Merxas - WordPress.com
Transkript
Merxas - WordPress.com
Alan Lezan – Mérxas 1 G ece karanlık, gizem ve ürperti demektir. Gizem bilinmezliğe açılan yol gibidir. Bilinmezlik merak uyandırır, dolayısıyla hayallerin yoğun olduğu saatlerdir, katran karası geceler! Ve gündüzlerin uyumuş halidir belki de, geceler! Nedense Mérxas’ın gözüne geceleri uyku girmiyordu. Aslında öyle önemli günübirlik sorunları yoktu, ama buna karşın dünya sorunlarının hepsini kendi sorunlarıymış gibi algılıyordu. Biliyordu, böyle düşünmek aslında doğru değildi ve boştu ama o, bir kere öyle düşünüyordu. Dahası öyle düşünmek elinde değildi. Savaşlar, açlık, susuzluk, sefalet diz boyu… Evrensel sorunları bir kenara bıraksa, sadece Kürdler ile ilgilense bile işin içinden çıkamıyordu. Bir insan yalnız başına ne yapabilirdi ki? Belki zengin olsa sevdiğin birkaç kişiye parasal yardım edebilirdi. Ya başka? Başka da yine dünyada olup bitenlere bakıp, hiçbir şey yapmamaktan vicdan azabı duyacak, yine uy2 Alan Lezan – Mérxas kusuz geceler geçirecekti. Çünkü dünyadaki bütün kahpelikleri, puştluk ve alçaklıkları biliyordu. Onun geceleri, aslında siyah değil masmaviydi. Arada sırada biraz internette bazı şeyler okuduktan sonra balkona çıkar, uzaya, sonsuz ve bucaksız gökyüzüne bakar dururdu. Samanyolu, Sirius. Gece, bir yanılsamadır. Gece denilen şey, güneş gölgesinden başka bir şey değildi, ama o gölge, yıldız sayıları kadar yakamoz barındırıyordu. Gece arzda baykuşların, farelerin, yarasaların belki de Drakula'nın ilgisini de çekiyordu. Gece sevgi demekti. İnsanlar neden genellikle geceleri sevişirler? Geçenlerde bir yerde okudum, New York’ta herhangi bir yılda, bir hafta süreyle cereyan kesilmiş; o yıl New Yorkluların en çok çocuk doğurduğu yıl olmuş! Geceler kadın rahimi gibidirler, bazen de acı doğururlar. 3 Alan Lezan – Mérxas Mérxas, gece karanlığına daldığında, kimsenin olmayışı, gürültünün azlığı ve durgunluğun aktiflikten daha faza olması, belki de en sevdiği durumdu. Koyu mavi gökyüzü ve yıldızlar. Kim bilir bu uçsuz bucaksız bulanıklığın içerisinde kaç bin tane başka yaşam biçimi vardı? Bizler uzayda yaşayan tek varlıklar olamazdık. Kim bilir onlar belki bizim varlığımızı biliyorlardı, ama ekolojik atmosferimize karışmıyorlardı. Allah denilen bir şey gerçekten var mıydı acaba? Allah olsaydı da sıfırdan ve hiçten var olamazdı. Onun da bir yaratıcısı olamaz mıydı? Mérxas bugün yine çok yorgundu. Canı hiçbir şey yapmak istemiyordu. Mérxas hayat yorgunuydu. Manik depresyonlar kendisini rahat bırakmadığı için, sık sık intihar etmeyi düşünmüştü. “Neden yaşamalıyım? Benim için yaşamanın hiçbir anlamı yoktur,” demişti. İnsanlar nedensiz dünyaya geliyorlar, 8 saat çalışıyor, 8 saat yatıyor, 8 saatte alışveriş, yeme içme ve temizliğe gidiyor, derken yaşlanıyor ve ölüm kapıya dayanıyor. “Böyle yaşamaktansa yaşamamak daha iyidir,” diyordu. “Böylesi bir yaşamın anlamı neydi?” 4 Alan Lezan – Mérxas Mérxas, gezmek, dolaşmak, eğlenmek istiyor ama yapamıyordu. Ağır depresyonları vardı ve yerinden kımıldayamıyordu. Yatıyordu yatağa ve kara kara düşünüyordu. En çok da intihar için planlar yapıyordu. Ama ölmek için, intihar için cesaret lazımdı… “Ya sakat kalırsam ne olacak?” diyordu kendi kendine. Mérxas, yaşamdan iğreniyordu. Yaşam Mérxas’a büyük ve zor bir yükmüş gibi geliyordu. “Neden doğdum?” diyordu. “Dünyada yeterince insan yok muydu? Benim doğmamın anlamı neydi?” Geldiği gibi de yine gitmeliydi. Kimseye yük olmamalıydı. Bu günden öteye kendisinde bir yaşama arzusu yoktu. Her nedense yaşamak istemiyordu. Bazı günler olurdu ki dünyayı kucaklamak istiyordu. Planları çokluğundan ne yapacağını şaşırıyor, nereye gideceğini bilmiyordu. Bir daldan bir dala atlıyordu. Böylesi günler uzun sürmezdi, ama depresyonlar geçip tekrar geliyorlardı. “Neden ben?” diyordu. “Bu ne biçim bir kader?” Lise son sınıfındaydı. Okulun bitmesine altı hafta kalmıştı ve imtihanlar vardı. İmtihanlardan çok korkmuştu öyle ki, geceleri uyku gözlerine girmemişti. 19 yaşında ilk panik atağı yaşamıştı. Hastaneye düşüyor, ilaç alıyor ve ilaçların yan etkilerinden okuluna devam edemiyordu. O günden bu güne hastalık peşini bı- 5 Alan Lezan – Mérxas rakmıyordu. Şimdi 36 yaşındaydı. Sanki son 17 yılı yerinde sayarak geçirmişti. Hastalıktan başka hiçbir şeyle uğraşmamıştı. İş hayatı nedir bilmiyordu. Bir iki kere yalnız yaşamayı denediyse de başaramadı. Ailesine geri dönmüştü. Mérxas yaşamdan çok korkuyordu. Ya annem ve babam ölürlerse bana ne olacak, kim bana bakacak diye düşünüyordu. Evin tek çocuğu ve çalışamıyor, kendi kendisine bakamıyor, alış veriş yapamıyordu. Yaptığı tek şey arada sırada bir şeyler yemek ve yatağa uzanmak. Kafasında olan problemlerden dolayı uyuduğu yoktu. Günde üç dört saat ya yatar, ya da yatmazdı. Mérxas, neler düşünmezdi ki? En çok ölümü ve dünyadaki haksızlıkları düşünüyordu. Pozitif hiçbir şey düşünmezdi. “Keşke hasta olmasaydım da Kürdistan’da olsaydım. Oranın güneşi, havası, suyu ve toprağı bana yeter,” diyordu. Ama Avrupa toplumu içerisinde doğmuş büyümüştü. Buna rağmen Kürdlere olan haksızlıkları, Kürdistan’ı, varoşlardaki aç susuz çocukları iyi biliyordu. Kürdler için bir şeyler yapmak istiyordu ama hiçbir şey yapamıyordu. Çok vicdan azabı çekiyordu. “Yahudiler ve Kürdler” diyordu. “Bu iki halk dünyada en büyük zulmü gördüler, hem de dünyanın gözü önünde. Kimse bir şey yapmıyor. Neden bu haksızlık? Bu da benim hastalığım gibi bir şey olsa gerek. 6 Alan Lezan – Mérxas Ama neden? Biz ne yaptık ki Allah bize bu kadar acı çektiriyor?” Mérxas’ın çevresi çok kötüydü. Annesi bir terzi dükkânında, babası da duvarcıydı ve inşaatta çalışıyordu. İyi kötü geçimini sağlıyorlardı. Çevresindeki insanların çoğu O’nun hastalığını -psikiyatride en zor hastalıklardan biri olmasına rağmen- anlamıyor, 'tembelliğine bahane üretiyor' diyorlardı. Oysa o lise son sınıfa kadar başarıyla devam etmişti. Kime ne anlatacaktı? Damdan düşen Nasrettin Hoca, inlemesine türlü yorumlarda bulunanlara 'İçinizden damdan düşen var mı?' diye anımsattığı gibi, ancak onun halinden kendisi gibi hasta olanlar anlardı. Annesiyle iyi anlaşıyordu ama babası çalışması için büyük baskılarda bulunuyordu. Akşama doğruydu. Bir e-mail aldı. Mail englishbaby.com’dan gelmişti. Mérxas buraya İngilizce'sini geliştirmek maksadıyla yazışabilecek bir arkadaş bulmak için kayıt yapmıştı. Anne ve babasından başka arkadaşları yoktu. Çok yalnızdı. Maili gönderen Binet Richard adında 25 yaşında siyah ve çok güzel bir kadındı. Kongo’da yaşadığını yazıyordu. Spor bakanı olan babasının helikopter kazasında öldüğünü ve kendisine 5.423.000 US Dolar miras bıraktığını belir7 Alan Lezan – Mérxas tiyordu. Üvey annesi kendisinin pasaportuna ve diğer evraklara el koyduğu için, söz konusu parayı alamadığını, ancak Avrupa’ya aktarabilirse alabileceğini yazıyordu. Bunun için Binet, Avrupa’da birisine ihtiyaç duyuyordu. Mérxas’ın englishbaby.com’daki sayfasında, resmini görünce kendisine âşık olduğunu ve güvendiği için parayı onun banka hesabı üzerine Avrupa’ya aktarmak istediğini yazıyordu. Mérxas, maili okuyunca önce şaşırdı. Gözlerini ovaladı bir daha okudu. Binet iki üç fotoğrafını da göndermişti. “Biliyorum” diyordu, “bazı Afrikalılar yalan söylüyor, amaçları Avrupalılardan biraz para koparmak. Ama inan bana” diyordu. “Ben seninle yaşamak istiyorum ve senden bir metelik dahi istemiyorum. Babamdan bize kalan para her şeyimize yeter.” Fakat Binet Mérxas’ın hasta olduğunu bilmiyordu. Ayrıca üvey annesinden kaçtığını, Senagel’de Amerikan İltica Kampı’na sığındığını, çok kötü koşullar altında yaşadığını, geçimini şu an vücudunu satmakla sağladığını yazıyor ve adeta Mérxas’a kendisini bu zor durumdan kurtarması için yalvarıyordu. Mérxas şok geçirmişti. Nasıl olur da insanın 5,5 milyon US Doları olur ve geçimini vücudunu satmakla sağlar? Binet’in hiç mi orada iyi bir arkadaşı veya akrabası yoktu? Mérxas, Binet’i bir an evvel oradan kurtarmak istiyordu, ama elinde yapacak bir şey de 8 Alan Lezan – Mérxas yoktu. Çünkü ne kendisine yardım edecek arkadaşları vardı, ne de parası… Mérxas ve Binet bir hafta boyu mailleştiler. Mérxas, kendi durumunu izah etti. Binet de: “Ben senden bir şey beklemiyorum. Beni bu zor durumdan kurtar gerisi sorun değil!” dedi ve Mérxas’a Banka Müdürü’nün e-mail adresini gönderdi ve, “Oraya yaz ve durumu izah et!” dedi. Mérxas, Banka Müdürü’ne bir mail attı. Ertesi gün hemen cevap geldi. Mérxas’ın Kongo’da bir avukat tutması gerekiyormuş ve parayı ancak avukat aracılığıyla Avrupa’ya aktarabilirmiş. Sözde avukatın parasını Mérxas'ın peşin göndermesi gerekiyordu. 5.5 milyon US doları aktarıldığında Mérxas bütün paranın %5’ini alacaktı. Avukat bu iş için 700.- US Dolar istiyordu. Ancak Mérxas'ın bu kadar parası yoktu. *** Benim evim benzinliğin hemen yanı başında caddenin diğer tarafındaydı. Ben bazen oraya sigara almak için gidiyorum. Aslında canım sıkılmıyor, ama arada benzinlikte çalışan Sipan ile konuşmak için oraya sık sık uğruyorum. 9 Alan Lezan – Mérxas Sipan Kiğı'lı bir Kürd. Üniversitede fizik okuyor, zaten fizikten başka kafasında hiçbir şey de yoktur. Devletten okumak için burs alıyor ama yetmediğinden haftada üç dört gün saat 16:00 ile 24:00 arası benzinlikte kasaya bakıyor. Mérxas da benim gibi sık sık benzinliğe uğruyordu. Ama genellikle asık suratlı, sanki birisi kendisine bir şey yapmış gibi bize küskün, dargın bir hali vardı. Sigarasını alır almaz hemen kaçıyordu. Zaten halinden belli ki insanlardan kaçan bir tip. Neyse! Bir gün öyle içimden geldi: “İşler yolunda mı?” diye kendisine sordum. “Okay!” dedi. “Bir şey içmek ister misin?” ”Hayır!” “Gel ya! Bizimle bir şeyler iç!” dedim ve yanına gittim kendisine içeceklerin olduğu rafları gösterdim, “Ne içersen iç, benden…” ”İyi!” dedi. “Seni kıracağıma …” Bir şeyler mırıldandı ben ne söylediğini anlayamadım, rafa doğru gitti ve bir “Mixery mavi” aldı, hemen yanı başındaki ayak masasına yanaştı. Sipan kasa yapıyordu, ben de Sipan’ın arkasında oturduğum sandalyede kalktım yanına gittim ve, “Ne o?” dedim. ”Birileri moralini mi bozdu?” 10 Alan Lezan – Mérxas Sessizce başını ”evet!” der gibi öne ve arkaya salladı ve bize Binet olayını açıkladı. Sipan hemen; “Sakın ha!” dedi. “Kadın kesin dolandırıcıdır.” Mérxas’ı birkaç kez görmüştüm, ama yukarıda onun hakkında geçen şeyleri Sipan bana anlatmıştı. Mérxas’ı sadece Kürd olduğunu biliyordum ve Sipan’ın bana anlattıklarından başka kendisi hakkında bilgim yoktu. Yani anlayacağınız bu bizim ilk konuşmamızdı. Onun için “Binet” hakkında sesimi çıkarmadım. Ama ben de Sipan gibi, ‘kesin dolandırıcıdır’ diye içimden geçirdim. Yani dolandırıcı olmazsa, insan kardeşlerinin hesabına bin veya iki bin dolar bile aktarmazken, kim bu dünyada 5,5 milyon dolar hesabına aktarır? Sigaralarımızı içtikten sonra, biraz da oradan buradan bahsettik. Sonra on bire doğru Merxas evine gitti. Sipan içmeye yavaş yavaş devam ediyordu ve on ikiye doğru zil zurna olmuştu. Öyle ki kasayı ben yaptım. Daha doğrusu ona yardımcı olurken, Sipan’ın kız arkadaşı Songül geldi, ikimizin kasayı yaptığını görünce vay sen misin? “Sen nasıl içersin?” diyerek Sipan’ı azarlamaya başladı. Sesimi çıkarmadım, zaten ne diyecektim ki, onların sorunu? 11 Alan Lezan – Mérxas Sipan aklı başında, çok sakin, ne yaptığını bilen ve belirttiğim gibi zeki bir insandı. Songül’den hoşlanıyordu ama kendisini sevip sevmediğini bilmiyordu. Bazen Songül’ü çok sevdiğini, sonra sevmediğini söylüyordu. “Ben!” diyordu “aslında içki içtiğimde mutluyum. Ben içkiyi daha çok seviyorum, anlıyor musun? Ha, ha, ha!” Bunu bana sıkça söylemişti. “Kız sakız gibi yapışmış bırakmıyor abi! Ne yapayım?” diyordu. “Bana bir akıl ver!” Ben Sipan’ı tanıyalı birkaç ay olmuştu. Aslında eskiden de tanıyordum ama Kürd olduğunu bilmediğim için sigaramı alır ve hemen dışarı çıkardım. Bazen de hoş beş ettiğimiz olurdu, ondan sonrada ben geri çekilir eve gelirdim. Sonra bir gün onu tanıyan birisi bana onun Kürd olduğunu söyleyince, ben de onunla artık çekinmeden konuşmaya başlamıştım. Politika, Kürdler, uzay, fizik, felsefe üzerine, o paydos edene kadar sohbet ederdik. Daha doğrusu, benzinliğe sık sık uğrayıp, Sipan’ın hal hatırını sorayım derken, o içmişti ben de yanında içkisine meze gibi bulunmuştum. Şimdi bir de Mérxas katıldı bize. Doğrusu Mérxas’ın gelmesi bizi sevindirmişti. Sipan’dan öğrendim ki, Mérxas’ın asıl ismi Mehmet’miş. Mérxas Kürd olduğu için kendisine bu 12 Alan Lezan – Mérxas Kürd ismi takmış ve aslen Hakkâri’den gelmeymiş. Baba Barzani’ye sempati duyuyormuş. Başka partisi ya da örgütü yokmuş, yani örgütlü de değilmiş. Kürdler için çok şey yapmak istemiş, hastalıktan dolayı bir şey yapamıyormuş ve bu nedenle büyük acı ve vicdan azabı çekiyormuş. Mérxas, benim forumlarda yazdığımı duyunca çok sevindi. Ben kendisine, “Ben politikacı ya da yazar falan değilim ama Kürdler için bir şeyler karalıyorum, istersen sen de gel beraber bir şeyler yazalım!” deyince gülümsedi. “Hayır, kardeş…” dedi. “Ben de politikacı falan değilim ve yazma kabiliyetim de yok. Bende kabiliyet olsaydı yazardım, ama belki de kabiliyet var ama dayanamıyorum, yani fiziki olarak dayanamıyorum. Ancak yarım saat okuyabiliyorum, sonra yarım saat, bazen de bir saat ara vermek zorunda kalıyorum. Zor bela bazı şeyler okuyorum ama yazmak… İmkânsız… Hele forumlarda tartışmalara katılmak kesinlikle bana göre değil. Yapabilseydim güzel olurdu ama ben anlaşılan hiçbir şey beceremeyeceğim…” dedi ve neredeyse ağlayacaktı. Ben de, “Tamam, tamam,” dedim. “Aslında ben de yazamıyorum ama elimden geldiğini, yapabildiğimi yapıyorum.” “İyi” dedi. “Yazılarını bu akşamdan sonra forumda okurum…” Ertesi gün saat on ikiye doğru Songül beni aradı. Sipan’ın akşam zilzurna benzinlikte kapıyı üzerine kapatıp, orada sabahlamak istediğini söyledi ve ekle13 Alan Lezan – Mérxas di: “Biz inanılmaz bir şekilde kavga ettik. Kendisine bir şey yapar diye çok korktum. Ne olursun onunla benzinlikte bir daha içki içmeyin. Yalvarıyorum size! Bu çocuk içki içince tamamen fıttırıyor.” “Nasıl olur?” dedim. İmkânsızdı, doğrusu inanmak istemedim. Para sorunu yoktu. Kafasında hep fizik ve uzay vardı, çok rasyonel düşünen bir insandı. Böylesi bir insanın bu derece alkol ve uyuşturucu kullanmasına bir anlam veremiyordum. Sipan ile görüşmek istedim ama ‘olmaz!’ dedi, ‘Bana inanmazsan kız kardeşini vereyim,’ dedi. Sipan’a birkaç kez gitmiştim. Sipan, Necla adında kız kardeşiyle beraber yaşıyordu, çünkü Sipan ve kız kardeşi evin tek çocuklarıydılar. Sipan’ın annesi 44 yaşından kanserden, babası ise 52 yaşında kalp krizinden ölmüş. Aslında Sipan’ın anne ve babası daha çok gençtiler. Sipan ikisini de oldukça çok seviyordu. Belki de hep sarhoş olması, içki içmesi bu nedenleydi. Sipan o akşam oldukça çok içmişti ve fıçı gibiydi desem aslında doğru değil, çünkü hemen her akşamı öyleydi. Bazen Songül kız kardeşi Necla ile birlikte gelir Sipan’a fena şekilde kızarlardı. Bu sefer Necla yoktu ama Songül vardı ve Sipan’a çok kızmış olacak 14 Alan Lezan – Mérxas ki, Sipan, Songül’e “Git, yalnız kalmak istiyorum!” demiş. Ama benzinlikte yalnız kalamazdı, gerçi bir taksi de alabilirdi, ama münakaşa etmenin etkisiyle olacak ki, Songül onu benzinlikte yalnız bırakıp eve gitmiş. Sonradan öğrendiğime göre Sipan benzinliğin bir köşesinde yığılıyor ve uyukluyor. Sabaha doğru biraz kendisine gelince bir Taxi çağırarak kendisini zor bela evine atıyor. Sipan, gerçekten de fizik üzerine birçok şey biliyordu. Bana hep paralel uzaylardan ve yaşamın belki de sonsuz olduğundan bahsederdi. Ama kendisi de bazen inanmazdı, hayatın aslında çok boş ve anlamsız olduğunu da söylerdi. “Belki de her şeyin bir anlamı vardı, ya da olmalıydı, ama biz bilmiyoruz,” diyordu. “Şu Batılılara bak bir? Kürdistan’da, Afrika’da insanlar açlıktan ölürken bunların hemen hemen her şeyi var, ama yine de mutsuzlar. Tabi mutlu olanlar da var ama onlar genellikle azınlıktadırlar. Sadece Almanya’da her sene 11 bin insan intihar ediyor. Neden acaba?” diyordu. “Gerçi 82 milyon Alman ile kıyasladığımızda bu sayı pek de çok değildi. Ama demek ki, mal mülk insanı mutlu etmiyordu. Bizimkiler ekmek su peşinde koştururlarken bunların canı sıkılıyor, macera peşinde geziyorlar. Bu insanlık çok garip bir şey.” diyordu. “Öyle ki insanın aklı ermiyor…” 15 Alan Lezan – Mérxas Üç gün sonra Sipan yine benzinlikteydi ve sanki hiçbir şey olmamış gibi işbaşı yaptı. Mérxas geldi, bugün istisna olarak keyfi yerindeydi. Binet’e dolandırıcı olduğunu yazmış ve gerçekten de ondan sora Binet’ten ona bir tek mail bile gelmemişti. Sipan, Mérxas’a: “Boş ver,” dedi. “Başkasını bulursun. Dünya globalleştikçe dolandırıcılara, hırsızlar, haydutlar, ırz düşmanlar da globalleşiyorlar. Afrika neresi, Avrupa neresi? Ta oradan buraya mail üzeri insan kandırmaya çalışıyorlar, düşünebiliyor musun?” 16 Alan Lezan – Mérxas 2 Y ine benzinlikteydim. Mérxas bana e-mail adresini verdi. Doğrusu çok sevindim. Belki ben onun tek arkadaşı olurum. Evi de bana çok yakın. Sipan eskisi gibi keyifli bir daha içki ağzıma almayacağını söyleyerek noktaladı. “SON!” dedi. Nedenini açıklamadı. “Hayrola! Birden böyle bir karar alman şaşırtıyor beni,” dedim. “Yok!” dedi. “Zaten çoktandır bırakmak istiyorum ama bir türlü yapamıyordum. Artık kararımı verdim. Bu günden sonra içkiye son! Sigarayı da bırakacağım ama ikisini birden bırakmak şimdilik biraz zor. Bir gün gelir onu da mutlaka bırakırım. Hayatı sade tatmak bambaşka! Hem sonra benim benzinliğe kapanıp orada sabahlamamı yazman doğru muydu bilmiyorum. Gerçi kimse bizi tanımıyor, isimleri değiştirmişsin, onun için fark etmez ama Songül sana söyledi değil mi? Songül’e gelince, şimdilik bir şey demeyeceğim. İnşallah Songül bu hikâyeyi okumaz ve bana fırça atmaz. Doğrusunu söylemek gerekirse ben Songül’ü seviyorum, ama evlenmekten, aile kurmaktan korkuyorum. Hani şu okulum bir bitseydi ondan 17 Alan Lezan – Mérxas sonra düşünürdüm. Ama ben aslında aile insanı değilim ve aslında ayyaşlığı seviyorum. Belki sarhoşken öyle ağzımdan kaçırmışım, ama aslında sen içtiğim birkaç votkayı da abartmışsın. Yazarlık hali olur böyle şeyler. İyi ki beni öldürtmemişsin. Ha, ha, ha!” Mérxas da: “Vallahi ne diyeyim! Alan bence iyi yazmış. Beni tanımadığı, hastalığı tam bilmediği halde, kendisini benim yerime koymuş ve yazmış, epeyce duygudaşlık yapmış, sağ olsun. Bu kadarını ben de yazmak isterdim ama hikâyeye nasıl devam edecek, nerede bitirecek onu merak ediyorum.” Ben tüm bunları duyduktan sonra, onlara bakıp sadece gülümsedim. “Hakikat, gerçek neydi ki zaten? Önemli olan sizin varlığınızdır. Ben tabi düşündüğüm gibi yazıyorum. Gerçek olan üçümüzün, daha doğrusu Songül ve Necla ile beş kişinin yaşadıklarını bir bir anlatılmasıdır.” Ben tam lafı bitirmişken Necla içeri girdi: “Ne o!” dedi. “Parti mi yapıyorsunuz?” Mérxas : “Hayır” dedi, “Alan’ın hikâyesini konuşuyorduk!” Necla: “A ha! Okudum!” dedi. Ve bana dönerek: “Sipan’ın benzinlikte sabahlaması iyi olmuş değil mi? Ama isimleri değiştirmişsin, zaten bizi tanıyan kim? Bizler yazılmamış bir beyaz kâğıt parçasıyız zaten!” Bu arada Mérxas : 18 Alan Lezan – Mérxas “Bizler neden yazılmamış kâğıt parçasıyız?” dedi. ”Alan bizi yazıyor ya! Ha bizleri yazmış ha bizim gibi yaşayan milyonlarca insanları?” Ben de: “İyi” dedim. “Keselim ve bu hikâye de burada bitsin!” Sipan: “Yok, yok bitmesin!” dedi. “Ayyaşlık, kendinden geçmek belki de en önemli konulardan birisidir. Elbette ben bir daha bu derece içmeyeceğim ama intihar eden, içki içen yaşama dayanmayan çok kişi var. Tabi bu sadece bir hikâyedir. İsimler zaten değişik olduğu için kimse ben olduğumu anlamaz. Alan beni öldürtmemiş ya! Ha, ha, ha! Hem sonra beni öldürtse ne olacak? Bu bir hikâye değil mi? İstersen Alancığım sen bu hikâyede bir roman yap. Roman’ın da baş aktörün Necla ve Mérxas olsun. Bunlar da evlensinler. Mutlu bir yaşam sürdürsünler. Çocukları olsun. Ne dersin Necla? Ha, ha, ha!” Necla, burun büktü ve sanki hiç duymamış gibi dışarıya bakarak kafasını sağa sola salladı ve, “Ne can sıkıcı!” dedi. Mérxas: : ”Ben de böyle bir hikâyeyi pekiyi bulmuyorum!” dedi, Necla’ya bakarak: “Tabi aşksız, ölümsüz, film, roman veya hikâye de olmaz! Ama belki de olur ne dersiniz?” Sipan: “İyi öyleyse Alan kardeş!” dedi. “Sen en iyisi mi bu hikâyeyi burada bitir. Roman’ı da başka zaman yazar19 Alan Lezan – Mérxas sın. Görüyorsun işte: Bizler aslında zavallı insanlarız. Biz kimseyi öldürmedik, hırsızlık, yankesicilik vb. hiçbir şey yapmadık ki sen bizi ne diye yazıyorsun? En iyisi sen git o geceleyin yolda olanların, kara parayla, fuhuşla ilgilenen, insan öldüren, savaşları yapan, kumar oynayan, barlardan çıkmayan, dolandırıcılık yapan deli divane insanların hikâyesini yaz. Bizim hikâyemiz sabah kalkıp işe gitmek, ondan sonra yemek, derken televizyon başına, ondan sonrada yatağa. Biz aslında en can sıkıcı insanlarız. Bizim hayatımızda önemli bir şey olmuyor ki yazasın?” Mérxas: “Sahi daha da ne olsun?” diyerek Sipan’ın sözünü kesti. “Siz benim yerimde olsanız ne yaparsınız? Siz hiç olmazsa çalışıyor, televizyon bakıyor, müzik dinliyor, dans ediyorsunuz. Ben sizin yaptığınız işlerin onda birini bile yapamıyorum. Can sıkıntısı mı? Hayır! Ben de can sıkıntısı yok ama boş ver! Kafam zaten allak bulak! Ben bu insanların ne olmak istediğini, ne yapmak istediğini bir bilsem gam yemem ama bilmiyorum. Herkes sanki bir şey arıyor? Ama ne arıyorlar? Hayvanlara bakıyorum, ne güzel çayırda otlanıyorlar. Kuşlara bakıyorum ne güzel ötüyorlar! İnsanların istekleri öyle çok ki, sanki sonsuz! İnsanların istekleri bir türlü bitmiyor. İnsanların bazıları rahat oldukları halde, rahatlık kıçlarına batıyor! İşte kimisi yazıyor, ha bire uyduruyorlar, ilginç filmler, bu da yetmez reel savaşlar yapıyorlar vs. Öf kafam patlıyor! Ben eve gideceğim …” dedi ve gitmek üzereyken, Necla Mérxas’a bakarak: 20 Alan Lezan – Mérxas “Haklısın!” dedi. Film var, video var, kitap var, binlerce çeşit oyunlar, sinema, televizyon, internet buna rağmen can sıkıntısından insan öldüren bile var. Bu insanlar sapık bence!” Mérxas Necla’da cesaret alarak: “Evet!” dedi, “Düşünüyorlar, planlıyorlar artık kendilerini bir şey zannediyorlar. ‘Ben varım’ dedirtmek için neredeyse birbirlerini yiyecekler. Daha ne olsun? İnsan, doğa ve bitkiler insana yetmez mi? Onlar ille de bir şeyler bulacak, ille de bir şeylerle uğraşacak! Momentin tadını bile çıkaramıyorlar. Oysa bir çiçeğin kokusu, bir öpücük insana yetmeli...” Sipan kasanın arkasından; “Bakın size çok kısa bir hikâye anlatayım!” dedi. “Sizce bu ‘sonsuz istekler’ insanların doğası değil mi? Eğer bizler mağaralarda ve ağaç kovuklarında yaşamayı kabul etseydik, bu günlere gelebilir miydik? Yani bilim ve teknolojinin olması insanların aydınlanması, ileriye doğru gelişmesi kötü mü?” Onları süzdükten sonra devam etti: “Hikâye şöyle: Allah, büyük yapıtı dünyayı bitirince, bütün canlı varlıkları, filden en küçük sineğe kadar toplamış ve teker teker ‘hanginiz nerede yaşamak istiyorsunuz?’ diye sormuş: Fil; ‘Bana orman yeter’ demiş. At,‘Bana bir çayır’; Balık, ‘deniz’ demiş; Sinek, ‘Bataklık’ demiş vs. Sıra en sonunda insana gelmiş. İnsan demiş ki, ‘Bana dünya, uzay ve uzay ötesi bile yetmez!’ deyince Allah şaşırmış kalmış. ‘Sen ne biçim bir varlıksın ki, benim malıma da göz koyuyorsun!’ İşte böyle, insanların doğası böyle, insana ne versen yetmez!” 21 Alan Lezan – Mérxas Bu arada Songül içeri girdi ve, “Merhabalar” dedikten sonra bana döndü ve “Alan hikâyeni okudum. Ben sana anlattım sen de bakıyorum herkese anlatmışsın. Hani aramızda kalacaktı? Önemli değil! Sen gerçeği yazdın. Gerçi uydursaydın da fark etmezdi. Zaten bizimkisi için ayyaşlık, kendinden geçmek ne bir sır, ne de yeni bir olay!“ Mérxas gitmeye hazırlandı ve kapıya doğru giderken, “Alan!” diye seslendi: “Sana bir e-mail atacağım!“ dedikten sonra kaçıyormuş gibi hızlı adamlarla gitti. Saat zaten gece on ikiye geliyordu. Önümdeki ayak masasında duran sigaramı aldım ve bu satırları yazmak için eve geldim ve yazıyorum işte. Yukarıda yazdığım satırlar artık geçmiş zaman. Saat gece on iki ve günlerden pazar. Daha neler yazacağımı bilmiyorum, kafamda bir proje gibi bir şeyler var ama bakalım bu yazı dizisi bizi nereye götürecek? İnsanlar gerçekten komik yaratıklardır. Ben bu hikâyeyi yazacağım, forumlara asacağım ondan sonra birkaç kişi okuyacak ve derken günler geçecek ve bu gün yazdıklarım, düşündüklerim yarın artık arşivde olacak. Belki de bunları bir kitap haline getirir yayınlarım. Ama bir de yazılan kitaplara bakınca bazen ürktüğüm olur. Ben her kütüphaneye gittiğimde, ya da internetti taradığımda o kadar okunacak şey görüyorum ki gerçekten şaşırıyorum. Milyonlarca kitap arasında bizim okuduklarımız ne ki? Ama hayat durmak bilmiyor. İnsanlar ha bire üre22 Alan Lezan – Mérxas tiyor ve tüketiyor. Sonsuza dek mi? Sonsuz diye bir şey var mıydı? Vallahi benim de Mérxas gibi, böyle şeyler üzerine düşününce bazen kafam allak bullak oluyor. Herhalde felsefe bana göre değil. En iyisi bir sigara içmek! Bir sigara? Niye içiyoruz biz bu sigarayı? Kirli dumanı içimize çekiyor, ciğerlerimizi, boğazımızı tahrip ediyoruz? Tadı olsa neyse, ama Almanların dediği gibi: “Es macht Spaß!” Yani zevk veriyor! Sigaranın zararlı olduğunu bildiğimiz halde içiyor; araba sürmenin, uçağa binmenin ölümcül olduğunu bildiğimiz halde kullanıyoruz. Bu insanlar gerçekten çok garip yaratıklar! Trafik kazasında ölenler intihar edenlerden çok daha fazladırlar. Gerçi her şeyin sonu zaten ölüm ama bu da başka bir hikâyenin konusu olsun. Ben tüm bunları yazarken bir yandan da maillerime bakıyorum. Gece, şimdilik saat bir, bu saatte mail gelmez, ama maillere bakmak bir alışkanlık olmuş. Olur ya belki Mérxas bana bir şeyler yazar! Ama o, benim bu saatte yattığımı sanıyor. Ben en iyisi biraz daha yazmaya devam edeyim, birazdan yatmaya giderim. Günlerdir Abdülkadir Aygan kafamdan çıkmıyor. 1975 ten 1985′e yılına kadar Adana Meslek Lisesi’nde 23 Alan Lezan – Mérxas öğrenciyken PKK’ya katılmış. Tesadüf mü artık kaderi mi bilemem, ama o dönem hatırladığım kadarıyla öyleydi ki, herkesin bir grubu vardı. 1958 doğumlu olduğuna göre o zaman Aygan 17 yaşındaymış. Aslında daha çocuk… Bir çocuğun politik görüşü ne olabilir? Ama dönem o dönemdi. Devlet ve faşistler tarafından her Kürd eziliyordu. Taraf edinmek, herhangi bir örgütün mensubu olmak bilinçle değil, daha çok tesadüftü. Sol görüşlerin filizlendiği, faşistlerle kavgaların olduğu bir dönemdi. Aygan, PKK’yi bilinçli seçmiş ve başından beri bilinçli girmiş birisi değil, daha çok solculuk ‘moda’ olduğu için bir çoklarımız gibi sempati duymuş ve PKK’ye gönül bağlamış. Ben en iyisi tesadüf eseri diyeyim, siz isterseniz kader deyin. Aygan, Türkiye’deyken dağa gitmemiş ama Güney’de PKK kamplarına gitmiş. Orada kuryelik ve kılavuzluk yapmış. PKK’nın liderlerinden kampların sorumluları arasındaki önemli yazışmaları, pusulaları getirip götürüyormuş. Köylerden kamplara erzak taşıyormuş. Bir grubu bir kamptan diğerine götürüyormuş. Anlattıklarına göre 1984′teki Şemdinli, Eruh baskınında Mahzum Korkmaz kampındaki grubu o Türkiye sınırına götürmüş. İçeri girmişler ve baskını yapmış, İsmail Beşikçi’nin dediği o ‘ilk kurşun’u sıkmışlar. Sonra PKK’den ayrılıyor, JİTEM gibi insan kasabı faşist bir organizasyona katılıyor. Olacak iş mi? Bu dönem, Kürdistan’da yani 1991 ile 2000 yılları arasında 17 binin üzerinde insan öldürülüyor. Abdül24 Alan Lezan – Mérxas kadir Aygan en azından 50-60 kişinin ölümüne bizzat şahitlik yapıyor. Böyle bir insanın pozisyonunda olmak hiç istemem. Kim ister ki? Gerçekten böyle insanlar nasıl yaşıyorlar? İyi ki yazarak ve konuşarak bu cinayet şebekelerin, yani devletin eli kanlı olduğunu açığa vuruyor. 17 bin kişi ne demek? Bence bu bir soykırımdır. Aygan’a gelince: Mérxas’ın da dediği gibi kirli bir savaşın kurbanıdır. Belki kim onun yerinde olsaydı öyle hareket ederdi. Ancak Sipan, “Yok yapmazdı.” diyor. “Onun yerinde başkası olsaydı JİTEM’e gitmezdi, zaten hapishaneler Kürd savaş esirleriyle dolu. Bu insandan insana değişir. Bazıları yapınca o da yaptı. Belki de çaresizdi ama artık onun psikolojik durumunu bilmiyoruz. İnsanlar çok türlüdür. Ama gerçek olan, Kürdistan’da kirli bir savaşın sürdüğüydü. Savaşlar bilindiği gibi tahribattır ve istisna tanımazlar. Bu her yerde böyledir.” Bu tür yazıları okuyunca tüylerim diken diken oluyor, savaşlardan Mérxas gibi nefret ediyorum. Ama diğer taraftan; sana savaştan başka yol bırakmıyorlarsa ne yapacaksın? Baskıya, sömürüye, zulme boyun mu eğeceksin? Ben en iyisi burada keseyim, yarın devam edeyim! Ya da maillere mi bir daha mı baksam? 25 Alan Lezan – Mérxas Pazar, 22 Ocak 2009, 10:23 Mérxas’tan bana bir e-mail var. Ama önce Abdülkadir Aygan’ın Taraf Gazetesi’nde Neşe Düzel ile olan şöylesinin linklerini Mérxas ve Sipan’a gönderdikten sonra, e-mailde aşağıdaki satırlarını okudum. “Günaydın Alan! Saat gece dörde geliyor, ama benim gözüme her zamanki gibi uyku girmiyor. Ve ben de senden esinlenerek kısa ama çok kısa bir hikâye yazdım. Kürdler üzeri değil ama sevdiğim bir olay. Gerçekten başımdan geçti. Umarım hoşuna gider: *** “Pazar sabahı saat 5:12. Hayvanat bahçesinde bisiklet sürüyorum. Kuşlar cıvıldaması sabahın sessizliğini müzikle dolduruyor. Yanımdan bir kadın bisikletiyle geçiyor. Ben onun peşinde gidiyor, onun giymiş olduğu gümüş renkli apartman topuklu ayakkabılarını görüyorum. Ayakkabılar en az 16 cm yüksek. Kadın çok güzel kısa bir elbise giyinmiş. Elbise polyesterdir ve kırmızı, sarı, mavi ve yeşil renkleri vardır. Renkler pırıl pırıl… Şimdi yanından geçiyorum. Lavanta kokuyor. Ben lavantayı çok seviyorum. Koyu ve büyük camlı bir gözlük tak- 26 Alan Lezan – Mérxas mış. Dolgun derin maviye boyanmış dudakları vardır. Saçlar çok kısa kesilmiş ve leylak, açık maviye boyanmış. Nihayet bir Bank’ın önünde duruyor. Ben de duruyorum. Banka oturup bir sigara içiyoruz. O gözlüğü çıkarıyor ve gözlerimiz görüşüyor. Bu merasim bir iki dakika sürüyor. O bisikletine biniyor ve sürmeye devam ediyor. Ben peşinde sürüyorum. Uzaktan müzik sesi duyuyoruz. Bir fabrikanın önünde duruyor, bisikletlerimizi su kanalının önünde birbirine bağlıyoruz. Sabah saat 6:oo. Su sessizce sağdan sola süt gibi akıyor. İçeri giriyoruz. Sağda Bar. Arkada dans pisti. Pistin ortasın da üç tane sütun. O dans ediyor. Sonra bahçeye çıkıyor. Dışarıda suyun kenarındadır. Tekrar içeri geliyor ve yine dışarı çıkıyor. Durmadan hareket halindedir. Şimdi yine dans ediyor, bir sütundan diğerine gidiyor. Ben sütunlardan sağdakine yanaşmış onu seyrediyorum. Sonra ortadaki sütuna oradan da soldakine gidiyorum. Geri sağdakine, ortadakine… Soldakinin önünde duruyorum. O yanımda dans ediyor. Ben de. O duruyor, ben sütunun etrafında dolaşarak dans ediyorum. Sağ ve ortadaki sütunun arkasında Dj’ye yakın bir yerde boş bir kanepeye oturuyoruz. O gülümsüyor. Ben de. O gözlüğünü indiriyor, gözlerimiz konuşuyor. Saniyeler geçiyor, sonra dakikalar. O benim sol elimi sağ elinin içine alıyor ve gidiyoruz. Öğlen vakti... Güzel küçük bir dairesi vardır, mutfak, banyo, tuvalet! Odanın sağ üst köşesinde, kocaman pencerenin dibinde bembeyaz bir banyo duruyor. Duvarlar sarı, yeşil, kırmızı 27 Alan Lezan – Mérxas ve mavi. Zeytin yeşili bir metre büyüklüğünde bir kare, koyu yeşil duvara asılmış. Kare duvarın ortasında değil. Sağ ve solda da değil. Sağ üst köşede, yarı sağda, ortaya yakın asılı duruyor. Evin altı güzel ve eski tahtalarla döşenmiş. O çırılçıplak ve dans ediyor. Sonra banyoya giriyor. Tekrar çıkıp dans ediyor. Ben pencerenin önünde durmuş yeşilliğe ve mavi gökyüzüne bakıyorum. Bazen de kırmızı ve sarı duvara bakıyorum. Her yerde boşluk görüyorum. Anlamsız bir boşluk! Evi terk ediyorum. Üç gün sonra onu ziyarete gidiyorum. O evde yok. Bekliyorum. Uzun süre bekliyorum. Gelmiyor. Altı gün sonra onu ziyarete gidiyorum. O yine evde yok. Bekliyorum. Uzun uzun bekliyorum. Gelmiyor. Hayvanlar bahçesine bisiklet sürmeye gidiyorum. Yanımda O da sürüyor. Ben önde, o arkada. Bana geliyoruz. O yeşil bir elma yiyor. Ben kırmızı bir elma yiyorum. İkimiz bir tane sarı elma yiyoruz. Gece saat 2:oo. O eve gidiyor. Üç ay geçti. Ben onun evindeyim ve yerde sarı bir bezin üstüne oturmuş birbirimizi yokluyor, vücudumuza zeytinyağlı lavanta ile masaj yapıyoruz. İki mum yanıyor; Kırmızı ve mavi... Boşlukta kayboluyoruz. Üç gün sonra O bana bir kartpostal gönderiyor. Bembeyaz. Sağ üst köşede benim adresim yazılı. Başka da hiçbir şey! 28 Alan Lezan – Mérxas Üç hafta sonra ondan bir kartpostal daha alıyorum. Yine aynı yerde benim adresim. Sol aşağı tarafta kırmızı renk ile doldurulmuş kesilmiş bir daire. Sol ortada mavi renk. Başka da hiçbir şey! Üç seneden beri ondan bir şey duymadım.” *** Oturup bir yanıt yazıyorum: “Sevgili Mérxas! Hikâyene nasıl sevindim anlatamam. Gerçekten çok güzel bir hikâye! Bu gün akşam Sipan benzinlikte çalışıyor. İstersen sen de oraya gel biraz lak lak edelim. Ayrıca benim kafamda Abdülkadir Aygan ve Kürdistan’daki savaş varken, senin hikâyeni okumam beni başka bir dünyaya götürdü. İnşallah Kürdler de bir gün böyle güzel günler yaşarlar. Selam ve sevgiler... Alan!” Vallahi ne diyeyim! Mérxas’ın hikâyesi bambaşka, ama hoşlandım. Her ne kadar yaşamı boş görse de yaşamda sevgi gibi çok güzel ve dolu şeylerin olduğunun da bilincinde. Bu beni çok sevindiriyor. İşin kötüsü benim burada yazıklarımı ertesi gün forum29 Alan Lezan – Mérxas larda herkes okuyacak. Onun için ben istediğim gibi kahramanlarımdan bahsedemiyorum. Zaten kimseyi kötülemek gibi bir derdim yok, ama fazla övmek de istemiyorum. Eğer fazla översem bu seferde şımarırlar, o zaman pekiyi olmaz! 30 Alan Lezan – Mérxas 3 M érxas, “Günün en çok sevdiğim zamanı gecedir,” demişti. “Bir sessizlik, sakinlik, dinginlik… Huzur verir bana gece… Ama korku, karanlık, yalnızlık, hüzün ayrıca rahatlama da vardı geceleyin. Kendini dinleme. Derin düşüncelere dalma. Geceyi başka nasıl anlatabilirdi ki insan?” Mérxas korkuyordu. Neden korktuğunu açıklamıyordu. Bir gün Sipan’a güneşin tutulacağından, ışık saçmayacağından korktuğunu söylemişti. Bir yandan ölmek isteyen, diğer yandan güneşin tutulacağından korkan bir insan! Ölmek, intihar etmek isteyen bir insan için dünyanın ne olacağı aslında umurunda olmaması lazım! Sahi güneş tümden kapanır, tutulursa ne olur? Dünyada yaşamı yaratan güneşti. Bilim insanları güneşin daha milyarlarca yıl var olacağını söylemelerine rağmen Mérxas fena şekilde korkuyordu. Güneş tutulursa eğer o zaman dünyada yaşam tümden sönecekti. Ve gerçekten de öyleydi. Güneş sistemimizin eksi 30 ve artı 45 derece olması doğayı, bitkileri ve insanları mümkün kılmıştı. Güneş tutulursa dünya 31 Alan Lezan – Mérxas soğuk, buz çağı gibi olacak, insanlar birkaç saat içinde buz gibi donup kalacaklardı. Mérxas’a göre dünyada yaşam sadece ve sadece güneşin bir eseriydi. Agnostik olmasına rağmen bu nedenle bazen Allah’a inanmıyordu. “Allah,” diyordu, “Varsa eğer o büyük bing-bang sonucu oluşan enerjidir.” O, semavi dinlerindeki gibi yukarıda insana benzer bir varlığın olabileceğine inanmıyordu. Vardıysa da insanların işine karışmıyordu. İnsanlar doğanın, yani dünyanın özgür yaratıklarıydılar. Allah önünde hepsi birdi. Sipan ise Allah’a hiç inanmıyor, sadece doğanın kanunlarına inanıyordu. “Din,” diyordu Sipan “İnsanı uyuşturuyor. Marx’ın dediği gibi din, halk için bir afyondu. Din, Allah vb. şeyler insanların buluşudur. Bundan 100 bin yıl evveli din ve Allah mı vardı?” Ben bu tartışmalara katılmıyordum, çünkü neyin ne olduğunu insanların bilmediğini, birçok şeyin spekülasyondan ibaret olduğunu, ama insanında bir yaratıcısı olması gerektiğini söylerken, Sipan: “İşte doğa” diyordu. “Bizi yaratan doğanın kendisidir. Biz Mérxas’ın da dediği gibi güneşin olmasıyla doğadan yaratıldık, doğaya gideceğiz, hepsi bu,” dedi. ”Ayrıca sen diğer hikâyelerinde, yanlış hatırlamıyorsam, bu konulara az çok değiniyorsun. Bu hikâyede istersen sen Allah’ı en iyisi parantez içerisine al, çünkü Allah’ın işimize karıştığı zaten yoktur.” 32 Alan Lezan – Mérxas İnsanlar Allah’ın değil doğanın çocuklarıydılar. Sipan doğanın 5 türlü yaşam biçimleri olduğunu bir yerde okuduğunu söyledi. 1. 2. 3. 4. 5. Bitkiler Hayvanlar İnsan Tanrı ve tapınaklar Pseudo yaratıklar makine “Bunların ilk üçü, yani bitkiler, hayvanlar ve insanlar tabiata aittirler, yani biyolojiktirler. Tabi insanı insan yapan, hayvan ve bitkilerden ayıran mantıklı düşünme, öğrenme, eğitilmiş akılcılık, fantezi ve özgür istektir. Bu özellikler insanı hayvan ve bitkilerden oldukça ayırıyor. Ayrıca ruh ve madde, bilinç ve bilinçsizlik, duyusal ve duyusal üstü etkenler sadece insanda olduğu için, insan kendisinin hayvan ve bitkilerden üstün olduğu kanısına varıyor. Oysa insan da sadece düşünen bir hayvandır. Başka hiçbir şey değildir. İnsan ben varım diyor, hepsi bu. O kendisinin neden var olduğunu, nereden gelip nereye gittiğini bilmiyor, bilme yeteneği de yoktur. Hani sen “Andy” hikâyesinde Einstein’ın “X:Y:Z” diyerek üç boyutun olduğunu ve dördüncüsünün, beşincisinin de oldu- 33 Alan Lezan – Mérxas ğunu ama insanların bunu kavramadığını, kavrayamayacaklarını yazıyorsun ya! Bu da aynen öyledir.” Mérxas: : “Zaten eğer Allah olsa – bu sefer de Mérxas’ta sanki Allah’a aniden inanmıyordu- yeri göğü, evreni yedi gün de yapmış olsa, o zaman Allah bize peygamber ve kutsal kitaplar göndermez, kendisi bu işe el atar ve insanlarla başa çıkar. Ama anlaşılan o ki, Allah insanlar ile başa çıkamadığı için ha bire peygamber ve kitap gönderiyor. İnsanları bölüyor ve birbirine düşman ediyor ve birbirinizi vurun, öldürün, kesin diyor. Olur, mu böyle Allah? Allah bir ise, bir kitap ve bir peygamber göndersin yeter, sonra ne için gönderiyor ki? Bir yandan bizi o ‘ilk günah!’ için cezalandırmak istiyor, diğer yandan kitap, peygamber vs. gönderiyor! ‘Dediğim gibi yaşayın ki öbür dünyada cennete gidesiniz’ diye yol gösteriyor. Kimse ölüp, bugüne kadar tekrar geri gelmediği için, ‘öbür dünyanın’ olduğunu biz sadece bu kitaplardan biliyoruz, O kitapların ise insanlar tarafından yazıldığı, insanların eseri olduğu kuşku götürmez… Benim sorunum Allah sorunu değil, kim neye nasıl inanıyorsa inansın, ama hiç kimse Allah adına insan öldürmesin, çünkü Allah’ın işine bir kul karışamaz zaten. Bu nedenle her insan düşüncede, inancında özgür olsun!” dedi. 34 Alan Lezan – Mérxas Tabi ben Sipan’ın ve Mérxas’ın söyledikleri üzerine düşünmüyor değilim. Bitkiler, hayvanlar ve insanlar dünyanın biyolojik varlıklarıysalar, Tanrı ve tapınaklar, pseudo makineler da insanların buluşlarıdır o zaman. *** Mérxas, benim dün A. Kadir Aygan üzerine yazımı okuyunca Dostoyevski’nin “Suç ve Ceza” kitabının okumamız gerektiğini söyledi. Ben bu kitabı okuyalı yıllar önceydi. Gerçekten de çok, çok güzel bir kitaptı. Hatırladığım kadarıyla kitap bir katilin iç dünyasını anlatıyor. Raskolnikov, Petersburg’da bir hukuk öğrencisidir, hastadır ve bir gün yaşlı tefeci bir kadını öldürüyor. Sonunda da -kendisine karşı delil olmadığı halde- kendisini ele veriyor ve 8 yıl ceza alarak Sibirya’ya sürgün ediliyor. Mérxas çok ustaca ve şahane yazılmış kitabı okuduğunda inşallah Raskolnikov kurtulur demişti, kendi kendine… Bazı insanlar var ki savaşlarda vs. bir değil onlarca kişiyi gözünü kırpmadan öldürüyorlar. Onlar ondan sonra nasıl yaşıyorlar bir türlü anlayamıyordu. Raskolnikov ise sadece sevmediği kötü tefeci bir kadını öldürüyor. Ama öldürdüğü kötü de olsa bir insandır. İnsan insanı öldürmemelidir. Allah verdi, Allah alacak! Onun için Raskolnikov’un gözüne uyku girmez, sayıklar durur. Bir insan bir insanı nasıl öldürür? 35 Alan Lezan – Mérxas “Vallahi ki ben yapamam!” diyor Mérxas. Bugüne kadar bir sinek bile öldürmemiş. “Çocukluğumda çocuklar ile birlikte sincap taşladık, öldürdük mü hatırlamıyorum!” diyordu. Raskolnikov tefeci kadının evine giriyor ve ona bir kül tablası uzatıyor. Kadın kül tablasına bakarken baltayı kafasına indiriyor. Kadının ölü bedeni yere seriliyor. Katil içeri dalıyor ve dolaptan sadece rehin verilmiş, birkaç parça altını cebine sokar. Yaşlı kadının kız kardeşiyle içeride karşılaşır. Kızın şaşkın bakışları altında baltayla onu da öldürür. Doğrusu bir kişinin toplumdaki binlerce kişinin refahı ve mutluluğu için ölmesinin bir zararı yoktu. Üstelik bu tefeci kadın çok kötü biriydi. Kapıda birkaç kişi kapıyı vuruyorlardı. Hiç evden çıkmayan tefeci kadının, çıkacağı tutmuştu. Raskolnikov titriyor, dışarı çıkıp her şeyi itiraf etmek istiyordu ama yapmıyordu. Sonuç olarak Raskolnikov vicdanının verdiği acıya dayanamayıp suçunu polise itiraf ediyor. Gerçekten de böyle vicdanlı insanlar var mı diye çok düşünüyorum. Romanda sadece bu olay oluyor ve gerisi onun içinde bulunduğu kaotik yaşamdır. Raskolnikov ille de birilerine olayı anlatacak. Sahi insanlar bir şey yapınca, bir gizliliği olunca neden hep ille de başkalarına anlatma gereği duyuyorlar? 36 Alan Lezan – Mérxas Eğer Raskolnikov kimseye anlatmasa kimse onun yaptığını bilmeyecek, çünkü polisin elinde bir tek delil bile yok. Sipan, “A. Kadir Aygan kaç kişi öldürmüş bilmiyorum, ama onun şimdilik konuşması, suçunu Raskolnikov gibi itiraf etmesi bence çok ve çok önemlidir,” demişti. “Hiç olmazsa hem vicdanı rahatlıyor, hem de suçüstü yakalanan devlet cezalandırılabilir. Eğer onun gibi beş on kişi daha konuşurlarsa, o zaman gerçekten devleti yargılamakta mümkündür. Gerçi suçlular belli ama A. Kadir Aygan’ın verdiği adreslerde gerçekten onlarca kemik çıkarıldı. Bunlar önemli delillerdir. Türkiye’de az mı insan kayıplara karıştı? On yedi bin kişinin ölümü ne demek anlıyor musunuz? On-yedibin! Bu düpedüz bir soykırımdır. Bir değil, iki değil, üç değil. Evet, yanlış okumadık en az 17 bin kişi! Kaç aile söndürüldü, ne işkenceler edildi? Bunları böyle yıllar sonra bir iki kelime ile yazmak basit, ama bir bütün olanları gözümün önüne getirince, bazen kan vücudumda dolaşmayı bırakıyor, sopsoğuk olup donuyorum. Kahpe, kalleş, puşt düşman! Ne garip değil mi? Bir yandan inanılmaz acılar çekiyoruz, sonrada onlar üzerine yazıyoruz. Yazıyoruz ki, bu tür şeyler olmasın. Ama savaşlar üzerine sanki az mı kitap yazıldı? Yine savaşlar oluyor, yine de oluyor. Tarih sanki bazen tekerrür ediyor. 37 Alan Lezan – Mérxas Bugün Pazartesi ve saat 9:22 Sipan’a telefon ettim ve, “Sipan kardeş”, dedim “Sen en iyisi mi bir terapi yap. Terapi yapmak kötü bir şey değil, bak Mérxas’ta yeterince terapi yapmış, belki de sen anne ve babanın ölmesini iyi işleyemedin.” “Yok, Kardeş!” dedi, “Benim durumum yerinde, biz en iyisi Mérxas ile ilgilenelim, onun kimsesi yok ve çok yalnızdır. Benim alkol ve uyuşturucu sorunumu dert etme! Mérxas onlarca terapi yapmış, hiçbiri kendisine yardım etmemiş. Laf ile insan nasıl düzelir? Belki ilaç insana yardım edebilir ama ben Mérxas gibi hasta değilim ki terapi yapayım?” Ben de dedim ki; “Sen bilirsin ama psikologlar boşuna yokturlar. Nasılsa hastalık sigortası ödüyor.” Akıl hastalıkları uzmanlarından kimine göre, belli bir yapıda olanlar için kendini öldürme bir zihin sapıtmasıdır. Aslında Sipan’da, Mérxas gibi çok yalnız, ama Sipan’ın kız kardeşi yanında. Onun gibi bir insanın, yani rasyonel, materyalist ve sade düşünen bir insanın, alkol ve uyuşturucunun bu derece etkisi altında kalmasını anlayamıyorum. Kendim psikolog olmadı- 38 Alan Lezan – Mérxas ğım için bu işlerden de fazla anlamam. Benimkisi sadece dostça bir öneriydi. Zaten Mérxas’ın durumu üzerine birçok şeyi yazdım. Mérxas, Sipan’a nazaran çok konuşmasa da derdini bize açık seçik anlatıyor. Bu da onun içini az da olsa rahatlatıyor. Terapi dediğimizde de bu değil miydi? Sipan’ı birkaç aydır tanıyordum ama o bir gün olsun daha evime ayak basmadı, beni bir kez olsun telefonla aramadı. Hep fizikle uğraşıyor ama bilgisayarı bir işe yaramaz, hele e-mail hiç göndermeyen, garip bir insan! Necla’ya da çok üzülüyorum. Necla ince, orta boylu güzel bir kız. Öğrendiğim kadarıyla Havaalanı’nda çalışıyor. İşi iyiymiş. Orada ne yaptığını kesin bilmiyorum ama iyi para kazanıyormuş. Songül ise hemşire! İnsanlara yardım ediyor. Höchst hastanesinde vardiyalı çalışıyor. Gündüz vardiyası olduğunda benzinliğe gelir, saat gece on ikiye kadar Sipan’a yardım eder. Mérxas ile şimdiye kadar iki kez görüştük. O zaten benzinliğe her zaman sigara içinde olsa benim gibi uğrar. Bu satırları yazdıktan sonra kendisine bir mail atacağım -çünkü telefonunu bana vermemişti- evime davet 39 Alan Lezan – Mérxas edeceğim. Bakalım gelir mi? Saat şimdi 10:02. O birazdan yatmaya gidecek ve akşam saat 18:00 de ancak uyanacak. Bazen 12:00–14:00 saat arası yattığı olur. Bazen sabah saat 6:00 da yatağa gider, akşam 18:00 de uyanır. Yani bütün günü yatmakla geçirir, geceleri de internetin önünde. Film bakar ya da arada bir şeyler okur, oturur, düşünür ya da yatağa uzanır. Onun düşünmekten başka yaptığı hiçbir şey yok. Neler üzerine düşündüğünü, gelecek günlerde görüşürsem ve o da bana anlatırsa ben de size anlatabilirim. Şimdilik en iyisi işime gücüme bakmalıyım. Bugün pazartesi ve yapılacak çok işim var. İyi ki serbest çalışıyor, yani istediğim saatte işe başlıyorum, ama bazen iş çok olunca gündüzleri fazla yazamıyorum. Bu nedenle daha çok akşamları yazıyorum. Ama akşamları da bazen benzinliğe uğrayınca, ancak gece yazıyor, gündüz de biraz geç işe başlıyorum. Düşünüyorum da, bir insanın intihar etmesi için nelerin olması lazım? Mérxas yaşamı hasta olduğu için değerli bulmuyor, her şey ona boş geliyor. Zaten intihar edenlerin büyük çoğunluğu ağır depresyonları olanlardır. Vallahi benim bu tür şeylere aklım hiç ermiyor. İnsan nasılsa ölecek, kendini öldürmeye ne gerek var? Demek ki yaşama dayanamıyorlar. Yaşam onlara çok zor ve acı geliyor olmalı, anlamak lazım. 40 Alan Lezan – Mérxas Telefon çalıyor… Mérxas, forumda yazımı okumuş onun için yatmadan önce bir arıyayım demiş. Yazı fena değilmiş ama birinci bölüm çok daha iyiymiş. Orada daha çok “edebiyat” varmış. Ayrıca hikâyesini yayımladığıma da seviniyor. “İstersen bana gel dedim, biraz oturalım, benim daha bir az zamanım var.” “Olur.” dedi, “Birazdan uğrarım.” Onu bekliyorum. Bu arada kendime bir kahve hazırlayayım. Aslında ben çalışınca özel hayatımı iş hayatımdan tümden ayırıyorum. Bunu yapmasam hiç iş yapmaya zaman bulamamam. Ama bugün bir istisna olsun istiyorum. Zil çalıyor… Mérxas geliyor… Ne kadarda çekingen birisi bu Mérxas… Sanki kırılacak bir şey var elinde… İçeri giriyor ve -iki koltuğum var zaten- pencerenin önüne oturup arkasını dışarıya çeviriyor. “Ben,” diyor “Gündüzleri pek sevmiyorum da…” “Kahve getireyim” diyorum, “zahmet etme” diyor. “Bak neler yazdım? İstersen oku zaten iki sayfa şimdilik.” Okuyor. “Valla ne diyeyim? Ben edebiyattan anlamıyorum ve aslında bütün gün 14 saat uzanıyorum, ama gözüme uyku girmiyor. Uyumam günde topu topuna 3 saat 41 Alan Lezan – Mérxas falan.” “Peki, hiç dışarı çıkıyor musun?” diye soruyorum. “Yok!” diyor. “Ben dışarısını hiç sevmiyorum.” “Peki, evde ne yapıyorsun?” “Film bakıyorum! Ben Science Fiction filmlerini çok seviyorum. Bende Star Trek’in, Star Wars’ın bütün bölümleri var. İstersen sana verebilirim.” Ben “olmaz!” diyorum. “Benim o kadar film bakacak maalesef zamanım yok ama istersen ‘Iron Man!’ getirebilirsin.” “Olur, getiririm!” ve bana Dostoyevski’nin “Budala” kitabını uzatarak: “Konuşmuştuk, okudun mu bilmiyorum…” “Hayır! Okumamıştım, iyi ki getirdin… Zamanım oldukça okurum… Eee… Anlat bakalım?” diyorum… “Sen benim hikâyemin kahramanlarındansın. Bu hikâyeyi okuyanlar şimdi senin kim olduğunu öğrenmek istiyorlar!” “Valla kardeş, sen yanlış kahraman seçmişsin hikâyene. Ben aslında ölü bir insanım. Liseden sonra 17 yılı yatarak geçirdim. Tabi çok düşündüm, ama benim düşündüklerim ne Michail Jackson’i, Ne Barack Obama’yı, ne de Kürdleri ilgilendirir. Ben ölümle boğuşuyorum.” “Peki, yazmayı hiç düşünmedin mi?” “Yazmayı bazen düşündüm, ama dediğim gibi bende kabiliyet yok… Dahası fiziksel yapamıyorum” “Doğru konuşmuştuk…” 42 Alan Lezan – Mérxas “Ben daha çok Kürdler üzerine, savaşlar, haksızlık ve ne bileyim böyle boşluk üzerine düşünürüm… Belki düşündüğüm de yok ya, hani insan öyle yatağa uzanıyor ya, bin bir şey insanın kafasından geçiyor, benimkisi öyle bir şey. Her şey kafamdan geçiyor …” “Peki, evlenmeyi hiç düşündün mü?” “Vallahi hiş düşünmedim ki, ben kendime bile bakamıyorum, başkasına nasıl bakıyım? Bizim komşunun iki küçük çocuğu var. Onlarla bazen oynuyorum ve yarım saat sonra bitiyorum. Yani fizikken yapamıyorum… Mesela şimdi de artık dayanamıyorum. Ben en iyisi gideyim!” “Yahu nereye gidiyorsun? Seni zorlamak istemem ama daha yeni oturduk ve ben senin üzerine yazıyorum. İstersen biraz daha kal…” “Vallahi şu haftalar benim ağır depresyonlarım var. İstersen sana manik olunca geleyim ama o da ancak 6 ayda bir defa birkaç haftalığına olur. O zaman ben çok diriyim ve aktifim. İstersen o zaman konuşuruz. Ya da telefon ederiz… Çünkü ben mail yazamam. Hem sonra ne yazıp anlatacağım ki? Sen istediğini yaz!” “Hayır! İşte bu olmadı …” “Lütfen kusuruma bakma… Benim gitmem ve uzanmam lazım! A ha! Bak burada Dostoyevski üzerine ne yazılıyor?” Baktım, Budalanın on ikinci sayfasında şunların altını çizmiş: “Dostoyevski liberallerin ateist olmakla övünmelerine ve kendisinin ‘en yüce kutsal güzellik’ dediği Hz. İsa’ya ‘tükürmelerine’ karşı çıkar… 43 Alan Lezan – Mérxas Aslında Budala Dostoyevski’nin liberallerin Hz. İsa’ya tükürme eğilimlerine cevabı olarak görülebilir” Mérxas, “Ben de Dostoyevski gibi Hz. İsa’yı çok seviyorum,” dedi. “Hz. İsa dünyada koşulsuz insanlar ve sevgi için kendisini çarmığa geren tek kişidir. Sevgidir aslında dünyayı döndüren. Biliyorum Sipan para dünyayı döndürüyor diyor ama bence sevgidir sevgi!” “İstersen sen benim yatağıma uzan, ben de işimi gücümü yaparım. Evde yalnız kalacağına ve uzanınca yatamadığına göre …” “Yok olmaz! Ben başkasının evinde kendimi rahat hissetmiyorum…” dedi ve gitti bizim kahraman… Şimdi yalnız başıma kaldım. En iyisi ben şimdilik bu bölümü burada bitireyim, kendi işime gücüme bakayım… Ben bizim kahramanın peşini öyle kolay kolay bırakmak istemiyorum ama kızdığım en çok şeylerden biri de bir insanı herhangi bir şeye zorlamak. İstemiyorsa istemiyor. Ne yapalım? 44 Alan Lezan – Mérxas 4 S alı, 24 Şubat 2009, 06:57 Avrupa Saati ile 06:57:51′de Mérxas’ın üçüncü bölümünü forumlara asmaya çalıştım ama forum nedense bir türlü açılmadığı için artık sonra deneyeceğim. Belki teknik bir hatadır, belki de yine saldırı vardır. Bu insanlar bizden ne istiyor ben de bilmiyorum. Neden saldırıyorlar Kürd forum ve sitelerine? Düşüncelerden insanlar neden korkar? Bırakın kim ne yazarsa yazsın, ne söylerse söylesin! Hangi çağda yaşıyoruz? Düşünce su, güneş ve hava gibidir. Düşünceye kim kelepçe vurabilir ki? Hele bilim ve teknolojinin, iletişim araçlarının muazzam geliştiği bir çağda kim düşünceyi engelleyebilir? Neden insanlar halen düşünce için bize bu kadar acı çektirtiyorlar anlayamıyorum. Yoksa düşünmek kötü bir şey mi? İnsanı insan yapan en büyük özellik öğrenmenin yanında insanın düşünme kabiliyetidir. Bazı insanlar neden öğrenmiyorlar? Düşünceyi sansürlemek, yasaklamak bir insan su içmesini, hava almasını güneşlenmesini yasaklamak gibi bir şeydir! Telefon çalıyor … 45 Alan Lezan – Mérxas Mérxas! Çok sevindim. Ben yukarıdaki satırları karalarken Mérxas da forumlara astığım hikâyemizin üçüncü bölümünü okumuş. Mérxas : “Ben agnostiğim,” diyor, “Allah’ın olup olmadığını bilmiyorum. Öyle bazı insanlar gibi kibirlilik edip evreni, insanı, Allah’ı yeri göğü anlayacağım türünden ukalalık edecek bir insan değilim. Ama bir şeylerin muhakkak olduğunu düşünüyorum. Düşünüyorum, çünkü insanlara bir bak, benim dünyada tanıdığım en zekâlı, en harika yaratıklardır. Ne var ki insanların çoğu bunun bilincinde değil. Birileri uzaya giderken, diğerleri bizim kadınlarımızın başörtüsü ve eteğiyle uğraşıyorlar. İşte ben bunu anlayamıyorum. Gözlerini, kulaklarını, burnunu, dilini ve derini iyice bir incele! Ne enteresan değil mi? Nasıl işliyor bunlar? Kim söylüyor bize acıktığımızı veya susadığımızı? Sadece gözleri ele alalım, nasıl görüyor gözler? Sen nasıl tuşlara basıyor, o yazıları yazıyorsun? Bu incelikler üzerine hiç düşündük mü? Aslında biz insanlar çok değerli yaratıklarız. Bence dünyanın en büyük ve harika bilgisayarı insandır. Bizler birbirimizle uğraşacağımıza tabiat, sanat ve bilim ile uğraşsak çok daha iyi değil mi? Bazıları bunu yapıyor. Bence Bilim insanları Allah’a en yakın olan insanlardır. Tabi bunu ben başkalarına, yani bilim ile uğraşmayanlara hakaret olsun diye söylemiyorum. Ama bir de bütün insanların bilim, sanat, 46 Alan Lezan – Mérxas teknoloji ve dünyanın güzellikleriyle uğraştığını bir düşünelim. Evet, sadece bir düşünelim! Ne güzel olur değil mi? Savaşlar tahribattır. Ben de aslında haklı savaşlardan yanayım ama savaşlar, yolsuzluk, yani suç eğilimi olmasa, hapishaneler, polis, jandarma olmasa ne güzel olur değil mi? Bence kimse katil, hırsız, yankesici olarak doğmuyor. İçinde yaşadığımız toplum onları öyle yapıyor. Sipan burada bence yanılıyor. Tüm bunlar insanın doğası değildir. Çok eski zamanlarda savaşlar yoktu. İlkel komünal toplumda verilen bilgilere göre insanlar hayvan bile öldürmüyorlarmış. İnsanlar bitki ve sebze ile beslenen, yani doğası gereği vejetaryenmişler. Doğru mu bilmiyorum, ama Sipan’a göre insan doğası gereği kötü ve iyidir. Sipan ‘zeki ve aptal’ insandan bahsediyor. Bence ‘zeki ve aptal’ insan yoktur. Zeki olmanın çok türü vardır. Bazıları doğaları gereği daha çok matematikten anlarlar. Yani matematik, mantık zekâları vardır. Bazıları ise Afrikalılar gibi sosyal zekâlıdırlar, birbirlerine yardım ederler vs. Kiminin de müzik zekâsı ağır basıyor, kimi resimde iyidir. Kimi de benim gibi bu tür şeyler üzerine sadece boş boş düşünüyor. Ama sonuçta hepimiz hayvanlar ve bitkiler gibi yaşıyoruz… Yaşamak, sadece var olmak, aslında çok güzel bir şey, ama şöyle dünyaya baktığımda, bütün olup biten haksızlıkları gördüğümde dayanamıyorum bazen. 47 Alan Lezan – Mérxas Ben de Sipan gibi rasyonel düşünür ve birçok şeyi boş verebilirdim, ama ben yapamıyorum. Çünkü ben çok duygusalım bir kere. Sanki başka bir dünyanın insanıyım. Allah bize göz vermiş görelim diye, akıl vermiş düşünelim diye, el vermiş çalışalım diye. Allah daha da ne yapsın? Yani aslında -eğer varsa- Allah’ta suç yok, asıl suçlu biziz...” Mérxas bana böyle içini dökünce ben onun sözünü bir saniye olsun kesmedim. Konuşsun dedim. Nasılsa konuşmak bedavadır. Hem sonra çok enteresan konulara değiniyor. Ayrıca, Mérxas benim din konusu gibi hassas bir konuya değinmemi önemli buluyor, çünkü din insanların yaşamında çok önemlidir diyor. “Görüyor musun bazıları nasılda insanların duygularını sömürüyorlar? Bırakmıyorlar ki bir insan bir çiçek gibi her dogmadan uzak yeşersin.“ “Ben” diyor Mérxas , “Dogmaların her türlüsüne karşıyım! Bilim olmalı,” diyor “Bilim! Bilimi keşfeden Allah’ı da keşfetmiştir. Bir insan başka düşünüyor diye, başka bir insanı nasıl öldürür, anlıyor musun? Allah bir ise o zaman sorun nedir? Sen bana Yahudiler ile Müslümanlar, ya da Hristiyanlar ve Müslümanlar arası savaşların neden olduğunu söyler misin?” “Hayır!” diyorum. “Bu konuda aynen senin gibi düşünüyorum.” “İyi” diyor, “Benim sana bu günlük söyleyeceklerim 48 Alan Lezan – Mérxas şimdilik bu kadar, biraz uzanmam lazım! Ben seni fazla rahatsız etmek istemiyorum, zaten fazla da konuşamıyorum ya… Yazını okuyunca bir arıyayım dedim. Belki birazdan yatağa giderim. Saat zaten sekize geliyor, sen de iş başı yapacaksın. Ben seninle artık bundan böyle vardiya değiştireceğim.” “Tamam!” diyorum. “Görüşmek üzere ama şunu iyi bilmeni isterim! Sen beni hiçbir zaman rahatsız etmiyorsun. Sen benim hikâyemin kahramanlarındansın. İstediğin an bana telefon edebilir, istediğin her şey üzerine benimle konuşabilirsin. Ben sadece akşam saat 23.00’ten sabah 7.30′a kadar yatıyorum. Eğer önemli bir şey varsa beni gecede arayabilirsin. Bak, ben bunu, forum okurları önünde söylüyorum… Sakın çekineyim demeyesin!” Sipan nihilist değil, tam tersine o da benim gibi çok iyimser, ama o, bazı insanların doğası gereği kötü karakterli olduğunu düşünüyor. İnsanlar arası haksızlıkların daimi var olacağını düşünüyor. Ama gidişat şimdilik pozitiftir. Birde zenginlik kaynakları azalsın bakalım diyor. İşte ABD’nin Irak’a saldırısı oradaki nüfuz alanlarına ve gelecek 200 yılın petrol rezervlerini garanti altına almak içindir. Yoksa ABD’nin Kürdlerin, Arapların kaşı gözünü sevdiği için değil. Tabi Yahudilerin korku içinde yaşaması da büyük bir rol oynuyor, ama esas olarak ABD’nin çıkarları söz konusudur. Biz de Kürdlerin çıkarlarını düşündüğümüz için; Saddam gibi bir caninin gitmesi ve Kürdlerin Arap zulmünden kurtulması söz konusu olduğu 49 Alan Lezan – Mérxas için, ABD bölgeye hoş gelmiştir diyoruz!. Burada asıl önemli olan, Kürdler gibi mazlum bir halkın, ABD gibi dev bir ülkeden nasıl yararlanacağıdır. Kürdlerin ABD karşıtı olmalarında hiçbir çıkarları yoktur. Tabi Sipan tüm bunları söyleyince ‘bazı insanlar’ diyor, ‘et, sinek, köpek’ yani her şey yiyen aslında her şeye saldıran, kendisi için, yani egosunu düşünen vahşi yaratıklardır. Ne eğitimle, ne din, ne de başka bir şeyle hizaya getirilemez. Sen bana uzayda, insanlar gibi kendisini ve çevresini yakan yıkan bir yaratık gösterebilir misin? Siz o kadar Science Fiction filmlerine bakıyorsunuz, ama boşuna. Çünkü o filmlerde örneğin bir-iki yüz yıl sonrasını gösterir ama insan aynı insandır. Zaten insanı insan yapan kıskançlık, bencillik, nefret, hırs, gurur, kibir, küstahlık, şehvet, arzu, öfke, intikam, korkaklık, bilgisizlik gibi özellikler olmazsa, insan hayvan olur! Ve bir hayvan gibi sessiz sedasız çayırlarda otlanır. Bir insan yalan söyleyerek, egosunu tatmin ederek, kıskanç olarak, iğrenerek, bazen de severek insan olur. Valla ben Sipan’ı dinleyince bazen ne diyeceğimi bilmiyorum. Aslında haklı, ama öte yandan dünyada 6.5 milyar insan yaşıyor. Yani 50 milyon insan ölmüş çok mu? Biliyorum, bir insanın bu tür haksız savaşlarda ölmesi bile çok; ama 6.5 buçuk milyarla kıyasladığımızda, hiçte öyle fazla değil. Dünyadaki 6.5 milyar insan arasında arada bir yerel savaşlar da oluyor ama 6.5 milyar ne demek? Gerisi barış içinde yaşıyor. Nasıl organize olmuşlar, işler nasıl yürüyor gerçekten takdire değer. Bu 6,5 milyar insanın hepsi birbirlerine 50 Alan Lezan – Mérxas girseler, birbirlerinin başının etini yeseler ne yapacağız ki? Mérxas bu konuya ne diyecek merak ediyorum. Maillere bakıyorum… Mérxas’tan bir mail var ve emaili olduğu gibi aktarıyorum: “Sevgili Alan, Hikâyenin üçüncü bölümünü forumda okudum ve sen hikâyenin altında sevgili İsa’ya bir not bırakarak, öyle dört sayfa yerine iki sayfayı aşacağını yazmışın. İşte öyle bizim Kürdler. Benim sana verdiğim Dostoyevski’nin „Budala” kitabı, sanırım 700 sayfa. Sen günde kaç sayfa okuyorsun bilmiyorum, -çünkü çalışıyorsun, su aralarda yazıyorsunama ben, her gün ara vererek, bir saat okumaya çalışıyorum. Eğer hasta olmasam, kesin her gün 100 sayfa okurdum. Bazıları günde en az 3 saat olmasa da, benim gibi bir saatte 30 sayfa okurken, bizim insanlar internette dört sayfayı uzun ve çok görüyorlar. Senin bu yazdıkların, roman olmasa bile bir Novella değerindedir. Mutlaka sonuna kadar yazmalısın. Sevgili Isa bu yazdıklarıma darılır mı bilmem, istersen sen yine dört ile devam et. Ben senin bu yazılarını okurken, iki kez ara, bazen üç kez ara vererek okuyorum, ama okuyorum işte. Tabi sevgili İsa’nın belki de benim gibi zamanı ve isteği yok. Şimdi belki de diyeceksin ki, ben hikâyenin baş aktörlerinden olduğum için hikâye beni ilgilendiriyor. Hayır, ben senin yazdıklarını, -seni övmek gibi olmasıngerçekten enteresan buluyorum ve onun için okuyorum. 51 Alan Lezan – Mérxas Biliyorsun Kürdlerde okuma-yazma kültürü yok. Sen tabi yine istediğini yaparsın, ama umarım yanlış anlaşılmam. İki sayfa, böyle bir hikâyeyi anlatmak için çok az gibime geliyor. Eğer hikâyelerin az okunuyorsa, fazla kafaya takma. Kesin uzun yazdığından dolayı değil, bu Kürd toplumunun içinde olduğu bir hastalıktır. Ayrıca, bu tür yazıları, yüze yakın insan okuyorsa eğer, bu da başlangıç için çok iyidir. Sevgiler… İyi çalışmalar! Mérxas” *** Sevgili Mérxas! Bana düşüncelerini aktardığın için sana çok teşekkür ediyorum. Genel olarak sanırım internet ortamında uzun yazılar fazla okunmuyor. Bildiğin gibi dijital bir cağda yaşıyoruz ve herkes düğmelere basıyor ve istiyor ki bir asansör gibi kapılar hemen açılsın. Buraya tık, oraya tık, derken tabi forumlarda ve internette tıklanacak yazılar çok olduğundan, belki de devamla tıklamak istiyorlar. Onun için sevgili İsa’nın önerisi sanırım yerinde, ama senin de söylediklerini yabana atmayacak; 2 ile 3 sayfa arası yazmayı deneyeceğim. Bak senin mail, benim mailimle 3 sayfa oldu bile... 52 Alan Lezan – Mérxas İsa’nın affına sığınarak bundan sonra 2,5- 3 sayfayı yayımlayacağım. Bugünlük için yeter sanırım… Ayrıca ben yazmaktan hoşlanıyorum. Yazmak benim için bir hobidir. Varsın sadece bir kişi okusun. Ama Kürdlerin okuma yazmaya önem vermemeleri tabi içler acısıdır. Eyvah… Yazı uzadıkça uzuyor… Ben en iyisi burada keseyim... Görüşmek üzere… Alan! 53 Alan Lezan – Mérxas 5 S alı, 24 Şubat 2009, 14:32 Sipan evinde yatağına oturmuş, dirseklerini dizin üstüne, başını da iki elin arasına koymuş derin derin düşünüyordu. Okul için ders çalışması lazımdı ama yapamadı, yarına erteledi. İçsem mi, içmesem mi dedi? Sonra bir cigara sardı. Marihuana çoktan içiyordu. İlk olarak 16 yaşında içmişti. O yaşta bile okul partilerine falan gidiyordu. Ehli keyif birisiydi. Zevkine düşkündü! Aslında marihuana bağımlısıydı. Arada sırada da alkol içer, ayda birkaç kez de ecstasy yutar, koks veya speed alırdı. Ayyaş olmak, kendinden geçmek, yani bazen bilinçli sersem olmaktan hoşlanırdı. Hatta bazen LSD aldığında ya da mantar yediğinde halüsinasyon görür, garip garip şeyler yaşardı. Ona göre uyuşturucu insanın bilincini geliştiriyordu. Uyuşturucu kullanmaktan adeta hoşlanıyor, keyif yapıyor, zevk alıyordu. Sipan eğer bir psikiyatriye görünse kesin kendisine “Polytoxikomanie“ diyeceklerdi. Polytoxikomanie her türlü uyuşturucuya eğilim gösteren insanlara verilen hastalığın adıydı. Bir yandan 54 Alan Lezan – Mérxas yaşamı seviyor, onun tadını sonuna kadar çıkarıyor, diğer yandan da yaşamdan bazen iğreniyordu. Yataktan yavaşça kalktı bilgisayarına doğru yürüdü, tarayıcıyı açtı ve internette biraz gezindikten sonra forumda yazdıklarımı okudu. O bu yazıyı okuyunca yanında olmak ister, yüzünü gözünü görmek isterdim. Gülüyor muydu? Kızıyor muydu? Ne yapıyordu acaba? Ya da eliyle yüzünü gözünü buruşturup somurtuyor muydu? Ne düşünüyordu o an? Biz beş altı aydır tanışıyoruz, daha arkadaş sayılmayız ama iyi anlaşıyoruz. Sipan hem bana hem de Mérxas’a ya da Necla ve Songül’e karşı çok iyi davranıyor. Özünde iyi, dürüst insan dediğimiz bir tiptir. Örneğin benzinlikte kasada alkol içmek yasak olduğu halde şefi ona bir şey demiyor, çünkü Sipan işini harika yapıyor, bir kuruş bile kasada eksik değil, her şey olduğu yerde, olduğu gibidir. Sipan aynen bir robot gibi kusursuz çalışıyor ve şefi ondan çok memnundur, varsın o kasanın arkasın da bazen kafayı bulsun. Bugün saat 16:00–24:00′e kadar benzinlikte çalışacak. Songül’ün gece vardiyası vardır ve bugün benzinliğe uğramayacaktır. Belki on ikiye doğru Necla, Sipan’ı almaya gelecektir, çünkü araba Necla’dadır. 55 Alan Lezan – Mérxas Eğer Sipan yukarıda yazdıklarımı yarın okursa kesin bana fırça atacaktır. Çünkü benim harika insandan ve onun uyuşturucu bağımlısı olduğundan yazmam bile onu çok kızdırabilir. Ama o kızan değil, hep gülümseyen çok toleranslı biridir. İnsanı önce gülümseyerek dinler, sonra “A ha!” Öyle mi? der ve ondan sonra başlar sakin, yavaş ve ince bir tonla konuşmaya. Sipan, Bornheim’da oturuyor, benzinliğe kadar aşağı yukarı bir saat yolu var. Metro da genellikle ya bir kitap okur, ya da sakız çiğneyerek “zekâlı” ve “aptal” dediği insanlara bakar. Bazı insanlar var ki, insanın onları anında kurşunlaması lazım der! Benzinlikte, arkasında sağı solu alkol şişeleriyle doludur. Geçen cumartesi günü bana, artık alkol içmeyeceğini, insanın doğa gibi sade yaşaması gerektiğini söylemişti. Bana alkolü bırakacağına dair söz falan vermemişti tabi. Songül, onun alkolü bırakacağını söylediğini duyunca, “Hayatta o alkolü ve uyuşturucuyu bırakmaz!” demişti. Hem sonra bu onun ilk bırakışı değildi. Songül’e birçok kez söz vermiş, sonra yine içmişti. Alkol, uyuşturucu onun hayat felsefesidir. İnsanlar ona göre hep ayyaş olmalılar. Ayyaş olmayanlar hayattan anlamazlar ve agresiftirler, sağa sola saldırırlar. Onun istediği tek şey; “Sex and Drugs and Rock ’n’ Roll” 56 Alan Lezan – Mérxas Sipan, ‘Ben kimseye bir şey yapmadım ki?’ diyor. ‘Ne yapıyorsam kendime yapıyorum. Hayat benim hayatım, vücut benim vücudum, onunla ben istediğimi yaparım, çünkü özgür bir bireyim. Benim özel yaşamım kimseyi ilgilendirmez. Bir de, tüm bunlardan hoşlanıyorum’ diyor. ‘Zaten hoşlanmasam yapar mıyım?’ Eğer alkol ve uyuşturucu olmasaydı Sipan okulunu çoktan bitirmişti. Ama okul bitirmek şimdilik Sipan’ın umurunda bile değildi. Biraz para kazanmak ve eğlenmek tek istediğiydi. 27 yaşında diplomaya yaklaşmıştı ama bir türlü sonunu getiremiyordu. Songül, Necla ikisi de onun bu ayyaşlık fetişizmine karşıydılar, ama bazen de rahat bırakıyorlardı. Zaten ne yapabilirlerdi ki? Sipan’ın aklı yerindeydi, Necla’nın üzülmesi onun fazla umurunda değildi. Akşam saat 18:21… Ben yavaş yavaş benzinliğe doğru yürüyorum. Sipan raflara içecek diziyor, beni görünce gülümsüyor ve, “Yazdıklarına sakın benden bir yorum bekleme, çünkü bir şey söylemeyeceğim…” “Neden?” diyorum “Yoksa darıldın mı bana?” “Yooo! Darılmadım ama sen istediğini yazmaya bak!” Sonra kasaya doğru gidiyor, kasanın arkasındaki içkilerin olduğu rafa bakıyor… Küçük bir şişe votka alıyor kafaya dikiyor. “Ne o?” diyorum; “Hani bırakmıştın?” 57 Alan Lezan – Mérxas “Valla ne bileyim, burada robot gibi sekiz saat çalışarak ha bire ‘Merhaba! – Güle, güle!’ demek için bana içki gerekli, yoksa dayanamıyorum …” Sipan’ın işi gerçekten çok can sıkıcıydı. İnsan doğru dürüst bir şey de okuyamıyor, çünkü beş dakika da bir birisi içeri giriyor. Bütün gün her türlü insan da benzinliğe geliyor. Kimi sarhoş, kimi yorgun, kimi keyifli… Herkes bir türlü… Kimler gelmiyor ki? Bir kahve ısmarladım ve Sipan’ın rızası üzeri, kasanın arkasındaki koltuğa oturdum ve gelip gidene bakıyorum. Sipan peş peşe küçük votkalardan bir kaç tane öylesine devirdi. O sırada dört beş genç diyeceğimiz Alman ve yabancılardan oluşan bir grup içeri girdi. Grup benzinliğin dükkân kısmında sağa sola dağıldı ve herkes bir şeylere bakmaya koyuldu. Onlardan birisi porno dergilerinin olduğu dergilere bakıp bakıp gene geri yerine koyuyordu. Sipan’da buna dayanamayıp: “Hemşehrim!” dedi, “Ya dergiyi al, ya da bakma!” dedi. Ben de bırak baksın dedim. Belki aradığını bulamıyor. “Yok!” dedi. “Ben onu iyi tanıyorum. Her gün gelir saatlerce karıştırır ve sonrada bir şey almadan çeker gider!” dedi. Çocuk Sipan’ın söylediğini duyar duy- 58 Alan Lezan – Mérxas maz sağ elini kaldırdı, orta parmağını Sipan’a gösterdi ve dışarı çıktı… O an da grubun hepsi sanki anlaşmışlar gibi bir şey almadan dışarıya, caddeye çıktılar. Sipan kasanın altındaki çekmeceyi çekti uzun ve kalın bir Solingen bıçağını çıkardı, sırtının arkasına sakladı ve onların peşinde dışarı fırladı… “Sipan! Sipan! …” diye peşinden bağırdım ama o dışarıdaydı artık. Onlar beş kişi, iri yarı, vücut yapmış kocaman heriflerdi. Biz nerede, onlar nerede? Sipan aslında küçük boylu, cılız kalmış, incecik bir insandır, üfürsen yere düşer! Bende de zaten boy pos yoktu, ama hemen benzinliğe bitişik bir araba atölyesi vardı ve o atölyede, Sipan’ın arkadaşı iri yarı Alman Markus arabasını tamir ediyordu. Ben hemen onun yanına koştum ve durumu izah ettim. O bana, “Sen kasaya bak dedi, ben onu geri getiririm,” der demez dışarı fırladı. Kasadan zaten anlamadığım için ben de onun peşinde gittim. Kasada kuyruk uzamaya başladı bile. Olay yerine yaklaştığımızda, Sipan söz konusu çocuğun yakasını tutmuş gördük. Bıçağı, sağ eliyle halen belinin arkasında tutmuş, ağzına gelen her şeyi söylüyor ve hırsından titriyordu… Neyse ben Alman arkadaşla araya girdim, Sipan’ı zor bela geri çevirdik, ama çocuklar iyi ki bize karışmadılar. Eğer karışsaydılar biz hapı yutmuştuk! Kasaya geri geldiğimizde Sipan’ın halen elleri titriyordu ama sanki hiçbir şey olmamış gibi çalışmaya 59 Alan Lezan – Mérxas başladı ve içmeye devam etti. Ben de sustum, sesimi çıkarmadım… Anlaşılan bu onun her gün yaşadığı olaylardan bir tanesiydi. Gece vardiyası çok kötü diyordu Sipan. “Gelen giden belli değil. Çoğu da zaten sarhoş, agresif, budala, aptal oğlu aptallar. Elimde bir Kalaşnikof olsa çoğunu cehenneme yollarım. Bu derece iğreniyorum bazılarından…” Saat akşam dokuza geliyordu, demin olan olaydan dolayı biraz korkmuştum. Acaba dedim, Sipan’ı yalnız bıraksam olur mu? O gençler tekrar geri gelmesinler? Ya da başka bir şey olmasın mı? Şahsen dövüşecek bir tip değilim, ama en azından araya girerim. Hem sonra yalnız olmak başka, iki kişinin olması başkaydı. Sipan’ın anlattığına göre eskiden bu nedenlerden dolayı burada akşamları iki kişi çalışıyorlarmış. Sonra şefi az para kazanınca birini iptal etmiş. Oysa gerçekten hem tehlike bakımından, hem de iş bakımından, iki kişinin burada çalışması şarttı. Sipan hem kasayı yapıyor hem de raflara içecek dolduruyor, eşya koyuyor. Burası ne de olsa aynı zamanda küçük bir dükkândı! Şimdi saat 22:16 Sipan, Necla gelene kadar benzinlikte yalnız… 60 Alan Lezan – Mérxas Böylesi bir işte çalışmadığıma seviniyorum ama Sipan’ın yalnız kalması beni tabi üzüyor. Mérxas’a telefon ediyor olayı anlatıyorum. Mérxas: “Hocam!” dedi. “Kafaya takma! Sipan alışkındır böylesi şeylere. Sen keyfine bak. Ona bir şey olmaz!” 61 Alan Lezan – Mérxas 6 S aat 23:00′e geliyor ve yarın çok işim var, yatmaya gitsem iyi olur. Mérxas bir idealist, insanın genelde iyi olduğuna inanıyor. Bilim, teknoloji, demokrasi ve eğitimin gelişmesiyle insanlarında gelişeceğini, yolsuzluğa, sömürüye karşı direneceğini düşünüyor. Sipan ise Mérxas’ın çok naif olduğunu söylüyor. Şu an bu satırları karalarken hiçbir şey artık düşünmüyorum. Düşündüğüm tek şey yatağa düşmek, yatmak ve yarın işime gücüme bakmak. Nasılsa beşinci bölümü bitirdim, şimdi altıncı bölümü yazıyorum, bakalım dördüncü bölüme kim ne diyecek? Nedense İsa ve “Okuyucu’dan” başka kimse şimdiye kadar bir şey yazmadı. Kim bilir belki çoğunluk hikâyenin sonunu bekliyor, ama bu hikâye sonlanacağa hiç benzemiyor. Sipan’ın, “Hayattı sade ve yalın yaşamak lazım!” teorisi, sanırım güzel bir şey! Böyle giderse eğer sigarayı ve kahveyi de bırakırım herhalde! Tamamen bir derviş olurum. En iyisi yatmadan evveli bir sigara daha 62 Alan Lezan – Mérxas içeyim, yarın başka bir gündür. Gün doğmadan neler doğar, değil mi kardeşler? Hepinize iyi geceler ve tatlı rüyalar diliyorum… Perşembe, 26. Şubat 2009, 9:18 İnternete girip “depresyon” üzerine araştırıyorum ve öğreniyorum ki, depresyon, insanı uzun süre umutsuz ve üzgün hissettiren bir ruhsal dengesizlik sürecidir. Umutsuzluk, keder ve düşük enerji krizlerinin yanı sıra depresyon; işinizde, yaşam şeklinizde, yaşamdan zevk alışınızda, sizde ve sevdiklerinizle ilişkilerinizde ciddi anlamda etkiler bırakabiliyormuş.” 82 milyon Alman’ın yaşadığı Almanya’da 4 milyon depresif insan vardır. Bunlardan biri de Mérxas’tı. İsterseniz bir yanlışımı düzeltiyim. Mérxas manikdepresiftir. Yani uzmanların bi-polar dedikleri çift uçlu bir hastalıktır. Depresyon diğer medikal durumlar gibi kimyasal ve biyolojik koşullar içeriyormuş. Yani bilim insanlarının dediği gibi, içten gelen (endogen) ve dıştan gelen (exogen) depresyonlar vardır. İçten gelenler beyinden kaynaklanıyor, yani biyolojiktir. Dıştan gelenler çevreden kaynaklanıyormuş. Mérxas’ın depresyonları daha çok beyninden kaynaklanıyor, yani endogendir. Buna bir de dünyada olup 63 Alan Lezan – Mérxas bitenler, çevre de katılınca yani dış etkenler, adam artık bir şey yapamaz olmuş. Depresyon, normalin ötesinde gidip gelen, ya da geçici diye bilinecek üzüntü ve umutsuzluk halleridir. Bunalımlı ruh halidir yani. Yaşamsal faaliyetlerden haz almama, ya da alamama! Depresyonda kişi kendini üzüntülü, boşlukta, hissediyor. İstek kaybının yanı sıra, daha önceki yaşantılarında aldığı zevki artık almaz oluyor. Kişinin uykuları bozuluyor, eskisi kadar dinlendirici bir uyku uyuyamaz. Geceleri uykudan uyanabilir. Uykuya dalmakta zorlanabiliyormuş. Sabahları alıştığı saatten erken kalkabilir. Genel bir durgunluk hali sıkça gözleniyormuş. Bu davranışlarına da tabi yansıyor. Ama bazen tam tersi kişi sinirli huzursuz ve aceleci olur. Depresif kişi kendini yorgun, bitkin hisseder. Değersizlik, suçluluk düşünceleri vardır. Veya normalde hoş karşılanacak şeylerle kendini suçlar. Ortada büyük bir hata yokken kendini günahkâr hisseder. Unutkanlık, sıkılganlık şeklinde ortaya çıkan dikkat dağınıklığı da görülebilir. Yemeği ocakta unutmak gibi! Bir iş yaparken aklına başka şeyler geldiği için o işi yapmakta zorlanmak vs. “Ölsem de kurtulsam!” şeklinde ölüm düşünceleri olabilir. İntihar düşünceleri olabilir… Bütün bunların sonucu kişi iş yerinde ça- 64 Alan Lezan – Mérxas lışmakta, normalde rahatlıkla yaptığı işleri yapmakta zorlanır veya yapamaz. Manik ise depresyonun tam tersi bir tablodur. Kişi çok canlı, hareketli, dışa dönük bir ruh hali içindedir. Kendini her zaman olduğundan daha yetenekli, daha başarılı bulur. Çok enerjiktir. Yorulmak bilmez, uyku gereksinimi azalmıştır. Konuşma miktarı çok artmıştır. Manik tablonun depresyonla ortak noktalarından biri; ikisinde de dikkat dağınıklığı vardır. Bu kadar canlı ve enerjik bir insanın dikkati de dağınık olunca daldan dala atlayan, fikirlerin havada uçuştuğu bir konuşma ve düşünme şekli ortaya çıkar. Genel olarak kişinin etkinliği artmıştır. Eğlencelere katılmak isteyebilir. Örneğin Mérxas’ın banka hesabında 200 Euro birikmiş, Mérxas manik olmuş ve gitmiş, bütün parasını otomattan çekmiş ve dilencilere dağıtmış. Manik insan, gerçekten de insanlara iyilik yapmak isteyebilir. Sanırım bir iki sene önce şöyle bir haber çıkmıştı, belki siz de hatırlarsınız, bir Japon milyarder, bir kuleye çıkarak oradan aşağı yüklü bir miktarda para atmıştı. 65 Alan Lezan – Mérxas Bir kişide tek başına manik bir tablo veya tek başına depresif bir tablo bulunabiliyormuş veya bunların ikisi bir arada olabiliyormuş. Manik depresif hastalık, bir veya birkaç gün için de olan değişiklikleri göstermez. Bu bahsedilen tablolar haftalar içinde oluşurmuş. Mérxas’ta manik çok sık olmaz. Senede bir veya iki kez üçer dörder haftalığına oluyormuş. Tabi ben onu yeni tanıdım, manik olarak daha hiç rastlamadım. Saat 19:00‘a geliyor… Ben artık bu akşam bir şey yazmayacağım, Sipan benzinlikte olsaydı oraya gidecektim, ama o bugün çalışmıyor. Artık başka zaman... 66 Alan Lezan – Mérxas 7 C uma, 27. Şubat 2009, 19:29 Mérxas yarım saat önce uyanmış, telefonu eline almış, bana telefon edip etmeyeceğini düşünürken, ben forumda “Okuyucu” mahlaslı arkadaşın bana bıraktığı notu okuyorum. Mérxas yataktan kalkıyor mutfağa gidiyor, ama kimse evde yok! Mérxas’ın anne ve babası Mérxas’ın dayısının oğlu ile amcasını ziyarete gitmişler. Ben, Mérxas’ı çevresi olmadığı için yalnız biliyordum, ama onun çevresi, yani dayıları, amcaları oldukça çok. Kocaman bir Kürd ailesi, kimi Kürdistan’da, kimi Almanya’da kimi de Fransa, Belçika ve Türkiye’de. Hatta bir kuzeni de Amerika’da. Yani anlayacağınız onun ailesi de diğer Kürdlerin aileleri gibi dünyanın dört bir yanına dağılmışlar. Mérxas’a belki hasta olduğundan kimsenin gelip gittiği yoktur. Misafir pek nadirdir. Eğer gelen varsa o da yakın akrabalarıdır. Başka hiç kimse Mérxaslara gelmiyor. Mérxas kalabalık içinde de kendisini çok yalnız hissediyor, biri geldiğinde konuştuğu yoktur. O sadece bazen film bakar, ya da müzik dinler, en çokta yatağa uzanır, radyo dinler, düşünüp durur… Zavallının uyuduğu yoktur. 67 Alan Lezan – Mérxas Telefon çalıyor … „Selam Mérxas! İyi misin?” diyorum… „Hiç iyi değilim! Dışarı bir yere çıkıp bağırmak geliyor içimden.” „İstersen parka gidelim ne dersin?” „Yok ya! Park şehir içinde, herkes sesimi duyar, sonra rahatsız olurlar.” „İyi! O zaman ormana gidelim!” „Tamam! Ormana gidelim. Ben beş dakika içerisinde sendeyim!” Mérxas şimdi yanımda pencerenin önündeki koltuğa oturmuş kahve ve sigara içiyor, birazdan ormana gidip bağıracağız… Mérxas yerinde duramıyor. Geldi ve yukarıda yazdıklarımı okuyunca bir kahve ve bir sigara daha içti. „Hadi ya!” diyor, “Sen halen yazıyorsun! Hadi ormana gidelim!” „İyi gidelim!” diyorum. Burada kesiyorum ve Mérxas ile ormana gidiyorum… Bir saatlik yolumuz var, geri dönene kadar aşağı yukarı iki saat sürer, nasılsa bağırmak uzun sürmez… 68 Alan Lezan – Mérxas Saat 22:16 Ormandan yeni döndük. Mérxas yatak odasında yatağıma uzanmış televizyon bakıyor. Bazen odaya gelip gidiyor, çok kahve ve sigara içiyor. Mérxas, benzinliğe gidip kendisine bir Mixery mavi ve sigara aldı. Benzinlikte bugün asık suratlı şişko adam çalışıyormuş. O çalışınca insanın canı hiç benzinliğe gitmek istemiyor. Başka da benzinlik bizim evimiz gibi. Biz kendimizi orada Sipan çalışırken çok rahat hissediyoruz. Hele Necla’nın kız arkadaşı Perihan olunca daha güzel oluyor. Mérxas, ben bu satırları yazarken geldi okudu ve “Ben senin Perihan’dan da bahsedeceğini biliyordum.” diyor, “Çünkü Necla, Perihan’ı senin için benzinliğe getiriyor. Sen Perihan’dan hoşlanıyor musun?” diyor ve yüzüme bakarak bir cevap bekliyor. Ben hiç keyfimi bozmadan yazmaya devam ediyorum ama Mérxas’ı da cevapsız bırakmıyorum… “Bilmiyorum!” diyorum. “Aramızda daha hiçbir şey olmadı. Onun benim hakkımda ne düşündüğünü bilmiyorum ki? Sen ne düşünüyorsun?” ”Valla bana göre Perihan senden hoşlanıyor …” Benim de aslında hiç sevmediğim şey bu... Perihan, gerçekten kısa boyu, ince, zarif, uzun burunu, kocaman gözleri var ve bana göre güzel bir kadın. Ama onunla şimdiye kadar iki kez görüştüğümüz ve konuştuğumuz oldu. Mérxas daha sıkça benzinliğe 69 Alan Lezan – Mérxas gittiği için onu daha çok görmüş. Mérxas Perihan’ın benden hoşlandığını da Sipan’dan öğrenmiş. Sipan ise bana bu konuda daha bir şey söylemedi. Ben yıldırım aşkları daha çok severim. Kadın erkeği görüyor, erkek kadını ve bitti! Kadın ve erkek birbirlerinden hoşlanıyorlar, âşık oluyorlar ve ömür boyu beraber yaşıyorlar. Ama bu gelip gitmeler, hoşlanıyor mu, hoşlanmıyor mu? Ne bileyim, bir ay seviyorlar, ikinci ay dövüşüyorlar, yine seviyorlar yine düşman oluyorlar. Stres… Stres… “Yoo! Yo!” diyorum Mérxas’a “Sen beni bırak kendine bak,” diyorum: “Necla ile aran iyidir değil mi?” Mérxas : “Yahu yazma bunları!” diyor, yarın okurlarsa ne diyeceğiz? Ben de: “Ne derlerse desinler bizim de biraz dedikodu yapma hakkımız yok mu?” Necla, 25 yaşında Sipan’dan biraz büyük, yani orta boylu diyeceğimiz, zayıf, Sipan ve Perihan gibi ince ve aynı zamanda tatlı bir kadın. Daha hiç arkadaşı olmamış. Mérxas 36 yaşında olduğu halde onun da daha hiç arkadaşı olmamış. Kürd toplumu bu, ya gençken evlenirler, ya da hiç evlenmezler. Mérxas’ın 16 yaşındayken bir sevgilisi olmuş, daha çok kâğıt üzerindeymiş, sadece biraz öpüşmüşler. Sonra Mérxas hasta olmuş, artık olan olmuş ve başka hiçbir ilişkiye giremez olmuş. Annesi kendisine birkaç Kürd kızı bulmuş, ama Mérxas, eğer olursa ben sevdiğim birisiyle evlenirim demiş. Hiç dışarı çıkma- 70 Alan Lezan – Mérxas dığı için internet üzeri onlarca kadın tanımış, hatta yedi kadınla görüşmüş, ama hiçbir şey olmamış. Bunlardan ikisine internet üzeri deli gibi âşık olmuş, ama onları görünce aşk uçmuş gitmiş. Mérxas yalnızlığı seviyor. Sahi yalnızlık dedim de, yalnızlık neydi? En iyisi internette bir bakıyım: “Kendini kalabalıkta kaybolduğunu mu hissetmek? Yoksa insanın ruhunun karanlık bir çukura düşmesi mi? Nedir yalnızlık? Geceler mi? Zamansız depresif bir atak mı? Sürüsünden ayrılmış küçük bir serçe mi? Yoksa Mérxas gibi dört duvar arasına sıkışmış, kimsenin görmediği, duymadığı, izole edilen vasıfsız bir tümsek mi? Yalnızlık bir kara delik gibi anlık mıdır? Yoksa dipsiz bir sonsuzluk mudur, bilinmez.” Mérxas, bugün bana bağırmaya giderken bir sürü şey anlattı. Örneğin kendilerini İstanbul’dan ziyarete gelen dayısının oğlunun MİT’te çalıştığını söyledi. Dayısı ise bir Türk kadın ile evlenmiş, tamamen asimile olmuş. “Dayımın oğlu yanıma oturdu bir şey konuşamadık. Benim onun yanında Kürdlerden bahsetmem bir tabu!” diyor. ”Çok garip bir durum biliyor musun? Yani düşün O MİT’ten, ben ise Kürd. Ne komik değil mi? Tabi onunkisi biraz da ekmek parası… “ 71 Alan Lezan – Mérxas Ormana gittik gitmesine ama Mérxas bir defa olsa bile bağırmadı. Ne yaptıysa olmadı. Tabi ben deli gibi biraz bağırdım çağırdım, gerçekten de kendimi başka hissettim. Bayağı rahatladım yani. Dönüşte hep Mérxas’ın dayısının oğlu Sami’yi düşündüm. Acaba beraber evime gelseydiler ben ona nasıl davranırdım? Mérxas’ın anlattığına göre çok cana yakın, çok iyi bir insanmış. Bundan birkaç yıl evveli Frankfurt am Main’a geldiğinde o zaman daha Öcalan yakalanmamıştı, Sami, Mérxas’a sormuş, demiş eğer Öcalan’ın adresini biliyorsan ver bana onu yakalayalım. Mérxas zaten nereden bilecek? Bilse dahi vermez ki, o dönem Mérxas biraz PKK’ye sempati duyuyordu, ama gerçekte ise yazdığım gibi, partisi veya örgütü falan yoktu. O, daha çok Kürdlerin bağımsızlığını savunuyor ve bağımsızlıktan yana olan Kürd hareketlerini de elinde geldiğince destekliyor, diyeceğim ama Mérxas’ın kimseyi tanımadığı için, nerede neyi nasıl destekleyecek? Mérxas gerçekten çok zeki ve yetenekli birisi. Ben bu satırları yazarken O da Gitar çalıyor. Vallahi Isaak Albeniz, Andre Segovia, Vincent Amigo ne derseniz mükemmel çalıyor. Arada bir de yazdıklarıma bakıyor. Doğrusu beni hiç rahatsız etmiyor, onunla aynı daireye mi taşınsam ne yapsam? Gerçi ben yalnızlık- 72 Alan Lezan – Mérxas tan hoşlanıyorum. Aynı dairede oturmak güzel olur ama, Mérxas’ın handikabı kendine bakamaması. İşte bu çok kötü! Annesi her gün evimizde olacak. Gerçi yemek, alış veriş sorun değil, ben yaparım ama… Böyle düşünmek için daha çok erken sanırım… Mérxas, “Ben evlenmem.” diyor. “Ben kendime bile bakamıyorum, başkasına nasıl bakarım?” Ben de dedim, “Senin kimseye bakmana gerek yok. Sevgilin kendi kendisine bakar olur biter.” “Yok” diyor. “Kadınların çoğu, hele genç olanlar çocuk ister.” Ben de o zaman: “Sen de kendine yaşı yerinde çocuklu birisini ara” dedim. “Abi,” diyor, “Kadın mal mı ki ben öyle arıyayım? Hem sonra çocuklu kadının çocuklarıyla kim uğraşır? Ben yeğenlerimle yarım saat oynuyorum, bitiyorum, pestilim çıkıyor. Benim kaderim işte böyle, ya bu böyle gidecek, ya da bir gün intihar edeceğim, çünkü benim hayatım boş ve hiçbir anlamı yoktur.” “Niye?” diyorum. “Bak ne güzel yanımdasın, içtiğin sigara, kahve, benim ve Mixery‘nin hiç mi senin için bir değeri yok? Nasılsa devletten biraz para alıyorsun, istersen forumlara da gir, biraz yaz, internet üzeri oyun zaten oynuyorsun, öyle devam et gitsin.” Ben bunları böyle tuşlarken Mérxas’ta halen yanımda oturuyor: „Yahu benim intihar düşüncelerimi yazma, Necla okursa ne düşünür?” diyor. Ben de diyorum: 73 Alan Lezan – Mérxas “Hiçbir şey olmaz! Gizlemektense doğruyu söylemek en iyisidir! Nasıl olsa bir gün öğrenecek. Ayrıca ben intihar edeceğini söyleyenlerden fazla korkmuyorum. İntihar herkesin kârı değil. Sen de intihar yapacak cesaret yok. Sen en iyisi, ileride sık sık benzinliğe uğra, Necla ile sinemaya, tiyatroya vb. yerlere git, keyfine bak!” diye şakadan yazarken Mérxas : „Hayatta olmaz!” dedi. „Sen bu hastalığı halen anlamamışsın. Yazıyorsun, araştırıyorsun ama onu yaşamak başka. Belki ben bir iki kez Necla ile sinemaya giderim ama ondan sonra? Bir de sen beni mani olurken yaşa bakalım nasılmış? Benim yaptığım borçlar, satın aldığım arabalar… Daha neler neler…” 74 Alan Lezan – Mérxas 8 C umartesi, 28 Şubat 2009, 12:32 Cumartesi ve pazar günleri, Allah’a çok şükür çalışmıyorum. Tabi aslında kendi işim ve çalışmayı seviyorum ama ben Mérxas ile dün sabah altıya kadar oturdum, sohbet ettim. Daha yeni uyandım ve uyanır uyanmaz kompüterin önüne oturdum. Ey fani dünya ey! Mérxas beni sorularla boğdu. „Okyanus, uzay neden mavi?” diyor. Ben de dedim, uçsuz bucaksız, geniş ve derin olduklarından. „Mavi nedir?” diyor. Mavinin ne olduğunu kesin olarak bilmiyorum. En iyisi internette bakalım, dedim. İnternette maviye kimi hayaller, kimi özgürlük, kimi de mavi hasret, sevgiliye duyulan okyanus derinliğinde sonsuz bir hasret, diye yazmışlar. Bazıları da mavi düşlerdir… Tarihtir, geçmişin ve geleceğin ufkudur, diye yazıyor. Gökyüzü ve denizlerle sınırlanamayan... Mavi… Masmavidir. Özgürlüktür ve sevmektir… Sevgiyi sevmektir… Mavi okyanusun ötesidir. Bırak sesin aksın gökyüzüne, yıkasın yıldızları! Ben tüm bunları okuduktan sonra: 75 Alan Lezan – Mérxas „Ya sen çok acayip bir insansın! Sen yorgunsun değil mi?” dedi ve evine gitti. Gerçekten yorgunluktan ölüyordum, ben de o gittikten sonra yatağa zor yetiştim. Birde biz bu gece Mérxas’a bir Blog yaptık. İlkin mavi olsun, ben sonsuzluğu çok seviyorum dedi, ama sonra gece gibi siyah olsun siyah! Bir de kırmızı! „Siyah duygusallığı ve hüznü simgeler. Gücü ve tutkuyu temsil eder. Bizde ve Batı‘da siyah, matemi temsil ederken, Japonya’da siyah mutluluktur. Siyah fonda kullanılırsa karamsarlığı çağrıştırır. Einstein konsantrasyon olabilmek için perdeleri siyah, gün ışığı olmayan odaları tercih edermiş. Hiçbir rengin kapatamayacağı renk ve pek çok kişiye göre asaletin rengi… Kimine göre gece soğuğunun rengi… Herkese bir şeyler anlatabilen gotik, asıl renk… Siyah… Dikkat çekmek istemeyen insanlar siyahı çok kullanır. Tabi ki bu benim düşüncem… Siyah; kalbimin derinliklerine hapsettiğim anılarımın olduğu yerdir (karanlık)… Karamsarlıktır… Gecedir… Siyah… Umutsuzluktur... Odalarını siyaha boyayan ünlü rockçular da vardır… Karadır… Zıttır… Ama olduğu gibidir yapmacıksızdır… Pembe değil siyah gözlük …” dedi ve güldü. “Ya kırmızı?” dedim. “Kırmızı, sevgi ve özgürlüktür… Bu kadar yeter ama… Peki, bu internetteki milyonlarca siteler de gökyüzündeki yıldızlar gibi boşlukta değil mi? Sen tanınmıyorsun. Kim okuyacak tüm bunları? Hem sonra bunları birileri okusa ne olacak? Sen niye bu 76 Alan Lezan – Mérxas kadar zahmete giriyorsun ki?” diye yüzünde hafif bir gülümsemeyle soruyor bana. “Hmm!” diyorum şaka mı yapıyor? „Alan Lezan” tanınmıyor doğru, ama „Alan Lezan” sitesi bir sene içerisinde 8.150 defa tıklanmış. Okuyanlar genellikle arama motoru üzeri geliyorlar. Sitede ne kadar çok yazı ve link varsa o kadarda çok bulunma şansı vardır. Sen hiç merak etme diyorum, yavaş yavaş senin siteni de okuyanlar olacaktır. Artık tesadüf eseri kaç kişi bulur, kime kısmet olursa. Benim yazmama gelince; ben ilk etapta kendim için, daha doğrusu zevk aldığım, hoşlandığım için yazıyorum. Bir iş sadece para karşılığın da yapılmaz bence. Bana göre insanlarda “özgür istek” diye bir özellik vardır. İşte bendeki biraz odur. Benim yaptığım Krishnamurti’nin dediği özgürlük gibidir. Ben sevdiğim işimde yeterince para kazanıyorum. Belki de sen bir şey yapamadığın için git gide her şeyi negatif, kötü ve karamsar görüyorsun. Almanların çok güzel bir sözü vardır. “Arbeit, schafft Klarheit!” Yani iş, uğraşı berraklık yaparmış. Doğru tercüme ettim mi bilmiyorum. Ama aşağı yukarı böyle! Bence sen de bir şeyler yap, varsın sana o şeyler anlamsız gözüksün. Nereden biliyorsun? Belki de yaptığımız her şeyin bir anlamı vardır ama biz bilmiyoruz… 77 Alan Lezan – Mérxas ”Hayret! Tam filozoflar gibi konuştun!” diyor Mérxas. “Sen ne güzel çalışıyorsun, forumlarda yazıyorsun, Gitar çalıyorsun, sabah kalkıyor işe başlıyorsun, akşamları bazen benzinliğe, bazen sinemaya, bazen tiyatroya bile gidiyorsun. Ama ben neden hiçbir şey yapamıyorum? Bu büyük bir haksızlık değil mi? Gerçi sende ölüyorsun, zaten öldüğümüz an her şey bitmiş olacak, sadece yediğimiz içtiğimiz bize kâr kalacak, dünyanın malı dünyaya kalacak. Ama evet, sen de öleceksin, çünkü ölüm herkesedir. Dünyayı, Kürdleri sen de kurtarmazsın, hele ben hiç kurtaramam. Bana göre senin yaptığın çoğu şeyler de boşuna, yani anlamsız. Yüz, iki yüz sene sonra sen kimin umurundasın? Tamam, bazıları çocuk yaparak kendisini ölümsüzleştirmek istiyor, bazıları da nam salarak vs. ama ben Pythagoras, Einstein veya Marx olsam şimdi öldükten sonra başkaları beni anmış umurumda mı? ”Yahu arkadaş!” diyorum, “Sen milyarlarca Akrozom içinde mücadele vermiş, yumurtayı döllemiş, annenin rahminin içinde yer edinmiş ve doğmuşsun…” “He ya!!” diyor. “Sahi insan nasıl oluşuyor? Ne acayip değil mi? İnsan gerçekten dediğin gibi bir harikadır! Dokuz ay sadece hava almadan annenin karnında, onun göbeğine bağlı yaşıyor. Sonra dünyaya geliyor, hiçbir şey bilmiyor, ya da çok az şey biliyor. Bütün bildikleri genetik ve anne karnında çevresinden duyduklarından ibarettir. İnsan aslında doğumdan bir budaladır değil mi? Nasıl yapıyor bu kadar şehirleri, gökdelenleri, makineleri, 78 Alan Lezan – Mérxas uçağı, roketleri, filmleri, köprüleri vs. Vallahi dostum işte ben tüm bunları inceden düşününce kafam patlıyor. En iyisi mi boş vermek! Hiçbir şeyle uğraşmamak! Nasılsa öleceğiz… Hayvanlara bir bak… Ne bu bitmez, tükenmez insanlar arası kavgalar? Değer mi senin forumlara girip moralini bozman, hakaret ve küfürlere maruz kalman? Değer mi senin bu insanlar için yazman? Gerçi sen yazsan da yazmasan da önemi yok ya! Nasıl istersen öyle yap. Bana ne? Değil mi? Ben bir gün mutlaka… Ah! Boş verelim… Boş, boş… Bu dünya! Hani derler ya! Sultan Süleyman’a bile kalmadı bize nasıl kalır?” Sipan bu konuda daha net düşünüyordu. Ona göre insanın kendisini ölümsüzleştirmek istemesi, kedisini içgüdüsel çoğaltması tamamen doğanın bir gereğiydi. Seks insanın en zaruri ihtiyacıydı. Sekssiz insanların olması mümkün değildi. Bu nedenle çocuk ve seks yapmak en doğal şeydi. Ama çocuk, aile dedin mi Mérxas evine kapanmak ister, günlerce dışarı çıkmazdı. Tas tamam doğru ki ben abartmıyorum. Yaşamaktan, çevresinden, kendisinden, işini veya çocuklarını kaybedeceğinden korkan o kadar çok insan var ki, insanın aklı hayâlı durur. Mérxas aynen Keanu Reeves gibi, hatta ondan çok daha iri ve yakışıklıdır. Eğer Keanu Reeves’i görmüşseniz, Mérxas’ı da görmüş sayılırsınız. Mérxas’ın boyu Keanu’dan çok daha uzun. Söylediğine göre 1.87 m. 79 Alan Lezan – Mérxas Böyle yakışıklı uzun, ince ve atletik bir erkeğe hangi kadın âşık olmaz ki, Necla’da âşık olmasın? Ama ne var ki Necla ile onun arasında tam 11 sene yaş farkı var! Ama bazen altmışlı, yetmişli adamların yanında 18-20 yaslarındaki kızları görünce 11 sene yaş farkı ne ki, diyorum! Bilmiyorum Necla bunları okuyunca belki bana çok büyük bir fırça atacak! Ama benim amacım zaten Necla’yı Mérxas’a ayarlamak değil, Necla’nın Mérxas’a karşı davranışları, bakışları her şeyi anlatıyor. Biliyorum Mérxas’ta Necla’dan çok hoşlanıyor, ama bir türlü cesaret edip onunla dışarıya çıkmıyor. Mérxas çok kendini dinliyor, hep kendisiyle meşguldür. ‘Necla bana acıdığından öyle davranıyor’ diyor, ‘O, belki beni bir kardeşi gibi seviyor, başka türlü sanmıyorum’ diyor. Ayrıca acımak çok kötü bir duyguymuş. İnsanlar ne birbirine, ne de başka şeylere, yani örneğin hayvanlara acımamalıdırlar. Bazen böyle abuk-sabuk konuşuyor Sipan gibi, ama ben bir şey söylemiyorum. “Yahu kardeşim,” diyorum, “Senin seksüel isteklerin yok mu?” “Yok Abi! Ben ilaç aldığımdan beri seks nedir bilmiyorum. Ben a-seksüellim! Ve aslında yaşamıyorum! Diyorum ya ben ölüyüm. Sen ağır hasta olduğumu anlamıyorsun ki!” Bu sefer bana kızıyor. Ben de: „Tamam, tamam“ diyorum… „Öyleyse öyledir, ama sevdiğin ve ilgi duyduğun Necla gibi bir kadınla belki başkadır?“ „Yahu sus!” diyor. „Necla duyarsa vallahi seni mah80 Alan Lezan – Mérxas veder.“ Ben de: “Etsin” diyorum. “Sipan boşuna mı dedi Necla ile Mérxas’ı evlendir, çocukları olsun, mutlu yaşam sürdürsünler diye?” Bu seferde hep beraber kahkahalar atarak gülüyoruz. Tabi Necla bu satırları okuyunca ne der bilmiyorum, en geç pazartesi benzinliğe gelirse öğreniriz. Ama şimdilik bu konuyu burada kapatalım isterseniz. Sipan’ın okulunun bitmesine iki sömestri var. Altı dersi varmış. Ondan sonra diplomalı fizikçi olacak. Zaten şimdiden diploma tezini hazırlamış gibi. Gitmiş, gitmiş Einstein’in görelilik teorisini incelemiş. Geçenlerde bana bir şeyler Almanca yazmış vermişti, vallahi hiçbir şey anlamadım. Onun zaten anlattığı çoğu şeyleri dinleyince, acaba diyorum şaka mı yapıyor, yoksa benimle gırgır mı geçmek istiyor, bilmiyorum. Şimdi kesin uyuyordur, çünkü o bugün çalışmıyor, dün gene kulüplere gitmiştir. O da Mérxas gibi trans hastasıdır. Aslında ikisi birbirini bulmuşlar, ama ne var ki Mérxas hasta ve maalesef onunla kulüplere falan gidemiyor. Ayrıca, Sipan iyi ve dürüst olmasına rağmen, iki kez Songül’ü başka kadınlarla kandırmış. Songül sakız gibi ona yapışmış, bırakmıyor. Tabi eğer Songül bil- 81 Alan Lezan – Mérxas meseydi işimdi burada yazmazdım, zaten her iki defasında da Songül onu suçüstü yakalamıştı. Ben yine de dürüst bir insandır diyorum, ama güzel kadınlara karşı zayıf düşüyor. Sipan, biraz güzel ve zeki bir kadın gördü mü, hemen şeker gibi suda erimeye başlar. Songül, Sipan’ın boyunda ama kuvvetli bir kadın. Şişko denilmez ama ince de değil. Biraz büyük poposu var! Smile… Gerçi Sipan böylelerini seviyor ve: “Kadın” diyor, “Öyle olmalı ki, insanın kucağında, ya da elinde bir şeyin olduğunu sezmesi gerekir.” Sipan çok ince kadınları sevmiyor! Bu kadar dedikodu sanırım yeter, ama Songül’de güzel bir kadın. Zaten bu hikâyedeki kahramanlarımın hepsi güzel! Şimdi birisine çirkin desem, ertesi gün hepsi başıma çullanırlar! Aslında Songül’ün nasıl olduğundan bahsetmek istemezdim, çünkü ben onunla çok iyi anlaşıyorum! Yani aslında kardeşim gibi seviyorum, onun için biliyorum ki benim burada yazdıklarıma kızmaz, ama olsun! Arkadaşlarımı niye kırayım? 82 Alan Lezan – Mérxas 9 P azar, 1 Mart 2009, 23:19 Saat 21:44′te Mérxas hikayesinin sekizinci bölümünü forumlara astım. Memocan şunları yazmış: „Mérxas’ı okuyorum. Aktif bir okuyucu olarak olmasa da, benim gibi birçok pasif okuyucu vardır. Bence yalın ve sıradan herkesin anlayacağı bir dili kullanmak daha doğru! Eğer okur profilin halktan insanlar ise, çok yaldızlı cümleler kullanmamak yerindedir. Bence eleştirileri göz ardı etmemek gerekir, abartılı olsa bile. Bizim esas sorunumuz nasıl bir toplum ve demokrasi istediğimiz noktasında düğümleniyor. Bu soruya verilen yanıt bizim geleceğimizi belirler… Yazdığın yazılar deneme yazılar olmasına rağmen, bence çok başarılı. Bir okuyucu olarak geçmişte okuduğum sayısız kitaplarla kıyasladığımda bu sonuca vardım. Başkalarının fikirlerini al, ama içinden geldiği gibi yaz ki doğallığı bozulmasın. Başarılar dilerim! Bu arada 7. Bölümü daha okumadım. 83 Alan Lezan – Mérxas Selamlar, Memocan / Hollanda!” Pazar günleri sessiz günlerdir. Dükkânlar Hristiyan âleminde kapalı, çalışmanın yasak olduğu pazartesiyi hatırlatan hüzünlü bir gündür. Kürdler de pazar haftanın son günüdür. Avrupalılara göre ilk günü. Bununla birlikte çalışanlar tarafından gerek Avrupa’da olsun, gerekse diğer kıtalarda olsun en çok sevilen gün cuma, en sevilmeyen gün pazar olarak istatistiklere geçmiştir. Herhalde ertesi gün iş başlayacağı içindir. Mérxas için ise her gün pazardır. Onun ne alışverişe, ne de çalışmaya gittiği yoktur. Ben pazar günlerini, saat 14:00′e kadar yattığım için çok seviyorum, çünkü cumartesi büyük alışveriş yapıyorum. Onun için pazar dinlenmek için ideal bir gündür. Farsça “bazar” alışveriş için kurulan yer anlamında kullanılan bir kelimedir. Diğer yandan pazar günü, tüm ailenin beraber olduğu ve gezdiği bir gündür. Sabbath, Hristiyan dinine göre dinlenme günüdür. Sipan: ” Pazar günlerini hiç sevemedim!” diyordu, “Haftanın en kötü, en anlamsız günüdür! Pazar, devamlı kulağınıza, ‘çalışma, çalışma…’ diye fısıldayan hain bir arkadaş gibidir. Pazar günü sürekli yatmak istersiniz, sokaklar bomboş, bütün insanlar ölü gibidirler. 84 Alan Lezan – Mérxas Pazar, nedense hazırlanma günüdür. İşe ya da okula hazırlanmanız beklenir. Ne kadar hazırlanırsanız hazırlanın, asla pazartesiye hazır olmazsınız, olamazsınız. Psikolojik bir durum söz konusu çünkü! Pazar son tatil günü olması esasıyla da iğrenç bir gündür. Cumartesi, “Ooo yarın da tatil, süper!” diye sevinirsiniz, ama pazar günü saatler bir başka hızlı akar. Akmasın, bitmesin bu tatil istersiniz, ancak saatler geçip gider. Saate baktığınızda daha 12:00’yken bir de bakarsınız 14:30 sonra da 18:00 olur. Zaman sanki atlaya atlaya gider. Bir de bakarsınız, uyku saatiniz gelmiş. Hain arkadaş bir kere daha fısıldar kulağınıza: ‘Haydi arkadaşım, gözlerin kapanıyor, tatil bitiyor.’ “Sevmem ben pazarı!” diyordu. Sipan’ın en çok sevdiği gün pazartesidir. “Hafta sonlarını doyasıya tattığı halde pazartesi hayat sanki yeni başlıyormuş gibi işe güce koyuluruz,” diyor. Sipan günübirlik yaşamayı seviyor çünkü. Bu satırları tuşlara basarken Mérxas bana telefon ediyor. Saat geç olmasına rağmen bir arayayım demiş, çünkü o da pazar günleri uzun yattığımı bildiği için erken yatağa gitmeyeceğimi de biliyor. „Forumda Jan bana bir şeyler yazmış!” diyor. “İstersen çok selam söylediğimi söyle ve onun söylediklerini de Memocan gibi aynen aktar.” Ben de ona: 85 Alan Lezan – Mérxas “İstersen sen de Jan’a bir cevap versen iyi edersin!” diyorum ama o: “Yok, yok!” diyor. “Ben kimseye bir şey yazmam! Ayrıca istersen Jan’ın dediği gibi bloğu tartışmaya aç, ama kimse benim cevap yazacağımı beklemesin, çünkü benim kimseye yazacak halim yoktur. Eğer sen cevap yazmak istersen yaz, ama ben yapamam. Birde canım yine ormana gidip bağırmak istiyor. Ne dersin bir iki saat zamanın var mı?” Ben de: “Sen zaten bağırmıyorsun, gitmeyelim en iyisi!” diyorum ama o ısrar ettiği için, “İyi o zaman gidelim!” diyorum. Mérxas’ın evi bana 5 dakika falan. O gelmeden ben bir maillerime bakayım. İsa’dan bir e-mail var. Güzel ve önemli şeyler yazmış ama izni olmadığı için yayımlamayacağım. Bu arada Mérxas’ta geldi. “Eğer böyle giderse,” diyor “Hikâyeni başkalarının yazdıklarıyla doldurursun.” “Olsun!” diyorum. “Hayat bu. Önemli olan yazdığım ve aktardığım tüm şeylerin var olduğudur.” “Nasıl istersen öyle yap,” diyor. „İstersen bir kahve içelim ve ondan sonra ormana gidelim!” “İyi” diyorum, “Ama ben kahve bu saatte içmeyeceğim, çünkü yarın erkenden kalkmam lazım.” Ona bir kahve yapıyorum ve bir sigarasını içiyorum. O’da çok huzursuz bir şekilde odanın içerisinde dönüp duruyor, sanki büyük bir sıkıntısı var. Saat 00:44 ve biz kalkıp gecenin zifiri karanlığında ormana doğru yol alıyoruz. 86 Alan Lezan – Mérxas Pazertesi, 02 Subat 2009, 2:36 Ormandan yeni geldik, Mérxas halen yanımda ve olanları anlatma diye bana sanki yalvarıyor. Ben de yazmasam bu gece uyku gözüme girmeyecek, biliyorum. Mérxas’tan Almanlar gibi evine gitmesini rica ediyorum ve Mérxas: „Bana ne yahu!” diyor. „Yaz istediğini! Sen zaten çoğunu uyduruyorsun! Kim inanıyor ki sana! Hem sonra benim gerçekten kim olduğumu zaten Sipan, Necla, Perihan ve Songül’den başka kimse bilmiyor. İstersen yaz bana ne? Onlar sanki umurumda mı? Ben ölüm kalım mücadelesi veriyorum, sen romanın derdine düşmüşsün. Ben de seni bir arkadaş biliyordum. Ama yaz! Yaz! Bakalım eline ne geçecek?” Sonra evine gitti. Şaşırdım kaldım. Saat üç olmuş ve benim gözüme bu gece uyku herhalde zaten girmeyecek. Kendime en iyisi bir kahve yapayım ve her şey üzerine derinden derine, gecenin bu saatinde ve sessizliğinde düşüneyim. Mérxas zaten yatmıyor. En iyisi ben ona bir telefon edeyim, onun rızasıyla yazsam içim daha rahat eder. Bence benim Mérxas ile ormanda yaşadıklarımı 87 Alan Lezan – Mérxas herkes öğrensin ki, Mérxas bir daha böyle bir işe girişmesin. Dediği gibi, yukarıda isimlerini saydığım kişilerden başka kimse onu tanımıyor. Tanısalar ne olacak? İntihar etmek istemek ve bunu sözlü dile getirmek belki bir imdat çağrısı gibi bir şeydir. O, benden belki yardım istiyor. Mérxas bu gece yanımda kalsaydı daha iyi olurdu. Neyse! Biz ormana yürürken Mérxas bana bisexuell olduğunu ama aslında lezbiyen olduğunu, çünkü erkekleri sevmediğini anlattı. Yani kendisi kadın olsaymış erkeklerle değil, kadın ile beraber olmayı istiyormuş, çünkü kendisi erkeklerden ve erkekler dünyasından iğrendiği için, kendisini bazen bir kadınmış gibi hissediyor, kendisinin erkek vücudun da bir kadın olduğunu söylüyor. Geceleri bazen kadın elbiseleri giyiyor, ama anne ve babası görecek ve şok geçirecekler diye de çok korkuyor. Biz ormanın arka tarafındaki göle yaklaştığımızda göl çok sakindi! Sadece bazı hayvanların sesini ve çok uzaktan Frankfurt’un siluetini görüyor ve otobanda gecen arabaların uğultusunu duyuyorduk. Mérxas göle doğru gitti ve bir taş göle fırlattı. Taş dans edercesine gölün üstünde kayıp gitti. Mérxas bir taş daha attı ve dönüp bana bakarak: „Benim yaşamım boktandır, Alan!” dedi ve cebinde bir tabanca çıkararak bana şimşek gibi uzattı: 88 Alan Lezan – Mérxas „Hadi ne olursun öldür beni!” dedi yalvarırcasına. Ben tabi şok geçirdim. „Yahu tabancayı gecenin bu saatinde nereden getirdin?” diye hemen sordum. “Frankfurt’ta aldım,” dedi. “Ben arkamı sana döneceğim, sen de yakından beni küçük beynime vuracaksın” dedi ve ekledi: “Ne olursun Alan bana bu iyiliği ancak sen yapabilirsin.” Ben de tabancayı elinde alır almaz içgüdüsel havaya birkaç kez ateş ederek şarjörü boşalttım. “Hayır, olmaz!” dedim. “Sen herhalde çıldırmışsın! Kaldı ki ben kimseyi öldürecek kapasitede değilim.” Mérxas bu davranışımdan sonra beni korkak olmakla filan suçladı. Benim yaptığım hep laf gevezeliğiymiş. Nasıl olurda ben onun gibi birisine bu iyiliği bile yapamazmışım. “Yahu kardeşim sen deli misin, nesin? Olmaz!” dedim. “Bir insan yaşamak için dünyaya geliyor. Sen merak etme gün gelecek zaten öleceksin! Hadi bakalım eve gidiyoruz!” Tabi aslında bunları söylerken ne dediğimi kesin olarak bilmiyordum. Ben gerçekten şok geçirmiştim. Durmadan aralıksız sesimin son tonuyla bağıra, çağıra konuşuyordum onu teselli etmek, bu düşüncesinden vazgeçirmek için uğraştım durdum. Ama o olmaz dediyse de tabancada zaten mermi kalmamıştı artık! Epeyce tartıştık! O bana kendisini öldürmem 89 Alan Lezan – Mérxas için yalvarıyorken ben de eve doğru yol aldım… Dönerken yolda bir kelime dahi konuşmadık, çünkü ben ona inanılmaz derecede kızmıştım… Eve geldik, ben ikimize birer kahve yaptım, “Vallahi” dedim, “Ben bütün bunları bir bir yazacağım. İsterse Necla okur, isterse kim okursa okusun umurumda bile değil. Ben şahsen senin ölmeni istemiyorum. Sen bu halinle de olsa yaşamalısın. Sanırım bu hikâyeyi okuyanlarda benim gibi düşünüyorlar. Acı çekiyorsun biliyorum, ama zaten öleceksin, simdi kendini öldürmene hiçbir anlam vermediğim gibi, fazla da bunun üzerinde seninle tartışmak istemiyorum. Yeter yahu! Beni fazla kızdırma vallahi hikâyeyi de bitiririm!” Sonra havayı yumuşatmak için şakadan: “Sen ölürsen benim hikâye de biter! Ben ise daha birkaç gün yazmak istiyorum” dedim. „Bak!” diyor. „Sen beni değil kendini ve hikâyeni düşünüyorsun. Ben senin gerçekten umurunda değilim. Sen ne biçim bir insansın Alan?” diyor. Bağırıp, çağırdığıma, kızıp köpürdüğüme bin pişman olmuştum, çünkü o oyun oynamıyor, ağır hastadır ama iş işten geçmişti… 90 Alan Lezan – Mérxas 10 P erihan, 32 yaşında Mardinli İngilizce ilkokul öğretmenidir. Öğrenimini -Necla’nın anlattığına göre- Londra’da yapmış. Ailesi Frankfurt’ta olduğu için Londra’dan geri dönmüş. Perihan hakkında bildiklerim şimdilik bu kadar. Saat dokuza geliyor, ben her ne kadar uyumak istedimse de Mérxas ile dün gece olanlar, bir de benim işimin gücümün olması, beni heyecanlandırmış, bir türlü uyuyamıyorum. Kediotu çayı içiyorum, uyku hapı alıyorum, ama uykusuzluktan sarhoş gibiyim. Perihan bu saate ders mi veriyor? Yoksa daha evde mi? Ne yapıyor acaba? Merak ediyorum. Sahi ben onu niye düşünüyor, ondan bahsediyorum ki? Publilius Syrus’un „Bir kadın ya sever, ya da nefret eder; ortası yoktur!” dediğini bir yerde okumuştum. Ben yakında 42 yaşıma gireceğim, benim halen çocuklarım olmadığı gibi, beni seven annem ve kardeşlerim- 91 Alan Lezan – Mérxas den başka bir kadın da yoktur. Ama hayat bu! Aşk nedir ki? Birisi de: „Her kadın evlenmeli, her erkek evlenmemeli!” diye yazmıştı. Belki de haklı ama kadın kiminle evlenecek, eğer evleneceği erkek değilse? Kadınların hepsi lezbiyen değil ya? Jacqueline ile güzel ve uzun bir arkadaşlığımız oldu. Beni daima sevdiğini söylediği halde, başka bir erkekle kandırdı, ben de çıkışını verdim. Bu bana çok acı verdi. Agape ise gerçekten kıskanç mı, kıskançtı. Onun üzerine „Agape” denilen hikâyeyi yazdım ve ondan sonra da stresse girmeyeceğime, derviş gibi bir hayat yaşayacağıma karar verdim. Perihan? Yeniden aşk? Benim 42 yaşımla olur mu acaba? Vallahi aşktan, sevgilerden ve söz vermelerden, iltifat etmelerden doğrusu biraz korkuyorum. Hele çocuk yapmak konusunda da aynen Sipan gibi düşünüyorum. Her gün 9-10 saat iş, ondan sonra eve gel çocuklar ile uğraş, başka şeylere hiç zaman kalmıyor ki? Belki de 100 yıl evveli bunun için, ‘Batı toplumunda kapitalizm aileyi bitirecek’ demişti Engels. Çocuk yapmak gerçekten de büyük bir sorumluluktu. Belki ben de Sipan ve Mérxas gibi sorumluluk üstlenmekten korkuyorum. Ama diğer yandan onlar hasta! En iyisi kendi işime gücüme döneyim. 92 Alan Lezan – Mérxas Kadın meraklı ve düzenli bir organizmadır. Kadınsız, aşksız hayat, hayat değildir. Acaba ben tüm bunlara, yazdıklarıma inanıyor muyum? Aşk dedim de, aslında aşk kelimeler ile anlatılmayacak hikâyelerdir. Aşkı, sevgiyi yaşayan bilir. Mérxas 16 yasında âşık olmuş. Aşkı az çok biliyor, ama o askı yaşamamıştır. İnternette bir sayfada “Aşk kader gibi bir şeydir. Hoşça kal dedikten sonra tekrar karşılaşacağını bilmektir. Aşk mutluluk dediğimiz olgunun kendisidir. Sizi kucaklayan kolların, gittikçe daha çok sarılmasıdır,” diye yazıyor. Gerçekten de “aşk” benim şahsen tanıdığım dünyada en güzel duygudur. Aşkı nasıl anlatsam ki? Bilmiyorum. Mérxas âşık olmalı, sevmeyi ve mutluluğu öğrenmeli. Ama çocukcağız 7 sene tedavi görmüş, hemen her psikoloğa görünmüş, aylarca psikiyatride kalmış. Ağır ilaçlar alıyor, ama yine de yaşamayı sevmiyor, intihar etmek istiyor. Mérxas’a ben nasıl yardım edebilirim acaba? Perihan, pazartesileri saat 10:50-11:40 arası ders vereceğinden daha evdedir. O da Necla ve diğerleri gibi ne yazdığımı forumlarda takip ediyor. Belki şimdi 93 Alan Lezan – Mérxas oturmuş kompüterin önüne bana bir mail yazıyor. Ben ise bunları tuşladıktan sonra kalkacak, Mérxas’a gideceğim, çünkü her telefon ettiğimde annesi telefona geliyor, “Mérxas odasına çekilmiş, kimseyle görüşmek istemiyor,” diyor. Ben de annesine; “Ben birazdan geleceğim ve Mérxas’ı hastaneye kaldıralım,” dedim. Annesi “olur” dedi. Zavallı anneler! Neden doğuruyorlar ki çocukları? Onların çocuklarının elinde çektiklerini bilen birisi var mı acaba? Küçük yaştan ergenlik çağına kadar verilen emeği annelerden başka kim bilir? Sonra bir savaşta veya bir kazada, ya da intihar ederek ölenler var. Eğer Mérxas intihar ederse annesi ne düşünür, ne acı çeker, bilen var mı acaba? İyi, geç olmadan ben Mérxas ’a uğrayayım en iyisi. Saat 12:44 Mérxas’tan yeni geldim. Saat dokuzu çeyrek geçe oradaydım. Mérxas bana kapıyı açmak istemedi, uzun süre annesiyle yalvarıp yakardıktan sonra içeri girebildik. Küçücük bir odası var Mérxas’ın. 12 ile 14 metrekare arasında, tavanı ve duvarları beyaza boyanmış bir oda. Penceresi büyük sayılmaz. İçeri girerken, sol tarafta duvarın önünde bir metre genişliğinde, eşyalarının üzerinde olduğu siyah bir raf vardır. Onun arkasın da yatağı, yatağın karşısında kompüterin üstünde olduğu siyah bir masa ve masanın 94 Alan Lezan – Mérxas önünde de siyah bir sandalye. Oda tertemiz. Annesi silmiş ve düzeltmiş olacak. Mérxas bana gözüyle sandalyeye işaret etti ve ben geçip sandalyeye oturdum. O da annesiyle yatağa oturdu. „Eee… Nasıl gidiyor… İyi misin?” diye sordum. Mérxas ilkin bana baktı, sonra annesine… Annesi: „Her zaman ki gibi,” dedi. “Değişen bir şey yok!” Anlaşılan annesinin dün olanlardan haberi yoktu. Eğer ben dün Mérxas’ı öldürseydim, şimdi burada oturup bunları yazmayacaktım. Orada o an hissettiklerimi bir bir yazmak isterdim ama gerçekten yapamıyorum. Oğlunuz intihar etmek istiyor, gelin hastaneye kaldıralım diyecektim, sonra vazgeçtim. Annesi bilmesin dedim. Eğer bir gün Mérxas intihar ederse artık eder ve her şey geç olur zaten. Ama asıl önemli olan onun şimdi daha hayatta olmasıdır. Mérxas’ın annesi bana kahve yapınca, ben Mérxas’a hastaneye gidelim diye bayağı ısrar ettim. O da iyice düşündükten sonra olur dedi, gerçekten çok kötü gözüküyordu. Kahvemizi içtikten sonra Mérxas’ı hastaneye yatırdık. Mérxas şimdi altı haftalığına hastanede kalacak, ben doktora her şeyi açık seçik anlattım çünkü. Onlar artık bir çaresine bakar inşallah. Bugün artık yatmanın bir anlamı yok. Demin maillere baktım, kimseden bir şey gelmemiş. Perihan zaten neden bana bir mail göndersin ki? Kız95 Alan Lezan – Mérxas cağız hem beni tanımıyor, şimdiye kadar iki kez görmüş ve beni artık Necla’nın anlattıklarından ve bu hikâye ve sitelerimden tanıyor. Acaba Necla onu gerçekten benim için mi benzinliğe getiriyor? Yahu ben neler saçmalıyorum? En iyisi işime gücüme bakayım… Akşama nasılsa benzinliğe uğrarım, bakarsın Perihan da orada. Bu yazdıklarımı nasılsa salı günü forumlara asacağım. Burada anlattıklarımı Perihan şimdilik bilmiyor. Saat 19:23 Ben çok yorgun olduğum halde benzinliğe gidiyorum. Sipan beni görünce çok sevindi ama üzgün ve yorgun olduğumu görünce hemen kaşlarını çattı. Sağına soluna baktı ve yanıma yaklaşarak: „Bir şey mi oldu?” dedi. Ben de Mérxas ile olup biteni bir bir anlatım. Sipan: “O hastadır,” dedi. “Onun profesyonel yardıma ihtiyacı var. İnan ki hastane onun için en iyisidir. Onu hastaneye kaldırmanız çok iyi olmuş,” dedi. Biz saat dokuza kadar hep Mérxas ’ı konuştuk. Sipan yaşama çok bağlı olduğunu ve bu nedenle intihar düşünceleri olan insanları anlamakta zorlandığını söyledi ve bana planlarını anlattı. Sipan ve Necla’ya anne ve babasından, oturdukları dört odalı daire ve 235 bin Euro kalmış. Sipan bu 96 Alan Lezan – Mérxas paranın bir kısmıyla kendisine bir kafeterya açmak istiyor, ama Necla ‘hayır’ diyor: “Bu paraya dokunmayalım. Kazandığımız bize yeter. Hem sonra Sipan kafeterya vb. şeylere bulaşırsa okulunu yapamaz.” Ben de: ‘Necla haklı’ dedim. ‘Kazandığınız para yeterliyse, o zaman okulunu bitirmeye bak sen.’ O da ‘bakalım bir,’ dedi. ‘Ben biraz yaşlandım sayılır. Benim yaşımdakilerin doktorası varken ben daha diploma bile yapamadım.’ Ben de dedim ‘Sen diplomanı ilkin cebine koy ondan sonra ne yaparsan yap ama diplomayı yapmalısın.’ Bu arada Necla ve Perihan’da geldiler. Ben Sipan’ın yanında kasanın arkasındaki koltukta oturuyordum. Onlar gelince ben kalktım dükkânın içindeki ayak masasına yanaştım. Tabi amacım orada ayakta duran Perihan ile biraz konuşmaktı. Ve derken Perihan ile Kürdler ve benim yazılarım üzerine konuşmaya daldık. Bu arada telefon, e-mail vs. adresleri alıp verdik. Perihan bana kesin yazacağını söyledi ama ben ona söz vereceğim, ben onun yazdıklarını yayımlamayacağım. Ben de “Hayır!” dedim. “Benim kiminle ilişkim varsa onun yazılarını da bu hikâyede yer vereceğim…” “İyi nasıl istersen! O zaman ben de sana mail yazmam” dedi. Gülümsedik… 97 Alan Lezan – Mérxas Saat 22:18 Bugünlük için son satırları yazıyorum. Perihan’dan mail bekliyorum. Mérxas’a sağlık diliyorum. Onun için yarın kiliseye gidip dua edeceğim. Biliyorum, ben böyle şeylere inanmam, ama kim bilir, belki yukarılarda birileri var ve sesimi duyar. Az mı Kürdler için dua ettim? Aslında dua etmek çaresizliğin bir sonucudur. Mérxas için, ben gerçekten onun annesi gibi çaresizim. Ben onu fazla tanımıyorum ama nedense ona çok acıyorum. Biliyorum belki acıma duyguları Mérxas’ın dediği gibi kötü bir şey, ama ben acıyorum işte. Nedenini bilmiyorum… 98 Alan Lezan – Mérxas 11 B enzinlikte Sipan, Necla ve Perihan’a, Mérxas hakkında ormanda yasadığım bütün her şeyi bir bir anlattım. Orada olup, Necla’nın yüzünü görmeliydiniz? Kızcağızın benzi solmuş, yüzü sapsarı kesilmiş, neredeyse yere düşecekti. Necla: „Biz en iyisi hemen yarın hastaneye gidelim!” dedi. Sipan: „Evet, ben yarın nasılsa çalışmıyorum, uğrayalım gerçekten!” Ben de: ”Hastane bana zaten çok yakın, ben sabaha bir uğrarım!” dedim. Perihan sesini çıkarmadı, çünkü Perihan bizim Mérxas’ı tanıdığımız kadar tanımıyordu. Perihan ile arada bir göz göze geliyor, hafiften gülümsüyorduk. Dışarıda yağmur çiseliyor, karanlık çökmüştü. Perihan eğer benzinlikten eve giderse ne yapacaktı? Acaba bana bir e-mail, ya da sms yazacak mıydı? Acaba simdi bir yerlere gitsek mi diye içimden geçiriyorken, Perihan’da Necla ve Sipan gibi sadece Mérxas’ı düşünüyordu sanki. Sonra “Aman boş ver! 99 Alan Lezan – Mérxas Kendine gel, yarında bir gündür, usandırıcı olma ve kadıncağızı rahat bıraksan iyi edersin,” dedim, içimden ve hepsiyle vedalaştıktan sonra eve geldim. Ertesi gün, saat 14:30′da hastaneye uğradım ve Mérxas’ı ziyaret ettim. Durumu dünkünden biraz daha iyiydi. Sadece yorgun gözüküyordu, gece yine yatmamıştı. Doktorlar ilaçlarını yükseltmişlerdi. Dışarı çıktık, hastanenin parkında biraz dolaştık, birer sigara içtik. Doktorlar Mérxas’ın yanına bir tane öğrenci vermişlerdi. Mérxas intihara kalkışırsa o bırakmayacakmış. Mérxas : „Can benim canım, sahi bu insanlar deli mi ne? Ben istersem yaşamıma son veririm, istersem de yaşamaya devam ederim onlara ne?” diye yakınıp duruyordu. Yanındaki Alman öğrenci eline bir kitap almış, yanımızda banka oturmuş, kitabı okumaya dalmıştı. Ayrıca Mérxas’ı, psikoz ve intihar tehlikesinde ağır depresyonları olanların yanına vermişlerdi. Üç öğrenci vardiya değiştirerek, gece gündüz Mérxas’a dikkat ediyor, daimi gözetliyorlardı. İnternette bir sayfada yazıldığı gibi: “Aşk, saçlarda başlayıp topuklarda biten bir gezintidir.” Perihan her yönüyle bana güzel gözüküyor, sanki hiçbir kusuru yoktur. Acaba üç ay, bir yıl, iki yıl sonrada onun hakkında 100 Alan Lezan – Mérxas böyle düşünür müyüm? “Aşk, rüzgârın ağaçların arasında dolaşırken, çıkardığı sesi dinleyip, sevgilisinin yanında olmadığına hayıflanmaktır. Aşk ile içimizdeki yalnızlık giderilir miydi?” Bu ara e-maillerime baktım İsa’dan şu satırları okudum: “Bu günkü yazın çok akıcı olmuş. Kutlarım. Biraz daha ustaca! Çelişki aradım bulamadım. Bir önceki yazında Mérxas’la ormana gitme konusu vardı. İki kere işlenmişti. Ama bu sefer bir çırpıda tatlı bir akışla okunuyor. Hani derler ya: “İştah, yedikçe açılır.” Yazıyı da öyle yazdıkça insanın iştahı açılıyor…” İsa’nın dediği gibi akıcı ve „biraz daha ustaca” yazmış isem, övünmek olmasın ama sevindiğim kesindir. O zaman, yazdığım, demek ki Mérxas’ın dediği gibi boşuna değildir. İsa ve bazı okuyucular benim bu yazıları okuyunca duydukları hisleri, üzüntüyü, mutluluğu ve sevinci nasıl anlatabilirim ki? Mavi, kırmızı neydi? Sevgi neydi? İnternette: “Sevgi şefkat, menekşeleri duymak demektir; saklanan kırmızıyı, maviyi görmektir belki de. Sevgi, deneyimlemek, özümsemek, farkındalığın ışığında yaşamaktır. Sevgi ilaçtır. En derin yaraların merhemi gibidir. Sevgi, ekmektir, doyumluktur aç gönüllerde. Sevgi şaraptır; içtikçe rahatlatır. Sevgi her şeydir, karşındaki kişiyi, ondan hiçbir şey bekleme- 101 Alan Lezan – Mérxas den, hiçbir amaç gütmeden, onu önemsemek ve değer vermektir!” diye yazıyorlar. Ah Kardeşlerim, ben sevgi ve aşk gibi duyguları kaleme döksem, zaten o zaman kadını, uzayın ötesini, çiçeklerin kokusunu da anlarım. Ama en iyisi bu tür şeyler ile fazla uğraşmamak. Gerçek hayat yanımızdan gelip geçiyorken, ben bu duyguları yaşayacağıma, onları yazmak ile uğraşıyorum. En iyisi telefonu alıp Perihan’ı arasam bakalım ne yapıyor? Ben bunları karalarken Perihan foruma astığım 10. Bölümü okumuş ve benim hakkımda kendisine göre kafasında bir resim çizmişti. Beni aramak için çok düşünmüş, ama nedense bir türlü aramıyordu. O’da benim telefonunu beklediğim gibi, benim ona telefon etmemi bekliyordu. Ama Perihan klasik anlamda erkeğin ilk adımı atmasını beklemeyen, daha çok kendisi ilgi duyduğu erkeği arayan bir kadındı. Ama nedense benim gibi bir türlü cesaret edip aramıyordu. İşte ben tam da bunları yazarken Perihan’dan bir sms geldi: „Hafta sonu operaya gidelim mi!” diye yazmış. Opera? Opera gibi bir şeyin olduğunu unutmuşken, Perihan’ın benimle gitmek istemesine tabi ki çok seviniyorum. Hafta sonu? Neden yarın değil? Eyvah, bir yandan zil çalıyor, bir yandan telefon. Kim olabilir bu saatte acaba? İlkin telefona gidiyorum. “Necla!” diye bir ses 102 Alan Lezan – Mérxas duyarken telefonu alıp dış kapının düğmesine basıyorum, ama dış kapıyı kilitlemişler. Necla’ya durumu açıklıyor, kendisini hemen geri ağrıyacağımı ve ilkin kapıyı açmam gerektiğini söylüyorum. Aşağıda dış kapının camında Mérxas’ı görüyorum. „Mérxas! Ne arıyorsun gecenin bu saatin de burada?” „Yahu boş ver hastaneyi!” dedi „Ben bütün yaşamımı hastanelerde mi geçireceğim?” Neyse, yukarı çıktık. Ona bir kahve yaptım, bu arada Necla’yı da aradım ve durumu izah ettim. Necla nasıl üzülüyor bilemezsiniz. Telefonu Mérxas’a verdim, Necla ve Mérxas belki bir saat konuştular. Sonra Mérxas’tan öğrendim ki, Necla ile yarın için bir randevu yapmış. İkisi „Einstein kafesinde beraber kahvaltı yapmaya gideceklermiş. Benim yazdıklarım Necla’nın hiç umurunda değilmiş. Necla eğer Alan’ın yazdıkları, kendisini mutlu ediyorsa istediğini yazsın demiş. Bunu bana Perihan’da söylemişti. Mérxas, hastanenin kendisini deli ettiğini, bir daha da oraya düşmek istemediğini söylüyor. Tabi 17 sene içerisinde yaptığı terapilerden, yattığı hastanelerden, aldığı ilaçlardan bıkmıştı. Ama şimdilik iyi olduğumu yaz diyordu. Ayrıca bu bisexüellik konusunda Memocan’a benim birkaç doktorla konuştuğumu yaz diyor. Doktorlar bisexüell olduğumu normal karşılıyorlar. Sorun benim bisexüell olduğum değil ağır depresyonlar ve intihar etme düşüncelerimdir. Ama: 103 Alan Lezan – Mérxas „Söz Alan!” diyor; „Bir daha intihardan bahsetmeyeceğim. Yaz bütün bunları yaz!” diyor. Mérxas, pencereye arkası dönük olan koltuğa oturmuş. Bugün eve gitmeyecek, bende kalacak, ama yarın Frankfurt’un içinde Necla ile nasıl buluşacağını düşünüyor. Çünkü Mérxas metroya binmekten ve yalnız oraya gitmekten korkuyor. Ben de telefonu aldım Necla’ya telefon ettim ve durumu açıkladım. Necla: “Sorun değil” dedi. “Nasılsa araba bende, o isterse ben onu sende alabilirim.” Sağ olasın Necla, gerçekten çok iyi bir insan olduğu her yönünde belli. İlk olarak Mérxas’ın yüzünde bir sevinç belirtisi görüyorum. Sanki ölümden hayata yeni dönmüş gibi, diye yazacağım ama gerçekten de öyle. Pazar günü, benden kendisini öldürmemi isteyen bu insan, hastaneye gidiyor, sonra hastaneden kaçıyor, gelmiş bende oturmuş, şimdi de seviniyor! İnşallah yarın her şey tersine dönmez. Mérxas yukarıda yazdıklarımı okuyor ve: “Yaz dostum yaz!” diyor. “Ben artık o eski karanlığa dönmeyeceğim. Mavi olsun geceler… İnanmasın, ama hastanede en azından üç saat yattım. Belki de verilen 10 mg. valiumdandı. Ama ben gece üç dört saat yattım. İstersen inanma …” „İyi o zaman.” diyorum “Haydi bakalım yatağa! Saat on ikiye geliyor…“ 104 Alan Lezan – Mérxas Kahkahalar! „Aman sesli gülme! Benim komşularım çok hassastır diyorum.” Mérxas: „İyi” dedi, „Şaka yaptım. Ben geceleri gerçekten halen yatamıyorum. Valium malium, uyku hapları bana tesir etmiyor. En iyisi biraz Necla ve Perihan’dan konuşalım. Ondan sonra, sen yatmaya ben de eve gideyim!“ „Yooo!” dedim, „Sen birkaç gün bende kalacaksın. İnterneti, büyük odayı ve mutfağı sana bırakıyorum. Delilik edip bir yerlere gitmeyesin diye kapıyı kilitleyip, anahtarı cebime koyacağım. Sen artık sabaha kadar odada ne yaparsan yap, bileceğin bir şey. Sana da yatak yapıp, uyumaya gidiyorum! İstersen uzanır, istersen yatarsın.” Bu gece ve bu kısım da burada bitmiş olacak! Bu da 10. bölüm gibi oldu mu bilmiyorum. Sanıyorum olmadı, ama takip edenleri daha iyi yazmayı deneyeceğim. Affınıza sığınarak bu bölümü olduğu gibi asacağım… Forumlar benim yazılarımla doldu. Ama en iyisi kendi akışına bırakayım. Perihan ile cumartesi akşamı operaya ondan sonrada Tanzhaus Westend’e “Tecno-Trance” dans etmeye gideceğiz. Ben bu satırları yazarken forumlara bir göz attım: Kimi gerillayken, dağa çıkıp ölürken, kimi siyaset yapıyor, kimi sanat ile uğraşırken, kimi ise açlıktan, 105 Alan Lezan – Mérxas sefaletten can çekişiyor belki yatacak bir yeri yok, ben ise operaya gidiyorum. Hayret bir şey değil mi? Mérxas geldi ve yukarıdaki satırları okudu: „Hee ya Alan!” dedi. „Ne komik bir şey değil mi? Operaya gideceğine peşmergeye niye gitmiyorsun? Biz karı kız peşindeyken, ülke işgal altında, talan ediliyor. Okuyucu ‘siyaseti edebiyattan, sanattan ayırmak lazım’ demişti. Ama siyaset bizim bir kere ruhumuza islemiş değil mi? En iyisi sen bunların hepsini sil, başka şeyler yaz!” 106 Alan Lezan – Mérxas 12 4 Mart 2009, 7:32 Çarşamba, Bir yandan saatimin zili çalıyor, bir yandan da Mérxas; „Alan, Alan! Kalk!” diye bağırıp duruyor! „İş hayatı seni çağırıyor!” diyor yüksek sesle! Ben ise komik rüyalarımın içinde uçsuz bucaksız mavinin derinliklerinde, kartondan bir kutuya binmiş uzayı dolaşıyor, bir gezegenden diğerine uçup gidiyorum. Geç yattığım için zor bela uyandım. Mérxas bana kahve yapmış ve biraz da heyecanlı. Belki de bugün Necla ile olan randevusu içindir, diye geçiyor içimden. Sesim çıkarmıyor, kahveden bir yudum alıyor, bir sigara dudaklarımın arasına sıkıştırıyorum. Mérxas: „Ben bu gece bir şiir yazdım!” diyor. „Okumak ister misin?” „Olur!“ diyorum ve aşağıdaki satırları okuyorum: Yalnızlık! Karanlık geceler gibidir içim, Yalnızım. Nedir arkadaşlık dediğin? 107 Alan Lezan – Mérxas Yalnızım. Okyanus gibi derin... Yalnızım… Tamam! Şiiri okudum ve: “Güzel,” dedim, “Arkadaşlığın ne demek olduğunu ben de bilmiyorum, ama yalnızlığın ne demek olduğunu biraz biliyorum. Şimdilik yanımdasın, ben en iyisi işime gücüme bakıyım, sen de istiyorsan yatakta biraz uzan …” “Tamam!” diyor ve anlayışlı bir şekilde geri çekiliyor. Saat 10:00′da Necla gelecek. Ben de ilkin forumlara ve günlük gazetelere bir göz atıyorum; önemli bir şey yok, dünya olduğu gibi yörüngesinde dönüp duruyor ve ben işime koyuluyorum. Tabi bir an New York ve Frankfurt’taki gökdelenleri düşünüyorum? Acaba diyorum orada çalışan insanlar, nasıl insanlardır? Onların ne gibi problemleri vardır? Bir de yukarıya doğru sonsuz milyarları olanları düşündüm. Onlar içinde de intihar etmek isteyen, yaşamdan bıkmış insanlar var mıydı? Onlarca villaları olan insanlar, büyük arabalarıyla acaba mutlu muydular? Bakanlar, Başbakanlar nasıl yaşıyorlardı? Sonra mühendisleri düşündüm. Bir uçağı ya da su önümüzdeki kompüteri yapan bir mühendisi düşündüm. Sahi bu önümüzdeki kompüter nasıl işliyor? İnsan tuşlara basıyor, harfler ekrana sakız gibi yapışıyor, sonra forumlara asıyorsun, başkaları onu okuyor, böylece düşünce aktarımı oluyor. Artık elektronik 108 Alan Lezan – Mérxas olarak iletişim, karşılıklı tartışma, düşünce alışverişi, ortak kaygılanma, uzlaşma, umut, düş ve beklentilerimizi telefon kablosunun mikroskobik optik lifler aracılığıyla birbirimize iletiliyor ve paylaşıyoruz. Bu tür şeyleri düşündükçe Mérxas gibi benim de kafam patlıyor! Ben tüm bunları böyle yazarken Mérxas odaya gelip gidiyor… Kahve alıyor, sigara içiyor, çünkü yatak odasında sigara içmek yasaktır. Ve bazen yazdıklarımı okuyor… „Alan!” diyor, „Sen gerçekten kafayı yemişsin!” „Neden?” diyorum. „Çünkü sana ne milyarderlerin yaşamından? Onlar başka dünyanın insanlarıdırlar anlıyor musun? Bizler çok ama çok küçük balıklarız. Bizim varlığımızdan ailemizin dışında kimsenin haberi yoktur. Biz kocaman bir makinanın ufacık bir çarkı bile değiliz anlıyor musun? Biz var mıyız, yok muyuz, kimi ilgilendirir?” Mérxas’ın böyle konuşması doğrusu beni sevindiriyor, çünkü hiç olmazsa var olduğunu, yaşadığını ve ailesi için bir değer olduğunun bilincinde. Ne var ki, onun hayal ve düşleri eksik. Mérxas bana göre bu gün nedense hastalığından hiç bahsetmedi. İki saattir ben çalışıyorum o odaya gitti geldi ve hep Necla’dan bahsetti. Bu beni tabi sevindiriyor. 109 Alan Lezan – Mérxas Zil çalıyor… Necla geldi! Mérxas kapıya fırlıyor… Ve bana „Ciao!” diyerek merdivenlerde aşağı koşuyor. “Ciao! Ciao Mérxas!” Saat 11:35′te ikisi geri geldiler… Necla ilk olarak benim evime geliyor… Merak etmiş, Mérxas ta, ‘o zaman sen de yukarı gel’ demiş ve beraberinde getirmiş. „Çay… Kahve?” Mérxas ben kahve içerim diyor. Necla su istiyor ve ayakta sanki hemen gidecekmiş gibi öyle duruyor… „Otur, otur!” diyorum ve Mérxas’ın yanındaki boş koltuğu gösteriyorum. Mérxas, Necla’nın haklı olduğunu söylüyor. Necla anlaşılan Mérxas’a epeyce nasihat etmiş ve annesi içinde olsa Mérxas’ın yaşaması gerektiğini söylemiş. Ben Necla’ya: „Peki işi ne yaptın?” diyorum. „Bu gün çalışman gerekmiyor muydu?” Necla: „İs yerine telefon ettim ve başım ağrıyor dedim. Pazartesiye kadar raporluyum.” „İyi yapmışsın!” dedim: „Senin gerçekten dinlenmeye ihtiyacın vardır. İlkin ağabeyin, şimdi de Mérxas biraz çok oldu değil mi?” Mérxas bana döndü: „Alan sen tıpkı babalar gibisin. Keşke ben de senin gibi „olgun” olsaydım ve nasihat verseydim ama nasihatle, laflarla hastalıklar geçmiyor. Hastalığın ancak tedavisini uzmanlar görür ama onlarında elinden bir 110 Alan Lezan – Mérxas şey gelmiyor. İnsanın psikolojisi çok karmaşıktır biliyor musun?” Necla yüzünde bir tebessümle: „Şimdi filozof gibi konuşuyor!” dedi. „Ama annesini, babasını hiç düşünmüyor …” Mérxas’a dönerek: „Sen ve intihar edenler benim tanıdığım en büyük egoistlersiniz. Egoistsiniz siz egoist, sadece kendinizi düşünürsünüz, geride kalanların çektikleri acılar sizin umurunuzda değil, değil mi?” Mérxas : „Hayır!” dedi. Ben aslında intihar falan etmek istemiyorum. Ama bu düşüncelerimin neden kaynaklandığını da size anlatamam. İyi ki bizi anlayan doktorlar var. Yoksa biz hapı yutmuştuk. İntihar eden insanın anne ve kardeşlerinin elbette acı çektiğini biliyorum. Benim durumumda olan ve psikiyatride tanıdığım iki arkadaşım intihar ettiler ve bu acı ıstıraptan kurtuldular. Benim yaşamım ve vücudum bana ait değil mi? Eğer yaşama dayanamıyor, yaşamı kaldıramıyorsam belki ölmek ömür boyu acı çekmekten daha iyidir. Değil mi Alan?” Ben sustum. Doğrusu ikisi de kendisine göre haklıydılar. Ama bir insanın gençken ölümünü ben de Necla gibi bir türlü kabullenemiyordum. Çünkü diğer yandan yaşamları gerçekten ellerindeydi, ne yaparlarsa yapasınlardı, ama o ormanlık alandaki gölde olanları düşününce, hayır diyordum, Necla haklı. 111 Alan Lezan – Mérxas Mérxas: „Siz hastalıktan, ağır depresyonların ne olduğundan anlamıyorsunuz! Benim intihar etmek istemem elimde değil. Biliyorum siz beni ciddiye almıyor, şaka yaptığımı sanıyorsunuz, ama ben aslında çok ciddiyim. Ne var ki, ben de intihar edenler kadar cesaret maalesef yok! Eğer sen beni gölde öldürseydin, biz de şimdi onun tartışmasını yapmazdık. Ama sen bana bu iyiliği yapmadın. İntihar üzerine çok okudum, araştırdım. Birçok değişik faktörün etkisiyle ortaya çıkan bu olayı açıklayabilmek için, her bilim dalı, kendi konu alanı içinde kalarak, soruna farklı boyutlardan yaklaşıyorlar. Yüzyıllar boyu süren bu açıklama cabaları, henüz kesin bir sonuca varmış değil. İntihar konusunda günümüze kadar, birçok düşünce, teori ileri sürülmüş ve birçok araştırma yapılmıştır. Birbirlerinden çok farklı olan bu görüşler, intiharın nedenlerini de farklı koşullara bağlarlar. İntiharın nedenlerini kişi ve topluma bağlayan görüşlere, özellikle daha fazla değinmek ve bunlar üzerinde düşünmek yararlı olur. Ama bendeki daha çok endogen, yani biyolojik olduğunu düşünüyorum! Neyse; kapatalım bu konuyu en iyisi.” Necla, dün yazdıklarımı okumak istedi, ama ben bırakmadım, kendisine değiştirmeden yarın foruma asacağıma söz verdim. Saat bire doğru Necla, Mérxas’ın ilaçlarını alması için evine götürdü, ben de 112 Alan Lezan – Mérxas bu arada yukarıdaki satırları tuşladım. Bakalım Mérxas geri geldiğinde bana neler anlatacak? Saat 14:51 Mérxas geleli birkaç saat oldu, ama benim işlerimin yoğun olmasından yazamadım. Zaten bugün bir istisna olsun diye, iş esnasında yazıyorum. Mérxas beni gerçekten hiç rahatsız etmiyor. Genellikle yatak odasına gidiyor, bazen televizyon bakıyor, MP3 getirmiş müzik dinliyor, büyük odaya sadece sigara içmek için geliyor. Her ne olmuşsa Necla onu sanki büyülemiş. Durmadan Necla’dan bahsediyor. “Belki de biraz ayıp oldu!” diyor; “Ben Necla ile kafedeyken çok az konuştum. Necla gerçekten çok zeki bir kız. Bana neler anlatmadı ki?” „Neler?” diyorum. Hafif gülümseyerek: “Sana anlatayım ki, sen de forumdakilere anlatasın değil mi? Acı ve kederden! O da Sipan gibi anne ve babasının ölümünü bence tam işleyememiş. İnsanlar neden ölür Alan? Sonsuz yaşasaydık daha iyi değil mi?” „Bunu sen mi bana söylüyorsun Mérxas? İnanamıyorum! Bir yandan yasamın çekilmez, acı dolu olduğunu söylüyor, intihar etmek istiyorsun, diğer yandan sonsuz yaşamdan bahsediyorsun?“ 113 Alan Lezan – Mérxas „Yahu ben ne bileyim, bir anlık öyle düşündüm. Kim bilir belki de ilaçlarım yükseltildiğinden yine biraz manik oldum herhalde. Necla sarstı, büyüledi beni! Aslına bakarsan yaşam çok, çok güzeldir ama insanı senin bazen dediğin gibi ayakta tutan bazı rüyaları ve düşleri olmalıdır. Ben de gerçekten her şey bomboş! Nedense hiçbir şeyden zevk alamıyorum! Bazen her şeyin geçici olduğunu düşününce çıldırasım geliyor. Topraktan geldik, yine toprağa gideceğiz. Bizler doğanın çocukları değil miyiz Alan?” „Valla bu konular üzerine dünyanın büyük filozofları da kafa patlatıyor, ama neyin ne olduğunu ancak öldükten sonra belki öğrenebiliriz. Bence asıl önemli olan senin şimdi hayatta olman ve sigaranın, kahvenin, Necla ile yaptığın konuşmaların tadını çıkarman. Başka da yaşlanacağız, sonra da Allah’ın izniyle öleceğiz. Doğanın kanunu bence budur. İntihar eden hayvanlar örneğin var mı?” „Var, var Alan! Geçenlerde bir yerde okudum, yüzlerce balina bilinçli denizi terk etmiş, kıyıya gelip intihar etmişler” „Yapma ya! Doğru mu?” „Yahu sen en iyisi işine gücüne bak, eğer seni rahatsız ediyorsam ben eve de gidebilirim… „ „Yooo! Yo! Sen beni rahatsız etmiyorsun. Bir mektup var onu da yazacağım, ondan sonra işim bugünlük için bitti sayılır… Artık gerisini yarın yaparım …” „Okay! O zaman ben de televizyona bakayım, bakalım dünya dediğin gibi yörüngesinde dönüyor mu?” 114 Alan Lezan – Mérxas *** Sipan bu saatte Udagawa’da tanıdığı Japon bir kadınla oturmuş suşi yiyor. Songül ile bitmek bilmeyen kavgalarının Akana’dan dolayı olduğunu, bugün Necla bize anlattı. Gerçi Akana ile Sipan arasında Sipan’ın anlattığına göre daha bir şey yokmuş, ama kadınların gözünde hiçbir şey kaçmaz. Sipan, Songül’ü sevdiğini söylüyordu, özünde ise ondan bıkkındı. Çünkü Songül onun her işine karışıyordu. Ol alkol ve uyuşturucudan nefret ederdi, Sipan ise alkol ve uyuşturucunun kölesiydi. Tabi o keyif alıyor ama bazen çok kaçırdığı oluyor. Sipan’ın marihuana içmediği gün yoktu. İşe gelince veya işten eve gidince muhakkak bir cigara sarardı. Hafta sonlarımda artık eline ne geçiyorsa yutardı. Sipan’ın deli divane bir yaşamı vardı. Gittiği kadınlar, içtiği alkol, aldığı uyuşturucunun haddi hesabı yoktu. Necla, ‘Sipan’ın gözü anne ve babamızdan kalan paradadır’ diyor. Sipan ise ‘Ben is yapacağım, 235 bin Euro’dan milyonlar yapacağım’ diyor. Necla’da Sipan’ın bu parayı alıp uyuşturucu, alkol ve kadınlara yedireceğinden korkuyor ve ‘Ben ona payımı vermeyeceğim onun milyarlarında da gözüm yok’ diyor. 115 Alan Lezan – Mérxas 13 P erşembe, 5. Mart 2009, 8:14 Memocan’dan bana ve Mérxas’a bir e-mail gel- miş. „Mérxas 11. Bölümü biraz önce okudum! Mérxas ile ilgili yeni haberlerini okuyunca çok sevindim! Mérxas’a geçmiş olsun! Bu bölümde yazdıklarına bakılırsa Mérxas’ta iyiye giden emareler var! Bence onun en iyi ilacı onu seven (sanırım Necla’ydı) bir kızla beraber bir hayatı paylaşırsa daha iyi olacağını düşünüyorum. Mérxas’ın hayatına anlam katan, canlılık ve yaşam sevinci veren birisinin olması, onu bu kısır döngü ve içini karartan düşüncelerden sıyrılmasına hizmet eder. Ne diyeyim sana MÉRXAS kardeş! Bir abi olarak sana tavsiyem; madem bu dünyaya gelmişsin, her türlü acılara inat, son nefesine kadar yaşama sarılmalısın. Zorluklara karşı her saniye sana acılar verse de direnme ruhu taşımalısın. Zorluklar karşısında zayıflık gösterme! Nasıl olsa zamanı geldikçe bir gün hepimiz gideceğiz. Yaşam savaşı içinde, son ana kadar mücadele azmiyle dolu olmalıyız. Bana göre, şartlar her ne olursa olsun intiharı seçmek 116 Alan Lezan – Mérxas ZAYIFLIKTIR… Kim bilir birçok insan da senin içinde olduğun ruh halini yaşamıştır, ama onlar intiharı hiç düşünmediler. Bence eğer sen de Necla’dan hoşlanıyorsan cesaretini topla ona açıl, senin ilacın O.” Mérxas, yukarıdaki satırları okuyunca bir sigara eline aldı ve odanın öbür köşesine doğru gitti, biraz düşündükten sonra: “Arkadaşa söyle dedi, dediğini yapmaya çalışacağım ama acaba Necla’da beni gerçekten istiyor mu? Ayrıca ben 17 senedir hastalıktan başka hiçbir şey yapmadım, devletten aldığım 345.- Euro emekliliğimle nasıl geçineceğim? Benim ne yapıp yapıp çalışmam lazım, ama siz bakmayın benim şimdi ilaçların yükseltilmesinden biraz manik oluşuma. Eğer ilaçları bıraksam ki, -sexuell açıdan da olsa bunu yapmam lazım-, o zaman yine depresyona düşeceğim… Ah! Boş ver Alan! En iyisi hiçbir şey yazma! Beni kimse anlamaz. Eğer kolum veya bacağım kırık olsaydı kimse bana bu nasihatleri yapmazdı. Ama ruhsal hastalıklar gözle görülmediği için kimse anlamıyor, anlamıyor,” dedi ve sigarayı dudaklarının arasına yerleştirerek çakmağı çaktı. Beş dakika sonra; „Ben en iyisi eve gideyim Alan! Sana da boşuna yük oluyorum. En kızdığım ve istemediğim şey zaten bu; birilerine çocuk gibi yük olmak. Ben 36 yaşımdayım ve kimsenin benim için üzülmesini, acımasını istemiyorum. Ben böyleyim, ne yapayım? Bir kere benden 117 Alan Lezan – Mérxas sağlıklı insan olmaz. İşte kader dediğimiz şey bu Alan! İsteğin dışında sana olan her şey kaderdir. Gerisi tesadüf. Necla iyi, güzel beni istese dahi ben onu mutlu edecek kapasitede değilim. Hem sonra sen bu hikâyeyi nereye kadar götüreceksin? Beni intihar ettir ve bitir burada. Biliyorum ki sen ‘Happy end!’ sevmiyorsun. Ya da bir istisna olarak arkadaşın dediği gibi beni Necla ile birleştir. Asıl önemli olan Necla’nın ne istediğidir. Eğer o benim bu halimle, benimle mutlu oluyorsa ben şahsen karşı değilim, ama biliyorum Necla’ya yaşamı zehir edeceğim. 17 senedir ben bu hastalıkla kıvranıp duruyorum. Achim ile Tom intihar edip gidip kurtuldular. Ben ise halen eziyet çekiyorum, neden? Çünkü ben korkağım, sakatlanacağımdan çok korkuyorum. Onun için bir kurşun en iyisiydi, ama sen şarjörü havaya boşalttın Alan! „Öff! Yeter!” dedim. „Kusuruma bakma ama hem okuyucuyu hem de beni bıktırdın. Seni tanıdım tanıyalı hep hastalık, hep hastalık, hep hastalık! Biz seni anlamıyoruz tamam! O zaman seni anlayan doktorların yanında kalsaydın!” „İyi o zaman ben gidiyorum Alan!” dedi ve eşyalarını alıp kapıyı çarpıp gitti. Ben de derin bir of çektim ve işime koyuldum ama canım hiç çalışmak istemiyor. Keşke mimarlık değil de psikoloji, ya da psikiyatri okusaydım, çevrem gerçekten psikolojik hastalarla dolu ama boş ver, boş ver. 118 Alan Lezan – Mérxas Bu “boş ver!” kelimesi sevdiğim en güzel kelimelerdendir. Sahi insan bazı şeyleri boş vermezse ne olur? İnsanın kendisi de hasta olur herhalde. En iyisi mi boş verelim! Dünya, uzay, insan, hayvanlar, bitkilerden bana ne yahu? Ben çalışmazsam kim ödeyecek kiramı, ekmeğimi, sigaramı? Neyse; Sinirlerim biraz gergin… Yatışır biraz sonra… İnsan neden intihar etmek ister ki? Bireyin, anne-baba ya da kendisi için çok önemli bir kişi tarafından reddedilme, ya da terk edilme duygusunu yaşaması ve bu duyguyla bahşedememesi bir neden olabilir mi? Kişinin, yaşam güçlükleri karşısında yalnız bırakılması, hissettiği kaygı ve güvensizlikleri tek başına yaşamak zorunda kalması mı? Ailede bütünlüğün kısmen bulunması, ya yara almış olması ya da hiç bulunmaması mı? Anlayışsız ve düşmanca ana baba tutumlarına maruz kalınması mı? EndogenExogen depresyon mu? Alkol ya da diğer maddelerin aşırı kullanımı mı? Bir aile üyesinin, ya da çok yakın birinin kaybı, sevilen ölmüş bir kişiyle tekrar kavuşma arzusu mu? Uzun süreli ölümcül hastalık mı? Kişinin cinsel kimlik sorunu yaşıyor olması mı? Saat 19:00’a geliyor. En iyisi benzinliğe uğrayayım bakalım Sipan ne âlemde? 119 Alan Lezan – Mérxas Sipan benzinlikte beş seneden beri çalışıyor. Benzinliğe gelir gelmez Mérxas’a söylediklerimden bahsediyorum. Sipan: “Sen onu anlamalısın” diyor, “onun hastalıktan başka bir şeyi yok ki, başka şeyler üzerine konuşsun? Mérxas kendisini çok dinliyor. Ayrıca çocuk hasta, hastayı anlamak gerekir. En iyisi sen ondan hemen özür dile!” Bu uyarı üzerine cep telefonunu çıkarıp Mérxas’a hemen telefon ediyor ve özür diliyorum. Mérxas: “Fark etmez Alan,” diyor, “Seni anlıyorum, sen bu konuda yalnız değilsin, doktorlardan başka zaten kim beni anlıyor ki, sen de anlıyasın?” “İstersen benzinliğe gel,” diyorum, “Birazdan Necla da gelecek biraz lak lak ederiz!” “Yok, yok” diyor, “Ben en iyisi evde kalayım… Siz keyfinize bakın!” Sipan bana Bornheim’da evine yakın bir dükkân bulduğunu, gelecek hafta benzinliğe artık gelmeyeceğini, çıkışını verdiğini söylüyor: “Sana dükkânın planlarını getireyim bana güzel bir Bistro açalım Alan, ne dersin?” Ben de dedim ki: „Sen okulunu bitirsen daha iyi değil mi? Olan paranız zaten bankada ve size %3,5 faiz geliyor, eder senin payın ayda 342.70 Euro. 476.00 Euro’da burs alıyorsun eder 818.70 ve sen kira ödemiyorsun, neyine yetmez?” “Yok! Alan sen bilmiyorsun. Her aybaşı banka hesa120 Alan Lezan – Mérxas bım ekside. Cocoon’a ya da başka bir kulübe gidince bile 20-30.- Euro giriş parası veriyorum. Düşün artık. Yeme içme de deyince para bana dayanmıyor. Gerçi yeter haklısın ama ben okuldan, benzinlikten, az para ile yaşamaktan bıktım artık. Para iş yapınca kazanılır. Okumakla para kazanılmaz. Hem sonra 27 yaşımdayım, doktora yapana kadar otuz dördü bulur, bu da bir fizikçi için çok geç. Dünyayı para gönderiyor Alan! Ben para kazanmaya bakacağım… Kim ne derse desin!” “Ya iflas edersen ne yaparsın?” „Canım sağ olsun, sağlık yerinde oldukça insan sokakta su da satar ekmeğini kazanırsın değil mi?” Sonra biraz Perihan üzerine konuşuyoruz ve öğreniyorum ki, Perihan Sipan’ın komsuları ve çocukluk arkadaşıymış. Sipan Perihan hakkında konuşunca alt dudakları titremeye başlıyor. Ben de fazla üzerine düşmüyorum. Aslında meraktan patlıyorum ama artık cumartesi günü Perihan hakkında birçok şeyi öğrenirim. Sipan bana: „Mardin’e hiç gittin mi?” diye soruyor. Ben de “Mardin’e değil Kürdistan’a ben geldiğimden beri, yani tam 27 yıldır gitmedim,” diyorum. „Vatan hasreti çekmiyor musun?” “Bazen…” “Neden gitmiyorsun o zaman?” “Kürdlerin, Türklerin kültürünü sevmiyorum.” 121 Alan Lezan – Mérxas Bu arada Songül son bir hızla içeri giriyor ve Sipan’ı rezil u kepaze ediyor, ağzına gelen her hakaret ve küfürü son sesiyle bağırarak söylüyor. Ben yanına gidiyorum biraz yatıştırayım dedim ama cabalarım boşuna. Meğerse Sipan, Songül ile olan ilişkisine dün son vermiş. Songül bağırıyor, çağırıyor, ağlıyor, sızlıyor ama Sipan robot gibi kasanın arkasında dikilmiş sesini hiç çıkarmıyor. Kasada kuyruk uzamaya başlıyorken, Sipan aniden fırladı ve ön tarafa gelerek ayak masasının ve benim yanımda bağırıp çağıran Songül’ün kolunda tuttu: „Dışarıya çık Songül, yeter artık senden çektiğim, ben seni sevmiyorum, sen benden ne istiyorsun, defol başımdan!” diye bağırarak Songül’ü dışarı atmak istiyor: Ama o an Songül önünde olan raftaki bütün eşyaları alıp sağa sola fırlatıyor, bir oraya, bir buraya saldırıyor, son sesiyle bağırıp çağırıyor, ağlıyor, sızlıyor ve bir müddet sonra biraz sakinleşiyor! İyi ki şefin oğlu Can yanımızda ve gidip kasaya bakıyor. Sipan, Songül‘ü arka odaya çekti ve uzunca tartıştılar. Bu arada ben Perihan’ın ismini de bazen duyuyorum ama Perihan’ın bu işle ne alakası olduğunu bir türlü çıkaramıyorum. Vallahi Songül’ün gerçekten neler yaptığını anlatmak isterdim ama yapamıyorum… Songül fena şekilde kızmıştı, elinde gelseydi Sipan’ı öldürecekti. Songül kin ve nefret doluydu. 122 Alan Lezan – Mérxas Tüm bu olanlardan sonra Sipan’ı yalnız bırakmamalıyım dedim, kendisini biraz yatıştırdıktan sonra Necla geldi ve biz sanki hiçbir şey olmamış gibi günübirlik şeylerden konuştuk. Songül, Necla gelmeden evveli benzinliği üzgün, kırgın, dargın terk etti gitti. Doğrusu Songül’ün bu haline çok üzüldüm ama yapılacak bir şey yoktu. Necla raporluydu ve Mérxas ile telefonda görüştüğünü ve yarın yine buluşacaklarını söyledi. Ben de 12’ye doğru eve geldim ve tüm bu olanları yazmaya çalıştım. Saat bir buçuğa doğru geliyor ve ben gerçekten çok yorgunum. Mérxas, ‘insan neden yatıyor’ demişti. ‘İnsan ölürse zaten sonsuza dek yatacak, en iyisi mi, bu yaşamda az yatması gerektiğini söylemişti. Ama ben nedense yatmaktan hoşlanıyorum. 5-6 saat yatmasam sarhoş gibiyim. Sahi insan neden yatar? Tabi dinlenmek için… Anamız doğa her şeyi mükemmel ayarlamış diyeceğim ama bazı insanların doğaya hiçte öyle uydukları yoktu. Belki de doğa sandığımız gibi mükemmel değil. İstisnalar her zaman vardır. Bu nedenle uykusuz kalmak, geceleri yatamamak, homo ve bi olmak belki de en doğal şeyler. 6.5 milyar insanın hetero olması, saattin de uyuması vs. anlaşılan imkânsız. Mérxas keşke yaşamından biraz olsun, mutlu olsaydı. Ben en iyisi yatmaya gideyim. Yarın cuma. Cumartesi’ye bir gün kaldı… Eğer kaza veya herhangi bir bela olmazsa pazar günü yine burada oturacak, Perihan ile 123 Alan Lezan – Mérxas yaşadıklarımı anlatacak, sevgi ve aşktan bahsedeceğim… Ama Songül ve Sipan’ın arasındaki aşırı kavgayı görünce içime bir korku saldı. 124 Alan Lezan – Mérxas 14 “A şk, şimdi zamanı değil diye beklemeyi bilmektir. Aşk sabırdır.” (İnternet) Bende bazen olmayan işte bu sabırdır. İstiyorum ki, bir gün içinde her şey hal olsun. Neyin ne olup olmadığını hemen öğrenmek istiyorum. Perihan esrarengiz bir kişiliktir. Bana âşık olsa dahi, belki söylemeyecek, kendinde salkıyacaktır, çünkü o bana: “Aşk üzerine konuşulmaz, aşk yaşanır,” demişti. Necla, Perihan’ın bana âşık olduğunu söylüyor ama ben ise bunu Perihan’ın bizzat ağzından duymak istiyorum. Belki de istemiyorum ama doğrusunu söylemek gerekirse onun üzerine elimden olmadan düşündüğüm olur. Mérxas, benim kendisi gibi daha çok kalp insanı değil, kafa insanı olduğumu söylemişti. İnsanın kalbi insana ne diyorsa onu yapması lazım demişti. “Sen Perihan’ı bırak kendine bak, onu görünce ne hissediyorsun? Karnında kelebekler, ya da herhangi bir kıkırdama var mı?” “Aşk, korumaktır, sorumluluktur, bağlandığını sandığında, karşındakine hayır deme şansı tanımaktır, inceliktir.” (İnternet) 125 Alan Lezan – Mérxas Doğrusu ben âşık olmaktan, karşımdakini incitmek, ona saygısızlık etmekten korkuyorum. Zil çalıyor... Kim olabilir acaba? „Gel içeri… Mérxas! Nereden geliyorsun?” „Köşedeki yaşlılar için huzur evine uğradım, iş için sordum… Neler yazıyorsun bakıyım?” (Geldi yukarıda yazdıklarımı okudu) „Bu saatte de iş mi sorulur? Saat 19:00′a geliyor?” „Bana pazartesi gel dediler. Biliyorsun ben orada yıllar önce üç ay çalışmıştım… Eğer olursa sabah vardiyasında günde 6 saat bir denerim… Denemek nasılsa bedava değil mi Alan?” „Valla iyi ediyorsun… Sen de ilerleme var, inşallah devamı gelir…” „Ayrıca bugün Necla ile yeniden görüştüm… Ben âşık, sen âşık… İki kişinin bir hikâyede âşık olmaları iyi mi acaba?” „Demek âşıksın ha! Niye olmasın? Ben gerçek bir günlük yazıyorum. Olan buysa?” „Sipan, Songül’den tümden ayrılmış… Yazık oldu biraz.” „Hayat bu, olur böyle şeyler… Necla ile neler konuştunuz?” „Vallahi günübirlik şeyler… Biraz da politikadan konuştuk. Necla politikanın çok kirli bir şey olduğunu söyledi... Sen istersen yazmaya devam et, ben de bu arada biraz uzanayım… Öpücükler üzerine yaz Alan! Sahi insan bir kadının dudaklarını öptü mü niye 126 Alan Lezan – Mérxas vücudu bir volkan gibi kabarıyor, coşuyor? Bu insanlar gerçekten çok garip yaratıktırlar değil mi? Aşk, sevgi, öpücük... Hey babam hey!” „Necla’yı öptün mü yoksa?” „Öpsem de sana söyler miyim Alan, çünkü sen her şeyi yazıyorsun. Yarın Necla okursa ne düşünür? En iyisi sen bu hikâyede cinsel şeyler üzerine hiçbir şey yazma, çünkü senin bu hikâyen çok şahsi. Onun için genel yazmaya bak!” Öpücük? Aşk? Sevgi? Bunlar üzerine nasıl yazsam bilmem ki? İnternette bakıyorum ve şunları okuyorum: “Öpücük, bilimsel anlamda iki dudak arasındaki en kısa mesafedir, kalbin yoğunlaşması sonucu iki dudağın birbirine yapışmasıdır. Sonsuzluktur. Belki de aşk ve heyecan taşıyan bakterilerin tükürük yoluyla ağızdan ağza geçmesidir. Öpüşmek, sevgililer arasında olursa, seks ortamını hazırlamadaki en etkin araçtır.” Hayret bir şey… Dudaklar dudakları öpüyor, insan şehvetleniyor… “Aşk, gerçektir, sevgilinizin ne olduğunu bütün çıplaklığıyla görmektir. Sevmek inanmaktır, yaşamaktır. Sevdiğini kendisi gibi, kendinden duyumsamaktır. İkilikler BIR olunur, yani iki kalpten tek kalp olunur… İki gönül yoktur sevgide…” Ben bunları böyle yazmaya dalmışken Mérxas odaya geliyor ve: 127 Alan Lezan – Mérxas “Alan sen halen aşk ve sevgiyi mi yazıyorsun? Yahu sen bunları geçen gün işledin, yeter artık. Âşık olduğun belli oluyor… Ben internette devamla okuyorum: “Aşk hayatın bize hazırladığı en güzel sürprizdir, bu yüzden de kalpleri ne zaman ele geçireceği hiç belli değildir. Daha ne olduğunu bile anlayamadan onun hükümdarlığına giriverirsin. Aşk, en yalın biçimde anlatılan tek kavramdır o, adı kendisidir zaten. Onu anlatmak için sonu gelmez cümleler kurmana gerek yoktur, ‘Âşık oldum!’ dediğin an akan sular durur. Küçücük çocuk bile seni rahatlıkla anlayabilir, çünkü aşkın dili tektir.” Mérxas geldi ve internetten aktardığım yukarıdaki satırları okuduktan sonra: “Sen âşıksın Alan âşık! Ama sevgi başkadır! Aşk çiçeğe de konar, pisliğe de. Ama sevgi öyle değil. Bir insanı gerçekten kalpten sevmek zaman ister, çok zaman. Aşk bir gün uçup gidince bir kişiyi gerçekten sevip sevmediğin ancak ondan sonra belli olur. Bilmem anlıyor musun beni?” Yüzüme bakıp devam ediyor: “Benim annem 15, babam 17 yaşındayken evlendirilmişler, düşünebiliyor musun? Bunlar âşık maşık değilmiş, birbirlerini bile görmemişler, görücü usluyla evlenmişler. Babamın babasından kalan arazisi olduğundan maddi durumu iyiymiş, öylesine evlendirmişler. Annemi ilkokul 3. Sınıftan almışlar. Bırakmamışlar ki kızcağız ilkokulu bitirsin. Buna aşk denilir mi? Bilemem, ama daha beraberler, bazen dövüşürler ama o da genellikle benim yüzümden…” 128 Alan Lezan – Mérxas “Necla ile evlenmeyi düşünüyor musun?” “Daha yeni tanıştık bıra… Bırak hele köprünün altından biraz sular aksın… Ama biraz zor… Önemi de yok, Necla bana dedi ki ‘Arkadaş olsak ta yeterlidir.’ Onun zaten şimdilik evlenmeye niyeti yok! Ben en iyisi yine biraz uzanmaya gidiyim, sen de sevgililer arası öpücükten değil, bir annenin neden çocuklarını, bir çocuğun neden annesini öptüğünü yaz istersen... En iyisi bunları boş ver… Bir insanın duygularını kim yazabilir ki, sen de yazasın? İnternet, aşk, sevgi ve öpücüğün ne olduğuyla dolu, ama hepsi laf û güzaftır. Bence Perihan’ın dediği gibi tüm bunları yaşamak lazım! Biliyorum, sen, anları yakalamak istiyorsun, ama işte bak biz tanışalı 14 gün oluyor. Tam iki hafta… Zaman nasıl geçti? Bir gün gelecek bizler moruklaşacağız ve burada oturup, belki yine aşk üzerine sohbet edeceğiz. İşte o günü ben bugün yapmak istiyorum, anlıyor musun beni…” Mérxas yine arka odaya çekildi, benim de canım başlangıçtaki gibi aslında yazmak istemiyor! Yemek yemek, su içmek bile istemiyorum. Herhalde gerçekten ben de âşık mı oldum? Yapma Alan yapma, hayatın yerindeydi, alışkanlıklarını bozacağından mı korkuyorsun? Alışkanlık? Günübirlik yaşamak, sorumluluk üstlenmek… Öpücükler, bitmesini istemediğin saatler… Nasıl yazsam ki? Bilmiyorum. 129 Alan Lezan – Mérxas Perihan’ın annesi ve babası şansıma aydın kişiler. Ben evlenmeyi, bu dünyaya çocuk getirmeyi hiç düşünmüyorum, ama çocukları da çok seviyorum. Çocuk yetiştirmek zordur. Eğer çocuklarım olursa, onların en iyi okullarda okumaları için her şeyi hazırlayacağım. Ama onlar için, yeterince zamanım olmaz diye de bazen korkuyorum. Aslında büyük konuşmayalım ama çocukların sadece sevgiye ihtiyacı vardır. Tabi insanın maddi durumunun iyi olması, çocukların en iyi okullarda okutması için zemin hazırlaması iyi olur. Çünkü Perihan’ın dediği gibi, çoğu Kürdler içgüdüsel evleniyorlar ve bolca çocuk yapıyorlar. Ama genelde geleceği dair planları yoktur. Perihan’a göre çocuk yapmak büyük bir sorumluluktur. Acaba ben böylesi bir sorumluluğu üstlenmeye hazır mıyım? Mérxas geldi yine. “Alan” diyor, “İlerlemiş bu yaşınla böyle bir sorumluluğa hazır değilsen, başka kim olabilir? Ama sen dünyayı beğenmediğin için çocuğun olsun istemiyorsun. Hani dünya aslında cennettir demiştin ya; açlık, susuzluk, sefaletin olması senin özel sorunların değil ki Alan! Sen kendine bak! Senin mesleğin parlak, sağlığın, keyfin yerinde… Sen çocuk yapmazsan başkası neden yapsın? Bir de, hani sana niye peşmergeye gitmiyor, operaya gidiyorsun dedim ya; şaka yaptım ve senden herkesin huzurunda özür diliyorum… Sen bana göre tipik bir masa adamısın. Bence sen insan öldürecek bir tip zaten değilsin. Perihan’ın dediği 130 Alan Lezan – Mérxas gibi, herkes insan öldüremez… Hele sen hiç yapamazsın, başkası olsaydı öyle gölün kenarında bir şarjörü havaya ateş edip boşaltmazdı. Perihan Londra’da kaç yıl kalmış?” “Anlattığına göre 6 yıl.” “Ne okumuştu?” “Lengüistik!” “Lengüistik ne oluyordu?” “Dili inceleyen bilim dalıdır. İçine fonoloji, morfoloji, sentaks, filoloji, sementiksi de alan; hatta 1970′lerden beri çeviri bilimi de kapsayan bilim dalı.” “Desene onun sana çok yardımı dokunabilir. Kaç dil biliyor ki?” “Kürdçe, Fransızca, Almaca, İngilizce, İspanyolca, Türkçe!” “6 dil, vay anasını be! Perihan’a bak sen! Niye öğretmenlik yapıyor peki?” “Almanya’ya döndüğünde iş bulamamış, o da emniyetli bir işi olsun istemiş ve iki sene daha üniversitede öğretmen olmak için okumuş. Şimdi İngilizce öğretmeni, zamanı oldukça da tercümanlık, yani çeviri yapıyor.” “Hocam, Sipan’ın öğrenimini bırakması çok kötü. Onu ne yapıp yapıp öğrenimini yapmaya zorlasak? Hayret bir şey, sen de hikâyenin başında onun kafası hep fizikte diye yazmıştın hatırlıyor musun? Şimdi, kafası hep fizikte olan birisinin, son iki sömestrde okulunu bırakması inandırıcı olmuyor. Sen en iyisi Sipan’ın okula geri gelmesini sağla. Uyuşturucudan vazgeçsin ve Necla’ya bir butik açsın. Ben de Nec131 Alan Lezan – Mérxas la’nın yanında çalışayım olmaz mı? O okuluna devam etsin ve fizikçi olarak mezun olsun ki, kesin bir iş bulur. Bistro mistro ona yakışmaz bence. Bu hikâyede artık kimse ne intihar etsin, ne de başka bir şey. Ama karakterlerde bir değişiklik ve hikâyende bir bildiri olsun ki, hikâyen beğenilsin. Hikâyedeki karakterlerinde değişiklik yoksa o zaman çok can sıkıcı olabilir… Ayrıca Dostoyevski’nin ‘Suç ve Ceza’ kitabından biliyorsun; Raskolnikov sonuçta tefeci kadını öldürdüğüne bin pişman oluyor. Ve bir daha da kimseyi öldürmeyeceğini öğreniyoruz… Senin hikâyende de buna benzer bir bildiri olursa çok güzel olur… Örneğin beni hayat ile tekrar tanıştırabilirsin. Biliyorum benim gibi hasta birisini, 17 sene hastalıktan başka hiçbir şey yapmamış birisini hayatta kazanmak mümkün olmasa da, sen hikâyenle mümkün edebilirsin.” Sonra durup aklına gelmiş gibi sürdürüyor: “Geçenlerde internette bir haber okumuştum; banyoda gaz zehirlemesi geçiren ve doktorların yasamaz dediği genç bir kız, yıllarca bitkisel hayatta kaldıktan sonra, kendine gelerek yürüyecek hale gelmişti. Üniversiteli olan genç kız, banyodan bayıldıktan sonra doktor olan annesi tarafından (baba da doktor) baygın bir şekilde dışarı çıkarılıyor. Kızın iki kez duran kalbi annesinin müdahalesiyle tekrar hayata kalması sağlanıyor. Annesi, azmiyle yıllarca komadaki kızının 132 Alan Lezan – Mérxas başucunda hiç ayrılmıyor, ona sevgi ve şefkatini esirgemiyor, kızına Beethoven’in müziğini dinlettiriyor. Yıllar sonra (8-10 yıl olabilir) kız uyanıyor, ama beyin hücreleri hasar gördüğü için, her şeyi unutarak 5-6 yaşındaki çocuk gibi zekâ özürlü oluyor. Anne, bu arada kocasından da ayrılıyor, kendini tamamen kızına adıyor. Büyük bir azimle kızıyla uğraşarak zekâ düzeyini yüzde 60-70‘lere kadar çıkarıyor. Bu olay Türkiye’de yaşanıyor. İste bu hayatta olan gerçek bir mucize! İnsanların hayatında ‘mucize’ denilen bir şey vardır Alan! Ben Necla ile tam mutlu olmasam bile, onun yanında bir iş edinir onunla birlikte yaşayabilirsem çok güzel olur, neden olmasın? Bence biz yarın benzinliğe gidip Sipan ile konuşalım. A yaa! Sen Perihan’a operaya gidiyorsun! Bak benim tüm bu tür düşüncelerimin olması bile çok güzeldir Alan! Bakma bana öyle şaşkın, şaşkın, bakma yahu?“ 133 Alan Lezan – Mérxas 15 C umartesi, 7. Mart 2009, 6:21 Dün geceden şimdiye kadar Mérxas ile oturup sohbet ettik. Ben bayağı yorgunum. Mérxas isterse ben de kalabilir, isterse de evine gidebilir. Mérxas’ın durumu şimdilik iyidir. İnşallah böyle devam eder. Akşama saat 7:30′da smokin giymiş, papyon takmışların arasında, Opera’nın önünde olacağım. Sanki ilk olarak operaya gideceğim gibi heyecanlıyım. Opera dediniz mi benim aklıma hemen Maria Callas gelir. Ayrıca benim opera ile pek alakam yoktur, ama kulağa ahenkli ve hoş gelen müziğin her türlüsünü de severim… Mérxas, Frankfurt’ta doğmuş büyümüş olmasına rağmen Sipan ve Necla gibi daha hayatında hiç operaya gitmemişler. “Mérxas!” dedim, “Gelecek haftada sen Necla’yı davet etsen nasıl olur?” „Olur!” dedi. „Necla operaya gitmek isterse neden olmasın? Necla isterse eğer onunla halaya da durur, uzaya da giderim!” 134 Alan Lezan – Mérxas Doğrusu Mérxas’ın eskisi gibi her şeye “hayır” dememesine seviniyorum. Belki de şaka yapıyor, ama pencereye dönük koltuğa oturmuş sigarasını içiyor, MP3 dinliyor. Oda sigara dumanından köfteci dükkânını andırıyor. Ben en iyisi yatağa gideyim, çünkü ancak saat 14:00′te uyanırım. „İyi gündüzler Mérxas! Ben kaçıyorum…” „Tatlı rüyalar Alan! Görüşmek üzere …” *** Duygusal ve kendi dünyasında yasamayı seven Mérxas, aslında çalışmaktan da çok korkuyor. Ancak oldukça yardımsever, kolay idare edilebilen yapısı, iş ortamında sevilmesinde önemli rol oynuyor. Sezgileri çok kuvvetli olduğu için, farkında olmadan kolayca öğreniyor ve bu yeteneğinin rehberliğinde, yapılması gerekenleri otomatik olarak yapıyor. Bana göre özellikle yaratıcılık gerektiren konular Mérxas’ın başarılı olabileceği mesleki alanlardandır. Bu nedenle onun huzur evinde çalışmak istemesi kendisini duyusal bitirebilir düşüncesindeyim. Mérxas ince düşünmeyi seven, insana değer veren yapısı ile diğer insanlardan da aynı şeyi beklediği için, yaşamda oldukça zorlanıyor. İdealize ettiği şeye ulaşmak için, elinden geleni yapıyor, ama zor durum135 Alan Lezan – Mérxas larda, başarısızlık karşısında, hayatın gerçeğinden çözülerek kendini tamamen kapatıyor. İnsan ilişkisine dayanan alanlarda da performansı oldukça yüksektir, ama ağır depresyonlar onu frenliyor. Profesyonel yasamda, kullanmaktan çekinmediği empati mekanizması, onun suistimal edilmesine neden olabiliyor. Denizi ve aşkı anımsatan her objeyi, Mérxas’ın kişiliğinde bulmak mümkündür. Rahat ve sıcak bir ortam yaratan yerlerde en büyük dezavantajı, bu mekânda hayallere dalmasıdır. Mérxas’ın hayat ile ilgili yapacağı tek şey, hayal dünyasıdır. Onun bazen gerçek yaşam ile uzaktan yakından hiçbir ilişkisi yoktur. Ben bir türlü uyuyamadığımdan yataktan kalktım ve saat 10:00′a doğru yukarıdaki satırları internetten burçları okuyarak derledim ve gerçekten de Mérxas’ın karakteri yukarıda anlatmaya çalıştığım gibidir. Aslında Perihan hakkında yazmak istiyorum, ama nedense parmaklarım “Perihan!” denildi mi tuşlara basmak istemiyor. Belki yanlış bir şey yazacağımdan korkuyorum. Perihan’ın hoşlanmadığı bir şey yazarsam iyi olmaz diye düşünüyorum, ama bir insanın güzelliklerini nasıl yazacağım? Perihan 25 Mayıs’ta doğduğunu bildiğim için hemen internette “İkizler Burcu” üzerine ne buldumsa okudum: 136 Alan Lezan – Mérxas Edindiğim bilgilere göre; “Kitaplar, gazeteler, dergiler yığın, yığın odasının her köşesin de okunmayı bekliyormuş. Perihan skolastik yanı oldukça kuvvetliymiş. Öğretmen, eğitmen ve araştırmacılıkta çok ileri seviyelere ulaşabiliyormuş. Bedeni de, iletişim kurarken vücuda hassasiyet ve esneklik sağlayan sinir sistemi, belki kadın olması ile ilgilidir. Perihan’da, dış dünyanın uyaranlarına çok açık olduğu ve algıları diğer insanlara göre daha kuvvetli olduğu için, sinir sistemindeki hassasiyet de yoğunmuş. Bu kadında solunum sistemi, sinir sistemi, eller, kolların üzerinde yer alan köprücük kemikleri gözlerime çarptığı için ön plandaymış. Ancak her insan kadar Perihan’ın da bazı zayıflıklarının olabileceği bir gerçekmiş. Özellikle insan ilişkilerinde, küçük tartışmaların, büyük anlaşmazlıklara yol açmaması ve sinir sistemini yıpratmaması için çok dikkatliymiş. Perihan değişken bir karaktere sahipmiş. Karşısındakine sanki her birlikteliğinde başka biriyleymiş hissi veriyormuş. İnsan ilişkilerinde çok başarılı olup, kolayca arkadaşlık kurabilmesine rağmen, özel ilişkilerin sürekli olanlarından kaçarmış. Farklı insanlarla farklı 137 Alan Lezan – Mérxas deneyimler arayışındaymış. Dolayısıyla eşiyle, cinsel olarak tatmin edebilmek için farklı davranış biçimleri sergiliyormuş. Deneysel bir doğası olduğu ve uzun boylu planlar yapmaktan sıkıldığı için tek gecelik aşklara çok daha yatkınmış. Kendi kendini dizginleyemediği gibi, bir başkasının da üzerinde kontrol kurmasına dayanamaz ve izin vermezmiş. Aslında cinsel aktivitesi, dürtülerinin kuvvetinden değil, meraktan kaynağını alıyormuş. Perihan’ın çift karakterli olduğunu her zaman aklımda tutmam lazımmış. Bir yanı aşka ve güvenliğe ihtiyaç duyarken, diğer tarafı da kuvvetli bir şekilde yeniliğe ve değişikliğe ihtiyaç hisseden bir kadındır. Bir ilişki yürütebilmek için, onun duygusal, mental ihtiyaçlarını tam anlamıyla tatmin etmek gerekir. Gülmeyi, eğlenmeyi, yolculuk yapmayı ve yeni şeyler denemeyi çok seven biriymiş çünkü. Pek çok şey hakkında bilgi sahibi olmasına rağmen, yeni konular hakkında bilgi edinmek, ilgisini her zaman çekiyormuş. Onun dikkatini çekmek için, her hangi bir konuda derin bir tartışmaya girmek, akılcı bir yöntem olabiliyormuş. Perihan gibiler dürüstlüğe ve samimiyete çok değer veriyorlarmış. Dolayısıyla, karşısındaki kişiyle aynı görüşte olmasa bile, gerçek 138 Alan Lezan – Mérxas fikirlerini söyleyen kişileri beğenir ve takdir edermiş. Ayrıca tek bir konuya bağlanmamak, enteresan yeni konular bulmak da başlıca özelliklerindenmiş. Son derece sosyal ve enerjik, zaman zaman sert bir dil kullanmaktan da çekinmiyormuş. Perihan gerçekten kelimeleri silah gibi kullandığı için, aşırı duygusal insanlarla anlaşmakta zaman zaman problemler yaşayabiliyormuş. Necla’nın anlattığına göre, aşkta kıskanç ama belli etmekten hiç hoşlanmayan bir yapısı varmış. Bu nedenle, şüphelendirecek ya da kıskandıracak yöntemler kullanmak asla doğru olmazmış. Eğer, karşısındakini tatmin edici ve sadık bir eş olarak görürse, kendisi de aynı şekilde cevap verebilmek için elinden geleni her şeyi yapıyormuş. Hemen hemen her konuda, az da olsa bilgi sahibi olduğu için, ilk izlenimde karşısındaki insanı kolayca etkileyerek, kendine hayran bırakırmış. İnsanlarla çok kolay iletişime geçen, arkadaş canlısı, sosyal yasamı seven ve toplumsal olarak aranan bir yapısı varmış. *** Opera güzeldi, güzelde ne demek? Şahaneydi! Bazı insanlarda ses var Allah’ım! İnsan inanamıyor, olduğu yerde donup kalıyor. Operadan sonra Perihan’la operaya yakın bir bara gittik, bir şeyler içtik ve sabaha kadar sohbet ettik. Saat sabah altıya doğru kulüplere gitmek istedik ama 139 Alan Lezan – Mérxas elbiselerimiz uygun olmadığı için boş verdik. Ben Perihan’ı evine bıraktım, kapının önünde arabada belki bir iki saat konuştuktan sonra Perihan beni yukarıya kahve içmek için davet etti. İki odası vardı, oturma odası benim oturma odam kadar, yani 26-30 metrekare. Küçük bir yatak odası, banyo, tuvalet ve mutfak! Kibirsiz, mütevazı bir daire… Neler üzerine koşmadık ki? Forumlar, Londra, politika, Kürdler, sanat… En çokta Sipan ve Mérxas üzerine konuştuk… Sipan üzerine konuştuğumuzda Perihan’ın küçük, ince elleri titrer, rengi solardı… Bir şeyin mi var diye sorduğumda: „Yooo, yo, bir şey yok!” derdi ama benim bir şeylerin olduğunu sezdiğimi anlayınca: „Sana anlatacağım!” dedi. „Ama aramızda kalsın …” „Nasıl?” dedim. “Yazmayacak mıyım?” Biraz düşündükten sonra; “İstersen yaz dedi, zaten senden ve Mérxas’tan başka herkes biliyor; Ben, biliyorsun Sipan ve Necla’nın komşularıydım, yani onlar benim çocukluk arkadaşlarımdır. Benim o dönemden kalma Sipan ile bir derin ilişkim vardı. Sonra ben Londra’ya gittim orada David’i tanıdım, Sipan’ın da burada kız arkadaşları oldu. Ben 4 sene evveli geri gelince Sipan benimle tekrar beraber olmak istedi ben istemedim. Sipan beni deli gibi seviyor ama onu başka kadınlarla görünce ne yapacağımı bilmiyorum. Benden başka kimseyi sevmediğini söylüyor ama bak işte Songül’den ayrıldı, şimdi de Akana var. 140 Alan Lezan – Mérxas “Peki, sen onu hâlâ seviyor musun?” “Bazen evet, bazen de hayır!” „Bazen evet, bazen hayır olmaz! Ya seviyorsun onu, ya da sevmiyorsun…” “Şimdilik bir şey diyemem ama onun çok alkol içmesi, uyuşturucu kullanması sanki biraz benim yüzümden. “Hım! İyi ben en iyisi gideyim… İstersen pazar günü bana uğra, biz Mérxas ile benzinliğe uğrayıp okulunu devam etmesi üzerine onunla konuşacağız.” “O sizi asla dinlemez, ama bana göre o okulunu da bırakmaz, çünkü o fiziği kendinden daha çok seviyor… Bakma sen öyle kafası esmiş bırakacağım diyor, ama o bıraksaydı şimdi çoktan bırakmıştı… Ben onu iyi tanıyorum… Zaten felsefe, fizik onun hayatıdır…” “İyi öyleyse onunla hiç konuşmayalım mı dersin?” „Nasıl yaparsanız yapın önemi yok! O dik kafalıdır ve sonuçta istediğini yapacak …” „Seni rahatsız mı ediyor?” „Yoo! Suç bende…” 141 Alan Lezan – Mérxas 16 S ipan 15 Şubat’ta doğmuştu, yani burcu Kova’ydı. Bu nedenle başladım internette Kova ile ilgili her şeyi okumaya. Öğrendiğim kadarıyla “özgürlüğüne ve yeniliklere çok düşkün olan Sipan’ın cinsel alanda da tek bir eşe bağlanması mümkün değilmiş. Bağımsızlığına çok düşkün olduğu için, kendini hiçbir zaman tam anlamıyla karşısındaki insana veremez, ona açılamazmış. Maddi konularla çok bağlantısı olmayan Sipan, daha çok zevk için çalışmaktan hoşlanırmış. Sipan’ın meslek yaşantısında başarılı olması için, muhakkak sevdiği bir konuda, ya da toplumsal faydalar uğruna çalışması lazımmış. Kendi başına olmaktan hoşlanan Sipan, hiyerarşik mekanizma içinde mutsuz olurmuş ve bir süre sonra ciddi anlamda isyan etmeye başlarmış. Mental olarak sürekli aktif olan bu tip bir insanın, mücadele etme yeteneği de gelişkinmiş. Sabit bir insan olması nedeniyle inandığı ve istediği bir amaca kanalize olurmuş ve gerçekleştirinceye kadar da peşi- 142 Alan Lezan – Mérxas ni bırakmazmış. İnsan ilişkilerine rahatlıkla girebilmesi, hümanist tarzı, özellikle sosyal içerikli mesleklerde başarılı olmasında büyük etkenmiş, ama o artık fiziğe gönül bağlamış. Ancak sabit fikirliliğe yatkınlığı, toleransının düşmesine ve diğer insanlarla problemler yaşamasına neden olabilirmiş. Her zaman çağın ilerisinde düşüncelere sahip olan Sipan, dayatma olmadığı müddetçe yeniliğe açıkmış. Teknolojik alanda doğuştan kabiliyetli olduğu için, modern dünyanın gereksinimlerine ayak uydurmakta zorlanmıyormuş. Her hangi bir plana dâhil olmayı kabul ettiği zaman, herkesten daha çok konuda düşündüğünü ve inandığına şüphe duymamak gerekirmiş. Sipan’ın odası çağın tüm teknolojik aletleriyle donatılmış, modern mobilyalarla döşenmişti. Geleneksel bir odadan çok, uzay üssünü andıran bu ortamda, genellikle tek başına olmayı tercih edermiş. Kendini yenilemeyi seven, özellikle teknolojik alandaki mesleklerde çok başarılıymış. Bilim insanı olarak süregelen araştırmalar ve insanlığa verilen hizmette, Sipan’ın büyük tatmin elde ettiği alanlardanmış. Hümanist yapısı gereği, her hangi bir maddi çıkar beklemeksizin, her türlü insanı yapılanma, organizasyon içinde bulunmakla da kendisini mutlu edermiş. Maddeyle, parayla hiç bağlantısı olmayan insanlardan biri 143 Alan Lezan – Mérxas de Sipan’dı, ama paranın öneminin bilincindeymiş. Para, ancak teknolojiye sahip olmak istediğinde, ya da hümanist amaçla, insanlara yardım etmek istediğinde Sipan’ın aklına gelirmiş. Demokrasiye ve eşit şartlara çok önem verdiği için, hayatı boyunca asla bireysel kalkınma, kişisel servet edinme amacına da sahip olmazmış. Çok değişken, zaman içinde bir aşırı uçtan, diğer aşırı uca kayan bir harcama ve biriktirme alışkanlığına sahipmiş. Yeniliklerin peşinden giden ve teknolojik alandaki becerisi çok kuvvetli olan, farklı yöntemlerle para kazanırmış ve farklı şeyler içinde para harcarmış. Her an gelişen teknolojiye yatırım yaptığı için, genellikle pek kazançlı değilmiş. Tam tersine, sonu gelmeyen yenilemelerden dolayı bütçesinde süregelen açıklar varmış. İnsanı değerlere ve ihtiyaçlara karşı hassas olan, parasını başkaları için kullanmaktan, son kuruşuna kadar harcamaktan da hiç çekinmiyormuş. Ancak kendi bireysel sıkıntılarında, dışarıdan yardım almayı tercih etmeyerek, kendini idare etmeye çalışıyormuş. Özellikle maddi sorunlarını paylaşmayı sevmediği için, en yakınları bile mali durumu hakkında bilgi sahibi değilmiş. Hiçbir lüks tüketime zaafı olmayan, aslında minimum şartlarda bile kendini meşgul edecek, mutlu edecek fırsatlar yaratabilen bir insan tipiymiş. 144 Alan Lezan – Mérxas Oldukça bağımsız bir yapısı olduğu için erken yaşlardan itibaren kendi hayatını kazanmak için, muhakkak çalışırmış. Önemli olan kimseye bağımlı olmadan, ya da sadece maddi çıkarlar yüzünden başını eğmeden yaşamına devam edebiliyormuş. O, bütün zorluklara ve maddi sıkıntılara rağmen, okulunu bitirecek, çünkü fizik onun yaşamının artık bir parçasıydı. Sipan’ın, Perihan’a deli gibi âşık olduğunu düne kadar bilmiyordum. Onun Perihan’dan bahsedince alt dudağının neden titrediğini şimdi anlıyorum. Perihan ile yaptığım konuşmalardan da anlıyorum ki, Perihan aslında Sipan’ı halen seviyor. Mérxas’ta bunu öğrenince benim gibi neredeyse şok geçirecekti ama insanlık hali diyordu. Evet, benim Perihan ile ilişkim sadece iyi bir “arkadaşlık” çerçevesinde olabilirdi. Kendimi belki bu hikâyeye bulaştırmasaydım, Perihan ile aramda olanları anlatmasaydım daha iyi olurda, ama iş işten geçti artık. Yazılar bir kere forumlara asıldı, ne yazıldıysa yazıldı, geriye dönüş yoktur. „Gel, Mérxas gel! Oku bakalım, Sipan hakkında yazdıklarım nasıl?” Mérxas son iki bölümü sakince okuduktan sonra: “Alan, ben senin burçlara inandığını gerçekten bilmiyordum ama benim, Sipan ve Perihan hakkında yaptığın analiz tıpa tıp uyuyor. Sen en iyisi bundan sonra astroloji ile uğraşsan daha iyi değil mi?” “Yok Mérxas! Benden astrolog olmaz, çünkü yukarıda yazdıklarımın hemen hepsini internetten çeşitli 145 Alan Lezan – Mérxas sitelerden derledim, onun için kaynak vermekte zor. İsteyen her hangi bir cümleyi kopilesin Google girsin ve nerede kopyaladığımı bulsun artık. Benden bu kadar!” „Vallahi bence sen iyi yazmışsın! Burada bu hikâyeyi bitir istersen…” “İyi o zaman! Son söz senin olsun!” “Vallahi ne diyeyim Alan! Ben bu hikâyeni okuyan herkese ilk önce sağlık, sonra özgürlük, daha sonrada tam mutluluk dolu bir yaşam diliyorum…” 146 Alan Lezan – Mérxas © Temmuz 2009 | Alan Lezan 147