TÜRKÇE ÖĞRENİYORUZ 3

Transkript

TÜRKÇE ÖĞRENİYORUZ 3
TÜRKÇE ÖĞRENİYORUZ 3
Türkçe - İngilizce
Anahtar Kitap
Türkçe Öğreniyoruz HI
Türkçe - İngilizce
Anahtar Kitap
Nur Yamaç - Isabella Akıncı
engin yayınevi
TATİL PROGRAMI
HOLIDAY PROGRAMME
tatil yapmak
aynı şekilde
konuşmak
karar vermek
ısrar etmek
hem... hem de
tarihî eser
birkaç
bir yerde kalmak
yakın yerler
gezmek
uzun uzadıya
tartışmak
turizm acentesi
bir şey sormak
dikkatle dinlemek
gülerek
tavsiye etmek
yat
yata binmek
sahil boyunca
antik kent
bir şeye rastlamak
ıssız ada
gürültü
kafa dinlemek
anlaşmak
to have a holiday, to go on holiday
in the same way
to talk
to decide
to insist on
both... and... (...and..., too)
historical works
a few, a couple
to stay somewhere
nearby places
to go about, to travel, to cruise (on a ship)
extensively
to discuss
travel agency
to ask a question
to listen carefully
smilingly, with a smiling face
to advise
yacht
to board a yacht
along the coast
antique city
to come across something
desert island
noise
to rest in a quiet place
to come to an agreement
MAVİ YOLCULUK
güneşin doğması
teknek
uyumak
güneş
altın bir küre gibi
gece
karanlık
bir şeyi yok etmek
köpük
ilerlemek
rüzgar
saç
bir şeyi okşamak
balık
güneşin ilk ışıkları
bir şeyle yarış yapmak
teknenin sağ yanında
yunus balığı
gözlerine inanamak
bir şeyin peşine takılmak
suya dalmak
takip etmek
manzara
büyülenmek
rüya
sanmak
uçsuz bucaksız
Çay hazır mı?
kızmak
uykulu
gözleri oğuşturmak
kahvaltı hazırlamak
balık yakalamak
olta
güneşin yükselmesi
THE BLUE CRUISE
sunrise
boat
to sleep
the sun
like a golden sphere
night
darkness
to make something disappear
foam
to move, to go forward
the wind
hair
to caress (or stroke) something
fish
the first rays of the sun
to race against something
on the right side of the boat
dolphin, porpoise
not to be able to believe one's eyes
to follow up something
to dive into the water
to follow, chase
scenery, view
to be entranced with
dream
to think, to suppose
endless, vast, large
Is the tea ready?
to get angry with someone
sleepy
to rub one's eyes
to prepare breakfast
to catch fish
fishing tackle
the ascension of the sun, sunrise
10
11
açık deniz
yol almak
kaptan
motor gürültüsü
tam yol
hoşlanmak
kıyıya paralel
yavaş yavaş
hareket etmek
Deniz de insanlara benzer.
genellikle
denizin durgun olması
dalga
perişan olmak
bir yere varmak
hak vermek
yardımcı olmak
çay hazırlamak
aşağı
kamara
mutfak
güverte
servis yapmak
bu sırada
sahil
demir atmak
sohbet etmek
the open sea
to move forward
captain
the noise of the engine
at full speed
to be fond of
parallel with the shore
slowly
to move, to set off
The sea is like a human being, too.
usually
the sea's being calm
a wave
to become miserable
to reach somewhere
to admit the right (justice) of
to be helpful
to make tea
downstairs
cabin
kitchen
deck
to serve (a meal)
meanwhile
shore
to cast anchor
to have a chat
KEKOVA
araştırma yapmak
daima
sualtı araştırması
özellik
dünyanın cenneti
Mavi Yolculuk
en güzel
durak noktası
enteresan
teknenin altında
kent
batık
duvar
bir kısmı denizin dışında
bir kısmı denizin içinde
bilim adamı
tahmin
eskiden
deprem
kale
sağlam kalmak
antik tiyatro
fotoğraf makinesi
inanılması güç
Ne zaman?
hiç kimse
bir zamanlar
kara
tip
lahit
kent
köy
halk
sır
merak etmek
bir a önce
kahvaltı yapmak
to do research
always
underwater research
characteristic, feature
the paradise of the world
The Blue Cruise
the most beautiful
a place to stay
interesting
below the bottom
city
sunken
wall
a section showing above the sea
a section is under the sea
scientist
guess
in the past
earthquake, earth tremor
castle
to remain undamaged
the Amphitheatre
camera
difficult to believe
When?
nobody
once upon a time
land
type, kind
sarcophagus
city
village
people
secret, mystery
to be curious (about)
immediately, as soon as possible
to have breakfast
12
13
14
15
aklı fikri bir şeyde olmak
bir şeyler atıştırmak
çok az yemek
karnı zil çalmak
henüz
Kekova'da ne kadar kalacağız?
en az
iki gün ayırmak
ziyaret etmek
all his thoughts are fixed on something
to eat up quickly
to eat very little
to be very hungry
yet
How long are we going to stay in Kekova?
at least
to spare two days for
to visit
DİLBİLGİSİ
Bileşik Eylem Zamanları
Şimdiki zamanın hikâyesi
geliyordum
geliyordun
geliyordu
geliyorduk
geliyordunuz
geliyorlardı
Kaptan açık denizde oldukça hızlı
yüzüyordu.
GRAMMAR
Compound tenses
Past Continuous (narrative)
I was coming
You were coming
He (She) was coming
We were coming
You were coming
They were coming
Geniş zamanın hikâyesi
gelirdim
gelirdin
gelirdi
gelirdik
gelirdiniz
gelirlerdi
Vakit olsa, sana mutlaka gelirdim
Simple Past (Narrative)
I used to (would) come
You used to (would) come
He/She used to (would) come
We used to (would) come
You used to (would) come
They used to (would) come
If I had the time, I would definitely come to (see) you.
Gelecek zamanın hikâyesi
gelecektim
gelecektin
gelecekti
gelecektik
gelecektiniz
geleceklerdi
Antalya'ya gidecektim, işim vardı
gidemedim.
Future in the Past (narrative)
I was going to come
You were going to come
He/She was going to/ come
We were going to come
You were going to come
They were going to come
Belirsiz geçmiş zamanın hikâyesi
gelmiştim
gelmiştin
gelmişti
gelmiştik
gelmiştiniz
gelmişlerdi
Vakit öğle olmuştu, Tekin Bey hâlâ
uyuyordu..
Past Perfect (narrative)
I had come
You had come
He had come
We had come
You had come
They had come
Belirli geçmiş zamanın hikâyesi
geldiydim
geldiydin
geldiydi
geldiydik
geldiydiniz
geldilerdi
Dün sana geldiydim, sen evde yoktun.
Colloquial Past (narrative)
I had come (came)
You had come (came)
He/She had come (came)
We had come (came)
You had come (came)
They had come (came)
Yesterday I came to (visit) you but you were not at
home.
Dilek-şart kipinin hikâyesi
gelseydim
Past Conditional (narrative)
If I had come
The captain was swimming quite fast in the open sea.
I was going to go to Antalya but I had other business to
do so I couldn't go.
Although it had reached noon, (Mr.) Tekin was still
sleeping.
gelseydin
gelseydi
gelseydik
gelseydiniz
Celseydiler
izmir'e gelseydim, sana mutlaka
uğrardım.
If
If
If
If
If
you had come
he/she had come
we had come
you had come
they had come
Keşke tekne biraz yavaş gitseydi
If I had come to Izmir, I would definitely have called on
you.
If only the boat would go a little slower.
İstek kipinin hikâyesi
geleydim
geleydin
gele
geleydik
geleydiniz
geleydiler
Şu mektubu postaya ataydın.
Subjunctive-past (If only)
If only I had come
If only you had come
If only he/she had come
If only we had come
If only you had come
If only they had come
If only you had posted this letter.
Gereklilik kipinin hikâyesi
gelmeliydim
gelmeliydin
gelmeliydi
gelmeliydik
gelmeliydiniz
gelmelilerdi
Bugün çok balık tutmalıydım
Necessity -in the Past
I should have come
You should have come
He/She should have come
We should have come
You should have come
They should have come
I should have caught a lot of fish today.
NOEL BAHA'NIN KENTİNE
22
HAREKET
Kekova ile Myra arası ne kadar
sürüyormuş?
normal hızla
onun yaşadığı yerler
birine göre
kıyıya yaklaşmak
kıyı çok sığ
kıyıya yanaşmak
bota binmek
kıyıya çıkmak
bir hayli zaman almak
batmak
botu batırmak
Aman Allah esirgesin
denizin durgun olması
inşallah
bir şeyi kutlamak
nasıl olur da
merak etmek
botla gitmekten korkmak
çayın denize karışması
zevkli
denizin üstü soğuk, altı ılıkmış
balık tutmak
Gitmişken onu da görelim.
Çok iyi olur.
bütün antik dünyada bir tane
olduğunu söylüyorlar.
23
VISITING THE CITY OF FATHER CHRISTMAS
How long does it take to get from Kekova ;o Myra?
(at) normal speed
the places he lived in
according to one person
to get nearer the shore
the water near the shore is very shallow
to come alongside the shore
to board a boat
to step on the shore
to take a very long time
to sink
to sink the boat
Oh! May God grant safety.
the sea's being calm
If God wills! (I hope)
to celebrate something
How is it that!
to be curious (inquisitive)
to be afraid to go by boat
where the stream meets the sea
enjoyable
the surface of the sea was cold, but underneath was
warm
to catch fish
While we are there, let's (go and) see it.
That's a good idea.
They say this is unique in the world of antiquities
ANTİK TİYATRODA
IN THE AMPHITHEATRE
Ne iyi ettik de geldik,
doğa güzellikleri
bir şeyle kaynaşmış
It is good that we came. (I'm glad we came.)
the beauties of nature
they harmonise (blend) with something
24
Bence Myra çok önemli bir yer
Myra hakkında bilgin var mı?
Myra üzerine bir şeyler okudum.
eskiden
ölüleri gömmek
kayaların içine
oymak
mezar
tiyatronun üzerinde
kayaların içine oyulmuş
Likyahlara ait
şaka yapmak
kent kurmak
o zamanlar
çok önemli kentmiş
gemi seferi
yüzyıl
piskopos olmak
tiyatro sahnesi
bir şeye benzemek
milyon
çekip gitmek
değişmek
kostüm
Hayyam'ın şu dörtlüğünü çok
severim,
gerçekten
kukla
kuklacı
felek
sahneye çıkmak
birer ikişer
sandık
şair
filozof
hem., hem
felsefe
haklı olmak
sözü uzatmamak
sıcağın bastırması
geç kalmak
I think Myra is a very important place.
Do you know anything about Myra?
I have read about Myra.
in the past
to bury the dead
within rocks
to gouge out (hollow out)
a grave
on (on top of) the theatre
the inside of the rocks was hollowed out
belonging to the Lycians
to joke (make fun of)
to found a city
in those days
it was a very important city
cruise, trip by ship
a century
to be a priest
stage of a theare
to look like something
a million
to leave
to change
costume
NOEL BABA KİLİSESİNDE
Noel Baha'nın yanındaki bu
çocuk kim?
Noel Baha'nın oğlu var mı?
denizci
bir şeyi çok sevmek
birisim korumak
heykel
sembolize etmek
Şurada bir levha var.
hayat
bir şeyden söz etmek
Birlikte bir okuyalım mı?
fikir vermek
bölge
kıyı kenti
doğmak
efsaneleşmiş
aziz
kemik
bir şey kaçırmak
rahat bırakmak
yanlışlıkla
IN THE CHURCH OF FATHER CHRISTMAS
I like these four lines of (Ömer) Khayyam.
really
puppet
puppeteer
Omnipotent Being
to go on stage
singly, in twos
trunk
poet
philosopher
both... and... (...and..., too)
philosophy
to be right
not to go on and on about
the settling of heat over
to be late
Who is that child beside Father Christmas?
Does Father Christmas have a son?
sailor
to be very keen on, to like something very much
to protect someone
statue
to symbolize
Here is a noticeboard.
life
to mention something
Shall we read (it) together?
to give an idea about
region
city on the coast
to be born
became a legend
saint
bone
to steal something
to let alone
erroneously
başka biri
kilise
birçok
savaş
Kimlerle?
VII. yüzyılın ortasından
IX. yüzyıla kadar
25
Araplar
yoğun
akın yapmak
terk etmek
zapt etmek
deniz saldırısı
bir şeyin yıkılması
sık sık
çayın taşması
sel basması
felaket
felakete dayanamamak
bir yerden ayrılmak
Çok yazık
tarihe dalmak
Tarih geçmişi yansıtan bir aynadır.
Geçmişe bakarak geleceği daha iyi
görürsün.
yılbaşı
yılbaşını kutlamak
sabaha kadar eğlenmek
yaşlanmak
another person
church
very many
war
With whom?
From the middle of the VII th Century to the IX th
Century.
Arabs
dense
to over-run
to leave
to conquer
sea attack
the collapse of something
frequently
overflow of the stream
flood
disaster
not to be able to withstand a disaster
to desert a place (area)
It's a great pity!
to delve into history
History is the mirror of the past.
You can get a better view of the future by looking
back at the past.
New Year
to celebrate New Year
to enjoy oneself till the early hours of morning
to get old
DİLBİLGİSİ
Bileşik Eylem Zamanları
Şimdiki zamanın rivayeti
geliyormuşum
geliyormuşsun
geliyormuş
geliyormuşuz
geliyormuşsunuz
geliyorlarmış
Ayşe Hanım Ankara'ya ne ile
geliyor?
Uçak ile geliyormuş,
tercih etmek
How is Ms. Ayşe Coming to Ankara?
It is said that she is coming by plane,
to prefer
27
Geniş zamanın rivayeti
gelirmişim
gelirmişsin
gelirmiş
gelirmişsiniz
anlatmak
sahil
her sabah
yaşlı bir adam
saatlerce
deniz kenarında oturmak
kaya mezarları
bir şey incelemek
akşam üzeri
arkeolog
Dubitative Present Simple (hearsay)
It is said that I would (used to) come.
It is said that you would (used to) come.
It is said that he/she would (used to) come.
It is said that you would (used to) come.
to explain
beach, shore
every morning
an old man
for hours
to sit by the seaside
sarcophagus
to look at something carefully
towards evening
archaeologist
28
Gelecek zamanın rivayeti
gelecekmişim
gelecekmişsin
Future Dubitative (hearsay)
It's understood I will come
It's understood you will come
26
GRAMMAR
Compound Tenses
Dubitative Present Continuous (hearsay)
It is said that I am coming.
It is said that you are coming.
It is said that he/she is coming.
It is said that we are coming.
It is said that you are coming.
It is said that they are coming.
gelecekmiş
festival
ünlü
sanatçı
şenlik düzenlemek
Festival ne kadar devam edecekmiş?
bir hafta sürecekmiş.
motel
pansiyon
yer ayırtmak
:
:
:
:
:
:
:
:
:
:
Belirsiz geçmiş zamanın rivayeti
: Dubitative Past Perfect (uncommon use,
sarcasm)
: It is said that I had come.
: It is said that you had come.
It is said that she/he had come.
: to pass an exam
: to do injustice to
: to give marks to
: to study
: to deserve
gelmişmişim
gelmişmişsin
gelmişmiş
sınav kazanmak
haksızlık yapmak
not vermek
ders çalışmak
hakketmek
29
33
3
34
It's understood he/she will come
festival
famous
artist
to arrange an entertainment, a festival
How long is the Festival going on?
It is said that it will go on for one week.
motel
guest house
to book a place
ATASÖZLERİ
deli
dost
akıllı
düşman
kusursuz
bir şeyden üstün olmak
Balık baştan kokar.
bağ
bir şey bağışlamak
bir salkım üzüm
:
:
:
:
:
:
:
:
:
:
:
PROVERBS
mad (crazy)
friend
clever
enemy
perfect
to be superior to
Corruption begins from the top.
vineyard
to give
a bunch of grapes
ANLATAMIYORUM
ağlamak
ses
duymak
mısra
bir şeye dokunmak
gözyaşı
şarkı
kelime
kifayetsiz
derde düşmek
mümkün
epeyce
yaklaşmak
:
:
:
:
:
:
:
:
:
:
:
:
:
:
I CAN'T EXPLAIN
to cry
sound
to hear
line (in a poem)
to touch something
a tear (in the eye)
a song
a word
inadequate
to feel worried
possible
quite a lot
to near, to approach
:
:
:
:
:
:
:
:
:
:
:
:
:
:
EVERLASTING FIRE
high noon
heat oppression
guide
for the last three hours
forest (wood)
to walk in a wood
The mountain was very high.
climb
mountain peak
for thousands of years
everlasting fire
to extinguish
many
legend
SÖNMEYEN ATEŞ
öğle sıcağı
sıcağın bastırması
kılavuz
üç saatten beri
orman
ormanda yürümek
Dağ oldukça dikti
tırmanış
dağın tepesi
yüzyıllardan beri
sönmeyen ateş
sönmek
nice
efsane
35
36
10
efsane söylemek
tanrılara kurban kesmek
en önde
Kıyıdan aşağı yukarı 14 km lik bir
mesafeyi yürümüşlerdi,
yol yürümek
göze almak
güneşlenmek
yorulmak
dinlenmek
tarihî, turistik yerler
gezip görmek
müjdelemek
bir şeye doğru koşmak
alev
yanardağ
toprağın arasından
alev yükselmesi
alevin üzerine toprak atmak
yeniden
alev almak
hayretler içinde olmak
açıklama yapmak
metan gazı
normal hava sıcaklığında
derin hayallere dalmak
çöp
aleve tutmak
Belki de dünyaya ilk ateş buradan
yayılmıştır.
to narrate a legend
to sacrifice to the Gods
at the very front
They walked about 14 km. away from the shore.
to walk along (a road, or path)
to risk
to sunbathe
to become tired
to rest
historical and touristic resorts
to wander around and see
' to give unexpectedly good news
to run towards/for something
flame
volcano
amongst the soil
the climbing of the flames
to throw soil on the flames
anew
to catch fire, to burst into flames
to be astonished
to explain
butane gas
at normal air temperature
to be lost in daydreams
rubbish
to hold something over a flame
mitoloji
çamur
çamurdan insan
bir şeyi beğenmek
davet etmek
ateşin her şeye hayat vermesi
kıvılcım
çalmak
bir şeye can vermek
birini asmak
akbaba
ciğer
parçalamak
birini kurtarmak
tarihî harabe
sunak taşı
kurban kesmek
tartışma
Perhaps the (knowledge of) fire spread round the
world from this first one.
mythology
mud
a man made of mud
to like something
to invite
fire gives life to everything
spark
to steal
to give life to something
to execute by hanging
vulture
liver
to take (tear) to pieces
to rescue someone
historical ruins (remains)
altar
to sacrifice a victim
disagreement, discussion
SINIRSIZ ENERJİ TABİİ GAZ
yakıt
kömür
lüzum kalmamak
kalorifer
kalorifer düğmesi
hayret verici
enerji kaynağı
tabii gaz
yukarıda
satır
yerin altından çıkan
daha fazla kullanılmak
reklam
bugüne kadar
UNBOUNDED ENERGY NATURAL GAS
fuel
coal
to become unnecessary
central heating
centra] heating switch
astonishing
source of energy
natural gas
above
line
comes from below the ground
to be used more
advertisement
up to today
kömür
petrol
yakıt
ihtiyaç
yakıt ihtiyacı
ihtiyacı sağlamak
yakın bir gelecekte
atom enerjisi
görevi üzerine almak
ihtiyacı karşılamak
kimyacı
en önemli
hammadde
konut
bir şeyden faydalanmak
çabuk
yayılmak
havagazı
bir şeye nazaran
iki kat daha fazla
enerji
sahip olmak
ucuz
daha ucuz
istenilen bir miktarda
yer
yerden alınmak
derhal kullanılmak
boru hattı
mesafe
bir şeyin taşınması
duman
kurum
kükürtdioksit
tamamiyle
yanmak
kokusuz
zehirsiz
herhangi bir
musluk
patlayıcı bir bulut
fark etmek
bir şeye imkan vermek
tipik bir koku
ev hanımı
kaçak gaz
*'karamela tadım" andıran bir koku
ısı değeri
ocak, fırın ve otomatların yeniden
ayarlanması
bir şeyin, bir şey yerine kullanılması
kömür ve benzerî yakıt dumanlan
hava kirlenmesi
belâ
bir taraftan da
kalorifer tesisleri
kullanma masrafları
bir şeyi azaltmak
tabii gaz dolaşıma su ısıtıcı
mal olmak
tesis bedeli
kalorifer gideri
dünyanın en büyük tabii gaz yatakları
tüketim
rezerv
coal
petrol
fuel
need, requirement
fuel need, demand
to supply the demand
in the near future
atom energy
to take responsibility for
to meet the need, (demand)
chemist
the most important
raw material
accommodation
to utilize something
fast
to spread
(coal) gas
compared to something
twice as much
energy
to own
cheap
cheaper
the amount requested
ground, place, area
to be taken from the ground
to be used at once (for immediate use)
pipeline
distance
the transport of something
smoke, fumes
soot
sulphur-dioxide
altogether, entirely
to burn
odourless
poisonless, non toxid
any one (thing)
tap, faucett
an explosive cloud
to notice (a smell)
to enable something
a typical odour
housewife
leaking gas
a smell like the taste of caramel
heat value
re-adjustment of the cooker, oven and flash-heater
to use something in place of something else
the fumes/smoke of coal and similar fuels
air-pollution
trouble
as well as
central heating
expenses (for use)
to lessen something
a water heater, circulated by means of natural gas
to cost
cost of facilities
outgoings for central heating
the largest natural gas-beds in the world
consumption
reserves
11
38
bir şey yüzünden hasara uğramak
kamuoyu
dikkati üzerine çekmek
kısıtlamak
rekabet
sahip olmak
kalite
miktar
fiyatın düşük olması
anlaşma yapmak
temasa geçmek
mukavele imzalamak
teklif yapmak
yarış etmek
imkan sağlamak
elektrik üretmek
to be damaged due to something
the public
to attract attention
to limit, restrict
competition
to own
quality
amount
the price being low
to come to agreement
to contact
to sign a contract
to make an offer
to compete
to enable
to produce electricity
DİLBİLGİSİ
GRAMMAR
Bileşik Eylem Zamanları
Compound Tenses
Şimdiki zamanın şartı
geliyorsam
geliyorsan
geliyorsa
Kemal Bey bizimle geliyorsa, fotoğraf
makinesini de alsın.
Conditional Present Continuous
If I am coming
If you are coming
If he/she is coming
dağa çıkmak
Dağa çıkmıyorsanız, burada bekleyiniz.
uzaklara açılmak
yürüyüş
yürüyüşü sevmek
yaya gitmek
Geniş zamanın şartı
gelirsem
gelirsen
gelirse
Tekin Bey de gelirse, memnun oluruz.
söz vermek
sözünde durmak
Verdiğiniz sözde durmazsanız
çok ayıp olur.
dinlenmek
çalışma hayatı
bir şeyin verimli olması
uygun bir fiyata satmak
12
If (Mr.) Kemal is coming with us, get him to bring his
camera.
to climb a mountain
If you don't intend to climb the mountain, wait here.
to swim out to the open sea
a walk
to like walking
to go on foot
Conditional Simple Present
If I come
If you come
If he comes
If (Mr.) Tekin comes too, we'll be pleased.
to promise
to keep one's promise
If you don't keep your promise, it is a shame.
to rest
working life
to be productive
to sell for a suitable price
Gelecek zamanın şartı
geleceksem
geleceksen
gelecekse
Tekin Bey, bizimle gelecekse, hemen
hazırlansın
Future Conditional
If I am going to come
If you are going to come
If he/she is going to come
Belirli geçmiş zamanın şartı
geldiysem
geldiysen
geldiyse
Emin Bey size geldiyse, bize de uğrasın
Ayşe dün okula gelmediyse, mutlaka
hastadır,
memnun kalmak
önümüzdeki yıl
Conditional Past Definite
If I came
If you came
If he/she came
If (Mr.) Emin is with you, get him to call on us, too.
If (Mr.) Tekin is going to come, get him to get ready.
If Ayşe did not attend school yesterday, she must be ill.
to be pleased
the coming year
39
40
Belirsiz geçmiş zamanın şartı
gelmişsem
gelmişsen
gelmişse
borç para vermek
Paranız bitmişse, size biraz borç para
verebilirim.
Kitabı okumuşsa, lütfen bana geri
versin
benzin almak
mektubu postaneye vermek
Conditional Past Dubîtative
If I have come (came)
If you have come (came)
If he/she has come (came)
to lend money
Şimdiki zamanın şartı
geliyorsam
gelmiyorsam
Conditional Present Continuous
If I am coming
If I am not coming
Geniş zamanın şartı
gelirsem
gelmezsem
Conditional Simple Present
If I come
If I don't come
Gelecek zamanın şartı
geleceksem
gelmeyecek sem
Future Conditional
If I am going to come
If I am not going to come
Belirli geçmiş zamanın şartı
geldiysem
gelmediysem
Conditional Past Definite
If I came
If I didn't come
Belirsiz geçmiş zamanın şartı
gelmişsem
gelmemişsem
Conditional Past Dubitative
If I have come (came)
If I haven't come (didn't come)
Güzel Sözler
Milletleri kurtaranlar yalnız ve ancak
öğretmenlerdir.
İnsan ne kadar az düşünürse,
o kadar çok konuşur.
Nice Sayings
Düşünmeden öğrenmek, vakit
kaybetmektir.
4
46
MARMARİS'TE
yolculuğun güzel geçmesi
biriyle buluşmak
uçak perşembe günü gelecekti
birini havaalanında karşılamak
servis arabası
tam zamanında gelmek
yer ayırtmak
deniz tarafına bakan oda
odaya yerleşmek
muhteşem
çevreye göz atmak
odaya yeni bir şekil vermek
yatak
sehpa
eşyaların yerlerini değiştirmek
balkona çıkmak
karşılıklı oturmak
sohbete koyulmak
uzun uzadıya bir şeyden söz etmek
Saatlerin nasıl geçtiğinin ikisi de
farkında değildi,
anlata anlata bitirememek
bir şey yapmaya karar vermek
I can give you some money if you have finished yours.
If he has read the book, please get him to return it to me.
to buy petrol
to post a letter
Teachers are the only saviours (rescuers) of the nations.
He who talks much, thinks little. (Empty vessels make
the most noise.)
To learn without considering, is just a waste of time.
AT MARMARİS
to have had a good journey
to meet someone by appointment
the plane was to arrive on Thursday
to meet someone at the airport
service transport
to come just on time, to be prompt
to book a place
a room facing the sea
to settle down in the room
wonderful
to look over the room (here)
to change the room around
bed
coffee-table
to move the furniture
to go onto the balcony
to sit across from each other
to start chatting
to chat for a long time (about something)
Neither of them noticed the time pass.
to talk and talk
to decide to do something
13
47
sakın ha!
Mavi Yolculuğa çıkan bir kimse kolay
kolay başka bir yeri beğenemez.
pahalı
Bir ay tatil yapacağıma, on gün
yaparım.
hem de anısı yıllarca benimle yaşar.
tatil programı yapmak
Bu defa Mavi Yolculuğa Bodrum'dan
çıkacak ve Gökova Körfezini
gezeceklerdi.
acıkmak
acıktığını fark etmek
biriyle tanışmak
Hep birlikte aynı masaya oturdular,
bir şeyler atıştırmak
midesi zil çalmak
yemek sırasında
Yemek sonrası bara gittiler,
izin istemek
mayo giymek
iskele
motor kiralamak
Marmaris ve çevresini gezmek üzere
plan yaptılar
48
49
14
Don't do that!
Anyone going on the Blue Cruise will not readily like
any other (holiday) place.
expensive
Instead of going on holiday for a month, I'll go for ten
days.
the memory still lives with me as well.
to make a holiday programme
Th?n the Blue Cruise would set off from Bodrum and
would cruise along the Gökova Bay.
to get hungry
to notice one's hunger
to meet someone (for the first time)
They all sat down together at the same table.
to eat something quickly
to feel very hungry
during the meal
They went to the bar after their meal,
to ask for leave
to put on a bathing suit
jetty
to hire a motorboat
They made a plan to walk around Marmaris and its
environs
TATİL CENNETİ MARMARİS
erken uyanmak
O gün erkenden uyandı, güneş henüz
doğmamıştı,
ortalığın ağırması
Ulrike hâlâ uyuyordu,
göz atmak
biriyle anlaşmak
motorcu
birini uyandırmak
gözleri oğuşturmak
Sabah oldu mu?
Güneş doğmak üzere,
hazırlanmak
birini beklemek
yankı
yankılanmak
yola koyulmak
keyifli olmak
Sanki bütün deniz onlara aitti,
gündüz
bir yerin dolu olması
kıyıya yanaşmak
durmak
dağa tırmanmak
bir saat kadar sürmek
manzara
muhteşem
göl gibi durgundu
görüntü
suya ayna gibi yansımak
yemyeşil
çam ormanı
kokunun çevreye yayılması
That day she woke up early, the sun hadn't risen yet.
dawn
Ulrike was still sleeping.
to glance (at)
to decide to do something with someone
motor-boatman
to awaken someone
to rub one's eyes
Is it morning already?
The sun is about to rise
to get ready
to wait for someone
echo
to echo
to set off (out)
to be merry, in good spirits
It was as if the whole sea belonged to them
daytime, in the daytime
to be crowded, full
to get nearer the shore
to stop
to climb a mountain
to last about an hour
view, scenery
marvellous, magnificent
it was as calm as a lake.
apperance, reflection
to be reflected in the mirror
deep green
pine forest
spread of fragrance
mis gibi bir koku
fragrance
MARMARIS-HOLIDAY PARADISE
to wake up early
kokunun ciğerleri doldurması
Kuşlar dallarda cıvıl cıvıl ötüşüyorlardı
yakamoz
kendini rüyada sanmak
yerleşmek
doğayı bozmak
Büyük şehirlerde ne bu güzelliği, ne de
bu huzuru bulabiliriz.
oyalanmak
İnsanların yüzünde mutlu bir ifade
vardı,
kalabalığa karışmak
doğayla başbaşa olmak
DENİZ ORTASINDA 30.000
NÜFUSLU ŞEHİR
50
genişlik
metre
uzunluk
an fi
büyücek bir futbol sahasını andıran
ilk
deniz şehri
barındırmak
en ince ayrıntılar
bir fikrin ortaya atılması
mimar
mühendis
şehir planlarını hazırlamak
maket
proje
alaka göstermek
yapılan planların oyunlaştırılması
finansman
maddi olanaklar
teknik imkânlar
nüfus
sığ
çalışmalara elverişli
maksada uygun şekilde
avantajlı
göz önünde tutmak
plastik torbalar
dalgakıran
dalgakıran vazifesi görmek
bir şeyi çakmak
demirli beton kalıplar
inşa etmek
bir şeyin kesiti
duvarın şehre bakan iç yönü
tertiplemek
fabrika
büro
yerleştirmek
kuzey
kuvvet santralı
bir şeyin öngörülmesi
santralın ısı artığı
içme suyu
tesis
beton ponton
taşıma araçları
bir yerle bağlantı sağlamak
to fill one's lungs with the fragrance
The birds were twittering in the trees,
phosphorescence (in the sea)
to feel as if one is dreaming
to settle down
to spoil nature
We can find neither this beauty nor peace in the big
cities,
to loiter, to waste time
People had contented expressions
to join the crowd
to stay alone with nature
IN THE MIDDLE OF THE SEA A CITY WITH A
POPULATION OF 30.000
width, breadth
metre
length
amphi
giving the impression of a big football field
first
city beside the sea
to shelter
the tiniest details
to put forward an idea
architect
engineer
to prepare city plans
model (of a city)
project
to show interest
perfection of the plans made
financing of
financial feasibilities
technical feasibilities
population
shallow
suitable for the work
in conformity with the purpose
advantageous
to take into consideration
plastic bags
breakwater
to function as a breakwater
to drive something in with blows
concrete moulds containing iron
to construct
cross-section of something
the inner side of the wall overlooking the city
to arrange
factory
office
to instal
north
power plant
to envisage something
heat loss of power plant
drinking water
installation
concrete pontoon
transport vehicles
to form a link with somewhere
15
balıkçılık
geçimini sağlamak
deniz yosunu
gıda maddeleri
suni gübre
magnezyum
brom
iyot
stronyum
rubidyum
bakır
kimyasal element
denizbilimi
bir şeyi ihmal etmemek
akvaryum
51
52
16
fishing
to earn one's living
moss
food
artificial fertilizer
magnesium
bromine
iodine
stronium
rubidium
copper
chemical element
oceanography
not to neglect something
aquarium
ELLER
parmak
boynu bükük
diz
yabancı
kardeş
göbek
umur
ellikten çıkmak
bir şey uğruna
derilerin soyulması
avuç içi
nasır
karım
çocuğa bakmak
tahta uğmak
sabah karanlığı ateş yakmak
dilenci
etek
baygın düşmek
demir parmaklıklara sarılmak
kalem tutmak
yazı yazmak
kazma
toprağı kazmak
pençe
yumruk
et
deri
tırnak
HANDS
finger
bent round
knee
stranger
sister or brother
belly
matter of importance, concern
to have chapped hands (not to look like hands any more;
for the sake of something
peeling of the skin
palm (of the hand)
a corn (on the toe)
my wife
to look after a child
to rub the floor
to light a fire early in the morning
beggar
skirt
to feel faint (with tiredness)
to hold on to iron bars
to hold a pencil
to write
spade, shovel
to dig the soil
claw, paw
fist
flesh
skin
a nail
DİLBİLGİSİ
Belirteçler
-in, -leyin
kışın
yazın
Ulrike sabahleyin geç uyandı
akşamleyin
-ca (-ce, -ca, -ce)
usulca
yavaşça
sessizce
Motor hızlıca yol alıyordu.
kolayca
rahatça
Balıkçı balıkları insafsızca avlıyordu.
görgüsüzce hareket etmek
bilgisizce iş yapmak
akılsızca hareket etmek
GRAMMAR
Adverbs
-in, -leyin endings
in the winter
in the summer
Ulrike got up late that morning.
in the evening
-ca (-ce, -ça, -çe) endings
slowly and softly; quietly
rather slowly; rather quietly
quietly, silently
The motorboat was going rather fast.
easily
comfortably
The fisherman was fishing mercilessly (unfairly
to behave impolitely (rudely)
to do some work ignorantly
to behave foolishly
53
;Cik (-cik, -cuk, -ciik)
İskelede azıcık bekler misiniz?
birazcık
İşleriniz çok biliyorum ama,
bir akşamcık da bize geliniz
Tekne açık denizde durmaksızın
yol alıyordu
Gülay Hanım susmaksızın
konuşuyordu,
yorulmaksızın
ansızın
54
-cık (-cik, -euk, -ciik) endings
Will you please wait at the jetty (pier) for a moment?
a little bit
: I know you have a lot of work but do visit us just for an
evening,
: The boat was going (proceeding) in the open sea
nonstop.
(Ms) Gülay was talking nonstop,
without getting tired
suddenly
Verbal Adverbs
to swim
to go swimming
to run
to go running downstairs
Eylemden yapılan belirteçler
yüzmek
yüze yüze gitmek
koşmak
koşa koşa merdivenden inmek
Dün akşam yemeğini bizde yiyerek eve
gitti.
Motorcu şarkı söyleyerek yola koyuldu.
Esen Hanım hiç konuşmadan
manzarayı seyretti.
İkilemeden yapılan belirteçler
mışıl mışıl uyumak
gece gündüz gezmek
ağır ağır konuşmak
sağa sola koşmak
hızlı hızlı yüzmek
sessiz sessiz ağlamak
sabah akşam rakı içmek
(Ms.) Esen watched the scenery without talking at all.
Repeating Adverbs
to sleep soundly
to travel night and day
to speak slowly
to run hither and thither
to swim fast
to cry silently
to drink rakı from morning till night
Belirteç çeşitleri
Zaman Belirteçleri
dün
bugün
yarın
er geç
şimdi
demin
önce
sonra
yazın
kışın
geçende
akşama
sabaha
haftaya
Types of adverbs
Adverbs of time
yesterday
today
tomorrow
sooner or later
now
just now, a second ago
first, at first
later
in the summer
in the winter
lately, recently
towards or in the evening
towards or in the morning
next week
Yer, yön Belirteçleri
aşağı
yukarı
içeri
dışarı
ileri
geri
üst
alt
ön
arka
sağ
sol
uzak
yakın
Adverbs of place and direction
down
up
in (side)
out (side)
forward
backwards
upper
lower
front
back
right
left
far
near
He went home after having dinner with us last night.
The motor-boatman set out singing.
17
Azlık, Çokluk Belirteçleri
az
çok
eksik
fazla
pek
biraz
azıcık
hep
hepten
kısmen
daha
:
:
:
:
;
:
:
:
:
:
:
:
Durum Belirteçleri
güzel
çirkin
iyi
kötü
yorgun
dinç
doğru
eğri
temiz
kirli
böyle
öyle
şöyle
:
•
:
:
•
:
Soru Belirteçleri
ne
nasıl
niçin
nice
hani
ne kadar
Neden geciktiniz?
Ne oldu
5
60
61
18
PAZARLIK
pazarlık
Etiket fiyatı üzerinden satış yapılır
satıcı
alıcı
fiyat
fiyattan ikram yapmak
kâr etmek
kilim
bakır tepsi
antik eşya
evi şark usulü döşemek
mağaza
Bu kilim kaç lira?
pahalı
ufacık
Bu fiyat normal
aslında başka biri olsa doksan bin
liradan aşağı vermez.
birine hürmet göstermek
indirimli
fiyat söylemek
Bu kilim tam iki yüz yıllık.
El ile işlenmiş
kalite
sini
Adverbs of quantity
little, few
much, many
missing, less (than), deficit
too much, too many, more (than)
very much, a great deal
a little, some, a few
very small, just a little bit
all, the whole; always
entirely
partly
more
Adverbs of manner
beautiful
ugly
good
bad
tired
healthy, sturdy
• straight, right, correct
curved, crooked
. clean
dirty
like this
: so, in that manner, like that
like that
Interrogative Adverbs
what?
how?
why?
how many?
so where's...?
how much (many)?
Why are you late?
What happened?
: BARGAINING
bargaining
Things are sold according to price tags.
salesman (girl), sales assistant
buyer, customer
: price
to reduce the price
to profit, to make a profit
rug without a pile, kilim
copper tray
: antique
: to decorate the house according to the oriental style
: shop, store
How much is this kilim?
: expensive
: very small
This price is reasonable.
: If somebody else were here, he wouldn't sell it for less
than TL. 90.000
: to respect somebody
: reduced
: to give a price
: This kilim is just two hundred years old.
: It is handmade.
; quality
large, round copper or brass tray
vazo
birinin hatırı için
zarar etmek
Hiç kazanmaz, zaten ben o fiyata
aldım.
Bizden de kazanmayın.
Bu seferlik de kazanmayalım.
Dediğiniz olsun.
Size elli bine bırakıyorum.
İstediklerinizin hepsi de var.
lütfen pazarlık fiyatı söylemeyin.
62
63
64
65
BAKIRCILAR ÇARŞISINDA
Pazarlık yapmasaydık, kilimi yetmiş
bin liraya alacaktık.
vase
for the sake of someone
to lose money (on something)
I bought it at that price; there is no profit.
Don't make a profit from us on this sale.
All right, let us not make a profit this time.
That's okay! (let it be so.)
I'll let you have it for fifty thousand liras.
All the things you want are available here.
Please don't give us a price which necessitates bargaining.
AT THE COPPER WORK MARKET
iyi ki pazarlık yaptık.
Tam yirmi bin lira kârımız oldu.
Bizim için en önemlisi bakır tepsi.
geçenlerde
dükkan
Bir deneyelim.
Buyurun efendim.
Bu tepsi kaç lira?
Bu tepsi değil, sini.
Tepsi biraz daha küçük olur.
el işi
nakış
el ile işlemek
ayağı alışmak
hazır sepet
kolye
küpe
vesaire
elde taşımak
ahş veriş
bol şans
Pazarlık etmeyi unutmayın.
If we hadn't bargained, we would have had to give
seventy thousand liras for the kilim.
It's good that we bargained for it.
We have gained just twenty thousand liras.
For us, the most important thing is the copper tray,
recently, lately
shop
Let's try (attempt) to
Yes, sir.
How much is this tray?
This is not an ordinary tray but a large, round copper tray
A tray is a little smaller than this.
handmade
design
to decorate by hand
to make a habit of going to
straw basket
necklace
ear rings
etc. (etcetera)
to carry in one's hand
shopping
good luck
Don't forget to bargain.
DİLBİLGİSİ
Geçişli eylemler
Bay Ingo neyi aldı?
Bay Ingo kilimi aldı.
Bay Thomas neyi gördü?
Bay Thomas semaveri gördü.
Kemal Bey kimi sordu?
Kemal Bey, Rail Hanımı sordu.
Nesne
Belirtisiz nesne
Satıcı para aldı.
Bay Ingo kilim aldı.
Kemal Bey balık tuttu.
Esen Hanım arabayı kiraladı.
GRAMMAR
Transitive Verbs
What did Mr. Ingo buy?
Mr. Ingo bought the kilim.
What did Mr.Thomas see?
Mr.Thomas saw the samover
Who did (Mr) Kemal ask about?
(Mr) Kemal asked about (Ms) Rail.
Object
Indefinite Object
The salesman got his money.
Mr.Ingo bought a kilim.
(Mr) Kemal caught fish.
(Ms) Esen hired the car.
Belirtili Nesne
Satıcı parayı aldı.
Bay Ingo kilimi aldı.
Kemal Bey balığı tuttu.
Esen Hanım arabayı kiraladı.
Definite Object
The salesman got the money.
Mr.Ingo bought the kilim.
(Mr.) Kemal caught the fish.
(Mr.) Esen hired the car.
Geçişsiz Eylemler
Satıcı ne yapıyor?
Satıcı müşterilerle pazarlık yapıyor
Bay Thomas nereye gidiyor
Güzel bir tepsi almaya gidiyor
Kim gece gündüz ağlıyor?
Çocuk gece gündüz ağlıyor.
Intransitive Verbs
What is the salesman doing?
The salesman is bargaining with the customers.
Where is (Mr.) Thomas going?
He is going to buy a nice tray.
Who is continually crying?
The child is persistently crying.
„
Kendini olduğundan yüksek görmek
kadar, olduğundan aşağı görmek de
yanlıştır.
: To regard oneself as inferior is as wrong as to regard
oneself as superior.
68
KENDİN OKU BAKALIM
mektup okumak
evirmek çevirmek
baştan başa
Arapça
geri vermek
Türkçe
okuması yazması olmamak
ayıp
birinden utanmak
kavuk
okur yazar geçinmek
69
6
70
20
WELL NOW, YOU READ IT
to read a letter
to turn round and round
entirely; from the beinning to the end
Arabian
to give it back
Turkish
to be illiterate
shame
to be embarrassed before someone
• turban; quilted cap around which a turban's sash is
wrapped
to pretend to be literate
:
:
:
:
:
:
:
güzellik
gökkube
mahşer günü
ortalığa düşmek
birini aramak
: IF I SAY (SAID)
time
the most relieving (calming) of all the winds
to blow (for wind)
quiet and secluded
to pluck
the most durable of the flowers
fertile, fruitful, abundant
to plough
to taste
dried or fresh fruit; nut
all the fruit
as essential as air
blessed; holy, sacred
as blessed as the bread (we eat)
as holy as water
benefaction, blessing, gift of God
(dining) table
the oldest wine
to rule; to prevail, to govern
not to worry
grave, tomb
insect
to make someone learn by heart, to make someone
commit to memory
beauty
: the vault of heaven
day of judgement
to be exposed to the public eye, to be seen in public
to look for someone
GÖZ DOKTORUNDA
son zamanlarda
gece gündüz
boş durmak
doçent
sınavı başarıyla vermek
profesör
bir şey olmak için hazırlanmak
bu sebeple
çok yoğun bir çalışma
çalışma temposuna girmek
ara sıra
gözlerin sulanması
gözlerin kızarması
başına ağrı girmek
bir şeye aldırmamak
AT THE EYE-SPECIALIST'S
: recently, lately
day and night
to be unoccupied, to be without work
associate professor
to pass the exam successfully
professor
to prepare oneself for something
for this reason, therefore
very intensive work
to enter a tempo for working
from time to time, accasionally
to become watery (eyes)
to have red eyes
to have a headache
not to mind, not to pay any attention (to)
DESEM Kİ
vakit
rüzgarların en ferahlatıcısı
rüzgarın esmesi
kuytu
koparmak
çiçeklerin en solmazı
bereketli
toprağı sürmek
tatmak
yemiş
yemişlerin cümlesi
hava kadar lazım,
mübarek
ekmek kadar mübarek
su gibi aziz
nimet
sofra
en eski şarap
hüküm sürmek
müsterih olmak
kabir
böcek
ezberletmek
71
aralıksız
bir şeye devam etmek
fakülte
birdenbire
gözleri kararmak
baş dönmesi
ellerle gözleri oğuşturmak
gözleri açmak
kararma
yavaş yavaş
korku
korkunun hafiflemesi
bir şeye göz atmak
harf
bulanık görmek
vakit geçirmeden
arabaya atlamak
göz doktoru
doktora gitmek
dikkatle dinlemek
muayene etmek
soru sormak
Gözlük kullanıyor musunuz?
yazı
rahat görmek
gözlerin bozuk olması
Daha önce hiç göz doktoruna
gittiniz mi?
Size gözlük vermedi mi?
Verdi ama ben kullanmak istemedim,
gözlük kullanmak
bir şeyin zor olması
kışın
soğuktan sıcağa girmek
birden
camların buğulanması
yazın
hemen
tozlanmak
bir şeyi taşımak
Taşıması da zor.
gözlük takmak
rahat hareket etmek
İlk günler hep öyle olur.
Sonradan alışırsınız,
astigmat
Sizin gözlerinizde astigmat da var.
Mutlaka gözlük kullanmak
zorundasınız.
Göz doktoruna en son ne zaman
gitmiştiniz?
hipermetrop
bir şey yaparken zorluk çekmek
miyop
yakını görmek
uzağı iyi görememek
uzağı görmek
yakını iyi görememek
göz tansiyonu
göz tansiyonunu ölçmek
yatağa uzanmak
damla damlatmak
gözleri kırpmak
Gözlük yerine lens kullansam?
lens takmak
without pause
to go on doing something
faculty
suddenly
to feel everything go dark (to faint)
feeling dizzy
to rub one's eyes
to open one's eyes
to feel everything go dark
gradually
fear
feeling less fearful
to glance at something
letter (for alphabeth)
not to see clearly
without losing time
to jump into a taxi
eye-specialist
to go to a doctor's
to listen carefully
to examine, to look over
to ask questions
Do you wear spectacles (glasses)?
writting, script
to see easily (clearly)
to have poor eyesight
Have you ever been to an eye-specialist's before?
Didn't he recommend you a pair of spectacles?
He did, but I didn't want to wear them.
to wear spectacles
to be difficult (for something)
in the winter
to go out of the cold into a hot (warm) place
suddenly, at once
misting over (glass)
in the summer
at once, instantly
to become dusty
to carry something
It's difficult to carry them too.
to wear spectacles
to move comfortably
It is always tike this over the first few days.
You'll get used to them later.
astigmatism
Your eyes are astigmatic too.
You should definitely wear spectacles.
When did you last go to an eye specialist's?
hypermetropic
to have difficulty in doing something
myopia
to see a short distance
to be unable to see far
to see far
to be unable to see at a short distance
eye tension
to measure t h t tension of the eyes
to lie down on a bed
to drop (put) drops
to wink
How about my using contact lenses instead of spectacles?
to use (wear) contact lenses
21
72
74
22
Bence lens daha iyi,
yaşlı görünmek
şaka yapmak
Gözlük, yaşlılık işareti değildir.
çağ
çağın hastalığı
kötü şartlar
yetersiz ışık
bir şey yapmak için zaman olmaması
söz dinlemek
televizyonu kapatmak
televizyonu açmak
bir şeyi açıklamak
bir şeyi kabul ettirmek
I think contact lenses are better
to look old
to make a joke
Spectacles are not a mark of old age.
time, period, age
the illness of our time
bad conditions
inefficient light
to have no time to do anything
to obey
to switch off the television
to switch on the television
to explain something
to have something accepted
SAĞIRIN HASTA ZİYARETİ
iyi kalpli
sağır
komşu
hasta olmak
kendi kendine
birini ziyaret etmek
hal hatır sormak
sesi çıkmamak
bilinen şeyler
afiyet olsun
başucu
başucuna oturmak
inlemek
memnun olmak
karşılık vermek
kızmak
zehir
sanmak
çileden çıkmak
tecrübeli
bir yerden ayrılmak
THE DEAF VISITING THE ILL
good-hearted
deaf
neighbour
to become ill
by himself
to visit someone
to inquire after someone's health
to keep quiet, not to say anything
known things
Have a good meal!
head-board (of a bed)
to sit at the head-board
to moan, to groan
to be pleased
to answer someone back
to get angry
poison
to think, to suppose
to get very furious, to lose one's temper
experienced
to leave
TELEVİZYON
artık televizyonu kapatıver
film bitsin
hemen kapatırım
yeni başlamak
bir saatten önce bitmez
ödev yapmak
bir kısmı
geri kalanı
susmak
filmi izlemek
uyku saati gelmek
hiç uykum yok
seyretmek
televizyonu kapatmak
sen doğru yatağa
aması maması yok
Derhal dediklerimi yapın.
Ne oluyor, yine ne var?
Babanız haklı.
Sabahtan beri televizyonun başında
bu gidişle
gözü bozulmak
gözlük takmak zorunda kalmak
aptal kutusu
zehirlemek
son araştırmalara göre
TELEVISION
switch off the television now!
as soon as the film finishes
I'll switch it off immediately.
It has just started.
It won't end for at least an hour.
to do homework
one part
the rest of it
to be quiet
to watch the film
It's time to sleep.
I'm not sleepy.
to watch
to switch off the television
off you go to bed (off with you to bed)
But me no buts!
Do what I tell you at once!
What's wrong with you again?
Your father is right.
He has been in front of the television since morning.
At this rate...
to have poor eye sight
to be obliged to wear spectacles
box of foolishness
to poison
according to recent investigations
76
zekâ geriliğine sebep olmak
tesbit edilmek
Aman Allah esirgesin
asıl kabahat bizde
yumuşak davranmak
çocuk programları dışında
seyretmeyi yasaklamak
bugün pazar olduğu için
başka zaman
dinlenmek
gözleri aşırı yorulmak
üstelik
çok yakmoturmak
televizyon ekranı
neredeyse
televizyonun içine girmek
gangster
uyku daha önemli
heyecanlı
fazla ısrar yok
tam tersini yapmak
vücudu gelişmek
cılız ve zayıf olmak
dediklerini yapacağım
akıllı olmak
zaten sen çok uslusun
tatlı uykular
to cause mental retardation
to establish, determine
God forbid!
the real ones at fault are us
to be too soft (in dealing with)
apart from children's programmes
to forbid the watching of television
because today is Sunday
another time
to rest
for the eyes to be overweary
besides
to sit very near
the television screen
nearly, almost
to get inside the television
gangster
sleep is more important
exciting
don't insist any more!
to do just the opposite
for one's body to develop
to be puny and weak
I'll do what you tell me
to be clever (wise)
Anyway you are a very good child.
Have a nice sleep!
DÎLBİLGtSt
Tezlik eylemi: -ı (-i, -u, -ü) vermek
GRAMMAR
Verbs of haste: -ı (-i, -u, -ü) vermek
(When suffixed to another verb it indicates haste, a poli­
te request or casualness)
a) Gözleriniz bozulmuş hemen bir
doktora gidiverin.
Kitap okuyordum, gözlerim birden
kararıverdi.
Emel, okula geciktiği için acele giyinip
evden çıkıverdi.
b) Mektupları bu akşam mutlaka
yazı verin.
Hava iyice soğudu. Pencereleri
kapatı verin,
geliverdim
geliverdin
geliverdi
alıverdim
ahverdin
alıverdi
okuyuverdim
okuyuverdin
okuyuverdi
görüverdim
görüverdin
görüverdi
79
GÜZEL SÖZLER
Gözler kendilerine, kulaklar
başkalarına inanırlar.
Bütün mesele, ruhları görebilecek
gözler edinmektir.
a) Your eyes have become weak, you should go and see a
doctor immediately.
I was reading a book, I suddenly felt near fainting.
Since Emel was late for schooi, she god dressed and left
home in a hurry.
b) Would you mind writing (typing) the letters this
evening?
It is rather cold. Would you please close the windows?
I just came!
You just came!
He just turned up (came)!
I just got (bought) it!
You just got (bought) it!
He/She just got (bought) it!
I just read it (quickly)!
You just read it!
He/She just read it!
I just saw it!
You just saw it!
He/She just saw it!
NICE SAYINGS
(Their) eyes believe only what they see but (their) ears,
only what others say.
The whole matter is to have eyes which can perceive the
spirit (essence)
23
Gözlerin konuştuğu dil, her yerde
aynıdır.
Gözden ırak olan, gönülden de ırak
olur.
Göz görür, gönül ister.
80
BİR GAZETE HABERİ
gazete
ilginç
haber
Kadınar erkeklere göre daha çok
yaşıyormuş,
birinden daha akıllı olmak
birinden daha dayanıklı olmak
birinden daha çok yaşamak
bir şeyden söz etmek
Gerçeklerden söz ediyorum.
Bak zaten bunları gazete de
yazıyormuş. Az önce sen söyledin.
Bizden daha akıllı olduğunuz
muhakkak,
bir şeyi kabul etmek
yıpranmak
bir şeyin doğru olduğunu kabul etmek
Kadınlar da artık çalışıyor.
Benim işimin neresi hafif?
akşama kadar
büro
temizlik
yemek
bulaşık
çamaşır
kendini yatağa atmak
bugünlerde
Yorgunluktan düşünemez oldum.
Gene başlama,
tarihe göz atmak
filozof
bilim adamı
idareci
En büyük keşif ve icatlar erkekler
tarafından yapılmış.
başarılı
tartışma
tartışma açmak
örnek vermek
Kadınlar arasından çıkan bilgin ve
filozofların sayısı yüzde bir bile
değil.
başbakan
diğer ülkelerin başbakanları
yüzde doksan
birkaç örnek
akıllı
birini, bîrşeyi idare etmek
bir konuyu büyütmek
perişan eylemek
konuyu başka tarafa sürüklemek
Yıllardır bir kadın olarak neler
hissettiğimi anlamadın.
24
The speech of the eyes is the same everywhere.
Out of sight out of mind.
Whatever the eye sees, it wants.
THE NEWS IN A NEWSPAPER
newspaper
interesting
news
It is said that women live longer than men.
to be wiser than somebody
to have more endurance than somebody
to live longer than somebody
to talk about something
I am talking about realities.
Look! They are mentioned in the newspaper, as you told
me a little while ago.
It is certain that you are wiser than we are.
to accept something
to be worn out
to accept that something is right
Women too, are now working.
Which part of my job is easy (light)?
till evening
office
cleaning
cooking (the meal)
the dishes
the laundry
to throw oneself into bed
these days
I can't think, from being so tired.
Don't start again!
to throw one's eyes over history
philosopher
scientist
administrator
The most important discoveries and inventions were
made by men
successful
discussion
to open a discussion (debate)
to give an example
The number of women scientists and philosophers don't
even reach one percent.
Prime Minister
The Prime Ministers of other countries
ninety percent
a few examples
wise, clever
to manage someone or something
to exaggerate
to ruin
to diverge from the topic
You have never understood what my feelings have been
as a woman for years.
yemek yapan, bulaşık yıkayan bir
makine gibi
Sen beni ne zannediyorsun?
hizmetçi
eş
aile faciası
bir şey yapmaktan vazgeçmek
Eğer gazetede yazılanlar doğruysa,
kadınlar hızla çoğalacak ve
dünyanın idaresi onların eline
geçecek.
İşte o zaman dünya huzura kavuşur.
İşte o zaman dünya mahvolur.
dedikodu
dedikodu yapmak
savaş yapmak
Dedikodu yapmak, savaş yapmaktan
daha az tehlikelidir,
eninde sonunda
dünyayı yok etmek
biriyle baş etmek
82
KADINLAR ERKEKLERDEN DAHA
ÇOK YAŞIYOR
:
Amerika'da mevcut yaşama
istatistiklerine göre
:
bulgu
:
kadın sayısı
:
erkek sayısı
:
iki milyondan daha fazla
:
ayrıca
:
yapılan araştırmalara göre
:
25 yaş ve yukarısı gruplar
:
bir şeyin bir şeye oranla daha çok
artması
:
65 yaş ve yukarısı her 100 erkek için
büyüme
kadınlar lehine
dul
her üç dul kadına karşı bir dul erkek
mevcuttur.
1950-1960 arasında
dul kadın sayısı
çoğalmak
azalmak
yeni doğan kız çocukları
yaşam süresi
yeni doğan erkek çocukları
Tıp henüz bu soruya kesin bir
cevap bulamamıştır.
ortaya tez atmak
bunlardan bazıları
ilmî bulgu
desteklemek
bir şeyle desteklenmiş
denge
dengesiz
dengesizlik
iki şey arasındaki dengesizlik
tıbbî ve sosyal faktörler
dengesizliğin giderilmesi
just like a machine for cooking meals and washing dishes
What do yo think I am?
a servant
spouse
a family calamity
to change one's mind about doing something
If what the newspapers say is correct, women will
increase rapidly and take over the management of
the world.
Ah, then the world will become peaceful.
Ah, then the world will be in chaos.
gossip
to gossip
to make war (on)
To gossip is much less dangerous than to make war.
in the end
to destroy (annihilate) the world
to manage with someone
WOMEN LIVE LONGER THAN MEN
According to the statistics in America about life (span)
discovery
the number of women
the number of men
over two million
in addition
according to the investigations
groups of 25 years and over
for something to increase much more compared to
something else
for every 100 men of 65 and over
increase
in women's favour
widow (widower)
there are three widows to every one widower
between 1950-1960
the number of widows (and divorcees)
to multiply, increase
to decrease
newly-born girls
a lifetime
newly-born boys
Medical Science has not yet discovered the answer
to put forward a thesis
some of these
scientific discovery
to support
supported by something
balance, equilibrium
improportionate, unequal
improportion, inbalance, inequilibrium
the inequilibrium (inbalance) between two things
medical and social factors
to equilibrate
25
83
meydana gelmek
ülke
bir şeyle uğraşmak
araştırıcı
esasa inmek
hayat süresi
izah etmek
canlı
dişi
erkek
uzun ömürlü olmak
fare
domuz
hayvan
biyolojik yapı bakımından
ima etmek
mahiyet
ihtimal
istatistikî
ana rahmi
dişi cenin
erkek cenin
Dişi ceninlerin ölüm oranı, erkek
ceninlere nazaran % 50 daha azdır.
erken doğum
doğumu takip eden ilk ay içinde
100 çocuktan 75'i
muayyen bir yaşa kadar
kalp hastalıkları
kalp hastalığına yakalanmak
40 ile 70 yaş arasındaki kritik yaş
grubu
ülser
kanser
zatürre
tüberküloz
gut hastalığı
hastalığa yakalanmak
84
26
to occur
country
to work on something
investigator, researcher
to get down to the basis
lifetime
to explain
live, living
female
male
to have longevity
rat, mouse
pig, swine
animal
from the biological aspect
to allude, to hint at
essential character, true nature
probability
statistic
womb
female foetus
male foetus
The ratio of death in the female foetus is 50% less
compared to male foetuses.
early birth
within the first month after (the) birth
75 children out of 100
up to a certain age
heart diseases
to have heart disease
the critical age group, between 40 and 70 years old
ulcer
cancer
pneumonia
tuberculosis
gout
to catch (have) an illness
TÜRKİYE'DE DURUM
:
kadın nüfusu
:
erkek nüfusu
:
sayım
:
1965 sayımına göre
:
genel nüfus
:
20 ve ondan sonraki sıfırlı yaş grupları:
Devlet İstatistik Enstitüsü Nüfus Şubesi
Müdürlüğü
:
çizelge
:
şans
:
şansı olmak
:
THE SITUATION IN TURKEY
the population of women
the population of men
census
according to the census of 1965
the general population
the age groups with zeros in them from 20 onwards
SEN DE HAKLISIN
kadı
davacı
şikayet
şikayet etmek
dikkatle dinledikten sonra
haklı olmak
kişinin kendini savunması
karşılık vermek
bir şeye şaşırmak
aklı bir işe ermemek
istifini bozmamak
YOU ALSO ARE (IN THE) RIGHT
a judge
complainant
complaint
to complain, to put forward a charge
after listening carefully
to be (in the) right
to defend oneself
to answer back
to be astonished at something
for something to be incomprehensible to someone
without change of demeanour
The State Statistics Institute Population Directorate
a list, table
opportunity, luck
to be lucky
85
86
87
88
CIMBIZLI ŞİİR
atom bombası
Londra Konferansı
cımbız
ayna
bir şey umurunda olmamak
A "PINCER" POEM
the atom bomb
London Conference
pincers
mirror
not to care (bother) about anything
DİLBİLGİSİ
Yardımcı eylemler: etmek, olmak,
eylemek, kılmak
etmek
söz etmek
yolcu etmek
memnun etmek
hakaret etmek
kabul etmek
berbat etmek
GRAMMER
bitişik yazılanlar
hissetmek
zannetmek
affetmek
sabretmek
keşfetmek
kaybetmek
şükretmek
azmetmek
Verbs with "etmek" (written together)
to feel
to suppose
to forgive
to be patient
to discover
to lose
to be thankful
to be determined
olmak
erkek olmak
başbakan olmak
kutlu olmak
memnun olmak
hasta olmak
doktor olmak
Verbs with "olmak"
to be early
to be (a) Prime Minister
to be prosperous
to be pleased
to be ill
to be a doctor
Bitişik yazılanlar
hissolunmak
zannolumka
reddolunmak
Verbs
to be
to be
to be
-r, -ar (-er), -ir (-ir, -ur, -ur) olmak
Berna hanım kızar gibi oldu.
Hasretinden her gün yollara bakar
oldum.
Rüyalarımda hep seni görür oldum.
-r, -ar (-er), -ir (-ir, -ur, -ür) olmak
(Ms) Berna looked as if she might become angry.
-maz (-me/) olmak
Lütfi Bey gazete okuyamaz oldu.
Futbola başlayınca ders çalışamaz
oldu.
-maz (-mez) olmak
(Mr) Lütfi became unable to read the newspaper.
-mış (-miş, -muş, -müş) olmak
Lütfi Bey sonunda her şeyi söylemiş
oldu.
Saat tam ikide misafirler bize gelmiş
olacak.
Mektubu bugün yollamakla hata mı
yapmış oldum?
Auxiliary Verbs = etmek, olmak, eylemek, kılmak
Verbs requiring "etmek"
to mention, say
to see someone off
to please someone
to insult
to accept
to spoil
with "olmak" (written together)
felt
supposed
rejected
I kept watching the road for you.
I kept seeing you in my dreams.
When the football (season) started he became unable to
do his lessons.
• -mış (-miş, -muş -müş) olmak
: (Mr.) Lütfi told (them) everything in the end.
: At exactly two o'clock our guest will have come.
: Have I made a mistake in sending my letter today?
-acak (-ecek) olmak
• -acak (ecek) olmak
Berna Hanım bir ara susacak oldu söze
yeniden başladı.
: (Ms) Berna looked as if she'd be quiet, then she started
speaking again.
27
Biraz hızlı koşacak oldu; herkes ona
bakınca vazgeçti.
kılmak
Erkenden sabah namazını kıldı.
Bu olay bana çok etki etti.
Bu olay beni çok etkiledi,
sigarayı yasaklamak
8
94
95
28
MEVLÂNA
uzun zamandan beri
Mevlâna'nın türbesi
ziyaret etmek
ziyaret etmeyi istemek
Konya, Ankara'dan sadece üç saatlik
bir mesafedeydi.
buna rağmen
fırsat bulmak
Mevlâna 17 Aralık 1273 tarihinde
Konya'da ölmüştü.
Mevlâna Haftası
dünyanın her tarafından gelen binlerce
kişi
bir şeye katılmak
sergi açmak
konferans vermek
mevlevî ayini
ayin düzenlemek
gidip gitmemekte tereddüt etmek
karar vermek
yer ayırtmak
gecikmek
otelde yer bulmak
son ana kadar
çalışıp durmak
Kalan işleri dönüşte yapmaya karar
verdi,
yola koyulmak
kış olmasına rağmen
hayranlıkla
etrafa bakakalmak
Mevlâna'nın manevî huzuru
buluşmak
dolup taşmak
sanduka
dua etmek
Mevlâna'nın yakınları
mukaddes
emanet
bir şeyleri sergilemek
müze
donup kalmak
renk renk
nakış
oyma
el işlemeleri
tavan
sarkmak
avize
incelemek
kalabalık
kalabalıktan kurtulmak
dışarı çıkmak
He was going to run fast, but when everyone looked at
him he changed his mind.
He performed his worship early in the morning.
This experience had a great effect on me.
This experience affected me a lot
to prohibit smoking
MEVLANA
for a long time
Mevlana's mausoleum
to visit
to want to visit
From Ankara to Konya is only a distance of three hours
(drive),
in spite of this
to find the opportunity
Mevlana died in Konya on 17 December 1273.
Mevlana Week
thousands of people coming from all over the world
to take part in
to hold an exhibition
to give (hold) a conference
the ceremony of the Dervishes
to organise that ceremony
to hesitate as to whether to go or not
to decide
to reserve a place
to be late
to find a place in a hotel
up to the last minute
to work non-stop
She decided to do the rest of the work on her return.
to set off
in spite of it's being winter
with admiration
to keep looking around
the spiritual presence of Mevlana
to meet someone
to be overcrowded
sarcophagus
to pray
Those close to Mevlana
sacred
things left in security
to exhibit some things
museum
to be full of awe
multi-coloured
embroidery
carving, crotchetted edgings
handicrafts
ceiling
to hang down
chandelier
to examine
crowd
to escape the crowds
to go out
96
97
arkadan gelmek
birini kaybetmek
minare
minareye çıkmak
bir şeyi yukardan seyretmek
yorgun olmak
cami
avlu
cami avlusu
kuşbakışı
ufacık
gözükmek
birini bekletmemek için
oyalanmak
aşağı inmek
ballandıra ballandıra anlatmak
:
:
:
:
:
:
:
:
:
:
:
:
•
:
:
:
bir yere doğru yola koyulmak
Selçuklu Devleti'ne ait
eser
ünlü
seyretmek
to set off towards somewhere
to belong to the Seljuk period
a work
: famous
: to watch
MEVLÂNA'NIN FELSEFESİ
salon
semazen
semazenlerin dönüşleri
evren
dönmek
Mevlâna'ya göre evrende her şey
döner.
ay
güneş
yıldız
gezegen
zerre
genel kanun
dile getirmek
yukarı
aşağı
Hak'tan aldığını, halka vermek
günümüzden yedi yüzyıl önce
atomların, yıldızların hareketleri
bilimde çok ileri olmak
bilim
din
felsefe
şair
düşünür
hümanist
birlik, beraberlik
kafir
putperest
Yahudi
dergâh
ümit
ümitsizlik
yüz kere
tövbe bozmak
şiir
dindar
İslamiyet
yanlış anlamak
Müslümanlık
en doğru şekilde
MEVLANA'S PHILOSPHY
hall
Dervish dancer
spinning of the Dervish dancers
: universe
to spin (turn) round
:
:
:
:
:
:
:
to come (follow) after
to lose someone
minaret
to go up the minaret
to watch something from up high
to be tired (weary)
mosque
courtyard
the courtyard (forecourt) of the mosque
bird's eye view
tiny
to look as if
so as not to make someone wait
to loiter
to descend
to narrate with much exaggeration
According to Mevlana, everything in the universe spin
the moon
the sun
a star
a planet
molecule, particle
common law
to put into words
up
down
to give to the people that which was got from God
from seven centuries ago up to today
the movements of the stars, the atoms
to have progressed in science
science
religion
philosophy
poet
thinker
hümanist
cooperation
infidel
idolator
Jewish
dervish monastery
hope
hopelessness
a hundred times
to break one's oath
poem
religious man
islamiyet (The Islamic Religion)
to misunderstand
the Moslem Faith
in the most correct way
anlamak
anlatmak
Bakara Suresi
ayet
Hıristiyan
Sabii
iyi işler yapanlar
Tanrı katı
mükafat
açıkça
yararlı işler yapmak
şart
Allah'ın peygamberleri
Allah'ın kitapları
bir şeye inanmak
hadis
insanları doğru yola getirmek
vasıta
yaratılmış
hoş görmek
yaratan
mısra
Uzun söze gerek yok.
konuşmaya dalmak
müziği dinlemek
düşünceleri belirtmek
müziği, dansı ve düşünceyi birleştirmek
GÜZEL SÖZLER
Her din, öteki dinler kadar doğrudur.
Dinsizin hakkından imansız gelir.
Dinini pula satan, dinden de olur,
puldan da.
İSTEKLER BİR DİLLER AYRI
98
30
ayrı
millet
milletten
arkadaş olmak
seyahat etmek
Paraları yoktu,
birinin haline acımak
içlerinden Arap olan
Arapça
üzüm
itiraz etmek
Farsça
Rumca
sonunda
bir şeye dayanamamak
tartışmaya başlamak
işin kavgaya dökülmesi
yumruk yumruğa dövüşmek
aynı şeyi söylemek
istekleri yerine getirmek
Gönlünüzü bana teslim edin.
murat
muratları yerine getirmek
çarşı
şaşakalmak
to understand
to explain
the chapter (Sura) of Bakara of the Koran
verse/passage of the Koran
Christian
Sabean
those doing good works
the presence of God
reward
openly, clearly
to do useful works
condition
God's prophets
God's Books
to believe in something
record of a saying or action of the Prophet Muhammad,
handed down by his companions, tradition
to bring Man onto the right road
means
created
to tolerate
the one who creates
line of verse
A lecture is not necessary. (There is no need for a long
speech)
to be lost in talk
to listen to music
to tell one's thoughts
to unite music, dance and thought
NICE SAYINGS
Every religion is as right as the others.
To an ungodly fellow, a faithless brute. (Set a thief to
catch a thief).
He who barters his religion for a mite loses both his
religion and money.
THE WANTS ARE ONE, THE LANGUAGE
DIFFERENT
different
nation
from a nation
to be friends
to tour, go on a trip
They had no money.
to feel pity for someone
The Arabian from among them
Arabian (language)
grape (s)
to object
Persian
Greek
in the end
to be unable to bear something
to start a discussion
for an incident to change to a fight
to fight fist to fist
to say the same thing
to meet the demands
Believe in me (to meet your wishes).
desire, aim
to fulfil the desires
shopping district, market place
to be astonished
99
100
DEVECİ İLE FİLOZOF
bedevi
deve
çuval
yüklemek
deveye binmek
üstü başı perişan bir filozof
birine rastlamak
laf arasında
buğday
kum
boş kalmak
dengede tutmak
akıllılık etmek
yük
hafiflemek.
bir fikri çok beğenmek
merakı yenememek
yaya yürümek
sultan
vezir
öküz
yer yurt
yalınayak, başkabak dolaşıp durmak
hayal
baş ağrısı
bir şey elde etmek
bir yerden uzaklaşmak
nasihat
zarar vermek
başa dert açmak
faydasız
felsefe
THE CAMELKEEPER AND THE PHILOSOPHER
nomad, Bedovin
camel
sack
to load
to mount a camel
a ragged philosopher
to bump into someone
in the middle of talk
wheat
sand
to be idle
to hold a balance
to be clever enough to do something
a load
to lighten
to like an idea
to be unable to overcome one's curiosity
to walk
Sultan
Vizier
ox
homeland, place to live in
to walk around barefoot and in tatters
dream, illusion
headache
to obtain something
to go away from somewhere
advice
to harm
to give trouble to
useless
philosophy
DİLBİLGİSİ
Sürerlik eylemleri: -a (-e) durmak,
kalmak
Sen müzeye kadar gidedur, ben hemen
geliyorum.
Onlar otobüsü bekleyedursunlar,
biz yürüyerek on dakikada
gideriz.
GRAMMAR
-a (-e) kalmak
Tülay Hanım hayranlıkla etrafına
bakakaldı.
Sekizinci kattan düşen çocuğun
ölmediğini gören halk, hayretten
donakaldı.
Durative verbs: -a (-c) durmak, kalmak
You go on to the museum, I'm coming immediately.
Let them wait for the bus, we'll get there in ten minutes
on foot.
-a (-e) kalmak
(Ms.) Tülây looked, awestruck with admiration all
around.
The people were left awestruck that the child they had
seen fall from the eighth floor was not dead.
-p (-ip, -ip, -up, -üp) durmak, kalmak : -p (-ip, -ip, -up, -üp) durmak, kalmak
Semazenlerin dansına yabancılar şaşırıp
The foreigners were left astonished at the Semazens
kaldılar.
dancing.
Bir yabancı devamlı fotoğraf çekip
One foreigner kept taking photographs,
duruyordu,
to keep thinking of
düşünüp durmak
to keep looking
bakıp kalmak
to keep reading
okuyup durmak
Tülay Hanım Mevlâna'yı düşündü
(Ms.) Tülây kept thinking of Mevlana.
durdu.:
Otobüste bir çocuk devamlı ağladı
A child kept crying in the bus.
durdu.
31
İLAHİ
105 dünü günü
varlık
yokluk
yerinmek
bir şey ile avunmak
aşık
aşk denizine dalmak
tecelli
şarap
şarap içmek
Mecnun olmak
dağa düşmek
endişe
Sufî
sohbet
Ahî
ahret
kül
gök
bir şeyi savurmak
artmak
od
cihan
maksud
9
106
32
SAVAŞ VE ÖLÜM DÜZENİ
genişlemek
silahlanmak
yarış
silahlanma yarışı
güvenlik
dünya ülkeleri
savunma
masraf
para harcamak
rakam
gün geçtikçe
kalkınma
yardım
para ayırmak
fazla bulmak
manzara
nispetsizlik
delilik
çılgınlık
bir şeyin tam ifadesi olmak
şifa bulmak
örnek
yakın geçmiş
maddî manevi
kayıp
durumu değerlendirmek
I. DÜNYA SAVAŞI
Temmuz
Ocak
Avusturya
Macaristan
Belçika
Bulgaristan
Fransa
Almanya
Britanya
İtalya
Romanya
:
:
:
:
:
A RELIGIOUS POEM
day and night
riches, wealth
poverty
to feel sorry (about), to regret
to divert oneself with something
lover
to fall into the sea of love
destiny
wine
to imbibe wine
to be insane
to take the road (to insanity)
anxiety
Sufi
chat
Ahi
the hereafter, the next world
ash
the sky
to scatter (disperse) something
to increase
love (here)
world
purpose
THE ORDER OF WAR AND DEATH
to develop, to enlarge
to take up arms
race
the arms race
Security
the countries of the world
defense
expense(s)
the spend money
figure
as the days pass
development
aid
to set aside funds
to find something too much
portrait
improportion, inbalance
madness
craziness
for something to be expressed precisely
to find a remedy
example, sample
recent past
morale and material
loss
to evaluate a situation
: THE FIRST WORLD WAR
July
January
Austria
Hungary
Belgium
Bulgaria
France
Germany
Britain
Italy
Romania
Rusya
Yugoslavya
Osmanlı imparatorluğu
107 taraflar
silah
net harcama
Toplam sefer kadrosu
Ölenler
Kayıplar
Öldürülen veya arızadan ölen siviller
II. DÜNYA SAVAŞI
Ağustos
Mayıs
İngiltere
Kanada
Çin
Hindistan
Japonya
dahil olmak
YOK ETMEK YERİNE HAYRA
HARCANSAYDI
108
yok etmek
hayır
harcamak
her yıl
harp gücü
açlık
sefalet
hüküm sürmek
humma
hummalı bakışlı
şiş karınlı
çığlık
kazanç
silah endüstrisi
çılgın kahkahalar
iki şeyin birbirine karışması
birilerini hayra çekmek
düşünür
eylem adamı
hesap yapmak
harp
araç
gereç
atom denizaltısı
lira değerinde
tam teşekküllü
hastane
süpersonik uçak
az gelişmiş ülke
yeni
sağlık şartlarına uygun
konut
inşaat
bombardıman uçağı
bir yıllık maaş
maaş ödemek
adet
traktör
satın almak
öğrenci okutmak
kapasite
Russia
Yugoslavia
The Ottoman Empire
sides
arms, armament
net expenses, outgoings
Role of soldiers
the dead
the missing
Civilians slaughtered or accidentally killed
THE SECOND WORLD WAR
August
May
Britain
Canada
China
India
Japan
including
FUNDS COULD BE SPENT FOR GOOD INSTEAD
OF ANNIHILATION
to annihilate, eliminate
benefit, charity, well-being, good
to spend
every year
war force (power)
starvation
misery, poverty
to rule, to govern
plague, fever
feverish looking
with a bloated stomach
a scream
a profit
arms industry
crazy laughter
for two things to be mixed up with each other
to urge someone to do charitable works
thinker
man of action
to do accounts, to calculate
war
means
material
atomic submarine
worth
lira
properly organised
hospital
supersonic aircraft
underdeveloped country
new
suitable for health
accomodation
building, construction
bomber
one year*s salary
to pay a salary
items, units
tractor
to buy
to have a student taught
capacity
33
109
34
teknik üniversite
üniversite açmak
tam techizatlı
askerî harcamalar
bir şey pahasına
silah altında olmak
bir şeye mukabil
lise tahsili
Birleşmiş Milletler
karar almak
üye devletler
bir günlük
kalkınma
"Barış İçin Bir G ü n "
her iyi şey gibi
tatbik etmek
savaş tehlikesi
açlık
cehalet
nüfus artışı
insanlığı tehdit eden belalar
kapsamına almak
anlaşma
ihtiyacı olmak
Zaman kısalmıştır.
önem vermek
karamsar görünmek
önümüzdeki on yıl içinde
kişisel
kavga
bir şeyi unutmak
silahsızlanma
hava zehirlenmesi
sorun
elbirliği
insanlık
felaket
önü alınamaz br düzeye ulaşmak
technical university
to open (found) a university
fully equipped
expenses for the armed forces
at a price, at the cost of
to be armed, to take up arms
in place of (in return for) something
secondary education
United Nations
to decide
member states
for one day
development
" A Day Set-Aside For Peace"
as for every good thing
to implement
danger of war
starvation
ignorance
population increase
the evils threatening Man
to cover
agreement(s)
to need
Time is short,
to give importance to
to look pessimistic
within the next ten years
personal
fight
to forget something
disarmament
air-poisoning (from pollution)
a problem
cooperation
humanity, Man
disaster
to reach the place of no return (to reach a level where
prevention is impossible)
İLERLEMEDEN YOK OLMAYA
ilerlemek
yok olmak
akıllı
canlı türleri
kendini yok etmek
bir şey yapmaya itmek
evrimsel
evrimsel bir akım
evrimsel ilerleme
bir şeyin temelinde
rekabet
yaşam
bir şey için savaşmak
varlık
bir lokma ekmek için
mücadele etmek
başkaları
engellemek
uzun vadeli
yarar
teknoloji
teknolojik ilerleme
ölümcül
bir şeye yol açmak
bir işe yaramamak
ANNIHILATION BEFORE PROGRESS
to progress
not to exist
clever
live beings
to eliminate oneself
to urge (force) to do something
universal
a universal trend
universal progress
on the basis of something
rivalry, competition
life, lifetime
to go to war for a cause
creature
just for a crust of bread
to fight (struggle for)
others
to hinder
long term
benefit, use
technology
technological progress
deathly
to cause something
to be useless
öldürmeye yönlendirilmek
gelişmiş teknolojiler
gelişmiş teknolojilerin ürünleri
öfke ve korku dürtüleri
insan türü
bir noktaya varmak
bir şeyi seferber etmek
nükleer savaş
dünya
uygarlık
sonsuza kadar
bir şeyi ortadan kaldırmak
gezegen
endüstri ve kimya artıkları
zehirlemek
genetik
laboratuvar
hastalık yaratmak
bir şeyi ortaya koymak
evrim geçirmek
iletişim kurmak
bir şeyin sallantıda olması
dünyadaki yaşam
bir şeye izin vermek
DİLBİLGİSİ
Addan eylem yapan ekler -la (-le)
110 su
sulamak
Bahçedeki bütün çiçekler suandı.
temiz
temizlemek
Elbiselerdeki kir lekeleri temizlendi,
göz
gözlemek
Büyükanne yıllardır çocuklarının
yolunu gözlüyor.
yol
yollamak
Mektubu bu sabah postayla yolladım.
hazır
hazırlamak
to be urged (directed) to kill
developed technology
products of developed technology
the goads of fear and rage
mankind
to reach a point
to mobilise towards something
nuclear war
the world
civilization
for eternity
to eliminate
planet
industrial and chemical waste
to poison
genetic
laboratory
to create illness
to put forward something
to go through an evolution
to set up (instal) communications
for something to hang fire
life on the earth
to give permission for something
GRAMMAR
Affixes changing nouns to verbs -la (-le)
water
to water
All the flowers in the garden were watered.
clean
to clean
The dirty marks on the clothes were cleaned off.
eye (s)
to watch
The children's grandmother has waited for the children to
come for years,
road, route
to send
I sent the letter by post this morning,
ready
to make ready
-lan (-len)
ses
seslenmek
Öğretmen öğrencinin arkasından
seslendi,
öfke
öfkelenmek
Baba oğluna öfkelendi.
hoş
hoşlanmak
borç
borçlanmak
ev
evlenmek
-Ian (-len)
sound, voice
to call
-al (-el), -I
boş
boşalmak
Herkes tatile gidince evler boşaldı.
-al (-el), -I
empty, vacant
to empty
When everyone went on holiday the houses became
empty,
straight, smooth
to straighten (out)
düz
düzelmek
The teacher called after the student.
anger, rage, temper
to become angry
His father was angry (lost his temper) with his son.
nice
to like, to be fond of
debt
to be in debt
a house
to marry
35
Banka kredi verince, işler iyice
düzeldi.
az
azalmak
ince
incelmek
kısa
kısalmak
111
-a (-e)
yaş
yaşamak
Ölünceye kadar eşi ve çocuğuyla mutlu
yaşadı,
kan
kanamak
boş
boşamak
tür
türemek
-ar (-er)
yaş
yaşarmak
mor
morarmak
36
When the bank granted (him) some credit, (his) business
affairs straightened out.
little
to lessen
thin
to get thinner, to thin out
short
to shorten, to get short
-a (-e)
age
to live
He lived happily with his wife and child until his death.
blood
to bleed
empty, vacant
to divorce
species, kind
to crop up, to multiply, to propagate
kara
kararmak
ak
ağarmak
sarı
sararmak
-ar (-er)
moist
to become
purple
to become
black
to become
white
to become
yellow
to become
-laş (-leş)
mektup
mektuplaşmak
güzel
güzelleşmek
yer
yerleşmek
dert
dertleşmek
güç
güçleşmek
-laş (-leş)
letter
to correspond by letter
beautiful
to become beautiful
place, space, territory, ground
to establish oneself, to settle down
trouble
to exchange troubles with someone
difiiculty
to become more difficult
-sa (-se)
su
susamak
garip
garipsemek
önem
önemsemek
umur
umursamak
-sa (-se)
water
to become thirsty
odd, strange
to find something strange; to feel lonely and homesick
importance
to give importance to
care
to care about
-msa (-mse)
ben
benimsemek
az
azımsamak
kötü
kötümsemek
küçük
küçümsemek
-msa (-mse)
1
to consider your own
little, scant, insufficient
to consider something inadequate
bad, malicious, faulty
to consider something bad
small
to consider inferior
moist (with tears)
purple (bruised)
black
white
yellow
10
İSTANBUL'DA DOSTLUK
GÖRÜŞMESİ
114 İnsanlar birbirlerini neden öldürürler?
durmadan savaşmak
barış içinde olmak
kin
nefret
yüzyıllardan beri milletler arasındaki
bitmeyen bu kavga kin ve nefret
niçin?
bilgin
filozof
din adamı
bir sorunun cevabını aramak
İnsanları barışa, kardeşliğe çağırmış.
Bir yararı olmamış.
istatistiklere göre
insanlık tarihi boyunca
ortalama
savaş yapmak
yeryüzü
Savaş hiç bitmeyecek mi?
bir olaydan ders almak
Üçüncü Dünya Savaşı çıkacak mı?
insanların barış ve kardeşlik havası
içinde olması
"Gençliğin Dünya Barışına Katkısı"
seminer
seminer düzenlemek
öğretim üyesi
üniversite öğrencisi
idareci
davet etmek
115 seminere gelenler
muhteşem
deniz manzarası
bir şeyle karşılaşmak
birer kişilik
ikişer kişilik
oda ayırmak
balkona çıkmak
bir süre
denizi seyretmek
otelin önü
kayık
biblo
yollar birer biblo gibi duruyordu.
az ilerde
yük gemisi
yolcu gemisi
İstanbul Boğazının durgun suları
süzülmek
iyotlu
havayı ciğerlere doldurmak
şehir turu
şehir turu yapmak
yat ile gezinti yapmak
eski yalı ve köşkler
yağlıboya tablo
bir şeyi andırmak
renk cümbüşü
misafir
A FRIENDLY MEETING IN ISTANBUL
Why do people kill each other?
to war without pause
to be at peace
enmity, malice
hate, hatred
What is this never-ending fight, malice and hatred
which has continued between the nations for
hundreds of years for?
philosopher
man of religion
to seek the answer to a question
He has called all men to be brothers, at peace (with one
another)
It was useless!
according to statistics
throughout the history of mankind
average
to make war
the earth
Is there no ending to war?
to learn a lesson from an incident
Will there be a Third World War?
Mankind being at peace and like brothers
"Youth's contribution towards World Peace"
seminar
to organise a seminar
member of the teaching staff
university student
administrator
to invite
seminar participants
wonderful
sea view
to come across with something
for one person
for two persons
to reserve a room
to go out on the balcony
for a while
to watch the sea
the front of the hotel
boat
figurine, bibelot
the roads lay like bibelots
a little ahead
cargo boat (ship)
passenger ship
the smooth water of the Bosphorous
to sail gracefully
with iodine .
to fill the lu.. e ^ ..an air
a tour of the city
to tour the city
to take a trip by yacht
the old villas and waterside residences
oil painting tableau
to remind one of something
orgy of colours
guest
37
vaktin nasıl geçtiğini anlamamak
Hemen akşam oluverdi.
bir şey için sabırsızlanmak
geri dönmek
şehirde dolaşmak
izin istemek
bir yeri, bir kimseyi temsil etmek
konuşma yapmak
metin hazırlamak
içi rahat olmak
otel lobisi:
çalışma salonları
bir şeyin havasına girmek
hararetli hararetli tartışmak
erken yatmak
tercih etmek
dünyayı barışa davet etmek
GENÇLİĞİN EĞİTİMİ VE DÜNYA
BARIŞI
İ16
117
38
dünyanın çeşitli yerleri
"Gençliğin Dünya Banşındaki Rolü"
bir konuyu görüşmek
gençliğin eğitimi
dünya barışı
bir şeyin bir başka şey üzerindeki etkisi
tarla
pirinç
pirinç ekmek
buğday
buğday ekmek
beyin
iyi düşünce tohumları
kötü düşünce tohumları
meyve (mahsûl) almak
tarih boyunca
zulüm
vahşet
roman yazmak
hikaye yazmak
film çevirmek
geçmişimiz
tarihimiz
dost
düşman
zihin
düşmanca fikirler
zihinde fikir oluşması
Böylece geçmişteki savaş ve kavgalar
geleceği de etkiler,
tohum ekmek
Yani çocukların ve gençlerin beynine
düşmanlık tohumlan da ekilmiş olur.
barış çiçeği
başkan
bakan
milletvekili
general
geleceğe yön vermek
lider
Öyleyse gençler dünyanın geleceğidir,
bir şeye önem vermek
hak
Öğretim
öğretim yapmak
not to know where the time went
It was suddenly evening.
to have impatience for something
to go back, return
to wander around the city
to request leave
to represent a person, or place
to give a talk (speech)
to prepare a paper (article)
to feel
hotel lobby
studies (rooms)
to get into the atmosphere of
to discuss enthusiastically
to go to bed early
to prefer
to invite everyone to world peace
EDUCATION FOR THE YOUNG AND WORLD
PEACE
various places of the world
"Youth's Role in World Peace"
to discuss a topic with someone
education of youth (the young)
world peace
the influence of one thing on another
field
rice
to plant (sow) rice
wheat
to sow wheat
brain
good thought seeds
bad thought seeds
to harvest crops
throughout history
cruelty
violence
to write a novel
to write a story
to film
our past
our history
friend
foe
mind
hostile ideas
the originating (forming) of an idea
Thus, past war(s) and battles influence the future, too.
to sow seeds
In other words, into the brains of the children and youth
hostile seeds will have been sown.
the flower of peace
Prime Minister
minister
member of Parliament
General
to guide towards the future
leader
Then, the young are the world's future.
to give importance to
right
instruction, teaching
to give instruction, to teach
dostça geçinmek
dostça geçinme yollarının aranması
atasözü
bir düşünceyi açıklamak
Zararın neresinden dönülürse, kârdır.
husus
hastalığın tedavisi
hastalığı yapan etkenler
teşhis etmek
bir şeyi meydana getiren sebepler
savaşı yaratan etkenler
barışı sağlamak
yanlış eğitim
humanist duygular yerine, kin ve savaş
duygularının aşılanması
to get on well with someone
to seek ways to get on well with someone
proverb
to explain a thought (idea)
An eliminated loss becomes a profit.
(A loss becomes a profit when you can extricate
yourself from a difficult situation.)
matter, points
treatment for illness
influences making illness
to diagnose
the reasons for something happening,
influences creating war
to secure peace
faulty education
injecting with feelings of malice and war, instead of
humanist feelings
racialism
race (of people)
ırkçılık
ırk
kendi ırkını diğer milletlerden üstün
to consider one's own race superior to all others
tutmak
to attempt to direct something
bir şeyi yönetmeye kalkmak
difference in religious beliefs
dinî inanç farkı
kültür farkı
difference of culture
ekonomik sebepler
economic reasons
ruhen sağlıklı olmak
to be spiritually healthy
siyasî rejim farkı
difference in political regime
savaş ve kavga güdüsü
war and battle driving force
psikolog
psychologist
sevgi güdüsü
drive (urge) of love
ispat etmek
to prove
emperyalist güçler
imperialistic power
takdir etmek
to appreciate
belirtmek
to indicate, to point out
bir şey üzerine tartışmak
to have a discussion on something
on dakikalık süre tanımak
to allow ten minutes for
Türk milletinin büyük önderi Atatürk'e
göre
According to Turkey's great leader, Atatürk
vücut
body
organ
organ (of)
vücut organları
the organs of the body
rahatsız olmak
to be indisposed
"Yurtta Sulh, Cihanda Sulh"
"Peace at Home, Peace in the World"
ilke
principle, basis
ilke koymak
to set down principles
konulmuş ilkeye uymak
to conform to a set down principle
bağımsızlık
independence
bağımsızlığı kazanmak
to gain independence
savaşa katılmak
to participate in war
saldırı
attack
saldırıya uğramak
to be attacked
bir şey niyetinde olmak
to intend to do something
hassasiyetle
with sensitivity
bir konu üzerinde hassasiyetle durmak
to keep persistently to one subject
dünya barışını korumak
to protect world peace
nükler
nuclear
insanlığın var olması
the existence of mankind
insanlığın yok olması
the nonexistence of mankind
bir konu üzerinde durmak
to stick to the point
Hepinize saygılarımı sunar, barış içinde
bir dünya dilerim.
My respects to all of you, I wish all of us a world at peace.
En kötü barış, en haklı savaştan daha
iyidir.
: The worst peace is better than the most righteous war.
Barış bile, büyük ücretlerle satın alınır.: Peace (even), is bought dearly.
39
İYİ İNSANLARA OLAN İHTİYAÇ
118 gözlerini aç
zaman
dostluk
sempati
arkadaşlık
insanî emek
bir şeye ihtiyacı olmak
biri
aramak
bulmak
İŞ
araştırmak
yapmak
yalnız kalmak
yalnız kalmış biri
yaşamaktan usanmak
kırılmış biri
kötürüm
hayatta hiç başarı gösterememek
talih
talihsiz
ihtiyar
çocuk
boş bir gece
paha biçilmeyen
heyecan
enerji kaynağı
bir şey yapmaya muktedir olmak
köşe bucak
beklemek
denemek
ihmal etmek
hayal kırıklığına uğramak
emin olmak
bir şeye kendini alıştırmak
kendini birine teslim etmek
tatmin edilmek
bir işe tam ruhla sarılmak
DİLBİLGİSİ
Eylemden ad yapan ekler
-m (-im, -im, -um, -iim)
119 saymak
sayım
bilmek
bilim
doğmak
doğum
çözmek
çözüm
40
: THE NEED FOR GOOD PEOPLE
: keep your eyes open
: time
friendship
: understanding
: friendship
: human effort
: to need something
: someone
to seek
to find
: work
: to research
: to do, make
to be (live) alone
a person living alone
to be fed up with life
a broken man
• paralysed
never to have had succes in life
luck
unlucky
old, aged
child
a free evening
priceless
excitement
source of energy
to be able to do something
here and there
to wait for
to attempt, to try
to neglect
to be dissappointed
to be sure
to accustom oneself to something
to deliver oneself to someone
to obtain satisfaction
to get wrapped (lost) in the spirit of the job.
GRAMMAR
: Suffixes changing Verbs to Nouns -m (-im, -im, -um, -üm)
to count, consider
: census, count
: to know
: science
: to be born
: birth
to solve
: solution
-1 (-İ, -u, -ü)
saymak
sayı
dizmek
dizi
sormak
soru
örtmek
örtü
:
:
:
:
:
:
:
:
-gı (-gi, -gu, -gü)
çalmak
çalgı
• -gi (-gi, -gu» -g«)
: to play (a musical instrument)
: musical instrument
-1 (-İ, -U, -Ü)
to count
figure
to arrange in a line or row, to string in succession
row, series, succession of
to question
a question
to cover
a cover
bilmek
bilgi
duymak
duygu
görmek
görgü
basmak
baskı
bitmek
bitki
tutmak
tutku
123
11
124
• to know
knowledge
to hear, feel
- a feeling
to see
upbringing, breeding, social edu
to print
a printing, edition
to end; to sprout
a plant
to hold, to stick to
addiction
-gin (-gin, -gun, -gün)
to be angry
heated, red hot, angry
to know
scholar
to tire
tired
to trouble, annoy, make sad
troubled, sad
to be tired (weary) of
weary
to select, choose
distinguished, outstanding
to hold
addict (-ed)
to fall
an addict, to be addicted to
-qgin (-gin, -gun,-gün)
kızmak
kızgın
bilmek
bilgin
yormak
yorgun
üzmek
üzgün
bıkmak
bıkkın
seçmek
seçkin
tutmak
tutkun
düşmek
düşkün
:
:
:
:
:
:
:
:
•
:
KARDA AYAK İZLERİ VAR
kar
ayak izi
vurulmak
düşmek
Yüzleri tanınmayacak bir halde
olduğu yerde kalmak
ceset
hâtıra
saatin durması
yıldız
gece
güneş
açlık
susuzluk
kin
matara
ekmek torbası
silah
elbise
şapka
üşümek
ocak ateşi
elleri ısıtmak
en yakın tanıdık
işitmek
kurt
başucu
tren
gemi
birini geri getirmek
TRACKS IN THE SNOW
snow
• tracks
to be hit (shot)
to fall
Faces in an unrecognizable state
to stay in one place
body
memory
the stopping of the clock
star
night
the sun
starvation
thirst
rancour, malice
metal or plastic water bottle
bread bag
rifle, gun
clothes
hat
to be cold
stove fire
to heat the hands
the closest acquaintance
to hear
a wolf
near, close to
train
a ship
to bring someone back
NEVŞEHİR'DE
gezegen
IN NEVŞEHİR
planet
41
125
kendini bir yerde sanmak
vadi
sessiz
ıssız
halk
peri
cin
bir şeye inanmak
korkmak
esrarengiz
peribacaları
garip kayalar
renkli vadiler
başka bir gezegeni andıran yüzey
şekilleri
mağara
mağaraların içi
renkli resimler
şeytan
cin
bir şeyi bir başka şeyle ilgili sanmak
resim yapmak
Peki bu mağaralardaki resimleri kimler
yapmış?
Eskiden burada yaşayan Hıristiyanlar
yapmış.
Hz. İsa
Meryem Ana
azizler
kilise
ibadet etmek
Hıristiyanlığın yasak olduğu dönemler
gizli
yerleşme merkezi
milattan önce
Bu yerleri gezmek için iki gün
kesinlikle yetmez.
bir yeri genel özellikleriyle tanımak
çömlek
meşhur
halı tezgahı
genç kız
halı işlemek
mermer
mermer işleri
mermerden yapılmış süs eşyaları
esrarengiz
ürkütücü
görünüm
yeraltı şehirleri
köylüler
yerin sekiz kat altı
tünel
sürünmek
tünelden sürünerek geçmek
oturma salonları
dinlenmek
uygun
yanılmak
bir şey hakkında fikir edinmek
daha sonraki gelişimiz
bir şeyin içine oyulmuş
karın doyurmak
güzellik
42
to suppose oneself somewhere
valley
quiet
deserted
people
fairy
djinn, genie
to believe in something
to fear
mysterious
fairy chimneys
strange looking rocks
coloured valleys
forms and shapes resembling those of another planet
cave
inside the caves
coloured pictures
the devil, satan
djinn, genie
to think one thing is relative to another
to paint (draw) a picture
Right! Who painted the pictures in these caves?
The Christians who lived here in the olden times".
Jesus Christ
Mother Mary
the saints (disciples)
church
to worship
The periods when Christianity was forbidden (prohibited)
secret
a community, settlement
Before Christ
Two days is definitely not enough to walk around all
these places,
to get a general idea of a (one) place
earthenware-pot
famous
carpet-weaving loom
a young girl, a maiden
to weave a carpet
marble
marble craftsmanship
ornaments made of marble
mysterious
startling
scene, sight
underground cities
peasants
eight floors (layers) under ground
tunnel
to crawl
to crawl through a tunnel
sitting rooms
to rest
suitable
to err
to obtain an idea about something
next time we come, our next visit
for something to be hollowed out of something
to feed (satisfy) oneself
beauty
acıktığını fark etmek
enerji sarf etmek
NEVŞEHİR'İN SEKİZ KAT
ALTINDAN
126 Anadolu
gizem
bir şeyi ele vermek
kasaba
kasabaların altında
yeraltı kenti
bir şeyin ortaya çıkarılması
binlerce yıllık geçmişe sahip olmak
tabiat
bilinmeyen akıllı yaratıklar
mühendislik bilgisi ve tekniği
Bir tavuğun marifeti
bir olayın büyük sonuçlar doğurması
sahip
birinin elinden kaçmak
tavuk
delik
deliğe girmek
fantezi
yetkili makamlar
bölge
arkeoloji açısından
çekici
arkeolog
kazmak
doğal yeraltı mağaraları
yerin dibine doğru yapılmış modern bir
apartman
Odalar tünellerle birbirine bağlanmıştı
Derinlerde henüz ulaşılmamış birçok
katın da bulunduğu anlaşıldı.
barınmak
Odalar, içinde bir ailenin barınabileceği
kadar büyüktü,
bir şeyi incelemek
mucize
havalandırma sistemi
ısının sabit kalması
kayaların yapısı
yumuşak
makina kullanmak
bir şeyi oymak
basamak
dehliz
bağlantı
mutfak
dinlenme yeri
toplantı salonu
depo
Tünellerin genişliği 60-100 cm arasında
değişmekteydi,
kömür madeni
oyma tekniği
keşfetmek
değirmen taşı
vinç
bir şeyi yerinden oynatmak
bir şeye dokunmak
Romalılar
birilerinden kaçmak
to notice one is hungry
to expend energy
EIGHT FLOORS BENEATH NEVŞEHİR
Anatolia
mystery
to give away (a secret or mystery)
town
below the towns
undergroud city
to unearth something, to discover
to have a past going back thousands of years.
nature
unknown clever creatures
engineering knowledge and technique
The Feat of a Hen
an occurence (incident) producing grave consequences
owner
to escape from someone's hands
hen, chicken
a hole
to get into a hole
fantasy
responsible authorities
region
from the angle of archaeology
attractive
archaeologist
to dig
natural underground caves
a modern apartment block built inside the earth
The rooms were connected by tunnels.
It is understood that deep underground are more layers
which have not yet been reached,
to shelter
The rooms were big enough to shelter a family.
to investigate (examine) something
miracle, marvel
ventilation system
the heat staying constant
rock formation
soft
to use a machine
to gouge (hollow) out something
step(s)
corridor
connection, joining
kitchen
resting place
meeting room (hall)
depot, store-room
The tunnels varied between 60 and 100 cms. in width.
coal mine
scooping out (engraving) technique
to discover
grindstone
winch
to move something
to touch something
The Romans
to escape from some people
43
128
saklanmak
Geçmişe gittikçe olayın gizemi artıyor
Tanrıların arabaları
şu adlı kitabıyla bütün dünyada
tanınan şu adlı kişi
Hıristiyanlığın ortaya çıkışı
imkanı olmak
Bu yerleri yapanların korkuları çok
başkaydı.
Korkularının sebepleri savaştıkları
insanlar olamaz.
yenilmek
kaçmak
Zayıf olan taraf ya yenildi ya da kaçtı
yerin altını kazmak
yerin altına yerleşmek
birine saldırmak
havadan gelen saldırılar
İnsanlara havadan saldıranlar
kimlerdi?
dünyayı idare etmek
uzaylı
bir şeyi iddia etmek
mükemmel
sığınak
bir şeyi ileri sürmek
bir yerde barınmak
inanç
tarihi ve bilimi altüst etmek
tez
dede
birinden bir şey duymak
öykü
öykü anlatmak
bir yeri beğenmek
bir yere yerleşmeye karar vermek
göklerden gelen ziyaretçiler
Bunlar kötü cinlermiş ve amaçlan iyi
melekleri yok etmekmiş.
çarpışmak
biriyle baş etmek
sihirli
nurdan ışıklar halinde göğe yükselmek
Hindistan
Meksika
Kolombiya
bir yeri turistik bölge olarak kabul
etmek
rehber
enteresan
Fakat hepsi yetersiz.
Yeraltı kentlerinin sakladığı gizem
çözülemiyor.
Yerin üstündeki sorunlardan, bir türlü
yerin altına sıra gelmiyor.
44
to hide
As more and more of the past is gone into, the event
gets more and more mysterious.
the chariots of the Gods
so-and-so writer world famous for writing so-and-so
book,
the emergence of Christianity
to have possibility
The fear of the people who made these places was quite
different.
The reasons for their fear could not have been the people
they were fighting,
to be defeated
to escape
Those on the weak side either were defeated or ran
away.
to protect (themselves) against their foes,
to settle underground
to attack someone
attacks from the air
Who were the people attacking from the air?
to rule (govern) the world
spaceman
to claim (assert) something
wonderful
shelter, refuge
to put forward something
to shelter, take harbour, live somewhere
belief
to upset history and science
thesis
grandfather
to hear about something from someone
tale, story
to tell a tale (story)
to like somewhere
to decide
visitors from the skies
It is said these are evil jinns and their aims are to
eliminate the good angels.
to clash
to overcome (manage) someone
magic
to assend skywards amidst a shaft of holy light
India
Mexico
Colombia
to accept a place as a touristic area
a guide
interesting
However, they are all inadequate.
The hidden mystery of the underground cities cannot be
solved.
There are so many problems above ground that the turn
of those under the ground never comes up.
DİLBİLGİSİ
: GRAMMAR
Meslek adlan yapan ek -cı (-ci,-cu, -cü): Suffixes changing a noun into the name of a trade or
profession -ci (-ci, -cu, -cii)
130 boya
• paint, dye
boyacı
painter
boyacı bütün duvarları boyad
The painter has painted all the walls.
iğne
needle, pin, injection
iğneci
health visitor who does injections
Hastaya iğne vurması için bir iğneci
• An "injection"-man was called in to give the patient an
çağırıldı.
injection.
odun
wood (for burning)
oduncu
wood cutter, seller
göz
eye(s)
gözcü
eye specialist
aş
food, meal
aşçı
chef
diş
tooth (teeth)
dişçi
dentist
yoğurt
yoghourt
yoğurtçu
yoghourt-seller
süt
milk
Türkçede bazı meslek adlan -cı ekini
almaz
şoför
terzi
bakkal
kaptan
pilot
manav
-cı (-ci, -cu, -cü) eki bir işin devamlı
yapıldığını bildiren ad ve sıfatlar
yapar.
yalan
yalancı
geri
gerici
uyku
uykucu
barış
barışçı
inat
inatçı
yardım
yardımcı
kin
kinci
Some nouns of proffessions do not take -ci suffix
driver
tailor, seamstress
grocer
captain
pilot
greengrocer
-ci (-ci, -cu, -cii) endings showing that the action is done
persistently or continually
lie
liar
back, backward
hidebound
sleep
sleeper
peace
peace-maker
stobbornness, obstinacy
stubborn person
help, assistance
helper, assistant
spite, malice
spiteful, malicious (person)
-lık (-lik, -iuk, -liik) Bu ek -cı meslek
eki üzerine gelerek meslek kavramı
veren kelimeler yapar.
: -lık (-lik, -luk, -lük) this suffix added after the -cı for
person in that proffession, makes it the science,
art or skill of.
boyacı
painter
boyacılık
the art (skill) of painting
dişçi
dentist
dişçilik
dentistry
oduncu
woodseller
odunculuk
woodselling
gözlükçü
optician
gözlükçülük
opticianship
45
-lık eki meslek bildiren kelimelerden
sonra gelir.
131
The suffix -lık comes at the end of the word showing the
profession or skill
doctor (medical)
the science of medicine
tailor
tailoring
lawyer, advocate
the science of advocating
doktor
doktorluk
terzi
terzilik
avukat
avukatlık
-lık eki somut adlara gelerek yer adlan
bildiren kelimeler yapar.
: the -lık suffix makes concrete nouns into a place
connected with the noun
taş
stone
taşlık
stony-place, stone entry hall
kitap
book
kitaplık
bookcase (shelf)
kömür
coal
kömürlük
coalcellar
zeytin
olive
zeytinlik
olive-grave
-lık eki adlardan sonra gelerek soyut
adlar yapar.
insan
insanlık
Müslüman
Müslümanlık
çocuk
çocukluk
güven
güvenlik
:
:
:
:
:
:
:
:
:
-lık eki sıfatlara gelerek soyut adlar
yapar
büyük
büyüklük
güzel
güzellik
ucuz
ucuzluk
uzak
uzaklık
t the -lık ending changes adjectives into abstract nouns
big, large
bigness, largeness
beautiful
beauty
cheap
cheapness
far, distant
distance
-lık eki adlardan sonra gelerek alet
adlan yapar
kulak
kulaklık
meyve
meyvelik
tuz
tuzluk
göz
gözlük
-lık eki adlardan sonra gelerek elbise
adlan yapar
sabah
sabahlık
gece
gecelik
yağmur
yağmurluk
gelin
gelinlik
46
the -lık ending makes nouns abstract
human being, mankind
humanity
Moslem
Moslemhood, the state of being a Moslem
child
childhood
trust, reliance
security, confidence
the -lık ending after nouns makes the apparatus
pertaining to the noun
ear
earphones, hearing-aid
fruit
orchard, grove of fruit trees; fruit plate
salt
salt dish
eye
spectacles, eye glasses
: the -Ilk ending after nouns changes it into apparel
morning
morning-gown (robe)
night
nightgown
rain
raincoat
bride
bridalgown
Yüksek Ökçeler
134 dul
dul kalmak
zengin
koca
kocaya varmak
izdivaç
izdivaç denen şeyden nefret etmişti.
hemen hemen
erkek hayali
zihin
romatizma
balgam
pamuk
vantuz
tentürdiyot
yığın
pis
abus
lanet
heyula
ihtiyarlamak
dert
dert çekmek
haykırmak
merak
temizlik
namusluluk
hizmetçi
evlatlık
aşçı
birini tıraş ettirmek
zavallı
tepeden tırnağa
birini bir şeye mecbur etmek
namuslu olmak
kiler
bir yeri kitlemek
parası meydanda durmak
işi gücü
teftiş etmek
habire
tavan arası
birisiyle görüşmek
uşak
El, insanı azdırır.
nasihat
bir şeyi noktası noktasına tutmak
arka bahçe
hemşeri
135 günde on defa
yapayalnız
tencere
yüksek ökçe
tombul
cıvıl cıvıl
boyu kısa olmak
bir karışa yakın ökceli iskarpinler
adeta
cambaz
merdivenleri bir hamlede inmek
ayağı burkulmak
aşağı yukarı koşmak
:
:
:
:
:
:
:
:
:
:
:
:
:
:
:
:
:
:
:
:
:
:
:
:
High Heels
widow, widower
to become a widow/widower
rich
husband
to take a husband
marriage
She hated the thing called marriage
almost
an image of a man
mind
rheumatism
phlegm
cotton
a kind of glass (or cup) used in olden times for
treating rheumatic pains by creating a suction
vacuum against the skin
iodine
heap, pile
dirty
grim, morose, peevish
a curse
huge and ugly
to grow old
grievance, trouble
to suffer
to protest loudly
great interest
cleanliness
honesty
maid, servant
adopted child
cook
to have someone shaved
poor thing
from top to bottom
to oblige someone to do something
to be honest
pantry, cellar
to lock something
for money to lie in the open
her job (occupation)
to inspect
to keep doing something
between the ceiling and the roofing
to talk to someone on something
servant, valet
The hand can provoke.
advice
to keep something to the last drop
back garden
fellow-countryman
ten times a day
all alone
pot
high heel
plump, fat
gay, merry
to be short in size
shoes with heels almost a handspan high
as though, like a
acrobat
to go downstairs in a dash
to sprain one's ankle
to run up and down
47
başdönmesi
doktor çağırmak
rahatsızlık
rahat
yünden
yumuşak
terlik giymek
hiç bir şeyiniz kalmaz
doktor tavsiyesi
hakikaten
diz
baldır
sızı
vücut
ruh
derin bir azap duymak
birdenbire
ahlakı bozulmak
diş fırçası
reçel kavanozu
sahan külbastısı
onbeşten fazla
hırsızlık
yolsuzluk
paşa
nefer
lenger
pirinç pilavı
hiddetlenmek
ne yapacağını şaşırmak
her tarafı kilit kürek altına almak
bir şey çalmak
geç kalkmak
gözü birşeye ilişmek
nefesi durmak
iskemle
iskemleye çökmek
kol
bel
halattan bir kemer gibi
levha
rezalet
gözleri kapanmak
birisinin konuştuklarım duymak
şeker
şapırtı
helva
sual
birine yakalanmak
birini kovmak
çırpınmak
hasbihal
yüreği çarpmak
kımıldamak
mufassal
birşeye dayanamamak
sadık
birini kapı dışarı etmek
arsız
yüzsüz
adamakıllı
mal mülk
sıkıntısı olmamak
zayıflamak
sararıp solmak
48
:
:
:
:
:
:
:
:
:
:
:
:
•
:
:
:
:
:
:
:
:
:
:
:
:
:
:
:
:
dizziness
to call a doctor
indisposition
comfortable
from wool
soft
to put on slippers
you will fully recover
doctor's advice
really
knee (s)
calf (of the leg)
tingling pain
body
spirit
to feel torment
suddenly
to become corrupt
toothbrush
jam jar
broiled cutlet in a shallow cooking pan
over fifteen
theft
impropriety, abuse of
General
a private (in the Forces)
large, shallow, copper dish
rice
to be infuriated
to be confused as to what to do
to put everything under lock and key
to steal something
to get up late
to notice something
to stop breathing
chair
to fall into a chair
arm
waist
like a belt made of hawser
scene (here)
ignominy
for the eyes to shut
to overhear what someone is saying
sweets
splashing or smacking noise
helva
question
to be caught by someone
to dismiss (throw out) someone
to struggle, to make convulsive movements
friendly chat
to have palpitations
to move
detailed
to be unable to bear (endure) something
faithful, loyal
to throw someone out, to dismiss
insolent, importunate
bold, barefaced, shameless
thoroughly efficient
assets and property
not to have trouble
to get thinner
to get pale
benzine kan gelmek
vakıa
yüreği rahat olmak
12 UÇANDAİRELER
136 olay
havanın kararması
bir binanın inşa halinde olması
çok parlak
yeşil bir ışığın varlığı
fark etmek
derhal
gökyüzüne bakmak
ışıklı bir cisim
hareket etmek
bu yüzden
uçak
helikopter
bir anda
görgü tanıkları
panik havası
kendini toparlamak
güvenlik kuvvetleri
olay yeri
for blood to come back into the face
in fact
for the heart to feel (be) content
FLYING SAUCERS
event, incident
the falling of dusk (darkness)
for a building to be half built
very shiny
there being a green light
to notice
immediately
to look at the sky
an illuminated object (shape)
to move
for this reason
aeroplane
helicopter
suddenly
witnesses
state of panic
to pull oneself together
security forces
scene of the incident
Jandarma Komutanı geliyor...
jandarma
komutan
durum
telsiz
karakol
The Gendarmery is coming
gendarmery, gendarme
commander
situation
wireless, walkie-talkie
police-station
Cisim Konya'ya doğru gidiyor..
bir süre sonra
esrarengiz
bir yıldızın kayması gibi
Konya yönüne doğru
uzaklaşmak
dona kalmak
The Object Flies towards Konya
a little later, soon
mysterious
like a shooting star
in the direction of Konya
to get further away
to be petrified
Yüzbaşı Çelen anlatıyor...
137 bir olay yaşamak
fabrika yakınında
petrolcü
yol boyunca
ağır ağır ilerlemek
uygun
rampa
dakikaları saymak
araba farı
sinyal vermek
bir top gibi
hızla büyümek
çapı yüz metreye yakın
Bahçeye inen helikoptere.)
uçandaire
başlıca kahramanlar
gözüne uyku girmemek
hayal görmek
şüphe içinde olmak
yolun kenarındaki tarla
tarla sürmek
bir şeyin ezilmesi
birinin yakalanması
merkez karakolu
Captain Çelen narrates...
to live through an experience
near a factory
petrol seller
right along the road
to move forward gradually
suitable, convenient
ramp
to count the (passing) minutes
vehicle head lights
to give a signal
like a ball
to get rapidly bigger
it was about 100 metres in diameter
The helicopter which landed in a garden
flying saucer
the (main) heroes
not to be able to sleep
to have an illusion
to be suspicious
the field beside the road
to plough a field
the flattening down of something
for someone to be caught
Police Headquarters
49
138
50
korkudan tir tir titremek
görevli memur
kimlik
bir şeyin gününü vermek
vali
kaymakam
alay komutanı
çiftlik müdürü
dürbün
to tremble with fear
official on duty, policeman
identity
to tell the exact (precise) day
governor of a province
governor of a district
Regimental Commander
manager of a farm
binoculars
Tarlada buluşma...
basın
müthiş
açıklama yapmak
gözlem
trafik arabaları
renkli ışıklar saçmak
açıkça
yere inmek
bir şeyden şüphesi olmamak
cip
mesafe
İçimi bir ürperti kapladı.
devam etmek
bilinmedik bir güç
ışığın azalması ve kaybolması
A meeting in the field
the Press
wonderful, extraordinary
to declare, to make a statement
observation
Traffic-squad cars
to flash out coloured lights
openly, clearly
to land
not to be suspicious
jeep
distance
I was overwhelmed with fear
to continue
an unknown power
the lessening, then fading away of the light
Yetkililer suskun...
yeni yıla girmek
1981 yılı sonlarında
1982 yılı başlarında
il jandarma komutanı
bir cismi dürbünle gözlemek
elips biçiminde
kırmızı
mavi
yeşil
ışık saçmak
Kd.Yzb.
ilçe emniyet amiri
milli eğitim müdürü
basın mensupları
dürbünle gözlemde bulunmak
birini yalanlamak
uçan nesne
mülkî ve askeri yetkililer
olayların içinde yer almak
gittikçe artan
suskunluğa bürünmek
bilim adamları
bir şeyi olmamış kabul etmek
bir yere atanmak
The Competent Authorities are silent
to enter a New Year
towards the end of 1981
towards the start of 1982
Commander of the Provincial
to watch an object with binoculars
in the shape of an elipse
red
blue
green
to throw (flash) out light
Senior Lieutenant
Superior in the Security of the provincial district
Director of national Education
members of the Press
to observe with binoculars
to call someone a liar
flying object
civil and military authorities
to be involved in an event
to increase gradually
to be enveloped in silence
scientists
to pretend nothing has happened
to be assigned
HÜLYALARIN ŞİİRİ
uzun
nasıl geçer
başka türlü
hülyalar
haydi dedim
fırsat bu fırsat
başka alemlere götürmek
Uzak Doğu
kendini bulmak
arabacı
çekçeğini sürmek
DAYDREAMS
the long night
how will... pass
any other way
daydreams
"Come o n " I said
this is just the right time
to take into another world
the Far East
to find oneself in
man drawing a rickshaw (here)
to draw his rickshaw
139
Tibet
D alay
lama borusu
üfürmek
tepe
Everest
altındaki dağlar
nokta kadar
vahşi ve hür
türkü
rüzgâr
şimşek
hızla akmak
yanımdan
bu da iş mi?
seccade
inmek
başka diyar
unutmak
varlıkları görmek
darlık
bir güzelim şehir
gökyüzü berrak
mesut insanlar kaynaşır
lambayı yakmak
sisli
çıplak oda
ben kim oluyorum da
Tibet
Dalai
lama pipe
to blow
hill, mountain
Mount Everest
the mountains below
as tiny as dots
wild and free
song
wind
lightening
to flash swiftly
by my side
Is that something?
a small prayer mat
to descend
another country
to forget
to see the opulence (wealth)
scarcity
a beautiful city
the sky, limpid
where happy people gather
to light the lamp
misty
a bare room
who am I to...!
BİZ BU EVE TAŞINMADIK MI?
eve hırsız girmesi
köşe bucak karıştırmak
yükte hafif, pahada ağır
yorganı başına çekmek
göz ucuyla bir şey seyretmek
bu işin sonu nereye dek varır
her tarafı yoklamak
sezdirmek
birini izlemek
yükü içeri taşımak
adımını içeri atmak
şaka yollu
bir yere taşınmak
HAVEN'T WE HOVED TO THIS HOUSE?
the burgling of the house
to mix up everything
the load light, the value heavy
to draw the quilt over the head
to watch something from the sides of the eyes
Where will this all lead to?
to check everywhere for
to make someone feel (notice)
to follow someone
to carry the load inside
to step inside
sarcastically (here)
to move house
DİLBİLGİSİ
Eylemden ad yapan ekler
-gıç (giç» -guç» -güç)
140 dalmak
dalgıç
bilmek
bilgiç
başlanmak
başlangıç
başlangıç noktası
141
-k (-ık, -ik, -uk, -ük)
istemek
istek
yanmak
yanık
yitmek
yitik
bozmak
bozuk
sökmek
GRAMMAR
Suffixes changing verbs into nouns (-gıç <-giç, -guç, -güç)
to dive
diver
to know
pedant; a learned man, a man of knowledge
to start
start, beginning
starting point
-k (-ık, -ik, -uk, -ük)
to request
a request
to burn
a burn
to be lost
lost
to spoil
spoiled, broken-down, out of order
to undo, unravel
51
sökük
istekleri yerine getirmek
yangın
vücudun yanıklar içinde kalması
bozuk araba
bir şeyi tamire götürmek
sökük pantolon
bir şeyi dikmek
for (seam) to come apart, undone
to fulfil the wishes of
(on) fire
for the body to be full of burns
a car which is out of order
to take something for repair
trousers with undone seams
to sew something
-ak (-ek)
uçmak
uçak
taramak
tarak
yatmak
yatak
dönmek
dönek
ürkmek
ürkek
uçağın havalanması
saçları taramak
sert yatak
-ak (-ck)
to fly
aeroplane
to comb
a comb
to lie down
bed
to turn
fickle
to be daunted (afraid)
skittish, timid
for a plane to take off
to comb the hair
a hard bed
-n (-in, -in, -un, -ün)
basmak
basın
sormak
sorun
dizmek
dizin
tütmek
tütün
bir olaya geniş yer vermek
-n (-in, -in, -un, -ün)
to print
the Press
to question
a question, problem
to put in order, or series
index
to give out smoke
tobacco
to give a good space to an event
-IC1 (-İCİ, -ucu, -ücü)
143
52
-1C1 (-İCİ, -ucu, -ücü)
satmak
satıcı
geçmek
geçici
tutmak
tutucu
üzmek
üzücü
geçici bir öfke
to sell
a seller
to pass
temporary
to hold
conservative
to annoy, to trouble
causing trouble
a temporary rage
-t (-it, -it, -ut, -üt)
taşımak
taşıt
yakmak
yakıt
geçmek
geçit
konmak
konut
öğmek
öğüt
trafik sorunu
yakıt sıkıntısı
konut sorunu
öğüt vermek
-t (-It, -it, -ut, -üt)
to carry
vehicle
to burn
fuel
to pass (by, through, over), to cross
mountain pass, passage
to settle on (in), to alight
residence, house
to praise
advice
traffic problem
shortage (scarcity) of fuel
housing problem
to advise
DÜŞÜNCEYİ OKUYORLAR
bilim dalı
parapsikoloji
THEY READ YOUR THOUGHTS
branch of science
parapsychology
144
insanın kendi öz güçleri
bilimin gelenekselliği
resmen kabul edilmek
yetenekleri değerlendirmek
araştırmak
bir şeyi çözümlemek
talep
yasal
bilim dünyası
kendi kendine
kürsü edinmek
rasyonel
maddi
düşmanca tutumlar
normal ötesi
bir şeyi savunmak
bir şeyin gelişmesi
basit düşler
soyut
hayali
insanları etkilemek
hipnoz
tekinsizlik
biyolojik "iç radyolar"
etkin
doğaaüstü güçler
ruhsal ışınlamalar
kehanet
var olmak
ortaya çıkmak
ruhsal kuvvetler
ruhsal olayların karmaşık hale gelmesi
yöntem kargaşası
içermek
akademik yöntem ve temellere
oturtulmak
sınıflama
tasnif edilmek
cesur
pozitif bilimciler
çaba
psişik olaylar
iki şey arasında köprü kurmak
öte yandan
bilime yanaşmak
one's own powers
traditionalism of science
to be accepted officially
to evaluate abilities
to search thoroughly, to investigate
to solve something
request, demand
legal
the world of science
by itself
to set up a course of study
rationale
materialistic
in a hostile manner, hostile behaviour
abnormal, outside the normal
to defend something
development (improvement) of something
simple visions
abstract
imaginary, fastastic
to affect (influence) people
hypnosis
a haunting
biologic "internal radio-waves"
effective
supernatural powers
spiritual radiation
prediction
to exist
to come into existence, to emerge
spiritual powers
"or spiritual incidents to become complicated (complex)
confusion of method
to include
Din ile bilim birleşiyor mu?
terim
psikoloji ötesi
bir şey anlamına gelmek
davranış bilimi
olayların gerisinde yer almak
bir şeyi keşfetmek
dört boyutlu
uzay-zaman evreni
soyut enerjiler
maddî insan bedeni
bir şeyi aşmak
olağanüstü
bir şeye anlam ve açıklama bulmak
bir şey için çabalamak
anlayış
Do religion and science unite?
term
beyond psychology
to mean something
behavioural science
for something to be behind the events
to discover something
four-dimensional
space-time universe
abstract energies
human body
to exceed something
extraordinary, unusual
to find a meaning and explanation for something
to work hard for something
understanding
Öncüler işbaşında
ruhçular
Frontiersmen of science at work
spiritualist
to be based on academic methods and bases
classification
to be classified
brave, bold
positive scientists
effort
mental incidents
to form a bridge between two things
on the other hand
to approach a science
53
54
fizikçi
medyumik yetenek
ilk ele alınan konu
yaşamdan sonraki bir yaşam
beyin
bir şeyi aracı olarak kullanmak
zihin gücü
başarmak
duyu
bir şeyi algılamak
yanı sıra
astral çıkış yeteneği
insan düşüncesi
saklı bulunmak
varsaymak
konsantre olmak
ek yeri olmayan madenî ve tahta
bilezikler
iç içe takılmak
olayları kaydetmek
parasal destek
destek sağlamak
metal and wooden bracelets without joinings
to be clasped inside each other
to record events
financial support
to obtain support
Telepati kanıtlanıyor
yaklaşık
yarım yüzyıllık
katkı
konferans
özellikle
araştırmacı
bir şeyi vurgulamak
fizik yasaları
olanaksız
deney
aleyhte
kuşkucu
yaklaşım
yönlendirmek
görevlendirmek
öne sürmek
bir şeyin bir başka şeye yol açması
düşünce fotoğrafçılığı
telepati
bir şeyi sistemleştirmek
alfabe
Zener kartları
ürün
berrak
sağlıklı
karşılıklı tesir alışverişi
bir şeyden kaynaklanmak
Telepathy proved
approximately
of fifty years
contribution
conference
especially
investigator
to emphasize something
physical laws
impossible
experiment
against
sceptic
approach
to direct
to assign
to put forward
for something to cause something else
mind reading
telepathy
to systematize something
alphabet
Zener cards
product
clear, brilliant
healthy
mutual exchange of influences
to arise from something
Alışılmadığın korkusu
akılcılık
bir şeyin geçersiz kalması
akılötesi
yöntem
biyolojik radyo
denizaltı
uzay araçları
bir şeyin denenmesi
az sayıda olmak
üst düzey telepati an
politik
ticari
The Fear of the Unaccostomed
rationalism
for something to remain invalid
beyond thought
method
biologic radio waves
submarine
space crafts
to try out
to be too few
Persons with high level telepathic perception
politic (al)
commercial
physicist
gift of being a medium
the first subject to be taken into consideration
life after death
brain
to use something a means (medium)
power of the mind (will)
to succeed in something
sense
to perceive something
in addition to, besides
to have the ability to reach astral
human thought
to be concealed
to suppose, to assume
to concentrate
insan ilişkileri
kiralamak
kuruluş
enstitü
eğitilmek
beceri kazanmak
amatör
profesyonel
bir şeye yatkın olmak
bilim adamlarını bir çatı altında
toplamak
uzmanlık alanı
ekip çalışması
yaklaşık
sonuç almak
deha
alışılmadık olaylar
paniğe kapılmak
sosyal
korku
etkilenmek
Değişken yasalar
145 bir şeye ek olarak
sonuç
farklı
bir şey elde etmek
geçerlilik
değişkenlik göstermek
yasa
şartlara göre
geçici
ilke
ışık hızı
ortam
enerji
itici güç
bilinmedik bir yer
saklı durmak
Tesadüf makinesi
görüntü
nakletmek
broşür
yayımlamak
acı
tat
koku
efekt
eklemek
yansıtmak
fırtına
manzara
ayrıntı
ısmarlama
kanıtlamak
tesadüf
pano
çark biçiminde
bir şeye eşdeğer
kutu
rasgele
araştırma
beşte dört oranında
isabet
human relations
to hire
establishment
institution
to be trained
to acquire skills
amateur
professional
to have an inclination towards something
:
:
:
:
:
*
:
:
:
:
:
:
•
:
:
:
:
(men of knowledge) to come together under one roof
field of specialty
group work
approximately, nearly
to get results
a genius
unaccustomed unusual events
to panic
social
fear
to be influenced
Changeable laws
in addition to something
result
different
to obtain something
validity
to be changeable
law
according to conditions
temporary
principle
speed of light
atmosphere, environment
energy
driving force
an unknown place
to be concealed
''Coincidence" machine
reflection
to transfer, convey
brochure
. to publish
pain
taste
smell
effect(s)
to add
to reflect
storm
view, scenery
detail
artificial (here)
to prove
coincidence
panel
in the shape of a wheel
equivalent to something
box
by chance; at random
investigation
in the ratio of four fifths
target, bull's eye
55
146
147
56
Üçlü telepati
henüz yolun başında olmak
denek
sabır
belirli
rahat olmak
deneye girmek
gerginlik
ferah
mesaj iletmek
gevşek
içe dönmek
dünya ile ilişkiyi kesmek
dikkati dağıtmak
mesajı almak
zihinsel
parazit
süzmek
beyaz gürültü
7 renk dalga boyu
mesaj seçmek
net biçimde
sesli
berraklaştırılmış
düşünceyi sözcüklere çevirmek
Three-way telepathy
to be yet at the start
subject (of an experiment)
patience
certain
to be comfortable
to enter into an experiment
stress
contented (person)
to transmit a message
relaxed
to introvert
to cut off from the world
to distract attention
to receive the message
mental
interference
to filter
white sound
seven colour wave length
to select the message
net
aloud
to have become clear
to change thoughts into words
Başarılı bir deney
içedönük
bir şeyi aktarmak
pergel
kumpas
yaradılış
ölçüp biçmek
gönderici
tablo
not almak
bir şeyi tanımlamak
mühürlü
zarf
zarfı açmak
deneyin başarılması
A successful experiment
introvert
to transmit something
a pair of compasses
callipers; composing-stick
creation
to judge or weigh up something
sender
tableaux
to take notes
to define something
sealed
envelope
to open the envelope
to succeed in performing the experiment, to bring the
experiment to a successful conclusion
Düşünce özgürlüğü tehlikede
başarı
ekol
çalışma biçimi
kişilik gösterisi
bir şeye dayanmak
art niyet
yaklaşım
çıkar çatışması
tarz yaratmak
ileri teknoloji
bir şeye ulaşmak
bir şeyi ummak
Freedom of thought is in danger
success
discipline, ecole
way of working
demonstration of one's personality
to be based on something
hidden intent
approach
clash of interests
to create a method
advanced technology
to obtain something
to expect something
KÜÇÜK HABERCİ BULUT
bir yerden uzakta
bir şeyi yaşamak
hoş
başını almak
deli
düşünce
at
MESSAGE CARRIER CLOUD
far from somewhere
to live through it
nice, pleasant
to go away, to leave by oneself
mad
thought
horse
başıboş
köprüye çıkmak
etek
rüzgar
kardeş
sarhoş
tramvay
gençlik
haberci
bulut
yosun
mayhoş
bir şeyi hatırlamak
SİGARA İÇMEYENLER CEMİYETİ
sigara içmek
günde
kaç paket
birine bir şey tavsiye etmek
bir şeyi yarıya indirmek
bir şeyden dolayı
Sigara zehri almak
birini bir şeyden kurtarmak
Ben zaten günde iki paket içiyordum.
149 birini tanımak
günde bir paketten fazla
kendi kendini aldatmak
sigaranın zararları
Buna rağmen nasıl içiyorlar
anlamıyorum,
eskiden
ara sıra sigara içmek
hamile olmak
sigarayı bırakmak
dernek
bir derneğe üye olmak
sigarayı kolay bırakma yolları
cemiyet
haftada bir saat
nikotin almak
bu bakımdan
bir şeyin bir başka yere yararı olması
şakacı
geniş
araştırma yazısı
gazetede yazı çıkması
bir konu hakkında fikir değiştirmek
Hangi gazetede çıktı bu yazı?
pazar ilavesi
insanlığa hizmet etmek
bir şeyi kendi üzerinde denemek
sigara içen insanlar
insanlar üzerinde araştırma yapmak
Bu insanlığa yakışmaz,
kobay
kendini kobay olarak kullanmak
sigara yakmak
13
148
150
free
to go to the bridge
skirt
wind
sister or brother
drunk
trolley bus
youth
message carrier
cloud
moss
causing sadness
to remember something
NONSMOKERS' ASSOCIATION
to smoke
a day
how many packets
to recommend something to somebody
to reduce something to half
because of something
to inhale the poison of nicotine
to save someone from something
Anyway, 1 used to smoke two packets a day.
to know someone
more than a packet a day
to deceive oneself
harmfulness of smoking
I just don't understand how they can smoke despite this.
in the past
to smoke occasionally
to be pregnant
to give up smoking
association
to be a member of an association
simple ways of giving up smoking
association
an hour a week
to inhale nicotine
for this reason
for something to be useful
joker
extensive
research article
for an article to appear in a newspaper
to change one's mind on a matter
In which newspaper did this article appear?
Sunday (magazine) supplement
to serve Mankind
to experiment on oneself
smokers
to do research on human beings
This does not go well with humanity.
guinea-pig
to use oneself as a guinea-pig
to light up a cigarette
"YAK BİR TANE" DEMESİ KOLAY
AMA.. SİGARA
ÖLDÜREBİLİR.
: IT'S EASY TO SAY "LIGHT UP A CIGARETTE'
BUT SMOKING COULD CAUSE DEATH
first of all
başta (öncelikle)
dudak
: lip
dil
: tongue
57
yanak
damak
gırtlak
akciğer kanseri
birçok hastalığın nedeni
sigara içenler
içmeyenler
bir şeyin bir şeye nazaran
yüzde 15 daha az
oksijen almak
unutkan olmak
el
parmak
bacak
sık görülen
kangren
sigara kurbanları
kuşku yok ki
check
palate
throat
lung cancer
the cause of many illnesses
smokers
nonsmokers
in comparison with something
15 °/o less
to obtain oxygen
to be forgetful
a hand
an arm
a finger
a leg
frequently seen
gangrene
victims of smoking
there is no doubt that
Nikotin neleri etkiliyor?
uzman
sinir sistemi
bir şeyi uyarmak
bir şeyi yatıştırmak
kalp hareketlerinin artması
bir şeye bağlı olarak
kan dolaşımı
bir şeyi hızlandırmak
adrenalin
hormon
hormon salgılanması
kan basıncının yükselmesi
damar
böbrek
bir şeyden etkilenmek
idrar üretimi
kandaki asit seviyesi
kan hücreleri
birbirine yaklaşmak
yapışmak
bağırsak
tembelleşmek
midedeki hazım olayı
iştah
oksijen alımı
karbondioksit
olayların cereyan etmesi
varlık
bir şeyin inkar edilmesi
karbonmonoksit
organlara gitmesi gereken oksijen
dikkate değer bir nokta
sigara içenlerde, içmeyenlere göre
bir şeyin doğal sonucu
damar duvarları
kolesterol birikmesi
damar çapının gittikçe daralması
yüksek basınç
kan pompalamak
bir şey yapmak zorunda kalmak
yüksek tansiyon
kalp elektrosu
elektro almak
bir şeye titizlikle bakmak
What are the effects of nicotine
expert
nervous system
to stimulate something
to soothe
increase of heart beat
in connection with something
blood circulation
to accelerate something
adrenalin
hormone
hormone secretion
rise in blood pressure
blood vessels
kidney
to be affected by something
urine production
acid level in the blood
blood cells
to cluster
to stick
intestine
slow working (of intestines)
digestion
appetite
obtaining oxygen
carbon dioxide
for the events to take place
existence
denial of something
carbon monoxide
oxygen which should go to the organs
one point worth considering
smokers in comparison with non smokers
a natural consequence of something
walls of the blood vessels
accumulation of cholesterol
for the vessels to constrict
high blood pressure
to pump blood into
to be obliged to do something
high blood pressure
electrocardiogram
to have an electrocardiogram taken
to look at something carefully
kol
151
58
152
katran
solunum sistemi
bir şeyin giderek artması
bir şeyi özetlemek
yatıştırıcı
sakinleştirici
iştahının azalması
tercih etmek
madalyonun öbür yüzü
insan sağlığı
bir numaralı
tar
respiration system
gradual increase of something
to summarize something
tranquilizer
sedative
lessening of the appetite
to prefer
the other side of the coin
one's health
the most important, main
VÜCUDU ÇÜRÜTEN DÜŞMAN
THE ENEMY WEARING OUT THE BODY
ağız
boğaz
bir şeyin başka bir şey üzerinde etki
yapması
dudak kanseri
amansız
ses telleri
bir şeyin yıpranması
ses kısıklığı
başlı başına
hedef
sigara dumanı
koruyucu
kıl
bir şeyi yok etmek
zararlı maddeler
bronş
bronşial
oksijen seviyesi
zor nefes alma
anfizem
bir şeyin baş göstermesi
öksürmek
öksürük
harika
mekanizma
bir şeyin harekete geçmesi
çok sigara içmek
az oksijenle beslenmek
kalbin zorlanması
kalp kasları
organın zayıflaması
kalp krizi
beyin
unutkanlık
dikkati bir noktaya toplamak
beyin damarlarının tıkanması
felç
ülser
böbrek taşları
hamile
ana rahmi
daralma
büzülme
kangren
yarından tezi yok
sigaradan vazgeçmek
irade
çiklet çiğnemek
atın ölümü arpadan olsun
mouth
throat
for something to have an effect on something else
lip cancer
incurable
vocal cords
wearing out of something
hoarseness
mainly
target
smoke
protective
hair
to eliminate something
harmful substances
bronchia
bronchial
level of oxygen
to breath with difficulty
emphysema
for something to arise
to caugh
coughing
marvelous, wonderful
mechanism
for something to begin to act
to smoke a lot
to be fed with little oxygen
straining of the heart
heart muscles
the weakening of an organ
heart attack
brain
forgetfulness
to concentrate on one point
clogging of the brain vessels
paralysis
ulcer
kidney stones
pregnant
womb
narrowing of
constriction
gangrene
right away, at once
to give up smoking
will power
to chew gum
Let the death of the horse be from its barley.
(It is not worth depriving oneself of something one
likes for fear of bad consequences.)
59
bir şeyle avunmak
bir şeye karışamamak
yaşanmaya değer hayat
Sağlık bir beden değil, bir kafa
meselesidir.
Sağlığı olanın umudu, umudu olanın
her şeyi var demektir.
153
Health is not a matter of body but a matter of the mind.
Sağlıktan büyük zenginlik yoktur
It means that those who are healthy have hope and that
the hopeful have everything.
There is no wealth as good as health. (Wealth cannot
replace health.)
TAVŞANIN SUYUNUN SUYU
köylü
birine konuk olmak
beraberinde bir şey getirmek
tavşan
bir şeyi sofraya koymak
bir şeyi afiyetle yemek
komşu
ses çıkarmamak
konuk ağırlamak
akşam yemeği
Allah ne verdiyse yemek
kıpırtı
yiyip içip yatmak
tas
cevabı yapıştırmak
DILUTED RABBIT-JUICE
villager, peasant
to be a guest
to bring something with one
rabbit
to put something on the dining table
to eat something with good appetite
neighbour
to raise no objection to
to entertain a guest
dinner
to eat whatever there is, to take pot-luck
slight movement
to eat and sleep
metal bowl
to have a ready answer
14 TÖMER ALANYA'DA
154 bir şeyin hareket etmek üzere olması
öğrencileri saymak
eksik
dakik olmak
gezi
geç gelmek
birini beklemek
birine emir vermek
fakültenin önü
geciken öğrenci
sıçramak
sıçrayış
bir yere doğru yola koyulmak
saate bakmak
ortalama
sabahleyin saat yedi sularında
Alanya'ya varmak
şarkı, türkü söylemek
dans etmek
uyuyakalmak
kendini Alanya'da bulmak
eşyaları yerleştirmek
öğleye kadar
dinlenmek
mağara
kale
denize girmek
kayığa binmek
denize açılmak
enteresan
hayret
şaşkınlık
rengârenk
mücevher gibi
parlamak
sarkıt
60
to be preoccupied with something
to be unable to interfere in something
a life worth living
TOMER IN ALANYA
to be about to set off
to count the students
missing
to be punctual
excursion, trip
to come late
to wait for someone
to give orders to someone
the front of the faculty
the student who was late
to leap
leaping
to set off towards somewhere
to look at one's watch
aproximately, about
around seven in the morning
to arrive in Alanya
to sing songs and folk songs
to dance
to fall a sleep, to drop off (to sleep)
to find oneself in Alanya
to put away one's belongings
until noon
to rest
cave
castle
to go into the sea
to board a boat
to put out to sea
interesting
astonishment, surprise
bewilderment
colourful, flambuogant
like jewels
to sparkle
stalactite
dikit
stalagmite
bir şeyi eritmek
to melt something
garip
strange
nefes almak
to breathe
astım
asthma
kür yapmak
to take a cure
süre ayırmak
to set aside time for something
sürenin dolması
to come to an end (period)
büyülenmek
to be fascinated
birini takip etmek
to follow someone
bir şeyin kurulması
setting up (founding) some thing (a building)
kıvrım
bend, twist
kıvrımlı
twisting
dolanmak
• to twist round (something)
yavaş yavaş
slowly
tırmanmak
to climb
bambaşka
entirely diferent
155 bir şeyle karşılaşmak
to be faced with something
uçsuz bucaksız
vast, endless
nereye baksan su
wherever you look, there is water
gök ile denizin birleşmesi
for the sky and the sea to meet
ufuk çizgisi
horizon
yay biçiminde
in the shape of an arrow
eğri
: curve
dünyanın yuvarlak olması
for the world to be round
bir şeyi gözlerinizle görmek
to see something with one's own eyes
bir şeyin mutluluğunu tatmak
: to enjoy happiness of something
bir şeyin tarihini anlatmak
to tell the history of something
dağın eteği
the skirts of a mountain
portakal
an orange
limon
a lemon
muz
a banana
a garden
bahçe
birine bir şey göstermek
to show someone something
kale burçları
bastion
uçurum
precipice
bir şeyin bir nokta şeklinde gözükmesi
for something to look like a point (dot)
idam mahkumları
people sentenced to capital punishment
denize taş düşürmek
to make a stone fall (drop) into the sea
aksi taktirde
otherwise
birini uçuruma atmak
to throw someone from a precipice
hariç
except
deneyin başarısız olması
for the experiment to be unsuccessful
idamlık
condemned to death
suç işlemek
to commit a crime
günbatışı
sunset
bekçi
watchman
bir şeyin kısa adı
abbreviated form of something
156
ROBENSON
fiyort
kanal
liman
sakin
fener
sağnak
sinirli
hareketli
alabildiğine
bakış
benzemek
deniz kenarı
yıkanmak
buz
kaymak
: ROBINSON
fiord
canal
harbour, port
calm
lighthouse
shower
nervous (ly), irritable
active
to the utmost
glance, look
to look like
sea-side
to have a bath
ice
to ski
61
158
62
ova
söğüt
kavak
sevişmek
bir şeyden ziyade
yakın
sinirli
tüy
ense
sandal
hapsolmak
müsterih
çıplak ayak
lisan
koku duymak
bayrak
kabile
yıldız
boğazlaşmak
kavga
evvel
vapur
ömür geçirmek
bandıra
aşılanmak
liman
dal
bir şeyi selamlamak
murabbaı
kök salmak
yaprak
bir şey şişirmek
yelken
yelkenli
şilep
mıknatıs
Napoli
bir yere yerleşmek
Vezüv
ay ışığı
gladyatör
makarna
şarkı söylemek
arzu
İstakoz
meyhaneci
meyhane
çuha
kasket
köpek balığı
denizci
gönüllü
bahriyeli
uğrak
birine iş teklif etmek
buğday
mısır
domuz
fanila
berzah
Uğurlar olsun.
plain
willow
poplar
to make love
more than something
near
veined
a hair
back of the neck
sandals
to be imprisoned
to be at ease
bare-feet
language
to smell something
a flag
tribe
a star
to be at each other's throats
a fight
before
steamer
to spend one's life
beneath the flag of
to be grafted on
port
branch
to salute (greet) something
square
to become rooted
a leaf
to blow up something until swollen
sail
sailing boat
cargo ship
magnet
Naple
to settle down somewhere
Vesuvius
moon light
gladiator
macaroni
to sing a song
a wish
lobster
keeper of a pub
public house (pub)
broadcloth
cap
shark
sailor
volunteer
naval officer
much-frequented (place)
to offer a job to someone
wheat
corn
pig, swine
vest
isthmus
Have a good trip!
HAYAT NE TATLI
öğle
vakit
komşu
HOW SWEET LIFE IS
noon
time
neighbour
159
kadın
ses
bağırmak
haykırmak
müezzin
duvar
teras
kedi
tavuk
gıdaklamak
horoz
dem tutmak
ateşlenmek
dedikodu
minder
ayakları germek
konsol
fanus
gelinlik
lamba
helezon
yaldızlı
boncuk
kapak
hafız
şemsiye
dört yol ağzı
bakkal
mezarlık
arsa
demiryolu
yan yatırmak
salıncak
kamburlaşmak
bel
direk
bir şeyi başka birşeyle desteklemek
teneke
tramvay
derviş
kılık
inmeli
tren
yük treni
vagon
kâmii
kelle götürmek
köşe
bir yere dayanmak
boyun bükmek
kaldırım
birine yetişmek
odun
depo
baston
marul
salata
yola düzülmek
sako
omuz
bir şeye asılmak
fes
ter
deniz hamamı
kalabalık
• woman
• voice
to shout
: to cry out
: muezzin
wall
: terrace
: cat
• hen
to cackle
: cockerel
: to accompany (a piece of music)
: to become violent, to get excited
: gossip
: cushion
: to stretch out (its) legs
: console
: translucent globe over a light bulb
: pertaining to one's bridal period
: lamp
: helezone
: gilded
: bead
: cover
: hafız
: umbrella
• crossroads
: grocery
cemetery
plot of land
railway
• to lay something on its side
swing
to look hunchbacked (ramshackle)
waist
post, pylon
to support something with something
tin
trolley car
Dervish
clothes
paralyzed
train
freight car
wagon
in a quiet manner
to go with unnecessary haste
(street) corner
to lean against something
to bow down
pavement
to catch up with someone
fire-wood
store, warehouse
walking stick
lettuce
salad
to set off
sack coat, a loose jacket
: shoulder
to be hung over
fez (skullcap)
perspiration
: an enclosure for sea bathing
: crowd
63
yazma
yazmacı
bir şey sermek
bir şey kurutmak
geçit
mahalle
istasyon
kömürcü
birinin ipi ile kuyuya inmek
birine, bir yere takılmak
sabrı tükenmek
birine ziyanı olmak
ikindi
mangal
gecelik entarisi
şamhırkası
bir deste maydanoz
takunya
küfe
hand-painted or hand-printed cloth
maker or seller of hand-painted or hand-printed
to spread something out
to dry something
passage, pass, through way
district
station
coal dealer
to depend on someone
to be delayed in (a place) or to be waylaid by someone
for a considerable length of time
cafe (in this passage)
(water) rushes
chair, seat
to play backgammon
elbow
to lose a game
to be defeated
unluckiness
to bring bad luck to (the person whom he's sitting
beside)
to become impatient
to be harmful to someone
early evening
fire brazier
night gown, nightshirt
Damascus robe
a bunch of parsley
a pair of Turkish clogs
large, wicker basket
DENİZ TÜRKÜSÜ
rüzgar
ufuk
yelkenli
seçmek
ömür geçirmek
sahil
bir yerden uzaklaşmak
âlem
bir yere yaklaşmak
dalga
kıvrım
tenhalık
çerçeve
mihver
ziya
derya
yol
masal
leziz
uyku
encam
hilkat
rüya
etrafın ağarması
som gümüş
şafak
şafak
musiki
çalkantı
saltanat
küre
saniye
şüphe
A SEA SONG
wind
horizon
sailing ship
to select
to live all one's life
coast, shore
to get away from somewhere
world
to approach somewhere
wave
(sea) rollers
solitude
frame
focal point, center
light
sea, ocean
road, way, passage
tale
delightful, very pleasant
sleep
end
creation
dream
for the sky to lighten
pure silver
pure silver
dawn
music
agitation; violent disturbance of the heart or mind
sovereignity
sphere
a second
doubt, suspicion
kahve
hasır
iskemle
tavla oynamak
dirsek
oyun kaybetmek
yenilmek
uğursuzluk
zarı kırmak
160
64
ayılmak
sarhoşluk
yılmak
uçurum
boşluk
tabiat
ilah olmak
ruh
varlık
zevk
yelken açmak
pervasız
son had
hayal etmek
yaşamak
CENNET GEMİSİ
161 gangava
pırıltı
tayfa
güverte
süngerci
aklını oynatmak
sefere çıkmak
deprem
ezilmek
çıldırmak
birine yalvarmak
birine acımak
günlük güneşlik
yedi renk gelin kuşağı
eleğimsağma
fors sancağı
vardiya
162 düdük çalmak
peygamber
sık sık
buhur ağacı
demir
çivi
cakaloz topu
şeytan
melek
gelin elbisesi
ranza
esmer
kara gözlü
çakır gözlü
sırma saçlı
bayat
tavuk kızartması
hindi
kuzu dolması
akik
yakut
şarap
şekerleme yapmak
çubuk
tütün
çoluk çocuk
efkârlanmak
buğu
şehit
tellenmek
duman
to come to (after fainting)
drunkenness
to daunt
precipice
void (here death)
nature
to feel that he is a superior creature (like a god)
soul, spirit (of a living person)
existence
pleasure, delight, enjoyment
to hoist sail, to set sail
fearless unafraid
utmost limit (point)
to daydream
to live
: SHIP OF PARADISE
sponge fishing boat
sparkle, gleam
crew
deck
sponge fisherman, sponge seller
to go out of one's mind
to go on a cruise or a journey
earthquake
to be crushed
to go mad
to beg someone
to feel pity for someone
sunny
bride's belt of seven colours
rainbow
banner
shift
to blow a whistle
prophet
often, frequently
storax
anchor; ironware
nail
a kind of cannon
devil, satan
angel
bridal gown
bunk bed
dark skinned, brunette
having black eyes
having grayish blue eyes
golden-haired
stale
roast (fried) chicken
turkey
lamb filled with a mixture of rice, nuts, currants etc.
agate
ruby
wine
to have a nap
long, tobacco pipe
tobacco
wife and children, family
to become wistful
fog, smoke
dead hero
to emit a thin plume of smock
smoke, fumes
65
bir şeyden emin olmak
muharebe
şehit olmak
savaşmak
zırh
gülle
debelenmek
gözleri faltaşı gibi açmak
işaret etmek
eğilmek
kulak zarı
gürlemek
top
birine kavuşmak
yalan söylemek
son nefesini vermek
filika
fıkara
pılıpırtı
inayet
talih
hasret
yaş
aranağme
66
to be sure of something
battle
to die while serving one's country
to fight
battleship
cannonball
to struggle and kick about while lying on one's back, to
struggle desperately
to open oine's eyes wide
to point
to bow down, to lean over
tympanic membrane
to roar
cannon
to be reunited with someone
to tell a lie
to die
ship's boat
poorman
one's belongings
kindness, benevolence, the grace of god
luck
longing, yearning
tears (here)
short instrumental passage between verses of a song
•
ALFABETİK DİZİN (INDEX)
A
abus
134
acı
145
acıkmak
47
acıktığını fark
etmek
47
açıkça
97/137
açık deniz
9
açıklama yapmak 34/137
açlık
108/123
adamakıllı
135
adet
108
adeta
135
adımını içeri atmak 139
affetmek
86
ağarmak
111
ağır ağır ilerlemek .. 137
ağır ağır konuşmak 53
ağırlık
161
ağız
152
ağlamak
33
Ağustos
107
Ahî
105
ahlakı bozulmak .... 135
ahret
105
aile faciası
81
ak
111
akademik yöntem
ve temellere
oturtulmak
143
akbaba
35
akciğer kanseri
150
akılcılık
144
akıllı
29/81/109
akıllılık etmek
99
akıllı olmak
74
akılötesi
144
akılsızca hareket
etmek
52
akın yapmak
24
akik
162
aklı bir işe ermemek 84
aklı fikri bir şeyde
olmak
11
aklını oynatmak
161
akşamcı
54
akşamleyin
52
akşam yemeği
153
akvaryum
50
alabildiğine
156
alaka göstermek
50
Alanya'ya varmak .. 154
alay komutanı
137
âlem
160
alev
34
alev almak
34
aleve tutmak
35
alevin üzerine toprak
atmak
34
alev yükselmesi
34
aleyhte
144
alfabe
144
alıcı
60
alış veriş
63
Allah ne verdiyse
yemek
153
Almanya
106
alt
54
amansız
152
amatör
144
Anadolu
126
ana rahmi
83/152
anfi
50
anfizem
152
anlaşma
108
anlaşmak
7
anlaşma yapmak .... 36
anlata anlata
bitirememek
46
anlamak
97
anlatmak
97
anlayış
143
ansızın
53
antik eşya
60
antik kent
7
antik tiyatro
10
arabacı
138
araba farı
137
arabaya atlamak .... 70
araç
108
aralıksız
70
aramak
118
aranağme
162
Arapça
68/98
Araplar
24
ara sıra sigara
içmek
149
araştırıcı
82
araştırma
145
araştırmacı
144
araştırmak
118/143
araştırma yapmak .. 10
arka
54
arkadan gelmek
95
arkadaş
98
arkadaşlık
118
arkeolog
27/126
arma
161
arsa
158
arsız
135
arzu
156
artmak
105
art niyet
146
askerî harcamalar ... 108
astırır
154
astigmat
x1
aş
130
aşağı
9/54/96
aşağı inmefc
95
aşağı yukarı
koşmak
135
aşçı
130/134
aşık
105
aşılanmak
156
aşk denizine
dalmak
105
at
147
atasözü
117
ateşin her şeye hayat
vermesi
35
ateşlenmek
158
atık
161
atom denizaltısı
108
atom enerjisi
36
avantajlı
50
avize
95
avuç içi
51
avukat
131
avukatlık
131
Avusturya
106
ay
96
ayağı alışmak
63
ayağı burkulmak .... 135
ayaklan germek
158
ayak izi
123
ayet
97
ayıp
68
ayılmak
160
ayin düzenlemek .... 94
ayna
85
aynı şeyi söylemek . 98
ayrı
98
ayrıca
82
ayrıntı
145
az
54/110/111
azalmak
82/110
az gelişmiş ülke
108
azıcık
54
azımsamak
111
aziz
24
azizler
124
azmetmek
86
az oksijenle
beslemek
152
az sayıda olmak
144
B
bacak
150
bağ
29
bağımsızlık
117
bağımsızlık
kazanmak
117
bağırmak
158
bağırsak
151
bağlantı
126
bahçe
155
bahriyeli
156
bakan
116
bakıp kalmak
100
bakır
50
bakır tepsi
60
bakış
156
bakkal
130/158
baldır
135
balgam
134
balık
8
balıkçılık
50
balık tutmak
22
balık yakalamak ....
9
balkona çıkmak 46/115
ballandıra ballandıra
anlatmak
95
bambaşka
154
bandıra
156
barındırmak
50
bannmak
126
banş
130
barışçı
130
barış çiçeği
116
barışı sağlamak
117
barış içinde olmak .. 114
basamak
126
basın
137/141
baskı
119
basmak
^.. 119/141
baston .^-.'.
158
başa dert açıtıak .... 99
baş ağrısı
99
basan
146
başanlı
81
başarmak
144
başbakan
81
başbakan olmak .... 87
baş dönmesi
70/135
başıboş
147
başına ağrı girmek . 70
başını almak
147
başka alemlere
götürmek
138
başkan
116
başlangıç
140
başlanmak
140
başlı başına
152
başta
150
baştan başa
68
başucu
72/123
başucuna oturmak .. 72
batık
10
batmak
22
bayat
162
baygın düşmek
51
bayrak
156
beceri kazanmak
144
bedevi
99
bekçi
155
beklemek
118
bel
135/158
bela
36
Belçika
106
belirli
145
belirtmek
117
ben
111
benimsemek
111
benzemek
156
benzin almak
39
benzine kan gelmek 135
beraberinde bir şey
getirmek
153
berbat etmek
86
bereketli
69
berrak
144
berzah
156
beton panton
50
beyin
116/144/152
beyin damarlarının
tıkanması
152
bıkkın
119
bıkmak
119
bıyıkları terlemek ... 161
biblo
115
bilgi
11*
bilgiç
140
bilgin
114/119
bilgisizce iş yapmak 52
bilim
96/119
bilim adamı
10/81
bilimde çok ileri
olmak
%
bilime yanaşmak .... 143
1
bilmek .
119/140
binlerce yıllık geçmişe
sahip olmak
126
biraz
54
birazcık
53
birbirine yaklaşmak 151
bir cismi dürbünle
gözlemek
137
birdenbire
70/135
bir derneğe üye
olmak
149
bir düşünceyi
açıklamak
117
birer kişilik
115
bir fikri çok
beğenmek
99
bir fikrin ortaya
atılması
50
bir günlük
108
bir hayli zaman
almak
22
67
birilerinden kaçmak 126
birilerini hayra
çekmek
108
birinden bir şey
duymak
128
birinden daha akıllı
olmak
80
birinden daha çok
yaşamak
80
birinden daha dayanıklı
olmak
80
birinden utanmak ... 68
birine acımak
161
birine bir şey
göstermek
155
birine bir şey tavsiye
etmek
148
birine, bir yere
takılmak
159
birine emir vermek . 154
birine hürmet
göstermek
60
birine iş teklif
etmek
156
birine kavuşmak .... 162
birine konuk olmak 153
birine rastlamak
99
birine saldırmak
128
birine yakalanmak ..135
birine yalvarmak .... 161
birine yetişmek
158
birine ziyanı omak . 159
birini aramak
69
birini asmak
35
birini beklemek .48/154
birini bir şeyden
kurtarmak
148
birini bir şeye mecbur
etmek
134
birini, bir şeyi idare
etmek
81
birini geri getirmek . 123
birini havaalanında
karşılamak
46
birini izlemek
139
birini kapı dışarı
etmek
135
birini kaybetmek .... 95
birini kovmak
135
birini kurtarmak .... 35
birini tanımak
149
birini takip etmek ..154
birini tıraş ettirmek 134
birini uçuruma
atmak
155
birini uyandırmak .. 48
birini yalanlamak ... 137
birini ziyaret etmek 72
birinin elinden
kaçmak
126
birinin etrafına halka
olmak
161
birinin haline
acımak
98
birinin ipi ile kuyuya
inmek
159
birisini korumak .... 24
birisinin konuştuklarını
duymak
135
birisiyle görüşmek .. 134
biriyle anlaşmak .... 48
biriyle baş etmek 81/128
biriyle buluşmak .... 46
68
biriyle tanışmak
47
bir işe tam ruhla
sarılmak
118
bir işe yaramamak . 109
birkaç
7
bir konu hakkında
fikir değiştirmek . 149
bir konu üzerinde
durmak
117
bir konu üzerinde
hassasiyetle durmak 117
bir konuyu
büyütmek
81
bir konuyu görüşmek ...
116
bir noktaya varmak 109
bir olay yaşamak ... 137
bir olaya geniş yer
vermek
141
bir olaydan ders
almak
114
bir saat kadar
sürmek
49
bir sorunun cevabını
aramak
114
bir şey anlamına
gelmek
143
bir şey bağışlamak . 29
bir şey çalmak
135
bir şeyden emin
olmak
162
bir şeyden
etkilenmek
151
bir şeyden
faydalanmak
36
bir şeyden
kaynaklanmak .... 144
bir şeyden söz
etmek
24/80
bir şeyden şüphesi
olmamak
137
bir şeyden üstün
olmak
29
bir şeye
aldırmamak
70
bir şeye anlam ve
açıklama bulmak 143
bir şeye benzemek ,. 23
bir şeye can vermek 35
bir şeye
dayanamamak .... 135
bir şeye dayanmak
98/146
bir şeye devam
etmek
70
bir şeye doğru
koşmak
34
bir şeye
dokunmak
33/126
bir şey elde
etmek
99/145
bir şeye eşdeğer
olmak
145
bir şeye göz atmak . 70
bir şeye ihtiyacı
olmak
118
bir şeye imkan
vermek
96
bir şeye
inanmak
97/124
bir şeye izin
vermek
109
bir şeye
karışmamak
152
bir şeye katılmak ... 94
bir şeye kendini
alıştırmak
118
bir şeye önem
vermek
116
bir şeye rastlamak .. 7
bir şeye şaşırmak ... 84
bir şeye ulaşmak .... 146
bir şeye yatkın
olmak
144
bir şeye yol açmak . 109
bir şey hakkmda
fikir edinmek
125
bir şeyi açıklamak .. 71
bir şeyi afiyetle
yemek
153
bir şeyi aktarmak ... 146
bir şeyi algılamak ... 144
bir şeyi andırmak ... 115
bir şeyi aracı olarak
kullanmak
144
bir şeyi aşmak
143
bir şeyi azaltmak ... 36
bir şeyi, bir başka şeyle
desteklemek
158
bir şeyi beğenmek .. 35
bir şeyi bir başka şeyle
ilgili sanmak
124
bir şeyi çakmak
50
bir şey için
çabalamak
143
bir şey için
sabırsızlanmak .... 115
bir şey için
savaşmak
109
bir şeyi çok
sevmek
24
bir şeyi çözümlemek 143
bir şeyi dikmek
141
bir şeyi ele vermek . 126
bir şeyi eritmek
154
bir şeyi gözlerinizle
görmek
155
bir şeyi hatırlamak . 147
bir şeyi hızlandırmak 151
bir şeyi iddia etmek 128
bir şeyi ihmal
etmemek
50
bir şey ile avunmak 105
bir şeyi ileri sürmek 128
bir şeyi incelemek 27/126
bir şeyi kabul etmek 80
bir şeyi kabul
ettirmek
71
bir şeyi keşfetmek .. 143
bir şeyi kutlamak ... 22
bir şeyin baş
göstermesi
152
bir şeyin, bir başka şey
üzerindeki etkisi ..116
bir şeyin, bir başka şeye
yol açması
144
bir şeyin, bir şey yerine
kullanılması
36
bir şeyin, bir şeye oranla
daha çok artması 82
bir şeyin denenmesi 144
bir şeyin doğru olduğunu
kabul etmek
81
bir şeyin geçersiz
kalması
144
bir şeyin gününü
vermek
137
bir şeyin hareket etmek
üzere olması
154
bir şeyin harekete
geçmesi
152
bir şeyin havasına
girmek
115
bir şeyin içine
oyulmuş
125
bir şeyin kesiti
50
bir şeyin kurulması . 154
bir şeyin mutluluğunu
tatmak
155
bir şeyin ortaya
çıkarılması
126
bir şeyin öngörülmesi 50
bir şeyin peşine
takılmak
8
bir şeyin sallantıda
olması
109
bir şeyin tam ifadesi
olmak
106
bir şeyin tarihini
anlatmak
155
bir şeyin taşınması . 36
bir şeyin verimli
olması
38
bir şeyin yıkılması.. 25
bir şeyin zor olması 71
bir şeyi okşamak .... 8
bir şeyi olmamış kabul
etmek
137
bir şeyi özetlemek .. 151
bir şeyi savunmak ..143
bir şeyi savurmak ... 105
bir şeyi seferber
etmek
109
bir şeyi selamlamak 156
bir şeyi
sistemleştirmek ... 149
bir şeyi sofraya
koymak
153
bir şeyi süpürmek ..161
bir şeyi tamire
götürmek
141
bir şeyi
tanımlamak
146
bir şeyi taşımak
71
bir şeyi oymak
126
bir şeyi ortadan
kaldırmak
109
bir şeyi ortaya
koymak
109
bir şeyi unutmak .... 108
bir şeyi ummak
146
bir şeyi uyarmak .... 151
bir şeyi vurgulamak 144
bir şeyi yaşamak .... 147
bir şeyi yatıştırmak .151
bir şeyi yerinden
oynatmak
126
bir şeyi yok etmek 8/152
bir şeyi yönetmeye
kalkmak
117
bir şeyi yukarıdan
seyretmek
95
bir şeyle avunmak ..152
bir şeyle
karşılaşmak
155
bir şeyle uğraşmak . 82
bir şeyle yarış
yapmak
8
bir şeyler
atıştırmak
11/47
bir şeyleri
sergilemek
95
bir şey kaçırmak .... 24
bir şey kurutmak ... 159
bir şey niyetinde
olmak
117
bir şey olmak için
hazırlanmak
70
bir şey sermek
159
bir şey sormak
7
bir şey şişirmek
156
bir şey umurunda
olmamak
85
bir şey üzerinde
tartışmak
117
bir şey yaparken
zorluk çekmek .... 71
bir şey yapmak zorunda
kalmak
151
bir şey yapmaktan
vazgeçmek
81
bir şey yapmaya
itmek
109
bir şey yapmaya karar
vermek
46
bir şey yapmaya
muktedir olmak ..118
bir şey yüzünden hasara
uğramak
36
Birleşmiş Milletler .. 108
birük, beraberlik .... 97
bir yerde barınmak . 128
bir yerde kalmak ... 7
bir yerden
ayrılmak
72/25
bir yerden
uzaklaşmak ... 99/160
bir yere atanmak ... 137
bir yere dayanmak . 158
bir yere doğru yola
koyulmak
95/154
bir yere taşınmak ... 139
bir yere varmak
9
bir yere yaklaşmak . 160
bir yere yerleşmek ..156
bir yere yerleşmeye
karar vermek
128
bir yeri beğenmek ..128
bir yeri, bir kimseyi
temsil etmek
115
bir yeri genel özellikleriyle
tanımak
125
bir yeri kitlemek .... 134
bir yerin dolu olması 48
bir yeri turistik bölge
olarak kabul
etmek
128
bir yerle bağlantı
sağlamak
50
bitki
119
bitmek
119
Britanya
106
brom
50
bronş
152
bronşial
152
broşür
145
boğaz
152
boğazlaşmak
156
boğulmak
161
bombardıman uçağı 108
boncuk
158
borç
110
borçlanmak
110
borç para vermek ... 39
boru hattı
36
boş
110/111
boşalmak
110
boşamak
111
boş durmak
70
boş kalmak
99
boşluk
16
bota binmek
22
botla gitmekten
korkmak
22
botu batırmak
22
boya
130
boyacı
130
boylu boyunca
161
boylu poslu
161
boyu kısa olmak .... 135
boynu bükük
51
boyun bükmek
153
bozmak
141
bozuk
141
böbrek
151
böbrek taşlan
152
böcek
69
bölge
24/126
böyle
54
bugün
54
buğday
99/116/156
buğday ekmek
116
buğu
162
buhur ağacı
162
bulanık görmek
70
bulaşık
81
Bulgaristan
106
bulgu
82
bulmak
118
bulaşmak
94
bulut
147
buz
156
büro
50/81
büyük
131
büyüklük
131
büyülenmek
8/154
büyümek
82
büzülme
152
C
cambaz
135
cami
95
cami avlusu
95
camların buğulanması 71
canlı
82
canlı türleri
109
cehalet
108
cehennem
161
cemiyet
149
cennet
161
ceset
123
cesur
143
cılız ve zayıf olmak 74
cımbız
85
cıvıl cıvıl
135
ciğer
35
cihan
105
çiklet çiğnemek
152
cin
124
cip
137
çaba
143
çabuk
36
çağ
71
çakır gözlü
162
çalgı
119
çalışıp durmak
94
çalışma biçimi
146
çalışma hayatı
38
çalışmalara elverişli 50
çalışma temposuna
girmek
70
çalkantı
160
çalmak
35/119
çamaşır
81
çam ormanı
49
çarpışmak
128/128
çarşı
98
çayın denize
karışması
22
çay hazırlamak
9
çayın taşması
25
çekçeğini sürmek .... 138
çekici
126
çekip gitmek
23
çerçeve
160
çevik
161
çevreye göz atmak .. 46
çığlık
108
çıkar çatışması
146
çıldırmak
161
çılgınlık
106
çıplak ayak
156
çırpınmak
135
çiflik müdürü
137
çileden çıkmak
72
Çin
107
çirkin
54
çizelge
83
çivi
162
çubuk
162
çuha
156
çuval
99
çocuğa bakmak
51
çocuk
118/131
çocukluk
131
çoğalmak
82
çok
54
çok az yemek
11
çok sigara içmek .... 192
çok yakm oturmak . 74
çömlek
125
çöp
35
çözüm
119
D
dağa çıkmak
38
dağa düşmek
105
dağa tırmanmak .... 49
dağın eteği
155
dağın tepesi
34
daha fazla
kullanılmak
36
dahü olmak
107
dakikaları saymak ..137
dakik olmak
154
dal
156
Dalay
138
dalga
9/160
dalgakıran
50
dalgakıran vazifesi
görmek
50
dalgıç
140
dalmak
140
dans etmek
154
damak
150
damla damlatmak .. 71
damar
151
daralma
152
darlık
138
davacı
84
davet etmek
35/114
debelenmek
162
dede
128
dedikodu
81/158
dedikodu yapmak .. 81
değirmen taşı
126
değişkenlik
göstermek
145
değişmek
23
deha
144
Dehliz
126
deü
29/147
deliğe girmek
126
delik
126
delilik
106
demin
54
demir
162
demir atmak
9
demir parmaklıklara
sarılmak
51
demiryolu
158
dem tutmak
158
denek
145
denemek
118
deney
144
deneye girmek
145
denge
82
dengede tutmak
99
dengesiz
82
dengesizlik
82
denizaltı
144
denizbilimi
50
denizci
156
denize açılmak
154
denize girmek
denize taş
düşürmek
155
denizi seyretmek .... 115
denizin durgun
olması
9/22
deniz kenarı
156
deniz kenarında
oturmak
27
deniz manzarası
115
deniz şehri
50
deniz yosunu
60
depo
126/158
deprem
10/161
derde düşmek
33
dergâh
$6
derhal
136
derhal kullanılmak . 36
deri
51
derilerin soyulması. 51
derin bir azap
duymak
135
derin hayallere
dalmak
35
dernek
149
ders çalışmak
28
dert
111/134
dert çekmek
134
dertleşmek
111
derviş
158
derya
160
desteklemek
32
destek sağlamak
144
69
devam etmek
137
deve
99
deveye binmek
99
dışarı
54
dışarı çıkmak
95
dikit
154
dikkati bir noktaya
toplamak
152
dikkati dağıtmak .... 145
dikkati üzerine
çekmek
36
dikkatle dinlemek . 7/70
dil
150
düe getirmek
96
dilenci
51
din
96
din adamı
114
dinç
54
dindar
.
96
dinî inanç farkı
117
dinlenmek
34/38/
74/125/154
dinlenme yeri
126
direk
158
diri
161
dirsek
159
diş
130
dişçi
130
dişçilik
130
diş fırçası
135
dişi
82
dişi cenin
83
diz
51/135
dizi
119
dizin
141
dizmek
119/141
doçent
60
doğa güzellikleri .... 23
doğayı bozmak
49
doğayla başbaşa
olmak
49
doğmak
24/119
doğru
54
doğum
119
doktor
131
doktora gitmek
70
doktor çağırmak .... 135
doktorluk
131
doktor olmak
87
doktor tavsiyesi
135
dolanmak
154
dolup taşmak
,. 94
domuz
832/156
dona kalmak
135
donup kalmak
95
dost
29/116
dostça geçinmek .... 117
dostça geçinme yollarının
aranması
117
dostluk
118
dönek
141
dönmek
96/141
dört yol ağzı
158
dua etmek
95
dudak
150
dudak kanseri
152
dul
82/134
dul kalmak
134
duman
36/162
durak noktası
10
durmadan savaş m ak 114
durmak
49
durum
136
durumu
70
değerlendirmek ... 106
duvar
10/158
duygu
119
duymak
33/119
duyu
144
düdük çalmak
162
dükkan
62
dümen
161
dün
54
t
dünü günü
105
dünya
109
dünya barışı
116
dünya barışım
korumak
117
dünyadaki yaşam ... 109
dünya ile ilişkiyi
kesmek
145
dünya ülkeleri
106
dünyanın cenneti .... 10
dünyayı barışa davet
etmek
128
dünyayı yok etmek . 81
dürbün
137
dürbünle gözlemde
bulunmak
137
düşkün
119
düşman
29/116
düşmandan
korunmak
128
düşmek
119/123
düşünce
147
düşünceleri
belirtmek
97
düşünceyi sözcüklere
çevirmek
145
düşünüp durmak .... 100
düşünür
97/108
düz
110
düzelmek
110
E
efekt
145
efkârlanmak
162
efsane
34
efsaneleşmiş
24
efsane söylemek ..... 34
eğilmek
162
eğitilmek
144
eğri
54/155
ekip çalışması
144
eklemek
143
ekmek torbası
123
eksik
54/154
ekol
146
el
150
elbirliği
108
elbise
123
elektrik üretmek .... 36
elektro almak
151
elde taşımak
63
el ile işlemek
62
el işi
62
el işlemeleri
95
elleri ısıtmak
123
elleri gözleri
oğuşturmak
70
ellikten çıkmak
51
emanet
95
emin olmak
118
encam
160
enerji
36/145
enerji kaynağı
118
enerji sarf etmek .... 125
endişe
105
endüstri ve kimya
artıkları
109
engellemek
109
ense
156
enstitü
144
enteresan ... 154/128/10
er geç
54
erkek
82
erkek cenin
83
erkek hayali
134
erkek olmak
87
erken uyanmak
48
erken yatmak
115
esasa inmek
82
eser
82/95
eskiden
10/23/149
esmer
162
esrarengiz . 125/124/136
eş
81
eşyaların yerlerini
değiştirmek
46
et
51
etek
51/147
etkilenmek
144
etkin
143
etrafa bakakalmak . 94
etrafın ağarması
160
ev
110
Everest
138
ev hanımı
36
evindeymiş gibi
olmak
145
evirmek çevirmek ... 68
evi şark usulü
döşemek
60
evlenmek
110
evlatlık
134
evren
96
evrim geçirmek
109
evrimsel
109
evrimsel bir akım ... 109
evvel
156
eylem adamı
108
ezberletmek
69
ezilmek
161
fabrika
50
fakülte
70
fanila
156
fantezi
126
fanus
158
fare
82
fark etmek
36/136
farklı
145
Farsça
98
faydasız
99
fazla
54
fazla bulmak
104
felaket
25/108
felakete
dayanamamak .... 25
felç
152
felek
23
felsefe
23/96/99
fener
156
ferah
145
festival
28
fıkara
162
fısıltı
161
fırsat bulmak
94
fırtına
145
fikir vermek
24
füika
162
film çevirmek
116
füozof
23/81/114
finansman
50
fiyat
60
fiyatın düşük olması 36
fiyat söylemek
60
fiyattan ikram
yapmak
60
fiyort
156
fizikçi
144
Fransa
106
fors sancağı
161
f
otoğraf makinesi... 10
gangava
161
gangster
74
garip
111/154
garipsemek
111
gazete
80
gece
8/123/131
gece gündüz gezmek 53
gecelik
131
gecelik entarisi
159
gecikmek
94
geçende
54
geçenlerde
62
geçerlilik
145
geç gelmek
154
geçici
141/145
geçimini sağlamak .. 50
geçit
141/159
geç kalmak
23
geçmek
141
geleceğe yön vermek 116
gelin
131
gelin elbisesi
162
gelinlik
131/158
gemi
123
gemi seferi
23
genç kalmak
135
genç kız
125
gençleşmek
161
gençliğin eğitimi
116
gençlik
147
general
116
genetik
109
geniş
149
genişlemek
106
genişlik
50
gereç
108
gerginlik
145
geri
54/130
gerici
130
geri dönmek
115
geri vermek
68
gevşek
145
gezegen
96/109/124
gezi
154
gezip görmek
34
gezmek
7
gidip gitmemekte tereddüt
etmek
94
gizem
126
gizli
125
gıdaklamak
158
gıda maddeleri ....... 50
gırtlak
150
gladyatör
156
göbek
51
göğe yükselmek
128
gök
105
gökkubbe
69
gökyüzüne bakmak 136
gönderici
146
gönüllü
156
görevi üzerine almak 36
görevlendirmek
144
görgü
119
görgüsüzce
hareket
etmek
52
görmek
119
görüntü
49/145
görünüm
125
gövde
161
göz
110/130/131
göz atmak
48
gözcü
130
göz doktoru
70
göze almak
34
gözlem
137
gözlemek
110
gözleri açmak
70
gözleri aşırı
yorulmak
74
gözleri faltaşı
gibi açmak
162
gözleri kapanmak ... 135
gözleri kararmak .... 70
gözleri kırpmak
71
gözleri oguşturmak 9/48
gözlerine
inanamamak
8
gözlerin kızarması .. 70
gözlerin sulanması .. 70
gözlük
131
gözlükçü
130
gözlükçülük
130
gözlük kullanmak .. 71
gözlük takmak
71
gözlük takmak zorunda
kalmak
74
göz önünde tutmak 50
göz tansiyonu
71
göz tansiyonunu
ölçmek
71
gözü bir şeye
ilişmek
135
gözü bozulmak
74
gözükmek
95
gözüne uyku
girmemek
137
gözyaşı
33
gramofon
61
gut hastalığı
83
güç
111
güçleşmek
111
gülerek
7
gülle
162
gün batışı
155
günde
148
gündüz
48
güneş
8/96/123
güneşin yükselmesi . 9
güneşlenmek
34
gün geçtikçe
106
günlük güneşlik
161
gürlemek
162
gürültü
7
güven
131
güvenlik
106/131
güverte
9/161
güzel
54/111/131
güzelleşmek
111
güzellik
69/125/191
H
haber
80
haberci
147
habire
134
hadis
97
hafız
158
hafiflemek
99
haftaya
54
hak
117
hakaret etmek
86
hakikaten
135
hakketmek
28
haklı olmak
23/84
haksızlık yapmak ... 28
H a k t a n aldığını,
halka vermek
96
hak vermek
9
hal hatır sormak .... 72
halı işlemek
125
halı tezgahı
125
halk
11/124
hamile
152
hamile olmak
149
hammadde
36
hani
54
hapsolmak
156
hararetli hararetli
tartışmak
115
hareket etmek .... 9/136
hareketli
156
harcamak
108
harf
70
hariç
155
harika
152
harp
108
hasbıhal
135
hasır
159
hasır sepet
63
hasret
162
hastalığa
yakalanmak
83
hastalığın tedavisi ... 117
hastalık yaratmak ..109
hastane
108
hasta olmak
72/87
hâtıra
123
hayat
24
hayat süresi
82
hayretler içinde
olmak
34
hayret verici
36
havagazı
36
hava kirlenmesi
36
hava zehirlenmesi ... 108
hayal etmek
160
hayal
99
hayal görmek
137
hayalî
143
hayal kırıklığına
uğramak
118
hayatta hiç basan
gösterememek ..... 118
haykırmak ...... 134/158
hayranlıkla
94
hayret
154
hayvan
82
havayı ciğerlerine
doldurmak
115
hazır
110
hazırlanmak
48
Hz.lsa
124
hedef
152
helezon
158
helikopter
136
helva
135
hemen hemen
134
henüz yolun başında
olmak
145
hep
54
hepten
54
her tarafı kilit
kürek altına
almak
135
her tarafı yoklamak 139
hesap yapmak
108
heyecan
118
heyecanlı
74
heykel ...
24
heyula
134
Hıristiyan
97
hırsızlık
135
hızla akmak
138
hızlı hızlı yüzmek .... 53
hızla büyümek
137
hiddetlenmek
135
hikaye yazmak
116
hilkat
160
hindi
162
Hindistan
107/128
hipermetrop
71
hipnoz
143
hissetmek
86
hissolunmak
87
hizmetçi
81/134
hormon
151
horoz
158
hoş
110/147
hoş görmek
97
hoşlanmak
9/110
humma
108
hummalı bakışlı
108
husus
117
hüküm sürmek .. 69/108
hülyalar
138
hümanist
97
hür
138
I
ırk
117
ırkçılık
117
ısmarlama
145
ısrar etmek
7
ıssız
124
ıssız ada
7
ısı değeri
36
ısının sabit kalması . 126
ışık hızı
145
ışık saçmak
137
İ
ibadet etmek
içe dönmek
içe dönük
içeri
içermek
içice takılmak
içi rahat olmak
içmeyenler
;....
124
145
146
54
143
144
115
150
idamlık
155
idam mahkumları ... 155
idare
81
idareci
114
iğne
130
iğneci
130
ihmal etmek
118
ihtimal
83
ihtiyacı karşılamak ... 36
ihtiyacı sağlamak ... 36
ihtiyacı olmak
108
ihtiyaç
36
ihtiyar
118
ihtiyarlamak
134
iki gün ayırmak
11
ikindi
159
ikişer kişilik
115
iki şey arasında
köprü
143
iki şeyin birbirine
kanşması
108
ilah olmak
160
ileri
54
ilerlemek
8/109
iletişim kurmak
109
ilginç
80
ilk
50
ilke
117/145
ilke koymak
117
ima etmek
82
imkanı olmak
128
imkan sağlamak
36
inat
130
inayet
162
inatçı
130
ince
110
incelemek
95/110
indirimli
60
İngiltere
107
inlemek
72
inmek
138
inmeli
158
inanç
128
insan
131
insanî emek
118
insanlan doğru yola
getirmek
97
insanları etkilemek . 143
insanlann barış ve
kardeşlik havası
içinde olması
114
insanlar üzerinde
araştırma yapmak 149
insanlığa hizmet
etmek
149
insanlığın var
olması
117
insanlığın yok
olması
117
insanlık
108/131
insan sağlığı
151
insanlık tarihi
boyunca
114
inşaat
108
inşa etmek
50
irade
152
isabet
145
iskele
47
iskemle
135/159
iskemleye çökmek ..135
İslamiyet
96
ispat etmek
117
İstakoz
156
istasyon
159
71
istatistikî
83
istatistiklere göre .... 114
istek
141
istekleri yerine
getirmek
98/141
istemek
141
istifini bozmamak .. 84
iş
118
işitmek
123
işaret etmek
162
iştah
151
iştahının azalması ... 151
İtalya
106
itici güç
145
iyi
54
iyot
54
iyotlu
115
izah etmek
82
izdivaç
134
izin istemek
47/115
jandarma
Japonya
136
107
kabile
156
kabir
69
kabul etmek
86
kaçak gaz
36
kaçmak
128
kadı
84
kadın
158
kafa dinlemek
7
kafir
%
kahvaltı hazırlamak
9
kahvaltı yapmak .... 11
kahve
159
kalabalığa karışmak 49
kalabalık
95
kalabalıktan
kurtulmak
95
kalbin zorlanması ... 152
kaldırım
158
kale
10/154
kale burçları
155
kalem tutmak
51
kalite
36/60
kalkınma
106/108
kalorifer
36
kalorifer düğmesi ... 36
kalorifer gideri
36
kalp elektrosu
151
kalp krizi
152
kamera
9
kamburlaşmak
158
kamu
158
kamuoyu
36
kan
111
kan pompalamak ... 151
Kanada
107
kanamak
111
kanal
156
kangren
150/152
kanıtlamak
145
kanser
83
kapak
158
kapasite
108
kapsamına almak ... 108
kaptan
9/130
72
kâr
123
kâr etmek
60
kara
11/111
kara gözlü
162
karakol
136
karamsar görünmek 108
karanlık
8
karar almak
108
karar vermek
7/94
kararma
70
kararmak
111
karbondioksit
151
karboıımonoksit
151
kardeş
51/147
karım
51
karın doyurmak
125
karnı zil çalmak
11
karşılık vermek ... 72/84
karşılıklı oturmak .. 46
kasaba
126
kasket
126/156
katkı
144
katran
151
kavak
156
kavga
108/156
kavuk
68
kaya mezarları
27
kaybetmek
86
kayık
115
kayığa binmek
154
kayıp
106
kaymak
156
kaymakam
137
kazanç
108
kazma
51
kazmak
126
kedi
158
kehanet
143
kelime
33
kelle
158
kemik
24
kendi ırkım diğer
milletlerden üstün
tutmak
117
kenqj kendini
aldatmak
149
kendinden geçmek ..161
kendini Alanya'da
bulmak
154
kendini bir yerde
sanmak
124
kendini bir yere teslim
etmek
118
kendinr bulmak
138
kendini kobay olarak
kullanmak
149
kendini rüyada
sanmak
49
kendini toparlamak 136
kendini yatağa
atmak
81
kendini yok etmek . 109
kent
10/11
kent kurmak
23
kereste
161
keşfetmek
86/126
keyifli olmak
48
Kd.Yzb. (Kıdemli
yüzbaşı)
137
kıl
152
kılavuz
34
kılık
158
kımıldamak
135
kıpırtı
153
kırmızı
137
kısa
110
kısalmak
110
kısmen
54
kısıtlamak
36
kışın
52/54/71
kıvılcım
35
kıvrım
154/160
kıvrımlı
154
kıyıya çıkmak
22
kıyı kenti
24
kıyıya yanaşmak . 22/49
kıyıya yaklaşmak ... 22
kızgın
119
kızmak
9/72/119
kifayetsiz
33
kiler
134
kilim
60
kilise
24/124
kimlik
137
kimyacı
36
kimyasal element ... 50
kin
114/123/130
kinci
130
kiralamak
144
kirli
54
kişisel
108
kitap
131
kitaplık
131
kobay
149
koca
134
kocaya varmak
134
koku
145
koku duymak
156
kokunun çevreye
yayılması
49
kokusuz
36
kol
135/150
kolayca
52
Kolombiya
128
kolye
63
konferans
144
konferans vermek .. 94
konmak
141
konsantre olmak .... 144
konsol
158
konuk ağırlamak .... 153
konulmuş ilkeye
uymak
117
konuşma yapmak ... 115
konuşmak
7
konuşmaya dalmak 97
konut
36/108/141
konuyu başka tarafa
sürüklemek
81
komşu
72/153/158
komutan
136
koparmak
69
korkmak
124
korku
70/144
korkudan tirtir
titremek
137
korkunun
hafiflemesi
70
korsan
161
koruyucu
152
kostüm
23
koşa koşa merdivenden
inmek
53
koşmak
53
kök salmak
156
kömür
36/131
kömürcü
159
kömürlük
131
kömür madeni
156
köpek balığı
156
köprüye çıkmak
147
köpük
8
köşe
158
köşe bucak
118
köşe bucak
karıştırmak
139
köşk
115
kötü
54/111
kötümsemek
111
kötürüm
118
köy
11
köylü
153
kukla
23/131
kuklacı
23
kulak zarı
162
kulaklık
131
kum
99
kumpas
146
kurban kesmek
35
kurt
123
kuruluş
144
kurum
36
kusursuz
29
kuşbakışı
95
kuşkucu
144
kutlu olmak
87
kutu
145
kuvvet santrali
50
kuytu
69
kuzey
50
kuzu dolması
162
küçük
111
küçümsemek
111
küfe
159
kül
105
kültür farkı
117
kükürtdioksit
36
küpe
63
küre
160
kür yapmak
154
kürsü edinmek
143
laboratuvar
109
lahit
11
lamba
158
lambayı yakmak .... 138
lanet
134
lenger
135
lens takmak
71
levha
135
leziz
160
lider
116
liman
156
limon
155
lise tahsili
108
lisan
156
lobi
115
lüzum kalmamak ... 36
M
maaş ödemek
108
Macaristan
106
madalyonun öbür
yüzü
151
maddî
106/143
maddî olanaklar .... 50
magnezyum
50
mağara
124/154
mağaza
60
mahalle
159
mahiyet
82
makarna
156
maket
50
makine kullanmak .. 126
maksud
105
mal mülk
135
mâl olmak
36
manav
*
130
manevî
106
manevra
161
mangal
159
mani
161
manzara . 8/49/106/145
moral
158
masal
160
masraf
106
matra
123
mavi
137
Mavi Yolculuk
10
mayhoş
147
Mayıs
107
mayo giymek
47
Mecnun olmak
105
mekanizma
152
Meksika
128
mektubu postaneye
vermek
39
mektup
111
mektuplaşmak
111
mektup okumak .... 68
melek
162
memnun etek
86
memnun kalmak .... 38
memnun olmak .. 72/87
merak
134
merak etmek
11/22
merakı yenememek . 99
merdivenleri bir
hamlede inmek ... 135
mermer
125
mermer işleri
125
Meryem Ana
124
mesafe
36/137
mesajı almak
145
mesaj iletmek
145
mesaj seçmek
145
meşhur
125
metan gazı
35
metin hazırlamak ... 115
metre
50
meydana gelmek .... 82
meyve
131
meyve (mahsûl)
almak
116
meyvelik
131
meyhane
156
meyhaneci
156
mezar
23
mezarlık
158
midesi zil çalmak ... 47
mihver
160
miktar
36
milattan önce
125
millet
98
milletten
98
milletvekili
116
milyon
23
mimar
50
minare
95
minareye çıkmak .... 95
minder
158
misafir
115
mitoloji
35
miyop
71
mıknatıs
156
mısır
156
mısra
33/97
mışıl mışıl uyumak . 53
mor
111
morarmak
111
motel
28
motorcu
48
motor gürültüsü
9
motor kiralamak .... 47
muayene etmek
70
mucize
126
mufassal
135
muharebe
162
muhteşem .... 46/49/115
mukaddes
95
mukavele imzalamak 36
murabbaı
156
murat
98
muratları yerine
getirmek
98
musiki
160
musluk
36
mutfak
9/126
mutlak
126
muz
155
mübarek
69
mücadele etmek
109
müezzin
158
mühendis
50
mühürlü
146
müjdelemek
34
mükafat
97
mükemmel
128
Müslüman
131
Müslümanlık .... 97/131
müsterih
156
müsterih olmak
69
müthiş
137
müze
95
müziği dansı ve
düşünceyi
birleştirmek
97
müziği dinlemek .... 97
N
nakış
62/95
nakletmek
145
namusluk
134
namusluluk olmak ..134
Napoli
156
nasihat
99
nasıl
54
nasır
51
ne
54
nefer
135
nefes almak
154
nefesi durmak
135
nefret
114
net harcama
107
ne yapacağını
şaşırmak
135
nice
54
niçin
54
nikotin almak
149
nimet
69
nispetsizlik
106
not vermek
28
not almak
146
nöbet beklemek
nurdan ışıklar
halinde göğe
yükselmek
nüfus
nüfus artışı
nükleer
nükleer savaş
161
128
50
108
117
109
O
Ocak
106
ocak ateşi
123
ocak, fırın ve
otomatların yeniden
ayarlanması
36
od
105
oda ayırmak
115
odaya yeni bir şekil
vermek
46
odaya yerleşmek .... 46
odun
158/130
oduncu
130
odunculuk
130
oksijen almak
150
oksijen seviyesi
152
okuması yazması
olmamak
68
okur yazar
geçinmek
68
okuyup durmak
100
olağanüstü
143
olanaksız
144
olay
136
olayların gerisinde
yer almak
143
olayların içinde
yer almak
137
olayları kaydetmek . 144
olduğu yerde kalmak 123
olmak
87
olta
9
on dakikalık süre
tanımak
117
organ
117
organın zayıflaması 152
orman
34
ormanda yürümek .. 34
ortalama
154
ortalığa düşmek
69
ortalığın ağarması .. 48
ortalama
114
ortam
145
ortaya çıkmak
143
ortaya tez atmak .... 82
Osmanlı
İmparatorluğu .... 106
otel
115
otelde yer bulmak .. 94
ova
156
oyalanmak
49/95
oyma
95
oymak
23
oyma tekniği
126
oyun kaybetmek .... 159
Ö
ölçüp biçmek
146
öldürmeye
yönlendirilmek .... 109
ölüleri gömmek
23
ölümcül
109
ödev yapmak
74
ödevini tamamlamak 74
öfke
110
öfkelenmek
110
öğle
158
öğmek
141
öğrenci okutmak .... 108
öğrencileri saymak . 154
öğretim
117
öğretim üyesi
114
öğretim yapmak
117
öğüt
141
öğüt vermek
141
öksürmek
152
öksürük
152
öküz
99
ömür geçirmek 156/160
ön
54
önce
54
önem
111
önemsemek
111
önem vermek
108
öne sürmek
144
önü alınmaz bir düzeye
ulaşmak
108
örnek
106
örnek vermek
81
örtmek
119
örtü
119
öykü
128
öykü anlatmak
128
öyle
54
özellikle
144
pahalı
47/60
pamuk
134
paniğe kapılmak .... 144
pano
145
pansiyon
?§
papafingo
161
para ayırmak
106
para harcamak
106
parapsikoloji
143
parası meydanda
durmak
134
parazit
145
parçalamak
35
parlamak
154
parmak
51/150
paşa
135
pazar ilavesi
149
pazarlık
60
pençe
51
pergel
146
peri
124
peribacaları
124
perişan eylemek
81
perişan olmak
9
pervasız
160
petrol
36
petrolcü
137
peygamber
162
pılıpırtı
162
pırıltı
161
pilot
130
pirinç
116
pirinç ekmek
116
pis
134
piskopos olmak
23
politik
144
73
portakal
profesör
profesyonel
proje
prova
psikolog
putperest
155
70
144
50
161
117
96
rahat
135
rahat bırakmak
24
rahatça
52
rahat görmek
70
rahat hareket
etmek
71
rahat olmak
145
rahatsızlık
135
rahatsız olmak
117
rakam
106
rampa
137
ranza
12
rasgele
145
rasyonel
143
reçel kavanozu
135
reddolunmak
87
rehber
128
rekabet
36/109
rengârenk
154
renk cümbüşü
115
renk renk
95
reklam
36
resim yapmak
resmen kabul
edilmek
143
rezalet
135
rezerv
36
Romalılar
126
Romanya
106
roman yazmak
116
romatizma
134
rubidyum
50
ruh
135/160
ruhçular
144
ruhen sağlıklı
olmak
117
Rumca
98
Rusya
106
rüya
8/160
rüzgar ... 8/138/147/160
rüzgarın esmesi
69
saadet
saate bakmak
saatin durması
sabah
sabaha
sabaha kadar
eğlenmek
sabah akşam
rakı içmek
sabah karanlığı
ateş yakmak
sabahlık
sabır
Sabii
sabretmek
sabrı tükenmek
saç
saçları taramak
74
161
154
123
131
54
25
53
51
131
145
97
86
159
8
141
sadık
135
sağ
54
sağa sola koşmak ... 53
sağır
72
sağlam kalmak
10
sağlıklı
144
sağnak
156
sahan külbastısı
135
sahil
9/160
sahip
126
sahip olmak
36
sahneye çıkmak
23
sakin
156
sakinleştirici
151
saklanmak
126
saklı bulunmak
144
saklı durmak
145
salça
159
salata
159
saldın
117
saldırıya uğramak ..117
salıncak
158
salon
96
saltanat
160
sanatçı
28
sandal
156
sandık
23
sanduka
94
saniye
160
sanmak
8/72
sararıp solmak
135
sararmak
111
sarhoş
147
sarhoşluk
160
sarı
111
s* r kıt
154
k- tk
95
ıü<
60/141
atın a) lak
108
satır
36
satmak
141
savaş
24
savaş tehlikesi
106
savaş ve kavga
güdüsü
117
&t'aş yapmak ... 81/114
jvaşa katılmak
117
savaşmak
162
savunma
106
sayı
119
sayım
83/119
saymak
119
seccade
138
seçkin
119
seçmek
119/160
sefalet
108
sehpa.
46
sel basması
25
semazen
%
sembolize etmek .... 24
seminer
114
seminer düzenlemek 114
seminere gelenler .... 115
sempati
118
sergi açmak
94
servis arabası
46
servis yapmak
9
ses
33/110/158
ses çıkarmamak
153
ses kısıklığı
152
ses telleri
152
sesi çıkmamak
72
seslenmek
110
sesli
145
sessiz
124
sessiz sessiz ağlamak 53
sessizce
52
sevgi güdüsü
117
sevişmek
156
seyahet etmek
98
seyretmek
74/95
seyretmeyi
yasaklamak
74
sezdirmek
139
sıcağın bastırması ... 34
sığ
50
sığınak
128
sıkıntısı olmamak ... 135
sınav kazanmak
28
sınavı başarıyla
vermek
70
sınıflama
143
sır
11
sırma saçlı
162
sızı
135
sigara dumanı
152
sigara içmek
148
sigara yakmak
149
sigara zehri almak ..148
sigaradan vazgeçmek 152
sigarayı bırakmak ..149
sihirli
128
silah
107/123
silah altına almak ..108
silah endüstrisi
108
silahlanma yarışı .... 106
silahlanmak
106
silahsızlanma
108
sini
61
sinirli
156
sinyal vermek
137
sisli
138
siyasi rejim farkı .... 117
sofra
69s
soğuktan sıcağa
girmek
71
sohbet
105
sohbet etmek
9
sohbete koyulmak .. 46
sol
54
solunum sistemi
151
som gümüş
160
son had
160
son nefesini vermek 162
sonra
54
sonsuza kadar
109
sonuç
145
sonuç almak
144
sonunda
98
sormak
119/141
soru
119
soru sormak
70
sorun
108
sosyal
144
soyut
143
söğüt
156
sökmek
141
sökük
141
sönmek
34
sönmeyen ateş
34
söz dinlemek
71
söz etmek
86
söz vermek
38
sözü uzatmak
23
sözü uzatmamak .... 23
sözünde durmak .... 38
stronyum
50
su
110/111
mal
135
sualtı araştırması.... 10
suç işlemek
155
sufi
105
sulamak
110
sultan
99
sunaktaşı
35
suni gübre
50
susamak
111
suskunluğa bürünmek ...
137
susmak
74
susuzluk
123
suya ayna gibi
yansımak
49
suya dalmak
8
süngerci
161
süpersonik uçak
108
süre ayırmak
154
sürünmek
125
süt
130
sütçü
130
süzmek
145
süzülmek
115
Ş
şafak
160
şair
23/%
şakacı
149
saka yapmak ...... 23/71
şamhırkası
159
şans
83
şansı olmak
83
şapırtı
135
şapka
123
şarap
105/162
şarap içmek
105
şarkı
33
şarkı söylemek
15
şart
97
şaşakalmak
98
şaşkınlık
154
şehirde dolaşmak ... 115
şehir planlarını
hazırlamak
50
şehir turu
115
şehir turu yapmak ..115
şehit
162
şehit olmak
162
şeker
135
şekerleme yapmak ..162
şemsiye
158
şenlik
69
şenlik düzenlemek .. 28
şeytan
124/162
şifa bulmak
106
şiir
%
şikayet
86
şikayet etmek
84
şilep
156
şimdi
54
şimşek
138
şiş karınlı
108
şoför
130
şöyle
54
şükretmek
86
şüphe
86
tabiat
tabii gaz
126/160
36
tablo
146
tahmin
10
tahta uğmak
51
takdir etmek
117
takip etmek
8
takunya
159
talep
143
talih
118/162
talihsiz
118
tamamiyle
36
tam teçhizatlı
108
tam tersini yapmak
74
tam teşekküllü
tam yol
9
tam zamanında
gelmek
46
tanrılara kurban
kesmek
34
taraflar
107
tarak
141
taramak
141
tarihe dalmak
25
tarihe göz atmak .... 81
tarihî eser
7
tarihî harabe
35
tarihi ve bilimi altüst
etmek
128
tarla
,
116
tarla sürmek
137
tartışma
35/81
tartışma açmak
81
tartışmak
7
tarz yaratmak
146
tas
153
tasnif edilmek
143
taş
131
taşıma araçları
50
taşımak
141
taşıt
141
taşlık
131
tat
145
tatbik etmek
108
tatil programı
yapmak
47
tatil yapmak
7
tatmak
69
tatmin edilmek
118
tavan
95
tavla oynamak
159
tavşan
153
tavuk
126/158
tavuk kızartması .... 162
tayfa
161
tecelli
105
tecrübeli
72
teftiş etmek
134
tekinsizlik
143
teklif yapmak
36
tekne
8
teknik imkânlar
50
teknik üniversite .... 108
teknoloji
109
teknolojik ilerleme . 109
televizyonu açmak .. 71
televizyonu
kapatmak
71/74
televizyonun içine
girmek
74
telepati
144
tellenmek
162
telsiz
136
temasa geçmek
36
tembelleşmek
151
temiz
54/110
temizlemek
110
temizlik
81/134
Temmuz
106
tencere
135
teneke
158
tenhalık
160
tentürdiyot
134
tepe
138
teras
158
tercih etmek 26/115/151
terim
143
terk etmek
24
terlik giymek
135
tertiplemek
50
terzi
130/131
terzilik
131
tesadüf
145
tespit edilmek
74
tesis
50
tesis bedeli
36
teşhis etmek
117
tez
128
tırmanmak
154
tırmanış
34
tırnak
51
Tibet
138
ticarî
144
tip
11
tohum ekmek
116
tombul
135
top
162
toplantı salonu
126
toprağı kazmak
51
toprağı sürmek
69
tozlanmak
71
tövbe bozmak
96
trafik arabaları
137
traktör
108
tramvay
147/158
tren
123/158
tuba ağacı
161
tutku
119
tutkun
119
tutmak
119/141
tutucu
141
tuz
131
tuzluk
131
tüberküloz
83
tüketim
36
tünel
125
tünelden sürünerek
geçmek
125
tür
Ill
türemek
111
Türkçe
68
türkü
138/161
tütmek
141
tütün
162
tüy
156
u
ucuz
36/131
ucuzluk
131
uçak
136/141
uçandaire
137
uçmak
141
uçsuz bucaksız .... 8/155
uçurum
155/160
ufacık
60/95
ufuk
160
ufuk çizgisi
155
uğrak
156
uğursuzluk
159
umur
51/111
umursamak
111
unutkanlık
152
unutkan olmak
150
unutmak
138
usulca
52
uşak
134
uygarlık
109
uygun
125/137
uygun bir fiyata
satmak
38
uyku
130/160
uykucu
130
uykulu
9
uyku saati gelmek .. 74
uyumak
8
uyuya kalmak
154
uzağı görmek
71
uzağı iyi
görememek
71
uzak
54
Uzak Doğu
138
uzaklara açılmak .... 38
uzaklaşmak
136
uzaklık
131
uzaylı
128
uzman
151
uzmanlık alanı
144
uzunluk
50
uzun ömürlü olmak
82
uzun uzadıya bir şeyden
söz etmek
46
uzun vadeli
109
ü
üfürmek
138
ürkek
141
ürkmek
141
ürkütücü
125
ürün
144
ülke
82
ülser
83/152
ümit
96
ümitsizlik
96
üniversite açmak .... 108
üniversite öğrencisi .114
ünlü
28/95
üst
54
üşümek
123
üye devletler
108
üzgün
119
üzmek
119/141
üzücü
141
üzüm
98
vadi
124
vagon
158
vahşet
138
vakıa
135
vakit
69/158
vaktin nasıl geçtiğini
anlamamak
115
vali
137
vantuz
134
vapur
156
vardiya
161
varlık . 105/109/151/160
varlıkları görmek ... 138
varsaymak
144
var olmak
143
vasıta
97
vazo
61
vesaire
63
vezir
99
Vezüv
156
vinç
126
vurulmak
123
vücut
117/135
vücudu gelişmek .... 74
yabancı
51
yağlıboya tablo
115
yağmur
131
yağmurluk
131
Yahudi
96
yakamoz
49
yakın
54/156
yakın geçmiş
106
yakını görmek
71
yakını iyi
görememek
71
yakıt
36/141
yakıt ihtiyacı ......... 36
yaklaşık
144
yaklaşım
146/144
yaklaşmak
33
yakmak
141
yakut
162
yalan
130
yalancı
130
yalan söylemek
162
yaldız
158
yah
115
yalınayak, başıkabak
dolaşıp durmak .. 99
yalnız kalmak
118
yanak
150
yanardağ
34
yangın
141
yanık
141
yanılmak
125
yankı
48
yankılanmak
48
yanlış anlamak
97
yanlışlıkla
24
yanmak
36/141
yansıtmak
145
yan yatırmak
158
yapayalnız
135
yapışmak
151
yapmak
118
yaprak
156
yara
161
yaradılış
146
yarar
109
yararlı işler yapmak
97
yaratan
97
yaratılmış
97
yardım
106/130
yardıma
130
yardımcı olmak
9
yarın
54
yarış
106
yarış etmek
36
yasa
145
yasal
143
yaş
111/162
yaşlı görünmek
71
yaşam
109
75
yaşamak
111/160
yaşamaktan
usanmak
118
yaşarmak
111
yaşam süresi
82
yaşlanmak
25
yat
7
yata binmek
7
yatağa uzanmak
71
yatak
46/141
yatıştırıcı
151
yat ile gezinti
yapmak
115
yatmak
141
yavaşça
52
yaya gitmek
38
yaya yürümek
99
yayılmak
36
yayımlamak
145
yazı
70
yazın
52/54/71
yazı yazmak
51
yelken
156
yelken açmak
160
yelkenli
156/160
yemek
81
yemiş
69
yemyeşil
49
yeni
108
yeni başlamak
74
yenilmek
128/159
yeni yıla girmek
137
yer
36/111
yeraltı şehirleri
125
yer ayırtmak .. 28/46/94
yerden alınmak
36
yere inmek
137
yerin altına
yerleşmek
128
yerin altını kazmak 128
yerinmek
105
yerleşmek
49/111
yerleşme merkezi — 125
yerleştirmek
50
yer yurt
99
yeryüzü
114
yeşil
137
yetenekleri kabul
edilmek
143
yığın
134
yıkanmak
156
yılbaşı
25
yılbaşını kutlamak .. 25
yıldız
96/123/156
yılmak
160
yıpranmak
80
yitmek
141
yiyip içip yatmak ... 153
yoğun
24
yoğurt
130
yoğurtçu
130
yok etmek
108
yokluk
105
yok olmak
109
yol
110/160
yola düzülmek
159
yola koyulmak ... 48/94
yol almak
9
yolcu etmek
86
yolcu gemisi
115
yollamak
110
yolsuzluk
135
yol yürümek
34
yorganı başına
çekmek
139
yorgun
54/119
yorgun olmak
95
yormak
119
yorulmak
34
yorulmaksızın
53
yosun
147
yönlendirmek
144
yöntem
144
Yugoslavya
107
yukarı
54/96
yumruk
51
yumruk yumruğa
dövüşmek
98
yumuşak
126/135
yumuşak davranmak
74
yunus balığı
8
yük
99
yük gemisi
115
yüklemek
99
yüksek ökçe
135
yüksek tansiyon
151
yük treni
158
yükü içeri taşımak ..139
yünden
135
yüreği çarpmak
135
yüreği rahat etmek .135
yürüyüş
38
yürüyüşü sevmek ... 38
yüze yüze gitmek ... 53
yüzmek
53
yüzsüz
135
zaman
118
zannetmek
86
zannolunmak
87
zapt etmek
24
zarar etmek
61
zararlı maddeler
152
zarar vermek
99
zarf
146
zarfı açmak
146
zarı kırmak
159
zatürre
83
zavallı
134
zayıflamak
135
zehir
72
zehirlemek
74/109
zehirsiz
36
zeka geriliğine sebep
olmak
74
zengin
134
zerre
96
zevk
160
zevkli
22
zeytin
131
zeytinlik
131
zırhlı
162
zihin
116/134
zihinde fikir
oluşması
116
zihinsel
145
ziya
160
ziyaret etmeyi
istemek
94
ziyaret etmek
94
zor nefes almak
152
zulüm
116
im
Türkçe Öğreniyoruz I, II, III, IV, V, VI
Türkisch Aktiv
T ü r k ç e Öğreniyoruz allı ciltten oluş­
maktadır. Türkçe Öğreniyoruz'a ait anahtar
kitaplar, kasetler, slaytlar, dilbilgisi ve alış­
tırmaları anlatan video filmleri vardır.
•
Türkçe Öğreniyoruz I
Türkçe öğreniyoruz İde daha çok günlük konuşmalara
yer verilmiştir. Bu kitabı bitiren günlük konuşmaları ra­
hatlıkla yapabilir.
• Türkçe Öğreniyoruz II
Günlük konuşmaların yanısıra bazı basit metinler bu ki­
tapta yeralmıştır. Türkçe dilbilgısimn en önemli konuları
bu kitapla çözümlenmiştir. Bu kitabı bitiren, Türklerle
sohbet edebilir. Gazete haberlerini büyük ölçüde an­
layabilir.
•
•
•
•
ISBN 975
Türkçe Öğreniyoruz III
Bu ciltte gazete ve kitaplardan alınan örnek metinler var­
dır. Dılbılgısının incelikleri bu kitapta işlenmiş, Türk kül­
türünün ve Türkiye'nin tanıtımına yer verilmiştir.
Türkçe Öğreniyoruz IV
Turk kültürünün tanıtımına ağırlık verilmiştir. Bu kitabı
bitiren üniversite öğrenimini sürdürebilecek düzeyde
Türkçe Öğrenir
Türkçe Öğreniyoruz V
Sosyal Bilimler konularını içermektedir.
Türkçe Öğreniyoruz VI
Fen Bilimleri konularını içermektedir

Benzer belgeler