ulusal - Obezite Kongre

Transkript

ulusal - Obezite Kongre
ULUSAL
ÇOCUK, ERGEN
ve YETİŞKİN
OBEZİTESİ
KONGRESİ
“Tarım ve Gıda
Sistemleri’’
20
16
g
or
e.
gr
on
KONUŞMACI ÖZETLERİ
ek
AL
YA
zit
be
o
w.
ww
07
AN -1
T
0
2
ULUSAL ÇOCUK, ERGEN ve YETİŞKİN OBEZİTESİ KONGRESİ
OKUL SAĞLIĞI VE BESLENME UYGULAMALARI
ÜLKE ÖRNEKLERİ
Yrd. Doç. Dr. Meltem SOYLU
Nuh Naci Yazgan Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Beslenme ve Diyetetik Bölümü
Hızlı büyüme ve gelişme nedeni ile okul çağı çocukların pek çok besin öğesine olan ihtiyacı hayatın diğer dönemlerine oranla daha fazladır. Ayrıca bu dönemde kazanılacak beslenme alışkanlıkları
tüm yaşam boyu sürdürülmektedir. Bu dönemde edinilen yanlış beslenme alışkanlıkları ölümlerin
en sık görülen kalp hastalıkları, yüksek tansiyon, kanser ve şişmanlık gibi hastalıklar için temel risk
faktörü oluşturmaktadır.
Toplumun çekirdeğini oluşturan ve sürekli büyüme gelişme süreci içinde olan okul çağı çocukları, beslenme yetersizliklerinden en çok etkilenen gruplardan biridir. Obezite, protein-enerji malnütrisyonu, D vitamini yetersizliği, anemi, vitamin ve mineral yetersizlikleri, basit guatr ve yaygın diş
çürükleri okul çağı çocuklarında yetersiz ve dengesiz beslenmeden kaynaklanan ve sık görülen sağlık
sorunlarındandır. Bu sık görülen sağlık sorunları öğrencilerin okul başarısını, bilişsel performansını
ve yaşamlarının diğer dönemlerindeki sağlık durumunu, kalitesini ve üretkenliklerini olumsuz yönde
etkileyebilmektedir.
Okullarda kapsamlı beslenme eğitimi programlarının ve sağlıklı bir okul çevresi oluşmasını
sağlayan okul beslenme politikalarının uygulanması sağlık sorunlarının önlenmesinde öncelikli yere
sahiptir. Uygulanan programların öğrencilerin beslenme bilgilerini artırıp, beslenme alışkanlıklarını
olumlu yönde etkilediği, öğrencilerin sağlıklı besinlere daha kolay ulaşmalarını sağladığı, sağlıksız
besinlere ulaşma imkanının sınırlandırılmasıyla obezitenin durdurulabildiği ve azaltılabildiği, sebze–
meyve ve balık gibi besinlerin tüketiminin büyük oranda arttırılabildiği ve öğrencilerin bu değişiklikleri yaşam biçimine dönüştürebildikleri gösterilmiştir. Yirmi altı Avrupa ülkesinin katıldığı ve okul
beslenme hizmetlerini değerlendirmek üzere oluşturulan Avrupa Konseyi, çocukların sağlıklı beslenmelerinin sağlanmasında okulda tüketilen besinlerin ve okulda beslenme uygulamalarının güçlü
etkisi olduğunu belirtmiştir.
07-10 NİSAN 2016 - ANTALYA
Her yaş döneminde sağlığın temelini oluşturan yeterli ve dengeli beslenme, çocuklar için daha
da önemli ve önceliklidir. Geleceğin yetişkinleri olacak çocukların üretime aktif bir şekilde katılmaları,
bilim ve teknolojinin gelişmesine katkı sağlamaları ve bilişsel performanslarını maksimum düzeyde
geliştirebilmeleri, ancak çocukluk döneminden itibaren sağlıklı olmaları ile mümkün olabilir.
3
Aşağıda okul beslenme programlarının başatı ile uygulandığı ülke örneklerine yer verilmiştir.
ULUSAL ÇOCUK, ERGEN ve YETİŞKİN OBEZİTESİ KONGRESİ
Amerika Ulusal Okul Öğle Yemeği Programı (NLSP)
4
İlk kez 1946 yılında başlayan bugün 100,000’ den fazla okulda yürütülen ve 31 milyondan fazla
öğrenciyi kapsayan Ulusal Okul Öğle Yemeği Programı, okul günlerinde nütrisyonel yönden dengeli,
düşük yada ücretsiz öğle yemeklerinin verilmesini kapsar. Okul yemekleri Amerika Diyet Rehberindeki beslenme standartlarını temel alır. Menülerde sebze, meyve ve tam tahıl ürünleri artırılmıştır.
Öğrencilerin bulundukları sınıflara göre kalori sınırlamaları yapılmış ve tuz içerikleri azaltılmıştır.
Yemekler ailelerin ekonomik düzyelerine göre ücretlendirilmektedir. Düşük ekonomik düzeye sahip
ailelerin çocuklarından ücret alınmazken diğerlerinden daha düşük oranlarda alınmaktadır. Programın 2012 yılı bütçesi 11.6 milyar $ dır.
Okul Kahvaltı Programı: 1966 yılında başlayan program 89,000 okul üzerinde, ulusal öğle yemeği programı prensipleri ile yürütülmektedir. Program, tam tahıl ürünlerinin artırılması, besinlerde
0 gram trans yağ asidi, yaş gruplarına göre uygun kalori düzenlemesi, daha fazla meyve tüketilmesi ve tuzun azaltılması ilkelerini içermektedir. Programda okullara destek olunması amacıyla teknik
danışmanlık ve öğrencilere diyet ve sağlık arasındaki ilişkiyi anlayabilmeleri için beslenme eğitimide
verilmektedir.
Okul Sütü Programı: Amaç, çocuklara okul ortamında düzenli olarak içme sütünün sağlanmasıdır. Diğer ulusal beslenme programlarının uygulanmadığı okullarda yürütülmektedir. Dağıtılan süt,
pastörize, yağsız veya az yağlı (%1)olup, ulusal ve bölgesel standartları karşılamak zorundadır. Bütün
sütler FDA’ nın önerileri doğrultusunda A ve D vitamini içermek zorundadır.
Yaz Döneminde Beslenme Programı (SFSP): Düşük gelirli ailelerin çocuklarına okul dönemi
dışında da besleyici öğünlerin sağlanması amacıyla uygulanmaktadır.
Salata Bar Programı: Okul Beslenme Programı kapsamında devlet okullarında meyve, sebze
ve kurubaklagil tüketimini artırmak için uygulanmaktadır. Meyve ve sebzeler fırın patates , yemek
yanında verilen salata çeşitleri gibi farklı temalarda yada kısa sürede tüketilebilecek önceden porsiyonlanmış yada paketlenmiş al- git formlarında sunulmaktadır.
Japonya: 1952 yılından itibaren uygulanan beslenme programı bugün ilköğretim gören öğrencilerin %99’nu ve orta okul öğrencilerinin %82’sini kapsamaktadır. Sadece o bölgede yetişen besinlerin kullanıldığı programda kesinlikle dondurulmuş besinlere yer verilmemekte ve farklılık gözetmeksizin her öğrenciye aynı besinler sunulmaktadır. Liseye gelene kadar öğrencilerin evden yemek
getirmesine izin verilemmektr ve okullarda vending makineleri bulunmamaktadır. Öğle yemekleri
beslenme uzmanlarının denetiminde hazırlanmaktadır. Okul çocukları arasında obezite oranının en
düşük görüldüğü ülke Japonyadır ve dünyanın en uzun yaşayan çocuklarıda Japon çocuklardır. Bu
başarıda okul beslenme programlarının önemli rolü vardır ve bu başarı ile gurur duymaktadırlar.
Ayrıca öğrencilerin her biri yemek servisine aktif olarak katılmakta, sınıf arkadaşlarına yemek servisi
yapmaktar ve bu süreçte beyaz önlük ve bone kullanmak zorundadırlar.
Kore: 1997 yılından itibaren ilköğretim okullarında , 1999’da ortaokul ve 2003 yılında da liselerde okul öğe yemeği programı uygulamaktadır. 2010 yılında öğrencilerin %99’ ı programa katılarak
okul günleri öğle yemeklerini okulda yemektedirler. Büyük çaplı besin zehirlenmesinin yaşanmasından sonra 2006 yılından itibaren yemekler sözleşme imzalanan şirketlerle değil okulların kendi denetimlerinde yapılmaktadır. Kore’de okullara besinler Ulusla Tarım Kooperatifi tarafından sağlanmaktadır.
Japonya’da ve Kore’de okul beslenme programları hükümet tarafından hazırlanan temel beslenme rehberine göre yürütülmektedir. Kore’ de beslenme standartlarının yanında geleneksel beslenme kültürünün sürdürülmesi ve geliştirilmesi, farklı çeşitlilikteki besinlerin tüketilmesi, tuz, şeker,
yağ ve besin katkılarının, dondurulmuş besinlerin fazla kullanılmaması, doğal ve mevsiminde yetişen
bölgesel ürünlerin kullanılması ve farklı pişirme yöntemlerine yer verilmesi gibi hususlara özellikle
yer verilmektedir.
07-10 NİSAN 2016 - ANTALYA
Avusturalya: Ülkede 2007 yılında 5-16 yaş çocuklarının beslenme ve fiziksel aktivite durumlarını saptamaya yönelik bir araştırma yapılmış ve öğrencilerin okulda geçirdikleri saatlerin beslenme
durumlarını yakından etkilediği sonucuna varılmıştır. Örneğin, öğrencilerin okulda geçirdikleri süre
içinde sebze tüketimlerinin sadece %17’sini, kalsiyum tüketimlerinin %28’ini sağlayabildikleri, kız öğrencilerin %15-23’unun, erkek öğrencilerin %13-19’ unun hafif kilolu ve %5-7 sinin şişman oldukları
saptanmıştır. Okul kantin çalışmaları ve beslenme programlarının yürütülmesi için yoğun çalışmalar
yürütülmüştür. Besinler içecekler ve menüler sağlıklı olmalarına göre yeşil, sarı ve kırmızı olmak
üzere sınıflandırılmış her birinin içeriği öğrencilere anlatılmıştır. Besin seçiminde bu yöntemin kullanılması sağlanmaıştır.
Avrupa Birliği Ülkeleri
Bir çok Avrupa ülkesinde yürütülen politikalar okullarda nütrisyonel olarak dengeli öğünlerin
desteklenmesine yönelik olup ülkelerin beslenme kültürünü yansıtmalarıda gözönünde bulundurulmuştur. Çoğunlukla öğle yemekleri, öğrenci kafeteryalarında merkezi dağıtımla yapılmakta ve
self servis yöntemi uygulanmaktadır (Finlandiya, İsveç, İtalya). Finlandiya ve İsveç’te okul yemekleri
hükümet tarafından karşılanmakta ve ulusal beslenme rehberlerinde yer alan tabak modeli kullanılmaktadır. İsveçteki okullarda web tabanlı değerlendirme aracı uygulanmaktadır.
İngiltere’de öğle yemeğinde verilen yemekler hükümet tarafından besin ve besinöğesi temelli standartlara göre belirlenmektedir. Aşırı miktarda tuz, şeker ve yağ içeren besinler kısıtlanmış,nütrisyonel içeriği yüksek olan besinler teşvik edilmektedir. Örneğin kızartılmış besinler haftada iki
porsiyondan fazla verilmemekte, en az bir porsiyon sebze ve bir porsiyon meyven menüde her gün
yer almaktadır. Ortalama bir okul menüsünde yiyecek ve içecekler 14 farklı besin öğesini içermek
zorundadır.
Fransa’da okul yemeklerinin et, balık, yumurta ya da peynir gibi ana yemeği, başlangıç yada tatlı olarak süt ürünlerini içermesi gerekmektedir. 20 öğünlük bir döngünün en az onunda pişmiş sebze,
onunda baklagil yada tahıl, sekizinde taze meyve içeren tatlının bulunması konusundaki düzenleme-
5
ler uygulanmaktadır. Porsiyon büyüklükleri tabak büyüklüğü ile yaş gruplarına göre ayarlanmaktadır.
ULUSAL ÇOCUK, ERGEN ve YETİŞKİN OBEZİTESİ KONGRESİ
Norveç, Danimarka, Hollanda ve Belçika gibi ülkelerde okul yemeklerine yönelik zorunlu bir
program uygulanmamaktadır. Finlandiya hariç ülkelerin çoğunda öğrenciler öğle yemeklerini kendileri getirmektedir.
6
Avrupa Birliğinde tüm öğrenciler için yüksek besin değerinin sağlanması okul beslenme programlarının temelini oluşturur. Bunun başarılabilmesi için öğrencilerin hoşnut olmaları ve seçim sürecine katılmaları önemlidir. Bu açıdan bakılacak olursa son döneme kadar bu özellikler biraz ihmal
edilmiştir. Bundan dolayı artık öğrencilerin lezzetli buldukları öğünlerin planlanmada yer verilmesine
dikkat edilmektedir. Ailelerinde okul beslenmesi programlarını desteklemeleri sağlanmaktadır. Yemeklerin yenildiği ortamda değişiklik yapılması, yemek sırasında bekleme süresinin azaltılması ve
sosyal etkileşimin desteklenmesi de göz önünde bulundurulmaktadır. Okul sağlığının geliştirilmesi
kapsamında okul beslenme programlarının çok önemli bir yer aldığı vurgulanmaktadır.
Süt tüketiminin artırılması için dünyada en yaygın şekilde uygulanan projelerin başında, Okul
Sütü Programı gelmektedir. Okul çağındaki çocukların süt tüketimini arttırmak ve doğru beslenme
alışkanlıkları edinmelerini sağlamayı amaçlayan Okul Sütü Programı, Avrupa’dan Asya’ya, Amerika’dan Afrika’ya kadar dünyanın birçok ülkesinde yıllardır uygulanmaktadır. Okul Sütü Programı’nın
uygulandığı bazı ülkelerde elde edilen sonuçlar aşağıda yer almıştır.
Avrupa Birliği: Avrupa Süt Derneği tarafından yürütülen programa, 2011-12 yılları arasında
Yunanistan ve Hırvatistan hariç, AB üyesi 26 ülke katılmıştır. 20 milyon 358 bin çocuğun 312 bin 700
ton süt tükettiği programın amacı, sağlıklı beslenmenin teşvik edilmesinin yanında talebe ve sürdürülebilir tüketime katkı, bölgesel ekonomilerin ve yetersiz arz zincirlerinin iyileştirilmesi ve AB tarımının
desteklenmesi olmuştur.
Amerika: Ülkede süt tüketiminin artırılması çocuklarda ciddi bir tehlike olan obezite ile mücadele de bir araç olarak değerlendirilmiştir.
Japonya: Çocukların %25,5’inde görülen kalsiyum eksikliğinin, süt dağıtılmadığında %67’ye çıktığı gözlenmiş; süt dağıtımıyla çocukların büyük çoğunluğunun günlük kalsiyum alımında gereksinim
düzeyinin üzerine çıkılabildiği belirlenmiştir.
Rusya: Okul Sütü Programı’nın FAO tarafından başlatıldığı Rusya’da ilk uygulama, 2005’te iki
şehirde bulunan toplam 25 bin çocuk ile başlatılmıştır. Bugün devlet tarafından desteklenen program, ülkedeki 83 federal oluşumun 46’sı tarafından uygulanmaktadır.
Çin: Okul Sütü Programı devlet eliyle 2000 yılında başlatılan Çin’de, yüksek besin değeri ve
çocuk sağlığı üzerindeki olumlu etkileri nedeniyle hızla yaygınlaştırılmıştır. Program 28 eyalet ve 60
bin okula genişletilmiştir.
Tayland: Okul Sütü Programı’nın 1992 yılında başlatıldığı Tayland’da çok çarpıcı sonuçlar elde
edilmiştir. Program ülkede 1997 yılında görülen yetersiz beslenme oranını %10, 2006 yılında %5 ora-
nında azaltmıştır. Çocukların boyları programın başlamasıyla birlikte 3 cm artmıştır. 2010’da ise 5 cm
fazladan artış gözlenmiştir. Okul çağında süt tüketimi ile birlikte 18 yaşında gençlerin ortalama boyu
erkeklerde 169,5, kızlarda 164,5 cm olmuştur. Kişi başı süt tüketimi 1987’de 2 litreyken, 2003’te 23,
2011’de 31 litreye ulaşarak, sektörün büyümesine de katkı sağlanmıştır.
•
Belot M & James J. (2011). Healthy school meals and educational outcomes. J Health Econ
30(3):489–504.
•
Bertin M et al. (2012). School meals in French secondary state schools: do national recommendations lead to healthier nutrition on offer? Br J Nutr 107(3):416–27.
•
Harlan, C. 2013. On Japan’s school menu: a healthy meal, made from screatch. January 26,
2013 Washington Post. 2. Yoon, J., s. Kwon and J.E. Shim. 20125.
•
Harnoun D et al. (2011). Nutrient-based standards for school lunches complement food-based
standards and improve pupils’ nutrient intake profile. Br J Nutr 106(4):472–4
•
http://www.health.gov.au/internet/main/publishing.nsf/content/phd-nutrition-canteens
•
National Healthy School Canteens Pocket Guide
•
Present status and issues of school nutrition programs in Korea. Asia Pac. J. Clim. Nuts.
2012:21(1):128-133.
•
School Food Trust, packed lunches section:http://www.childrensfoodtrust.org.uk/Root/schools/advice/schools/packed-lunches
•
Storey HC et al. (2011). A randomized controlled trial of the effect of school food and dining
room modifications on classroom behaviour in secondary school children. Eur J Clin Nutr
65(1):32–8.
•
The Education (Nutritional Standards and Requirements for School Food) (England) (Amendment) Regulations 2011 No. 1190:http://www.legislation.gov.uk/uksi/2011/1190/made
•
http://www.okulsutu.com/dunyada-okul-sutu
07-10 NİSAN 2016 - ANTALYA
KAYNAKLAR
7
MEDYA VE ÇOCUKLUK ÇAĞI OBEZİTE
ULUSAL ÇOCUK, ERGEN ve YETİŞKİN OBEZİTESİ KONGRESİ
Dyt. Nihal TUNÇER
8
Pediatri Birliği Derneği
Dünya Sağlık Örgütü tarafından; bulaşı olmayan salgın hastalık olarak tanımlanan obezite, tüm
dünyada morbidete ve mortalite oranı yüksek, ekonomik ve sosyal maliyeti olan ciddi bir halk sağlığı
sorunudur. İlerleyen teknolojik gelişmelerin yarattığı kolaylıklar sayesinde fiziksel aktivite kısıtlaması
meydana gelmektedir. Bununla birlikte besin çeşitliliğinin ve ulaşılabilirliğinin artması ve yeme alışkanlıklarının değişmesi sonucu obezitenin artışı hızla devam etmektedir.
Çocuklarda obezite gelişmiş ülkelerin çoğunda hızla yaygınlaşmaktadır. Dünya Sağlık Örgütü
verilerine göre Avrupa Bölgesinde 2010 yılında okul çağı çocukların %40’ına yakınının vücut ağırlığı normalin üzerinde olup, çocukların %15’i de şişmandır. Ülkemizde 2013 yılında yapılan “Türkiye
Çocukluk Çağı ve Şişmanlık” araştırması verilerine göre; 7-8 yas grubu kızlarda şişmanlık prevalansı
(kilolu dahil) %21,6, erkeklerde şişmanlık prevalansı ise (kilolu dahil) %23,3 bulunmuştur. Modern
çağda ilk kez çocukların ortalama ömrünün aşırı kilo ya da obeziteden kaynaklanan sağlık sorunları
nedeniyle, ebeveynlerinden daha kısa olacağı öngörülmektedir.
Bu durumun yaygınlaşmasının en önemli sebeplerinden biri; gıda ve içecek pazarında kalorisi
yüksek ancak besin değeri düşük gıda ve içeceklerin çocuklara yönelik pazarlanmasıdır. Hedef kitlesi
çocuklar olan geleneksel pazarlama yöntemlerini; çocukların ilgisini çeken, gençlere ürün “satan”
medyadaki tanınmış karakterlerin kullanımı, animasyon, akılda kalan şarkılar ve reklam müzikleri gibi
dikkat çeken üretim tekniklerini kullanan ve tekrar tekrar gösterilen televizyon reklamlarını ve ürün
paketlerine koyulan küçük oyuncakları kapsamaktadır. 8 yaş altındaki çocuklar bu tür reklamların ve
pazarlama tekniklerinin amacının, onları belli ürünleri almaya ikna etmek olduğunu anlamakta güçlük çekerler, bu yüzden satın almanın çekiciliği karşısında savunmasız hale gelirler.
Gıda ve içeceklerin televizyon reklamları üzerine National Academies’e bağlı Birleşik Devletler
Tıp Enstitüsü’nde gerçekleştirilen çalışmaların kapsamlı bir eleştirisinin yer aldığı panelde; gıda ve
içecek pazarlamasıyla çocukların gıda ve içecek tercihleri, inançları, satın alma arzuları ve kısa süreli
tüketim alışkanlıkları arasında önemli ilişkiler saptanmıştır. Gıda ve içecek reklamları pediatrik obezite ile ilişkilendirilmiştir.
Bu sonuçlar her ne kadar televizyon reklamı verilerine dayansa da, daha yeni bulgulara göre
online gıda ve içecek pazarına maruz kalmak da aynı tür sonuçlara ulaştırır.
Bulgular tek yönlü ve etkileşimli medyadaki pazarlama tekniklerinin, çocukların gıda tercihi
ve gıda tüketimini etkilediğini özellikle göstermektedir. Çocuklara pazarlanan ürünlerin düşük besin
değerine sahip olması yüzünden, bu ürünleri tüketen çocukların beslenme alışkanlıkları da zayıftır.
Özellikle de çocukların sevdiği ve izlemekten zevk aldığı, güvendikleri, arkadaşlarıymış gibi yaklaş-
tıkları popüler karakterler; yüksek kaliteli gıda ve içecekleri desteklediğinde, medya sağlıklı ürünleri pazarlayarak çocukların beslenme alışkanlıklarını iyileştirme gücüne sahiptir. Amerika Birleşik
Devletleri’ndeki medya politikaları kısmen, ifade özgürlüğünü güvence altına alan birinci ek madde
yüzünden, gıda ve içecek endüstrisinin pazarlama uygulamaları üzerinde sınırlı bir etkiye sahiptir.
Çocuklara yönelik haksız reklamcılık uygulamalarını azaltmak için hükümetin uyguladığı baskıyla birleşen gıda ve içecek endüstrisi ile sağlık organları arasındaki ortaklıklar, çocuklar için daha sağlıklı
gıda ortamı ve daha sağlıklı bir hayat yaratmak için koz olarak kullanılabilir.
Ülkemizde ise ilk kez 2013 yılında Başbakanlık Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü,
Radyo ve Televizyon Üst Kurumu ve Çocuk Vakfı tarafından düzenlenen “Çocuk ve Medya” kongresinde “Medya ve Çocukluk Çağı Şişmanlık” konusu ele alınmıştır.
Ülkelerin alacağı tedbirler arasında. firmaların reklam bütçesine ayırdığı mali kaynağı olduğu
gibi hükümetlerinde sağlıklı beslenme , egzersiz , ve sağlıklı benlik saygısı hakkında çocuklara ve
ailelere bilgi vermek amaçlı heyecan verici , medya odaklı reklam kampanyaları üretmek için fon
ayırması gerekir.
1. Alvy, E. & Calvert, S.L. (2008). Food marketing on popular children’s websites: A content analysis. Journal of the American Dietetic Association 108, 710-713.
2. American Marketing Association (2005). www.marketingpower.com/content4620.php.
07-10 NİSAN 2016 - ANTALYA
KAYNAKLAR
3. Byrne, S., Gay, G. K., Pollak, J. P., Retelny, D., Gonzales, A. L., Lee, T., & Wansink, B. (2012).
4. Caring formobile phone based avatars can influence youth eating behaviors. Journal of Children and Media, 6, 83-89.
5. Calvert, S.L. (2008). Children as consumers: advertising and marketing. The Future of Children,
18(1), 205-234.
6. Calvert, S.L., Bond, B. & Staiano, A.E. (2013).Electronic gaming and the obesity crisis. F. Blumberg &S. Fisch (Eds.), New directions for child and adolescent development, 139, 51-57.
7. Calvert, S.L. & Richards, M. Children’s parasocial relationships with media characters. J. Bossert (Oxford Ed), A. Jordan & D. Romer (Eds). Media and the well being of children and adolescents (içerisinde), Oxford University Press.
8. SB (2013). Beslenme İle İlgili Sağlık Bakanlığı Bilgilendirme sayfası, http://www.beslenme.gov.
tr/
9. Ministry of Health. (2013). Action Plan for Healthy Nutrition and Active Life in Turkey (20102014). ISBN: 978-975-590-311-8, Ministry of Health Publication No:773.
10.Yale University Rudd Center (2011). Trends in food advertising to young people: 2010 update.
9
ÇOCUKLUK ÇAĞI ŞİŞMANLIĞI
Sağlıklı Beslenme Alışkanlıklarını Keşfetmek
ve Aktiviteyi Artırmak
ULUSAL ÇOCUK, ERGEN ve YETİŞKİN OBEZİTESİ KONGRESİ
Prof. Dr. Gülgün ERSOY
10
Turgut Özal Üniversitesi, Beslenme ve Diyetetik Bölümü
Çocukluk çağında hatalı beslenme ve fiziksel aktivite yetersizliği ile ilintili çocukluk çağı şişmanlığının, çocukluk çağında temelleri atılan; koroner kalp hastalığı, diyabet ve kanser gibi kronik
hastalıkların önlenmesi, ulusal düzeyde çaba gösterilmesi gereken önemli bir halk sağlığı sorunudur.
Günümüzde yapılan araştırmalar ve devlet politikaları ile çocukluk çağı şişmanlığını önleme ve tedavi
stratejileri geliştirme ile ilgili çaba gösterilse de, yaşam koşulları, teknoloji, besin sanayi bu hızlı artışa
zemin hazırlar. Bu artışın durdurulması için ulusal ve uluslararası düzeyde, çok sektörlü ve multidisipliner bir yaklaşım gerekir.
Tedavi aşamasında yapılacak müdahalelerde; multidisipliner ve kişisel yaklaşımlar önemsenmeli, doğru yaklaşımlar seçilmeli, süreklilik ön planda tutulmalı, çözüm için zayıflama değil, sağlıklı beslenmenin yaşam şekli haline getirilmesine odaklanılmalıdır. Sadece çocuk değil, aile çevresi
de göz önünde bulundurulmalı ve sağlık profesyonelleri de kendilerini bu konuda geliştirmelidir. Bu
alanda uzman ekip ve merkezlerde oluşturulan ekip danışmanlığında vücut ağırlık yönetimi yaklaşımı benimsenmelidir. İki yaş ve üzerindeki kilolu tüm çocukların vücut ağırlık kontrolünde ilk adım,
mevcut vücut ağırlığının korunmasıdır. Çocuklar bu hedefi beslenmelerinin düzenlenmesi ve fiziksel
aktivitelerindeki küçük değişiklikler ile başarabilir. Yedi yaş ve altındaki çocuklarda eğer şişmanlığın
komplikasyonları yok ise mevcut ağırlığın korunması ve sürdürülmesi uygun bir hedeftir. Şişmanlığın
önlenmesi için çocuk ve adolesanların yeterli ve dengeli beslenme uygulamaları yanında fiziksel aktivite yapmaları desteklenmelidir.
Toplumun geleceği açısından erken yaşlardan itibaren doğru beslenme alışkanlıklarının geliştirilmesi ve hareketli bir yaşam tarzının benimsenmesi, sağlıklı nesillerin yetiştirilmesi için önemlidir.
Bu kapsamda okul çağı çocuklarının güvenli besine ulaşabilmesinin sağlanması ve çocukların sağlıklı
beslenme konusunda bilinçlendirilebilmesi için; öğrenci, aile, okul yönetimi, öğretmenleri kapsayan
plan ve politikaların oluşturulması ve en kısa zamanda yaşama geçirilmesi gerekir. Çocuklarda fiziksel
aktivite yetersizliğine ve sağlıksız beslenmeye neden olan engeller tanımlanmalı ve bu engellerin
kaldırılmasına yönelik stratejiler geliştirilmelidir.
Tedavinin en etkili yolu, potansiyel değiştirilebilir risk faktörlerinin saptanarak, çocukluk çağı
şişmanlığının önlenmesidir.
UYGUN KİLODA OLMANIN ÖNEMİ VE
OBEZİTEDEN KORUNMA
Prof. Dr. Cahide YAĞMUR
Turgut Özal Üniversitesi Ankara Sağlık Yüksek Okulu Beslenme ve Diyetetik Bölümü
Beslenme, yaşamın her döneminde sağlığın temelini oluşturur .Epidemiyolojik ve klinik araştırmalardan sağlanan veriler diyetle ilintili kronik hastalıkların oluşumunda optimal beslenme ve sağlıklı yaşam biçiminin etkili olduğunu göstermektedir.Bu nedenle beslenme biliminde “yeterli ve dengeli
beslenme” önem taşımaktadır.
Dünyada şu anda 150 milyon diyabetli vardır ve bu sayının 2025 yılında iki katına çıkması beklenmektedir.Adolesan ve gençlerde tip 2 diyabet prevelansının yükseldiği görülmektedir.Diyabetli
olan bireylerde ölüm riski sağlıklı bireylere kıyasla 1.5-2.5 kez daha fazladır. Yaşam biçiminde biraz
değişiklik ve özellikle fiziksel aktivitenin artırılması tip 2 diyabet vakalarını %60 oranında önlemektedir.
07-10 NİSAN 2016 - ANTALYA
Obezite harcanandan fazla enerji alınması ile bireyin genetik ve çevresel faktörlerinin etkileşimi sonucu oluşan ve vücut yağ dokusunun normalin üstüne çıkması ile tanımlanan kronik bir hastalıktır. Burada aşırı enerji yüklü diyetle beslenen bireylerin şişmanlayacağı ve şişmanlığın da birçok
kronik hastalığın habercisi olduğunu belirtmek gerekmektedir . Beden Kütle İndeksi (BKI) nin >21
kg/m2 olması; diyabet (%58), iskemik kalp hastalıkları (%21) ve bazı kanser türlerine (%8-42) neden
olmaktadır. Çocuklarda şişmanlık prevelansı yükselmektedir.
Dünyada görülen toplam ölümlerin (15.3 milyon) üçte biri kardiyovasküler hastalıklar sonucu
görülmektedir .Prematür koroner kalp hastalıklarının %80’ inin nedenini; sağlıksız beslenme, hareketsiz yaşam, uygun olmayan vücut ağırlığı ve sigara kullanımı oluşturmaktadır.
Kanser olgularının 2000-2020 yılları arasında gelişmekte olan ülkelerde %73, gelişmiş olan ülkelerde ise %29 oranında artacağı tahmin edilmektedir.Kanser olgularının gelişmekte olan ülkelerde
%30’ u, gelişmiş olan ülkelerde ise %20’ si diyete bağlı oluşmaktadır. Bazı kanser türlerinin (meme
–postmenopozal, kolon, endometrium, böbrek ve özafagus- adenokarsinoma) 1/5-1/3 oranında nedeninin; sağlıksız vücut ağırlığı ve hareketsiz yaşam olduğu belirtilmektedir. Optimal beslenme, normal vücut ağırlığı ve fiziksel aktivite ile kanser olgularının 1/3 ü önlenebilmektedir.
Yetişkin bireylerin %60’ı yeterli düzeyde fiziksel aktivite yapmamaktadır. Hareketsiz yaşam;
kardiovasküler hastalık ve inmelerden ölümleri iki katına çıkardığı gibi kardiovasküler hastalık, tip 2
diabet ve şişmanlık oluşum riskini de iki kat artırmaktadır.
Obezite Önlenebilir ve Önlenmelidir.Toplum, sağlık çalışanları, okullar, işverenler, çiftçiler, gıda
sanayii, satıcılar, medya, yerel ve ulusal hükümetlere görevler düşmektedir. Çünkü obezite bireysel
bir olgu değildir.
Sağlıklı yaşamak için ‘yeterli-dengeli ve sağlıklı beslenmek’ ve ‘düzenli egzersiz yapmak’ gereklidir.Böylelikle yaşam kalitesi artırıldığı gibi uygun vücut ağırlığının korunması mümkün olur.
Beslenme eğitimin yaygın, etkin ve sürekli olması amaca ulaşabilmesi için kesinlikle gereklidir!Beslenme eğitimi; sağlıklı yaşam biçimi ve optimal beslenme alışkanlıklarının geliştirilmesi, yanlış ve
olumsuz beslenme uygulamalarının ortadan kaldırılması,besinlerin sağlık bozucu duruma gelmesinin
önlemesi ve besin kaynaklarının daha etkin ve ekonomik kullanımı konularında toplumu eğiterek
beslenme durumunun düzeltilmesini amaçlar.
11
OBEZİTENİN PSİKOSOSYAL
YANSIMALARI
ULUSAL ÇOCUK, ERGEN ve YETİŞKİN OBEZİTESİ KONGRESİ
Uzm. Psikolog Alp ARDIÇ
12
MİN Psikoloji
Obezite kişinin fizyolojik sağlığını etkilemekle beraber ruh sağlığını da olumsuz yönde etkilemektedir. Obezite depresyon, düşük benlik saygısı ve yeme bozukluğu gibi bir çok psikiyatrik hastalığa
alt yapı hazırlayabilmektedir. Güncel yaşamın hızla değişen bireysel eğilimleri, yaşamsal algılamaları,
teknolojik gelişimleri ve sosyal yaklaşımları kişiler de ki beslenme alışkanlıklarını da etkilemektedir.
Bu etkiler kişinin duygusal ve davranışsal tepkilerini yönlendirebilmektedir.
Obezitenin psikopatolojisini inceleyen araştırmalar da obez hastalarda; depresyon, kaygı bozukluğu, düşük benlik saygısı, psikososyal yetersizlik, cinsel bozukluklar, uyku bozuklukları ve kişilik
bozuklukları gibi rahatsızlıkların normal vücut ağırlığına sahip olan kişilere göre daha fazla saptamıştır. Obezite ile mücadele esnasında hastaların yaşadığı her olumsuz kilo verme girişimi kişi de
daha da büyük umutsuzluklara ve özgüven örselenmelerine neden olmaktadır. Bu da hastalar da ki
yeme eğilimi daha da arttırmaktadır. Öyle ki depresyon gibi rahatsızlıklar obez hastanın diyet programlarına uymasını da engelleyebilmektedir. Bu olumsuz süreç hastanın iş, aile ve diğer tüm sosyal
yaşantılarını da olumsuz etkilemektedir. Bu bağlamda obezitenin tedavisinde psikolojik tedavi oldukça önemli bir yere sahiptir. Psikiyatrik muayene, tedavi ve psikoterapiler ile obez hastanın obezite
tedavisi desteklenmekle birlikte obeziteye bağlı gelişen psikiyatrik hastalıklar da tedavi edilmelidir. OBEZİTE VE BESLENME TEDAVİSİNDEKİ
YANLIŞLIKLAR
Uzm. Dyt. Selda SEÇKİNER
Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi Endokrinoloji Bilim Dalı
Obezite hemen hemen tüm toplumlarda oldukça yaygın görülen bir sorundur. DSÖ belirlemelerine göre, dünya genelinde obezite, 1980 yılından günümüze iki kat artmıştır. Tahminler 2008 yılında, 200 milyon erkek ve 300 milyon kadının obez olduğunu ortaya koymuştur. Prevalans olarak, 2008
yılı itibarı ile dünyada fazla kiloluk prevalansı %35- obezite prevalansı % 11 civarındadır.
07-10 NİSAN 2016 - ANTALYA
Obezite, vücutta yağ dokusu oranının artması sonucu ortaya çıkan bir tablodur. Diğer bir deyişle şişmanlık, vücutta aşırı miktarda yağ depolanmasıdır. 18 yaşındaki erkeklerde vücut ağırlığının
yaklaşık %15-18’ni, kızlarda ise %20-25’ni yağ dokusu oluşturmaktadır. Yaşla yağ oranı artmaktadır.
Erkeklerde yağ miktarı total vücut ağırlığının %25’ni, kadınlarda %30’nu aşarsa şişmanlık söz konusudur. Obezite tedavi edilmesi zorunlu kronik hastalıktır. Obezite tedavisinde kilo vermenin; semptomları azaltıcı ve/veya ortadan kaldırıcı, yandaş hastalıklardan oluşan sorunları giderici ve bunlarla
ilişkili mortaliteyi azaltıcı etkisini gösteren veriler mevcuttur.
Obezite tedavisinde kullanılan yöntemler;
Tıbbi Beslenme Tedavisi
Davranış Tedavisi
Egzersiz Tedavisi
Medikal Tedavi
Cerrahi Tedavi yer almaktadır.
Tıbbi beslenme tedavisi obezitenin tedavisinin temel basamağını oluşturur. Buradaki amaç
obez bireylerin gerçekçi bir vücut ağırlığı hedeflenerek, obeziteye ilişkin hasalık ve ölüm risklerini
azaltmak ömür boyu sağlıklı beslenme alışkanlığı kazandırılarak yaşam kalitesinin arttırılmasıdır. Bu
ancak yaşam biçiminde sağlıklı ve sürekli bir değişiklik ile mümkün olacaktır.
Ancak hızlı zayıflama vb. pek çok sebeple yanlış beslenme yöntemleri uygulanmaktadır. Karbonhidrat almamak, öğün atlamak, protein diyetleriyle hızlı zayıflamak gibi pek çok yöntemle sağlığı
bozarak uygunsuz kilo kayıpları oluşmaktadır. Günümüzde obezite prevalansının artmasıyla birlikte
etkin tedavi yöntemlerinin yerine alternatif diyet yaklaşımlarına yönelinmektedir. Obeziteye neden
olan ve obezitenin çözümlenmesindeki hataların nedenleri ; öğün atlamak, tek tip besinler ve özellikle yüksek proteinli diyetlerle zayıflamaya çalışmak, magazin, internet vb. iletişim araçları ile diyet
modellerini uygulamaya çalışmak, porsiyon kontrolünü yapamamak, çok düşük kalorili beslenme
13
programlarını uygulamak, yanlış pişirme yöntemlerini kullanmak belli başlılarıdır. Hatalı zayıflama
programlarının hemen hemen hepsi düşük enerji içermektedir. Bu nedenle adı ne olursa olsun bu
programlarla doğal olarak hızlı bir vücut ağırlığı kaybı oluşacaktır. Hızlı kilo vermek çok cazip olarak
görülür. Ancak oldukça önemli sakıncalarının olduğu bilinmelidir. Bu sakıncalar şu şekilde sıralanabilir:
1- Hızlı verilen kilolar hızlı bir şekilde fazlasıyla geri alınır.
ULUSAL ÇOCUK, ERGEN ve YETİŞKİN OBEZİTESİ KONGRESİ
2- Hızlı verilen kiloların çoğu kas kütlesidir. Aslında yağ kütlesinin kaybı önemlidir ve esastır.
14
3- Vücudumuzun mutlaka alması gereken minumum bir enerji vardır. Bu enerjiyi almalıyız
ki vücut çalışmamız aksamasın. Hızlı kilo kayıpları için bu enerjinin altında bir enerji almamız
gerekir. Bu da metabolizmamızı olumsuz etkiler. Önemli olan kilo kaybetmekten çok kaybedilen
kiloların korunmasıdır. Bu nedenle amaç her zaman ideal kiloya inmek olmamalıdır. Amaç mümkün olduğu kadar yüksek enerji alımı ile verebildiğimiz kadar kilo verip orada kilomuzu korumak
olmalıdır.
Bir başka yanlış uygulama ise bitki çayları ve alternatif ilaç deneyimleriyle zayıflamaya çalışmaktır. Bu ürünlerin sağlık üzerinde pek çok olumsuz etkileri olmaktadır. Bitkisel ürünlerin kullanımından kaynaklanan çok tehlikeli ve öldürücü yan etkiler rapor edilmiştir.
Hedefleri çok aşağıda tutmak ta yanlış uygulamalardandır. Halbuki en iyi kilo hedefi ideal kilo
değil, kişiye uygun gerçekçi kilodur.
Obezitede sağlıklı kilo vermenin yöntemleri;
• Önerilen program ayaktan uygulanabilir ve güvenli olmalıdır.
• Ömür boyu uygulanabilir olmalı, kişinin sosyo-ekonomik durumuna uygun kişiselleştirilmiş bir beslenme programı olmalı
• Düzenli öğün alımını benimseyen sık öğünlü ,
• Yüksek posa içeriği, düşük glisemik indeksli
• Karbonhidrat, protein ve yağ içeriği dengeli ayarlanmış beslenme programıdır.
• Obezitenin çözümlenmesindeki en temel tedavi yaşam şekli değişikliğidir.
KAYNAKLAR
•
Yılmaz C. Obezite Tedavisine Giriş. Candeğer Yılmaz, editör. Obezite ve Tedavisi 1999 : 63
•
Tüzün M. Obezitenin Genel Özellikleri. Candeğer Yılmaz, editör. Obezite ve Tedavisi 1999 : 11
•
Çetinkalp Ş, Donduran S.Obezitede Diyetin Yeri. Candeğer Yılmaz, editör. Obezite ve Tedavisi
1999 : 85
•
Çetinkalp Ş. Obezite . Endokrinoloji 2011: 399-410
•
Obezite Tanı ve Tedavi Kılavuzu. 2015. Türkiye Endokrinoloji ve Metabolizma Derneği.
•
Obezite . Türkiye Halk Sağlığı Kurumu.www. beslenme.gov.tr TC. SAĞLIK BAKANLIĞI.
OBEZİTEDE GIDA GÜVENLİĞİNİN YERİ
Yrd. Doç. Dr. B. İrem OMURTAG KORKMAZ
Marmara Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Beslenme ve Diyetetik Bölümü
Anahtar sözcükler: Tüketime hazır gıda, gıda kaynaklı patojen, risk derecelendirmesi
KAYNAKLAR
•
OMURTAG, İ., PAULSEN, P., HILBERT, F., SMULDERS, F.J.M. 2013. Demographic/socio-economic
factors and dietary habits determining consumer exposure to foodborne bacterial hazards in
Turkey through the consumption of meat. Food Security. 5, 103-115.
07-10 NİSAN 2016 - ANTALYA
Son yıllarda en önemli sağlık sorunlarından biri olarak gösterilen obeziteye neden olan faktörlere bakıldığında genetik, çevresel, nöronal ve endokrin faktörler ortaya çıkmaktadır. Ancak obezitenin hızlı bir yayılma göstermesi etiyolojisinde patojen faktörlerin olup olmadığı düşüncesini ortaya
çıkarmıştır. Obezitenin oluşumunda virüslerin rol alabileceğine dair bazı veriler elde edilmiştir. Daha
önce gerçekleştirilen risk analizi çalışmalarına göre gıda kaynaklı patojenlere maruz kalma durumunun, gıdaların kontaminasyon yollarına göre derecelendirilmesi ve mevcut tüketim alışkanlıkları ile
modellenmesinin risk yönetimine katkı sağlaması muhtemeldir. Bu amaçla geleneksel Türk hazır gıdalarından en çok bilinenleri seçilerek gıda güvenliği açısından taşıdıkları risk faktörleri Omurtag ve
ark. (2013)’nın önceki risk değerlendirmesi çalışmasına göre kategorize edilerek güncel ulusal gıda
tüketim profiline uyarlanmıştır. Geleneksel Türk hazır gıdalarında sade bir risk derecelendirmesi ile
güncel gıda tüketim araştırması sonuçları kombine edilerek tüketicilerin gıda kaynaklı patojenlere
maruz kalma risk tahmini yapılmıştır. Bu çalışmanın bazı değişikliklerle obez bireylere spesifik ve
farklı gıda kaynaklı tehlikelere yönelik uyarlanabileceği düşünülmektedir.
15
YETİŞKİN OBEZİTEDE KURU İĞNELEME VE
BESLENME ALIŞKANLIKLARI
ULUSAL ÇOCUK, ERGEN ve YETİŞKİN OBEZİTESİ KONGRESİ
Yrd. Doç. Dr. Esra DOĞRU
16
Mustafa Kemal Üniversitesi Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Yüksekokulu
Obezite vücutta normalden fazla yağ dokusu olması ile karakterize, genetik ve çevresel faktörlere bağlı olarak gelişen ciddi ve kronik bir hastalıktır. Yaş, cinsiyet, doğum sayısı, sigarayı bırakma,
alkol tüketimi, beslenme alışkanlıkları, kişilerin fiziksel aktivitelerinin düşük olması, bazı genlerde
oluşan mutasyonlar obezite gelişimini etkileyen faktörler arasında sayılabilir. Obezite, başlangıçta
gelişmiş ülkelerin sorunu olarak kabul edilirken gelişmekte olan ülkelerde de gelir düzeylerinin artması, batı yaşam tarzının benimsenmesi, enerji alımı artarken enerji harcanmasının azalması, yanlış
ve bol kalorili beslenme alışkanlıkları ile birlikte yüksek oranda görülmeye başlanmıştır. Günümüzde
önlenebilir ölümlerin sigaradan sonra gelen ikinci önemli nedeni obezitedir.
Obezitenin kaynağında yatan başlıca etmenlerden bir tanesinin beslenme alışkanlıkları olduğu
bilinmektedir. Öğün atlama, fast food tüketimi, yeme bozuklukları, yanlış diyet uygulamaları obeziteye zemin hazırlayan etmenlerdir. Obezitenin tedavisinde doğru beslenme alışkanlıklarının kazandırılması gerektiği unutulmamalıdır (1,2).
Günümüzde obezitenin tedavisinde medikal ve cerrahi tedavinin yanısıra alternatif tıp yöntemlerinin de önemli bir yer almaya başladığı görülmektedir. Bunlardan bir tanesi de akupunktur’dur.
Akupunktur M.Ö. 4000 yılından bu yana uygulanan tamamlayıcı bir tıp metodudur. Akupunktur
uygulaması, akupunktur noktalarına altın, gümüş veya çelik iğneler batırılarak yapılmaktadır. Akupunktur iğnesinin akupunktur noktasına batırılmasıyla başlayan uyarılar, medulla spinalis, beyin sapı
ve merkezi sinir sisteminde kortekse kadar ulaştığı belirtilmektedir. Bu sırada, mezensefalonda periakuaduktal gri cevher ve periventriküler bölgedeki nöronlar aktive olarak “Ağrı Kontrol” sistemini harekete geçirmektedir.Bu sistemin harekete geçmesiyle, beyin dokusunda ve plazmada beta endorfin,
enkefalin, serotonin ve norepinefrin düzeyleri yükselmektedir. Bu nörotransmitterlerin birçok fonksiyonel özelliğinin yanında analjezik, antienflamatuar, lipolitik, antidepresif, anksiyolitik ve immun
modulatör özelliği bulunmaktadır (3,4,5).
Akupunkturun eklem ağısı, kas ağrısı, astım şikayetleri, diş ağrısı gibi sağlık problemlerinde
kullanıldığı görülmektedir
Obezite tedavisinde daha çok kulak akupunkturu tercih edilmektedir. Akupunkturun kulaktaki
açlık ve mide noktaları ile Senmen olarak isimilendirilen sedasyon ve analjezi noktalarına yapılmaktadır. Son zamanlarda yapılan bazı çalışmalar akupunkturun iştah metabolizması, intestinal mobilite ve
stres gibi emosyonel faktörler üzerine de etkili olduğunu ortaya koymuşlardır. Ayrıca hipotalamusun
ventromedial çekirdeğinde nöral aktiviteyi arttırdığı, mide kasının tonusunu arttırdığı, plazma ve beyin dokularından ensefalin ve serotoninin arttığı belirtilmiştir (6,7). Kliniksel olarak ise akupunkturun
kilo verme üzerine etkili olduğu saptanmıştır. Yapılan bir çok çalışmada akupunkturun kilo vermedeki
olumlu etkisinin yanı sıra yaşam kalitesinde de artış ve depresyon düzeyinde azalış sağladığı saptanmıştır (8,9).
1. Şanlıer, N. ve Ersoy, Y. (2005). Anne ve Çocuk İçin Beslenme Prensipleri. İstanbul: Morpa
Kültür Yayınları.
2. Budd, Geraldine. (2007). Disordered Eating: Young Women’s Search For Control And Connection. Journal Of Child And Adolescent Psychiatric Nursing, 20 (2), 96–106.
3. Cabioglu MT, Ergene N, Tan U, The mechanism of acupuncture and clinical applications, Int
J Neurosci, 2006 Feb;116(2):115-25
07-10 NİSAN 2016 - ANTALYA
KAYNAKLAR
4. Cabioglu MT, Ergene N,Changes in serum leptin and beta endorphin levels with weight
loss by electroacupuncture and diet restriction in obesity treatment, Am J Chin Med.
2006;34(1):1-11
5. Cabioglu MT, Ergene N, Tan U, Electroacupuncture treatment of obesity with psychological
symptoms, Int J Neurosci. 2007 May;117(5):579-90
6. Cabyoglu MT, Ergene N, Tan U. The treatment of obesity by acupuncture. Int J Neurosci
2006;116:165—75.
7. Shiraishi T, Onoe M, Kojima T, Sameshima Y, Kageyama T. Effects of auricular stimulation
on feeding-related hypothalamic neuronal activity in normal and obese rats. Brain Res Bull
1995;36:141—8.
8. Cho SH, Lee JS, Thabane L, Lee J. Acupuncture for obesity: a systematic review and meta-analysis. Int J Obes (Lond) 2009;33:183—96.
9. Sui Y, Zhao HL, Wong VC, Brown N, Li XL, Kwan AK, et al. A systematic review on use of
Chinese medicine and acupuncture for treatment of obesity. Obes Rev 2012;13:409—30.
17
ÇOCUKLARDA VE ADOLESANLARDA OBEZİTENİN
ÖNLENMESİNDE FİZİKSEL
AKTİVİTENİN ÖNEMİ
ULUSAL ÇOCUK, ERGEN ve YETİŞKİN OBEZİTESİ KONGRESİ
Prof. Dr. Gül BALTACI
18
Ankara Güven Hastanesi
Dünyada yaklaşık olarak 43 milyon kişi obezdir, bunun çocuk ve adolesanların %21-24 ü aşırı
kilolu, ve kişilerin %16-18 abdominal obeziteye sahiptir. Obzeite çocuklar ve adolesanlarda kalp hastalıkların riskini artırır.
Çocuklarda ve adolesanlarda obezitesinin önlenmesi ve tedavisi için tedavi seçenekleri fiziksel inaktivitenin azaltılması (televizyon seyretme gibi sedanter davranışlar) ve fiziksel aktivitenin
artırılması olarak hedeflenmektedir. Spor büyüme çağındaki çocuklar için hem bedensel sağlık ve
fiziksel gelişme yönünden, hem de iyi bir kişilik oluşması ve ruh sağlığı bakımından yararlı ve gereklidir.
Yaşamında düzenli olarak sportif bir aktivite yapan çocukların TV ve Bilgisayar başında geçen
zamanı azaldığı için, çocuğun obezite (şişmanlık), diyabet ve hipertansiyon gibi sistemik hastalıklarında oluşum riski azalır. Ayrıca kemik ve kas yapısındaki güçlenmeye bağlı olarak aynı yaş grubunda
herhangi bir egzersizle uğraşmayan yaşıtlarına göre daha sağlıklı ve dayanıklıdır.
Adolesan açısından spor fiziksel gelişimin yanı sıra sosyal açıdan da önemlidir. Ergen spor yoluyla, çevresini tanır, iletişim kurar, kendine olan öz güveni artar, toplum içerisindeki sahip olduğu
yerini sağlamlaştırır. Psikolojik açıdan ise, kendini kontrol etmeyi, bir konuda konsantre olabilmeyi,
iradesini kullanabilmeyi, başarıya güdülenebilmeyi öğrenir. Spor yapmayan, dengesiz beslenen çocukların sağlıklı bir gelişim süreci geçirmeleri zordur.
Okullarda fiziksel aktiviteyi artırmada okula yürüyerek ve bisikletle gitmenin teşvik edilmesi ve
bunun için güvenli çevrelerin oluşturulması ve okul dışı zamanlarda fiziksel aktiviteyi boş zaman faaliyetleri yaratan yaklaşımlar etkindir. Okula dayalı fiziksel aktivite uygulamaları; fiziksel aktivite bileşenini ve ebeveyn katılımını kapsamalıdır. Bunun ruhsal sağlık ve davranışsal gelişim açısından faydaları
vardır ve burada geliştirilen fiziksel aktivite alışkanlıklarının ileriki yıllara aktarıldığı gözlemlenmiştir.
Hem gençler hem çocuklarda 2kez/hafta kas kuvvetlendirme egzersizlerine katılım kas gücünü
anlamlı ölçüde geliştirmektedir. Bu yaş grubu için kas kuvvetlendirme aktiviteleri oyun alanı ekipmanlarında oynamak, ağaca tırmanmak ya da çekme ve itme aktiviteleri gibi yapılandırılmamış aktiviteler olabilir ve oyunun bir parçası olarak sunulabilir.
Eş zamanlı olarak kas gücünü etkileyen ağırlık yükleme aktivitelerinin haftada 3 ya da daha fazla kez yapılması etkilidir. Bu yaş grubu için kemik yükleme aktiviteleri oyun oynama, koşma, çevirme/
döndürme ya da zıplamanın bir parçası olarak uygulanabilir.
Daha yüksek fiziksel aktivite düzeyine sahip normal kilolu gençler, daha düşük düzeyde hareketli gençlere göre daha düşük adipoziteye sahip olma eğilimindedirler. Fazla kilolu ve obez gençler
arasında, fiziksel aktivite düzeylerini artıran kassal kuvvetlendirme, kardiovasküler endurans ve esneklik egzersizleri sağlık üzerinde olumlu etkiler göstermektedir. Çocuk ve adolesanlarda önerilen
egzersiz programının sağlık üzerine olumlu etkileri için haftada 3-4 kez günde 30-60 dk’lık bir programı gerektirir.
Egzersiz yaparken dikkat edilmesi gerekenler:
Egzersiz reçetesi, enerji harcamasını artırırken yaralanma riskini de en düşük düzeyde tutmalıdır.
•
Önerilen egzersiz programı, eğlenceli, uygulanabilir ve bireyin gündelik yaşam alışkanlıkları ile
uyumlu olmalıdır.
•
Maksimum kilo verilmesi haftada 1 kg olmalıdır.
•
Günlük kalori harcaması 300 kcal.’den fazla olan bir egzersiz programı ayarlanmalı, bu program
yürüyüşte olduğu gibi orta şiddette ve uzun süreli olmalıdır. Aynı zamanda kilo kaybı için uygun
bir program haftada 1000 ila 2000 kalorilik ayarlanmalıdır.
•
Her gün en az 30 dakikalık ve daha fazla aktivite hedeflenmelidir.
•
Yürüme, jogging, yüzme, bisiklet, aerobik dans ve aktif sporlar gibi aerobik karakterli bir veya
birden fazla aktivite tipi ilgiyi arttırmak, kas yorgunluğu ve eklemleri korumak amaçlı seçilebilir.
•
Tüm egzersizler kişiye uygun olarak planlanmalıdır.
•
Davranış modifikasyon teknikleri yeme alışkanlıklarını düzeltmede mutlaka kullanılmalıdır.
07-10 NİSAN 2016 - ANTALYA
•
19
ADÖLESAN DÖNEM OBEZİTEDE VİDEO EŞLİĞİNDE
EGZERSİZİN ETKİNLİĞİ
ULUSAL ÇOCUK, ERGEN ve YETİŞKİN OBEZİTESİ KONGRESİ
Yrd. Doç. Dr. Fatma DUMAN
20
Mustafa Kemal Üniversitesi Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Yüksekokulu
Günümüzde gelişen teknolojinin ve değişen sosyal yapının etkisiyle bireyler zamanlarının çoğunu televizyon ve bilgisayar başında geçirmektedir. Fiziksel aktivitenin azalması ve beslenme alışkanlıklarındaki değişimle birlikte erişkinlerde olduğu gibi çocuk ve adölesanlarda da obezite riski gittikçe
artmakta ve önemli bir sağlık problemi haline gelmektedir.
Bireylerde kalp damar hastalıkları, hipertansiyon, diyabet başta olmak üzere birçok sağlık sorununa ve kronik hastalığa yol açan obezite, çocuklarda da benzer şekilde karşımıza çıkmaktadır.
Yapılan çalışmalarda çocukluk çağında obez olanların 1/3’ünün, adolesan dönemdeki obezlerin ise
%80’inin obez yetişkinlere dönüştüğü görülmüştür. Diğer yandan erişkin yaşlarda görülen obezite
vakalarının %30 kadarında başlangıcın çocukluk çağlarına dayandığı bilinmektedir. Bu sonuç obezitenin kronik hastalıklara yakalanma riskini, mortalite ve morbidite oranlarını artırdığı düşünüldüğünde,
çocuk için önemli bir risk göstergedir.
Günlük yaşamda bireylerin yaşa, cinsiyete, yaptığı işe, genetik ve fizyolojik özelliklerine göre
değişen günlük enerjiye ihtiyacı vardır. Sağlıklı bir yaşam sürdürmek için, alınan enerji ile harcanan
enerjinin dengede tutulması gerekmektedir. Sağlıklı beslenme ve fiziksel aktivite bu dengeyi sağlamakta primer rol üstlenirler. Düzenli yapılan fiziksel aktivite, çocukların ve gençlerin sağlıklı büyümesi, kötü alışkanlıklardan kurtulması, sosyalleşmesi, çeşitli kronik hastalıklardan korunması noktasında
yani bir başka deyişle yaşam kalitesinin artması anlamında önemli bir yere sahiptir.
Egzersiz programları oluşturulurken solunum ve dolaşım sistemlerini zorlamayan ritmik ve orta
şiddetteki egzersizler tercih edilmektedir. Yürüyüş, dans etme ve su sporları en sık tercih edilen egzersizlerdendir. Çocuklarlar ve adölesanlar egzersizlerden çabuk sıkıldıkları için bunu cazip hale getirebilecek yöntemlerin geliştirilmesi önemlidir. Aktif video oyunları ve sanal gerçeklik uygulamalarıyla
egzersizler daha eğlenceli hale getirilip bireylerin egzersizlere katılımı artırılabilir. Literatür incelendiğinde aerobik egzersizlere alternatif olacak aktif video oyunlarının vücut kompozisyonu üzerinde
olumlu etkilerinin olduğunu ve vital kapasitede de önemli artış sağladığı görülmüştür.
Obezitenin önlenmesinde fiziksel aktivitenin büyük rol oynadığı ve egzersizin bir yaşam tarzı
haline getirilmesinin en önemli koruyucu faktör olacağı düşünüldüğünde, aktif video oyunları egzersizin bireyler için eğlenceli hale getirilmesi dolayısıyla bireyin daha aktif ve istekli olmasına önemli
katkı sağlayacaktır.
ÇOCUKLUK ÇAĞI OBEZİTESİNDE SON YENİLİKLER
Prof. Dr. Mustafa Metin DONMA
Namık Kemal Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı
Obezite, alınan kalorinin harcanan kaloriden daha fazla olması sonucu vücutta aşırı miktarda
yağ birikmesi ile ortaya çıkan bir hastalıktır. Etyolojisinde genetik, bazal metabolizma hızı, kalori alımı, yağ hücreleri, yeme alışkanlıkları ve fiziksel aktivitenin rolü vardır.
Bugün artık gelişen teknolojinin, betonlaşmanın, azalan yeşil alan ve parkların ve birbirine gitgide yabancılaşan bir toplum olmanın da verdiği etkiyle; özellikle çocuklarımız bilgisayar, TV ve oyun
konsolları gibi cihazların başında saatlerini hareketsiz bir biçimde geçirmekte, giderek beslenme alışkanlıkları da değişmektedir. Doğal sonuç ise, obezite prevalansının çocuk ve ergenlerde de hızla artışı
olarak karşımıza çıkmaktadır.
Çocuklukta obezite yaşamın ilk yılı, 5-6 yaş arası ve puberte döneminde artış göstermektedir.
Obez çocukların 1/3’ü, obez adolesanların ise %80’i erişkin yaşa ulaştıklarında da obez kalmaktadırlar. Diğer yandan erişkin yaşlarda görülen obezite vakalarının %30 kadarında başlangıcın çocukluk
çağlarına dayandığı bilinmektedir. Düşük ya da iri doğum ağırlıklı bebeklerin, çocukluk ve erişkin
dönemde obez olma riskleri de yüksektir. Bu nedenle; çocukluk çağının en sık rastlanan beslenme
bozukluğu olan obezitenin erkenden tanınması, nedenlerinin saptanması ve gerekli önlemlerin alınarak tedavilerin yapılması gelecekte çocuklarda obezite nedeniyle ortaya çıkacak olan Tip 2 diyabet,
metabolik sendrom, ortopedik, psikolojik, karaciğer ve akciğer hastalıkları gibi komorbiditelerin önüne geçilmesini sağlayacaktır.
Çocukluk çağı obezite sıklığı araştırmalarının değerlendirilmesinde ve karşılaştırılmasındaki en
önemli sorun, erişkinler için yıllardan beri mevcut olan ve uluslararası kabul gören vücut kitle indeksi
(VKİ) eşik değerlerinin, çocuklar için henüz yeni yeni oluşturuluyor olmasından kaynaklanmaktadır.
Ülkemizdeki araştırmaların çoğunda Centers for Disease Control and Prevention tarafından obezite
epidemisinden önceki dönemin verileri ile geliştirilen VKİ eğrileri kullanılmıştır. Bu araştırmalarda
genel olarak VKİ>85 persentil fazla kilolu (overweight), > 95 persentil şişman (obez) ve > 99 persentil
morbid obez olarak sınıflandırılmaktadır. Son yıllarda ülkemiz çocuklarını temsil eden VKİ eğrileri
de yayınlanmış ve bazı araştırmalarda kullanılmaya başlanmıştır. Son yıllarda obezite ve inflamasyon arasında pozitif bir ilgileşim olduğu konusunda çeşitli çalışmalar yapılmaktadır ve obezitenin
inflamatuar bir hastalık olduğu ileri sürülmektedir. Bu ilişkiyi ilk olarak yağ kitlesi ile proinflamatuar
07-10 NİSAN 2016 - ANTALYA
Obezite ve obezite ile ilişkili sağlık problemleri, günümüzde çocuk sağlığı ve hastalıkları ile ilgili
tartışma konularının başında gelmektedir. Pnömöni ve gastroenterit gibi akut enfeksiyon hastalıklarının sıklığında belirgin azalmalar gözlenirken, başta endüstrileşmiş ülkeler olmak üzere tüm dünyada
çocukluk çağındaki obezite sıklığında son 20-30 yılda 2-3 kata varan artışlar saptanmıştır.
21
mediatörlerden birisi olan tümor nekroz faktör-α (TNF-α) arasındaki pozitif ilgileşimi gösterilerek
saptanmıştır.
ULUSAL ÇOCUK, ERGEN ve YETİŞKİN OBEZİTESİ KONGRESİ
Son zamanlarda yapılan çalışmalarda, immun sistemin bir parçası olan T regülatuar hücrelerinin obezitedeki yağ dokusu inflamasyonunda baskılayıcı bir rolleri olduğu ve T regulatuar hücrelerin
fonksiyon ve sayılarının artırılabileceği gösterilmiştir.
22
Obezite günümüzde giderek artış gösteren bir hastalık olup, yalnızca kendisi değil birlikte ortaya çıkan hipertansiyon, felç, kalp-damar hastalıkları, hiperlipidemi, çeşitli organ kanserleri, ortopedik
problemlerin yanı sıra psikolojik sorunlara da neden olması açısından ciddi bir sağlık problemi olarak karşımıza çıkmaktadır. Centers for Disease Control and Prevention verilerine göre tüm dünyada
son otuz yılda çocukluk çağı obezitesi sıklığında iki kat, adolesan grubunda ise üç kattan daha fazla
bir artış saptanmıştır. Yaşamın erken dönemlerinde obezite tanısı alan çocukların ileride obez birer
yetişkin olma olasılığının oldukça yüksek olması nedeniyle, çocukluk çağı obezitesinin kontrol altına
alınması halinde erişkin çağı obezite sıklığında da belirgin bir azalma sağlanabilecektir.
OBEZİTEDE YENİ TEDAVİLER: OBEZİTEDE
İNFLAMASYON VE STRESİN ÖNEMİ
Doç. Dr. Abdullah Yalçın
Adnan Menderes Üniversitesi Temel Tıp Bilimleri Bölümü Tıbbi Biyoloji Anabilim Dalı
07-10 NİSAN 2016 - ANTALYA
Tarihte nüfusun çok küçük bir azınlığını etkileyen obezite, içinde bulunduğumuz yüzyılda toplum sağlığını tehdit eden en önemli hastalıklardan biri olmaya aday duruma gelmiştir. Endüstriyelleşmenin getirdiği imkanlarla kontrolsüz kalori alımı ve fiziksel aktivite azlığı bu durumu tetikleyen en
önemli faktörler olarak kabul edilmektedir. Obezitenin oluşumunda rol alan biyolojik mekanizmalar,
obezite gelişiminde inflamasyon (yangı) ve yağ hücrelerinde oluşan stresin rol aldığını açığa çıkartmış, bu yeni bilgiler ışığında obezitenin tedavisinde etkili olabilecek modern yöntemler için bir yeni
umut ışığı açığa çıkmıştır. 23
OBEZİTEDE CERRAHİ TEDAVİNİN YERİ VE
SONUÇLARININ DEĞERLENDİRİLMESİ
ULUSAL ÇOCUK, ERGEN ve YETİŞKİN OBEZİTESİ KONGRESİ
Doç. Dr. Halil COŞKUN
Bezmialem Vakıf Üniversitesi Tıp Fakültesi, Genel Cerrahi Anabilim Dalı
Diyet ile kilo vermede başarılı olan hastalardan yalnızca %5-10’u birkaç yıl boyunca kilolarını
korudukları düşünüldüğünde obezite cerrahisi uzun dönemde son derece etkili bir yöntemdir. Obezite Cerrahisi, kilonun çok daha düşük seviyelere düşürülmesinde, uzun vadede kilo kaybının sürdürülmesinde ve obezite ile ilişkili yandaş hastalıkların iyileşmesi için de iyi sonuçların alındığı etkili bir
tedavi seçeneğidir.
Tablo 1: Obezite Cerrahisinde Uygulanan Teknikler
A- Restüktif Tip (Kısıtlayıcı)
a. İntragastrik Balon
b. Gastrik Band
c. Sleeve Gastrektomi
B- Malabsorbtif Tip (Emilimi Engelleyici)
a. Biliopankreatik Diversiyon
b. Duedonal Swithc
24
C- Kombine Tip
a. Gastrik Bypass
Tablo 2: Dünyada Obezite Cerrahisi Yöntem Tercihi 2013
1. Laparoskopik Gastrik Band .............................. %10
2. Laparoskopik Gastrik Bypass ........................... %45
3. Laparoskopik Sleeve Gastrektomi ................... %37
4. Diğerleri* ........................................................... %8
Tablo 3: Ameliyatların 18 aylık periyot daki Fazla Kilo Kaybı Yüzdeleri
1. Laparoskopik Gastrik Band ..................................... %50-55
2. Laparoskopik Roux en Y Gastrik Bypass .................. %70-80
3. Laparoskopik Sleeve Gastrektomi ............................ %65-75
Tablo 4: Ameliyatların Yandaş Hastalıkların Tedavisindeki Etkileri
07-10 NİSAN 2016 - ANTALYA
25
Obezite Cerrahisi kabul edilebilir maliyet etkinliği ile birlikte obezitenin tıbbi tedavisinden daha
etkilidir. Bu günkü verilerle en fazla kilo kaybettiren ve kaybedilen kilonun uzun vade de korunmasını
sağlayan obezite tedavi yöntemi obezite cerrahisi prosedürleridir.
OBEZİTEDE TIBBİ BESLENME TEDAVİSİ
ULUSAL ÇOCUK, ERGEN ve YETİŞKİN OBEZİTESİ KONGRESİ
Yrd. Doç. Dr. F. Esra GÜNEŞ
26
Marmara Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Beslenme ve Diyetetik Bölümü
Beslenme kaynaklı sağlık sorunlarının en önemlilerinden biri obezitedir. Obezitede; tıbbi beslenme tedavisi, yeme davranışlarında değişikliğin sağlanması ve fiziksel aktivitenin arttırılması güncel tedavi yaklaşımıdır. Olumlu ve kalıcı davranış değişikliklerinin oluşturulabilmesi ve başarılı bir
tedavinin uygulanmasında, ailenin, iş ve arkadaş çevresinin desteği ve sağlık personelinin işbirliği
sağlanmalıdır.
Tıbbi beslenme tedavisinde, uygulamaların daha iyi anlaşılması ve başarının elde edilmesi, diyetisyen tarafından verilen beslenme eğitimi ile sağlanabilir. Hedef, günlük enerji tüketimini ayarlayabilme, ideal yeterli ve dengeli beslenme modelini geliştirebilme yeteneğinin kişiye kazandırılması
olmalıdır. Ayrıca, motivasyon ve kontrol amacıyla sık izlem başarıyı artırmaktadır.
Enerji ve besin öğeleri açısından değerlendirildiğinde; diyetin enerji bileşenlerinin, enerji dengesini etkileyerek obezite tedavisinde rol oynadığı çalışmalarda gösterilmiştir. Enerjinin % 45-55’i
karbonhidratlardan gelmelidir. Karbonhidrat miktarının çoğunluğu kompleks karbonhidratlardan seçilmeli, basit karbonhidrat tüketimi, % 5-10 ile sınırlandırılmalıdır. Posa içeriği yüksek olan oligo ve
polisakkaritler tokluk hissi vererek aşırı yemek yemenin kontrol edilmesini sağlayabilir. Ayrıca barsak
hareketlerini ve dolayısı ile dışkı hacmini arttırır. Diyet enerjisinin %15’i proteinden sağlanmalı ve
protein miktarı kadar proteinin kalitesi de göz önünde bulundurulmalıdır. Toplam protein miktarının
% 50’si hayvansal kaynaklardan, % 50’lik kısmının ise kuru baklagiller, tahıllar ve sebze-meyveden
gelmesi önerilmektedir. Alınan enerjinin % 25-35’i yağlardan gelmelidir. Yağda eriyen vitaminlerin
kullanımı, protein sentezinde enerjiye katkısı, tokluk sağlaması, tekli ve çoklu doymamış yağ asitlerini
içermesi, yağ tüketiminin obezite tedavisindeki önemini göstermektedir.
Enerji ve besin öğelerinin vücuda yeterli ve dengeli bir şekilde alınabilmesinde besin gruplarının dengeli olarak öğünlere dağıtılması gerekmektedir. Her ana öğünde; et grubundan (kırmızı ve
beyaz et ve ürünleri, yumurta ve kurubaklagiller), süt grubundan (süt, yoğurt, ayran, kefir ve peynir), sebze grubundan (yeşil yapraklı veya diğer sebzeler), meyve grubundan (turunçgiller veya diğer
meyveler) ve tahıl grubundan (tam tahıllı ekmek, bulgur veya makarna vb) mutlaka yer almalıdır.
Ara öğünlerde ise sağlıklı atıştırmalıklar (süt, kavrulmamış kuruyemişler, yaş veya kuru meyve, mısır
patlağı, galeta, az yağlı börek veya az yağlı ve az şekerli kurabiye, ayran, kefir vb.) tüketilebilir. Trans
yağ içeren hazır yiyeceklerden kaçınılmalıdır.
Çocukluk döneminden itibaren; aile ve çocuğa beslenme eğitimi verilerek; tüketilen besin içeriği, porsiyon büyüklüğü, öğün atlamama, öğün içeriğinin besin öğeleri açısından dengeli olması,
kahvaltı yapma, ana ve ara öğünlerde sağlıklı besin seçimlerinde bulunma, etiket okumayı ve doğru
besin satın alımını sağlama, ödül olarak doğru besinlerden seçme, fastfood restoranlara gitme sıklığını azaltma, fiziksel aktivitenin devamli yapılması gibi olumlu alışkanlıkların kazandırılması, obeziteden korunma ve tedavi açısından gerekmektedir.
Yetişkinlikte ise kazanılan bu bilgiler ve davranışlar ışığında fiziksel aktivitenin uygulanabilmesi
ve damak tadından vazgeçmeden doğru seçimler yaparak sağlıklı beslenme alışkanlıklarını devam
ettirmeleri sağlanmalıdır. Bu eğitimler ve uygulamaların oluşturulması ve sürdürülebilmesinde; üniversitelerin yanı sıra Sağlık Bakanlığı, Milli Eğitim Bakanlığı, Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı ve
belediyeler gibi devlet kurumlarının işbirliği sağlanmalıdır. Bu programlar, ailenin bilinçlenmesi, eğitimcilerin eğitilmesi ve bireyin yeme davranışlarındaki doğru değişikliklerle sağlıklı beslenmenin yaşama yerleştirilmesinde faydalı olacaktır.
07-10 NİSAN 2016 - ANTALYA
KAYNAKLAR
1. ESPGHAN Committee on Nutrition: Carlo Agostoni et al., Role of Dietary Factors and Food Habits in the Development of Childhood Obesity: A Commentary by the ESPGHAN Committee on
Nutrition. JPGN 2011;52: 662–669.
2. Ebbeling, Cara B. Sugar-sweetened beverages and body weight. Current Opinion in Lipidology,
2014; 25: 1–7.
3. Obezite Tanı ve Tedavi Kılavuzu, Türkiye Endokrinoloji ve Metabolizma Derneği, 2014.
4. Galloway DP, Calvert SL. Obesity and weight loss therapy. J Obes Weight Loss Ther, 2014, 4:1
5. Doak CM, Visscher TL, Renders CM, Seidell JC. The prevention of overweight and obesity in
children and adolescents: a review of interventions and programmes. Obes Rev. 2006 Feb;
7(1): 111-36.
27
BESLENME VE SİGARA
ULUSAL ÇOCUK, ERGEN ve YETİŞKİN OBEZİTESİ KONGRESİ
Yrd. Doç. Dr. Bayram YURT
28
Bingöl Üniversitesi Mühendislik-Mimarlık Fakültesi Gıda Mühendisliği Bölümü
ÖZET
Sağlığın korunması, geliştirilmesi ve yaşam kalitesini yükseltilmesi amacıyla vücudun ihtiyaç
duyduğu besin maddelerini yeterli miktarlarda ve uygun zaman dilimlerinde alınması için bilinçli yapılması gereken davranışa Beslenme denmektedir. Açlığı bastırmak, karın doyurmak ve istenilen şeyleri yiyip içmek beslenme değildir.
Sigaranın henüz bilinen sayısız zararlarının yanında bireyin beslenme şekli ve alışkanlıkları üzerinde de birçok olumsuz etkileri mevcuttur. Sigara dumanında bulunan karbon monoksit gazı besin
öğelerinin hücreler tarafından etkin kullanılamamasına sebep olmakta olup sonuçta yeterli ve dengeli beslenmeye olumsuz etki yapmaktadır. Sigara kullanımı insanlarda bazı vitamin ve mineral maddelerin etkin kullanılamaması sonucu bu maddelerin vücutta eksikliklerine yol açmaktadır. Sigara kullanımı, kalsiyum emilimine olumsuz etki ederek uzun dönemde kemik erimesine neden olmaktadır.
Sigara kullanmak, C vitamininin emilimini olumsuz yönde etkilemesinin yanında C vitaminine olan
ihtiyacı da arttırmaktadır. Sigara kullanan şahıslarda C vitaminine olan ihtiyaç içmeyenlere oranla
yaklaşık %30 daha fazladır. Ayrıca sigara kullanımı vücutta A vitamininin eksikliğine sebep olmaktadır.
Yapılan çalışmalarda sigara içenlerin içmeyenlere nazaran sebze ve meyveleri yeterli tüketmedikleri için daha sağlıksız beslendikleri belirlenmiştir. Vitamin ve mineral kaynağı olan sebze ve
meyvelerin, sigara kullanan bireyler tarafından öğün aralarında tüketim oranı sigara kullanmayan
kişilere oranla oldukça düşük bulunmuştur. Sigara kullanımının, gıdaların tat tercihini etkilediği ve
daha yüksek enerji veren besinlerin tüketiminde azalmaya neden olduğu da bildirilmiştir. Ayrıca sigara kullanan kişilerde özellikle su, süt ve meyve suları tüketimi gibi genel sıvı alımının oldukça düşük
olduğu görülmekte olup yetersiz sıvı alımına bağlı olarak bu kişilerde bazı dönemlerde bir kısım vücut
fonksiyonlarında olumsuzluklar gözlenmiştir. Bu ve benzeri sayısız olumsuzlukları nedeniyle sigara
kullanımının dengeli beslenmenin karşısında en büyük engel olduğu unutulmamalıdır. En kısa sürede
ve aniden sigara kullanımı bırakılmalıdır. Yapılan araştırmalar sigaranın aniden bırakılmasındaki başarı oranının yavaşlatılarak bırakılmasından çok daha yüksek olduğunu göstermektedir.
Anahtar kelimeler: Beslenme, sigara, sağlık
OBEZİTE TEDAVİSİNDE KULLANILAN
SİHİRLİ DİYETLER
Yrd.Doç.Dr. Özge KÜÇÜKERDÖNMEZ
Ege Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Fakültesi, Beslenme ve Diyetetik Bölümü
Obezite vücut sistemleri (endokrin sistem, kardiyovasküler sistem, solunum sistemi, gastrointestinal sistem, deri, genitoüriner sistem, kas iskelet sistemi) ve psikososyal durum üzerinde yarattığı
olumsuz etkilerden dolayı pek çok sağlık problemlerine neden olmaktadır. Obezitenin neden olduğu
başlıca sağlık sorunları ve risk faktörleri; insülin direnci, hiperinsülinemi, tip 2 diyabet, hipertansiyon,
koroner arter hastalığı, hiperlipidemi – hipertrigliseridemi, metabolik sendrom, safra kesesi hastalıkları, bazı kanser türleri (kadınlarda safra kesesi, endometriyum, yumurtalık ve meme kanserleri,
erkeklerde ise kolon ve prostat kanserleri ), osteoartrit, felç, uyku apnesi, karaciğer yağlanması, astım, solunum zorluğu, menstruasyon düzensizlikleri, aşırı kıllanma, ameliyat risklerinin artması, ruhsal sorunlar (Anoreksiya nevroza (yemek yememe) veya Blumia nevroza (kusarak yediği besinlerden
yararlanmama), Binge eating (tıkınırcasına yeme), gece yeme sendromu gibi ortaya çıkabilir veya bir
şeyi daha fazla yiyerek psikolojik doyum sağlamaya çalışma), toplumsal uyumsuzluklar, özellikle sık
aralıklarla ağırlık kaybetme ve kazanma sonucunda deri altı yağ dokusunun fazla olması nedeniyle
deri enfeksiyonları, kasıklarda ve ayaklarda mantar enfeksiyonları, kas-iskelet sistemi problemleridir.
Obezite tedavisinde amaç, obeziteye ilişkin morbidite ve mortalite risklerini azaltmak, bireye
yeterli ve dengeli beslenme alışkanlığı kazandırmak ve yaşam kalitesini yükseltmektir. Obezite tedavisinde vücut ağırlığının 6 aylık dönemde %10 azalması, obezitenin yol açtığı sağlık sorunlarının
önlenmesinde önemli yarar sağlamaktadır. Oluştuktan sonra tam olarak iyileşme enderdir, sıklıkla
görülen geri ağırlık kazanımı hızlıdır. Obezite tedavisinde kullanılan yöntemler; tıbbi beslenme tedavisi, egzersiz tedavisi, davranış değişikliği tedavisi, farmakolojik tedavi ve cerrahi tedavdir.
Sosyal baskı ve medya etkisiyle, önemli bir değer ölçüsü haline gelmiş olan ince bir bedene
sahip olmak için çaba harcanmaktadır. Dünya genelinde obezitenin bu kadar önemli bir sağlık sorunu
olması ve birincil tedavi yönteminin beslenme olması nedeni ile, bir çok kişinin az çabayla hızlı so-
07-10 NİSAN 2016 - ANTALYA
Dünya Sağlık Örgütü obeziteyi; “adipoz dokuda insan sağlığını bozacak düzeyde anormal ve
aşırı yağ birikimi” olarak tanımlamaktadır. Obezite, genetik, çevresel, biyolojik, sosyokültürel ve davranışsal faktörlerin bir araya gelerek ortaya çıkardığı, vücuttaki yağ doku kitlesinin artması ile tanımlanan, gerek oluşum nedenleri, gerekse oluşturduğu komplikasyonlar ve zemin hazırladığı hastalıklar
nedeniyle kronik ve tekrarlayıcı bir hastalıktır. Yaşam tarzındaki hızlı değişim ile birlikte gelişmiş ve
gelişmekte olan toplumların tümünde obezite prevelansı hızla yükselmektedir. Türkiye Diyabet, Hipertansiyon, Obezite ve Endokrinolojik Hastalıklar Prevalans Çalışması-I (1998) ve II (2010)’ye göre
obezite prevalansı sırasıyla % 22.3 ve % 31.2’dir. Türkiye Beslenme ve Sağlık Araştırması 2010 verilerine göre ise obezite ve hafif şişmanlık görülme sıklığı sırasıyla erkek bireylerde % 20.5 ve % 39.2,
kadınlarda ise % 41.0 ve % 29.7 olarak saptanmıştır. Tüm yetişkin bireylerde obezite görülme sıklığı
% 30.3, hafif şişmanlık görülme sıklığı ise % 34.6’dır.
29
nuç veren “Mucize Diyetler” ve “Mucize Besinlere” karşı olan ilgisi günümüzde artmaktadır. Gazete ve dergi
gibi yayınlarda, internet sitelerinde, televizyon programlarında yer alan popüler diyetler bireyler tarafından
bilinçsizce uygulanmaktadır. Bilimsel kanıt desteği olup olmamasına bakılmaksızın popüler medya aracılığı ile
bu tür beslenme önerileri okuyuculara ulaşmaktadır. Popüler diyetleri savunan yayınlarda zor bilimsel terimlerle kafa karıştırılarak bu diyetlerin güvenilir olduğuna inandırılan okuyucu yanıltılmaktadır. Bu programlar
bireylerin sağlığını olumsuz olarak etkilemektedir. Bu nedenle en uygun beslenme programının diyetisyen
ve/veya beslenme ve diyet uzmanları tarafından düzenlenip uygulanması gerekmektedir. Hatalı zayıflama
programlarının temelinde düşük enerji tüketimi yatmaktadır. Bu programların özellikleri aşağıda belirtilmiştir:
1. Bireye özgü olmayan beslenme programları (özellikle gazete, dergi vb. yayınlarda bulunan bireylerin
özelliklerini dikkate almayan beslenme programları),
2. Kısa sürede hızlı ağırlık kaybını sağlayan “sihirli-şok” diyetler,
3. Bireyin gereksinimine göre düzenlenmemiş, kontrol altında yapılmayan çok düşük kalorili diyetler,
4. Yeterli ve dengeli beslenme alışkanlığı kazandırmayıp, özel ürünleri öneren diyetler,
5. Tek tip besine dayalı diyetler,
6. Karbonhidratları ve proteinleri ayırma diyetleri,
7. Zayıflattığı öne sürülen ve pek çok yan etkisi bulunan ilaçlarla önerilen diyetler,
8. Akupunktur ile birlikte yapılan açlık diyetleri,
9. Gerçek ağırlık kaybı yerine sadece vücutta su kaybına neden olan diüretik ilaçlar, saunalar, otlar ve
çaylar.
Ketojenik Diyetler: Karbonhidrat içeriğinin gereğinden az olması nedeniyle uygulandıktan bir müddet
sonra kanda keton cisimciklerinin artışına neden olan diyetlerdir. Diyetteki karbonhidratın organizmada enerji
vermek yanındaki en önemli görevleri; ketojenezi önlemek, proteine olan gereksinimi azaltmak ve doku proteinlerini korumaktır. Günlük en az 50 g. karbonhidrat ketozisi önlemektedir. Ancak kişisel ayrıcalıklar düşünüldüğünde ketozisi önlemek için 100-125 g. karbonhidrat bulunması gerekmektedir. Ketojenik diyetler besin
ögeleri yönünden dengesiz olmaları ve önemli sağlık sorunları oluşturmaları nedeniyle obezite tedavisinde
kullanımları önerilmemektedir. Yaklaşık olarak enerjinin %35’i proteinlerden, % 50’si ise yağlardan karşılanır.
Hızlı ağırlık kaybı nedeniyle daha çok vücut suyunda azalmaya neden olmakta, gerçek ağırlık kaybı sağlanmamaktadır. Diyet posası başta olmak üzere, tiamin, folat, potasyum, kalsiyum, magnezyum, demir, A vitamini,
E vitamini ve B6 vitamini yetersizliklerine yol açmaktadır. Bunun yanı sıra diyetin doymuş yağ, kolesterol ve
hayvansal kaynaklı protein içeriği artmaktadır. Ketojenik diyetlerin yaratabileceği başlıca sağlık sorunları: Sıvı
- elektrolit dengesinde bozukluklar (kalsiyum ve sodyum atımı artar), hiperürisemi, hiperlipidemi (koroner arter hastalığı riski artar), kardiyak aritmiler (ölüm riski artar), kalsiyum atımının artması nedeniyle osteoporoz
riski, böbrek ve karaciğer fonksiyonlarında bozukluklar ve insülin metabolizmasında olumsuz etkiler oluşabilmektedir. Sodyum ve su kaybı ile hipotansiyon, kabızlık ve nefroliasiz görülebilmektedir. Atkin’s ve Stilman
Diyeti protein ve yağ içeriği yüksek, karbonhidrat içeriği düşük olan ketojenik diyetlere örnektir. Yüksek proteinli diyetlerin büyük bir kısmının hayvansal kaynaklardan sağlanmasından dolayı toplam yağ, doymuş yağ ve
kolesterol alımları yüksek miktardadır. Karaciğer ve böbrek fonksiyonlarında bozukluğa neden olabilir. Besin
ögeleri yönünden son derece dengesizdir. Besin ögesi gereksinimleri karşılanamamaktadır.
Çok Düşük Kalorili Diyetler: Hızlı ağırlık kaybına neden olurlar. Zayıflama programının ilk 4-6 haftasında
ortalama 2kg/haftada ağırlık kaybedilebilir. İlk haftalarda görülen bu ağırlık kaybının nedeni; insülin düzeyinin düşmesi ve sodyum klorür kaybının yol açtığı diürezdir. Bu programları uygulayan bireylerde hızlı ağırlık
kaybı nedeniyle; yağsız vücut kitlesinin daha çok kaybına, bazal metabolizma hızının azalmasına, kaybedilen
ağırlığın korunamamasına, iyonize kalsiyumun düşmesine, laktat, serbest yağ asitleri ve keton cisimlerinin
artmasına, Na, K, Mg, Zn düzeylerinin düşmesine neden olduğu ve ölümle sonuçlanacağı bilinmelidir. Çok
düşük enerjili diyetlerin yan etkileri; baş ağrısı, konsantrasyon bozukluğu, sinirlilik, yorgunluk, bulantı, kusma,
diyare, konstipasyon, safra ve böbrek taşı, kardiyak aritmi, hipotansiyon, menstruasyon düzensizliği, kuru cilt,
saç dökülmesi, saç incelmesi, uyuşukluk, soğu karşı tahammülsüzlük, proteinüri, mineral ve elektrolit dengesinde bozukluk ve bazal metabolizma hızında azalma olur.
Sonuç olarak; hatalı zayıflama programlarının hemen hemen hepsi düşük enerji içermektedir. Bu programlarla doğal olarak hızlı bir vücut ağırlığı kaybı oluşacaktır. Hızlı ağırlık kaybı sonucu; kaybedilen ağırlığın
hızlı bir şekilde ve fazlasıyla geri alınacağı unutulmamalıdır. Ağırlık kaybı hızlı ise kaybedilen ağırlığın çoğu kas
kütlesi ve vücut suyudur. Bu durum ağır metabolik sonuçlara yol açacaktır. Hızlı ağırlık kayıpları için alınan düşük enerji, zamanla metabolik hızın düşmesine ve ağırlık kaybının giderek zorlanmasına yol açacaktır. Önemli
olan ağırlık kaybetmekten çok ağırlığın korunmasıdır. Amaç mümkün olduğu kadar yüksek enerji alımı ile
maksimum ağırlık kaybını sağlayıp, o noktada ağırlığın kontrol altında tutulmasıdır. Popüler diyetlerdeki besinsel yetersizliklerin bireyin sağlığını olumsuz yönde etkileyeceği bir gerçektir.
KAYNAKLAR
1. Obezite Tanı ve Tedavi Kılavuzu. Türkiye Endokrinoloji ve Metabolizma Derneği, 2.Baskı, Pelin Ofset
Matbaacılık Ltd. Şti, Ankara, 2015.
2. Türkiye Obezite (Şişmanlık) İle Mücadele ve Kontrol Programı (2010-2014), Sağlık Bakanlığı Yayın
No: 773, Kuban Matbaacılık Yayıncılık, Ankara, 2010.
3. Türkiye Beslenme ve Sağlık Araştırması 2010: Beslenme Durumu ve Alışkanlıklarının Değerlendirilmesi Sonuç Raporu. Sağlık Bakanlığı Yayın No: 931, Ankara, 2014.
4. Çoşkun A, Kesici C, Çelikcan E, Bilici S (Ed): Hastalıklarda Beslenme ve Obezite Bilgi Serisi, Sağlık Bakanlığı Yayın No: 733, Klasmat Matbaacılık, Ankara, 2008.
5. Baysal A, Baş M (Ed): Yetişkinlerde Ağırlık Yönetimi, Birinci Basım, Ekspress Baskı A.Ş., İstanbul 2008.
6. Mercanlıgil S. Kaybedilen Ağırlığın Korunması. Turk J Endoc Metab 2003; Suppl 2: 39 – 43.
7. Akbulut G, Rakıcıoğlu N. Şişmanlığın Beslenme Tedavisinde Güncel Yaklaşımlar. Genel Tıp Derg 2010;
20 (1): 35 – 40.
8. Baysal A, Aksoy M, Besler HT, Bozkurt N, Keçecioğlu S, Kutluay Merdol T, Pekcan G, Mercanlıgil SM,
Yıldız E: Diyet El Kitabı, Yenilenmiş 5. Baskı, Hatipoğlu Yayınevi, Ankara 2008.
9. Alp G. Özel Bir Fizik Tedavi Merkezinde Uygulanan Obezite Tedavisinin Kilo Verme Üzerine Etkisinin
Saptanması. Başkent Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü Beslenme ve Diyetetik Anabilim Dalı,
Yüksek Lisans Tezi, Ankara, 2014.
10.Kennedy ET, Bowman SA, Spence CT, Freedman MR, King J. Popular Diets: Correlation to Health,
Nutrition and Obesity. J Am Diet Assoc 2001; 101(4): 411-20.
11.Freedman MR, King J, Kennedy E. Popular Diets: A Scientific Review. Obesity Research 2001; 9
(Suppl 1): 1-40.
12.Ercan A, Arslan S. Günümüzdeki Moda Diyetlerin Enerji ve Besin Ögeleri Açısından Değerlendirilmesi, Beslenme ve Diyet Dergisi 2013; 41(1): 50-57.
13.Clifton P. The Science Behind Weight Loss Diets, Australian Family Physician 2006; 35 (8): 580 – 582.
14.Webb VL, Wadden TA, Tsai AG. Weight-Loss Programs: Commercial and Popular Diets. Encyclopedia
of Body Image and Human Appearance, Volume 2, p.798-808, Academic Press, UK, 2012.
15.Goff SG, Foody JM, Inzucchi S, Katz D, Mayne ST, Krumholz HM. Brıef Report: Nutrition and Weight
Loss Information in a Popular Diet Book: Is It Fact, Fiction, or Something in Between. J Gen Intern
Med 2006; 21: 769 – 774.
16.Soenen S, Bonomi AG, Lemmens SGT, Scholte J, Thijssen MAMA, Berkum F, Westerterp-Plantenga
MS. Relatively High-Protein or ‘Low-Carb’ Energy-Restricted Diets for Body Weight Loss and Body
Weight Maintenance?. Physiology&Behavior, 2012; 107: 374 – 380.
17.Calton JB. Prevalance of Micronutrient Deficiency in Popular Diets Plans. Journal of the International Society of Sports Nutrition 2010; 7:24.
18.Johnstone AM, Horgan GW, Murison SD, Bremner DM, Lobley GE. Effects of a High-Protein Ketogenic Diet on Hunger, Appetite, and Weight Loss in Obese Men Feeding ad Libitum. Am J Clin Nutr
2008; 87: 44 –55.
ULUSAL
ÇOCUK, ERGEN
ve YETİŞKİN
OBEZİTESİ
KONGRESİ
“Tarım ve Gıda
Sistemleri’’
20
16
g
or
e.
gr
on
ek
SÖZEL BİLDİRİLER
zit
BİLDİRİ ÖZETLERİ
be
AL
YA
o
w.
ww
07
AN -1
T
0
SAĞLIK ÇALIŞANLARINDA
OBEZİTE ÖNYARGISI
ULUSAL ÇOCUK, ERGEN ve YETİŞKİN OBEZİTESİ KONGRESİ
Esra Doğru, İnci Kaya, Özden Canbay, Fatma Duman
34
Mustafa Kemal Üniversitesi Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Yüksekokulu, Hatay
AMAÇ: Sağlık personellerinde obeziteye karşı tutumun sorgulanması amaçlanmaktadır.
GEREÇ YÖNTEM: Çalışma Mustafa Kemal Üniversitesi Sağlık Uygulama ve Araştırma Hastanesi’nde çalışan sağlık elemanlarının anket yöntemiyle sorgulanmasıyla yapılmıştır. Çalışmada bireylerin demografik bilgileri kaydedilmiş, obezite önyargısını inceleyen sorular yöneltilmiş ve Ön Yargı
Ölçeği kullanılmıştır. Ön yargı ölçeğinde yüksek puan önyargı varlığını göstermektedir.
BULGULAR: 27 doktor, 9 fizyoterapist, 26 hemşire, 6 diyetisyen olmak üzere toplam 68 sağlık
elemanı çalışmaya dahil edildi. Sağlık personellerine yöneltilen “Obez hastalarda uyguladığım tedavi
normal hastalara gör daha zor” sorusuna %89.7 ‘sinin evet yanıtını verdiği görülmüştür. Obezlere
karşı tutumları sorgulandığında % 38.2“önyargılıyım”, %57.4’ü “önyargısızım” ve % 4.4’ü “kararsızım”
cevabını vermiştir. Ön yargılı olan bireylerin obezlere “ön yargı sebepleri” sorulunca % 5,9 “iş yükümü arttırıyor”; % 16.2 “yeterli personel olmadığından obezlerin bakımı zor”, % 1.5 “kullanılan cihazlar
obezlere uygun değil”, % 7.4 “kendisine dikkat etmeyen özensiz bireyler” olduklarını düşünüyorum %
11.8 “bütün bu cevaplara katıldığını” belirtmiştir. “Obez hasta görünce nasıl hissedersiniz sorusuna”
% 30.9’u hoşuma gitmez, %7.4’ü hoşuma gider, % 55.9’u farketmez ifadelerini belirtmiştir.
Ön yargı ölçeğine göre ise bireylerin % 20.6’sının ön yargısız, % 55.9’unun önyargılı olmaya
meyilli ve % 23.5’inin önyargılı olduğu tespit edilmiştir.
Meslek elemanlarına göre kıyaslandığında ön yargı puanı ölçek ortalaması doktorlar için 77.5,
fizyoterapistler için 76.8, hemşireler için 75.03 ve diyetisyenler için 80.6 şeklinde bulunmuştur ancak
istatistiksel olarak anlamlı fark çıkmamıştır (p=0.632). Eğitim seviyesinin, cinsiyetin, medeni durumun, mesleği icra etme süresinin, çalışılan branşın önyargıyı etkilemediği bulunmuştur. Ancak fiziksel
aktivite yapan bireylerin yapmayan bireylere göre daha önyargılı olduğu saptanmıştır (p=0.048).
SONUÇLAR: Sağlık personellerinin önemli oranının obez bireylere karşı önyargılı olduğu saptanmıştır. Fiziksel aktivite yapan sağlık çalışanlarının obez bireyleri kendilerine dikkat etmemeye bağlı obez olduklarını düşündüğü ve buna bağlı obez bireylere karşı önyargılı oldukları düşünülmektedir.
Sağlık personellerinin obez bireylerin tedavi hizmetini görmede normal bireylere göre daha fazla
zorlandığı, obez hasta olması durumunda iş yükünün daha fazla personel tarafından paylaşılarak
sorunun çözüme kavuşturulabileceği düşünülmektedir.
PSİKOTERAPİNİN OBEZİTEDEKİ ETKİSİ: KALICI
VE SAĞLIKLI ZAYIFLAMA
Dyt. Gizem Köse, Prof. Dr. Aslıhan Dönmez
Üsküdar Üniversitesi NP Hastanesi, İstanbul
Değiştirilebilir etmenlerden en önemlisi yeme tutumudur. Aile içerisinde başlayan ve yetişkinliğe geçişte artık edinilmiş olan bu etken bireyin ağırlık denetiminde başrol oynar. Yeme tutumları bir
gereksinim olmaktan çok aile ortamında geleneklerle biçimlenerek dengesiz yeme alışkanlığı, düşük
beslenme kalitesi, bilinçsiz beslenme, yemek sırasında dikkat dağılması, zamansızlığı bahane edip
yemek yemenin geçiştirilmesi ve hızlı yemek yeme gibi yeni alışkanlıklara dönüşmektedir.
Bireylerde bu tutumların değiştirilmesi için diyet yapma becerisinin kazandırılıp farkındalığın
arttırılması gerekmektedir. Diyet yapma becerisinin kazanması için bireyin birden fazla girişimde bulunmuş ve en az bir kere ağırlık denetiminde başarılı olmuş olması gerekir. Beceri, öğrenilebilir bir
olgudur ve doğru bilgi ile doğru teknikler birleştirildiğinde ağırlık denetimi etkin biçimde sağlanabilir. Obez bireylerin ağırlıkla ilgili öyküleri detaylandırıldığında, tekrarlayan bir biçimde başarısız kilo
verme girişimleri olduğunu, kilo vermeyi başarabilseler bile kısa sürede verdikleri kiloyu hatta daha
fazlasını geri aldıkları hem teorik hem de pratik olarak görülmektedir. Bunun temel nedeni, bireyin
kilo almasına neden olan düşünce ve davranış kalıplarını tekrarlayan bir şekilde sürdürmesidir. Burada devreye Bilişsel Davranışçı Terapi (BDT) girmekte ve kalıcı zayıflama yöntemleri keşfedilmektedir.
BDT’de bazı düşünce ve davranış kalıplarını fark etmek ve bunları değiştirecek teknikler öğretmek
tedavinin temel hedeftir. BDT ile temel amaç bireyin kilo almasına veya kilo verememesine neden
olan bu düşünce ve davranış kalıplarını fark etmesini sağlamak ve bunları nasıl değiştireceğine dair
teknikler öğretmektir.
Anahtar Kelimeler: Psikoterapi, Bilişsel Davranışçı Terapi, Bireye Özel Tedavi, Obezite, Ağırlık
Denetimi, Diyet, Zayıflama
07-10 NİSAN 2016 - ANTALYA
Ağırlık denetiminde çevresel, psikososyal ve genetik etkenler rol oynamaktadır. Obezitede bu
denetim sistemi genetik faktörlerden etkileniyor olsa da değiştirilebilir etmenler olan çevresel ve
psikososyal etkenler kontrol altına alındığı zaman ağırlık yönetiminin sağlanabildiği kanıtlanmıştır.
35
ULUSAL ÇOCUK, ERGEN ve YETİŞKİN OBEZİTESİ KONGRESİ
ERGENLERDE SAĞLIKLI YAŞAM BİÇİMİ
DAVRANIŞLARI:
OBEZİTE İÇİN RİSK FAKTÖRLERİ
36
Uzm. Klinik Psikolog Neşe Uzun Nizamettinoğlu*, Prof. Dr. Çiğdem Dereboy**,
Yrd. Doç. Dr. Cennet Şafak Öztürk***, Yrd. Doç. Dr. Mehmet Şakiroğlu***
*Madalyon Psikiyatri Merkezi, Ankara
**Adnan Menderes Üniversitesi Tıp Fakültesi Ruh Sağlığı ve Hastalıkları AD., Aydın
***Adnan Menderes Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Psikoloji Bölümü, Aydın
Amaç: Obezite yaygınlığı tüm dünyada her geçen gün hızla artmaktadır. Alanyazının obezitenin çok faktörlü bir olgu olduğunu göstermesi disiplinler arası bir tedavi yaklaşımına ihtiyaç doğurmaktadır. Çocuk ve ergenlerdeki obezitenin yetişkinlikte de devam etme olasılığının yüksek olması
nedeniyle obezite için risk faktörlerinin belirlenmesi ve bunların önlemlerinin alınması büyük önem
taşımaktadır. Alanyazında obezitenin biyolojik ve çevresel birçok risk faktörleri araştırılmış, ancak
psikolojik değişkenlerle ilişkisi konusunda çalışmaların yetersiz olduğu görülmüştür. Bu çalışmada
obezitenin davranışsal, fizyolojik ve psikolojik risk faktörlerinin anlaşılması amaçlanmıştır.
Gereç ve Yöntem: Araştırma örneklemi Aydın merkezde bulunan farklı başarı düzeylerine sahip liselerin 9., 10. ve 11. sınıflarında 2013-2014 eğitim öğretim yılında okuyan 625 öğrenciden (kız:
%53,3, erkek %45,3) oluşmuştur. Araştırmaya 12. sınıfta okuyan öğrenciler dahil edilmemiştir. Katılımcılara Sosyodemografik Bilgi Formu, Sağlık ve Beslenme Formu, Beden Kitle Endeksi (BKİ), Sağlıklı
Yaşam Biçimi Davranışları Ölçeği II, Ebeveyn Psikolojik Kontrol Ölçeği, Ebeveyn Davranışsal Kontrol
Ölçeği ve Çocukluk Depresyonu Ölçeği uygulanmıştır. Katılımcıların boy ve kilo bilgileri öz bildirimlerine dayalı olarak elde edilmiştir. Boylarını bilmeyen öğrenciler için uygulama sırasında ölçüm alınmıştır. Veriler ki kare (c2), Pearson korelasyon ve hiyerarşik regresyon analizi ile değerlendirilmiştir.
Bulgular: Yaşa ve cinsiyete özgü BKİ belirlendikten sonra yapılan analiz sonucunda ergenlerin
%12,3’ü fazla kilolu ve obez bulunmuştur. Fizyolojik etmenlerden bireyin sağlık probleminin varlığı
(c2= 2,99 p < .05), ailede fazla kilolu birey bulunması (c2 = 7,009 p < .05), ergenliğe erken girilmesi
(r = -.142, p< .01), davranışsal etmenlerden su tüketim miktarının azlığı (c2= 22.209, p < .001), hızlı
yemek yeme (c2= 15.406, p < .001), kuşluk ve öğle öğününün daha az gece öğününün daha fazla
yapılması (p < .05), beslenme özelikleri açısından taze meyve suyu (c2= 18.571, p < .01) ve şeker-çikolatanın (c2= 23.217, p < .01) daha az, makarnanın (c2= 20.708, p < .01), daha fazla tüketiliyor olması
BKİ’nin artışı açısından risk faktörleri olarak bulunmuştur.
Bu sonuçlar ışığında, hangi faktörlerin önde gelen risk faktörleri olduğunu belirlemek için yapılan hiyerarşik regresyon analizinde, ailede fazla kilolu birey bulunması (p < .001), ergenliğe erken
girilmesi (p < .05), su tüketim miktarının azlığı (p < .001), hızlı yemek yeme (p < .001) ve psikolojik
etmenlerden aileden algılanan psikolojik kontrolün (p < .01) BKİ’nin artışını yordadığı bulunmuştur.
Depresyon ile obezite arasında anlamlı bir ilişki saptanmamıştır.
Sonuç: Sonuçlar davranışsal ve fizyolojik etmenler ile birlikte psikolojik etmenlerin de obezite
gelişiminde etkili olduğunu göstermektedir. Gelişimsel psikopatoloji açısından önemli bir dönemde
olan ergenler üzerinde çalışılmış olmasının, obezite için gerekli önlemlerin alınarak daha sağlıklı yetişkinlerin yetişmesi adına önem taşıdığı düşünülmektedir.
Anahtar sözcükler: Obezite, risk faktörleri, psikolojik kontrol, sağlık davranışı
BİLİŞSEL DAVRANIŞÇI TERAPİ’NİN AĞIRLIK
DENETİMİNE ETKİSİ:
YILLARIN DİYETÇİLERİNDEN BİR OLGU
Dyt. Gizem Köse, Prof. Dr. Aslıhan Dönmez
Üsküdar Üniversitesi NP Hastanesi, İstanbul
7 haftalık Bilişsel Davranışçı Terapi seanslarının yanında beslenme eğitimleri verilmiştir. Önceki diyet yapma davranışları ve metabolizma hızı göz önüne alınarak 17,5kkal/kg hesaplanıp, 2000
kalorilik beslenme programı uygulanmıştır. 09.02.2016 tarihinde 7 haftalık program sonlandığında
antropometrik ölçümleri kilo 105.1kg, BKİ 37,6kg/m², yağ kilosu 48,7kg ve bel çevresi 102cm olarak
ölçülmüştür. Hastanın yeterli ve dengeli beslenmesinin yanında farkına vararak yeme, fizyolojik açlığı hissederek yeme gibi bilişsel süreçleri de tamamlanmıştır. 01.03.2016 tarihli takip seansında ise
hasta 102kg’a kadar düşmüş ve son BKİ değeri 36,5 kg/m² olarak hesaplanmıştır. Takip seansında da
görüleceği üzere uzun süreli diyet yapmada zorlanan hasta, diyet yapma davranışını sürdürmüş ve
kilo vermeye devam etmiştir. Obez hastaların kilo kaybını sağlamada motivasyonun önemi yapılan
çalışmalarla kanıtlanmıştır. Kişiye özel diyetler ve bilişsel teknikler ile uzun dönemli yapılan diyetlerde başarı sağlanmaktadır. Kişinin içsel motivasyonlarını ortaya çıkarmak ve diyet yapma becerisi
edindirmek amacı ile özel terapi tekniklerinin kullanılması gerekmektedir.
Anahtar Kelimeler: Psikoterapi, Bilişsel Davranışçı Terapi, Kişiye Özel Tedavi, Obezite, Diyet,
Zayıflama
07-10 NİSAN 2016 - ANTALYA
04.12.2015 tarihinde hastanemizde uygulanan ‘Psikoterapi ile Zayıflama’ programına başvuran
45 yaşındaki kadın hastanın antropometrik ölçümleri yapılarak tedaviye başlanmıştır. Boy 167cm,
bel çevresi 113cm olan hasta biyoempedans analizine alınmış ve kilo 114,7kg, yağ kilosu ise 55,5kg
olarak ölçümleri yapılmıştır. Başvurudaki BKİ değeri 41,1 kg/m² olarak hesaplanan hastanın öyküsünde en düşük olduğu kilo 58kg, en yüksek olduğu kilo ise 120kg olarak alınmış ve ondan fazla diyet
öyküsü (akupunktur, kalorilik beslenme programları) ile anamnezi tamamlanmıştır. 2002 yılında doğum yapan hasta gebelik sürecinde 30 kg alıp geri verdiğini ve 2011 yılında sigarayı bıraktığını ancak
kilosunu etkilemediğini de eklemiştir. Üç günlük besin tüketim kaydı alındığında hastanın yeme düzeninin olmadığı, aldığı kalorinin dengesiz olduğu, yeme süresinin çok kısa olduğu anlaşılmıştır.
37
ÇOCUK VE ERGENLERDE OBEZİTE İLE
MÜCADELEDE AERO-PLATES VE SAĞLIKLI
BESLENME
Lütfi AKGÜN1, Ş.İpek YABUZ², Demet SAY³, Deniz Tay Şahin4
ULUSAL ÇOCUK, ERGEN ve YETİŞKİN OBEZİTESİ KONGRESİ
1
38
Afyonkarahisar Halk Sağlığı Müdürü, Afyonkarahisar Halk Müdürlüğü Sağlıklı Yaşam Merkezi, Afyonkarahisar
² Diyetisyen, Afyonkarahisar Halk Müdürlüğü Sağlıklı Yaşam Merkezi, Afyonkarahisar
³ Ebe, İzmir Halk Müdürlüğü, İzmir
Öğretim Görevlisi, T.C Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi, Burdur
4
GİRİŞ: Sedanter yaşam ve beraberinde getirdiği obezite her yaş grubundaki insanı etkileyen,
birçok kronik hastalığa da zemin hazırlayan bir halk sağlığı problemidir.
AMAÇ: Bu çalışmadaki amacımız; Afyonkarahisar ilinde yaşayan Sağlıklı Yaşam Merkezi ve Annelik Okulu’muza fazla kilo problemi ile başvuran çocuklarda merkezimizin uyguladığı diyet ve egzersiz programının beden kitle indeksi (BKİ) ve vücut ölçülerine etkisinin incelenmesidir.
GEREÇ ve YÖNTEM: Araştırmamızda 01.01.2014-01.08.2015 tarihleri arasında merkezimize
obezite şikayeti ile başvuran 6-18 yaş arası, egzersiz ve diyet programına aksatmadan 3 ay devam
eden, çalışmaya katılmaya gönüllü 61 hasta retrospektif olarak incelenmiştir. Katılımcıların özelliklerine uygun diyet programı hazırlanmış, merkezimizce uygulanan 15 hareketten oluşan, büyük kas
gruplarının sıra ile çalıştırıldığı ve 10 dk. süren aero-plates programı bireylere öğretilerek günde toplam 3-8 arası tekrar ile belirlenen saatlerde programı uygulamaları istenmiştir. Katılımcıların vücut
ve BKİ ölçümleri düzenli aralıklarla değerlendirilmiş, veriler SPSS 20 Paket programı kullanılarak yaş
gruplarına göre ölçüm değerlendirmeleri ve karşılaştırmaları t testi ve One Way ANOVA testleri kullanılarak yapılmış ve p<0.005 değeri istatistiksel anlamlılık ölçütü olarak kabul edilmiştir.
BULGULAR: Katılımcılar yaş aralıklarına göre (1. grup 6-12 yaş, 2. grup ise 12-18 yaş) iki gruba
ayrılmıştır. Her grubun uygulanan program öncesi ve sonrası ağırlık kaybı, boy, kalça, bel çevresi ve
BKİ arasındaki farkı incelenmiş, egzersiz seansları ile karşılaştırılmıştır. Birinci grupta 23 hasta olup,
ortalama yaş 10,26±1.48 idi. Katılımcıların %60.9’unu kadın, % 39.1’ini erkekler oluşturmaktaydı. İlk
ve son ağırlık ölçümü arasındaki ortalama fark 1,5±3.89 kg, ilk ve son BKİ arasındaki ortalama farkı
1,2± 1,71 kg/m, ilk ve son kalça çevresi arasındaki ortalama fark 3,3±3,6 cm, ilk ve son bel çevresi
ölçümü arasındaki ortalama fark 3,6±4,1 cm idi. İkinci grupta 38 katılımcı olup, ortalama yaş 15,34 ±
1.52 idi. Katılımcıların %26,3’u kadın % 73,7’ini de erkekler oluşturmaktaydı. İlk ve son ağırlık ölçümü
arasındaki ortalama fark 4,16±5,03 kg, ilk ve son BKI arasındaki ortalama farkı 1,99± 1,94 kg/m, İlk ve
son kalça çevresi arasındaki ortalama fark 4,39 ± 4,62 cm, ilk ve son bel çevresi arasındaki ortalama
fark 3,90 ± 3,43 cm idi. Tüm bu sonuçlar istatiksel olarak p<0,001 düzeyinde anlamlı bulunmuştur.
SONUÇ: Merkezimizde uygulamış olduğumuz egzersiz programının 6-18 yaş grubu arasında
normal BKI yakalamada başarılı olduğu saptanmıştır.
07-10 NİSAN 2016 - ANTALYA
39
NORMAL, KİLOLU VE OBEZ OLAN OTİZMLİ
ÇOCUKLARIN BESLENME DURUMLARININ
DEĞERLENDİRİLMESİ
ULUSAL ÇOCUK, ERGEN ve YETİŞKİN OBEZİTESİ KONGRESİ
Yrd. Doç. Dr. Aylin Alsaffar*, Dyt. Hümeyra BİÇER**
40
*Özyeğin Üniversitesi, Uygulamalı Bilimler Yüksekokulu, Gastronomi ve Mutfak Sanatları Bölümü, İstanbul
**Marmara Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Fakültesi, Beslenme ve Diyetetik Bölümü, İstanbul
Amaç: İstanbul’da yaşayan otizmli ve beden kitle indeksi normal ve üzerinde olan erkek çocukların enerji ve besin öğesi alımlarını incelemek ve beslenme durumlarını değerlendirmek.
Gereç ve Yöntem: İstanbul’daki çeşitli rehabilitasyon merkezlerinde eğitim gören ve yaşa-göre-BKİ değerlerine göre normal (n=39), kilolu (n=39) ve obez (n=39) olarak sınıflandırılan, 12-18 yaşlarındaki toplam 117 otizmli erkek birey çalışmaya katılmıştır. Bireylerin antropometrik ölçümleri ile
üç günlük besin tüketim kayıtları alınmıştır. Bireylerin enerji, makro ve mikro besin öğeleri alımları
“Beslenme Bilgi Sistemi” programı ile hesaplanmış ve beslenme referans değerlerine (RDA, AI, EAR
ve UL) göre incelenmiştir.
Bulgular: Bireylerin çoğunun günlük diyet lifi, kalsiyum, çinko ve folat alımlarının beslenme
referans değerlerinden (EAR ya da AI) daha düşük olduğu saptanmıştır. Bu besin öğeleri kadar ciddi
olmamakla birlikte, bireylerin A, B6 ve C vitamini alım düzeylerinin de yetersiz olduğu bulunmuştur. Bireylerin büyük çoğunluğunun sodyum ve kolesterol alımlarının aşılmaması gereken değerlerin
üzerinde olması endişe vericidir. Alınan enerjinin beslenme referans değerini karşılama yüzdesi incelendiğinde, normal, kilolu ve obez bireylerde istatistiksel olarak önemli olan farklılıklar (p<0.05)
bulunmuştur. Obez bireylerin enerji alım yüzdesi en fazladır. Ayrıca, obez bireylerde çoğu vitamin ve
mineral alımının diğer bireylerden daha fazla olduğu gözlenmiştir. Makro besin öğelerinin (protein,
karbonhidrat ve yağ) enerji alımına yüzde katkısı (AMDR) incelendiğinde, bu değerlerin normal, kilolu ve obez bireylerde benzer olduğu ve referans değer aralıkları içinde kaldığı saptanmıştır.
Sonuçlar: Bu çalışma, Türkiye’deki otizmli çocukların beslenme durumlarını inceleyen çok az
sayıdaki diğer çalışmalara katkı sağlaması ve halkın otizm konusu ile ilgili duyarlılık kazanması açısından önemlidir. Gıda seçiciliği ve takıntılı beslenme alışkanlıklarının gözlenebildiği bir grup olan otizmli bireylerde şüphesiz ki beslenme alışkanlıkları ve durumlarının saptanması son derece önemlidir.
Bu çalışmada kilolu ve obez bireylerde bazı besin öğelerinin alım seviyesinin normal ağırlıktaki diğer
bireylerden daha düşük olmadığı saptanmış olmakla birlikte sonuçlar otizmli bazı bireylerde besin
öğeleri yetersizliği gözlenebileceği varsayımını desteklemektedir.
SÜT VE SÜT ÜRÜNLERİNİN OBEZİTEYE ETKİSİ
Öğrenci Yağmur Balaban, Öğrenci İdil Akdemir
Başkent Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Beslenme ve Diyetetik Bölümü
Süt ve süt ürünleri halk sağlığı açısından önemli bir besin grubudur. Süt proteinlerinin vücutta
bilinen büyüme gelişmeye katkısı, doku farklılaşmalarındaki etkinliğinin yanı sıra; kalsiyum emilimi ve
immün fonksiyonlar üzerine olumlu etkilerinin olduğu, kan basıncını ve kanser riskini azalttığı, vücut
ağırlığının kontrolünde etkin olduğu, diş çürüklerine karşı koruyucu olduğu bilinmektedir. Bilimsel çalışmalarda kalsiyumca zengin süt ürünlerinin tüketimi ile vücut ağırlığı artışı arasında ters bir ilişkinin
varlığı ortaya konulmuştur. Yakın geçmişte, hayvan ve insan üzerinde yapılan çalışmalar bu ilişkide
düşünülen mekanizmayı açıklamak için harekete geçmiştir. Bu çalışmaların çoğu süt ürünlerince zengin bir diyetin uygulanmasıyla toplam vücut yağı oranı arasında ters bir ilişki olduğunu doğrulamıştır.
Bir grup bilim adamı tarafından yapılan çalışmada hücreler arası kalsiyum düzeylerinin adiposit
yağ metabolizmasını etkileyebileceğini göstermiştir. Yüksek düzeyde kalsiyum alımı hücreye kalsiyum
girişini azaltarak hücreler arası kalsiyum düzeylerini düşürmekte ve bu durum lipolize teşvik etmekte
ve adiposit dokudaki yağ yapımını inhibe etmektedir.
Aksine diyetle düşük miktarda kalsiyum alımı yağ sentezini arttırmakta ve lipolizi azaltmaktadır. Çeşitli çalışmalara bakıldığında süt ürünleri ya da kalsiyum alımı ile obezite arasındaki ilişkinin;
cinsiyet, yaş, etnik köken, obezitenin derecesi ve bireyde yüksek kolestrol bulunup bulunmaması gibi
durumlardan etkilendiği sonucuna varılabilir. Ayrıca diyetle kalsiyum alımının yağ metabolizmasını
sadece adiposit dokuyu değiştirerek değil, dışkıyla yağ atımını arttırarak da etkilediği belirlenmiştir.
Son yapılan araştırmalar insanların mide – bağırsak sistemlerinde kalsiyumu algılayan reseptörlerin
olduğunu göstermektedir. Bu reseptörlerin insanların iştahının düzenlenmesiyle bağlantılı olduğu
düşünülmektedir. Diğer bir araştırma sonucu diyette düşük miktarlarda kalsiyum alımının kilo kaybını
sınırladığını ve diyette istenen kilo kaybının sağlanmasının zorlaşacağını göstermiştir.
Obezite, birçok hastalığın ortaya çıkmasına zemin oluşturan, önlenmediği takdirde yaşam süresini ve
kalitesini olumsuz yönde etkileyen önemli bir sağlık sorunudur. Dünya’da olduğu gibi ülkemizde de şişmanlığın
görülme sıklığı gittikçe artmakta, sağlık üzerindeki etkileri ciddi boyutlara ulaşmaktadır. Bu yüzden, obeziteye
dair çeşitli araştırmalar yapılmıştır ve yapılan araştırmalara göre, süt ve ürünleri tüketiminin obeziteyi olumlu
yönde etkilediği ve gıda tüketimini azaltma eğiliminde olduğu belirlenmiştir. Yani, obezite ve metabolizmanın
düzenlenmesi konusunda süt ve süt ürünleri tüketiminin etkili olduğu sonucuna varılmaktadır. Ancak tüm bu
etkilerin kesin olarak sonuçlanması için iyi tasarlanmış, uzun süreli klinik çalışmalara ihtiyaç vardır.
07-10 NİSAN 2016 - ANTALYA
Obezite, vücuda besinler ile alınan enerjinin, harcanan enerjiden fazla olmasından kaynaklanan ve vücut yağ kitlesinin, yağsız vücut kitlesine oranla artması ile karakterize olan kronik bir hastalıktır. Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) değerlendirmesine göre beden kütle indeksi 30’un üzerinde olanlar “obez” olarak değerlendirilmektedir. Diyet obezite tedavisinde basit, kolay uygulanabilir, ucuz ve
güvenli bir yoldur, ancak mutlaka kişiye özgü ve ılımlı olmalıdır. Diyet tedavisinde amaç enerji açığı
oluşturarak vücut yağ depolarında azalma sağlamaktır.
41
ÇOCUKLUK ÇAĞI OBEZİTESİNDE ANXA5 GEN
POLİMORFİZMİNİN ROLÜ
Omer Ates, 1Emel Ensari
ULUSAL ÇOCUK, ERGEN ve YETİŞKİN OBEZİTESİ KONGRESİ
1
42
1 Gaziosmanpaşa Üniversitesi Tıp Fakültesi, Tıbbi Biyoloji AD, Tokat
Amaç Obezite, multifaktöriyel bir hastalıktır, çoklu genler, çevresel faktörler ve gen-çevre etkileşimleri obezitede ve kilo alımına eğilimde önemli bir rol oynamaktadırlar. Vücut ağırlığını belirli bir düzeyde tutmak genetik kontrolün altında olmasına rağmen, tek bir gendeki mutasyonlar nadiren şiddetli
obezite ile sonuçlanır. Daha önce yapılan çalışmalar, vücut kitle indeksi (VKİ) ya da obezite ve genetik
varyantların birbirleriyle ilişkili olduğunu ve çeşitli yolaklarla bağlantılı olan genlerdeki polimorfizimlerin, obezitenin gelişimine katkıda bulunduğunu göstermektedir. Anneksin A5 (ANXA5)’in trigliserit
biyosentezinde rol oynayabileceği düşünülmektedir. Trigliseridler, lipit (yağ) ve enerji metabolizmasına dahildir ki obezitenin değerlendirilmesinde çok önemli oldukları bilinmektedir. Bu çalışmanın
amacı, çocukluk çağı obezitesinde önemli bir yer tutacağını düşündüğümüz ANXA5 geni promotör
bölgesinde bulunan rs1050606 (-302T>G) polimorfizminin obezite ile olan muhtemel ilişkisini incelemektir.
Gereç ve Yöntem Bu çalışmada, TaqMan® Hidroliz Prob Kantitatif Real-Time Polimeraz Zincir Reaksiyonu (qPZR)
kullanılarak, 6-17 yaş aralığında olan okul çağındaki 200 obez çocuk ve adolesanlardan oluşan hasta
grubu ile 150 sağlıklı kontrolde ANXA5 geninin rs1050606 (-302T>G) polimorfizminin çocukluk çağı
obezitesi ile olan ilişkisi araştırıldı.
Bulgular
ANXA5 geninin rs1050606 (-302T>G) polimorfizmi ile ilgili TT, TG, GG genotiplerinin frekansları
sırasıyla hastalarda %20, %51, %29 ve kontrol grubunda %19, %49, %32 olarak bulundu. Allel sıklıkları hastalarda T alleli için %46, G alleli için %54 ve kontrol grubunda T alleli için %44, G alleli için
%56 bulundu. Obez çocuk ve adölesanlardan oluşan hasta grubu ve kontrol grubu arasında ANXA5
geninin rs1050606 (-302T>G) polimorfizminin genotip ve allel sıklığında önemli bir fark olmadığı gözlemlendi (sırasıyla p = 0.812 ve p= 0.708).
Sonuç Bulgularımız, ANXA5 rs1050606 (-302T>G) polimorfizminin çocukluk çağı obezitesi gelişiminde
rol alan genetik faktörden biri olmadığını göstermektedir. ANXA5 geninin obezite gelişimindeki rolünü belirlemek için, ileri çalışmalarla ANXA5 genindeki diğer polimorfik bölgelerin de analiz edilmesine gereksinim duyulmaktadır.
Anahtar Kelimeler: Çocukluk Çağı Obezitesi, Genetik Yatkınlık, ANXA5, Polimorfizm
TVF SPOR LİSESİ ÖĞRENCİLERİNİN SPOR
SAKATLIĞI KONUSUNDAKİ BİLGİ DÜZEYLERİNİN
BELİRLENMESİ
Hasan GÖKTEN
TVF Spor Lisesi, Ankara Beden Eğitimi Öğretmeni
Bu çalışmanın amacı, Türkiye Voleybol Federasyonu Spor Lisesi’nde öğrenim gören öğrencilerin spor sakatlığı çeşitleri, sıklıkları ve bu sakatlıklardan korunmaları konusundaki bilgi düzeylerinin
belirlenmesidir.
GİRİŞ
Araştırmalar göstermiştir ki, sakatlık konusunda bilgi düzeyinin artırılması, spor sakatlıklarının
önüne geçmektedir.
Elde edilen bulgulara göre spor sakatlıklarının nedenleri ve bu sakatlıkları önlemede bilgi düzeyinin artırılması amaçlanmıştır.
07-10 NİSAN 2016 - ANTALYA
AMAÇ
YÖNTEM
Katılımcılar
Çalışmaya, TVF Spor Lisesi’nde öğrenim gören toplam 50 öğrenci (nkız:20, nerkek:30) gönüllü
olarak katılmıştır.
VERİ TOPLAMA ARAÇLARI
Sporcularda Görülen Spor Sakatlığı Çeşitleri, Sıklıkları, Bu Sakatlıklardan Korunma Konusundaki
Bilgi Düzeylerini Ölçülmesi Anketi:
Araştırmada “Sporcularda Görülen Spor Sakatlığı Çeşitleri, Sıklıkları, Bu Sakatlıklardan Korunma Konusunda ki Bilgi Düzeylerini Ölçülmesi Anketi” kullanılmıştır. Anket Sakarya Üniversitesi Eğitim
Bilimleri Enstitüsünde Yüksek Lisans tezinde kullanan İlker Kirişçi tarafından Yüksek Lisans tezinde
geliştirmiştir.
Sorular öğrencilere sorulmuş sonuçlar SPSS 16 Paket programında betimsel analiz yöntemi ile
(frekans ve yüzdeler) analiz edilmiştir.
BULGULAR
Araştırmaya katılan öğrencilerin hangi branşla ilgilendikleri sorusuna, 50 kişinin 44’ü (%88’i)
voleybolu işaretlemiş, diğer 6 kişi ise 2’şer 2’şer futbol, basketbol ve diğer branşlarla ilgilendiklerine
ilişkin veriler belirtmişlerdir.
43
Spor sakatlıkları konusunda 31 kişi orta düzey ve üzerinde bilgiye sahip olduğu ve kalan kişilerin
yeterli bilgiye sahip olmadığı görülmüştür. Spor sakatlıkları konusundaki bilgi düzeyinin %62 gibi bir
oran oluşu haftada 5 gün ve daha fazla antrenman yapan sporcularda (%68) büyük risk arz etmektedir.
“Yaralanmalardan korunmak için önlem alıyor musunuz?” sorusuna evet ve hayır diyen kişiler
neredeyse yarı yarıya (%52’ye %48) bölünmüşlerdir.
ULUSAL ÇOCUK, ERGEN ve YETİŞKİN OBEZİTESİ KONGRESİ
SONUÇLAR
44
Öğrencilerin spor sakatlıklarının oluş biçimleri, nedenleri ve sonuçları konusundaki bilgilerinin
istenilen düzeyde olmadığı görülmüştür. Spor sakatlıkları konusundaki bilgi düzeyinin %62 gibi bir
oran oluşu, haftada 5 gün ve daha fazla antrenman yapan sporcularda (%68) oranında oluşu, büyük
risk arz etmektedir.
Araştırmaya katılan öğrencilerin büyük çoğunluğu voleybolcu olmasından dolayı, omuz sakatlıkları (%30) ve ayak bileği sakatlıklarının(%14) fazla olduğu görülmüştür. Patlayıcı kuvvetin sık kullanıldığı, plonjon, smaç, blok ve ani yer değiştirme gibi aktiviteler kas yırtıklarına sebep olmaktadır
(%42). Smaç vuruşları ve bloklardan sonra yere düşüş anında dengesiz basmalar sonucunda ayak
bileği burkulmalarını sık yaşadıkları görülmüştür(%12). Omuz, üst ekstremite ve ayak bileği yaralanmaları sık görüldüğünden, ısınma ve soğuma egzersizlerinde bu bölgelere yoğunlaşmanın sakatlanma riskini azaltacağı düşünülmektedir.
Spor sakatlıkları konusundaki bilgi düzeyi arttıkça, günlük ortalama antrenman süresinin de
artacağı ve bilinçli antrenman yapmanın spor sakatlıklarını minimum düzeye indireceği düşünülmektedir.
ANKARA İLİ İLK VE ORTA ÖĞRETİMDE DÜZEYİNDE
OBEZİTE DEĞERLERİNİN ANALİZİ
Hasan GÖKTEN*, Nalan TEPE GÖKÇE**
TVF Spor Lisesi, Ankara Beden Eğitimi Öğretmeni
07-10 NİSAN 2016 - ANTALYA
AMAÇ
Bu çalışmanın amacı: Ankara ilinde öğrenim gören, İlkokul, Ortaokul ve Lise öğrencilerinde boy,
kilo ve beden kütle endekisinin ölçülerek durum tespiti yapılması. Mevcut duruma göre de antrenman programları verilerek obezitenin önüne geçilmesidir.
GEREÇ VE YÖNTEM
Bu çalışmaya I. Dönem 453.939 öğrenci, II. Dönem 336.180 öğrenci katılmıştır.
Ankara iline bağlı tüm okullarda görev yapan sınıf öğretmenleri ve beden eğitimi öğretmenleri, eldeki imkânlar dâhilinde ölçü tartı aleti kullanarak boy ve kilo ölçümü yapmış, sonuçları Ankara
Milli Eğitim Müdürlüğü Bilgi İşlem Sistemine girmişlerdir. Elde edilen bulgular otomatik olarak BKİ ye
çevrilmiştir.
Araştırma I. Dönem ve II. Dönem olmak üzere iki kez tekrarlanmıştır. I. Dönem sonrası öğrenciler fiziksel aktivite yapmaya teşvik edilmiş ve antrenman programları verilmiştir.
BULGULAR (SAYISAL VE/VEYA İSTATİSTİKİ VERİLER)
Hem 1. dönem hem de 2. dönem verilerine göre özel okullarda okuyan öğrencilerin boy ve
kilo parametrelerinin ortalama değerleri, devlet okullarında okuyan öğrencilere göre daha yüksektir.
Özel okullara ait veri sayısının azlığı nedeniyle tam bir çıkarımda bulunmak doğru olmasa da, elde
edilen bu bulgu, özel okullarda okuyan öğrencilerin iyi beslenme vs. nedenleriyle boy ve kilo değerleri bakımından daha yüksek olması beklentisine paralel bir durumdur.
Devlet okullarında okuyan öğrencilerin bir önceki döneme göre boy kilo indeksi artış olduğu
gözlemlenmiştir. Bu durum, iyileştirme çalışmalarının devlet okullarında okuyan öğrenciler üzerinde
etkisi olduğunu göstermektedir.
Bu analiz sonucunda görülmüştür ki her iki dönem içinde de ilkokul ve ortaokul derecelerine
sahip öğrencilerin boy kilo parametreleri yakınlık göstermektedir. Veri setine bakıldığında ortaokul
seviyesindeki verilerin ilkokul seviyesindekilere göre çok daha fazla olduğu görülmektedir
Fiziksel uygunluk göstergeleri bakımından ilçeler arasında büyük farklılıklar mevcuttur. Bu farklılıkların coğrafi yapı, kültürel gelişim, eğitim seviyesi vs gibi toplumsal, coğrafi, ekonomik ve sosyal
nedenleri olabilir. Örneğin, I. Dönem Çankaya ilçesinde (%20), II. Dönem Nallıhan ilçesinde ( %21)
beden kütle endeksi parametresi, diğer ilçelere kıyasla aşırı yüksek olduğu görülmüştür. Bunun nedeni Çankaya ve Nallıhan ilçelerindeki kişi başı milli gelirin daha yüksek olması ve öğrencilerin ayaküstü yemek kültürü ile beslendiklerini düşündürmektedir. Bunun yanında Çamlıdere ilçesinde beden
kütle endeksi parametresi, her iki dönemde diğer ilçelere kıyasla daha düşük olduğu görülmüştür (
%18,3 ). Bunun nedeni Çamlıdere ilçesindeki kişi başı milli gelirin daha düşük olması ve öğrencilerin
yeterli beslenemediklerini ya da fiziksel aktivite içeren işlerde (tarla, bağ, bahçe işleri) çalışmaları
olduğunu düşündürmektedir.
SONUÇ
Çocukların fiziksel aktiviteye teşvik edilmesi ile ilkokul, ortaokul ve liselerde BKİ oranında düşüş
görülmüştür.
45
TAMAMLAYICI BESLENMEYE ERKEN VE GEÇ
BAŞLAMANIN DEZAVANTAJLARI
Saadet Seda Gökşen1, Nimet Gökşen2
Hitit Üniversitesi,Gıda Mühendisliği,Çorum
ULUSAL ÇOCUK, ERGEN ve YETİŞKİN OBEZİTESİ KONGRESİ
1
46
Merkezefendi Devlet Hastanesi,Kadın Doğum,Manisa
2
Amaç: Çocuğun beslenme durumu tüm sağlığını etkiler. Bu yüzden annelere danışmanlık yoluyla doğru ve dengeli beslenme öğretilmelidir.
Yöntem: Bilgiler ilgili makalelerden derlenerek ve tecrübelerle birleştirilerek anlatılacaktır.
Bulgular: 6. aydan sonra büyümenin hızla devam etmesi ve daha aktif hale gelmesi nedeniyle anne
sütü, bebeğin besin ihtiyacını karşılayamamaya başlar. Tamamlayıcı beslenme, anne sütünden sağlanan
ile bebeğin gereksinimi arasındaki boşluğu doldurarak besinsel gereksinmelerin karşılanmasını sağlar.
Tamamlayıcı Beslenmeye Erken ve Geç Başlamanın Dezavantajları şunlardır;
• Tamamlayıcı besinlere erken başlama ile anne sütü verimi ve anne sütü verme süresi azalır,
tamamlayıcı besinler önemli bir bulaşma kaynağı olduğu için bu besinlere erken başlama ile anne
sütündeki koruyucu etmenler daha az alınır.
• Tamamlayıcı besinlerin besin değerleri anne sütüne göre daha düşüktür ve anne sütünün
yerine geçemezler.
• Tamamlayıcı besinlere erken başlama sonucunda anne sütü ile beslenme süresinin kısalması,
bebeğin anne sütünden yararlanmamasına neden olur,anne sütü ile birlikte aynı öğünde kullanılması
anne sütündeki demir, çinko gibi birçok besin öğesinin emilimini azaltır.
• Tamamlayıcı besinlere erken başlanması sonucu atopik hastalıklar, astım, tip 1 diyabet, alerjik
hastalıkların, enfeksiyon hastalıklarının ve özellikle bağırsak villus işlevlerinin bozulması riski artar.
• Tamamlayıcı besinlere geç başlanması sonucunda ise bebeğin büyüme ve gelişmesi duraksamakta, malnütrisyon (kötü beslenme) ve çeşitli vitamin mineral yetersizlikleri oluşmaktadır.
• Tamamlayıcı besinlere geç başlanması ile demir ve çinko gibi mikro besin eksiklikleri oluşmaktadır. Çünkü 6. aya kadar bebeğe yeterli miktarda demir ve çinko sağlayan anne sütü, bu süreden
sonra tek başına yetersiz kalmaktadır.
• Ayrıca geç başlama ile bebeğin çiğneme gibi yeme işlevlerinin gelişimi ile yeni tat ve yapıdaki
besinlere alışması gecikir.
Sonuç: Sonuç olarak çocuğun beslenme durumunun tüm sağlık göstergeleri için önemli olduğu
ve yeterli ve dengeli beslenme uygulamalarının teşvikinin tüm sağlık göstergeleri için gerekli olduğu
unutulmamalıdır.
Anahtar Kelimeler: tamamlayıcı besin, 6.ay, bebek, sağlık, anne
AFYONKARAHİSAR’DA SAĞLIKLI YAŞAM
MERKEZLERİ KURARAK ŞİŞMANLIK ORANINI
AZALTMAK
Lütfi AKGÜN1, Ş.İpek YABUZ², Esra EYİCE³
1 Afyonkarahisar Halk Sağlığı Müdürü, Afyonkarahisar Halk Müdürlüğü Sağlıklı Yaşam Merkezi, Afyonkarahisar
² Diyetisyen, Afyonkarahisar Halk Müdürlüğü Sağlıklı Yaşam Merkezi, Afyonkarahisar
³ Doktor, Afyonkarahisar Halk Müdürlüğü Sağlıklı Yaşam Merkezi, Afyonkarahisar
Halk Sağlığı Müdürlüğünce 2013 yılında başlatılan, Afyonkarahisar ilinde 2016 yılına kadar şişmanlık oranını azaltarak, Türkiye’nin en az ilaç kullanan ve en fit Anadolu şehri haline getirmesine
ilişkin çalışmalar tamamlanmıştır.
GEREÇ VE YÖNTEM: Afyonkarahisar’ın Kalbi Projesi 4 alt çalışmadan oluşmaktadır.
1.Sağlıklı ve Bilimsel Zayıflamaya İlişkin Yöntem ve Uygulamaların Geliştirilmesi: Sağlıklı, bilimsel yöntem ve uygulamaların kişilerin sağlık durumu başta olmak üzere fiziksel, sosyal ve kişisel
zevkleri göz önünde bulundurularak standart ve uygulanabilir programlar haline getirilmiştir. Sağlıklı
Yaşam Rehberi ve Sağlıklı ve Bilimsel Zayıflama Nasıl Olmalı? İsimli kitap çalışmaları eğitimcilerin
kullanımına sunulmuştur.
2. Merkez Sağlıklı Yaşam Birimimin Kurulması: Afyonkarahisar merkez de açılan sağlıklı yaşam
biriminde 3 hekim, 2 diyetisyen, 2 psikolog, 1 çocuk gelişim uzmanı, 4 hemşire ve 2 ebe ile hizmet
verilmektedir. Kurulan Sağlıklı Yaşam Birimlerinde her yaş grubunun yapabileceği 15 hareket içeren
aero-plates egzersiz hareketleri her katılımcıya öğretilmiş ve evde yapılmak üzere boy, yaş, cinsiyet
ve ağırlığa göre belirlenen seansları uygulamaları istenmiştir. Yine her katılımcıya sağlıklı beslenme
programları oluşturulmuş ve psikolog tarafından katılımcılarımıza destek verilmiştir.
3. Sağlıklı Yaşam Merkez ve Birimlerin, Tüm İlçelerde Kurulması: Afyonkarahisar ilinde, 17 ilçede sağlıklı yaşam merkezleri kurulmuş ve şu an etkin bir şeklide hizmet vermektedir.
4. Etkin ve Sürdürülebilir Uygulamaların Yaygınlaştırılması: İlimizin tüm ilçe, köy ve kasabalarında hizmet veren aile hekimlerine şişmanlık sorunu olan kişilere uygulanması ve takiplerinin yapılması
amacıyla yöntem ve uygulamalar öğretilmiş ve yerleşik çalışmaların önü açılmıştır. Bu amaçla 2 yıl
içinde 237 hekim, 18 diyetisyen, 2 psikolog, 1 çocuk gelişim uzmanı, 69 hemşire, 74 ebe ve 12 sağlık
memuruna eğitim verilmiştir.
BULGULAR: 2013-2015 yılları arası Merkez Sağlıklı Yaşam Birimi 10.249 yetişkin, 1050 çocuk
katılımcı başvurmuştur. İlçe Sağlıklı Yaşam birimlerinde ise toplamda 1030 yetişkin, 51 çocuk katılımcıya hizmet vermiş ve kontrolleri düzenli aralıklar ile yapılmaktadır.
SONUÇ: Sağlıklı Beslenme ve Bireysel Egzersiz, uygun şekilde planlandığında birçok hastalığı
tedavi eder, ilaç kullanımını azaltır veya tamamen ortadan kaldırır. Ayrıca çağın hastalığı olan obezitenin ve beraberindeki hastalıkların önlenmesi ve tedavisinde en ucuz, en etkili ve yan etkisi olmayan
bir ilaçtır.
07-10 NİSAN 2016 - ANTALYA
AMAÇ: Şişmanlık bedensel ve ruhsal birçok hastalığa neden olan, yaşam kalitesini bozan, önlenebilir bir halk sağlığı sorunudur. Şişmanlığın neden olduğu hastalıkların tedavisi için kullanılan ilaçlar
geçici bir düzelme sağlamasına karşın, Sağlıklı kilo verme sonucunda, şişmanlığın neden olduğu tüm
hastalıklar düzelme göstermekte, kullanılan ilaç ihtiyacı azalmakta veya tamamen ortadan kalkmaktadır.
47
OBEZİTE İLE MÜCADELEDE SÜT VE SÜT
ÜRÜNLERİNİN ROLÜ
ULUSAL ÇOCUK, ERGEN ve YETİŞKİN OBEZİTESİ KONGRESİ
Ayşe Deniz Çardak
48
Adnan Menderes Üniversitesi Ziraat Fakültesi Süt Teknolojisi Bölümü, Aydın
Günümüzde kronik bir hastalık olarak anılan ve çeşitli hastalıklarla (kanser, kardiyovasküler
hastalıklar, diabetes mellitus, hipertansiyon, osteoartrit, inme vb) seyreden ölümlere neden olan
obezite, besinlerle alınan enerjinin harcanan enerjiden fazla olması sonucu meydana gelmektedir.
Obezitenin oluşumunda genetik yatkınlık, azalan fiziksel aktivite, sosyal ve kültürel faktörler ile duygu-durum bozuklukları da rol oynamaktadır. Yetişkin erkeklerde vücut ağırlığının %15-18’i, kadınlarda ise %20-25’ini yağ dokusu oluşturmaktadır. Bu oranın erkeklerde %25, kadınlarda ise %30’un
üzerine çıkması obezite olarak değerlendirilmektedir.
Ülkemizde obezite oranı 2008 yılında %15,2 iken 2014 yılında %31,1 oranında artış göstererek %19,9’a ulaşmıştır. Artış oranı, kadınlarda %32,3, erkeklerde ise %24 olarak belirlenmiştir. Fazla
kilolular ile obezler toplandığında kadınların (%53,8) ve erkeklerin (%53,5) aynı oranda olduğu dikkati çekmektedir. Bazı ülkelere ait veriler incelendiğinde en yüksek obezite oranı %28,7 ile ABD’de
görülmektedir. ABD’yi %22,2 ile İzlanda izlemektedir. Türkiye ise %19,9’luk oranla üçüncü sırada yer
almaktadır. Obezite oranının en düşük olduğu ülkeler ise sırasıyla %2,4’lük oranla Kore, %10,3’lük
oranla İsviçre ve İtalya’dır.
Obezite oluşmadan korunmalı ve buna çocukluk çağında başlanmalıdır. Çocuk ve adölesan döneminde oluşan obezitenin yetişkinlik dönemi obezitesinin zeminini hazırladığı bilinmektedir. Bu nedenle aileler dengeli beslenme ve fiziksel aktivite konusunda bilgilendirilmelidir. Obezite tedavisi; i)
Tıbbi beslenme (diyet) tedavisi, ii) Egzersiz tedavisi, iii) Davranış değişikliği tedavisi, iv) Farmakolojik
tedavi, v) Cerrahi tedavi olmak üzere beş grup altında toplanmaktadır.
Vücudun ihtiyacı olan enerji ve besin öğelerinin her gün ihtiyaç duyulan miktarlarda alınması
olarak tanımlanan yeterli ve dengeli beslenme, bireylerin sağlığının korunması ve geliştirilmesinde
önemli rol oynamaktadır. Besinler yeterli ve dengeli beslenme için dört gruba ayrılmıştır. Bu dört
besin grubu; süt ve süt ürünleri, et ve et ürünleri, sebzeler ve meyveler ile ekmek ve tahıllardır. Yenidoğanın ilk besini olan süt, C vitamini ve demir dışında makro ve mikro besin öğeleri bakımından
önemli bir kaynaktır. Özellikle çocukluk, gebelik-emziklilik ve yaşlılık dönemlerinde kemik sağlığı açısından önemi bilinen sütün; obezite, kanser, hipertansiyon gibi kronik hastalıklarla ilişkisini gösteren
çalışma sayısı her geçen gün artmaktadır.
Bu çalışmada, obezite ile baş etme ve obeziteyi önlemede süt ve süt ürünlerinin önemi literatür doğrultusunda tartışılacaktır. Kanıta dayalı verilerin sunulduğu bu derlemenin, obezite ile mücadelede yol gösterici olacağı öngörülmektedir.
ULUSAL
ÇOCUK, ERGEN
ve YETİŞKİN
OBEZİTESİ
KONGRESİ
20
16
g
or
e.
gr
on
ek
zit
AL
YA
be
o
w.
ww
07
AN -1
T
0
07-10 NİSAN 2016 - ANTALYA
“Tarım ve Gıda
Sistemleri’’
49
BİLDİRİ ÖZETLERİ
POSTER BİLDİRİLERİ
TÜRKİYE’DE BESLENME VE DİYETETİK BÖLÜMÜNDEKİ KADIN
ÜNİVERSİTE ÖĞRENCİLERİNİN ALDIKLARI EĞİTİMİN PRATİK
BESLENME BİLGİLERİ VE KARAR VERME BECERİLERİ ÜZERİNDEKİ
OLUMLU ETKİSİ
ULUSAL ÇOCUK, ERGEN ve YETİŞKİN OBEZİTESİ KONGRESİ
Saadet Seda Gökşen1, Nimet Gökşen2
50
Esra Dandin1, Ebru Pelin Uğur1, Arzu Uzun1, Aleksandra S. Kristo1, Cüneyt Ulutin2, Angelos K. Sikalidis1
Beslenme ve Diyetetik Bölümü, İstanbul Yeni Yüzyıl Üniversitesi, İstanbul
1
Sağlık Bilimleri Fakültesi, İstanbul Yeni Yüzyıl Üniversitesi, İstanbul
2
Dünya Sağlık Örgütü’ne (WHO) göre, dünya çapındaki ölümlerin %60’ı kalp-damar hastalıkları,
diyabet ve kanser gibi bulaşıcı olmayan hastalıklardan (BOH) kaynaklanıyor. Bu kronik hastalıklar,
beslenme ve yaşam tarzı ile yakından ilişkilidir. Beslenme tutumlarının iyileştirilmesi BOH insidansının azalmasını sağlar. Projemizin amacı, beslenme ve diyetetik bölümündeki kadın üniversite öğrencilerinin aldıkları eğitimin, BOH’u önleyebilecek bir öge olarak öngörülen, mevcut basit ve pratik beslenme bilgilerini ne ölçüde etkilediğini test etmektir. Beslenme eğitimi almakta olan ikinci ve üçüncü
sınıflardaki kadın üniversite öğrencilerine (BÖ = beslenme öğrencisi) (n=82), ve her birine karşılık
gelecek şekilde beslenme/sağlık bilimleri eğitimi almayan kadın üniversite öğrencilerine (BÖO = beslenme öğrencisi olmayan) (n=82), Türk öğrenciler üzerinde kullanılması onaylanmış, genel beslenme
bilgisi anketi verilmiştir. Meyveler, sebzeler, yüksek lifli gıdalar, tuzlu gıdalar, yağlı gıdalar, nişastalı gıdalar ve et grubu, optimum beslenme uygulamaları hakkındaki bilgi düzeyini ölçme amacıyla seçilen
besin gruplarıdır. Beslenme bölümü öğrencilerinin her kategoride daha bilgili oldukları görülmüştür
(meyveler: BÖ %74.4 doğru yanıta karşı BÖO %62.9 doğru yanıt, sebzeler: BÖ %93.9’a karşı BÖO
%82.7, tuzlu gıdalar: BÖ %97.6’ya karşı BÖO %85.2, yüksek lifli gıdalar: BÖ %92.7’ye karşı BÖO %48.1,
yağlı gıdalar: BÖ %90.3’e karşı BÖO %86.4 ve et: BÖ %8.6’ya karşı BÖO %2.5). Nişastalı gıdalar bir istisna olarak %67.1 oranında BÖ ve %66.7 oranında BÖO’lar tarafından doğru yanıtlanmasına rağmen
aradaki fark kayda değer büyüklükte değildir. İlginç bir şekilde, toplum genelinin fonksiyonel gıdalar
ve gıdaların besleyici olmayan özellikleri hakkındaki potansiyel bilgi eksikliğinin, iki grubun arasındaki
yüksek lifli gıda bilgisindeki büyük farktan kaynaklandığını gördük. Ayrıca, BÖO’lar tarafından, meyve ve sebzelerin optimum tüketimi için gereken miktarın olması gerekenden daha az sanıldığını ve
BÖO’ların meyve ve sebzelerin koruyucu etkisinin önemine dair bilgilerinin yetersiz olduğunu tespit
ettik. Et konusunda, her iki grubun da doğru yanıtlarının düşük olması durumunu, verilen yanıtların,
tüketilmesi gereken et miktarıyla olan tutarsızlığını ve toplumun geneli için bir beslenme rehberi
oluşturulmasının zorluğunu yansıtan ilginç bir bulgu olarak elde ettik. Bu gibi beklenmedik bulguların
açıklığa kavuşturulması ve toplum için anlamlı tavsiyelerin belirlenmesi amacıyla toplumun beslenme durumu hakkında daha fazla epidemiyolojik veriye ihtiyaç duyulmaktadır.
KAROTENOİDLERİN BİYOYARARLILIĞI
Araş. Gör. Azime ÖZCAN KARABACAK*, Araş. Gör. Gülşah ÖZCAN SİNİR
Uludağ Üniversitesi, Ziraat Fakültesi, Gıda Mühendisliği Bölümü, 16059, Görükle, Bursa
07-10 NİSAN 2016 - ANTALYA
Karotenoidler, insan ve hayvanlar tarafından sentezlenemeyen, antioksidan özelliğe sahip yağda çözünebilen renk pigmentleridir. Bu maddeler, genel olarak karotenler, ksantofiller, karotenoid
asitler ve karotenoid ketonlar olarak dört ana grupta toplanmaktadır. Tetraterpen sınıfına ait olan
karotenoidler kırmızı, sarı ve turuncu renkli meyve ve sebzelerin yanısıra tüm yeşil yapraklı sebzelerde de bulunmaktadır. Antioksidan özellikleri ve A vitamini ön maddesi olmaları nedeniyle, tüketim
miktarı arttıkça kanser ve kalp hastalıkları üzerinde fonksiyonel yararları söz konusu olmaktadır. 600
çeşit karotenoid arasında yaklaşık 50 tanesinin A vitamini ön maddesi olduğu bilinmektedir. Karotenoidlerin biyoyararlılığı, bu pigmentlerin vücutta emilme ve kullanılma oranı olarak bilinmektedir.
Yağ içinde çözünerek ince bağırsaktan emilen karotenoidlerin, normal koşullardaki emilimi % 47 ile
% 81 arasında değişmektedir.
Karotenoidlerin biyoyararlılığına; karotenoidlerin fiziksel ve biyokimyasal özellikleri, metabolik
reaksiyonları, karotenoid türü ve izomerleri, diyetle tüketilen lif, yağ, protein ve çinko gibi bileşenlerin miktarı ve çeşidi, gıda matriksini etkileyen çeşitli gıda prosesleri, yaşlanma, hormonal ve genetik
faktörler etki etmektedir.
Karotenoidler, kandaki lipoproteinler üzerinde taşınmakta ve dokularda depolanabilmektedir.
α-karoten, β-karoten ve likopen gibi karotenler, düşük yoğunluklu proteinlerle (LDL) taşınırken, lutein ve zeaksantin gibi ksantofiller, daha çok yüksek yoğunluklu lipoproteinlerle (HDL) taşınmaktadır.
Karotenoidler, insanlarda karaciğer, akciğer, prostat, beyin, böbrek, makula, adipoz, deri gibi dokuların yanı sıra serum ve anne sütünde de depolanabilmektedir. Bu çalışmanın amacı, karotenoid
maddelerin genel özellikleri, A vitamini etkinlikleri ve biyoyararlılıkları hakkında yapılan çalışmalara
yer vererek, konu ile çalışanlara kaynak oluşturmaktır.
Anahtar Kelimeler: Karotenoid, Biyoyararlılık, A Vitamini, α Karoten, β Karoten, Likopen,
51
KIZ VE ERKEK ÇOCUKLARIN SAĞLIKLI
YAŞAM MERKEZİNE BAŞVURU ORANLARININ
KARŞILAŞTIRILMASI
ULUSAL ÇOCUK, ERGEN ve YETİŞKİN OBEZİTESİ KONGRESİ
Lütfi AKGÜN1, Emel TÜLÜ ², Birsen ARI³
52
1 Afyonkarahisar Halk Sağlığı Müdürü, Afyonkarahisar Halk Müdürlüğü Sağlıklı Yaşam Merkezi, Afyonkarahisar
² Hemşire, Afyonkarahisar Halk Müdürlüğü Sağlıklı Yaşam Merkezi, Afyonkarahisar
³ Hemşire, Afyonkarahisar Halk Müdürlüğü Sağlıklı Yaşam Merkezi, Afyonkarahisar
AMAÇ: Afyonkarahisar ilinde yaşayan Sağlıklı Yaşam Merkezi’ne fazla kilo problemi ile başvuran çocukları yaş ve cinsiyete göre sınıflandırılıp, başvuru oranlarını karşılaştırarak, başvurusu daha
fazla olan yaş grubunun fiziksel ve ruhsal gelişimlerine uygun daha etkin bir program hazırlamak
amacıyla bu araştırma yapılmıştır.
GEREÇ ve YÖNTEM: Araştırmamıza 01.01.2014 - 01.12.2015 tarihleri arasında merkezimize
fazla kilo şikayeti ile başvuran 5-18 yaş arası çocuklar alınmıştır. Çocuklar 5-10 yaş kız ve erkek, 11-18
yaş kız ve erkek çocuk olmak üzere sınıflara ayrılmıştır ve başvuru oranları karşılaştırılmıştır.
BULGULAR: 2014-2016 yılları arasında merkezimize 1179 çocuk başvurmuştur. Bunun %18,4’ü
(n:217) 5-10 yaş arası çocuktu. Ve bu yaş aralığının % 60,4’ü (n:131) kız çocuk, %39,6’sı (n:86) erkek
çocuktu. 1179 çocuğun % 81,6’sı (n:962) 11-18 yaş arası çocuktu. Ve bu yaş aralığının ise % 82,1’i
(n:790) kız, % 17,9’u (n:172) erkek çocuktu.
SONUÇ: Her iki yaş grubunda da merkezimize başvuran kız çocuk oranı daha fazlaydı. Bunun
sebebi özellikle 11-18 yaş grubu çocuklarda ergenliğe bağlı dış görünüş kaygısı olabileceği düşünüldü. Ergenlikte olumlu beden imajının oluşması, olumlu benlik kavramı ve benlik saygısının oluşmasını
sağlar ve bu durum gencin arkadaş ilişkilerinde, kendini daha özgür hissetmesini ve başarılı algılamasını da sağlar. Ergenlik döneminde kilolu ve obez olanların uygun biçimde tedavi edilmemesi durumunda, %75-80’inin obez yetişkinler olarak yaşamlarına devam ettikleri bilinmektedir. Hem
kız çocuklarının hem de erkek çocuklarının yardım alma konusunda ikna edilmeleri ve destek almalarının sağlanması yetişkin dönem şişmanlıklarının oranını düşürecektir Fiziksel olarak inaktif olan
çocuklarda obezitenin daha çok görüldüğü ve fiziksel aktivitenin düzenlenmesi, sedanter yaşamın
azaltılması ile obezitenin azaltılabileceği çalışmalarda gösterilmiştir. Birinci basamak sağlık hizmetlerinde görev alan uzman kişilerden (doktor, hemşire, psikolog, diyetisyen ve çocuk gelişim uzmanı)
oluşan özel birim oluşturulması ve bu birim tarafından çocuk ve ergenlerin büyüme ve gelişimlerinin
düzenli izlenmesi, obezite gibi konularda sağlık eğitimi yoluyla farkındalık ve duyarlılık yaratılması
amaçlanmalıdır.
ÜZÜMSÜ MEYVE ANTOSİYANİNLERİNİN METABOLİK
SENDROM ÜZERİNDEKİ ETKİSİ
Araş. Gör. Gülşah ÖZCAN SİNİR*, Gamze Nil BORAN
Uludağ Üniversitesi, Ziraat Fakültesi, Gıda Mühendisliği Bölümü, 16059, Görükle, Bursa
Gerek gelişmiş gerekse gelişmekte olan ülkelerde yaygın bir sağlık problemi haline gelen MS’nin
görülme sıklığı, coğrafi özelliklere, yaş ve cinsiyet farklılıklarına göre değişiklik göstermektedir. Birçok
ülkede, erişkinlerde görülme sıklığı; %20 - %30 olarak kaydedilmiş olup, Türkiye genelinde ise, erkeklerde %28, kadınlarda %40 olduğu belirlenmiştir. MS tedavisinde öncelikle insülin direncine neden olan risk faktörlerinin önlenmesi ve böylece insülin direncinin düzenlenmesi hedeflenmektedir.
Bunun için, öncelikle yaşam tarzında değişikliğe gidilerek, ideal kiloya ulaşılması, düzenli egzersiz
yapılması ve sağlıklı beslenme gibi faktörlere dikkat çekilmektedir.
Sağlıklı beslenme kapsamında metabolik sendrom oluşma riskini azaltan fonksiyonel gıda
grupları ve biyoaktif bileşenler; katı ve sıvı yağlar (balık yağı, zeytinyağı, keten tohumu yağı, Omega 3
ve Omega 6) ve dodekahekzaenoik asit, linoleik asit; içecekler (kakao, siyah çay, yeşil çay, beyaz çay,
bitki çayları) ve klorojenik asit, kafein; meyveler (üzümsü meyveler, turunçgiller, elma, mango, karpuz, nar, kuşburnu) ve resveratrol, antosiyanin; sebzeler (soğan, sarımsak, kabak, mantar, domates,
patates) ve alin, allisin, glikosinolat; tahıl ve baklagiller (kabuklu yemiş, susam, soya) ve beta-glukan,
isoflovanlar; baharatlar (zencefil, zerdaçal, kimyon, tarçın, acı kırmızı biber) ve kurkumin, öjenol
olarak sıralanmıştır.
Son zamanlarda yapılan çalışmalar fenolik içeriği bakımından zengin gıdalar, özellikle de üzümsü meyveler (açai üzümü, çilek, yaban mersini, kızılcık, karadut ve ahududu) üzerine yoğunlaşmaktadır.
Yapılan çalışmalarda; kızılcık meyvesi ve içerdiği biyoktif bileşenlerin (Cyanidin, Peonidin)
insülin direnci ve plazma lipid profilini düzenlediği bildirilmiştir. Buna bağlı olarak da kilo alımı ve
obeziteyi azalttığı belirtilmiştir. Metabolik sendroma sahip kişilerde kızılcık tüketimine bağlı olarak;
dislipidemi, hiperglisemi ve oksidatif strese bağlı iyileşme kaydedilmiştir. Yaban mersini ve içerdiği
biyoktif bileşenlerin (Delfinidin ve Malvidin) vücut ağırlığını değiştirmeden insülin duyarlılığında artış sağladığı görülmüştür. Diyabetli hayvan modelleri üzerinde yapılan bir çalışmada; yaban mersini
suyunun, obezite ve diyabet üzerinde koruyucu etkisi olduğu vurgulanmıştır. Yüksek kolestrol içerikli
diyetle beslenen dişi sıçanlar üzerinde yapılan bir çalışmada ise, açai pulpunun HDL kolestrolü azalttığı belirtilmiştir. Bu derlemede, üzümsü meyvelerde bulunan biyoktif bileşenlerin MS üzerine olan
etkisi özetlenecektir.
Anahtar Kelimeler: Üzümsü meyve, Metabolik Sendrom, Biyoktif bileşen, kızılcık
07-10 NİSAN 2016 - ANTALYA
Metabolik sendrom (MS), genetik yapı ile çevresel faktörlere bağlı olarak kalp-damar hastalıkları için risk faktörü oluşturan hastalıklar grubu olarak adlandırılmaktadır. Aynı zamanda literatürde,
insülin direnci sendromu, sendrom X, polimetabolik sendrom, ölümcül dörtlü ve uygarlık sendromu
olarak da yer almaktadır. Metabolik sendromun başlıca bileşenleri; obezite, insülin direnci, yüksek
kan basıncı ve dislipidemidir.
53
YÜKSEK FRUKTOZLU MISIR ŞURUBU
TÜKETİMİNİN OBEZİTE ÜZERİNE ETKİSİ
ULUSAL ÇOCUK, ERGEN ve YETİŞKİN OBEZİTESİ KONGRESİ
Araş. Gör. Gülşah ÖZCAN SİNİR*, Araş. Gör. Dr. Senem SUNA, Prof. Dr. Ömer Utku ÇOPUR
54
Uludağ Üniversitesi, Ziraat Fakültesi, Gıda Mühendisliği Bölümü, 16059, Görükle, Bursa
Şeker, insanlığın varlığından beri beslenmenin bir parçası olmuştur. Karbonhidratlar vücudumuza enerji sağlayan bileşenlerin başında gelmekte olup, bu grupta yer alan şekerler, geniş kullanım
alanı ile gıda sanayi için ayrı bir öneme sahiptir. Gıda sanayinde sıkça kullanılan toz şeker (sakkaroz)
yerine son yıllarda bazı avantajlara sahip olan yüksek fruktozlu mısır şurubunun (YFMŞ) kullanımı
yaygınlaşmıştır. Bu avantajlar arasında; ucuz olması, bayatlamayı geciktirmesi, düşük glisemik indekse sahip olması, nem tutma özelliği ile kristalizasyonu önlemesi, mikrobiyel gelişimi kontrol altında
tutması, şurup formunun içecekler için kolay kullanımının olması, son ürün kalitesini arttırması vb.
sayılabilmektedir. Ancak bu avantajların yanı sıra, artan YFMŞ kullanımı ile bazı sağlık problemlerinde meydana gelen artışlar arasındaki paralelik, araştırıcıları bu iki başlık arasında pozitif bir ilişki
olabileceği düşüncesine yönlendirmiştir. Bunun yanı sıra YFMŞ ile obezite arasında bir bağ olmadığını
savunan birçok çalışma da mevcuttur. Son dönemlerde özellikle şeker ve tatlandırıcılarla hazırlanan
içeceklerin tüketiminin artması, konu ile ilgili bilim dünyasında destekleyici/ karşıt görüşler olması,
bu konudaki çalışmaların derinleşmesini sağlamıştır.
Amerika’da yaşayan yetişkinlerin üçte ikisi obez veya aşırı kilolu iken, Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TUİK) verilerine göre Türkiye’de yaşayan yetişkinlerin üçte birinden fazlası (%34.8) kilolu,
%17.2’si ise obez olarak değerlendirilmektedir. Aşırı kilolu insanların %39’unu erkekler, %30.4’ünü
bayanlar oluşturmakta iken obez insanların %20.9’unu bayanlar, %13.7’sini ise erkekler oluşturmaktadır.
Gelişmiş ülkelerde çağın hastalığı olarak ifade edilen obezite; kalp hastalıkları, diyabet, metabolik sendrom, insülin direnci ve hipertansiyon problemlerinin de kaynağı olarak gösterilmektedir.
Obeziteye bağlı olarak hem çocuklar hem de yetişkinler üzerinde yapılan çeşitli çalışmalar literatürde
yer almaktadır. Bu derlemede, gıda sanayinde yaygın kullanım alanına sahip olan YFMŞ ile obezite
arasındaki ilişki üzerine yapılmış çalışmalar ele alınacaktır.
Anahtar Kelimeler: YFMŞ, obezite, şeker, insülin
ISIL OLMAYAN İŞLEME PROSESLERİNİN MEYVE
VE SEBZELERDE BESİN KAYIPLARI VE KALİTE
FAKTÖRLERİ ÜZERİNE ETKİLERİ
Araş. Gör. Azime ÖZKAN KARABACAK*, Araş. Gör. Gülşah ÖZCAN SİNİR
Uludağ Üniversitesi, Ziraat Fakültesi, Gıda Mühendisliği Bölümü, 16059, Görükle, Bursa
Anahtar Kelimeler: ısıl işlemler, besin kayıpları, kalite faktörleri, ısıl olmayan prosesler
07-10 NİSAN 2016 - ANTALYA
Hasat edilmiş meyve ve sebzelerin muhafazası için optimum koşullar ne kadar iyi sağlanırsa
sağlansın taze olarak dayanıklılığını uzun süre koruyamamaktadır. Meyve ve sebzelerin yıl boyunca
tüketimine olanak sağlamak için kullanılan çeşitli muhafaza teknikleri mevcuttur. Bu işlemlerden en
yaygın olarak kullanılanı ısıl işlemlerdir. Isıl işlemler, mikrobiyolojik ve enzimatik inaktivasyonu sağlayarak, gıdaların muhafazasında etkin rol oynamaktadır. Ancak, ısıl işlemlerde aşırı veya uzun süreli
sıcaklık uygulamalarından dolayı önemli besin kayıpları meydana gelebilmekte, sağlık açısından risk
taşıyan serbest radikaller oluşabilmekte veya tat-aroma kayıpları görülebilmektedir. Isıl işlemlerin yetersiz olması durumunda ise, mikrobiyolojik tehlikeler meydana gelebilmektedir. Isıl işlem uygulamalarının gıdaların özellikle besinsel ve duyusal özellikleri üzerinde oluşturduğu bu olumsuzluklar, araştırmacıları, alternatif yeni tekniklerin geliştirilmesine ve uygulanmasına yönlendirmiştir. Bu noktadan
hareketle ısıl olmayan alternatif yeni teknikler ortaya çıkmıştır. Bu teknikler, bilinen ısıl işlemlere göre
daha düşük sıcaklıklarda uygulanabilmekte ve dolayısıyla besin kayıplarını minimize ederek kalitenin
iyileştirilebilmesi açısından avantaj sağlamaktadır. Bu çalışmada, son yıllarda sıklıkla kullanılan yüksek hidrostatik basınç, ultrases, vurgulu elektrik alan, ohmik ısıtma uygulamalarının meyve ve sebze
işleme proseslerindeki avantajlarına yer verilecektir.
55
56
ULUSAL ÇOCUK, ERGEN ve YETİŞKİN OBEZİTESİ KONGRESİ
ULUSAL
ÇOCUK, ERGEN
ve YETİŞKİN
OBEZİTESİ
KONGRESİ
20
16
g
or
e.
gr
on
ek
zit
be
o
w.
AL
YA
ww
07
AN -1
T
0
07-10 NİSAN 2016 - ANTALYA
“Tarım ve Gıda
Sistemleri’’
57
BİLDİRİ ÖZETLERİ
PROJE SUNUMU
ULUSAL ÇOCUK, ERGEN ve YETİŞKİN OBEZİTESİ KONGRESİ
“OBEZİTEYE KARŞI YÜRÜYORUZ!’’
58
B- PROJENİN GENEL AMACI:
Öğrencilerin kendilerini tanıyarak, sağlıklı yaşamalarını sağlamak, spora ilgilerini çekmek. Düzenli ve dengeli beslenme ve spor yapma alışkanlığı kazandırmak. Motivasyonu yüksek, mutlu öğrencileri hayata kazandırmak.
C- PROJENİN ÖZEL AMACI:
1-Öğrencileri obeziteye karşı bilinçlendirme ve vücut kitle indeksini korumalarını sağlamak.
D- PROJENİN GEREKÇESİ:
Biliyoruz ki ‘’Sağlam Kafa Sağlam Vücutta Bulunur.’’ sloganıyla yola çıktığımız bu projemizde
öğrencilerimizin sağlıklı, akılcı düşünme ,doğru kararlar alabilmesini amaçlıyor. Bununda ilk şartının
sağlıklı bir bedene sahip olunması ve spor yapmaktan geçtiğini biliyoruz. Tüm bu nedenlerden dolayı
çağımızın en önemli hastalığı olarak karşımıza çıkan, artık küçük yaşlarda görülmeye başlayan soruna
karşı ‘’ BİR ADIM DA SEN AT.’’ diyor ve obeziteye karşı yürüyoruz.
E- PROJENİN HEDEFLERİ:
Obezite ile ilgili toplumda farkındalık yaratarak, obezite hastası olmalarını önlemek.
Öğrencilerin kendilerini tanımalarını sağlamak.
Düzenli ve sağlıklı beslenmeyi sağlamak.
Okullar arası işbirliğini geliştirmek, ortak sinerji oluşturmak.
Yaşa uygun vücut kitle indeksini korumalarını sağlamak.
Teknolojik aletlere bağımlılığı azaltarak, öğrencilerin enerjisini kendi sağlığı için harcamasını
sağlamak.
Şuan ihtiyacımız olan böyle projelerle öğrenci birlikteliğini ve kalıcı dostluklar kurulmasını sağlama aynı zamanda iletişim becerilerini geliştirmek.
Öğrencilerimizin yaşam kalitelerini arttırmak.
Sağlıklı bir vücutla öğrencilerin derslere olan motivasyonunu arttırmak.
Engelli öğrencileride projeye dahil ederek toplumun bir parçası olduklarını hissettirmek.
F- PROJENİN KAPSAMI:
Köprüören Tek Termik İlk-Ortaokulu ile merkez ilçede eğitim-öğretim gören EFED 6. Komisyona
üye ilk- ortaokullardaki 10 (öncelikle obeziteye maruz kalabilecek riskli gruptan veya olmak şartıyla)
öğrenci, 1 öğretmen ve 1 okul idarecisini ve engelli öğrencileri kapsamaktadır.
G- PROJENİN BEKLENEN YARARLARI:
Projeden beklenen yararlar başlangıçta sıralanan hedeflere ulaşarak;
Obezite yakın zamanda sağlığımızın en büyük düşmanı olacağından ona karşı farkındalık yaratmak.
Sağlıklı, akılcı, düşünen nesiller yetiştirmek.
Sağlıklı bir yaşam için, öğrencilerin yürüyüşler yaparak düzenli spor yapmalarını sağlamak.
Bu proje sadece bir yürüyüş bir koşu değil.
Hazır gıdaların sağlığımızı tehdit unsuru olduğunu belirtmek,uzak durmak.
Kahvaltının vazgeçilmez bir öğün olduğunu göstermek.
Sporun kendine güven ve motivasyonu arttırdığını hissettirmek.
Sporla ,hareket ,sağlıklı ve mutlu bireylerin oluşumunu sağlamak.
Spor insana güç aynı zamanda zindelik verir ,işler,güçler, dersler, daha çabuk en önemlisi pratik
olarak yapılabileceğini anlatmak.
Spor zor değildir, sadece beynimiz(nefsimiz) zormuş gibi düşünmemize neden olur. Bunu düşünceyi kırmak projedeki birinci görevimiz olduğunu anlamak.
07-10 NİSAN 2016 - ANTALYA
Öğrencilerimizin enerjilerini iyi yönde kullanmaları sağlamak.
Zor olanı başarmak, engelleri kaldırmak sonunda insana haz verdiğini hissetmek.
Belki de çoğu zaman unuttuğumuz doğayı tanıma ,gözlemleme fırsatı yakalamak,doğa sevgisini onlara aşılamak.
Projeyle paylaşmayı, yardımlaşmayı, destek olmayı kavratmak.
Spora karşı kelebek etkisi yaratmak.
H- PROJE YÜRÜTÜCÜ OKULLARI
Köprüören Tek Termik İlkokulu
Köprüören Tek Termik Ortaokulu
Linyit İlkokulu ve Ortaokulu
Şehitler İlkokulu ve Ortaokulu
I- PROJE ORTAKLARI
EFED 6. Komisyon Üye Okulları
Köprüören Tek Termik İlk ve Ortaokulu
Linyit İlk ve Ortaokulu
Şehitler İlk ve Ortaokulu
59
Yunus Emre İlkokulu
Özel Dostlar İlk ve Ortaokulu
Özel Konuralp İlk ve Ortaokulu
Şehit Ahmet Tarım İlk ve Ortaokulu
ULUSAL ÇOCUK, ERGEN ve YETİŞKİN OBEZİTESİ KONGRESİ
Saka İlk/Ortaokulu
Parmakören İlk ve Ortaokulu
Sabuncupınar İlkokulu
Seyitömer İlk/Ortaokulu
Ş.T. Ahmet Tarım İlk/Ortaokulu
Kızılcaören İlk/Ortaokulu
İnköy İlkokulu
Sırören İlk/Ortaokulu
İ- PROJE DANIŞMA KURULU:
İbrahim SAK- Milli Eğitim Şube Müdürü
Mevlüt DURAN-Ar-Ge Projeler Sorumlusu
Ahmet ERBAŞ- Köprüören Tek Termik İlkokulu Müdürü
Kazım Gündüz- Köprüören Tek Termik Ortaokulu Müdürü
Mahmut YETİM-Şehitler İlk ve Ortaokulu Müdürü
Mustafa TOPUZ- Linyit İlk ve Ortaokulu Müdürü
Adem BAYRAK-Yunus Emre İlkokulu Müdürü
Gülsüm DURAN- Köprüören Tek Termik İlkokulu Okul Aile Birliği Başkanı
60
Murat ORUÇ- Köprüören Tek Termik ortaokulu Okul Aile Birliği Başkanı
J- PROJE REHBERLERİ:
Ahmet ERBAŞ
Kazım GÜNDÜZ
Bayram YAVAŞ
Cesarettin KÜRECİ
Oktay AĞIR
K-PROJE YÜRÜTME KOMİSYONU:
İbrahim SAK (Komisyon Başkanı)
Mevlüt DURAN (Arge Sorumlusu)
Ahmet ERBAŞ (Üye)
Kazım GÜNDÜZ (Üye)
Adem BAYRAK (Üye)
Abdülkadir BAŞER (Üye)
Cesarettin KÜRECİ (Üye)
Bayram YAVAŞ(Üye)
Oktay AĞIR (Üye)
Esin ÜNAL (Üye)
Ayşegül KURTLAR (Üye)
Nazmi KONUKLAR (Üye)
Ayşe HAYLAMAZ (Üye)
Mihriban YILMAZ (Üye)
L-PROJE YÜRÜTME KOMİSYONUNUN GÖREV TANIMI:
Proje ile ilgili her türlü yazılı ve görsel metinleri, afişleri hazırlamak ve bunları çoğaltmak; projenin tanıtımı ve desteklenmesi faaliyetlerini organize etmek; proje ile ilgili tüm belge, defter, dosya
vb. evrakların amacına uygun olarak düzenlenmesi ve saklanması; projenin uygulanması için her
yıl birinci dönem bir ,ikinci dönem bir ,toplamda 2 defa olmak üzere, gün ve saatini belirleyerek
sağlıklı yürüyüşlerin farklı yer ve mekanlarda yapılmasını sağlamak.
M- PROJENİN BAŞLAMA TARİHİ, SÜRESİ-YERİ:
Proje 21.05.2015 Perşembe günü saat 9:00’da okulların toplanması ile başlayacak, Açılış , konuşmalardan sonra ısınma hareketlerini müteakip 9:30 ‘da başlayacak yürüyüşümüz Köprüören-Kızılcakaya 3 km’lik parkurda yapılacaktır. Saat 10:30’da yürüyüşümüz bitecek. Her bir km su istasyonları
kurulacak 10:30-12:00 aktif dinlenme, oyun ve yarışmalar yapılıp. İkram ve ödül törenleri 12:0013:00 arası yapılıp projemiz 13:30’da sonlanacaktır.
07-10 NİSAN 2016 - ANTALYA
Hatice ÖZER (Üye)
N- PROJENİN AŞAMALARI:
1. Proje çalışmaları için bilgilendirme toplantısı yapılacak (20 Mayıs)
2. Projenin amaçları doğrultusunda etkinlikler planlanıp uygulamaya konulacaktır.
3. Proje komisyonunca yapılacak çalışmalar belirlenecek ve çalışma takvimi hazırlanacaktır.
4. Obeziteye karşı öğrencileri bilinçlendirmek ve farkındalık yaratmak için yazı, resim ve afişler asılarak panoda sergilenecektir.
5. Proje ortağı her okuldan belirlenen 10 öğrenci +1 öğretmen+1 idarecinin katılımının sağlanması.
6. İl MEM şube müdürlerinin, diğer komisyon başkanlarının ve arge biriminin davet edilmesi.
7. Proje için gerekli malzemelerin temin edilmesi.
8. Projenin ilgili okullara duyurulması.
9. Projenin belirlenen gün ve saatte uygulanması.
10.Ödül olarak yarışmalarda birinci gelenlere madalya takılıp değişik ödüller verilmesi.
61
11.Projeden geri dönüt alınması.
12.Proje sonuç bildirgesinin hazırlanması ve duyurulması sağlanacaktır. (Proje komisyonunca
hazırlanacak )
O- PROJENİN UYGULANIŞI:
ULUSAL ÇOCUK, ERGEN ve YETİŞKİN OBEZİTESİ KONGRESİ
Öğrencilere örnek kahvaltı gösterimi.
62
Bütün öğrencilere proje katılım şapkası dağıtımı
Beden Eğitimi öğretmeni nezaretinde aerobik ve ısınma hareketleri
Eşofmanlı zamana göre 3 K yürüyüşü.
Öğrenciler arası kısa mesafeli koşu ve oyunlu yarışmalar
Meyve-su-ayran ikramı
Dikkat, beceri ,refleks ve nefes oyunları
Sek sek ve çember yarışı.
Öğle arası hafif ara öğün.
Ödül merasimi ,müzikli eğlence ve animasyon gösterileri
Kuzu ve civciv sevme, doğa ile kucaklaşma, köy gözlemi yapma.
Projenin değerlendirmesi ve sonuç bildirgesi.
Programın sona ermesi.
P- PROJENİN BÜTÇESİ:
SIRA İHTİYAÇLAR
MİKTAR
)T.HARCAMA( TL
1
ŞAPKA
adet 400
800
2
MADALYA
adet 50
50
3
AFİŞ-DÖVİZ
adet 50
200
4
MEVSİM MEYVELERİ
Kg 150
600
5
AYRAN
400
200
6
SU
adet 400
150
7
DAVETİYE
adet 400
100
8
YİYECEK
adet 400
1250
9
LED SAAT
adet 2
150
10
HEDİYELER
adet 15
100
11
BAŞLANGIÇ ÇİZGİSİ ALANI KURULUMU
adet 1
150
R-PROJE EYLEM PLÂNI:
YAPILACAK İŞLER
SORUMLULAR
Projenin yazılması ve Onayı
Oktay AĞIR-Ahmet ERBAŞ
Projenin okullara duyurulması katılacak
İl MEM ve Okul Müdürleri
okulların ve öğrenci sayılarının tespiti
İl MEM şube müdürlerinin, diğer komisyon
Proje Yürütme Kurulu
başkanlarının ve arge biriminin davet
edilmesi.
Proje hazırlıklarının tamamlanması
Proje Yürütme Kurulu
Projenin Uygulanması
Projeye katılan bütün
okullar
Projenin Değerlendirilmesi
EFED 6. Komisyon üye
okullar
TARİH
27 Nisan-3 Mayıs 2015
04-08 Mayıs 2015
09-14 Mayıs 2015
14-20 Mayıs
21 Mayıs 2015
21 Mayıs 2015
Öğrencilere obeziteye karşı sağlıklı ve düzenli beslenme alışkanlıkları kazandırılması sonucu
yaşlarına uygun vücut kitle indeksini kavratmak. Hazır ve zararlı gıdalardan uzak durmalarını sağlamak. Bol yürüyüşler ve spor yaparak yaşam kalitelerini arttırmak böylece sağlıklı birer birey olarak
yetişmesine yardımcı olmak.
T -İLETİŞİM:
Proje ile ilgili her türlü destek ve bilgi almak için aşağıdaki iletişim bilgileri kullanılabilir:
Köprüören Tek Termik İlkokulu Müdürü- Ahmet ERBAŞ
Okul Tel: 0 274 246 30 37 -- Cep Tel: 0 505 493 04 40 -- E-mail: [email protected]
07-10 NİSAN 2016 - ANTALYA
S- PROJENİN DEĞERLENDİRİLMESİ:
63
Köprüören Tek Termik Ortaokulu Müdürü- Kazım GÜNDÜZ
Okul Tel: 0 274 246 30 37 -Cep Tel: 0 532 593 40 78 -E-mail: [email protected]
28.04.2015
Ahmet ERBAŞ
Okul Müdürü
PROJEDE DEĞİNİLECEK TEMALAR:
Bu proje sadece bir yürüyüş bir koşu değil.
Obezite yakın zamanda sağlığımızın en büyük düşmanı olacaktır. Bu çok uzak bir zaman değildir.
Öğrencilerimizin enerjilerini iyi yönde kullanmaları sağlamak.
ULUSAL ÇOCUK, ERGEN ve YETİŞKİN OBEZİTESİ KONGRESİ
Okullar arası işbirliğini geliştirmek, ortak sinerji oluşturmak.
Hazır gıdalar sağlığımızı tehdit etmektedir.
En önemli öğünümüz kahvaltıdır.
Teknolojik aletlere bağımlılığı azaltarak, öğrencilerin enerjisini kendi sağlığı için harcamasını
sağlamak.
Spor kendine güven ve motivasyonu arttırır.
Spor ,hareket sağlıklı ve mutlu bireylerin oluşumunu sağlar.
Spor insana güç aynı zamanda zindelik verir ,işler,güçler, dersler, daha çabuk en önemlisi pratik
yapılır.
Spor zor değildir, sadece beynimiz(nefsimiz) zormuş gibi düşünmemize neden olur. Bunu düşünceyi kırmak projedeki birinci görevimizdir.
Zor olanı başarmak, engelleri kaldırmak sonunda insana haz verir.
Şuan ihtiyacımız olan böyle projelerle öğrenci birlikteliğini ve kalıcı dostluklar kurulmasını sağlama aynı zamanda iletişim becerilerini geliştirmektir.
Belki de çoğu zaman unuttuğumuz doğayı tanıma ,gözlemleme fırsatı yakalamak,doğa sevgisini onlara aşılamak.
Projeyle paylaşmayı, yardımlaşmayı, destek olmayı kavratmak.
Haydi hep birlikte spora karşı kelebek etkisi yaratalım.
Herkesçe, her sene, her zaman sabırsızlıkla beklenen proje olmak idealimizdir.
64
SLOGANIMIZ:
‘’HAYDİ DURMA BİR ADIM DA SEN AT!’’

Benzer belgeler

PDF ( 16 )

PDF ( 16 ) Dünya Sağlık Örgütü tarafından; bulaşı olmayan salgın hastalık olarak tanımlanan obezite, tüm dünyada morbidete ve mortalite oranı yüksek, ekonomik ve sosyal maliyeti olan ciddi bir halk sağlığı so...

Detaylı