ATATÜRK ve UZAY - Cacabey Planetaryum

Transkript

ATATÜRK ve UZAY - Cacabey Planetaryum
“istikbal göklerdedir“
Yaklaşık 70 yıl önce henüz pervaneli uçakların bile semalarda tek tük
gezdiği bir dönemde çok ileriyi görebilme yeteneğine sahip olan Atatürk
uzay yarışının ipuçlarını şu cümlelerle dile getirdi.
“Geleceğin en etkili silahı da, aracı da hiç kuşkunuz olmasın tayyaredir.
Bir gün insanoğlu tayyaresiz de göklerde yürüyecek, gezegenlere
gidecek, belki de aydan bize haber yollayacaktır. Bu mucizenin tahakkuku için iki bin yılını beklemeye hacet kalmayacak. Gelişen teknoloji
bize daha şimdiden bunu müjdeliyor. Bize düşen görev ise, batıdan bu
konuda fazla geri kalmamayı temindir.” Eskişehir Teyyare Alanı 1936
ATATÜRK
ve
UZAY
Yıl : 1 Sayı : 1
Mayıs 2012
1
www.cacabey.com.tr
Bu yıllarda havacılık yeni doğmuş, gelişme dönemini yaşamaktaydı atom
henüz parçalanmamış, hidrojen bombası hayal bile edilmemişti. Ay ya da
gezegenlere gidişin düşüncesi dahi yoktu. Hüner, bu gelişmeyi o günlerde
sezinleyerek görebilmekti.
Sayfa3
HABER KURE
Bilim ve Teknoloji Gazetesi
Başbakan’dan
Bilime
Tam Destek
Yıldırım Belediyesi Eğitim
ve Bilim Merkezi, Cacabey
Planetaryum’un açılışı yapıldı
Planetaryumlar
P
lanetaryumun Türkçe karşılığı gökevi, gezegenevi, yıldızevi ya da uzay tiyatrosu
olarak adlandırılabilir. İlk modern planetaryumların kuruluşu 1920’li yıllara dayanır. 1930’larda Dünya’nın birçok şehrinde planetaryumlar
kurulmaya başlandı. Planetaryumların kuruluş
amacı gökyüzü gözlemi yapamadığımız şartlarda bile gökyüzünü gözlemleyebilmek, kullanılan programla birlikte istediğiniz an ki gökyüzü görüntüsüne ulaşabilmektir. Planetaryum
özel bir projeksiyon sistemi kullanılarak olağanüstü gökyüzü simülasyonlarının oluşturduğu
kubbe biçiminde görüntüleme sistemidir. Planetaryum gök cisimlerinin uzay boşluğundaki
hareketlerini, çıplak gözle algılayamadığımız
tüm evreni algılamamızı kolaylaştırmak için
özel olarak tasarlanmış bir sinema salonu olarak da düşünülebilir. Sinema salonlarında ekran karşımızdayken planetaryumlar da ekran
her yerdedir.
Sayfa5
Y
ıldırım Belediyesi Eğitim ve Bilim
Merkezi bünyesinde yer alan Cacabey Platenaryum’un açılışı başbakan
yardımcısı Bülent ARINÇ tarafından
yapıldı. Dr. Uğur ÖZEN’in yıllar süren
çalışması Arınç’ın açılışı yapmasıyla can
buldu. Yıldırım Belediyesi tarafından Şirinevler Mahallesi Otosansit Kavşağı’na
inşa edilen Eğitim ve Bilim Merkezi’nin
açılışı, Başbakan Yardımcısı ve Hükümet
Sözcüsü Bülent Arınç, Vali Şahabettin
Harput, Büyükşehir Belediye Başkanı
Recep Altepe’nin yanı sıra çok sayıda
bürokrat ve vatandaş katılımıyla gerçekleştirildi.
Ayrıca gökevinde Yıldırım Belediyesi
Başkanı Özgen KESKİN tarafından kaleme alınan Bursa Panoraması’nın izlemine sunulduğu merkezi açılış töreni büyük katılım ve coşku içinde gerçekleşti.
B
ilim insanı yetiştirme ve geliştirme,
savunma araştırmaları, uzay araştırmaları ve bilim parkları alanındaki
çalışmaları büyük bir dikkatle bizzat takip
edeceğim. Dikkat ederseniz, işe insanla, insan yetiştirmekle başlıyoruz. Çünkü artık bu
ülkeden Dünya çapında iş yapacak, Dünya
çapında söz söyleyecek ve sözü dinlenecek
bilim insanları yetiştirmek zorundayız. İstisnai örnekleri çoğaltmalı, alışılmış hale getirmeliyiz. Bu ülke bir an önce bütün gücüyle,
bütün unsurlarıyla ve bütün alanlarda zorlu
geleceğe hazırlanan bir ülke haline gelmek
durumundadır. O zorlu gelecekte onurlu
biçimde yerimizi almak adına Ar-Ge çalışmalarında çok önemli bir alan teşkil eden
savunma araştırmalarımızı mutlaka destekleyeceğiz. Güçlü ve etkili bir Türkiye hedefi
için uzay çalışmalarını da kademeli olarak
ve sağlam adımlarla geliştirmeliyiz. Biliyor-
sunuz TÜBİTAK geçen yıl bir uyduyu uzaya
fırlattı, bunun arkasını mutlaka getirmemiz
gerekiyor. Bilim parkları da benim bizzat desteklediğim, destekleyeceğim bir diğer projedir. Kabiliyetli çocuklarımızın, gençlerimizin,
anne-babaların bilimi anlamaları, sevmeleri
için bilimi onlara yaklaştırmalıyız. Onları bu
çaba gerektiren, ama karşılığı çok verimli,
çok zengin, çok heyecan verici olan bu alana
çekmeliyiz. Bunlar, benim çok önemli gördüğüm ve bizzat takip edip, gidişatları hakkında bilgi isteyeceğim projeler olacaktır.
Ancak şunu açıkça ifade etmek istiyorum ki, Türkiye’yi geleceğe taşıyacak vizyon,
bu hedefe yürümemizi sağlayacak projeler
ve bilimsel performansımız herkesten çok
sizlere emanettir. Bu emanetin emin ellerde
olduğundan hiç şüphem yok, ülkem adına
çok daha aydınlık bir geleceğin heyecanını
şimdiden içimde hissediyorum.
Sayfa3
“Bursa Panoraması” ilgiyle izlendi
Y
ıldırım Belediyesi Eğitim ve Bilim Merkezi; Cacabey Planetaryum bölümü Genel Müdürü Dr. Uğur
ÖZEN, Başbakan Yardımcısı Bülent ARINÇ ve Bursa Valisi Şehabettin HARPUT, Büyükşehir Belediye
Başkanı Recep ALTEPE, Yıldırım Belediye Başkanı
Özgen KESKİN'in kaleme aldığı ve hazırladığı "Bursa
Panoraması" nı izlediler. Arınç ve Vali Harput eğitim
ve Bilim Merkezine tam destek verdiler. 7'den 70'e
tüm insanların görsel ve işitsel olarak eğlenerek
eğitimden yararlandığı planetaryumların sayısının
artırılması gerektiği kanısında olduklarını söylediler.
Bülent Arınç ise, merkezin Bursa’ya hayırlı olması temennisinde bulundu. Arınç, “Başkan Keskin’e
çok teşekkür ediyorum. Yıldırım ilçemize bu merkezi kazandırmak çok önemli bir hizmet. Çocuklarımız
buradan çok güzel bir şekilde faydalanacak. Daha
eğitimli ve bilinçli insanlar yetişecek” diye konuştu.
Yadigar CAN
2
HABER KURE
Mayıs 2012
Bilim ve Teknoloji Gazetesi
[email protected]
Murat Yülek
Yerli üretim
genelgesi yerli
sanayinin
önünü açacak
G
eçen hafta, doğrudan Başbakan imzasıyla çıkartılan “Yerli ürün kullanılması”
hakkında genelgenin Türkiye açısından bir
milat oluşturduğunu söylemek mübalağa
olmaz. Sn. Başbakan’ın bu kararını ve emeği
geçen herkesi kutlamak gerekiyor.
Kamu: Büyük alıcı
Gelişmekte olan ülkeler yüksek nüfus,
büyük yüzölçümü ve düşük altyapı ve üstyapı stokuna sahipler. Yani bu ülkeler altyapı ve üstyapı yatırımına ihtiyaç duyuyorlar.
Benim hesaplarıma göre Türkiye de dahil
olmak üzere gelişmekte olan ülkeler geçen
yıl 500 milyar dolar civarında makine teçhizat ithalatı yaptı. Mevcut trendlerle rakamın 2020 yılına varmadan 1 trilyon dolara
çıkması olası. Bu kadar büyük ithalata konu
olan sanayi mallarının bir kısmı gerçekten
Türkiye ya da diğer gelişmekte olan ülkelerde imal edilemiyor. Yani hepsini ülkemizde üretelim diyemiyoruz.
Hatta, bir iktisatçının bakış açısından,
her malın her ülkede üretilmesi zaten
mantıksız. 13. yüzyılda, bugünkü manada
iktisat bilimini/disiplinini kuran İbn Haldun
ve sonrasında 17. yüzyıldaki Adam Smith
gibi klasik iktisatçılardan beri, “iş bölümü”
kavramını ve ekonomik verimlilik gereği
“herkesin her şeyi üretmemesi” gerektiğini
biliyoruz.
Ancak, bu durum ürettiğiniz şeylerin
“para etmesi” gerektiği gerçeğini değiştirmiyor. Merter’deki bir tekstil atölyesi kilosu 8 dolara t-shirt üretip satarken Fransız
Hermes firması bir kadın çantasını 80.000
Euro’dan satıyorsa Türkiye’nin kişi başına
gelirinin Fransa seviyesine çıkması mümkün olmayacaktır.
Dahası, iktisatçılar herkesin her şeyi
yapmamasını salık verseler de bu tavsiyenin daha çok Ricardo’nun ideal dünyası için
geçerli olduğunu da biliyoruz. Türkiye’ye
1960’lı yıllarda yabancı iktisatçılar tarafından verilen tavsiye, tarım ürünlerine
konsantre olup sanayi ürünlerini (ve daha
önemlisi o dönemlerde pek üzerinde durulmayan Ar-Ge gibi faaliyetleri) ihmal etmeleri yönündeydi. Oysa Ricardo gibi klasik
iktisatçıların ve sonrasında gelen neoklasiklerin görüşünün aksine, 1980’lerden
sonra gelişen “yeni iktisatta” Paul Romer,
Allwyn Young gibi iktisatçılar işletmelerin
“yaptıkça öğrenmelerinden” kaynaklanan
“artan getirilerin” ortaya çıktığını fark ettiler. Hatta Paul Krugman daha ileri giderek
artan getirilerin uluslararası ticaretin ana
itici gücü olduğunu söyledi ve Nobel ödülü
kazandı.
Yaparak öğrenme, artan getiriler gibi
güçler ekonomik açıdan en çok sanayi sektörünü ilgilendiriyor. Temel bilimler temel
bilgi platformunu geliştiriyor; sınai Ar-Ge
faaliyetleri bu platformu sanayi tarafından
kullanılabilir hale getiriyor. Ancak gerçekten üretmeden “öğrenemiyorsunuz”. İşin
birinci püf noktası burada.
Genelge ne diyor?
İşte Sn. Başbakan’ın genelgesi bu açıdan önemli. Sanayi malı üretebilmeniz
için talep olması gerekiyor. En büyük talep unsurlarından birisi ise devlet. Türkiye
Cumhuriyeti aktörleri senede GSYİH’sının
yüzde 9’u civarında makine ekipman ithal
ediyor. Bunun yüzde onu kamudan kaynaklanıyor; kamunun makine teçhizat ithalatı
GSYİH’nın yüzde 0,5’i ile yüzde 1’i arasında
değişiyor. Yani kamu büyük alıcı.
Geçen ay bu köşede ele alınmıştı; yerli
sanayi üreticileri özellikle sağlık sektörü gibi alanlarda yabancı rakiplerine karşı
önemli dezavantajlarla karşılaşıyordu. Bu
alanlar zaten sanayi sektörünün “öğrenme
kapasitesi” en yüksek olduğu alanlar. Yani,
kamu sektörü bir tıbbî cihazı bir Türk şirketinden değil de yabancı bir şirketten aldığı
zaman Türk şirketinin “yaparak öğrenme”
şansı da ortadan kalkmış oluyor. Bir sonraki roundda Türk şirketinin yabancı rakibine
karşı şansı daha da azalıyor. İşin ikinci püf
noktası da burada.
Başbakanlık genelgesi, kamu alımlarında yerli sanayinin şu ana kadar maruz kaldığı ve şikâyet konusu olan rekabetçi dezavantajları ortadan kaldırmayı hedefliyor:
Belirli bir yabancı şirketin ürününü gizlice tarif eden şartname hazırlanmayacak.
Diğer şekillerde yerli ürünlerin ihale şansını
ortadan kaldıran yani haksız rekabet oluşturan şartname maddeleri koyulamayacak.
İthal ürünleri yerlilere karşı avantajlı hale
getiren ön ödeme gibi avantajlar yerli
ürünlere de tanınacak.
Sonraki adımlar
Bu genelge önemli hatta tarihî bir aşama idi. Şimdi sıra genelgenin uygulanmasında. Genelgenin yukarıda özetlenen
prensiplerinin uygulamaya geçtiği nasıl
takip edilecek?
Öncelikle, tüm bakanlıklarda satın alma
birim ve elemanları bu genelge çerçevesinde aktif olarak eğitilmeli. Evet, sadece
basit bir farkındalıktan değil eğitimlerden
bahsediyorum. Bu eğitimleri Kamu İhale
Kurumu verebilir. Ancak önce Kamu İhale
Kurumu’nda farkındalık gerekiyor. Dahası,
KİK’nun şu anda biçilen misyondan daha
aktif bir konuma gelmesi/getirilmesi elzem.
KİK bir manada denetim görevi yerine getirmeli. En önemlisi, KİK, Türkiye’nin kalkınmasının bir aracı olduğunun farkına varmalı.
Alınması gereken bir diğer önlem ise
sektör bakanlıklarına “yatay sorumluluklar
verilmesi”. Bu köşede önceden de yazıldı;
Türkiye’nin rekabetçi ve gelişmiş bir sanayi kesimine sahip olması sadece Sanayi
Bakanlığı’nın sorumluluğu değil. Ulaştırma,
Sağlık ve Enerji bakanlıkları dahil olmak
üzere tüm sanayi malı kullanan sektör
bakanlıklarına kendi alanlarında Türk özel
sektörünün geliştirilmesi sorumluluğu ölçülebilir performans kriterleri eşliğinde
verilmeli. Örneğin önümüzdeki dönemde
büyük demiryolu yatırımları yapmaya devam eden yani ciddi kamu alımları yapacak
olan Türkiye’nin önemli bir demiryolu araçları ihracatçısı haline gelmesi hedefine ne
dersiniz?
11 Eylül 2011, Pazar
TÜRKİYE'de BİR İLK
TAMAMI YERLİ ÜRETİM
M
U
Y
R
A
PLANET L E R İ
İ
J
O
L
O
N
TEK
PLUSSTAR - 1
• 7 Metre çapında görüntüleme alanına sahip
• 10,000 saat lamba ömürlü taşınabilir planetaryum cihazı
• 5,000 ANSI Lümen parlaklığında
• 10,000/1 KONTRAST oranına sahip
PLUSSTAR - 2
• 7 Metre çapında görüntüleme alanına sahip
• 20,000 saat lamba ömürlü sabit planetaryum cihazı
• 7,000 ANSI Lümen parlaklığında
• 10,000/1 KONTRAST oranına sahip
2.BUGİAD ÖDÜLLERİMERİNOS
28 ŞUBAT 2011
AKKM'de SAHİPLERİNİ BULDU
Dr. Uğur Özen
“Yılın Girişimcisi”
A
lara Fidan Yönetim Kurulu Başkanı
Yavuz Taner “Yılın İşadamı”, EPSA
Yalıtım Yönetim Kurulu Başkanı Nurcan Özdemir “Yılın İşkadını”, BEBETTO
“Yılın KOBİ’si”, Uğur Özen “Yılın Girişimcisi” ödüllerini alırken, Bursaspor
“Bursa’nın Tanıtımına Katkı Ödülü”,
Ömer Erdoğan “Yılın Sporcusu”, Rafet
Kahraman “Eğitime Katkı Ödülü”, Faruk Saraç “Tarihe ve Kültüre Hizmet
Ödülü”, Selman Kaleli “Vefa Ödülü”,
29 Ocak 2011’de hayatını kaybeden
Uludağ Üniversitesi Rektörü Prof. Dr.
Mete Cengiz “BUGİAD Özel Ödülü”ne
layık görüldü. Yılın iş adamı seçilen Yavuz Taner, çalışmaları ile Bursa’yı sektörün merkezi yaptığı ve her yıl ihracat
oranlarını artırarak ülke ekonomisine
katkı sağladığı gerekçesiyle; yılın iş kadını Nurcan Özdemir, kadın olarak sektörde gösterdiği başarısı gerekçesiyle;
yılın KOBİ’si BEBETTO, bebe giyiminde
15 yılda Türkiye’nin aranan markaları
arasına girmeyi başardığı gerekçesiyle; yılın girişimcisi Uğur Özen, yurt
dışındaki gökevi cihazlarını Türkiye’de
26-27
üretme başarısı gösterdiği gerekçesiyle; Tarihe ve Kültüre Hizmet Ödülü
alan Faruk Saraç, Faruk Saraç Tasarım
Meslek Yüksek Okulu’nu Bursa’ya kazandırdığı gerekçesiyle; Bursa’nın Tanıtımına Katkı Ödülü alan Bursaspor,
şampiyon olduğu gerekçesiyle; yılın
sporcusu Ömer Erdoğan, en çok forma
giyen ve hiçbir futbolcu ile polemiğe
girmeden top koşturan biri olduğu gerekçesiyle; Eğitime Katkı Ödülü alan
Rafet Kahraman, eğitilmiş bir neslin
önemine vurgu yaptığı gerekçesiyle;
Vefa Ödülü alan Selman Kaleli, hayatı
boyunca hayır hizmetlerinde bulunması gerekçesiyle; BUGİAD Özel Ödülü’ne
layık görülen ve 29 ocak 2011’de hayatını kaybeden Uludağ Üniversitesi
Rektörü Prof. Dr. Mete Cengiz, ömrünü
insanlığa adaması, sağlık sorunlarına
rağmen görevini aksatmadan yaptığı
gerekçesiyle ödüle yayık görüldüler.
Cacabey Planetaryum, Uluslararası katılımlı Türkiye Bilim Merkezleri Sempozyumunda Türkiye yararına geniş tecrübe ve birikimlerini bu
sempozyumda katılımcılarla paylaşacaktır.
Bilim ve Teknoloji Gazetesi
Mayıs 2012
HABER KURE
3
[email protected]
Dr. Uğur ÖZEN
Ay’a bir türlü çıkamadık,
hesabında oluşan göç yolları
H
atırlıyorum bundan tam kırk yıl önce Armstrong,
felsefeyi altüst eden bir işe imza atmıştı…
Bugünlerde İlk insan Ay’a ayak basalı tam kırk yıl
olmuş... O günden sonra “mesafe ve hız” konusu,
tüm diğer tartışmaların üzerini örtmüştü. O günlere hazırlık günlerinden birisini yaşıyor olmalıydık
ki kasabamızda kimsenin, televizyonun henüz icadından bile haberi olmadığı zamanlarda olsa gerek
Erzurum’da 15 Aralık 1960 tarihinde saat 12.30’da
Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel’in konuşmasıyla yayın hayatına başlayan TRT Erzurum Radyosu, il
radyoları arasında ilk yayına başlayan radyo olmuştu. Ancak geçen zamanda Ay harekatının başladığı
günlerde dahi TRT Erzurum Radyosu 1124 metre
245 KHZ üzerinden yayına geçen radyosunu net
olarak dinletmesi oldukça zordu. Ama Ay’a çıkma
vakti yakalaştıkça İngiltere’den BBC Türkçe yayın
muhtemelen dinlenebilecek belki ABD kendi propagandasını yapmak için Amerika’nın sesi radyosunu devreye sokacaktı.
Ancak bizde bu harekatta yer alıp bir şeyler
yapmalıydık. Öyle olsa gerek ki bizim evde oldukça
fazla bir hareketlilik vardı; kasabamızın tek demircisi Nuri usta bizim çatıya 2 geniş halkadan oluşturulan büyükçe bir silindir cisim, aygıt, araç deyin
gerçekte büyükçe bir radyo anteni, parlayan kalınca bakır sargılarıyla uzayı dinleyebilecek bir kulak
imajı veriyordu adeta. Babama neden dediğimde,
20 m’den fazla uzun antene askeriye izin vermiyor
telsiz iletişimimi bozuyor gerekçesiyle, Amerika’da
herkes garajında telsiz yaparken bizde 100 mt lik
verici bile çok çok cezalı. Ama yasakları delen de az
değil mesela yıl 1979 ilçeye televizyon gelmemiş
ancak bizim bir kitapçı Süleyman amcamız (Çoruh
muhasebenin sahibi) televizyon tamir klavuzu kitabını getirmiş dükkanına kitabın ilk müşterisi de
bendim diyebilirim.
Neyse konuyu dağıtmayayım bilgi akışı maksimum olmalı ki aynı hareketliliği kasabamızdaki diğer komşularımızda da gözetleyebiliyorduk. Artık
“Ben kimim”, “Nereden geldim”, “Nereye gidiyorum”,
“Niçin varım” gibi sorular, arkeolojik ve demodeydi...
İnsanoğlu, kendisi için önemli bir sınırı aşmış, dünyayı ele geçirme ve yön verme tutkusunda yeni
bir aşamaya geçmişti... İnsanlık için gelişmişlik ve
ilerleme ölçütü, uzay araştırmaları ile yepyeni bir
döneme girmişti.
Çocukluğumda gittiğimiz belediye sinemalarının antraktlarında gösterilen kısa tanıtım filmleriyle tanışmıştım ilk kez Armstrong’la... Benim ve kardeşim için muhteşem bir seyirdi, Ay’ın yüzeyinde
hoplaya zıplaya yürüyen bu uzay adamını izlemek...
Ama mesela ilkokul öğretmenlerimiz ve babam gibi
büyük kişiler için aynı seyir, insanlık adına sevinç
anlamında olmakla birlikte, milli bir kaygı, derin bir
keder anlamını da taşıyordu...
O zamanın yetişkinleri, birer Cumhuriyet Çocuğu olarak, “Ay’a niçin bizim değil de Amerikalıların
çıktığını” kendilerine samimi bir dert edinirlerdi...
Gazetelerde okudukları kötü giden hal ve gidişata
dair haberler, onlara şöyle dedirtirdi mesela: “Eller
gitti Ay’a, biz kaldık yaya!”...
Onların ilerleme, büyüme, gelişme olarak tanımladıkları her şey Batı’daydı. Bu yüzden iyiye dair örnek alınması gereken tüm pozitif atılımlar, Güneş’in
battığı istikametten gelirdi...
Evrensel iyi ve evrensel doğru, tartışmasız bir
kabulle, çağdaş olmanın şartını yazan “Batı” istikametindeydi... Bu kabataslak yönler pusulasına her
bakıldığında, derin bir keder duyarlardı büyüklerimiz... Biz yenilen, biz geri kalmış bir noktadaydık
hedef batıyı getirmeliydi olmayacaksa bizde memleketin en batısına gitmeliydik. Gitmeliydik çünkü
en azından gideceğimiz yer batıya daha yakındı...
Ötesinde çok çalışmamız, üzerimize atılmış ölü
toprağından silkinmemiz, başarısızlığımızın işaretlerini bir bir imha etmemiz gerekliydi.
Florida-Cape Caneveral Uzay Üssü’nde tarihî
uçuşu, 20 Temmuz 1969’da Ay’a ilk insan inişi. Adı
Neil Armstrong. Astronot Armstrong şu tarihi sözleri naklen yayın içinde de dünyaya duyurdu: ’Kartal inmiştir.’ Apollo-11 personeli Aldrin ve Collins
ile birlikte üç astronottan oluşuyordu.
Başbakan’dan
BİLİME TAM DESTEK
D
eğerli dostlar... Artık “Bilim için bilim”
anlayışının yerine “refah için bilim”
anlayışını koymamızın zamanı gelmiştir.
Sadece devlete dayalı bilim anlayışının
yerine de, devlet-üniversite-iş dünyası işbirliğiyle gelişecek, yol alacak bir bilimsel
güç, hareket ve önemlisi heyecan oluşturmalıyız. Türkiye’nin öncelikli ihtiyaçlarına
cevap verecek, yine öncelikli hedeflerini
gerçekleştirmenin önünü açacak bir bilim
açılımına, vizyonuna, atılımına ihtiyacımız
var. Halkımız için artık teknolojiyi bir lüks
değil, zorunlu bir ihtiyaç haline getirmeliyiz. EI ele gönül gönüle vererek bu ülkenin
yarınları için çalışmalıyız. Şu gerçeği açıkça ortaya koymalıyız: iddiası olmayan bir
bilim, güç doğuramaz. Bizim bilim ve teknoloji çalışmalarımızın ve verdiğimiz desteklerin sonucunun toplumumuza refah,
kalite ve güç olarak yansıması gerektiğini
bilmeliyiz.
Bütün destek sistemimizi, fonlarımızı,
kurumlar arası ilişkilerimizi bu hedefe yöneltmeli, seferber etmeliyiz. Bu atılım tablosu içinde özel sektörümüzün bilimsel
rolünün de mutlaka artırılması gerekiyor.
Özel sektörün duyarsız kaldığı bir gelişme
çabasıyla hiçbir devlet, koyduğu gelecek
hedeflerini yakalama gücüne sahip olamaz.
Değerli katılımcılar... Biliyorsunuz Vizyon 2023 adıyla hazırlanmış bir çalışmamız var. Cumhuriyet’in 100. yılına çağdaş
uygarlık seviyesini yakalamış bir ülke olarak girebilmemiz için nasıl bir yol güzergahına, nasıl bir stratejiye sahip olmamız
gerektiğine dair çok değerli bir vizyon
ortaya kondu. Ülkemizde ilk defa bu kadar
çok uzmanın katkı verdiği bir teknoloji öngörü çalışması yapılmıştır. Bu çalışmanın
ATATÜRK ve UZAY
Atatürk1936'da bu sözleri
söylerken diğer liderler
neler ile meşguldüler?
TÜBİTAK tarafından ilgili bütün kamu ve
özel kuruluşların katkısı alınarak nihai hale
getirilmesi hiç şüphe yok ki son derece
yararlı olacaktır. Hepimiz stratejik düşünmek, stratejik yaklaşmak ve hedeflerle,
sonuçlarla hareket etmek mecburiyeti
içindeyiz.
Bir hedefe odaklanmayan hiçbir
çaba, hiçbir çalışma, hiçbir program yarar
getirmez. TÜBİTAK’ın bu konuda önemli
çalışmalar yaptığını görüyor ve bundan
mutluluk duyuyorum. Önümüzdeki taslak kararlar, stratejik düşüncenin kazançlı çıkacağının tipik bir göstergesidir. Bu
çalışmada belirtilen stratejik amaç, ilke
ve hedefler; rekabet, kalite ve refah için
mutlaka takip etmemiz gereken unsurlardır. Önümüzdeki yıl için aşamalar kaydetmemizi özel olarak beklediğim bazı somut
projeler var. Bilim insanı yetiştirme ve
geliştirme, savunma araştırmaları, uzay
araştırmaları ve bilim parkları alanındaki
çalışmaları büyük bir dikkatle bizzat takip
edeceğim. Dikkat ederseniz, işe insanla,
insan yetiştirmekle başlıyoruz. Çünkü artık bu ülkeden dünya çapında iş yapacak,
dünya çapında söz söyleyecek ve sözü
dinlenecek bilim insanları yetiştirmek
zorundayız. İstisnai örnekleri çoğaltmalı,
alışılmış hale getirmeliyiz. Bu ülke bir an
önce bütün gücüyle, bütün unsurlarıyla
ve bütün alanlarda zorlu geleceğe hazırlanan bir ülke haline gelmek durumundadır. O zorlu gelecekte onurlu biçimde
yerimizi almak adına Ar-Ge çalışmalarında
çok önemli bir alan teşkil eden savunma
araştırmalarımızı mutlaka destekleyeceğiz. Güçlü ve etkili bir Türkiye hedefi için
uzay çalışmalarını da kademeli olarak ve
sağlam adımlarla geliştirmeliyiz.
SETİ@HOME
‘İstikbal Göklerdedir! Göklerini koruyamayan
uluslar, yarınlarından asla emin olamazlar’ sözü
bugün gelinen teknolojinin habercisidir. Atatürk
‘İstikbal Göklerdedir’ diyerek devrindeki birçok liderin düşünemediği bir konuya el atmaktadır.
A
tatürk 1936’da bu sözleri söylerken diğer liderler
ideolojilerini yayma, sömürgecilik, ekonomik krizler,
soykırım gibi faaliyetler ile meşguldüler. Marifet o yıllarda
geleceği görebilmekti. Atatürk ölümünden 2 sene önce
söylediği bu sözlerle yaklaşık 30 yıl sonra başlayacak olan
uzay yarışının ipuçlarını vermiş oldu. İleri görüşlülüğü ile
Türkiye’nin kaderini değiştiren ve diğer ülkelerin liderlerine de her yönüyle örnek olan Atatürk havacılığın önemini
o yıllarda vurgulayarak istikbale, gök bilimine önem veren
ülkelerin sahip olacağını anlatmaya çalıştı. Nitekim öyle
de oldu, 1957’de Sovyet’lerin uzaya ilk uydu Sputniği
göndermesi ile resmiyette olmayan fakat uzun yıllar süren uzay yarışı yani istikbal yarışı başladı. Uzay yarışının
başlangıcından sonra Türkiye’de ki uzay çalışmaları şöyle
gelişmiştir. 24 Ocak 1994 tarihinde ilk Türk uydusu olan
Türksat 1A uydusu gönderildi. Türksat 1A’nın ardından
sırasıyla Türksat 1B, Türksat 1C, Türksat 2A, Türksat 3A
gönderildi. 17 Ağustos 2011 tarihinde Türk yapımı Rasat
uzaya gönderildi. En son gönderilecek olan Türk yapımı
uydular ise Türksat 4A Türksat 4B, Göktürk 1 ve Göktürk
2’dir. Türk gençlerinin üzerine düşen görev ise Ata’mızın
da dediği gibi Batı’dan geri kalmadan halen devam eden
bu yarışın bir parçası olmaktır.
Yadigar CAN
S
eti (Search for Terrestrial İntelligence) projesi dünya dışı akıllı
yaşam anlamına gelen ve dünya dışı yaşamı araştırmak için
başlatılan bir projedir. Uzun yıllar önce başlayan bu proje bir dizi
dev teleskoptan oluşan gözlem ağını kullanarak galaksinin farklı
noktalarında teknolojinin izlerini arıyorlar. Seti projesinde evrende
bizim dışımızda yaşama ilişkin sinyalleri bulabilen çanak antenlerin
kullanıldığı radyo gözlem çalışmaları http://setiathome.berkeley.edu
internet sitesinde yayınlanıyor. Bilimle ilgilenen ve dünya dışı yaşamı
merak eden herkes Seti projesinde aktif rol alabilirler. Seti @home
(evde seti)’nin mantığı bu devasa ve yüzlerce sayıdaki radyo teleskop
gözlem verilerinin yüzyıllarca indirgeme yapmasındansa, yüzlerce
bilgisayar sayesinde en kısa sürede bitirebilmesidir. Türkiye’de de
bilim meraklıları yukarıda ki internet adresinden bu projenin bilgisayar
programını indirerek bu uluslar arası çalışmaya ortak olabilir.
4
HABER KURE
Mayıs 2012
Bilim ve Teknoloji Gazetesi
Yadigar CAN Astronom
irçok meslekten birçok liderlik, takım çalışması, kişisel gelişim, kendini tanıma, hedef odaklılık, kararlılık,
disiplin, risk yönetimi gibi konularda
motivasyon konuşmalarında ve seminerlerde bu tamlama kullanılır ‘kilit
olmak’. Belki de aile ilişkileri, arkadaşlık ve özel ilişkiler için de günlük bir
hedef olarak sayıklayanlar bile vardır
‘kilit olmak’. Kilit olmak; hedef belirlemek, ilerlemek için tüm mesafeleri bir
girişimci ruhuyla kat etmektir, cesareti yitirmeden geleceğe kilitlenmek ve
başarmak istemektir.
Hayat yaşamaya değer ve başarıları görmek gerçekten çok keyiflidir.
Herkesin arkasına yaslanıp hayatının
film şeridi gibi gözünün önünden geçtiği çok kritik anlar vardır ve bu zamanlarda o saniye içinde yüz kare akıyorsa
bilincimizden sekseni başarılarımızdır.
Başarmak ve kilit olmak arasında çok
sıkı bir bağlantı vardır. Hedeflerimize
kilitlenmemiz gerekiyor ve o hedeflerin resmedilmesi. Hayal etmekten
korkmayın hayal etmezsek Everest’in
zirvesini hedeflemezsek 8850 metre
değil 85 metresine bile ulaşamayız.
Rusya Dağcılık Federasyonu tarafından kendisine KAR LEOPARI unvanı
verilen Mahruki, Everest Dağı’na tırmanan ilk Türk ve dünyadaki ilk müslüman dağcı olmuş ve YEDİ ZİRVELER
projesini tamamlayan dünyanın en
genç dağcısı ünvanına layık bulunmuştur. Nasuh Mahruki’nin de dediği
gibi “Herkes Everest’e tırmanamayabilir ama herkesin tırmanabileceği bir
Everest’i vardır.
Zaman göreceli bir kavramdır. Bir
Dünya günü ile bir Satürn günü arasında ya da Mars yılı ile Ay yılı arasında
uçurumlar var fakat insanlar için ortak
olan bir şey var ki; geleceğimiz, bugüne yaptığımız yatırımlar kadar. Bugün
hayallerimizi çizmeye başlamazsak
yarın onları inşa etmek için kollarımızı
sıvamazsak gelecek hiçbir zaman gelmeyecek. Kilit olup hayallerimizi yazıp,
resmedip ve geleceği öne çekerek
T
sunami Japonca’da liman dalgası anlamına gelen okyanus ya da
denizlerin tabanında oluşan deprem,
volkan patlaması ve bunlara bağlı
taban çökmesi, zemin kaymaları gibi
tektonik olaylar sonucu denize geçen
enerji nedeniyle oluşan uzun periyotlu deniz dalgasını temsil eder. 2000’li
yılların en büyük tsunami felaketi,
ismini aldığı Japonya’da gerçekleşti.
Tamamen bir deprem bölgesi olan Japonya uzun yıllardır depreme karşı alt
yapısını güçlendirmiş olmasına rağmen 11 Mart 2011 deprem ve tsunamisinde 9,0 Mw büyüklüğü ile çok büyük kayıplar yaşamıştır. Dünya’mızın
jeolojik yapısının değişimleri ile ileride
BURSA
ÜNİVERSİTELER
ŞEHRİ
OLACAK
[email protected]
KİLİT OLMAK
B
tek tek onların gerçekleşmeye başladığında tekrar kenara bıraktığımız
notların yanına bir tik atıp yüzümüzün nasıl güldüğünü düşünelim birde.
Hayal edip, onları çizip, gerçekleşmek
üzere geleceğe hapsetmek bizim elimizde. Kilit olarak hayatınız da nelerin
değişebileceğini göz ardı etmeyin.
Öğrencilik yıllarımda kimsenin yanına
yanaşmak istemediği bir mesleği tercih listelerinde gördüğüm andan itibaren o listeye kilitlendim. Belki para
kazandırmayacaktı belki de Dünya
istatistiklerini doğrulayan mesleğini
yapamayan insanlar arasına bir kişi
daha eklenecekti ama ben o listeye ve
o isme kilitlenmiştim. Hatta bölümün
okutulduğu 4 şehirden hangisine yerleşeceğimi bile sezinlemiştim. Geriye
dönüp baktığımda bir daha Dünya’ya
geldiğimde diye düşündüğümde yine
aynı şeyi yapardım dediğim yerdeyim.
Çünkü hayalimdi ve gerçekleşecekti
ve ne istediğimi biliyordum. Kazandım ve ilk iş olarak ders kayıtlarından
sonra dağcılık kulübüne kayıt oldum.
Hedeflerim hep dağlar yüksekti ve
yükseklik korkusu olan dağcılara hep
özendim. Yüksekten hep korkardım
ama özenmek ve korkularım arasında
kalsaydım Erciyes’in zirvesinde alçak
basınç altında atmosfere biraz daha
yakın olmanın verdiği hazzı ve hayatımı değiştiren kişiyi tanıyamayacaktım.
Hayatın içinde kendi yerinizi aramaktan ve ulaşmak tutkusundan bir
saniye bile olsa vazgeçmeyin. Başarmak ve tatmin olmak ile ilgili birçok
araştırma sonucu ortak bir şeyi işaret
ediyor; hayal kurmak, hedefleri belirlemek, bunları resmetmek, hedefe kilit
olmak ve beklemek. Kilit olmayı denemeye değer görmeniz dileği ile…
B
ursa Teknik Üniversitesi, Bursa’nın ikinci
devlet üniversitesi olarak 21.07.2010 tarih ve 27648 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanan Bakanlar Kurulu kararına göre 6 Fakülte, 2
Enstitü ve 1 Yüksek okul ile kurulmuştur. BTÜ
kuruluş aşamasını Merinos Atatürk Kongre ve
Kültür Merkezinde yürütmekte olup kampus yeri
belirleme çalışmaları devam etmektedir. İlk yılını
hazırlık sınıfı ile başlayacak olan üniversitemiz
2011-2012 Eğitim-Öğretim yılında öğrenci al-
Mustafa Ceceli, CACABEY
Planetaryum'u ziyaret etti
evidir. Kırşehir il merkezinde bulunan
Cacabey Gökbilim Medresesi, H.671 M.1272-1273 yılında, Ahadolu Selçuklu
Sultanı Kılıç Arslan oğlu 2. Gıyaseddin
Keyhüsrev döneminde, Kırşehir Valisi
Nureddin Cibril Bin Cacabey tarafından
yaptırılmıştır. Yapı, zamanında rasathane
olarak kullanılmıştır. Mustafa CECELİ’de
Cacabey ailesinin bir torunu olarak Cacabey
Planetaryum’u basında yer alan haberler
ile öğrendi ve Cacabey Planetaryum’un
kurucusu Dr. Uğur ÖZEN’e ulaştı. Hoş bir
telefon görüşmesinin ardından ailesiyle
Cacabey Planetaryum’u ziyaret ederek
Türkiye’de böylesi bir ilke Cacabey isminin
verilmesinden ayrıca onur duyduğunu
acabey Planetaryum açılışıa hazırlanırken Mustafa
CECELİ’yi ağırladı. Cacabey Planetaryum ismini belirtti. Planetaryuma desteklerini esirgemeyeceğini
Kırşehir’de bulunan Cacabey Gözlemevinden aldı. ve tekrar ziyaret edeceğini vurgulayarak ilk ziyaretini
Cacabey Gözlemevi Anadolu topraklarının ilk gözlem sonlandırdı.
C
GÜNEŞ FIRTINALARI
AY'IN YÜZEYİNİ AŞINDIRABİLİR
TSUNAMİ !
beklide sıkça yaşayacağımız meşhur
bir doğal afet olan tsunamiye kıyı ülkelerinin ne kadar hazır olduğu merak
edilen konuların başındadır.
Bilim adamları geçmişte yok olan
medeniyetlerin sebebini volkanik püskürmelerin neden olduğu tsunamilere
de bağlamaktadır. Atlantis efsanesi
depremlerden ve yanardağlardan oluşan bir felaket sırasında dev dalgaların
tamamen yuttuğu bir ada imparatorluğunu anlatıyor ve Minoa medeniyetindeki Thera’nın patlamasının etkisi
gibi gerçek olayların halk arasındaki bir
tür anısı olabilir. Dünyada hayat yerin
erimiş çekirdekteki akımlar tarafından
oluşturulan güçlü bir manyetik alanın
mak üzere gerekli çalışmaları sürdürmektedir.
Üniversitemizde İngilizce hazırlık sınıfı bulunmaktadır. Hazırlık sınıfımız sıradan bir hazırlık
sınıfı olmayıp, yabancı okutman desteğinde üst
düzey bir İngilizce eğitim programı verecek düzeydedir. Hazırlık sınıfına müteakip, Makine Mühendisliği bölümü dersleri %30 İngilizce, Kimya
Bölümü dersleri ise seçmeli İngilizce ve Türkçe
olacaktır.
varlığı sayesinde de mümkündür. Bu
alan uzaya kadar uzanıyor ve burada bir manyetik zırh görevi üstlenerek Dünya’nın yüzeyini sürekli olarak
Güneş’ten dışarı akıp Dünya’ya gelen
yüksek enerjili parçacık bombardımanından koruyor. Dünya’nın sonu ile
ilgili oluşturulan senaryolar içinde yer
kabuğunun bir mega tsunami ile kilometrelere uzanan derinlikte kırılmalar
oluşturması ve çekirdekten erimiş
magmanın dışarı taşması şeklindedir.
Böyle bir felakette sadece kıyı şehirlerin ve medeniyetlerin tahribatı olasılıkları yapılırken magmanın yer yüzeyine taşması Dünya’mız için kaçınılmaz
bir son olabilir.
G
üneş yüzeyi tabakalardan oluşur
bu tabakalar çekirdekten yüzeye
sırayla fotosfer, kromosfer ve koronadır. Fotosfer Güneş’in rengini aldığı
tabakadır. Tam güneş tutulması esnasında kara diski çevreleyen ince pembemsi bir şerit dikkat çeker. Böylesi bir
gözlem tekniği ile fotosferi kuşatan
bir dış katmanın varlığı saptanmıştır.
Güneş’i saran parlak yüksek sıcaklıklı
ve seyreltik bir gazdan örtüdür. Güneş
tacının sıcaklığı 1.000.000. K° dir.
Nasa bilim adamları tarafından gerçekleştirilen bir takım yeni bilgisayar
simülasyonları ile Güneş fırtınalarının ve bununla birlikte Taçküre Kütle
Atımı’nın (TKA) Ay’ın yüzeyini önemli
derecede aşındırabileceğini söyledi.
Taçkürenin madde atımını Güneş rüzgarı sağnağıdır. Güneş rüzgarı sağna-
ğı Güneş yüzeyinden kopan gazların
uzaya taşınmasıdır.
Araştırma, NASA Goddard Uzay
Uçuş Merkezi’nin Ay Bilim Enstitüsüne
bağlı Dynamic Response of the Environment At the Moon (DREAM) birimi
ekibi ile yürütülüyor. NASA Goddard
merkezinde çalışan DREAM ekibi lideri
William Farrell, çalışma hakkında şunları söylüyor:
“Bu devasa plazma bulutu Ay’a
çarptığı zaman, kum püskürtme cihazı
gibi iş görerek, yüzeydeki uçucu materyalleri kolayca kaldırabiliyor. Bilgisayar simülasyonları, TKA bulutunun 2
günlük yolculuğu sırasında Ay’ın yüzeyinden kalkan materyalin 100 ila 200
ton civarında olduğunu bunun da tahminen 10 adet damperli kamyon yüke
eşit olabileceğini gösteriyor.”
Bilim ve Teknoloji Gazetesi
Mayıs 2012
HABER KURE
5
PLANETARYUMLARIN
Bilim, Sanat
ve Teknoloji
EĞİTİMDEKİ YERİ
E
mek isteyen tüm çalışmaların temelinde
eğitim yatar. Eğitimden uzak bir bağımsızlık, kalkınma, gelecek, teknoloji beklemek
mümkün değildir. Bu yüzdendir ki bilim, kültür,
sanat, teknoloji merkezleri isimlerini bile eğitimle pekiştirmişlerdir ‘Eğitim ve Bilim Merkezi’ gibi. Planetaryumlar günümüzde eğitim
ve bilim merkezlerinin içerisinde ana tema
olarak kurulmaya ve kullanılmaya başlamıştır.
Planetaryumlar bugün eğitimin temel taşlarından birisi halindedir ve yurtdışında ki gibi
Türkiye’de de tüm öğrencilerin yılda en az bir
si
Yıldırım Belediye
kezi
Eğitim ve Bilim Mer
de
r boyutlu derinlikler
Dev bir kürede süpe
delim...!
birlikte evreni keşfe
e merakın artması
Bilime ve teknolojiy
klara
gençlere ve çocu
için
ayız.
eyi amaçlamakt
eğlendirerek öğretm
B
ursa Yıldırım Belediyesi Eğitim Ve Bilim
Merkezi bünyesinde Cacabey Planetaryum 29 Eylül 2011 tarihinde Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın da iştirakıyla resmi
olarak faaliyete geçmiştir. Kurucusu Dr. Uğur
Özen’in öncülüğünde ülkemizde modern
planetaryum cihaz ve ekipmanlarının üretimi yapılmakta ve Ar-Ge çalışmaları sürdürülmektedir. Cacabey bir planetaryum kuruluşunda gerekli olan projesiyle kubbe mimarı
ve üretimi dahil cihazlarla beraber tasarlayıp
yazılımları geliştirerek eğitim filmlerinin üretimini yapmaktadır. Amacımız zamanla eğitimde ihtiyaç haline gelen bu teknolojik sistemi
bütün öğrencilerin kazanmasını sağlamak,
kere planetaryum da eğitim almaları gereksinimi karşılanmalıdır.
Planetaryumlar öğrencilerin bilime olan ilgisinin arttırılması, ufuklarında ki sis perdesinin açılması, eğitimde kaliteli insan yetişmesi,
bilimi yaşayarak öğrenmesi ve akılda kalıcılığı
yüksek seviyelere çıkarması ile eğitimde zorunlu hale gelmelidir. Planetaryum’da uzay
bilimlerinin dışında bilimin diğer yapı taşları
fizik, kimya, biyoloji, tıp, geometri, matematik
bilimleri ile ilgili gösteriler ve sosyal alanlarda
tarih, coğrafya, felsefe, turizm alanlarında da
eğitimler verilebilmektedir. Planetartyumların
eğitimde ki yerini en iyi açıklayanlardan biri
Akdeniz Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi
öğretim üyesi Yrd. Doç. Dr. Mustafa Helvacı’dır.
Helvacı planetaryumları ‘’ülkelerin bilimsel
kuluçka makineleri’’ diye nitelendirmiştir ve
Harvard üniversitesinin kuruluşunun da planetaryuma dayandığının altını çizmiştir. Aynı
zamanda uzay bilimlerine yapılan yatırımın geleceğe yapılan yatırım oluğunu da vurgulayan
şu cümleleri de kullanmıştır, ‘’Bu da Dünya’da
planeteryumlar aracılığıyla yapılıyor. Planetaryumun Türkçe karşılığı gezegenevi. İçinde son
derece yüksek çözünürlüklü projektörlerin yer
aldığı, özel ses sistemlerinin olduğu bir sinema. Ancak perde karşıda değil, tavanda. Orada
takımyıldızı anlatırken, kişiye sanki uzaydaymış hissi veriliyor. Göktaşının yapısı veya göktaşının çarpışmasının simülasyonunu burada
gösterebiliyoruz. Mesela galaksinin dönmesini bir çocuğa nasıl anlatırız? Planetaryum aracılığıyla çocuklara bilim felsefesini ve çalışma
heyecanını da aktarabileceğiz.’’
İlk modern planetaryumların kuruluşu
1920’li yıllara dayanır. 1930’lara gelindiğinde dünyanın birçok şehrinde planetaryumlar
kullanılmaya başlandı. Planetaryumlar sadece
bilim alanında değil otomobil reklamları, canlı
müzik konserleri, özel şovlar, lazer gösterileri gibi değişik etkinlikler için de kullanılır hale
gelmiştir. Planetaryumlarda bir girdabın içine
girebilir, üç boyutlu uzayda yolculuk yapabilir,
kimyasal yapılar, mimari modeller, makine parçaları tasarlayabilirsiniz. Dev bir kürede süper
boyutlu derinliklerde galaksilerden atomlara,
fotonlara, gezegenlerden yıldızlara eşsiz bir
gezinti yapabilirsiniz.
belirli astronomi konularında sahip olunan
bilgi birikimini derinleştirmek astronomiye
olan ilgiyi arttırmak ve bilime karşı olumlu bir
tutum geliştirmek, bilimin doğası konusunda
daha gelişkin bir anlayış seviyesine ulaşmaktır. Bilimsel bilgi seviyesi yüksek bir toplum
oluşturmak için zamanla ihtiyaç haline gelen
bu teknolojik sistemi öğrencilerine aşılayacak
olan öğretmenlerin bilime karşı olumlu bir tutum gelişmeleri önem verilmesini sağlamak
ve toplumun araştırma merakını uyandırmak,
bilimsel düşünme becerilerini geliştirmek ve
bilime olan bakış açısını olumlu yönde etkilemek için planetaryumu tüm vatandaşlarımıza
tanıtmak ilk amaçlarımız arasındadır.
[email protected]
Özge ÖZEN Grafiker
T
eknoloji terimi, aslında Fransızca
kökenli bir kelimedir. Kök olarak
bakıldığında,bilimin sanata dönüştürülmüş şeklidir. Biz Türk’lere göre dansözler sanatçı, aynı türküleri bin kez
tekrarlayanlar sanatçı, hatta striptizciler sanatçı, konusu aşınmış filmlerde
hep aynı tekerlemeleri yapanlar sanatçı. Kendi özgün kozmozunu oluşturma büyüsünde yaşayan ressamlar,
heykelciler, kompositörler, edebiyat
adamları, mimarlar, aşamalı fotoğraf
yapıcıları, film yönetmenleri, kırık dişleri restore edenler, yapay göz, kulak,
kalp gibi hayati organları, üreten he-
kimler ne peki? Ara yuvarlağı Doğa’nın
kozmozuyla bir bütün içinde görenlerle, aynı bir kategori olarak görenler ne
peki? Elektriği keşfedenler, antibiyotiği bulanlar, elektronik iletişim mucizelerini bulanlar ne peki? İnsanı insan
yapan, “bilinmez”e karşı merakıdır... Ya
köşeyi dönme ötesinde merak edilen
hiç bir şey yoksa? Aslında karışan sanatla eğlenceyi karıştırmaktır.Sanat
içinde eğlence olabilir, eğlence içinde
sanat olabilir. Pek tabi ancak sanatla
eğlence asla aynı şey değildir.
Minyatür güneş
oluşturuluyor
ABD’de, ‘’Dünya’nın en güçlüsü olduğu’’
bildirilen lazerin, 3,5 milyar dolarlık harcama ve 10 yılı aşan bir çalışma sonucunda kullanıma hazır olduğu bildirildi...
L
azerin California eyaletindeki Ulusal
Lawrence Livermore Laboratuvarı’ndaki
Ulusal Ateşleme Kompleksi’nde (NIF) denenerek, güneşin merkezindeki sıcaklık ve basınca
yakın ortamın minyatür ölçekte oluşturması
amaçlanırken, söz konusu çalışmanın da, Enerji
Bakanlığının da çalışmayla ilgili sertifikalandırma açıklaması bekleniyor.
tadan eşsamanlı ve saniyenin binde biri kadar
aralıklarla gönderilecek ‘’dev’’ laser ışınlarının
yaklaşık 305 metre uzakta bulunan kurşunkalem silgisi kadarlık hacimdeki bir alanda birleştirilmesi amaçlanıyor.
Hidrojen atomunun çekirdeği ölçeğinde bir
etkileşimin amaçlandığı deney, füzyon enerjisini açığa çıkarmaya benzer bir süreci başlat Futbol sahası büyüklüğündeki NIF binasın- mayı hedefliyor.
da gerçekleştirilecek deneyde, 192 ayrı nok-
6
HABER KURE
Mayıs 2012
Bilim ve Teknoloji Gazetesi
1927 yılında “Hayat Mecmuası” nda planetaryumlar hakkında yayınlanan Faik Sabri Bey’in yazısını ilk defa
Haberküre aracılığı ile tercüme ettirilerek siz değerli okurlarımıza sunmaktan mutluluk duyarız.
ALMANYA’NIN FEN ÂLEMİNE
EN SON HEDİYESİ :
Tarih’ten bir sayfa
PLANETARYUM
(Avrupa’da bir inceleme seyahati yapmış olan Faik Sabri Bey’in mecmuamız
için en son ilim ve fen hareketleri hakkında yazılar yazacağını vadetmiştik.
Bunlardan Avrupa ilim âleminde hakiki bir heyecanla karşılanmış olan planetaryumlara ait birinci makaleyi memnuniyetle buraya alıyoruz.)
Faik Sabri Bey
Prof. Dr. Faik Sabri Duran (1882 - 1943): Türk coğrafyacı, yazar ve eğitimci. Üsküdar doğumlu. 1908’de Fransa’ya gönderilmiş.
1912’de Sorbon Üniversitesi’ndeki öğrenimini tamamladıktan sonra İstanbul’a dönerek burada İstanbul Darülfünûnu Edebiyat Fakültesi’nde coğrafya öğretmenliği yapmıştır. 1941’de I.Coğrafya Kongresi’nin çalışmalarına katılmıştır. Türk Coğrafya
Kurumu’nun kurucuları arasındadır. Birçok eseri vardır. Çeşitli ölçeklerde Asya, Avrupa ve Türkiye haritaları da hazırlamıştır.
B
undan birkaç ay evvel gördüğüm Avrupa ve
Amerika ilmî dergilerinde Almanların yeni bir
buluşlarından çokça söz ediliyordu. Gezegenlerin
hareketlerini, yıldızların durumlarını ve yerin kendi
ekseni ve güneş etrafındaki hareketlerine ait kanunları ve bunların neticelerini incelemek üzere
yapay bir gök kubbeye kâinatı gözün görebildiği
gibi yansıtan ve gök cisimlerinin hareketlerini
çok sağlıklı olarak tekrarlayan bir âlet ile Münih’de
ve Jena’da mühim tecrübeler yapıldığını bir şekilde öğrenmiştim. Geçen ay içinde Almanya ve
İngiltere’de bir inceleme seyahatine karar verdiğim vakit , bende büyük bir merak uyandırmış olan
bu planetaryumu görmek için Jena’dan geçmeyi
düşündüm. Fakat Berlin’e geldiğim zaman, burada
da bir planetaryum açılmış olduğunu öğrenerek
hemen ziyaretine koştum.
Berlin planetaryumu Zoo denilen hayvanat
bahçesinin bir köşesinde yeni yapılan bir binada
kurulmuş. Günde sekiz konferans veriliyor. Bu
konferenslara Üniversite öğretim görevlileri ve
astronomlardan on bir profesör memur edilmiş.
Her bir profesör haftada üçten altı saate kadar
ders vermektedir. Öğleden evvelki konferanslar
okul öğrencileri içindir. Her gün bir başka okul
planetaryumu ziyarete geliyor. Öğleden sonraki
konferanslar halka ve cemiyetlere ayrılmıştır. Planetaryuma bir mark giriş ücreti verilerek giriliyor.
Berlin sokaklarında büyük duvar ilânlarıyla planetaryumun reklâmları yapılıyrdu. Oteldeki odamda masanın üzerine Berlin’in bir haftalık gezinti
ve ziyaret proğramını gösteren küçük bir resimli
broşür bırakmışlardı. Bu broşür müzelerin açılma
ve kapanma saatlerini, operalardan sinemalara
kadar bütün tiyatroların o hafta içinde ne oyunlar
vereceklerini ve yine o haftanın en önemli konferanslarını, hâsılı bu büyük şehrin o haftaya ait ilmî
ve edebî hareketlerini bildiriyordu. Planetaryumun
ders saatlerini de oradan öğrendim ve hemen telefonla planetaryum müdürü ile temasa geçerek
ziyaret zamanını belirledim.
Planetaryumun ziyareti bende pek derin bir iz
bıraktı. Astronomi ve kozmoğrafya öğretimi için
bu kuruluşlardan çok yararlanılacağına şüphem
kalmadı. Gerçekten bugün en ileri gitmiş memleketlerde bile astronomi öğretiminde kullanılan
araçlar pek azdır. Bunlar öğrenci üzerinde etkili
olabilecek, onlara gökyüzüne ait olaylar hakkında kesin ve kökleşmiş fikirler verebilecek şekilde
değildir. Okuldan ayrılınca, ezberden öğrenilen
bütün bu bilgilerden bir iz kalmıyor; hepsi kolayca
unutuluyor. Esasında pek meraklı, pek faydalı olan
kozmoğrafya bu şekliyle bir türlü câzip hale gelemiyor. Astronomi bilimine yakınlığı olmayan bir
kimseye neden Zühre’yi (Venüs) gökte ancak güneşin batışından biraz sonra yahut doğuşundan
biraz evvel yalnız birkaç saat görebildiğimizi ve
neden gece yarısı onu gökyüzünde bulamadığımızı soracak olsanız doğru bir cevap alamazsınız.
Bu da gösterir ki insanların birçoğu, mesleklerinde
pek yüksek bir uzmanlık elde etmiş olanları da dahil olmak üzere, dünyanın güneş evrenindeki konumu ve güneş evreninin uzaydaki yeri hakkında
açık bir fikre sahip bulunmuyorlar. Yer’in yörüngesinin, Zühre’nin yörüngesi dışında kalması sebebiyle bu gezegeni gece yarısı görmenin mümkün
olmadığını bilmiyorlar.
Bu örneği almaktan maksadımız, astronomi bilgilerinin insanlar arasında ne kadar az yaygınlaşmış olduğunu göstermektir. Diğer ilimler hakkında
birçok lüzumlu, faydalı bilgi sahibi olan kimselerin
astronomi bilimine bu kadar yabancı kalmalarının
sebebi acaba nedir?. Bence bunun sebebi bu bili-
min öğretimde çok soyut kalmış olmasıdır. Fiziksel
olayları öğrenmek için hikmet evlerinde mevcut
âletlerle deneyler yapıyoruz. Kimya öğretiminde
laboratuvarlarımız, tabiat bilimleri için müzelerimiz
var. Halbuki kozmoğrafyada siyah tahta üzerine
birtakım şekiller çizmekle yetiniyoruz. Okul dışında, halk arasında bu bilgiye pek az ilgi vardır. Bugün insanların birçoğu büyük şehirlerde, pek kalabalık merkezlerde yaşıyor. Gece olunca evlerde ve
sokaklarda kuvvetli lâmbalar yakılıyor. Bu insanlar
pek nadiren bu kuvvetli ışıklar dışında gökyüzünüı
incelemeye fırsat bulabiliyorlar. Ara sıra gazeteler
güneş veya ay tutulması gibi önemli bir olaydan
bahsederek bu olay olmadan önce halkın dikkat
ve merakını celbediyorlar. Fakat büyük bir merakla
beklenen bu olayın gerçekleşmesi anında gökyüzünü siyah bulutlar kaplamış olursa bir şey görmek mümkün olmuyor. Bundan başka gök cisimlerinin görünen hareketleri pek yavaş olduğundan
gökyüzünü doğrudan doğruya incelemek için
büyük bir sabır göstermek lâzım gelir ki bu da herkesin harcı değildir. Bu sabra sahip olduğumuzu
düşünsek bile bir teleskopun dürbünü arkasından
tek gözle bakmakla gökyüzüne ait olayları hep
birden kavramak, bir yandan bu hareketlerin pek
yavaş görünmesi sebebiyle, bir yandan âlet sahasına giren gök bölümünün sınırlı olması itibariyle
sağlanamaz. Bu sebeple gökkubbeyi gözlerimizle
gördüğümüz gibi bize gösterecek, gök cisimlerinin hareketlerini gerçeğe en yakın bir sağlamlıkla
tekrarlayacak bir âlet astronomi öğretiminin okullarda kolaylaştırılması ve halk arasında bilginin yayılabilmesi için pek faydalı olacaktı.
İşte konferanstan evvel kendisiyle görüştüğüm Berlin planetaryumu müdürü Dr. Wagner bu
ihtiyacın Almanya’da ne şekilde hissedildiğini ve
nihayet ne gibi uğraşmalar neticesinde bugünkü
gelişmenin elde edilebildiğini anlattı. Bir planetaryum tesisi fikrini ilk önce ileriye süren Münih
müzesi müdürü Von Müller’miş. Dünyadaki müzeler içinde astronomiye, kozmoğrafyaya ait âletler
ve araçlar itibariyle en zengini bu müzedir. Von
Müller, gök cisimlerini genel olarak gösterecek
bir model yaptırmayı düşünmüş ve dünyanın en
önemli optik rasat âletleri fabrikası Jena’da Carl
Zeiss müessesesine başvurmuş. Bu müessese
1913’te Kopernik sistemini gösteren bir model
hazırlamıştır (Modelin bir resmini bu sayfalarda
görüyorsunuz). Bu âlet, gözle görülebilen yıldızların en sonuncusu olan Zühal’in yörüngesi dokuz
metrelik bir alanı kapsayacak şekilde hazırlanmıştı. Bu modeli inceleyen bir kişi, etrafında her yöne
doğru dolaşabiliyor ve çeşitli cephelerden güneş
âleminin nasıl görünmesi lâzım geleceğini araştırabiliyor. Bundan başka, dünyanın altında durarak,
onunla birlikte üzerine bindiği bir küçük vagon içinde yer değiştirerek küçük bir periskop arkasından
dünyanın hareketi esnâsında diğer gezegenlere
karşı aldığı farklı konumlara göre görülen çeşitli
şekilleri tespit edebiliyordu. Ayın ve gezegenlerin
aşamalarını incelemek için bu âlet oldukça yararlıydı. Burçlar kuşağı (mintaka-i bürûc=zodyak)
üzerindeki yıldızlar 180 küçük lâmba ile gösterilmiş ve bu lâmbaların ışığı yıldızların parlaklıklarına
göre ayarlanmıştı. Yalnız bu âletten ne kadar istifade edilirse edilsin, tabiî olmadığı çok açıktı. Güneş âlemindeki cisimlerin gerek büyüklüklerinde
gerek aralarındaki mesafelerde çok aşırı hataları
vardı; ve bu âleti kullanacak kişi, iyi düşünmeyecek
olursa pek yanlış fikirlere sapabilirdi. İşte bu hataları gören Von Müller başka bir arzuya düşmüş ve
gökyüzünü dünyadan görüldüğü gibi gösterecek
bir âlet elde etmek istemiştir. Bu fikir yeni bir şey
değildi. Eski çağlarda bile bazı astronomlar bunu
düşünmüşlerdi. Bu fikrin temeli, seyircileri sabit
bir yerde bulundurmak ve onların başları üzerinde
hareketli bir kubbe yaparak üzerine yıldızlar tespit edilmiş olan bu kubbeyi bir yörünge etrafında
döndürmekti. Gezegenler ayrıca bu kubbe üzerinde makinelerle yürütülecekti. Zeiss müessesesi
bu plânı da incelemiş, fakat bunun düşünceden
eyleme dönüşmesinde pek çok güçlükler görmüştür. Nihayet Zeiss müessesesi direktörlerinden
Bauer Seefeld bu kubbeyi hareketli değil sabit bulundurmayı ve iç yüzeyini bir sinema perdesi gibi
kullanarak, kubbe altına konulacak bir âlet aracılığıyla bunun üzerine gökyüzünü yansıtmayı düşünmüş ve beş sene devam eden çaba neticesinde ilk âlet yapılarak Münih’te işletilmiş ve bundan
sonra gittikçe daha mükemmel âletler yapılmıştır.
Elde edilen sonuçlar, en zor beğenen âlimleri bile
hayrete düşürecek derecede idi. Münih’ten sonra
ikinci planetaryum Jena’da tesis edilmiştir. Bugün
Almanya’da Berlin’den başka daha on şehirde
planetaryum açılmış veya açılmak üzeredir. Münih, Jena, Bremen, Dresden, Düsseldorf, Leipzig,
Stuttgart planetaryumları birkaç aydan beri kapılarını açmışlar; Hamburg, Hannover, Mannheim,
Nürnberg, Aix-la-Chappelle (Aachen) şehirlerinde
planetaryum kurulmak üzere imiş. Bu şehirlerin
birçoğunda planetaryumun tesis masraflarını belediyeler karşılamışlar. Bu tesisat oldukça önemli
bir meblağ ile meydana gelebiliyor. Planetaryumun binası için 400.000 ve âlet için 300.000 ki
toplam 700.000 Mark, yaklaşık 350.000 Türk Lirası kadar bir masraf gidiyor. Fakat bu masraf az
zamanda giriş ücretleriyle kapatılabiliyor. Meselâ
geçen Teşrîn-i Sânî/İkinci Teşrin (Ekim)’de açılmış
olan Berlin planetaryumunu Nisan’ın birine kadar 213.000 kişi ziyaret etmiş ve beş ay içinde
sarf edilen paranın hemen üçte biri geri alınmıştır.
Biz hayvanat ve nebâtat (bitkiler=botanik) bahçelerinden ve tabiat tarihi müzelerinden, akvaryumlardan mahrum olan memleketimizde henüz
bir planetaryum kurmayı düşünemeyiz. Fakat
Almanya’da bulunan veya Almanya’ya gitmek fırsatını elde eden vatandaşlarımızın bir defa planetaryumu ziyaret etmelerini tavsiye ederiz.
Planetaryum, büyük bir kubbe altında yuvarlak
bir konferans salonuyla bunu sonlandıran bir dehliz ve kütüphane müdürünün dairesi kısımlarından
oluşmuştur. Münih planetaryumunun çapı 15
metre imiş. Berlin planetaryumunda kubbe daha
Bilim ve Teknoloji Gazetesi
büyütülmüş ve 25 metreye çıkarılmıştır. İçeriye
girdiğimiz vakit iyi aydınlatılmış olan kubbeyi biraz
basık gördük. Kubbenin içerisi-dışarısı tam yarım
küre şeklinde değildi. Bu yapay kubbe, gündüz
veya mehtaplı bir gecede gökyüzü bize nasıl basık
görünüyor ise öyle basıktı. Fakat bir süre sonra,
üzerine yıldızlar yansıtıldığı zaman, mehtapsız bir
kış gecesi açık bir havada gökyüzünün bize görünüşü gibi, daha ziyade küremsi bir şekil aldı.
Kubbenin altında salonun tam ortasında büyük
planeter âleti duruyordu. Aşağıda duvarın dört tarafına, kuzey-güney, doğu-batı yönleri işaret edilmiş idi. Ufku temsil eden daire zeminde iki metre
yüksekte idi. Konferansçının kürsüsü kenarda idi.
Ortadaki âletin istenilen yöne çevrilmesi gerektiği için kürsüyü ortaya koymaya imkân yoktu.
Bundan başka yankı (aks-i sadâ) için de kürsünün yanda olması uygundu. Bugünkü konferansı
Berlin’in genç astronomlarından Von Gellhorn veriyordu. Konferansın konusu “Vatanımızın Semâsı”
idi. Konferansçı, kubbeye yansıtılacak şekilleri iyi
görebilmek için bir süre karanlıkta kalmanın iyi
olacağını söyleyerek lâmbaları söndürdü. Zifirî
karanlık içinde kaldık. Gündüz, dışarının şiddetli
ışığıyla kamaşmış olan gözlerimiz biraz dinlenerek karanlığa alışmadıkça yıldızlardan çıkan ışığa
benzer biçimde kubbeye yansıtılacak ışıkları iyi
görmek mümkün olmayacaktı. Halbuki karanlıkta
on beş dakika kadar kaldıktan sonra gözlerimiz zayıf ışığa karşı bile duyarlı olmaya başlıyor. Hele elli
dakika sonra bu duyarlılık en üst dereceye varıyor.
Planetaryumda bir saat kaldıktan sonra, gözlerimizin bu yapay gökkubbeyi tıpkı mehtapsız bir kış
gecesi gibi pek parlak ve mükemmel gördüğünü
farkettim.
Karanlıkta kaldığımız sürece konferansçı astronomi bilimi hakkında bir giriş yaptı ve dünyanın
güneş sistemindeki yeri ve konumunu özetledi.
Duvara yansıttığı bazı şekillerle bu meseleleri
daha açık bir şekilde anlattı. Bundan sonra âleti
çalıştırarak göğün şeklini kubbeye geçirdiği vakit
herkesin ağzından elinde olmadan bir hayret ve
takdir sesi yükseldi. Hakikaten şaşılacak şeydi.
Parlak bir gece açık havada bulunuyormuşsunuz
gibi işte yıldızlar gökyüzünde parıldıyordu. Bu
parıldayışta hiçbir yapaylık görünmüyordu. Gökyüzüne baktığınız vakit duyduğunuz o sonsuzluk
hissini burada da aynen duyuyorsunuz. Yıldızları
az çok tanıyan, burçların şekillerini bilen bir kimse,
sıkıntısız bu yapay kubbede aradığı yıldızı bulabilirdi. Biraz sonra dışarıya çıktığımız vakit ortalık
kararmış ve gece gelmiş ise işte gökkubbeyi tam
bu şekilde görecektik. Çünkü bize konferansçının gösterdiği bu şekil tam o gün Berlin arzından
kubbenin nasıl göründüğü idi. Konferansçı, her
şeyden önce en önemli yıldızları bize tanıtmakla
işe girişti. Bize bu yıldızları bu yapay gökkubbede
bir küçük parlak okla gösteriyordu. Bu oku istediği
tarafa götürüyor, yıldızın etrafında dolaştırıyordu.
Bu, tıpkı bir dershânede ders veren öğretmenin
elindeki değnek gibi idi. Konferansçı bu oku gökkubbeye bir küçük el projektörü aracılığıyla yansıtıyordu. Konferansçı ortadaki koca âletten pek
uzakta ise de, önündeki küçük bir levha üzerindeki düğmelere basarak buna istediği konumu verdiriyor; sessiz sedasız ve kimsenin yardımına ihtiyaç
duymaksızın bir yandan anlatımını yaparken bir
yandan da lâzım gelen düzenlemeleri yapıyordu.
Konferansçı yapay gökkubbedeki en önemli
yıldızları ve burçları dinleyicilerine/izleyicilerine
tanıtırken, kubbe üzerinde burçların yanına bunların isimlerini ışıklı harflerle yansıtıyor ve sonra
bunları yine söndürüyordu. Böylece yıldızların
durumu hakkında yeterli bir fikir alındıktan sonra, dünyanın kendi ekseni etrafındaki hareketinin
bir neticesi olarak görünen yıldızların zahirî hareketleri bahsine geçildi. Geceleri parlak bir havada
bir süre sabreder de göğe bakarsanız, yıldızların
ufukta doğudan doğduklarını ve yavaş yavaş
gökyüzünde yükseldiklerini ve aynı zamanda diğer yıldızların ufukta batıdan battıklarını görürsünüz. Âdeta bütün gökkubbe dünyanın etrafında
dönüyor gibi. Bu görünen hareketin sebebi dünyanın batıdan doğuya kendi ekseni etrafında dönmesidir. İşte planetaryumda, bu hareketi tabiatta
olduğu gibi görmek mümkündür. Yalnız tabiatta
yirmi dört saatte tam bir devir yapan bu hareket,
bu yapay gökkubbede çok kısa bir zaman içinde
yapılıyor. Ortadaki âlete verilecek hızın derecesine
göre 24 saatlik bir devir 50 saniyede, 2 dakikada
veya 4 dakikada bitiriliyor. Böylece bu âlet zamanı
mağlup etmiş oluyordu. Tabiatta yirmi dört saat
beklemeye mecbur olduğumuz bir olayın bütün
aşamalarını burada birkaç dakika içinde incelemek
mümkündü. Başımızın üzerinde kubbenin dönmeye başladığını ve yıldızların doğudan doğarak batıdan battıklarını görünce bu gelişmeye, bu sağlamlığa şaşmamak mümkün değildi. Bu âlette her
şey düşünülmüş, en derin inceliklere kadar her şey
temin edilmişti. İşte gece ilerleyip de sabah yaklaştıkça doğuda ufukta yalancı tan/geçici aydınlık
(fecr-i kâzip) kendini gösteriyor, biraz sonra güneşin doğduğunu görüyorsunuz. Güneş doğduktan
sonra yıldızlar birer birer sönüyor; artık gündüzdür.
Gök cisimlerini görmek imkânı kalmadı. İşte güneş yükseldi, öğle oldu; sonra yavaş yavaş batıya
doğru çekiliyor ve nihayet batıyor. Güneş ufukta
alçaldıkça karanlık artmaya başlıyor, battıktan
sonra yıldızlar görülüyor ve mehtap başlıyor.
Bilinmektedir ki tabiatta yıldızlar ufka yaklaştıkça parlaklıklarını yavaş yavaş kaybederler ve
bize daha az parlak görünürler. Çünkü ışık bizim
gözümüze gelinceye kadar dünyayı çevreleyen
hava tabakası içinden geçer; ufka yakın ışığın
geçtiği hava tabakası daha kalın olduğu için yıldızlar bu durumda bize daha az parlak görünür.
İşte yapay gökkubbede bu olay da pek iyi taklit
edilmişti. Gökkubbenin bu hareketi sırasında ufka
yaklaşan yıldızların parlaklıkları yavaş yavaş azalıyordu. Acaba bu nasıl bir mekanizma ile sağlanmıştı? Konferanstan sonra Dr.Wagner bana âleti
gösterirken bunu da anlattı. Âletin iki büyük küresi var; biri kuzey yarım küre, diğeri güney yarım
küre göğünü yansıtıyor. Bu kürelerden her birinin
üzerinde 31 yuvarlak delik mevcuttur. Bunların
her birinde göğün bir parçasını yansıtan birer projeksiyon âleti bulunuyor. Her projeksiyon âletinde
bir fotoğraf plâkı vardır. Bu klişe büyük ölçekte
yapılmış bir gök haritasından çekilmiştir. Bu harita
üzerinde altıncı dereceye kadar gözle görülebilen
bütün yıldızlar yerli yerine resmedilmiştir. Bu şekilde kubbeye yansıtılan yıldızların sayısı 5400’ü
bulur. Bütün bu projektörler önünde, içinde bir
miktar civa bulunan bir kap bulunuyor. Bu kap öyle
düzenlenmiştir ki âletin konumu gereğiı yıldızlardan bir kısmı ufka yaklaştıkça projektörden çıkan
ışık kısmen bu civadan geçmeye mecbur olarak
şiddet ve gücünü kaybediyor; konum değişince
ışık da eski gücüne kavuşuyor. Projektör aşağı
inince ışık da büsbütün bu engelle karşılaşarak
görünmez oluyor. Lâmbaların yanından kaçması
muhtemel olan ışıkların da etkisini gidermek için
tedbirler alınmış; böylece yıldızlar ufkun arkasından âdeta doğuyorlarmış gibi yükseliyor ve yine
ufuktan batıyorlarmış gibi ortadan kayboluyorlar.
Fakat bu âlette asıl hayret uyandıran nokta sabit yıldızların yanı sıra gezegenlerin, Güneş’in ve
Ay’ın da hareketlerini gösterebilmesidir.
Gerçekten gökteki cisimlerin hareketleri bir
olsaydı yani yalnız dünyanın ekseni etrafındaki
hareketinin bir sonucu olan zahirî dönüş hareketinden ibaret kalsaydı mesele pek basitleşirdi.
Halbuki uzayda sabit yıldızların yanı sıra gezegen
denilen ve her biri kendi yörüngesinde hareket
eden cisimler de vardır. İşte planeter âleti sabit
yıldızlar arasında dolaşan ve dünyanın da etrafındaki hareketi sebebiyle gökyüzünde daima
yerlerini değiştiren Utarid (Merkür), Zühre (Venüs),
Merih (Mars), Müşteri (Jupiter) ve Zühal (Satürn)
gibi gezegenlerin, Güneş’in ve Ay’ın hareketlerini
de pek karışık bir takım tedbirler sayesinde çok
açık olarak gösterebiliyor. Âlet, yıldızların görünen hareketleriyle gezegenlerin bu hareketlerini
bir arada gösterebilecek şekilde yapılmıştır. Fakat
gezegenleri ayrıca incelemek arzu edildiği zaman,
yapay gökkubbede sabit yıldızları söndürerek
yalnız gezegenlerin hareketlerini incelemek de
mümkündür. Bundan sonra konferansçı düyanın
güneş etrafındaki yıllık hareketinden kaynaklanan
aşamaları inceledi. 365 günde biten bu hareketi
âlet ya yedi saniyede ya bir dakikada veya dört
dakikada bitiriyor. Böylece güneşin burçlar kuşağındaki görünen hareketini incelemiş oluyoruz. Bu
incelemeler sırasında, kubbeye yansıtılan şekillerle güneşin bir sene içinde mevsimlere göre aldığı
durumlar tanımlanarak mevsimlerin nasıl meydana geldiği açıklandı.
Söz konusu âletle yapay gökkubbeye yıldızlar
ve gezegenlerden başka samanyolu (kehkeşân),
on yedi yıldız kümesi ve bulut da yansıtılmıştı. Fakat asıl önemli olan konferanstan sonra
Dr.Wagner’in bize gösterdiği yeniliklerdi. Bu âlet,
gökkubbeyi, dünyanın herhangi bir noktasından
bakıldığına göre aynen gösterebiliyor ve böylece
meselâ ta kuzey kutbundan güney kutbuna kadar
tam bir seyahat yapılabiliyordu. Bir elektrik motorunun âlete verdiği hareket sayesinde başımızdaki gökkubbeyi önce kutup vaziyetinde gördük.
Mayıs 2012
Bu durumda kutup yıldızı tam tepemiz hizasında
idi; çeşitli arz derecelerini gösteren bölmeli (taksimatlı) bir cetvel de kubbeye yansıtılmıştı. Yavaş
yavaş dönüşümüzü yaparak kutuplardan uzaklaştıkça kutup yıldızları da alçalıyor ve başka yıldızlar
yukarıya geliyordu. Dr. Wagner 41 derece enlemi
(arz-ı coğrâfî) üzerinde âleti sabitledi. İşte bu manzara bizim İstanbul’dan bu ay içinde gördüğümüz
gökyüzü idi. Birkaç saniye bunu izledikten sonra
yolumuza devam ettik. Ekvatora (hatt-ı istivâ)
geldiğimiz vakit kutup yıldızı ufuktan silindi. Bundan sonra güney yarım küresine geçtik ve şimdiye
kadar hiç görmediğimiz yıldızlarla karşılaştık.
Daha garibi var: Bu âlet bize gökyüzünün bundan binlerce sene önceki durumunu gösterebildiği gibi, bundan sonra gelecek seneler içindeki
şekillerini de gösterebiliyor. Hem de pek basit bir
tarzda kendi kendine. Âletin motoru üzerinde bir
kaydedici (sayaç=compteur) vardır. Üzerindeki rakamlar yapay gökkubbeye yansıtılan şeklin hangi
senenin hangi ayının hangi gününe ait olduğunu
bildirir. Şu halde, meselâ 1725 senesi Şubat’ının
15. günü gökyüzü ne şekilde idi; bunu, kaydediciyi
ona göre düzenleyerek görmek mümkündür. Âlet
çok güvenilirmiş. Meselâ kaydedici üzerinde de
okunduğu gibi 1927 senesi Nisan’ının 21. günü,
bugün, Berlin enleminde gökkubbenin şeklini buraya yansıtılmış görüyoruz, değil mi? Dr.Wagner
diyordu ki: “Âletin üzerindeki şu yapay kubbeyi
kaldırmanın mümkün olduğunu düşününüz, bir
an bu kubbenin kaldırıldığını ve böylece açık havada gökyüzünü gördüğümüzü farzediniz. Âletin
ağızlarından çıkan ve her biri bir yıldızı gösteren
ışık demetlerinden her birinin tam olarak gösterdikleri yıldızlar hizasında bulunduklarını görecektiniz”. Geçmişte ve gelecekte yıldızların durumunu
gösteren bu âlette arzın bir diğer hareketinden
kaynaklanan sonuç da göz önünde bulundurulmuştur. Bilinmektedir ki dünya bir topaç gibi hem
kendi etrafında döner hem de dönerken eksenini
değiştirir. Bugün, dünyanın eksenini gökyüzünde
sınırladığımız vakit bu doğrultuda kutup yıldızı
dediğimiz yıldızı buluyoruz. Fakat önceleri aynı
eksen üzerinde başka yıldızlar vardı. Dünya bu
hareketini her 26.000 senede bir tamamlar. İşte,
planeterde bu hareket bile hesap edilmiştir. Bu
âlet aracılığıyla, bu 26.000 sene içinde kutup yıldızının yerine sırasıyla hangi yıldızların geleceğini
ve hangi sene geleceğini de göstermek mümkündü. Yalnız bunun için, âlet bir senelik hareketi yedi
saniyede bitirdiğine göre, makineyi hiç durdurmadan çalıştırmak üzere yaklaşık elli saat devamlı
hareket ettirmek gerekiyordu.
Verdikleri değerli bilgilerden dolayı profesörlere teşekkür ederek ayrıldım.
Berlin, 21 Nisan 1927
Çeviriyazı ve Günümüz Diline Uyarlama:
Süleyman SAYAR
U.Ü.İlâhiyat Fakültesi Öğretim Üyesi
Görüntülerin altyazıları
(her bir sayfa için soldan sağa sırasıyla):
1. Berlin planetaryumunda halka astronomi konferansları veren Profesör Von Gellhorn.
2. Münih müzesinde, Kopernik sistemine göre
güneş evrenini ve dünyayı gösteren yuvarlağın
altında hareketli bir vagon üzerinde bulunan gözlemci, bu dönüş sırasında gezegenlerin gökteki
çeşitli durumlarını inceleyebilir.
3. Berlin planetaryumu müdürü Dr. Wagner.
4. Münih astronomi müzesinde güneş evrenini Kopernik sisteminde temsil eden âletler.
5. Konferansı veren profesörün kürsüsü önünde
âlete istenilen konumu verdirecek düğmelerin bulunduğu mahfaza.
6. Yapay gök kubbe üzerindeki yıldızları ve burçları
yahut gezegenleri parlak bir okla göstermek için
konferansçının kullandığı projektör.
7. Jena’da planetaryum binası.
8. Dresden’de planetaryum binası.
9. Berlin’de planetaryum binası.
10. Planeter âleti.
11. Planeter âletinin yatay ve dikey kesitleri. Âlet
bu konumda iken kuzey kutbunda bulunan bir
gözlemcinin gökyüzünü ne şekilde göreceğini
yansıtır.
12. Planeter âleti ve yapay gök kubbeye yansıtılan yıldızlar.
Hayat Mecmuası,
cilt 2, sayı 27 (Ankara, 2 Haziran 1927), s. 9-15.
HABER KURE
7
8
HABER KURE
Mayıs 2012
Bilim ve Teknoloji Gazetesi
Cacabey
Planetaryum Gösterileri;
CACABEY
PLANETARYUM'DA
Yaşamın Şifresi (YENİ) : Türkiye’de İlk Defa Cacabey Planetaryum’da.
Gösterimimizde insan vücudunun gizemlerini, insan vücudunun içinde gezerek öğreniyoruz. Minik bir
denizaltı ile bu gizemlere ışık tutarken nano-teknolojiler ve genetik bilimi sayesinde kansere ve diğer
hastalıklara nasıl çözümler bulunabileceğini göreceğiz.
Evrenin Boyutları: Uzay boşluğunda bulunan gezegenlerin ve Güneş’in, Dünya’mıza uzaklıklarını nasıl ölçebiliriz ve hepsinin büyüklüklerinin oranları nasıldır? Gök cisimlerinin uzaklıklarını ölçmek istersek
ne tür ölçüm birimleri kullanabiliriz? Bu gösterimde
bütün bunların cevabını bulabilirken aynı zamanda
bulutsular, yıldız takımları, yıldız kümeleri, galaksiler, uzay teleskopları kısaca tüm evrenimiz hakkında
bilgiler edinebilirsiniz. Evrenin boyutlarını ölçerken
hem eğlenip hem de fark edemediğimiz birçok bilgiye ulaşabilirsiniz.
Uzaydaki Şekiller: Uzaydaki şekiller, Güneş’in Ay’ın
Dünya’nın ve diğer gezegenlerin şekillerini hareketlerini anlatan eğlenceli bir uzay yolculuğu gösterimidir. Dünyamızı ve diğer Dünya’ların neye benzediğini
öğrenmek istiyor musunuz? Bu gösterimimiz de ayrıntılılarıyla uzaydaki şekilleri görebilirsiniz. Hayali bir
roketle uzay seyahatine hazır olun.
Cacabey Planetaryum’da gösterilerimiz 50dk60dk sürmekte, programlarımız ve etkinliklerimiz her
geçen gün yenilenmekte ve güncellenmektedir.
EĞİTİMLER
C
acabey Planetaryum 29 Eylül 2011
tarihli resmi açlışıyla Türkiye’nin en büyük planetaryumu oldu. Planetaryumumuz
hafta içi 09:00 ve 18:00 arası her saat başı
randevu ile okul gruplarına eğitim vermektedir. Halka açık seanslarımız ise Çarşamba
19:15 Cumartesi 15:00 ve 16:30 saatlerindedir. Her katılımcı için eğitimlerimiz ilk
olarak fuaye alanında başlamaktadır. Fuaye alanımızda 1 adet Meade LXD55ve 1
adet Orion StarMax™ 127 (5 inch) Maksutov-Cassegrain Teleskobu,Uzay Dünyası
köşesi, Hubble Uzay Teleskobu maketi,
Uluslar arası Uzay İstasyonu maketi, Göktürk 2 Uydu maketi, Güneş Sistemi Panosu
ve gök cisimleri posterlerinden oluşan sergi alanı yer almaktadır.
Gelen gruplara fuaye alanında Uzay
Dünyası adı verilen 12 dev aynanın oluşturduğu paralel olmayan aynaların yerleştirildiği ve aynalardan yansıyan görüntü
her öğrenciye tek tek gösterilir. Burada
aynaların yansıtma özelliği ve aralarında
açı olup olmamasının yansıya görüntüyü
etkilediği birebir gösterilmektedir. Uzay
Dünyası köşesinde yansıyan görüntüler
aynı zamanda uzay boşluğunda gök cisimlerin yerçekimsiz ortamdaki duruşlarını da
temsil edip gök cisimlerinin derinliklerini de
göstermektedir. Aynaların tam orta kısmına yerleştirilen LCD’den de güneş sistemi,
yıldızlar, yıldız takımları görüntüleri de yansıtılarak planetaryum gösterisine küçük
bir geçiş yapılmaktadır. Uzay dünyası köşesinin ardından 2 adet teleskobun teknik
özellikleri anlatılıp kullanım alanları ve gözlem kapasitelerinin tanımları yapılmaktadır.
LXD55 modeli, serisinin çok yönlü kullanılabilen yüksek çözünürlüklü teleskoplarından birisidir. Bu seri modelleri ile eşsiz
mekanik ve elektronik performans sunar.
Meade LXD55 teleskobu ile Saturn’ün
halkalarını, Güneş sisteminin ötesinde
görkemli bulutsuları, yıldız kümelerini ve
galaksileri gözlemleyebilmektedir. Orion
StarMax™ 127 (5 inch) Maksutov-Cassegrain teleskobu ile gökcisimlerini gözlemlemek için bütçe olarak uygun, hafif ve kompakt bir teleskoptur. Taşınabilir teleskoplar
arasında özellikleri açısından önemli bir yer
tutmaktadır. Venüs Mars Jüpiter ve Satürn gezegenleri, Ay’ı Günneş , galaksi ve
nebulalar gözlemlenebilmektedir. Fuaye
alanındaki teleskop tanımlarından sonra
uzay teleskobu, uzay istasyonu ve uydu
maketlerinin incelenmesi sağlanarak planetaryum sunumlarına geçmeden uzay
teknolojileri ve kullanılan uzay araçları
hakkında bilgiler verilir. Fuaye alanındaki
bu görsellerin öncelikli olarak sunulma sebebi, planetaryum salonunda izleyecekleri
derin uzay alanında ki her görüntünün yorumlanmasına daha sonrasında elde edilen
bilginin ulaşılabilir ve kullanılabilir olmasına
katkıda bulunmasını sağlamaktır.
Fuaye alanımızdaki görsellerden sonra
öğrenciler planetaryum salonunda ki gösterilere katılmaktadır. Planetaryum salonu
8 adet DLP multi projeksyon sistemi 13m
çaplı kubbe ekran ve 84 kişi kapasiteli koltuk ve kontrol bilgisayarından oluşmaktadır. Gösteriler Cacarium ile başlamaktadır.
Cacarium modellenmiş gökyüzü programıdır. Bu programla Dünya’mızın istediğimiz
bölgesinden gökyüzünü gözlemlemeye
başlıyoruz. Cacarium’da istediğimiz tarih
ve saatteki gökyüzünü ve gök olaylarını da
gözlemlemek mümkündür. Bu programda
öğrencilere Dünya’mızın dönüş hareketleri, gece ve gündüz kavramı, mevsimler,
Güneş ve Ay tutulmaları, yıldız takımları,
enlem boylam kavramları, gökyüzü gözlemleme teknikleri, yön bulma gibi konular
işlenmektedir. Aynı zamanda; evrendeki
yerimiz neresi? Güneş sistemimizin elemanları nelerdir ve nasıl görünüyorlar?
Samanyolu galaksisi ve diğer galaksilerin
boyutları nasıldır? Soruların tümüne yanıt
veren eşsiz bir gezinti yapılabilmektedir.
Bunun için kullanılan diğer bir gökyüzü
programımız Mitekarium ile tüm gökcisimlerine seyahat edilebilmektedir. Bu gerçekçi programda da gök cisimlerinin büyüklükleri, evrendeki yeri, evrenin bugüne kadar
gözlemlenebilen bölümü öğrencilere tanıtarak evrenin yapısı hakkında derin bilgiler
sunulmaktadir. Gökyüzü sunumlarının ardından her yaş seviyesine uygun olan hazır
sunumlarımız gösterilmektedir.
Dev bir kürede
lerde birlikte evreni
süper boyutlu derinlik
keşfedelim...!
evrenin
I
BOYUTLAR
Dev
bir
küre
de sü
per
boyu
tlu
derin
likle
rde
birli
kte
uza
ŞE ydaki
KİL
LE
R
Tel: +90.224 346
Cd. Otosansit Karşısı
Şirinevler Mh. Ankara
evre
ni ke
şfed
el
00 11 - 346 00
im...!
99
Eğitim ve Bilim Merkezi
Yıldırım - BURSA
ZİYARETÇİ İSTATİSTİKLERİ
im...!
edel
keşf
lerde
rinlik
bir
Dev
Aenevreani
oku
birlikt
lu ve
pe
de sü
küre
tlu de
r boyu
İlköğ
tim
drea
seviy
ılın
20.y
BLE
esi
U
B
HU ESKOB
L
TE
Şirin
evler
Mh.
Tel: +
90.2
Anka
ra Cd
24 3
. Otos
ansit
46 0
Karş
0 11
ısı Eğ
itim
ve Bi
lim M
- 34
6 00
zi Yı
ldı
rım -
Dev
bi
r kü
rede
BURS
A
süpe
r bo
yutlu
rkiy
Lise
m
kade
ve A
Lise
ve A
kad
e
mik
kara
Mh. An
m ve
Eğiti
Yıldır
rkezi
A
BURS
Me
Bilim
sev
iye
Tel:
Şirin
evle
Tablo 2b) 2012 yılının Bursa ilçelerine dağılan ziyaretçi yüzdesini göstermektedir.
rşısı
osan
Cd. Ot
346
9
00 9
ım -
sit Ka
vler
Şirine
r Mh.
Anka
ra Cd
. Otos
+90
ansit
.224
Karş
346
ısı Eğ
evre
M
11 -
6 00
4 34
0.22
Tel: +9
kte
itim
00 1
1-
ve Bi
lim M
ni ke
şfed
el
im...!
RE
viye
ik se
birli
in P
lan
eta
giz İnsan ryum
em
li b vücu unda
ir
;
du
haz yolcu nda
ır m luğ
ısın a
ız?
ŞA
ŞİF
Tablo 2a) 2012 yılının aylara dağılan ziyaretçi sayısını göstermektedir.
rde
e’n
YA
Tablo 1b) 2011 yılının Bursa ilçelerine dağılan ziyaretçi yüzdesini göstermektedir.
derin
likle
Tü
Tablo 1a) 2011 yılının aylara dağılan ziyaretçi sayısını göstermektedir.
99
erke
erke
zi
346
Yıld
ırım
00 9
9
- BU
RSA
IN
Sİ
Bilim ve Teknoloji Gazetesi
Mayıs 2012
Fizikçi, Astronom
GERÇEK OLDU!
G
örme ya da algılama bir cisimden yayılan ya da üzerine çarpıp saçılan elektromanyetik dalgaların algılayıcılara geri
dönmesiyle gerçekleşen bir süreçtir. Görünmezlik sağlanması için görünmemesi
istenen cismin saçtığı elektromanyetik
dalgayı gizlemek, elektromanyetik dalgaların çarpmasını önlemek ya da dalgaların
gelişigüzel saçılmasını sağlamak gerekir.
Bilim adamları artık görünmezliğin sırrını
çözdü.
Bilkent Üniversitesi Nanoteknoloji Araştırma Merkezi (NANOTAM) cisimleri belli
frekanslarda görünmez kılan nanoteknoloji tabanlı malzeme geliştirdi. Türkiye’nin
tek Descartes bilim ödülü sahibi olan Bilkent Üniversitesi NANOTAM Başkanı Prof.
Dr. Ekmel Özbay’ın başkanlığını yürüttüğü
projede doktora öğrencisi Atilla Özgür
Çakmak tarafından geliştirilen ‘görünmezlik pelerini’ teknolojisi, askeri araçların üzerine kaplanacak bir metamalzeme sayesinde istenilen frekans bandında, tankların hatta havadaki uçakların görünmezliğine olanak sağlıyor.
GÜNEŞ
G
üneş enerjisi Güneş ışığından enerji
edilmesi teknolojisidir. Güneş enerjisi sistemleri maliyetleri açısından oldukça uygun hale geldi ve çevresel olarak
temiz bir enerji kaynağı oldu. Güneş
enerjisinin kullanım alanları; evlerde sıcak su elde etmede kullanılan Düzlemsel
Güneş Kollektörü ile, merkezi bir odağa
yönlendirilmiş dev aynalar kullanılarak
odak noktasına çok yüksek sıcaklıkta ısı
elde edilen, elektrik üretmeye yarayan
Yer-Güneş enerji santralleri, iç içe geçmiş
2 adet silindirik cam tüpün ısı yolu ile birbirine bağlanması ve bu işlem sırasında
GÖZLÜĞÜNDEN
ENERJİSİNE
arasındaki havanın alınması ile üretilen
vakum tüplü Güneş enerjisi kolektörleri,
çanak şeklinde ya da kutu şeklinde Güneş ısısını toplayan yapılar olan Güneş
ocakları, sandviç şeklinde cam ve hava
kanalları ile paketlenmiş bir pasif Güneş
enerjisi sistemi olan Trombe Duvarı, aktif Güneş enerjili ısıtma ve havalandırma
sistemi olan termal Güneş paneli gibi
davranan, Güneş’e bakan delikli (perfore) bir duvardan oluşan Panel, binanın
havalandırma sistemine ön ısıtma uygulayan Geçişli Hava Paneli sistemleridir.
SIG (Self-Energy Converting Sunglas-
9
Ali DÖNMEZ
Dünden
Bugüne
Çanakkale
Onsekiz Mart
Üniversitesi
Gözlem Evi
T
ürkiye`nin en genç gözlem
ev olan Çanakkale Onsekiz
Mart Üniversitesi Gözlemevi yeni
2002 yılında kurulum çalışmalarının başlaması ile hızlı bir şekilde emin adımlarla hız kesmeden
şuan ki yayınları ve akademik çalışmaları ile Türkiye`nin en fazla
bilimsel yayın yapılan gözlemevi
haline gelmişti. Bir gözlemevinin
bu kadar hızlı bir şekilde öne çıkmasındaki en önemli sebep ise
görev yapan akademisyenlerin ve
özverili çalışmalarıdır. Bir bakıma
da yaşamlarındaki fedakarlıkları
da diyebiliriz. Çünkü gözlemevinde çalışan akademisyenler akademik yaşamın gerektirdiği bazı zorlukları göz önüne alması gerekir
geceleri uykusuzluk, ailelerine zaman ayıramama gibi astronomların gözlemleri yapabilmeleri için ve
gökyüzünü inceleyebilmeleri için
geceleri teleskopların başlarında
olmaları gerekmektedir. kışın havanın açık olduğu gecelerden -20,
-30 derecelere varan soğuklar
[email protected]
GÖRÜNMEZLİK
Bilkent Üniversitesi
Nanoteknoloji
Araştırma Merkezi
(NANOTAM)
cisimleri belli frekanslarda
görünmez kılan nanoteknoloji
tabanlı malzeme geliştirdi.
HABER KURE
gecelerde teleskoplarının başında
olan Astronomlar yazında sıcak
havalarda da görevlerinin başında
oldular. Tüm bunlar göz önüne
alınarak bakıldığında Türkiye`nin
en genç gözlem evi olmasına rağmen yapılan akademik çalışmalar
ile en aktif çalışan gözlemevidir.
Bunun getirilerinden belki de en
büyük hediye DPT (Devlet Planlama Teşkilatı) projesi hazırlayan
Astronomların Türkiye`nin özlük
hakları ile sahip oldukları en büyük teleskopa sahip olundu. Bu
proje bir dönüm noktası niteliğinde ve bilime aktarılan bütçelerin
bir anda daha yüksek seviyelere
çıktığını gözlemlemekteyiz. DPT
nin bu projesi ile belki de ilk defa
aktarılan mali güç bu kadar fazla
olmuştur. Bunun bir diğer göstergesi de Türkiye’nin öz kaynaklarının geliştiğini kendi jeopolitik ve
sosyoekonomik durumu ile dünyanın yükselen gücü olduğunu da
göstermektedir bize.
ses) adı verilen sistem ise taşınabilir
olan cihazların güneş gözlüğüne bağlanarak şarj olmasıdır. Bu konsept hem çok
şık bir tasarıma sahip hem de gözümüzü
güneş ışınlarından koruyarak bir yandan
da enerjisinden yararlanmamızı sağlıyor.
Hyun-Joong Kim ve Kwang-Seok Jeong
isimli Koreli tasarımcılar gözlüklerin camlarında nano teknoloji yardımıyla çok pahalı olmayan organik boya ile renklendirilmiş sensörleri kullandılar. Akümülatör
ile enerji depolanıp aygıtlara elektrik
sağlanabiliyor.
HABER KURE
Bilim ve Teknoloji Gazetesi
Nisan 2012
Cacabey Ltd. Şti. Adına İmtiyaz Sahibi
Dr. Uğur
ÖZEN
İLK UZAY YOLCULUĞUNUN 51.YILINI
CACABEY PLANETARYUM’DA
KUTLADIK
Genel Yayın Yönetmeni
İç Mimar Ozan
ÖZEN
Editörler
Uğur Özen
Ozan Özen
Grafiker Özge Özen
Emekli Öğretmen Davut Yazıcı
Astronom Yadigar Can
Yüksek Astronom Nermin Deniz Konak
Fizikçi Astronom Ali Dönmez
Teknik Personel Serkan Yazıcı
Asistan Özlem Kadal
Diş Hekimi
İç Mimar
Görsel Yönetmen-Yayına Hazırlama
Kadir BAYRIK - Fonem Ajans
www.fonemajans.com
Müşteri İlişkileri Hattı
0.224 346 00 11 - 346 00 99
www.cacabey,com.tr
[email protected]
Baskı
Gülmat Ofset Mat. Amb. San. Tic. Ltd. Şti. - 0.224 368 61 61
Yüksek İhtisas Kavşağı Çevre Yolu Girişi Yılmaz Sk. No.4-6-8 Bursa
Yayın Türü: Yaygın Süreli
"YURİ GAGARİN"
1934-1968
"Cesaret ve insanlık azminin en
güzel örneği olan Yuri Gagarin
bundan tam 51 yıl önce uzaya
çıkan ilk insandı.."
Sovyet kozmonotu Yuri Gagarin, 12 Nisan Sovyet füzesi beni uzayın derinliklerine
1961'de Vostok 1 isimli uzay gemisiyle taşıyacak. Size söylemek isterim ki, şu
uzaya çıkan ilk insan oldu. Uzay Yarışının anda tüm hayatım tek bir an gibi gözlerimin
başlangıç döneminde, Sovyetler kozmonot önünde. "Gagarin’in sağ salim geri
adaylarını belirlemek için geniş bir tarama dönebileceği konusunda endişeler o kadar
programı başlatmışlardı. 20 kozmonot ile yüksekti ki, Gagarin henüz uzaydayken
Sovyet uzay programına seçilen Gagarin rütbesi yükseltildi. Ancak başına bir iş
bütün testleri başarıyla geçti. Sonunda gelmeden tekrar yere inmeyi başardı. 12
yine yetenekli ve başarılı bir kozmonot Nisan 2012 Yuri Gagarin’in ve Dünya’nın
olan German Titov ile Yuri Gagarin ilk uzay yolculuğunun 51. senesi oldu. 12
arasında bir tercih yapılacaktı, Yuri Gagarin Nisan 2012 Perşembe günü Cacabey
seçildi. Vostok uçuşu tam bir maceraydı. Planetaryum’da 19.00’da gökyüzü ve bilim
Gagarin’in Vostok’taki ilk sözleri "Tanıdığım meraklıları ile bu önemli günü kutladık..
ve tanımadığım dostlar, yurttaşlarım, tüm
dünyanın insanları! Az sonra güçlü bir
Yadigar CAN
HABER KURE
Mayıs 2012
Bilim ve Teknoloji Gazetesi
YENİLİKÇİ BAŞKAN
Nermin Deniz Konak Yüksek Astronom
HAYALLERİN
GERÇEĞE DÖNÜŞMESİ
B
ursa Yıldırım Belediye Başkanı Özgen Keskin yenilikçi kişiliğiyle
Yıldırım’a ve Bursa’ya faydalı projeler üretmeye her geçen gün
devam ediyor. Keskin’in çalışmaları Bursa ilçe belediyelerine ve tüm
Türkiye’ye örnek teşkil ediyor. Yıldırım Belediyesi Eğitim Ve Bilim
Merkezi örneklerinin arasında bir ilktir. Yurtdışında birçok eğitim ve
bilim merkezi bünyesinde yer alan planetaryum, deney maketleri
Yıldırım Belediyesi Eğitim Ve Bilim Merkezi’nde bulunmaktadır.
Öğrencilerin bilimi yaşayarak öğrenmesi prensibi ile tamamlanan
eğitim ve bilim merkezi ülkemizin tüm öğrenci ve vatandaşlarına
hizmet verebilmektedir.
13
yaşımdayken uzaya olan merakım başladı. Hep uzaya gitmek istedim ki yaşım 30 (hala çok
istiyorum) gerçekleştiremediğim tek
hayalim…. Dürbünüm ile yıldızları inceler, orada başka nelerin olduğunu ve
yıldızların arkasını görebilme ihtimaliyle merakla gökyüzüne bakardım.
2001 yılında artık hayallerim gerçeğe dönüşmüş ve Ankara Üniversitesi
Astronomi ve Uzay Bilimlerini kazanmıştım. Bu yıllarda teleskopla tanışmıştım. Derslerimin izin verdiği kadar
haftada 3 belki 4 gün gözlemlere katılıyor uykuya ve dondurucu soğuğa
aldırış etmeden teleskopun ve uzayın
gizemine dalıyordum. Yıldızların bendeki sırrını çözmeye ve tüm sorularımın yanıtlarını bulmaya bu senelerde
başlamıştım.
Şimdi ise bu bölümü bitirmiş olup,
Türkiye’de kendi işini severek yapan
şanslı ve ender insanlardan biriyim.
Biliyorum birçok çocuk benim gibi büyüyünce astronot olup uzaya gitmek
istiyor ya da yıldızları merak ediyor.
Mega kentlerde yaşayan çocuklarımız maalesef gökyüzünün tadını bile
çıkaramıyor ki… Bu kadar ışık kirliliği
altında takımyıldızlarını bile birleştirmelerini bırakın, gökyüzünde üç beş
YILDIZ TANELERİ
2’si denizlerle kaplıdır. Dünya üzerindeki
denizlerin yüz ölçümü 360.800.000 Km2
Dünya üzerindeki kıtaların yüzölçümü
148.966.000 Km2’dir. Bu kıtaların
üzerindeki kum taneciklerini düşünelim…
10 milyar? 100 milyar? 100.000 trilyon?
100 zilyon? Daha fazla mı?
Dünya’daki kum tanelerinin 100
zilyondan fazla olduğu söyleniyor.
Evrendeki yıldız sayısı da araştırmacılar
tarafından Dünyada’ki kum tanelerinden
fazla olduğu saptandı. Güneş sistemimizin
içerisinde bulunduğu galaksi Samanyolu
galaksisinde 200 milyar kadar yıldız
bulunuyor. Evren de Samanyolu gibi
milyarlarca galaksiden (gökada) oluşuyor
ve bu milyarlarca galaksi de milyarlarca
ngiltere Uzay Bilim Merkezi ve Nasa’nın ortaklaşa
yürüttüğü bir araştırmada gökyüzündeki yıldız sayısı yıldız içeriyor. Matematikteki basamak kavramı
ve Dünya’da ki kum tanelerinin kıyaslaması yapıldı. neredeyse evrendeki yıldız tanelerini açıklamakta
Yaşamın olduğu tek gezegen olan Dünya’nın 3’te zorluk çekiyor.
İ
UZAYDA YAŞAYAN TEK CANLI!
G
enellikle doğal ortamlarda yosun ve likenlerde
yaşayan tardigradlar boyu en fazla 2mm’yi
geçmeyen 8 ayaklı minik hayvancıklardır. ‘Deniz
Ayısı’ olarak da bilinen bu hayvanlar uzay da ve
radyasona maruz kalarak yaşayan tek canlılardır.
Curren Biology dergisinde yayımlanan araştırmada
ilk kez bir hayvanın uzay boşluğunda böylesine bir
deneye tabi tutulduğunu söyleyen bilim adamları
Soyuz Füzesiyle fırlatılan uzay aracında aracı FOTONM3'teki tardigradların 270 km irtifada uzay boşluğuna
bırakıldıklarını belirttiler.
Araştırmaya katılanlardan İsveç’in Kristianstad
Üniversitesi’nden İngemar Jönsson ‘bu hayvancıkların
uzay boşluğunun bu kadar aşırı koşullarına
maruz kalmalarına rağmen yaşamayı başarmaları
bir gizem’ diye konuşurken bilim adamları bu
yaratıkların böylesine dayanıklı olmasını hücresel
adaptasyonlarına bağlıyor.
PROGRAM
Yıldırım Belediyesi
Eğitim ve Bilim Merkezi
İ
YEN
Yaşamın Şifresi
Her Çarşamba Saat: 19:15
Evrenin Boyutları
Her Cumartesi Saat: 16:30
Uzaydaki Şekiller
Ayrıntılı bilgi için :
www.cacabey.com.tr
Her Cumartesi Saat: 15:00
Planetaryum; gezegen evi, uzay tiyatrosu
yıldız evi olarak adlandırılabilir. Cacabey
Planetaryum’da dev küre ekranıyla
planetaryum keyfi ile Yaşamın Şifresini
keşfetmeye hazır mısınız?
Fulldome eğitim filmi
Konu: Uzay boşluğunda bulunan, dünyaya ve
birbirlerine kıyasla devasa büyüklükteki cisimlerin
birbirleri arasındaki mesafeleri ve kendi boyutlarını
nasıl ölçebiliriz?
Fulldome eğitim filmi
Konu: Uzaydaki cisimlerin görsel olarak
biçimlerini okul öncesi çocuklara ifade
edebilecek bir seviyede anlatabilmek ve
plantetaryumu tanıtmak.
[email protected]
10
yıldız görmekle yetinmek zorunda kalıyorlar.
Türkiye’nin diğer sorunlarını konuşmaktan, bir türlü Türkiye adına bilimde ne kadar geride kaldığımızı ya göremiyoruz ya da görmek istemiyoruz.
Bu yüzden; biz bir adım atmak adına;
çocuklara bilimi sevdirmek, bilimin içerisinde yer almalarını sağlamak ve bilime giden yolun kapılarını açmak için
çalışıyoruz.
Cacabey Planetaryum olarak hayalleri
gerçeğe dönüştürüyoruz ve o çocuklara mahrum kaldıkları muazzam güzellikli gökyüzünü sergiliyoruz. Akşam
olmasını, havanın kararmasını beklemeden, günün istedikleri saatinde
yıldızları gözleyebilirler, gezegenlerin
sırlarını çözebilirler, takımyıldızlarının gizemli hikayelerini dinleyebilirler.
Astronotların uzay boşluğunda gezinirken hissettikleri duyguların bir benzerini de kendileri hissedebilirler.
İleride belki de bilim adamı olacak olan
bu çocukların, ufuklarını genişletmek,
neler yapabileceklerini göstermek ve
bilime giden yolun kapılarını açmak
bizlerin elinde…
Hayallerinizin gerçeğe dönüşmesi dileğiyle…
UZAY
ÇÖPLÜĞÜ
Y
aşamımızı sürdürebilmemiz için
kullandığımız tüm ihtiyaçlarımız,
kullanım süresi bittikten sonra birer çöp
adayı oluyorlar. Geri dönüşüm kavramı
ise baş edilemeyen doğaya üzerinde
yaşadığımız Dünya’ya zarar vermeye
başladıktan sonra ortaya çıkmıştır ve
çevrecilik kavramı gelişmiştir. Bizler günlük
hayatımızda Dünya’da çöpleri yok etmek
için bir hayli uğraş sarf ederken bir de
uzayda, atmosferin dışında biriken çöpler
uzay araştırmalarının ve Dünya’yı tehlike
altında bırakan konuların başına geçmeyi
başarmıştır. Uzaydaki çöpler gezegenimizi
saran metal parçalarından oluşmaktadır.
Bunlar atmosfer tabakasında 50 yılda
biriken metal parçaları, görevi biten uydular,
kullanılan uydular, gibi nesnelerdir.
Uzay çalışmaları 1945 2. Dünya
Savaşından sonra gelişmiştir. İlk olarak
1957’de Sputnik’in uzaya gönderilmesi
Amerika ve Ruslar arasında resmiyette
olmayan uzay yarışını başlatmıştır.
1957’den sonra Dünyamızın etrafında
ki Ay yalnızlığına veda etti ve bununla
birlikte uzayda çöp kavramı oluşmaya
başladı. 1958’de ABD tarafından fırlatılan
Vanguard 1 isimli orta yörünge uydusu
ilk uzay çöplüğü sayılır. En uzun süre uzay
çöplüğü olma ünvanına sahiptir. 2011
yılının sonuna doğru kullanılan 3000 uydu
olduğu tespit edilmiştir. 9000 kadar metal
parça dünyanın etrafında yüzmektedir.
Metal parçalarının dışında; itiş takımları,
modüller, astronot eldivenleri, yiyecek
ambalajları, konserve kutuları da uzaydaki
çöpler arasında yer almaktadır. Uzay
çöplüğünde 25000 civarında başıboş
dönen parça bulunuyor. Çapı 1 cm den
büyük olan 700000 cisim var. 2007’de
Çin’de ASAT faaliyetiyle 6000’den fazla
parça uzaya yayılmış durumdadır. ASAT
faaliyeti füzelerle uyduları yok etme
faaliyetiydi.
Uzay çöpleri son zamanlarda hızla
artış göstermiştir. Uzaya yayılan
görevi tamamlanmış uydular,
uyduların çarpışmasından, füzelerle
parçalanmasından açığa çıkan parçalar yeni
bir çarpışma için tehlike unsuru olmakta
ve son zamanlarda revaçta olan uzay
turistlerinin yolculukları için de riskli hale
gelmektedir. Uzaydaki çöplüğe sebep
olan ülkeler arasında Japonya, Fransa ve
Hindistan yer almaktadır.
Bu çöplerin ve tehlike yaratacak cisimlerin
takibi Amerikan Uzay Gözlem Ağı
tarafından yapılmaktadır. Atmosferden
içeri girebilecek ve uydulara zarar verecek
her cisim için oluşturulan sistem sinyal
vermektedir. Yine aynı tehlikeli cisimlerin
uzaydaki hareketleri ve bir daha olası
atmosferin içine girebileceği zaman tahmin
edilebilmektedir.
Mayıs 2012
Emekli Öğretmen
HABER KURE
11
Davut YAZICI
Uzaydaki
İLKLER
2012’DE BEKLENEN
VOLKAN PATLAMALARI KORKUTUYOR!
İ
zlanda Atlas okyanusunun kuzeyinde volkanik bir ada
üzerinde kurulmuş ve çevresinde birçok küçük adadan
oluşan bir Avrupa ülkesidir. İzlanda’da bulunan Katla dağı
volkanik patlamaların birçok kez gerçekleştiği bir dağdır.
Patlamalarının tarihçesi 8. yy’a kadar dayanır. 8.yy’larda
yılda 40-80 arası patlama olduğu kaydedilmiştir. 20.yy’a
geldiğimizde 1918’de tekrar aktif hale gelen katla dağı
1934-1955 yılları arasında da yine aktifti. 1918’de ki
patlama ise 20. Yy’ın en büyük patlaması olarak tarihe
geçti.
İzlanda’da ki volkanın sebep olduğu kül ve toz bulutu
Atlantik boyunca dağılamaya devam edecek. Volkan
araştırmaları yapan bilim adamları yakın bir gelecekte
Katla Yanardağı’nın tekrar patlayacağını söylüyor. Katla
dağının eğiminde buzul bulunmakta ve volkan patlarsa
buzulların erimesi İzlanda’nın güneyinde eşi görülmemiş
bir felaket yaşanacak. Volkanlar 9 Temmuz 2011’de
işaret vermeye başladı. Kasım 2011’de bilim adamları bu
dağda 500 civarında hafif sarsıntılar tespit etti ve bunlar
magmanın hareketliğinin işareti olduğu söylendi.
[email protected]
Bilim ve Teknoloji Gazetesi
04.10.1957 İlk Yapay Uydu Sputnik1 SSCB
03.11.1957 Uzayda İlk Canlı Sputnik2 SSCB Layka isimli köpek (uzayda öldü)
04.01.1959 Güneş Yörüngesine Oturan İlk Yapay Uydu SSCB Luna1
07.08.1959 Dünya’nın uzaydan çekilen ilk fotoğraf ABD Explore6
14.09.1959 Ay’a giden ilk uzay aracı SSCB Luna2
07.10.1959 Ay’ın arka yüzünün ilk fotoğrafı SSCB Luna3
12.04.1961 Uzayda ilk insan Yuri Gagarin SSCB Vostok1
11.08.1962 Uzay’da aynı anda birden fazla uzay aracı, uzayda ilk telsizli iletişim SSCB Vostok 3ve4
16.06.1963 Uzay’da ilk kadın Valentina Tereşkova SSCB Vostok 6
12.10.1964 Birden fazla mürettebatlı uzay aracı SSBC Voskhod1
18.03.1965 İlk Uzay Yürüyüşü Aleksey Leonov SSCB Voshkod2
23.03.1965 Uzay’da yörünge değiştirilebilen ilk insanlı araç ABD Gemini3
01.03.1966 Başka bir gezegene inen ilk sonda Venüs SSCB Venera3
16.03.1966 İki uzay aracının ilk kenetlenmesi ABD Gemini8
24.12.1968 Ay yörüngesinde insanlı ilk uçuş ABD Apollo8
20.07.1969 Ay’da ilk insan Neil Armstrong ABD Apollo 11
23.04.1971 Başka bir gezegenin yörüngesine giren ilk sonda Mars
ABD Mariner9
07.15.1975 Milletlerarası ilk uçuş test projesi ABD-SSCB Apollo Soyu
Yakın Tarih Ve Son Son Gelişmeler
Orman Mühendisleri Odası
Bursa Şube Başkanı
Mehmet Akif Akan
İ
nsanlık tarihinde çeşitli nedenlerle anavatanlarını terk
eden kavimler olduğunu tarih kitaplarından biliyoruz. Bu
göçlerin bir çok nedeni vardır
ve göçler daha çok doğudan batıya doğru olmuştur. Göçler halen devam etmekte ve gelecekte de devam edecektir.
Ülkemizde göçler öncelikli olarak kırsaldan yakın kentlere
doğru başlamış ve zamanla doğu illerinden batıdaki sanayileşmiş, gelişmiş kentlere yönlenmiştir. Genelde AŞ ve İŞ için
olduğu söylenen bu göçler aş iş sorunu olmayanlar tarafından da yapılmaktadır. Burada en önemli etken ise eğitim,
sağlık ve sosyal olanaklara daha kolay ulaşabilmek isteği ve
ihtiyacıdır.
O halde göçlerin devamlılığı kaçınılmazdır bir gerçektir.
Bu gerçeği göz önünde bulundurarak, çözümler üretmeliyiz.
Eğer kırsalda kalkınma sağlanarak göçün engelleneceği düşünülüyorsa, bu çok kolay bir yol değildir ve istenen başarının sağlanması da mümkün değildir.. Çünkü kırsalda, kentlerdeki hizmetleri sunmanın maliyeti çok yüksektir ve akılcı bir
yol değildir. Ayrıca, kırsalda arazilerin ve doğal kaynakların
kullanım kapasitelerinin üzerinde kullanılmaması ve kirletilmemesi gerekir. Eğer kalkınma sağlayacağız derken su ve
diğer doğal kaynakları kirletirsek, geri dönüşü olmayan zor
bir durum ortaya çıkarırız. Bunun en güzel örneği ÇİN dir.
Çin’de akarsu kaynaklarının yarısından çoğu kirlenmiştir.
Kırsalda yapılacak her türlü kalkınma teşebbüsleri kesinlikle bu kaynaklara zarar vermeyecek şekilde olmalı ve çok
sıkı denetlenmelidir.
Tekrar kentlerdeki göç sorununa gelirsek, burada, yerel
yönetimlere büyük sorumluluklar düşmektedir. Kent planlamaları mutlaka çok uzun yılları kapsayacak şekilde yapılmalı
ve her kentin kendi özelliklerine uygun ANAYASASI olmalıdır.
Bu anayasa, ülkenin anayasasına aykırı olmamalı ve genel
ilkeler olarak ülkenin anayasasında yer almalıdır.
Bunu Bursa ölçeğinde ele alacak olursak; Bursa’ nın,
gelecekte ulaşabileceği, (örneğin 5 milyon, 10 milyon, 15
milyon, belki de 20 milyon) nüfusa göre planlaması yapılmalıdır. Bana göre öncelikli olarak su kaynakları, tarım alanları
ve de sit alanları korunmalıdır. Planlamalar yapılırken Bursa’ nın deprem riski altında olduğu da unutulmamalıdır. Bu
nedenlerle kent sağlam zeminlere inşa edilmelidir. Kentin
batısında ve doğusunda bulunan zemini sağlam, kısmen ormanlık alanlar da, planlı bir şekilde, yeşil alanlar fazla zarar
görmeyecek şekilde yerleşime açılmalıdır. Kente göç eden
insanların kesinlikle kaçak ve ruhsatsız ev yapmalarına izin
verilmemelidir. Eğer yerleşim yerleri önceden belirlenirse,
bu çok daha kolay takip edilir. Göç eden insanlar kent kültürü ile buluşturulabilirse, kentteki birçok sorun da ortadan
kalkacaktır.
Yeni anayasa çalışmalarının yapıldığı şu günlerde bu
konular da gündeme alınmalı ve gelişmekte olan kentlerin
civarı için Ormanların daraltılmaması ifadesi uygulama dışı
bırakılmalıdır. Yoksa 50 yıl sonra halen bu konuları tartışıyor
oluruz.
Saygılarımla,
UZAYDA ORKESTRA
S
es atmosferde kulağımız tarafından algılanabilen periyodik basınç değişimleridir. Fiziksel boyutta ses, hava katı sıvı veya gaz
ortamlarda dalga boyu, bir ses dalgasının oluşması için sesin aldığı yoldur. İnsan kulağının teorik olarak 20 Hz ile 20.000 Hz arasını
duyduğu söylense de, en iyi 250 Hz ve 3.000 Hz arasındaki konuşma frekansı bölgesini duyar. Sesöte ya da ultra sound, insan
kulağının duyamayacağı çok yüksek frekanstaki seslere verilen
addır. Frekansı 20.000 Hz’in üstündedir. Hayvanlar 20.000 HZ den
yukarısını duyabilirler
Ses boşlukta yayılmaz. Uzay bir boşluk değildir, uzayda gök cisimlerinin de çıkardığı sesler vardır. Gök cisimlerinin sesleri insan
kulağının algılayamayacağı boyutlardadır ve bu sesler radyo teleskopları ile dinlenebilmektedir. Radyo astronomi gök cisimlerinin
radyoelektrik dalgaları alanındaki elektromanyetik ışımasını inceleyen gökbilim dalıdır. 1931’de Karl G. Jansky gökcisimlerinin radyo
dalgaları ile ışıma yaptığını keşfetti. Evren’de hiçbir cisim mutlak
sıfır denilen sıcaklıkta veya onun altında bir sıcaklık olamaz. Mutlak
0 K° ya da -216 16 °C’dir. Her cisim mutlak 0 K°’nin üzerinde bir
ABD, 12 Nisan 1981’de yani Gagarin’in uçuşunun 20.yılında tekrar
kullanılabilir bir uzay aracı (uzay mekiği) göndererek yeni bir ilki gerçekleştirdi. 15Kasım1988’de ise SSCB ilk ve tek otomatik hemde tekrar
kullanılabilir mekiği fırlattı. AUA’nın uzay araştırmalarındaki çabaları
Mars’a en geç 2030 yılına kadar insan göndermeyi hedefleyen Aurora programıyla doruk noktasına ulaştı ve bu doğrultuda birçok görev
gerçekleştirildi. ABD Başkanı George Bush 2004 yılında Mars’a 2030
yılına kadar insan göndermeyi hedeflediklerini ve Mürettebat Taşıma
Aracı (crew exploration vehicle CEV) adlı yeni bir uzay aracı geliştirdiklerini açıkladı. Böylece önde gelen iki uzay ajansı aynı hedefi seçmiş
oluyordu. 2005 yılı itibariyle Rusa ile takım kuran AUA, rakibi Nasa’ya
nazaran büyük bir avantaja sahip oldu. ABD’nin CEV’ine karşılık AUA
ise CEV’in benzeri bir araç olan Kliper’in uçuş denemesini 2011 yılında
gerçekleştireceğini açıkladı. Kliper projesi için ancak 2006 yılında fon
sağlanabildi.
TANRI
SAYISI!
M
atematikçiler 30 yıllık soruya sonunda cevap buldu. Rubik Küpü’nün
en zor kombinasyonu bile 20 hamlede çözülebiliyor.
Tarihin en kafa karıştırıcı oyuncaklarından Rubik Küpü’nün en zor kombinasyonu bile en fazla 20 hamlede çözülebiliyor. Hesaplamayı yapan
matematikçiler, bu ‘optimal’ hamle sayısına ‘Tanrı Sayısı’ ismini taktı.
sıcaklığa sahip olduğundan elektromanyetik enerji üretir. Sıcaklığa
bağlı olarak bu enerji artar ya da azalır. Sıcaklık arttıkça evrenin
frekanslara olan dağılımı değişir ve yüksek enerjili paketlerin sayısı artar. Kuramsal olarak evrendeki tüm cisimlerden çıkan elektromanyetik enerji ölçülebilir. Evlerimizde dinlediğimiz radyolar da
radyo frekansları arasında gezinirken kullanılmayan frekanslardan
geçerken bize gelen sesler kozmik fon sesi olarak bilinir. Kozmik fon
sesi uzayda her noktada aynı frekansta olan bir sestir.
Nasa’nın yapmış olduğu çalışmalarda radyo gözlemleri ile sayısız
gezegenin sesi dinlendi ve insan kulağının algılayabileceği hale getirildi. Elde edilen sesler ise bir orkestrayı andıran derecede ilginç ve
uyumluydu. Nasa bu sesleri dinlememizi sağlayacak bir site oluşturdu. www.spacesounds.com (uzay sesleri) sitesinden Güneş’in,
gezegenlerin, uzay araçlarının, Dünya’nın, Samanyolu’nun seslerini
dinleyebilirsiniz. Gerçekten çok hoşunuza gidecek ve tekrar tekrar
dinlemek isteyeceksiniz.
Mayıs 2012
Bilim ve Teknoloji Gazetesi
ALIŞVERİŞ ÖMRÜ
UZATIYOR
ANALİZ
H. Hakan ÖZEN Planetaryum Enstitüsü Derneği
PLANETARYUM
ENSTİTÜSÜ DERNEĞİ
T
ayvan’da bir araştırma sonucu alışverişin sağlığa iyi geldiği ve ömrü uzattığı söyleniyor. Araştırmada ilgi çeken bölümlerden biri düzenli alışveriş
yapanların haftada bir ya da iki kez alışkanlık yapanlara göre daha uzun yaşadığının belirlenmesi.
Uzmanlar alışverişin daha çok zevk için yapıldığını ve insanın ruh halini düzeltme potansiyelinin
olduğunu belirtiyor. Araştırmaya başkanlık eden
Dr. Yu-Hung Chang, "Egzersiz yapmak gibi diğer
fiziksel aktivitler genellikle motivasyon, zaman
zaman da bir eğitmen gerektiriyor. Oysa alışveriş
daha kolay başlanabilen ve sürdürülebilen birşey"
diyor. Londra'daki City Üniveristesi'nden Prof. David Oliver'de araştırmanın doğru noktalara işaret
ettiğini belirterek, "Alışveriş fiziksel aktivite, alışveriş yapan diğer insanlarla sosyal etkileşim gerektiriyor. Ayrıca oldukça karmaşık bir iş olduğu için
zihninizi de canlı tutuyor." dedi.
Derneğimiz, Türkiye’de bilime olan
merakın tetiklenmesi ve özellikle
gençlerimize bilimin sevdirilmeye çalışılmasına yönelik faaliyetler yürütmek, planetaryum ve
planetaryum ile ilgili bilim dallarının gelişmesini ve yurt içinde yaygınlaşmasını sağlamaya çalışmak,
planetaryumda kullanılan cihazların Türkiye’de üretimini ve sanayileşmesini gerçekleştirmek, amacı
ile kurulmuştur.
Derneğimiz;
HER KADIN BUNU HAYAL EDİYOR
almayalım… şeklinde sıralanabilir.
Kadınların güzel görünmek için vazgeçilmezi
saçlarıdır. Her zaman kuaföre gitmek mümkün
olmayabiliyor ve kadınların içinden geçen
keşke… diye başlayan hayallerini saçını her şekle
kolayca, saçı yıpratmadan ve çok hızlı şekilde
yapabilmek için uygun bir ortam olsaydı diye
biter. Kadınların hayallerinde ki sorulara çözüm
yine tasarımcılardan geldi. 360 derecelik açıyla
saçınızı tararken ya da kuruturken veya partiye
hazırlarken sağdan, soldan, önden, arkadan,
kısacası herbir yanından görmek mümkün. Bu
buluş ile tüm kadınların hayalleri gerçek oluyor.
Yedi aynalı panelden oluşan bu alet her iki
adınların dünyası genelde erkeklere çok karışık
tarafa
da birden açılıyor be kişinin kendisini her açıdan
ve çoğu zaman gereksiz gelir. Kadınlar hem
görmesini
sağlıyor. Düzeneğin tam merkezinde duran
güzel görünmek için hem iyi hissetmek için hem en
asıl
aynanın
iki yanına açılan 15 santimlik aynalar
iyisi olmak için çoğu zaman mümkün olmayan çoğu
şey isterler. Bu istekler kaçmayan ince çorap olsun, aracılığıyla oluşturulan fonksiyonel alet, başın her
makyaj yüzden hiç çıkmasın, ne yersek yiyelim kilo açıdan yansıtarak kişiye de kolaylık sağlıyor.
K
UZAYDA ÇEKİLEN İLK BİLİM KURGU FİLMİ
fantastik dünyaya katkıda bulunarak ismini
Dünya'ya duyurmuş olan Tracy Hickman
tarafından özellikle bu yolculukta çekilmek
üzere yazılmıştı.
Ancak Garriot Dünya'ya döndükten
sonra, NASA bu filme el koydu ve
yayınlanmasına izin vermedi. Sebebi
sorulduğunda çok kesin bir yanıt vermeyen
NASA yetkilileri, Garriot’ın filminin uçuş için
yapılan genel sözleşmeye aykırı olduğunu
belirtmekle yetindiler. Tabii insanın aklına
ilk gelen, istasyonun iç görüntülerinin bu
şekilde Dünya'ya yayınlanmasının NASA’yı
rahatsız edeceği ihtimali. Ne var ki istasyon
rtık Dünya üzerinde yapılabilen herşeyi uzayda
da yapmaya başladık diyebiliriz. Uzayda yapılan zaten uluslararası kimliğe sahip ve iç görüntüleri de
ilklerden biri ise uzayda bilim kurgu filmi çekimidir. defalarca yayınlandı. Haliyle NASA’nın gerçekte
Uzayda bilim kurgu filmi çekimini gerçekleştiren neden izin vermediği pek da anlaşılır gibi değil.
kişi de bu eylemin ilginçliği kadar ilgi çeken bir kişi Ne var ki NASA’dan yeni yapılan bir açıklamada,
bir uzay turistidir. Richard Garriot Ultima Online’ın Apogee of Fear adlı bu sekiz dakikalık kısa filmin
yaratıcısı, 2008 yılında ücretli yolcu olarak NASA yayınlanmasına yakın bir zamanda izin verilebileceği
tarafından uzaya götürülen sayılı insanlardan biri bildiriliyor. Şüphesiz Richard Garriot’ın yıllardır
olmuştu. Garriot Uluslararası Uzay İstasyonu’nda kurumun kapısını aşındırıyor olması bunda hayli etkili
(ISS) geçirdiği zamanı sadece pencereden etrafa olmuş. Şimdilik filmin ne zaman çıkacağına dair kesin
bakarak tüketmedi. Lord British istasyonun günlük bir bilgi yok. Ayrıca NASA’nın yayına izin vermeden
çalışmalarında rol almanın yanı sıra, iki Amerikalı ve önce filmde kesintiler yapabileceği de bildiriliyor.
bir Rus astronotun da yardımıyla, sekiz dakikalık Fakat eğer herşeye rağmen izin çıkarsa, bilim-kurgu
bir kısa film çekmeyi başardı. Filmin senaryosu da hayranları yakın bir zamanda gerçekten de uzayda
pek sıradan sayılmazdı, Dragonlance dahil pek çok çekilmiş ilk bilim-kurgu filmini izleme imkanına
kavuşacaklar demektir.
A
2012
OLİMPİYAT
OYUNLARI 30.Olimpiyat oyunları 27
Temmuz-12 Ağustos 2012 arası Londra’da yapılacak. Oylamalarda favori gösterilen Paris’i açık
ara geride bırakan Londra 1908 ve 1948 yıllarından sonra 3. kez olimpiyat oyunlarına ev sahipliği yapacak. Oyunlar Atıcılık, Atletizm, Badminton,
Basketbol, Binicilik, Bisiklet, Boks, Eskrim, Futbol,
Güreş, Halter, Hentbol, Hokey, Cimnastik, Judo,
Kano-kayak, Kürek, Masa tenisi, Modern pentatlon, Okçuluk, Su topu, Taekwondo, Tenis, Triatlon,
[email protected]
HABER KURE
Voleybol, Yelken,Yüzme branşlarında yapılacaktır.
30.Yaz Olimpiyat Oyunları’nın Türkiye’deki
bilet satışları başladı. Uluslararası Olimpiyat Komitesi (IOC), Londra 2012 Olimpiyat Oyunları Organizasyon Komitesi ve Türkiye Milli Olimpiyat
Komitesi’nin Türkiye Seyahat Acentaları Birliği
(TURSAB) ile yaptığı sözleşme uyarınca, Londra
2012 biletlerinin Türkiye’deki satışını Turizm ve
Seyahat Acentaları Vakfı (TURSAV) gerçekleştirecek.
Oyunları izlemek isteyenler, TURSAV’ın ‘www.
tursav.org’ web sitesinden programı ve bilet fiyatlarını detaylı olarak inceleyip yine buradan temin
edebilecekleri formu doldurarak bilet talebinde
bulunabilecek.
Anahtar teslimi yeni planetaryumların fizibilite raporlarını hazırlayarak
projelendirilmesi , ülkenin teknolojik
ve iktisadi kalkınmasında yerli üretim
planetaryumlarının yer alması, değerlendirilmesi ve arttırılması için çalışmalar yürütmektedir.
Ana sınıfı, ilk, orta ve yüksek öğretimde planetaryum eğitiminin çekiciliğini, etkinliğini ve verimini arttırmak
için çaba göstermek, kurs, seminer,
konferans ve panel gibi eğitim çalışmaları düzenlemektedir.
Benzer amaçlarla kurulmuş ya da
kurulacak olan ulusal ve uluslararası
derneklerle işbirliği içerisindedir. Planetaryum alanında üyelere ve kamuoyuna yönelik kitap, bülten, dergi , bilgisayar yazılım, bilimsel içerikli video
v.b. güncel eğitim materyalleri yayınlamaktadır. Çoklu kamera sistemlerini
kapsayan Türkiye’nin ihtiyacı her türlü
planetaryum animasyon filmlerinin
üretimini, satışını sağlamaktadır.
Kültür etkinliklere bu yolla ülkenin
uluslararası düzeyde tanıtımına katkıda bulunma amacını gütmeketedir.
Görevlerinden birisi de ilk kültür miraslarımızdan Anadolu topraklarının ilk
gözlemevinin 1271 yılında Kırşehir’de
Caca Bey tarafından yapıldığı gerçeğinin, Türk ve Dünya kamuoyuna tanıtımının yapılmasıdır.
Caca Bey, Ali Kuşçu, Takiyüddin
el Raşid, Bursalı Kadı zade-i Rumi,
Gıyaseddin Cemşid, Uluğbey gibi astronomi ilminin ve planetaryumların
temellerini batılı ülkelerden çok önce
kuran ve birçok gök cismine isim veren
hatta bu isimlerin ilgisiz kalmamızdan
dolayı batılı ilim adamları tarafından
değiştirilen büyük Türk astronomlarını
Türk ve Dünya kamuoyuna tanıtmak
görevlerimizdendir.
İlköğretim, orta öğretim ve üniversite öğrencilerinin eğitimi, yurttaşlarımızın astronomi konularına ilgisinin
çekilmesi ve bilgilendirilmeleri sağlamak, bir turizm odağı oluşturmak, Türk
ve Dünya kamuoyunun ilgisini bu noktaya çekmek için faaliyetler düzenlemektedir.
Bilimsel amaçlı geziler, toplu halde
gökyüzü gözlem gezileri, planetaryum merkezinde müzik dinletileri organize edecek ve bu faaliyetlerimize
bütün halkımız davetli olacaktır.
Can boğazdan gelir...
AY
ÇÖREĞİ
Asistan Özlem
KADAL
Malzemeler:
4 çay fincanı un,
yarım paket yaşmaya,
1 tane yumurta,
125 gr. margarin,
1 çay fincanı süt,
1 kahve fincanı su,
İç harcı için:
kuru üzüm
kuru kayısı
kuru meyveler
kek parçaları
Sevgili Haber Küre okuyucuları. Bu köşede günlük hayatta aslında çok sık
kullandığımız ama hikayesinin nerende geldiğini pek de düşünmediğimiz birçok ilginç tarif paylaşmayı umuyorum. İlk olarak Ay Çöreği’nin eşsiz lezzetli
tarifini sizlerle paylaşmak istiyorum.
Hamur yoğurma kabına, unu alalım üzerine, bir yumurta akını, marğarini
ilave edelim. Ayrı bir kapta, ılık süt ile yaş mayayı karıştıralım unun içine ilave
edelim. Tüm malzemeyi yoğuralım, kulak memesi kıvamına gelince bir kenara alalım. Biz bu arada iç malzemesini hazırlamaya koyulalım, keki parçalayıp
bir kaba alalım, üzerine kuru meyveleri ve cevizi alalım, ince kıyılmış kuru
kayısıyı, kuş üzümünü ve sütü ekleyip karıştıralım. Hamurdan parçalar koparalım, merdane ile açalım arasına yeteri kadar iç harçtan koyalım, ay şekli verelim yağlanmış fırın tepsisine dizelim. Üzerine yumurta sarısı sürelim 180
derecelik ısıda pişmeye bırakalım.
Afiyet , şekerler olsun.

Benzer belgeler