Akbıyık Sultan - Sufi Araştırmaları Dergisi
Transkript
Akbıyık Sultan - Sufi Araştırmaları Dergisi
Akbıyık Sultan: Hayatı, Eserleri ve Hikâyât-ı Nây Mesnevîsi AKBIYIK SULTAN: HAYATI, ESERLERİ VE HİKÂYÂT-I NÂY MESNEVÎSİ Akbıyık Sultan: His Life, Works and Masnavi Named Hikayat-i Nay Gürol PEHLİVAN* Ahmed Baba’da rindlik Ahi Şemseddin’de şevk Ahi Ali’de tesbih Akbıyık’da ayrı zevk Vardavî1 ÖZ 15. yüzyıl Anadolu tasavvuf tarihinde önemli bir yeri olan Hacı Bayram Velî’nin halifeleri arasında sayılan Akbıyık Sultan’ın hakkında bilinenler sınırlıdır. Kaynaklar genellikle benzer bilgileri üslûpta birtakım değişiklikler yaparak vermenin çok ötesine gitmemektedir. Doğum yeri ve yılı hakkında bilgi olmayan, asıl ismi noktasında bile farklı rivayetlerin olduğu mutasavvıfın; müritliği sırasında Hacı Bayram Velî ile anlaşmazlığa düştüğü, meczûb olduğu ve başı açık dolaştığı, İstanbul’un fethine katıldığı bilinenlerin özünü oluşturmaktadır. Bursa’da faaliyet gösterdiği, hayır işlerini büyük ölçekte yaptığı, kendisi gibi başı açık bir oğlunun olduğu, soyunun Cumhuriyet devrinde de devam ettiği ve soyundan gelenlerin kendi adıyla anılan zâviyesinde zâviyedârlık görevini yerine getirdikleri de yine bilinenler arasındadır. Bazı kaynaklar Akbıyık’ı Celvetiyye’nin silsilesi arasında sayar. Yakın zamana kadar eserleri hakkında da mecmualarda dağınık biçimde şiirlerinin olduğu bilgisi dışında herhangi bir bilgi olmamakla beraber, günümüzde Hikâyât-ı Nây ve Hikâyâtı Şemse’d-dîn isimlerini taşıyan iki mesnevîsi ve bir Divânçe’si olduğu ortaya çıkmıştır. Bu eserlerin gerek imlâsı gerekse dil özellikleri onları Eski Anadolu Türkçesi’ne bağlamaktadır. Divânçe’de bulunan şiirlerin başka mecmualarda Akbıyık adına kayıtlı ――――――――― * 1 Öğr. Gör. Dr., Celal Bayar Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü, [email protected] Mustafa Kara, Bursa’da Tarikatlar ve Tekkeler, Bursa: Bursa Büyükşehir Belediyesi Yayınları, 2013, s. 73. Sûfî Araştırmaları - Sufi Studies SAYI 11 31 Mevlânâ Düşüncesi Araştırmaları Derneği Gürol PEHLİVAN olması ve eserlerin başlıklarında adı geçen mutasavvıfın oldukları şeklindeki açık kayıtlar şiirlerin müellifi hakkında ortaya çıkabilecek herhangi bir soru işaretine mahal vermemektedir. Kaldı ki eserleri başka birine bağlamak için herhangi bir sebep de bulunmamaktadır. Eserlerinde vezin ve kafiye bakımından rahat bir tutum sergileyen Akbıyık, vahdet-i vücûd anlayışına taraftardır. Tüm eserlerinde bu anlayışı, ilâhî aşk bağlamında işlemiştir. Bu konuları, tasavvuf vadisindeki tecrübeleri ışığında ele almıştır. Anahtar Kelimeler: Akbıyık Sultan, Hikâyât-ı Nây, mesnevî, Bayramîlik, Bursa, meczub, Celvetîlik. ABSTRACT Akbıyık Sultan is counted among calips of Hajji Bayram-i Veli who has an important place in the history of Anatolian sufism in 15th century. Information about Akbıyık is very limited today and resources are usually not go far beyond making some changes in style while they give similar informations about him. There is not any information about author's birth date and place. Moreover, there are even different traditions about author's original name. The essences of what is known about the autor are such as he felt into conflict with Hacı Bayram-ı Veli during his discipleship, he was ecstatic, circulating bareheaded and participated in the conquest of Istanbul. Besides, these are known that he had showed activities in Bursa and had done charity works, he had a barehead son as himself, his generation continued in republican era as well and his descendants fulfilled the mission of lodge-keeping in his dervish lodge which referred to his name. Some sources counts Akbıyık among the affiliation of Celvetiyya. Until recently, there has not been any information about his works except scattered poems in collections. Today, it is known that he had two masnavi named Hikâyât-ı Nây and Hikâyât-ı Şemse’d-dîn and a Divânche. Spellings and language features of these works connect them to Old Anatolian Turkish. The poems in Divanche are registered in the name of Akbıyık in other collections also headlines of the poems are registered in the name of author. These clear and strong records eliminate all the doubts. Other than that there is not any reason for claiming that works belong to someone else. Akbıyık shows a relaxed attitude on his works in terms of meter and rhyme and, he is a follower of the thought "the oneness of existance". He had not only studied this thought in his all works in the context of divine love, but also studied these subjects in the light of his experiences on sufism. Key Words Akbıyık Sultan, Hikayat-i Nay, masnavi, Bayramiyya, Bursa, ecstatic, Celvetiyya. 32 Sûfî Araştırmaları - Sufi Studies SAYI 11 Akbıyık Sultan: Hayatı, Eserleri ve Hikâyât-ı Nây Mesnevîsi Giriş 15. yüzyıl, Anadolu tasavvuf tarihi bakımından oldukça hareketli bir dönemdir. Âşıkpaşazâde bu devirdeki dinî-tasavvufî grupları dörde ayırmaktadır: Ahîyân-ı Rûm, gaziyân-ı Rûm, bâciyân-ı Rûm ve abdalân-ı Rûm.2 Bu dönemde eskiden beri Anadolu’da bulunan bazı tarikatlar faaliyetlerine devam ettiği gibi, yeni birtakım yolların da Anadolu’ya girdiği ve çok sayıda zaviye açtığı bilinmektedir.3 Bu yüzyılda Anadolu’da kurulan tarikatların en önemlisi Bayramiyye’dir.4 Tarikatın kurucusu Hacı Bayram Velî, Ankara’nın Solfasıl köyünde doğmuş olup asıl adı Numan’dır. Doğum tarihi kesin olarak bilinmemekteyse de Bayramoğlu’nun tahminine göre, 1339-1340’lı yıllar olmalıdır. Şeyhi Hâmid Aksarayî (Somuncu Baba)’dir.5 Uzun zaman Bursa’da kalan, ardından şeyhiyle birlikte uzun bir seyahata çıkan Hacı Bayram Velî, şeyhinin vefatını takiben tekrar Ankara’ya gelmiş, burada Nakşîbendiyye ve Halvetiyye’yi birleştirerek Bayramîliği kurmuştur.6 1429’da vefat eden Hacı Bayram Velî’nin çok sayıda halife bıraktığı bilinmektedir.7 Akbıyık Sultan da bunlardan biridir. Akbıyık Sultan’ın yaşadığı Bursa’da Bayramîliğin eskiden beri mevcut olduğu bilinmektedir. Hacı Bayram’ın mürşidi Hamid Aksarayî’nin burada yaşaması ve bir kerametini göstermesi, bu tarikatı Bursa’daki tasavvufî hayatın önemli bir parçası haline getirmiştir. Bayramî olan Akbıyık ve Hızır Dede’nin burada yaşamaları ve akabinde Hızır Dede’den yetişen Şeyh Üftâde’nin Bursa’da faaliyet göstermesi bunun önemli göstergelerinden olup daha sonra bu geleneğe dayanan Aziz Mahmud Hüdâyî, Celvetiyye yolunu kuracak ve tarikatı Bursa’nın manevî havasını daimi surette etkileyecektir.8 Bu makalede Akbıyık Sultan’ın hayatı ve eserleri üzerinde bilgi verilip, bugüne kadar yayımlanmamış olan Hikâyât-ı Nây isimli mesnevîsi muhteva bakımından tahlil edilecektir. Eser, vahdet-i vücûd anlayışı doğrultusunda kaleme alınmış olup özellikle Allah ve Hızır’la konuşma yoluyla eserde vahdet-kesret meselesi açıklanmıştır. İslam ilahiyatında oldukça sorunlu olan üç meseleyi ihtiva etmesi açısından eser oldukça dikkat çekicidir. Bu bağlamda eser, ağırlıklı olarak muhteva bakımından tahlil edilecektir. Böylece hemen hemen tüm çalışmalarda, sadece mecmualarda kalan bir kaç şiirinin olduğu kaydedilen ve üzerinde durulmayan bir mutasavvıfın tasavvufî Türk halk edebiyatı literatüründe yer alması için bir adım daha atılacaktır. ――――――――― 2 3 4 5 6 7 8 Fuad Köprülü, Osmanlı Devletinin Kuruluşu, Ankara: Türk Tarih Kurumu Yayınları, 1991, ss. 83102. Reşat Öngören, Osmanlılar’da Tasavvuf Anadolu’da Sûfîler, Devlet ve Ulemâ (XVI. Yüzyıl), İstanbul: İz Yayıncılık, 2000, ss. 20-21. Fuat Bayramoğlu, Hacı Bayram-ı Velî Yaşamı-Soyu-Vakfı, I, Ankara: Türk Tarih Kurumu Yayınları, 1989, ss. 21-24. Bayramoğlu, a.g.e., ss. 11-13. Bayramoğlu, a.g.e., ss. 19-21. Bayramoğlu, a.g.e., ss. 48-57’de bu halifelerin sayısını 28 olarak vermektedir. Mustafa Kara, Bursa’da Tarikatlar ve Tekkeler, İstanbul: Sır Yayıncılık, 2001, ss. 32-33, 291-327. Sûfî Araştırmaları - Sufi Studies SAYI 11 33 Mevlânâ Düşüncesi Araştırmaları Derneği Gürol PEHLİVAN 1. Hayatı 1.1. Doğumu ve Ailesi 15. yüzyılda yaşamış ve Bursa’da faaliyet göstermiş bir Bayramî şeyhi olan Akbıyık Sultan9 veya Akbıyık Abdal10’ın asıl adı, Ahmed Şemseddîn11, Abdullah12, Muhyiddîn13 ve İpekoğlu Hacı Dursun14 olarak kaydedilmektedir. Babasının adının “Hacı” olduğu bilinmektedir.15 Doğum yeri ve tarihi hakkında bilgi yoktur.16 Ekrem Hakkı Ayverdi, kaynakların II. Murad ve Fatih Sultan Mehmed devrinde yaşadığı konusunda ittifak içinde bulundukları Akbıyık Sultan’ın I. Murad devrinde yaşadığını ileri sürmektedir. Bu düşüncesine kanıt olarak, Ömer Lütfi Barkan’ın naklettiği, bir sicil defterindeki vakıf kaydını göstermektedir. Burada Akbıyık’a köy temlik edenin Murad Hudavendigâr olduğu yazılıdır. Barkan, bu ismi yukarıdaki gibi yazmasına rağmen; Ayverdi, ismi Murad-ı Hudavendigâr olarak okumuş ve bu padişâhın I. Murad olduğu hükmüne varmıştır.17 Fuat Bayramoğlu, Ayverdi’yi tenkid ederek “Hudavendigâr” lakabının tüm padişahlar için kullanıldığını, yine Barkan’ın makalesinden örnekleriyle göstermiş, doğru okuyuşun “Murad Hudavendigâr” olduğunu, bunun da II. Murad olduğunu tespit etmiştir. Öte yandan Akbıyık’a ait vakıf kaydında “Sultan Murad Hudavendigâr temlik edüp sonra (…) Sultan Mehmed nişaniyle tasarruf etmiş” ibaresinin bulunmasının, konuyu net bir şekilde aydınlattığını belirtmiştir.18 Klasik kaynakların verdiği bilgilerle uyuşan Bayramoğlu’nun çıkarımlarını kabul etmek, eldeki verilere daha uygundur. Cebecioğlu ve Özköse, Akbı――――――――― 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 34 Taşköprülüzâde İsâmuddîn Ebu’l-Hayr Ahmet Efendi, Osmanlı Bilginleri eş-Şakâiku’n-Numâniyye fî Ulemâi’d-Devleti’l-Osmâniyye, çev. Muharrem Tan, İstanbul: İz Yayıncılık, 2007, s. 113. Taşköprülüzâde, a.g.e., s. 113; İsmail Beliğ, Güldeste-i Riyâz-ı İrfân ve Vefeyât-ı Dânişverân-ı Nâdiredân (tıpkıbasım), nşr. Abdülkerim Abdülkadiroğlu, Ankara: Anıl Matbaacılık, 1998, s. 221; yayımlanmış kısmı için bkz. Kadir Atlansoy, Bursa Şairleri Bursa Vefeyatnamelerindeki Şairlerin Biyografileri, Bursa: Asa Kitabevi, 1998, ss. 193-194. Mehmed Şemseddin, Bursa Dergâhları Yâdigâr-ı Şemsî I-II, haz. Mustafa Kara, Kadir Atlansoy, Bursa: Uludağ Yayınları, 1997, s. 275. Osmânzâde Hüseyin Vassâf, Sefîne-i Evliyâ, 2, haz. Mehmet Akkuş, Ali Yılmaz, İstanbul: Kitabevi Yayınları, 2006, s. 464; Bursalı Mehmed Tahir, Osmanlı Müellifleri, I, İstanbul: Maarif-i Umûmiye Nezareti Yayınları, 1333, s. 12. Mehmed Süreyya, Sicill-i Osmanî, IV, İstanbul: Matbaa-i Âmire, 1308, s. 339. Raif Kaplanoğlu, Bursa Yer Adları Ansiklopedisi, İstanbul: Bursa Ticaret Borsası Kültür Yayınları, 1996, s. 57, 156. Kaplanoğlu, Kadı Sicillerine göre Akbıyık’ın bu adı taşıdığını zikretmekte, ardından mahalledeki türbede Hacı Bayram Velî’nin müridlerinden Şemseddin Ahmed’in yattığını yazmaktadır (s. 156). Öte yandan bir başka çalışmasında Akbıyık Camii’ni Akbıyık Sultan adına İpekoğlu Hoca Dursun’un yaptırdığını ifade etmektedir. Bkz. Raif Kaplanoğlu, Bursa Anıtlar Ansiklopedisi, Bursa: Yenigün Yayınları, 1994, s. 25. Hem kendi içinde hem de kaynaklarla çelişen bu bilgiyi ihtiyatla karşılamak gereklidir. Mehmed Şemseddn, a.g.e., s. 275. Doğum yerinin Mihalıççık olduğunu ve Akbıyık ile Muk’ad Hızır Dede’nin aynı kişi olduğunu öne süren bir çalışma, bu bilgilerin kaynağını vermek bir yana, bu iki ayrı zâtı fena halde birbirine karıştırmaktadır. Bkz. Bayram Sezgit, Hacı Bayram-ı Velî, Ankara: Nur Dağıtım, [ty], ss. 45-46. Ekrem Hakkı Ayverdi, Osmanlı Mi’marisinin İlk Devri, I, İstanbul: İstanbul Fetih Cemiyeti Yayınları, 1966, ss. 359-360. Bayramoğlu, a.g.e., s. 51. Sûfî Araştırmaları - Sufi Studies SAYI 11 Akbıyık Sultan: Hayatı, Eserleri ve Hikâyât-ı Nây Mesnevîsi yık’ın tüccar olduğunu19 yazmaktadırlar. Ancak kaynaklarda bu konuda bilgi verilmemektedir. Akbıyık, şiirlerinde “Şems-i Hudâ”, “Hudayî Şemseddîn”, “Şemseddîn” mahlaslarını kullanmaktadır. Akşemseddîn’in de “Şemseddîn” mahlasını kullanması, bu iki zâtın şiirlerinin birbirine karıştırılmasına sebep olmaktadır.20 Kendisi gibi saçlarını uzatan, başı açık bir oğlu olduğu21 ve bu şahsın Alâeddîn Ali Arabî’den Arapça dersi aldığı bilinmektedir.22 Soyundan gelenlerin Yenişehir/Akbıyık köyünde23, Bursa’da24, İstanbul’da25 ve İngiltere’de26 yaşadıkları bilinmektedir. Bursa ve İstanbul’dakiler Akbıyık zâviyesinin mütevellisi olmuşlardır.27 Ayrıca Akkirman’da doğan ve daha sonra Bursa’ya yerleşip bir zâviye kuran Ramazan Baba’nın da Akbıyık’ın soyundan olduğu Lemezât’ta kayıtlıdır.28 Bu zât, Nurbahşiyye, Edhemiyye, Zeyniyye ve Bektaşiyye tarikatlarından icâzet almıştır.29 Adıyla anılan Ramazan Baba Dergâhı Bursa’nın tasavvufî hayatında önemli bir rol oynamıştır.30 ――――――――― 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 Ethem Cebecioğlu, Hacı Bayram Velî, Ankara: Kültür Bakanlığı Yayınları, 1991, s. 120; Ethem Cebecioğlu, Hacı Bayram Velî ve Tasavvuf Anlayışı, Ankara: Muradiye Kültür Vakfı Yayınları, 1994, s. 221; Kadir Özköse, “Hacı Bayram Velî ve Yaşadığı Döneme Tesiri”, Tasavvuf, 5/12 (2004), s. 58. Verdikleri dipnotlardaki kaynaklarda “tüccar” bilgisine rastlamadık. Herhalde Akbıyık’ın servet arzusunun, tüccarlığından kaynaklandığı düşünülerek böyle bir kurguya gidilmiştir. Sadeddin Nüzhet Ergun, Türk Şairleri, I, İstanbul: [by], [ty], ss. 395-396; Akşemseddîn’in şiirleri için bkz. Kemal Eraslan, “Akşemseddin’in Dinî-Tasavvufî Şiirleri”, Türk Dili Araştırmaları Yıllığı Belleten 1984, Ankara: Türk Dil Kurumu Yayınları, 1987, ss. 11-85; Ayşe Yücel, “Akşemseddin’in İki Yeni Şiiri”, Türk Kültürü Araştırmaları, XXXII/1-2 (1994), Ankara: TKAE Yayınları, 1996, ss. 389-393. Taşköprülüzâde, a.g.e., s. 113; Mecdî Mehmed Efendi, Hadaiku’ş-Şakâik, nşr. Abdülkadir Özcan, İstanbul: Çağrı Yayınları, 1989, s. 127; İsmail Beliğ, a.g.e., s. 222; Baldırzade Selîsî Şeyh Mehmed, Ravza-i Evliya, haz. Mefail Hızlı, Murat Yurtsever, Bursa: Arasta Yayınları, 2000, s. 104; Mustafa Âli, Künhü’l-Ahbâr Dördüncü Rükn Osmanlı Tarihi, I, Ankara: Türk Tarih Kurumu Yayınları, 2009, yk. 85b. Mecdî, a.g.e., s. 127; İsmail Beliğ, a.g.e., s. 222; Baldırzade, a.g.e., s. 104; Mehmed Şemseddin, a.g.e., s. 276. Hasan Basri Öcalan, Bursa’da Tasavvuf Kültürü (XVII. Yüzyıl), Bursa: Gaye Kitabevi, 2000, s. 60, dn. 6. Mehmed Şemseddin, a.g.e., ss. 276-277. Mehmed Şemseddin, a.g.e., s. 276. 1966 yılında Glasgow kentinde yaşayan bu zâtın adı Nejat Akbıyık olup doktordur. Bkz. Sâmiha Ayverdi, “Akbıyık Sultan”, Kubbealtı Akademi Mecmuası, 9/1 (Ocak 1980), ss. 6-8. Ayrıntı için bkz. “1.1.8. Akbıyık Dergâhı” kısmı. Mahmud Cemaleddin el-Hulvî, Lemezât-ı Hulviyye Ez Lemezât-ı Ulviyye (Yüce Velilerin Tatlı Halleri), haz. Mehmet Serhan Tayşi, İstanbul: Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Vakfı Yayınları, 1993, s. 608. Reşat Öngören, Tarihte Bir Aydın Tarikatı Zeynîler, İstanbul: İnsan Yayınları, 2003, ss. 117-118. Mustafa Kara, “Bektaşiyye ve Ramazan Baba Dergâhı”, Türk Tasavvuf Tarihi Araştırmaları: Tarikatlar/Tekkeler/Şeyhler, İstanbul: Dergâh Yayınları, 2005, ss. 443-455; Kara, a.g.e., ss. 258-271; Salih Çift, “Bursa’da Bektaşî Kültürü”, Bursa’da Dünden Bugüne Tasavvuf Kültürü, Bursa: Bursa Kültür Sanat ve Turizm Vakfı, 2002, ss. 237-241. Sûfî Araştırmaları - Sufi Studies SAYI 11 35 Mevlânâ Düşüncesi Araştırmaları Derneği Gürol PEHLİVAN 1.2. Yetişmesi Bayramî tarikatının kurucusu Hacı Bayram Velî’ye bağlanmış31 ve seyr u sülûkunun bitmesinin ardından hilafet almışır.32 Eğitimi sırasında şeyhi Hacı Bayram’la düştüğü anlaşmazlık kendisi hakkında bilgi veren kaynakların tamamında yer almaktadır. Bu kaynaklara göre; halveti sırasında dünya kapıları kendisine açılmış, o da bunlara meyl etmiştir. Bunun üzerine Hacı Bayram, dünyanın fânî, âhiretin ise bâkî olduğunu hatırlatarak dünyayı terk etmesini öğütlemiştir. Akbıyık ise; “Dünya, âhiretin tarlasıdır. Cennet kapıları da henüz dünyada iken açılır.” demiştir. Aldığı bu cevap üzerine Hacı Bayram, ya bu düşünceyi ya da kendisini terk etmesini söylemiştir. Bu tavır üzerine Akbıyık da şeyhinin huzurundan çıkmış, bu sırada kapının üst eşiğine takılan külahının yere düşmesini şeyhinin kerâmetine bağlayarak bir daha başını örtmemiştir.33 İsmail Beliğ ve onu takip eden Baldırzâde ise başını örtmemesini, Hacı Bayram’ın yanından çıkarken külahının düşmesi üzerine, bir daha halifelik gibi bir sıkıntı ve yük almak istememesi olarak yorumlamaktadırlar.34 Cezbeli hâlleri sebebiyle meczûb olarak anılmış, keşif ve kerâmet sahibi olduğu nakledilmiştir.35 Kaynaklar, manevî sarhoşluk zamanlarının normal vakitlerinden fazla olduğunu ifade etmektedirler.36 Nitekim İbn Arabî, ilâhî tecellinin üç mertebesini sayarken ikincisinin ilâhî sarhoşluktan kurtulup topluma dönüş olduğunu vurgulamıştır.37 Bu durumda Akbıyık ya ilâhî sarhoşluk――――――――― 31 32 33 34 35 36 37 36 Taşköprülüzâde, a.g.e., s. 113; Mecdî, a.g.e., s. 126; Baldırzade, a.g.e., s. 103; Mehmed Şemseddin, a.g.e., s. 275; İlyas Efendi, İsmail Hakkı Bursevi’nin Kitabu’s-Silsileti’l-Celvetiyye’si, İstanbul: Marmara Üniversitesi Sos. Bil. Ens. Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, 1994, s. 106. Nev’izâde Atayî, Hadaiku’l-Hakâyık fi Tekmileti’l-Şakaik, nşr. Abdülkadir Özcan, İstanbul: Çağrı Yayınları, 1989, s. 64; Âli, a.g.e., yk. 85b; Hüseyin Vassaf, a.g.e., s. 464; Abdurrahman Câmî, Evliya Menkıbeleri [Nefahâtü’l-Üns], tercüme ve şerh: Lâmiî Çelebi, haz. Süleyman Uludağ, Mustafa Kara, İstanbul: Pinhan Yayınları, 2011, s. 795; Abdurrezzak Tek, Müstakîmzâde Süleyman Sadeddîn’in Risâle-i Melâmiye-i Bayramîye Adlı Eserinin Metni ve Tahlili, Bursa: Uludağ Üniversitesi Sos. Bil. Ens. Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, 2000, s. 61; bu kaynakları takip eden araştırmalar da Akbıyık’ın halifeliğini tartışmasız kabul etmektedirler. Bkz. Bayramoğlu, a.g.e., s. 50; Cebecioğlu, a.g.e., ss. 221-223; Hasan Kâmil Yılmaz, Azîz Mahmûd Hüdâyî Hayatı-Eserleri-Tarîkatı, İstanbul: Erkam Yayınları, 1990, s. 174; Fatma Ahsen Turan, Ankara ile Bütünleşen Bir Mana Önderi Hacı Bayram-ı Velî, Ankara: Akçağ Yayınları, 2004, s. 47. Öte yandan, konuya Bayramî-Melâmî cephesinden bakan Lâlizâde Abdülbaki’ye göre, Hacı Bayram hiçbir yere halife göndermemiştir. Bkz. Lâlizade Abdülbaki, Sergüzeşt Aşka ve Âşıklara Dair Melâmî Büyükleri, haz. Tahir Hafızalioğlu, İstanbul: Kaknüs Yayınları, 2001, s. 31. Taşköprülüzâde, a.g.e., s. 113; Mecdî, a.g.e., s. 127; Hoca Sadettin Efendi, Tacü’t-Tevarih, V, haz. İsmet Parmaksızoğlu, Ankara: Kültür Bakanlığı Yayınları, 1992, s. 97; Nev’izâde Atayî, a.g.e., s. 64; Baldırzade, a.g.e., s. 103; Âli, a.g.e., yk. 85b; Hüseyin Vassaf, a.g.e., s. 464; Mehmed Şemseddin, a.g.e., s. 275. İsmail Beliğ, a.g.e., s. 221; Baldırzade, a.g.e., s. 103. Taşköprülüzâde, a.g.e., s. 113; Baldırzade, a.g.e., s. 104; Hoca Sadettin, a.g.e., s. 97; Gelibolulu Mustafa Âlî Efendi, Kitâbü’t-Târîh-i Künhü’l-Ahbâr, haz. Ahmet Uğur, Mustafa Çuhadar, Ahmet Gül, İbrahim Hakkı Çuhadar, Kayseri: Erciyes Üniversitesi Yayınları, 2006, ss. 213-214. Taşköprülüzâde, a.g.e., s. 113; Mecdî, a.g.e., s. 127; Baldırzade, a.g.e., s. 104; Hoca Sadettin, a.g.e., ss. 97-98. Michael W. Dols, Mecnun: Ortaçağ İslam Toplumunda Deli, çev. Didem Gamze Dinç, İstanbul: Pinhan Yayıncılık, 2013, s. 514. Sûfî Araştırmaları - Sufi Studies SAYI 11 Akbıyık Sultan: Hayatı, Eserleri ve Hikâyât-ı Nây Mesnevîsi tan kurtulduğu zamanlarda eserlerini kaleme almış ya da hâlini gizlemek için38 meczûb gibi davranmıştır. Muhtemelen meczûb olduğu zamanlardaki tavrını, sahv halindeyken de sürdürüyor, böylece etrafı tarafından fazla rahatsız edilmiyordu. Nitekim İstanbul’un kuşatılması sırasında fethin ne zaman vuku bulacağını merak eden Fatih Sultan Mehmed’in sıkıştırmalarından bu sayede kurtulduğu anlaşılıyor.39 Bu hâli onun Melâmî neşveye sahip olduğunu düşündürmektedir.40 Kaynakların onu hep Hacı Bayram’ın halifeleri arasında saymasından da anlaşılacağı üzere, daha sonra şeyhi tarafından affedilmiş olmalıdır.41 Bazı kaynaklar Akbıyık Sultan’ın Bursa’da Molla Alâeddin Aliyyü’l-Arabî’den ders gördüğünü yazmaktaysa da42 bu, hem tarihen hem de mantıken güçtür. Muhtemel Taşköprülüzâde ve ondan nakleden kaynakların, Akbıyık’ın oğlunun Alâeddin Aliyyü’l-Arabî’den ders aldığı bilgisi, bir yanlış yorumlamayla Akbıyık Sultan’a ait hâle getirilmiştir. Çünkü erken devir kaynaklarında bu bilgi sadece Akbıyık’ın oğlu için söz konusu edilmektedir.43 1.3. Toplumsal-Siyasi Faaliyetleri ve Etkileri Akbıyık, bir süre seyyah olduktan sonra44 Bursa’ya yerleşmiş; burada günden güne artan malıyla bir zaviye ve imarethane inşa ettirerek gelen geçeni doyurmuş, ――――――――― 38 39 40 41 42 43 44 Nitekim İbn Arabî de toplumdan uzak kalmak için meczub görünen bir sûfîyi anmaktadır. Bkz. Dols, a.g.e., s. 514. Taşköprülüzâde, a.g.e., s. 195. Bu hususa İsmail Beliğ de işaret eder. Bkz. İsmail Beliğ, a.g.e., s. 221; Bursalı Melâmîler için bkz. Abdurrezzak Tek, “Melâmîlik ve Bursalı Melâmîler”, Bursa’da Dünden Bugüne Tasavvuf Kültürü, 2, İstanbul: Bursa Kültür Sanat ve Turizm Vakfı Yayınları, 2003, ss. 229-238; ancak Akbıyık’ın Bayramî Melâmîlerinden olmadığını belirtmeliyiz. Hüseyin Vassaf, a.g.e., s. 464; Çağdaş kaynaklar Akbıyık’ın hayatını hikâyeleştirirken zaman zaman eski kaynaklardaki bilgileri genişletme yoluna gitmektedirler. Örneğin Yardımcı, “Gazalarda gösterdiği başarılardan dolayı, İkinci Murad Han tarafından, 1437 tarihinde Yenişehir köylerinden birinin kendisine verilmesi ile mürşidinin ilim/irfan meclislerinden ayrı kaldığı, madde penceresinin daha açık bırakıldığı, kısa zamanda çok zengin olduğu, neticede görülen bir kerâmet üzerine yeniden dergâha döndüğü kaynaklarda belirtilmektedir” (a.g.e., ss. 311-312), diyerek bu genişletmelerin nasıl çarpıtmalara doğru gidebildiğini göstermiştir. Öncelikle Yardımcı’nın yukarıda verdiği bilgilerin “kaynaklarda” bu şekilde belirtilmediğini ifade edelim. İlk olarak II. Murad’ın Yenişehir köylerinden birini “gazalarda gösterdiği başarı”yla ilgili olduğu bilgisi doğrulanamamaktadır. İkinci olarak kaynaklarda, bu köy sebebiyle şeyhinin irfan meclisinden ayrı kaldığı için “madde penceresi”nin açık kalmasından bahsedilmemektedir. Son olarak gördüğü bir kerâmet üzerine “[Hacı Bayram] dergâh[ın]a döndüğü” bilgisi de kaynaklar tarafından teyit edilmemektedir. Âli, a.g.e., yk. 85b; Şemseddin Sâmî, Kamusu’l-A’lam, I, İstanbul: Mihran Matbaası, 1306, s. 256; Hüseyin Vassaf, a.g.e., s. 464; Cumhuriyet devrinde bu bilgiyi tekrarlayan bazı çalışmalar şunlardır: Kenan Büyükaksoy, Hak Yolunun Önderleri (Yüce Veliler), İstanbul: Eskişehir Kütüphanesi, 1973, s. 42; Hasan Turyan, Bursa Evliyaları ve Tarihi Eserleri, İstanbul: Hünkar Ofset, 1997, s. 29; Cebecioğlu, a.g.e., s. 222; Akbıyık Sultân mad., İslâm Âlimleri Ansiklopedisi, 11, haz. Zeki ÇIKMAN vd., İstanbul: Türkiye Gazetesi Yayınları, [ty], s. 251. Bkz. dn. 10. İsmail Beliğ, a.g.e., s. 221. Sûfî Araştırmaları - Sufi Studies SAYI 11 37 Mevlânâ Düşüncesi Araştırmaları Derneği Gürol PEHLİVAN malını hayır işlerine sarf etmiştir.45 Bazı kaynaklar bu durumu kendisinin veya şeyhinin kerametine bağlıyorlarsa da46 bu zâta, II. Murad’ın evâsıt-ı cemâde’l-ûlâ 841/10-20 Ekim 1437’de temlik ettiği ve Fatih Sultan Mehmed’in evâil-i cemâde’lûlâ 856/1-10 Mayıs 1452’de onayladığı Bursa/Yenişehir’de bulunan Austus köyünün47 gelirinin bu serveti oluşturduğu düşünülebilir. Nitekim Anonim Tevârîh-i Âl-i Osman müellifi de Akbıyık’ın Yenişehir civarında bulunduğunu kaydetmektedir.48 Akbıyık’ın artan malını hiçbir zaman biriktirmediği ve sünnet-i seniyyeye uygun bir biçimde isteyen hiç kimseyi boş çevirmediği ittifakla kaydedilen bir husustur.49 Akbıyık, Varna50 ve II. Kosova Savaşlarına katılmıştır. Âşıkpaşazâde, II. Kosova Savaşı sonrasında II. Murad’ın kendisiyle beraber Akbıyık’a da bir at hediye ettiğini yazmaktadır.51 Fatih Sultan Mehmed tarafından, İstanbul’un fethiyle sonuçlanan sefere çağrılmış ve pîrdaşı Akşemseddîn ile orduya katılmıştır.52 Fethin gecikmesi üzerine Fatih Sultan Mehmed, Ahmed Paşa’yı fethin ne zaman gerçekleşeceğini öğrenmesi için Akbıyık’a göndermiş ise de Akbıyık, kaynağımıza göre meczub olduğundan, bu soruyu cevapsız bırakmıştır.53 Bu da onun Melâmî karakterini gösteren önemli bir veridir. Pîrdaşı Akşemseddîn ise fethin olacağı günü söylemiştir.54 İstanbul’un fethinin ardından Fatih Sultan Mehmed’in, Akşemseddîn ve Akbıyık adına birer mescid inşa ettirdiği ve bunların etrafında bir mahalle oluştuğu ――――――――― 45 46 47 48 49 50 51 52 53 54 38 Taşköprülüzâde, a.g.e., s. 113; Mecdî, a.g.e., s. 127; Atayî, a.g.e., s. 65; İsmail Beliğ, a.g.e., ss. 221222; Baldırzade, a.g.e., s. 104; Âli, a.g.e., yk. 85b; Hoca Sadettin, a.g.e., s. 97; Hüseyin Vassaf, a.g.e., s. 464; Mehmed Şemseddin, a.g.e., s. 276; Şemseddin Sâmî, a.g.e., s. 256. Taşköprülüzâde, a.g.e., s. 113; Mecdî, a.g.e., s. 127; Atayî, a.g.e., s. 65; İsmail Beliğ, a.g.e., s. 222; Ahmed Rif’at, Lûgat-ı Tarihiyye ve Coğrafiyye, I, İstanbul: Mahmud Bey Matbaası, 1299, s. 231. Mehmed Şemseddin, a.g.e., s. 275; Bugün adı Akbıyık olan Bursa Yenişehir’e bağlı bir köydür. Yenişehir’e 14 km. uzaklıktadır. Diğer Akbıyık köylerinden ayırmak için Ovaakbıyık olarak da anılmıştır. Köyün diğer adı İmadbeydir. 1990 yılı nüfusu 748 kişidir. Bkz. Kaplanoğlu, Bursa Yer Adları, ss. 57-58. Anonim Tevârîh-i Âl-i Osman –F. Giese neşri-, haz. Nihat Azamat, İstanbul: Maramara Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Yayınları, 1992, s. 27. Taşköprülüzâde, a.g.e., s. 113; İsmail Beliğ, a.g.e., s. 222; Baldırzade, a.g.e., s. 104; Âli, a.g.e., yk. 85b. Vasfi Mahir Kocatürk, Tekke Şiiri Antolojisi. Ankara: Edebiyat Yayınevi, 1968, s. 101; İlhan Yardımcı, Evliyâları ve Âbideleri ile Şehirler Sultanı Bursa, Bursa: Uludağ Yayınları, 2005, s. 312; muasır kaynaklarda Akbıyık’ın Varna savaşına katıldığından bahis yoksa da Zaifî, sefere şeyh ve dervişlerin alaylar hâlinde katıldıklarını belirtmektedir. Bkz. Mehmet Sarı, Gelibolulu Za‘ifî Muhammed Gazâvat-ı Sultân Murâd Hân İnceleme (Ses Değişmeleri, Benzeşmeleri ve Uyumlar) Metin-Sözlük, İstanbul: İstanbul Üniversitesi Sos. Bil. Ens. Yayımlanmamış Doktora Tezi, 1994, s. 282. Âşıkpaşaoğlu Tarihi, haz. A. Nihal Atsız, Ankara: Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları, 1985, s. 132. Gelibolulu Mustafa Âlî, Künhü’l-Ahbâr, s. 231; İsmail Beliğ, a.g.e., s. 222; Mehmed Şemseddin, a.g.e., s. 276; Hüseyin Vassaf, a.g.e., s. 464; Ahmed Rif’at, a.g.e., s. 231; İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, I, Ankara: Türk Tarih Kurumu Yayınları, 2011, s. 535. Taşköprülüzâde, a.g.e., s. 195. Taşköprülüzâde, a.g.e., s. 195. Sûfî Araştırmaları - Sufi Studies SAYI 11 Akbıyık Sultan: Hayatı, Eserleri ve Hikâyât-ı Nây Mesnevîsi çeşitli kaynaklar tarafından yazılmaktadır.55 Ancak h. 943 (m. 1546) tarihli İstanbul Vakıfları Tahrir Defteri’nde yer alan “vakf-ı sâhibü’l-mescîd” ibaresi bu iddiayı şüpheli kılmakta56, mescîdi bizzat Akbıyık’ın inşâ ettirdiğini düşündürmektedir. Eminönü Ahırkapı mevkiinde bulunan Akbıyık Camii, İstanbul’un en güneyinde bulunduğu, dolayısıyla kıbleye en yakın olduğu için “İmâmü’l-mesâcid” ve “Evvel-i Kıble” adıyla da anılmaktadır. Cami avlusunda Akbıyık’a ait h. 894 (m. 1488-1489) tarihli bir makam-kabir de bulunmaktadır.57 Caminin yanında bir tekke dahi inşa edilmiş olup58 burada Bayramiyye, Celvetiyye, Halvetiyye59 ve Kadiriyye60 tarikatından zâtlar şeyhlik yapmışlardır. Yine Akbıyık Camii’nin karşısında bulunan Akbıyık Hamamı’nın da bu yapılarla birlikte yapıldığı anlaşılmaktadır.61 İstanbul’un fethinde Fatih Sultan Mehmed’in İstanbul’a girişini konu edinen meşhur tabloda da tasvir edildiği zikredilen Akbıyık’ın, Fatih’in sol yanında olduğu ifade edilmektedir.62 Ayrıca Çandarlı Halil Paşa63 gibi devlet adamlarına ve Molla Yegân gibi âlimlere nasihat verdiği bilinmekte olup64 Evliyâ Çelebi, binlerce mürîdi olduğunu yazmaktadır.65 Bu ifade mübalağa içerse bile, ne derece sevilip sayıldığının bir göstergesidir. 1.4. Vefatı Kaynaklar, vefatıyla ilgili çelişkili bilgiler vermektedir. Süleyman Sadeddîn, h. 989 (m. 1581)66; Ahmed Rif’at, h. 858 (m. 1454) tarihinden sonraları67; Şemseddîn ――――――――― 55 56 57 58 59 60 61 62 63 64 65 66 67 Ahmed Rif’at, a.g.e., s. 231; Şemseddin Sâmî, a.g.e., s. 256; Hüseyin Vassaf, a.g.e., s. 464; Hüseyin Vassaf, Bursa Hatırası, haz. Mustafa Kara, Bilal Kemikli, Bursa: Bursa Büyükşehir Belediyesi Yayınları, 2010, ss. 64-65. M. Baha Tanman, Akbıyık Mescidi ve Tekkesi mad., DİA, 2, İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, 1992, s. 222. Reşat Ekrem Koçu, Akbıyık Camii mad., İstanbul Ansiklopedisi, I, İstanbul: İstanbul Ansiklopedisi ve Neşriyat Kollektif Şirketi, 1958, s. 507; Yılmaz, a.g.e., s. 174, dn. 161; Tanman, a.g.mad., s. 222; Yılmaz, Koçu’nun verdiği Akbıyık’a ait olduğu iddia edilen mezar taşındaki h. 814 (m. 1411-1412) tarihine, haklı olarak itiraz eder ve düzeltir. Reşat Ekrem Koçu, Akbıyık Tekkesi mad., İstanbul Ansiklopedisi, I, İstanbul: İstanbul Ansiklopedisi ve Neşriyat Kollektif Şirketi, 1958, s. 509. H. Kâmil Yılmaz, “Akşemseddin ve Akbıyık Sultan”, Akşemseddin Sempozyumu Bildirileri, Ankara: Akşemseddin Hazretleri Vakfı Yayınları, [ty], s. 169; Mustafa Özdamar, Dersaâdet Dergâhları, İstanbul: Kırk Kandil Yayınları, 1994, s. 59. Tanman, a.g.mad., s. 223. Reşat Ekrem Koçu, Akbıyık Hamamı mad., İstanbul Ansiklopedisi, I, İstanbul: İstanbul Ansiklopedisi ve Neşriyat Kollektif Şirketi, 1958, ss. 508-509. Ayverdi, a.g.m., s. 6. Çandarlı Halil Paşa için bkz. İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Çandarlı Vezir Ailesi, Ankara: TTK Yayınları, 1988, ss. 56-92. Gelibolulu Mustafa Âlî, Künhü’l-Ahbâr, s. 99; Yılmaz, a.g.e., s. 175; Anonim Tevârîh-i Âl-i Osman, ss. 27-28. Evliyâ Çelebi, Evliyâ Çelebi Seyahatnâmesi, 2. Kitap, haz. Zekeriya Kurşun, Seyit Ali Kahraman, Yücel Dağlı, İstanbul: Yapı Kredi Yayınları, 2011, s. 33. Tek, a.g.t., s. 61. Ahmed Rif’at, a.g.e., s. 231. Sûfî Araştırmaları - Sufi Studies SAYI 11 39 Mevlânâ Düşüncesi Araştırmaları Derneği Gürol PEHLİVAN Sâmî, h. 860’lar (m. 1455-1456) bilgisini verirken68, daha eski kaynaklar II. Bayezid devrinde vefat ettiğini ifade etmektedirler.69 Ancak bu kaynaklardan Ravza-i Evliya’nın ifadesi incelendiğinde, bir üst satırda adı geçen oğlu hakkında mı yoksa Akbıyık hakkında mı bilgi verdiği açık bir biçimde anlaşılmamaktadır. Güldeste-i Riyâz-ı İrfan’da ise II. Bayezid devrinde vefat ettiği sarih bir şekilde kayıtlıdır. Öte yandan İstanbul’da adına yapılmış mescidin yanında bulunan makam-kabrin şâhidesinde h. 894 (m. 1488-1489) tarihi vardır.70 Eğer şâhide çok sonraları konulmamışsa, kaynaklarla uyuşmaktadır. Âşıkpaşazâde’nin şahitliğiyle 1448 yılında II. Kosova Savaşı’na katılmış olması, 1429’da vefat eden Hacı Bayram’ın müridi ve halifesi olması dikkate alındığında, II. Bayezid devrinin başlarında ölmüş olması mümkündür.71 Bu durumda oldukça uzun bir ömrü olduğunu kabul etmemiz lazımdır. Mezarı Bursa’da Cami-i Kebir yakınlarındaki Sarrafiye Medresesi’nin yanındadır.72 Mecdî, mezarının olduğu yerin aslında evi olduğunu, vefatında buraya defnedildiğini belirtir.73 Mehmed Şemseddin ise zâviyesinde defnedildiğini yazmaktadır.74 Mezarının yanında kendi adıyla anılan bir mescid mevcuttur.75 16. yüzyılda türbesinin bulunduğu mahalleye Akbıyık veya Veled-i Harirî adı verilmektedir.76 1.5. Talebeleri ve Halifeleri Akbıyık’ın tasavvufî sahada kimleri yetiştirdiği hakkında fazla bilgi yoktur. Öncelikle oğlunun kendisiyle aynı meşrepte olduğu, saçını uzatıp açık bıraktığı, bu hâliyle Molla Ali Alâeddin Arabî’den ders aldığı bilinmektedir.77 Bu oğlunun ondan hilafet aldığı söylenebilir; çünkü bazı kaynaklar Üftâde’nin Akbıyık’ın oğlundan Bayramî tarikatı hilafeti aldığını belirtmektedirler. 78 Akbıyık Sultan, bazı kaynaklara göre Celvetiyye’nin silsilesindendir. Ancak bu durumun açıklanması hususunda kaynaklar arasında bazı farklılıklar mevcuttur. Atayî, Üftâde’nin şeyhi Muk’ad Hızır Dede’nin Akbıyık’ın oğlundan hilafet aldığını ifade ederken79; Aziz Mahmud Hüdâyî’nin müritlerinden Sarı Abdullah Efendi’ye göre Aziz Mahmud Hüdâyî, Üftade’nin; o, Muk’ad Hızır Dede’nin; o da Akbıyık’ın ――――――――― 68 69 70 71 72 73 74 75 76 77 78 79 40 Şemseddin Sâmî, a.g.e., s. 256; H. Kâmil Yılmaz, Akbıyık Sultan mad., DİA, 2, İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, 1992, s. 223. İsmail Beliğ, a.g.e., ss. 221-222; Baldırzade, a.g.e., s. 104; Mehmed Şemseddin, a.g.e., s. 276. Yılmaz, a.g.e., s. 174, dn. 161; Tanman, a.g.mad., s. 222. Nitekim Cunbur da (a.g.mad., s. 64) 1481 yılında sonrasını ölüm tarihi olarak kabul etmektedir. İsmail Beliğ, a.g.e., s. 222; Baldırzade, a.g.e., s. 104. Mecdî, a.g.e., s. 127. Mehmed Şemseddin, a.g.e., s. 276. İsmail Beliğ, a.g.e., s. 222; Kaplanoğlu, önce bu mescidi Akbıyık adına Hoca İpekoğlu Dursun inşa ettirdiğini yazarken (Kaplanoğlu, Bursa Anıtlar, s. 25), daha sonra fikir değiştirmiş, İpekoğlu Hoca Dursun’un Akbıyık olduğunu kaydetmiştir. Bkz. Kaplanoğlu, Bursa Yer Adları, s. 57, 156. Özer Ergenç, XVI. Yüzyılın Sonlarında Bursa, Ankara: TTK Yayınları, 2006, s. 56. Bkz. dn. 10-11. Atayî, a.g.e., s. 358. Atayî, a.g.e., s. 358. Sûfî Araştırmaları - Sufi Studies SAYI 11 Akbıyık Sultan: Hayatı, Eserleri ve Hikâyât-ı Nây Mesnevîsi halifesidir.80 Süleyman Sadeddîn Efendi ise, Üftâde’nin doğrudan Akbıyık’tan hilafet aldığını yazmaktadır.81 İsmail Hakkı Bursevî Mu’kad Hızır Dede’nin doğrudan Hacı Bayram’dan hilafet aldığını yazmaktadır.82 Aynı yazar, onun bazı noktalarda Hacı Bayram’ın en meşhur halifeleri Akşemseddîn ve Yazıcızâde Mehmed’den daha üstün olduğunu belirtmektedir.83 Yakup Afvî ise Hediyyetü’s-Sâlikîn isimli risâlesinde, Akbıyık ile Muk’ad Hızır Dede’nin Hacı Bayram’dan zikir telkini ve hilâfet aldıklarını; fakat Akbıyık meczûb olduğu için, Celvetiyye’nin ondan değil, Muk’ad Hızır Dede’den geldiğini yazmıştır.84 Haririzâde Kemâleddin Efendi ise Celvetî silsilesini Hacı Bayram, Akbıyık, Hızır Dede, Üftâde, Aziz Mahmud Hüdâyî sıralamasıyla vermektedir.85 Biz de Sarı Abdullah Efendi ve Haririzâde’nin görüşünü kabul ediyor ve Celvetiyye’nin Hacı Bayram, Akbıyık, Muk’ad Hızır Dede, Üftâde, Aziz Mahmud Hüdâyî şeklinde bir silsilesi olduğu sonucuna varıyoruz. 1.6. Menkıbeleri Akbıyık Sultan hakkında tespit edebildiğimiz iki menkıbe bulunmaktadır. Bunlardan ilki mürşidi Hacı Bayram ile münasebetine dair olup Akbıyık’tan bahseden hemen tüm kaynaklarda mevcuttur. Bu kaynakların mehazı, Taşköprülüzâde’nin Şakâiku’n-Numâniyye’sidir. İkinci menkıbe ise, Molla Yegân’la olan bir konuşmasıdır. Bu da ilk olarak bir Anonim Tevârih-i Âl-i Osman’da yer almış, muhtemelen buradan nakleden Âli, Künhü’l-Ahbar’ında menkıbeye yer vermiştir. İlk menkıbenin varyantları arasında bir karşılaştırma yapıldığında, menkıbenin baş ve sonundaki kurgunun değiştiği görülmektedir. 1’de Akbıyık’a halveti sırasında mal bağışlanmış, o da buna meyletmiştir. 2’de sadece mal verildiği ifade edilmekte olup halvetten bahis yoktur. 3’de ise, Akbıyık’ın malının olmadığı; ama kendisinin “şükreden zenginlerden” olmayı arzu ettiği ifade edilmektedir. Üç varyantta da Hacı Bayram, bu durumu hoş karşılamamış, fakirliği tercih etmesini öğütlemiş; Akbıyık da şeyhiyle tartışmıştır. 1’de Akbıyık sadece düşüncesini savunurken; 2 ve 3’te kurguya hiddetlendiği eklenmiştir. Özellikle 2, aslında arasöz (digression) niteliğinde olan; fakat Akbıyık’ın ağzından çıkmış gibi sunulan beyitler ile durumu iyice genişletmiştir. 3’te ise Akbıyık’ın itirazının hemen ardından menkıbeyi nakle――――――――― 80 81 82 83 84 85 Sarı Abdullah, Semeratu’l-Fuâd fi’l-Mebdei ve’l-Meâd, İstanbul: Matbaa-i Âmire, 1288, s. 145; Yılmaz, a.g.e., ss. 175-178; Cebecioğlu, a.g.e., ss. 222-223; Reşat Öngören, Osmanlılar’da Tasavvuf Anadolu’da Sûfîler, Devlet ve Ulemâ (XVI. Yüzyıl), İstanbul: İz Yayıncılık, 2000, s. 179; Muk’ad Hızır Dede’nin mürşidinin kim olduğuyla ilgili olarak bkz. Yılmaz, a.g.e., ss. 177-178; Kara, a.g.e., s. 512. Tek, a.g.t., s. 61; Efkan Vural, Müstakîm-zâde Süleyman Sa’deddin Efendi Hayatı, Eserleri ve Risâle-i Melâmiye-i Bayramiyye’si, Bursa: Uludağ Üniversitesi Sos. Bil. Ens. Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, 1998, s. 79. Efendi, a.g.e., s. 108; Hüseyin Vassaf, Kemal-nâme-i İsmail Hakkî (Bursevî Biyografisi), haz. Murat Yurtsever, Bursa: Arasta Yayınları, 2000, s. 56. Efendi, a.g.e., s. 107; Hüseyin Vassaf, Sefine, s. 465. M. Ali Aynî, Hacı Bayram Velî, İstanbul: Evkâf-ı İslâmiyye Matbaası, 1343, ss. 67-68, dn. 4; bu bilgi için ayrıca bkz. Abdülbaki Gölpınarlı, Melâmîlik ve Melâmîler, İstanbul: Gri Yayınları, 1992, s. 39. Yılmaz, a.g.e., s. 153, dn. 29’dan Haririzâde M. Kemâleddîn, Tibyânu Vesâili’l-hakâyık fi beyâni Selâsili’t-taraik, I, Süleymaniye Ktp. İbrahim Efendi no. 430-432, yk. 245a. Sûfî Araştırmaları - Sufi Studies SAYI 11 41 Mevlânâ Düşüncesi Araştırmaları Derneği Gürol PEHLİVAN den Mehmed Şemseddin, yine arasöz niteliğinde uzunca bir açıklama yapmıştır. Dergâhtan çıkışı sırasında külahının düşmesini ise, 1 ve 3’te şeyhinin tasarrufuna bağlarken; 2’de böyle bir düşünmek bir yana; Ekmeyen biçmedi bu mezra‘ada el-hâsıl Kime lâzım ise ekmek ana lâzım ekmek diyerek, bu durumdan hoşnut olduğunu ifade etmiştir. İkinci menkıbenin varyantları arasında bir karşılaştırma yapıldığında ise, 2’nin konuyu açmak için çeşitli eklemeler yaptığı görülmektedir. Öncelikle menkıbenin başında 2, Akbıyık’a bir âyet söyleterek, anlatının devamında Akbıyık’ın ulemâya yönelik suçlamalarını temellendirmeye yönelik bir tasarrufta bulunmuştur. Menkıbenin sonunda ise bir hadis naklederek yine konuyu pekiştirmiştir. İki örnekte de açık biçimde görüldüğü üzere, menkıbelerin geçiş tarzından çok mesajları önem taşımakta, buna bağlı olarak bu mesajları vurgulamaya yönelik anlatıcı/yazar tasarrufları her zaman söz konusu olabilmektedir. Bu tasarruflar bazen 2’de olduğu gibi kahramanın ağzından, bazan da 3’teki gibi doğrudan bir arasöz şeklinde verilmektedir. 1.6.1. Hacı Bayram ile Arasında Geçen Menkıbe (Varyant 1) “Şeyh Akbıyık, Hacı Bayram Velî’nin yoldaşlarındandı. Halveti sırasında dünya kapıları kendisine ardına kadar açılmış, o da bunlarla kanaat etmiştir. Bunun üzerine şeyhi kendisine şöyle demiştir: ‘Dünya fânidir. Asıl talep edilesi olan ahrettir.’ Şeyh Akbıyık ise şöyle demiştir: ‘Dünya ahretin tarlasıdır. Cennet kapıları da henüz dünyada iken açılır.’ Bu fikir ayrılığı üzerine şeyhi kendisine ‘Öyleyse benden sana yoldaşlık olmaz diyerek zâviyeden ayrılmasını istemiştir. Şeyh Akbıyık zâviyeden çıkacağı sırada başındaki külah düşmüş, bunun şeyhin tasarrufundan kaynaklandığını anlamış, ömrünün sonuna kadar başı açık kalmıştır. Saçını uzatır ve onu bir türlü örtemezdi. Dünyanın kapıları kendisine açıldı. Evinin bir kenarında istemediği kadar altın ve gümüş bulurdu. Ama bunları saklayıp biriktirmez, bilakis hemen yoksullara dağıtırdı. Bursa’da büyük bir ev alınca harcamaları daha da artmıştı.”86 1.6.2. Hacı Bayram ile Arasında Geçen Menkıbe (Varyant 2) “Mezbura Hazret-i Rezzak-ı Perverd-gâr mâl ıtlâk olınur. Urûz u akar ve dirhem ü dinâr-bisyâr ihsân idüp ‘hubbü’l-mâli re‘sün külle hatîle’ vefkınca safha-i dilden ârâyiş-i dünyâyı pâk ve mir‘ât-ı zamîri mıskale-i fakr u fâka ile tâb-nâk eyle diyü mezbûrun şeyhi nasihat itdikce kat‘an abdal-ı âzmende-kâr-gerd (?) bir vech ile eser itmeyüp Beyt: ――――――――― 86 42 Taşköprülüzâde, a.g.e., s. 113; benzer versiyonlar için bkz. Âli, a.g.e., yk. 85b; Mecdî, a.g.e., ss. 126127; Atayî, a.g.e., ss. 64-65; Baldırzade, a.g.e., s. 103; Şemseddin Sâmî, a.g.e., s. 256. Sûfî Araştırmaları - Sufi Studies SAYI 11 Akbıyık Sultan: Hayatı, Eserleri ve Hikâyât-ı Nây Mesnevîsi Ekmeyen biçmedi bu mezra‘ada el-hâsıl Kime lâzım ise ekmek ana lâzım ekmek diyü redd-i cevâb iderdi. Bu makâleden şeyh dahı dil-gîr olup kat-ı rişte-i ülfet ba‘de’l-yevm bizümle sohbet itme didikde meczûb-ı teng-havsala-i sâde-derûn hiddetle dervâze-i şeyh-i mezbûrdan bîrûn olmak esnâsında serinden tâc u külâhı zemîne galtan ve şermende-i nazar-ı pîr ü cüvân olmagın Beyt: Ne lâzım şeyh elinden kisvet ü tâc u rubâ almak Belâsız başına ey dil ne maksûdun belâ almak Mazmunı üzre terk-i ârâyiş-i tâc ve pâyân-ı ömrine degin mekşufu’r-re‘s olmagla ibtihâc itmişdür.”87 1.6.3. Hacı Bayram ile Arasında Geçen Menkıbe (Varyant 3) “ ‘Azîz-i mûmâ ileyh ağniyâ-yı şâkirînden olmasını arzû ider; mürşid-i ‘âlîleri de fukarâ-yı sâbirînin derecâtından bahs eyler imiş. Bir gün yine bu yolda muhâvere esnâsında Hâcî Bayram-ı Velî Hazretleri: ‘el-Fakru fahrî’ hadîs-i şerîfinden bahsi der. Akbıyık Hazretleri de ‘Ni‘me’l-mâli’s-sâlih li’r-recli’s-sâlih’ hadîs-i şerîfiyle cevâb virir: ‘Fakir olup da muhtâc-ı mu‘âvenet olmakdan ise ganî olarak fukarâya yardım itmek daha hoş degil mi?’ gibi i‘tirâzda bulunur. Erbâb-ı tarîkatın ma‘lûmıdır ki şer‘-i şerîfde bâb-ı ictihâd mesdûd oldığı gibi tarîkat-ı ‘aliyyede de i‘tirâz kapusı kapalıdır. Çünki mürşid tabîbdir, dervîş de hastadır. Gerçi hekîmin ‘ilâcı acı, perhîzi gücdür. Fakat kesb-i sıhhat itmek isteyen hasta buna katlanmalıdır. Ba‘zı kimseleri gına ba‘zılarını da fakr yoldan çıkarır. Gerçi mutasavıfenin fakr dimekden maksadları fakr-ı hakîkîdir ki ‘Va’l-lahu’l-ganiyyü ve entümi’l-fukarâ’ âyet-i celîlesini müfessirdir. ‘Vücûdike zenbun ilh’ hadîs-i şerîfinde beyân buyurulan varlığı terk itmek olacak ise de tehzîb-i ahlâka fakr-ı sûrî-i ihtiyârî ki iktidârı var iken berây-ı mücâhede ârzû-yı nefsânîsini terk itmenin de dahl-ı küllîsi vardır. Her ne ise Cenâb-ı Hâcî Bayram: ‘Bizim mesleğimiz fakr-ı sûrî vü ma‘nevîyi kabûlden ‘ibâretdir. Bize yakın olma’ buyurmuşdur. Sâhib-i terceme celâl ile çıkarken başından tâcı kapuya ilişerek düşmüş: ‘Bu, şeyhime olan i‘tirâzdan husûle gelme bir keyfiyyetdir’ diye bir dahâ başına tâc koymayarak müddet-i ‘ömrinde baş açık gezmiş.”88 ――――――――― 87 88 İsmail Beliğ, a.g.e., s. 221. Mehmed Şemseddin, a.g.e., s. 275. Sûfî Araştırmaları - Sufi Studies SAYI 11 43 Mevlânâ Düşüncesi Araştırmaları Derneği Gürol PEHLİVAN 1.6.4. Molla Yegân89 ile Olan Menkıbe (Varyant 1) “Anatolı’da Yenişehir civârında kim Akbıyık dedem varidi. Bir gün Bursa’da Mevlâna Yiğen’le otururken Akbıyık dedem eyitdi: ‘İy Mevlâna! Bu ümmî kavim ne kadar günâh iderlerse hep ehl-i ilm sebebdür. Ol günâhları Hak te‘âla sizden sorsa gerekdür’ didi. Bu kez Mevlâna Yiğen eydür: ‘Ne sebebden ötüri bizden sorar?’ didi. Andan Akbıyık dedem eydür: ‘Andan ötüri kim, sizler zinâ itdüğünüz ve livâta itdüğünüz ve akçayı ribâya virdiğünüz, harâmı ve halâli fark itmedigünüz ümmî kavim dahı sizden gördi. Anlar dahı eyle iderler. Anlar dahı size öykündirler. Eğer sizden görmeseler anlar dahi itmezler. Niçe kim siz hınzîr etin yimezsiz, ümmî halk dahi yimezler. Eğer girü kalanından dahi siz yıglınsanuz anlar dahi hiçbir itmezlerdi.”90 1.6.5. Molla Yegân ile Olan Menkıbe (Varyant 2) “Bir gün Bursa şehründe fuzalâdan Monla Muhammed Yegân, evliya-i meczûbînden Akbıyık Abdal’la câmide bulışup musâhabet iderken, meczûb-ı makbûl bir seyf-i meslûl olmagın Monla-yı meslûl müşarun ileyhe hitâb idüp ‘Egerçi Ve lâ teziru vâziratün vizra uhrâ91 nass-ı şerîfi mukarrerdür, ve lâkin avammun irtikâb itdükleri günâhlardan ekseriyâ ulemâ zümresi mes’ûl olması ekser-i ihtimâldir. Zirâ ki şürb-i hamr, zinâ vü livâta ve ekl-i ribâ evvelâ dânişmendlerden sâdır oldı. Ba‘dehû avam-ı nâsdan ol gûne zellât ü hefevât sudûr buldı. Siz lahm-i hınzîrı ekl itmedüniz ve sâir kebâyir gibi anı irtikâbı câiz görmedüniz. ‘Avâmm dahî cür’et itmediler, ‘ulemâmuz ekl itmediler diyü anlar dahî yimedüler. Lâkin mâl-i dünyâya rağbetüniz ziyâde ve hıfz u iddihârına hırsunız âmâde olmagın ne yirsiz ve ne yidirürsiz, cühelâyı dahî cem‘-i mâle harîs idüp hubb-ı mâl ü câhla birbirinüze ‘Üstür zehebek”92 kavlini tutarsuz. Hâlâ ki ‘üstür’den murâd hırsla ketm itmek degil idügini bilürsiz’. Ve bi’l-cümle abdâl-i yegâneden Monla Yegân’a bu makûle hitâb ve Hayreddin Paşa’ya ta‘rîzla ta‘ne vü hitâb u ‘itâb zuhûr eyledi. Ya‘nî ki Akbıyık mâ fi’z-zamîrini sevdâ-yı ehl-i dünyâyile beyâza çıkarup mufassal u meşrûh söylemüşidi.”93 1.7. Türbesi ve Etrafında Oluşan Uygulamalar Akbıyık Sultan’ın türbesi Cami-i Kebir yakınındadır. Günümüzdeki adresi, Nalbantoğlu mahallesi, Akbıyık sokaktır. Kabrinin vefatıyla birlikte Bursa’nın ――――――――― 89 90 91 92 93 44 Molla Yegân için bkz. Taşköprülüzâde, a.g.e., s. 91; Mecdî, a.g.e., ss. 99-100; Bursa’daki medresesi için bkz. Mefail Hızlı, Osmanlı Klasik Döneminde Bursa Medreseleri, İstanbul: İz Yayıncılık, 1998, ss. 39-43; Bursa’daki diğer hayır eserleri için ise bkz. Samettin Başol, Vakfiyelerine Göre 15. Yüzyıl Bursa Vakıfları, Ankara: Gazi Üniversitesi Sos. Bil. Ens. Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, 2001, ss. 112-114, 133-135, 150. Anonim Tevârîh-i Âl-i Osman, ss. 27-28. “Hiçbir günahkâr başkasının günahını yüklenmez.”, Kur’ân-ı Kerîm, 6 (En’am), 164; 17 (İsrâ), 15; 35 (Fâtır), 18; 39 (Zümer), 7. “Altınını söyleme”, “Ustur zehâbeke ve zehebeke ve mezhebek” (Görüşünü, altınını, mezhebini söyleme), Hadis-i şerîf. Bkz. Sultan Veled, Rebabnâme, çev. Niğdeli Hakkı Eroğlu, haz. İsmail Koçak, Konya: Konya Valiliği İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü Yayınları, 2011, s. 19. Gelibolulu Mustafa Âlî, Künhü’l-Ahbâr, s. 99; Âlî, a.g.e., yk. 38a. Sûfî Araştırmaları - Sufi Studies SAYI 11 Akbıyık Sultan: Hayatı, Eserleri ve Hikâyât-ı Nây Mesnevîsi önemli ziyaretgâhları arasına girdiği anlaşılmaktadır.94 Türbeyi 24 Mayıs 1901’de ziyaret etmiş olan Hüseyin Vassaf, şunları yazmaktadır: “(…) Türbelerine Câmi-i Kebir’in karşısındaki dar sokakdan gidilir. Türbenin ilk kapısından girilince bir avlu vardır. Bu avlu dâhilinde dört beş hâne olup hizmet-i aliyyesini müştereken görüyorlarmış. Yani kapısını her sabah biri açarmış. Türbeye dâhil olduğumda iç kapının üstünde, ‘Eûzu-billâhi-mine’ş-şeytâni’r-râcîm. Bismillâhi’rrahmani’r-rahîm. Fa’lem-ennehû lâ-ilâhe-illallâh Muhammedu’rresûlullâh (Muhammed, 47/19). Elâ-inne evliyâ-Allahi lâ-havfunaleyhim ve-lâ-hüm yahzenûn (Yûnus, 10/62). İzâ tehâyertüm fi’lumûr fe’steînû min-ehli’l-kubûr. Akbıyık Sultan hazretlerinin ruhu için el-Fâtiha. Ketebehu Sa’deddin. 1263 (1847)’ yazılı idi. Kapıdan asıl türbeye girdim. Aman Allah’ım! Ne rûhâniyet, ne heybet! ... Teberrüken Allâh rızası için iki rekât namaz kıldım. Ba’dehû Sûre-i Mülk ve İhlâs-ı şerîf ve Fâtiha-i şerîf tilâvet edip güzelce bir dua eyleyerek hâsıl olan ecr u mesûbâtdan rûh-ı şerîflerini hisse-yâb ve bu abd-i kemteri de feyz-yâb buyurmasını Hz. Vâhibu’l-âmâldan [Allah’tan] haddim olmayarak kemâl-i huşu’ ve hudu’ ile istirham eyledim. Ve bu kulunun kalbini muhabbet-i hasene ile mâlî ve müncelî eylediğinden dolayı hamd ü senâ ettim. Kemâl-i âdâb ile türbeden çıkıp meskenimize mu’avedetle [dönerek] bu satırları yazdım.”95 Türbesinde kendisinin sandukasının sağ tarafındaki mezarın zembilcisi Bayram isimli bir şahsa ait olduğu söylenmekteyse de kaynaklarda bu hususta bilgi yoktur.96 Günümüzde türbe temiz ve bakımlıdır. Bu bakımlarla türbenin olduğu mahallenin sakinleri ilgilenmektedirler.97 Türbede huysuz çocukların uslanması için, ilk olarak Mehmed Şemseddin Efendi’nin bahsettiği bir uygulama yapılmaktadır. Kabrinin ayak tarafında bir delik olup asabi, uslu durmayan çocukları güneş doğmadan getirirler, bu deliğe bir simit98 ――――――――― 94 95 96 97 98 Mecdî, a.g.e., s. 127; Hoca Sadettin, a.g.e., s. 97. Hüseyin Vassaf, Bursa Hatırası, s. 65. Yardımcı, a.g.e., s. 313. Yardımcı, a.g.e., s. 313. Mehmed Şemseddin, a.g.e., s. 276; A. Süheyl Ünver, “Hemen Her Yerde Birbirlerinden Farklı Mistik Folklor ile Telkin Tedavileri Esasları ve Buna Bursa’nın Verdiği Tam Bir Örnek”, I. Uluslararası Türk Folklor Kongresi Bildirileri, IV, Gelenek-Görenek ve İnançlar, Ankara: Kültür Bakanlığı Yayınları, 1976, s. 394; Salih Pay, “Bursa’da Türbe Kültürü”, Bursa Halk Kültürü Uludağ Üniversitesi I. Bursa Halk Kültürü Sempozyumu (4-6 Nisan 2002) Bildiri Kitabı, 2, haz. Yusuf Oğuzoğlu, Kerime Üstünova, Bursa: Uludağ Üniversitesi Rektörlüğü Yayınları, 2002, s. 442. Sûfî Araştırmaları - Sufi Studies SAYI 11 45 Mevlânâ Düşüncesi Araştırmaları Derneği Gürol PEHLİVAN ve şeker99 koyarlar, çocuğa: “Bak! Dede simit veriyor.” derler. Simidi oradan alarak yedirirler. Çocuk iyi olur.100 Ayrıca türbe, ruhsal bunalım geçirenler ve sinir hastalığına yakalananlar tarafından ziyaret edilir. Hastalıklarının iyileşmesi için dua edilir, adak adanır.101 Sandukasının üzerine pantolon, yemeni, gömlek, havlu gibi eşyalar konur, üç gün sonra alınır.102 Öte yandan Akbıyık Sultan’ın Bursa’nın Yenişehir ilçesine bağlı Tekke köyünde de bir türbesi mevcuttur.103 Halkın, “Dünyevi bazı istekleri” için ziyaret ettikleri belirtilmektedir. Halk arasında, türbenin şimdiki yerinden alınıp köy mezarlığına taşındığında, köye uzun süre yağmur yağmadığı; bunun üzerine mezar tekrar eski yerine alınınca, köye yeniden yağmur yağmaya başladığına dair bir inanç vardır.104 Yukarıdakilerin dışında, Afyon’un Sandıklı ilçesine bağlı Karkın köyünde105 ve Karaman şehrinde106 bulunan Akbıyık adına bağlı ziyaretgâhların onunla ilgili olup olmadığı bilinmemektedir. 1.8. Akbıyık Dergâhı Bursa şehrindedir.107 II. Murad’ın evâsıt-ı cemâde’l-ûlâ 841/10-20 Ekim 1437’de temlik ettiği ve Fatih Sultan Mehmed’in evâil-i cemâde’l-ûlâ 856/1-10 Mayıs 1452’de onayladığı Bursa/Yenişehir’de bulunan Austus108 köyünün geliriyle109 Bursa’da zâviye ve türbesini yaptırmıştır.110 Zamanla zâviye, eve dönüştürülmüş ve imârethâne kapanmıştır. 1910’lu yıllarda türbenin kapı tarafında beş on kişi alacak kadar bir mahalde akşam ve yatsı namazları kılınıyordu. Vakfın mütevellilerinin bir kısmı İstanbul’da bir bölümü ise Bursa’da oturmaktaydı. Bursa’da bulunanlar türbedârlık görevini yerine getirmekteydiler.111 Zâviyedârlık görevi en azından 3 Zilkâde 1111/22 Nisan 1700 tarihin――――――――― 99 100 101 102 103 104 105 106 107 108 109 110 111 46 Ünver, a.g.m., s. 394. Mehmed Şemseddin, a.g.e., s. 276; Ünver, a.g.m., s. 394; Pay, a.g.t., s. 442. Hülya Taş, “Bursa’da Türbe-Yatır Ziyaretleri”, Folklor/Edebiyat, VIII/32 (Güz 2004), s. 189. Hasan Basri Alkaya, Bursa ve Çevresindeki Ziyâret Yerleri ve Bunların Etrafında Oluşan Dinî İnanışlar, Bursa: Uludağ Üniversitesi Sos. Bil. Ens., Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, 2006, s. 13. http://www.bursaarastirmalarimerkezi.org/yenisehir-e-kultur-cikarmasi.html (02.08.2014); Yaşar Kalafat, “Hacı Bayram Veli ve Bayramî Türbeleri Etrafında Oluşan Halk İnançları”, Anadolu Kültür Coğrafyasında Erenler, Ankara: Berikan Yayınevi, 2012, s. 101. Kalafat, a.g.b., s. 102. Ali Osman Karakuş, Sandıklı Türbeleri ve Türbelerle İlgili Halk İnançları 2 (Kasaba ve Köylerde Bulunan Türbe-Yatır ve Ziyaretgahlar), Afyon: Sandıklı Belediyesi Yayınları, 2013, s. 232. Abdurrahman Altın, Karaman ve İlçeleri Evliyaları, Konya: Arı Ofset Matbaacılık, 1997, s. 110. Şemseddin Sâmî, a.g.e., s. 256. Köyün adını Kaplanoğlu, Anastos olarak yazarken; Kaplanoğlu’nu referans veren Öcalan, Elstos olarak kaydetmektedir (Öcalan, a.g.e., s. 60, dn. 6). Bkz. Kaplanoğlu, a.g.e., s. 57. 10 çiftlik yeridir. Pir Dede Çiftliği, Göğezalanı, Kurfal, Turna pınarı ve Saidpınar çiftlik ve mezraları vardır. Bkz. Kaplanoğlu, a.g.e., s. 57. Mehmed Şemseddin, a.g.e., s. 275. Mütevellilere ve davalılara dayanan bir soy ağacı denemesi için bkz. Mehmed Şemseddin, a.g.e., s. 276. Sûfî Araştırmaları - Sufi Studies SAYI 11 Akbıyık Sultan: Hayatı, Eserleri ve Hikâyât-ı Nây Mesnevîsi den 7 Cemaziyelahir 1333/22 Nisan 1915 yılına kadar Akbıyık’ın evlatlarındadır.112 1910’lu yıllarda vakıfnâmenin tanzimine aykırı olarak, tarikat usûlleri ve diğer şartlar yapılmamaktadır.113 Öte yandan 1030/1621 tarihli bir sicil kaydında Austus -bu devirde adı Akbıyık olmuştur- köyünde Akbıyık evladından birisinin vefat kaydına rastlanmaktadır. Bu da köyde 17. yüzyılda Akbıyık soyunun devam ettiğini göstermektedir.114 Dergâhın 17. yüzyıl boyunca ayakta olduğu belgelerden tespit edilmektedir.115 1640 yılında Bursa’ya gelen Evliya Çelebi, Akbıyık’ın Bayramî116; tekkeninse Bektaşî olduğunu söyler.117 Bektaşîlerin güçlü oldukları dönemde adında “Baba, Abdal, Sultan” unvanı olan zaviyeleri, bu sıfatları sadece kendilerinin kullandığını iddia ederek, sahiplenip ele geçirdikleri bilinmektedir. Akbıyık tekkesinin de bu devrede Bektaşîler tarafından sahiplenilmiş olması mümkündür.118 Yukarıda vakfın ailede olduğu bilgisiyle bu rivayet çelişir gibidir. Fakat en azından 1180/1766 yılında dergâhın Bektaşîlerce sahiplenildiği, bu hususta çıkardıkları beratla ispat edilmektedir.119 Mehmed Şemseddin, zâviye hakkında bilgi verirken ilk tarih olan 1111 ile 1197 arasında herhangi bir kayıttan bahsetmiyor; dolayısıyla bu devre karanlıkta kalıyor-ki yukarıda 1180 tarihli Bektaşilere ait berat, tam da bu dönemde karşımıza çıkmaktadır. Anlaşılan 1180-1197 tarihleri arasında aile dergâhı yeniden ele geçirmiştir. 2. Eserleri Akbıyık’ın elde üç eseri mevcuttur: Dîvânçe, Hikâyât-Nay, Hikâyât-ı Şemseddîn. Müjgan Cunbur, Millî Kütüphâne’deki Dîvânçe ve iki mesnevîsinin bulunduğu Yz. A 374 numaralı yazmadaki Makalat’dan Hikâyât-ı Nay isimlendirmesine bakarak Makalat isimli bir eserinin olması gerektiğini düşünmektedir.120 Bu düşüncenin pek isabetli olmadığı söylenebilir. Burada makalat, muhtemelen, bir eser adından ziyade “makaleler, sözler” anlamında kullanılmıştır. Böylece müstensih, şeyhin başka şiir veya eserlerinin de olduğunu, kendisinin sadece bu eseri istinsah ――――――――― 112 113 114 115 116 117 118 119 120 Mehmed Şemseddin, a.g.e., ss. 276-277. Kitabın önsözünde Mehmed Şemseddin son düzeltmelerle kitabın bittiği tarih olarak 7 Cemaziyelahir 1333’ü veriyor. Vakfın hâlen ailede olduğunu yazdığına göre, bu tarihe kadar vakfın değişmediği rahatlıkla söylenebilir. Mehmed Şemseddin, a.g.e., s. 277. Öcalan, a.g.e., s. 60, dn. 6. Öcalan, a.g.e., s. 61. Evliyâ Çelebi, a.g.e., s. 33; Evliya Çelebi, Seyahatnâme’ye Göre Ruhaniyetli Şehir Bursa, haz. Hasan Basri Öcalan, Bursa: Bursa İl Özel İdaresi Yayınları, 2008, s. 92. Evliya Çelebi, a.g.e., s. 14; Evliya Çelebi, Seyahatnâme’ye Göre Ruhaniyetli Şehir Bursa, s. 47; F.W. Hasluck, Christianity and Islam Under the Sultans, II, ed. Margaret M. Hasluck, Oxford: Clarendon Press, 1929, s. 509. Yazar, eserdeki 13 numaralı dipnotta Bektaşîlerin Hacı Bayram’ı sahiplenmeye çalıştıklarını da belirtmiştir. Salih Çift, “Osmanlılar Döneminde Bursa’da Bektaşi Kültürü ve Bektaşi Tekkeleri”, Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 10/2 (2001), s. 228. Öcalan, a.g.e., s. 61. Müjgan Cunbur, Şems-i Huda mad., Türk Dünyası Ortak Edebiyatı: Türk Dünyası Edebiyatçıları Ansiklopedisi, VIII, Ankara: Atatürk Kültür Merkezi Yayınları, 2007, s. 64. Sûfî Araştırmaları - Sufi Studies SAYI 11 47 Mevlânâ Düşüncesi Araştırmaları Derneği Gürol PEHLİVAN ettiğini belirtmiştir. Kaldı ki Hikâyât-ı Nay bütünüyle incelendiğinde, tam bir mesnevî olduğu açıkça görülmektedir. 2.1. Dîvânçe Milli Kütüphane Yz. A 374/2 numarada kayıtlıdır. beytiyle başlamakta, beytiyle sona ermektedir. Türkçe, harekeli iri nesih hatla, 147x104-100x60 mm. ölçüsünde, 9 satırlı, 44b-114a arasında, yonca filigranlı kâğıda yazılmıştır. Sırtı yırtılmış kahverengi meşin, satıhları solmuş ebrû kâğıt kaplı, mukavva bir cilt içerisindedir.121 Bir mesnevî ve şiirlerinden oluşmuştur. Ancak çeşitli mecmualarda şairin başka şiirlerine de rastlanmaktadır.122 Ayrıca Millî Kütüphâne’de MK FB 442 ve MK FB 448 numaralı Bayramî şairlere ait şiirlerin bulunduğu mecmualarda Şems-i Huda mahlasıyla şiirleri bulunmaktadır.123 Ergun ise, Osman Ergin’e ait h. 965 (m. 1557) tarihinde yazılmış bir mecmuada “Şems-i Hudâ”, “Şeyh Şemseddîni Hüdâyî”, “Şemsi Hüdâyî” başlıklarıyla şiirlerinin kaydedildiğini yazmakta124 ve bu on iki şiiri aktarmaktadır.125 Öte yandan Akşemseddîn ile Akbıyık’ın adının Şemseddîn olması aynı mahlasları kullanmalarına sebep olmuştur. Akşemseddîn de Akbıyık da “Şemsî”, “Şems”, “Şemseddîn” mahlaslarını kullanmaktadırlar.126 Bu durum şiirlerin ayrılmasını güçleştirmektedir. Bazı mecmualarda şiirin başında kime ait olduğu belirtilmekteyse de bunun çok sağlam bir delil oluşturamayacağı açıktır. Öte yandan Ergun, Şems-i Hudâ mahlasının Akbıyık’a ait olduğunu düşünmekte ve bu mahlasa sahip olmasına rağmen Akşemseddîn adına kaydedilmiş “Nere bakdum ise ol yâr göründi” mısraıyla başlayan bir manzumenin Akbıyık’a ait olduğunu ifade etmektedir.127 Ergun’u bu yargıya götüren temel sebep eski bir kaynak olan Mecmû‘atü’n-Nezâ‘ir’de Akbıyık adına kaydedilen şiirdeki128 mahlasın da Şems-i Hudâ olması ve “Başım açık deyu ta’n itme zinhâr ey aziz” mısraının olduğu bir şiirde Şems-i Hudâ mahlasının ――――――――― 121 122 123 124 125 126 127 128 48 Türk Dil Kurumu Kütüphanesi Yazma Eserler Kataloğu, haz. Müjgân Cunbur, Dursun Kaya, Niyazi Ünver, Hacı Yılmaz, Ankara: Türk Dil Kurumu Yayınları, 1999, s. 281. Kocatürk, a.g.e., s. 101. Cunbur, a.g.mad., s. 64. Ergun, a.g.e., s. 395. Ergun, a.g.e., ss. 396-398. Akşemseddîn’in mahlasları için bkz. Erarslan, a.g.m., s. 15; Ergun, a.g.e., s. 402; Akbıyık için ise bkz. Dîvânçe, Milli Kütüphane Yz. A 374/2, yk. 68b, 75b, 106b, 112a. Ergun, a.g.e., ss. 395-396. Şiir için bkz. Ömer bin Mezid, Mecmû‘atü’n-Nezâ‘ir Metin-Dizin-Tıpkıbasım, haz. Mustafa Canpolat, Ankara: TDK Yayınları, 1995, s. 69. Sûfî Araştırmaları - Sufi Studies SAYI 11 Akbıyık Sultan: Hayatı, Eserleri ve Hikâyât-ı Nây Mesnevîsi geçmesidir.129 Başı açık olarak dolaşan Akbıyık, kendisini kınayanlara bu şiirle cevap vermektedir. Şiirlerinde de en çok Hudâ-yı Şemseddîn mahlası geçmekte olup yazmanın başındaki “Şeyh Akbıyık” ibaresi130 bu mahlası Akbıyık’a bağlamamıza başka bir delil dahi oluşturmaktadır. Şiirlerinde Allah’a duyulan aşk, vahdet-kesret ayrımının gereksizliği ve rüyetullah gibi konular ele alınmaktadır. 2.2. Hikâyât-ı Nây Ayrıntılı bilgiler makalenin devamında verilecektir. 2.3. Hikâyât-ı Şemse’d-dîn Milli Kütüphane Yz. A 374 numarada kayıtlıdır. beytiyle başlamakta, beytiyle sona ermektedir. Yukarıda zikredilen Dîvânçe ve Hikâyât-ı Nây ile aynı cilt içerisindedir. 79b-93b yaprakları arasında, 133 beyitlik bir mesnevîdir. Türk Dil Kurumu Kütüphanesi Yazma Eserler Kataloğunda ayrı bir eser olarak kaydedilmemiştir. İncelendiğinde Divânçe ve Hikâyât-ı Nây’dan tamamen başka bir eser olduğu anlaşılmaktadır. Allah’a ulaşmanın yolları ve keyfiyetinin ele alındığı eserde, vahdet-kesret ayrılığının izafiliği ile ilâhî aşk gibi konular ele alınmaktadır. Elde olan tüm eserleri Türkçe olan Akbıyık’ın eserlerine bakıldığında, kaynakların bu şahısla ilgili zikrettikleri “meczûb” nitelendirmesi pek uygun düşmemektedir. Anlaşılan Akbıyık, melâmî neşvesi sebebiyle özellikle meczûb gibi görünmeyi tercih ediyordu. Çünkü eserlerinde tasavvufun temel ve tartışılan bazı konularını (vahdet-kesret ayrımı, Allah’ın hitabının duyulması ve onunla konuşma, Hızır’la görüşme, kemâlât) işlemiş, bunu yaparken belli ölçüde kendi tecrübelerini yansıtmıştır. Genellikle aruz vezni kullanılan eserlerinde yer yer vezin aksamaları görülmekte, kelime tercihlerinin her zaman yerinde olmadığı gözlenmektedir. Buna rağmen eserleri, tasavvufi tecrübelerini oldukça samimi biçimde aksettirmesiyle ilgi çekicidir. ――――――――― 129 130 Ergun, a.g.e., s.396. Hikâyât-ı Nây, Milli Kütüphane Yz. A 374/1, yk. 4b. Sûfî Araştırmaları - Sufi Studies SAYI 11 49 Mevlânâ Düşüncesi Araştırmaları Derneği Gürol PEHLİVAN 3. Hikâyât-ı Nây Mesnevîsi Milli Kütüphane Yz. A 374/1 numarada kayıtlıdır.131 beytiyle başlamakta, beytiyle sona ermektedir. Yukarıda zikredilen Dîvânçe ile aynı cilt içerisindedir. Harekeli ve iri nesih hatla yazılan eser, 4b-44b yaprakları arasında yer alır. Hikâyât-ı Nây’ın yk. 4b’den sonra eksik olduğu görülmektedir. Eserin yazılma bağlamının 8a’da açıklanması, yani bu kısımdan önceki bölümün böyle kısa bir mesnevîde çok uzun olamayacağı gerçeği, bu eksikliğin bir varaktan fazla olmadığını düşündürmektedir. Ayrıca yk. 30b’deki ilk beyitin ikinci dizesinin eksik olduğu da belirtilmelidir. Buna göre eser, biri eksik olmak üzere, 423 beyit halinde günümüze ulaşabilmiştir. Eserin tek varağında on sekiz beyit olduğu göz önüne alınırsa, en az 441 beyit söylenebilir. 3.1. Şekil Özellikleri133 Eser, aruz vezninin “ ” kalıbıyla yazılmıştır. Ölçüde zaman zaman aksamalar olup imale ve zihaflara rastlanmaktadır. (10a/6-7) (27a/2-3) (14b/1-2) (11a/6-7) Bu durum, tekke şiirlerinde aruz hatalarına sıkça rastlandığı yargısına136 paraleldir. Bunun sebebiyse, hem bu vadide eser verenlerin genellikle fazla tahsil gör――――――――― 131 132 133 Türk Dil Kurumu Kütüphanesi Yazma Eserler Kataloğu, ss. 325-326 (Metnin orjinalindeki yazımlar, veznin çok kere bu şekilde düzgün olması dolayısıyla korunmuş, doğru yazımları dipnotta gösterilmiştir.) Eser, dil bakımından Eski Anadolu Türkçesi devrine aittir ve ilginç birtakım imlâ özelliklerini barındırmaktadır. Ancak bu konu, sahanın uzmanı başka bir akademisyen tarafından ele alındığından, bu makalede incelenmeyecektir. 134 135 136 50 Abdurrahman Güzel, Dinî-Tasavvufî Türk Edebiyatı, Ankara: Akçağ Yayınları, 2004, s. 756. Sûfî Araştırmaları - Sufi Studies SAYI 11 Akbıyık Sultan: Hayatı, Eserleri ve Hikâyât-ı Nây Mesnevîsi memeleri137 hem de şiirde vezinden çok anlama önem vermelerine bağlanmaktadır.138 Ayrıca özellikle yukarıdaki ilk iki beyitte görüldüğü gibi, hece fazlalığının vezni bozduğu örneklerin olduğu eserlerin, tekke ortamının sözlü geleneğinde doğaçlama söylenmesi ihtimali de mevcuttur. Bunların sonradan yazıya geçirildiği düşünülebilir. Yunus Emre’nin şiirleriyle ilgili olarak da bu savlar ileri sürülmektedir.139 Burada Türkçe kelimelerin kullanıldığı eserlerin aruz veznine uydurulma sorunundan da bahsetmek gereklidir. Hatta bu sebeple şair veya müstensihlerin kelimelerin imlâsını değiştirdikleri görülmektedir. Türkçe kelimelerin kapalılıkaçıklık esasına uyularak yazımı şeklinde tanımlanan “aruz imlâsı”140 bu mesnevîde de kullanılmış, böylece kelimeler vezne uygun hâle getirilmiştir. Bu durum, standart imlânın olmamasının önemli sebeplerindendir. Örneğin, a gör ne ol nig r (4b/6-7) beytinde, birinci mısrada yer alan “ ” kelimesindeki “e” açık görünmesine rağmen, kapalı yazılmış; ikinci beyitteki “ ne” sözcüklerindeki “i, a, e” sesleri ise uzun olması gerekirken kısa gösterilmiş, böylece beyit vezne uydurulmuştur. Kafiye konusunda, tekke edebiyatının divan ve halk şiirinden gelen anlayışları harmanladıkları bilinen bir husustur.141 Hikâyât-ı Nây da bu anlayıştadır. Eserde yarım, tam ve zengin cinsinden her türlü kafiyeyi bulmak mümkündür: (5a/4-5) (5b/5-6) (9b/5-6) (11a/6-7) (15b/7-8) Redif de ahengi oluşturan temel vasıtalardandır: ――――――――― 137 138 139 140 141 Güzel, a.g.e., s. 756. Mahmut Erol Kılıç, Sûfî ve Şiir: Osmanlı Tasavvuf Şiirinin Poetikası, İstanbul: İnsan Yayınları, 2009, ss. 129-130; R. Bahar Akarpınar, Mustafa Arslan, “Tekke-Tasavvuf Edebiyatı”, Türk Halk Edebiyatı El Kitabı, ed. M. Öcal Oğuz, Ankara: 2010, s. 385. Semih Tezcan, “Eski Anadolu Türkçesi ve Yunus Emre Şiirlerinin Dili Üzerine”, Yunus Emre, ed. Ahmet Yaşar Ocak, Ankara: Kültür Bakanlığı Yayınları, 2012, s. 100. Atabey Kılıç, “Aruz İmlâsı Üzerine Notlar 1”, Turkish Studies, 3/6 (2008), 472. Güzel, a.g.e., s. 759. 142 Sûfî Araştırmaları - Sufi Studies SAYI 11 51 Mevlânâ Düşüncesi Araştırmaları Derneği Gürol PEHLİVAN (8a/6-7) (27a/2-3) Bazan ahengin sadece redifle sağlandığı da olmaktadır: (14b/1-2) (14b/7-8) (21a/6-7) Hatta ahengi sağlamak için hafif bir ses benzerliğinin yettiği durumlar dahi bulunmaktadır: (13b/6-7) Ayrıca mısra içinde de ahenk unsurları kullanılmaktadır. Bunların bir kısmı aşağıdaki örnekteki gibi, iç kafiye denebilecek seviyedeyken; (6b-7a/9-1) bir kısmı da aliterasyon ve asonanslardan oluşmaktadır: (10b-11a/9-1) (12b/1-2) 3.2. Muhteva Özellikleri Hikâyât-ı Nây, diğer bazı ilk dönem mesnevîlerine (XIII-XIV. yy.) benzer şekilde146 bölüm çizgilerinin kesin hatlarla ayrılmadığı bir yapıdadır. Eser, yedi bölüme ayrılabilir. İlk bölümde (4b-7b) âşığın vasıfları hakkında bilgi verilmektedir ki bu noktada Akbıyık’ın vurguladığı temel husus, âşığın vahdet neşvesine sahip olmasıdır. 2. bölüm oldukça kısa olup (8a) eserin yazılma bağlamı açıklanmaktadır. Burada Akbıyık dostlarıyla otururken bir ney sesi duyduğunu ifade etmektedir. 3. bölümde ――――――――― 143 144 145 ağaç 146 İsmail Ünver, “Mesnevî”, Türk Dili Türk Şiiri Özel Sayısı II (Divan Şiiri), LII/415-416-417 (Temmuz, Ağustos, Eylül 1986), s. 432. 52 Sûfî Araştırmaları - Sufi Studies SAYI 11 Akbıyık Sultan: Hayatı, Eserleri ve Hikâyât-ı Nây Mesnevîsi (8b-13b/4) 147 ney sesiyle benliğinden geçen Akbıyık’ın Allah’ın sesini duyması ve onunla konuşması işlenir. 4. bölüm (13b/5-25b/4) neyin uzun bir tasviriyle başlar ve vahdete ulaşmak için geçilen menziller bahis konusu edilir. Tekrar Allah’ın sesini duyar ve onunla tasavvufî bazı sırları konuşarak evliya ve enbiyaya uğrar. 5. bölümde (25b/5-36a/4) Hızır ile karşılaşır ve ona vahdet-i vücûda dair sorular sorar. 6. bölümde (36a/5-41a/6) Akbıyık, Hızır’dan aldığı cevapların ardından Hakk’a vâsıl olur. Hızır’ın tam açmadığı bazı konuları Allah’tan sorar. Ancak cevabı bir olmakla elde eder. Son bölümde (41a/7-44b/3) Akbıyık, eserde anlattığı hususları herkesin anlayamayacağını; ancak vahdet-i vücûda kail olmadıkça kişinin aydınlanamayacağını bildirir ve tasavvuf yolundaki tâliblere öğüt vererek eserini bitirir. Eser, vahdet-i vücûd anlayışı temelinde kaleme alınmış olup bu anafikre bağlı olarak, Allah’ın işitilmesi ve onunla konuşma, Hızır’la görüşme gibi yan fikirleri işlemektedir. Akbıyık, vahdet-i vücûdu anlamak için Allah ve Hızır’la görüşür, konu hakkında zihninde oluşan soru işaretlerinin cevabını arar. Ancak bunu yaparken, İslam ilahiyatının oldukça sorunlu meseleleri olan Allah’ı işitme ve onunla görüşme, Hızır’ın var olması gibi hususları peşinen kabul eder. Bu konularda herhangi bir tartışmaya girmeye gerek görmez. Sadece, yukarıda da işaret edildiği gibi, bunların sır olduğunu herkesin anlamamasının normal olduğunu ifade eder. Verilen bu bilgilerin ışığında Şentürk ve Kartal’ın Hikâyât-ı Nây’ın Hacı Bektaş-ı Velî’nin Makâlât isimli eserinden hareketle oluşturulduğunu ifade etmeleri148 doğru değildir. 3.2.1. Vahdet-i Vücûd İslam tasavvufunun irfânî temelini oluşturmasına rağmen149, aynı zamanda ilâhiyatın en çok tartışılan meselelerinden biri150 olan bu akım, özellikle Osmanlı tasavvufuna ana rengini vermiştir. Vahdet-i vücûd anlayışının dışında bir mutasavvıf görmek, en azından Müceddidiyye’nin Osmanlı coğrafyasına girişinden151 önce imkânsız gibidir. Akbıyık’ın Hikâyât-ı Nây’ı da bundan müstağni değildir. Eser, bütünüyle vahdet-i vücûd meselesinin açıklanmasına hasredilmiştir. Buna bağlı olarak eserin baş kısmında Akbıyık’ın bulunduğu hâli tasvir edişi, onun konuya yaklaşımını gösterir niteliktedir: ――――――――― 147 148 149 150 151 (/) işaretinden sonra beyit numarası gelmektedir. Ahmet Atillâ Şentürk, Ahmet Kartal, Eski Türk Edebiyatı Tarihi, İstanbul: Dergâh Yayınları, 2011, s. 256. Mustafa Kara, Tasavvuf ve Tarikatlar, İstanbul: Dergâh Yayınları, 1990, s. 319; Selçuk Eraydın, Tasavvuf ve Tarikatlar, İstanbul: Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Yayınları, 1997, s. 209. Eleştirilerin derli toplu bir özeti için bkz. Süleyman Ateş, İslâm Tasavvufu, İstanbul: Yeni Ufuklar Neşriyat, 1992, ss. 508-516. Ateş de bu anlayışın yabancı menşeli olduğunu ve panteizme dayandığını düşünmektedir (s. 510). Panteizm ile vahdet-i vücûdun farklarını vurgulayan çalışmalar için ise bkz. Eraydın, a.g.e., ss. 250-252; Ferid Kam, “Vahdet-i Vücûd ve Panteizm”, haz. Mustafa Kara, İbn Arabî’de Varlık Düşüncesi, İstanbul: İnsan Yayınları, 1992, ss. 5-157; İsmail Fenni Ertuğrul, Vahdet-i Vücûd ve İbn Arabi, haz. Mustafa Kara, İstanbul: İnsan Yayınları, 1991, ss. 65-104. Halil İbrahim Şimşek, Osmanlı’da Müceddidîlik XII/XVIII. Yüzyıl, İstanbul: Sûf Yayınları, 2004, ss. 100-104. Sûfî Araştırmaları - Sufi Studies SAYI 11 53 Mevlânâ Düşüncesi Araştırmaları Derneği Gürol PEHLİVAN (5a-b/8-6) Görüldüğü gibi Akbıyık’ın nazarında ikilik kalmamıştır. Nitekim âşık ve mâşuk isimlendirmesini “fark” terimiyle ifade etmektedir. Bilindiği gibi fark, kişinin kendi fiil ve hâllerini görmesi durumudur. Kişinin kendisini ilâhî bir tasarruf altında görmesi “cem” terimiyle ifade edilir.153 Bir başka deyişle cem hâlinde sadece Allah’ı gören kişi; fark hâlindeyken dünya, âhiret ve kâinatı birbirinden ayrışmış görür.154 Burada şu durum açıklığa kavuşturulmalıdır ki; (6b/5-6) (7a/6-7) gibi beyitlerdeki ifadeler, Akbıyık’ın fark hâlinde bulunduğunu gösterir. Burada, eserde anlatılan tecrübeleri yaşayan bir sûfî için fark hâlinin olmaması gerektiğini düşündürebilir. Halbuki iki hâlin ikisi de şarttır. Nitekim Kuşeyrî, Allah’a münacat yoluyla hitabı fark, onu can kulağı ile dinlemeyi ise “cem” olarak isimlendirmekte ve kulluk için ikisinin de şart olduğunu ifade etmektedir.155 Bu bağlamda Akbıyık’ın Allah’a muttali olma arzusunu dillendirmesi sırasında kullandığı ifadeler oldukça ilginçtir. İlk olarak: (6b/7-8) “görmeden görmek” kavramı üzerinde durmak gerekirse, Akbıyık, görme fiilini olumsuzuyla bir arada kullanarak duyu olarak görmeyi kastetmediğini belirtmiştir. ――――――――― 152 153 154 155 Kelâbâzî, Doğuş Devrinde Tasavvuf (Ta’arruf), çev. Süleyman Uludağ, İstanbul: Dergâh Yayınları, 1992, s. 179; Abdülkerim Kuşeyrî, Tasavvuf İlmine Dair Kuşeyrî Risalesi, çev. Süleyman Uludağ, İstanbul: Dergâh Yayınları, 1991, s. 193; Hucvirî, Keşfu’l-Mahcûb Hakikat Bilgisi, çev. Süleyman Uludağ, İstanbul: Dergâh Yayınları, 1982, s. 358. Ebû Nasr Serrâc Tûsî, el-Lüma’ İslâm Tasavvufu, çev. H. Kâmil Yılmaz, İstanbul: Altınoluk Yayınları, 1996, s. 216; ayrıca sosyolojik bir değerlendirme için bkz. Âmiran Kurtkan Bilgiseven, İslâmiyet’in Kültürel Özellikleri ve İslâmî Kavramlar, İstanbul: Filiz Kitabevi Yayınları, 1989, ss. 135149. Bu çalışmanın başka bir yerinde (s. 35) ise Bilgiseven, bu iki kavramın dünyayı idrak noktasında İslâmiyet’in özü olduğunu vurgular. Kuşeyrî, a.g.e., s. 193. 156 54 Sûfî Araştırmaları - Sufi Studies SAYI 11 Akbıyık Sultan: Hayatı, Eserleri ve Hikâyât-ı Nây Mesnevîsi Çünkü duyular yanılabilir. Nitekim Cebrail’in Dıhye el-Kelbî sûretinde gelişini fark etmeyen sahabeyi örnek gösteren İbn Arabî, bu duruma dikkat çekmiştir.157 Akbıyık’ın kastettiği, İbn Arabî’nin basiret gözü (manevî göz) olarak isimlendirdiği158 melekedir. Allah duyu organı olan gözle görülemeyeceğinden, kalb gözüyle müşahede edilebilir.159 Nitekim tasavvufla ilgili eserlerde rastlanan “Hiç bir kul yoktur ki, dört gözü bulunmamış olsun. Bunlardan ikisi başındadır, bunlarla, dünya işlerini görür. Diğer ikisi ise kalbindedir, bunlarla da, din işlerini görür.” şeklinde rivâyet edilen hadis160 de bu duruma işaret eder. İkinci olarak yazdığı: (6b-7a/9-1) (7a/4-9) beyitlerinde kullandığı “bilmeden bilmek” ifadesi üzerinde durmak gerekmektedir. Allah’ın akılla bulunamayacağından yola çıkan mutasavvıflar, aklın sebep-sonuç bağı içinde, doğal olanın sınırında kalacağı belirlemesini yapmışlardır.161 Oysa Allah, bu sınırın çok ötesindedir. Akbıyık, “ilminin cehl olmasını” dileyerek, akıl yoluyla kavranan “bilme”den, “ilham ve keşf” yoluyla ulaşılan “Allah’la bilmek” noktasına ulaşmayı istemektedir. Bu durak “... ben onun işiten kulağı, gören gözü, tutan eli ve yürüyen ayağı olurum.” kudsî hadisinde162 ifadesini bulur. Bu hâle ulaşmak için “varlığı yağma ettirmek” ilk akla gelen yoldur: (10a/6-7) Ancak Akbıyık’a göre bu da mümkün değildir; çünkü: (10a/8-9) ――――――――― 157 158 159 160 161 162 Seyfullah Sevim, İslâm Düşüncesinde Mârifet ve İbn Ârabî, İstanbul: İnsan Yayınları, 1997, s. 137. Toshihiko İzutsu, İbn Arabî’nin Fusûs’undaki Anahtar-Kavramlar, çev. Ahmed Yüksel Özemre, İstanbul: Kaknüs Yayınları, 1998, s. 35. Ebu’l-alâ Afîfî, Tasavvuf: İslâm’da Manevî Hayat, çev. Ekrem Demirli, Abdullah Kartal, İstanbul: İz Yayınları, 1996, s. 244. Asılsız kabul edilen bu hadis için bkz. Muhittin Uysal, Tasavvuf Kültüründe Hadis –Tasavvuf Kaynaklarındaki Tartışmalı Rivayetler-, Konya: Yediveren Kitap, 2001, s. 375. Sevim, a.g.e., s. 138. Hadisin tam metni, bazı tasavvuf kaynaklarında vahdet-i vücûd konusunda delil olarak kullanılması ve tahrici için bkz. Ahmet Yıldırım, Tasavvufun Temel Öğretilerinin Hadislerdeki Dayanakları, Ankara: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, 2000, ss. 85-86. Sûfî Araştırmaları - Sufi Studies SAYI 11 55 Mevlânâ Düşüncesi Araştırmaları Derneği Gürol PEHLİVAN beytinde de ifade ettiği gibi varlık, aslında yokluktur. Hakikatte tek varlık “O”dur. Bu sebeple “ben”imi verip “O”nu alamam. Verebilmek için öncelikle sahip olmak gerekir ki Akbıyık, bunun mümkün olmadığını ifade etmektedir. Bu durumda; (16a/4-5) beytinin şahitliğiyle “vasl”a erdiğini söylemek bile aslında ikiliğin devam ettiğinin bir göstergesidir. Bu sebeple “fark” hâli, yukarıda sözü edildiği gibi zaruridir. Nitekim; (31b/6-7) beytinde de ifade edildiği gibi, ikilik farkına varabilmenin en önemli zeminini oluşturur. “O”nun, aynası olan insanda tecellî etmesi mukayyed olarak da olsa insan vasıtasıyla Hakk’ın kendini zâhir etmesidir. İşte “Ben gizli bir hazineydim, bilinmeye muhabbet ettim; bilineyim diye mahlûkâtı yarattım.” hadîs-i kudsîsi163 bu noktada anlaşılır olmaktadır. Eserin sonlarında Akbıyık’ın vahdet-i vücûd anlayışını özetleyen şu beyitler önemlidir: (42b-43a/6-4) Yukarıdaki beyitlerde vahdet-i vücûd çizgisinin oldukça zorlandığı panteizme yakın bir durumun ortaya çıktığı görülmektedir. Özellikle; ――――――――― 163 Bu söz hiçbir hadis kitabında geçmemektedir. Bkz. Yıldırım, a.g.e., ss. 98-99; Uysal, a.g.e., ss. 268271. Ehl-i tasavvuf arasında çok önemli bir referans noktası olan bu hadis hakkında İsmail Hakkı Bursevî, bir kitap kaleme almış, hadis hakkında İbn Arabî’nin “Nakil bakımından sahih değilse de, keşfen sahihtir” yargısına katıldığını ifade etmiştir. Bkz. Uysal, a.g.e., ss. 268-269; Yıldırım, a.g.e., s. 99. 164 165 166 56 Sûfî Araştırmaları - Sufi Studies SAYI 11 Akbıyık Sultan: Hayatı, Eserleri ve Hikâyât-ı Nây Mesnevîsi beytinde ve eserin son dizeleri olan; (44b/2-3) ifadelerinde yer alan “ ve ibareleri ilk bakışta panteizm olarak isimlendirilebilir. Nitekim İbn Arabî’nin şu ifadesi de böyle anlaşılabilir: “Ve vechin ile Ka‘be’ye teveccühün gibi, kalbini O’na tevcîh eyle! Ve tahkîk eyle ki, vücûdda O’ndan gayri bir şey yoktur. Ve sen zarûreten muhlis olursun.”168 (vurgular bana ait) Oysa A. Avni Konuk, meseleyi tamamen vahdet-i vücûd noktasından şu şekilde şerh etmektedir: “Ve bu tevcîhinde vücûdda O’ndan gayri bir şey yoktur. Ya‘nî vücûd ve varlık ancak Hakk’ın olup, gerek senin ve gerek senin muhîtindeki eşyânın vücûdları, hep O’nun vücûdât-ı izafiyyesinden ibârettir. Binâenaleyh senin ve cemî‘-i mevcûdâtın hakîkati hep Hak’tır; ve cümlesinin Ma‘bûd’udur. Ve vücûdât-ı izâfiyyesinden âbid olarak kendisine müteveccihdir. İşte kendi âbidiyyetini ve Hakk’ın ma‘bûdiyyetini böyle bilip Hakk’a müteveccih olursan, nazarında mâsivâ denilen mevcûdât-ı mevhûhe zâil olacağından, bi’z-zarûre ibâdetinde muhlis olursun.”169 (vurgular bana ait) Burada hayatî olan “vücûd-ı izâfî” terimidir. Yine Konuk, bu terimi şu şekilde açıklar: “Zîrâ vücûd-ı Hak bî-nihâye eltaf-ı latîftir ve kemâl-i letâfetinden ahfâdır; idrâki kabil değildir. Bu vücûd-ı latîf kesîf olmadıkça idrâk olunamaz. Ve vücûd-ı kesîf vücûd-ı latîfin izâfatından olduğundan âlem-i kevne ‘vücûd-ı izâfî’ demişlerdir. Bu vücûd-ı izâfî vücûd-ı hakîkî-i latîfin âyâtı ve âlâmatı ve delîlidir.”170 ――――――――― 167 168 169 170 İbn Arabî-Ahmed Avni Konuk, Tedbîrât-ı İlâhiyye Tercüme ve Şerhi, haz. Mustafa Tahralı, İstanbul: İz Yayıncılık, 1992, s. 431. Arabî-Konuk, a.g.e., s. 432. İbn Arabî-Konuk, a.g.e., s. 3-4. Sûfî Araştırmaları - Sufi Studies SAYI 11 57 Mevlânâ Düşüncesi Araştırmaları Derneği Gürol PEHLİVAN Bu açıklama da göstermektedir ki mutasavvıflar Allah’la ilişkilendirdikleri vücûdu iki vecihle düşünmektedirler: Vücûd-ı Hak (vücûd-ı latîf) ve vücûd-ı izâfî. Böylece Akbıyık’ın “vücûd donu” ifadesi, vücûd-ı izâfîye denk gelmektedir. Bu da vücûd-ı hakîkî-i latîfin işaretleri ve alâmetleridir. İnsân, Hakk’ın tecellîlerini tüm varlıklardan daha mükemmel biçimde bünyesinde taşır. 3.2.2. Allah’ı Görme ve Konuşma İslâm ilâhiyatında Allah’ı görme ve konuşma meselesi bir kelam sorunu olarak çokça tartışılmıştır. Allah’ı görmek anlamına gelen rü’yetullah meselesinde, konu birkaç yönlüdür. İlki Allah’ı, kulun âhirette gözle görüp göremeyeceği problemidir ki Ehl-i Sünnet’e göre görülebilir.171 Mu’tezile, Neccâriyye, Havâric ve Rafızâ’nın Zeydiyye kolu ise bu görüşe karşı çıkmıştır.172 İkinci yönü ise bu dünyada görülüp görülemeyeceğidir. Müşebbihe ve bazı sûfîler Allah’ı bu dünyada görmenin mümkün olduğunu düşünürler.173 Özellikle bazı mutasavvıfların Allah’ı görme tecrübelerinde rüyâ ve rü’yet ayırdedilemez durumdadır.174 Son olarak rüyâda Allah’ın görülüp görülemeyeceği konusudur. Bu hususta Ehl-i Sünnet içinde bile ortaklık söz konusu değildir. İmam Mâturudî, bunun mümkün olmadığını savunurken175; sonraki Mâturudîler bu görüşü bir miktar yumuşatmışlardır.176 İmam Eş’ârî başta olmak üzere, Eş’ârîler ise rüyâda Allah’ı görmenin mümkün olduğunu ifade etmişlerdir.177 Taftazânî178 gibi Eş’ârîler ve Mâturîdîlerden Sâbûnî179, rüyâda görmenin beden gözüyle değil, kalb (gönül) gözüyle olduğunu ifade etmişlerdir. Mutasavvıfların genel kanaati, rüyâda da olsa Allah’ın zâtının gözle görülemeyeceğidir.180 Ancak rüyâda onun nurunu veya tecellîsini görmek mümkündür.181 Ancak Hz. Muhammed (s.a.v.)’in Allah’ı genç bir delikanlı sûretinde gördüğünü ifade eden hadisi delil gösteren bazı sûfîler sûreten görülebileceğine kail olmuşlardır.182 Allah’ın kelâmının duyulabilmesi meselesi de tartışmalıdır. Öncelikle Allah’ın kelâm sıfatı üzerinde olan tartışmaların bu konuyla doğrudan ilgili olduğunu belirtmek gereklidir. Bu tartışmalar erken devirlerde başlamış, konuşmak yetkinlik; konuşamamak ise eksiklik olarak kabul edildiğinden Allah’ın kelâm sıfatına sahip olduğu ――――――――― 171 172 173 174 175 176 177 178 179 180 181 182 58 Nureddin es-Sâbûnî, Mâtürîdiyye Akaidi, çev. Bekir Topaloğlu, Ankara: Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları, 1991, s. 92; Taftazânî, Kelâm İlmi ve İslâm Akâidi (Şerhu’l-akâid), haz. Süleyman Uludağ, İstanbul: Dergâh Yayınları, 1982, s. 183. Taftazânî, a.g.e., s. 92. Temel Yeşilyurt, Rüye’tullah mad., DİA, 35, s. 312. Schimmel, a.g.e., ss. 188-189. İmam Âzam, Fıkh-ı Ekber Aliyyü’l-Kârî Şerhi, çev. Yunus Vehbi Yavuz, İstanbul: Çağrı Yayınları, 1979, s. 203 (naklettiğimiz görüşler Aliyyü’l-Kârî’ye aittir); Taftazânî, a.g.e., s. 189; Taftazânî, a.g.e., s. 189; Sâbûnî, a.g.e., s. 98; İmam Âzam, a.g.e., s. 203 (naklettiğimiz görüşler Aliyyü’l-Kârî’ye aittir). Annemarie Schimmel, Halifenin Rüyaları: İslamda Rüya ve Rüya Tabiri, çev. Tûba Erkmen, İstanbul: Kabalcı Yayınları, 2005, s. 183. Taftazânî, a.g.e., s. 189. Sâbûnî, a.g.e., s. 98. Kelâbâzî, a.g.e., 71. Schimmel, a.g.e., s. 188. Schimmel, a.g.e., ss. 187-188. Sûfî Araştırmaları - Sufi Studies SAYI 11 Akbıyık Sultan: Hayatı, Eserleri ve Hikâyât-ı Nây Mesnevîsi tüm kelâmcılar tarafından kabul edilmiştir.183 Asıl sorun bu kelâmın mahiyetiyle ilgili olup Mûtezile âlimlerinin çoğunluğu Allah’ın ezelde konuşucu (mütekellim) olmadığını, kendisi için bir kelâm yaratıp onunla konuştuğunu iddia etmişlerdir.184 Doğal olarak bu çıkarım, Kur’ân’ın, mahlûk olup olmadığı tartışmasına yol açmıştır.185 Ehl-i Sünnet kelâmcıları ise, kendi içinde bazı farklılıklar içerse de genel olarak Allah’ın kelâmının hâdis olmadığını, bu sıfatın zâtından ayrı düşünülmesinin muhal olduğunu ifade etmişlerdir.186 Allah’ın kelâmının işitilmesi ise daha tartışmalı bir konudur. Konu öncelikle Hz. Mûsâ (a.s.)’ın Tûr dağında Allah’la konuşması çerçevesinde ele alınmıştır.187 Eş’ârîler, kelâmın işitilebileceğini188, Mâturîdîler ise asla işitilemeyeceğini, işitilenin Allah’ın kelâmına delâlet eden bir ses olduğunu ifade etmişlerdir.189 Kelâmın niteliği hususundaki tartışma bir kenara bırakılırsa, Ehl-i Sünnet âlimleri enbiyanın Allah’la konuşmasının aklen mümkün şer’ân vâki olduğu hususunda ittifak etmişlerdir.190 Bu bağlamda Allah’ın kelâmını sadece peygamberlerin mi işitebileceği, yoksa onların dışındaki insanlar için de bunun mümkün olup olmadığı meselesi gündeme gelmiştir. Eş’arî, Gazalî, Subkî gibi âlimler, Allah’ın kelâmını istediği kuluna işittirebileceği hükmüne varmışlardır.191 Mutasavvıfların da büyük bir kısmı bu kanaati paylaşırlar. Allah’ın kelâmı gönülde duyulur ki bu da cem hâlinde olabilecek bir hâldir.192 Allah’la konuşma bazı sûfîlere göre en yüksek insanlık mertebesi olup193 Bayezid-i Bistâmî’nin yaşadığı bu tecrübeye “Bayezid’in miracı” adı verilmektedir.194 Öte yandan Serrac, bu tecrübeyi tamamen mecza hamlederek yorumlamakta, böyle bir konuşmanın kalbe gelen ilham dışında bir anlama gelmediğini ifade etmektedir.195 Cilî ise, bu tür konuşmanın evliya için de mümkün olduğunu ifade eder.196 Sûfîlerin rüyalarında Allah’ı görme tecrübeleri genellikle karşılıklı konuşmayı da içermektedir. Bu bağlamda çok sayıda menkıbe kaynaklar tarafından nakledilmektedir.197 Akbıyık’ın da bu iki meseleyi tam bir mutasavvıf gibi ele aldığı görülmektedir. Mutasavvıfların Allah’la ilgili itikadî meseleler hususundaki görüşleri, zevkî ――――――――― 183 184 185 186 187 188 189 190 191 192 193 194 195 196 197 Yusuf Şevki Yavuz, Kelâm mad., DİA, 25, s. 194. Es-Sâbûnî, a.g.e., s. 80. Montgomery Watt, İslâm Düşüncesinin Teşekkül Devri, çev. Ethem Ruhi Fığlalı, Ankara: Umran Yayınları, 1981, ss. 305-306. Es-Sâbûnî, a.g.e., s. 80; Taftazânî, a.g.e., s. 166. Hz. Musa (sav)’in Allah’la Tûr dağında olan iki görüşmesi için bkz. Ali Sayı, Firavun, Hâmân ve Kârun Karşısında Hz. Musa, İstanbul: İz Yayıncılık, 1992, ss. 67-99, 198-216. Taftazânî, a.g.e., s. 172; es-Sâbûnî, a.g.e., s. 84. es-Sâbûnî, a.g.e., ss. 84-85 İsmail Çetin, Ehl-i Sünnetin Nazarı İ’tikâdın Ölçüsüdür, Isparta: Dilârâ Yayınları, 1992, s. 241. Yavuz, a.g.mad., s. 195. Kuşeyrî, a.g.e., s. 193. Azizüddin Nesefî, Tasavvufta İnsan Meselesi İnsan-ı Kâmil, çev. Mehmet Kanar, İstanbul: Dergah Yayınları, 1990, s. 107. Hucvirî, a.g.e., s. 359. Serrâc, a.g.e., s. 375. Abdülkerîm Cilî, İnsân-ı Kâmil, çev. Abdülaziz Mecdi Tolun, haz. Selçuk Eraydın, Ekrem Demirli, Abdullah Kartal, İstanbul: İz Yayıncılık, 1998, ss. 150-151. Schimmel, a.g.e., ss. 189-196. Sûfî Araştırmaları - Sufi Studies SAYI 11 59 Mevlânâ Düşüncesi Araştırmaları Derneği Gürol PEHLİVAN müşahede ve keşif yoluyla ulaşılan bilgiler ışığında şekillenmiştir.198 Hikâyât-ı Nây’da da bu konular tartışılmaz, doğrudan Akbıyık kendi tecrübelerini anlatır. Böylece okuyucu, şuhûdî olarak bu hâli yaşamış olmanın delil oluşuyla karşı karşıya bırakılır. Bu üslûbun aklî delillerden daha inandırıcı bir yol olarak görüldüğünü söylemek mümkündür. Bu tür eserleri okuyan mutasavvıflar, okudukları zâtın manevî otoritesinden etkilenerek, onun tecrübelerini a priori bir gerçeklik olarak kabul ederler. Akbıyık, duyduğu ney sesiyle kendinden geçtiğini ifade ederek; (8b-9a/5-5) beyitleriyle yaşadığı olağanüstü tecrübenin anlatımına girişir. Vahdet hâlinde, bahr-ı ayn olarak isimlendirilen zât tecellîlerine, katresini yani gönlünü bağlayan Akbıyık, Hakk’ın sesini duyarsa da yüzüne açıkça bakmaz. Bu durum vahdet hâli hariç, Hakk’ı duymak ve görmenin olanaksız olduğunu gösteren bir işarettir. Nitekim Kur’ân-ı Kerîm’deki “Sen, beni asla göremezsin” âyetini202 mutasavvıflar “kendinleyken, beni göremezsin” olarak açıklamaktadırlar. İşitilen sesin niteliği ise; ――――――――― 198 Ebu’l-Vefa Taftâzânî, Kelâm İlminin Bellibaşlı Meseleleri, çev. Şerafeddin Gölcük, İstanbul: Kayıhan Yayınları, 1980, ss. 116-117. 199 200 201 202 60 Kur’ân-ı Kerîm, A‘raf sûresi, 7/143. Sûfî Araştırmaları - Sufi Studies SAYI 11 Akbıyık Sultan: Hayatı, Eserleri ve Hikâyât-ı Nây Mesnevîsi (10b-11a/1-3) beyitleriyle tasvir edilmiştir. Allah’ın sesini duyan kişi bunun kendi içinden gelmediğinin, dış kaynaklı olduğunun farkındadır. Ancak yön yoktur, tüm âlemle birlikte bütün vücûd uzuvları konuşmaktadır ki tam tarifi imkânsızdır. Bu durum tam olarak mutasavvıfların “Tatmayan bilmez” hükmüne uymaktadır. Bu sesin tasvirinin ardından Akbıyık, gördüğünün Hakk’ın aynası durumuna gelmiş olan kendisi olduğunu fark eder: (11a/4-7) Yine devamla; (12b-13a/7-1) beyitleriyle yukarıdaki ifadelerini biraz daha açmaya çalışmaktadır. Hakk’la konuşması şöyle başlar: ――――――――― 203 204 205 206 207 Sûfî Araştırmaları - Sufi Studies SAYI 11 61 Mevlânâ Düşüncesi Araştırmaları Derneği Gürol PEHLİVAN (12a-b/8-6) Akbıyık, İlâhî hitab karşısında şaşkındır. Hakk’a sesin kaynağını sorar: (38b/4-9) Hakk ise; (39a/5-6) diyerek, ilerlemesini ister. Akbıyık, aklı kenara koyarak “bir nefeste nice yüzbin yel” geçer; arş, âsûmân, cennet, cehennem, felekler vs. geride kalır (39a-40a/9-8). Şu beyitle de işaret ettiği gibi; (41a/1-2) son noktaya varır. Bu noktada ise; (41a/3-4) hakiki varlığın sadece Hakk’a ait olduğunu ifade eder ve başta kendinden geçmesine yol açan ney sesini de Hakk’ın tecellisi olduğunu belirtir: (44b/1-4) Böylece kul-yaratıcı ikiliğini tüm mevcudatın Hakk’ın tecelli ettiği bir mahal olarak göstererek, karşılıklı konuşmanın en az iki kişi arasında olması gerektiği mantıksal sonucuna itiraz eder. Kendinden kendine bir hitâbın olduğunu belirtir. 3.2.3. Hızır ile Görüşme Hızır, İslam ilâhiyatının çok tartışılan bir diğer konusudur. Kimliği, yaşadığı zaman dilimi ve ebedî olarak yaşayıp yaşamadığı meseleleri hakkında farklı görüşler ileri sürülmüştür. Bunların içinde bu makale bağlamında yaşayıp yaşamadığı sorunu ――――――――― 208 209 210 211 62 Sûfî Araştırmaları - Sufi Studies SAYI 11 Akbıyık Sultan: Hayatı, Eserleri ve Hikâyât-ı Nây Mesnevîsi önem kazanmaktadır. Buharî, Ahmed b. Hanbel, İbnu’l-Esîr ve Nevevî gibi âlimler Hızır’ın ebedî hayat sahibi olduğunu kesinlikle reddetmişlerdir.212 Mutasavvıflar ve halk ise yaşadığına inanmaktadırlar.213 Hikâyât-ı Nây mesnevîsinde Akbıyık’ın geçtiği menzillerin birinde karşılaştığı Hızır’dan manevî sırlarla ilgili sorular sorması ve aldığı cevaplar eserin önemli bir kısmını oluşturmaktadır (25b-36a/5-4). Eserde Hızır, Kur’ân-ı Kerim’in Kehf sûresindeki (18/60.-82. âyetler) portresine214 uygun olarak bir âlim-ârif kılavuz görünümündedir. Akbıyık menzilleri katederken önce evliyaya (24b-25a/9-5), ardından enbiyaya (25a-b/6-2) uğramış, akabinde Hızır’la karşılaşmıştır (25b/7-8). Bu sıralama Akbıyık’ın da Hızır’ın peygamber olduğunu215 düşündüğünü gösterir mahiyettedir. Çünkü enbiyanın ardından tekrar bir velîye uğrayıp ondan ilâhî sırları talep etmesi çok makul değildir. Hızır, Akbıyık’a sorularını cevaplayacağını söyler (25b26a/9-1). Akbıyık’ın temel sorusu; (26a/4-7) beyitleriyle ifade edilmiştir –ki eserin vahdet-i vücûd bahsiyle ilgili olduğu düşünüldüğünde hiç de şaşırtıcı değildir. Hızır ise şu cevabı vermiştir: (26a-b/7-6) ――――――――― 212 213 214 215 Ahmet Yaşar Ocak, İslâm-Türk İnançlarında Hızır Yahut Hızır-İlyas Kültü, Ankara: TKAED Yayınları, 1990, s. 68; Muhiddin Uysal, “Tespit ve Yorum Bakımından Hızır’la İlgili Haberler”, Selçuk Ü. İlâhiyat Fakültesi Dergisi, X (2000), ss. 345-351. Ocak, a.g.e., ss. 68-72. Ocak, a.g.e., s. 47; Sayı, a.g.e., s. 273; İsmail Albayrak, “Kur’ân ve Tefsir Açısından Hızır Kıssası ve Ledün İlmi”, Kur’ân ve Tefsir Araştırmaları-V (İslâm Düşüncesinde Gayb Problemi-I) Tartışmalı İlmî Toplantı 12-13 Ekim 2002, İstanbul: Ensar Neşriyat, 2003, s. 199; Mustafa Öztürk, “Bilge KulMusa Kıssası ve İslam Kültüründe Hızır Mitosu”, On Dokuz Mayıs Ü. İlâhiyat Fakültesi Dergisi, 1415 (2003), ss. 258-259. Hızır’ın peygamberliği konusunda bkz. Ocak, a.g.e., ss. 65-66; Uysal, a.g.m., s. 341; Albayrak, a.g.b., ss. 200-201; Öztürk, a.g.m., ss. 258-259. 216 Sûfî Araştırmaları - Sufi Studies SAYI 11 63 Mevlânâ Düşüncesi Araştırmaları Derneği Gürol PEHLİVAN Hızır’ın cevabı, yukarıda da açıkça görüldüğü gibi hakiki vücûdun ve fiilin Allah’a ait olduğu, âlemdeki her görüntünün O’nun tecellîsi olduğudur. Ancak bu cevap birtakım sorunlar yaratır ki Akbıyık da bunları dile getirir. Onun sorduğu, Hızır’ın verdiği cevaplar aşağı-yukarı vahdet-i vücûda karşı çıkanların da temel sorularıdır: (27a-b/2-8) Akbıyık’ın soruları hak-batıl, teklifin anlamı, rızk gibi soruları içermekte olup Hızır, bunlara açık bir yanıt vermemekte, dördüncü ve sekizinci beyitte ifade edildiği üzere konuyu sırlamaktadır. Hatta konu üzerinde yapılan sohbetin sonunda Akbıyık, Hızır’a şu çarpıcı soruyu sormaktadır: (35b/4-5) Hızır’ın cevabı ise, Akbıyık’ı sükûta yani edebe davet etmekten ibarettir: ――――――――― 217 218 64 Sûfî Araştırmaları - Sufi Studies SAYI 11 Akbıyık Sultan: Hayatı, Eserleri ve Hikâyât-ı Nây Mesnevîsi (35b-36a/6-1-2) Nitekim Akbıyık da bunun üzerine sükût edince, konuyla ilgili olarak gönlünde bir aydınlanma meydana gelmiştir: (35b-36a/4-4) Böylece bu meselenin akıl ve tartışmayla değil, gönle gelen ilhamla hallolunabileceği tebarüz ettirilmiştir. Sonuç Çalışmamızda, Hacı Bayram Velî’nin halifesi oluşu ve Celvetiyye’nin silsilesinde yer alması dolayısıyla sınırlı ölçüde dikkati çeken, mecmualarda kayıtlı birkaç şiirinin dışında eserlerinden bahsedilmeyen Akbıyık Sultan’ın hayatı ve şahsiyeti hakkında kaynaklardaki bilgiler ayrıntılı biçimde ele alınmıştır. Üç eseri olduğu tespit edilerek tanıtılmış ve Hikâyât-ı Nây mesnevîsi sınırlı biçimde incelenmiştir. Böylece antolojilerde bir-iki şiiri verilip geçilen ve meczûb olduğu devamlı vurgulanan bu mutasavvıfın, sadece melâmetî bir tavırla meczûb olarak görülmeyi tercih ettiği, kendi iç dünyasında ise tasavvufî tecrübelerini eser kaleme alarak günümüze bırakan bir mutasavvıf olduğu ortaya konmaya çalışılmıştır. Diğer eserlerini de inceleyip yayına hazırladığımız bu mutasavvıfın vahdet-i vücûd çizgisine sahip olduğu, bu yönüyle de Hacı Bayram ve halifeleriyle ortak bir irfanî geleneği paylaştığı açıktır. Hikâyât-ı Nây mesnevîsinde vahdet-i vücûd hakkında zihinlerde oluşan şüpheleri nakletmiş, bunların akılla değil, Hakk’a tam teslimiyet sonucu gönüle gelen ilhamla anlaşılabileceğini ifade etmiştir. Aynı eserde Allah’ı görmek, konuşmak ve Hızır’la görüşmek gibi konularda da mutasavvıfların görüşlerini paylaştığı söylenebilir. Bu bağlamda aklî bilgiyi değil, tecrübe edilerek kazanılan keşfi esas alan bir bilgilenme yolunu kullanmaktadır. KAYNAKÇA Abdurrahman Câmî, Evliya Menkıbeleri [Nefahâtü’l-Üns], tercüme ve şerh: Lâmiî Çelebi, haz. Süleyman ULUDAĞ, Mustafa KARA, İstanbul: Pinhan Yayınları, 2011. Abdülkerîm Cilî, İnsân-ı Kâmil, çev. Abdülaziz Mecdi TOLUN, haz. Selçuk ERAYDIN, Ekrem DEMİRLİ, Abdullah KARTAL, İstanbul: İz Yayıncılık, 1998. Abdülkerim Kuşeyrî, Tasavvuf İlmine Dair Kuşeyrî Risalesi, çev. Süleyman ULUDAĞ, İstanbul: Dergâh Yayınları, 1991. AFÎFÎ, Ebu’l-alâ, Tasavvuf: İslâm’da Manevî Hayat, çev. Ekrem DEMİRLİ, Abdullah KARTAL, İstanbul: İz Yayıncılık, 1996. ――――――――― 219 Sûfî Araştırmaları - Sufi Studies SAYI 11 65 Mevlânâ Düşüncesi Araştırmaları Derneği Gürol PEHLİVAN Ahmed Rif’at, Lûgat-ı Tarihiyye ve Coğrafiyye, I, İstanbul: Mahmud Bey Matbaası, 1299. AKARPINAR, R. Bahar, Mustafa ARSLAN, “Tekke-Tasavvuf Edebiyatı”, Türk Halk Edebiyatı El Kitabı, ed. M. Öcal OĞUZ, Ankara: 2010, ss. 339-392. Akbıyık mad., Türk Ansiklopedisi, I, Ankara: Milli Eğitim Bakanlığı Yayınları, 1946, ss. 313-314. Akbıyık Ahmed Şemseddin mad., Türk Dili ve Edebiyatı Ansiklopedisi, I, İstanbul: Dergah Yayınları, 1977, s. 86. Akbıyık Sultân mad., İslâm Âlimleri Ansiklopedisi, 11, haz. Zeki ÇIKMAN vd., İstanbul: Türkiye Gazetesi Yayınları, [ty], s. 251. Akbıyık Sultan mad., Evliyâlar Ansiklopedisi, 2, haz. Kemal YAVUZ vd., İstanbul: Türkiye Gazetesi Yayınları, 1992, ss. 408-410. ALBAYRAK, İsmail, “Kur’ân ve Tefsir Açısından Hızır Kıssası ve Ledün İlmi”, Kur’ân ve Tefsir Araştırmaları-V (İslâm Düşüncesinde Gayb Problemi-I) Tartışmalı İlmî Toplantı 12-13 Ekim 2002, İstanbul: Ensar Neşriyat, 2003, ss. 187-210. ALKAYA, Hasan Basri, Bursa ve Çevresindeki Ziyâret Yerleri ve Bunların Etrafında Oluşan Dinî İnanışlar, Bursa: Uludağ Üniversitesi Sos. Bil. Ens., Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, 2006. ALTIN, Abdurrahman, Karaman ve İlçeleri Evliyaları, Konya: Arı Ofset Matbaacılık, 1997. Anonim Tevârîh-i Âl-i Osman –F. Giese neşri-, haz. Nihat AZAMAT, İstanbul: Maramara Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Yayınları, 1992. Âşıkpaşaoğlu Tarihi, haz. A. Nihal ATSIZ, Ankara: Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları, 1985. ATEŞ, Süleyman, İslâm Tasavvufu, İstanbul: Yeni Ufuklar Neşriyat, 1992. ATLANSOY, Kadir, Bursa Şairleri Bursa Vefeyatnamelerindeki Şairlerin Biyografileri, Bursa: Asa Kitabevi, 1998. AYNÎ, M. Ali, Hacı Bayram Velî, İstanbul: Evkâf-ı İslâmiyye Matbaası, 1343. AYVERDİ, Ekrem Hakkı, Osmanlı Mi’marisinin İlk Devri, I. İstanbul: İstanbul Fetih Cemiyeti Yayınları, 1966. AYVERDİ, Sâmiha, “Akbıyık Sultan”, Kubbealtı Akademi Mecmuası, 9/1 (Ocak 1980). Azizüddin Nesefî, Tasavvufta İnsan Meselesi İnsan-ı Kâmil, çev. Mehmet KANAR, İstanbul: Dergâh Yayınları, 1990. Baldırzade Selîsî Şeyh Mehmed, Ravza-i Evliya, haz. Mefail HIZLI, Murat YURTSEVER, Bursa: Arasta Yayınları, 2000. BAŞOL, Samettin, Vakfiyelerine Göre 15. Yüzyıl Bursa Vakıfları, Ankara: Gazi Üniversitesi Sos. Bil. Ens. Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, 2001. 66 Sûfî Araştırmaları - Sufi Studies SAYI 11 Akbıyık Sultan: Hayatı, Eserleri ve Hikâyât-ı Nây Mesnevîsi BAYRAMOĞLU, Fuat, Hacı Bayram-ı Velî Yaşamı-Soyu-Vakfı, I, Ankara: Türk Tarih Kurumu Yayınları, 1989. BİLGİSEVEN, Âmiran Kurtkan, İslâmiyet’in Kültürel Özellikleri ve İslâmî Kavramlar, İstanbul: Filiz Kitabevi Yayınları, 1989. Bursalı Mehmed Tahir, Osmanlı Müellifleri, I, İstanbul: Maarif-i Umûmiye Nezareti Yayınları, 1333. BÜYÜKAKSOY, Kenan, Hak Yolunun Önderleri (Yüce Veliler), İstanbul: Eskişehir Kütüphanesi, 1973. CEBECİOĞLU, Ethem, Hacı Bayram Velî, Ankara: Kültür Bakanlığı Yayınları, 1991. CEBECİOĞLU, Ethem, Hacı Bayram Velî ve Tasavvuf Anlayışı, Ankara: Muradiye Kültür Vakfı Yayınları, 1994. CUNBUR, Müjgan, Şems-i Huda mad., Türk Dünyası Ortak Edebiyatı: Türk Dünyası Edebiyatçıları Ansiklopedisi, VIII, Ankara: Atatürk Kültür Merkezi Yayınları, 2007. ÇETİN, İsmail, Ehl-i Sünnetin Nazarı İ’tikâdın Ölçüsüdür, Isparta: Dilârâ Yayınları, 1992. ÇİFT, Salih, “Bursa’da Bektaşî Kültürü”, Bursa’da Dünden Bugüne Tasavvuf Kültürü, Bursa: Bursa Kültür Sanat ve Turizm Vakfı, 2002, ss. 231-244. DOLS, Michael W., Mecnun: Ortaçağ İslam Toplumunda Deli, çev. Didem Gamze DİNÇ, İstanbul: Pinhan Yayıncılık, 2013. Ebû Nasr Serrâc Tûsî, el-Lüma’ İslâm Tasavvufu, çev. H. Kâmil YILMAZ, İstanbul: Altınoluk Yayınları, 1996. EFENDİ, İlyas, İsmail Hakkı Bursevi’nin Kitabu’s-Silsileti’l-Celvetiyye’si, İstanbul: Marmara Üniversitesi Sos. Bil. Ens. Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, 1994. ERASLAN, Kemal, “Akşemseddin’in Dinî-Tasavvufî Şiirleri”, Türk Dili Araştırmaları Yıllığı Belleten 1984, Ankara: Türk Dil Kurumu Yayınları, 1987. ERAYDIN, Selçuk, Tasavvuf ve Tarikatlar, İstanbul: Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Yayınları, 1997. ERGENÇ, Özer, XVI. Yüzyılın Sonlarında Bursa, Ankara: TTK Yayınları, 2006. ERGUN, Sadeddin Nüzhet, Türk Şairleri, I. İstanbul: [by], [ty]. ERTUĞRUL, İsmail Fenni, Vahdet-i Vücûd ve İbn Arabi, haz. Mustafa KARA, İstanbul: İnsan Yayınları, 1991. Evliyâ Çelebi, Evliyâ Çelebi Seyahatnâmesi, 2. Kitap, haz. Zekeriya KURŞUN, Seyit Ali KAHRAMAN, Yücel DAĞLI, İstanbul: Yapı Kredi Yayınları, 2011. Evliya Çelebi, Seyahatnâme’ye Göre Ruhaniyetli Şehir Bursa, haz. Hasan Basri ÖCALAN, Bursa: Bursa İl Özel İdaresi Yayınları, 2008. Sûfî Araştırmaları - Sufi Studies SAYI 11 67 Mevlânâ Düşüncesi Araştırmaları Derneği Gürol PEHLİVAN Gelibolulu Mustafa Âlî Efendi, Kitâbü’t-Târîh-i Künhü’l-Ahbâr, haz. Ahmet UĞUR, Mustafa ÇUHADAR, Ahmet GÜL, İbrahim Hakkı ÇUHADAR, Kayseri: Erciyes Üniversitesi Yayınları, 2006. GÖLPINARLI, Abdülbaki, Melâmîlik ve Melâmîler, İstanbul: Gri Yayınları, 1992. GÜZEL, Abdurrahman, Dinî-Tasavvufî Türk Edebiyatı, Ankara: Akçağ Yayınları, 2004. Haririzâde M. Kemâleddîn, Tibyânu Vesâili’l-hakâyık fi Beyâni Selâsili’t-taraik, I, Süleymaniye Ktp. İbrahim Efendi 430-432. HASLUCK, F.W., Christianity and Islam Under the Sultans, II, ed. Margaret M. HASLUCK, Oxford: Clarendon Press, 1929. HIZLI, Mefail, Osmanlı Klasik Döneminde Bursa Medreseleri, İstanbul: İz Yayıncılık, 1998. Hoca Sadettin Efendi, Tacü’t-Tevarih, V, haz. İsmet PARMAKSIZOĞLU, Ankara: Kültür Bakanlığı Yayınları, 1992. Hucvirî, Keşfu’l-Mahcûb Hakikat Bilgisi, çev. Süleyman ULUDAĞ, İstanbul: Dergâh Yayınları, 1982. Hüseyin Vassaf, Kemal-nâme-i İsmail Hakkî (Bursevî Biyografisi), haz. Murat YURTSEVER, Bursa: Arasta Yayınları, 2000. Hüseyin Vassaf, Bursa Hatırası, haz. Mustafa KARA, Bilal KEMİKLİ, Bursa: Bursa Büyükşehir Belediyesi Yayınları, 2010. IŞIN, Ekrem, Akbıyık Sultan mad., Yaşamları ve Yapıtlarıyla Osmanlılar Ansiklopedisi, I, İstanbul: Yapı Kredi Yayınları, 2008, s. 176. İbn Arabî-Ahmed Avni KONUK, Tedbîrât-ı İlâhiyye Tercüme ve Şerhi, haz. Mustafa TAHRALI, İstanbul: İz Yayıncılık, 1992. İmam-ı Âzam, Fıkh-ı Ekber Aliyyü’l-Kârî Şerhi, çev. Yunus Vehbi YAVUZ, İstanbul: Çağrı Yayınları, 1979. İsmail Beliğ, Güldeste-i Riyâz-ı İrfân ve Vefeyât-ı Dânişverân-ı Nâdiredân (tıpkıbasım), nşr. Abdülkerim ABDÜLKADİROĞLU, Ankara: Anıl Matbaacılık, 1998. İZUTSU, Toshihiko, İbn Arabî’nin Fusûs’undaki Anahtar-Kavramlar, çev. Ahmed Yüksel ÖZEMRE, İstanbul: Kaknüs Yayınları, 1998. KALAFAT, Yaşar, “Hacı Bayram Veli ve Bayramî Türbeleri Etrafında Oluşan Halk İnançları”, Anadolu Kültür Coğrafyasında Erenler, Ankara: Berikan Yayınevi, 2012. KAM, Ferid, Vahdet-i Vücûd ve Panteizm, haz. Mustafa KARA, İbn Arabî’de Varlık Düşüncesi, İstanbul: İnsan Yayınları, 1992, ss. 5-157. KAPLANOĞLU, Raif, Bursa Anıtlar Ansiklopedisi, Bursa: Yenigün Yayınları, 1994. KAPLANOĞLU, Raif, Bursa Yer Adları Ansiklopedisi, İstanbul: Bursa Ticaret Borsası Kültür Yayınları, 1996. 68 Sûfî Araştırmaları - Sufi Studies SAYI 11 Akbıyık Sultan: Hayatı, Eserleri ve Hikâyât-ı Nây Mesnevîsi KARA, Mustafa, Tasavvuf ve Tarikatlar, İstanbul: Dergâh Yayınları, 1990. KARA, Mustafa, “Bektaşiyye ve Ramazan Baba Dergâhı”, Türk Tasavvuf Tarihi Araştırmaları: Tarikatlar/Tekkeler/Şeyhler, İstanbul: Dergâh Yayınları, 2005, ss. 443-454. KARA, Mustafa, Bursa’da Tarikatlar ve Tekkeler, Bursa: Bursa Büyükşehir Belediyesi Yayınları, 2013. KARAKUŞ, Ali Osman, Sandıklı Türbeleri ve Türbelerle İlgili Halk İnançları 2 (Kasaba ve Köylerde Bulunan Türbe-Yatır ve Ziyaretgahlar), Afyon: Sandıklı Belediyesi Yayınları, 2013. Kelâbâzî, Doğuş Devrinde Tasavvuf (Ta’arruf), çev. Süleyman ULUDAĞ, İstanbul: Dergâh Yayınları, 1992. KILIÇ, Mahmut Erol, Sûfî ve Şiir: Osmanlı Tasavvuf Şiirinin Poetikası, İstanbul: İnsan Yayınları, 2009. KOCATÜRK, Vasfi Mahir, Tekke Şiiri Antolojisi. Ankara: Edebiyat Yayınevi, 1968. KOÇU, Reşat Ekrem, Akbıyık Camii mad., İstanbul Ansiklopedisi, I, İstanbul: İstanbul Ansiklopedisi ve Neşriyat Kollektif Şirketi, 1958, s. 507. KOÇU, Reşat Ekrem, Akbıyık Tekkesi mad., İstanbul Ansiklopedisi, I, İstanbul: İstanbul Ansiklopedisi ve Neşriyat Kollektif Şirketi, 1958, s. 509. KOÇU, Reşat Ekrem, Akbıyık Hamamı mad., İstanbul Ansiklopedisi, I, İstanbul: İstanbul Ansiklopedisi ve Neşriyat Kollektif Şirketi, 1958, ss. 508-509. KÖPRÜLÜ, Fuad, Osmanlı Devletinin Kuruluşu, Ankara: Türk Tarih Kurumu Yayınları, 1991. Lâlizade Abdülbaki, Sergüzeşt Aşka ve Âşıklara Dair Melâmî Büyükleri, haz. Tahir HAFIZALİOĞLU, İstanbul: Kaknüs Yayınları, 2001. Mahmud Cemaleddin el-Hulvî, Lemezât-ı Hulviyye Ez Lemezât-ı Ulviyye (Yüce Velilerin Tatlı Halleri), haz. Mehmet Serhan TAYŞİ, İstanbul: Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Vakfı Yayınları, 1993. Mecdî Mehmed Efendi, Hadaiku’ş-Şakâik, nşr. Abdülkadir ÖZCAN, İstanbul: Çağrı Yayınları, 1989. Mehmed Süreyya, Sicill-i Osmanî, IV, İstanbul: Matbaa-i Âmire, 1308. Mehmed Şemseddin, Bursa Dergâhları Yâdigâr-ı Şemsî I-II, haz. Mustafa KARA, Kadir ATLANSOY, Bursa: Uludağ Yayınları, 1997. Mustafa Âli, Künhü’l-Ahbâr Dördüncü Rükn Osmanlı Tarihi, I, Ankara: Türk Tarih Kurumu Yayınları, 2009. Nev’izâde Atayî, Hadaiku’l-Hakâyık fi Tekmileti’l-Şakaik, nşr. Abdülkerim ÖZCAN, İstanbul: Çağrı Yayınları, 1989. Nureddin es-Sâbûnî, Mâtürîdiyye Akaidi, çev. Bekir TOPALOĞLU, Ankara: Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları, 1991. Sûfî Araştırmaları - Sufi Studies SAYI 11 69 Mevlânâ Düşüncesi Araştırmaları Derneği Gürol PEHLİVAN OCAK, Ahmet Yaşar, İslâm-Türk İnançlarında Hızır Yahut Hızır-İlyas Kültü, Ankara: TKAED Yayınları, 1990. Osmânzâde Hüseyin Vassâf, Sefîne-i Evliyâ, 2, haz. Mehmet AKKUŞ, Ali YILMAZ, İstanbul: Kitabevi Yayınları, 2006. ÖCALAN, Hasan Basri, Bursa’da Tasavvuf Kültürü (XVII. Yüzyıl), Bursa: Gaye Kitabevi, 2000. Ömer bin Mezid, Mecmû‘atü’n-Nezâ‘ir Metin-Dizin-Tıpkıbasım, haz. Mustafa CANPOLAT, Ankara: TDK Yayınları, 1995. ÖNGÖREN, Reşat, Osmanlılar’da Tasavvuf Anadolu’da Sûfîler, Devlet ve Ulemâ (XVI. Yüzyıl), İstanbul: İz Yayıncılık, 2000. ÖNGÖREN, Reşat, Tarihte Bir Aydın Tarikatı Zeynîler, İstanbul: İnsan Yayınları, 2003. ÖZDAMAR, Mustafa, Dersaâdet Dergâhları, İstanbul: Kırk Kandil Yayınları, 1994. ÖZKÖSE, Kadir, “Hacı Bayram Velî ve Yaşadığı Döneme Tesiri”, Tasavvuf, 5/12 (2004), ss. 53-72. ÖZTÜRK, Mustafa, “Bilge Kul-Musa Kıssası ve İslam Kültüründe Hızır Mitosu, On Dokuz Mayıs Ü. İlâhiyat Fakültesi Dergisi, 14-15 (2003), ss. 245-281. PAY, Salih, Bursa’da Türbe Kültürü, Bursa Halk Kültürü Uludağ Üniversitesi I. Bursa Halk Kültürü Sempozyumu (4-6 Nisan 2002) Bildiri Kitabı, 2, haz. Yusuf OĞUZOĞLU, Kerime ÜSTÜNOVA, Bursa: Uludağ Üniversitesi Rektörlüğü Yayınları, 2002. PEHLİVAN, Gürol, Şems-i Hudâ mad., Türk Edebiyatı İsimler Sözlüğü, http://www.turkedebiyatiisimlersozlugu.com/index.php?sayfa=detay&detay =720 (Erişim tarihi, 28. 11. 2014). Sarı Abdullah, Semeratu’l-Fuâd fi’l-Mebdei ve’l-Meâd, İstanbul: Matbaa-i Âmire, 1288. SARI, Mehmet, Gelibolulu Za‘ifî Muhammed Gazâvat-ı Sultân Murâd Hân İnceleme (Ses Değişmeleri, Benzeşmeleri ve Uyumlar) Metin-Sözlük, İstanbul: İstanbul Üniversitesi Sos. Bil. Ens. Yayımlanmamış Doktora Tezi, 1994. SAYI, Ali, Firavun, Hâmân ve Kârun Karşısında Hz. Musa, İstanbul: İz Yayıncılık, 1992. SCHİMMEL, Annemarie, Halifenin Rüyaları: İslamda Rüya ve Rüya Tabiri, çev. Tûba ERKMEN, İstanbul: Kabalcı Yayınları, 2005. SEVİM, Seyfullah, İslâm Düşüncesinde Mârifet ve İbn Ârabî, İstanbul: İnsan Yayınları, 1997. SEZGİT, Bayram, Hacı Bayram-ı Velî, Ankara: Nur Dağıtım, [ty]. Sultan Veled, Rebabnâme, çev. Niğdeli Hakkı EROĞLU, haz. İsmail KOÇAK, Konya: Konya Valiliği İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü Yayınları, 2011. Şemseddin Sâmî, Kamusu’l-A’lam, I, İstanbul: Mihran Matbaası, 1306. 70 Sûfî Araştırmaları - Sufi Studies SAYI 11 Akbıyık Sultan: Hayatı, Eserleri ve Hikâyât-ı Nây Mesnevîsi ŞENTÜRK, Ahmet Atillâ, Ahmet KARTAL, Eski Türk Edebiyatı Tarihi, İstanbul: Dergâh Yayınları, 2011. ŞİMŞEK, Halil İbrahim, Osmanlı’da Müceddidîlik XII/XVIII. Yüzyıl, İstanbul: Sûf Yayınları, 2004. Taftazânî, Kelâm İlmi ve İslâm Akâidi (Şerhu’l-akâid), haz. Süleyman ULUDAĞ, İstanbul: Dergâh Yayınları, 1982. TAFTÂZÂNÎ, Ebu’l-Vefa, Kelâm İlminin Bellibaşlı Meseleleri, çev. Şerafeddin GÖLCÜK, İstanbul: Kayıhan Yayınları, 1980. TANMAN, M. Baha, Akbıyık Mescidi ve Tekkesi mad., DİA, 2, İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, 1992. TAŞ, Hülya, “Bursa’da Türbe-Yatır Ziyaretleri”, Folklor/Edebiyat, VIII/32 (Güz 2004), ss. 183-195. Taşköprülüzâde İsâmuddîn Ebu’l-Hayr Ahmet Efendi, Osmanlı Bilginleri eşŞakîiku’n-Numâniyye fî Ulemâi’d-Devleti’l-Osmâniyye, çev. Muharrem TAN. İstanbul: İz Yayıncılık, 2007. TEK, Abdurrezzak, Müstakîmzâde Süleyman Sadeddîn’in Risâle-i Melâmiye-i Bayramîye Adlı Eserinin Metni ve Tahlili, Bursa: Uludağ Üniversitesi Sos. Bil. Ens. Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, 2000. TEK, Abdurrezzak, “Melâmîlik ve Bursalı Melâmîler”, Bursa’da Dünden Bugüne Tasavvuf Kültürü, 2, İstanbul: Bursa Kültür Sanat ve Turizm Vakfı Yayınları, 2003. TEZCAN, Semih, “Eski Anadolu Türkçesi ve Yunus Emre Şiirlerinin Dili Üzerine”, Yunus Emre, ed. Ahmet Yaşar OCAK, Ankara: Kültür Bakanlığı Yayınları, 2012, ss. 97-123. TURAN, Fatma Ahsen, Ankara ile Bütünleşen Bir Mana Önderi Hacı Bayram-ı Velî, Ankara: Akçağ Yayınları, 2004. TURYAN, Hasan, Bursa Evliyaları ve Tarihi Eserleri, İstanbul: Hünkar Ofset, 1997. Türk Dil Kurumu Kütüphanesi Yazma Eserler Kataloğu, haz. Müjgân CUNBUR, Dursun KAYA, Niyazi ÜNVER, Hacı YILMAZ, Ankara: Türk Dil Kurumu Yayınları, 1999. UYSAL, Muhiddin, “Tespit ve Yorum Bakımından Hızır’la İlgili Haberler”, Selçuk Ü. İlâhiyat Fakültesi Dergisi, X (2000), ss. 337-365. UYSAL, Muhittin, Tasavvuf Kültüründe Hadis –Tasavvuf Kaynaklarındaki Tartışmalı Rivayetler-, Konya: Yediveren Kitap, 2001. UZUNÇARŞILI, İsmail Hakkı, Çandarlı Vezir Ailesi, Ankara: TTK Yayınları, 1988. UZUNÇARŞILI, İsmail Hakkı, Osmanlı Tarihi, I, Ankara: Türk Tarih Kurumu Yayınları, 2011. ÜNVER, A. Süheyl, “Hemen Her Yerde Birbirlerinden Farklı Mistik Folklor ile Telkin Tedavileri Esasları ve Buna Bursa’nın Verdiği Tam Bir Örnek”, I. Sûfî Araştırmaları - Sufi Studies SAYI 11 71 Mevlânâ Düşüncesi Araştırmaları Derneği Gürol PEHLİVAN Uluslararası Türk Folklor Kongresi Bildirileri, IV, Gelenek-Görenek ve İnançlar, Ankara: Kültür Bakanlığı Yayınları, 1976. ÜNVER, İsmail, “Mesnevî”, Türk Dili Türk Şiiri Özel Sayısı II (Divan Şiiri), LII/415-416-417 (Temmuz, Ağustos, Eylül 1986), ss. 430-563. VURAL, Efkan, Müstakîm-zâde Süleyman Sa’deddin Efendi Hayatı, Eserleri ve Risâle-i Melâmiye-i Bayramiyye’si, Bursa: Uludağ Üniversitesi Sos. Bil. Ens. Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, 1998. WATT, Montgomery, İslâm Düşüncesinin Teşekkül Devri, çev. Ethem Ruhi FIĞLALI, Ankara: Umran Yayınları, 1981. YARDIMCI, İlhan, Evliyâları ve Âbideleri ile Şehirler Sultanı Bursa, Bursa: Uludağ Yayınları, 2005. YAVUZ, Yusuf Şevki, Kelâm mad., DİA, 25, ss. 194-196. YEŞİLYURT, Temel, Rüye’tullah mad., DİA, 35, ss. 311-314. YILDIRIM, Ahmet, Tasavvufun Temel Öğretilerinin Hadislerdeki Dayanakları, Ankara: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, 2000. YILMAZ, Hasan Kamil, Azîz Mahmûd Hüdâyî Hayatı-Eserleri-Tarîkatı, İstanbul: Erkam Yayınları, 1990. YILMAZ, H. Kâmil, Akbıyık Sultan mad., DİA, 2, s. 223. YILMAZ, H. Kâmil, Akbıyık Sultan mad., Sahabe’den Günümüze Allah Dostları, 7, İstanbul: Şule Yayınları, 1995. YILMAZ, H. Kâmil, “Akşemseddin ve Akbıyık Sultan”, Akşemseddin Sempozyumu Bildirileri, Ankara: Akşemseddin Hazretleri Vakfı Yayınları, [ty]. YÜCEL, Ayşe, “Akşemseddin’in İki Yeni Şiiri”, Türk Kültürü Araştırmaları, XXXII/1-2 (1994), Ankara: TKAE Yayınları, 1996. 72 Sûfî Araştırmaları - Sufi Studies SAYI 11