SOSYAL BLMLER ARAŞTIRMA DERGS (SBArD)

Transkript

SOSYAL BLMLER ARAŞTIRMA DERGS (SBArD)
Akademik Ara t rma
ve
Dayan ma Derne i
SOSYAL B L MLER
ARA TIRMA DERG S
(SBArD)
D YARBAKIR 2011
SOSYAL B L MLER ARA
DERG S
TIRMA
Y l: IX Say : 17 Sayfa: 1 – 155 SBArD Mart 2011 ISSN 1304 - 2424
Sosyal Bilimler Ara t"rma Dergisi, Edebiyat, Hukuk, Psikoloji,
Sanat, Sosyoloji, Tarih ve di er sosyal bilim dallar ndaki bilimsel
çal malar n y lda iki kez -Mart ve Eylül- aylar nda yay mland
hakemli bir dergidir.
Yay"nc"
Akademik Ara t rma ve Dayan ma Derne i (AKADER)
Turgut Özal Bulvar Onur Apt. No: 56/5 Ba lar-Diyarbak r / Türkiye
Internet: www.akader.org --- www.akader.info
Sahibi
AKADER ad na Seyit Ahmet ATAK
Sorumlu Yaz" leri Müdürü
Prof. Dr. Ahmet C?HAN
Ba Editör
Yrd. Doç. Dr. Mehmet Salih ERKEK
Yay"n Kurulu
Yrd. Doç. Dr. Mehmet Salih ERKEK
Yrd. Doç. Dr. Mustafa SARIBIYIK
Yrd. Doç. Dr. Bülent SÖNMEZ
Ö r. Gör. Seyit Ahmet ATAK
SOSYAL B L MLER ARA
TIRMA DERG S
Y l: IX Say : 17 Sayfa: 1 – 155 SBArD Mart 2011 ISSN 1304 - 2424
leti
im Adresleri
Yrd. Doç. Dr. Mehmet Salih ERKEK
Dicle Üniversitesi Ziya Gökalp E itim Fakültesi
21280 Diyarbak r / Türkiye
Tel: 0505 637 55 63
[email protected]
Yrd. Doç. Dr. Ömer Ergün
Dicle Üniversitesi Hukuk Fakültesi
21280 Diyarbak r / Türkiye
Tel: 0505 631 77 70
[email protected]
www.akader.org --- www.akder.info
At"f Önerisi Örne5i
SBArD 2005 Sy. 6, sh. 15
SBArD 2005, sh. 15
Bask"-Cilt:
Damla Ofset
www.damlaofset.com.tr
Mart 2011,Konya
SBArD 2011, 17
SBArD HAKEM KURULU
Prof. Dr. Mehmet AKGÜN, Pamukkale Üniversitesi
Prof. Dr. Jahin AKINCI, Selçuk Üniversitesi
Prof. Dr. Mehmet AYAN, Selçuk Üniversitesi
Prof. Dr. Gül AKYILMAZ, Selçuk Üniversitesi
Prof. Dr. Zeki ASLANTÜRK, Marmara Üniversitesi
Prof. Dr. Mustafa AVCI, Selçuk Üniversitesi
Prof. Dr. Hasan BAHAR, Selçuk Üniversitesi
Prof. Dr. Salim CÖHCE, ?nönü Üniversitesi
Prof. Dr. Faz l Hüsnü ERDEM, Dicle Üniversitesi
Prof. Dr. ?hsan ERDOMAN, Gazi Üniversitesi
Prof. Dr. Gürer GÜLSEV?N, Ege Üniversitesi
Prof. Dr. Ahmet KALA, ?stanbul Üniversitesi
Prof. Dr. Bekir KARLIMA, Marmara Üniversitesi
Prof. Dr. Hasan KAVRUK, ?nönü Üniversitesi
Prof. Dr. Huriye KUB?LAY, Dokuz Eylül Üniversitesi
Prof. Dr. Taketsugu OKAVA, Yamagata Üniversitesi
Prof. Dr. Hayrettin ÖKÇES?Z, Akdeniz Üniversitesi
Prof. Dr. Saadettin ÖZÇEL?K, Dicle Üniversitesi
Prof. Dr. Vecihi ÖZKAYA, Dicle Üniversitesi
Prof. Dr. Meral ÖZTOPRAK-SAMIR, Akdeniz Üniversitesi
Prof. Dr. Ekrem SARIKÇIOMLU, Süleyman Demirel Üniversitesi
Prof. Dr. Aziz Can TUNCAY, F rat Üniversitesi
Prof. Dr. ?. Hakk ÜNAL, Ankara Üniversitesi
Prof. Dr. Samim ÜNAN, ?stanbul Üniversitesi
Prof. Dr. Bayram ÜREKL?, Selçuk Üniversitesi
Prof. Dr. Ramazan YILDIRIM, Selçuk Üniversitesi
Prof.
Ahmet ATAN, Gazi Üniversitesi
Prof. Dr. Adnan TEPEC?K, Gazi Üniversitesi
Prof. Dr. ?lyas DOMAN, Gazi Üniversitesi
Prof. Dr. Hakan HAKER?, Selçuk Üniversitesi
Prof. Dr. Remzi KILIÇ, Ni de Üniversitesi
Prof. Dr. Ahmet C?HAN, Nev ehir Üniversitesi
Prof. Dr. Ahmet KANKAL, Dicle Üniversitesi
Prof. Dr. M. Alaaddin YALÇINKAYA, Karadeniz Teknik Üniversitesi
Prof. Dr. Salim KOCA, Gazi Üniversitesi
Prof. Dr. E. Semih YALÇIN, Gazi Üniversitesi
Prof. Dr. ?lhan ERDEM, Ankara Üniversitesi
Prof. Dr. Halil KALABALIK, Sakarya Üniversitesi
Prof. Dr. Ali GÜLER, Abant ?zzet Baysal Üniversitesi
Prof. Dr. E. Ayd n KOLUKISA, Ni de Üniversitesi
Prof. Dr. ?brahim COJKUN, Dicle Üniversitesi
Prof. Dr. Muhittin TUJ, Selçuk Üniversitesi
Prof. Dr. Sabri EY?GÜN, Dicle Üniversitesi
Prof. Dr. Ejder OKUMUJ, Dokuz Eylül Üniversitesi
Doç. Dr. Aziz TAJDELEN, Akdeniz Üniversitesi
Doç. Dr. Ali YILDIRIM, F rat Üniversitesi
Doç. Dr. Zafer ZEYTIN, Akdeniz Üniversitesi
Doç. Dr. Hüseyin ELMAS, Selçuk Üniversitesi
Doç. Dr. Üzeyir OK, Cumhuriyet Üniversitesi
Doç. Dr. Mehmet BEJ?RL?, Çank r Karatekin Üniversitesi
Doç. Dr. Sebahattin ÇEV?KBAJ, Atatürk Üniversitesi
Doç. Dr. Behçet ORAL, Dicle Üniversitesi
Doç. Dr. Ramazan ÇALIK, Selçuk Üniversitesi
Doç. Dr. Muhammet TASA, Selçuk üniversitesi
Doç. Dr. M. Edip ÇAMMAR, Dicle Üniversitesi
Doç. Dr. ?brahim SOLAK, Selçuk Üniversitesi
SOSYAL B L MLER ARA TIRMA DERG S
YAYIN LKELER
1) SBArD’a yay mlanmak için gönderilecek eserler Word 6 veya daha sonraki sürümlerde
yaz lm olmal d r.
2) Yaz larda Standard (normal) ablon kullan lmal ve özel biçimlendirme yapmaktan kaç n lmal d r.
3) Eser metni Times New Roman yaz tipi (12 punto) ve tek sat r aral ile yaz lmal d r. Her
paragrafta paragraf bo lu u b rak lmal d r.
a. Ba l klar n a a daki biçimde olmas na dikkat edilmesi gerekir.
I. Ba l k 1
1. Ba l k 2
a. Ba l k 3
i. Ba l k 4
b. Çal man n sonuna Kaynakça eklenmelidir.
4) Dipnotlar Times New Roman yaz tipi (10 punto) ile yaz lmal ve sayfa sonuna eklenmelidir. Dipnot metinleri nokta ile bitirilmelidir. Referans gösterilen eserler/kaynaklar, sayfa
alt nda gösterilmesinin yan nda metin dâhilinde ve usulüne uygun olarak parantez içerisinde de gösterilebilir, ancak aç klamalar mutlaka dipnotta yer almal d r.
5) Tablo ve Resimler, çal mada bulunmak istenen yere, B5 kâ t format na uygun olarak
yerle tirilmi olmal d r.
6) Eserlerin Türkçe ve ?ngilizce / Almanca / Frans zca / ?talyanca dillerinden birinde yaz lm özetleri ve anahtar kelimeler ana ba l takiben metne eklenmelidir.
7) Eserler, A4 kâ da üç nüsha ç kt s yla birlikte 3 Disket’e ya da CD’ye kay tl olarak
SBArD ileti im adresine gönderilmelidir.
8) SBArD’a gönderilen çal malar Yay n Kurulunun de erlendirmesi ve ilgili Hakemin
olumlu görü ü üzerine yay mlan r.
9) SBArD’a gönderilen eserler sahiplerine iade edilmez.
10) Eserlerin yay m hakk SBArD’a aittir. SBArD’da yay mlanan eserler yaz l izin al nmadan k smen ya da tamamen herhangi bir ekilde ço alt l p yay mlanamaz; bilimsel çal malarda at f kurallar na uyularak kaynak gösterilebilir.
SBArD’da yay mlanan yaz lardan dolay sorumluluk makalenin sahibine aittir. Yay mlanan eserlerde ileri sürülen görü ler, eser sahibine ait olup, SBArD’ ba"lamaz.
SBArD 2011, 17
© SBArD
Ç NDEK LER / INDEX
SAYFALAR / PAGES
Y lmaz KARADEN Z
RAN BATILILA MA HAREKET N N ÖNDERLER NDEN M RZA
MALKUM HAN N ZAMÜDDEVLE (1833-1908)
MIRZA MALKUM KHAN NIZAMUDDEVLE (1833-1908) AS ONE OF
LEADERS OF IRANIAN WESTERNIZATION MOVEMENT
1–8
Durmu Volkan KARABO A
XV-XVI. YÜZYILLARDA OSMANLI DEVLET ’NDE HUBUBAT
VE BAKL YAT ÜRET M VE UMUM DA*ILIMLARI
PRODUCTION OF CEREALS AND PULSES WITH THE GENERAL
DISTRIBUTION OF THE OTTOMAN STATE BETWEEN XV-XVI.
CENTURIES
9 – 26
Hüseyin ELMAS
19. YÜZYIL ÖNCES OSMANLI M NYATÜRLER NDE BATI ETK S
WESTERN INFLUENCES ON THE OTTOMAN MINIATURES BEFORE
THE 19th CENTURY
27 – 38
Osman DO ANAY-Emine KÖKER
GERMAN KOPOL S (ERMENEK) NEKROPOLÜ VE D STYL IN ANT S
CEPHE PLANLI B R KAYA MEZARI
THE NECROPOLIS OF GERMANIKOPOLIS (ERMENEK) AND
A ROCK TOMB WITH ITS DISTYL IN ANTIS FACADE PLANNED
39 – 56
H. smail ASLANTA'
Ö*RETMENLER N SINIF Ç Ö*RET M ETK NL KLER N N
Ö*RETMEN ADAYLARININ GÖRÜ LER NE GÖRE
DE*ERLEND R LMES
ASSESING TEACHERS’ CLASSROOM INSTRUCTION ACTIVITIES
BASED ON TEACHER CANDIDATE’S OPINIONS
57 – 68
Habib ÖZGAN-Bayram ÇET N-Ebru KÜLEKÇ
LKÖ*RET M KADEMES NDE GÖREV YAPAN Ö*RETMENLER N
ÖRGÜTSEL S N Z M DÜZEY N N BAZI DE* KENLERAÇISINDAN
NCELENMES
OBSERVING PRIMARY EDUCATION GRADE TEACHERS
ORGANIZATIONAL CYNICISM LEVELS ACCORDING TO THE
SOME SPECIFIC VARIABLES
69 – 84
Seyit Ahmet ATAK
HO GÖRÜ KAVRAMININ VOLTA RE FELSEFES NE ÇE TL
YANSIMALARI
VARIOUS REFLECTIONS OF TOLERANCE CONCEPT IN VOLTAIRE
PHILOSOPHY
85 – 101
Ç NDEK LER / INDEX
SAYFALAR / PAGES
Sema YILMAZ GENÇ
JOHN KENNETH GALBRAITH’IN YERLE K KT SADIN
VARSAYIMLARINA YÖNEL K ELE T R LER
JOHN KENNETH GALBRAITH’S CRITICISM OF DOMINANT
ECONOMICS’ ASSUMPTIONS
103 – 113
Emin Erdem KAYA
CUMHUR YET SONRASI MÜZ K POL T KAMIZ VE BATIYA YÖNEL M
AFTER THE ESTABLISHMENT OF REPUBLIC OUR MUSIC POLITICS
AND WESTERN INCLINATION
115 – 120
M. Devrim BABACAN
CAZ MÜZ * VE TÜRLER ÜZER NE B R ÇALI MA
A STUDY ABOUT JAZZ MUSIC AND JAZZ STYLES
121 – 128
Özcan ÖZKARAKOÇ
LKÖ*RET M II. KADEMEDE ÜÇ BOYUTLU SANAT
UYGULAMALARININ YARATICILI*IN GEL MES NE ETK S
THE EFFECTS OF THREE-DIMENSION ART PRACTICE ON THE
IMPROVEMENT OF CREATIVITY IN THE PRIMARY
SCHOOL-SECOND LEVEL
129 – 144
Mehmet Kamil CO'KUN
ORTAÖ*RET M Ö*RENC LER N N ANNE BABAYA GÜVENL
BA*LANMA DÜZEYLER N N D N KÜLTÜRÜ ve AHLAK
B LG S DERS NE YÖNEL K TUTUMLARINA ETK S
THE EFFECT OF HIGH SCHOOL STUDENTS’ LEVELS OF SECURE
ATTACHMENT TO PARENTS ON THEIR LEVELS OF ATTITUDE
TOWARDS RELIGION COURSE
145 – 155
RAN BATILILA MA HAREKET N N ÖNDERLER NDEN M RZA
MALKUM HAN N ZAMÜDDEVLE (1833-1908)
Y lmaz KARADEN Z
Özet / Abstract
ran’da Kaçar idaresinin devam etti i dönemde siyasi bir ahsiyet olarak ortaya ç kan Malkum
Han, Paris’teki tahsilini tamamlad ktan sonra ülkesine dönerek bat l la ma hareketinin öncüsü olmu tur.
ran hariciyesinde ba layan siyasi serüveni, Rusya’n n Tahran elçili indeki tercümanl
ile devam
etmi tir. Herat’ n ran taraf ndan muhasara edilmesi s ras nda ngiltere ile yap lacak görü melerde
görevlendirilmesi, siyasi hayat n de i tirmi tir. Nas rüddin (ah’ ikna ederek ran’da ilk mason te kilat
olan Feramu hane’yi tesis etmesi, ngiltere ile olan ili kilerini üst seviyeye ç kartt rm t r. (ah’ n Londra
seyahati s ras nda ngiliz sermayedarlara verilen imtiyazlar kar l nda büyük miktarda rü vetler alm t r.
ran’ n kurtulu unu bat n n medeniyet unsurlar nda bulan Malkum Han, yazd
risalelerde bunu dile
getirmi tir. Eserlerinde me rutiyet fikrini hararetli bir ekilde savunarak siyasi iktidar n y prat lmas ve
nihayetinde me rutiyetin ilan nda önemli rol oynam t r.
Anahtar Kelimeler: Malkum Han, ran, Me rutiyet, Feramasoneri, ngiltere
MIRZA MALKUM KHAN NIZAMUDDEVLE (1833-1908) AS ONE OF LEADERS OF IRANIAN
WESTERNIZATION MOVEMENT
Malkum Khan who emerged as a politic figure in the era which Kacar’s dominion goes on in
Iran, coming back to his country after completed his education in Paris, he became the pioneer of the
westernization movement. His politic adventure that started in Iran foreign affair goes on with
translatorship in Russia’s Tahran embassy. His being changed with the debate with England in the course
of surrounding of Herat by Iran has changed his politic life. As a result of persuading Nas rüddin Shah by
founding the first mason organisation Feramu hane, reached his relations with English to high level. He
accepted big bribes in the course of Shah’s London visit for charters given to English visitors. Malkum
Khan who finds Iran’s release in West’s civilization fact, put into words this in pamphlets he wrote. By
defending the idea of constitutionalism heatedly, he played an important role in wearing out of goverment
and ultimately in announcement of constitutionalism.
Key Words: Malkum Khan, Iran, Constitutionalism, Feramasoneri, England
Giri!
Mirza Malkum Han Nizamüddevle, 1833’te ran’ n Do u Azerbaycan
Eyaleti’nin Culfa ehrinde orta halli bir Ermeni ailenin o lu olarak do mu tur. Babas
Mirza Yakub sfahani, genç ya ta Avrupa ülkelerine gitmi , Fransa ve Rusçay
ö renmi tir. Rusya’da iken Rus ara t rmac larla birlikte Orta Asya ara t rmalar na
kat lm , ran’a döndükten sonra Rusya’n n Tahran elçili inde tercümanl k yapm t r.
sfahan’daki ailesini Tahran’a getirmi ve burada ikamet etmi tir.1 Fransa’n n önde
gelen dü ünürlerinden Jean-Jacques Rousseau ile akraba oldu unu iddia etmi tir.2
Mirza Yakub’un Rousseau ile akrabal k konusunu iddia etmesi tamam yla siyasi ikbal
1
2
Yrd. Doç. Dr., Mu Alparslan Üniversitesi E itim Fakültesi Sosyal Bilgiler E itimi ABD.
Mirza Malkum Han, Mecmua- Asar- Mirza Malkum Han (tahs. Muhammed Muhit Tabatabai),
Tehran, 1327, s. 5.
Hücetullah Asil, Zendegi ve Endi e-i Mirza Malkum Han Nizamüddevle, Tehran, 1376, s. 14.
SBArD
Mart 2011, Say 17, sh. 1 – 8
için ortaya at lm t r.3 Mirza Yakub sfahani’nin slâm dinine giri i de ara t rmac lar
taraf ndan do rulanmam t r. slâm dininin gereklerini yerine getirdi ine dair
ara t rmac lar n kayd bulunamam t r. Zira o lu Malkum’u henüz on ya nda iken
Paris’teki Ermeni Manast r na kaydettirerek ilk ve orta tahsilini burada
tamamlatt rm t r. Malkum, Fransa’da bulundu u süre içerisinde ünlü sosyolog Isidore
Marie Auguste François Xavier Comte (1798 - 1857)’nin eserlerini okumu ve
fikirlerinden etkilenmi tir. Ayr ca Avrupa’daki teknik geli meler, büyük fiziki mekânlar
ve sosyal hayat n renklili i fikri yap s nda derin izler b rakm t r. ran’ n geri kalm l k
s n r n , bat ya yeti emeyecek uzakl kta bir noktada görmü tür. Fransa’daki e itimi yedi
y l süren Malkum Han, Paris Politeknik okulunu bitirdikten sonra ran’a dönmü ve
Hariciye Nezareti’ndeki Tercüme Odas ’nda i e ba lam t r.4
Nas rüddin (ah’ n sadrazam Mirza Taki Han (Emir-i Kebir), Malkum Han’ n
Tahran’daki Darülfünun’da siyasi bölüm açmas n istemi tir. Ancak sadrazam Mirza
Taki Han görevden al n p yerine Mirza A a Han Nuri getirilince i de i mi tir.
Avusturya, Fransa, ngiltere ve di er Avrupa ülkelerinden Darülfünun’da ders vermeleri
için getirtilen e itimcilerin hendese, logaritma ve co rafya derslerinde tercümanl k
yapmaya ba lam t r.5 Burada çal rken, bir yandan da Avrupa’dan getirdi i telgraf
cihazlar n ah n saray ile Darülfünun aras nda kurarak ran’daki ilk telgraf
haberle mesini ba latm t r. Malkum Han, bu faaliyetleriyle Nas rüddin (ah’ n takdirini
kazanm ve etkili olmaya ba lam t r. (ah’ n gözüne girmeyi ba ard ktan sonra
1860’da ran’da ilk mason locas olan Feramu hane’yi kurmu tur.6
ran’ n 1856’da Herat’ muhasara etmesi s ras nda ngiltere’nin Basra Körfezi’ne
donanma göndererek ran’ tehdit etmesi, Malkum Han’a bekledi i f rsat vermi tir.
ngiltere, ba lang çta babas ndan dolay Ruslara yak n oldu unu iddia ederek
görü melerde tercümanl n istememi tir. Ancak Herat Meselesi sebebiyle stanbul’da
ngiliz görevliler ile görü mesinde bir s k nt ç kmad gibi bir yak nl k ba lam t r.7
1865’te stanbul’da iken Ayastefanos Ermeni kilisesi rahibi Arakliyan’ n k z Hanriet
ile evlenmi tir. Bundan sonra siyasi ikbali yükselen Halkum Han, ran’da me rutiyet
hareketi s ras nda önemli rol oynayan mason localar n n yayg nla mas n sa lam t r.
Nas rüddin (ah’ n her Avrupa seyahati s ras nda devreye girerek ülke kaynaklar n n
ngiliz sermayedarlara pe ke çekilmesini sa lam , imtiyazlar n verilmesi sürecinde her
defas nda yüklü miktarda rü vet alm t r. Me rutiyetin ilan ndan iki y l sonra 1908’de
sviçre’de ölmü tür.8 Vasiyeti üzerine cesedi yak larak külleri varislerine da t lm t r.9
Bu çal madaki amac m z, ran’ n XIX. asr n ikinci yar s ndan itibaren ngiltere
ve Rusya taraf ndan fiili olarak sömürgele tirilmeye çal ld
bir dönemde siyaset
sahnesine ç karak, kurtulu u bat l la mada gören Mirza Malkum Han’ n siyasi ve fikri
faaliyetlerini ortaya koymakt r. Siyasi idarenin ad geçen ülkeler taraf ndan y prat lmas
3
4
5
6
7
8
9
2
Asil, a.g.e., s. 15.
Hüma Nat k, Ez Mast ki ber Mast III, Tehran, 1357, s. 185.
Feridun Ademiyet, Emir-i Kebir-i ran V, Tehran, 1355, s. 366.
Malkum Han, a.g.e., s. 6.
Malkum Han, a.g.e., s. 8.
Hücetullah Asil, Mirza Malkum Han Nizamüddevle ve Nazariyeperdazi-i Modernite-i rani I, Tehran,
1384, s. 33.
Malkum Han, a g.e., s. 28; Asil, a.g.e., s. 34.
Y lmaz KARADEN Z
s ras nda ah ve devlet idarecilerini yan ltarak ekonomik imtiyazlara zorlayan,
borçlanmalar na sebep olan ve neticede sömürüye aç k hale gelmesinde pay sahibi olan
Malkum Han’ n ülkemizde de bilinmesini sa lamakt r. Osmanl Devleti’nde de bu
dönemde benzer olaylar n meydana gelmesi ve benzer ahsiyetlerin ayn reçetelerle
ortaya ç kmalar , bu ah slar n ngiltere taraf ndan araç olarak kulland n akla
getirmektedir. Konunun ara t r lmas s ras nda birinci derecede ba vuru kaynaklar m z,
Malkum Han’ n yazd risaleler olu turmaktad r.
ran Bat l la!ma Hareketinin Önderlerinden Mirza Malkum Han
Malkum Han Nizamüddevle, Fransa’da Auguste Comte’nin felsefesinden ve
Avrupal dü ünürlerin siyasi fikirlerinden etkilenerek çok say da risale yazm t r.
Eserlerinde bat medeniyetini ve ilerlemeyi takip edilmesi gereken bir yol olarak
anlat rken, ran’ n siyasi, fikri, sosyal ve teknik yap s n çok ilkel ve geri kalm olarak
görmü tür. Avrupa’da iken psikolojik olarak haf zas na yerle en bat üstünlü ünü ç k
yolu olarak görmü tür. Bat medeniyetini elde etme ve onlar gibi ya ama iste ini devlet,
hükümet, siyaset, din ve kültür alanlar nda yazd
eserlere yans tm t r. Bu yüzden
ara t rmac lar taraf ndan bat c lar n babas olarak görülmü tür. Feridun Ademiyet,
Malkum Han’ n bu durumu ile ilgili olarak; “Malkum Han, bat medeniyetinin
tereddütsüz ran’a getirilmesinin savunucusu ve öncüsü olmu tur. Onun siyasi
dü üncesine göre Avrupa medeniyetine kay ts z arts z teslim olmak gerekir. Malkum’a
göre ran, Avrupa’n n siyasi ve iktisadi kurumlar n oldu#u gibi kabul etmelidir”
demi tir.10 Ma aallah Acudani, Ademiyet’in fikirlerine kat lmakla birlikte, Malkum’un
sadece Avrupa’daki hükümet ekli ve kanunlar n al nmas ndan yana oldu unu, sosyal
ve kültürel olarak bütün unsurlar kastetmedi ini söylemi tir.11
Malkum Han’ n bat medeniyeti ve ilerleme ile ilgili fikirlerini farkl iki döneme
ay rmak mümkündür. Birinci dönemde, ran’ n içerisinde bulundu u geri kalm l bat
medeniyeti ile kar la t rarak eserlerinde vermi tir. Mesela Tüfek ve faytonun ran’da
icad edilmedi ini, tekni i geli tirecek kabiliyetin olmad n ve dolay s yla bat dan
al naca n savunmu tur. Aksi halde berberilikten yani ilkel göçebe çemberinden
ç k lamayaca n savunmu tur.12 Bunun için kanun, hükümet ekli ve sosyal unsurlar n
aynen al nmas ndan yana olmu tur. Bu fikirlerini “Defter-i Tanzimat” veya “Kitabçe-i
Gaybi” isimli eserinde dile getirmi tir. Malkum Han’ n bu fikirlerine ulemadan Fuzul
Bey iddetle kar ç km t r. Fuzul Bey, Malkum Han’a kar ç k n n sebebini öyle
anlatm t r; “Biz dinimizi elden ç karmaya meyilli de#iliz. Biz her vakit sizin kâfir
oldu#unuzun haberini bekliyoruz. Bat kanunlar n almay istiyorsunuz. Siz bo una
zahmet çekiyorsunuz. Allah bize ak l vermi tir. Bat n n e#itimine muhtaç de#iliz”13
Ulemadan böyle kar ç k lar n sebebi, bat l la man n sömürgecili e do ru gidece i
endi esinden kaynaklanm t r. Özellikle ngiltere’nin bu kanallar kullanarak ekonomik
ve siyasi ba ms zl
zedeleyece i ve bu yüzden yerli akl n teknik geli meleri
10
11
12
13
Feridun Ademiyet, Fikri-i Azadi ve Mukaddime-i Nühzet-i Me rutiyet-i ran, Tehran, 1340, s. 113.
Ma allah Acudani, Me ruta- rani, Tehran ,1383, ss. 283-284.
Malkum Han, a.g.e., s. 126.
Malkum Han, a.g.e., ss. 10-14.
3
SBArD
Mart 2011, Say 17, sh. 1 – 8
sa lamalar gerekti i üzerinde durulmu tur.14 Malkum Han’ n ikinci fikri döneminde ise
“Ruzname-i Kanun” isimli eserinde belirtti i gibi adalet üzerinde durmu tur. “Nida-y
Adalet” isimli eserinde; “Hangi ahmak d ar dan adetleri ve gelenekleri alaca# m z
söylemi tir” demek suretiyle, bir önceki dönemde söyledi inin tersine, bat kültürü ve
sosyal hayat n n aynen al nmas ndan yana olmad n söylemi tir.15
Malkum Han, yazarl k hayat nda siyasi, iktisadi ve içtimai alanda birçok eser
yazm t r. Kanunlar ve hükümet ekilleri ile ilgili olarak Defter-i Tanzimat (Kitabçe-i
Gaybi), Refik ve Vezir, Meclis-i Tanzimat, Destgah- Divan, Defter-i Kanun, S ratü’lmüstakim, Nida-y Adalet, tiharname-i Ulya-y Ademiyet ve Medeniyet-i ran isimli
eserleri yazm t r. Bu gruptaki eserlerde bat daki hükümet ekilleri ve kanunlar
anlat larak ran’ n bu türden uygulamalara geçmesi gerekti i üzerinde durmu tur.
ktisadî hayat ile ilgili olarak Usul-u Terakki, Müzakkere-i Derbareyet ekil-i Bank,
mtiyaz- Fevaid-i Amme ve Hazine-i Maliye-i Devlet-i Osmanî risalelerini yazm t r.
ran’da bir bankan n kurulmas n zaruret olarak söylemesi, ulema taraf ndan
ngiltere’nin devleti borçlanmaya zorlamas n n yöntemi olarak görülmü tür. Onlara
göre Malkum Han bu te ebbüsün sözcülü ünü yapm t r. Siyaset ile ilgili olarak,
Politika-y Devlet, Mürur-u Türkman, Tercüme-i Vasiyetname-i Fuad Pa a, Politik-i
Rus ve ngiliz der ran risalelerini yazm t r. Bu gruptaki eserlere, stanbul’da iken
Osmanl me rutiyetçileri ile olan ili kilerinin izleri yans m t r. Zira ayn dönemde
Osmanl Devleti’ndeki me rutiyetçiler II. Abdülhamid’e kar yo un bir faaliyet içinde
olmu lard r. çtimaî hayat ile ilgili olarak Netice-i Nigare -i Evrak ve Nevm-i Veyekza,
Usul-u Mezheb-i Divaniyan, Güftar der Ref-i Zulm ve Takrirat der Mesail-i Muhtelif
risalelerini kaleme alm t r. ran’daki Feramu hane ve mason localar ile ilgili olarak da
risaleler yazm t r. Feramu hane, Usul-u Ademiyet, Hacet, Miftah ve Tevfik-i Emanet
isimli risaleleri de önemli bir yer tutmu tur. Zira Feramu hane, masonlu un ran’a
giri inde önemli olmu tur. Alfabe ve Latin alfabesi ile ilgili risaleler de yazm t r. (eyh
ve Vezir, Numune-i Hutut-u Ademiyet ve Ru enaî isimli risalelerde Latin alfabesini
gündeme getirmi tir.16
Mirza Malkum Han, 1856’da Herat Muhasaras sebebiyle ran- ngiltere
ili kilerinin kesilmesini bir f rsat olarak görmü tür. ran’ n bu tarihte Herat’ muhasara
etmesi ngiltere taraf ndan tepkiyle kar lanm t r. Zira Afganistan ve Hindistan’ n
anahtar olan Herat’ n elden ç kmas tehlikeli görülmü tür. Bir süre sonra Nas rüddin
(ah ile ngiltere’nin Tahran elçisi Charles Murray aras ndaki görü melerden sonra iki
devlet aras ndaki ili kiler kesilmi tir. Murray, ran’ terk ederek Ba dat’a gitmi tir. Bu
gerginli i siyasî gelece i için adeta bir f rsat olarak gören Malkum Han, kendisinin
ahsi menfaatini devletin menfaatinin önünde görerek arabulucu rolü oynamaya
ba lam t r. ki devlet aras ndaki ili kileri sözde düzeltme ad alt nda siyasi iktidar
hatalara zorlam t r.17 1856’da ngilizlerle görü mesi için stanbul’a gönderilmi ,
buradan Paris’e giderek Paris Konferans ’nda ran heyetinin tercüman olmu tur.
Bilindi i gibi ngiltere taraf ndan organize edilen bu konferansta ran’ n Herat’tan uzak
14
15
16
17
4
Feridun Ademiyet, Endi e-i Terakki ve Hükümet-i Kanun (Asr- Sipahsalar), Tehran, 1351, s. 65.
Mirza Malkum Han, Ruzname-i Kanun (tash. Hüma Nat k), Tehran, 1335, s. 8.
Malkum Han’ n yazm oldu u eserler hakk nda geni bilgi için bkz. M. Malkum Han, a.g.e., s. 50 vd.
Denis Write, raniyan der Meyan- ngilizha II (terc. Kerim mami), Tehran, 1366, ss. 216-222.
Y lmaz KARADEN Z
durmas sa lanm t r. Malkum Han’ n tercüman oldu u ran heyeti, Herat’ ngiltere’ye
teslim eden anla may imzalayarak dönmü tür.
Malkum Han’ n siyasi ve dünyevi ikbalini yükselten di er önemli bir faaliyet de
mason localar ndaki ba ar s olmu tur. ran tarihinde Feramu hane (evden ç kt ktan
sonra bildi ini unutma), Feramasoneri ve Feramason isimleriyle an lan bu te kilat n
ran’daki ilk müessisi olmu ve te kilat içerisinde önemli hizmetlerde bulunmu tur.18
Bu te kilat n 1858-1860 y llar aras nda ran’da iyice yayg nla mas n sa lam t r.19
Feramu hane üyeleri rumuz kulland klar ve bildiklerini bir s r olarak saklad klar için
ara t r lmas nda zorluklar ya anm t r.20 Malkum Han, Nas rüddin (ah’ n kendi
saltanat n muhafaza etme endi esinden istifade ederek ran’ n birçok ehrinde localar n
yay lmalar n sa lam t r. Feramu hane ve buna ba l localar n halk birle tirece ini ve
saltanata kar muhalifleri bertaraf edece ini aha telkin ederek inand rm t r. Ancak bir
süre sonra localar n halk me rutiyet lehinde organize etmeleri ah endi elendirmi ve
saltanat n tehlikede gördü ü için 1861’de önde gelen masonlar n ülkeyi terk etmelerini
istemi tir.21 Malkum Han da Irak’a sürülmü tür. Irak valisi faaliyetlerine müsaade
etmeyince tekrar stanbul’a gelerek ayn dönemde kendisi gibi me rutiyet fikirleri
ta yan ve ayn zamanda mason localar na kay tl olan ttihat ve Terakki üyeleriyle
çal m t r.22 Malkum Han, ran’da Kaçar iktidar y prat lm oldu u için aha ald r
etmemi ve faaliyetlerini devam ettirmi tir.23 Bu s rada ran’ n stanbul sefiri olan Mirza
Hüseyin Han, ngiltere’ye meyilli oldu u için Malkum Han’ stanbul’da himaye etmi
ve sefaretin içerisinde müste ar olarak tayin etmi tir. Mirza Hüseyin Han, 1871’de
ran’a dönüp sadrazam (ba bakan) olunca Malkum Han’ da kendi müste arl na
getirmi tir.
Malkum Han, 1872’de bekledi i Londra elçili ine tayin edilmi ve yakla k on
sekiz y l bu görevde kalm t r.24 Nas rüddin (ah’ n bu tarihte Avrupa seyahatine
ç kmas ve Londra’da Baron Julius Reuter’e bütün ran kaynaklar n imtiyaz olarak
vermesinde birinci dereceden etkili olmu tur. Sadrazam Mirza Hüseyin Han ile birlikte
Reuter’den yüklü miktarda rü vet alan Malkum Han, petrol ve madenlerin dâhil oldu u
ran’ n bütün kaynaklar n n yetmi y ll na Yahudi as ll ngiliz sermayedara
verilmesini sa lam t r. Nas rüddin (ah’ ikna ederek tarihte e i benzeri görülmemi bu
imtiyaz imzalamas n sa lam t r.25 Bütün ran kaynaklar n n pe ke çekilmesi
sürecinde ah n ikna edilmesi için Reuter’den rü vet alan Malkum Han ve sadrazam
Hüseyin Han, ran’ n siyasi ve ekonomik olarak sars lmas na, ba ms zl n n
zedelenmesine sebep olmu lard r.26 mtiyazlar konusunda Nas rüddin (ah’ ikna
ederlerken yabanc sermayenin ran’a gelmesi olarak anlatm lard r.27 Londra’da gizli
18
19
20
21
22
23
24
25
26
27
Celaleddin Medenî, Tarih-i Siyasî-i Muas r- ran, Kum, 1387, s. 82.
Malkum Han, a. g. e., s. 35; Mahmud Ketirai, Feramasoneri der ran, Tehran, 1355, ss. 63-65.
H. Asil, Zendegi ve Endi e-i Mirza Malkum Han Nizamüddevle, Tehran, 1376, s. 24.
smail Rain, Mirza Malkum Han, Tehran, 1353, s. 20.
Rain, a.g.e., s. 26.
Asil, a.g.e., s. 44.
Tabatabai, a.g.e., s. 41.
rec Zevki, Mesail-i Siyasi-i ktisadi Neft-i ran, Tehran, 1372, ss. 58-59.
Zevki, a.g.e., s. 51.
Zevki, a.g.e., s. 45.
5
SBArD
Mart 2011, Say 17, sh. 1 – 8
tutulan imtiyaz anla mas , ah n ran’a dönü üyle aç a ç km ve halk n iddetli
tepkisiyle kar la m t r. mtiyaz n la vedilmesi için ran ulemas ve Rusya’n n bask s
olmu tur.28 Malkum Han, bu imtiyaz anla mas ndaki rolü ile ran halk taraf ndan din
ve devlet dü man olarak ilan edilmi tir.29
Malkum Han, Nas rüddin (ah’ n üçüncü Avrupa seyahati s ras nda bu defa
ran’da piyango çekili i imtiyaz n almak için dereye girmi tir. ran’da piyango oyunlar
ve bilet sat , oyunlar organize edecek kumpanyan n kurulmas ve kumar da dâhil
bütün ans oyunlar n n oynanabilmesi hakk n yetmi y ll na alm t r. Malkum Han’ n
elde etti i imtiyaz anla mas 20 Temmuz 1889’da ah taraf ndan imzalanm t r. Piyango
anla mas ulema ve Rusya taraf ndan tepkiyle kar lanm t r.30 Nas rüddin (ah, tepkiler
kar s nda imtiyaz la vetmek zorunda kalm t r.31 mtiyaz n la vedilmesine dair resmi
yaz y Londra’da telgraf ile alan Malkum Han, bunu gizlemi ve durumdan haberdar
olmayan Sermayegüzari-i ran isimli irkete imtiyaz hakk n satm t r. Böylece ortada
hiçbir i yapmadan para kazanm t r.32 Kaçar hükümeti bu i i haber ald ktan sonra
Malkum Han’ elçilik görevinden alm ve o güne kadar kendisine verdi i bütün
ni anlar geri istemi tir. Aldat ld n anlayan irket, paras n kurtarmak için Malkum
Han’ mahkemeye vermi se de istedi ini alamam t r. Çünkü Malkum Han iflas etti ini
ilan etmi ve cezadan kurtulmu tur.33
Malkum Han, piyango imtiyaz ndaki hile ve doland r c l yla sözde ayd n
ki ili ini yitirmi tir. Ancak devlet ve milleti aleyhindeki çal malar nda geri
kalmam t r. “Ruzname-i Kanun” gazetesini ç kararak ah aleyhinde ne riyatta
bulunmu tur. Maddi ç karlar n n zedelenmesinden kaynaklanan öfkeyi gizleyerek
istibdat rejimi söylemiyle halk etkilemeye çal m , ç kard
gazeteyi gizli yollarla
ran’a göndermi tir. (ah’a kar s k bir me rutiyetçi olarak kendisini göstermi , o
dönemde önemli fikir adamlar ndan Cemaleddin Esedabadi (Afgani) ve Mirza A a Han
Berdesiri’yi kendisine inand rm t r. Onlar da ayn ekilde me rutiyet ve özgürlük
söylemiyle ortaya ç km lard r.34 Nas rüddin (ah ve sadrazam Eminüssultan, gazetenin
gizli
olarak
ülkeye
giri ini
yasaklam larsa da halka
ula t r lmas n
engelleyememi lerdir. Malkum Han, Nas rüddin (ah’ n 1898’de öldürülmesinden sonra
yerine geçen Muzafferüddin (ah ve sadrazam Mirza Ali Han ile ili kilerini düzeltmi ,
1908’de talya elçili ine tayin olunmu tur.35
Malkum Han, ran tarihinde ngilizler ve buna ba l olarak mason localar yla
gizli ili kileri olan bir me rutiyetçi olarak dikkat çekmi tir. Halk Müslüman olan
ran’da faaliyet gösterirken bir Müslüman olarak görünmü , gerçekte ise din ile hiçbir
ilgisi olmam t r. Kendisi bu konuda unlar söylemi tir; “Ben Hristyan Ermeni olarak
do#dum. Fakat Müslümanlar aras nda büyüdüm ve onlar n al kanl klar n ö#rendim.”
28
29
30
31
32
33
34
35
6
Medeni, a.g.e., s. 100.
Asil, a.g.e., s. 32.
Firuz Kaz mzade, Rus ve ngiliz der ran (terc. Menuçehr Emiri), Tehran, 1354, s. 227.
Rain, a g.e., s. 99.
Kaz mzade, a.g.e., s. 226.
H. Asil, Mirza Malkum Han Nizamüddevle ve Nazariyeperdazi-i Modernite-i rani I, Tehran, 1384, s.
26.
Hüma Nat k, Ruzname-i Kanun, Tehran, 1355, s. 5.
Tabatabai, a g.e., s. 30; Rain, a.g.e., s. 113.
Y lmaz KARADEN Z
slâm dinine bak tamam yla ekli olup dünyevi isteklerini gerçekle tirme arac olarak
görmü tür.36 stanbul’da iken Ermeni rahip Arakil Bey’in k z Hanriet ile evlenmi ,
dü ün merasimini Ayestefanos kilisesinde yapm t r. Nikâh n kilisede yap lmas na kar
ç kan ran’ n stanbul elçisi Mirza Hüseyin Han’a; “Ben her zaman una inanm t m ki,
dünya i i akla ve tedbire ba#l d r. Lakin bugün dünya i lerinin takdirin eline ba#l
oldu#unu söylüyorum. Benim takdirim daha önce bu ekilde ortaya ç km t r” eklinde
kar l k vermi tir.37 Malkum Han’ n öldükten sonra cesedinin yak lmas n istemesi ve
küllerinin varislerine da t lmas n vasiyet etmesi, slâm’ kabul etmedi ini aç kça
göstermi tir.38
Malkum Han’ n dü üncesinde “âin-i terakki” yani ilerleme tarz çok önemli bir
yer tutmu tur. Bu ilerlemeyi sosyal, teknik, hukuk ve ekonomik olmak üzere bir bütün
olarak görmü , manevi de erlerle birlikte yükselmeyi benimsememi tir. Frans z
sosyolog Auguste Comte’nin medeniyetlerin tesiri ile ilgili sözlerini kendisine rehber
edinmi tir.39 Avrupa medeniyetinin bir bütün olarak al nmas ndan yana olmu , halk
Müslüman olan ran’ n sahip oldu u maddi ve manevi kültürü yok saym t r. nsanlar
hayvanlardan ay ran tek özelli in terakki oldu unu savunmu tur.40
Malkum Han, hükümeti milletten ba ms z bir siyasi te ekkül, toplumda emir ve
yasaklar vaaz eden bir emir verme mercii olarak görmü tür. Hükümeti sadece düzen,
can ve mal güvenli ini sa layan bir kurum olarak tarif etmi , bu üç unsurun d nda
kalanlar hükümetin görevi d nda saym t r.41 Hükümet eklini de saltanat ve
cumhuriyet olarak ikiye ay rm , hükümetlerin bir hanedan ve aile taraf ndan
sürdürülmesi gerekti ini söylemi tir.42 Halk n özgürlü ü söylemiyle ran me rutiyet
hareketinin öncülü ünü yapan Malkum Han, me ruti bir hükümet isterken, ayn
zamanda iplerin bir ailede olmas n da savunmu tur. Bir aile veya hanedan n
sürdürece i hükümetin o dönemde ngiliz siyasetinin gere i oldu unu, tayin edilen
aileler vas tas yla Londra’dan ülkelerin daha kolay idare edildi ini bilerek söylemi tir.
Bu hususta adeta ngiltere’nin sözcülü ünü yapm t r. Saltanat eklindeki hükümeti de
mutedil yani me ruti ve mutlak saltanat olarak ikiye ay rm t r.43
Sonuç
Mirza Malkum Han, ailesinin verdi i ve Fransa’daki tahsili s ras nda ald
e itimin etkisi ile ran’ n XIX. asr n sonunda gördü ümüz fikir adamlar ve ulemadan
tamam yla farkl bir ki ilik olarak ortaya ç km t r. Siyaset sahnesine ç k nda ve
dönemin idaresi ile olan ili kilerinde esas maksad n gizledi i görülmü tür. Ba lang çta
Paris’teki mason localar yla olan gizli ba lant s , Feramu hane’yi ran’da tesis
etmesiyle sistemli bir ekilde devam etmi tir. Bu süreç içerisinde ngiltere ile ili kilere
girmesi, ran’ n bütün kaynaklar n n imtiyaz olarak pe ke çekilmesine kadar varm t r.
36
37
38
39
40
41
42
43
Asil, a.g.e., s. 33.
Han Melik Sasani, Siyasetgirân- Devre-i Kacar, Tehran, 1352, s. 129.
Sasani, a.g.e., s. 195.
Muhammed Ali Feru i, Seyr-i Hikmet der Avrupa III, Tehran, 1344, s. 16.
Hücetullah Asil, Risaleha-y Mirza Malkum Han Naz müddevle, Tehran 1381, s. 327
H. Asil, Zendegi ve Endi e-i Mirza Malkum Han Nizamüddevle, Tehran, 1376, s. 87.
H. Asil, Risaleha-y Mirza Malkum Han Naz müddevle, s. 31
Asil, a.g.e., s. 32.
7
SBArD
Mart 2011, Say 17, sh. 1 – 8
mtiyazlar meselesinde kendi ülkesini hiç dü ünmemi , ald
rü vetler ile kasas n
doldurmaya çal m t r. (ah’ ikna ederek ans ve kumar oyunlar n n ran’da oynanmas
imtiyaz n almas , içerisinden ç kt halk hangi ölçülerde dü ündü ünü göstermi tir.
Malkum Han, yazd siyasi, ekonomik, sosyal ve kültürel içerikli risalelerde
sürekli bat l la ma kavram n ön plana ç kartm t r. Böylece bat y ve bat l la may
kurtulu un yegâne çaresi olarak görmü , ran’ n geri kalm l n bat n n üstünlü ü ile
kar la t rmak suretiyle halk n psikolojisine yerle tirmeye çal m t r. ran halk n n
yenilikleri yapamayaca n , bu yüzden bat dan haz r olarak alman n gerekli oldu unu
savunmu tur. Sürekli bat n n idarelerinden ve me rutiyet rejimlerinden bahsetmesi,
siyasi iktidar y pratmaya ve ngiltere’nin müdahalelerine matuf hareketler olmu tur.
K sacas kurtar c olarak ortaya ç kan Malkum Han, esasta halk yenilik yapamayacak
kadar yeteneksiz ve hakir görmü tür.
Kaynakça
Acudani, Ma allah, Me ruta- rani, Tehran, 1383.
Ademiyet, Feridun, Emir-i Kebir-i ran V, Tehran, 1355.
Ademiyet, Feridun. Endi e-i Terakki ve Hükümet-i Kanun (Asr- Sipahsalar), Tehran,
1351.
Ademiyet, Feridun. Fikri-i Azadi ve Mukaddime-i Nühzet-i Me rutiyet-i ran, Tehran,
1340.
Asil, Hücetullah. Mirza Malkum Han Nizamüddevle ve Nazariyeperdazi-i Modernite-i
rani I, Tehran, 1384.
Asil, Hücetullah. Risaleha-y Mirza Malkum Han Naz müddevle, Tehran, 1381.
Asil, Hücetullah. Zendegi ve Endi e-i Mirza Malkum Han Nizamüddevle, Tehran,
1376.
Feru i, Muhammed Ali. Seyr-i Hikmet der Avrupa III, Tehran, 1344.
Kaz mzade, Firuz. Rus ve ngiliz der ran, (terc. Menuçehr Emiri), Tehran, 1354.
Ketirai, Mahmud. Feramasoneri der ran, Tehran, 1355.
Medenî, Celaleddin. Tarih-i Siyasî-i Muas r- ran, Kum, 1387.
Mirza Malkum Han. Mecmua- Asar- Mirza Malkum Han, (tahs. Muhammed Muhit
Tabatabai), Tehran, 1327.
Mirza Malkum Han. Ruzname-i Kanun, (tash. Hüma Nat k), Tehran, 1335.
Nat k, Hüma. Ez Mast ki ber Mast III, Tehran, 1357.
Nat k, Hüma. Ruzname-i Kanun, Tehran, 1355.
Rain, smail. Mirza Malkum Han, Tehran, 1353.
Sasani, Han Melik. Siyasetgirân- Devre-i Kacar, Tehran, 1352.
Write, Denis. raniyan der Meyan- ngilizha II, (terc. Kerim mami), Tehran, 1366.
Zevki, rec. Mesail-i Siyasi-i ktisadi Neft-i ran, Tehran, 1372.
8
XV-XVI. YÜZYILLARDA OSMANLI DEVLET ’NDE
HUBUBAT VE BAKL YAT ÜRET M VE UMUM DA ILIMLARI
Durmu Volkan KARABO A
Özet / Abstract
Maliyesi tar m ekonomisi üzerine kurulu olan Osmanl Devleti’nin tar m alanlar nda kuru tar m
metodu tatbik edilmekte olup yeti tirilen tar m ürünleri içerisinde ise hem köylü hem de devlet taraf ndan
ekimine ciddi anlamda ehemmiyet verilen hububat ürünleri, büyük önem ta maktayd . Hububat ve
bakliyat ürünleri, halk n geçimini sa$lamada ba at bir unsur oldu$u gibi bilhassa hububat n Osmanl
ordusu için stratejik anlamda önem ihtiva etmesi ve devletin halktan ald $ vergilerden önemli bir
k sm n , hububattan al nan vergilerin (ö ür) olu turmas , kuru tar m metodunun gerekli k ld $ hububat ve
bakliyat ürünlerinin ta d $ önemi ortaya koymaktad r. Çal mam zda üretimi gerçekle tirilen hububat ve
bakliyat ürünleri hakk nda bilgi verilerek bu ürünlerin baz Osmanl sancak ve kazalar ndaki genel
yans malar n n ele al nmas amaçlanm t r.
Anahtar Kelimeler: Hububat, Bakliyat, Osmanl , Sancak, Kaza
PRODUCTION OF CEREALS AND PULSES WITH THE GENERAL DISTRIBUTION OF THE
OTTOMAN STATE BETWEEN XV-XVI. CENTURIES
Finance based on the agricultural economy of the agricultural areas of the Ottoman Empire in
dry farming method is being applied in agricultural products grown in the state by both the peasant and
the cultivation of grain products, given the serious importance, was of great importance. Grains and
pulses products, a dominant element in ensuring that people's livelihood, especially cereals, such as
strategic sense for thei mportance of the Ottoman army and the state to contain a significant portion of the
public's taxes, taxes on cereal (o ur) to form the dry farming of cereals and pulses products required by
the method of carrying reveals of the importance. We carried out the production of cereals and pulses
products, providing information about the Ottoman sanjacks and township, some of these products is to
be dealt with general implications.
Key Words: Cereals, Pulses, Ottoman, Sanjacks, Township
Giri
Osmanl ziraat sektörünün en ba ta gelen mahsulünü hububat bilhassa bu$day ve
arpa te kil etmektedir1. Hububat, ekonomisi tar ma dayal toplumlar n vazgeçilmez
ürünüdür. Bu durum sadece hububat n halk n temel g da maddesini te kil etmesinden
kaynaklanm yordu2. Ayn zamanda hububat n imparatorluk hazinesine mali yönden çok
önemli miktarda katk s bulunmaktayd 3. Devletin en mühim vergi kayna$ n te kil eden
ö ürün yüzde ellisinin hububattan sa$lan yor olmas bu$day ve arpa ekimini te vik
1
2
3
Ar . Gör., Dicle Üniversitesi Ziya Gökalp E$itim Fakültesi Tarih E$itimi ABD.
[email protected]
Feridun Emecen, XVI. As rda Manisa Kazas , Ankara, 1989, s. 240.
Mehmet Ali Ünal, Osmanl Müesseseleri Tarihi, Isparta, 2005, s. 153.
Lütfi Güçer, XVI-XVII. As rlarda Osmanl Kmparatorlu$u’nda Hububat Meselesi ve Hububattan
Al nan Vergiler, Kstanbul, 1964, s. 39.
SBArD
Mart 2011, Say 17, sh. 9 – 26
etmekte olup4 ö ürün yan nda salariye, avar z- divaniye’den olan nüzul5 ve sürsat6,
hububat ticaretinden al nan baclar ve resimler de hububat n mali yönden ta d $ önemi
ortaya koymaktayd 7.
Hububat n, hem halk n temel geçim kayna$ n olu turmas hem de mali yönden
önem ta mas yan nda askeri aç dan da ciddi oranda stratejik rolü bulunmaktayd .
Nitekim devletin Do$u ve Bat kom ular na kar devam ettirdi$i uzun harpler
dolay s yla ordunun beslenmesi için hububat laz md 8. Bu hububat ihtiyac ise devletin
uygulad $ nüzul, sürsat ve mir-i mübayaa9 gibi metodlarla kar lanmakta idi.
Hükümetin sava ilan etmesi için, imparatorluktaki hububat durumundan her an
haberdar olmas gerekiyordu. Bu sebeple devlet, ilk zamanlardan itibaren hububat
ihracat n yasaklam 10, memleket içinde hububat n bir yerden ba ka bir yere naklini ise
kendi uhdesine alm t 11.
Hububat ve bakliyat ürünlerinin miktar n n ölçümü “müd” ad verilen bir birimle
yap lmakta ve bu birim, imparatorlu$un her bölgesinde farkl l k göstermekte olup en
çok kullan lan müd türleri ise; Kstanbul, Bursa, Konya, Karaman ve Diyarbak r müdleri
idi12. Özellikle imparatorluk müdü denilen Kstanbul müdü çok yayg nd ve 20 kileye
denk dü üyordu. Yani bu$day olarak tart mda 513,12 kg, arpa olarak 455 kg ya da
yakla k olarak 664,5 lt’ye denk geliyordu. Ancak Osmanl kanunnameleri genel olarak
incelendi$inde görülmektedir ki; tah l ölçümünde Bursa müdü temel al nm olup
yakla k 87 kg’a e ittir13.
Her nevi mahsulde oldu$u gibi tah l mahsulünde de bu$day, arpa, çavdar ve
di$erlerinde ba aklar n sarar p tanelerin sertle ti$i ve ekinin sarard $ vakit, biçilme
4
5
6
7
8
9
10
11
12
13
10
Ünal, a.g.e., s. 153.
Avar z hanesi hesab üzerinden tevzi ve tahsil edilen nüzul müessesesinin men einde askeri yolun
güzergâh na yak n bulunan ehir, kasaba ve köylerin halk , askerin ia esi için kendilerinden talep
edilen erzak önceden tespit ve kendilerine bildirilmi menzillere nakledip orada haz r
bulunduruyorlard . Güçer, a.g.e., ss. 69-70.
Yürüyü halinde bulunan ordular n yol boyunca ia esini sa$lamak üzere halktan al nan ayni
mükellefiyetin ad sürsat idi. Sürsat, avar z hanesi göz önünde tutulmadan tevzi edilmekte idi. Güçer,
a.g.e., ss. 93-94.
Güçer, a.g.e., s. 39.
Güçer, a.g.e., s. 40.
Ordular n levaz m i lerinde meydana gelen eksikliklerin telafisi için devlet eliyle ve paras merkez
hazinesinden, ta ra hazineler varidat ndan veya ordu hazinesinden verilerek gerekli erzak sat n
al nmas , mir-i mübayaa konusunun temelini olu turmaktad r. Güçer, a.g.e., s. 115.
Zeki Ar kan, “Osmanl Kmparatorlu$u’nda Khrac Yasak Mallar (Memnu Meta)”, Prof. Dr. Bekir
Kütüko lu’na Arma an, Kstanbul, 1991, s. 284.
Örne$in, 8 Mart 1571 tarihinde Rodos Kad s ’n n adada zahire s k nt s çekildi$ini Kstanbul’a
bildirmesi üzerine, hükümet merkezi Teke Bey’inden buraya zahire gemileriyle bu$day göndermesini
istemi tir. Serkan Sar , XV-XVI.Yüzy llarda Mente e, Hamid ve Teke Sanca$ Yörükleri,
(Yay nlanmam Doktora Tezi), Süleyman Demirel Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Isparta,
2008, s. 370.
Eftal U. Batmaz, “XV-XVI. Yüzy l Sancak Kanunnamelerine Göre Osmanl Devleti’nde Tah l
Üretimi”, TAD, c. XXIII, S. 36, Ankara, 2004, s. 40.
Batmaz, a.g.m., s. 40.
Durmu Volkan KARABOVA
zaman olarak kabul edilmi tir. Az bir zaman bekletilmesi halinde ba aklar n
kurumas yla, ekinin biçilmesi mümkün olmadan taneler topra$a dökülmektedir14 .
Bu$day, arpa ve benzeri mahsulün biçilme vaktinin devam , harman zaman n
tayin etmektedir. Mahsulün harman edilme zamanlar kanunamelerde aç kça
belirtilmi tir15. Bu$day ve arpa biçilip demet haline getirildikten sonra, harman yeri
haz rlamak için çal l rd . Harman yeri için evlerden, özellikle bahçelerden oldukça
uzak, rüzgâra aç k alanlar tercih edilirdi. Harman yeri, önce dümdüz oluncaya kadar
çi$nenir daha sonra üst üste y $ lm olan demetler yava yava çözülür ve harman
yerine at l rd . Tekerlek yerine üzerlerinde yar m düzine demir levha yerle tirilmi
birçok tahta silindirleri bulunan ve bir çift öküz taraf ndan çekilen bir dögen, tah l n
üzerinde dönüp saman keser, ba aklar tanelerdi. Bu i lem tamamland ktan sonra, iyice
ölçülmü olan taneler anbarlara doldurulur ve çok de$erli bir yem olan saman tart l r,
samanl klara yerle tirilirdi16. Daha sonra, harman olan hububat n bölü me i lemleri
ba lamakta idi17.
I- Hububat Ürünleri
1- Bu(day
Bu$day, halk n temel g da maddesi olan ekme$in ham maddesi oldu$u gibi,
onun d nda günlük hayatta en çok tüketilen bulgur, ni asta, eri te, tarhana vs. gibi
g dalar n da ana malzemesidir. Her türlü iklim artlar nda iyi kötü yeti ebilmesi
sebebiyle her zaman en çok ra$bet edilen ürün olmu tur. Pazar ekonomisinin pek
geli medi$i, ula m vas talar n n s n rl l $ dolay s yla bölgeler aras ticaretin canl l k
kazanmad $ zaman ve mekanlarda halk n en önemli kayg s k l k ihtiyac n
kar layabilecek kadar bu$daya sahip olabilmektir. K tan evvel bu$day n anbar na
yerle tirmi olan köylü klasik dönemin en mutlu insan demektir. Hatta k tl k devirleri
için fazladan bir miktar hububat depo edebilmek herkes için saadet kayna$ d r18.
Di$er taraftan Osmanl Devleti gibi her daim seferler ve sava lar içinde olan bir
devlet ordusunun ia esini ikmâl için bu$daya iddetli bir ekilde ihtiyaç duyulmaktad r.
Bu sebepten hububat ziraati ve hassaten bu$day üretimi Osmanl Devleti taraf ndan
bizzat te vik edilmi ve üretim mekanizmas kanunnameler ile s k bir denetime tâbi
tutulmu tur. Topra$ i leyen bir köylünün üretti$i bu$day, ilk önce kendi ihtiyaçlar n
14
15
16
17
18
“Tereke biçmelü olup biçime e müstehak oldu unda ki kemâlin bulub biçile ol vakte, vakt-# hasad
dirler. Vakt-i hasad kimin tahviline dü%erse tereke ona müteallik olup harmana itibar olunmaz imi%..”
Ömer Lütfi Barkan, XV. ve XVI. As rlarda Osmanl Kmparatorlu$u’nda Zirai Ekonominin Hukuki ve
Mali Esaslar : Kanunlar, I, Kstanbul, 1943, s. 208.
Örne$in, Erzurum vilayeti iklim bak m ndan çok netâmeli yer oldu$undan, harman hakk ndaki
hüküm, hiç bekletilmeden kald r lmas hususlar ndad r: “…ve harman vaktinde reaya gallat# ta’%ir
olunduktan sonra sâlâr olanlar tevakkuf göstermeyüb filhâl haz#r olan harman# ta’%ir idüb te’hir
itmeyüb reayay# taciz ve tazyik etmeyeler. Ve e er kesreti hizmetden beslemeyüb veya taaruz ve ihmal
idüb on gün te’hir olma la zarar mürettib olursa def’i zarar içün köyün imam# ve kethüdas#
marifetleri ile ölçüb behresin ifrâz idüb ve sahibi gelicek teslim eyleye…”, Barkan, a.g.e., s. 66.
Abdülhalik Bak r, Ortaça$ Kslam Dünyas nda Itriyat, G da, Klaç Üretimi ve Ta$ i i, Ankara, 2000, s.
133.
Mehtap Özde$er, XV-XVI. Yüzy l Ar iv Kaynaklar na Göre U ak Kazas ’n n Sosyal ve Ekonomik
Tarihi, Kstanbul, 2001, s. 294.
Ünal, a.g.e., s. 154.
11
SBArD
Mart 2011, Say 17, sh. 9 – 26
tedarik ve daha sonra ordunun ihtiyaçlar n ikmâl aç s ndan Osmanl Devleti nazar nda
büyük bir öneme haiz olmu tur19.
Nüfus art veya hububat ihtiyac n n yeterince kar lanamamas na yol açan
birtak m geli meler sonucunda bu$day n yerine kalitesi daha dü ük olmakla birlikte
dönüm ba na daha fazla verim al nan dar vb. tah llar n ekimi a$ rl k kazanmakta idi20.
Topra$ n niteli$ine göre bu$dayda verimlilik durumu büyük farkl l klar
göstermekle birlikte, ortalama olarak bire be ya da bire alt , hektar ba na da 700-800
kg ürün al nd $ bilinmektedir21. Bu$dayda al nan ö ür ise umumiyetle 1/5 nisbetinde
uygulanmakta idi; ancak baz özel durumlarda, yol üzerinde olan veya ba ka bir
sebepten dolay muafiyet verilen ve defterde bu konuda aç klama bulunan bir k s m
köylerde 1/6 ve 1/7 gibi oranlarda al nd $ gibi, baz ah slar için de istisnai olarak 1/8
nisbetinde ö ür tahsil edildi$i görülmektedir22.
Her zirai ürün üretiminde oldu$u gibi bu$day üretimi de, iklim çe itlili$i ve
toprak verimlili$inin çe itlilik göstermesi gibi nedenlerden dolay Osmanl
Anadolusu’nda büyük oranda de$i kenlik göstermekte idi. XVI. yüzy l n ilk yar s nda
baz Osmanl sancak ve kazalar nda bu$day üretim miktarlar u ekilde idi: Ak ehir
Sanca$ ’nda 15.833.757 kg23, Çank r Sanca$ ’nda 14.386.146 kg24, Çemi gezek
Sanca$ ’nda 11.581.705 kg25, Malatya Kazas ’nda 10.798.612 kg26, Tarsus Sanca$ ’nda
10.479.700 kg27, Manavgat Kazas ’nda 9.313.680 kg28, Zamantu Kazas ’nda 8.815.069
kg29 Harput Sanca$ ’nda 8.318.448 kg30, Ad yaman Sanca$ ’nda 7.793.356 kg31,
Trabzon Sanca$ ’nda 7.434.210 kg32, Adana Sanca$ ’nda 6.454.700 kg33, Musul
Eyaleti’nde 6.067.725 kg34 Ordu Kazas ’nda 5.929.743 kg35, Simontornya Sanca$ ’nda
5.467.600 kg36, Lâz k yye (Denizli) Kazas ’nda 5.276.516 kg37, Sinop Kazas ’nda
19
20
21
22
23
24
25
26
27
28
29
30
31
32
33
34
35
36
37
12
Volkan Ertürk, XVI. Yüzy lda Ak ehir Sanca$ , (Yay nlanmam Doktora Tezi), Gazi Üniversitesi ,
Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara, 2007, s. 299.
Mehmet Öz, “Osmanl Klasik Döneminde Tar m” Osmanl#, c. III, Ankara, 1999, s. 70.
Uevket Pamuk, Osmanl -Türkiye Kktisadi Tarihi (1500-1914), Kstanbul, 2007, s. 38.
Ünal, a.g.e., s. 154.
Ertürk, a.g.t., s. 301.
Ahmet Kankal, XVI. Yüzy lda Çank r , Çank r , 2009, s. 122.
Mehmet Ali Ünal, XVI. Yüzy lda Çemi gezek Sanca$ , Ankara, 1999, s. 102.
Göknur Gö$ebakan, XVI. Yüzy lda Malatya Kazas , Malatya, 2002, s. 335.
Ali Sinan Bilgili, Osmanl Döneminde Tarsus Sanca$ ve Tarsus Türkmenleri, Ankara, 2001, ss. 417419.
Behset Karaca, XV. ve XVI. Yüzy llarda Manavgat Kazas , Isparta 2009, s. 133.
Kbrahim Solak, XVI. Yüzy lda Zamantu Kazas ’n n Sosyal ve Kktisadi Yap s , Konya, 2007, s. 51.
Mehmet Ali Ünal, XVI. Yüzy lda Harput Sanca$ , Ankara, 1989. s.98.
Mehmet Ta temir, XVI. Yüzy lda Ad yaman (Behisni, H sn- Mansur, Gerger, Kâhta) Sosyal ve
Kktisadi Tarihi, Ankara, 1997, s. 140-141.
M. Hanefi Bostan, XV-XVI. As rlarda Trabzon Sanca$ nda Sosyal ve Kktisadi Hayat, Ankara, 2002, s.
495.
Y lmaz Kurt, 1572 Tarihli Mufassal Tahrir Defterine Göre Adana’n n Sosyal-Ekonomik Tarihi
Üzerine Bir Ara t rma, Ankara, 1990, s. 195.
Ahmet Gündüz, Osmanl Kdaresinde Musul, Elaz $, 2003, s. 261.
Bahaeddin Yediy ld z, Ordu Kazas Sosyal Tarihi (1455-1613), Ankara, 1985, s. 120.
Geza David, 16. Yüzy lda Simontornya Sanca$ , (çev. Hilmi Ortaç), Kstanbul, 1999, s. 132.
Turan Gökçe, XVI. ve XVII. Yüzy llarda Lâz k yye (Denizli) Kazas , Ankara, 2000, s. 356.
Durmu Volkan KARABOVA
4.360.262 kg38, Kefe Sanca$ ’nda 3.267.353 kg39, Adilcevaz Sanca$ ’nda 2.305.281
kg40, Ki$ Sanca$ ’nda 2.117.037 kg41, Ergani Sanca$ ’nda 1.521.440 kg42, Van
Sanca$ ’nda 757.299 kg43, Atak Sanca$ ’nda 646.118 kg44, Honaz Kazas ’nda 612.255
kg45, Aya Kazas ’nda ise 463.578 kg46 de$erinde üretim gerçekle tirilmi tir. Bu
sancak/kazalara ait say sal verileri grafik üzerinde gösterecek olursak:
Grafik I: 16. Yüzy-lda Baz- Osmanl- Sancak / Kazalar-ndaki Bu(day
Üretiminin Genel Da(-l-m-
#
$ !
# #
&
% #
'
( )
! *
(+
,
%
!
" #
!
. +! / 0
Grafikten de anla laca$ üzere, XVI. yüzy lda, mezkur sancaklar içerisinde
bu$day üretiminin en yo$un oldu$u sancaklardan, 15.833.757 kg’l k üretim hacmi ile
Ak ehir Sanca$ ilk s rada yer al rken, 14.836.146 kg’l k üretim pay ile de Çank r
Sanca$ ikinci s rada yer almakta, 463.578 kg’l k üretim hacmine sahip Aya Kazas ise
bu$day üretiminin en az yap ld $ sancaklar aras nda bulunmaktad r. Grafi$i detayl bir
ekilde irdeleyecek olursak, Osmanl Devleti’nin Orta ve Güney Anadolu topraklar n n
bu$day üretimi bak m ndan di$er bölgelere oranla büyük önem arz etti$i söylenebilir.
2- Arpa
Bu$daydan sonra Anadolu’da en fazla üretilen hububat ise arpa’d r. Bilhassa
atlar n ve davarlar n beslenmesinde hayvan yemi olarak kullan ld $ gibi bu$day kadar
makbul olmasa bile arpa, halk n temel g da maddesi olarak yufka, ke kek, vs.
38
39
40
41
42
43
44
45
46
Mehmet Ali Ünal, Osmanl Devrinde Sinop, Isparta, 2008, s. 170.
Yücel Öztürk, Osmanl Hâkimiyetinde Kefe (1475-1600), Ankara, 2000, ss. 373-387.
Orhan K l ç, XVI. Yüzy lda Adilcevaz ve Ahlat (1534-1605), Ankara, 1999, ss. 197-201.
Behset Karaca, “1518 (H. 924) Tarihli Tahrir Defterine Göre Ki$ Sanca$ ”, Prof. Dr. Bayram
Kodaman’a Arma an, Samsun, 1993, ss. 137-169.
Mehmet Salih Erpolat, 16. Yüzy lda Ergani Sanca$ , (Yay nlanmam Yüksek Lisans Tezi), Selçuk
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Konya, 1993, s. 60.
Orhan K l ç, XVI. ve XVII. Yüzy llarda Van (1548-1648), Van, 1997, ss. 275-276.
Alpay Bizbirlik, “16. Yüzy l n Ortalar nda Atak Sanca$ ve Sancak Beyleri Üzerine Notlar”, Tarih
.ncelemeleri Dergisi, Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi, Kzmir, 1999, s. 125.
Mehmet Ali Ünal, “XVI. Yüzy lda Honaz Kazas ”, Uluslar aras# Denizli ve Çevresi Tarih ve Kültür
Sempozyumu Bildirileri, Denizli, 2007, s. 107.
Deniz Karaman, XVI. Yüzy lda Aya Kazas , Ankara, 2003, s. 453.
13
SBArD
Mart 2011, Say 17, sh. 9 – 26
yap m nda da kullan lmaktad r47. Bu$daya nazaran arpan n yiyecek maddelerinde
kullan m az tercih edilmektedir. Ancak k tl k zamanlar nda arpa ekme$ine ra$bet
artmakta oldu$undan önemli bir ikame maddesi olarak kullan lmaktad r. Arpa üretimi
de çe itli sebeplerden ötürü Osmanl Kmparatorluk co$rafyas nda üretim hacmi
bak m ndan ülkenin her taraf nda bir düzenlilik göstermemekte idi. Arpa üretiminin az
oldu$u yerlerde umumiyetle arpaya göre daha çok de$er arz eden ürünlerin ekildi$i
tahmin edilmektedir. 16. yüzy l n ilk yar s nda baz Osmanl sancak/kazalar ndaki arpa
üretim miktarlar u ekilde idi: Ad yaman Sanca$ ’nda 16.978.793 kg48, Çank r
Sanca$ ’nda 14.306.196 kg49, Adana Sanca$ ’nda 10.524. 271 kg50, Harput Sanca$ ’nda
7.983.705 kg51, Malatya Kazas ’nda 7.884.287 kg52, Manisa Kazas ’nda 6.592.600 kg53,
Musul Eyaleti’nde 5.828.027 kg54, Zamantu Kazas ’nda 5.656.103 kg55, Tarsus
Sanca$ ’nda 5.613.475 kg56, Laz k yye Kazas ’nda 5.476.451 kg57, Kefe Sanca$ ’nda
5.357.400 kg58, Ak ehir Sanca$ ’nda 4.911.774 kg59, Manavgat Kazas ’nda 4.559.180
kg60, Trabzon Sanca$ ’nda 4.170.487 kg61, Sinop Kazas ’nda 3.127.466 kg62, U ak
Kazas ’nda 2.386.213 kg63, Çemi gezek Sanca$ ’nda 1.710.463 kg64, Adilcevaz
Sanca$ ’nda 1.163.000 kg65, Ergani Sanca$ ’nda 1.086.491 kg66, Honaz Kazas ’nda
539.597 kg67, Van Sanca$ ’nda 353.642 kg68, Aya Kazas ’nda 307.358 kg69, Atak
Sanca$ ’nda 294.127 kg70, Ordu Kazas ’nda 223.008 kg 71, Ki$ Sanca$ ’nda 177.073
kg72 arpa istihsali yap lm t r. Arpa üretim miktarlar n grafik üzerinde gösterecek
olursak:
47
48
49
50
51
52
53
54
55
56
57
58
59
60
61
62
63
64
65
66
67
68
69
70
71
72
14
Mehmet Ali Ünal, Osmanl Müesseseleri Tarihi, s. 154.
Ta temir, a.g.e., ss. 140-200.
Kankal, a.g.e., s. 122.
Kurt, a.g.e., s. 197.
Mehmet Ali Ünal, Harput Sanca$ , s. 101.
Gö$ebakan, a.g.e., s. 335.
Emecen, a.g.e., s. 242.
Gündüz, a.g.e., s. 261.
Kbrahim Solak, XVI. Yüzy lda Zamantu Kazas , s. 51.
Bilgili, a.g.e., ss. 417-419.
Gökçe, a.g.e., s. 356.
Öztürk, a.g.e., ss. 373-387.
Ertürk, a.g.t., s. 301.
Behset Karaca, Manavgat Kazas , s. 134.
Bostan, a.g.e., s. 495.
Ünal, Osmanl Devrinde Sinop, s. 171.
Özde$er, a.g.e., s. 300.
Ünal, Çemi gezek Sanca$ , s. 104.
K l ç, Adilcevaz ve Ahlat, ss. 197-201.
Erpolat, a.g.t., s. 60.
Ünal, “XVI. Yüzy lda Honaz Kazas ”, s. 107.
K l ç, XVI. ve XVII. Yüzy llarda Van, ss. 275-276.
Karaman, a.g.e., s. 453.
Bizbirlik, a.g.m., s. 125.
Yediy ld z, a.g.e., s. 132.
Karaca, “Ki$ Sanca$ ”, s. 147.
Durmu Volkan KARABOVA
Grafik II: 16. Yüzy-lda Baz- Osmanl- Sancak/Kazalar-ndaki Arpa
Üretim Miktarlar-n-n Umumi Da(-l-m-
$ !
(+
" #
% #
'
! *
,
#
-
&
!
!
( )
/ 0
16. yüzy l n ilk yar s nda Ad yaman arpa üretimi aç s ndan di$er Osmanl
sancak/kazalar içerisinde ilk s rada yer almaktad r. Arpan n büyük bir umumiyetle
hayvanc l k sektöründe kullan lmas dolay s yla o dönemde Ad yaman’ n önemli bir
hayvanc l k merkezi oldu$u anla lmaktad r. Çank r Sanca$ , bu$day üretiminde
oldu$u gibi arpa üretiminde de ayn s ray korumaktad r, bu sancakta bu$day ve arpa
üretim miktarlar n n hemen hemen ayn rakamlarda seyretmesi buran n önemli bir tah l
merkezi oldu$unu aç kça göstermektedir. Arpa istihsalinin di$er bölgelere göre en az
miktarda gerçekle ti$i sancak ise Ki$ Sanca$ d r. Bunun nedenleri olarak bu bölgenin
arpa tar m aç s ndan olumsuz iklim ko ullar na sahip olmas ve nüfus yo$unlu$unun az
olmas gösterilebilir.
3- Yulaf
Bu$daygiller familyas ndan olan yulaf 50-150 cm boyunda bir y ll k otsu tah l
bitkisidir. Taneleri k rma ya da ezme halinde hayvan yemi olarak kullan ld $ gibi
kendisinden saman olarak da istifade edilen yulaf73, az da olsa insanlar n besin
ihtiyac n da kar lamakta idi. Özellikle bu$day n pahal oldu$u dönemlerde onun
yerine ikame olarak kullan lm t r. Üretimi, di$er tah l bitkilerine oranla daha az yap lan
yulaf, Osmanl Kmparatorlu$u’nda ancak birkaç sancak/kazada üretimi kayda de$er
miktarlarda idi.
Yulaf, U ak kazas nda 1520 y l nda 20.624 kile (529.129 kg)74, ayn y llarda
Laz k yye (Denizli) kazas nda 32 kile (821.088 kg)75, 1531’de Manisa’da 6384 kile76
(478.800 kg) üretilmi tir.
73
74
75
76
AnaBritannica, “Yulaf”, Kstanbul, 2004, c. XXII, s. 485.
Özde$er, a.g.e., s. 301.
Gökçe, a.g.e., s. 356.
Emecen, a.g.e., s. 242. Manisa kilesinin hacmi, Kstanbul kilesinden oldukça farkl idi. 1 Manisa kilesi
3 Kstanbul kilesine e it oldu$u bilinmekte olup 1 Kstanbul kilesi yakla k 25 kg oldu$undan 1 Manisa
kilesi yakla k olarak 75 kg’a tekâbül etmekte idi.
15
SBArD
Mart 2011, Say 17, sh. 9 – 26
Grafik III: 16. Yüzy-l-n 4lk Yar-s-nda Baz- Osmanl- Sancak/Kaza
Baz-nda Yulaf Üretiminin Kg Cinsinden Oranlarkg
Laz k yye;
821.088
U ak;
529.129
Manisa;
6.384
U ak
Laz k yye
Manisa
Grafikten de anla laca$ üzere fazla ticari de$eri olmad $ ndan dolay genel
üretimi az olan yulaf bitkisinin en fazla yeti tirildi$i merkez Laz k yye (Denizli) Kazas
olurken en az miktarda üretimin yap ld $ kaza ise Manisa Kazas d r. Bu cümleden
olmak üzere yulaf üretimini di$er tah l ürünlerinin üretimiyle k yaslayacak olursak bu
ürünün fazla tercih edilen bir bitki olmad $ söylenebilir.
4- Çeltik
Bu$daygiller familyas ndan olan çeltik bitkisi, bu$day ve m s r gibi besleyici
de$eri yüksek tah llar aras nda yer al r. Bitkinin salk mlar nda birbiri üzerine binmi bir
görüntü arz eden iki kavuzla örtülü taneleri bulunur ve buna çeltik ad verilir. Çeltik
taneleri uzun veya yuvarlak, beyaz ve sar mt rak bir renge sahiptir. Suda yeti tirilen tek
tah l bitkisi olup geli mesini su içinde tamamlar77. Çeltik yani pirinç, bile i$inde eker
oran n n yüksek olmas ndan dolay uzun süre insan tok tutmas hasebiyle halk
taraf ndan oldukça tercih edilen bir tah l ürünüdür. Özellikle saray ve büyük imaretlerde
pirinç tüketimi ba ta yer al yordu. Bu imaretlerde hergün pirinç çorbas ç k yor, ayr ca
bayram geceleri, Ramazan geceleri ve Cuma geceleri pilav pi irilip da$ t l yor, bunun
yan s ra imarete gelen misafirlere verilen yiyeceklerin ba nda da pilav geliyordu78.
Nitekim bu hususiyetler dolay s yla çeltik üretimine devlet taraf ndan büyük önem
verilmekte idi.
Pirinç, fazla su ve çok emek isteyen bir zirai mahsuldür. Yazlar s cak olan pek
çok yerde yeti tirilebilmekle beraber ekim alanlar n n devaml surette su alt nda
bulundurulmas ve bu suyun zaman zaman ak t l p de$i tirilmesi mecburiyetinin söz
konusu olmas ndan dolay pirinç ziraati, daha ziyade vadi tabanlar n n elveri li
k s mlar nda yap labilmekte idi79. Çeltik ziraat sahalar n , p narlar ve nehir sular n n
yönlendirildi$i kanallar (nehr-i çeltik) vas tas yla kifayet edecek kadar suyun sa$land $
tarlalar ve hatta, ya$mur, sel sular n n birikti$i araziler te kil etmekte idi80. Genellikle
77
78
79
80
16
Feridun Emecen, “Çeltik”, TDV.A, c. VIII, Kstanbul, 1993, s. 265. Çeltik tar m ile ilgili ayr nt l bilgi
için bkz. Halil Sürek, Çeltik Tar m , Kstanbul, 2002, ss. 72-149.
Emecen, a.g.m., s. 266.
Gökçe, a.g.e., s. 367.
Emecen, a.g.e., s. 248.
Durmu Volkan KARABOVA
büyük haslara (padi ah, ehzade, hanedan mensuplar , yüksek devlet görevlileri) ait
yerlerde veya vakf- mülk topraklarda geni ölçüde ekimi yap l r ve buralar mukataa
yoluyla kiraya verilerek veya ortakç l k statüsü ile i letilirdi. Her mukataan n ba nda
bir çeltik emini yer al r, özel vergi muafiyeti sa$lanm olup ziraatle u$ra an “çeltikçü
reaya”, kanallar temizleyen ve ar tan “çeltük kürekçileri”, onun idaresi alt nda
bulunurlard . Çeltikçilik, babadan o$ula intikal eden daimi bir statüydü ve bunlar n
ba nda bir çeltikçi reisi vard 81.
Çeltik reisi, çeltik ekilme mevsimi gelmeden önce çeltik ekim alanlar n gezer ve
o sene oraya çeltik ekilece$ini bildirerek “sahib-i arz” n oraya bir ey ekmesini önlerdi.
Çeltik ekim mevsimi geldi$inde nehrin reisi çeltikçilerini haz r edip, tam vaktinde
tohumunu ekerdi. Gerekli olan tohumu, bu i le görevli “emin” devlet ad na vermekte
idi. Tohum ekilip gerekli hizmet yap larak çeltik tam olarak olgunla t $ nda82 “emin”
olanlar kad marifetiyle oraya var p, miri taraf ndan verilmi olan tohumu geri
almaktad r. Arta kalan ndan “emin”, devlet hissesini ç kar p, devlet ad na bu hisseye el
koymaktad r. Devlet böylece tohumunu ve hissesini ald ktan sonra arta kalandan o yerin
sahibi olan sipahi için “ö ür” al nmaktad r. Ö ürden sonra kalan miktar ise çeltik i çileri
olan kürekçilere payla t r lmakta idi83. Ayr ca çeltik tar m ile u$ra anlar, istenilenden
fazla ürün üretmi ise, üretti$i çelti$in yar s n devlete vermek durumunda idi84.
Çeltik ziraati, ço$u yerde süreklilik göstermiyordu. Bat Anadolu bölgesinde su
yetersizli$i yüzünden on veya on be y l gibi uzun aral klarla ekilen yerler bile
mevcuttu. Bu bölgede bazen ya$mur veya sel sular n n birikti$i arazilerde de çeltik
ziraati yap l yordu85. Kmparatorluk geneline bak ld $ nda Sakarya nehri ve bunun
kollar n n sulad $ alanlar daha do$rusu Beypazar , Knegöl, Osmaneli ve Bursa çevresi
çeltik üretiminin yo$unla t $ yerlerdi. Ayn ekilde Bursa’da Kestel ve Kapl ca tepeleri
çeltik ekim alanlar olarak büyük önem ta makta idi. Saruhan’da ise çeltik ekimi,
Saruhano$ullar zaman na kadar geri gitmekte olup Osmanl lar döneminde bu bölgenin
sulak yerlerinde önemli ölçüde çeltik tar m yap ld $ bilinmektedir86. Bilecik ve çevresi
de çeltik üretiminin yap ld $ yerler aras nda bulunmaktad r87.
Anadolu Eyaleti’nde ayr ca Mente e’nin Dalaman çay dolaylar , Teke
Sanca$ ’nda Elmal yöresi önemli çeltik üretim merkezleri olarak görülmekte idi.
Kanuni dönemi ba lar nda Elmal ’da 22 çeltik nehrinin bulundu$u bilinmektedir. Di$er
taraftan Hamit Sanca$ da çeltik ekimi hususunda ad say l r yerlerden idi. Öyle ki, bu
sancak içerisinde yer alan A$lasun’a ba$l Çeltükçü köyü önemli bir yer tutmakta idi.
Çeltükçü köyünde 100 müdlük tohumu kald racak kadar geni bir alanda çeltik üretimi
81
82
83
84
85
86
87
Emecen, a.g.m., s. 265.
Çeltik bitkisi ve salk m, tam sararmaya ve salk mlar sarkmaya ba lay nca ürünün olgunla t $
anla l rd . Salih Uahin, “Tosya-Osmanc k ve Karg Klçelerinde Çeltik Ziraati”, Gazi Üniversitesi
Edebiyat Fakültesi Dergisi, Ankara, 2002, c.XXII, S.3, s. 28.
Kurt, a.g.e., s. 200.
Ta temir, a.g.e., s. 144.
Emecen, a.g.m., s. 265.
Zeki Ar kan, “XV-XVI. Yüzy llarda Anadolu’da Çeltik Üretimi”, V. Milletleraras# Türkiye Sosyal ve
.ktisat Tarihi Kongresi’nde Sunulan Tebli ler, Ankara, 1990, s. 479.
Ahmet Güne , “Bilecik ve Çevresinde 16. Yüzy lda Sosyal ve Ekonomik Durum”, OTAM, Ankara,
1999, S. 10, s. 104.
17
SBArD
Mart 2011, Say 17, sh. 9 – 26
yap l yordu88. Malatya kazas nda Tohma-F rat ba$lant s olan civarda ve Derme suyu
boyunca89, Çank r Sanca$ ’nda ise sadece Karg nahiyesinde, K z l rmak ve Devrez
çay boylar nda90, Kzmir kazas nda da Torbal ve Gümüldür havalilerinde91, Karadeniz
Bölgesinde Giresun k rsal n n Pazarsuyu, Baltama, Ya$l dere ve Har it suyu gibi rmak
vadilerindeki sulanabilir düzlüklerde92, Tarsus Sanca$ ’nda ise K z l Arg, Kki Su Aras ,
Ba Oluk, Haydar Bük, Tirmir ve E iklice gibi merkezlerde93, Ergani Sanca$ ’nda
Devegeçidi, Hamis çevrelerinde94 çeltik ziraati yap lmaktayd .
Çeltik üretim has llar kimi bölgelerde akçe üzerinden kimi bölgelerde ise kg
cinsinden de$erlendirilmesi, üretimin sancak ve kazalardaki mukayesesini
zorla t rmaktad r. Kmparatorluk genelinde çeltik üretimi yap lan bölgelerin üretim
miktarlar n de$erlendirirsek, 1487 ‘de Sinop Kazas ’nda 2.832.525 kg95, Mara
Kazas nda 1526 y l nda 229,882 akçelik96, Aya kazas nda 1521 y l nda 5994 akçelik97,
1528 y l nda Kzmir kazas nda 88595 kg98, Malatya kazas nda 1530 y l nda 37600
akçelik99, XV. yüzy l n ikinci yar s nda Trabzon sanca$ nda ise 13000 akçelik100, XV.
yüzy l n ikinci yar s nda Teke sanca$ nda 3449 denklik101, XVI. Yüzy lda Honaz
Kazas ’nda 2.061.820 kg102 Tarsus Sanca$ ’nda 296.016 kg103, Musul Eyaleti’nde
28.761 kg104 çeltik has lat gerçekle mi tir. Çeltik ürününden al nan ö ür miktar , bu
ürünün üretiminin yap ld $ sancaktan sanca$a ya da bölgeden bölgeye de$i iklik
göstermekte idi. Özellikle bu ürünün ekiminden hasad na kadar bizzat devletin
denetiminde olmas ve her sancakta ayn miktarda hâs l al namamas bunda büyük rol
oynam t r.
5- DarDar 105 veya erzen hem yiyecek hem de hayvan yemi olarak tüketilen bir besin
bitkisidir106. Ortalama 300 cm kadar boy atan bitkinin bo$umlu, dik ve sert bir gövdesi
88
89
90
91
92
93
94
95
96
97
98
100
101
102
103
104
105
18
Ar kan, a.g.m., s. 481.
Gö$ebakan, a.g.e., s. 342.
Kankal, a.g.e., s. 122.
Mübahat Kütüko$lu, XV ve XVI. As rda Kzmir Kazas ’n n Sosyal ve Kktisadi Yap s , Kzmir, 2000, s.
148.
Mehmet Fatsa, XV ve XVI. Yüzy llarda Giresun K rsal ’n n Sosyal ve Kdari Tarihi, Giresun, 2005, ss.
38-39.
Bilgili, a.g.e., s. 425.
Erpolat, a.g.t., s. 61.
Ünal, Osmanl Devrinde Sinop, s. 184.
Kbrahim Solak, XVI. As rda Mara Kazas (1526-1563), Ankara, 2004, s. 147.
Karaman, a.g.e., s. 463.
Kütüko$lu, a.g.e., s. 149.
99
Gö$ebakan, a.g.e., s. 344.
Bostan, a.g.e., s. 498.
Behset Karaca, XV. ve XVI. Yüzy llarda Teke Sanca$ , Isparta, 2000, s. 249; denk, 4.875 gram
a$ rl $ ndaki miskalin dörtte birine e it eski bir a$ rl k birimidir. Bekir S tk Baykal, Tarih Terimleri
Sözlü$ü, Ankara, 2000, s. 41.
Ünal, “Honaz Kazas ”, s. 108.
Bilgili, a.g.e., s. 427.
Gündüz, a.g.e., s. 263.
Dar ve m s r, ço$u sancak ve kazalarda ayn tür bitkiler olarak bilinmekle beraber dar , iki türe
ayr lmakta olup ak dar , do$rudan hayvan yemi olarak kullan lmakta, sar dar da insanlar taraf ndan
tüketilmektedir.
Durmu Volkan KARABOVA
ve gövde üzerinde alma k olarak dizilen dalgal kenarl uzun yapraklar olup107 taneleri
hayvan yemi olarak kullan lmakla birlikte ha lan p, tuzlan p yenilerek insanlar n g da
gereksinimini kar lamakta ve unundan ekmek, çorba, çörek vs. yap lmaktad r. Bu$day
ve arpaya göre üretimi biraz daha emek isteyen dar , Anadolu’nun hemen her
bölgesinde yeti ebilmekte108 ancak her üründe oldu$u gibi dar n n üretim miktar da
sancaktan sanca$a ve kazadan kazaya de$i kenlik göstermektedir. Hububat ihtiyac n n
yeterli düzeyde kar lanamamas na sebep olan birtak m olaylar sonucunda (k tl k, fiyat
art , vb.) bu$day n yerine ikame ürün olarak kalitesi dü ük olan ama birim alandan
daha fazla verim al nan dar üretimi önem kazanmaktayd . Birim-tohum ba na üretim
bak m ndan bu$day n en az üç kat kadar ürün veren dar n n bilhassa 16. yüzy l n ikinci
yar s nda önemli miktarlarda üretildi$i bilinmektedir109. 16. yüzy l n ilk yar s nda Dar
üretimi yap lan kazalar ve hâs latlar u ekildedir: Trabzon Sanca$ ’nda 12. 422. 154
kg110, Çemi gezek Sanca$ ’nda 3.847.804 kg111, Malatya Kazas ’nda 3.524.000 kg112,
Kâhta Kazas ’nda 3.381.00 kg113, Gerger Kazas ’nda 2.096.328 kg114, Behisni
Kazas ’nda 1.686.464 kg115, H sn- Mansur Kazas ’nda 1.268.836 kg116, Teke
Sanca$ ’nda 1.156.500 kg117, Harput Sanca$ ’nda 1.132.214 kg118, Musul Eyaleti’nde
946.928 kg119, Ergani Sanca$ ’nda 334.100 kg120, Honaz Kazas ’nda 246.913 kg121,
Tarsus Sanca$ ’nda 186.450 kg122, U ak Kazas ’nda 78.609 kg123, Manisa Kazas ’nda
25.200 kg124, Van Eyaleti’nde 16.421 kg125, Kefe Sanca$ ’nda 10. 776 kg126, Ak ehir
Sanca$ ’nda 4.618 kg127 idi.
106
107
108
109
110
111
112
113
114
115
116
117
118
119
120
121
122
123
124
125
126
127
Karaca, Teke Sanca$ , s. 244.
Anabritannica, “M s r”, c. XVI, Kstanbul, 2004, ss. 47-48.
Ünal, Çemi gezek Sanca$ , s. 104.
Mehmet Öz, “XV-XVI. Yüzy llar Anadolu’sunda Tar m ve Tar m Ürünleri”, Kebikeç, S. 23, Ankara,
2007, ss. 122-123.
Bostan, a.g.e., s. 495.
Ünal, Çemi gezek Sanca$ , s. 105.
Gö$ebakan, a.g.e., s. 335.
Ta temir, a.g.e., s. 177.
Ta temir, a.g.e., s. 200.
Ta temir, a.g.e., s. 88.
Ta temir, a.g.e., s. 90.
Karaca, Teke Sanca$ , s.244.
Ünal, Harput Sanca$ , ss. 101-102.
Gündüz, a.g.e., s. 262.
Erpolat, a.g.t., s. 61.
Ünal, “Honaz Kazas ”, s. 107.
Bilgili, a.g.e., ss. 417-419.
Özde$er, a.g.e., s. 304.
Emecen, a.g.e., s. 242.
K l ç, XVI. ve XVII. Yüzy llarda Van (1548-1648), s. 276.
Öztürk, a.g.e., ss. 378-387.
Ertürk, a.g.t., s. 305.
19
SBArD
Mart 2011, Say 17, sh. 9 – 26
Grafik IV: 16. Yüzy-l-n 4lk Yar-s-nda Dar- Üretiminin Sancak/Kaza
Baz-ndaki Umumi Üretim Oranlar-
-
( )
'
#
,
.
3
(1
2
" #
5 / 0
Grafikten de anla laca$ üzere 16. yüzy l n ilk yar s nda dar üretimini
gerçekle tiren mezkur sancak/kazalar içerisinde Trabzon Sanca$ 12.422.154 kg’l k
üretim pay ile ilk s rada yer al rken, Ak ehir Sanca$ , 4618 kg’l k üretim hacmi ile son
s rada yer almaktad r. Üretim miktar aç s ndan Çemi gezek Sanca$ ile Malatya ve
Kâhta Kazalar ; H sn- Mansur Kazas ile Teke ve Harput Sancaklar birbirlerine yak n
olan merkezler olarak kar m za ç kmaktad r. Yukar da belirtilen sancak ve kazalar n
d nda ayr ca Atak Sanca$ ’nda128, Ordu Kazas ’nda129 ve Musul Eyaleti’nde130 de dar
üretiminin yap ld $ bilinmektedir.
Do$u’da ve Bat ’da birçok seferlerin tertip edildi$i XVI. yüzy lda devlet,
ordunun ve atlar n g da ihtiyaçlar n temin etmek amac yla iddetle ihtiyaç duydu$u
bu$day ve arpan n üretiminin artmas için özel bir iktisadi politika uygulam
oldu$undan dar ekimi yap lan bir çok arazinin, arpa ve bu$day üretimine ayr ld $
tahmin edilmektedir131. Bu cümleden olmak üzere genel dar üretim miktar , bu$day ve
arpa üretim miktarlar na nazaran daha az oranda gerçekle mi tir.
6- Burçak
Ekimi genellikle ilkbaharda yap lan burçak132 dört kö e gövdeli, 20-60 cm
yükseklikte ve çal görünümünde olup 2-4 kadar tohum ihtiva eden bo$umlu meyveleri
bulunmaktad r133. Burçak, taneleri hayvan yemi olarak kullan lan bir yem bitkisidir.
Ayr ca saman gibi kaba yem kaynaklar n n de$erini artt rmak için de kullan l r. Taneleri
mercime$e benzemektedir134. Burçak üretimi yap lan belli ba l merkezler ve üretim
128
129
130
131
132
133
134
20
Bizbirlik, a.g.m., s. 125.
Yediy ld z, a.g.e., s. 132.
Gündüz, a.g.e., s. 263.
Ünal, Osmanl Devrinde Sinop, s. 172.
Turan Sa$lamtimur-Veyis Tans -Harun Baytekin, Yem Bitkileri Yeti tirme, Çukurova Üniversitesi
Ziraat Fakültesi Yay nlar , Adana, 1995, s. 98.
Anabritannica, “Burçak”, c. V, Kstanbul, 2004, s. 151.
Ertürk, a.g.t., s. 304.
Durmu Volkan KARABOVA
miktarlar u ekilde idi; Manisa Kazas ’nda 544.500 kg135, Çank r Sanca$ ’nda
462.384 kg136, Teke Sanca$ ’nda 385.500 kg137, Malatya Kazas ’nda 213.971 kg138,
U ak Kazas ’nda 57.982 kg139, Aya Kazas ’nda 20.011 kg140, Manavgat Kazas ’nda
10.280 kg141, Tarsus Sanca$ ’nda 8.875 kg142 idi.
Grafik V: XVI. Yüzy-l-n 4lk Yar-s-nda Osmanl- Sancak/Kazalar-nda
Burçak Üretiminin Umumi Da(-l-m-
7
6
. 8 / 0
Burçak üretim miktar yönünden zengin yöreler aras nda Manisa Kazas ilk
s rada yer al rken Çank r Sanca$ ise bu$day ve arpa üretiminde oldu$u gibi burçak
istihsalinde de ikinci s rada yer almakta, Teke Sanca$ da gerçekle tirdi$i üretim miktar
ile Çank r Sanca$ ’ndan hemen sonra gelmektedir. Nitekim umumiyetle hayvan
yemleri aras nda ara besin olarak kullan m görülen burça$ n toplam üretim miktarlar
dikkate al nd $ nda bu ürünün ekimine fazla önem verilmedi$i söylenebilir.
II- Bakliyat Ürünleri
1- Nohut
Önemli yiyecek maddelerinden olan nohut pi irilmek suretiyle hem yemek hem
de kavrulmak suretiyle çerez olarak tüketilen ürünlerdendir143. 60 cm’ye kadar büyüyen,
çal ms görünümlü bir bitki olan nohut144 yar kurak ve kurak bölgelere adapte olmu ,
derin köklü bir bitki oldu$undan kura$a kar oldukça dayan kl d r, dolay s yla iklim
seçicili$i yoktur. Nohuttan umumiyetle 1/10 ile 1/8 oran nda ö ür al nmakta olup145
Osmanl topraklar nda nohut tar m n n yap ld $ bilinen sancak/kazalar ile bunlar n
135
136
137
138
139
140
141
142
143
144
145
Emecen, a.g.e., s. 242.
Kankal, a.g.e., s. 119.
Karaca, Teke Sanca$ , s. 245.
Gö$ebakan, a.g.e., s. 335.
Özde$er, a.g.e., s. 307.
Karaman, a.g.e., s. 453.
Karaca, Manavgat Kazas , s. 135.
Bilgili, a.g.e., ss. 417-419.
Karaca, Teke Sanca$ , s. 244.
Anabritannica, “Nohut”, c. XVI, Kstanbul, 2004, s. 590.
Karaman, a.g.e., s. 454.
21
SBArD
Mart 2011, Say 17, sh. 9 – 26
üretim miktarlar öyledir: Behisni Kazas ’nda 491.712 kg146, Gerger Kazas ’nda
352.560 kg147, Teke Sanca$ ’nda 167.564 kg148, Manisa Kazas ’nda 147.750 kg149,
Malatya Kazas ’nda 117.247 kg150, Çank r Sanca$ ’nda 81.893 kg151, U ak Kazas ’nda
60.548 kg152, Musul Eyaleti’nde 33.416 kg153, Laz k yye Kazas ’nda 7.000 kg154 Aya
Kazas ’nda 6.157 kg155, Trabzon Sanca$ ’nda 5.900 kg156 istihsal gerçekle mi tir.
Grafik VI: XVI. Yüzy-l-n 4lk Yar-s-nda Osmanl- Anadolusu’nda Nohut
Üretimi Yap-lan Sancak ve Kazalardaki Üretimin Umumi Da(-l-m7
6
9#
/ 0
Nohut, Osmanl topraklar nda yeti meye çok elveri li olmakla beraber Osmanl
köylüsü kendisi için daha çok önem arz eden bu$day ekimine öncelik verdi$i için
nohudun umumi üretim miktar oldukça dü ük düzeyde seyretmi tir. Grafikte görüldü$ü
üzere nohut üretiminin en kesif oldu$u yerlerden ilk s ray 491.712 kg’l k üretim ile
Behisni Kazas al rken, 352.560 kg’l k üretim ile Gerger Kazas ikinci s ray , 167.564
kg’l k üretim ile Teke Sanca$ da üçüncü s rada yer almaktad r. Dolay s yla klasik
Osmanl topraklar nda nohudun üretimine tetkik edebildi$imiz sancaklar d nda genel
olarak fazla rastlanamamas , bu ürünün üretiminin önemli oranda yayg n olmad $ n
göstermektedir.
2- Fasulye
Yüksekli$i 1200 metreyi a mayan ve yaz mevsiminde sulamaya elveri li olan
arazilerde yeti tirilmektedir157. Taze olarak pi irilerek tüketildi$i gibi tanelerini
146
147
148
149
150
151
152
153
154
155
156
157
22
Ta temir, a.g.e., s. 88.
Ta temir, a.g.e., s. 200.
Karaca, Teke Sanca$ , s. 245.
Emecen, a.g.e., s. 242.
Gö$ebakan, a.g.e., s. 335.
Kankal, a.g.e., s. 119.
Özde$er, a.g.e., s. 306.
Gündüz, a.g.e., ss. 417.419.
Gökçe, a.g.e., s. 356.
Karaman, a.g.e., s. 453.
Bostan, a.g.e., s. 495.
Kbrahim Atalay, Türkiye Co$rafyas , Kzmir, 1994, s. 351.
Durmu Volkan KARABOVA
kurutarak k mevsiminde de tüketilen fasulyenin üretimi Osmanl Anadolu’sunda pek
yayg n olmad $ görülmektedir. XVI. yüzy l n ilk yar s nda Laz k yye Kazas ’nda
24800 kg158, 1455 y l nda Teke Sanca$ ’nda 15.420 kg159, fasulye üretimi
gerçekle tirilmi olup Kefe Sanca$ ’na ba$l Bal kla$o ve Knkirman kazalar nda da
fasulye istihsalinin yo$un oldu$u bilinmektedir. Nitekim Kefe Sanca$ ’nda 4567 kg160
fasulye üretimi yap lm t r. Üretim miktar kesin olarak tespit edilememi ise de
Bayburt Sanca$ ’nda161 ve Osmanl Afrikas ’ndaki Cezayir’de de ye il fasulye
üretiminin yap ld $ Kngiliz seyyahlar taraf ndan gözlemlenmi tir162.
3- Mercimek
Baklagiller familyas ndan ve bir y ll k küçük bir bitki olan mercime$in s k dall ,
uzunlu$u 15-45 cm aras nda de$i en bitkinin alma k dizili li yapraklar vard r.
Yapraklar 15 mm uzunlu$unda, ucu dikenli alt yaprakç ktan olu maktad r. Haziran ve
Temmuz aylar aras nda açan aç k mavi renkli çiçekleri yapraklar n koltu$unda ikili ya
da dörtlü kümeler olu turmaktad r. Halk taraf ndan çorba ve yemek yap m nda
kullan l r163. Mercimek üretimi Osmanl topraklar nda fazla yayg n olmamakla beraber
istihsalin yap ld $ sancak ve kazalar u ekilde s ralanabilir: Teke Sanca$ ’nda 290.410
kg164, Behisni Kazas ’nda 205.400 kg165, Gerger Kazas ’nda 135.824 kg166, Harput
Sanca$ ’nda 129.143 kg167, Trabzon Sanca$ ’nda 27.965 kg168, U ak Kazas ’nda 18.344
kg169, Çank r Sanca$ ’nda 18.267 kg170, Laz k yye Kazas ’nda 10.200 kg171, Manisa
Kazas ’nda 8250 kg172, Musul Eyaleti’nde 3207 kg173 idi.
158
Gökçe, a.g.e., s. 356.
Karaca, Teke Sanca$ , s. 245.
160
Öztürk, a.g.e., s. 383-387.
161
Ksmet Miro$lu, XVI. Yüzy lda Bayburt Sanca$ , Kstanbul, 1973, s. 178.
162
Gerald Maclean, Do$u’ya Yolculu$un Yükseli i-Osmanl Kmparatorlu$u’nun Kngiliz Konuklar (15801720), (çev. Dilek Uendil), Kstanbul, 2006, s. 40.
163
Anabritannica, “Mercimek”, c. XV, Kstanbul, 2004, s. 589.
164
Karaca, Teke Sanca$ , s. 245.
165
Ta temir, a.g.e., ss. 140-141.
166
Ta temir, a.g.e., s. 200.
167
Ünal, Harput Sanca$ , s. 102.
168
Bostan, a.g.e., s. 495.
169
Özde$er, a.g.e. s. 306.
170
Kankal, a.g.e. s. 119.
171
Gökçe, a.g.e., s. 356.
172
Emecen, a.g.e., s. 242.
173
Gündüz, a.g.e., s. 263.
159
23
SBArD
Mart 2011, Say 17, sh. 9 – 26
Grafik VII: XVI. Yüzy-l-n 4lk Yar-s-nda Mercimek Üretiminin
Baz- Osmanl- Sancak ve Kazalar-ndaki Umumi Da(-l-m6
7
7
7
*
/ 0
XVI. yüzy l n ilk yar s nda Osmanl topraklar nda mercimek üretimi bak m ndan
Teke Sanca$ ile Behisni Kazas , önemli yere sahiptir. Mercimek üretiminin az miktarda
oldu$u sancak/kazalardaki üretimin dü ük olmas n n nedenleri olarak, köylünün
mercimek yerine farkl bir bakliyat ürününü yeti tirmeyi ye$lemesi, buralardaki tar mla
me gul nüfusun, üretimin yüksek oldu$u di$er sancak ve kazalar n nüfus oran na göre
dü ük olmas tahmin edilebilir. Her ne kadar mercimek üretimi gerçekle tiren sancak ve
kazalar n say s az bile olsa yine de bu durum bakliyat yeti tiricili$indeki çe itlilik
aç s ndan büyük önem ta maktad r.
Sonuç
Kuru tar m metodunun tatbik edildi$i Osmanl Devleti’nde yeti tirilen tar m
ürünleri içerisinde hem köylü hem de devlet taraf ndan ekimine önem verilen hububat
çok önemli bir yere sahipti. Özellikle bu$day üretiminin hemen hemen tüm kaza ve
sancaklarda gerçekle mesinde, bu ürünün yeti me artlar dolay s yla fazla iklim seçici
özelli$inin olmamas n n yan s ra stratejik ve askeri aç dan da büyük bir önem arz
etmesi etken rol oynam t r. Öyle ki, ordunun uzun seferlere ç kmadan önce mevcut
askerin ia esini temin etmek gayesiyle çe itli güzergâhlarda bu$day depolar n n
yap lmas ve bunlar n içlerinin doldurulmas ordunun sefer lojisti$i aç s ndan büyük
önem ta maktayd . Bu$day n günlük hayatta çok de$erli bir besin maddesi olmas ve
bu ürünün eksikli$inin olmas durumunda sosyal ve ekonomik hayatta birtak m olumsuz
geli melerin ba göstermesi devletin, öncelikli olarak bu$day üretimini te vik etmesine
neden olmu tur. Yine hububat ürünlerinden olan ve genellikle hayvanlar n
beslenmesinde kullan lan arpa da, bu$day kadar tüketim alan nda tercih edilen bir ürün
olmamakla birlikte bu$day k tl $ n n ya and $ dönemlerde arpadan ekmek yap larak
insanlar taraf ndan tüketildi$i bilinen bir gerçektir. Bu$day üretimi aç s ndan XVI.
yüzy l n ilk yar s nda Ak ehir Sanca$ ve Çank r Sanca$ önemli bir paya sahip
olmakla beraber arpa üretiminde de Ad yaman Sanca$ ’n n ön plana ç kt $
görülmektedir. T mar sistemi çerçevesinde gerçekle tirilen tar msal faaliyetlerde sadece
24
Durmu Volkan KARABOVA
bu$day ve arpa türünden ürünler yeti tirilmemekte ayr ca hububat ürünlerine nazaran
daha az miktarda üretimi yap lan nohut, mercimek, fasulye gibi, baklagil türünden zirai
mahsuller de üretilmekteydi. Önemli bir bakliyat ürünü olan nohut üretimi, Ad yaman
ve Teke Sancaklar ’nda yo$un bir ekilde yap lmaktayd . Yine bakliyat ürünlerinden
olan mercimek ise Teke Sanca$ ’nda, Behisni ve Gerger Kazalar ’nda önemli miktarda
üretilmekteydi. Nitekim Osmanl Devleti, hububat ve bakliyat ürünlerinden ciddi
anlamda elde etti$i vergi gelirlerini (ö ür), büyük oranda askeri alana kanalize ederek
dönemin her alanda en güçlü devleti olarak ad ndan söz ettirmi tir.
Kaynakça
Ar kan, Zeki. “XV-XVI. Yüzy llarda Anadolu’da Çeltik Üretimi”, V. Milletleraras#
Türkiye Sosyal ve .ktisat Tarihi Kongresi’nde Sunulan Tebli ler, Ankara, 1990.
Ar kan, Zeki. “Osmanl Kmparatorlu$u’nda Khrac Yasak Mallar (Memnu Meta)”, Prof.
Dr. Bekir Kütüko lu’na Arma an, Kstanbul, 1991.
Atalay, Kbrahim. Türkiye Co$rafyas , Kzmir, 1994.
Bak r, Abdülhalik. Ortaça$ Kslam Dünyas nda Itriyat, G da, Klaç Üretimi ve Ta$ i i,
Ankara, 2000.
Barkan, Ömer Lütfi. XV. ve XVI. As rlarda Osmanl Kmparatorlu$u’nda Zirai
Ekonominin Hukuki ve Mali Esaslar : Kanunlar, I, Kstanbul, 1943.
Batmaz, Eftal U. “XV-XVI. Yüzy l Sancak Kanunnamelerine Göre Osmanl Devleti’nde
Tah l Üretimi”, TAD, c.XXIII, sa. 36, Ankara, 2004.
Baykal, Bekir S tk . Tarih Terimleri Sözlü$ü, Ankara, 2000.
Bilgili, Ali Sinan. Osmanl Döneminde Tarsus Sanca$ ve Tarsus Türkmenleri, Ankara,
2001.
Bizbirlik, Alpay. “16. Yüzy l n Ortalar nda Atak Sanca$ ve Sancak Beyleri Üzerine
Notlar”, Tarih .ncelemeleri Dergisi, Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi, Kzmir,
1999.
Bostan, M. Hanefi. XV-XVI. As rlarda Trabzon Sanca$ nda Sosyal ve Kktisadi Hayat,
Ankara, 2002.
David, Geza. 16. Yüzy lda Simontornya Sanca$ , (çev. Hilmi Ortaç), Kstanbul, 1999.
Emecen, Feridun. XVI. As rda Manisa Kazas , Ankara, 1989.
Emecen, Feridun. “Çeltik”, TDVKA, c. VIII, Kstanbul, 1993.
Erpolat, Mehmet Salih. 16. Yüzy lda Ergani Sanca$ , (Yay nlanmam Yüksek Lisans
Tezi), Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Konya, 1993.
Ertürk, Volkan. XVI. Yüzy lda Ak ehir Sanca$ , (Yay nlanmam Doktora Tezi), Gazi
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara, 2007.
Fatsa, Mehmet. XV ve XVI. Yüzy llarda Giresun K rsal ’n n Sosyal ve Kdari Tarihi,
Giresun, 2005.
Gö$ebakan, Göknur. XVI. Yüzy lda Malatya Kazas , Malatya, 2002.
Gökçe, Turan. XVI. ve XVII. Yüzy llarda Lâz k yye (Denizli) Kazas , Ankara, 2000.
Güçer, Lütfi. XVI-XVII. As rlarda Osmanl Kmparatorlu$u’nda Hububat Meselesi ve
Hububattan Al nan Vergiler, Kstanbul, 1964.
Gündüz, Ahmet. Osmanl Kdaresinde Musul, Elaz $, 2003.
25
SBArD
Mart 2011, Say 17, sh. 9 – 26
Güne , Ahmet. “Bilecik ve Çevresinde 16. Yüzy lda Sosyal ve Ekonomik Durum”,
OTAM, Ankara, 1999, S. 10.
Kankal, Ahmet. XVI. Yüzy lda Çank r , Çank r , 2009.
Karaman, Deniz. XVI. Yüzy lda Aya Kazas , Ankara, 2003.
Karaca, Behset. XV. ve XVI. Yüzy llarda Manavgat Kazas , Isparta 2009.
Karaca, Behset. “1518 (H. 924) Tarihli Tahrir Defterine Göre Ki$ Sanca$ ”, Prof. Dr.
Bayram Kodaman’a Arma an, Samsun, 1993, ss. 137-169.
K l ç, Orhan. XVI. Yüzy lda Adilcevaz ve Ahlat (1534-1605), Ankara, 1999.
K l ç, Orhan. XVI. ve XVII. Yüzy llarda Van (1548-1648), Van, 1997.
Kurt, Y lmaz. 1572 Tarihli Mufassal Tahrir Defterine Göre Adana’n n SosyalEkonomik Tarihi Üzerine Bir Ara t rma, Ankara, 1990.
Kütüko$lu, Mübahat. XV ve XVI. As rda Kzmir Kazas ’n n Sosyal ve Kktisadi Yap s ,
Kzmir, 2000.
Öz, Mehmet. “Osmanl Klasik Döneminde Tar m” Osmanl#, c. III, Ankara, 1999.
Öz, Mehmet. “XV-XVI. Yüzy llar Anadolu’sunda Tar m ve Tar m Ürünleri”,
Kebikeç, S.23, Ankara, 2007.
Özde$er, Mehtap. XV-XVI. Yüzy l Ar iv Kaynaklar na Göre U ak Kazas ’n n Sosyal
ve Ekonomik Tarihi, Kstanbul, 2001.
Öztürk, Yücel. Osmanl Hâkimiyetinde Kefe (1475-1600), Ankara, 2000.
Pamuk, Uevket. Osmanl -Türkiye Kktisadi Tarihi (1500-1914), Kstanbul, 2007.
Sa$lamtimur, Turan -Veyis Tans -Harun Baytekin. Yem Bitkileri Yeti tirme, Çukurova
Üniversitesi Ziraat Fakültesi, Adana, 1995.
Sar , Serkan. XV-XVI.Yüzy llarda Mente e, Hamid ve Teke Sanca$
Yörükleri,(Yay nlanmam Doktora Tezi), Süleyman Demirel Üniversitesi
Sosyal Bilimler Enstitüsü, Isparta, 2008.
Solak, Kbrahim. XVI. As rda Mara Kazas (1526-1563), Ankara, 2004.
Solak, Kbrahim. XVI. Yüzy lda Zamantu Kazas ’n n Sosyal ve Kktisadi Yap s , Konya,
2007.
Sürek, Halil. Çeltik Tar m , Kstanbul, 2002.
Uahin, Salih. “Tosya-Osmanc k ve Karg Klçelerinde Çeltik Ziraati”, GÜEFD, c. XXII
Ankara, 2002.
Ta temir, Mehmet. XVI. Yüzy lda Ad yaman (Behisni, H sn- Mansur, Gerger, Kâhta)
Sosyal ve Kktisadi Tarihi, Ankara, 1997.
Ünal, Mehmet Ali. Osmanl Müesseseleri Tarihi, Isparta, 2005.
Ünal, Mehmet Ali. XVI. Yüzy lda Çemi gezek Sanca$ , Ankara, 1999.
Ünal, Mehmet Ali. XVI. Yüzy lda Harput Sanca$ , Ankara, 1989.
Ünal, Mehmet Ali. Osmanl Devrinde Sinop, Isparta, 2008.
Ünal, Mehmet Ali, “XVI. Yüzy lda Honaz Kazas ”, Uluslar aras# Denizli ve Çevresi
Tarih ve Kültür Sempozyumu Bildirileri, Denizli, 2007.
Yediy ld z, Bahaeddin. Ordu Kazas Sosyal Tarihi (1455-1613), Ankara, 1985.
Anabritannica, “Burçak”, c. V, Kstanbul, 2004.
Anabritannica, “Nohut”, c. XVI, Kstanbul, 2004.
Anabritannica, “M s r”, c. XVI, Kstanbul, 2004.
AnaBritannica, “Yulaf”, c. XXII, Kstanbul, 2004.
26
19. YÜZYIL ÖNCES OSMANLI M NYATÜRLER NDE BATI ETK S
Hüseyin ELMAS
Özet / Abstract
Toplumlar n tarihi geli imi incelendi inde, hiçbirinin di erlerinin etkisinde kalmadan, salt kendi
de erleri içerisinde varl k bulduklar görülmez. Bütün toplumlar, birbirlerini etkilemi ler, birbirlerinden
kültür al veri inde bulunmu lard r. Toplumlar n sanat hayat na da yans yan bu etkile imlerle gelenekler,
ço u zaman kaybolup yerini, yeni uygulama biçimlerine b rakm t r. Her toplumun tarihinde kar m za
ç kabilen bu tür de i imlerinse, Türk toplumunda di er toplumlara nazaran daha fazla oldu unu söylemek
mümkündür. Bu de i imde, Osmanl ’n n geni bir co rafyada farkl etnik köken ve dine mensup
insanlarla birlikte ya amas ve Anadolu gibi jeopolitik yönden önemli bir bölgede merkezini olu turmas
oldukça etkili olmu tur.
Geleneksel Türk resmi olarak kabul edilen “minyatür”, Türklerin Orta Asya’dan Anadolu’ya
getirdi i ve Anadolu’ya yerle me s ras nda kar la t
kültürlerden de beslenerek kendi biçemini
olu turmu iki boyutlu bir yüzey sanat d r. Önce Rumeli, ard ndan da Avrupa’ya do ru s n rlar n
geni lemesiyle ya anan ili kiler, minyatürün kendine özgü kurallar n n y k lmas na neden olmu , zamanla
da yerini Bat l anlay ta resme b rakm t r.
Osmanl ’n n Bat kültürü ile kar kar ya geli i ve iki farkl kültür ortam n n sanat alan nda
birbirleriyle etkile imi, Fatih Sultan Mehmet (d.1432-ö.1481) dönemi’nde ba lar. 1479 y l nda
Venedik’le bar antla mas yap ld ktan sonra, :stanbul’a gelen Ressam Gentille Bellini, Fatih’in
ya l boya bir portresini yapm t r. Ayr ca dönemin nakka lar ndan Sinan Bey, :talya’ya giderek
Bellini’nin hocas Mastori Pavli’den resim dersleri ald
bilinmektedir. Ancak, bu tür ili kilerin
nakka lar üzerinde etkisi hissedilse de, minyatür sanat uzunca bir süre daha el yazma kitaplar içerisine
kendine özgü kurallar n koruyarak uygulanmaya devam etmi tir.
Kanuni Sultan Süleyman (d.1495-ö.1566) Dönemi’nde, do uda ve bat da s n rlar n geni lemesi
paralelinde ya anan ili kiler, fethedilen ülke sanatç lar n n Osmanl nakka lar ile birlikte çal malar na
vesile olmu tur. Bu ortak çal ma sonucu, 1530-31 tarihli Nevai'nin Hamse'sinin minyatürlerinde Avrupa,
Pers ve Osmanl geleneklerinin kayna t görülür. Ayn dönemlerde, Matrakç Nasuh’un,“Tarih-i Sultan
Beyaz t”, “Beyân- Menazil-i Sefer-i Irakeyn” ve “Süleyman name” minyatürlerinde, Bat ’n n topografik
haritalar ndan esinlendi i dikkati çeker.
Bat l sanatç lar n saray ve çevresinden büyük destek gördükleri dönem, Osmanl ’n n Avrupa ile
ili kilerini artt rd
18. yüzy l olmu tur. 1699 Karlofça ve 1718 Pasarofça antla malar ndan sonra
Osmanl ’n n Bat kar s ndaki toprak kayb , Türk toplumunu derinden etkileyecek kültürel ve sosyal bir
de i imi de beraberinde getirmi tir. Yenilginin kabul edilmesiyle birlikte, askerlikten siyasete,
ekonomiden sosyal hayata her ey yeniden biçimlenmeye ba lam , Bat ile entegre olunmaya
çal lm t r. Bunun do al neticesi olarak, Orta Asya'da ba lay p Selçuklu ve Osmanl ile birlikte geli ip
özgünle en minyatür sanat da de i ime u rayarak yerini Bat anlay na yönelik resim sanat na
b rakm t r.
Anahtar Kelimeler: Minyatür, Kültürel De i im, Bat l la ma, Ça da la ma
WESTERN INFLUENCES ON THE OTTOMAN MINIATURES BEFORE THE 19th CENTURY
When historical development of societies is examined, it is not seen that none of them keeps its
existence only with its own values without being detected through the effect of others. All societies have
influenced each other and interchanged culture. Traditions are mostly lost and replaced by new
application forms with these interactions which are reflected on art life of societies. It is possible to say
that this kind of changes which can be appeared in the history of each society are observed more in
Doç. Dr., Selçuk Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Resim Bölümü.
SBArD
Mart 2011, Say 17, sh. 27 – 38
Turkish society compared to other societies. Since the Ottomans lived with people from different ethnic
origins and different religious beliefs in a wide geography and constituted its centre in the Anatolia which
is a significant region in terms of its geopolitical location this has been considerably effective in this
change.
“Miniature” which is accepted as traditional Turkish painting is a two dimensional surface art
that Turks brought from Central Asia to Anatolia and also it built its own style by feeding from other
cultures that Turks met during their settlement. The relationships which occur with the expansion of
boundaries firstly to Rumelia after Europe, then lead to the collapse of specific rules of miniature and it is
replaced with the Western style painting.
Ottoman’s meeting with Western culture and interaction of two different cultural environments
with each other in the field of art starts with Fatih Sultan Mehmet (b.1432- d.1481). The painter Gentille
Bellini, who comes after the peace agreement is signed with Venice in 1479, is portrayed Fatih with oil
painting. Furthermore, it is known that by going to Italy Sinan Bey who is one of the nakkashes from that
period take painting lessons from Mastori Pavli who is the master of Bellini. However, even this kind of
relationships has effects on nakkashes, for quite a long time the miniature craft continues to be applied in
manuscripts by preserving its own rules.
During the period of Suleiman the Magnificent (b.1495-d.1566), relationships which occur
parallel to the expansion of eastern and western boundaries conduce to collaborative work of the Ottoman
nakkashes with the artists of conquered countries. As a result of this collaborative work, in the miniatures
of Hamse by Nevai dated with 1530-31 a coherence of European, Persian and Ottoman traditions is seen.
It attracts attention that in the same periods in his miniatures such that “Historical Sultan Beyaz t”,
“Beyân- Menazil-i Sefer-i Irakeyn” ve “Süleyman name” Matrakc Nasuh is inspired from topographic
maps of the West.
The period that the Western artists are highly supported by the palace and its environment is the
18th century period that the Ottomans have extended their relationships with the West. The loss of
Ottoman’s land to the West with 1699 Karlofca and 1718 Pasarofca agreements implies a cultural and
social change which leads to a deep effect on Turkish society. With the acceptance of defeat everything
from military to politics, from economics to social life starts to be reshaping and it is tried to be integrated
with the West. As a natural result of this, the miniature craft which has started in the Central Asia and
specified by developing with Selcuk and Ottoman has suffered a change and gives its place to the
Western style painting.
Key Words: Miniature, Cultural Change, Westernization, Modernization
Giri
:nsanlar n bir arada ya amalar n n kaç n lmaz sonuçlar ndan birisi de
etkile imdir. Fertler ve toplumlar bir birlerinden etkilenmekte de i en ve geli en her
türlü yenili e uyum sa lamaya çal maktad rlar. Bu günümüzde oldu u kadar geçmi te
de ayn olmu tur. Zaman denilen ve sürekli ilerleyen çark n içerisinde her ey
bulundu u ça n gerekleri do rultusunda gerekli de i ikliklere u rayarak günümüze
ula m t r. :nsan ya am n n vazgeçilmezi, kültür tarihimizin ayr lmaz bir parças olan
sanatta ya an lan tüm bu de i imlerden nasibini alm , içinde bulundu u devrin
özelliklerine ba l kalarak evrimler geçirmi ve günümüze kadar süregelmi tir.
Toplumlar n sanat hayat na da yans yan bu etkile im sürecinde, geleneksel
olarak kabul edilen birçok sanat dal , ço u zaman kaybolup yerini modern olarak
adland r lan yeni anlay lara b rakm t r. Her toplumun tarihinde kar m za ç kabilen bu
tür de i imlerinse, Türk toplumunda di er toplumlara nazaran daha fazla oldu u
söylenebilir. Özellikle, hareketli bir toplum olmas na ba l olarak sürekli yer
de i tirmesi, :slamiyet'i sonradan kabul etmesi ve Anadolu’ya yerle tikten sonra, önce
28
Hüseyin ELMAS
Selçuklu ard ndan da Osmanl gibi iki büyük imparatorluk kurarak, Asya, Afrika ve
Avrupa’ya yay l , farkl toplumlarla kar l kl kültür al veri ine zemin haz rlam t r.
Osmanl ’n n Asya, Avrupa ve Afrika gibi üç k taya yay larak bir imparatorluk
kurmas , bu imparatorlu un 600 y l gibi uzunca bir zaman diliminde varl n
sürdürmesi, do al olarak farkl din, dil ve rktan toplumlarla temas içerisinde olmas na
neden olmu tur. Ayr ca Anadolu gibi jeopolitik yönden önemli bir bölgede merkezini
olu turmas ve bu merkezin Asya ve Avrupa’n n kesi me noktas nda yer almas kültürel
de i imi oldukça etkilemi tir.
Ba lang çta Fatih Sultan Mehmet’le ba layan yak nla ma, süreç içerisinde
kesintilere u rasa da zamanla artm , 1699 Karlofça ve 1718 Pasarofça
antla malar ndan sonra Osmanl ’n n Bat kar s ndaki yenilgisi, beraberinde Türk
toplumunu derinden etkileyecek kültürel ve sosyal bir de i imi de beraberinde
getirmi tir. Yenilginin kabul edilmesiyle birlikte askerlikten siyasete, ekonomi den
sosyal hayata her ey yeniden biçimlenmeye ba lam Bat ile entegre olunmaya
çal lm t r. Bunun do al neticesi olarak, Orta Asya'da ba lay p Selçuklu ve Osmanl
ile birlikte geli ip özgünle en geleneksel minyatür sanat da de i ime u ram ve
zamanla yerini Bat anlay na yönelik resim sanat na b rakm t r.
19. Yüzy$l Öncesi Osmanl$ Minyatürlerinde Bat$ Etkisi
Minyatür, bir kitab , madalyonu ya da küçük boyutlu herhangi bir objeyi
bezemek amac yla yap lan küçük resimlere verilen bir isimdir. :talyanca “minyature”
kelimesinden al nm olup Türkçe, Arapça ve Farsça’da kar l
yoktur. Türklerde
eskiden beri minyatüre nak , “nak ” yapana da “nakka ” ad verilmi tir. Daha çok
nak , boya ile resim yapmak anlam nda kullan lm bir tâbirdir. (Binark, 1992)
Türklerde minyatür sanat n n geçmi i Uygur Türklerine dayan r. :lk örneklerine Turfan
Bölgesi’nde (Hoço, Bezeklik, Sorcug) rastlanm t r. VIII. ve IX. yüzy la ait bu
minyatürlerde, Uygur prens ve prensesleri ile Mani ve Uygur rahipleri konu al nm t r.
Çe itli din ve kültürlerin etkisinde yap lan bu minyatürler oldukça zengin bir üsluba
sahiptir.
:slâmiyet’ten önce Orta Asya’da Uygurlar n geli tirip üst seviyeye ç kard klar
minyatür sanat , :slâmiyet’in kabulünden sonra :slam felsefesinin temel prensipleri
do rultusunda, yaz (hat) sanat n n belli ba l ürünü olan el yazmas kitaplarla birlikte
geli imini sürdürmü tür. Metni ayd nlatmaya yönelik olmas ve her iki sanat n
kulland klar plastik dilin benzerlik ta mas , birlikte olmalar na temel te kil etmi , VIII.
yüzy ldan XVIII. yüzy la de in farkl kültürlerin de katk s yla kendi esteti ini
yaratm t r.
Anadolu Selçuklular devrinde, nakka lara sahip ç kan Selçuklu Sultanlar ,
kurmu olduklar nakka hanelerde haz rlatt klar minyatürlü yazma eserlerde, Selçuklu
üslubunu yaratm lard r. Bu süreçte, Selçuklu eserleri d nda, farkl milletlerin,
astronomi, t p, botanik, zooloji ve mekanik gibi konular anlatan kitaplar n Arapçaya
çevirisi yap lm ve minyatürlenmi tir.
Osmanl minyatürleri üzerine yap lan ara t rmalar, günümüze ula abilen en
erken tarihli minyatürlerin XV. yüzy lda Edirne’de haz rland n ortaya koymaktad r.
Daha çok edebi konulu el yazmalar içerisinde yer alan dönemin minyatürleri üslup
29
SBArD
Mart 2011, Say 17, sh. 27 – 38
olarak kayna n Selçukludan almakla birlikte, ça da Timurlu ve Türkmen resim
geleneklerini de yans t r.
1455-56 y llar aras nda Edirne’de haz rlanan Bedi’eddin Minuçhihr el Taciri el
Tebrizi’ye ait Dilzüzname, dönemin üslup özelliklerini yans tan nadir örnekler
aras ndad r. Küçük boyutlu olan bu eserdeki be minyatür, Edirne Saray
Nakka hanesi’nde yap lm t r. Minyatürler Timurlu Siraz minyatür üslubunun etkilerini
yans tmakla birlikte, figürleri çevreleyen sert kontur çizgileri, iri bitki motifleri ve
Türklere özgü kad n ba l klar nedeniyle Osmanl ya özgü özellikler de içerir (Mahir,
2004).
Fatih Sultan Mehmet’in (d.1432-ö.1481) 1453 y l nda :stanbul’u almas ve
ard ndan saray n buraya ta mas , Türk minyatür sanat için bir dönüm noktas
olmu tur. Fatih yeni saray nda bir nakka hane kurmu , ba na da Özbek as ll Baba
Nakka ’ getirmi tir. Yeni kurulan nak hanede saray kütüphanesi için pek çok
minyatürlü el yazma kitab n haz rland bilinmektedir (Binark, 1978). Ayr ca, Osmanl
saray te kilat içinde Fatih'ten itibaren ehl-i h ref ad alt nda sanatç toplulu u
olu turulmu tur. Saray n her türlü sanat ve zenaat i lerini gören ve saraydan maa alan
bu topluluk imparatorlu un politik gücünün üst düzeye ula t ve devletin hazinesinin
zengin oldu u dönemde kalabal k bir kadroya sahiptir. Y llar boyunca bu toplulu un
haz rlad
eserlere yap lan harcamalar ve sanatç lara ödenen ücretler göz önüne
al nacak olursa saray yönetiminin, himâyesini sultan yahut vezirin yapt
sanat
eserlerinin üretiminde bu denli masraf üstlenmesi sanat eseri üretimini yo un devlet
i lerinin bir parças olarak görmelerinden kaynaklanmaktad r (Karata , 2009).
Osmanl :mparatorlu u’nun Bat dünyas ile kar kar ya geli i ve iki farkl
kültür ortam n n sanat alan nda birbirleriyle ilk etkile imi de Fatih Dönemine rastlar. Bu
süreçte, do ulu ve bat l pek çok bilim ve sanat adam :stanbul’a gelmi , minyatür sanat
geli imine yepyeni etkiler katm t r. :stanbul’a gelerek sarayda çal an Veronal Matteo
di Pasti, Costanza da Ferrara ve “Fatih Portresi”ni yapan Gentile Bellini bu isimlerden
sadece bir kaç d r. Banu Mahir (2004), bu de i imin temelinde Fatih’in bat l krallar
gibi kendi portresini yapt rma arzusunun yatt n söyler.
1479 y l nda Venediklilerle bar antla mas yap ld ktan sonra Fatih’in Venedikli
bir yöneticiden bronz dökümcüyle heykelt ra istemesi üzerine, 1480’li y llarda
Venedikli Ressam Gentile Bellini bir heykelt ra la birlikte :stanbul’a gelmi tir (Mahir,
2004). Bellini’nin :stanbul’a geldikten sonra yapm oldu u Fatih’in ya l boya
portresinin dönemin nakka lar üzerinde oldukça etkili oldu unu söylemek mümkündür.
Zira Sinan Bey’e atfedilen ve bu etkiyi büyük ölçüde yans tan, minyatür gelene inde
yap lm , Fatih’in gül koklayan portresinde, Fatih’in yüzey üzerinde kurgulanmas
Timurlu gelene ini yans t rken, yüz k sm n n i leni i Bellini izleri ta r. Minyatürde,
Fatih üç çeyrek profilden yerde ba da kurmu oturur vaziyette ele al nm t r. Sol elinde
mendil sa elinde koklamakta oldu u bir gül vard r. Onun kuvvetli ahsiyeti, çok ince
yüz hatlar ve ikna gücü ortaya ç kart lmaya çal lm t r. Üzerinde bulunan elbisedeki
k vr mlar erken Rönesans resmi özelliklerini bizlere hat rlatmaktad r. Portreyi yapan
Sinan Bey’in Fatih taraf ndan :talya’ya gönderilerek Bellini’nin hocas Mastori
Pavli’den Bat anlay nda resim e itimi ald rtt gene bilinenler aras ndad r. Ancak,
saraya gelen Bellini ve di er bat l ressamlar n özendirmeye çal t Bat anlam nda
ya l boya portre anlay Sinan Bey örne inde oldu u gibi minyatür gelene i d na
30
Hüseyin ELMAS
ç kmam t r (Elmas, 1999). Buna en büyük etken, 15. yüzy ldan sonra, uleman n devlet
siyaseti üzerindeki artan etkisi ve I. Selim (d.1470-ö.1520)’in do udaki teokratik
yönetiminin ba lamas na yol açan fetihleridir (Arsal,1999).
Türk minyatür sanat n n yükseli e geçti i Kanuni döneminde (d.1494-ö.1566)
Bat ya yap lan seferler sonucu de i ik sanat geleneklerine ba l sanatç lar Osmanl
Saray ’nda toplanm t r. Birbirinden farkl resim geleneklerine ba l sanatç lar n birlikte
çal malar sonucu minyatür sanat oldukça ilginç bir geli me göstermi tir. Belirli bir
üslûp birli inin görülmedi i bu süreçte, yer yer Bat etkilerinin görüldü ü minyatürlere
rastlan r. Bu etkileri Matrakç Nasuh taraf ndan yap lan, “Tarih-i Sultan Beyaz t”,
“Beyân- Menazil-i Sefer-i Irakeyn” ve “Süleyman Name” ad n ta yan el yazma
kitaplarda yer alan minyatürlerde görmek mümkündür. Minyatürleri haz rlayan
Matrakç Nasuh’un, Bat dünyas n n topografik haritalar ndan esinlendi i ve bu
gerçekçi tasvirleri :slâm resminin yüzeysel do a anlay ile kayna t rd dikkati çeker.
Nasuh yazmalar aras na haz rlam oldu u minyatürlerle Osmanl minyatür
sanat na yeni yakla m biçimi, yeni bir dil getirmi tir. Minyatürlerinde bizzat kat ld
Kanuni Sultan Süleyman dönemi seferlerini ve seferler s ras nda geçilen limanlar ,
ehirleri, kasabalar , menzilleri ve kaleleri ku bak bir düzen içerisinde ele alm t r.
Osmanl ordusunun ku att ya da içinde konaklad kent, kasaba ve kale tasvirleri
günümüz ara t rmalar nda belgesel kaynak olmaktad r. Bunlar kal pç bir gözle de
yap lm olsa, gözleme dayanan çizimlerdir. Önceleri Nasuh'un f rças ndan izlenen bu
yakla m tarz ileriki yüzy llarda ba ka nakka lar taraf ndan da uygulanm t r.
Matrakç n n bu yakla m biçimine Günsel Renda; minyatür sanat na kimi Bat
etkilerinin, dolayl yolla da olsa erken tarihlerden beri s zd n dü ündürür diyerek
öyle bir aç klama getirmektedir;
“...S n rlar Avrupa'n n ortalar na kadar yay lan Osmanl lar’ n Bat kültürüyle
kar la m olmas , bu tür etkile imi do al k lar. Nitekim Kanuni Sultan Süleyman
döneminde haz rlanm
olan kimi minyatürlü yazmalarda Balkanlardan gelen
sanatç lar n çal m oldu u bilinir. Örne in, 1558 tarihli Süleymannâme’de Belgrad
kalesini canland ran minyatürde, Avrupa tipi kuleli yap lar ve kiliselerin bilgiyle
çizili i, yer yer gölgeli boyamalar, Bat l bir ustan n varl n hissettitir. Topografik
resim gelene inin giderek yerle mesinde bir ba ka etkeninde pay vard r. Bu dönemde
/spanyol ve Portekiz haritalar ndan yararlanarak atlaslar haz rlad klar bilinir.
Osmanl büyükleri bununla kalmay p, ç kt klar seferlerde u rad klar yerleri
belgeleyerek nakka lar ço u kez yanlar nda götürmü lerdir. Nitekim Kanuni
döneminin önemli seferlerine kat lan ünlü nakka Matrakç Nasuh bu tür u rak
yerlerini harita gibi belgelemi tir. Fakat Matrakç bu topografik çizimlerine öyle bir
do a duygusu katm , parlak renkli bitkiler, masmavi, yemye il tepelerle bunlar
öylesine donatm t r ki bu minyatürler birer manzara denemesi say labilirler. 3u
noktay da belirtmek gerekir: Çe itli yollarla gelmi gözüken Bat etkileri, Osmanl
nakka n bir taklitçli e, bir kopyac l a itmedi i gibi, onun, /slâm minyatürcülü ünün
estetik kurallar ndan kopmaks z n daha gerçekçi, daha inand r c tasvirler yaratmas na
31
SBArD
Mart 2011, Say 17, sh. 27 – 38
yol açm t r. Nitekim, Matrakç ’n n kent ve kasaba tasvirleri gibi, 16. yüzy l boyunca
yap lm birçok minyatürde bu yakla m korunmu tur”(Renda, 1980).
Matrakç Nasuh’un günümüze ula abilen eserlerinden Tarih-i Sultan Beyaz d
(T.S.M.K., R.1272) II. Beyaz d dönemindeki olaylar ele al r. 10 minyatürün bulundu u
yazmada, Kili, Akkerman, Mudon, Koron, Avarna ve :nebaht gibi yerler nakka n
üslubuna uygun olarak ele al nm t r. Minyatürlerde çizgici bir anlay hâkimdir.
Denizler gümü y ld zla, baz önemli evlerle binalar ise, parlak ve canl renklerle
boyanm t r.
Bir di er eser, Süleymannâme ise iki bölümden olu maktad r. Birinci bölümde;
Barboros Hayrettin Pa a’n n, 1543 y l nda Frans zlara yard m amac yla giri ti i
Akdeniz seferi anlat l r. Burada, u ran lan limanlar ve liman kentleri yer al r. Bunlar,
Antip, Tulon, Marsilya, Nis ile Cenova kent ve limanlar d r. Nasuh Kentleri, k smen
ku bak ve yar topografik bir görünüm içerisinde figür kullanmadan tasvir etmi tir.
Minyatürlerde Tulon, Marsilya, Nis, Cenova limanlar arkalar nda yükselen
da lar, k smen ku bak k smen kar dan seyredilen, siyah mürekkeple çizilmi , yer
yer renklendirilmi evleri, kiliseleri, limana gelmi Osmanl donanmas yla birlikte
resmedilmi tir. Nis Liman ’ndaki kale, evler, donanma kimi topografik özellikleri, bir
f rça ya da kalemle, siyah mürekkep kullanarak çizgici bir üslupla ve Avrupa
portalanlar na benzer bir teknikle tasvir edilmi tir. Burada rengârenk boyanm tepeler,
gümü yald z deniz, binalar n büyüklü üne yakla an ot kümeleri, a açlar Osmanl
manzara zevkini Bat üslubuyla birle tiren özelliklerdir (Ba c , 2006).
:kinci bölümde, Kanuni Sultan Süleyman’ n ayn y l (1543) Macaristan’a yapt
sefer anlat l r. 23 minyatürün bulundu u bölümde, Ni , Budape te, Estergon, Tata,
Estoni Belgrad gibi kentlerin tasvirleri de ele al nm t r (Ça man, 1982). :lk bölüm
minyatürlerinden daha farkl bir yakla mla ele al nan tasvirlerde, evler, binalar, surlar
de i ik bak aç lar ndan bak larak tamamen yüzeysel bir üslupla anlat lm t r. Ordunun
konaklad yerler ay ve gün olarak belirtilmi bölgenin topografyas n olu turan göller,
nehirler, tepeler, köprüler ve yöreye özgü özellikler de çizilmi kale-kentler
gösterilmi tir. Resimlerde kimi zaman zeminler alt n yald za boyanm , konak yerinde
yerle en Osmanl Ordusu’nun varl n n simgesi olan çad rlar yer alm t r. Tuna
nehrinin iki yakas na yay lm Buda ve Pe te görüntüsünde kentin önemli yap lar n n
yan s ra, kent surlar n n d nda konaklam çad rlar dikkati çeker. Bu minyatür Nis
liman örne inde oldu u gibi Akdeniz portalanlar n n tekni ini yans tmaz. Üslup
aç s ndan Mecmu-i Menazil izlenimi uyand r r (Ba c , 2006).
:ki bölüm aras ndaki üslup farkl l , ilk bölümdeki minyatürlerle, ikinci
bölümdeki minyatürlerin farkl bir nakka taraf ndan m yap ld sorusunu gündeme
getirmektedir. Her iki nüsha aras ndaki üslup farkl l na dikkat çeken Filiz Ça man
(Ça man, 1982) bu farkl l a öyle bir aç klama getirmektedir:
“Nasuh ayn y la rastlayan bu seferlerden Macaristan seferine kat lm t r. Bu
nedenle ikinci bölümdeki resimleri kendi gözlemleriyle yapt n söyleyebiliriz. /lk
bölümdekileri ise, sefer dönü ü olas l kla sarayda bulunan Bat kaynakl portülanlardan
32
Hüseyin ELMAS
kopya etmi olmal d r. Bu arada Sanatç lar n yard mc lar n n oldu unu da unutmamak
gerekir. Üslup farkl l klar n n bir k sm n da bu ekilde aç klamak mümkündür”.
Nasuh’un minyatürlerini haz rlad Beyân- Menâzil-i Sefer-i Irakeyn ise 15331536 y llar aras nda Kanuni taraf ndan yap lan :ran-Irak seferini konu al r. Yazma
içerisindeki minyatürler Matrakç ’n n bizzat sefere kat larak yapt
minyatürlerdir
(Aç kgöz, 1990). Sefer esnas nda ordunun konaklad
menzil ve kentleri realist bir
anlay la tasvir eden Nasuh’un ku bak
düzenini burada da devam ettirdi i
anla lmaktad r. Minyatürler üslup aç s ndan Süleymannâme’nin ikinci bölümündeki
minyatürlerle benzerlik ta r. Ancak plastik aç dan de erlendirildi inde, buradaki
minyatürler daha renkli ve daha olgun bir yap ya sahiptirler. Tamamen renklendirilmi
olan minyatürlerde resimsel bir hava hemen kendini belli eder.
Matrakç ’n n minyatürlerinde görülen Bat etkilerinin dolayl yolla da olsa
minyatürlere erken tarihlerden beri s zd n söyleyen Günsel Renda, s n rlar
Avrupa'n n ortalar na kadar yay lan Osmanl lar n Bat kültürüyle kar la m olmas n n,
bu tür etkile imi do al k ld n söyler. Nitekim Kanuni Sultan Süleyman döneminde
haz rlanm olan kimi minyatürlü yazmalarda Balkanlardan gelen sanatç lar n çal m
oldu u bilinir. Örne in, 1558 tarihli Süleyman name minyatürlerinde, Avrupa tipi kuleli
yap lar ve kiliseler yer yer gölgeli boyamalar, Bat l bir ustan n varl n hissettirir.
Topografik resim gelene inin yerle mesinde bir ba ka etken de bu dönemde :spanyol ve
Portekiz haritalar ndan yararlanarak haz rlanmas d r. Osmanl büyükleri bununla
kalmay p, ç kt klar seferlerde u rad klar yerleri belgeleyecek nakka lar ço u kez
yanlar nda götürmü lerdir. Nitekim Kanuni döneminin önemli seferlerine kat lan ünlü
nakka Matrakç Nasuh bu tür u rak yerlerini harita gibi belgelemi tir. Fakat Matrakç ,
topografik çizimlerine öyle bir do a duygusu katm t r ki parlak renkli bitkiler,
masmavi, yemye il tepelerle minyatürler birer manzara resmine dönmü tür. Su noktay
da belirtmek gerekir: Çe itli yollarla gelmi olan Bat etkileri, Osmanl nakka n bir
taklitçili e, bir kopyac l a itmedi i gibi, onun, :slâm minyatürcülü ünün estetik
kurallar ndan kopmaks z n daha gerçekçi, daha inand r c tasvirler yaratmas na yol
açm t r. Matrakç ’n n kent ve kasaba tasvirleri gibi, 16. yüzy l boyunca yap lm birçok
minyatürde de bu yakla m korunmu tur (Renda, 1980).
Türk minyatür sanat 16. yüzy l n ikinci yar s nda tüm yabanc etkilerden
ar nm olarak kar m za ç kar. Yakla k 30 y l süren II. Selim (d.1524-ö.1574) ve III.
Murat (d.1546-ö.1595) döneminde, Osmanl minyatür sanat d etkilerden ar nm ,
kendine özgü bir stil geli tirmi tir. Osmanl tarihiyle ilgili tasvirler bu dönemde
olgunla m , realizm büyük bir sadeli e ula m t r. Minyatürlerin en önemli konusu
gene Osmanl tarihi olmu tur. Osmanl sultanlar n n tarihini, dönemlerinin toplumsal ve
sosyal olaylar n anlatan ehnamelere yüzlerce minyatür yap lm t r.
Klasik Dönem olarak da bilinen bu süreçte, Türk minyatürü, ça da di er :slâm
minyatür okullar ndan da ayr l r. Bu ayr cal k konu ve üslup olarak iki ana grupta
toplanabilir. Topografik anlay la ve gerçekçi bir yakla mla ele al nan kale ku atmalar ,
Osmanl ordusunun yürüyü leri, çe itli törenleri konu alan tasvirler, padi ah portreleri
ve olaylar oldu u gibi gösterme e ilimi minyatürün en önemli özelli i olur. Bu tür
33
SBArD
Mart 2011, Say 17, sh. 27 – 38
konulara ve resimleme biçimine di er :slâm okullar nda rastlanmaz. Konular ve
konular n ele al n kadar do an n resmedili i de ça da :slâm okullar ndan farkl d r.
Do a olay kahramanlar n kavrayan basit bir fondan ibarettir. Genellikle bir iki tepe
veya dümdüz ovalar halinde uzan r. Bazen birkaç a açla renklendirilir. Do an n
renklendirilmesinde de göz al c renklerden kaç n l r. Nakka lar konu ile ilgili oldu u
zaman, bölgenin belirli özelliklerini yans tan bir yakla mla rmaklar , köprüleri,
kaleleri, a açlar resmeder. Mimari görüntüler de tamamen gerçekçi bir yakla mla
resmedilir. Binalar, kentler genellikle hayalî olmaktan uzakt r. Klasik Osmanl
mimarisinin sadeli i, saraylar n, an tlar n kur un kapl kubbelerinin grili i, Türk
minyatürüne ölçülü bir süsleme ve gümü yald zla yans r. Dönemin minyatürleri renk
kompozisyonu bak m ndan da ayr cal klara sahiptir. Renk tonlar na fazla yer verilmez.
Gölgelenmeden, kar t r lmadan kullan lan saf renkler Türk minyatürüne farkl bir
görünüm kazand r r. Leylak, aç k pembe, aç k eflatun veya aç k ye il renkte boyal
alabildi ine uzanan ovalar ayn tonda boyal kalelerle bütünle ir. Mimari ve do ada
kullan lan pastel renklere kar , turuncu ve k rm z renklerin egemen oldu u görkemli
çad r ve ota lar, ayn renklerin ço unlukta oldu u giysileriyle ki iler resimlerde
kuvvetle belirir (Ça man, 1982).
17. yüzy l n ilk yar s nda Osmanl minyatür sanat nda içerik ve üslup aç s ndan
önemli de i iklikler söz konusudur. Buna en büyük etken, 17. yüzy lda Osmanl
saray na çok say da Avrupa kökenli kitap, harita ve gravürün girmesidir. Saraydaki
nakka lar n Avrupa’dan gelen kitaplar içerisindeki gravürleri görerek incelemi olma
olas l klar n n yüksektir. Osmanl minyatür sanat na giderek yerle ecek yeni teknik ve
üslup denemelerinde bu tür kitap, gravür ve haritalar n önemi oldukça fazlad r (Ba c Filiz-Renda-Tan nd , 2006). Ayn ekilde, 17. yüzy lda minyatür gelene indeki
tasvirlerin saray d nda, özellikle :stanbul'a gelen yabanc lar için haz rlanan k yâfet
albümleri içerisinde tek figür resimleri olarak yayg nla t görülmektedir. Bu yüzy l n
ikinci yar s ndan günümüze ula an iki Silsilenâme nüshas Osmanl padi ahlar n n bu
devirde ikâmet ettikleri Edirne saray nda Musavvir Hasan taraf ndan haz rlanm t r.
Musavvir Hasan bu eserdeki dizi padi ah portreleri tasvirlerinin kurgular yla on
sekizinci yüzy l n ba lar nda eser veren Levnî'ye öncülük etmi tir (Karata , 2009).
Yine 17. yüzy l içerisinde Nak i taraf ndan yap lan kimi minyatürlerde de
derinlik etkisi uyand ran çizimlere rastlanmaktad r. Nak i'nin resimlerinde sahneler çok
az figür içerir ve d mekan tercih edilmi tir. Onun tarz klasik dönemden ve sonraki
resim okullar ndan farkl d r. Çal malar n n en önemli özelli i zarif f rça vuru lar na
temellenen saf desendir ve manzaralar genellikle çe itli mat renklerle boyan r. Arka
plandaki a açlar ve binalar sahneye derinlik verme çabas yla dikkatle gözlenmi tir ve
ola and
bir perspektif duygusuyla çizilmi tir. Nak î’nin renkleri de zengin ton
çe itlilikleri ve usta uygulan teknikleriyle dikkat çekerler. Bu da gösteriyor ki 17.
yüzy l n ba lar ndan itibaren Bat sanat n n en önemli özelli i olan üçüncü boyut,
asl nda Osmanl minyatürlerine yava yava girmeye ba lam t r.
17. yüzy la kadar parlak bir geli me gösteren Osmanl minyatür sanat 17.
yüzy l n ikinci yar s ndan sonra duraklama evresine girer. Bu duraklama, 18. yüzy l n
34
Hüseyin ELMAS
ilk yar s nda son parlak dönemini ya ayarak yerini git gide Bat anlay nda bir resme
b rak r. Lale Devri olarak bilinen bu süreç de III. Ahmet (d.1673- ö.1736) sanata büyük
destek verir.
17. yüzy ldan itibaren el yazma kitaplar içerisine yap lan minyatürler haricinde,
tek tek sayfalara yap lm minyatürlere de s kça rastlanmaktad r. Bunlardan biri olan
“dere kenar nda konaklam bir bey”i gösteren minyatür bat etkile imi aç s ndan ilginç
bir örnektir. Topkap Saray Müzesi’nde bulunan ve 1720-30 lu tarihlerde yap ld
san lan minyatürde, bir dere kenar nda çad r içinde oturup birileriyle sohbet eden
“bey”, çad r n arka k sm nda atlar t mar eden seyisler ve hizmetkarlar konu edilmi tir.
Olaya mekân olarak e lik eden yer aç k bir aland r. Arkada tepeler, tepelerin eteklerinde
a açlar ve daha berisinde bir köprü üzerinde saman yüklü öküz arabas yla geçmekte
olan bir köylü mevcuttur. Dönemin minyatür sanat özellikleri ba lam nda
de erlendirildi inde farkl bir kompozisyon kurgusunun denendi i minyatürde,
nakka n minyatürde üçüncü boyutu ara t rd , bunu da derenin iki k y s nda
olu turdu u k vr mlarla ve ard l s ra küçülen a açlar ve tepelerle vermeye çal t
görülür.
Lâle Devri’nde Avrupa ülkeleriyle kurulan siyasal ve ekonomik ili kiler,
kültürel ortam büyük ölçüde etkilemi tir. Bat bilim ve kültürünün benimsenmesi için
yap lan ilk giri imler, hiç ku kusuz saray çevresinde ortaya ç km t r. Bu nedenle bir
saray sanat olan minyatürde yeniliklerin hemen benimsenmi olmas do ald r. Lâle
Devri ile birlikte saraya giren çok say da Avrupa e yas özellikle Bat kaynakl resimli
kitaplar minyatür sanat n etkileyen en önemli faktörler olmu tur. Nitekim dönemin
saray nakka lar bilinçli denemelere giri mi ler minyatürlerde farkl konulara yer
vermi lerdir. Albümlerde toplanan tek yaprak halindeki k r sahneleri, k yafet ve çiçek
resimleri, kad n ve erkek portreleri tarih konulu minyatürlerin yerini alm , yeni biçim
ve teknikler denenmi , iki boyutlu bir anlat m biçimi olan minyatüre üçüncü boyut
girmi tir (Elmas, 1999).
Devrin önde gelen nakka lar Levni ve Abdullah Buhari’dir. Her iki nakka nda
eserlerinde gelenek ile Avrupaile mek aras nda gidip gelen imparatorlu un, geleneksel
yap s n n çözülmeye ba lad n hissetmek mümkündür. Levnî'nin en önemli eseri III.
Ahmed'in o ullar n n sünnet dü ününü konu alan "Surname-i Vehbi"dir. Surname- i
Vehbi’de yer alan minyatürlerde. Levni figür gruplar n diyagonal, yuvarlak ve derinli e
do ru uzanan kavisli hareketlerle s ralayarak minyatüre derinlik kazand rmaya
çal m t r. Gerek bu tip s ralamalar, gerekse k gölge, bir dereceye kadar hacim
kazanan figürler, Bat sanat ndan gelen etkiler olarak Levni’nin minyatürlerine
yans m t r.
Devrin airi Hüseyin Vehbi taraf ndan yaz lan Surnâme-i Vehbi içerisinde
bulunan minyatürler, Sultan III. Ahmed’in dört ehzadesinin sünnet edilmesi nedeniyle
1720 y l nda Ok Meydan ve sahil koylar nda düzenlenen ve 15 gün 15 gece süren
enlikleri konu almaktad r. Eserin bir çok kopyas bulunmaktad r. Türk resim sanat n
ilgilendiren ve içerisinde Levni’nin minyatürleri bulunan nüsha, Topkap Saray
Müzesi, III. Ahmed Kitapl ’nda 3593 numarada kay tl d r. :çerisinde yer yer kar l kl
olarak alt n çerçeve içerisine al nm 33.7 x 21 cm boyutunda Levni’nin ö rencileri ve
35
SBArD
Mart 2011, Say 17, sh. 27 – 38
ayn ekolde yard mc sanatç larla birlikte haz rlad
anla lan 137 minyatür
bulunmaktad r. Klasik Dönemde Nakka Osman taraf ndan yap lan Surnâme-i
Hümayun minyatürleri aksine, bak aç s n n sürekli de i tirildi i minyatürlerde,
geleneksel yap n n bozuldu u görülür. Klasik dönemin pembe, turuncu, ye il renkteki
do a görünümleri, yerini art k yumu ak kenar çizgili tepelere, ta lara, a açlara
b rakm , gökyüzü do al mavili ine bürünmü tür. Gölgeleri yere vurmu aç kl koyulu
ye illi a açlar, bir natürmortu and ran meyveler, gerçe e yak n oran orant , perspektif
aray lar minyatürlerin temel özellikleridir (Elmas,1999).
Levni’ye ait bir di er eser ise, Silsilenâme adl padi ah portreleri albümüdür. (T.
S.M. K., No. A 3109). Osman Gazi’den III. Ahmed’e kadar olan Osmanl padi ahlar n n
portrelerinin bulundu u eser daha sonradan gelen padi ahlar n kendi portrelerini ilave
ettirmeleriyle zengin bir albüm halini alm t r (Tan nd ,1996). Levni'de Nakka
Osman’ n portrelerinde oldu u gibi padi ahlar ba da kurmu oturur vaziyette ele
alm t r. Ancak dönemin Sultan III. Ahmed’i üzeri çiçeklerle bezemeli bir tahta
otururken ehzadesiyle birlikte tasvir etmi tir (Ça man, 1982). Levni, portrelerinde de
di er minyatürlerinde oldu u gibi birtak m yenilikleri denemi tir. Vücut formlar n n
ortaya ç kart lmaya çal lmas bu yeniliklerin ba nda gelir.
Devrin geleneksel minyatür tekni inde çal an ancak yeni denemelerde bulunan
nakka lar ndan Abdullah Buhari’nin tek figür kad n ve erkek tasvirleri, saray çevresi
için haz rlanm albümlerde toplanm t r. Minyatürleri Levni’nin minyatürlerinden
farkl olarak belirli bir modelden çal lm hissi vermektedir. Dönemin ev içi kad n
modas n ve farkl etnik gruplar n k yafet tarz n belgelemesi bak m ndan önem ta rlar.
Buhari’nin 1741 tarihli “Kurna önünde y kanan kad n” minyatürü hem geleneksel
minyatür kal plar n ,farkl bir boyuta ta mas bak m ndan k r lma noktas
olu turmu tur. Tümüyle :slami gelenekler üzerine kurulan Osmanl minyatüründe
Buhari kad n n ç plak tenini, dolgun yap s n , belli belirsiz, yumu ak ve saydam
koyuluk farklar ndan yararlanarak “modüle” etmesi bu k r lma noktas na 1745 tarihli
Refail’in hamamda anne ve k z n konu eden resmi de eklenince, inanç sisteminin kad n
bedeninin ç plakl na Türk sanat nda izin vermemesini de ortadan kald rm t r (Elmas,
2009).
Aslen Levnî ve Abdullah Buharî’nin minyatürlerinin hemen hepsinde belirgin
olan perspektif denemeleri Türk resim sanat n n geli im çizgisinde daha önemli bir
noktay belirler: Sanatç lar m z üçüncü boyuta bilinçle yönelmi lerdir. Önceleri
minyatürlere ekledikleri do a kesitlerinde ara t rd klar
k-gölge ve perspektif gibi
yenilikleri sonralar manzara kompozisyonlar nda uygulamaya koymu lard r. Bu
nedenle erken tarihlerde minyatürlerde ve el sanat örneklerinde dikkati çeken manzara
resimleri Türk resim sanat nda bir deneme dönemi yans t r. Bunda, Osmanl saray
çevresinin Avrupa kültür ve sanat na kar duydu u hayranl n pay büyüktür. Yüzy l n
ikinci yar s nda bu ilgi giderek artm , Bat l anlamda ilk resimler denenmeye
ba lam t r.
Lale devrinden sonra matbaan n yayg nla mas yla minyatürlü el yazmas
yap m n n giderek az ld görülmü tür. Geleneksel minyatür yerini duvar resmi ya da
36
Hüseyin ELMAS
Albüm resimlerine b rakm t r. Geleneksel minyatür yerini duvar resmi ya da albüm
resimlerine b rakm t r. Faz l Enderu’nin yazd n 18. yy ilk çeyre inde minyatürlenen
Hubanname ve Zenanname çe itli dünya ülkelerinden kad n ve erkeklerin k yafetlerini
gösterir. Bu evrede saray koleksiyonlar ndaki albümlerde Rafael, Konstantin, Iistrati
gibi ressamlar tek figür çal m t r. Levni’nin yapt
portre albümünden sonra, III.
Selim Kap da l Konstantin’e portresini yapt rm tüm Osmanl padi ahlar n n
portresini sipari etmi tir. Teknik ve içerik bak m ndan yeni türler geli mi , tutkall
boyalarla yap lan geleneksek minyatürler suluboya ya da guaj resimlere dönü mü tür.
Perspektif, k-gölge ve renk de er aray lar girmi tir. 18. 19. yy minyatür sanat nda
izlenen yenilikler tuval resminin olu umunda önemli rol oynam t r. 19. yy ikinci
yar s nda Avrupa’da e itim görme olana bulan Türk ressamlar ve akademi mezunlar
figüre dayanan Bat resmine gerçek anlam yla ayak uydurabilmi ve Türk resmini
günümüze getirmi lerdir.
On sekizinci yüzy l n sonlar yla on dokuzuncu yüzy l n ba lar nda haz rlanan
k yâfet albümleri ve sefâretnâme türündeki eserlerde yer alan resimlerin art k üç boyutlu
tarzda ve suluboya boya ile baz tek figür resimlerinin kâ t üzerine ya l boya
teknikleriyle yap lmas geleneksel Osmanl minyatürünün sona ermesine yol açm t r.
Bu dönemde Osmanl saray n n hizmetinde bulunan Refâil ve Kap da l Kostantin gibi
ressamlar tuval üzerine yapt klar padi ah portrelerinin d nda kâ t üzerine de çal an
son sanatkârlard r (Karata , 2009).
Sonuç
Osmanl ’n n Asya, Avrupa ve Afrika gibi üç büyük k taya yay larak bir
imparatorluk kurmas , bu imparatorlu un 600 y l gibi uzunca bir zaman diliminde
varl n sürdürmesi do al olarak farkl din, dil ve rktan toplumlarla temas içerisinde
olmas na neden olmu tur. Ayr ca Anadolu gibi jeopolitik yönden önemli bir bölgede
merkezini olu turmas ve bu merkezin Asya ve Avrupa’n n kesi me noktas nda yer
almas kültürel de i imi oldukça etkilemi tir. Ba lang çta, Fatih Sultan Mehmet’le
ba layan ili kiler do ulu ve bat l sanatç lar n Osmanl nakka lar ile ayn ortamda
çal malar , Türklerin Anadolu’da ya am eski uygarl klar aç k olmas , farkl etnik
gruplarla iç içe ya amas kültür ve sanat ortam n etkileyen ba l ca nedenler olmu tur.
Gerek Osmanl ’n n gerekse Türk minyatür sanat n n yükseli e geçti i Kanuni
döneminde, Bat ya yap lan seferler sonucu de i ik sanat geleneklerine ba l sanatç lar
Osmanl Saray ’nda toplanm t r. Birbirinden farkl resim geleneklerine ba l
sanatç lar n birlikte çal malar sonucu minyatür sanat oldukça ilginç bir geli me
göstermi tir. Belirli bir üslûp birli inin görülmedi i bu süreçte, yer yer Bat etkilerinin
görüldü ü minyatürlere rastlan r. Bunda en büyük etken, farkl sanat geleneklerine sahip
sanatç lar n Osmanl Saray nda toplanarak Türk nakka larla beraber çal malar ve
dönemin nakka lar n n Kanuni Devri’nde Bat ’ya yap lan seferlere bizzat kat larak
gittikleri yerleri tasvir etmeleridir.
Fatih’le ba layan yak nla ma, kesintilere u rasa da zamanla artm , 1699
Karlofça ve 1718 Pasarofça Antla malar ndan sonra Osmanl ’n n Bat kar s ndaki
yenilgisi, beraberinde Türk toplumunu derinden etkileyecek kültürel ve sosyal bir
de i imi de beraberinde getirmi tir. Yenilginin kabul edilmesiyle birlikte askerlikten
siyasete, ekonomiden sosyal hayata her ey yeniden biçimlenmeye ba lam Bat ile
37
SBArD
Mart 2011, Say 17, sh. 27 – 38
entegre olunmaya çal lm t r. Bunun do al neticesi olarak, Orta Asya'da ba lay p
Selçuklu ve Osmanl ile birlikte geli ip özgünle en geleneksel minyatür sanat da
de i ime u rayarak yerini Bat anlay na yönelik resim sanat na b rakm t r.
Kaynakça
Aç kgöz, Nam k. “Minyatür Penceresinden Do u ve Güneydo u Anadolu”, Kültür ve
Sanat Dergisi, : Bankas Kültür Yay nlar , :stanbul, 1990.
Arsal, O ur. Modern Osmanl Resminin Sosyolojisi, Yap Kredi Yay nlar , :stanbul,
1999.
Ba c , Serpil–Ça man, Filiz–Renda, Günsel–Tan nd , Zeren. Osmanl Resim Sanat ,
Kültür Bakanl Yay nlar , :stanbul, 2006.
Binark, :smet. “Türkler’de Resim ve Minyatür Sanat ”, Vak flar Dergisi, 12, 271-272,
1978.
Elmas, Hüseyin. Ça da Türk Resminde Minyatür Etkileri, Konya :l Kültür Müdürlü ü
Yay nlar , Konya, 1999.
Elmas, Hüseyin. “Osmanl Minyatürlerinde Kad n Varl n n Yer Bulmas ”, 2. Uluslar
aras Bir Bilim Katagorisi Olarak “Kad n”, Edebiyat, Dil ve Kültür
Çal malar nda Kad n Sempozyumu Bildiri Kitab , Adnan Menderes
Üniversitesi Yay nlar , Ayd n, 164-169, 2009.
Ça man, Filiz. “Anadolu Türk Minyatürü”, Anadolu Uygarl klar Ansiklopedisi, 5, 942
1982.
Karata ,Ahmet.http://www.yagmurdergisi.com.tr/konu_goster.php?konu_id=2333&yag
mur=bolum2&kat =21&sid=44, 2009.
Mahir, Banu. Osmanl Minyatür Sanat , Kabalc Yay nevi, :stanbul, 2004.
Renda, Günsel–Erol Turan. Ba lang c ndan Bugüne Ça da Türk Resim Sanat
Tarihi, Tiglat Sanat Galerisi Yay nlar , :stanbul, 1980.
Tan nd , Zeren. Türk Minyatür Sanat , Türkiye : Bankas Yay nlar , No: 52, Ankara,
1996.
38
GERMAN KOPOL S (ERMENEK) NEKROPOLÜ VE D STYL IN
ANT S CEPHE PLANLI B R KAYA MEZARI
Osman DO ANAY
Emine KÖKER**
Özet / Abstract
Günümüzde ç Anadolu’yu Akdeniz k y s na ba layan yollar üzerinde yer alan Ermenek, ça lar
boyu yerle im görmü önemli antik yerle imlerden biridir. Antik Germanikopolis kentinin üzerinde
kurulu olan Ermenek ve çevresinde özellikle Roma döneminde yo un olarak kullan lm kaya mezar
yap lar na rastlanm t r. lçe merkezi ve çevresinde yer alan sarp kaya yamaçlar na kadar oldukça geni
bir alana yay lm kaya mezarlar kentin nekropol alan n olu turur. Nekropolde çe itli tiplerde kaya
mezar örneklerine rastlanmaktad r. Germanikopolis (Ermenek) Nekropolü’nde konumuzu olu turan
distyl in antis cephe planl kaya mezar ilçe merkezindeki Akçamescid Mahallesi’nde, Belediye Garaj n n
hemen üstündeki yamaçta yer almaktad r. Distyl in antis cephe planl kaya mezar iki odal olmas yla bu
bölgede rastlanmayan ender bir plana sahiptir. Bu tip kaya mezar n n en yak n benzerleri Pharax
Nekropolü’nde yer alan yaz tl iki kaya mezar d r. Nekropoldeki di er kaya mezarlar cephe planlamas
ve mezar odas düzenlemesiyle bölgeye özgü bir stil olarak kar m za ç kmakta ve bu yerel stilin Roma
etkileriyle harmanland görülmektedir.
Anahtar Kelimeler: Germanikopolis (Ermenek), Nekropol, Kaya Mezar , Distyl in Antis, Roma
Dönemi
THE NECROPOLIS OF GERMANIKOPOLIS (ERMENEK) AND A ROCK TOMB WITH ITS
DISTYL IN ANTIS FACADE PLANNED
Germanicopolis (Ermenek), on routes connecting the central Anatolia to the Mediterranean
coast, is one of the important ancient settlements having been settled down throughout the ages. The rock
tomb structures, especially used intensely during the Roman period, were found at Germanicopolis
(Ermenek) and around. The rock tombs which spread over a wide area including the steep rock slopes at
the town center and around create “the necropolis” space. The samples of various types of rock tomb are
found at the necropolis. The rock tomb with its distyl in antis façade planned which is in the necropolis of
Germanicopolis (Ermenek) as our focus is located on the slope just above the municipal garage and in the
town center, Akçamescid District. The rock tomb with its distyl in antis facade planned thanks to having
two rooms has a plan rarely encountered in this region. The most similar ones of this type of rock tomb
are the two inscribed rock tombs located in the necropolis of Pharax. While the rock tombs of
Germanicopolis (Ermenek) appear as a style unique to the region with their front planning and burial
chambers’ setting, this local style is combined with the traces of Rome.
Key Words: Germanikopolis (Ermenek), Necropolis, Rock Tomb, Distyl in Antis, The Roman
Period
I-Giri#
Ermenek, günümüzde Karaman li s n rlar içerisinde yer alan bir ilçedir (Harita
1) Do udan Mut (Mersin) ve Gülnar (Mersin) güneyden Anamur (Antalya) ve Gazipa a
(Antalya), bat dan Sar veliler (Karaman) ve Ba yayla (Karaman), kuzeyden ise
**
Yrd. Doç. Dr, Nev ehir Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Arkeoloji Bölümü.
Ar . Gör., Nev ehir Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Arkeoloji Bölümü..
SBArD
Mart 2011, Say 17, sh. 39 – 56
Karaman merkez köyleri ile ( hsaniye gibi) çevrilidir. 360 25'-360 40 kuzey enlemleri
ile 320 10 -330 20 do u boylamlar aras nda kalan ilçe yakla k 3000 km2 yüz ölçüme
sahiptir. Toros da s ralar ndan biri olan Yumru Tepe Da etekleri ile Göksu Nehri’nin
Ermenek Kolu’nun akt vadi aras nda kurulmu olan ilçede rak m 1200 m. iken Göksu
boylar nda rak m n 600 m.’ye kadar indi i görülür1. Modern ilçe iki ayr koldan ç
Anadolu’ya, üç ayr koldan ise Akdeniz k y yerle melerine geçit sa lar.
Ermenek, Orta Toroslar’daki stratejik konumu sebebiyle ça lar boyunca
kesintisiz iskân görmü , ilk olarak “Germanikopolis” ad yla Isauria Dekapolisi’ne2,
daha sonra ise “Erminak” ad yla da Karamano ullar Beyli i’ne ba kentlik yapm t r.
lçe ve yak n çevresi Roma dönemine ait yo un kal nt lara sahiptir. Karamano ullar
Beyli i’nin ilk ba kenti olmas sebebiyle de koruna gelen mimari yap lar aras nda
Beylikler döneminin camii, mescid, medrese ve kale yap lar bulunmaktad r. 1800’lü
y llar n ortalar ndan itibaren yap lan ara t rmalar neticesinde modern ilçenin kurulu
oldu u sahan n Isauria Bölgesi’nin önemli kentlerinden Germanikopolis3 yerle mesi
olarak lokalize edildi i görülmü tür4.
II- Ara#t$rma Tarihi:
Ermenek’le ilgili en erken çal malar n 14. yüzy lda ba lad anla lmaktad r.
lçe bu yüzy l içinde Arap seyyah Nihab al-Din al Omari taraf ndan ziyaret edilmi tir5.
Bundan uzunca bir süre sonra, 17. yüzy lda ise Evliya Çelebi Ermenek’i ziyaret
etmi tir6.
19. yüzy l bat l seyyahlar ndan Kinneir, kentin ad n “Erminak” eklinde verir7.
Hamilton, Ermenek’ten çok k sa olarak söz eder8. Kiepert’in 1854 y l nda yay mlanan
Anadolu haritas nda Ermenek çevresi için ayr bir pafta düzenledi i görülmü tür9.
Langlois, “Ermenag” ad n yak n çevredeki Philadelphia ( msiören) ve Neapolis
(Güneyyurt-Gargara) kentleriyle birlikte anar10. 1875 y l nda ngiliz seyyah Davis
Ermenek’i ziyaret eder ve daha çok kentin görünümü hakk nda bilgi verir11. Sterret,
Ermenek’ten bugünkü ad yla söz eder12. Ramsay, Anadolu’nun tarihi co rafyas n konu
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
40
Ermenek Havzas ’n n do al ortam özellikleri hakk nda geni bilgi için bkz. Efe 1998: 10vd.
Hild-Hellenkemper 1990: 258.
Germanikopolis ad yla, Bithynia (Bkz. Plinius, n.h., V, 143;Ruge, Germanikopolis 1, RE VII-1,
1258) ve Paphlagonia Bölgesi’nde (muhtemelen Gangra (Çank r ) yak nlar nda. Bkz. Ruge,
Germanikopolis 2, RE VII-1, 1258) de birer kent vard r. Bizim konumuz Isauria Bölgesi’ndeki
Germanikopolis kentidir. (Bkz. Ruge, Germanikopolis 3, RE VII-1, 1258).
Ramsay 1960: 406; Ruge, Germanikopolis 3, RE, VII, 1, 1910, 1258; Head 1911: 721:Honigmann
1925: 75-87;Schultze 1926: 260; Üçer-Koman 1945: 7; Hill 1964: lix; Bean-Mitford 1970:
199;Tomaschek 1975: 60;Darrouzès 1981: 30;Hild-Hellenkemper 1990: 258;Zoro lu 1993: 81.
Nihab al-Din al Omari 1912: 1vd.
Evliya Çelebi, Seyahatname, Cilt: 9-10, 1984, 127vd.
Kinneir 1818: 315-316.
Hamilton 1842: 322.
Kiepert 1854: DIII nolu pafta tamamen Ermenek çevresini kapsamaktad r.
Langlois 1861: 178vd.
Davis 1879: 351vd.
Ara t rmac Ermenek çevresindeki kal nt lardan hiç söz etmez. fadelerinden anlad m z kadar yla da
Ermenek’te mola vermeden geçmi tir. Ancak, bugün Ermenek’e ba l bir köy olan antik LarandaGermanikopolis yolu üzerindeki Balkusan Köyü yak nlar nda bir yerde kamp kurar. Sterret Balkusan
Osman DOUANAY-Emine KÖKER
alan ve 1890 y l nda yay mlanan çal mas nda Ermenek ad n n kayna na de inir13.
Cuinet, 1891 y l nda yay mlad
çal mas nda Ermenek’e geni yer ay rm t r14.
Heberdey-Wilhelm ikilisinin Kilikia Bölgesi’ni içeren ve 1896 y l nda yay mlanan daha
çok yaz t içerikli çal mas nda Ermenek çevresinden geni olarak söz edilir15. Collignon
1897 y l nda yay mlanan bir çal mas nda Ermenek’e geni yer ay rmakta ve kentin o
dönemdeki yerle im düzenini gösteren bir gravüre yer vermektedir16 (Bkz. Res. 1).
1899 y l nda Alishan, çal mas nda Ermenek ve çevresindeki antik yerle melerden uzun
uzun söz eder17. Barcklay, Grek sikkelerini ele ald çal mas nda Germanikopolis’te
darp edilen bir sikkeye yer vermektedir. Ara t rmac Germanikopolis’i Da l k
Kilikia’n n bir alt bölgesi olan Lalasis’te göstermektedir18.
1900 y l nda Head19 ve Hill20, 1910 y l nda Ruge’nin21 verdi i k sa bilgiler, bu
yüzy l n Ermenek ile ilgili ilk bilgileridir. 1910 y l nda Ermenek’i ziyaret eden Tanin
Gazetesi muhabiri Ahmet Nerif, kentin o y llardaki sosyo-ekonomik durumundan ac ac
söz eder22. 1922 y l nda Ermenek’e gelen Doktor Nazmi yine kentin sa l k sorunlar ile
ilgili pek de iç aç c olmayan bilgiler verir23. Schultze24, 1926 y l nda yay mlad bir
çal mas nda Ermenek ad n n kökenine k saca de inir ve ayr ca Ermenek yak nlar ndaki
antik kentlerin baz lar hakk nda k sa bilgiler verir. Ermenek’le ilgili detayl arkeolojik
çal malar n ilki 1960’l y llar n ortas nda G. E. Bean ve T. B. Mitford’la birlikte
ba lamaktad r. Ara t rmac lar n 1970 y l nda yay mlad klar çal malar nda Ermenek
çevresindeki mezar a rl kl yaz tlar n büyük ço unlu una yer verildi i görülmü tür25.
1960’l y llar n ortalar ndan itibaren Hill26, Vas l ev27, Honigmann28, Cramer29, Eyice30,
Darrouzès31, Mitford-Andrews32, Mutafian33, Ziegler34, Hild-Hellenkemper35,
13
14
15
16
17
18
19
20
21
22
23
24
25
26
27
28
29
30
31
32
33
34
35
Deresi k y lar nda bulunan do al kaya s naklar nda ya ayan yerlilerden hayretle söz eder.
Ara t rmac buradan Bucakk laya geçer ve yolu üzerindeki Buçakç Köprüyü uzun uzun anlat r
(Sterret 1888: 84).
Ramsay 1960: 406.
Cuinet 1891: 77vd.
Heberdey-Wilhelm 1896: 127vd.
Collignon 1897: 77.
Alishan 1899: 326vd.
Head 1911: 721.
Head 1911: 446.
Hill 1900, XXX.
Ruge, Germanikopolis, RE, VII, 1, 1910, 1258.
Ahmet Nerif 1999: 212vd.
Doktor Nazmi 1922: 56vd.
Schultze 1926: 222vd.
Bean-Mitford 1970: 199.
Hill 1964: lix.
Vas l ev 1968: 81vd.
Honigmann 1970: 41.
Cramer 1971: 333.
Eyice 1971: 121.
Darrouzès 1975, 51.
Mitford-Andrews 1980: 1248vd.
Mutafian 1988: 222vd.
Ziegler 1988: 45.
Hild-Hellenkemper 1990: 258.
41
SBArD
Mart 2011, Say 17, sh. 39 – 56
Scarborough36 ve Zoro lu37 taraf ndan kaleme al nan muhtelif çal malarda Isauria
Bölgesi’ndeki Germanikopolis kentinin lokalizasyonu ve kentin geçirdi i tarihsel
evrelerin k sa k sa notlar eklinde ele al nd görülmü tür. Söz konusu çal malarda
yerle meden “Ermenek” ad na ek olarak zaman zaman Erminak, Ermenag, Ermenak,
Jermanic ve Zermanik eklinde söz edildi i de görülmektedir.
III- Kentin Ad$ ve Kurulu#u
Cuinet38 ve Heberdey-Wilhelm’in39 Ermenek’te bulduklar bir yaz tta kentin ad
Germanikopolis olarak geçmekte hatta bu yaz t kentin kurulu u ile ilgili bilgiler
vermekteydi. Ara t rmac lar n not ettikleri yaz ta göre Germanikopolis kenti .S. 17
y l nda kurulmu olmal d r40. Ancak Ramsay’a41 göre kent .S. 38 y l nda Kommagene
kral IV. Antiochos taraf ndan kurulmu tur. Ramsay’ n verdi i bilgilere göre Caligula
Germanicus, .S. 38 y l nda Kilicia Trakheia’n n (Da l k Kilikya) ve Lykaonia’n n bir
k sm n Kommagene kral IV. Antiochos’a ve kar s Iotape Philadelphos’a verir. IV.
Antiochos ise Caligula Germanicus’a ithafen bugünkü kente Germanikopolis ad n
verir42.
Ruge, Heberdey-Wilhelm’in kentte buldu u yaz ta dayanarak kentin .S. 17
y l nda kuruldu unu ima etmektedir43. Hild-Hellenkemper bu tarihe kar ç karak
kentin, Ramsay’ n bildirdi i gibi .S. 38 y l nda Kommageneli IV. Antiochos taraf ndan
mparatorlar Caligula, Claudius veya Nero’dan birinin ad na kuruldu unu söyler44. Bize
göre Germanikopolis ad , bölgede .S. 38 y l ndan çok daha önce kurulmu olan bir
kentin daha önceki ad n n yerine verilen isim olmal d r. Dolay s yla HeberdeyWilhelm’in bulduklar yaz tta i aret edilen .S. 17 tarihini kentin kurulu tarihi de il de,
ad n n Germanikopolis olarak de i tirili tarihi olarak görüyoruz. Germanikopolis
kentinin daha önceki ad n n ise Plinius’ta45 Homonadlarla ilgili bir pasajda geçen
Clibanus46 veya Clibanum47 kenti olabilece ini dü ünüyoruz.
Germanikopolis ad , Isauria Dekapolisi’nin listesini veren Konstantin
Porphyrogenneteséte’de ilk s rada yer almaktad r48. Kent Hierokles’te yine Isauria
kentleri aras nda verilmi tir49. Kentin ad 1102 y l ndan itibaren ise “Germanicopla”
olarak de i mi tir50.
36
37
38
39
40
41
42
43
44
45
46
47
48
49
50
42
Scarborough 1991: 1vd.
Zoro lu 1993: 81;Zoro lu 1997: 1vd.
Cuinet 1891: 77.
Heberdey-Wilhelm 1896: 129.
Heberdey-Wilhelm 1896: 129.
Ramsay 1960: 414.
Schultze 1926: 260.
Ruge, Germanikopolis, RE, VII, 1, 1910, 1258.
Hild-Hellenkemper 1990: 258.
Plinius, V, 23.
Ruge, Clibanus, RE, IV, 1, 1900, 22.
Texier 2002: 290.
Konst. Porph. De them, 77;Honigmann 1970: 41.
Hierokles, 710, 2.
Tomaschek 1891: VIII, 60-89.
Osman DOUANAY-Emine KÖKER
Yerle medeki as l kentle menin Da l k Kilikya’n n Kommageneli IV.
Antiochos’un hegemonyas alt na girmesiyle birlikte ba lad anla lmaktad r. Kent bu
dönemde Germanikopolis ad yla sikke darbetmeye ba lam t r51. Hadrian döneminde
( .S. 117-138) Anemurium’dan Eirenopolis yoluyla Germanikopolis’e ula an bir yol
yap lm t r52. 368 y l nda Roma, isyanc Isaurial larla Germanikopolis kentinde
“Germanicopolitanis auctoribus” bar n yapm t r53.
Hr stiyanl k dönemine gelindi inde Germanikopolis’in ilk tan nan piskoposu
olarak Tyrannos’un 451 y l ndaki Khalkedon Konsili’ne kat ld görülmektedir. Kentin
daha sonraki piskoposlar ndan Theodoros 787’de Nikaia Konsili’ne, Basileios ise 879
y l ndaki Konstantinopol Konsili’ne kat lm t r54.
IV- Germanikopolis (Ermenek) Nekropolü ve Kaya Mezar Tipleri
Kentin nekropol sahas oldukça geni bir alana sahiptir. Kaya mezarlar yo un
olarak bugünkü ilçe merkezi ile hemen yukar s ndaki (kuzey) sarp kaya yamaçlar nda
yer al rken, ilçe merkezinin bat s ndaki Kisse Önü55, do usundaki Ahatköy56, Karalar57
ve Çak ll bük58 gibi 5 km. kadar geni bir saha içerisinde yer yer kaya mezar
örneklerine de rastlanmaktad r.
Nekropoldeki kaya mezarlar cephe ve mezar odas planlamas na göre a a daki
gibi gruplanm t r;
A-Tap nak Cepheliler
A1-Distyl in antis
A2-Apter
A2a-Bozulmu apter
B- Tonozlu Olanlar
51
52
53
54
55
56
57
58
Magie’ye göre kentin, kendi sikkesini basmada gösterdi i ba ar s , IV. Antiochos’un Kilikial lar
aras nda bar sa lamada gösterdi i ba ar s n ortaya koymaktad r (Magie 1950: 550).
Mitford-Andrews 1980: 1248.
Rougé 1966: 300;Hild-Hellenkemper 1990: 258.
Hild-Hellenkemper 1990: 258.
Daha çok tonozlu kaya mezar örneklerine rastlanan Kisse Önü’ndeki iki kaya mihrab ile birlikte yer
alan bir kaya yaz t saura-Germanikopolis-Kelenderis yolunun Bizans döneminde de buradan geçti i
yönünde ipucu vermektedir. “Ey sa yard m et, ba melek Mikhael, kölelerin Eustathios ve
Teukhros’a yard m et” eklinde Türkçe’ye çevrilen yaz t Erken H ristiyanl k Dönemi’ne
tarihlenmektedir. Çeviri ve tarihleme konusundaki yard mlar için Prof. Dr. M. Çetin Nahin’e te ekkür
ederim. Yaz t için ayr ca bkz. Bean-Mitford 1970: 201.
Ahatköy’de Bean-Mitford taraf ndan 1960’l y llar n ortalar nda tespit edilen bir kaya ostotekinin
yaz t nda eseri yapan ustan n ad na da yer verilmi tir. Bkz. Bean-Mitford 1970: 200. Bölgede faaliyet
gösteren Phryg’li ustalar n varl n biliyoruz. Bkz. Hall-Waelkens 1982: 151vd. “Talos” isimli
sanatkâr olas l kla Phryg kökenlidir. Ahatköy (antik Akmonia) ad yla Phrgia’da bir yerle im söz
konusudur. Bkz. Hirschfeld 1893:1154. Ermenek Ahatköy’ün Akmonia oldu unu bilemiyoruz ancak
yerle imlerdeki isim benzerli i tesadüf olmamal d r.
Karalar yerle mesindeki mezarlar daha çok khamasorion tipi lahit teknelerdir. Lahit teknelerin
kapaklar ise tipik Isauria örnekleri gibi aslan ekilli ve aslan n ayaklar aras nda da keçisi betimlidir.
Çak ll bük’teki tek kaya mezar yaz tl ve mezar odas klinelidir. Germanikopolis nekropolü için ünik
bir örnek olan kaya mezar 19 sat r yaz t yla da ayr bir önem ta maktad r. Ancak yak n bir zaman
içinde Ermenek Hidroelektrik Santrali Baraj alt nda kalacak olan mezar n yaz t henüz
çözümlenmemi tir.
43
SBArD
Mart 2011, Say 17, sh. 39 – 56
B1-Ön odal
B2-Lahit Tekneli
B2a-Tekli
B2b- kili
C-Yal n Cepheliler
C1-Cephe Ni li Olanlar
C2-Mezar Odas Dö emsiz Olanlar
C3-Mezar Odas Dö emli Olanlar
C3a-Lahit Tekneliler
C3aa-Mezar Odas Zeminindekiler
C3ab-Arkosol çindekiler
C3b-Klineli Olanlar
A-Tap nak Cepheli kaya mezarlar yaln zca 3 örnekle temsil edilmektedir.
Bunlardan distyl in antis cephe düzenlemesine sahip bir örnek ile apter cephe planl bir
di er örnek Akçamescid Mahallesi’nde yer almakta, üçgen al nl k yerine bir kemer
yay na yer verilen apter cephe düzenindeki di er örnek ise Sand kl Mahallesi’ndedir59.
Konumuz olan distyl in antis cephe planl tek örnek a a da detayl olarak ele
al nacakt r.
B-Kaya yüzeyine çizilen bir yay n kayan n içine do ru derinle tirilmesi yoluyla
aç a ç kan tonozlu bo lu a sahip kaya mezar tipleri Germanikopolis nekropolünde
önemli bir yer tutmaktad r. Bu gruba giren kaya mezarlar da kendi içinde iki ana gruba
ayr lmaktad r. Bunlardan ilki, nekropolün yüksek kayal klar na aç lan ve di er
örneklerine nazaran daha s bir tonoz aç kl kla sa lanan ön alandan sonra bir aç kl kla
mezar odas na girilen kaya mezarlar , ikincisi ise mezar odas kavram n n olmad ,
nispeten derin tonoz zemininin ölü yeri olarak kullan ld
örneklerdir. kinci gruba
giren kaya mezarlar nekropolde daha fazla yer tutmaktad r. Bu gruptaki örneklerde
zemine yerle tirilen lahit tekne ço unlukla tektir. Ancak iki lahit tekneli kaya
mezarlar na da rastlanmaktad r. Bu örneklerin kimilerine de merdivenle ç k lmaktad r.
C-Germanikopolis nekropolünde kaya mezarlar n n ço unlu u yal n cephelidir.
Bunlar n kimilerinde giri aç kl n ya mur sular ndan korumaya yönelik aç kl n
üstünde küçük kanalc klara yer verilirken kimilerinde ise aç kl n üstünde yar m daire
bir ni e yer verildi i anla lmaktad r. Nekropoldeki yal n cepheli kaya mezarlar nda
mezar odalar genellikle dö emsiz iken dö emli mezar odalar nda klinelerden60 ziyade
lahit teknelerin daha çok tercih edildi i görülmektedir. Lahit tekneler ise ya mezar odas
zeminine ya da arkosol içine yerle tirilmi tir.
59
60
44
Kaya mezar , Germanikopolis nekropolünde yaz tl tek kaya mezar olmas bak m ndan da önemlidir.
Bkz. Bean-Mitford 1970: 199.
Bugünkü ilçe merkezine 5 km. mesafedeki Çak ll bük mevkiinde yer alan tek bir kaya mezar yal n
cepheli olmas na ra men nekropolün klineli tek kaya mezar d r. Kaya mezar n n cephesinde yer alan
tahrip olmu 19 s ra yaz t Pof. Dr. Mustafa H. Sayar taraf ndan incelendi ve kaya mezar yaz t
sayesinde .S. 1.-2. yüzy la tarihlenmi tir. Yard mlar için say n Prof. Dr. Mustafa Hamdi Sayar’a
te ekkür ederiz.
Osman DOUANAY-Emine KÖKER
IV- 1.Distyl in Antis Cephe Planl$ Kaya Mezar$ (Res. 2-5; Çiz. 1-4)61
Germanikopolis Nekropülü’ndeki kaya mezarlar n n kimileri nekropolün tek
örnekle temsil edilen kaya mezar tipi olarak kar m za ç kmaktad r. Disyl in antis cephe
planl bir kaya mezar ise bu gruba giren az say daki kaya mezarlar içinde iki odal
olmas sebebiyle Germanikopolis Nekropolü’nün yan s ra Isauria Bölgesi’nde ba ka bir
örne ine rastlanmayan kaya mezar olmas bak m ndan önemlidir.
Kaya mezar , Ermenek Akçamescid Mahallesi’nde, Belediye Garaj ’n n hemen
üstündeki yamaçta yer almaktad r. Mezar, küçük bir ana kayan n güney do uya bakan
yüzeyine aç lm t r. 7.30x3.00m. ölçülerinde an tsal bir cepheye sahiptir. Ancak üçgen
al nl n yerle tirildi i kaya yüzeyindeki çatlaklar sebebiyle cephe elemanlar bütünüyle
tamamlanamam t r. Tepe akroteri kabaca i lenmi , üçgen al nl n içerisi
bo alt lmam t r. Al nl kta görülen oygular, cephenin kaplama yöntemiyle
zenginle tirilmi olabilece ini dü ündürmektedir62.
Üçgen al nl kl cephe, bugün yerinde olmayan iki ayr sütunla ta nmaktad r.
Sütunlar n ba l klar k smen korunmu . Korunan bölümlerden anla ld
kadar yla
sütunlar aras mesafe 0.70 m. le 0.80 m. aras nda de i mektedir. Sütunlar n
olu turdu u üç aç kl kla 7.30x2.25x2.40 m. ölçülerindeki oldukça geni ve yüksek,
dikdörtgen ekilli bir ön odaya geçilir. Ön odada yo un olarak sivri uçlu çekiç izlerinin
yan s ra yer yer düzgün ekilli küçük ni lere de rastlanmaktad r. Ön odadan iki
aç kl kla iki ayr mezar odas na geçilmektedir.
Sa daki Mezar Odas : 0.90x0.75m. ölçülerinde dikey dikdörtgen bir ana giri
aç kl na ve 1.30x0.78 m. ölçülerinde kap blokuna sahip oldu u anla lmaktad r. Giri
kap s n n solunda, yukar ya daha yak n bir yerde 0.10x0.09x.08 m. ölçülerinde bir sürgü
deli i yer almakta. Sa üstte ise 0.08x0.04 m. ölçülerinde bir kap mili yuvas yer
almaktad r. Ana giri kap s n n üst ve alt bölümleri ise tahrip durumdad r. Giri
kap s ndan sonra do rudan, kare formlu 2.30x2.30x2.00-1.70 m. ölçülerindeki mezar
odas na geçilir. Mezar odas n n sa nda tavana kadar uzanan 1.90x0.66x1.08 m.
ölçülerinde bir arkosol bulunur. Solda yine ayn ekilde 1.28x0.20x1.08 m. ölçülerinde
bir ba ka arkosol yer almakta fakat buras n n zemini oyulmu
ekildedir.
1.93x0.83x1.20 m. ölçülerindeki kar arkosol iki kademeli olarak düzenlenmi tir.
61
62
Çizimler konusunda yard mlar için Sanat Tarihçi Erkan Aygör’e te ekkür ederiz.
Ancak, böylesine ünik bir kaya mezar için kaya seçimi yap l rken mezar ustas n n neden çatlakl bir
kayay tercih etti ini, ya da kaya çatla n neden zengin betimlere yer verilebilecek üçgen al nl a
denk getirdi ini kesin olarak bilemiyoruz. Söylenebilecek iki ihtimalden biri kayan n bu yönünün
Göksu Vadisi manzaral olmas ikincisi ise kaya çatla n n bütün kaya boyunca devam etti idir.
Isauria Bölgesi kaya mezarlar içerisinde, kaya çatlaklar na rastland durumlarda mezar ustas n n bu
çatlaklar ustaca yöntemlerle nas l atlatt n gösteren çok güzel örnekler bulunmaktad r. Bu
örneklerden biri de Pharax Nekropolü’nde yer almaktad r. Nekropoldeki distyl in antis cephe planl bir
kaya mezar n n bütün cephe unsurlar kayadaki çatlaklar aras na yerle tirilmi , tavan ve taban ise
çatlak katmanlar ile sonland r lm t r (Bkz. Res. 7). Böylelikle kaya mezar ustalar n n engin kayaç ve
mühendislik bilgisine de sahip olduklar n dü ünüyoruz. Ayn uygulaman n Germanikopolis distyl in
antis cepheli kaya mezar nda neden uygulanmad n ya da kaya mezar n n neden çatlaks z bir kayaya
aç lmad n imdilik kesin olarak bilemiyoruz.
45
SBArD
Mart 2011, Say 17, sh. 39 – 56
Öndeki kademeye bir lahdin yerle tirildi i dü ünülebilir. Mezar odas n n zemini tahrip
edilmi durumdad r. Tavan ve taban, kap önüne do ru meyillidir63.
Soldaki Mezar Odas : 0.80x0.74 m. ölçülerinde dikey dikdörtgen bir ana giri e
sahiptir. Olas l kla 1.05x0.80 m. ölçülerindeki kap blokunun oturdu u kap pervaz
izleri alt k s m hariç görülmektedir. Sol ortada 0.10x0.09x0.08 m. ölçülerinde bir sürgü
deli i, sa üst ve altta 0.08x0.06 m. ve 0.08x0.04 m. ölçülerindeki iki ayr kap mili
yuvas yer almakta. Ana odaya, oda içindeki 0.80x0.33x0.15 m. ölçülerinde küçük bir
sundurmaya bas larak girilir. Oldukça sade olan mezar odas 2.80x2.80x2.00-1.70 m.
ölçülerinde ve kare formludur. Oda zemini yer yer tahrip edilmi tir.
V- Anoloji
Germanikopolis Nekropolü distyl in antis cephe planl kaya mezar na benzer
cephe özelliklerine sahip kaya mezarlar Isauria Bölgesi içinde yayg n olmasa da yer yer
görülmektedir. Bu ba lamda Pharax (Fariske) Nekropolü kaya mezarlar 64 ön plana
ç kmaktad r.
Pharax Nekropolü’ndeki iki ayr kaya mezar (Res. 6-7) Germanikopolis örne i
gibi ayn plan tipinde olmas na ra men tek odal olmalar yönünden farkl l k
göstermektedirler. Ancak, yaz tl olan her iki kaya mezar da Isauria Bölgesi’nin
genelindeki benzer cephe planl kaya mezarlar n tarihlemede kolayl klar sa lamaktad r.
Bu kaya mezarlar ndan birisi oldukça uzun bir yaz ta sahiptir (Res. 6). Yaz t
ifadelerinden mezar yapt ranlar n Romal olduklar sonucu ç kmaktad r65. Böylelikle
distyl in antis cephe planl az say daki kaya mezar n n Isauria Bölgesi’nde çe itli
sebeplerle bulunan Romal yurtta lara ait oldu u dü ünülebilir. Germanikopolis örne i
ise benzer cephe plan tipine ra men iki ayr mezar odas na sahip olmas yönünden bölge
için üniktir fakat kaya mezar yaz tl olmad için Pharax örne i gibi belirgin bir Roma
etkisinin varl ndan söz edemiyoruz. Ancak Germanikopolis kentinin kurulu u ile ilgili
tarihsel süreç, nekropoldeki kaya mezarlar n n yerel ve etkile imle do an unsurlar
birlikte bar nd rmas gerekti ini dü ündürmektedir.
63
64
65
46
Bu meyil, kaya bloku yamaçta yer ald için sonradan olu an zemin hareketi sebebiyle olu mam ise,
mezar ustas cephedeki kaya çatlaklar n n kaya çekirde inde de devam etmesi sebebiyle kaya
çatla n n bir bölümünü bu yolla kald rd
ya da mezar odas n n ya mur sular yla dolmas n
engellemek için böyle bir yola ba vurdu u dü ünülebilir. Nekropoldeki yal n cepheli bir kaya
mezar nda zemine meyil verilmeden kaya çatla ndan gelebilecek ya mur sular n n d ar ya kanalize
edilmesi için küçük bir kanalc a yer verildi ini görüyoruz. Distyl in antis cephe planl kaya
mezar nda ise böylesi bir kanalc k görülmemi tir. Böylelikle meyilli taban ve tavan uygulamas n n
çatlakl kaya yap s veya zamanla meydana gelen kaya hareketleri sebebiyle ortaya ç kt
dü ünülmelidir.
Do anay-Karau uz-Kunt 2005: 27vd.
Sterret 1888: 81;Bean-Mitford 1970: 213;Mitford-Andrews 1980: 1248;Scarborough 1991:
243;Hagel-Tomaschitz 1998: 92. “Selam sana Akuila, selam sana, iyi durumda olas n. Markos’un
o!lu Kollina Tribusu’ndan Markos Valerius Akuilas ve Kollina Tribusu’ndan Markos o!lu Markos
Valerios … ve Gaios Ioulios Killes’in k z Iolia Matis (?) Koropissene ………. Hepsi hayattayken
kendileri için bu mezar yapt rd lar”, eklinde Türkçeye çevrilen yaz ta göre kaya mezar .S. 1. ve 2.
yüzy llar aras nda yap lm olmal d r. Yaz t n çevirisi ve tarihlendirilmesi konusunda yard mlar için
Prof. Dr. Ç. Nahin’e te ekkür ederiz.
Osman DOUANAY-Emine KÖKER
Isauria Bölgesi d nda kaya mezarlar n n do udan bat ya do ru bölgesel olarak
gösterdi i farkl l klar ise oldukça belirgindir. Buna göre;
Erken kaya mezar örnekleri olarak Akamenid kaya mimarl nda kuzey Irak
K zkapan66, Fakhrikah67, Dukan- Davud68 ve Ferhad- Nirin69 kaya mezarlar nda
cephede iki sütuna yer verildi i görülür. Ancak, daha sonraki dönemlerde Paphlagonia
kaya mezar örneklerine de yans yacak olan yukar ya do ru incelen ortas i kin sütunlu
kaya mezar örnekleri Isauria’ya çok yabanc d r. Yine Akamenid sanat n n yukar daki
örneklerinde üçgen al nl n yer almad n ve farkl giri lere sahip yan yana iki mezar
odas uygulamas n n Akamenid kaya mezarlar na yabanc oldu u anla lmaktad r. Önde
yer alan iki sütun d nda Germanikopolis örne i ile benzerlik kurulamam t r.
Kommagene’nin yeralt na oyulan dromoslu, çok odal ve lokuluslu kaya
mezarlar 70Germanikopolis
kaya
mezarlar
d nda
Isauria
örnekleriyle
kar la t r lamayacak kadar farkl örneklerdir. Suriye kaya mezarlar da yine ayn
birimleri içeren planlamas yla Isauria örneklerinden ayr lmaktad r.
Urartu Krall ’n n yal n cepheli ve çok odal kaya mezarlar 71 Isauria
örneklerinden oldukça farkl d r. Etkile imi gerektirmeyen tek benzerlik dikey
dikdörtgen giri aç kl klar d r. Ancak Urartu örneklerindeki giri aç kl klar n n kapat l
yöntemleri Isauria’ya çok yabanc d r.
Bat ya do ru geldikçe Pontus72, Kappadokia ve Paphlagonia73 bölgelerindeki
kaya mezarlar nda yer yer görülen cephe düzenlemelerinin yak n benzerlerini Isauria
kaya mezarlar içerisinde de görmek mümkündür. Ancak, örne in Paphlagonia’n n
tan nm örnekleri olarak Kalekap 74, Ev kayas 75, Çank r Esenköy76, Orta Do anlar77
ve Karakoyunlu78 kaya mezarlar nda Germanikopolis örne imiz gibi üçgen al nl kl
cephede yan yana iki sütuna yer verildi i görülür. Fakat yukar ya do ru incelen, ortas
i kin ve üst bölümlerinde bo a ba lar na yer verilen bölgeye özgü tipik sütunlar
Isauria’n n sütunlu cepheye sahip kaya mezarlar ndaki örneklerden oldukça farkl d r. Bu
farkl l klar mezar odas düzenlemesinde de kendini göstermektedir. Ayr ca Paphlagonia
örnekleri içinde Direkli Kaya79 ve Gerdek Bo az 80 kaya mezarlar n n cephelerindeki
yan yana üç sütun düzenlemesi Isauria’ya oldukça yabanc d r.
Co rafi yak nl k, hatta iç içelik sebebiyle Kilikia Bölgesi’nin bilhassa da l k
kesimindeki tap nak cepheli mimari ya da kaya oyma mezarlar n n gerek cephe ve
66
67
68
69
70
71
72
73
74
75
76
77
78
79
80
von Gall 1966: Abb. 21.
von Gall 1966: Abb. 22.
von Gall 1966: Abb. 10.
von Gall 1966: Abb. 7.
Wagner 1976: Taf. 54:147.
Çevik 2000:70.
Marek 2003: 112, Abb. 162.
von Gall 1967: 114.
Marek 2003: Abb. 31.
Marek 2003: Abb. 48.
Marek 2003: Abb. 53.
Marek 2003: Abb. 51.
Marek 2003: Abb. 44.
von Gall 1967: Abb. 3.
von Gall 1967: Abb. 8.
47
SBArD
Mart 2011, Say 17, sh. 39 – 56
gerekse mezar odas düzenlemesi bak m ndan benzerlerini Isauria Bölgesi’nde yer yer
görmekteyiz. Ancak E rikuyu örnekleri81 gibi daha çok Hellenistik etkili dor fasadl
kaya mezarlar Isauria’ya yabanc d r. Isauria’n n tamamen y k lm olan Zengibar
Kalesi an tsal mezarlar n n ise Dösene prostylos tap nak cepheli an tsal mezarlar yla82
benzer yönlerinin olup olmad n bilemiyoruz. Genel olarak bak ld nda co rafi
yak nl a ra men Germanikopolis kaya mezarlar ile Da l k Kilikia’n n tap nak cepheli
kaya mezarlar aras nda etkile imden do du u söylenebilecek benzerliklerin olmad
anla lmaktad r.
Tap nak cepheli kaya mezarlar önemli bir yer tutmas na ra men Phrygia tap nak
cepheli kaya mezarlar 83 ile Germanikopolis örne i ve Isauria tap nak cepheli kaya
mezarlar aras nda yine etkile imden do an bir benzerlik bulam yoruz. Örne in di
s ral üçgen al nl k uygulamas na Isauria’da rastlanmaz. Kayaya mezar açmak ve üçgen
al nl k yapma d nda benzerlik yoktur.
Benzer tap nak cepheli örnekleri olmas na ra men Lykia ah ap taklidi kaya
mezarlar 84 ile yine Lykia ve Karia’n n kaya yüzeyine gömülü cepheli kaya mezarlar 85
Isauria Bölgesi’nin tap nak cepheli kaya mezarlar na oldukça yabanc d r. Üçgen al nl k
ve sütunlu cephe d nda benzerlik bulam yoruz.
VI- Tarihlendirme ve Sonuç
Germanikopolisteki distyl in antis cephe planl söz konusu kaya mezar örne i
nda, Isauria’n n tap nak cepheli kaya mezarlar nda cephe ve mezar odas planlamas
yönünden bölgeye özgü bir tarz n olu tu u söylenebilir.
Kayaya oyulmu haz r mekânlar olduklar için kaya mezarlar n n özellikle mezar
odalar nda tekrar tekrar olan kullan mlar sebebiyle mimari de i ikliklerin oldu u
gözlenir. Henüz dönemlerinde soyulduklar için kaya mezarlar dönemleriyle ilgili
buluntu da vermemektedir. Gerek cephe ve gerekse mezar odas ndaki mimari
düzenlemelerdeki evrilmeden yola ç karak kaya mezarlar n tarihlemek, yaz tl benzer
örneklerin varl nda ikinci a ama bir tarihleme kriteri olacakt r.
Bu sebeplerden dolay Germanikopolis distyl in antis cephe planl kaya mezar n
tarihleme noktas nda Pharax Nekropolü’ndeki yaz tl kaya mezar büyük önem
ta maktad r. Cephe süsü ve tek odal olmas yönünden Pharax Nekropolü’ndeki bir
kaya mezar Germanikopolis örne inden ayr lmakta fakat genel tasardaki distyl in antis
uygulama her iki kaya mezar n n ortak özelli idir.
Buna göre, yaz t sayesinde .S. 1. ve 2. yüzy l içine tarihledi imiz Pharax
Nekropolü kaya mezar ndan ve Germanikopolis kentinin Roma egemenli indeki
tarihsel sürecinden yola ç karak Germanikopolis Nekropolü distyl in antis cephe planl
kaya mezar n da ayn yüzy llar içine verebiliriz. Yan yana iki odal ünik bir örnek
olmas n da yerel bir uygulama biçimi olarak görebiliriz. Anla lan, Germanikopolis
81
82
83
84
85
48
Er-Sö üt 2005: Resim 5.
Machatschek 1974: 251.
Haspels 1971: 125vd.
Borchardt 1975: 102.
Roos 1978: 427.
Osman DOUANAY-Emine KÖKER
kentine hâkim yerel bir bey ya da komutan, ailesi için yerli ve yabanc unsurlar bir
arada harmanlayan bir kaya mezar yapt rarak bölge geneline propagandas n yapm t r.
Kaynakça
Ahmet Nerif, Anadolu’da Tanin I (Haz. M.Ç. Börekçi), Ankara, 1999.
Alishan, P.L.M., Sissouan ou I’Arméno-Cilicia Description Géographique et
Historique, trad. Du. Texte arménien, Venise, 1899.
Bean, G.E.-Mitford, T.B., Journeys in Roug Cilicia in 1964,-1968, ETAM 3, Wien,
1970.
Borchardt, J., Myra, Berlin, 1975.
Collignon, M., Notes d’un Voyage en Asie-Mineure, Paris, 1897.
Collignon, M., Les Statues Funeraires dans l’art Grec, Paris, 1911.
Cramer, J.A., A Geographical and Historical Description of Asia Minor I, Amsterdam,
1971.
Cuinet, V., La Turqu e d’Asie Géographie Administrative Statisque Descriptive et
Raisonnée de Chaque Province de l’Asie Mineure, Paris, 1891.
Çevik, N., Urartu Kaya Mezarlar ve Ölü Gömme Gelenekleri, Ankara, 2000.
Darrouzès, J., Listes Episcopales du Concile de Nicée (787), REByz 33, 5-76, 1975.
Darrouzès, J., Notitiae Episcopatuum Ecclesiae Constantinopolitanae Texte Critique
Introduction et Notes, Géographie Ecclésiastique de l’Empire Byzantin Tome I,
Paris, 1981.
Davis, E.J., Life in Asiatic Turkey, a Journal of Travel in Cilicia (Pedias and Tracheia),
Isauria and Parts of Lycaonia and Cappadocia, London, 1879.
Doktor Nazmi, Türkiye’nin S hh -i çtimai Co rafyas , Konya Vilayeti, Ankara, 1922.
Efe, R., Ermenek Çay Havzas Do al Ortam Özellikleri, stanbul, 1998.
Er, Y.-Sö üt, B., Da l k Kilikya’da Olba-Diocaesarea Nekropollerindeki Kaya
Mezarlar , TürkAD 5, 97-110, 2005.
Hall, A.-Waelkens, M., Two Dokimeion Sculptors in Ikonium, AnatSt. 32, 151-155,
Ankara, 1982.
Hamilton, W.J., Researches in Asia Minor, Pontus and Armenia; with some Account of
their Antiquites and Geology, II, London, 1842.
Haspels, C.H.E., The Highlands of Phrygia: Sites and Monuments, I-II, New Jersey,
1971.
Head, B.V., Historia Numorum a Manuel of Grek Numismatics, Oxford, 1911.
Heberdey, R.-Wilhelm, A., Reisen in Kilikien, Wien, 1896.
Hild, F.-Hellenkemper, H., Kilikien und Isaurien, TIB 5, Wien, 1990.
Hill, G.F., Catalogue of the Greek Coins of Lycaonia, Isauria and Cilicia, London,
1900.
Hill, G.F., A Catalogue of the Greek Coins in the British Museum, Bologna, 1964.
Hirschfeld, G., Akmonia, RE I-1, 1174.
Honigmann, E., Studien zur Notitia Antiochena, ByzZ 25, 60-88, Leipzig, 1925.
Honigmann, E., Bizans Devleti’nin Do u S n r (Grekçe, Arapça, Süryanice ve
Ermenice Kaynaklara Göre 363’ten 1071’e Kadar), Çev. F. I ltan, stanbul,
1970.
49
SBArD
Mart 2011, Say 17, sh. 39 – 56
Kiepert, H., Memoir über die Konsruktion der Karte von Kleinasien, Berlin, 1854.
Kinneir, J.M., Journey Through Asia Minor, Armenia and Kourdistan in the Years 1813
and 1814: with Remarks on the Marches of Alexander and Retreat of the Ten
Thausand, London, 1818.
Langlois, V., Voyage dans la Cilicie, Dans le Montagnes du Taurus, Paris, 1861.
Machatschek, A., Die Grabtempel von Dösene im Rauhen Kilikien, Mansele Arma an
I, 251- 261, Ankara, 1974.
Magie, D., Roman Rule in Asia Minor to the end of the Third
Marek, C., Orbis Provinciarum Pontus et Bithynia. Die Römischen Provinzen im
Norden Kleinasiens, Mainz am Rhein, 2003.
Mitford, T. B.-Andrews St.,Roman Rough Cilicia, ANRW, II. 7.2, 1230-1261, Berlin,
1980.
Mutafian, C., La Cilicie au Carrefour des Empires II, Paris, 1988.
Ramsay, W.M., Anadolu’nun Tarihi Co rafyas , (çev. M. Pekta ), stanbul, 1960.
Roos, P., The Rock-Tombs of Caria, Proceedings of the Xth International Congress of
Classical Archaeology, 427-432, Ankara, 1978.
Rougé, J., L’Histoire Auguste et I’Isaurie au IVe Siècle, REA 68, 282-315, 1966.
Scarborough,, Y.E., The Funerary Monuments of Cilicia Tracheia, Cornell Üniversitesi,
1991 (Yay mlanmam Doktora Tezi).
Schultze, V., Altchristliche Städte und Landschaften II.Kleinasien, Gütersloh, 1926.
Sterret, J.R.S., The Wolfe Expedition to Asia Minor III, Boston, 1888.
Swoboda, H.-Keil, J.-Knoll, F., Denkmäler aus Lykaonien, Pamphylien und Isaurien,
Wien, 1935.
Nihab al-Din al-Omari, al-Ta’rif, M s r, 1912.
Texier, C., Küçük Asya Co rafyas , Tarihi ve Arkeolojisi III, Çev. Ali Suat, Latin
Harflerine Aktaran: Prof. Dr. Kaz mYa ar Kopraman, Sadele tiren: Yrd. Doç.
Dr. Musa Y ld z, Ankara, 2002.
Tomaschek, W., Zur historischen Topographie von Kleinasien im Mittelalter. Sb Wien
124, 1891.
Tomaschek, W., Zur historischen Topographie von Kleinasien im Mittelalter,
Osnabrück, 1975.
Üçer, S.S.-Koman, M.M., Konya li Köy ve Yer Adlar Üzerine Bir Deneme, Konya,
1945.
Vas l ev, A.A., Byzance et les Arabes. I. La dynastye d’Amorium (820-867) Edition
française préparée par M. Canard, Brüssel,1968.
von Gall, H., Zu den Medischen Felsgräbern in Nordwestiran und Iraq Kurdistan, AA
Band 81, 19-43, Berlin, 1966.
von Gall, H., Die Paphlagonische Felsgräber, Eine Studie zur Kleinasiatischen
Kunstgeschichte, stMitt. Beiheft 1, Tübingen, 1967.
Wagner, J., Seleukeia am Euphrat/Zeugma, Wiesbaden, 1976.
Ziegler, R., Münzen Kilikiens aus Kleineren Deutschen Sammlungen, Vestigia Beiträge
zur Alten Geschichte Band 42, München, 1988.
Zoro lu, L., Göksu Kültürleri, Atlas Dergisi 8, 80-82, 1993.
Zoro lu, L., Anamur-Ermenek Bölgesi Yüzey Ara t rmalar , S.Ü. Proje No: 94/052,
Konya, 1997.
50
Osman DOUANAY-Emine KÖKER
Harita 1: Ermenek, siyasi durum.
Resim 1: Ermenek Gravürü (Collignon 1897’den)
51
SBArD
Mart 2011, Say 17, sh. 39 – 56
Resim 2: Germanikopolis Nekropolü, distyl in antis cephe planl kaya mezar , cepheden.
Resim 3: Germanikopolis Nekropolü, distyl in antis cephe planl kaya mezar ,
mezar odas ndan giri aç kl .
52
Osman DOUANAY-Emine KÖKER
Resim 4: Germanikopolis Nekropolü, distyl in antis cephe planl kaya mezar ,
kap pervaz yeri ve mil yuvas .
Resim 5: Germanikopolis Nekropolü, distyl in antis cephe planl kaya mezar , ilk oda arkosollü
ölü yeri.
53
SBArD
Mart 2011, Say 17, sh. 39 – 56
Çizim 1: Germanikopolis Nekropolü, distyl in antis cephe planl kaya mezar , cepheden.
Resim 6: Pharax Nekropolü’nden yaz tl bir kaya mezar .
54
Osman DOUANAY-Emine KÖKER
55
SBArD
Mart 2011, Say 17, sh. 39 – 56
Resim 7: Pharax Nekropolü’nden yaz tl bir di er kaya mezar .
56
Ö RETMENLER N SINIF Ç Ö RET M ETK NL KLER N N
Ö RETMEN ADAYLARININ GÖRÜ LER NE GÖRE
DE ERLEND R LMES
H. smail ASLANTA
Özet / Abstract
Ara t rmada, ilkö retimde görev yapan ö retmenlerin s n f içi ö retim etkinliklerinde
sergiledikleri beceriler, ö retmen adaylar n n görü lerine göre de erlendirilmi tir. Ara t rma tarama
modeline dayal betimsel bir ara t rma olup uygulamas 2008–2009 ö retim y l nda Kilis il merkezinde
10 resmi ilkö retim okulunda görevli 40 s n f ve bran ö retmeni ve Muallim R fat E itim Fakültesi S n f
ö retmenli i, Türkçe ö retmenli i ve Sosyal Bilgiler ö retmenli i programlar nda okuyan 117 ö retmen
aday ö renci üzerinde gerçekle tirilmi tir. Verilerin çözümlenmesinde frekans ve yüzde tekni i
kullan lm t r. Ara t rma elde edilen bulgular
nda ilkö retimde görev yapan ö retmenlerin s n f içi
ö retim uygulamalar nda “ö retim strateji ve yöntemlerini seçip uygulamada” ve “ö retim
teknolojilerinden yararlanmada” az düzeyde yeterli olduklar ; “konu alan n bilmede” nispeten daha
yeterli olduklar sonucuna ula lm t r.
Anahtar Kelimeler: S n f Yönetimi, 7lkö retim, Ö retim Etkinlikleri
ASSESING TEACHERS’ CLASSROOM INSTRUCTION ACTIVITIES BASED ON
TEACHER CANDIDATE’S OPINIONS
In this research, classroom instruction activity skills, shown by primary school teachers’, were
evaluated according to the teacher nominees’ opinion. This research is a descriptive research based on
scanning model an applied to 40 classroom and branch teacher employing in Kilis povinence pimary
shools and 117 teacher nominees who enrolled Turkish Teaching, Primary School Teaching and Social
Studies Teaching programs on Muallim R fat Faculty of Education. Frequencies and percentages has used
for data analysis. In the light of findings derived from research, teacher are poor sufficient on “choosing
and applying the instruction strategies and methodology” and “using instruction technologies” and
avarage sufficient on “awareness of subject area” in classroom instruction applications.
Key Words: Classroom Management, Primary Education, Instruction Activities
Giri!
E itim sistemi içinde okullar, e itsel hedeflerin ö rencilere kazand r lmas için
haz rlanm özel çevrelerdir. Bu özel çevre, istenen davran lar n kazand r lmas için
kolayla t r c , istenmeyen davran lar n ise temizlenece i ekilde tasarlanm bir
çevredir. Ba ar (2001, 2–3)’a göre okul denen özel çevrenin “ö rencileri d çevrenin
güçlüklerinden koruma”, “istenmeyen davran lar temizleme” ve “farkl l klar n
olu turaca dengesizlikleri dengeleme” olmak üzere üç temel i levi vard r. Okullar n
bu temel i levlerini gerçekle tirece i yerler ise özel olarak düzenlenmi s n flard r.
Terzi’ye (2002) göre okul denince ilk akla gelen ey ço u kez s n ft r. Özel bir ö retim
ortam olan s n f, e itim sisteminin üretim merkezi, e itimsel amaçlar n davran a
Yrd. Doç. Dr., Kilis 7 Aral k Üniversitesi Muallim R fat E itim Fakültesi E itim Bilimleri Bölümü.
SBArD
Mart 2011, Say 17, sh. 57 – 68
dönü türüldü ü yerdir. Bir ba ka ifade ile s n f, nitelikli insan gücünün yeti tirildi i
e itim sisteminin i levsel bir parças d r.
Yönetimsel kurallarla ilk kez s n f denilen ortamda kar la an ö rencilere,
programlarda yer alan bilgi ve beceriler yan nda toplumsal ya am n gerekli k ld her
türlü ilke, kural, davran , tutum ve de erler en sa l kl biçimde s n f ortam nda
kazand r labilir (Sar ta , 2000). Bunun gerçekle mesi ise ö retmenin s n f yönetimi
ba lam nda birçok görevi yerine getirmesine ba l d r.
S n f yönetimi ba lam nda ö retmenin temel görevi ö rencilerde hedefler
do rultusunda istendik davran de i ikli i meydana getirmektir. Ancak ö retmen bu
temel görevini yerine getirirken, derslere devam etmeyenleri belirleme, ö rencilerin
s n f içi etkinliklerini ve ödevlerini kontrol etme, ö retim materyallerini düzenleme,
s n ftaki çal ma ko ullar n geli tirme, ö retimi engelleyici etmenleri ortadan kald rma
gibi baz akademik olmayan i lerle de u ra mak zorundad r. S n fta bu tür i lerin
düzenlenmesi s n f yönetimi olarak kabul edilmektedir.
Ö retmenlerin s n f yönetiminde ba ar l olmas , birçok etmene ba l olmakla
birlikte ö rencilerle sa l kl ileti im kurma ve olumlu s n f ortam olu turma bunlar n
ba nda gelmektedir. Stanton ve Capel’e göre etkili ö retmen, ö rencilerine kars aç k,
onlarla iyi anlasan, samimi, kararl , duyarl , sevecen, ho görülü ve anlay l ki ilik
özellikleri gösteren davran lara sahip ki idir (Stanton, 1985; Capel & arkada lar , 1995,
Akt: Dilekmen).
S n f n iyi yönetilmesi, e itimde ba ar l olmak için ilk ad m olarak kabul
edilmektedir. Bu nedenle ö retmenin liderlik rolü ön plana ç kmakta ve grup
dinamizmini bilmesi önem kazanmaktad r. Bu ba lamda yönetim ile ö retim birbiriyle
ba lant l olmaktad r. Bir bak ma s n f yönetiminde ba ar l olanlar genellikle “iyi
ö retmen” özelliklerini ta maktad rlar. Ö retmenlerin e iticilik özelli i kadar
yöneticilik özelliklerinin de geli tirilmesi önem kazanmaktad r (Demirel, 1998:113).
Buna göre ba ar l bir ö retim için s n f n iyi yönetilmesi; ba ar l bir s n f yönetimi için
etkili bir ö retimin gerçekle tirilmesi gerekmektedir.
S n f yönetimi kapsam nda ö retmenin en temel görevlerinden biri ö renmeyi
sa lamad r. Bilgiyi ö rencilere aktaran, ö renme etkinliklerini yönlendiren, rehberlik
eden ö retmenin bu rolde kendine güveni tam olmal d r. Ö retmenlerin ö renmeyi
sa lamadaki temel görevleri ve bu görevleri yerine getirirken yapmalar gereken
i lemler unlard r (Erden, 1992):
1. Ö retim Planlar n n Haz rlanmas : Formal e itim planl bir süreçtir.
Ö retmenler bu sürecin ba nda ö rencilere hangi davran lar , hangi kapsamla,
nas l kazand racaklar n planlamalar gerekir. Ö retmenlerin planlama a amas nda, okul
program nda yer alan davran ve kapsamdan ö rencileri içini uygun olanlar seçerek
kendi y ll k ve günlük planlar n haz rlamalar gerekir.
2. Ö retimi Sa lama: Ö retmenin ö renme-ö retme sürecinde en önemli görevi
ö renme ya ant lar düzenleyerek ö renmeyi sa lamakt r. Ara t rmalar etkili bir
ö retmenin ö retim s ras nda u i lemleri gerçekle tirmeleri gerekti ini göstermektedir.
a)
Derse bir önceki ö renmeleri ve önko ul bilgileri özetleyerek ba lama.
b)
Hedefleri ö rencilere duyurma
c)
Yeni materyali küçük ad mlarla ve her ad mdan sonra uygulama
yapt rarak sunma.
58
H. 7smail ASLANTAO
d)
e)
f)
g)
h)
Detayla aç klama yapma.
Çok say da soru sorma ve ö rencilerin kavrama düzeylerini kontrol etme.
7lk uygulamalarda ö renciye rehberlik etme.
Ö rencilere sistematik dönüt düzeltme sa lama.
Ö rencilere s n fta yapacaklar al t rmalar verme ve bunlar kontrol
etme.
E itsel hedeflerin gerçekle mesi önemli ölçüde ö retmenin s n f içi ö retim
uygulamalar n n ba ar s nda ba l d r. Etkili ö retmen ö rencilerin ilgilerini bir konuya
toplayabilir ve bunu sürdürebilir. Ba ar l bir ö retmen, iyi ö renmeye yol açan bir s n f
ortam sa lar. Böyle bir s n f yönetiminde ö renme amaçlar na uygun ö retim teknikleri
seçilir. Ö retim stratejileri ö rencinin ö renme stilleriyle etkile tirilir, uyumlu k l n r.
Ö renmeyi sa lama olarak ifade edilen ö retme i i, ö retim ortam n n e itimsel
amaçlar gerçekle tirecek ekilde düzenlenmesini gerekli k lar. Aç kgöz (2000:9–10)’e
göre ö retme, genel olarak ö renmenin kolayla t r lmas , ö renmeye rehberlik edilmesi
ve ö renene ö renmeyi gerçekle tirmesi konusunda yard mc olunmas d r.
Ö retmen yüzy llard r ö retim sürecinde ba rolü oynamaktad r. Bu roller kimi
zaman a rl kl bir ekilde ö reticilik olarak ön plana ç karken baz zamanlarda
dan man, mesleki uzman, toplumsal lider, otorite figürü, aile reisi, rehber olarak
kendini göstermektedir. Örgün e itim kurumlar nda hedef al nan davran lar, program
haz rlama, araç-gereç sa lama, ö retim etkinliklerini uygulama ve sonucu
de erlendirme gibi i lemleri içermekte olup; bu i lemlere yürütme sorumlulu u
ö retmene aittir (Sümbül, 1996).
Ba ar l bir e itim-ö retim için, s n ftaki e itim-ö retim ortam n n amaçlar
gerçekle tirecek ekilde düzenlenmesi s n f yönetiminin ana i levidir. Bu konuda
yap lmas gereken temel etkinlikleri Celep (2002) ö retim için uygun fiziksel ortam n
haz rlanmas , planlaman n en uygun biçimde yap lmas , zaman n iyi yönetilmesi ve
etkili kullan lmas , s n ftaki sosyal ili kilerin ve ö retimle ilgili davran lar n ö retim
amaçlar na uygun olarak düzenlenmesi eklinde s ralamaktad r. Korkmaz (2003:189) da
s n f yönetiminde ö retmenin görevinin “ö rencilerin ö retim etkinliklerini
destekleyici, olumlu davran lar kazanmalar na yard mc ve yönlendirici, istenmeyen
davran lara kar ise de i tirici ve geli tirici bir tutum sergilemek” oldu unu
belirtmektedir.
Etkili s n f yöntemi, önemli ölçüde etkili ö retmenlik davran lar n n s n f içinde
sergilenmesine ba l d r. Aç kgöz (2000)’e göre etkili bir ö retmen hangi tipteki
ö retmen rolünü üstlenirse üstlensin, ö retimin nas l yap laca n veya ö retim süresi
içerisinde ya anan sorunlar nas l çözmesi gerekti ini bilen de il, bildiklerini nerede,
nas l ve ne zaman kullanaca n bilen ö retmendir
E itim-ö retim ortam nda ö retmen farkl yakla m, metot ve teknikleri
kullan rken bazen bir lider, bazen rehber, bazen yönetici ve bazen de ba kan rollerini ve
görevlerini üstlenebilir. Bu nedenle ö retmen, s n f ortam nda yönetimle ilgili teorik
bilgileri bilmesinin yan s ra, yönetim süreçlerini s n f ortam nda uygulayabilmelidir.
S n fta düzenli ve güvenli bir ortam yaratmal d r. Bunun yan nda ö rencilerde
sorumluluk bilincinin olu turulmas ve davran lar n düzenleyebilmelerini sa lamakta
s n f yönetimi aç s ndan önemli bir yer tutmaktad r (Ku uoglu, 2004).
Can (2004)’e göre, etkili bir ö retmenin u davran lar sergilemesi gerekir:
59
SBArD
Mart 2011, Say 17, sh. 57 – 68
• Ö retim amaçlar ile tutarl davran r.
• Temel konuyu kavratmada al t rmalar yapar.
• Yarg lar geli tirerek, ana noktay vurgulayarak ve geçerlilik ölçütlerine
uygun s navlar yaparak temel konuyu sürdürür.
• Ödül ve yapt r ma gerekti inde yer verir.
• Zaman ve di er etkenlerin fark nda olup bu etkenleri önemser.
• Ö rencileri ö retimle aktif olarak ili kili tutar.
• Dikkatlice planlanm bilgiler
nda ö rencilere baz seçenekler su-nar.
Etkili ö retmen, ö retim uygulamalar nda nas l davranaca n ve s n f içi
uygulamalar nas l örgütleyece ini bilir. Ö retmenden s n f içi ö retim uygulamalar nda
iyi bir motivatör olma, ö rencilerle etkili ve sa l kl bir ileti im kurma, konulara uygun
yöntem ve teknikleri etkili bir ekilde kullanma, ö rencileri derse aktif olarak katma
gibi özellikleri sergilemesi beklenir. Doveston’a (1985) göre etkili ö retmen, ö renciler
ile iyi ili kiler içinde bulunabilen, sundu u konuya yönelik ö retim stratejisi
geli tirebilen, yeni ö retim teknik ve kaynaklar n kullanan ö retmendir (Akt.Dilekmen,
2008) .
Ö retmenlerin görevlerinin merkezinde ö retme i i bulunmaktad r. S n f içinde
iyi bir ö retimin gerçekle mesi, ö retmenin ö rencilerle sa l kl ve etkili bir ileti im
kurmas na, dersin içeri ine uygun strateji-yöntem ve teknikleri seçip uygulamas na,
zaman etkili yönetmesine, uygun materyalleri seçmesine ba l d r. E itsel hedefler her
eyden önce nitelikli bir ö retimle gerçekle ebilir. Ö retimin niteli i de büyük ölçüde
ö retmenin niteli ine ve s n f içi ö retim etkinliklerinde gösterece i performansa
ba l d r.
Ara!t"rman"n Amac"
Ara t rma ile ilkö retimde görev yapan ö retmenlerin s n f içi ö retim
etkinliklerini yönetme becerilerinin nas l oldu unun ö retmen adaylar n n görü lerine
göre belirlenmesi amaçlanmaktad r. Bu amaçla u sorulara cevap aranm t r:
7lkö retimde görev yapan ö retmenlerin;
1.
“Konu alan bilgi” düzeyleri nedir?
2.
7lkö retimde görev yapan ö retmenlerin “ö retim strateji ve yöntemlerini
kullanma becerileri” ne düzeydedir?
3.
7lkö retimde görev yapan ö retmenlerin “ö retim materyal ve
teknolojilerinden yararlanmalar ” ne düzeydedir?
Yöntem
Ara t rman n yürütülmesinde tarama modeli kullan lm olup, betimsel bir
nitelik ta maktad r. Ara t r ma bir durum çal mas niteli i ta maktad r. Y ld r m’a
(2005) göre durum çal malar nda gözlem, görü me ve doküman incelemesi gibi veri
toplama yöntemleri kullan labilir. Bu ara t rmada veri toplamak için anketten
yararlan lm t r.
Ara t rman n örneklemini olu turan Kilis Muallim R fat E itim Fakültesi’nde
3.s n fa devam eden ö renciler, ara t rmada kullan lan anket maddelerini
cevapland rmadan önce 5 hafta boyunca Kilis il merkezinde bulunan ilkö retim
60
H. 7smail ASLANTAO
okullar nda görev yapan ö retmenleri ders etkinliklerinde izlediler. Ara t rmaya kat lan
ö renciler be hafta boyunca günde iki er saat olmak üzere ö retmenlerin s n fta
sergiledikleri etkinlikleri dört farkl boyutu (planlama, konu alan bilgisi, ö retim
sürecini yönetme, ileti im) dikkate alarak izlediler.
Evren ve Örneklem
Ara t rman n evrenini 2008–2009 ö retim y l nda Kilis Muallim R fat E itim
Fakültesinin ilkö retim ve Türkçe ö retmenli i bölümlerinin 3.s n flar nda okuyan
yakla k 170 ö renci olu turmaktad r. Evren küçük ve ula labilir oldu u için tüm evren
ara t rman n örneklemine dâhil edilmi tir. Ara t rman n yap ld 2008–2009 ö retim
y l nda Kilis Muallim R fat E itim Fakültesi 7lkö retim S n f Ö retmenli i 3.s n fta 42,
Sosyal bilgiler ö retmenli i 3. s n fta 44 ve Türkçe ö retmenli i 3.s n fta 42 birinci
ö retim ve 42 de ikinci ö retim olmak üzere toplam 170 ö renci ö renim görmekteydi.
Ara t rmaya kat lan ö renciler önce okullarda 5 hafta boyunca ö retmenleri s n f içi
ö retim etkinliklerinde izlediler ve daha sonra ara t rmada veri toplamak için haz rlanan
anketi gözlemleri
nda doldurdular.
Veri Toplama Araçlar"
Bu ara t rmada YÖK taraf ndan e itim fakülteleri için haz rlanan Fakülte-Okul
7 birli i K lavuzunda bulunan “Aday Ö retmen De erlendirme Formu” gözden
geçirildikten sonra yeni maddeler eklenerek geli tirilmi ve veri toplama arac olarak
kullan lm t r. Anket, “Ö retmenlerde gözlenecek davran lar” ba l
alt nda 18
maddeden olu maktad r. Anketteki maddeler (1) konu alan bilgisi, (3) ö retim sürecini
yönetme becerisi ve (3) ö retim materyal ve teknolojilerinden yararlanma becerisi,
olmak üzere üç boyutta toplanm t r. Anketin ilk üç maddesi “alan bilgisi”, 4., 5.,6., 7.,
8., 9., 10., ve 12. maddeler “ö retim strateji ve yöntemlerini kullanma” ve geri kalan
maddeler ise “ö retim materyal ve teknolojilerinden yararlanma becerisi”ni ölçecek
ekilde haz rlanm t r.
Taslak olarak geli tirilen ankete e itim bilimleri alan ndaki ö retim
elemanlar n n da görü leri al narak son ekli verilmi tir. Ankette ö retmenlerin
göstermeleri gereken özellikleri ifade eden maddelerde gözlenen davran n gözlenme
düzeyi Likert tipi ölçekle üç düzeye ayr lm t r. Ölçekteki düzeyler, ö retmenlerin
göstermesi beklenen özelliklerin gözlenme s kl na göre “Az”, “Orta” ve “7yi” olarak
belirtilmi tir.
Ara t rmada Kilis Muallim R fat E itim Fakültesi 7lkö retim ve Türkçe
Ö retmenli i bölümlerinde 2008–2009 ö retim y l nda 3.s n fta okuyan ö rencilerin
ilkö retimde görev yapan ö retmenleri s n f içi ö retim etkinliklerinde izlemeleri
sonucu olu turduklar görü lerinden yararlan lm t r. Ö rencilerin 3.s n f 2.dönemde
ald klar “S n f Yönetimi” dersi 2 saat teorik ve 2 saat uygulama bölümlerinden
olu maktayd . S n f yönetimi ile ilgili teorik konular i lendikten sonra s n f ö retmenli i
ö rencileri iki erli; sosyal bilgiler ve Türkçe ö retmenli i ö rencileri ise be erli
gruplara ayr ld lar. Gruplar gözlem yapmak üzere 5 hafta boyunca günde iki saat
gözlem yapmak üzere okullara gönderildiler. Ö rencilerin okullara gönderilmesi için
Kilis 7l Milli E itim Müdürlü ü ile görü ülüp ve resmi yaz malar yap larak gerekli
izinler al nd .
61
SBArD
Mart 2011, Say 17, sh. 57 – 68
2008–2009 ö retim y l nda Kilis Muallim R fat E itim Fakültesi’nin 7lkö retim
Bölümü S n f Ö retmenli i, Sosyal Bilgiler Ö retmenli i ve Türkçe Ö retmenli i
bölümünde okuyan 170 ö renci “s n f yönetimi” dersinin uygulamas nda Kilis il
merkezinde bulunan okullara 5 hafta boyunca gözlem yapmak üzere gitmi lerdir.
Ö rencilerin gözlem yapmalar ndan önce dersin teorik k sm 10 hafta boyunca
ö rencilere anlat lm t r. Ayr ca anketteki maddeler gözlem sürecinden hemen önce
ara t rmac taraf ndan ö rencilere aç klanm t r. Gözlemin nas l yap lmas gerekti i ile
ilgili aç klamalar gözleme kat lan tüm ö rencilere etrafl ca aç klanm t r.
Gözlem sonucunda ö rencilere anket formu verilerek doldurmalar istenmi tir.
Ö rencilerin doldurduklar anketler toplanarak incelenmi tir. Eksik ve hatal olan
anketler belirlenerek ç kar lm t r. Baz ö renciler ise ald klar anketleri teslim
etmi lerdir. Toplam 117 anket de erlendirmeye al nm t r ve veriler “SPSS for
windovs” istatistik paket program kullan larak analizi yap lm t r.
Verilerin Analizi
Verilerin analizinde frekans da l mlar ve yüzde hesaplar ndan yararlan lm t r.
Gözlemciler taraf ndan doldurulan gözlem formlar tek tek incelenerek eksik ve hatal
olanlar ç kar ld ktan sonra veriler tablolara aktar lm t r. Tablolara aktar lan verilerin
frekanslar ve yüzdeleri hesaplanarak analiz edilmi tir. Daha sonra tablola t r lan
verilerle ilgili de erlendirmeler ve yorumlar yap lm t r.
Bulgular ve Yorum
Ara t rmada veri toplamak için geli tirilen anketten elde edilen veriler
tablola t r lm ve verilere dayal analiz ve yorumlar yap lm t r. Tablodaki veriler
ara t rman n alt problemleri ele al nmadan önce genel olarak ara t rman n amac nda
belirtilen temel probleme göre ele al n p yorumlanm t r.
Tablo 1. Ö retmen adaylar n n ilkö retimde görev yapan ö retmenlerin “s n f
içi ö retim yönetimi becerileri” konusundaki görü leri
S"ra
Maddeler
No
1
2
3
62
Konunun gerektirdi i sözel ve görsel dili ( ekil, ema,
grafik, formül vb.) uygun biçimde kullanabilme
Konuya ve hedeflere uygun materyalleri kullanma
Konuya ve hedeflere uygun strateji, yöntem ve teknikleri
kullanma
Az
f
Orta
%
f
%
yi
f
%
Xort
SS
20 17,1 66 56,4 31
26,5
2,09 0,65
55 47,0 35 29,9 27
23,1
1,76 0,72
65 55,6 35 29,9 17
14,5
1,58 0,70
4
Derse uygun bir giri yapabilme
29 24,8 57 48,7 31
26,5
2,01 0,71
5
Dersin hedeflerinden ö rencileri haberdar etme
47 40,2 37 31,6 33
28,2
1,68 0,71
H. 7smail ASLANTAO
6
Önceki konularla i lenen konu aras nda ba kurma
25 21,4 55 47,0 37
31,6
1,96 0,77
7
Ö rencilerin soru sormalar n te vik etme
51 43,6 38 32,5 28
23,9
2,27 0,70
8
Ö rencilere dü ünmeyi sa layan sorular sorabilme
53 45,3 39 33,3 25
21,4
1,76 0,72
9
Ö rencilerin etkinliklerini kontrol etme
54 46,2 48 41,0 15
12,8
1,66 0,73
59 50,4 41 35,1 17
14,5
1,64 0,69
46 39,3 38 32,5 33
28,2
1,88 0,67
Ö renciler s k ld klar nda dersi fazla kesintiye
10
u ratmayacak uygun bir ara verme (F kra ya da örnek
olay anlatma vb.)
11
Sunum yap l yorsa sunumu görsel materyallerle
destekleme
12
Dönüt ve düzeltmeleri uygun ekilde yapabilme
14 12,0 36 30,8 67
57,3
1,88 0,81
13
Ö retim teknolojilerinden yararlanabilme
59 50,4 43 36,8 15
12,8
1,47 0,70
15
Ö renci sorular na uygun ve yeterli yan tlar olu turabilme 16 13,7 48 41,0 53
45,3
2,37 0,70
15
Konuyu gerçek hayatla ili kilendirebilme
49 41,1 51 46,4 17
14,5
2,31 0,70
16
Dersin sonunda özetleme yapabilme
30 25,6 59 50,4 28
23,9
2,07 0,64
17
Derse ilgi ve güdünün süreklili ini sa layabilme
59 50,4 41 35,1 17
14,5
1,66 0,69
35 29,9 66 56,8 16
13,3
1,98 0,70
18
Övgü, takdir etme ve di er peki tirme ekillerine
ba vurma
Tablodaki veriler incelendi inde ilkö retimde görev yapan ö retmenlerin s n f
içi ö retim yönetimi becerilerinde orta düzeyde yeterli olduklar anla lmaktad r. Ancak
ö retim yönetiminin farkl boyutlar aç s ndan ö retmenlerin ayn derecede
alg land klar söylenemez. Tablodaki verilere bak ld nda ankete kat lan ö retmen
adaylar n n ö retmenlerin s n f içi ö retim becerileri konusundaki alg lar n n
farkl la t
görülmektedir. Baz maddelerde ö retmen adaylar n n alg düzeyleri
dü ükken baz maddelerde nispeten yüksek baz lar nda ise orta düzeyde oldu u
görülmektedir.
Anketi cevapland ranlar n alg lar na göre ö retmenlerin beceri düzeylerinin
yüksek görüldü ü maddeler:
12.madde: Dönüt ve düzeltmeleri uygun ekilde yapabilme (f:67, % 57,3)
63
SBArD
Mart 2011, Say 17, sh. 57 – 68
15.madde: Ö renci sorular na uygun ve yeterli yan tlar olu turabilme (f:53,
%45,3)
Bu maddeler incelendi inde ö retmenlerin anketi cevaplayan ö retmen
adaylar n n alg lar na göre ö retmenlerin yeterli düzeyde olduklar anla lmaktad r.
Ö retmenlerin özellikle ders içindeki kesinti engellemelere kar ço unlukla uygun
tedbirleri ald klar anla lmaktad r. Anketi cevapland ran 117 kat l mc dan sadece 4 ki i
ö retmenlerin s n f içinde olu an kesinti engellemelere kar uygun tedbirleri alma
konusunda yetersiz olduklar n dü ünmektedirler. 12. ve 15 maddeler daha çok
ö retmenlerin alan bilgisi yeterliliklerini ölçmeye yöneliktir. Bu maddelere verilen
cevaplardan ö retmenlerin alanlar nda yeterli olduklar söylenebilir. 6.madde de 12.ve
15. maddelere paralel bir madde olarak dü ünülebilir. Çünkü önceki konu ile i lenen
konu aras nda ba kurabilmek alan bilgisini de gerektirmektedir. Bu durum dikkate
al nd nda 6. maddeye 117 kat l mc dan 92’si ö retmenlerin orta ve iyi düzeyde
olduklar n belirtmektedirler.
Ara t rmaya kat l p anketi cevapland ranlar n alg lar na göre ö retmenlerin
beceri düzeylerinin dü ük görüldü ü maddeler:
Madde 2: Konuya ve hedeflere uygun materyalleri kullanma (f:55, % 47)
Madde 3: Konuya ve hedeflere uygun strateji, yöntem ve teknikleri kullanma
(f:65, % 56,5)
Madde 5: Dersin hedeflerinden ö rencileri haberdar etme (f:47, %40,7)
Madde 7: Ö rencilerin soru sormalar n te vik etme (f:51, % 43,6)
Madde 8: Ö rencilere dü ünmeyi sa layan sorular sorabilme (f:53, % 43,5)
Madde 9: Ö rencilerin etkinliklerini kontrol etme (f:54, % 46,2)
Madde 10: Ö renciler s k ld klar nda dersi fazla kesintiye u ratmayacak uygun
bir ara verme (F kra ya da örnek olay anlatma vb.) (f:59, % 50,4)
Madde 13: Ö retim teknolojilerinden yararlanabilme (f:59, % 50,4)
Madde 15: Konuyu gerçek hayatla ili kilendirebilme (f:49, % 41.1)
Madde 17: Derse ilgi ve güdünün süreklili ini sa layabilme (f:59, % 50,4)
Tablodan anla ld na göre ara t rmaya kat larak anketi cevapland ran ö retmen
adaylar yukar daki 10 maddede belirtilen becerilerde ö retmenleri di er maddelerde
belirtilen becerilere göre daha dü ük düzeyde yeterli görmektedirler. Bu on madde
anketin yar s n olu turmaktad r. Buradan hareketle ö retmen adaylar n n alg lar na göre
ö retmenlerin s n f içi ö retimin yönetiminde beceri düzeylerinin dü ük oldu u
alanlar n yeterli olduklar alanlara göre daha fazla oldu u söylenebilir.
Ara t rma bulgular na göre ö retmenlerin yar s ndan ço unun (% 56,5) konuya
ve dersin hedeflerine uygun strateji, yöntem ve teknikleri kullanamad klar
anla lmaktad r. Ankete cevap veren 117 ki iden sadece 17’si (%14,5) ö retmenleri
konulara ve dersin hedeflerine uygun strateji, yöntem ve teknikleri kullanmada yeterli
olduklar n dü ünmektedirler. Anketin di er maddeleriyle kar la t r ld nda
3.maddeye verilen cevaplarda anketi cevapland ran 117 ki iden 65’i (% 55,6)
ö retmenleri ad geçen beceri aç s ndan “az” düzeyde yeterli bulmaktad rlar. Bu verilere
göre, ö retmenlerin ö retim yöntem ve tekniklerini uygulama konusunda yetersiz
olduklar söylenebilir. Oysa etkili ve verimli bir ö retimin gerçekle mesi için uygun
yöntem ve tekniklerden yaralanmaya ba l d r.
64
H. 7smail ASLANTAO
Ara t rmaya kat larak anketi cevapland ran ö retmen adaylar n n yüzde elliden
fazlas ö retmenlerin ö retim etkinliklerini sürdürürken ö retim teknolojilerinden
yararlanma konusunda az düzeyde yeterli olduklar n dü ünmektedirler. Anketi
cevaplayan 117 kat l mc dan sadece 15’i (% 12,8) ö retmenlerin bu konuda iyi düzeyde
olduklar n belirtmi lerdir. Nitekim ara t r ma esnas nda yüz yüze görü ülen ö retmen
adaylar n n bu durumu teyit ettikleri gözlemlenmi tir. Teknolojinin ö retim etkinlerinde
kullan lmas dersin verimlili i, ö rencilerin aktif kat l m ve dikkat sürelerinin artmas
gibi konularda önemli bir etken oldu u ve ayr ca zamandan ve emekten tasarruf
sa lad
bilinen bir gerçektir. Dolay s yla ö retmenlerin ö retim etkinliklerinde
ö retim teknolojilerinden mümkün oldu unca yararlanmalar ö retimin etkilili i ve
verimini art racakt r.
Yukar da verilen 10 maddeyle ilgili veriler incelendi inde ö retmenlerin ça da
e itimin gere i olan ö rencilerin derse aktif kat l mlar n sa lama konusunda istenen
düzeyde olmad klar anla lmaktad r. Aktif kat l m n gere i olan ö renci etkinliklerini
kontrol etme, soru sorma, dü ünmeyi sa lay c sorular sorma, ö rencilerin soru
sormalar na f rsat sunma, konuyu gerçek hayatla ili kilendirme, ö renciler
s k ld klar nda uygun tedbirleri alma gibi konularda ara t rmaya kat l p anketi
cevapland ran ö retmen adaylar na göre ö retmenler az düzeyde yeterli
görülmektedirler. Ö rencilerin derse aktif kat l mlar n n sa lanmas konusunda
ö retmenin i lenen ders konular na uygun dü ünmeyi sa lay c soru sormalar önemli
bir etkinliktir. Bu konu ile ilgili maddeye verilen cevaplarda ö retmen adaylar n n 25’i
(%21,4) ö retmenlerin iyi düzeyde olduklar n belirtmektedirler. Yine benzer bir madde
olan “Ö rencilerin soru sormalar n te vik etme” maddesine verilen cevapta 117 ki iden
51’i (% 43,6) ö retmenlerin bu beceriyi az düzeyde gösterdiklerini dü ünmektedirler.
Tablodaki verilere göre ö retmen adaylar n n çok az (17 ki i, %14,5)“Ö renciler
s k ld klar nda dersi fazla kesintiye u ratmayacak uygun bir ara verme (F kra ya da
örnek olay anlatma vb.)” etkinli inde iyi düzeyde olduklar n ; 59’u (%50,4) az düzeyde
yeterli olduklar n belirtmektedirler.
Ö retimin etkili olarak yönetilmesinin artlar ndan biri de ö rencilerin derse ilgi
ve güdülerinin süreklili inin sa lanmas d r. Bu hususu belirten anketin 17.maddesine
verilen cevaplara bak ld nda anketi cevaplayan 117 ki iden 59’u (% 50,4)
ö retmenlerin az düzeyde, 17 ki i (514,5) iyi düzeyde yeterli oldu unu belirtmi lerdir.
Bu verilere göre ö retmenlerin önemli bir k sm n n ö rencilerin derse ilgi ve
güdülerinin süreklili inin sa lanmas nda beklenen düzeyde olmad klar söylenebilir.
Tablodaki veriler incelendi inde, anketi cevapland ran ö retmen adaylar n n
alg lar n n orta düzeyde yo unla t maddeler:
Madde 1: Konunun gerektirdi i sözel ve görsel dili ( ekil, ema, grafik, formül
vb.) uygun biçimde kullanabilme (f:66, %56,4)
Madde 4: Derse uygun bir giri yapabilme (f:57, % 48,7)
Madde 6: Önceki konularla i lenen konu aras nda ba kurma (f:55, %47,0)
Madde 16: Dersin sonunda özetleme yapabilme (f:59, 50,4)
Madde 18: Övgü, takdir etme ve di er peki tirme ekillerine ba vurma (f:66,
%56,8)
Ara t rmaya kat l p anketi cevapland ran ö retmen adaylar ö retmenleri
“konunun gerektirdi i materyalleri uygun biçimde kullanma” becerisinde “orta
65
SBArD
Mart 2011, Say 17, sh. 57 – 68
düzeyde” yeterli görmektedirler. Özellikle kuramsal bilgiye dayal soyut konular n
i lenirken konuyu somutla t racak materyallerden yararlanmak dersi ö renci için
s k c l ktan kurtard
bilinmektedir. Bu nedenle ö retmenlerin konular i lerken
ekillerden, grafiklerden, tablolardan ve di er görsellerden yararlanmas mümkün
oldu u ölçüde yararlanmas ö retimin yönetimini etkili hale getirece i gözden uzak
tutulmamal d r.
Anketin 18.maddesinde, orta düzeyde alg laman n ön planda oldu u
görülmektedir. Anketi cevapland ran 117 ki iden 66’s (% 56,8) ota düzeyde bir
alg lamaya sahiptir. Bu maddenin verilerine bak ld nda, ö retmenlerin, ö renci
etkinliklerini peki tirme konusunda orta düzeyde yeterli olduklar kanaatine
var lmaktad r.
Tabloya göre, orta düzey alg laman n nispeten yüksek oldu u be madde
bulunmaktad r. Yine iyi düzeyde alg lanan madde say s orta düzeyde alg lananda
oldu u gibi be tir. Di er on maddenin verilerine göre ö retmen adaylar ilkö retimde
görev yapan ö retmenleri, s n f içi etkinliklerin yönetimi konusunda az düzeyde yeterli
görmektedirler.
Tart"!ma, Sonuç ve Öneriler
Ara t rmadan elde edilen verilere dayal yap lan çözümlemelerde ara t rmaya
kat lan ö retmen adaylar n n % 56’s ilkö retimde görev yapan ö retmenleri “konuya
ve hedeflere uygun strateji, yöntem ve teknikleri kullanma” becerisinde az düzeyde
yeterli görmektedirler. Etkili ve verimli bir ö retimin etkenlerinden biri de dersin
hedeflerine uygun strateji, yöntem ve teknikleri seçip do ru bir biçimde uygulamakt r.
Özelikle de ö rencilerin etkin kat l m n sa layan; ö rencileri dü ünmeye, ara t rmaya,
i birli ine yönelten yöntem ve teknikleri kullanmak ça da e itim anlay n n gere idir.
Bu nedenle ö retmenlerin gerek hizmet öncesi gerek hizmet içinde ö retme strateji,
yöntem ve teknikleri konusunda yeterli bir donan ma sahip olmalar sa lanmal d r.
Moore (2000:14)’a göre, ö retmen ö rencilere bilgiyi aktarmada güçlük ya yorsa etkili
bir ö retimi sa layamaz. Demirel (2004:72)’e göre s n f içinde ö renme-ö retme
sürecinin etkili olabilmesi uygun yöntemlerin seçimiyle do ru orant l d r. Bu nedenle
ö retmenlerin ö retimde yöntem becerisi ve zenginli ine sahip olmas etkili
ö retmenlik için temel bir zorunluluktur.
Ara t rmada ö retmenlerin aktif kat l m sa lama konusunda yeterli
görülmedikleri anla lmaktad r. Bu beceriyi ölçtü ü varsay lan anketin
2,3,5,7,8,9,10,13,15,17 maddelerine verilen cevaplara bak ld nda ara t rmaya kat lan
ö retmen adaylar ö retmenleri büyük ölçüde “az” düzeyde yeterli görmektedirler. Oysa
ça da e itim anlay nda e itimin aktif kat l m sa lay c ve ö renci merkezli olmas
gerekti i ileri sürülmektedir. Bu anlay n Türk e itim sisteminde tam olarak
yerle medi i anla lmaktad r. Bu ara t rmaya benzer baz ara t rmalarda benzer
sonuçlara ula ld görülmektedir. Özbek ve Ye il (2009)’in yapt klar bir ara t rmada
ö retmen adaylar ö retim elemanlar n , ö retim strateji ve yöntemleri konusunda “az”
düzeyde yeterli görmektedirler. Ba ka bir ara t rmada Oen ve Eri en (2002) benzer
bulgular elde ettikleri anla lmaktad r. Aksu, Çivitçi ve Duy (2008) Yüksek ö retim
ö rencilerinin ö retim elemanlar n n ders uygulamalar ve s n f içi davran lar na ili kin
görü leri adl çal mada ö retim elemanlar n n ö rencilerin derse aktif kat l mlar n n
66
H. 7smail ASLANTAO
sa lanmas nda ö renci görü lerine ba vurmu lar ve ö renciler ö retim elamanlar n %
54 oran nda k smen yeterli görürken, % 20 oran nda yetersiz görmektedirler. Anketi
cevaplayanlar n ancak % 26’s ö retim elemanlar n ö rencilerin derse aktif kat l m n
sa lamada yeterli bulmaktad rlar.
Ara t rmada, ilkö retimde görev yapan ö retmenlerin ö retim teknolojilerinden
yararlanmada yeterli olmad klar sonucuna ula lm t r. Ö retim etkinliklerinde ö retim
teknolojilerinden yararlanmak, ö retimin hedeflerine daha kolay ve etkin olarak
ula lmas n sa layacakt r. Ö retimde teknoloji materyal kullanmay da gerekli k lar.
Materyal kullan m ise ö retim ortam n n daha ilgi çekici; ö rencilerin dikkatlerinin
uyan k ve derse motive olmalar n sa lay c bir etkisinin oldu u bilinen bir gerçektir.
Bilgisayar ve internet gibi araçlar ö retim ortam nda etkili olarak kullanmak ö retimde
verimlilik ve etkilili i art racakt r.
Ara t rma bulgular na göre ö retmenlerin kendi bran lar n n gerektirdi i konu
alan uzmanl nda di er özelliklere göre daha yeterli olduklar anla lmaktad r. K l ç ve
Saruhan (2006) taraf ndan yap lan bir ara t rmada, ö retmen adaylar ö retmenlerin en
ba ar l olduklar alan “alan ile ilgili temel ilke ve kavramlar kullanma ve konuyu
ya amla ili kilendirme” olarak belirtmi lerdir.
Sonuç olarak ilkö retimde görev yapan ö retmenlerin s n f içi ö retim
etkinliklerinde göstermeleri gereken beceriler aç s ndan beklenen düzeyde olmad klar
ve bu sonucun benzer ara t rma sonuçlar ile paralellik gösterdi i anla lmaktad r.
Ara t rmaya kat lan ö retmen adaylar n n gözlemlerine dayanan görü lerine göre
ö retmenlerin en az yeterli görüldükleri beceri alan n n “konuya ve hedeflere uygun
strateji, yöntem ve teknikleri kullanma (f:65, % 56,5)”; en yeterli görüldükleri becerinin
ise “ders esnas nda s n f n farkl noktalar nda bulunabilme” oldu u tablodaki verilerden
anla lmaktad r.
Ara t rmada ula lan sonuçlara göre sunulabilecek öneriler maddeler halinde
belirtilmi tir:
1.7lkö retimde görev yapan ö retmenler ça da ö renme yakla mlar , s n f
yönetimi, ö retim strateji ve yöntemlerini kullanma, aktif ö renme gibi konularda
hizmet içi e itime tabi tutulmal d r.
2. Yeni uygulamaya konulan ilkö retim programlar konusunda uzman ki iler
taraf ndan ö retmenlere okullarda yerinde rehberlik ve bilgilendirme yap lmal d r.
Kaynakça
Aç kgöz, K. Ü. Etkili Ö renme ve Ö retme, Kany lmaz Yay nc l k, 7zmir, 2000.
Aksu, M. B., Çivitçi, A ve Duy, B. “Yüksek Ö retim Ö rencilerinin Ö retim
Elemanlar n n Ders Uygulamalar ve S n f 7çi Davran lar na 7li kin Görü leri”,
nönü Üniversitesi E itim Fakültesi Dergisi, 9(2), 2008, ss. 17–42.
Ba ar, Hüseyin. S n f Yönetim, Pegema Yay nc l k, Ankara, 2001.
Can, Niyazi. “Ö retmenlerin Geli tirilmesi ve Etkili Ö retmenlik Davran lar ”, Erciyes
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Say : 16 (1), 2004, ss. 103–119.
Capel, S., Leask, M.,&Tourner, T. Learning to Teach in the Secondary School A
Comparison to School Experience, London&New York, Roudledge, 1995.
Celep, C. S n f Yönetimi ve Disiplini, Ankara, An Yay nc l k, 2002.
67
SBArD
Mart 2011, Say 17, sh. 57 – 68
Demirel, Ö. Genel Ö retim Yöntemleri, Karde Yay nevi, 1998.
Demirel, Ö. Ö retme Sanat , Pegema Yay nc l k, Ankara, 2004.
Dilemken, M. “Etkili E itim 7çin Etkili Ö retmenlik”, Atatürk Üniversitesi Sosyal
Bilimler Enstitüsü Dergisi, 12(8), 2008, ss. 213–221.
Erden, M. "Ö retmen Yeti tirme Programlar n n Pedagojik Formasyon Derslerinin
Geli tirilmesine Yönelik Baz Önerileri", Hacettepe Üniversitesi E itim
Fakültesi Dergisi, say : 8, 1992, ss. 133–142.
K l ç, A. ve Saruhan, H. “Teknik E itim Fakültesi Ö retmen Adaylar n n Ö retmenlik
Becerileri, Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 16, 2006, ss.
407–417.
K ran, H. ve di erleri. Etkili S n f Yönetimi, An Yay nc l k, Ankara, 2009.
Korkmaz, 7. 7stenmeyen Davran lar n Önlenmesi, S n f Yönetimi, (Edt. Zeki Kaya),
Pegem Yay nlar , Ankara, 2002.
Ku uoglu, H. “S n f Ö retmenli i Bölümü Mezunu Aday Ö retmenlerin Kendi
Alg lamalar na Göre S n f Yönetimi Alan ndaki Yeterliliklerini Alg lamalar na
Dair Görü leri ve Önerileri”, XIII. Ulusal E itim Bilimleri Kurultay , 7nönü
Üniversitesi E itim Fakültesi, Malatya, 2004.
Moore, K. D. Ö retim Becerileri, (çev. N. Kaya), Nobel Yay nc l k, Ankara, 2000.
Sar ta , M. “S n f Yönetimi ve Disiplinle 7lgili Kurallar Geli tirme ve Uygulama, S n f
Yönetiminde Yeni Yakla* mlar, (Edt. Leyla Küçükahmet), Nobel Yay n Da t m,
Ankara, 2000.
Sünbül, A. Murat. “Ö retmen Niteli i ve Ö retimdeki Rolleri”, Kuram ve Uygulamada
E itim Yönetimi Dergisi, 8(3), 1996, ss. 597–608.
Terzi. A.R. “S n f Yönetimi Aç s ndan Etkili Ö retmen Davran lar ”, Milli E itim
Dergisi, 2002, s. 155–156.
Özbek, R. ve Ye il R. “Ö retim Elemanlar n n S n f 7çi Ö retim Yeterlikleri”, nönü
Üniversitesi E itim Fakültesi Dergisi, 10(2), 2009, ss. 115–128.
Oen, H.O. ve Eri en, Y. “Ö retmen Yeti tiren Kurumlarda Ö retim Elemanlar n n Etkili
Ö retmenlik Özellikleri”, Gazi E itim Fakültesi Dergisi, Cilt: 22, Say : 1,
Ankara. 2002.
68
LKÖ RET M KADEMES NDE GÖREV YAPAN
Ö RETMENLER N ÖRGÜTSEL S N Z M DÜZEY N N BAZI
DE
KENLER AÇISINDAN NCELENMES
Habib ÖZGAN
Bayram ÇET N**
Ebru KÜLEKÇ ***
Özet / Abstract
Yap lan bu çal man n amac ilkö retim kademesinde görev yapan ö retmenlerin örgütsel sinizm
düzeyini belirlemek ve örgütsel sinizm düzeyinin cinsiyet, ya , pozisyon, e itim durumu gibi
de i kenlere göre farkl l k gösterip göstermedi ini incelemektir. Bu çal ma tarama modelinde betimsel
bir çal mad r. Örneklem olarak 2010–2011 e itim ö retim y l güz döneminde Kilis il merkezinde
ilkö retim okullar nda görev yapmakta olan 296 ö retmen seçilmi tir. Veri toplama arac olarak Brandes,
Dharwadkar ve Dean (1999) taraf ndan geli tirilmi olan “Örgütsel Sinizm Ölçe i” kullan lm t r. SPSS
17.0 program kullan larak veriler analiz edilmi tir. Verilerin analizinde Frekans, Yüzdelik ve Aritmetik
Ortalama, T testi, Tek Yönlü Varyans Analizi kullan lm t r. 8statistikler sonucu ö retmenlerin cinsiyet,
e itim durumu, pozisyon, ayn okuldaki görev süreleri ile sinizm düzeyleri aras nda anlaml bir ili ki
bulunmam t r. Ya , bran , ö retmenlik mesle inden memnuniyet düzeyleri ve çal t klar okuldan
ayr lmak istemeleri ile sinizm düzeyleri aras nda anlaml bir ili ki bulunmu tur. Bu bulgular
do rultusunda alanyaz na öneriler sunulmu tur.
Anahtar Kelimeler: Örgütsel Sinizm, De i ken, Memnuniyet Düzeyi
OBSERVING PRIMARY EDUCATION GRADE TEACHERS ORGANIZATIONAL CYNICISM
LEVELS ACCORDING TO THE SOME SPECIFIC VARIABLES
The aim of this study is to determine organizational cynicism level of the primary school
teachers and to examine whether organizational cynicism level of the primary school teachers changes
relating to variables like gender, age, position and learning situation. The study is a kind of survey
method descriptive study. The sample is 296 teachers who are working in primary schools in Kilis in fall
term of 2010-2011 edeucational year. Formed by Brandes, Dharwadkar ve Dean (1999) Organizational
cynicism scale was used as data gathering method. The datas were analysed by the software of SPSS
17.0. Frequency, Percentile, Mean, T test (8ndependent Samples) and One-Way Anova were used for
analysing datas. As the result of the statistics significant could not be found between organizational
cynicism level and the teacher’s gender, position, learning situation and the tenure at the same school.
Significant could be found between the organizational cynicism level and the age, branch, the level of job
satisfaction and the desire of leave from the current workplace. Due to this findings suggestions were
offered to the literature.
Key Words: Organizatioanal Cynicism, Variable, Level of Job Satisfaction
Giri%
Bir örgütün varl n ve etkili ini sürdürebilmesi örgütsel amaçlar n
gerçekle tirilmesinde görev alan bireylerin etkilili i ile mümkündür. Örgüt
**
***
Yrd. Doç. Dr., Gaziantep Üniversitesi E itim Fakültesi E itim Bilimleri Bölümü.
Yrd. Doç. Dr., Gaziantep Üniversitesi E itim Fakültesi E itim Bilimleri Bölümü.
Ar . Gör., Kilis 7 Aral k Üniversitesi Muallim R fat E itim Fakültesi S n f Ö retmenli i ABD.
SBArD
Mart 2011, Say 17, sh. 69 – 84
çal anlar n n örgütsel amaçlar etraf nda toplanmas , kendilerini i yerlerine ait
hissetmeleri ve örgüte ba l l k sa lamalar örgütü amac na ula t rmada etkili oldu u
söylenebilir. Örgütlerde kurumsal ba ar y yakalamak, kalite ve verim merkezli yeni
uygulamalar gerçekle tirmek büyük ölçüde çal anlar n çal t klar kuruma ili kin
tutumlar na ba l d r (Helvac , 2010:383). Bu tutum örgütlerin uzun dönemli etkinli i ve
verimlili ini etkilemektedir.
Bireyler örgüte sadece örgüt için iyi olan özellikler, yetenekler, tutum ve
e ilimlerle gelmemekte, örgüt aç s ndan olumsuz say labilecek tutumlar, ki ilik
özellikleri, duygu ve co kularla donanm bir ekilde de gelebilmektedir (Ayd n,
2007:30). Bireyin örgütteki davran , genellikle, örgüt politikas na ve i leyi ine
gösterdi i tepki aç s ndan önemlidir (Ayd n, 2007:21). Son y llarda örgütsel sinizm
ba l alt nda örgüt çal anlar n n bu olumsuz tutum ve davran lar na daha çok önem
verildi i görülmektedir.
Sinizm çok boyutlu bir kavram olup felsefe, din, politik bilimler, sosyoloji,
yönetim ve psikoloji gibi farkl disiplinlerin konusu olmu tur. Sinizm, “ku kuculuk”,
“ üphecilik”, “güvensizlik”, “inançs zl k”, “kötümserlik”, “olumsuzluk” sözcükleriyle
yak n anlamlara sahip olmakla beraber, modern yorumunda, bireyin “kusur bulan, zor
be enen, ele tiren” anlam daha bask nd r (Erdost vd., 2007:514).
Örgütsel sinizm kavram örgüte ili kin “olumsuz duygu”, “küçük dü ürücü” ve
“ele tirici” davran ta bulunma e ilimindeki inanç ve duygular kapsamaktad r
(Kala an, 2009:39). Örgütsel sinizm kavram nda temel inanç; do ruluk, dürüstlük,
adalet, samimiyet ve içtenlik ilkelerinden yoksun olmakt r (Abraham, 2000:269). James
(2005) örgütsel sinizmi, “bir bireyin olumsuz inançlarla, duygularla ve ili kili
davran larla ekillenen i veren örgütüne ili kin tutumlarla ba lant l olup; çevresel
etkenlerle de i ikli e aç k olan sosyal ve ki isel deneyimlerin geçmi ine bir cevap”
olarak tan mlam t r (Akt: Kala an, 2009:39). Dean ve di erlerine (1998:345)’e göre
örgütsel sinizm bir insan n çal t kuruma kar olu turdu u olumsuz tutumdur. K saca
örgütsel sinizmi ki ilerin çal t klar kuruma kar ; öfke, k zg nl k, hayal k r kl ,
ümitsizlik gibi negatif duygulara sahip olmas eklinde tan mlayabiliriz.
Dean ve di erlerine (1998:345)’e göre örgütsel sinizm bili sel, duyu sal ve
davran sal olmak üzere üç boyutu kapsamaktad r:
1.Bili sel (8nanç) Boyut: Bu boyutta, “örgütsel sinizmin dürüstlükten yoksun
oldu u inanc ” vurgulanmaktad r. Bili sel boyut ile örgütsel sinizm aras ndaki ili ki
incelendi inde, örgütlerinde sinik tutuma sahip bireylerin örgütsel ilke ve kurallardan
yoksun, resmi i ler ve kurallar ciddiye almayan, tutars z, yalan ve hile dolu davran lar
sergileyen, di er insanlara güvenmede sorun ya ayan, ki isel ç karlar ön planda olan
özelliklere sahip olduklar söylenebilir (Brandes, 1997:30; Dean ve di ., 1998: 345–
346). Bu boyuttaki çal anlar ç karlar u runa samimiyet, içtenlik, dürüstlük ve
do ruluk gibi de er yarg lar n göz ard ederek; vicdans z ve ahlak d davran larda
bulunabileceklerdir.
2.Duyu sal (Duygu) Boyut: Örgüte kar
olu an negatif duygular
kapsamaktad r. Örgütsel sinizmin duygusal boyutu, sayg s zl k, öfke, s k nt ve utanç
duymak gibi kuvvetli duygusal tepkileri kapsamaktad r (Abraham, 2000:269). Bu
boyutta sayg s zl k, kar s ndakini küçük görme, öfke, k zg nl k duymak, di erlerinden
70
Habib ÖZGAN-Bayram ÇET8N-Ebru KÜLEKÇ8
nefret etmek, kendini be enmi lik, ahlaki bozulma, hayal k r kl na u rama ve
güvensizlik duygular n n yer ald belirtilebilir. (Kala an, 2009:46).
3.Davran sal Boyut: Tutum taraf ndan ekillendirilmi , gözlenebilir hareketler
olarak tan mlanmaktad r (Kala an, 2009:47). Bu boyuttaki birey olumsuz ve ço u
zaman insan küçük dü ürmeye yönelik davran larda bulunabilir (Dean ve di .,
1998:346). Bu boyutta çal an çal t kurum hakk nda küçük dü ürücü sözler söyleyip
kurumunu ele tirebilir.
Sinizm kavram özellikle örgütsel davran alan nda dikkat çeken konulardan
birisi olarak kar m za ç kmaktad r. E itim örgütlerinde örgütsel davran n
çözümlenmesi, di er örgütlere göre büyük önem ta maktad r. Çünkü bu örgütlerin
ürünü insand r (Çelik, 2002). E itim sistemi girdisi ve ç kt s insan olan ve hizmet
üreten bir sistemdir (Ti man&Ta demir, 2008:8; Bayrak, 2005:195). Bu sistemin
ba ar s , onu i letecek insanlar n niteli ine ba l d r. Hiçbir e itim sistemi, onun içinde
görev alan insanlar n niteliklerinin üstünde bir hizmet ve ürün üretemez. Bu nedenle
e itim sistemi içinde görev alan insan kaynaklar n n özellikle de ö retmenlerin niteli i,
üretilecek hizmet, ürün ve sonuçlar n niteli i yönünden son derece önemlidir
(Ti man&Ta demir, 2008:110).
E itim sisteminin en önemli ö esi olarak ö retmenleri kabul ediyorsak
ö retmenlerin de her türlü duygu, dü ünce ve tutumlar n n do rudan e itim sistemini
etkilemesi kaç n lmazd r. E itim örgütlerinde ö retmenler baz olumsuz deneyimler
ya amaktad r. Ö rencilerin ö renememe durumlar , velilerin ilgisizli i, di er
ö retmenler ve okulda çal an personelle ya anan ileti im sorunlar , okul yöneticilerinin
yetersizli i ve bask s , ö retmenlik mesle inin maddi aç dan yetersiz olu u gibi birçok
durumla kar kar ya kalmaktad rlar. Belirtilen bu durumlar, ö retmenleri mutsuz
etmekte, okula ve meslekta lar na kar olumsuz duygular beslemelerine neden
olmaktad r. Bu ko ullar do rultusunda ö retmenler okulda sinik tutumlar sergilemeleri
kaç n lmazd r. Bu da gerek ö renci ve di er ö retmenler gerekse e itim örgütü
aç s ndan birçok sorunu da beraberinde getirmektedir. Yap lan bu çal mada da
ö retmenlerin çal t klar okula kar olumsuz duygu ve tutumlar n ölçmek ve bunlar n
cinsiyet, ya , bran , e itim durumu vb. de i kenler aç s ndan incelemek
hedeflenmektedir.
Çal&%man&n Amac& ve Önemi
E itim örgütü girdisi ve ç kt s insan olan ve hizmet üreten dinamik örgütlerden
biridir. Bu örgütlere istenilen nitelikte ö renci yeti tirmek önemli ve öncelikli bir
konudur. Bu da ancak e itim sürecini etkileyen ö retmenlerin olumlu duygu ve
tutumlar yla mümkün olabilmektedir. Ö retmenlerin örgütsel sinizm tutumlar n n da bu
süreci etkileyece i dü ünülmektedir. Bu aç dan ö retmenlerin sinizm düzeylerini
belirlemek ve bu konuda önerilerde bulunmak bu çal mada önemli görülmektedir.
Yap lan bu çal man n amac ; e itim kurumunun önemli bir ö esi olan
ö retmenlerin çal t klar okula kar olu turduklar sinizm düzeyini belirlemektir.
Ayr ca cinsiyet, ya , pozisyon gibi de i kenler ile örgütsel sinizm düzeyleri aras nda
anlaml bir ili kinin olup olmad n incelemektir.
Bu amaçlar do rultusunda a a daki sorulara cevap aranmaya çal lm t r:
71
SBArD
Mart 2011, Say 17, sh. 69 – 84
1.8lkö retim kademesinde görev yapan ö retmenlerin örgütsel sinizm düzeyleri
nedir?
2.8lkö retim kademesinde görev yapan ö retmenlerin örgütsel sinizmin alt
boyutlar ndan bili sel, duyu sal ve davran sal sinizm düzeyleri nedir?
3.8lkö retim kademesinde görev yapan ö retmenlerin cinsiyet, ya , bran , e itim
durumu, çal t klar okuldaki ö retmen say s , görev süresi, pozisyon gibi de i kenlere
göre çal t klar okula kar olu turdu u sinizm düzeyleri aras nda anlaml bir fark var
m d r?
4.8lkö retim kademesinde görev yapan ö retmenlerin ö retmenlik mesle inden
memnun olma dereceleri ve çal t klar okuldan ayr lma dü üncelerine ile çal t klar
okula kar olu turdu u sinizm düzeyleri aras nda anlaml bir ili ki var m d r?
Yöntem
Yap lan bu çal ma tarama modelinin kullan ld
betimsel bir çal mad r.
Tarama modeli geçmi te ya da halen var olan bir durumu var oldu u ekliyle
betimlemeyi amaçlayan ara t rma yakla m d r. Ara t rmaya konu olan, birey ya da
nesne kendi ko ullar içinde ve oldu u gibi tan mlanmaya çal l r. Onlar herhangi bir
ekilde de i tirme, etkileme çabas gösterilmez (Karasar, 2005).
Evren Örneklem
Ara t rman n evrenini 2010–2011 e itim ö retim y l güz döneminde Kilis il
merkezinde ilkö retim okullar nda görev yapmakta olan ö retmenler olu turmaktad r.
Ara t rman n örneklemini ise basit tesadüfî örnekleme yöntemiyle seçilen 320 ö retmen
olu turmaktad r. 320 ö retmene anket çal mas uygulanm t r, ancak hatal ve eksik
doldurulan 24 anket de erlendirilmeye al nmam t r. 8statistikî analizler 296 ö retmen
üzerinden gerçekle tirilmi tir. Ö retmenlerin % 54,4’ünün erkek, % 45,6’s n n kad n
oldu u, % 40,2’si 30 ya ve alt nda, 31–40 ya aras ndaki ö retmenlerin oran %
41,6’d r.
Veri Toplama Arac&
Veri toplama arac olarak Ki isel Bilgi Formu ve Örgütsel Sinizm Ölçe i
kullan lm t r. Birinci bölüm ya , cinsiyet, mezun olunan fakülte, bran , pozisyon gibi
ki isel bilgileri içeren sorulardan olu maktad r. 8kinci bölümde Brandes, Dharwadkar ve
Dean (1999) taraf ndan geli tirilmi olan 13 maddelik, aç klay c ve do rulay c faktör
analizleriyle geçerlik ve güvenirlik çal malar yap lm “Örgütsel Sinizm Ölçe i”
kullan lm t r. Bu ölçek, Brandes (1997) taraf ndan geli tirilmi 14 maddelik örgütsel
sinizm ölçe inin gözden geçirilmi formudur. Bu formda, davran sal boyutta yer alan
bir madde ç kar lm t r. Örgütsel sinizm ölçe inde bili sel, duyu sal ve davran sal
olmak üzere üç boyut yer almaktad r. Bili sel boyutta be madde, duyu sal boyutta dört
madde ve davran sal boyutta dört madde bulunmaktad r. Brandes ve di erleri (1999)
bili sel boyuttaki maddelerin faktör yüklerinin 0,63 ile 0,81; duyu sal boyuttaki
maddelerin faktör yüklerinin 0,75 ile 0,80 ve davran sal boyuttaki maddelerin faktör
yüklerinin 0,54 ile 0,80 aras nda de i ti ini hesaplam lard r. Ayr ca, boyutlar n
Cronbach Alpha 8ç Tutarl l k Katsay lar s ras yla 0,86, 0,80 ve 0,78 olarak
hesaplanm t r. Ölçekte “Tamamen Kat l yorum” (5), “Kat l yorum” (4), “K smen
72
Habib ÖZGAN-Bayram ÇET8N-Ebru KÜLEKÇ8
Kat l yorum” (3), “Kat lm yorum” (2), “Hiç Kat lm yorum” (1) eklinde s ralanan be li
Likert tipi derecelendirme ölçe i kullan lm t r. Bu ölçekten al nabilecek en yüksek
puan 65 ve en dü ük puan 13’tür.
Verilerin Analizi
Veri toplama araçlar nda “Tamamen Kat l yorum” (5), “Kat l yorum” (4),
“K smen Kat l yorum” (3), “Kat lm yorum” (2), “Hiç Kat lm yorum” (1) eklinde
s ralanan belirli bir ifade ya da probleme kat lma derecesine dayanan Likert tipi be li
derecelendirme ölçe i kullan lm t r. Örgütsel sinizm düzeyini belirlemede 13-65 puan
aral
kullan lm t r. Puan de eri yükseldikçe okula kar olu an sinizm düzeyinin
yükseldi i puan de eri dü tükçe de sinizm düzeyinin dü tü ü söylenebilir.
Veriler 0.05 anlaml l k düzeyinde ele al nm t r. Ancak Y = 0,01 ve Y = 0,001
düzeyinde ortaya ç kan anlaml farkl l klar da gösterilmi tir. Verilerin analizinde
istatistik paket program kullan lm t r. Frekans, yüzde da l m , aritmetik ortalama,
standart sapma de erlerine yer verilmi tir. 8ki ili kisiz örneklem ortalamalar aras ndaki
fark n anlaml olup olmad n test etmek için t-testi, ili kisiz iki ya da daha çok
örneklem ortalamas aras ndaki fark n s f rdan anlaml bir ekilde fakl olup olmad n
test etmek amac yla tek yönlü varyans analizi (One Way ANOVA) kullan lm t r.
Verilerin güvenirlik analizinde iç tutarl k katsay s ndan yararlan lm t r.
Bulgular
Ara t rma kapsam na giren ö retmenlerin örgütsel sinizm ölçek maddeleri ve
ölçe in tümüne ili kin ortalama ve standart sapma düzeyleri Tablo 1’de verilmi tir.
Tablo1. Ö retmenlerin Maddelere ve Ölçe in Tümüne Ait Ortalamalar ve Standart
Sapma Puanlar
8fadeler
1
Çal t m kurumda, söylenenler ile
yap lanlar n farkl oldu una inan yorum.
296
2.50
1.13
Kat lma
Derecesi
Kat lm yorum
2
Çal t m kurumun politikalar , amaçlar ve
uygulamalar aras nda çok az ortak bir yön
vard r.
Çal t m kurumda, bir uygulaman n
yap laca söyleniliyorsa, bunun gerçekle ip
gerçekle meyece i konusunda ku ku duyar m.
Çal t m kurumda, çal anlardan bir ey
yapmas beklenir, ancak ba ka bir davran
ödüllendirilir.
Çal t m kurumda, yap laca söylenen eyler
ile gerçekle enler aras nda çok az benzerlik
görüyorum.
Çal t m kurumu dü ündükçe sinirlenirim.
296
2.39
1.00
Kat lm yorum
296
2.40
1.02
Kat lm yorum
296
2.40
1.09
Kat lm yorum
296
2.31
0.98
Kat lm yorum
296
1.91
1.01
Kat lm yorum
3
4
5
6
N
SS
73
SBArD
7
Çal t
8
Mart 2011, Say 17, sh. 69 – 84
296
1.83
0.95
Kat lm yorum
Çal t m kurumu dü ündükçe gerilim
ya ar m.
296
1.83
0.95
Kat lm yorum
9
Çal t m kurumu dü ündükçe içimi bir endi e
duygusu kaplar.
296
1.86
0.95
Kat lm yorum
10
Çal t m kurum d ndaki arkada lar ma, i te
olup bitenler konusunda yak n r m.
296
2.31
1.09
Kat lm yorum
11
Çal t m kurumdan ve çal anlar ndan
bahsedildi inde, birlikte çal t m ki ilerle
anlaml bir ekilde bak r z.
Ba kalar yla, çal t m kurumdaki i lerin nas l
yürütüldü ü hakk nda konu urum.
296
2.46
1.16
Kat lm yorum
296
3.08
1.08
K smen
Kat l yorum
Ba kalar yla, çal t m kurumdaki
uygulamalar ve politikalar ele tiririm.
296
2.82
1.14
K smen
Kat l yorum
12
13
m kurumu dü ündükçe hiddetlenirim.
Tablo 1 incelendi inde, en yüksek aritmetik ortalaman n “Ba kalar yla,
çal t m kurumdaki i lerin nas l yürütüldü ü hakk nda konu urum. (X=3.08)” ve
“Ba kalar yla, çal t m kurumdaki uygulamalar ve politikalar ele tiririm. (X=2.82)”
maddeleri için hesapland
görülmektedir. En dü ük ortalaman n ise, “Çal t m
kurumu dü ündükçe hiddetlenirim. (X=1.83)” ve “Çal t m kurumu dü ündükçe
gerilim ya ar m. (X=1.83).” maddeleri oldu u görülmektedir. Örgütsel sinizm ölçe ine
ait maddelerin aritmetik ortalamalar dikkate al nd nda ö retmenlerin çal t klar okula
kar olumsuz duygu ve dü ünceler içeren maddelere kat lmad n yaln zca okuldaki
i leyi in yürütülmesi ve okulun politikas n n ele tirilmesi konusuna k smen kat ld klar
söylenebilir.
Tablo 2. Örgütsel Sinizmin Boyutlar na Göre Ö retmenlerin Sinizm Düzeyleri
Boyutlar
Bili sel
Duyu sal
Davran sal
Genel Toplam
N
296
296
296
296
2.41
1.85
2.66
2.30
SS
Düzey
4.29
3.62
3.32
8.92
Dü ük
Dü ük
Orta
Dü ük
Ö retmenlerin
örgütsel
sinizm
düzeyleri
boyutlar
bak m ndan
kar la t r ld nda en yüksek düzeyin davran sal boyutta oldu u görülmektedir.
Bili sel (X=2.41) ve duyu sal (X=1.85) boyutun “Dü ük” düzeyde, davran sal boyutun
(X=2.66) “Orta” düzeyde oldu u görülmektedir. Ayr ca ö retmenlerin genel sinizm
puanlar n n ortalamas n n (X=2.30) “Dü ük” düzeyde oldu u belirlenmi tir.
Ö retmenlerin sinizm düzeyinin kad n ve erkek ö retmenler aras nda anlaml
farkl l k gösterip göstermedi ini belirlemek amac yla yap lan t-testi sonuçlar Tablo 3’te
verilmi tir.
74
Habib ÖZGAN-Bayram ÇET8N-Ebru KÜLEKÇ8
Tablo 3. Örgütsel Sinizm Düzeyinin Cinsiyete Göre T-Testi Sonuçlar
Cinsiyet
Kad n
Erkek
N
135
161
30,11
30,20
SS
sd
t
p
8,66
9,16
294
-0,90
0.92
Tablo 3’e bak ld nda ö retmenlerin okula yönelik sinizm düzeylerinin
cinsiyete göre anlaml bir farkl l k göstermedi i görülmektedir, [t(294)=0.90, p<0,01].
Ö retmenlerin ya gruplar ile örgütsel sinizm düzeyleri aras nda anlaml bir
farkl l n olup olmad n n belirlemek için ANOVA testi uygulanm t r.
Tablo 4. Örgütsel Sinizm Düzeyinin Ya Gruplar Aç s ndan Betimsel 8statistikleri
Ya Gruplar
N
SS
119
123
54
1. 302. 30-44
3. 45 +
8,96
9,94
7,08
30,09
31,34
27,61
Tablo 4’te ya gruplar n n varyans analizine bak ld nda 30 ya ve alt ndakiler
(30.09) ve 30–44 ya ndaki (31.34) ö retmenlerin 45 ya ve üstü (27.61)
ö retmenlerden daha yüksek örgütsel sinizm düzeyine sahip oldu u söylenebilir.
Tablo 5. Ö retmenlerin Örgütsel Sinizm Düzeyinin Ya lara Gruplar na Göre ANOVA
Sonuçlar
Varyans n
Kayna
Gruplar aras
Gruplar içi
Toplam
Kareler
Toplam
Sd
Kareler
Ortalamas
F
p
Anlaml Fark
252,432
22982,7840
23508,216
2
293
295
262,716
78,440
3,349
,036
2-3
Yap lan test sonucunda ö retmenlerin sinizm düzeyiyle ya gruplar aras nda
anlaml bir fark ç km t r (F(2, 293)= 3,349, p< .05). Ba ka bir deyi le, ö retmenlerin
ya gruplar okula kar
olu turulan sinizm düzeyini anlaml bir ekilde
de i tirmektedir. Ya gruplar n n birbirleri aras ndaki anlaml l k düzeyleri Tukey HSD
testi ile s nanm t r. Tukey HSD testine göre 30–44 (2) ya aras ile 45 ya ve üstü (3)
aras nda anlam bir fark bulunmu tur. 30–44 ya grubundaki ö retmenlerin 45 ve üstü
ya grubuna sahip ö retmenlerden okula kar daha yüksek sinizm ya ad söylenebilir.
Ö retmenlerin bran lar na göre örgütsel sinizm düzeyleri aras nda anlaml bir
farkl l n olup olmad n n belirlemek için ANOVA testi uygulanm t r. Ö retmenlerin
bran lar na göre, sinizm düzeyleri aras nda 0.05 anlaml l k düzeyinde bir fark n oldu u
görülmü tür, (F(4, 291)=3,843, p< .05).
75
SBArD
Mart 2011, Say 17, sh. 69 – 84
Tablo 6. Örgütsel Sinizm Düzeyinin Bran Aç s ndan Betimsel 8statistikleri
Bran
1.
2.
3.
4.
5.
N
SS
145
9
18
19
105
S n f Ö retmeni
Okulöncesi Ö r.
Matematik
Türkçe
Di er
9,10
6,87
6,92
9,80
8,46
31,19
27,66
24,94
34,47
29,06
Bran lar n birbirleri aras ndaki anlaml l k düzeyleri betimsel istatistikler
aç s ndan incelendi inde Türkçe ö retmenlerinin (34.47) ve s n f ö retmenlerinin
(31.19) okula kar olu turdu u sinizm düzeylerinin di er gruplara göre daha yüksek
oldu u söylenebilir.
Tablo 7. Ö retmenlerin Örgütsel Sinizm Düzeyinin Ban lar na Göre ANOVA Sonuçlar
Varyans n
Kayna
Gruplar aras
Gruplar içi
Toplam
Kareler
Toplam
sd
Kareler
Ortalamas
F
p
Anlaml
Farkl l k
1179,48
22328,8080
23508,216
4
291
295
294,582
46,731
3,843
,005
1-3.
3-4.
Bran lar aras ndaki farklar n hangi gruplar aras nda oldu unu bulmak amac yla
yap lan Tukey HSD testinin sonuçlar na göre Matematik ö retmenleri (24.94) ve
Türkçe ö retmeni (34.47) ile S n f Ö retmeni (31,19) ve Matematik Ö retmeni (24.94)
aras nda anlaml bir fark bulunmu tur.
Ö retmenlerin örgütsel sinizm ile e itim durumlar (ön lisans, lisans, lisansüstü)
aras nda farkl l k olup olmad n belirlemek amac yla ANOVA testi uygulanm t r.
Tablo 8. Örgütsel Sinizm Düzeyinin E itim Durumlar Aç s ndan Betimsel 8statistikleri
E itim
Durumu
1. Ön Lisans
2. Lisans
3. Lisansüstü
Toplam
N
43
238
15
296
SS
29,23
30,39
29,13
30,16
6,83
9,30
8,36
8,92
Tablo 8’de ö retmenlerin e itim durumlar aras ndaki anlaml l k düzeyleri
betimsel istatistikler aç s ndan incelendi inde Lisans mezunlar n n okula kar
olu turdu u sinizm düzeylerinin di er gruplara göre biraz yüksek oldu u söylenebilir.
76
Habib ÖZGAN-Bayram ÇET8N-Ebru KÜLEKÇ8
Tablo 9. Ö retmenlerin Örgütsel Sinizm Düzeyinin E itim Durumlar na Göre ANOVA
Sonuçlar
Varyans n
Kayna
Gruplar aras
Gruplar içi
Toplam
Kareler
Toplam
sd
Kareler
Ortalamas
F
p
65,935
22328,8080
23508,216
2
293
295
32,967
80,008
,412
,663
Tablo 9 incelendi inde ö retmenlerin örgütsel sinizm düzeyi ile e itim
durumlar aras nda 0.05 anlaml l k düzeyinde anlaml bir fark bulunmam t r.
Ö retmenlerin okula kar olu turduklar sinizm düzeyinin görev yapt
okuldaki ö retmen say s na göre fark gösterip göstermedi ini test etmek için uygulanan
ANOVA sonuçlar ve betimsel istatistikler a a da verilmi tir.
Tablo 10. Örgütsel Sinizm Düzeyinin Okuldaki Ö retmen Say s Aç s ndan Betimsel
8statistikleri
Okuldaki Ö retmen
Say s
1. 1-29
2. 30-44
3. 45 ve üstü
Toplam
N
SS
178
85
33
296
29,00
30,08
36,63
30,16
8,33
9,04
9,02
8,92
Betimsel istatistik incelendi inde ö retmen say s n n 45 ve üstünde (36,63)
oldu u okullarda çal an ö retmenler 1–29 (29,00) ve 30–44 (30,08) ö retmen say s na
sahip olan okullarda görev yapan ö retmenlerden daha yüksek sinizm düzeyine sahip
oldu u ortaya ç km t r. Yani ö retmen say s fazla olan okullarda çal an ö retmenlerin
sinizm düzeyinin ö retmen say s az olan okullarda çal an ö retmenlerin sinizm
düzeyinden daha yüksek oldu u söylenebilir.
Tablo 11. Ö retmenlerin Örgütsel Sinizm Düzeyinin Görev Yapt
Say s na Göre ANOVA Sonuçlar
Okuldaki Ö retmen
Varyans n
Kayna
Gruplar aras
Gruplar içi
Toplam
Kareler
Toplam
sd
Kareler
Ortalamas
F
p
Anlaml Fark
1624,156
218884,060
23508,216
2
293
295
812,078
74,690
10,873
,000
1-3.
2-3.
Tablo 11 incelendi inde ö retmenlerin okula kar olu turdu u sinizm puanlar
ile çal t klar okuldaki ö retmen say lar aras nda 0.05 anlaml l k düzeyinde bir
farkl l k oldu u gözlenmektedir. Ö retmen say lar aras ndaki farklar n hangi gruplar
aras nda oldu unu incelemek amac yla yap lan Tukey HSD testinin sonuçlar na göre 1–
77
SBArD
Mart 2011, Say 17, sh. 69 – 84
29 ile 45 ve üstü ö retmen say s aras nda ve 30–44 ile 45 ve üstü ö retmen say s
aras nda anlaml ili ki bulunmu tur.
Ö retmenlerin okula kar olu turduklar sinizm düzeyinin çal t
okuldaki
görev süresine göre fark gösterip göstermedi ini test etmek için ANOVA testi
uygulanm t r.
Tablo 12. Örgütsel Sinizm Düzeyinin Okuldaki Görev Süreleri Aç s ndan Betimsel
8statistikleri
Okuldaki Görev Süresi
N
1. 1-4
2. 5-8
3. 9 ve üstü
Toplam
SS
203
39
54
296
30,48
30,12
28,96
30,16
9,05
9,00
8,44
8,92
Okuldaki görev süresi gruplar aras ndaki anlaml l k düzeyleri betimsel
istatistikler aç s ndan incelendi inde ayn okulda 1 ila 8 y l aras nda görev yapan
ö retmenlerin 9 y l ve üstünde görev yapan ö retmenlere göre okula kar olu turdu u
sinizm düzeylerinin daha yüksek oldu u söylenebilir. Bu da okula yeni gelen
ö retmenlerin daha önce çal t klar okullardaki düzeni, yeni geldikleri okullarda da
aramas ve bunun kar l n alamamas sonucu kuruma kar olumsuz duygular
beslemesi eklinde aç klanabilir. Ayn okulda uzun süre görev yapan ö retmenlerin
okulun kültürüne al mas sinizm düzeyinin dü ük ç kmas nda bir neden olarak
söylenebilir.
Tablo 13. Ö retmenlerin Örgütsel Sinizm Düzeyinin Görev Süresine Göre ANOVA
Sonuçlar
Varyans n
Kayna
Gruplar aras
Gruplar içi
Toplam
Kareler
Toplam
sd
Kareler
Ortalamas
F
p
99,212
23409,004
23508,216
2
293
295
49,606
79,894
,621
,538
Tablo 13 incelendi inde okuldaki görev süresi ile ö retmenlerin okula kar
olu turdu u sinizm düzeyi aras nda anlaml bir farkl l k bulunmam t r, p=0,538.
Ö retmenlerin okula kar olu turduklar sinizm düzeyinin pozisyonuna göre
fark gösterip göstermedi ini test etmek için ANOVA testi uygulanm t r.
78
Habib ÖZGAN-Bayram ÇET8N-Ebru KÜLEKÇ8
Tablo 14. Örgütsel Sinizm Düzeyinin Ö retmenlerin Pozisyonlar Aç s ndan Betimsel
8statistikleri
Pozisyon
N
Kadrolu
Sözle meli
Ücretli
Toplam
SS
242
32
22
296
30,02
31,59
29,63
30,16
8,92
10,39
6,53
8,92
Ö retmenlerin pozisyonlar aras ndaki anlaml l k düzeyleri betimsel istatistikler
aç s ndan incelendi inde sözle meli ö retmenlerin kadrolu ve ücretli ö retmenlere göre
okula kar sinizm düzeyinin biraz yüksek oldu u söylenebilir.
Tablo 15. Ö retmenlerin Örgütsel Sinizm Düzeyinin Pozisyonlar na Göre ANOVA
Sonuçlar
Varyans n
Kayna
Gruplar aras
Gruplar içi
Toplam
Kareler
Toplam
sd
Kareler
Ortalamas
F
p
76,510
23431,706
23508,216
2
293
295
38,255
79,972
,478
,620
Tablo 15 incelendi inde ö retmenlerin kadrolu, sözle meli ve ücretli olmalar yla
okula kar olu turulan sinizm düzeyleri aras nda anlaml bir farkl l k bulunmam t r,
p=,620.
Ö retmenlerin okula kar
olu turduklar sinizm düzeyinin ö retmenlik
mesle inden memnun olma derecelerine göre fark gösterip göstermedi ini test etmek
için ANOVA testi uygulanm t r.
Tablo 16. Örgütsel Sinizm Düzeyinin Ö retmenlerin Memnuniyet Dereceleri Aç s ndan
Betimsel 8statistikleri
Ö retmenlik Mesle inden
Memnuniyet
1. Memnun De ilim.
2. K smen Memnunum.
3. Evet, memnunum.
Toplam
N
12
83
201
296
SS
34,50
32,45
28,95
30,16
11,34
9,23
8,40
8,92
Tablo 16’da varyans de erlerine bakt m zda ö retmenlik mesle inden
memnun de ilim diyen ö retmenlerin (34,50), ö retmenlik mesle inden k smen
79
SBArD
Mart 2011, Say 17, sh. 69 – 84
memnunum (32,45) ve memnunum (28,95) diyen ö retmenlerden daha fazla örgütsel
sinizm puan na sahip oldu u söylenebilir.
Tablo 17. Ö retmenlerin Örgütsel Sinizm Düzeyinin Ö retmenlik Mesle inden
Memnun Olma Düzeylerine Göre ANOVA Sonuçlar
Varyans n
Kayna
Gruplar aras
Gruplar içi
Toplam
Kareler
Toplam
sd
Kareler
Ortalamas
F
p
Anlaml Fark
956,017
22552,199
23508,216
2
293
295
478,008
76,970
6,210
,002
2-3.
Tablo 17 incelendi inde ö retmenlerin okula kar olu turduklar sinizm düzeyi
ile ö retmenlik mesle inden memnun olma dereceleri aras nda 0.05 düzeyinde anlaml
bir farkl l k oldu u gözlenmi tir (p=0,02). Ö retmenlik mesle inden memnun olma
dereceleri aras ndaki farklar n hangi gruplar aras nda oldu unu incelemek amac yla
yap lan Scheffe testinin sonuçlar na göre ö retmenlik mesle inden memnun ve k smen
memnun olan ö retmen say s aras nda anlaml ili ki bulunmu tur. K smen memnun
olan ö retmenlerin sinizm düzeyleri memnun olan ö retmenlerden daha yüksek oldu u
gözlenmi tir.
Ö retmenlerin okula kar olu turduklar sinizm düzeyinin çal t klar okuldan
ayr lmak isteyip istememeleri durumuna göre fark gösterip göstermedi ini test etmek
için ANOVA testi uygulanm t r.
Tablo 18. Örgütsel Sinizm Düzeyinin Ö retmenlerin Okuldan Ayr lmak 8stekleri
Aç s ndan Betimsel 8statistikleri
Okuldan Ayr lmak
8stekleri
1. Ayr lmak
istemiyorum.
2. K smen ayr lmak
istiyorum.
3. Ayr lmak istiyorum.
Toplam
N
178
81
37
296
SS
27,72
31,74
38,43
30,16
7,70
8,80
9,15
8,92
Tablo 18’de verilen varyans de erlerine bakt m zda çal t klar okuldan
ayr lmak isteyenlerin (38,43) okuldan k smen ayr lmak isteyen (31,74) ve okuldan
ayr lmak istemeyen (27,72) ö retmenlere göre daha yüksek sinizm puan na sahip olu u
söylenebilir. Yani; ö retmenlerin okulda sinizm ya amalar ; okullar na kar olumsuz
duygular ya amalar na ve çal t klar okuldan ayr lmay dü ünmelerine sebep oldu u
söylenilebilir.
80
Habib ÖZGAN-Bayram ÇET8N-Ebru KÜLEKÇ8
Tablo 19. Ö retmenlerin Örgütsel Sinizm Düzeyinin Çal t klar Okuldan Ayr lmak
8stemelerine Göre ANOVA Sonuçlar
Varyans n
Kayna
Gruplar aras
Gruplar içi
Toplam
Kareler
Toplam
sd
Kareler
Ortalamas
F
p
Anlaml Fark
3790,068
19718,148
23508,216
2
293
295
1895,034
67,297
28,159
,000
2-3
1-3
1-2
Tablo 19 incelendi inde ö retmenlerin okula kar olu turduklar sinizm düzeyi
ile çal t klar okuldan ayr lmak isteyip istememe durumlar aras nda 0.05 düzeyinde
anlaml bir farkl l k oldu u gözlenmi tir (p=0,00). Çal t klar okuldan ayr lmak isteyip
istememe durumlar aras ndaki farklar n hangi gruplar aras nda oldu unu incelemek
amac yla yap lan Tukey HSD testinin sonuçlar na göre çal t klar okuldan ayr lmak
isteyenler ile k smen ayr lmak isteyenler aras nda, okuldan ayr lmak isteyenlerle
ayr lmak istemeyenler, okuldan k smen ayr lmak isteyenler ile okuldan ayr lmak
istemeyenler aras nda anlaml bir ili ki bulunmu tur.
Sonuç ve Öneriler
Bu çal man n amac do rultusunda 8lkö retim kademesinde görev yapan
ö retmenlerin genel sinizm düzeyi ve sinizmin alt boyutu olan bili sel, duyu sal ve
davran sal boyutlar ndaki sinizm düzeyleri belirlenmi tir. Örgütsel sinizm düzeyi ile
demografik özelliklere (cinsiyet, ya , e itim durumu, bran , görev süresi, pozisyon,
okuldaki ö retmen say s , ö retmen olmaktan memnun olma ve çal t klar okuldan
ayr lmay dü ünme) ili kin betimsel analizler, frekans ve yüzde da l mlar ile
ilkö retim kademesinde görev yapan ö retmenlerin okula kar olu turduklar sinizm
düzeylerinin bu de i kenler aç s ndan farkl la p farkl la mad incelenmi tir.
Alanyaz n incelendi inde Kala an ve Güzeller (2010) taraf ndan yap lan
ö retmenlerin örgütsel sinizm düzeyini belirleyen çal mada ö retmenlerin örgütsel
sinizm düzeyinin “Orta” düzeyde oldu u bulunmu tur. Ancak yap lan bu çal mada
ö retmenlerin örgütsel sinizm düzeyleri de erlendirmede esas al nan puan aral klar na
göre “Dü ük” düzeyde yer almaktad r. Bu bulgular do rultusunda ara t rma kapsam na
al nan ö retmenlerin çal t klar okula kar olumsuz duygu ve dü ünceler beslemedi i
ve bunun da e itim ö retimin verimlili i aç s ndan önemli bir sonuç oldu u
görülmektedir.
Örgütsel sinizmin alt boyutlar na bak ld nda ö retmenlerin bili sel ve duyu sal
boyutta “Dü ük”, davran sal boyutta “Orta” düzeyde sinizm puan na sahip oldu u
söylenebilir. Bu durumda ö retmenlerin bili sel ve duyu sal boyuttaki sinizm düzeyinin
davran sal boyuttan daha dü ük olmas çevrenin birey üzerinde etkisinden
kaynaklan yor olabilir. Çevrenin insanlar üzerindeki etkileri göz önüne al nd nda
bulunduklar toplumda bir yer edinebilmek ya da d lanmamak ad na insanlar
dü ünmediklerini veya hissetmediklerini davran lar nda yans tabilirler.
Ara t rman n bulgular ö retmenlerin cinsiyetleri ile okula kar olu turdu u
sinizm düzeyleri aras nda anlaml bir ili kinin olmad n göstermektedir. Yani
81
SBArD
Mart 2011, Say 17, sh. 69 – 84
ö retmenin kad n veya erkek olmas onlar n daha çok veya daha az sinizm ya amalar n
etkilememektedir. Alanda yap lm çal malar da bu sonucu destekler niteliktedir.
Tokgöz ve Y lmaz (2008), Kala an ve Güzeller (2010), Kala an (2009), Güzeller ve
Kala an (2008: 87–94), Efilti vd. (2008), Tükeltürk, Perçin ve Güzel (2009) taraf ndan
yap lan çal malarda örgütsel sinizm ile cinsiyet de i keni aras nda anlaml bir farkl l k
bulunamam t r. Bu sonuçlar ara t rmada elde edilen sonucu desteklemektedir.
Alanyaz n incelendi inde ya ile örgütsel sinizm aras nda anlaml bir ili ki
bulunmam t r (Tokgöz ve Y lmaz, 2008; Kala an ve Güzeller, 2010). Ancak yap lan
bu çal mada örgütsel sinizm ile ö retmenlerin ya lar aras ndaki anlaml bir ili ki
gözlenmi tir. 45 ve üstü ya a sahip olan ö retmenlerde 30’dan küçük ve 31–44 ya
grubundaki ö retmenlere göre örgütsel sinizm düzeyi daha dü ük bulunmu tur. Daha
genç olan ö retmenlerde beklentilerin daha fazla oldu u söylenebilir. Ö retmenlerin
idealist olarak okul ortamlar na gelmeleri ve bunlar n kar lanmamas durumunda hayal
k r kl ya ay p okula kar daha çok sinizm ya amalar na sebep olabilir. Ayr ca 45 ve
üstü ya a sahip olan ö retmenlerin art k çal t klar e itim kurumunu iyi tan m
olmalar ve emeklili in de yak n olmas sebebiyle yönetimle ters olmamak için baz
düzenlemeleri kabullenmeleri okula kar daha az sinik davran lar sergilemelerini
sa lad dü ünülmektedir.
Ara t rmada ö retmenlerin örgütsel sinizm düzeylerinin bran lar na göre
farkl la p farkl la mad
incelenmi tir. Sonuçlar ö retmenlerin bran lar aras nda
anlaml bir ili kinin oldu unu, S n f ö retmeni ve Türkçe ö retmenlerinin okula kar
daha çok sinizm ya ad n göstermektedir.
Çal ma kapsam nda örgütsel sinizm ile ö retmenlerin e itim durumlar
aras ndaki ili kiye bak lm t r. Ö retmenlerin e itim durumlar ile okula kar sinizm
düzeyleri aras nda anlaml bir ili kinin bulunmamas e itim durumlar n n yüksek ya da
dü ük olmas n n onlar n ücretlerinde ve konumlar nda herhangi bir de i iklik
olu turmamas na ba lanabilir.
Ö retmenlerin ayn okulda kaç y ld r görev yapt ve bunun örgütsel sinizmle
ili kili olup olmad
incelenmi tir. Ö retmenlerin çal t klar okullardaki görev
süresinde anlaml bir ili ki bulunmasa da varyans analizine bak ld nda ayn okuldaki
görev süresi az olanlarda sinizm düzeyinin daha fazla oldu u söylenebilir. Bu da okula
yeni gelen ö retmenlerin daha önce çal t klar okullardaki düzeni, yeni geldikleri
okullarda da aramas ve bunun kar l n alamamas eklinde aç klanabilir.
Ö retmenlerin kadrolu, sözle meli ve ücretli olmalar ile sinizm düzeyleri
aras nda anlaml bir ili ki görülmemi tir. Ancak bulgular sözle meli çal an
ö retmenlerin kadrolu ve ücretli çal an ö retmenlere göre sinizm düzeyinin daha
yüksek oldu unu göstermektedir. Ücretli ö retmenlerin daha dü ük sinizm düzeyine
sahip olmalar çal t klar okulda geçici olmalar , kendilerini okula ait hissetmemeleri ve
bu yüzden okulda i lenen süreç hakk nda fikir beyan etmemeleri gibi sebeplerle
aç klanabilir.
Ö retmenlerin ö retmenlik mesle inden memnuniyet düzeyleri ile okula kar
olu turdu u sinizm düzeyi aras ndaki ili kiye bak ld nda ç kan bulgular ö retmenlik
mesle inden memnun olmayan ö retmenlerin memnun olanlara göre daha yüksek
sinizm ya ad n göstermektedir. Yani memnuniyet düzeyi ile örgütsel sinizm düzeyi
aras nda ters orant oldu u söylenebilir.
82
Habib ÖZGAN-Bayram ÇET8N-Ebru KÜLEKÇ8
Ö retmenlerin çal t klar okuldan ayr lmak isteyip istememe durumlar ile
örgütsel sinizm düzeyleri aras ndaki ili kinin bulgular na bak ld nda okuldan ayr lmak
isteyen ö retmenlerin daha yüksek sinizm düzeyine sahip oldu u söylenebilir.
Ö retmenlerin okulda sinizm ya amalar onlar okullar na kar olumsuz duygular
ya amalar na ve okuldan ayr lma dü üncesine bile sebep olmaktad r.
Ö retmenlerin mesleklerinden memnun olmamalar ve okuldan ayr lmak
istemeleri ile örgütsel sinizm düzeyi aras nda anlaml ili kinin olmas bu ara t rma
kapsam nda beklenilen bir sonuçtur.
Yap lan bu çal ma kapsam nda ilkö retim kademesinde görev yapan
ö retmenlerin örgütsel sinizm düzeyi ve örgütsel sinizmin baz de i kenler aç s ndan
farkl l k gösterip göstermedi i incelenmi tir. Var olan durum ortaya konulmaya
çal lm t r. Bundan sonra yap lacak çal malarda u öneriler sunulabilir:
1.Ö retmenlerin yönetsel, ö retimsel vs. hangi nedenlerden dolay okula kar
sinizm ya ad görü me yap larak ara t r labilir.
2.Okullarda ya an lan sinizmin; ki isel ve örgütsel aç dan birçok olumsuz
sonucunun oldu u dü ünüldü ünde, okullarda sinizmin ortaya ç k n önlemek ya da
böyle bir durum ortaya ç kt nda bunu yönetmek için ne tür stratejilerin uygulanmas
gerekti i ara t r labilir.
3.Çal ma grubu de i tirilerek e itim örgütlerinde yönetici ve ö rencilerin de
örgütsel sinizm düzeyi belirlenebilir.
Kaynakça
Abraham, R. Organizational cynicism: Bases and consequences, Genetic, Social, and
General Psychology Monographs, 3(126), 269–292, 2000.
Ayd n, M. E itim Yönetimi, Hatibo lu Yay nc l k, 8. Bask . Ankara, 2007.
Bayrak, C. Ö retmenlik Mesle ine Giri , (Edt. Demirel, Ö.&Kaya, Z.) Pegem Akademi
Yay nc l k, 6. Bask , ss. 191-220, Ankara, 2005.
Brandes P. Organizational Cynicism: Its Nature, Antecedents, and Consequences,
Doktoral Thesis (unpublished), University of Cincinnati, 1997.
Dean Jr, J.W., Brandes, P. ve Dharwadkar, R. Organizational cynicism, The Academy of
Management Review, 2 (23), pp. 341–352, 1998.
Efilti, S., Gönen, Y. ve Öztürk, F. "Örgütsel Sinizm: Akdeniz Üniversitesinde Görev
Yapan Yönetici Sekreterler Üzerinde Bir Alan Ara t rmas " 7. Ulusal Büro
Yönetimi ve Sekreterlik Kongresi, Karadeniz Teknik Üniversitesi, ss. 1-14,
Trabzon, 2008.
Erdost, H.E., Karacao lu, K., ve Reyhano lu, M. Örgütsel Sinizm Kavram ve ilgili
Ölçeklerin Türkiye’deki Bir Firmada Test Edilmesi. 15. Ulusal Yönetim Ve
Organizasyon Kongresi Kitab,, ss. 513–523, Sakarya Üniversitesi, Sakarya,
2007.
Helvac M. A. Örgütsel Sinizm, (Edt. Memduho lu, H. B.&Y lmaz, K.) Yönetimde Yeni
Yakla-,mlar, Pegem Akademi, 1. Bask , ss. 384-396, Ankara, 2010.
Kala an, G. Ara t rma Görevlilerinin Örgütsel Destek Alg lar ile Örgütsel Sinizm
Tutumlar Aras ndaki 8li ki, Yay mlanm Yüksek Lisans Tezi, Akdeniz
Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Antalya, 2009.
83
SBArD
Mart 2011, Say 17, sh. 69 – 84
Kala an, G. ve Güzeller, C.O. “Ö retmenlerin Örgütsel Sinizm Düzeylerinin
8ncelenmesi”, Pamukkale Üniversitesi, E0itim Fakültesi Dergisi, Say ; 27, ss.
83-97, 2010.
Karasar, N. Bilimsel Ara t rma Yöntemi, Nobel Yay nlar , 15. Bas m, Ankara, 2005.
Ti man, M.&Ta demir, 8. Türk E itim Sistemi ve Okul Yönetimi, Pegem Akademi
Yay nc l k, 2. Bask , Ankara, 2008.
Tokgöz, N.&Y lmaz, H. “Örgütsel Sinizm: Eski ehir ve Alanya’daki Otel
8 letmelerinde Bir Uygulama”, Anadolu Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi,
8(2), ss. 283–305, 2008.
Tükeltürk, T.A., Perçin, N.T. ve Güzel, B., “Örgütlerde Psikolojik Kontrat 8hlalleri ve
Sinizm 8li kisi: 4-5 Y ld zl Otel 8 letmeleri Üzerine Bir Ara t rma”, 17.Yönetim
ve Organizasyon Kongresi Kongre Kitab,, ss. 688-692, Osmangazi Üniversitesi,
Eski ehir, 2009.
84
HO GÖRÜ KAVRAMININ VOLTA RE FELSEFES NE ÇE TL
YANSIMALARI
Seyit Ahmet ATAK
Özet / Abstract
Ya ant s yla ve dü ünceleriyle toplumun yeniden yap lanmas n kendine görev olarak gören
Voltaire, dar kal plara s k t r lm , dogmatik, önyarg l , ba naz olan, ho görüye kap kapayan ça n n
dinsel görü lerine ve dini inan lar na kar yeni bir bak getirmeye çal r. O’nun en temel kayg s
dü ünen, sorgulayan, çok yönlü bakabilen, yenilikçi olabilen, yeni fikirlere aç k olan ve sayg duyan bir
toplum olu turmakt r. Bunu ilk olarak ya ad
dönemin mevcut artlar ndan dolay öncelik din
alan ndan ba lay p, ya ant m z n her alan na hem teorik hem de pratik olarak uygulamaya çal r. Frans z
Ayd nlanma dü ünürü oldu u için de bunu, ak l, bilim, ilerleme, bireysel özgürlük ve farkl l klara önem
verir. 'nsanlar n bireysel, kültürel, sosyal, psikolojik farkl l klar göz önünde bulundurarak yeni bir ya am
modeli olu turmaya çal r. Bunun için de, felsefesinde ve ya ama bak nda ho görü kavram n n önemli
bir yeri oldu unu görürüz.
Anahtar Kelimeler: Voltaire, Ho görü, Ba nazl k, Din, Özgürlük, Önyarg
VARIOUS REFLECTIONS OF TOLERANCE CONCEPT IN VOLTAIRE PHILOSOPHY
Voltaire tried to bring a new perspective to narrow minded, dogmatic, prejudiced, bigoted
religious views and beliefs of his period in paralel with his self-assessed mission of restructuring society.
His main concern was creating a society which is thinking, questioning, incorporating different
perspectives, open to change and new ideas and also respecting these concepts. Stemming from
conditions of his period, he first started with the religion institution and later developed theories and
practices regarding all a areas of life. As being a French Enlightenment era thinker, he emphasizes reason,
science, progress, personal liberty and interpersonel differences. He strives building a new life model
incorpotating personel, cultural, social, psychological differences of people. Because of this, we notice
that concept of tolerance occupies great place in this perspective of life and his philosopy.
Key Words: Voltaire, Tolerance, Dogmatism, Religion, Liberties, Prejudice
Giri
'nsanlar n sergilemi olduklar tutum ve davran lar sadece bugüne özgü
olmay p insanl k tarihi kadar eskidir. Birey ya da toplum olarak insanlar n tarihi, sosyal
ve kültürel fakl l klar çerçevesinde sergilemi olduklar dü ünce, tutum, davran ve
yapm olduklar uygulamalar n herkes taraf ndan kabul edilece ini söylemek mümkün
de ildir. Bununla birlikte bazen kabul görmesi dü ünülen bir olgu, olay veya bir
kavram, dü ünüldü ü ölçüde ilgi görmemekte veyahut k smen kabul edilmez.1 'nsanlar
aras ndaki birçok farkl l klar zinciri beraberinde ‘ho ’ ve ‘görmek’ sözcüklerinden
olu an ho görü kavram ,2 her eyi anlay la kar layarak ho görme, müsamaha,
tolerans, insanlar aras ili kilerde orta yolu takip etme, dengeli olma, farkl olan bir eye
sab r gösterip katlanma, benimsenmeyen bir davran ve dü ünceye bile tahammül
1
2
Ö r. Gör., Dicle Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü.
Necati Öner, “Kavram n Aç kl ve Seçikli i”, Felsefe Dünyas Dergisi, Say : 24, Ankara, 1997, s. 5.
'smet Zeki Eyüpo lu, Türk Dilinin Etimolojisi, 2. Bask , Sosyal Yay nlar , 'stanbul, 1995, s. 237.
SBArD
Mart 2011, Say 17, sh. 85 – 101
edebilme anlamlar na gelmektedir.3 Di er insanlarla ileti im kurma s ras nda ortaya
ç kan ve psiko-sosyal boyutlu bir kavram olan ho görünün affetme, kusura bakmama,
farkl l klar anlay la kar lama, bireyi daralt p s k t r c yakla mlardan uzak durarak
dengeyi koruma, medeni olma ve dü ünceleri kar l kl anlay içersinde tart abilme
gibi anlamlar içerdi i söylenebilir.4 Yani ho görü, kar la lan olaylar n ve
dü üncelerin çe itli yönleriyle ele al narak kurallar n daha esnek ve toleransl bir
biçimde uygulanmas n ifade eder.5 Ho görüde temel ilke, kar m zdakini istedi imiz
gibi olmaya zorlamak de il; ona kendi istedi i gibi olma imkân vermektir.
'nsanlar aras ili kilerde dengeyi koruyan ve onlar birbirlerine yak nla t ran
ho görü, duygusal bir tav r olarak bireyin her konuda hem fikir olmas , ald r
etmemesi, olaylara kay ts z kalmas veya kendi inançlar ndan ve öz benli inden taviz
vermesi de il; farkl l klar n bilincine varmas , de i ik dü ünce ve kimliklere anlay la
bakabilmesidir.6 Bir ba ka ifadeyle ho görü, ba kalar ndan nefret etmeme bilincini
kazand ran bir erdemdir,7 ahlaki sistemlerin en temel unsuru ve di er unsurlara da
kaynakl k edebilecek önemli bir ruh disiplinidir.8
Ho görünün temelinde, do ruluk de erlerini dikkate almadan, toplumda farkl
inanç ve dü üncelerin de bulunabilece ini kabul etme duygusu yatmaktad r.9 Ancak bu
farkl l klar çekici, ilginç ya da sevimli göründü ü sürece ho görüye ihtiyaç duyulmaz.
Ho görü, bizim uygun gördü ümüz bir durumla kar la t m zda söz konusu olur ve
as l bu yüzden önemlidir. Öyleyse, tek tarafl bir yakla m tarz olmayan ho görüde
herhangi bir haks zl a yol aç lmamas , bir ki inin sürekli ho görü bekleyen, di erinin
ise ho görü göstermek zorunda kalan durumuna dü memeside önemlidir.
Herhangi bir nedenden ya da ki isel yetenek ve özelliklerden kaynaklanan farkl
dü ünce ve davran lara ho görüyle bakmak, de i ik fikirlere de er vermek ve onlar n
toleransla kar lamak toplum bireylerinin birbirleriyle yak nla mas n sa layacakt r.
Bencillik, dü üncelerde taassup ve kat l k ise ayr mc l a ve toplumsal huzursuzlu a
neden olacakt r.10 Öyleyse ho görü, dinler, kültürler, toplumlar ve gelenekler aras nda
bar fikrinin geli mesini sa layan en temel unsurdur. 'nsanlar n bak aç lar ve kültür
dünyalar ayn olmayabilir. Ancak ho görü ve sayg kurallar na herkes uymak
durumundad r. Çünkü ho görünün bulunmad yerde dar çerçevede bakma, önyarg l
hareket etme, belli bir taassup ve ideolojinin pe inden giderek, çözümsüzlü e aç k bir
kap b rak lacakt r.
Bireyin benimsemedi i dü ünce ve davran lar kar s ndaki tutumu ile yanl ,
zulüm, adaletsizlik ve haklar n ihlali kar s ndaki tutumu bir de ildir. Dolay s yla
3
4
5
6
7
8
9
10
86
Hüseyin Y lmaz, “Hz. Peygamber’in E itiminde Bir 'lke Olarak Ho görü”, Cumhuriyet Üniversitesi
lahiyat Fakültesi Dergisi, Cilt 8-1, Sivas, 2004, s.110.
Y lmaz, a.g.m., s. 111.
Nevzat Y. A ko lu, “Ho görü ve Tolerans Kavramlar Üzerine”, MEB Din Ö retimi Dergisi, Ankara,
1993, Say 39, s. 41.
Melih Yürü en, Çe itlikten Özgürlü e: Çok Kültürlülük ve Liberalizm, Liberal Yay nevi, Ankara,
1998, s. 260.
Necati Öner, 'nsan Hürriyeti, Vadi Yay nlar , Ankara, 1996, s. 113.
Yusuf Ziya Keskin, Nebevi Ho görü, Tima Yay nlar , 'stanbul, 1997, s. 13.
Necati Öner, Felsefe Yolunda Dü ünceler, MEB Yay nlar , 'stanbul, 1995, s. 72.
A ko lu, a.g.m.,, s. 43
Seyit Ahmet ATAK
haks zl k, kötülük, çirkinlik ve adaletsizlik kar s nda susmak, bilerek yanl l klara göz
yummak ho görü olarak de erlendirilemez.11 Bireye ve topluma kar i lenen öylesine
a r suçlar vard r ki, bunlar ho görmek, suça ve haks zl a r za gösterme anlam ta r.
Öyleyse yasa ihlalleri, inançlara sayg s zl k ve ki iliklere hakaret de ho görü
kapsam n n d ndad r. Çünkü olan esas olan, ötekinin zarar görmemesidir.
Ho görünün z dd olan ho görüsüzlük, basit bir nezaketsizlikten ba layarak
kas tl yok etme giri imlerine ve bunun için güç kullanmaya kadar uzanan ciddi
sonuçlara neden olabilir.12 Pek çok toplumda bireyler aras nda gösteren dü ünce
farkl l hemen bir ilke ayr l na dönü erek, her iki taraf di er taraf n yanl oldu unu
ve ona kat lman n suçlulu unu payla makla ayn anlama geldi ini dü ünür. Bu da,
anla mazl klar n iddete dönü mesini ve kuvvete ba vurmas na sebep olur.13
Tolerans, müsamaha ve tesamuh sözcükleri ile kar l
verilmeye çal lan
ho görü kelimesinin anlam yla ilgili bilgilerden, bu sözcü ün muhtevas nda; affetmek,
kusura bakmamak, farkl l klar anlay la kar lamak, daralt p s k t rmadan, ya da
tamamen gev etmeden itidal içinde olmak, dengeyi gözeterek insanlar aras ili kilerde
orta yolu takip etmek gibi manalara vurgu yap labilir. Ho görü; farkl dil, cins, din,
inanç ve anlay bak m ndan ba kalar n n varl klar ndan rahats zl k duymama halidir.14
Felsefe, din, sosyoloji, psikoloji ve filoloji gibi farkl disiplinlerdeki mü terek bir
tan mla ho görü; insan hak ve özgürlüklerinin hiçbir harici müdahaleye maruz
kal nmadan, rahat bir ekilde kullan m imkân bulmas anlam na gelmektedir. Bireyin
sadece kendi iç dünyas na kapanmadan, bulundu u çerçevenin d nda kalan fikir ve
dü üncelerin varl n kabul etmesi, onlara tevazu ile yakla p ve ‘ben bilirim, benimki
mutlak do rudur’ anlay ndan uzak durmas , felsefi anlamda bir ho görüyü
koymaktad r.15
Voltaire’ n Felsefe Anlay
Voltaire, Frans z Ayd nlanmas n n en önemli dü ünürlerinden olup, 1694-1778
y llar aras nda ya am t r. Zaman n n toplumsal, dini, politik ve kültürel ko ullar n
radikal bir biçimde ele tirmi , bir tür ampirik felsefe yard m yla gerçekle ecek
reformlar n ba lamas için büyük bir çaba sergilemi oldu u için, Ayd nlanman n babas
olarak görülebilir.16 Akl n egemenli i olarak tan mlad ilerleme idesinin en önemli
temsilcilerinden olup, ilerlemeden ziyade entelektüel, bilimsel ve iktisadi ilerlemeyi
anlayan Voltaire, bilimsel iktisadi ilerleme için kaç n lmaz oldu unu dü ündü ü
tolerans n (ho görü) savunuculu unu yapm , temelde dü ünce ve ifade özgürlü üyle
özde le tirdi i politik özgürlü ün savunucu olmu tur. T pk kendisine büyük hayranl k
besledi i John Locke gibi, devletin öncelikle insan haklar na sayg göstermesi
11
12
13
14
15
16
Beyza Bilgin, “'slam ve Ho görü”, Diyanet lmi Dergi, Cilt: 34, Say : 1, Ankara, 1998, s. 116.
Y lmaz, a.g.m., s. 112.
Bertrand Russell, Sorgulayan Denemeler, (Ter. Nermin Ar k), TÜB'TAK Yay nlar , Ankara, 1997, s.
117.
Ahmet Cevizci, “Ho görü” md., Felsefe Sözlü ü, Paradigma Yay., 'stanbul, 2000, s. 460 veya Necati
Öner, Felsefe Yolunda Dü ünceler, MEB Yay., 'stanbul, 1995, s. 15.
Kenan Gürsoy, “Felsefe ve Ho görü”, Felsefe Dünyas Dergisi, Say : 1, Ankara, 1991, ss. 18-21.
R.H. Popkin, The Columbia History of Western Philosopy, Columbia University Press, New York,
1999, s. 465.
87
SBArD
Mart 2011, Say 17, sh. 85 – 101
gerekti ini öne sürmü tür. On sekizinci yüzy l n di er Frans z philosophelar gibi,
birinci s n f ve özgün filozof olman n ötesindedir. Bu yüzden, felsefi anlamda her
zaman çok tutarl görü ler geli tirdi i söylenemez. Bir yandan “dü ünen madde”
hipotezine ba vurur ve s k materyalizme ba lan rken, di er yandan Tanr ’n n varl n
kan tlamaya dönük argümanlar geli tirir. Despotizmden nefret etmekle birlikte, politik
anlamda demokrat biri olmay p, filozoflar n etkisiyle ayd nlanm bir monar i ile adil ve
haksever yönetimi tercih eder.17
Felsefenin taklitçi, otoriteye ba l , mevcutla yetinen, yerinde sayan ve
yeniliklere aç k olmayan, at l mc ve ileriyi görmeyen, bilime de er vermeyen, her eyi
ortaça kilisesinin dar merkezine göre belirlenen, ele tiriye kapal olan bir anlay la
hareket etti i sürece ba ar l olma
ans yoktur. Bu yüzdende Frans z
Ansiklopedistlerden biri olan Voltaire, cehalete, ön yarg ya, ho görüsüzlü e, dinsel
bask lara, siyasi haks zl klara kar bir tav r alarak, ele tirel bilinci ve do al özgürlü ü
getirmeye çal m t r.
Felsefesinde, ak l, ilerleme, bilim, özgürlük, bireyselle me, bireysel tercihlere
sayg duyma, ya am alan n s n rlanmamas , bireyin istedi ine inanmas , dogmatik
fikirlerden uzak durarak, bireysel tercih alanlar m z ço alt lmad r.18 Frans z
Ayd nlanmas içinde Ansiklopedi çevresinde geli en dü üncelerle birlikte, dinden,
otoriter yönetimler ile geleneksel kültürel de erlerden topyekûn “özgürle meyi” vaaz
eden, “kat ” bir liberal anlay n\anlay lar n gündeme gelmesinde etkili olmu tur. Bu
tip ayd nlanmac dü ünce, topyekûn olarak geleneksel de erleri y kmaya giri mi ve
Frans z Devrimi’nin günümüze kadar getirdi i evrenselci, yenilikçi, homojenize edici
anlay n günümüze kadar uzanan ideolojilerin de temelleri at l r.19 Ayd nlanma dönemi
öncesi Avrupa toplumlar n n ya am biçimi, inanç ve inanç kurumlar n n yönetiminde,
ekonomik ya am belirli ki ilerin elinde iken, insanlar kendilerini yönetme, kendi
ya am n do rudan etkileyen toplumsal ve siyasal yap lanmada söz sahibi olmaya
ba lam lar; ödev ve sorumluluk yüklenerek herhangi bir ki iden “birey” olma
durumuna geçmi lerdir.20 Ayd nlanma ile krallar n, din adamlar n emrine amade
ya ayan, yetkileri tamamen kar tarafa yüklenmi herhangi bir ki i olan insan, art k
nesne de il özne, yani “ben” durumuna yükselecek; Kant’ n tarifiyle “us yönetici bir
yeti, insan ya am n n efendisi” olacakt r.21 Ayd nlanma ile bu dünyay geçici, misafir
olarak alg layan ki i gidecek; kendini daha aktif hale getiren, eylem üreten, çal an bir
insan anlay hâkim olacakt r.22
Voltaire, Candide ya da 'yimser adl felsefi masal nda, Thomas Hobbes’la
hesapla rcas na insanlar n do u tan iyi oldu unu, ama sonradan kötülük içine
girdiklerini Candide’in a z ndan öyle dile getirir: “'nsanlar kesinlikle kurt olarak
17
18
19
20
21
22
88
Ahmet Cevizci, Ayd nlanma Felsefesi Tarihi, Asa Kitabevi, Bursa, 2008, s. 170.
Cevizci, a.g.e., s. 24-25 veya Macit Gökberk, Felsefe Tarihi, Remzi Kitabevi, 'stanbul, 2004, ss. 289290.
Fikret Çelik-Serdal Fidan-Kamil Vahin, “Ayd nlanma’n n Frans z Dü üncesi 'çinde ‘Kat Liberal
De erler’ Ba lam nda Ele Al nmas nda Ansiklopedi ve Ansiklobedistlerin Yeri”, Akademik Bak !
Dergisi, Say : 23, Celalabat, 2011, s. 17.
Metin Bobaro lu, Ayd nlanma Sorunu ve De erler, Ayna Yay nevi, 'stanbul, 2002, s. 18.
Bobaro lu, s. 19.
Bobaro lu, s. 20.
Seyit Ahmet ATAK
do mazlar, sonradan kurt olurlar. Tanr onlara ne toplar vermi tir ne de süngüler; ama
onlar birbirlerini yok etmek için toplar ve süngüler icat etmi lerdir.”23 Voltaire bu
dü üncesini kendi eseri olan Felsefe Sözlü ünde öyle ifade eder: “'nsan kesinlikle kötü
olarak do maz, t pk hasta olmas gibi sonradan kötü olur…Yeryüzünün bütün
çocuklar n bir yerde toplad n zda, onlarda masumluktan, iyilikten ve çekingenlikten
ba ka bir ey göremezsiniz”.24 H ristiyan inanc n n ileri sürdü ünün aksine kökten
günahkâr (yani dünyevi anlamda tümüyle kötü) olmay p do as nda erdem tohumunu
bar nd rd yönündedir.
Voltaire’in felsefesinde ve hayata bak nda en önemli kavramlardan biriside
ho görü oldu unu görmek mümkündür. Bunun içinde öncelik olarak dini alanda ve dini
ili kilerde ho görünün önemini göstermeye çal r. Vimdi bu konudaki dü üncelerine ve
yakla mlar na bakabiliriz.
Voltaire’in Dini Alandaki Ho görüsü
Ho görü, dinde ihtiyaç duyulan önemli bir unsurdur. Bat da dinsel ho görü
kavram n n kar l
olarak dini tolerans ve dini ço ulculuk kavramlar
kullan lmaktad r. Modern toplumun problemlerine ba l olarak ortaya ç k p ekillenen
ve yeni kullan lmaya ba layan dini tolerans ve dini ço ulculuk kavramlar , bireylerin
kendi inanç ve uygulamalar n n yan s ra, yeryüzünde farkl dü ünen, inanan ve ya ayan
ba kalar n n da bulundu unu, dolay s yla onlar n bu farkl l klar na anlay gösterilmesi
gerekti ini bilmeleri anlam na gelmektedir.25
Bireyin hem kendi din karde lerine, hem de ba ka din mensuplar na kar
anlay gösterebilecek bir olgunlu a ula mas önemlidir. Çünkü modern ça n h zla
de i en artlar sonucu toplumda ya ayan herkesin tek bir din ya da dini dü ünce
etraf nda birle meleri imkâns z hale gelmi tir. Ho görüsüzlük nedeniyle dini inanç
farkl l n n anlay s zl a ve hatta çat maya yol açt n bilinmektedir. Bir ki inin ya
da grubun kendi din anlay n tek do ru kabul ederek ba kalar na dayatmaya
kalk mas , dinsel ho görünün önündeki en büyük engeldir. Öyleyse, inanç farkl l n
sosyal hayatt n bir realitesi olarak de erlendirebilecek dinsel ho görü anlay n n
bireylerde yeterince geli tirilmesi gerekir.
Frans z Devrimi’nin gerçekle mesine en fazla katk da bulunan ve adeta devrimin
program n haz rlayan Voltaire, feodaliteye ve kilise otoritesine kar ç km t r.
Gerçekte onun ba kald r s , kilisenin insanlar din arac l yla sömürmelerine kar
yap lan bir ba kald r olup, kutsal denilerek insanlara sunulan ve sorgulanmaks z n
inan lmas istenen metinlerin saçma oldu unu dü ünmesinden kaynaklanan bir
ba kald r d r.26
Voltaire, bir yarat c n n varl na inanmay halk için gerekli görmü , ‘Tanr
yoksa O’nu icat etmeli!’ demi tir. Bu sözüyle üstün bir varl a inanma duygusunun
23
24
25
26
Mehmet Ali A ao ullar -Filiz Çulha Zabc -Reyda Ergün, Kral Devletten Ulus Devlete, 'mge
Kitabevi, 'stanbul, 2005, s. 259.
A ao ullar vd., a.g.e., s. 260.
Ünver Günay, Din Sosyolojisi, 'nsan Yay nlar , 'stanbul, 1998, s. 428.
Vahdettin Ba ç , Rasyonel Din Anlay lar ve Deizm, Atatürk Üniversitesi, S.B.E. Yay nlar , Erzurum
2002, s. 8.
89
SBArD
Mart 2011, Say 17, sh. 85 – 101
insanlar üzerindeki olumlu etkisini vurgulamak istemi tir.27 Dinin, bo inançlarla
doldurulup, halka Tanr ’n n cezaland r lmas n içeren masallar anlat lmas n n, insanlar
tanr tan mazl a sürükledi ini söyleyen Voltaire, dini inanc n gerçek haliyle, do ru bir
ekilde ö retilmesi gerekti ine inanm t r. Çünkü hurafe ve bo inançlarla dolu bir din,
insanlar için gülünç olmaktan öteye geçmemektedir.28
Voltaire’e göre töreler de i se bile, ahlak de i mez. Tanr ’n n yasalar
evrenseldir. Bir papaz n her sözüne uyan ve sorgulamadan ayn onun gibi dü ünen insan
zavall d r. Birçok kötülük i leyip, sonra boynuna haç tak p kiliseye giden birinin çok iyi
oldu u yorumu yap l r. Fakat biri ç k p, papazlar n her sözüne uymay n, akl n z
kullanarak ya ay n, kiliseye gitmeden de Tanr ’ya yalvarmak mümkündür vb. gibi
eyler söylese, bu ki i hain ve dinsiz ilan edilir. Oysa yap lmas gereken, anlamaya
çal arak Tanr ’ya inanmak ve dünyan n her taraf ndaki farkl inanç ve kültürde insan
sevmektir.29 O’ na göre, Tanr her yerde haz r ve naz r oldu una göre, tabiatta ahlak
vard r. Onun ifadesiyle “Küçük bir pire bile bize Tanr ’y hat rlat r”. 'nsan, her zaman
ve her yerde içinde ilahi bir moral bulmu tur. Sokrates, 'sa Peygamber ve
Konfüçyüs’ün metafizikleri ayn de ildir, fakat moral anlay lar benzerlik gösterir.30
Buradan hareketle Tanr ile ahlak ve din ile ahlak aras ndaki birbirini tamlayan kuvvetli
bir ili ki oldu unun alt n çizmeye çal r.
Voltaire, içinde ta d
ho görülü dü ünceler ve ho görülü uygulamalar
nedeniyle Anglikan kilisesinden de zaman zaman övgüyle bahseder.31 Böylece onun,
ho görülü tav r içersinde en önemli yeri dinsel ho görüye verdi i söylenebilir. Bir
ülkenin düzenli, mutlu ve güven içerisinde olmas buna ba l d r. Çünkü dinsel ho görü
beraberinde di er ho görüleri de getirmektedir. Dinsel ho görüye ba l kalan ki iler,
sadece kendi toplumlar yla s n rl kalmayan, di er toplumlar taraf ndan sevilen bir
noktaya ula rlar.32 O, erdemli olmay sadece kendi dinsel inançlar na ba l kimselere
ait olarak görmeyi do ru bulmaz. Böyle dü ünenlere de biraz sert bir üslupla öyle
seslenir: “Do rusu küstahl n bu kadar insan çileden ç kar r. Daha ba ka bir ey
söyleyemeyece im. Yoksa kafam k zacak”.33 Diyerek erdemin ve ahlak n sadece bir
dine ait olamayaca n da gösterir.
'lahi dinler olarak isimlendirilen dinlere yöneltti i bu ele tirilerle birlikte, onun
Konfüçyanizm’den etkilendi i söylenebilir. Nitekim her f rsatta, sadeli i ve
ho görülülü ünü ön plana ç kard
Çin dininden övgüyle söz eder.34 Dünyadan,
ba nazl ktan uzak kalmay ba arm
tek din Çin dinidir.35 Bir hikâyesinde,
H ristiyanl n farkl mezhep ve tarikatlar na ba l olanlarla Yahudi ve Müslüman
27
28
29
30
31
32
33
34
35
90
Server Tanilli, Dünyay De i tiren On Y l, Adam Yay nlar , 'stanbul, 1999, s. 42.
Voltaire, Felsefe Sözlü ü, “Aldatma”, Cilt: 2, MEB Yay nlar , 'stanbul, 2001, ss. 32-34.
Voltaire, Feylesofça Konu malar ve F kralar, (çev. Fehmi Balda ), Cilt: 2, MEB Yay nlar , Ankara,
1962, ss. 31-33.
Andres Maurois, Voltaire, (çev. Cenap Yazansoy), Kastas Yay nlar , 'stanbul, 2001, s. 75.
Voltaire, Zadig ve Ba ka Hikayeler, (çev. Ya ar Nabi Nay r), MEB Yay nlar , Ankara, Ankara, 1946,
s. 16.
Voltaire, Zadi ve Ba ka Hikayeler, s. 150.
Voltaire, Felsefe Sözlü ü, (çev. Lütfü Ay), Cilt: 2, 'stanbul ve 'nk lâp ve Aka Kitabevi, 'stanbul,
1977, s. 14.
Voltaire, Feylesofça Konu malar ve F kralar, s. 327.
Voltaire, Felsefe Sözlü ü, Cilt: 2, s. 9.
Seyit Ahmet ATAK
ki ileri bulu turur. Burada hepsinin sözleri Çinlileri kendi dü üncelerine davet
etmektedir. Ancak yakla m tarzlar o kadar kaba ve ho görüsüzdür ki, Çinliler onlar n
tümünün deli olduklar dü üncesine var rlar. Zaten kendisi de bu konu malar saçma
olarak nitelendirmektedir.36
Voltaire, H ristiyanl n daha önceleri yapt
zulüm ve adaletsizliklerin hep
ho görü eksikli inden kaynakland n , ele tirileriyle her defas nda kiliseyi hat rlat r.
Ho görüsüzlü ün kayna Avrupa toplumunun dü ünce ve ya am biçimleri de il,
onlar n yaln zca bir parças olan H ristiyan dininin ta kendisi oldu unu belirtmi tir.37
Voltaire, H ristiyan dininin di er dinlerden farkl olarak (M s rl lar ve Yahudiler) bütün
dünyaya hâkim olma güdüsüyle hareket etti ini; bu nedenle de bu din kabul edilinceye
kadar bütün dünya zorunlu olarak onlar n dü man durumunda oldu unu; bunun da
ho görü anlay na ters oldu unu belirtir. Hatta kendi aralar ndaki mezhep
tart malar yla da ayn dinin insanlar n n birbirine dü man olduklar n ve daha da ileri
giderek birbirlerini aforoz ettiklerini ifade eder.38
H ristiyan din adamlar bu dünya ve öbür dünyaya ç kar aç s ndan
yakla t klar ndan onlar n bask c anlay lar ho görüsüzlü ü meydana getirmi tir. Ona
göre bu dinden ba ka hiçbir din bask c olmam t r.39 Yine Voltaire “Bizim dinimiz hiç
ku kusuz en iyisi, en do rusudur ama onun ad na o kadar kötülük etmi iz ki ba ka
dinlerden söz ederken biraz alçakgönüllü olmal y z.”40 Diyerek bir orta yolu bulma
çabas na girer.
Zulüm ve bask insanlar dinden, imandan ç kard n söyleyen41 Voltaire; bir
insan yabanc lar yahut kendi yurtta lar n dinine inand rmak istiyorsa bu i e en ikna
edici yumu akl kla en çekici l ml l kla yapmas gerekti ini belirtir.42 Çünkü kendi
inanc na payla mad için bir insana, kendi karde ine, zulmeden her adam kesinlikle
bir canavard r.43
Voltaire’de Ho görünün Önemi
Voltaire için ho görü insanl n en güzel yönüdür. Hepimiz zay fl klarla,
yan lg larla yo rulmu uz; birbirimizin budalal klar n kar l kl olarak ho görmek
gerekir, bu durum do an n ilk yasas d r.44 Yüzy llardan beri sürüp giden dinsel,
toplumsal ve siyasi bölünmelerin ve parçalanma insanl n en büyük hastal d r, bu
hastal
iyi edecek tek ilaç da ho görüdür.45 'ster odas nda so uk kanl kla derin
dü üncelere dalanlardan, ister dostlar yla beraber rahat rahat do ruyu inceleyenlerden
olsun, bu gerçe i kabul etmeyen kimse yoktur. O halde kendi aralar nda iken
ho görüyü, iyili i, do rulu u kabul edenler do ru olan yapm lard r. Fakat bask ve
36
37
38
39
40
41
42
43
44
45
Voltaire, Feylesofça Konu malar ve F kralar, s. 72.
Af at Timuçin, Dü ünce Tarihi, BDS Yay nlar , 'stanbul, 1992, s. 413.
Voltaire, Felsefe Sözlü ü, Cilt: 2, s. 382.
Timuçin, Dü ünce Tarihi, s. 413.
Voltaire, Felsefe Sözlü ü, Cilt: 2, s. 319.
Voltaire, Felsefe Sözlü ü, Cilt: 2, s. 385.
Voltaire, Felsefe Sözlü ü, Cilt: 2, s. 319.
Voltaire, Felsefe Sözlü ü, Cilt: 2, s. 384.
Voltaire, Felsefe Sözlü ü, Cilt: 2, MEB Yay nlar , 'stanbul, 2001, s. 377.
Voltaire, Felsefe Sözlü ü, Cilt: 2, s. 384.
91
SBArD
Mart 2011, Say 17, sh. 85 – 101
zorbal
tercih eden insanlar, yoksulun ölüsünü soyarak zengin olurlar, onun kan n
emerek semirir, halk n s rt ndan geçinirler, özgürlükten korkarlar ve ho görüden
tiksinirler… Bu yapt klar na her zaman hakl ç karmak için her yol mubaht r. Yeter ki
yapmak istedi iniz hedefe veya sonuca ula t rs n.46 Böyle bir anlay ta ki ilerin
haklar n gözetme, toplum menfaatlerini gözetme, ortak paydalar olu turma, insanlar n
birbirlerine sayg duymas , birbirlerini sevme gibi önemli de erlerin yok edilme
durumuyla kar kar ya kalabiliriz.
Ho görüde as l olan, önem, k ymet ve de erdir. Ho görü anlay nda, mevcut
olan bir olgu ya da durumu hiçbir zaman önemsiz göremeyece imiz gibi, insan n
ya ad klar na da kay ts z kalmas da söz konusu olamaz. 'nsan sosyal bir varl k oldu u
sürece çevresiyle ileti im kurup, ya ad klar yla varl n sürdürecektir.
Ho görü insan yücelten bir erdemdir. 'nsandaki, umursama, alçak gönüllülük,
yard mseverlik, payla ma duygusu, tahammül etme, anlay la kar lama, farkl l klara
sayg duyma, özgürlükleri önemsemeyi ve de er verme gibi önemli süreçlerin
geli mesine yard mc olmaktad r. Belki de en önemli yönü, insan insan olarak hiçbir
ey beklemeden oldu u gibi sevmek ve kabul etmektir.
'nsan n en temel ahlaki kayg s olan mutlulu un elde edilmesinde ve
umutlar m z n güçlenmesi de ho görünün ayr bir yeri vard r. Bu durumu Voltaire öyle
ifade eder: “Her ey bir gün iyi olacak; bu bizim umudumuzdur. Vimdi her ey çok iyi;
bu bizim yan lg m zda olabilir.47 Diyerek, umutlar m z n devam etmesi için ho görünün
de varl n sürdürmesi gerekmektedir.
Ho görü, insan n vicdan na göre inan p ya amas ve farkl dinlerin hepsine e it
olarak yakla arak, inanc ne olursa olsun tüm insanlar n karde gibi sevmesi ve
benimsemesinin anahtar d r.48
Ho görü ve Özgürlük (li kisi
John Locke Ho görü Üstüne Bir Mektup adl eserinde “özgürlük felsefesinin
pratik aç klamas n ” yapar. Bu eserin aç klamalar n n bir k sm “siyasal özgürlük”, di er
k sm da din tart mas na ayr lm t r. Asl nda bu iki konu (özgürlük-din) birbiriyle
ili kilidir; çünkü dinsel ho görünün gerçekle mesi için bu alanda siyasal bir “zor”un
bulunmamas na ba l d r. Bu nedenle Locke, öncelikle ifade özgürlü ün ne denli önemli
oldu unu kan tlamaya çal r ve “hakikat n” siyasi zorla ile belirlenemeyece ini
savunur.49
Dinsel ho görü konusunda Locke’un dü ünsel çabas iki nokta üzerinde geli ir:
Birincisi, devletin insanlar n dü üncelerine müdahale edemeyece i gibi onlar n
dü üncelerini aç klama özgürlüklerini de ortadan kald ramaz. 'kincisi ise; H ristiyanl k
içindeki mezhepler aras ndaki çat may engelleyecek felsefi zeminler bulabilmektir.
Locke’un vurgulamaya çal t
eylerden biride Kilisenin “ba l ca karakteristik
niteli i” olarak ho görüyü benimsemesi gerekli idir.
46
47
48
49
92
Voltaire, Felsefe Sözlü ü, Cilt: 2, s. 385.
Voltaire, Felsefe Sözlü ü, “Ruh”, Cilt: 1, s. 24.
Voltaire, Feylesofça Konu malar ve F kralar, s. 192.
A ao ullar vd., a.g.e., s. 224.
Seyit Ahmet ATAK
Devletin vicdan ve din özgürlü ünde zorlay c bir etkisi olmamas gerekti ini
söylerken kilise ve devletin birbirinden ayr lmas n ister. Devlet yurtta lar n inançlar na
ve dü üncelerine kar amaz. Kimseye zor yoluyla “hakiki” inanca kavu turmay
amaçlayamaz. Çünkü Tanr , bu konuda kimseye bir otorite vermemi tir.50 Böyle bir
otorite, yönetime, insanlar n kendi r zas ile dahi devredilemez. Ba ka deyi le, inanç
özgürlü ü insanlar n kendi r zas yla bile ortadan kald ramaz.
Locke, “Birey özgür olmal d r; ak l hayat n k lavuzu yap lmal d r; kültürün her
alan nda-bilimde, dinde, devlet ve e itimde- gelenek ve otoritenin her türlüsünden
kurtulmal d r.”51 Bu dü üncelerini Voltaire felsefesine ve özgürlük anlay na yans t r.
Voltaire, “do al yasalar n, her türlü insani anla madan ba ms z olarak
eme imin ürünü bana aittir, babam ve annemi sayar m, kom umun ya am üzerinde
hiçbir hakk m yoktur, kom umun da benim ya am m üzerinde hiçbir hakk yoktur.”52
Diyerek özgürlü ün önemini vurgulamaya çal r. Toplumdaki özgürlü ün ilk anlam ,
hiçbir insan n bir ba kas n n mülkiyetinde bulunmamas , yani köle olmamas d r.
'nsanlar n özgürlükleri, bir ticaret e yas de ildir; sat n al namaz ve sat lamaz.53 Bir
toplumda dü ünce ve ifade özgürlü ünün olmas na can gönülden inanan Voltaire bu
durumu dü üncelerini çok ele tirdi i Rousseau’ya yazd
bir mektupta öyle ifade
eder: “Söylediklerinizin hiçbirinde sizinle ayn dü üncede de ilim; ancak onlar
söyleme hakk n z ölünceye kadar savunaca m” ifadesiyle bunu aç kça ortaya koyar.
Voltaire 1763 tarihli Ho görü Üzerine 'nceleme adl eserinde, “bana öyle geliyor
ki bütün eski uygar halklardan hiçbiri dü ünce özgürlü ü rahats z etmemi tir” diyerek,
eski toplumlar överken, övme sebebi olarak da bu eski toplumlarda çok farkl dinlerin,
inan lar n ve fikirlerin olmas n n birbirlerine çok daha fazla tahammül ve katlanmay
ö retti ini, birinin di erini de ezmesini engelleyerek, ço ulcu hareket etme anlay n
güçlendirmi tir. Bunun sonucu olarak, ho görü ile özgürlü ün yerle mesi mümkün
olmu tur. Voltaire’e göre, “ne kadar çok mezhep varsa, her biri o ölçüde daha az
tehlikelidir; çokluk onlar güçsüzle tirir” eklinde ifade eder.
Voltaire özgürlük içinde iradeden daha fazla önemli olan n eylem oldu unun
alt n çizmeye çal r. Bu durumu öyle ifade eder: “'radeniz özgür de ildir, fakat özgür
olan eylemlerinizdir. Yapabilme gücünüz oldu u zaman yapmakta özgürsünüzdür.”54
'fadeler de il yaln zca fiiller dava konusu olabilir.55
Dü ünsel özgürlü e bunlara getirilen s n rlamalar serle tikçe, insanlar n bunlara
gösterece i tepki de devlet aç s ndan sert ve y k c olacakt r. Kendisinkinden farkl bir
dü üncenin zorla kendisine empoze edilmesi sonucu bireyin dü üncesinin üretici
kuvvetinin y k c hale gelmesi bir do a yasas d r ve dolay s yla kaç n lmazd r. Devlet
bu tuza a, kendisini bir dinle özde le tirdi i zaman daha kolayl kla dü er. Böyle bir
sistemin sürebilmesinin tek artt toplumu olu turan bütün bireylerin ayn Tanr ’ya ayn
ekilde tapmas na gerektirir ki, bu imkâns zd r. Bütün toplumlarda kar t fikirler
50
51
52
53
54
55
A ao ullar vd., a.g.e., s. 224.
Gökberk, a.g.e., s. 330.
A ao ullar vd., a.g.e., s. 264.
Diderot ve D’Alembert, Ansiklopedi ya da Bilimler, Sanatlar ve Zanaatlar Aç klama Sözlü ü, (çev.
Selahattin Hilav), Yap Kredi Yay nlar , 'stanbul, 1996, s. 295.
A ao ullar vd., a.g.e., s. 264.
A ao ullar vd., a.g.e., s. 68.
93
SBArD
Mart 2011, Say 17, sh. 85 – 101
kaç n lmaz olarak ortaya ç kar. Çünkü her birey, farkl bir hayat ya am ve bu hayat
içinde farkl kar la malar n etkisiyle zihinsel ve bedensel olarak ekillenmi tir.
Dolay s yla insanlar n dü üncelerinin tek bir dünya görü üne indirgenmesi demek,
sadece tamamen ayn eyi istemelerinin sa lanmas de ildir. 'nsanlar n ayn zamanda
ayn deneyimleri ya am , ayn ekilde olu mu olmalar n , dolay s yla da birbirlerinin
yerine geçebilmelerini sa lamakt r. Bunun olmas da imkâns zd r.56
Voltaire, H ristiyanl n özgür dü ünce sayesinde filizlendi inden, fakat daha
sonra kilisenin bask ve zorbal kla hareket etti inden söz eder. Bu tav r sebebiyle
insanlar n dinden so udu unu, herkesin diledi i gibi dü ünmesi ve ya amas gerekti ini
söyler.57 Voltaire, bireylere do al haklar n vermeyi kabul eden 'ngiliz yasalar n
be enmektedir. Ki ilik ve mülkiyet hakk , dü üncesini aç klama özgürlü ü, suç
i lendi inde ba ms z bir jüri taraf ndan yasalara göre yarg lanma hakk , istenilen dine
inanarak bar içersinde ya ama hakk gibi insan n özüne uygun birçok hak 'ngiltere’de
bulunmaktad r.58
Dü ünmeyi ö renmek insan n kendi elindedir; insana do u tan ak l verilmi ,
ak l sayesinde her eyi ö renebilme, hat rlayabilme ve sorgulayabilme gücüne sahip
oldu u sürece bir ba kas n n onun yerine dü ünmesi veya karar vermesi do ru
de ildir.59 Ba kas sizin yerinize karar verip, dü ünüyorsa “ruhumuzun bir kad rgada
kürek çeken mahkûm”dan bir fark kalmad n belirterek asl nda bunun bir fikir veya
ruh köleli i olabilece ine i aret eder.60
Dü ünme yetisine sahip olan insan n dü üncelerini dile getirmesi ve bas n
yoluyla yaymas en temel do al haklar ndan birisidir. Dü ünce ve ifade özgürlü ünün
sa lanmad
bir ortamda, di er özgürlüklerin ye ermesi de mümkün olmaz.
“Dü ünceyi aç a vurma özgürlü ü yoksa insanlar n özgürlü ünden de söz edilemez”
diyen Voltaire, bu özgürlükten ne anla lmas gerekti ini u sözlerle ortaya koyar:
“Tüm sorumlulu u üzerine alarak dili gibi kalemini de kullanmak insan n do al
hakk d r. S k c olan çok kitap biliyorum, ama gerçekten kötülük yapm hiçbir kitap
tan m yorum” der. Bas n özgürlü ünün hiçbir s n r olmamal d r; ya da daha do rusu
kitaplar n iyi ya da kötü yaz l p yaz lmad klar na, hatta do ru yada yanl fikirler içerip
içermediklerine bak lmamal , her türlü dü ünceye kendini aç a vurma hakk
tan nmal d r.
Ho görünün Önündeki Bir Engel: Önyarg lar
Önyarg , ak l yürütmeden kabul edilmi bir inançt r. Onun için dünyan n her
yerinde çocuklara, ak l yürütebilecek ça a gelmeden, istenilen bütün inançlar
a lanabilir. Evrensel, zorunlu, hatta erdemin ta kendisi olan önyarg larda vard r. Her
ülkede çocuklara, ödüllendirdi i gibi cezaya da çarpan bir Tanr ’n n varoldu una
inanmay ; babalar n , analar n say p sevmeyi; daha erdemin, ahlaks zl n ne oldu unu
56
57
58
59
60
94
A ao ullar vd., a.g.e., s. 68.
Voltaire, “Dü ünce Özgürlü ü”, Felsefe Sözlü ü, Cilt: 2, s. 160.
Voltaire, “Devletler Hükümetler”, Felsefe Sözlü ü, Cilt: 1, s. 318.
Voltaire, “Dü ünce Özgürlü ü”, Felsefe Sözlü ü, Cilt: 2, s. 161.
Voltaire, “Dü ünce Özgürlü ü”, Felsefe Sözlü ü, Cilt: 2, s. 162.
Seyit Ahmet ATAK
ay rt edilecek hale gelmeden, h rs zl bir suç, ç kara dayanan yalan bir ahlaks zl k
saymay ö retirler.
Bir önyarg n n iyi olabilmesi için bunu akl n onaylamas gerekir. Duygu bir
önyarg de il, çok daha güçlü bir eydir.61 'nançta önyarg lar n ortadan kalkmas ,
Voltaire’e göre en önemli eylerdendir. Çünkü önyarg , ak l yürütmeden kabul
edilmeden pe inen onaylamakt r. Fakat önyarg lar n iyi olanlar da vard r. Büyüklere
sayg l davranmak, h rs z yapmamak, Tanr ’n n varl na inanmak ve ahlaks zl n
kötülü ünü a lamak ve bunlar kabullenmek önyarg n n zarars z, hatta iyi
olanlar ndand r. Zararl olan önyarg lar, bo inançlarla ilgili olanlard r. Buda’n n bir
orman biçti ine ya da Muhammed Peygamber’in gökyüzüne ç kt na dair inançlar
böyle yanl önyarg lardand r. Bunlara inan lmad nda, bu önyarg lar n reddedilmesi
dinsizlik olarak nitelenir ya da yarg lan r.62
Farkl din mensuplar n n hepsi Üstün bir Yarat c ’ya inand klar n n alt n çizer.
Dünyaya gelen her insan, inanc ve ulusu ne olursa olsun, ayn duygularla do maktad r.
Dünyan n her yerinde iyilik, dürüstlük, yard mseverlik vb. özellikler erdem
say lmaktad r. Din, Tanr ’ya boyun e mek, O’na ba l l k anlam na geldi ine ve her
insan ayn erdem duygular yla yarat ld na göre, kendini inanc n övmek, Voltaire’ye
göre, Tanr ’ya hakaret etmekle e de erdir.63
Bir dine ba lanmak, olaylar ve olgular kar s nda, k sacas evren kar s nda
pozisyon al belirler ve inanana bir zihniyet, bir hayat felsefesi, bir bilinç kazand r r.
Bu durumun, bireyde, kendisi gibi inanmayanlara kar bir önyarg olu turabilir. Bu
yüzdende önyarg “bir dinin ya da rk n mensuplar hakk nda ilk negatif hüküm”64
eklinde tan mlan r.
Genel çizgilerle ele al nd nda, dini ho görüsüzlük, farkl dini inançlar , ayn
dinin içinde sapk n olarak nitelenen mezhepleri ve tarikatlar vs. hedefleyebilir. Tarihe
en yüzeysel bak bile dinsel ho görüsüzlü ün bu çok kaba hatlar yla yap lan
kategorizasyon do rulamaya yetebilir. Burada vurgulanmas gereken nokta, herhengi bir
dinin akidelerinin ve teorik olarak vaaz ettiklerinin, dinsel ho görüsüzlü ü yahut
ho görüyü besleyip beslemedi i tart malar n n dinsel ho görüsüzlük problemiyle
ba lant l olmad d r. Vüphesiz dogmalar bak m ndan u ya da bu dinin daha esnek,
daha ho görülü oldu u idea edilebilir. Dini ho görüsüzlü ü do uran ey, dini
benimseyen topluluklar n özelliklerinde aranmal d r. Bu nedenle ho görüsüzlük, bir
dinin herhangi bir topluluk taraf ndan benimsenmesi süreci içinde, ba ka dinden
ki ilerle ya an lan çat malardan ötürü, ba ka dinler konusunda toplulu un haf zas na,
kolektif haf zaya yerle en ve kendini sars lmaz önyarg lar eklinde aç a vuran nefret ve
husumet duygular yla ili kilidir.65
Din hem bir önyarg meydana getirebilme kapasitesine sahiptir hem de önyarg y
parçalayabilme gücüne sahiptir. Önyarg y do rudan dine ba lamak yerine dinin
61
62
63
64
65
Voltaire, “Önyarg lar”, Felsefe Sözlü ü, Cilt: 2, s. 289.
Voltaire, “Önyarg lar”, Felsefe Sözlü ü, Cilt: 2, ss. 292-293.
Voltaire, “Feylesofça Konu malar ve F kralar”, ss. 26-28
'brahim Gürses, “Önyarg n n Nedenleri”, Uluda Üniversitesi lahiyat Fakültesi Dergisi, Cilt: 14,
Say : 1, Bursa, 2005, ss. 143-160.
Melih Yürü en, Liberal Bir De er Olarak Ahlaki ve Siyasi Ho görü, Yap Kredi Yay nlar , 'stanbul,
1996, ss. 24-25.
95
SBArD
Mart 2011, Say 17, sh. 85 – 101
ya and ki iliksel, tarihi, sosyo-ekonomik ve kültürel atmosfere göre de erlendirme
yapmak daha do ru olabilir. Bir ba ka deyi le önyarg lar m z n nedeni sadece dine
ba lamak büyük haks zl k olabilir. Bu yüzden de Voltaire önyarg lar n n sebeplerini ve
say lar n ço alt r. Önyarg lar ;
1-Duyusal Önyarg lar,
2-Fiziksel Önyarg lar ve do al Önyarg lar,
3-Tarihsel Önyarg lar,
4-Dinsel Önyarg lar eklinde s ralamaktad r.66
Ho görünün Geli mesini Engelleyen Ba+nazl k
Ayd nlanmac lara göre, ba nazl k ve onunla at ba giden ho görüsüzlük
insanlar n birbirlerine kin, öfke, dü manl k duymalar na neden olarak toplumlar
adaletsizli e ve iç sava a sürükleyen bir belad r. Diderot, Ansiklopedi’ye yazd
“Ho görüsüzlük” maddesinde, H ristiyanl n özünde ba nazl n ve zorlaman n
olmad n ama bu ö retinin salt kendi ç kar n dü ünen Kilise’nin elinde yozla t n
ileri sürer. “Bizden farkl dü ünenin ba ndan bir tek saç teli kopar labiliyorsa, kafas da
kopar labilir; çünkü, haks zl k s n r diye bir eytan m z”67 diyen Diderot’a göre
H ristiyanl k, hakikatin tekeline sahip olduklar n iddia eden din adamlar nedeniyle
ba naz bir din haline gelmi tir. “Yeryüzünde ba nazl kla kirlenmemi tek dinin
Çin’deki kültürlü insanlar n dini oldu unu “ yazan Voltaire ise, daha ileri gidip tarihi
dinlerin ba nazl do urdu unu ve ba nazl n ateizmden çok daha kötü sonuçlara yol
açt n aç klar. Bu durumu öyle ifade eder; ba nazl k, kesinlikle ateizmden bin kere
daha zararl d r; çünkü ateizmin kanl tutkular esinlememesine kar l k ba nazl k esinler;
ateizm cinayetlere kar ç karken, ba nazl k cinayetler i ler.68
Dogmalar ile bo inançlarda kaç n lmaz olarak ba nazl a (fanatizmi) üretir.
Voltaire, “'nsanlar, ho görüyü hak etmeleri için, ilk önce ba naz olmamakla i e
ba lamal d rlar.”69 Ba nazl ezebilecek ve ho görüyü toplum içinde bir ya am tarz
haline getirebilecek tek güç ise merkezi iktidard r ve bu iktidar n en tepesinde yer alan
monarkt r. ' te “Büyük Türk”ün, bu anlamda bir örnek te kil eder. Çünkü merkezi,
güçlü ve bireysel yönetime en uygun yönetimdir.70
Ba nazl k insan n beynini sarmaya görsün, art k bir hastal kt r ve ifas yoktur.
Bu salg n hastal a kar n yap lacak bir ey mümkün de ildir. H zla yay larak,
insanlar n ahlak n yumu atan, hastal n bunal mlar n önleyen felsefi dü ünceden
ba ka ilac yoktur; çünkü, bu hastal k ilerledikçe kaçmak, havan n temizlenmesini
beklemek gerekir. Ruh vebalar na kar yasalar, ne de din yeterlidir; onlar için kurtar c
bir besin olmak öyle dursun, çürümü beyinlerde zehir halini al r.71
Ba nazlara yol gösterenler, onlar n eline b ça tutu turanlar genellikle düzen
bozanlard r; onlar söylentiye göre, aptallara cennetin zevklerini tatt ran… Dünya da
ba nazl kla lekelenmemi bir tek din ç km , o da Çin edeplerinin dinidir. Filozoflar n
66
67
68
69
70
71
96
Voltaire, “ Önyarg lar”, Felsefe Sözlü ü, ss. 290-291.
Diderot ve D’Alembert, s. 218.
A ao ullar vd., a.g.e., s. 305.
A ao ullar vd., a.g.e., s. 304.
A ao ullar vd., a.g.e., s. 309.
Voltaire, Felsefe Sözlü ü, Cilt: 2, s. 14.
Seyit Ahmet ATAK
kurdu u tarikatlar, o zaman, bu vebadan yaln z ba k olmakla kalmam , onun ilac da
olmu lar; çünkü felsefenin etkisi ruhu dirli e, rahata kavu turmakt r, oysa ba nazl k
dirlikle ba da maz. Kutsal dinimiz ço u zaman bu cehennemlik öfkeyle bozulmu sa
suçu insanlar n ç lg nl nda aramak gerekir.72 Voltaire, “En büyük dehalar bile,
incelemeden kabul ettikleri ilkeler üzerine yanl dü ünebilir” 73 diyerek, her insan n
yanl yapabilece ini, zeki veya bilgili olmas önemli de ildir.
Voltaire’in tan m yla, ‘Ate li hastal kta say klama, öfkede kudurma ne ise, bo
inançta da ba nazl k odur. Ayin için kiliseye gitmeyenlere eziyet edip onlar öldürenler
ve s rf kendisi gibi dü ünmüyor diye insanlar mahkûm eden yarg çlar n yapt ise,
ba nazl n en kötüsüdür. Voltaire’e göre, ba nazl n sard bir zihni tedavi etmenin
imkân neredeyse yoktur. 74
Voltaire, ho görünün bulunmad
bir ortamda, insan ya am n n gerçek
mutlulu u yakalayamayaca n bir hikâye kahraman olan Sacramentado da üzerinde
anlat r. Bütün dünyay dola m ancak siyasi ve a rl kl olarak dinsel ba nazl
görmü ve ki inin mutlulu u aramak için bu dünyada bir aray a girmesinin gereksiz
oldu unu dü ünmü tür. Hatta ona göre bir ki inin kar s taraf ndan aldat lmas ,
mutlulu u ararken çekti i ac lardan daha iyidir.75 Yine bir hikâyesinde, evrenin
tümünde üzülecek birçok eyin oldu unu anlat r. Ard ndan ho görünün en üst noktas
olarak gördü ü, hayvanlar ve bitkileri t pk birer insan gibi alg lad için Hint dininden
övgüyle söz eder.76 Voltaire’e göre ba nazl k “kana susam tutkuya” yol açar; insan
cürüm i leme e ça r r ve müthi bir yan lg d r.77 Hele bir de din ad na yap ld nda,
“…en zevk dü künü ke i bile bir ruha H ristiyanl
kabul ettirmek için metresini
b rak p kentin öbür ucuna gitmeyi göze al r” der.78
Ba nazl n nedeni, bilgi kaynaklar nda, akl n kullan m nda ve inançtaki
farkl l klard r. Bu nedenle ba nazl ortadan kald rmak, do ru bilgiyle mümkündür.
Do ru bilgi, insan huzurlu bir birey yapar ve onu kendi iç dünyas yla bar k k lar.
Böyle bir insanda ho görü ve anlay
kendili inden olu ur ve ba kalar n n
dü üncelerine sayg duydu u gibi, kendi dü üncelerine tart maktan da kaç nmaz. Bu
sebeple medeni toplumlarda ba nazl a rastlanmaz. Kültür ve bilgi seviyesinin geli mi
oldu u toplumlarda ho görü hâkimdir. Böyle bilinçli ki iler, d a aç k, ba kalar yla
ileti imini sürdüren ve kendi ki ili ini de do ru sergileyebilen bireylerdir.79
Voltaire, ‘Renkler Hakk nda Hüküm Veren Körler’ hikâyesinde, adeta
ba nazl n kötülü ünü ortaya koyar. Körler aras nda liderli i ele geçiren bir diktatör,
hepsinin giydi i elbisenin beyaz oldu unu tüm körlere kabul ettirir ve bu durum
yüzünden toplumda alay konusu olurlar. Voltaire, körlerin hikâyesiyle ara t rmadan,
72
73
74
75
76
77
78
79
Voltaire, Felsefe Sözlü ü, Cilt: 2, s. 15.
Voltaire, “Yanl Dü ünce” Felsefe Sözlü ü, Cilt: 1, s. 315.
Voltaire, Felsefe Sözlü ü, Cilt: 1, s. 13.
Voltaire,” Hikayeler”, Cilt: 1, s. 42.
Voltaire,” Hikayeler”, Cilt: 1, s. 62.
Wilhelm Weischhedel, Felsefenin Arka Merdiveni, (çev. Sedat Umran), 'z Yay nc l k, 'stanbul, 1993,
s. 213.
Voltaire, Felsefe Sözlü ü, Cilt: 1, s. 422.
Vahdettin Ba ç , “Taassup Do ru Dü ünmeye Engeldir”, Felsefe Dünyas Dergisi, Say 36, Ankara
2002, ss. 32-34.
97
SBArD
Mart 2011, Say 17, sh. 85 – 101
körü körüne bir dü üncede srar ve inat eden ba naz insanlar tasvir etmek ister. Ba naz
ki i de, iyice bilmedi i halde, heveslerine uygun buldu u dü ünceler pe inde ko ar.80
Toplumumuzda ho görüsüz ki iler incelendi inde, bu ki iler ya cahildir, ya ba ka fikir
sahiplerine ho görü ile davranmak ç karlar na ayk r d r veya al t klar imkânlardan
vazgeçmek i lerine gelmemekte ya da bilinçalt , bilinç üstü bir korkunun tesiri
alt ndad rlar. Bu yüzden ba nazl kta u kavramlar ön plana ç kabilir; cehalet
(bilgisizlik), menfaat, al kanl klar ve korkular m zd r.
Ba nazl k insan n do as na ayk r d r. 'nsan, dü ünebilme, dü ünce üretme,
maddi bir eyler yapabilme yetenekleri ile donat larak yarat lm t r. Toplumlar n
ilerlemesi de insan n bu yetene inden kaynaklan r. Ba nazl k bu yetene in
kullan lmas n frenler, zamanla söndürür. 'nsan n do as na sayg duyan n ba nazl
olamaz.
Ba nazl k fikir ve özgürlü ü söndürür. Her ne kadar yasalarda yer alsa dahi;
ba nazl k statikli i, dogmalar ön plana ç kard ndan, ilkleri, yenileri ho
görmedi inden; fikir özgürlü ü kâ t üzerinde kal r. Ba nazl k ortam nda fikirler
korkusuzca ve serbestçe ifade edilemez. Fikirlerin korkusuzca ve serbestçe ifade
edilmesi, asl nda fikir özgürlü ünün son a amas d r. As l fikir özgürlü ü, fikirlerin
do ru do mas yani do ru dü ünebilme yetene idir. Bir ba ka deyi le beyin içinin
özgürlü üdür. Beyin içinin serbest olmas , dogmalarla, kal plarla doldurulmam ve
dondurulmam
olmas d r. Bu da ho görü ile sa lanabilir. Ho görüsüzlük,
davran lardan önce beyin içinde çekingenlik ve zamanla tembellik yarat r. Çal mayan
ve üretmeyen bir beyin asl i levlerini de kaybeder. Bu nedenle fikri ho görüyü sadece
dilin veya kalemin de il, beyin içinin de serbest olmas diye kabul etmek gerekir.
Kendi fikri d ndaki her türlü fikri reddeden, Türkçe’de kar l taassup olan bu
durum yaln z dinde de il, bütün fikri alanlarda görülen bir ruh hastal d r. Bir tür a r
tutumu ifade etti inden de bir fanatizmdir. Fanatik, bir fikre s k s k ya ba lan rken,
kendisinin i tirak etmedi i fikir ve kanaatleri ho görmeyerek, onlar iddet yoluyla yok
etmek arzusu ile doludur. Böylece de özgürlü ün önündeki en büyük engel olur.81
Fanatik olan, kendi d na aç lmay reddeder. Onun için hakikat sadece kendinde
oldu undan d a aç lmak, bir parçalanma, kendisinden kopar lmak demektir.82 Kendi
d nda kendisi gibi olmayanlarca yok edilme duygusuyla –kendinin yok olu unu dahi
göze alarak- yok etmeye yönelir. Onun varl n belki de kendisinin ki gibi ilkelere
sahip olmayan ba ka ki ilerin varl önündeki bir intihar komandosuna benzetebiliriz.83
Özgür birey, kendi de erlerini yarat rken, ho görü sahibi bir davran sergiler,
fanatik ki iler gibi ki ili inin eksik kalan yönlerini basmakal p yarg larla doldurmaz.
Fanatik niyeti itibariyle ahlaks z de ildir ve hatta belki de derin ahlaki kayg larla öyle
davranmaktad r ve öyle davrand
içinde moral zemine s k s k ya yap r. Fakat
zemine yap p kald
içinde zeminde tutsakl
onun özgürle mesi önündeki bir
84
engeldir.
80
81
82
83
84
98
Voltaire, “Hikayeler”, Cilt: 1, s. 60-61.
Hakan Poyraz, “Ahlaki Özgürle menin Önündeki Bir Engel Fanatizm”, Ankara Üniversitesi lahiyat
Fakültesi Dergisi, Cilt: 40, Ankara, 1999, s. 180.
Gürsoy, a.g.m., s. 19.
Poyraz, a.g.m., s. 181.
Poyraz, a.g.m., s. 187.
Seyit Ahmet ATAK
Ho görü ve Evrensellik
Voltaire, “ke ke insanlar karde olduklar n an msayabilseler” diyerek
vatanseverli in yerine kozmopolitizmi yüceltir: “'yi bir vatansever olmak, ülkesinin
ticaretle zenginle mesini ve silahlarla güçlenmesini dilemektir. Bir ülkenin, bir ba kas
kaybetmeden kazanmas n n ve ba ka insanlar mutsuz k lmadan yenmesinin imkâns z
oldu u aç kt r. ' te insanl n durumu budur: Ülkesinin büyük olmas n dilemek,
kom ular n n kötülü ünü dilemekle ayn eydir. Vatan n n kesinlikle ne büyük nede
küçük, ne zengin nede yoksul olmas n isteyecek ki i bir dünya yurtta olacakt r.” Bu
ba lamda, sava kar tl n n filozoflar aras nda çok yayg n oldu unu görebiliriz.
Özellikle Voltaire, insanl n ba ndaki en büyük felaket olarak gördü ü sava a (ve
militarizme) kar bir “sava ” yürütür.85
Dinin besledi i cehaletin k skac nda olan insanlar n gerçek ç karlar n n bilincine
varmalar ve tutkular n do ru biçimde yönlendirip kamusal iyili i gözetmeleri nas l
sa lanacakt r gibi bir sorunun cevab da felsefedir; yani filozoflar n ya da daha do rusu
filozoflarca ayd nlat lm siyasal yap n n e itim ve yasalar arac l yla insanlar ahlaki
yönden bilgilendirmesidir.86
Toplumsal erdemlerin ilki insanl kt r; türde lerimize kar sevgi, iyilikseverlik,
eli aç kl k, ho görülük ve ac mad r. Önemli olan, bireyin ki isel ç kar yla içinde
bulundu u toplumun ç kar n n uyum içinde bulunmas ya da Condillac deyi iyle,
“ki isel ç karlar n bütünün iyili ine hizmet etmesidir.87
Voltaire göre iyi yasalar ile suçlar önlenebilir. Suça e ilimli ki ilere elimizden
geldi ince bir gelir sa lanmal , böyle olunca daha az cezaland rmak durumunda
kalaca m z ifade eder. Ac mas z, kat ceza yasalar n n oldu u ülkelerde suçlar n
azalmad n , tersine artt n vurgular.88 Voltaire memuriyetleri parayla satanlar “utanç
verici olarak” niteler. Yine vergilerin adaletli bir ekilde yap lmas n , tar m ve ticaret
geli tirilmeli, lüks s n rland r lmal , tekelcilik engellenmeli, ticari ayr cal k haklar na
son verilmeli ve israfa yol açan al kanl klar bir yana b rak lmal d r.89 Voltaire için,
kanun önünde herkes birbiriyle e ittir. Ki ilerin mesle i, dini, dili, rengi, milleti, soyu
veya ailesine bak lmaks z n herkes genel ve evrensel olan ilkelere göre ya amal d r. Bu
yüzden de insanlara i kence yap lmas na kar d r. Bunu yapan n konumu veya yetkisi
önemli de ildir. Çünkü bu bir insanl a kar i lenen büyük bir suçtur.90
Sonuç
Voltaire bir Frans z Ayd nlanma dönemi dü ürü olarak öncelikle din konusunda
yeni bir bak getirmek gayretindedir. Bunun içinde din hiçbir grup veya ki inin özel
ç kar için kullan lmamal d r. Ayd nlanma dinin de il, ruhbanl n ve kilisenin
kar s ndad r. 'nsanlar aldatmak amac yla üretilen hurafelerin, insanlar n cahilli inden
yararlan larak gerçek dinin yerine geçmesini önlemektir. Bir bak ma antropomorfik
85
A ao ullar vd., a.g.e., s. 268.
A ao ullar vd., a.g.e., s. 273.
87
A ao ullar vd., a.g.e., s. 274.
88
A ao ullar vd., a.g.e., s. 326.
89
Diderot ve D’Alembert, s. 293.
90
A ao ullar vd., a.g.e., s. 328.
86
99
SBArD
Mart 2011, Say 17, sh. 85 – 101
sahte dinlerin yerine evrensel olan ve ak lla temellendirilmi bir din anlay
olu turmakt r. 'nsan sadece fiziksel bir varl k olarak de il, ayn zamanda zihni bir
varl k olarak gören Voltaire, insanlar n her türlü fikre aç k olmas n , önyarg s z
dinleyebilmelerini ve tart abilmelerini, kendi gerçeklerinin tek ve en do ru
olmayabilece ini; kendi dünyas n n d nda ba ka dünyalar n olabilece ini; bu nedenle
de herkes için geçerli olan bir tek dünya, tek bir do ru, bir tek gerçek olmad n
görebilmelidir. Aksi takdirde toplumun huzuru ve düzeni, iç bar , birlikte ya ama istek
ve arzusu ortadan kalkar. Herkesin tek sesli bir toplum olamayaca n , tek seslili in
faydadan ziyade zarar getirece i çok seslili in bir do a kanunu oldu unu
kabullenmemiz gerekir. Bu yukar da sayd m z durumlar n gerçekle mesini sa layacak
anahtar ho görüdür.
Ho görü; herkesin duygu, dü ünce, inanç ve davran lar nda özgür olmas na izin
vermek; ki ilerin duygu, dü ünce, inanç ve davran lar ndaki ayk r l klara, z tl klara,
farkl l klara kar anlay la ve tarafs zl kla bakabilmektir.
Toplumda geli tirilebilecek ho görü anlay , her zaman ve her toplumda genel
geçerlili i olan baz kurallara uyularak geli tirebilir. Bu kurallar u ekilde özetlemek
mümkündür:
1-Toplum bireylerin dü üncelerine özgürce aç klama f rsat tan mal d r.
2-Temel hak ve özgürlüklere kar l kl olarak sayg göstermeyi ilke haline
getirilmelidir.
3-Kar m zdaki insani dikkatli ve önyarg s z bir ekilde dinleme, görü leri
payla masa bile kendini onun yerine koyarak duygu ve dü üncelerini anlamaya
çal mal d r.
4-Dü ünce ve uygulamalarda ortak paydalar aramaya çal mal d r.
5-Toplumun önemli de erleriyle (din, inanç, ahlak vs.) bir arada ya amay
ö renilmelidir.
6-Bir toplumda önyarg , ba nazl k, taassup, dogmatizm ve fanatizm oldu u
sürece insanlar birbiriyle ne anla abilir nede hayat m z bir düzene girebilir.
Kaynakça
A ao ullar , Mehmet Ali- Çulha, Filiz- Ergün, Reyda. Kral Devletten Ulus Devlete,
'mge Kitabevi, 'stanbul, 2005.
A ko lu, Y. Nevzat. “'slam ve Tolerans Kavramlar Üzerine”, MEB Din Ö retimi
Dergisi, Say : 39, Ankara, 1993.
Ba ç , Vahdettin. “Taassup Do ru Dü ünmeye Engeldir”, Felsefe Dünyas Dergisi,
Say : 36, Ankara, 2002.
Ba ç , Vahdettin. Rasyonel Din Anlay lar ve Deizm, Atatürk Üniversitesi S.B.E.
Yay nlar , Erzurum, 2002.
Bilgin, Beyza. “'slam ve Ho görü”, Diyanet lmi Dergi, Cilt: 34, Say : 1, Ankara, 1998.
Bobaro lu, Metin. Ayd nlanma Sorunu ve De erler, Ayna Yay nevi, 'stanbul, 2002.
Cevizci, Ahmet. Ayd nlanma Felsefe Tarihi, Asa Kitabevi, Bursa, 2008.
Cevizci, Ahmet. Felsefe Sözlü ü, Paradigma Yay nlar , 'stanbul, 2000.
Çelik, Fikret-Fidan, Serdal-Vahin, Kamil. “Ayd nlanma’n n Frans z Dü üncesi 'çinde
‘Kat Liberal De erler’ Ba lam nda Ele Al nmas nda Ansiklopedi ve
Ansiklobedistlerin Yeri”, Akademik Bak ! Dergisi, Say : 23, Celalabat, 2011.
100
Seyit Ahmet ATAK
Diderot ve D’Alembert, Ansiklopedi ya da Bilimler, Sanatlar ve Zanaatlar Aç klama
Sözlü ü, (çev. Selahattin Hilav), Yap Kredi Yay nlar , 'stanbul, 1996.
Eyüpo lu, 'smet Zeki. Türk Dilinin Etimolojisi, 2. Bask , Sosyal Yay nlar , 'stanbul,
1995.
Gökberk, Macit. Felsefe Tarihi, Remzi Kitabevi, 'stanbul, 2004.
Günay, Ünver. Din Sosyolojisi, 'nsan Yay nlar , 'stanbul, 1998.
Gürses, 'brahim “Önyarg n n Nedenleri”, Uluda Üniversitesi lahiyat Fakültesi
Dergisi, Cilt: 14, Bursa, 2005.
Gürsoy, Kenan. “Felsefe ve Ho görü”, Felsefe Dünyas Dergisi, Say : 1, Ankara, 1991.
Keskin, Yusuf. Ziya, Nebevi Ho görü, Tima Yay nlar , 'stanbul, 1997.
Maurois, Andres. Voltaire, (çev. Cenap Yazansoy), Kastas Yay nlar , 'stanbul, 2001.
Öner, Necati. “Kavram n Aç kl
ve Seçikli i”, Felsefe Dünyas Dergisi, Say : 24,
Ankara, 1997.
Öner, Necati. Felsefe Yolunda Dü ünceler, MEB Yay nlar , Ankara, 1995.
Öner, Necati. 'nsan Hürriyeti, Vadi Yay nlar , Ankara, 1996.
Popkin, R.H., The Columbia History of Western Philosophy, Columbia University Pres,
New York, 1999.
Poyraz, Hakan. “Ahlaki Özgürle menin Önündeki Bir Engel Fanatizm”, Ankara
Üniversitesi lahiyat Fakültesi Dergisi”, Cilt: 40, Ankara, 1999.
Russell, Bertrand. Sorgulayan Denemeler, (Ter. Nermin Ar k), TÜB'TAK Yay nlar ,
Ankara, 1997.
Tanilli, Server. Dünyay De i tiren On Y l, Adam Yay nlar , 'stanbul, 1999.
Timuçin, Af ar. Dü ünce Tarihi, BDS Yay nlar , 'stanbul, 1992.
Voltaire, Felsefe Sözlü ü, (çev. Lütfü Ay), 'nk lâp ve Aka Kitabevi, Cilt: 2, Ankara,
1977.
Voltaire, Felsefe Sözlü ü, (çev. Lütfü Ay), MEB Yay nlar , Cilt: 1, 'stanbul, 2001.
Voltaire, Felsefe Sözlü ü, (çev. Lütfü Ay), MEB Yay nlar , Cilt: 2, 'stanbul 2001.
Voltaire, Feylesofça Konu malar ve F kralar, (çev. Fehmi Balda ), MEB Yay nlar , Cilt:
2, Ankara, 1992.
Voltaire, Feylesofça Konu malar ve F kralar, (çev. Fehmi Balda ), MEB Yay nlar , Cilt:
1, Ankara, 1947.
Voltaire, Türkler Müslümanlar ve Ötekiler, (Der. Osman Yenseni), ' Bankas Kültür
Yay nlar , 'stanbul, 1969.
Voltaire, Zadig ve Ba ka Hikayeler, (çev. Ya ar Nabi Nay r), MEB Yay nlar , Ankara,
1946.
Y lmaz, Hüseyin. “Hz. Peygamber’in E itiminde 'lke Olarak Ho görü”, Cumhuriyet
Üniversitesi lahiyat Fakültesi Dergisi, Cilt: 8, Sivas, 2004.
Yürü en, Melih. Liberal Bir De er Olarak Ahlaki ve Siyasi Ho görü, Yap Kredi
Yay nlar , 'stanbul, 1999.
Yürü en, Melih. Çe itlikten Özgürlü e: Çok Kültürlülük ve Liberalizm, Liberal
Yay nevi, Ankara, 1998.
Weischhedel, Wilhelm. Felsefenin Arka Merdiveni, (çev. Sedat Umran), 'z Yay nc l k,
'stanbul, 1993.
101
JOHN KENNETH GALBRAITH’IN YERLE K KT SADIN
VARSAYIMLARINA YÖNEL K ELE T R LER
Sema YILMAZ GENÇ
Özet / Abstract
ktisadi dü üncenin geli imine farkl boyutlarda katk sa layan çok say da iktisatç vard r. Bu
iktisatç lardan baz lar n n katk lar devrimsel karakterde olmaktad r. Baz lar n n ise, katk lar n tam olarak
bu kategoriye koymak güç olsa da yapt klar ele tiriler göz ard edilemez. Galbraith bu anlamda çok
önemli bir örnektir.
Bu çal man n amac Galbraith’ n iktisadi dü ünceye katk lar n incelenmektedir. Bu amaçla
yazar n kendi çal malar n n yan s ra literatürdeki John Kenneth Galbraith ile ilgili yazarlar n
de erlendirmeleri, ele tirileri analiz edilmektedir. Sonuç olarak Galbraith hiçbir iktisadi ak ma tam olarak
girmemektedir. Kendine özgü, k smen devrimci ve reformcudur. Yerle ik iktisat dü üncesini ele tirir ve
özgün görü ler ortaya koymaktad r. Bütün bunlar de erlendirildi inde Galbraith’ n iktisatç lar n dü ünce
biçimini etkiledi i söylenebilir. Literatürde Galbraith’ n katk lar n n birçok çal maya k tutmas ve
yönlendirmesi bunun en güzel kan t d r.
Anahtar Kelimeler: Kurumsal ktisat, Piyasa Ekonomisi, Neoklasik ktisat, Kayg Ekonomisi
JOHN KENNETH GALBRAITH’S CRITICISM OF DOMINANT ECONOMICS’
ASSUMPTIONS
There are so many economists who have contributed to economic thought at different aspect and
different dimensions. Some of those mentioned economist made revolutionary contributions to economics
thought. Unfortunately not all economists are in revolutionary category but again they achieved to make
esteemed so that we cannot ignore their criticism. Galbraith is an important example of this category.
Aim of this study is making an analysis of Galbraith’s contribution. To achieve this goal we did
not just examine his own articles but also other we examine authors, whom related to Galbraith articles
assessments and critiques. As a result of this examination, we failed to put Galbraith to a category in
mainstream economics. He is partly revolutionary and reformist economist. He has ideas stemmed from
hypothesis unlike to dominant economic thought. If we think all of these factors together, we can easily
tell that he affected economists’ way of thinking. The best proof of that is being guidance and also being a
pioneer for many studies.
Key Words: Institutional Economics, Market Economy, Neoclassical Economics, Preoccupation
Economy
Giri"
ktisadi dü üncenin geli imi öncü iktisatç lar n katk lar na ba l d r. Bu
iktisatç lar n katk lar devrimsel karakterde olabilece i gibi reformist karakterde de
olabilir. Galbraith iktisadi dü üncenin geli imine reformist nitelikte katk yapan bir
iktisatç d r. Reformcudur, çünkü iktisadi ak mlar n bütün görü lerine tamamen ve
mutlak anlamda inanmak yerine sorgulay c , ele tirici ve de i tirici bir perspektifle
yakla maktad r.
ktisadi geli ime yapt
katk lar de erlendirildi inde Galbraith’ n katk lar n n
neden incelendi i sorusunun cevab ortaya ç kar. S k s k vurguland gibi Galbraith
Yrd. Doç. Dr., Kocaeli Üniversitesi Meslek Yüksek Okulu Muhasebe Bölümü.
SBArD
Mart 2011, Say 17, sh. 103 – 113
iktisadi dü üncenin geli imine katk da bulunan iktisadi ak mlar n hiçbirine tam olarak
girmez. Kendine özgün bir dü ünce sistemi vard r.
Bu çal man n amac Galbraith’ n iktisadi dü üncenin de i imine ve geli imine
yapt katk lar incelemektir. Galbraith, iktisad n tarihine dair bir fark ndal k olmadan
iktisad n da anla lamayaca n savunur. Çal mada iktisad n tarihinde Galbraith’ n
dü üncelerine kaynakl k eden olas iktisadi dü ünce ak mlar incelenmektedir.
Galbraith, e itsizli i do al bir olay kabul eden Klasik ktisadi Dü ünce’den ve
s n rl bir milli gelir bölü ümünde s n flararas çat may öngören Radikal ktisadi
Dü ünce’den çok uzakt r. Üretim sorununu çözen kapitalist toplumun, gerekli
müdahalelerle bölü üm ve i sizlik sorunlar n da çözebilecek yeterlilikte oldu una
inan r. Galbraith kapitalizmin yap s ndaki de i meler ve bunun do urdu u sorunlar n
çözülmesinde Keynesyen ktisadi Dü ünce’nin getirdi i iktisat politikas araçlar n n
niçin yetersiz kald n n bilincindedir. Galbraith’a göre piyasan n görünmeyen eli
yerini, güçlü al c larla sat c lara ve sendikalara b rak nca, kapitalizmde bir planlama
sistemi ortaya ç kmaktad r. Bunun yan nda Galbraith, ekonomik sistemin sürekli
biçimde iyile tirilmesini sa layacak sosyal reformlar uygulamadan, kapitalizmin
ya ayamayaca görü ündedir.
Galbraith, Klasik ktisadi Dü ünce’nin, iktisad , kurumsal yap lardan
soyutlayarak, bu soyutlamalar n zaman ve mekân boyutu olmaks z n geçerli olaca n
savunmas na kar olu an tepkilerin öncülerindendir. Bu yönüyle Galbraith’ n Kurumsal
ktisadi Dü ünceye katk lar yads namayacak derecede önemlidir. Bunun yan nda
çal man n bu bölümünde Kurumsal ktisadi Dü ünce’ye temel olu turan görü leri öne
süren Veblen’in Galbraith üzerindeki etkisi irdelenmektedir. Galbraith’ n yerle ik
iktisada yönelik ele tirilerinde büyük ölçüde Veblen’den etkilendi i aç kt r. Bunun
yan nda Veblen’in iktisad , iktisadi kurumlar inceleyen bir bilim olarak tasarlamas
Galbraith’ n iktisadi dü üncesinin geli imine önemli bir kaynak olu turmaktad r.
Galbraith, ekonominin olmad
yerde ve zamanda iktisadi dü üncelerin
öneminin olmad n vurgular. Ekonomik sistemin i leyi i, geli imi, aksakl klar ve
evrimi Galbraith’ n iktisadi dü üncesinin olu umunun ç k noktalar d r. Bu ba lamda,
bu bölümde Galbraith’ n iktisadi dü ünceye getirdi i yenilikler ve kavramlar
aç klanmaktad r. Ayr ca Galbraith’ n yerle ik iktisad n varsay mlar na yönelik
ele tirileri ve ekonomik yap ya ili kin görü leri ele al nmaktad r.
ktisat biliminin insan göz ard ederek geli mesi Galbraith’ n en çok ele tirdi i
konudur. O, iktisad insanc lla t rman n önemini vurgulamaktad r. Ayr ca, kapitalist
sistemin olumsuzluklar n ortaya koymakla birlikte bu sistemin y k lamayaca n n,
ancak sosyalist sistemden baz önermeler alarak karma bir sistemin olu turulmas
gerekti inin bilincindedir. Piyasa sisteminin ve planl sistemin olumlu ve olumsuz
yönlerini ortaya ç kararak ortak bir payda da sistemin süreklili in sa lanaca
görü ündedir.
Geleneksel Bilgelik Ele"tirisi
Galbraith’in ekonominin i leyi eklini ve sürdürülen iktisat politikalar n
anlayabilmenin geleneksel bilgelik ile oldukça zorla t n ifade etmektedir. Geleneksel
bilgeli in iktisat teorisinin büyük irketlerce biriktirilen iktisadi gücü gizlemek ve ihmal
etmekte oldu unu öne sürmekte ve bu aç dan geleneksel bilgeli i ele tirmektedir.
104
Sema YILMAZ GENÇ
Politikac lar ise kamu ç karlar yerine, büyük irketlerin hedefleriyle bütünle mekle
suçlamaktad r. Meslekta lar n ise gerçek dünyay anlamayan, insan iktisadi analizlerde
önemsemeyen bunun yerine matematiksel analizlerle u ra an akademisyenler olmakla
ele tirmektedir.
Galbraith, fikirlerin serbest b rak lmas için tüm muhalif fikirleri d layan ve
ekonominin çal ma eklini anlamaktan al koyan genel kabul görmü hegomanyan n
sorgulanmas n n gerekti ini tart maktad r.
Galbraith’a göre yerle ik iktisadi yakla m birçok modern konuya aç kl k
getirememektedir. Bunlar (Dunn and Pressman, 2005:197):
• Özel mallar n a r üretimi ve kamu mallar n n eksik üretimi
• lgisiz ürünlere yönelik olan gereksiz teknik yenilik
• Sosyal sorunlar iyile tirecek olan ekonomik büyümenin sa lanmas
• De i ik sektörler ve insanlar aras nda giderek bozulan gelir da l m
• Yüksek ve dü ük ücretli sanayiler aras nda süregelen ay r m
• Modern irketlerin ve uluslararas kurumlar n kamuoyuna olan duyars zl klar
• Ekonominin geni koordinasyon bozukluklar
• Süregelen enflasyon ve deflasyon korkusu
Galbraith, 20. yüzy l n ikinci yar s ndan sonra ekonominin en önemli
kurumlar n n, ba ta irketlerin, nas l bir yap ya kavu tu unu ara t r r; bu de i menin,
görünmeyen el’le i leyen Smith’in gözledi i kapitalizmin i leyi ini nas l de i tirdi ini
irdeler. Galbraith’in gelenekçi kuram konusundaki fikirleri, üzerinde durmay
gerektirecek kadar ilginçtir. Geleneksel bilgelik diye nitelendirdi i kurumsal sistemler
konusunda öyle söyler (Galbraith, 1963:19):
Bu fikirleri yaratan adamlara çok sayg m olsa da, iktisad n temel fikirlerini hiç
önemsemiyorum. Toplumsal bilimlerin en süt düzeyinde, eski bir gerçe i yeni bir
biçimde söylemeye çok de er verilir; önemsiz ele"tirilerde pek bir benimsenir. Ayr nt
üzerinde hararetli tart "malar, genel çerçevenin do rulu una yönelen ele"tirileri yersiz
bulup bir tarafa itmeyi sa lar. Ayr ca genel kabul bulan fikirler, zamanla,
tart "malardan yararlanarak gittikçe i"lenmi" hale gelir. Bunlar n geni" bir literatürü,
hatta bir efsanesi vard r. Öyle ki, savunucular , ele"tiricilerin geleneksel bilgeli in
inceliklerini kavrayamad klar n söyleyebilir… 'üpheciler, eskiden yeniye çabucak
geçme e ilimleri dolay s yla saf d " b rak l rlar.
Geleneksel bilgeli in dü"man , fikirler de il, olaylar n gidi"idir… Çünkü bunlar
kendini, yorumlamak zorunda oldu u dünyaya de il de, seyircilerinin, o dünya
hakk ndaki görü"lerine uydurur… Geleneksel bilgelik, öldürücü darbeyi, modas geçmi"
fikirleri bir olay çözümlemekte yetersiz kald
zaman yer. Dünyayla ili"kisini
kaybetmi" fikirlerin, eninde sonunda kaderi budur.
Galbraith’a göre büyük irketler güç ve egemenliklerini geleneksel bilgelik
sayesinde sürdürür (Galbraith, 1973:313-314). Gücü anlamak piyasay kontrol etmek ve
onun yerine geçmek isteyen bir kurum olan büyük irketleri anlamada önemlidir. Çünkü
bürokrasi üzerindeki etkisini geni letmek isterler. Galbraith gücün ayr ca sosyal
de i imi kolayla t ran fikirler olarak ortaya koymaktad r. Galbraith gittikçe modas
geçen iktisadi fikirlerin sosyal politikalar büyük irketlerin güç yap s n destekleyecek
ekilde yanl bilgilendirdi ini dü ünmektedir (Reisman, 1990:733-760).
105
SBArD
Mart 2011, Say 17, sh. 103 – 113
Firmalar üzerine yanl fikirlerin devam da dev irketlerin hiç de önemli
olmayan ve de gereksiz ürünler üretmelerine ra men prestijlerinin devam etmesine
neden olur(Galbraith, 1963:45). Piyasa ve irket aras ndaki ili ki hakk ndaki yanl
fikirler uygun düzenleyici tepkileri de gizlemektedir. Yani yanl fikirler dev irketlerin
regülasyonlara kar direnmesine yard mc olmaktad r ki bu da ulusal güvenlik için
zararl d r (Dunn and Pressman, 2005:161).
Politikada Liberalizm, Ekonomide Devletçilik Anlay+"+
Liberal ö reti tümdengelimci, soyutlay c ve ak lc (rasyonalist) yönteme
dayanarak teorilerini kurar. Kapitalizmin evrenselli i ve laisser faire’le ilgili sonuçlara,
bu yöntem yoluyla var r. Oysa, tümdengelim yerine tümevar m, soyutlama yerine tekil
olgular n incelenmesini; bireyci davran lar n ak lc l yerine, böyle olmad n kabul
eden farkl yöntemler uygulanabilir. Bu yöntemlerle de, kapitalizmin evrensel
olmad ndan kapitalizmin yergisine, laisser faire’in yerine devlet müdahalesinin
savunulmas na kadar, farkl sonuçlara var labilir (Kazgan, 1978:188).
Galbraith, pragmatik felsefeye uygun bir yöntemle, denemeyi esas kabul eder,
gelenekleri ele tirir, reformu destekler. Çal malar nda sistemli teoriler kurmak yerine
gelenekleri, davran lar ve kurumlar inceler. Amac , mutlak olan n alt ndan göreceli
olan n, mekanizman n alt ndan yap lar n, iktisadi olan n al ndan toplumsal güçlerin
ortaya ç kmas n ortaya koyar. Mutlak iktisat kanunlar n varl n reddelip, devlet
müdahalecili ini ve yeri geldi inde yol gösterici planlamay kabul eder.
Liberal dü üncede devlet, piyasa ko ullar na uyulmas n , parasal istikrar n, bütçe
dengesinin, toplumsal yap n n ö eleri için yararl bilgilerin da t m n sa lamak,
toplumsal ili kilerin bar ç ve genel ç karlara uygun bir biçimde düzenlenmesini
güvence alt na almak, d ar ya kar ulusun ç karlar n korumak, toprak bütünlü üne
sayg gösterilmesini sa lamak, mal ve ki ileri hukuka uygun biçimde güvence alt na
almakla yükümlü bir kurumlar bütünüdür. Devle, hakemlik eden ve genel ç karlar n
özel ç karlara üstün gelmesini sa layan bir kurumlar bütünüdür (Bremond ve Geledan,
1984:151).
Liberal iktisatç lar , tüm özgürlükçü söylemlerine ra men esasen iktisadi
liberalizmin siyasi liberalizmden önce geldi ine inan rlar. Galbraith, liberal iktisatç lar n
tam tersine siyaseten liberalizmi, iktisaden de belli bir devletçili i savunur.
Liberalizm dü üncesine göre ekonomik etkinli in güdüleyicisi, her bireyi Adam
Smith'in1 deyimiyle sanki görünmez bir el gibi toplulu un ç kar na hizmet etmeye
1
ngiltere’de Sanayi Devrimi patlarken ya ayan Adam Smith’in (1723-1790) serbest piyasan n (tam)
rekabet artlar alt nda sa lad
yararlar , görünmeyen el ile kuramla t rd , ktisat’ n böylece
bilimle me yolunda ilk ad m att
kabul edilir. Smith’in görünmeyen el ile savundu u uydu:
“Bireyler kendi ç karlar n izlerken, sanki görünmeyen bir el ile güdülüyormu gibi, öyle i ler yaparlar
ki, ayn zamanda bütün toplumun ç kar yla uyumlu i leri yapm olurlar.” Smith’in bu sav , iktisat
kuram n n temel rehberi oldu, Neo-klasik iktisad n matematiksel dil ile statik tam rekabet artlar gibi
gerçek dünyada bulunmayan varsay mlar alt nda ispatlad
ve böylece serbest piyasay hakl
gösterebildi i bir sava dönü türüldü. Smith, gerçekte bir ahlak filozofu idi; “Milletlerin Zenginli i”
ba l kl , ktisat Biliminin ba lang c say lan kitab n yazmazdan önce, “Ahlaki Duygular Kuram ”
ba l kl bir di er kitap yazm , Glascow Üniversitesinde de Ahlak Felsefesi dersleri vermi ti.
Ayd nlanma ça n n yeti tirdi i bir ki i olarak Orta Ça de erler sistemine de, merkantilizmin
k ymetli madenleri (alt n, gümü ) ülkenin zenginlik kayna
sayan anla y na da kar yd .
106
Sema YILMAZ GENÇ
yönelten, ki isel ç kar n doyurma güdüsüdür (Kazgan, 2007:10-11). Bu dizgenin
düzenleyici mekanizmas yar mad r: her çal ma dal ndaki say s z i letmelerin
giri tikleri yar ma. Her i letme, özgür ve yar mac pazarda istem ve sununun do al
sonucu olan fiyatlara boyun e er. Hiçbiri pazardaki fiyatlar etkileyemez. Böyle bir ey
denetleyicinin denetlenmesi olur. Yar man n düzenleyici gücü, her türlü devlet
kar mas n d lamaktad r. Kabul edilebilir tek kar ma, yasa ve düzene sayg y sa lama
ve ulusal savunmayla s n rl d r. Hükümet ne kadar az hükümet ederse, o denli iyidir.
Pazar ve yar ma olanak bulunabilecek en iyi düzeni sa lad na göre, neye mal olursa
olsun bunlar korumak gerekir. De i im alan ne denli geni lerse yar ma o ölçüde canl
olacak ve pazar o denli güçlenecektir. Böylece i lerde de daha büyük ölçüde
uzmanla maya gerek do acakt r: verimlili in öbür ad olan i bölümü artacakt r. Bu
düzen özgür-de i im, onsekizinci yüzy l n laissez faire, laissez passer ilkesi üzerine
kuruludur (Galbraith, Salinger, 2002:46-51).
Pazar, devletin her eye gücü yeten düzenleyici gücü alt nda üreticilerle
tüketicilerin kar la ma yeridir. Pazar toplumun tüm önemli gereksinimlerini giderir.
Devlete önemsiz ve kimi kez a a lanan bir rol verilir. Ekonomi, siyasetten ar nd r lm
bir siyasal ekonomi olur.
Galbraith, geli mi ülkelerin özel kesim arac l yla belli bir refah seviyesine
ula t n , ancak buna kar l k kamu mallar n n miktar ve kalitesinin, bu refah düzeyi
ile çeli kili bir ekilde zay flad n ileri sürer. Kamu kesiminin üzerine dü eni
yapmamas sebebiyle piyasa ekonomisinin d sall klar n n iyice d a vurdu unu, ortaya
ç kan maliyetlerin toplumun özellikle nispeten zay f kesimlerinin üzerine y k ld n öne
sürer (Galbraith, 1963:157). Saf bir bireyselci toplum anlay yla, toplumun en anss z
kesimlerini, ihmal etmek ve onlar umutsuzluk içinde b rakmak sa l kl bir muhafazakâr
strateji olmad görü ündedir.
Galbraith’a göre politikada liberalizm dü üncesi geçerli olacaksa kararlar n
özgür bir platformda al nmas sa lanmal ancak bu özgürlü e ra men bu kararlar
denetlenebilir olmal d r.
Galbraith’a göre, kar koyucu güç ekonominin her taraf na yay l rsa, iktisadi
geli meye de hizmet eder. Ancak kapitalizm bu yap s yla kendili inden optimal artlar
sa layamaz; devletin piyasaya müdahalesi gereklidir.
Galbraih’a göre iktidar sorunsal ndan kopuk bir iktisat biliminin anlam ve
uygunluktan yoksunlu u aç kt r (Galbraith, 2004:7). nsan n sonsuz arzular aras nda en
güçlü olan iktidar arzusudur. Modern toplumun zihni yap s , cayd r c iktidarla
ödüllendirici iktidar daima aç k bir s n rla ay r r. Yoksul toplumlarda korkuyla sa lanan
itaatle, ödüle sa lanan itaat dereceleri bak m ndan birbirine yak nd r.
Ücretlerin art r lmas n ya da vergilerin dü ürülmesini savunman n d nda bu
seviyede bulunan birinin, çal mas n n ücretiyle orant l oldu unu ya da ücretinin
dü üklü ü yüzünden, elinden geleni yapmad n söylemesi, ho görüyle kar layamaz.
Görünmeyen eli üretimi/verimlili i, insan eme ini, bu eski anlay y kmak ba lam nda çal malar na
içermi ti. görünmeyen el deyi ini de söz konusu iki kitab n n her birinde sadece birer kere kullanm t .
Bugünkü dev sanayi ve hizmet irketlerinin varl n n söz konusu olmad , monopollerin devletin
verdi i ticari imtiyazlarla do du u bir dönemde yaz yordu; yazarken de, devletin monopolleri
denetlemesi ve ekonomi ile toplumun alt yap s n üretmesi gerekti ini vurgulamaktan geri kalmam t .
107
SBArD
Mart 2011, Say 17, sh. 103 – 113
Devlet hizmetlerinde de durum böyledir. Ekonomik ve sosyal kalk nm l k, iktidar n,
toplumda cayd r c iktidardan parasal ücret eklindeki ödüllendirici iktidara
evrimlenmesine nas l yol açm sa, ayn ekilde onu art k iknaya ya da artland rmaya
gittikçe daha çok bel ba lamaya götürmektedir.
ktidar n üç kayna vard r: Ki ilik, mülkiyet ve örgüt. ktidar n bu üç
kayna ndan her biriyle özgül araçlardan biri aras nda imtiyazl bir ili ki vard r: örgüt,
artland rmaya, mülkiyet ödüllendirmeye imkân sa lar. Ki ilikse cayd r c güçle uzun
y llar süren köklü bir ili ki içindedir.
Mülkiyete ve ki ili e dayal iktidar n çökü ünü, örgütün yükseli ine ba lamak
gerekir. Bu iki iktidar eklinin örgüte dayal iktidar önünde büyük ölçüde geriledi i,
devletlerin durumu da bunu göstermektedir. ktidar n diyalekti ine uygun olarak bu
olgu, s k s k devlet bürokrasisinden yak nmalarda ortaya ç kan direnme, antipati ve
öfkelerin do mas na yol açar. Bunu da yine, devasa yönetim ayg t n n mülkiyet ve
ki ili i, karar mercilerinden uzakla t rd
ça da büyük firmalar n durumu
do rulamaktad r.
Örgütün imtiyazl arac ikna ya da artland rma, subjektif bir karaktere sahiptir.
Uartlanma ya da ikna etkisiyle kimi fikirlere, gönülden boyun e en ki i, bu boyun e i in
bilincinde de ildir: bu boyun e i , kendi kaanatinin sonucu oldu u için ona normal ve
do ru görünür. kna ya da artland rmay uygulayan ki i için de itaatin elle tutulur
hiçbir objektif belirtisi yoktur. ktidar, özellikle kayna n örgütten ald nda hiç de
basit ya da tek anlaml de ildir. Bir örgütün iç yap s incelendi inde, onun iktidar na
getirilen tüm s n rlar, yeterince bilinmez. Çünkü, kimileri ba kalar n n itaatin, kendi
iradeleri lehine elde etmeye giri irlerse, bu ba kalar da söz konusu itaat ettirme
giri imine direnmeye çal r2 (Galbraithi 2004:73).
,ktisad+ ,nsanc+lla"t+rman+n Önemi
ktisatç lar bireyi süreç içerisinde bir çal ma olarak de il veri olarak al rlar.
Özellikle, bireyi bir tercihler bohças olarak de erlendirirler ve bireyleri e it uyumcular
olarak telaki ederler (Marglin, 1999:123).
Galbraith öyle der (Galbraith, 2004:15):
+ktisatç lar ekonomik sistemi bir makineye benzeterek tan mlamaya çal " rlar.
Hammaddelerle beslenen, i"çilerce çal "t r lan, sermaye sahiplerinin mülkiyetinde olan,
devletin, büyük toprak sahiplerinin, kapitalistlerin ve i"çilerin genel olarak korkunç bir
e"itsizlikle ürünlerini payla"t klar bir makine…
ktisad n bu ekilde makineyle özde le mesi Galbraith’ rahats z etmektedir.
Galbraith, iktisad insanc lla t rmak için çaba harcamaktad r.
Galbraith, Klasik ktisat dü üncesinin, bireysel davran güdüsü olarak ki isel
ç kar n gösterilmesine kar ç kar. ktisat teorisinin insanlar , zevk-zahmet hesab yapan
yarat klar saymas n gerçekd
bulur. Ça da ruhbilim bireylerin al kanl klarla,
içgüdüsel e ilimlerle yönetildi ini gösterirken, iktisat teorisinin, faydac felsefenin
zevk-zahmet denklemini kabulü, yanl bir ruhbilim kulland n gösterir.
Galbraith, Klasik ktisat’ n mutlak kanunlar na, toplumsal kurumlar n
göreceli iyle kar ç kar. Klasik ktisat’ n temelinde maddi ç kar oldu u için, insan
2
Galbraith bu duruma +ktidar Yan lsamas demektedir.
108
Sema YILMAZ GENÇ
önemini kaybeder, tabii kanun, teorinin temelinde oldu u için de, toplumdaki evrim
ihmal edilir. Mant ksal anlamda tutarl kanunlar kurmu olsalar da Klasik ktisatç lar,
s nai geli menin gerçeklerini görmezler. Bu sistem, kayna n insan dünyas ndan almaz.
ktisad n, insan göz önünde tutmas , kayna n insandan almas gere i Galbraith için
önemlidir.
Piyasa Ekonomisinin Aksakl+klar+
Piyasa zay fl n n en klasik örne i, ki inin kendi eme ini satmas durumudur.
Sendikalar i çinin pazarl k zay fl n biraz güçlendirerek sayg nl k kazan r ve bunu
yaparken devletin deste ini al r. Sendikalar n etkin olmad yerde, asgari ücret yasalar
kurtar c olur ve bireyin emek piyasas ndaki zay fl n gidermeye yard mc olur. Bunlar
piyasa sisteminin zay fl na çare bulmak için ihtiyaç duyulan çabalar n niteli ini ve
kapsam n tan mlamaktad r (Galbraith ve Stanislav, 45).
Bunun anlam Galbraith’a göre öyledir (Galbraith, 2004:278-279):
+steksiz de il, edilgen de il, güçlü ve zorlay c destek sunulmal ve piyasa
gücünün art r lmas sa lanmal d r. Ak lc ve adil bir ekonomide ihmal edilmi" zay f
gruplar n aran p bulunmas , böyle bir gücü edinmelerine yard mc olunmas gerekir.
Kalabal k, küçük ve zay f olanlar n toplu eylemini suçlayan de il, destekleyen bir
kamuoyu bulunmal d r.
Burada amaç piyasa ekonomisinin aksak ve zay f yönlerini ortadan
kald rmakt r. Piyasa sistemine gelirde istikrar ve pazarl k gücünde yükselme sa layarak
durum düzeltilebilir. Bunun için unlar yap labilir (Galbraith ve Stanislav, 45):
•
Küçük i adamlar n n birle ip fiyatlar n ve üretimlerini istikrara
kavu turma çabalar na antitröst yasalar n yasaklar ndan genel ba kl k tan nmal d r.
•
Piyasa sistemindeki fiyatlara ve üretime do rudan devlet düzenlemesi
getirilmeli
•
Piyasa sisteminde sendika örgütlenmesine güçlü ve etkin te vik
sa lanmal
•
Asgari ücret kapsam geni letilmeli ve büyük bir art getirilmeli
•
Uluslar aras mal hareketlerinin düzenlenmesi ve piyasa sisteminde tarife
korumac l konusunda dikkatle gözden geçirilmi bir bak aç s getirilmeli
•
Piyasa sistemine devlet taraf ndan e itim, sermaye ve teknoloji deste i
sunulmas yolunda güçlü bir te vik sa lanmal
Kamu bilinçlenmesi ve devletin özgürle mesi kavram varoldu u zaman,
kamusal eylemin gerçekle mesi ve bu ba lamda baz önlemlerin al nmas zorunlu hale
gelir. Bu önlem öyle s ralanabilir (Galbraith, 2004:273-274):
•
Ekonomik sistemin içinde güçleri e itleme önlemleri al nmal
•
Ekonomik sistemin içinde beceriye do rudan e itleme önlemleri al nmal
•
Piyasa sistemiyle planl sistem aras nda ve planl sistemin kendi içinde
gelir e itli ini sa lay p e itsizlik e ilimini saf d b rakmas umulan önlemler al nmal
•
Planl sistemin amaçlar n , çevre aç s ndan, kamu amaçlar yla tutarl hale
getirme önlemleri al nmal
•
Kamu fonlar n n planl sistem amaçlar ndan farkl olan kamu amaçlar na
harcanmas n sa layacak kontrol önlemleri al nmal
109
SBArD
Mart 2011, Say 17, sh. 103 – 113
•
Planl sistemin sistemsel deflasyon ve enflasyon e ilimlerini saf d
b rakacak önlemler al nmal
•
Sanayiler aras e güdümü sa layacak önlemler al nmal
Kayg+ Ekonomisi
Birçok iktisadi analiz demokratik süreç ve piyasa arac l yla topluma ba l olan
bir irket görü ü sa lamaktad r. Bu da ekonomi biliminin daha az bilimsel aç klama
daha çok inanç sistemi gibi görünmesini sa lar. “Ekonomi art k bilim de ildir, inanc
bir bilim olarak savunan yararl bir inanç sistemidir” (Galbraith, 1971:59).
Güç ve de i im çal mas ndan kaçarak ekonomistler sosyal geli ime
odaklanmada ba ar s z olmaktad rlar. Galbraith’a göre Neoklasik teori ekonomiyi
politik olmayan konu olarak ele alarak gerçek dünyayla olan ili kisini yok etmektedir
(Galbraith, 1977:2). Bu durum ekonomik yap lanma sürecinde kayg yaratmaktad r.
Yerle ik iktisadi sistemin son s nav , ça n n kayg lar na k tutup tutmamas
olabilir. nsanlar ivedi olarak nitelendirdi i sorunlar aç klayamamas , ekonomik
uygulamalara yönelik ele tirilere tam bir kar l k verememesi ve en önemlisi siyasi
tart malarla ba lant s n n aç k olmamas gibi olumsuzluklar n var olmas sisteme kar
kayg uyand r r.
Süregelen ekonomik sistem, yetersiz üretim alanlar n kabul etmektedir. Bu
alanlar monopol ve oligopol karakteri ta yan sanayilerdir. Ama mant ks z biçimde a r
üretim yapan sanayilerin, tipik oligopol örnekleri oldu u gözlemlenince bu aç klaman n
geçerlili ini yitirdi i görülmektedir. Geri kalan için sistemin aç klamas öyledir
(Galbraith, 1990:220-221):
Tüketici sat n alaca mallar n da l m n bir iç iradeye göre ayarlar ve bunu
öyle yapar ki, çe"itli mal ve hizmetlerden elde etti i doyum marjinal olarak e"it k l r.
Galbraith bu dü ünceyi ele tirir. Ona göre ekonominin ihtiyaca göre i lemesi
e itlikten yoksundur. Bunun nedeni, kaynaklar örgütleyen, tüketicileri ve devleti
ihtiyaçlar n ne oldu una ikna eden gücün, piyasa sistemiyle planl sistem aras nda e it
olmayan biçimde da t lm bulunmas d r. kna olmayanlar için bu durum da kayg
yarat r.
Ekonomik sistemin kamu hizmetlerinde ki e itsiz da l m da endi e yarat r.
Gereksiz kamu harcamalar yap lmakta fakat en önemli kamu ihtiyaçlar için, topluma
en büyük rahatl ve yarar getirecek harcamalar sürekli k tl k içindedir.
Di er bir kayg uyand ran durum gelir da l m ndaki e itsizli inin ortadan
kald r lamamas d r. Bunun yan nda sistem, ekonominin de i ik kesimlerinde çal an
i çilerin geliri aras nda kal c bir farkl l k beklentisi yaratmaktad r. Sistemin
bünyesinden gelen u etkenler, sonucun böyle olaca izlenimini vererek kayg yarat r
(Galbraith, 2004:223-224):
•
Planl sistem, sendikalarla çat mas n çözümlemek için ücret art
isteklerini, bu arada, üretim kazançlar ndan bir pay vermeyi de kabul etme e iliminde
iken piyasa sistemi bunu yapacak güçten ve üretim gelirlerinden yoksundur.
•
Planl sistemin kendi fiyatlar ve maliyetleri üzerindeki kontrolü, piyasa
sistemine mal satarken ve oradan mal al rken uygulad fiyatlar için de geçerlidir. Bu
durum, piyasa sistemiyle aras ndaki ticaret hadleri üzerinde ona büyük bir kontrol gücü
110
Sema YILMAZ GENÇ
sa lamaktad r. Ticaret hadlerinl düzenleyebilecek durumda olunca, do al olarak piyasa
sistemine uygulad al ve sat fiyatlar n da kendi avantaj na çevirecektir.
•
Bu avantaj art ran bir nokta da, piyasa sistemindeki küçük giri imcinin
i ini sürdürebilmesinin k smen kendi ücretini dü ürebilmesinden, k smen de
sendikalar n o kesimde çok olmamas ve varsa bile fazla atak olmamas nedeniyle,
aras ra i çilerinin ücretini dü ürebilmesindendir. Bu uygulamay devlet de
onurland rmakta, giri imcinin kendi kendini sömürmesi elveri li toplumsal erdem
taraf ndan takdir edilmektedir.
•
Enflasyonu durdurma önlemleri, geçmi te uyguland
haliyle, piyasa
sistemindeki talebi, fiyatlar ve geliri dü ürmektedir. Planlama sisteminde fiyatlar
kontrol alt nda, ücretler de güçlü sendikalar n onay na ba l d r. Bu nedenle ekonominin
bu kesiminde talebin k s lmas n n etkisi ancak üretimde ve istihdamda görülür.
Çal may sürdüren i çilerin geliri, fazla mesai d nda dü mez. Yüksek i sizlik durumu
nedeniyle de, piyasa sisteminin i çilerinin daha yüksek ücret ödeyen planl sisteme
geçme ans azal r.
Planl sistemin, özellikle de teknostrüktürün, yüksek e itim niteliklerine sahip
personele ihtiyac vard r. Mühendisler, di er teknisyenler, muhasebeciler, avukatlar,
istatistikçiler, bilgisayar programc lar ve benzer personel aranmaktad r. Piyasa
sisteminde, aranan e itim gerekleri ise geleneksel olarak çok daha dü ük olagelmi tir
E itim sisteminin niteli inde bu fark da vard r. Buna ek olarak piyasa sisteminin baz
kesimleri geçmi te büyük ölçüde siyah ve Meksikal i çilere dayanmaktayd . Yetersiz
e itim, rk ayr m , bir de geleneksel tar m bölgelerinden sanayi bölgelerine göçme
ihtiyac birbirine eklenince, piyasa sistemiyle planl sistem aras ndaki ücret farkl l n n
daha da büyümesine yol açar.
Sonuç
Galbraith’ n hiçbir iktisadi ak ma tam olarak girmedi i, özgün, k smen devrimci
ve reformcu bir özellik sergiledi i sonucuna var lmaktad r. Galbraith’ n katk lar n n
birçok çal maya k tutmas ve yönlendirmesi, iktisada kazand rd
kavramlar ve
kendine özgü, ele tirici ve sorgulay c dü ünce tarz ile Galbraith’ iktisadi dü ünce
tarihinde önemli bir yer almaktad r (Y lmaz, 2009).
Galbraith, yerle ik iktisat teorisini büyük irketlerce biriktirilen iktisadi gücü
gizlemek ve ihmal etmekle ele tirir. Politikac lar ise kamu ç karlar yerine, büyük
irketlerin hedefleriyle bütünle mekle suçlam t r. Meslekta lar n ise gerçek dünyay
anlamayan fakat matematiksel analizlerle u ra t klar için ele tirir. Galbraith, fikirlerin
serbest b rak lmas için tüm muhalif fikirleri d layan ve ekonominin çal ma eklini
anlamaktan al koyan genel kabul görmü hegomanyan n sorgulanmas n n gerekti ini
tart r.
Galbraith’a göre; özel mallar n a r ve kamu mallar n n eksik üretimi, sosyal
sorunlar iyile tirecek olan ekonomik büyümenin sa lanamamas , giderek bozulan gelir
da l m , yüksek ve dü ük ücretli sanayiler aras nda süregelen ay r m, modern
irketlerin ve uluslararas kurumlar n kamuoyuna olan duyars zl klar , ekonomideki
geni koordinasyon bozukluklar ve bunun neden oldu u ekonomik kontrolsüzlük
111
SBArD
Mart 2011, Say 17, sh. 103 – 113
(Y lmaz, 2009:), süregelen enflasyon ekonomik sistemin en önemli sorunlar d r ve
yerle ik iktisadi dü ünce bu sorunlara çözüm üretememektedir.
Galbraith’ n çal malar nda birçok anahtar tema göze çarpar: Büyük irketlerin
elinde tuttu u ekonomik gücü tan mlar. De i en endüstriyel yap y ve onun sonuçlar yla
politika uygulamalar n analiz ederken ekonomistlerin yanl inan lar n oldu u kadar
verili fikirleri kabul etmedeki psikolojik e ilimlerini inceler. Bunu yaparken de
alternatif bir teorik yap olu turmay dener. Galbraith’ n e itimin önemi ve yoksullukla
ilgili sorunlar çözmede be eri sermayenin geli mesine yapt vurgu daha önceki be eri
sermaye teorisinin temsilcisi gibidir.
Galbraith, ekonomik ve sosyal refah tahmin etmek için geleneksel ekonomik
büyüme önlemlerini tart an ilk iktisatç d r. Galbraith üretilen ve sat lan ürünlerin bir
ço unun önemli ihtiyaçlar kar lay p kar lamad n tart maya açar. Galbraith çevreyi
kirleten, tüketici ihtiyaçlar n yöneten ve maniple eden ve nükleer silahlar gibi sivil
toplumu korkutan mallar da GSY H hesab na dâhil edilirken, daha temiz çevre, bo
zaman ve güvenli sokak gibi istekler GSY H hesab na dâhil edilmedi ini de ekler.
Galbraith’ n firma, devlet ve güç aras ndaki ili kiye odaklanmas yla Galbraithgil
Sistem kar la t rmal politik ekonomiye Kurumsal, Radikal, Keynesyen ve PostKeynesyen Yakla mlar n n bir birle imi olarak girer. Bu etkile imin göze çarpan
de i ik özellikleri vard r:
Galbraith göre iktisat teorisi gerçekçi olmal ve gerçek dünyan n genel
özelliklerini tan mlamal d r. Galbraith’ n firma analizi Post Keynesyen’lerin belirsizlik
analiziyle uyum sa lamaktad r. Belirsizli in firma davran
üzerine etkisi üzerine
fikirleri Post Keynesyen firma teorisinin geli mesine katk da bulunur.
Galbraith parasal bir ekonomide efektif talep seviyesinin ekonomik aktivite
seviyesini belirleyece ini kabul eder. Bu dü üncesiyle de Say Kanununu reddeder.
Galbraith finansal sistem ve teknoloji aras ndaki dikotomiye dikkat çeker. Galbraith
modern kapitalizmde salg n olan finansal istikrars zl
kabul ederek, analizini
gerçekle tirir.
Kaynakça
Bremond, Janine ve Geledan, Alain. ktisadi ve Toplumsal Kavramlar Sözlü ü,
(çev.Ertu rul Özkök), Remzi Kitabevi, stanbul, 1984.
Galbraith, John Kenneth ve Menki ov, Stanisla. Kapitalizm, Komünizm ve Birarada
Ya amak, (çev. Özcan Yüksek), Afa Yay nlar , stanbul.
Galbraith, John Kenneth, Salinger, Nicole. Ekonomi Üzerine Hemen Her ey, Pazar
Ekonomisi Masal ve Gerçekler, (çev. Özer Ozankaya), Cem Yay nevi, stanbul,
2002.
Galbraith, John Kenneth. “How Keynes Came to America”, Essays on John Maynard
Keynes, (Ed. Milo Keynes), Cambridge University Press, 1965.
Galbraith, John Kenneth. A Contemporary Guide to Economics, Peace, and Laughter,
Boston: Houghton Mifflin, 1977.
Galbraith, John Kenneth. American Capitalism The Consept Of Countervailing Power,
Boston: Houghton Mifflin Company, 1962.
112
Sema YILMAZ GENÇ
Galbraith, John Kenneth. Amerikan Kapitalizmi, Ekonomik Kuvvetlerin Denkle mesi,
(çev. Yüksel Tav anl , Nuran Ergüven), Nebio lu Yay nevi, stanbul.
Galbraith, John Kenneth. Economic Development, Houghton-Mifflin, Boston, 1964.
Galbraith, John Kenneth. Economics And The Public Purpose, Houghton Mifflin
Company, Boston, 1973.
Galbraith, John Kenneth. Ekonomi Kimden Yana, Alt n Kitaplar Bas mevi, stanbul,
1990.
Galbraith, John Kenneth. Good Society, The Humane Agenda, Houghton Mifflin
Company, New York, 1996.
Galbraith, John Kenneth. ktidar n Anatomisi, (çev. Ramazan Dikmen), Hece Yay nlar ,
Ankara, 2004.
Galbraith, John Kenneth. ktisat Tarihi, Dost Kitabevi, Ankara, 2005.
Galbraith, John Kenneth. Ku ku Ça , Alt n Kitaplar Yay nevi, stanbul, 2004.
Galbraith, John Kenneth. The Affluent Society, Penguin Books, 1963.
Galbraith, John Kenneth. The Economics Of Innocent Fraud: Truth For Our Time,
Houghton Mifflin Books, 2004.
Galbraith, John Kenneth. The Galbraith Reader, Batmam Books, 1979.
Galbraith, John Kenneth. The Nature of Mass Poverty, Harvard University Press,
Cambridge, 1979.
Galbraith, John Kenneth. The New Industrial State, Hamish Hamilton, London, 1967.
Galbraith, John Kenneth; Noam Chomsky; Theo Sommer ve Di erleri. Yeni Dünya
Düzeni, (çev. Kadir Ça layan), A aç Yay nc l k, stanbul, 1993.
Galbraith, John Kenneth; Salinger, Nicole. Ekonomi Üzerine Hemen Her ey, Pazar
Ekonomisi Masal ve Gerçekler, (çev.Özer Ozankaya), Cem Yay nevi, stanbul,
2002.
Kazgan, Gülten. “ ktisat ve Etik”, www. kazgan.bilgi.edu.tr (Eri im Tarihi:09.10.2007).
Kazgan, Gülten. ktisadi Dü ünce, Remzi Kitabevi, stanbul, 1978.
Marglin, A. Stephen. “John Kenneth Galbraith and The Myths Of Economics”, Between
Friends Perspectives On John Kenneth Galbraith, Houghton Mifflin Company,
New York, 1999.
P. Dunn Stephen and Pressman, Steven, “The Economic Contributions of John Kenneth
Galbraith,” Review of Political Economy, Volume 17, Number 2, April, 2005.
Y lmaz, Sema. John Kenneth Galbraith, ktisadi Dü üncenin De i imine Bir Katk ,
Kalkedon Yay nevi, stanbul, 2009.
113
SBArD
114
Mart 2011, Say 17, sh. 103 – 113
CUMHUR YET SONRASI MÜZ K POL T KAMIZ VE BATIYA
YÖNEL M
Emin Erdem KAYA
Özet / Abstract
Bu ara t rmada Cumhuriyetimizin ilk zamanlar ndan itibaren Ulu Önder Atatürk ve dönemin
ileri gelen yöneticilerinin, t pk di er politikalara yakla t klar gibi ink lâpç , ça da ve yenilikçi müzik
politikalar n da bat ile ileti im halinde sürdürmeleri tan mlanmaya çal lm t r. Bunumla birlikte
ulusalc bir yakla mla “Evrensel Ça da Türk Müzi i” modelini olu turmak için yap lanlar da ele
al nm t r.
Ara t rmada ayr ca Cumhuriyet sonras “Türk-Bat Etkile imli Ça da Türk Müzik ,nk lâb ”
yolunda izlenen politikalara damgas n vuran sözlere ve bu sürece katk sa lam ki ilere at fta
bulunulmu tur. Ara t rman n sonucunda yurdumuzda halen izlenmekte olan evrensel nitelikli ulusal
ça da Türk müzi i politikam z ile ilgili yazar n görü lerine de yer verilmi tir.
Anahtar Kelimeler: Türk Müzi i, Bat l la ma
AFTER THE ESTABLISHMENT OF REPUBLIC OUR MUSIC POLITICS AND WESTERN
INCLINATION
In this study, Atatürk and his prominent managers’ music politics whose approach has been in
revolutionary, contemporary and advocate of change ideas tight relation with west like their other works
is aimed to describe since the time of republic. Furthermore their nationalistic views on establishing
contemporary Turkish music models have been discussed.
In this study also refer to some people who contribute to these politics and important messages
that have been said about “Contemporary Turkish Music Revolution with the Turkish Western
Interaction”. In conclusion author’s views on recent nationalist contemporary Turkish music with global
quality which has been followed in country have been taken place.
Key Words: Turkish Music, Westernization
Giri
Cumhuriyetin ilk y llar ndan ba layarak “Kültür” bir kamu politikas arac l yla
devletin önemli bir i levi haline getirilmi tir. Kültürel alan; hedeflenen topyekûn
kalk nma hamlesinin bile kesi olarak alg lanm t r. Devletin kültür ve sanat alan ndaki
bu bask n konumu özellikle müzik politikalar nda aç kl k kazanm t r.1
Kültürel bir olgu olan müzik, kültürün olu mas nda ve biçimlenmesinde önemli
bir yere sahiptir. Toplumsal bütünlü ü sa lay c bir ö e olarak müzik kültürün en
önemli belirleyicisidir. Kültürün en önemli boyutlar ndan, en temel alanlar ndan ve
ba l ca de i kenlerinden biridir.2
1
2
Ö r. Gör., Selçuk Üniversitesi E itim Fakültesi Müzik E itimi ABD.
Süreyya Su, “Türkiye’de Bat l la ma Sürecinin Bir Tezahürü Olarak Müzikte Kimlik Sorunu”,
Toplum Bilim, Say 12, ,stanbul, 2001.
Ali Uçan, “Geçmi ten Günümüze Günümüzden Gelece e Türk Müzik Kültürü”, Müzik Ansiklopedisi,
Ankara, 2000.
SBArD
Mart 2011, Say 17, sh. 115 – 120
Sanat n sözcülerinden biri de müziktir. Tek bir sesle ba lay p, o an saran müzik,
toplumsal heyecan n, payla m n, birlikteli in ve ya am n ortak bir ifadesidir. Bu
ba lamda “müzi in toplumsal görevi gerçekli i yans tmak de il, bu etkiyi
sa lamakt r.”3
, te cumhuriyetimizin ilk y llar ndaki reformist ve ink lâpç anlay la devlet
politikalar na müzik de dâhil etmi tir. Yeni bir ulus devlet kurulmas a amas ndaki bu
dönemde, yüzünü bat ya do ru dönen yönetim anlay “modernle me” çat s alt nda
müzi imizi ve müzik kültürümüzü derinden etkileyecek politikalar izlemi tir.
Cumhuriyet Sonras Müzi"imizde Bat ya Do"ru
Cumhuriyetin ilk y llar nda Türk kültürünün çok renkli ve zengin
materyallerinden ilham alan Atatürk ve dönemin ileri gelenleri, Türk Müzik Kültürü’ne
yepyeni geli im ufuklar açacak, yeni küresel boyutlar kazand racak ve böylece Dünya
Müzik Kültürleri aras nda çok daha sayg n, yayg n, etkin ve seçkin bir konuma
gelmesini sa layacak bir niteli e kavu turmak için, müzi imizde ça da la may hedef
alan politikalar izlemi lerdir.
Cumhuriyetin kültürel devrimlerinin ünlü ideologlar ndan Ziya Gökalp, Ça da
Türk Müzi i için u öngörüde bulunmu tur: “Bu gün üç tür müzik ile çevrelenmi
durumday z, Do u (Osmanl Saray Müzi i), Bat (B.Avrupa Klasik Müzi i) ve Halk
(Anadolu Folk Müzi i) Müzikleri... Daha önce Do u müzi inin kökleri itibar yla milli
müzi imiz olmad n , bize yabanc , hasta eden bir tür oldu unu belirtmi tik. Hâlbuki
ne halk ne de bat müzikleri bize yabanc de ildir, çünkü ilki kültürümüzün, ikincisi ise
yeni uygarl m z n müzikleridir. Öyleyse, milli müzi imizin bu iki müzik türünün
birle iminden do mas kadar do al bir sonuç beklenemez. E er halk müzi inin bize
sundu u örnekleri, bat müzi i (armoni) teknikleri ile çok seslendirirsek “Milli
Müzi imiz” dedi imiz bir olu uma var lm olacakt r.”4
Gökalp’ n formülü, Mustafa Kemal'i derinden etkilemi olmal d r ki neredeyse
ayn formülü, 1934 y l nda, öyle dile getirmi tir : "Bize yeni bir musiki laz md r ve bu
musiki, özünü halk musikisinden alan çoksesli bir musiki olacakt r."5 Nitekim
cumhuriyet kurulur kurulmaz, yeni devletin giri ti i öncelikli projelerden birini, halk
müzi inin derlenmesi yoluyla "milli musikinin yarat lmas " ideali te kil etmi tir.6
Bir halkbilimci olmamas na kar n; Atatürk, gelecekte Türkiye için belirecek
olan kültür emperyalizmi tehlikesini 1934 y l nda sezmi olacak ki; “Ulusal ince
duygular , dü ünceleri anlatan yüksek deyi leri, söyleyi leri toplamak; onlar bir gün
önce genel son musiki kurallar na göre i lemek gerekir. Ancak bu güzeyde Türk Ulusal
Musikisi yükselebilir. Evrensel musikide yerini alabilir.” demi tir.7
Ulu Önder Atatürk ulusun yükselmesi ile müzik sanat n n geli tirilmesi aras nda
bir ilgi kurarak, müzik sanat n n geli tirilmesini de kendine ba l sayarak; “Bir milletin
musiki zevki (be enisi) nazar- itibara al nmad kça (önemsenmedikçe) onun
3
4
5
6
7
Ernst Fischer, Devrim, Sanat n Gereklili i, Payel Yay nlar , ,stanbul, 1995.
Ziya Gökalp, Türkçülü ün Esaslar , (Oransay’ n Türkçeye aktar m ile), Kü Yay n , ,zmir, 1997.
A. Adnan Saygun, Atatürk ve Musiki, Sevda Cenap And Müzik Vakf yay nlar , Ankara, 1981.
Arzu Öztürkmen, Türkiye’de Folklor ve Milliyetçilik, ,leti im Yay nlar , ,stanbul, 1998.
Refik Ünal, Atatürk’ün Sevdi i Türküler, Ba bakanl k Bas mevi, Ankara, 1973.
116
Emin Erdem KAYA
yükseltilmesine imkân olmad n
(olanak bulunmad n ) Montesquieu’dan
okumu tum. Bu çok do rudur ve i te bundan dolay bu sanat n geli tirilmesine kendimi
ba l say yorum”8
Ulu Önder Atatürk’ün müzik devriminin temel ilkeleri u ekilde aç klanabilir;
1. Evrensel, ça da ve çoksesli müzik anlay na yönelmek
2. Türk ulusunun derin ve engin müzik kaynaklar n , özellikle Anadolu folklor
hazinesini, uygar ve ileri müzik yarat mlar ve biçimleri içinde geli tirmek
3. Geleneksel ve Klasik Türk müzi inin de i mez de erlerini korurken,
kötüle en, eskidikçe ve piyasaya sürüldükçe yozla an örneklerini tutucu davran larla
devam ettirmemek
4. Müzikte evrensel, ça da ve uygar kurallar ve biçimleri uygularken, ne Do u
ne de Bat özenticili ine dü meden, özgün ve yeni beste yarat mlar na yönelmek
5. Ulusal anlamda Türk Müzi i’ne çokseslilik, armonizasyon, tüm müzik bilimi
ve gerekli e itimden geçmi yorumculuk gücüyle ula mak
6. Müzik dilinde ve sanatsal seviyede yeri olmayan anlams z, uyduruk türler ve
de ersiz, yoz ve ucuz örneklere paydos demek.9
Ulu Önder Atatürk, Türk toplumunu, ça da uygar toplumlar n yan nda yer
alabilmek için yeni bir sava a, kültür ve uygarl k sava na girmi tir. Türk müzi ini
do ru temeller üzerine oturtmaya çal arak, müzik bilimcileri, sanatç lar , airleri ve
edebiyatç lar dü ündü ü ça da temeller üzerinde yönlendirmekte ve Ulusal Türk
müzi iyle evrenselli i yakalamak için; “Biz Bat n n müzi ini dinledi imiz gibi, bizim
musikimizi de bütün dünyada hürmetle dinlenecek bir halde olmal d r”10
Bu hedeflerin müzik ink lâb m za ilk yans mas ; Osmanl ’da kurulan, bando,
orkestra ve fas l heyetinden olu an Muz ika-i Hümayun, 1924 y l nda Ankara'ya
ta nm ve Riyaset-i Cumhur Musiki Heyeti ad yla Milli Savunma Bakanl 'na
ba lanmas d r.11 Bu kurum 1933 y l nda Cumhurba kanl
Filarmoni Orkestras
olurken ayn sene bando bölümü orkestradan ayr lm t r. Orkestran n efli ine 1935
y l na kadar Zeki Üngör ve Ahmet Adnan Saygun yapm t r. 1935 y l nda
Cumhurba kanl Senfoni Orkestras ad n alan orkestran n efli ine Alman ef Ernst
Praetorius getirilmi tir.12
Yine 1924 y l nda bat l anlamda müzik e itimi vermeyi, müzik ö retmeni
yeti tirmeyi amaçlayan Musiki Muallim Mektebi’nin aç labilmesi ve 1926’da
,stanbul’daki Darülelhan’ n bat müzi i e itimi veren bir konservatuara dönü türülmesi
gibi geli meler Atatürk devrimlerinin müzik kültürü alan ndaki ilk önemli uygulamalar
aras nda yer almaktad r. Müzik ders olarak, resmi bir kimli e kavu mu ve e itim
program içerisindeki yerini alm t r. 1931 y l na ait Milli E itim ders program nda,
müzik dersinin hedefleri k saca: çocuklar n rahatl kla alg layabilecekleri, kendilerinde
müzik zevki uyand rabilecek, basit, söylenmesi kolay ark lar notalar ile okumalar n
8
9
10
11
12
Muammer Sun, Türkiye’nin Kültür-Müzik-Tiyatro Sorunlar , Ajans Türk Kültür Yay nlar , Ankara,
1969.
Selmi Andak, “Atatürk’le Müzik Devrimi”, 21. Yüzy l n Ba nda Türkiye’de Müzik Sempozyumu (1516 Mart 2002), Sevda-Cenap And Vakf Yay nlar , Ankara, 2002.
Utkan Kocatürk, Atatürk’ün Fikir ve Dü ünceleri, Turhan Kitapevi Yay nlar , Ankara, 1984.
Cavidan Selanik, Müzik Sanat n n Tarihsel Serüveni, Doruk Yay nc l k, Ankara, 1996.
http://vatanturk.blogspot.com/2007/11/reformlar-ve-atilimlar.html
117
SBArD
Mart 2011, Say 17, sh. 115 – 120
sa lamak; bu amaçlar gerçekle tirirken okul ark lar n n bat müzi i esaslar na göre, ya
da dönemin ifadesiyle “alafranga makamlarla” yap lm olmas na özen gösterilecek,
sözler, “Güzel Türkçe” yaz l p, çocuklar taraf ndan kolayca anla labilecek düzeyde
olu turulacak, ilk üç s n fta (ilkokul 1,2,3) kulaktan ö retim yap l p, “nota ve nazariyat”
daha sonraki (ilkokul 4,5) ders y llar na b rak lacakt r; biçiminde s ralanm t r.13
,lki 1924’te aç lan Maarif Vekâleti Avrupa s nav yla, 1924-1928 y llar aras nda
yurtd nda müzik e itimi almak, sanatç ve müzik ö retmeni olarak yeti tirilmek üzere
seçilen yetenekli ö rencilerden, ilk olarak 1924’te Ekrem Zeki Ün Paris’e, daha sonra
1925 y l nda Ulvi Cemal Erkin, Cezmi R fk Erinç Paris’e ve Fuad Koray Budape te’ye,
1926 y l nda Necil Kaz m Akses ve 1927 y l nda Hasan Ferit Alnar Viyana’ya, 1928
y l nda ise Ahmet Adnan Saygun Paris’e, Halil Bedii Yönetken Prag’a gönderilmi tir.
,lerleyen süreçte birçok yabanc ülke ve uluslar aras kurulu taraf ndan Türk
hükümetinin emrine ya da belirli ki ilere yurtd nda e itim almak için çe itli burslar da
sa lanm t r. Belirli ko ullarla, kendi bireysel olanaklar yla yurtd nda müzik e itimi
görme yolu da aç k tutulmu tur.14
Daha sonra adlar “Türk Be leri” olarak an lacak olan birinci ku ak Türk
bestecilerinden Ekrem Zeki Ün ve Ulvi Cemal Erkin 1930’da, Ahmet Adnan Saygun
1931’de, Hasan Ferit Alnar 1932’de, Necil Kaz m Akses 1934’te müzik e itimlerini
tamamlad klar çe itli Avrupa ülkelerinden tekrar yurda dönerek Ankara Musiki
Muallim Mektebi'nin ö retmen kadrosuna kat lm lard r.15
Ö renimlerini devlet ad na yurtd nda yapan birinci ku a olu turan bu besteci,
yorumcu, e itimci ve ara t rmac lar, Türkiye’de müzik ya am n n Ulu Önder
Atatürk’ün
öngördü ü
hedefler
do rultusunda
yeniden
biçimlendirilerek
canlanmas nda, yönlendirilip geli tirilmesinde çekirdek kadroyu olu turarak çok önemli
görevler üstlenmi lerdir.16 ,lerleyen y llarda kurumsal bir kimlik de kazanan Gazi
Terbiye Enstitüsü Müzik Bölümü, Ankara Devlet Konservatuar ve Ankara Radyosunda
da görev alan bestecilerimizin çe itli müzik mecmualar nda da makaleleri
yay nlanm t r.
Bu ilk ku ak Türk bestecilerimiz bestelerinde bat müzi i ilkeleri ile halk
müzi inden gelen ö eleri, Anadolu müzi inin dokusu ve bat tekni ini ça da bat
müzi i armonizasyon teknikleri kullanarak ustal kla birle tirmi lerdir. Ulu Önder
Atatürk’ün milli müzi imizi yaratma ilkelerinden hareket ederek olu turulan ilk
çoksesli eserler, daha çok halk ezgilerimizin bat da kullan lan belli ba l besteleme
teknikleriyle çok seslendirilmesi biçiminde ortaya ç kmaya ba lam t r. Bestecilerimiz
ulusal de erlerimizi uluslar aras niteli e kavu turarak sahip oldu umuz
güzelliklerimizi dünyaya sunmakta da öncü olmu lard r. B rakt klar eserler,
yeti tirdikleri sanatç lar ve u andaki müzik sistemi analiz edildi inde bat tekni i ile
13
14
15
16
Dilek Göktürk, Türkiye’deki Müzik E itiminin Programlar Aç s ndan De erlendirilmesi
Yay nlanmam Yüksek Lisans Tezi, Ankara, 1996.
Ali Uçan, Müzik E itimi, Müzik Ansiklopedisi Yay nlar , Ankara, 1994.
M. Baltacan, Ahmet Adnan Saygun’nun Özsoy Operas n n ,ncelenmesi, Reji Çal mas ve
Sahnelenmesi, Selçuk Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yay nlanmam Yüksek Lisans Tezi
Konya, 2006.
Ali Uçan, Müzik E itimi, Müzik Ansiklopedisi Yay nlar , Ankara, 2000.
118
Emin Erdem KAYA
olu turulmu özgün bir Türk müzi i sistemi olu turmakta da birçok yenili i de
müzi imize katm lard r.
1930’lu y llardan itibaren Musiki Muallim Mektebi’nde kurulmu bulunan
devlet konservatuar s n flar nda, müzik sanat n n bütün dallar nda oldu u gibi opera ve
tiyatro alanlar nda da çal malara ba lanm t r. Bu bölümlerin yap land r lmas için
bat dan Carl Ebert, Dr. Ernst Preatorius, Georg Markowitz, Schösinger, Friedl Böhm
gibi birçok yabanc uzman ülkemize davet edilmi tir.
Ayr ca 1930’lu y llarda Saadet ,kesus, Altan ve Mithat Fenmen, 1940’l y llarda
Devlet Sanatç lar Nevit Kodall , ,dil Biret, Suna Kan, Ayla Erduran, 1950’lerde yine
Devlet Sanatç lar ,lhan Usmanba , Hikmet Vim ek, Verda Erman, , Leyla Gencer, Ferit
Tüzün, Gültekin Oransay, Erdo an Okyay, Ömer Can, Nurhan Cangal, Bülent Arel,
Oktay Dalaysel, 1960’larda ,lhan Baran, Tunç Ünver, Do an Cangal, Ali Do an, Edip
Günay, Saip Egüz, Ali Uçan, Saadettin Ünal, Y ld ray Erdener ve Necati Gedikli,
1970’li y llarda Devlet Sanatç s Gürer Aykal, Elif Aran, 1980’lerde Ça l Yücelen ve
ad n sayamad m günümüzde de halen e itimleri süren onlarca besteci, yorumcu, ef,
e itimci ve ara t rmac ulusal müzi imizi uluslar aras bir boyuta ta malar için çe itli
devlet olanaklar ile devletçe e itilerek çe itli Avrupa ülkelerine gönderilmi tir ve halen
gönderilmektedir.
Sonuç
16-17. yüzy llardan yani Osmanl ,mparatorlu undan itibaren müzi imizde bat
etkileri gerek saray ortam nda gerekse askeri müziklerimizde çe itli ekillerde
görülmü tü. Hatta bat ile bu etkile imin tek tarafl olmad , birçok bat l bestecinin
eserinde Türk etkisinin mevcudiyeti de yads namaz bir gerçektir. Ancak Cumhuriyet
sonras müzik alan nda yüzümüzü bat ya yöneltmemizin bir devlet politikas olmas ,
müzi imizin zengin altyap s n n uluslar aras müzik dünyas nda kabul görmesi
aç s ndan büyük önem arz etmektedir. Bu politika ayr ca birçok besteci, yorumcu, ef,
müzikolog, e itimci ve ara t rmac m z n uluslar aras platformlarda sayg n bir yer
edinmesini de sa lamaktad r.
Ancak, 85 senedir yürütülen bat ile etkile imli ve ileti imli müzi imizi
ça da la t rma politikas n n yeterince meyve vermemesi, maalesef göz önünde
tutmam z gereken bir gerçektir. Özellikle son 20 y lda yap lan çal malarda, uluslar
aras nitelikte ulusal eser say m z n yeterince fazla olmad , e itim müzi i literatürü
alan nda halen çok fazla eksi imiz oldu u görülmektedir. Halen okullar m zda
yürüttü ümüz müzik e itimi ile ilgili derslerde ulusal yay nlar m zdan çok, yabanc
kaynaklar kullanmam zda bu noksanl n bir göstergesidir.
Kaynakça
Andak, Selmi. “Atatürk’le Müzik Devrimi”, 21. Yüzy l n Ba nda Türkiye’de Müzik
Sempozyumu (15- 16 Mart 2002), Sevda- Cenap And Vakf Yay nlar , Ankara,
2002.
Baltacan, M. Ahmet Adnan Saygun’nun Özsoy Operas n n ,ncelenmesi, Reji Çal mas
ve Sahnelenmesi, Selçuk Üniversitesi SBE. Yay nlanmam Yüksek Lisans Tezi,
Konya, 2006.
119
SBArD
Mart 2011, Say 17, sh. 115 – 120
Fischer, Ernst. Devrim, Sanat n Gereklili i, Payel Yay nlar , ,stanbul, 1995.
Gökalp, Ziya. Türkçülü ün Esaslar , (Oransay’ n Türkçeye aktar m ile), Kü Yay n ,
,zmir, 1997.
Göktürk, Dilek. Türkiye’deki Müzik E itiminin Programlar
Aç s ndan
De erlendirilmesi, Yay nlanmam Yüksek Lisans Tezi, Ankara, 1996.
Kocatürk, Utkan. Atatürk’ün Fikir ve Dü ünceleri, Turhan Kitapevi Yay nlar , Ankara,
1984.
Öztürkmen, Arzu. Türkiye’de Folklor ve Milliyetçilik, ,leti im Yay nlar , ,stanbul,
1998.
Saygun, A. Adnan. Atatürk ve Musiki, Sevda Cenap And Müzik Vakf Yay nlar ,
Ankara, 1981.
Selanik, Cavidan. Müzik Sanat n n Tarihsel Serüveni, Doruk Yay nc l k, Ankara, 1996.
Su, Süreyya. “Türkiye’de Bat l la ma Sürecinin Bir Tezahürü Olarak Müzikte Kimlik
Sorunu”, Toplum Bilim, Ba lam Yay nc l k, Say 12, ,stanbul, 2001.
Sun, Muammer. Türkiye’nin Kültür-Müzik-Tiyatro Sorunlar , Ajans-Türk Kültür
Yay nlar , Ankara, 1969.
Uçan, Ali. Müzik E itimi, Müzik Ansiklopedisi Yay nlar , Ankara, 1994-2000.
Uçan, Ali. “Geçmi ten Günümüze Günümüzden Gelece e Türk Müzik Kültürü”, Müzik
Ansiklopedisi, Ankara, 2000.
Ünal, Refik. Atatürk’ün Sevdi i Türküler, Ba bakanl k Bas mevi, Ankara, 1973.
http://vatanturk.blogspot.com/2007/11/reformlar-ve-atilimlar.html
120
CAZ MÜZ
VE TÜRLER ÜZER NE B R ÇALI MA*
M. Devrim BABACAN**
Özet / Abstract
Caz müzi i, sahip oldu u çok farkl müzik ö eleriyle 70 sene gibi k sa say labilecek sürede
fazlaca geli im göstermi ve günümüze kadar gelmi tir. Armonisi, ritmik yap s ve do açlamaya dayanan
melodi tarz ile ayr bir öneme sahip olan caz, geli en armoni ve çal anlay yla farkl t n lar arayan
müzisyenlere zemin olu turmu tur. Klâsik müzi in kural d hareket tan mayan armoni yap s n n aksine,
caz özgür bir müziktir denebilir. On birli ve on üçlü arkorlar yla caz armonisi ço unlukla tonal yap
d nda da hareket edebilen bir anlay a sahiptir. Ayr ca keskin bir ritim duygusu ve her türünde
gösterdi i farkl ritim anlay yla karma k bir ritmik yap ya sahiptir. Caz ve çal farkl l klar na sahip
türlerini iyi bilmek, çal nan eserin karakteristik özelli ini belli etmek aç s ndan önemlidir.
Anahtar Kelimeler: Müzik, Caz, Caz’ n Türleri, Swing, Caz Armonisi
A STUDY ABOUT JAZZ MUSIC AND JAZZ STYLES
Jazz music, with its many different musical elements has shown much improvement and come
up today in very short time such as 70 years. It has very important characteristics such as its harmony,
rhythmic structer, swing, bebop, melodic understanding and improvisation. Over time, developing an
understanding of jazz harmony and its playing skills has offered new area for musicians who looking for
new timbres. In contrast to the structure of normative harmony of classical music, Jazz is free music to
play. Especially, it has very rich harmonic line with 11th and 13rd chords and has complex rhythmic
structure with a sharp sense of rhythm and special groove understanding. It’s important that player has to
know jazz and jazz styles to play it with its characteristics.
Key Words: Music, Jazz, Jazz Styles, Swing, Jazz Harmony
Giri!
Oldukça uzun ve köklü bir geçmi e sahip olan caz müzi inin do u u ve ilk
geli imine dair çe itli tahminlerden biri de, Afrika’dan köle olarak getirilmi halk n,
Amerika'da New Orleans ve Mississippi deltas etraf nda civar na yerle tirilmesi ve
çal t r lan kölelerin bu yörelerde kendi ark lar n söyleyerek caz n ilk notalar n
yaymaya ba lam lard r. Afrika siyah insanlar n n kendilerine has kar k ritim anlay ,
melodik hat olarak hemen hiçbir ey vermeyen ve bugünkü marimba çalg s na benzer
a açtan yap lm müzik aletleri bulunmaktayd (Sermet, 1990).
Müziklerinde genel olarak “Diatonik” tonlar kullanm lard r. Alerleyen zaman
içinde ise “Pentatonik” denilen be seslik bir dizi ve daha önemlisi “blue note” olarak
bilinen pesle tirilmi 3’lü ve 7’li sesleri de bu diziye yerle tirmi lerdir. Cark lar daha
çok “ça r -cevap” (Antifonal ark ) formundad r. Do açlama ve melodik varyasyonlara
s kça rastlan r. (Yan ko lu, 2007)
Afrika’dan zorla göç ettirilen siyah halk, misyonerlerin bask s alt nda gittikleri
kiliseleri, maruz kald klar zulüm kar s nda bir tür kurtulu olarak görmü ler ve burada
*
**
Bu çal ma yazar n yüksek lisans tezinden yararlan larak olu turulmu tur.
Ö r. Gör., Selçuk Üniversitesi E itim Fakültesi Müzik E itimi ABD.
SBArD
Mart 2011, Say 17, sh. 121 – 128
kendi danslar n , ark lar n ve armonilerini ifade edebilmi lerdir. Öte yandan, mar
çalan bandolar da müzisyenlik yapm , giydikleri gösteri li ve par lt l elbiselerle
etraf ndakileri etkilemi lerdir. Bu bandolar ne zaman çalsa, etraf nda birçok ki i de
onlara ayak uydurarak dola m ve bu sokak e lencesi bir gelenek haline gelmi tir.
Amerika’n n iç sava zaman na denk gelen y llarda, bandodan yok pahas na elden
ç kar lan çok say daki trompet, trombon ve klârnet gibi çalg lar zenciler taraf ndan
de erlendirilmi , bu sayede bugün bu çalg lar caz müzi i ile en çok an lan çalg lar
olarak günümüze gelmi tir. Saksafon ve piyano gibi çalg lar ise caza sonradan girmi tir
(Sermet, 1990).
Armonisi, ritmik yap s ve do açlamaya dayanan melodi tarz ile ayr bir öneme
sahip olan caz, 1980’li y llardan itibaren daha farkl bir kimlik kazanm , tamamen
klâsik tonalite d na ç karak farkl t n lar arayan müzisyenlere zemin olu turmu tur.
Klâsik müzi in kural d hareket tan mayan armoni yap s n n aksine, caz özgür bir
müziktir denebilir. Caz çalabilmek için do al yetenek yan nda, gerekli tüm ön
çal malar yapmak, müzi i olu turan tüm ö elere ve çalg ya hâkimiyeti sa lamak
artt r. Hemen bütün caz piyanistlerinin klâsik müzik e itimleri bulunmaktad r. Ayi bir
caz icras için müzisyenin, hangi çalg da olursa olsun gerek dizi gerekse parmak
tekniklerini iyi bir biçimde uyguluyor olmas gerekmektedir.
Bilindi i gibi dünyada pek çok say da klâsik müzik e itimi veren okullar ve
kurumlar bulunmaktad r. Bu müzi in oturmu yap s belli bir disiplin çerçevesinde
ö retilmekte ve yeni virtüözler, yorumcular yeti tirilmektedir. Ülkemizde caz müzi i
e itimi ile ilgili ara t rmalar artmaktad r. Caz müzi inin yap s n n ve türlerinin
incelendi i bu çal ma ile ilgili literatüre katk sa lamak amaçlanmaktad r.
Caz Müzi#inin Yap&s&
Müzik tarihi içerisinde yer alm büyük sanatç lar ayn zamanda çok iyi birer
do açlama ustalar d r. Caz müzi i kendine has ve tamam yla farkl bir tarzda olmasa da
temelde tüm müzik sanat n olu turanlarla ayn ö elerle sahiptir. Caz n ilk y llar ndan
bugüne bestelenmi tüm eserleri ortak tabanda birbirine ba layan, anla labilir ve
çal nabilir k lan ortak ba lar vard r.
Melodik Yap&
Her caz müzisyeni, iyi bir do açlama için armoni kurallar yan s ra cazda
önemli yer te kil eden dizileri, mod’lar ve özellikle baz özel dizileri iyi bilmelidir; caz
müzi inin, Avrupa müzi inden etkilenmeden önce sahip oldu u diziler, günümüzde bile
cazda önemli yer tutmaktad r.
Majör ve Minör Pentatonik diziler, be er adet sesten olu maktad r. Bir Majör
diyatonik dizinin I, II, III, V ve VI. derecelerini ald n zda, ortaya ç kan dizi Majör
Pentatonik dizidir. Minör Pentatonik’te ise, dizinin III. ve VII. dereceleri yar m ses
pesle tirilmi tir.
Blues dizisi, III ve VII. dereceleri pesle tirilmi , IV. Derecesi art r lm özelli e
sahiptir. Caz müzi inde s kl kla kullan lan “Tam Ton” dizisi, ad ndan da anla laca
gibi tam aral klara sahip perdelerden olu maktad r. Alk dereceden itibaren tam aral klarla
(pese veya tize) devam edildi inde 6 ad m sonra yine ba lang ç sesine var l r. “TamTon Yar m-Ton” dizisi, pe pe e tam ve yar m perdelerle olu mu bir dizidir. Bunun
122
M. Devrim BABACAN
tam tersi olarak “Yar m-Ton Tam-Ton” dizisi de yar m ve tam perdelerin ard ard na
s raland bir dizidir. Di er bir dizi de V. derecesi art r lm , III. derecesinin hem pes
hem de natürel olarak kullan ld , “Augmented” dizisidir.
Caz müzi inin melodik yap s nda önemli ve s kl kla yer verilen diziler ve
modlar, akor ve geçi sesleri yan s ra alt ve üst i leme sesleri, yürüyü leri ve
süslemeleri içine alan çe itli yakla mlar kullan lmaktad r. Özellikle blue notalar, blues
türü bir t n y caz ezgisine katm t r.
(ekil 1. Blue Notalar
Avrupa'dan esinlenilen süsleme hareketleri, caz n çal n nda önemli bir yer
te kil etmektedir. A a da görüldü ü gibi, as l notaya yar m ses pesten gelen çarpma
notas basit bir süsleme ya da belli melodi hatt üzerinde melodik çe itleme eklinde
dü ünülebilir:
(ekil 2. Süsleme
1950'lerde cazda melodileme, Bebop tarz n n etkisi ile o dönemin etkin
müzisyenlerinin çal lar sayesinde iyice karma k bir hâl kazanm t r. Akorlar, akor
sesleri ve blue notalar, Avrupa müzik gelene inin geçi sesleri, tizden ve pesten
kromatik yakla mlar caz n bugünkü durumunun temelini atm t r.
(ekil 3. Powell – “Strictly Confidential”
Armonik Yap&
123
SBArD
Mart 2011, Say 17, sh. 121 – 128
Caz armonisi, caz di er müzik türlerinden ay ran önemli bir özelli idir. Gerek
duyum gerekse yaz m aç s ndan geleneksel armoniye göre oldukça farkl bir yap ya
sahiptir. Caz akorlar yaz l rken klasik müzikteki gibi derecelere ba l fonksiyon
ifreleri yerine, aç k olarak akorun ismi yaz lmaktad r. Do majör akoru: “C”, Fa diyez
minör yedili akoru: “F#m7” veya Mi minör 7’li eksik 5’li akoru: “Em7(b5)” eklinde
örnekler verilebilir.
Müzisyenin, akoru en h zl ekilde okuyup tan mas için bir tak m kelimelerle
desteklenmi tir. Cazda do majör 6’l akoru “C6” eklinde yaz l r. Klasik tarzda ise 6
ifadesi o akorun birinci çevrimini göstermektedir. Gerek i itsel gerekse ifreleme
aç s ndan farkl l hemen sezilen caz armonisi, a rl kl olarak dominant yedili akoru
t n s na dayanm t r. V-I ilerleyi i, dominant akorunun t n s ndan ve tritonun armonik
aç dan iki türlü de çözülebilmesi nedeniyle genellikle üst partilerin basitçe yar m perde
pesle tirilmesiyle gerçekle tirilir:
(ekil 4. Triton Çözümü
Blue notalar gibi dizi d sesler, Debussy, Stravinsky veya Prokofiev gibi
ça da dönem bestecilerinin olu turdu u modern Avrupa armonilerinin etkisi, altere
edilmemi veya art k ve eksik biçimleriyle dokuzlu, onbirli, onüçlü ve dörtlü armonileri
ve neredeyse salk m-ses niteli inde di er yo un akorlar kapsayan bir caz akorlar
da arc olu mu tur.
(ekil 5. Dörtlü Akorlar
A a daki örnekte, caza özgü zengin akorlarda dominant akorlar n n çözümünde
kromatik anlay ve paralel ilerleyi görü mektedir:
(ekil 6. Dominant-Tonik Çözülmeleri
124
M. Devrim BABACAN
Cazda akorlar ço u zaman beklenmedik ekilde kullan labilmekte ve modern
cazda ço unlukla köksüz olarak çal nmaktad r. Bu tip kullan mlar, caz armonisinde en
önemli yeri olan küçük ikili aral kl notalarla elde edilen t n n n kullan m n
sa lamaktad r.
(ekil 7. Isacoff – “Justice”
Her zaman ard ard na gelen akor sesleri, (altereli veya alteresiz), klâsik Avrupa
armonisinin parti yaz m kurallar nda da oldu u gibi, yak n hareket veya büyük atlama
yapmama gibi kurallara uymak zorundad r. Klâsik armonideki gibi akorlar birbirilerine
düzgün ve tutarl bir biçimde ba lanmal d rlar.
(ekil 8. Akor Hareketleri
Ritmik Yap&
Caz denilince caz n ritmik yap s içinde akla gelen en önemli ö e senkoptur.
Senkop, ritimde olmas gereken yerdeki aksan bulundu u yerden kald rmak veya
beklenilmeyen bir yere aksan koymakt r. Aksanlar her zaman “downbeat” denilen
ölçünün birinci vuru unda beklenir. Zay f vuru lara aksan verilerek de senkop
olu turulabilir. 4/4’lük bir ölçü yap s ndaki ikinci ve dördüncü vuru lar zay f zaman
içerisindedirler. Bu vuru lara beklenmedik aksanlar yüklemek yoluyla da senkop
yap labilir. Ayr ca ana vuru lar aras nda mevcut olan daha k sa süreli vuru lara da aksan
konularak daha sürprizli ritmik oyunlar gerçekle tirilebilir. A a daki gibi basit bir figür
farkl ekillerde senkoplanabilir. Örne in;
(ekil 9. Senkop
125
SBArD
Mart 2011, Say 17, sh. 121 – 128
Senkoptan ayr olarak, çal nan bir caz eserinin ritmik iskeletini ifade eden swing
ya da stride-bass gibi ö eler de vard r. A a da örnek olarak, caz n stillerinden biri olan
Boogie-Woogie’ye özgü sol el bas yürüyü ü görülmektedir:
(ekil 10. Sol El “Boogie-Woogie” Yürüyü ü
Caz melodisinin icras nda kullan lan nota de erleri de Avrupa müzi inden bir
hayli farkl l k göstermektedir. Ço unlukla, arka arkaya gelen sekizlik notalar, üçleme ya
da noktal sekizlikmi gibi çal nmaktad r. Modern cazda da, sekizlik notalar, noktal
sekizlik ve onalt l k de erlerden olu an kümeler üçleme olarak çal n r:
(ekil 11. Örnek Melodi - Yaz l
Yaz l
yukar daki gibi çal n
a a daki örneklerden herhangi biri gibi olabilir:
(ekil 12. Örnek Melodi - Çal n
Ritim tarz aç s ndan swing, cazda çok önemli bir yer tutmaktad r. Ad ndan da
anla labilece i gibi, icra edene ve dinleyene ritmik olarak sallanma, yerinde duramama,
dans etme dürtüsünü veren bir ritim yap s d r.
Caz Müzi#inin Türleri
Caz müzi i form bak m ndan ele al nd nda çe itli kal plarla kar la l r.
Bunlardan belli ba l olanlar u ekilde özetlenebilir. Blues, 4/4’lük ve 12 ölçülük bir
kal pt r. I-IV-I-V-I kadans yap s na sahiptir. Blues’da genellikle dert, ikayet, a t ve
yakar vard r ama esprili bir dille anlat l r. Birinci cümle her zaman iki kez tekrarlan r
ve ard ndan tamamlay c cümle gelir. Aki ölçülük sözden sonra gelen iki ölçünün
çalg lar n doldurmas na “break” denir. Blues’u Blues yapan, ona rengini veren en
önemli karakteristik özellik ise çal nd
diatonik dizinin blue nota olarak bilinen
üçüncü ve yedinci derecelerinin pesle tirilmesidir.
Ragtime, yirminci yüzy l ba lar nda ortaya ç kan bir tarzd r. Alk olarak akla Scott
Joplin ve eserleri gelir. Genellikle 16 ölçüdür ve A-B-A-C-D formundad r. Bir klasik
126
M. Devrim BABACAN
eser gibi kâ da notalanm bir müziktir. Sadece piyano için bestelenir ve sol el “stride
bass” (um-pah) ad yla an lan, “ölçünün birinci ve üçüncü vuru unda tek bas nota, ikinci
ve dördüncü vuru unda akor” stiliyle e lik eder. Ragtime, yap s ndan dolay klasik
müzik bestecilerinin dikkatimi çekmi tir. Stravinsky'nin “PianoRag Music”,
Hindcmith'in “Shimmy and Ragtime” ve Milhoud'un “Three Rag Caprices” bunlara
güzel birer örnektir.
Boogie-Woogie h zl tempoda, sol elde ostinato bas hatt kullan lan 12 (bazen de
8) ölçülük bir yap d r. Ço unlukla Do Majör tonalitesi kullan l r. Melodik yap veya
do açlama aç s ndan çok fazla çe itlili e sahip olmad ndan monoton bir yap ya
sahiptir.
New Orleans tarz caz ad n , ilk defa duyuldu u yer olan New Orleans ehrinden
alm t r. Grupça yap lan do açlamaya dayan r ve basit çok sesli bir müziktir. Ragtime
gibi çok temal d r, 4/4’lüktür ve 8 veya 16 ölçüden olu abilmektedir. Grupta, kornet,
trompet, klarnet, trombon, banço veya gitar, kontrbas veya tuba, büyük davul ve piyano
gibi çalg lar bulunabilmektedir. Siyah müzisyenlerin icra etti i ve yayd Dixieland
tarz , Chicago’daki beyaz müzisyenlerin etkisiyle tarihe Dixieland ad yla geçmi tir.
Asl nda bu iki tarz ayn d r. Dixieland, daha h zl tempolarda, canl ve ne eli çal n r.
Bepop tarz n n geli imi 1940’l y llara dayan r. H zl temposu, armonik hattaki
“yeni” akorlar n farkl kullan m ve altere akorlar n disonans yap s sebebiyle ilk
ba larda farkl l k uyand rm ve sevilmemi tir. Bebop, düzenleme anlay ndaki
farkl l , akor ve dizilerin kullan m , ölçü içindeki vurgular gibi konularda yenilikler
getirmi ve günümüzün Fusion Caz türünün temellerini atm t r.
Fusion caz, 1960’lar n sonu ve 70’lerin ba nda, müzik aletlerindeki geli imin ve
elektrikli çalg lar n yayg nla mas yla, rock müzi inin de etkisiyle olu mu , birle ik bir
müziktir. Gitar ve davul çal m ndaki farkl l klar ve anlay olarak geli en caz müzi inin
bir kar m olarak görülebilir. Caz n armonik, melodik ve ritmik anlay n n geldi i
karma k hâl, rock müzi i ve bu müzikte kullan lagelen elektrikli çalg larla birle ince
ortaya oldukça farkl bir tür ç km t r.
Caz müzi inin en önemli ö elerinden biri de do açlamad r. Do açlama,
istenilen veya belirlenen ölçüler dâhilinde, haz rl ks z olarak icrada bulunmak, tona ve
armoniye uyumlu müzik cümleleri çalabilmektir. Bunu yapabilecek bir müzisyenin,
ayn zamanda iyi bestecilik becerisinin olmas , çalg s na ve müzik bilgilerine son derece
hâkim olmas beklenir.
Sonuç ve Öneriler
Afrika as ll Amerikal siyah insanlar n zorluklar içerisinde ya ad klar
hayatlar n anlatmay amaçlayan caz müzi i, daha sonralar bamba ka bir müzik tarz
haline gelmi tir. Geli im süreci içinde farkl evrelerden geçen bu müzi in de pek çok
çe idi olu mu tur. Çal farkl l klar gösteren bu türleri iyi bilmek, çal nan eserin
karakteristik özelli ini belli etmek aç s ndan önemlidir.
Çok farkl müzik ö eleriyle caz, melodisindeki do açlamaya dayanan
serbestli iyle, armonisindeki atonalli e varan geni li iyle ve ritminin karma kl yla
di er müzik türlerinden kendini ay rmaktad r. Caz armonisi ço unlukla tonal yap
d nda hareket eden bir anlay a sahiptir. Ayr ca keskin bir ritim duygusu ile her
türünde gösterdi i farkl ritim anlay yla karma k bir yap dad r.
127
SBArD
Mart 2011, Say 17, sh. 121 – 128
Caz müzi i, kurallar ve çal m tarz yla her zaman modern bir çizgi yakalam t r.
Orkestra kelimesi sadece klasik müzi in yayl toplulu unu de il, üflemelileri, kontrbas
ve davulu içeren hatta ilerleyen y llarda elektrikli çalg lar da içine alan büyük
topluluklar ifade eder olmu tur. Toplu müzik yapmaya ba layan müzisyenler, daha
plânl ve daha iyi müzik bilgisine ihtiyaç duymu lard r. Alerleyen zaman içerisinde caz
çalabilmek her aç dan iyi bir performansa sahip olmay gerektirmi tir. Bu yüzden iyi bir
cazc çok iyi bir müzik birikimine sahip olmal d r. Bu da sistemli bir e itimle
mümkündür. Caz e itimi konusunda çok ansl olmayan müzisyenler, kendi çabalar yla
bir seviyeye gelmek durumunda kalm lard r.
Kaynakça
Akyava , A. E. “Piyano”, Jazz Blues Emprovize Müzik Dergisi. Say : 10, 80, 1998.
A Passion For Jazz. Styles of Jazz Music. http://www.apassion4jazz.net/
jazz_styles.html (02 Eylül 2010), (2001).
Fordham, J. CAZ, (Çev. S. Davran), Akbank Kültür ve Sanat Yay nlar , Astanbul, 1998.
Isacoff, S. “What Is Jazz?”, Teaching Piano, Cilt II, (Edt. D. Agay), Yorktown Music
Pres, New York, 1981.
Paçac , G. Cumhuriyetin Sesleri, Tarih Vakf Yurt Yay nlar , Astanbul, 1999.
R cc , M. Jazz History Time Line, http://www.allaboutjazz.com/ (17 Kas m 2010).
Say, A. Müzik Ö retimi, Müzik Ansiklopedisi Yay nlar , Ankara, 1996.
Sermet, C. Caz n Açinden, Pan Yay nc l k, Astanbul, 1990.
Wikipedia. (12 Aral k 2010). Jazz. http://en.wikipedia.org/wiki/Jazz (14 Aral k 2010).
Wildman, J. The World of Jazz Improvisation, http://hum.lss.wisc.edu/jazz/ (Eylül
2001).
Yavuzo lu, N. Caz Müzi inde Akor Dizileri, Pan Yay nc l k, Astanbul, 1993.
128
LKÖ RET M II. KADEMEDE ÜÇ BOYUTLU SANAT
UYGULAMALARININ YARATICILI IN GEL MES NE ETK S *
Özcan ÖZKARAKOÇ**
Özet / Abstract
Sanata ili kin en önemli özellik, anlat md r. Sanata dair de erlerin bireye kavrat lmas ve
kazand r lmas süreci sanat e itiminin gereklili ini ortaya koymu tur. Sanat e itimi bireysellik esasl d r
ve ö rencideki yarat c güç ortaya ç kar lmaya çal lmaktad r.
Ülkemizde, ilkö retim okullar nda okutulan müfredat programlar da, yarat c gücün ortaya
ç kart lmas n amaçlayan iki ve üç boyutlu çal malar öngörmektedir. Ancak ne yaz k ki birçok
e itimcinin üç boyutlu uygulamalar n çocuk geli imi ve yarat c l k üzerindeki olumlu etkisini göz ard
etti i bir gerçektir. Yenili e ve de i ikli e s rt dönerek standart yöntemlerle ders i lemek, ö rencilerin
yarat c güçlerini s n rland rmaktad r. Bu yakla m sanat e itiminin amaçlar do rultusunda ilerlemesine
olumsuz etki yapmaktad r.
Bu çal mada üç boyutlu uygulamalar 6. s n flarda dörder hafta süreyle uygulanm t r. Kil, ka t
ve rekreasyon çal malar n n yapt r ld
bu s n flarda ortaya konan i ler ve üretim süreci, yarat c l k
aç s ndan de erlendirilmi tir. Ayn ö rencilere iki boyutlu çal malar da yapt r lm , üç boyutlu
çal malar lehine belirgin farklar tespit edilmi tir.
Anahtar Kelimeler: 'lkö retim, 'kinci Kademe, Sanat E itimi, Üç Boyutlu
THE EFFECTS OF THREE-DIMENSION ART PRACTICE ON THE IMPROVEMENT OF
CREATIVITY IN THE PRIMARY SCHOOL-SECOND LEVEL
The most important feature about art is expression. Getting someone to comprehend and to cause
her to get valves about art process has need of art education. Art education basis is individualism and the
creative power of a student is being tried to be revealed.
In our country, the curriculums used in primary schools keep two and three dimensional works
which aim to reveal creative power in mind. But unfortunately that many eduators undervalue the
possitive effect of three-dimensional practices on growin up children and creative power. This approach
has anegative effect on art education to advance itself in the direction of its aims.
'n this word three-dimensional techniques have been carried out for four weeks at level six in
primary schools. The Works brought up in this classrooms where clay, paper and recreation works have
been done and production process have been evaluated from the point of wiew of creativity. Two
dimensional Works have been done with the some students, three dimensional works.
Key Words: Primary School, Second Level, Art Education, Three-Dimension
Giri
Bilgi ve bilimin yüzy l olarak kabul edilen günümüzün, en çok konu ulan
kavramlar ndan biri e itimdir. Uluslararas , kültürler aras hareketlerle aray lar
*
Bu çal ma, yazar n Selçuk Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Güzel Sanatlar E itimi Anabilim
Dal , Resim-i Ö retmenli i Bilim Dal ’nda kabul edilmi olan “'lkö retim II. Kademede Üç Boyutlu
Sanat Uygulamalar n n Yarat c l n Geli mesine Etkisi” ba l kl Yüksek Lisans Tezinden
yararlan larak haz rlanm t r.
**
Ar . Gör., Selçuk Üniversitesi E itim Fakültesi Resim-' E itimi ABD.
SBArD
Mart 2011, Say 17, sh. 129 – 144
içerisinde, her geçen gün artan bir ustala ma sürecinden geçen insano lu, yeni formlar
bulma çabas na girmi tir. 'nsano lunun bu aray lar , onu e itimle bulu turmu tur.
E itim bir üretim sürecidir ve e itim kavram nda en önemli unsur “Bireyin
e itimi”dir.(Erbay,1997) Bireyin süreç içerisinde do ruyu yakalayabilmesi için artt r.
'nsano lunun dü ünebilen bir varl k olmas , onu sürekli olarak yeni aray lar
içerisine itmi , sonsuz say da ve de i ken formlar üreten do a kar s nda yetenek ve
becerilerini s nama f rsat do urmu tur. Do an n insano luna olabildi i ölçüde kaynak
olu turmas ve onu etkilemesi, insan yeteneklerinin sadece fayda sa lamaya yönelik
u ra lar için de il, evrenin s rlar na eri ebilmek için kullan lmas na olanak sa lam t r.
Bunun neticesinde birey ki isel heyecanlar n doyurmak ve ba kalar na duyurmak,
ruhsal özlemlerine uygun düzeyde ya ayabilmek amac yla sanat yapmaya ba lam t r.
Sanata ili kin en önemli özellik anlat md r. Sanat n insan ya am na dair bütün
gereklili i ve zorunlulu u, insano lunun sahip oldu u tüm kapasiteleri sanatsal yetiye
dönü türme noktas nda e itimle ili kilendirilmektedir.
Sanata ba layabilmenin teknik bilgi ve zekân n yan s ra ihtiyaç duydu u en
önemli unsur e itimdir. E itimin temel ve en önemli görevlerinden biri estetik
duyarl l n geli tirilmesidir. Sanata ili kin de erlerin bireye kavrat lmas ve
kazand r lmas süreci sanat e itimi kavram n n gereklili ini ortaya koymu tur.
Erbay’a göre (1997), sanat e itimi, estetik kayg lar n ö retilmesi ve bunlardan
kurgusal sonuçlar n ç kar lmas na yard mc olur. Böylece sanat ürünleri arac l yla
duygular ki isel payla mlara uzan r. Sanat e itimi, insan bilincinin yarat c becerilerini
özgür k lmas aç s ndan önemlidir. Bireyin duygu, dü ünce ve izlenimlerini anlatabilme
yetenek ve yarat c l n estetik bir düzeye ula t rmak amac yla yap lan sanat e itimi
bireysellik esasl d r. Bireyin yarat c güç ve potansiyellerini e itmek, estetik dü ünce
bilincini örgütlemek, estetik ya am n yap lanmas n temellendirmek için gereklidir.
Bireyde duygusal bo al m ihtiyac , düzeni ke fetme ve düzen yaratma ihtiyac ndan
kaynaklanmaktad r.
Sanat e itiminin genel amaçlar içinde, yarat c l n geli tirilmesi yer
almaktad r. Yarat c l k her yerde ve her alanda bulunmaktad r. Fark na var lmas ve
i lenmesi gerekmektedir. Yarat c l n evrensel olma özelli i, farkl l klar na ra men
tüm bireylerde bulunabilmesine imkân sa lamaktad r.
Günümüz e itim sistemi deneysel ve sorgulay c d r. Modern e itim
sistemlerinin uyguland
birçok okulda, ö rencilerin çe itli malzemelerle
çal t r lmas , onlar yeni tekniklerle tan t rm , böylece çocuklar n ifade güçleri ve
yaratma becerileri geli meye ba lam t r. Bu tekniklerden biride, ilk elden dokunarak
nesneleri ve formlar tan ma f rsat n çocu a veren, üçboyutlu uygulamalard r. Bugün
birçok sanat e itimcisi üç boyutlu çal malar n çocuk geli imi ve sanat e itimindeki
öneminden bahsetmektedir (Akbayrak, 2002).
Bu ara t rmac lara göre üç boyutlu uygulamalar, çocu un üç boyutlu formlar
ve bunlar n çevreleriyle olan ili kilerini gözlemesinde, bunlar n anla lmas ve
sunulmas nda, el becerilerinin geli tirilmesinde, tasar m ve yap m a amas nda
kar la lan sorunlar çözerken problem çözme yeteneklerini geli tirmede ve dokunarak
tan ma f rsat verdi i için sanat e itimi aç s ndan önemli görülmektedir. Bu özellikleri
sayesinde üç boyutlu uygulamalar, sanat e itiminin en büyük özelli i olan ilk elden
ö renme f rsat n çocu a vermektedir.
130
Özcan ÖZKARAKOÇ
Çal man n Amac
Akbayrak’a göre (2002), bireyin, küçük ya lardan itibaren fiziki çevresini
olu turan dünyay tan maya yönelik ilk ad mlar , dokunma istemiyle ba lar. Asl nda bu,
sadece çocuklara özgü bir özellik de ildir. Çocuklar kadar yeti kinlerde bir objeyi
tan mak ve anlamak için ona dokunup, elleme ihtiyac duyarlar. Bu sayede objelerin
niteliklerini ö renmeye ve onlarla temas kurmaya ba larlar. Bireye dair bu özellikler
göz önünde bulunduruldu unda, sanat e itiminin, üç boyutlu uygulamalarla ilk elden
ö renme f rsat n çocu a verdi i görülmektedir. Bu nedenlerden dolay üç boyutlu
uygulamalar, sanat e itimi ve çocuk geli iminde önemli bir yere sahiptir.
Üç boyutlu uygulamalarla, resim dersleri tek düze olmaktan kurtulmaktad r.
Ço u zaman, yetersiz malzeme ve çe itli imkâns zl klar neticesinde, resim kâ d
üzerinde ö rencilerin yarat c güçlerini sergilemeleri imkâns z hale gelmektedir. Üç
boyutlu uygulamalarda, ö rencinin kolayca temin edebilece i at k maddeler, kâ t,
karton, mukavva gibi malzemeler ve yo urma maddeleri, yarat c dü üncenin ürüne
dönü mesi noktas nda e siz f rsatlar sunmaktad r.
Bu çal ma ile ilkö retim ikinci kademede, resim-i derslerinde yapt r lacak
uygulamalarla, yarat c l n geli mesinde, üç boyutlu çal malar n etkisinin
gözlemlenmesi amaçlanmaktad r. Proje süresince, üç boyutlu çal malar n ö renci
uygulamalar n , dolay s yla da yarat c l klar n ne yönde etkiledi i gözlemlenmi , sanat
e itimi aç s ndan kazançlar vurgulanm t r.
Say tl lar
Çal ma süresince a a da belirtilen kabuller benimsenmi ve sonuç için
yorumlar bu kabuller göz önünde tutularak yap lm t r.
1.Ara t rma için seçilen s n flar, olumlu özellikleri ve ba ar seviyeleri dikkate
al nmadan tercih edilmi lerdir.
2.Ders planlar ilkö retim müfredat program na uygun olarak haz rlanm t r.
3.Seçilen gruplar n, Konya’daki 6. s n f ö rencilerini temsil etti i kabul
edilmektedir,
4.Çal ma süresince yararlan lan kaynaklardan elde edilen bilgiler gerçe i
yans tmaktad r.
S n rl l k
Ara t rma, Konya ili Selçuklu ilçesi M.E.B. Özel Dilta 'lkö retim Okulu II.
Kademe, 6-A s n f ve Meram ilçesi Pehit Bayan Pilot Ayfer GÖK 'lkö retim Okulu II.
Kademe, 6-A s n flar yla s n rl d r.
Yöntem
Ara t rma konusunun farkl yönleriyle incelendi i bu tez, 5 bölümden
olu maktad r. Tezin 2. bölümünde, problem cümlesinin temelini olu turan yarat c l k
konusu incelenmi tir. Bu bölümde, yarat c l n tarihçesine k saca de inilmi , konuyla
ilgili tan mlamalar yap larak, geli tirilebilirli iyle ilgili teorilere ve görü lere yer
verilmi tir. 3. bölümde, sanat e itimine ve yarat c l kla ili iksine de inilmi tir. Sanat
e itimiyle ilgili tan mlamalar yap larak kapsam na de inilmi tir. Sanat e itiminin
131
SBArD
Mart 2011, Say 17, sh. 129 – 144
gereklili i vurgulanarak, e itim süreci ve sonuç aç s ndan de erlendirme konusu ele
al nm t r. 4. bölüm sanat e itimi aç s ndan üç boyutlu uygulamalar n incelendi i ve
yarat c l kla ili kisinin ele al nd
bölümdür. Bu bölümde üç boyutlu uygulama
teknikleri ile ilgili tan mlamalar yap lm , ayr ca, Milli E itim müfredat program
aç s ndan üç boyutlu uygulamalar n amaç ve davran lar na de inilmi tir. Bölüm 5 de
ise, sanat e itimi uygulamalar n n yap ld okullar ve s n flar tan mlanm , ilkö retim
6. s n flarla yap lan üç boyutlu uygulama çal malar sunulmu tur. Yap lan bu
uygulamalara ait de erlendirmelere yer verilmi tir.
Ara t rma boyunca uygulama s n flar yla, 6 hafta süresince 12 saati üç boyutlu,
6 saati de iki boyutlu olmak üzere toplam 18 saat ders i lenmi tir. Çal malar n
bitiminde elde edilen üç boyutlu ve iki boyutlu çal malar de erlendirilmeye al nm t r.
Üç boyutlu uygulamalar n de erlendirilmesi yap l rken, ö rencilerin ayn konuda
çal t klar iki boyutlu uygulamalar göz önünde bulundurulu tur. Üç boyutlu
uygulamalarda ayr nt l de erlendirmeler, iki boyutlu uygulamalarda ise genel
de erlendirmeler yap lm t r. Bu de erlendirmelere sonuç k sm nda yer verilmi ,
örnekler ise ekler k sm nda belgelenmi tir.
Bu çal mada nitel ara t rma yöntemi kullan lm t r. Uygumlalar süresince,
ö rencilerin konuyla ilgili yakla mlar gözlemlenmi tir. Sohbet havas nda, kar l kl
konu malar eklinde ö rencilerin genel izlenimleri not edilmi ve bu izlenimler
de erlendirme metinlerine aktar lm t r.
Yarat c l k ve Yarat c Birey
Yarat c l k son y llarda günlük ya amda s kça kullan lan bir kavram haline
gelmi tir. Yarat c l k kavram n n bat dilindeki kar l “Kreativiteat, Creativity” dir.
Latince “Creare” sözcü ünden gelir. Bu sözcük “do urmak, yaratmak, meydana
getirmek” anlam ndad r. Devingen bir süreç olma niteli i sözcü ün anlam nda sakl
bulunmaktad r.
Yarat c l k, kavram olarak geçen yüzy l n ba lar nda ortaya ç km ve çe itli
ara t rmalara konu olmu tur. Yarat c l n insan ya am ndaki önemini bat l ülkeler
1940’l y llar n ba nda fark ederek bu konuda ara t rmalar yapmaya ba lam lard r.
Sistematik olarak ise 1950’lerden sonra incelenmeye ba lanm t r. Bu y llardan
itibaren, yarat c bireyler yeti tirme programlar ders müfredatlar na girerek, e itimö retim alan nda bireysel geli meler
nda yap lmaya ba lanm t r.
Yarat c Birey
Yarat c l k her yerde ve her alanda vard r. Sadece fark na var l p, i lenmesi ve
ortaya ç kar lmas gerekmektedir. Yarat c l k evrenseldir, farkl l klar na ra men
herkeste bulunabilir.
Duyumsal ve alg sal zenginlik, yarat c l n ön ko ullar ndand r. Yarat c l k,
görsel dü ünmenin “muhte em” sonucudur. Ak l, mant k ve zekâ yarat c l n
temelidir. Çünkü sanatsal dü ünce, üstün bir dü ünme yöntemidir. Yarat c l do uran,
bu dü ünme i lemidir. Görsel, estetik ve yarat c dü ünce olarak kullan lan, ki inin
dü ünce yap s ve sistemati i, dü ünmek, fikir ve yorum üretmek, bilgiler aras nda
ili ki ve düzen kurmak, zihinden geçirmek, zihni taramak, tasarlamak ve hat rlamak
yetilerini içerir.
132
Özcan ÖZKARAKOÇ
Bu tan mlamalar
nda, yarat c dü ünce gücü olan birey, dü ünce sürecinin
bilincinde olan, denetleyen ve sürece yön veren bireydir. Farkl dü ünce yöntemleri
geli tirme ve sonuca ula abilme sürecinde de i ik görü lere aç k olabilmek, yarat c
dü ünce sahibi bireylerin genel tutumudur.
Elde etti i bilgileri sürekli s nayan, deneyen, uygulamaya döken birey yarat c
dü ünce sahibidir. Uygulama, deney etkili dü ünmeyi refleks ve kendili inden i ler
hale getirir. Hareketlilik, yarat c l n belirgin özelliklerindendir. Zekâ bellek ve
bili sel becerilerin aktif olarak kullan m d r (Atalayer, 1989). Zekâ, bellek ve bili sel
becerilerin aktif kullan m yla insan, sebepleri gözler ve sonuçlar kestirebilir. Ya da
sonuçlar gözler, sebeplerini ç karabilir.
Yarat c l k, önceden kestirmelerin veya sonuç ç karmalar n birey için yeni,
orijinal, hünerli, zekice ve nadir olmas manas na da gelir. Yarat c dü ünen birey, yeni
alanlar ara t ran, yeni gözlemler yapan, yeni kestirmelerde bulunan ve yeni ç kar mlar
yapan ki idir (Avr k, 1987).
Bilim adamlar yarat c l
“bulu yapma veya problem çözme” olarak
tan mlarken, e itimciler yarat c l
“yarat c dü ünme ve bu dü ünceyi davran a
dönü türme” eklinde ifade ederler. Psikanalistlerin yarat c l
tan mlamalar ise
“bilinçalt ve bilinç çat mas ” ile ilgili aç klamalara dayan r (Gel, 2000). Bunlar n yan
s ra; Bulu zenginli i, orijinalite, sorunlara yeni çözümler bulma, yeni bak aç lar
üretme, varsay mlar deneme gibi çe itli boyutlarda da tan mlamalar yap lmaktad r.
Sünbül’e (2002) göre yarat c l k, problemlere kar duyarl olma, bilgideki
yetersizlikler, bo luklar ve güçlüklerin isimlendirilmesi, ihtimallerin belirlenmesi ve
bunlar n yeniden denenmesi, sonunda da sonuçlarla ili ki kurulmas d r. Sünbül (2002),
her bireyin yarat c olma potansiyelini vurgulamakta ve bireylerin yaratma konusunda
beceriye sahip olduklar na de inmektedir.
Yarat c l k Geli tirilebilir mi?
Yarat c l k ki ilerin do u tan getirdikleri bir özelliktir. Her canl insano lunun
yarat c olma potansiyeli vard r. Her insan yaratma konusunda bireysel bir beceriye
sahiptir. 'nsanlar n tümü yarat c olabilir ama yarat c olarak tan nan insanlar,
ba kalar n n sahip olmad farkl l klara sahiptir. Di er bir ifadeyle bir ki i her alanda
yarat c olamayaca gibi ayn alanda yarat c yetiye sahip ki ilerin de, e oranda
yarat c olmalar beklenemez. 'nsan taraf ndan tamamlanm her i te, insan n ileriye
dönük tüm at l mlar nda yarat c l k yetisi temel olarak bulunmaktad r. Yarat c ki iler,
dü ünme kal plar n daha ince ayarlara getirebilir ve daha büyük fikirler üretebilir.
Sümbül’e göre (Sünbül, 2002), yarat c l kla ilgili yap lan birçok ara t rma
neticesinde geli tirilebilece i görülmü tür. Yarat c l ortaya ç karmak ve geli tirmek,
bir tür sorun çözme olarak ele al nd nda, yarat c l etkileyecek ve deneysel olarak
kullan labilecek de i kenler üzerinde durulmas gerekmektedir. Bu durumda sanat
e itimi sürecinde, ö renciyi ara t rmaya yönlendirmek en do ru yakla mlardan biri
olacakt r. Yarat c dü ünmeye yöneltilen ö rencinin sürekli olarak; Nedir? Neden?
Nas l? Ne kadar? Bunun hakk nda ne biliniyor; ne söylenebilir? E er ise ne olur? gibi
nice sorular n cevaplar n ara t rmas sa lanm olur. Bundan sonra da, yine sürekli
olarak “daha ba ka, bundan ba ka neler olabilir?” sorular n n cevaplar hakk nda derin
ara t rmalar ve incelemeler yapmas na da f rsat verilmi olacakt r. Zihinsel bak mdan
133
SBArD
Mart 2011, Say 17, sh. 129 – 144
güçlü ö renci, dü ünmeyi ö renmi ve dü ünmeyi ketleyen alg sal, duygusal ve ifade
engellerini a m olaca ndan kar la t
problemlere kar benzersiz, özgün yeni
yakla mlar, çözümler üretmeye haz r durumda olacakt r (Sünbül, 2002).
Yarat c l k üzerine yap lan tan mlamalardan yola ç karak, genel çizgileriyle
çocu un yarat c l n n geli tirilmesi için yap lmas gerekenler u ekilde aç klanabilir;
Alg lar n zenginle tirilmesi için çocu un gözlem ve haf za e itimine gerekli önem
verilmelidir. Çocu a üretici dü ünme yöntemi kazand r lmal , yeni biçimler aramaya,
bulmaya ve bunlar anlat p yorumlamaya yöneltilmelidir.
S n flarda s k s k, sanat eseri niteli i bulunan yap tlar n incelenmesi, çocuklara
yeni görü ler kazand r lmas na olanak sa layacakt r. Duygu ve dü ünceleri kullanma
al kanl kazand rmak, pratik, çabuk, kararl , cesaretli olmalar na olanak verir. Bu
sayede çocu un imgelem gücü geli ecektir.
Çocu un çevresinin (okul, s n f ve atölyelerin), yap lan i ve resimlerle
donat lmas , böylece bir sanat çevresi yarat lmas , yarat c l n geli tirilmesi için
gerekli olan fiziki çevreyi olu turacakt r.
Çocu un kendi kendine çal p, teknik yönden birikim ve doyum sa layaca
ortam haz rlanmal d r (kitapl k, atölye gibi). Sanatsal etkinlikleri izleyebilme
imkânlar n n yarat lmas da artt r (müze, tarihi çevre gezileri, galerilere ve sergilere
götürme gibi). Bir di er önemli hususta, konular n çocuklar n yak n çevresinden ve
ya amlar ndan seçilmesidir (Türkdo an, 2000).
Tart ma ve de erlendirme ortam olu turulmas oldukça önemli bir
gereksinimdir. Aktif ö renme ortam yarat lmal d r. Didaktik bir e itimden çok
tart mal , aç klamal , uygulayarak, ö renmeye dayal bir ortam yarat c l n
geli tirilmesi sürecinde elzem bir ihtiyaçt r.
Ayn zamanda cesaret verici bir ortam yarat lmal d r. Al lm n d nda
fikirlerle me gul olurken ya da yeni fikirleri yeni yollarda kendi kendine çal rken, bir
çocu un güven hissetmesi gerekir. Çocu un kabul edilmesi ve takdir edilmesi, ek
olarak soru sorabilmesi, tasar mlar n ifade edebilmesi ve hatta yarg lama ve suçlama
olmaks z n ayk r ve ç lg n fikirlerini ileri sürebilmesi gerekmektedir. Birçok ö renci
ö retmen ele tirisinden korktu u için kendi imajlar n , gizli dü üncelerini mevcut
durumlarla birle tirmeye cesaret edemez. Oysaki okul, çocu a kendi kendini serbest
hissedebilece i, kabul edilebilir bir atmosferde ke fetme f rsat sa layarak yarat c l
yeniden canland rabilir (Sünbül, 2000).
Yarat c l k Hangi Durumlarda Olumsuz Etkilenir?
Özellikle sanatsal yaratma sürecinde amaç, çocu a özgü orijinal ürünler
ç kartabilme becerisi kazand rmak ise, ö retmenin baz durumlarda örnek gösterme
hususunda dikkatli olmas gerekmektedir. Çünkü al lmam bir yarat m süreciyle
kar kar ya kalan çocuk taklit yoluna gitmeyi dü ünecektir. Bu tip bir yakla m
çocu u k s r bir döngünün içine sokaca için e itimcinin bu konuda dikkatli olmas
gerekmektedir.
Uzun y llar sanat n yetenekle, yetene in yarat c l kla kurulan ili kisi, yarat c l
da yetenekli az nl a özgü bir davran gibi göstermi tir. Beklide bu görü sanatta
yarat c l n geli mesini engelleyen en önemli etkendir. Ayr ca sanatsal yarat c l n
ö renmeyle geli meyece i görü ü de yarat c l
engelleyen etmenler aras nda
134
Özcan ÖZKARAKOÇ
say labilir. Bu yakla mda iki yönlü engel yer al r; Birincisi, her çocuk yarat c d r.
'kincisi, yarat c l k do u tand r. Kimi çocuk yarat c olarak programlanm t r. Her iki
yakla mda da yarat c l k, birinde ba bo luktan, ötekin de inançs zl ktan engellenir
(K r o lu, 2002).
Çocu un ifade özgürlü ünü, kendili indenli ini, ba ms zl n , merak n ,
ara t r c l n ve kendine güvenini s n rlayan herhangi durum veya faaliyet,
yarat c l n geli mesini engeller (Sünbül, 2000).
Fiziki çevrenin yarat c l k üzerine olumlu veya olumsuz etkileri oldukça
fazlad r. Yarat c düzeye ç km çocuklar n, s n f ortam nda di er arkada lar na
hissettirilmeden bir gözlemci titizli i ile tan nmas , tutum ve davran lar n ona göre
ayarlanmas gerekmektedir. Yarat c niteli i bir ölçüde belirginle en çocuklar n
engellenmesi veya hep s n f düzeyine çekilmeye çal lmas da yanl bir tutumdur.
Ders araç gereçlerinin ve malzemenin yetersizli i önemli bir etkendir. Ayr ca
konunun seçilmesinde dikkat edilmemesi de önemli bir tehlikedir. Konu, daima
çocu un yarat c l n geli tirecek düzeyde veya nitelikte olmal d r. Fiziki yap n n
uygunsuzlu u da oldukça olumsuz bir tak m sonuçlara neden olabilir. Atölye
imkâns zl ve hep s n fta çal ma zorunlulu u gibi (Türkdo an, 2000).
Yarat c l
geli tirmeyi hedefleyen e itim sisteminde en önemli unsur,
kazanma ve kaybetme endi esi ta mayan, ö rencileri birbirine rakip göstermeyen,
farkl l klar ön plana ç karan bir ortam haz rlayabilmektir. Ara t rma ve inceleme
yapabilen, farkl deneyimler ya amaktan kaç nmayan, çok boyutlu dü ünebilen,
bulgular n kendi deneyimleri ile birle tirip yorumlayan, özgün ve özgür dü ünebilen,
gelece in yarat c ki iliklerini olu turmak güzel sanatlar e itiminin temel ilkeleri
aras ndad r.
Sanat E,itimi ve Yarat c l k
Günümüzde bütün ileri toplumlar n e itimde hedefi, yarat c insan tipinin
yeti tirilmesidir. Bu nedenle yarat c l n geli tirilmesinde en etkin alan olan sanat
e itimi, giderek önem kazanmaktad r. Bu nedenle sanat e itimi hem bireysel, hem
toplumsal aç dan önemli bir olgu haline gelmi tir.
Sanata ili kin en önemli özellik anlat md r. Ki inin öznel iç görüsü, imgeleri,
dü ünceleri ve duygular sanat ile görselle ir. Bu çok öznel olan durumun d a
dönü mesi, somutla mas ve ba kalar na anlatmas insan için önemli bir gereksinimdir.
Daha kapsaml bir anlay ve deyimle sanat; insan n insan olma yazg s ve ko ulunu
yenme, kendini a abilme çabas d r (K nay, 1993). Görme, anlama, deneyim ve yaratma
süreci olarak bu alanda kapasiteleri s n rl olanlar için gerekli ve zorunlu bir u ra t r.
Sanat n insan ya am na dair bütün gereklili i ve zorunlulu u, insano lunun sahip
oldu u tüm kapasiteleri sanatsal yetiye dönü türme noktas nda e itimle
ili kilendirilmektedir.
Hegel’e göre de, sanata ba lanabilmesi için teknik bilgi ve zekân n yan s ra en
gerekli unsur, e itimdir. H. Read ise; “estetik duyarl l n e itilmesi, e itimin en
önemli ve temel görevlerinden biridir” der. Bu görevde ö renciye yakla m biçimi
oldukça önemlidir. Ö rencideki co ku ve yaratma iste inin bir yöne çekilmesi sanat
e itimi ile gerçekle tirilebilmektedir. Sanat e itiminde önemli olan, çocuktaki yarat c
güç ve buna ba l co kunun do ru kullan lmas n ö retmektir.
135
SBArD
Mart 2011, Say 17, sh. 129 – 144
Sanat e itimi yaln zca insana özgü bir gereksinimdir. Sanat e itimi, ki ili in
uyumlu bir bütün olarak geli imi sürecinde bireydeki yarat c ve üretici güçlerin
gözetilip geli tirilmesini amaçlar. Sanat ya am n üstündeki imgeleri aç a vurma
amac d r.
Sanat e itimi, yarat c l k aç s ndan bak ld nda güzel sanatlar n tüm alan ve
dallar n , bu alanlar n birbirleriyle olan etkile imi ve al veri ini de göz önünde
bulundurarak ele almak zorundad r. 'nsan toplumunun en küçük unsuru say lan
bireylerin genel e itim ve ö retimleri içinde, ki ilerin estetik duygular n n
geli tirilmesi zorunlulu u, uygar bir toplum yaratma çabas nda, amac n önemli bir
ko ulu olarak kar m za ç kmaktad r. Genel e itim ve ö retimin insana dönük
u ra lar , yöntemleri, amaç ve ilkelerinin özünde, insan ruhunun yüceltilmesi,
psikolojik farkl l klar n gözetilerek bireylerin ruhsal gereksinimlerinin doyurulmas ,
ruh sa l aç s ndan, dengeli bir ki i yaratma çabas görülür. Bu eylem sürdürülürken,
bir yandan da ki iye zihinsel birikimlerini kendi kendine anlat p yorumlayarak bir
eyler yapma, yaratma olana sa lar ki, birey böylece ruhsal bo almaya, ruhen mutlu
olma düzeyine ula arak daha dengeli bir tav r içine girer. Sanat n i levi ne salt
duygusal rahatlama, ne de salt haz duyurmas d r. Sanat n çok yönlü, kültürel,
ileti imsel, bilgilendirici, ayd nlat c ve davran geli tirici i levi onu, yine çok yönlü
ve önemli k lmaktad r. Sanat n bu de eri kendinde i levleri ve yaln z sanata özgü
nitelikleridir ki, ki inin farkl bir boyutta ussal geli imini sa lar. Sanat n kendine özgü
bu önemi, sanat e itiminin de önemini artt rmaktad r.
Sanat e itimi, yarat c l k temelleri üzerinde yükselen belirleyici, son derece
önemli bir faktördür. (Artut, 2002). Birçok ara t rmac ya göre yarat c l n sekiz
niteli i bulunmaktad r. Yarat c l a ait bu niteliklerin fark nda olunmas , sanat
e itiminin belirli ve anlaml hedeflere, dolay s yla da hedef davran lara ula lmas na
imkân tan r.
Sanat e itimi sürecinde, bahsedilen bu sekiz niteli in birbirine kar üstünlü ü
söz konusu de ildir. Ancak ö renci, ö retim sürecinde yarat c l n sekiz niteli inden
birine veya baz lar na di erlerinden daha çok ihtiyaç duyabilmektedir. Buna ba l
olarak, ö renme ö retim sürecinde her bir ö renciyi önemseyen farkl de erlendirme
ölçütlerinin haz rlanmas nda yarar vard r.
Özsoy (2003), yarat c l n sekiz niteli ine dair ölçütleri, duyarl k, ak c l k,
esneklik, özgünlük, birle tirme, yeniden tan mlama, tutarl ve uyumlu düzenleme
olarak s n fland rm t r.
Duyarl k: Yarat c birey, bir olay ya da durumun tüm yönleriyle çok fazla
ilgilidir. Bu ilgi toplumsal, alg sal ve estetik dikkatleri içerir. Bunun anlam , insanlar n
ihtiyaçlar yla, çevreyi duyumsamas yla (görme, dokunma, duyma, koklama), o ortamda
varolan estetik, yarat c problemlerle ilgilenmektedir. Bu, gerçekte bireyin hayata kendi
öz duyarl d r. Yarat c l n olu mas için problemlere duyarl k zorunludur.
Ak c l k: Yarat c insan h zl hayal edici dü ünme, verilen bir durumda bir eyi
ba ka bir eye h zla ba lama yetene ine sahiptir. Herhangi bir uyar y izleyerek h zl
bir ekilde, zincir dü ünceler ortaya ç kar. Her sanatsal deneyimde, özelliklede
ba lang çta, fikir, nesne ve ifade edilen dü ünceler birikmeye ba lar. Arka arkaya
biriken bu fikirler kompozisyon içinde birbiriyle ili kilendirilir. Pekiller, renkler ve
biçimler dikkate al nd nda, yarat c süreç içinde bunlar n her biri di erine etki eder.
136
Özcan ÖZKARAKOÇ
Esneklik: Yarat c ki inin içerden ya da d ardan olsun yeni geli melerle ve
de i en durumlarla kar la t
zaman bunlar ayarlama yetene i vard r. Sanatsal
etkinlikler gerçekle tirilirken s kl kla tesadüfler meydana gelir. Esnek ki iler bu
durumlar avantaj olarak kullanabilir. Daha az yarat c ki iler bu tür geli melerle
s k nt ya girme, rahats z olma e ilimindedirler. Yarat c l en üst düzeyde olan ki iler
için, belirli bir konuyla ba layan tasar m, yaln zca konu aç s ndan de il, renk ve üslup
aç s ndan tamamen farkl olarak bitebilir.
Özgünlük: E sizlik, geleneklere uymama ve al lmam l k, bir s n fta sadece
kendi türünün teki olma, bu tepkiyi karakterize eder. Özgünlü ün z tt , herkesin ayn
performans sergiledi i gelenekçi ve sistematik olmad r.
Birle tirme: Yarat c bir ki inin çe itli ö eleri yeni ve anlaml bir bütüne
götürme yetene i vard r. Sanatsal olu uma dair, ufak parçalar bir araya getirip bütünü
olu turmak temel yakla md r. Bütünün parçalar n görmek ve birle ik anlat m
içerisinde bunlar birbiriyle ili kilendirmek yarat c davran belirtisidir.
Yeniden tan mlama: Yarat c ki i, nesnelerin i levlerini de i tirmek ve onlar
çe itli ve yeni yollarda kullanmak için çizgileri, ekilleri, renkleri ve dokular yeniden
tan mlama yetene ine sahiptir. Bireyin buradaki temel yakla m , al lm eski bir
tak m eyleri yeni amaçlar için kullanmakt r.
Tutarl ve uyumlu düzenleme: Yarat c bir ki i, tüm parçalar lüzumsuz
parçalarla uyumlu bir ekilde ili kilendirme anlam nda, en azla en ço u görerek tüm
yüzeyleri düzenleme yetene ine sahiptir.
Sanat e itiminde de erlendirmeye ili kin bu nitelikler, ö retim süreci boyunca
üretilecek i lerin ve yarat mlar n tamam n kapsamaktad r. Görsel unsurlar n
de erlendirilmesinde gösterilecek pozitif yakla mlar ve ö renci niteliklerinin dikkate
al nmas , bu alanda e itilen bireylerin yarat c güçlerinin geli tirilmesinde büyük rol
oynayacakt r. Bunun fark nda ve bilincinde olmak, sanat e itiminin hedefleri
do rultusunda gerçekle tirilmesinde etkili olacakt r.
Üç Boyutlu Sanat Uygulamalar ve Yarat c l k
Sanatsal uygulamalar içinde göze en çok çarpan, hiç üphesiz mekân fikri ile
birle en ve anlat m olana sa layan üç boyutlu çal malard r. Günümüz e itim sistemi
deneysel ve sorgulay c d r. Üç boyutlu çal malar n geneline bak ld nda, ilgi alan
olarak yüzeysel çal malardan çok ö retici yönüyle dikkati çekti i görülmektedir. Bu
yönüyle, sanatsal yarat ma dair problemlerin çözümü ve anlat m nda üç boyutlu
çal malara yer verilmesi, tüm olanaklar n irdelenmesi, kullan lan yöntemlerin en
önemlisidir.
Üç boyutlu uygulamalar sayesinde sanat e itimi ortam , bireyin duygular n , el
becerilerini ve zevklerini geli tirir. Ayn zamanda hem üzerinde çal t nesne, hem de
kendisi için dü ünmeyi ve görmeyi ö renir. Bu konuda unutulmamas gereken önemli
bir durum öyle aç klanabilir; Ö renci kendinde bulunan yarat c gücü harekete
geçirdi i ölçüde hayata al acak, onu tan yacak ve geli mesi tam bir birey olarak kendi
varl n , dolay s yla da ba l oldu u toplumu faydaland rm ve yaratm olacakt r.
Sanat e itimi programlar belirlenirken dikkat edilmesi gereken baz hususlar
vard r. Bunlar n beklide en önemlisi, çal may yönlendirecek olan malzeme seçimidir.
Sanat e itimi ortam nda e itimciyi üphesiz en çok zorlayan, çal ma için uygun
137
SBArD
Mart 2011, Say 17, sh. 129 – 144
materyali seçmektir. Genellikle üç boyutlu çal ma imkân sa layan malzeme çe itleri
tercih edilmelidir. Keskinok’a (2001) göre bu tip malzemeler, ö renciye her iki elini de
kullanma olana vermesi bak m ndan e itsel de eri çok yüksek önem ta maktad r.
Ayr ca resmin nispeten s n rl çal ma olana ile kar la t r ld nda, üç boyutlu
çal malar n daha geni , gerçekçi, objektif ve zengin oldu u, arama ve deneme
imkânlar na da sahip oldu u görülmektedir.
Sanat e itiminde üç boyutlu çal malar n tercih edilmesinin birçok nedeni
bulunmaktad r. Üç boyutlu çal malarla ö renciler, fiziki çevrelerini olu turan nesneler
dünyas n daha iyi kavrarlar. Görü aç lar geni ler. Formlar sözlü bir anlat m dili
olarak kullanmay ö renirler. Estetik de erlerin, ö renci için ilgi çekici ve yararl
nitelikleri vard r. Bireyin ya am nda, bu yüksek de erleri alg layabilme ve anlatabilme
gücünü kazanmas aç s ndan, sanat e itiminin e itsel fonksiyonu çok önemlidir.
Ö renciye ya am boyunca ve gelecekte gerekli olacak teknik güç kazan m aç s ndan
da, üç boyutlu sanat e itimi gereklidir.
Üç boyutlu çal malar çocu un yarataca biçimin, ortaya koyaca tasar m n
nitelikleri aç s ndan çok önemlidir. Yo urma, katlama veya rekreasyon çal malar ile
yapaca çal malar ilkö retim ça ndaki çocuklar için oldukça s ra d d r. Somut
olarak ortaya konan i in, üç boyutlu olma özelli i, çocu un kendi ba na reel olarak bir
i i üretebilme yetisinin fark na varmas n sa layacakt r.
Maddenin sahip oldu u özellikler ve çal ma olanaklar ona, çocu un direkt
dokunmas yla alg lanabilir. Maddeyle birebir ili ki içinde olmak, çocu un ilgisini
çekerek bütün dikkat ve alg s n toplayacak, d dünyaya olan ilgisini kesecektir.
Yarat m süreci için bu e i bulunmaz bir zamanlamad r. Yo urma maddeleri (kil, ka t
hamuru vb.) ile u ra an çocu un ad m ad m ona dair özellikleri ke fetmesi, elleriyle,
parmaklar yla ekil vermesi, koparmas , yuvarlamas , de i ik gereçlerle doku
kazand rmas veya yüzeysel-oylumsal parçalarla yap lan çe itli denemeler, ka t-karton
ve mukavvan n de i ik katlama, kesme olanaklar yla meydana getirilen spontane
biçimler, çocu un co kuyla çal mas na olanak sa layacakt r.
De i ik maddelerle ola an d ürünlerin ortaya konmas n n yan s ra, çal ma
an nda maddenin ke fedilmesi, kendi do as na uygun kullan m özelliklerinin deneme
yan lma yoluyla s nanmas da yarat c l n geli tirilmesi aç s ndan önemli bir
geli medir. Burada öne ç kan varsay m udur; sanat e itimi bir süreçtir, bu süreç
sonucunda ortaya ç kan ürünün niteli i kadar, onun üretilmesi sürecide kazan lan tutum
ve davran lar önemlidir.
Kil Çal malar
Kil; kolay ekil verilebilen, istenildi inde de i tirilebilen, çok farkl denemelere
aç k olan bir malzemedir. Araç-gereç veya yard mc malzemeye ihtiyaç duyulmadan
sadece elle ekillendirilebilmesi, zararl kimyevi madde içermemesi ve vücuttaki
elektri i almas bak m ndan oldukça yararl d r. Çocuklar için son derece e lenceli, ayn
zamanda da ekonomik olma özelli inden dolay , ilkö retim okullar nda s kça
kullan labilecek bir malzemedir.
Çocuklar yumu ak nesnelerle oynamaktan onlar yo urmaktan ve de i ik
ekiller ortaya ç karmaktan çok ho lan rlar. Onlar n bu ihtiyaçlar n kar lamak,
duygusal doyuma ula malar n sa lamak için yo urma maddeleri en uygun
138
Özcan ÖZKARAKOÇ
malzemelerdir. Yo urma maddeleri ile çal an çocuklar baz becerilerini geli tirirken,
ayn zamanda dü ünürler, yeni bulu lar ortaya koyarlar ve kendilerine güvenleri artar.
Yo urma maddeleri çocuklar n sanata kar
ilgilerini art rarak, bu alandaki
yeteneklerini ortaya koymalar na imkân sa lar. Kilin kullan m esnas nda çocuklar,
sert- yumu ak, s cak- so uk, derinlik, form, ekleme, yo urma gibi duyu ve izlenimleri
kazan r.
Bu çal ma tekni inde ö renci, bir ön çizim ya da eskiz yapmaz. Yal n görsel
biçimlerle soyut düzeyde, sürekli olarak bir eyleri arar ve sorgular. Bu denemelerden
kendi için önem ta yan birini seçer. Birçok benzer tekrarlar yaparak kendi için do ru
olan sonuca ula r. Sonucu ve dolay s yla do ruyu seçmede tek söz sahibi olarak
kendini görür. Ortaya koydu u yap t, tümü ile kendi zekâs n n, sezgisinin,
deneyimlerinin ve bilgisinin eseridir.
Kâ, t Çal malar
Kâ t, sanat e itiminde kullan lan, çal ma olanaklar zengin, e itsel de eri
yüksek bir malzeme türüdür. Sanat e itimi sürecinde beklide en kolay temin edilebilme
özelli i kâ d vazgeçilmez bir malzeme haline getirmi tir. Ucuz ve neredeyse hiçbir
yard mc gerece ihtiyaç duyulmadan kolayca kullan m imkân sunmas kâ d , – buna
karton ve mukavvada dâhil - sanat e itimi sürecinde önemli k lmaktad r. Zengin
uygulama olanaklar ve rengârenk çe itleri ile kâ t, çocu u cezp eder. Kâ d n
do as na uygun katlama, kesme ve yap t rma i lemleri esnas nda çocu un rastlant sal
birimler olu turmas oldukça keyif verici ve e lendiricidir. Yo urma maddelerinin yan
s ra, etkili, pratik, üç boyutlu çal malar aras nda, çe itli geometrik biçimleri esas alan
ve bunlar n bir arada kullan lmas yla olu turulan kâ t çal malar almaktad r.
Kâ t çal malar nda unutulmamas gereken ey, ilk denemelerin yarat c
etkinliklerin ba lang c oldu udur. Basit geometriksel formlar, kareler, silindirler,
üçgenler ba lang ç için uygun formlard r. Daha sonraki a amada maddeye biçimsellik
kazand rma çal malar yap lmal d r. Katlama teknikleriyle, kâ t yüzeyine çe itli
oylumlar yapmak suretiyle, geometriksel formlara derinlik hissi kazand r l r. Bu
yüzeylerde olu an derinlik hissiyle, k-gölge etkisi fark edilmeye ba layacakt r.
Rekreasyon Çal malar
Rekreasyon çal malar , at k malzemeyi de i ik anlat mlar için kullanma
tekni idir. At k malzemeler ile üç boyutlu çal malar yapmak, çocuklar aktif ve özgür
k larak, yarat c güçlerini sergileyebilecekleri e siz f rsatlar vermektedir.
E itsel de eri oldukça yüksek olan rekreasyon çal malar , ekonomik olma
özelli i nedeniyle e itimciler taraf ndan s kça kullan lan bir tekniktir. Haz r biçimler
yarat c dü üncenin uyar lmas n sa lar. Bu malzemeler çal ma olanaklar n
kolayla t r r ve zenginle tirir.
Rekreasyon çal malar nda kullan lan malzemelerin en önemli özelli i, haz r
biçimler olmalar d r. Haz r biçimler yarat c dü ünceyi daima tetikler. S radan
malzemelerle kar kar ya kalan ö renci, o andan itibaren sürekli olarak denemeler
yapmaya ba lar. S n rs z say da malzeme, s n rs z say da yarat c fikir olu mas na neden
olur.
139
SBArD
Mart 2011, Say 17, sh. 129 – 144
Uygulama Derslerinin Genel De,erlendirmesi
Uygulama dersleri, ortaya konan i ler ve uygulama süreçleri aç s ndan
de erlendirildi inde, ö rencilerin;
• Üç boyutlu formlar ve bunlar n çevreleriyle olan genel ili kilerini kavrayarak
yorumlamalar nda,
•Süreç içerisinde, kil, ka t ve rekreasyon i lerinde kullan lan maddelerin genel
özelliklerini deneyerek ö renmelerinde,
•El becerilerinin geli tirilmesinde,
•Yard mc gereçlerin ve çal ma malzemelerinin amaca uygun ve tehlikesiz
kullan lmas nda,
•Tasar mlar n gerçekle tirirken dü üncelerini, üç boyutlu terimlerle ifade
etmelerinde,
•Ö rencilerin, tasar m ve uygulama a amas nda kar la t klar problemlere
çözüm üretebilmelerinde, yarat c yakla mlar sergiledikleri tespit edilmi tir.
Uygulama çal malar n n geneli de erlendirildi inde kil çal malar ;
•E lenceli, farkl , kolay ve oyun gibi bulunmu ,
•Malzemeler amaca uygun olarak kullan lm ,
•Hacim ve doku bilinciyle hareket edilerek hedef davran lar kazand r lm ,
•Malzemenin kullan m na dair özelliklerinin deneme yan lma yöntemiyle
kavranmas sa lanm t r.
Ufak bir kâ t parças n , yedi i ekerlemenin ambalaj n ya da belediye
otobüsünün biletini katlamak, k v rmak veya yuvarlamak, fark nda olmadan hemen
hemen herkesin yapt
bir davran eklidir. Fark nda olmadan yap lan bu ekiller,
kimi zaman dikkatle ve titizlikle kâ d n uç k s mlar n birle tirmek, tersine katlamak,
üçgenler, kareler olu turmak eklinde sürer gider. Tek ba na pek bir anlam ifade
etmeyen bu ekiller, ço alt l p bir arada kullan ld nda, son derece estetik ve göze ho
gelen kompozisyonlar olu turulabilmektedir. Özelliklede bunlar bilinçli bir ekilde
ö rencilere yapt r ld nda, yarat c l k aç s ndan farkl birçok ürünün olu turulabilece i
bir gerçektir.
Bu dü ünceyle, kil çal malar n takiben, ayn ö rencilere kâ t çal malar
yapt r lm t r. Kâ t çal malar yla ö rencilerin;
•Malzemenin özelliklerini kavrayarak, amaca uygun olarak kullanmada,
•Kâ d n katlanarak, kesilerek ve ya t r larak
ekillendirilebilece ini
uygulayarak ö renmede,
•Basit birimler olu turarak, bunlar n sürekli tekrar edilmesiyle sanatsal
formlar n olu turulabilece ini kavramada,
•Makas ve yap t r c gibi yard mc malzemeleri zararlar ndan korunarak
kullanmada ve
•Tasar m ve uygulama a amas nda kar la lan problemlere çözüm üretmede,
yarat c yakla mlar sergiledikleri tespit edilmi tir.
Rekreasyon çal malar de erlendirildi inde ö rencilerin;
•At k malzemeleri de erlendirmede,
•Malzemeleri amaca uygun olarak kullanmada,
•Yard mc gereçleri zararl etkilerinden korunarak kullanabilmede ve
140
Özcan ÖZKARAKOÇ
•Tasar m ve uygulama a amas nda kar la lan problemlere çözüm üretmede,
yarat c yakla mlar sergiledikleri tespit edilmi tir.
Üç boyutlu çal malar n bitiminden hemen sonra, uygulama s n flar ndaki
ö rencilere iki boyutlu çal malar yapt r lm t r. Bu çal malar, ortaya ç kan ürün ve
üretim süreci aç s ndan, ö rencilerin üç boyutlu uygulamalar yla kar la t r lm t r.
'ki boyutlu uygulamalarda ö rencilerin;
•Yeni aray lar sergileyemedikleri,
•Kompozisyon olu turmada (da lar, ku lar, insanlar, v.b.) ematik kurgular
gerçekle tirdikleri,
•Kopya çekmeye yöneldikleri,
•Birbirlerinden etkilendikleri,
•Malzeme getirmede olumsuz tav rlar sergiledikleri ve
•Çal malar n tekni e uygun olarak tamamlayamad klar görülmü tür.
Ayn ö rencilerin, iki ve üç boyutlu uygulamalarda sergilemi oldu u
davran lar, ortaya koyduklar çal malar de erlendirildi inde, yarat c l k aç s ndan üç
boyutlu uygulamalar n, ö rencilere daha fazla f rsatlar verdi i tespit edilmi tir.
Sonuç
'nsano lu do u tan baz güçlerle donat lm t r. Bunlar, do u tan çocukta
mevcut olan, biyolojik niteliklerdir. Bunun yan nda birey, do du u toplumda kas tl ya
da kas ts z olarak çevresi ile girdi i etkile im sonunda, kültürel nitelikler kazan r.
Kazand
bu nitelikleri yetenekleri oran nda, toplum için yeni de erler üreterek
zenginle tirmeye çal r. Böylelikle sanat insano lunun hayat na girmi olur.
Çocuklar n ö renmeye kar do al merak ve istekleri vard r. Bireyin, çok küçük
ya lardan itibaren fiziki çevresini olu turan dünyay tan ma iste i, dokunma duyusunun
geli mesini sa lam t r. D dünyay alg lamaya yönelik giri imler, çocuktaki merak n
bir belirtisidir. Üç boyutlu uygulamalarla, çocuklar n ö renmeye kar do al merak ve
isteklerinden yararlanarak onlara, sorun çözmeyi, ke fetmeyi ve ara t rmay te vik
edecek sanatsal yakla mlar sergileme f rsat verilir. Bu, çocu un hayal gücünü
kullanabilme, dü üncelerini uygulayabilme ve çe itli yarat c olas l klar üzerinde
yo unla abilmelerine olanak sa layacakt r.
Üç boyutlu uygulamalar sayesinde sanat e itimi ortam , bireyin duygular n , el
becerilerini ve zevklerini geli tirir. Ayn zamanda hem üzerinde çal t nesne, hem de
kendisi için dü ünmeyi ve görmeyi ö renir. Bu konuda unutulmamas gereken önemli
bir durum öyle aç klanabilir; Ö renci kendinde bulunan yarat c gücü harekete
geçirdi i ölçüde hayata al acak, onu tan yacak ve geli mesi tam bir birey olarak kendi
varl n , dolay s yla da ba l oldu u toplumu faydaland rm ve yaratm olacakt r.
Sanat e itimi sürecinde üç boyutlu uygulamalar n, yarat c l
geli tirmedeki
etkisinin ara t r ld bu çal mada, üç boyutlu uygulamalar birer ay süreyle iki farkl
s n fta uygulat lm t r. Uygulamalar sonunda elde edilen ö renci çal malar , yarat c l k
aç s ndan de erlendirilmi tir. Ö rencilerin, duygu ve dü üncelerini ifade etmede ve
yarat c çal malar olu turmada, iki boyutlu uygulamalara oranla belirgin üstünlük
sa lad klar görülmü tür.
141
SBArD
Mart 2011, Say 17, sh. 129 – 144
Bu çal malar esnas nda, baz ö rencilerin tasar m, baz lar n n da uygulama
a amas nda yarat c yakla mlar sergiledi i görülmü tür. Çal ma süresince elde edilen
bulgular ve ö renci çal malar de erlendirildi inde ortaya ç kan sonuç udur; Sanat
e itimi bir süreçtir, bu süreç sonucunda ortaya ç kan ürünün niteli i, onun üretilmesi
sürecinde kazan lan tutum ve davran lar, sanat e itiminin amaçlar do rultusunda,
yarat c l n geli tirilmesi aç s ndan, önemlidir.
EKLER
Ek.1
Uygulama derslerinin foto,raflar
Foto,raf.1
Foto,raf.3
Kil Çal malar
142
Foto,raf.2
Foto,raf.4
Özcan ÖZKARAKOÇ
Ka, t Çal malar
Rekreasyon Çal malar
143
SBArD
Mart 2011, Say 17, sh. 129 – 144
Kaynakça
Akbayrak, B. “Türk 'lkö retim Okullar nda Üç Boyutlu Sanat Çal malar ”,
http://www.efdergi.hacettepe.edu.tr/200223/BurcuAkbayrak.pdf,
Eri imTarihi:15.05.2010. (2002).
Artut, K. Sanat E itimi, An Yay nc l k, Ankara, 2002, ss. 157-158.
Atalayer, F. Yarat c l k. Sanat Seminerleri. Estetik Konferans . Ankara. (1975,1985), ss.
103-106-107.
Avr k, A. Yarat c l k, Kültür ve Turizm Bakanl Yay nlar , Ankara, 1987, s. 22.
Erbay, M. Plastik Sanatlar E itiminin Geli imi, Bo aziçi Üniversitesi Matbaas ,
'stanbul, 2000, ss. 8-14.
Gel, Yücel H. Sanat E itimi ve Yarat c l k, http://liman.goodforum.net/t753-h-yucelgel, (2006). Eri im Tarihi: 15.05.2010.
K r o lu, Olcay T. “Yarat c l
Engelleyen Etmenler”, Sanatta E itim, Pegem
Yay nc l k, Ankara, 2002, s. 178.
Özsoy, V. Görsel Sanatlar E itimi: Resim-' E itiminin Tarihsel ve Dü ünsel
Temelleri, Gündüz E itim ve Yay nc l k, Ankara, 2003.
Sünbül, Murat A. “Yarat c l k ve S n fta Yarat c l n Geli tirilmesi”, S.Ü. E itim
Fakültesi Dergisi, 10, 2000, ss. 82-94.
Sünbül, Murat A. “Yarat c l n Geli tirilmesi”, E itime Yeni Bak lar I. Mikro
Yay nevi, Konya, 2002, ss. 183-195.
Türkdo an, Galip Sanat E itimi Yöntemleri, Resim-i Ö retimi 2.Bask , Ankara, 2000,
s. 32.
144
ORTAÖ RET M Ö RENC LER N N ANNE BABAYA
GÜVENL BA LANMA DÜZEYLER N N D N KÜLTÜRÜ ve
AHLAK B LG S DERS NE YÖNEL K TUTUMLARINA ETK S
Mehmet Kamil CO KUN
Özet / Abstract
Ara t rman n amac , ortaö retim ö rencilerinin anne babalar na güvenli ba lanma düzeylerinin,
din kültürü ve ahlak bilgisi dersine kar tutumlar n ne derece etkiledi ini tespit etmektir. Ö rencilerin
din kültürü dersine yönelik tutumlar n belirlemek üzere Ar c (2008) taraf ndan geli tirilen 9 maddelik
Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Dersine Yönelik Tutum Ölçe i ile Cassidy, Ziv, Rodenberg ve Woodhouse
(2003) taraf ndan geli tirilen ve Seven (2010) taraf ndan Türkçeye uyarlanan 13 maddelik Anne Babaya
Güven Ölçekleri kullan lm t r. Ölçekler Mu ili merkezine ba l ortaö retim okullar nda ö renim gören
örneklem grubu olarak belirlenen toplam 362 ö renciye uygulanm t r. Yap lan analizlerde Mu iline
ba l çe itli liselerde okuyan ortaö retim ö rencilerinin % 87’sinin hem din kültürü dersine yönelik tutum
düzeylerinin, hem anne babaya güvenli ba lanma düzeylerinin yüksek oldu u görülmü tür. Ayr ca
çapraz tablo ve korelasyon analizlerinde, anne ve babaya güvenli ba lanma düzeyi ile din dersine yönelik
tutum düzeyi aras nda pozitif ili ki oldu u da ortaya ç km t r.
Anahtar Kelimeler: Güvenli Ba lanma, OrtaÖ retim ö rencisi, Din Kültürü Dersine Kar
Tutum
THE EFFECT OF HIGH SCHOOL STUDENTS’ LEVELS OF SECURE ATTACHMENT TO
PARENTS ON THEIR LEVELS OF ATTITUDE TOWARDS RELIGION COURSE
The purpose of this study was to find out at what extent the secure attachment levels of high
school students to their parents affected the students’ behaviors towards the Religious Culture and Ethics
Course. In order to determine the attitudes of the students towards the Religious Culture and Ethics
Course, a nine-clause attitude scale concerned with the Religious Culture and Ethics Course, developed
by Arici (2008), was used with the thirteen-clause Parent as a Secure Base Scale, developed by Cassidy,
Ziv, Rodenberg and Woodhouse (2003) and adapted into Turkish by Seven (2010). The scales were
applied to total 362 students, determined as sampling group, who study in high schools which are
depended on the center of Mus Province. As a result, it was found that 87 % of high school students’
attitude levels both toward Religious Culture and Ethics Course and secure attachment levels of the
parents were high. Furthermore, the cross table and correlation analyses showed that there was a positive
relationship between the levels of the secure attachment and the levels of attitude towards the Religious
Culture and Ethics Course.
Key Words: Secure Attachment, High School Students, Attitude Towards The Religious Culture
and Ethics Course
Giri
Derse Yönelik Tutum
Tutumlar, insan davran lar n n en önemli tayin edicilerinden biridir. Bireylerin
tutumlar ; sevgileri, nefretleri ve davran lar n önemli ölçüde etkiler (Morgan 1991).
Yrd. Doç. Dr., Mu Alparslan Üniversitesi E itim Fakültesi Ilkö retim Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi
E itimi Bölümü.
SBArD
Mart 2011, Say 17, sh. 145 – 155
Bu bak mdan tutumlar n ölçülmesi, ilgili nesne ya da duruma ili kin insanlar n sahip
olduklar tutum derecesinin bilinmesi birçok alanda istenen bir durumdur (Erku , 2003).
Tutum, ö renmeyle kazan lan, bireyin davran lar na yön veren ve karar verme
sürecinde yanl l a neden olabilen bir olgudur (Ülgen 1996). Anderson’a göre tutum,
özel bir nesneyle kar la ld nda, uygun olan ve olmayan tarzda tepki vermek için
bireyin e ilimli olmas n ya da haz rlanmas n sa layan, orta düzeyde yo unlu u olan
heyecand r (Erku , 2003:153; Anderson, 1988:43). Allport (1935), tutumu öyle
tan mlam t r: Tutum, bireyin ilgili durum ya da nesnelere ili kin tepkisi üzerinde
dinamik ya da yönlendirici bir etki yapan, ya ant içinde biçimlenmi bir zihinsel ya da
sinirsel haz rl k durumudur (akt: Erku , 2003:151-152).
Bir derse kar olumlu tutum geli tirme; derse kat lma iste i, kar l k vermekten
tatmin olma, bir de eri oldu unu kabullenme ve bir de er olarak kabulüne taraftar olma
eklindeki davran lar içerir (Özçelik 1998). Tutum, bili sel, duyu sal ve davran sal
boyutlar yla birey davran lar n n önemli ve kritik bir yorday c s olarak görülen
psikolojik bir yap d r (Anderson 1988). E itim aç s ndan dü ünüldü ünde ise tutum,
ö rencilerin karar ve davran lar n n olu mas ndaki etkisi nedeniyle ö renmenin
gerçekle mesinde önemli rol oynar (Alt nok, Aç kgöz, 2006). Ö rencilerin okula,
derslere ve ö retmenlere yönelik geli tirdikleri tutumlar , ö renme faaliyetlerine
yakla malar na ve uzakla malar na neden olmakta (Demirba , Ya basan, 2006) ve
dolay s yla ö retim sürecinde ba ar y etkilemektedir (Harman, Ak n, 2006).
Ö rencinin derse yönelik tutumu üzerinde, ö rencinin kendisinden veya kendisi
d ndan kaynaklanan, kontrol edilebilen veya edilemeyen birçok faktör etkili olabilir.
Co rafi, fiziksel, ruhsal, maddi, ya an lan çevre, sahip olunan imkânlar gibi pek çok
faktör ö rencinin derse yönelik tutumunu etkileyebilmektedir. Ancak birçok faktörün
bir ara t rmayla ele al nmas n n zorlu u da aç kt r. Bu ara t rmada, ortaö retim
ö rencilerinin anne babaya ba lanma biçimleri ile din kültürü ve ahlak bilgisi dersine
yönelik tutumlar aras nda ili ki olup olmad amaçlanm t r.
Anne Babaya Güvenli Ba)lanma
Ba lanma, insan n geli im sürecinde önemli bir yeri olan kavramd r. Do umla
birlikte anne bebek aras nda geli en bu süreç, ki inin geli imini, di er insanlarla
ili kilerini ve uyumunu etkileyerek ya am boyunca etkinli ini sürdürür (Bowlby, J,
1988; akt: Keskin, G. Çam, O. 2008).
Etimolojik olarak “to attach”, “ba ” kelimesinin anlam , bir göreve ba l l k ya
da bir görevi yerine getirmedir. Kuram olarak ba lanma, John Bowlby ve Mary
Ainsworth’un ortakla a çal malar n n bir sonucu olarak geli mi tir. Bowlby
çal malar na 1950’li y llarda ba lam , “ba lanma” terimini iki ki i aras ndaki güçlü bir
ba olarak tan mlam ve kavram n olu umu için bir kö e ta n olu turmu tur. O
yaln zca çocuktan ebeveyne ba lanma sürecini tan mlam olmas na kar n, tan m
kar l kl ebeveyn-bebek ba lanma sürecinin aç klanmas na yard mc olmu tur. Mary
Aisworth ise Bowlby’nin görü lerini deneme yoluyla test etmi ve yeni fikirler
olu turarak teorinin geni lemesine yard mc olmu tur (Bretherton 1992, Goulet et al.
1998).
Ainsworth ve arkada lar (1978), “Yabanc durum” olarak bilinen deneysel bir
yöntem geli tirmi ler ve çocuklar
üç tipik ba lanma örüntüsü içinde
146
Mehmet Kamil COTKUN
s n fland rm lard r: Güvenli, kayg l /karars z ya da kayg l /kaç nmac ba lanma.
Yaln zca “güvenli ba lanma” ili kisinin oldu u durumda çocuklar stres yaratan ko ullar
alt nda güvenlik duygusunu koruyabilir ve geli imsel davran lar n etkin olarak
gösterebilir. Güvenli ba lanman n geli mesi için de çocu un kesintisiz, tutarl tepki
veren, duyarl ve her zaman ula labilir bir anneye sahip olmas gerekir. E er anne
duyars z, a r müdahale edici ve önceden tahmin edilemeyen tutars z tepkiler
gösterirse, çocukta kayg l /karars z ba lanma örüntüsü geli ir. Annenin reddedici
olmas veya bak m konusunda a r ihmalkâr davranmas durumunda, çocukta
kayg l /kaç nmac ba lanma örüntüsü geli ir ve bu durum çocu un zaman ndan önce
ba ms z olmay istemesine veya ba lanma figüründen kopma e ilimi göstermesine yol
açabilir (Foster et al. 1989, Sümer ve Güngör 1999, Dönmez 2000, Kapç ve Küçüker
2006; akt: Kavlak, O., Tirin, A. 2009).
Ergen bireylerin de ba lanma stilleri anne-babalar n çocuk yeti tirme
tutumlar na göre ekillenir. Bu dönem ergen ba lanma örüntüsünde ve ergen ile annebaba aras ndaki ili kilerde temel dönü ümler ya an r. Anne babaya güvenli ba lanma,
ergenin kimlik ve özerklik geli imine yard m eder. Anne babas taraf ndan tutars z,
zarar verici, ambivalan ya da tepkisiz kalma gibi uygunsuz bir tutumla kar la an çocuk
güvensiz ba lanma geli tirir ve stresle kar kar ya kald nda mahremiyetini
yitirdi ini hisseder. Güvensiz ba lanma geli tiren ergenlerse, çevrelerindekilere
güvenemediklerinden genellikle ki ileri kontrolleri alt na alma e iliminde olurlar,
öfkelerini do rudan ifade edemezler, bütünlük duygusuna sahip olamaz ve özde er
duygusunu sürdüremezler. Bu ki ilerin kimlik organizasyonlar nda sorunlar ya an r
(Hortacsu N, Cesur S, Oral A,1993, Tyrrell C, Dozier, M. Foster; akt: Keskin, G. Çam,
O. 2008).
Ara t*rman*n Amac*
Bu çal mada Mu ili merkezindeki ortaö retim ögrencilerinin anne babaya
güvenli ba lanma düzeylerinin, din kültürü ve ahlak bilgisi dersine yönelik tutumlar n
ne derece etkiledi inin belirlenmesi amaçlanm t r. Ayr ca ö rencilerin derse yönelik
tutumlar ile çe itli de i kenler (cinsiyet, anne ve baban n mesle i, okuduklar lise türü,
ailenin sosyo-ekonomik ve sosyo-kültürel durum) aras ndaki ili ki incelenmistir. Söz
konusu amac n gerçekle tirilebilmesi için asa daki problemlere yan t aranmaya
çal lm t r.
1.
Ortaö retim ö rencilerinin din kültürü dersine yönelik tutum düzeyleri
nedir?
2.
Ö rencilerin anne babaya güvenli ba lanma düzeyleri nedir?
3.
Ö rencilerin derse yönelik tutum düzeyleri cinsiyet, okul türü, sosyoekonomik ve sosyo-kültürel durum gibi de i kenlere göre farkl l k göstermekte midir?
4.
Ö rencilerin derse yönelik tutum düzeyleri, anneye güvenli ba lanma
düzeyilerine göre anlaml ekilde farkl la makta m d r?
5.
Ö rencilerin derse yönelik tutum düzeyleri, babaya güvenli ba lanma
düzeyilerine göre anlaml ekilde farkl la makta m d r?
147
SBArD
Mart 2011, Say 17, sh. 145 – 155
Yöntem
Ara t*rman*n Modeli
Belirli bir konuda var olan durumu oldu u gibi ortaya ç karmay , tav rlar ve
davran lar aç klamay , kar last rmay ve betimlemeyi amaçlayan ara t rmalar tarama
ara t rmalar olarak tan mlanmaktad r. (Karasar, 1991; Gürsakal, 2001). Ortaö retim
ögrencilerinin anne babaya güvenli ba lanma düzeylerinin, din kültürü dersine yönelik
tutumlar na etkisinin belirlenmeye çal ld
bu ara t rmada da var olan durum
yans t lmaya çal ld ndan, ara t rma tarama modelinde betimsel bir ara t rma olarak
planlanm t r.
Ara t*rman*n Evreni ve Örneklemi
Ara t rman n evrenini Mu il merkezinde bulunan 37 ortaö retim okullar nda
ö renim gören 14610 ö renci olu turmaktad r. Ara t rman n örneklemini ise 2009-2010
e itim ö retim y l nda; Genel, Meslek, Anadolu ve Fen Liselerinde ö renim gören ve
ara t rmaya kat lmak üzere tesadüfi yöntemle seçilmi 362 ö renci olu turmaktad r.
Veri Toplama Araçlar*
Ara t rmada a a daki ölçekler kullan lm t r:
a)
Ilkö retim Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Ölçe i: Ö rencilerin din
kültürü ve ahlak bilgisi dersine yönelik tutumlar n belirlemek amac yla, Ar c (2008)
taraf ndan geçerlik ve güvenirlik testleri yap larak geli tirilen Ilkö retim Din Kültürü ve
Ahlak Bilgisi Dersine Yönelik Tutum Ölçe i kullan lm t r. 9 maddeden olu an ölçek
maddelerinin faktör yük de erleri, .616 ile .851 aras nda de i mektedir. Madde toplam
korelasyonlar da .5305 ile 7876 aras nda yeterli düzeyde olup ölçe in alfa katsay s ise
.90’d r. Ölçekte bulunan her bir tutum maddesine kat l m düzeyleri toplam puanlar
kullan larak de erlendirildikten sonra, (1.00 - 1.79 Hiç), (1.80 - 2.59 Az), (2.60 - 3.39
Orta), (3.40 - 4.19 Oldukça), (4.20 - 5.00 Tam) eklinde puan aral klar esas al nm t r.
b)
Anneye Güven Ölçe i: Ö rencilerin anneye ne derece güvenli
ba land klar n belirlemek amac yla Cassidy, Ziv, Rodenberg ve Woodhouse taraf ndan
2003’de geli tirilen 13 maddelik Anne Güven Ölçe i kullan lm t r. Ölçe in Türkçeye
uyarlama çal mas Seven (2010) taraf ndan tamamlanm olup, maddelerin faktör yük
de erleri .68 ile .88 aras nda de i mektedir. Ölçe in madde toplam korelasyonu .93-.94
aral nda olup, tek bir faktörün aç klad varyans, % 61.4, cronbach alpha katsay s
.94 ç km t r.
c)
Babaya Güven Ölçe i: Ö rencilerin babaya ne derece güvenli
ba land klar n belirlemek amac yla yine Cassidy, Ziv, Rodenberg ve Woodhouse
taraf ndan 2003’de geli tirilen 13 maddelik Baba Güven Ölçe i kullan lm t r. Ölçe in
Türkçeye uyarlama çal mas Seven (2010) taraf ndan tamamlanm olup, maddelerin
faktör yük de erleri .75 ile .91 aras nda de i mektedir. Ölçe in madde toplam
korelasyonu .95-.96 aral nda olup tek bir faktörün aç klad varyans %69, cronbach
alpha katsay s .96 ç km t r. Ili ki ölçeklerinin cevaplar (1: Hiç do ru de il) ve (5:
Kesinlikle do ru) klar aras nda likert tipi olarak puanland r lm olup al nan toplam
puana göre ö rncilerin gerek anneye gerek babaya güvenli ba lanma düzeyi 13-30 aras
Dü ük, 31-47 aras Orta ve 48-65 aras Yüksek eklinde derecelendirilmi tir.
148
Mehmet Kamil COTKUN
Verilerin Analizi
Tüm veriler SPSS 17.0 program kullan larak analiz edilmi tir. Tutum ve ili ki
ölçeklerinin tümünden ve her birinden al nan puanlar n hesaplanmas ölçeklerin kendi
hesaplama yöntemiyle yap lm t r.
Al nan puanlar n degi kenlere göre anlaml fark gösterip göstermedi ini
belirlemek amac yla Tek Yönlü Varyans (ANOVA), Çapraz Tablo, Korelasyon ve
Regrasyon analiz yöntemleri kullan lm , kar la t rmalarda anlaml l k düzeyi olarak
0.05 düzeyi al nm t r.
Bulgular
Bu bölümde ara t rmada elde edilen verilere ait bulgular üç ana ba l k alt nda
toplanm t r. Birinci k s mda, ara t rmaya kat lan ö rencilere ait ki isel bilgilere
(ba ms z de iskenler) ait bulgulara; ikinci k s mda, ögrencilerin anne babaya güvenli
ba lanma ve din kültürü dersine kar tutum ölçeklerinden ald klar puanlara ili kin
bulgulara, üçüncü k s mda ise elde edilen verilerin ba ms z de i kenlere göre fark
gösterip göstermedi ini belirten bulgulara yer verilmi tir.
Ki isel Bilgiler
Ara t rmaya 362 ö renci kat lm t r. Bunlar n % 65’i erkek, %35’i k z olup,
%35’i Anadolu, %19’u Normal, %21’i Fen, %25’i Meslek Lisesi ö rencileridir.
Ara t rmaya en fazla 3. s n f ö rencileri (%40) kat lm olup, di er s n flardan %20
oran nda kat l m gerçekle mi tir. Ö rencilerin %90’ ailesinin ekonomik seviyesini
yeterli, iyi ve çok iyi bulurken, sadece % 10’u zay f bulmaktad r. Ö rencilerin %63’ü
din dersinin zorunlu, % 22’si tercihli olmas , %5’i ise tamamen kald r lmas gerekti ini
dü ünmektedir. Ö rencilerin anne baba e itim seviyleri ise a a daki tabloda
görülmektedir:
Tablo 1: Anne-Baba E)itim Seviyesi
E itim seviyesi
Baba Yüzde
Anne Yüzde
Okuryazar de il
9.7
39.2
Sadece okuryazar
11.0
12.2
Ilkokul mezunu
29.3
25.4
Ortaokul mezunu
16.0
6.1
Lise mezunu
19.3
10.8
Üniversite mezunu
14.6
6.4
Toplam
100.0
100.0
Yukar daki tabloya göre ö rencilerin anne baba e itim seviyesi daha çok (%25)
ilkokul mezunu seviyesinde yo unla makla birlikte, babalar n e itim seviyesi annelere
göre daha yüksek görünmektedir.
149
SBArD
Mart 2011, Say 17, sh. 145 – 155
Anne Babaya Güvenli Ba)lanma Düzeyi
Dü ük, Orta ve Yüksek olarak derecelendirilen anne babaya güvenli ba lanma
düzeyleri tablosuna bak ld nda, ö rencilerin %85’,inin yüksek, % 13’ünün orta,
%1’inin ise dü ük düzeylerde anneye güvenli ba land klar ; ö rencilerin % 77’isinin
yüksek, %20’sinin orta, %3’ünün dü ük düzeyde babaya güvenli ba land klar
saptanm t r.
Yap lan korelasyon analizlerinde baban n e itim seviyesi ile babaya güvenli
ba lanma düzeyi aras nda .05 seviyesinde anlaml l k oldu u görülmü tür. Yani baban n
e itim seviyesi yükseldikçe ö rencilerin babaya güvenli ba lanma düzeyi de
artmaktad r. Annenin e itim seviyesi ile anneye güvenli ba lanma düzeyi aras nda
pozitif ili kiye rastlanmam t r. Bu durum a a daki tabloda kal n puntolu rakamlarda
daha rahat görülmektedir.
Tablo 2: Anne Baba E)itim Seviyesinin Anne Babaya Güvenli Ba)lanma
Düzeyine Etkisi
Babaya güvenli
Anneye
ba lanma düzeyi
güvenli
Anne baban n e itim düzeyi
ba lanma
düzeyi
*
Baban z n e itim
Pearson
.120
.071
durumu nedir?
Correlation
Sig. (2-tailed)
.022
.179
N
362
362
Annenizin e itim
Pearson
.078
.049
durumu nedir?
Correlation
Sig. (2-tailed)
.139
.349
N
362
362
Derse Yönelik Tutum Düzeyi
Ö rencilerin din kültürü ve ahlak bilgisi dersine yönelik tutum düzeyleri
a a daki tabloda görülmektedir. (1:Hiç, 2: Az, 3: Orta, 4: Oldukça, 5: Tam) de erlerini
göstermektedir.
Tablo 3: Ö)rencilerin Derse Yönelik Tutum Düzeyleri
Say
Yüzde
Geçerli
Toplam
Tutum Düzeyi
Yüzde
Yüzde
1
4
1.1
1.1
1.1
2
24
6.6
6.6
7.7
3
22
6.1
6.1
13.8
4
62
17.1
17.1
30.9
5
250
69.1
69.1
100.0
Toplam
362
100.0
100.0
150
Mehmet Kamil COTKUN
Tabloya göre ö rencilerin % 87’sinin din kültürü ve ahlak bilgisi dersine yönelik
tutum düzeyleri ortan n üstündeyken sadece %17’sinin tutum düzeyi orta ve ortan n
alt ndad r.
Korelasyon analizleri sonucunda derse yönelik tutum düzeyi ile cinsiyet, okul
türü, anne baba e itim seviyesi, s n f düzeyi ve ailenin ekonomik seviyesi aras nda
pozitif bir ili kiye rastlanmam t r. Buna kar n derse yönelik tutum düzeyinin, dersin
zorunlu veya tercihli olmas kanaatine göre anlaml ekilde (p< 0.01) farkl la t
saptanm t r.
Ba)lanma ve Derse Yönelik Tutum 5li kisi
Ara t rman n temel hedefi olan derse yönelik tutum ile anne ve babaya güvenli
ba lanma düzeyi aras ndaki ili kiyi tespit etmek için çapraz tablo ve korelasyon
analizleri yap lm t r.
Tablo 4: Anneye Güvenli Ba)lanma Düzeyinin Derse Yönelik Tutum
Düzeyine Etkisi
Anneye güvenli ba lanma düzeyi
Toplam
1
2
3
Tutum düzeyi
0
1
3
4
1
2
7
15
24
2
1
4
17
22
3
0
9
53
62
4
2
27
221
250
5
5
48
309
362
Toplam
k-kare: 0.01
Tablodan da anla ld
gibi, anneye güvenli ba lanma düzeyi artt kça din
kültürü dersine yönelik tutum düzeyi anlaml olarak (p<0.01) artmaktad r. Ayr ca iki
de i ken aras ndaki korelasyonun (p<0.01) düzeyinde anlaml oldu u görülmü tür.
Tablo 5: Babaya Güvenli Ba)lanma Düzeyinin Derse Yönelik Tutum Düzeyine
Etkisi
Babaya güvenli ba lanma düzeyi
Toplam
1
2
3
Tutum düzeyi
1
0
3
4
1
2
5
17
24
2
2
4
16
22
3
1
17
44
62
4
5
46
199
250
5
11
72
279
362
Toplam
k-kare: 0.04
151
SBArD
Mart 2011, Say 17, sh. 145 – 155
Tablodan da anla ld
gibi, babaya güvenli ba lanma düzeyi artt kça din
dersine yönelik tutum düzeyi anlaml olarak (p<0.05) artmaktad r. Ayr ca iki de i ken
aras ndaki korelasyonun (p<0.05) düzeyinde anlaml oldu u görülmü tür.
Korelasyon analizleri sonucunda, anne ve babaya güvenli ba lanma düzeyi ile
din dersine yönelik tutum düzeyi aras nda pozitif ili ki oldu u ortaya ç km t r; ancak
bu tutum düzeyi anneye güvenli ba lanma düzeyine ba l olarak daha anlaml
farkl la maktad r.
Derse yönelik tutum düzeyi ile anne babaya güvenli ba lanma düzeyi aras ndaki
ili kinin ne oranda aç klanabildi ini belirlemek için regrasyon analizini yap lm t r.
A a daki regrasyon analizlerine ait tablolardaki verilerden hareketle anneye ve babaya
güvenli ba lanma düzeyine ba l olarak, ö rencilerin din dersine yönelik tutum
düzeyini tahmin etmek mümkündür.
Tablo 6: Anne Babaya Güvenli Ba)lanma Düzeyine Ba)l* Olarak Derse
Yönelik Tutum Tahmini
De)i kenler
t
p
Model
R
F
a
Ba ml de i kenler:
.196 7.147
Anneye güvenli ba lanma
düzeyi
Babaya güvenli ba lanma
düzeyi
Anneye güven 3.079
.002
Babaya güven .404
.687
Ba ml de i ken: Derse
yönelik tutum düzeyi.
Buna göre, anneye güvenli ba lanma düzeyine ba l olarak din kültürü dersine
yönelik tutum düzeyini anlaml ekilde (p<0.01) %20 oran nda aç klamak mümkünken,
babaya güvenli ba lanma düzeyine göre, derse yönelik tutum düzeyini anlaml ekilde
tahmin etmek mümkün olmamaktad r.
Sonuç ve Öneriler
Bireyin do du unda annesiyle kurdu u ileti im önceleri sadece çocu un
biyolojik varl n n devam na hizmet ederken daha sonra bu etkile im biçimi
(ba lanma) içselle tirilerek bireyin hayat n n tüm yönlerini etkileyen bir etkile im
biçimi haline gelir (Hamarta, 2004).
Bireyin ilk ba l l
onun bak c s yla olan geli iminin ilk y llar nda kurdu u
ili kidir. Bu ba l l k sevgi dolu ve destekleyici bir ortamda olu turuldu unda çocukta
kendine güven hissi uyand racak, böylece yeti kinli e kolayl kla geçmesini
sa layacakt r (Deniz, Hamarta ve Ar , 2005; Soysal, Ergenekon ve Aksoy,1999).
Bowlby (1980), ba lanma davran n , bir bireyin korktu unda bir figürle ili ki kurmak
ya da yak nl k aramak için duydu u istek eklinde tan mlam t r. Temeli bebeklik
döneminde olu an ba lanma davran , yeti kinlik dönemindeki ba lanma davran
üzerinde de etkili olmaktad r (Deniz, 2006).
152
Mehmet Kamil COTKUN
Yap lan ara t rmalar ebeveynlerin çocuklar na kar sergiledikleri tutumlar n
çocuklar n geli tirecekleri ba lanma stili ile yüksek düzeyde ili kili oldu unu
göstermektedir. Ebeveyn ili kileri konusunda, güvenli ba lanma stiline sahip çocuklar n
ebeveynlerinin, güvenli olmayanlar n ebeveynlerinden daha fazla oranda çocuklar n n
gereksinimlerine duyarl l k gösterdikleri ve doyum sa lad klar görülmü tür ( Levy,
Blatt ve Shaver, 1998; akt: Deniz, 2006).
Bu ara t rmada, ortaö retim ö rencilerinin din kültürü ve ahlak bilgisi dersine
yönelik tutum düzeyleri ile anne babaya güvenli ba lanma düzeylerinin ne oldu u ve iki
de i ken aras nda pozitif bir ili ki olup olmad
belirlenmeye çal lm t r. Ortaya
ç kan ilk sonuca göre örneklem grubunu olu turan ortaö retim ö rencilerinin din
kültürü dersine yönelik tutum düzeylerinin yüksek oldu u ve bu düzeyin cinsiyet, okul
türü, annenin e itimi, baban n e itimi, s n f düzeyi ve ailenin ekonomik seviyesine göre
anlaml ekilde farkl la mad görülmü tür.
Ara t rmada ç kan ikinci sonuca göre, örneklem grubunu olu turan ö rencilerin
hem anneye hem babaya güvenli ba lanma düzeylerinin de yüksek oldu u ve bu
düzeyin sadece baban n e itim seviyesine ba l olarak anlaml ekilde farkl la t d r.
Ara t rman n temel hedefi niteli inde olan derse yönelik tutum düzeyi ile anne
babaya güvenli ba lanma düzeyi aras ndaki ili kiyi belirlemek amac yla yap lan çapraz
tablo ve korelasyon analizlerine göre, ö rencilerin derse yönelik tutum düzeyleri,
anneye güvenli ba lanma düzeylerine ba l olarak 0.01 seviyesinde, babaya güvenli
ba lanma düzeylerine ba l olarak ise 0.05 seviyesinde anlaml
ekilde
farkl la maktad r.
Çoçuk ya ta kurulan ve ço unlukla anne baban n tutumlar na ba l olarak
geli en ba lanma biçimi veya düzeyi, ki inin makro düzeyde sosyal ve meslek hayat n
etkiledi i gibi mikro düzeyde kurdu u ili kileri ve olaylara kar tutumunu da
etkilemektedir. Ergen olan ortaö retim ö rencileri için ders ba ar s n n önemi ve bu
ba ar n n derse yönelik tutuma ba l olarak geli ti i yads namaz bir gerçektir. Tayet
derse yönelik tutum düzeyi ile ebeveyne güvenli ba lanma düzeyi aras nda pozitif bir
ili ki oldu u ortaya ç km sa, çocuklar n n ders ba ar s n arzulayan ebeveynlerin,
çocuklar n n güvenli ba lanma düzeylerinin artt racak tutumlar sergilemeleri gerekti i
sonucuna var labilir.
Elde edilen sonuçlar
nda a a daki öneriler geli tirilebilir:
1.
Bu ara t rman n temel s n rl l , örnekleminin sadece ortaö retim
ö rencilerinden olu mas d r. Insan ili kilerinin aç klanmas nda daha genel sonuçlara
ula abilmek için, ortaö retim ö rencilerinin d nda seçilecek yeni örneklem
gruplar nda yeni çal malar n yap lmas alana önemli katk lar sa layabilir.
2.
Anne babaya güvenli ba lanma düzeylerinin, ö rencilerin din kültürü ve
ahlak bilgisi dersine yönelik tutum düzeylerini anlaml ekilde aç klamas , yüksek
düzeyde güvenli ba lanan çocuklar yeti tirmenin önemini ortaya koymaktad r. Bu
nedenle anne baba ve çocuk ili kilerini geli tirmeye yönelik e itim programlar n n
düzenlenmesi ba ar l bireyler yeti tirme ad na yarar sa layabilir.
3.
Ortaö retim din kültürü ve ahlak bilgisi ders programlar haz rlan rken,
anne babaya güvenli ba lanma düzeyi ile derse yönelik tutum düzeyi aras ndaki anlaml
ili kinin dikkate al nmas , ö renci, ö retmen ve ebeyn aç s ndan daha etkin bir ö renim
sürecini ba latabilir.
153
SBArD
Mart 2011, Say 17, sh. 145 – 155
4.
Ortaö retim din kültürü ve ahlak bilgisi ö retmenlerinin, anne babaya
güvenli ba lanma düzeyi ile derse yönelik tutum düzeyi aras ndaki anlaml ili ki
konusunda bilgilendirilmesi, kendi derslerine yönelik zay f tutum içinde bulunan
ö rencilerin durumlar n analiz etme ve çözümler üretme konusunda katk sa layabilir.
Kaynakça
Ainsworth, M. D. S., Blehar, M. C., Waters, E.,&Wall, S. Patterns Of Attachment:A
Psychological Study Of The Strange Situation. Hillsdale, NJ: Erlbaum, 1978.
Alt nok, H.-Aç kgöz, K.Ü. “I birlikli ve Bireysel Kavram Haritalaman n Fen Bilgisi
Dersine Yönelik Tutum Üzerindeki Etkileri”, Hacettepe Üniversitesi E itim
Fakültesi Dergisi, s. 30, 2006, ss. 21-29.
Anderson L.W. Attitudes and Their Measurement. In Keeves, J.P. (Ed.), Educational
Research, Methodology And Measurement: An International Handbook,
Pergamon Press, New York, 1988.
Ar c , I. “Ö rencilerin Ilkö retim Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Dersine Yönelik
Tutumlar ”, F(rat Üniversitesi )lahiyat Fakültesi Dergisi 13 (1), 2008, ss. 161–
175.
Av ar, Z. Kuter, F. “Beden Egitimi ve Spor Bölümü Ögrencilerinin Sosyal Beceri
Düzeylerinin Belirlenmesi”, Egitimde Kuram ve Uygulama, 3 (2), 2007, ss. 197206.
Bowlby, J. Attachment And Loss: Volume 3 Loss, Basic Books New York, 1980.
Branstain, M.R; A.S., Bellack ve M. Herson. “Social Skills Trainning For Unassertive
Children: A Miltiple Baseline Analysis”, Journal of Applied Behavior Analysis,
10, 1977, pp. 183-195.
Bretherton, I. “The Origins of Attachment Theory: John Bowlby and Mary Ainsworth”.
Dev Psychol, 28 (5), 1992, pp. 759-760.
Combs, M.L. ve D.A, Slaby. “Social Skills Training With Children”, Advances in
Clinical Child Psychology, New York: Plenum 1, 1977, pp. 161-201.
Demirba , M.-Ya basan, R. “Fen Bilgisi Ö retiminde Sosyal Ö renme Teorisine
Dayal Ö retim Etkinliklerinin, Ö rencilerin Akademik Ba ar lar na Olan
Etkisinin Incelenmesi”, Kastamonu E itim Dergisi, c. 14, No: 1, 2006, ss. 113128.
Deniz, M. E. “Ergenlerde Ba lanma Stilleri ile Çocukluk Istismarlar ve Suçluluk-Utanç
Aras ndaki Ili ki”, E itim Ara/t(rmalar( Dergisi, 6 (22), 2006, ss. 89–99.
Deniz, M. E., Hamarta, E.,&Ar , R. “An Investigation of Social Skills and Loneliness
Levels of University Students With Respect to Their Attachment Styles In A
Sample Of Turkish Students”. Social Behavior and Personality: An
International Journal, 33 (1), 2005, pp. 19-32.
Dönmez A. “Psikolojinin Alt Alanlar , Ba lanma: Yak n Ili kilerle Ilgili Ara t rmalar
Için Bir Çerçeve” Türk Psikoloji Bülteni, 16–17, 2000, ss. 29–50.
Erku , A. Psikometri Üzerine Yaz lar, Türk Psikologlar Derne i Yay nlar , Ankara,
2003.
Foster RLR, Hunsberger MM, Anderson JJT. Family-Centred Nursing Care of
Children, WB Sounders Company, London, 1989, pp. 168-171.
154
Mehmet Kamil COTKUN
Goulet C, Bell L, St-Cyr Tribble D, et al. “A Concept Analysis of Parent-Infant
Attachment”, J Adv Nurs (JAN), 28 (5), 1998, pp. 1071-1081.
Gürsakal, N. Sosyal Bilimlerde Arast rma Yöntemleri, Uluda Üniversitesi Yay nevi
Bursa, 2001.
Hamarta, E. Üniversite Ö rencilerinin Yak n Ili kilerindeki Baz De i kenlerin (Benlik
Sayg s , Depresyon ve Saplant l Dü ünme) Ba lanma Stilleri Aç s ndan
Incelenmesi, Yay mlanmam Doktora Tezi, Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler
Enstitüsü, Konya, 2004.
Harman, A. Ak n, M. F. “E itim Fakültesi Ö rencilerinin Matematik Dersinin Ö retim
Tekli Üzerine Bir De erlendirme”, Elektronik Sosyal Bilimler Dergisi, 5 (18),
2006, ss. 124-130.
Kan, A.-Akba , A. “Lise Ö rencilerinin Kimya Dersine Yönelik Tutum Ölçe i
Geli tirme Çal mas ”, Mersin Üniversitesi E itim Fakültesi Dergisi, 1 (2),
2005, ss. 227-237.
Kapç , E.G. Küçüker S. “Ana Babaya Ba lanma Ölçe i: Türk Üniversite Ö rencilerinde
Psikometrik Özelliklerin De erlendirilmesi”, Türk Psikiyatri Dergisi, 17 (4),
2006, ss. 286-295.
Karasar, N. Bilimsel Arast rma Yöntemi, Nobel Yay n Da t m, Ankara, 1991.
Kavlak, O. Tirin, A. “Maternal Ba lanma Ölçe i’nin Türk Toplumuna Uyarlanmas ”,
Uluslararas( )nsan Bilimleri Dergisi, 6 (1), 2009, ss. 188-202.
Keskin, G. Çam, O. “Ergenlerin Ruhsal Durumlar ve Anne Baba Tutumlar ile
Ba lanma Stilleri Aras ndaki Ili kinin Incelenmesi”, Anadolu Psikiyatri Dergisi,
9 (3), 2008, ss. 139-147.
Levy, K.N., Blatt, S. J. ve
Shaver, P.R. “Attachment Styles and Parental
Representations”, Journal Of Personality And Social Psychology, 74 (2), 1998,
pp. 407-419.
Morgan, C.T. Psikolojiye Giri , (çev. Ar c , H., Ayd n, O. ve ark.), Hacettepe
Üniversitesi Psikoloji Bölümü Yay nlar, (8. bs.), Ankara, 1991.
Özçelik, D.A. Ölçme ve De erlendirme, ÖSYM Yay nlar , Ankara, 1998.
Riggio, H.R. “Personality and Social Skill Differences Between Adults With and
Without Siblings”, Journal of Psychology Inter disciplinary Applied, 133 (5),
1999, pp. 514-521.
Segrin, C. “Social Skills and Negative Life Events: Testing the Deficit Stress
Generation Hypothesis”, Current Psychology, 20 (1), 2001, pp. 17-19.
Seven, S. “Attachment and Social Behaviors in The Period of Transition From
Preschool to First Grade”, Social Behavior And Personality, 38 (3), 2010, pp.
347-356
Soysal, A. T.-Ergenekon, E. ve Aksoy, E. “Yenido an Döneminde Hastanede Uzun
Süreli Tedavi Görmenin Ba lanma Örüntüsü Üzerindeki Etkileri: Bir Olgu
Sunumu”. Klinik Psikiyatri Dergisi, 2 (4), 1999, ss. 266-270.
Sümer N.-Güngör D. “Yeti kin Ba lanma Stilleri Ölçeklerinin Türk Örneklemi
Üzerinde Psikometrik De erlendirmesi ve Kültürleraras Bir Kar la t rma, Türk
Psikoloji Dergisi, 14 (43), 1999, ss. 71-106.
Ülgen, G. E itim Psikolojisi, Lazer Ofset, Ankara, 1996.
155
SBArD
156
Mart 2011, Say 17, sh. 145 – 155

Benzer belgeler