İndirmek İçin Tıklayınız!

Transkript

İndirmek İçin Tıklayınız!
kültür sanat yaflam›nda
a¤ustos 2008
›ssn 1303-9113
• 2008/08
•
say› 76
•
2.25 YTL(KDV’li)
tavır
a y l › k
s a n a t
d e r g i s i
Merhaba
Sahibi
Tav›r Yay›nlar› Org.
Reklamc›l›k ad›na
Öznur Turan
Genel Yay›n Yönetmeni
Gamze Mimaro¤lu
Sorumlu Yaz›iflleri Müdürü
Cihan Keflkek
Yaz›flma Adresi
‹stanbul
Mahmut fievket Pafla Mah.
Mektep Sk. Çoban Apt. No:4
Okmeydan› - fiiflli - ‹stanbul
Tel: (212) 238 81 46 Faks: 238 82 49
e-posta: [email protected]
Ankara
‹dilcan Kültür Merkezi
fiirintepe Mah. 8.Cad. No:222 / B
Mamak – Ankara
Tel: (312) 390 38 05
Hesap no (YTL)
1042- 30000 596147
Gamze Mimaro¤lu
‹fl Bankas› Parmakkap›/‹ST.
Hesap no (EURO)
1042- 3010000 129062
Gamze Mimaro¤lu
‹fl Bankas› Parmakkap›/‹ST.
Fiyat› (DÖV‹Z)
Almanya: 5 Euro Fransa: 5 Euro
Hollanda: 5 Euro Avusturya: 5 Euro
‹sviçre: 7.5 Frank ‹ngiltere: 4 Sterlin
Bask›
Bar›fl Matbaac›l›k
Mücellit Ali Laçin Davut Pafla Cd.
Güven Sanayi Sitesi
C Blok No: 291 Topkap›- ‹stanbul
Tel: (0 212 ) 674 85 28
Yerel süreli yay›n
“Kontrgerilla”, halka karfl› savaflman›n ad›d›r, deriz; en basit ama en anlafl›l›r haliyle.
Ve y›llard›r nice katliam›n, kay›plar›n, provokasyonlar›n tertipleyicisi olarak geçer
ad›… “Ergenekon”un, tarih kitaplar›ndaki destan›na rahmet okutal› epey bir zaman
oldu. Önceleri kafatasç›lar›n diline pelesenk olan bir destan, flimdi de kontrgerilla
örgütlenmesiyle geçen bir isim… “Darbe” denen fley hiç unutmad›¤›m›z, hiç unutturulmayan bir sözcük. Devrimcileri ve halk›n muhalefetini ezip patronlar›n yüzünü
güldürmenin ad› oldu her zaman ülkemizde. AKP ise emekçi halk›n maafllar›na
yapt›¤› zamm›n kat be kat›n› elektrik ve do¤algaz gibi temel ihtiyaçlara yaparak halk›
ili¤ine kadar sömüren, tekelleri ihya eden iktidar›n ad›...
Bu dört kelime burjuva medyan›n yay›n bombard›man›yla, yoksul halk›n renksiz
sofras›n›n kat›¤› oldu son birkaç ayd›r. Ac›s›ndan, ekflisinden de yenmez oldu. Birileri
tutukland›, iddianameler haz›rland›, adaletin olmad›¤› bir ülkede hukukun perdesi
aç›ld›. Kimileri de bu demokrasi oyuna aldan›p, “hesap sorulsun!” fleklinde ›sl›k ve
alk›fllarla tabloyu tamamlad›lar. Oysa bu iktidar de¤iflmedikçe, halka karfl› savaflanlar
alafla¤› edilmedikçe ne faili meçhullerin ne katliamlar›n ne iflkencelerin hesab› sorulamaz. Sorulamayaca¤› ve adalet, hukuk gibi bir dertlerinin olmad›¤› da her fleyi birbirine kar›flt›r›p, kendi aralar›ndaki kavgay› bile devrimcilere sald›r› arenas› haline
getirmelerinden belli de¤il midir?
Dünyadaki 72 millet ayr› dil konuflur, ancak iflkencecilerin dili hep ayn›d›r. 1953’ün
Küba’s›nda Amerika’n›n bekçili¤ini yapan Batista’ya karfl› Fidel ve arkadafllar›
taraf›ndan düzenlenir Moncada bask›n›. Sonuç askeri yenilgidir, sonuç iflkencedir,
katliamd›r…
Ancak Küba halk›n›n nihai zaferi, ilk rengini Moncada’da o dönem bolca dökülen kandan al›r. O günden beri Kübal›lar halk düflmanlar›ndan hesap sormaktad›r. Ve bu
nedenle Moncada askeri olarak yenilgi olurken, siyasal anlamda zaferin ad› olur…
‹flkencelerden ç›k›p yaflad›klar›na mizah silah›n› da kuflanarak cevap verenler var. Bir
de direnirken e¤lenenler var bu ülkede. Onlar F tiplerinde, tecrit duvarlar›n›n
ard›nda, bu duvarlar› y›kmak ad›na mizah dergileri ç›kar›yor… Ve bu dergilerin
haz›rl›k aflamas›nda kolektivizm kendi s›n›rlar›n›, F tiplerinin yüksek güvenlikli duvarlar›n› zorluyor. Mizah› ezilenlerin dili olarak görenler, bu ‘Gomedi’ dilini en güçlü
flekilde kullanmakta kararl›lar. Gönderdi¤imiz röportaj sorular›na tecrit duvarlar›n›
nice meflakkatli çabalarla aflarak -hala aflamayanlar var- gelen cevaplar F tipi ve
mizah çeliflkisini kafalardan söküp atacak gibi görünüyor. Ne de olsa oralar… falan
filan ‘Fe-flmekan’!
Eylül say›m›zda görüflmek dile¤iyle…
Dostlukla…
tavır
‹Ç‹NDEK‹LER
08/2008
13
5
10
13
16
17
21
24
27
28
29
30
35
37
39
41
42
44
46
MAKALE
bu tren hiç de hofl gelmiyor!
‹NCELEME
edebiyatta s›n›fsal anlay›fllar
B‹YOGRAF‹
titus carus lukretius
RÖPORTAJ
macit koper
fi‹‹R
nevzat çelik
RÖPORTAJ
f tipi mizah dergileri gomedi, feflmekan
‹NCELEME
“tarih beni beraat ettirecektir.” fidel castro
MAKALE
ilkkurflun köyü
DENEME
sevgili sokak
fi‹‹R
kemal özer
AYIN FOTO⁄RAFI
emre bozbo¤a
HAP‹SHANEDEN
ütopyadan idam kütü¤üne bir ayd›n:
thomas more
ÖYKÜ
hasretin tecriti
B‹YOGRAF‹
william shakespeare - lll
T‹YATRO
susmayan nefes: pir sultan abdal
fi‹‹R
s›pho sepanla
S‹NEMA
hayattan korkma
S‹NEMA
benx
HABERLER
röportaj - macit koper
3
21
3 inceleme - “tarih beni beraat
ettirecektir.” fidel castro
24
makale - ilkkurflun köyü 3
30
3
3
kapak konusu 3
öykü - hasretin tecriti
makale
bu tren, hiç de hofl gelmiyor!..
tav›r
Tren... Ömrümüzün en nostaljik arac›. Nostaljik oluflu trenin; karayollar›n› kötü bir sarmafl›k gibi yurdun her taraf›na sard›ran otomobil tekelleri sayesinde elbette... Bir Osmanl› topraklar›na emperyalist tekellerin hammadde tafl›mac›l›¤› için, bir de cumhuriyetin ilk
dönemlerinde, -o da devlet kapitalizminin katk›s› olarak- ray döflenmifl ülke topraklar›na... Sonras›, var olan yollar›n tamiri ile birlikte, baz› yollar›n çift hat haline getirilmesi, kiminin elektrikli trenler
için uygun hale getirilmesi ve baz› kentlerde de üç-befl kilometrelik
metro-tramvay hatt›n›n yap›lmas›.
O günden bugüne difle dokunur bir demiryolu döflendi¤inden bahsedilemez bile. E tabi “Demiryollar›n› savunmak komünistlik”ti bu
ülkenin baflbakanlar›na göre. fiimdi tarihin en ironik adland›rmalar›ndan biriyle do¤mufl, ömrünü insan hak ve hürriyetleri için de¤il
de, aksine bunlar› yok etmek için her türlü bask›y›-iflkenceyi yapm›fl
iktidarlar›n borazan› olmufl bir gazetenin, “Hürriyet”in, “Hürriyet
Hakk›m›zd›r/Tren Özgürlüktür” kampanyas› çerçevesinde yeniden
gündemimize girdi trenler...
Hürriyet gazetesinin ve -tarihin yine cilvelerinden biri olsa gerek-,
‹nsan Haklar› Evrensel Beyannamesi’nin 60. y›ldönümü sebebiyle
yola ç›karak, Kars’tan Edirne’ye yapaca¤› yolculukta, özellikle insan haklar› sorunlar›n›n en fazla yafland›¤› kentlere u¤rayaca¤›
söyleniyor Hürriyet Treni’nin...
Hürriyet ve insan haklar›!.. Bütünüyle tesadüften ibaret bir fleyi ‹nsan Haklar› Evrensel Beyannamesi’nin ve Hürriyet’in ayn› tarihte ortaya ç›kmalar›… Ve de en ufak bir ortak yanlar› da yok isim benzerli¤i d›fl›nda. ‹sim benzerli¤i ki, bazen ayn› özü de tafl›r ama buradaki
b›rakal›m özün ayn› oluflunu, tam tersi bir durum söz konusu.
“Türkiye'de insan haklar› aç›s›ndan 4 önemli konuyu gündemimize ald›k” diyor Hürriyet Gazetesi ‹cra Kurulu Baflkan› Vuslat Do¤an
Sabanc›... Ve say›yor, “‹lki, kimsenin fliddet görmeme hakk›. Kad›n
ve çocuklara yap›lan fliddet çok yayg›n. Her üç kad›ndan biri fliddet
görüyor.
Di¤eri, k›z çocuklar›n›n eflit e¤itim hakk›. Yüksek ö¤retime gideme-
yen k›z çocuklar›n›n yar›dan fazlas› babalar›n›n bask›s›yla ö¤retimine devam etmeme karar› al›yor. ‹lkokula gidemeyen k›z çocuklar›n›n yüzdesi de fazla. Di¤er önemli insan haklar› ihlali k›z çocuklar›n›n zorla evlendirilmesi.
Oran Türkiye'de yüzde 10. Belki daha derine gitsek daha yayg›n oldu¤unu görürüz. Di¤er bir konu ise ayr›mc›l›k... Türkiye'de ayr›mc›l›¤› her bireye ö¤retmemiz ve içimize sindirerek yaflamam›z laz›m.
‹nsan haklar› meselesi hep uçta ve baflkas›n›n meselesi olarak görülüyor, siyaset malzemesi olarak kullan›l›yor.
Halbuki bu sorun herkesin meselesi. Demokrasiyi içimize sindirmek
için hepimizin insan haklar›n› da içine sindirmesi gerekli. Bizim görevimiz gazetecilik ve ancak özgür, demokratik ortamlarda nefes
alarak yaflayabiliyoruz.”
Nas›l da kutsal, nas›l da ulvi, nas›l da insanc›l düflünceler de¤il mi?
Konuflan› tan›masak çok kolay kanaca¤›z söylediklerine ama tan›yoruz. Ne yaz›k ki çok ama çok iyi tan›yoruz. Trenin u¤rad›¤› her istasyonda yaflayan halk›n çekti¤i ac›lardan tan›yoruz. O insanlar›n
temel hak ve özgürlükleri ellerinden al›n›rken tek sat›r bile yazmayan gazetesinden tan›yoruz. Ait oldu¤u s›n›ftan, o s›n›f›n tüm ülke
halklar›na yaflatt›¤› ac›lardan tan›yoruz. Nas›l tan›may›z ki? Döktü¤ümüz kanlar daha kurumad›. Bedenlerimizi çürüten hapishaneler,
(Her geçen gün bir yenisi yap›l›yor üstelik. A tipi, B Tipi, E Tipi, F Tipi bitti, flimdi L Tipleri yap›l›yor, o da yetmiyor kampüsler infla ediliyor.) daha dimdik ayakta.
Aç›z. Yoksuluz. ‹flsiziz. Evsiz, barks›z›z. Bunlar›n sorumlular›n› bilmedi¤imizi san›yor Vuslat Do¤an Sabanc›... Besbelli öyle san›yor ki,
bu kadar pervas›zca, bu kadar yüzü k›zarmadan, insan haklar› konusunda otorite gibi konuflabiliyor. ‹nsanlara haklar›n› ö¤reteceklermifl. Sana m› kald› insan haklar› ö¤retmek? ‹nsan haklar› en çok
çi¤neyen, çi¤neyenlere ortak olanlar›n bu konuda söyleyecek tek
bir sözü bile olmaz/olamaz…
Bu konuda konuflacak en son, hatta a¤z›n› bile açamayacak olan
kurumlardan biridir Hürriyet!..
A⁄USTOS 2008 | TAVIR | 3
makale
Hürriyet, öylesine, s›radan bir gazete de¤ildir. Bir s›n›f›n, burjuvazinin, hem de tekelci
k›sm›n›n sözcüsü; kim iktidara gelirse gelsin, o hükümetin de borazan›d›r. Ç›kar›n›n
çat›flt›¤› durumlarda mevcut iktidarla ters
düflebilir bazen ve onu iktidardan düflürmek
için de girer bask›ya. O zaman öyle çirkefleflir ki, kir akar yaz›lar›ndan, i¤rençleflir.
Komplolar kurar, iftiralar atar. Kurucusu Sedat Simavi’nin o¤lu Haldun Simavi, bir gün dönemin baflbakan› Turgut Özal’a, “Bizi
sak›n küçümsemeyin.
Biz iktidara birilerini
getirdi¤imiz
gibi
oradan çok kolay
indiririz de!” demifltir.
‹flte
Hürriyet böyle bir gazetedir.
r›nda, gazetenin internet sitesinde çarflaf
çarflaf kad›n eti sergileyen kendileri de¤ilmifl gibi...
Sadece kad›na yönelik de¤il, çocu¤a yönelik
fliddete karfl› da ray tepiyormufl Hürriyet Treni.
Kad›na bak›flla; çocuklara, k›z çocuklar›na bak›fl› aras›nda hiçbir fark yoktur Hürriyet’in. Kad›na yönelik fliddette ne kadar sorumlulu¤u
varsa, çocuklara yönelik fliddette de ayn› ölçüde pay› vard›r. Sayfalar›nda emperyalizmin
yoz kültürünü afl›l›yordur ony›llard›r çünkü.
Hürriyet Treni yola ç›k›yor, s›n›r kentimiz
Kars’tan. Askeri ve mülki erkan
tam teflekkül, treni yolcu etmeye haz›r ve de naz›r... Uçakla tafl›n›yor Hürriyet tayfas›,
genel yay›n yönetmeniyle, icra
kurulu baflkan›yla vesaire... Bakanlar var, vali
var, belediye baflkan› da var,
milletvekilleri
de...
Hepsi de Hürriyet’i ya¤lama
yar›fl›nda. Bir yandan da insan haklar› konusunda mangalda kül b›rakm›yorlar. Nas›l da ihtiyaçlar›
var böyle fleylere. Halk›
kand›rman›n, onun gözüne
flirin gözükmenin peflindeler.
Çünkü yaland›r her fleyleri; halka yalandan baflka söyleyecekleri tek sözleri Sonra ayr›mc›l›¤a da karfl›ym›fllar. Ayr›mc›l›¤›n, Türkler d›fl›ndaki tüm milliyetleri,
yoktur.
az›nl›klar› afla¤›layan, koyu bir milliyetçilikKad›na yönelik fliddete karfl› ilerliyormufl le bezenmifl haberleriyle, köfle yaz›lar›yla
Hürriyet Treni. Kad›na yönelik fliddette, bel- ›rkç›-faflist bir konumda olan onlard›r. Devki de en çok paya sahip olan; üçüncü sayfa rimcilere yönelik “terörist” propagandalar›
haberleriyle bunu adeta teflvik eden; kad›n› hiç eksilmez yaz›lar›nda... Sayfalar›nda oncinsel meta olarak gören ve gazete sayfala- y›llard›r halklar aras› düflmanl›¤› körükleyen
4 | TAVIR | A⁄USTOS 2008
de, en çok onlard›r. En çok onlar çi¤nemifl,
kötülemifllerdir kardeflli¤i, dayan›flmay›,
paylaflmay›, birlikte üretip birlikte tüketmenin hazz›n›...
Hürriyet Treni, bu yaz› yaz›l›rken Türkiye’nin
kentlerini dolaflmay› sürdürüyordu. Her istasyonda törenlerle karfl›lanarak... Onu karfl›layan birileri daha vard› ki, ç›plak gözle görülmüyorlard› onlar. Bu ülkede kontrgerilla
taraf›ndan katledilenlerdi onlar. Onlar, karanl›k kör kuyularda kaybedilenlerdi.
17 yafl›ndayken ipe çekilenlerdi onlar;
sokak ortas›nda dergi satarken s›rt›ndan kurflunlananlard›.
Da¤bafllar›nda napalm bombalar›yla
yak›lanlard›. Hapishanelerde, hücrelerde, emniyet bodrumlar›nda iflkence
tezgahlar›nda, üzerlerinde denenmemifl iflkence yöntemi kalmayarak
can verenlerdi. Ölüm
oruçlar›nda, açl›k
grevlerinde bedenlerini ölüme yat›ranlard›. Hürriyet’i
onlar da karfl›l›yordu
ama Hürriyet’in gözü
onlar› görmüyordu. Görmüyordu çünkü onlara
do¤du¤u günden beri düflmand›. Sadece onlara m›? Onlar›n içinden ç›kt›¤› halka da düflmand› Hürriyet. Açl›ktan ölenlere,
yoksullara, gecekondululara, iflsizlere, örgütlü mücadele etmek için bir
araya gelmifl sendikal›lara, demokratik
kitle örgütlerinde demokrasi mücadelesi
verenlere, sözün özü, düflünen, üreten,
paylaflan herkese düflman...
Hürriyet ve insan haklar›... Sonuçta talihsiz bir
flekilde yan yana gelmifl ama aralar›nda z›tl›ktan öte bir ba¤ olmayan iki kelime, iki kavram... Bu tren yalan söylüyor. Bu tren do¤rular› anlatm›yor. Bu tren sahibinin sesini tüm
ülkeye yaymaktan, insanlar›n kafas›n› kar›flt›rmaktan, dezenformasyon yapmaktan baflka bir fley yapm›yor. Tren hofl gelir türkülerde
ama bu tren hiç hofl gelmiyor...J
inceleme
edebiyatta s›n›fsal anlay›fllar...
elvan alper
Ayd›nlanma Dönemi’yle birlikte yepyeni bir
tarihsel sürece giren dünyada akl›n öne ç›kmas› ve bilimin ilerlemesiyle üretim iliflkileri
yepyeni bir boyut kazand›. 19. yy’da ise tarihsel geliflimin diyalektik olarak kavranmas› ve
mevcut üretim tarz›n›n de¤iflmeden tarihin
de¤iflemeyece¤i, tarihsel materyalizmle ortaya konuldu. Bu de¤iflimin kendili¤inden olamayaca¤›n› belirten Marksizm; “Filozoflar,
dünyay› farkl› biçimlerde yorumlad›lar; ama
as›l olan onu de¤ifltirmektir.” sözüyle 20. yy’a
damgas›n› vurdu. Ekonomi-politi¤in yan› s›ra
edebiyatta; kültür, estetik, gerçekçilik, yabanc›laflma gibi konular›n ele al›nmas›n›n ve prati¤e dönüflmesinin gereklili¤i anlafl›lm›fl oldu.
Böylece, kapitalist ve sosyalist ideolojiye bölünmüfl iki kutuplu dünyada “edebiyat”, kültürlerin biçimleniflinde yeniden önemli bir rol
oynad›.
Modernizm kavram›, Marksizmle I. ve II. Pay-
maxim gorki
lafl›m Savafl› aras›nda bulufltu. Marksç› edebi
gerçekçili¤in ne olmas› gerekti¤inin tart›fl›ld›¤› 1930’lu y›llarda Sovyet Yazarlar Kongresi
“Dünyay› de¤ifltirmek” gerekti¤ini savunarak
sosyalist gerçekçilik ilkesini benimsedi. Bat›l›
yazarlar ise faflizmin alabildi¤ine geliflti¤i ve
dünyay› tehdit etmeye bafllad›¤› bir dönemde
edebiyat›n de¤ifltirici gücünü kullanmay›p
genel olarak bireysel üretimi tercih ettiler.
Bat› Marksistleri, Marksizmin ekonomik, politik ve sosyal olarak devlet üzerindeki vurgusunu revize edip kültür ve sanata kayd›rd›. Estetik kavram› çerçevesinde “sosyalist sanat
ideolojisi”, “sanatta s›n›f özellikleri” gibi konularda tart›flma alan› geniflletildi. Lucaks ve
Gramsci gibi yazarlar Marksizmin sadece bir
toplumbilim de¤il, ayn› zamanda kültür ve bilinç teorisi oldu¤unu söylüyorlard› ancak kültür ve bilincin ekonomik, politik, sosyal de¤iflim yaflanmadan de¤iflemeyece¤ini göz ard›
ettiler. “Felsefe, proletarya ortadan kalkmadan kendini gerçeklefltiremez; proletarya da
felsefe gerçekleflmeden kendini ortadan kald›ramaz” tezinden hareketle öncü olan parti
de¤il, iflçi veya fabrika konseyleri gibi örgütlere dayanak olmakt›, parti bir sonuçtu onlara
göre. Edebiyatta Lucaks, “Bütünsellik” kavram›n› çeliflkilerin çözülmesinin dayana¤› olarak gördü. “Varl›¤›n bütünselli¤i ancak biçimler taraf›ndan ele al›nmadan önce her fleyin
benzeflik oldu¤u, biçimlerin zorlama de¤il, bilince ulaflma ve özellikle içte belirsiz özlem
olarak biçimlendirmeyi bekleyen fleyin yaln›zca d›fl yüzeye ç›k›fl› oldu¤u, bilginin erdem ve
erdemin mutluluk oldu¤u, güzelli¤in dünyan›n anlam›n› görünür k›ld›¤› yerde mümkündür.” Toplumsal bütünselli¤i bütün çal›flma-
lar› ile birlikte kavramak ve ortaya sermek için
yüzeydeki görünüfllerin ötesine geçmeyi baflarm›fl olan edebiyatt›r. Sanatta gerçekçilik
teorisi bununla ilgilidir düflüncesi 60’l› y›llar›n
edebiyat›nda da tart›flma konusu olmaya devam etti.
Sovyetler Birli¤i’nde “sosyalist gerçekçi” edebiyat 1925–1930 y›llar› aras›nda do¤maya
bafllad›. Burjuvazinin çürümüfl yoz kültürüne
karfl› çetin bir mücadele verildi¤i y›llarda Stalin yazarlara büyük önem vererek onlar› “insan ruhunun mühendisleri” olarak ilan etti.
1934 y›l›nda toplanan Yazarlar Kongresi’nde
Gorki, sosyalist-gerçekçili¤i flöyle tarif etti:“Gerçekçilik, bireyi iyice ihtiyarlam›fl olan
dar görüfllülük ve bireycilikten sosyalizme varan yolda geliflmesinin süreci içinde ele al›rken onu yaln›z bugünkü haliyle de¤il, yar›n olmas› gerekti¤i ve olaca¤› biçimiyle de ele almal›d›r.” Gorki, edebiyat›n parti edebiyat› olmas›n›, halkç›l›ktan ayr›lmamas›n› özgür bir
edebiyat›n temeli olarak görür ve “Sovyet
edebiyat›n›n baflar›s› sosyalist inflan›n baflar›s›na ba¤l›d›r.” der...
Sovyet Rusya’da edebiyat yeni insan›n ruhunu bireycilikten kopar›p sosyallefltirmeye çal›fl›rken “resmi ideolojiye hizmet etmifl olmaz
m›?” denilerek “Stalin dogmac›l›¤›”yla elefltirildi.
Bu elefltirilerin elbette ki ideolojik temelleri
vard›r. Proletarya ideolojisi karfl›s›nda burjuva
ideolojisini savunmakla eflde¤er olan bu tart›flman›n, bilinçli bir karfl›-devrimci hareket
oldu¤u aç›kt›r. Sosyalizme, Marksizm-Leninizme do¤rudan sald›rmaya cesareti olma-
A⁄USTOS 2008 | TAVIR | 5
inceleme
yanlar›n, Stalin’e ve onun düflüncelerine, politikalar›na sald›rarak bu amaçlar›n› gerçeklefltirmeye çal›flt›klar› da yine çok aç›k bir flekilde
ortadad›r. Ki burada Stalin’e sald›rman›n,
özünde Marksizm-Leninizme sald›rmakla eflde¤er oldu¤unu belirtmek, bu tart›flmaya konulacak son noktad›r.
II. Paylafl›m Savafl› bafllarken Sovyet Edebiyat›n›n en bilinen yazarlar› ‹lya Ehrenburg, Leonid
Leonov, Fadayev, fiolohov, Ostrovski’ydi. Bu
yazarlar›n eserlerinde faflizme karfl› direnifl ve
yurtseverlik temalar› ön plana ç›kar. “Her dönemin kendine özgü türleri oldu¤u su götürmez bir gerçek. Yazar›n bir gözlemci oldu¤u
düflüncesini bütün bütüne b›rakmal›y›z art›k.
‹nsan›n iç dünyas›n› a盤a vurmal›d›r yazar;
bu da anlatt›klar›na benzeyen fleyleri kendisi
de duyabilmiflse gerçekleflir.” görüflüyle ‹lya
Ehrenburg, edebiyatta d›fl dünya ile iç dünyan›n dengesini kurma yoluna gitti.
Parti ve onun ideolojisi, sanata engel midir,
de¤il midir tart›flmalar› sürüp giderken Sovyet
Edebiyat›nda “liriko-romantik” olarak adland›r›lan bir ak›m ortaya ç›kt›. Ad›ndan da anlafl›labilece¤i gibi ölüm, aflk, k›skançl›k gibi duygular›n, pornografiye yer vermeden yaz›ld›¤›
edebi ak›m olarak geliflti. Milyonlarca evlad›n›
faflizme karfl› yitiren Sovyetler’de savafl sonras› kufla¤›n yazarlar› bu ak›m› benimsediler.
lizmin alt› yavafl yavafl oyulurken, yazarlarda
da devrim öncesi Rus burjuva gerçekçili¤inin
izleri yeniden ortaya ç›kmaya bafllad›.
Tolstoy’un “Savafl ve Bar›fl” roman›ndan etkilenip, Simonov’un romanlar›nda savaflta cephe cephe gezerek o yerlerden haberimiz olurken; Fadeev, Sovyet iktidar› için her fleylerini
feda eden halk savaflç›lar›n›n ruhsal durumunu anlat›rken, yeni iktidarla birlikte durum de¤iflmeye bafllad›. Sosyalist gerçekçi edebiyat›
bir kenara iten Vasili Aksionov “Meslektafllar”,
“Y›ld›zlara Bilet”, “Fas Portakal›” romanlar›yla
bohemcili¤e kap› açarak geriye dönüflün ilklerinden oldu.
Aleksandr Tvardovski’nin “Ufuktan Daha
Uzak” adl› uzun fliirinde ise Stalin dönemi aç›k
bir flekilde karaland›. fiairin edebiyat sohbetleri’nde Sibirya’daki iflçilerin durumu verilerek
Stalin’in son on y›lda Sovyet halk› üzerinde
olumsuz rolü oldu¤u anlat›ld›. Stalin’in yaratt›klar›n›n elefltirilmesi üzerinden yürütülen
sald›r› dalgas›n›n, Sovyetler Birli¤i’ndeki revizyonist iktidar›n bafla geçmesiyle h›zland›¤›n›
görüyoruz böylesi romanlarla...
Bat› ayd›nlar› taraf›ndan “Stalin döneminin
elefltirisi” ad› alt›nda Marksizm-Leninizm hedef tahtas›na oturtulmufl olsa da, tek bafl›na
bu dönemde ortaya ç›kan edebiyat ürünleri ve
okuryazarl›k alan›ndaki müthifl ilerleme bile,
1960’larda ise revizyonist politikalarla sosya- bu karalamalar› bofla ç›karmaya yeter.
Sosyalizmin ilan edildi¤i ülkelerde okumayazma oran›n›n çok fazla artt›¤›, kültür ve
edebiyat›n ayd›nlar›n ifli olmaktan ç›karak
halk›n seviyesine indirildi¤i gizlenemez bir
gerçekti. Sovyet Devrimi’nden 1970’lere kadar bir milyondan fazla kitap bas›ld›¤› aç›klanm›fl, Macaristan’da 1938-1954 y›llar› aras›
kitap bas›m›n›n % 400 artt›¤› belirtilmiflti.
1949 y›l›nda Çin’de iktidar› alan Mao, yine
kültür devrimiyle ifle bafllad›. Proletarya edebiyat›n› oluflturmaya çal›flan devrimin kadrolar›, edebi türleri fabrikada, üretim kooperatifinde topluyor ve daha sonra eser dan›flmanlar›n›n yani profesyonel yazarlar›n ve politik
kadrolar›n yard›m›yla ortak çal›flmayla haz›rlan›yordu. Böylece 1970’li y›llarda, Çin y›lda
yaklafl›k 800 milyon “edebi” metin üretti¤ini
aç›klama imkân› buldu.
II. Paylafl›m Savafl›’ndan sonra Polonya, Macaristan, Yugoslavya, Çekoslovakya gibi halk demokrasilerinin kuruldu¤u ülkelerde ayd›nlar;
ernest hemingway
Nazilerin yapt›klar›ndan psikolojik olarak kur-
6 | TAVIR | A⁄USTOS 2008
tulmaya çal›flan halka, bunun yolunun çok
okumaktan, dogmatizmden kurtulmaktan
geçti¤i ve tabi bir de; insan›, eylemleri ve vicdan›yla bütünlefltiren sosyalizm ile mümkün
olabilece¤ini söylüyorlard›. Ulusal kültürlerinin miras› üzerine lirik, gerçekçi eserler verme
yoluna giderek yeni kurulan ekonomik, siyasal sürecin edebiyat›n temel sorunu olaca¤›
vurgulanm›flt›.
1960’l› y›llarda dünya; Amerika ve Avrupa’da
ö¤rencilerin önderlik etti¤i, ayd›nlar›n destek
verdi¤i burjuva demokrasisi içinde daha fazla
özgürlük isteyen isyanlar›yla sars›ld›. Önderli¤ini ö¤rencilerin yapt›¤› eylemler, ilk olarak
ABD’de 1962 y›l›nda demokratik üniversite
talepleriyle “herkesin kat›ld›¤› aktif, demokratik bir toplum kurmak” ve bu ifle “kendi hayatlar›ndan bafllamak” felsefesiyle yol al›rken; Vietnam’›n önce Fransa sonra Amerika
taraf›ndan iflgali, Amerikal› üniversite ö¤rencilerinden büyük tepki gördü. Fransa’da ise
ö¤rencilerin bu eylemlilikleri sendikalar ile
bütünleflerek sistemi de¤ifltirme yoluna girmeye çal›flmaktayd›. “S›n›fs›z bir toplum” istemlerini dile getiren ö¤renciler; “Burjuva ihtilali hukuki oldu, proleter ihtilali iktisadi oldu. Bizimki ise insan›n insan olmas› için sosyalist ve kültürel olacak” söylemindeydiler.
Bu çok iddial› görünen laflar bir ifle yaramad›,
ö¤rencilerin ateflli tart›flmalar› ve üniversite
iflgalleri bizzat Frans›z komünist, sosyalist
partileri ve sendikalar› taraf›ndan durdurulmaya çal›fl›ld›. Örgütsüz bir flekilde büyüyen
birbirinden etkilenen ama birbirinden tamamen ba¤›ms›z olan ve yer yer büyük çat›flmalar›n da yafland›¤› bu hareketler böylece k›sa
sürede söndü.
Almanya’da ise deyim yerindeyse Hitler’in
hayaletiyle bile yeniden karfl›laflmaktan korkan ve buna karfl› direnen, kapitalizmin yaratt›¤› “üniversite”nin “uzmanl›k aptal›” yetifltirmeye yarad›¤›n› söyleyen gençlik vard› sistemin karfl›s›nda. Yine iktidar› hedeflemeyen,
örgütsüz bir flekilde geliflen; Marksizm, anarflizm ve egzistansiyalizmin (Varoluflçuluk)
harmanlanmas›ndan oluflturduklar› teorileriyle, k›rm›z› bayrak çekmekten aflk yapmaya
kadar varan eylemler yapt›lar. Dolay›s›yla yap›lan eylemler ilginç protestolar olmaktan
öteye geçmedi ve bir fleyleri protesto etmenin
hazz›n› yaflad›klar› eylemlerinde Vietnam’›n
iflgalini protesto ediyorlar, ABD ›rkç›l›¤›na sa-
inceleme
da yeniden tart›flmaya açt›.
Bat› Avrupa’da ve Amerika’da Edebiyat
peter weiss
vafl aç›yorlar, ‹ran fiah›n›n bask› rejimini istemiyorlar ve Yunanistan’daki faflist darbeyi k›n›yorlard›.
Marksizm ile iliflkilendirilen yeni sol aray›fllar›
dünyada devam ederken 1923’te Frankfurt’ta
kurulan, 1933’te Almanya’dan sürgün edilen
ve 1950’li y›llar›n bafl›nda Frankfurt’ta yeniden kurulan “Toplumsal Araflt›rma Enstitüsü”, Frankfurt Okulu ad›yla tüm toplumsal
pratiklerin tart›fl›lmas›nda elefltirel bir perspektif gelifltirmeye çal›flt›. Toplumsal ç›karlar›n, çat›flma ve çeliflkilerin düflüncede nas›l
ifade edildi¤i, bilinçlilik ve eylem alan›nda sistemlerde nas›l yeniden üretildi¤iyle ilgilendiler. Kültürün anlam›, birey, toplum ve do¤a
aras›ndaki iliflkileri temellendirmeyi Kant, Hegel, Marx, Weber, Lucaks, Freud’un çal›flmalar›yla ilgilenmeyi ve bu çal›flmalar› senteze
ulaflt›rmay› denediler. Bat›’da geliflen ö¤renci
hareketleri Frankfurt Okulu’nun tezlerinden
çok etkilendiler. Çünkü Frankfurt Okulu, hem
resmi sosyalizm ideolojisi olan Sovyetler Birli¤i’yle aras›na mesafe koyuyor, hem de parti
ya da örgüt de¤il “insan” yani birey temelinden yola ç›k›yordu. Herbert Marcue, felsefe ve
psikoloji alan›nda yazd›¤› eserlerle Marksizm
ve Freudçuluk’un sentezini yaparak Marksizm-Leninizmi tahrif ederek bireysel özgürlük teorileriyle ö¤rencileri etki alan›na alm›flt›
Edebiyatta ise dönemin sosyal olaylar› daha
sonra eserlere yans›m›fl, biçim tart›flmalar›
ço¤u zaman içerikten daha ön plana ç›km›flt›.
Almanya, Fransa, Amerika, Latin Amerika’da
II. Paylafl›m Savafl› sürecindeki sosyal durum,
romanlara yans›yarak 1970’lere kadar giden
süreci edebiyat kuramlar› tart›flmalar› ›fl›¤›n-
1945 y›l›nda II. Paylafl›m Savafl›’n›n bitiminden 1970’lere kadar “y›k›nt› edebiyat›” olarak
adland›r›lan dönemde Heinrich Böll, Günter
Grass ve Peter Weiss eserleriyle, fikirleriyle ön
plana ç›kt›. Heinrich Böll, savafl›n etkisini
gençlik y›lar›nda hissetti. Savafl kurbanlar›n›,
kad›nlar›, babas›z çocuklar› ele ald›. Nazi döneminin kültür politikas›n›, demokrasi dönemindeki her döneme ait olan ç›karc› tipleri
alayc› bir flekilde iflledi.
Günter Grass ise savafla karfl› özgürlü¤ü savundu. ‹majlar yoluyla siyasi içerikte romanlar yazd›. 1965 seçimlerinden itibaren Alman
Sosyal Demokrat Parti içinde yer ald›. Örtlich
Betaubt (Lokal Anestezi) roman›yla gençli¤in
savafla karfl› duruflunu iflledi.
Peter Weiss, sosyalist yazar olarak tan›mlad›
kendini. Tiyatroyla da u¤raflan yazar, biçim
tart›flmalar›n›n yo¤un sürdü¤ü bir zamanda
toplumda yer bulamayan iktidar taraf›ndan
hapishaneye t›k›lm›fl bireyi devrimci olarak
gösterdi. Ama Weiss’in Avrupa’da sol çevrelerce en çok tart›fl›lan, ülkemizde yeni çevrilen
kitab›
“Direnmenin
Esteti¤i”
oldu.
1918–1947 y›llar› aras›nda geçen romanda,
Alman iflçi hareketiyle Antik Bergama’ya kadar inen tarih tart›fl›lmaktad›r. Roman›n ana
karakterleri, K›z›l Orkestra isimli direnifl gurubunun üyeleri genç komünistlerdir. 1937 senesinde Berlin’de bafllayan romanda üç arkadafl Bergama heykellerinin önünde antik toplumdan bafllayarak tarih, kültür, siyaset, sanat ve edebiyat hakk›nda tart›fl›rlar. Tart›flman›n odak noktas›n› sosyalist ve antifaflist mücadele için
geçmiflteki kültürel
mirastan yararlanmakt›r. Alman iflçi hareketinin I. Paylafl›m
Savafl›’yla beraber bölünmesi,
Weimar
Cumhuriyeti’ndeki iflçi hareketleri ve Nazilerin iktidara geliflinin
nedenleri tart›fl›l›r.
SPD’nin iflçi hareketi-
ne karfl› ihaneti ve bunun sonucu olarak komünistlerin yenilgisi dile getirilir. ‹spanya ‹ç
Savafl›’nda “demokratik sosyalizmi” temel
alarak, Moskova’daki mahkemeler tart›fl›l›r.
Troçki-Stalin tart›flmas›, Hitlere karfl› halk
cephesi politikas› ve Almanya’daki direnifl hareketi, direniflçilerin idam edilmeleri anlat›l›r.
Peter Weiss, Marksist estetikçi olarak sundu¤u bak›fl›nda tarihin öznesini oluflturanlar›n
as›l ezilen s›n›f oldu¤unu söyler. Estetik anlay›fl›n› ise flöyle aç›klar: “Esteti¤in geleneksel
kavramlar›yla ilgilenen bir estetik de¤il, yani
güzelin ö¤retisiyle, armoniyle, flekillenmifllikle, aç›klanm›fll›kla, sonlanm›fll›kla, örnek olmayla ilgili de¤il, tam tersi insan›n mücadelesine tekabül eden, daha yüksek bir bilinç düzeyine do¤ru ilerleyen bir mücadeleyi içeren,
içinde her fleyi bar›nd›ran bir estetik.”
Siyasi mücadele içerisinde duran ama bu politik yenilenme için verilen bu mücadeleye kesinlikle ait olmas› gereken, kültürel de¤iflimi
yaflayan, kültürel servet ve de¤erlerle zenginleflmesi konusunda görüfl birli¤i sa¤layan insanlar anlat›l›r Weiss’in eserlerinde... “Biz
edebiyata, sanata hangi biçimde olursa olsun
ifadeye girifli, politik örgütlenmeyle efl zamanl› olarak ele geçirmeliyiz.” der Weiss.
1960’l› y›llar›n edebiyat› II. Paylafl›m Savafl›
sonras›ndaki siyasal, sosyal taleplerin bireyler
ve toplum üzerindeki etkisini anlat›rken
1970’lerde bireycilik, kiflinin toplumla bütün
ba¤›n›n kopmas› gereklili¤i di¤er ülkelerin
edebiyatlar›nda oldu¤u gibi Alman Edebiyat›’nda da konuflulmaya bafllar. Peter Handke,
“yeni gerçekçilik” anlay›fl›na karfl› “yeni birey-
günter grass
A⁄USTOS 2008 | TAVIR | 7
inceleme
cilik” düflüncesini savunur. Buna göre, yazar›n
sürekli toplumdan sorumlu olmamas› gereklili¤i aflklar›n, ac›lar›n, bireyin iç s›k›nt›lar›n›n
sanatta olmas› gerekti¤ini aktar›r. Handke’nin bu karfl› ç›k›fl› 1960’l› y›llardaki ö¤renci
hareketleriyle heyecanlanan ancak hiçbir fleyin de¤iflmemesi karfl›s›nda ümitsizli¤e kayan
Alman ayd›nlar›n› da çok fazla etkiledi.
kalaca¤›n› ö¤rencilere anlatt›.
Sartre, Fransa’n›n Cezayir’i iflgalini k›nad›. Ayn› dönemde edebiyat›n ba¤lanmac›l›k (angajman) olmas› gereklili¤ini savundu. Eylemin insandan önce bafllad›¤›n› ba¤lanman›n bireysel ve toplumsall›k aras›nda ba¤ kurma oldu¤unu, ayd›n›n “fildifli kuleye” çekilmek yerine,
politik sürece müdahale etmesi gerekti¤ini saFransa’da ise edebiyatta II. Paylafl›m Sava- vundu.
fl›’ndan sonra felsefi ak›m olarak Egzistansiyalizm (Varoluflçuluk) kendini gösterdi. Asl›nda Böylece zaman›nda “parti edebiyat›” yapmak,
suçluluk ve tedirginlik felsefesi dönemin ge- edebiyat› ikinci plana atmakla elefltirilen, künel edebiyat›n›n ruhunu oluflturuyordu. Al- çümsenen sosyalist gerçekçiler, bu sefer de
bert Camus ve Sartre, modern dünyada insa- “angajman edebiyat›” yapmakla elefltirildi.
n›n kendini gerçeklefltiremedi¤ini söyleyerek Biçimde ise “yap›salc›l›k” modas›n›n geçer akinsan›n özgürlü¤ünün hiçlik karfl›s›nda öne- çe oldu¤u bir sürece girildi. Yap›salc›l›k; yüzeymini vurgulayarak toplumsal olabilece¤ini ile- de birtak›m fenomenlerin alt›nda derinde yari sürdü. “Sanat; her zaman, insanl›k, özgürlü- tan baz› kurallar›n-yasalar›n oluflturdu¤u sis¤ü elde edilince dünyan›n görünüflü nas›l ola- temin aranmas› ve edebiyat eserinin içine kacaksa, onu bugünkü durumda, bugünün dün- panarak çözümlenmeye çal›fl›lmas›d›r. Eser,
yas›nda sunmakt›r” diyen Sartre; “‹nsanl›k ta- onu yazana göre ya da tarihsel çerçevede derihinin tek geçerli yorumu diyalektik maddeci- ¤il, her fleyden önce efl zamanl›l›k içinde inceliktir çünkü gerçekli¤in kendisi Marksisttir ve lenmelidir.
Marksizm -hiç olmazsa ça¤›m›z için- afl›lmaz
durumdad›r” tezini savundu. Kitlelerin diren- Marksistler, yap›salc› edebiyata “burjuvan›n
mesinden yola ç›kan ama Marksç› elefltirinin son s›¤›na¤›” olarak bakm›fl ve altyap› kavrapsikanaliz gibi derin düflünceleri kapsamad›k- m›yla üstyap›n›n birbirini etkiledi¤ini savunaça yetersiz kalaca¤›n› ve 20. yy’›n edebiyat›n›n rak edebiyattaki bu ak›ma karfl› ç›km›fllard›r.
da deneysel roman üzerine kurulu olaca¤›na Amerika’da ise varoluflçuluk ak›m›na paralel
inand›¤›n› belirtti. Paris ’68 eylemlerinde ö¤- giden “Beat Kufla¤›”, 1950’lerde Amerika’n›n
rencilerin yan›nda yer almas›na ra¤men, sis- yaflam tarz›n›n ve sanat›n yerleflmifl kurallar›temin kendisini de¤ifltirme hedefi olmad›kça n›n karfl›s›nda yeni bir estetik ve yeni bir ahlak
yap›lan eylemlerin sadece reformist düzeyde anlay›fl›yla ortaya ç›km›fl ve anarflist tav›rlar›yla eylemci ö¤rencileri de etkilemiflti. fiiirde
Charles Olson, Allen Ginsberg, Gregory Olson;
romanda Jack Kerouac, William Bourroughs
vard›.
Yukar›da ad› geçen flairler, eserlerinde; “fliir
ç›plakl›kt›r” diyerek “vahfli bir yaratma, kurals›zl›k, varl›¤›n derinliklerinin yüze ç›kmas›, elden geldi¤ince sanr›” söylemleriyle “aile içinde, arkadafllar aras›nda sokak çeteleri içinde
özel olarak bilinen fleylerin” fliirin konusu oldu¤unu “her kiflinin düflündüklerine dürüstçe
sahip ç›kmas› gerekti¤ini göstermeye çal›flt›klar›n›” belirterek tüketim ve bilim toplumunu
kendilerince protesto ediyorlard›. So¤uk savafl›n halk›n üzerindeki etkisine ve Vietnam’›n
iflgaliyle Amerikan milliyetçili¤ine ayn› zamanda cephe al›yorlard›.
jean paul sartre
8 | TAVIR | A⁄USTOS 2008
Savafla karfl› gösterilerin yo¤unlaflt›¤› ve ›rkç›-
l›¤a karfl› eylemlerin artt›¤› 1960’larda Boby
Seale taraf›ndan siyahlara yap›lan ayr›m›n ortadan kalkmas› için California, New York ve
Chicago'da “Kara Panterler Partisi (KPP)” siyahlar›n haklar›n› savunan, varofllarda örgütlenen ulusal-devrimci bir parti olarak ortaya
ç›kt›. 1969 y›l›nda do¤udan bat›ya polis KPP
bürolar›n› basarak üyelerin bir k›sm›n› öldürdü, bir k›sm›n› tutuklad›. Sistemin ›rkç› tutumu romanlara da yans›d›. Alice Walker, siyahlar›n varl›¤›n› kad›n bak›fl aç›s›yla anlatmaya
çal›flt›. The Color Purple (Mor Renk), yoksul, iki
siyah kardeflin y›llarca ayr› kalmas›n›, birbirlerine sevgilerini ifllerken; e¤itimsiz çirkin birinin bayan arkadafl›n›n yard›m›yla kendini tan›maya bafllad›¤›n› anlat›r. Tony Morrison ise
sanat eserlerinin politik olmas› düflüncesinde
toplumun ç›ld›r›fl halini de vermektedir. Beloved (Sevilen) köle olarak yaflamas›na izin vermektense çocuklar›n› öldüren bir kad›n›n ve
çocu¤unun dram›n› sunar.
Amerika ve Bat› Edebiyat›nda sosyal konular
yerini 1970’lerle beraber bireyin kimlik aray›fl›na b›rakt›. Bu durum asl›nda II. Paylafl›m Savafl›’ndan sonra bafllayan ümitsizlik felsefesinin vard›¤› son noktad›r. Toplumsal ayaklanmalar›n kendili¤inden gelmesi ve örgütsüz
oluflu kapitalizm taraf›ndan ard› ard›na bast›r›lmas› toplumu bireyci bir yaflam tarz›na, ayd›nlar› da sadece bireye yönelik bir edebiyata
yönlendirdi.
Avrupa ve Amerika’da edebiyat bireye yönelirken Latin Amerika’da verilen anti-emperyalist savafllarla birlikte edebiyatta Marksizmin
etkisinin aç›k aç›k görüldü¤ü dönem oldu.
1959 y›l›nda gerçekleflen Küba devrimi yeni
sömürge ülkeler için model oldu. Lucaks ve
Gramsci’nin fitili ateflleyenin ayd›nlar olmas›
tezini, Küba devrimi prati¤iyle çürütmüfltür.
Çünkü 1956’daki ayaklanmalarda fitili ateflleyenler aras›nda ayd›nlar›n yeri çok azd›. Küba
devriminden sonra Che, sosyalist gerçekçili¤in hareket noktas› oldu¤unu, devrimin “yeni
insan›n” ortak sorunlar›n› yazaca¤›n›, yine de
ayd›nlar›n öncü s›fat›yla “ya ikimiz de hüküm
giyece¤iz ya da birlikte temize ç›kaca¤›z” söylemiyle hareket etmesi gerekti¤ini belirtmiflti. Castro da edebiyat›n önemine vurgu yaparak devrimin ertesinde öykü kitab›n›n 15000
basarak 15 günde tükendi¤ini ve devrimlerinin kültürel siyasete dayand›¤›n› söylemiflti.
Lezama Lima, Eliseo Diego ve Cintio Vitier gi-
inceleme
bi yazarlar genç devrimci ozanlar taraf›ndan
be¤eniliyordu. Kübal› yeni ozanlar, Cesar Vallejo, Neruda, Octavio Paz gibi Latin Amerikal›
ustalarla yak›ndan ilgileniyorlard›. Edebiyatta
Bat›’daki gibi deneysel çal›flma alan›na girilerek içten geldi¤i gibi yazma ve yeni anlat›m
biçimlerini denediler. “Bizim savafl›m›z insanlar› olduklar›ndan daha iyi duruma getiren
sürecin ta kendisidir. ‹nsan›n eski durumu de¤il, flu an yapmakta oldu¤u, Küba devrim sürecine uymaktad›r” anlay›fl›yla hareket edildi.
Gelenekçi edebiyatla modern edebiyat Küba’da birlikte yürüdü. Örne¤in; Lezoma Lima
(Cennet): Küba’da, devrimin iflbafl›na geliflinden önceki kent-soylu s›n›f› elefltiren, devrimcilerin yeralt› mücadelesini anlatan, sermayeci geçmifli kötü ruhlardan temizlemeye u¤raflan geleneksel-gerçekçi tarzdad›r. Edmund
Pesnoes’›n “Yollar” ise devrimi anlatan bir
adam›n ac›mas›z öyküsü üzerine kuruludur.
Latin Amerika’n›n bu yeni yazarlar›, edebiyatta da yeni bir 盤›r açt›lar. “Büyülü gerçekçilik”
denilen ak›m, Gabriel Garcia Marquez’in
1967 y›l›nda kaleme ald›¤› ve bugün hala
okunan eseri “Yüzy›ll›k Yaln›zl›k” ile dünya
edebiyat›n› etkilemeye devam ediyor. Yüzy›ll›k Yaln›zl›k; yazar›n büyükannesinin anlatt›¤›
öykülerin ve do¤aüstü hayatlar›n do¤all›¤›yla, bir Kolombiya köyü olan Macondo’nun kuruluflu, insan psikolojisi ile gerçekli¤in düfl ve
kurmaca ile sentezi olarak ortaya ç›kan çok
güçlü bir eserdir.
Türkiye edebiyat› ayr› bir yaz›da ele alaca¤›ndan politik hareketlerin yükseldi¤i ’60 sonras›na k›saca de¤iniyoruz. 1970’li y›llarda yazarlar, devrimci önderlerin yok edilmesiyle kendi
içlerinde vicdani hesaplaflmaya girerken, roman ve hikâyelerde daha çok 12 Mart darbesiyle geliflen süreç, hapishanelerdeki iflkenceler, küçük burjuva-devrimci kifliliklerinin çeliflkisi verildi.
Tekrar hat›rlamak için devrimci önderlere yaz›lan baz› fliirlerden örnek verilecek olursa
Can Yücel’in Deniz Gezmifl için yazd›¤› “Mare
Nostrum”u bunlar›n bafl›nda gelir.
“En uzun kofluysa elbet / Türkiye’de de Devrim / O, onun en güzel yüz metresini kofltu /
En sekmez lüverin namlusundan f›rlayarak /
En h›zl›s›yd› hepimizin / En önce gö¤üsledi ipi
/ Ac›yorsam sana anam avrad›m olsun / Ama
aflk olsun sana çocuk, aflk olsun”.
Yaflar Miraç’›n “Nurhak” fliiri;
“Nurhak dedikleri / ne yüce da¤d›r / yi¤itler
vurulmufl eteklerinde / gencecik yi¤itleri biçtiler / sinan cemgil ile / arkadafllar› / kesilmifl
dal gibi yere düfltüler.”
Attila ‹lhan’›n “Mahur Beste”si;
“bir yang›n orman›nda püskürmüfl genç fidanlard› / güneflten ›fl›k yontard› sert adamlard› / hoyratt› gülüflleri ayd›nl›¤› çalkalard› /
gittiler akflam olmadan ortal›k karard›”
Refik Durbafl’›n “Menzil”i;
“halk›n ulusu, rüzgar›n kardefliydi onlar / ateflin ö¤ündü¤ü üç al›nteri nebisi / bir flafak
vakti zulmün dehlizinde / yi¤itlik an›t›n› süsledi bedenleri”
Bunlar, o dönem yaz›lan fliirlerden yaln›zca
birkaç›.
1960’l› ve 1970’li y›llar, Türk roman› için çeliflkilerin gerçekçi bir flekilde ortaya konuldu¤u
dönem olarak yorumlanabilir. Birey olarak
kendini ifade etmeye çal›flan yazar›n toplumsall›¤a giden süreçteki yeri ve küçük burjuva
ayd›n›n kendine yabanc›laflmas›yla sistemi
sorgulamas› Türk roman›nda görülmesi gereken bir özelliktir. O¤uz Atay’›n “Tutunamayanlar”›, konusu ve içeri¤i bu türde an›labilir.
12 Mart ve 12 Eylül’den sonra propaganda ifllevi gören edebiyatta, söylemek istenip söylenemeyenler, roman ve hikâyelerde yüksek
sesle ifade edildi. Darbeyle birlikte hapishanelere konulan, iflkence edilen, katledilen
devrimciler bir yanda dururken, bireyin kendi
iç dünyas›yla s›n›fsal mücadele aras›nda s›k›flm›fll›¤›na, biraz da hüzünlü olarak bakan Füruzan’›n “47’liler,” P›nar Kür’ün “Yar›n Yar›n”,
Adalet A¤ao¤lu’nun “Bir Dü¤ün Gecesi”, Sevgi Soysal’›n “fiafak” eserleri 12 Mart romanlar› aras›ndad›r.
Hapishane ve iflkence 12 Mart romanlar›nda
oldukça genifl yer tutar. Sevgi Soysal’›n an›roman biçiminde yazd›¤› “Y›ld›r›m Bölge Kad›nlar Ko¤uflu”; Erdal Öz’ün iflkenceyi anlatt›¤› “Kanayan” ve “Yaral›s›n” eserlerini içerik
olarak ayd›nlar›n kendi küçük burjuva dünyalar›n›n sorgulanmas›yla üzerlerine yap›lan
bask›n›n ironisi izler. Melih Cevdet Anday’›n
“Gizli Emir”, Çetin Altan’›n “Viski”, “Bir Avuç
Gökyüzü” romanlar› bunun örne¤idir.
anton gramsci
Bunun yan›nda Bilge Karasu’nun “Gece” roman›, politik süreci sadece sa¤-sol olarak imgelerle donatarak karanl›¤a hapsederken, Ahmet Altan, 12 Eylül’den sonra yazd›¤› “Dört
Mevsim Sonbahar” ve “Sudaki ‹z” roman›yla
özellikle darbeleri yarg›lamas› gerekirken
“bast›r›lm›fl cinsellik” ad› alt›nda devrimcilere
sald›rmay› kendine görev ediniyor.
Görüldü¤ü gibi her ülkede farkl› geliflen politik süreçlerden etkilenen edebiyat, o zamana
kadar oluflan edebi kuramlarla ve siyasi bak›fl
aç›s›yla zaman zaman iç içe geçerek sistemi
sorgulama ve sorgulatmay› seçerken di¤er taraftan bireyin iç dünyas›n›n kap›lar›n› aralayarak yeni bir döneme do¤ru yol al›yor.
KAYNAKÇA
1- Tom Bottomore: Marksist Düflünce Sözlü¤ü; Derleyen: Mete Tunçay
2- Ahmet Oktay: Toplumcu Gerçekçili¤in Kaynaklar›
3- Zelinski: Sovyet Edebiyat›
4- A. Alverez: Do¤u Avrupa’da Yazar ve Toplum
5- Gürsel Aytaç: Alman Edebiyat›
6- Mediha Göbenli: Direnmenin Esteti¤ine
Güven
7- Hasan Basri Gürses, Fulya Gürses: Dünya’da ve Türkiye’de Gençlik
8- Memet Fuat: Yeni Dergi
9- Milliyet Sanat Dergisi J
A⁄USTOS 2008 | TAVIR | 9
biyografi
köleciler karfl›s›nda bir flair: lukretius
ümit zafer
“Ruhu saran korkular da¤›l›yor
Geniflliyor s›n›rlar› dünyan›n
Ve seyrini görüyor insan
Sonsuz uzayda maddenin”
(Lukretius)
Bir flair dikildi köleci Roma’n›n yayd›¤›
karanl›¤›n karfl›s›na. Bu nedenle, Roma ve mirasç›lar› hiç sevmediler o
flairi. Hem Roma’n›n çoktanr›c›,
hem de sonras›ndaki tektanr›c›
gericili¤i, insanl›¤›n haf›zas›ndan ç›kartmak için atefl
gibiydi dizeleri. Çünkü, bilimin fliirini yazm›flt› Titus
Carus Lukretius…
‹nsanl›¤›n yetifltirdi¤i büyük flair ve düflünürlerden olan Lukretius, M.Ö.
95-55 y›llar› aras›nda Roma’da yaflad›. Ancak, bu
güne ulaflan yegane yap›t› d›fl›nda, öteki eserleri
ve hayat› üzerine ayr›nt›l›
bilgi yoktur. Yukar›da
bahsetti¤imiz yok sayman›n ürünüdür bu. Zira dönemin Seneca, Çiçero vb. gibi
flair-filozoflar› hakk›nda yeterince bilgi vard›r. Bu durumun
nedeni, Lukretius’un gericili¤e
karfl› Epikürcülü¤ü savunmas›d›r.
Di¤erleri ise, hakim olan dinsel gizemcili¤i bir biçimiyle yeniden üretmifllerdir.
Görüldü¤ü gibi, gericilik ile bilimin kavgas›
tarihsel bir kavgad›r. Ve zafer, eninde sonunda
daima bilimin olur. Ne mutlu ki, o köhne kölecili¤in kan-
10 | TAVIR | A⁄USTOS 2008
l› saltanat›n›n içinde bile, yeri gelince Spartaküs, yeri gelince de
Lukretius olmas›n› bildi insanl›k…
Lukretius, antik-Grek materyalizminin M.Ö. 341-270’de
yaflayan filozoflar›ndan Epikür’ün Roma’daki bafll›ca
temsilcilerindedir. Marx’›n “… eski ça¤›n antik dine sald›ran gerçek radikal ayd›nlat›c›…” olarak tan›mlad›¤› Epikür’ün düflüncelerini
Roma’ya tafl›m›flt›r. Ki Lukretius’un düflüncelerini de, bugüne ulaflan yegane
eseri “De Rerum Natura” isimli uzun
fliirinden ö¤reniyoruz: “(…) Alt› kitaptan oluflan, yedi bin dört yüz
dizelik eseri; evrenin yap›s›, dünya fliirinin en büyük örneklerinden biridir. Eserin orijinal ad› De
Rerum Natura’d›r. Ve kelime kelime çevrilecek olursa eflyan›n
tabiat› üzerine ya da evrenin tabiat› üzerine anlam›na gelir.
Lukretius, bu göz kamaflt›r›c›
uzun fliirinde, varl›klar›n özünü
ve yap›s›n›, evrenin temel niteliklerini anlatmak istemifltir. “
Didaktik fiiir…
Lukretius, bilimsel düflüncelerini
yaymak için hayli etkili bir tarzda
kullanm›flt›r fliiri. Ki felsefe, bilim,
ahlak gibi konularda bilgiler veren,
ele ald›¤› konuyu yazar›n›n bak›fl aç›s›na göre yorumlayan bu fliir türüne
“didaktik fliir” denir. Bilgi vermeyi, yol göstermeyi ve okuyucusunu bu sayede ayd›nlatmay› görev edinen bir fliirdir bu. Antik dönem
fliirinden ‹slam edebiyat›na kadar bu tür fliirler yayg›n
olarak kullan›lm›flt›r. Hesiodos’un “‹fller ve Günler”i ya da Sa-
biyografi
di’nin “Gülistan”› bu türden eserlerdir. Devrimci flairler taraf›ndan
bugün de kullan›lmas› gereken bu fliirin olanaklar›yla, Lukretius’un
neler baflard›¤› malumdur :
“(…) Ça¤›n›n bütün bilgilerini ak›l ve gözlem süzgecinden geçirerek
bir ansiklopedi ortaya koymak isteyen Lukretius, bunu fliirin ve hayal gücünün etkileyici havas›yla da pekifltirmek istemifl ve bugüne
kadar benzerini görmedi¤imiz bir sanat eseri ortaya koymufltur.
Lukretius flair sanat›n›n bütün araçlar›n› büyük bir ustal›kla ve yarat›c›l›kla uygulam›fl; duygu dünyas›n›, ak›l yürütmenin ve kan›tlaman›n yard›mc›s› olarak kullanm›flt›. Onun fliiri, bilimin ve duygular›m›zla tan›d›¤›m›z somut dünyan›n fliiridir. Baflka bir deyiflle,
kavray›fl gücünün, duygunun ve duyumun efline rastlanmad›k bir
kaynaflmas›d›r. Luckretius, iki bin y›l önce, Evrenin Yap›s›’nda, bugünkü bilimin çeflitli do¤rular›n› bir öngörü halinde aç›klad›¤› gibi;
bilimle fliirin, do¤ru ile güzelin nas›l kaynaflt›r›labilece¤ini de hayranl›k verecek biçimde ortaya koymufltur.” (S.Hilav)
Memmius…
Lukretius, fliirinde “Memmius” ad›n› verdi¤i birine hitap ederek, anlat›r ele ald›¤› konular›. Ve yeri gelince de düflüncelerini neden fliir
biçiminde aktard›¤›n› söyler, Memmius flahs›nda herkese. Diyebiliriz
ki, Lukretius’un ulaflmak istedi¤i herkesin ço¤ul ad›d›r Memmius.
Yeri gelir onunla dertleflir, yeri gelir ona nasihat eder. Ve Tomris-Turgut Uyar’›n flahane çevirisiyle flöyle der:
“(…) Bizim ö¤reti de ac› geliyor ilk kez tadana / Ve ço¤unluk tatmaya hiç yanaflm›yor / Onu fliirin büyülü sesiyle sunmam bundand›r /
Musa’lar›n tad›na doyulmaz bal›yla s›vamam / ‹stiyorum ki dizelerim üstünde düflünürken / Duyular›na öyle bir sezgi gelsin ki / Evrenin yarad›l›fl›n› çözebil, iflleyiflini kavra / Ve anla harman›n› kald›rd›¤›n ekinin de¤erini.” (Lukretius)
Görüldü¤ü gibi, Lukretius’un düflüncelerini fliir yoluyla dile getirmesi, bilinçli bir tercihtir. Ö¤retisinin anlafl›l›p yayg›nlaflmas› için, bu
tarz› da seçmifltir. Lukretius’un amac›, “fliirin büyülü sesiyle” düflüncelerini insanlara anlafl›l›r bir biçimde aktarmakt›r. Çabas› günümüze de ›fl›k tutmaktad›r. Ki kulaklar›m›zda yank›lanan ses bellidir:
“(…) Devrimciler bir tür halk ozan› olmal›d›rlar. Kitlelere her koflulda
seslenebilen, coflkuland›rabilen, yeri geldi¤inde zay›fl›klar›n› yüzlerine vurabilen, yol-yöntem göstermekte ikna edici insanlar olabilmelidirler.” (D. Karatafl)
Denilebilir ki, Lukretius’un ozanl›¤› da böyledir. Örne¤in, “Memmius” flahs›nda insanl›¤a flöyle seslenir: “Ak›l yoksunlu¤undan do¤ar
temelsiz korkular / Ak›l yoksa yaflam, karanl›kta bir çabalamad›r.”
‹flte tam da bu nedenle, o temelsiz korkular›n batakl›¤› olan karanl›¤a savafl açar flair. Bu savafl›n amac› konusunda S. Hilâv’›n tespiti yerindedir: “(…) Lukretius, fizi¤e iliflkin konular›, sadece, insan›
bat›l inançlardan ve öteki dünya korkusundan kurtarmak, gönül
rahatl›¤›na kavuflturmak ve mutlulu¤a ulaflt›rmak amac›yla ele
al›r ve inceler.”
“Devrimciler bir tür halk ozan› olmal›d›rlar. Kitlelere her koflulda seslenebilen, coflkuland›rabilen, yeri geldi¤inde zay›fl›klar›n› yüzlerine vurabilen, yol-yöntem göstermekte ikna
edici insanlar olabilmelidirler.”
Zalimler ve Mazlumlar…
Lukretius’un bu incelemesi sadece fizi¤e iliflkin konularla da s›n›rl›
kalmaz. ‹nsan›n mutlulu¤unu arzulayan flair, bu mutlulu¤u kimlerin
yok etti¤ini bilir ve bildirir:
“(…) Kendi zenginliklerini artt›rmak için vatandafllar›n›n kanlar›n›
dökerler. Cinayet üstüne cinayet iflleyerek zenginliklerini iki kat›na
ç›kar›rlar. Kardefllerinin cenaze törenleri onlar için haz konusu, yak›nlar›n›n sofralar› kin kayna¤›d›r.”
Özel mülkiyetin mamulü olan sömürü düzeninin, insan iliflkilerine
ayna tutmaya devam eder flair:
“(…) Bir de o ac›nas›, aç gözlü kiflilere bak
Ün, para h›rs›, gerekti¤inde suç ortakl›¤›na
Maflal›¤a bile iter onlar›; gece gündüz demeden
Mal mülk hesab› yaparlar kara bir tutkuyla.”
Zalimlerin bu denli aç gözlü oldu¤u bir dünyan›n yükünü tafl›yan
emekçilerin durumunu da yans›t›r Lukretius: “(…) ‹nsanlar›n gümüfl
ve alt›n damarlar›n› izledi¤i, topra¤›n derinliklerinin demirle araflt›r›ld›¤› bu yerlerde Scaptensula’n›n dibinde pis kokulu bir soluk yay›l›r. Madencilerin yüzleri ve tenleri bu zararl› soluk alt›nda çöker. Onlar›n neden çabuk öldüklerini ve ne türlü çetin bir bask›yla bu u¤rafl›ya boyun e¤diklerini, varl›klar›n›n nas›l bir güvensizlik içinde oldu¤unu hiç görmediniz ya da duymad›n›z m›?”
Soru, ayn› zamanda ve elbette zaman›m›za dairdir. Cevab›n›n içindeyse, emekçileri çabuk ölüme mahkum edenin özel mülkiyet düzeninin ta kendisi oldu¤u gerçekli¤i vard›r…
Diyalektik…
“De¤iflmeyen tek fley de¤iflimin kendisidir” diyen Hegel’in sözlerine
köken olacak tarzda konuflur Lukretius. Konuflur ki, çözülsün gözlerdeki ba¤ ve görülsün gerçekler. Da¤›ls›n bat›l inançlar›n uyuflturucu
etkisi.
“(…) Lukretius’a göre, evren sürekli olarak devinen özdekten (mad-
A⁄USTOS 2008 | TAVIR | 11
biyografi
(Lukretius)
‹flte bu muhteflem sonsuzluk içinde, do¤an ölecek ve bafllayan bitecektir. Bu de¤iflim yeniden ve yeniden yaflanmaktad›r. Ki evren, sonsuz bir varolufl içindedir daima. Ötesini Lukretius söyler yine:
“(…) Var olma ve yok olma aras›ndaki savafl bu yüzden sonsuza kadar eflit koflullarda sürüp gider. Yaflam, kimi zaman burada ve kimi
zaman orada üsttedir. Ölüm de öyle. Ayd›nl›k denizin k›y›lar›na ayak
basan çocu¤un yaflam viyaklamalar›, ölümün hüzün verici iniltilerine kar›fl›r. Bu iki olufl birbirine kar›flmadan hiçbir gecenin ard›ndan
gündüz gelmedi¤i gibi hiçbir gündüz de geceye dönmemifltir.”
“(…) Art arda aflamalardan geçer her fley. Kalamaz sonsuza kadar oldu¤u gibi. Devinim süreklidir. Do¤a de¤ifltirir varl›klar›, yenili¤e zorlar. ‹yi çürürken, güçlenir çamurdan ç›kan. Dünyan›n yap›s› toplam
olarak de¤iflir.”
‹flte bu de¤iflimin sonsuz maceras›n› anlat›r Lukretius. ‹ster ki,
“Memmius” flahs›nda seslendi¤i insanl›k evrenin iflleyiflini kavras›n.
Çünkü ancak o zaman mutlu olabilir. De¤ilse, gericili¤in yayd›¤› korku, bencilli¤in aç gözlülü¤ü ve mülkiyetçi h›rslar›n içinde karanl›¤a
mahkum olunur. Ama her fleye ra¤men insan akl›n› kuflatan zincirlerin parçalanaca¤›na güvenir Lukretius. ‹flte bu güvenin üzerinde
yükselen Engels konuflur flimdi: “(…) Gerçek özgürlük, asla bafl›na
buyrukluk de¤ildir; evrende var olan zorunlulu¤un bilinmesinden
ortaya ç›kan bilinçli eylemdir.”
Son Söz…
Engels’in vurgulad›¤› o bilinçli eylemlerin özünde yafl›yor flimdi Lukretius. Roma ve gayet meflru evlatlar›n›n yok saymas›na inat hem
de. Ve son söz, elbette o ölümsüz flairin:
E¤er bizim evimizde ellerinde geceyi ayd›nlatmak için meflaleler
tutan heykeller yoksa, her yan› gümüflle ›fl›ldam›yor ve alt›nla par›ld›yorsa ne ç›kar, bir akarsu boyunda, bir a¤ac›n dallar› alt›nda, dostlar›n aras›nda olmak… bize yeter.
deden / bn) meydana gelmifltir, bafllang›c› ve sonu yoktur, yarat›lmam›flt›r ve yok olmayacakt›r, zaman ve uzay devinen özde¤in d›fl›nda var olamaz…” (O. Hançerlio¤lu)
“(…) Evrenin atomlar›n›n yerli yerine yerlefltirilmifl olmalar›, bir kafan›n haz›rlad›¤› bir plana göre olmufl de¤ildir. Evrenin içinde bin bir
türlü de¤iflime u¤rad›ktan, sonsuzluk boyunca sars›l› yerlerinden
edildikten sonra, her çeflit devinmeleri ve birleflmeleri deneye deneye sonunda evreni meydana getiren bir düzene ulaflm›fllard›r…”
12 | TAVIR | A⁄USTOS 2008
“(…) Do¤a’n›n ne dedi¤ini duymuyor musunuz? Beden için ac›dan
uzak, tin için tasas›z olmaktan baflka bir istedi¤i var m› ki? Ac›y› dindirebilen, tasay› yok edebilen her fley ona sevinç verir. Do¤a, do¤a
olarak, bundan baflka bir fley istemez. E¤er bizim evimizde ellerinde
geceyi ayd›nlatmak için meflaleler tutan heykeller yoksa, her yan›
gümüflle ›fl›ldam›yor ve alt›nla par›ld›yorsa ne ç›kar, bir akarsu boyunda, bir a¤ac›n dallar› alt›nda, dostlar›n aras›nda olmak… bize yeter.”
K›ssadan hissemiz o ki, Lukretius’u, yok sayarak yok etmeye çalflan
köleci Roma’da, gerici Engizisyon düzeni de yok oldu. Ama flair yafl›yor dostlar›n›n aras›nda, flimdi ve daima…
KAYNAKÇA:
Evrenin Yap›s› – Lukretius – Hürriyet Yay›nlar› – 1974
Düflünce Tarihi – Orhan Hançerlio¤lu – Remzi Kitabevi
Felsefe Sözlü¤ü – Bilim ve Sanat Yay›nlar›
Kongre Belgeleri – D. Karatafl – Haziran Yay›nevi
Felsefe Ansiklopedisi – O. Hançerlio¤lu – Remzi Kitabevi J
röportaj
macit koper’le söylefli
tav›r
Bir sanat yap›t›n› var ederken oyuncu Macit
Koper nas›l haz›rlan›yor, yönetmen Macit
Koper neler yap›yor?
Bir oyuncu olarak bir role haz›rlanmak ile bir
yönetmen olarak bir oyuna haz›rlanmak,“hayat” ile ilgili ortak özellikler tafl›sa
da, kökeninde önemli farkl›l›klar vard›r. Hayat ile ilgili koku alma yetenekleriniz -bu,
sanatsal alanlarda ald›¤›n›z e¤itimin d›fl›nda- her iki alanda da yararland›¤›n›z ortak
özelliktir. Sezgi de diyebilece¤imiz bu koku
alma yetene¤i, deneyimlerinizden, bu deneyimleri mihenk tafl› olarak vurdu¤unuz hayat ö¤rencili¤inizden, dünya görüflünüzden
kaynaklan›r elbette. Asl›nda genelde bu cins
bir soru ile karfl›lafl›ld›¤›nda, sanatç›lar›n
verdi¤i “gözlem yapar›m… araflt›rma yapar›m… çeflitli tip ya da karakterleri kendime
örnek al›r›m…” yollu yan›tlar›n tümü de bu
gerçekten kaynaklan›r. Gözlem yaparken
nereye bakaca¤›n›, araflt›rma yaparken nereden yararlanaca¤›n›, benzemeye ya da
benzetmeye s›van›rken hangi malzemeyi
nas›l kullanaca¤›n› saptamak da yukar›da
sözünü etti¤im deneyime ve bu deneyimi
s›nayaca¤›n›z hayat görüflüne ba¤›ml›d›r.
Elde etti¤iniz maddi gerçeklikler, çeflitli anlat›m–ifade biçimlerini oluflturaca¤›n›z duygulan›mlar yarat›r.
yip geçti¤iniz noktada, önceden bildi¤iniz
ve önceden bilemeyece¤iniz sürpriz sorunlar ç›kar ortaya. Bu “sürpriz” ço¤u zaman,
oyuncu için yönetmen ve onun yorumu, yönetmen için de oyuncu ve onun yorumudur.
(yetenekleri hiç hesaba alm›yoruz burada)
Tiyatroda genellikle, sinemada ise zaman
zaman yap›lan masa bafl› çal›flmalar›n amac›, ortak bir görüfl edinebilmenin yan›nda,
sonradan -yarat›c›l›klar›n fiilen potaya döküldü¤ü dönemde- ç›kabilecek sürprizleri
en aza indirmek içindir.
Gerçi kolektif bir sanat olan tiyatroda da, sinemada da son sözü söyleyecek olan kifli yönetmendir, fakat prova ya da çekim sürecinde gerçekten yarat›c› bir süreç yaflan›yorsa,
bireysel - sanatsal yarat›c›l›klar› amaçlanan
kanala ak›tmak yine sorumlu bir yönetmenin görevidir. Bu dediklerim elbette bir dergi sohbetinin d›fl›nda detaylan›p derinlefltirilebilir. Bir oyuncu ve yönetmen olarak tavr›m›n anlatabildi¤im kadar›yla bir önerme
oldu¤unun da alt›n› çizmek isterim.
70'lerde yönetmen Macit Koper hangi metinleri sahnelemeyi seviyordu? Bu be¤eni
2000'lere do¤ru nas›l bir de¤iflim yaflad›?
Bir sanatç› olarak sanat›n, inand›¤›m dünya
görüflüm do¤rultusunda, toplumsal yarar›
olmas› gerekti¤ine inanan, bu ilkeyi gerçeklefltirebildi¤ini savunan de¤il fakat bunun
için çaba gösteren biriyim. Sanatç› olarak
görevimin dünyan›n art›k aç›klanabilirli¤i
Sanatsal e¤itiminizde var olan ya da deneyimlerinizle kendi gelifltirdi¤iniz tekniklerle
bu ifade biçimlerini denetler ve sonuçta
kendinizce belirledi¤iniz bir estetik forma
sokars›n›z. Yorum, bu “yarat›c›l›k” yolunda
att›¤›n›z, elbette toplumsal etkilerle flekillenmifl bireysel, özerk ad›md›r. Ancak, “..
kendinizce belirledi¤iniz estetik form…” de-
A⁄USTOS 2008 | TAVIR | 13
röportaj
de¤il, de¤ifltirilebilirli¤i yönünde biriktirdim
bilgiyi, sanat izleyicisi ile paylaflmak, durdu¤u yerde pek bir ifle yaramayan bilgiyi sanat
yoluyla bilince dönüfltürmek oldu¤una inand›m, inan›yorum. Bu 70’te de böyleydi,
2000’de de böyle... Sanat bizatihi siyasetin
içinde oldu¤una göre, çeflitli dönemlerde sanat ile siyaset aras›ndaki iliflkiyi kurmak ve
kollamak yine sanatsal bir siyaseti gerektirir.
70’lerde yazd›¤›m ve Dostlar Tiyatrosu’nda
sahnelenen “Sabotaj oyunu” adl› oyun Marmara gemisinin bat›r›lmas›yla ilgili uydurma
bir senaryonun sanatsal-belgesel bir platformda irdelenmesiydi. Fonda sorgulamay›
yapan maskeli kontr-gerilla vard›. Otuz y›l
sonra bugün kontr-gerilla de¤ifltirdi¤i maske
ile yine var. Seçimimiz o kontr-gerillay› bu
günkü yeni maskesiyle sanat sahnesine getirmek ise, otuz y›lda biriktirdi¤imiz yeni bilgiyi harc›m›za katmam›z gerekir. Ya da o y›llarda çok güncel olan konuyu bugün ifllemeye kalkarsak, yeni bilgilerimizle harmanlayarak tarihsellefltirmek, yabanc›laflt›rmay› örnek alan bir baflka yoldur. Seçimlerimiz kimliklerimizin kan›tlar›d›r.
Siz bir metni seçerken hangi izleyiciyi hedefliyorsunuz? Sizin sahnelemeleriniz kimlerin ilgisini çekiyor?
Ben tiyatro izleyicisine tiyatro yap›yorum.
Metni seçerken bence düflünülmesi gereken, yukar›da da baflka bir nedenle söyledi¤im gibi, metni hangi güdülerle, hangi amaca yönelik olarak seçti¤imizdir. Sonuçta yap-
14 | TAVIR | A⁄USTOS 2008
t›¤›n›z ifli toplumun çeflitli s›n›flar›ndan, tiyatro izleyicisi olanlar izler. ‹nand›¤›n›z görüfl do¤rultusunda, çeflitli özelliklere sahip
bu izleyicinin -elbette kendi alg›lama ve dönüflme yetenekleri ölçüsünde- de¤iflebilece¤ini umars›n›z. Benim çal›flmalar›m›n kimlerin ilgisini çekti¤ini bildi¤imi kesinlikle söylemem. Hem lehte hem de aleyhteki elefltirileriyle belki de ayd›nlard›r.
Bir metni ele al›rken evrensellikle güncelin
ba¤›n› nas›l kuruyorsunuz? Politik dünya
görüflünüzün metin seçiminde ne gibi etkisi
oluyor?
Sorunun ikinci k›sm›ndan bafllayarak yan›tlamaya çal›flay›m. Politik görüfllerimizle metin seçimlerimiz aras›nda mutlaka do¤rudan
bir iliflki vard›r. Bilinçli ya da bilinçsiz bu herkes için, her zaman böyledir. Adl› ad›nca bir
dünya görüflünün do¤rultusunda yap›lan seçimler bilinçli seçimlerdir. Bunun d›fl›ndakiler bilinçsiz -ço¤u zaman bilinçalt›na ba¤›ml›- genel geçer ideolojinin etkisi alt›nda olan
ve dolay›s›yla asla tarafs›z olmayan seçimlerdir. Evrensellikle güncellik aras›ndaki
ba¤dan çok, galiba evrensellikle yerellik aras›ndaki ba¤, bu ikisi aras›ndaki iliflkilendirme önemli. Dünyan›n de¤ifltirilmesini ilke
edinen bir görüflle hareket ediyorsan›z seçimleriniz bu yönde olur. Yabanc› bir oyun
seçti¤inizde, nitelikler aras›nda mutlaka
“yap›t›n bizim ülkemizdeki sorunlarla ilgili
nelere yan›t ya da soru oluflturdu¤unu”
arars›n›z. Yerli bir oyunun hem insani, hem
de politik yönleriyle hangi evrensel sorunlara parmak bast›¤›n› ya da sizin çal›flman›zla nas›l bu yola girebilece¤ini araflt›r›rs›n›z. Neden? Çünkü özellikle iyice küreselleflti¤ini söyledi¤imiz dünyada ülkeler aras›
sorunlar, emperyalizmin bütün dünyada
oldu¤u gibi bizim ülkemizde de yaratt›¤›
sorunlar, hem evrensel hem de yerel sorunlard›r art›k. Evrenselle yerel aras›ndaki ba¤
kimi zaman güncelden yola ç›karak, kimi
zaman da çeflitli olaylar›n tarihsellefltirilmesi ve yabanc›laflt›r›lmas› yolu ile yap›l›r.
Sorun hem evrenseli hem de yerel olan›
aç›klamaya ya da sorgulamaya yarayacak
olay ya da iliflkileri bulabilmektedir. Ço¤u
zaman da bu ifli yapabilmek için, seçti¤iniz
metinlerde de¤iflikler yapma yoluna gidersiniz. Böylece bazen o metinlerin yazarlar›yla da bafl›n›z derde girer. Kimi yazarlar›n
tiyatro üretiminin bir yeniden üretim oldu¤unu anlad›¤› güne kadar da bu çekiflme
sürecek.
Sizce Marquez metinleri filme ve sahneye
ne ölçüde yatk›nd›rlar? Sahnede ya da beyazperdede, hem izleyiciyi hem de yazar›
mutlu edecek örnekler var edilebildi mi?
Marquez’in yap›tlar›n›n sinemasal yatk›nl›¤› oldu¤unu düflünüyorum. Yazar›n ço¤u
zaman sinemasal olan görüntü imaj simge
zenginli¤inden kaynaklan›yor bu. Ancak yap›t›n›n zamansal ve simgesel boyutlar›, sinemada yap›ya uygun bir dil araflt›rmas›n›
gerektiriyor bence. Genelde belirli kodlarla
iflleyen sineman›n bu iflin alt›ndan kalkmas›
zor... ‹zleyebildi¤im bir iki Marquez uyarlamas› film bu al›fl›ld›k kodlama tuza¤›na
düflmüfl. Marquez’in tiyatroya aktar›lmas›
simgesel-görsel boyutlar› dolay›s›yla daha
da güç. Yap›lmas› imkans›z demiyorum, ancak bulunmas› gereken dil önemli boyutta
sorunlar yaratacakt›r.
Genelde bu cins uyarlama üretimlerde sorun aktar›m dilinde ortaya ç›kar. Bu aktar›m
dili baflar›l› olsa da ne yazar› ne de roman ya
da hikaye okuyucusunu tatmin etmez. ‹zleyiciyi de yazar› da tatmin eden bir uyarlama
varsa, ben bilmiyorum. Ancak sinemada bir
baflka örne¤i var bu iflin. Edebiyat olarak çok
de¤erli olmayan bir sürü roman -ki bunlar›n
ço¤u da best-seller denen uydurma reklam
çark›n›n içindedir- kimi yetenekli sinemac›lar›n çabas›yla bir baflka boyuta ulaflabil-
röportaj
mifltir. Marquez’i ya da bir baflka yazar› tiyatroya uyarlamak istedi¤inizde dayanaca¤›n›z fley, hem edebiyata hem de tiyatroya
olan duyarl›l›¤›n›z ve yetkinli¤iniz olacakt›r.
Yinelemekte yarar var; bu geçiflin, bu uyarlaman›n baflar›s›n›n s›rr› dildedir. Bir sanat
dilin bir baflka sanat diline çevrilmesinde.
“K›rm›z› Pazartesi” metni ile nas›l bulufltunuz? Hangi yönleriyle ilginizi çekti bu yap›t?
“K›rm›z› Pazartesi”yi ilk yay›nland›¤› y›l›n ilk
günlerinde okudum. Bu okuman›n ilk nedeni yazar›n›n sevdi¤im bir yazar olmas›yd›.
Herhalde benim gibi her okudu¤u fleyde tiyatro arayan baflka tiyatrocular da vard›r.
Bu okuman›n sonunda ben, Marquez’in bu
yap›t›n›n e¤er -hep dedi¤im gibi- aktarma
dili sorunu halledilebilirse tiyatroya uyarlanabilece¤ini düflündüm, düflünmüfltüm.
Yazar, herkesin haberli olmas›na ra¤men engellenemeyen, engellenmek istemeyen ve
her fleye ra¤men gerçekleflen bir cinayet yoluyla, bir toplumun gelenek, görenek, namus
denen kullan›labilir, tart›flmal› de¤erlerinin
›fl›¤› alt›nda, bir toplumun tafllaflm›fl ruh yap›s›n› çözümlemeye çal›fl›yordu. Bizim toplumumuza bakt›¤›m›zda da, evrensellik ve yerellik boyutu aç›k bir biçimde ortadayd›. ‹lk
okumadan sonra araya zaman girdi, Hrant
Dink cinayeti gerçekleflti ve bence “K›rm›z›
Pazartesi”yi oyunlaflt›rmak farz oldu. Art›k ifl
o zaman fark›na varmad›¤›m baflka bir boyut
daha kazanm›flt›. Herkesin bildi¤i gibi, Hrant
Dink sürüyle yetkilinin asayifl ve emniyet görevlisinin, bir anlamda kökleflmifl bir devlet içi
yap›lanman›n teflvik etti¤i bir cinayetin kurban›d›r. Toplumumuzdaki köktenci namus
anlay›fl›, devlet içindeki yap›lanman›n sekter
milliyetçili¤i ile paralellikler gösteriyor ve elbette siyasi anlamda bir ruh çözümlemesi izlenimi yarat›yor.
Düz metinler nas›l birer sahne yap›t›na dönüflebilirler? Bunun olanaklar› ve zorluklar›
nelerdir?
Yukar›da bu konuda bir fleyler söyledim.
Bence aktarman›n baflat sorunu aktarman›n dilini bulmakt›r. Bu sorun afl›ld›¤›nda
“olmaz” denen bir sürü metin sahne olay›na
dönüfltürülebilir. Bir de flu var tabii; bir yeni
üretim olan aktarmaya, uyarlamaya, art›k o
aktar›ld›¤› yap›t›n gözüyle bak›lmamal›, baflar›s› ya da baflar›s›zl›¤› aktar›ld›¤› sanat›n
kriterleri içinde de¤erlendirilmelidir.
Toplumlar›n duyarl› olduklar› dönemlerle,
vurdumduymazl›¤a gömüldü¤ü dönemleri
nas›l de¤erlendiriyorsunuz? Ve bir ayd›n›n
bu durumdaki misyonu, ifllevi, eylemi ne olmal›d›r?
Yan›t zaten sorunuzun içinde galiba... Toplumun duyars›zlaflt›¤› ya da duyarl›laflt›¤›
en önemli aktörlerinden biri ayd›nlard›r. Ancak, bu ayd›nlanma silahflörlerinin toplumu
her zaman do¤ru yönde uyard›klar› söylenemez. Tarih bildi¤i ve ö¤rendi¤i kötülükleri
anlatamayan, anlatmayan ayd›nlarla yüklüdür. ‹ktidarla iliflkili olan ya da iktidara yönelmifl ayd›nlar›n toplumu ayd›nlatma görevlerini kendi ç›karlar› do¤rultusunda savsaklad›klar› tarihsel bir gerçektir. “toplumun duyars›zlaflt›¤›” tümcesini “toplumun
çeflitli nedenlerle sindi¤i”; “toplumun duyarl›laflt›¤›” tümcesini de “toplumun k›smen özgürleflti¤i” biçiminde de¤ifltirirsek,
benim aç›mdan yan›ta iyice yaklaflm›fl oluruz. Hitler döneminde Alman toplumu faflizme duyarl› m›yd›, duyars›z m›yd› diye sordu¤umuzda yan›ta biraz daha yaklaflabiliriz. Toplumun belirli bir tarihsel süreçteki
duyarl›l›¤› ya da tersi, o topluma hangi görüflle bakt›¤›m›za ba¤l›d›r.
Bize göre baz› fleylere duyarl› olan toplum,
bir baflka görüfle göre baz› olaylara karfl› gereken duyarl›l›¤› göstermemektedir. Güncel
yaflam›m›zda bunu oldukça derin bir biçimde yafl›yoruz. Böyle durumlarda elbette ayd›n›n görevi toplumu ayd›nlatmakt›r. Bu
yetmez, görevi toplumu bilimsel yönde ayd›nlatmakt›r. Bilimsel yöntem ilerici ayd›nlar›n elinde fakat bilim egemenlerin sahipli¤indedir. Bu dü¤üm öyle ‹skender’in k›l›c›yla çözülecek gibi de¤il. Çözüm, sömürülen
s›n›f›n yetifltirdi¤i yine sömürülen ayd›nlardad›r belki de.
Sizce bir sanat insan› eski klasik önermelerin d›fl›nda günümüzde nas›l duyarl› davranabilir?
Her ça¤da sanatç›n›n görevi, toplumun sorunlar›na karfl› duyarl› olmakt›r. Bu duyarl›l›¤›n içeri¤i ve biçimi, tarihsel ve sanatsal de¤iflimler gösterir. Duyarl› olunan alanlar›n
çeflitlili¤i de öyle. Belirli bir ça¤a kadar felsefe dünyay› anlamaya, aç›klamaya yönelik bir
yol izliyor, bu yolda ürünler veriyor ve toplu-
mu bu yolla iliflkilendirip sosyal hayat› sanat›, edebiyat› bu yolla etkiliyordu. ‹dealist felsefe dedi¤imiz bu görüfl küreselleflmenin ve
onun egemenlerinin de her türlü çabas›yla
ve gücüyle bafl›m›z›n üstünde hala dolaflmaktad›r. Bunun karfl›s›nda geliflen tarihsel
– materyalist felsefe ise, daha önce söyledi¤im gibi art›k dünyan›n aç›klanmas› de¤il,
eflitsizli¤in ve sömürünün karfl›s›nda de¤ifltirilmesi gerekti¤ini söyledi ve savundu.
Bu felsefenin de bütün alanlarda oldu¤u gibi sanat alan›n› da kendi ölçütleri içinde etkiledi¤ini, do¤al olarak kimi sanatç›lar›n da
bu yolda ürün verdiklerini görüyoruz. Sonuçta eski ve yeniden çok art›k dünyay› aç›klamaya iliflkin duyarl›l›klarla, içinde zaten bu
aç›klamay› da genifl ölçüde tafl›yan, dünyay›
de¤ifltirmeye yönelik duyarl›l›klar›n ikilemidir önümüzde duran.
Seçimlerden söz etmifltik ya... Hangi duyarl›l›klarla hareket etti¤imiz seçimlerimizden
belli olur zaten.
"K›rm›z› Pazartesi"ndeki "göz göre göre oluflan maddi ortam›" sahneye aktar›rken hangi sorunlarla bo¤ufltunuz?
“K›rm›z› Pazartesi” sadece içeri¤i ile de¤il,
hangi dil tekni¤i ile sahnelenebilece¤ini düflündürtmesiyle de ilgimi çekmiflti. Ancak
bundan önce yap›t›n uyarlama sorunlar› çözülmeliydi. Çok parçal›, zaman zaman bir karakterin bir tek cümlesinin bile bir sahne oluflturabilece¤i bir yap›tt› bu ve do¤rusal bir tarihsel çizgisi yoktu. Yap›t›n okuyucu için sa¤lad›¤› bu çok parçal›l›k ve gidifl-geliflli tarihsel
çizginin, uyarlamada tiyatro izleyicisi için de
sa¤lanmas› ve ayn› yabanc›laflt›rman›n tiyatrocas›n›n elde edilmesi gerekiyordu.
Uyarlama s›ras›nda cebelleflti¤im bu temel
sorun, sahneleme s›ras›nda da sürdü elbette.
Bu süreçte uyarlaman›n önerdi¤i yeni kodlarla hareket etmek gerekiyordu ve bu da prova
biçimimizde epey de¤ifliklik yaratt›. Yap›t›n
içeri¤ini uyarlamada ve sahnelemede aktarmaya gelince; sahne trafi¤indeki yabanc›laflman›n da sa¤lanabilmesi için, peflpefle gelen
bir sürü sahnenin birbirine ba¤lanmamas›
gerekiyordu fakat bizim oyuncu al›flkanl›klar›m›z tam tersi yöndeydi. Sonuçta bütün bunlar› yeteneklerimiz ölçüsünde hallettik. Söz
art›k izleyicinin...J
A⁄USTOS 2008 | TAVIR | 15
fliir
s›cak saklay›n gecelerimi
nevzat çelik
Geçici ayr›l›k benimkisi
‹lkyaz çiçe¤ine gebeyim
A¤›tlar yakmay›n ad›ma
Ben ölmedim ölmeyece¤im
S›cak saklay›n gecelerimi
Karlar alt›ndan ç›k›p gelece¤im
Düfllerinizin ateflinden
Il›k bir rüzgar gibi esece¤im
Demlice bir çay koyun üstüne
Aç çocuk gibi besleyin sobay›
Nas›l tütüyorsan›z gözlerimde
Öylece tütsün buhar›
Uzunca serin yata¤›m›
Boyunca uzans›n aya¤›m
El aman deyince gece
Usulca k›vr›l›r yatar›m
Can can›m canlar›m
Haz›r m› koynunuzdak› yerim
Gün olur gecikmifl çocuk gibi
Ba¤›ra ça¤›ra gelirim
16 | TAVIR | A⁄USTOS 2008
röportaj
karikatürün f tipi serüveni:
hapishane mizah dergileri - l
tav›r
Mizah, mazlumun zalimden intikam alma
arac›d›r der ustalar. Bu sözün belki en çok
do¤ruland›¤› yerler, herhalde ki hapishanelerdir. Mazlumun hesap soran sesi mizah,
mizah›n da en dolays›z türü karikatür olmufl
F Tipi hapishanelerde. Bu konuyla önceden
hiç ilgilenmemifl de olsalar, daha önce belki
de hiç mizah dergisi okumasalar bile, bafll›bafl›na F Tiplerinde kal›yor olmalar›, onlar›
bir flekilde mizahla buluflturmufltu iflte...
F Tipi hapishanelerin karikatür emekçileri
ile, bu mizah maceralar›n›n öyküsünü dinlemek, hem de mizah üzerine sohbet etmek istedik. Sorular›m›z› gönderdik, baflta
tüm F Tipi hapishanelere, sonra abecenin
di¤er harflerinden oluflan öteki hapishanelere... Cevaplar elbette ki gecikmeli geldi.
Malum buras› Türkiye; hele de F Tipindeyseniz, bafl›n›za mizah›n da s›n›rlar›n› zorlayacak kadar karmafl›k ifller gelebilir. Uzun
sözün k›sas›, bakal›m uzatt›¤›m›z mikrofonlara, özür dileriz, sordu¤umuz sorulara
ne cevap vermifl mizahç› özgür tutsaklar...
Bu say›m›zda Edirne F Tipi Hapishanesi’nde
yay›mlanan Feflmekan’›n; Tekirda¤ 1 No’lu
F Tipi Hapishanesi’nde yay›mlanan Gomedi’nin emekçileriyle yapt›¤›m›z söyleflileri
yay›ml›yoruz. Söyleflilerimiz, önümüzdeki
say›lar›m›zda da devam edecek...
bafllad›. (O zamanlarda Edirne F Tipi Hapishanesi’de befl kifliydik.) Arkadafl›m›z kendince bir fleyler çiziyordu. Ve çizimlerini di¤er
arkadafllarla da paylafl›yordu. Bu dolafl›mlar
sonucu arkadafllardan mizah dergisi ç›karma önerisi geldi. Bu öneri sonras›nda ifl iradi olarak ele al›nmaya baflland›.
Tabi çizer arkadafl›m›z›n o dönemde ç›kan
Masala ve Gomedi dergilerinden etkilendi-
¤ini de eklemek laz›m. K›sacas› befl kifliden
bir arkadafl›m›z›n çizimlerini gelifltirmesi
sonucu Feflmekan do¤mufl oldu. Ama as›l
olarak üretmemiz gerekti¤inin bilincinde
olmak ve üretim aray›fl› içinde olmam›zd›r.
GOMED‹ (Tekirda¤ 1 No’lu F Tipi Hapishanesi): Zor bir soruyla bafllad›n›z. Biraz daha kolay bir soruyla bafllayamaz m›yd›k? Heyecan
var da! Öncelikle Gomedi ile röportaj yap-
F tiplerinde yay›n ç›karmak, dergicilik yapmak
tecriti oturtmaya çal›flan bürokratlar›n tahammülü olmad›¤› bir konu. Biz onlar›n ömür boyu
kapatamayacaklar› dergiler açm›fl›z, yay›nl›yoruz. Her hücre dergi bürosu! Her tutsak editör,
yazar, çizer...
Neden mizah?
FEfiMEKAN (Edirne F Tipi Hapishanesi): Mizahla u¤raflmam›za koflullar neden oluyor
tabii ki… Tecriti parçalaman›n en güzel malzemesi mizah oldu diyebilirim. ‹stersen biraz Feflmekan’dan bahsedeyim. Önce bir arkadafl›m›z›n bireysel karikatür çizimleriyle
A⁄USTOS 2008 | TAVIR | 17
röportaj
mak istedi¤iniz için teflekkür ederiz.
Mizah, gerçe¤in en yal›n ve keskin haliyle
ifade edilmesidir. Yaflad›¤›m›z sorunlar karfl›s›nda bizlere güç verirken ayn› zamanda
sorunu yaratan ve yaflatanlara karfl› da en
etkili silaht›r. Bu nedenle bir ihtiyaç, hatta
zorunluluktur mizah. Dört duvar aras›nda
tecrit koflullar›nda olsak da yaflam ac›s›yla,
tatl›s›yla durmaks›z›n devam ediyor. Mizah
bu flartlarda duygu ve düflüncelerimizi yans›tman›n, dile getirmenin bir arac› olarak ifllev görüyor.
F tipi koflullar›nda çekilen onca s›k›nt›ya
ra¤men yap›lan onca iflkenceyle mizah bir
çeliflki gibi görünmüyor mu?
FEfiMEKAN: Hücreler ve mizah›n, tutsakl›¤›n
çeliflkisi bizce yok… Bu, mizah› nas›l ele ald›¤›m›z ile ilgili bir konu diye düflünüyoruz.
Mizah› kimin yapt›¤› ve ne için yapt›¤›
önemli. Mizah do¤ru ellerde egemenlere,
haks›zl›¤a karfl› kullan›lan bir silaht›r bizce.
Do¤ru kullan›ld›¤›nda zalimin zulmünü vuran, teflhir eden bir silaha dönüflür. Biz de
mizah› do¤ru kulland›¤›m›z› düflünüyoruz.
Ve bu yan›yla ortada bir çeliflkinin olmad›¤›n› düflünüyoruz. Çünkü mizahla yaflad›¤›m›z
ac›lar›, s›k›nt›lar›, iflkenceleri anlatt›¤›m›z›
ve teflhir etti¤imizi düflünüyoruz.
GOMED‹: Evet ilk bak›flta çekilen onca s›k›nt›
ve iflkencenin yan›nda mizah bir çeliflki gibi
görülebilir. Bu soruya cevap olarak burada
yaflan›lan bir olay› aktaray›m. F tipleri bir ve
üç kiflilik hücrelerden olufluyor. Ancak kimileri bu hücrelere oda ad›n› vermekteler. Bir genel arama s›ras›nda tekli hücrelerde kalan bir
arkadafl›m›z ile müdür ve aramaya kat›lan di¤er memurlar aras›nda flöyle bir diyalog geçiyor: Arkadafl›m›z kald›¤› yer için hücre derken müdür oda diyor. “Hay›r buralar hücre
de¤il, oda” derken buna gerekçe olarak da
“cam ve çerçeve” bulunmas›n› gösteriyor buralarda. Bu tart›flmadan bir süre sonra arkadafl›m›za hücre cezas› veriliyor ve hücre cezas› kald›¤› hücrenin havaland›rma kap›s› kapat›larak uygulan›yor. Arkadafl›m›z; “E¤er
buras› hücre de¤il oda ise hücre cezas›n›n infaz› için bizi hücreye götürün” diyor. F tiplerinde bu flekilde hiçbir mant›¤a s›¤mayacak
(elbette bir amac› olan) onlarca olay yafl›yoruz. Biz bunlar› çizgilerle, karikatürlerle Gomedi sayfalar›na tafl›yoruz. Hat›rlars›n›z, bas›nda da yer alm›flt›. Kürkçüler F tipinde bir
tutsak kantinden ald›¤› bisküvi ile pasta yapm›fl ve “Bisküviyi amaç d›fl› kulland›¤›” gerekçesiyle pastaya idare taraf›ndan el konulup
kantinde sat›lan bisküvilerin üzerine de
“amaç d›fl› kullan›lmas› yasakt›r” ibareli etiketler konulmufltu. San›r›z çeliflki gibi görünen ama mizah›n F tiplerinde çeliflki olmad›¤›n› bu küçük örnekler anlatm›flt›r. Aksine
bask› ve iflkence artt›kça mizaha olan ihtiyaç
ve mizah›n ifllevselli¤i artmaktad›r.
Mizah yapman›n da onlarca yolu varken siz
neden karikatüre yöneldiniz?
FEfiMEKAN: Karikatürü asl›nda biz seçmedik san›r›m, karikatür bizi seçti. Ve tabii ki karikatürle anlat›mlar›n avantajlar› var.
Bir olay› sayfalarca yazarak anlat›rs›n›z, bazen istedi¤iniz sonucu alamayabilirsiniz.
Ama çarp›c›, ilgi çekici bir karikatürle sayfalarca yaz›p da anlatamad›¤›n›z bir konuyu
bir ç›rp›da anlatabiliyorsunuz. Okuyucu sayfalarca yaz›y› okumak istemeyebilir, sayfay›
çevirip geçebilir. Ama karikatüre en az›ndan
flöyle bir bakabilir. Karikatürün bir yan› da
ö¤retirken e¤lendiriyor olmas›. Bunu da karikatürün çekicili¤i, gücü diye düflünüyoruz.
GOMED‹: En dolays›z mizah yapma yöntemi
olarak gördü¤ümüz için diyebiliriz. Onlarca
sayfal›k yaz›yla anlatmak isteyece¤imiz bir
olay› tek bir çizimle daha çarp›c› ve etkili bir
flekilde anlatabilme olana¤› sa¤l›yor bize
karikatür. Bir anlamda bizler için tecriti alt
etmenin en pratik yöntemlerinden biri karikatür.
Her ifl gibi bu ifl de kolektif çal›flman›n bir
ürünü olsa gerek. Kendinizi karikatür alan›nda nas›l gelifltirdiniz? Daha önce u¤raflm›fl m›yd›n›z karikatürle?
FEfiMEKAN: Burada her iflimizde, her üründe kolektivizm var tabi ki. Tabi koflullar›m›z›
da göz önünde bulundurmak gerekiyor. ‹lk
baflta söyledi¤imiz gibi önce befl kifliden bir
arkadafl›m›z çizmeye bafllad›. Sonra o arkadafl›m›z tahliye oldu. Arkadafl tahliye olmadan önce yeni arkadafllar gelmiflti. Bu arkadafllardan çizim çal›flmas› yapmaya, ö¤renmeye bafllayanlar olmufltu. Bu arkadafllar›m›z›n tahliye durumu oldu¤unu bildi¤imiz
için karikatürle ilgili kitaplar istedik. Hem
d›flar›dan hem de di¤er F Tipi hapishanelerinden kitaplar geldi. Ve belli baz› arkadafllar›m›z bu kitaplardan karikatür çal›flmalar›
yap›yorlar.
Çizim konusunda çal›flma sürdüren arkadafllar›m›z var. Bir iki çizerimiz olsa da kolektivizm iflliyor tabi ki. Konular, öneriler çizerlerimize sunuluyor. Örne¤in flu konu
üzerine flöyle flöyle çizilebilir deniliyor ve çizerlerimiz de üzerine çal›fl›yor. Sonra çizilen
karikatürler aram›zda dolaflt›r›l›p eksik vs.
18 | TAVIR | A⁄USTOS 2008
röportaj
varsa belirleniyor. Ya da “tamam” deniliyor.
Bu flekilde bir kolektivizm iflletiliyor.
GOMED‹: Gomedi, kolektif bir çal›flman›n
ürünü olarak ç›k›yor. Bir çizer grubu var. Yani Gomedi Emekçileri diyebilece¤imiz bir
ekip var. Fakat bunun d›fl›nda buradaki tutsak kitlemizi ve daha fazlas›n› kapsayan bir
mizah dergisi Gomedi. Çizerlerin öyküleri
var tabi. Kimisi notlara yapt›¤› minik çizimlerle keflfedilmifl, kimisi yo¤un mektup yasaklar› vb sürecinde çizime yönelerek bu
yetene¤ini keflfetmifl, gelifltirmifl. As›l olarak ilgi gerektiriyor. Profesyonel çizerler,
karikatüristler de¤iliz. Mücadelemize katk›
sunmas› amac›yla yeteneklerimizi sundu¤umuz bir araç mizah, mizah ç›karma faaliyeti. Zaten hepimiz hapishanede çizimle ilgilenmeye bafllayan tutsaklar›z. Kendimizi
gelifltirmek için yararland›¤›m›z kitap, dergi
vb. kaynaklar›m›z var. Çizim çal›flmam›z diyebilece¤imiz, çizim konusunda en yeteneklilerimizin ç›kard›¤› çizim programlar›
var. Onlardan faydalanarak ö¤reniyoruz ayn› zamanda. Tabiî ki çok k›s›tlanm›fl, olanaks›zl›k koflullar›nda kendimizi gelifltirme
çabam›z›n etkisi büyük.
Espri repertuar›n›z› nas›l oluflturuyorsunuz?
‹çerdeki yaflamdan m› yoksa d›fl dünyadan
m› esinleniyorsunuz? D›flar›y› nas›l soluyorsunuz?
FEfiMEKAN: Öncelikli olarak flunu söylemek
gerekir ki tecriti anlatmak gibi bir derdimiz
var. Ve F Tipi hapishanelerde uygulanmakta
olan tecritin 8 y›ll›k bir süreci var. Ve tecrite
karfl› süren destans› bir direnifl, 122 can… elbette ki içeriyi d›flar›ya anlatmak gibi bir
derdimiz her zaman oldu. Bu nedenle içerideki yaflam mizah için yeterli olmufltur. Bazen tecrit politikalar›n› uygulamak için öyle
saçma “kurallar”, “gerekçeler” karfl›m›za ç›kart›yorlar ki, bir nevi bizleri zorla mizaha
yönlediriyorlar.
D›fl dünyaya gelince; bizler adaletsizli¤e,
emperyalizme vs. karfl› mücadele ederken
tutsak düfltük. Bir yönüyle içeride de bu mücadelemiz devam ediyor. Bu nedenle d›fl
dünyadan hiçbir zaman kopmad›k. Zaten
tecritin amac› da bu de¤il mi? Önce d›fl dünyadan, sonra birbirimizden, sonra da düflüncelerimizden koparmak. Koparamad›lar…
halk›m›z›n yaflad›¤› her türlü s›k›nt›ya, eziyete üzülüp, öfkelenirken; dünyan›n her-
Espri repertuar›m›z da siyasi düflüncelerimiz
çerçevesinde flekilleniyor. ‹çerisi, d›flar›s›yla
çok genifl bir yelpazede yakalayabildi¤imiz,
halk›m›z› ilgilendiren her konuyu ele almaktay›z. TV’den gazetelerden, mektuplardan, ziyaretlerden...
hangi bir yerinde emperyalizme karfl› halklar›n direniflini, kazan›mlar›n› coflkuyla karfl›lay›p, seviniyoruz. Böyle olmas› da gayet
do¤al. Aksi halde burada olmam›z›n ne anlam› olur ki?
GOMED‹: Belirtti¤imiz gibi bizler mizah iflini
profesyonel olarak yapm›yoruz. Muhalif düflüncelerimiz nedeniyle tutsak edilmifl insanlar›z. Espri repertuar›m›z da siyasi düflüncelerimiz çerçevesinde flekilleniyor. ‹çerisi, d›flar›s›yla çok genifl bir yelpazede yakalayabildi¤imiz, halk›m›z› ilgilendiren her konuyu ele almaktay›z. TV’den gazetelerden,
mektuplardan, ziyaretlerden vb. her türlü
yaflam belirtisi olan çatlaklar arac›l›¤›yla d›flar›y› solumaya çal›fl›yoruz.
Günceli yakalama sorununuz oluyor mu?
FEfiMEKAN: Günceli yakalama sorunumuz
olmuyor. Gündemi d›flar›daki birçok insandan daha iyi takip etti¤imizi düflünüyoruz.
Nedenine gelince sabah-ö¤le-akflam haberlerini izliyoruz. Ayr›ca günlük üç gazete al›yoruz. (Di¤er hücredeki arkadafllar›m›z da
farkl› gazeteler al›yorlar ayr›ca.) ve komflular›m›zdan da ek olarak 4-5 gazete daha geliyor. (Tabi çat›lara tak›lmazsa) Elbette ki
tecrit koflullar›nda pek çok imkandan yoksunuz ama bir flekilde bu eksikli¤i en aza indirmeye çal›fl›yoruz. Ayr›ca hücreler aras›nda
önemli buldu¤umuz gazete haberlerini küpür olarak dolaflt›r›yoruz. Gündemi dikkatli
takip edince güncel olan› da yakalamak zor
olmuyor bizim için.
GOMED‹: Günceli yakalama sorunumuz olmuyor. Ülke ve dünya gündemini sürekli takip ediyoruz. Fakat F tipi koflullar›nda 50
sayfa civar› bir dergi ç›kartmak ve bunun elle en az üç nüsha ço¤alt›lmas› ciddi bir zaman ve enerji istiyor. GOMED‹ çal›flanlar›n›n
hepsi farkl› farkl› bloklarda, hücrelerde. Çizimler geliyor, gidiyor, ço¤alt›l›yor vs. dergimiz haz›r oldu¤unda bir bakm›fls›n›z gündem de¤iflmifl. Malum en klifle deyimle “Buras› Türkiye”. Yerinde durmayan, soluk almayan, bir gündem söz konusu. Dolay›s›yla
biz biraz gündemi geriden takip ediyor olabiliriz. San›r›z bu siyasi içerikli yay›n yapan
bir çok dergi için s›k›nt› teflkil ediyordur. Biz
de F tipi gündemle siyasi atmosferin gidiflat›na tuz-biber oluyoruz.
Bildi¤imiz kadar›yla F tipinde 2 sene hiçbir
ürünü d›flar› ç›karma flans›n›z olmad›. Karikatür ifline bafllarken ürünlerinizi d›flar›ya
ç›karmay› düflünüyor muydunuz?
FEfiMEKAN: Evet Feflmekan’› uzun süre postalayamad›k. ‹lk defa 20 ekim 2004 tarihinde ç›km›flt›. Ve ilk dört say›s›n› d›flar›ya gönderebildik. Sonras›nda ise “Bir matbaada bas›lmad›¤› için denetime tabi olamayaca¤›”
ve “örgüt propagandas›” gibi gerekçelerle
dergimize el koymaya ve hiçbirini postalamamaya bafllad›lar. Elbette ki dergimizi d›flar›ya ulaflt›rmak istiyorduk. As›l amac›m›z
tecrit politikas›n› mizah›n gücünü de kullanarak anlatmakt›. Bu nedenle ürünümüzün
d›flar›ya ç›kmas›n› da hedefledik. ‹dare mizah›n gücünü de anlam›fl olmal› ki dergimizin
her say›s›na “sak›ncal›” karar› ald›.
GOMED‹: Hala dergimizi, dergilerimizi posta yoluyla d›flar› ç›karma s›k›nt›s› yafl›yoruz.
Aramalarda dergilerimize, çal›flmalar›m›za
el konulabiliyor. F tiplerinde yay›n ç›karmak,
dergicilik yapmak tecriti oturtmaya çal›flan
bürokratlar›n tahammülü olmad›¤› bir konu. Çünkü onlar bizi yoklukla, olanaks›zl›kla,
tecrit çark›yla ›slah etmeye çal›fl›yorken, biz
onlar›n ömür boyu kapatamayacaklar› dergiler açm›fl›z, yay›nl›yoruz. Her hücre dergi
bürosu! Her tutsak editör, yazar, çizer. ‹lk çi-
A⁄USTOS 2008 | TAVIR | 19
röportaj
ve egemenlere karfl› ellerindeki bu silah› daha iyi kullanabileceklerini düflünüyoruz.
Bugüne kadar piyasadaki mizah dergileriyle
herhangi bir iletiflimimiz olmad›. San›r›m
böyle bir ihtiyaç duymad›¤›m›z için herhangi bir ba¤ kurmaya çal›flmad›k. Tav›r dergisi
çal›flanlar›na bizlere gösterdi¤i ilgi ve duyarl›l›¤›ndan dolay› teflekkür ediyor, çal›flanlar›na baflar›lar diliyoruz.
zimler daha çok içeriye yönelik. Tutsaklar›n
kendi aralar›nda ka¤›t üzerinde notlaflarak
paylafl›mlar› diyebiliriz. Sonras›nda giderek
gelifliyor ve dergi ç›karmaya kadar ilerliyor.
Bu nedenle ilk bafllarda d›flar› ç›kartma düflüncesi tam anlam›yla vard› denemez, zamanla d›flar› aç›lma oldu. ‹lgi büyüktü, bu ilgi bizi büyüttü diyelim. F tiplerinde mizah,
dergiler bir ihtiyaçtan do¤du. Bir ihtiyaca cevap oldu ve zamanla geliflti. F tiplerinde tecrit alt›nda kendimizi tedavi edebilmenin
olanaklar›n› zamanla gelifltirebildik.
F tiplerinde hücreler aras› dolafl›m yasak. Bu
sorunu nas›l afl›yorsunuz?
FEfiMEKAN: F tiplerinde hücreler aras› her
türlü paylafl›m yasakt›r. Bu nedenle dergimizin dolafl›m› da zor oluyor tabi ki. Dergimizin
dolafl›m›n›, çat›lardan afl›r›p hücrelere atarak yap›yoruz. Dergimizi gazetelerle sararak
rulo haline getiriyoruz. Sonra bu rulonun
üzerine dergimiz zarar görmesin diye pet flifle geçiriyoruz. Sonra gidece¤i hücrenin numaras›n› yaz›yoruz. Her hücre bir di¤er hücrenin havaland›rmas›na atarak gidece¤i adrese ulaflt›r›yor. Tabi zor oluyor böyle… Derginin tak›lmas› demek, o dergiyi yeniden haz›rlamak anlam›na geliyor. Bu da emek ve
sab›r ifli gerçekten.
yeni yol ve yöntemler bulduruyor. Bu durumun sonuçlar›ndan birisi bizlerin “yüzy›l›n
mucizesi” olarak gördü¤ümüz haberleflme
toplar›n›n keflfedilmesidir. Ki haberleflme
toplar›n›n geliflmesinin de bir seyri vard›r.
Bir anda bugünkü gibi son fleklini almam›flt›r. Mesela sizin bize gönderdi¤iniz mektup
böyle toplar içinde Gomedi’cilere ulaflt›. Tabi
tak›lma ihtimali oldu¤u için önce ço¤alt›ld›.
Bu röportaj da as›l olarak bir grubun bir iki
gün içinde ortaya ç›karabildi¤i bir çal›flmad›r
bizler için. ‹htiyaçlar ve gereklilik o sorunun
afl›lmas›n›n yöntemlerini kullan›yor.
Günümüz mizah dergilerini -Penguen, Leman, Uykusuz vs- takip edebiliyor musunuz? Çokça okunan bu dergileri nas›l de¤erlendiriyorsunuz?
FEfiMEKAN: Leman dergisini bir ara komflular›m›z al›yordu. Ve okuduktan sonra çat›dan bize at›yorlard›. fiu an okumuyoruz. Düzenli takip etmesek de içeri¤ini vb biliyoruz
tabi ki. “Muhalefetin elindeki bir silaht›r” diyoruz mizaha. Bu dergiler de (Leman-Penguen vb) muhalefet içinde kendi yerlerini al›yorlar. Hatta zaman zaman iktidar›n h›flm›na u¤ray›p mahkeme kap›lar›n› afl›nd›r›yorlar. Ama bunun yan›nda dergi sayfalar›n›n
ço¤unlu¤unu “abur cubur”la dolduruyorlar.
Yani e¤itici, düflündürücü, muhalif yanlar›
GOMED‹: Zorluklar, olanaks›zl›klar bizlere olmayan “espri”lere yer veriyorlar. Sisteme
20 | TAVIR | A⁄USTOS 2008
GOMED‹: Olanaklar çerçevesinde Leman,
Penguen, Lemanyak, Yeni Harman vb. gibi
mizah dergilerini takip etmeye çal›fl›yoruz.
Öncelikle flunu belirtmeliyiz ki; halktan kopuk bir mizah anlay›fllar› oldu¤unu düflünüyoruz. Argo, küfür vs... bu dergilerin temel
mizah anlay›fl› haline gelmifl. Bu anlamda
burjuvazinin yaymaya çal›flt›¤› yoz kültüre
karfl› bir dirençleri olmad›¤› gibi aksine bu
yoz kültürü yayan, yayg›nlaflt›ran bir ifllev
de görüyorlar. ‹stisnas›z bu dergilerin tamam›nda kapak ve bir iki sayfa d›fl›nda okunabilecek, bir fleyleri anlatmaya çal›flan çizimler yok. Halk›n sorunlar›na, ac›lar›na, özlemlerine, umutlar›na tercüman olmay› amaçlamaktan tamamen uzaklafl›ld›¤› bir durumda: mizah da yerine as›l yerine getirilmesi gereken ifllevi yerine getiremiyor tabii
ki. Mizah›n misyonu haks›zl›klar› elefltirmek
olmal›. Oysa bu dergilerde mizah yaln›zca
e¤lence, güldürmece amaçl› flekilleniyor.
Düflündürtmeyi, sorgulatmay› amaçlamadan yaln›zca güldürmeyi amaçlayan mizah
anlay›fl› eksik kald›¤› gibi as›l amac›na da
hizmet etmiyor.
Biz mizah dergilerine de, Karikatürcüler
Derne¤i gibi kurumlara da sorun ve s›k›nt›lar›m›z› yazarak, çizerek paylafl›yoruz. Mizah›n misyonu gere¤i, egemenleri hedef
alan özelli¤inden dolay› bu dergilerin ve karikatüristlerin biz siyasi tutsaklar›n yan›nda
bir flekilde yer alacaklar›n› düflünüyoruz. Bu
düflünceyle kimi zaman mektuplar›m›zla,
kimi zaman çizimlerimizle kap›lar›n› çal›yoruz. Onlar da sayfalar›n› bize açabiliyorlar.
Mesela F Tipleri, tecrit dönem dönem gündemlerinin bir parças› olabiliyor. Tav›r Dergisi arac›l›¤›yla, kap›m›z›n Gomedi’ye ulaflabilen herkese aç›k oldu¤unu, elefltirileri,
önerileri ve katk›lar›yla herkesi yan›m›zda
görmekten mutluluk duyaca¤›m›z› belirtiyor, tüm okurlar›n›za selam ve sevgilerimizi iletiyoruz.J
inceleme
“la historia me asalvera!”*
mustafa y›ld›z
*tarih
beni beraat ettirecektir
fidel castro
1 Ocak 1959’da Küba Devrimi’ne önderlik
eden örgütün ad›, “26 Temmuz Hareketi”ydi. Ki bu isim, 26 Temmuz 1953’te Fidel
Castro önderli¤inde gerçeklefltirilen Moncada Bask›n› eyleminden yadigar kalm›flt›r.
Ve flimdi anlatacaklar›m›z, hem askeri bir
yenilgi hem de siyasal bir zafer olan bu eyleme dairdir.
halk›n, baflkald›r› hakk› vard›r. Yani, çaresiz
de¤ildir halk. Hiçbir zaman da olmam›flt›r.
1953 koflullar›ndaki Küba halk› da çaresini
kendi ba¤r›ndan ç›kar›p baht›n› ayd›nlatacakt›r. Ve insanl›¤›n kitab›na kanla yaz›lan
zulme karfl› direnme hakk›n›, 26 Temmuz
1953 tarihinde Kübal› vatanseverler kullanacakt›r.
1953 y›l›n›n Kübas› için, Amerika’n›n kumarhanesi ve genelevi olma mahkumiyeti
devam ediyordu. Küba halk›n›n mahkum
edildi¤i bu esaretin gardiyan› ise, diktatör
Batista’yd›. Batista yönetiminin niteli¤ine
dair, Castro’nun o dönem söyledikleri fikir
verecektir: “Kendilerinden önceki yönetim
siyasi ahlaks›zl›k, h›rs›zl›k ve devlet mal›n›n
ya¤ma edilmesi suçlar›n› ifllemiflti. Kendi
yönetimleri zaman›nda ise, siyasi ahlaks›zl›k befl misli, devlet mal›n›n ya¤mas› on
misli ve insan yaflam›na karfl› sayg›s›zl›k
yüz misli artm›fl bulunmakta…”
O gün, Castro ve arkadafllar›, Batista diktatörlü¤ünün Moncada K›fllas›’na sald›r›rlar.
Bu eylem içinde yer alan vatanseverlerin
say›s› 125 kiflidir. Elbette, diktatörlük karfl›-
s›nda “bir avuç” say›l›rlar. Ama hakl› olan
onlard›r. Ve hakl›l›¤›n yüceli¤i karfl›s›nda
zorbal›k hep alçak kal›r. Ki Kübal› vatanseverlerin manevi rehberi Jose Marti’nin sözleri, Castro ve yoldafllar›n›n hayata bak›fl›n›
özetler: “Hakl› olmak, bir ordudan bile daha kuvvetli olmak demektir.”
Santiago de Cuba flehrinde bulunan Moncada K›fllas›’na taarruz eden vatanseverlerin amac›, buradaki silahlara el koyup halk›
da diktatörlü¤e karfl› mücadeleye seferber
etmektir. Böylece silahl› mücadele bafllat›-
Castro, bu yönetimin kimlere hizmet etti¤ini ve neden utanç verici oldu¤unu da aç›klar: “Anavatan›n gerçek ihtiyaçlar›yla taban
tabana z›t olan küçük bir bencil grubun refah ve zenginlik içerisinde bir yaflant› sürdürebilmeleri için, halk› s›k›nt›lara katlanmaya zorlamak cidden utanç vericidir.”
Ve flimdi, hayat›n sorusu fludur: Halk› yoksullu¤a, iflsizli¤e, yozlaflmaya ve e¤itim, bar›nma, sa¤l›k haklar›ndan mahrumiyete
mahkum eden bu zorbal›¤a karfl›, elden ne
gelir?
Hayat›n bu sorusuna tarihin cevab› malumdur: Zulüm ve sömürüye maruz kalan her
A⁄USTOS 2008 | TAVIR | 21
inceleme
lacakt›r. Ancak bu eylem, çeflitli talihsizlikler sonucu tam anlam›yla askeri bir yenilgiyle sonuçlan›r. Ve dahas›, Batista’n›n cellatlar› tutsak düflen elliden fazla vatanseveri katleder. Birkaç gün sonra da, Castro ve
yan›ndaki yoldafllar› ele geçirilip hapsedilir.
Ve fakat askeri bir yenilgiyle sonuçlanan bu
eylem, ayn› zamanda siyasal bir zafere dönüflür. Çünkü o gün, bir k›v›lc›m yak›lm›flt›r.
“Baflar› ihtimalimizin ne oldu¤u hususu ile
say›n savc› oldukça ilgilenmifl bulunuyor”
diyen Castro’nun verdi¤i cevap, eylemin fiziki sonuçlar›n›n ötesine geçer: “Bafltaki yöneticiler zihinlere, modern silahlar›n diktatörleri devirmek isteyen halklar› çaresiz k›laca¤› fleklinde, bofl bir inanç yerlefltirebilmek için u¤raflm›fllard›. Bu inanc› köklefltirmek ve halk aras›nda tam bir “güçsüzlük”
kompleksi yaratabilmek için, savafl araçlar›n›n bütün azameti ile gözler önüne serildi¤i
askeri geçit ve törenlerden yararlanmak istemifllerdi. Haklar›n› geri almak için halk bir
kere karar vermesin; hiçbir silah, hiçbir fliddet hareketi art›k onu yenemeyecektir. Gerek içinde yaflamakta oldu¤umuz devir, gerekse tarih sayfalar› bunun örnekleriyle doludur… Özgürlü¤ünü kazanmak istedi mi,
halk iflte böyle savafl›r; uçaklara taflla karfl›
koyar, tanklar› elleriyle devirir!”
son nefeslerini bile vermeye haz›r olan kifliler demektir!”
p›lm›fl olabilece¤i ileri sürüldü. Hiçbir fley
bu denli gerçe¤e ayk›r› olamaz!
‹flsizlerden ö¤retmenlere, çiftçilerden küçük
esnaflara, iflçilerden mühendislere, sanatç›lardan doktorlara vb… uzanan yelpazede
halk› tan›mlayan Castro, sözlerine devam
eder: “(…) ‹flte ‘halk’ bunlard›r! Yani, bahts›zl›¤›n ne oldu¤unu bilen ve bu yüzden de
sonsuz bir cesaretle dövüflmeye haz›r ve yetenekli olanlar! Yaflant›lar› boyunca ihanete
u¤ram›fl ve yalan sözlerle aldat›lm›fl bu kiflilere, ‘Sonunda sözlere tüm ihtiyaçlar›n›z›
verece¤iz’ demeyecektik. Ama onlara flunlar› hayk›racakt›k, ‘Haydi gelin, bütün gücünüzle onun için savafl›n ki, özgürlük ve mutluluk sizlerin olabilsin.’”
Asl›nda taarruz plan›, hiçbir askeri görgü ve
tecrübesi olmayan genç bir grup taraf›ndan
haz›rlanm›flt›.
“(…) Asl›nda taarruz planlamas›ndan çok
daha güç olan›, milyonlarca dolar›n› casusluk, rüflvet ve haber toplamaya harcayan
bu bask› rejimi alt›nda, yoldafllar›m›z›n örgütlenmesi, e¤itimi, sefere haz›rlanmalar›
ve silahland›r›lmalar› idi. Bütün bunlara
ra¤men görev, biraz önce adlar›n› belirtti¤im gençler ve onlar gibi bir çoklar› taraf›ndan inan›lmaz bir ciddiyet, ihtiyat ve direnme ile yerine getirilmiflti. Daha da fazla takdire de¤er olan husus, inand›klar› bir ideal
u¤runa bu kiflilerin hayatta sahip olduklar›
her fleyi ve hatta sonunda hayatlar›n› bile
feda etmeyi göze almalar› idi.
Moncada Bask›n›, askeri bir yenilgi olsa da,
siyasal olarak iflte bu hayk›r›fla dönüfltü¤ü
için bir zafer olmufltur. Eylemin sesi, vatansever vicdanlara ulaflm›fl ve Castro’nun diliyle flunlar› söylemifltir: “Ülkenin gelece¤i
ve davalar›n›n hali ne bir düzine bankerin
bencil ç›karlar›na, ne de on ya da on iki milyoner ifladam›n›n so¤uk hava tertibatl› bürolar›nda düzenledikleri donuk bir kâr hesaplar›na ba¤l› kalmakta devam edemez.”
Çünkü art›k, Küba halk› kaderini eline alm›flt›r. Ki Küba Devrimi’ne önderlik edecek olan
Castro’nun söyledikleri, eylemin tarihsel 26 Temmuz Hareketi o gün do¤mufltur…
baflar›s›n› da özetler. Ki Moncada’ya taarruz
eden irade, hak ve özgürlü¤ünü kazanmak Bu do¤umun halk üzerindeki etkisini yok etisteyen halk›n iradesidir. ‹flte bu iradenin mek isteyen Batista iktidar›, eylemciler hakkendini gerçeklefltirdi¤i Moncada Bask›n›, k›nda yalanlardan oluflan, karalama kamhalk›n zaferidir. Çünkü, art›k k›v›lc›m yak›l- panyas›na baflvurdu. Klasik demagoji, yam›flt›r. Ve halk, o k›v›lc›m› yang›na çevire- lanc› a¤›zlar›n sak›z› olarak çi¤neniyordu yine. Diyorlar ki: “Böylesi bir eylem Castro ve
cektir.
arkadafllar› taraf›ndan planlan›p yap›lamaz.
Hak ve özgürlü¤ünü kazanman›n iradesini Onlar, oligarfli içi çeliflkilerde tetikçi olarak
kullan›ld›. Bu ifl için de milyon dolar ald›lar.”
Moncada’da gerçeklefltiren halk, kimdir?
Asl›nda gerçe¤in ne oldu¤unu bilmelerine
Castro’nun bu soruya verdi¤i cevap flu olur: ra¤men, halk›n sempatisini engellemek için
“… Savafltan konufltuk mu, ‘halk’ deyince; vatanseverleri karalamaya çal›fl›yorlard›.
hayatlar› bile rehinde yaflayan, kendilerine
yaln›zca ‘söz’ verilip sonunda ihanete, kal- ‹flte bu, yalanlara karfl›, eylemin örgütlenleflli¤e u¤rayan genifl kitleleri kastetmekte- mesini olanca sadeli¤iyle anlat›r Castro:
yiz. Bizler için ‘halk’ daha mutlu, daha iyi ve “(…) fiimdi de bir an için gerçeklerin üzerine
daha flerefli bir ulus olma arzusuyla tutu- e¤ilelim. Hükümetin, aç›klamas›na göre,
flan(…)hayatlar›n›n her safhas›nda büyük ve Moncada K›fllas›’na yapm›fl oldu¤umuz siönemli de¤ifliklikler isteyen kifliler demek- lahl› sald›r› öyle bir kesinlik ve kusursuzluk
tir. ‘Halk’ demek, özellikle kendi kendilerine göstermifl ki, planlaman›n mutlak suretle
güvenerek, bu de¤ifliklikleri sa¤lamak için baz› askeri strateji uzmanlar› taraf›ndan ya-
22 | TAVIR | A⁄USTOS 2008
“(…) Eylemimiz için bizlere para verenler,
bunu, örne¤i güç bulunur bir feragatle yerine getirmifllerdi. Örne¤in, Elpidio Sosa çal›flmakta oldu¤u iflini parayla bir baflkas›na
devretmifl ve günün birinde, eylem için kullan›lmak üzere 300 dolarla birlikte bana
gelmiflti; Fernando Chenard geçimini sa¤lad›¤› foto¤rafç›l›k malzemesini satm›flt›;
Pedro Marrero birkaç ayl›k maafl›n› eylem
için yat›rm›fl, vatan› u¤runa evinin eflyas›n›
bile satmaya kalkt›¤›nda, bizler taraf›ndan
güçlükle al›konmufltu; Oscar Alcalde kimya
laboratuar›n› satm›fl, Jesus Montane befl
y›ld›r bankada biriktirdi¤i paras›n› vermifl
ve bütün di¤erlerini az bile olsa ellerinde
olan› eylem için, ortaya koymufllard›. Kiflinin böyle bir fley yapabilmesi için vatan›na
karfl› büyük bir inanç duymas› gerekir…”
Böylesine özverilerle örgütlenen ve “baflar›s›z” olan eylem sonras›nda, olanca halk
düflmanl›¤›yla sald›r›ya geçer Batista’n›n
ordusu. Eylemciler kadar, o savaflç›lar› içinden ç›karan halka da sald›r›rlar. Öyle ki, sokakta oynayan çocuklar› bile kurflunlayacak
denli gözleri dönmüfltür.
Ele geçirdikleri militanlara nas›l yaklaflt›klar› ise malumdur:
“(…) Moncada K›fllas› sanki bir iflkence ve
ölüm atölyesi haline dönmüfltü. Baz› afla¤›l›k kifliler üniformalar›n› t›pk› bir kasap önlü¤ü haline çevirmifllerdi. Duvarlara kan le-
inceleme
keleri saç›lm›flt›. Yine, duvarlara gömülen
mermilerin üzerine, do¤rudan do¤ruya savaflç›lar›m›z›n suratlar›na boflalt›lan silahlar›n i¤renç bir hat›rlat›c›s› olarak, deri, beyin ve saç parçac›klar› yap›flm›flt›. Barakalar› çevreleyen çay›rl›klar insan kan›ndan
yap›fl yap›fl olmufltu. fiu anda Küba’n›n kaderine hakim olan o eller, yoldafllar›m›z
için, o ölüm yuvas›n›n girifl yerine, t›pk› cehennemin kap›s› üzerinde as›l› olan flu sözleri yazm›fllard›: Buraya giren herkes,
umutlar›n› terk etsin!”
‹flkenceciler dünyan›n her yerinde ayn› dili
konuflurlar. Ve umudunu terk etmekten
kastedilen, cellatlara boyun e¤mektir. Ama
iflkenceci katillerin bu beklentisi, gerçeklefltirdikleri onca vahflete ra¤men bofla ç›kart›l›r : “(…) ‹flkenceye u¤rad›klar› süre boyunca,
hayatlar›n› kurtarabilmeleri için ordu taraf›ndan yoldafllar›m›za f›rsat verilmiflti(…) k›sacas› ideallerine ihanet etmeleri gerekiyordu. Yoldafllar›m›z bu teklifi reddedince de,
askerler daha da korkunç bir flekilde iflkenceye devam ediyorlard›. Hayalar›n› s›k›yor,
gözlerini oyuyorlard›. Yine de hiç kimse kendilerine boyun e¤miyordu…”
“(…) Erkeklerin cesaret ve dirençlerini k›ramay›nca, kad›n savaflç›lar›m›z›n dayanma
gücünü y›kmaya yeltendiler. Bir gün, yan›ndaki birkaç askerle birlikte, avucunun içerisinde kanl› bir insan gözü tutan bir çavufl,
Yoldafl Melba Hernandez ve Haydee Santamaria’n›n bulunduklar› cezaevi hücresine
gitmiflti. Kanl› gözü Haydee Santamaria’ya
göstererek, flunlar› söylemifllerdi: ‘Bu gördü¤ün kardeflinin gözüdür. fiayet kendisinin
bizlere söylemekten kaç›nd›¤› hususlar›
aç›klamayacak olursan, gidip di¤er gözünü
de oyaca¤›z.’
Yi¤it kardeflini her fleyin üstünde seven Haydee, büyük bir gururla kendilerine flu cevab›
verecekti: ‘Bir gözünü oydu¤unuz halde, hala sizlerin arzulad›¤› flekilde konuflmad›ysa
ben de konuflmayaca¤›m.’ Baflka bir gün tekrardan hücreye gelip, sigara atefli ile kollar›n› yakt›ktan sonra, Haydee’ye flunlar› söylemifllerdi: ‘Bundan böyle niflanl›n da yok senin. Çünkü, onu da öldürdük.’ Haydee so¤ukkanl›l›kla flu cevab› verecekti: ‘Hay›r, o ölmedi. Vatan› u¤runa ölmek, ölümsüz olmak
demektir.’”
Küba milli marfl›n›n da bir dizesini oluflturan bu cümle, bize ‹dil’in sözlerini an›msat›r: “Yaflam›fl say›lmaz zaten, yurdu için ölmesini bilmeyen.” Ve zaten tam da bu nedenle; “Vatan u¤runa ölmek, ölümsüz olmak demektir.”
Kübal› vatanseverler iflte bu bilinçle yürüdüler ölümün üstüne. Onlar, Moncada’n›n
ma¤lup ama tarihin ma¤rur savaflç›lar›yd›lar. Ve asla boyun e¤mediler.
“Ço¤u, kendi mezarlar›n› kendi kazmaya
zorlanm›flt›. Kaz› esnas›nda yoldafllar›m›zdan biri geriye dönerek, elindeki kazmay›
katillerinden birinin surat›na indirmiflti. Di¤erleri ise, elleri arkalar›na ba¤l› olarak, diri
diri topra¤a gömülmüfllerdi.”
Verdikleri bu kay›plar ve tutsak düflmüfl olmalar›, Castro ve arkadafllar›n› yollar›ndan
döndüremez. Onlar, zoru görünce “Strateji”
de¤ifltirenlerden olmam›fllard›r. Girifltikleri
eylem “baflar›s›z” ve arkadafllar›n›n ço¤u
katledilmifl olsa da, geriye kalan Castro ve
yoldafllar›n›n morali, inanc›, iradesi sapasa¤lamd›r.
Ve konuflmaya devam eder Castro: “Üstelik
yoldafllar›m›z ne ölmüfl ne de unutulmufllard›r. fiu anda kendileri her zamankinden daha
güçlü bir flekilde aram›zda yaflamakta ve katilleri, pefllerinde kofltuklar› ilkelerin toplumda yaratt›¤› manevi gücün ölmezli¤ini, korku ve dehfletle izlemektedirler.”
Ki halk›n yenilmez gücü, Moncada’da ç›kt›¤› yolda ilerleyip Granma ile denizleri aflarak Sierra Maestra’ya ç›km›fl ve Barbudo
olup Havana’ya ulaflm›flt›r. Ve dün “Tarih
Beni Beraat Ettirecektir” diyen Castro’ya,
bütün zamanlar›yla selam durmufltur tarih.
Ve hayat ve halklar selam durmufltur Commandante’ye. Bin selam Fidel’e…J
Al›nt›lar :
“Tarih Beni Beraat Ettirecektir” / Fidel Castro
A⁄USTOS 2008 | TAVIR | 23
makale
ilkkurflun köyü
ümit zafer
‹zmir’in Bay›nd›r ile Ödemifl ilçeleri aras›ndaki tren yolu üzerinde
yer alan köylerden birinin ad›, ‹lkkurflun Köyü’dür. Antep’in gazili¤i, Urfa’n›n flanl› oluflu ve Marafl’›n kahramanl›¤› gibi, Kurtulufl Savafl›’n›n yadigar›d›r bu isim. Elbette, köyün bu ad› almas›n›n bir
an›s› vard›r. ‹lkkurflun Köyü’nün bu an›s›n› paylaflaca¤›z flimdi.
Bilindi¤i gibi l. Emperyalist Paylafl›m Savafl›’ndan galip ç›kan emperyalist güçlerin karar›yla, 15 May›s 1919’da ‹zmir iflgal edilmeye
baflland›. ‹flgal varsa direnifl de olacakt› elbette. Ve iflgalcileri hedefleyen “ilk kurflun” Hasan Tahsin taraf›ndan s›k›lm›flt›. Ki bundan sonra yaflanacaklar›n da iflaret fifle¤iydi bu kurflun…
nin haberleri geliyordu Ödemifl’e. Rengi karayd› bu haberlerin ve
tez yay›l›yordu. Her geçen gün bir köy ya da kasaban›n iflgal edildi¤ini duyuyordu Ödemiflliler. Ama sadece bu kadarla s›n›rl› de¤ildi
gelen haberlerin iç karart›c›l›¤›. Çünkü kimi yerlerin eflraf ve Osmanl› memurlar›, mülklerini koruma derdiyle iflgalcileri hofl karfl›lay›p bafl tac› ediyorlard›. Böyleleri için vatan›n iflgale u¤ramas›n›n
bir önemi yoktu. Kendi ç›karlar› her fleyin önünde geliyordu çünkü.
Kimi zaman “padiflah›m›z böyle emretmifl” diyerek, kimi zaman da
“iflgalcilere karfl› direnilemez” korkusu yayarak, kendi iflbirlikçi tav›rlar›n› meflrulaflt›rmaya çal›fl›yorlard›. E¤ilmifl bafllar›n›n üstünde
düflman çizmesi tafl›may› öneriyorlard› ahaliye…
‹zmir’i iflgal eden düflman›n, Ege’nin içlerine do¤ru h›zla ilerledi¤i-
‹flgal kuvvetleri Ayd›n, Tire, Bay›nd›r’› ele geçirmifl ve Ödemifl’e
24 | TAVIR | A⁄USTOS 2008
makale
do¤ru ilerliyorlard›.
Bu durumda Ödemifl ne yapacakt›? Ya iflgalcileri çiçekle karfl›lay›p
boyun e¤ilecek ya da silahla karfl›lay›p kurflun s›k›lacakt›. Osmanl›
yönetiminden gelen emirlere bak›l›rsa, iflgalcilere kolayl›k gösterilmeliydi. Yani teslim olunmal›yd›. Kimi eflraf, hoca ve subay tak›m›n›n arzusu da bu yöndeydi. Ama Ödemifl’teki vatanseverler, esmekte olan korku rüzgar›na kap›l›p teslimiyet batakl›¤›na savrulmad›lar. ‹flgale karfl› direnmek gerekti¤i konusunda söz birli¤i ettiler. Ve bu kararlar›n› Ödemifl halk›yla paylafl›p kitlesel bir direnifl
karar› almak için ad›m att›lar:
“(…) Ertesi sabah, Belediye meydan›nda toplanan halk heyecandan
titreyerek akl› erenlerin konuflmalar›n› dinlemeye haz›rlanm›flt›.
Refik fievket Bey, balkona ç›karak Yunanl›lara karfl› bir savunma
örgütü kurman›n gereklili¤i üstüne güzel, etkili bir konuflma yapt›. Ne yaz›k ki her kasaba, her kentte, her köyde bulunan yüreksiz,
bilinçsiz birkaç kifli, bu toplant›da da yer alm›flt›. Edip Hoca ile birkaç baflka hoca, fi›ng›rdaki Yüzbafl› diye an›lan Yarbay Halim Pertev, Irakl› emekli Yarbay Sait, bunlardan bafll›calar›yd›. Refik fievket Bey’in halk›n ruhunda yaratt›¤› s›cak yurtseverlik rüzgar›, daha
çok güçlendirilmek gerekirken ruhlar›nda ihanet tohumlar› filizlenen kiflilerin temsilcisi olan fi›ng›rdakl› Yüzbafl› Halim Pertev, flu
konuyu iflleyen bir konuflma yapt›:
‘Alman gibi müttefiklerimiz, bol cephane ve silah›m›z oldu¤u halde bafla ç›kamad›k. Silahs›z ve yard›ms›z bu ifl yap›lmaz. Bu hal
memleketin yanmas›na ve lakin katliam›na sebep olur’(…)” (*)
Umutsuzluk ve korkunun büyüdü¤ü zamanlar› yafl›yordu Ödemifl.
Ve zaten, umudunu yitirenlerin yüre¤ine vurulu prangad›r korku.
‹flbirlikçilerin dillerinden dökülen ihanetin a¤usu, körüklüyordu
korkuyu. Ki y›lg›nl›k kaplay›nca zaman›, art›k kendi gücüne inanç
da kalm›yordu. ‹flgalcilerin ve iflbirlikçilerin istedi¤i de buydu. “Direnmek faydas›z” zehrini afl›lamaya çal›fl›yorlard› ki, halk›n eli silaha gitmesin. Çünkü halk›n eline silah almas›, kaderini ele almas›
demektir…
Umudunu kendinde, kendi direniflinde bulmayanlar›n, çareyi daha “nazik” bulduklar› iflgalcilerde aramalar› kaç›n›lmazd›r. Ödemifl’in o endifleli günlerinde bu da yafland›. Cellatlardan cellat be¤enme çaresizli¤i de tecrübe edildi. Ve bir grup Ödemiflli, yard›m
istemek için, Kufladas›’nda demirli olan ‹talyan savafl gemisinin
komutan›na baflvurdular. Ald›klar› ret cevab› flafl›rt›c› olmad›.
Çünkü, iflgalciler aras›nda kimin nereleri zapt edece¤i çok öncesinden belirlenmiflti.
O günlerde yaflanan ac› bir olay da Ödemifl’in üstüne çöken karamsarl›¤›n a¤›rl›¤›n› daha bir artt›rd›. Öyle ki, yaklaflan iflgalcilere karfl› Ödemifl’te direnifl olaca¤›ndan umudunu kesen Adagideli Mehmet ve arkadafllar› Nazilli’ye gitmek için yola ç›kt›lar. Böylece, Nazilli’de oluflabilecek bir direnifle kat›lmay› umuyorlard›. Ama yolda
Çal›kak›c› denilen alçaklarca katledildiler.
En kara rengiyle parl›yordu umutsuzluk. Ama yine de solduram›-
yordu umudun rengini. Çünkü yaflanan bunca olumsuzlu¤a ra¤men, Ödemifl’te bulunan vatanseverler direnifl örgütlemenin çabas›na devam ediyorlard›. ‹flleri zordu. Ama giderek neyi nas›l yapaca¤›n› bilememe halinden s›yr›ld›lar. Direnifl ad›na inisiyatif kullanmalar› gerekti¤ini kavrad›lar. Art›k padiflah›n, paflalar›n, devletin de¤il, kendi vicdanlar›n›n sesini dinleyeceklerdi. Ve iflgale karfl›
direniflin ad›mlar›n› atmaya bafllad›kça, her fley daha bir sadeleflti.
Çünkü emperyalist güçlere karfl› yap›lacak yegane fley belliydi: Savaflmak…
Bunun için örgütlenmek ve silahlanmak, olmazsa olmaz›yd› bu
iflin... Ödemifl’in ayd›n insanlar›, vatansever askerleri ve aya¤› çar›kl› halk› da o koflullarda h›zla örgütlenip silahlanma karar› ald›lar. Ve ada›na “Yi¤it Ordusu” dedikleri bir milis gücü oluflturmak
için giriflimlere bafllad›lar. Silah ihtiyac› ise, Askerlik fiubesi’nin deposundaki silahlar›n halka da¤›t›lmas›yla halledildi.
‹lerleyen düflman güçlerini, Bay›nd›r ile Ödemifl aras›ndaki tren yolu güzergah›nda bulunan “Hac›ilyas Köyü” civar›nda karfl›lamaya
haz›rland›lar art›k. Bu arada, iflgal güçlerine hitaben bir protesto
bildirisi de haz›rland›. Bu bildirinin son cümlesi, örgütlenip silahlanan halk güçlerinin özgüvenini somutlar: “(…) silahlar patlarsa görece¤iniz netice pek ac› ve pek elim olacakt›r. Art›k biliniz ki, kalem
de¤il silah dönüyor…”
Yaklafl›k otuz kiflilik bir kuvvet, 30 May›s sabah›nda Ödemifl’ten
yola ç›kt›. Belki say›lar› azd› ama iflgale karfl› öfkeleri büyüktü. Ve
yürüdüler Hac›ilyas Köyü’ne do¤ru. Bu yürüyüflün haberi çevre
köylere de yay›lm›flt›. Gönüllü olarak gelenler de oluyordu. Böylesi
kat›l›mlarla birlikte, Hac›ilyas istasyonunun çevresindeki hakim
noktalar tutulmufl oldu.
Ö¤leye do¤ru, Ödemifl’ten Bay›nd›r’a do¤ru ilerleyen bir otodrezini tren yolunda durdurdu milisler. ‹çinde eflraftan iki kifli, sar›kl› bir
hoca ve bir jandarma subay› vard›. Bay›nd›r’daki iflgal güçlerine
Ödemifl’teki geliflmeleri ihbar etmeye giden iflbirlikçilerdi bunlar.
Sahte belgeler ve söyledikleri yalanlarla, milisleri kand›rd›lar. Ve
vatan hainli¤inden ibaret ifllerini yapmak için gittiler.
Ayn› günün akflam üzeri iflgal kuvvetlerinin denetimindeki bir
tren, yolcular›yla beraber Derebafl› ‹stasyonu’na geldi. Trende iflgal
askerleri kadar, halktan insanlar da vard›. Bu yüzden, trene bir
uyar› gönderdi milisler: “Ya geri çekilin ya da treni havaya uçururuz”... ‹flgal askerleri uyar›y› tekrarlatmadan geri çekildiler.
Art›k her fley alenileflmiflti. Düflman güçleri art›k direnifllerini gözetmek zorundayd›. Elbette, halk güçleri de bofl durmam›fl ve elli
kiflilik yeni bir gönüllü grubunu daha haz›r etmifllerdi. 31 May›s
günü Ödemifl’te yap›lan törenden sonra, bu gönüllüler de Hac›ilyas köyüne do¤ru u¤urland›.
Ertesi günün sabah saatlerinde Yi¤it Ordusu’nun öncüleri üzerlerine gelen iflgal kuvvetlerini gördüler. Ve ad›m ad›m yaklaflmalar›n›
beklediler. Çünkü bofla harcanacak tek bir kurflunlar› bile yoktu.
A⁄USTOS 2008 | TAVIR | 25
makale
Beklediler heyecanla, beklediler öfkeyle ve beklediler “ Ya ‹stiklal
ya ölüm” diyerek.
Vakit eriflince de, bekleyen o seksen milisin parma¤› ayn› anda dokundu teti¤e. Ve hakl›l›¤›n h›nc›, avaz› olup namlu denilen a¤›zdan
ç›kt› kurflunlar. Ki bu kurflunlar, milis fleklinde örgütlenen halk
güçlerinin Ege’de s›kt›¤› ilk kurflunlar oldu.
‹flgal ordusunun askerleri ilk flaflk›nl›klar›n› atlat›p ellerindeki a¤›r
silahlar› konuflturdular. Bir yandan da süvari birliklerinin yard›m›yla Yi¤it Ordusu’nun çat›flan milislerini kuflatmaya çal›fl›yorlard›.
Çarp›flma olanca fliddetiyle iki saat kadar sürdü. Bulunduklar› yerde tutunacak durum kalmay›ncaya kadar çat›flt› Ödemifl’in milisleri.
Hac›ilyas s›rtlar›nda mevzilenmifl milisler, öncü grubun çat›flma
seslerini duymufllard›. Ki bir taburluk düflman kuvveti, onlar›n bulundu¤u tarafa do¤ru da ilerliyordu. Silahlar›na daha bir sar›ld›lar
o an. fiimdi burada ölebilirlerdi hepsi. Ama ölmek var, dönmek yok
denilen o amans›z noktada dimdik duruyorlard›. Ve birden bire
ç›kt›lar düflman›n önüne. ‹flgalciler bu fütursuzluk karfl›s›nda flafl›rd›lar. Çünkü milislerin davran›fl›, onlara göre “ç›lg›nl›k” say›l›rd›.
Çünkü, milisler ayakta ve düflman› görerek atefl ediyorlard›. ‹flte bu
gözü karal›k ve fedai duruflu karfl›s›nda gerilediler.
Düflman güçleri de¤iflik yönlerden ilerleyip milisleri kuflatmaya çal›fl›yordu. Böylece, Yi¤it Ordusu’nu imha edeceklerdi. Ama bunu
baflaram›yorlard›. Öyle ki, neredeyse her a¤ac›n ard›ndan Ödemiflli bir milis ç›k›p atefle bafll›yordu. Milislerin martin tüfekleri konuflmaya bafllay›nca, iflgalcilerin o a¤›r silahlar› susmak zorunda kal›yordu.
Belki birazdan bu istasyonu ele geçirecekti iflgalciler. Ama burada
kendilerine silahla karfl›l›k verildi¤i gerçe¤ini de¤ifltiremezlerdi ar-
26 | TAVIR | A⁄USTOS 2008
t›k. Burada karfl›lar›na ç›kan bu bir avuç milisin hepsini imha etseler bile, yang›n bafllam›flt›. Hasan Tahsin’in namlusundan ç›kan k›v›lc›m, Ege’de yang›na duruyordu art›k.
Ve iflte o “bir avuç” milisi imha etmek için, yeniden sald›rmaya
bafllad› iflgalciler. Milislerin bulundu¤u tepeyi her yandan kuflat›p
çembere almaya çal›fl›yorlard›. Ama nafile. Çünkü milisler, yaral›lar›n› omuzlay›p çekilmeye bafllad›lar. Ki ancak bundan sonra, Hac›ilyas köy istasyonuna girebildi iflgal ordusu. Ancak bu durum, o
gün orada kazanan›n halk güçleri oldu¤u gerçe¤ini de¤ifltiremez.
Çünkü, milis fleklinde bir araya gelmeye bafllayan halk güçleri, iflgalcilere ilk kurflunlar› orada s›km›fllard›. ‹flgalin bafllad›¤› ilk gün,
Hasan Tahsin’in s›kt›¤› ilk kurflun “bireysel” bir eylemse flayet, Hac›ilyas civar›nda s›k›lan kurflunlar da halk›n örgütlü ilk kurflunlar›
say›l›r.
Tam da bu nedenle, Hac›ilyas köyüne daha sonra “‹lkkurflun” ad›
verilmifltir. Bugün, Bay›nd›r ile Ödemifl aras›ndaki yol üzerinde yer
alan “‹lkkurflun Köyü” ad›yla oldu¤u kadar, eylemiyle de bu günlere ›fl›k tutmaktad›r.
‹flte o kurflunlar›n tarihe kanla yazd›¤› “Ya ‹stiklal Ya Ölüm” fliar›,
bu topraklarda yaflamaya devam ediyor hala. Ki ayn› emperyalist
güçlerin bugün Washington ve Brüksel’i varsa, bu topraklar›n üzerinde de ‹lkkurflun Köyleri vard›r.
O günlerde aya¤›m›z çar›kl›, bald›r›m›z ç›plak olarak emperyalizme
karfl› savaflt›k ve kazand›k. Bu günlerde de, emperyalizmin zulüm
ve sömürüsüne karfl› yine Biz Var›z…
(*) Kutsal ‹syan - 2, Hasan ‹zzettin Dinamo, Syf : 204/-205, Tekin
Yay›nevi. J
deneme
sevgili sokak
mehmet özer
Merhaba sevgili sokak! Ömrümüzün T harfi,
Yüksel Caddesi ve Konur Sokak merhaba! 15
y›l sonra yine sana geldik; ac›m›z›, öfkemizi
ve özlemimizi senin dilinden söylemek
için... Bizden sonra çocuklar›m›z da gelecek,
anlatacaklar sana atefl nehirlerinden nas›l
geçti¤imizi, nas›l k›z›lc›k flerbeti içti¤imizi...
Sana geldik; çünkü bizden önce gidenler, flairler, yazarlar, müzisyenler, semahç›lar, tiyatrocular içimize akarak göllenmek yerine,
soka¤a akmay› ö¤rettiler bize. Sana geldik;
seninle dertleflmek, senden geçerek dünyaya sesimizi duyurmak için. Zaman›n ac›y›
sildi¤ini söylemifllerdi, yan›lm›fllar zaman
ac›m›za yenik düfltü. Kül her zaman içinde
bir kor saklad›. Karanl›¤›n kalbinde ›fl›k olanlar›n ac›s›n› tafl›rken sana; yeni ac›lar eklendi yürek da¤arc›¤›m›za. Evlat ac›s›na, sevgili
ac›s›na dayanamad› yürekleri ve bir tutam
karanfil kokusu b›rakarak arkalar›nda; Nebahat Alt›ok, Adviye Aysan, Serap Kaynar,
Kamber Çak›r, Sultan Canik, H›d›r Özyurt,
Senem Özyurt, Süleyman Do¤an, Mehmet
Ali Karababa aram›zdan ayr›ld›lar.
Sevgili sokak, karanl›¤a ç›ra olan canlar›m›z›n sende hala s›cak an›lar› var. Onlar› saklad›¤›n için sana teflekkür ederiz. Koray, babas›n›n ellerine s›k› s›k›ya sar›l›p saflk›n bak›fllarla sana bakarak geçti buradan.
Semahç›, tiyatrocu o¤ullar›m›z ve k›zlar›m›z
sende randevu kestiler, a¤açlar›n gölgesinde flakalafl›p a¤›z dolusu güldüler. Erdal,
U¤ur, Asaf akflam voltalar›n› senin kalabal›¤›nda yarenlik ederek att›lar. Behçet Aysan,
Metin Alt›ok’un yolu seninle kesiflti gün dönerken geceye. Hasret Gültekin’i, Nesimi Çimen’i, As›m Bezirci’yi, Muhlis ve Muhibbe
Akarsu’yu, Edibe Sulari A¤baba’y› biz konuk
ettik sana. Onlar›n da an›lar›n› saklad›¤›n
için teflekkürler.
Sevgili sokak, bu akflam burada ömrümüze
ve hayata b›rakt›klar› boflluklar› asla dolduramayaca¤›m›z dostlar›m›z›, evlatlar›m›z›
efllerimizi anmak için topland›k. Unutmamak ve unutturmamak için. Hasretin sel olmas›n› senden daha iyi kim bilebilir ki? Öfkenin isyana dönüfltü¤ü zamanlar› sen bilirsin. Bugün sokaklarda f›s›ldafl›yoruz, yar›n
caddelerde alanlarda rüzgar olmak için.
Hat›rla sevgili sokak; analar›n, babalar›n,
kardefllerin ve efllerin gö¤üslerinin üzerinde
sevgili foto¤raflar› suskun bir da¤ gibi içinden geçti¤ini. Ac›l› babalar›n sark›k b›y›klar›
alt›nda dudaklar›yla nas›l a¤lad›klar›n› sen
gördün. A¤›r yaralar tafl›yoruz, yang›n yaralar› tafl›yoruz, susuz yaralar tafl›yoruz.
Senden geçerek senin dilinle hayk›r›yoruz,
bu dava divana kalmayacak çünkü divan biziz art›k, divan halkt›r. J
A⁄USTOS 2008 | TAVIR | 27
fliir
bir lokavt fliirine haz›rl›k
kemal özer
Bir türkü gelir dilime söyleyemem
Bombofl sokakta bir bafl›ma
Bir türkü, gür çeflmelerden söz açar.
Ama derim ki söylesem kim duyacak,
Bombofl bir sokakta bir bafl›ma?
Bir türkü gelir dilime söyleyemem.
Bombofl bir alana ulafl›r sokak
Bir umut k›p›rdar yüre¤imin içinde
Bir tek güneflli gün umudu.
Ama derim ki kimlere yarayacak,
Günefl vursa da bombofl bir alana?
Yüre¤imin içini ›s›t›r ancak.
Biriken sessizliktir alanlar›na kentin
Kapanm›fl tezgahlarla tütmeyen bacalardan
Bir çare düflünürüm, açl›¤› çözümlesin.
Ama derim ki bir bafl›na çözüm aramak,
Daha zorlu k›lmaz m› at›lan dü¤ümü?
Biriken sessizliktir alanlar›na kentin.
Birlikte savunal›m öyleyse yaflam›
Hep birlikte söyleyeceksek
Bafllayal›m türküye,
Yan yana getirelim çözümler üreteceksek
Umutlar sa¤acaksak katal›m birbirine
Mekikler mi vurmuyor, ocaklar m›
so¤umufl?
Birlikte savunal›m öyleyse yaflam›.
28 | TAVIR | A⁄USTOS 2008
foto¤raf: emre bozbo¤a
ay›n foto¤raf›
A⁄USTOS 2008 | TAVIR | 29
hapishaneden
ütopyadan idam kütü¤üne bir ayd›n:
thomas more
mervan çelik
Thomas More (1478-1535), erdemli kiflili¤i
ve dürüst yaflant›s›yla halk›n›n gönlünü; büyük yap›t› “ütopya” ile de ça¤lar› fethetmifl
bir Rönesans ayd›n›d›r. Ard›nda dolu dolu
yaflanm›fl, amiyane tabirle “roman gibi” bir
hayat ve say›s›z eser b›rakm›flt›r. Ancak hiçbir eseri Ütopya kadar ünlenmifl de¤ildir. Dahas› Rönesans ça¤›n›n hiçbir ayd›n›n›n hiçbir
eseri bu denli ünlenebilmifl de¤ildir.
Ütopya, Thomas More’un düflüdür. Bir kez
kurulup da ka¤›da döküldü¤ü 1516 y›l›ndan
bugüne, insanl›k bu düflü kendine mal etmifl
ve düfller taht›na oturtmufltur. Çünkü bu
düfl, insan›n mutlulu¤unu temel alan bir
toplumsal düzene dair kurulmufltur. Kuflkusuz bu çerçevede düflsel tasavvurlar, ondan
önce de ondan sonra da ortaya konmufltur.
Ancak hiçbiri Ütopya kadar yetkin, öngörülü
ve dahice sezgilerle dolu de¤ildir.
Rönesans ça¤›n›n özelli¤i, insana ve insan
akl›na verilen de¤erdir. Ortaça¤ karanl›¤›
sorgulanmakta, akla ayk›r› insanca olmayan
her fley mahkum edilmekte ve insan için “en
iyi”nin ne oldu¤u aranmaktad›r. Thomas
More da bu sorgulamaya giriflmifl, ça¤›n›n
sorunlar›na yönelmifl ve tek çözüm olarak
Ütopya ismini verdi¤i toplumsal düzene
ulaflm›flt›r. ‹nsan›n mutlulu¤u için önerdi¤i
devlet ve toplum fleklini, ismi Ütopya olan
düflsel bir ada ülkesinde betimler.
Ütopya’da, her birinde alt› bin aile yaflayan
toplam elli dört flehir vard›r. Özel mülkiyetin
ve s›n›flar›n olmad›¤› bu düflsel ülkede yaflam, bar›fl içinde, eflitlik ve mutluluk temelinde sürer.
30 | TAVIR | A⁄USTOS 2008
hapishaneden
“Ütopya” kelimesini More, Latincede “hiçbir yerde olmayan” anlam›ndaki bir kelimeden türetmifltir. O günden bugüne, kelime,
“hayal”, “gerçeklefltirilmesi imkans›z düflünce” (TDK Sözlü¤ü) gibi anlamlarla tüm
dünya dillerinin sözlüklerine girmifltir. Ayr›ca bu kelimenin sol literatürdeki özel yeri
bilinir: Marksizm öncesi sosyalizmin genel
olarak “Ütopik Sosyalizm” olarak adland›r›lmas› gibi.
Sorun: Mülkiyet, Çözüm: Eflitlik
Mülkün tekelde ve mutlak oldu¤u bir devlette
eflitlik kurulamaz. Orada herkes türlü yollarla
kazanabildi¤i kadar kazanmakta hakl› görür
kendini ve ulusun zenginli¤i ne kadar büyük
olursa olsun, önünde sonunda baflkalar›n›n
yoksullu¤una göz yumacak küçük bir az›nl›¤›n
eline geçer.
Thomas More, Ütopya’da kendi toplumsal
tasar›s›n› ortaya koyarken toplumsal eflitli¤i
olmazsa olmaz bir ç›k›fl noktas› olarak ele
al›r. Bu, onu yaflad›¤› ça¤›n sorgulanmas›nda
evrensel sonuçlar ç›karmaya götürmüfltür.
Çünkü bir defa “toplumsal eflitlik” dendi¤inde, düflünceyi s›n›rlayan, kendi ça¤›na hapseden egemen zincir k›r›lm›fl demektir. Befl
yüz y›l önce ortaya konan görüfllerin eskimeden bugüne ba¤lanmas› bu yüzdendir. Thomas More, Ütopya’da öncelikle sorunun ad›n› koyar.
‹nsanlar› mutlulu¤a ulaflt›rman›n tek yolu
eflitlik ilkesini uygulamakt›r.” Oysa mülkiyet
eflitli¤i imkâns›z hale getirir; “… Mülkün tekelde ve mutlak oldu¤u bir devlette eflitlik
kurulamaz. Orada herkes türlü yollarla kazanabildi¤i kadar kazanmakta hakl› görür kendini ve ulusun zenginli¤i ne kadar büyük
olursa olsun, önünde sonunda baflkalar›n›n
yoksullu¤una göz yumacak küçük bir az›nl›¤›n eline geçer.”
Ona göre; “… Halk›n yoksullu¤a düflmesinin
bafl nedeni aristokratlar›n – toprak a¤as› ve
soyundan gelenler/bn – çoklu¤udur. (…)
Bunlar, baflkalar›n›n al›n teriyle geçinmekte,
topraklar›nda çal›flanlar› daha fazla kazanmak için derisine kadar yüzmektedirler.”
Sorar; “… Soylu denen kimselere, alt›nlar, elmaslar içinde yaflayanlara (…) bu bofl keyifleri körükleyip beslemekten baflka iflleri olmayan bu insanlara bu kadar bol keseden varl›k
da¤›tan bir toplum haks›z ve nankör bir toplum de¤il de nedir?”
‹flte zenginlerin varl›k nedeni; “… onlar›n ilk
sa¤lamak istedikleri, kimi az kimi çok haks›zl›kla elde edilmifl bir serveti dünya durdukça
dokunulmaz bir mülk haline getirmek; ikincisi de yoksullar›n açl›¤›ndan, bedenlerinden
yararlanmak ve onlar› yok pahas›na çal›flt›rmakt›r.”
Temelde yaflanan eflitsizlik ba¤lam›nda ça¤›n feodal de¤erleri ve tüm çarp›klar›na tepeden t›rna¤a vurduktan sonra, s›ra çözümün ortaya konmas›na gelir. ‹nsanl›k bu ac›mazs›zl›k ve sefalet düzeninden nas›l kurtulacakt›r? Ütopya’n›n cevab› çok yal›nd›r: “…
‹flte Ütopya’n›n onu sosyalist yaz›n›n en
önemli tarihsel belgelerinden biri haline getiren çözümü; “… Mülk sahipli¤ini ortadan
kald›rmak; memleketin zenginli¤ini eflitçe,
do¤rulukla da¤›tabilmenin ve insanl›¤› mutlu¤a kavuflturman›n biricik yoludur. Mülkiyet hakk› toplumsal yap›n›n temeli oldukça
en kalabal›k ve en faydal› s›n›f, yoksulluk, açl›k, umutsuzluk içinde yaflayacakt›r.”
Görülebilece¤i gibi bunlar hayli sert de¤erlendirmelerdir. ‹lginç olansa, zaman›n egemenleri, kral baflta olmak üzere soylu s›n›f›,
adeta suratlar›na tüküren bu yap›ta “yarabbi çok flükür” utanmazl›¤› içinde sahip ç›km›fllard›r. Daha More yaflarken seksen küsur
bask›s› yap›l›r kitab›n. Ütopya’da ortaya konan toplum elefltirisi ve alternatif model öyle imkâns›z görünmektedir ki, egemenler bu
hayale üstün bir zekan›n anormal sapmas›,
acayip bir fantezi gözüyle bakarlar. Bir bak›ma hakl›d›rlar da: Toplumsal mülkiyeti hayal etmenin bile çok güç oldu¤u ça¤d›r yaflanan… Üretici güçler geliflmemifl, üretim toplumsal bir özellik kazanmam›flt›r henüz. ‹çe
kapal› feodal tar›m ekonomisi egemendir.
Ve toplumsal mülkiyetin bilimsel olarak kan›tlanmas›, gereklili¤inin ispat› mümkün de-
¤ildir. Sanayi Devrimi’ne yüzy›llar vard›r; düflünün ki halen tart›fl›lan bir fleydir dünyan›n
düz mü yuvarlak m› oldu¤u…
‹flte böyle bir dünyada ve ça¤da Thomas More’un Ütopya’s› egemenlerce pratik bir tehdit olarak görülmez. Hatta “küçümseyici gülüfllerle” karfl›lan›r yer yer. More herhalde
bunu tahmin ediyor olmal› ki eserinin bir yerinde, “Herkese ayk›r› gelir, alaya al›n›r diye
insanl›¤›n ac› gerçeklerini ortaya koymamak
korkakl›kt›r” demeyi unutmaz.
Thomas More, Ütopya’da ideal toplumsal
örgeni hemen hiçbir ayr›nt›y› atlamadan betimlemifltir. Kad›n erkek eflitli¤i, e¤itim, sa¤l›k, adalet, ifl yaflam›, kültür, e¤lence, d›fl
dünyayla iliflkiler… Hepsi tek tek aç›klan›r.
Tüm bu toplum kurumlar›n›n amac› ise,
“Her fleyden önce halk›n ve tek tek kiflilerin
ihtiyaçlar›n› gidermek, sonra herkesi bedenin köleli¤inden kurtarmak, düflüncesini özgürce iflletmek, kafa yetilerini bilimler ve sanatlarla gelifltirmek için mümkün oldu¤u kadar fazla vakit b›rakmakt›r. Ütopyal›lar için
gerçek mutluluk iflte bu düflünce geliflmesinin ta kendisidir” der.
Mülkiyeti, paray›, ç›kar savafl›n› bilmeyen
mutlu Ütopya halk›n›n üretim ve bölüflümü
ise öyle betimlenir ki, insan›n komünizmin
meflhur “herkesten yetene¤i kadar, herkese
ihtiyac› kadar” ilkesini hat›rlamamas› imkans›zd›r… Üretilen her fley, her flehirdeki
her mahalle de bulunan pazaryerlerine getirilip “belirli ambar ve depolarda biriktirilir”
Ütopya’da. Sonra herkes, “Para ödemeden,
karfl›l›k olarak mal, rehin olarak bir eflya ya
da bir senet vermeden, kendisine ve birlikte
A⁄USTOS 2008 | TAVIR | 31
hapishaneden
itibaren üniversite e¤itimine bafllar: Önce Latince ve Yunanca, sonra hukuk… 21 yafl›nda
baroya kaydolur. 1505 y›l›nda, rahip olmaktan son anda vazgeçerek, evlenir. 4 çocuklar›
olur. Rönesans›n en önemli ayd›nlar›ndan
olan Erasmus ile 1498’de tan›fl›r. Çok iyi dost
olurlar. Ütopya’y› basmaya karar vermesinde
Erasmus’un teflviki önemli rol oynar. Ayn› fleÜtopyal›lar iki fleye çok flafl›rmaktad›r: “Nas›l kilde Erasmus da meflhur eseri “Delili¤e Övolur da bir eflek kadar bile kafas› çal›flmayan, gü”yü dostu More’un teflvikiyle, onun evinde
vicdans›z, ahlaks›z, budala zenginin biri ak›l- yazm›flt›r.
l›, dürüst bir sürü insan› buyru¤u alt›nda çal›flt›rabilir?” diye düflünürler. Bir de, “akl› ba- Thomas More’u en canl› betimleyen sat›rlar
fl›nda insanlar›n y›ld›zlar ve günefl dururken Erasmus’un mektuplar›ndad›r: “ Yedi¤ine, içbir incinin ya da bir elmas›n c›l›z p›r›lt›s›na ti¤ine onun kadar ald›rmayan bir adam ömdüflkünlüklerine flaflarlar.” ‹flte böyledir rümde görmedim” der birinde, “sade giyinir,
Ütopya’n›n güzel insanlar›. Gözleri elmasla, ipeklerden, kadifelerden, alt›n zincirlerden
inciyle de¤il, Temmuz gecelerinin y›ld›z›yla hofllanmaz. Teflrifata ald›rd›¤› yoktur. Ona
göre akl› bafl›nda bir adam bu çeflit sayg› gös›fl›ldar.
terilerine metelik vermez (…) Sohbetine doBöyle bir insan› ve böyle bir dünyay› düflle- yum olmaz. Aç›k saç›k konuflmadan, dedikoyen Ütopya yazar›n›n boynu y›llar sonra bir duya düflmeden çok e¤lenceli olmas›n› bilir.”
Temmuz flafa¤›nda “baflka” bir sebeple vuru- More, 25 yafl›nda parlamento üyesi olur. Her
lacakt›r. fiimdi gelin bu cesur düflçünün ha- ne kadar Kral 7. Henry’nin tepesini att›r›p bir
yat hikayesine bir göz atal›m, görelim flu süre Londra’dan uzaklaflmak zorunda kalsa
da (k›z›n› evlendirmek için parlamentodan
“baflka” denilen sebep neymifl…
para koparmaya çal›flan krala muhalefet etmiflti) dönüflte yeni Kral 8. Henry taraf›ndan
Yargݍ More...
yarg›çl›¤a atan›r.
Thomas More, 7 fiubat 1478’de Londra’da
do¤ar. Tan›nm›fl bir yarg›ç olan babas›ndan Bu görevi s›ras›nda More, Londra halk›n›n
adalet sevgisi ve nüktecili¤ini ald›¤› söylenir. sevgilisi haline gelir. Rüflvet almamak, adam
Esasl› bir Katolik e¤itimi görür. 14 yafl›ndan kay›rmamak, adaletinin h›z› ve flaflmazl›¤›,
oturanlara gerekli mallar› bu pazaryerinden
al›p götürür. Her fley bol oldu¤una göre, hiç
kimsenin gere¤inden fazlas›n› istemeyece¤i
bilindi¤i için, ne diye herhangi bir fley esirgensin aile bafl›ndan? Bir fleyden yoksun kalmayaca¤›na güveni olan da ne diye bunun
gere¤inden fazlas›n› istesin?”
kap›s›n›n herkese aç›k olmas› gibi özellikleriyle ünlenir. Nüktedan mizac›, cesareti, erdemli kiflili¤iyle daha görev s›ras›nda hakk›nda türküler ç›kmas›na, tekerlemeler söylenmesine sebep olur. Y›llar sonra yarg›çl›ktan ayr›ld›¤›nda söylenen bir halk türküsünde “More yeniden yarg›ç oluncaya dek/ Böyle fley bir daha görülmeyecek” denmekte örne¤in. Londra halk›n› adalete doyurmufltur
More. En az›ndan bir soluk ald›rm›flt›r. Ayn›
dönemde yazmaya bafllad›¤› Ütopya’n›n
yarg›çlar›d›r onun esin kayna¤›. (Ütopya
adas›n›n yarg›çlar›, “… paran›n hiçbir de¤eri
olmad›¤›n› bildikleri için rüflvet al›p namus
yolundan flaflmazlar.”)
‹ngiltere Krall›¤›’n›n gerçe¤i ise baflkad›r.
More’un düflleri de¤ilse bile, kendisi, iflte bu
gerçe¤in içinde ve sonuç olarak kral›n adaletinin hizmetindedir. Evet, bu noktada Thomas More’un mevcut düzene baflkald›rm›fl
bir isyanc› olmad›¤›n› belirtelim. O, kurdu¤u
Ütopya ülkesinin izini birey olarak kendi
benli¤inde sürmüfl, erdemden, dürüstlükten
asla taviz vermemifl, ancak ayn› izi toplumsal bir hareket içinde sürmeyi akl›ndan geçirmemifltir. Kral ve düzen ad›na besledi¤i
“iyi niyet” bir yana, More koyu bir Katolik
olarak “kargafla”y› dine ayk›r› bulur.
Ve sarayda…
Ütopya 1516’da yay›mlan›r. Ayn› y›l More, 8.
Henry’nin sarayda hizmet etmesi için yapt›¤› ça¤r›y› reddeder. Ancak kral›n ›srar› sürer.
1517’de More, özel dan›flman› olarak saraya
girmek zorunda kal›r. Tüm “iyi niyet”ine ra¤men krallar›n t›yneti konusunda hiçbir zaman hayalci de olmam›flt›r. Kral›n teveccühüne çok sevinen damad› Roper’i flöyle uyar›yor: “… bu kadar sevinmemelisin o¤lum,
e¤er kellem sayesinde Fransa’da bir kale ele
geçecekse kellemin uçaca¤› muhakkakt›r.”
More sarayda geçen 13 y›l›n sonunda,
1529’da bafl yarg›çl›¤a atan›r. En yüksek devlet görevi olarak bu makam zaman›n baflbakanl›¤› anlam›na gelmektedir.
Egemenler, iktidarlar›n›n k›ymetini bilirler.
En üstün zekalar›, en seçkin yetenekleri kendi etraflar›nda toplamak istemeleri bofluna
de¤ildir. Bu nokta da iki olas›l›k vard›r; ya
“ak›l ve izan” iktidar› etkiler ya da bu akl›n ve
32 | TAVIR | A⁄USTOS 2008
hapishaneden
izan›n sahipleri giderek iktidara benzer ve
zalimleflir. ‹lk olas›l›k ne kadar nadirse, ikinci
de o kadar genel ve geçerli oland›r.
Thomas More’un fark› burada belirir. O, iktidara benzeyip özünden uzaklaflmam›fl, dünya nimetleriyle, sarhofllafl›p yozlaflmam›flt›r.
Tarihinin ona verece¤i “din ve vicdan özgürlü¤ünü savunma” görevini, ölümü pahas›na
yerine getirerek ispat edecektir bunu. Thomas More’u idam sehpas›na götüren geliflmeleri k›saca gözden geçirelim o halde.
Reformasyon…
Thomas More’un sarayda özel dan›flman
olarak göreve bafllad›¤› 1517 y›l›nda, Avrupa’n›n öbür ucunda, bir Alman papaz›, Martin Luther, Wüttenberg Kilisesi’nin kap›s›na,
Katolik Kilisesi’ne karfl› kaleme al›nm›fl bir
protesto metni asar. Bu protestonun madde
bafll›klar› yeni bir dinin ilkeleri haline gelecektir. H›ristiyanl›¤›n Protestanl›k mezhebi
do¤maktad›r.
Hareket tüm Avrupa’da h›zla yay›l›r. Dini
“yeniden flekillendirme” anlam›nda “Reformasyon” ad› verilen hareketi Fransa’da Calvin, ‹sviçre’de Zuringli daha olgunlaflt›r›rlar.
Protestanl›k, Calvinciler arac›l›¤›yla ‹ngiltere’ye de s›zar. ‹ngiltere özgülünde yaflayanlara de¤inmeden önce, Reformasyon hareketinin asl›nda Avrupa’da birkaç yüzy›ld›r
süregelen Rönesans (Yeniden Do¤ufl) ak›m›n›n bir uzant›s›/yans›mas› oldu¤unu belirtelim.
Rönesans, insan düflüncesinin kilisenin dogmalar›ndan kurtulmaya yöneldi¤i, akl› ve yarat›c›l›¤›yla insan ve iradesinin yüceltildi¤i
yeni bir ça¤a geçifltir. Ortaça¤’›n Avrupa’da
sonudur. Elbette bu geliflmenin ard›nda ekonomik bir temel vard›r: Burjuvazi tarih sahnesinde boy göstermektedir art›k.
Katolik Kilisesi’nin, bu yeni ça¤›n, “özgür düflünceli” insan›na yetmeyen, yozlaflm›fl (düflünün ki, kilise paray› bast›ran›n günahlar›n›
affedip cennet tapusu vermektedir art›k) ve
körlefltirici kal›plar› elbette ‹ngiltere’de de
bir biçimde k›r›lacakt›.
Boleyn K›z›...!
‹ngiltere’de bu süreci h›zland›ran özgün bir
geliflme yafland›. Tarih, belli s›çramalara ancak belli koflullarda izin verir. Ama bir kez
izin verdikten sonra hangi geliflmenin tetikleyici olaca¤›n› kestirmek zordur. Kral 8.
Henry’nin, kar›s› Catherina’y› boflay›p Anne
Boleyn ile evlenmek istemesi iflte böylesi tetikleyici bir kriz sürecinin zemini olur.
‹ngiltere’ye sokaklar› kan banyosuyla y›kand›ktan sonra giydirilmifltir.
Ç›nlayan Suskunluk…
Katolik merkez (yani Vatikan) kral›n boflanma talebini reddetmektedir. (Malum ; Katolik nikah›yla birleflenleri “ancak ölüm ay›r›r”). Oysa kral kararl›d›r ve koflullar da elvermektedir. Katolik Kilisesi’ne baflkald›r›r:
1532’de “Act of Supremacy” ( Ululuk Yasas›)
isimli bir yasa ilan ederek Vatikan’›n otoritesine son verir, kendisini de ‹ngiliz (Anglikan)
Kilisesi’nin bafl› ilan eder. Boflan›p yeniden
evlenmek yasak olmaktan ç›kart›l›r. ‹zdivaç
gerçekleflir. Görüldü¤ü gibi krallar dinlerine,
e¤er ifllerine gelmezse yenisini kuracak kadar sad›kt›rlar ancak.
Kral, önde gelen din adamlar›na boyun e¤dirip yasaya ba¤l›l›k and› içtirdi¤inde baflbakanl›¤›n›n üçüncü y›l›nda olan Thomas More, sa¤l›k gerekçesiyle hemen görevden el
çeker. Niyeti bu yasaya boyun e¤mesini zorunlu k›lacak herhangi bir resmi yükümlülükten uzak, evinde, ailesinin yan›nda yafllanmakt›r. Bir mektubunda, “aman ne güzel,
art›k günefle günayd›n diyorum, devlete iyi
geceler” demesi durumundan hoflnutlu¤unu gösteriyor. Fakat bu huzurlu dönem iki y›l
sonra birden sona erer. 1534 Mart’›nda Kral
ondan da yasaya ba¤l›l›k and› içmesini ister.
Derdi, kendi durumunu güçlendirmek ve ayn› zamanda Thomas More’un istikrarl› suskunlu¤unun yank›lar›na bir nokta koymakt›r. More and içmeyi reddeder. Ve Londra Kulesi’ne hapsedilir.
Yasaya boyun e¤dirilmesi elbette kolay olmaz. Yine de en h›zl› ihanet edenler en önce
gelen din adamlar› ve soylular› olmufltur. Say›s›z Katolik ise, gizli – aç›k, din de¤ifltirmeye
direndikleri için katledilir. Anglikan Kilisesi
bu flekilde kurulmufl, Protestanl›k giysisini
Kuledeki hücresinde yap›lan telkinlere, bizzat kral›n gelip ikna etme çabas›na, hepsine
olumsuz yan›t verir. Ailesinin yalvarmalar›
da kar etmez. K›z›na yazd›¤› bir mektupta;
“… Hiç kimseye kötülük etmiyorum, hiç kimse için kötü söylemiyorum, kötü düflünmü-
A⁄USTOS 2008 | TAVIR | 33
hapishaneden
Krallar›n flansl› egemenli¤i alt›nda, adalet dedi¤imiz, metelik etmeyen afla¤›l›k bir fleydir.”
Ki bu adalet, vicdan›n› lekelemeyi reddeden
birini, yaln›zca sustu¤u için bile ölüme mahkum edebilir
yorum. Herkesin iyili¤ini istiyorum. Bir insan›n yaflayabilmesi için bu kadar› yetmiyorsa
yemin ederim ki yaflamda gözüm yok benim” demektedir.
Vicdan›n› Lekelemektense…
Kalem, ka¤›t ve kitaplar›n›n al›nmas›, tecritin
koyulaflt›r›lmas›, ailesinin sefalete düflürülmesi direncini zay›flatmaz. Kral›n sabr› taflm›flt›r. Ülke içinde ve d›fl›nda dikkatle izlenen
bir durum ortaya ç›k›nca, bu direnifli yok etmenin zaman› geldi¤ine karar verir.
Hücrede geçen yaklafl›k bir buçuk y›l›n ard›ndan, 1535 y›l› 1 Temmuz’da, düzmece bir
yarg›lama için Thomas More mahkemeye ç›kart›l›r.
“Anlay›n bunu” diye seslenir yarg›çlara More, “‹yi ve dürüst her yurttafl›n her fleyden önce kendi vicdan›na sayg› göstermesi gerekir.”
Ve susmak suç de¤ildir; “Ben böyle sustum
diye, ne sizin yasan›z, ne de yeryüzündeki
hiçbir yasa beni adalete göre hakl› olarak cezaland›ramaz!”
Fakat, y›llar önce Ütopya’da yazd›¤› gibi,
“Krallar›n flansl› egemenli¤i alt›nda, adalet
dedi¤imiz, metelik etmeyen afla¤›l›k bir fleydir.” Ki bu adalet, vicdan›n› lekelemeyi reddeden birini, yaln›zca sustu¤u için bile ölüme
mahkum edebilir. Bu sonu tercih etmesi,
Ütopya yazar›n›n sa¤lam karakterini oldu¤u
kadar, krallar›n afla¤›l›k yüzünü de tescillemifltir. ‹flte tarihte dinini ve vicdan›n› böyle
savunan “Baflbakan”lar da görülmüfltür.
nu ba¤nazca bir ba¤l›l›k, bir mücahitlik hali
de¤ildir. O, ne bir Vatikan flövalyesidir, ne
de gizli bir Cizvit tarikat›nda Protestanl›k
karfl›tl›¤› örgütler. Yaln›zca susar. Vicdan›n›n zorlanmas›n› kabul etmez. More, y›llar
önce Ütopya’da yazd›klar›na ba¤l› kalm›flt›r
yaln›zca:
“Her insan istedi¤i dini tutabilir, baflkalar›n›
kendi dinine çekmek için elinden geleni yapabilir; yeter ki, bunu tatl›l›kla, alçak gönülle,
efendice yaps›n ve inand›ramad›¤› insanlara
karfl› zor kullanmas›n.”
“… Ütopyal›lar›n en eski yasalar›ndan biri fludur: Kimse dininden ötürü kötülenemez.”
Ütopya’n›n ça¤›n›n çok ötesine geçen iki temel perspektifinden biri özel mülkiyetin reddedilmesiyse, öteki de, bu dinsel hoflgörüdür.
“Sevinç ve Umutla Ölmek…”
Ütopyal›lar›n ölümünü böyle niteliyor More.
Mutlu yaflar ve mutlu ölürler düfl ülkesinin
insanlar›. Çünkü, “… Ütopyal›lara göre, ölüler,
insanlar›n güçsüz gözlerine görünmeseler bile, kendilerini anan dirilerin aras›na kat›l›rlar.” O halde niye s›zlan›ls›n ki ölüm karfl›s›nda? Mesele severek yaflamakta ki öldükten
sonra sevdi¤imiz insanlar›n anmas›na de¤er
olal›m. Var m› ötesi?
Ve 6 Temmuz 1535 flafa¤›nda boynu vurulur
More’un. “Sevinçli ve umutlu” bir ölümle
ölür; istedi¤i gibi yaflamas›na izin vermezler
ama istedi¤i ölümü alamazlar elinden.
Erasmus onun için “yüzü hofl ve cana yak›nd›r, kolayca gülümser” demifl bir mektubunda. Büyük düfl ve umut sahibi kimselerin en
ortak özelli¤i de¤il midir bu? Kolayca gülümsemek…
Ama idam sehpas›nda dahi kolayca gülümsemek için insan, gözlerini inciyle elmasla
de¤il, temmuz gecelerinin y›ld›zlar›yla ›fl›tmal›d›r. Unutmay›n Ütopyal›lar öyle yaflar.
Cesur düflçü Thomas More, sana sayg›lar ve
en s›cak selamlar. Dedi¤in do¤ru; ölüler kendilerini anan dirilerin aras›na kat›l›rlar. O
halde sen de bu büyük sofrada, bizimle birliktesin demektir. Ütopya’nla, özgür vicdan›nla ve “kolayca gülümseyen” ayd›nl›k yüzünle…
--------------------*”Boleyn K›z›” : Geçti¤imiz haftalarda vizyona giren, 8. Henry ile Anne Boleyn’in evlili¤ini konu alan Hollywood filminin ad›d›r. Egemenlerin sanat›, tarihsel olaylar›n entrika ve
magazin yanlar›n› pazarlamakta ustad›r. S›n›fsal gerçekleri, zulmü ve direnifli göstermeyi asla tercih etmezler. Bu özelli¤iyle “Boleyn K›z›” da içeriksiz, baya¤› bir aflk hikayesi
olman›n ötesine geçmiyor.
KAYNAKÇA:
Thomas More’un ölüm karfl›s›ndaki cesareti, düflmanlar›n›n da hayranl›¤›n› kazan›r.
Titreyen cellad›na, “cesur ol dostum der.
Ödevini yapmaktan çekinme. Ve lütfen dikkat et de yanl›fl yere vurma, çünkü boynum
çok k›sad›r.”
Elbette More’un direniflinde dinsel inanc›
temel bir etkendir. Fakat onun motivasyo- Erasmus, dostu More için, bir mektubunda
34 | TAVIR | A⁄USTOS 2008
“Bütün tan›d›klar›m aras›nda, gülünç fleyleri
en çabuk sezen odur.” diyor. ‹dam sehpas›nda yaflananlar bunu do¤rulamaktad›r. Bafl›n›
kütü¤e koydu¤unda sakal›n› dikkatle bir yana çekip, “ne de olsa sakal›m vatana ihanet
etmedi, o da idam edilmesin” dedi¤ini göz
önüne getirin. ‹flte Thomas More odur… “Gülünç” olan› giderayak bulup, gülümseyen ve
gülümseten bir nükteci…
ÜTOPYA, Thomas More, Çan Yay›nlar›, 1964
(Erasmus’un Mektuplar› dahil tüm al›nt›lar
bu kitaptand›r.)
Düflünce Tarihi, Orhan Hançerlio¤lu
Yüzy›llar›n Gerçe¤i ve Miras›, Server Tanilli
Düflünürler Sözlü¤ü, Orhan Hançerlio¤lu J
öykü
hasretin tecriti
enver özcan
Urfa flehrinde “Allah’›n bol, açl›¤›n kol gezdi¤i bir da¤ köyünde do¤du ‹brahim. Ana-babas›n›n ilk göz a¤r›s›yd›. Ama ne babas› ona doyabildi, ne de o babas›na. Daha kundakta bebeyken bir beter hastal›k ecel olup geldi ald› babas›n›. Daha onun k›rk› ç›kmadan, anas›n›
ortada kalmas›n diye bir akrabalar›na kuma verdiler.
Her yan›ndan yoksulluk taflan toprak daml›, kalabal›k bir evde hem
öksüz, hem de yar› yetim geçti çocuklu¤u. Anas› tarlada ›rgatl›k, evde kar›l›k yapmaktan f›rsat bulup da bir gün olsun anal›k edemedi
ona. Yine de flansl› say›l›rd›. Babal›¤› kendi öz çocuklar›ndan ayr› tutmam›fl, köy okuluna kay›t ettirmiflti onu da. Hem okul okudu, hem
çobanl›k yapt› ve hem de tarlada çal›flt› ‹brahim. Daha çocuk yafltan
bir daha sökülmezcesine yüzünde yer etti günefl yan›klar›. Urfa’da
yaz›n s›ca¤›n› Urfal›lara ve hem de tarlada ›rgatl›k edenlere sormal›.
Çocuklu¤u böyle geçti velhas›l. Büyüdü, sevdi, sevildi. Günü geldi¤inde “vatan borcu” deyip asker oca¤›n›n yolunu tuttu. Askerli¤i de
yine da¤ bay›r dolanmakla geçti. Al›fl›kt› ne de olsa, pek zorluk çekmedi. Gününü doldurup teskeresini al›nca yine döndü geldi köyüne.
Aradan geçen bunca zamanda köyünün, köylüsünün halinde bir de¤ifliklik yoktu. Açl›k, sefalet diz boyuydu hala. Bir de¤ifliklik, sevdi¤i
k›z› o askerdeyken kocaya vermifllerdi. Ne yaps›n ‹brahim, bu sefil
haliyle k›z› ona vermezlerdi zaten... Bir de ‹stanbul’a gitmeler bafllam›flt› ne zamand›r. Her giden kendine mutlaka bir ifl buluyor, köyüne de aydan aya olmasa bile, iki ayda bir mutlaka üç befl para yolluyordu. ‹brahim döndü doland›, bakt› köyde ekmek, afl yok. Kendinin
hanede pek yeri de yok zaten –anas› s›¤›nt›, kendisi öksüz-, ‹stanbul’a gitmeye karar verdi o da.
Gitti anac›¤›n›n elini öptü, babal›¤›ndan helallik ald›. Son bir defa
köyünü bir bafltan öteki bafla doland› ve sonra anas›n›n sessiz sedas›z süzülen gözyafllar›na arkas›n› dönüp düfltü flehr-i ‹stanbul
yollar›na...
Kendinden evvel gelen köylüleri vard› ‹stanbul’da. Gelir gelmez onlar› buldu. Onlar da ‹brahim’e ifl buldular: Bir lokantada bulafl›kç›l›k.
‹lk zamanlar Tophane’deki hanlarda kal›yordu. Çok geçmeden bir-
kaç hemflerisiyle Aksaray’da bir bekâr evi tutup oraya yerlefltiler...
Zamanla iyiden iyiye al›flt›, yerleflti ‹stanbul’a. Diflinden t›rna¤›ndan
artt›r›p köyüne para yollad›¤› da oldu. Gel gör ki, ‹stanbul’u tan›d›kça olur olmaz sorular geldi bir bir tak›ld› akl›na. Bir yanda kendilerine bak›yor; yar› aç-yar› tok, sersefil yafl›yorlar, di¤er yanda gününü
A⁄USTOS 2008 | TAVIR | 35
öykü
gün eden, yedi¤i önünde yemedi¤i arkas›nda olanlar. Hele bir de köyünün halini düflündükçe, kabard› da kabard› yüre¤i. Kendilerinin
aln›ndan daha m› az ter dökülüyordu ki, bir türlü kar›nlar› doymuyor, s›rtlar›na temiz elbise geçmiyordu?
kapay›p yataklara uzand›¤›m›zda, yine bafllard› anlatmaya... Buram
buram hasret ve sevgi duyulurdu sesinde. Anas›n› merak ediyordu.
Senelerdir bir haber alamam›flt›. Ölmüfl mü, kalm›fl m› ondan bile
haberi yoktu...
Tam da böyle kar›fl›k fleyleri düflünüp düflünüp içinden ç›kamad›¤›
s›ralarda yeni arkadafllar edindi ‹brahim. ‹flten güçten f›rsat buldukça, günler geceler boyu konufltu, dertleflti onlarla.
Ben de ona ‹stanbul’u gezdirirdim sokak sokak. Gençli¤inde dolaflt›¤› semtleri, gezip göremedi¤i yerleri anlat›rd›m. Uzard› da uzard›
voltalar›m›z... Ve bazen efkârl› Kürtçe klamlarla bitirirdik..
Neden sonra içini kemiren sorular›n cevaplar›n› da onlarda buldu.
Ve günden güne de¤iflti, baflkalaflt›. Bir zaman sonra öyle olmufltu
ki; sanki ‹brahim gitmifl, yerine baflka biri gelmiflti.
Hasreti de tad›nda yaflamas›n› bilenlerdendi ‹brahim Abi. Coflkusunu yitirmezdi bir an olsun. Her bir ifli düzenli, programl›yd›. Yan›nda
kald›¤›m süre boyunca çok fley ö¤rendim ondan. Neden sonra fark
ettim ki, beni de günden güne de¤ifltiriyor, kendine benzetiyordu.
Sonra?.. “Sonras› malum” diyor ‹brahim Abi. Onunla hapishanede,
üç kiflilik bir hücrede tan›flt›k. Ben geldi¤imde o on senedir yat›yordu. Daha da yatacakt›; bir ömür boyu... Yüzündeki günefl yan›klar›
duruyordu hâlâ. Saçlar›na ise tek tük aklar kar›flm›flt›.
Volta saatlerinde al›p beni köyüne götürdü, anas›yla, köylüleriyle tan›flt›rd› bir bir. Voltalar kâfi gelmezdi ço¤u kez. Geceleri lambalar›
Bir gün, akflam yeme¤iyle beraber mazgaldan içeri bir de mektup
uzatt›lar. Zarf›n üzerinde ‹brahim Abi’nin ad› yaz›l›yd›. Bozuk yaz›ya
uzun uzun bak›p merakla açt› zarf›. Gözüm onun üzerindeydi... Okudukça yüzünün ifadesi de¤iflti, bir iki yutkundu, sars›ld›...
Gözleri bu¤uland›. Öylece çöktü sandalyeye; dizlerinin ba¤› çözülmüfltü sanki...
Bir fley demeden, gözünü uzaklara dikerek oturup kald› bir süre.
Sonra kalkt› voltaya ç›kt›. Mektubu masan›n üzerindeydi, al›p okudum... Annesinden gelmiflti mektup, topu topu birkaç cümle yaz›l›yd›... Onu da ayak üstü birine yazd›rm›flt› belli ki..
“Can›m o¤lum, hasretle gözlerinden öperim. Çok özledim seni, yüre¤im yan›yor. Ölmeden bir görebilseydim seni ne olur. Allah kurtars›n...”
Mektubun en alt›na bir de not düflülmüfltü: “Bu paray› o¤luma verin” yaz›yordu.
Elimdeki mektubu bir kenara b›rak›p ben de voltaya ç›kt›m. Konuflmadan yan yana gidip gelmeye bafllad›k. Dönüp yüzüne bakt›m, niyetlendim ama diyecek bir söz bulamad›m. Belli ki o Urfa’da köyündeydi flimdi. Anas›n› bir an evvel görebilmek için h›zland›r›yordu
ad›mlar›n›. Ben de arkas›ndan yetiflmeye çal›fl›yordum.
Az sonra mazgal kapa¤› yeniden aç›ld›. ‹brahim Abi benden h›zl›
davran›p gitti bakmaya. Elinde bir makbuzla geri geldi... Mektubun
içinden ç›kan on lira hesab›na geçirilmifl...
Daha bir efkârlanm›flt› flimdi. Göz göze geldi¤imizde anlad›m içinden geçen her bir fleyi... Onlar için o para hesapta görülecek rakamlardan ibaretti. Oysa ki, ‹brahim’e verselerdi o paray›... Al›r uzun
uzun koklard›. Anas›n› topra¤›n›n kokusunu bulur, tan›rd›.
Ta ci¤erine de¤in çekerdi o kokuyu. Ne olursa olsun k›y›p harcayamaz, belki bir ömür gö¤sünün üzerinde tafl›rd› onu.
Lakin gel gör ki, flu lanet olas› hücrelerin yüksek güvenli¤inde insana dair hiç ama hiçbir fleye yer yoktu... J
36 | TAVIR | A⁄USTOS 2008
biyografi
tiyatronun ve sonelerin büyük ustas›:
william shakespeare - lll
filiz tafllݍay
Bunlar d›fl›nda Shakespeare’in H›rç›n K›z,
Yanl›fll›klar Komedyas›, Windors’un fien Kad›nlar›, Nas›l Hoflunuza Giderse, ‹yi Biten
Her fiey ‹yidir, Ölçüye Ölçü gibi komedyalar› da vard›r. Shakespeare’in, konular›n› eski
Yunan ve Roma tarihinden alan oyunlar›ndan en bilinenleri Antony ve Cleopatra ve
Julius Cesar’d›r. Bu oyunda dürüst ve erdemli bir kiflili¤i olan Brutus, Jül Sezar’›n
kendisini Roma imparatoru ilan etmesini
önlemek amac›yla, arkadafllar›yla birlik
olup çok sevdi¤i Jül Sezar’› özgürlük ad›na
öldürür. Ama bunun cumhuriyetin yok olmas›n› önleyememesi üzerine de kendi can›na k›yar.
Shakespeare’in son oyunlar› ise 1607-1608
y›llar›nda yaz›lan Pericles, 1609 ya da
1610’da yaz›lan Cymbeline ve 1611’de yazd›¤› K›fl masal› ve F›rt›na’d›r. Shakespeare
yaflam›n›n sonlar›na do¤ru kötülük ve ac›y›
içerdikleri için tam olarak birer komedi say›lmayan ama ölümle de¤il de ba¤›fllama
ve mutlu sonla bittikleri için trajedi de say›lmayan birkaç oyun yazar. ‹yi ile kötünün
çarp›flt›¤› bu oyunlar, hep iyinin sab›r ve
müsamahas›n›n kötüyü yola getirmesiyle
biter. Örne¤in K›fl Masal›’n›n asl› olan hikayede, kraliçe kocas›n›n k›skançl›¤›n›n kurban› olur ve ölür. Kral da kendini öldürür.
Halbuki Shakespeare, öldü san›lan kraliçeyi
diriltir, kral› da suçunu anlayarak piflman
olmaya yöneltir.
F›rt›na’da ise, olay düklü¤ü elinden al›nan
Prospero’nun yönetimindeki bir adada geçer. Büyü gücüne sahip Prospero, hava perisi Ariel’i ve yar› insan-yar› canavar Caliban’›
yönetmektedir. Y›llar önce hileyle düklü¤ü
ele geçiren Prospero’nun kardefli Antonio,
adan›n yak›n›nda bir deniz kazas› geçirir.
Prospero büyü gücüyle kendisine haks›zl›k
edenleri cezaland›r›r. Ama daha sonra onlar› ba¤›fllar ve k›z› Miranda’n›n Antonio’nun
o¤lu Prens Ferdinand ile evlenmesine izin
verir. Oyun Prospero’nun büyülü de¤ne¤ini
k›rmas›, büyü kitab›n› denize atmas› ve
tüm grubun düflmanl›klar› geride b›rak›p
büyüyle onar›lm›fl gemiyle ‹talya’ya yelken
açmas›yla sona erer.
Shakespeare, konusunu ‹ngiliz tarihinden
alan tarihsel oyunlara da imzas›n› atar. Bir
trilogya (Bir yazar›n, konu ve düflünsel yap›
olarak birbirini izleyen üç yap›t›d›r.) olarak
yazd›¤› üç bölümlük VI. Henry, onun dehas›n› ve özelliklerini tafl›yan on befl perdelik
bir oyundur. Oyunda, ülkede düzensizlik ve
huzursuzluk hakimdir. Ülkenin d›fl›nda da
Frans›zlarla savafl, ülkenin içinde soylular›n
çat›flmas› vard›r ve ‹ngilizler bu kargaflay›,
as›l kral olan II. Richard’›n tahttan indiril-
mesine ba¤lar. Yani ‹ngiltere, Lancaster Hanedan›’n› tahta geçirmekle bir suç ifller ve
Shakespeare VI. Henry oyunu ile ‹ngiltere’nin bu suçun bedelini nas›l ödedi¤ini anlat›r. Bu oyun ayn› zamanda Shakespeare’in tarih görüflünü kavramak aç›s›ndan da
önemlidir.
II. Richard’›n kiflili¤i de, tamamen canl› ve
gerçek izlenimini veren bir insan yaratmak
aç›s›ndan Shakespeare’in ilk büyük baflar›s›
olur. Tarih aç›s›ndan V. Henry’nin devam›
ve geliflmifl, baflar›l› bir oyunudur. II. Richard karakteriyle ise, kendi karakterine uymayan, yanl›fl bir durum ve çevre içine düflmüfl bir kral›n tragedyas›n› ifller. Burada karars›z bir kral vard›r. Karars›zl›¤› kral olmay›
sevmemesi ve kendi kiflili¤i, huyu ve karakterine uymayan bir çevre içinde olmas›ndand›r. XII. Yüzy›l›n bafllang›c›nda geçen
King John’da, önceki oyunlar›na göre daha
karars›z bir kral vard›r.
Ama buradaki karars›zl›k kral›n kendisinden kaynaklan›r. XV. Yüzy›l›n bafllang›c›n›
ele almas›na ra¤men, izlerken insan›n gözünde Elizabeth toplumunu canland›ran IV.
Henry, iki bölümden oluflan, on perdelik tarihsel bir oyundu. IV. Henry’nin krall›k dönemini ele alan bu oyunun en büyük yenili¤i Shakespeare’in burada a¤›rbafll›, hatta
A⁄USTOS 2008 | TAVIR | 37
biyografi
trajik say›labilecek tarih olaylar›na verdi¤i
önemin ayn›s›n› güldürü sahnelerine de
vermesidir. Ayr›ca burada di¤er tarihsel
oyunlar›ndan farkl› olarak, oyunda yaln›z
kral ve ailesi, saray çevreleri de¤il, ç›raklar,
arabac›lar, uflaklar, erler, polis memurlar›,
meyhaneci kad›n ve halktan çeflitli insanlar
vard›r. Esas dayana¤› Agincourt Savafl› olan
V. Henry ile dört oyun süren ve epik bir geliflim gösteren konuyu sona erdirir.
canl› örneklerini vermeye bafllar. Ve Shakespeare, ‹talyan ve Frans›z sonesinden biçim
bak›m›ndan de¤iflik olan ‹ngiliz sonesini
kullan›r. Ço¤u zaman birinci dörtlük konuyu
sunar; ikinci dörtlük, konuyu geniflletir;
üçüncü dörtlük gelifltirip doru¤a götürür;
son iki sat›r ise, fliirin özünü, özetini verir. Elbette Shakespeare’in bu s›raya uymadan
yazd›¤› soneleri de vard›r. Ama biçim bak›m›ndan çok fazla de¤ifliklik yoktur.
Yani oyunun sonunda üstün yetenekli bir
kral gelerek taht› devral›r. Yazar›n tarihsel
oyunlar›n›n sonuncusu olan VIII. Henry XI.
yüzy›l›n ilk yar›s›nda geçer. Ayr›ca bu oyun,
Elizabeth dönemi tarihsel oyunlar›n›n da bitimi olur. Brecht, “Kendisininkinin ötesinde
herhangi bir yaflam ya da amaç bilmek istemeyen cahil bir izleyici ‘insanlar pek fazla
de¤iflmezler’ diyebilir; oysa tarihsel oyunlar›nda Shakespeare (bütün oyunlar› aras›nda, Brecht’e göre yaflama en yak›n olanlar/bn) gerçek tarihsel olaylar›n karmafl›kl›¤›n› büyük ölçüde oyunlaflt›rmay› baflarm›flt›r.” der Shakespeare’in bu oyunlar› hakk›nda...Shakespeare tiyatro d›fl›nda flair özellikleriyle de öne ç›kar. XVI. yüzy›l›n sonlar›nda
yazd›¤› sonelerinde insan ruhunun birçok
boyutlar›n› yans›t›r ve yaflat›r. Bu özlü fliirlerinde ço¤u derin duygular›, güçlü heyecanlar›, ac›lar› ve sevinçleri anlat›r.
Shakespeare’in 154 sonesinin genel konusu
sevgidir, öykü ise bir sevgi serüvenidir. Ve
bu öykünün dört kiflisi vard›r. Ozan (Belki
Shakespeare’in kendisi, belki bir anlat›m
arac› olarak yaratt›¤› bir ozan), sar›fl›n erkek
sevgili, esmer kad›n ve rakip ozand›r.
‹lk on yedi sonede Shakespeare, gencin evlenmesi ve güzelli¤ini çocuklar›nda devam
ettirmesi için yalvar›r. Geçen zaman ve yaklaflan ecel güzelli¤in bafl düflman›d›r. Güzellik
ancak devam etmekle yok olmaktan kurtulabilir. Onun için genç adam güzelli¤ini çocuklar›nda sürdürmelidir. Sone 18’den bafllayarak ozan, sevgilisinin güzelli¤ini fliirlerinde
yaratmak ve yaflatmak zorunlulu¤u duyar.
Zaman ve ecel sevgilisinin güzelli¤ini al›p
götürse bile o güzellik sonelerde sonsuza
kadar yaflayacakt›r. 26. soneden sonra ozan,
sevgilisinden bir süre uzak kal›r. Bu sürede
geçmifl günlerin mutlulu¤unu özlem ve
üzüntüyle düflünür. Soylu genç, ozan›n sevgisine ihanet etmifltir; ayr›l›k s›ras›nda genç
adam›n ozan›n metresiyle düflüp kalkt›¤›
anlafl›l›r. Ama ozan, genç adam› ölesiye sevdi¤i için utan›lacak bu olay› bile ba¤›fllar.
Sone 127’den 152’ye kadar varan ikinci bölümde, ozan›n esmer kad›nla yaflad›¤› yar›
ac›-yar› tatl› hayat›n öyküsü vard›r.
Shakespeare’in soneleri, ‹ngilizce’nin en tan›nm›fl fliir dizisidir. Shakespeare, dünya
edebiyat›na, aflk›n en güzel örneklerini soneleriyle sunar. ‹ngilizce, bu fliirlerde, gerek
duygu ve düflünce derinli¤i, gerek söyleyifl
zenginli¤i bak›m›ndan de¤erli bir yere ulafl›r. Sonelerinde dramatik (hem oyun, hem
söz) ses de¤il lirik (destans›) ses hakimdir.
Salt fliir olarak, sonelerin ço¤u, benzeri az
bulunur güzelliktedir. Ve Shakespeare’in iç
dünyas›n›n birçok yönlerine ›fl›k tuttu¤unu Bu fliirlerin gösterdi¤i sevgi anlay›fl› ve esteileri sürenler vard›r. Shakespeare’in sana- tik kayg›lar, Rönesanstan Shakespeare ça¤›na gelmifl olan belli bafll› geleneklere uyar;
t›nda sonelerinin önemli bir yeri vard›r.
Sevgi fliiri, do¤rudan do¤ruya kiflisel bir sevTragedya ve komedileriyle birlikte sonele- giyi de¤il, onu bir duygu, bir insanl›k yaflant›rinde de yarat›c›l›¤› görmek mümkündür. s› olarak anlat›r, inceler, erkek ya da kad›n
Sone türü ilk ‹talya’da Rönesans dönemin- herhangi bir güzel varl›k, kendisi olarak de¤il,
de bafllar, Shakespeare’den önce ‹ngiliz flii- soyut gerçekler yönünden fliire konu olur.
rinde de genifl ölçüde kullan›l›r ve gelifltirilir. Tüm bu geliflime ra¤men Shakespeare, “SONE 66
soneyi olgun bir lirik fliir arac› olarak k›vama
erdirerek, sone türünün en sa¤lam ve en Vazgeçtim bu dünyadan tek ölüm paklar beni,
38 | TAVIR | A⁄USTOS 2008
De¤mez bu yang›n yeri, avuç açmaya de¤mez.
De¤il mi ki çi¤nenmifl inançlar›n en seçkini,
De¤il mi ki yoksullar mutluluktan habersiz,
De¤il mi ki ayaklar alt›nda insan onuru,
O k›z o¤lan k›z erdem da¤lara kald›r›lm›fl,
Ezilmifl, hor görülmüfl el eme¤i, göz nuru,
Ödlekler geçmifl bafla, derken bozulmufl
mertlik,
De¤il mi ki korkudan dili ba¤l› sanat›n,
De¤il mi ki ç›lg›nl›k sahip ç›km›fl düzene,
Do¤ruya do¤ru derken e¤riye ç›km›fl ad›n,
De¤il mi ki kötüler kad› olmufl Yemen’e,
Vazgeçtim bu dünyadan, dünyamdan geçtim
ama,
Seni yaln›z koymak var, o koyuyor adama.”
(Çeviren: Can Yücel)
Sevgiyi insan›n yaflam›ndan ayr› düflünmeden, son derece insani boyutlar›yla anlatt›¤› 66. sonesi, yukar›da bahsetti¤imiz Shakespeare’in yaz›m diline çok güzel bir örnektir.
Soneleri, komedyalar›, tarihsel oyunlar› ve
baflar›s›n› doru¤a ç›kard›¤› tragedyalar› ile
William Shakespeare, sadece yaflad›¤› ça¤a
de¤il, ça¤›n›n ilerisine de hizmet edecek
eserleriyle ‹ngiliz ve Dünya Edebiyat›’na
zengin bir kaynak sunar.
“Shakespeare büyük bir realisttir çünkü öncelikle, pek çok çeliflkili malzemeyi bir araya
getirebilme ve bu hikayeyi inand›r›c› bir flekilde anlatabilme yetene¤inden dolay› büyük bir gözlemcidir. O her zaman gördüklerinin cilalanmam›fl temsilleri olan y›¤›nla
ham malzemeyi sahneye atar.”
(Brecht Shakespeare’i Nas›l Okudu, syf:63)
Kaynakça:
- Shakespeare ve Hamlet : Prof. Dr. Mina
Urgan (Alt›n Kitaplar Yay›nevi)
- Shakespeare / Hayat›, Sanat›, Eserleri
(Dünya klasikleri / Varl›k Yay›nlar›)
- Shakespeare Oyunculu¤u / Adrian Brine Michael York (Çeviri Ali H. Neyzi )
- Her Boydan Dünya fiiirinden Seçmeler /
Can Yücel (Adam Yay›nlar›)
- Brecht Shakespeare’i Nas›l Okudu? / Margot Heinemann (Manchester Üniversitesi’nde yay›nlanan Political Shakespeare kitab›n›n içindeki bir makale)
-B‹TT‹-
tiyatro
susmayan nefes: pir sultan abdal
gülnaz b›çakç›
Anadolu Halk Sahnesi, “Susmayan Nefes Pir
Sultan Abdal” isimli tiyatro oyununu, “2
Temmuz Sivas fiehitleri’ni Anma” mitinginden hemen sonra 4-5 Temmuz 2008 tarihinde Caddebostan Kültür Merkezi’nde sahneledi. ‹ki perdelik oyunun metin yazarl›¤›n› ve
yönetmenli¤ini Aytekin ÖZEN yapm›flt›r.
“Pir Sultan Abdal”, 16. yy.’da geçen önemli
bir halk destan› ve onurlu bir yaflam örne¤idir. Oyunlaflt›r›lan bu destanda, bir halk önderinin halk sevgisi, halk›n›n ac›lar›na son
vermek için mücadelesi, uzlaflmaz tavr› ve
insanlar› tan›madaki yetene¤i gözler önüne
serilir.
Pir Sultan Abdal, halk›n yaflad›¤› ve çekti¤i
ac›lara yak›ndan tan›k olur. Bunlara karfl›
yaln›zca duyarl› olmakla kalmaz ayn›
zamanda halka bilinç kazand›r›r ve bu ac›lara son vermenin yollar›n› gösterir. Say›s›z
halk isyan›na önderlik eder.
15. ve 16. yy.’da Anadolu halk› t›pk› günümüzde halk›n lMF borçlar›n› ödemek için
a¤›r vergiler alt›nda inletilmesi gibi a¤›r vergiler alt›nda can çekiflmektedir. Açl›ktan ve
yoksulluktan bebeler ölürken, yoksul halk
bir taraftan Osmanl› devletinin vergi memuruna, mollaya ve tefeciye para ödemekten
ve var›n›-yo¤unu vermekten bitip tükenmifltir. B›çak kemi¤e dayanm›flt›r. ‹flte bu dönemde Pir Sultan, elinde saz›yla köy köy dolaflarak halk› örgütler. Halk da oyunda gördü¤ümüz gibi, vergi ödemeyi reddeder ve
önce Osmanl›n›n vergi memuru Ases bafl›n›
ve asesleri, sonra da mollay› ve tefeci Gabos
Efendi’yi hep birlikte kovar. Arkadan da çe-
flitli isyanlar ç›kar›r.
Halka önderlik yapan kifliler insanlar› iyi tan›rlar. Onlar›n ilerde ne olacaklar›n› anlarlar.
Çünkü bir kifli e¤er bir aya¤› düzendeyse,
devlet kap›s›ndaysa halk›na yararl› olamaz,
halk›n davas›n› savunamaz. Burada kesin bir
çizgi vard›r. Ya tamamen kendini halk›n mücadelesine adayacaks›n ya da halka karfl›
olan yani halka düflman olan safta yer alacaks›n. Bu ikisinin ortas› yoktur. Pir Sultan da
keskin zekas›yla bunu çok iyi bilir.
H›z›r, Sofular Köyü’nden gelir ve Pir Sultan
Abdal’›n dergah›na girer. Burada yedi y›l kal›r. Bir gün H›z›r, Pir Sultan’a: “Pirim, bana
himmet edin de bir makama geçeyim, büyük
adam olay›m, böyle halk›ma daha yararl›
olurum” der. Onun devlet kap›s›na geçmek
istemekle saf›n› de¤ifltirdi¤ini ve halka düflman birisi olaca¤›n› hemen anlayan Pir Sultan, H›z›r’a: “H›z›r, ben sana ruhsat veririm,
dua ederim, gider büyük adam olursun, pafla, vezir olursun ama sonra da gelip beni
asars›n” der. Gerçekten de H›z›r, pafla olur,
Sivas’a tayin olur ve sonunda da Pir Sultan
Abdal’› ast›r›r.
al›p yere atar. Yemesi için ›srar eden H›z›r Pafla’ya: “Sen düflkünün birisin, yoldan ç›kt›n,
haram yedin, yetimlerin ah›n› ald›n. Bu haram yemekleri de¤il ben, köpeklerim bile yemez” der. Bu sözlerinin üstüne, H›z›r Pafla Pir
Sultan’› Sivas’taki toprak kaleye hapsettirir.
Ama sonra, eski pirine ac›r. Onu hapisten ç›kartt›r›r. Ve Pir Sultan Abdal’a e¤er içinde
fiah’›n ad› geçmeyen üç fliir söylerse kendisini ba¤›fllayaca¤›n› söyler. Bunun üzerine Pir
Sultan Abdal, her k›tas›nda en az bir kere
fiah’›n ismi geçen afla¤›daki fliiri yazar:
H›z›r Pafla bizi berdar etmeden
Aç›l›n kap›lar fiah’a gidelim
Siyaset günleri gelip yetmeden
Halk önderlerinin, devrimci önderlerin temel
özelliklerinden birisi de hiçbir flekilde düflmanla uzlaflmamas›, hiçbir flekilde düflmana
taviz vermemesi, ölümü de göze alarak uzlaflmaz tavr›n› sonuna kadar korumas›d›r.
Oyunda da, H›z›r Pafla, ilk olarak, Pir Sultan’›
uyarmak için huzuruna ça¤›rd›¤›nda, ona
çok güzel meyveler ikram eder. Ama Pir Sultan bunlardan hiçbirisini yemez. Bir elmay›
A⁄USTOS 2008 | TAVIR | 39
tiyatro
Aç›l›n kap›lar fiah’a gidelim
Gönül ç›kmak ister fiah’›n köflküne
Can boyanmak ister Ali müflküne
Pirim Ali On’ki ‹mam aflk›na
Aç›l›n kap›lar fiah’a gidelim
Her nereye gitsem yolum dumand›r
Bizi böyle k›lan ahd ü amand›r
Zincir boynum s›kt› halim yamand›r
Aç›l›n kap›lar fiah’a gidelim
Yaz selleri gibi akar ça¤lar›m
Hançer ald›m ci¤erci¤im da¤lar›m
Garip kald›m flu arada a¤lar›m
Aç›l›n kap›lar fiah’a gidelim
Ilg›t ›lg›t eser seher yelleri
Yare selam eylen Urum erleri
Bize peyik geldi fiah bülbülleri
Aç›l›n kap›lar fiah’a gidelim
Bir taze sevgidir yeni be¤endim
Anam atam yoktur yere ö¤üdüm
K›yman beyler k›yman ben genç yi¤idim
Aç›l›n kap›lar fiah’a gidelim
Pir Sultan’›m eydür Mürvetli fiah’›m
Yaram bafl verdi s›zlar ci¤ergah›m
Arfla direk direk olmufltur ah›m
Aç›l›n kap›lar fiah’a gidelim
Halk için mücadele eden halk önderlerini ve
halk›n ç›kar› için seve seve ölümü göze alanlar›, gözünü k›rpmadan ölüme gidenleri, devrimcileri en çok üzen ve yaralayan fley kendileriyle mücadele eden ve kendilerine yak›n olan
insanlar›n zorluklar karfl›s›nda karfl› saflara
geçmesi ve hatta düflmanlaflmalar›, düflman›n emirlerine uymalar›d›r. Yani halka ve halk›n mücadelesine ihanet etmeleridir. ‹flte böyle dostlar›n düflman saf›na geçmesi halk önderlerini ve devrimcileri daha çok yaralar çünkü düflman zaten düflmand›r. Aç›kça düflmand›r. Onun neler yapaca¤›, iflkence ve zulmü
nerelere kadar götürece¤i bellidir. Bu halk için
can›n› ortaya koyanlar› üzmez, yaralamaz
ama dostlar›n, mücadele arkadafllar›n›n karfl›
saflara geçip, düflmana teslim olmalar› ve
düflman›n emriyle kendilerine karfl› düflmanca hareketleri onlar› yaralar.
tafllamaya k›yamay›p da ona bir gül atmas›,
yani tafl yerine gül de atsa, onu tafllayanlara
karfl› mücadele edece¤ine, onu tafllayanlar›n
aras›na kat›lmas›, Pir Sultan’› derinden yaralar. Ve ona flu dizeleri söyletir:
fiu kanl› zalimin etti¤i ifller
Garip bülbül gibi zareler beni
Ya¤mur gibi ya¤ar bafl›ma tafllar
Dostun bir fiskesi pareler beni
Dar günümde dost düflman›m bell’oldu
On derdim var ise flimdi ell’oldu
Ecel ferman› boynuma tak›ld›
Gerek asa gerek vuralar beni
Pir Sultan Abdal’›m can gö¤e a¤maz
Hak’tan emrolmazsa irahmet ya¤maz
fiu ellerin tafl› hiç bana de¤mez
‹lle dostun gülü yaralar beni.
Pir Sultan Abdal, tafllan›r ve sonra as›l›r.
Oyun bir halk destan›n› anlat›r. Epik biçimde
sahnelenmifltir çünkü oyunun bafl›nda Destan Ana ç›kar ve izleyicilere bugün seçti¤i
halk destanlar›ndan Pir Sultan Abdal’›n yaflam›n› anlataca¤›n› söyler. Destan Ana ara ara
oyunun ak›fl›n› keserek sahnenin ortas›na gelir. Elindeki çok eski ve büyük kitaptan okur
gibi yaparak Pir Sultan Abdal’›n yaflam öyküsünü anlatmaya devam eder.
Oyunun ak›fl›n› kesen baflka bir ö¤e de Alevi
türküleri ve semahlard›r. Oyun müzikli bir
oyundur. Birbirinden güzel Anadolu türküleri
dinlenir, semahlar izlenir.
Oyunda, ayr›ca, günümüze göndermeler de
vard›r. Örne¤in, köylüler vergilerden flikayet
ederken “Bu vergiler yüzünden anam›z a¤lad›” dediklerinde, Osmanl›n›n vergi memuru
Ases bafl›, “Al anan› git” der.
Oyunun sonunda, Pir Sultan Abdal’›n Sivas’ta
önce tafllan›p sonra as›lmas›ndan sonra sahne arkas›ndaki perde üzerinde 2 Temmuz’da,
Sivas’ta Mad›mak Oteli’nde gerici-faflistlerce
diri diri yak›lanlar›n toplu foto¤raf› gösterilir.
Oyunda çok zengin bir oyuncu kadrosu vard›r. Güzel türküleri ve anlat›m›yla Destan
Ana rolünü üstlenen Leyla Ünver öne ç›kar.
Pir Sultan Abdal rolünü canland›ran oyuncu
Oyunda da, Pir Sultan’›n musahibi ve tarikat Fatih Korkmaz daha etkileyici bir oyunculuk
arkadafl› Ali Baba’n›n, Pir Sultan tafllan›rken, sunabilirdi. Tefeci Gabos rolünü oynayan Er-
40 | TAVIR | A⁄USTOS 2008
gin Sakar ve Mollay› canland›ran Adnan Zaman oyunun komik elemanlar› olarak fena
de¤iller.
Oyunun dekoru 16. yy. Anadolu halk yaflam›n› canland›r›yor. Kostümleri de oyunun geçti¤i yer ve zamana uygun. Ifl›k da baflar›l›.
Yaln›z oyunda bir a¤›rl›k ve bir s›k›c›l›k var.
Gere¤inden fazla uzat›lm›fl. Yar›m saatlik
uzun bir arayla üç saat sürüyor. Daha ak›c›
ve daha k›sa olabilirdi.
Bir de, oyun bittikten sonra, oyuncular izleyicileri selamlarken ve onlara k›rm›z› karanfiller atarken, insan› flok eden çok gürültülü bir
pop müzik çal›yor. Bu müzi¤e izleyiciler hiçbir anlam veremiyor. Hatta izleyiciler aras›ndan genç bir k›z›n “Bu ne ya, müzik ‘coz’ etkisi yap›yor” dedi¤i duyuluyor.
Yine de, Anadolu halk›n›n mücadelesinde
önemli bir yeri olan de¤erli halk önderi Pir
Sultan Abdal’›n yaflam›n› sergileyen bu
oyunu görmek gerekir. Çünkü oyun, özellikle, Pir Sultan Abdal’›n engin halk sevgisi,
halk› için hiç taviz vermeden mücadele edifli ve halk› için yaflam›n› feda edifli gibi tüm
de¤erli önderlik özelliklerini kendinde toplayan ve hepimize örnek olacan yaflam›n›
göstermektedir. J
fliir
durdurun yalanlar›
s›pho sepanla
çeviri: engin koparan
‹sterim hep,
Umutsuzluk 盤l›klar›n› de¤il
Özünü duyman› sözcüklerin,
Çat›k kafllar›mdan okunan.
Bir yeni sesin
Hayk›r›fllar›n› tafl›yor çünkü gövdem.
Dursun istiyorum yalanlar.
B›rak›n yoksullar› besledi¤inizi anlatmay›
Çünkü siz ç›kard›n›z açl›¤›
Alt›n çukuruna ak›tt›¤›n›zda kan›m›.
Dursun istiyorum yalanlar.
B›rak›n kurdu¤unuz okullar› saymay›,
Çünkü siz ç›kard›n›z cahilli¤i
Yaln›zca bana göre bir e¤itim kurarak.
Dursun istiyorum yalanlar.
B›rak›n göstermeyi hastanelerinizi,
Çünkü siz ç›kard›n›z hastal›klar›
Eme¤ime açl›k ücreti ödeyerek.
‹sterim hep,
Beni gözün abartmalar›yla de¤il
Tanr›n›n yaratt›¤› gibi görmeni,
Varl›¤›n›n nesnelli¤inde somutlanan.
Çünkü yere bas›yorum aya¤›m› s›k›ca
Evrendeki tüm insanlar gibi.
A⁄USTOS 2008 | TAVIR | 41
sinema
korkulan hayat m› gerçekten?
sevgi duman
Nas›l da güçsüzlefltirilmifliz. Nas›l da zavall›
görünümündeyiz önümüze ç›kan sorunlar›n büyüklü¤ünün karfl›s›nda... Tüm gücümüzü elimizden alm›fl, iliklerimizde ne varsa sömürmüfller, birer küçük insan olarak
salm›fllar ortaya. Yoksullu¤un, açl›¤›n, iflsizli¤in, evsizli¤in pençesinde, eve iki kuru ekmek götürmenin derdinden baflka bir sorun
düflünmez haldeyiz hepimiz neredeyse...
Kim yaratt› bu tabloyu?
Bunun sorumlusu kim? Neden boynumuz
bükük üç-befl kuruflun karfl›s›nda? Dilenmenin evvelden beri utanç bilindi¤i bir ülkenin, bunu en büyük utanç sayan bir halk›n çocuklar› olarak, bu gelene¤i unutman›n hesab›n› neden sormay›z da kara kara
düflünürüz? Evet, kim bunun sorumlusu?
Bu sorular›n cevab›n› aramak, bafll› bafl›na
politik bir tart›flma gerektiren, uzun uzad›ya araflt›r›lacak bir ifl… Bir filmden bu sorular›n tümünün cevab›n› vermesini beklemek de, elbette ki deyim yerindeyse haks›zl›k. Ancak, siz e¤er gündelik yaflam›n içerisinde her an kafl›lafl›labilecek bir sorunu,
hem de düpedüz politik bir sorunu filminizde ele al›yorsan›z, sorunlar› neden-sonuç
iliflkisi içinde de¤erlendirmek, sorular›n cevab›n› diyalektik yöntemle bulmak zorundas›n›zd›r. “Hayattan Korkma”, bunu becerememifl, sorular›n cevab›n› son tahlilde
verememifl bir film.
Gömeç... Bal›kesir’in bu flirin ilçesinin yine
en az onun kadar flirin bir kasabas›nda üç
esnaf ailesinin iç burkan ama ac›dan, hüzünden gülmez olmufl gözlerimizin ferini
42 | TAVIR | A⁄USTOS 2008
biraz olsun ›fl›tan umut yüklü bir film Hayattan Korkma... Neden? Çünkü flöyle bir
bak›n etraf›n›za, kendinden baflka kimsenin
derdini kendine dert etmeyenlerle; her fleyde kendi ç›kar›n› gözetenlerle; unutulmamas› gereken her fleyi unutup, nerede abuksabuk bir fley var, onu bilincine kaz›yanlarla; kendisinin içinde yer almad›¤›, yani bir
zarar›n› görmedi¤i hiçbir sorunu kendi sorunu gibi görmeyen ama ucundan da olsa
bir zarar›n› gördü¤ü bir sorunda akl› bafl›na
gelenlerle, sözün k›sas› bencil-bireyci kültürle donanm›fl, gemisini kurtaran kaptan
anlay›fl›n› karakteri haline getirmifl insanlarla çevrilmemifl mi dört bir yan›m›z? Hay›r
diyen ya çok iyimserdir, Pollyannac›l›k oynuyordur, ya da görme yetisini kaybetmifltir.
man›n, hesaps›zl›¤›n yer ald›¤› bir film. Bütün bunlar, özümüzde var olan ama kapitalist bencil-bireyci kültürün giderek yok etmeye çal›flt›¤› de¤erler.
Ya da dünyadan elini-ete¤ini çekmifl, hiçbir
fleyi umursamayan bir ruh hali içindedir. Herhalde bu tesbite kimse karfl› ç›kmayacakt›r.
Gömeç’in bir kasabas›nda, çocukluklar›ndan beri birlikte yaflayan; mand›rac›l›k yapan R›fk›, babadan kalma dükkanda f›r›nc›l›k yapan Talat ve yine babadan kalma marangozluk mesle¤ini b›rak›p da –neden b›rakt›¤›na kendisinin bile cevap veremedi¤i
bir flekilde- tavukçuluk yapmaya bafllayan
Bedrettin’in komik, naif ve biraz da içinde
bulundu¤umuz süreç dikkate al›nd›¤›nda
masals› yaflamlar›, Talat’›n küçük o¤lu Murat’›n kör olma tehlikesi ile karfl› karfl›ya
kalmas›yla alt-üst oluyor.
‹flte tam da bu noktada Berrin Da¤ç›nar’›n,
sanki bizim yukar›daki tesbitimizin ayn›s›na
kat›larak, elde var olan ve ancak giderek de
yok olan de¤erlerimize dikkat çekmek ve
korumak ad›na çekti¤i Hayattan Korkma
adl› filmle karfl› karfl›ya geliyoruz. Her ne kadar, tiplemeleri -belki oyuncular›n gerçek
hayattan karakterler gibi de¤il de, film karakteri gibi oynuyor olmalar›ndan kaynakl›gerçek gibi görünmese de, film kendi içerisinde politik bir mesaj da tafl›yor.
Film, öncelikle azg›n kapitalizme karfl›, temelinde imece kültürünün, paylaflman›n,
dayan›flman›n, ortakl›¤›n, bir arada yafla-
Bunlar› tesbit etmek, “Bu de¤erler yok oluyor, lütfen yok olmas›n” demek tek bafl›na
yeterli olmuyor ne yaz›k ki! Baflta da söyledi¤imiz gibi, neden-sonuç iliflkisi do¤ru kuracak yönetmenlere ihtiyac›m›z var. Yoksa Ertem E¤ilmez ekolünden bir film çekmenin,
bugün yaflanan ac›lar› ortadan kald›rmayaca¤›n›, herkes gibi Da¤ç›nar da çok iyi biliyor
olsa gerek. Filmin politik mesaj› da burada,
yetersiz ve biraz da çarp›k bir biçimde, “‹nsanlar, kapitalist kültür karfl›s›nda da bir flekilde de¤erlerini koruyabilir” fleklinde ortaya
ç›k›yor. Bir masal anlat›l›yor yani.
Çok para gerekmektedir, Murat’›n ameliyat
olup sa¤l›¤›na kavuflmas› için... Kara kara
düflüncelere dalar üç arkadafl. Talat’›n iki-üç
ine¤i, R›fk›’n›n üç-befl dönümlük m›s›r tarlas›, Bedrettin’in ise befl-on tane tavu¤udur
tüm servetleri. Üstelik hepsi de evlidir ve
sinema
bakmakla yükümlü olduklar› aileleri vard›r.
‹mdatlar›na R›fk›’n›n Difl Hekimli¤i Fakültesi’nde okuyan o¤lu yetiflir. Onlar› ça¤d›fl› olmakla suçlar ve marka ça¤›nda kendilerinin de
bir marka üretmelerine, kapitalist dünyada para kazanman›n tek
yolunun bu oldu¤una ikna eder. Bugüne kadar kendi ya¤›yla kavrulmaktan baflka bir fley düflünmeyen, küçük ve mütevaz› yaflamlar›n›n içine zengin olup s›n›f atlama gibi bir fleyi hiç sokmam›fl üç
arkadafl için, azg›n kapitalist dünyada kendilerine yer bulmak çok
ama çok zordur. Ellerinde, bugün pek kimsede bulunmayan (Çünkü düzen, insanlarda var olan› yok ediyor yavafl yavafl), çok önemli bir hazineleri vard›r ancak: Umut!
Pes etmezler. Umut var oldukça karanl›¤›n sonunun mutlak ayd›nl›k olaca¤›na, güneflin mutlaka do¤aca¤›na inan›rlar. Kazanman›n
yolu da buradan geçiyor zaten.
Filmin naif ve de biraz masals› yap›s›na, karakterlerinin yaflamdan
biraz da uzak olufluna, senaryonun da buna biraz zemin haz›rlamas›na ra¤men, politik aç›dan tafl›d›¤› öneme bir kez daha vurgu
yaparak, biraz da filmin aksayan yanlar›na de¤inelim.
Bir kere, yönetmenin bu film önceden bir komedi filmi olarak düflünüp, sonradan ald›¤› bir-iki tavsiye sonucu drama dönmesi, senaryonun aksamas›na yol aç›yor yer yer. Sonra, Murat’›n ameliyat
paras›n› denklefltirmek için, kendi küçük imalathanelerinde ürettikleri ürünlere komik ambalajlar yaparak pazara sürmeleri, hayat›n gerçeklerinden oldukça uzak. Hemen hemen her insan, öncelikle borç para arar veya kredi faizlerini göze al›p bankadan kredi çekme yoluna girer. Ayr›ca, filmin yar›m yamalak ifllenmifl yan öyküleri bazen çok h›zl› ilerliyor ve bu da inand›r›c›l›¤› yok ediyor; sonra
yer yer kopukluklar›n yaflanmas› da filmin gücünü zay›flat›yor. Karakterlerin de; dramatik sahnelerde, her an a¤lamaya haz›r yüz
ifadeleriyle ortada gezindiklerinden, bir anda bu maskeyi yüzlerine geçirerek oyunculuklar›n›(!) konuflturmalar›n› do¤all›ktan uzak
buluyor ve bunu filmin eksileri aras›nda sayd›¤›m›z› belirtiyoruz.
KÜNYE:
Yap›m: 2007, Türkiye
Tür: Dram
Yönetmen: Berrin Da¤ç›nar
Senaryo: Berrin Da¤ç›nar
Oyuncular: Haldun Boysan, Tar›k Pabuççuo¤lu, Zeki Alasya,
Hakan Boyav, Zeynep Eronat, Suzan Aksoy, Mehtap An›l, Sedef
Avc›, Cenk Gürp›nar, Ceren Soylu, Mert F›rat, F›rat Can Ayd›n,
Esra Ronabar, Dilan Demirel, Nazl› Özdemir, Mert Çolak,
Neslihan B›y›kl›
Yap›mc›: Ali Kayg›s›z
Görüntü Yönetmeni: Ercan Özkan
Televizyonculuktan, daha do¤rusu senaryolar›yla-yönetmenlikleriyle dizi film dünyas›ndan gelen Berrin Da¤ç›nar’›n; ilk uzun metraj›nda, dizi filmcili¤in tüm kliflelerini kullanmas› da yine filmin
gücünü azaltan bir faktör olmufl.
Ve tabi bir de, film boyunca kapitalizme boyun e¤meyen üç köylü
esnaf›n kurtuluflunu bir kapitalistin gelip sa¤lamas›, o ana kadar
anlat›lanlar›n bir tür tekzibi niteli¤inde sanki. Yönetmenin, bu
noktada kafas›n›n kar›fl›k oldu¤u mutlak... Bu final yönetmenin,
bir masal kurgusu içinde, yine bir masal ögesiyle, filmi mutlu sonla bitirme arzusundan olsa gerek...
Tüm bunlara ra¤men, eski “komünist” Bedrettin rolünde çok baflar›l› bir performans ç›karan Hakan Boyav’›n oyunculu¤una dikkat
çekiyor ve aksakl›klar›n›, eksiklerini bir kenara b›rakarak, giderek
yok olmaya yüz tutan insani de¤erlerimize vurgu yapan Hayattan
Korkma, izlenmeli diyoruz.J
A⁄USTOS 2008 | TAVIR | 43
sinema
“ben” in yaln›zl›¤›...
mete nergis
Kapitalist dünyan›n insanlar›, gerçekten de
giderek insanl›ktan ç›k›yor. Bunun genlerle,
kiflisel karakterlerle, do¤ufltan gelen birtak›m özelliklerle falan ilgisi yok. Bilinç ya da
ad›na karakter denilen fley, maddi yaflam
koflullar›n›n, bir baflka deyiflle çevrenin belirleyicili¤iyle olufluyor. Bundan ötesi idealizmdir, eflyan›n tabiat›na ayk›r› bir tan›mlamad›r.
annesi ve küçük kardefliyle... Bir rahats›zl›¤›
var; insanl›¤›n geliflme düzeyiyle paralel
olarak yaflam›m›za girmifl, tedavisi belli
oranlarda mümkün olan, ancak kesin
tedavisi olmayan hastal›klardan biri: Otizm...
Otizm, elbette bir hastal›k... Üç yafl›ndan
önce bafllayan ve ömür boyu süren, sosyal
etkileflime ve iletiflime zarar veren, s›n›rl› ve
tekrarlanan davran›fllara yol açan beynin
‹flte Ben’in, yani “BENX”in kahraman›n›n geliflimini engelleyen bir rahats›zl›k...
yaflad›klar›n› da bundan ayr› düflünmek Denildi¤i gibi bunun kesin tedavisi yok;
olanaks›z. Bir metropolde yafl›yor Ben. Dul s›n›rl› say›daki otisti¤in, kendi ba¤›ms›z
yaflam›n› kuracak kadar “iyileflebildi¤i”
söyleniyor istatistiklerde...
Ben, Belçika’da, kendi küçük, tekdüze
(Otistiklerin yaflamdaki davran›fllar› da
böyledir, rutinlik tüm davran›fllar›n›n temel
belirleyenidir.) ve yaln›z yaflam›nda,
ArchLord adl› bir bilgisayar oyunundaki
güçlü bir karakterle kendini özdefllefltirmifl,
bilgisayar oyununda kimsenin ulaflamad›¤›
80. aflamaya kadar ç›kmas›ndan güç alan,
oyundaki senaryolar› gerçek yaflamda da
uygulamaya çal›flan ama her defas›nda
hayat›n gerçeklerine toslayan ve bunun
ac›s›n› iliklerine dek yaflayan hasta bir genç.
Ortalama bir Belçika ailesinin çocu¤u
oldu¤unu, küçüklükten anlafl›lan otizm
hastal›¤›n›n tedavisi için ailesinin her türlü
imkan› kulland›¤›n› görüyoruz filmde. Ve
Ben’in, tedavi çabalar›na karfl›, kendine ait
yaflam›nda yaln›z b›rak›lma iste¤ini, bu
do¤rultudaki direncini de...
Kimbilir belki de otistiklerin iste¤ine uymak
gerekiyor. Kendi küçük ve belki onlara çok
güzel gelen yaflamlar›na dokunmamak...
Ancak ebeveynlerin, otizmi bir hastal›k
olarak bir türlü kabullenememeleri, otistik
çocuklar›n yaflamlar›n› bir iflkenceye çeviriyor. Filmde Ben’in de yaflad›klar› iflkenceden
farks›z. Belçika gibi metropol bir ülkede,
kapitalist-yoz kültürün art›k genlere bile
nüfuz etti¤i bir süreçte, bu kültürden nasibini fazlas›yla alm›fl, uyuflturucu ve pornoyla
kafay› bozmufl gençlerle, normal bir
insanm›fl gibi birlikte liseyi okumaya
çal›flmak... ‹flte Ben’in bunu baflarmas›n›
istiyor herkes. Baflta annesi, babas›, ö¤ret-
44 | TAVIR | A⁄USTOS 2008
sinema
menleri ve de hayat›n› zindana çeviren lise
“arkadafllar›”... Mümkün de¤il tabi. Ben’in
bunu baflarmas› en baflta t›bben olanaks›z…
Bilime ayk›r› yani. Sonuçta t›bb›n baflaramad›¤›n›, o hasta haliyle Ben’in baflarmas›
mümkün olmuyor ve Ben’in yaflam›; bilgisayar›n sanal dünyas› ile hayat›n gerçekleri
aras›ndaki fliddetli çat›flman›n eseri olarak
çekilmez hale geliyor.
Tam da burada, insanlarla iliflki kuramayan
Ben ile etraf›ndaki “normal” insanlar›n
yaflam›n› k›yaslamak m› gerekiyor? Öyle ya
sonuçta Ben, otistik biri oldu¤u için insanlarla iliflki kuram›yor veya kurmak istemiyor. Ya
“normaller”? Makineleflmenin sonucunda
giderek törpülenen insani de¤erler,
neredeyse ters yüz olmufl birtak›m toplumsal etik kurallar, gelenekler... Bütün bunlar
art›k Avrupa’n›n tüm ülkelerinde yaflan›yor
ve filmde de aç›kça görüldü¤ü gibi, oradaki
yaflam hiç de insani de¤il. Uyuflturucu kullanma yafl›n›n 10’un alt›na indi¤i, sapk›n
ak›mlar›n milyonlarca insan› etkiledi¤i, bencilli¤in-bireycili¤in tavanlarda seyretti¤i, hiç
kimsenin kendinden baflka bir fleyi
düflünmedi¤i, iyice yaln›zlaflt›¤› ve bunun
sonucu olarak güçsüzleflti¤i (Bunu filmde
geçen bir istatistiki bilgiden de kolayca
anlayabiliyoruz. Her 10 Flaman gençten biri
yaflam›nda en az bir kez intihar› deniyormufl.), bunun sonucunda da giderek apolitikleflti¤i bir toplumdan bahsediyoruz.
Avrupa’n›n da, di¤er geliflmifl emperyalistkapitalist ülkelerin halklar› da yukar›da
ayr›nt›lar›na girmeye çal›flt›¤›m›z ama belki
de çok belirgin bir kaç özelli¤ini
sayabildi¤imiz; yozlu¤un, çürümüfllü¤ün
daha envai çeflidinin yafland›¤› bir toplumdan, toplumsal düzenden ve onun kültüründen yani...
Bugün öyle bir aflamadad›r ki yozluk ve
çürümüfllük; BENX’te gözümüze gözümüze
sokulanlar, görmediklerimiz yan›nda belki
de çok ama çok naif ve kabul edilebilir kalacakt›r. BENX’te otistik bir gencin yaflam›ndan
ders almam›z› isteyen, ayn› adl› roman›ndan
senaryolaflt›rarak çekti¤i bu filmle insani birtak›m de¤erlere vurgu yapan yazar ve yönetmen Nic Balthazar; asl›nda bu –Avrupa içinfazlas›yla naif/insanc›l filmi, oradaki
yaflam›n ayr›nt›lar›na inerek; Ben’in
yaflad›klar›n›n, içinde bulundu¤u ekonomik
ve sosyal sistemden ba¤›ms›z düflünülemeyece¤ini bize anlatabilirdi. Çok da güzel
olurdu. Ama bunun böyle olmas› için, hayata ve insanlara s›n›fsal olarak bakmak
gerekiyor elbette. Bu nedenle Nic
Balthazar’dan bunu beklemek biraz ütopik
kal›yor.
Yine de, tüm dünyay› emperyalizmin her
türden ideolojik-kültürel bombard›man›na
maruz b›rakan i¤renç Amerikan Hollywood
filmlerinin cirit att›¤›, her biri anlams›z
sabun köpü¤ü yüzlerce film aras›ndan,
insana vurgu yapan, insani de¤erlerin önemini anlat›rken duygusall›¤a düflmeyen,
görüntüleriyle, ak›c›l›¤›yla, güçlü oyunculu¤uyla
dikkat
çeken
bir
filmi
sinemalar›m›zda görmek, hiç yoktan iyidir
dedirtiyor bize.
Ben’i oynayan Greg Timmermans, otistik
birini canland›r›rken, daha önce bunu
Ya¤mur Adam filminde deneyen Dustin
Hofmann kadar baflar›l› bir performans
ç›kar›yor. Marijke Pinoy da, ac›l› anne
rolünde çok baflar›l›. Filmin duygusal sahnelerindeki katk›s› müthifl... Di¤er oyuncular
da mütevaz› rollerinde oldukça baflar›l›lar.
Eh filmin baflar›l› olmas›nda, hem senaryoyu
yazan hem de filmi yöneten Nic Balthazar’›n
katk›s›n› atlamamak gerekiyor. Evet, filmin
baflar›s› bizce, bir dolu ipe-sapa gelmez
konusuyla, hiçbir ifle yaramayan filmlerin
d›fl›nda bir konuyu içermesi... Ancak yine de
durum tesbiti yapman›n çok da ifle
yarad›¤›n› söyleyemiyoruz. Hele de,
yozlu¤un-çürümüfllü¤ün art›k son safhada
yafland›¤› Avrupa’n›n kanayan yaralar›na
parmak basmaya çal›fl›rken... Toplumsal
sorunlar›n yüzeysel ifllenmesi, neden-sonuç
iliflkisinin diyalektik olarak de¤il de farkl›
yollarla kurulmas› (s›n›fsall›ktan uzak, olay›
idealizme göre yorumlayan), Avrupa sinemas›n›n belirgin özelli¤i... Bu filmde de
ayn›s›n› görüyoruz zaten. Bu yüzden de
“Keflke Nic Balthazar, biraz da bu yönde bakabilseydi” demeden edemiyoruz.
BENX, Belçika’n›n bu y›l Oscar’a adaya gösterdi¤i, eli-yüzü düzgün bu film, izlenmeye
de¤er bir film olarak karfl›m›zda duruyor.J
KÜNYE:
Yönetmen: Nic Balthazar
Senaryo: Nic Balthazar
Oyuncular: Greg Timmermans, Laura
Verlinden, Marijke Pinoy, Pol Goossen,
Titus De Voogdt, Maarten Claeyssens
Sanat Yönetmeni: Antonio Muño-Hierro
Görüntü Yönetmeni: Lou Berghmans
Kurgu: Philippe Ravoet
Ses: Peter Flamman, Wart Wamsteker
Müzik: Praga Khan
Yap›m: 2007, Belçika
Tür: Dram
A⁄USTOS 2008 | TAVIR | 45
haberler
Yoldafllar›, ‹dil’i mezar› Mezopotamya’ya
uzaktan bakan sergi
bafl›nda ziyaret etti
Foto¤raf Sanatç›s› ‹hsan Kaçar,
2007 y›l›nda Kuzey Irak ve Türkiye’nin Güneydo¤u Anadolu Bölgesi’nde 3 ayl›k foto¤raf çal›flmas›n›n
ard›ndan 2. foto¤raf sergisi “Mezopotamya’ya Uzaktan Bakmak” sergisini açt›.
Kaçar, foto¤raflar›nda do¤uda yaflanan olaylar› bat›da yaflayan insanlar›n hissetmesini sa¤lamak istedi¤ini söyledi.
Irak’›n Akre, Süleymaniye, Halepçe,
Yurdu için ölmesini bilenler yafl›yorlar hala ve yaflayacaklar daha… 1996 y›l›nda hücre hapishanelere karfl› bafllad›klar› ölüm
orucunda destanlaflan boranlar
an›l›rken, ‹dil Kültür Merkezi çal›flanlar› da ‹dil’lerini mezar› bafl›nda and›lar.
1996 y›l›n›n 26 Temmuz’unda
dünyada ölüm orucunda flehit
düflen ilk kad›n olma onuruna
sahip olan devrimci-sanatç› Ayçe
‹dil Erkmen’in Silivrikap›’daki
mezar› bafl›ndaki anmaya ailesi
de kat›ld›.
“Yaflam›fl Say›lmaz Zaten Yurdu
‹çin Ölmesi Bilmeyen” diyen ‹dil’i
selamlamak isteyen yoldafllar›,
ayn› sözleri ifllemifllerdi pankartlar›na… Çiçekler dikilmiflti k›rm›z›-sar› mezar›na… Anma program› ‹dil’in nezdinde 1996 y›l›nda
yaflanan ölüm oruçlar›nda hayat›n› kaybeden devrimciler için
yap›lan sayg› duruflu ile bafllad›.
Gururlu gözler, ‘Mitralyöz’ün
onurlu bak›fllar›na dald› bir dakika boyunca. Onu birebir tan›yanlar›n an›lar› canland› gözlerinde,
kendisiyle karfl›laflmam›fl olanlar
ise -ki çoktu- duyduklar› ve okuduklar›n› düflündüler bu süre
zarf›nda.
46 | TAVIR |A⁄USTOS 2008
‹dil’in yaflam› ve u¤runda bedenini açl›¤a yat›rd›¤› idealleri anlat›ld› önce. O idealler ki, bu ülkede yaflay›p da haks›zl›¤a u¤rayan tüm halklar›n tek kurtulufl
yoluydu. Sözleriyle umudu, direnifliyle inanc› miras b›rak›p havalanm›flt› dünya devrim sahnesindeki yerine. Dostlar› da ‹dil’i
bu duygularla anlatt›lar çiçeklerle bezenmifl mezar› bafl›nda. Anlat›mlar›n ard›ndan bir yoldafl›n›n a¤z›ndan m›sralar döküldü
‹dil’e dair.
Grup Yorum da ‹dil’in bafl›ndaki
yerini alm›flt›. Anmaya kat›lanlarla birlikte ‹dil’in flark›s› Halk›m›z›n Gelini ve Bize Ölüm Yok
marfl› söylendi hep birlikte.
Anma, söylenen flark› ve marfllar›n ard›ndan sona erdi.
Ayn› günün gecesi ‹dil Kültür
Merkezi, ad›n› onurla tafl›d›¤›
Ayçe ‹dil Erkmen için Okmeydan›
Sibel Yalç›n Park›’nda bir foto¤raf sergisi düzenledi. “Mitralyöz”
ad› verilen sergide yaln›zca
‹dil’in de¤il 96 Ölüm Orucu sürecinin ve bu süreçte flehit düflen
devrimcilerin foto¤raflar› da yer
al›yordu.J
Zaxo, Hewler ve Türkiye’de Siirt,
fi›rnak, Hakkari, Diyarbak›r, Mardin
ve fianl›urfa flehirlerinde foto¤raf
çekimi yapan ‹hsan Kaçar’›n foto¤raf sergisi, Tophane Tütün Deposu’nda aç›ld›.
2007 y›l›nda 3 ayl›k çal›flma sonucu çekti¤i 300’den fazla foto¤raftan 60’›n› sergide kullanacak olan
Kaçar, 2004 y›l›nda ilk kiflisel foto¤raf sergisi olan “Zarok û Koçberî”yi
Diyarbak›r ve ‹stanbul’da sergilemiflti.J
Elefltirmen Fethi Naci
hayat›n› kaybetti
Türk edebiyat›n›n önde gelen
elefltirmenlerinden, yazar Fethi
Naci, ‹stanbul Cihangir’deki
evinde vefat etti.
Elefltiri alan›ndaki en yetkin imzalardan biri haline gelen Fethi
Naci, elefltirmen s›fat›yla, yazarlar kadar çok okunan isimlerden
biriydi.
1953’te babas›n›n ad›n› kendi
ad›na ekleyerek, “Fethi Naci”
ad›yla yazmaya bafllayan Naci,
Dost dergisinin düzenledi¤i soruflturmada 1960’›n en be¤enilen elefltirmeni seçildi.
1965 y›l›nda Gerçek Yay›nevi’ni
kurdu ve bu etiketle bafllatt›¤›
“100 Soruda” dizisiyle kültür
hayat›m›za ciddi bir kaynak ak›fl› sa¤lad›.
En önemli eserlerini elefltiri alan›nda veren Fethi Naci’nin bas›lan kitaplar› aras›nda “100 So-
ruda Türkiye’de Roman ve Toplumsal De¤iflme”, “Elefltiride 40
Y›l”, “40 Y›l, 40 Roman”, “Reflat
Nuri’nin Romanc›l›¤›”, “Sait Faik’in Hikayecili¤i”, “Yaflar Kemal’in Romanc›l›¤›” ve “Yüzy›l›n
100 Türk Roman›” say›labilir.
Naci, “Bir Hikâyeci: Sait Faik-Bir
Romanc›: Yaflar Kemal” adl›
eseriyle 1990 y›l›nda Sedat Simavi Vakf› Edebiyat Ödülü’nü
alm›flt›.J
haberler
Sulukule halk›
kültürünü ve tarihini
yaflatmak istiyor
flüm, Ranta De¤il Kültüre Yat›r›m” yaz›l› dövizlerin tafl›nd›¤›
eylemde ‹TO Genel Sekreteri Dr.
Hüseyin Demirdizen taraf›ndan
okunan aç›klamada Sulukule
halk›n›n son derece a¤›r koflullarda yaflamaya devam etti¤i
anlat›ld›.
“Herkese Sa¤l›k Güvenli Gelecek Platformu” üyeleri ve Sulukule halk›, mahallelerinde yaflanan y›k›mlar ve y›k›m sonras›
yaflanan sa¤l›ks›z koflullar› protesto etti.
22 Temmuz günü Mahalle giriflinde bir bas›n toplant›s› yapan
platform üyeleri, Sulukule’de
yaflanan y›k›m› tarih ve kültürü
yok etme pahas›na yeni rant
alanlar› yaratma yöntemi olarak de¤erlendirdi.
“Ranta De¤il Sa¤l›¤a Yat›r›m,
Kentsel De¤il Rantsal Dönü-
Aç›klaman›n ard›ndan Mimarlar Odas› üyesi Mücella Yap›c›
taraf›ndan yap›lan konuflmada
Sulukule’nin kültürel de¤erine
de¤inilerek, mahallenin dünyadaki ilk Roman yerleflkesi oldu¤u belirtildi. Bu y›k›m›n evrensel tüm hukuk kurallar›na ayk›r› oldu¤unu söyleyen Yap›c›,
“bu projeden bir an önce vazgeçilmelidir” dedi.
Her iki konuflmac›n›n ard›ndan
sözü alan Sulukule Platformu’ndan Mehmet As›m Hallaç
ise yapt›¤› konuflmada; mahallede yaflayan Roman vatandafllar›n yok say›ld›¤› ve Roman’lara yaflama hakk› tan›nmad›¤›n›
söyledi. Bas›n›n da ilgi gösterdi¤i aç›klama daha sonra alk›fllarla sona erdi. J
GRUP YORUM g ü n c e
3 2 Temmuz 2008: Sivas kat-
liam›'n›n 15. y›ldönümü nedeniyle Kad›köy'de düzenlenen
mitinge kat›larak 6000 kifliye
seslendi. Mitinge kat›lan müzisyenler aras›nda Cahit Berkay ve Onur Ak›n da yer al›yordu.
3 3 Temmuz 2008: ‹zmir Bal-
3 19 Temmuz 2008: Alt›noluk
Aç›k Hava Tiyatrosu’unda verdi¤i solo konserde yaklafl›k
600 kifliye seslendi.J
çova Belediyesi taraf›ndan sivas katliam›n›n 15. y›ldönü--
Tiyatro sanatç›s› Suna
Pekuysal vefat etti
Sinema ve tiyatro oyuncusu Suna Pekuysal, ‹stanbul'da hayata
veda etti.
Yaklafl›k iki ayd›r a¤›r hasta
olan Suna Pekuysal, ‹stanbul
Üniversitesi (‹Ü) ‹stanbul T›p
Fakültesi Hastanesi’nde hayat›n› kaybetti.
“‹flgal ‹stanbul’u 1
May›s 2008” sergisi
Türkiye turunda
Pekuysal, Belediye Konservatuvar› fian ve Bale Bölümü'nde ö¤renim görürken, 1949 y›l›nda ‹stanbul fiehir Tiyatrosu'nun çocuk bölümünde Kadri Ögelman'›n "Artist Aran›yor" adl›
oyunuyla ilk kez sahneye ç›kt›.
Ça¤dafl Hukukçular Derne¤i
(ÇHD) ‹stanbul fiubesi sanat komisyonu ve foto¤rafç› Özcan Yaman’›n giriflimiyle 28 Haziran-12
Temmuz tarihleri aras›nda ÇHD
‹stanbul fiubesi’nde sergilenen
“‹flgal ‹stanbul’u 1 May›s 2008”
foto¤raf sergisi Türkiye turuna
ç›kacak.
1984 y›l›nda ‹stanbul fiehir Tiyatrosu'nda sahnelenmeye bafllanan, Ekrem Reflit Rey’in 1933
y›l›nda kaleme ald›¤›, Cemal Reflit Rey’in bestelerini yapt›¤› ve
Haldun Dormen’in sahneye
Koydu¤u "Lüküs Hayat" operetindeki rolünü, Zihni Göktay ile
birlikte 14 y›l süreyle aral›ks›z
oynad›.
Sergi baflta Antalya, Ankara, ‹zmir olmak üzere Türkiye’nin birçok flehrinde de sergilenecek.
Ayr›ca Ekim ay›nda D‹SK taraf›ndan Almanya’n›n Frankfurt kentinde gerçeklefltirilecek kitap
fuar›nda yer alacak olan foto¤raflardan oluflan sergi, Munzur
Festivali’nde de sergilenecek.J
mü nedeniyle, 3 Temmuz günü düzenlenen anma program›na kat›larak 2500 kifliye
seslendi.
Ad› her zaman Türk tiyatrosunun en iyileri aras›nda an›lan
sanatç›, 1979 y›l›nda Fakir Baykurt'un uyarlamas› olan "T›rpan" daki rolüyle 1980 Avni Dilligil ve Ulvi Uraz ödüllerini, "Lüküs Hayat"taki rolüyle de 1986
Sanat Kurumu ve 1987 ‹smail
Dümbüllü ödüllerini kazand›.
Suna Pekuysal için Fatih Reflat
Nuri Sahnesi’nde veda töreni
yap›ld›.J
A⁄USTOS 2008 | TAVIR | 47
haberler
sa... k›sa... k›sa... k›sa.. k›sa... k›sa... k›sa... k›sa... k›sa... k›sa... k›sa... k›sa... k›sa... k›s
3‹dil Kültür Merkezi, Sivas katliam›n›n 15. y›l›nda bir anma program› düzenledi. Okmeydan› Sibel Yalç›n Park›’nda düzenlenen anma program›
çerçevesinde 2 Temmuz 1993’te yak›lan sanatç›
ve ayd›nlar›n foto¤raflar›n›n yer ald›¤› bir sergi
aç›ld›. ‹dil Kültür Merkezi’nin düzenledi¤i anma
etkinli¤ine kat›lan Tiyatro Simurg da katliam›n
15. y›l› için haz›rlad›¤› “Sivas Yand› 15 Y›l Oldu”
isimli oyunu seyirciye sundu.
3Musa Anter’in Yaflam› Sahnelenecek.
20 Eylül 1992’de u¤rad›¤› silahl› sald›r› sonucu
hayat›n› kaybeden ayd›n Musa Anter’in yaflam›
‘Araf’ adl› oyunla sahnelenecek. Tiyatro Avesta,
oyunun galas›n› 20 Eylül’de Musa Anter’in do¤um yeri olan Mardin Nusaybin’de gerçeklefltirecek. Cihan fian’›n kaleme ald›¤›, Ayd›n Orak’›n
yönetti¤i oyunun müziklerini Efkan fieflen yapt›.
Anter’in görüntüleriyle sinevizyondan desteklenen projenin dan›flmanl›¤›n› ise Turgay Tanülkü
üstlendi.
Tiyatro Avesta, anlat› tiyatrosunun ve özellikle
geleneksel Anadolu tiyatrosunun özelliklerini
harmanlarken modern teknikleri de bu oyunun
yap›s›na uygun olarak kullanacak. Oyun, Kürtçe
ve yüzde yirmi Türkçe iki-dilli olarak sahnelenecek.
3Uluslararas› Bükrefl Film Festivali’nde 3 Ödül
Uluslararas› Bükrefl Film Festivali yap›ld›. Festivalin Karadeniz Sinemas› (CineBlackSea) yar›flma bölümünde En ‹yi Film ödülünü “Mülteci”
adl› filmiyle Reis Çelik ald›. En ‹yi ‹lk Film ödülünü ise “Takva” filmiyle Özer K›z›ltan kazand›.
K›sa film ve belgesel bölümünde ise En ‹yi K›sa
Film ödülü iki film aras›nda paylaflt›r›ld›.
Emin Alper, “R›fat” adl› filmiyle ödülü alan iki
yönetmenden biri olurken, di¤er yönetmen “Valudi” (Dalgalar) adl› filmi ile Romanyal› Adrian
Sitaru oldu.
Festivalin uluslararas› yar›flma bölümünde ise
En ‹yi Film, En ‹yi ‹lk Film ve En ‹yi Yönetmen
ödüllerini “Little Moth” (Küçük Güve) adl› filmiyle Çinli yönetmen Pen Toa kazand›. “Küçük
Güve” filmi uluslararas› yar›flma bölümünde ay-
r›ca en iyi görüntü ve elefltirmenler ödüllerini ald›.
3Sovyet Oyuncu Nona Mordyukova Öldü
Genç Muhaf›zlar, Yabanc› Vatan, Anne gibi filmleriyle tan›nan Sovyetlerin önemli oyuncusu
Nona Mordyukova, Moskova’da tedavi gördü¤ü
hastanede yaflam›n› yitirdi.
Ukrayna’n›n Donetks kentinde do¤an Mordyukova’n›n sinemada oynad›¤› roller sosyalizmin
insana ve do¤aya verdi¤i de¤eri yans›t›yordu.
Oyuncunun tan›nmas›n› sa¤layan 1955 yap›m›
Baflkalar›n›n Akrabalar› adl› filmde canland›rd›¤› Stefla karakteriydi. Mordyukova, Sovyet döneminde beyazperdeye aktard›¤› “H›s›m”, “P›rlanta El” gibi filmleriyle komediden drama birçok
dal› ustal›kla sergiledi.
3Caz Sanatç›s› Johnny Griffin Öldü
“Küçük dev” lakapl› Amerikal› caz saksafoncusu
Johnny Griffin, hayata gözlerini yumdu.
80 yafl›ndaki sanatç›, 20 y›l kadar önce yerleflti¤i
Fransa'n›n orta kesimlerindeki Mauprevoir köyünde hayat›n› kaybetti. J
DVD... VCD... ALBÜM... DVD... VCD... ALBÜM... DVD... VCD... ALBÜM... DVD...
3karadeniz
flevval sam
3hayy
yark›n
KALAN
KALAN
48 | TAVIR |A⁄USTOS 2008
3k›br›s’›n sesi
3var›ete or›ental
KALAN
meral & tombaz
KALAN

Benzer belgeler