TÜRKÇE ÖĞRENİYORUZ 3
Transkript
TÜRKÇE ÖĞRENİYORUZ 3
TÜRKÇE ÖĞRENİYORUZ 3 Türkçe - İngilizce Anahtar Kitap Türkçe Öğreniyoruz HI Türkçe - İngilizce Anahtar Kitap Nur Yamaç - Isabella Akıncı engin yayınevi TATİL PROGRAMI HOLIDAY PROGRAMME tatil yapmak aynı şekilde konuşmak karar vermek ısrar etmek hem... hem de tarihî eser birkaç bir yerde kalmak yakın yerler gezmek uzun uzadıya tartışmak turizm acentesi bir şey sormak dikkatle dinlemek gülerek tavsiye etmek yat yata binmek sahil boyunca antik kent bir şeye rastlamak ıssız ada gürültü kafa dinlemek anlaşmak to have a holiday, to go on holiday in the same way to talk to decide to insist on both... and... (...and..., too) historical works a few, a couple to stay somewhere nearby places to go about, to travel, to cruise (on a ship) extensively to discuss travel agency to ask a question to listen carefully smilingly, with a smiling face to advise yacht to board a yacht along the coast antique city to come across something desert island noise to rest in a quiet place to come to an agreement MAVİ YOLCULUK güneşin doğması teknek uyumak güneş altın bir küre gibi gece karanlık bir şeyi yok etmek köpük ilerlemek rüzgar saç bir şeyi okşamak balık güneşin ilk ışıkları bir şeyle yarış yapmak teknenin sağ yanında yunus balığı gözlerine inanamak bir şeyin peşine takılmak suya dalmak takip etmek manzara büyülenmek rüya sanmak uçsuz bucaksız Çay hazır mı? kızmak uykulu gözleri oğuşturmak kahvaltı hazırlamak balık yakalamak olta güneşin yükselmesi THE BLUE CRUISE sunrise boat to sleep the sun like a golden sphere night darkness to make something disappear foam to move, to go forward the wind hair to caress (or stroke) something fish the first rays of the sun to race against something on the right side of the boat dolphin, porpoise not to be able to believe one's eyes to follow up something to dive into the water to follow, chase scenery, view to be entranced with dream to think, to suppose endless, vast, large Is the tea ready? to get angry with someone sleepy to rub one's eyes to prepare breakfast to catch fish fishing tackle the ascension of the sun, sunrise 10 11 açık deniz yol almak kaptan motor gürültüsü tam yol hoşlanmak kıyıya paralel yavaş yavaş hareket etmek Deniz de insanlara benzer. genellikle denizin durgun olması dalga perişan olmak bir yere varmak hak vermek yardımcı olmak çay hazırlamak aşağı kamara mutfak güverte servis yapmak bu sırada sahil demir atmak sohbet etmek the open sea to move forward captain the noise of the engine at full speed to be fond of parallel with the shore slowly to move, to set off The sea is like a human being, too. usually the sea's being calm a wave to become miserable to reach somewhere to admit the right (justice) of to be helpful to make tea downstairs cabin kitchen deck to serve (a meal) meanwhile shore to cast anchor to have a chat KEKOVA araştırma yapmak daima sualtı araştırması özellik dünyanın cenneti Mavi Yolculuk en güzel durak noktası enteresan teknenin altında kent batık duvar bir kısmı denizin dışında bir kısmı denizin içinde bilim adamı tahmin eskiden deprem kale sağlam kalmak antik tiyatro fotoğraf makinesi inanılması güç Ne zaman? hiç kimse bir zamanlar kara tip lahit kent köy halk sır merak etmek bir a önce kahvaltı yapmak to do research always underwater research characteristic, feature the paradise of the world The Blue Cruise the most beautiful a place to stay interesting below the bottom city sunken wall a section showing above the sea a section is under the sea scientist guess in the past earthquake, earth tremor castle to remain undamaged the Amphitheatre camera difficult to believe When? nobody once upon a time land type, kind sarcophagus city village people secret, mystery to be curious (about) immediately, as soon as possible to have breakfast 12 13 14 15 aklı fikri bir şeyde olmak bir şeyler atıştırmak çok az yemek karnı zil çalmak henüz Kekova'da ne kadar kalacağız? en az iki gün ayırmak ziyaret etmek all his thoughts are fixed on something to eat up quickly to eat very little to be very hungry yet How long are we going to stay in Kekova? at least to spare two days for to visit DİLBİLGİSİ Bileşik Eylem Zamanları Şimdiki zamanın hikâyesi geliyordum geliyordun geliyordu geliyorduk geliyordunuz geliyorlardı Kaptan açık denizde oldukça hızlı yüzüyordu. GRAMMAR Compound tenses Past Continuous (narrative) I was coming You were coming He (She) was coming We were coming You were coming They were coming Geniş zamanın hikâyesi gelirdim gelirdin gelirdi gelirdik gelirdiniz gelirlerdi Vakit olsa, sana mutlaka gelirdim Simple Past (Narrative) I used to (would) come You used to (would) come He/She used to (would) come We used to (would) come You used to (would) come They used to (would) come If I had the time, I would definitely come to (see) you. Gelecek zamanın hikâyesi gelecektim gelecektin gelecekti gelecektik gelecektiniz geleceklerdi Antalya'ya gidecektim, işim vardı gidemedim. Future in the Past (narrative) I was going to come You were going to come He/She was going to/ come We were going to come You were going to come They were going to come Belirsiz geçmiş zamanın hikâyesi gelmiştim gelmiştin gelmişti gelmiştik gelmiştiniz gelmişlerdi Vakit öğle olmuştu, Tekin Bey hâlâ uyuyordu.. Past Perfect (narrative) I had come You had come He had come We had come You had come They had come Belirli geçmiş zamanın hikâyesi geldiydim geldiydin geldiydi geldiydik geldiydiniz geldilerdi Dün sana geldiydim, sen evde yoktun. Colloquial Past (narrative) I had come (came) You had come (came) He/She had come (came) We had come (came) You had come (came) They had come (came) Yesterday I came to (visit) you but you were not at home. Dilek-şart kipinin hikâyesi gelseydim Past Conditional (narrative) If I had come The captain was swimming quite fast in the open sea. I was going to go to Antalya but I had other business to do so I couldn't go. Although it had reached noon, (Mr.) Tekin was still sleeping. gelseydin gelseydi gelseydik gelseydiniz Celseydiler izmir'e gelseydim, sana mutlaka uğrardım. If If If If If you had come he/she had come we had come you had come they had come Keşke tekne biraz yavaş gitseydi If I had come to Izmir, I would definitely have called on you. If only the boat would go a little slower. İstek kipinin hikâyesi geleydim geleydin gele geleydik geleydiniz geleydiler Şu mektubu postaya ataydın. Subjunctive-past (If only) If only I had come If only you had come If only he/she had come If only we had come If only you had come If only they had come If only you had posted this letter. Gereklilik kipinin hikâyesi gelmeliydim gelmeliydin gelmeliydi gelmeliydik gelmeliydiniz gelmelilerdi Bugün çok balık tutmalıydım Necessity -in the Past I should have come You should have come He/She should have come We should have come You should have come They should have come I should have caught a lot of fish today. NOEL BAHA'NIN KENTİNE 22 HAREKET Kekova ile Myra arası ne kadar sürüyormuş? normal hızla onun yaşadığı yerler birine göre kıyıya yaklaşmak kıyı çok sığ kıyıya yanaşmak bota binmek kıyıya çıkmak bir hayli zaman almak batmak botu batırmak Aman Allah esirgesin denizin durgun olması inşallah bir şeyi kutlamak nasıl olur da merak etmek botla gitmekten korkmak çayın denize karışması zevkli denizin üstü soğuk, altı ılıkmış balık tutmak Gitmişken onu da görelim. Çok iyi olur. bütün antik dünyada bir tane olduğunu söylüyorlar. 23 VISITING THE CITY OF FATHER CHRISTMAS How long does it take to get from Kekova ;o Myra? (at) normal speed the places he lived in according to one person to get nearer the shore the water near the shore is very shallow to come alongside the shore to board a boat to step on the shore to take a very long time to sink to sink the boat Oh! May God grant safety. the sea's being calm If God wills! (I hope) to celebrate something How is it that! to be curious (inquisitive) to be afraid to go by boat where the stream meets the sea enjoyable the surface of the sea was cold, but underneath was warm to catch fish While we are there, let's (go and) see it. That's a good idea. They say this is unique in the world of antiquities ANTİK TİYATRODA IN THE AMPHITHEATRE Ne iyi ettik de geldik, doğa güzellikleri bir şeyle kaynaşmış It is good that we came. (I'm glad we came.) the beauties of nature they harmonise (blend) with something 24 Bence Myra çok önemli bir yer Myra hakkında bilgin var mı? Myra üzerine bir şeyler okudum. eskiden ölüleri gömmek kayaların içine oymak mezar tiyatronun üzerinde kayaların içine oyulmuş Likyahlara ait şaka yapmak kent kurmak o zamanlar çok önemli kentmiş gemi seferi yüzyıl piskopos olmak tiyatro sahnesi bir şeye benzemek milyon çekip gitmek değişmek kostüm Hayyam'ın şu dörtlüğünü çok severim, gerçekten kukla kuklacı felek sahneye çıkmak birer ikişer sandık şair filozof hem., hem felsefe haklı olmak sözü uzatmamak sıcağın bastırması geç kalmak I think Myra is a very important place. Do you know anything about Myra? I have read about Myra. in the past to bury the dead within rocks to gouge out (hollow out) a grave on (on top of) the theatre the inside of the rocks was hollowed out belonging to the Lycians to joke (make fun of) to found a city in those days it was a very important city cruise, trip by ship a century to be a priest stage of a theare to look like something a million to leave to change costume NOEL BABA KİLİSESİNDE Noel Baha'nın yanındaki bu çocuk kim? Noel Baha'nın oğlu var mı? denizci bir şeyi çok sevmek birisim korumak heykel sembolize etmek Şurada bir levha var. hayat bir şeyden söz etmek Birlikte bir okuyalım mı? fikir vermek bölge kıyı kenti doğmak efsaneleşmiş aziz kemik bir şey kaçırmak rahat bırakmak yanlışlıkla IN THE CHURCH OF FATHER CHRISTMAS I like these four lines of (Ömer) Khayyam. really puppet puppeteer Omnipotent Being to go on stage singly, in twos trunk poet philosopher both... and... (...and..., too) philosophy to be right not to go on and on about the settling of heat over to be late Who is that child beside Father Christmas? Does Father Christmas have a son? sailor to be very keen on, to like something very much to protect someone statue to symbolize Here is a noticeboard. life to mention something Shall we read (it) together? to give an idea about region city on the coast to be born became a legend saint bone to steal something to let alone erroneously başka biri kilise birçok savaş Kimlerle? VII. yüzyılın ortasından IX. yüzyıla kadar 25 Araplar yoğun akın yapmak terk etmek zapt etmek deniz saldırısı bir şeyin yıkılması sık sık çayın taşması sel basması felaket felakete dayanamamak bir yerden ayrılmak Çok yazık tarihe dalmak Tarih geçmişi yansıtan bir aynadır. Geçmişe bakarak geleceği daha iyi görürsün. yılbaşı yılbaşını kutlamak sabaha kadar eğlenmek yaşlanmak another person church very many war With whom? From the middle of the VII th Century to the IX th Century. Arabs dense to over-run to leave to conquer sea attack the collapse of something frequently overflow of the stream flood disaster not to be able to withstand a disaster to desert a place (area) It's a great pity! to delve into history History is the mirror of the past. You can get a better view of the future by looking back at the past. New Year to celebrate New Year to enjoy oneself till the early hours of morning to get old DİLBİLGİSİ Bileşik Eylem Zamanları Şimdiki zamanın rivayeti geliyormuşum geliyormuşsun geliyormuş geliyormuşuz geliyormuşsunuz geliyorlarmış Ayşe Hanım Ankara'ya ne ile geliyor? Uçak ile geliyormuş, tercih etmek How is Ms. Ayşe Coming to Ankara? It is said that she is coming by plane, to prefer 27 Geniş zamanın rivayeti gelirmişim gelirmişsin gelirmiş gelirmişsiniz anlatmak sahil her sabah yaşlı bir adam saatlerce deniz kenarında oturmak kaya mezarları bir şey incelemek akşam üzeri arkeolog Dubitative Present Simple (hearsay) It is said that I would (used to) come. It is said that you would (used to) come. It is said that he/she would (used to) come. It is said that you would (used to) come. to explain beach, shore every morning an old man for hours to sit by the seaside sarcophagus to look at something carefully towards evening archaeologist 28 Gelecek zamanın rivayeti gelecekmişim gelecekmişsin Future Dubitative (hearsay) It's understood I will come It's understood you will come 26 GRAMMAR Compound Tenses Dubitative Present Continuous (hearsay) It is said that I am coming. It is said that you are coming. It is said that he/she is coming. It is said that we are coming. It is said that you are coming. It is said that they are coming. gelecekmiş festival ünlü sanatçı şenlik düzenlemek Festival ne kadar devam edecekmiş? bir hafta sürecekmiş. motel pansiyon yer ayırtmak : : : : : : : : : : Belirsiz geçmiş zamanın rivayeti : Dubitative Past Perfect (uncommon use, sarcasm) : It is said that I had come. : It is said that you had come. It is said that she/he had come. : to pass an exam : to do injustice to : to give marks to : to study : to deserve gelmişmişim gelmişmişsin gelmişmiş sınav kazanmak haksızlık yapmak not vermek ders çalışmak hakketmek 29 33 3 34 It's understood he/she will come festival famous artist to arrange an entertainment, a festival How long is the Festival going on? It is said that it will go on for one week. motel guest house to book a place ATASÖZLERİ deli dost akıllı düşman kusursuz bir şeyden üstün olmak Balık baştan kokar. bağ bir şey bağışlamak bir salkım üzüm : : : : : : : : : : : PROVERBS mad (crazy) friend clever enemy perfect to be superior to Corruption begins from the top. vineyard to give a bunch of grapes ANLATAMIYORUM ağlamak ses duymak mısra bir şeye dokunmak gözyaşı şarkı kelime kifayetsiz derde düşmek mümkün epeyce yaklaşmak : : : : : : : : : : : : : : I CAN'T EXPLAIN to cry sound to hear line (in a poem) to touch something a tear (in the eye) a song a word inadequate to feel worried possible quite a lot to near, to approach : : : : : : : : : : : : : : EVERLASTING FIRE high noon heat oppression guide for the last three hours forest (wood) to walk in a wood The mountain was very high. climb mountain peak for thousands of years everlasting fire to extinguish many legend SÖNMEYEN ATEŞ öğle sıcağı sıcağın bastırması kılavuz üç saatten beri orman ormanda yürümek Dağ oldukça dikti tırmanış dağın tepesi yüzyıllardan beri sönmeyen ateş sönmek nice efsane 35 36 10 efsane söylemek tanrılara kurban kesmek en önde Kıyıdan aşağı yukarı 14 km lik bir mesafeyi yürümüşlerdi, yol yürümek göze almak güneşlenmek yorulmak dinlenmek tarihî, turistik yerler gezip görmek müjdelemek bir şeye doğru koşmak alev yanardağ toprağın arasından alev yükselmesi alevin üzerine toprak atmak yeniden alev almak hayretler içinde olmak açıklama yapmak metan gazı normal hava sıcaklığında derin hayallere dalmak çöp aleve tutmak Belki de dünyaya ilk ateş buradan yayılmıştır. to narrate a legend to sacrifice to the Gods at the very front They walked about 14 km. away from the shore. to walk along (a road, or path) to risk to sunbathe to become tired to rest historical and touristic resorts to wander around and see ' to give unexpectedly good news to run towards/for something flame volcano amongst the soil the climbing of the flames to throw soil on the flames anew to catch fire, to burst into flames to be astonished to explain butane gas at normal air temperature to be lost in daydreams rubbish to hold something over a flame mitoloji çamur çamurdan insan bir şeyi beğenmek davet etmek ateşin her şeye hayat vermesi kıvılcım çalmak bir şeye can vermek birini asmak akbaba ciğer parçalamak birini kurtarmak tarihî harabe sunak taşı kurban kesmek tartışma Perhaps the (knowledge of) fire spread round the world from this first one. mythology mud a man made of mud to like something to invite fire gives life to everything spark to steal to give life to something to execute by hanging vulture liver to take (tear) to pieces to rescue someone historical ruins (remains) altar to sacrifice a victim disagreement, discussion SINIRSIZ ENERJİ TABİİ GAZ yakıt kömür lüzum kalmamak kalorifer kalorifer düğmesi hayret verici enerji kaynağı tabii gaz yukarıda satır yerin altından çıkan daha fazla kullanılmak reklam bugüne kadar UNBOUNDED ENERGY NATURAL GAS fuel coal to become unnecessary central heating centra] heating switch astonishing source of energy natural gas above line comes from below the ground to be used more advertisement up to today kömür petrol yakıt ihtiyaç yakıt ihtiyacı ihtiyacı sağlamak yakın bir gelecekte atom enerjisi görevi üzerine almak ihtiyacı karşılamak kimyacı en önemli hammadde konut bir şeyden faydalanmak çabuk yayılmak havagazı bir şeye nazaran iki kat daha fazla enerji sahip olmak ucuz daha ucuz istenilen bir miktarda yer yerden alınmak derhal kullanılmak boru hattı mesafe bir şeyin taşınması duman kurum kükürtdioksit tamamiyle yanmak kokusuz zehirsiz herhangi bir musluk patlayıcı bir bulut fark etmek bir şeye imkan vermek tipik bir koku ev hanımı kaçak gaz *'karamela tadım" andıran bir koku ısı değeri ocak, fırın ve otomatların yeniden ayarlanması bir şeyin, bir şey yerine kullanılması kömür ve benzerî yakıt dumanlan hava kirlenmesi belâ bir taraftan da kalorifer tesisleri kullanma masrafları bir şeyi azaltmak tabii gaz dolaşıma su ısıtıcı mal olmak tesis bedeli kalorifer gideri dünyanın en büyük tabii gaz yatakları tüketim rezerv coal petrol fuel need, requirement fuel need, demand to supply the demand in the near future atom energy to take responsibility for to meet the need, (demand) chemist the most important raw material accommodation to utilize something fast to spread (coal) gas compared to something twice as much energy to own cheap cheaper the amount requested ground, place, area to be taken from the ground to be used at once (for immediate use) pipeline distance the transport of something smoke, fumes soot sulphur-dioxide altogether, entirely to burn odourless poisonless, non toxid any one (thing) tap, faucett an explosive cloud to notice (a smell) to enable something a typical odour housewife leaking gas a smell like the taste of caramel heat value re-adjustment of the cooker, oven and flash-heater to use something in place of something else the fumes/smoke of coal and similar fuels air-pollution trouble as well as central heating expenses (for use) to lessen something a water heater, circulated by means of natural gas to cost cost of facilities outgoings for central heating the largest natural gas-beds in the world consumption reserves 11 38 bir şey yüzünden hasara uğramak kamuoyu dikkati üzerine çekmek kısıtlamak rekabet sahip olmak kalite miktar fiyatın düşük olması anlaşma yapmak temasa geçmek mukavele imzalamak teklif yapmak yarış etmek imkan sağlamak elektrik üretmek to be damaged due to something the public to attract attention to limit, restrict competition to own quality amount the price being low to come to agreement to contact to sign a contract to make an offer to compete to enable to produce electricity DİLBİLGİSİ GRAMMAR Bileşik Eylem Zamanları Compound Tenses Şimdiki zamanın şartı geliyorsam geliyorsan geliyorsa Kemal Bey bizimle geliyorsa, fotoğraf makinesini de alsın. Conditional Present Continuous If I am coming If you are coming If he/she is coming dağa çıkmak Dağa çıkmıyorsanız, burada bekleyiniz. uzaklara açılmak yürüyüş yürüyüşü sevmek yaya gitmek Geniş zamanın şartı gelirsem gelirsen gelirse Tekin Bey de gelirse, memnun oluruz. söz vermek sözünde durmak Verdiğiniz sözde durmazsanız çok ayıp olur. dinlenmek çalışma hayatı bir şeyin verimli olması uygun bir fiyata satmak 12 If (Mr.) Kemal is coming with us, get him to bring his camera. to climb a mountain If you don't intend to climb the mountain, wait here. to swim out to the open sea a walk to like walking to go on foot Conditional Simple Present If I come If you come If he comes If (Mr.) Tekin comes too, we'll be pleased. to promise to keep one's promise If you don't keep your promise, it is a shame. to rest working life to be productive to sell for a suitable price Gelecek zamanın şartı geleceksem geleceksen gelecekse Tekin Bey, bizimle gelecekse, hemen hazırlansın Future Conditional If I am going to come If you are going to come If he/she is going to come Belirli geçmiş zamanın şartı geldiysem geldiysen geldiyse Emin Bey size geldiyse, bize de uğrasın Ayşe dün okula gelmediyse, mutlaka hastadır, memnun kalmak önümüzdeki yıl Conditional Past Definite If I came If you came If he/she came If (Mr.) Emin is with you, get him to call on us, too. If (Mr.) Tekin is going to come, get him to get ready. If Ayşe did not attend school yesterday, she must be ill. to be pleased the coming year 39 40 Belirsiz geçmiş zamanın şartı gelmişsem gelmişsen gelmişse borç para vermek Paranız bitmişse, size biraz borç para verebilirim. Kitabı okumuşsa, lütfen bana geri versin benzin almak mektubu postaneye vermek Conditional Past Dubîtative If I have come (came) If you have come (came) If he/she has come (came) to lend money Şimdiki zamanın şartı geliyorsam gelmiyorsam Conditional Present Continuous If I am coming If I am not coming Geniş zamanın şartı gelirsem gelmezsem Conditional Simple Present If I come If I don't come Gelecek zamanın şartı geleceksem gelmeyecek sem Future Conditional If I am going to come If I am not going to come Belirli geçmiş zamanın şartı geldiysem gelmediysem Conditional Past Definite If I came If I didn't come Belirsiz geçmiş zamanın şartı gelmişsem gelmemişsem Conditional Past Dubitative If I have come (came) If I haven't come (didn't come) Güzel Sözler Milletleri kurtaranlar yalnız ve ancak öğretmenlerdir. İnsan ne kadar az düşünürse, o kadar çok konuşur. Nice Sayings Düşünmeden öğrenmek, vakit kaybetmektir. 4 46 MARMARİS'TE yolculuğun güzel geçmesi biriyle buluşmak uçak perşembe günü gelecekti birini havaalanında karşılamak servis arabası tam zamanında gelmek yer ayırtmak deniz tarafına bakan oda odaya yerleşmek muhteşem çevreye göz atmak odaya yeni bir şekil vermek yatak sehpa eşyaların yerlerini değiştirmek balkona çıkmak karşılıklı oturmak sohbete koyulmak uzun uzadıya bir şeyden söz etmek Saatlerin nasıl geçtiğinin ikisi de farkında değildi, anlata anlata bitirememek bir şey yapmaya karar vermek I can give you some money if you have finished yours. If he has read the book, please get him to return it to me. to buy petrol to post a letter Teachers are the only saviours (rescuers) of the nations. He who talks much, thinks little. (Empty vessels make the most noise.) To learn without considering, is just a waste of time. AT MARMARİS to have had a good journey to meet someone by appointment the plane was to arrive on Thursday to meet someone at the airport service transport to come just on time, to be prompt to book a place a room facing the sea to settle down in the room wonderful to look over the room (here) to change the room around bed coffee-table to move the furniture to go onto the balcony to sit across from each other to start chatting to chat for a long time (about something) Neither of them noticed the time pass. to talk and talk to decide to do something 13 47 sakın ha! Mavi Yolculuğa çıkan bir kimse kolay kolay başka bir yeri beğenemez. pahalı Bir ay tatil yapacağıma, on gün yaparım. hem de anısı yıllarca benimle yaşar. tatil programı yapmak Bu defa Mavi Yolculuğa Bodrum'dan çıkacak ve Gökova Körfezini gezeceklerdi. acıkmak acıktığını fark etmek biriyle tanışmak Hep birlikte aynı masaya oturdular, bir şeyler atıştırmak midesi zil çalmak yemek sırasında Yemek sonrası bara gittiler, izin istemek mayo giymek iskele motor kiralamak Marmaris ve çevresini gezmek üzere plan yaptılar 48 49 14 Don't do that! Anyone going on the Blue Cruise will not readily like any other (holiday) place. expensive Instead of going on holiday for a month, I'll go for ten days. the memory still lives with me as well. to make a holiday programme Th?n the Blue Cruise would set off from Bodrum and would cruise along the Gökova Bay. to get hungry to notice one's hunger to meet someone (for the first time) They all sat down together at the same table. to eat something quickly to feel very hungry during the meal They went to the bar after their meal, to ask for leave to put on a bathing suit jetty to hire a motorboat They made a plan to walk around Marmaris and its environs TATİL CENNETİ MARMARİS erken uyanmak O gün erkenden uyandı, güneş henüz doğmamıştı, ortalığın ağırması Ulrike hâlâ uyuyordu, göz atmak biriyle anlaşmak motorcu birini uyandırmak gözleri oğuşturmak Sabah oldu mu? Güneş doğmak üzere, hazırlanmak birini beklemek yankı yankılanmak yola koyulmak keyifli olmak Sanki bütün deniz onlara aitti, gündüz bir yerin dolu olması kıyıya yanaşmak durmak dağa tırmanmak bir saat kadar sürmek manzara muhteşem göl gibi durgundu görüntü suya ayna gibi yansımak yemyeşil çam ormanı kokunun çevreye yayılması That day she woke up early, the sun hadn't risen yet. dawn Ulrike was still sleeping. to glance (at) to decide to do something with someone motor-boatman to awaken someone to rub one's eyes Is it morning already? The sun is about to rise to get ready to wait for someone echo to echo to set off (out) to be merry, in good spirits It was as if the whole sea belonged to them daytime, in the daytime to be crowded, full to get nearer the shore to stop to climb a mountain to last about an hour view, scenery marvellous, magnificent it was as calm as a lake. apperance, reflection to be reflected in the mirror deep green pine forest spread of fragrance mis gibi bir koku fragrance MARMARIS-HOLIDAY PARADISE to wake up early kokunun ciğerleri doldurması Kuşlar dallarda cıvıl cıvıl ötüşüyorlardı yakamoz kendini rüyada sanmak yerleşmek doğayı bozmak Büyük şehirlerde ne bu güzelliği, ne de bu huzuru bulabiliriz. oyalanmak İnsanların yüzünde mutlu bir ifade vardı, kalabalığa karışmak doğayla başbaşa olmak DENİZ ORTASINDA 30.000 NÜFUSLU ŞEHİR 50 genişlik metre uzunluk an fi büyücek bir futbol sahasını andıran ilk deniz şehri barındırmak en ince ayrıntılar bir fikrin ortaya atılması mimar mühendis şehir planlarını hazırlamak maket proje alaka göstermek yapılan planların oyunlaştırılması finansman maddi olanaklar teknik imkânlar nüfus sığ çalışmalara elverişli maksada uygun şekilde avantajlı göz önünde tutmak plastik torbalar dalgakıran dalgakıran vazifesi görmek bir şeyi çakmak demirli beton kalıplar inşa etmek bir şeyin kesiti duvarın şehre bakan iç yönü tertiplemek fabrika büro yerleştirmek kuzey kuvvet santralı bir şeyin öngörülmesi santralın ısı artığı içme suyu tesis beton ponton taşıma araçları bir yerle bağlantı sağlamak to fill one's lungs with the fragrance The birds were twittering in the trees, phosphorescence (in the sea) to feel as if one is dreaming to settle down to spoil nature We can find neither this beauty nor peace in the big cities, to loiter, to waste time People had contented expressions to join the crowd to stay alone with nature IN THE MIDDLE OF THE SEA A CITY WITH A POPULATION OF 30.000 width, breadth metre length amphi giving the impression of a big football field first city beside the sea to shelter the tiniest details to put forward an idea architect engineer to prepare city plans model (of a city) project to show interest perfection of the plans made financing of financial feasibilities technical feasibilities population shallow suitable for the work in conformity with the purpose advantageous to take into consideration plastic bags breakwater to function as a breakwater to drive something in with blows concrete moulds containing iron to construct cross-section of something the inner side of the wall overlooking the city to arrange factory office to instal north power plant to envisage something heat loss of power plant drinking water installation concrete pontoon transport vehicles to form a link with somewhere 15 balıkçılık geçimini sağlamak deniz yosunu gıda maddeleri suni gübre magnezyum brom iyot stronyum rubidyum bakır kimyasal element denizbilimi bir şeyi ihmal etmemek akvaryum 51 52 16 fishing to earn one's living moss food artificial fertilizer magnesium bromine iodine stronium rubidium copper chemical element oceanography not to neglect something aquarium ELLER parmak boynu bükük diz yabancı kardeş göbek umur ellikten çıkmak bir şey uğruna derilerin soyulması avuç içi nasır karım çocuğa bakmak tahta uğmak sabah karanlığı ateş yakmak dilenci etek baygın düşmek demir parmaklıklara sarılmak kalem tutmak yazı yazmak kazma toprağı kazmak pençe yumruk et deri tırnak HANDS finger bent round knee stranger sister or brother belly matter of importance, concern to have chapped hands (not to look like hands any more; for the sake of something peeling of the skin palm (of the hand) a corn (on the toe) my wife to look after a child to rub the floor to light a fire early in the morning beggar skirt to feel faint (with tiredness) to hold on to iron bars to hold a pencil to write spade, shovel to dig the soil claw, paw fist flesh skin a nail DİLBİLGİSİ Belirteçler -in, -leyin kışın yazın Ulrike sabahleyin geç uyandı akşamleyin -ca (-ce, -ca, -ce) usulca yavaşça sessizce Motor hızlıca yol alıyordu. kolayca rahatça Balıkçı balıkları insafsızca avlıyordu. görgüsüzce hareket etmek bilgisizce iş yapmak akılsızca hareket etmek GRAMMAR Adverbs -in, -leyin endings in the winter in the summer Ulrike got up late that morning. in the evening -ca (-ce, -ça, -çe) endings slowly and softly; quietly rather slowly; rather quietly quietly, silently The motorboat was going rather fast. easily comfortably The fisherman was fishing mercilessly (unfairly to behave impolitely (rudely) to do some work ignorantly to behave foolishly 53 ;Cik (-cik, -cuk, -ciik) İskelede azıcık bekler misiniz? birazcık İşleriniz çok biliyorum ama, bir akşamcık da bize geliniz Tekne açık denizde durmaksızın yol alıyordu Gülay Hanım susmaksızın konuşuyordu, yorulmaksızın ansızın 54 -cık (-cik, -euk, -ciik) endings Will you please wait at the jetty (pier) for a moment? a little bit : I know you have a lot of work but do visit us just for an evening, : The boat was going (proceeding) in the open sea nonstop. (Ms) Gülay was talking nonstop, without getting tired suddenly Verbal Adverbs to swim to go swimming to run to go running downstairs Eylemden yapılan belirteçler yüzmek yüze yüze gitmek koşmak koşa koşa merdivenden inmek Dün akşam yemeğini bizde yiyerek eve gitti. Motorcu şarkı söyleyerek yola koyuldu. Esen Hanım hiç konuşmadan manzarayı seyretti. İkilemeden yapılan belirteçler mışıl mışıl uyumak gece gündüz gezmek ağır ağır konuşmak sağa sola koşmak hızlı hızlı yüzmek sessiz sessiz ağlamak sabah akşam rakı içmek (Ms.) Esen watched the scenery without talking at all. Repeating Adverbs to sleep soundly to travel night and day to speak slowly to run hither and thither to swim fast to cry silently to drink rakı from morning till night Belirteç çeşitleri Zaman Belirteçleri dün bugün yarın er geç şimdi demin önce sonra yazın kışın geçende akşama sabaha haftaya Types of adverbs Adverbs of time yesterday today tomorrow sooner or later now just now, a second ago first, at first later in the summer in the winter lately, recently towards or in the evening towards or in the morning next week Yer, yön Belirteçleri aşağı yukarı içeri dışarı ileri geri üst alt ön arka sağ sol uzak yakın Adverbs of place and direction down up in (side) out (side) forward backwards upper lower front back right left far near He went home after having dinner with us last night. The motor-boatman set out singing. 17 Azlık, Çokluk Belirteçleri az çok eksik fazla pek biraz azıcık hep hepten kısmen daha : : : : ; : : : : : : : Durum Belirteçleri güzel çirkin iyi kötü yorgun dinç doğru eğri temiz kirli böyle öyle şöyle : • : : • : Soru Belirteçleri ne nasıl niçin nice hani ne kadar Neden geciktiniz? Ne oldu 5 60 61 18 PAZARLIK pazarlık Etiket fiyatı üzerinden satış yapılır satıcı alıcı fiyat fiyattan ikram yapmak kâr etmek kilim bakır tepsi antik eşya evi şark usulü döşemek mağaza Bu kilim kaç lira? pahalı ufacık Bu fiyat normal aslında başka biri olsa doksan bin liradan aşağı vermez. birine hürmet göstermek indirimli fiyat söylemek Bu kilim tam iki yüz yıllık. El ile işlenmiş kalite sini Adverbs of quantity little, few much, many missing, less (than), deficit too much, too many, more (than) very much, a great deal a little, some, a few very small, just a little bit all, the whole; always entirely partly more Adverbs of manner beautiful ugly good bad tired healthy, sturdy • straight, right, correct curved, crooked . clean dirty like this : so, in that manner, like that like that Interrogative Adverbs what? how? why? how many? so where's...? how much (many)? Why are you late? What happened? : BARGAINING bargaining Things are sold according to price tags. salesman (girl), sales assistant buyer, customer : price to reduce the price to profit, to make a profit rug without a pile, kilim copper tray : antique : to decorate the house according to the oriental style : shop, store How much is this kilim? : expensive : very small This price is reasonable. : If somebody else were here, he wouldn't sell it for less than TL. 90.000 : to respect somebody : reduced : to give a price : This kilim is just two hundred years old. : It is handmade. ; quality large, round copper or brass tray vazo birinin hatırı için zarar etmek Hiç kazanmaz, zaten ben o fiyata aldım. Bizden de kazanmayın. Bu seferlik de kazanmayalım. Dediğiniz olsun. Size elli bine bırakıyorum. İstediklerinizin hepsi de var. lütfen pazarlık fiyatı söylemeyin. 62 63 64 65 BAKIRCILAR ÇARŞISINDA Pazarlık yapmasaydık, kilimi yetmiş bin liraya alacaktık. vase for the sake of someone to lose money (on something) I bought it at that price; there is no profit. Don't make a profit from us on this sale. All right, let us not make a profit this time. That's okay! (let it be so.) I'll let you have it for fifty thousand liras. All the things you want are available here. Please don't give us a price which necessitates bargaining. AT THE COPPER WORK MARKET iyi ki pazarlık yaptık. Tam yirmi bin lira kârımız oldu. Bizim için en önemlisi bakır tepsi. geçenlerde dükkan Bir deneyelim. Buyurun efendim. Bu tepsi kaç lira? Bu tepsi değil, sini. Tepsi biraz daha küçük olur. el işi nakış el ile işlemek ayağı alışmak hazır sepet kolye küpe vesaire elde taşımak ahş veriş bol şans Pazarlık etmeyi unutmayın. If we hadn't bargained, we would have had to give seventy thousand liras for the kilim. It's good that we bargained for it. We have gained just twenty thousand liras. For us, the most important thing is the copper tray, recently, lately shop Let's try (attempt) to Yes, sir. How much is this tray? This is not an ordinary tray but a large, round copper tray A tray is a little smaller than this. handmade design to decorate by hand to make a habit of going to straw basket necklace ear rings etc. (etcetera) to carry in one's hand shopping good luck Don't forget to bargain. DİLBİLGİSİ Geçişli eylemler Bay Ingo neyi aldı? Bay Ingo kilimi aldı. Bay Thomas neyi gördü? Bay Thomas semaveri gördü. Kemal Bey kimi sordu? Kemal Bey, Rail Hanımı sordu. Nesne Belirtisiz nesne Satıcı para aldı. Bay Ingo kilim aldı. Kemal Bey balık tuttu. Esen Hanım arabayı kiraladı. GRAMMAR Transitive Verbs What did Mr. Ingo buy? Mr. Ingo bought the kilim. What did Mr.Thomas see? Mr.Thomas saw the samover Who did (Mr) Kemal ask about? (Mr) Kemal asked about (Ms) Rail. Object Indefinite Object The salesman got his money. Mr.Ingo bought a kilim. (Mr) Kemal caught fish. (Ms) Esen hired the car. Belirtili Nesne Satıcı parayı aldı. Bay Ingo kilimi aldı. Kemal Bey balığı tuttu. Esen Hanım arabayı kiraladı. Definite Object The salesman got the money. Mr.Ingo bought the kilim. (Mr.) Kemal caught the fish. (Mr.) Esen hired the car. Geçişsiz Eylemler Satıcı ne yapıyor? Satıcı müşterilerle pazarlık yapıyor Bay Thomas nereye gidiyor Güzel bir tepsi almaya gidiyor Kim gece gündüz ağlıyor? Çocuk gece gündüz ağlıyor. Intransitive Verbs What is the salesman doing? The salesman is bargaining with the customers. Where is (Mr.) Thomas going? He is going to buy a nice tray. Who is continually crying? The child is persistently crying. „ Kendini olduğundan yüksek görmek kadar, olduğundan aşağı görmek de yanlıştır. : To regard oneself as inferior is as wrong as to regard oneself as superior. 68 KENDİN OKU BAKALIM mektup okumak evirmek çevirmek baştan başa Arapça geri vermek Türkçe okuması yazması olmamak ayıp birinden utanmak kavuk okur yazar geçinmek 69 6 70 20 WELL NOW, YOU READ IT to read a letter to turn round and round entirely; from the beinning to the end Arabian to give it back Turkish to be illiterate shame to be embarrassed before someone • turban; quilted cap around which a turban's sash is wrapped to pretend to be literate : : : : : : : güzellik gökkube mahşer günü ortalığa düşmek birini aramak : IF I SAY (SAID) time the most relieving (calming) of all the winds to blow (for wind) quiet and secluded to pluck the most durable of the flowers fertile, fruitful, abundant to plough to taste dried or fresh fruit; nut all the fruit as essential as air blessed; holy, sacred as blessed as the bread (we eat) as holy as water benefaction, blessing, gift of God (dining) table the oldest wine to rule; to prevail, to govern not to worry grave, tomb insect to make someone learn by heart, to make someone commit to memory beauty : the vault of heaven day of judgement to be exposed to the public eye, to be seen in public to look for someone GÖZ DOKTORUNDA son zamanlarda gece gündüz boş durmak doçent sınavı başarıyla vermek profesör bir şey olmak için hazırlanmak bu sebeple çok yoğun bir çalışma çalışma temposuna girmek ara sıra gözlerin sulanması gözlerin kızarması başına ağrı girmek bir şeye aldırmamak AT THE EYE-SPECIALIST'S : recently, lately day and night to be unoccupied, to be without work associate professor to pass the exam successfully professor to prepare oneself for something for this reason, therefore very intensive work to enter a tempo for working from time to time, accasionally to become watery (eyes) to have red eyes to have a headache not to mind, not to pay any attention (to) DESEM Kİ vakit rüzgarların en ferahlatıcısı rüzgarın esmesi kuytu koparmak çiçeklerin en solmazı bereketli toprağı sürmek tatmak yemiş yemişlerin cümlesi hava kadar lazım, mübarek ekmek kadar mübarek su gibi aziz nimet sofra en eski şarap hüküm sürmek müsterih olmak kabir böcek ezberletmek 71 aralıksız bir şeye devam etmek fakülte birdenbire gözleri kararmak baş dönmesi ellerle gözleri oğuşturmak gözleri açmak kararma yavaş yavaş korku korkunun hafiflemesi bir şeye göz atmak harf bulanık görmek vakit geçirmeden arabaya atlamak göz doktoru doktora gitmek dikkatle dinlemek muayene etmek soru sormak Gözlük kullanıyor musunuz? yazı rahat görmek gözlerin bozuk olması Daha önce hiç göz doktoruna gittiniz mi? Size gözlük vermedi mi? Verdi ama ben kullanmak istemedim, gözlük kullanmak bir şeyin zor olması kışın soğuktan sıcağa girmek birden camların buğulanması yazın hemen tozlanmak bir şeyi taşımak Taşıması da zor. gözlük takmak rahat hareket etmek İlk günler hep öyle olur. Sonradan alışırsınız, astigmat Sizin gözlerinizde astigmat da var. Mutlaka gözlük kullanmak zorundasınız. Göz doktoruna en son ne zaman gitmiştiniz? hipermetrop bir şey yaparken zorluk çekmek miyop yakını görmek uzağı iyi görememek uzağı görmek yakını iyi görememek göz tansiyonu göz tansiyonunu ölçmek yatağa uzanmak damla damlatmak gözleri kırpmak Gözlük yerine lens kullansam? lens takmak without pause to go on doing something faculty suddenly to feel everything go dark (to faint) feeling dizzy to rub one's eyes to open one's eyes to feel everything go dark gradually fear feeling less fearful to glance at something letter (for alphabeth) not to see clearly without losing time to jump into a taxi eye-specialist to go to a doctor's to listen carefully to examine, to look over to ask questions Do you wear spectacles (glasses)? writting, script to see easily (clearly) to have poor eyesight Have you ever been to an eye-specialist's before? Didn't he recommend you a pair of spectacles? He did, but I didn't want to wear them. to wear spectacles to be difficult (for something) in the winter to go out of the cold into a hot (warm) place suddenly, at once misting over (glass) in the summer at once, instantly to become dusty to carry something It's difficult to carry them too. to wear spectacles to move comfortably It is always tike this over the first few days. You'll get used to them later. astigmatism Your eyes are astigmatic too. You should definitely wear spectacles. When did you last go to an eye specialist's? hypermetropic to have difficulty in doing something myopia to see a short distance to be unable to see far to see far to be unable to see at a short distance eye tension to measure t h t tension of the eyes to lie down on a bed to drop (put) drops to wink How about my using contact lenses instead of spectacles? to use (wear) contact lenses 21 72 74 22 Bence lens daha iyi, yaşlı görünmek şaka yapmak Gözlük, yaşlılık işareti değildir. çağ çağın hastalığı kötü şartlar yetersiz ışık bir şey yapmak için zaman olmaması söz dinlemek televizyonu kapatmak televizyonu açmak bir şeyi açıklamak bir şeyi kabul ettirmek I think contact lenses are better to look old to make a joke Spectacles are not a mark of old age. time, period, age the illness of our time bad conditions inefficient light to have no time to do anything to obey to switch off the television to switch on the television to explain something to have something accepted SAĞIRIN HASTA ZİYARETİ iyi kalpli sağır komşu hasta olmak kendi kendine birini ziyaret etmek hal hatır sormak sesi çıkmamak bilinen şeyler afiyet olsun başucu başucuna oturmak inlemek memnun olmak karşılık vermek kızmak zehir sanmak çileden çıkmak tecrübeli bir yerden ayrılmak THE DEAF VISITING THE ILL good-hearted deaf neighbour to become ill by himself to visit someone to inquire after someone's health to keep quiet, not to say anything known things Have a good meal! head-board (of a bed) to sit at the head-board to moan, to groan to be pleased to answer someone back to get angry poison to think, to suppose to get very furious, to lose one's temper experienced to leave TELEVİZYON artık televizyonu kapatıver film bitsin hemen kapatırım yeni başlamak bir saatten önce bitmez ödev yapmak bir kısmı geri kalanı susmak filmi izlemek uyku saati gelmek hiç uykum yok seyretmek televizyonu kapatmak sen doğru yatağa aması maması yok Derhal dediklerimi yapın. Ne oluyor, yine ne var? Babanız haklı. Sabahtan beri televizyonun başında bu gidişle gözü bozulmak gözlük takmak zorunda kalmak aptal kutusu zehirlemek son araştırmalara göre TELEVISION switch off the television now! as soon as the film finishes I'll switch it off immediately. It has just started. It won't end for at least an hour. to do homework one part the rest of it to be quiet to watch the film It's time to sleep. I'm not sleepy. to watch to switch off the television off you go to bed (off with you to bed) But me no buts! Do what I tell you at once! What's wrong with you again? Your father is right. He has been in front of the television since morning. At this rate... to have poor eye sight to be obliged to wear spectacles box of foolishness to poison according to recent investigations 76 zekâ geriliğine sebep olmak tesbit edilmek Aman Allah esirgesin asıl kabahat bizde yumuşak davranmak çocuk programları dışında seyretmeyi yasaklamak bugün pazar olduğu için başka zaman dinlenmek gözleri aşırı yorulmak üstelik çok yakmoturmak televizyon ekranı neredeyse televizyonun içine girmek gangster uyku daha önemli heyecanlı fazla ısrar yok tam tersini yapmak vücudu gelişmek cılız ve zayıf olmak dediklerini yapacağım akıllı olmak zaten sen çok uslusun tatlı uykular to cause mental retardation to establish, determine God forbid! the real ones at fault are us to be too soft (in dealing with) apart from children's programmes to forbid the watching of television because today is Sunday another time to rest for the eyes to be overweary besides to sit very near the television screen nearly, almost to get inside the television gangster sleep is more important exciting don't insist any more! to do just the opposite for one's body to develop to be puny and weak I'll do what you tell me to be clever (wise) Anyway you are a very good child. Have a nice sleep! DÎLBİLGtSt Tezlik eylemi: -ı (-i, -u, -ü) vermek GRAMMAR Verbs of haste: -ı (-i, -u, -ü) vermek (When suffixed to another verb it indicates haste, a poli te request or casualness) a) Gözleriniz bozulmuş hemen bir doktora gidiverin. Kitap okuyordum, gözlerim birden kararıverdi. Emel, okula geciktiği için acele giyinip evden çıkıverdi. b) Mektupları bu akşam mutlaka yazı verin. Hava iyice soğudu. Pencereleri kapatı verin, geliverdim geliverdin geliverdi alıverdim ahverdin alıverdi okuyuverdim okuyuverdin okuyuverdi görüverdim görüverdin görüverdi 79 GÜZEL SÖZLER Gözler kendilerine, kulaklar başkalarına inanırlar. Bütün mesele, ruhları görebilecek gözler edinmektir. a) Your eyes have become weak, you should go and see a doctor immediately. I was reading a book, I suddenly felt near fainting. Since Emel was late for schooi, she god dressed and left home in a hurry. b) Would you mind writing (typing) the letters this evening? It is rather cold. Would you please close the windows? I just came! You just came! He just turned up (came)! I just got (bought) it! You just got (bought) it! He/She just got (bought) it! I just read it (quickly)! You just read it! He/She just read it! I just saw it! You just saw it! He/She just saw it! NICE SAYINGS (Their) eyes believe only what they see but (their) ears, only what others say. The whole matter is to have eyes which can perceive the spirit (essence) 23 Gözlerin konuştuğu dil, her yerde aynıdır. Gözden ırak olan, gönülden de ırak olur. Göz görür, gönül ister. 80 BİR GAZETE HABERİ gazete ilginç haber Kadınar erkeklere göre daha çok yaşıyormuş, birinden daha akıllı olmak birinden daha dayanıklı olmak birinden daha çok yaşamak bir şeyden söz etmek Gerçeklerden söz ediyorum. Bak zaten bunları gazete de yazıyormuş. Az önce sen söyledin. Bizden daha akıllı olduğunuz muhakkak, bir şeyi kabul etmek yıpranmak bir şeyin doğru olduğunu kabul etmek Kadınlar da artık çalışıyor. Benim işimin neresi hafif? akşama kadar büro temizlik yemek bulaşık çamaşır kendini yatağa atmak bugünlerde Yorgunluktan düşünemez oldum. Gene başlama, tarihe göz atmak filozof bilim adamı idareci En büyük keşif ve icatlar erkekler tarafından yapılmış. başarılı tartışma tartışma açmak örnek vermek Kadınlar arasından çıkan bilgin ve filozofların sayısı yüzde bir bile değil. başbakan diğer ülkelerin başbakanları yüzde doksan birkaç örnek akıllı birini, bîrşeyi idare etmek bir konuyu büyütmek perişan eylemek konuyu başka tarafa sürüklemek Yıllardır bir kadın olarak neler hissettiğimi anlamadın. 24 The speech of the eyes is the same everywhere. Out of sight out of mind. Whatever the eye sees, it wants. THE NEWS IN A NEWSPAPER newspaper interesting news It is said that women live longer than men. to be wiser than somebody to have more endurance than somebody to live longer than somebody to talk about something I am talking about realities. Look! They are mentioned in the newspaper, as you told me a little while ago. It is certain that you are wiser than we are. to accept something to be worn out to accept that something is right Women too, are now working. Which part of my job is easy (light)? till evening office cleaning cooking (the meal) the dishes the laundry to throw oneself into bed these days I can't think, from being so tired. Don't start again! to throw one's eyes over history philosopher scientist administrator The most important discoveries and inventions were made by men successful discussion to open a discussion (debate) to give an example The number of women scientists and philosophers don't even reach one percent. Prime Minister The Prime Ministers of other countries ninety percent a few examples wise, clever to manage someone or something to exaggerate to ruin to diverge from the topic You have never understood what my feelings have been as a woman for years. yemek yapan, bulaşık yıkayan bir makine gibi Sen beni ne zannediyorsun? hizmetçi eş aile faciası bir şey yapmaktan vazgeçmek Eğer gazetede yazılanlar doğruysa, kadınlar hızla çoğalacak ve dünyanın idaresi onların eline geçecek. İşte o zaman dünya huzura kavuşur. İşte o zaman dünya mahvolur. dedikodu dedikodu yapmak savaş yapmak Dedikodu yapmak, savaş yapmaktan daha az tehlikelidir, eninde sonunda dünyayı yok etmek biriyle baş etmek 82 KADINLAR ERKEKLERDEN DAHA ÇOK YAŞIYOR : Amerika'da mevcut yaşama istatistiklerine göre : bulgu : kadın sayısı : erkek sayısı : iki milyondan daha fazla : ayrıca : yapılan araştırmalara göre : 25 yaş ve yukarısı gruplar : bir şeyin bir şeye oranla daha çok artması : 65 yaş ve yukarısı her 100 erkek için büyüme kadınlar lehine dul her üç dul kadına karşı bir dul erkek mevcuttur. 1950-1960 arasında dul kadın sayısı çoğalmak azalmak yeni doğan kız çocukları yaşam süresi yeni doğan erkek çocukları Tıp henüz bu soruya kesin bir cevap bulamamıştır. ortaya tez atmak bunlardan bazıları ilmî bulgu desteklemek bir şeyle desteklenmiş denge dengesiz dengesizlik iki şey arasındaki dengesizlik tıbbî ve sosyal faktörler dengesizliğin giderilmesi just like a machine for cooking meals and washing dishes What do yo think I am? a servant spouse a family calamity to change one's mind about doing something If what the newspapers say is correct, women will increase rapidly and take over the management of the world. Ah, then the world will become peaceful. Ah, then the world will be in chaos. gossip to gossip to make war (on) To gossip is much less dangerous than to make war. in the end to destroy (annihilate) the world to manage with someone WOMEN LIVE LONGER THAN MEN According to the statistics in America about life (span) discovery the number of women the number of men over two million in addition according to the investigations groups of 25 years and over for something to increase much more compared to something else for every 100 men of 65 and over increase in women's favour widow (widower) there are three widows to every one widower between 1950-1960 the number of widows (and divorcees) to multiply, increase to decrease newly-born girls a lifetime newly-born boys Medical Science has not yet discovered the answer to put forward a thesis some of these scientific discovery to support supported by something balance, equilibrium improportionate, unequal improportion, inbalance, inequilibrium the inequilibrium (inbalance) between two things medical and social factors to equilibrate 25 83 meydana gelmek ülke bir şeyle uğraşmak araştırıcı esasa inmek hayat süresi izah etmek canlı dişi erkek uzun ömürlü olmak fare domuz hayvan biyolojik yapı bakımından ima etmek mahiyet ihtimal istatistikî ana rahmi dişi cenin erkek cenin Dişi ceninlerin ölüm oranı, erkek ceninlere nazaran % 50 daha azdır. erken doğum doğumu takip eden ilk ay içinde 100 çocuktan 75'i muayyen bir yaşa kadar kalp hastalıkları kalp hastalığına yakalanmak 40 ile 70 yaş arasındaki kritik yaş grubu ülser kanser zatürre tüberküloz gut hastalığı hastalığa yakalanmak 84 26 to occur country to work on something investigator, researcher to get down to the basis lifetime to explain live, living female male to have longevity rat, mouse pig, swine animal from the biological aspect to allude, to hint at essential character, true nature probability statistic womb female foetus male foetus The ratio of death in the female foetus is 50% less compared to male foetuses. early birth within the first month after (the) birth 75 children out of 100 up to a certain age heart diseases to have heart disease the critical age group, between 40 and 70 years old ulcer cancer pneumonia tuberculosis gout to catch (have) an illness TÜRKİYE'DE DURUM : kadın nüfusu : erkek nüfusu : sayım : 1965 sayımına göre : genel nüfus : 20 ve ondan sonraki sıfırlı yaş grupları: Devlet İstatistik Enstitüsü Nüfus Şubesi Müdürlüğü : çizelge : şans : şansı olmak : THE SITUATION IN TURKEY the population of women the population of men census according to the census of 1965 the general population the age groups with zeros in them from 20 onwards SEN DE HAKLISIN kadı davacı şikayet şikayet etmek dikkatle dinledikten sonra haklı olmak kişinin kendini savunması karşılık vermek bir şeye şaşırmak aklı bir işe ermemek istifini bozmamak YOU ALSO ARE (IN THE) RIGHT a judge complainant complaint to complain, to put forward a charge after listening carefully to be (in the) right to defend oneself to answer back to be astonished at something for something to be incomprehensible to someone without change of demeanour The State Statistics Institute Population Directorate a list, table opportunity, luck to be lucky 85 86 87 88 CIMBIZLI ŞİİR atom bombası Londra Konferansı cımbız ayna bir şey umurunda olmamak A "PINCER" POEM the atom bomb London Conference pincers mirror not to care (bother) about anything DİLBİLGİSİ Yardımcı eylemler: etmek, olmak, eylemek, kılmak etmek söz etmek yolcu etmek memnun etmek hakaret etmek kabul etmek berbat etmek GRAMMER bitişik yazılanlar hissetmek zannetmek affetmek sabretmek keşfetmek kaybetmek şükretmek azmetmek Verbs with "etmek" (written together) to feel to suppose to forgive to be patient to discover to lose to be thankful to be determined olmak erkek olmak başbakan olmak kutlu olmak memnun olmak hasta olmak doktor olmak Verbs with "olmak" to be early to be (a) Prime Minister to be prosperous to be pleased to be ill to be a doctor Bitişik yazılanlar hissolunmak zannolumka reddolunmak Verbs to be to be to be -r, -ar (-er), -ir (-ir, -ur, -ur) olmak Berna hanım kızar gibi oldu. Hasretinden her gün yollara bakar oldum. Rüyalarımda hep seni görür oldum. -r, -ar (-er), -ir (-ir, -ur, -ür) olmak (Ms) Berna looked as if she might become angry. -maz (-me/) olmak Lütfi Bey gazete okuyamaz oldu. Futbola başlayınca ders çalışamaz oldu. -maz (-mez) olmak (Mr) Lütfi became unable to read the newspaper. -mış (-miş, -muş, -müş) olmak Lütfi Bey sonunda her şeyi söylemiş oldu. Saat tam ikide misafirler bize gelmiş olacak. Mektubu bugün yollamakla hata mı yapmış oldum? Auxiliary Verbs = etmek, olmak, eylemek, kılmak Verbs requiring "etmek" to mention, say to see someone off to please someone to insult to accept to spoil with "olmak" (written together) felt supposed rejected I kept watching the road for you. I kept seeing you in my dreams. When the football (season) started he became unable to do his lessons. • -mış (-miş, -muş -müş) olmak : (Mr.) Lütfi told (them) everything in the end. : At exactly two o'clock our guest will have come. : Have I made a mistake in sending my letter today? -acak (-ecek) olmak • -acak (ecek) olmak Berna Hanım bir ara susacak oldu söze yeniden başladı. : (Ms) Berna looked as if she'd be quiet, then she started speaking again. 27 Biraz hızlı koşacak oldu; herkes ona bakınca vazgeçti. kılmak Erkenden sabah namazını kıldı. Bu olay bana çok etki etti. Bu olay beni çok etkiledi, sigarayı yasaklamak 8 94 95 28 MEVLÂNA uzun zamandan beri Mevlâna'nın türbesi ziyaret etmek ziyaret etmeyi istemek Konya, Ankara'dan sadece üç saatlik bir mesafedeydi. buna rağmen fırsat bulmak Mevlâna 17 Aralık 1273 tarihinde Konya'da ölmüştü. Mevlâna Haftası dünyanın her tarafından gelen binlerce kişi bir şeye katılmak sergi açmak konferans vermek mevlevî ayini ayin düzenlemek gidip gitmemekte tereddüt etmek karar vermek yer ayırtmak gecikmek otelde yer bulmak son ana kadar çalışıp durmak Kalan işleri dönüşte yapmaya karar verdi, yola koyulmak kış olmasına rağmen hayranlıkla etrafa bakakalmak Mevlâna'nın manevî huzuru buluşmak dolup taşmak sanduka dua etmek Mevlâna'nın yakınları mukaddes emanet bir şeyleri sergilemek müze donup kalmak renk renk nakış oyma el işlemeleri tavan sarkmak avize incelemek kalabalık kalabalıktan kurtulmak dışarı çıkmak He was going to run fast, but when everyone looked at him he changed his mind. He performed his worship early in the morning. This experience had a great effect on me. This experience affected me a lot to prohibit smoking MEVLANA for a long time Mevlana's mausoleum to visit to want to visit From Ankara to Konya is only a distance of three hours (drive), in spite of this to find the opportunity Mevlana died in Konya on 17 December 1273. Mevlana Week thousands of people coming from all over the world to take part in to hold an exhibition to give (hold) a conference the ceremony of the Dervishes to organise that ceremony to hesitate as to whether to go or not to decide to reserve a place to be late to find a place in a hotel up to the last minute to work non-stop She decided to do the rest of the work on her return. to set off in spite of it's being winter with admiration to keep looking around the spiritual presence of Mevlana to meet someone to be overcrowded sarcophagus to pray Those close to Mevlana sacred things left in security to exhibit some things museum to be full of awe multi-coloured embroidery carving, crotchetted edgings handicrafts ceiling to hang down chandelier to examine crowd to escape the crowds to go out 96 97 arkadan gelmek birini kaybetmek minare minareye çıkmak bir şeyi yukardan seyretmek yorgun olmak cami avlu cami avlusu kuşbakışı ufacık gözükmek birini bekletmemek için oyalanmak aşağı inmek ballandıra ballandıra anlatmak : : : : : : : : : : : : • : : : bir yere doğru yola koyulmak Selçuklu Devleti'ne ait eser ünlü seyretmek to set off towards somewhere to belong to the Seljuk period a work : famous : to watch MEVLÂNA'NIN FELSEFESİ salon semazen semazenlerin dönüşleri evren dönmek Mevlâna'ya göre evrende her şey döner. ay güneş yıldız gezegen zerre genel kanun dile getirmek yukarı aşağı Hak'tan aldığını, halka vermek günümüzden yedi yüzyıl önce atomların, yıldızların hareketleri bilimde çok ileri olmak bilim din felsefe şair düşünür hümanist birlik, beraberlik kafir putperest Yahudi dergâh ümit ümitsizlik yüz kere tövbe bozmak şiir dindar İslamiyet yanlış anlamak Müslümanlık en doğru şekilde MEVLANA'S PHILOSPHY hall Dervish dancer spinning of the Dervish dancers : universe to spin (turn) round : : : : : : : to come (follow) after to lose someone minaret to go up the minaret to watch something from up high to be tired (weary) mosque courtyard the courtyard (forecourt) of the mosque bird's eye view tiny to look as if so as not to make someone wait to loiter to descend to narrate with much exaggeration According to Mevlana, everything in the universe spin the moon the sun a star a planet molecule, particle common law to put into words up down to give to the people that which was got from God from seven centuries ago up to today the movements of the stars, the atoms to have progressed in science science religion philosophy poet thinker hümanist cooperation infidel idolator Jewish dervish monastery hope hopelessness a hundred times to break one's oath poem religious man islamiyet (The Islamic Religion) to misunderstand the Moslem Faith in the most correct way anlamak anlatmak Bakara Suresi ayet Hıristiyan Sabii iyi işler yapanlar Tanrı katı mükafat açıkça yararlı işler yapmak şart Allah'ın peygamberleri Allah'ın kitapları bir şeye inanmak hadis insanları doğru yola getirmek vasıta yaratılmış hoş görmek yaratan mısra Uzun söze gerek yok. konuşmaya dalmak müziği dinlemek düşünceleri belirtmek müziği, dansı ve düşünceyi birleştirmek GÜZEL SÖZLER Her din, öteki dinler kadar doğrudur. Dinsizin hakkından imansız gelir. Dinini pula satan, dinden de olur, puldan da. İSTEKLER BİR DİLLER AYRI 98 30 ayrı millet milletten arkadaş olmak seyahat etmek Paraları yoktu, birinin haline acımak içlerinden Arap olan Arapça üzüm itiraz etmek Farsça Rumca sonunda bir şeye dayanamamak tartışmaya başlamak işin kavgaya dökülmesi yumruk yumruğa dövüşmek aynı şeyi söylemek istekleri yerine getirmek Gönlünüzü bana teslim edin. murat muratları yerine getirmek çarşı şaşakalmak to understand to explain the chapter (Sura) of Bakara of the Koran verse/passage of the Koran Christian Sabean those doing good works the presence of God reward openly, clearly to do useful works condition God's prophets God's Books to believe in something record of a saying or action of the Prophet Muhammad, handed down by his companions, tradition to bring Man onto the right road means created to tolerate the one who creates line of verse A lecture is not necessary. (There is no need for a long speech) to be lost in talk to listen to music to tell one's thoughts to unite music, dance and thought NICE SAYINGS Every religion is as right as the others. To an ungodly fellow, a faithless brute. (Set a thief to catch a thief). He who barters his religion for a mite loses both his religion and money. THE WANTS ARE ONE, THE LANGUAGE DIFFERENT different nation from a nation to be friends to tour, go on a trip They had no money. to feel pity for someone The Arabian from among them Arabian (language) grape (s) to object Persian Greek in the end to be unable to bear something to start a discussion for an incident to change to a fight to fight fist to fist to say the same thing to meet the demands Believe in me (to meet your wishes). desire, aim to fulfil the desires shopping district, market place to be astonished 99 100 DEVECİ İLE FİLOZOF bedevi deve çuval yüklemek deveye binmek üstü başı perişan bir filozof birine rastlamak laf arasında buğday kum boş kalmak dengede tutmak akıllılık etmek yük hafiflemek. bir fikri çok beğenmek merakı yenememek yaya yürümek sultan vezir öküz yer yurt yalınayak, başkabak dolaşıp durmak hayal baş ağrısı bir şey elde etmek bir yerden uzaklaşmak nasihat zarar vermek başa dert açmak faydasız felsefe THE CAMELKEEPER AND THE PHILOSOPHER nomad, Bedovin camel sack to load to mount a camel a ragged philosopher to bump into someone in the middle of talk wheat sand to be idle to hold a balance to be clever enough to do something a load to lighten to like an idea to be unable to overcome one's curiosity to walk Sultan Vizier ox homeland, place to live in to walk around barefoot and in tatters dream, illusion headache to obtain something to go away from somewhere advice to harm to give trouble to useless philosophy DİLBİLGİSİ Sürerlik eylemleri: -a (-e) durmak, kalmak Sen müzeye kadar gidedur, ben hemen geliyorum. Onlar otobüsü bekleyedursunlar, biz yürüyerek on dakikada gideriz. GRAMMAR -a (-e) kalmak Tülay Hanım hayranlıkla etrafına bakakaldı. Sekizinci kattan düşen çocuğun ölmediğini gören halk, hayretten donakaldı. Durative verbs: -a (-c) durmak, kalmak You go on to the museum, I'm coming immediately. Let them wait for the bus, we'll get there in ten minutes on foot. -a (-e) kalmak (Ms.) Tülây looked, awestruck with admiration all around. The people were left awestruck that the child they had seen fall from the eighth floor was not dead. -p (-ip, -ip, -up, -üp) durmak, kalmak : -p (-ip, -ip, -up, -üp) durmak, kalmak Semazenlerin dansına yabancılar şaşırıp The foreigners were left astonished at the Semazens kaldılar. dancing. Bir yabancı devamlı fotoğraf çekip One foreigner kept taking photographs, duruyordu, to keep thinking of düşünüp durmak to keep looking bakıp kalmak to keep reading okuyup durmak Tülay Hanım Mevlâna'yı düşündü (Ms.) Tülây kept thinking of Mevlana. durdu.: Otobüste bir çocuk devamlı ağladı A child kept crying in the bus. durdu. 31 İLAHİ 105 dünü günü varlık yokluk yerinmek bir şey ile avunmak aşık aşk denizine dalmak tecelli şarap şarap içmek Mecnun olmak dağa düşmek endişe Sufî sohbet Ahî ahret kül gök bir şeyi savurmak artmak od cihan maksud 9 106 32 SAVAŞ VE ÖLÜM DÜZENİ genişlemek silahlanmak yarış silahlanma yarışı güvenlik dünya ülkeleri savunma masraf para harcamak rakam gün geçtikçe kalkınma yardım para ayırmak fazla bulmak manzara nispetsizlik delilik çılgınlık bir şeyin tam ifadesi olmak şifa bulmak örnek yakın geçmiş maddî manevi kayıp durumu değerlendirmek I. DÜNYA SAVAŞI Temmuz Ocak Avusturya Macaristan Belçika Bulgaristan Fransa Almanya Britanya İtalya Romanya : : : : : A RELIGIOUS POEM day and night riches, wealth poverty to feel sorry (about), to regret to divert oneself with something lover to fall into the sea of love destiny wine to imbibe wine to be insane to take the road (to insanity) anxiety Sufi chat Ahi the hereafter, the next world ash the sky to scatter (disperse) something to increase love (here) world purpose THE ORDER OF WAR AND DEATH to develop, to enlarge to take up arms race the arms race Security the countries of the world defense expense(s) the spend money figure as the days pass development aid to set aside funds to find something too much portrait improportion, inbalance madness craziness for something to be expressed precisely to find a remedy example, sample recent past morale and material loss to evaluate a situation : THE FIRST WORLD WAR July January Austria Hungary Belgium Bulgaria France Germany Britain Italy Romania Rusya Yugoslavya Osmanlı imparatorluğu 107 taraflar silah net harcama Toplam sefer kadrosu Ölenler Kayıplar Öldürülen veya arızadan ölen siviller II. DÜNYA SAVAŞI Ağustos Mayıs İngiltere Kanada Çin Hindistan Japonya dahil olmak YOK ETMEK YERİNE HAYRA HARCANSAYDI 108 yok etmek hayır harcamak her yıl harp gücü açlık sefalet hüküm sürmek humma hummalı bakışlı şiş karınlı çığlık kazanç silah endüstrisi çılgın kahkahalar iki şeyin birbirine karışması birilerini hayra çekmek düşünür eylem adamı hesap yapmak harp araç gereç atom denizaltısı lira değerinde tam teşekküllü hastane süpersonik uçak az gelişmiş ülke yeni sağlık şartlarına uygun konut inşaat bombardıman uçağı bir yıllık maaş maaş ödemek adet traktör satın almak öğrenci okutmak kapasite Russia Yugoslavia The Ottoman Empire sides arms, armament net expenses, outgoings Role of soldiers the dead the missing Civilians slaughtered or accidentally killed THE SECOND WORLD WAR August May Britain Canada China India Japan including FUNDS COULD BE SPENT FOR GOOD INSTEAD OF ANNIHILATION to annihilate, eliminate benefit, charity, well-being, good to spend every year war force (power) starvation misery, poverty to rule, to govern plague, fever feverish looking with a bloated stomach a scream a profit arms industry crazy laughter for two things to be mixed up with each other to urge someone to do charitable works thinker man of action to do accounts, to calculate war means material atomic submarine worth lira properly organised hospital supersonic aircraft underdeveloped country new suitable for health accomodation building, construction bomber one year*s salary to pay a salary items, units tractor to buy to have a student taught capacity 33 109 34 teknik üniversite üniversite açmak tam techizatlı askerî harcamalar bir şey pahasına silah altında olmak bir şeye mukabil lise tahsili Birleşmiş Milletler karar almak üye devletler bir günlük kalkınma "Barış İçin Bir G ü n " her iyi şey gibi tatbik etmek savaş tehlikesi açlık cehalet nüfus artışı insanlığı tehdit eden belalar kapsamına almak anlaşma ihtiyacı olmak Zaman kısalmıştır. önem vermek karamsar görünmek önümüzdeki on yıl içinde kişisel kavga bir şeyi unutmak silahsızlanma hava zehirlenmesi sorun elbirliği insanlık felaket önü alınamaz br düzeye ulaşmak technical university to open (found) a university fully equipped expenses for the armed forces at a price, at the cost of to be armed, to take up arms in place of (in return for) something secondary education United Nations to decide member states for one day development " A Day Set-Aside For Peace" as for every good thing to implement danger of war starvation ignorance population increase the evils threatening Man to cover agreement(s) to need Time is short, to give importance to to look pessimistic within the next ten years personal fight to forget something disarmament air-poisoning (from pollution) a problem cooperation humanity, Man disaster to reach the place of no return (to reach a level where prevention is impossible) İLERLEMEDEN YOK OLMAYA ilerlemek yok olmak akıllı canlı türleri kendini yok etmek bir şey yapmaya itmek evrimsel evrimsel bir akım evrimsel ilerleme bir şeyin temelinde rekabet yaşam bir şey için savaşmak varlık bir lokma ekmek için mücadele etmek başkaları engellemek uzun vadeli yarar teknoloji teknolojik ilerleme ölümcül bir şeye yol açmak bir işe yaramamak ANNIHILATION BEFORE PROGRESS to progress not to exist clever live beings to eliminate oneself to urge (force) to do something universal a universal trend universal progress on the basis of something rivalry, competition life, lifetime to go to war for a cause creature just for a crust of bread to fight (struggle for) others to hinder long term benefit, use technology technological progress deathly to cause something to be useless öldürmeye yönlendirilmek gelişmiş teknolojiler gelişmiş teknolojilerin ürünleri öfke ve korku dürtüleri insan türü bir noktaya varmak bir şeyi seferber etmek nükleer savaş dünya uygarlık sonsuza kadar bir şeyi ortadan kaldırmak gezegen endüstri ve kimya artıkları zehirlemek genetik laboratuvar hastalık yaratmak bir şeyi ortaya koymak evrim geçirmek iletişim kurmak bir şeyin sallantıda olması dünyadaki yaşam bir şeye izin vermek DİLBİLGİSİ Addan eylem yapan ekler -la (-le) 110 su sulamak Bahçedeki bütün çiçekler suandı. temiz temizlemek Elbiselerdeki kir lekeleri temizlendi, göz gözlemek Büyükanne yıllardır çocuklarının yolunu gözlüyor. yol yollamak Mektubu bu sabah postayla yolladım. hazır hazırlamak to be urged (directed) to kill developed technology products of developed technology the goads of fear and rage mankind to reach a point to mobilise towards something nuclear war the world civilization for eternity to eliminate planet industrial and chemical waste to poison genetic laboratory to create illness to put forward something to go through an evolution to set up (instal) communications for something to hang fire life on the earth to give permission for something GRAMMAR Affixes changing nouns to verbs -la (-le) water to water All the flowers in the garden were watered. clean to clean The dirty marks on the clothes were cleaned off. eye (s) to watch The children's grandmother has waited for the children to come for years, road, route to send I sent the letter by post this morning, ready to make ready -lan (-len) ses seslenmek Öğretmen öğrencinin arkasından seslendi, öfke öfkelenmek Baba oğluna öfkelendi. hoş hoşlanmak borç borçlanmak ev evlenmek -Ian (-len) sound, voice to call -al (-el), -I boş boşalmak Herkes tatile gidince evler boşaldı. -al (-el), -I empty, vacant to empty When everyone went on holiday the houses became empty, straight, smooth to straighten (out) düz düzelmek The teacher called after the student. anger, rage, temper to become angry His father was angry (lost his temper) with his son. nice to like, to be fond of debt to be in debt a house to marry 35 Banka kredi verince, işler iyice düzeldi. az azalmak ince incelmek kısa kısalmak 111 -a (-e) yaş yaşamak Ölünceye kadar eşi ve çocuğuyla mutlu yaşadı, kan kanamak boş boşamak tür türemek -ar (-er) yaş yaşarmak mor morarmak 36 When the bank granted (him) some credit, (his) business affairs straightened out. little to lessen thin to get thinner, to thin out short to shorten, to get short -a (-e) age to live He lived happily with his wife and child until his death. blood to bleed empty, vacant to divorce species, kind to crop up, to multiply, to propagate kara kararmak ak ağarmak sarı sararmak -ar (-er) moist to become purple to become black to become white to become yellow to become -laş (-leş) mektup mektuplaşmak güzel güzelleşmek yer yerleşmek dert dertleşmek güç güçleşmek -laş (-leş) letter to correspond by letter beautiful to become beautiful place, space, territory, ground to establish oneself, to settle down trouble to exchange troubles with someone difiiculty to become more difficult -sa (-se) su susamak garip garipsemek önem önemsemek umur umursamak -sa (-se) water to become thirsty odd, strange to find something strange; to feel lonely and homesick importance to give importance to care to care about -msa (-mse) ben benimsemek az azımsamak kötü kötümsemek küçük küçümsemek -msa (-mse) 1 to consider your own little, scant, insufficient to consider something inadequate bad, malicious, faulty to consider something bad small to consider inferior moist (with tears) purple (bruised) black white yellow 10 İSTANBUL'DA DOSTLUK GÖRÜŞMESİ 114 İnsanlar birbirlerini neden öldürürler? durmadan savaşmak barış içinde olmak kin nefret yüzyıllardan beri milletler arasındaki bitmeyen bu kavga kin ve nefret niçin? bilgin filozof din adamı bir sorunun cevabını aramak İnsanları barışa, kardeşliğe çağırmış. Bir yararı olmamış. istatistiklere göre insanlık tarihi boyunca ortalama savaş yapmak yeryüzü Savaş hiç bitmeyecek mi? bir olaydan ders almak Üçüncü Dünya Savaşı çıkacak mı? insanların barış ve kardeşlik havası içinde olması "Gençliğin Dünya Barışına Katkısı" seminer seminer düzenlemek öğretim üyesi üniversite öğrencisi idareci davet etmek 115 seminere gelenler muhteşem deniz manzarası bir şeyle karşılaşmak birer kişilik ikişer kişilik oda ayırmak balkona çıkmak bir süre denizi seyretmek otelin önü kayık biblo yollar birer biblo gibi duruyordu. az ilerde yük gemisi yolcu gemisi İstanbul Boğazının durgun suları süzülmek iyotlu havayı ciğerlere doldurmak şehir turu şehir turu yapmak yat ile gezinti yapmak eski yalı ve köşkler yağlıboya tablo bir şeyi andırmak renk cümbüşü misafir A FRIENDLY MEETING IN ISTANBUL Why do people kill each other? to war without pause to be at peace enmity, malice hate, hatred What is this never-ending fight, malice and hatred which has continued between the nations for hundreds of years for? philosopher man of religion to seek the answer to a question He has called all men to be brothers, at peace (with one another) It was useless! according to statistics throughout the history of mankind average to make war the earth Is there no ending to war? to learn a lesson from an incident Will there be a Third World War? Mankind being at peace and like brothers "Youth's contribution towards World Peace" seminar to organise a seminar member of the teaching staff university student administrator to invite seminar participants wonderful sea view to come across with something for one person for two persons to reserve a room to go out on the balcony for a while to watch the sea the front of the hotel boat figurine, bibelot the roads lay like bibelots a little ahead cargo boat (ship) passenger ship the smooth water of the Bosphorous to sail gracefully with iodine . to fill the lu.. e ^ ..an air a tour of the city to tour the city to take a trip by yacht the old villas and waterside residences oil painting tableau to remind one of something orgy of colours guest 37 vaktin nasıl geçtiğini anlamamak Hemen akşam oluverdi. bir şey için sabırsızlanmak geri dönmek şehirde dolaşmak izin istemek bir yeri, bir kimseyi temsil etmek konuşma yapmak metin hazırlamak içi rahat olmak otel lobisi: çalışma salonları bir şeyin havasına girmek hararetli hararetli tartışmak erken yatmak tercih etmek dünyayı barışa davet etmek GENÇLİĞİN EĞİTİMİ VE DÜNYA BARIŞI İ16 117 38 dünyanın çeşitli yerleri "Gençliğin Dünya Banşındaki Rolü" bir konuyu görüşmek gençliğin eğitimi dünya barışı bir şeyin bir başka şey üzerindeki etkisi tarla pirinç pirinç ekmek buğday buğday ekmek beyin iyi düşünce tohumları kötü düşünce tohumları meyve (mahsûl) almak tarih boyunca zulüm vahşet roman yazmak hikaye yazmak film çevirmek geçmişimiz tarihimiz dost düşman zihin düşmanca fikirler zihinde fikir oluşması Böylece geçmişteki savaş ve kavgalar geleceği de etkiler, tohum ekmek Yani çocukların ve gençlerin beynine düşmanlık tohumlan da ekilmiş olur. barış çiçeği başkan bakan milletvekili general geleceğe yön vermek lider Öyleyse gençler dünyanın geleceğidir, bir şeye önem vermek hak Öğretim öğretim yapmak not to know where the time went It was suddenly evening. to have impatience for something to go back, return to wander around the city to request leave to represent a person, or place to give a talk (speech) to prepare a paper (article) to feel hotel lobby studies (rooms) to get into the atmosphere of to discuss enthusiastically to go to bed early to prefer to invite everyone to world peace EDUCATION FOR THE YOUNG AND WORLD PEACE various places of the world "Youth's Role in World Peace" to discuss a topic with someone education of youth (the young) world peace the influence of one thing on another field rice to plant (sow) rice wheat to sow wheat brain good thought seeds bad thought seeds to harvest crops throughout history cruelty violence to write a novel to write a story to film our past our history friend foe mind hostile ideas the originating (forming) of an idea Thus, past war(s) and battles influence the future, too. to sow seeds In other words, into the brains of the children and youth hostile seeds will have been sown. the flower of peace Prime Minister minister member of Parliament General to guide towards the future leader Then, the young are the world's future. to give importance to right instruction, teaching to give instruction, to teach dostça geçinmek dostça geçinme yollarının aranması atasözü bir düşünceyi açıklamak Zararın neresinden dönülürse, kârdır. husus hastalığın tedavisi hastalığı yapan etkenler teşhis etmek bir şeyi meydana getiren sebepler savaşı yaratan etkenler barışı sağlamak yanlış eğitim humanist duygular yerine, kin ve savaş duygularının aşılanması to get on well with someone to seek ways to get on well with someone proverb to explain a thought (idea) An eliminated loss becomes a profit. (A loss becomes a profit when you can extricate yourself from a difficult situation.) matter, points treatment for illness influences making illness to diagnose the reasons for something happening, influences creating war to secure peace faulty education injecting with feelings of malice and war, instead of humanist feelings racialism race (of people) ırkçılık ırk kendi ırkını diğer milletlerden üstün to consider one's own race superior to all others tutmak to attempt to direct something bir şeyi yönetmeye kalkmak difference in religious beliefs dinî inanç farkı kültür farkı difference of culture ekonomik sebepler economic reasons ruhen sağlıklı olmak to be spiritually healthy siyasî rejim farkı difference in political regime savaş ve kavga güdüsü war and battle driving force psikolog psychologist sevgi güdüsü drive (urge) of love ispat etmek to prove emperyalist güçler imperialistic power takdir etmek to appreciate belirtmek to indicate, to point out bir şey üzerine tartışmak to have a discussion on something on dakikalık süre tanımak to allow ten minutes for Türk milletinin büyük önderi Atatürk'e göre According to Turkey's great leader, Atatürk vücut body organ organ (of) vücut organları the organs of the body rahatsız olmak to be indisposed "Yurtta Sulh, Cihanda Sulh" "Peace at Home, Peace in the World" ilke principle, basis ilke koymak to set down principles konulmuş ilkeye uymak to conform to a set down principle bağımsızlık independence bağımsızlığı kazanmak to gain independence savaşa katılmak to participate in war saldırı attack saldırıya uğramak to be attacked bir şey niyetinde olmak to intend to do something hassasiyetle with sensitivity bir konu üzerinde hassasiyetle durmak to keep persistently to one subject dünya barışını korumak to protect world peace nükler nuclear insanlığın var olması the existence of mankind insanlığın yok olması the nonexistence of mankind bir konu üzerinde durmak to stick to the point Hepinize saygılarımı sunar, barış içinde bir dünya dilerim. My respects to all of you, I wish all of us a world at peace. En kötü barış, en haklı savaştan daha iyidir. : The worst peace is better than the most righteous war. Barış bile, büyük ücretlerle satın alınır.: Peace (even), is bought dearly. 39 İYİ İNSANLARA OLAN İHTİYAÇ 118 gözlerini aç zaman dostluk sempati arkadaşlık insanî emek bir şeye ihtiyacı olmak biri aramak bulmak İŞ araştırmak yapmak yalnız kalmak yalnız kalmış biri yaşamaktan usanmak kırılmış biri kötürüm hayatta hiç başarı gösterememek talih talihsiz ihtiyar çocuk boş bir gece paha biçilmeyen heyecan enerji kaynağı bir şey yapmaya muktedir olmak köşe bucak beklemek denemek ihmal etmek hayal kırıklığına uğramak emin olmak bir şeye kendini alıştırmak kendini birine teslim etmek tatmin edilmek bir işe tam ruhla sarılmak DİLBİLGİSİ Eylemden ad yapan ekler -m (-im, -im, -um, -iim) 119 saymak sayım bilmek bilim doğmak doğum çözmek çözüm 40 : THE NEED FOR GOOD PEOPLE : keep your eyes open : time friendship : understanding : friendship : human effort : to need something : someone to seek to find : work : to research : to do, make to be (live) alone a person living alone to be fed up with life a broken man • paralysed never to have had succes in life luck unlucky old, aged child a free evening priceless excitement source of energy to be able to do something here and there to wait for to attempt, to try to neglect to be dissappointed to be sure to accustom oneself to something to deliver oneself to someone to obtain satisfaction to get wrapped (lost) in the spirit of the job. GRAMMAR : Suffixes changing Verbs to Nouns -m (-im, -im, -um, -üm) to count, consider : census, count : to know : science : to be born : birth to solve : solution -1 (-İ, -u, -ü) saymak sayı dizmek dizi sormak soru örtmek örtü : : : : : : : : -gı (-gi, -gu, -gü) çalmak çalgı • -gi (-gi, -gu» -g«) : to play (a musical instrument) : musical instrument -1 (-İ, -U, -Ü) to count figure to arrange in a line or row, to string in succession row, series, succession of to question a question to cover a cover bilmek bilgi duymak duygu görmek görgü basmak baskı bitmek bitki tutmak tutku 123 11 124 • to know knowledge to hear, feel - a feeling to see upbringing, breeding, social edu to print a printing, edition to end; to sprout a plant to hold, to stick to addiction -gin (-gin, -gun, -gün) to be angry heated, red hot, angry to know scholar to tire tired to trouble, annoy, make sad troubled, sad to be tired (weary) of weary to select, choose distinguished, outstanding to hold addict (-ed) to fall an addict, to be addicted to -qgin (-gin, -gun,-gün) kızmak kızgın bilmek bilgin yormak yorgun üzmek üzgün bıkmak bıkkın seçmek seçkin tutmak tutkun düşmek düşkün : : : : : : : : • : KARDA AYAK İZLERİ VAR kar ayak izi vurulmak düşmek Yüzleri tanınmayacak bir halde olduğu yerde kalmak ceset hâtıra saatin durması yıldız gece güneş açlık susuzluk kin matara ekmek torbası silah elbise şapka üşümek ocak ateşi elleri ısıtmak en yakın tanıdık işitmek kurt başucu tren gemi birini geri getirmek TRACKS IN THE SNOW snow • tracks to be hit (shot) to fall Faces in an unrecognizable state to stay in one place body memory the stopping of the clock star night the sun starvation thirst rancour, malice metal or plastic water bottle bread bag rifle, gun clothes hat to be cold stove fire to heat the hands the closest acquaintance to hear a wolf near, close to train a ship to bring someone back NEVŞEHİR'DE gezegen IN NEVŞEHİR planet 41 125 kendini bir yerde sanmak vadi sessiz ıssız halk peri cin bir şeye inanmak korkmak esrarengiz peribacaları garip kayalar renkli vadiler başka bir gezegeni andıran yüzey şekilleri mağara mağaraların içi renkli resimler şeytan cin bir şeyi bir başka şeyle ilgili sanmak resim yapmak Peki bu mağaralardaki resimleri kimler yapmış? Eskiden burada yaşayan Hıristiyanlar yapmış. Hz. İsa Meryem Ana azizler kilise ibadet etmek Hıristiyanlığın yasak olduğu dönemler gizli yerleşme merkezi milattan önce Bu yerleri gezmek için iki gün kesinlikle yetmez. bir yeri genel özellikleriyle tanımak çömlek meşhur halı tezgahı genç kız halı işlemek mermer mermer işleri mermerden yapılmış süs eşyaları esrarengiz ürkütücü görünüm yeraltı şehirleri köylüler yerin sekiz kat altı tünel sürünmek tünelden sürünerek geçmek oturma salonları dinlenmek uygun yanılmak bir şey hakkında fikir edinmek daha sonraki gelişimiz bir şeyin içine oyulmuş karın doyurmak güzellik 42 to suppose oneself somewhere valley quiet deserted people fairy djinn, genie to believe in something to fear mysterious fairy chimneys strange looking rocks coloured valleys forms and shapes resembling those of another planet cave inside the caves coloured pictures the devil, satan djinn, genie to think one thing is relative to another to paint (draw) a picture Right! Who painted the pictures in these caves? The Christians who lived here in the olden times". Jesus Christ Mother Mary the saints (disciples) church to worship The periods when Christianity was forbidden (prohibited) secret a community, settlement Before Christ Two days is definitely not enough to walk around all these places, to get a general idea of a (one) place earthenware-pot famous carpet-weaving loom a young girl, a maiden to weave a carpet marble marble craftsmanship ornaments made of marble mysterious startling scene, sight underground cities peasants eight floors (layers) under ground tunnel to crawl to crawl through a tunnel sitting rooms to rest suitable to err to obtain an idea about something next time we come, our next visit for something to be hollowed out of something to feed (satisfy) oneself beauty acıktığını fark etmek enerji sarf etmek NEVŞEHİR'İN SEKİZ KAT ALTINDAN 126 Anadolu gizem bir şeyi ele vermek kasaba kasabaların altında yeraltı kenti bir şeyin ortaya çıkarılması binlerce yıllık geçmişe sahip olmak tabiat bilinmeyen akıllı yaratıklar mühendislik bilgisi ve tekniği Bir tavuğun marifeti bir olayın büyük sonuçlar doğurması sahip birinin elinden kaçmak tavuk delik deliğe girmek fantezi yetkili makamlar bölge arkeoloji açısından çekici arkeolog kazmak doğal yeraltı mağaraları yerin dibine doğru yapılmış modern bir apartman Odalar tünellerle birbirine bağlanmıştı Derinlerde henüz ulaşılmamış birçok katın da bulunduğu anlaşıldı. barınmak Odalar, içinde bir ailenin barınabileceği kadar büyüktü, bir şeyi incelemek mucize havalandırma sistemi ısının sabit kalması kayaların yapısı yumuşak makina kullanmak bir şeyi oymak basamak dehliz bağlantı mutfak dinlenme yeri toplantı salonu depo Tünellerin genişliği 60-100 cm arasında değişmekteydi, kömür madeni oyma tekniği keşfetmek değirmen taşı vinç bir şeyi yerinden oynatmak bir şeye dokunmak Romalılar birilerinden kaçmak to notice one is hungry to expend energy EIGHT FLOORS BENEATH NEVŞEHİR Anatolia mystery to give away (a secret or mystery) town below the towns undergroud city to unearth something, to discover to have a past going back thousands of years. nature unknown clever creatures engineering knowledge and technique The Feat of a Hen an occurence (incident) producing grave consequences owner to escape from someone's hands hen, chicken a hole to get into a hole fantasy responsible authorities region from the angle of archaeology attractive archaeologist to dig natural underground caves a modern apartment block built inside the earth The rooms were connected by tunnels. It is understood that deep underground are more layers which have not yet been reached, to shelter The rooms were big enough to shelter a family. to investigate (examine) something miracle, marvel ventilation system the heat staying constant rock formation soft to use a machine to gouge (hollow) out something step(s) corridor connection, joining kitchen resting place meeting room (hall) depot, store-room The tunnels varied between 60 and 100 cms. in width. coal mine scooping out (engraving) technique to discover grindstone winch to move something to touch something The Romans to escape from some people 43 128 saklanmak Geçmişe gittikçe olayın gizemi artıyor Tanrıların arabaları şu adlı kitabıyla bütün dünyada tanınan şu adlı kişi Hıristiyanlığın ortaya çıkışı imkanı olmak Bu yerleri yapanların korkuları çok başkaydı. Korkularının sebepleri savaştıkları insanlar olamaz. yenilmek kaçmak Zayıf olan taraf ya yenildi ya da kaçtı yerin altını kazmak yerin altına yerleşmek birine saldırmak havadan gelen saldırılar İnsanlara havadan saldıranlar kimlerdi? dünyayı idare etmek uzaylı bir şeyi iddia etmek mükemmel sığınak bir şeyi ileri sürmek bir yerde barınmak inanç tarihi ve bilimi altüst etmek tez dede birinden bir şey duymak öykü öykü anlatmak bir yeri beğenmek bir yere yerleşmeye karar vermek göklerden gelen ziyaretçiler Bunlar kötü cinlermiş ve amaçlan iyi melekleri yok etmekmiş. çarpışmak biriyle baş etmek sihirli nurdan ışıklar halinde göğe yükselmek Hindistan Meksika Kolombiya bir yeri turistik bölge olarak kabul etmek rehber enteresan Fakat hepsi yetersiz. Yeraltı kentlerinin sakladığı gizem çözülemiyor. Yerin üstündeki sorunlardan, bir türlü yerin altına sıra gelmiyor. 44 to hide As more and more of the past is gone into, the event gets more and more mysterious. the chariots of the Gods so-and-so writer world famous for writing so-and-so book, the emergence of Christianity to have possibility The fear of the people who made these places was quite different. The reasons for their fear could not have been the people they were fighting, to be defeated to escape Those on the weak side either were defeated or ran away. to protect (themselves) against their foes, to settle underground to attack someone attacks from the air Who were the people attacking from the air? to rule (govern) the world spaceman to claim (assert) something wonderful shelter, refuge to put forward something to shelter, take harbour, live somewhere belief to upset history and science thesis grandfather to hear about something from someone tale, story to tell a tale (story) to like somewhere to decide visitors from the skies It is said these are evil jinns and their aims are to eliminate the good angels. to clash to overcome (manage) someone magic to assend skywards amidst a shaft of holy light India Mexico Colombia to accept a place as a touristic area a guide interesting However, they are all inadequate. The hidden mystery of the underground cities cannot be solved. There are so many problems above ground that the turn of those under the ground never comes up. DİLBİLGİSİ : GRAMMAR Meslek adlan yapan ek -cı (-ci,-cu, -cü): Suffixes changing a noun into the name of a trade or profession -ci (-ci, -cu, -cii) 130 boya • paint, dye boyacı painter boyacı bütün duvarları boyad The painter has painted all the walls. iğne needle, pin, injection iğneci health visitor who does injections Hastaya iğne vurması için bir iğneci • An "injection"-man was called in to give the patient an çağırıldı. injection. odun wood (for burning) oduncu wood cutter, seller göz eye(s) gözcü eye specialist aş food, meal aşçı chef diş tooth (teeth) dişçi dentist yoğurt yoghourt yoğurtçu yoghourt-seller süt milk Türkçede bazı meslek adlan -cı ekini almaz şoför terzi bakkal kaptan pilot manav -cı (-ci, -cu, -cü) eki bir işin devamlı yapıldığını bildiren ad ve sıfatlar yapar. yalan yalancı geri gerici uyku uykucu barış barışçı inat inatçı yardım yardımcı kin kinci Some nouns of proffessions do not take -ci suffix driver tailor, seamstress grocer captain pilot greengrocer -ci (-ci, -cu, -cii) endings showing that the action is done persistently or continually lie liar back, backward hidebound sleep sleeper peace peace-maker stobbornness, obstinacy stubborn person help, assistance helper, assistant spite, malice spiteful, malicious (person) -lık (-lik, -iuk, -liik) Bu ek -cı meslek eki üzerine gelerek meslek kavramı veren kelimeler yapar. : -lık (-lik, -luk, -lük) this suffix added after the -cı for person in that proffession, makes it the science, art or skill of. boyacı painter boyacılık the art (skill) of painting dişçi dentist dişçilik dentistry oduncu woodseller odunculuk woodselling gözlükçü optician gözlükçülük opticianship 45 -lık eki meslek bildiren kelimelerden sonra gelir. 131 The suffix -lık comes at the end of the word showing the profession or skill doctor (medical) the science of medicine tailor tailoring lawyer, advocate the science of advocating doktor doktorluk terzi terzilik avukat avukatlık -lık eki somut adlara gelerek yer adlan bildiren kelimeler yapar. : the -lık suffix makes concrete nouns into a place connected with the noun taş stone taşlık stony-place, stone entry hall kitap book kitaplık bookcase (shelf) kömür coal kömürlük coalcellar zeytin olive zeytinlik olive-grave -lık eki adlardan sonra gelerek soyut adlar yapar. insan insanlık Müslüman Müslümanlık çocuk çocukluk güven güvenlik : : : : : : : : : -lık eki sıfatlara gelerek soyut adlar yapar büyük büyüklük güzel güzellik ucuz ucuzluk uzak uzaklık t the -lık ending changes adjectives into abstract nouns big, large bigness, largeness beautiful beauty cheap cheapness far, distant distance -lık eki adlardan sonra gelerek alet adlan yapar kulak kulaklık meyve meyvelik tuz tuzluk göz gözlük -lık eki adlardan sonra gelerek elbise adlan yapar sabah sabahlık gece gecelik yağmur yağmurluk gelin gelinlik 46 the -lık ending makes nouns abstract human being, mankind humanity Moslem Moslemhood, the state of being a Moslem child childhood trust, reliance security, confidence the -lık ending after nouns makes the apparatus pertaining to the noun ear earphones, hearing-aid fruit orchard, grove of fruit trees; fruit plate salt salt dish eye spectacles, eye glasses : the -Ilk ending after nouns changes it into apparel morning morning-gown (robe) night nightgown rain raincoat bride bridalgown Yüksek Ökçeler 134 dul dul kalmak zengin koca kocaya varmak izdivaç izdivaç denen şeyden nefret etmişti. hemen hemen erkek hayali zihin romatizma balgam pamuk vantuz tentürdiyot yığın pis abus lanet heyula ihtiyarlamak dert dert çekmek haykırmak merak temizlik namusluluk hizmetçi evlatlık aşçı birini tıraş ettirmek zavallı tepeden tırnağa birini bir şeye mecbur etmek namuslu olmak kiler bir yeri kitlemek parası meydanda durmak işi gücü teftiş etmek habire tavan arası birisiyle görüşmek uşak El, insanı azdırır. nasihat bir şeyi noktası noktasına tutmak arka bahçe hemşeri 135 günde on defa yapayalnız tencere yüksek ökçe tombul cıvıl cıvıl boyu kısa olmak bir karışa yakın ökceli iskarpinler adeta cambaz merdivenleri bir hamlede inmek ayağı burkulmak aşağı yukarı koşmak : : : : : : : : : : : : : : : : : : : : : : : : High Heels widow, widower to become a widow/widower rich husband to take a husband marriage She hated the thing called marriage almost an image of a man mind rheumatism phlegm cotton a kind of glass (or cup) used in olden times for treating rheumatic pains by creating a suction vacuum against the skin iodine heap, pile dirty grim, morose, peevish a curse huge and ugly to grow old grievance, trouble to suffer to protest loudly great interest cleanliness honesty maid, servant adopted child cook to have someone shaved poor thing from top to bottom to oblige someone to do something to be honest pantry, cellar to lock something for money to lie in the open her job (occupation) to inspect to keep doing something between the ceiling and the roofing to talk to someone on something servant, valet The hand can provoke. advice to keep something to the last drop back garden fellow-countryman ten times a day all alone pot high heel plump, fat gay, merry to be short in size shoes with heels almost a handspan high as though, like a acrobat to go downstairs in a dash to sprain one's ankle to run up and down 47 başdönmesi doktor çağırmak rahatsızlık rahat yünden yumuşak terlik giymek hiç bir şeyiniz kalmaz doktor tavsiyesi hakikaten diz baldır sızı vücut ruh derin bir azap duymak birdenbire ahlakı bozulmak diş fırçası reçel kavanozu sahan külbastısı onbeşten fazla hırsızlık yolsuzluk paşa nefer lenger pirinç pilavı hiddetlenmek ne yapacağını şaşırmak her tarafı kilit kürek altına almak bir şey çalmak geç kalkmak gözü birşeye ilişmek nefesi durmak iskemle iskemleye çökmek kol bel halattan bir kemer gibi levha rezalet gözleri kapanmak birisinin konuştuklarım duymak şeker şapırtı helva sual birine yakalanmak birini kovmak çırpınmak hasbihal yüreği çarpmak kımıldamak mufassal birşeye dayanamamak sadık birini kapı dışarı etmek arsız yüzsüz adamakıllı mal mülk sıkıntısı olmamak zayıflamak sararıp solmak 48 : : : : : : : : : : : : • : : : : : : : : : : : : : : : : dizziness to call a doctor indisposition comfortable from wool soft to put on slippers you will fully recover doctor's advice really knee (s) calf (of the leg) tingling pain body spirit to feel torment suddenly to become corrupt toothbrush jam jar broiled cutlet in a shallow cooking pan over fifteen theft impropriety, abuse of General a private (in the Forces) large, shallow, copper dish rice to be infuriated to be confused as to what to do to put everything under lock and key to steal something to get up late to notice something to stop breathing chair to fall into a chair arm waist like a belt made of hawser scene (here) ignominy for the eyes to shut to overhear what someone is saying sweets splashing or smacking noise helva question to be caught by someone to dismiss (throw out) someone to struggle, to make convulsive movements friendly chat to have palpitations to move detailed to be unable to bear (endure) something faithful, loyal to throw someone out, to dismiss insolent, importunate bold, barefaced, shameless thoroughly efficient assets and property not to have trouble to get thinner to get pale benzine kan gelmek vakıa yüreği rahat olmak 12 UÇANDAİRELER 136 olay havanın kararması bir binanın inşa halinde olması çok parlak yeşil bir ışığın varlığı fark etmek derhal gökyüzüne bakmak ışıklı bir cisim hareket etmek bu yüzden uçak helikopter bir anda görgü tanıkları panik havası kendini toparlamak güvenlik kuvvetleri olay yeri for blood to come back into the face in fact for the heart to feel (be) content FLYING SAUCERS event, incident the falling of dusk (darkness) for a building to be half built very shiny there being a green light to notice immediately to look at the sky an illuminated object (shape) to move for this reason aeroplane helicopter suddenly witnesses state of panic to pull oneself together security forces scene of the incident Jandarma Komutanı geliyor... jandarma komutan durum telsiz karakol The Gendarmery is coming gendarmery, gendarme commander situation wireless, walkie-talkie police-station Cisim Konya'ya doğru gidiyor.. bir süre sonra esrarengiz bir yıldızın kayması gibi Konya yönüne doğru uzaklaşmak dona kalmak The Object Flies towards Konya a little later, soon mysterious like a shooting star in the direction of Konya to get further away to be petrified Yüzbaşı Çelen anlatıyor... 137 bir olay yaşamak fabrika yakınında petrolcü yol boyunca ağır ağır ilerlemek uygun rampa dakikaları saymak araba farı sinyal vermek bir top gibi hızla büyümek çapı yüz metreye yakın Bahçeye inen helikoptere.) uçandaire başlıca kahramanlar gözüne uyku girmemek hayal görmek şüphe içinde olmak yolun kenarındaki tarla tarla sürmek bir şeyin ezilmesi birinin yakalanması merkez karakolu Captain Çelen narrates... to live through an experience near a factory petrol seller right along the road to move forward gradually suitable, convenient ramp to count the (passing) minutes vehicle head lights to give a signal like a ball to get rapidly bigger it was about 100 metres in diameter The helicopter which landed in a garden flying saucer the (main) heroes not to be able to sleep to have an illusion to be suspicious the field beside the road to plough a field the flattening down of something for someone to be caught Police Headquarters 49 138 50 korkudan tir tir titremek görevli memur kimlik bir şeyin gününü vermek vali kaymakam alay komutanı çiftlik müdürü dürbün to tremble with fear official on duty, policeman identity to tell the exact (precise) day governor of a province governor of a district Regimental Commander manager of a farm binoculars Tarlada buluşma... basın müthiş açıklama yapmak gözlem trafik arabaları renkli ışıklar saçmak açıkça yere inmek bir şeyden şüphesi olmamak cip mesafe İçimi bir ürperti kapladı. devam etmek bilinmedik bir güç ışığın azalması ve kaybolması A meeting in the field the Press wonderful, extraordinary to declare, to make a statement observation Traffic-squad cars to flash out coloured lights openly, clearly to land not to be suspicious jeep distance I was overwhelmed with fear to continue an unknown power the lessening, then fading away of the light Yetkililer suskun... yeni yıla girmek 1981 yılı sonlarında 1982 yılı başlarında il jandarma komutanı bir cismi dürbünle gözlemek elips biçiminde kırmızı mavi yeşil ışık saçmak Kd.Yzb. ilçe emniyet amiri milli eğitim müdürü basın mensupları dürbünle gözlemde bulunmak birini yalanlamak uçan nesne mülkî ve askeri yetkililer olayların içinde yer almak gittikçe artan suskunluğa bürünmek bilim adamları bir şeyi olmamış kabul etmek bir yere atanmak The Competent Authorities are silent to enter a New Year towards the end of 1981 towards the start of 1982 Commander of the Provincial to watch an object with binoculars in the shape of an elipse red blue green to throw (flash) out light Senior Lieutenant Superior in the Security of the provincial district Director of national Education members of the Press to observe with binoculars to call someone a liar flying object civil and military authorities to be involved in an event to increase gradually to be enveloped in silence scientists to pretend nothing has happened to be assigned HÜLYALARIN ŞİİRİ uzun nasıl geçer başka türlü hülyalar haydi dedim fırsat bu fırsat başka alemlere götürmek Uzak Doğu kendini bulmak arabacı çekçeğini sürmek DAYDREAMS the long night how will... pass any other way daydreams "Come o n " I said this is just the right time to take into another world the Far East to find oneself in man drawing a rickshaw (here) to draw his rickshaw 139 Tibet D alay lama borusu üfürmek tepe Everest altındaki dağlar nokta kadar vahşi ve hür türkü rüzgâr şimşek hızla akmak yanımdan bu da iş mi? seccade inmek başka diyar unutmak varlıkları görmek darlık bir güzelim şehir gökyüzü berrak mesut insanlar kaynaşır lambayı yakmak sisli çıplak oda ben kim oluyorum da Tibet Dalai lama pipe to blow hill, mountain Mount Everest the mountains below as tiny as dots wild and free song wind lightening to flash swiftly by my side Is that something? a small prayer mat to descend another country to forget to see the opulence (wealth) scarcity a beautiful city the sky, limpid where happy people gather to light the lamp misty a bare room who am I to...! BİZ BU EVE TAŞINMADIK MI? eve hırsız girmesi köşe bucak karıştırmak yükte hafif, pahada ağır yorganı başına çekmek göz ucuyla bir şey seyretmek bu işin sonu nereye dek varır her tarafı yoklamak sezdirmek birini izlemek yükü içeri taşımak adımını içeri atmak şaka yollu bir yere taşınmak HAVEN'T WE HOVED TO THIS HOUSE? the burgling of the house to mix up everything the load light, the value heavy to draw the quilt over the head to watch something from the sides of the eyes Where will this all lead to? to check everywhere for to make someone feel (notice) to follow someone to carry the load inside to step inside sarcastically (here) to move house DİLBİLGİSİ Eylemden ad yapan ekler -gıç (giç» -guç» -güç) 140 dalmak dalgıç bilmek bilgiç başlanmak başlangıç başlangıç noktası 141 -k (-ık, -ik, -uk, -ük) istemek istek yanmak yanık yitmek yitik bozmak bozuk sökmek GRAMMAR Suffixes changing verbs into nouns (-gıç <-giç, -guç, -güç) to dive diver to know pedant; a learned man, a man of knowledge to start start, beginning starting point -k (-ık, -ik, -uk, -ük) to request a request to burn a burn to be lost lost to spoil spoiled, broken-down, out of order to undo, unravel 51 sökük istekleri yerine getirmek yangın vücudun yanıklar içinde kalması bozuk araba bir şeyi tamire götürmek sökük pantolon bir şeyi dikmek for (seam) to come apart, undone to fulfil the wishes of (on) fire for the body to be full of burns a car which is out of order to take something for repair trousers with undone seams to sew something -ak (-ek) uçmak uçak taramak tarak yatmak yatak dönmek dönek ürkmek ürkek uçağın havalanması saçları taramak sert yatak -ak (-ck) to fly aeroplane to comb a comb to lie down bed to turn fickle to be daunted (afraid) skittish, timid for a plane to take off to comb the hair a hard bed -n (-in, -in, -un, -ün) basmak basın sormak sorun dizmek dizin tütmek tütün bir olaya geniş yer vermek -n (-in, -in, -un, -ün) to print the Press to question a question, problem to put in order, or series index to give out smoke tobacco to give a good space to an event -IC1 (-İCİ, -ucu, -ücü) 143 52 -1C1 (-İCİ, -ucu, -ücü) satmak satıcı geçmek geçici tutmak tutucu üzmek üzücü geçici bir öfke to sell a seller to pass temporary to hold conservative to annoy, to trouble causing trouble a temporary rage -t (-it, -it, -ut, -üt) taşımak taşıt yakmak yakıt geçmek geçit konmak konut öğmek öğüt trafik sorunu yakıt sıkıntısı konut sorunu öğüt vermek -t (-It, -it, -ut, -üt) to carry vehicle to burn fuel to pass (by, through, over), to cross mountain pass, passage to settle on (in), to alight residence, house to praise advice traffic problem shortage (scarcity) of fuel housing problem to advise DÜŞÜNCEYİ OKUYORLAR bilim dalı parapsikoloji THEY READ YOUR THOUGHTS branch of science parapsychology 144 insanın kendi öz güçleri bilimin gelenekselliği resmen kabul edilmek yetenekleri değerlendirmek araştırmak bir şeyi çözümlemek talep yasal bilim dünyası kendi kendine kürsü edinmek rasyonel maddi düşmanca tutumlar normal ötesi bir şeyi savunmak bir şeyin gelişmesi basit düşler soyut hayali insanları etkilemek hipnoz tekinsizlik biyolojik "iç radyolar" etkin doğaaüstü güçler ruhsal ışınlamalar kehanet var olmak ortaya çıkmak ruhsal kuvvetler ruhsal olayların karmaşık hale gelmesi yöntem kargaşası içermek akademik yöntem ve temellere oturtulmak sınıflama tasnif edilmek cesur pozitif bilimciler çaba psişik olaylar iki şey arasında köprü kurmak öte yandan bilime yanaşmak one's own powers traditionalism of science to be accepted officially to evaluate abilities to search thoroughly, to investigate to solve something request, demand legal the world of science by itself to set up a course of study rationale materialistic in a hostile manner, hostile behaviour abnormal, outside the normal to defend something development (improvement) of something simple visions abstract imaginary, fastastic to affect (influence) people hypnosis a haunting biologic "internal radio-waves" effective supernatural powers spiritual radiation prediction to exist to come into existence, to emerge spiritual powers "or spiritual incidents to become complicated (complex) confusion of method to include Din ile bilim birleşiyor mu? terim psikoloji ötesi bir şey anlamına gelmek davranış bilimi olayların gerisinde yer almak bir şeyi keşfetmek dört boyutlu uzay-zaman evreni soyut enerjiler maddî insan bedeni bir şeyi aşmak olağanüstü bir şeye anlam ve açıklama bulmak bir şey için çabalamak anlayış Do religion and science unite? term beyond psychology to mean something behavioural science for something to be behind the events to discover something four-dimensional space-time universe abstract energies human body to exceed something extraordinary, unusual to find a meaning and explanation for something to work hard for something understanding Öncüler işbaşında ruhçular Frontiersmen of science at work spiritualist to be based on academic methods and bases classification to be classified brave, bold positive scientists effort mental incidents to form a bridge between two things on the other hand to approach a science 53 54 fizikçi medyumik yetenek ilk ele alınan konu yaşamdan sonraki bir yaşam beyin bir şeyi aracı olarak kullanmak zihin gücü başarmak duyu bir şeyi algılamak yanı sıra astral çıkış yeteneği insan düşüncesi saklı bulunmak varsaymak konsantre olmak ek yeri olmayan madenî ve tahta bilezikler iç içe takılmak olayları kaydetmek parasal destek destek sağlamak metal and wooden bracelets without joinings to be clasped inside each other to record events financial support to obtain support Telepati kanıtlanıyor yaklaşık yarım yüzyıllık katkı konferans özellikle araştırmacı bir şeyi vurgulamak fizik yasaları olanaksız deney aleyhte kuşkucu yaklaşım yönlendirmek görevlendirmek öne sürmek bir şeyin bir başka şeye yol açması düşünce fotoğrafçılığı telepati bir şeyi sistemleştirmek alfabe Zener kartları ürün berrak sağlıklı karşılıklı tesir alışverişi bir şeyden kaynaklanmak Telepathy proved approximately of fifty years contribution conference especially investigator to emphasize something physical laws impossible experiment against sceptic approach to direct to assign to put forward for something to cause something else mind reading telepathy to systematize something alphabet Zener cards product clear, brilliant healthy mutual exchange of influences to arise from something Alışılmadığın korkusu akılcılık bir şeyin geçersiz kalması akılötesi yöntem biyolojik radyo denizaltı uzay araçları bir şeyin denenmesi az sayıda olmak üst düzey telepati an politik ticari The Fear of the Unaccostomed rationalism for something to remain invalid beyond thought method biologic radio waves submarine space crafts to try out to be too few Persons with high level telepathic perception politic (al) commercial physicist gift of being a medium the first subject to be taken into consideration life after death brain to use something a means (medium) power of the mind (will) to succeed in something sense to perceive something in addition to, besides to have the ability to reach astral human thought to be concealed to suppose, to assume to concentrate insan ilişkileri kiralamak kuruluş enstitü eğitilmek beceri kazanmak amatör profesyonel bir şeye yatkın olmak bilim adamlarını bir çatı altında toplamak uzmanlık alanı ekip çalışması yaklaşık sonuç almak deha alışılmadık olaylar paniğe kapılmak sosyal korku etkilenmek Değişken yasalar 145 bir şeye ek olarak sonuç farklı bir şey elde etmek geçerlilik değişkenlik göstermek yasa şartlara göre geçici ilke ışık hızı ortam enerji itici güç bilinmedik bir yer saklı durmak Tesadüf makinesi görüntü nakletmek broşür yayımlamak acı tat koku efekt eklemek yansıtmak fırtına manzara ayrıntı ısmarlama kanıtlamak tesadüf pano çark biçiminde bir şeye eşdeğer kutu rasgele araştırma beşte dört oranında isabet human relations to hire establishment institution to be trained to acquire skills amateur professional to have an inclination towards something : : : : : * : : : : : : • : : : : (men of knowledge) to come together under one roof field of specialty group work approximately, nearly to get results a genius unaccustomed unusual events to panic social fear to be influenced Changeable laws in addition to something result different to obtain something validity to be changeable law according to conditions temporary principle speed of light atmosphere, environment energy driving force an unknown place to be concealed ''Coincidence" machine reflection to transfer, convey brochure . to publish pain taste smell effect(s) to add to reflect storm view, scenery detail artificial (here) to prove coincidence panel in the shape of a wheel equivalent to something box by chance; at random investigation in the ratio of four fifths target, bull's eye 55 146 147 56 Üçlü telepati henüz yolun başında olmak denek sabır belirli rahat olmak deneye girmek gerginlik ferah mesaj iletmek gevşek içe dönmek dünya ile ilişkiyi kesmek dikkati dağıtmak mesajı almak zihinsel parazit süzmek beyaz gürültü 7 renk dalga boyu mesaj seçmek net biçimde sesli berraklaştırılmış düşünceyi sözcüklere çevirmek Three-way telepathy to be yet at the start subject (of an experiment) patience certain to be comfortable to enter into an experiment stress contented (person) to transmit a message relaxed to introvert to cut off from the world to distract attention to receive the message mental interference to filter white sound seven colour wave length to select the message net aloud to have become clear to change thoughts into words Başarılı bir deney içedönük bir şeyi aktarmak pergel kumpas yaradılış ölçüp biçmek gönderici tablo not almak bir şeyi tanımlamak mühürlü zarf zarfı açmak deneyin başarılması A successful experiment introvert to transmit something a pair of compasses callipers; composing-stick creation to judge or weigh up something sender tableaux to take notes to define something sealed envelope to open the envelope to succeed in performing the experiment, to bring the experiment to a successful conclusion Düşünce özgürlüğü tehlikede başarı ekol çalışma biçimi kişilik gösterisi bir şeye dayanmak art niyet yaklaşım çıkar çatışması tarz yaratmak ileri teknoloji bir şeye ulaşmak bir şeyi ummak Freedom of thought is in danger success discipline, ecole way of working demonstration of one's personality to be based on something hidden intent approach clash of interests to create a method advanced technology to obtain something to expect something KÜÇÜK HABERCİ BULUT bir yerden uzakta bir şeyi yaşamak hoş başını almak deli düşünce at MESSAGE CARRIER CLOUD far from somewhere to live through it nice, pleasant to go away, to leave by oneself mad thought horse başıboş köprüye çıkmak etek rüzgar kardeş sarhoş tramvay gençlik haberci bulut yosun mayhoş bir şeyi hatırlamak SİGARA İÇMEYENLER CEMİYETİ sigara içmek günde kaç paket birine bir şey tavsiye etmek bir şeyi yarıya indirmek bir şeyden dolayı Sigara zehri almak birini bir şeyden kurtarmak Ben zaten günde iki paket içiyordum. 149 birini tanımak günde bir paketten fazla kendi kendini aldatmak sigaranın zararları Buna rağmen nasıl içiyorlar anlamıyorum, eskiden ara sıra sigara içmek hamile olmak sigarayı bırakmak dernek bir derneğe üye olmak sigarayı kolay bırakma yolları cemiyet haftada bir saat nikotin almak bu bakımdan bir şeyin bir başka yere yararı olması şakacı geniş araştırma yazısı gazetede yazı çıkması bir konu hakkında fikir değiştirmek Hangi gazetede çıktı bu yazı? pazar ilavesi insanlığa hizmet etmek bir şeyi kendi üzerinde denemek sigara içen insanlar insanlar üzerinde araştırma yapmak Bu insanlığa yakışmaz, kobay kendini kobay olarak kullanmak sigara yakmak 13 148 150 free to go to the bridge skirt wind sister or brother drunk trolley bus youth message carrier cloud moss causing sadness to remember something NONSMOKERS' ASSOCIATION to smoke a day how many packets to recommend something to somebody to reduce something to half because of something to inhale the poison of nicotine to save someone from something Anyway, 1 used to smoke two packets a day. to know someone more than a packet a day to deceive oneself harmfulness of smoking I just don't understand how they can smoke despite this. in the past to smoke occasionally to be pregnant to give up smoking association to be a member of an association simple ways of giving up smoking association an hour a week to inhale nicotine for this reason for something to be useful joker extensive research article for an article to appear in a newspaper to change one's mind on a matter In which newspaper did this article appear? Sunday (magazine) supplement to serve Mankind to experiment on oneself smokers to do research on human beings This does not go well with humanity. guinea-pig to use oneself as a guinea-pig to light up a cigarette "YAK BİR TANE" DEMESİ KOLAY AMA.. SİGARA ÖLDÜREBİLİR. : IT'S EASY TO SAY "LIGHT UP A CIGARETTE' BUT SMOKING COULD CAUSE DEATH first of all başta (öncelikle) dudak : lip dil : tongue 57 yanak damak gırtlak akciğer kanseri birçok hastalığın nedeni sigara içenler içmeyenler bir şeyin bir şeye nazaran yüzde 15 daha az oksijen almak unutkan olmak el parmak bacak sık görülen kangren sigara kurbanları kuşku yok ki check palate throat lung cancer the cause of many illnesses smokers nonsmokers in comparison with something 15 °/o less to obtain oxygen to be forgetful a hand an arm a finger a leg frequently seen gangrene victims of smoking there is no doubt that Nikotin neleri etkiliyor? uzman sinir sistemi bir şeyi uyarmak bir şeyi yatıştırmak kalp hareketlerinin artması bir şeye bağlı olarak kan dolaşımı bir şeyi hızlandırmak adrenalin hormon hormon salgılanması kan basıncının yükselmesi damar böbrek bir şeyden etkilenmek idrar üretimi kandaki asit seviyesi kan hücreleri birbirine yaklaşmak yapışmak bağırsak tembelleşmek midedeki hazım olayı iştah oksijen alımı karbondioksit olayların cereyan etmesi varlık bir şeyin inkar edilmesi karbonmonoksit organlara gitmesi gereken oksijen dikkate değer bir nokta sigara içenlerde, içmeyenlere göre bir şeyin doğal sonucu damar duvarları kolesterol birikmesi damar çapının gittikçe daralması yüksek basınç kan pompalamak bir şey yapmak zorunda kalmak yüksek tansiyon kalp elektrosu elektro almak bir şeye titizlikle bakmak What are the effects of nicotine expert nervous system to stimulate something to soothe increase of heart beat in connection with something blood circulation to accelerate something adrenalin hormone hormone secretion rise in blood pressure blood vessels kidney to be affected by something urine production acid level in the blood blood cells to cluster to stick intestine slow working (of intestines) digestion appetite obtaining oxygen carbon dioxide for the events to take place existence denial of something carbon monoxide oxygen which should go to the organs one point worth considering smokers in comparison with non smokers a natural consequence of something walls of the blood vessels accumulation of cholesterol for the vessels to constrict high blood pressure to pump blood into to be obliged to do something high blood pressure electrocardiogram to have an electrocardiogram taken to look at something carefully kol 151 58 152 katran solunum sistemi bir şeyin giderek artması bir şeyi özetlemek yatıştırıcı sakinleştirici iştahının azalması tercih etmek madalyonun öbür yüzü insan sağlığı bir numaralı tar respiration system gradual increase of something to summarize something tranquilizer sedative lessening of the appetite to prefer the other side of the coin one's health the most important, main VÜCUDU ÇÜRÜTEN DÜŞMAN THE ENEMY WEARING OUT THE BODY ağız boğaz bir şeyin başka bir şey üzerinde etki yapması dudak kanseri amansız ses telleri bir şeyin yıpranması ses kısıklığı başlı başına hedef sigara dumanı koruyucu kıl bir şeyi yok etmek zararlı maddeler bronş bronşial oksijen seviyesi zor nefes alma anfizem bir şeyin baş göstermesi öksürmek öksürük harika mekanizma bir şeyin harekete geçmesi çok sigara içmek az oksijenle beslenmek kalbin zorlanması kalp kasları organın zayıflaması kalp krizi beyin unutkanlık dikkati bir noktaya toplamak beyin damarlarının tıkanması felç ülser böbrek taşları hamile ana rahmi daralma büzülme kangren yarından tezi yok sigaradan vazgeçmek irade çiklet çiğnemek atın ölümü arpadan olsun mouth throat for something to have an effect on something else lip cancer incurable vocal cords wearing out of something hoarseness mainly target smoke protective hair to eliminate something harmful substances bronchia bronchial level of oxygen to breath with difficulty emphysema for something to arise to caugh coughing marvelous, wonderful mechanism for something to begin to act to smoke a lot to be fed with little oxygen straining of the heart heart muscles the weakening of an organ heart attack brain forgetfulness to concentrate on one point clogging of the brain vessels paralysis ulcer kidney stones pregnant womb narrowing of constriction gangrene right away, at once to give up smoking will power to chew gum Let the death of the horse be from its barley. (It is not worth depriving oneself of something one likes for fear of bad consequences.) 59 bir şeyle avunmak bir şeye karışamamak yaşanmaya değer hayat Sağlık bir beden değil, bir kafa meselesidir. Sağlığı olanın umudu, umudu olanın her şeyi var demektir. 153 Health is not a matter of body but a matter of the mind. Sağlıktan büyük zenginlik yoktur It means that those who are healthy have hope and that the hopeful have everything. There is no wealth as good as health. (Wealth cannot replace health.) TAVŞANIN SUYUNUN SUYU köylü birine konuk olmak beraberinde bir şey getirmek tavşan bir şeyi sofraya koymak bir şeyi afiyetle yemek komşu ses çıkarmamak konuk ağırlamak akşam yemeği Allah ne verdiyse yemek kıpırtı yiyip içip yatmak tas cevabı yapıştırmak DILUTED RABBIT-JUICE villager, peasant to be a guest to bring something with one rabbit to put something on the dining table to eat something with good appetite neighbour to raise no objection to to entertain a guest dinner to eat whatever there is, to take pot-luck slight movement to eat and sleep metal bowl to have a ready answer 14 TÖMER ALANYA'DA 154 bir şeyin hareket etmek üzere olması öğrencileri saymak eksik dakik olmak gezi geç gelmek birini beklemek birine emir vermek fakültenin önü geciken öğrenci sıçramak sıçrayış bir yere doğru yola koyulmak saate bakmak ortalama sabahleyin saat yedi sularında Alanya'ya varmak şarkı, türkü söylemek dans etmek uyuyakalmak kendini Alanya'da bulmak eşyaları yerleştirmek öğleye kadar dinlenmek mağara kale denize girmek kayığa binmek denize açılmak enteresan hayret şaşkınlık rengârenk mücevher gibi parlamak sarkıt 60 to be preoccupied with something to be unable to interfere in something a life worth living TOMER IN ALANYA to be about to set off to count the students missing to be punctual excursion, trip to come late to wait for someone to give orders to someone the front of the faculty the student who was late to leap leaping to set off towards somewhere to look at one's watch aproximately, about around seven in the morning to arrive in Alanya to sing songs and folk songs to dance to fall a sleep, to drop off (to sleep) to find oneself in Alanya to put away one's belongings until noon to rest cave castle to go into the sea to board a boat to put out to sea interesting astonishment, surprise bewilderment colourful, flambuogant like jewels to sparkle stalactite dikit stalagmite bir şeyi eritmek to melt something garip strange nefes almak to breathe astım asthma kür yapmak to take a cure süre ayırmak to set aside time for something sürenin dolması to come to an end (period) büyülenmek to be fascinated birini takip etmek to follow someone bir şeyin kurulması setting up (founding) some thing (a building) kıvrım bend, twist kıvrımlı twisting dolanmak • to twist round (something) yavaş yavaş slowly tırmanmak to climb bambaşka entirely diferent 155 bir şeyle karşılaşmak to be faced with something uçsuz bucaksız vast, endless nereye baksan su wherever you look, there is water gök ile denizin birleşmesi for the sky and the sea to meet ufuk çizgisi horizon yay biçiminde in the shape of an arrow eğri : curve dünyanın yuvarlak olması for the world to be round bir şeyi gözlerinizle görmek to see something with one's own eyes bir şeyin mutluluğunu tatmak : to enjoy happiness of something bir şeyin tarihini anlatmak to tell the history of something dağın eteği the skirts of a mountain portakal an orange limon a lemon muz a banana a garden bahçe birine bir şey göstermek to show someone something kale burçları bastion uçurum precipice bir şeyin bir nokta şeklinde gözükmesi for something to look like a point (dot) idam mahkumları people sentenced to capital punishment denize taş düşürmek to make a stone fall (drop) into the sea aksi taktirde otherwise birini uçuruma atmak to throw someone from a precipice hariç except deneyin başarısız olması for the experiment to be unsuccessful idamlık condemned to death suç işlemek to commit a crime günbatışı sunset bekçi watchman bir şeyin kısa adı abbreviated form of something 156 ROBENSON fiyort kanal liman sakin fener sağnak sinirli hareketli alabildiğine bakış benzemek deniz kenarı yıkanmak buz kaymak : ROBINSON fiord canal harbour, port calm lighthouse shower nervous (ly), irritable active to the utmost glance, look to look like sea-side to have a bath ice to ski 61 158 62 ova söğüt kavak sevişmek bir şeyden ziyade yakın sinirli tüy ense sandal hapsolmak müsterih çıplak ayak lisan koku duymak bayrak kabile yıldız boğazlaşmak kavga evvel vapur ömür geçirmek bandıra aşılanmak liman dal bir şeyi selamlamak murabbaı kök salmak yaprak bir şey şişirmek yelken yelkenli şilep mıknatıs Napoli bir yere yerleşmek Vezüv ay ışığı gladyatör makarna şarkı söylemek arzu İstakoz meyhaneci meyhane çuha kasket köpek balığı denizci gönüllü bahriyeli uğrak birine iş teklif etmek buğday mısır domuz fanila berzah Uğurlar olsun. plain willow poplar to make love more than something near veined a hair back of the neck sandals to be imprisoned to be at ease bare-feet language to smell something a flag tribe a star to be at each other's throats a fight before steamer to spend one's life beneath the flag of to be grafted on port branch to salute (greet) something square to become rooted a leaf to blow up something until swollen sail sailing boat cargo ship magnet Naple to settle down somewhere Vesuvius moon light gladiator macaroni to sing a song a wish lobster keeper of a pub public house (pub) broadcloth cap shark sailor volunteer naval officer much-frequented (place) to offer a job to someone wheat corn pig, swine vest isthmus Have a good trip! HAYAT NE TATLI öğle vakit komşu HOW SWEET LIFE IS noon time neighbour 159 kadın ses bağırmak haykırmak müezzin duvar teras kedi tavuk gıdaklamak horoz dem tutmak ateşlenmek dedikodu minder ayakları germek konsol fanus gelinlik lamba helezon yaldızlı boncuk kapak hafız şemsiye dört yol ağzı bakkal mezarlık arsa demiryolu yan yatırmak salıncak kamburlaşmak bel direk bir şeyi başka birşeyle desteklemek teneke tramvay derviş kılık inmeli tren yük treni vagon kâmii kelle götürmek köşe bir yere dayanmak boyun bükmek kaldırım birine yetişmek odun depo baston marul salata yola düzülmek sako omuz bir şeye asılmak fes ter deniz hamamı kalabalık • woman • voice to shout : to cry out : muezzin wall : terrace : cat • hen to cackle : cockerel : to accompany (a piece of music) : to become violent, to get excited : gossip : cushion : to stretch out (its) legs : console : translucent globe over a light bulb : pertaining to one's bridal period : lamp : helezone : gilded : bead : cover : hafız : umbrella • crossroads : grocery cemetery plot of land railway • to lay something on its side swing to look hunchbacked (ramshackle) waist post, pylon to support something with something tin trolley car Dervish clothes paralyzed train freight car wagon in a quiet manner to go with unnecessary haste (street) corner to lean against something to bow down pavement to catch up with someone fire-wood store, warehouse walking stick lettuce salad to set off sack coat, a loose jacket : shoulder to be hung over fez (skullcap) perspiration : an enclosure for sea bathing : crowd 63 yazma yazmacı bir şey sermek bir şey kurutmak geçit mahalle istasyon kömürcü birinin ipi ile kuyuya inmek birine, bir yere takılmak sabrı tükenmek birine ziyanı olmak ikindi mangal gecelik entarisi şamhırkası bir deste maydanoz takunya küfe hand-painted or hand-printed cloth maker or seller of hand-painted or hand-printed to spread something out to dry something passage, pass, through way district station coal dealer to depend on someone to be delayed in (a place) or to be waylaid by someone for a considerable length of time cafe (in this passage) (water) rushes chair, seat to play backgammon elbow to lose a game to be defeated unluckiness to bring bad luck to (the person whom he's sitting beside) to become impatient to be harmful to someone early evening fire brazier night gown, nightshirt Damascus robe a bunch of parsley a pair of Turkish clogs large, wicker basket DENİZ TÜRKÜSÜ rüzgar ufuk yelkenli seçmek ömür geçirmek sahil bir yerden uzaklaşmak âlem bir yere yaklaşmak dalga kıvrım tenhalık çerçeve mihver ziya derya yol masal leziz uyku encam hilkat rüya etrafın ağarması som gümüş şafak şafak musiki çalkantı saltanat küre saniye şüphe A SEA SONG wind horizon sailing ship to select to live all one's life coast, shore to get away from somewhere world to approach somewhere wave (sea) rollers solitude frame focal point, center light sea, ocean road, way, passage tale delightful, very pleasant sleep end creation dream for the sky to lighten pure silver pure silver dawn music agitation; violent disturbance of the heart or mind sovereignity sphere a second doubt, suspicion kahve hasır iskemle tavla oynamak dirsek oyun kaybetmek yenilmek uğursuzluk zarı kırmak 160 64 ayılmak sarhoşluk yılmak uçurum boşluk tabiat ilah olmak ruh varlık zevk yelken açmak pervasız son had hayal etmek yaşamak CENNET GEMİSİ 161 gangava pırıltı tayfa güverte süngerci aklını oynatmak sefere çıkmak deprem ezilmek çıldırmak birine yalvarmak birine acımak günlük güneşlik yedi renk gelin kuşağı eleğimsağma fors sancağı vardiya 162 düdük çalmak peygamber sık sık buhur ağacı demir çivi cakaloz topu şeytan melek gelin elbisesi ranza esmer kara gözlü çakır gözlü sırma saçlı bayat tavuk kızartması hindi kuzu dolması akik yakut şarap şekerleme yapmak çubuk tütün çoluk çocuk efkârlanmak buğu şehit tellenmek duman to come to (after fainting) drunkenness to daunt precipice void (here death) nature to feel that he is a superior creature (like a god) soul, spirit (of a living person) existence pleasure, delight, enjoyment to hoist sail, to set sail fearless unafraid utmost limit (point) to daydream to live : SHIP OF PARADISE sponge fishing boat sparkle, gleam crew deck sponge fisherman, sponge seller to go out of one's mind to go on a cruise or a journey earthquake to be crushed to go mad to beg someone to feel pity for someone sunny bride's belt of seven colours rainbow banner shift to blow a whistle prophet often, frequently storax anchor; ironware nail a kind of cannon devil, satan angel bridal gown bunk bed dark skinned, brunette having black eyes having grayish blue eyes golden-haired stale roast (fried) chicken turkey lamb filled with a mixture of rice, nuts, currants etc. agate ruby wine to have a nap long, tobacco pipe tobacco wife and children, family to become wistful fog, smoke dead hero to emit a thin plume of smock smoke, fumes 65 bir şeyden emin olmak muharebe şehit olmak savaşmak zırh gülle debelenmek gözleri faltaşı gibi açmak işaret etmek eğilmek kulak zarı gürlemek top birine kavuşmak yalan söylemek son nefesini vermek filika fıkara pılıpırtı inayet talih hasret yaş aranağme 66 to be sure of something battle to die while serving one's country to fight battleship cannonball to struggle and kick about while lying on one's back, to struggle desperately to open oine's eyes wide to point to bow down, to lean over tympanic membrane to roar cannon to be reunited with someone to tell a lie to die ship's boat poorman one's belongings kindness, benevolence, the grace of god luck longing, yearning tears (here) short instrumental passage between verses of a song • ALFABETİK DİZİN (INDEX) A abus 134 acı 145 acıkmak 47 acıktığını fark etmek 47 açıkça 97/137 açık deniz 9 açıklama yapmak 34/137 açlık 108/123 adamakıllı 135 adet 108 adeta 135 adımını içeri atmak 139 affetmek 86 ağarmak 111 ağır ağır ilerlemek .. 137 ağır ağır konuşmak 53 ağırlık 161 ağız 152 ağlamak 33 Ağustos 107 Ahî 105 ahlakı bozulmak .... 135 ahret 105 aile faciası 81 ak 111 akademik yöntem ve temellere oturtulmak 143 akbaba 35 akciğer kanseri 150 akılcılık 144 akıllı 29/81/109 akıllılık etmek 99 akıllı olmak 74 akılötesi 144 akılsızca hareket etmek 52 akın yapmak 24 akik 162 aklı bir işe ermemek 84 aklı fikri bir şeyde olmak 11 aklını oynatmak 161 akşamcı 54 akşamleyin 52 akşam yemeği 153 akvaryum 50 alabildiğine 156 alaka göstermek 50 Alanya'ya varmak .. 154 alay komutanı 137 âlem 160 alev 34 alev almak 34 aleve tutmak 35 alevin üzerine toprak atmak 34 alev yükselmesi 34 aleyhte 144 alfabe 144 alıcı 60 alış veriş 63 Allah ne verdiyse yemek 153 Almanya 106 alt 54 amansız 152 amatör 144 Anadolu 126 ana rahmi 83/152 anfi 50 anfizem 152 anlaşma 108 anlaşmak 7 anlaşma yapmak .... 36 anlata anlata bitirememek 46 anlamak 97 anlatmak 97 anlayış 143 ansızın 53 antik eşya 60 antik kent 7 antik tiyatro 10 arabacı 138 araba farı 137 arabaya atlamak .... 70 araç 108 aralıksız 70 aramak 118 aranağme 162 Arapça 68/98 Araplar 24 ara sıra sigara içmek 149 araştırıcı 82 araştırma 145 araştırmacı 144 araştırmak 118/143 araştırma yapmak .. 10 arka 54 arkadan gelmek 95 arkadaş 98 arkadaşlık 118 arkeolog 27/126 arma 161 arsa 158 arsız 135 arzu 156 artmak 105 art niyet 146 askerî harcamalar ... 108 astırır 154 astigmat x1 aş 130 aşağı 9/54/96 aşağı inmefc 95 aşağı yukarı koşmak 135 aşçı 130/134 aşık 105 aşılanmak 156 aşk denizine dalmak 105 at 147 atasözü 117 ateşin her şeye hayat vermesi 35 ateşlenmek 158 atık 161 atom denizaltısı 108 atom enerjisi 36 avantajlı 50 avize 95 avuç içi 51 avukat 131 avukatlık 131 Avusturya 106 ay 96 ayağı alışmak 63 ayağı burkulmak .... 135 ayaklan germek 158 ayak izi 123 ayet 97 ayıp 68 ayılmak 160 ayin düzenlemek .... 94 ayna 85 aynı şeyi söylemek . 98 ayrı 98 ayrıca 82 ayrıntı 145 az 54/110/111 azalmak 82/110 az gelişmiş ülke 108 azıcık 54 azımsamak 111 aziz 24 azizler 124 azmetmek 86 az oksijenle beslemek 152 az sayıda olmak 144 B bacak 150 bağ 29 bağımsızlık 117 bağımsızlık kazanmak 117 bağırmak 158 bağırsak 151 bağlantı 126 bahçe 155 bahriyeli 156 bakan 116 bakıp kalmak 100 bakır 50 bakır tepsi 60 bakış 156 bakkal 130/158 baldır 135 balgam 134 balık 8 balıkçılık 50 balık tutmak 22 balık yakalamak .... 9 balkona çıkmak 46/115 ballandıra ballandıra anlatmak 95 bambaşka 154 bandıra 156 barındırmak 50 bannmak 126 banş 130 barışçı 130 barış çiçeği 116 barışı sağlamak 117 barış içinde olmak .. 114 basamak 126 basın 137/141 baskı 119 basmak ^.. 119/141 baston .^-.'. 158 başa dert açıtıak .... 99 baş ağrısı 99 basan 146 başanlı 81 başarmak 144 başbakan 81 başbakan olmak .... 87 baş dönmesi 70/135 başıboş 147 başına ağrı girmek . 70 başını almak 147 başka alemlere götürmek 138 başkan 116 başlangıç 140 başlanmak 140 başlı başına 152 başta 150 baştan başa 68 başucu 72/123 başucuna oturmak .. 72 batık 10 batmak 22 bayat 162 baygın düşmek 51 bayrak 156 beceri kazanmak 144 bedevi 99 bekçi 155 beklemek 118 bel 135/158 bela 36 Belçika 106 belirli 145 belirtmek 117 ben 111 benimsemek 111 benzemek 156 benzin almak 39 benzine kan gelmek 135 beraberinde bir şey getirmek 153 berbat etmek 86 bereketli 69 berrak 144 berzah 156 beton panton 50 beyin 116/144/152 beyin damarlarının tıkanması 152 bıkkın 119 bıkmak 119 bıyıkları terlemek ... 161 biblo 115 bilgi 11* bilgiç 140 bilgin 114/119 bilgisizce iş yapmak 52 bilim 96/119 bilim adamı 10/81 bilimde çok ileri olmak % bilime yanaşmak .... 143 1 bilmek . 119/140 binlerce yıllık geçmişe sahip olmak 126 biraz 54 birazcık 53 birbirine yaklaşmak 151 bir cismi dürbünle gözlemek 137 birdenbire 70/135 bir derneğe üye olmak 149 bir düşünceyi açıklamak 117 birer kişilik 115 bir fikri çok beğenmek 99 bir fikrin ortaya atılması 50 bir günlük 108 bir hayli zaman almak 22 67 birilerinden kaçmak 126 birilerini hayra çekmek 108 birinden bir şey duymak 128 birinden daha akıllı olmak 80 birinden daha çok yaşamak 80 birinden daha dayanıklı olmak 80 birinden utanmak ... 68 birine acımak 161 birine bir şey göstermek 155 birine bir şey tavsiye etmek 148 birine, bir yere takılmak 159 birine emir vermek . 154 birine hürmet göstermek 60 birine iş teklif etmek 156 birine kavuşmak .... 162 birine konuk olmak 153 birine rastlamak 99 birine saldırmak 128 birine yakalanmak ..135 birine yalvarmak .... 161 birine yetişmek 158 birine ziyanı omak . 159 birini aramak 69 birini asmak 35 birini beklemek .48/154 birini bir şeyden kurtarmak 148 birini bir şeye mecbur etmek 134 birini, bir şeyi idare etmek 81 birini geri getirmek . 123 birini havaalanında karşılamak 46 birini izlemek 139 birini kapı dışarı etmek 135 birini kaybetmek .... 95 birini kovmak 135 birini kurtarmak .... 35 birini tanımak 149 birini takip etmek ..154 birini tıraş ettirmek 134 birini uçuruma atmak 155 birini uyandırmak .. 48 birini yalanlamak ... 137 birini ziyaret etmek 72 birinin elinden kaçmak 126 birinin etrafına halka olmak 161 birinin haline acımak 98 birinin ipi ile kuyuya inmek 159 birisini korumak .... 24 birisinin konuştuklarını duymak 135 birisiyle görüşmek .. 134 biriyle anlaşmak .... 48 biriyle baş etmek 81/128 biriyle buluşmak .... 46 68 biriyle tanışmak 47 bir işe tam ruhla sarılmak 118 bir işe yaramamak . 109 birkaç 7 bir konu hakkında fikir değiştirmek . 149 bir konu üzerinde durmak 117 bir konu üzerinde hassasiyetle durmak 117 bir konuyu büyütmek 81 bir konuyu görüşmek ... 116 bir noktaya varmak 109 bir olay yaşamak ... 137 bir olaya geniş yer vermek 141 bir olaydan ders almak 114 bir saat kadar sürmek 49 bir sorunun cevabını aramak 114 bir şey anlamına gelmek 143 bir şey bağışlamak . 29 bir şey çalmak 135 bir şeyden emin olmak 162 bir şeyden etkilenmek 151 bir şeyden faydalanmak 36 bir şeyden kaynaklanmak .... 144 bir şeyden söz etmek 24/80 bir şeyden şüphesi olmamak 137 bir şeyden üstün olmak 29 bir şeye aldırmamak 70 bir şeye anlam ve açıklama bulmak 143 bir şeye benzemek ,. 23 bir şeye can vermek 35 bir şeye dayanamamak .... 135 bir şeye dayanmak 98/146 bir şeye devam etmek 70 bir şeye doğru koşmak 34 bir şeye dokunmak 33/126 bir şey elde etmek 99/145 bir şeye eşdeğer olmak 145 bir şeye göz atmak . 70 bir şeye ihtiyacı olmak 118 bir şeye imkan vermek 96 bir şeye inanmak 97/124 bir şeye izin vermek 109 bir şeye karışmamak 152 bir şeye katılmak ... 94 bir şeye kendini alıştırmak 118 bir şeye önem vermek 116 bir şeye rastlamak .. 7 bir şeye şaşırmak ... 84 bir şeye ulaşmak .... 146 bir şeye yatkın olmak 144 bir şeye yol açmak . 109 bir şey hakkmda fikir edinmek 125 bir şeyi açıklamak .. 71 bir şeyi afiyetle yemek 153 bir şeyi aktarmak ... 146 bir şeyi algılamak ... 144 bir şeyi andırmak ... 115 bir şeyi aracı olarak kullanmak 144 bir şeyi aşmak 143 bir şeyi azaltmak ... 36 bir şeyi, bir başka şeyle desteklemek 158 bir şeyi beğenmek .. 35 bir şeyi bir başka şeyle ilgili sanmak 124 bir şeyi çakmak 50 bir şey için çabalamak 143 bir şey için sabırsızlanmak .... 115 bir şey için savaşmak 109 bir şeyi çok sevmek 24 bir şeyi çözümlemek 143 bir şeyi dikmek 141 bir şeyi ele vermek . 126 bir şeyi eritmek 154 bir şeyi gözlerinizle görmek 155 bir şeyi hatırlamak . 147 bir şeyi hızlandırmak 151 bir şeyi iddia etmek 128 bir şeyi ihmal etmemek 50 bir şey ile avunmak 105 bir şeyi ileri sürmek 128 bir şeyi incelemek 27/126 bir şeyi kabul etmek 80 bir şeyi kabul ettirmek 71 bir şeyi keşfetmek .. 143 bir şeyi kutlamak ... 22 bir şeyin baş göstermesi 152 bir şeyin, bir başka şey üzerindeki etkisi ..116 bir şeyin, bir başka şeye yol açması 144 bir şeyin, bir şey yerine kullanılması 36 bir şeyin, bir şeye oranla daha çok artması 82 bir şeyin denenmesi 144 bir şeyin doğru olduğunu kabul etmek 81 bir şeyin geçersiz kalması 144 bir şeyin gününü vermek 137 bir şeyin hareket etmek üzere olması 154 bir şeyin harekete geçmesi 152 bir şeyin havasına girmek 115 bir şeyin içine oyulmuş 125 bir şeyin kesiti 50 bir şeyin kurulması . 154 bir şeyin mutluluğunu tatmak 155 bir şeyin ortaya çıkarılması 126 bir şeyin öngörülmesi 50 bir şeyin peşine takılmak 8 bir şeyin sallantıda olması 109 bir şeyin tam ifadesi olmak 106 bir şeyin tarihini anlatmak 155 bir şeyin taşınması . 36 bir şeyin verimli olması 38 bir şeyin yıkılması.. 25 bir şeyin zor olması 71 bir şeyi okşamak .... 8 bir şeyi olmamış kabul etmek 137 bir şeyi özetlemek .. 151 bir şeyi savunmak ..143 bir şeyi savurmak ... 105 bir şeyi seferber etmek 109 bir şeyi selamlamak 156 bir şeyi sistemleştirmek ... 149 bir şeyi sofraya koymak 153 bir şeyi süpürmek ..161 bir şeyi tamire götürmek 141 bir şeyi tanımlamak 146 bir şeyi taşımak 71 bir şeyi oymak 126 bir şeyi ortadan kaldırmak 109 bir şeyi ortaya koymak 109 bir şeyi unutmak .... 108 bir şeyi ummak 146 bir şeyi uyarmak .... 151 bir şeyi vurgulamak 144 bir şeyi yaşamak .... 147 bir şeyi yatıştırmak .151 bir şeyi yerinden oynatmak 126 bir şeyi yok etmek 8/152 bir şeyi yönetmeye kalkmak 117 bir şeyi yukarıdan seyretmek 95 bir şeyle avunmak ..152 bir şeyle karşılaşmak 155 bir şeyle uğraşmak . 82 bir şeyle yarış yapmak 8 bir şeyler atıştırmak 11/47 bir şeyleri sergilemek 95 bir şey kaçırmak .... 24 bir şey kurutmak ... 159 bir şey niyetinde olmak 117 bir şey olmak için hazırlanmak 70 bir şey sermek 159 bir şey sormak 7 bir şey şişirmek 156 bir şey umurunda olmamak 85 bir şey üzerinde tartışmak 117 bir şey yaparken zorluk çekmek .... 71 bir şey yapmak zorunda kalmak 151 bir şey yapmaktan vazgeçmek 81 bir şey yapmaya itmek 109 bir şey yapmaya karar vermek 46 bir şey yapmaya muktedir olmak ..118 bir şey yüzünden hasara uğramak 36 Birleşmiş Milletler .. 108 birük, beraberlik .... 97 bir yerde barınmak . 128 bir yerde kalmak ... 7 bir yerden ayrılmak 72/25 bir yerden uzaklaşmak ... 99/160 bir yere atanmak ... 137 bir yere dayanmak . 158 bir yere doğru yola koyulmak 95/154 bir yere taşınmak ... 139 bir yere varmak 9 bir yere yaklaşmak . 160 bir yere yerleşmek ..156 bir yere yerleşmeye karar vermek 128 bir yeri beğenmek ..128 bir yeri, bir kimseyi temsil etmek 115 bir yeri genel özellikleriyle tanımak 125 bir yeri kitlemek .... 134 bir yerin dolu olması 48 bir yeri turistik bölge olarak kabul etmek 128 bir yerle bağlantı sağlamak 50 bitki 119 bitmek 119 Britanya 106 brom 50 bronş 152 bronşial 152 broşür 145 boğaz 152 boğazlaşmak 156 boğulmak 161 bombardıman uçağı 108 boncuk 158 borç 110 borçlanmak 110 borç para vermek ... 39 boru hattı 36 boş 110/111 boşalmak 110 boşamak 111 boş durmak 70 boş kalmak 99 boşluk 16 bota binmek 22 botla gitmekten korkmak 22 botu batırmak 22 boya 130 boyacı 130 boylu boyunca 161 boylu poslu 161 boyu kısa olmak .... 135 boynu bükük 51 boyun bükmek 153 bozmak 141 bozuk 141 böbrek 151 böbrek taşlan 152 böcek 69 bölge 24/126 böyle 54 bugün 54 buğday 99/116/156 buğday ekmek 116 buğu 162 buhur ağacı 162 bulanık görmek 70 bulaşık 81 Bulgaristan 106 bulgu 82 bulmak 118 bulaşmak 94 bulut 147 buz 156 büro 50/81 büyük 131 büyüklük 131 büyülenmek 8/154 büyümek 82 büzülme 152 C cambaz 135 cami 95 cami avlusu 95 camların buğulanması 71 canlı 82 canlı türleri 109 cehalet 108 cehennem 161 cemiyet 149 cennet 161 ceset 123 cesur 143 cılız ve zayıf olmak 74 cımbız 85 cıvıl cıvıl 135 ciğer 35 cihan 105 çiklet çiğnemek 152 cin 124 cip 137 çaba 143 çabuk 36 çağ 71 çakır gözlü 162 çalgı 119 çalışıp durmak 94 çalışma biçimi 146 çalışma hayatı 38 çalışmalara elverişli 50 çalışma temposuna girmek 70 çalkantı 160 çalmak 35/119 çamaşır 81 çam ormanı 49 çarpışmak 128/128 çarşı 98 çayın denize karışması 22 çay hazırlamak 9 çayın taşması 25 çekçeğini sürmek .... 138 çekici 126 çekip gitmek 23 çerçeve 160 çevik 161 çevreye göz atmak .. 46 çığlık 108 çıkar çatışması 146 çıldırmak 161 çılgınlık 106 çıplak ayak 156 çırpınmak 135 çiflik müdürü 137 çileden çıkmak 72 Çin 107 çirkin 54 çizelge 83 çivi 162 çubuk 162 çuha 156 çuval 99 çocuğa bakmak 51 çocuk 118/131 çocukluk 131 çoğalmak 82 çok 54 çok az yemek 11 çok sigara içmek .... 192 çok yakm oturmak . 74 çömlek 125 çöp 35 çözüm 119 D dağa çıkmak 38 dağa düşmek 105 dağa tırmanmak .... 49 dağın eteği 155 dağın tepesi 34 daha fazla kullanılmak 36 dahü olmak 107 dakikaları saymak ..137 dakik olmak 154 dal 156 Dalay 138 dalga 9/160 dalgakıran 50 dalgakıran vazifesi görmek 50 dalgıç 140 dalmak 140 dans etmek 154 damak 150 damla damlatmak .. 71 damar 151 daralma 152 darlık 138 davacı 84 davet etmek 35/114 debelenmek 162 dede 128 dedikodu 81/158 dedikodu yapmak .. 81 değirmen taşı 126 değişkenlik göstermek 145 değişmek 23 deha 144 Dehliz 126 deü 29/147 deliğe girmek 126 delik 126 delilik 106 demin 54 demir 162 demir atmak 9 demir parmaklıklara sarılmak 51 demiryolu 158 dem tutmak 158 denek 145 denemek 118 deney 144 deneye girmek 145 denge 82 dengede tutmak 99 dengesiz 82 dengesizlik 82 denizaltı 144 denizbilimi 50 denizci 156 denize açılmak 154 denize girmek denize taş düşürmek 155 denizi seyretmek .... 115 denizin durgun olması 9/22 deniz kenarı 156 deniz kenarında oturmak 27 deniz manzarası 115 deniz şehri 50 deniz yosunu 60 depo 126/158 deprem 10/161 derde düşmek 33 dergâh $6 derhal 136 derhal kullanılmak . 36 deri 51 derilerin soyulması. 51 derin bir azap duymak 135 derin hayallere dalmak 35 dernek 149 ders çalışmak 28 dert 111/134 dert çekmek 134 dertleşmek 111 derviş 158 derya 160 desteklemek 32 destek sağlamak 144 69 devam etmek 137 deve 99 deveye binmek 99 dışarı 54 dışarı çıkmak 95 dikit 154 dikkati bir noktaya toplamak 152 dikkati dağıtmak .... 145 dikkati üzerine çekmek 36 dikkatle dinlemek . 7/70 dil 150 düe getirmek 96 dilenci 51 din 96 din adamı 114 dinç 54 dindar . 96 dinî inanç farkı 117 dinlenmek 34/38/ 74/125/154 dinlenme yeri 126 direk 158 diri 161 dirsek 159 diş 130 dişçi 130 dişçilik 130 diş fırçası 135 dişi 82 dişi cenin 83 diz 51/135 dizi 119 dizin 141 dizmek 119/141 doçent 60 doğa güzellikleri .... 23 doğayı bozmak 49 doğayla başbaşa olmak 49 doğmak 24/119 doğru 54 doğum 119 doktor 131 doktora gitmek 70 doktor çağırmak .... 135 doktorluk 131 doktor olmak 87 doktor tavsiyesi 135 dolanmak 154 dolup taşmak ,. 94 domuz 832/156 dona kalmak 135 donup kalmak 95 dost 29/116 dostça geçinmek .... 117 dostça geçinme yollarının aranması 117 dostluk 118 dönek 141 dönmek 96/141 dört yol ağzı 158 dua etmek 95 dudak 150 dudak kanseri 152 dul 82/134 dul kalmak 134 duman 36/162 durak noktası 10 durmadan savaş m ak 114 durmak 49 durum 136 durumu 70 değerlendirmek ... 106 duvar 10/158 duygu 119 duymak 33/119 duyu 144 düdük çalmak 162 dükkan 62 dümen 161 dün 54 t dünü günü 105 dünya 109 dünya barışı 116 dünya barışım korumak 117 dünyadaki yaşam ... 109 dünya ile ilişkiyi kesmek 145 dünya ülkeleri 106 dünyanın cenneti .... 10 dünyayı barışa davet etmek 128 dünyayı yok etmek . 81 dürbün 137 dürbünle gözlemde bulunmak 137 düşkün 119 düşman 29/116 düşmandan korunmak 128 düşmek 119/123 düşünce 147 düşünceleri belirtmek 97 düşünceyi sözcüklere çevirmek 145 düşünüp durmak .... 100 düşünür 97/108 düz 110 düzelmek 110 E efekt 145 efkârlanmak 162 efsane 34 efsaneleşmiş 24 efsane söylemek ..... 34 eğilmek 162 eğitilmek 144 eğri 54/155 ekip çalışması 144 eklemek 143 ekmek torbası 123 eksik 54/154 ekol 146 el 150 elbirliği 108 elbise 123 elektrik üretmek .... 36 elektro almak 151 elde taşımak 63 el ile işlemek 62 el işi 62 el işlemeleri 95 elleri ısıtmak 123 elleri gözleri oğuşturmak 70 ellikten çıkmak 51 emanet 95 emin olmak 118 encam 160 enerji 36/145 enerji kaynağı 118 enerji sarf etmek .... 125 endişe 105 endüstri ve kimya artıkları 109 engellemek 109 ense 156 enstitü 144 enteresan ... 154/128/10 er geç 54 erkek 82 erkek cenin 83 erkek hayali 134 erkek olmak 87 erken uyanmak 48 erken yatmak 115 esasa inmek 82 eser 82/95 eskiden 10/23/149 esmer 162 esrarengiz . 125/124/136 eş 81 eşyaların yerlerini değiştirmek 46 et 51 etek 51/147 etkilenmek 144 etkin 143 etrafa bakakalmak . 94 etrafın ağarması 160 ev 110 Everest 138 ev hanımı 36 evindeymiş gibi olmak 145 evirmek çevirmek ... 68 evi şark usulü döşemek 60 evlenmek 110 evlatlık 134 evren 96 evrim geçirmek 109 evrimsel 109 evrimsel bir akım ... 109 evvel 156 eylem adamı 108 ezberletmek 69 ezilmek 161 fabrika 50 fakülte 70 fanila 156 fantezi 126 fanus 158 fare 82 fark etmek 36/136 farklı 145 Farsça 98 faydasız 99 fazla 54 fazla bulmak 104 felaket 25/108 felakete dayanamamak .... 25 felç 152 felek 23 felsefe 23/96/99 fener 156 ferah 145 festival 28 fıkara 162 fısıltı 161 fırsat bulmak 94 fırtına 145 fikir vermek 24 füika 162 film çevirmek 116 füozof 23/81/114 finansman 50 fiyat 60 fiyatın düşük olması 36 fiyat söylemek 60 fiyattan ikram yapmak 60 fiyort 156 fizikçi 144 Fransa 106 fors sancağı 161 f otoğraf makinesi... 10 gangava 161 gangster 74 garip 111/154 garipsemek 111 gazete 80 gece 8/123/131 gece gündüz gezmek 53 gecelik 131 gecelik entarisi 159 gecikmek 94 geçende 54 geçenlerde 62 geçerlilik 145 geç gelmek 154 geçici 141/145 geçimini sağlamak .. 50 geçit 141/159 geç kalmak 23 geçmek 141 geleceğe yön vermek 116 gelin 131 gelin elbisesi 162 gelinlik 131/158 gemi 123 gemi seferi 23 genç kalmak 135 genç kız 125 gençleşmek 161 gençliğin eğitimi 116 gençlik 147 general 116 genetik 109 geniş 149 genişlemek 106 genişlik 50 gereç 108 gerginlik 145 geri 54/130 gerici 130 geri dönmek 115 geri vermek 68 gevşek 145 gezegen 96/109/124 gezi 154 gezip görmek 34 gezmek 7 gidip gitmemekte tereddüt etmek 94 gizem 126 gizli 125 gıdaklamak 158 gıda maddeleri ....... 50 gırtlak 150 gladyatör 156 göbek 51 göğe yükselmek 128 gök 105 gökkubbe 69 gökyüzüne bakmak 136 gönderici 146 gönüllü 156 görevi üzerine almak 36 görevlendirmek 144 görgü 119 görgüsüzce hareket etmek 52 görmek 119 görüntü 49/145 görünüm 125 gövde 161 göz 110/130/131 göz atmak 48 gözcü 130 göz doktoru 70 göze almak 34 gözlem 137 gözlemek 110 gözleri açmak 70 gözleri aşırı yorulmak 74 gözleri faltaşı gibi açmak 162 gözleri kapanmak ... 135 gözleri kararmak .... 70 gözleri kırpmak 71 gözleri oguşturmak 9/48 gözlerine inanamamak 8 gözlerin kızarması .. 70 gözlerin sulanması .. 70 gözlük 131 gözlükçü 130 gözlükçülük 130 gözlük kullanmak .. 71 gözlük takmak 71 gözlük takmak zorunda kalmak 74 göz önünde tutmak 50 göz tansiyonu 71 göz tansiyonunu ölçmek 71 gözü bir şeye ilişmek 135 gözü bozulmak 74 gözükmek 95 gözüne uyku girmemek 137 gözyaşı 33 gramofon 61 gut hastalığı 83 güç 111 güçleşmek 111 gülerek 7 gülle 162 gün batışı 155 günde 148 gündüz 48 güneş 8/96/123 güneşin yükselmesi . 9 güneşlenmek 34 gün geçtikçe 106 günlük güneşlik 161 gürlemek 162 gürültü 7 güven 131 güvenlik 106/131 güverte 9/161 güzel 54/111/131 güzelleşmek 111 güzellik 69/125/191 H haber 80 haberci 147 habire 134 hadis 97 hafız 158 hafiflemek 99 haftaya 54 hak 117 hakaret etmek 86 hakikaten 135 hakketmek 28 haklı olmak 23/84 haksızlık yapmak ... 28 H a k t a n aldığını, halka vermek 96 hak vermek 9 hal hatır sormak .... 72 halı işlemek 125 halı tezgahı 125 halk 11/124 hamile 152 hamile olmak 149 hammadde 36 hani 54 hapsolmak 156 hararetli hararetli tartışmak 115 hareket etmek .... 9/136 hareketli 156 harcamak 108 harf 70 hariç 155 harika 152 harp 108 hasbıhal 135 hasır 159 hasır sepet 63 hasret 162 hastalığa yakalanmak 83 hastalığın tedavisi ... 117 hastalık yaratmak ..109 hastane 108 hasta olmak 72/87 hâtıra 123 hayat 24 hayat süresi 82 hayretler içinde olmak 34 hayret verici 36 havagazı 36 hava kirlenmesi 36 hava zehirlenmesi ... 108 hayal etmek 160 hayal 99 hayal görmek 137 hayalî 143 hayal kırıklığına uğramak 118 hayatta hiç basan gösterememek ..... 118 haykırmak ...... 134/158 hayranlıkla 94 hayret 154 hayvan 82 havayı ciğerlerine doldurmak 115 hazır 110 hazırlanmak 48 Hz.lsa 124 hedef 152 helezon 158 helikopter 136 helva 135 hemen hemen 134 henüz yolun başında olmak 145 hep 54 hepten 54 her tarafı kilit kürek altına almak 135 her tarafı yoklamak 139 hesap yapmak 108 heyecan 118 heyecanlı 74 heykel ... 24 heyula 134 Hıristiyan 97 hırsızlık 135 hızla akmak 138 hızlı hızlı yüzmek .... 53 hızla büyümek 137 hiddetlenmek 135 hikaye yazmak 116 hilkat 160 hindi 162 Hindistan 107/128 hipermetrop 71 hipnoz 143 hissetmek 86 hissolunmak 87 hizmetçi 81/134 hormon 151 horoz 158 hoş 110/147 hoş görmek 97 hoşlanmak 9/110 humma 108 hummalı bakışlı 108 husus 117 hüküm sürmek .. 69/108 hülyalar 138 hümanist 97 hür 138 I ırk 117 ırkçılık 117 ısmarlama 145 ısrar etmek 7 ıssız 124 ıssız ada 7 ısı değeri 36 ısının sabit kalması . 126 ışık hızı 145 ışık saçmak 137 İ ibadet etmek içe dönmek içe dönük içeri içermek içice takılmak içi rahat olmak içmeyenler ;.... 124 145 146 54 143 144 115 150 idamlık 155 idam mahkumları ... 155 idare 81 idareci 114 iğne 130 iğneci 130 ihmal etmek 118 ihtimal 83 ihtiyacı karşılamak ... 36 ihtiyacı sağlamak ... 36 ihtiyacı olmak 108 ihtiyaç 36 ihtiyar 118 ihtiyarlamak 134 iki gün ayırmak 11 ikindi 159 ikişer kişilik 115 iki şey arasında köprü 143 iki şeyin birbirine kanşması 108 ilah olmak 160 ileri 54 ilerlemek 8/109 iletişim kurmak 109 ilginç 80 ilk 50 ilke 117/145 ilke koymak 117 ima etmek 82 imkanı olmak 128 imkan sağlamak 36 inat 130 inayet 162 inatçı 130 ince 110 incelemek 95/110 indirimli 60 İngiltere 107 inlemek 72 inmek 138 inmeli 158 inanç 128 insan 131 insanî emek 118 insanlan doğru yola getirmek 97 insanları etkilemek . 143 insanlann barış ve kardeşlik havası içinde olması 114 insanlar üzerinde araştırma yapmak 149 insanlığa hizmet etmek 149 insanlığın var olması 117 insanlığın yok olması 117 insanlık 108/131 insan sağlığı 151 insanlık tarihi boyunca 114 inşaat 108 inşa etmek 50 irade 152 isabet 145 iskele 47 iskemle 135/159 iskemleye çökmek ..135 İslamiyet 96 ispat etmek 117 İstakoz 156 istasyon 159 71 istatistikî 83 istatistiklere göre .... 114 istek 141 istekleri yerine getirmek 98/141 istemek 141 istifini bozmamak .. 84 iş 118 işitmek 123 işaret etmek 162 iştah 151 iştahının azalması ... 151 İtalya 106 itici güç 145 iyi 54 iyot 54 iyotlu 115 izah etmek 82 izdivaç 134 izin istemek 47/115 jandarma Japonya 136 107 kabile 156 kabir 69 kabul etmek 86 kaçak gaz 36 kaçmak 128 kadı 84 kadın 158 kafa dinlemek 7 kafir % kahvaltı hazırlamak 9 kahvaltı yapmak .... 11 kahve 159 kalabalığa karışmak 49 kalabalık 95 kalabalıktan kurtulmak 95 kalbin zorlanması ... 152 kaldırım 158 kale 10/154 kale burçları 155 kalem tutmak 51 kalite 36/60 kalkınma 106/108 kalorifer 36 kalorifer düğmesi ... 36 kalorifer gideri 36 kalp elektrosu 151 kalp krizi 152 kamera 9 kamburlaşmak 158 kamu 158 kamuoyu 36 kan 111 kan pompalamak ... 151 Kanada 107 kanamak 111 kanal 156 kangren 150/152 kanıtlamak 145 kanser 83 kapak 158 kapasite 108 kapsamına almak ... 108 kaptan 9/130 72 kâr 123 kâr etmek 60 kara 11/111 kara gözlü 162 karakol 136 karamsar görünmek 108 karanlık 8 karar almak 108 karar vermek 7/94 kararma 70 kararmak 111 karbondioksit 151 karboıımonoksit 151 kardeş 51/147 karım 51 karın doyurmak 125 karnı zil çalmak 11 karşılık vermek ... 72/84 karşılıklı oturmak .. 46 kasaba 126 kasket 126/156 katkı 144 katran 151 kavak 156 kavga 108/156 kavuk 68 kaya mezarları 27 kaybetmek 86 kayık 115 kayığa binmek 154 kayıp 106 kaymak 156 kaymakam 137 kazanç 108 kazma 51 kazmak 126 kedi 158 kehanet 143 kelime 33 kelle 158 kemik 24 kendi ırkım diğer milletlerden üstün tutmak 117 kenqj kendini aldatmak 149 kendinden geçmek ..161 kendini Alanya'da bulmak 154 kendini bir yerde sanmak 124 kendini bir yere teslim etmek 118 kendinr bulmak 138 kendini kobay olarak kullanmak 149 kendini rüyada sanmak 49 kendini toparlamak 136 kendini yatağa atmak 81 kendini yok etmek . 109 kent 10/11 kent kurmak 23 kereste 161 keşfetmek 86/126 keyifli olmak 48 Kd.Yzb. (Kıdemli yüzbaşı) 137 kıl 152 kılavuz 34 kılık 158 kımıldamak 135 kıpırtı 153 kırmızı 137 kısa 110 kısalmak 110 kısmen 54 kısıtlamak 36 kışın 52/54/71 kıvılcım 35 kıvrım 154/160 kıvrımlı 154 kıyıya çıkmak 22 kıyı kenti 24 kıyıya yanaşmak . 22/49 kıyıya yaklaşmak ... 22 kızgın 119 kızmak 9/72/119 kifayetsiz 33 kiler 134 kilim 60 kilise 24/124 kimlik 137 kimyacı 36 kimyasal element ... 50 kin 114/123/130 kinci 130 kiralamak 144 kirli 54 kişisel 108 kitap 131 kitaplık 131 kobay 149 koca 134 kocaya varmak 134 koku 145 koku duymak 156 kokunun çevreye yayılması 49 kokusuz 36 kol 135/150 kolayca 52 Kolombiya 128 kolye 63 konferans 144 konferans vermek .. 94 konmak 141 konsantre olmak .... 144 konsol 158 konuk ağırlamak .... 153 konulmuş ilkeye uymak 117 konuşma yapmak ... 115 konuşmak 7 konuşmaya dalmak 97 konut 36/108/141 konuyu başka tarafa sürüklemek 81 komşu 72/153/158 komutan 136 koparmak 69 korkmak 124 korku 70/144 korkudan tirtir titremek 137 korkunun hafiflemesi 70 korsan 161 koruyucu 152 kostüm 23 koşa koşa merdivenden inmek 53 koşmak 53 kök salmak 156 kömür 36/131 kömürcü 159 kömürlük 131 kömür madeni 156 köpek balığı 156 köprüye çıkmak 147 köpük 8 köşe 158 köşe bucak 118 köşe bucak karıştırmak 139 köşk 115 kötü 54/111 kötümsemek 111 kötürüm 118 köy 11 köylü 153 kukla 23/131 kuklacı 23 kulak zarı 162 kulaklık 131 kum 99 kumpas 146 kurban kesmek 35 kurt 123 kuruluş 144 kurum 36 kusursuz 29 kuşbakışı 95 kuşkucu 144 kutlu olmak 87 kutu 145 kuvvet santrali 50 kuytu 69 kuzey 50 kuzu dolması 162 küçük 111 küçümsemek 111 küfe 159 kül 105 kültür farkı 117 kükürtdioksit 36 küpe 63 küre 160 kür yapmak 154 kürsü edinmek 143 laboratuvar 109 lahit 11 lamba 158 lambayı yakmak .... 138 lanet 134 lenger 135 lens takmak 71 levha 135 leziz 160 lider 116 liman 156 limon 155 lise tahsili 108 lisan 156 lobi 115 lüzum kalmamak ... 36 M maaş ödemek 108 Macaristan 106 madalyonun öbür yüzü 151 maddî 106/143 maddî olanaklar .... 50 magnezyum 50 mağara 124/154 mağaza 60 mahalle 159 mahiyet 82 makarna 156 maket 50 makine kullanmak .. 126 maksud 105 mal mülk 135 mâl olmak 36 manav * 130 manevî 106 manevra 161 mangal 159 mani 161 manzara . 8/49/106/145 moral 158 masal 160 masraf 106 matra 123 mavi 137 Mavi Yolculuk 10 mayhoş 147 Mayıs 107 mayo giymek 47 Mecnun olmak 105 mekanizma 152 Meksika 128 mektubu postaneye vermek 39 mektup 111 mektuplaşmak 111 mektup okumak .... 68 melek 162 memnun etek 86 memnun kalmak .... 38 memnun olmak .. 72/87 merak 134 merak etmek 11/22 merakı yenememek . 99 merdivenleri bir hamlede inmek ... 135 mermer 125 mermer işleri 125 Meryem Ana 124 mesafe 36/137 mesajı almak 145 mesaj iletmek 145 mesaj seçmek 145 meşhur 125 metan gazı 35 metin hazırlamak ... 115 metre 50 meydana gelmek .... 82 meyve 131 meyve (mahsûl) almak 116 meyvelik 131 meyhane 156 meyhaneci 156 mezar 23 mezarlık 158 midesi zil çalmak ... 47 mihver 160 miktar 36 milattan önce 125 millet 98 milletten 98 milletvekili 116 milyon 23 mimar 50 minare 95 minareye çıkmak .... 95 minder 158 misafir 115 mitoloji 35 miyop 71 mıknatıs 156 mısır 156 mısra 33/97 mışıl mışıl uyumak . 53 mor 111 morarmak 111 motel 28 motorcu 48 motor gürültüsü 9 motor kiralamak .... 47 muayene etmek 70 mucize 126 mufassal 135 muharebe 162 muhteşem .... 46/49/115 mukaddes 95 mukavele imzalamak 36 murabbaı 156 murat 98 muratları yerine getirmek 98 musiki 160 musluk 36 mutfak 9/126 mutlak 126 muz 155 mübarek 69 mücadele etmek 109 müezzin 158 mühendis 50 mühürlü 146 müjdelemek 34 mükafat 97 mükemmel 128 Müslüman 131 Müslümanlık .... 97/131 müsterih 156 müsterih olmak 69 müthiş 137 müze 95 müziği dansı ve düşünceyi birleştirmek 97 müziği dinlemek .... 97 N nakış 62/95 nakletmek 145 namusluk 134 namusluluk olmak ..134 Napoli 156 nasihat 99 nasıl 54 nasır 51 ne 54 nefer 135 nefes almak 154 nefesi durmak 135 nefret 114 net harcama 107 ne yapacağını şaşırmak 135 nice 54 niçin 54 nikotin almak 149 nimet 69 nispetsizlik 106 not vermek 28 not almak 146 nöbet beklemek nurdan ışıklar halinde göğe yükselmek nüfus nüfus artışı nükleer nükleer savaş 161 128 50 108 117 109 O Ocak 106 ocak ateşi 123 ocak, fırın ve otomatların yeniden ayarlanması 36 od 105 oda ayırmak 115 odaya yeni bir şekil vermek 46 odaya yerleşmek .... 46 odun 158/130 oduncu 130 odunculuk 130 oksijen almak 150 oksijen seviyesi 152 okuması yazması olmamak 68 okur yazar geçinmek 68 okuyup durmak 100 olağanüstü 143 olanaksız 144 olay 136 olayların gerisinde yer almak 143 olayların içinde yer almak 137 olayları kaydetmek . 144 olduğu yerde kalmak 123 olmak 87 olta 9 on dakikalık süre tanımak 117 organ 117 organın zayıflaması 152 orman 34 ormanda yürümek .. 34 ortalama 154 ortalığa düşmek 69 ortalığın ağarması .. 48 ortalama 114 ortam 145 ortaya çıkmak 143 ortaya tez atmak .... 82 Osmanlı İmparatorluğu .... 106 otel 115 otelde yer bulmak .. 94 ova 156 oyalanmak 49/95 oyma 95 oymak 23 oyma tekniği 126 oyun kaybetmek .... 159 Ö ölçüp biçmek 146 öldürmeye yönlendirilmek .... 109 ölüleri gömmek 23 ölümcül 109 ödev yapmak 74 ödevini tamamlamak 74 öfke 110 öfkelenmek 110 öğle 158 öğmek 141 öğrenci okutmak .... 108 öğrencileri saymak . 154 öğretim 117 öğretim üyesi 114 öğretim yapmak 117 öğüt 141 öğüt vermek 141 öksürmek 152 öksürük 152 öküz 99 ömür geçirmek 156/160 ön 54 önce 54 önem 111 önemsemek 111 önem vermek 108 öne sürmek 144 önü alınmaz bir düzeye ulaşmak 108 örnek 106 örnek vermek 81 örtmek 119 örtü 119 öykü 128 öykü anlatmak 128 öyle 54 özellikle 144 pahalı 47/60 pamuk 134 paniğe kapılmak .... 144 pano 145 pansiyon ?§ papafingo 161 para ayırmak 106 para harcamak 106 parapsikoloji 143 parası meydanda durmak 134 parazit 145 parçalamak 35 parlamak 154 parmak 51/150 paşa 135 pazar ilavesi 149 pazarlık 60 pençe 51 pergel 146 peri 124 peribacaları 124 perişan eylemek 81 perişan olmak 9 pervasız 160 petrol 36 petrolcü 137 peygamber 162 pılıpırtı 162 pırıltı 161 pilot 130 pirinç 116 pirinç ekmek 116 pis 134 piskopos olmak 23 politik 144 73 portakal profesör profesyonel proje prova psikolog putperest 155 70 144 50 161 117 96 rahat 135 rahat bırakmak 24 rahatça 52 rahat görmek 70 rahat hareket etmek 71 rahat olmak 145 rahatsızlık 135 rahatsız olmak 117 rakam 106 rampa 137 ranza 12 rasgele 145 rasyonel 143 reçel kavanozu 135 reddolunmak 87 rehber 128 rekabet 36/109 rengârenk 154 renk cümbüşü 115 renk renk 95 reklam 36 resim yapmak resmen kabul edilmek 143 rezalet 135 rezerv 36 Romalılar 126 Romanya 106 roman yazmak 116 romatizma 134 rubidyum 50 ruh 135/160 ruhçular 144 ruhen sağlıklı olmak 117 Rumca 98 Rusya 106 rüya 8/160 rüzgar ... 8/138/147/160 rüzgarın esmesi 69 saadet saate bakmak saatin durması sabah sabaha sabaha kadar eğlenmek sabah akşam rakı içmek sabah karanlığı ateş yakmak sabahlık sabır Sabii sabretmek sabrı tükenmek saç saçları taramak 74 161 154 123 131 54 25 53 51 131 145 97 86 159 8 141 sadık 135 sağ 54 sağa sola koşmak ... 53 sağır 72 sağlam kalmak 10 sağlıklı 144 sağnak 156 sahan külbastısı 135 sahil 9/160 sahip 126 sahip olmak 36 sahneye çıkmak 23 sakin 156 sakinleştirici 151 saklanmak 126 saklı bulunmak 144 saklı durmak 145 salça 159 salata 159 saldın 117 saldırıya uğramak ..117 salıncak 158 salon 96 saltanat 160 sanatçı 28 sandal 156 sandık 23 sanduka 94 saniye 160 sanmak 8/72 sararıp solmak 135 sararmak 111 sarhoş 147 sarhoşluk 160 sarı 111 s* r kıt 154 k- tk 95 ıü< 60/141 atın a) lak 108 satır 36 satmak 141 savaş 24 savaş tehlikesi 106 savaş ve kavga güdüsü 117 &t'aş yapmak ... 81/114 jvaşa katılmak 117 savaşmak 162 savunma 106 sayı 119 sayım 83/119 saymak 119 seccade 138 seçkin 119 seçmek 119/160 sefalet 108 sehpa. 46 sel basması 25 semazen % sembolize etmek .... 24 seminer 114 seminer düzenlemek 114 seminere gelenler .... 115 sempati 118 sergi açmak 94 servis arabası 46 servis yapmak 9 ses 33/110/158 ses çıkarmamak 153 ses kısıklığı 152 ses telleri 152 sesi çıkmamak 72 seslenmek 110 sesli 145 sessiz 124 sessiz sessiz ağlamak 53 sessizce 52 sevgi güdüsü 117 sevişmek 156 seyahet etmek 98 seyretmek 74/95 seyretmeyi yasaklamak 74 sezdirmek 139 sıcağın bastırması ... 34 sığ 50 sığınak 128 sıkıntısı olmamak ... 135 sınav kazanmak 28 sınavı başarıyla vermek 70 sınıflama 143 sır 11 sırma saçlı 162 sızı 135 sigara dumanı 152 sigara içmek 148 sigara yakmak 149 sigara zehri almak ..148 sigaradan vazgeçmek 152 sigarayı bırakmak ..149 sihirli 128 silah 107/123 silah altına almak ..108 silah endüstrisi 108 silahlanma yarışı .... 106 silahlanmak 106 silahsızlanma 108 sini 61 sinirli 156 sinyal vermek 137 sisli 138 siyasi rejim farkı .... 117 sofra 69s soğuktan sıcağa girmek 71 sohbet 105 sohbet etmek 9 sohbete koyulmak .. 46 sol 54 solunum sistemi 151 som gümüş 160 son had 160 son nefesini vermek 162 sonra 54 sonsuza kadar 109 sonuç 145 sonuç almak 144 sonunda 98 sormak 119/141 soru 119 soru sormak 70 sorun 108 sosyal 144 soyut 143 söğüt 156 sökmek 141 sökük 141 sönmek 34 sönmeyen ateş 34 söz dinlemek 71 söz etmek 86 söz vermek 38 sözü uzatmak 23 sözü uzatmamak .... 23 sözünde durmak .... 38 stronyum 50 su 110/111 mal 135 sualtı araştırması.... 10 suç işlemek 155 sufi 105 sulamak 110 sultan 99 sunaktaşı 35 suni gübre 50 susamak 111 suskunluğa bürünmek ... 137 susmak 74 susuzluk 123 suya ayna gibi yansımak 49 suya dalmak 8 süngerci 161 süpersonik uçak 108 süre ayırmak 154 sürünmek 125 süt 130 sütçü 130 süzmek 145 süzülmek 115 Ş şafak 160 şair 23/% şakacı 149 saka yapmak ...... 23/71 şamhırkası 159 şans 83 şansı olmak 83 şapırtı 135 şapka 123 şarap 105/162 şarap içmek 105 şarkı 33 şarkı söylemek 15 şart 97 şaşakalmak 98 şaşkınlık 154 şehirde dolaşmak ... 115 şehir planlarını hazırlamak 50 şehir turu 115 şehir turu yapmak ..115 şehit 162 şehit olmak 162 şeker 135 şekerleme yapmak ..162 şemsiye 158 şenlik 69 şenlik düzenlemek .. 28 şeytan 124/162 şifa bulmak 106 şiir % şikayet 86 şikayet etmek 84 şilep 156 şimdi 54 şimşek 138 şiş karınlı 108 şoför 130 şöyle 54 şükretmek 86 şüphe 86 tabiat tabii gaz 126/160 36 tablo 146 tahmin 10 tahta uğmak 51 takdir etmek 117 takip etmek 8 takunya 159 talep 143 talih 118/162 talihsiz 118 tamamiyle 36 tam teçhizatlı 108 tam tersini yapmak 74 tam teşekküllü tam yol 9 tam zamanında gelmek 46 tanrılara kurban kesmek 34 taraflar 107 tarak 141 taramak 141 tarihe dalmak 25 tarihe göz atmak .... 81 tarihî eser 7 tarihî harabe 35 tarihi ve bilimi altüst etmek 128 tarla , 116 tarla sürmek 137 tartışma 35/81 tartışma açmak 81 tartışmak 7 tarz yaratmak 146 tas 153 tasnif edilmek 143 taş 131 taşıma araçları 50 taşımak 141 taşıt 141 taşlık 131 tat 145 tatbik etmek 108 tatil programı yapmak 47 tatil yapmak 7 tatmak 69 tatmin edilmek 118 tavan 95 tavla oynamak 159 tavşan 153 tavuk 126/158 tavuk kızartması .... 162 tayfa 161 tecelli 105 tecrübeli 72 teftiş etmek 134 tekinsizlik 143 teklif yapmak 36 tekne 8 teknik imkânlar 50 teknik üniversite .... 108 teknoloji 109 teknolojik ilerleme . 109 televizyonu açmak .. 71 televizyonu kapatmak 71/74 televizyonun içine girmek 74 telepati 144 tellenmek 162 telsiz 136 temasa geçmek 36 tembelleşmek 151 temiz 54/110 temizlemek 110 temizlik 81/134 Temmuz 106 tencere 135 teneke 158 tenhalık 160 tentürdiyot 134 tepe 138 teras 158 tercih etmek 26/115/151 terim 143 terk etmek 24 terlik giymek 135 tertiplemek 50 terzi 130/131 terzilik 131 tesadüf 145 tespit edilmek 74 tesis 50 tesis bedeli 36 teşhis etmek 117 tez 128 tırmanmak 154 tırmanış 34 tırnak 51 Tibet 138 ticarî 144 tip 11 tohum ekmek 116 tombul 135 top 162 toplantı salonu 126 toprağı kazmak 51 toprağı sürmek 69 tozlanmak 71 tövbe bozmak 96 trafik arabaları 137 traktör 108 tramvay 147/158 tren 123/158 tuba ağacı 161 tutku 119 tutkun 119 tutmak 119/141 tutucu 141 tuz 131 tuzluk 131 tüberküloz 83 tüketim 36 tünel 125 tünelden sürünerek geçmek 125 tür Ill türemek 111 Türkçe 68 türkü 138/161 tütmek 141 tütün 162 tüy 156 u ucuz 36/131 ucuzluk 131 uçak 136/141 uçandaire 137 uçmak 141 uçsuz bucaksız .... 8/155 uçurum 155/160 ufacık 60/95 ufuk 160 ufuk çizgisi 155 uğrak 156 uğursuzluk 159 umur 51/111 umursamak 111 unutkanlık 152 unutkan olmak 150 unutmak 138 usulca 52 uşak 134 uygarlık 109 uygun 125/137 uygun bir fiyata satmak 38 uyku 130/160 uykucu 130 uykulu 9 uyku saati gelmek .. 74 uyumak 8 uyuya kalmak 154 uzağı görmek 71 uzağı iyi görememek 71 uzak 54 Uzak Doğu 138 uzaklara açılmak .... 38 uzaklaşmak 136 uzaklık 131 uzaylı 128 uzman 151 uzmanlık alanı 144 uzunluk 50 uzun ömürlü olmak 82 uzun uzadıya bir şeyden söz etmek 46 uzun vadeli 109 ü üfürmek 138 ürkek 141 ürkmek 141 ürkütücü 125 ürün 144 ülke 82 ülser 83/152 ümit 96 ümitsizlik 96 üniversite açmak .... 108 üniversite öğrencisi .114 ünlü 28/95 üst 54 üşümek 123 üye devletler 108 üzgün 119 üzmek 119/141 üzücü 141 üzüm 98 vadi 124 vagon 158 vahşet 138 vakıa 135 vakit 69/158 vaktin nasıl geçtiğini anlamamak 115 vali 137 vantuz 134 vapur 156 vardiya 161 varlık . 105/109/151/160 varlıkları görmek ... 138 varsaymak 144 var olmak 143 vasıta 97 vazo 61 vesaire 63 vezir 99 Vezüv 156 vinç 126 vurulmak 123 vücut 117/135 vücudu gelişmek .... 74 yabancı 51 yağlıboya tablo 115 yağmur 131 yağmurluk 131 Yahudi 96 yakamoz 49 yakın 54/156 yakın geçmiş 106 yakını görmek 71 yakını iyi görememek 71 yakıt 36/141 yakıt ihtiyacı ......... 36 yaklaşık 144 yaklaşım 146/144 yaklaşmak 33 yakmak 141 yakut 162 yalan 130 yalancı 130 yalan söylemek 162 yaldız 158 yah 115 yalınayak, başıkabak dolaşıp durmak .. 99 yalnız kalmak 118 yanak 150 yanardağ 34 yangın 141 yanık 141 yanılmak 125 yankı 48 yankılanmak 48 yanlış anlamak 97 yanlışlıkla 24 yanmak 36/141 yansıtmak 145 yan yatırmak 158 yapayalnız 135 yapışmak 151 yapmak 118 yaprak 156 yara 161 yaradılış 146 yarar 109 yararlı işler yapmak 97 yaratan 97 yaratılmış 97 yardım 106/130 yardıma 130 yardımcı olmak 9 yarın 54 yarış 106 yarış etmek 36 yasa 145 yasal 143 yaş 111/162 yaşlı görünmek 71 yaşam 109 75 yaşamak 111/160 yaşamaktan usanmak 118 yaşarmak 111 yaşam süresi 82 yaşlanmak 25 yat 7 yata binmek 7 yatağa uzanmak 71 yatak 46/141 yatıştırıcı 151 yat ile gezinti yapmak 115 yatmak 141 yavaşça 52 yaya gitmek 38 yaya yürümek 99 yayılmak 36 yayımlamak 145 yazı 70 yazın 52/54/71 yazı yazmak 51 yelken 156 yelken açmak 160 yelkenli 156/160 yemek 81 yemiş 69 yemyeşil 49 yeni 108 yeni başlamak 74 yenilmek 128/159 yeni yıla girmek 137 yer 36/111 yeraltı şehirleri 125 yer ayırtmak .. 28/46/94 yerden alınmak 36 yere inmek 137 yerin altına yerleşmek 128 yerin altını kazmak 128 yerinmek 105 yerleşmek 49/111 yerleşme merkezi — 125 yerleştirmek 50 yer yurt 99 yeryüzü 114 yeşil 137 yetenekleri kabul edilmek 143 yığın 134 yıkanmak 156 yılbaşı 25 yılbaşını kutlamak .. 25 yıldız 96/123/156 yılmak 160 yıpranmak 80 yitmek 141 yiyip içip yatmak ... 153 yoğun 24 yoğurt 130 yoğurtçu 130 yok etmek 108 yokluk 105 yok olmak 109 yol 110/160 yola düzülmek 159 yola koyulmak ... 48/94 yol almak 9 yolcu etmek 86 yolcu gemisi 115 yollamak 110 yolsuzluk 135 yol yürümek 34 yorganı başına çekmek 139 yorgun 54/119 yorgun olmak 95 yormak 119 yorulmak 34 yorulmaksızın 53 yosun 147 yönlendirmek 144 yöntem 144 Yugoslavya 107 yukarı 54/96 yumruk 51 yumruk yumruğa dövüşmek 98 yumuşak 126/135 yumuşak davranmak 74 yunus balığı 8 yük 99 yük gemisi 115 yüklemek 99 yüksek ökçe 135 yüksek tansiyon 151 yük treni 158 yükü içeri taşımak ..139 yünden 135 yüreği çarpmak 135 yüreği rahat etmek .135 yürüyüş 38 yürüyüşü sevmek ... 38 yüze yüze gitmek ... 53 yüzmek 53 yüzsüz 135 zaman 118 zannetmek 86 zannolunmak 87 zapt etmek 24 zarar etmek 61 zararlı maddeler 152 zarar vermek 99 zarf 146 zarfı açmak 146 zarı kırmak 159 zatürre 83 zavallı 134 zayıflamak 135 zehir 72 zehirlemek 74/109 zehirsiz 36 zeka geriliğine sebep olmak 74 zengin 134 zerre 96 zevk 160 zevkli 22 zeytin 131 zeytinlik 131 zırhlı 162 zihin 116/134 zihinde fikir oluşması 116 zihinsel 145 ziya 160 ziyaret etmeyi istemek 94 ziyaret etmek 94 zor nefes almak 152 zulüm 116 im Türkçe Öğreniyoruz I, II, III, IV, V, VI Türkisch Aktiv T ü r k ç e Öğreniyoruz allı ciltten oluş maktadır. Türkçe Öğreniyoruz'a ait anahtar kitaplar, kasetler, slaytlar, dilbilgisi ve alış tırmaları anlatan video filmleri vardır. • Türkçe Öğreniyoruz I Türkçe öğreniyoruz İde daha çok günlük konuşmalara yer verilmiştir. Bu kitabı bitiren günlük konuşmaları ra hatlıkla yapabilir. • Türkçe Öğreniyoruz II Günlük konuşmaların yanısıra bazı basit metinler bu ki tapta yeralmıştır. Türkçe dilbilgısimn en önemli konuları bu kitapla çözümlenmiştir. Bu kitabı bitiren, Türklerle sohbet edebilir. Gazete haberlerini büyük ölçüde an layabilir. • • • • ISBN 975 Türkçe Öğreniyoruz III Bu ciltte gazete ve kitaplardan alınan örnek metinler var dır. Dılbılgısının incelikleri bu kitapta işlenmiş, Türk kül türünün ve Türkiye'nin tanıtımına yer verilmiştir. Türkçe Öğreniyoruz IV Turk kültürünün tanıtımına ağırlık verilmiştir. Bu kitabı bitiren üniversite öğrenimini sürdürebilecek düzeyde Türkçe Öğrenir Türkçe Öğreniyoruz V Sosyal Bilimler konularını içermektedir. Türkçe Öğreniyoruz VI Fen Bilimleri konularını içermektedir