PROF. DR.

Transkript

PROF. DR.
AZERBAYCAN TÜRKÇESİ METİNLERİ
Hasanoğlu
Gazel
Apardı köŋlümi bir hoş kamer yüz can-feza dilber
Ne dilber dilber-i şahid, ne şâhid şâhid-i server
Men ölsem sen büt-i şengül surâhî eyleme kulkul
Ne kulkul kulkul-i bâde, ne bâde bâde-i ahmer
Başumdan gitmedi hergiz senüñlen içdügüm bâde
Ne bâde bâde-i mestî, ne mestî mestî-i sagar
Şehâ şîrîn sözüñ kılur Mısırda bir zaman kâsid
Ne kâsid kâsid-i kıymet, ne kıymet kıymet-i şekker
Tutuşmayınca der-âteş belürmez haslet-i anber
Ne anber anber-i sûziş, ne sûziş sûziş-i micmer
Ezelde cânum içinde yazıldı sûret-i ma'nî
Ne ma'nî ma'nî-i sûret, ne sûret sûret-i defter
Hasanoğlu saña gerçi duaçıdur velî sâdık
Ne sâdık sâdık-ı bende, ne bende bende-i çâker
Nesîmî
Tuyuglar
Dalmışam şol bahre kim pâyânı yoh
Düşmişem şol rence kim hüsrânı yoh
Görmişem şol bedri kim noksânı yoh
Bulmışam şol genci kim vîrânı yoh
Bî-vefâ dünyâdan usandı göŋül
Yoh didi dünyânı yoh sandı göŋül
Düşdi aşkuŋ odına yandı göŋül
Vahdetüŋ kand âbına bandı göŋül
Kadı Burhaneddin
Tuyuglar
Dünyâyı çoh sınaduh bir bûyimiş,
Kamu âlem varlıgı bir hûyimiş,
Kaplan, aslan ejdehalar cümlesi
Ecelüŋ kaynagında âhûyimiş.
2
Kankı cânda od varını ah bilür,
Başda ne yazılmışın ol şâh bilür,
Cân girüpdür ışkı yolına anuŋ,
Yola çıhanuŋ işini Allah bilür.
Mirza Muhammed Ali (Sâ'ib)
I
İçdi ganlar sitemger ta kebab étdi meni,
Çekdi oddan intigamın döne-döne bu kebab.
Hak oldum ol keman ebru ohun séyd étmege,
Bilmedüm gül yayidan düşmez yére tiri-şehab.
Ger dutuşsa ateşi-ruhsariden yerindedir,
Éylesin aşigler ile néce yüzsizlik nigab.
Şefget ilen bir kere başın götür torpagiden
Néce yolunda şefegden terlesün gan afitab.
Farigem sengi-melamet içre cori-çerhiden,
Néylesün göherde olan suya moci-ingilab.
Egl-éşg étmek söz ilen sehl, asan görünür,
Baş ağardı nafe tek, ta ganın étdi mişknab.
Sanmiya her kim fena dünyada mocud özünü,
Dahili cennet olub mehşerde Sâ'ib, bihésab
II
Élden çıharam zülfi-perişanını görgec,
İşden géderem servi-huramanını görgec.
Susuzlara ger can ahıdur çeşmei-héyvan,
Men can vérerem çeşmei-héyvanını görgec.
Ger bağlamusan el gözünü şermi-üzarın,
Candan kesilür henceri-müjganını görgec.
Reyhan ki, nezaket tökülürdi ġeleminden,
Het tire çeker zülfi-perişanını görgec.
Bülbül ki, gülün le'li-lebinden söz alırdı,
Dili dolaşır güncei-hendanını görgec.
Rizvan ki behiştin yémişi gözüne gelmez,
Dişler elini sibi-zenahdanını görgec.
Yérden heti-reyhan vereġin pak silibdir,
Naggaşi-gülüstan, heti-réyhanını görgec.
Gülrengi alur sübh iki hali-terinden,
Hurşidi-üzar möhrigi-efşanını görgec.
Müjgani alıb ganlu yaşından rengi-yagut,
Sâ'ib lebi-le'li göher efşanını görgec.
3
Vagif (Molla Penah)
I
O şuh ġemzelerin, hencer kirpiyin
Günde olur yüz min gan gabağında,
Humar-humar bahan ala gözlerin
Gerekdir véresen can gabağında.
Gaşın gabağında sığallı birçek,
Saye salmış üze şö'le mübarek,
Amma iki deste ter benefşe tek
Goymuş al yanağın yan gabağında.
Zülüfünden gohuşar gülü réyhanlar,
Gurban her muyine yüz min cavanlar,
Pişvazına gelir huri gılmanlar,
Melayik durmuşlar san gabağında.
Vaġif gurban zenehdanın çahine,
Şirin gülüşüne, hoş nigahine,
Gul olasan béle hublar şahine,
Durasan her ahşam, dan gabağında.
II
Héyli vahtdır ayrılmışıg yar ilen,
Gördük, amma tanışmadıg, ayrıldıg,
Galdı canda gizli-gizli derdimiz,
Birce kelme danışmadıg, ayrıldıg.
Ġerib-ġerib durdug biganeler tek,
Soyug-soyug bahdıg divaneler tek,
Dönmedik başına pervaneler tek,
Eşg oduna yanışmadıg, ayrıldıg.
Yarım saat bir arada galmadıg,
Éşg ateşin canımıza salmadıg,
Yalvarıban yarın könlün almadıg,
Éle gétdi, barışmadıg, ayrıldıg.
O zaman ki, aşnalığı terk étdik,
Cüda düşdük, héyli ciyer berkitdik,
Aralıgdan könül guşun ürkütdük,
Bir-birile gonuşmadıg, ayrıldıg.
Vagif sévdi bir iġrarsız bivefa,
Bade gétdi tamam çekdiyi cefa,
4
Görüşüben éylemedik hoş sefa,
Gucaglaşıb, sarışmadıg, ayrıldıg.
Dilimizi Korlayanlar
Héç kese mehfi deyil ki, bizim ahundlarla artistlerimiz bir-birine zidd ve
muhalif siniflerdir. Éle bunun özü ki, men ahundla artisti beraber goydum,
onların héç birinin hoşuna gelmeyecekdir.
Artist ahundun düşmenidir, ahund artistin… Bununla béle, bu iki düşmen
bir şéyde ittifag bağlayıbdılar. O şéy Türk dilini korlamagdır. Metlebe izah
vérelim:
Hamıya me'lumdur ki, men Gürcü dili ohuyub, Érmenice danışa bilirem ve
Rus dili ohuyub, Firenkce danışa bilirem. Amma bizim ahundlar Erebce ve
Farsca ohuyub ve ya héç ohumayıb, Türkce danışmag ve yazmag isteyirler.
Bizim artistler Rusca ohuyub ve ya héç ohumayıb Türkce danışmag ve
yazmag isteyirler. Ona göre dilimizi o terefden de, bu terefden de korlayırlar.
Meselen, ahund Türkce danışanda béle danışır:
- Zamani ki, men burada egleşmişem, hergah bir şehs ki, onun zahiri ve
batini mene me'lum olmayan suretde gapıdan dahil olub, içeri girdi ve mene
salam verdi, hansı ki, mene aiddir ve yainki, aid döyül, onda yeġinlik hasil étmek
haric ez mekandır, mene ferzdir ki, men onun salamının cavabında déyem ki,
eléykessalam.
Ahund bunu démek isteyir ki, tanımadığın bir adam sene salam vérse,
salam almag sene borcdur. Amma Farsdan tercüme éleyir, dilimizin serf-nehvini
bilmir, ona göre de metleb dolaşıg düşür.
Artistler de bizim dilimizi bu sayag korlayırlar. Meselen: Bu gün Tağıyévin
téatrında oynanılacagdır suznak bir facia Gavéyn-ahenger. Fasilelerde çalacag
tarzen ve ohuyacag hanende, filanın rolunu oynayacag meşhur filan artist.
Türk diline yaraşmayan bu terkibi-kelam guya Rusdan tercümedir. Artist
bisavad olduğuna göre heber (skazuyemoye) kelamın ohırında geler gaydasından
hebersizdir.
Uşag bazara gédib goz alır ve éve gaydıb anasına déyir ki: «Ana, bazardan
goz aldım.».
Amma artist goz alıb gayıtsa, anasına béle déyer:
- Ana, bazardan aldım goz.
Téatrlar üçün yazılan é'lanları savadlı bir adama hevale étseydiler, çoh eceb
olardı.
Sabir
Bir Meclisde On İki Kişinin Söhbeti
Vekil
Hfġsizf hfġli deyib, bir çoh günaha batmışam.
Hekim
5
Derdi teşhis etmeyib, ġövm-eġreba aglatmışam.
Tacir
Men helal ile heramı bir-birine gatmışam.
Rövzehan
Ümmetin pulun alıb, men gözlerin islatmışam.
Derviş
Nerde bulsam sog açıb, min-min yalan söz satmışam.
Sofi
Ruzü şeb Heġ-Heġ deyib, men her kesi oynatmışam.
Molla
Günde bir fitva verib, mehlugu çoh aldatmışam.
Elm
Get'i-ümmid etmişem, yekser bu ġövmi atmışam.
Cehl
Ortada keyf eyleyib, men hem merame çatmışam.
Şair
Bülbüle, eşġe, güle dair yalan fırlatmışam.
Evam
Anlamam hergiz, cehalet besterinde yatmışam.
Gezeteci
Men ceridem dolmag üçün metlebi uzatmışam.
Ali Nazmi
Hürriyetden Kim Ne Pay Aparsın?
Ölkemizde mövcud olan hürriyet
Milletlere béle éylesin ġismet:
Fin halgına yırtıg yarım istiklâl
Polyaklara dolu ve'de bir çuval,
Ukraynaya muhtariyyet, su torpag,
Türküstanlı müslimlere şapalag,
Litvalıya isteyince ihtiyâr,
Buharalı, Hiveliye zehrimâr,
Gazaglara her zâd ile Guban, Don,
Lezgilere, Çerkezlere «Paşol von!»
Latışlara ayrılmalı pay çoh az,
Cuhudlara, Tatarlara béş gapaz,
Hahollara yerleşmeye buyurug,
Kırımlıya, Gırgızlara yumurug,
Ruminlere yurd ve yuva, yol, igbal,
Yerli-yurdlu Gürcülere infi'al,
Greklere her ne dése çal çepik,
Azerbaycan Türklerine vur tepik,
Uruslara mümtaziyyet, ağalıg,
Ermeniye imperyada dargalıg!
Dil Mes'elesi
Dil var iken gelin lisan démeyek,
6
Dönderib Fersçeye zeban démeyek.
Her kesin var sözü, dili, ağzı,
Ağıza and içek dehan démeyek.
Erebi gönderek öz évlerine,
Ferse gal bizde mihman démeyek.
Göz duruken yazag ne ayn, ne çeşm,
Gizlini gizledib nihan démeyek.
Var iken Türklerin ohu, yayı,
Girpiye tir, gaşa keman démeyek.
Ya güne ruz, ruzigâr yéle,
Geceler söyleyek, şeban démeyek.
Buğdaya kendum, arpaya dahi co,
Ekmeye, suya ab, nan démeyek.
Teze bir kelme çıhmış: istismar
Türkcedir cılha lap, yalan démeyek.
Ru yüze, ser başa, zenah çeneye,
Burma altun saça ilan démeyek.
Şi'r yazdıgda Türkçeyi gözedek
Mu tüke, ortaya miyan démeyek.
Bir néçe gafiye düzeltmek üçün,
Yuvamız vardır, aşiyan démeyek.
Ya bu kim, bir redif uğrunda,
Yére arz, göye âsiman démeyek.
Saat olsun hövür, degige çimir,
İsnişek, esneşek, yaman démeyek.
Gülmeye hande, girye ağlamağa,
Bekçiye héç de pasibân démeyek.
Birliye ittihad, bilgiye ilm,
Gızlar, arvadlara zenân démeyek.
Kişi tek söz vérek hamı birden,
Kim dönüb gaçsa pehlivân démeyek.
Dilçiler gülmesin bu tesfiyeye,
Pozulub Kefsiz'in de başı déye.
Muhammed Hadi
Tofig Fikret’e
Şé'rin, edebin nasiyeyi-şe'şe'edari,
Dilsiz vetenin bir femi-ilhamnisari.
Bir héyreti-feyyaz, füruzendéyi-ürfan,
Afagi-mühitatımıza necmi-direhşan.
Fikret - o böyük şairü nevvar, füsünkar,
Her tari-«Rübab»ından uçar negmeyi-sehhar.
Ecfani-vetenden tökülen getreyi-abi
Şé'r incileri yapmada engüşti-rübabi.
Bir nale, bir eyvah, bir efgani-cigersuz
7
Desti-hünerinde oluyor şé'ri-gemefruz.
Éy desti-edeb, desti-hüner, desti-rehasaz,
Algışlayan eller seni, elbette, gırılmaz!
Celil Memmedguluzâde (Molla Nesreddin)
Belke de Gaytardılar
Yay feslini iki defa men Bakı'da kéçirmişem. Malum ki, istiden yayda évde
oturmag olmur, hamı tökülür bulvara. Men de gayri yaranmışlar kimi her gün
bulvara çıhmışam; çünkü deryanın serin yélinden savay Bakı'nın istisinden gayri
bir nicat yohdur.
Ve her gün bir vaht bulvara gelende gözüm o üzde, bu üzde olub ki, dostaşnaya rast gelib onlarla vaht kéçirem. Çoh ahşamlar gadınların vücudu ile ne
gezmeye mecal ve ne eyleşmeye yér tapmag olur. Onun üçün de men bulvara
gündüzler gelerdim ve asudelikle gezib, dolanıb, ahşamlar dahi menzilime
istirahete gayıdardım. Bir surette ki, daha bir bağ ve bağçalarda géceler gadınlar
ile vaht zay élemeye dahi vallah mende hövsele galmayıb.
Gündüzler bulvarda rast geldiklerim özüm kimi gelem söhbetlerinden ve
teatır hadimlerinden olurdu.
Dört-béş il bundan gabag Bakı'da yay fesli bulvarda gezen vaht téz téz bir
béle hala rast gelmirdim: Bulvarın dalda yérinde, Naberejni küçeye teref,
ağaçların dibinde dört nefer müselman görerdim ve men bunların gabağından
kéçende çoh vaht bunların birinin elinde ruzname görerdim ve galan üç neferi
bunun ruzname ohumağına gulag asan görerdim; amma mene bir şéy burada
geribe görünerdi. Nezerime béle gelerdi ki, bunlar suçlu adam kimi téz téz o
terefe, bu terefe bahırlar; guya bir kesden ehtiyatları var veya bir adam
gözleyirler.
Ahırda iş açıldı, men bunları tanıdım; tanış da oldum. Ve hatta müsahib de
oldum ve bunları tanımağım ve dost olmağım bu minval ile emele geldi.
Bir gün, hatta tarihi de yadımdadır ki, min dokkuz yüz yirmi üçüncü ilin
iyun ayının on ikisinde Türk Tenkit-Tebliğ Teatrında hizmette olan meşhur
Azerbaycan artisti Balagedeş'i bir işden ötrü ahtarırdım. Éve gétdim, yohdur.
Çıhdım bulvara ki, belke orada görem. Camaat az idi; çünkü gullug vahtı idi.
Derya kenarı ile birbaş dolandım ve çöndüm indiki Tramvay küçesine teref ve
uzagdan gördüm ki hemin dalda yérde dört nefer hemişe gördüyüm adamlar
oturublar. Men istedim gayıdam, bulvardan çıham. Çünkü bunlardan daha bedgüman olmuşdum. Allah rast saldı, Balagedeş uzagdan meni görüb geldi
yanıma. Men her bir danışıgdan gabag Balagedeş'e hemin dört neferi nişan vérib
soruşdum ki, belke onları tanıdı -Balagedeş Bakılıdır-… Balagedeş o terefe
diġġet ile bahandan sonra başladı gülmeye ve mene dédi:
- Aha... Molla emi, yahşı oldu, seni gerek aparım onların yanına.
Dédim:
- Gétmirem.
Balagedeş dik bahdı üzüme ve gene dédi:
- Sen ölesen, onlarda gıyamek var. Gerek seni onlarla tanış éleyem.
8
Evvel men dayandım ve gétmek istemedim; amma artist dosdum başladı
elimden çekmeye. Bir az yavıglaşdıg. Oturanların biri ayağa durdu ve
Balagedeş'i sesledi. Yétişdik salam vérdik, hamısı galhdılar ayağa ve bize öz
yérlerini teklif étdiler. Eyleşdik.
Balagedeş menim baremde onlara béle muharrirlik étdi:
- Bu menim eziz ve gedim dosdum Molla Nesreddin emidir ki, hatta bunun
o mezeli jurnalını neçe defeler ile güle güle ohumusunuz ve ohuya ohuya
gülmüsünüz.
Hamısı diġġet ile üzüme bahdılar ve «Beli, beli !» dédiler.
Bundan sonra Balagedeş üzünü mene teref dutub onları da bu cür başladı
mene tanıtmağa:
- Molla dadaş, sen bir bu namert dünyanın işine bah ki, bu eyleşen
dostlarım bir il bundan gabag heresi bir neçe milyona pul démirdi, amma indi
Allahdan gizli deyil, senden niye gizli olsun ki, Şura hökümeti indi bu biçareleri
papiros puluna möhtac éleyibdi. Ay namert dünya!
Balagedeş başladı bu bedbehtlerin adını bir bir sadalamağa.
- Bunun rivayetinden melum oldu ki, bunların biri Bakılı Hacı Hesen'dir ki,
Ohtyabr İngılabından gabag onun Bakıda on dört karvansarası ve yüz ottuz yédi
tikilisi vardı ki, indi hökümet hamısını elinden alıb ve bu goca kişini indi
yevmiye rızgına hesret goyub. Onun yanında oturan Sabunçulu Umudbeyov'dur
ki, eşitmiş olarsan; çünkü onu tanımayan yohdur. Onun evvellerde ilde yarım
milyon tek bir neftden medahili olardı. Bu terefde eyleşen ve ruzname ohuyan
cavan meşhur milyonçu ve un taciri Telefhanbey oğludur. Bunu da gerek eşitmiş
olasan. Rusya'nın her bir böyük şeherinde bunun atasının böyük böyük
deyirmanları vardı ve neçe parahodu. Bah hele bu deryada işlediyini men özüm
görmüşem. Bah menim yanımda oturan da menim köhne dosdum ve Gence
mülkdarı Hacı Sultan'dır ki, Nikolay vahtında ner ner nerleyirdi ve
gradonaçalnik Martınov'a küçede éle bir şapalag vurdu ki, sesi düz Peterburg'a
gétdi, çatdı. Yene o vede Hacı Sultan ağaya bata bilmediler. Gerek ahı eşitmiş
olasan.
Balagedeş bu sözleri déyib gurtardı ve sonra oruranlara teref eyilib yavaşca
onların birine dédi:
- Hacı Hesen ağa, heç bir zerre ġeder de fikir élemeyin. Siz ölesiz, sahlaya
bilmeyecekler; hamısını gaytaracaglar.
Men burada Balagedeş'den soruşdum ki, o neyi déyir sahlaya
bilmeyecekler ve kim sahlaya bilmeyecekdir?
Dosdum mene béle cavab vérdi:
- Molla emi, bah bu gün ayın neçesidir? Beli, on ikisi deyil mi? Yadında
sahla, bah, söz burada galsın -sesini bir az alçaltdı- dostlarımın işini harab
görürem. İngilisler berk yapışıblar Çiçerin'in yahasından ve déyirler: «Ya
borcunu vér, ya çekil kenara!».
Men burada gördüm ki teze tanışlarım Balagedeş'in sözlerine éle ürekden
şadlanırlar ki, güya bunlara böyük bir müjde heberi getiribler. Men bir söz
démedim, sebeb budu ki, bu teze tanış olduğum adamları indi birinci defedir ki
görürdüm.
9
Balagedeş yene üzünü oturanlara teref dutdu ve dédi:
- Telefhanbeyzade, déyesen sende teze heber var! Men görürem ki, gezete
çoh diġġet ile bahırsan. Her ne sözün var dé ve Molla emiden yana arhayın ol.
Ohu görek ne var, ne yoh.
Telefhanbeyoğlu etrafa bahandan sonra yavaşca menden soruşdu:
- Molla emi, bu günkü heberi sen eşitmisen?
- Hansı heberi?
- Bes İngilis hökümetinin Maskva'ya notasından heberin yohdu?
- Heyr, heberim yohdu.
Telefhanbeyoğlu yene etrafına diġġet edenden sonra cébinden bir ezik
gezet çıhardı. Bahdım ki, bu hemin Bakı'da çıhan Raboçi gezetidir. Balagedeş,
Telefhanbeyoğluna teref yavuglaşıb yavaşca dédi:
- Gorhma, adam-zad yohdu. Ohu, görek ne heber var?
Telefhanbeyoğlu başladı gezetin bir yérinden ohumağa. Orada béle
yazılmışdı: İngilis parlamanında Lord Kerzon'dan emeleler nümayendesi Matrus
sual édir ki «Aya hal-hazırda İngilis ve Şura münasebeti ne suretdedir ?». Ve
Lord Kerzon, Matrus'a béle cavab vérib: «Bir suretde ki, Şuralar hökümeti, Çar
hökümetinin borcu baresinde müeyyen bir veziyetde bulunmağa yanaşmır.
İngilis ve Şura münasebetinin aydınlaşmag ümidvarlığı hele çoh uzag
görünür.».
Eyleşenlerden bir-ikisi sevincek dédi:
- Gördün? A kişi, vallah çoh çekmeyecek!
Balagedeş, néçe ki, hemişe teatır sahnesinde camaatın gabağında
mükalimede olubdur, burada da oturanlara üzünü dutub şairane bir haletde
déyirdi:
- Bah, men vaht goymuşam. Payızın orta ayına kimidir, ondan artıg
çekmez.
Hamı yavaşcadan bir sesle dédi:
- İnşallah, inşallah...
Bir yarım seete ġeder burada eyleşdik ve ahırı bu növ söhbetlerden sonra
birbirimize inşallah déyerek ayrıldıg.
Bu minval ile hemin dört eks-ingılabcılarla men müsahib oldum. Çünkü
bunlar bilirdiler ki menim ayalimin dört min desyatin sulu yérini hökümet
alıbdır. Bu sebebden meni özlerine hemderd garar vérib, heç biri sirri ve heç bir
teze heberi menden gizlemirdiler. Ve herdenbir, bulvarda mene rast gelenden
meni çoh iltifatla sahlardılar. Öz yanlarında eyleşdirerdiler ve söhbete dutardılar.
Men bunu déyebilmerem ki, bu dört nefer müsahibin meclisi menden ötrü
o ġeder de şirin idi. Amma onlarda olan ġeribe ġeribe heberlerden de
kéçebilmirdim. Meselen; Polşa hökümetinin goşunu Şuralar torpağını kéçib, bir
néçe şeherini alıbdır. İngilis gemileri gelib dayandı Arhangelsk şeherine.
Antanta hökümetleri müttefigen Şuraları ehate édibler. Maskva'nın özünde çoh
böyük ve pünhan garışıglıglar var...
Bir gün yene dostlarım bulvarda meni görüb, öz yanlarına devet élediler.
- He, Molla emi, belke sende bir teze heberden-zaddan ola?..
10
Men dédim ki, gezetlerde yazılandan savay bir şéy bilmirem. Umudbeyov
istedi ki, bir söz désin, amma o terefe, bu terefe bahıb dayandı. Üç-dört mekteb
uşağı oynaya oynaya kéçirdiler. Umudbeyov yene etrafa bahandan sonra
menden soruşdu:
- Bes, Molla sen bu gezetleri ki, ohuyursan, bes o yazılardan heç bir işare
çıhartmırsan?
Dédim:
- Bilmirem, neyi déyirsen?
Umudbeyov yéne cébinden bir ezik gezet çıhartdı. Hemin Raboçi gezeti
idi ve başladı bir yérinden ohumağa:
- Azerneft müdürü gédir Amerika'ya, oradan teze ihtira olunmuş burug
maşınları alıb gétirsin.
Men dédim ki «Bundan men bir işare anlamıram». Umudbeyov biraz güle
güle meni başa saldı:
- Molla emi, müdür Amerika'ya buruğdan ötrü gétmir. Gédir Bakı
madenlerini satsın Amerika milyonçusu Rokfeller'e.
Galan üç nefer müsahib bunu tesdig élediler ve menden de soruşdular:
- Ağlın ne kesir?
- Ağlım bir şéy kesmir.
Bahtlarından şikayetçi dört nefer müsahiblerimle ahırıncı görüşmeyim
yadımdan çıhmır. Bir gün geze geze men de bulvara ve artist dosdum Balagedeş
de bulvara çıhdık. Biz, orta hıyabanda görüşüb bir baş gezdik ve istedik eyleşek
burada. Uzagdan gördük ki, politikaşünas herifler hemin dalda yérde eyleşib
söhbetdedirler. Balagedeş geh-geh ile güle güle meni yene onlara teref çekmeye
başladı ve men heves ile tabe oldum ve getdik. Hemişeki kimi hoş-beş...
Eyleşdik.
Bugünkü teze heber de bu idi ki evvelen Lord Kerzon, Çiçerin'e yene teze
bir ültimatom vérib ve ikinci heber de bu idi ki, İngilis herbi gemileri Batum'un
gabağında üzmektedir ve güman aparmag olar ki, Batum'u bugün-sabah topa
tutarlar ve ehali de gaçar Osmanlı torpağına.
Bir ġeder bu növ danışıklardan sonra men durdum ayağa Balagedeş de
mene bahdı ve her ikimiz galanlara hüdahafiz éledik ve burada Hacı Hesen Ağa
menim elimi sıhanda béle dédi:
- Eh, Allah kerimdir. Belke de gaytardılar.
Bu bir néçe söz ki, men onu biçare Hacı Hesen'den eşitdim, menim üçün bir
yadigar galdı ve biz ile onların mabeyninin de bir tarihi oldu. Ve dört nefer
müsahibimizden ayrılıb bulvarın orta hıyabanına gayıdandan sonra artist
dosdum Balagedeş néçe ki, sehnede ohuyub oynamağa edet édibdir, öz özüne
zırtmığı tutdu ve bir néçe yad adamın gözünün gabağında oynaya oynaya béle
ohuyurdu:
Belke de gaytardılar
Belke de gaytardılar!
Her ikimiz güle güle bulvardan çıhdıg ve Parapet bağında ayrıldıg.
11
Balagedeş daldan meni çağırdı, men buna dönüb bahanda zalım oğlu
burada da bir defe dédi: «Belke de gaytardılar!». Men de güle güle gétdim
menzilime.
Ahır söz.
Daha menim ümidim kesilir ve menim kimiler de çohları daha meyus olub
yavaşca yavaşca özüne iş ahtarmağa başlıyırlar. Yohsa bir vaht var idi ki, men
de, menim dört nefer müsahibim de her gün her saat müntezir idik ve gulağımız
sesde idi ki, bah bu gün-sabah iş bir teher olacag ki, menim ayalimin de dört min
desyatin sulu torpağını özüne gaytaracaglar ve menim bu dört nefer bulvar
müsahiblerimin de milyonlara deyen emlakini ve neft madenlerini özlerine
gaytaracaglar.
Her gün görüşüb danışırdıg. Gezetleri gurdalayırdıg ki, belke bir işare
tapag. Avropa'da ve Türkiye'den gelenlerden heber tutardıg ki, belke bir terefden
geleler ve işleri gaydaya goyalar. Yohsa, vallah, insef ve mürüvvetden
kenardılar ki, Ağabey'in ya Cihangir hanın on min desyatinden özüne bari min
desyatin de vérmeyirler; ya Musa Nağıyev'in iki yüz otuz yéddi elâ tikilisini
alasan ve onun varisine bari béş-on év gaytarıb vérmeyesen ki, zehmete
adetkerde olmamış o biçare zehmet çekmeye mecbur olmasın ve camaat içinde
hecalet çekmesin.
Ve muhteser hemin müsahiblerimle téz téz görüşüb danışırdıg, dertleşirdik;
birbirimize ürek-direk vérirdik ve hemişe ayrılanda da ümidvarlığla ayrılırdıg ki,
inşallah muradımıza çatarıg ve inşallah şayet, iş éle getirdi ki, belke mülk ve
malımızı gaytardılar özümüze.
«Belke de gaytardılar özümüze!». Bu idi bizim géce-gündüz dilimizde
ezber olan sözler.
İndi de ki, Şura hökümeti öz yérinde durub ve indi daha men ve menimle
hemfikir dört nefer müsahiblerim de her yandan ümidimizi kesdik. Ve indi de
dört min desyatin sulu torpağın gedim sahiblerine gaytarılmadığını, yüz on
yéddi tikilinin öz sahiblerine gaytarılmağını ve on dört parahodun ve neft
madenlerinin köhne sahiblerine gaytarılmağını Vahid kimi şairler notaya düzüb
musigiye salıblar ve her bir ziyaret meclisinde ve her bir toyda ve gonaglıgda
sazende, hevazende ve hanendeler de ohuyurlar:
Belke de gaytardılar
Belke de gaytardılar !
Cavanlar da çırtmıg çırtırlar.
12
31 SIHBA Pll 1910r .
•
MH"h
13
l9JO
r.
•
•.!J,JY.' ":..
- Mna, a ae tn.
~
JJI
-
~L
JJ.qtıı
)
.1.
j/HTiJl C.&MXDI A
'rAJ' J'~' ı>.ı:.f ~ ,tl _
l.~ l ·~
nte1Önıw .ı.neA, yııııpuı on
o4 ~~ ....,)JI
J'OIOAJ·
J-~~ '":"JJ~ ~~ t.S..ı:.f J JI
·r~' !lı·?.- ~ ~ Jb~j
\
r·4
.jlil
aoe , oten-. noA p:uııu ee6ıı nıı .WaıeeA- llaıeeA• • .ıeaıın Oo.naoll; uouııııa, Auarı. ooaoaıın.
,')'~
-
14
Süleyman Rüstem
Mensiz
Bir gün bu dünyadan köçeceyem men,
Ulduzlar, ay, güneş, doğacag mensiz.
Hicran şerbetini içeceyem men,
İnsanlar heyata bahacag mensiz.
Heyat uzanacag uzun yollarda,
Gezecek dünyanı gış da, bahar da.
Yağış da, dolu da, guşbaşı gar da,
Göyden yér üzüne yağacag mensiz.
Ziyansız esecek yéller, külekler,
Torpagdan galhacag güller, çiçekler,
Lale tek gülecek gemsiz ürekler,
Gur çaylar, bulaglar, ahacag mensiz.
Ferġi olmayacag kendin, şeherin,
Ömrü hoş kéçecek bütün beşerin.
Şanlı zeferlerin, böyük günlerin,
İgidler elini sıhacag mensiz.
Behtini behtimde görecek alem,
Silinib gédecek, lügetden elem.
Veten torpağını, elinde gelem,
Şairler séyrana çıhacag mensiz.
Men gözel dünyadan köçmürem nakam,
Gözümün işığı o tekce balam,
Éller gözelinden alarag ilham,
Barmağına üzük tahacag mensiz.
Ağ günler sürecek, bu doğma éller,
Sévib sévilecek azad könüller.
Genclerin gelbini nazlı gözeller,
Yéne eşg oduna yahacag mensiz.
Swmwd Vurgun
Azerbaycan
Çoh kéçmişem bu dağlardan,
Durna gözlü bulahlardan;
Éşitmişem uzaglardan
Sakit ahan arazları;
Sınamışam dostu, yarı...
Él bilir ki, sen menimsen,
Yurdum, yuvam, meskenimsen,
Anam, doğma vetenimsen!
Ayrılar mı könül candan?
Azerbaycan, Azerbaycan!
Men bir uşag, sen bir ana,
15
Odur ki, bağlıyam sana;
Hankı semte, hankı yana
Héy uçsam da yuvam sensen,
Élim, günüm, obam sensen!
Feget senden gen düşende,
Ayrılıg menden düşende,
Saçlarıma den düşende,
Boğar aylar, iller meni,
Gınamasın éller meni.
Dağlarının başı gardır,
Ağ örpeyin buludlardır.
Böyük bir kéçmişin vardır;
Bilinmeyir yaşın senin,
Neler çekmiş başın senin.
Düşdün uğursuz dillere,
Nes aylara, nes illere.
Nesillerden nesillere
Kéçen bir şöhretin vardır;
Oğlun, gızın behtiyardır...
Héy bahıram bu düzlere,
Ala gözlü gündüzlere;
Gara hallı ağ üzlere
Könül ister şé'r yaza;
Gençleşirem yaza-yaza...
Bir terefin behri-Hezer,
Yaşılbaş sonalar gezer;
Heyalım dolanar gezer,
Gah Muganı, gah Éldarı,
Menzil uzag, ömür yarı !
Sıra dağlar, gén dereler,
Ürek açan menzereler...
Céyran gaçar, cüyür meler,
Ne çohdur oylağın senin!
Aranın, yaylağın senin.
Kéç bu dağdan, bu arandan,
Astaradan, Lenkerandan.
Afrikadan, Hindistandan
Gonag kelir bize guşlar,
Zülm ilinden gurtulmuşlar...
Bu yérlerde limon sarı,
Eyir, salı budagları;
Dağlarının düm ağ garı
Yaranmışdır garlı gışdan,
Bir sengerdir yaranışdan.
Lenkeranın gülü renk-renk,
16
Yurdumuzun gızları tek.
Demle çayı, tök vér görek,
Anamın dilber gelini!
Yadlara açma elini.
Sarı sünbül bizim çörek,
Pambığımız çiçek-çiçek,
Her üzümden bir şire çek
Seher-seher acgarına,
Güvvet olsun gollarına.
Min Gazahda köhlen ata,
Yalmanına yata-yata,
At gan tere bata-bata,
Göy yaylaglar béline galh,
Kepez dağdan Göy göle bah!...
Éy azad gün, azad insan,
Doyunca iç bahardan!
Bizim hallı halçalardan
Ser çinarlar kölgesine,
Algış güneş ölkesine!
Könlüm kéçir Garabağdan,
Gah bu dağdan, gah o dağdan;
Ahşam üstü goy uzagdan
Havalansın Hanın sesi,
Garabağın şikestesi.
Gözel veten! Me'nan derin,
Beşiyisen gözellerin!
Aşıg déyer serin-serin,
Sen güneşin gucağısan
Şé'r, senet ocağısan.
Ölmez könül, ölmez eser,
Nizamiler, Füzuliler!
Elin gelem, sinen defter,
Dé gelsin her neyin vardır,
Déyilen söz yadigardır.
Bir dön bizim Bakıya bah,
Sahilleri çırag-çırag,
Burugların haygırarag
Ne're salır boz çöllere,
İşıglanır her dağ, depe.
Nazlandıgca serin külek
Sahillere sine gerek,
Bizim Bakı - bizim ürek!
İşıgdadır güvvet sözü,
Seherlerin ülker gözü.
17
BÖYÜK EDÝB
Döydü gapыmыzы bir acы ruzgar
Durdu insan gwlbi öldü swnwtkar…
Mwnim twbiwtw bir sualыm var
Bumudur insanla onun ilgarы
Swn, ey bu torpaыn wziz insanы
De, gwlwmin hanы, kaðыzыn hanы
Matemin aglatdы Azwrbaycanы
Yasыnы saxlayыr Gafgaz daðlarы
Gülwn dodaglarыn söylw soldumu
Düþünwn beynin torpag odlumu
Sevgilin saçыnы birbir yoldumu
Heyata son dwfw baxdыnmы barы
Adыnы gwlbinde hwr kim arasa
Bilirwm aglayыb batacag yasa
Bir xwbwr göndwrswn Kürw, Araza
Dumanlы daglarыn soyug ruzgarы
Ömrünün çiçwyi birdwn solsa da
Ölümün, matemin vaxtsыz olsa da
Dünya boþalalsa da, dünya dolsa da
Tarih yaþadacag bu swnwtkarы
Resul Rıza
Ġedim El Yazması
Varaglar solgun, sarı.
Setirlerden néçesi pozulub;
Néçe-néçe varağın kenarı
İllerin ağırlığına dözmeyib,
Ovhalanıb, toz olub.
Lakin
Esrlerden kéçib gelen
Hefif bir tebessüm,
Bir gile göz yaşı
Arzular, ümidler galıb.
İnsan gelbinin herareti,
İnsan fikrinin güdreti,
İnsan etri dolu
Sévinç galıb,
Keder galıb.
18
Vaxt Var Иkwn
Çыg çыg saat iшlwyir.
Düшür wbwdiyywtw
Ömrün =eri dönmwywn anlarы.
Zaman alыb aparыr insanlarы
Bu günwcwn heç kwsin
Gayыtmadы7ы uzaglara.
Vaxt var ikwn dünyaya bax
Baxыb doymasan belw,
Bir divara daш goy
Çiçwk iyle
Saçlarыnы
Sabahыn xoш nwsimiylw dara
Könlünü aç günwшw, bahara.
Vaxt var ikwn =wl,
Þwfwglwri garшыlayag
Swhwr swhwr.
Sevwk, sevilwk
Fikrimizdwn iшыglansыn zülmwtlwr.
Dodaglarыnda açыlsыn
Twbwssüm çiçwk çiçwk.
Vaxt var ikwn
Wllwrinin hwrarwtindwn
Иsinsin bir insan wli.
Nw gwdwr iш var =örmwli,
Nw gwdwr söz var demwli.
Vaxt var ikwn
Birce gwlwmi vur
Bir budag peyvwnd elw.
Demw o necw, mwn dw wlw.
Düшmwnw amansыz ol,
Dosta xoшgыlыk
Vaxt var ikwn.
elw yaшa, elw çalыш
Bir =ün swn olmayanda
Hwr kwsw aydыn =örünsün
Yerindw galan boшluk.
Bahtiyar Vahabzade
Ana Dili
Dil açanda ilk dwfw «Ana» söylwyirik biz,
«Ana dili» adlanыr bizim ilk dwrsliyimiz.
Ýlk mahn\m\z laylan\ anam\z öz südüylw
Ýçirir ruhumuza bu dildw gilw gilw.
19
Bu dil bizim ruhumuz, e!gimiz, can\m\zd\r,
Bu dil bir birimizlw whdi pwyman\m\zd\r.
Bu dil tan\tm\! bizw bu dünyada hwr !eyi,
Bu dil wcdad\m\z\n bizw miras verdiyi
Giymwtli hwzinwdir... Onu gözlwrimiz twk
Goruyub, nwsillwrw biz dw hwdiyyw verwk.
Bizim uca da7lar\n sonsuz wzwmwtindwn,
Yata7\na s\7mayan çaylar\n hiddwtindwn,
Bu torpagdan, bu yerdwn,
Elin ba7r\ndan gopan yan\gl\ nwgmwlwrdwn,
@üllwrin rwnklwrindwn, çiçwklwrin iyindwn,
Mil düzünün, Mugan\n sonsuz =wni!liyindwn,
A7saçl\ babalar\n wglindwn, kamal\ndan
Dü!mwn üstünw cuman o G\rat\n nal\ndan
Gopan swsdwn yarand\n.
Sen halg\m\n ald\7\ ilk nwfwsdwn yarand\n.
Ana dilim, swndwdir halg\n wgli, hikmwti,
Wrwb o7lu Mwcnunun dwrdi swndw dil açm\!.
Ürwklwrw yol açan Füzulinin swnwti,
Ey dilim, güdrwtinlw dünyalara yol açm\!.
Swndw mwnim halg\m\n gwhrwmanl\gla dolu
Tarihi varaglan\r,
Swndw necw min illik mwnim mwdwniyywtim,
!an !öhretim saxlan\r.
Menim ad\m san\msan.
Namusum, vicdan\msan
Millwtlwrw, halglara, halg\m\z\n ad\ndan,
Mwhwbbwt dastanlar\ yarad\ld\ bu dildw.
Maskvada Pu!kinw hwykwl goyulan zaman,
Ona abide goydu bu dilde !irvani dw.
Bu dil tan\tm\! bize bu dünyada her !eyi,
Bu dil ecdad\m\z\n bize goyub =etdiyi
Wn giymwtli mirasd\r... Onu =özlwrimiz twk
Goruyub, nwsillwrw biz dw hwdiyyw verwk
Ey öz do/ma dilindw dan\!ma/\ ar bilwn
Fasonlu wdabazlar,
Gwlbinizi oh!am\r go!malar, telli sazlar.
Bunlar goy mwnim olsun,
Ancag vwtwn çörwyi sizlwrw gwnim olsun.
20
Yuhularım
Yuhularım, yuhularım,
Arzularım, heyallarım,
Bu dünyada en sévimli
Hoş hallarım,
Yuhularım
Eli bağlı,
Golu bağlı imkanımın
Cövlan yeri.
O dan yeri.
O gızarır,
Güneşimse doğulmadı.
Yuhularım, çin olmadı.
Oyanıram,
Téz gurtarır yuhumdakı nagıllarım,
Şirin-şirin heyallarım.
Oyandımmı?
Gécelerin işığından
Gündüzlerin zülmetine men düşürem.
Yaman üzlü heġiġetle görüşürem.
Onda könlüm nale çekir:
- Yatma, oyan, yuhularım,
Menim yalan yuhularım.
Goy oyansın yuhularım.
Heyal dolu, yuhu dolu
Géceleri vérin mene,
İstemirem men gündüzü
Başga dürlü bir yuhudur ömrün özü.
Gel-gel, gel-gel, yuhularım,
Menim şirin yuhularım,
Menim gözel yuhularım.
Gel ki, gel ki, ezab dolu bu dünyanı
Sen danasan,
Ömrüm ġeder uzanasan.
Kırım, Yalta, Gızıldaş
Kırım, Yalta, Gızıldaş... Bir halgın ata yurdu
O halga yad, ay Allah, gelmeye veten oldu.
Dé mümkünmü ayırmag burda heyirden şeri?
Ahı, haggın gözleri oyum-oyum oyulmuş.
Torpağın altındadır torpağın sahibleri,
Gelmeler torpag üstde torpağa sahib olmuş.
21
Novruz Bayramı
Hamarlanıb açılır gırışığı torpağın
Cücerdikce göy otlar.
Cüceren torpag kimi puçurlanır umudlar.
Duygular da ürekde açır den-den baharda.
Ömrü, günü, her şéyi başlamag isteyirik
Biz tezeden baharda.
Havalanır ürekler teze istekler üçün.
Göyler dönür güzgüye sığallanan yér üçün.
Bahar bahar getirir könüllere, gözlere;
Ömrün bahar çağında.
Gelir heyat negmesi guşların dodağında.
Gapının ağzındadır, gelir Novruz bayramı.
Yelengolar galansın son çerşenbe ahşamı.
Sonsuz gelinlerimiz od üstünden tullana,
Müġeddes odumuzda bela yana, derd yana.
Déyeler bir ağızdan:
«Her derdimiz, belamız buğum-buğum tökülsün,
Ağırlığım, uğurluğum tökülsün».
Dünyamıza göz aça teze-teze balalar,
Bu vetenin, bu yurdun her garış torpağını
Bizden tehvil alalar.
Hekendazda, Nimçede biz üzerlik yandırag,
Teze doğulmuşların başına dolandırag.
«Üzerliksen havasan
Min bir derde devasan».
Gelir ilahır günü.
Kosa géyir eynine üzü terse çevrilen
Köhne-kürüş kürkünü.
Boynunda zer-zıngırov
Ohuyur mahnısını gezib kendi évbeév:
«Kosam bir oyun éyler,
Guzunu goyun éyler.
Yığar bayram honçası,
Her yérde düyün éyler».
Kosa boş torbasını silkeler, héy silkeler,
Her gapıdan pay diler.
Kimkeye toplaşanlar bahmaz onun üzüne,
Kosa pay ister yéne.
Kéçini haylar biri,
Töküler her terefden kéçinin torbasına
Bayram hediyyeleri.
Kosa bunu görünce «Onu mene vér» - déye
22
Hücum çekir kéçiye.
Alır ondan torbanı, alıb yéyir doyunça.
Öz köhne mahnısını o, ohuya-ohuya...
Sonra gédir yuhuya.
Kéçi gelir, yavaşca o, belleyir dörd yanı.
Kimseni görmeyince,
Buynuzlayıb öldürür yuhudaca kosanı.
Él sévinir bu hala,
Kéçini algışlayır.
Kosanın ölümüyle gış biter, yaz başlayır.
Hele güneş doğmamış gün kimi sığallanag,
Çéşme üste yollanag.
Unudag öten ilin sitemini, dağını,
Doldurag şefa sudan çerşenbe bardağını,
Heyetlere çileyek.
Yeni ili getiren güneşin yollarına
Biz uğurlar dileyek.
Yél Gayadan Ne Aparar?
Türkiyede çappolunan Varlık jurnalının bu ilki avgust nömresinde İsmet
Zeki Eyyuboğlu adlı bir müellifin Ölü Edebiyat megalesini ohuyub
teeccüblendim. Yazıda son esre ġederki Türk edebiyyatı ölü edebiyat
adlandırılır. Müellif, tesevvüf edebiyyatını, Nesimini, eyni zamanda Füzulini
fikirden mahrum adlandırır, onlara böhtan atır.
Eger Nesimi ve Füzuli Azerbaycan şairleri olmasaydılar, men belke de
susar ve hemin müellife cavab vérmeyi lazım bilmezdim. İkinci terefden, men
bir gelem sahibi kimi, klassiklerin ünvanına déyilmiş edaletsiz hökmü, yahud
geyri-deġiġ fikri ümumiyyetle edebiyyata, senete, medeniyyete bir ġesd ve ġerez
hesab édirem.
Eyyuboğlu klassik edebiyyatın, hüsusiyle Füzuli dilinin ġelizliyinden
gileylenir ve iddia édir ki, Füzuli teġlidçi şair olmuşdur. O, Füzulinin
teġlidçiliyini Ereb ve Fars dillerinden götürdüyü be'zi terkib ve sözlerde görür.
İnkar edilmez bir heġiġetdir ki, Füzulinin dilinde Ereb ve Fars terkibleri
vardır. Lakin bu, teġlidçilik deyil. Burada dilin tarihiliyini nezere almag
lazımdır. Dünyada hansı halg iddia édebiler ki, menim dilim tamamile safdır?
Meselen, kéçmişine münasibetinde mühafizekarlığı ile seçilen İngilizlerin
müesir dili Şekspir zemanesinin dilinin eynidirmi? Bu o vahtdan beri inġişaf
étmemişdirmi? Eyyuboğlu, Füzulini dil teġlidçiliyinde günahlandırırsa, özü
cümlebaşı Yevropaya isnad édir, Yevropadan misallar çekir. Eger, Füzuli başga
halgların dilinden ayrı-ayrı kelimeler götürübse ve bu günah sayılırsa, bes
Eyyuboğlunun fikir, ideya ve meslek teġlidçiliyine néçe bahag? Teġlid,
doğrudan da pis şeydir. Yevropanın mütereġġi ve müsbet cehetlerini zahiren
deyil, dahilen, me'nen derk étmek lazımdır. Eger béle olsaydı, addımbaşı Gerb
edebiyyatından misal çeken, Yevropa garşısında diz çöken Eyyuboğlu,
Yevropanın mütereġġi adamlarından klassiklere hörmet étmeyi öyrener,
23
klassikleri inkara çalışmazdı. Yevropalılar -İngilizler, Fransızlar, Almanlar,
Ruslar- adlarını fehrle çekdikleri öz babalarının -Bethovenin, Bachın, Şekspirin,
Puşkinin, Tolstoyun, Balzacın, Hügonun- yubileylerini kéçirir, heykellerini
ucaldır, adlarını küçelere goyur, onları seve-seve ohuyurlar. Eger dil ġelizliyine
göre klassiki inkar étmek mümkünse, Yevropada milli diller inġişaf édene ġeder
bir çoh şairlerin yalnız Latın dilinde yazmasını Eyyuboğlu ne ile izah édir?
Vahtı ile Yevropada ümumi edebi dil Latın dili olmamışdırmı? İtaliya
poeziyasının en böyük nümayendelerinden biri olan Françesko Petrarka, Latın
dilinde yazmamışdırmı? Béle misallardan yüzlerle getirmek olar.
Eyyuboğlu yazır: «Bir bakalım en büyük ozanlarımızdan biri sayılan
Fuzuli'ye. Bir tutarlı yan var mıdır görüşlerinde?»
Füzuli artıg çohdan dünyaya şöhretli şairdir; planetimizin fehridir. Füzuli,
fikir bahadırıdır. Bu hörmeti o, öz seneti ile gazanıb. Senin kimiler haggında ise
vahtı ile Füzuli özü béle yazıbdı:
Pehlevanlar badpaler seğirdende her yana,
Tifl hem cövlan éder, amma ağacdan atı var.
Eyyuboğlunun garşısında diz çökdüyü Yevropanın böyük senetkarları,
Nizamini, Füzulini, Nesimini çohdan teġdir étmişler. Meşhur Alman alimi
Hammer Purgstall ve böyük İngiliz şergşünası Gibb Füzulini öğrenmiş onun
haggında eserler yazmış. Goethe Şerg-Gerb Divanında Nizamiye ayrıca şe'r
hesrétmişdir. Füzulinin «görüşlerinde tutarlı bir yan görmeyen» Eyyuboğlu ise
ya Füzuli yaradıcılığından hebersizdir, ya da onu derk étmek iġtidarında
deyildir.
Eyyuboğlu Füzulinin görüşlerinde ziddiyet tapır ve gösterir ki, Füzuli bir
yazısında «Elmsiz şe'r esası yoh divar olur ve esassız divar geyetde bietibar
olur» déyirse, diyer bir yazısında:
Eşġ imiş her ne var alemde
Elm bir kıylü-kal imiş ancak
déye öz-özüne zidd gedir.
Tenġidçi bilmeli idi ki, Füzuli birinci misalda -ana dilindeki Divanının
mügeddimesinde- elm dili ile, ikinci misalda -kit'esinde- ise poeziya dili ile
danışmışdır. Birincide démek isteyir ki, ġelem sahibi her şéyden evvel elmli
olmalıdır. İkinci misalda ise elm heç de inkar olunmur; ona başga terefden
yanaşılır. Füzulide aşiġlik özü de ariflikdir, dünyanı idrakin zirvesidir.
«Men aşigem hemişe sözüm aşiganedir» déyen, şe'rlerinde hemişe aşiġ
olan, dünyaya eşġ gözü ile bahan bir senetkarın «Elm kıylü-kaldır» ifadesinde
guru, zehiri mentigle yanaşmag Füzuli şe'rinin özüne mehsusluğunu, bedii
mentiġini anlamamagdır. Füzuli, aşiġi o ġeder yüksekliklere galdırır ki, elm de
ona hırda meişet söhbeti "kıylü-kal" kimi görünür. Bu beyti şairin ümumi
yaradıcılığından ayrı götürmek olmaz. Bu beyte Füzuli felsefesi fonunda
yanaşılsa, böyük şairin ne démek istediyi aydın olar. Elm ve eşġ Füzuli
görüşlerinde birbirini tamamlayır. Füzulide eşġ idrak yoludur, kamillik yoludur.
Füzuli bir gazelinde yazır:
Éy Füzuli kılmazam terki-teriki-eşk kim,
Bu fezilet dahili-ehli-kemal eyler meni.
24
Füzuli eşġ déyende me'nevi kamilliyi, fikri derinliyi, elmi yetkinliyi
nezerde duturdu.
Tenġidçi bir-iki cümle ile tesevvüf edebiyatını yére vurur ve iddia édir ki,
tesevvüf edebiyyatı «yeryüzünde yaşayan insanı değil, yalnız düşüncede var
olan, ayakları yerden kesilmiş, gerçeğinden soyulmuş insanı aldı ele.»
Eyyuboğlu öz zemanesinde despotizme ve mehdud ganunlara üsyan éden
tesevvüf edebiyyatına da çoh sethi yanaşır. Dil meselesinde olduğu kimi, bu
meselede de o, tarihiliyi nezerden gaçırır. Evvela, dövrü öğrenmeden o dövrde
meydana çıhan içtimai fikri anlamak çetindir. Tesevvüfçüler öz zemanelerinin
mehdud ganun ve ehkamlarına garşı çıhan fikir sahibleri idi. Tenġidçi onları bir
terefden «ayaklarının yerden kesilmesinde» günahlandırırsa, diyer terefden
onları «insanı Tanrı ile birleştirmekte» teġsirlendirir. Bu müddealar bir-birine
zidd deyilmi?
Bundan başga, eger doğrudan da tesevvüf poeziyası, Eyyuboğlunun dédiyi
kimi, fikirsiz, meġsedsiz, «canlı insanı edebiyattan kovmuş», boş bir eylence
edebiyyatı imişse, göresen o vahtın hakim daireleri, din istismarçıları niye
onlardan oddan gorhan kimi gorhmuş, Nesimini dabanından soymuşlar? Meger
bu faktın özü, tesevvüfün ve hurufiliyin öz dövrü üçün gorhulu bir cereyan,
gabagçıl bir fikir, ideya olduğuna sübut deyilmi?
Me'lum olduğu kimi, sufi, ürfan poeziyası bir çoh Şerġ halglarının
edebiyyatında, o cümleden Türk edebiyyatında da mühüm yer dutmuşdur.
Burada tesevvüfden danışırken be'zi sufi orden ve teşgilatlarını deyil, Rumini,
Nesimini, Hafizi, Mehri Hatunu nezerde duturug. Bu böyük fikir bahadırlarının
nezeriyyesi, tesevvüf te'limleri gısaca olarag neden ibaretdir?
Ebedi varlıg, ye'ni Tanrı, gözeller gözelidir. Bu gözeller gözeline govuşmag
dünyada en böyük seadet olan ebedi heġiġete çatmag démekdir. Bu ebedi seadet
ve heġiġete çatmag üçün insanda her şéyden evvel eşġ ve mehebbet olmalıdır.
Rumi, Nesimi ve Füzuli üçün eşġ, insan feziletinin en yüksek zirvesidir. Ebedi
seadete ve heġiġete govuşmag üçün guru faktları, mehdud dini ve tarihi
hediseleri, ayin ve ehkamları bilmek kifayet deyil. Bunun üçün sevmek lazımdır.
Sevmek ve sevilmek, başgasının seadetinden hezz almag, bu dünyadaki bütün
ne'metlerden faydalanmag, ahiret nemine héyat gözelliyinden imtina étmemek,
dünyanı sevmek ve onu derk étmek, mehdud görüşlere garşı mübarize aparmag
ve bu yolda lazım gelerse candan kéçmek heġiġi sufilerin meramnamesi idi.
Bütün bunlar mütereggi cehetler deyilmi? Meger tesevvüf edebiyyatından
bunları öğrenmek ve müesir gençliye öğretmek az işdirmi?
Eyyuboğlu ise néçe yüz illik tesevvüf edebiyyatının üstünden ġelem
çekerek yazır: «Gençlerimize hangi Türk aliminin eserlerini, hangi filozofunun
görüşlerini, hangi yazarının yazılarını örnek olarak vereceğiz ?»
Tesevvüf edebiyyatındaki mütereġġi ve müsbet cehetleri helelik goyag bir
terefe. Bes bu günkü Türk gençliyi öz tarihini, babalarının kéçib geldiyi yolları
da bilmemelidirmi? Bes Eyyuboğlu hansı fikirlerin, hansı ideyaların bu günkü
gençliye öğredilmesini isterdi? Yegin ki, kelmebaşı isnad étdiyi Yevropada ve
Amerikada mövcud olan yad ideyaları...
25
Başga torpagdan, başga iklim şeraitinden getirilen ağaclar doğma torpagda
bar vérmediyi kimi, import fikirler, ideyalar da senin iklim şeraitinde istediyin
kimi bar vérmeyecekdir! Sen buna emin olmalısan.
Tenġidçi klassik edebiyyatı «ölü edebiyat» adlandırır. Ancag, adını çekdiyi
şairler néçe yüz illerdir ki, yaşayır ve yaşayacaglar. Nesimiler, Füzuliler
ebediyyete govuşmuş senetkarlardır. Ye'ni onlar cismen ölü, fikren ebedi
dirilerdir. Bes ölü kimdir? Ebedi dirileri ölü sayanlar!...
Bu setirleri yazarken mene éle geldi ki, Nesimi ve Füzuli uca bir gayanın
zirvesinde dayanıb Eyyuboğlunun hücumuna, menim de müdafieme gülürler.
Ona göre ki, bu şehsiyyetlerin Eyyuboğlu kimilerin hücumundan gorhusu
yohdur, menim kimilerin de müdafiesine ehtiyacı... O ki, galdı aşağıdan yuharı
gayanın zirvesine olan hücumlara bu hagda halg gözel déyib: Yél gayadan ne
aparar?
Anonim eserler
Sen, sen, sen
Ay ne géce, serin külek, göy çemen,
Dört yanımız zefir saçan yésemen,
Anca meni héyretlere gerg éden
Ne çemendi, ne çiçeydi... Sen, sen, sen!
Bir söz ahır dodağıma dilinden,
Canan déyil, can bilirem seni men,
Géce gündüz bu sinemde döyünen
Ne könüldü, ne ürekdi... Sen, sen, sen!
Arzu Gızım
Étir saçır gül çiçek
Gülsün ömrün bahar tek
Senin bu şén heyatta ay gızım
Hoş ġedemin mübarek.
Ay menim Arzu gızım
Ay menim Arzu gızım, Arzu gızım,
Ömrümün yazı gızım,
Sévinci, nazı gızım
Arzu gızım.
Dağda duman çen gözel,
Çéhri o çemen gözel,
Ġelbimde min arzu var ay gızım,
Hamısından sen gözel.
Ay menim Arzu gızım
Ay menim Arzu gızım, Arzu gızım,
Ömrümün yazı gızım,
Sévinci, nazı gızım
Arzu gızım.
Ana kimi méhriban,
26
Var mı gözel bir insan?
Gün olsun sen özün de ay gızım,
Böyük anayolasan.
Ay menim Arzu gızım
Ay menim Arzu gızım, Arzu gızım,
Ömrümün yazı gızım,
Sévinci, nazı gızım
Arzu gızım.
Télli Yar
Ay sallanıb gelen yar,
Ayag sahla, sözüm var,
Goy bir bahım doyunca,
Gözlerinde gözüm var.
Yérişine bala, duruşuna bala, bahışına gurban, héy!
Ay ince bélli yar, ay ince télli yar!
A dağların çiçeyi,
Şeherimizin göyçeyi,
Çoh bahma gaşgabaglı,
Budur sözün gérçeyi.
Yérişine bala, duruşuna bala, bahışına gurban, héy!
Ay ince bélli yar, ay ince télli yar!
Bizim bağda üzüm var,
Gilesinde gözüm var,
İki bacı bir évde,
Kiçiyinde gözüm var.
Yérişine bala, duruşuna bala, bahışına gurban, héy!
Ay ince bélli yar, ay ince télli yar!
Bağa girdim üzüme,
Tikan batdı dizime,
Eyildim çıhartmağa,
Yar göründü gözüme.
Yérişine bala, duruşuna bala, bahışına gurban, héy!
Ay ince bélli yar, ay ince télli yar!
Evlwri Var Hana Hana
Evlwri var hana hana,
Mwn kül oldum yana yana,
Yandý ba/rým, döndü gana.
Aman =ülüm, =ülüm, =ülüm,
Yandý dilim, dilim, dilim.
Evlwri var garþýmýzda,
Sevdasý var baþýmýzda,
Uzag deyil, gonþumuzda.
27
Aman =ülüm, =ülüm, =ülüm,
Yandý dilim, dilim, dilim.
Aman Ovçu
Aman ovçu, vurma meni,
Men bu dağın, ana can, maralıyam.
Yaralıyam, men yazığam,
Ovçu vurmuş, ana can, yaralıyam.
Yaralıyam, men yazığam,
Men bu dağın, ana can, maralıyam.
Bu dağlarda maral gezer,
Ayagların daşlar ezer,
Men o yara néylemişem,
O yar menden kenar gezer.
Yaralıyam, men yazığam,
Men bu dağın, ana can, maralıyam.
Ovçu vurmuş, ana can, yaralıyam.
Gülencekler
MOLLA NESREDDİN
Yeġin Dovşan Azıb
Bir gün Molla Nesreddin bazara çıhır. Bazarda gezende görür ki, bir ovçu
iki dovşan satır. Molla cibinde olan pulunu vérib dovşanların ikisini de alır éve
aparır. Arvadı dovşanları görüb Molladan soruşur:
- A kişi, bu dovşanları ne üçün almısan?
Molla cavab vérir:
- Arvad, ses salma, darğanı aldadacağam, pul gazanacağam.
Arvad soruşur:
- A kişi deli-zad olmamısan ki? Sen bunlarla ne cur pul gazana bilersen?
Molla déyer:
- Arvad, dovşanın birini évde bağlayacağam, birini de darğaya aparacağam.
Sen bir yahşı aş bişirersen, bostandan da bir yémiş dérib getirersen. Sonra ne
éleyeceyem özüm bilerem.
Arvad aş bişirmekde olsun, Molla da dovşanın birini évde direye bağlayır,
birini de götürüb darğanın yanına gédir. Salam-kalamdan sonra Molla déyir:
- Darğa, adam dili bilen bir dovşanım var. Elim aşağı düşdüyünden satmag
isteyirem. Héyfim gelir ki, onu her adama satam. Sene layiġ olduğu üçün
getirmişem.
Darga ondan soruşur:
- Néce adam dili bilir? Héyvan da adam dili biler mi?
Molla déyir:
- Men ne désem başa düşür.
Darğa déyir:
- Éle şéy olmaz, buna inanmıram.
28
Molla déyir:
- İsteyirsen bu saat sınayag.
Darğa razı olur. Molla ağzını dovşanın gulağına direyib déyir:
- Dovşan, gét évde arvada dé ki, bir yahşı aş bişirsin, bir iki de yémiş alsın,
bu saat darğa ile gelirik.
Molla sözünü gutarıb dovşanı burahır. Dovşan gaçıb gözden itir. Bir ġeder
mükalimeden sonra Molla darğaya déyir:
- Zehmet çek, dur bizim éve gédek.
Molla darğanı götürüb évine aparır. Molla bahır ki, aş deme goyulub,
yémişin iyi évi götürüb. Galdı dovşan, o da évdedi. Molla özünü dovşanı
görmeyen kimi gösterib déyir:
- Arvad, dovşan gelib çıhdı mı ?
Arvadı metlebi o saat başa düşüb déyir:
- Geliiib, çıhııııb! Ona ne tapşırmışdın hamısını élemişem.
Darğa bunu gören kimi Mollanın sözlerine tamam inanıb déyir:
- Molla, dovşanın giymeti néçedi ?
Molla déyir:
- Darğa ucuz vérirem: Min tümen....
Darğa o saat Mollaya min tümen vérib dovşanı ondan alır, boğazından ipi
açıb gulağına déyir:
- Gét bizim éve, arvada dé, bir yahşı yémek hazırlasın, Molla ile gelirik.
Darğa dovşanı burahır. Dovşan gaçıb gözden itir.
Beli, gelib görürler ki, darğanın arvadı dehlizde oturub. Darğa soruşur:
- Arvad, dovşan geldi mi?
Arvad cavab vérir:
- Dovşan nedi?
Darğa déyir:
- Dovşan gelib sene démedi mi Molla ile gelirik, hazırlıg gör?
Arvad éle bilir ki erinin başına hava gelib:
- A kişi, yeġin sen azarlamısan, gét mollaya dua yazdır.
Darga bütün ehvalatı arvadına danışır. Arvad metlebi başa düşüb déyir:
- A kişi, na-hag dovşanı elden burahmısan. Bize éle heber aparıb getiren
dovşan lazımdı. Onda arvadlar menim haggımda heç söz déye bilmezler.
Görerler ki, aydan arı sudan duru arvadam.
Darğa Mollaya déyir:
- Molla, bes dovşan néce oldu?
Molla cavab vémemiş, arvadı dillenir:
- A kişi, yeġin dovşan bizim évimizi tanımayıb başga yére gétmişdir.
Molla elüstü soruşur:
- Darğa, bes sen dovşanı éve gönderende évinizin yérini démedin?
Darğa déyir:
- Yoh, yadımdan çıhıb, démemişem.
Arvadı darğanı danlamağa başlayır:
- Gör ne ahmagsan ki, éle dovşanı dağa daşa salmısan, elimizden
çıharmısan.
29
Gonaglıg Şertleri
Bir gün gonşuları mollaya bir gonaglıg verdirmek isteyirler. Bir gış gécesi
yığışıb mollanın yanına gelirler. Oradan buradan söhbet açırlar, ahırda metleb
üstüne gelib déyirler:
- Molla bir şertimiz var, eger yérine yétirdin, biz sene bir gonaglık
vereceyik, yoh, şerti yérine yétirmedin, sen bize gonaglıg vérmelisen.
Molla soruşur:
- Déyin görüm, o néce şertdir? Menim elimden gelmeyen iş olmaz.
Déyirler:
- Bu géce sehere ġeder şeher méydançasında dayanarsan. Héç bir dalda
yere girmezsen, héç yérde gızışmazsan. Bu şerti yérine yétirmek her igidin işi
deyil. Biz daldadan tamaşa éleyeceyik. Bu şerti yérine yétire bildin, biz sene
gonaglık véreceyik, yétire bilmedin, sen bize gonaglıg vermelisen.
Molla méydançada sehere kimi dayanmalı olur.
Seher tézden molladan soruşurlar:
- Géceni néçe kéçirdin?
Molla déyir:
- Her yer gardı, külek esib garı adamın üz gözüne çırpırdı. Berk garanlıg
idi. Şeherin lap kenerından bir işıg gelirdi.
Biri mollanın sözünü kesib déyir:
- Bu olmadı. Şerti yérine yétire bilmemisen. Sen kenardan gelen işıgdan
gızınmısan.
Bu sözü başgaları da tesdiġ édirler. Molla ne ġeder éleyir, onun düz sözünü
ġebul etmirler. Molla gonaglıg vérmeli olur. Sabah ahşam yığışıb mollanın évine
gelirler. Géce saat ikiye géder gözleyirler, yémek gelib çıhmır. Her defe
mollaya:
- Yémek néce oldu? déyende molla cavab vérir:
- Bu saat olacag, darıhmayın.
Géce saat üç olur, yéne yémek gelmir. Ahırda dilhor olurlar:
- Molla, az gala seher açılsın.
Molla gédir. Ha gözleyirler, molla gelib çıhmır. Gonaglar her yéri
ahtarırlar, mollanı tapmırlar. Ahırda mollanı bağçanın içinde tapırlar. Görürler
ki, molla hündür çinar ağacının başında bir gazan asıb, çinarın dibinde de bir
şam yandırıb gözleyir.
Onlar déyirler:
- Bes Molla, bu ne işdi?
Molla déyir:
- Hörek bişirirem, görmürsünüz?
Déyirler:
- Çinarın başında gazan asmısan, dibinde de şam yandırmısan, şam da
gazanı gaynadar mı?
Molla gülüb déyir:
- Ne téz yadınızdan çıhardınız? Bes géce gar-boranda üç ağaçlıg yoldan
işıgla gızınmag olar, çinarın başındakı gazan dibindeki şamdan isinmez?
30
Fil İki Oldu
Déyirler, Téymurleng ordusunda fil de sahlayırmış. Filleri ayrı ayrı
kendlere gönderirmiş ki orada sahlasınlar. Fillerden birini de Molla Nasreddin
olan kende gönderir. Téymurlengin gorhusundan kimse file tohunmur. Fil kéfi
ne isteyir éleyir, ekin-zemini, bağ-bağatı, bostanı yéyib terk édir. Kendliler filin
elinden lap tenge gelirler. Onlar yığılıb mollanın yanına gelirler:
-A molla, bu fil bizde istahat goymadı, gel gabağa düş. Emirin yanına
gédek, derdimizi ona déyek, belke bir rehmi geldi, fili apardı.
Molla razı olur. Onlar Téymurlengin gorhusundan ikibir, üçbir gaçıb
dağılırlar. Téymurlengin gapısına çatanda molla bahır ki hamı gaçıb, tekce özü
galıb. Öz özüne déyir:
- Yahşı, görün sizin başınıza ne oyun getireceyem.
Téymurleng ondan soruşur:
- Molla, ne üçün gelmisen?
Molla déyir:
- Emir sağ olsun, bizim kende bir fil gonag göndermisen. Bundan çoh
razıyıg. Ancak fil tek olduğundan ses-küyünden dayana bilmirik. Kendliler de
menimle gelmişdi, cesaret éleyib içeri girmediler. Hahiş édirik, bir dişi fil de
gönderesen.
Téymurlengin Nesreddinin sözünden hoşu gelir, ona çohlu en'am verir.
Emr éleyir ki, o kende bir dişi fil de göndersinler. Molla da aldığı hediyyeni
götürüb sévine sévine évine gelir. Kendliler onu görüb soruşurlar:
- Molla, ne oldu?
Molla cavab verir:
- Gözünüz aydın, filin dişisi de gelir.
Vérgi Vérilib
Molla Nasreddin mektebde ders vérirmiş. Bir gün şaġirdlerinden biri ona
bir gap pahlava getirir. Molla başga bir yére gétmeli olur. Pahlavanı tahçaya
goyub déyir:
- Uşaglar, buna tohunmazsınız. Bunu mene gönderen adamın menle edaveti
var, içine zeher gatmış olar, yéyib zeherlenersiniz.
Molla tapşırığını vérib gédir. Mektebin helifesi Mollanın gardaşı oğlu imiş.
O bilir ki, Molla uşagları aldadıb, pahlavanı yémesinler. Molla géden kimi helife
tahçadan gabı çıhardır, pahlavanı yémeye başlayır. Uşagları yémeye de'vet édir.
Uşaglar yémekden boyun gaçırıb déyirler:
- Pahlava zeherlidir, biz yemirik, yések ölerik.
Helife déyir:
- Molla bizi aldadır, gelin yéyin.
Uşaglar déyirler:
- Bes biz Mollaya ne cavab vérek?
Helife déyir:
- Siz gelin yéyin, Mollaya cavabı özüm vérerem.
31
Uşaglar pahlavanı tamam yéyib gutarırlar. Helife Mollanın ġelemini
sındırıb gutunun üstüne goyur. Molla gelir, ġelemini sınmış görüb uşaglardan
acıglı soruşur:
- Bunu kim sındırdı?
Helife ağlaya ağlaya déyir:
- Yazanda sındı. Emimin üzüne néce bahacağam, déyib özümü öldürmek
istedim. Pahlava gabını tahçadan götürdüm, gözümü yumdum, yémeye
başladım. Hamısını yédim. Bedbehtlikden ölmedim.
Molla dilhor olur, sonra helifeye déyir:
- Men sene bir söz démirem, hiyleġerlik bizim nesle vérgi vérilib.
Belke Men De Yérikleyirem
Günlerin bir günü Molla Nasreddin özünü heste hésab éleyir. Hekim
galmır, loğman galmır, hamısını getirerler, ancak héç biri onu sağalda bilmir.
Déyirler o zaman Molla Nasreddin olan şeherde bir kamil hekim yaşayırmış.
Molla onun sorağını alıb yanına gédir, derdini ona söyleyir. Hekim mollaya
yahşı yahşı bahandan sonra déyir:
- Sende nahoşlug-zad yohdu. Görünür sen çoh vasvasısan. Her şéyden ötrü
özünü heste hesab éleyirsen. Vasvasılıgdan gurtarmagdan ötrü gerek héç bir
şéye fikir vermeyesen. Yayda dağa gédersen, yahşı havada olarsan, canında ne
ağrı acı var, hamısı çıhıb géder.
Hekimin sözleri mollaya hoş gelmir. Hekimin yanından çıhıb melul
mehzun évine gelir. Arvadı soruşur:
- A kişi, hekim ne dédi?
Molla déyir:
- Héç ne. Déyir nahoşluğun-zadın yohdu. Bu da éle o biri hekimler kimi
imiş, adı çıhıbmış.
Arvad déyir:
- A kişi, déyesen sende nahoşlug-zad yohdu. Éle bu yazıg hekimler doğru
déyirler. Üreyine nahoşlug sözünü getirme, her şéy düzelsin.
Molla hirslenib deyir:
- Hamı mene bu sözü déyir. Can candan ayrıdı. Ahmag hekimler bilmirler
ki, hesteliyim çohdu. Yadıma niye hestelik salıram. Adam yadına gezmek,
yémek, içmeksalar, hesteliyi yoh. Arvad sen de ahmag adamların tayısan ki,
üreyine her cur fikir gelir. Men özüm öz derdimi taparam, sen de tamaşa élersen.
Arvadı déyir:
- Néce tapacagsan, meger sen o hekimlerden çoh bilirsen?
Molla déyir:
- Bir kitab var, bütün derdlerin dermanı orada gösterilir. Derdlerin elameti
de o kitabda yazılıb. Men sabah o kitabı taparam, ohuyub derdimi bilerem.
Vessalam, şüd-tamam…
Beli, géce keçir. Sabahı molla o kitabı tapıb getirir, ohumağa başlayır. Çoh
ohuyur, az ohuyur, bir yérde dayanıb arvadını çağırır:
- Arvad bura gel, derdimi tapmışam.
Arvad téz onun yanına gelir:
32
- A kişi, ohu görüm derdin nedi?
Molla başlayır ohumağa:
- Zeiflik, ürek bulanması, baş ağrısı, göz garalması, gılçaların ağrıması,
ellerin esmesi, iştahın olmaması. Arvad bunların hamısı mende var. Gördün néce
taptım?
Arvad déyir:
- A kişi dalın ohu görek. Bu sözler adama bir cur gelir, déyesen, özünden
déyirsen.
Molla déyir:
- Bu yaşda yalan danışacağam? Canın üçün bu derdlerin hamısı mende var.
Arvad güle güle déyir:
- Bu nahoşlugdan mende de çoh olub. Eger derdin budursa gülmelidi.
Molla kitabdan ohumağa başlayır:
- Bu derdler ki, sende oldu, gerek bütün istediyini yéyesen. Bu hestelik
ancak arvadlarda olur. Ona da yérikleme déyerler.
Molla dikelib oturur, elini garnına sürtür. Arvadı güle güle déyir:
- A kişi, gördün ki, gülmelidi.
Molla hirsli déyir:
- Gülmeli niye olsun? Men de adamam, belke éle bir şéy var, men de
yérikleyirem?
Öz
Mindiyimi
Saymýram
Bir gün mollaya sw==iz nwfwr öz eþþwklwrini tapþýrýr.
Molla eþþwklwri gaba7ýna gatýb, öz eþþwyini de minwrwk
dwyirmana =edir. Yolda bir meþwdwn =eçwndw þübhwlwnib eþþwklwri
sayýr. Görür ki sw==izdi. Tez eþþwdwn düþüb wtrafa =öz =wzdirir,
=örsün biri necw olubdu. Bir þey tapmayýb gayýdýr yenw eþþwklwri
sayýr, =örür ki dogguzdu. Arhayýn olur. Eþþwye minib yoluna davam
edir. Bir gwdwr =edwndwn sonra yenw eþþwklwri sayýr =örür ki
sw==izdi. Yenw eþþwkdwn düþüb ora buraný ahtarýr, heç þey
tapmýr, bir de sayýr, baxýr ki dogguzdu. Eþþwyini minib yola
düþür. Bir gwdwrdwn sonra dayana bilmwyib yenw sayýr. @örür ki,
sw==izdi. Molla eþþwkden düþüb, bir a/acýn dibinde oturub fiqrw
=edir. Yoldan =eçwn bir adam ondan soruþur:
“Molla, niye pwjmürdwswn?”
Molla whvalatý ona söylwyib deyir:
“Eþþwyi minib sayýram, sw==iz olur, düþüb sayýram dogguz
olur. @ör mwnim baþýma nw iþ =wlir?”
Yolçu bwrkdwn gülüb deyir:
“Bws mindiyin?”
Molla deyir:
“Mwn öz mindiyimi saymýram.”
33
Gonþu Toyu
Bir =ün Mollanýn gonþulu/unda toy varmýþ. Çalýb ohuyur,
yeyib içirmiþlwr. Bu zaman Mollanýn arvadýnýn gýþgýra
gýþgýra gaçdý/ýný =örürlwr:
“Ay aman, kömwk elwyin, Molla mwni öldürdü…
Molla da wlindw bir ywkw a/ac arvadýný govur:
“Daha bwsdi. Lap bo/aza gwlmiþwm, otuz ilin acý/ýný swndwn
alaca/am.
Gonþuda olan toy adamlarý tökülüb arvadý hwywtdw =izlwdib,
Mollaný da eve aparýb mwzwmmwt elwyirlwr.
Ev sahibi =wlib deyir:
“Bu lap yaxþý iþ oldu. Biz Mollaný toya çaðýrmamýþýg,
=wrwk bizi ba/ýþlasýn. Öz aya/ý ile =wldiyi üçün ondan razýyýg.
Ortaya yemwk içmwk =wlir, paxlava da goyulur. Molla bir yandan
mwzwli mwzwli danýþýb adamlarý =üldürür, bir yandan da
paxlavalarý içwri ötürür. Bir gederden sonra Molla deyir:
“Bizim arvadýn bahtý var. W=wr buraya =wlmwswydi, gula/ýndan
tutub divara mýxlamýþdým.
Danýþa danýþa paxlavalarý da öz twrwfinw çwkir. Yeyib
doyandan sonra sözün düzünü deyir:
“Bizim gonþu toy elwyib bizi ça/ýrmadý. Arvad ilw fikirlwþdik,
axýrda bu oyunu düzwltdik. Mwn arvadýmdan çox razýyam. Onu da
ça/ýrýn.
Atalar Sözü
Ac toyug yuxusunda darý =örer.
Acý/ýn dövlete zwrwri var.
Acýglý baþda a/ýl olmaz.
A/ac bar =wtirwndw baþýný aþa/ý tikwr.
Alim olmag asandý, adam olmag çwtin.
Altmýþýnda zurnaçýlýg öyrwnwn gorunda çalar.
Anan so/an atan sarýmsag, swn hardan oldun belw =ülmwþwkwr.
Anlayanýn da guluyam anlamayanýn da, dad yarýmçýg wlindwn.
Aslanýn wrkwyi diþisi olmaz.
At ölwr, mwydan galar; igid ölwr, ad san galar.
Bahþýþ var tümwn tümwn, hesab var =epik =epik.
Baþý mollanýn, leþi mollanýn; altýdan da beþi mollanýn.
Bitmiþ iþdwn =ül iyi =wlwr.
34
Bu ilki swrçw bildirki swrçwyw cik cik öyrwdir.
Bu =ünün iþini sabaha goyma.
Çömçw tutan özünw sarýdýr.
Daldan atýlan daþ topu/a dwywr.
Dwrziyw köç dedilwr, iynwsini sancdý yaxasýna.
Donuzdan bir tük çwkswn o da gwnimwtdi.
Wtf pul vermwz, küftwnin böyüyünw yapýþar.
Gargalar mwnim toyu/umdur, yumurtasýný =örmürem.
@wmidw oturub =wmiçi ilw savaþýr.
Kohum =wlmwyw =wlmwyw yad olar, yad =wlw =wlw kohum.
Korxursan piþikdwn, niye çýxýrsan deþikdwn.
@ülmw gonþuna, =wlwr baþýna.
@ündüz =wzir obaný, =ecw sancýr dabaný.
Her oxuyan Molla Penah olmaz.
Halga it ürwr, bizw çaggal.
Haramzada garýþdýrýr, halalzada barýþdýrýr.
ilan vuran alaçatýdan korxar.
ilanýn a/ýna da lw'nwt garasýna da.
iþlwmwywn diþlwmwz.
itdwn çox çarýg aparan olmaz, yenw dw aya/ý yalýndý.
@wçme namwrd körpüsündwn, goy aparsýn sel swni / Yatma tülkü
=öl=wsindw goy yesin aslan swni.
Gor goru tapar, su çuxuru.
Mwrdin gulu ol, namwrdin aðasý.
Mwþe çaggalsýz olmaz.
Meymunun su boðazýna çýxanda, balasýný ayaðýnýn altýna
alar.
Namwrdi bir =ördün, bir de =örsen namwrdswn.
Özünw wriþte kwsw bilmir, öz=eye umac ovur.
Swn aða, men aða; inekleri kim saða.
35
Siçan =örwndw pwlwn=w dönwn piþik, pwlwn= =örwndw siçana
dönwr.
Soðan yemwmiswn, için niyw =öynwyir.
Þwrti þumda keseq, xýrmanda yabalaþmayag.
Twnbwl deywr: Ver yeyim,
Ört yatým,
=özlw caným çýxmasýn.
Tülkü tülküye buyurur, tülkü guyruðuna.
Ucuz wtin þorbasý olmaz.
Ustadýna =ec baxanýn =özlwrine gan damlar.
Vahtsýz konag öz kiswsindwn yeywr.
Yaxþý dost pis =ündw me'lum olar.
Yaxþý o/ul neylwr ata malýný; yaman o/ul neylwr ata malýný.
Yaxþýlý/a yaxþýlýg hwr kiþinin iþidi; yamanlý/a yaxþýlýk
wr kiþinin iþidi.
Yas yiywsi kiridi, yasa =elen kirimwdi.
Yox evi vwrwm evi, var evi kerem evi.
Yüz ölç, bir biç.
Zer gwdrini zwrgwr bilwr.
AY LAÇIN
Araz axar lil ilə
Dəstə, dəstə gül ilə
Mən yarımı sevirəm
Şirin şirin dil ilə
Alma atdım nar gəldi
Kətan köynək dar gəldi
Qapıya kölgə düşdü
Elə bildim yar gəldi
Ay Laçın, can Laçın,
Mən sənə qurban Laçın
(Gazel)
Arif olanin sevgili canani vetendir,
Hem namusu hem qeyreti vicdani vetendir!
Min derde duçar olsa da ovladi veten ger
Her çaresinin qilmaga logmani vetendir.
Mən yarımı sevirəm
Şirin, şirin dil ilə
Ay Laçın, can Laçın,
Mən sənə qurban Laçın
Ay Laçın, can Laçın,
Can sənə qurban Laçın
NAZENDE SEVGİLİM
Deydi saçlarıma bahar küleyi
Nazənde sevgilim yadıma düşdün
Herenin baxtına bir gözəl düşər
Sən de təkçe mənim falima düşdün
Nazənde sevgilim yadıma düşdün
Sən de təkçe mənim adıma düşdün
Nazənde sevgilim yadıma düşdün
Sənsiz dag döşünə çıxdım bu səhər
Ötdü qumru kimi gür şelalələr
De neyə yalqızsan, sordu lalələr
Dövretti nisgilim yadıma düşdün
Nazəndə sevgilim yadıma düşdün
Dövretti nisgilim yadıma düşdün
Nazəndə sevgilim yadıma düşdün
Ey tazə tərgülüm yadıma düşdün
Nazəndə sevgilim yadıma düşdün.
Ey tazə tərgülüm yadıma düşdün
Nazəndə sevgilim yadıma düşdün...
GİRDİM YARIN BAXÇASINA
Girdim yarin baxçasına çiçəyler açmış
O yar mənim üreyimə yaralar saçmış
Gəl gəl gəl gözəlim gəl sevirəm səni
Eger qismətim olarsan alaram səni
Gəl gəl gəl gözəlim gəl sevirəm səni
Eger qismətim olarsan görərəm səni