi aşiretinin karar alma mekanizmasında başat bir rol oynaması, halk
arasında ciddi bir rahatsızlık kaynağıydı. Bu yüzden Libya’da yönetim karşıtı ayaklanmanın bir boyutunu da yaygın yoksulluk ve gelir dağılımındaki
adaletsizlik oluşturmaktaydı. Bugün geldiğimiz noktada ise çatışmaların
etkisiyle ekonomi daha da kötüye gitmektedir.
Ekonomik sıkıntı, dolaysıyla temel insan ihtiyaçlarının tatmin edilememesi ile isyan eğilimi arasında pozitif bir ilişki olduğu pek çok bilimsel
araştırmayla kanıtlanmış bir gerçektir.11 Refah düzeyi arttıkça insanların
sisteme adapte olmaları kolaylaşmakta, bu yüzden isyan eğilimi azalmakta,
tersi durumda ise isyan eğilimi artmaktadır.12 Dolayısıyla Libya’nın ekonomik yönden desteklenmesi, gelecek çatışmaların önlenmesi ve ülkenin
istikrara kavuşması adına son derece önemlidir. Libya’nın mevcut durumda
kendi ekonomik yarasını kendisinin sarma kapasitesi sınırlı olduğundan,
uluslararası toplumun (ulus-devletler ve uluslararası örgütlerin) bu ülkeye
kredi, teknik destek, hibe ve borç sağlama bağlamında yardımcı olması
gerekir. Bu, hem medeni dayanışmanın bir gereği, hem de karşılıklı bağım-
10
Politik Akademi, “Tarihsel Süreçte Libya ve Bugünkü İsyanlar”, Erişim Tarihi: 01 Mart 2012,
http://www.politikakademi.org
11
Bkz. John Burton, Conflict: Human Needs Theory, New York, St. Martin’s Press, 1990; John
Burton, Violence Explained, Manchester and New York, Manchester University Press, 1997.
12
Bkz. Donald L Horowitz, Ethnic Groups in Conflict, Berkeley, CA, University of California
Press, 2000.
9
lılık faktöründen ötürü Libya’daki istikrarsızlığın bölgesel ya da uluslararası
bir istikrarsızlığı tetikleyebilme riskinden kaçınmak içindir.
Barış adına sosyal açıdan da Libya’nın bazı noktalarda yeniden yapılanmaya, ya da yapılandırılmaya, ihtiyacı vardır. Ülkedeki şiddet kültürü
azaltılmalı ve terörü destekleyen illegal yapılanmaların önü kesilmelidir. Bu
sorunların bir kısmı aslında rejim ve siyasal sistemle bağlantılıdır. Libya’da
yıllarca hâkim olan otoriter yönetim anlayışı ve rejimin değişime kapalı
olması, şiddetin toplumsal bir boyut kazanmasına ve kültüre nüfuz etmesine
yol açmıştır. Alternatif siyaset çıkış odağı bulamadığı için, ayaklanma ve
yönetimle çatışma köklü değişimin tek aracı olmuştur. Aynı altyapı, aşırı
ideolojileri ve terörü de desteklemiştir. Dolayısıyla Libya demokrasiye doğru evirilmeyi başarabilirse, bahsi geçen sorunların bir kısmı zaman içerisinde kendiliğinden ortadan kalkacaktır.
Ancak süreci hızlandırmak adına bazı adımlar da atılabilir. Örneğin
resmi eğitimi revize ederek genç kuşakların daha barışçıl bir mantaliteyle
yetişmeleri sağlanabilir. Daha 1960’lı yıllarda yapılan deneysel çalışmalar
dahi, şiddetin sosyal çevreden öğrenilen bir realite olduğunu ortaya koymaktadır.13 Dolayısıyla şiddet öğreniliyorsa, barış ve sosyal uyum da öğrenilebilir. Bunun için eğitimin modernize edilmesi, bilimsel bilgi temelinde
kritik düşünceyi, farklılıklara karşı toleransı ve genel olarak hoşgörüyü teşvik edecek bir biçimde dizayn edilmesi gerekir. Yine eğitim sürecinin fiziksel ve psikolojik şiddetten arındırılması, ayrıca tarihin kalıcı düşmanlıklara
yer vermeyecek biçimde, objektiflik olarak öğretilmesi gerekir.14 Eğer bunlar yapılabilirse, eğitimsel revizyonun Libyalı genç kuşaklar üzerindeki
etkisi yakın gelecekte kaçınılmaz bir biçimde görülecektir.
Bunun dışında birbirlerini rakip, hatta düşman olarak algılayan farklı kabileler veya gruplar arasındaki buzlar eritilip ortak bağlar geliştirilmeye
çalışılabilir. Bu çerçevede, örneğin, “toplumlar arası diplomasi” yönteminden yararlanılabilir. Toplumlar arası diplomasi (second-track diplomacy),
Joseph V. Montville tarafından uyuşmazlık çözümü literatürüne kazandırılan bir kavramdır.6 Söz konusu kavram, birbirlerini hasım olarak gören
gruplar arasında, üçüncü partiler önderliğinde ve periyodik temelde problem
çözüm toplantıları (problem-solving workshops) düzenlenmesine işaret
etmektedir. Geçmiş deneyimler, söz konusu toplantıların genellikle hasım
grupların birbirlerini yakından tanımaları, birbirlerinin “insan” yüzünü keşfetmeleri ve barış içinde bir arada ortak bir yaşam için neler yapabilecekle-
13
Bkz. Albert Bandura, Aggression: A Social Learning Analysis, Englewood Cliffs, NJ, Prencite
Hall, 1973.
14
Bkz. Claire McGlyyn, Peace Education in Conflict and Post-Conflict Societies: Comparative
Perspectives, New York: Palgrave Macmillan, 2009; Laura L. Finley, Building A Peaceful Society: Creative Integration of Peace Education, Charlotte, NC, Information Age Pub., 2011.
10
rini tartışmaları bağlamında fonksiyonel olduğunu ortaya koymaktadır.15 Bu
alan yerel ve uluslararası sivil toplum kuruluşlarının geniş faaliyet gösterebilecekleri bir alandır. Özellikle uluslararası alanda toplumlar arası diplomasi üzerine uzmanlaşmış ve barış kaygılarının ötesinde kar amacı gütmeyen çok sayıda sivil toplum kuruluşu bulunmaktadır.16 Libya otoriteleri izin
verdiği sürece bunlar Libya’da toplumsal bağların güçlenmesine katkı sağlayabilirler.
Toplumsal bağların güçlenmesi noktasında atılabilecek bir adım da, rakip kabile ve grupları ortak amaçlar çerçevesinde bir araya getirmektir. Karşılıklı bağımlılık ilişkisinin gruplar arası çatışma riskini azaltıp barışı pekiştirdiği
gerçeği daha 1950’li yıllarda Türk kökenli Amerikalı bilim insanı Muzaffer
Şherif’in deneysel çalışmalarıyla ortaya konmuştur.17 Çünkü her şeyden önce
ortak bir amaca ulaşma doğrultusunda hareket eden taraflar birbirlerini daha
yakından tanıma olanağına kavuşmakta ve ortak amaç için ortaya konan çok
yönlü emek, katılımcıları psikolojik düzeyde birbirlerine yakınlaştırmaktadır.
Dahası, taraflar ortak kazancın getirilerini tattıkça, düşmanlığın rasyonel olmadığını düşünme eğilimine girmekte ve bu çerçevede “geleceğe bakma” anlayışı
ilişkilere egemen olmaya başlamaktadır. Ayrıca aynı amaç için, aynı grup içerisinde çalışmak, sosyal kimliğin bu grup temelinde, daha geniş bir düzeyde yeniden tanımlanması sonucunu doğurmakta, dolayısıyla karşı tarafa yönelik
negatif hisler barındıran alt etnik kimlik erozyona uğramaktadır. 18 Rakip gruplar genellikle zayıf görünme ya da “yüz kaybetme” endişesi taşıdıklarından, bu
bağlamda yine Libya içinden ve dışından güvenilir üçüncü partiler süreci başlatma konusunda fonksiyonel olabilirler.
Nihayet barışın tesisi ve toplumsal dönüşüm sürecinde yerel medyaya da önemli bir görev düşmektedir. Bilindiği üzere medya, kamuoyunu
yönlendiren en güçlü araçlar arasında yer almaktadır. Bu nedenle toplumsal
sorunlar üzerine medyanın tutumu, toplumun önemli bir kesiminin bakış
açısını derinden etkileyebilmektedir.19 Libya’da da demokratik bir dönüşüm
yaşanacaksa, medyanın bu yönde desteği şarttır. Şiddeti teşvikten kaçınan,
doğru ve tarafsız bilgi veren, aile veya kabile bağlarına bakmaksızın haksızlıkların üzerine gidebilen ve genel olarak toplumsal uzlaşıyı pekiştiren bir
15
Bkz. John Davies and Eddy Kaufman, Second Track/Citizen’s Diplomacy: Concepts and
Techniques for Conflict, Lanham, MD, Rowman & Littlefield, 2002; Muzaffer Ercan Yılmaz,
“Interactive Problem Solving in Intercommunal Conflicts,” Peace Review, Cilt 17, Sayı 4, 2005.
16
Bkz. Muzaffer Ercan Yılmaz, Non-governmental Organizations and Peacemaking,” Yakın
Doğu Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, Cilt 1, Sayı 2, 2008.
17
Bkz. Muzaffer Sherif, Groups in Harmony and Tension, New York, Harper, 1953; Muzaffer
Sherif, Group Conflict and Cooperation, London, Routledge, 1967.
18
Dean G. Pruitt, Sung H. Kim and Jeffrey Z. Rubin, Social Conflict: Escalation, Stalemate, and
Settlement, New York, McGraw-Hill, 2004, s. 136-137.
19
Muzaffer Ercan Yılmaz, Uyuşmazlık Analizi ve Çözümü, Ankara, Nobel, 2006, s. 175-180.
11
yerel medyanın Libya toplumunun demokratikleşme sürecinde önemli bir
rol oynayacağı kuşkusuzdur.
Sonuç
Güçlü kabile bağlarına rağmen, baskıcı siyasetle özdeşleşmiş
Kaddafi yönetimine karşı birleşen ve onu devirmeyi başaran Libya halkı,
devrim sonrası demokratik dönüşüm için tarihi bir fırsat yakalamıştır. Bu
fırsat iyi değerlendirilebilirse, hem Libyalılar, hem de onları örnek alacak
diğer Arap toplumları çağın gerektirdiği değişimleri sancısız ya da en az
sancılı bir biçimde yakalayabilir, liberal demokrasiye doğru evirilebilirler.
Yukarıda, tarihsel deneyimler ışığında, beş aşamada demokratik bir
dönüşümün basamak taşlarına vurgu yapılmıştır. Bu basamaklar nihai liste
teşkil etmemekle birlikte, Libya toplumunun geçirmesi gereken asgari bir
sürece işaret etmektedir. Bu süreçte asıl görev Libya halkına ve geçici yönetime düşmekle birlikte, uluslararası toplumun da onlara değişik açılardan
yardımcı olması gerekir. Çünkü nihayetinde demokrasi yönündeki dönüşüm, çok yönlü çaba gerektiren zorlu bir süreçtir ve ulusların birbirlerine
yardımcı olmaları hem medeni dayanışmanın, hem de karşılıklı bağımlılık
faktöründen ötürü uluslararası güvenliğin bir gereğidir.
Libya’nın siyasal dönüşüm sürecinde elbette bazı direnç odakları da
olacaktır. Örneğin eski rejimde ayrıcalıklı konumda bulunan kabileler, Müslüman Kardeşler bünyesinde veya dışında yer alan ve bir din devleti arzulayan kimi radikal gruplar, konumlarını kaydeden eski asker, polis ve bürokratlar, büyük bir olasılıkla Libya’nın demokrasi yönündeki siyasal dönüşüm
çabalarını sabote edecekler, beklentilerinin dışında kalan böyle bir dönüşümü arzu etmeyeceklerdir. Libya otoriteleri ve onları destekleyen uluslararası
toplum aktörleri bu grupların tuzağına düşmemeli, gerekirse güç kullanarak
bunları baskılamalıdır. Eğer söz konusu gruplar kontrol altında tutulamaz ve
çoğunluğu yönlendirebilecek bir konuma gelirlerse, Libya ender yakaladığı
demokratik dönüşüm şansını daha uzun bir süre kaybedebilir.
Kaynakça
Ayhan, Veysel, “Libya İç Savaşı: Kabileler Arası İktidar Mücadelesi,” Ortadoğu
Analiz, Cilt 3, Sayı 27, 2011.
Bandura, Albert, Aggression: A Social Learning Analysis, Englewood Cliffs, NJ,
Prencite Hall, 1973.
Burton, John, Conflict: Human Needs Theory, New York, St. Martin’s Press, 1990.
______. Violence Explained, Manchester and New York, Manchester University Press,
1997.
12
Christie, Kenneth, The South African Truth Commission, Basingstoke, Macmillan,
2000.
Davies, John and Kaufman, Eddy, Second Track/Citizen’s Diplomacy: Concepts and
Techniques for Conflict, Lanham, MD, Rowman & Littlefield, 2002.
Falk, Richard, “Libya After Qaddafi,” Nation, Cilt 293, Sayı 20, 2011.
Finley, Laura L., Building A Peaceful Society: Creative Integration of Peace Education, Charlotte, NC, Information Age Pub., 2011.
Gurr, Ted R. and Davies, John, “Dynamics and Management of Ethnopolitical
Conflicts,” John Davies and Edy Kaufman (Ed.), Second Track/Citizen’s Diplomacy:
Concepts and Techniques for Conflict, Lanham, MD, Rowman & Littlefield, 2002.
Horowitz, Donald L., Ethnic Groups in Conflict, Berkeley, CA, University of California Press, 2000.
Lerner, Hanna, Making Constitutions in Deeply Divided Societies, Cambridge and New
York, Cambridge University Press, 2011.
McGlyyn, Claire, Peace Education in Conflict and Post-Conflict Societies: Comparative Perspectives, New York, Palgrave Macmillan, 2009.
Montville, Joseph V., “The Arrow and the Olive Branch: A Case for Track Two Diplomacy,” Vamik D. Volkan (Ed.), The Psychodynamics of International Relationships, London, Lexington Books, 1990.
Park, David, The Truth Commissioner, London, Bloomsbury Pub., 2008.
Politik Akademi, “Tarihsel Süreçte Libya ve Bugünkü İsyanlar”, Erişim Tarihi: 01 Mart
2012, http://www.politikakademi.org, Erişim Tarihi: 01 Mart 2012.
Pruitt, Dean G., Kim, Sung H. and Rubin, Jeffrey Z., Social Conflict: Escalation,
Stalemate, and Settlement, New York, McGraw-Hill, 2004.
Shea, Dorothy C., The South African Truth Commission: The Politics of Reconciliation,
Washington, D.C., United States Institute of Peace Press, 2000.
Sherif, Muzaffer, Groups in Harmony and Tension, New York, Harper, 1953.
______. Group Conflict and Cooperation, London, Routledge, 1967.
Wiebelhaus-Brahm, Eric, Truth Commissions and Transitional Societies: The Impact
on Human Rights and Democracy, London and New York, Routledge, 2010.
Yılmaz, Muzaffer Ercan, “Interactive Problem Solving in Intercommunal Conflicts,”
Peace Review, Cilt 17, Sayı 4, 2005.
_______. “UN Peacekeeping in the Post-Cold War Era,” International Journal on
World Peace, Cilt 22, Sayı 2, 2005.
_______. Uyuşmazlık Analizi ve Çözümü, Ankara, Nobel, 2006.
_______. Soğuk Savaş Sonrası Dönemde Etnik Çatışmalar, Ankara, Nobel, 2007.
_______. “Non-governmental Organizations and Peacemaking,” Yakın Doğu Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, Cilt 1, Sayı 2, 2008.
_______. “Peace Building in War-Torn Societies,” Peace Review, Cilt 21, Sayı 2,
2009.
13

Benzer belgeler

Libya`da Trablus-Bingazi-Fizan genindeki Federalizm Tart mas

Libya`da Trablus-Bingazi-Fizan genindeki Federalizm Tart    mas Mısır’a bağlı iken, Tripoli ise Fas, Tunus, Cezayir etkisi altında kalmıştır. Öte yandan, Libya’nın güneyinde bulunan Fizan (Fezzan) ise Sahra çölünün kuzey bölümünü oluşturan Sahel ile yakın ilişk...

Detaylı