TCÇanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi

Transkript

TCÇanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi
TRAKYA ÜNİVERSİTELER BİRLİĞİ LİSANSÜSTÜ ÖĞRENCİ KONGRESİ
T.C.
ÇANAKKALE ONSEKİZ MART ÜNİVERSİTESİ
29-30 Nisan 2016
Trakya Üniversiteler Birliği Lisansüstü Öğrenci Kongresi
www. http://tubogrencikongresi2016.comu.edu.tr/
29-30 Nisan 2016, Çanakkale
Sayfa
TRAKYA ÜNİVERSİTELER BİRLİĞİ’NİN (TÜB) TARİHÇESİ
19 Nisan 2012 tarihinde Sayın Prof. Dr. Enver DURAN başkanlığında Trakya Üniversitesi'nde gerçekleşen
toplantıda Namık Kemal, Kırklareli, Trakya ve Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitelerinin katılımlarıyla Trakya
Üniversiteler Birliği (TÜB) kuruldu.
Dönem başkanlığını dört üniversite rektörünün sırasıyla iki yıl süreyle yürüteceği Birliğin ilk başkanı
Kırklareli Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mustafa AYKAÇ, 21.04.2014 tarihinde görevini Namık Kemal
Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Osman ŞİMŞEK'e devretti.
Bugüne kadar toplam 6 üst kurul ve alt kurul toplantısı gerçekleştiren Trakya Üniversiteler Birliği üye
Üniversiteler birlikteliğinde ortak yüksek lisans, doktora, uzaktan eğitim protokolleri oluşturulmakta, araştırma
laboratuvarları ortak kullanım çalışmaları yürütülmekte ve diğer sosyal, kültürel ve sportif faaliyetlerin
gerçekleştirilmesi adına her yıl adımlar atılmaktadır.
TÜB ÖĞRENCİ KONGRESİ
09/11/2015 tarihinde gerçekleştirilen Trakya Üniversiteler Birliği Lisansüstü Öğrenci Alt Çalışma Grubu
Toplantısında alınan karar gereği Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi, Namık Kemal Üniversitesi, Trakya
Üniversitesi ve Kırklareli Üniversitesinin katılımlarıyla 29-30 Nisan 2016 tarihinde Trakya Üniversiteler Birliği
Öğrenci Kongresinin ilki Çanakkale'de düzenlenmiştir.
Kongreye, Trakya Üniversiteler Birliği'nde yer alan Üniversitelerin (Namık Kemal Üniversitesi, Çanakkale
Onsekiz Mart Üniversitesi, Trakya Üniversitesi, Kırklareli Üniversitesi) Yüksek Lisans ve Doktora Programlarına
(Fen Bilimleri/Eğitim Bilimleri/Sosyal Bilimler/Sağlık Bilimleri/Balkan Araştırma/Roman Dili ve Kültürü
Araştırma Enstitüsü) kayıtlı tüm Yüksek Lisans ve Doktora öğrencileri katılımına açık olarak yapılmıştır.
Trakya Üniversiteler Birliği Lisansüstü Öğrenci Kongresi
www. http://tubogrencikongresi2016.comu.edu.tr/
29-30 Nisan 2016, Çanakkale
Sayfa i
KONGRE HAKKINDA
Trakya Üniversiteler Birliği'nde yer alan Üniversitelerin (Namık Kemal Üniversitesi, Çanakkale
Onsekiz Mart Üniversitesi, Trakya Üniversitesi, Kırklareli Üniversitesi) Yüksek Lisans ve Doktora
Programları'na (Fen Bilimleri/Eğitim Bilimleri/Sosyal Bilimler/Sağlık Bilimleri/Balkan Araştırma/Roman
Dili ve Kültürü Araştırma Enstitüsü) kayıtlı tüm Yüksek Lisans ve Doktora öğrencilerine açık olarak 2930 Nisan 2016 tarihinde Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Troia Kültür Merkezi’nde gerçekleştirildi.
Düzenlenen Trakya Üniversiteler Birliği Lisansüstü Öğrenci Kongresi, Çanakkale Valisi Hamza
ERKAL, Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi (ÇOMÜ) Rektörü Prof. Dr. Yücel ACER, TÜB Genel
Sekreteri Prof. Dr. Fatih KONUKÇU, Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Rektör Yard. Prof. Dr.
Ahmet ERDEM ve Prof. Dr. Metehan UZUN ile ÇOMÜ’lü diğer idareciler, akademik personel ve
lisansüstü öğrencilerinin katılımıyla gerçekleştirilmiştir. Kongreye katılımlarıyla bizleri onurlandırılan
herkese düzenleme komitesi adına teşekkürlerimizi sunuyorum.
Trakya Üniversiteler Birliği Lisansüstü Öğrenci Kongresi’ne toplam 200’ü aşkın bilim insanı 67
sözlü bildiri ve 33 poster sunumlarıyla katılım göstermişlerdir. Kongre’ye Fen, Sosyal, Eğitim ve Sağlık
Bilimleri alanlarında çok farklı konularda yapılan sunumlar öğrencilerimiz ve akademik camia tarafından
ilgiyle izlenmiştir. Katılım gösteren öğrencilerin %83’ü ilk kez bir kongreye katılım gösterirken, yüksek
lisans ve doktora çalışmalarını akademik bir ortamda sunma imkânı elde etmişlerdir. Bu vesile ile
öğrencilerimizin bu ilk heyecanını farklı akademik ortamlara da taşıyacaklarını, ülkemizin bilim, ekonomi
ve sosyal alanlarında gelişimine ivme getireceğine inancım sonsuzdur.
Kongremize sponsor olarak destek veren Çanakkale Valiliği, Çanakkale Belediyesi, Balkon Cafe,
Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Rektörlüğü, Trakya Üniversiteler Birliği’ne teşekkürlerimizi
sunuyorum. Kongre’nin Üniversitemiz’de başarı ile gerçekleşmesi için tüm imkânları sağlayan Rektör
Sayın Prof. Dr. Yücel ACER’ e organizasyon komitesi adına teşekkür ederiz.
Trakya Üniversiteler Birliği’nin işlevsel bir platform olmasını sağlayan TÜB üniversite
rektörlerine, rektör yardımcılarına, TÜB Genel Sekreteri Prof. Dr. Fatih KONUKÇU’ya, Enstitü müdür
ve müdür yardımcılarına, düzenleme ve bilim kurulunda yer alan tüm hocalarımıza, oturum başkanı
olarak görev yapan hocalarımıza, Enstitülerin idari personeline, kongreye katılan tüm öğrencilerimize ve
akademik personelimize teşekkür ederiz. Ayrıca internet ve grafik tasarımlarında bize her zaman destek
veren Sayın Zafer KARADAYI’ya ve kongrenin sekreterliğini yürüten olağanüstü bir gayret ve titizlikle
çalışan Sayın Halime KARADAĞ’a, kongre hazırlıklarına yardımcı olan Sevilay ÇEVİRME’ye ve Arş.
Gör. Melis İNALPULAT’a ayrıca teşekkürlerimi sunarım.
İlki gerçekleştirilen Kongremizin, gelecek yıllarda da aynı heyecan ve başarı ile diğer TÜB’e üye
diğer üniversiteler tarafından da aynı coşku ve içtenlikle gerçekleşeceğine inancım sonsuzdur.
Prof. Dr. Levent GENÇ
TÜB Lisansüstü Öğrencisi Kongresi
Düzenleme Kurulu Başkanı
Trakya Üniversiteler Birliği Lisansüstü Öğrenci Kongresi
www. http://tubogrencikongresi2016.comu.edu.tr/
29-30 Nisan 2016, Çanakkale
Sayfa ii
ONUR KURULU
Namık Kemal Üniversitesi
Prof. Dr. Osman ŞİMŞEK
Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi
Prof. Dr. Yücel ACER
Kırklareli Üniversitesi
Prof. Dr. Mustafa AYKAÇ
Trakya Üniversitesi
Prof. Dr. Yener YÖRÜK
Trakya Üniversiteler Birliği Lisansüstü Öğrenci Kongresi
www. http://tubogrencikongresi2016.comu.edu.tr/
29-30 Nisan 2016, Çanakkale
Sayfa iii
DÜZENLEME KURULU
Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi
Fen Bilimleri Enstitüsü
Prof. Dr. Levent GENÇ (TÜB Lisansüstü Öğrenci Kongresi Düzenleme Kurulu Başkanı)
Doç. Dr. Ünal KIZIL
Doç. Dr. Nilgün AYMAN ÖZ
Ar. Gör. Melis İNALPULAT
Sekreterya
Halime KARADAĞ
Sevilay ÇEVİRME
Serap YONTAR
Eğitim Bilimleri Enstitüsü
Doç. Dr. Salih Zeki GENÇ
Doç. Dr. İlknur MAYA
Yrd. Doç. Dr. Salim RAZI
Sağlık Bilimleri Enstitüsü
Prof. Dr. Ahmet ÜNVER
Yrd. Doç. Dr. Ayten DİNÇ
Bahar AVCI
Sosyal Bilimler Enstitüsü
Doç. Dr. Şerif KORKMAZ
Yrd. Doç. Dr. Ali Şahin ÖRNEK
Yrd. Doç. Dr. Yusuf ACIOĞLU
Namık Kemal Üniversitesi
Fen Bilimleri Enstitüsü
Prof. Dr. Fatih KONUKCU (TÜB Sekreteri)
Yrd. Doç. Dr. Levend COŞKUNTUNA
Doç. Dr. Can Burak ŞİŞMAN- NKÜ Ziraat Fakültesi
Sağlık Bilimleri Enstitüsü
Prof. Dr. Burhan TURGUT
Doç. Dr. Yakup ALBAYRAK
Yrd. Doç. Dr. Mustafa Necati MUZ
Sosyal Bilimler Enstitüsü
Doç. Dr. Emrah İsmail ÇEVİK
Yrd. Doç. Dr. Elif KIRAN
Trakya Üniversiteler Birliği Lisansüstü Öğrenci Kongresi
www. http://tubogrencikongresi2016.comu.edu.tr/
29-30 Nisan 2016, Çanakkale
Sayfa iv
Kırklareli Üniversitesi
Fen Bilimleri Enstitüsü
Prof. Dr. Bülent ŞENGÖRÜR
Doç. Dr. Tahir Çetin AKINCI
Yrd. Doç. Dr. Burak ÖZŞAHİN
Sosyal Bilimler Enstitüsü
Yrd. Doç. Dr. Cengiz CEYLAN
Yrd. Doç. Dr. Sezin İBA GÜRSOY
Doç. Dr. Murat ÖZTÜRK
Sağlık Bilimleri Enstitüsü
Doç. Dr. Serpil AKÖZCAN
Doç. Dr. Aygül YANIK
Trakya Üniversitesi
Fen Bilimleri Enstitüsü
Prof. Dr. Mustafa ÖZCAN
Sosyal Bilimler Enstitüsü
Prof. Dr. İbrahim SEZGİN
Doç. Dr. İbrahim COŞKUN
Sağlık Bilimleri Enstitüsü
Doç. Dr. Tammam SİPAHİ
Balkan Araştırma Enstitüsü
Doç. Dr. Rıdvan CANIM
Yrd. Doç. Dr. Levent DOĞAN
Roman Dili ve Kültürü Araştırmaları Enstitüsü
Yrd. Doç. Dr. Veysi AKIN
Grafik / İnternet Tasarım: Zafer KARADAYI
Trakya Üniversiteler Birliği Lisansüstü Öğrenci Kongresi
www. http://tubogrencikongresi2016.comu.edu.tr/
29-30 Nisan 2016, Çanakkale
Sayfa v
BİLİM KURULU
FEN BİLİMLERi ENSTİTÜSÜ
Prof. Dr. Fatih KONUKCU
Namık Kemal Üniversitesi
Prof. Dr. Levent GENÇ
Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi
Prof. Dr. Mustafa ÖZCAN
Trakya Üniversitesi
Prof. Dr. Bülent ŞENGÖRÜR
Kırklareli Üniversitesi
Doç.Dr. Can Burak ŞİŞMAN
Namık Kemal Üniversitesi
Yrd. Doç. Dr. Levend COŞKUNTUNA
Namık Kemal Üniversitesi
Doç. Dr. Nilgün AYMAN ÖZ
Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi
Yrd. Doç. Dr. Altan MESUT
Trakya Üniversitesi
Doç. Dr. Tahir Çetin AKINCI
Kırklareli Üniversitesi
Yrd. Doç. Dr. Burak ÖZŞAHİN
Kırklareli Üniversitesi
Prof. Dr. Emin YILMAZ
Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi
Prof. Dr. Çetin KANTAR
Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi
Prof. Dr. İhsan YILMAZ
Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi
Prof. Dr. Süha ÖZDEN
Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi
Doç. Dr. Tolga BEKLER
Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi
Doç. Dr. Sermet KOYUNCU
Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi
Doç. Dr. Mehmet YILDIRIM
Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi
Yrd. Doç. Dr. Mehmet Ali YÜCEL
Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi
Doç. Dr. Ünal KIZIL
Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi
Prof. Dr. Hüseyin Taner KUMUK
Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi
Trakya Üniversiteler Birliği Lisansüstü Öğrenci Kongresi
www. http://tubogrencikongresi2016.comu.edu.tr/
29-30 Nisan 2016, Çanakkale
Sayfa vi
Prof. Dr. Savaş KORKMAZ
Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi
Prof. Dr. Bülent GÜNDÜZ
Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi
Prof. Dr. İsmail TARHAN
Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi
Prof. Dr. Yusuf DİLGİN
Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi
Prof. Dr. Hüsnü BAYSAL
Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi
Doç. Dr. İbrahim BULUT
Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi
Prof. Dr. Olcay HİSAR
Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi
Prof. Dr. Muhittin ÖZDER
Namık Kemal Üniversitesi
Prof. Dr. Ahmet Nedim YÜKSEL
Namık Kemal Üniversitesi
Prof. Dr. Mustafa Kemal SEZGİNTÜRK
Namık Kemal Üniversitesi
Prof. Dr. Naciye Gülkız ŞENLER
Namık Kemal Üniversitesi
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ
Prof. Dr. İbrahim SEZİN
Trakya Üniversitesi
Doç.Dr. Emrah İsmail ÇEVİK
Namık Kemal Üniversitesi
Doç.Dr. Şerif KORKMAZ
Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi
Doç.Dr. Murat ÖZTÜRK
Kırklareli Üniversitesi
Yrd. Doç. Dr. Cengiz CEYLAN
Kırklareli Üniversitesi
Doç. Dr. İbrahim COŞKUN
Trakya Üniversitesi
Yrd. Doç. Dr. Bülent YILDIRIM
Trakya Üniversitesi
Yrd. Doç. Dr. Ali Şahin ÖRNEK
Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi
Yrd. Doç. Dr. Yusuf ACIOĞLU
Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi
Yrd. Doç. Dr. Elif KIRAN
Namık Kemal Üniversitesi
Trakya Üniversiteler Birliği Lisansüstü Öğrenci Kongresi
www. http://tubogrencikongresi2016.comu.edu.tr/
29-30 Nisan 2016, Çanakkale
Sayfa vii
Yrd. Doç. Dr. Sezin İBA GÜRSOY
Kırklareli Üniversitesi
Prof. Dr. Sibel TURAN
Trakya Üniversitesi
Prof. Dr. Rasim YILMAZ
Namık Kemal Üniversitesi
Doç. Dr. Secaattin TURAL
Kırklareli Üniversitesi
Doç. Dr. Mustafa AYAR
Kırklareli Üniversitesi
Prof. Dr. Şenol ÇELİK
Balıkesir Üniversitesi
SAĞLIK BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ
Prof.Dr. Burhan TURGUT
Namık Kemal Üniversitesi
Prof.Dr. Ahmet ÜNVER
Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi
Doç.Dr. Serpil AKÖZCAN
Kırklareli Üniversitesi
Doç.Dr. Tammam SİPAHİ
Trakya Üniversitesi
Doç.Dr. Burcu TOKUÇ
Trakya Üniversitesi
Doç.Dr. Zeynep Banu DOĞANLAR
Trakya Üniversitesi
Doç.Dr. Yakup ALBAYRAK
Namık Kemal Üniversitesi
Doç.Dr. Mustafa Necati MUZ
Namık Kemal Üniversitesi
Doç.Dr. Aygül YANIK
Kırklareli Üniversitesi
Yrd. Doç. Dr. Ayten DİNÇ
Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi
Yrd. Doç. Dr. Zeynep TOSUN
Namık Kemal Üniversitesi
EĞİTİM BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ
Doç.Dr. Salih Zeki GENÇ
Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi
Doç.Dr. İlknur MAYA
Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi
Yrd. Doç. Dr. Salim RAZI
Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi
Trakya Üniversiteler Birliği Lisansüstü Öğrenci Kongresi
www. http://tubogrencikongresi2016.comu.edu.tr/
29-30 Nisan 2016, Çanakkale
Sayfa viii
BALKAN ARAŞTIRMA ENSTİTÜSÜ
Doç.Dr. Rıdvan CANIM
Trakya Üniversitesi
Yrd. Doç. Dr. Bülent AKYAY
Trakya Üniversitesi
Yrd. Doç. Dr. Levent DOĞAN
Trakya Üniversitesi
ROMAN DİLİ VE KÜLTÜRÜ ARAŞTIRMALARI
ENSTİTÜSÜ
Yrd. Doç. Dr. Veysi AKIN
Trakya Üniversitesi
Yrd. Doç. Dr. Selma SOL
Trakya Üniversitesi
Yrd. Doç. Dr. Deniz EROĞLU
Trakya Üniversitesi
Trakya Üniversiteler Birliği Lisansüstü Öğrenci Kongresi
www. http://tubogrencikongresi2016.comu.edu.tr/
29-30 Nisan 2016, Çanakkale
Sayfa ix
DESTEKLEYEN KURUM VE KURULUŞLAR
ÇANAKKALE VALİLİĞİ
ÇANAKKALE BELEDİYESİ
TRAKYA ÜNİVERSİTELER BİRLİĞİ
ÇANAKKALE ONSEKİZ MART ÜNİVERSİTESİ
BALKON CAFE
Trakya Üniversiteler Birliği Lisansüstü Öğrenci Kongresi
www. http://tubogrencikongresi2016.comu.edu.tr/
29-30 Nisan 2016, Çanakkale
Sayfa x
İÇİNDEKİLER
Sayfa
KODU
KATILIMCI
FEN BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ (FBE) BİLDİRİ ÖZET
No
FBE-001
Aykut DURGUT*
Yrd. Doç. Dr. Özgün
AKÇAY
Yrd. Doç. Dr.
Ramazan Cüneyt
ERENOĞLU
Termal Kamera İle Ekran Kartının Çeşitli Durumlarda Sıcaklık Analizi
1
FBE-004
Cansu TEPELİ*
Doç. Dr. Sibel TAN
Tarıma Dayalı Sanayi İşletmelerinin AR-GE Potansiyelinin İncelenmesi
Çanakkale İli Örneği
2
FBE-007
Burak DERKUS
Yrd. Doç. Dr. Yavuz
Emre ARSLAN
Abdullah Tahir
BAYRAC
İlkim
KANTARCIOĞLU*
Kaan C. EMREGÜL
Emel EMREGÜL
Denizanası Kollajeni Matriksli Yeni Nesil Bir Aptasensörün Geliştirilmesi ve
Farklı Nörolojik Hastalıklara Sahip Bireylerden Alınan Kan Örneklerinde
Trombin Seviyelerinin Belirlenmesi
3
FBE-005
Özlem ESKİ*
Yrd. Doç. Dr.
SelmaKAYALAK
Türkiye'de Pamuk Üretiminin Yıllar İtibariyle Değerlendirilmesi
4
FBE-009
Gül ÇOLAK*
Doç. Dr. Sibel TAN
Edirne İlinde Çeltik Üretim ve Destekleme Politikalarının İncelenmesi
5
FBE-014
Fatma YILMAZ*
Doç. Dr. Necati Barış
TUNCEL
Çeltik İşleme Esnasında Yan Ürün Olarak Ortaya Çıkan Ham Tanesinin
İnfrared (Kızılötesi) Enerji ile Stabilizasyonu
6
FBE-015
Ayfer ERKAN
BİNTAŞ*
Doç. Dr. Sibel TAN
Kırsal Kalkınmada Kadın İşgücü Ve Ekoturizm İlişkisi (Bigalı Köyü Örneği)
7
FBE-016
Zeynep HAS*
Doç. Dr. Sermet
KOYUNCU
Akıllı Cam Uygulamalarında Kullanılabilecek Siloksan Fonksiyonlandırılmış
Karbazol Polimerleri
8
FBE-017
Elif BOLAT*
Doç. Dr. Sermet
KOYUNCU
Plastik Güneş Hücrelerinde Kullanılabilecek Konjuge Polimerlerde İnce Film
Morfolojisinin İletkenlik Özelliklerine Etkilerinin İncelenmesi
Trakya Üniversiteler Birliği Lisansüstü Öğrenci Kongresi
www. http://tubogrencikongresi2016.comu.edu.tr/
9
29-30 Nisan 2016, Çanakkale
Sayfa xi
FBE-018
Ramazan ŞEN*
Yrd. Doç. Dr. Sezgin
AYGÜN
Self Creation Kozmolojide Yüksek Boyutlu FRW Evreni için İkinci
Dereceden Durum Denklemli Çözümler
10
FBE-019
Gizem ÖREN
ÇIBIK*
Yrd. Doç. Dr. Fehime
Sevil YALÇIN
Elektromanyetik Alanın Soya (Glycine max L. Merrill) Bitkisi Üzerindeki
Etkilerinin İncelenmesi
11
FBE-020
Gözde GÜLDÜR*
Prof. Dr. Hüseyin
Taner KUMUK
Tarım Sektöründe Mal ve Hizmet Alım-Satımında E-Ticaretin Rolü ve Önemi
12
FBE-022
Yrd. Doç. Dr. Burcu
ÖZKARDEŞ
Gökçe Zeynep
ÖZALP*
Beta Lyrae Türü Örten Çift Yıldızlar
13
FBE-023
Ömer Kaan KOÇ*
Doç. Dr. Hava
ÖZAY
Yeni Moleküler İyon Algılayıcıların Sentezi ve Uygulamaları
14
FBE-024
Sezer AKIN*
Yrd. Doç. Dr. Selma
KAYALAK
Türkiye’de Yıllar İtibariyle Süt Üretimi
15
FBE-025
Rukiye ALTAŞ*
Prof. Dr. Şükran
YALÇIN ÖZDİLEK
Elektromanyetik Alanın Zebra (Dani rerio) Balıklarında Yumurta Açılımına
Etkisi
16
FBE-028
Ali DEMİROĞLU*
Yrd. Doç. Dr. Tolga
KOMUT
Batı Anadolu Litosfer Modelleri ve Topoğrafya
17
FBE-030
Prof. Dr. Osman
DEMİRCAN
Mert DOĞAN*
Yıldızlarına Yakın Olan Jüpiter Benzeri Gezegenler Sıcak Jüpiterler
18
FBE-031
Ömer ERYILMAZ*
Öğr. Gör. İsmail
KAHRAMAN
Öğr. Gör. Mustafa
ŞAHİN
Kalp Hastaları Acil Durumları İçin Bulut Bilişim Temelli Erken Uyarı Sistemi
19
Nur GÜLTEKİN*
Yrd. Doç. Dr. Can
AKTAŞ
Creation Field Teoride Yüksek Boyutlu Kaluza-Klein Uzay-Zamanı İçin Bazı
Topolojik Kusurlar
FBE-033
20
Trakya Üniversiteler Birliği Lisansüstü Öğrenci Kongresi
www. http://tubogrencikongresi2016.comu.edu.tr/
29-30 Nisan 2016, Çanakkale
Sayfa xii
FBE-034
Burak SERVİLİ*
Yrd. Doç. Dr. Tülay
TURGUT GENÇ
Gis1 Transkripsyon Faktörünün NTH1 Promotoruna in silico Bağlanma
Modeli
21
FBE-035
Yrd. Doç. Dr. Tülay
TURGUT GENÇ
Melih GÜNAY*
Burak SERVİLİ
Metschnikowia pulcherrima Maya Türünde Tür İçi Varyasyonun
Belirlenmesine ITS1 ve ITS2 Bölgelerinin Etkisi
22
FBE-037
Medine Münevver
UMA*
Gönül KARTAL
ALAÇAM
Türkiye Florası’nda Anemone Cinsine Genel Bir Bakış
23
FBE-038
Şenol
KOCAPINAR*
Yrd. Doç. Dr. Levend
COŞKUNTUNA
Süt Sığıcılığında Rasyon Hazırlama
24
FBE-040
Arzu KAPLAN*
Öğr. Gör. DR.
Hüseyin AYVAZ
Doç. Dr. Gülgün
YILDIZ TİRYAKİ
Yeni Nesil Taşınabilir Elde Tutulabilir veya Mikro Kızılötesi Cihazları Ve
Gıda Endüstrisinde Kullanımı
25
FBE-041
Bahadır ALTÜRK*
Prof. Dr. Fatih
KONUKCU
Ergene Havzasında Geleceğe Yönelik Arazi KullanımArazi Örtüsü
Değişikliğinin ve Su Bütçesine Etkisinin Belirlenmesi
26
FBE-042
SemihYaşar GENİŞ*
Yrd. Doç. Dr.
Çiğdem PALA
Sami BULUT
Yüksek Hidrostatik Basınç Uygulamasının Meyan Kökü Şerbetinin Sporlu
Bakteri Yükü ve Fizikokimyasal Kalite Özellikleri Üzerine Etkisi
27
FBE-044
Emrah YALAZİ*
Yrd. Doç. Dr. Ergün
ŞAKALAR
Elüsyon Tamponunun Depolama Süresince DNA Üzerine Etkisi
28
FBE-045
Seçil ERDEM
Havva BAĞ*
Canan Can
YARIMTEPE
Doç. Dr. Nilgün
AYMAN ÖZ
Zeytin Karasuyununun Elektrohidroliz Yöntemiyle Arıtımı
29
FBE-046
Nurdan FİLİZ*
Doç. Dr. Ziya Sedat
ÇETİNER
Jeoçeşitlilik Elemanlarının Nitelden Nicele Yaklaşımla Değerlendirilmesinde
Biga Yarımada’sı Örneği
30
Trakya Üniversiteler Birliği Lisansüstü Öğrenci Kongresi
www. http://tubogrencikongresi2016.comu.edu.tr/
29-30 Nisan 2016, Çanakkale
Sayfa xiii
FBE-047
Sinan ALLAK*
Yrd. Doç. Dr.
Mülayim GÜRE
Çanakkale İli ve Yakın Çevresinin Zamansal Değişiminin Uzaktan Algılama
ve CBS Kullanılarak İncelenmesi
31
FBE-048
Erkan YILAN*
Doç. Dr. İbrahim
BULUT
Prof. Dr. Osman
DEMİRCAN
Çoklu Bir Yıldız Sistemi IU Aurigae
32
FBE-049
Ceren ÇAKMAK*
Yrd. Doç. Dr. Burcu
MESTAV
Lojistik Regresyon Modeline Alternatif Robit Regresyon Modeli ve Bir
Uygulama
33
FBE-050
Burcu ŞİŞLİ*
NesrinMerveÇELEBİ
Prof. Dr. Ayşegül
KIRCA TOKLUCU
Prof. Dr. Yonca
YÜCEER
Aslı BAYHAN
Ticari Maya Kullanımının Karalahna Üzümlerinden Üretilen Kırmızı
Şarapların Uçucu Bileşenleri ve Duyusal Özellikleri Üzerine Etkisi
34
FBE-051
Nesrin Merve
ÇELEBİ*
Burcu ŞİŞLİ
Prof. Dr. Ayşegül
KIRCA TOKLUCU
Prof.Dr.Yonca
YÜCEER
Aslı BAYHAN
Spontan ve saf maya fermentasyon tekniklerinin Cabernet Sauvignon
üzümlerinden elde edilen kırmızı şarapların karakteristik özellikleri üzerine
etkileri
35
FBE-052
Yrd. Doç. Dr. Serdar
ENGİNOĞLU
Samet MEMİŞ*
Esnek Karar Verme Metotları Üzerine
36
FBE-053
Yrd. Doç. Dr. Serdar
ENGİNOĞLU
Tuğçe AYDIN*
Esnek Ayırma Aksiyomları
37
FBE-054
Gürkan AKYILDIZ*
Doç. Dr. Sırrı KAR
Kırklareli'den Toplanan Vektör Kenelerde Kırım Kongo Kanamalı Ateşi
Virüsü Yaygınlığının Araştırılması
38
FBE-055
Şamil KOYUNCU*
Prof. Dr. İsmet
UYSAL
Onur ESEN
Bahar KÖKÇÜ
Furkan ŞAHİN
Duygu PEKSÜSLER
Bahar AKTURA
Thymus zygioides Griseb. var. zygioides’in Morfolojik, Anatomik ve Ekolojik
Özellikleri
39
Trakya Üniversiteler Birliği Lisansüstü Öğrenci Kongresi
www. http://tubogrencikongresi2016.comu.edu.tr/
29-30 Nisan 2016, Çanakkale
Sayfa xiv
KODU
KATILIMCILAR
FEN BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ (FBE) POSTER ÖZET
Sayfa
No
FBEPoster 001
Seda YÜCEL*
Doç. Dr. Hanife
GENÇ
İki Psocid Türünün, Liposcelis sp. (Psocoptera Liposcelididae) ve Lachesilla
sp. (Psocoptera Lachesillidae) Morfolojik Karakterlerinin Belirlenmesi
40
FBEPoster 002
Seda YÜCEL*
Doç. Dr. Hanife
GENÇ
Mısırda Tespit Edilen Cryptophagus sp. (Coleoptera Cryptophagidae)’nün
Bazı Dış Morfolojik Özelliklerinin Araştırılması
41
FBEPoster 003
Seda YÜCEL*
Doç. Dr. Hanife
GENÇ
Yeşil Kurt, Helicoverpa armigera (Hübn.) (LepidopteraNoctuidae)’nın
Genetik Çeşitliliğinin Belirlenmesi
42
Flow Sitometri ve Entomolojide Kullanım Olanakları
43
Anthemis L. (Asteraceae) Cinsine Ait Üç Taksonun Işık Mikroskobunda
Polen Morfolojisi
44
Picris L. (Asteraceae) Cinsine Ait Üç Türün Işık Mikroskobunda (LM)
Polen Morfolojik Özellikleri
45
FBEPoster 007
Şeyhmus GÜÇLÜ*
Doç. Dr. Hanife
GENÇ
Metin TUNA
Yrd. Doç. Dr. Hanife
AKYALÇIN
Sunay ALTAN*
Yrd. Doç. Dr. Hanife
AKYALÇIN
Kadir UÇAN*
FBEPoster 008
Sinem YARAR*
Yrd. Doç. Dr.
İbrahim İsmet
ÖZTÜRK Anastasios
J TASİOPOULOS
Sotiris K
HADJİKAKOU
5-Metoksi-2-Merkaptobenzimidazolün Kimyasal Yapısının Spektroskopik
Yöntemler ile Aydınlatılması
46
FBEPoster 009
Demet BAL*
Yrd. Doç. Dr. Deniz
Anıl ODABAŞI
Kavak Çayı (Gelibolu Yarımadası Çanakkale) Tatlısu Molluska Faunası
Üzerine Bir Araştırma
47
Glisin Metil Ester Salisiliden Bileşiğinin Antimutajenik Aktivite ve DNA ile
Etkileşimlerinin Araştırılması
48
Fonksiyonel Silika İçerikli Metal Kompozitlerin Sentezi ve Katalizör
Uygulamalarının Araştırılması
49
Ağaçların İç Yapısının Elektrik Özdirenç Tomografi (ERT) Yöntemi ile
İncelenmesi ve Kullanılan Elektrotların Karşılaştırılması
50
FBEPoster 004
FBEPoster 005
FBEPoster 010
FBEPoster 011
FBEPoster 012
Mehmet Ali
YILDIRIM*
Yrd. Doç. Dr.
Neslihan DEMİR
Özdem ŞAHİN*
Doç. Dr. Hava
ÖZAY
Doğan Can
KARATAŞ*
Doç. Dr. Nart
COŞKUN
Trakya Üniversiteler Birliği Lisansüstü Öğrenci Kongresi
www. http://tubogrencikongresi2016.comu.edu.tr/
29-30 Nisan 2016, Çanakkale
Sayfa xv
FBEPoster 014
Bahar GÖK*
Yrd. Doç. Dr.
Neslihan DEMİR
Anilin Benziliden Türevlerinin Antimikrobiyal ve Antimutajenite
Özelliklerinin Belirlenmesi
51
FBEPoster 015
Pınar GÖK*
Yrd. Doç. Dr.
Neslihan DEMİR
Aminopiridin Bileşiklerinin Antimikrobiyal Etkisinin Araştırılması
52
Asal Halka Üzerinde Homomorfizma Ve Anti-Homomorfizmalar Üzerine Bir
Not
53
Çarpımsal (Genelleştirilmiş)-Türevlerin Bir Genelleştirmesi
54
σ- Asal Halkaların σ-Kare Kapalı Lie İdeallerinin Sol (Sağ)
Merkezleştirilmesi
55
FBEPoster 018
Nihal YILMAZ*
Prof. Dr. Neşet
AYDIN
Murat ÇELİK*
Prof. Dr. Neşet
AYDIN
Ayşe MUTLU*
Prof. Dr. Neşet
AYDIN
FBE-Pos
019
Arzu BALLI*
Doç. Dr. Nilgün
AYMAN ÖZ
Elektrik Ark Ocağı Tesislerinde Atık Yönetimi ve İş Sağlığı Güvenliği
Uygulamaları
56
FBEPoster 020
Özge ŞAHİN*
Prof. Dr. Yonca
YÜCEER
Düşük Kalorili Yoğurt Dondurması Üretim Alternatifleri ve Karakteristik
Özellikleri
57
FBEPoster 021
Özge Selda
GÜRELİ*
Doç. Dr. Binnur
MERİÇLİ YAPICI
Hastanelerden İzole Edilmiş ve Tanımlanmış Bakteri Strainlerine Karşı
Çörekotu Tohumu Etanol Ekstraktının Antimikrobiyal Aktivitesinin
Araştırılması
58
FBEPoster 023
Doç. Dr. Sırrı KAR
Filiz GÜNAY
Gürkan AKYILDIZ*
Bülent ALTEN
Trakya’nın Kuş Göç Yolu Hattındaki Sivrisineklerin Mevsimsel Çeşitliliği
59
FBEPoster 024
Furkan ŞAHİN*
Prof. Dr. İsmet
UYSAL
Çanakkale’de Etnobotanik Araştırmalar ve Eceabat İlçesi Örneği
60
FBEPoster 025
Şamil KOYUNCU*
Prof. Dr. İsmet
UYSAL
Elektromanyetik Alanın Bitkiler Üzerindeki Etkileri ve Helianthus annuus L.
Örneği Üzerindeki Etkilerinin İncelenmesi
61
FBE-002
Poster
Aykut DURGUT*
Yrd. Doç. Dr. Özgün
Akçay
Yrd. Doç. Dr.
Ramazan Cüneyt
ERENOĞLU
Termal Kamera ile Ekran Kartının 3 Boyutlu Modelinin Oluşturulması
FBEPoster 016
FBEPoster 017
62
Trakya Üniversiteler Birliği Lisansüstü Öğrenci Kongresi
www. http://tubogrencikongresi2016.comu.edu.tr/
29-30 Nisan 2016, Çanakkale
Sayfa xvi
FBE-011
Poster
Emrah DURAK*
Doç. Dr. Murat
YILDIRIM
Farklı Sulama Uygulamalarının Brokoli (Brassica oleracea L.cv. Beaumont)
Bitkisinde Verim ve Bitki Fizyolojik Özellikleri Üzerine Etkileri
63
FBE-010
Poster
Niyazi ELTEZ*
Yrd. Doç. Dr. Timur
TEZEL
Simav (Kütahya) Depremlerinin Yeniden Konumlandırılması
64
FBE-012
Poster
Sami Berkay
ERGÜN*
Prof. Dr. Figen
TÜRK
Biga’da Çeltik Yanıklığı (Pyricularia oryzae) Hastalığının Çıkışı ve
Yaygınlığının Tespiti ile Tohumluklarda Bulaşıklık Oranlarının Saptanması
65
FBE-026
Poster
İpek YAŞAR*
Prof. Dr. Figen
TÜRK
Sclerotıum rolfsii İzolatları Arasında Miselyal Uyum Gruplarının ve
Patojenite Farklılıklarının Saptanması
66
FBE-043
Poster
Arş. Gör. DR. Tülay
BİCAN SÜERDEM
Yrd. Doç. Dr. Hanife
AKYALÇIN
Diren ŞAHİN*
Tunceli Yöresinden Toplanan Beş Farklı Bal Örneğinin Antibakteriyal
Aktivitesi
FBE-021
Poster
Alper ÖNDER*
Yrd. Doç. Dr. Özgür
ÖZAY
Hidrojen Üretimi İçin Çeşitli Metal Kompozitlerin Geliştirilmesi
68
FBE-036
Poster
Yrd. Doç. Dr. Tülay
TURGUT GENÇ
Melih GÜNAY
Burak SERVİLİ
Selen ÇAKAS
Gamze DOĞAN
Mehmet Şerafeddin
SOLAK*
Ozmotik Stresinin Metschnikowia Pulcherrima Maya Türünün Üremesi
Üzerine Etkisi
69
FBE-027
Poster
Sadiye Tuğçe EREN*
Prof. Dr. Hüseyin
EKİNCİ
Umurbey Çayı (Çanakkale) Sedimentlerinde Kromun Jeokimyasal
Fraksiyonlarının Değerlendirilmesi
70
FBE-039
Poster
Leyla
YEŞİLÇİNAR*
Arş. Gör. Arif Sercan
ŞAHUTOĞLU
Prof. Dr. Cahit
AKGÜL
Bacillus licheniformis Kullanılarak Derin Kültür Yöntemiyle Amilaz Üretimi
ve Çapraz Bağlı Enzim Agregatları Biçiminde İmmobilizasyonu
71
67
Trakya Üniversiteler Birliği Lisansüstü Öğrenci Kongresi
www. http://tubogrencikongresi2016.comu.edu.tr/
29-30 Nisan 2016, Çanakkale
Sayfa xvii
KODU
KATILIMCILAR
Sayfa
No
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ (SBE) BİLDİRİ ÖZET
SBE-002
Erhan KURT
19. Yüzyıl İngiliz Seyahatnamelerine Göre Çanakkale Savunma Sistemi
72
SBE-003
Yücel BAŞTAN
Yeni Dış Politika Aracı Dijital Diplomasi
73
SBE-004
Harun DOĞDU *
Doç. Dr. Durmuş
Çağrı YILDIRIM
Günah Vergisi, Türkiye ve Dünyada Günah Vergisi Uygulama Etkinliği
74
SBE-005
Timuçin ARSLAN
İspanya’da Siyasi Parti Yasaklama Rejimi
75
SBE-006
Şaziye Ceren
UZUNAY
Sosyal Politika ve Yerel Yönetimler Arasındaki İlişki
76
SBE-008
Harika İLBEYİ
Orhan Pamuk’un Kırmızı Saçlı Kadın Romanında Mitolojik İzler
77
SBE-009
Zehra
ARSLANBOĞA
Dinî Çoğulculukta Frithjof Schuon ve İslam Düşüncesi
78
Yunus
Emre SAĞIRLI*
Doç. Dr. Osman
DEMİR
Merve Demet
GEDİK
İlâhî Kudret ve Kulun Özgürlüğü Arasında İnsan Davranışı Klasik Dönem
İslâm Düşünürü Teftâzânî Bağlamında Bir İnceleme
Türkiye’ de Sağlık Alanında Yapılan Harcamaların İnsani Gelişmişliğe Olası
Etkileri
79
SBE-010
SBE-013
KODU
KATILIMCILAR
SBE-007
Poster
Tuğba KANTARCI*
Aylin GÜNDOĞDU
KODU
KATILIMCILAR
80
Sayfa
No
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ (SBE) POSTER ÖZET
Türkiye’de Enflasyon Belirsizliği Ve Ekonomik
81
Sayfa
No
EĞİTİM BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ (EBE) BİLDİRİ ÖZET
EBE-001
Yaşar BOZDEMİR*
Yrd. Doç. Dr. Fehime
Sevil YALÇIN
Numarasını Bilmediğimiz ‘’Ekolojik Ayak İzimiz’’
82
EBE-002
Doç. Dr. İlknur
MAYA
Asuman YILMAZ*
Seçilmiş Bazı Ülkelerde Okullar Arasındaki Başarı Farklarının Azaltılması
Konusunda Uygulanan Politikalar ve Türkiye İçin Öneriler
83
EBE-003
Doç. Dr. İlknur
MAYA
Asuman YILMAZ
Suna TAŞTEKİN*
Öğretmenlikte Mesleki Gelişim Uygulamaları Bakımından Türkiye ile PISA’
Da Başarılı Olmuş Bazı Ülkelerin Karşılaştırılması
84
Trakya Üniversiteler Birliği Lisansüstü Öğrenci Kongresi
www. http://tubogrencikongresi2016.comu.edu.tr/
29-30 Nisan 2016, Çanakkale
Sayfa xviii
EBE-004
Ayşe AKDEMİR
Aşırı Hoşgörülü Ebeveynlik Anlayışı Örneği Üzerinden Ailede Değerler
Eğitiminin Önemi
85
EBE-005
Abdurrahman
AYGÜN*
Yrd. Doç. Dr. Betül
TİMUR
Yrd. Doç. Dr. Fehime
Sevil YALÇIN
Ortaokul Öğrencilerinin Çevreye Yönelik Tutum Ve Davranışlarının
Araştırılması (Gelibolu Örneği)
86
EBE-007
Mustafa KAPLAN*
Doç. Dr. Ece Zehir
TOPKAYA
Küresel Konuların İngilizce Sınıfına Getirilmesi Türk Ortaöğretim Öğrencileri
Bağlamında Yarı-Deneysel Araştırma
87
EBE-008
Doç. Dr. Ece Zehir
TOPKAYA
İsmail ARICI*
İçerik ve Dil Entegreli Öğrenme (CLIL) Üzerine Bir Ön Çalışma Hazırlık
Okulu Öğrencilerinin ve Bir Öğretim Personelinin Algıları
88
EBE-009
Doç. Dr. Ece Zehir
TOPKAYA
Ayten KAYACAN*
İngilizce Öğrenen Türk Üniversite Öğrencilerinin İçerik ve Dil Entegreli
Öğrenme Üzerine Algıları
89
EBE-011
Yrd. Doç. Dr. Salim
RAZI
Burçin BAYTUR*
İngilizce’yi Yabancı Dil Olarak Öğrenen Lisans Öğrencilerinde Online
Anonim Akran Geridönütünün Yazma Becerisi Üzerindeki Etkisini İnceleme
KODU
KATILIMCILAR
Sağbilens 001
Sağbilens 002
Sağbilens 003
Nihal TOPÇU*
Yrd. Doç. Dr. Zeynep
KURTULUŞ
TOSUN
Banu KURU*
Prof. Dr. Fatma
SILAN
Yrd. Doç. Dr. Ahmet
ULUDAĞ
Mine URFALI
Onur YILDIZ
Prof. Dr. Öztürk
ÖZDEMİR
Betül ISIN*
Prof. Dr. Fatma
SILAN
Yrd. Doç. Dr. Ahmet
ULUDAĞ
Mine URFALI
Prof. Dr. Öztürk
ÖZDEMİR
SAĞLIK BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ BİLDİRİ ÖZET
90
Sayfa
No
ZikaVirüsü
91
Mental Retardasyon, Kısa Boy ve Dismorfik Yüz Bulguları ile karakterize
DiGeorge Sendromu olgu FISH yöntemi ile doğru tanı
92
Yenidoğan Döneminde Smıth- Magenıs Sendromu; Sıtogenetik ve Moleküler
Genetik Yaklaşım
93
Trakya Üniversiteler Birliği Lisansüstü Öğrenci Kongresi
www. http://tubogrencikongresi2016.comu.edu.tr/
29-30 Nisan 2016, Çanakkale
Sayfa xix
Sağbilens 004
Sağbilens 005
Sağbilens 006
Sağbilens 007
Sağbilens 008
Sağbilens 009
Sağbilens 010
Mine URFALI
Prof. Dr. Fatma
SILAN
Onur YILDIZ
Zeliha GÜLER*
Prof. Dr. Öztürk
ÖZDEMİR
Zeliha GÜLER*
Prof. Dr. Fatma
SILAN
Onur YILDIZ
Yrd. Doç. Dr. Ahmet
ULUDAĞ
Prof. Dr. Öztürk
ÖZDEMİR
Mümin SARGIN*
Yrd. Doç. Dr. Ahmet
VURAL
Hülya HAS*
Prof. Dr. Fatma
SILAN
Prof. Dr. Öztürk
ÖZDEMİR
Yrd. Doç. Dr. Ahmet
ULUDAĞ
Barış PAKSOY
Mine URFALI
Damla
KARAAĞAÇLI*
Prof. Dr. Fatma
SILAN
Onur YILDIZ
Barış PAKSOY
Prof. Dr. Öztürk
ÖZDEMİR
Nimet KARADELİ*
Ümit KARADELİ
Prof. Dr. Ahmet
ÜNVER
Narcın MURIQI*
Prof. Dr. Ahmet
ÜNVER
Periferik dolaşımda serbest fragmente DNA eldesi ve klinik tanıda yeri ve
önemi
94
Tekrarlayan Düşüğü olan Kadınlarda Trombofilik Gen Mutasyon Profilleri
95
Enterokok İzolatlarında Vankomisin Direnci ile İlişkili Genlerinin
Belirlenmesi
96
Her ikisinde de 9. kromozom anomalisi olan Habituel Abortus çiftinin
Trizomi 21’li Fetüs Öyküsü
97
Mozaik Klinefelter Sendromu olgu; Düşük mozaisizm oranının FISH analizi
ile doğru tespiti
98
Mikobakterilerin RFLP Analiziyle Genotiplendirilmesi
99
Enterokok Türlerinin Önemli Virulans Faktörleri Ve Bunların Belirlenmesi
100
*Sorumlu Yazar
Trakya Üniversiteler Birliği Lisansüstü Öğrenci Kongresi
www. http://tubogrencikongresi2016.comu.edu.tr/
29-30 Nisan 2016, Çanakkale
Sayfa xx
BİLDİRİ VE POSTER
ÖZETLERİ
Bu kitap, 29-30 Nisan 2016 tarihleri arasında Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi’nde düzenlenen
Trakya Üniversitler Birliği Lisansüstü Öğrenci Kongresi kapsamında yayınlanmıştır. Bu kitapta yer alan
bildiri özetlerinin sorumluluğu yazarlara aittir.
Trakya Üniversiteler Birliği Lisansüstü Öğrenci Kongresi
www. http://tubogrencikongresi2016.comu.edu.tr/
29-30 Nisan 2016, Çanakkale
Sayfa xxi
Katılımcıların Adı
Soyadı
Aykut DURGUT*
Yrd. Doç. Dr. Özgün
AKÇAY
Yrd. Doç. Dr.
Ramazan Cüneyt
ERENOĞLU
Bildiri
Enstitü
Termal Kamera İle Ekran Kartının Çeşitli
Durumlarda Sıcaklık Analizi
Temperature Analysis of the Status of
Various Graphics Card with Thermal
Cameras
ÇOMU Fen Bilimleri Enstitüsü
Bildiri Özeti
Teknolojinin ilerlemesinde önemli görevi olan bilgisayar birçok donanımsal parçanın bir araya gelmesi
ile oluşmaktadır. Bunlardan biri olan ekran kartı bilgisayar ekranına görüntü vermektedir. Böylece
bilgisayarda gerçekleştirdiğimiz dijital işlemleri görmemizi sağlamaktadır. Ekran kartının da diğer
bilgisayar donanımları gibi çalıştıkça ısınmakta ve performansı düşmektedir. Ekran kartlarının sıcaklığını
en düşük seviyede tutmak için genelde alüminyum plaka kullanılmaktadır. Bu çalışmada, bilgisayar
monitörüne görüntü sağlayan ekran kartının, çeşitli durumlar altındaki ısı dağılımının analizi termal
kameradan alınan görüntüler ile yapılmıştır. Termal kameralar, nesnelerden kızılötesi olarak yayılan (0.9
–14 µm) ışınımın doğrudan temas gerçekleştirmeksizin görüntüleyebilmektedir. Termal kameralar,
çıplak gözle görülemeyecek ısı yalıtım sorunları, ateşli hastalıklar ve yaralanmalar, askeri alanların
güvenliği gibi birçok alanda kullanılmaktadır. Çalışma kapsamında sabit alüminyum soğutuculu ekran
kartı kullanılmıştır. Ekran kartının sıcaklık analizini yapabilmek için PI450 model termal kamera ile
ekran kartının termal görüntüleri alınmıştır. Ekran kartının termal görüntüleri, iki farklı durumda
alınmıştır. İlk durum bilgisayarda hiçbir işlem yapılmaması, masaüstünde bekletilmesidir. İlk durumda
ekran kartının sıcaklığı 40 oC civarında olduğu tespit edilmiştir. İkinci durumda ise bilgisayardaki ekran
kartının 3D Mark programı ile zorlanılması ve sıcaklığının arttırılmasıdır. İkinci durumda ekran kartının
sıcaklığı 65 oC civarında olduğu tespit edilmiştir. Bu iki durumdan elde edilen termal görüntüler ile
ekran kartının sıcaklık dağılım yönü ve soğutucunun ısı dağılımına etkisi grafiksel olarak analiz
edilmiştir. Çalışma sonucunda analiz edilen görüntülerden ekran kartının sıcaklığının, ekran kartı
işlemcisi üzerinde yoğunlaştığı ve alüminyum soğutucunun kanatlarına doğru dağıldığı tespit edilmiştir.
Aynı zamanda ekran kartı soğutucusunun bulunmadığı kısımlarının fazla ısınmadığı görülmüştür. Ekran
kartı soğutma sisteminin tüm ekran kartını kaplaması ve ek olarak hava soğutma sistemi kullanılması
ekran kartının çalışma sıcaklığını düşüreceği ve performansını arttıracağı düşünülmektedir.
Trakya Üniversiteler Birliği Lisansüstü Öğrenci Kongresi
www. http://tubogrencikongresi2016.comu.edu.tr/
29-30 Nisan 2016, Çanakkale
Sayfa 1
Katılımcıların Adı
Soyadı
Bildiri
Enstitü
Tarıma Dayalı Sanayi İşletmelerinin AR-GE
Potansiyelinin İncelenmesi Çanakkale İli
Cansu TEPELİ*
Örneği
Doç. Dr. Sibel TAN
Investigation of the Agro Industry Enterprise R
& D potential: Canakkale Province Example
ÇOMU Fen Bilimleri Enstitüsü
Bildiri Özeti
Çağımızın ülke ekonomisi gelişmişlik düzeyleri ve üretim yapıları istikrarlı bir büyümeye kavuşabilmek
ve refah artışı sağlayabilmek amacıyla büyük önem teşkil etmektedir. Bu kapsamda Dünya’da ve
Türkiye’de araştırma-geliştirme (AR-GE) faaliyetlerine verilen önem artmakta, ülkelerin daha az kaynak
ile daha çok katma değer yaratma uğraşları içerisinde oldukları görülmektedir. AR-GE; bilimsel ve
teknik bilgi birikimini arttırmak amacıyla, sistematik bir temele dayalı olarak yürütülen, yaratıcı çaba ve
bu bilgi birikiminin yeni uygulamalarda kullanılmasıdır.
Tarım, dünyada gıda maddelerinin karşılanmasında ve tarıma dayalı sanayinin hammadde ihtiyacının
karşılanmasında ve istihdam sağlanması gibi yönleriyle ekonomik bir değer oluşturmaktadır. Tarım
sektörü içerisinde faaliyet gösteren tarımsal sanayi işletmelerinin ulusal ve uluslararası pazarlarda yer
alabilmesi için katma değeri yüksek ürünlere yönelmek suretiyle rekabet güçlerini arttırmaları mutlak
suretle gereklidir. Çanakkale ili için de yetersiz olan bu potansiyeli geliştirmek için gerekli bilincin
oluşturulup ilin ekonomik kalkınmasında tarımın payının arttırılmasına çalışılmalıdır.
Sosyo-ekonomik gelişmişlik endeksi çerçevesinde 5 grup arasında 2. Grup illeri içerisinde yer alan
Çanakkale, Türkiye ekonomisi ortalamasının üzerinde bulunarak gelişmişlik açısından önemli illerinden
bir tanesidir. Çanakkale’de temel ekonomik faaliyetler ve sürdürülmekte olan sanayi yapısı tarıma
dayalıdır. İl Halkının %70’i geçimini tarımsal üretimden sağlamaktadır. İlin 2014 yılı bitkisel üretim
değeri 1.871.511 bin TL, hayvansal üretim değeri 418.390 bin TL’dir (TÜİK 2014). İlin tarımsal yapısı
ve bitkisel üretim değerleri incelendiğinde, toplam pazarlanan bitkisel üretim değerinin %40,17’sinin
meyvelerden, %34,76’sının sebzelerden, %25,07’sinin ise tarla ürünlerinden oluştuğu ortaya
konulmuştur. İlde sanayi envanterine kayıtlı 1.333 adet tarımsal sanayi işletmesi bulunmaktadır (GTHB,
2015). Faaliyet gösteren işletmelerin %51’i mikro ölçekli, %40’ı küçük ölçekli, %6’sı orta ölçekli ve
%3’ü küçük ölçekli işletmelerden oluşmaktadır. Türkiye ekonomisinin yapı taşlarından olan Çanakkale,
kendi içerisinde var olan tarımsal gücü ekonomik katma değer sağlayacak rekabet gücünü arttırmak için
AR-GE’ye gereken önemi verme gerekliliği bilinci kazanmalıdır. Sektörde faaliyet gösteren işletmelerin
ulusal ve uluslararası pazarlarda yer alabilmesi için katma değeri yüksek ürünlere yönelmek suretiyle
rekabet güçlerini arttırması şarttır.
Yapılacak çalışmada; Çanakkale'de tarım sektörü içerisinde faaliyet gösteren tarımsal sanayi
işletmelerinde AR-GE faaliyetleri konusunda genel potansiyel durum; AR-GE faaliyetlerinde bulunan
işletmelerin sayısı, işletmedeki AR-GE yatırımlarının payı, işletmelerin yapısı ve kapasiteleri,
bulundukları faaliyet alanları, tarımsal sanayi işletmeleri içerisindeki yeri, tarıma ve tarımsal sanayiye
verilen önem incelenmeye çalışılacaktır. Çalışma kapsamında Çanakkale Bilim Sanayi ve Teknoloji İl
Müdürlüğü’nün oluşturduğu sanayi envanteri kullanılarak mevcut firmalar arasından uygun örnekleme
yöntemiyle seçilecek firma sahipleri ile yapılacak olan anketler ile gerekli analizleri yaparak potansiyel
durum ortaya konulmaya çalışılacaktır.
Trakya Üniversiteler Birliği Lisansüstü Öğrenci Kongresi
www. http://tubogrencikongresi2016.comu.edu.tr/
29-30 Nisan 2016, Çanakkale
Sayfa 2
Katılımcıların Adı
Soyadı
Burak DERKUS
Yrd. Doç. Dr. Yavuz Emre
ARSLAN
Abdullah Tahir BAYRAC
İlkim KANTARCIOĞLU*
Kaan C. EMREGÜL
Bildiri
Denizanası Kollajeni Matriksli Yeni
Nesil Bir Aptasensörün Geliştirilmesi ve
Farklı Nörolojik Hastalıklara Sahip
Bireylerden Alınan Kan Örneklerinde
Trombin Seviyelerinin Belirlenme
Development of a Novel Aptasensor
Using Jellyfish Collagen as Matrix and
Thrombin Detection in Blood Samples
Obtained from Patients with Various
Neurodisease
Enstitü
ÇOMU Fen Bilimleri Enstitüsü
Emel EMREGÜL
Bildiri Özeti
Kollajen; tıp, eczacılık ve biyomedikal mühendisliği dahil birçok bilim alanında yararlı ve gelecek vaat
eden bir biyomalzeme olarak kabul edilmektedir. Biyouyumluluğu, toksik olmayışı, gelişmiş fiziksel,
kimyasal ve immünolojik özellikleri ise bu malzemeyi çalışmalar için güçlü bir aday yapmaktadır.
Literatürde, doku mühendisliği ve ilaç sistemlerinde kollajen uygulamaları ile ilgili çok sayıda çalışma
bulunmaktadır. Ancak, kollajenin bir biyosensör iskelesi ya da biyosensör matriksi olarak kullanımını
konu alan yayın yok denecek kadar azdır.Trombin kan pıhtılaşması sürecinde üretilen bir proteaz
çeşididir ve fibrinojeni fibrinedönüştürür. Araştırmacılar, trombinin sadece kanama ve pıhtılaşma
metabolizmasında değil aynı zamanda Alzheimer, Otoimmün Ensefalomiyelit, Akut Fokal İskemi veya
Multipl Skleroz gibi bazı nörolojik hastalık metabolizmalarında da artış-azalış gösterdiğini saptamıştır.
Bu çalışmada, Rhizostoma pulmo denizanası türünden atelo-kollajen ve pepsinde çözünür kollajen
izolasyonu ve karakterizasyonu gerçekleştirilmiştir. Ardından, elde edilen kollajen trombin apta-sensör
üzerine uygulanarak davranışları incelenmiştir. Kollajenin, kızılötesi spektroskopisi, sodyum dodesil
sülfat-poliakrilamid jel elektroforezi ve amino asit analizi gibi yöntemler ile karakterize edilmiş ve
sonuçlar denizanası kollajeni, sıçan kuyruğu kollajeni ve sığır serum albümini ile karşılaştırılmıştır.
Denizanası kollajeni ve sıçan kuyruğu kaynaklı kollajen arasında aminoasit analiz sonuçlarının
karşılaştırılması sonucu, denizanası kollajeni içeriğinde yüksek oranda glutamik asit (61 birim /1000
birim) ve alanin (63 birim/1000 birim) barındırırken prolin (113 birim /1000 birim) düşük miktarda tespit
edilmiştir. Pepsinde çözünür denizanası kollajeni, atelo-kollajen saflığını gösteren tirozin amino asidini
düşük miktardaiçermektedir.Elektrokimyasal empedans spektroskopisi geliştirilen apta-sensörün
analizinde ana tekniktir. Önerilen apta-sensörde 6.25 nM trombin algılama sınırı vardır. Klinik
uygulamalarda apta-sensör ve ticari ELISA kitinin her ikisi de kullanılarak Multipl skleroz, Myasthenia
gravis, Epilepsi, Parkinson, Polinöropati hastalığına sahip donörlerden ve sağlıklı donörlerden alınan kan
ve beyin-omurilik sıvısı örneklerinde trombin seviyeleri analiz
edilmiştir. Apta-sensör ve ELISA kiti sonuçları karşılaştırıldığında değerlerin birbiri ile benzer olduğu
saptanmıştır. Araştırma sonuçları, üretilen sensörün klinik araştırmalarda kullanıma uygun bir trombin
apta-sensör olduğunu ortaya koymuştur. düşürücü tedbirler alınmasıdır. Diğer bir ifadeyle pamuk
destekleme primleri artırılamıyor ise, gübre, mazot, tarımsal sulamada kullanılan elektrik gibi tarımsal
girdi fiyatlarının düşürülmesi, girdiler üzerindeki KDV gibi vergilerin makul bir seviyeye çekilmesi gibi,
en azından Türk pamuğunun dünya koşullarında rekabetçi bir yapıya kavuşmasını sağlayacak
uygulamalara ihtiyaç vardır.
Trakya Üniversiteler Birliği Lisansüstü Öğrenci Kongresi
www. http://tubogrencikongresi2016.comu.edu.tr/
29-30 Nisan 2016, Çanakkale
Sayfa 3
Katılımcıların Adı
Soyadı
Özlem ESKİ*
Yrd. Doç. Dr.
SelmaKAYALAK
Bildiri
Türkiye'de Pamuk Üretiminin Yıllar İtibariyle
Değerlendirilmesi
Annual based evaluation of cotton production in
Turkey
Bildiri Özeti
Enstitü
ÇOMU Fen Bilimleri Enstitüsü
Pamuk, değişik alanlardaki kullanımıyla dünyada tarım, sanayi ve ticaret sektörlerinde önemli bir yere
sahiptir. Pamuk, dünya üretiminin % 80’ine yakını Türkiye’nin de içinde bulunduğu az sayıda ülke
tarafından üretilmektedir.
Dünya’da pamuk üretim alanının en geniş olduğu ülke Hindistan’dır. Ardından sırasıyla Çin, ABD,
Pakistan, Özbekistan ve Brezilya gelmektedir. Dünyada en çok pamuk üreten ilk 8 ülke sırasıyla; Çin,
Hindistan, ABD, Pakistan, Brezilya, Özbekistan, Avustralya ve Türkiye’dir. Tüketimde ise ilk üç sırayı
yine; Çin, Hindistan ve Pakistan almakta, onları sırasıyla Türkiye, Brezilya ve ABD izlemektedir.
Son beş yılın ortalamasına göre en çok pamuk ithalatı yapan ülkeler; Çin, Bangladeş, Türkiye,
Endonezya, Vietnam, G.Kore ve Tayland’dır. En çok ihracat yapan ülke sıralaması ise; ABD, Hindistan,
Brezilya, Avustralya, Özbekistan, Pakistan ve Yunanistan şeklindedir.
Türkiye, pamuk üretiminde önceleri kendine yeterli bir ülke iken son yıllarda dünya fiyatlarındaki
değişkenlik, girdi maliyetlerindeki artış, tekstil sektörünün artan hammadde ihtiyacı gibi nedenlerle
önemli bir ithalatçı konumuna gelmiştir.
Günümüzde Türkiye, pamuk ekim alanı yönünden Dünya’da dokuzuncu; birim alandan elde edilen lif
pamuk verimi yönünden altıncı; pamuk üretim miktarı yönünden sekizinci; pamuk tüketimi yönünden
dördüncü ve pamuk ithalatı yönünden ise üçüncü ülke konumundadır.
Türkiye’de pamuk üretimi, genelde; Ege, Antalya, Çukurova ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde
yoğunlaşmıştır. Türkiye’de pamuk ekim alanları yıllar itibariyle incelendiğinde yaklaşık olarak %22’lik
bir azalma görülmektedir.Pamuk ekim alanlarında azalmalara karşın, verime bağlı olarak pamuk üretim
miktarlarında ise %55’lik bir artış söz konusudur.
Türkiye pamuk tüketimi, son yıllarda tekstil sektörünün artan ihtiyacıyla artmasına rağmen, pamuk
üretiminde azalmalar meydana gelmektedir. Bunda dünyada pamuk üreten başlıca ülkelerdeki göreceli
karşılaştırmalı üstünlük, avantajlı maliyet unsurları ve ABD ve AB gibi ülkelerdeki sübvansiyonlar
sayılabilir. Türk pamuğunun yüksek maliyet sorununun çözülmesi, üretimin artırılması ve dünya
fiyatlarıyla rekabet edilebilmesi için pamuk politikaları yeniden değerlendirilmelidir. Pamuk destekleme
primlerinin tespitinde rakip ülke koşulları ve dünya fiyatları göz önüne alınmalıdır. Bu alanda adım
atılmasının alternatifi ise maliyet düşürücü tedbirler alınmasıdır. Diğer bir ifadeyle pamuk destekleme
primleri artırılamıyor ise, gübre, mazot, tarımsal sulamada kullanılan elektrik gibi tarımsal girdi
fiyatlarının düşürülmesi, girdiler üzerindeki KDV gibi vergilerin makul bir seviyeye çekilmesi gibi, en
azından Türk pamuğunun dünya koşullarında rekabetçi bir yapıya kavuşmasını sağlayacak uygulamalara
ihtiyaç vardır.
Trakya Üniversiteler Birliği Lisansüstü Öğrenci Kongresi
www. http://tubogrencikongresi2016.comu.edu.tr/
29-30 Nisan 2016, Çanakkale
Sayfa 4
Katılımcıların Adı
Soyadı
Gül ÇOLAK*
Doç. Dr. Sibel TAN
Bildiri
Enstitü
Edirne İlinde Çeltik Üretim ve
Destekleme Politikalarının İncelenmesi
Investigation of paddy production and
support policies in Edirne province
ÇOMU Fen Bilimleri Enstitüsü
Bildiri Özeti
Çeltik insan beslenmesinde kullanılan önemli bir tahıl bitkisidir. Özellikle Uzakdoğu ülkelerinde temel
ihtiyaç maddesi olarak çok fazla miktarda tüketilmektedir. Dolayısı ile dünya genelindeki her bir insan
bu ürünün potansiyel müşterisi konumundadır. Türkiye’de toplam çeltik üretim alanı 1.108.844 bin
dekar, üretim miktarı 920 bin ton ve verimi 794 kg/da’dır. Üretim alanı ve miktarı bakımından dünya
rakamlarının gerisinde kalsa da verim bakımından çeltik üreticisi 115 ülke arasında dördüncü sırada yer
almaktadır. Bunun başlıca nedeni enstitümüzde geliştirilen verimli çeşitler ve bu çeşitlerin kaliteli
tohumluklarıdır. Çeltik Türkiye’nin bütün bölgelerinde yetiştirilmektedir. Fakat en fazla ekiliş ve üretime
sırasıyla, Marmara ve Karadeniz Bölgeleri sahiptir. Edirne İli, ülkemiz çeltik üretiminin yaklaşık yarısına
yakın bir kısmı sağlamaktadır. Ülkemiz sahip olduğu ekolojik özellikler nedeni ile çeltik üretiminde
büyük bir potansiyele sahiptir. Ancak, bu imkanlara rağmen, üretim yeterli düzeye ulaşamamıştır. Bu
neden ile ülkemizin pirinç ihtiyacı ithalat ile karşılanmaktadır. Türkiye’de çeltik üreticileri örgütlenerek
ürünlerini kendi ortak işlettikleri fabrikalarda paketleyerek piyasadaki perakendecilere direkt olarak
pazarlayabilirlerse birçok aracıyı ortadan kaldırabilecek konuma gelebileceklerdir. Bunun için yasal ve
özendirici devlet politikalarına gereksinimi bulunmaktadır. Araştırma materyali, birincil ve ikincil veri
kaynakları bakımından incelenecektir. Trakya genelinde çeltik, tarımı yapan üreticilerden elde edilen
bilgiler araştırmanın birincil verilerini oluşturmaktadır. Bu verilerin tamamı karşılıklı görüşme yöntemi
ile elde edilecektir. Çeltik tarımı alanında yapılmış her türlü basılı araştırma, kitap ve istatistikler,
literatür taraması yapılarak elde edilecektir. Ayrıca çeşitli devlet kuruluşlarının konu ile ilgili verileri
araştırmanın ikincil veri kaynaklarını oluşturmaktadır. Bu çalışmada Trakya bölgesinde yetiştirilen ve
tüketilen önemli tarımsal ürünlerden olup ülke tarımı içerisinde yaşamsal ve ekonomik öneme sahip olan
çeltiğin bölge ve ülkedeki üretimi incelenerek, pazarlamada yaşanan sorunlar kapsamlı bir biçimde
araştırılacaktır. Ayrıca çeltikte uygulanan üretim ve destekleme politikaları da kapsamlı bir biçimde
değerlendirilecektir. Türkiye’de uzun vadede çeltik ve pirinç ithalatını azaltıcı yurt içi çeltik üretimini
teşvik edici tarım politikaları uygulanmalıdır.
Trakya Üniversiteler Birliği Lisansüstü Öğrenci Kongresi
www. http://tubogrencikongresi2016.comu.edu.tr/
29-30 Nisan 2016, Çanakkale
Sayfa 5
Katılımcıların Adı
Soyadı
Fatma YILMAZ*
Doç. Dr. Necati
Barış TUNCEL
Bildiri
Enstitü
Çeltik İşleme Esnasında Yan Ürün Olarak
Ortaya Çıkan Ham Tanesinin İnfrared
(Kızılötesi) Enerji ile Stabilizasyonu
Stabilization of immature rice grain, a byproduct of paddy milling process, with
infrared energy
ÇOMU Fen Bilimleri Enstitüsü
Bildiri Özeti
Bu çalışma kapsamında, çeltiğin pirince işlenmesi sırasında yan ürün olarak ayrılan ham pirinç
tanelerinin (tam olgunlaşmamış, yeşil ve sarı renkli) infrared (kızılötesi) tekniği ile stabilize edilip
stabilizasyon koşullarının belirlenmesidir. Çeltikten pirinç üretimi esnasında ham tane pirinç henüz
kargo pirinç üretim aşamasında ham tane triyörü yardımıyla ayırılmakta, ayrılan ham taneler hayvan
yemi olarak kullanılmakta veya atılmaktadır. Ham pirinç tanesi, lipolitik enzimler ve yağ içeriği
dolayısıyla acılaşmaya müsait bir ürün olup, depolanabilmesi ve gıda olarak tüketilebilmesi için stabilize
edilmesi gerekmektedir. Bu çalışmada 10 dk su içerisinde bekletilen ve 5 dk suyu süzdürülen ham pirinç
taneleri , kısa ve orta infrared dalga boylarında çalışan lambalar kullanılarak farklı süre ve radyasyon
yoğunluğunda stabilize edilmiştir. Bu kapsamda, stabilizasyon işleminde farklı dalga boyunun ürün
üzerindeki etkilerini ve farklılıklarını ortaya koymak amacıyla kısa ve orta dalga boyunda çalışan
lambalar kullanılmıştır. Orta dalga stabilizasyonda 1000W, 1200W, 1400W, 1600W lamba güçlerinde
6.18 dk, 5.24 dk, 4.40 dk, 4.01 dk, kısa dalga stabilizasyonda ise 800W, 1000W, 1200W, 1400W,
1600W lamba güçlerinde 6.18 dk, 5.24 dk, 4.40 dk, 4.01 dk uygulanmıştır. Stabilize edilen pirinç taneleri
oda sıcaklığına geldikten sonra mikron öğütücü vasıtasıyla öğütülmüş, 100 mesh’lik elekten geçirilerek
elek altına geçen kısım kilitli alüminyum folyo (zip-loc) poşetlere konarak, hava ve ışıkla teması
kesilmiş olarak 3 ay süresince depolanmıştır. Stabilizasyonun yapıldığı gün 0. gün kabul edilmek üzere,
depolama boyunca 0. gün dahil her 15 günde bir periyodik olarak stabilize edilmiş ham tane unlarında ve
kontrol örneğimizde serbest yağ asitliği analizi yapılmıştır. Depolama süresince serbest yağ asitliği
miktarındaki artışın kısa dalga boyu ile stabilize edilen örneklerde, orta dalga boyu ile stabilize edilen
örneklerdeki artışa göre daha fazla olduğu gözlemlenmiş, ham pirinç tanelerinin stabilizasyonunda orta
dalga boyunun daha etkin olduğu sonucuna varılmıştır. Depolama sonucunca serbest yağ asitliği
miktarının artış göstermediği ve minimum düzeyde artış gösterdiği bazı örnekler seçilmiştir. Seçilen
örneklerde ve ham pirinç tanesinde ham yağ, fitik asit, ve renk analizleri yapılmıştır. Böylece
stabilizasyonun tanenin ham yağ, fitik asit ve renk bileşenleri üzerine etkisi belirlenmiştir.
Trakya Üniversiteler Birliği Lisansüstü Öğrenci Kongresi
www. http://tubogrencikongresi2016.comu.edu.tr/
29-30 Nisan 2016, Çanakkale
Sayfa 6
Katılımcıların Adı Soyadı
Bildiri
Enstitü
Kırsal Kalkınmada Kadın İşgücü Ve
Ekoturizm İlişkisi (Bigalı Köyü Örneği)
Ayfer ERKAN BİNTAŞ*
Doç. Dr. Sibel TAN
The relationship of Female Labor Force
and Ecotourism in Rural Development:
Bigali Village Case study
ÇOMU Fen Bilimleri Enstitüsü
Bildiri Özeti
Kadınlar ilkel toplumlardan günümüze kadar her zaman üretici ve ekonomik faaliyetlerin içinde
olmuşlardır. Tarihsel süreç içinde ekonomik, toplumsal ve teknolojik değişmeler sonucu, kadınların
ekonomik faaliyetleri de biçim ve içerik yönünden değişime uğramıştır. Özellikle sanayi devriminden
sonra toplumsal ve ekonomik hayatın gittikçe daha örgütsel bir nitelik kazanmasına paralel olarak
ekonomik faaliyetler büyük ölçüde işletme örgütlerinde gerçekleştirilir olmuştur. Böylece kadınların
ekonomik faaliyetleri açısından da işletmelerin rolü ve önemi artmıştır. Kadın bu rol tanımları içinde
isteyerek veya istemeyerek tarımsal üretimde kendine yer bulmuştur.(Gülçubuk, B.)Kırsal Kalkınma
çalışmalarında istenilen sonuçların alınabilmesi; kırsal yöre kadınlarının ekonomik hayata katılımının
sağlanması, girişimci olmak isteyen kadınların desteklenmesi ve bu yönde eğitilmesi ile mümkün
olabilir. Yerel kalkınmada kadın işgücünün değerlendirilme yollarında biri de bir turizm çeşidi olan
ekoturizmdir. Ekoturizm faaliyetlerinde kadın emeği ve kadın girişimciliği önemli yer tutmaktadır.
Yerelde sürdürülebilir kalkınmayı sağlamak için ekonomik değer yaratan kadın girişimcilerin sayısını
arttırmak ve var olan kadın girişimci sayısını güçlendirmek önemli bir adım olacaktır. Böylelikle
kadınlar hem kendi ekonomilerine katkı sağlayacaklar hem de çevrelerine istihdam yaratarak hep birlikte
kalkınmaya önemli katkı yapacaklardır. Toplumsal Cinsiyet ayrımının daha fazla hissedildiği kırsal yöre
kadınlarının ücretsiz aile işçisi konumundan çıkarılıp sosyal güvencesi olan işçi ya da işveren olarak
çalışmasını sağlayacak koşullar yaratılarak, kadınların sosyal ve ekonomik yönden gelişmeleri
sağlanmalıdır. Bu çalışmada, kırsal kalkınmada kadın işgücünün önemi ve ekoturizm ilişkisi Çanakkale
Eceabat ilçesi Bigalı Köyü örneğinden yola çıkılarak incelenmiş ve yüz yüze anket uygulaması yapılarak
kırsal turizmde kadın işgücü potansiyeli ortaya çıkarılmaya çalışılmıştır.
Trakya Üniversiteler Birliği Lisansüstü Öğrenci Kongresi
www. http://tubogrencikongresi2016.comu.edu.tr/
29-30 Nisan 2016, Çanakkale
Sayfa 7
Katılımcıların Adı
Soyadı
Zeynep HAS*
Doç. Dr. Sermet
KOYUNCU
Bildiri
Enstitü
Akıllı Cam Uygulamalarında Kullanılabilecek
Siloksan Fonksiyonlandırılmış Karbazol
Polimerleri
Investigation of the Electrochromic Properties
of Siloxane Functionalized Carbazole
Polymers
ÇOMU Fen Bilimleri Enstitüsü
Bildiri Özeti
Elektrokromik malzemeler, indirgenme ve yükseltgenme olayları sırasında geçirgenlik, absorbsiyon ve
yansıtma olaylarını tersinir olarak gerçekleştirebilen ve bu aşamalarda farklı renkler gösteren yapılardır.
Elektrokromikler, sadece görünür bölgedeki değişimleri değil aynı zamanda ultraviyole (UV), infrared
(IR), ve mikrodalga bölgede aktif olarak görev yaparlar. Elektrokromik malzemeler ile ilgili ilk
çalışmalar tungsten trioksit (WO3) ve iridyum dioksit (IrO2) gibi inorganik bileşiklerle başlamışsa da
günümüzde iletken polimerler, bu teknolojide çok daha büyük bir öneme sahiptirler [1]. Polimerik
elektrokromiklerin renk verimliliğinin çok iyi olması, hızlı renk değiştirme kapasitesi (anahtarlanma
zamanı), aynı malzemede uygulanan potansiyel ile pek çok rengin meydana gelmesi
(multielektrokromizm) ve kimyasal yapının modifikasyonuyla bant boşluğu değerlerinin dolayısıyla
nötral basamaktaki rengin ayarlanabilmesi gibi birçok avantajından dolayı, inorganik bileşiklere göre
daha üstündür [2]. Elektrokromik camlar, çevresel bir uyarana (ısı, ışık) karşı renklenme ya da
şeffaflaşma gibi değişimlerin gözlendiği, akıllı camlar diye de adlandırılan teknolojinin yeni bir alanıdır.
Bilindiği gibi günlük yaşamda kullandığımız camlar şeffaf formdadır ve bu tür polimerlerden hazırlanan
akıllı camları şeffaf formda tutabilmek için sürekli potansiyel altında tutmak gerekmektedir. Bu da
malzemede dayanıklılık problemine sebep olacağı gibi sürekli bir enerji tüketimine de yol açacaktır.
Nötral basamakta şeffaf özellik gösterip de potansiyel uygulandığında renklenen türde polimerler bu
sebeplerden dolayı akıllı cam uygulamaları için büyük önem arz etmektedirler [3].
Nötral basamak
Yükseltgenme basamağı
Yapılan çalışmada elektrokromik uygulamalarda kullanılabilecek siloksan alkil gruplarına sahip karbazol
türevli polimer (KP2S) sentezlenmiştir. Ana zincirdeki elektroaktif karbazol polimerinin görünür
bölgede absorbsiyonu olmadığından dolayı nötral basamakta şeffaflık gibi elektrokromik uygulamalar
için çok önemli bir özelliğe sahiptir. Bunun haricinde polimer yan zincirindeki film fazında
kendiliğinden organize olma özelliğine sahip siloksan uç gruplar sayesinde, hazırlanan elektrokromik
cihazın özellikle uygulanan ard arda potansiyele karşı kararlılık gibi özelliklerini iyileştirilmesiyle,
elektrokromik perform
ansın arttırıldığı görülmüştür.
Trakya Üniversiteler Birliği Lisansüstü Öğrenci Kongresi
www. http://tubogrencikongresi2016.comu.edu.tr/
29-30 Nisan 2016, Çanakkale
Sayfa 8
Katılımcıların
Adı Soyadı
Elif BOLAT*
Doç. Dr. Sermet
KOYUNCU
Bildiri
Enstitü
Plastik Güneş Hücrelerinde Kullanılabilecek
Konjuge Polimerlerde İnce Film Morfolojisinin
İletkenlik Özelliklerine Etkilerinin İncelenmesi
Investigation of Thin Film Morplogy Effect on
Conductivitiy Properties of Conjugated
Polymers Used in Plastic Solar Cells
ÇOMU Fen Bilimleri Enstitüsü
Bildiri Özeti
Yeryüzündeki en büyük enerji kaynağı güneştir ve yenilenebilir enerji kaynaklarınının enerjisi direkt ya
da dolaylı yoldan güneş tarafından sağlanır. Günümüzde kullanılan inorganik malzeme tabanlı silikon
teknolojisi güneş enerjisini elektrik enerjisine çevirmek için kullanılmaktadır (fotovoltaik teknoloji) ve
yüksek maliyetli silikon tabanlı güneş pili üretimi ticari olarak belli bir pazar payına sahiptir. Polimerik
malzemelerin, inorganik türlere (örn: silikon) göre kolay işlenebilirlik, esneklik ve estetik görünüm gibi
avantajlarından dolayı fotovoltaik teknolojide bu tür malzemeler ile yapılan çalışmalar gün geçtikçe
artmaktadır. Polimerik tabanlı fotovoltaik teknolojininin üretim maliyeti silikon tabanlı teknolojiye göre
oldukça düşük olsa da bu teknolojinin ticarileşmesi için istenen fotovoltaik verimlere henüz sadece
laboratuar ölçeğinde ulaşılabilmiştir. Polimerik tabanlı güneş hücrelerinde 1990’lı yıllarda efektif olarak
kullanılan ilk polimer polimer poli(fenilenvinilen) (PPV) türevleridir. Aktif tabakada PPV (donör) ile
fenil-C61-butirik asit metil ester (PCBM-akseptör) çifti kullanılarak hazırlanan fotovoltaik hücreden
%2.5 gibi o tarih için oldukça iyi bir verim alınsa da PPV’nin dayanıklılık problemi ve yetersiz ışık
absorbsiyonu sebebiyle poli(3-hegziltiyofen) (P3HT) sonraki yıllarda daha fazla önem kazanmıştır [1].
Özellikle fotovoltaik teknolojide akseptör olarak kullanılan ve günümüze kadar yapılan çalışmalarda
ciddi bir alternatifi olmayan organik solventlerde çözünebilir özellikteki C60-fulleren türevi (PCBM) ile
aktif tabakada iyi bir faz ayrımı göstermesinden dolayı, P3HT oldukça kullanışlı bir polimerdir.
P3HT’nin en büyük problemlerinin başında yetersiz ışık absorbsiyonu gelmektedir ve bu problemin
çözümü için birçok farklı metot uygulanmaktadır [2,3].
Yapılan çalışmada polimer tabanlı fotovoltaik cihazlarda yaygın olarak kullanılan P3HT’nin döndürme
ile kaplama yöntemiyle ince filmleri hazırlanmıştır. Hazırlanan filmler farklı sıcaklıklarda tavlama
işlemine tabi tutulduklarında ve ayrıca iyot buharına maruz bırakıldıklarında hem absorbsiyon bandında
kaymalar, hem de 4 nokta prop tekniğiyle ölçülen iletkenlik değerlerinde değişimler gözlenmiştir.
Yapılan bu muameleler sonucunda polimerik filmlerin yüzey morfolojilerinin değişimleri atomik kuvvet
mikroskobu tekniğiyle takip edilmiştir. İyotla doplama sonucunda film yüzeyinin pürüzlülüğünün artığı
gözlenmiştir.
Trakya Üniversiteler Birliği Lisansüstü Öğrenci Kongresi
www. http://tubogrencikongresi2016.comu.edu.tr/
29-30 Nisan 2016, Çanakkale
Sayfa 9
Katılımcıların Adı
Soyadı
Ramazan ŞEN*
Yrd. Doç. Dr. Sezgin
AYGÜN
Bildiri
Enstitü
Self Creation Kozmolojide Yüksek Boyutlu
FRW Evreni için İkinci Dereceden Durum
Denklemli Çözümler
Higher Dimensional FRW Universe Solutions
in Self Creation Cosmology with quadratic
equation of state
ÇOMU Fen Bilimleri Enstitüsü
Bildiri Özeti
Einstein’ın genel rölativite teorisi çok önemli ve aynı zamanda tutarlı bir gravitasyon teorisidir. Son
zamanlarda yapılan gravitasyonel dalgaların keşfi Einstein’ın rölativite teorisini desteklemektedir.
Einstein’ın rölativite teorisinden sonra birçok araştırmacı farklı alternatif gravitasyon teorileri
önermişlerdir. Bu alternatif gravitasyon teorileri f (R) teori, f(R,T) teori, Weyl teori, Lyra geometri,
Yılmaz teori ve Brans-Dicke teori olarak sınıflandırılmışlardır. Barber Brans-Dicke ve Einstein’ın
rölativite teorisini modifiye ederek iki adet self-creation adı verilen teori ortaya atmıştır. Biz bu
çalışmada yüksek boyutlu FRW uzay-zamanında ideal akışkan madde formu için Barber’ın ikinci teorisi
olan self creation kozmolojide (SCC) çözümler elde ettik. Bu amaç için Akarsu ve Dereli tarafından (
Int. J. Theor. Phys. (2012) 51, 612) ortaya atılan genelleştirilmiş liner frenleme parametresini q=-kt+m-1,
kullandık. Burada k≥0 ve m≥0 olup aynı zamanda sabittirler. Bununla beraber çözümler için Reddy ve
ark. (Reddy ve ark.Astrophys. Space Sci. (2015) 20, 357) kullandığı ikinci dereceden durum
denkleminden faydalandık. Burada p=αρ^2-ρ ve α≠0 aynı zamanda sabittir. Bu durum denklemi
karanlık enerji ve brane world model çalışmalarında önemli bir role sahiptir. İkinci dereceden durum
denkleminin yaygın kullanım şekli p=p_0+αρ+βρ^2 eşitliğindeki gibidir, burada p_0, α ve β
parametreleri göstermektedir. Durum denklemini (EoS) ve frenleme parametresini yüksek boyutlu FRW
evreninde kullanarak sonuçlarımızı self creation kozmolojide genelleştirdik. Elde edilen sonuçlardan
evrenin boyut sayısı ile Barber’ın skaler alanı, maddenin basıncı ve yoğunluğu arasında bir oran
olduğunu söyleyebiliriz. Bunu yanında ölçek çarpanı da boyuttan bağımsız olarak elde edilmiştir. Eğer
sonuçlarda n=2 alırsak, çözümlerimiz, dört boyutlu FRW evreninde self creation çözümü olmuş olur.
Ayrıca sonuç kısmında elde edilen çözümler tablo şeklinde özetlenmiştir.
Trakya Üniversiteler Birliği Lisansüstü Öğrenci Kongresi
www. http://tubogrencikongresi2016.comu.edu.tr/
29-30 Nisan 2016, Çanakkale
Sayfa 10
Katılımcıların Adı
Soyadı
Gizem ÖREN ÇIBIK*
Yrd. Doç. Dr. Fehime
Sevil YALÇIN
Bildiri
Enstitü
Elektromanyetik Alanın Soya (Glycine max
L. Merrill) Bitkisi Üzerindeki Etkilerinin
İncelenmesi
Investigation of The Effects of
Electromagnetic Fields on Soybean (Glycine
max L. Merrill) Plant
ÇOMU Fen Bilimleri Enstitüsü
Bildiri Özeti
Son yıllarda, çok düşük frekanslı elektromanyetik alanın (ÇDF-EMA) canlılar üzerindeki olası etkileri,
giderek ilgi çekici bir hale gelmiştir. Genellikle elektromanyetik alan, yüksek gerilim hatları civarında
oluşurken, evlerimizde ve iş yerlerimizde günlük olarak kullandığımız saç kurutma makinesi ve
televizyon gibi elektrikli cihazlar da elektromanyetik alan (EMA) kaynağıdır.
Elektromanyetik alan (EMA) değişimlerinin biyolojik sistemler üzerindeki etkileri bir çok araştırıcının
ilgisini çekmiştir. Özellikle son yıllarda bir çok bilim adamı, manyetik alanın canlılar üzerindeki
olumsuz etkilerinin yanında, olumlu biyolojik etkileri üzerinde de araştırmalara başlamıştır. Canlı
sistemlerin EMA ile muamelesinde böylesine farklı sonuçlar bulunmasının nedeni olarak, EMA’nın
etkisinin başlangıç mekanizmalarındaki bazı belirsizliklerin yanında, kullanılan EMA şiddetinin ve
süresinin belirlenmesindeki farklılıklar, kullanılan tohumun biyolojik bazı özelliklerinin tam olarak
belirlenmemiş olması gibi çeşitli etkenleri ele almak mümkündür.
Çalışmanın amacı, farklı EMA şiddetlerinin soya (Glycine max L. Merrill) üzerine olan etkilerini
belirlemektir.
Bu çalışmada, tohumlar EMA’nın farklı şiddetlerine maruz bırakıldı. Kontrol ve farklı EMA (0,5 mT,1
mT, 3 mT ve 5 mT) şiddetlerine maruz bırakılan tohumlar, 25 °C’lik etüvde ve iklim odasında, uygun
koşullarda çimlendirildi. Çimlenen tohumların 24., 48., 72. ve 96. saatlerdeki optimum EMA şiddetini
belirlemek için çimlenme yüzdeleri ve kök uzunlukları ölçüldü. Soya bitkisi için optimum EMA
şiddetleri 0,5 mT, 1 mT ve 5 mT olarak belirlendi. Bu çalışmada, soyanın Arısoy çeşidi tohumlarına, 4
gün süreyle günde 1 saat 0,5 mT, 1 mT ve 5 mT’lık EMA şiddetleri uygulanmıştır. Daha sonra tohumlar
sera koşullarında yetiştirilmiştir. Optimum EMA şiddetleri ile muamele edilmiş tohumlardan elde edilen
fidelerin boyları, yaş ve kuru ağırlıkları ise 14. günde ölçülmüştür.
Araştırma sonuçlarına göre; çimlenme yüzdeleri EMA uygulanan tohumlarda kontrole göre 72. ve 96.
saatlerde yüksek olmuştur. Kök uzunluğu en fazla 0,5 mT, 1 mT ve 5 mT’lık EMA’dan geçirilen
tohumlarda ölçülmüştür. 14. günde tüm EMA şiddetlerinde, çimlenme yüzdesi, fide boyu, yaş ağırlık da
artış, kuru ağırlıkta azalma anlamlı bulunmuştur.Elde edilen sonuçlar, elektromanyetik alanın biyolojik
etkilerine dair moleküler mekanizmaların henüz tam olarak açıklanmamış olması nedeniyle önemlidir.
Trakya Üniversiteler Birliği Lisansüstü Öğrenci Kongresi
www. http://tubogrencikongresi2016.comu.edu.tr/
29-30 Nisan 2016, Çanakkale
Sayfa 11
Katılımcıların Adı
Soyadı
Gözde GÜLDÜR*
Prof. Dr. Hüseyin Taner
KUMUK
Bildiri
Enstitü
Tarım Sektöründe Mal ve Hizmet AlımSatımında E-Ticaretin Rolü ve Önemi
The Role and Importance of E-Commerce in
Trading Goods and Services in Agriculture
Sector
ÇOMU Fen Bilimleri Enstitüsü
Bildiri Özeti
Bilişim teknolojilerinde yaşanan hızlı gelişme ve değişimler 2000’li yıllardan itibaren günlük hayatımıza
e-ticaret kavramını yerleştirmiştir. Pazarlama alanında yeni bir yaklaşım olarak ortaya çıkan e-ticaret
dünyada ve Türkiye’de toplam ticaret içerisindeki payını hızla arttırmaktadır. İnternet üzerinden
alışveriş, mesafeleri kısaltmış tüketicinin üreticiye ve üreticinin tüketiciye kolay ulaşmasını sağlamıştır.
Bir anlamda da sanal ortamda yeni bir pazar yeri oluşumunu sağlamıştır.
Bu çalışma ile öncelikle pazarlama içerisinde e-ticaretin rolü ve önemi açıklanmıştır. Dünyada ve
Türkiye’de e-ticaret konusunda hazırlanan istatistiki veriler aktarılmıştır. Yine dünyada ve Türkiye’de
tarım ürünleri alım satımında e-ticaretin rolü ve önemi, toplam ticarete katkısı ortaya konmuştur.
Türkiye’de tarım alanında faaliyet gösteren e-ticaret firmaları ve e-ticarete konu olan ürün ve hizmetler
hakkında bilgilere yer verilmiştir.
Çalışmanın ilk aşamasında ikincil verilerden ve e-ticaret ile ilgili hazırlanan istatistiki bilgilerden yola
çıkarak son on beş yıl içerisinde dünya ve Türkiye’de toplam ticaret hacmi içerisinde e-ticaretin gelişimi
izlenmiştir. Ayrıca Türkiye ekseninde tarım sektöründe e-ticaretin durumu ortaya konmuştur. İkinci
aşamada da yapılan literatür araştırması sonucunda derlenen verilerin yorumu yapılmıştır.
Bu bağlamda bilişim teknolojilerinin hayatımıza hızla nüfus ettiği son dönemde e-ticaret tüm dünyada
olduğu gibi Türkiye’de de gelişim göstermeye devam etmektedir. Yapılan araştırmalarda e-ticaret
kullanımı ile satın alma eğiliminin eğitim durumu ile doğru orantılı olarak ilerlediği görülmüştür. Eticaret, internet kullanımının yaygınlaşması, e-ticaret konusunda kullanıcıların bilgilendirilmesi ve güven
duygusunu geliştirmek için gerekli yasal düzenlemelerin yapılması ile gelişimine devam edecektir. Eticaret ile kullanıcılar zaman ve para tasarrufu edip, birçok ürünü birbiri ile karşılaştırma şansı yakalayıp,
dünyanın dört bir yanından ürün tedarik edebilmektedirler.
Tarım sektöründe e-ticaretin yaygınlaşması ile kırsal kesimde yaşayan nüfusun yaşam koşulların olumlu
etkileneceği düşünülmektedir. İnternet ve e-ticaret kullanımı ile kırsal bölgede yaşayan bireylerin yeni
teknolojilere ve sektörel yeniliklere kolay ulaşabilmeleri hane halklarının bilinçlenmesine yön verecektir.
Bu bağlamda da toplumsal refah seviyesini olumlu etkileyeceği düşünülmektedir.
Trakya Üniversiteler Birliği Lisansüstü Öğrenci Kongresi
www. http://tubogrencikongresi2016.comu.edu.tr/
29-30 Nisan 2016, Çanakkale
Sayfa 12
Katılımcıların Adı Soyadı
Bildiri
Yrd. Doç. Dr. Burcu
ÖZKARDEŞ
Beta Lyrae Türü Örten Çift Yıldızlar
Gökçe Zeynep ÖZALP*
Beta Lyrae Type Eclipsing Binary Stars
Enstitü
ÇOMU Fen Bilimleri Enstitüsü
Bildiri Özeti
Çift yıldızların gözlemleri, şüphesiz, bize sağladığı bilgiler bakımından çok önemlidir. Yıldızlara ait
temel parametreleri, en hassas şekilde, sadece çift yıldız gözlemlerinin analizinden elde edebiliyoruz.
Tek yıldız çalışmalarından elde edilen parametre hataları en iyi durumda yüzde beş civarında iken çift
yıldız gözlemlerinden yüzde bir veya daha hassas hata paylarıyla kütle, yarıçap ve sıcaklık gibi bilgilere
ulaşmak mümkün olabilmektedir. Bu hassasiyet, yıldız evrim modellerinin denetlenmesine olanak
sağlamaktadır. Buradan, yıldızların içyapısı ve evrimini anlayabilmek adına ortaya konan astrofiziksel
kuramlar, çift yıldızların gözlemleri aracılığıyla duyarlı şekilde belirlenmiş kütle, yarıçap, etkin sıcaklık,
ışıtma vb. temel parametreler kullanılarak test edilebilmektedir. Kısaca söylemek gerekirse, bugünkü
yıldız astrofiziği bilgimizi, çift yıldızlar üzerinden yapılan çalışmalara borçluyuz.
Çift yıldızların alt sınıflarından biri olan örten çift yıldızlar, ışık eğrilerinin biçimlerine göre (Algol türü,
β Lyrae türü ve W UMa türü olmak üzere) üç alt gruba ayrılmaktadır. Örten çift yıldızların alt gruplardan
biri olan β Lyrae türü sistemler ise, bu çalışmanın ana konusunu oluşturmaktadır. Astrofiziksel
parametreleri duyarlı şekilde belirlenen β Lyrae türü sistemlerin sayısı azdır; dolayısıyla, bu türden
sistemlerin fotometrik ve/veya tayfsal çalışmalarından elde edilen sonuçlar, çift yıldızlara ilişkin veri
kaynaklarına önemli katkılarda bulunacaktır. Bu anlamda, literatürde β Lyrae türü olarak tanımlanmış
sistemlerden gözlem kriterlerine göre seçilen bir örten çift sistemin fotometrik yolla incelenmesi
amaçlanmıştır. İncelenen sistemin gözlemsel ve/veya literatürde yer alan fotometrik veri tabanlarındaki
(ASAS, SWASP, HIPPARCOS, INTEGRAL vb.) ışık eğrisi verileri kullanılmış ve bu veriler, modern
yöntemlerle (Wilson-Devinney yöntemi, Monte Carlo yöntemi vb.) analiz edilmiştir. Sistemin
bileşenlerinin fiziksel ve geometrik parametreleri belirlenmiştir. Fotometrik sonuçlar kullanılarak
sistemin tahmini mutlak parametreleri hesaplanmıştır. Elde edilen sonuçlar tartışılmış, yorumlanmıştır.
Trakya Üniversiteler Birliği Lisansüstü Öğrenci Kongresi
www. http://tubogrencikongresi2016.comu.edu.tr/
29-30 Nisan 2016, Çanakkale
Sayfa 13
Katılımcıların Adı
Soyadı
Ömer Kaan KOÇ*
Bildiri
Enstitü
Yeni Moleküler İyon Algılayıcıların Sentezi
ve Uygulamaları
Doç. Dr. Hava ÖZAY
Synthesis and Application of New Molecular
Ion Sensor
ÇOMU Fen Bilimleri Enstitüsü
Bildiri Özeti
İyonik türler endüstriyel, kimyasal ve biyolojik proseslerde oldukça önemli rollere sahiptir. Bu türler
içinde anyonik olanların birçoğunun biyolojik sistemlerdeki önemli bazı rollerinin yanında, yaşayan
organizmalardaki güvenli sınırın üzerindeki miktarları organizma için toksik etkiye sahiptir. Bu
sebeplerden dolayı anyonik türlerin tespiti için literatürde birçok kimyasal moleküler algılayıcı
sentezlenmiştir.
Anyonik türlerin büyük çoğunluğu moleküler algılayıcılar ile genellikle algılayıcı üzerindeki asidik
proton üzerinden etkileşime girer. Etkileşim genellikle asidik protonla yapılan güçlü hidrojen bağı ve bu
güçlü hidrojen bağı oluşumu sonrası anyon tarafından protonun koparılması sürecini içerir.
Deprotonasyona uğramış molekül üzerinde meydana gelen yalın elektron çiftlerinin molekül içerisindeki
delokalizasyonuyla moleküldeki konjugasyonun değişmesi genellikle görsel olarak tayin edilebilen bir
sinyale dönüşür. Anyonların moleküller ile etkileşim mekanizmasının bir diğer yolu ise anyonun
algılayıcı molekül üzerindeki aktif merkeze nükleofilik atağıdır. Bu atak sonucunda bir öncekine benzer
şekilde molekülün yapısındaki konjugasyonun değişmesiyle görsel bir sinyal oluşur.
Bu bilgiler ışığında yapılan bu çalışmada literatürde daha önce sentezlenmemiş, yapısında anyonik türler
ile hidrojen bağı ve deprotonasyon etkileşimine girebilecek fenolik proton içeren ve yine yapısında çok
sayıda çift bağın konjuge halde bulunduğu moleküller sentezlendi. Bileşiklerin yapısı Fourier Transform
Infrared Spektroskopisi (FT-IR), Nükleer Magnetik Rezonans Spektroskopisi (NMR) ve Kütle
Spektroskopisi (MS) teknikleri kullanılarak aydınlatıldı. Yapısı aydınlatılan bileşiklerin anyonlara karşı
algılayıcı özellikleri incelendi. Bu amaçla su ile karışabilen bir organik çözücü kullanılarak bileşiklerin
çözünebildiği bir organik çözücü : su karışımı oranı belirlendi. Belirlenen çözücü karışımında bileşikler
anyonlarla etkileştirildi. Sentezlenen bileşiklerden birinin sulu ortamda siyanür anyonu varlığında görsel
sinyal verdiği belirlendi. Görsel incelemenin ardından bileşiğin siyanür anyonuna karşı
spektrofotometrik algılayıcı özelliği incelendi. Bu amaçla farklı anyonlar içeren çözeltilerin UV-Vis
spektrumları kaydedildi. Bileşiğin siyanür anyonuna spektrofotometrik olarak mükemmel bir seçimlilik
gösterdiği belirlendi. Siyanür anyonunun spektrofotometrik tayini için anyon titrasyonu işlemi
gerçekleştirildi.
Trakya Üniversiteler Birliği Lisansüstü Öğrenci Kongresi
www. http://tubogrencikongresi2016.comu.edu.tr/
29-30 Nisan 2016, Çanakkale
Sayfa 14
Katılımcıların Adı Soyadı
Sezer AKIN*
Bildiri
Enstitü
Türkiye’de Yıllar İtibariyle Süt
Üretimi
Yrd. Doç. Dr. Selma KAYALAK
Annual Milk Production In Turkey
ÇOMU Fen Bilimleri Enstitüsü
Bildiri Özeti
Süt 85 kadar besin öğesi içeren, zeka ve vücut gelişimine önemli katkısı olan harika bir besindir. Dünya
nüfusunun 7 milyar olarak tahmin edildiği 2011 yılında, kişi başına ortalama süt ve süt ürünleri tüketimi
107,3 kg süt eşdeğeridir. Bu çalışmada Türkiye’de süt sektöründe süt üretim miktarı, sağılan hayvan
varlığı, içme sütü üretimi ve tüketimi, süt sığırcılık işletmeleri, çiğ süt ve yem fiyatları, süt ve süt
ürünleri ithalat ve ihracatı, süt ve süt ürünleri politikaları analız yapılmıştır. Çalışmanın verileri 19912014 yıllarını kapsamaktadır. Araştırma sonuçlarına göre sağılan hayvan varlığında azalma yaşanırken
süt üretim miktarında artış yaşanmaktadır. Hayvan ırklarını incelediğimizde sağılan kültür ve melez
ırkında artış yaşandığını yerli ırk sayısında ise düşüş olduğunu görmekteyiz. Süt üretim miktarındaki
artışın en temel nedenin kültür ve melez ırk sayısında ki yaşanılan artış olduğunu söyleyebiliriz.
Türkiye’de ki süt üretim ve tüketimini incelediğimizde UHT (Ultra High Temperature) üretim ve
tüketimin yüksek oranda olduğunu ve bu sebeple halkın süt tüketiminde bilinçli olduğunu söyleye biliriz.
Türkiye Süt Üreticileri Merkez Birliği kayıtlarına göre 300.000 tondan fazla sütün toplandığı iller
sırasıyla İzmir, Balıkesir, Konya, Aydın, Çanakkale, Denizli, Burdur olmuştur.
Türkiye’de 50 baştan az süt sığır işletmeleri 1.230.602 işletme sayısıyla %98,38’lik bir paya sahiptir. Süt
yemi üretimi sürekli bir artış içerisindedir. Karma yem fiyatları ve süt fiyatları 2008 krizinden sonra bir
düşüş yaşamıştır kriz öncesi ve sonrasında artış söz konusudur.Süt ürünleri kolay bozulabilen yapısı
nedeni ile dış ticaret raf ömrü uzun ürünler üzerine yoğunlaşmıştır. Firmalar süt ürünlerini ihraç etmek
yerine hedef pazar gördükleri ülkelerde yatırım yapaya ağırlık vermişlerdir. Süt ve süt ürünleri
ithalatında en büyük paya sahip olan ürün tereyağı olmuştur.
Süt ve süt ürünleri ile ilgili ilk kapsayıcı politikalar, 1956 yılında süt sektörünün yem ihtiyacını
karşılamak için Yem Sanayi (YEMSAN)’ın kurulması ile birlikte ortaya çıkmıştır. 1980’lerde suni
tohumlama ve embriyo transferi, ayrıca ilaç temini için destekler başlamıştır. 1987 yılında ise Tarım ve
Köy işleri Bakanlığı tarafından litre üretim başına süt teşvik primi verilmesi uygulaması başlatılmıştır.
1994 yılında YEMSAN özelleştirilmiş, dolayısıyla süt üreticilerinin önceden yararlanmakta oldukları
uygun fiyatlı yem olanağı ortadan kalkmıştır. Ayrıca 2000’li yılların başındaki ekonomik kriz ortamı, süt
politikalarını da olumsuz etkilemiştir. Özellikle 2001 krizi sonrası mali sıkılık politikaları ve dış borç
yükünün fazlalığı, ayrıca dış ticaret düzenlemelerinde Dünya Ticaret Örgütü ve diğer uluslar arası
kuruluşlara karşı olan yükümlülüklerimiz, gerek iç piyasa destekleri gerekse dış ticaret düzenlemelerinin
süt üreticileri için görece daha olumsuz bir hale gelmesine neden olmuştur.
Trakya Üniversiteler Birliği Lisansüstü Öğrenci Kongresi
www. http://tubogrencikongresi2016.comu.edu.tr/
29-30 Nisan 2016, Çanakkale
Sayfa 15
Katılımcıların Adı
Soyadı
Rukiye ALTAŞ*
Prof. Dr. Şükran
YALÇIN ÖZDİLEK
Bildiri
Enstitü
Elektromanyetik Alanın Zebra (Dani rerio)
Balıklarında Yumurta Açılımına Etkisi
The Effects Of Electromagnetic Fields On
The Hatching Of Zebra Fish (Danio rerio)
ÇOMU Fen Bilimleri Enstitüsü
Bildiri Özeti
Dünya üzerindeki canlılar doğal manyetik alanın etkisi altındadır. Yeryüzünde doğal elektromanyetik ve
manyetik alanlar ile birlikte gelişen canlılar, özellikle göç gibi bazı biyolojik aktivitelerini manyetik
alanlara göre adapte etmişlerdir. Son yıllarda teknolojinin gelişmesiyle insanoğlunun ürettiği doğal
olmayan manyetik alan (MA) ve elektromanyetik alan (EMA) kaynakları, doğal manyetik ve
elektromanyetik alanları değişikliğe uğratmıştır.
Elektromanyetik alanın basit ve karmaşık yapılı organizmaları hücresel düzeydeetkilendiğine dair birçok
çalışma bulunmaktadır.Balıklar ve omurgasızlar üzerinde yapılan çalışmalar EMA’ın denizde yaşayan
hayvanların davranış, göç, beslenme ilişkileri vb. özelliklerini etkilediğini göstermiştir. Akvaryum
balıklarıyetiştirildikleri ortamda enerji kaynakları ve kablo sistemlerinden kaynaklanan EMA’a maruz
kalarak üreme, beslenme ve davranışları değişebilir. Laboratuvar koşullarında yapay olarak oluşturulan
elektrik ve manyetik alanların, akvaryum balıklarının yumurta açılımına olan etkisinin araştırılması,
EMA’nın etkileri konusunda aydınlatıcı sonuçlar verebilir. Bu çalışma ile bir akvaryum balığı olan
Danio rerio (Hamilton-Buchanan, 1822)türünün farklı şiddet ve sürelerde EMAya maruz kalmış olan
akvaryumlarda yumurta açılımının nasıl etkileneceğini ortaya koymak amaçlanmıştır.
Isıya dayanıklı “Helmholtz Bobin Sistemi” ile deney gruplarına muamele etmek üzere elektromanyetik
alan kaynağı düzenlenmiştir. Dört dişi ve iki erkek anaç balıklar 25x30x20 cm boyutlarında akvaryumda
optimum koşullarda tutularakon günde bir yumurtlamaları sağlanmıştır. Her bir yumurtlamada elde
edilen 150 ile 180 arası döllenmiş yumurtalar elektromanyetik alanından yalıtılmış altı beher içine pastör
pipeti ile eşit olarak aktarılmıştır. Bu altı beherden dört tanesine 6 ve 12 saat olmak üzere iki farklı
sürede ve iki farklı EMA şiddeti uygulanmış, iki tanesi ise kontrol olarak bırakılmıştır. Deney ve kontrol
gruplarındaaltı saatte bir yumurtadan çıkış sayıları kaydedilmiştir. Yumurtalarınaçılma süreleri ile açılma
yüzdeleri sağ kalım oranları arasındaki ilişki hesaplanmıştır. Danio rerio türü akvaryum balığının yavru
başarısıiçin optimum süre ve uygun EMA şiddeti belirlenmiştir.
Trakya Üniversiteler Birliği Lisansüstü Öğrenci Kongresi
www. http://tubogrencikongresi2016.comu.edu.tr/
29-30 Nisan 2016, Çanakkale
Sayfa 16
Katılımcıların Adı
Soyadı
Bildiri
Enstitü
Batı Anadolu Litosfer Modelleri ve Topoğrafya
Ali DEMİROĞLU*
Yrd. Doç. Dr. Tolga
KOMUT
Lithospheric Models of Western Anatolia and
Topography
ÇOMU Fen Bilimleri Enstitüsü
Bildiri Özeti
İzostatik sebepler, arzın astenosfer katmanı üzerinde yüzen litosferin düşey konumunu dolayısıyla
kabuğun üst yüzeyinin düzeyini (topoğrafyayı) belirler. Topoğrafya izostatiyi kullanarak hesaplanabilir.
Hesaplanan topoğrafya, normal şartlarda, gözlemsel topoğrafyayla uyumludur. Bunlar uyumlu değilse uncompensation (izostatik dengesizlik) mevzu bahistir. Aralarındaki fark fark (residual) topoğrafyadır. Eğer
gözlemsel fazlaysa eksik-kompansasyon ki; bu durumda gözlemsel topoğrafya yüzdürme dışında ek bir
kuvvetle destekleniyor demektir, tersiyse fazla-kompansasyon (over-compensation) var demektir ve bu
durumda fark negatiftir. Ek kuvvetin varlığı, kabuğu yükselttiği gibi deforme edebileceği veya
hareketlerini de belirleyebileceği için önemi haizdir. Dolayısıyla bu bilgi değerlendirilerek Batı Anadolu
için, verilerle tutarsız ya da bölgenin bilinen anormalliklerine açıklama getiremeyen daha önceki çok
çeşitlilik gösteren bir çok modelin aksine, önemli anomali sunan verilerle tutarlı olabilecek, güvenilir
jeodinamik modeller geliştirilebilir.Jeodezik ölçümler, aktif faylar, sıyrılma fayları ve ince kabuk Batı
Anadolu’nun genişleme rejimi içerisinde olduğunu göstermektedir. Taraçalar ve gömük menderesler gibi
bazı özel jeomorfolojik göstergeler, astenosferik konveksiyona bağlı dinamik topoğrafya modelleri,
yüksek Bouguer gravite değerleri ve topoğrafya/serbest hava gravite girişimi bölgenin yüksekte
bulunduğunun delilleridir. Diğer taraftan, yüksek ısı akısı ve düşük Curie derinliği kabuğun sıcak
olduğunu göstermektedir. Buna ek olarak, sismik tomografi modellerine göre kabuğun altındaki
seviyelerde ısıtılmış, genişletilmiş ve yükseltilmiş astenosferi temsil eden düşük yoğunluklu bölgeler
bulunmaktadır. Ayrıca, ilksel fark topoğrafya modelleri az-kompansasyona işaret etmektedir. Eldeki bu
belirtilere göre bölge belirgin olarak bir genişleme rejimi içerisindedir fakat buna mukabil olarak çökmesi
beklenirken yükselmektedir. Buna sebep olan kuvvetlerin varlığının, bölgenin neo-tektonik modelinin
geliştirilmesinde kritik rolü vardır.İlksel fark topoğrafya modellerinde litosferik manto kalınlığı sabit
alınmış veya göz ardı edilmiştir. Daha ayrıntılı ve bilhassa litosferik mantoya dair verilerin kullanılması
ile daha doğruya yakın hesaplamalar yapılabilecektir. Bunun için, farklı manto ve kabuk modellerine göre
izostati hesaplamaları yapılmalı ve sonuçların farklılıkları kritik olarak tartışılmalıdır. Dolayısıyla
yerbilimsel gözlemlerle ve verilerle tutarlı ya da anormalliklere açıklama getirebilen sonuçlar ortaya
konulabilecektir. Bu amaçla Batı Anadolu bölgesinde yapılmış tüm kabuk ve litosferik manto yapısı ve
mümkün olduğu yerlerde bunların alt katmanlarının geometri ve yoğunluklarına dair çalışmalar taranmış
ve derlenmiştir. Önerilmiş modeller ve değerler kritik bir bakış açısı altında değerlendirilerek güvenilir
bir veri seti oluşturulmuştur. Ayrıca, tutarsız kısımlar belirlenerek kaçınılması gereken ya da
yorumlamalarda dikkat edilmesi gereken hassas unsurlar olarak netleştirilmiştir.
Trakya Üniversiteler Birliği Lisansüstü Öğrenci Kongresi
www. http://tubogrencikongresi2016.comu.edu.tr/
29-30 Nisan 2016, Çanakkale
Sayfa 17
Katılımcıların Adı
Soyadı
Prof. Dr. Osman
DEMİRCAN
Mert DOĞAN*
Bildiri
Enstitü
Yıldızlarına Yakın Olan Jüpiter Benzeri
Gezegenler: Sıcak Jüpiterler
Jupiter Like Planets Close to Host Stars: Hot
Jupiters
ÇOMU Fen Bilimleri Enstitüsü
Bildiri Özeti
Galileo Galilei, Johannes Kepler ve Isaac Newton gibi bilim adamlarının çalışmalarından sonra Güneş
Sistemi’ndeki gezegenler ve yörüngüleri matematiksel olarak doğru biçimde ifade edilmeye başlanmış
ve Titius – Bode yasasına dayanarak yeni gezegenler (Uranüs, Neptün ve plüton) keşfedilmiştir.
1990 ’lı yıllardan itibaren gözlem tekniklerinin ve duyarlılıklarının geliştirilmesiyle diğer yıldızlar
etrafındaki gezegenler (öncelikle jüpiter benzeri büyük kütleli olan gezegenler) keşfedilmeye
başlanılmıştır ve bunlara ötegezegen denilmektedir. Biriken gözlemsel verilerden elde edilen bilgilere
göre Jüpiter benzeri ötegezegenler iki gruptan oluşmaktadırlar. Birinci grup ötegezegenler gerçekten
Jüpiter’in fiziksel ve yörünge özelliklerini taşırken ikinci grup kendi yıldızlarına çok daha yakın sıcak
jüpiterlerden oluşmaktadır.
Exopalnet Orbit Data Explorer verilerine göre 1642 adet onaylanmış gezegen, 3787 adet onaylanmamış
aday gezegen ve toplamda 5429 gezegen olduğu bilinmektedir. The Extrasolar Planets Encyclopedia
verilerine göre ise 2048 ötegezegen ve bunlardan 510’u çoklu gezegen sistemlerinden oluştuğu
bilinmektedir. İlk olarak 51 Pegasi yıldızının etrafında ötegezegen keşfedildi. Bu gezegenin adı 1995
yılında 51 Peg b olarak bilim dünyasına duyuruldu. Çok geçmeden ötegezegen sayıları gittikçe arttı. Elde
edilen gözlemsel bilgilere göre sıcak jüpiterlerin yığılım gösterdiği bölge 0.4 Mj (jüpiter kütlesi) ile 3 Mj
aralığındadır. Yarı büyük eksen uzunluğu 0.03 AB (astronomik birim) ile 0.07 AB arasındadır. Birinci
gruptaki normal jüpiter benzeri gezegenler ise göreli olarak daha büyük kütleli ve yıldızlarına daha uzak
bölgede yer almaktadır. Bu gruptaki jüpiter benzeri gezegenlerin kütle aralığı 0.5 Mj ile 11 Mj aralığında
yarı büyük eksen uzunlukarı ise 0.6 AB ile 6 AB aralığında yer almaktadır.
Bu çalışmada keşfedilen ötegezegenler arasında sıcak jüpiterlerin sınıflandırılıp kataloglanması, yeni
gözlemler, diğer ötegezegenlerden ayrılan özellikleri ile birlikte karakteristik özellikleri ve yeni
gözlemlerin analiz sonuçları sunulmaktadır. Sıcak jüpiterlerin oluşumları ve yörünge göçleri ile ilgili
yörünge periyodu değişimi incelenmiştir.
Trakya Üniversiteler Birliği Lisansüstü Öğrenci Kongresi
www. http://tubogrencikongresi2016.comu.edu.tr/
29-30 Nisan 2016, Çanakkale
Sayfa 18
Katılımcıların Adı
Soyadı
Ömer ERYILMAZ*
Bildiri
Enstitü
Kalp Hastaları Acil Durumları İçin Bulut
Bilişim Temelli Erken Uyarı Sistemi
Öğr. Gör. İsmail
KAHRAMAN
Öğr. Gör. Mustafa
ŞAHİN
Cloud-Computıng Based Early Warnıng
System For Cardıac Emergencıes
ÇOMU Fen Bilimleri Enstitüsü
Bildiri Özeti
Dünyada ve ülkemizde ölümle sonuçlanan vakaların başında kardiyak aciller yer almaktadır. Kardiyak
acillerde zamanında ve etkin acil bakım uygulayabilmek çok önemlidir. Kalp hastalıkları en kısa sürede
tanımlanabilmeli, tedaviye yönelik çalışmalar başlatılmalı ve en yakın sağlık merkezi ile koordinasyon
sağlanıp sevkiyatı yapılmalıdır. Bu çalışmada kalp rahatsızlığı olan kişilerin uzaktan takibi için hasta,
doktor ve sağlık merkezini kapsayan akıllı bir bilgi sistemi oluşturulmuş ve oluşabilecek herhangi bir
anomali durumunda hasta, yakınları, doktor ve ilgili sağlık merkezlerinin erken uyarı amaçlı
bilgilendirilmesi sağlanmıştır. Bu kapsamda kalp hastalıklarının tanımlanması sürecinde yoğun
kullanılan parametrelerin ölçümü için donanımsal bileşenler EKG
cihazı, nabız ölçer ve tansiyon ölçer gibi cihazlardır. Bu bağlamda mevcut sürümde nabız ölçer cihazı
donanımsal ve yazılımsal olarak gerçeklenmiştir. Hasta kayıtları için esneklik, ölçeklenebilirlik,
performans/fiyat avantajları yanında mobil ve web ortamını tek merkezden kullanmak ve yönetmek için
avantajlar sağlayan merkezi bulut sistemi kullanılmıştır. Hastadan elde edilen nabız verileri bulut
sistemine hastanın geçmiş kayıtları olarak kayıt edilmiş ve analiz edilmiştir. Bu analizler sonucunda acil
durumların otomatik olarak sistem tarafından tespiti ve ilgili yerlere bildirimi gerçeklenmiştir.
Trakya Üniversiteler Birliği Lisansüstü Öğrenci Kongresi
www. http://tubogrencikongresi2016.comu.edu.tr/
29-30 Nisan 2016, Çanakkale
Sayfa 19
Katılımcıların Adı
Soyadı
Nur GÜLTEKİN*
Bildiri
Enstitü
Creation Field Teoride Yüksek Boyutlu
Kaluza-Klein Uzay-Zamanı İçin Bazı
Topolojik Kusurlar
Yrd. Doç. Dr. Can AKTAŞ
Some Topological Defects in Creation Field
Theory for Kaluza-Klein Universe
ÇOMU Fen Bilimleri Enstitüsü
Bildiri Özeti
Evrenin oluşum sürecindeki fiziksel durum hala üzerinde durulan problemlerden biridir. Evrenin
başlangıcından günümüze kadar doğada dört temel kuvvet (kütle çekim, elektromanyetik, kuvvetli ve
zayıf kuvvet) mevcuttur. t→10-43s de ki Planck döneminde bu kuvvetler tek haldeydi. Daha sonra bu
kuvvetler birkaç saniye içinde ayrışmaya başlamıştır. İlk durumu anlayabilmek için Büyük bileşim
teorisi ortaya çıkmıştır. Büyük bileşim kuramına göre evren yüksek sıcaklık evresinden (simetrik evre)
düşük sıcaklık evresine (bozuk simetrik evre) geçerken birçok simetri bozulması meydana gelmiştir. Bu
simetri bozulmaları evrende çeşitli topolojik kusurlar oluşmasına sebep olmuştur. Bu simetri
bozulmalarında sıfır boyutlu monopoller, bir boyutlu sicimler oluşmaktadır. Ayrık simetrinin bozulması
durumunda ise iki boyutlu domain wall’lar oluşmuştur.
Son yıllarda yapılan gözlemler evrenin ilk durumundan günümüze ivmelenerek genişlediğini
göstermektedir. Bilim adamları ivmelenmenin ve genişlemenin nedenlerini açıklayabilmek için çeşitli
teoriler ortaya koymuşlardır. Bu ivmelenme ve genişleme, Lyra, Creation Field, Brans-Dicke, f(R) gibi
bazı alternatif gravitasyon teorileriyle de açıklanabilmektedir.
Creation field teorisi kütlesiz ve yüksüz skaler alanda maddenin oluşumu için önemli modifiye
teorilerden biridir. Bing bang teorisinde karşılaştığımız düzlük ve ufuk problemleri C-Field teorisi
tarafından çözülmeye çalışılmıştır. Bu çalışmada evrenin oluşmasında ortaya çıkan topolojik
kusurlardan biri olan Domain Wall madde alınarak yüksek boyutlu Kaluza –Klein uzay – zamanı için
Creation Field teoride Einstein alan denklemleri elde edilmiştir. Bu denklemlerin çözümü için evrenin
ivmelenmesinde önemli bir nicelik olan frenleme parametresi sabit formda alınacaktır. Bu çözümler
geometrik ve fiziksel olarak detaylı şekilde incelenmiştir. Bunun yanı sıra, kinematik nicelikler elde
edilmiş ve fiziksel olarak yorumlanmıştır. Ayrıca, yüksek boyutların çözümler üzerindeki etki ve
genellemeleri ile ivmelenme problemi çözülmeye çalışılacaktır.
Trakya Üniversiteler Birliği Lisansüstü Öğrenci Kongresi
www. http://tubogrencikongresi2016.comu.edu.tr/
29-30 Nisan 2016, Çanakkale
Sayfa 20
Katılımcıların Adı Soyadı
Burak SERVİLİ*
Yrd. Doç. Dr. Tülay
TURGUT GENÇ
Bildiri
Enstitü
Gis1 Transkripsyon Faktörünün NTH1
Promotoruna in silico Bağlanma
Modeli
In silico Binding Model of Gis1
Transcription Factor to NTH1
Promoter
ÇOMU Fen Bilimleri Enstitüsü
Bildiri Özeti
Saccharomyces cerevisiae maya hücrelerinde stres koşullarında biriktirilen trehalozun yıkımından
sorumlu trehalaz enzimi NTH1 geni tarafından kodlanır. Tek kopya olarak IV. kromozom üzerinde
bulunan NTH1, 2256 bç uzunluğunda kodlama bölgesine sahip intron içermeyen bir gendir. Promotor
bölgesinde bulunan Stress Response Element (STRE) nükleotid dizileri NTH1 geninin stres koşullarında
Msn2/Msn4p transkripsiyon aktivatörlerinin bağlanabilmesi ve transkripsiyonu aktive edebilmesi için
gereklidir. Histon dimetilaz aktivitesi olan Gis1 transkripsiyon faktörü, IV. kromozom üzerinde bulunan
GIS1 geni tarafından kodlanır. Yapılan mikroarray çalışmalarında 100’den fazla genin Gis1p ile regüle
edildiği bilinmektedir. Gis1 proteini transkripsiyonel represör veya aktivatör gibi davranabilir. Gis1p’nin
amino ucunda bulunan Jumonji C (JmjC) ve Jumonji N (JmjN)domainleri aktivitesi için gereklidir.
Gis1p, PDS (T(T/A)AG3AT) ve STRE (AG4) elementlerine bağlanarak transkripsiyonu kontrol eder.
NTH1 promotor bölgesinde 3 tane olası Gis1 proteini bağlanma bölgesi bulunmaktadır. Çalışmamızda
Gis1 proteininin NTH1 promotoruna bağlanmasının in silico modellemesi gerçekleştirildi. Yapılan
çalışmada SGD (Saccharomyces cerevisiae Genome Database) veri tabanından alınan NTH1 geninin
1000 bç uzunluğundaki promotor bölgesi kullanıldı. Chromatin Folding v2 programı kullanılarak NTH1
promotorunun nükleozom içeren katlanma modeli oluşturuldu. Modelleme sonucunda NTH1 promotor
bölgesinde yaklaşık olarak 70220 bç, 250-400 bç, 550-700bç ve 750-900 bç arasında olası 4 adet
nükleozomun
bulunabileceği belirlendi. JMOL programı kullanılarak yapılan analizde Msn2/Msn4p transkripsiyon
aktivatörlerinin bağlanabilmesi için gerekli olan STRE elementlerinin nükleozomlar tarafından
kapatıldığı, karşı DNA zincirine denk gelen Gis1p bağlanma bölgelerinin ise açıkta kaldığı gözlendi.
Ayrıca JMOL programı kullanılarak yapılan analizde NTH1 promotor bölgesinde bulunan olası 3 Gis1p
bağlanma bölgesinin H3 histon proteini üzerine denk geldiği tespit edildi. SGD veri tabanından alınan
Gis1p amino asit dizisinin ITASSERprogramı kullanılarak X-ray yapısına en yakın olası 3D protein
katlanması gerçekleştirildi. Metilasyona uğrayan H3K4, H3K36 ve H3K79 amino asitlerinin DNA
(NTH1 promotor)-Nükleozom (H3)-Gis1p modellemesinde Gis1 dimetilaz enziminin aktif bölgesine
denk geldiği gözlendi. Veri tabanları ve bilgisayar programları kullanılarak bilgisayar ortamında yapılan
in silico DNA-Nükleozom-TF modellemesi Gis1p aktivitesinin histon modifikasyonu ve sonrasında
NTH1 transkripsiyon aktivasyonu için gerekli olduğunu göstermektedir. 3Dmodeli destekleyici olarak
Δgis1 mutantlarında NTH1 transkripsiyon aktivasyonu ile ilgili in vivo çalışmalarımız devam
etmektedir.
Trakya Üniversiteler Birliği Lisansüstü Öğrenci Kongresi
www. http://tubogrencikongresi2016.comu.edu.tr/
29-30 Nisan 2016, Çanakkale
Sayfa 21
Katılımcıların
Adı Soyadı
Yrd. Doç. Dr. Tülay
TURGUT GENÇ
Bildiri
Enstitü
Metschnikowia pulcherrima Maya Türünde
Tür İçi Varyasyonun Belirlenmesine ITS1 ve
ITS2 Bölgelerinin Etkisi
Melih GÜNAY*
Burak SERVİLİ
The Effect of ITS1 and ITS2 Regions on the
Determination of Intraspecific Variation in
Metschnikowia pulcherrima Yeast Species
ÇOMU Fen Bilimleri Enstitüsü
Bildiri Özeti
Maya türlerinin tanımlanmasında klasik yöntemler ve kit sistemleri uzun yıllardır kullanılmaktadır. Son
yıllarda moleküler biyoloji alanında meydana gelen gelişmeler ile birlikte maya türlerinin
tanımlanmasında çeşitli moleküler yöntemler geliştirilmiştir. Bu yöntemlerin başında ribozomal DNA
(rDNA) genlerinin dizi analizleri gelmektedir. Eukaryotik canlılarda rDNA genleri tekrarlı
transkripsiyonel ünitelerden oluşan diziler halinde organize olmaktadır. Mayalarda her bir transkripsiyon
ünitesi ise 18S, 5.8S ve 28S rRNA bölgeleri ile bu bölgeleri ayıran ara dizilerden (ITS1, ITS2, ETS1 ve
ETS2) oluşmaktadır. Özellikle 5’-ITS1-5.8S-ITS2-3’ rDNA bölgesi türler arasındaki farlılıkların
belirlenmesinde ve filogenetik ilişkilerin ortaya çıkartılmasında kullanılmaktadır. Çalışmamızın amacı
ITS1 ve ITS2 bölgelerinden hangisinin tür içi varyasyonun belirlenmesinde ve filogenetik ağların
oluşturulmasında daha etkin olduğunu belirlemektir. Çalışmamızda daha önceki araştırmalarımız
sırasında meyvelerden izole edilerek tanımlanan 4 Metschnikowia pulcherrima maya türü ile NCBI veri
tabanında 11 farklı kaydedilen 63 M. pulcherrima maya türü kullanıldı. Maya türlerine ait ITS1-5.8SITS2 bölgelerinin dizilerini ve tanımlama bilgilerini içeren yeni bir veri tabanı oluşturuldu. Yalnızca
ITS1 (~60 bp) bölgesinin dizisini elde etmek için bir tanesi 18S bölgesinin sonunda (CAS I: 5’TCATTA -3’) diğeri 5.8S bölgesinin başında (CAS II: 5’- AAACTTTCA -3’) olmak üzere iki nükleotid
dizi kaseti oluşturuldu. Benzer şekilde ITS2 (~94 bp) bölgesinin dizisini elde etmek için bir tanesi 5.8S
bölgesinin sonunda (CAS III: 5’- GATATTT 3’) diğeri ise 26S bölgesinin başında (CAS IV: 5’TACCCGCTG -3’) olmak üzere iki nükleotid dizi kaseti oluşturuldu. Kaset dizileri Saccharomyces
cerevisiae ve M. pulcherrima maya türleri de dahil olmak üzere 10 farklı maya türünün 18S, 5.8S ve 26S
rDNA bölgelerinin dizi analizleri yapılarak oluşturuldu. Kasetler arasında kalan 29 maya türüne ait ITS1
ve ITS2 bölgesi varyasyon analizi için kullanılırken kaset aralığında yer almayan 34 ITS1 ve ITS2
dizileri ile ait oldukları M. pulcherrima maya türleri daha sonraki analizlerde kullanılmadı. M.
pulcherrima maya türüne ait 29 ITS1 ve ITS2 nükleotid dizileri MEGA 6.0 programı kullanılarak analiz
edildi ve tür içi filogenetik ağaç oluşturuldu.Çalışmamız sonucunda M. pulcherrima maya türlerinin
ITS1 bölgelerinin ITS2 bölgelerinden daha çok varyasyona sahip oldukları tespit edildi. Bu durum tür içi
farklılıkların belirlenmesinde ve filogenetik ağların tespitinde yalnızca ITS1 bölgesinin kullanılmasının
daha uygun olduğunu göstermektedir. Ayrıca NCBI veri tabanına yüklenen nükleotid dizilerinin eksik
olduğu ve aynı bölgeye ait dizilerin analizleri arasında dahi büyük farklılıkların olduğu belirlendi. Bu
durum NCBI veri tabanına yüklenen dizilerin ve veri tabanının güvenilirliğinin tekrar sorgulanması
gerektiğini göstermektedir.
Trakya Üniversiteler Birliği Lisansüstü Öğrenci Kongresi
www. http://tubogrencikongresi2016.comu.edu.tr/
29-30 Nisan 2016, Çanakkale
Sayfa 22
Katılımcıların Adı
Soyadı
Medine Münevver UMA*
Gönül KARTAL
ALAÇAM
Bildiri
Enstitü
Türkiye Florası’nda Anemone Cinsine Genel Bir
Bakış
A General View to The Genus Anemone in
Flora of Turkey
Namık Kemal Enstitüsü
Fen Bilimleri Enstitüsü
Bildiri Özeti
Ranunculaceae familyasında yer alan Anemone cinsinin birçok kültür formu Avrupa ülkelerinde ya
bahçe bitkisi olarak ya da kesme çiçekçilikte kullanılmaktadır. Gen merkezi ve cinsin farklılaştığı yer
kuzey ve güney yarım kürenin ılıman bölgeleridir (Laura, 2006). Anemone cinsi yaklaşık 150 tür içerir
(Tamura, 1995). Yapılan son çalışmalarda Türkiye Florası’n da Anemone cinsine ait 8 takson olduğu
görülmüştür. Bu taksonlar Anemone blanda Schott & Kotschy, Anemone caucasica Willd. ex Rupr.,
Anemone coronaria L., Anemone hortensis L., Anemone narcissiflora subsp. narcissiflora, Anemone
narcissiflora subsp. willdenowii (Boiss.) Greuter & Burdet., Anemone nemorosa L., Anemone
ranunculoides subsp. ranunculoides’ dır (Güner at all, 2012). Özellikle Anemone coronaria L. şubat
ayında çiçeklenir ve baharın ilk açan çiçeklerindendir. Diğer taksonların bazıları mart ve nisan ayında
çiçeklenir iken bazıları mayıs ve haziran ayında çiçeklenmektedir. Türkiye’de en geniş yayılışa sahip
taksonlardan biri Marmara Bölgesi, Orta Karadeniz Bölümü, Ege Bölgesi, Akdeniz Bölgesi ve
Güneydoğu Anadolu’da yayılış gösteren Anemone coronaria L. taksonu, ikincisi Marmara Bölgesi,
Doğu Karadeniz Bölümü, İç Anadolu Bölgesi, Akdeniz Bölgesi ‘n de yayılış gösteren Anemone blanda
Schott & Kotschy taksonlarıdır. Diğer taksonların yayılışı oldukça dardır. Anemone caucasica Willd. ex
Rupr. ve Anemone narcissiflora subsp. narcissiflora Doğu Karadeniz Bölümü, Erzurum-Kars Bölümü
yayılış gösterir iken Anemone narcissiflora subsp. willdenowii (Boiss.) Greuter & Burdet. Doğu
Karadeniz Bölümü, Orta Kızılırmak Bölümü, Erzurum-Kars Bölümü, Yukarı Murat-Van Bölümü’nde
yayılış gösterir. Anemone hortensis L., Anemone nemorosa L. ve Anemone ranunculoides subsp.
ranunculoides ise dar bir şekilde Trakya ve Marmara bölgesinin bazı yerlerinde yayılış gösterir (Güner at
all, 2012). Bu cinse ait taksonların çiçekleri oldukça gösterişli olmasına karşı Türkiye’de peyzaj amaçlı
kullanılmamaktadır. Ancak Anemone blanda Schott & Kotschy yurt dışına ihraç edilmektedir.
Trakya Üniversiteler Birliği Lisansüstü Öğrenci Kongresi
www. http://tubogrencikongresi2016.comu.edu.tr/
29-30 Nisan 2016, Çanakkale
Sayfa 23
Katılımcıların Adı
Soyadı
Şenol KOCAPINAR*
Yrd. Doç. Dr. Levend
COŞKUNTUNA
Bildiri
Enstitü
Süt Sığırcılığında Rasyon Hazırlama
Ration Formulation of Dairy Cattle
Namık Kemal Üniversitesi
Fen Bilimleri Enstitüsü
Bildiri Özeti
Hayvancılık işletmelerinde yem ve yemleme ekonomik düzeyde verim alınması ve ekonomik bir faaliyet
yapılabilmesi açısından büyük önem taşır. Çünkü rasyonun kalitesi (besin madde dengesi) verimi etkiler.
Dengesizlik verimin düşmesine neden olur. Bu arada yem maliyeti de toplam üretim masraflarının %5060’dan fazlasını içerdiği için yemleme de ekonomiklik bakımından büyük önem taşır. Rasyon
hazırlarken temel hareket noktası hayvanın gereksinmelerini dengeli bir şekilde karşılayan en düşük
maliyetli rasyon olmalıdır.
Rasyon, bir hayvanın 24 saatlik bir zaman dilimi içerisinde; yaşama, büyüme, laktasyon ve gebelik
dönemleri için gerekli besin maddelerini ve enerji gereksinimlerini sağlayan toplam yem miktarıdır.
Rasyonlar hesap edilirken hayvanın yaşama payı ihtiyacı, gebelik ihtiyacı ve gerekli ise bir miktar ağırlık
artışı için gereken ihtiyaçlar göz önüne alınmalıdır. Kurudaki ineklerde kuru madde ihtiyacı yaklaşık
canlı ağırlığın %2’si kadardır. Bunun en az yarısının kaba yemlerden sağlanması gereklidir.
Trakya Üniversiteler Birliği Lisansüstü Öğrenci Kongresi
www. http://tubogrencikongresi2016.comu.edu.tr/
29-30 Nisan 2016, Çanakkale
Sayfa 24
Katılımcıların Adı
Soyadı
Arzu KAPLAN*
Öğr. Gör. DR.
Hüseyin AYVAZ
Doç. Dr. Gülgün
YILDIZ TİRYAKİ
Bildiri
Enstitü
Yeni Nesil Taşınabilir Elde Tutulabilir veya
Mikro Kızılötesi Cihazları Ve Gıda
Endüstrisinde Kullanımı
New Generation Portable Handheld or Micro
Infrared Devices And Use in Food Industry
ÇOMU Fen Bilimleri Enstitüsü
Bildiri Özeti
Bu çalışmanın amacı, son birkaç yılda dünyanın gelişmiş ülkelerinde kullanılmaya başlayan popüler olan
yeni nesil kızılötesi (IR) taşınabilir, elde tutulabilir veya mikro sistemlerin ülkemizde başta gıda
analizleri olmak üzere diğer alanlarda da kullanılabilmesinin teşvik edilmesidir. İçerdikleri pekçok
kısıtlamalar nedeniyle geleneksel yöntemler, teknolojinin gelişmesiyle birlikte yerini düşük maliyetli,
tahribatsız, duyarlı, basit, yüksek verimli ve hızlı analiz imkanı sağlayan modern yöntemlere bırakmaya
başlamıştır. Spektroskopik analiz yöntemleri gıda endüstrisinde bu teknolojilerin başında yer alan
yöntemlerdir. IR absorbsiyon spektroskopisi, gıda endüstrisinde araştırmalarda, metot geliştirme
çalışmalarında, kalite kontrol ve kalite güvencesi uygulamalarında gelişmiş ülkelerde yaygın olarak
kullanılmaktadır. IR sistemlerin gıdalarda kullanılması, daha önceden geliştirilmiş, iyi dizayn edilmiş
güçlü kalibrasyon modellerini gerektirmektedir. IR teknolojisi, gıdaların kompozisyonu ile alakalı hızlı
bir şekilde bilgi vermektedir. İlave olarak, genellikle ya hiç ya da çok az örnek hazırlama evresi
içermektedir. Bugüne kadar olan kızılötesi çalışmalarda, sadece yüksek maliyetli fiziki laboratuvar
ortamında kullanabilen masaüstü, büyük ve pahalı kızılötesi cihazlar kullanılmıştır. Oysaki son birkaç yıl
içerisinde gelişmiş ülkelerde yeni nesil taşınabilir, elde tutulabilir veya mikro optik yakın ve orta
kızılötesi cihazlar üretilmeye başlanmış ve çok farklı gıda uygulamalarında kullanılmaya başlanmıştır.
Sözkonusu bu cihazlar, düşük maliyet, küçük boyut, dayanıklılık, hafiflik, kolay kullanım, taşınabilirlik
ve ergonomik tasarımı ile bilinmiyen malzemelerinin saha tanımlaması için tasarlanmış olup eş zamanlı
ve çok hızlı (birkaç dakika içerisinde) biçimde yerinde analiz imkanı ve rutin kalite kontrol analizlerinde
de güvenilir şekilde kullanılabilme olanakları sunmaktadır. Bu cihazlar, aynı zamanda gıda analizlerinde
masaüstü enstrümanlara denk spektral kalite de sunabilmektedirler ve fabrikalara, çiftliklere, arazilere
taşınılabilme esnekliğini de sağlamaktadırlar.
Bu çalışma ile üretimleri çok yeni ve tüm dünyada gıda sektöründe uygulaması son birkaç yılda başlamış
olan ve artık gıda endüstrisi için bir gerçekliğe dönüşen yeni nesil taşınabilir, elde tutulabilir veya mikro
yakın ve orta infrared cihazlarının, gıdaların kalite kontrolünde kullanım potansiyeli ile ilgili güncel
bilgilerin paylaşımıyla konuya dikkat çekilmesi ve kullanımının teşvik edilmesi hedeflenmiştir.
Trakya Üniversiteler Birliği Lisansüstü Öğrenci Kongresi
www. http://tubogrencikongresi2016.comu.edu.tr/
29-30 Nisan 2016, Çanakkale
Sayfa 25
Katılımcıların Adı
Soyadı
Bahadır ALTÜRK*
Prof. Dr. Fatih
KONUKCU
Bildiri
Enstitü
Ergene Havzasında Geleceğe Yönelik Arazi
Kullanım Arazi Örtüsü Değişikliğinin ve Su
Bütçesine Etkisinin Belirlenmesi
Future Assessment of Land Use/Land Cover
Changes and Their Impact on Water Budget of
Ergene River Basin
Namık Kemal Üniversitesi
Fen Bilimleri Enstitüsü
Bildiri Özeti
Hızlı nüfus artışı ve sanayileşme sonucu her geçen gün artan gıda, barınma, ulaşım, enerji vb. ihtiyaçlar,
arazi kullanım/arazi örtüsünde değişikliğine neden olmaktadır. İklim değişikliği nedeniyle tehdit altında
olan arazi ve su kaynakları üzerindeki baskı, arazi kullanım/arazi örtüsündeki değişikliği daha da
artırmaktadır. Bu sürecin iyi yönetilebilmesi, geleceğe yönelik farklı arazi ve su kaynakları
senaryolarının etkilerinin iyi değerlendirilmesi ile mümkün olmaktadır. Bu çalışmada, Ergene
Havzası’nın sıcak nokta (hot-spot,) bölgesi için, farklı senaryolar altında 2050 yılına kadar arazi
kullanın/arazi örtüsü değişimi ve bu değişimin yüzey su kaynaklarına etkisi belirlenmiştir. Geleceğe
yönelik tahminlerde iklim değişikliğinin etkileri de göz önünde bulundurulmuştur. Arazi kullanım/arazi
örtüsü değişikliği CLUE-s modeli ile tahmin edilmiştir. Modelin kalibrasyonunda 1990 ve 2014 yılları
için oluşturulan arazi kullanım/arazi örtüsü haritalarından yararlanılmıştır. Farklı alansal talep miktarları
ve senaryolar ışığında 2023, 2030, 2050 yılları için geleceğe yönelik ortaya konan arazi kullanım/arazi
örtüsü projeksiyonlarına göre, yerleşim alanlarının en yüksek hızla artacağı, tarım alanlarının ise en
yüksek hızla azalacağı belirlenmiştir. Geleceğe yönelik elde edilen arazi kullanım/arazi örtüsü ve iklim
değişikliği bulgularının araştırma alanındaki su toplama havzasının hidrolojik bütçesine nasıl etki ettiği
ise SWAT modelleme yaklaşımıyla ortaya konmuştur. CLUE-s modelinden 2023, 2030, 2050 yılları için
farklı senaryolarla elde edilen arazi kullanım/arazi örtüsü haritaları ve RegCM3 bölgesel iklim
modelinden elde edilen meteorolojik veriler SWAT modelde girdi olarak kullanılmıştır. İklim modeli
sonuçlarına göre gelecekte çalışma alanına ait alansal yıllık toplam yağışların 2016-2099 döneminde
ortalama %3, 2016-2023 döneminde ortalama %22, 2023-2030 döneminde ortalama %22, 2030-2050
döneminde %7 artacağı, 2050-2099 döneminde ise ortalama % 4 azalacağı öngörülmektedir. Bununla
birlikte SWAT modeli ile elde edilen yıllık ortalama akımların 2016-2050 döneminde %23, 2016-2023
döneminde %36, 2023-2030 döneminde %47 ve 2030-2050 döneminde %16 artacağı hesaplanmıştır.
Trakya Üniversiteler Birliği Lisansüstü Öğrenci Kongresi
www. http://tubogrencikongresi2016.comu.edu.tr/
29-30 Nisan 2016, Çanakkale
Sayfa 26
Katılımcıların Adı
Soyadı
SemihYaşar GENİŞ*
Yrd. Doç. Dr. Çiğdem
PALA
Sami BULUT
Bildiri
Enstitü
Yüksek Hidrostatik Basınç Uygulamasının
Meyan Kökü Şerbetinin Sporlu Bakteri
Yükü ve Fizikokimyasal Kalite Özellikleri
Üzerine Etkisi
Effects of High Hydrostatic Pressure on
Spor-Forming Bacteria Load and Physicochemical Quality Chracteristics of Licorice
Root Juice
ÇOMU Fen Bilimleri Enstitüsü
Bildiri Özeti
Meyan kökü şerbeti (MKŞ), Güneydoğu ve Doğu Anadolu Bölgelerine özgü geleneksel bir içecektir. Bu
çalışmada, MKŞ’nin doğal florasında bulunan bakteri sporları üzerine Yüksek Hidrosiatik Basınç (YHB)
teknolojisinin inaktivasyon etkisinin araştırılması ve uygulanan YHB çalışma parametrelerinin, şerbetin
fizikokimyasal kalite özellikleri (toplam fenol, toplam flavonoid, glisirizik asit ve trolox eşdeğeri
antioksidan kapasite (TEAC), pH, suda çözünür kuru madde (SÇKM) ve renk (L*, a* ve b*)) üzerine
etkisinin belirlenmesi amaçlanmıştır. MKŞ örneklerinin ortalama aerobik mezofilik spor yükü 2,53±0,64
logkob/mL (n=5) olarak belirlenmiş olup, anaerobik mezofilik spor yükünün belirlenmesi amacıyla RCA
(ReinforcedClostridialAgar, Merck, Almanya) besiyerinde anaerobik ortamda yürütülen inkübasyon
sonucunda (n=4) herhangi bir anaerobik spor gelişimi gözlenmemiştir. Orta derecede sıcaklık (20-30ºC)
ile kombinasyonlu, 450 MPa basınç değerinde ve 5-30 dk aralığında yürütülen YHB denemesi ile MKŞ
örneklerinde hem doğal olarak bulunan aerobik mezofilik spor yükü hem de inokule Bacillus
stearothermophilus ATCC 7953 sporlarının sayısında meydana gelen değişim incelenmiştir. 1,8 ±0,14
logkob/mLlog civarında olan başlangıç aerobik mezofilik spor yükü 5-30 dakika YHB uygulaması ile
azalma eğiliminde olup, 30 dk sonunda yaklaşık 1 log azalma tespit edilmiştir. B. stearothermophilus
ATCC 7953 sporları üzerine 30 dk YHB uygulaması sonrasında başlangıç spor yükünde sadece 0,2
log’luk bir azalma meydana gelmiştir. Sporların mekanik etki ile düşük basınçlarda ve orta derece
sıcaklıklarda germinasyonunun teşvik edilmesi ve vegatatif forma dönüşen hücrelerin YHB ile
inaktivasyonunun incelenmesi amacıyla MKŞ örneklerinin hem doğal spor yükü hem de inokule edilen
B. Stearothermophilus ATCC 7953 sporları üzerine oda koşullarında (20-30ºC) 200MPa’da 15 dk
basınçlama, daha sonra 15 dk bekleme ve takiben 450MPa’da 15 dk basınçlama şeklinde bir seri YHB
uygulaması geçekleştirilmiştir. Germinasyon uygulaması sonrasında, doğal aerobik mezofilik spor
yükünde 1 log azalma gerçekleşirken, uygulamanın B. stearothermophilus ATCC 7953 sporları üzerine
herhangi bir etkisi olmamıştır. 450 MPa basınç, orta derecede sıcaklık (20-30ºC) ve 5-30 dk aralığında
yürütülen YHB deneme koşullarında MKŞ örneklerinin toplam fenol, toplam flavonoid, glisirizik asit ve
trolox eşdeğeri antioksidan kapasite (TEAC), L* ve a* renk değerlerinde, pH ve suda çözünür kuru
madde (SÇKM) değerlerinde önemli bir değişim gözlenmemiştir.
Trakya Üniversiteler Birliği Lisansüstü Öğrenci Kongresi
www. http://tubogrencikongresi2016.comu.edu.tr/
29-30 Nisan 2016, Çanakkale
Sayfa 27
Katılımcıların Adı
Soyadı
Emrah YALAZİ*
Yrd. Doç. Dr. Ergün
ŞAKALAR
Bildiri
Enstitü
Elüsyon Tamponunun Depolama Süresince
DNA Üzerine Etkisi
The effect of elution buffers on DNA
during storage
ÇOMU Fen Bilimleri Enstitüsü
Bildiri Özeti
DNA izolasyon kitlerinde ve manüel izolasyon protokollerinde DNA elüsyon solüsyonu için TRİS,
EDTA veya TRİS- EDTA birlikte kullanılmaktadır. Tris pH’ı tamponlama özelliğine sahip çözeltidir,
DNA’nın düşük ve yüksek pH’lar da zarar görmesini engeller. DNA’nın stabil kalmasını sağlar. EDTA
ise DNAaz gibi nükleazlar tarafından kofaktör olarak kullanılan magnezyum iyonlarına bağlanarak
nükleazların magnezyum iyonlarına bağlanmasını engeller. Böylelikle nükleazların aktivitesini düşürerek
DNA’yı korumaktadır. Çalışmalarımızda bitkisel (fındık) ve hayvansal( sığır eti) dokulardan izole edilen
DNA zaman zaman spektrofotometre ile kontrol edildiğinde farklı konsantrasyonlar ve saflık değerleri
gözlemlenmiştir. Bu çalışmadaki amacımız izole edilen DNA’nın içerisinde bulunduğu elüsyon sıvısının
bileşenlerinin DNA kalite parametreleri üzerine etkisini incelemektir. Tris ve Tris-EDTA karışımı ile
ayrı ayrı elüsyon sıvısı ile DNA izolasyonu yapıldı. Örnekler 4 hafta boyunca +4 °C de depolandı.
Depolama periyodunda haftalık spektrofotometrik ölçümler yapıldı. Ayrıca örneklerin kalitesi agaroz jel
elektroforezi ile belirlendi. Spektrofotometrik ölçümler değerlendirildiğinde bitkisel (fındık) ve
hayvansal ( sığır eti ) doku DNA’larının Tris ve Tris-EDTA elüsyonları içerisinde konsantrasyonlarının
ve saflık derecelerinin farklılık gösterdiği saptandı. Tris elüsyonu ile et DNA’sının % 11. 75 oranında ve
fındık DNA’nın % 42.25 oranında azaldığı tespit edildi. Tris-Edtalı elüsyon ile et DNA’sının % 17.97
oranında ve fındık DNA’sının % 53.86 oranında azaldığı tespit edildi. Agaroz jel görüntüleri
değerlendirildiğinde Tris ve Tris-EDTA elüsyonları içerisinde +4 °C de depolanan bitkisel (fındık) ve
hayvansal( sığır eti) doku DNA’sının zincir uzunluğunun ve konsantrasyonun değiştiği saptandı.
Örneğin genel olarak her iki elüsyon solüsyonunda bir bant zayıflığı gözlemlendi. Tür olarak
değerlendirildiğinde hayvansal DNA’nın daha fazla parçalandığı gözlemlendi. Tris elüsyonu içerisinde
depolanan fındık DNA’larının depolama süresince daha az zarar gördüğü tespit edildi.
Trakya Üniversiteler Birliği Lisansüstü Öğrenci Kongresi
www. http://tubogrencikongresi2016.comu.edu.tr/
29-30 Nisan 2016, Çanakkale
Sayfa 28
Katılımcıların Adı Soyadı
Seçil ERDEM
Bildiri
Enstitü
Zeytin Karasuyununun
Elektrohidroliz Yöntemiyle Arıtımı
Havva BAĞ*
Canan Can
YARIMTEPE
Doç. Dr. Nilgün
AYMAN ÖZ
Treatment of Olive Mill Wastewater
Using Electrohydrolysis
ÇOMU Fen Bilimleri Enstitüsü
Bildiri Özeti
Türkiye, zeytin üretiminde dünyanın önde gelen ülkelerinden biridir ve üretilen zeytinin büyük bir kısmı
zeytinyağı eldesinde kullanılmaktadır. Yağ üretimi sırasında oluşan zeytin karasuyu, Akdeniz
ülkelerinde başlıca çevresel sorunlardan biridir. Bu atıksu, yüksek kimyasal oksijen ihtiyacı (KOİ),
biyokimyasal oksijen ihtiyacı (BOİ), askıda katı madde (AKM), yağ ve koyu renk ile karakterize
edilmektedir. Aynı zamanda yüksek miktarlarda fenolik bileşikler ve lipitler içermektedir. Gerek yüksek
organik madde içeriği gerekse inhibe edici ve kompleks bileşiklerin yüksek konsantrasyonu nedeni ile
arıtımı oldukça zor olan bu atıksu için birçok arıtma yöntemi denenmektedir. Bu çalışma kapsamında,
ham zeytin karasuyunda 4 V doğru akımda, kirletici arıtımı ve hidrojen gazı üretimi için elektrohidroliz
yöntemi denemiştir. 5 saatin sonucunda 4 V olarak çalıştırılan proseste yaklaşık 1500 ml hidrojen gazı
üretimi, %50 KOİ, %8 ÇKOİ %84 AKM, %26 TKM, %46 renk giderim verimleri elde edilmiştir. UYA
üretiminde yaklaşık %9 artış gözlemlenmiştir ve asetik, propiyonik, bütirik ve isobütirik asitlere
dönüşüm sağlanmıştır. Sonuçlar, düşük voltlarda elektrohidroliz prosesinin zeytin karasuyunun
yönetiminde ön arıtım prosesi olarak kullanılabileceğini göstermiştir.
Trakya Üniversiteler Birliği Lisansüstü Öğrenci Kongresi
www. http://tubogrencikongresi2016.comu.edu.tr/
29-30 Nisan 2016, Çanakkale
Sayfa 29
Katılımcıların Adı
Soyadı
Nurdan FİLİZ*
Doç. Dr. Ziya Sedat
ÇETİNER
Bildiri
Enstitü
Jeoçeşitlilik Elemanlarının Nitelden Nicele
Yaklaşımla Değerlendirilmesinde Biga
Yarımada’sı Örneği
Example of Biga Peninsula in the
Assessment of Geodiversity Elements with
the Approach from Qualitative to
Quantitative
ÇOMU Fen Bilimleri Enstitüsü
Bildiri Özeti
Jeolojik geçmişimizin bir göstergesi olarak kabul edilen jeoçeşitlilik elemanları (kayaçlar, mineraller,
fosiller, yer şekilleri vb.) yer bilimlerinin önemli veri kaynakları olması bu alanların bilimsel değerini
arttırmakta aynı zamanda jeosit olarak ulusal mevzuat kapsamında koruma statülerinin belirlenmesiyle
jeoturizm olarak bölgesel sürdürülebilir kalkınmaya önemli katkılar sağlayacağı öngörülmektedir.Tabiat
Varlıklarını Koruma Genel Müdürlüğü’nün belirlediği 37 adet doğal sit alanının Biga Yarımadası’nda
yer alması buradaki biyotik ve abiyotik unsurların zenginliğinin göstergesi olarak değerlendirilmektedir.
Biga Yarımadası potansiyel jeoçeşitlilik elemanlarını belirlemek amacıyla, bu alanların
karakterizasyonunu ortaya çıkarmak ve koruma altına alınması için gerekli çalışmaların yapılmasında
hedef saha olarak belirlenmiştir.Potansiyel jeoçeşitlilik alanları belirlenirken esas alınması önerilen
yöntemlerin birçoğu ilgili alana ait jeolojik, jeomorfolojik ve hidrojeolojik unsurların mevcut durumu
hakkındaki (doğal estetik, nadirlik vb.) “nitel” tanımlamalara dayanmaktadır. Bir alanın jeosit olup
olamayacağının sağlıklı bir şekilde belirlenebilmesi için nitel tanımlamaların, nicel tanımlamalara
dönüştürülmesi ve analizinin istatistiksel yöntem ve yaklaşımlarla yapılabilir. Bu bağlamda,
Türkiye’deki mevcut çok sayıdaki sit alanlarının kategorilendirmelerinin bilimsel gerekçelerle
yapılabilmesi için, bu alanların sahip oldukları biyo-ekolojik nitel özelliklerinin nicel olarak analiz
edilmesi puanlama ve istatistiksel yöntemlerle yapılmıştır. Bu nicel analizler, alanın nitel özellikleriyle
de desteklenerek kategorilendirilmesinde bir yaklaşım olarak fikir verme esaslı analizlerdir.Biga
Yarımadası özelinde değerlendirildiğinde jeosit potansiyeline sahip olabilecek alanların doğal sit
alanlarının yaygın olarak bulunduğu yerlerin deniz kıyı şeridinde toplandığı, iç kesimlerdeki alanların ise
dağınık şekilde konumlandığı öngörülmektedir. Doğal sit alanları gibi jeoçeşitlilik alanlarının da
çoğunluğunun deniz kıyı şeridinde toplanacağı, iç kesimlerde ise dağınık şekilde toplanacağı
düşünülmektedir.
Trakya Üniversiteler Birliği Lisansüstü Öğrenci Kongresi
www. http://tubogrencikongresi2016.comu.edu.tr/
29-30 Nisan 2016, Çanakkale
Sayfa 30
Katılımcıların Adı
Soyadı
Sinan ALLAK*
Yrd. Doç. Dr. Mülayim
GÜRE
Bildiri
Enstitü
Çanakkale İli ve Yakın Çevresinin Zamansal
Değişiminin Uzaktan Algılama ve CBS
Kullanılarak İncelenmesi
Investigation of Temporal Variation of
Çanakkale Province and its surrounding using
remote sensing and GIS
ÇOMU Fen Bilimleri Enstitüsü
Bildiri Özeti
Kentsel gelişim ve beraberinde meydana gelen arazi kullanım değişimi planlı ve dengeli gerçekleşmediği
zaman pek çok problem yaşanmaktadır. Bu problemlere örnek olarak çevre kirliliği, tarım alanlarının
azalması, ısı adaların oluşması, düzensiz sanayileşme ve şehirleşme gösterilebilir. Yaygın olarak,
zamansal değişimi ortaya koyabilmek için uzaktan algılama ve coğrafi bilgi sistemleri kullanılmaktadır.
Günümüzde gelişen teknolojiler ve maliyetlerin düşmesiyle birlikte birçok alanda uydu görüntüleri
kullanılmaktadır. Bu tez çalışması kapsamında, uydu görüntüleri yardımıyla uzaktan algılama teknikleri
kullanılarak zamansal değişim araştırılmıştır. Arşiv görüntülerinde kayıtlı olan LANDSAT 5 TM veriler
ile güncel LANDSAT 8 OLI uydu görüntüleri kullanılarak Çanakkale merkez ilçenin 28 yıllık değişimi
incelenmiştir. Literatürde sık kullanılan görüntü işleme tekniklerinden normalize edilmiş fark bitki
indeksi (NDVI), kontrolsüz sınıflandırma ve kontrollü sınıflandırma, görüntü karma gibi görüntü işleme
teknikleri kullanılmıştır. Fark bulma işlemleri için görüntü işleme yazılımındaki değişim bulma “change
detection” algoritması kullanılmıştır. Artan, azalan ve değişmeyen olmak üzere 3 sınıfta veriler elde
edilmiştir. Görüntü de meydana gelen gürültüyü gidermek için 3x3 lük çoğunluk (majorty) filtresi
uygulanmıştır. Bu çalışmada, 1987 LANDSAT 5 TM ile 2015 LANDSAT 8 OLI uydu verileri
kullanılarak meydana gelen değişimler arazi örtüsü türüne göre sınıflandırılmıştır. Sınıfların alansal
büyüklüklerindeki değişim hektar olarak bulunmuştur. Bu sonuçlara göre kent merkezinde, kentsel
büyümeyi ve değişimi gösterirken, orman alanlarındaki değişim ise orman yangınları ve orman kesimi
sonucunda meydana geldiği görülmüştür. Bu alan değişimleri hektar olarak tespit edilmiştir. Değişen
alanların anımlanmasında referans veri olarak, saha çalışmalarıyla elde edilen veriler ile, googlearth
programındaki uydu görüntüleri ve yüksek çözünürlüklü RASAT uydu verileri kullanılarak
tanımlanmıştır. Yerel yönetimler ve Orman Bölge Müdürlüğünün arşiv verileri ile desteklenmiştir.
Trakya Üniversiteler Birliği Lisansüstü Öğrenci Kongresi
www. http://tubogrencikongresi2016.comu.edu.tr/
29-30 Nisan 2016, Çanakkale
Sayfa 31
Katılımcıların Adı
Soyadı
Erkan YILAN*
Bildiri
Enstitü
Çoklu Bir Yıldız Sistemi: IU Aurigae
Doç. Dr. İbrahim BULUT
Prof. Dr. Osman
DEMİRCAN
A multi-start system: IU Aurigae
ÇOMU Fen Bilimleri Enstitüsü
Bildiri Özeti
Erken tip örten çift sistemlerde yarı ayrık bir sistem olan IU Aur’ın yörünge periyodu 1.81 gün olup
sistemde büyük kütleli iki bileşen bulunmaktadır. Literatürdeki bütün minimumlar kullanılarak En
Küçük Kareler metodu ile bu çift sistemin O-C dönem analizi yapıldı. IU Aur sisteminin yörünge
periyodunun periyodik bir değişim gösterdiği bilinmektedir. Bu değişim çift yıldıza bağlı üçüncü bir
bileşenin kütle çekimi (gravitasyonel) etkisinden kaynaklandığını ifade etmektedir. Analizler sonucunda
çift yıldıza çekimsel olarak bağlı olası üçüncü cismin fiziksel parametreleri (P12, e w, v,T) yeni veriler
kullanılarak yeniden hesaplandı. Çift sistemin etrafında dönmekte olan büyük eksantrik yörüngeye sahip
olan üçüncü cismin kütlesi yaklaşık olarak M3 > 10M bulundu. Bu üçlü sistemin yörünge hareketinden
kaynaklanan kütle çekim dalgalarının özellikleri ilk kez tahmin edildi. Bu kütle çekim dalgası özellikleri
ile sistem, ilk gözlenecek adaylar arasına girebilir.
Trakya Üniversiteler Birliği Lisansüstü Öğrenci Kongresi
www. http://tubogrencikongresi2016.comu.edu.tr/
29-30 Nisan 2016, Çanakkale
Sayfa 32
Katılımcıların Adı
Soyadı
Ceren ÇAKMAK*
Yrd. Doç. Dr. Burcu
MESTAV
Bildiri
Enstitü
Lojistik Regresyon Modeline Alternatif
Robit Regresyon Modeli ve Bir Uygulama
Robit Regression Model as an Alternative to
Logistic Regression and a Relevant
Application
ÇOMU Fen Bilimleri Enstitüsü
Bildiri Özeti
Açıklayıcı değişken/değişkenler ile yanıt değişken arasındaki ilişkiyi modellemek amacıyla regresyon
analizinden yararlanılır. Regresyon modeli oluşturulurken yanıt değişkenin hata teriminin sabit varyanslı
ve normal dağılıma sahip olduğu varsayılır. Eğer yanıt değişken üstel bir dağılıma (Normal, Binom,
Bernoulli, Gamma, Poisson Dağılımı gibi) sahipse, ağırlıklandırılmış En Küçük Kareler (EKK)
yöntemine alternatif olan yaklaşım Genelleştirilmiş Lineer Modeller (GLM)’dir. GLM’de yanıt değişken
Bernoulli dağılımına sahip ise Lojistik Regresyon analizi kullanılır. Bu modelin tahmin edicisi, iteratif
bir yöntem olan En Yüksek Olabilirlik tahmin edicidir. Ancak bu tahmin edici veri setinde aykırı
gözlemlerden olumsuz etkilenmektedir. Yapılan çalışmalarda bu olumsuzluğu gidermek için veri setinde
aykırı gözlemlerin olup olmadığı yada aykırı gözlemlerin veri setinden atıldıktan sonra yeniden analizine
geçilmiştir. Bu yaklaşımın en önemli problemi, analiz sonucunda yapılan yorumlamanın aykırı
gözlemlerin atılması işlemindeki belirsizliği yansıtmakta başarısız olmasıdır. Son yıllarda aykırı
gözlemlerin tespitinden sonra veri setinden atmak yerine daha dirençli tahmin ediciler ve dağılımlar
kullanılarak bu probleme alternatif çözümler geliştirmeye başlanmıştır. Benzer durum nitel verilerin
ilişki analizinde kullanılan Lojit modelde de ortaya çıkmaktadır. Bu duruma alternatif olarak da Robit
model geliştirilmiştir. Bu çalışmada amaç, aykırı gözleme sahip ve hata dağılımı Student-t olan veri
setinde, hata terimlerine ait serbestlik derecesi ile parametrelerin tahminlerinin Bayesian yaklaşımı
kullanılarak elde edilmesidir. Veriler R-project programında R2WinBUGS paketi kullanılarak analiz
edilmiştir. Verilerin Logit ve Robit modelleriyle analiz sonuçlarına göre; (i) Klasik yaklaşım ile elde
edilen parametre tahminlerinin Bayesian yaklaşımında da benzer olduğu, (ii) bilinen serbestlik dereceli
Robit modelin Logit modele göre daha dirençli olduğu, (iii) Model seçme kriteri DIC (Deviance
Information Criteria) değerlerine göre robit modelin Logit modele alternatif olabileceği ve (iv) veri
setinde aykırı gözlemlerin varlığında en iyi modelin robit model olduğu belirlenmiştir.
Trakya Üniversiteler Birliği Lisansüstü Öğrenci Kongresi
www. http://tubogrencikongresi2016.comu.edu.tr/
29-30 Nisan 2016, Çanakkale
Sayfa 33
Yazarın Adı Soyadı
Burcu ŞİŞLİ*
Nesrin Merve ÇELEBİ
Bildiri
Enstitü
Ticari Maya Kullanımının Karalahna
Üzümlerinden Üretilen Kırmızı
Şarapların Uçucu Bileşenleri ve
Duyusal Özellikleri Üzerine Etkisi
Prof. Dr. Ayşegül KIRCA
TOKLUCU
Prof. Dr. Yonca YÜCEER
Aslı BAYHAN
Effect of Using Commercial Yeast on
Volatile Compounds and Sensory
Characteristic of Red Wines Produced
from Karalahna Grapes
ÇOMU Fen Bilimleri Enstitüsü
Bildiri Özeti
Şarap üretiminde uzun yıllar boyunca spontan (doğal) fermantasyon tekniği kullanılmıştır. Spontan
fermantasyon üzümün doğal mikroflorası, şaraphaneler ve üretim ekipmanlarından gelen
mikroorganizmalar ile gerçekleşmektedir. Mikrofloradaki bu çeşitlilik karakteristik özelliklere sahip
şarap üretimine olanak sağlarken, diğer yandan fermantasyonun kontrolünü ve standart kalitede şarap
üretimini zorlaştırmaktadır. Bu nedenle üreticiler fermantasyonu güvenli ve hızlı bir şekilde
sürdürebilmek için şarap üretiminde saf maya (S. cerevisiae kültürü) kullanmayı tercih etmektedirler.
Ancak saf maya kullanılan fermantasyonda, üzümün doğal mikroflorası kükürtdioksit (SO2) ilavesi ile
baskılandığından aroma yönünden zayıf, sıradan şaraplar üretilebilmektedir. Şarabın aroması çeşitli
uçucu bileşenlerden oluşmakta olup, şarabın duyusal özelliklerini belirleyen önemli bir kalite ölçütüdür.
Bu çalışmada, Çanakkale’ye özgü bir siyah üzüm çeşidi olan Karalahna üzümlerinden spontan
fermantasyon ve saf maya inokülasyonu ile kırmızı şarap üretimleri gerçekleştirilmiştir. Uçucu
bileşenlerin tanımlanması için Gaz Kromatografisi-Kütle Spektrometresi (GC-MS) kullanılmış ve uçucu
bileşenlerin izolasyonu amacıyla katı faz mikroekstraksiyon tekniği (SPME) uygulanmıştır. Şarap
örneklerinde yüksek alkoller (izoamil alkol, 4-metil-2-pentanol, 2,3-bütandiol, 1-hekzanol, 1-heptanol,
fenil etil alkol vb) ve esterler (etil asetat, izobütil asetat, etil bütirat, 1-bütanol-3-metil asetat, 1-bütanol2-metil asetat vb) öne çıkan bazı uçucu bileşenlerdir. Şarap örneklerinin karakteristik duyusal
özelliklerinin belirlenmesi amacıyla 6 kişiden oluşan eğitimli panelist grubu ile tanımlayıcı duyusal
analiz metodu kullanılmıştır. Değerlendirmede 10 puanlı skala (0= çok düşük lezzet yoğunluğu, 10= çok
yüksek lezzet yoğunluğu) kullanılmış olup, 17 tanımlayıcı terimden (kırmızı meyve, mayamsı/ fermente,
sülfür, alkol, ham meyve, çiçeğimsi, hayvansı, ekşi, tatlı, acı, buruk, metalik, tatlı baharat, gövde, renk,
bitiş, genel izlenim) faydalanılmıştır. Tanımlayıcı özelliklerden “kırmızı meyve aromaları”, “burukluk”,
“renk” ve “gövde” şarapların öne çıkan karakteristik özellikleri olmuştur. Genel duyusal değerlendirme
sonucunda ise, spontan fermantasyonla üretilen şaraplar, saf maya inokülasyonu ile üretilenlere oranla
daha yüksek puanlar almıştır.
Trakya Üniversiteler Birliği Lisansüstü Öğrenci Kongresi
www. http://tubogrencikongresi2016.comu.edu.tr/
29-30 Nisan 2016, Çanakkale
Sayfa 34
Katılımcıların Adı
Soyadı
Nesrin Merve ÇELEBİ*
Bildiri
Enstitü
Spontan ve saf maya fermentasyon
tekniklerinin Cabernet Sauvignon
üzümlerinden elde edilen kırmızı şarapların
karakteristik özellikleri üzerine etkileri
Burcu ŞİŞLİ
Prof. Dr. Ayşegül KIRCA
TOKLUCU
Prof. Dr. Yonca YÜCEER
Aslı BAYHAN
Effects of spontaneous and pure yeast
fermentation techniques on characteristics
of red wines produced from Cabernet
Sauvignon grapes
ÇOMU Fen Bilimleri Enstitüsü
Bildiri Özeti
Şarap üretiminde, kontrollü fermentasyon seyri ve standart kalitenin sağlanabilmesi amacı ile ticari saf
maya kültürü inokülasyonu tercih edilmektedir. Bununla birlikte spontan (doğal) fermentasyonda faaliyet
gösteren farklı maya grupları ve suşların etkisiyle daha zengin bileşim ve aromaya sahip şarapların elde
edilmesi mümkündür. Üzümlerin doğal olarak sahip olduğu mikroflora; üzüm çeşidi, üzümün yetiştiği
bölge, toprak, iklim ve bağların yaşı gibi çeşitli faktörlere bağlı olarak değişiklik göstermektedir.
Fermentasyonda rol alan mayaların çeşitliliği karakteristik ve kompleks aromaya sahip şarap eldesine
olarak sağlamaktadır. Bu çalışmada, spontan fermentasyon ve ticari maya tekniklerinin Cabernet
Sauvignon cinsi üzümden (menşei; Eceabat/Çanakkale) elde edilen kırmızı şarapların karakteristik
özellikleri üzerine etkisi araştırılmıştır. Bu amaçla şarap örneklerinin asitlik, pH, kurumadde, şeker,
yoğunluk, alkol, kükürtdioksit, toplam fenolik madde ve toplam monomerik antosiyanin gibi genel
bileşim özellikleri saptanmıştır. Ayrıca, HPLC/PDA (High Pressure Liquid Chromatography/
Photodiode Array) yöntemi kullanılarak spontan ve saf maya fermentasyon teknikleri ile üretilen şarap
örneklerininin antosiyanin dağılımları da belirlenmiştir. Spontan ve safa maya teknikleri ile üretilen
şarap örneklerinin asitlik, pH, kurumadde, şeker, yoğunluk, ve alkol içeriklerinde önemli farlılıklar
saptanmamıştır. Diğer yandan, spontan fermentasyon tekniği kullanılarak elde edilen kırmızı şarapların
daha yüksek düzeyde toplam monomerik antosiyanin ve toplam fenolik madde içeriğine sahip olduğu
sonucuna ulaşılmıştır. Kırmızı şarap örneklerinde bulunan başlıca antosiyaninler; malvidin-3-glikozit,
peonidin-3-glikozit, delfinidin-3-glikozit ve siyanidin-3-glikozit olarak tespit edilmiştir. Çalışma
kapsamında ayrıca 6 kişilik eğitimli panelist grubu kullanılarak spontan ve safa maya teknikleri ile
üretilen şarap örneklerinin duyusal değerlendirilmesi de gerçekleştirilmiştir. Değerlendirmede 10 puanlı
skala (0= çok düşük lezzet yoğunluğu, 10= çok yüksek lezzet yoğunluğu) kullanılmış olup, 17
tanımlayıcı terimden (kırmızı meyve, mayamsı/ fermente, sülfür, alkol, ham meyve, çiçeğimsi, hayvansı,
ekşi, tatlı, acı, buruk, metalik, tatlı baharat, gövde, renk, bitiş, genel izlenim) faydalanılmıştır. Duyusal
değerlendirme sonucunda, spontan fermantasyonla üretilen şaraplar, genel olarak saf maya tekniği ile
üretilenlere kıyasla daha yüksek puanlar almıştır.
Trakya Üniversiteler Birliği Lisansüstü Öğrenci Kongresi
www. http://tubogrencikongresi2016.comu.edu.tr/
29-30 Nisan 2016, Çanakkale
Sayfa 35
Bildiri
Enstitü
Katılımcıların Adı Soyadı
Yrd. Doç. Dr. Serdar
ENGİNOĞLU
Samet MEMİŞ*
Esnek Karar Verme Metotları Üzerine
On Soft Decision Making Methods
ÇOMU Fen Bilimleri Enstitüsü
Bildiri Özeti
Esnek kümeler belirsizlikle başa çıkabilmek amacıyla 1999 yılında Molodtsov tarafından ortaya atıldı ve
cebirden karar verme problemlerine kadar pek çok alana uygulandı. Daha sonra, Maji ve ark. (2001,
2002, 2003) esnek kümeler ve bulanık esnek kümeler üzerine teorik ve uygulamalı çalışmalar yaptı.
Ardından, Çağman ve Enginoğlu (2010a) esnek küme işlemlerini modifiye etti ve bir karar verme
problemine uyguladı. Daha sonra, Çağman ve ark. (2010, 2011a, 2011b), sırasıyla, bulanık parametreli
bulanık esnek kümeler, bulanık esnek kümeler ve bulanık parametreli esnek kümeler kavramlarını ortaya
attı. Ne var ki, günlük hayatta karşılaşılan problemlerin çok sayıda veri ve belirsizlik içermesinden
dolayı bu işlemlerin bilgisayar ortamında yapılması zorunlu hale geldi. Bu zorluğun üstesinden
gelebilmek için bu kümelerin matris temsilleri inşa edildi (Çağman ve Enginoğlu, 2010b, 2012). Daha
sonra, Enginoğlu (2012) bulanık parametreli bulanık esnek matris kavramını ortaya attı ve esnek küme
ve esnek matris türleri arasında beklenen genel özel ilişkisini karakteristik küme kavramı yoluyla inşa
etti. Böylece, literatürde esnek kümeler, ağırlıklandırılmış esnek kümeler ve bulanık esnek kümeler vb.
kullanılarak inşa edilen karar verme uygulamalarının bulanık parametreli bulanık esnek matris biçiminde
bilgisayar ortamına aktarılabilmesine imkân sağlandı. Bu çalışmada, Maji ve ark (2001, 2002)
tarafından esnek kümeler, ağırlıklandırılmış esnek kümeler ve bulanık esnek kümeler kullanılarak inşa
edilen karar verme algoritmaları, bulanık parametreli bulanık esnek matrisler (Enginoğlu, 2012) yoluyla
genelleştirildi. Daha sonra (Maji ve ark; 2001, 2002)’de verilen bu algoritmaların hesaplama süreleri
daha sade ve eşdeğer algoritmalar yoluyla azaltıldı. Bahsi geçen bu algoritmaların bazı adımlarının hatalı
olduğu gösterildiğinden dolayı (Chen ve ark, 2005) bu adımlar bu çalışmada yok sayıldı. Bu çalışma
devam etmekte olan [Memiş, S., 2016. Esnek Matrislerin Bilgisayar Uygulamaları, Çanakkale Onsekiz
Mart Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, Matematik Anabilim Dalı] künyeli yüksek lisans tezinin bir
parçasıdır.
Trakya Üniversiteler Birliği Lisansüstü Öğrenci Kongresi
www. http://tubogrencikongresi2016.comu.edu.tr/
29-30 Nisan 2016, Çanakkale
Sayfa 36
Katılımcıların Adı
Soyadı
Yrd. Doç. Dr. Serdar
ENGİNOĞLU
Tuğçe AYDIN*
Bildiri
Enstitü
Esnek Ayırma Aksiyomları
Soft Separation Axioms
ÇOMU Fen Bilimleri Enstitüsü
Bildiri Özeti
Esnek küme kavramı, çeşitli belirsizlik türleri ile başa çıkmak için matematiksel bir araç olarak ilk kez
Molodtsov (1999) tarafından ortaya atıldı. Şimdiye kadar esnek küme kavramının birçok versiyonu
geliştirildi ve cebirden karar verme problemlerine kadar pek çok alana uygulandı. Bu alanlardan biri
esnek topolojidir. Çağman ve ark. (2011) bir esnek kümenin esnek alt kümelerini kullanarak bu esnek
küme üzerinde tanımlanan esnek topoloji kavramını ileri sürdü. Aynı dönemde, Shabir ve Naz klasik
küme üzerinde esnek kümeleri kullanarak bu klasik küme üzerinde tanımlanan esnek topoloji kavramını
ortaya attı. Bu çalışma, Enginoğlu ve ark. (2015) tarafından güncellenen esnek topoloji kavramı
üzerinedir. Bu çalışma da ilk olarak, esnek eleman kavramı yoluyla tanımlanan ve Nazmul ve Samanta
(2014) tarafından ortaya atılan esnek T_i (i∈{1,2,3,4}) uzaylar, esnek regüler uzay ve esnek normal uzay
kavramları tanıtıldı ve onların bazı temel özelliklerini incelendi. Daha sonra, esnek T_1 uzay ve esnek
Haussdorff uzay olma ile ilgili denk ifadeler verildi. Ayrıca bir esnek normal uzayın esnek kapalı her
esnek alt uzayının bir esnek normal uzay olduğu gösterildi. Böylece normal uzaylarda olduğu gibi esnek
normal uzaylar için verilen bu özelliğin kalıtsal bir özellik olmadığı ortaya kondu. Bir esnek topolojik
uzayda her esnek açık küme esnek kapalı ise bu esnek topolojik uzayın esnek normal uzay olduğu ve
tersinin sağlanmadığı gösterildi. Son olarak, Çağman ve ark. (2011) ve Shabir ve Naz (2011) tarafından
ortaya atılan esnek topoloji kavramları üzerine bir tartışmaya yer verildi. Bu çalışma [Aydın, T., 2016.
Esnek Topoloji Üzerine, Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, Matematik
Anabilim Dalı] künyeli yüksek lisans tezinin bir parçasıdır.
Trakya Üniversiteler Birliği Lisansüstü Öğrenci Kongresi
www. http://tubogrencikongresi2016.comu.edu.tr/
29-30 Nisan 2016, Çanakkale
Sayfa 37
Katılımcıların Adı
Soyadı
Gürkan AKYILDIZ*
Doç. Dr. Sırrı KAR
Enstitü
Bildiri
Kırklareli'den Toplanan Vektör Kenelerde Kırım
Kongo Kanamalı Ateşi Virüsü Yaygınlığının
Araştırılması
Investigation of Crimean-Congo Hemorrhagic
Fever Virus Prevalence in Vector Ticks Collected
from Kırklareli
Namık Kemal Üniversitesi
Fen Bilimleri Enstitüsü
Bildiri Özeti
Keneler, dünyanın kutuplar hariç her bölgesinde yaygın olarak bulunan, kan emerek beslenen ve hem
direkt zararlı etkileri hem de vektörlük rolleri nedeniyle önemli olan ektoparazitlerdir. Dünya genelinde
900 kadar kene türü bildirilmiş olup, söz konusu rakam ülkemizde 30 civarındadır. Bunlardan
Hyalomma marginatum Türkiye’de KKKA açısından vektörlüğü kesinleşmiş tek türdür. Kırım Kongo
Kanamalı Ateşi (KKKA), keneler tarafından nakledilen, hem insanları, hem de hayvanları etkileyen bir
hastalık olup, insanlarda %5 ve üzerinde mortalite ile seyredebilmektedir. Ülkemizde 2002 yılından bu
yana bildirilmekte olan hastalık, bilinen son verilere göre 9030 insanın hastalanmasına ve bunlardan da
436’sının ölmesine yol açmıştır. Bu yönüyle Türkiye hastalığın en yaygın görüldüğü ülke konumundadır.
Olgularla ülkemiz genelinde karşılaşılabilmektedir; ancak, özellikle İç Anadolu Bölgesi’nin kuzey
kısımları ve bu kısımları takip eden Doğu Anadolu Bölgesi şeridinde daha yaygındır. Öte yandan, ilgili
süreçte, Kırklareli’de daha fazla olmak üzere, Edirne ve Tekirdağ’da da toplam 30 olgu bildirilmiş ve
bunlardan da 3’ü ölmüştür.Bu çalışmada 2013 ve 2014 yıllarında, KKKA’nın en yaygın görüldüğü
Trakya ili olan Kırklareli’nin kırsal bölgelerinden (Armağan, Çayırlı, Koruköy, Devletliağaç, Düzorman,
Kıyıköy, Kızılağaç, Kömürköy ve Kuzulu) toplanan ve -80°C’de muhafaza edilen aç 950 H.
marginatum erişkininden (489 dişi, 454 erkek), bölgelerde bulunan vaka yoğunluğu da dikkate alınarak
200 (125 dişi, 75 erkek) örnek seçilmiştir. Her kenenin ayrı ayrı RNA izolasyonları gerçekleştirilerek
hastalık etkeni RT-Nested-PCR yöntemi kullanılarak taranmıştır.Sonuç olarak seçilen H. marginatum
türü kenelerin virüs taşıma yüzdeleri sırasıyla Armağan %56,67, Çayırlı %86,67, Koruköy %42,86,
Devletliağaç %28, Düzorman %50, Kıyıköy %0, Kızılağaç %50, Kömürköy %53,33, Kuzulu %42,86
olarak belirlenmiştir. Erkek (%50,7) ve dişi (%52) kenelerin virüs taşıma potansiyelleri
karşılaştırıldığında önemli bir fark görülmemiştir.
Trakya Üniversiteler Birliği Lisansüstü Öğrenci Kongresi
www. http://tubogrencikongresi2016.comu.edu.tr/
29-30 Nisan 2016, Çanakkale
Sayfa 38
Katılımcıların Adı
Soyadı
Şamil KOYUNCU*
Prof. Dr. İsmet UYSAL
Bildiri
Enstitü
Thymus zygioides Griseb. var. zygioides’in
Morfolojik, Anatomik ve Ekolojik Özellikleri
Onur ESEN
Bahar KÖKÇÜ
Furkan ŞAHİN
Duygu PEKSÜSLER
Bahar AKTURA
The Morphological, Anatomical and
Ecological Characteristics of Thymus
zygioides Griseb. var. Zygioides
ÇOMU Fen Bilimleri Enstitüsü
Bildiri Özeti
Lamiaceae familyasına ait olan Thymus L. cinsi ülkemizde 46 tür ve 46 tür altı taksonla temsil edilmekte
olup, çok yıllık, aromatik ve tıbbi değeri olan otsu bir bitkidir. Önemli bir etnobotanik değere sahip olan
Thymus zygioides var. zygioides kozmopolit bir taksondur. Araştırmamızda bu türün morfolojik,
anatomik ve ekolojik özelliklerinin belirlenmesi amaçlanmıştır. Çalışmamıza ait bitki örnekleri 2014
yılının Mayıs ayında Lapseki’den (Çanakkale) toplanmıştır. Morfolojik özelliklerini belirlemek için
bitkinin biometrik ölçümleri lup altında gerçekleştirilmiştir. Thymus zygioides var. zygioides, 2-10 cm
boyunda sürünücü gövdelere sahiptir. Yapraklar karşılıklı veya dairesel dizilişli, basit veya bileşik olup,
stipülsüzdür. Çanak ve taç yaprakları tüpsü veya lopludurlar. 1 adet pistili bulunurken, stamenleri 2 veya
4 adettir. Çiçekleri beyaz ile mor arasındaki renklerde olup, çiçeklenme dönemi Nisan ile Haziran ayları
arasındadır. Anatomik çalışmaları için %70’lik alkole alınan canlı bitki örneklerinin; kök, gövde ve
yaprağından parafin metodu kullanılarak enine kesitler alınmıştır. Hazırlanan preparatların mikroskobik
fotoğrafları çekilmiştir. Bitkinin kök kesidin de, dışta çok sıralı ekzodermis, altında 3-4 sıra halinde
korteks ve sonrasında ise küçük hücrelerden oluşmuş endodermis gelmektedir. Periskl çok belirgin
değilken, kambiyum halka şeklinde görülmektedir. Bitkinin tipik dörtköşe olan gövdesinden alınan enine
kesitte, en dıştan içe doğru kalın bir kutikula, epidermis, kollenkimatik doku, endodermis, periskl, floem
ve ksilem yer alırken, en içte parankimatik öz bulunmaktadır. Yaprak enine kesidinde ise, dıştan içe
doğru, en dışta kalın bir kutikula, epidermis, mezofil tabakası ve mezofilde ise iletim demeti olarak, dışta
ksilem içte floem yer almaktadır. Ayrıca epidermiste amaryllis tipi stoma olup, mezofilde bol miktarda
rafid kristallerine rastlanmıştır. Anatomik özellikleri, yapılmış olan benzer araştırmalarla
karşılaştırılmıştır. Bitkinin yayılış alanları; kayalık yerler, kumsal alanlar, Pinus brutia Ten. orman altları
ve maki açıklıklarıdır. Bitkinin toprak analizleri sonucunda, toprağının fiziksel özelliklerinde kumlu tınlı
bünye özelliklerine sahipken, asitçe orta, tuz ve kireç bakımından fakirdir. Toprağının kimyasal
özellikleri ise, potasyumca yetersiz, azotça orta, fosforca zengin ve organik madde bakımından oldukça
zengin olduğu görülmüştür.
Trakya Üniversiteler Birliği Lisansüstü Öğrenci Kongresi
www. http://tubogrencikongresi2016.comu.edu.tr/
29-30 Nisan 2016, Çanakkale
Sayfa 39
Katılımcıların Adı
Soyadı
Seda YÜCEL*
Doç. Dr. Hanife
GENÇ
Poster
Enstitü
İki Psocid Türünün, Liposcelis sp. (Psocoptera
Liposcelididae) ve Lachesilla sp. (Psocoptera
Lachesillidae) Morfolojik Karakterlerinin
Belirlenmesi
ÇOMU Fen Bilimleri
Enstitüsü
Detection of Morphological Characters of Two
Psocid Species, Liposcelis sp. (Psocoptera:
Liposcelididae) and Lachesilla sp. (Psocoptera:
Lachesillidae)
Poster Özeti
Çalışmanın amacı, laboratuvarda Liposcelis sp ve Lachesilla sp. türlerinin morfolojik karakterinin tespit
edilmesidir. Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi’nin Dardanos Yerleşkesinde bulunan mısır deneme
parselinde 10 Ekim 2015’ de sörveyler gerçekleştirildi. Nemli ortamda mısır koçan püsküllerinde
belirlenen psocid’ler, bulaşık bitkilerle birlikte laboratuvara getirildi. Laboratuvarda, 26±1°C, %65
oransal nem ve 18:6 fotoperiyotta bekletildikten sonra erginler elde edildi. Psocid’ lerin tür teşhisi
taksonomist Dr. Charles Lienhard tarafından gerçekleştirildi. Liposcelis sp ve Lachesilla sp. türlerinin
morfolojik özelliklerinin belirlenmesinde, dijital kamera bağlantısı bulunan Olympus SZX9
stereomikroskop kullanıldı. Çalışma sonucunda, başkalaşımı bulunmayan psocid’lerden Liposcelis sp.
ergini yumuşak vücutlu, kanatsız yapıda, açık kahvengi- kremimsi sarı renkte, baş kısmı büyük, gözlerin
çıkık ve belirgin olduğu tespit edildi. Liposcelis sp. erginlerinin yaklaşık 0.105±0.01 mm eninde ve
0.385±0.07 mm boyunda olduğu belirlendi. Diğer psocid türü olan Lachesilla sp. ergini kanatlı yapıda,
koyu kahverengi vücut rengine sahip, bileşik gözler belirgin ve siyah, kanatları şeffaf ve kanat
damarlanması da belirgindir. Lachesilla sp. erginlerinin yaklaşık 0.205±0.01 mm eninde ve 0.367±0.01
mm boyunda olduğu tespit edildi. Yaygın adı kitapbiti olan psocid’ler mikrofagus olarak bilinmekle
birlikte yüksek nem içeren bitkisel ve hayvansal materyal üzerinde beslenerek yaşamlarına devam
ederler. Hızlı hareket eden ve çoğalabilen psocid’ler çok küçük oldukları için sadece mikroskop
yardımıyla görülebilmektedir. Bu çalışma ile laboratuvarda iki psocid türünün, Liposcelis sp ve
Lachesilla sp. bazı morfolojik özellikleri tespit edildi.
Trakya Üniversiteler Birliği Lisansüstü Öğrenci Kongresi
www. http://tubogrencikongresi2016.comu.edu.tr/
29-30 Nisan 2016, Çanakkale
Sayfa 40
Katılımcıların Adı
Soyadı
Seda YÜCEL*
Doç. Dr. Hanife
GENÇ
Poster
Enstitü
Mısırda Tespit Edilen Cryptophagus sp.
(Coleoptera Cryptophagidae)’nün Bazı Dış
Morfolojik Özelliklerinin Araştırılması
Investigation on Some External
Morphological Characters of Cryptophagus
sp. (Coleoptera: Cryptophagidae) Detected
on Corn
ÇOMU Fen Bilimleri Enstitüsü
Poster Özeti
Çalışma, laboratuvarda Cryptophagus sp.’nün bazı dış morfolojik özelliklerinin belirlenmesi amacıyla
gerçekleştirildi. Sörveyler, Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi’nin Dardanos Yerleşkesinde kurulan
mısır deneme parselinde yapıldı. Mısır koçanlarında tespit edilen Cryptophagus sp ‘nün farklı biyolojik
dönemleriyle bulaşık mısır koçan ve püskülleri toplanarak laboratuvara getirildi. Laboratuvarda kontrollü
koşullarında, 26±1°C, %65 oransal nem ve 18:6 fotoperiyotta, larvalar gelişmelerini tamamlayarak, pupa
ve ergin haline geldiler. Ergin döneminde tür teşhisi coleopter taksonomisti Dr. Paul E. Skelly tarafından
gerçekleştirildi. Ergin bireyin dış yapısının belirlenmesinde, dijital kamera ataçmanı bulunan Olympus
SZX9 stereomikroskop kullanıldı. Sonuç olarak, Cryptophagus sp. ergininin koyu kahverengi, belirgin
ve ovalimsi uzun bir vücut yapısı bulunmaktadır. Ergin, yaklaşık 0,972±0,106 mm boyunda ve
0,437±0,04 mm enindedir. Vücudu uzun kıllarla kaplıdır. Baş, boyun olmaksızın thoraksın altında geri
çekilmiş gibi görülmektedir. Gözler koyu kahverengi ve belirgin olup, antenler 3 segmentli ucu topuzlu,
kıvrılmış ve koni biçiminde bulunmaktadır. Prothoraks’nın iyi gelişmiş olduğu ve kenarlarında 6 belirgin
dişli yapı olduğu tespit edildi. Eltra, kahvarengi ve abdomeni tamamen kaplamaktadır. Cryptophagid’ler,
genellikle mikrofagustur ve çürümekte olan vejetasyonda bulunmaktadır. Bunlar, fungal hifleri ve
sporlarıyla beslenirler ve bazıları da saprofagtırlar. Bulundukları yerde, üründe bozulma vb. bir
problemin olduğunu belirtirler. Bu çalışmada, Cryptophagus sp. ergininin bazı morfolojik özellikleri
mikroskop altında incelendi.
Trakya Üniversiteler Birliği Lisansüstü Öğrenci Kongresi
www. http://tubogrencikongresi2016.comu.edu.tr/
29-30 Nisan 2016, Çanakkale
Sayfa 41
Katılımcıların Adı
Soyadı
Seda YÜCEL*
Doç. Dr. Hanife
GENÇ
Poster
Enstitü
Yeşil Kurt, Helicoverpa armigera (Hübn.)
(LepidopteraNoctuidae)’nın Genetik
Çeşitliliğinin Belirlenmesi
Determination of Genetic Diversity of
Bollworm, Helicoverpa armigera (Hübn.)
(Lepidoptera:Noctuidae)
ÇOMU Fen Bilimleri Enstitüsü
Poster Özeti
Yeşil kurt, Helicoverpa armigera Hübner (Lepidoptera: Noctuidae) dünyada ve ülkemizde tarım
alanlarında bulunan önemli zararlılardan birisidir. Polifag bir zararlı olup, başta domates, biber, patlıcan,
baklagiller, mısır, tütün, pamuk, nohut gibi pek çok bitkide beslenerek ekonomik kayıplara neden
olmaktadır. Ülkemizde, yeşil kurt ile ilgili yapılan çalışmalar çoğunlukla zararlının biyolojisi,
morfolojisi, ekolojisi, bölgesel popülasyon düzeyleri, biyolojik mücadele olanakları ve insektisitlere
dayanıklılık durumlarının belirlenmesi gibi çalışmalar bulunmakla birlikte, moleküler yöntemler
kullanılarak yapılan çalışmalar ise oldukça sınırlıdır. Böceklerin orijinlerinin ve genetik çeşitliliklerinin
belirlenmesinde,
mitokondrial DNA temeline dayalı moleküler yöntemler kullanılmaktadır.
Mitokondrial DNA, canlılarda maternal olarak kalıtsaldır ve değişikliğe uğramadan nesilden nesile
aktarıldığı bilinmektedir. Bundan dolayı, zararlıların filogenetik ilişkilerinin incelenmesi ve genetik
çeşitliliklerinin ortaya konulması çalışmalarında mitokondrial DNA hedef alınmaktadır. Böcek
mitokondrial DNA’sı yaklaşık 15-18 kb büyüklüğünde, dairesel ve toplam 37 gen bölgesinden meydana
gelmiştir. Bunlar, 13 protein kodlayabilen gen, 2 rRNA geni ve 22 tRNA genindir. Böcek mitokondrial
genomunda yapılan çalışmalarda sitokrom oksidaz-I (COX-I), sitokrom oksidaz-II (COX-II), 16S, 12S
rRNA, NADH5 dehidrojenaz, NADH4 dehidrojenaz, tRNA gibi gen bölgeleri hedef alınmaktadır. Bu
çalışmada, Çanakkale ve çevresinde yapılacak sörveyler ile elde edilecek yeşil kurt populasyonlarının
mitokondrial DNA analizleri ile genetik çeşitliliğinin belirlenmesi hedeflenmektedir.
Trakya Üniversiteler Birliği Lisansüstü Öğrenci Kongresi
www. http://tubogrencikongresi2016.comu.edu.tr/
29-30 Nisan 2016, Çanakkale
Sayfa 42
Katılımcıların Adı
Soyadı
Şeyhmus GÜÇLÜ*
Poster
Enstitü
Flow Sitometri ve Entomolojide Kullanım
Olanakları
Doç. Dr. Hanife GENÇ
Metin TUNA
Flow Cytometry and the Possible Uses of
Entomology
ÇOMU Fen Bilimleri Enstitüsü
Poster Özeti
Çalışma, flow (akım) sitometri yöntemi hakkında bilgi vermek ve entomoloji alanında kullanım
olanaklarının ortaya konulması amacıyla yapılmıştır. Flow sitometri, süspansiyon halindeki hücre veya
partiküllerin lazer ışığının önünden geçerken farklı dalga boylarında verdikleri sinyallerin toplanması ve
analiz edilmesi esasına dayanmaktadır. Toplanılan sinyaller, filtreden geçirilip dijitale hale
dönüştürülerek ölçülen her bir parametrenin frekansı doğrultusunda elde edilen histogramlar ile görsel
hale getirilir. Bu yöntem, hücre ya da partikülün DNA içeriğinin, enzim aktivitelerinin, hücre membran
potansiyelinin ve genom büyüklüğünün belirlenmesi gibi çeşitli özellikler hakkında bilgi sağlamaktadır.
Flow sitometri 1956’da tıbbı amaçla kan hücre sayısı ve analizi için geliştirilmiş olmakla birlikte,
teknolojik ilerlemeler ve yeni florasan boyaların geliştirilmesi ile kullanımı yaygınlaşarak bugün
biyolojinin birçok alanında rutin bir analiz metodu haline gelmiştir. Bu yöntem, tıbbi amaçla özellikle
kanserli hücre tanısında ve AIDS hastalarının kanında CD4 lenfosit seviyesinin izlenmesinde
kullanılmaktadır. Bununla birlikte, son 25 yıldır bitkisel kökenli araştırmalarda özellikle bitkilerin
ploidy düzeylerinin belirlenmesi, bitki genetik kaynaklarının tanımlanması, sınıflandırılması ve bitki
ıslahı programlarının çeşitli aşamalarında da yoğun olarak kullanılmaktadır. Ülkemizde, flow
sitometrinin entomoloji alanında kullanımına dair herhangi bir bilgiye rastlanmamış olmasına rağmen,
yurt dışında farklı böcek türleri üzerinde yapılan çok sayıda çalışma bulunmaktadır. Yapılan bazı
çalışmalar incelendiğinde, flow sitometrinin entomolojide farklı amaçlarla kullanıldığı görülmektedir.
Dört farklı thrips, Franklinothrips orizabensis, Frankliniella occidentalis, Frankliniella fusca, ve Thrips
tabaci türlerinde genom büyüklüğünün ve ploidy düzeylerinin belirlenmesinde, Aedes albopictus’un
hücre içinde Wolbachia pipientis bakterisinin tespit edilmesinde, özellikle vektör böceklerin kronik
enfeksiyonlara neden olan virüsleri taşınmasında oluşan hücrelerdeki değişimlerin belirlenmesinde,
Linepithema humile’nin cinsiyet tayininin yapılmasında, Bombyx mori’ nin kan hücrelerin
karakterizasyonunda, hücre apoptoz analizlerinde, üreme biyolojisi çalışmalarında, AT/GC oranlarının
belirlenmesinde ve Bemisia tabaci ‘nin genom büyüklüğü belirlenmesinde kullanılmıştır. Bu çalışmada,
flow sitometre yöntemi ve özellikle entomoloji alanında kullanım olanakları hakkında bilgi verilerek
ülkemizde bu konuda başlatılacak çalışmalar için alt yapı oluşturulması hedeflenmektedir.
Trakya Üniversiteler Birliği Lisansüstü Öğrenci Kongresi
www. http://tubogrencikongresi2016.comu.edu.tr/
29-30 Nisan 2016, Çanakkale
Sayfa 43
Katılımcıların Adı
Soyadı
Yrd. Doç. Dr.
Hanife
AKYALÇIN
Sunay ALTAN*
Poster
Enstitü
Anthemis L. (Asteraceae) Cinsine Ait Üç
Taksonun Işık Mikroskobunda Polen Morfolojisi
The Pollen Morphology of Three Taxa
Belonging to Anthemis L. (Asteraceae) Genus
Under Light Microscope
ÇOMU Fen Bilimleri Enstitüsü
Poster Özeti
Türkiye’nin farklı yerlerinde yayılış gösteren Anthemis L. cinsine ait üç takson Haziran 2015 tarihinde
Çanakkale ilinde toplanmıştır. Çalışma konusu Anthemis cotula L., Anthemis auriculata Boiss.,ve
Anthemis tomentosa L. subsp. tomentosa taksonlarını içermektedir. Anthemis cotula L. türüne ait
lokalite kayıtlarına Flora Of Turkey And The East Aegean Islands kitabının beşinci cildinde
rastlanmamıştır. Bu araştırmada Anthemis L. cinsine ait üç taksonun polen morfolojik özelliklerinin
ortaya konulması amaçlanmıştır. Bu bitkilerin polen tanelerine ait morfolojik özellikleri ışık
mikroskobunda (LM) çalışılmıştır. Taksonların polen tanelerine ait preparatları Wodehouse (1935)
yöntemine göre yapılmış ve Punt & Hoen (2009) terminolojisi takip edilmiştir. Işık mikroskobunda
polen tanelerinde P (Polar eksen), E (Ekvatoral eksen), P/E oranı, Meso (mesocolpium), t (Polar alandaki
üçgenin bir kenarının uzunluğu), amb (Polenin kutup görünüşündeki çap uzunluğu), Clg (Colpus
uzunluğu), Clt (Colpus genişliği), Plt (endoapertürpor çapı), Nexine, Sexine1, Sexine3, Sle (spin boyu
ekvatoral görünüş), Slp (spin boyu kutuptan görünüş) ve Sbwe (spin taban genişliği ekvatoral görünüş),
Sbwp (spin taban genişliği kutuptan görünüş) ölçülmüştür. Çalışılan üç Anthemis L. taksonunun polen
tanelerinde ışık mikroskobu gözlemlerinde ornamentasyon ekinat-perforat, apertür trikolporattır. Polen
taneleri oblatae spheroidae şekillidir. İncelenen üç taksona ait ölçümler; P 19.96-20.57 μ, E 20.98-22.71
μ, P/E 0.90-0.98 μ, Meso 13.07-13.86 μ, t 9.40-9.53 μ, amb 21.14-21.51 μ, clt 6.25-6.73 μ, clg 13.3013.80 μ, plt 5.15-5.54 μ, nekzin 0.96-0.97 μ, sekzin1 1.90-2.66 μ, sekzin3 0.5 μ, Sle 3.31-3.51 µ, Slp
3.18-3.33 µ, Sbwe 3.10- 3.67 μ, Sbwp 3.25-3.54 μ arasında ölçülmüştür. Polenlere ait görüntüler Leıca
DM 2500 Işık mikroskobunda 10x100 büyütmede çekilmiştir. Araştırma konusunu oluşturan Anthemis
L. cinsi polenler Anthemoid polen yapısı göstermektedir. Bu çalışma Çanakkale Onsekiz Mart
Üniversitesi
Bilimsel Araştırma Projesi koordinasyon birimince desteklenmektedir (Proje
numarası:2010/200).
Trakya Üniversiteler Birliği Lisansüstü Öğrenci Kongresi
www. http://tubogrencikongresi2016.comu.edu.tr/
29-30 Nisan 2016, Çanakkale
Sayfa 44
Katılımcıların Adı
Soyadı
Yrd. Doç. Dr. Hanife
AKYALÇIN
Kadir UÇAN*
Poster
Enstitü
Picris L. (Asteraceae) Cinsine Ait Üç Türün
Işık Mikroskobunda (LM) Polen Morfolojik
Özellikleri
The Pollen Morphology of Three Species
Belonging to Picris L. (Asteraceae) Genus
Under Light Microscope
ÇOMU Fen Bilimleri Enstitüsü
Poster Özeti
Asteraceae familyası kozmopolit bir familya olup yaklaşık olarak 1100 cins ve 2500 kadar tür içerir.
Ülkemizde 133 cins ve 1156 kadar türü bulunur. Flora Of Turkey And The East Aegean Islands kitabının
beşinci cildinde 9 türle temsil edilmektedir. Çalışmada yer alan üç Picris L. türünden bir tanesi
Çanakkale’den toplanmış olup diğer iki tür ise herbaryum örnekleridir. Çalışmada yer alan türler; Picris
campylocarpa Boiss.&Heldr., Picris altissima Boiss. ve Picris kotschyi Boiss. Bu çalışmada ilk defa
Picris L. cinsine ait 3 türün polen morfolojik özellikleri ortaya konulmuştur. Bu bitkilerin polen
tanelerine ait morfolojik özellikleri ışık mikroskobunda (LM) çalışılmıştır. Polen tanelerine ait
preparatlar Wodehouse (1935) yöntemine göre hazırlanmıştır. Işık Mikroskobu ölçümleri her özellik
için ortalama 50 polen örneği üzerinde alınmıştır. Terminolojide Punt (2009) kullanılmıştır. Işık
mikroskobunda polen tanelerine ait Polar eksen (P), Ekvatoral eksen (E), P/E oranı, Mesocolpium
(Meso), Amb, Colpus arası sırt uzunluğu (Icrl), Colpus arası spin sayısı (Icsn), İnterlacunal gaps
uzunluğu (Ilgl), İnterlacunal gaps genişlik (Ilgw), Abporal lacuna genişlik (Alw), Abporal lacuna
boy(All), Por genişliği (Pw), Por boyu (Pl), Poral lacuna genişlik (Plw), Poral lacuna boy (Pll), Poral
alan spin sayısı (Pasn), Spin boyu ekvatoral görünüş (Sle), Spin boyu kutuptan görünüş (Slp), Spin taban
genişliği ekvator (Sbwe), Spin taban genişliği kutup (Sbwp) ölçülmüştür. İncelenen örneklerde ekvatoral
eksen uzunluğu 31.0-38.0 arasında iken ortalama ise 33.96-36.26 µ dur. Polar eksen uzunluğu 29.0-39.0
µ, ortalaması ise 32.82-36.18 µ arasındadır. Amb 29.95-30.50 µ, Meso 19.43-20.48 µ, Icrl 12.02-12.74
µ, Icsn 5.27-5.76 µ, IIgl 1.60-1.74 µ, Ilgw 2.75-2.79 µ, Alw 7.44-7.58 µ, All 8.02-8.78 µ, Pw 6.48-7.80
µ, Pl 6.46-7.78 µ, Plw 13.34-13.90 µ, Pll 8.72-9.27 µ, Pasn 3.55-5.28 µ, Sle 1.72-1.76 µ, Slp 1.70-1.71
µ, Sbwe 0.88-1.00 µ, Sbwp 0.93-0.98 µ dur. Işık Mikroskobu ölçümlerinin ortalama (M), standart sapma
(SD), varyasyon (V) için SPSS 22.0 istatistik programı kullanılmıştır. Türlerin ışık mikroskobu
gözlemlerinde ornamentasyon echinolophate, apertür 3-zonocolporatedir. Her türe ait görüntüler Leıca
DM 2500 ışık mikroskobunda alınmıştır. Işık mikroskop görüntüleri türlerin ekvatoral eksen, kutuptan
görünüş, ekzin yapısı, apertür özellikleri ve ornamentasyonu yansıtacak şekilde 10x100 büyütmede
alınmıştır.
Trakya Üniversiteler Birliği Lisansüstü Öğrenci Kongresi
www. http://tubogrencikongresi2016.comu.edu.tr/
29-30 Nisan 2016, Çanakkale
Sayfa 45
Katılımcıların Adı
Soyadı
Sinem YARAR*
Yrd. Doç. Dr. İbrahim
İsmet ÖZTÜRK
Poster
Enstitü
5-Metoksi-2-Merkaptobenzimidazolün Kimyasal
Yapısının Spektroskopik Yöntemler ile
Aydınlatılması
Anastasios J
TASİOPOULOS
Sotiris K
HADJİKAKOU
Determination of 5-Methoxy-2mercaptobenzimidazole Chemical Structure
Spectroscopic Methods
Namık Kemal Üniversitesi
Fen Bilimleri Enstitüsü
Poster Özeti
Heterosiklik aromatik yapıya sahip olan benzimidazol türevleri biyolojik faaliyetler açısından oldukça
aktif bileşikler olup bu bileşikleri kanser tedavisi de dahil olmak üzere bir çok klinik uygulamada
kullanılmaktadır. [1]. Benzimidazol bileşikleri canlı sisteminin birçok biyolojik aktivite ve
fonksiyonlarından sorumlu olan biyopolimerler ile kolaylıkla etkileşebilen nükleotidlerin yapısal
izomerleridir [2]. Benzimidazol bileşikleri biyolojik ve farmakolojik etkilerinden dolayı modern ilaç
keşiflerinde geniş bir yere sahiptir [3]. Bu tür bileşikler asit varlığında gastrik, ülser ve reflü
tedavilerinde önemli bir rol oynamaktadır. Ayrıca benzimidazol bileşiklerinin mide de salgılanan gastrik
asit salgısının engellenmesi ve mide de oluşan ülser hastalığı tedavisi için güçlü tedavi edici özellikte
olduğu yapılan çalışmalar ile kanıtlanmıştır [4].
Şekil 1. 5-metoksi-2-merkaptobenzimidazol bileşiğinin toutomerik yapısı (I: tiyol, II: tiyon)
Gerçekleştirilen bu çalışmada 5-metoksi-2-merkaptobenzimidazolün kimyasal yapısı erime noktası,
elementel analiz, infrared spektroskopisi, raman spektroskopisi, 1H ve 13C NMR spektroskopisi, UV
spektroskopisi ve X-ışını kırınımı yöntemiyle aydınlatılmıştır.
Trakya Üniversiteler Birliği Lisansüstü Öğrenci Kongresi
www. http://tubogrencikongresi2016.comu.edu.tr/
29-30 Nisan 2016, Çanakkale
Sayfa 46
Katılımcıların Adı
Soyadı
Demet BAL*
Yrd. Doç. Dr. Deniz
Anıl ODABAŞI
Poster
Enstitü
Kavak Çayı (Gelibolu Yarımadası
Çanakkale) Tatlısu Molluska Faunası
Üzerine Bir Araştırma
A Research on Freshwater Mollusca Fauna
of Kavak Stream (Gelibolu Peninsula:
Çanakkale)
ÇOMU Fen Bilimleri Enstitüsü
Poster Özeti
Tatlısu molluskları (Gastropoda: Bivalvia) izleme çalışmalarında kullanılan biyo-indikatör türlerin yer
aldığı ve Artropoda sınıfından sonraki en kalabalık gruptur. Bu çalışmada, Gelibolu Yarımadası
(Çanakkale)’nda yer alan Kavak Çayı’nın Molluska faunası ve bazı su kalitesi özellikleri belirlenmiştir.
Çalışma kapsamında; amfibi bir gastropod türü olan Galba truncatula (O.F. Müller, 1774) ile bivalvia
sınıfından Unio mancus Lamarck, 1819 bireylerine rastlanmıştır Sonuçta, Kavak çayının su kalitesi
özellikleri ile tespit edilen türlerin popülasyon özellikleri birlikte değerlendirilerek ekolojik yorumlar
ortaya konulmuştur.
Trakya Üniversiteler Birliği Lisansüstü Öğrenci Kongresi
www. http://tubogrencikongresi2016.comu.edu.tr/
29-30 Nisan 2016, Çanakkale
Sayfa 47
Katılımcıların Adı Soyadı
Poster
Mehmet Ali YILDIRIM*
Glisin Metil Ester Salisiliden Bileşiğinin
Antimutajenik Aktivite ve DNA ile
Etkileşimlerinin Araştırılması
Yrd. Doç. Dr. Neslihan
DEMİR
Investigation of Antimutagenicity Effect
and DNA Interactions of Glycine
Methyl Ester Salicylidene
Enstitü
ÇOMU Fen Bilimleri Enstitüsü
Poster Özeti
Schiff bazlarının antibakteriyel, antifungal, antiinflamatuar, analjezik, antikonvülsan, antitüberküler,
antikanser, antioksidan ve antihelmintik etkileri gibi birçok biyolojik aktiviteleri olduğu rapor edilmiştir.
Bu bileşikler antikanser ve herbisit uygulamalarında yaygın olarak kullanıldığından bu konuda birçok
araştırma yapılmıştır. Schiff bazları ve komplekslerinin DNA bağlanma, DNA kırma, sitotoksisite ve
apoptozis indüksiyon aktiviteleri çalışılmıştır. Bu çalışmada, Glisin metil ester salisiliden bileşiğinin
antimutajenite, antimikrobiyal aktivitesi ve DNA kırma özelliği incelenmiştir.
Çalışmada kullanılan bileşiğin 500, 50, 5 ve 0.5 ppm konsantrasyonları hazırlanmıştır. Ames testi için,
Salmonella thyphimurium TA98 ve TA100 mutant suşları kullanılmıştır. Suşlar S. typhimurium
mikrozomal test sisteminin belirlenmesi için B. N. Ames ve D. M. Maron tarafından geliştirilmiştir. S.
typhimurium TA98 suşu çerçeve kaymasına, TA100 suşu ise baz çifti değişimine neden olan
mutasyonların belirlenmesinde kullanılmaktadır. Bunun yanı sıra, DNA kırma aktivitesi agaroz jel
elektroforezi ile yapıldı. pBR322 Süper kıvrımlı plazmid DNA ile (0.1 μg μL− 1) bileşik Tris-HCl
tamponunda muamele edilerek 37 °C de 3 saat inkübasyona bırakıldı. Oksidatif kırma aktivitesinin
belirlenmesinde oksitleyici ajan olarak H2O2 eklendi. İnkübasyon sonunda, yükleme tamponu eklenip,
örnekler TBE tamponundaki %1 lik agaroz jelde 1 saat 60 V ta yürütüldü. Daha sonra, bantlar UV
lambası altında fotoğraflandı.
Bileşiğin antimikrobiyal aktivitesi, broth mikrodilüsyon metodu ile çalışılarak minimum inhibisyon
konsantrasyonları (MİK) belirlendi. Çalışmada Gram negatif (Escherichia coli, Pseudomonas
aerouginosa, Proteus vulgaris), Gram pozitif (Bacillus subtilis, Staphylococcus aureus, Enterococcus
faecalis) bakteriler ve mayalar (Candida albicans, Candida tropicalis) ile kontrol antibiotikleri olarak
Gentamisin, Amfisilin ve Flukanazol kullanıldı. Schiff bazının DMSO’ da 1-500 µg/mL aralığında
çözeltileri hazırlanıp Müller-Hinton Broth ta seyreltilmiştir.
Sonuç olarak, bileşiğin antimutajenik etkisinin olduğu, DNA kırma özelliğinin olmadığı, Gram pozitif,
Gram negatif bakteriler ve mayalar üzerinde etkili olduğu bulunmuştur.
Trakya Üniversiteler Birliği Lisansüstü Öğrenci Kongresi
www. http://tubogrencikongresi2016.comu.edu.tr/
29-30 Nisan 2016, Çanakkale
Sayfa 48
Katılımcıların Adı
Soyadı
Özdem ŞAHİN*
Doç. Dr. Hava ÖZAY
Poster
Enstitü
Fonksiyonel Silika İçerikli Metal
Kompozitlerin Sentezi ve Katalizör
Uygulamalarının Araştırılması
Synthesis and Investigation of Catalytic
Application of Functional Metal
Composites Containing Silica
ÇOMU Fen Bilimleri Enstitüsü
Poster Özeti
Heterojen katalizör olarak destekli metal partiküllerin kullanımı hacimsel malzemelere kıyasla kolay
sentez ve benzersiz özellikleri nedeniyle son yıllarda yoğun araştırma konusu olmuştur. Destekli metal
partiküller yüksek yüzey alanı, optik, elektrik ve katalitik özelliklerinden dolayı sensörler, elektronik
cihazlar, katalizörler gibi materyallerin hazırlanması için kimya, fizik, biyoteknoloji ve malzeme bilimi
gibi alanlarda sıklıkla kullanılmaktadır. Heterojen katalizör uygulamalarında, metal partiküllerin
topaklanmasını önlemek çok önemlidir. Bu nedenle çeşitli uygulama için metal partiküller SiO2,
alümina, zeolit, hidroksiapatit ve hidrojeller gibi materyaller üzerine desteklenerek hazırlanmıştır.
Son yıllarda sodyum bor hidrür (NaBH4) varlığında, katı destekler üzerine adsorbe olan metal
iyonlarının kimyasal indirgenmesi yoluyla oluşturulan kompozit katalizörler, hidrojen gazı üretiminde,
4-nitrofenol, metil oranj ve metilen mavisi gibi organik boyaların ve kimyasal türlerin bozulma ya da
indirgenme tepkimelerinde heterojen katalizör olarak sıklıkla kullanılmaktadır.
Bu çalışmada, öncelikle destek materyaller olarak amin ile fonksiyonlandırılmış silika partikülleri
birbirini takip eden iki basamakta hazırlandı. İlk basamakta tetraetoksisilan (TEOS)’ ın amonyak
varlığında hidroliz tepkimesi ile hidroksi fonksiyonlu silika nanopartikülleri hazırlandı. İkinci basamakta
ise, hidroksi fonksiyonlu silika nanopartiküllerin yüzeyi (3- aminopropil) trimetoksisilan (APTMS)
kullanılarak amin ile fonksiyonlandırıldı. Hazırlanan desteklenmiş materyallerin yapıları Taramalı
Elektron Mikroskobu (SEM), Enerji Dağılımlı X-Işını (EDX), Geçirimli Elektron Mikroskobu (TEM) ve
Fourier Dönüşümlü Infrared (FT-IR) spektroskopisi teknikleri kullanılarak aydınlatıldı. Çalışmanın
sonraki adımında çeşitli metal iyonlarının destek materyaller üzerine adsorpsiyonu sağlandı.
Adsorplanan metal iyonları kimyasal olarak indirgeyici ajan olarak sodyum bor hidrür (NaBH4)
kullanılarak indirgendi. Elde edilen desteklenmiş metal kompozit katalizörler, hidrojen gazı üretiminde,
organik boya ve kimyasal türlerin katalitik indirgenmesi ve bozulması tepkimelerinde kullanıldı. Detaylı
kinetik incelemeler gerçekleştirildi ve tepkimelere ait aktivasyon parametreleri hesaplandı.
Trakya Üniversiteler Birliği Lisansüstü Öğrenci Kongresi
www. http://tubogrencikongresi2016.comu.edu.tr/
29-30 Nisan 2016, Çanakkale
Sayfa 49
Katılımcıların Adı
Soyadı
Doğan Can
KARATAŞ*
Doç. Dr. Nart
COŞKUN
Poster
Enstitü
Ağaçların İç Yapısının Elektrik Özdirenç
Tomografi (ERT) Yöntemi ile İncelenmesi
ve Kullanılan Elektrotların Karşılaştırılması
Evaluation of the Internal Structure of
Trees by Electrical Resistivity Tomography
(ERT) Method and the Comparison of
Electrodes Used
ÇOMU Fen Bilimleri Enstitüsü
Poster Özeti
Jeofizik yöntemler günümüzde ağaçlara zarar vermeden, iç-yapılarının (olası çürük, oyuk,
deformasyonlar vb.) daha iyi anlaşılması amacıyla da kullanılmaktadır. Ağacın taranmış kısmının
tomografik kesitlerinin değerlendirilmesi ağaçla ilgili risk ve karar vermede rol oynamaktadır.
Bu çalışmada, ~35 cm çapında ve 39 cm uzunluğunda bir çam kütüğü örneği alınmıştır. Çoklu-elektrot
(16) kapsayan elektrik özdirenç aleti ile ölçümler alınmıştır. Ölçümlerde EKG, bakır ve çelik elektrotlar
kullanılmıştır. Önce, hasarsız ve sağlam kütüğün etrafında ölçümler alınmıştır. Daha sonra matkapla
kütükte ~2.5 cm çapında bir delik açılarak yeniden ölçümler yapılmıştır. Daha sonra deliğin altı kapatılıp
iletken sıvı konarak ölçümler tamamlanmıştır.
Ağaç kütüğünün alınan verilerin ters çözümleri yapılarak tomografik kesitleri elde edilmiştir. Elde edilen
sonuçlara göre EKG elektrotlarından bir sonuç alınamamıştır. Çelik elektrotların ise bakır elektrotlardan
daha iyi performans sergilediği sonucuna varılmıştır.
Trakya Üniversiteler Birliği Lisansüstü Öğrenci Kongresi
www. http://tubogrencikongresi2016.comu.edu.tr/
29-30 Nisan 2016, Çanakkale
Sayfa 50
Katılımcıların Adı
Soyadı
Bahar GÖK*
Yrd. Doç. Dr.
Neslihan DEMİR
Poster
Enstitü
Anilin Benziliden Türevlerinin Antimikrobiyal
ve Antimutajenite Özelliklerinin Belirlenmesi
Determination of Antimicrobial and
Antimutagenic Effects of the Aniline
Benzylidene Derivatives
ÇOMU Fen Bilimleri Enstitüsü
Poster Özeti
Benziliden türevleri Schiff bazı bileşikleridir. Schiff bazları, doğal biyolojik materyallere benzemesi,
tasarımlarının ve elde edilmelerinin kolay olmasından dolayı oldukça önem arz eden kimyasallardır. Bu
bileşiklerin antibakteriyel, antifungal, antiinflamatuar, analjezik, antitüberküler, antikanser ve
antioksidan gibi birçok biyolojik aktivitelere sahip olduğu bilinmektedir. Bu bileşiklerden; ilaç
sanayinde, tıp alanında, biyolojik araştırmalarda ve tarım alanındaki çalışmalarda büyük ölçüde
yararlanılmakta ve yenilerinin sentezlenmesi için çalışmalar yapılmaktadır. Bu çalışmanın amacı, anilin
benziliden türevlerinin antimikrobiyal ve antimutajenite özelliklerinin belirlenmesidir. Bu amaç
doğrultusunda, anilin benziliden türevleri olan 2-{(E)-[(4-etenilfenil)imino]metil}-6-nitrofenol (bileşik
1) ve 4-bromo-2-{(E)-[(4-etenilfenil)imino]metil}-6-metoksifenol (bileşik 2)'ün antimikrobiyal aktivitesi
broth mikrodilüsyon metodu ile çalışıldı. Bunun için iki bileşiğin de Dimetil sülfoksit(DMSO)’de 500
ppm’lik çözeltileri hazırlandı ve Müller Hinton Broth ile seyreltilerek minimum inhibisyon
konsantrasyonları (MİK) belirlendi.Anilin benziliden türevlerinin antimikrobiyal aktivitelerini
belirlemek için, Gram negatif bakterilerden; Escherichia coli (NRRL B-3704), Escherichia coli (ATCC
25922), Pseudomonas aerouginosa (ATCC 10145), Proteus vulgaris (ATCC 13315), Gram pozitif
bakterilerden; Staphylococcus aureus (ATCC 25923), Enterococcus faecalis (ATCC 29212), Bacillus
subtilis (ATCC 6633) ve mayalardan; Candida albicans (ATCC 60193) ve Candida tropicalis (ATCC
13803) çalışıldı. Kontrol grubu olarak bakteriler de Gentamisin ve Amfisilin, mayalarda ise Flukanazol
kullanıldı.Anilin benziliden türevlerinin antimutajenik aktivitesi ise Ames testi ile belirlendi. Ames testi
için, Salmonella thyphimurium TA98 ve TA100 mutant suşları kullanıldı. Çalışmada kullanılan
bileşiklerin 500, 50, 5 ve 0.5 ppm konsantrasyonları hazırlandı. Sonuç olarak, anilin benziliden
türevlerinin antimikrobiyal aktivitesi test edilen Gram negatif bakteriler, Gram pozitif bakteriler ve
mayalara karşı etkili olduğu ve bileşik 1'in bileşik2'ye göre daha etkili olduğu ve bu türevlerin
antimutajenite etkisinin olduğu belirlendi.
Trakya Üniversiteler Birliği Lisansüstü Öğrenci Kongresi
www. http://tubogrencikongresi2016.comu.edu.tr/
29-30 Nisan 2016, Çanakkale
Sayfa 51
Katılımcıların Adı
Soyadı
Pınar GÖK*
Yrd. Doç. Dr.
Neslihan DEMİR
Poster
Enstitü
Aminopiridin Bileşiklerinin Antimikrobiyal
Etkisinin Araştırılması
Investigation of Antimicrobial Effect of the
Aminopyridine Compounds
ÇOMU Fen Bilimleri Enstitüsü
Poster Özeti
Piridin türevleri birçok ilaç, boya ve alkolid’in yapısında yer almaktadır. Amin ve karbonil
bileşiklerinden meydana gelen Schiff bazları biyolojik ve farmasötik aktiviteleri nedeniyle geniş ilgi
görmektedir. Antitümör, antimikrobiyal, antifungal, antioksidan, antiiflamatuar ve herbisit etki gibi
biyolojik aktivitelere sahip olduğu bilinen Schiff bazlarından; ilaç sanayinde, tıp alanındaki biyolojik
araştırmalarda ve tarım alanında büyük ölçüde yararlanılmaktadır. Bu nedenle yukarıda bazı özellikleri
ve kullanım alanları verilen piridin türevleri ile Schiff bazları oldukça önemli bileşiklerdir. Dolayısıyla
aminopiridinlerden hazırlanan Schiff bazlarının daha farklı özelliklere ve kullanım alanlarına sahip
olabileceği düşüncesi çalışmamızın ana unsurunu oluşturmuştur. Bu çalışmada 3-Aminopiridin ile
sübstitüe 2-hidroksialdehitlerin reaksiyonundan meydana gelen Schiff bazlarının biyolojik aktiviteleri
araştırılmıştır. Araştırmada, 3-aminopiridin bileşikleri2-[(pridin-3-yilimino)metil]fenol (bileşik 1) ve 4nitro-2-[(pridin-3-yilimino)metil]fenol (bileşik 2)’ün antimikrobiyal aktiviteleri broth mikrodilüsyon
metodu ile çalışıldı. Bunun için iki bileşiğin de Dimetil sülfoksit (DMSO)’de 500 ppm’lik çözeltileri
hazırlandı ve Müller Hinton Broth ile seyreltilerek minimum inhibisyon konsantrasyonları (MİK)
belirlendi. Gram pozitif bakterilerden; Staphylococcus aureus (ATCC 25923), Enterococcus faecalis
(ATCC 29212), Bacillus cereus (NRRL B-3711) ve Bacillu ssubtilis (ATCC 6633), Gram negatif
bakterilerden; Escherichia coli (ATCC 35218), Escherichia coli(ATCC 25922), Pseudomonas
aerouginosa (ATCC 254992) ve Proteus vulgaris (ATCC 13315) ile mayalar; Candida albicans (ATCC
60193) ve Candida tropicalis (ATCC 13803) çalışıldı. Kontrol grubu olarak bakteriler de Gentamisin ve
Amfisilin, mayalarda ise Flukanazol kullanıldı.Sonuç olarak, 3-aminopiridin bileşiklerinin test edilen
bakterilere ve mayalara karşı etkili olduğu görüldü. Bileşik 1 ve bileşik 2’ nin mayalarda bakterilere göre
daha etkili olduğu bulundu. İki bileşiğin test edilen mikroorganizmalara karşı aktivitesi önemli ölçüde
farklıdır. Bu durum bileşiklerin kimyasal yapısı ile açıklanabilir.
Trakya Üniversiteler Birliği Lisansüstü Öğrenci Kongresi
www. http://tubogrencikongresi2016.comu.edu.tr/
29-30 Nisan 2016, Çanakkale
Sayfa 52
Katılımcıların Adı
Soyadı
Nihal YILMAZ*
Prof. Dr. Neşet
AYDIN
Poster
Enstitü
Asal Halka Üzerinde Homomorfizma Ve
Anti-Homomorfizmalar Üzerine Bir Not
A Note On Homomorphisms And AntiHomomorphisms On *- Prime Ring
ÇOMU Fen Bilimleri Enstitüsü
Poster Özeti
Rehman ve arkadaşları 2013 yılında yaptıkları çalışmada R bir asal *- halka, d:R→R bir sol *- türev,
F:R→R, d ile belirli genelleştirilmiş sol *- türev olmak üzere F, R halkası üzerinde homomorfizma veya
anti-homomorfizma ise R halkası değişmeli veya F, R halkası üzerinde sağ *- merkezleştiren olduğunu
göstermişlerdir.Bu çalışmada R asal *- halka yerine *- asal halka alınarak yukarıdaki sonuçlar
genelleştirilmiştir. İlk olarak R *-asal halkada, d:R→R bir sol *- türev, F:R→R, d ile belirli
genelleştirilmiş sol *- türev olmak üzere yukarıdaki sonuçlar bu halka için gösterilmiştir. İkinci olarak R
bir *-asal halka, sıfırdan farklı I,R halkasının bir *- ideali olmak üzere: (i) F, I *- ideali üzerinde
homomorfizma ise R halkası değişmelidir veya F, I üzerinde sağ *- merkezleştiren, (ii) F, I *- ideali
üzerinde anti-homomorfizma ise R halkası değişmelidir veya F, I üzerinde sağ *- merkezleştiren olduğu
bulunmuştur. Ayrıca, F sıfırdan farklı ve * ile değişmeli iken I üzerinde homomorfizma ise R halkası
değişmelidir. Son olarak R halkası karakteristiği 2 den farklı bir *- asal halka, sıfırdan farklı U⊄Z(R), R
halkasının kare kapalı bir *- Lie ideali olmak üzere: (i) F, U *- Lie ideali üzerinde homomorfizma ise F,
U üzerinde sağ *- merkezleştiren, (ii) F, U *- Lie ideali üzerinde anti-homomorfizma ise F, U üzerinde
sağ *- merkezleştiren olduğu gösterilmiştir. Ayrıca F, * ile değişmeli olduğunda U üzerinde
homomorfizma ise F=0 olduğu elde edilmiştir. Her *- asal halka bir *- ideal ve her *- ideal bir *- Lie
ideal olduğundan, *- Lie ideali yerine halkanın kendisi alınırsa elde edilen sonuçlar halka için de
geçerlidir. Dolayısıyla, karakteristik 2 den farklı iken *- Lie ideal için elde ettiğimiz sonuçlar *- ideal ve
*- asal halka için bulunan sonuçların genelleştirmesidir.
Trakya Üniversiteler Birliği Lisansüstü Öğrenci Kongresi
www. http://tubogrencikongresi2016.comu.edu.tr/
29-30 Nisan 2016, Çanakkale
Sayfa 53
Katılımcıların Adı
Soyadı
Murat ÇELİK*
Prof. Dr. Neşet
AYDIN
Poster
Enstitü
Çarpımsal (Genelleştirilmiş)-Türevlerin Bir
Genelleştirmesi
A Generalization of Multiplicative
(Generalized)-Derivations
ÇOMU Fen Bilimleri Enstitüsü
Poster Özeti
Daif, M. N. 1991 yılında yapmış olduğu çalışmada halka üzerinde çarpımsal türev tanımını şu şekilde
vermiştir: R bir halka, D:R→R bir dönüşüm iken her x,y∈R için D(xy)=D(x)y+xD(y) oluyorsa D
dönüşümüne bir çarpımsal türev denir. Tanımda görüldüğü üzere, D dönüşümünün toplamsal bir
dönüşüm olmasına gerek yoktur. 1997 yılında, Daif, M. N. ve Tammam El-Sayid, M. S. tarafından
yapılan çalışmada, çarpımsal türev tanımı şöyle genelleştirilmiştir: R bir halka, F:R→R bir dönüşüm
iken bir d türevi var ve her x,y∈R için F(xy)=F(x)y+xd(y) oluyorsa F dönüşümüne bir çarpımsal
genelleştirilmiş türev denir. Dahara, B. ve Ali, S. 2013 yılında yaptıkları çalışmada çarpımsal
genelleştirilmiş türev tanımını şu şekilde genelleştirmişlerdir: R bir halka, F:R→R bir dönüşüm iken her
x,y∈R için F(xy)=F(x)y+xg(y) olacak biçimde bir g:R→R dönüşümü var ise F dönüşümüne bir
çarpımsal (genelleştirilmiş)-türev denir. Dahara, B. ve Ali, S. nin 2013 yılında yaptıkları çalışmada, R bir
yarıasal halka, L,R halkasının sıfırdan farklı bir sol ideali ve F:R→R bir çarpımsal (genelleştirilmiş)türev olmak üzere (i) her x,y∈L için F(xy)±xy=0 ise Lg(L)=(0), her x,y∈L için F(xy)=F(x)y ve her x∈L
için [F(x),x]=0 (ii) her x,y∈L için F(x)F(y)±xy=0 ise Lg(L)=(0), her x,y∈L için F(xy)=F(x)y ve her x∈L
için L[F(x),x]=(0) sonuçları verilmiştir.
Bu çalışmada, F:R→R bir dönüşüm olmak üzere her x,y∈R için F(xy)=F(x)α(y)+xg(y) olacak biçimde
bir α,g:R→R dönüşümleri var ise F dönüşümüne bir çarpımsal α-(genelleştirilmiş)-türev ve benzer
olarak her x,y∈R için F(xy)=F(x)y+β(x)g(y) olacak biçimde bir β,g:R→R dönüşümleri var ise F
dönüşümüne bir çarpımsal β-(genelleştirilmiş)-türev denir. R bir yarıasal halka, L, R halkasının sıfırdan
farklı bir sol yarı grup ideali, α, R üzerinde bir epimorfizma ve F, bir çarpımsal α-(genelleştirilmiş)-türev
olmak üzere (i) her x,y∈L için F(xy)±α(x)α(y)=0 ise Lg(L)=(0), her x,y∈L için F(xy)=F(x)α(y) ve her
x∈L için [F(x),α(x)]=0 (ii) her x,y∈L için F(x)F(y)±α(x)α(y)=0 oluyorsa Lg(L)=(0), her x,y∈L için
F(xy)=F(x)α(y) ve her x∈L için α(L)[F(x),α(x)]=(0) sonuçları elde edilmiştir. Aynı koşullar altında, F,
bir çarpımsal β-(genelleştirilmiş)-türev olmak üzere şu sonuçlar elde edilmiştir: (i) her x,y∈L için
F(xy)±xy=0 ise β(L)g(L)=(0), her x,y∈L için F(xy)=F(x)y ve her x∈L için [F(x),x]=0 dır. (ii) her x,y∈L
için F(x)F(y)±xy=0 oluyorsa β(L)g(L)=(0), her x,y∈L için F(xy)=F(x)y ve her x∈L için L[F(x),x]=(0)
dır.
Trakya Üniversiteler Birliği Lisansüstü Öğrenci Kongresi
www. http://tubogrencikongresi2016.comu.edu.tr/
29-30 Nisan 2016, Çanakkale
Sayfa 54
Katılımcıların Adı
Soyadı
Ayşe MUTLU*
Prof. Dr. Neşet
AYDIN
Poster
Enstitü
σ- Asal Halkaların σ-Kare Kapalı Lie
İdeallerinin Sol (Sağ) Merkezleştirilmesi
Left (Right) Centralizer of σ -Square Closed
Lie Ideals of σ -Prime Rings
ÇOMU Fen Bilimleri Enstitüsü
Poster Özeti
İnvolüsyonlu halkalar üzerinde L. Oukhitite ve S. Salhi pek çok çalışma yapmıştır. Bizim çalışmamıza
esin kaynağı olan çalışmalarında ise R bir σ-asal halka, Z(R) halkanın merkezi, I, R halkasının bir σideali ve sıfırdan farklı olmak üzere d:R→R bir türev iken şu şekilde sonuçlar elde etmişlerdir: d,I
üzerinde σ ile değişmeli ve her x∈R için [x,R]Id(x)=(0) sağlanıyorsa R halkası değişmelidir. Diğer bir
sonuç ise r∈〖Sa〗_σ (R) ve her x∈I için [d(x),r]=0 oluyorsa r∈Z(R) dir. a∈ 〖Sa〗_σ (R) için
d([R,a])=(0) oluyorsa a∈Z(R) dir. R bir 2-torsion free σ-asal halka ve her x,y∈R için d([x,y])=0
sağlanıyorsa R halkası değişmelidir.Bu çalışma iki bölümden oluşmaktadır. İlk bölümde, R bir σ-asal
halka, I,R halkasının bir σ-ideali olmak üzere d türevi yerine R halkası üzerinde tanımlı sıfırdan farklı F
sol (sağ) merkezleştiricisi ele alınarak yukarıdaki hipotezler düzenlenmiş ve şu sonuçlara ulaşılmıştır: (i)
F, I üzerinde σ ile değişmeli olmak üzere her x∈I için [x,R]IF(x)=(0) ise R halkası değişmelidir. (ii) r∈〖
Sa〗_σ (R) veya F, I üzerinde σ ile değişmeli iken her x∈I için [F(x),r]=0 ise r∈Z(R) dir. (iii) r∈ 〖Sa〗
_σ (R) olmak üzere her x∈R için F([x,r])=0 ise r∈Z(R) dir. (iv) R bir 2-torsion free σ-asal halka ve her
x,y∈R için F([x,y])=0 ise R halkası değişmelidir. Her σ-ideal bir σ-kare kapalı Lie idealdir ancak tersi
her zaman doğru olmayabilir. Bu nedenle, ikinci bölümde R bir 2-torsion free σ-asal halka, U halkanın
merkezi tarafından kapsanmayan bir σ-kare kapalı Lie ideali ve R halkası üzerinde tanımlı sıfırdan farklı
F sol (sağ) merkezleştiricisi olmak üzere (i) r∈〖U∩Sa〗_σ (R) ve her x∈U için [F(x),r]=0 oluyorsa
r∈Z(R) dir. (ii) r∈ 〖U∩Sa〗_σ (R) olmak üzere her x∈U için F([x,r])=0 oluyorsa r∈Z(R) sonuçlarına
ulaşılmıştır.
Trakya Üniversiteler Birliği Lisansüstü Öğrenci Kongresi
www. http://tubogrencikongresi2016.comu.edu.tr/
29-30 Nisan 2016, Çanakkale
Sayfa 55
Katılımcıların Adı
Soyadı
Arzu BALLI*
Doç. Dr. Nilgün
AYMAN ÖZ
Poster
Enstitü
Elektrik Ark Ocağı Tesislerinde Atık
Yönetimi ve İş Sağlığı Güvenliği
Uygulamaları
Waste Management and Occupational
Health and Safety Practices for an Electric
Arc Furnace Facilities
ÇOMU Fen Bilimleri Enstitüsü
Poster Özeti
Demir-çelik endüstrisi ülkelerin gelişmişlik düzeyini belirleyen en önemli sektörlerin başında
gelmektedir. Türkiye'deki çelik üretiminin %71'i hammadde olarak demir-çelik hurdasının kullanıldığı
Elektrik Ark Fırınlı (EAF'lı) tesislerde gerçekleştirilmektedir. Ham çelik üretimi temelde iki farklı
yöntemle gerçekleştirilmektedir. Bunlar hurdadan üretim yapan elektrik ark ocaklı tesisler ve demir
cevheri ile kömürden üretim yapan yüksek fırınlı entegre çelik üretim tesisleridir. EAF kullanılan üretim
tesislerinde; içerisinde değerli metaller (Zn, Pb, Fe vd.) bulunan baca tozu, cüruf ve tufal gibi oldukça
yüksek miktarda çeşitli atıklar oluşmaktadır. Bu tesislerde atık yönetiminin yapılması önem taşımaktadır.
Bu çalışma kapsamında, Elektrik Ark Ocaklı tesislerden kaynaklanan tüm proses ve faaliyetlerden
kaynaklanacak endüstriyel atıkların ve atık suların yönetimi araştırılmıştır. Ayrıca bu çalışma
kapsamında, iş sağlığı ve güvenliği yönetim sisteminin temelini oluşturan tehlikeler, risk analizi, acil
durumlar, izleme ve ölçme sistemi, iş güvenliği mevzuatı gibi parametrelerin bir demir çelik tesisinde
uygulanmasına yer verilmiştir.
Trakya Üniversiteler Birliği Lisansüstü Öğrenci Kongresi
www. http://tubogrencikongresi2016.comu.edu.tr/
29-30 Nisan 2016, Çanakkale
Sayfa 56
Katılımcıların Adı
Soyadı
Özge ŞAHİN*
Prof. Dr. Yonca
YÜCEER
Poster
Enstitü
Düşük Kalorili Yoğurt Dondurması Üretim
Alternatifleri ve Karakteristik Özellikleri
Production Alternatives of Low Calorie
Frozen Yogurt and Characteristic Properties
ÇOMU Fen Bilimleri Enstitüsü
Poster Özeti
Yoğurt dondurması; genel olarak sütün, aroma maddeleri, stabilizatörler, emülgatörler ve yoğurt
kültürünün (Streptococcus thermophilus, Lactobacillus delbrueckii subsp. bulgaricus) karıştırılması ve
dondurma teknolojisine göre üretilmesi ile elde edilen fonksiyonel bir süt ürünüdür. Ülkemizde yaygın
olarak tüketilen bir ürün değildir, ancak bileşiminden ve kullanılan yoğurt kültürlerinden dolayı oldukça
besleyici ve sağlıklı bir üründür.
Bu çalışmada yoğurt dondurmalarında şeker olarak sakkaroz ve tatlandırıcı olarak stevia kullanılarak
diyabetikler için alternatif bir gıdaların üretimi hedeflenmiştir. Ayrıca yağ kaynağı olarak kullanılacak
kremanın miktarı azaltılarak dietetikler için yağı azaltılmış ürünler üretilmesi ve depolama boyunca
ürünlerin karakteristik özelliklerinin karşılaştırılması amaçlanmıştır. Bu amaçla krema ve sakkaroz
içeren kontrol örneği (K), krema ve stevia içeren örnek (S), %50 az krema ve sakkaroz içeren örnek
(%50 YASA), %50 az krema ve stevia içeren örnek (%50 YAST) ve %75 az krema ve stevia içeren
örnek (%75 YAST) olmak üzere toplam 5 farklı formülasyon hazırlanmıştır. Stevia kullanılan ve yağı
azaltılan ürünlerde meydana gelen hacim azalmasını azaltmak amacıyla polidekstroz Litesse®Ultra™
kullanılmıştır. Ürünlerin 30 günlük depolama boyunca fiziksel, kimyasal, duyusal ve mikrobiyolojik
özellikleri belirlenmiştir.Sonuç olarak inkübasyondan sonra yoğurt dondurması örneklerinin pH
değerlenin 4.90-4.94 arasında olduğu belirlenmiştir. Erime testi sonuçlarına göre ise ilk 30 dk’da
örneklerde herhangi bir erime görülmediği, ancak ilk erimeye başlayan örneklerin yağ oranı azaltılmış
örnekler olduğu saptanmıştır. Yoğurt dondurmalarının erime oranları 18.13-50.99 arasında
değişmektedir. Stevia içeren örneklerin sakkarozlu örneklere göre erime oranlarının daha düşük olduğu
görülmüştür. Yoğurt dondurmalarına uygulanan tüketici beğeni testi (57 panelist) sonuçlarına göre
kontrolden sonra en fazla beğenilen örneğin %50 daha az yağ ve sakkaroz içeren yoğurt dondurması, en
az beğenilenin ise %75 daha az yağ ve stevia içeren örnek olduğu tespit edilmiştir. Çalışma bulguları
yoğurt dondurmasının hem tanınmasında hem de düşük kalorili alternatiflerinin bazı özelliklerinin ortaya
konmasında bilgiler sağlayacaktır.
Trakya Üniversiteler Birliği Lisansüstü Öğrenci Kongresi
www. http://tubogrencikongresi2016.comu.edu.tr/
29-30 Nisan 2016, Çanakkale
Sayfa 57
Katılımcıların Adı
Soyadı
Özge Selda GÜRELİ*
Doç. Dr. Binnur
MERİÇLİ YAPICI
Poster
Enstitü
Hastanelerden İzole Edilmiş ve Tanımlanmış
Bakteri Strainlerine Karşı Çörekotu Tohumu
Etanol Ekstraktının Antimikrobiyal
Aktivitesinin Araştırılması
Investigation of Antimicrobial Activity of the
Nigella Sativa Seed Ethanol Extract Against
Bacterial Strains Identified And Isolated
From Hospitals
ÇOMU Fen Bilimleri Enstitüsü
Poster Özeti
Bu çalışmada enfeksiyonlara neden olan bazı patojen bakterilere karşı çörekotu tohumu etanol
ekstraktının antibakteriyel aktivitesi araştırılmıştır.Bu amaçla hastanelerden izole edilmiş ve tanımlanmış
19 bakteri strainine karşı çörekotu tohumu etanol ekstraktının antimikrobiyal aktivitesi disk difüzyon
yöntemi ile araştırılmıştır. Araştırma bulguları standart antibiyotikler ve çörek otu tohumu ticari yağı ile
daha önce yapılan araştırma bulguları ile karşılaştırılarak değerlendirilmiştir.Çörekotu tohumu etanol
ekstraktından bakteri strainlerine karşı elde edilen en yüksek inhibisyon zonları Shigella flexneri ATCC
29903 straini için 22.50 mm, Escherichia fergusonii NBRC 102419 straini için 19.25 mm,
Staphylococcus hominis DM 122 straini için 15.50 mm olarak tespit edilmiştir. Ayrıca Staphylococcus
caprae ATCC 13313 ve Staphylococcus epidermidis NBRC 10091 suşlarının kullanılan antibiyoktiklere
dirençli olduğu belirlenirken bu bakteri strainlerine karşı çörekotu ekstraktından elde edilen
inhibisyonzon çapları sırası ile 10.50 mm ve 8.00 mm olarak tespit edilmiştir.Araştırma bulguları
çörekotu esansiyel ticari yağı kullanılarak daha önce yapılan araştırma bulguları ile karşılaştırıldığında;
ticari yağın daha etkili olduğu ortaya konulmuştur. Önceki araştırma bulgularına göre en yüksek
inhibisyon zon çapları çörekotu esansiyel yağından elde edilmiş ve Staphylococcus epidermidis NBRC
10091 suşuna karşı 49,33 mm, Bacillus cereus ATCC 14579 ve Bacillus cereus JCM 2152 suşlarına
karşı 39,92 mm inhibisyon zonları tespit edilmiştir.
Sonuç olarak bu çalışmada üç farklı hastane patojenine karşı Çörekotu tohumu etanol ekstraktı etkili
bulunmuştur. Ancak çörekotu tohumunun farklı ekstraksiyonları ile çalışılarak daha ileri araştırmalar
yapılmasının gerekli olduğu kanaatine varılmıştır.
Trakya Üniversiteler Birliği Lisansüstü Öğrenci Kongresi
www. http://tubogrencikongresi2016.comu.edu.tr/
29-30 Nisan 2016, Çanakkale
Sayfa 58
Katılımcıların Adı
Soyadı
Doç. Dr. Sırrı KAR
Filiz GÜNAY
Gürkan AKYILDIZ*
Bülent ALTEN
Poster
Enstitü
Trakya’nın Kuş Göç Yolu Hattındaki
Sivrisineklerin Mevsimsel Çeşitliliği
Seasonal Diversity of Mosquitoes in Thrace
Bird Flyway Line
Namık Kemal Üniversitesi
Fen Bilimleri Enstitüsü
Poster Özeti
Dünya genelinde yaygın olarak görülen sivrisinekler, direkt zararlı etkilerinden ve özellikle de son
yıllarda önemli hastalıklara neden olan batı nil virüsü ve zika virüsü gibi yüzlerce hastalık etkenine
vektörlük yaptıklarından dolayı büyük önem taşırlar. Sivrisineklere ve aracılık ettikleri hastalıklara,
dünyanın Antarktika haricindeki bütün kıtalarında rastlanır. Tür sayısı ve populasyon yoğunluğu,
tropikal ve subtropikal bölgelerde daha yüksek olup, ilgili alanlar, dünyada var olan sivrisinek türlerinin
¾’ünü barındırır. Yine, Türkiye de, özellikle kıyı bölgeler başta olmak üzere, pek çok sivrisinek türü için
ideal bir yaşam alanıdır.Bu çalışma, Ağustos 2013, Nisan 2015 tarihleri arasında, Marmara Denizi
üzerinden geçerek Doğu ve Kuzey-Doğu Avrupa’ya yönelen kuşların Trakya’da takip ettikleri hat
üzerinde gerçekleştirilmiştir. Saha süreci ve odaklara yapılan ziyaret sayıları her ay için belli tarama
düzeyine ulaşılabilecek şekilde dizayn edilmiştir. Toplama işlemi, manuel vakum aparatıyla, tuvalet,
ahır, terk edilmiş bina kalıntısı gibi iç mekanlardan gündüz vakti gerçekleştirilmiştir. Toplanan
sivrisinekler tür tanımlamaları yapılana kadar -80°C’de muhafaza edilmiştir. Sonuç olarak Edirne’de 4
odaktan 3610, Kırklareli’nde 8 odaktan 7832 ve Tekirdağ’da ise 11 odaktan 4040 olmak üzere 15482
sivrisinek toplanmıştır. Toplanan sivrisineklerin Culex, Anopheles, Aedes ve Culiseta olmak üzere 4
cinse ait türler olduğu anlaşılmıştır. En yoğun görülen türler Culex pipiens sl. (%60,25) ve Anopheles
maculipennis (%38,97) olarak belirlenmiştir. Ayrıca, Tekirdağ’da 3 farklı odaktan dört farklı zamanda
toplanan larvalar laboratuvar ortamında, akvaryum düzeneğinde beslenmiştir. Sonuç olarak çıkan 697
ergin sivrisinek de tür tanımlaması adına -80 °C’de muhafaza altına alınmıştır. Culex ve Culiseta
cinslerine ait türler tanımlanmış ve çalışmanın diğer ayağında olduğu gibi yine en sık rastlanan tür Culex
pipiens (%76,47) olarak belirlenmiştir.
Trakya Üniversiteler Birliği Lisansüstü Öğrenci Kongresi
www. http://tubogrencikongresi2016.comu.edu.tr/
29-30 Nisan 2016, Çanakkale
Sayfa 59
Katılımcıların Adı
Soyadı
Furkan ŞAHİN*
Prof. Dr. İsmet
UYSAL
Poster
Enstitü
Çanakkale’de Etnobotanik Araştırmalar ve
Eceabat İlçesi Örneği
Ethnobotany Studies in Çanakkale and
Example of Eceabat District
ÇOMU Fen Bilimleri Enstitüsü
Poster Özeti
Günümüze kadar birçok anlam değişikliği geçiren etnobotanik; bitkiler ve yerel halk arasındaki her türlü
karşılıklı ilişkileri ifade etmektedir. Etnobotaniğin ortaya çıkışında, tıbbi bitkilerin çesitli hastalıkların
tedavisinde binlerce yıldır kullanılmasının büyük rolü olmuştur. Gıda, hayvan yemi, ilaç, el sanatları,
süs, boya, baharat, yakacak gibi çok farklı amaçlarla kullanılan bitkiler hayatımızın vazgeçilmez
parçalarından olmuşlardır. Bununla birlikte teknoloji, tıp ve eczacılığın gelişmesiyle doğal bitkilerin
kullanımı azalarak, etnobotanik bilgisine sahip kişilerin ölümü ile birlikte, yok olma tehlikesiyle karşı
karşıya kalmaktadır. Bu bakımdan etnobotanik çalışmalar çok önemli olup, geçmişten günümüze bitki
kullanımlarının sağlıklı bir şekilde aktarılmaları için önemli rol oynamaktadır. Bu güne kadar
Çanakkale’nin bazı ilçelerinde etnobotanik araştırmalar yapılmıştır. Bu bağlamda Ayvacık ilçesinde
Tütenocaklı (2002), Ezine ilçesinde Bulut ve Tuzlacı (2006), Çan ilçesinde Uysal ve ark. (2006),
Bozcaada ilçesinde Bulut ve Tuzlacı (2007), Bayramiç ilçesinde Bulut ve Tuzlacı (2008), Biga ilçesinde
Kızılarslan Hançer (2012), Lapseki ilçesinde Kökçü (2014) ve Yenice ilçesinde Tütenocaklı (2014)
tarafından etnobotanik araştırmalar yapılmıştır.Eceabat ilçesindeki yapılacak çalışmada, araştırma
materyalleri Eceabat ve köylerindeki semt pazarlarından, bitki satıcılarından, kullanıcılarından elde
edilen bilgilerle doğadan toplanan bitkilerden oluşacaktır. Köyler seçilirken özellikle Göçmen, Yörük ya
da Muhacir köyleri olarak bilinen kültürel farklılıkları olan yerleşim yerlerine öncelik verilecektir.
Yapılacak çalışma ile; Eceabat’ın etnobotanik özellikli bitkilerinin belirlenmesi, yörede yanlış
kullanımlarla etnobotanik değeri olan bitkilerin neslinin tükenmesinin önüne geçmek, insanların
etnobotanik değeri olan bitkiler ile ilişkilerini güçlendirmek, etnobotanik bilgilerin tamamen yok olup
gitmesini önlemek, daha sonra bu saha ve bu konuyla ilgili çalışanlara kaynak teşkil edip yapılacak olan
farmakolojik çalışmalara katkı sağlamak, elde edilen bilgiler ile Çanakkale etnobotanik envanter
çalışması oluşturmak, Çanakkale Savaşlarında etnobotanik değerdeki bitki kullanımının olup olmadığını
belirlemektir. Sonuç olarak,Eceabat ilçesi ve çevresinde etnobotanik değerlerin ortaya çıkarılması ve
elde edilecek sonuçlarında ülke florasına, bilime ve ekonomiye kazandırılması amaçlanmaktadır.
Trakya Üniversiteler Birliği Lisansüstü Öğrenci Kongresi
www. http://tubogrencikongresi2016.comu.edu.tr/
29-30 Nisan 2016, Çanakkale
Sayfa 60
Katılımcıların Adı
Soyadı
Şamil KOYUNCU*
Prof. Dr. İsmet
UYSAL
Poster
Enstitü
Elektromanyetik Alanın Bitkiler Üzerindeki
Etkileri ve Helianthus annuus L. Örneği
Üzerindeki Etkilerinin İncelenmesi
The Effects of Electromagnetic Field on
Plants and Researching the Effects on
Helianthus annuus L.
ÇOMU Fen Bilimleri Enstitüsü
Poster Özeti
Manyetizma kavramı, Antik Yunan Uygarlıkları’ndan bunu yana kullanılan bir kavramdır. İlk
manyetizma olayının gözlenmesi Antik Yunanlar’ın manyetit mineralinin (Fe2O5) küçük demir
parçalarını kendine çekmesini gözlemlemeleri ile başlamıştır. Manyetizma kavramının tam olarak
anlaşılması son iki yüzyıl içerisinde gerçekleşmiştir. Elektromanyetik alan; elektrik alan ve manyetik
alanın bir arada bulunduğu haldir. Birbirlerine ve dalganın yayılma doğrultusuna dik olan, titreşen
elektrik ve manyetik alan olarak tanımlanan ve iyonize olmayan radyasyon türevidir. Baz istasyonları,
yüksek gerilim hatları, cep telefonları, hemen hemen tüm elektrikli aletlerle ile çevreye yayılmakta ve
çevre ile etkileşim içeresine girmektedir. Kullanım alanları ile pozitif katkıları bulunmakla birlikte,
negatif etkileri, çevre ve canlı sağlığı için son derecede önemlidir. Bu bağlamda yoğun elektromanyetik
alan, insanlarda baş ağrısı, halsizlik, depresyon gibi rahatsızlıklara sebep olmakla birlikte, bitkilerde bu
durum değişiklik göstermektedir. Bitkilerde manyetik alanın ve elektromanyetik alanın dozuna ve bitki
türüne göre değişmekle birlikte, yapılan çalışmalarda elektromanyetik alan ve manyetik alanın bitki
üzerinde pozitif etkilerine rastlanmakla birlikte negatif etki gösterdiği sonuçlar da gözlemlenmiştir. Bu
sebeplerden dolayı bitkiler üzerine elektromanyetik alanın etkilerinin tanımlanması bilimsel, zirai ve
ekonomik önem arz etmektedir.
Helianthus annuus L. (Ayçiçeği), Hordeum vulgare L. (Bakla) gibi bitki türlerinde manyetik alanın
etkileri üzerinde yapılan araştırmalarda bitki boyunda uzama, kök ve sürgünlerde kuru ve yaş
ağırlıklarının kontrol gruplarına göre arttığı gözlemlenmiştir. Ancak Triticum aestivum L. (Buğday) ile
yapılan çalışmada fide büyümesinin kontrol grubuna göre düşük olduğu sonuçlar elde edilmiştir. Allium
cepa L. (Soğan), Solanum lycopersicum L. (Domates), Gossyirpium hirsitum L. (Pamuk) ve Pisum
sativum L. (Bezelye) bitkilerine elektromanyetik alan uygulaması yapılan çalışmalarda fide büyümesi,
likopin miktarı, kuru-yaş ağırlık, kök, gövde, sürgün büyümesi, bitki gelişimine pozitif etki ettiği
sonuçlar gözlemlenmiştir. Bizim de Helianthus annuus L. (Ayçiçeği) üzerinde yapacağımız çalışmalarda
elektromanyetik alanın etkileri araştırılacaktır. Bu çalışmalara uygun metodlar kullanılarak benzer
sonuçların yanında farklı sonuçların da elde edilebileceği düşünülmektedir. Çalışmamız sera koşullarında
gerçekleştirilecektir.
Trakya Üniversiteler Birliği Lisansüstü Öğrenci Kongresi
www. http://tubogrencikongresi2016.comu.edu.tr/
29-30 Nisan 2016, Çanakkale
Sayfa 61
Katılımcıların Adı
Soyadı
Poster
Enstitü
Aykut DURGUT*
Yrd. Doç. Dr.
Özgün AKÇAY
Yrd. Doç. Dr.
Ramazan Cüneyt
ERENOĞLU
Termal Kamera ile Ekran Kartının 3 Boyutlu
Modelinin Oluşturulması
Creating 3D Model of Graphic Card With
Thermal Camera
ÇOMU Fen Bilimleri Enstitüsü
Poster Özeti
Dünyada bulunan -273ºC üzerindeki tüm nesneler kızılötesi (IR) termal enerji yaymaktadır. Yayılan
kızılötesi ışın aralığı, X ışınları ve Gama ışınları arasında ki bölgededir. Nesnelerden yayılan bu enerji
nesnenin kendi sıcaklığına bağlı olarak değişebilir. Termal kameralar ise sıcaklığa duyarlı sensörler ve
uygun yazılımlar ile doğrudan temas etmeden sıcaklık modellerini algılayan kamera sistemleridir.
Termal kameralar gözle göremediğimiz ve nesnelerden yayılan yaklaşık 700-1300 nanometre bant
genişliğindeki IR enerjisini görüntüleme sistemidir. Bu görüntüleme sistemi, gözümüzle görüp tespit
edemediğimiz, ancak ciddi sonuçlara yol açabilecek askeri savunma alanı, sağlık alanında hastalık tespiti
gibi birçok küçük ve büyük sorunları tespit edebilmemizi ve gerekli önlemleri alabilmemize yardımcı
olmaktadır. Bu çalışmada hayatımızın her aşamasında kullandığımız bilgisayar teknolojisinin önemli
donanımlarından biri olan ekran kartının termal görüntüsü alınarak üç boyutlu (3B) olarak
modellenmiştir. Bilgisayar donanımlarının tümünde olduğu gibi ekran kartının da sıcaklığı arttıkça
çalışma performansı düşmekte, görüntülerde takılmalar yaşanmaktadır. Ekran kartındaki sıcaklık
dağılımının modellenebilmesi için ekran kartı iki farklı çalışma yüküne maruz bırakılarak ayrı ayrı
modellenmiştir. İlk durum bilgisayarın normal durumda çalışması ve ekran kartının yük altında
olmaması, ikinci durum ise bilgisayarda üç boyutlu test programı çalıştırılarak ekran kartının zorlanması
dolayısı ile ekran kartının sıcaklığının artmasıdır. PI_Connect programı ile çalışır durumdaki ekran
kartlarının görüntüleri alınarak fotogrametrik değerlendirme ile 3 boyutlu sıcaklığa duyarlı modelleri
oluşturulup sıcaklık değişimleri gözlenmiştir. Modelleme sonucunda ekran kartı işlemcisine yakın
kısımların daha fazla ısındığından sarı renkte olduğu görülmektedir. Elde edilen bilgiler ile ekran
kartının sıcaklık dağılımının yönü ve sıcaklık ortalamaları değerlendirilmiştir. Kullanılan sabit
soğutuculu ekran kartının soğutucusunun kanat kısımlarının merkezden aldığı ısıyı yaymaya yardımcı
olduğu görülmektedir. Ayrıca elde edilen modellerin doğruluk değerleri açıklanmıştır.
Trakya Üniversiteler Birliği Lisansüstü Öğrenci Kongresi
www. http://tubogrencikongresi2016.comu.edu.tr/
29-30 Nisan 2016, Çanakkale
Sayfa 62
Katılımcıların Adı
Soyadı
Emrah DURAK*
Doç. Dr. Murat
YILDIRIM
Poster
Enstitü
Farklı Sulama Uygulamalarının Brokoli
(Brassica oleracea L.cv. Beaumont)
Bitkisinde Verim ve Bitki Fizyolojik
Özellikleri Üzerine Etkileri
Changes in Yield and Some Physiological
Parameters of Broccoli (Brassica oleracea
L.cv. Beaumont) Under Different Irrigation
Regimes
ÇOMU Fen Bilimleri Enstitüsü
Poster Özeti
Bu çalışma, 2015 yılında Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Ziraat Fakültesi Dardanos Araştırma ve
Uygulama alanında tesadüf parselleri deneme deseninde üç tekerrürlü olarak yürütülmüştür. Brokoli
(Brassica oleracea L.cv. Beaumont) fideleri 60x40 cm aralığında can suyu verilerek araziye şaşırtılmıştır.
Fidelerin araziye şaşırtılmasından sonra ilk 20 güne kadar fidelerin kök bağlaması ve uygun bir gelişim
sağlayabilmeleri için tüm konulara eşit miktarda sulama uygulamaları yapılmış, daha sonra sulama
uygulamalarına geçilmiştir. Sulama uygulamaları; bitkiyi su stresine sokmayacak tam sulama (%100
sulama konusu), bitkide orta derecede stres yaratacak orta stres (%70 sulama konusu), bitkide şiddetli su
stresi oluşturacak şiddetli stres (%30 sulama konusu), ilk 20 günden sonra hiç sulamanın yapılmadığı
ağır stres koşulu (% 0 sulama konusu) olmak üzere 4 farklı sulama uygulamaları yapılmıştır. Farklı
sulama uygulamaları sonucunda, brokoli bitki verimi ve bazı fizyolojik gelişimler üzerine önemli etkiler
yaptığı gözlenmiştir. Yapılan bu uygulamalar sonucunda bitki verim ve kalitede oluşacak kayıplar
belirlenmiş ve suya hassas olan brokoli bitkisinin tüm yetiştirme dönemi boyunca gereksinim duyduğu
sulama suyu miktarı tespit edilmiş ve optimum su ihtiyacı saptanmıştır. Ayrıca, su kaynağının kısıtlı
olması durumunda, ekonomik değerde verim elde edilebilmesi için uygulanması gerekli sulama suyu
miktarı araştırma sonucunda belirlenmiştir.
Trakya Üniversiteler Birliği Lisansüstü Öğrenci Kongresi
www. http://tubogrencikongresi2016.comu.edu.tr/
29-30 Nisan 2016, Çanakkale
Sayfa 63
Katılımcıların Adı Soyadı
Niyazi ELTEZ*
Yrd. Doç. Dr. Timur TEZEL
Poster
Enstitü
Simav (Kütahya) Depremlerinin
Yeniden Konumlandırılması
Relocation of Simav (Kütahya)
Earthquakes
ÇOMU Fen Bilimleri Enstitüsü
Poster Özeti
Bu çalışmanın amacı, Kütahya ili Simav ilçesi sınırları içerisinde 19 Mayıs 2011 (Mw=5.9) ve 3 Mayıs
2012 (Mw=5.4) tarihlerinde meydana gelmiş depremlerin ve bu depremlere ait artçı depremlerin
konumlarının daha önce yayınlanmış (Tezel ve diğ. 2010 ve 2013) farklı sismik hız modelleri
kullanılarak yüksek duyarlılık ile yeniden belirlenmesidir.
Simav fay zonunun etkisi altındaki çalışma alanı bölgede oluşmuş bir çok aletsel ve tarihsel dönem
deprem aktivitesinin etkisi altındadır. Bunlardan bazıları; 1875 Uşak (VII), 1896 Emet (VIII),1928
M=6.2 Emet, 1944 M=6.2 Şaphane, 1970 M=7.2 Gediz ve 1970 M=5.9 Çavdarhisar depremleridir
(AFAD raporu). Bölgeye en yakın faylar bu zonu oluşturan kuzey-kuzeydoğu eğimli, eğim atımlı fay
segmentleri ile Simav Ovası’nı kuzeyden sınırlayan güneybatıya eğimli Naşa fay zonudur.
Bu çalışmada 1 Mayıs 2011 – 1 Aralık 2012 tarihleri arasında çalışma alanında meydana gelmiş
depremlere ait kaynak parametreleri, faz okumaları Başbakanlık Afet ve Acil Durum Yönetimi
Başkanlığı, Deprem Dairesi veri tabanından alınmıştır.
Depremlerin yeniden konumlandırılması, P- ve S-dalgalarına ait varış zamanları ve Waldhauser F. and
W.L. Ellsworth (2000) tarafından yazılmış ikili farklar program (hypoDD) algoritması kullanılarak
yapılmıştır. Bu algoritma deprem lokasyonlarını göreceli olarak doğru yerlerine taşımaktadır. İkili farklar
algoritmasına göre, depremlerin hiposantırları arasındaki mesafenin, istasyon ile depremin olduğu nokta
arasındaki mesafeden daha küçük olması gerekmektedir. Böylelikle aynı istasyonda gözlemlenen iki
depremin seyahat zamanı farkları, iki deprem arasındaki uzamsal farka işaret edebilir. Ulusal deprem
veri merkezlerinin yayınladıkları bilgiler incelendiğinde, deprem dış merkezlerinde saçılmalar ve deprem
iç merkezlerinin ise belirli derinliklerde yığılmalar gösterdiği gözlenmektedir. Çalışmanın ilksel
sonuçlarına göre deprem iç ve dış merkezlerinin dağılımlarının iyileştirildiği ve bölgedeki faylar ile
uyumlu bir dağılım elde edildiği görülmektedir
Trakya Üniversiteler Birliği Lisansüstü Öğrenci Kongresi
www. http://tubogrencikongresi2016.comu.edu.tr/
29-30 Nisan 2016, Çanakkale
Sayfa 64
Katılımcıların Adı
Soyadı
Sami Berkay
ERGÜN*
Prof. Dr. Figen TÜRK
Poster
Enstitü
Biga’da Çeltik Yanıklığı (Pyricularia
oryzae) Hastalığının Çıkışı ve
Yaygınlığının Tespiti ile Tohumluklarda
Bulaşıklık Oranlarının Saptanması
Occurrence and Distribution of Rice Blast
Disease (Pyricularia oryzae) in Biga and
Determination of the Infestation Rate in
Seeds
ÇOMU Fen Bilimleri Enstitüsü
Poster Özeti
Pyricularia oryzae çeltik yetiştiriciliğinde ekonomik kayıplara sebep olan en önemli fungal hastalık
etmenlerinden biridir. Biga, Çanakkale’nin önemli çeltik yetiştiriciliği yapılan alanlardan biridir. Bu
çalışmanın amacı, 2015 üretim yılında Çanakkale ili Biga İlçesi’nde çeltik alanlarında hastalık
simptomlarının çıkış zamanlarının tespit edilmesi ve kullanılan tohumluklarda hastalık etmeninin
bulunma oranının saptanmasıdır. Sörvey alanı yaklaşık 1000 da alanı kaplamıştır. Bu amaçla Baldo,
Osmancık, Cammeo, Efe, Paşalı, Ronaldo, Gallio olmak üzere 7 çeşidin incelendiği 30 farklı tarlaya
(1000 dekar) haziran, temmuz, ağustos ve eylül ayları boyunca günlük olarak incelenmiştir. Sörveyler
sırasında üreticilerin yapmış olduğu tüm uygulamalar not edilmiş, ayrıca hastalıklı bitkiler düzenli olarak
toplanarak bir piknik kutusunda muhafaza edilmiş, izolasyon ve teşhis için laboratuvara getirilmiştir.
Çalışma sonunda, çeltik yanıklığı hastalığı tüm çeşitlerde tespit edilmiş olup hastalık belirtileri temmuz
ayının 2. yarısından itibaren gözlenebilmiştir. Yapılan uygulamalara bağlı olarak bazı sörvey alanlarında
hastalık simptomlarına rastlanmamıştır. Çeltik yanıklığı hastalığının ilk belirtileri yaprak, yakacık, kın,
boğum, başak (salkım), başak sapında ve tane kavuzlarında sırasıyla çeltik ekiminden 45., 59., 65., 83.,
85. ve 87. gün sonra görülmüştür. Yaprakta simptomlar ilk aşamada ortası gri-yeşil, etrafı daha koyu bir
sınırla çevrili, yaklaşık birkaç santimetreye kadar uzanabilen lekeler şeklindedir. Daha yaşlı lekeler açık
ten renginde olup nekrotik sınırla çevrelemiştir. Yaprak yakacığı ile kın arasının çürümesi sonucu kın ve
çürüklüğü simptomu gözlenmiştir. Salkımın hemen altında oluşan çürüklük boyun çürüklüğü olup, bazı
çeşitlerde tüm salkımın zamansız kuruduğu, beyazlaştığı ve başakların boş olduğu gözlemlenmiştir.
Toplamda farklı çeşitlere ait 10 çeltik tohumluğunda bulaşıklık oranının saptanabilmesi için Blotter
yöntemi kullanılarak, yapılan çalışmada bulaşıklık oranının %0-13.3 oranında olduğu saptanmıştır.
Hastalığın bölgedeki yoğunluğu ise çok yüksek olup, yapılan ilaç, gübre, sulama suyu, kullanılan
tohumluğun çeşidi, tohumluğun ilaçlanma durumu ve ekim zamanına bağlı olarak hastalığın yoğunluğu
değişmiştir.
Trakya Üniversiteler Birliği Lisansüstü Öğrenci Kongresi
www. http://tubogrencikongresi2016.comu.edu.tr/
29-30 Nisan 2016, Çanakkale
Sayfa 65
Katılımcıların Adı
Soyadı
İpek YAŞAR*
Prof. Dr. Figen
TÜRK
Poster
Enstitü
Sclerotıum rolfsii İzolatları Arasında Miselyal
Uyum Gruplarının ve Patojenite Farklılıklarının
Saptanması
Mycelial Compatible Groups of the Sclerotıum
rolfsii Isolates and Comparison of Virulence
ÇOMU Fen Bilimleri Enstitüsü
Poster Özeti
Sclerotium rolfsii Sacc. (Telemorf: Athelia rolfsii (Curzi) Tu & Kimbrough) Güney yanıklığı etmeni
olarak da bilinen toprak kökenli, tropikal ve subtropikal bölgelerde yaygın olarak görülen oldukça yıkıcı
polifag fungal bir etmendir. Yapılan bu çalışmanın amacı Çanakkale ili Tuzla Beldesinden toplanan
infekteli fasulye bitkisinden izole edilen S. rolfsii izolatlarını miselyal uyum gruplarına (MUG) ayırmak,
patojeniteleri arasında farklılıklar olup olmadığını saptamak ve elde edilen izolatların morfolojik
özelliklerini belirlemektir. Yapılan izolasyonlar sonucu elde edilen 27 izolat arasından miselyal uyum
gruplarının (MUG) saptanabilmesi için, her izolat önce kendi ile daha sonra tüm izolatlar arasında ikili
kombinasyonlar şeklinde kırmızı yemek boyası eklenmiş patates dekstroz agar (PDA) ortamında
eşleştirilmesi yapılmıştır. Ayrıca fungal izolatların PDA üzerinde miselyal çapları ekimden 2 gün sonra
ölçülmüş, ekimden 15 gün sonra ise her petride oluşturdukları sklerot sayısı not edilmiş, sklerot
büyüklükleri mikrometre yardımıyla mikroskopta ölçülmüştür. Kolonilerin PDA’da gelişimleri sonucu
petride birbirleri ile birleştikleri bölgede eğer bir boşluk ve kırmızı bir bant oluşmuşsa bu iki koloninin
uyumsuz olduğu, eğer birleşme noktasında, bir bant oluşmamış fakat sklerot oluşumu varsa uyumlu
olduğu kaydedilmiştir. Buna göre yapılan eşleştirme sonucunda 27 izolat arasından 3 MUG tespit
edilmiş olup; MUG 1’de 15 izolat, MUG 2’de 11 izolat, MUG 3’te 1 izolat bulunmuştur. Ayrıca tüm
izolatların kendisiyle uyumlu olduğu saptanmıştır. PDA üzerinde geliştirilen izolatların miselyal çapları
arasında istatistiki olarak fark olduğu, aynı MUG içerisinde yer alan izolatların da farklılıklar gösterdiği
saptanmıştır. İzolatların misel çapının 31,6-64,7 mm arasında değiştiği görülmüştür. Sklerot sayısı
ortalaması her petri için 26,7-479,7 arasında bulunmuştur. Sklerot çapı değerinin ise 0,8-1,9 mm arasında
olduğu tespit edilmiştir. Yapılan korelasyon analizine göre sklerot sayısı ve miselyal çap ile sklerot sayısı
ve sklerot çap arasında negatif, miselyal çap ile sklerot çapı arasında pozitif bir korelasyon olduğu
saptanmıştır. Her bir MUG içinde yer alan rastgele seçilmiş birer izolat virülenslik yönünden test edilmiş
ve izolatların fasülye fidelerinde yüksek oranda virülens olduğu saptanmıştır. Bu çalışma aynı bölgeden
toplanan hastalıklı fasülye bitkilerinden elde edilen S. rolfsii izolatları arasında miselyal uyum, sklerot
sayısı ve oluşturulan sklerot çapı arasında fark olduğunu, bu farklılıkların aynı MUG içerisinde bile
görüldüğünü göstermiştir.
Trakya Üniversiteler Birliği Lisansüstü Öğrenci Kongresi
www. http://tubogrencikongresi2016.comu.edu.tr/
29-30 Nisan 2016, Çanakkale
Sayfa 66
Katılımcıların Adı
Soyadı
Arş. Gör. DR. Tülay
BİCAN SÜERDEM
Poster
Enstitü
Tunceli Yöresinden Toplanan Beş Farklı Bal
Örneğinin Antibakteriyal Aktivitesi
Yrd. Doç. Dr. Hanife
AKYALÇIN
Diren ŞAHİN*
Antibacterial Activity of Five Honey
Samples Collected Around Tunceli Province
ÇOMU Fen Bilimleri Enstitüsü
Poster Özeti
Türk Gıda Kodeksi Bal Tebliği’ne göre; "Bal; bal arılarının çiçek nektarlarını, bitkilerin veya bitkiler
üzerinde yaşayan bazı canlıların salgılarını topladıktan sonra, kendine özgü maddelerle karıştırarak
değişikliğe uğratıp, bal peteklerine depoladıkları tatlı madde" olarak tanımlanmıştır. Yapılan araştırmalar
ışığında balın antimikrobiyal ve lokal yumuşatıcı etkileri nedeniyle Dünya Sağlık Örgütü tarafından
soğuk algınlığı ve öksürük tedavisinde de önerilen bir besin maddesi olduğu söylenebilir.Bu çalışmada,
Tunceli Yöresi’nde 5 farklı bölgeden toplanan bal örneklerinin (Tunceli-Merkez-Harfi Yaylası-B1,
Hozat-Balkaynar Köyü-B2, Ovacık-Işıkvuran Köyü-B3, Pülümür-Kırklar Dağı-B4, Pülümür-Ardıçlı-B5)
Klebsiella oxytora, Klebsiella pneumonia, Staphylococcus saprophyticus, Staphylococcus epidermidis,
Staphylococcus hominis, Staphylococcus aureus (ATCC 25923), Proteus vulgaris, Escherichia coli
(ATCC 25922), Enterococcus faecalis (ATCC 29212), Pseudomonas aeruginosa (ATCC 15442) gibi
farklı bakteri türlerine karşı antibakteriyal aktivitelerinin belirlenmesi amaçlanmıştır. Farklı bölgelerden
toplanan bal örnekleri steril tüplere aktarılmış ve oda sıcaklığında karanlıkta bekletilmiştir. Daha sonra
örnekler etiketlenerek stok numarası verilmiştir. Mukayese amacıyla hazır antibiyotik disklerden
yararlanılmıştır.
Agar kuyucuk difüzyon yönteminin uygulandığı çalışmada besiyeri olarak Müeller Hinton Agar
(Scharlau) kullanılmıştır. İnkübasyon sonucunda kuyucukların çevresinde oluşan zon çapları inhibisyon
zonu cetveli (Bioanalyse) ile milimetrik olarak ölçülmüş ve sonuçlar tabloya kaydedilmiştir.İnkübasyon
sonucu kuyucukların etrafında oluşan inhibisyon zon çapları değerlendirildiğinde, bal örneklerinin test
edilen bakterilere karşı değişen değerlerde ölçülebilir bir antibakteriyel aktivite gösterdiği
gözlemlenmiştir.Eskiden beri bakteriyal enfeksiyonlara ve gastrointestinal hastalıklara karşı bal
kullanılmasına karşı bunun yerini günümüzde antibiyotik kullanımı almıştır. Antibiyotiklerin bu kadar
yaygın ve bilinçsiz kullanımı da insanoğlunu antibiyotiklere dirençli bakteriler ve olumsuz yan
etkileriyle karşı karşıya bırakmıştır. Dolayısıyla bakteri kökenli enfeksiyonların tedavisinde doğal bir
tedavi yöntemi olarak bal tüketiminin teşvik edilmesi ile balın tıbbi kullanımına yeniden canlılık
kazandırabilir ve böylece karşılaşılan olumsuz durumlar minimuma indirgenebilir.
Trakya Üniversiteler Birliği Lisansüstü Öğrenci Kongresi
www. http://tubogrencikongresi2016.comu.edu.tr/
29-30 Nisan 2016, Çanakkale
Sayfa 67
Katılımcıların Adı
Soyadı
Alper ÖNDER*
Yrd. Doç. Dr. Özgür
ÖZAY
Poster
Enstitü
Hidrojen Üretimi İçin Çeşitli Metal
Kompozitlerin Geliştirilmesi
Development of Various Metal Composites for
Hydrogen Production
ÇOMU Fen Bilimleri Enstitüsü
Poster Özeti
Büyüyen ekonomi ve hızlı nüfus artışı gelecekte daha fazla enerji ihtiyacının oluşmasına neden olacaktır.
Bu sebeple yeni alternatif ve yenilenebilir enerji kaynaklarının bulunması gerekmektedir. Alternatif
enerji kaynakları arasında bulunan hidrojen’in; çevre dostu olması, yüksek enerji yoğunluğuna sahip
olması ve temiz bir yanma ürünü vermesi gibi özelliklerinden dolayı 21. yüzyılın yükselen enerji kaynağı
olarak görülmektedir. Hidrojen üretiminde çeşitli kimyasal hidrürler (CaH2, LiH, MgH2, LiAlH4 ve
H3NBH3, Organoamin boran kompleksler vb.) kullanılarak ciddi araştırmalar yapılmaktadır.
Aşağıdaki reaksiyona göre; bir katalizör varlığında NaBH4 hidrolizi, ekzotermiktir (ΔH = -210 kJ mol-1)
ve bileşiğin yapısında bulunandan iki kat daha fazla hidrojen üretimiyle ilişkilendirilir.
NaBH4 + 2H2O NaBO2 + 4H2
Metal nanopartiküllerin doğrudan katalizör olarak kullanımında, partiküller güçlü bir topaklanma eğilimi
gösterdiğinden bir destek malzemenin (zeolit, polimer, grafit, aktif karbon, kil vb.) kullanılması etkili bir
yoldur.
Bu çalışmada, termik santrallerde kömürün yanması sonucu yan ürün olarak oluşan ‘’uçucu kül’ün’’
destek malzemesi olarak kullanılması ve hidrojen depolayıcı bileşiklerden hidrojen üretimi için polimer
ve kil destek materyalleri ile çeşitli geçiş metalleri (Co, Ni, Cu) kullanılarak katalizörlerin hazırlanması
amaçlanmıştır.
Elde edilen kompozitler, X-Işınları floresans spektrometresi (XRF), X-Işını difraktometresi (XRD),
Taramalı elektron mikroskobu (SEM), Transmisyon elektron mikroskobu (TEM) ve ICP–Optik emisyon
spektroskopisi (ICP–OES) kullanılarak karakterize edilmiştir.
Hazırlanan metal kompozitler, hidrojen depolayıcı bileşiklerin hidrolizinde kullanılmıştır. Hidrojen
depolayıcı bileşiklerin derişiminin, katalizör miktarının ve sıcaklığının hidrojen üretimine etkileri
gözlenmiştir. Hidroliz reaksiyonlarında katalizörlerin farklı sıcaklıklardaki hız sabitleri hesaplanmıştır.
Elde edilen hız sabitleri, metal nanopartikülleri tarafından katalizlenen hidrojen depolayıcı bileşiğe ait
aktivasyon enerjileri (Ea), entalpileri (ΔH) ve entropilerinin (ΔS) hesaplanmasında kullanılmıştır
Trakya Üniversiteler Birliği Lisansüstü Öğrenci Kongresi
www. http://tubogrencikongresi2016.comu.edu.tr/
29-30 Nisan 2016, Çanakkale
Sayfa 68
Katılımcıların Adı Soyadı
Yrd. Doç. Dr. Tülay
TURGUT GENÇ
Poster
Enstitü
Ozmotik Stresinin Metschnikowia
Pulcherrima Maya Türünün Üremesi
Üzerine Etkisi
Melih GÜNAY
Burak SERVİLİ
Selen ÇAKAS
Gamze DOĞAN
Mehmet Şerafeddin
SOLAK*
The Effect of Osmotic Stress on the
Growth of Metschnikowia
Pulcherrima Yeast Strains
ÇOMU Fen Bilimleri Enstitüsü
Poster Özeti
Mayalar değişik metabolik özellikleri nedeniyle fungi alemi içerisinde sınıflandırılan tek hücreli en basit
ökaryotik mikroorganizmalardır. Değişken çevre koşulları altında farklı besin kaynaklarını kullanarak
çoğalabildikleri gibi farklı stres ortamlarında da hayatta kalabilmektedirler. Ekmek mayası olarak bilinen
Saccharomyces cerevisiae maya türü diğer maya türlerine ait metabolik yolların analizinde model olarak
kullanılmaktadır. Deniz suyu gibi tuzlu kaynaklardan izole edilen Debaryomyces hansenii maya türü ise
osmotolerant, halotelorant, xerotolerant ve non-patojenik bir maya türüdür. Bu maya türü yüksek tuz
konsantrasyonlarında (4M NaCl) dahi hayatta kalabilirken S. cerevisiae maya türünün en tuza dirençsiz
olduğu bilinmektedir. D. hansenii maya türü yüksek tuz konsantrasyonlarında ozmotik dengesini gliserol
sentezleyerek ve depolayarak korumaktadır. Antimikrobiyal aktivitesi nedeniyle biyokontrol ajanı olarak
kullanılan M. pulcherrima maya türünün ise ozmotik strese direnci hakkında bilgi bulunmamaktadır. Bu
nedenle araştırmamızda ozmotik stresin M. pulcherrima maya suşlarının üremesi üzerine etkileri
belirlendi.
Araştırmada kullanılan 4 M. pulcherrima maya suşu daha önceki çalışmalarımızda farklı meyvelerden
izole edilerek tanımlanan maya suşlarıdır. Ozmotik stresin maya hücrelerinin üremesi üzerine etkisinin
belirlenmesi için öncelikle maya suşlarının zengin üreme ortamında (YPD) bir gecelik kültürleri
hazırlandı. Taze zengin sıvı besi yerlerine gecelik kültürlerden uygun miktarda transfer yapılarak 4 saat
üretildi. Farklı tuz konsantrasyonları (0.0M NaCl; 0.4M NaCl; 0.8M NaCl; 1.0M NaCl; 1.2M NaCl;
1.5M NaCl; 2.0M NaCl; 1.0M KCl; 1.2M KCl; 1.5M KCl ve 2.0M KCl) içeren zengin katı üreme
ortamlarına logaritmik aşamada bulunan hücrelerden gerekli seyrelmeler yapılarak damlatma yöntemi ile
ekimleri gerçekleştirildi. 30°C’de üç gün inkübe edilen mayaların fotoğrafları çekildi.
Beklendiği gibi S. cerevisiae maya türünün ozmotik strese duyarlı olduğu gözlendi. D. hansenii maya
türüne ait maya suşlarında ise ozmotik strese direncin farklı oranlarda olduğu tespit edildi. Çalışmada
kullanılan tüm M. pulcherrima maya suşlarının ozmotik strese direncinin yüksek olduğu ve suşlar
arasında farklılık göstermediği belirlendi.
Trakya Üniversiteler Birliği Lisansüstü Öğrenci Kongresi
www. http://tubogrencikongresi2016.comu.edu.tr/
29-30 Nisan 2016, Çanakkale
Sayfa 69
Yazarın Adı Soyadı
Sadiye Tuğçe
EREN*
Prof. Dr. Hüseyin
EKİNCİ
Poster
Enstitü
Umurbey Çayı (Çanakkale) Sedimentlerinde
Kromun Jeokimyasal Fraksiyonlarının
Değerlendirilmesi
Evaluation of Geochemical Fractions of
Chromium in the Umurbey Stream Sediment
(Canakkale)
ÇOMU Fen Bilimleri Enstitüsü
Poster Özeti
Genel olarak ekosistem içerisinde bütün metal kirlenmelerine maruz kalan en büyük alıcı ortamı
toprak oluşturmaktadır. Buna karşın nehir ve göl gibi sulu sistemlerde ise bu alıcı ortam
sedimentlerdir. Bu çalışma, Umurbey Çayından (Çanakkale) alınan sediment örneklerinde krom
elementinin jeokimyasal fraksiyonlarının belirlenmesi ve değerlendirmesi amacıyla yapılmıştır.
Bu amaç kapsamında sekiz farklı örnekleme noktası belirlenerek sediment örnekleri alınmıştır.
Alınan örneklerde toplam krom konsantrasyonlarının belirlenmesi için yaş yakma yöntemi (kral
suyu-Aqua regia) kullanılarak ekstrakte edilmiştir. Kromun jeokimyasal fraksiyonlarını
belirlemek amacıyla, BCR (the European Community Bureau of Reference) tarafından
geliştirilen dört basamaklı ardışık ekstraksiyon yöntemi kullanılarak örnekler ekstrakte
edilmiştir. Kromun ekstraktlardaki derişimleri alevli atomik absorpsiyon spektrometresinde
kalibrasyon doğrusu oluşturma yöntemi ile belirlenmiştir. Metodun validasyonu için BCR-701
(sediment) sertifikalı referans madde kullanılmıştır. Elde edilen sonuçlara göre kromun gerek
örnekler arasında ve gerekse farklı fraksiyonlarda farklı miktarlarda bağlandığı saptanmıştır.
Ortalama değerler göz önüne alındığında, kroma ait jeokimyasal fraksiyonlarının mineral
matrikse bağlı (%56) > yükseltgenebilir (%29) > indirgenebilir (%9) > değişebilir ve
karbonatlara bağlı (%6) şeklinde bir sıralama sergilediği belirlenmiştir. Örnekleme noktaları
arasında farklılıklar bulunmakla beraber, ortalama değerler göz önüne alındığında Umurbey
çayı sedimentlerinde kromun çoğunlukla anamateryal etkisinde oluğu (%56.3) düşünülmüştür.
Ayrıca kromun potansiyel mobiletisinin de (değişebilir ve karbonatlara bağlı + indirgenebilir +
yükseltgenebilir) yüksek olduğu (%43.7) belirlenmiştir. Dolayısıyla bu sonuçlar, çalışma
alanında insan kaynaklı faaliyetlerin de kromun varlığı üzerine etkide bulunduğuna işaret
etmektedir.
Trakya Üniversiteler Birliği Lisansüstü Öğrenci Kongresi
www. http://tubogrencikongresi2016.comu.edu.tr/
29-30 Nisan 2016, Çanakkale
Sayfa 70
Katılımcıların Adı
Soyadı
Leyla YEŞİLÇİNAR*
Arş. Gör. Arif Sercan
ŞAHUTOĞLU
Prof. Dr. Cahit
AKGÜL
Poster
Enstitü
Bacillus licheniformis Kullanılarak Derin
Kültür Yöntemiyle Amilaz Üretimi ve
Çapraz Bağlı Enzim Agregatları
Biçiminde İmmobilizasyonu
Amylase Production on Submerged
Fermentation by Bacillus licheniformis
and Immobilization as Cross Linked
Enzyme Aggregates
ÇOMU Fen Bilimleri Enstitüsü
Poster Özeti
Amilazlar günümüz biyoteknolojisinde en çok kullanılan enzimlerdir ve Dünya enzim ticaretinin
yaklaşık % 25’lik bir kısmını oluştururlar. Başta gıda, tekstil, kağıt, deterjan, biyoyakıt ve içecek olmak
üzere çeşitli endüstri kollarında yaygın bir şekilde kullanılmaktadırlar. Endüstride kullanılan amilazların
yaklaşık % 90’ı mikroorganizmalar kullanılarak fermentasyon yöntemi ile üretilmektedir. Bu enzimin
endüstriyel ölçekli üretimi için pek çok bakteriyel ve fungal tür geniş bir şekilde taranmış ve özellikle
Bacillus suşlarının iyi birer amilaz üreticisi oldukları ortaya konmuştur. Bacillus licheniformis doğada
yaygın olarak bulunan ve besin döngüsüne önemli katkı sağlayan çürükçül bir gram pozitif bir bakteridir.
Bu bakteriler enzim üretme yetenekleri ve fizyolojik metabolizmalarının uygunluğundan dolayı;
biyolojik öneme sahip olan amilaz ve proteaz enzimleri ile çeşitli antibiyotiklerin üretimi için
fermentasyon teknolojisinde yaygın olarak kullanılmaktadırlar. B. licheniformis’ in α – amilaz ve γ –
amilaz enzimlerini ekstraselüler olarak ürettiği bilinmektedir. Bu organizma mezofilik olmasına rağmen
ürettiği enzimlerin termofilik olması da bu amilazları endüstriyel uygulamalar açısından daha da önemli
kılmaktadır. Endüstriyel amilaz preparatlarında aranan en önemli özellikler; yüksek termal kararlılık,
tekrar kullanılabilme olanağı ve yüksek verimliliktir. Bu sebeple immobilize B. licheniformis amilaz
karışımları büyük endüstriyel önem taşımaktadır. İmmobilizasyon işleminde çapraz bağlı enzim
agregatları (CLEA) tekniği gibi, saflaştırma gerektirmeden doğrudan üretim ortamına uygulanabilen ve
destek materyali gerektirmeyen tekniklerin kullanılması ile hem immobilizasyonu maliyetleri
azaltılabilmekte hem de enzimatik aktivitenin destek materyali ile seyrelmesinin önüne
geçilebilmektedir. Bu çalışmada B. licheniformis kullanılarak derin kültür yöntemiyle amilaz karışımı
üretilmiştir. Elde edilen enzim karışımı herhangi bir saflaştırma prosesi uygulanmaksızın amilaz kaynağı
olarak kullanılmış ve enzim çapraz bağlı enzim agregatları (CLEA) biçiminde immobilize edilmiştir.
Çöktürücü türünün, çapraz bağlayıcı türü ve konsantrasyonunun aktivite geri kazanımı üzerine etkileri
incelenmiştir.
Trakya Üniversiteler Birliği Lisansüstü Öğrenci Kongresi
www. http://tubogrencikongresi2016.comu.edu.tr/
29-30 Nisan 2016, Çanakkale
Sayfa 71
Katılımcının Adı
Soyadı
Bildiri
Enstitü
19. Yüzyıl İngiliz Seyahatnamelerine Göre
Çanakkale Savunma Sistemi
Erhan KURT
Defence System of Çanakkale According to 19th
Century British Travel Books
Kırklareli Üniversitesi
Sosyal Bilimler Enstitüsü
Bildiri Özeti
Tarihin birinci el kaynaklarından olan seyahatnameler bir şehrin, bir bölgenin tarihi hakkında görsel ve
yazılı olarak bilgi aktaran önemli kaynaklardan biridir. Seyahatnameler, farklı amaçlarla farklı yerleri
gezip gören, gezip gördükleri yerlerde yaşayan insanların yaşam tarzlarını, kültürlerini gözlemleyen,
oradaki farklılıkları kendi kültürü ile kıyaslayan veya varsa onlar hakkında daha önceden yazılanlar ile
karşılaştıran ve onları kendinden sonraki dönemlere aktaran seyyahların eserleridir. Çanakkale
bulunduğu konum itibariyle tarih boyunca birçok milletin ilgisi çekmiştir. Bu ilgiden dolayı bölgede
birçok şehir kurulmuş ve yıkılmıştır. Daha sonraki yüz yıllarda Batı’nın buralara merakının temel
kaynaklarından bir tanesi de bu şehirler olmuştur.Bir diğer ilgi nedenleri ise Çanakkale’nin tarih boyunca
taşımış olduğu stratejik önemi olmuştur. Çanakkale ve İstanbul Boğazları varlıklarıyla egemen olan
ülkelere birçok avantajlar sağlamışlardır. Buraları elde etmek ve korumak isteyenler çağının gerektirdiği
savunma sistemlerini bu bölgelere kurmuşlardır. Bu amaç için genel olarak denizden gelebilecek
muhtemel bir saldırıyı önlemek için Boğazın her ki yakasına kaleler ve daha sonraki yıllarda tabyalar
inşa edilmiştir. Bu çalışmada Çanakkale’ye gelen İngiliz Seyyahların burada bulunan kaleler ve tabyalar
hakkındaki görüşleri, izlenimleri, buradaki savunma sistemleri hakkında eksik gördükleri noktalar ve
burada bulunan toplar hakkındaki düşünceleri aktarılacaktır.
Trakya Üniversiteler Birliği Lisansüstü Öğrenci Kongresi
www. http://tubogrencikongresi2016.comu.edu.tr/
29-30 Nisan 2016, Çanakkale
Sayfa 72
Katılımcının Adı
Soyadı
Bildiri
Enstitü
Yeni Dış Politika Aracı Dijital
Diplomasi
New Instrument of Foreign Policy:
ÇOMU Sosyal Bilimler Enstitüsü
Digital Diplomacy
Bildiri Özeti
Diplomasi, uluslararası ilişki ve görüşmeleri kendi çıkarına uygun biçimde yürütme sanatıdır. Bu
yönüyle diplomasi, milletlerarası anlaşmazlıkları barış yoluyla çözmeyi ön gören bir dış politika aracıdır.
Ülkelerin çıkarları doğrultusunda politikalar uygulaması olası çatışma alanlarını da beraberinde
getirmektedir. Çatışan çıkar durumunda iki ülke, aralarındaki ilişkide ya savaş yolunu benimseyecek ya
da etkin bir diplomasi uygulayan ülke çıkarlarına daha yakın bir kararın alınmasını sağlayacaktır.
Günümüz uluslararası ilişkilerinde,diplomasinin etkinliğinin geçmiş dönemlere kıyaslanamayacak
ölçüde arttığını kabul etmek mümkündür.Özellikle küreselleşmenin dinamizmi ile küresel sistem,
ülkelere savaşın maddi ve psikolojik ağırlığını artırmıştır. Günümüz uluslararası ilişkilerinde
diplomasinin etkinliğini artıran en önemli kurum Birleşmiş Milletlerdir. BM’nin uluslararası barış ve
güvenliği sağlama misyonu çerçevesinde alacağı kararlarla ülkelerarasında savaşın maliyetini, maddi ve
manevi olarak artırabilmektedir. Birleşmiş Milletler Kurucu Anlaşması 41. ve 42. maddelerine göre
Güvenlik Konseyinin uluslararası sorunları çözmede uyguladığı yöntemler;diplomatik yaptırımlar,
ekonomik yaptırımlar ve askeri yaptırımlardır.Ayrıca Birleşmiş Milletler özellikle Soğuk Savaşın sona
ermesinin ardından Önleyici Diplomasi çalışmalarına ağırlık vermiştir.Önleyici Diplomasi, taraflar
arasında uyuşmazlık doğmasını önlemeye,mevcut uyuşmazlıkların tırmanarak çatışmaya dönüşmesini
engellemeye ve ikinci durumun ortaya çıkması halinde bunun yayılmasını sınırlandırmaya yönelik
çabalar olarak tanımlanmaktadır.Bunun yanında Hükümetlerarası Kuruluşlar ve Uluslararası
Hükümetdışı Örgütler de savaş seçeneğinin ikinci plana atılarak diplomasiyi teşvik eden bir başka
önemli aktörler olarak kabul edilmektedir. Savaşın ikinci planda kalması, çıkarların diplomasi yoluyla
elde edilmesini sağlamakta ve bu durum devletleri, diplomasiyi en etkin şekilde kullanmaya
yöneltmektedir. Çevre diplomasisi, İnsan Hakları Diplomasisi, Enerji Diplomasisi gibi çeşitlenen
diplomasi alanları genel dış politika amaçları içinde eritilerek yekpare strateji ile hareket edilmek
durumundadır. Genel olarak kamu diplomasisinin bir alt dalı olarak görülen dijital diplomasi, internet ve
sosyal medya araçlarının devletler tarafından yumuşak güç aracı olarak kullanılmasını ifade
edilmektedir. Son dönemde birçok ülke internet ve internete bağlı sistemleri dış politika aracı olarak
kullanmak için harekete geçmiştir.İngiltere’nin Tugay seviyesinde Sosyal Medya ordusu
kurması,ABD’nin Arap Baharı sırasında devletlerin internet ağını kesmelerine karşı geliştirdiği Bavul
Projesi ile eylemciler için sanal ağlar yaratması,Amerikan finansmanı ile ZunZuneo isimli bir sosyal
medya ağı yoluyla Küba hükümetine karşı halkı harekete geçirmek için yapılan çalışmalar, bu alanın
devletler tarafından nasıl kullanılabildiğini gösteren örneklerdir.İngiltere’nin British Council,
Türkiye’nin Yunus Emre Enstitüsü, Almanya’nın Goethe Institut yoluyla oluşturduğu online sistemler ile
kültürlerini ve dillerini tanıtmaları,kamu diplomasisi içinde dijital diplomasinin nasıl kullanıldığını
gösteren başka örneklerdir.Güney Kore, Rusya, İran ve Kanada’nın da dahil olduğu bir çok ülke bu
alanda çalışmalar yapmaktadır.Maliyetinin düşüklüğü, mesajların hedef kitleye kısa sürede
ulaştırılabilmesi ve çarpan etkisi dolayısıyla birçok kişinin etki altına alınabilmesi, orta ve uzun vadede
dijital diplomasinin bir çok devlet tarafından kullanılacağını göstermektedir.
Yücel BAŞTAN
Trakya Üniversiteler Birliği Lisansüstü Öğrenci Kongresi
www. http://tubogrencikongresi2016.comu.edu.tr/
29-30 Nisan 2016, Çanakkale
Sayfa 73
Katılımcıların Adı
Soyadı
Harun DOĞDU *
Doç. Dr. Durmuş Çağrı
YILDIRIM
Bildiri
Enstitü
Günah Vergisi, Türkiye ve Dünyada Günah
Vergisi Uygulama Etkinliği
Sin Tax, Sin Tax Practice Event in Turkey and
the World
Namık Kemal Üniversitesi
Sosyal Bilimler Enstitüsü
Bildiri Özeti
Araştırma konusunun amacı, “Günah Vergisi” tanımının ne anlama geldiğini belirlemek ve tanımlamaya
birincil anlam kazandırmaktır. Günah ve vergi, farklı iki kavramı temsil etmektedir. Dolayısıyla, bu iki
bakış açısının toplumlar arasında nasıl algılandığını belirlemek ve bu yönde, ne tür etkileşimler
yaşandığını saptamak gerekmektedir. Bu nedenle, konu ile bağlantısı olan daha öncesinde yazılmış kitap,
dergi, makale ve diğer yayın kaynaklarından istifade edilerek tartışmaya açık bir profil çizilmiştir.
Ayrıca, oluşumun hangi aşamalardan geçerek evrimleştiğini ve ulusların bu olgu karşısında ne gibi
olumsuzluklara maruz kaldığını ortaya çıkarmak gereklidir. Bu bağlamda, ortaya atılan görüşler ve
savunulan düşünceler incelenerek, konu hakkında daha detaylı bilgiler elde etmek mümkün olacaktır.
Genellikle, sosyal devlet görünümü almış ülkelerde, konu ile ilintili çıkarılmış kanunlar ve uygulama
yöntemleri hakkında geniş bilgiler bulmak kaçınılmazdır. Diğer yandan, Türkiye’nin arşiv
kaynaklarından istifade edilerek hazırlanan mevzu bahis konuya ait uygulamaların, hangi zaman aralığı
içerisinde başlayıp günümüze kadar geldiği ve hangi amaçlara hizmet ettiği sunulmaktadır. Özellikle de,
ülkemiz insanının sağlığını korumak ve kötü alışkanlıklardan uzak tutmak adına yürürlüğe konulmuş
olan kanunların zamanla nasıl değişime uğradığı gösterilmektedir. Ayrıca, hükümet politikalarının gelir
sağlamak amacıyla “Günah Vergisi” uygulamasını hangi siyasi amaçları doğrultusunda uyguladığından
bahsedilmektedir. Beraberinde, bu uygulamanın Türkiye açısından artıları ve eksileri tespit edilerek
gözler önüne serilmektedir. Sonuçta, insanları caydırma amacına yönelik ortaya atılmış olan kavram
acaba neden! gelir politikasına dönüştürüldü sorusuna cevap oluşturmak için çok yönlü açılardan
bakılmıştır. Nihayetinde araştırmanın hedefi, Türkiye ve Dünyada “Günah Vergisi” uygulamalarının
geldiği son noktayı tespit etmek ve güncel veriler sunmaktır. Konumuz ile ilintili olarak, geçmişten
günümüze kadar geçen süre içerisinde geleceğin dünyası için neler yapıldığı ele alınmaktadır.
Trakya Üniversiteler Birliği Lisansüstü Öğrenci Kongresi
www. http://tubogrencikongresi2016.comu.edu.tr/
29-30 Nisan 2016, Çanakkale
Sayfa 74
Katılımcınn Adı
Soyadı
Bildiri
Enstitü
İspanya’da Siyasi Parti Yasaklama Rejimi
Timuçin ARSLAN
Forbıddıng Polıtıcal Party Regıme In Spain
Trakya Üniversitesi
Sosyal Bilimler Enstitüsü
Bildiri Özeti
Terör, şiddet yoluyla belirli görüş, istek ve idelojilerin şiddet yoluyla kabul ettirilmesi olarak
tanımlanabilir. İspanya Avurpa’da terör konusunda uzun yıllar boyunca mücadele etmiş olan bir ülkedir.
Özellikle ETA ile yapılan mücadele sadece güvenlik bağlamında değil siyasi olarak da devam
etmiştir.Bu çalışma ise iki amaç üzerine kurulmuştur. İlk olarak özellikle terör sorunu ile uzun yıllar
boyu uğraşan İspanya’nın terör örgütleri ile bağlantısı olan partilere karşı hangi tedbirleri aldığı ve bu
tedbirler için uygulanan hukukun dilinin incelenemesidir. İkinci olarak ise Batasuna’nın kapatılması ve
bu süreçte alınan ulusal ve uluslararası kararların incelenmesi ile İspanya Siyasi Partiler Kanunu
anlaşılmasıdır. Çalışmada izlenecek yöntem ise yerli ve yabancı kaynaklara yer verilerek sistemli bir
şekilde konunun ifade edilmesidir.İspanya ülkesinde yapmış olduğu siyasi parti yasası ve bunun
sonucunda ortaya çıkan kapatma kararı Avrupa’da modern dönemde siyasi partilerin bir Avrupa’lı devlet
tarafından kapatılabileceğini göstermiştir.2002 yılında çıkarmış olduğu yasa ile ülke siyasetini etkliyecek
bir karar alınmış ve ayrılıkçı parti Batasuna’nın kapatılmasına neden olmuştur. AİHM Batasuna’nın
kapatılması ile ilgili önüne gelen dosyayı kabul etmiş ancak partinin kapatılma nedenlerini haklı bularak
partinin itirazlarını reddetmiştir.
2002 yılında Siyasi Partiler Kanunu’nda yapılan değişiklikler İspanyol siyasetçi ve hukukçuların elini
daha fazla güçlendirmiştir. AİHM İspanya lehine karar vermesi ise İspanya’nın doğru bir yolda gittiğinin
göstergesidir. Ancak İspanya’da parti kapatmanın ne kadar etkili olduğu veya olacağı tartışılmalıdır. Son
yıllarda ülke içerisinde yaşanan ekonomik ve siyasi krizlerinde etkisiyle partileri kapatılan toplumların
bağımsızlık isteklerini daha fazla söylemeye başladıkları ve partisi kapatılan siyasetçilerin ise yer altına
inme olanağının yükseldiği görülmektedir. İspanya’da olan sorunların parti kapatılmasından çok daha
farklı alanlarda da çözülmeye çalışılması ve bununla ilgili Siyasi Partiler Kanunu’nu kadar etkili
kanunlar çıkarılması da gerekmektedir.
Trakya Üniversiteler Birliği Lisansüstü Öğrenci Kongresi
www. http://tubogrencikongresi2016.comu.edu.tr/
29-30 Nisan 2016, Çanakkale
Sayfa 75
Katılımcının Adı Soyadı
Bildiri
Enstitü
Sosyal Politika ve Yerel
Yönetimler Arasındaki İlişki
Şaziye Ceren UZUNAY
The Relationship Between Social
Policy and Local Governments
ÇOMU Sosyal Bilimler Enstitüsü
Bildiri Özeti
Günümüzde yerel yönetimlerin bölgesel ve ulusal olarak güçleri vardır. Bütçelerinin olması, sundukları
hizmet ve yaptıkları etkinlikler bu gücün onlarda varolduğunun kanıtı olmaktadır. Bu nedenle bu
özellikler yerel yönetimlerin buna bağlı olarak görevlerini ve işlevlerini artırmaktadır. Yerel
yönetimlerin sürdürdükleri bazı politikalar vardır. Bu politikalar sosyal nitelikli politikalardır. Ekonomik
ve sosyal yaşamda ülkelerde liberalleşmenin ön plana çıkmasıyla birlikte yerel yönetimlerin sosyal
politika ilişkisi farklı bir önem kazanmıştır. Bu ülkelerde sosyal nitelikli politikalar karşı bütçe azalırken,
gittikçe güç kazanan yerel yönetimlerin bütçesinden sosyal politikalara yapılan harcamalar bu durumu
göstermektedir. Sosyal politika ve yerel yönetimlerin birlikte hareket ettiği düşünüldüğünde, bu
işlevlerin zaman zaman ve farklı ülkeler açısından değişmesiyle önemli sosyal politikaların yerine
getirildiği görülmektedir. Ekonomik sürekliliğin oluşması, gelir dağılımı işlevi ve kamusal işlevleri olan
yerel yönetimler gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde ilk iki işlevi yerine getirememektedir. Sosyal
politikanın oluşmasında ve kamu hizmeti çerçevesinde bu kurumlar yerel düzeyde kendilerine rol
üstlenmişlerdir. Merkezi bir yapıyla yerel yönetimler kamu hizmetlerini önemli ölçüde yerine getiren ve
sosyal politika kapsamına giren konuları da üstlenmişlerdir. Bunun nedeni ise işçi sınıfı merkezli bir
çalışma yaşamının varolması sosyal politika önlemlerini alma açısından önemli hala getirmiştir ve
bölgesel düzeyde değil ulusal düzeyde önlemler olmuştur. Küreselleşme ve sosyal politika günümüzde
etkileşim içindedirler. Küreselleşmenin ön planda olması ile birlikte, demokrasi hareketleri,
merkezileşme, yerel yönetimin güç kazanması, sosyal katılım, çevresel faktörlerin gelişimi, insan
kaynakları ve gelişim kavramı, dünya ülkelerinin ilgilendikleri konular olarak oldukça önemlidir.
Günümüzde bu denli kavramların varolması sosyal politikayı da önemli ölçüde etkilemektedir. Yerel
yönetimler bu kavramları hem ulusal hem de bölgesel olarak içleştirmektedir. Bu kavramlar gerek
gündelik hayat gerekse genel olarak önem arzetmektedir. Bu anlayışlar ile birlikte yerel yönetim ve
sosyal politika ilişkisi yönetişim anlayışını da beraberinde getirmiştir. Bu anlayış vatandaş ve devlet
arasındaki ilişkiye farklı boyutlar kazandırmıştır. Yapılan bu çalışmada sosyal politika ve yerel yönetim
arasındaki ilişki, bu ilişkinin hangi konuları etkilediği ve ortaya çıkardığı sonuçlar ortaya konulmaya
çalışılacaktır.
Trakya Üniversiteler Birliği Lisansüstü Öğrenci Kongresi
www. http://tubogrencikongresi2016.comu.edu.tr/
29-30 Nisan 2016, Çanakkale
Sayfa 76
Katılımcının Adı
Soyadı
Enstitü
Bildiri
Orhan Pamuk’un Kırmızı Saçlı Kadın Romanında
Mitolojik İzler
Harika İLBEYİ
Mythological Traces Of Orhan Pamuk’s Novel
Red Haired Women
Krklareli Üniversitesi
Sosyal Bilimler Enstitüsü
Bildiri Özeti
Mitoloji, bir din veya bir halkın kültüründe tanrılar, kahramanlar, evren ve insanın yaratılışına dair tüm
sözlü ve yazılı efsane birikiminin ve bu efsanelerin doğuşlarını, anlamlarını yorumlayıp, inceleyen ve
sınıflandıran çalışmalar bütünüdür. Mitler, Türkçede en yakın ‘efsane’ kelimesiyle karşılayabileceğimiz,
eski ve geleneksel hikâyelerdir. Ancak alelade bir efsane veya halk hikâyesi değildir. Çünkü bu hikâyeler
tarihi, doğayı açıklar ve bu açıklamayı bir inanç sistemine oturtur. Kırmızı Saçlı Kadın romanında ise
biri Eski Yunan efsanesi olan Kral Oidipus’a, diğeri Doğu mitolojisine ait olan Rüstem ve Sührab
hikâyelerine göndermeler yapılarak eser bu zemine oturtulmuştur. Sophokles’in Kral Oidipus eserinde
ön plana çıkan anlayış kader anlayışıdır. Kaderini öğrenen Kral Oidipus’un bundan kurtulmaya
çalışırken attığı her adım, yaptığı her girişim onu kaçtığı sona yaklaştırır ve babasını öldürür. Bir diğer
nokta ise, Oidipus’un farkında olmadan annesiyle beraber olup evlenmesi mitinden yola çıkılarak
Cem’in de ebeveyn anlayışına oturtulan bir kadınla beraber olmasıdır. Freud’un deyimiyle Oidipus
Kompleksi romanda canlanmıştır. Yine bu noktada asıl zeminde verilen efsanenin romanda kendini
göstermesi söz konusudur. Derine inilerek efsanenin eserde yansımasını buluyoruz. Rüstem ve Sührap
hikâyesinde de yine aynı anlayışla kaçan Rüstem oğlunu öldürür. Biri Doğu biri Batı’nın efsaneleri
olmasına rağmen her ikisi de ortak bir yerde kesişir. Kader anlayışı. Orhan Pamuk’un son yazmış olduğu
romanı Kırmızı Saçlı Kadın romanında da yıllarca bu hikâyeleri okuyan ve benimseyen Cem’de
kaderinden kaçamayarak oğlu tarafından öldürülür. Bu trajik bir sondur, tıpkı Oidipus gibi. Ölümünün
ise Oidipus hikâyesindeki öldürülme anı gibi olması ya da o süre zarfında tiyatro sahnesinde efsaneyi
canlandırıyor gibi hissetmesi bu mitolojik hikâyenin tesadüfi olmadığını gösterir. Cem’in hayatı bu kader
anlayışı çerçevesinde ilk aşkı olan Kırmızı Saçlı Kadın’ın, babasının unutamadığı aşkı olduğunu
öğrenmesi, bu kadından çocuk sahibi olması ve bu çocuk tarafından öldürülmesi ağıyla sonuçlanır.
Hikâyelerin temelini oluşturan kader anlayışı Cem’in tüm hayatının çizgilerini de belirler. Yıllarca
tiryaki gibi okunan bir hikâyenin birey hayatına tesir etmesi ya da onu ekseni içine alması mümkün
müdür? Mitoloji ve roman arasında yüzlerce yıllık bir ilişki mevcuttur. Mitlerin romana yansıyışı ve
karakterleri beslemesi bize sosyal hayatın ne derece içinde olduğunu gösterir. Doğu ve Batı
edebiyatlarında mitolojik öğelerin çokça işlendiğini birçok eserde görüyoruz. Yıllarca süren bu
gelenekten Türk Edebiyatı’nın yaşayan en büyük yazarlarından sayılan Nobel Ödüllü romancımız Orhan
Pamuk da yararlanmıştır. Bu çalışmadaki amaç, Orhan Pamuk’un Kırmızı Saçlı kadın romanındaki
mitolojik öğeleri tespit etmek ve romanda kendini gösterişini incelemektir.
Trakya Üniversiteler Birliği Lisansüstü Öğrenci Kongresi
www. http://tubogrencikongresi2016.comu.edu.tr/
29-30 Nisan 2016, Çanakkale
Sayfa 77
Katılımcının Adı
Soyadı
Bildiri
Enstitü
Dinî Çoğulculukta Frithjof Schuon ve
İslam Düşüncesi
Zehra ARSLANBOĞA
Frıthjof Schuon And Islamic Thought
Religious Pluralism
ÇOMU Sosyal Bilimler Enstitüsü
Bildiri Özeti
Modern dönemde sosyal, kültürel ve fikrî değişim, etkileşim “din” ve “dinler”e bakış açısında
değişikliğe neden olmuştur. Batı dünyasında dinî araştırmalarda dinî çeşitlilik konusunda üç paradigma
ya da yaklaşım ortaya çıkmıştır: Dinî tekelcilik, Dinî kapsayıcılık ve Dinî çoğulculuk. Hususiyetle dinî
çoğulculuk ön plana çıkan yaygın ve tartışmalı bir paradigmadır. Dini çoğulculuğa göre bütün dinler tek,
mutlak ilâhî hakikate ve kurtuluşa ulaştıran farklı yollardır. Tanrı’ya eşit seviyede ulaştıran yollar olan
dinler arasında bir ayrım yoktur.
Dinî çoğulculuk paradigmasının geleneksel ekolünün temsilcileri arasında öne çıkan bir düşünür Frithjof
Schuon’dur. “Dinlerin aşkın birliği öğretisi” ile Schoun dinî çeşitliği açıklarken dinî çoğulculuğa zemin
ve imkân sağlamaktadır. Schoun’un çoğulculuğu aklî otoriteye dayanan filozof ya da teologların
yaklaşımdan uzak mistik tecrübeyi ve -kendi tabiriyle- entellekt metafizik bilgi ile müdafaası dikkat
çekicidir. Dinî çeşitlilik vakası karşısında çoğulcu görüşleri Schoun’un batınî ontolojik model, Aşkın
Varlık’ın Tezahürü, üç mertebeli bilgi anlayışı ve iki tür anlam tarzı teorileri ile ortaya çıkmaktadır.
Onun düşüncesinin kökleri Plotinus’un sudûr teorisine ve İbn Arabî’nin Vahdet-i Vucüd öğretisine
dayanır ki, bu anlayışına göre tüm dinlerde aynı kaynaktan yani, Tanrı’dan geldikleri için aralarında
aşkın bir birliktelik, ortak bir yapı mevcuttur. Mutlak Gerçekliğin tek bir tezahürü olamayacağı ve tek bir
formda sınırlandırılamayacağı için çeşitli dinler mevcut ve zorunludur.
Çalışmamızda Schoun’un çoğulculuk hakkındaki görüşleri incelenerek bu bağlamda İslam düşüncesi ile
ilişkisini ortaya koymak hedeflenmiştir. Zira Schoun ile belli İslam filozoflarının görüşlerinin aynı
kaynaklara dayandığı görülmektedir. Buna ek olarak Farabi’nin felsefe-din ve mutluluk bağlamındaki
tartışmaları ile Gazâlî’nin fetret ehli kavramının kapsamına dair görüşleri, dinî çoğulculuk açısından
incelenmeye değerdir. Son olarak anlatılanlardan hareketle çoğulculuk paradigmasının imkânı ve
problemleri hakkında görüşlerime yer verilecektir.
Trakya Üniversiteler Birliği Lisansüstü Öğrenci Kongresi
www. http://tubogrencikongresi2016.comu.edu.tr/
29-30 Nisan 2016, Çanakkale
Sayfa 78
Katılımcıların Adı
Soyadı
Bildiri
Enstitü
İlâhî Kudret ve Kulun Özgürlüğü
Arasında İnsan Davranışı Klasik Dönem
İslâm Düşünürü Teftâzânî Bağlamında Bir
İnceleme
Yunus Emre SAĞIRLI*
Doç. Dr. Osman DEMİR
Human Behaviour Between Divine
Decree and The Freedom of Human
Being:A Research Within the Context of
al-Taftazani Classical Period Philosopher
of Islam
ÇOMU Sosyal Bilimler Enstitüsü
Bildiri Özeti
İslâm düşüncesinin en tartışmalı konularından biri de “kader problemi” olarak da bilinen, ilâhî gücün
insan davranışı üzerindeki etkisi meselesidir. Bu sorunu mensubu olduğu mezhebin (Eş‘ariyye) kabulleri
doğrultusunda çözmeye çalışan düşünürlerden biri de XVI. asrın önemli müelliflerinden Sa’deddin etTeftâzâni’dir (ö. 792/1390). Teftâzânî, geçmiş mirastan da istifade ederek insan davranışının yaratılması,
kulun özgürlüğü ve sorumluluğu ile davranışın meydana geliş süreçlerini çeşitli eserlerinde incelemiştir.
Bu hususta Mu‘tezile denilen ve kulun iradesinde özgür olduğunu savunan ekol (ehl-i tefvîz) ile insana
davranış özgürlüğü tanımayan ahlâkî determinist tavır (ehl-i cebr) arasında yer alan Teftâzânî, bu
çerçevede beliren sorunlara çözüm önermiştir. Eylemlerin yaratıcısının kim olduğunu tespit ederek
konuya başlayan Teftâzâni, davranışın, biri yaratma diğeri de insan kazanımı (kesb) olan iki yönü
olduğunu belirtmiş, klasik mirasa açılımlar getirerek sorunu aşmaya uğraşmıştır. Ona göre davranışın
yaratma yönü Allah’a, kazanma yönü ise insana aittir. Bu doğrultuda aklî ve naklî delillerle görüşlerini
desteklemiş, insan sorumluluğu ve ilâhî gücün etkinliğini uzlaştırmaya çalışmıştır. Teftâzânî insanın
davranışını bilmemesi, gücünün sınırlı olması vb. sebeplerle de fiilin Allah’a nisbet edilmesi gerektiğini
belirtmektedir. O, özellikle Şerhü’l-Mâkasıd adlı eserinde görüşlerinden çokça etkilendiği Fahreddin erRâzi’den (ö.606/1209) alıntılar yapsa da, bir çok yerde onu da eleştirir.“İlâhî Kudret ve Kulun Özgürlüğü
Arasında İnsan Davranışı: Klasik Dönem İslâm Düşünürü Teftâzânî Bağlamında Bir İnceleme” başlığını
taşıyan bu bildiride Teftâzânî’nin konu hakkındaki görüşleri, eleştirileri ve çözüm önerileri yukarıda
zikredilen eserinden hareketle ele alınacak ardından günümüze bakan mesajları üzerinde durulacaktır
.
Trakya Üniversiteler Birliği Lisansüstü Öğrenci Kongresi
www. http://tubogrencikongresi2016.comu.edu.tr/
29-30 Nisan 2016, Çanakkale
Sayfa 79
Katılımcının Adı
Soyadı
Bildiri
Enstitü
Türkiye’ de Sağlık Alanında Yapılan
Harcamaların İnsani Gelişmişliğe Olası
Etkileri
Merve Demet
GEDİK
The Potentıal Effects Of Health
Expendıtures On Human Development In
Turkey
ÇOMÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü
Bildiri Özeti
Kalkınmanın nihai amacı insanlara uzun, sağlıklı ve rahat bir yaşam sağlayabilmektir.Ülkelerin
gelişmişlik seviyelerini , sosyal ,ekonomik ve siyasal farklılıklarından dolayı tek bir ölçütle göstermek
mümkün değildir. Gelişmişlik ölçütlerinden en geçerli ve tüm ülkeler tarafından kullanılanı kişi başına
düşen milli gelirdir.Ancak tek başına bir ülkenin milli gelirinin yüksek olması o ülkeyi gelişmiş ülke
konumuna getirmemektedir.Ekonomik açıdan kalkınmış birçok ülkenin sosyal sorunlarını çözülemediği
görülmektedir.Bu noktada insani gelişme kavramının önemi anlaşılmaktadır.İnsani gelişme kavramına
yalnızca kişinin ekonomik durumu değil aynı zamanda sosyal , kültürel zenginliği yani maddiyatın
ötesinde birtakım alışkanlıkları da dahil olmaktadır.Birleşmiş Milletlerin tanımına göre , insani
gelişmişlik göstergesi ,insanlığın yaşam standartlarında bir iyileşme göstergesidir. Söz konusu
gelişmişliğin en önemli belirtisi olan yaşam düzeyindeki iyileşmeyi, bireylerin gelirlerinin artması,besin
takviyesi alımları , yaşam sürelerinin uzaması , sağlıklı ve rahat yaşam ortamının oluşturulması gibi
etkileyen birçok faktör vardır.
Sağlık koşullarının iyileştirilmesi , uzun ve sağlıklı bir yaşam ,bireylerin gelişmişlik seviyeleri ile
doğrudan ilişkilidir. Toplumun sağlık düzeyi hakkındaki her türlü iyileştirme bireyin verimliliğini ve
gelirini arttırmaktadır.Dolayısıyla ülkenin ekonomik kalkınmışlık düzeyi olumlu etkilenmektedir.ABD
başta olmak üzere yüksek insani gelişme seviyesindeki ülkelerin toplam sağlık harcamalarının GSMH
‘ye oranı oldukça yüksektir.Bu oranın yüksek olmasını tek başına sağlık harcamalarına bakarak
açıklamak doğru olmaz.İnsani gelişme raporunda dikkate alınan sağlık , eğitim ve ekonomi göstergeleri
bireylerin yaşam kalitesini ölçmek için kullanılan en geçerli ölçüm araçlarındandır.
Yapılan çalışmalar göstermektedir ki sürdürülebilir ekonomik kalkınma kavramının eğer insani
gelişmişlikle desteklenirse toplum için anlamlı sonuçlar ortaya çıkmaktadır..Beşeri sermayenin alt
başlıklarına yapılan
her katkı ve yeniliğin İGE göstergelerine paralel ve
olumlu olarak
yansımaktadır.Bu çalışmada Türkiye’nin kalkınma sürecinde İGE’ yi etkileyen önemli faktörlerden olan
sağlık harcamaları üzerinde durulacaktır.
Trakya Üniversiteler Birliği Lisansüstü Öğrenci Kongresi
www. http://tubogrencikongresi2016.comu.edu.tr/
29-30 Nisan 2016, Çanakkale
Sayfa 80
Katılımcıların Adı
Soyadı
Poster
Enstitü
Türkiye’de Enflasyon Belirsizliği Ve Ekonomik
Tuğba KANTARCI*
Aylin GÜNDOĞDU
The Impact On Economic Growth And Inflation
Uncertainty İn Turkey
Namık Kemal Üniversitesi
Sosyal Bilimler Enstitüsü
Poster Özeti
İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra fiyatlardaki artış ve azalışların hissedilmeye başlamasıyla enflasyon ve
enflasyon belirsizliği kavramları dikkat çekmeye başlamış ve bu olguların üzerinde çalışmalar yapılmaya
başlanmıştır. Enflasyon, enflasyon belirsizliği ve büyüme arasındaki ilişkiler birçok çalışmayla
incelenmiştir. Literatüre bakıldığı zaman enflasyon, enflasyon belirsizliği ve büyüme arasında bir
ilişkinin varlığı göze çarpmaktadır. Enflasyon, enflasyon belirsizliği ve büyüme arasındaki ilişkiler
birçok çalışmayla incelenmiştir. Bu çalışmalarda enflasyon, enflasyon belirsizliği ve büyüme arasındaki
ilişkiyi test eden farklı ekonometrik yöntemler kullanılmıştır. Özellikle dikey- kesit ve panel veri analiz
yöntemlerinin kullanıldığına rastlanmaktadır. Bu yöntemlerle enflasyon, enflasyon belirsizliği ve
büyüme arasındaki ilişki açıklanmaya çalışılmıştır. Enflasyon belirsizliğiyle ilgili ilk çalışmalara
bakıldığında Okun (1971), The Mirage of Steady Inflation adlı çalışmasına ve Gordon (1971), Steady
Anticipated Iflation: Mirage or Oasis? çalışmasına rastlanır. Enflasyon-büyüme arasındaki ilişkiyi ele
alan ilk çalışma olarak Tun Wai (1959) karşımıza çıkmaktadır. Tun Wai’nin ilk çalışmasına
bakıldığında 31 gelişmekte olan ülkeyi ele aldığını görülmektedir. Bu çalışmadan çıkan sonuç ise;
enflasyon ve büyüme arasında pozitif bir ilişki olduğunu gösteriyor. Enflasyon ve enflasyon belirsizliği
arasındaki ilişkiyi anlatan önemli çalışmalar vardır. Bu çalışmalar Friedman - Ball, Cukierman - Meltzer,
Pourgerami - Maskus ve Holland çalışması olarak karşımıza çıkmaktadır. Friedman-Ball çalışmasında
enflasyonun, enflasyon belirsizliğini artırdığını varsaymaktadır. Pourgerami-Maskus çalışmasında
enflasyonun Friedman-Ball çalışmasının aksine enflasyon belirsizliğini azalttığını varsaymaktadır.
Cukierman-Meltzer çalışmasında enflasyon belirsizliğinin enflasyonu artırdığını varsaymaktadır.
Holland çalışmasında enflasyon belirsizliğinin, enflasyonu azalttığını varsaymaktadır. Enflasyon
kavramı denilince ilk akla gelen sürekli olarak kullanılan mal ve hizmetlerin fiyatlarının artması tanım
yapılmaktadır. Gerçekte ise enflasyon kavramı yalnız belli bir malın veya hizmetin fiyatının artışını ifade
etmez. Fiyat genel düzeyinin sürekli olarak artış göstermesi şeklinde bir tanım yapmak daha doğru
olacaktır. Özellikle yüksek enflasyon dönemlerinde paranın alım gücü azalır. Bu durum ekonomide
olumsuz bir ortam yaratarak enflasyon belirsizliği ve büyümeye de negatif yansır. Enflasyon belirsizliği
kavramı ise beklenen enflasyon ile gerçekleşen enflasyon arasındaki fark olarak açıklanmaktadır.
Ekonomik büyüme ülkenin mal ve üretim kapasitesindeki dönemler itibarıyla artış göstermesi olarak
tanımlanabilir. Üretim kapasitesindeki artış ise Gayri Safi Yurtiçi Hasıladaki değişimlerle gösterilir. Bu
çalışmada enflasyon belirsizliğinin ekonomik büyüme üzerine ilişkisi incelenmiştir. 2003-2016 yılları
arasındaki enflasyon verilerden faydalanılarak enflasyon, enflasyon belirsizliği ve ekonomik büyüme
arasındaki ilişki ekonometrik yöntemlerden faydalanılarak açıklanmaya çalışılacak olup
değerlendirmelerin yapılacağı sonuç bölümüyle son bulacaktır.
Trakya Üniversiteler Birliği Lisansüstü Öğrenci Kongresi
www. http://tubogrencikongresi2016.comu.edu.tr/
29-30 Nisan 2016, Çanakkale
Sayfa 81
Katılımcıların Adı
Soyadı
Yaşar BOZDEMİR*
Yrd. Doç. Dr. Fehime
Sevil YALÇIN
Bildiri
Enstitü
Numarasını Bilmediğimiz ‘’Ekolojik Ayak
İzimiz’’
The‘’Ecologycal Footprınt’’ Wıth Unknown
Sıze
ÇOMU Eğitim Bilimleri
Enstitüsü
Bildiri Özeti
Son yıllarda, toplumların ve bireylerin sürdürülebilirliğinin nicel olarak hesaplanmasında birçok model,
yöntem ve indikatör ortaya konulmuştur. Bireylerin doğal ekosistemler üzerine olan etkisini ve
sürdürülebilirlik düzeylerini ölçme amacıyla geliştirilen “ekolojik ayak izi” bu gösterge araçlarından
biridir.Yapılan araştırmalar sonucunda bilim insanları, bozulmamış olan doğal kaynakların miktarının ve
verimliliğinin ölçülebilmesi ve sınırsız kaynak tüketimi anlayışının önlenmesini sağlayan ve mevcut
duruma çözümler getiren yeni bir hesaplama yöntemi ve tekniği geliştirmişlerdir.Tüketilen her bir madde
ve dışarı verilen her bir atık belli bir miktar verimli toprak ve su gerektirmektedir. Ekolojik ayak izi,
insanların üretim ve tüketim faaliyetleri ve bu faaliyetler sonucu oluşturdukları atıkların absorbe edilmesi
için gerekli biyoüretken kara ve su alan miktarlarının ölçümüdür.Ekosistem içinde diğer canlılarla
birlikte yaşantısını sürdürmekte olan insanoğlu, ekolojik bilincin yaygınlaştırılmasında ve sürdürülebilir
yaşam ilkelerinin davranışlarına dönüştürülmesinde en büyük role sahiptir. Bu rolü gerçekleştirebilmek
için toplumsal yaşamı oluşturan bireylerin ekosisteme bıraktıkları olumsuz etkilerin sayısal değerleri
konusunda fikir sahibi olmaları gerekmektedir. Bu bağlamda ekolojik ayak izi çevresel problemler
üzerine dünya üzerindeki etkimiz konusunda sayısal veriler sunarak doğaya olumsuz etkilerimizi
belirlememize fırsat sağlamaktadır. Bu araştırmada; hızlı nüfus artışına paralel olarak kullandığımız
doğal kaynaklar ve çevre kirliliğinin yarattığı numarasını bile bilmediğimiz ekolojik ayak izlerimizin,
oluşumuna neden olan etkenleri ortaya koyarak günümüzde anlamını bile çoğumuzun bilmediği bu
kavramı tanımlayarak bu konu hakkında farkındalık oluşturmak ve bu numarasını bilmediğimiz ekolojik
ayak izimizi küçültmek için neler yapmamız gerektiğini vurgulamak amaçlanmıştır.Sonuç - olarak;
dünyada ve ülkemizde gelecek kuşakların doğa üzerindeki olumsuz etkilerini minimum düzeye indirmek
ve bununla birlikte ekolojik ayak izi kavramının farkındalığının sağlanması amacıyla bizlere önemli
görevler düşmektedir. Bu görevler doğrultusunda özellikle ülkemizde üst düzey eğitim kurumlarının
ilköğretim, ortaöğretim ve yükseköğretim programlarında “Ekolojik Ayak İzi” konusuna yer vermesi
gerekmektedir.
Trakya Üniversiteler Birliği Lisansüstü Öğrenci Kongresi
www. http://tubogrencikongresi2016.comu.edu.tr/
29-30 Nisan 2016, Çanakkale
Sayfa 82
Katılımcıların Adı
Soyadı
Bildiri
Enstitü
Seçilmiş Bazı Ülkelerde Okullar Arasındaki
Başarı Farklarının Azaltılması Konusunda
Uygulanan Politikalar ve Türkiye İçin Öneriler
Doç. Dr. İlknur MAYA
Asuman YILMAZ*
Some Policies On the Reduction of Success
Differences Among the Schools in Some
Selected Countries and Recommendations for
Turkey
ÇOMU Eğitim Bilimleri
Enstitüsü
Bildiri Özeti
Bu araştırmada, seçilmiş bazı ülkelerde, okullar arasındaki başarı farklarının azaltılması konusunda
uygulanan politikalar incelenerek, ülkemiz için öneriler getirilmesi amaçlanmaktadır. Araştırmada
kullanılan yöntem nitel araştırma yöntemlerinden doküman incelemesidir. Doküman incelemesi tekniği
ile elde edilen verilerin analizinde betimsel analiz yaklaşımı kullanılmıştır. Araştırmanın çalışma
grubunu PISA (2012)’ da başarı gösteren Şanghay Çin, Güney Kore ve Japonya ile Türkiye
oluşturmaktadır. Araştırma verilerinin toplanmasında; ülkelerin yürürlükte olan mevzuatlarından, kitap,
dergi, tez ve makale gibi basılı ve elektronik bilimsel kaynaklardan yararlanılmıştır. Araştırmada
kullanılan dokümanlar; resmi kayıtlar, belgeler ve bilimsel yayınlardan elde edildiği için geçerliliğinin ve
güvenilirliliğinin yüksek olduğu söylenebilir. Araştırma kapsamında incelenen Şanghay Çin’ de, zayıf
performans gösteren okulların güçlendirilmesi projesi kapsamında; okulların yenilenmesi, ekonomik
yardım transferi, öğretmen transferi, kent okullarıyla kırsal bölgelerdeki okulların eşleştirilmesi ve
komisyonlu okul yönetimi stratejileri uygulanmaktadır. Bu bağlamda, kırsal bölgelerdeki okulların
imkanları arttırılmakta, tecrübeli öğretmen ve yöneticiler bu bölgelere görevlendirilmektedirler.
Merkezde güçlü bir okulun bulunduğu bunun yanında özel-devlet, şehir-kırsal, zayıf-güçlü okulların bir
arada bulunduğu komisyonlu okul yönetimleri oluşturulmaktadır. Güney Kore’ de, okullar arasındaki
başarı farklarının azaltılması konusunda kapsamlı öğrenci destek hizmeti sunularak, zayıf performans
gösteren okullar, daha fazla çaba göstermeleri için teşvik edilmektedirler. Bu ülkede, düşük performans
gösteren öğrencilerin bulunduğu okullarda görev yapan öğretmenlere, daha fazla maaş ve terfi gibi
teşvikler sunulmaktadır. Japonya’ da ise; okullara kaynak dağılımında eşitlik önemsenmekte ve tecrübeli
öğretmenlerin kırsal bölgelerde çalışmaları sağlanmaya çalışılmaktadır. Ayrıca öğretmenler, zayıf
performans gösteren öğrenciler için, zaman ayırarak öğrencilerin gelişimlerine yardım etmektedirler.
Eğitim sistemlerinin başarılarının arttırılmasında en etkili yollardan biri, düşük performans gösteren
öğrencileri tanımlayarak gereken desteğin öğrencilere sağlanmasıyla mümkün olabilir. Yapılan bu
araştırmayla, seçilmiş bazı ülkelerin okulları arasındaki başarı farklarının azaltılması konusunda
uygulanan eğitim politikalarının incelenmesi, Türk eğitim sisteminin gelişmesine katkı sağlayabileceği
düşünülmektedir. Böylelikle ülkemizin, bundan sonraki PISA ve diğer değerlendirme süreçlerinde daha
başarılı pozisyonlar edinmesinin önü açılabilir.
Trakya Üniversiteler Birliği Lisansüstü Öğrenci Kongresi
www. http://tubogrencikongresi2016.comu.edu.tr/
29-30 Nisan 2016, Çanakkale
Sayfa 83
Katılımcıların
Adı Soyadı
Doç. Dr. İlknur
MAYA
Asuman YILMAZ
Suna TAŞTEKİN*
Bildiri
Enstitü
Öğretmenlikte Mesleki Gelişim Uygulamaları
Bakımından Türkiye ile PISA’ Da Başarılı Olmuş
Bazı Ülkelerin Karşılaştırılması
The Comparasion Between Turkey and Some
Countries Having The Highest Achievement In
PISA In Terms Of Teacher Professional
Development
ÇOMU Eğitim Bilimleri
Enstitüsü
Bildiri Özeti
Bu araştırmada, Türkiye ile PISA (2012)’ da başarı gösteren bazı ülkelerin öğretmenlik mesleki gelişim
uygulamaları incelenip, karşılaştırmalı olarak analiz edilerek ülkemiz öğretmenlik mesleki gelişim
uygulamalarına yeni öneriler getirilmesi amaçlanmaktadır. Araştırmada kullanılan yöntem nitel araştırma
yöntemlerinden doküman incelemesidir. Doküman incelemesi tekniği ile elde edilen verilerin analizinde
betimsel analiz yaklaşımı kullanılmıştır. Araştırmanın çalışma grubunu PISA (2012)’ da başarı gösteren
Şangay Çin, Singapur ve Güney Kore ile Türkiye oluşturmaktadır. Araştırma verilerinin toplanmasında;
ülkelerin yürürlükte olan mevzuatlarından, kitap, dergi, tez ve makale gibi basılı ve elektronik bilimsel
kaynaklardan yararlanılmıştır. Araştırmada kullanılan dokümanlar; resmi kayıtlar, belgeler ve bilimsel
yayınlardan elde edildiği için geçerliliğinin ve güvenilirliliğinin yüksek olduğu söylenebilir. Araştırma
kapsamında incelenen Şangay Çin’ de, öğretmenler çalışma saatlerinin %50’ den fazlasında mesleki
gelişim uygulamalarına katılmaktadırlar. Öğretmenler, her hafta düzenli olarak meslektaşlarıyla
fikiralışverişinde bulundukları ve ders planlarını hazırladıkları görüşmeler gerçekleştirmektedirler.
Şangay’ da öğretmenlerin mesleki gelişimleri için katılmak zorunda oldukları mesleki gelişim
uygulamaları bulunmaktadır. Yeni göreve başlayan öğretmenler; ilk yıllarında 120 saat, beş yıl içerisinde
ise 360 saat mesleki gelişim uygulamalarına katılmaları gerekmektedir. Singapur’ da öğretmenler her yıl
mesleki gelişimleri için 100 saatlik eğitime tabi tutulmaktadırlar. Bu eğitimler; ulusal eğitim enstitüsü,
okullarda personel gelişimden sorumlu kişiler, öğretmen ağları ve mesleki öğrenme toplulukları
tarafından yapılabilmektedir. Bu ülkede yüksek lisans ve doktora eğitimi alan öğretmenler desteklenerek
öğretmenlerin akademik gelişimlerine fırsat verilmektedir. Güney Kore’ de ise öğretmenler, Bakanlık
tarafından 180 saatlik mesleki gelişim uygulamalarına katılmaktadırlar. Yapılan bu eğitimler sonucunda,
sınavlara tabi tutulan öğretmenler sertifika almaya hak kazanmaktadır. Bu durum öğretmenlerin
terfilerine ve maaşlarına olumlu yönde katkı sağlamaktadır. Ülkemizde ise; hizmet içi eğitim seminerleri,
kurslar, çalıştaylar ve konferanslar ile öğretmenlerin mesleki gelişim uygulamaları sürdürülmektedir. Bu
uygulamalar merkezi olarak Hizmet İçi Eğitim Daire Başkanlığı, yerel düzeyde valilikler tarafından
yürütülmektedir. Yılda iki kez okullar bünyesinde düzenlenen iki haftalık mesleki gelişim uygulamaları
dışında öğretmenlerin mesleki gelişim uygulamalarına katılımları gönüllülük esasına dayanmaktadır.
Trakya Üniversiteler Birliği Lisansüstü Öğrenci Kongresi
www. http://tubogrencikongresi2016.comu.edu.tr/
29-30 Nisan 2016, Çanakkale
Sayfa 84
Katılımcıların Adı
Soyadı
Bildiri
Enstitü
Aşırı Hoşgörülü Ebeveynlik Anlayışı Örneği
Üzerinden Ailede Değerler Eğitiminin Önemi
Ayşe AKDEMİR
Importance Of Values Education At Home For
The Case Of Permissive Parenting
ÇOMU Eğitim Bilimleri
Enstitüsü
Bildiri Özeti
Giriş-Amaç: Küreselleşme ile birlikte pek çok yeni kavram ve olgu gibi farklı ebeveynlik biçimleri de
dünyada olduğu gibi ülkemizde de etkilerini göstermeye başlamıştır. Aşırı hoşgörülü ebeveynlik
(permissive parenting) de gittikçe yayılan ebeveynlik biçimlerinden birisidir. Aşırı hoşgörülü ebeveynler,
çocuğun isteklerine aşırı kabul edici bir tutum sergilemekte, olgun davranış beklentisi içinde olmayıp,
kendi kararlarını almalarını ve kendi değer yargılarını oluşturmalarını desteklemektedirler. Bu
araştırmanın amacı, çocuk eğitiminde herhangi bir ahlaki dayatma ve disiplin kuralı koymayı reddeden
aşırı hoşgörülü ebeveynlik uygulaması sonuçları üzerinden, ebeveynler tarafından verilen değerler
eğitiminin önemini vurgulamaktır.
Yöntem: Araştırmada ilişkisel tarama yöntemi kullanılmış, literatür taraması yapılmış, çeşitli yazılı ve
basılı kaynaklar incelenmiş ve mevcut problemlere çözüm önerileri getirilmeye çalışılmıştır.
Bulgular: Yapılan araştırmalar, aşırı hoşgörülü ebeveynlerin çocuklarının, çocukluk döneminde sosyal
yeterliliklerinin düşük olduğunu, evde uymak zorunda oldukları çok az kural olduğu için, okul hayatına
adapte olmakta güçlük çektiklerini, ebeveynleri ebeveyn rolünden çok arkadaş rolünde olduğu için aile
bireylerine saygı duymadıklarını ve yetişkinlik dönemlerinde alkol ve uyuşturucu bağımlılığı gibi kötü
alışkanlıklara sahip olma oranlarının, diğer ebeveynlik biçimlerine 3 kat daha fazla olduğunu, bu
bireylerin toplumun değer yargılarına sahip olmadıkları ve bu değerlere saygı duymadıkları için topluma
karışmakta güçlük çektiklerini göstermektedir.
Sonuç-Öneriler: Bu araştırmanın sonucunda evrensel ve toplumsal değer kazanımı noktasında çocuğun,
ailenin yol göstericiliğine ihtiyaç duyduğu görülmektedir. Ebeveynleri tarafından ahlaki değer
kazandırılmayan bireylerin sosyal hayatlarında başarısız, yalnız ve mutsuz bireyler olabildikleri
görülmektedir. Aile yaşantısında kural ve sorumluluk kavramlarıyla tanışmamış olan çocukların okul
kurallarına uymakta zorlandıkları ve öğretmenleri tarafından paylaşma, yardımlaşma, merhamet, saygı
gibi temel değerlere sahip olmadıkları rapor edilmektedir. Ebeveynlerin bu konuda bilinçlendirilmeleri,
daha yol gösterici ve sorumluluk verici ebeveynlik biçimleri ve erken yaşta başlanılan değerler eğitimi
bu problemlerin çözülmesinde olumlu katkılar sağlayacaktır.
Trakya Üniversiteler Birliği Lisansüstü Öğrenci Kongresi
www. http://tubogrencikongresi2016.comu.edu.tr/
29-30 Nisan 2016, Çanakkale
Sayfa 85
Katılımcıların Adı
Soyadı
Abdurrahman AYGÜN*
Yrd. Doç. Dr. Betül
TİMUR
Yrd. Doç. Dr. Fehime Sevil
YALÇIN
Bildiri
Enstitü
Ortaokul Öğrencilerinin Çevreye Yönelik
Tutum Ve Davranışlarının Araştırılması
(Gelibolu Örneği)
Investigation of Attitudes and Behaviours
of Middle School Students About
Environment
ÇOMU Eğitim Bilimleri Enstitüsü
Bildiri Özeti
Araştırmada ortaokul öğrencilerinin çevreye yönelik davranış ve tutumlarının araştırılması
amaçlanmıştır. Araştırma 2014-2015 eğitim-öğretim yılında Gelibolu ilçe merkezinde bulunun bir özel
eğitim merkezinde öğrenim gören şans yoluyla rastgele seçilmiş ortaokul öğrencilerinden 38’i erkek,
35’i kız olmak üzere toplam 73 ortaokul öğrencisinden oluşmaktadır. Araştırmanın verileri, Gökçe,
Kaya, Aktay ve Özden tarafından 2007 yılında geliştirilen “İlköğretim Öğrencileri Çevre Tutum Ölçeği
(İÇTÖ)” araştırmacı tarafından geliştirilen “Kişisel Bilgi Formu” ve Cömert tarafından 2011 yılında
geliştirilen “Çevre Davranış Ölçeği (İÇDÖ)” yardımı ile toplanmış ve verilerin analizinde SPSS 21 paket
programı kullanılmıştır. Araştırma sonucunda öğrencilerin tutumları cinsiyet, yaşadığı yer ve anne eğitim
düzeylerine göre anlamlı faklılık gösterirken, baba eğitim düzeylerine göre anlamlı bir fark
göstermemiştir. Davranışları ise cinsiyet, yaşadığı yer, baba eğitim ve anne eğitim düzeylerine göre
anlamlı bir fark göstermemiştir.
Trakya Üniversiteler Birliği Lisansüstü Öğrenci Kongresi
www. http://tubogrencikongresi2016.comu.edu.tr/
29-30 Nisan 2016, Çanakkale
Sayfa 86
Katılımcıların Adı
Soyadı
Mustafa KAPLAN*
Doç. Dr. Ece Zehir
TOPKAYA
Bildiri
Enstitü
Küresel Konuların İngilizce Sınıfına
Getirilmesi Türk Ortaöğretim Öğrencileri
Bağlamında Yarı-Deneysel Araştırma
Bringing Global Issues into EFL Classrooms:
A Quasi-Experimental Study in Turkish High
School Context
ÇOMU Eğitim Bilimleri
Enstitüsü
Bildiri Özeti
Bu yarı deneysel araştırma, öğrencilerin küresel konular hakkındaki görüşlerini ve bilgi seviyelerini
dikkate alarak küresel konuların İngilizce derslerine dâhil edilmesini araştırmakta ve aynı zamanda
öğretmen tarafından karşılaşılan zorlukların ve tatmin edici durumların neler olduğunu incelemektedir.
Küresel konular temelli on saatlik bir ders planı (Küresel Konular Eğitim Modülü), bir ön görüşme
formu ve sonrasında bir anket ile birlikte 10 tane 11. sınıf bayan lise öğrencisine uygulanmış ve bunun
yanında çalışma boyunca bir öğretmen güncesi tutulmuştur. Araştırmanın sonuçları katılımcıların küresel
konularla ilgili çok az bilgiye sahip olduklarını göstermiştir. Katılımcıların yalnızca % 40’ı bu çalışmada
adı geçen küresel konular hakkında bir şeyler okuduklarını ya da izlediklerini belirtmişlerdir. Diğer
taraftan katılımcılar, küresel konuların İngilizce derslerine dâhil edilmesi hususunda olumlu algıya sahip
olduklarını ve de bunun kelime öğrenimi ve genel kültür anlamında kendilerini geliştirdiğini
belirtmişlerdir. Ayrıca öğretmenler açısından küresel konuların İngilizce derslerine dâhil edilmesinin çok
çaba ve enerji gerektirdiği ve büyük bir dikkat ve uygun hazırlıkla ele alınması gerektiği tespit edilmiştir.
Son olarak, derslerinde küresel konulara yer vermek isteyen öğretmenlerin, içeriği yerelleştirmeleri ve
öğrencilere kendi kişisel inanç ve yargılarını dayatmaktan kaçınmaları gerektiği ortaya konmuştur.
Trakya Üniversiteler Birliği Lisansüstü Öğrenci Kongresi
www. http://tubogrencikongresi2016.comu.edu.tr/
29-30 Nisan 2016, Çanakkale
Sayfa 87
Katılımcıların Adı
Soyadı
Doç. Dr. Ece Zehir
TOPKAYA
İsmail ARICI*
Bildiri
Enstitü
İçerik ve Dil Entegreli Öğrenme (CLIL) Üzerine
Bir Ön Çalışma Hazırlık Okulu Öğrencilerinin
ve Bir Öğretim Personelinin Algıları
A Preliminary Work On CLIL: Perceptions Of
Preparatory School Students And An EFL
Instructor
ÇOMU Eğitim Bilimleri
Enstitüsü
Bildiri Özeti
Bu durum çalışması İngilizce hazırlık okulu öğrencilerine halihazırda var olan programlarına ek olarak
uygulanan üç İçerik ve Dil Entegreli Öğrenme (CLIL) dersinin ardından bu öğrencilerin ve bu dersleri
uygulayan öğretim personelinin bu üç ders sonrası İçerik ve Dil Entegreli Öğrenmeye karşı tutumlarını
ölçmeyi amaçlamıştır. Bu amaca binaen, karma yöntem, araştırma dizaynı benimsenmiştir. Çalışma, 22
İngilizce hazırlık okulu öğrencisi ve bir öğretim elemanının katılımı ile gerçekleştirilmiştir. Katılımcı
öğrenciler, İngilizce hazırlık programını başarıyla tamamladıktan sonra mühendislik bölümünde
eğitimlerine devam edeceklerdir. Veri toplamak amacıyla öğretim personeli her bir dersten önce, ders
sırasında ve dersten sonra öğretmen güncesi tutmuştur. Ayrıca, bu dersleri alan öğrencilerin görüşlerini
öğrenmek amacıyla bir anketten faydalanılmıştır. Bu çalışmanın bulguları İçerik ve Dil Entegreli
Öğrenme yöntemiyle hazırlanan derslerin öğrencilere yeni kelimelerin öğrenilmesi, derslerdeki
memnuniyet derecelerinin ve İngilizce kullanımındaki özgüvenlerinin artması hususlarında katkı
sağladığını ortaya koymuştur. Sonuç olarak, daha titizlikle dizayn edilmiş ders planlarının ve bu dersleri
anlatacak öğretim personellerinin bir eğitime tabi tutulmasının gerekli olabileceği ortaya çıkmıştır. Ek
olarak, daha uzun sureli bir çalışmada var olan materyallerin sayılarının artırılması gerekecektir.
İlaveten, gerçekleştirilen derslerin zorluk seviyelerinin öğrencilerin seviyesine uygun olması gereklidir.
Bu sürecin en önemli katılımcılarından birisi olan öğretim personelinin ders aktivitelerini ayarlama ve
öğrencileri derse katılımları için motive etme gibi sorumlulukları vardır.
Trakya Üniversiteler Birliği Lisansüstü Öğrenci Kongresi
www. http://tubogrencikongresi2016.comu.edu.tr/
29-30 Nisan 2016, Çanakkale
Sayfa 88
Katılımcıların Adı
Soyadı
Doç. Dr. Ece Zehir
TOPKAYA
Bildiri
Enstitü
İngilizce Öğrenen Türk Üniversite
Öğrencilerinin İçerik ve Dil Entegreli
Öğrenme Üzerine Algıları
Ayten KAYACAN*
Perceptions of Turkish EFL University
Students on CLIL
ÇOMU Eğitim Bilimleri
Enstitüsü
Bildiri Özeti
Bu çalışma İngilizce öğrenmekte olan üniversite öğrencilerinin İçerik ve Dil Entegreli Öğrenme üzerine
algılarını araştırmayı amaçlamıştır. Bu çalışmanın ana hedefi öğrencilerin İngilizceye karşı olan
tutumları ile içerik öğrenme, içerik derslerinde İngilizce öğrenme ve ders öğretmenlerinden aldıkları
destek bakımından fark olup olmadığını araştırmaktır. Ayrıca, bu çalışma iki farklı bölümün İçerik ve
Dil Entegreli Öğrenme üzerine tutum ve algı farklarını içermektedir. Bu doğrultuda, nicel yöntem
uygulanmıştır. Veri toplamak için Türkiye- İstanbul`da bir devlet üniversitesinde 2015-2016 eğitim
öğretim yılının güz döneminde öğrencilere İngilizceye olan tutumlarını ve İçerik ve Dil Entegreli
Öğrenme üzerine algılarını ölçmek amacıyla Gardner (1985) ve Yin (2013)` in geliştirdiği bir ölçek ve
dört açık uçlu soru uygulanmıştır. Bu çalışma Fizik, Kimya, Matematik ve Bilişim dersleri gibi %30
İçerik ve Dil Entegreli Öğrenme dersi alan 30 Makine Mühendisliği Bölümü öğrencisi ve %100 İçerik ve
Dil Entegreli Öğrenme dersi alan 30 Tekstil Mühendisliği Bölümü öğrencisi olmak üzere iki farklı
bölümden toplamda 60 öğrenci ile yapılmıştır. Veri sonuçlarına göre, öğrencilerin İngilizceye karşı
olumlu tutum ve İçerik ve Dil Entegreli Öğrenme derslerine karşı olumlu algıya sahip oldukları
sonucuna varılmaktadır. Ayrıca, sonuçlar öğrencilerin İngilizceye karşı olan tutumları ile içerik öğrenme,
içerik derslerinde İngilizce öğrenme ve ders öğretmenlerinden aldıkları destek bakımından aralarında
anlamlı bir fark olmadığını göstermektedir. Çalışmanın sonucunda, bazı kavramların İngilizce edinmekte
güçlük yaşandığını ve bu noktada öğretmenlerinden dil desteğine ihtiyaç duyulduğu ifade edilmiştir. Bu
desteği öğretmenlerinin bazı kavramları Türkçe kullanarak, mimik ve görsellerden faydalanarak ve daha
basit İngilizce kullanarak alındığı belirtilmiştir. Bu sonuca ilave olarak, bulgular İçerik ve Dil Entegreli
Öğrenme derslerine karşı tutum ve algı bakımından iki bölüm arasında benzerlik olduğunu
göstermektedir. Buna göre, %30 veya %100 İçerik ve Dil Entegreli Öğrenme dersi almak öğrencilerin bu
derslere veya İngilizceye karşı olan tutum ve algılarını değiştirmediği sonucuna varılabilir.
Trakya Üniversiteler Birliği Lisansüstü Öğrenci Kongresi
www. http://tubogrencikongresi2016.comu.edu.tr/
29-30 Nisan 2016, Çanakkale
Sayfa 89
Katılımcıların Adı
Soyadı
Yrd. Doç. Dr. Salim
RAZI
Bildiri
Enstitü
İngilizce’yi Yabancı Dil Olarak Öğrenen
Lisans Öğrencilerinde Online Anonim Akran
Geridönütünün Yazma Becerisi Üzerindeki
Etkisini İnceleme
Burçin BAYTUR*
An Investigation Into the Impact of
Anonymous Digital Peer Feedback in
Undergraduate EFL Writing
ÇOMU Eğitim Bilimleri
Enstitüsü
Bildiri Özeti
Öğretmen geribildirimi yıllar boyunca ikinci dil öğrenenlerin yazma becerilerini geliştirmek amacıyla
kullanılan ana yöntem olmuştur. Ancak, bazı araştırmacılar öğretmen geri bildiriminin İngilizce
öğretmenleri için zaman alıcı ve bazen de gerçek dışı bir görev olduğunu kaydetmişlerdir. İkinci dil
öğrenen öğrencilerin yazdıkları metinlerin kalitesini yükseltmek amacıyla, öğretmen geribildirimini
destekleyecek alternatif bir yol bulmak, araştırmacıların 1980 yılından bu yana başlıca kaygılarından biri
haline haline gelmiştir. Bu nedenle, öğretmen geri bildirimini tamamlamak için yeni stratejiler
aranmıştır. Sadece öğretmenlerin, öğrencilerin yazdıklarına geri bildirim verdiği geleneksel uygulama,
öğrencilerin taslak revizyon aşamalarında birbirlerine yorumda bulundukları uygulamaya dönüşmüştür
(Paulus, 1999). Bu nedenle, akran geri bildirimi yabancı dil öğretim ve değerlendirilmesinde yaygın
olarak kullanılmaya başlanmıştır.Bilgisayar teknolojisi sayesinde, çevrimiçi akran geri bildirimi önem
kazanmaya ve artan bir şekilde kullanılmaya başlanmıştır. Bu çalışma, çevrimiçi akran geribildirimi ve
İngilizce’yi yabancı dil olarak öğrenen öğrencilerin akranlarına ne tür geri bildirimler verdiği ve aldıkları
geri bildirimler doğrultusunda yaptığı revizyonlar arasındaki ilişkiyi bulmayı hedeflemektedir. Sonuç
olarak bu çalışma, Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi İngilizce Hazırlık sınıflarında okuyan 20
öğrenci ile yürütülmüştür. Aynı zamanda bu çalışma, çevrimiçi akran geri bildirimi kullanan veya
kullanma niyetinde olan eğitmenler için pedagojik bazı önerilerde bulunur.
Trakya Üniversiteler Birliği Lisansüstü Öğrenci Kongresi
www. http://tubogrencikongresi2016.comu.edu.tr/
29-30 Nisan 2016, Çanakkale
Sayfa 90
Katılımcıların Adı Soyadı
Nihal TOPÇU*
Yrd. Doç. Dr. Zeynep
KURTULUŞ TOSUN
Bildiri
Enstitü
ZikaVirüsü
Namık Kemal Üniversitesi
Sağlık Bilimleri Enstitüsü
Zıka Vırus
Bildiri Özeti
Zika Virüs Hastalığı (ZVH), Flavivirus grubundan bir RNA virüsü olan Zika virüsünün neden olduğu bir
hastalık türüdür.İnsanlara esas olarak Aedes türlerinden en yaygın olan ‘Aedesaegypti’ ve
‘Aedesalbopictus’ adlı enfekte sivrisineklerin sokması yoluyla bulaşır.Zika Virüsü ilk kez 1947’de
Uganda’da Rhesus maymunlarında saptanmış; 1952’de de Uganda ve Tanzanya’da insanlardan izole
edilmiştir. Daha sonraki yıllarda virüs büyük sorun oluşturmamış, 2015 yılının Mayıs ayında
Brezilya’daki salgından sonra ise konjenital mikrosefali sıklığında artış yaşanmıştır.Zika virüs ile enfekte
insanların %20’si hastalanır, diğerleri asemptomatik olarak geçirirler. En yaygın semptomları ateş,
döküntü, konjunktivit, eklem, kas ve baş ağrısıdır. İnkübasyon süresi kesin olarak bilinmemekle birlikte
genellikle 2-7 gün kabul edilir. Hastalık bir haftaya kadar devam eder.Şüpheli ZVH enfeksiyonunu
takiben Guillain-Barre Sendromu geliştiğine dair raporlar da bulunmaktadır.Doğuma yakın zamanda
Zika virüsle enfekte anne, virüsü doğum sırasında çocuğa geçirebilir. Ancak bu durum nadir olarak
görülmektedir. Ayrıca, ZVH gebelik süresince de anneden çocuğa geçebilir. Kan transfüzyonu, organ
veya doku nakli Zika virüsü için teorik risk oluştururken; cinsel yolla bulaş olduğu da rapor edilmiştir.
ZVH’de ölüm çok nadir görülmektedir.Başlangıç tanısı esas olarak klinik belirtiler ve seyahat öyküsüne
dayanır. Laboratuvar teşhisi genellikle serum veya plazmada virüs nükleik asidi veya virüse spesifik IgM
ve nötralizan antikorların bulunmasıyla konur.ZVH’den korunmaya yönelik uygulanabilir bir aşı ve
etkene spesifik bir ilaç bulunmamaktadır. Tedavinin esasını semptomatik tedavi oluşturmaktadır.
Hastaların istirahat etmeleri ve dehidratasyonu önlemek için bol sıvı almaları önerilir. Ağrı kesici ve ateş
düşürücü olarak asetaminofen kullanılabilir. Aspirin ve nonsteroid antiinflamatuvar ilaçlar
alınmamalıdır.
Sivrisinek sokmalarından korunmak için vücutta açık yer kalmayacak şekilde mümkün olduğunca kapalı
kıyafetlerin giyilmesi tercih edilmelidir. Gebe ve emzirenlerde güvenliği kanıtlanmış, SB’dan ruhsatlı ve
onaylı repellentler(sinek kovucu) kullanılmalıdır.Hastalığın görüldüğü bölgeye seyahat edilecekse
mutlaka korunma önlemleri konusunda danışmanlık hizmeti alınmalıdır.
Trakya Üniversiteler Birliği Lisansüstü Öğrenci Kongresi
www. http://tubogrencikongresi2016.comu.edu.tr/
29-30 Nisan 2016, Çanakkale
Sayfa 91
Katılımcıların Adı
Soyadı
Banu KURU*
Prof. Dr. Fatma SILAN
Bildiri
Enstitü
Mental Retardasyon, Kısa Boy ve Dismorfik
Yüz Bulguları ile karakterize DiGeorge
Sendromu olgu FISH yöntemi ile doğru tanı
Yrd. Doç. Dr. Ahmet
ULUDAĞ
Mine URFALI
Onur YILDIZ
Prof. Dr. Öztürk
ÖZDEMİR
A case of Digerge Syndrome charactherized
with mental retardation, dysmorphic facial
features and short stature; FISHing out the
correct diagnosis
ÇOMU Sağlık Bilimleri
Enstitüsü
Bildiri Özeti
GİRİŞ ve AMAÇ:DiGeorge Sendromu;22q11.2’de bulunan DGCR(DiGeorge Critical Region)
bölgesinin submikroskobik delesyonu sonucu ortaya çıkan bir kalıtımsal hastalıktır. Klinik olarak
hastalığın semptomları fasial dismorfizm, konjenital kalp hastalıkları(%74), damak anomalileri(%69),
öğrenme güçlüğü(%70-90), immun yetmezlik(%70) ve hipokalsemi(%50) sık görülen bulgulardır.
DiGeorge Sendromu spermatogenez veya oogenez sırasında gamet hücrelerinde meydana gelen
rekombinasyon hatası sonucu oluşur. Tanıda; FISH, MLPA ve Mikroarray kullanılmaktadır. %95
oranında hastada FISH ile delesyon ve duplikasyon saptanabilmektedir.OLGU:13 yaşındaki kızlarında
gelişme geriliği şikayeti ile, Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Tıp Fakültesi, Tıbbi Genetik
polikliniğimize müracaat eden ailenin soygeçmişinde özellik bulunmamaktadır. Probandta gelişme
geriliğinin 1 yaş sonrası belirginleştiği belirtilmiştir. Fizik muayenesinde; boyu 1.30 cm, ağırlığı 42 kg
olan hastanın özellikle boyunun yaş ortalamasına göre (%25) geri olduğu tespit edilmiştir. Hipertelorizm,
epikantus, düşük saç çizgisi , yüksek damak, burun kökü basıklığı ve pes planus hastanın dismorfik
bulguları olarak saptanmıştır. Hastadan ÇOMÜ Tıp Fakültesi Tıbbi Genetik laboratuarında çalışılmak
üzere; heparinli ve EDTA lı tüpe kan örneği alınmıştır. Heparinli kan örneği 72 saat lenfosit kültürü
ardından, GTG bantlama yapılarak 550 bant seviyesinde karyotip analizi yapılmıştır. Hastanın karyotip
sonucu 46,XX olarak saptanmış ve 22. kromozomda anomali tespit edilmemiştir. Hastaya mental
retardasyon ile seyreden mikrodelesyon sendromları açısından P064 MLPA probe mix çalışılmıştır.
MLPA analizinde 22q11.2 bölgesine ait problarda heterozigot delesyon saptanan ve DiGeorge sendromu
düşünülen hastanın MLPA test sonucu laboratuarımızdaki FISH yöntemi ile de konfirme edilmiştir.
Hastamızda metafaz ve interfaz hücrelerinde DGCR bölgesine ait TUPLE1 probu sinyalinde heterozigot
delesyon tespit edilmiştir.TARTIŞMA ve SONUÇ:Biz bu olguda FISH tekniğinin önemini ve doğru
tanıyı tespit etmedeki başarısını vurgulamaktayız. Doğru tanıyı bulabilmek için birçok yönteme
başvurulması gerektiği ve bu yöntemlerin birleştirilerek kullanılmasının bize netlik kazandırmada fayda
sağlayacağı öngörülmektedir.
Trakya Üniversiteler Birliği Lisansüstü Öğrenci Kongresi
www. http://tubogrencikongresi2016.comu.edu.tr/
29-30 Nisan 2016, Çanakkale
Sayfa 92
Katılımcıların Adı
Soyadı
Betül ISIN*
Prof. Dr. Fatma SILAN
Yrd. Doç. Dr. Ahmet
ULUDAĞ
Mine URFALI
Prof. Dr. Öztürk
ÖZDEMİR
Bildiri
Enstitü
Yenidoğan Döneminde Smıth- Magenıs
Sendromu; Sıtogenetik ve Moleküler
Genetik Yaklaşım
Smıth-Magenıs Syndrome İn Neonatal
Perıod; Cytogenetıc And Molecular Genetic
Approaches
ÇOMU Sağlık Bilimleri
Enstitüsü
Bildiri Özeti
GİRİŞ: Smith-Magenis sendromu; gelişme geriliği, davranış anomalileri kognitif fonksiyonlarda
bozukluk ve yaşla birlikte belirginleşen tipik yüz görünümü ile karakterizedir ve 17p11.2 bölgesinde
meydana gelen interstisyel delesyon sonucu oluşur.İşitme problemleri, oftalmolojik anomaliler,
konuşmada gecikme, boy kısalığı da görülebilir. Yine kardiyak anomaliler %25 hastada görülebilir.
Davranış anomalileri; uyku bozuklukları kendine zarar verme, uyumsuzluk ve steorotipik hareketler
görülebilir ve genellikle 18 aydan önce fark edilemez. İnfant dönemde beslenme güçlüğü hipotoni,
hiporefleksi ve letarji ile kendini gösterir. 25.000 canlı doğumda bir görülür. Smith-Magenis sendromu;
17p11.2 kromozom bölgesinde bulunan RAI1 geninin delesyonu veya mutasyonu sonucu meydana
gelir. OLGU: Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Tıbbi Genetik polikliniğine pediatri yenidoğan
yoğun bakım servisinden konsülte edilen 10 günlük erkek bebek; el parmaklarında sindaktili, dil altı
bağı, düşük kulak gibi dismorfik bulgular ve konjenital kalp hastalığı nedeniyle tarafımıza
yönlendirilmiştir.Hastanın kalp ekokardiyografisi sonucunda septal hipertrofi, minimal aort kapak
yetersizliği ve patent foramen ovale gibi yapısal anomaliler saptanmıştır. Hastanın anne ve babası 1.
derece akraba olup anne ve babada zihinsel ve fiziksel anormallik gözlenmemiştir. Prenatal ve postnatal
özgeçminişinde; annede gestasyonel diyabet saptanmıştır, 35 haftalık doğan; kilosu 2320 gr, boy 47 cm,
baş çapı 32 cm olarak saptanan hastanın kilosunun beklenen doğum haftasına göre düşük olduğu
kaydedilmiştir. Doğum esnasında solunum sıkıntısına bağlı beyinde hipoksik iskemik ensefalopati
meydana gelmiştir. Hastanın özgeçmişinde inmemiş testis ve trombositopeni vardır. İşitme testinden
geçmiştir.MATERYAL VE METOD: Hastadan EDTA’lı ve sodyum heparinli periferik kan örneği
alınmıştır. PHA ile uyarılmış periferal kan lenfositlerinde konvensiyonel GTG bantlama ve karyotip
analizi yapılmıştır. SALSA MLPA probemix P245-B1 0614 kullanılarak MLPA (multiplex ligasyon
bağımlı prob amplifikasyonu) ile mikrodelesyon sendromları açısından değerlendirilmiştir.TARTIŞMA
VE SONUÇ: Hastanın karyotip analizi 46,XY,inv(9)(p11;q13) saptanmıştır. Dismorfik bulguları ve
konjenital kalp hastalığı olan hasta mikrodelesyon sendromları açısından yapılan MLPA analizinde
RAI1, LRRC48 1, LLGL1 gen bölgelerinde heterozigot delesyon saptanmış olup Smith-Magenis
sendromu (17p11.2 ) ile uyumlu olduğu kaydedilmiştir. Saptanan mutasyonlar çerçevesinde gerek
proband olgu ve gerekse sonrası gebelikler için anne-babaya genetik danışma verilmiştir.
Trakya Üniversiteler Birliği Lisansüstü Öğrenci Kongresi
www. http://tubogrencikongresi2016.comu.edu.tr/
29-30 Nisan 2016, Çanakkale
Sayfa 93
Katılımcıların Adı
Soyadı
Mine URFALI
Prof. Dr. Fatma SILAN
Bildiri
Enstitü
Periferik dolaşımda serbest fragmente DNA
eldesi ve klinik tanıda yeri ve önemi
Onur YILDIZ
Zeliha GÜLER*
Prof. Dr. Öztürk
ÖZDEMİR
TheperipheralfragmentedcellfreeDNA
anditscrucial role in clinicaldiagnosis
ÇOMU Sağlık Bilimleri
Enstitüsü
Bildiri Özeti
GİRİŞ VE AMAÇ: Cell Free DNA (cfDNA), apopitozis, nekroz ve aktif sekresyon sonucu oluşan
dolaşımdaki küçük nükleik asit partikülleridir. Dolaşımdaki cfDNA normal şartlarda plazmada çok
düşük konsantrasyonlarda bulunur (1.8-44 ng/ml). Gebelik, kanser ve bazı hastalıklarda plazma
konsantrasyonu belirgin şekilde artar. Birçok çalışma sonucunda ortaya çıkan veriler cfDNA’nın erken
tanı, prognostik faktör, tedavi seçimi ve izleminde alternatif biomarker olarak kullanılabileceğini
desteklemektedir. Bu sebeple; prenatal tarama, kanser tanı ve izleminde cfDNA’nın kullanımı
artmaktadır. Dolayısıyla plazmadan yeterli konsantrasyon ve saflıkta cfDNAeldesi önem taşımaktadır.
AMAÇ: Çalışmamızda periferik kandan cfDNA izolasyonunda farklı DNA izolasyon kitleriyle elde
edilen cfDNA konsantrasyonlarının ve saflıklarının karşılaştırılması amaçlanmaktadır. METOD:
Çalışmamızda 5 kanser hastasına ait periferik kan örneği 35.0000 rpm de 8 dksatrifüj edilerek elde edilen
plazmaya Roche manuel, Qiagen manuel ve Roche otomatik izolasyon yöntemleri kullanılarak cellfree
DNA izolasyonu gerçekleştirilmiştir.SONUÇ: 5 hastaya ait plazma cfDNAkonsantrasyon ve saflıkları
karşılaştırıldığında; Roche manuel izolasyon yönteminin ortalama konsantrasyonu 13,2 bulunup
konsantrasyon aralığı 10-16,5 aralığında değişmektedir(A260/280:1,5-1,6). Roche otomatik izolasyon
yönteminin ortalama konsantrasyonu 8 bulunup konsantrasyon aralığı 5-14 aralığında
değişmektedir(A260/280: 1,1-1,5). Qiagen manuel izolasyon yönteminin ortalama konsantrasyonu 5,1
bulunup konsantrasyon aralığı 2,5-5,5 aralığında değişmektedir.(A260/280: 1,1-1,3).TARTIŞMA:Beş
hastaya ait kan plazmasından farklı yöntemler kullanılarak izole edilen cfDNA’ların konsantrasyonu ve
saflığı üzerinden karşılaştırma yapıldığında, diğerlerine oranla yüksek saflık ve konsantrasyoneldesi ile
Roche manuel izolasyon kiti cfDNA izolasyonu için önerilmektedir.
Trakya Üniversiteler Birliği Lisansüstü Öğrenci Kongresi
www. http://tubogrencikongresi2016.comu.edu.tr/
29-30 Nisan 2016, Çanakkale
Sayfa 94
Katılımcıların Adı
Soyadı
Bildiri
Enstitü
Zeliha GÜLER*
Tekrarlayan Düşüğü olan Kadınlarda
Prof. Dr. Fatma SILAN Trombofilik Gen Mutasyon Profilleri
Onur YILDIZ
Yrd. Doç. Dr. Ahmet
ULUDAĞ
Prof. Dr. Öztürk
ÖZDEMİR
The thrombophilic gene mutation profiles in
RPL women
ÇOMU Sağlık Bilimleri
Enstitüsü
Bildiri Özeti
OBJEKTİF: Tekrarlayan gebelik kayıpları, en az iki ya da daha fazla gebeliğin 20. gebelik haftasından
önce spontan sonlanması olarak tanımlanmaktadır. Tekrarlayan gebelik kayıplarının etiyolojisinde
bilinen genetik faktörler %20 oranında rol oynamakta ve bu faktörler arasında eşlerde tromboza yatkınlık
genlerindeki mutasyonlar önemli yer tutmaktadır. Tekrarlayan gebelik kayıpları görülen ailelerde
trombofili insidansı %60’lara kadar çıkabilmektedir. Tromboza yatkınlığı belirleyen gen
mutasyonlarından toplumda en sık rastlananları; Faktör V Leiden G1691A (FVL), Protrombin G20210A
ve MetilentetrahidrofolatRedüktaz (MTHFR) C677T ‘dir.
AMAÇ:Trombofilik gen mutasyonlarının tekrarlayan gebelik kayıpların etiyolojisindeki yerini ve
kalıtsal trombofililerin toplumdaki prevalansının ortaya konması amaçlanmaktadır.
MATERYAL ve METOD:Hastaların periferik kan-EDTA örneklerinden total DNA izole edildi. FVL
G1691A, Protrombin G20210A ve MTHFR C677T genleri PCR ile çoğaltıldıktan sonra 3130 Genetic
Analyzer cihazı ile analiz edildi. Sonuçlar retrospektif olarak değerlendirildi. SONUÇ: Tekrarlayan
düşüğü olan 448 kadının trombofili sonuçları analiz edildi; 58 (%13) kadında FVL G1691Agen
mutasyonu(3 mutant; 55 heterozigot), 16 (%3,6) kadında Protrombin G20210A gen mutasyonu(16
heterozigot) ve 235 (%52,5) kadında MTHFR C677T gen mutasyonu(49 mutant; 186 heterozigot)
saptanmıştır.
TARTIŞMA ve SONUÇ: Tekrarlayan düşük olgularında FVL G1691A gen mutasyonu çeşitli
yayınlarda %1,7-49 arasında değişen oranlarda bildirilmiştir. Bizim çalışmamızın sonucu daliteratür ile
uyumlu olup FVLeiden%13 görülme sıklığı ile tekrarlayan gebelik kayıpları ile arasında pozitif bir ilişki
olduğunu desteklenmektedir. FVL popülasyon sıklığı %2 olarak bildirilmektedir, bu oranla
karşılaştırıldığında FVL mutasyonunun OddsRatio 6.4 ve p=0.01 olarak tespit edilmiştir. Protrombin
gen mutasyonu (%3,6) FVL mutasyonuna göre daha az saptanmış olmakla birlikte normal populasyon da
daha seyrek görüldüğü bilinmektedir. Ayrıca çalışma sonuçlarımıza göre, tekrarlayan düşük
etiyolojisinde; MTHFR C677T gen mutasyonunun görülme sıklığı %52,5 saptanmıştır. Ülkemizdeki
sağlıklı popülasyonda %35 e kadar varabilen sıklıklar bildirilmekle birlikte, hasta gurubumuzda bundan
da anlamlı olarak daha yüksek mutasyon oranı saptanmıştır. Bu mutasyonlar için ilimizden sağlıklı
kontrol gurubu oluşturularak çalışmanın karşılaştırılmalı hale getirilmesi planlanmaktadır.
Trakya Üniversiteler Birliği Lisansüstü Öğrenci Kongresi
www. http://tubogrencikongresi2016.comu.edu.tr/
29-30 Nisan 2016, Çanakkale
Sayfa 95
Katılımcıların Adı
Soyadı
Mümin SARGIN*
Yrd. Doç. Dr. Ahmet
VURAL
Bildiri
Enstitü
Enterokok İzolatlarında Vankomisin Direnci
ile İlişkili Genlerinin Belirlenmesi
Investigation of Genes Related with
Vancomycine Resistance in Enterococcus
Isolates
ÇOMU Sağlık Bilimleri
Enstitüsü
Bildiri Özeti
Enterokoklar insan ve hayvanların gastrointestinal sistemlerinin üyeleridirler ve bu özelliklerinden dolayı
günümüzden yüz yıl önce Fransız araştırmacı Thiercelin tarafından “enterocoque” olarak
adlandırılmışlardır. Bu mikroorganizmalar, çevre şartlarına dayanıklı olmaları, çeşitli antibiyotiklere
intrinsik dirençli olmaları ve yeni direnç geliştirme yeteneklerinden dolayı, son on yılda hastane
infeksiyonlarının önemli nedenleri arasında yer almaktadır. Tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de
geliştirdiği vankomisine direnç mekanizmaları ile artan dirençli enterokokların tür tayininin yapılması,
direnç kaynaklarının genetik yapılarının araştırılması; direncin önlenmesi, yeni tedavi protokollerinin ve
alınacak enfeksiyon önlemlerinin geliştirilmesine yararlı olacaktır. Klinik olarak ilk kez 1988 yılında
tanımlanan; ardından hızla dünyaya yayılan; ülkemizde ise ilk kez 1998 yılında bildirilen VRE
(Vancomycin Resistant Enterococcus) türleri, günümüzde tüm hastanelerin sorunu haline gelmiştir.
Suşlar arasında klonal ilişkinin gösterilmesi özellikle dirençli mikroorganizmaların oluşturduğu
enfeksiyonların izlenmesinde önemlidir. Otomatize sistemlerin, özellikle vankomisine dirençli
enterokoklarda VanA fenotipi dışında VanB ve VanC fenotipini saptamada duyarlılıkları düşüktür.
Direnç genlerinin hızlı yayılım riski nedeniyle, direnç profillerini çok iyi değerlendirilmesi
gerekmektedir.VRE türleri hastane enfeksiyonları açısından oldukça önemli olup sürveyansının düzenli
olarak gerçekleştirilmesi gereken etkenlerdir. Etkenlerin identifikasyonu ve duyarlılıkları hızlı ve doğru
bir şekilde verilmeli ve bu işlem kontrol önlemlerinin erken dönemde uygulanabilmesini ve yayılımın
sınırlanmasını sağlayabilmektedir. VRE suşları arasındaki klonal ilişkinin moleküler yöntemlerle ortaya
konulması da enfeksiyonun kontrolü ve takibi açısından oldukça önem taşır. Direnç genlerinin hızlı
yayılım riski nedeniyle, direnç profillerini çok iyi değerlendirilmesi gerekmektedir. PCR yöntemi ile Van
A, Van B ve Van C direnç genlerinin saptanması mümkün olup düşük düzeyde vankomisine dirençli
enterokok suşlarını belirlemede fenotipik yöntemlere göre daha duyarlı bir şekilde kullanılmaktadır.
Ayrıca, bu yöntem VRE için taramalarda kısa sürede sonuç verebilmesinden dolayı hastane enfeksiyonu
kontrol yöntemlerinin yine kısa sürede alınmasına katkı sağlayacaktır.
Trakya Üniversiteler Birliği Lisansüstü Öğrenci Kongresi
www. http://tubogrencikongresi2016.comu.edu.tr/
29-30 Nisan 2016, Çanakkale
Sayfa 96
Katılımcıların Adı
Soyadı
Bildiri
Enstitü
Hülya HAS*
Prof. Dr. Fatma SILAN
Prof. Dr. Öztürk
ÖZDEMİR
Her ikisinde de 9. kromozom anomalisi olan
Habituel Abortus çiftinin Trizomi 21’li Fetüs
Öyküsü
Yrd. Doç. Dr. Ahmet
ULUDAĞ
Barış PAKSOY
Mine URFALI
In both 9. chromosomal abnormality trisomy 21
fetus with a pair of habitual abortion history
ÇOMU Sağlık Bilimleri
Enstitüsü
Bildiri Özeti
Giriş : Habituel abortus; gebeliğin 20. Haftasından önce iki yada daha fazla kendiliğinden düşük
olmasıdır. Çiftlerin yaklaşık %1-2 ‘sinde bu sorun vardır. Düşüğe neden olan sebepler arasında genetik
faktörler, fetüsteki anomaliler, uterus anomalileri, hormonal, otoimmün ve diğer pek çok faktörün rol
oynadığı bilinmektedir. Tekrarlayan gebelik kayıplarına sebep olan faktörler arasında en sık genetik
nedenler arasında kromozomal sebepler bulunmaktadır.
Metod : ÇOMU Araştırma ve Uygulama Hastanesi Tıbbi Genetik polikiniğine doğrudan başvuran evli
çiftin periferik kandan alınan örneklerle PHA ile uyarılmış lenfosit hücre kültürü yapılmış ve
konvensiyonel GTG bantlama tekniği ile hazırlanarak karyotip analizleri yapılmıştır. Annenin ikinci
düşüğünden alınan fetüse ait biopsi materyalinden QF-PCR analizi yapılmıştır.
Olgu : Tekrarlayan gebelik kayıpları olan, 44 yaşında erkek hasta ile 42 yaşında kadın hasta evli çiftin
4 yıllık evlilikleri vardır ve çift iki kere IVF (tüp bebek) tedavisi almış ve tedavi başarısız olmuştur.
Kadın hasta iki kez gebe kalmıştır ve her iki gebeliği de düşükle sonuçlanmıştır. ( İlk gebeliği 6 haftalık
IVF gebeliği, ikinci gebeliği 16 haftalık spontan gebelik). Kadın hastanın 2. gebeliğinde rutin takibi
sırasında ikili testi yüksek riskli çıkmıştır. 16 haftalık düşük yapan kadın hastadan alınan fetüs
metaryaline anomali tespiti amacıyla genetik laboratuvarında QF-PCR analizi yapılmış ve fetüste trizomi
21 (Down Sendromu) bulunmuştur. Kadın hastanın karyotip analizi 46,XX,9qh+ ve erkek hastanın
karyotip analizi ise 46,XY,inv(9)(p11;q13) olarak saptanmıştır.
Sonuç: Primer infertilite, başarısız IVF ve habituel abortus şikayetleri olan bu çiftte her iki olgunun da 9.
kromozomda polimorfizm olarak kabul edilen yapısal anomaliler saptanmıştır. Erkek hastanın karyotip
analizi 46,XY,inv(9)(p11;q13) ile, kadın hastanın analizi ise 46,XX,9qh+ sonuçlanmıştır. Abortus
sonrası fetal DNA dan yapılan QF-PCR ise Trizomi 21 göstermiştir. 9. kromozomun heterokromatin
bölgesindeki duplikasyon veya inversiyonların mayoz bölünme dinamiklerini bozarak
"İnterchromozomal effect" ile anöploidi riskini arttırabildiği bildirilmektedir. Ayrıca ileri anne yaşı da
Down Sendromu için bir risk faktörüdür. Çifte genetik danışma verildi. Sonraki IVF öncesi
preimplantasyon genetik tarama ile normal kromozomlu embriyoların seçilmesi abortus riskini azaltarak
eve canlı çocuk götürme olasılığını arttırmaktadır.
Trakya Üniversiteler Birliği Lisansüstü Öğrenci Kongresi
www. http://tubogrencikongresi2016.comu.edu.tr/
29-30 Nisan 2016, Çanakkale
Sayfa 97
Katılımcıların Adı
Soyadı
Damla KARAAĞAÇLI*
Prof. Dr. Fatma SILAN
Bildiri
Enstitü
Mozaik Klinefelter Sendromu olgu; Düşük
mozaisizm oranının FISH analizi ile doğru
tespiti
Onur YILDIZ
Barış PAKSOY
Prof. Dr. Öztürk
ÖZDEMİR
A case of Mosaic Klinefeter Syndrome; FISH
analysis with accurate detection of low rate
of mosaicism
ÇOMU Sağlık Bilimleri
Enstitüsü
Bildiri Özeti
Giriş: Klinefelter sendromu en sık görülen sayısal kromozom anomalilerindendir ve mozaisizm oranı % 6 oranında
saptanmaktadır. Klinefelter sendromuna ait bulgular diğer sendromlardaki gibi çok belirgin olmadığı için doğum
sonrasında ve çocukluk döneminde tanı alma olasılığı zayıftır. Genellikle evlilik sonrası bebekleri olmayan çiftlerin
araştırılması sırasında ortaya çıkmaktadır. Fazla X kromozomu hastanın tüm vücut hücrelerinde olmayıp belirli bir
oranda hücrelerde saptanırsa buna mozaik kleinfelter sendromu denilmektedir. Tanıda karyotip analizi ve
mosaisizmlerin saptanabilmesi açısından FISH tekniği kullanılmaktadır. Mosaizmin önemi hastaların testikuler
fonksiyonları açısından daha iyi seyire sahip olmalarıdır. Burada farklı mozaisizm oranlarına sahip 3 Kleinfelter
sendromu hastasından bahsedilecektir.Olgu 1: Genetik polikliniğine doğrudan ‘Ben Klinefelter Sendromu hastası
mıyım?’ şikayetiyle gelen 19 yaşındaki genç hastada bilateral tanner I-II düzeyinde jinekomasti saptanmıştır.
Normal aksiler pubik kıllanma görülmüştür. Sağ testis 3,5 cm, sol testis 4 cm, hastanın boy ve kilosu 176 cm ve 70
kg olarak kaydedilmiş. Hormon düzeyleri normal bir aralıkta olup FSH: 6.31 mIU/mL, LH: 4.32 mIU/mL ve
testosteron: 7.88ng/ml olarak kaydedilmiştir. Hastanın kromozom analizi 46,XY olarak normal kromozom
diziliminde saptanmıştır fakat mozaisizm şüphesiyle FISH (floresan in situ hibridizasyon) tekniği uygulanmıştır.
FISH analizi sonucunda %5 mozaik Klinefelter Sendromu mos46,XY[95]/47,XXY)[5] olarak değerlendirilmiştir
ve Nucish sinyalleri (DXZ1x2)(DYZ1x1)[5]/(DXZ1x1) (DYZ1x1)[95] raporlanmıştır.Olgu 2: 37 yaşındaki erkek
hasta ürololoji polikliniğinden infertilite nedeniyle genetik polikliniğine yönlendirilmiştir. Hasta, 177 cm boyunda
ve 110 kg ağırlığındadır. Hormon düzeyleri FSH:22 mIU/mL, LH: 10.9mIU/mL, Prl: 27.5ng/ml, testosteron:
1.7ng/ml olarak zayıf androjenik seviyede kaydedilmiştir. Hastada prematür ejakülasyon bildirilmiş ve testisleri
normalden küçük (sol testis 23x13mm sağ testis 25,12,5 mm) olarak kaydedilmiştir. Sperm analizi sonucu 1,5ml
/azoospermik olarak bulunmuştur. Hastanın karyotip analizi 46,XY olarak saptanmıştır fakat mozaisizm şüphesiyle
FISH (floresan in situ hibridizasyon) tekniği uygulanmıştır. FISH sonucunda %19 mozaik Klinefelter Sendromu
mos46,XY[81]/47,XXY)[19] olarak değerlendirilmiştir ve Nucish sinyalleri (DXZ1x2)(DYZ1x1)[19]/(DXZ1x1)
(DYZ1x1)[81] raporlanmıştır. Olgu 3: 30 yaşındaki erkek hasta ürololoji polikliniğinden primer infertilite
nedeniyle genetik polikiliniğine yönlendirilmiştir. Herhangi bir hastalığı ya da ilaç kullanımı bulunmamaktadır.
Hormon düzeyleri FSH: 48 mIU/mL, LH: 22.4 mIU/mL, Prl: 9.7 ng/ml, testosteron: 3.9 ng/ml olarak zayıf
androjenik seviyede kaydedilmiştir. Hastanın testisleri normalden küçük saptanmıştır. Hastanın karyotip analizi
46,XY olarak saptanmıştır fakat mozaisizm şüphesiyle FISH (floresan in situ hibridizasyon) tekniği ile analizi de
yapılmıştır. FISH sonucunda %25 mozaik Klinefelter Sendromu mos46,XY[75]/47,XXY)[25] olarak
değerlendirilmiştir ve Nucish sinyalleri (DXZ1x2)(DYZ1x1)[25]/(DXZ1x1) (DYZ1x1)[75] raporlanmıştır.
Sonuç: Karyotip analizi normal bulunan ancak klinik bulguları olan hastalara cinsiyet kromozomlarındaki düşük
oranlı mozaisizmlerin belirlenmesinde ve disiplinler arası tanıda FISH tekniği çok önemli bir role sahiptir.
Trakya Üniversiteler Birliği Lisansüstü Öğrenci Kongresi
www. http://tubogrencikongresi2016.comu.edu.tr/
29-30 Nisan 2016, Çanakkale
Sayfa 98
Katılımcıların Adı
Soyadı
Nimet KARADELİ*
Ümit KARADELİ
Prof. Dr. Ahmet ÜNVER
Bildiri
Enstitü
Mikobakterilerin RFLP Analiziyle
Genotiplendirilmesi
Genotyping of Mycobacteria by RFLP
Analysis
ÇOMU Sağlık Bilimleri
Enstitüsü
Bildiri Özeti
Tüberküloz, Mycobacterium tuberculosis kompleksi (MTK) olarak tanımlanan bir grup mikroorganizma
tarafından oluşturulan, kronik, nekrozitan bir hastalıktır. Tedavi edilebilir bir hastalık olan tüberküloz,
anti-tüberküloz ilaçların kullanıma girmesinin ve BCG aşı uygulamalarının başlatılmasının üzerinden
yaklaşık 50 yıl geçmiş olmasına rağmen, günümüzde gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde önem
kazanan hastalıklar arasındaki yerini
korumaya devam etmektedir. Bu yüzden; daha hızlı, ucuz, duyarlı ve spesifik tanı yöntemleri kullanarak
tanı ve tedaviye katkı sağlanması için bir çok araştırma geliştirme çalışmaları yapılmaktadır. Halk sağlığı
açısından büyük önem taşıyan tüberkülozun toplum içerisindeki hızlı yayılım nedenlerinin anlaşılması ve
daha etkili kontrol önlemlerinin geliştirilebilmesi için moleküler bazlı epidemiyolojik yöntemlerin
yaygınlaşması gerekmektedir. Dünyada son yıllarda tüberkülozun moleküler epidemiyolojisiyle ilgili
çalışmalarda görülen hızlı artışa
karşın, ülkemizde MTK'in epidemiyolojik özelliklerini tespite yönelik yapılan araştırmalar sınırlıdır. Bu
yüzden mikobakterilerin genotiplendirilmesi tüberkolozla mücadele açısından oldukça önemlidir. Bu
çalışmada Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi, Araştırma ve Uygulama Hastanesi, Mikobakteriyoloji
Laboratuvarında, sıvı bazlı kültür sistemleriyle tanımlanmış MTK suşlarının PZR-RFLP ( Polimeraz
Zincir Reaksiyonu- Restiriksiyon Fragment Lenght Polimorfizim) yöntemi ile genotiplendirilmesi
hedeflendi. Bu amaçla etkenin gyrB gen bölgesi amplifiye edilerek enzim kesim sonuçlarına göre
belirlenen genotipler ile ilgili önveriler elde edildi. Hastalığı oluşturan MTC genotiplerinin
belirlenmesinin tüberkülozun epidemiyolojisini daha iyi anlamaya ve ilgili mücadele yöntemlerinin
geliştirilmesine katkı sunması beklenmektedir.
Trakya Üniversiteler Birliği Lisansüstü Öğrenci Kongresi
www. http://tubogrencikongresi2016.comu.edu.tr/
29-30 Nisan 2016, Çanakkale
Sayfa 99
Katılımcıların Adı
Soyadı
Narcın MURIQI*
Bildiri
Enstitü
Enterokok Türlerinin Önemli Virulans
Faktörleri Ve Bunların Belirlenmesi
Prof. Dr. Ahmet ÜNVER
Important Virulence Factors of Enterococcus
Species And Their Determination
ÇOMU Sağlık Bilimleri
Enstitüsü
Bildiri Özeti
Enterokoklar toprak, su gibi çevrelerde, insan ve hayvanların gastrointestinal sisteminde normal flora
üyesi olarak yaygın bir şekilde bulunurlar. Enterokoklar kommensal mikrooorganizmalar olmakla
birlikte belirli predispozan durumlarda fırsatçı patojen olarak davranarak insanda çeşitli enfeksiyonlara
yol açabilirler. En sık olarak idrar yolu, kan, endokardium, yanık ve ameliyat yeri yaraları, abdomen,
kateter ve safra yolunu enfekte ederler.
Enterokoklar, özellikle virülan olanları kazanılmış antimikrobiyal direnç özelliğine ve direnç
determinantlarını diğer bakterilere (Ör: Stafilokoklara) aktarabilme özelliğine sahiptirler. Biyofilm
oluşturma özellikleri de virülanslarında çok önemli olup biyolojik ya da cansız yüzeylerde kolonize
olmalarını ve antibiyotiklerden etkilenmemelerini sağlar.Mikroorganizmanın antibiyotik direnci ve
virulansla ilişkili yeni genetik materyal kazanabilme özelliği onu daha virulan yapar ve konakta farklı
bölgelere kolonizasyonuna ayrıca alışılmışın dışında enfeksiyon oluşturmasına yardım eder. Klinik
olarak ilk kez 1988 yılında tanımlanan; ardından hızla dünyaya yayılan; Türkiye’de de ilk kez 1988
yılında bildirilen VRE (Vancomycin Resistant Enterococcus) türleri, günümüzde tüm hastanelerin
sorunu haline gelmiştir.Mikroorganizmanın virulansı, genomda bulunan patojenite adaları (PI) denilen
özel bölgelerde ve plazmidlerde kodlanan virulans genleri ile düzenlenir. Enterokokların en önemli
virulans faktörleri: hemolizin veya sitolizin (cyl), jelatinaz (gelE), enterokokal surface protein (esp),
agregasyon faktörü, MSCRAMM Ace (Microbial surface komponent recognizing adhesive matrix
molecule adhesin of kollagen from Enterococci), kapsül hücre duvarı polisakkaritleri, lipoteikoik asit,
süperoksitler, seks feromonları, hyaluronidaz, Efa, AS-48 ve antibiyotik direncidir. Bu faktörlerin çeşitli
yöntemlerle belirlenmesi hastanelerde yapılan sürveyans çalışmalarına ve doğru tedavinin seçilmesine
büyük katkı sağlamakla birlikte, dirençli suşların oluşmasını engellemede büyük rol oynamaktadır.
Virulans faktörlerinin belirlenmesi biyokimyasal testlerle, antibiyotik duyarlılıklarıyla ve çeşitli PCR
bazlı yöntemlerle olmaktadır. Biyokimyasal testler ve antibiyotik testlerinin kısıtlı sayıda enterokok tayin
etmeleri, iş yükü, ekonomik maliyetinin yüksek olması ve duyarlılıklarının PCR yöntemlerine göre daha
düşük olması gibi dezavantajları vardır. Nüklerik asit amplifikasyon yöntemlerinin enterokokların
virulans karakterizasyonunda kullanımı diğer yötemlere göre daha duyarlı, hızlı ve biyogüvenlikli
olmakla birlikte aynı anda birden fazla türü tayin etme özelliklerine istinaden tavsiye edilmektedir
.
Trakya Üniversiteler Birliği Lisansüstü Öğrenci Kongresi
www. http://tubogrencikongresi2016.comu.edu.tr/
29-30 Nisan 2016, Çanakkale
Sayfa 100
GRAFİK TASARIM : ZAFER KARADAYI
TRAKYA ÜNİVERSİTELER BİRLİĞİ LİSANSÜSTÜ
ÖĞRENCİ KONGRESİ
ÇANAKKALE ONSEKİZ MART ÜNİVERSİTESİ
29-30 NİSAN 2016
Trakya Üniversiteler Birliği Lisansüstü Öğrenci Kongresi
www. http://tubogrencikongresi2016.comu.edu.tr/
29-30 Nisan 2016, Çanakkale
Sayfa 101
www. http://tubogrencikongresi2016.comu.edu.tr/

Benzer belgeler