Soma`da katleden ücretli kölelik düzenidir!

Transkript

Soma`da katleden ücretli kölelik düzenidir!
İşçi Bülteni Özel Sayı: xxx
[email protected]
Yerel işçi gazetesi - Gebze, Çayırova, Tuzla
0542 843 16 01
Haziran 2014
“Patronlar sarayda, işçiler
mezarda! Katillerden ve
onları koruyanlardan
hesap sormazsak yeni işçi
katliamları yaşanmaya
devam edecek. ”
Soma’da katleden
ücretli kölelik
düzenidir!
“İşgallerle, grevlerle,
direnişlerle, boykotlarla
gücümüzü ortaya koyarak
Soma için hayatı
durdurmalı,
hesabını sormalıyız.”
“Madenleri mezara
çevirenler bizlerin
hayatını sınavlarla
ölçenlerdir. Geleceğimizi
karartmalarına
izin vermeyelim!”
“Yaşanan kaza veya kader
değildir, Soma’da yaşanan
bir iş cinayetidir. İş
güvenliği önlemleri
alınmamış, insan hayatı
değersiz görülmüştür.”
“Madenlerde işçileri
ölüme terk edenler,
öğretmenlerin kadro
hakkını gasp ederek
güvencesiz çalışma
koşullarına itmektedirler.”
“Bizlerin ısınması için
yeraltında saatlerce kömür
çıkarmak için uğraşan
işçiler öldüler. Yaşıtlarımız
babasız kaldılar.
Bilseydik üşümezdik.”
Soma’yı
unutmayacağız,
hesabını soracağız!
Bir kez daha iş
güvenliği önlemlerinin
alınmaması, bir kez daha
işçi katliamı… Bu sefer
adres Soma… 13 Mayıs
saat 15.30’da Soma
Madencilik AŞ isimli
şirkete ait maden ocağında
gerçekleşen patlama sonucunda
yüzlerce maden işçisi yaşamını
yitirdi. Devlet bütün
madencilerin çıkartıldığını
açıklasa da birçok veri içeride
hala işçilerin olduğunu
gösteriyor.
Madenler hep ölüm
haberleriyle yüklüdür.
Tersanelerde kum torbasından
daha değersizdir işçiler.
Fabrikalarda makinelerin
arasında kalır son nefeslerimiz.
Ve madenlerden, tersanelerden,
fabrikalardan ölüm çığlıkları
yükselir. Bizler Soma’dan önce
de öldük. Daha Soma'da
göçüğün altından işçiler
çıkmadan Zonguldak'tan ve
Konya'dan maden göçüğü
sonucunda ölenler de haberlere
eklendi.
Bizler neden ölüyoruz?
Çünkü patronlar iş güvenliği
önlemlerini almazlar.
Kârlarından üç kuruş para
azalmasın diye biz işçilerin
hayatını hiçe sayarlar. Patronlar
için bir ya da birkaç işçinin
ölümü önemli değildir. Ölenlerin
yerine işe alabileceği kocaman
bir işsiz ordusu vardır. Devlet de
denetimlerini yapmaz. Arada
yapılan denetimler göstermeliktir
ve genelde yemek masalarında
yapılan “gizli” anlaşmalarla
sonuçlanır.
Soma’da işçi katliamı
öncesinden kesitler…
Soma Madencilik, birçok defa
denetimden geçmesi yönlü
başvuruda bulunulmuş bir şirket.
Birkaç defa denetim için
geliniyor ve her seferinde
herhangi bir sorun olmadığı
ifade edilerek belgeler
imzalanıyor. Ve Soma’daki
madenler mecliste de aylardır
konuşuluyor. Meclise Soma’daki
madenlerin durumunu anlatan ve
gerekli denetimin yapılması,
2
önlemlerin
alınması yönlü
önergeler sunuluyor. Ve altı aydır
görmez gelinen önerge kazadan
birkaç hafta önce reddediliyor.
Patlamadan 20 gün
öncesinden itibaren işçiler,
kömürün sıcak çıktığını ifade
ediyorlar. Fakat söylenenlere
kulaklar tıkanıyor. Ne ısı ne de
karbonmonoksit ölçümü
yapılıyor. İşçiler bu koşullarda,
hatta üretim artırılarak
çalıştırılıyor.
Soma’da yaşanan katliamdır!
Soma’da işçiler için tek geçim
kapısı olan madenlerde çalışmak
bir tercih değil zorunluluktur.
Soma’da her şey ortadadır.
Yaşanan bir işçi katliamıdır.
Suçlunun kim olduğu da suçluyu
kimlerin koruduğu da günlerdir
yaşanan pratikle daha da açık
görülmüştür. Bu kadar belirti
varken görmemek, duymamak
ve bilmemek işçileri bile bile
ölüme göndermektir. Günlerce
yaşananların üzerini örtmeye
çalışmak, ölümü güzellemek,
suçlulara gereken cezayı
vermemek, bundan sonrasında iş
cinayetlerini önleyecek bir
yaptırım uygulamamak da suça
ortak olmaktır.
İşçi katillerinden hesap
soralım!
Her ay iş cinayetlerinde ölen
en az 150 işçi yaşamını yitiriyor.
Soma, bir görünürlük kazandırdı
ve toplumsal hafızada iş
cinayetlerini ön plana çıkarttı.
Yılların biriken öfkesini de
dürttü.
Gebze’deki çalışma
koşullarına baktığımızda kölece
koşullar bizim de karşımızda.
Taşeron çalışma yoğun bir
şekilde uygulanıyor, güvencesiz
koşullar mevcut. Soma’nın
hesabını sormak için
hafızalardan silinmemesini
sağlamalıyız ve kendi
işyerlerimizde yaşadığımız
sorunlara karşı örgütlenmeliyiz.
Patronlar geleceğimizi karartıp,
bizleri yaşamın her alanında
sömürüyorsa bizler de yaşamın
her alanında mücadeleyi
büyütmeliyiz.
DİSK-AR
iş cinayetleri raporu
Türkiye Devrimci İşçi Sendikaları
Konfederasyonu Araştırma Enstitüsü (DİSKAR), TÜİK, SGK, ILO ve Eurostat verileri
üzerinden iş cinayetleriyle ilgili bir rapor
hazırladı. Rapora göre:
*İş cinayetlerinin % 90'ı kayıtdışı
* 100 iş “kazasından” 1’i ölümle
sonuçlanıyor (kayıtlı olanlardan)
* İşe bağlı sağlık problemi yaşayanların
sayısı 895 bin kişi.
* Madenlerde taşeronlarla birlikte iş
cinayetlerinde artış var (Türkiye Kömür İşletmeleri Kurumu
bünyesinde resmi olarak 6678 taşeron işçisi çalışıyor. Madenlerde
her yıl ortalama 43 kişi yaşamını yitiriyor.)
* Maden ölümlerinde ülkeler arasında birinciyiz.
Bağımsız
Devrimci Sınıf
Gebze İşçileri
Platformu, “Soma
n Birliği Dern
ta
eği,
şeron çalışma
ya karşı yürü
için hayatı durdur!”
ttüğü
çalışma sırası
nda Soma’da
diyerek işçilere
g
e
rçe
madenci katlia
mının sorumlu kleşen
seslendi. Yapılan
sunun
taşeron cumh
uriyetine dön
eylemlerle bu çağrı
m
üş sermaye
devleti olduğ
unu çalışmala
yükseltilirken ayrıca
rı
n
da teşhir
e
tt
i. Katliamın e
rtesi günü ey
GOSB, TAYSAD ve
lem çağrısı
yaparak işçi k
atillerinden h
Plastikçiler organize
e
sa
p
sormaya çağır
an Gebze İşç
sanayi bölgelerinin
ilerin Birliği
Derneği, gerç
ekleşen tüm e
kesiştiği kavşakta
ylemlerde
hesap sorma
kararlılığı ile
pankart ve döviz
bulundu.
açılarak işçiler
üretimi durdurmaya,
Devrimci Liseliler
p
hesa
akta
sok
Birliği, Soma’daki işçi
sormaya çağrıldı.
katliamının hemen ertesi
günle birlikte oturma
Gebze Sendikalar Birli
ği, Soma
eylemi ile “Maden değil
katliamını protesto etm
ek için
mezar kazdıranlardan
Öğretmen Evi’nden Cu
mhuriyet
hesap soracağız” diyerek
Meydanı’na yürüdü. Ge
bze
gençlere ve emekçilere
Sendikalar Birliği sözc
üsü,
seslendi. Günlerce
Soma’daki iş cinayeti
nin iş güvenliği gerçekleştirilen oturma
önlemleri alınmadığı içi
n gerçekleşen eylemlerinin ardından
bir cinayet olduğunun
altını çizdi.
Çamlık Park’ta fotoğraf
Soma işçisinin yalnız
olmadığı
sergisi yapan DLB,
sloganlarla sık sık dile
getirildi.
gerçekleşen tüm
Soma katlia
eylemlere de katıldı.
mının ikinc
bıraktı ve b
i
g
ü
n
ünde, KES
ir y
K iş
sorumluları ürüyüş gerçekleştirere
n cezaland
k
ırılmasını v
önlemlerin
e iş güvenli
in alınmasın
ği
ı talep etti.
Birçok fab
rikada Som
bulunuldu,
a için sayg
iş bırakma
ı duruşund
a
eylemleri y
apıldı.
YAZIKLAR OLSUN
Bu kadar mı düşük insan değeri
Değer vermeyene yazıklar olsun
Diyemezsin böyle bunun kaderi
Gerçeği görmeyene yazıklar olsun
Eli kolu bağlı beklemek niye
Makineden ucuz bir işçi diye
Bölmeyin işçiyi beyler ikiye
Bizi bölenlere yazıklar olsun
Dünya devletleri bize gülüyor
Sahipsiz işçiler boşa ölüyor
Yüreği yanmayana kolay geliyor
Yaramı sarmayana yazıklar olsun
Savaşta gürleyen işçi sesidir
Düşmanı sindiren gür nefesidir
Köylü memleketin efendisidir
Sözünde durmayana yazıklar olsun
Şehit olsa kurban olsa vatana
Esir düşse karşı korum tutana
Bizi ölüm çukuruna itene
Hesap sormayana yazıkları olsun
Aşık Kemal yaram işçi yarası
İnsana saygıdır bunun çaresi
Sanki maden değil de yüz karası
Bizi hor görene yazıklar olsun
Kemal Ekinci (Emekli Feniş işçisi)
12.02.1990
Kavga bitmedi
daha yeni başlıyor!
2013 yılı Haziran ayı Türkiye’de
işçilerin, emekçilerin, gençlerin,
kadınların çürümüş düzen karşısında
öfkesinin açığa çıktığı Taksim/Gezi
Parkı Direnişi ile toplumsal bir
silkelenmeye sahne oldu. Aradan 1 yıl
geçmesine rağmen öfke dinmedi,
sokaklar boş kalmadı.
Son 12 yıldır çürümüş sermaye devletinin
dümenini tutan AKP hükümetinin emekçilere
yönelik kendini bilmez politikaları
emekçilerin öfkesini şiddetlendirdi. AKP’nin
Gezi Parkı’nı para babalarına açmak istemesi
ve parkı savunanlara yönelik azgın polis
terörü bardağı taşıran son damla oldu.
Türkiye’de kadın cinayetlerinin artması,
eğitimin/sağlığın paralı olması, kardeş
halklara yönelik savaş politikaları, ABD
uşaklığı, sendikal haklara saldırı, taşeron
çalışma, iş cinayetleri, düşük ücretler
sokaklara çıkmak için yeterliydi. Fakat Gezi
Parkı’ndaki ağaçların kesilecek olması,
parkın sermayeye peşkeş çekilecek olması ve
ardından yaşanan polis şiddeti son damlaydı.
Taşan öfke Türkiye’nin, dünyanın
sokaklarına taşmış, haftaları, ayları bulmuş
bir direnişe dönüşmüştü.
Haziran’dan bugüne ne kaldı diye çok
soruluyor. Haziran’daki gibi yaşanan bir
direnişin veya etkilerinin kolayca bitmesi
beklenemez. Devlet saldırısıyla Taksim ve
Gezi Parkı direnişin 15. gününde boşaltılmış
olsa da işçi ve emekçiler sokakları boş
bırakmadı. Milyonlar Haziran ayında sokağın
gücünü görmüşler ve son bir yıl içindeki tüm
gündemlerde sokakların sesini
yükseltmişlerdir. Yolsuzluğun ve ayakkabı
kutularından paraların çıkmasının ardından,
Berkin Elvan’ın yaşamını yitirmesinden
sonra birikmiş öfkenin, enerjinin nasıl dışarı
çıktığını tekrar tekrar gördük. Berkin’in
cenazesine milyonlarca insan katıldı. AKP
hükümetinin yaptığı yolsuzlukların ortaya
çıkması da AKP’ye ve çürümüş düzene
duyulan öfkenin ne kadar haklı olduğunu
göstermiş oldu. Son olarak Soma’da yaşanan
işçi katliamı da kölece çalışma koşullarının,
insan hayatını hiçe saymanın geldiği boyutu
ortaya serdi. Devletin, maden işçilerinin
ölümünün sorumlularının peşine düşmek
yerine, tam da kan emici patronları korumak
için nasıl çabaladıklarına tanık olduk.
Haziran başlangıç, işçi sınıfı gelecek!
Haziran’da sokaklarda “bu daha
başlangıç” diyen işçilerin mücadeleyi
fabrikalarına taşıması patronlara verilecek en
önemli cevap olacaktı. İşçi ve emekçilerin
yoğun katıldığı Gezi Direnişi bir süre sonra
fabrikalarda ve çeşitli işyerlerinde de yankı
buldu. Bu noktada taşeron çalışmaya ve
düşük ücretlere karşı mücadeleye başlayan
Greif (Sünjüt) Çuval işçileri “İşgal, grev,
direniş!” diyerek artık hiçbir şeyin eskisi gibi
olmayacağını gösterdi. Gebze’de Feniş
Alüminyum İşçileri, Antalya’da ANTEKS,
İstanbul’da Moda Çorap, Kütahya
Seyitömer’de termik santral işçileri, Yatağan
işçileri, İstanbul, Bursa ve Darıca’da inşaat
işçileri, Karşı gazetesi çalışanları, Punto Deri
işçileri, Kumport Liman işçileri, M&T
Reklam işçileri işten atmalara, ücret
gasplarına, sendikalaşma hakkının önüne
geçilmesine, özelleştirmelere ve işyerlerinin
kapatılmasına karşı işyerlerini işgal ettiler,
fabrikalarının önünde direnişe başladılar,
Ankara’nın göbeğine seslerini taşıdılar.
Hadımköy’deki Greif çuval fabrikasını
işgal eden işçiler, Türkiye işçi sınıfının
tarihinde şanlı yerini aldı. Greif işçileri hem
hain sendikacılara hem patrona hem de
devlet saldırısına karşı 6o günlük fabrikayı
işgal ederek, polis saldırısının ardından bir
gün de çatıya çıkarak direngenliklerini ortaya
koymuşlardır. Taşeron çalışmaya, düşük
ücrete ve aşağılayıcı
çalışma koşullarına
karşı işçilere
yürünmesi gereken
yolu gösterdiler.
Haziran Direnişi ve sonrasındaki eylemler
sırasındaki polis terörü sonucunda ölümler ve
ağır yaralanmalar sonucunda sakatlanmalar
yaşandı. Greif işçilerine de aynı şiddette
saldırıldı. Ve son bir yıl içinde gerçekleşen
bütün eylemlere istisnasız polis saldırdı.
Haziran’dan bu yana aslında her zaman
yaşanan polis ve devlet şiddeti toplumsal
düzeyde yaşanmış ve üstü örtülemez bir
şekilde teşhir olmuştur. Ama şiddetin geldiği
boyut bile mücadeleden vazgeçirmemiş,
sokakları boşalttıramamıştır. 2014 Taksim 1
Mayıs’ı bunu gösteren en önemli örneklerden
biridir. 1 Mayıs’ın güçlenerek kutlanmasına
tahammül edemeyenler son iki yıldır kapatsa
da işçi sınıfı Taksim’den vazgeçmedi,
vazgeçmeyecek. 2014 Taksim 1 Mayıs’ında
direnenlerin, 2015 Taksim 1 Mayıs’ında da
Taksim’de olacağından kimsenin şüphesi
olmasın.
Haziran’dan Haziran’a...
Haziran’dan Haziran’a birçok gelişme
yaşandı. Ara ara durulan mücadelenin yeni
çıkış yarattığını da gördük. Haziran
Direnişi’nden alınan güçle 30 Mart’ta
sandıkta cevap vereceğini sananların nasıl
yanıldıklarına da şahit olduk. Sandıkta cevap
vereceğini düşünenler gördü ki seçimlerde
türlü türlü oyunlar dönmüştür. Sermaye
devletinin demokrasi aldatmacası olarak
gösterdiği seçimlerden ise emekçiler adına
hiçbir şey çıkmamıştır.
Haziran Direnişi’nin bir yılını geride
bırakıyoruz. “Bu daha başlangıç” diyerek
sokaklara çıkmıştık, mücadelenin devam
ettiğini ve edeceğini göstermek için sokakları
sermaye düzenine dar edelim.
Greif işçilerinden açıklama: “BU DAHA BAŞLANGIÇ”
Greif işçileri, bugün yaptıkları açıklama ile DİSK nöbetini
sonlandırdılar. Sermayeye, ihanete ve sendikal bürokrasiye karşı direniş
manifestosu anlamı taşıyan açıklamadan bir bölüm yayınlıyoruz.
Birliğimizin gücüne dayanarak, Kaveller’in ruhunu kuşanarak şalteri indirdik, fabrikamızı işgal
ettik. İnsana yakışır şartlarda çalışmak ve yaşamak istedik. Kölece çalışma koşullarına hayır dedik.
Bu kavgada başta ne diyorsak arkasında durduk, nasıl başladıysak öyle devam ettik. En önde
yürümeyi, bedel ödemeyi göze aldık. Bedel ödeme zamanı geldiğinde de ödemekten kaçınmadık. Kendimiz için değil sınıfımız için
direndik. Hiç pişman olmadık. Mücadelemizden dolayı mutlu ve gururluyuz. Her anı büyük bir ders olan direnişimizden öğrendik,
çelikleştik. Çünkü kendimize ve işçi sınıfına güveniyoruz. Artık sermaye ve uşakları kaybedecek, işçi sınıfı kazanacak, biz kazanacağız.
Büyük emeklerle yarattığımız büyük işgal eylemimizi, işçi sınıfımıza armağan ediyoruz. Ama daha fazlasını hep birlikte yaratmak
üzere bunu başlangıç sayıyoruz. Bütün dostlarımızı ve sınıf kardeşlerimizi yürekten kucaklıyor, omuz omuza yürümeye çağırıyoruz.
Greif İşçileri (26.05.14)
3
Haklarımız ve geleceğimiz için
kampanyaya güç ver!
Gebze,
Türkiye’nin
sanayisinin can
damarlarından
biri. Gebze
aynı zamanda
emek
sömürüsünün
en yoğun ve
vahşice
yaşandığı, yüz binlerce işçinin çalıştığı geniş bir sanayi havzası.
İşçi sınıfı olarak en önemli sorunumuz dağınıklığımız,
örgütsüzlüğümüz, sendikasız çalışıyor olmamızdır. Bunun en acı
sonucunu Soma’daki maden faciasında yaşadık. İş güvenliği
önlemlerini bir maliyet olarak gören bu alçaklık ve kan düzeni
işçilerin ekmeğine her gün kan doğruyordu. Soma bunun son örneği
oldu. Her yıl 1500 arkadaşımız bu kan düzeninde iş kazası adı
altında katlediliyor. Bizler ölüyoruz, sömürülüyoruz, yaşamımız
cehenneme dönüyor, ancak sermaye büyümeye devam ediyor.
Yıllardır emeğimizin daha yoğun sömürüsü üzerine uygulanan
planlar bitmek bilmiyor. Patronlar, sermayelerinin büyüdüğünü ilan
ediyorlar. Bizler haklarımızı istediğimizde ise ya kriz bahanesi ya da
işten çıkarılma tehdidi ile karşımıza çıkıyorlar. Bizler karşılık
vermedikçe, birliğimizi kurmadıkça daha pervasızca saldırıyorlar.
Önce emeklilik yaşını yükseltiler, ardından sendikalı işyerlerinden
sendikaları söküp attılar. Daha sonra zaten düşük düzeyde olan
ücretlerimiz sefalet düzeyine getirildi, eritildi. Taşeron çalışma ile
esnek çalışma ile iş güvencemiz elimizden alındı. Taşeron çalışma ile
bizlerin neredeyse her türlü hakkı ortadan kaldırıldı. Yasal
olmamasına rağmen uygulanan taşeron çalışma ile kıdem tazminatı,
yıllık izin, sendikalı olmak, iş güvencesi hayal oldu. Şimdi de kiralık
işçi yasası ile 15 günlük 1 aylık kiralanabilmemiz için yasa
çıkartılmak isteniyor. Bu arada işçilerin çıkarları için çıkan bir yasa
olmadı. Sermayedarların her istediği ikiletilmeden gerçekleştirildi,
İşsizlik Fonu gasp edildi.
Bizler Gebze’nin çeşitli sanayi havzalarında metal, plastik, lojistik
sektörlerinde çalışan işçiler olarak tüm bu hak gasplarını ve kölelik
koşullarını birlik olduğumuzda durduracağımıza inanıyoruz.
Taleplerimiz, haklarımız ve geleceğimiz için birlik olmaktan,
örgütlenmekten ve mücadele etmekten başka çaremiz yoktur.
Gebze, Darıca, Çayırova, Dilovası, Tuzla’daki tüm işçileri Gebze
İşçilerin Birliği Derneği’nin kölece çalışma koşulları karşısında,
taleplerimiz için başlattığı çalışmalara, kampanyaya güç vermeye
çağırıyoruz.
İşçi Katilleri Yargılansın!
Taşeron Çalışma Yasaklansın!
Herkese İnsanca Yaşamaya Yetecek Ücret!
Emeklilik Yaşı Düşürülsün!
Yaşasın İşçilerin Birliği!
Gebze İşçilerin Birliği Derneği
Taşeron çalışma ve biz işçiler üzerindeki etkileri
Yasalarda “alt işveren” olarak tanımlanan
taşeron çalıştırmanın biz işçilerin çalışma
yaşamındaki karşılığı güvencesiz çalışma,
uzun çalışma saatleri, düşük ücretler, kıdem
tazminatımızın gaspı, sendikasız çalışma, iş
kazaları ve cinayetleridir. Kısacası her türlü
kuralsız çalışmanın kural olarak hüküm
sürdüğü taşeron çalışmayla yaşamımız
köleleştirilmeye çalışılıyor.
İşverenin maliyeti daha aşağı çekme
yöntemlerinden biri olan taşeronlaştırmayla
üretim parçalanarak, bizlerin örgütlenmesi ve
bir araya gelmesi engellenir. Böylelikle bir
4
takım hak ve yetkilerimiz budanmaya
çalışılır. Bizlere güvencesiz ve
geleceksiz bir yaşam dayatılarak yasal
bir takım haklarımızı aramama
yöntemi olarak karşımıza çıkan
taşeron çalışma, iş güvencemizin
azalması, sendikalaşmamızın önüne
geçilmesi, ücret ve çalışma
koşullarımızın kötüleşmesi ve keyfi
işten atılmamız anlamına geliyor.
Tüm bu sorunlarla çalışma yaşamımızın
cehenneme çevrilmesi yetmezmiş gibi,
bizleri işverenlere pazarlayan taşeron
şirketlerin (akbabaların, simsarların)
pençesine bırakılmaktayız. İşçi istihdamı
yaratılması bahanesi ile ortaya çıkarılan, son
yıllarda sayıları giderek artan bu simsarlar
bizleri patronlara pazarlayarak emeğimizin
üzerinden haksız kazanç elde ediyorlar.
Alınterimizin karşılığı olarak işverenden
aldıkları ve 1200 ile 1400 TL arasında
değişen aylık ücretlerin yasada tanımlanan
asgari ücret miktarını bizlere reva görüyorlar.
Kısacası hayatı var eden biz işçilerin emeği
ve alınteri üzerinden asalakça yaşıyorlar.
Yaşadığımız ve asla kaderimiz olmayan
bu çalışma koşullarına daha ne kadar
katlanacağız? Bize reva görülen açlığa,
yoksulluğa, işsizliğe daha ne kadar
katlanacağız? Gelin sesimizi, mücadelemizi
birleştirerek, bir araya gelerek
örgütlülüğümüzü gerçekleştirelim. Açlığı,
sefaleti, yoksulluğu, işsizliği değil, insanca
bir yaşamı hak eden biz işçilerin
birleşmekten başka seçeneği yoktur. Aksi
halde kurtuluşumuz olamaz. Gün, birlikte
mücadele etme zamanıdır. Gün
fabrikalarımızda bir araya gelerek
örgütlülüğümüzü yaratma günüdür. Gün,
gündüzlerinde sömürülmeyen, gecelerinde aç
yatılmayan yarınlar için dişe diş mücadele
etme günüdür. Gün, “Kahrolsun ücretli
kölelik düzeni!”, “Yaşasın işçilerin birliği!”
şiarlarını yükseltme günüdür.
Metal TiS’lerinde seyirci değil,
yönetmen olalım!
2014-2016 Metal Grup Toplu İş
Sözleşmesi süreci Eylül ayı itibari ile resmen
başlamış olacak. Ancak süreç fiilen başlamış
durumda.
Patronlar fabrikalarda zam sürecinde
işçilerin beklentilerini olabildiğince aşağı
çekmek için her sözleşme sürecinde
yaptıkları gibi ekonomik kriz, iş azalması vb.
gerekçelerini alttan alta fabrikalarda
işleyerek, işçi çıkarma veya bunun
söylentilerini yayarak süreci etkileme
yönünde politikalarına başlamış durumdalar.
İşçiler cephesinden ise ne yazık ki durum
hiç iç açıcı değil. Özellikle sendikalar
cephesinden durum son derece vahim.
Satış ve ihanetin adı Türk Metal: Sendika
dışında her şeye benzeyen bu sendikanın
temel görevi işçilere sömürü ve sefaleti
dayatmakta patronlara yardımcı olmaktır.
Bunların asıl görevi kölelik sözleşmelerini
işçilere kabullendirmektir. Bu sendika
fabrikalarda yönetimin insan kaynakları
bölümünün bir birimi gibi çalışmaktadır.
Temsilcilerle konuşan her işçi sanki patronla
konuşuyormuş hissine kapılır. Hatta
temsilciyi karşına almak demek işten
atılmakla aynı şeydir. Böyle bir sendikadan
bu sözleşme sürecinde zaten işçiler temel
olarak çok fazla bir şey beklememektedir.
AKP’ye teslimiyetin adı Çelik-İş:
Bulduğu her fırsatta AKP’yle olan ilişkisini
övünç nedeni yapan bu sendika her zamanki
gibi bu süreçte de bir patron partisi olan
AKP’nin çıkarını ve isteklerini gözetecektir.
Ondan işçilerin çıkarlarını genişletmesini ve
savunmasını beklemek ahmaklık olsa gerek.
Zaten önceki sözleşme süreçlerinde de
gördüğümüz üzere bu sendikanın sürece dair
doğru dürüst bir politikası yoktur.
İcazet ve basiretsizliğin adı Birleşik
Metal-İş: Bu süreçte işçileri kendi çıkarlarını
geliştirme noktasında beklenti içerisinde
oldukları tek sendika Birleşik Metal’dir.
Ancak bu sendikanın da söylemleri ve pratik
hattı arasında tam bir zıtlık söz konusu.
Bulduğu her fırsatta mücadeleden, işçilerin
çıkarlarını koruma ve geliştirmeden
bahsederken iş uygulamaya gelince sürekli
yan çizmektedir. Patronları karşısına
almaktan kaçınan, fiili meşru mücadele
yerine patronlardan icazet alarak yol yürüyen
bir anlayışın hâkim olduğu bu sendikada ne
yazık ki bu süreci temelli olarak işçiler
lehine yönetebilecek bir mücadele
kapasitesinde ve iradesinde değil.
Sendikalar cephesinden tablo böyle iken
bu TİS sürecine işçiler müdahale etmezse iki
yıl aralıkla oynanan orta oyunu tekrar
sergilenecek. Türk Metal sözleşmeyi
patronların isteği doğrultusunda
imzalayacak. Çelik-iş onu takip edecek.
Birleşik Metal ise gürleyip ama yağmayarak
fotokopi sendikacılığına devam edecek.
Unutmamalıyız, işçiler sendikaların
yönetimini bürokratlara terk ettiği için
sendikalar bu halde. Sınıftan uzak, hatta
ihanet ve satış içinde…
İşçiler olarak seyretmeye devam ettiğimiz
sürece bu devran böyle devam eder.
Yaptığımız tek şey ise imzalar atılınca
sendikacılara ve patrona küfür etmek olur.
Kendimize şunu sormalıyız. Bizzat biz
işçileri ilgilendiren bu süreci biz neden
uzaktan seyrediyoruz?
Seyirci koltuğundan inip yönetmen
olmamız gerekmektedir. Bu süreçte bizim
kaderimiz belirlenmektedir.
Patronların hazırlıklarına başladığı bu
sürece müdahale etmek için işçiler olarak da
hazırlıklara başlamalıyız.
*Yapmamız gereken ilk şey ise fabrika
zemininde oluşturacağımız komitelerimizle
süreci işçiler olarak yönetmektir.
*Bunu yaparken özellikle sendikaların bu
süreçlerdeki uğursuz rolünü unutmayarak
onlardan bağımsız ve onları etki altına
almaya çalışan bir hareket tarzımız olmalı.
*Sürece tüm işçi arkadaşlarımızı katmaya
çalışan bir bakış açısıyla hareket etmeliyiz.
*İşçilere sorulmadan sözleşme
imzalanırsa sendikaya tepki göstermeliyiz.
Öncesinde ise sendikaya bu kararlılığımızı
göstermeliyiz.
Sermaye mezara, işçiler iktidara!
Sermaye devletinin işçi sınıfına, ezilenlere
yönelik siyasal ve ekonomik saldırıları
azgınlaştıkça çürümüş düzenin de sonu
gelmekte. İş cinayetleri, taşeron çalışma
sistemi, düşük ücretler, sendikalaşmanın
önündeki engeller, kadın
cinayetleri, paralı eğitim/sağlık,
ABD uşaklığı emekçilerin
sabrını taşırmakta. Soma’da
yaşanan katliam üzerine ortaya
çıkanlar ise bu düzenin ne kadar
barbarca olduğunu göstermekte.
Hal böyleyken işçi ve
emekçilerin örgütlenmekten ve kendisine
yapılan saldırılara karşı savaşmaktan başka
bir çaresi yoktur. İşçi ve emekçiler bu
çürümüş düzen karşısında seçeneksiz
değildir. Ya kapitalist barbarlık, ya
sosyalizm! Birincisi yaşadığımız sömürü
sistemi. İkincisi ise eşitliğin, adaletin,
özgürlüklerin, insanın insanı sömürmediği,
dillerin, ırkların, dinlerin ayrım olmadığı bir
toplum, sosyalizm...
İşçi sınıfı sosyalizm için sermayeyi
mezara gömmelidir. İşçi sınıfı nasıl
üretiyorsa öyle de yönetebilir. Tek tek
fabrikalarda sendikalaşma mücadelesi veren
işçiler elbet bir gün ordu gibi hareket edecek
ve bu düzeni alaşağı edecektir. Ve işçi sınıfı
kendi iktidarını kurarak sömürüsüz bir dünya
kuracaktır.
5
Çelik-İş Genel Kurulu’nda
patron işbirlikçilerine cevap verildi
18 Mayıs Pazar günü, Çelikİş Gebze Şube’nin Muallimköy
Öğretmen Evi’nde genel kurulu
vardı. Genel kurula direnişteki
Feniş işçileri ve EKU Fren
Kampana’dan atılan işçiler
katılarak Çelik-İş yönetimini
protesto ettiler.
Feniş işçileri delegelere
bildiri dağıtarak sendikacıların
ihanetini teşhir ettiler. Ayrıca
EKU işçileri de dışarıda “EKU
patronu ve Çelik İş KartalGebze Şube 24 işçi işten atıldı –
Bürokratlar, işbirlikçiler
sendikalardan defolun! /
EKU’dan atılan işçiler”
ozalitini açtılar. Sloganlarla
kapıda bekleyen işçilere karşı
jandarma çağırıldı. Oradan
gitmelerini isteyen jandarmaya
karşı, haklarını savunduklarını
söyleyen EKU işçileri
beklemeye devam etti.
Çelik-İş Sendikası’nın hain
yöneticileri ve Gebze’den çeşitli
sendikaların yöneticileri ön
koltuklarda yerlerini aldılar.
Samimiyetten uzak
konuşmaların ardından söz
isteyen Feniş işçilerine söz
verilmediği için Feniş işçileri
tepki gösterdi. Çelik-İş Gebze
Şube Başkanı Şerafettin Koç'un
Feniş direnişçisi bir işçiyi
azarlamasından sonra genel
kurul gerildi. Gerginliğin
ardından söz vermek zorunda
kalındı.
Söz alan Feniş direnişçisi,
genel sendikal yapıya ve Çelikİş Gebze Şubesi’nin ciddiyetsiz,
samimiyetsiz açıklamalarına
vurgu yaptı. Feniş’te, EKU’da
ve DHL’de Çelik-İş Gebze
Şubesi’nin ihanetlerinden,
patron sendikacılığından söz
ettikten sonra sendikaların
işçilerin denetiminde olmadığı
koşullarda iş cinayetlerinin ve
köleliğin son bulmayacağını
söyledi. Ardından yönetimi ve
sendika bürokratlarını teşhir ve
protesto eden Feniş direnişçileri
hep beraber “Kahrolsun sendika
ağaları!” sloganıyla dışarı çıktı.
Salonda sınırlı bir destek de
bulan sloganın ardından
“Haklarımız ve geleceğimiz için
uzlaşmacı, ihanetçi
sendikacılardan hesap
sormaya… Sendikalarda söz,
yetki, karar işçilere! / Feniş
Alüminyum İşçileri” pankartı
açılarak dışarıdaki EKU işçileri
ile birleştiler. Dışarıda
gerçekleşen basın
açıklamasında ihanetçilerden
hesap sorulacağı vurgulandı.
Legrand’da direniş sona erdi
Gebze’de bulunan Legrand
fabrikasında 28 Mart günü işten
çıkarılan Sual Seçkin, fabrika önünde
baş temsilcinin görevden alınması ve
işe iadesi için direnişe iki çocuğuyla
birlikte başlamıştı. 25 gün süren
direnişi boyunca ülkenin dört bir
yanından dayanışma mesajları aldığını ve çok sayıda kişi tarafından
ziyaret edildiğini bildiren Seçkin, örgütlü olduğu Birleşik Metal İş
Sendikası’nın sahip çıkmadığını ve direnişi sonlandırdığını ifade
etti. Yaptığı açıklamada, “Bitirdiğim yalnızca fabrikanın önünde
süren direniştir. Daha örgütlü bir Legrand, daha örgütlü bir
sendika mücadelem ise devam edecektir. Direniş boyunca beni
yalnız bırakmayan tüm emek dostlarına sonsuz teşekkür ediyorum.
Son sözü direnen emekçiler söyleyecek” dedi.
6
M&T Reklam’da direniş var!
Düzce 1.Organize Sanayi Bölgesi ve
Çayırova’da bulunan, M&T Reklam (Esti)
isimli iki fabrikada çalışan işçiler Birleşik
Metal-İş Sendikası’na üye oldular.bunun
üzerine ise 38 işçi işten atıldı.
M&T patronu sendikalaşmayı
parçalamak için Gebze'de 19, Düzce'de 19 işçiyi işten atması üzerine
her iki fabrika önünde de direniş başladı. Soma’da işçi katliamının
olduğu gün işten atılan Gebze’deki işçiler 15 Mayıs Perşembe günü
direnişe başladılar.
Direnişe ziyaretlerden…
Gebze Bağımsız Devrimci Sınıf Platformu (BDSP) ve Feniş
işçileri, Çayırova Şekerpınar’da kurulu bulunan fabrikaya direnişin
2. gününde “Yaşasın sınıf dayanışması!” şiarıyla bir ziyaret
gerçekleştirdi. BDSP adına yapılan konuşmada direniş selamlandı ve
ücretli kölelik düzenini yıkmak için direnişlerin gücünü birleştirme,
yeni mücadele mevzileri yaratma çağrısı yapıldı.
TAYSAD OSB’de çalışan metal işçileri, direnişin 3. gününde
08:00-16:00 vardiyası çıkışında bir ziyaret gerçekleştirdiler.
Alkışlarla direniş alanına gelen metal işçileri, direnişçi işçilerle
sohbet ederek deneyim paylaşımında bulundular ve dayanışma
içerisinde olacaklarını ifade ettiler.
Fabrika önünde eylem…
27 Mayıs Salı günü saat 17:00’da Birleşik Metal’in genel merkez
yöneticilerinin de katılımıyla bir basın açıklaması gerçekleştirildi.
Sendikalı olma hakkının gaspedilemeyeceği ifade edilerek
mücadelenin sürdürüleceği belirtildi.
Direnişçi işçiler
bizlere yol gösteriyor!
Benim eşim 9 aydır fabrikada
direnişte. 15 yıl boyunca bilfiil
çalış, sonrada patron kalksın
sana ben fabrikayı geçici olarak
kapatıyorum desin. Neden diye
sorulduğunda ise işlerim yok
desin. 600 işçiyi bir anda kapının
önüne koysun, hem de bunların
evini, çocuğunu hiç
düşünmeden. Şunu da
söylemeden geçemeyeceğim;
bizler zaten onların düşünmesini
de beklemiyoruz. Zaten
biliyoruz artık, patronlar
yıllardan beri bizlerin üzerinden
geçinen, çalan, yağmalayan
insanlardır. Bir de onların
hakkını savunan sahtekar devlet
var tabii ki. Bütün kanunlarını
kendilerine göre çıkarıyorlar.
Devlet patrondan yana, katil
polisi patrondan yana, yasasıkanunu patrondan yana.
Şunu çok ama çok iyi
biliyorum ki asıl güç bizlerde.
İşçiler olarak yaşamı elimizde
tutuyorsak, bunun farkındaysak,
bunlardan hesabı bizler
sorabiliriz. Ekmeğimizi,
alınterimizi çalanlardan hesap
soracağız.
Haberlere bakıyorum da her
gün greve, direnişe çıkan bir
fabrika duyuyorum. Haklarını
arayan emekçileri görüyorum ve
diyorum
ki helal
olsun
benim
işçi
sınıfıma,
yeri geldiğinde yeri göğü
inletiyorlar. Bugünlerde devam
eden ve şu an aklımda olan
fabrikalarda direnişte olan Feniş
Alüminyum, Greif, Karşı
Gazetesi vb. mücadeleler
çoğaldıkça bizim haklarımızı
aramamız ve sahip çıkmamız
gerektiğini çok daha iyi
anlıyorum.
Bunlar bizim için bir
deneyim. Bunlar bizlere yol
gösteriyor. Patronlardan,
hakkımızı çalanlardan nasıl
hesap sormamız gerektiğini
gösteriyor. Feniş 9 aydır
direnişiyle bizlere yol gösteriyor.
Greif bizlerin olan sendikalara
nasıl sahip çıkmamız ve sendika
uşaklarından nasıl hesap
sormamız gerektiğini gösteriyor.
Son olarak diyorum ki birleşelim
gücümüze güç katalım. Bizleri
sömürenlerden, bizlerden
çalanlardan, çocuklarımızın
geleceğinden çalanlardan hesap
soralım.
Feniş direnişçisinin eşi
“Patronlara göre hakkını arayan
işçiden kötüsü yok…”
Ben şu an çalışmıyorum ama
çalıştığım zamanlarda iş
yerlerinde birçok sorunla
karşılaştım. Hem işler çok
yorucu oluyor hem de bir kadın
olarak ikinci sınıf muamele
görüyoruz. Bir kadınsan hemen
seni küçümsemeye başlıyorlar iş
yerinde.
Bu kadındır, her dediğimizi
yapar, ne iş versek ona koşar
gözüyle algılıyorlar ama biraz
bilinç sahibi olduğumuzda ne
kadar işini düzgün yapsan da
önce seni çıkarıyorlar.
Ben de her kadın gibi bunlara
benzer sorunlar yaşadım. Kısaca
yaşadığım bir örneği sizlerle
paylaşmak istiyorum.
3 kadın bir mutfakta
çalıyorduk. Diğer kadınlar ne
söylense onu yapıyor, hiç ses
çıkarmıyorlardı. Hatta bazen
ustabaşlarının işlerini bile onlar
yaparlardı, ben karşı çıkıyordum.
“Bu fazladan yaptığımız işin ne
bize bir faydası var ne de
yanımızdaki diğer arkadaşlara.
Siz böyle yaptığınız sürece
işleriniz çok daha fazla artar ve
de sizin böyle yapmanız bir
diğer arkadaşın ekmeğine mal
olur” diyordum. Ama arkadaşlar
işten çıkarılma korkusu
yüzünden hep kabul etmek
zorunda kalıyorlardı.
Tam da benim dediğim gibi
oldu. Müdür gelip tabii ki her
birimizle ayrı ayrı konuşarak şu
teklifi yaptı: “3 kadından birini
işten çıkarayım böylece siz çok
mesai yapar daha fazla
kazanırsınız.” Ben onların
dediğini yapmadığım için bana
en son geldi. Ben arkadaşlara
sakın böyle bir şeyi kabul
etmeyin dedim. Benle
konuşmaya sıra geldiğinde de
müdüre dedim ki, “Buradan ben
veya diğer arkadaşlardan biri
işten çıkarıldığı an burayı
başınıza yıkarım. Herkes burada
ihtiyaç sahibi. Herkesin
çalışması gerekiyor, sizlerin
insanları kandırmaya hakkınız
yok. Ne ben çıkarım ne de siz
burada benim bir arkadaşımı
işten çıkarabilirsiniz.” Müdür,
“Sen bunları böyle alıştırıyorsun,
bize karşı çıkıyorlar. Bunların
hakkını aramak sana mı kaldı”
diyerek çıkıştı. Ben de “Evet,
bana kaldı” diye cevap verdim.
Çünkü onlar da benim gibi
emekçi kadınlardı. Canla başla
çalışıp evine ekmek götürme
derdinde olan insanlardı.
Benim sert tutumum
yüzünden bizlere dokunamadılar.
Ama başka yerlerde bir sürü
insanın ekmeğini elinden aldılar
ve bunun gibi bir sürü sorunla
karşılaşıyorduk. Biraz hakkını
savundun mu senden kötüsü yok.
Müdürü içinde patronu içinde
aynıdır bu. Ama şunu çok iyi
biliyorum ki onların bize ihtiyacı
var, bizlerin onlara değil. Kadın
olsun erkek olsun işçileremekçiler olarak hayatı bizler
var ediyoruz ama bizler
yaşayamıyoruz, patronlar ve
onların paralı uşaklarının
yüzünden.
Çayırova’dan bir
emekçi kadın
Hürriyet Mahallesi’ne yıkım kararı...
Hürriyet Mahallesi’nde 12 eve yıkım kararı geldi. Yıkım
kararlarının evlere ulaşmasının ardından belediye ile görüşüldü.
Görüşme sırasında gerilim yaşanmasının sonucunda tartışma
arbedeye dönüştü.
Beylikbağı Parkı’nın arkasına yapılmakta olan Kültür Merkezi’nin
de kaçak yapı statüsünde olduğunu öğrenen mahallelinin tepkisi arttı.
Hürriyet Mahallesi’nde yaşayan emekçiler ve Kentsel Dönüşüme
Karşı Mücadele Platformu tarafından yıkımlara karşı barınma
hakkını savunan mücadelelerini sürdüreceklerini ifade edildi.
Yıkımların diğer mahallelerde de hızlıca uygulanmaya başlayacağı ve
birlikte hareket etmenin önemi belirtildi.
Betesan Bant’ta işçiler eylemde...
Yaklaşık 120 kişinin çalıştığı Betesan Bant’ta bu yılın
başından itibaren maaşlarda düzensiz ödeniyordu. Avansların
kaldırılmasıyla başlayan süreç, maaşların geç yatırılmasına, artık
maaşların yatırılmamasına kadar süreç ilerledi. İşçilerin artık
yeter diyerek, 23 Mayıs’ta iş durdurma eylemine geçtiler. 28
Mayıs’a kadar devam edecek eylemler, işçiler ile patronun
görüşmesi sonucunda 26 ve 27’nci günleri ücretli izin olarak
yansıtıldı. Gebze Petrol-İş Şubesi’nin örgütlü olduğu fabrikada
işçiler talepleri kabul edilene kadar, ücretler düzenli ödenene
kadar iş durdurma eyleminin devam edeceği belirtiliyor.
Soma eylemine katılan
taşeron işçilerin günlüğü kesildi
Beylikbağı’nda kurulu olan sendikalı olan plastik sektöründeki
bir fabrikada çalışan taşeron işçiler de Soma için yapılan eyleme
katılarak iş durdurdurlar. İş durdukları günkü yevmiyelerini
Soma’daki işçilere gönderecek olan işçiler, taşeron patronundan
tehdit edildi.
Taşeron patronu öğlen saatlerinde arayarak çalışmadıkları için
o günkü yevmiyelerini vermeyeceğini söyledi. Bunun üzerine
işçilerin tepkisi arttı. Hepsi kadın olan taşeron işçilerin bir kısmı,
taşeron şirkete görüşmeye gitti. Taşeron patronunun pervasız
tutumlarının sonucunda işçiler, işten ayrıldılar.
Mecaplast’ta sözleşme sürecinde
uyuşmazlık devam ediyor
TAYSAD’da kurulu bulunanMecaplast fabrikasında aylardır
patron ile görüşmeler devam ediyor. Patronun eldeki hakları
almaya dönük hamlelerinin karşısında sözleşme masasında
anlaşılamadı.
Bir süredir fabrikada sakal bırakma eylemleri gerçekleşiyor.
Anlaşma sağlanamadığı koşullarda eylemlerin artarak devam
edeceği belirtiliyor.
Madenleri mezara çevirenler
bizlerin geleceğini karartanlardır
Soma’nın öfkesini taşıyoruz. Bu öfke sonlanmayacak. Çünkü
biliyoruz, Soma’da kara elmas diyarını mezarlığa çevirenler
bizlerin geleceğini karartanlardır.
Bugün Soma’da yaşanan iş cinayetlerine kader diyorlar. İhmal
yüzünden, kâr hırsı yüzünden önlem almayarak işçileri öldürmek
kader değildir. 15 yaşındaki Kemal’in maden de ölmesi kader
değildir. Yüzlerce işçinin göçük altında bırakılması, arama
çalışmalarının sonlandırılıp madenin mezara dönüştürülmesi
katliamdır. Bizde öğrenciler olarak bu katliama sessiz
kalmıyoruz, hesap sormaya çağırıyoruz!
Tüm liseli arkadaşlarımızı yükselttiğimiz sesimize güç
vermeye çağırıyoruz.
Sesimizi yükseltiyoruz çünkü eğitimi paralı hale getirerek
hakkımızı elimizden alıyorlar.
Sesimizi yükseltiyoruz çünkü stajyerlik adı altında ücretsiz
köleye dönüştürüyorlar.
Sesimizi yükseltiyoruz çünkü hayatımızı sınavlarla ölçerek
hayallerimizi eliyorlar.
Gebze’den liseliler
7
15-16 Haziran’ın direngenliği ve kararlılığıyla
sokağa, mücadeleye!
15–16 Haziran 1970’de işçiler, kapatılmak istenen sendikaları
DİSK’e sahip çıkmak için harekete geçtiler. O yıllarda sermaye,
devlet eliyle kurulan Türk-İş dışında başka bir sendika
istemiyordu. O dönem hükümette bulunan AP eliyle yasa
çıkartıldı. 274 Sayılı Sendikalar Kanunu ile 275 Sayılı Toplu
Sözleşme, Grev ve Lokavt Kanunu’nda bazı değişiklikler
yapılarak DİSK’in tasfiyesi planlanıyordu.
Yasa meclisten geçtikten sonra 15 Haziran’da 100′ü aşkın işyerinden 100 bine yakın işçi sokaklara döküldü. İstanbul ve İzmit’te yürüyüş
kolları oluşturularak alanlara akan işçi selini asker ve polis barikatları durdurmaya yetmedi. İstanbul ve İzmit’te on binlerce işçi, gasp
edilmek istenen örgütlenme hakları için korkusuzca asker ve polis barikatlarının üzerine yürüyerek, demokratik hak ve özgürlükler için
çatıştılar. Bu büyük işçi direnişi, işçi sınıfının tarihine altın harflerle kazındı.
Türkiye işçi sınıfının mücadele tarihinde önemli bir yerde duran 15-16 Haziran direnişinin yıldönümündeyiz. İşçi sınıfına ve emekçilere
dönük hak gasplarının ve saldırıların yoğun olduğu bu dönemde 1 Mayıs’ta Taksim iradesi, Haziran Direnişi, Greif işgali mücadeleye güç
verirken 15-16 Haziran ruhunu kuşanmalı, sokaktaki mücadeleyi büyütmeliyiz.
TALEPLERİMİZ İÇİN YÜRÜYORUZ
KARANFİL DESTANI
emeğin çocukları
akarak isyan caddelerinden
sabırsız türkülerle
geçtiler
tüm engeller üzerinden
iş ve özgürlük kavgası
yüce sevdası umudun
yazıldı şanlı harflerle
ezilenlerin tarihine
1970 yılında
güneşli bir gelecek aşkına
yüz bin karanfilin
destanıydı yazılan
Taşeron çalışma yasaklansın!
İnsanca yaşamaya yeten ücret!
Emeklilik yaşı düşürülsün!
İş güvenliği önlemleri alınsın!
15 Haziran Pazar
Gebze Trafo Meydanı
Saat: 14.00
GEBZE İŞÇİLERİN BİRLİĞİ DERNEĞİ
Hacı Halil Mah. O. Gazi Cad. Gencallar Yanı
Karalar İşhanı 30/3 Gebze Tel: 0542 843 16 01
15–16 Haziran
Ataman İnce
İşçi Bülteni Özel Sayı: 1140 * Fiyatı: 25 Kr * Haziran 2014 * Sahibi ve S. Yazı İşleri Md.: Tayfun Altıntaş * Yayın Türü: Yerel, süreli, siyasi, ayda bir, Türkçe *
EKSEN Basım Yayın Ltd Şti *Millet Caddesi Sultan Cami Sk. No:2/9 Fatih/İSTANBUL * Tel/Fax: (0212) 621 74 52 *
Baskı: Özdemir Mat. Davutpaşa Cad. Güven Sanayi C BlokNo:242 Topkapı/İSTANBUL * Tel: (0212) 577 54 92

Benzer belgeler

Iran öncü işçilerin bildirgesi,Türkiye işçileri, acınızı paylaşıyoruz

Iran öncü işçilerin bildirgesi,Türkiye işçileri, acınızı paylaşıyoruz üzere bunu başlangıç sayıyoruz. Bütün dostlarımızı ve sınıf kardeşlerimizi yürekten kucaklıyor, omuz omuza yürümeye çağırıyoruz. Greif İşçileri (26.05.14)

Detaylı

Köleliği Kabul Etmeyelim! - Uluslararası İşçi Dayanışması Derneği

Köleliği Kabul Etmeyelim! - Uluslararası İşçi Dayanışması Derneği meslek hastalıkları ile genç yaşta tükenen işçilerin emekli olması neredeyse imkânsız. İş saatleri uzun, çalışma koşulları oldukça ağır ve yıpratıcıyken, hangi işçi 65 yaşında emekli olduktan sonra...

Detaylı

Haziran 2016 - KIZIL BAYRAK

Haziran 2016 - KIZIL BAYRAK bizlerin neredeyse her türlü hakkı ortadan kaldırıldı. Yasal olmamasına rağmen uygulanan taşeron çalışma ile kıdem tazminatı, yıllık izin, sendikalı olmak, iş güvencesi hayal oldu. Şimdi de kiralık...

Detaylı