Prof. Dr. Yusuf Kenan HASPOLAT

Transkript

Prof. Dr. Yusuf Kenan HASPOLAT
Prof. Dr. Yusuf Kenan HASPOLAT
(Koordinatör)
Katkılarından dolayı Müh. Murat TOMAR’ a teşekkür ederiz.
T.C. Dicle Üniversitesi
T.C. Dicle Üniversitesi Rektörlügü
SUR / DİYARBAKIR
Prof. Dr. Yusuf Kenan HASPOLAT
T.C. Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Hastanesi
SUR / DİYARBAKIR
1
DİYARBAKIR
YERÜSTÜ KAYNAKLARI 2
Editörler
Prof. Dr. Yusuf Kenan HASPOLAT
Yrd. Doç. Dr. Nihat TEKEL
Yrd. Doç. Dr. Orhan KAVAK
Yrd. Doç. Dr. Nizamettin HAMİDİ
Yrd. Doç. Dr. Ramazan DEMİREL
Yrd. Doç. Dr Dilek Şentürk DEMİREL
Öğr. Gör. Ahmet AKAYDIN
Zir. Mühendisi. Murat TOMAR
ISBN: 978-975-7635-45-1
HAZİRAN 2013
Baskı
UZMAN MATBAACILIK VE CİLTLEME Kadir TÜRKMEN
Davutpaşa Cad. Güven Sanayi sitesi B / Blok No: 315 Topkapı - İSTANBUL
Tel: (O212) 565 23 00 Gsm: 0555 616 17 21
Grafik & Tasarım
Eda Esra ÇELİK ve Seda ÇELİK
Kapak Tasarım: Edip ÇELİK
Yayınların Bilimsel ve Hukuki sorumluluğu Yazarlara aittir.
Kaynak gösterilerek kısa alıntı yapılabilir.
Kısmen ya da tamamen çoğaltılamaz.
2
DOĞAL HAYAT
Bölüm editörleri:
Yrd. Doç. Dr. Dilek Şentürk Demirel & Yrd. Doç. Dr. Songül Akın
1. Diyarbakır-Devegeçidi Barajı Kuşları:
Prof. Dr. Ahmet KILIÇ (Sayfa 5-15)
2. Diyarbakır Yöresi Herpetofaunası:
Remzi AKELMA, Prof. Dr. Yüksel COŞKUN (Sayfa 16-42)
3. Diyarbakır Yöresi Çöl Faresi (Meriones Tristrami Thomas 1892)'Nin
(Rodentia: Gerbilinae) Morfolojik, Karyolojik ve Bazı Biyolojik Özellikleri:
Alaettin KAYA , Prof. Dr. Yüksel COŞKUN (Sayfa 43-59)
4. Diyarbakır Sincap'larının, Sciurus Anomalus Gmelin 1778, (Rodentia:
Mammalia) Morfolojik ve Karyolojik Özellikleri:
Yrd. Doç. Dr. Servet Ulutürk , Prof. Dr. Yüksel COŞKUN (Sayfa 60-67)
5. Diyarbakır Civarı Tarla Faresi (Microtus Guentheri Danford &Alston
1880) (Rodentıa: Mammalıa) Türünün Morfolojik Ve Karyolojik Özellikleri:
Prof. Dr. Yüksel COŞKUN, Servet ULUTÜRK Alaettin KAYA (Sayfa 68-77)
6. Diyarbakır'da güvercin kültürü.
Vedat GÜNDOĞAN (Sayfa 78-85)
7. Dağ Bitkileri (tıbbi ve Aromatik Bitkiler) Ve Ekonomiye Katkısı
Murat Haspolatlı (Sayfa 86-93)
3
KIRSAL EĞİTİM
Bölüm editörü:
Doç. Dr. Mikail SÖYLEMEZ
1. Kırsal Kesim Eğitim Sorunları Hakkında Öğretmen Görüşleri Ve
Çözüm Önerileri (Diyarbakır İli Örneği ):
Doç. Dr. Mikail SÖYLEMEZ. Nazenin FİDAN (Sayfa 94-106)
2. Uyuşturucu Madde Kullanımı ve Şiddet İlişkisinde Psikologların
Algıları Ve Çözüm Önerileri:
Gülsüm ÖZEROL & Mehmet FATİH AYAZ (Sayfa 107-120)
3. Sınıf Öğretmeni Yetiştirmede Sorunlar ve Çözüm Önerileri:
Arş. grv. Ömer ŞİMŞEK (Sayfa 121-128)
4. Türkiye'de Bölgelerarası Eğitim Alanındaki Eşitsizliklerin
Değerlendirilmesi :
Yrd. Doç. Dr. Ahmet ÇOBAN (Sayfa 129-147)
5. Kırsal alanda eğitim problemlerimiz ve çözüm önerileri:
Doç. Dr. Mikail SÖYLEMEZ (Sayfa 148-154)
6. Eğitimde Fırsat Eşitliği:
Mehmet KURTULMUŞ, Ayhan GÜNDAŞ (Sayfa 155-164)
GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZE EKOTURİZM
Bölüm Editörü:
M. Ali Abakay - Öğr. Gör. Ahmet Akaydın
1. Geçmişten günümüze Diyarbakırda, Ekoturizm ve Eğil örneği
Prof. Dr. Kenan Haspolat (Sayfa 165-245)
2. Her Yönüyle Çermik ve Ekoturizm
Hamdullah Işık / Gazeteci-Yazar (Sayfa 246-255)
3. Çermik Yemek Kültürü
Hamdullah Işık / Gazeteci-Yazar (Sayfa 256-259)
3. Her yönüyle Çermik/ İbrahim EVİRGEN (Sayfa 260-263)
4. Kırk yıl Sonra Çermik/ Mehmet Ali ABAKAY (Sayfa 264-266)
5. Diyarbakır'da Biblo, Maket, Tabak ve Mum vs. Sanatlarıyla
Turizme Katkı Aygül Doru. (Sayfa 267-281)
6. Anadolu'nun Büyüyen İncisi: Diyarbakır
Eda Esra Çelik (Sayfa 282-288)
4
DİYARBAKIR - DEVEGEÇİDİ BARAJI KUŞLARI
Birds of Diyarbakır - Devegeçidi Dam
Ahmet KILIÇ*
ÖZET:
Anadolu, kuş türleri yönünden oldukça zengindir. Kuş türleri bakımından bu
zenginlik bölgeler arasında dağılışta da kendini gösterir. Güneydoğu Anadolu Bölgesi
alan olarak küçük olmasına rağmen zengin bir avifaunaya sahip olduğu
düşünülmektedir. Bu bölgemizde oldukça az çalışma yapılmıştır. Farklı sistematik
gruplardan kuş türlerinin bölgede kayıtları mevcuttur. İklim değişiklikleri ve kuraklık
nedeniyle bölgede bitki ve hayvan tür çeşitliliğinde olumsuz yönde değişimler
meydana gelmektedir. Çalışma alanı, tarımsal, sanayi faaliyetlerine yakın bir
konumda olması, ayrıca avcılık ve piknik faaliyetlerinin yoğunluğu nedeniyle büyük
bir baskı altındadır. Mevcut kuş türlerini belirleme ve meydana gelen değişimleri
izleme zarureti vardır. Sonraki dönemlerle kıyaslama amacıyla, bu çalışmanın önemi
ayrıca ortaya çıkmaktadır. Diyarbakır Devegeçidi Barajı kuş türlerini belirlemek
amacıyla, nokta gözlem yöntemi izlenmiştir. Tespit edilen 12 ordo, 37 familyaya ait
109 tür ve bunların birey sayısı, aylara göre dağılımı tablo halinde verilmiştir.
Anahtar Kelimeler: Diyarbakır, devegeçidi Barajı, sazlık, kuşlar, biyolojik
çeşitlilik.
ABSTRACT:
Anatolia is fairly rich in terms of bird species. This richness exhibits itself
even in the distribution among the regions. Although the South-eastern Anatolia
region has a small land area, the region is thought to have a rich avifauna. So far few
studies have been carried out in this region. The records of bird species from various
systematic groups are available in the region. Due to climate changes and drought,
adverse changes occur in the variety of animals and plants in the region. The study area
is under intensive pressure due to the fact it is close to agricultural and industrial
activities as well as on account of intense hunting and picknicking. There is the
necessity to identify bird species and monitor the changes occuring. The importance
of this study is to arise when it is compared with those to be carried out in
*Dicle Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Biyoloji Bölümü
5
[email protected]
future. Spot observation method was followed for identifying bird species in
Diyarbakır (Dam of Devegeçidi). 109 species belonging to 12 ordos, 37 families, their
individual counts, distribution in months are given in Table.
Keywords: Diyarbakır, Dam of Devegeçidi, reedy, birds, biodivercity.
1. GİRİŞ
Anadolu Yarımadası'nın tür çeşitliliği (tür zenginliği) yönünden kıta özelliği
gösterdiği kabul edilmektedir. Anadolu kuş türleri açısından da oldukça zengindir
(1;2; 3; 4). Ülkemizde yaşayan kuş türü sayısının 453 olduğu bilinmektedir (5). Bu
çeşitlilik, göç yollarının Anadolu'dan geçmesi, zengin habitat (yaşam alanı) çeşitliliği,
uygun iklim, yiyecek bolluğu ve Anadolu'nun geçirdiği jeolojik dönemler
nedeniyledir.
Güneydoğu Anadolu Bölgesi biyolojik çeşitliliğin (zenginliğin) az
araştırıldığı bir bölgedir. Kuş türleri de az araştırılmıştır. Yeterli olmayan tespitler
nedeniyle bu çalışmanın zarureti düşünülmüştür.
Diyarbakır il sınırları içindeki önemli sulak alanlardan biri de Dicle Nehir
Vadisi'dir. Zengin bir habitat çeşitliliğinin olması nedeniyle kuş türleri de bol olarak
bulunur. Dicle Vadisi, doğu göç yolları üzerinde aynı zamanda türler için konaklama
alanıdır. Dicle Nehir'ine açılan ve Karacadağ eteklerinden gelen suların toplandığı
Devegeçidi Barajı ve çevresi farklı kuş türlerini barındırmaktadır.
Dünya genelinde görülen iklim değişikliği ve kuraklık, ülkemizde özellikle
Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nde bariz biçimde izlenmektedir. Mevcut türlerin
korunması ancak var olan yaşam alanlarının varlığına / özelliğine bağlıdır. Kuraklığın
olumsuz etkilerinin önceden belirlenmesi ve olumsuz etkilerinin tespit edilmesi
gerekmektedir. Bunları izlemek mevcut türlerin populasyon dinamiğini belirlemekle
mümkün olmaktadır. Koruma çalışmalarına destek vermek ve biyolojik zenginliği
ortaya çıkarmak çalışmanın amaçlarından olmuştur.
2. MATERYAL ve METOT
Diyarbakır, Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nin doğusunda yer alır. Yazları sıcak
ve kurak, kışları az yağışlı ve soğuk geçer. İlkbahar ılıman ve yağışlı geçmektedir.
Bitki örtüsünü bozkır bitkileri oluşturmaktadır. Gözlem alanımız olan Devegeçidi
o
'
o
Barajı, Diyarbakır il merkezinin (40 13 E, 37 54' N) kuzeybatısında yer alıp 35 km
uzağında bulunmaktadır. Karacadağ'dan gelen derelerin taşıdığı sularla oluşan bir
2
barajdır. Toprak dolgu tipindeki baraj, 1x2 km alanı kaplar. Baraj alanı kıyılarında
sazlık ve kamışlık alanlar bulunmaktadır. Baraj gövdesi yapımı sırasında açılan taş
ocakları ve bunların civarı su birikimi neticesinde küçük gölcükler oluşturmuştur. Bu
gölcüklerin kıyıları da saz ve kamışların yetiştiği mekanlardır.
6
Gözlemler Aralık 1997 yılında başlayıp Aralık 1998 yılı sonuna kadar devam
etmiştir. Gözlemler yıl boyu sürdürülmüştür. Bir yıl boyunca gözlem yapmayı
bölgelerin (araştırma alanlarının) avifauna çalışmaları için kaçınılmaz olarak
görmekteyiz.
Bölgede üreyen türleri belirlerken şu ölçüler esas alınmıştır; yuvanın varlığı,
yumurtalar, yavruların tespiti ve üreme dönemi içinde erginlerin görülmesi (6).
Bunların hepsinin veya yalnızca birinin tespiti de türün üreme kaydı olarak
değerlendirilmiştir. Haftalık veya iki haftada bir, nokta gözlem yapılmıştır. Gözlem
süresi iki saat olarak gerçekleştirilmiştir.
Tento (10x50) marka dürbün, Minolta (DYNAX 7000i) fotograf makinesi,
SIGMA (Auto Focus 35-135 mm) objektif kullanılmıştır.
3. SONUÇLAR
Bozkırlarda su ve sulak alanlar vaha özelliği göstermektedir. Çalışma
alanında yaptığımız gözlem ve değerlendirmeler bu sonuca ulaşmamıza sebep
olmuştur.
Bir yıl boyunca yapılan gözlemler neticesinde kuşlar sınıfından 12 ordo ve 37
familyaya mensup 109 tür tespit edilmiştir. Elde edilen sonuçlar tabloda aylara göre
yerleştirilmiştir. Türlere ait birey sayısı da Tablo 1'de yer almıştır.
Bölgede üreyen türleri belirlerken şu ölçüler esas alınmıştır; yuvanın varlığı,
yumurtalar, yavruların tespiti ve üreme dönemi içinde erginlerin görülmesi. Bunların
hepsinin veya yalnızca birinin tespiti de türün üreme kaydı olarak değerlendirilmiştir.
Yöre halkı her yıl hasat döneminde saz ve kamışları biçmektedir. Kuşların
üreme döneminde kamış hasadı avifauna (bir bölgenin kuş türleri) üzerine olumsuz
ciddi sorunlar doğurmaktadır. Baraj gövdesi yakınında ağaçlandırılmış alanlar mesire
yeri olarak da kullanılmaktadır. Yoğun insan baskısı üreme döneminde olumsuz etki
yapmaktadır.
Gözlem alanında su yılanı (Natrix sp), su kaplumbağası (Mauremys caspica)
sıkça görülen sürüngenlerdir. Bölgenin balık türleri yönünden zengin olduğu yapılmış
çalışmalarda da belirtilmektedir (7; 8). Balıkların Mastacembelidae, Bagridae ve
Cyprinidae familyalarına ait oldukları ortaya çıkarılmıştır ( 7; 9).
Güneydoğu Anadolu Bölgesi kuşlar yönünden de az araştırılmış bir bölge
olarak karşımıza çıkmaktadır. Türkiye geneli için verilen kayıtların, bu nedenle elde
ettiğimiz sonuçlardan farklı olması muhtemeldir (10; 11).
Araştırma alanı ve çevresi yoğun tarım, sanayii ve avcılık baskısı altındadır.
Tür çeşitliliğine rağmen birey sayısı azlığı, bu baskının neticesidir.
Devegeçidi Barajı ve Çevresi önemli bir sulak alan olarak önem arz
etmektedir. Bu çalışma ile kuşlar yönünden önemi ortaya çıkmıştır. Yapılacak olan
7
flora ve fauna tespitiyle pek çok türü barındırdığı anlaşılacaktır. Bu konuda
herhangi bir şüphemiz yoktur. Alanın doğal yapısının korunması ve gelecek nesillere
değişik türlerin bırakılması amacıyla koruma altına alınması elzemdir.
4. TARTIŞMA
Gözlem alanında tespit edilen türlerden bazıları Diyarbakır'daki diğer
alanlarda görülmemiştir (12). Podicipediformes ordosundan Podiceps grisegena
Diyarbakır'da ilk kayıttır. Ciconiiformes ordosundan olup sulak alanlarda dağılış
gösteren çeltikçi (Plegadis falcinellus) bölgede bu çalışma aracılığıyla ortaya
çıkarılmıştır. Sayısının azlığı dikkat çekmektedir. Üreme döneminde yörede
bulunması kuluçka olasılığını artırmaktadır.
Falconiformes ordosundan Bozkır Delicesi (Circus macrourus) bölgede kışın
görülmüştür. Kış göçmeni olarak değerlendirilmektedir. Gökdoğan (Falco
peregrinus) tek birey olarak görüldü. Bu türün bölgeyi transit geçiş yapmak için
kullandığı düşünülmektedir.
İlk kez tespit edilen bir diğer tür Bıldırcın Kılavuzudur (Crex crex). Araştırma
alanında ağustosta görülmüştür. Alanı transit geçiş için kullanmıştır.
Poyraz kuşuna (Haematopus ostralegus) araştırma alanında yalnız üreme
öncesi dönemde rastlanmıştır. Kış konukçusu olarak değerlendirilmektedir.
Sarı Bacaklı Kumkuşu (Calidris temminckii) bir kez aralık ayında
görülmüştür. Rastlantısal tür olarak kabul edilmektedir.
Kara Kızılbacak (Tringa erythropus) tek temsilcisiyle gözlem alanında
görüldü. Durumu rastlantısal tür olarak değerlendirilmektedir. Orman Düdükçünü
(Tringa glareola) kışın habitat imkanlarından yararlanan tür olarak belirlenmiştir.
Kervan Çulluğu (Numenius arquata) bahar başlangıcında tespit edilmiştir.
Habitatı bahar göçü esnasında kullanmaktadır. Büyük Suçulluğu (Gallinago media)
bölgemizde kışı geçiren tür olarak tespit edilmiştir.
Kızıl Deniz Düdükçünü (Phalaropus fulicarius) rastlantısal tür olarak izlendi.
Bir kez görülmesi bu değerlendirmeye neden olmuştur.
Bölgenin kirlilik durumu kuş türleriyle de değerlendirilebilir. Yalıçapkını
(Alcedo atthis) bilindiği üzere biyoindikatör olarak adlandırılır. Kirlenmemiş, temiz
yerlerde bulunur. Bölgedeki varlığı habitat kalitesi hakkında bilgi vermektedir.
Araştırma alanımızda ilk kez belirlenen diğer kuş türleri şunlardır; Motacilla
flava feldegg, Motacilla citreola, Oenanthe hispanica, Panurus biarmicus, Corvus
corone pallescens, Sturnus roseus.
Teşekkür: Bu çalışma Dicle Üniversitesi Araştırma Projesi (DÜAP-97-FF346) olarak desteklenmiştir. İngilizce yazım konusunda Okutman Sayın İbrahim
TUNİK'e teşekkür ederim.
8
Kırmızıboyun Batağan
Ara. 1998
Kas.
Eki.
Eyl.
Ağu.
Tem.
5
Haz.
24 5
Mart
May.
1
0
0
Nisan
Tepeli Batağan
(Podiceps cristatus)
Oca. 1998
Şubat
Tür Adı (Latince Adı)
Ara. 1997
Tablo 1: Türlerin Aylara Göre Birey Sayısı (*: Üreme)
2
(Podiceps grisegena)
Karaboyun Batağan
4
(Podiceps nigricollis)
Küçük Batağan
2
(Tachybaptus ruficollis)
Gri Balıkçıl
4
7
8
8 18 4
5
3
11 5
2
(Ardea cinerea)
Erguvani Balıkçıl
4 18
(Ardea purpurea)
Küçük Akbalıkçıl
(Egretta garzetta)
2
4
Alaca Balıkçıl
(Ardeola ralloides)
2
11 29
Sığır Balıkçılı
(Bubulcus ibis)
2 20
Gece Balıkçılı
(Nycticorax nycticorax)
12 4
Küçük Balaban
(Ixobrychus minutus)
3
Leylek
*
(Ciconia ciconia)
3
3
Çeltikçi
(Plegadis falcinellus)
9
2
2
3
Angıt
(Tadorna ferruginea)
Yeşilbaş
(Anas platyrhynchos)
7
2
3
6
20 25
0
.
Kılkuyruk
(Anas acuta)
2
Çıkrıkçın
*
(Anas querquedula)
12 12 59 2
0
Kaşıkgaga
(Anas clypeata)
4
Elmabaş
(Aythya ferina)
10 10
Tepeli Patka
(Aythya fuligula)
4 10
1
8
2
20
Pasbaş Patka
*
(Aythya nyroca)
11 53 60 60
80 40 25
Atmaca
(Accipiter nisus)
1
Saz Delicesi
*
(Circusaeruginosus)
1
3
2
2
5
6
3
2
Gökçe Delice
(Circus cyaneus)
1
Bozkır Delicesi
(Circus macrourus)
1
Kızıl Şahin
(Buteo rufinus)
2
10 11 8
Kerkenez
(Falco tinnunculus)
1
2
1
1
Bıldırcın Kılavuzu
(Crex crex)
4
Saz Tavuğu *
(Gallinula chloropus)
Sakarmeke
(Fulica atra)
Turna
(Grus grus)
*
1
1
Şahin
(Buteo buteo)
Gökdoğan
(Falco peregrinus)
1
1
1
0
4
4
11 66 90 11
0
0
5
2
20 2
3
41
6
10
.
Poyrazkuşu
(Haematopus ostrlegus)
1
Uzunbacak
*
(Himantopushimantopus) 1
Halkalı Küçük Cılıbıt
(Charadrius dubius)
Kızkuşu
(Vanellus vanellus)
13 10 20
2
1
5
Mahmuzlu Kızkuşu *
(Hoplopterus spinosus)
2
4
22
2
41
2
9 10 14
2
4
10 2
Küçük Kumkuşu
(Calidris minuta)
10
Sarı Bacaklı Kumkuşu
(Calidris temminckii)
Kızılbacak
*
(Tringa totanus)
1
1
2 28 20 10
Kara Kızılbacak
(Tringa erythropus)
11
Yeşilbacak
(Tringa nebularia)
Dere Düdükçünü *
(Actitis hypoleucos)
7
10
4
4
1
6
12 10
4
Orman Düdükçünü
(Tringa glareola)
Yeşil Düdükçün
(Tringa ochropus)
10 10
20
4
14 2
10 8
20
8
40
52 10 10
0
0
2
Büyük Suçulluğu
(Gallinago media)
Suçulluğu (Gallinago
gallinago)
3
Kızıl Denizdüdükçünü
(Phalaropus fulicarius)
11
2
6
11
Kervan Çulluğu
(Numenius arquata)
Karabaş Martı *
(Larus ridibundus)
20 6
2
2
0
0
30 21
10 28
0 4
.
Van Gölü Martısı *
(Larus armenicus)
4
20 20 4
0 0
Ak Kanatlısumru*
(Chlidonias leucopterus)
90
42 12 64
0
70
1
2
2
Bıyıklı Sumru
(Chlidonias hybridus)
Gülen Sumru
(Gelochelidon nilotica)
1
Sumru
(Sterna hirundo)
2
0 15 30 10
2
2
4
8
Kolyeli Kumru
(Streptopelia decaocto)
4
Guguk Kuşu
(Cuculus canorus)
3
Kukumav Kuşu
(Athena noctua)
Ebabil
(Apus apus)
20
2
1
20
4
5 10 20 14 50
1
8
Yalıçapkını
(Alcedo atthis)
1
Gri Yalıçapkını
(Ceryle rudis)
Gökkuzgun
(Coracias garrulus)
2
Boğmaklı Tarlakuşu
Küçük Boğmaklı Tarlakuşu
1
3
7
Hüthüt
(Upupo epops)
(Melanocoryphacalandra)
2
14 10
Küçük Sumru
(Sterna albifrons)
Güvercin
*
(Columba livia)
10 20 10
00
00
51 1
2
1
2 10
1
(Melanocorypha bimaculata)
Tepeli Toygar
*
(Galerida cristata)
32 24 14 20
42 10 40 10 10
12
.
Kırlangıç
*
(Hirundo rustica)
20 20 20 20
0 0 0 0
Kum Kırlangıcı
(Riparia riparia)
50
Ev Kırlangıcı
(Delichon urbica)
10
10
10
0
40
Dere İncirkuşu
(Anthus spinoletta)
Sarı Kuyruksallayan
(Motacilla flava)
2
1
2
Maskeli Kuyruksallayan
(Motacilla flava feldegg)
10
Karaense Kuyruksallayan
(Motacilla citreola)
11
Ak Kuyruksallayan
(Motacilla alba)
3
14 20
12 40
0
Bülbül
(Luscinia megarhynchos)
1
Buğdaycıl
(Luscinia svecica)
7
2
(Phoenicurusp hoenicurus)
2
4
Karakulak Kuyrukkakan
(Oenanthe hispanica)
2
1
2
2
1
7
Toprak Renkli Kuyrukkakan
Ardıç
(Turdus pilaris)
(Acrocephalus scirpaceus)
13
2
24 4 12
0
(Oenanthe isabellina)
Saz Ardıçkuşu
2
3
Çayır Taşkuşu
(Saxicola rubetra)
Taşkuşu
(Saxicola torquata)
12
2
Ev Kızılkuyruğu
(Phoenicurus ochruros)
Bahçe Kızılkuyruğu
1
1
2
1
3
.
Büyük Saz Ardıçkuşu
2
(Acrocephalus arundinaceus)
Gri Mukallit
(Hippolais pallida)
28
4
2
Çalı Ötleğeni
(Sylvia communis)
Çif caf
*
(Phylloscopus collybita)
4
2
1
53 17 4
Söğütbülbülü
(Phylloscopu trochilus)
2
55 15 2
Gri Sinekkapan
(Muscicapa striata)
1
2
8
Bıyıklı Baştankara
(Panurus biarmicus)
Büyük Baştankara
(Parus major)
1
2
10
0
Çekirge Kuşu
(Lanius collurio)
Karaalın Çekirge Kuşu
(Lanius minor)
1
2
6
3
7
Kızılbaşlı Çekirge Kuşu
(Lanius senator)
6
Cüce Karga
(Corvus monedula)
2
Leş Kargası
1
1
(Corvus corone pallescens)
Sığırcık
(Sturnus vulgaris)
10
30
Pembe Sığırcık
(Sturnus roseus)
10
0
Bataklık Serçesi *
(Passer hispaniolensis)
İspinoz
(Fringilla coelebs)
Saka
*
(Carduelis carduelis)
2
10 10
8 00
10
0
50
2 60 27 24 14
0
14
20 20 20
10
9
0
14
Bataklık Kirazkuşu
(Emberiza schoeniculus
Karabaş Kirazkuşu
1
2 12 2
(Emberiza melanocephala)
Tarla Kirazkuşu *
(Miliaria calandra)
25 1
0
14
5
18 22 10
2 50 10
0
KAYNAKLAR
1. Kiziroğlu İ. 1989; Türkiye Kuşları. OGM Yayınları, Ankara.
2. Kasparek M. 1992; Die Vögel der Türkei, Max Kasparek Verlag,
Heidelberg.
3. Kasparek M. & Bilgin, C. C.1996; Kuşlar (Aves), ın; Kence A. & Bilgin,
C. C. (eds.), Türkiye Omurgalılar Tür Listesi, DPT ve TÜBİTAK Ankara.
4. Kılıç A.1999; Karapınar (Konya) Yöresinin Kuşları, Tr. J. of Zoology 23,
Ek Sayı 1, 91-97.
5. Özen M. & Kurt, B. 2001; Türkiye'nin Kuşları; 2000 Yılı Kuş Gözlem
Raporu. Türkiye DHKD İstanbul Türkiye.
6. Harrison C. 1975; Jungvögel, Eier und Nester aller Vögel Europas,
Nordafrikas und des Mittleren Ostens. Verlag Paul Parey, Hamburg und Berlin .
7. Kelle A. 1978; Dicle nehri ve kollarında yaşayan balıkların üzerine
taksonomik ve ekolojik araştırmalar. D.Ü. Tıp Fakültesi Doktora Tezi (Basılmamış).
8. Anonim, 2001; Türkiye'de Bulunan Sulak Alanların Ramsar Sözleşmesi
Balık Kriterlerine Göre Değerlendirilmesi projesi. T.C. Çevre Bak. Çev. Kor. Gen.
Müd. ve T.C. Gazi Üniv. Vak. Kesin Rapor.
9. Kuru M. 1978-79; The freshwater of South-Eastern Turkey-2 (EuphratesTigris System). Hacettepe Bull. Nat. Sci. Eng., 7(8): 105-114.
10. Heinzel H., Fitter R. & Parslow J. 1988; Pareys Vogelbuch: alle Vögel
Europas, Nordafrikas u. d. Mittleren Ostens. 5.Auflage. Parey, Hamburg, Berlin.
11. Heinzel H., Fitter R. & Parslow J.2001; Türkiye ve Avrupa'nın Kuşları,
DHKD İstanbul.
12. Biricik M. 1996; Birds of Kabaklı Reservoir, Diyarbakır, Tr. J. of
Zoology 20, 155-160.
15
DİYARBAKIR YÖRESİ HERPETOFAUNASI
Remzi AKELMA1
Yüksel COŞKUN2
ÖZET:
Bu çalışmada, Diyarbakır yöresi Herpetofaunası (Kurbağa ve Sürüngen
hayvanlar) araştırılmıştır. Çalışma alanı içerisinde farklı lokalitelerden toplam 115
örnek toplanmıştır. Ayrıca arazide 200'e yakın örnek görülmüş fakat toplanamamıştır.
Toplanan örnekler uygun bir şekilde laboratuara getirilmiş ve araştırılmıştır.
Morfolojik karakterlerden folidosis, vücut uzunlukları, renk ve desen özellikleri
incelenmiştir. Örneklerin yaşam alanlarının ekolojik özellikleri de verilmiştir. Elde
edilen bilgiler Güneydoğu Anadolu Bölgesinde yapılmış olan önceki çalışmalarla
karşılaştırılarak türlerin benzerlikleri ve farklılıkları ortaya konulmuştur. Toplanan
örnekler Dicle Üniversitesi Fen Fakültesi Biyoloji Bölümü Zooloji Müzesinde
muhafaza edilmektedir. Çalışmanın sonucunda, Diyarbakır yöresi herpetofaunasına
ait 26 tür tespit edilmiştir. Belirlenen türler aşağıda verilmiştir.
Amfibia'dan 4 tür; Bufo viridis, Hyla arborea, Hyla savignyi ve Rana
ridibunda; Testudinata'dan 3 tür; Mauremys caspica, Rafetus euphraticus ve Testudo
graeca; Lacertilia'dan 9 tür; Lacerta cappadocica, Lacerta trilineata, Ophisops
elegans, Mabuya aurata, Mabuya vittata, Eumecus schneideri, Cyrtopodion
heterocercus, Laudakia stellio, Trapelus ruderatus; Ophidia'dan 10 tür; Eryx jaculus,
Coluber caspius, Coluber najadum, Coluber jugularis, Coluber schmidti, Eirenis
decemlineatus, Eirenis lineomaculatis, Natrix natrix, Natrix tessellata ve Vipera
lebetina'dır. Fakat Coluber schmidti'ye rastlanmış olmakla birlikte,
yakalanamamıştır.
Anahtar Kelimeler: Herpetofauna, Amfibia, Lacertilia, Ophidia, Diyarbakır.
1. GİRİŞ
Günümüzde dünyada yaklaşık olarak 6000 sürüngen ve 2100 kadar amfibi
türünün varlığı belirtilmekte olup bunlardan, 130'dan fazla sürüngen ve amfibi türü
Türkiye'de belirlenmiş ancak Güneydoğu Anadolu Bölgesi herpetofaunasının
yetersiz çalışıldığı, dolayısıyla bu bölgenin daha kapsamlı çalışılması gerektiği
vurgulanmıştır. Baran (2005).
Türkiye'deki herpetolojik çalışmalar, Werner (1902) ekleyiniz. ile başlamış
olup, sonraki yıllarda yabancı (Bird 1936, Bodenheimer 1944, Mertens 1952,1953;
Clark ve Clark 1972, Sindaco ve ark. 2000 gibi) ve yerli araştırmacılar. (Başoğlu ve
Özeti 1973, Başoğlu ve Baran 1977, 1980; Baran 1976, Kumlutaş ve ark. 1998, Çevik
1999 gibi) tarafından yapılan çalışmalarla hız kazanmıştır.
1
Dicle Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü
Dicle Üniversitesi, Fen Fakültesi Biyoloji Bölümü
2
E – posta: [email protected]
2
16
Bu çalışmanın amacı, yetersiz çalışılmış olan bu bölgenin herpetofaunasını
belirleyerek, bölgenin ve Türkiye'nin herpetofaunasına katkıda bulunmaktır.
2. MATERYAL VE METOT
Çalışma 2005- 2007 yılları arasında ilkbahar, yaz ve sonbahar ayları
içerisinde yapılan arazi çalışmaları sonucunda toplam 115 örnek üzerinde
gerçekleştirilmiştir. Ayrıca 200 civarında örnek gözlemlenmiş olup
yakalanamamıştır. Örnekler Şekil 1, 2 ve 3'te belirtilen lokalitelerde yakalanmışlardır.
Bazı örneklerin arazide ölçüleri alınıp, morfolojik karakterleri incelendikten sonra
serbest bırakılmışlardır.
Örnekler toplanmasında farklı yöntemler kullanılmıştır. Kurbağalar bir kepçe
yardımıyla (Rana) ve elle (Hyla, Bufo ve Rana) uygun habitatlarda yakalanmışlardır.
Kaplumbağalardan Mauremys caspica dere ve göletlerde kepçe yardımıyla; Testudo
graeca ise görüldükleri yerlerde ölçüleri alındıktan sonra araziye geri
bırakılmışlardır. Kertenkeleler elle veya özel bir bayıltıcı silah yardımıyla (Lacerta
trilineata, Eumeces schneideri gibi) toplanmışlardır. Yılanlar ucuna yarı çengelimsi
demir parçası takılı olan bir sopa yardımıyla boyun kısmından bastırılarak elle
yakalanmışlardır. Arazi çalışmasında örneklerin toplandığı alanların ekolojik
özellikleri arazi notları ve resimlerle kaydedilmiştir. Örneklerin renkli resimleri
arazide ve laboratuarda alınmıştır.
Araziden toplanan örnekler, bez torba ve kavanozlar içerisine konularak
laboratuara getirilmiştir. Örnekler ağzı kapalı bir kap içerisinde eter ile bayıltılıp,
türlere ve türün büyüklüğüne göre vücutlarına 3-5 cm aralıklarla alkol+formol
karışımı enjekte edilmiştir. Kurbağalara 3 cc % 40'lık formol, 97 cc % 70'lik etil alkol;
Kaplumbağa, kertenkele ve yılanlar 9 cc % 40'lık formol, 91 cc % 70'lik etil alkol
karışımı koruma amacıyla enjekte edilmiştir. Bu işlemlerden sonra örneklere şekil
vermek amacıyla küvet içerisine konulmuştur. Kurumasını önlemek için alkol ile
ıslatılmış pamukla üzerleri örtülerek hava almayacak şekilde naylon poşet içine
alınıp, 24 saat bekletilmiştir. Şekil alması sağlanan örnekler cam kavanozlarda %
70'lik alkol içinde korunmaktadır. Örneklerin etiketleri üzerine hayvanın müze
numarası, yakalandığı tarih, yakalandığı yer ve kim tarafından yakalandığı
yazılmıştır.
Türlerin taksonomik karakterlerinin karşılaştırılmasında Werner (1902),
Başoğlu ve Özeti (1973), Baran (1976), Başoğlu ve Baran (1977 ve 1980), Bird
(1936), Bodenheirmer (1944), Sindaco ve ark. (2000), Baran (1978) den
yararlanılmıştır. Taksonomik adlandırmada ise Baran (2005) takip edilmiştir.
Çalışmada kullanılan örnekler Dicle Üniversitesi Fen Fakültesi Biyoloji
Bölümü Zooloji müzesinde muhafaza edilmektedir.
17
2. BULGULAR VE TARTIŞMA
Clasis: AMPHIBIA (Kurbağalar)
Çalışma sahası içerisinde Amfibilerden 3 familyaya ait 4 tür belirlenmiştir.
Familya 1. Hylidae
Çalışma sahası içerisinde bu familyaya ait 2 tür belirlenmiştir.
1. Tür. Hyla arborea (LINNAEUS, 1758): Ağaç Kurbağası
Dış metatarsal tüberkül, iç metatarsal tüberkülden daha küçüktür. Arka
ayaklardaki parmakların arasında yarım perde bulunur ve ön ayak parmakları arasında
perde bulunmamaktadır. Alt çene etrafı koyu kahverengimsi, üst çene etrafı ise açık
sarı renklidir. Burun deliklerinden başlayarak kulak zarı üzerinden geçen ve kasık
bölgesine kadar devam eden koyu kahve renkli bir şerit bulunmaktadır. Bu şerit, kasık
bölgesinin önünde yukarı doğru çengelimsi bir çıkıntı yapmaktadır (Resim 1.1). Bu
karakter yönüyle H. savignyi'den ayrılır. Derinin üstü pürüzsüzdür. Karın altı hafif
granüllüdür. Ses kesesi mevcuttur.
Sırtın yeşilimsi zemin rengi üzerinde sarımsı ve grimsi renkler ve geriye
doğru siyah lekeler mevcuttur. Karın tarafı kirli beyazdır ve üzerinde granüller
bulunmaktadır. Çene altı kirli sarımsıdır. Burun deliklerinden başlayıp, kulak zarı
üzerinden devam eden kahverengimsi şerit alttan ve üstten sarımsı bir çizgi ile
sınırlandırılmıştır (Resim 1.1).
2. Tür. Hyla savignyi (AUDOIN, 1827): Yeşil Kurbağa
Hyla arborea'da olduğu gibi ön ve arka ayak parmakları disk şeklinde ve
yapışma özelliğine sahiptir. Dil yuvarlağımsıdır. Kulak zarları belirgindir. Tibio-tarsal
öne doğru uzatıldığında göz hizasına yetişmektedir. Dış metatarsal tüberkül küçük, iç
metatarsal tüberkül ise büyüktür. Ön ayak parmakları arasında perde bulunmaz, arka
ayak parmakları arasında yarım perde bulunmaktadır. Alt çene etrafı koyu
kahverengimsi, üst çene etrafı açık sarımsıdır. Burun deliklerinden başlayıp, kulak
zarı üzerinden geçerek hemen hemen kasık bölgesine kadar uzanan koyu kahve renkli
bir şerit mevcuttur (Resim 1.2). Ancak H. arborea'da olduğu gibi yukarı doğru
çengelimsi çıkıntı yapmamaktadır. Derinin üst tarafı pürüzsüz, karın bölgesi hafif
granüllüdür.
Sırtın zemin rengi yeşilimsidir. Bu zemin üzerinde sarımsı ve grimsi renk
tonları da görülmektedir. Zemin rengi lekesizdir. Karın bölgesi kirli beyaz ve üzerinde
granüller bulunmaktadır. Burun deliklerinden başlayarak kulak zarı üzerinden devam
eden koyu kahverengimsi şerit alttan ve üstten açık sarımsı çizgilerle
sınırlandırılmıştır. Bodenheimer (1944) ve Eiselt (1965), Hyla savignyi'yi, Hyla
arborea savignyi alttürü olarak vermektedirler, ancak son yıllarda yapılan
çalışmalarda Hyla savignyi'nin ayrı tür olduğu vurgulanmaktadır (Başoğlu ve Özeti
1973, Mulder 1995, Baran ve Atatür 1998, Uğurtaş ve ark. 2000, Baran 2005).
18
Familya 2: Ranidae
3. Tür. Rana ridibunda PALLAS, 1771: Ova Kurbağası
Kulak zarları ve burun delikleri barizdir. Ağızda vomer dişler geriye doğru
eğik ve iki sıra halinde dizilmişlerdir. Dişler iç burun delikleri arasında yer almaktadır.
Temporal şerit bulunmaz. Dorso-lateral kıvrıntı barizdir. Arka bacaklar öne doğru
uzatıldığında tibio-tarsal eklem burun deliğine ulaşmamaktadır. Arka ayaklardaki
parmakların arası tam perdelidir. Derileri oldukça pürtüklüdür. Göz bebeklerinin üst
kısmında uzanan altın sarısı renginde bir şerit bulunmaktadır (Resim 1.3). Erkek
bireylerde dış ses kesesi ve birinci parmağının kaide kısmında bir şişkinlik
bulunmaktadır. Vücut boyları değişkendir.
Renk ve desen olarak çeşitli varyasyonlar gösterirler. Varyasyonlardaki
çeşitliliği aynı ortamı paylaşan bireyler arasında görmek mümkündür. Sırtın zemin
rengi yeşilimsi, grimsi ve kahverengimsi tonlarda olabilmektedir. Bu zemin renkleri
üzerinde siyah renkli leke ve benekler mevcuttur. Bazı örneklerde sırtın orta kısmında
açık renkli bir şerit bulunmakta, bazı örneklerde bu şerit bulunmamaktadır. Karın altı
genellikle kirli beyazımsıdır.
Rana ridibunda daha çok suya yakın alanlarda yaşar. Bazen avlanmak için
suya yakın alanlardan uzaklaştıkları, güneşlenmek için suyun kenarına veya su
içindeki taşların üzerine çıktıkları görülmüştür. Dere, göl, gölet ve havuz gibi sulak
alanlarda sıkça rastlanmaktadır.
Familya 3. Bufonidae
4. Tür. Bufo viridis (LINNAEUS, 1758) : Gece Kurbağası
Boyları (Baş+gövde uzunluğu) 30-86 mm arasında değişmektedir. Gözün iris
kısmı altın sarısı olup etrafı yeşilimsi kahverengidir. Ağızda diş bulunmamaktadır.
Derileri çok pürtüklüdür. Parotid bezler şişkin olup belirgindir. Ön ve arka ayak
parmak altında bulunan tüberküller tek sıra halindedir. (Resim 1.4). Arka ayaklardan
tarsus kısmında deri kıvrıntısı bulunmaktadır. Kulak zarı barizdir. Ön ayaklar 4, arka
ayaklar 5 parmaklıdır.
Ön ayak parmakları arasında perde bulunmaz. Arka ayak parmakları arasında
yarım perde bulunmaktadır. Erkekler, dişilere oranla daha iri vücut yapısına
sahiptirler. Geceleri düdük sesine benzer ses çıkarırlar.
Sırtın zemin rengi değişiklik göstermektedir. Sırt rengi daha çok gri yeşilimsi
olup üzerinde kahverengimsi pürtükler yoğun olarak bulanmaktadır. Sırtta ve
bacaklar üzerinde etrafı siyah büyük yeşil lekeler yer almaktadır. Karın altı beyaz ve
çok siğillidir.
Genellikle geceleri aktiftirler. Taşların ve otların arasına saklanırlar. Karanlık
çökmeden önce dolaşmaya başlarlar. Yavruların gündüz dolaştıkları görülmüştür.
19
Resim 1. Diyarbakır'da tespit edilen Amphibia Türleri. 1. Hyla arborea, 2.
Hyla savingyi, 3. Rana ridibunda, 4. Bufo viridis.
20
21
2. Clasis: REPTILIA (Sürüngenler)
1. Ordo: TESTUDINATA (kaplumbağalar)
Çalışma sahası içerisinde 3 familyaya ait 3 kaplumbağa türü tespit edilmiştir.
Familya 1. Testudinidae
1. Tür. Testudo graeca LINNAEUS, 1758: Adi Tosbağa
Karapaks bombelidir ve sert keratinimsi bir tabakadan oluşmaktadır.
Karapaksta 5 vertebral, 4 çift costal ve 11 çift marginal plak bulunmaktadır (Resim
2.1). Supracaudal plak tektir. Nuchal plak dar, uzun ve önü sivridir. Karapakstaki
plakların üzerinde halkalar bulunmakta ve bunlar bireyin genç veya yaşlı olduğu
konusunda fikir verir, ancak bireyin yaşını tayin etmezler. Dişilerde plastron düz,
erkeklerde ise içe çöküktür. Bacakların ön yüzünde birbirini örten tırnak benzeri
pullar mevcuttur. Bunlar uzunlamasına 4-5 sıra halindedir (genelde 5 sıralı). Arka
bacaklarda, kuyruğa yakın iki tane sert çıkıntı (tüberkül) bulunmaktadır. Karapaks
rengi soluk (mat) sarımsı, koyu zeytin yeşili ve siyahımsı renkler taşımaktadır. Siyah
renk daha çok sırt plakları etrafında yer almaktadır. Bu plakların diğer bölgelerinde
siyah lekelere de rastlamak mümkündür. Plastron kirli sarımsı ve açık kahverengimsi
olup yer yer siyah lekeler görülmektedir. Karapaks ve plastron uzunluğu bireylerin
yaşına bağlı olarak değişkenlik göstermektedir. Kumlu, taşlık, kuru otlar arasında ve
kurak arazide yaşarlar. Özellikle yaz aylarında büyük kayaların altında veya arazide
açmış oldukları oyuklara ya da diğer hayvanları açmış oldukları oyuklara girerek
serinlemeye çalışırlar. Bağ, bahçelerde sebze ve meyvelere zarar verdikleri yöre halkı
tarafından ifade edilmiştir.
Familya 2. Bataguridae
6. Tür. Mauremys caspica (GMELIN, 1774): Çizgili Kaplumbağa
Baş üzerinde plak bulunmaz. Karapaks üstten basıktır. Genç bireylerin
karapaksındaki plakaların üzerinde birkaç sıra halinde karina benzeri çıkıntı yer
almaktadır. Sırtın orta kısmında bir vertebral çıkıntı uzanmaktadır (Resim 2.2). Ergin
bireylerde ise sırt plakları üzerinde çıkıntılar (karina benzeri) ve vertebral çıkıntı
kaybolmuştur. Vertebral plakların genişliği uzunluğundan daha fazladır. Anal plakalar
arasındaki hat, femoral plaklar arasındaki hattan daha kısadır. Karapaks'ta 5 vertebral,
4 çift costal ve 11 çift marginal plak bulunmaktadır. Subcaudal plak iki parçalıdır.
Nuchale plak kısa ve dardır. Plastron ve karapaks kaynaşmıştır. Karapaks ve plastron
uzunluğu bireylerin yaşına bağlı olarak değişkenlik göstermektedir. Karapaks 9,2140; plastron 7,6 -12 mm arasında değişmektedir. Kuyruk uzunluğu 45-63 mm
arasındadır. Sırt rengi koyu yeşilimsi kahverengidir. Sırt plakları üzerinde yer yer
siyah lekeler bulunur. Baş, boyun, kuyruk ve ayaklarda boyuna uzanan sarımsı
çizgiler mevcuttur. Plastron bölgesi genç fertlerde açık turuncu sarımsı ve grimsi
siyah renkler taşır, yaşlı bireyler grimsi siyah tondadır. Çene altı kirli beyazımsıdır.
Göl, nehir ve dere gibi tatlı sularda yaşarlar. Güneşli havalarda sudan çıkarak, su
22
kenarında güneşlenirler. Sıcak havalarda su kenarlarında gruplar halinde
güneşlenirken görmek mümkündür. Devegeçidi çayında yakalanmış balıkları
yedikleri gözlemlenmiştir.
Başoğlu ve Baran (1977), Mauremys cinsinin Türkiye'de Mauremys caspica
türü ve buna bağlı olarak nominant ve alt tür olarak M. c. rivulata olduğu ifade
etmektedirler. Ancak incelenen literatürlerde M. c. rivulata'nın alttür olmaktan
çıkarıldığı, tür düzeyinde M. rivulata olarak verdikleri belirlenmiştir (20).
Başoğlu ve Baran (1977), Mauremys caspica'da kuyruk uzunluğunun ergin
erkeklerde kabuğun yarısı ve dişilerde
Resim 2. Diyarbakır'da tespit edilen Testudinata türleri. 1. Testudo graeca,
2. Mauremys caspica, 3. Rafetus euphraticus.
2/3'ü veya 1/3'ü; gençlerde 3/5'i kadar olarak vermektedirler. Örneklerimizde
kuyruk erkekte kabuk uzunluğunun 1/3'ü, dişide 1/2'si kadardır.
23
Familya 3. Trionychidae (Yumuşak Kabuklu Kaplumbağalar)
7. Tür. Rafetus euphraticus (DAUDIN, 1802): Fırat Kaplumbağası
Üst kabuk yassı veya oval şeklindedir (Şekil 2.3). Kabuk yumuşak olup,
üzerinde deri benzeri bir yapı bulunmaktadır. Üst kabuktaki costal plak sayısı 8 çifttir.
Son costal plak, kendisinden önce gelen plağın yarısı kadar genişliğe sahiptir. Başın
ucunda hortum şeklinde yumuşak bir yapı uzanmaktadır. Burun delikleri bu yapının
ucunda yer almaktadır. Ağız kısmında etli dudak bulunmaktadır. Ayak parmakları
arasında tam perde mevcuttur. Ayak parmaklarının üç tanesinde tırnak mevcuttur.
Genç bireyler koyu zeytin yeşili bir renktedirler. Ergin bireyler ise daha açık
yeşilimsi renge sahip olup, yer yer siyah veya beyazımsı lekeler taşımaktadırlar.
Göl ve nehirlerin sığ sularında yaşarlar. Günün belli saatlerinde su kenarına
veya su içerisindeki taş, kabuk, yosun vs gibi birikintilerin üzerine çıkarak
güneşlendikleri görülmüştür. Tehlike anında suya girerek uzaklaştıkları ve etrafı
gözlemledikleri, tehlike geçtikten bir süre sonra tekrar güneşlenme alanlarına geri
döndükleri tespit edilmiştir.
2. Ordo: LACERTILIA (Kertenkeleler)
Çalışma sahası içerisinde 4 familyaya bağlı 9 tür kertenkele tespit edilmiştir.
Familya 1. Lacertidae
8. Tür. Ophisops elegans MENETRIES, 1832: Tarla Kertenkelesi
Küçük kertenkele türlerinden biridir. Tüm boy uzunluğu 57-175 mm'dir.
Vücut etrafındaki pul sayısı 27-32 arasında değişmektedir. Başın üst kısmında, daha
çok öne yakın olan bir çukurluk bulunmaktadır. Bu çukurluk önden arkaya doğru
uzanmaktadır. Tympanicum barizdir. Temporal bölgede genelde 40'tan fazla pul
bulunmaktadır. Burun delikleri 4 plak arasında yer almaktadır. Sırt pulları geriye doğru
gidildikçe karinalı olup büyümektedir. Karın plakları uzunlamasına 6 tanedir. Ancak
yanlardaki büyük ve düz pullar da dahil edilirse 8 veya 10 tane olmaktadırlar. Femoral
delik sayısı 9-12 (genelde 10 tane) arasında değişmektedir. Kuyruk genelde
baş+gövde uzunluğunun iki katı kadardır. Rostrale yuvarlağımsıdır ve üstten
bakıldığından kolayca fark edilmektedir. Subdigital pul sayısı 15–25 arasında
değişmektedir.
Sırtın zemin rengi bulundukları ortama göre farklılıklar göstermekle
beraber, genellikle grimsi kahverengidir. Bu grimsi kahverengi zemin üzerinde,
gözün alt ve üst hizasından başlayarak geriye doğru uzanan açık sarımsı renkte
çizgiler bulunmaktadır. Bu çizgilerden alttaki üsttekine göre biraz daha mattır. Genç
bireylerde de, her iki gözün alt ve üst hizasından başlayarak geriye doğru uzanan
ikişer tane sarı çizgi bulunmakta ve ergin bireylerdeki gibi alttaki çizgi mat değildir
(Resim 3.1).
24
Genç bireylerde (özellikle yavru döneminde olanlarda) sarı çizgilerin arası tamamen
kahverengimsi siyah renkte olup üzerinde lekeler taşımamaktadırlar. Genç bireyler
erginleştikçe lekeler oluşmaya başlar.
Ergin bireylerde sırtın zemini üzerinde parçalı olan siyah lekeler
bulunmaktadır. Bu lekeler erkek bireylerde daha yoğun olarak bulunur. Erkeklerdeki
siyah lekeler ve kahverengimsi plakalar daha canlı tonda olup dişi bireylerde daha
mat tonlardadır. Sırtın zemin rengi üreme döneminde daha canlıdır. Ventral rengi
kirli beyaz olup, üzerinde leke bulunmaz. Kurak veya suyun bulunduğu bütün
alanlarda bulunmaktadırlar. Özellikle düzlük ve arazi olarak kullanılan alanları
tercih ettiklerin tespit edilmiştir. Çevik (1999), Ophisops elegans örneklerinde burun deliklerinin bazı
örneklerde 4, bazı örneklerde ise 2 plak arasında yer aldığını; temporal bölgedeki pul
sayısının 21-47 arasında değiştiğini; occipitalenin bazı örneklerde bulunduğunu, 4
örnekte bulunmadığını; inframaxilla sayısı çoğunlukla 5 çift (nadiren 6 çift) olduğunu
belirtmektedir. Örneklerimizin tamamında burun delikleri 4 plak arasında yer
almakta; temporal bölgedeki pul sayısının 40'dan fazla; occipitalenin bulunduğu ve
inframaxilla sayısının 6 çift olduğu görülmüştür.
Baran ve ark. (2001b), Ophisops elegans örneklerinde tüm boy uzunluğunu
121-151,7 mm, femoral delik sayısının 10-13 (ortalama 11,2), subdigital'in 23-25,
sırtın etrafındaki bir sıradaki pul sayısının 29-32 arasında olduğunu belirtmişlerdir.
Örneklerimizde tüm boy uzunluğu (genç+ergin bireylerde) 57-175 mm; femoral delik
sayısı 9-12 (genel olarak 10 tane); subdigital sayısı 20-25 ve sırtın etrafındaki bir
sıradaki pul sayısının 27-32 arasında değiştiği belirlenmiştir. Kumlutaş ve ark.
(2004b), Ophisops elegans macrodactylus örneklerinde femoral delik sayısı 9-11, ard
ayaktaki 4. parmaktaki subdigital'in 20-23; Ophisops elegans basoglu örneklerinde
femoral delik sayısının 8-10, arka ayaktaki 4. parmakta subdigital sayısı 20-23
arasında değiştiğini belirtmişlerdir. Örneklerimizde femoral deliklerin 9-12 (genel
olarak 10 tane) ve ard ayaktaki 4. parmakta subdigital 20-25 arasında değişmektedir.
9. Tür. Lacerta cappadocica WERNER, 1902: Kayseri Kertenkelesi
Boyları 110-230 mm arasında değişen büyüklüğe sahiptirler. Kuyruk
uzunlukları 63-170 mm arasında değişmektedir. Baş+gövde uzunlukları 40-60 mm
kadardır. Türün en belirgin özelliği gözün önünde yarı saydam bir perdenin
bulunmasıdır. Bu perde 6 tane puldan oluşmakta ve pulların birleşme noktası
siyahımsıdır. Postnasale sayısı 2 olup üstteki büyük alttaki küçüktür. Burun deliği 3
plak arasında ve 1. supralabialia ile temastadır. Supralabialia sayısı 5'dir. Gular
kıvrıntı bariz değildir. Vücudu saran pul sayısı 61–68 arasında değişmektedir.
Ventralde uzunlamasına 6 tane pul bulunurken enine pul sayısı 28-32 arasında
değişmektedir. Femoral delik sayısı 20–21 arasında değişmektedir. Parmak altı pulları
karinalı ve subdigital sayısı 21–23 arasındadır. Tympacium belirgindir ve temporal
bölgede 40'dan fazla pul bulunmaktadır. Rostrum ucu sivridir.
25
Sırtın zemin rengi değişkenlik göstermektedir (Resim 3.3). Bu zemin daha
çok yeşilimsi kahverengidir. Gözün üst hizasından başlayarak geriye doğru uzanan iki
tane açık sarı renkli çizgi bulunmaktadır. Bu çizgiler arasında başın arkasından
başlayarak geriye doğru uzanan siyahımsı lekeler yer almaktadır. Lekeler karşılıklı
olup geriye doğru gittikçe birleşir. Bu lekeler sırtın rengini siyahımsı gibi gösterirler.
Vücudun yanlarında da siyah lekeler mevcut olup bu lekelerin ortasında mavi renkli
lekeler bulunmaktadır. Mavi renkli lekelerin ortasında sarı renkli benekler yer
almaktadır. Bu mavi lekeler göz ile arka ayaklar arasındaki bölgede bulunmaktadır.
Başın üzerinde siyah lekeler mevcuttur. Ventralia kirli beyazımsıdır.
Meşelik, taşlık ve kayalık gibi alanlarda yaşarlar. Özellikle taşlık alanlarda
yaşayanların otların yoğun olduğu ortamları tercih ettikleri ve tehlike anında bu
alanlara saklanarak korundukları görülmüştür. Ağaçlara tırmanarak korundukları da
gözlemlenmiştir.
Bodenheimer (1944), Lacerta cappadocica'yı, Apathya cappadocica olarak
değerlendirmekte ve bölgede (Mardin ve Gaziantep'de) Apathya cappadocica wolteri
alttürünün bulunduğu, baş+gövde uzunluğu 62-79 mm, kuyruk uzunluğu 107-136
mm, femoral delik sayısının 18-22 arasında değiştiğini belirtmektedir.
Örneklerimizde baş+gövde uzunluğu 40-60 mm, kuyruk uzunluğu 63-170 mm,
femoral delik sayısı 20-21 arasında değişmekte olduğu görülmektedir. Renk ve desen
olarak örneklerimiz benzer özellikler taşımaktadırlar.
Kumlutaş ve Olgun (1999), L. cappadocica'da postnasal plak sayısının
genelde 3 (2 örnekte 2, 11 örnekte 4-7 arasında) olduğunu, subdigital'in 25-(27,77)30, vücudu saran bir sıradaki pul sayısının 69-(69,77)-76, femoral delik sayısının 20(21,83)-24 olduğu; baş+gövde uzunluğunun 60,64-(69,47)-79,05 mm, kuyruk
uzunluğu 100-(131,50)-172 mm arasında değiştiğini belirtmişlerdir. 6 örneğimizde
postnasal plak sayısı 2 (üstteki büyük alttaki küçüktür), subdigital plak sayısı 21-23 (1
örnekte 26), vücudu saran bir sıradaki pul sayısı 61-68, femoral delik sayısı 20-21
olduğu; 5 örnekte, baş+gövde uzunluğunun 39-(51)-69 mm, kuyruk uzunluğunun 63(128)-170 mm arasında değiştiği tespit edilmiştir. Ayrıca zemin renginin grimsi mavi
yeşil veya zeytuni yeşile kadar değiştiği belirtmektedirler. İncelediğimiz örneklerin
bazıları benzer renk ve desene sahip, bazı örneklerin ise zemin renginin tamamen
siyah ve bu siyah zemin üzerinde yuvarlağımsı ortası grimsi sarı lekeler taşıdığı
görülmüştür. Postnasal plak sayısı, subdigital plak sayısı, vücudu saran pul sayısı,
femoral delik sayısı, baş+gövde uzunluğu, kuyruk uzunluğu, renk ve desen
bakımından farklılıklar görülmektedir.
10. Tür. Lacerta trilineata BEDRIAGA, 1886: İri Yeşil Kertenkele
Türkiye'de yaşayan büyük kertenkelelerden biridir. Yakalanan örneklerin
boyu ortalama 324 mm'dir. Rostral plak burun deliği ile temas halindedir. Gözün
önünde saydam bir perde bulunur. İki çift postnasale bulunmaktadır. Supraciliaria
sayısı 8–9 tanedir. Supratemporal plak 3 tanedir. Praeoculare sayısı 2'dir.Tympanicum
26
mevcuttur. Massetercium bariz değildir. Burun deliği 3 plak arasında olup, 1.
supralabial ile temas halindedir. Collare belirgin olup, tırtıklıdır. Sulcus gularis (gular
kıvrıntı) belirgindir. Vücudu saran pul sayısı 52-57 arasında değişmektedir. Ventralde
uzunlamasına pul sayısı 6'dır, yanlardaki düz ve büyük olanlar da dahil edilirse 8'dir.
Femoral delik sayısı 13–14 tür. Ventralde enine pul sayısı 26'dır. Kuyruk uzunluğu
baş+gövdenin yaklaşık iki katıdır. Subdigital sayısı 23-26'dır. Rostral plak burun
deliği ile temastadır. Kuyruk pulları karinalıdır. Sırt pulları oval olup geriye doğru
gittikçe karinalaşmaya başlamaktadır. Parmak altı pulları düzdür. Oldukça hızlı
hareket ederler.
Genç bireylerde sırtın rengi kahverengimsi olup sırtın zemini üzerinde geriye
doğru uzanan 5 açık çizgi yer almaktadır (Resim 3.2). Çizgilerden biri sırtın
ortasından, diğerleri yan taraflardan geriye doğru uzanmaktadır. Baş bölgesinin
yanları ve boyun kısmı yeşilimsi mavi renktedir (Resim 3.2). Kuyruk kaide kısmında
yeşilimsi olup, geriye doğru gittikçe kahverengimsiye dönüşmektedir.
Ergin bireylerin sırt rengi yeşildir. Yeşil zemin üzerinde bol miktarda siyah
lekeler yer almaktadır. Dişilerdeki lekeler erkek bireylere oranla daha fazladır. Genç
bireylerde görülen beş açık renkli çizgi, ergin bireylerde kaybolmuştur. Baş
yanlarında ve boyun kısmındaki yeşilimsi mavi renk, genç bireylerden daha belirgin
ve canlıdır. Karın altı ise sarımsı beyazdır. Bağ, bostan ve ağaçlık alanlarda yaşarlar.
Alınan üç örnekten biri suya yakın bir bostanda, biri kum ocağında, diğer örnek ise
bağda yakalanmıştır. Birinin maydanoz üzerindeki tırtıllarla beslendiği görülmüştür.
Tok (1999) , L. trilineata'da vücudu örten bir sıradaki pul sayısının 44-59
(ortalama 51.31), gövde boyunda uzunlamasına ventralia sayısının örneklerin
yarısında 6, diğer yarısında 8; subdigital sayısının 27-32 arasında olduğunu
belirtmiştir. Örneklerimizde vücudu örten bir sıradaki pul sayısı 52-57 (ortalama
53,6), gövde boyunda uzunlamasına ventralia sayısı tümünde 6, subdigital sayısı 2324 arasında değiştiği gözlenmiştir.
Özdemir ve Baran (2002), L. trilineata'da sırtı örten bir sıradaki pul sayısının
41-51 ve femoral delik sayısının 13-16 arasında değiştiğini belirtmektedirler.
Örneklerimizde sırtı örten bir sıradaki pul sayısı 52-57, femoral delik sayısı 13-14
arasında değiştiği tespit edilmiştir.
Kumlutaş ve ark. (2004b), L. trilineata örneklerinde femoral delik sayısının 1519, 4. ayaktaki subdigital sayısının 23-30 arasında değişmekte olduğunu ifade
etmişlerdir. Örneklerimizde femoral delik sayısının 13-14, subdigital sayısının 23-26
arasında değiştiği belirlenmiştir.
Familya 2: Agamidae
11. Tür. Laudakia stellio (LINNAEUS, 1758): Dikenli Keler
Ergin üç örneğimizin vücut boyları 195-270 mm arasında değişmektedir.
Kuyruk uzunluğu, baş + gövde uzunluğundan biraz fazladır. Baş ve gövde yassıdır.
27
Başın üst kısmında düzgün düzenlenmiş pullar ve plaklar yer almaktadır. Başın boyun
bölgesinde ve yan kısımlarında diken şeklindeki pullara rastlanmaktadır. Ayrıca sırtın
zemini üzerinde de yer yer diken şeklinde pullar bulunmaktadır (Resim 3.5). Karın altı
pulları aynı büyüklüktedir. Baş altı pulları karinalı, karın altı pulları ise düzdür. Ön ve
arka bacaklar üzerinde de dikenimsi pullara rastlanmaktadır. Ayak parmakları
yanlardan basıktır.
Kuyruk pulları dikenli ve karinali olup halka şeklinde segmentlerden
oluşmaktadır (Resim 3.5). Burun deliği göze yakındır. Gözbebeği yuvarlaktır. Kulak
deliği belirgindir. Erkek bireylerde kloak ön kısmında ve karnın orta bölgesinde iki
sıra halinde çukurluk benzeri yapılar bulunmaktadır. Yanakları şişkindir. Oldukça
çevik olan bu hayvanlar çok hızlı hareket ederler.
Sırtın zemin rengi oldukça değişik renk tonlarına sahiptir. Ancak esas rengi
gri kahverengimsidir. Bu zemin rengi üzerinde sarı ve siyah lekelerin yanında gri
mavimsi ve kahverengimsi tonlarda pullar ve plaklar görülmektedir. Kuyruk kaide
kısmından başlayarak geriye doğru gittikçe sarımsı kahverengiden, grimsi siyaha
kadar değişmektedir. Renk tonları erkeklerde daha canlı, dişi bireylerde ise daha
mattır. Karın altı krem renklidir.
28
29
Kayalık, taşlık ve ağaçlık alanlarda bulunmaktadırlar. Kayalık alanda
bulunanlar, kaya aralarındaki yarıklarda; ağaçlık alanlardakilerin ise ağaçlara
tırmanarak saklandıkları gözlenmiştir.
Göçmen ve ark. (2003) L. stellio'nun zemin rengi üzerinde kırmızı, bakır rengi
ve mavi renklerin bulunduğunu ifade etmektedirler. Örneklerimizde kırmızı rengin
bulunmadığı, farklı olarak kahverengi tonunda renkler bulunduğu görülmüştür.
12. Tür. Trapelus ruderatus (OLIVIER, 1805): Bozkır Keleri
Vücut boyu 102 mm, kuyruk uzunluğu 57 mm'dir. Baş kısa ve kubbemsidir.
Gövde kısmı kalındır. Burun delikleri barizdir. Kulak delikleri gözden daha küçüktür.
Kulak deliklerinin etrafında dikenimsi pullar bulunmaktadır. Vücudu örten sırt pulları
karinalıdır. Karın altı pulları üçgenimsi ve düzdür. Ayrıca sırttaki bazı pullar büyük
olup uçları geriye doğru yukarı kıvrıktır. Kuyruk pulları karinalı ve segmentli bir yapı
göstermez. Ön ve arka ayak parmaklarının bazıları silindir şeklindedir. Örnekte, kloak
önünde yer alan çukur benzeri iki sıra pul bulunmaktadır.
Sırtın zemin rengi grimsi açık grimsi kahverengi (toprak rengi) olup bu zemin
rengi üzerinde enine sıralanmış koyu kahverengi lekeler yer almaktadır. Kuyruk sırtın
zemin renginde olup koyu kahve renkli lekeler taşımaktadır (Resim 3.7). Başın alt
kısmında hafif kahverengimsi lekeler bulunmaktadır. Karın ve kuyruk altı beyazdır.
Tehlike anında ölü taklidi yaptığı gözlenmiştir. Taşlık, kayalık, çalılık ve otlar
arasında yaşarlar.
Familya 3. Scincidae
13. Tür. Eumeces schneideri (DAUDIN, 1802): Sarı Kertenkele
Yakalanan bir örneğin boyu 380 mm'dir. Kalın bir vücuda sahiptir. Kulak
deliği büyüktür. Kulak deliğinin ön kısmında arkaya doğru uzanan ve uçları sivri olan
6 tane üçgenimsi pul mevcuttur. Bu pullar hafiften de olsa kulak deliğini kapatır.
Gözün önünde şeffaf bir perde bulunmaktadır. Vücut pulları karinalı değildir.
Kuyruğun altında kaide kısmından başlayarak geriye doğru enine büyüyerek devam
eden pul sırası mevcuttur.
Vücudu örten pul sayısı 28'dir. Gözün etrafında sıralanmış 16 pul vardır.
Burun deliği tek plak üzerinde olup bu plağı ikiye ayırmaktadır. Başın ucundan anüse
kadar olan kısmın boyu 121 mm'dir.
Parietal plaklar interparietal plakların arkasında temas halinde değildir. Anüs
bölgesinin ön kısmında iki büyük plak mevcuttur. Sırtın zemin rengi gri
kahverengimsi (açık toprak rengi) olup üzerinde herhangi bir şerit (çizgi) yoktur. Bu
zemin rengi üzerinde turuncu kırmızı renkli lekeler mevcuttur (Resim 3.8). Lekeler ön
ayaklar hizasından başlayarak geriye doğru devam etmektedir. Lekeler gelişi güzel
dizilmiştir ( Resim 3.8 ). Baş ve boyun bölgesinde leke yoktur. Karın altı sarımsı
beyazdır. Çene arkasında, üst çeneden başlayıp kulak deliği üzerinden devam eden
birer kiremit kırmızısı çizgi ön ayaklara kadar uzanmaktadır. Çok hızlı hareket ettiği
görülmüştür. Taşlık, çalılık ve kayalık alanları tercih eden bir türdür. Örnek, kayalık ve
suyun bulunmadığı kurak bir alandan alınmıştır.
30
Bodenheimer (1944) , E. schneideri'nin Güneydoğu Anadolu'da; E. s.
pavimentatus Gaziantep'te, E. s. princeps Şanlıurfa ve Mardin'de, E.s. schneideri'nin
ise Toroslar'da dağılış gösterdiğini belirtmektedir. Elde ettiğimiz bir örneğin sırt rengi
ve sırttaki lekeleri tamamen E. s. princeps alttürü ile benzerlik göstermekte
olduğundan, yörede E. s. princeps alttürünün dağılış gösterdiği kanaatindeyiz.
14. Tür. Mabuya vittata (OLIVIER, 1805): Şeritli kertenkele
Türkiye' de yaşayan Mabuya cinsine ait türlerden biri olan Mabuya vittata,
Mabuya aurata'ya göre daha ince yapılıdır. Örneklerin boy uzunluğu 85-185 mm
arasındadır. Kuyruk uzunlukları 44–92 mm arasında değişmektedir. Kuyruk uzunluğu
genelde baş+gövde uzunluğuna yakındır. Bu türde nuchal plaklar karinalı olarak
başlamaktadır. Ayrıca parietal plaklar, interparietal plaklar arkasında birbiri ile
temastadır. Nuchal plakların ilk plakları 3'ten fazla karinalı iken daha sonrakiler 3'er
karinalıdır.
Nasal delik tek plak üzerinde ve 1. supralabial ile temastadır. Vücudu saran
pul sayısı 34-37 arasında değişmektedir. Kulak deliği belirgin olup ön kısmında 2-3
pul bulunmakta ve uçları geriye doğru kalkıktır. 3. pul genellikle ufaktır. Subdigital
pul sayısı 15 tanedir.
Sırtın zemin rengi varyasyonlar göstermektedir. Bu türde daha çok koyu
zeytin yeşili ve grimsi renk tonları kendisini göstermektedir. Ayrıca bu zemin renk
üzerinde açık kahverengimsi renk tonu da göze çarpmaktadır.
Sırtın üzerinde boyuna 3 tane açık renkli çizgi uzanmaktadır ve sırtın
ortasında uzanmakta olan diğerlerinden daha geniştir. Bu çizgiler arasında kesik siyah
lekeler uzanmaktadır (Resim 3.9). Gözün alt hizasından kuyruğun kaide kısmına
kadar uzanan birer tane daha açık renkli çizgi bulunmaktadır. Başın üst kısmında siyah
lekeler yer almaktadır. Ergin erkek bireylerde ön ve arka ayaklar birbirine doğru
uzatıldığında temas halinde, dişilerde ise birbirine temas etmez.
Daha çok düz arazi ve taşlık alanlarda dağılış göstermektedirler. Ekinlerin
biçildiği tarlalardaki sapların ve küçük boylu otların arasında bulundukları
görülmüştür.
Bodenheimer (1944) , M. vittata'nın bölgemizde dağılış göstermediğini ve
Türkiye'de verdiği örneklerin tamamında vücudun etrafını saran bir sıradaki pul
sayısının 32 olduğunu belirtmektedir. Örneklerimizde vücudun etrafını saran bir
sıradaki pul sayısının 34-37 arasında değiştiği görülmüş, renk ve desen olarak (4) ile
benzerlik göstermekte ve bulgularımızın literatür bilgileri ile karşılaştırma sonucuna
göre, bölgemizde Mabuya vittata vittata alttürünün bulunduğu anlaşılmaktadır.
Tok ve ark. (1999) M. vittata örneklerinde supralabialia sayısını bir örnekte
her iki tarafta 8 tane, diğer örneklerin tamamında her iki tarafta 7 tane; sublabialia
sayısını her iki tarafta 5-6; vucut etrafındaki bir sıradaki pul sayısını 30-34; boy
uzunluğu genellikle 138-238 arasında; vertebral şeridin bulunduğunu ve Anadolu
örneklerinde ise vertebral şeridin bulunmadığını belirtmektedirler. Örneklerimizin
tamamında supralabialia sayısının her iki tarafta 8; sublabialia sayısı her iki tarafta 7;
vücut etrafındaki bir sıradaki pul sayısının 28-32; boy uzunluğunun 85-185 mm ara31
sında değiştiği ve vertebral şeridin belirgin olduğu tespit edilmiştir.
15. Tür. Mabuya aurata (LINNAEUS, 1758): Tıknaz Kertenkele
Mabuya vittata'ya göre daha kalın yapılıdır. Üzerinde çalışılan örneğin boy
uzunluğu 210 mm'dir. Baş+gövde uzunluğu, kuyruk uzunluğuna yakındır. Parietal
plaklar, interparietal plaklar ile temas etmez. Nuchal plaklar belirgin olarak karinalı
değildir. Ancak geriye doğru gidildikçe pullar 3 karinalı olmaya başlamaktadırlar.
Vücudu saran pul sayısı 38 tanedir. Kulak deliği belirgin ve büyüktür. Kulak deliğinin
önünde 2-3 pul bulunmakta ve uçları geriye doğru kalkıktır. Gözün alt ve üst hizasın-dan geriye doğru uzanan iki tane açık renkli çizgi
bulunmakta (tam belirgin değiller) ve aralarında koyu kahverengimsi lekeler
mevcuttur. Koyu lekelerin etrafında siyah benekler yer almaktadır. Sırtın ortasında
herhangi bir çizgi deseni bulunmamaktadır. Baş küt ve kısadır. Vücut yuvarlak ve
kalındır. Gözün önünde şeffaf bir perde bulunmaktadır. Üzerinde çalışılan ergin
bireyde, sırtın zemin rengi değişkenlik göstermektedir. Sırtın zemini üzerinde grimsi,
koyu zeytin yeşili, kahverengimsi ve siyah renkler bulunmaktadır. Sırt zemin rengi
grimsi yeşil olup diğer renkler bu zemin üzerinde kendini göstermektedir. Bu zemin
üzerinde dağılmış olan siyahımsı kahverengi lekeler kesik şeritler halinde birbirini
takip eder. Bu lekeler zigzaglar halindedir. Ventralia beyazımsı veya kirli beyazımsı
olup, lekesizdir (Resim 3.6). Moravec ve ark. (2006), Mabuya auarata'yı; Trachylepis
aurata olarak isimlendirmişlerdir.
Taşlık, çalılık ve otların arasında bulunurlar. Genellikle kayalık alanlarda
dağılışlarına rastlanmıştır. Tehlike anında hızlı hareket ederek kayalardaki yarıkların
arasına gizlendikleri görülmüştür.
Familya 4. Gekkonidae
16. Tür. Cyrtopodion heterocercus (BLANDFORD, 1874): Mardin Keleri
Bölgemizde yaygın olarak Cyrtopodion heterocercus mardinensis alt türü
bulunmaktadır (Resim 3.4). Bu türü Cyrtopodion kotschyi'den ayıran özellik kuyruk
altı pullarının karinalı olmasıdır. Karinalı olan bu pulların uçları sivridir. Boyları
ortalama 94 mm'dir Kuyruk uzunluğu 40-54 mm arasında değişmektedir. Sırttaki
tüberküllerin boyları hemen hemen enine eşittir ve tüberküller karinalıdır. Bu sırt
tüberkülleri üçgenimsi yapıda olup, 10 sıra halinde düzenlenmişlerdir. Sırt
tüberkülleri arasındaki pullar küçük ve düzdür. Burun deliği 5 plak arasında ve rostral
plak ile 1. supralabial plakla temas halindedir. Göz bebeği dikeydir. Arka ayak öne
uzatıldığında omuz hizasına kadar uzanmakta ve omuz hizasını geçmez. Ön ayak öne
uzatıldığında parmak uçları başın ucunu çok az geçer.
Sırtın zemin rengi gri olup üzerinde düzenli olarak dizilmiş olan açık
kahverengimsi tüberküller ve bu tüberküller arasında küçük pullar bulunmaktadır.
Ayrıca sırtta enine uzanan grimsi siyah zikzak çizgiler bulunmaktadır. Kuyruk
üzerindeki tüberküller karinalı olup segmentler halinde dizilmişlerdir. Karın altı
beyaz, küçük ve düz pullarla kaplıdır.
Evlerin tavan ve duvarlarında, yerleşim alanlarındaki ağaçlarda yaşadıkları ve
akşam saatlerinde lamba ışığına gelerek, lamba etrafındaki böceklerle beslendikleri
görülmüştür. Yaz aylarında geceleri aktif olup, çekirge benzeri bir ses çıkarırlar.
32
3. Ordo: OPHIDIA (Yılanlar)
Çalışma sahası içerisinde 3 familyaya ait 9 yılan türü bulunmuştur.
Familya 1. Boidae
17. Tür. Eryx jaculus (LINNAEUS, 1758): Mahmuzlu Yılan
Rostrum ucu küt ve yuvarlağımsıdır. Rostrale üstten görülmekte olup,
arkasında iki plak bulunmaktadır. İnternasal plaklar büyük ve bariz olarak fark
edilebilmektedir. Bu plaklar arkasında daha küçük bir çift praefrontalia bulunur.
Bunların arkasındaki pullar daha küçüktür. Bu küçük pulların gerisindeki sırt pulları
daha büyüktür. Başın üstünde, gözler arasında beş pul bulunmaktadır. Gözün
etrafındaki halkada 10 pul yer almaktadır. Göz bebeği dikeydir.
Resim 3. Diyarbakır'da tespit edilen Lacertilia türleri. 1. Ophisops elegans,
2. Lacerta trilineata, 3. Lacerta cappadocica, 4. Cyrtopodion heterocercus, 5.
Laudakia stellio 6. Mabuya aurata, 7. Trapelus ruderatus, 8. Eumecus schneideri,
9. Mabuya vittata.
33
Gözün önünden başın uç kısmına kadar ve altta çene ucundan geriye doğru
uzanan birer yarık bulunmaktadır. Burun deliği üç plak arasındadır.
Supralabialia 10, ventralia 180 ve vücudu saran pul 43 tanedir. Subcaudal
plak sayısı 23 ve tek sıralıdır. Anal plak tek ve küçüktür. Anal bölgenin yanlarında
birer yarık mevcut olup, bu yarıklarda birer dikensi çıkıntı bulunmaktadır. Sırt pulları
kuyruğa kadar düz ve geri kalanlar hafif karinalıdır. Baş bölgesinde, gözün arkasından
başlayarak ağız yarığının arkasına kadar uzanan koyu kahverengimsi bir şerit
bulunmaktadır. Boyu 56 cm, kuyruk uzunluğu 4,5 cm dir. Kuyruk ucu koniktir (Resim
4.1). Kurak habitatlarda, bağ ve bahçe gibi alanlarda rastlamak mümkündür. (5), Eryx
jaculus'un Ankara örneklerinde ventralia sayısı 178+1, subcaudal plak sayısı 26; Van
örneklerinde ventralia sayısı 173+1, subcaudal plak sayısı 33 olarak belirtmektedir.
Örneklerimizin ventralia sayısının 180, subcaudal plak sayısının 23 olduğu tespit
edilmiştir.
Familya 2. Colubridae
18. Tür. Coluber najadum (EICHWALD, 1831): İnce Yılan
Baş bölgesi, gövdeden ayırt edilebilmektedir. İnce bir yapıya sahiptir. Sahip
olduğu ince yapıdan dolayı halk arasında oklavaya benzetilmekte ve yöresel olarak
'tirmar' olarak adlandırılır.
Rostrum ucu sivri olup üstten fark edilmektedir. Boyu 121 cm'dir. Baş
uzunluğu 2 cm, kuyruk uzunluğu 36 cm kadardır. Kuyruk incedir. Pareoculare 2 tane
olup üstteki büyük, alttaki ise küçüktür. Postoculara 2, temporalia 2, posttemporalia 3,
supraoculare 1 tane, praefrontale 2, internasalia 2 ve supralabialia 8 tanedir. Göz
bebeği yuvarlaktır. Sırttaki pullar düz olup vücudu saran pul 19, ventralia 224 tanedir.
Subcaudal plak sayısı 119 çifttir. Anale iki parçalıdır. Nasal delik, nasal plağın tam
ortasında olup nasale'yi ikiye ayırır. Sırtın zemin rengi öne doğru hafif mavi kahverengi olup, geri kalan kısım ise
kahverengimsidir (toprak rengi). Boyun bölgesinden başlayarak yaklaşık gövdenin
ortasına kadar uzanan ve etrafı açık renkli içi siyahımsı lekeler yer almaktadır (Resim
4.6). Lekeler özellikle boyun bölgesinde daha büyük, geriye doğru gidildikçe
küçülürler. Gözlerin önü ve arkası ince sarımsı bantlar ile çevrilidir. Alt tarafı
tamamen açık sarımsı ve lekesizdir. Kurak habitatlarda, taşlık, çalılık ve tarla gibi
alanlarda görülürler.
19. Tür. Coluber jugularis LINNAEUS, 1758: Kara Yılan
Renk ve desen olarak varyasyonlar gösterirler. Bu varyasyonlar daha çok
bireyin genç ve ergin dönemlerinde görülmektedir. Ergin bireylerde sırtın zemin rengi
siyah olup, yer yer kırmızıya yakın lekeler taşımaktadır. Bu lekelere başın üst
kısmında da rastlanmaktadır (Resim 4.4). Bazı örneklerde pulların birleşme kısımları
beyazdır. Karın altı beyaz plaklarla örtülü olup kırmızı ve siyahımsı lekeler
taşımaktadır. Başın alt kısmı turuncumsu kırmızı renkte olup lekelidir. Kuyruk altı,
kuyruğun kaide kısmından başlayarak arkaya doğru gittikçe kırmızı renk baskın
olmaya başlar.
34
Rostral plak yuvarlağımsı olup üstten bakıldığında görülebilmektedir. Vücut
uzunluğu 145–184 cm arasında değişmektedir. Kuyruk uzunluğu yaklaşık olarak
vücut uzunluğunun 1/3 kadardır (43–49 cm arasındadır). Baş uzunluğu 27-34 mm
kadardır. Göz bebekleri yuvarlaktır. Praeoculare 2 tane olup, üstteki büyük alttaki
küçüktür.
Postoculare 2–3 (çoğunlukla 2)'dir. Burun deliği nasal plağın ortasında
bulunmaktadır. İnternasalia 1–2 (çoğunlukla 1)'dir. Temporalia 2+2'dir. Supralabialia
8 tanedir. Vücudu örten pullar düzdür ve vücudun etrafını saran pul sayısı 19'dur.
Ventralia 201-208, subcadual plak sayısı 101-110 arasında değişmektedir. Anale iki
parçalıdır. Tarla, bağ, bahçe, taşlık gibi alanlarda ve suya yakın alanlarda yaşarlar.
Çalılık, bol otların olduğu veya delik gibi alanlarda gizlenirler. Baran ve ark. (2001),
C. jugularis'de ventralia'nın 193-199, subcaudalia'nın 109-117 arasında olduğunu
belirtmektedirler. Örneklerimizde ventralia 201-208, subcaudalia 101-110 arasında
değişmektedir.
20. Tür. Coluber caspius LINNAEUS, 1758: Hazer Yılanı
Sırt rengi koyu zeytin yeşili rengine yakın ve üzerindeki koyu kahve renkli
benekler nedeniyle kahverengimsi görünmektedir (Resim 4.9). Ayrıca yer yer siyah
lekeler mevcuttur. Ventralia boyun bölgesinden başlayarak geriye doğru kirli
beyazdır. Ventral plakların üzerinde yer alan lekelerin ortası siyah ve bu siyah
lekelerin etrafı kahverengi ile sarılıdır. Kuyruk altı tamamen kirli beyaz olup,
lekesizdir.
Rostrum bölgesi hafif sivri olup üstten bakıldığında rostral plak kolaylıkla
fark edilmektedir. Supralabialia 8, sublabialia 9, postoculare 2 tanedir. Praeoculare 2
tane olup üstteki büyük alttaki küçüktür. Supraoculare 2, frenale 1 tane ve küçüktür.
Temporalia 2, posttemporalia 3 tanedir. Vücut etrafını saran pul sayısı 19'dur.
Ventralia sayısı 202'dir. Subcaudalia sayısı 114 çifttir. Anale iki parçalıdır. Tüm
boy 67, kuyruk 17 ve baş uzunluğu 1.6 cm'dir. Sırt pulları hafif karinalıdır. Yükseltisi fazla olmayan, düzlük veya hafif eğimli olan arazide yakalanmıştır. Taş
altlarında veya deliklerde gizlenirler.
35
Resim 4. Diyarbakır'da tespit edilen Ophidia türleri. 1. Eryx jaculus, 2.
Natrix tessellata, 3. Eirenis lineomaculatis, 4. Coluber jugularis, 5. Vipera
lebetina, 6. Coluber najadum, 7. Natrix natrix, 8. Eirenis decemlineatus, 9. Coluber
caspius.
36
21. Tür. Eirenis decemlineatus (DUMERIL-BIBRON): Çizgili Yılan
Sırtın zemin rengi grimsi kahverengidir. Başın arka kısmından başlayarak
kuyruğun kaide kısmına kadar uzanan siyahımsı kahve renkli iki çizgi bulunmaktadır.
Bu çizgiler üzerindeki pulların ortası açık renkli olup, çizgi üzerinde ikinci bir çizgi
görünümü vermektedir. Başın üst kısmı daha açık grimsi kahve renkli ve üzerinde leke
bulunmamaktadır (Resim 4.8). Ventralia tamamen kirli beyaz olup lekesizdir.
Rostrum ucu sivri olup üstten bakıldığında kolaylıkla fark edilmektedir.
Praeoculare bir tane ve büyüktür. Postoculare 2, internasalia 2, praefrontalia 2,
frontalia 1 tanedir. Temporalia 1+1'dir. Posttemporalia 3, frenale 1 tanedir.
Supralabialia ve sublabialia 7'şer tanedir. Vücut etrafındaki pul sayısı 17, ventralia
sayısı 174 tanedir. Subcaudal plak 66 çifttir. Anale iki parçalıdır. Nasal delik tek plak
arasında yer almaktadır. Sırt pulları düzdür. Tüm boy 57, baş+gövde 44,3 ve kuyruk
uzunluğu 12,7 cm'dir.
Yaşam alanı olarak ağaçlık olmayan ve taşlık alanları tercih ederler.
Genellikle taşların altına gizlenirler. Bodenheimer (1944) , Eirenis decemlineatus'u,
Contia decemlineata olarak değerlendirmiş ve ventralia'nın 164-180, subcaudalia'nın
63-70, supralabialia'nın 7-8, temporalia 1+2 ( veya 1+3 ) sayıda olduğunu ifade
etmektedir. Bu özellikler bakımından bölgeden elde ettiğimiz örnek benzerlik
göstermektedir.
22. Tür. Eirenis lineomaculatus SCHMIDT, 1939: Bodur Yılan
Sırtın zemin rengi açık kahverengimsi olup, üzerinde çok sayıda büyük esmer
lekeler bulunur. Bu lekeler genelde birbirinden ayrı olup dağınıktır. Ancak bazı lekeler
birbiri ile temas halinde olabilmektedirler. Lekeler laterale doğru gidildikçe
küçülürler (Resim 4.3). Ense bölgesindeki kahverenkli şeritler boyun bölgesinin
altında birleşmektedirler. Göz bölgesinden başlayarak ağza kadar uzanan leke benzeri
şeritler yer alırlar. Karın tarafı beyazımsı olup, üzerinde küçük kahverenkli benekler
mevcuttur. Kısa boylu yılanlardandır. Kalın bir gövde yapısı vardır. Rostrum küttür ve
üsten fark edilmektedir. Boy uzunluğu 26,5 cm'dir. Baş 7 mm ve kuyruk uzunluğu 35
mm'dir. Praeoculare 1, postoculara 2, frenale 1 tanedir. Temporalia 1+1 şeklindedir.
Supralabialia 7'dir. Vücudu saran pullar düz olup vücut etrafındaki pul sayısı 17
tanedir. Ventralia sayısı 123 tanedir. Subcaudal plak 23 çifttir. Anale iki parçalıdır. Göz
bebeği yuvarlaktır. Tarla, bahçelik, bostanlık alanlarda yaşarlar. Ancak taşlık
alanlarda da rastlanmaktadır.
37
.
38
23. Tür. Natrix tessellata (LAURENTI, 1768): Su Yılanı
Sırtın zemin rengi koyu zeytin yeşili, siyahımsı, kahverengimsi ve grimsi
renklerdedir. Bu zemin rengi üzerinde belirgin olarak siyah lekeler mevcuttur. Bu
lekeler zikzaklar şeklinde birbirini takip ederek, başın boyun bölgesinden başlayarak
kuyruk boyunca devam etmektedirler (Resim 4.2). Karinalı olan sırt pulları geriye
doğru gittikçe büyümektedirler. Lateraldeki pullar arasında beyaz renkli benekler
bulunmaktadır. Başın üst bölgesi lekesiz olup, boyun bölgesinde ters V şeklinde siyah
leke yer almaktadır. Ancak tüm bireylerde belirgin olarak fark edilemez.
Karın bölgesi boyun bölgesinden gövde ortasına kadar sarımsı ve siyah
lekeler taşımaktadır. Gövde ortasından sonrası siyah olup bu siyah zemin üzerinde
sarı lekeler yer almaktadır. Ancak bu lekeler kuyruğun kaide kısmına kadar
ulaşabilmektedir. Kuyruk altı tamamen siyah ve lekesizdir.
Rostral plak sivri olup üstten kolayca fark edilebilmektedir. Boyları 54–93 cm
arasındadır. Baş uzunluğu 11–28 mm arasında değişmektedir. Kuyruk uzunluğu
6.4–18 cm arasındadır. Supralabialia 8-9 (çoğunlukla 8 dir), sublabialia 8–9
(çoğunlukla 9)'dur. Postocullare 3–4 (çoğunlukla 4 tür), praecoulare 2–3 (çoğunlukla
3 tür). Temporalia 1+1, 2+3 şeklindedir (çoğunlukla 1+1 dir). İnternasalia ve
parietalia sayısı genel olarak 2'dir. Göz ve göz bebeği yuvarlaktır. Sırt pulları bariz
olarak karinalıdır. Vücudun etrafını saran pul sırası 19'dur. Ventral plak sayısı
167–172 arasında değişmektedir. Subcaudal plak sayısı 58-70 çift arasındadır. Anale
iki parçalıdır. Yakalandıklarında ağır bir koku yayarlar.
Genellikle suyun olduğu alanlara yakın bölgelerde rastlanmaktadır. Örnekler
çoğunlukla su içinde yakalanmışlardır. Suda sıkıştırıldıklarında suya dalıp su
dibinden otlar veya çalılık gibi alanlara kaçarak saklandıkları görülmüştür.
Özdemir ve Baran (2002), N. tessellata'da ventralia sayısının 168 tane
olduğunu belirtmektedirler. Örneklerimizde ventralia sayısı 167-172 arasında
değişmektedir.
24. Tür. Natrix natrix (LINNAEUS, 1758): Yarı Sucul Yılan
Vücut uzunlukları 93–95 cm arasında değişmektedir. Sırtın zemin rengi koyu
zeytin yeşili ve grimsidir. Üzerinde yer yer siyah lekeler mevcuttur. Baş kısmı gövde
kısmından kolayca ayırt edilebilmektedir. Boyun bölgesi gri yeşilimsi olup üzerinde
leke bulunmamaktadır. Karın bölgesi boyun bölgesinden başlayarak gövdeye kadar olan kısmı
sarımsı geriye kalan kısmı ise siyahımsıdır. Karın altındaki bu siyah zemin üzerinde,
yanlarda sarımsı lekeler bulunmaktadır. Kuyruk altı siyah olup, lekesizdir (Resim
4.7). Rostrum ucu yuvarlaktır. Rostral plak üsten bakıldığında görülmektedir.
Praeoculare iki tane olup üstteki büyük alttaki küçüktür. Göz ve göz bebeği
yuvarlaktır. Postoculare 3, supralabialia 8 tanedir. Temporalia bir tane ve büyüktür.
39
Sırt pulları karinalıdır. Vücudun etrafındaki pul sayısı 19'dur. Ventralia sayısı
165–172 arasında değişmektedir. Subcaudal plak çiftleri 56–61 arasında olabilir.
Kuyruk uzunlukları 9-17,5 cm arasında değişmektedir. Anale iki parçalıdır.
Yakalandıklarında ağır bir koku yayarlar.
Yakalandıkları alanlarda suyun olmadığı ve daha çok kurak alanları tercih
ettikleri tespit edilmiştir. Özellikle otlar arasındaki taşların arasında gizlendikleri
görülmüştür. Beslenmek için suya girerler.
Özdemir ve Baran (2002), N. natrix' de total uzunluğu ergin dişi bireyde 415 mm, genç
fertlerde 208 mm, supralabialia sayısını 7 vermişlerdir. Örneklerimizin boy uzunluğu
930-950 mm, supralabialia sayısı 8 olduğu tespit edilmiştir.
25. Tür. Coluber schmidti'ye rastlanmış olup, yakalanamamıştır.
1. Familya: Viperidae
26. Tür. Vipera lebetina (LINNAEUS, 1758): Koca Engerek
Sırtın zemin rengi gri kahverengimsi (toprak renginde) olup, üzerinde tam
belirgin olmayan siyah lekeler bulunmaktadır. Lekelerin etrafı grimsi siyah ve ortası
tuğla kırmızısına benzer renktedir. Sırttaki lekeler kuyruğa kadar devam etmektedir.
Ancak bu lekeler sırttaki kadar büyük değildirler. Bu lekeler birbirleriyle birleşmezler.
Karın bölgesi kirli beyaz ve yanlara doğru siyah lekeler taşımaktadır (Resim 4.5).
Rostrum küt olup, baş ve boyun bölgesi kolayca ayırt edilebilmektedir. Baş
üçgenimsi yapıdadır. Boyları 75-104 cm, kuyrukları 7-10 cm arasında değişmektedir.
Başın üstündeki pullar küçük ve karinalıdır. Gözün etrafındaki halkada (supraoculare
dahil) 15 pul bulunmaktadır. Supraoculare plakları parçalı haldedir. Canthal plaklar 4,
apicalia 2 tanedir. Göz bebeği dikeydir. Göz ile supralabial arasında 3 sıra pul yer
almaktadır. Supralabialia 10 tanedir. Sırt pulları başın üstündeki pullardan daha büyük
ve karinalıdır. Vücut etrafını saran pul sayısı 25'dir. Ventralia 160-175 arasında
değişmektedir. Subcaudal plak sayısı 45–47 çift olabilmektedir. Anale tektir. Kuyruk
ucunda dikene benzer sivri bir yapı bulunmaktadır.
Taşlık, kayalık, bahçelik ve tarla gibi alanlarda yaşarlar. Geceleri ve
günün serin saatlerinde dolaşırlar. Dolayısıyla diğer zamanlarda rastlamak zordur.
Mertens (1952), Vipera lebetina'ya ait bölgemizde kayıt vermemiş olup,
Türkiye'de verdiği örneklerde ventralia sayısı 147-163, subcaudalia sayısı 39-44
arasında değiştiğini belirtmektedir. Örneklerimizin ventralia'nın 160-175,
subcaudalia'nın 45-47 arasında değiştiği görülmüştür.
4. SONUÇLAR VE ÖNERİLER Bu çalışmanın sonucunda, Diyarbakır yöresi herpetofaunası ait 26 tür/alttür
Amphibia ve Reptilia tespit edilmiştir. 4 Amfibia (Bufo viridis, Hyla arborea, Hyla
savignyi ve Rana ridibunda), 3 Testudinata (Mauremys caspica, Rafetus euphraticus
40
ve Testudo graeca), 9 Lacertilia (Lacerta cappadocica, Lacerta trilineata, Ophisops
elegans, Mabuya aurata, Mabuya vittata, Eumecus schneideri, Cyrtopodion
heterocercus, Laudakia stellio, Trapelus ruderatus), 10 Ophidia (Eryx jaculus,
Coluber caspius, Coluber najadum, Coluber jugularis, Coluber schmidti, Eirenis
decemlineatus, Eirenis lineomaculatis, Natrix natrix, Natrix tessellata ve Vipera
lebetina) türünün dağılış gösterdiği görülmüştür. Ancak Ophidia'dan Coluber
schmidti'ye rastlanmış olup, yakalanamamıştır. Bunlardan Hyla arborea, Coluber
caspius'un Güneydoğu Anadolu Bölgesinde daha önce kayıtları verilmemiştir. Ancak
Güneydoğu Anadolu Bölgesinde dağılışı verilen Emys orbicularis, Asaccus elisae,
Acantodactylus boskianus, Aplepharus kitabeli, Blanus strauchi, Eublepharis
angramainyu, Lacerta media, Stenodactylus grandiceps, Timon princeps,
Leptotyphlops macrorhynchus, Leptotyphlops macrorhynchus, Typhlops
vermicularis, Telescopus fallax, Eirenis modestus, Eirenis rothi, Coluber nummifer,
Coluber ventromaculatus, Elaphe quatuorlineata, Eirenis coronella, Eirenis collaris,
Eirenis persicus, Coluber ventromaculatus, Eirenis eilselt, Coluber ravergieri
ravergieri, Coluber ravergieri nummifer tür/alttürlere çalışma alanımız içerisinde
rastlanmamıştır.
KAYNAKLAR
Baran, İ. Kumlutaş, Y. Olgun, K. Ilgaz, Ç. and Kaska, Y. 2001; The Herpetofauna
of the Vicinity of Silifke, Turk J Zool, 25 245-249.
Barth, D. D. Bernhard, G. Fritzsch and U. Fritz 2004; The freshwater turtle genus
Mauremys (Testudines, Geoemydidae) — a textbook example of an east–west
disjunction or a taxonomic misconcept? —Zool. Scripta 33 (3): 213 - 221.
Baran, İ. 1976; Türkiye Yılanların Taksonomik Revizyonu ve Coğrafik Dağılışları,
TÜBİTAK Yay. No. 309, TBAG Seri No: 9, p.177, Ankara.
Baran, İ. 1978; Some rare species of snakes from Turkey, Ann. Natur. Mus. Wien 81,
261-265.
Baran, İ. Atatür, M. K. 1998. Türkiye Herpetofaunası, Çevre Bakanlığı, Ankara.
Baran, İ. 2005; Türkiye Amfibi ve Sürüngenleri, TÜBİTAK Popüler Bilim Kitapları,
207 Ankara.
Başoğlu, M. ve Baran, İ. 1980; Türkiye Sürüngenleri, Kısım II. Yılanlar. Ege Üniv.
Fen Fak. Kitap. Serisi No. 81.
Başoğlu, M. ve Özeti, N. 1973; Türkiye Amfibileri, Ege Üniv. Fen Fak. Kitap. Serisi
No. 50.
Başoğlu, M. ve Baran, İ. 1977; Türkiye Sürüngenleri, Kısım I. Kaplumbağa ve
Kertenkeleler. Ege Üniv. Fen Fak. Kitap. Serisi No. 76.
Bodenheimer, F. S. 1944; Introduction into the Knowledge of the Amphibia and
Reptilia of Turkey. Rev. de la Fac. des Sci. de L'üniversite D'istanbul. Tome IX,
1, Serie B: Sciences Naturelles.
41
.
Bird, C. G. 1936; The Distribution of Reptiles and Amphibians in Asiatic Turkey,
with Notes on a Collection from the Vilayets of Adana, Gaziantep and Malatya.
Ann. Mag. Nat. Hist., 10 (xviii): 257-283.
Clark, R. J. and Clark, E. D. 1973; Report On a Collection of Amphibians and
Reptiles From Turkey, California Academy of Sciences (Occ. Papers), No: 104, 62p.
Çevik, İ. E. 1999; Trakya'da Yaşayan Kertenkele Türlerinin Taksonomik Durumu
(Lacertilia: Anguidae, Lacertidae, Scincidae), Turk J Zool 23 Ek Sayı 1: 23-35.
Eiselt, V. J. 1965; Einige Amphibien und Reptilien aus der nordöstliechen Türkei,
gessamelt von Herrn H. Steiner. Ann. Naturhistor. Mus. Wien 67: 387-399.
Göçmen, B., Tosunoğlu, M.and Taşkavak, E., 2003; A Taxonomic Comparison of
the Hardun, Laudakia stellio (Reptilia, Agamidae), Populations of Southern
Turkey (Hatay) and Cyprus. Zoology in the Middle East 28: 25-32.
Kumlutaş, Y. Öz, M. Durmuş, H. Tunç, M. R. Özdemir, A. and Düşen, S., 2004;
On Some Lizard Species of the Western Taurus Range, Turk J Zool 28: 225-236.
Kumlutaş, Y. Tok, V. and Türkozan, O., 1998; The Herpetofauna of the OrduGiresun Region. Turk of Zoology 12: 199-201.
Kumlutaş, Y. ve Olgun, K. 1999; Ihlara Vadisi (Aksaray) Lacerta cappadocica
Werner, 1902 (Sauria: Lacertidae) Örnekleri Hakkında. Turk J Zool 23, Ek Sayı
2, 497-502.
Mertens, V. R. 1952; Amphibien und Reptilien aus der Türkie, Revue de la Faculte
des Sciences de L'üniversite D'istanbul, t. XVII, Fase 1, Serie B: Sciences
Naturelles 40-75.
Mulder, J. 1995; Herpetological Observations in Turkey (1987-1995)-Deinsea 2: 51 66.
Moravec J. Franzen, M. and Böhme, W. 2006; Notes on the Taxonomy,
Nomenclature and Distribution of the Trachylepis (formerly Mabuya) aurata
(Linnaeus, 1758) complex, Proceeding of the 13th Congress of the Societas
Europaea Herpetologica pp. 89–93.
Mertens, V. R. 1953; Anadolu Herpetofaunası Hakkında-Weiteres zur kenntnis der
Herpetofauna der asiatischen Türkei. Zoologie Seri B. Cilt XVIII, Sayı 3-4
Özdemir, A. ve Baran, İ. 2002; Research on the Herpetofauna of Murat Mountain
(Kütahya-Uşak), Turk J Zool 26: 189-195.
Tok, C. V. 1999; Reşadiye (Datça) Yarımadası Kertenkeleleri Hakkında (Gekkonidae,
Agamidae, Chamaeleonidae, Lacertidae, Scincidae, Amphisbaenidae), Tr. J. of
Zoology, 23, Ek Sayı 1, 157-175.
Uğurtaş, İ. H. Yıldırımhan, H. S. and Öz, M. 2000; Herpetofauna of the Eastern
Region of the Amanos Mountains (Nur). Turk J Zool, 24: 257-261.
Sindaco, R. Venchi, A. Carpaneto, G. M. and Bologna, M. A. 2000; The Reptiles of
Anatolia: a Checklist and Zoogeographical Analysis. Biogeographia-vol. XXI.
Werner, F. 1902; Die Reptilien- und Amphibienfauna Von Kleinasien. Sitzber mathnat Cl, CX1, 71: 1057-118.
42
DİYARBAKIR YÖRESİ ÇÖL FARESİ (Meriones tristrami THOMAS
1892)'NİN (RODENTIA: GERBILINAE) MORFOLOJİK, KARYOLOJİK ve
BAZI BİYOLOJİK ÖZELLİKLERİ
Alaettin KAYA2
Yüksel COŞKUN2
ÖZET:
Bu çalışmada Bismil Ovası'ndan (400 37' E, 370 49' N) toplanmış 19 ( 14 ♂, 5
♀ ) M. tristrami Thomas,1892 örneklerinin morfolojisi, karyolojisi, ekolojisi ve
etolojisi çalışılmıştır. Ekolojik ve davranış özelliklerine ait bulgular hem arazi hem de
laboratuar gözlemlerine dayanmaktadır. Arazide canlı olarak yakalanan örnekler
laboratuara getirilip eşeyleri tespit edildikten sonra, örneklerin vücut ölçüleri, kafatası
özellikler, karyolojik özellileri, habitat, yuva, üreme ve gösterdikleri bazı davranışlar
incelenmiş olup, elde edilen bulgular literatür bilgileriyle karşılaştırılmıştır.
Örneklere ait post, iskelet, kromozom preparatları Dicle Üniversitesi Fen Fakültesi
Biyoloji Bölümünde korunmaktadır.
Çalışma sonuçları gösteriyor ki; örneklerin tüm boy, kuyruk, kulak ve arka
ayak uzunluğu 261mm, 128 mm, 19 mm ve 33 mm'dır. Ağırlığı 76gr'dır.
M. tristrami'nin karyolojik özellikleri, diploid kromozom sayısı 2n=72,
kromozom kol sayısı NF=86, otozomal kromozom kol sayısı NFa=82' dır.
Otozomların 6 çifti meta ve submetasentrik, 29 çifti akrosentriktir, X kromozomu
büyük metasentrik, Y kromozomu küçük ve submetasentriktir. Genellikle tek girişi,
depo odası, yuva odası ve kör koridorların olduğu yuvalarda yaşarlar. Yuvalarının
uzunluğu 125 cm, derinliği 48 cm, girişi 4.7 cm ve tünel çapı 5 cm'dir. 24-27 gün süren
bir gebelikten sonra 3-10 yavru doğurmaktadır. Yavrular yaklaşık 75 günde erişkin
hale gelmektedir. Laboratuarda yetişen yavrular daha küçük ölçülerde kaldıkları
görüldü. Besin depolayıp, çok güçlü bir şekilde territoryumlarını savunmaktadır. Su
ihtiyaçlarını sulu gıdalardan sağlar. Verilen gıdalara bağlı olarak günlük besin
tüketimi, yaklaşık olarak vücut ağırlığının % 40 ile % 67'si arasındadır. Arazide
yakalanan örneklerin agresif olmalarına karşın, laboratuarda yetişenlerin daha uysal
oldukları görülmüştür.
Anahtar kelimeler: Meriones, Karyoloji, Ekoloji, Davranış, Türkiye
Dicle Üniversitesi Fen Fakültesi Biyoloji Bölümü
[email protected]
43
1.GİRİŞ
Ülkemizde çöl faresi olarak bilinen Meriones cinsinin 5 türü (M. tristrami, M
vinogradovi, M. meridianus, M. crasssus, M. percicus) yayılış gösterir Yiğit ve ark.
(1997) ve Yiğit ve Çolak (1999).
İlk kez Thomas tarafından 1892 yılında İsrail, Ölü Deniz civarından
tanımlanan Meriones tristrami Kuzey Afrika, Orta Doğu, Orta Asya ve Doğu
Akdeniz'de yayılış göstermektedir Ellerman (1941), Walker (1964), Aharoni (1932),
Bate (1945) ve Atallah (1977). M. tristrami Anadolu'da oldukça büyük bir yayılış
alanına sahiptir ve bu tür üzerine gerek Türkiye'den gerekse yayılış alanı olan
Palearktik bölgeden çok sayıda taksonomik, ekolojik ve biyolojik araştırma
bulunmaktadır Yiğit ve ark. (1999).
Thomas (1903 ve 1919) İzmir'den alınan Meriones örneklerini M. blackleri
olarak, Konya-Karadağ'dan alınan örnekleri M. b. lycaon olarak tanımlamıştır.
M. tristrami türünün yurdumuzda dağılış gösteren 6 alttürü (M. t. blackleri,
M. t. lycaon, M. t. intraponticus, M. t. bodenheimer, M. t. bognadovi, M. t. kilisensis)
tespit edilmiştir Yiğit ve ark. (1998) ve Yiğit ve Çolak (1998) . Coşkun (1999)
Diyarbakır'da Meriones tristrami türünün dağılış gösterdiğini belirtmiş ve bunların
bazı morfolojik özelliklerini vermiştir. Yiğit ve ark. (1996) bu türün morfolojik ve baş
iskeleti özelliklerini; Yiğit ve ark. (1995, 1996 ve 1999) yuva yapıları, üreme
biyolojisi ve gelişimleri ile birçok ekolojik özelliklerini belirtmişlerdir. Yiğit ve ark.
(1995) M. tristrami örneklerinde 2n = 72, Y kromozomu X kromozomundan küçük ve
submetasentrik En yaygın gözlenen karyotip NFa = 80, 5 çift metasentrik, diğerleri
akrosentriktir. Az sıklıkla gözlenen karyotip ise NFa= 76, 3 çift meta, diğerleri
akrosentrik. Ulutürk (2002) M. tristrami'de diploid kromozom sayısı 2n=72, 6 çift
meta ve submetasentrik, 29 çift akrosentrik, NF=88, NFa=84 X kromozomu büyük
meta ve Y kromozomu küçük submetasentriktir. İlikler (1974) Ege Bölgesinde Çöl
faresi (Meriones blackleri blackleri'nın kısa biyolojisi, zararı ve savaş metotları
üzerinde çalışmıştır.
Bu çalışmada Diyarbakır yöresi çöl faresinin M. tristrami türünün özellikle
morfolojik, karyolojik, ekolojik ve biyolojik özelliklerinin tespiti ile laboratuar
ortamında nasıl bir davranış gösterdiği araştırılmış olup, bulgular ve sonuçlar hem
arazi hem de laboratuardaki bulgularla birlikte değerlendirilmiştir.
2. MATERYAL VE METOT
Bu çalışma 2003-2005 yılları arasında Diyarbakır Bismil Ovası'ndan (Şekil
1), canlı yakalama kapanları ile toplanan (Resim 1) 19 (14 ♂, 5 ♀) Meriones tristrami
Thomas 1892'nin morfolojik, karyolojik, ekolojik ve bazı davranışları üzerine
çalışılmıştır. Örneklerinin, dış vücut ölçüleri ve ağırlıkları alınıp, eşeyleri belirlen. Bu çalışma Alaettin KAYA'nın Yüksek Lisans Tezinden üretilmiştir.
1)
44
dikten sonra, 0.1 mm duyarlı kumpas ile taksonomik önemi olan baş iskeleti
karakterlerinin ölçüleri alınmıştır. Toplanan örneklerin bazılarında Lee ve Elder
(1980) 'ın tekniğine göre kemik iliğinden karyotipleri yapılmıştır. Karyotipleri
hazırlanan örneklerin
0
0
Şekil 1. Örneklerin toplandığı lokalite (Bismil ovası, 40 37'E, 37 49'N )
postları müze standartlarına uygun olarak tahnit edildikten sonra baş ve vücut
iskeletleri % 15'lik potasyum hidroksit içerisinde kaynatılarak müze materyali haline
getirilmiştir.
Bazıları içerisinde talaş, odun, tuğla parçaları ve su bulunan besleme
kafeslerinde tutulan bireyler 1 yıl süreyle gözlemlendi. Hayvanları beslemek için
buğday, mısır, ayçiçeği, havuç ve patates bazen de elma verilmiştir.
Resim 1. M. tristrami'nin yakalanmasında kullanılan kapan.
45
Şekil 2. Baş iskeletinde ölçümlerin alındığı yerler. A. Dorsal'den, B.
Ventral'den. C. Lateral'den. D. Mandibula'dan (no:73,ergin,Erk.). 1. Occipitonasal
Uzunluk, 2. Condylonasal Uzunluk. 3. Condylobasal Uzunluk, 4. Nasal Uzunluk, 5.
Frontal Uzunluk. 6. Zygomatik Genişlik, 7. Kafatası Yüksekliği, 8. Kafatası
Genişliği, 9. Interorbital Genişlik. 10. Rostrum Genişliği, 11. İncisive Foramen
Uzunluğu. 12. Damak Uzunluğu. 13. Üst Diastema Uzunluğu, 14. Üst Molar
Uzunluğu, 15. Üst Alveol Uzunluğu. 16. Mandibula Uzunluğu, 17. Mandibula
Yüksekliği, 18. Coronoid Proses Yüksekliği, 19. Alt Diastema Uzunluğu. 20. Alt
Alveol Uzunluğu, 21. Alt Dişler Dizi Uzunluğu, TbU. Tympanik Bullae Uzunluğu.
TbG. Tympanik Bullae Genişliği, TbY. Tympanik Bullae Yüksekliği Coşkun (1999).
3. BULGULAR
3.1. Dış morfolojik özellikler
Hayvanların sırt kılları portakal rengi kahverengimsi olup dip kısımları gri
renklidir. Karın altındaki kıllar tamamıyla beyazdır. Dorsal ve ventral kürk rengi ön
ayağın bilek kısmından arka ayağın topuk kısmına doğru giden belli bir hat ile
birbirinden ayrılır. Erkekte karın altında, penisin önünden başlayan ve 2-3 cm
uzunluğunda bir nasır bulunmaktadır. Yaşlı bireylerde buradaki kıllar çok seyrektir.
Kuyruk, sırt rengine göre biraz daha koyu ya da kızılımsı olup dorsal ve ventral rengi
46
hemen hemen aynı renktedir (Resim 2). Kuyruk silindirik ve uç kısmına doğru
incelmektedir. Kuyruğun son 2-3 cm'sinin dorsalinde siyah kıllardan oluşan bir
püskül vardır. Bazılarında bu püskülün en uç kısmında çok az beyazlık bulunabilir
(Resim 2). Kuyruk uzunluğu baş+beden uzunluğunun % 95'i kadardır. Ön ayakta
arkada 3, önde 2 olmak üzere toplam 5 nasır vardır. Arka ayağın alt kısmında çıplak bir
alan yer alır. Hem ön hem de arka ayak üzerindeki kıllar, ayağın alt kıllarından ve orta
parmak diğerlerinden daha uzundur. Tırnaklar açık pembe renktedir. Baş rengi sırt
renginden biraz daha açıktır. Bıyıklar siyah ve uzundur. Gözün etrafında ve kulağın
arka dip kısmında kirli beyaz kıllar bulunur. Çene ve boyun rengi beyazdır. Kulağın
arkasında ve yanlarda sarı, kısa kıllar varken iç tarafı çıplak, ön tarafın dip kısmındaki
kıllar arkadaki kıllardan biraz daha uzundur. Çalışma materyalini oluşturan örneklerin
sindirim sistemi üzerinde yapılan ölçümlerde ince bağırsağın 298-377 mm, kalın
bağırsağın 178-220 mm olarak tespit edilmiştir. Dış vücut ölçüleri Tablo 1'de
verilmiştir.
Resim 2. Meriones tristrami ( Diyarbakır-Çınar- Başaklı Müze no:
554♀,547♂)
3.2. Baş İskeleti özellikleri: Üst kesici dişlerin ön yüzeyinde uzunlamasına
birer oluk bulunmaktadır. Bu oluk tüm yaş ve cinsiyetlerde görülmektedir. Lacrimal
kemik, zygomatik yayın anterior kısmında infraorbital foramenin içine uzanmaktadır
(Resim 3A). Damakta bir çift foramen incisiva ve üst molar dişlerin arasında bir çift
1
post foramen incisiva olup foramen incisivadan daha kısadır. Foramen incisiva M
önünde ya da daha içerde sonlanmaktadır (Resim 3B). Pterogoid process tympanik
bullae'nin ventralinde ön kısmına temas etmektedir. Tympanik bullae büyük olmasına
karşın mastoid kısmı supraoccipitalleri geçer (Resim 3C). İşitme deliğinin ön tarafı
şişkin olmayıp, dışarı doğru uzamıştır ancak zygomatik yayın posterior kısmına temas
etmez. Suprameatal üçgen küçük ve üsten bakıldığında görülmez. İnterparietal geniş
ve ovaldir. Supraoccipital çıkıntı erginlerde belirgindir (Resim 3A). Mandibullada,
coronoid process çok ince ve condyloid process'e çok yakındır (Resim 3D). Coronoid
ve conyloid process arasındaki açı ortalama 30,8◦'dir. Tympanik bullae hacmi orta47
3
lama 0,160 cm 'tür. Baş iskeleti ölçüleri Tablo 1'de verilmiştir.
Resim 3. Meriones tristrami'nin baş iskeleti. A Dorsal ,B Ventral, C Lateral, D
Mandibula. p: paryetal, i: interparyetal, mb. mastoid bullae, zy: zigomatik yay, o:
occiput, oc: occipital condyl,tb: tympanik bullae, am: auditory meatus, pf: pterogoid
fossa, if: incisive foramen, pif: post incisive foramen, lk: lakrimal kemik, st:
suprameatal üçgen, a1:corronoid prcess uzunluğu, a2: condyloid process uzunluğu,
a3: cor. ve cond. Proc. arası.
48
Tablo 1. Meriones tristrami örneklerine ait dış karakterler
Kullanılan karakterler
Ağırlık
N
19
Min-Max
50 -125
χ
76,74
Sd
21,30
Tüm boy
19
231 -298
261,79
20,27
Kuyruk
19
115 -141
128,22
8,44
Kulak
19
17 -23
19,74
1,59
Arka ayak
19
32 -38
33,95
1,81
Kuy/Baş+beden(%)
19
88 -108
95,95
5,17
Condylonasal uzunluk
19
33,65-40,8
37,13
2,08
Condylobasal uzunluk
19
31,1-38,15
34,53
1,94
Üst alveoldizi uzunluğu
19
5,1-6,35
5,79
0,37
Üst molar diş uzunluğu
19
4,35-5,1
4,67
0,23
Rostrum genişliği
19
5,25-6,45
5,69
0,31
Üst diestema uzunluğu
19
9,3-12
10,58
0,84
İncisive foreman uzunluğu
19
6,05-8,3
6,98
0,55
Üst damak uzunluğu
19
7,4-8,7
7,92
0,41
İnterorbital genişlik
19
6,2-7,8
6,71
0,44
Occipitonasal uzunluk
19
34,8-40,75
37,75
1,85
Nasal uzunluk
19
13,15-17,25
14,87
1,21
Frontal kemik uzunluğu
19
9,2-12,3
11,28
0,73
Kafatası genişliği
19
14,7-16,7
15,54
0,52
Zygomatik yay genişliği
19
18,8-22,55
20,21
0,97
Kafatası yüksekliği
19
12,85-14,65
13,62
0,41
Alt alveol uzunluğu
19
5,3-7,3
6,18
0,63
Alt molar uzunluğu
19
4,55-5,25
4,89
0,23
Alt diestema uzunluğu
19
4,75-6,8
5,88
0,51
Mandibula yüksekliği
19
4,3-5,9
5,06
0,43
Mandibula uzunluğu
19
19,95-25,45
22,03
1,73
Coronoid yükseklik
19
8,4-10,2
9,34
0,52
Tympanik bullae uzun.
19
6,2-7,8
6,71
0,44
Tympanik bullae genişliği
19
34,8-40,75
37,74
1,85
Tympanik bullae yüksekliği
19
13,15-17,25
14,87
1,21
Tympanik Bullae hacmi( mm3)
19
0,12-0,212
0,16
0,03
49
3.3. Baculum özellikleri
Baculum'un proksimali küçük bir sap şeklindedir. Distale doğru incelerek
distalde yanlara doğru genişlemektedir (Resim 4A). Distal kısım oval ya da
üçgenimsidir. Distaldeki genişliğin ortasında hem dorsalde hem de ventralde bir
çukurluk bulunmaktadır (Resim 4B). Baculumun ortalama uzunluğu 3, 8 (2,75 - 4,6)
mm, distal genişliği 1,7 (1.0 - 2.5) mm'dir.
Resim 4. Meriones tiristrami'nin baculumu. A Ventral B Dorsal. bu:
baculum uzunluğu, dc. distal çukurluk, pu: proksimal uç, dg: distal genişlik (ÇınarBaşaklı. no: 541).
3.4. Karyolojik özellikleri
İncelenen örneklerin diploid kromozom sayısı 2n = 72, kromozom kol sayısı
NF = 86, otozomal kol sayısı NFa = 82 olarak bulunmuştur (Resim 5). Karyotipleri, 6
çift metasentrik ve submetasentrik, 29 çift akrosentrik, büyük metasentrik X ve küçük
submetasentrik Y kromozomlarından oluşmaktadır (Resim 5).
Resim 5. Meriones tristrami'nin karyotipi (Çınar-Başaklı Köyü, No:553 ♂)
50
3.5. Ekolojik Özellikler
3. 5. 1. Habitat
Örneklerin toplandığı arazi, kumlu, gevşek bir toprak yapısına sahip,
kazılması kolay, ancak yazın oldukça kuru ve serttir. Arazide step ve kısa dikenli
bozkır bitkileri hakim olup yazın kuruyan mevsimlik bitkiler bulunmaktadır (Resim
6). Hordeum murinum, Astragalus hamosus, Capsella bursa-pastoris, Salsola sp.
Trifolium sp. Alhagi sp. Prosopis sp. gibi bazı bitki türleri araziye hakimdir. Rattus
rattus, Microtus guentheri ve Mus musculus gibi kemirgen türlerinin de kapanlara
girmiş olması, Meriones tristrami'nin habitatını bu türlerle
paylaştıklarını
göstermektedir.
Resim 6. Meriones tristrami'nin habitatı (Çınar- Başaklı Köyü civarı).
51
3. 5. 2. Yuva sistemleri
Kasım, Mart, Nisan, Mayıs ve Temmuz aylarında toplam 10 yuva, yapılarının
belirlenmesi amacıyla kazılmak suretiyle açıldı ve bunların krokileri çizildi (Şekil 4).
Yuva tipleri farklı olmasına rağmen genel olarak 4-5 cm çapında dik bir eğime
sahiptir. Yuva sistemleri tek girişli, tüneller, depo odası, atık (idrar ve dışkı) odası,
yuva ve kör koridorlardan oluşmaktadır. Yuva sisteminin yaklaşık uzunluğu 120-130
cm, derinliği ise 45-50 cm'dir. Girişi oluşturan tünel yaklaşık 50-60 cm sonra odalara
açılmaktadır. Yuva odası 12-15 cm (yükseklik ve genişlik) boyutlarında ve yuva
sisteminin en derin noktasında yer almaktadır. Yuva odasında kuru otlar, kıl yumakları
gibi yuva materyalleri bulunmaktadır. Depo odasında da kuru, çürümüş otlar ve bazı
bitkilerin tohumları yer almaktadır (Resim 7). Atık odasında dışkı ve tohumlara ait
kabuklar bulunmuştur. Bazılarında açık olan girişten sonra ana tünel 10-15 cm geride,
bazılarında ise hemen girişin önünü tıkayacak şekilde kuru ot ve toprakla hafifçe
kapatılır. Erkek ve dişilerin yuva yapıları birbirinden farklıdır. Erkek yuvaları dişilerin
yuvalarına nazaran daha basit, yuva odası daha küçük boyutlarda ve daha az materyal
içermektedir. Bunun dışında kumluk alanlardaki yuvalar sert topraktaki yuvalardan
basit ama derin olmaları ile farklılık göstermektedir.
Yuvalar genellikle belli bir alanda gruplar halinde bulunmaktadır. Böyle bir
alanda birbirine en fazla 4-5 metre aralıklı 5-8 adet yuva bulunabilmektedir. Girişlerin
baktığı belli bir yönleri yoktur. Belirtilen zamanlarda açılan yuvaların hiç birinde
yavru ve birlikte yaşayan çiftlere rastlanmamıştır.
Laboratuarda besleme kafeslerinde, çift ya da aile halinde yaşadıkları, yuva
materyalini dişinin taşıdığı ve hazırladığı; erkeğin ise yuva yapımında görev almadığı
gözlenmiştir. Dişi ve erkek yavruların doğumundan 4. haftaya kadar ayrı yuvalarda
bulunurken 4. haftadan itibaren tekrar aynı yuvayı paylaşmaktadırlar.
Şekil 4. Meriones tristrami'nin yaşadığı yuvalar. A: 1. tip yuvalar, B: 2.tip
yuvalar G: giriş, YO: yuva odası, AO: artık odası, DO: depo odası
52
AO: artık odası, DO: depo odası
Resim 7. Meriones tristrami'nin yaşadığı yuvanın odalarının yerleri.( YO:
yuva odası, KO: kör oda, DO: depo odası, AO: artık odası, T: tünel, G: giriş)
3. 5. 3.Üreme ve yavruların Gelişimi
Üreme zamanında erkeklerin testisleri belirginleşmekte; bu durum
ilkbahardan sonbahara kadar belirli aralıklarla devam etmektedir. Laboratuarda nisan
ayında bir batında 5 adet yavru doğmuştur. Yavrular doğduktan sonra erkek, anne
tarafından yavruların bulunduğu yuvadan uzaklaştırılmakta ve 4 hafta sonra dişinin ve
yavruların olduğu yuvaya geri dönmektedir. Yavru bakımını dişi yapmaktadır.
Doğumun ilk haftasında dişi fazla dışarı çıkmamakta ve yalnızca besin almak için kısa
bir süre yuva dışına çıkmaktadır. İkinci haftada yavrular gözleri kapalı olmasına
rağmen bazen annenin ardından yuvadan ayrılmaktadırlar. Bu durumda anne dışarı
çıkan yavru bireyleri ağzı ile enselerinden ya da koltuk altlarından tutarak yuvaya geri
getirmektedir.
Besleme kafesinde yavruların gelişimi günlük olarak kontrol edilmiş ve
yavruların büyüme ve ağırlık değişimleri grafik 1'de verilmiştir. Doğan yavruların
ortalama ağırlıkları 7 gr, tüm boy 72 mm, kuyruk 20 mm, arka ayak 12 mm'dir.
Yavruların kulak kepçeleri ve gözleri kapalıdır. Vücutları çıplak denecek kadar çok az
ve kısa kıllarla kaplı olup, karın altları tamamen çıplak ve pembe renklidir. Doğumdan
sonra 2.hafta içerisinde (12-13. gün) yavruların gözler açılmakta, kulak kepçelerinin
bir kısmı açılmaktadır. Yavruların dört haftalık gelişimleri Resim 8'de görülmektedir.
53
Laboratuarda elde edilen M. tristrami yavrularının gelişim süreçlerinde arazide
yakalanan akranlarına göre daha küçük kaldıkları, ergin hale geldiklerinde bile dış
vücut ve baş iskeleti ölçümlerde araziden yakalananlara nazaran daha küçük oldukları
tespit edilmiştir.
Grafik 1. Yavruların 4 aylık gelişimleri (T.boy ort.: Tüm boy uzunluğu
ortalaması, kuyruk ort: Kuyruk uzunluğu ortalaması, arka ayak ort.: Arka ayak
uzunluğu ortalaması, kulak ort: kulak uzunluğu ortalaması)
Doğan yavrular dişsizdirler. İki hafta içerisinde kesici dişler ve karın altında
gri renkli kıllar belirginleşmektedir. Üçüncü haftada yavrular kafes içerisinde
harekelenmekte, kazıma, sıçrama davranışları yanı sıra kaçabilmektedirler. Kuyruk
püsküller oluşmaya başlamakta ve kürkleri ebeveynlerine nazaran daha koyu
renklidir. Dördüncü haftada yavrular, katı gıdaları tüketebilmektedirler. 2,5 aydan
sonra eşeysel olgunluğa ulaşabilmekte ve yaklaşık dört ayda tamamıyla yetişkin
bireyler haline gelmektedirler. Bu türün doğumdan sonra ilk bir aylık gelişim evreleri
Resim 8'de görülmektedir.
54
Resim 8. Meriones tristrami yavrularının 4 hafta içerisindeki gelişimleri
(Her satır bir haftaya ait).
3. 5. 4. Davranışlar
Arazide açılan yuvalarda çiftlere rastlanmamıştır ancak laboratuarda aynı
kafese çift olarak bırakıldıklarında birlikte yaşamaktadırlar. Ancak kafeslerine
bırakılan 3. birey diğerleri tarafından kabul edilmemekte ve öldürülmektedir. Kafese
iki erkek ve bir dişi bırakıldığında erkeklerden biri diğerini öldürmektedir. Genellikle
kafese sonradan bırakılan erkek birey, kafesteki erkek tarafından öldürülmektedir.
Çiftlerin kafesine bırakılan farklı bir dişi kafesteki çift tarafından öldürülmektedir.
Kafeste beslenen örneklerin hava karardıktan sonra yuvadan çıkıp
dolaştıkları ve bırakılan besinleri aldıkları gözlenirken, gündüzleri yuvadan daha az
dışarı çıktıkları gözlenmiştir.
Örneklerin kafeslerinde yapılan gözlemlerde kafeslere bırakılan kavanozu
yuva olarak kullandıkları, beslenme, idrar ve dışkı yerlerini ise kafesin farklı
alanlarında oluşturdukları belirlenmiştir. Ancak kafese bırakılan kavanoz sayısı
arttırıldığında bu kavanozları da yuvalanma dışındaki amaçlar için kullandıkları
gözlenmektedir. Ayrıca buğday tohumlarını yuva yaptıkları yerde depolarken diğer
besinlerini ayrı kavanozda biriktirdikleri izlenmiştir.
55
M. tristrami örneklerinin hem arazide bulunan yuvalarında hem de
laboratuarda oluşturulan yuvalarında besin depoladıkları görülmüştür (Resim 9). Dişi
birey verilen buğdayı ağzına doldurmak suretiyle tüm besini yuvasına taşımaktadır.
Erkek birey ise besin taşıma işine katılmamaktadır.
Resim 9. Meriones tristrami'nin arazideki yuvalarından alınan depo
edilmiş bitkilerin tohumları. (Salsola sp. ve Astragalus hamosus)
Ara sıra çiftler arasında çıkan küçük kavgalarda bazı yaralanmalar olmasına
rağmen çiftler daha sonra tekrar bir araya gelmekteler. Çiftlerin kendi aralarındaki
ilişkilerde dişi, erkeğe göre daha saldırgan iken kafese bırakılan başka bireylerle olan
etkileşimlerinde erkek daha saldırgandır. Erkek birey kafesten çıkarılıp dişiden ayrı
tutulduğunda, dişinin huzursuz olduğu ve kafes içinde erkeği arama davranışları
sergilediği gözlenirken, erkek yalnız bırakıldığında herhangi bir huzursuzluk ve dişiyi
arama davranışı görülmemektedir.
M. tristrami örneklerinin zamanla kendilerine sürekli bakan ve yiyecek veren
kişilere alıştıkları ve kaçmadıkları gözlenmiştir. Yavru bireyler ise ergin oluncaya
kadar geçen süreç içerisinde gözlemciye karşı tamamen uysal bir davranış
sergilemektedirler.
Laboratuarda beslenen örneklerde estivasyon ya da hibernasyon'un olmadığı
senenin tamamında aktif oldukları gözlenirken, arazide kış aylarında çalışma
yapılamadığından bu konuda herhangi bir tespitimiz bulunmamaktadır. Laboratuar
şartlarında yetiştirilen örneklerin yaz ve kış aylarında gösterdikleri aktiviteleri doğal
ortamlarında olduğu gibi geceleri daha fazladır. Yaz aylarında sıcakların artması ile
sulu gıda tüketimi miktarında artış olduğu görülmektedir.
56
Grafik 3. Meriones tristrami'nin günlük besin tüketimi ve vücut ağırlığı
arasındaki ilişki grafiği.
Yavru bakımı ile ilgilenmeyen erkek 4. hafta başlarında yuvaya geri
dönmekte ve annenin yuvada olmadığı zamanlarda yavrulara karşı oldukça ilgili
davranışlar sergilemektedir. Yavrulara dokunulduğunda panikleşen anne, yavrularını
bulunduğu yuvadan alıp yerini değiştirmektedir. Yavrulara karşı tehlike
sezinlediklerinde erkek bireyin de dişi ile birlikte tepki gösterdiği ve dişlerini birbirine
vurarak çıkardıkları sesle yavruların kaçmalarını sağladıkları gözlenmiştir.
Gelişmelerinin 1. ayın sonlarına doğru yavrular da bu şekilde sesler
çıkarabilmektedirler. Yavrular arasında 6. aydan itibaren daha ciddi ve yaralanmalara
sebep olan kavgaları olmaktadır.
4. TARTIŞMA VE SONUÇ
Kefelioğlu (1997) M. tristrami'nin diploid kromozom sayısı 2n = 72, NF = 84,
NFa = 80, Y kromozomu X kromozomundan küçük ve submetasentrik, 5 çift
metasentrik, 30 çift akrosentriktir. Ulutürk (2002) M. tristrami'nin 2n=72, 6 çift meta
ve submeta, 29 çiftin akrosentrik olup, NF=88,NFa=84 olduğunu, X büyük meta, Y
küçük submetasentrik olduğunu ifade etmiştir. Yaptığımız karyolojik çalışma
sonucunda bulgularımız Ulutürk (2002)'nin NF ve NFa değerleri bakımından,
Kefelioğlu (1997)'nin hem kromozom morfolojisi hem de NF, NFa değerleri
açısından farklılıklar göstermiştir.
Yiğit ve ark. (1998)''de M. tristrami alttürlerinde karyotip içeriklerinin M. t.
blackleri'de 2n=72, NF=76, 2 metasentrik, 2 submetasentrik ve 68 akrosentrik X ve Y
metasentrik, M. t. lycaon'da 2n=72, NF=82, 10 submeta, 62 akrosentrik X ve Y
submetasentrik ve M. t. bodenheimeri ile intraponticus'un lycaon ile benzer olduğunu
57
(bognadovi için karyolojik veriler yok) şeklinde olduğunu ifade etmişlerdir. Yiğit
ve Çolak (1998)'de M. t. kilisensisiçin 2n=72, NF=78; NFa=74, 2 çift meta, 33 çift
akrosentrik, ve X kromozomunun büyük metasentrik olduğunu ifade etmişler.
Çalıştığımız örneklerin karyolojik olarak bu karyotipleri verilen altürlerden
hiçbirisiyle uyuşmadığını, dış karakterler konusunda ise bodenheimeri alttürüne en
yakın olsa bile farklı noktaları var.
Yiğit ve ark. (1999) M. tristrami'nin postnatal gelişimi ile ilgili bildirdikleri
ile çalışmamızda verilen bilgilerde, üreme ve çiftleşme, yeni doğmuş yavruların
görünümü, maxilar ve mandibular incisörlerin çıkma, katı gıda kemirme ve sütten
kesilme (2. haftada kemirme, 1. ayın sonunda sütten kesilme), gelişimlerinin zirve
yapma, ilk kavga etmeye başlama (2.aydan sonra), sexüel olgunluğa erişme (70-80
gün) zamanları birbirine yakındır.
İlikler (1974)'in Ege Bölgesi Çöl Faresinin biyolojik özellikleriyle Diyarbakır
örnekleri benzerlik göstermektedir.
Yiğit ve ark. (1996) M. tristrami'de yaz ve kış yuvasının olduğunu ve
yapılarının farklı olduğunu ifade etmişlerdir. Diyarbakır'da incelediğimiz yuva
sistemleri ile ilgili yaz ve kış yuvasının ayrı olmadığı görülmüştür.
KAYNAKLAR
Aharoni, B., 1932; Die Muriden von Palastina und Syrien. Z. Saugetierkd. 7(5):
166-240.
Atallah, S., I.1977; Mammals of the Eastern Mediterianean Region: their ecology,
Systematics and zoogeographical Relationships. Z. Saugetierkd. 26: 1-50.
Bate, D. M. A., 1945; Note on the small mammals from the Lebanon Mountains,
Syria. Ann. Mag. Nat. Hist. Lon. 12 (11): 141-158
Coşkun, Y., 1999; Diyarbakır Meriones tristrami Thomas ,1892(Rodentia
:Gerbillinae) Örneklerinin Morfolojik Özellikleri.Tr. J. of Zoology, 23 (2):
345-355.
Ellerman, J. R., 1941; The Families and genera of living Rodents. Vol:II, Family
Muridae. Brit. Mus. Nat. Hist. Lon. 690 pp.
İlikler, İ., 1974; Ege Bölgesinde Çöl faresi (Meriones blackleri blackleri Thomas,
Rodentia- Cricetidae) nın kısa Biyolojisi,Zararı ve Savaş Metodları üzerine
Araştırma.T.C Tarım Bakanlığı Zirai mücadele ve Zirai Karantina Genel
Müdürlüğü Araştırma eserleri serisi. Teknik Bülten No:21.
58
.
Kefelioğlu, H. 1997; Türkiye Meriones tristrami Thomas,1892 (Mammalia
:Rodentia)'lerinin Taksonomik Durumu ve Karyolojik Özellikleri. Tr. Jour. of
Zoology. 21: 57-62.
Lee,M. R., and Elder, F.F. 1980; Yeast stimulations of bone marrow mitosis for
cytogenetic investigations. Cytogenetics and Cell Geneticts. 26: 36-40
Thomas, O., 1919; Notes on gerbils refered to genus Meriones, with descriptions of
new species and subspecies. Ann. Mag. Nat. Hist. (9) 3: 263- 273.
Thomas, O., 1903; On two new Muridae From Smyrna. Ann. Mag. Nat. Hist. (7) 12:
188-290.
Ulutürk, S., 2002; Diyarbakır il sınırları içerisinde tespit edilen bazı küçük
memelilerin morfolojik ve karyolojik özellikleri. Doktora Tezi. Dicle Üniv.
Fen Bilmleri Enstitüsü.
Walker, E. P., 1964; Mammals of the World. Vol.II, Baltimore, 857pp.
Yiğit, N., Kıvanç, E., and Çolak, E., 1997; Türkiye'deki Meriones İlliiger, 1811
(Mammalia: Rodentia) Türlerinin Teşhis Karakterleri ve Yayılışı. Tr. J.of
Zoology. 21: 361-374.
Yiğit, N., Çolak, E., and Sözen, M., 1996; Investigastion on Biology of Meriones
crassus Sundevall 1842 (Mammalia:Rodentia) in Turkey. Tr. Jour. of
Zoology, 20:211-215.
Yiğit, N., Çolak, E., and Özkurt, Ş., 1995; Biology of Meriones tristrami Thomas,
1892 (Rodentia: Gerbillinae) in Turkey. Tr. Jour. of Zoology, 19: 337-341.
Yiğit, N., Çolak, E., Sözen, M., and Özyurt, Ş., 1999; Meriones tristrami
Thomas,1892 (Mammalia:Rodentia)'nin Diş Gelişimi, Diş Aşınımı ve Yaş
Tayini. Tr. Jour. of Zoology, 23 (3): 965-971.
Yiğit, N., Kıvanç, E., and Çolak, E., 1998; On the taxonomic status of Meriones
tristrami Thomas, 1892 ( Rodentia: Gerbillinae) in Turkey. Zoology in the
Midle East. 16:19-30.
Yiğit, N., and Çolak, E., 1998; A new species of Meriones tristrami Thomas , 1892
(Rodentia: Gerbillinae) from Kilis (Southeastern Turkey): Meriones tistrami
kilisensis subsp. n., Tr. Jour. of Zoology. 22: 99-103.
Yiğit, N., and Çolak, E., 1999; A studyof taxonomy and karyology of Meriones
percicus (Blandford, 1875) (Mammalia: Rodentia) in Turkey. Tr. Jr. of
Zoology. 23: 269 - 274.
59
DİYARBAKIR SİNCAP'LARININ, Sciurus anomalus GMELİN 1778,
(RODENTIA: MAMMALIA) MORFOLOJİK VE KARYOLOJİK
ÖZELLİKLERİ*
Servet ULUTÜRK1
Yüksel COŞKUN2
ÖZET: Bu çalışmada Diyarbakır yöresinde toplanan 13 (5 ♂, 8 ♀) Sciurus
anomalus Gmelin, 1778, örneğinin morfolojik ve taksonomik özellikleri
araştırılmıştır. Örneklere ait postlar ve iskeletler Dicle Üniversitesi Fen Fakültesi
Biyoloji Bölümünde korunmaktadır.
Örneklerin dış ölçüleri, baş iskeleti özellikleri ve ölçüleri ile diş yapıları gibi
taksonomik öneme sahip morfolojik özellikleri ile karyolojik özellikleri incelenerek
literatür bilgileri ile karşılaştırılmıştır. Bu çalışmada diploid kromozom sayısı, 2n=40;
temel kromozom kol sayısı NF=80 ve otozomal kol sayısı NFa=76 olarak tespit
edilmiştir. Bu sonuçlarla, Diyarbakır populasyonunun Türkiye'deki diğer S. anomalus
populasyonlarından morfolojik ve karyolojik bakımdan farklı olmadığı görülmüştür.
Anahtar Kelimeler: Sciurus anomalus, Karyoloji, Morfoloji, Diyarbakır
ABSTRACT: In this study the morphological and karyological aspects of 13
(5♂ , 8♀ ) of S. anomalus Gmelin, 1778 collected from Diyarbakır province were
examined. The skins and skulls of the specimens are deposited in Biology
Department, Science Faculty, University of Dicle.
The morphological and karyological peculiarities, which have the taxonomic
importance like as the external and cranial measurements and the structure of the
teeth, are examined and compared with the papers. The diploid chromosome number
is 2n=40, fundamental chromosome number is NF=80 and the autosomal number of
the arms is NFa=76. The results showed that the population of Diyarbakır is not
distinct from the other populations in Turkey.
Key words: Sciurus anomalus, Karyology, Morphology, Diyarbakır
*Bu çalışma Dicle Üniversitesince DÜAP-2001-FF-432 no'lu Proje olarak desteklenen Servet
ULUTÜRK'ün Doktora Tezinden üretilmiştir.
1
Batman Üniversitesi Fen–Edebiyat Fakültesi Biyoloji Bölümü, Batman,
[email protected]
2
Dicle Üniversitesi Fen Fakültesi Biyoloji Bölümü, 21280-Diyarbakır.
60
1. GİRİŞ
Sciuridae Gray, 1821 türleri Avustralya ve Kuzey Afrika ile Arabistan'ın çok
kurak alanları hariç tüm eski dünyada geniş bir dağılış gösterirler. Atallah (1976)
Sciurus cinsinin Palearktik bölgede iki türü bulunduğunu; bunlardan Sciurus vulgaris'
in Avrupa ve Kuzey Asya'da, Sciurus anomalus'un ise Güneybatı Asya' da dağılış
gösterdiğini ve Doğu Akdeniz bölgesinde yalnızca Sciurus anomalus türünün
bulunduğunu belirtmiştir.
Ellerman ve Morrison-Scott (1951) Türkiye ve Kafkas'lardan S. anomalus
anomalus, İran'ın Zagros Dağları ile Kuzey Irak'tan S. anomalus pallescens ve Doğu
Akdeniz bölgesinden S. anomalus syriacus alttürlerini tanımlamışlardır.
Danford ve Alston (1877) S. anomalus türüne Anadolu'da “Dirik” ve “Kalle”
isimleri verildiğini ifade etmişlerdir. Osborn (1964) ise Türkiye'de bu türe sincap,
teyin ve gaş gaş gibi farklı isimler verildiğini belirtmiştir.
Pamukoğlu ve Albayrak (1996) Kastamonu yöresinden Sciurus anomalus
kaydını vermişlerdir. Ellerman (1948) S. anomalus'un Sciurus vulgaris'ten molar
1
dişlerinin 4 adet olmasıyla, birinci Premolar (pm ) dişin bulunmamasıyla ayrıldığını
ifade etmiş ve geçerli olan üç alttürü S. a. anomalus, S. a. pallescens ve S. a.
syriacus'un tayin anahtarını vermiştir.
Zima ve Kral (1984) yazınız. S. anomalus türünün diploid kromozom
sayısının 2n = 40 olduğunu ifade etmişlerdir. Zapunova ve Zolnerovskaja (1969)
Ermenistan'dan bir dişi örnek üzerine yaptıkları çalışmada diploid kromozom
sayısının 2n = 40 ve bunlardan 7 çiftinin metasentrik, 13 çiftinin ise submetasentrik
olduğunu belirtmişlerdir. Nadler ve Hoffman (1970) İran'dan bir erkek örneğin
karyotipinde 18 çift metasentrik ve submetasentrik, 1 çift subtelosentrik kromozom
bulunduğunu; X kromozomunun submetasentrik ve Y kromozomunun küçük
submetasentrik olduğunu belirtmişlerdir. Özkurt ve ark. (1999) S. anomalus türünün
Türkiye populasyonlarında diploid kromozom sayısını 2n = 40 olarak vermişlerdir.
2. MATERYAL-METOT
2000-2001 yılları arasında Diyarbakır- Çermik-Kalecik köyünden (Şekil 1)
toplanan 13 Sciurus anomalus (5 ♂ , 8 ♀ ) örneğinin morfolojik ve karyolojik
özellikleri çalışılmıştır. Örneklerin, dış vücut ölçüleri ve ağırlıkları alınıp, eşeyleri
belirlendikten sonra, 0.1 mm duyarlı kumpas ile taksonomik önemi olan baş iskeleti
karakterlerinin ölçüleri alınmıştır. Toplanan örneklerin Seabright (1971) tekniğine
göre kemik iliğinden karyotipleri yapılmıştır. Karyotipleri hazırlanan örneklerin
postları müze standartlarına uygun olarak tahnit edildikten sonra baş ve vücut
iskeletleri % 15'lik potasyum hidroksit içerisinde kaynatılarak müze materyali haline
1) Bu çalışma Dicle Üniversitesince DÜAP-2001-FF-432 no'lu Proje olarak
desteklenen Servet ULUTÜRK'ün Doktora Tezinden üretilmiştir.
61
getirilmiştir. İncelenen örneklere ait iskelet ve postlar Dicle Üniversitesi Fen
Fakültesi Biyoloji Bölümü Zooloji Araştırma Laboratuvarında korunmaktadır.
Şekil 1. Diyarbakır Sincap örneklerinin toplandığı lokalite. (x: Çermik-Kalecik köyü)
3. BULGULAR:
Yöre halkı tarafından simora diye adlandırılan Diyarbakır Sciurus anomalus
türlerinin bulundukları alanda yer alan ceviz ağaçlarının kovuklarında ve buraya
yakın olan kayalıklar arasında yaşamaktadırlar. Yaz aylarında daha sık ağaçlarda
Resim 1. Sciurus anomalus'un
genel görünüşü (Foto. Y. Coşkun)
62
bulunan Sciurus anomalus türleri kışın
besin deposu olarak kullandıkları
kayalıklar arasında yaşadıkları
gözlenmiştir. S. anomalus türlerinde
vücudun ve arka bacakların dorsal
kısmı koyu gri renktedir ve aralarda
koyu kremsi kıllar bulunur (Resim 1).
Başın ön kısmı ve gözlerin etrafı açık
kahverengimsi kıllarla kaplıdır. Başın
arka tarafı ve boyun kısmı koyu gri
renkli kıllarla örtülüdür. İleriye doğru
fırlamış olan kulaklar koyu gri renkli
kıllarla örtülüyken kulakların apikal
kısımlarında kırmızımsı kahverengi kıl
kümesi bulunmaktadır.
Keskin olmayan ağız ve burun bölgesinde burun ucu çıplak, ağzın her iki
yanında ve yanakların üst kısmında bıyık şeklinde uzun siyah kıllar bulunmaktadır.
Arka bacaklara göre daha kısa olan ön bacakların dorsal kısmı ve boynun her iki
yanında halka şeklinde kırmızımsı kahverengi kıllar bulunmaktadır. Vücudun alt
tarafı koyu gri renkli kıllarla kaplı olan anüs bölgesi haricinde tamamen koyu krem
renkli kıllarla örtülüdür. Vücudun dorsal ve ventral tarafını ayıran ince şerit şeklinde
kırmızımsı kahverengi kıllar bulunmaktadır. Yassılaşmış fırçamsı kuyruğa sahip olan
Sciurus anomalus örneklerinde kuyruğun dorsal tarafı koyu kırmızımsı fırça şeklinde
kıllarla örtülüyken kuyruğun alt tarafı koyu gri renkli kıllarla örtülü bulunmaktadır.
Ayrıca örneklerimizde 5 çift meme bulunmaktadır.
Ön ayaklarda başparmak kalıntı halinde, avuç içi çıplak ve 5 tane tüberkül
bulunmaktadır.
Şekil 2. S. anomalus'ta baş iskeleti A) dorsal; B) ventral; C) lateral ve D)
mandibula'nın yapısı.
Arka ayakta da 1. ve 5. parmaklar birbirine eşittir. Bunlar ortadaki 3
parmaktan daha kısadır ve ön ayaklarda olduğu gibi avuç içi çıplak ve 5 tüberkül ihtiva
etmektedirler. Örneklere ait dış vücut ölçüleri Tablo 1'de verilmiştir.
Kafatası oldukça kuvvetli ve geniştir. Düz olan beyin kapsülü posteriora
doğru basıktır. Kısa olan rostrum geniş ve anteriorda yuvarlağımsıdır. İnterorbital alan
geniş ve düzdür. Supraorbital çıkıntılar orbitleri örtecek şekildedir ve ince postorbital
process'ler aşağıya doğru kıvrılmış ve geriye doğru eğimlidir. Nasallerin posterior
kenarları premaksillar dikişler ile birleşmemektedir. Nasal kemiklerin frontal kemik
ile birleştiği yerde dikişler düz olarak bulunur (Şekil 2A).
Tympanic bullae gelişkindir. Zygomatik plaklar rostrumun kenarları ile
kaynaşmıştır. Zygomatik yaylar sağlam fakat yanlara doğru açılmamıştır, genişliği
29.97 mm, kafatası uzunluğu 49.13 mm dir Baş iskeletine ait ölçümler Tablo 1 de
verilmiştir.
63
Tablo 1. Diyarbakır Sciurus anomalus örneklerine ait dış vücut ve
baş iskeleti ölçüleri. N: örnek sayısı, Min: Minimum, Max: Maximum, X:
ortalama and sd: standart sapma.
Baş + Beden uzunluğu (mm)
Kuyruk uzunluğu (mm)
Kulak uzunluğu (mm)
Ardayak uzunluğu (mm)
Ağırlık (gr)
Occipitonasal uzunluk
Condilonasal uzunluk
Zygomatik genişlik
Supraoccipital genişlik
Max.kafatası yükseklik
Interorbıtal genişlik
Nasal uzunluk
Rostrum genişliği
Ön damak Uzunluğu
Frontal+parietal uzunluk
Incisive foramen Uzunluğu
Üst kesici genişliği
Üst molar Uzunluğu
Üst alveol Uzunluğu
Üst diastama Uzunluğu
Mandibula Uzunluğu
Alt Kesici Genişliği
Alt molar uzunluğu
Alt alveol uzunluğu
Alt Diastema Uzunluğu
Mandibula yüksekliği
Coronoid Proses yüksekliği
N
X
10
10
10
10
5
11
11
11
11
11
11
11
11
11
11
11
11
11
11
11
11
11
11
11
11
11
11
387.4
166
27.1
53.9
313.4
49,3
48,1
30,0
13,5
21,7
16,3
16,1
9,4
6,5
35,3
3,8
2,6
9,4
10,2
11,4
27,6
2,8
9,7
10,7
8,1
6,0
17,8
Min- Max
356-417
161-173
24-29
48-58
296-337
47,6-50,1
45,7-49,4
29,3-30,7
13-13,9
21-22,6
15,5-17,1
15,7-16,7
8,9-10,1
6-6,9
34,2-36,3
3,4-4,2
2,5-2,9
8,8-9,8
9,5-10,8
11-12
26,8-28,4
2,6-2,9
8,9-10,35
10-11,1
7,7-8,6
5,3-6,4
17,3-18,8
Sd
17,5
2,9
1,8
4,0
16,9
0,8
1,0
0,57
0,3
0,5
0,5
0,3
0,3
0,3
0,8
0,2
0,1
0,4
0,4
0,3
0,6
0,1
0,4
0,3
0,291
0,317
0,478
İnfraorbital foramenler küçük oval bir kanal şeklindedir. Palatal foramina
M3'ler hizasında bulunur. Damak nispeten geniş ve posteriora doğru kare şeklindedir.
Styloid process belirgindir (Şekil 2B).
64
Alt ve üst kesici dişlerin ön yüzeyleri koyu kahverengi renktedir. Üst kesici
dişler kafatası boyutlarına göre küçüktür. Her iki çenede de bir premolar ve üç molar
diş bulunur. Diş formülleri 1.0.1.3/1.0.1.3 = 20 şeklindedir. Üst premolar ve molar
dişlerin hepsi üç köklüdür (Şekil 3). Üst premolar dişin kökleri hemen hemen eşit
3
1
2
olarak gelişmişken M dişine göre daha büyük olan M ve M dişlerinde labial taraftaki
kök diğerlerine oranla daha büyük ve uç kısmı çengel şeklinde kıvrılmıştır. Aynı
3
şekilde M dişinde de labial kök daha büyük ve uç kısmı kıvrıktır (Şekil 3).
Alt çenede ise premolar diş iki köklü; molar dişler ise dört köklüdür (Şekil 3).
Premolar dişin kökleri birbirine eşit uzunlukta olup molar dişlerin köklerinden daha
uzundur. M1 dişi M2 ve M3 dişlerine oranla daha büyüktür ve her üç molar dişin lingual
taraftaki anterior kökü diğerlerine oranla oldukça zayıf gelişmiştir (Şekil 3).
Şekil 3. Sciurus anomalus' ta alt ve üst premolar ve molar dişlerin kök yapıları.
Sciurus anomalus'ta diploid kromozom sayısı 2n =4 0, fundamental
kromozom kol sayısı NF=80 ve otozomal kromozom kol sayısı NFa=76'dır. Yapılan
karyotip sonucunda kromozomların 6 çifti metasentrik, 13 çifti submetasentrik
olduğu görülmüştür. X kromozomu büyük submetasentrik, Y kromozomu ise küçük
submetasentriktir (Şekil 4).
Şekil 4. S. anomalus'ta karyotip ve metafaz plağı.
65
4. TARTIŞMA VE SONUÇ
Ellerman (1948) Sciurus anomalus'un Sciurus vulgaris'ten molar dişlerinin 4
adet olması ve birinci premolar dişin bulunmamasıyla ayrıldığını ifade etmiştir.
Diyarbakır yöresi Sciurus örneklerinde birinci premolar dişin bulunmaması ve molar
diş sayısının 4 adet olması bakımından benzerdir.
Görner ve Haeckethal (1988) S. anomalus türünün Transkafkaslar, Anadolu,
Suriye ve İran'da dağılış gösterdiğini ve bu türde 5 çift meme ucu bulunduğunu ayrıca
kulakta fırçamsı kılların bulunmadığını belirtmiştir. Örneklerimizde 5 çift meme
bulunması araştırıcının bulguları ile benzerlik gösterirken, kulakların uçlarında,
seyrekte olsa kahverengimsi kırmızı kılların bulunması farklılık göstermektedir.
Diyarbakır S. anomalus örneklerinde kafatasının geniş olması; beyin
kapsülünün düz ve posteriora doğru basık olması; kısa olan rostrum'un geniş ve
anteriorda yuvarlak görülmesi ve interorbital alanın geniş ve düz olması gibi
özellikler Harrison ve Bates (1991)' ün kafatası ile ilgili vermiş olduğu özelliklerle
uyum göstermektedir. Ayrıca zygomatik yayların ve orbital çıkıntıların yapısı
araştırmacıların belirtmiş olduğu özellikler ile benzerdir.
Diyarbakır örneklerinin dış vücut ve kafatası ölçüleri Özkurt ve ark.
(1999)'nın Türkiye S. anomalus türlerinin morfolojik ve karyolojik özellikleri ile ilgili
yaptıkları çalışmada vermiş oldukları değerler ile mandibula, üst diastema,
occipitonasal, ardayak ve kulak uzunluğu dışında benzerlik gösterirken; Harrison ve
Bates (1991)'in Orta Doğu ülkeleri örnekleri üzerine vermiş olduğu ölçümler ile daha
yakın benzerlik göstermektedir.
Zima ve Kral (1984) S. anomalus türünün diploid kromozom sayısının
2n=40 olduğunu ifade etmişlerdir. Özkurt ve ark. (1999)S. anomalus'un diploid
kromozom sayısını 2n=40 olarak belirtmiş ve kromozomların 6 çiftinin metasentrik, 6
çiftinin sub-metasentrik, 7 çiftinin sub-telosentrik olduğunu, X kromozomunun
büyük sub-metasentrik ve Y kromozomunun ise küçük sub-metasentrik olduğunu
belirtmiştir. Diyarbakır örneklerinde diploid kromozom sayısı ve cinsiyet
kromozomlarının yapısı araştırmacıların bulguları ile aynıdır.
Alkan (1965)'ın Türkiye'nin ağaç ve tarla sincapları üzerine yapmış olduğu
çalışmada S.vulgaris türünün memleketimizin hemen her yerinde dağılış gösterdiğini
belirtmiştir. Bu türün ülkemizin sadece Avrupa yakasında bulunması Anadolu' da
S.vulgaris türünün dağılış gösterdiği görüşü doğru değildir.
Morfolojik ve karyolojik özellikler bölgemizde S. anomalus türünün dağılış
gösterdiğini; alttürlerin belirlenmesi için ayrıntılı çalışmaların sürdürülmesi
gerektiğini göstermektedir.
66
KAYNAKLAR
Alkan, B. 1965; Türkiye'nin ağaç ve tarla sincapları (Mammalia-Sciuridae) üzerinde
bazı incelemeler. Bitki koruma Bülteni C.5 (4): 151-162.
Atallah, S. I. 1976; Mammals of the Eastern Mediterranean Region; their ecology,
Systematics and Zoogeographical Relationships. Saugetierkund Mitt., 26:
1-50.
Danford, Ch. ve Alston, E. 1877; On the Mammals of Asia Minor. Proc. Zool. Soc.,
50-64.
Ellerman, J. R ve Morrison-Scott, T.C.S. 1951; Checklist of Palearctic and Indian
mammals,
1758 to 1946. – British Museum (Natural History), London.
pp: 810
Ellerman, J.R. 1948; Key to the Rodents of South West Asia in the British Museum
Collection. Proc. Zool. Soc. Lon., 118: 765-817.
Görner, M. ve Haeckethal, H. 1988; Saugetiere Europas. Ferdinand Enke Verlag,
Stuttgart
Harrison, D.L. ve Bates, P.J.J. 1991; The Mammals of Arabia. Second edition. –
Harrison Zoology Museum Publications, Kent. 1-353.
Nadler, C.F. ve Hoffman, R.S. 1970; Chromosomes of some Asian and South
African squirrels (Rodentia, Sciuridae). Experienta, 26: 1383-1386.
Osborn., D.J., 1964; Rodents of the Subfamilies Murinae, Gerbillinae and
Cricetidae from Turkey. The Journal of Egyptian Public Health
Association, 60: 401-421.
Özkurt, Ş., Sözen, M., Yiğit, N., Çolak, E., ve Verimli, R. 1999; On the karyology
and morphology of Sciurus anomalus (Mammalia:Rodentia) in Turkey.
Zoology in the Middle East 18, 9-15. Max Kasparek Verlag, Heidelberg.
Pamukoğlu, N. ve Albayrak İ. 1996; Kastamonu Memelileri. Commun. Fac. Sci.
Univ. Ank. Series C, 5:14, pp. 1-22
Seabright, M., 1971; A Rapid Banding technique for human chromosomes. Lancet,
Vol: 2. 971-972
Zapunova, J. A. ve Zolnerovskaja, J. I. 1969; The chromosome complements of
some species Sciuridae. In Mat. II Vsesoj. sov. po. mlekopit. (ed. Voroncov
N.N.), pp. 57-59.
Zima, J. ve Kral, B. 1984; Karyotypes European mammals I. Acta Sc. Nat. Brno 18
(7) : 1-51.
67
DİYARBAKIR CİVARI TARLA FARESİ (Microtus guentheri DANFORD
&ALSTON 1880) (RODENTIA: MAMMALIA) TÜRÜNÜN MORFOLOJİK
VE KARYOLOJİK ÖZELLİKLERİ*
Yüksel COŞKUN1
Servet ULUTÜRK 2
Alaettin KAYA1
ÖZET
Bu çalışmada Diyarbakır yöresinden toplanan 11 Microtus guentheri (5♂ , 6♀ )
örneğinin morfolojik ve karyolojik özellikleri çalışılmıştır. Morfolojik karakterler ve
bunlara ait ölçümler ile karyolojik özellikleri literatür bilgileri ile karşılaştırılmıştır.
Yapılan karyolojik çalışmalarda diploid kromozom sayısı 2n=54, fundamental
kromozom sayısı NF=56 ve otozomal kol sayısı NFa=52 olarak tespit edilmiştir.
Örneklere ait post ve iskeletler Dicle Üniversitesi Fen Fakültesi Biyoloji Bölümünde
korunmaktadır.
Anahtar Kelimeler: Rodentia, Microtus guentheri, karyoloji, morfoloji, Diyarbakır
ABSTRACT
This research was carried out on 11 Microtus guentheri; specimen.
Morphological and karyological characters of the specimen were compared with the
previously published accounts. By the karyological studies Microtus guentheri has a
2n=54, NF=56 and NFa=52 karyotype values were recorded. Specimen have been
deposited at the laboratory of Zoology, Faculty of Science, University of Dicle.
Key words: Rodentia, Microtus guentheri, karyology, morfology, Diyarbakır
GİRİŞ
Dünyada yaşadığı bilinen yaklaşık 4620 memeli türünün 1/3'nü oluşturan
Rodentia (kemirgen) ordosunda, kutuplardan ekvatora, deniz seviyesinden dağların
karlı zirvelerine kadar değişik ortam şartlarına uyum sağlamış türler vardır. Bu
özellikleri nedeniyle yeryüzünde kozmopolit dağılış gösterirler.
*Bu çalışma Yüksel COŞKUN ve Servet ULUTÜRK'ün Doktora Tezlerinden üretilmiştir.
1
Dicle Üniversitesi Fen Fakültesi Biyoloji Bölümü, 21280 Diyarbakır. [email protected]
2
Batman Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Biyoloji Bölümü, Batman.
68
Kemirgenler, beslenme alışkanlıklarından dolayı yaşadıkları alanlardaki
tarım ürünlerine ve ağaç fidanlıklarına büyük ölçüde zarar verirler. Örneğin,
Microtus arvalis (tarla faresi) 1964 yılında Samsun-Terme ağaçlandırma sahasında
% 100'e varan zarara yol açmıştır (Sekendiz 1974). Microtus guentheri 1936 yılında
Diyarbakır' da 6669 hektar alanda aşırı çoğalmaları sonucu tarım ürünlerine büyük
ölçüde zarar vermişlerdir (Bodenheimer 1949). Başbakanlık İstatistik Genel
Müdürlüğünün 1952 yılı raporunda ambar ve depolardaki hububatın % 5'nin fare ve
sıçanlar tarafından tüketildiği saptanmıştır (Türkmenoğlu 1954). Dünya tahıl
üretiminin % 20'sinin kemirgenlerce tüketildiği belirlenmiştir. Diğer taraftan sulama
kanallarını delmek, elektrik ve telefon hatlarını koparmak, deri ve kağıt ürünlerini
kemirmek, evcil hayvanların yumurta ve yavrularını yemek suretiyle de zarara neden
olurlar. Özellikle insanlara veba, tifo, kuduz gibi hastalık mikroplarını taşıdıklarından
dolayı tehlikelidirler (Serez 1983).
Kemirgenlerin bazı türlerinin kürklerinden faydalanılmakta; ayrıca tıp,
veterinerlik, eczacılık ve biyoteknoloji alanında deney hayvanı olarak yaygın bir
şekilde kullanılmaktadırlar.
İlk defa Danford ve Alston (1880) tarafından Türkiye-Kahramanmaraş'tan
tanımlanan Microtus guentheri türü Palearktik bölgede geniş bir yayılış
göstermektedir. Ellerman (1941) Anadolu'da M. arvalis, M. roberti, M. nivalis ve M.
guentheri türlerinin bulunduğunu ve M. guentheri'ye ait üç alttürün (M. g. guentheri,
M. g. shevketi ve M. g. lydius) dağılış gösterdiğini belirtmiştir. Bodenheimer (1949)
M. guentheri'nin Güneydoğu Anadolu'nun tarım alanlarında yapmış oldukları
zararlarını, ekolojik özelliklerini, biyolojilerini ve populasyon dinamiğini
araştırmıştır. Corbet (1966) M. guentheri'nin Anadolu'da dağılış gösterdiğini,
kafatasının düz ve M3 (üst 3.azı dişi) dişi ile iç kulak kemiği (tympanic bullae)
arasındaki mesafenin, M3 (alt 3. molar) dişi uzunluğundan daha kısa olduğunu
vurgulamıştır. Çağlar (1967) Türkiye'de Microtus cinsine ait 6 türün yaşadığını; M.
guentheri'de kuyruğun vücut uzunluğunun 1/4'ünden (% 23) daha kısa olması ve
kafatasının dorsal profilinin kubbeli olmasıyla diğerlerinden ayrıldığını ve bu türün
M. g. guentheri, M. g. lydius ile M. g. hartingi alttürlerinin tespit edildiğini ifade
etmiştir. Kock ve ark. (1972) Elazığ bölgesindeki Microtus gruplarının (socialis,
irani) ayırımında sistematik güçlükler bulunduğunu M. guentheri kafatasının dorsal
profilinin konveks ve rostral bölgedeki eğimin fazla olmasıyla diğer gruplardan
ayrıldığını belirtmişlerdir.
Kıvanç ve Şimşek (1973) M. guentheri ve M. socialis türlerinin baculum
özelliklerine göre Van örneklerinin M. socialis, Kahramanmaraş örneklerinin ise M.
guentheri olduklarını belirtmişlerdir. M. guentheri'nin Anadolu'da yaşayan diğer
Microtus türlerinden (M. nivalis, M. arvalis, M. gud, M. roberti ve M. socialis) kuyruk
boyunun vücut uzunluğunun ¼'ü kadar olmasıyla ayırt edilmektedir (Ellerman ve
Morrison-Scott 1951; Çağlar 1967; Corbet ve Ovenden 1980).
69
Kefelioğlu (1995) Microtus cinsinin Türkiye'de yayılış gösteren altı türünün
(M. arvalis, M. epiroticus, M. socialis, M. nivalis, M. roberti ve M. guentheri)
bulunduğunu belirtmiştir.
Türkiye'de yapılan karyolojik çalışmalarda M. guentheri'de diploid
kromozom sayısını 2n=54 olarak belirtmişlerdir (Kefelioğlu 1995; Çolak ve ark.
1997).
Yukarıdaki çalışmalardan, Diyarbakır yöresi kemirgen faunasının
belirlenmediği, dolayısıyla türlerin dağılış alanlarının tespit edilemediği
anlaşılmaktadır. Bu araştırmada Diyarbakır il sınırları içinde yaşayan ve tarıma
zararlı olan kemirgen türlerinden tarla faresi Microtus guentheri'nin özelliklerinin
ortaya çıkarılması amaçlanmıştır.
MATERYAL VE METOT
Diyarbakır yöresinden, Şekil 1'de gösterilen lokalitelerden çinko canlı
yakalama kapanları (Şekil 2B) ile toplanan 11 Microtus guentheri örneğinin (5♂, 6
♀) morfolojik ve karyolojik özellikleri üzerinde çalışılmıştır. Toplanan her örneğin
dış vücut uzunlukları mm göstergeli cetvel ile şekil 2A'da gösterildiği şekilde
ölçülmüştür.
Şekil 1- Örneklerin toplandığı yerler (*). 1. Kulp-Bağcılar köyü 1♀
♀ , 2. Dicle-Çavlı köyü 1♂, 3. Çermik-Aynalı köyü 1 ♀ , 1♂; 4. Dicle Üniversitesi
Kampüs arazisi 3 ♂, 4 ♀.
70
Laboratuvara canlı olarak getirilen hayvanların kemik iliğinden Seabright
(1971)'ın yöntemine göre hazırlanan kromozom preparatlarından alınan metafaz
plakları fotograflarından, diploid kromozom sayısı (2n), fundamental sayı (NF) ve
otozomal kol sayısını (NFa) özelliklerini gösteren karyotipleri yapılmıştır. Dış vücut
ve kafatası ölçümleri 0.1 mm duyarlı kumpas ile alınmıştır. Örneklere ait post ve
iskeletler Dicle Üniversitesi Fen Fakültesi Biyoloji Bölümü'nde korunmaktadır
Şekil 2- A. Kemirgen örneklerinde dış vücut ölçülerinin alındığı yerler.
1- Vücut uzunluğu (VU)
2-Kulak uzunluğu (KU): 3- Ardayak uzunluğu (AU): 4-Kuyruk uzunluğu (KYU): B- Çinko
kapan. a-ön kapak, b-ön kapak kolu, c-ön kapağın dayanak mandalı, d-hareketli teneke levha,
e-teneke levhayı hareket ettiren kol, f-teneke levha üzerinde ön kapağın açık kalmasını
sağlayan tutucu, g-delikli arka kapak, h-eğik durumdaki teneke şeritler.
BULGULAR
a- Morfolojik özellikler
Diyarbakır yöresi Microtus guentheri örneklerinde vücudun sırt tarafı grikahverengi, karın tarafı gri-beyaz renkli olup, sırt ve karın renklerini ayıran belirgin
bir yanal çizgi yoktur. Başları, vücuda nazaran büyük, kulak kepçeleri küçük ve tüyler
içerisindedir. Ön ve arka ayakların üzeri kül rengi tüylerle kaplıdır. Ayak tabanları
çıplaktır. Kuyruğun üst kısmı sarımsı kahverengi, alt kısımları ise kül renkli tüylerle
örtülüdür. Kuyruk uzunluğu baş beden uzunluğunun 1/4'ünden daha kısadır
(%23.75). Ön ayakta 4, arka ayakta 5 parmak bulunur (Resim 1). İncelenen örneklerin
ardayak tabanında 5 adet nasır bulunmaktadır. Nasırların yer aldığı bölge tamamen
çıplak, diğer kısımlar ise beyaz renkli tüylerle kaplıdır (Şekil 3E).
Resim 1- Tarla Faresi, Microtus guentheri'nin dış görünüşü.
71
b-Anatomik özellikler
Kafatasının dorsal profili kubbelidir. Kafatasının en yüksek noktasından
tabana paralel çizildiğinde, tepe noktası ile burun bölgesini birleştiren doğru arasında
kalan açı 20o'dir. Beyin kapsülünün yüksekliği 9.9- 10.5 mm'dir. Rostrum, beyin
kapsülü genişliğine oranla oldukça dardır ayrıca rostral bölgedeki eğim belirgin bir
şekilde görülmektedir (Şekil 3A). Nasal kemik uzunluğu (6.8–7.4–7.8) frontal kemik
uzunluğundan (8.7-9.6-10.3) daha kısadır. Temporal kemik dikdörtgen şeklinde olup
genişliği yüksekliğinin iki katından fazladır. Tympanik bullae kafatası boyutlarına
3
göre büyüktür ve Tympanik bullae ile M dişi arasındaki mesafe (ortalama 1.84 mm)
3
M dişi uzunluğundan (ortalama 2.2 mm) daha kısadır. Styloid process geriye doğru
diken şeklinde bir çıkıntı oluşturmaz (Şekil 3B). Palatal (damak) kemiğin üzerinde
pyterigoid çukura kadar uzanan, oluk şeklinde iki çöküntü bulunmaktadır. İncisive
foramen'in posterior uçları M1 dişi alveolleri seviyesine kadar uzanmamaktadır (Şekil
3B). Zygomatik yaylar yanlara doğru kavis yaparak genişlemiştir. Tympanik bullae
şişkindir (3C ve D). Paroccipital, tympanic bullae'den ayrı olarak anteriore doğru
uzanmaktadır (Şekil 3D) . Mastoid kemiğin, tympanic bullae ile olan kenarı düz bir
hat şeklindedir (Şekil 3D). Baculum'un proksimali küçük bir sap şeklindedir. Sap
distale doğru incelerek distalde yanlara doğru çok az genişlemektedir (Şekil 3F).
Distal kısım oval ya da pentagonal bir şekil göstermektedir. Distaldeki genişliğin
ortasında ventralde bir çukurluk bulunmaktadır (Şekil 3F). Baculumun ortalama
uzunluğu 2,44 (2.14-2.57) mm, distal genişliği 1.34 (1.21-1.46) mm'dir.
Şekil 3- Microtus guentheri'nin baş iskeleti yapısı.
A- Dorsal'den, B- Ventral'den, C-Lateralden ve Mandibula'nın labial'den
görünüşü, D- paroccipital kemiğin ve mastoid kemiğin yapısı. E- ardayak tabanı, Fbaculum yapısı ve ölçülerinin alınışı. (al: alveolar proces, ap: angular proces, cd:
condyloid proces, d: diastema, eam: dış kulak açıklığı, f: frontal, if: incisive foramen,
in: incisive, inp: interparietal, iof: infraorbital foramen, j: jugal, m: maksilla, mo:
molar, mt: mastoid, n: nasal, n: nasır oc: occipital, occ: occipital condyl, p: parietal, pl:
palatal, pm: premaksilla, poc: paroccipital, pt: pterygoid, sq: squamosal, tb: tympanie
bullae, zy: zygomatik yay).
72
Tablo 1- Diyarbakır yöresi Microtus guentheri'de dış vücut, baş iskeleti ve
bakulum ölçüleri (mm). n: örnek sayısı, Min-Mak. eksterm değerler, X: ortalama,
Sd: standart sapma.
Özellikler
N
Baş+beden
8
uzunluğu
Kuyruk
8
uzunluğu
Vücut/kuyruk
7
oranı
Kulak uzunluğu
8
Arkayak
uzunluğu
8
Ağırlık (gr)
8
Condylobasal
uzunluk
Occipitonasal
uzunluk
Nasal genişlik
Nasal uzunluk
Interorbital
genişlik
Maksilla
uzunluğu
Zygomatik yay
genişliği
Zygomatik yay
uzunluğu
Foramen Mag.
uzunluk
Occipital
genişlik
Bullaeler arası
genişlik
Foramen mag.
yüksekliği
Min- Max
X
Sd
114.0–129.0 122.5 5.0
23.0–33.0
27.5 3.3
3.54-4.95
4.22 0.6
9.0–13.0
11.6 1.5
Özellikler
Üst molar dizi
uzunluğu
Üst kesici diş
uzunluğu
Üst alveol
uzunluğu
Üst diastema
uzunluğu
18.1 1.5 Beyin kapsül
yüksekliği
Beyin kapsülü
29.0 – 43.0 37.6 4.7
genişliği
16.0–20.0
N
Min- Max
X
Sd
10
5.6 - 6.5
6.0
0.3
8
2.6 - 3.1
2.9
0.2
10
6.4 - 7.3
6.8
0.3
10
7.5 - 9.3
8.2
0.6
5
9.9 - 10.5
10.3 0.3
5
13.4 - 14.3
13.8 0.4
5
25.3 - 28.5 27.2 1.4 Parietal uzunluk 5
6.5 - 7.6
7.1
0.5
5
25.7 - 27.9 27.0 0.9 Frontal uzunluk 9
8.7 - 10.3
9.6
0.5
11
9
5.9 - 6.9
5.2 - 6.0
6.5
5.7
0.4
0.3
11
3.1 - 4.1
3.7
0.3
11
14.7 - 16.9
11
3.7 - 5.0
4.3
0.5
10
4.3 - 5.6
10
0.3
10
6.7 - 8.0
7.5
0.4
11
5.6 - 6.4
5.9
0.2
6
2.14-2.57
2.44 0.18
6
1.21-1.46
1.34 0.10
10
10
10
10
10
9
5
5
5
5
3.0 - 3.7
6.8 - 7.8
3.3
7.4
0.2
0.3
Alt alveol uzunluk
Alt molar uzunluğu
Alt diastema
0.3 uzunluğu
Mandibular
8.2 0.5
7.5 - 9.0
uzunluk
Mandibula
14.3 - 16.2 15.3 0.7
yüksekliği
Rostrum
9.1 - 10.7 10.0 0.5
genişliği
Coronoid
4.4 0.3
4.0 - 4.6
yüksekliği
5.6 0.6 Alveolar
4.8 - 6.0
yükseklik
Baculum boyu
11.9 - 12.6 12.3 0.3
3.1 - 4.0
4.1 - 4.7
3.7
4.5
Baculum
0.3 genişliği
15.8 0.6
c- Diş Yapıları:
Üst kesici dişlerin ön yüzeyleri sarı, yanlar ve iç yüzeyleri beyaz renklidir. M1
dişinin labialinde 2 girinti ve 3 çıkıntı, lingualinde ise 3 girinti ve 3 çıkıntı
73
2
bulunmaktadır. Anteriordeki girinti oldukça sığdır (Şekil 4A). M dişinin labialinde 3
girinti ve 3 çıkıntı bulunur. Posteriordeki girinti derin değildir. Bu dişin lingualinde 2
3
girinti ve 3 çıkıntı vardır (Şekil 4A). M dişinin labialinde 3 girinti ve 4 çıkıntı
bulunmaktadır (Şekil 4A). Üst molar diş dizi uzunluğu 5.6- 6.0-6.5 mm, diastema
uzunluğu 7.5- 8.2-9.3 mm'dir.
Alt kesici dişlerin ön yüzeyleri sarımsı-beyaz, yanlar ve iç tarafları beyaz
renklidir. M1 dişinin lingualinde 5 girinti ve çıkıntı vardır. Labialde ise 5 çıkıntı, 4
girinti bulunmaktadır (Şekil 4B). M2 dişinin lingual ve labial'inde 3 çıkıntı ve 2 girinti
vardır (Şekil 4B). M3 dişlerin her iki tarafında da 3 çıkıntı ve 3 girinti bulunmaktadır
(Şekil 4B). Üst ve alt molar dişleri de köksüzdür. Alt molar diş dizi uzunluğu 5.2-5.76.5 mm, diastema uzunluğu 3.1-3.7-4.1 mm'dir.
Şekil 4- Microtus guentheri''nin üst (A) ve alt (B) azı dişlerinin çiğneme
yüzeylerinin yapısı. la: labial taraf, li: lingual taraf, g: girinti, ç: çıkıntı, ant.: Anterior,
post.: posterior.
Tablo 2- Microtus guentheri''nin üst ve alt molar diş uzunlukları (mm).
Sx: standart hata
74
d- Karyolojik özellikler
Karyolojik özelliklerinde diploid kromozom sayısı 2n = 54, temel kromozom
kol sayısı NF = 56, otozomların kol sayısı NFa = 52 olarak tespit edilmiştir. Otozom
çiftleri farklı büyüklükte ve akrosentrik, X kromozomu büyük submetasentrik, Y
kromozomu ise en küçük akrosentrik kromozom olarak tespit edilmiştir (Şekil 5).
Şekil 5. Microtus guentheri'de karyotip ve metafaz plağı (Müze no:260, ♂)
TARTIŞMA VE SONUÇ
Ellerman (1941) Microtus guentheri'nin Anadolu'da dağılış gösterdiğini,
ardayak tabanında 6 tüberkül bulunduğunu ancak bu tüberküllerin 5 adet de
olabileceğini belirtmiştir. Örneklerimizde ardayak tabanında 5 adet tüberkül
bulunmaktadır.
Kock ve ark.(1972) Elazığ bölgesindeki Microtus gruplarının (socialis, irani)
ayrımında sistematik güçlükler bulunduğunu, M. guentheri kafatasının dorsal
profilinin konveks ve rostral bölgedeki eğimin fazla olması ve mastoid kemiklerinin
yapısıyla diğer gruplardan ayrıldığını belirtmiştir. Bu özellikler Diyarbakır
örneklerinde de benzerdir.
Çağlar (1967) Türkiye'de Microtus cinsine ait altı türün yaşadığını, M.
guentheri'de kuyruk uzunluğunun vücut uzunluğunun ¼'ünden (%23) daha kısa
olduğunu ve kafatasının dorsal profilinin hafif kubbeli olduğunu; Hatay'dan elde
edilen materyale göre baş + bedenin 117 – 132 mm, kuyruğun 27 – 30 mm, kulağın 10
– 13 mm, condylobasal uzunluğun 27.4 – 28.1 mm ve ağırlıklarının 44.5 – 57 gr
arasında değiştiğini; Corbet ve Ovenden (1980) kuyruk boyunun baş + beden
boyunun yaklaşık ¼'ü kadar olduğunu, baş + bedenin 86 – 131 mm, kuyruğun 20 – 34
75
mm, ardayağın 16 – 21 mm; Görner ve Haeckethal (1988) M. guentheri'de baş + beden
uzunluğunun 97 – 127 mm, kuyruğun 20 – 36 mm, ardayağın 18 – 21 mm, kulağın
11 – 16 mm, condylobasal uzunluğun 26.7 – 29.6 mm, zygomatik genişliğin
15.1 – 17.8 mm ve ağırlıklarının ise 33 – 75 gr arasında değiştiğini belirtmişlerdir.
Diyarbakır örneklerinde kuyruk boyunun baş + beden uzunluğunun % 23'ü
olması, baş + beden uzunluğunun 114 – 129 mm; kuyruk uzunluğunun 23 – 33 mm;
kulağın 9 – 13 mm; ardayağın 16 – 20 mm; zygomatik genişliğin 14.3 – 16.2 mm ve
condylobasal uzunluğun 25.3 – 28.5 mm olması yukarıdaki araştırmacıların bulguları
ile benzerlik gösterirken; ağırlık ölçülerinin daha düşük (29-43 gr) olmasıyla farklılık
göstermektedir. Ayrıca Ondrias (1965) bu türün Anadolu'da dağılış gösterdiğini,
ağırlıklarının ergin erkeklerde 51.3 gr, dişilerde 51.6 gr olduğunu, erkek ve dişilerin
ağırlıkları arasında istatistiksel bakımdan önemli bir fark olmadığını belirtmiştir,
örneklerimizde dişi ve erkek bireylerin ağırlıkları arasında fark bulunmaması bu
özelliği desteklerken, ağırlık ölçüleri daha düşük bulunarak farklılık göstermektedir.
Steiner ve Vauk (1966)'nın Konya–Beyşehir'den M. guentheri için verdikleri
üst molar dişleri dizi ve üst diastema ölçüler ile Diyarbakır örnekleri farklılık
göstermekte olup daha kısadır.
Çolak ve ark. (1997) Kahramanmaraş, Kilis, Nizip (Gaziantep) ve Reyhanlı
(Hatay) örneklerinde diploid kromozom sayısının 2n=54 olduğunu; Kefelioğlu
(1995) M. arvalis'in 2n=46, NF=72 ve NFa=68; M. epiroticus'un 2n=54, NF=56 ve
NFa=54; M. socialis'te 2n=62, NF=62 ve NFa=60; M. nivalis'te 2n=54, NF=55 ve
NFa=52; M. roberti'nin 2n=54, NF=57 ve NFa=54 karyolojik değerlerine sahip
olduğunu; Ayrıca NF=55 karyotipli M. nivalis'in NF=54/55 değerlerine sahip M.
guentheri'den X kromozomunun varyasyon göstermeyip daima sub-metasentrik
oluşu ile ayrıldığını belirtmiştir. Yapılan karyolojik çalışmalarda örneklerimizde
2n=54, NFa=52 ve NF=56 karyolojik değerlerinin bulunması ve X kromozomunun
büyük sub-metasentrik olması araştırmacıların bulguları ile benzerlikler
göstermektedir.
76
KAYNAKLAR
Bodenheimer F. S. 1949. Problems of Vole populations in the Middle East. Report on
the population dynamics of the Levant Vole. The Research Council of Israel.
Jerusalem
Corbet G. B. and Ovenden D. 1980. Saugetiere Europas. Alle wildlebenden. Pareys
Buch der Saugetiere. 240 pp. Hamburg.
Corbet G.B. 1966. The terrestrial Mammals of Western Europe. A systematic Review
of the Mammals of Western Europe. British Museum (Nat. Hist.) 298 pp.
Çağlar M. 1967. Türkiye' nin gömülgen fareleri (Microtin).Tr Biol. Derg. 17 (4): 103117.
Çolak E. Yiğit N. Sözen M. and Özkurt Ş. 1997. Distribution and taxonomic status of
the genus Microtus (Mammalia: Rodentia) in Southeastern Turkey. Israel J. Zool.,
43:391-396.
Danford Ch. and Alston E. 1880. On the Mammals of Asia Minor I.. Proc. Zool. Soc.
Lon. 50-64.
Ellerman J. R. and Morrison-Scott T. C. S. 1951. Check list of Palearctic and Indian
Mammals, 1758-1946. Brit. Mus. Nat. Hist. Lon., pp: 810, London.
Ellerman J. R. 1941. The families and Genera of living Rodents Vol.II. Family
Muridae. British Museum Nat. Hist. 690pp. London.
Görner M. and Haeckethal H. 1988. Saugetiere Europas. Ferdinand Enke Verlag,
Stuttgart.
Kefelioğlu H. 1995. Türkiye Microtus (Mammalia: Rodentia) Cinsinin Taksonomisi
ve Yayılışı. Tr. J. Zool. 19: 35-63.
Kıvanç E. ve Şimşek N. 1973. Van ve Akdeniz Tarla Farelerinin, Microtus Socialis
(Pallas) ve Microtus guentheri (Danford ve Alston) Türlerinin ayırt edilmesinde
Phallus ve Baculum' un Önemleri. IV. Bilim Kongresi, Ankara.
Kock D. Malec F. und Storch G. 1972. Rezente und subfosile Kleinsauger aus dem
Vilayet Elazığ, Ostanatolien. Z. Saugetierkd. 37 (4): 204-229.
Ondrias J. C. 1965. Contrubution to the Knowladge of Microtus guentheri hartingi
from Thebes, Greece. Mammalia, 29(4): 489-506.
Seabright M. 1971. A Rapid Banding technique for human chromosomes. Lancet,
Vol: 2. 971-972
Sekendiz O. A. 1974. Türkiye Hayvansal Kavak zararlıları Üzerine Araştırmalar.
K.T.Ü. Orman Fak. Yay. No.3, İst.,
Serez M. 1983. Fareler ve İnsanlar. TÜBİTAK-Bilim ve Teknik. Cilt 15 sayı 185.
Ankara
Steiner H. and Vauk G. 1965. Saugetiere aus dem Beyşehir-Gebiet (Vil. Konya,
Kleinasien). Zool. Anz., 176 (2):97-102.
Tchernov E. 1968. Succussion of Rodent Faunas during the Upper Pleistocene of
Israel. Mammalia depicta, 152 pp, Verlag Paul-Parey, Hamburg und Berlin,.
Türkmenoğlu H. 1954. Ev ve Ambarlarda zarar yapan fare ve sıçanlar. Bitki Koruma
Bülteni 4(2): 40-48.
77
DİYARBAKIRDA GÜVERCİN KÜLTÜRÜ
Vedat Gündoğan
Yabani Güvercinler
Yabani güvercinlere Diyarbakır'da “boran” denir. “Koğa” denilen
gübrelerinden ve çok lezzetli olan etlerinden yararlanılır. 1680 yılında Diyarbakır'a
gelerek incelemelerde bulunan Tavernier 1682 yılında yayımladığı kitabında
boranlarla ilgili şunları yazar:
“Diyarbakır toprağı çok verimli olup ekmeği ve şarabı nefistir. Burada
yenilen et, başka yerde bulunmaz. Bilhassa burada yenilen güvercin, büyüklük ve tat
bakımından Avrupa'dakileri geride bırakır.” Boranların tünemeleri için kerpiçten
yapılan güvercinliklere de “boranhane” denir. Dicle vadisi üzerindeki köylerde
yapılan boranhaneler genellikle merkeze bağlı olan, Kadıköy, Sımaki, Şarabi, Tilalo,
Tılgaz, Hacıis, Sirimi, Çarıklı, Patrik, Akımı, Daraklı, Havar, Kabi, Ayngevr, Karabaş,
Derimte, Kıtırbil köylerinde bulunur.
Boranhaneler genellikle tek gözlü, iki üç ve dört gözlü yapılır. En çok yapılan
da üç gözlü olanlarıdır. Her bölümde güvercinlerin rahat girip çıkabilecekleri
büyüklükte ufak pencereler vardır. İç bölümlerine “lüle” denir. Boranhaneler ihtiva
ettikleri bölmelerin adedine göre bir lüleli, iki lüleli, üç lüleli boranhane adını alırlar.
Lüleler belirli aralıklarla üst üste yapılır. Her lülenin içerisinde güvercinlerin
tünemesi için basamaklar vardır. Bu basamaklar lülelerin adedi ile orantılıdır. Yani üç
bölümlü bir boranhanede üç lüle ve üç basamak bulunur. Boranhanelerin bütün iç
duvarlarına kazıklar çakılır ve bu kazıklara söğüt dalından yapılmış kulplu sepetler
asılır.
Üç bölümlü bir boranhanede yaklaşık olarak 1500 sepet bulunur. Lülelerin
sayısı arttıkça sepet sayısı da artar. Güvercinler yumurtalarını bu sepetlere korlar ve
orada yavrularlar. Bir çift güvercine bir sepet isabet eder. Sepetler kafi gelmez ise
güvercinler yumurtalarını yere bırakırlar. Bir güvercin senede azami olarak üç defa
yumurtlar ve her defasında iki yumurta bırakır. Dişi güvercin öğleye kadar, erkek
güvercin de öğleden sonra yumurtalar üzerinde otururlar. Kuluçkadaki yumurtadan
daima bir erkek ve bir dişi çıkar. Üç bölümlü bir boranhaneden senede 8-10 ton gübre
alınır gübreler senede bir defa, o da nisan ayında toplanır. Gübreler boranhanede iken
satılır. Diyarbakır'ın ün salmış karpuzlarının yetiştirilmesinde kullanılır.
Güvercinlere kış mevsiminin dışında yem verilmez. Diğer mevsimlerde
kendi ihtiyaçlarını kendileri karşılar. Kışın bunlara yem verilmediği takdirde
boranhaneyi terk ederler. Yem olarak pirinç zinanı denilen darijan otunun ufak ve
parlak olan tohumu ak ve kızıl darı ile karıştırılarak verilir. Boranlarda bazen
1) Taverinier Les vitagesen Turguie, Paris 1682 sf 245, Nakleden: Şevket Beysanoğlu, Ziya Gökalp Dergisi, sayı.27,s.35
78
kuşpalazı hastalığı zuhur eder. Bu hastalıktan dolayı da boranlar telef olurlar.
Güvercinlerin en büyük düşmanları atmaca, saksağan, yılan, karakuş, sansar ve
kedilerdir.Ehlileştirilmiş güvercinler
Diyarbakır'da gülcülük ve ipekçiliğin çok gelişmiş ve yaygın olduğu
dönemde cinslerine ender rastlanan güvercinler büyük evlerde ve konaklarda
beslenmeye başlanmış ve bu heves Diyarbakır'da yaygın bir hal almıştır. Esat
Cemiloğlu “Diyarbakır Kuşları (Güvercinler)” isimli kitabında konu ile ilgili
aşağıdaki bilgileri vermiştir.
“Pek eski zamanlarda Diyarbakır'ın Fatihpaşa Mahallesinde Kurşunlu Camii
pazar yerinde ve Yoğurt Pazarındaki muayyen yerler kuşçuların adeta kulüp, dernek
ve borsaları vazifesini görmüşlerdir. Halen Mardin Kapı'sındaki Seyhan Palas kahvesi
ile Melikahmet Çarşısı üzerinde bulunan ve sonra şimdiki dernek merkezi bu alış
verişin yapıldığı yerler durumundadır. Hemen hemen herkesin evinde üç-beş çift
güvercin daima zevk için beslenirdi. Ve halen de birçok evlerde beslenmektedir.”
Diyarbakır'ımızın tanıtılmasına kendisini vakfeden değerli araştırmacı
yazarımız Şevket Beysanoğlu 1945 yılında 85 yaşında ölen rahmetli Kuşbaz Mehmet
Ağadan ve uzun yıllar Diyarbakır Belediye Reisliği yapmış ve 102 yaşında ölen
rahmetli Hüseyin Uluğ ile 1. Dönem Diyarbakır milletvekillerinden rahmetli Mustafa
Akif Tütenk (1875-1952)'in kendisine verdikleri bilgiler ışığında efsaneleşmiş bir
tarihi olayı Ziya Gökalp Dergisi'nin 27. sayısında şöyle anlatıyor:
“Akkoyunlu devletinin çökmesi üzerine Diyarbakır ve çevresi 1507
tarihinden itibaren Şah İsmail idaresine geçmişti. Halk bu idareden memnun değildi.
Sünni olan halkın Kızılbaş İranlıların yönetiminde yaşaması imkansızdı. Yavuz
Sultan Selim ile Şah İsmail arasında yapılan Çaldıran Savaşına Diyarbakır valisi
Ustacalu Mehmet Han da ordusuyla katılmıştı. Bu savaşta Şah İsmail ile orduları
büyük bir yenilgiye uğradılar. Ustacalu Mehmet Han da ölenler arasında idi. Bunu
fırsat bilen Diyarbakır halkı ayaklandı. Şah'a bağlı olanlar kale dışına atıldı, bir kısmı
da yok edildi. Diyarbakır ve çevresinin Osmanlı birliğine katılması ve bunun
gerçekleşmesi için de büyük bilim ve devlet adamı Bitlisli İdris'in aracılığı
kararlaştırıldı.
Bu ayaklanmayı haber alan Şah İsmail, Yavuz'un ordularıyla Çaldıran
ayaklanmasından sonra Diyarbakır'ın yeniden fethi için maktul Mehmet Han'ın
kardeşi Karahan komutasında büyük bir ordu gönderdi. İran ordusu şehri kuşattı.
Kuşatma ve savaş bir yıldan fazla sürdü. Halk büyük bir cesaret ve kahramanlıkla
kenti savunuyordu. Ancak, kuşatmanın uzun sürmesi, kıtlık ve hastalıkların
başlaması, zayiatın çokluğu, güvercinler aracılığıyla yapılan muhaberelerden müspet
bir sonuç alınmaması halkın moralini bozmuş, teslim olma düşüncesinde olanlar
gittikçe çoğalmaya başlamıştı. Bu tartışmaların olduğu bir gün, okla yaralanmış bir
güvercinin muhabere kulesine düştüğü görüldü. Bitlisli İdris'ten gelen haberde Bıyıklı
Mehmet Paşa komutasında büyük bir Osmanlı ordusunun hareket eylediği,
Diyarbakırlı Yiğit Ahmet idaresinde bir kuvvetin iki gün sonra kale önünde olacağı,
79
urfa Kapısı'ndan şehre girmek için kuşatmayı yarmaya çalışacağı, kendisine yardımcı
olunması bildiriliyordu. Bu haber halka yeni bir güç verdi. Gerekli tertibat alındı. İki
gün sonra Yiğit Ahmet kuvvetleri kuşatmayı yarıp Urfa Kapısı'ndan şehre girmeyi
başardılar. Bir süre sonra Bıyıklı Mehmet Paşa ordularının yaklaşmakta olduğunu
öğrenen Karahan, kuşatmayı bırakarak Sincar dağlarına çekilmek zorunda kaldı. 10
Eylül 1515'te Osmanlı ordusu şehre girdi. Kale burçları bayraklarla süslenmiş, kale
kapıları açılmış, halk büyük bir sevinç ve gösteri ile orduyu karşılamış, böylece
Diyarbakır ve çevresi kendi arzusuyla Osmanlı-Türk birliğine katılmış oldu. Bir
güvercin canı pahasına şehrin Kızılbaş İranlılara teslimini önlemiş, bu mutlu sonucu
sağlamada etken olmuştu.
Bu katılış, her yılın 10 Eylül'ünde başlayan ve günlerce süren çeşitli şenlik ve
gösterilerle kutlanıyordu. Bu kutlama şenlikleri XX. yüzyıl başlarına değin
süregelmiştir. 1. Dünya Savaşının bütün yurdu saran perişanlığı arasında bu güzel
gelenek de unutuldu. Bu şenliklerde çeşitli güvercin yarışmalarının yapıldığı, en iyi
cins güvercin üretenlere armağanlar verildiği bilinmektedir.”
Diyarbakır'ın Kendine Has Güvercin Türleri
Diyarbakır'da güvercin yetiştirenlere ve güvercin meraklılarına “kuşbaz”
denir. Diyarbakır güvercinleri dört grupta toplanır.
1. Göksüağ (göksüak)
2. Ketme
3. İçağlı
4. Kızılbaş
Göksüağ: Göksüağ grubuna giren güvercinler aldıkları renklere göre altı çeşittirler.
1-Atlas: Bunlar siyah renktedirler. Boğazlarının altından göğüslerine kadar
uzanan bir dizi püskül vardır. Ayakları tüysüzdür. Tırnak ve gagaları beyazdır.
2-Zeytuni: Ayakları tüysüzdür. Boğazlarından göğüslerine kadar bir dizi
püskül iner. Tırnak ve gagaları beyazdır. Zeytin renginde olduğundan buna “zeytuni”
denir.
3-Narinci: Sarı renkli olurlar. Ayakları tüylü olup kendi rengindendir. Başları
kenküllü (kâküllü), Boyun ve göğsü muntazam bir kolye gibi beyazdır. Yanaklarında
“benk” adı verilen iki zülüf vardır.
4-Ciğeri: Kırmızı renklidir. “Narinci”nin özellikleri bunda da görülür.
5-Gökala: Gök renginde olduklarından bu ismi almışlardır. Kanatları
üstündeki renginin koyusundan (v) şeklinde bir atkı bulunur. Buna “şeftali” denir.
Tırnak ve gagaları beyazdır.
80
6-Kürenk: Kül renginde olmasından dolayı buna kürenk denir. Göksüağ
grubuna giren güvercinlerdeki özellikler bunda da mevcuttur
Belirttiğimiz özelliklerin birinden yoksun olan, mesela kanatlarında
olmaması gereken bir rengin olması, kakülleri veya göğüslerindeki püskülleri düzenli
olmayan güvercinler muteber ve soylu sayılmazlar. Bunlara “Habeş” denir.
Değersizdirler.
Ketme: Bu guruba giren güvercinler aldıkları renklere göre kendi aralarında
altı guruba ayrılırlar.
1. Ketmeatlas
: Bunların rengi siyahtır.
2. Bozak
: Bunların rengi sarıdır.
3. Ketemecigeri
: Bunlar kırmızı renktedirler.
4. Ketmeyusufi
: Zeytin rengindedir.
5. Ketmekürenk
: Kül rengindedirler.
6. Ketmegökâlâ
: Gök rengindedirler.
Bu gruptakilerin hepsinin kuyruk ve kanatlarında “telek” tabir edilen baştaki
en uzun tüyleri beyazdır. Hepsinde kakül vardır ve kendi rengindedir. Gaga ve göz
arasında bulunan ve “küpe” denilen kısmın beyaz olması, kendi renginden küçük bir
üçgenin gaga ile göz arasında olması gerekmektedir.
Ketmegökala ile Ketmekürenk'in ayakları tüylü, başları püskülsüzdür. Diğer
dördünün ayakları tüysüz, başları püsküllüdür.
İçağlı: Bunlar da kendi aralarında altıya ayrılırlar:
1. Zengi
: Siyah renktedir.
2. Tahini
: Sarı renklidir.
3. Gümüşkuyruk : Kırmızı renklidir.
4. Kara
: Gök rengindedir.
5. Miski
: Kül rengindedir.
6. Yusufi
: Zeytin rengindedir.
Bu gruptaki güvercinlerin renkleri parlak olup, kanatlarındaki şeftali (şivtelli)
kendi renginden olup biraz daha koyudur. Hepsi kaküllü yani kepezlidir.
Gümüşkuyruk ve Tahini'nin dışındaki dördünün göğüsleri püsküllüdür. Hepsinin
kuyrukları beyazdır.
81
Kızılbaş: Bu gruptakilerde diğerleri gibi kendi aralarında renklerine göre beş
çeşittirler.
1. Sarıbaş
: Sarı renkli olanıdır.
2. Kızılbaş
: Kırmızı renklidir.
3. Mavibaş
: Gök rengindedir.
4. Zeytunbaş
: Zeytin rengindedir.
5. Karabaş
: Siyah renklidir.
Bunların kanatlarından ve zülüflerinden 4-5 tanesinin ucu, kuyruk kısmı
kırmızıdır. Hepsi kâküllüdür. Başları kâkülle beraber boğazına kadar miğferlidir.
Gövdeleri beyaz olup diğer kısımları kendi rengindedir.
Bu dört guruba girenlere civar illerde, bilhassa kuşçuluğa meraklı olan
Urfa'da “Diyarbakırlı” adı verilir. Ankara'daki Atatürk Orman Çiftliği'ndeki hayvanat
bahçesinde bulunan bu gruptaki kuşlar “Diyarbakır Cinsi” olarak kayıtlıdır.
Grubun dışında ayakları paçalı, taklacı güvercinler de vardır. Nemsavi
denilen bir tür daha vardır ki bunlar çok renkli olup tavus kuşunun kuyruk açması ve
duruşu gibi hareketlidir.
Taklacı Güvercinler: Bunlar çeşitli renklerde, ayakları paçalıdır. Uçarken
saatlerce takla vurup, 6-8 saat havada kalabilirler. Bu güvercinler takla atarak
yükselirken kollarının çok kuvvetli ses çıkarması ve kendi sahası dışına çekilmeden
alçaktan gezmesi ile de ünlüdür.
Ankut: Süsü için beslenen rengarenk güvercinlerdir. Başında iki kepez olup,
bunlara çifte kenküllü de denir. Ayakları çok paçalı, normal güvercinlerden daha
büyük olup çok yavru yaparlar.
Diyarbakır'da Kuşbazlar Arasında Kullanlan Tabirler
Lepir: Kanadı yeni çıkan güvercin
Haşşaş: Çok öten
İçağ: Kuyruk sayılarının miktarı
Bilezikli: Renginin haricinde bileklerindeki tüy, güvercinin cinsine göre değişir
Kulopoto etmek: Kanat ve kuyruğunu yolmak
Benk: Vücut tüyü aynı renk, göğüs kısmı başka renk, başındaki tüy ve vücut
rengindeki tüylerin göğse doğru uzaması
Kenkül: Kafadaki dik tüyler
Püskül: Göğüsten ileri çıkan tüyler
Dimdik: Gaga
Pin: Kümes
Tor: File
82
Pampalı: Ayağı tüylü
Baltama: Saplı bir kasnak üzerindeki file, atrap
Habeş: Melez
Ferah: Fazla öten
Aşıktora: Dişisine sevdalı olan
Kuboy: Karmakarışık renkli
Fülfül: Uçmaya tahammülü olmayan (idmansız)
Onluk: Havadaki kuşlara gösterilen güvercinin çırpınması
Tirid: Yumurtlama esnasında dişisini gagalayarak etrafında dolaşmak
Güllü: Başındaki tüy ve vücut rengindeki tüylerin göğse doğru uzaması
Suvama: Gözlerinin önündeki güvercinleri kontrol etmek
Kudoş: Kenküllü olup burmasının bir tarafının noksan oluşu
Burma: Kafadaki kepezin yanlardan olan bükümü
Tek: Bir cephesinin kesimi, diğer tarafından benekli olması
Kuyruk kapağı: Vücut renginden başka bir rengin sırttan itibaren kuyruğa doğru
uzanan kısmı
Serpme: Göksüağlarda izah edilen vücut rengindeki tüyün göğüs kısmı tüylerine
karışması
Ayak tökme: Ayakları çıplak olan cinslerin dirseğinden parmağa doğru uzanan
kısa tüylerdir
Çoloğ: Bir kanadının yarım felç olması
Sakat: Yumurtlamayan
Tohumsuz: Erkeğin dişi ile çiftleşip yavru yapamaması
83
Emişmek: Dişinin gagasını erkeğin gagasına geçirerek başını sallaması
Hıre: Yaşıtından daha ufak yapıya sahip olan güvercin
Şeftali (Şivteli): Kanatlardaki (v) şeklindeki çift çizgili koyu renk
Şatır: Evini, kümesini çok iyi tanıyan
Yava: Evini tanımayan
Kızma: Bir yaşında olup çiftleşmemiş olan
Yeke: Birkaç defa doğurmuş
Kevnare: Çok yaşlı olan
Tülek: Tüy değişmesi
Dökmek: İddia üzerine uzaklardan kuşları müştereken salıverme
Yuva kızdırmak: Çift olup da yuvada sevişmek
Kösnemek: Dişinin çifte gelip erkeğe sürtünmesi
Halta: Gaga altının beyaz olması
Resim 14: 1932 yılında bir boranhane
Resim 15: Bir başka boranhane
Resim 16: 1933 yılında bir başka boranhaneden uçan güvercinler
84
Resim 17 Narinci
Resim 18. Atlas
Resim 19. Zeytuni
Resim 20. Kürenk
85
DAĞ BİTKİLERİ (TIBBİ VE AROMATİK BİTKİLER) VE
EKONOMİYE KATKISI
Murat Haspolatlı*
Doğaya dönüşümün bir slogan haline geldiği günümüz dünyasında tıbbi ve
aromatik bitkiler Türkiye'de de önemli bir yere gelmiştir. Türkiye pek çok bitkinin gen
merkezi olmasının yanında, bazı endemik türlerin de bulunduğu coğrafik bölgeleri
içermektedir.
İnsanlar yüzyıllardan beri hastalıklara karşı elde ettikleri bitkiler ile çare
bulmaya çalışmışlardır. Hastalıkları, bitkiler ile tedavi etme yöntemleri oldukça
başarılı sonuçlar vermiştir. Bundan dolayı bitkilerin tedavide kullanımı, günümüze
kadar devam etmiştir.
Birçoğu tesadüfen, birçoğu da merak sonucu denenerek etkileri anlaşılan doğal
ilaçlar, kulaktan kulağa yayılarak herkes tarafından tanınmış ve yıllar geçtikçe daha
farklı bitkilerin başka dertlere de deva oldukları anlaşılmıştır. Diğer bir gelişme de bu
bitkilerin, beslenmede lezzet, koku, tat verici ve iştah açıcı özelliklerinin anlaşılması
ve kullanımının yaygınlaşmasıdır.
Dünyanın gelişmiş ülkeleri özellikle tedavide bitkisel kaynaklara yönelmiş
durumdadırlar. Tedavide kullanılan ilaçların önemli bir kısmını doğal kaynaklı ilaçlar
oluşturmaktadır. Doğal kaynaklı ilaçların kullanım oranı gelişmiş ülkelerde %60,
gelişmekte olan ülkelerde ise %4 civarındadır.
Bugün Türkiye florasında 9000'in üzerinde bitki türü olduğu kabul edilmiştir.
Bu bitkilerin 1000 kadarı, ilaç ve baharat bitkileridir. Dünya'da yaşam standardı
yükseldikçe tüketim de artmaktadır. Bu artış, tıbbi ve aromatik bitkiler içinde
geçerlidir. Bu bitkilerin tüketim alanı çok geniştir. En önemli kullanım alanı ise ilaç,
parfüm, kozmetik, diş macunu, sabun şeker sanayi olup ayrıca baharat olarak
tüketilmektedir.
Ülkemizin tıbbi ve aromatik bitkilerce zengin florasından örnekler verecek olursak;
Adaçayı :
Latince Adı: Salvia Officinalis
İngilizce Adı: Garden Sage
Mahalli Adları: Adaçayı, Ayı Kulağı, Misk Adaçayı, Diş Otu
Bitki Hakkında Genel Bilgi Ve Ülkemizdeki Yayılışı: Adaçayının bugüne
kadar 500 türü tesbit edilmiştir. Bu türler tropik ve subtropik bölgelerde dağınık olarak
bulunurlar. Ülkemizde ise yaklaşık 90 kadar salvia türü bilinmektedir. Adaçayları bir
ya da çok yıllık, çoğunlukla güzel kokulu, çalı görünüşünde ve tüylü bitkilerdir.
Ülkemizde Akdeniz ve Ege bölgelerinde; dağlarda, steplerde, tarım arazileri civarın*Bakanlık müşaviri
86
da ve ormanlık sahalarda yetişmektedir. Tıbbi özelliği olan salvia officinalis
Ülkemizde tabii olarak yetişmemekte, ancak tohumu temin edildiğinde kolaylıkla
kültüre alınarak yetiştirilebilmektedir.
Kullanılan bölümleri: Kurutulmuş Yaprakları
Sanayideki kullanım alanı: Adaçayı yapraklarının enfüzyonu ilaç sanayiinde
gargaralar ve şurupların bileşimine girerek boğaz ağrıları ve iltihaplarına karşı
kullanıldığı gibi, dezenfekten, antiseptik olarak bunun yanında da mide ve barsak
spazmlarını çözücü ilaçların yapımında değerlendirilir. Ayrıca hoşa giden kokuları
sebebiyle kozmetik sanayinde de geniş kullanım alanı bulunmakta, özellikle
dinlendirici vasıftaki banyo köpüklerinin imalinde kullanılmaktadır. Son yıllarda
tedavi edici özelliği olan diğer bitkiler ile karıştırılıp poşet halinde hazırlanan çayları
da piyasaya çıkmaktadır. Uçucu yağda bulunan thujol zehirli bir madde olup; düşük
dozlarda titreme ve halisünasyon yüksek dozlarda da saraya benzer titremeler
akabinde uyuşukluk ve bitkinlik şeklinde etki ettiğinden günlük maximum doz önemli
olup, genellikle enfüzyonu kullanılır.
Halk arasındaki kullanımı: Halk arasında çay gibi demlenerek (enfüzyonu)
boğazdaki iltihaplanmalar, yorgunluk, sinir zafiyetine karşı kullanılır. Ayrıca balve
sirke ile karıştırılarak ruhi depresyonlar, şiddetli soğuk algınlıkları ve bazı kadın
hastalıklarına karşı kullanılmaktadır. İshal kesici ve iştah artırıcı olarak da
faydalanılmaktadır.
Drog olarak özellikleri: Yatıştırıcı, midevi idrar söktürücü, terletici,
dinlendirici, ağız ve boğazlarda antiseptik, dezenfektan özellikleri vardır.
Meyan kökü :
Siirt İlimizin tabii florasında meyan kökü bitkisi bulunmaktadır. Meyan kökü
tabii şartlarda ve özellikle nadas alenîleriyle, derin işleme yapılmayan tarlalarda
bulunmakta olup, yıllık üretim miktarının 3-4 bin Ton civarında olduğu tahmin
edilmektedir. Siirt İlimizde bir tek müteşebbisin gayretleriyle çıkartılmakta ve kök
kısımları tabii olarak yurt dışına pazarlamaktadır. Hâlihazırda iç pazarı olmayan
meyan kökünün, meyan balı ve meyan tozu yapan tesislerin kurulması halinde
ekonomik potansiyeli olacaktır.
Meyan kökünün, beynin yaşlanmasına sebep olan etkileri yavaşlatabileceği
ve zihin faaliyetlerinin devamını sağlayabileceği ortaya çıktı.. Diğer taraftan
anavatanı Türkiye olan meyan kökü fazla kullanılmıyor. Amerika, Türkiye'den iithal
ettiği meyan kökünü grip, nezle, anjin ve nefes darlığını önlemede, öksürük ve balgam
söktürmede ve yüksek tansiyonu düşürmede kullanıyor. ABD'de, “licorice” adıyla sık
tüketilen bir şekerleme meyan kökünden yapılıyor.
Meyan şerbetinden döviz Dış pazarlardan gelen yoğun talep nedeniyle son
yıllarda meyan kökü ihracatında önemli bir artış söz konusu. Almanya, Amerika,
Fransa, İtalya ve İspanya, meyan kökü ihracatı yapılan başlıca ülkeler. Meyan
kökünün yanı sıra, bu üründen elde edilen meyan şerbeti de döviz kazandırıyor.
87
Keçiboynuzu:
Keçiboynuzundan, 17 sanayi dalında yararlanılıyor. Kâğıt sanayiinde kâğıdı
perdahlamada; dokuma sanayiinde boya macunlarına katılarak kumaşa parlaklık
verilmesinde; kozmetik sanayiinde losyonlara koku verilmesinde ve oje, tıraş sabunu,
diş macunu, jöle üretiminde; ilâç sanayiinde müshil yapımında; kibritçilikte,
otomobil cilâsı üretiminde, petrol aramada, matkapla delme sırasında delme çamuru
yapımında hammadde olarak kullanılıyor. İngiltere, İtalya, İspanya ve Almanya,
keçiboynuzunun en çok ihraç edildiği ülkeler.
Isırgan otu :
İnsanoğlu ısırgan otunun ne derece faydalı olduğunu bilse, başka hiçbir şey
yemez hep ısırgan yerdi. İnsanlar artık ilaçların türlü yan etkilerini gördükten sonra
yeniden tabiata yöneldi. Sanayileşmiş ülkelerde de tıbbi bitkilere yöneliş
gözlenmektedir.
Isırgan otunun kuru maddesi; %18 protein, % 14 albüminli maddeler, %2.5
yağlı maddeler, % 6 Demir trioksit ihtiva eder. Yaprak, flavan, C vitamini, demir,
mineral tuzlar ve bitki asitleri yönünden zengindir. Tohumunda, müsilaj, proteinler,
sabit yağlar; kökünde, tanen, sterolen, lignan ihtiva eder. Bir doktor Isırgan Otunun en
değerli şifalı otlardan biri olduğunu anlatırken, ısırgan otunun ne derece faydalı
olduğunu bilse, insanoğlu başka hiçbir şey yetiştirmezdi demiştir. Almanya'da
reçetelere ürolojik tedavi kategorisinde yazılan bir ilaçtır.
Mukoza sağlamlaştırıcı, idrar söktürücü, güçlendirici, anti-alerjen, kan
temizleyici ve iltihap giderici olarak kökünden başlayarak çiçeklerine kadar baştan
aşağı şifadır. Yüksek tansiyonu düşürdüğü, idrar yolu iltihabını giderdiği, böbrek
kumunu döktüğü, şeker hastalığına da iyi geldiği bilinen ısırganın son yıllarda kanser
tedavisinde kullanıldığı da bilinmektedir.
Isırganlar, ıspanak gibi çorba olarak eski çağlardan beri yenilmiştir. Sağlık
bakımdan pek gerekli olan demir ve magnezyum gibi madensel maddeler yönünden
zengin bir bitkidir. Çok asitli olmadığı için ıspanağa karşı üstünlüğü vardır. Bu
nedenle de romatizmalarda, gut ve damar sertliği olanlara salık verilir.
Bir yaştan sonra vücudun demir potansiyeli azalır dolayısıyla insanlarda
yorgunluk ve halsizlik belirtileri görülür. İlkbaharda yeni sürgünlerden sabah aç
karnına 1 kahve fincanı çay içilirse ısırgan otundaki demir alyuvarları devamlı
yenileyerek yeni dokulara bol oksijen sağladığından insanlar kendini genç ve dinç
hisseder Son yıllarda, kansere iyi geldiği söylendiği için ünlenen ısırgan otu, aslında
çok eski dönemlerde de çok ünlü bir bitkiymiş. Vikingler, ısırgan sapları taşımanın,
insana cesaret, güç ve direnç kazandırdığına inanırlarmış. M.Ö. 1. yüzyılda Latin şairi
Ovidius "Ars Amatoria" adlı eserinde ısırgan otu içeren bir kuvvet macununun
reçetesini vermiş. Şimdi ise ısırgan otunun özellikleri iyice biliniyor. Yaprakları asit
formik yönünden zengin. Dokunduğumuz zaman canımızı yakan sıvı, aslında ısırgan
otunun değerli özsuyu. Ayrıca demir ve magnezyum içeriyor. Yoğun C vitamini
içermesinin yanı sıra, ısırgan otunda A ve B vitaminleri de var. Kalsiyum ve pek çok
mineral ile tuzlar da bulunuyor. Bütün bitkiler için söz konusu olduğu gibi, ısırgan otu
88
de ilaç yerine önerilmiyor. Ama bazı hastalıkların tedavisinde ısırgan otunun yararlı
olduğu biliniyor. Isırgan otundan, özellikleri nedeniyle, mukoza sağlamlaştırıcı, idrar
söktürücü, güçlendirici, anti-alerjen, kan temizleyici ve iltihap giderici olarak
yararlanılıyor. Ayrıca zayıf saçlar için üretilen bazı şampuanların bileşiminde ısırgan
otu var. Romatizma ağrısının giderilmesi için ısırgan otu suyuyla ayak banyosu
öneriliyor. Taze ısırgan otu bitkisinin sapı yere yakın bölümünden kesilerek; eklem
deformasyonu, romatizma, siyatik, kol ve bacaklardaki sinir iltihaplarına karşı
doğrudan ağrılı bölgelere sürülerek de kullanılıyor. Isırgan otu su atıcı özelliği
olduğundan, ödem durumunda fazla suyu dışarı atıyor. Adet kanamalarını düzenliyor.
Yapışkan Otu ve Yoğurt Otu:
Tarlalarda, çayırlarda, çit kıyılarında çalılıkların arasında bolca yetişir ve
çiftçiler onu zararlı ot olarak bilirler. 60-160cm boyundaki bitkinin yaprakları halka
dizilişlidir ve uzunca saplı, yeşil –beyaz renkli çiçek şemsiyeleri vardır. Sapındaki
tüylerin yardımıyla rahatça tırmanabilir. Yöresel olarak, yapışkan otu, çobansüzeği,
sünnetlik otu, sünnetlice otu ve kazotu olarak da tanınır. Bitkinin türlerinin hepsi
şifalıdır, ama sarı çiçekli yoğurtotu ender bulunan bir bitkidir ve kurutulduktan birkaç
ay sonra kararmaya başlar. Tırmanıcı yoğurtotu ise pratik olarak her yerde karşımıza
çıkar ve kurutulduktan sonra iki yıl kadar kullanılabilir.
Toplama ve kurutma; Nisan-Mayıs döneminde, yoğurtotu henüz körpe ve tam
yeşilken, toprak üstündeki bitkinin tümü, sararmış yapraklar hariç toplanır ve hemen
demetler halinde gölge ve havadar bir yere asılarak kurumaya bırakılır. Kuruduktan
sonra ince kıyılarak bir örtünün üstüne serilir ve 2-3 gün tam anlamıyla kuruması
beklenir. Daha sonra hava almayan kaplarda saklanır.
Kanser tedavisinde kullanılır; Lenf sistemini temizleyici, kan temizleyici,
deri hastalıkları, kanser tedavileri öbek halinde yetişen bu bitki, ne yazık ki zamanla
unutulmaya mahkum olmuş. Fakat, kanser hastalıklarının arttığı şu sıralarda, bu bitki
büyük bir önem kazanmıştır. Özellikle belirtilmelidir ki, bu tür ağır hastalıklarda
kullanılacak olan bitkinin mutlaka taze olması gerekir.
Haricen kullanılır; Yoğurtotunun / yapışkanotunun genç filizlerini, kış
mevsiminde, kar altında bile bulabilirsiniz. Böbrekleri, karaciğeri ve dalağı hastalık
yapıcı maddelerden arındırır. Lenf kanseri dahil, lenf sistemi hastalıklarında, hastalık
ne kadar ağır olursa olsun, bu her gün (3-5 bardak) içilebilir. Bitki çayı, içten çay ve
dıştan (haricen) kompres-yıkama biçiminde kullanıldığında, çok büyük bir hızla, deri
hastalıklarını, yaraları ve kan çıbanlarını iyileştirebilir. Ayrıca bu ılık çayla yüz
yıkandığında, pörsük, sarkık ve kırışık deri gerginleşir. Bitkinin sıkılarak elde edilen
suyuda, her gün hasta deriye sürülüp, kuruması beklenerek kullanılabilir. Bitki,
epilepsi (sara), histeri, parkinson hastalığı (kasların istem dışı hareketliliği), sinirsel
rahatsızlıklar, idrar tutukluluğu, kum ve taş rahatsızlıklarında da önerilir.
Guatra da deva; Çok irileşmiş olsa da guatr hastalığı, yoğurtotu çayı ile gün
boyunca ısrarla sürekli derin gargaralar yapıldığında ve arada bir yutulan yudumlar
89
yoluyla uygulanan 4-6 haftalık bir kür sonucunda önemli ölçüde küçülebilir. Son
zamanlarda, ses telleri aksaklığı veya ses kısıklığı (disfoni) sıkça rastlanan bir durum
olup, yapılan gargaralar, bu aksaklığı kısa sürede düzeltebilir. Bu durumda bitki
kaynatılır ve gün boyunca, elden geldiğince sık ve derin gargaralar yapılır.
Böbrek hastalıklarında da kullanılır; İsviçreli herbalist Künzle'ye göre, ağır
böbrek hastalıkları ve böbrek iltihaplanmalarında da, tüm tedaviler başarılı
olamamışsa bile, yoğurtotu güvenilir bir bitkidir. Böbrek hastalıkları için, yoğurtotu
yapışkan otu ve ile eşit oranda karıştırıldığında, çok daha etkili bir çay elde edilmiş
olacaktır. Bu durumda, en kısa sürede başarıya ulaşılacaktır. Künzle, bu zamanın 14
gün olduğunu söylüyor. Bu haşlanıp demlenerek hazırlanır ve ilk olarak, kahvaltıdan
yarım saat önce yarım bardak içilir ve geri kalanı da gün boyunca yudumlanır. Ağır
hastalıklarda, günde 4 bardak içmek gerekebilir.Böbrek büzülmesinde ve daha başka
böbrek hastalıklarında da kullanılabilir.
Çay hazırlamak; Bir tatlı kaşığı dolusu ince kıyılmış bitki, orta boy bir su bardağı
dolusu kaynar derecede sıcak su ile haşlanır (kaynatılmaz) ve 10 dakika demlendikten
sonra süzülür. Çeşitli hastalıklar için yukarıda belirtilen miktar ve şekillerde içilir
veya kompres ve gargara yapılır. Genel olarak günde 2-5 bardak yeni demlenmiş çay
soğutulmadan içilir.
Merhem yapımı; Bitkinin özsuyu oda sıcaklığındaki tereyağı ile iyice
karıştırılır ve elde edilen merhem buzdolabında saklanır. Merhem uzun süre
dayanmaz. Taze bitki özsuyu; İyice yıkanarak ince kıyılan nemli bitkinin özsuyu
mutfak robotu kullanılarak elde edilir.
Meşe kabuğu:
İlkbaharda gövde suyu yükseldiğinde, bilek kalınlığını geçmeyen genç
dalların kabukları soyulur ve ince kıyılarak gölgede kurutulur. Tanen içerikli drogların
arasında en etkili ve kullanımı en yaygın olanı meşe kabuğudur. Tanen, mukozayı
sıkıştırır, sağlamlaştırır ve iltihaptan arındırır. İshali durdurur ve bağırsakları
güçlendirir. Bu başlangıç noktalarından yola çıkıldığında, onun pek çok amaç
doğrultusunda kullanılabileceği görülür. Ağız boşluğu ve dişeti iltihabında, meşe
kabuğu kaynama suyuyla yapılan ağız çalkalamaları çok iyi sonuçlar verir. Tanen
maddesi mukozayı sertleştirir ve böylece bakterilerin ve virüslerin yaşam alanını yok
eder. Sertleşen mukoza bir süre sonra yerini yeni oluşan sağlıklı mukozaya bırakır.
Tanen, bağırsakları da aynen böyle etkiler. Meşe kabuğunun etken maddesi tanen,
deriyi her bakımdan tedavi edebilir ve ona hiçbir şekilde zarar vermez. Egzamalarda
ve akıntılı çıbanlarda, yanıklarda ve açık baldır yaralarında uygulanacak kompresler
çok iyi sonuçlar verir. Aşırı el ve ayak terlemelerine karşı yapılan el ve ayak banyoları
çok başarılıdır.
90
Mısır yaprağı:
Mısır yetiştirmek çok kolaydır. Her ne kadar sıcak mevsim bitkisi olsa da, her
türlü iklim kuşağında yetişir. Bol güneşli ve açık yerleri sever. Mısır taneleri doymamış
yağ asitleri, nişasta ve A vitamini açısından zengindir. Doymamış yağ, kandaki
kolesterol düzeyinin kontrol edilmesine yardımcı olduğu için kalp ve damar sağlığına
faydalıdır. A vitamini ise gözler, kemikler, diş ve böbrekler için gerekli bir vitamindir.
Sağlık sektöründe ise mısır nişastası, ilaç yapımı ve C vitamini üretiminde kullanılır.
Mısır, dalından koparıldıktan sonra tadını yitirmeye başlar. O nedenle tüketilmesine
yakın toplanmalı ve hemen pişirilmelidir. Tadını kaybetmemesi için, onu yaprağı ile
birlikte buzdolabında da saklayabilirsiniz. Yaprağından ayrılan mısırda nişasta açığa
çıkar ve sağlık, şişmanlık gibi problemleri oluşturur. Mısır, satın alırken sütlü ve
yaprakları uçuk yeşil olanlarını tercih edin. Koçanı doğal şekilde veya tane şeklinde
konserve edildikten sonra satılanları da vardır. Tanelerini uzun süre kullanmak
istediğinizde sirkenin içerisinde saklayabilirsiniz.
Mısır püskülü:
Mısır bir kültür bitkisidir. Bitkinin yağı, doymuş yağ asidi oranının düşük
olması nedeniyle, damar sertleşmesi olan hastalara, yemek yağı olarak tavsiye edilir.
Gölgede kurutulan püskülleri, güvenilir bir idrar sökücü olarak kullanılır. Mısır
püskülünün çayı, etkili bir zayıflatma ve bedendeki yağı azaltma ilacıdır. Mısır püskülü
tam olarak kurutulmadan uzun süre saklandığında, idrar söktürücü özelliğini yitirir ve
dışkılamayı kolaylaştırır. Bu çay ayrıca, taş yapıcı idrar yolları hastalıklarında, kalp
ödeminde ve başka ödemlerde olduğu kadar, böbrek iltihabı, mesane nezlesi, romatizma
ve gut hastalığında da başarıyla kullanılabilir. Çocukların ve yaşlıların yatağa işeme
hallerinde ve böbrek sancılarında da yardımcı olur. Tüm bu rahatsızlıklarda, her 2-3
saatte bir yemek kaşığı dolusu çay alınmalıdır.
Kiraz:
Kiraz sadece meyvesiyle değil, kökleri, kabukları, yaprakları, çiçekleri,
çekirdeği ve meyve sapları da kullanılabilen çok yönlü bir bitki. Birçok derde deva olan
kirazın sapı, idrar söktürücü özelliğiyle böbreklerin dostu. Ürik asit ve ürat tuzlarının
vücuttan atılmasını sağladığı için romatizma ve gut hastalıklarıyla eklem kireçlenmesi
ve damar sertliğinin tedavisinde kullanılan kiraz sapları, bronşite karşı da kullanılıyor.
Gölgede iyice kurutulan saplarla hazırlanan şuruplar veya demlemelerle iyileşme
sağlanabiliyor. Saplar gerekirse kıyılarak bir gün süreyle su içinde ıslanmaya ve
yumuşamaya bırakılıyor. Bir litre su içine bir küçük avuç sap konularak hazırlanacak
demlemeden, günde 3 - 4 fincan içiliyor. Bu demleme, günde 2 kez el ve ayak banyosu
şeklinde de kullanılabiliyor.
Kirazın meyvesi de sapı da ilaç gibi; Birçok derde deva olan kiraz sapının, idrar
söktürücü özelliğiyle de böbreklerin dostu olduğu bildirildi. Kiraz sadece meyvesiyle
değil, kökleri, kerestesi, kabukları, zamkı, yaprakları, çiçekleri, çekirdeği ve meyve
sapları da kullanılabilen çok yönlü bir bitki. Ürik asit ve ürat tuzlarının vücuttan
atılmasını sağladığı için romatizma ve gut hastalıklarıyla eklem kireçlenmesi ve damar
sertliğinin tedavisinde kullanılan kirazın sapları idrar söktürücü olduğu gibi bronşite
91
karşı da kullanılıyor. Gölgede iyice kurutulan saplarla hazırlanan şuruplar veya
demlemelerle iyileşme sağlanabiliyor. Saplar gerekirse kıyılarak bir gün süreyle su
içinde ıslanmaya ve yumuşamaya bırakılıyor. Bir litre su içine bir küçük avuç sap
konularak hazırlanacak demlemeden günde 3–4 fincan içiliyor. Bu demleme günde 2
kez el ve ayak banyosu şeklinde de kullanılabiliyor. Ya da hazırlanan kiraz sapı
demlemesi taze veya kurutulmuş kiraz üzerine boşaltılarak yarım saat bekletildikten
sonra süzülerek aynı dozda içilebiliyor. Kirazın sapları ayrık ve mısır püskülüyle
kaynatılarak demlendiğinde ise ayak ve karın şişliğinde, arpayla kaynatılarak elde
edilen demlemeyse idrar söktürücü olarak kullanılıyor. Kiraz saplarından çay¸30 gr.
Kiraz sapını 1 litre suda 10 dakika kaynatarak hazırlayacağınız çay, hem böbrekleri
çalıştırır, hem de zehirli maddelerin vücuttan atılmasına yardımcı olur.
Ceviz:
Ceviz yaprağının kan durdurucu-sıkıştırıcı, kuvvetlendirici (tonik) ve
bağırsak kurtlarını veya solucanlarını düşürücü etkisi vardır. Yaprak çayı, sindirim
bozukluklarında, kabızlıkta, iştahsızlıklarda ve kan temizliğinde kullanılır. İştah
açıcı, kan şekerini düşürücü ve kuvvet verici etkileri vardır. Deri hastalıklarında
antiseptik olarak haricen uygulanabilir. Ceviz yaprağı kaynatılarak, tüm frengi,
egzema, uçuk ve raşitik hastalıklarda, kemik çürümesinde, kemik deformasyonunda
ve ayrıca, iltihaplı el ve ayak tırnaklarında kullanılabilen çok etkili bir banyo katkısı
elde edilir. Uyuz hastalığında hasta bölgeler, taze ceviz yaprağının kaynama suyu ile
yıkandığında, kısa sürede düzelme görülecektir. Ağız boşluğu iltihabı, dişeti, boğaz ve
gırtlak hastalıklarında gargara yapılmalıdır. Haziran ortasında toplanan cevizlerden,
mide, karaciğer ve kanı temizleyen, mide yorgunluğunu ve bağırsak çürüklüğünü
gideren çok etkili bir ceviz tentürü elde edilir.
Ceviz Ağacı (Junglans Regia), daha yapraklanmadan, Mayıs' ta çiçeklenir.
Taze yaprakları Haziran' da, kolayca delinebilecek durumdaki meyveleri Haziran
ortasında ve olgunları ise Eylül'de toplanır. 25-30 m kadar yüksekliğe ulaşabilen, kışın
yaprak döken gösterişli bir ağaçtır. Yaprakları tanen, eterli uçucu yağ, juglan (mantar
hastalıklarına karşı etkili), C vitamini ve flavonlar içermektedir. Ceviz yaprağının kan
durdurucu-sıkıştırıcı, kuvvetlendirici ve bağırsak kurtlarını veya solucanlarını
düşürücü etkisi vardır. Yaprak çayı, sindirim bozukluklarında, kabızlıkta,
iştahsızlıklarda ve kan temizliğinde etkilidir. İştah açıcı, kan şekerini düşürücü ve
kuvvet verici etkileri vardır. Deri hastalıklarında antiseptik olarak haricen kullanılır.
Ceviz yaprağı kaynatılarak, frengi, egzema, uçuk ve raşitik hastalıklarda, kemik
çürümesinde, kemik deformasyonunda ve ayrıca, iltihaplı el ve ayak tırnaklarında
kullanılabilen çok etkili bir banyo katkısı elde edilir. Favus ve uyuz hastalıklarında,
hasta bölgeler, taze ceviz yaprağının kaynama suyu ile yıkandığında, kısa sürede
düzelme görülecektir. Bu suyla yapılan banyolar, yıkamalar, ergenlik sivilcesine,
iltihaplı egzemalara, ayak terine ve kadınların akıntılarına iyi gelir. Ağız boşluğu
iltihabı, dişeti, boğaz ve gırtlak hastalıklarında gargara yapılmalıdır. Ceviz yaprağı
kaynama suyu, hızlı saç dökülmelerinde de kafa derisine friksiyon (ovarak sürme)
yapmakla kullanılır. Bu sıvı ayrıca, kafa bitine karşı da çok etkilidir.
92
Nar çekirdeği:
Siverekte nar potansiyeli nedeniyle 10 bin dekar alanda 300 bin euroya nar
ekşisi fabrikası kurulmuştur. Yılda 500 ton nar ekşisi üretimi yapılacak ve ihraç
edilecektir. Nar çekirdeği yurtdışında kozmetikte kullanılmaktadır. Yurtdışına bu
açıdan ihraç söz konusudur.
Meyve çekirdeğinden yağ ve un üretiliyor
Yabani mantar:
JAPON bilim adamları yabani mantardan lastik elde etti. Tokyo, Gunma
Üniversitesi araştırma laboratuvarı çalışanları tarafından üretilen lastiğin, kimyasal
lastiğe göre 10 kat pahalıya mal olduğu ve insan vücuduna zarar vermediği belirtildi.
Lastik yapımında kullanılan mantarların yaz aylarında sadece 10 gün süreyle
Japonya'nın yüksek bölgelerinde yetiştiği ve 10 kilo mantardan 1 kilo lastik elde
edildiği bildirildi. Gunma Ünivesitesi Biyoloji ve kimya mühendisliği departmanı
başkanı Hıroşi Mitomo yeni ürünü ticarileştirmek amacıyla çalışmaların devam
ettiğini, ancak yeni buluşun maliyetinin yüksek olmasının bu ürünün ticarileştirilmesinin önünde engel olduğunu söyledi.
Yabani otlar geçim kaynağı
Sadece Ege Bölgesi'nde yenilen, 53 çeşidi bulunan yabani ot, kadınların
geçim kaynağı. Haftada 30-40 kg yabani ot toplayan kadınlar, bunları semt
pazarlarında satıyor. İzmir'in Menemen ilçesi pazarında yabani ot satan Ahmet Bilek
ve Zehra Uygun, dağlardan topladıkları otları önce topraklarından arındırıp
temizlediklerini, sonra satıp aile bütçesine katkı sağladıklarını söyledi. Pazarda, daha
çok sarmaşık, arapsaçı, ısırgan, gelincik, radika, ebe gümeci, kuzukulağı, sinavrit,
turp otu, semizotu, şevketi bostan, beyaz diken ve deniz börülcesinin rağbet görüyor.
ADAÇAYI: Mikroplardan korunma ve vücuda enerji sağlama özelliği
bulunuyor.
IHLAMUR: Uykuyu düzenliyor ve gribal enfeksiyonlarda etkili oluyor.
REZENE: Gaz giderici özelliği bulunuyor. Anne sütünün artmasını
destekliyor.
PAPATYA: Rahatlatıp, stres önlüyor. Cildi parlaklaştırıyor.
NANE: Mide ağrılarına karşı etkili oluyor. Bulantıyı önlüyor.
TARÇIN: İştah açıyor.
YEŞİL ÇAY: Yaşlanmayı geciktiriyor. Kanser riskini azaltıyor. Zayıflamada
yardımcı oluyor. BÖĞÜRTLEN: Bol vitamin içeriyor.
ELMA: Hazımsızlığa iyi geliyor.
KUŞBURNU: Soğuk algınlığında etkili oluyor.
LİMON: İdrar söktürücü etkisi bulunuyor.
FORM: Boşaltım sistemini ve metabolizmayı hızlandırma özelliği
bulunuyor. Zayıflamaya yardımcı oluyor.
93
KIRSAL KESİM EĞİTİM SORUNLARI HAKKINDA
ÖĞRETMEN GÖRÜŞLERİ VE ÇÖZÜM ÖNERİLERİ
(DİYARBAKIR İLİ ÖRNEĞİ)
THE PERCEPTION OF TEACHERS ABOUT THE RURAL AREA
EDUCATION PROBLEMS AND SOLUTION OFFERS (FOR DİYARBAKIR
CITY EXAPMLE)
Doç. Dr. Mikail SÖYLEMEZ*
Nazenin FİDAN**
Bu çalışma Diyarbakır ilindeki eğitim sorunlarına ve çözüm önerilerine
yönelik öğretmen görüşlerini incelemeyi amaçlamaktadır. Çalışmada nitel
araştırma deseni kullanılmıştır. Araştırma verileri Diyarbakır ili Kocaköy ve
Çınar ilçelerinde, çeşitli ilköğretim okullarında görev yapan 15 öğretmen ile
yürütülen, yarı yapılandırılmış görüşmelerle toplanmıştır. Veriler kategoriler
sınıflandırılarak sunulmuştur. Araştırmanın sonucunda, temel sorunların
“mevsimlik işçilik, dil problemi, kız çocuklarının okula düzenli devam
etmemeleri, taşımalı eğitim, okullaşma oranının düşük olması, işsizlik, göç”
olduğu ortaya çıkmıştır.
Görüşmeye katılan öğretmenlerin önerileriyle çalışma sonlandırılmıştır.
Anahtar Kelimeler: Kırsal bölge eğitim sorunları, Diyarbakır ili,
çözüm önerileri
ABSTRACT
The study aims to investigate teachers' views about The Rural Area
Education Problems and Solution Offers of Diyarbakır city. In the study,
qualitative research design was used. The data were gathered through
*Dicle Üniversitesi Ziya Gökalp Eğitim Fakültesi Eğitim Programları Anabilim Dalı
[email protected]
**Dicle Üniversitesi Ziya Gökalp Eğitim Fakültesi Eğitim Programları Anabilim Dalı
nazeninfi[email protected]
94
semi-structured interviews conducted with 15 teachers who work at various primary
schools in Kocaköy and Çınar towns of Diyarbakır. The gathered data were presented
by classifying under categories. As a result of the research, the basic problems was
appeared as "seasonal labor, native tongue problem, the girls don't go to school
regularly, transported system,
the low rate of schooling, unemployment,
immigration”. The study ends with teacher's suggestions.
Key words: Rural Area Education Problems, Diyarbakır City, Solution
Offers
GİRİŞ
Türkiye'de kırsal kesim ile sanayinin daha gelişmiş olduğu bölgeler
arasında ekonomi, sosyal hayat, eğitim durumları açısından farklılıklar
bulunmaktadır. Bu farklılıklar sadece Türkiye'ye özgü değildir. Dünya
genelinde de gelişmiş ve ya gelişmekte olan toplumlarda bölgesel farklılıklar
bulunmaktadır.
Güneydoğu Anadolu illerinden olan Diyarbakır ilinin eğitim sorunları,
daha gelişmiş olan batı bölgelerine kıyasla daha fazladır. Bu sorunlar
Diyarbakır'ın taşıdığı coğrafi özellikler, ekonomisi ve sosyal yapısından
etkilemektedir.
Toplumun diğer sorunları eğitim hayatına gölge düşürebilmektedir.
Bir bölgenin veya şehrin eğitim sorunları ana ve alt nedenler olarak
belirlenmeli ve çözüm yolları araştırılmalıdır. Çözüm arayışı, eğitim
uygulamalarının içinde, eğitim sorunlarının canlı tanıkları olan
öğretmenlerimizle yapılması sorunlara farklı bakış açıları kazandırmada katkı
sağlayacaktır.
Araştırmanın Amacı
Bu çalışma; Diyarbakır ilinin eğitim sorunlarını ve bu konuyla ilgili
öğretmen görüşlerini ortaya koymayı amaçlamaktadır.
YÖNTEM
Çalışmada nitel araştırma yaklaşımı kullanılmıştır. Nitel araştırma,
sosyal olguları bağlı oldukları ve içinde yer aldıkları ortamda doğal
görünümleriyle gözlem, görüşme ya da belgelerle değerlendirmek yoluyla
bilgi edinme ve bu bilgileri analiz ederek kuram geliştirme olarak
tanımlanabilir (İslamoğlu,2011,186).
95
Tablo1. Katılımcıların özellikleri
Katılımcılar Mesleki Deneyim
K1
K2
K3
K4
K5
K6
K7
K8
K9
K10
K11
K12
K13
K14
K15
10
7
9
9
7
7
6
5
8
6
3
3
2
2
2
Görev
İdareci
İdareci
Sınıf Öğretmeni
Sınıf Öğretmeni
Sınıf Öğretmeni
Sınıf Öğretmeni
Sınıf Öğretmeni
Sınıf Öğretmeni
Fen ve Teknoloji Öğretmeni
Türkçe Öğretmeni
İngilizce Öğretmeni
İngilizce Öğretmeni
Rehber Öğretmeni
Rehber Öğretmeni
Din Kültürü Öğretmeni
Cinsiyet
E
E
E
E
E
E
E
K
E
E
K
E
K
E
E
Araştırmada amaçlı örnekleme yolu izlenmiştir. Nitel araştırmalarda,
örneklemi derinlemesine araştırabilmek için, amaçlı örnekleme yöntemi tercih
edilmiştir. Amaçlı örnekleme, çalışmanın amacına bağlı olarak bilgi açısından zengin
durumların seçilerek derinlemesine araştırma yapılmasına olanak tanır (Büyüköztürk
vd., 2011). Buna göre görüşmeler, Diyarbakır ili kırsal bölgede çalışan öğretmenlerle
gerçekleştirilmiştir. Katılımcılar Diyarbakır ili Kocaköy ve Çınar ilçelerinde görev
yapan ilçe merkez ve köy ilköğretim okullarından seçilmiştir. Araştırma etiği
çerçevesinde katılımcıların isimleri kullanılmamıştır. Bu nedenle katılımcı
öğretmenler K1, K2, K3, K4, K5 K6, K7, K8, K9, K10, , K11, K12, K13, K14, K15
kodlarıyla isimlendirilmiştir. Katılımcıların özellikleri Tablo 1'de verilmiştir.
Tablo1. Katılımcıların özellikleri
Çalışmada veri toplama yöntemi olarak yarı yapılandırılmış görüşme
tekniği kullanılmıştır. Bu teknik, hem sabit seçenekli cevaplamayı hem de
ilgili alanda derinlemesine gidebilmeyi birleştirir. Bu nedenle, bu tür görüşme
görüşülene kendini ifade etme imkanı, gerektiğinde derinlemesine bilgi
sağlama gibi avantajlar içerir (Büyüköztürk vd., 2011,163).
Araştırmacılardan birinin katılımcılarla yüz yüze gerçekleştirdiği
96
görüşmeler, ses kayıt cihazıyla, katılımcıların onayı alınarak kaydedilmiş ve
sonrasında metne dönüştürülmüştür. Katılımcılardan görüşlerini yazılı olarak
belirtmeleri de istenerek, kayıtların yanlışsız ve eksiksiz yolla toplanması
sağlanmıştır. Görüşmeler, araştırmacılar tarafından hazırlanan Görüşme Formu'na
(Ek-A ) bağlı kalınarak gerçekleştirilmiştir.
Yöneltilen her bir soru için, katılımcılardan elde edilen bulgular tablolar
halinde sunulmuştur.
BULGULAR VE YORUM
Soru 1: “Diyarbakır ili eğitim sorunlarını hangi başlıklar altında toplarsınız ?”
Katılımcıların Soru 1'e verdikleri cevaplar Tablo 2'de sunulmuştur.
Tablo 2. Soru 1 için katılımcıların verdikleri cevapların analiz sonuçları
Belirtilen Sorun Başlıkları
f
Okulların boş zaman geçirilen, önemsiz kurumlar olarak görülmesi,
8
velinin eğitime duyarsızlığı, okul işbirliğine katılımın az olması
Dil problemi
6
Geleneksel, kapalı aile yapısı
5
Mevsimlik işçilik
7
Ekonomik sorunlar
4
Velinin okuryazar olmayışı ve ya velinin eğitim seviyesi düşüklüğü
2
Kız çocuklarının okutulmasına karşı olumsuz tutumun varlığı
1
Okulların yeterli fiziki şartlara sahip olmaması
1
Öğrencilerin okula devam sorunu
2
Halk arasında yaşanan hoş görü eksikliğinin getirdiği olumsuz atmosfer
2
Öğrencilerin, ailenin siyasi ideolojileriyle okula gönderilmesi
3
Okullaşma oranının düşük olması, öğrenci devamsızlığı
3
Tablo 2 incelendiğinde, frekansı en yüksek sorunların, “Okulların boş zaman
geçirilen, önemsiz kurumlar olarak görülmesi, velinin eğitime duyarsızlığı, okul
işbirliğine katılımın az olması, Dil problemi, Geleneksel, kapalı aile yapısı, Mevsimlik
işçilik” olarak görülmektedir.
97
Soru 2: Kız çocukları ile erkek çocuklarının okula devamında bir farklılık var
mıdır ?”
Katılımcıların Soru 2'e verdikleri cevaplar Tablo 3'de sunulmuştur
Tablo 3. Soru 2 için katılımcıların verdikleri cevapların analiz
sonuçları
Verilen
Cevaplar Frekans
Farklılık vardır
12
Farklılık yoktur
3
Tablo 3 incelendiğinde 3 eğitimcimizin kız ve erkek çocukları arasında okula
devamda farklılık olmadığını belirttiği, 12 eğitimcimizin ise farklılık olduğunu
belirttiği görülmektedir.
K3, K7, K11 “ şehir merkezlerinde erkek çocuklarının aileye maddi gelir
sağlamak amacıyla okula devam etmedikleri, köyler de ise kapalı aile yapısı sebebiyle
okula gönderilmedikleri gerekçesiyle kız ve erkek öğrenciler arasında okula devam
konusunda bir farklılık olmadığını” belirtmiştir.
“Bir katılımcının (K14) Soru 2'ye yönelik şu sözleri dikkat çekicidir:
“Toplumun kız ve erkek çocuklarına yüklediği roller kız ve erkek çocukların okula
devam-devamsızlığını ciddi bir şekilde etkilediğini düşünüyorum. Fiziksel olarak hızlı
gelişen kız öğrenciler okula gönderilmek istenmemekte, kız çocuklarının ev işlerinde,
tarla ve ya mevsimlik işlerde çalıştırıldığı görülmektedir.”.
Soru 3: “Diyarbakır ilindeki taşımalı eğitim sorunları nelerdir?”
Katılımcıların Soru 3'e verdikleri cevaplar Tablo 4'de sunulmuştur.
“Tablo 4. Soru 3 için katılımcıların verdikleri cevapların analiz
sonuçları
f
Çocukların okula uyum sorunu
6
Servis şoförlerinin olumsuz davranışları (Fazla kazanç adına , servisleri 6
Belirtilen Sorun Başlıkları
birleştirmeleri),
Kendi işleri olduklarında daha deneyimsiz kişileri
yerlerine yollamaları)
Beslenme sorunu
98
7
5
1
Taşımalı okullarda görev yapan öğretmenlerin beslenme sorunu
Ailelerin kız çocuklarını taşımalı okulun bulunduğu köye yollamak 1
Farklı köylerden gelen öğrenciler arasındaki anlaşmazlıklar
istememesi
Taşımalı okullardaki velilerin başka köyde yaşıyor olması sebebiyle, okul- 3
veli iletişiminin aksaması
2
Sağlık sorunlarında öğrenci velisine ulaşmanın güç olması
1
Servisi kaçıran öğrencinin okula gelememesi
Taşımalı öğrencilerin başka köyden geldikleri için öz güven sorunu 3
yaşamaları
Tablo 4 incelendiğinde, Diyarbakır ilindeki taşıma sorunlarımda frekansı
yüksek olanların “ Servis şoförlerinin olumsuz davranışları, fazla kazanç adına
servisleri birleştirmesi, taşımalı öğrencilerin beslenme, uyum sorunları ve farklı
köylerden gelen öğrenciler arasındaki anlaşmazlıklar” olduğu görülmektedir.
Bir katılımcının (K4) Soru 3'ye yönelik şu sözleri dikkat çekicidir:
“Taşımalı okulun bulunduğu köyün çocukları daha baskın oluyor, diğer
köyden çocuklar arasında anlaşmazlıklar oluyor. Taşımalı eğitimde okullara
yollanan yiyecekleri sağlıklı bulmuyorum. Devletin daha fazla ödenek vermesi
gerekiyor, taşımalı eğitimde öğrencilere şoförler kötü muamele yapıyor, okulun son
dönemleri kimse gelmesin diyerek, okula gelmek isteyen öğrencileri de okula
getirmiyor, maddi kazanç için birkaç köyün öğrencisini tek servise dolduruyor,
Öğretmenlerin de yol ve yiyecek sorunu oluyor.”
Soru 4: “Diyarbakır ilindeki Mevsimlik işçilik yapan aile çocuklarının
eğitim sorunları nelerdir ?”
Katılımcıların Soru 4'e verdikleri cevaplar Tablo 5'de sunulmuştur.
“Tablo 5. Soru 4 için katılımcıların verdikleri cevapların analiz sonuçları
Belirtilen Sorun Başlıkları
Mevsimlik işçilik yapan aile, yanında çocuğunu da
götürdüğünden, çocuğun okula uzun süreli bir devamsızlığı söz
konusudur, devamsızlıkla beraber bilgi açığı ve okula döndüğünde
derslere uyum sorunu yaşamaktadır
Yetersiz beslenme sorunları
Mevsimlik işçilik yapan ailelerin, çocuklarını da çalıştırdığı ve
çocuğu kazanç kapısı olarak görmesi
f
6
3
3
99
“Tablo 5 incelendiğinde frekansı en yüksek sorunun, mevsimlik işçilik yapan
aile çocuklarının okula uzun süre devam edememesi ve okula döndüğünde derlerden
geri kaldığı için, derse olan ilgisini kaybetmesi olduğu görülmektedir.
Bir katılımcının (K7) Soru 4'e yönelik şu sözleri dikkat çekicidir:
“ Mevsimlik işçilik yapan velilerin çocukları da mevsimlik işçilik
yaptığından, çocukların devam problemi yaşadığı ve okula gelseler bile ekonomik
nedenlerden dolayı eğitim-öğretime konsantre olamayacağını düşünüyorum.”.
Soru 5: “İşsiz ailelerin çocuklarının eğitim sorunları nelerdir?”
Belirtilen Sorun Başlıkları
İşsiz anne baba çocukları, eve gelir getirmek amacıyla dışarıda
çalışmakta, okula düzenli devam etmemektedirler, okulda öğretim
içeriği öğrenciye tam olarak sunulamamakta, konular
yetişmemekte
Yetersiz beslenme sorunları
Ders araç gereçlerine öğrencinin sahip olamayışı
Ekonomik güvencelerinin olmayışından ötürü özgüven eksikliği
f
1
1
3
3
2
Tablo 6. Soru 5 için katılımcıların verdikleri cevapların analiz sonuçları
Belirtilen Sorun Başlıkları
f
Diyarbakır il merkezi ve köy merkezlerinde farklılık göstermektedir
2
Okullaşma oranı düşük
6
Sınıf mevcutları kalabalık
8
Okullaşma oranı iyi düzeyde
4
Katılımcıların Soru 1'e verdikleri cevaplar Tablo 4'de sunulmuştur.
Tablo 6'ya göre katılımcıların %73'ü işsiz ebeveylerin çocuklarının okul
dışında çalıştıkları ve okula düzenli devam etmediklerini belirtmişlerdir.
Tuik verilerine göre 2010 yılında Türkiye genelinde istihdam oranı % 43
olarak
tahmin edilmiştir. Model çalışması sonucuna göre; istihdam oranının en
yüksek olduğu iller yine sırasıyla, Rize (% 58,1), Artvin (% 57,3) ve Gümüşhane (%
55,4) olarak tahmin edilmiştir. İstihdam oranının en düşük olduğu iller ise sırasıyla,
Diyarbakır (% 27,5), Siirt (% 29,1) ve Şanlıurfa (% 31,1) olarak tahmin edilmiştir.
Soru 6: “Diyarbakır'daki okullaşma oranını ve sınıf mevcutlarını
nasıl buluyorsunuz?” Katılımcıların Soru 6'e verdikleri cevaplar Tablo 7'de
sunulmuştur
Tablo 7. Soru 6 için katılımcıların verdikleri cevapların analiz sonuçları
100
Soru 7: “Göçle gelen aile çocuklarının eğitim sorunları nelerdir ?”
Katılımcıların Soru 7'e verdikleri cevaplar Tablo 8'de sunulmuştur.
Tablo 8. Soru 7 için katılımcıların verdikleri cevapların analiz sonuçları
Tablo 9. .Diyarbakır İli'nin 2010-2011 Döneminde Aldığı, Verdiği Göç
Toplam Nüfus
Aldığı Göç
Verdiği Göç
1.570..943
36.622
46.834
Türkiye İstatistik Kurumu verilerine göre, Diyarbakır aldığı göç sayısı,
verdiği göç sayısından azdır. Ancak alınan göçün 36.622 olduğu görülünce, bu sayının
büyük olduğu ve sonucunda katılımcılarımızın Tablo 8'de belirttiği “ okula uyum, içe
kapanık olma, akademik başarısızlık” gibi sorunların oluştuğu görülmektedir.
Soru 8: “Diyarbakır ilindeki eğitim sorunları için çözüm önerileriniz nelerdir ?”
Katılımcıların Soru 7'e verdikleri cevaplar Tablo 10'da sunulmuştur.
Tablo10. Soru 8 için katılımcıların verdikleri cevapların analiz sonuçları
Belirtilen Öneriler
Ailenin eğitime bakışı olumlu
yönde geliştirilmeli
Belirtilen Sorun Başlıkları
Okula ve çevreye uyum sorunu
Öğrencinin yeni çevrede içe kapanık olması
Uyum sorununun eğitime akademik
başarısızlık olarak yansıması
Frekanslar
11
6
11
Diyarbakır ilinde gerçekleştirilen eğitim projeleri yüzeysel değil, derin
bir çalışma olmalı
Çalışma şartları kötü olan öğretmenlere yardımcı olunmalı
Doğuda görev yapan öğretmenler takdir edilmeli
Spor ve sanatsal etkinliklere ağırlık verilerek, okulun derslerden ibaret
bir yer olmadığı veli ve öğrencilere gösterilmeli
Kız öğrencilerin okula devamı için daha etkin bir çalışma başlatılmalı,
örneğin kapalı aile yapısından ötürü kız yatılı okullarının sayısı
artırılmalı, veliler öğrencileri büyüdükten sonra kızlarını karma okullara
göndermek istememektedirler
101
Okullaşma oranı arttırılsın
Dil sorunu çözülmeli
Okul ve derslik sayıları yeterli sayıya getirilmeli
Sınıf mevcutları azaltılmalı
Öğretmen açığı kapatılmalı
Okulların fiziki şartları düzeltilmeli, okul araç-gereçleri temin edilmeli
Okula yeterli sayıda yardımcı personel alınmalı
Öğrenciler yılda en az iki kez sağlık taramasından geçirilmeli
Bölgede ekonomik kalkınma desteklenmeli ki eğitime yansıması olumlu yönde
olsun
Ailelerin çocukları maddi destek için çalıştırmasına engel olunmalı
Öğretmenlerin mesleki kaliteleri arttırılmalı
Taşımalı eğitimde şoförlerin maddi kazanç için servisleri birleştirip, birkaç köy
öğrencisini tek servise yığmasına engel olunmalı
Taşımalı okulun yapıldığı köyler arası olumlu etkileşim sağlanmalı
Eğitim üzerindeki ideolojik yaptırımların kaldırılması, pozitif, moderne eğitimin
verilmesi
Eğitime ayrılan bütçenin arttırılması
Yatılı okul ve eğitim yerleşkeleri ve yatılı okul sisteminin geliştirilmesi
SONUÇ VE DEĞERLENDİRME
Araştırmaya katılan 15 katılımcının 12'si (%80'i) kız çocuklarının erkek
çocuklara oranla okula devamının az olduğu, zorunlu eğitimden sonra okula devam
etmediklerini ifade etmişlerdir.
Oysaki yapılan araştırmaların çoğunda, kadın eğitiminin erkek eğitiminden
daha önemli olduğu vurgulanmaktadır. Çünkü bir kadının eğitilmesi aynı zamanda
aile içerisinde baba da dahil diğer aile fertlerinin eğitimini ciddi bir şekilde olumlu
yönde katkıda bulunmaktadır.
Kız çocuklarının ve kadınların eğitim seviyelerinin yüksek olduğu ailelerde
çocuklar okul öncesinde birtakım bilgi ve becerileri kazandıkları için okula
başladıklarında, eğitimcilerin ilettiği mesajlarını daha kolay ve daha doğru algılarlar.
Bu gibi ailelerin çocukları eğitimden daha fazla yararlanırlar. Sosyo-Kültürel
seviyrleri ile okul başarıları daha yüksek olacaktır.
102
Katılımcılarımız taşımalı eğitim uygulaması yapılan okullarda zorluklar,
sorunlar yaşandığını ifade etmişlerdir. Taşıma merkezi okullarda farklı köylerden
gelen çoğulcu kültür özelliklerini taşıyan öğrenci modelleri bulunmasından ötürü
öğrenciler arasında kaynaşmayı sağlayacak köyler arası gezi gibi sosyal etkinlikler
düzenlenmelidir. Taşımalı eğitim Yatılı okullar gibi öğrencilerin titizlikle eğitim
verildiği okullardır, ancak YİBO'lara verilen eğitim ödeneği, taşımalı okullara
verilmemektedir. Taşımalı okullarda sosyal projelerin gerçekleştirilmesi,
oluşabilecek ani bir hastalık durumunda müdahale için, okullarda bir hemşirenin
bulunması gerekliliği duyulmaktadır.
Güneydoğu Anadolu'daki kent merkezlerine göç eden göçmeler, buralarda
ciddi bir işgücü fazlasının oluşumuna neden olmuşlardır. Yaşadıkları yerlerde iş
bulamayan zorunlu göçmenler için mevsimlik tarım işçiliği dışında fazla bir alternatif
kalmamıştır. Aileler yanlarında çocuklarını da beraberinde götürdüklerinden
çocuklar, öğretime düzenli devam edememekte, okula dönüşte biriken bilgi açığı
nedeniyle, yeni ders konularını da öğrenmekte zorlanmaktadır.
Öğrencileri kış dönemi okula geldiklerinde 3 aylık bir öğretim etkinliğini
kaçırmış olmaktadırlar. Nisan ayında mevsimlik işçiliğin başlaması sebebiyle bir
yılda en fazla 3-4 ay öğrenim görmektedirler.
Diyarbakır'a çevre il ve ilçelerden göç olmaktadır. Göçle gelen ailelerin
çocukları, farklı bir çevreye uyum sağlamakta yeni okul ortamına alışmalarında da
zorluklar görülmektedir.
İşsiz ebeveyn çocukları aile katkısına yardımcı olmak için çalışmakta,
mevsimlik işçi çocukları da ailesinin para kazanmak için gittiği şehirde aile gelirine
katkı sağlamak için çalışmaktadır.
2007 Tarihli TUİK haber bültenine göre 6-17 yaş grubunda bulunan 16 milyon
264 bin çocuktan % 5,9'u ekonomik bir işte çalışmakta, bir başka ifadeyle istihdam
edilmektedir (958 bin kişi). Türkiye genelinde 6-17 yaş grubunda istihdam edilen
çocukların % 47,7'si kentsel, % 52,4'ü kırsal yerlerde yaşamaktadır. İstihdam edilen
çocukların % 66'sını erkek, % 34'ünü kız çocukları oluşturmaktadır.
Diyarbakır ilinde istihdam olanakları arttırılmadığı, ekonomik gelişim
sağlanmadıkça yukarda ifade edilen sorunlar devam edecektir.
ÖNERİLER
Araştırmaya katılan 15 öğretmenimizin Diyarbakır ili eğitim sorunlarına
yönelik belirttiği çözüm önerileri Tablo 10'da verilmiştir. Öğretmenlerimizin belirttiği
önerilerden farklı olarak şunları önerebiliriz:
1) Kız çocuklarını düzenli okula yollamayan veliler için MEB ciddi
yaptırımlar uygulamalı ancak bu yaptırımları öğretmen eliyle yaptırmamalı, çünkü
çoğu öğretmen köyde köy halkından tepki, şiddet görmemek için devamsız kız
öğrenciler için savcılığa şikayet başvurusu yapamamaktadır.
103
2. Kız çocuklarının okula devamının düşük olduğu Diyarbakır ve diğer doğu
illerinde kız çocuklarının okula zorunlu devamı 8 yıl değil 12 yıla çıkarılmalıdır.
3. Ailelerin ideolojik, kültürel normlarını çocuklarına aşılarken ki
oluşabilecek olumsuz durumları önlemek amacıyla doğuda, aile eğitimi yoğun olarak
verilmelidir. Bu konuda Halk eğitim merkezlerindeki çalışanlar ev ziyaretlerini
yoğunlaştırmalıdır.
4. Halk eğitim merkezlerinde “çocuk ve ebeveyn” konulu kurslar
hazırlanmalı ve bunlara katılımın kırsalda zorunlu olması sağlanmalıdır.
5. Bölge'de örgün ve yaygın eğitimin etkinliğinin artırılması için okul öncesi
eğitim programları açılması ve yaygınlaştırılmasını sağlanmalı.
6. Nüfusun büyük bölümünü oluşturan genç nüfusu kısa ve orta vadede
ekonomide etkin kılıcı, mesleki ve teknik eğitim programlarına önem verilmeli
7. Taşıma Merkezi Okul Öğretmenlere nöbetlerinin zorluğundan ötürü ek ders
ücreti olumlu yönde farklılaştırılmalıdır
8. Kırsalda çalışan öğretmenler 10 yıldan önce şehir merkezine
gelememektedirler. Uzun süre kırsalda çalışan öğretmenler tükenmişlik duygusu
hissetmektedirler. Bunu önlemek amacıyla okul müdürlerinin 5 yılda bir zorunlu
rotasyonu gibi bir uygulama şehir içinde öğretmenlerimiz içinde kullanılmalıdır.
9. Taşıma Merkezi Okullara YİBO'lardaki gibi ek gelir ve temizlik hizmeti
ödeneği verilmelidir. Taşımalı okullarda gerçekleşen ani sağlık problemleri için
hemşire görevlendirilmelidir.
10. Taşımalı servis şoförlüğü yapanların elenerek seçilmelidir.
11. Sokak çocukları, kötü şartlarda yaşatılan, ailede baskı gören çocuklar
sosyal hizmetler tarafından himayeye alınmalıdır.
12. Yeni okullar yapılarak, öğretmen açığı kapatılarak sınıf mevcutları
düşürülmelidir.
13. Mevsimlik işçi ailelerinin çocuklarının olduğu bölgeler bilinmektedir. Bu
bölgelerde öğretmenler esnek öğretim programı, çalışılmayan kış döneminde sıkı ek
etütlerle öğrencilerin öğrenme açıklarını gidermelidir.
14. Mevsimlik işçiliğin yoğun olduğu bölgelerde, gezici eğitim tırlarıyla
Diyarbakır ilinden başka şehre gitmiş çocukların eğitimini destekleme çalışması
sağlanmalıdır.
15. Mevsimlik işçi ailelerinin çocuklarının olduğu bölgeler bilinmektedir. Bu
bölgelerde öğretmenler esnek öğretim programı, çalışılmayan kış döneminde sıkı ek
etütlerle öğrencilerin öğrenme açıklarını gidermelidir.
16. Mevsimlik işçiliğin yoğun olduğu bölgelerde, gezici eğitim tırlarıyla
Diyarbakır ilinden başka şehre gitmiş çocukların eğitimini destekleme çalışması
sağlanmalıdır.
104
KAYNAKÇA
Büyüköztürk, Ş., Kılıç Çakmak, E., Akgün, Ö.E., Karadeniz, Ş. ve
Demirel, F. (2011). Bilimsel araştırma yöntemleri. Ankara: Pegem Yayınları.
İslamoğlu, A.,H. (2011), Sosyal Bilimlerde Araştırma Yöntemleri. İstanbul:
Beta Yayınları
Merter, F. (2007), “Kızların Okullaşması Açısından Bazı Avrupa Birliği
Topluluğu Üyesi Ülkeler ve Asya Ülkelerinin Karşılaştırılması” ,SDÜ Fen
Edebiyat Fakültesi Dergisi, Sayı 16, Isparta, ss. 221-244
Öncel, A. (2006), Makalelerle Mardin “Güneydoğu Anadolu Bölgesinin
Gelişmişlik Düzeyine Eğitim-Kalkınma İlişkisi Çerçevesinde Bir Bakış Ve Mardin
İlinin Konumu” Mardin Tarihi İhtisas Kütüphanesi Özel Basım
Türkiye İstatistik Kurumu Haber Bülteni, Sayı:61,20.04.2007
www.gap.gov.tr
www.tuik.gov.tr
105
EK-A: Görüşme Formu GÖRÜŞME FORMU Tarih:
Görüşme Başlama Saati:
Görüşme Bitiş Saati:
Katılımcı Kodu:
GİRİŞ
Değerli öğretmenim,
Bildiğiniz gibi görevinizi icra ederken, eğitim sorunlarıyla karşılaşmakta ve
eğitim sorunlarıyla mücadele ederek ülkemiz ve öğrencilerimiz için
çabalamaktasınız. Biz, Diyarbakır ilinin eğitim sorunlarının çerçevesini çizme ve
çözüm önerileri geliştirmeye yönelik bir araştırma yürütüyoruz. Bu araştırma
çerçevesinde gönüllü katılımınızla sizinle bir görüşme yapmak istiyoruz.
Unutmayınız ki; araştırma sonuçları Diyarbakır ilindeki eğitim sorunlarına dikkat
çekme düzeltme bağlamında fayda sağlayacaktır. Bu görüşme süresince
söyleyeceklerinizin tümü gizli tutulacak ve başka hiçbir yerde kullanılmayacaktır.
Araştırmanın raporunda isminiz veya kimliğinizle ilgi hiçbir bilgi yer
almayacaktır.
Görüşmemizin yaklaşık olarak 30-40 dakika süreceğini tahmin ediyoruz.
Sizce bir sakıncası yoksa görüşmeyi ses kayıt cihazıyla kaydetmek
istiyoruz.
Başlamadan önce belirtmek istediğiniz bir husus var mı?
Demografik Sorular:
Branşınız nedir?
Mesleki Deneyiminiz?
Görüşme Soruları
1. Diyarbakır ili kırsal eğitim sorunlarını hangi başlık altında toplarsınız?
2. Diyarbakır ilinde kız çocukları ile erkek çocuklarının okula devamında
bir farklılık var mıdır?
3.Diyarbakır ilindeki taşımalı eğitim sisteminin sıkıntılarını
açıklarmısınız.?
4.Mevsimlik işçilik yapan velilerin çocuklarının eğitim durumları nasıldır?
5.İşsiz ailelerin çocuklarının eğitim durumları nelerdir?
6.Göçle Diyarbakır'a gelen ailelerin eğitim sorunları nelerdir?
7.Diyarbakır ilindeki okullaşma oranını ve sınıf mevcutlarını nasıl
buluyorsunuz.
8.Diyarbakır ilindeki eğitim sorunları için çözüm önerileriniz nelerdir?
106
UYUŞTURUCU MADDE KULLANIMI VE ŞİDDET İLİŞKİSİNDE
PSİKOLOGLARIN ALGILARI VE ÇÖZÜM ÖNERİLERİ
(PERCEPTIONS AND SOLUTIONS OF THE PSYCHOLOGISTS ABOUT
THE DRUG USE AND ITS RELATION WITH VIOLENCE)
Gülsüm ÖZEROL * & Mehmet Fatih AYAZ*
ÖZET
Bu araştırmanın amacı, uyuşturucu kullanımı ve uyuşturucu kullanan
bireylerin şiddet eğilimleri ile ilişkili literatür verilerini ve uyuşturucu kullanıcılarının
rehabilitasyonunda görev almış psikologların uyuşturucu kullanımı, kullanıcıların
uyuşturucu kullanmaya başlama nedenleri, uyuşturucu ve şiddet eğilimleri arasındaki
ilişki ile uyuşturucu madde kullanımı ve madde kullanımı ile bağlantılı olarak ortaya
çıkan şiddeti önlemek için alınabilecek önlemler ile ilgili görüşlerini ortaya
koymaktır. Bu araştırmada Diyarbakır ve Elazığ illerinde çeşitli kurumlarda görev
yapan 10 psikolog ile nitel bir araştırma gerçekleştirilmiştir. Veri toplama yöntemi
olarak yarı yapılandırılmış görüşme tekniği kullanılmıştır. Toplanan veriler “içerik
analizi” yöntemi kullanılarak analiz edilmişlerdir. Sonuç olarak; Diyarbakır ve Elazığ
illerinde görev yapan 10 psikoloğun uyuşturucu madde kullanımı ve şiddet ilişkisi
konusundaki algıları ve çözüm önerileri ortaya çıkartılmıştır.
Anahtar Sözcükler: Uyuşturucu Madde Kullanımı, Şiddet, Psikolog Algıları
ABSTRACT
The aim of this study is to investigate the literature about the use of drugs and
the relationship between violence and drug use, and also to investigate the perceptions
of psychologists who has taken part in the rehabilitation process of drug users about
the use of drugs, the reasons of drug use, the relationship between drug use and the
violence, the precautions that can be taken into consideration in order to prevent the
drug use and the violence in relation with the drug use. In this study, a qualitative
research was conducted with 10 psychologists working in Diyarbakır and Elazığ. As
data collection tool, a semi-structured interview was used and the data was analyzed
with content analysis technique. As a result, the perceptions and solutions of 10
psychologists working in Diyarbakır and Elazığ about the drug use and its relation
with violence were revealed.
Key Words: Drug use, Violence, Perceptions of the Psychologists
.
*Dicle Üniversitesi EPÖ Doktora
107
GİRİŞ
Uyuşturucu madde kullanımı ve buna bağlı ortaya çıkan şiddet içeren
davranışlar toplumların önemli sorunları arasında yer almaktadır. Özellikle
ülkemizde son yıllarda yapılan araştırmalarda da görüldüğü gibi uyuşturucu madde
kullanmaya başlama yaşı ilköğretim seviyelerine kadar düşmekte ve kullanıcı
oranları da artış göstermektedir. Bu durumun topluma olumsuz birçok yansıması
bulunmaktadır ve bunların en önemlilerinden biri de uyuşturucu madde kullananların
şiddet eğilimleridir.
Uyuşturucu maddeler bireyde bağımlılık meydana getiren opiyatlar,
uyarıcılar, merkezi sinir sistemini baskılayanlar, halüsinojenler, uçucu maddeler,
esrar ve benzerleri ve fensiklidin olarak sınıflandırılabilen kimyasal maddelerdir.
Uyuşturucu madde denildiğinde akla sadece uyuşturan maddeler değil uyarıcı
maddeler olan kokain, ecstasy gibi maddeler de gelmelidir. Tüm bu maddeler insan
beynini etkileyerek, bireyde ruhsal, fiziksel ve davranışa ait çeşitli değişikliklere yol
açmaktadırlar (Ögel vb. 1996). Türkiye Uyuşturucu ve Uyuşturucu Bağımlılığı
İzleme Merkezi (TUBİM) verilerine göre Türkiye'de “kullanım sırasına göre ilk
sırada sigara ve ikinci sırada alkol gibi legal maddeler gelirken, illegal maddeler
arasında ilk sırada esrar gelmektedir. Buna göre sigara ve alkol kullanımının, illegal
madde kullanımına geçişte ilk adım olduğu değerlendirilmektedir” (TUBİM, 2011:
19).
Türkiye'de genel nüfusta madde konusunda yapılan ve geneli kapsayan ilk
araştırma Kamu Sektörü ve Türk Psikologlar Derneği tarafında gerçekleştirilmiştir.
Bu çalışmada 7681 kişiye ev ortamında anketler uygulanmıştır. Sonuç olarak alkol ve
sigara dışında kalan bağımlılık yapıcı madde kullanımı %0.3 (binde üç) ömür
boyunca en az bir kez madde kullanımı %1,3 olarak tespit edilmiştir. 2003 yılında,
UNODC (Birleşmiş Milletler Uyuşturucu ve Suç Ofisi) tarafından altı ilde (Adana,
Ankara, Diyarbakır, İstanbul, İzmir, Samsun) gerçekleştirilen ESPAD araştırmasına
göre Türkiye'de 15-64 yaş arası afyon ve türevi madde kullanıcılarının oranının %0,5
(on binde beş), uçucu madde kullanıcılarının ortalama oranının ise %0,06 (on binde
altı) olduğu tahmin edilmektedir (TUBİM, 2011: 15). Bu araştırmaların dışında tüm
Türkiye'yi kapsayan “Genel Nüfusta Madde Kullanım Yaygınlığı” araştırması
bulunmamaktadır fakat Türkiye Uyuşturucu ve Uyuşturucu Bağımlılığı İzleme
Merkezi (TUBİM) tarafından benzer bir çalışma 2011 yılında başlatılmış olup 2012
Türkiye Uyuşturucu Raporunda bu araştırmanın verilerinin yer alması
planlanmaktadır.
Genç nüfusta uyuşturucu madde kullanımı ile ilgili yapılan araştırmalara
bakıldığında belirli gruplar ile çeşitli çalışmaların yürütüldüğü görülmektedir. 2003
yılında ilköğretim ve orta öğretim öğrencileri arasında esrar kullanım sıklığını
saptama ve kullanıcıların özelliklerini, bilgi, tutum ve davranışlarını öğrenmeyi
108
amaçlayan bir başka çalışma da Türkiye'nin farklı coğrafi bölgelerinden seçilen 9
büyük ilde yürütülmüştür. Bu çalışmada, toplam 11.989 ilköğretim, 12.270
ortaöğretim öğrencisine anket uygulanmıştır. İlköğretim öğrencileri arasında esrar
kullanımı %1.2, ortaöğretim öğrencilerinde ise %4.0 olarak saptanmıştır. Cinsiyete
göre esrar kullanım sıklığına bakıldığında; erkeklerde esrar kullanımının üç kat daha
fazla olduğu saptanmıştır. İlk olarak esrar deneme yaşı ortalaması; ilköğretimde 12.8
± 1. Yıl iken bu ortalama kızlarda 12.7 ± 1.3, erkeklerde 12.9 ± 1.7’dir. Ortaöğretim
öğrencileri arasında ilk olarak esrar deneme yaşı ortalaması ise 13.8 ± 1.9 yıl olup, bu
ortalama kızlarda 14.0±1.8, erkeklerde 13.7± 1.9 yıl olarak bulunmuştur. Yine bu
çalışmada esrar kullandığını belirten öğrencilerde sigara, alkol ve diğer maddelerin
kullanımının da yaygın olduğu görülmüştür (Ögel vd. 2003).
Yaşan ve Gürgen (2004) ise Güneydoğu Anadolu Bölgesi ergenlerde uçucu
madde kullanma özelliklerini araştırdıkları çalışmalarında; 113 ergen ile bu
maddelerinde içtikleri mekanlardan görüşüp çalışmaya katılmayı kabul eden 37 ergen
ile çalışmışlardır. Çalışmanın sonucunda; uçucu madde kullanan olguların ortalama
yaşının 13.8 olduğu, maddeye başlama yaşı ortalamasının da 10.8 olduğu
bulunmuştur. Çalışmaya katılan uçucu madde kullanıcılarının tümünün bali
kullandığı, olguların %85.5'inin eğitimlerini yarıda bıraktığı, %35.1'inin çeşitli
nedenler ile yasal sorunlar yaşadığı, uçucu maddeleri satın alabilmek için elde ettikleri
parayı çalışarak ya da çalarak elde ettikleri ortaya çıkmıştır. Gençler madde
kullanmaya başlamada risk altındaki grubu oluşturmaktadırlar. Ayrıca, gençlik
çağında uyuşturucuya başlamanın nedenleri çok çeşitlidir ve bugüne kadar tek bir
etken ve neden saptanamamıştır (Ögel vd. 1996: 5). Uyuşturucuya başlamanın ön
plana çıkan başlıca nedenleri psikolojik nedenler örneğin; çevreye uyum sağlama
çabası, yeterli iletişim kuramama, sorun çözebilme yetisi bulunmama gibi kişilik
özellikleri, kültürel etkenler, aile ilişkileri, kalıtımsal etkenler, sosyal etkenler,
uyuşturucu maddeye erişilebilirliktir (Ögel vd. 1996). “TUBİM İl İrtibat Noktası
personelince uygulanan “Uyuşturucu Suçlarında Kullanıcı Profili Anket Formu-U
Formu” verilerine göre; madde kullanıcılarının maddeye başlama nedeni olarak,
“merak” ve “arkadaş etkisi” hemen her yıl ilk sıralarda gelmektedir” (TUBİM, 2011:
19). Uyuşturucuya başlamanın çok çeşitli nedenleri olması sebebiyle “çok çeşitli
etkenleri göz önüne alan önleme programları başarıya ulaşmakta, Türkiye'de genç
nüfusun fazla olduğu düşünüldüğünde, gençlere yönelik eğitim programlarının önemi
artmaktadır” (Ögel vd. 1996: 5). Ögel vd (1996) AMATEM ve özel okullar derneği ile
ortak hazırladıkları uyuşturucu madde ve bağımlılık eğitim paketinde uyuşturucu ile
mücadelede önleme yöntemlerini arzın azaltılması, talebin azaltılması, caydırma,
bilgilendirme, kişisel becerileri arttırmak, sosyal becerileri arttırmak, konu ile ilgili
bir değer geliştirmek olarak belirtmişlerdir. Özellikle değer geliştirme konusunda
ailelere büyük rol düştüğünü belirten Avcı (2012) ailelerin madde kullanmayı
önlemek için geliştirebilecekleri yöntemleri çocukları sevgi ve şefkatle büyütme,
tutarlı ve adaletli bir disiplin sağlama, düşünce ve hislerin ifade edilmesine fırsat ve
109
ortam sağlama, okulda ve evde olumlu tecrübeler edindirmek için fırsatları
değerlendirme, istikrarlı bir aile atmosferi kurma, gençlerin hatalarına karşı toleranslı
olma, çocukların ve gençlerin arkadaş çevrelerini yakından izleme ve spor, edebiyat,
gönüllü kuruluşlarda çalışmak gibi hobiler edinmeleri için gençlere destek olmak
olarak sıralamaktadır.
Ailelerin ilgisizliğinin gençleri tehlikenin kucağına daha da yaklaştırdığını
belirten Avcı (2012), AMATEM verilerinin de bunu desteklediğini ifade ediyor.
Bağımlılık için AMATEM'e yatan hastaların 20'si 18 yaş altındayken, Türkiye'de son
3 yılda her yıl bir öncekine göre 18 yaş altındaki gençlerde eroin kullananların
sayısında iki kat artış yaşandığını, merkezlere tedavi için gelenlerin en küçüğünün 11
yaşında olduğunu ve başvurularda yaş ortalamasının 16,5 olduğuna değinen Avcı
(2012: 11), başvuru yapan gençlerin yüzde 77'sinin aileleriyle birlikte yaşadığını
belirtirken yine ailelere düşen görevin çok önemli olduğunun altını çizmektedir.
Uyuşturucu Madde Kullanımı ve Şiddet İlişkisi
Bireyler tarafından kullanılan alkol ve uyuşturucu gibi maddeler, şiddet
eyleminin gerçekleşmesinde de etkili olmaktadır. Günümüzde uyuşturucu veya alkol
faktörlerinin şiddet davranışını kolaylaştıran veya hızlandıran bir etki yaptığını
söylemek mümkündür. (Parker v.d., 1998). Dünya sağlık örgütü (2002) şiddeti;
“bireyin kendisine, başkasına, belirli bir topluluk veya gruba yönelik yaralama, ölüm,
fiziksel zarar, bazı gelişim bozuklukları veya yoksunluk ile sonuçlanabilen, tehdit ya
da fiziksel zor kullanma” (Krug v.d. 2002: 5) olarak tanımlamaktadır. Bu tanıma
bakıldığında şiddetin hem fiziksel hem de fiziksel olmayan olumsuz davranış
biçimine vurgu yapan bir içerikte kullanıldığı görülmektedir. Günümüzde
saldırganlık/şiddet olayları veya suçları; biyoloji, psikoloji, psikiyatri ve sosyoloji
gibi farklı disiplinler tarafından analiz edilmektedir. Şiddet veya saldırganlığın bu
disiplinlerin her biri tarafından ayrı ayrı çözümlenmesi, şiddet davranışının çok
boyutlu ve kompleks bir karakteristiğe sahip olduğunu göstermektedir.
Halen yürürlükte olan Milli Eğitim Bakanlığı Eğitim Ortamlarında Şiddetin
Önlenmesi ve Azaltılması Strateji ve Eylem Planında (2006-2011+), Türkiye'de
gençler arasında giderek yaygınlaştığı vurgulanan alkol ve madde kullanımının,
şiddeti artıran nedenler arasında olduğu ifade edilmiştir. Madde kullanımı ile şiddet
arasındaki ilişki farklı örneklerle ortaya konmuştur. Belgenin çıktıları arasında;
madde bağımlılığından korunma konusunda bilinçlendirilmiş öğrenciler
hedeflenmektedir. Gelişimsel açıdan risk altında bulunan çocuklar ile ailesinde
madde bağımlısı bulunan çocukların tespit edilerek destek hizmeti verilmesi
planlanmıştır.
Madde kullanımı açısından eğitim ortam ve çevresinde risk analizi
yapılması, madde kullanımı ve sonuçları konusunda öğrenci, aile, öğretmen ve
110
yöneticilerin bilinçlendirilmesi (konferans, seminer, kitapçık, broşür, afiş ve film, TV
dizisi, bilgisayar oyunlar vb. hazırlanacak), madde kullanan öğrenci ve ailelerinin
tedavi ve destek hizmeti veren kurum ve kuruluşlara yönlendirilmesinde etkili
işbirliğinin sağlanması da diğer hedefler arasında sayılmıştır. Şiddetin oluşum
kaynağını madde kullanımı oluşturuyor ise alınacak önlemlerin de daha koordineli ve
birçok kurumu işin içine dâhil edecek şekilde gerçekleştirilmesi gerekmektedir.
Sorunun temelinde, madde bağımlılarının devamlı surette ihtiyaç duydukları
maddelerin temininin zaman içerisinde kendileri için ciddi para ihtiyacına yol açması
ve bu durum karşısında bağımlıların kimi zaman yasaya aykırı bir şekilde para temin
etmeye çalışmaları, kimi zaman da en azından kendi ihtiyaç duydukları maddeyi
temin etmek için satıcılık yapmaya başlamaları yer almaktadır. Her iki durumda da
yasalarla karşı karşıya gelen bağımlılar, hem toplumun genel asayişi hem de genel
sağlığı açısından çevrelerine zarar vermektedirler. Madde bağımlısı kişi, bir süre
sonra uyuşturucu temin etmek amacıyla gerekli parayı bulabilmek için, hırsızlık,
gasp, soygun, yasa dışı fuhuş gibi suçları işlemek zorunda kalabilmektedir. Öte
yandan uyuşturucu madde temin etmek amacıyla işlenen suçların yanında zaman
zaman uyuşturucu madde etkisi altında da birtakım suçlar (şiddet ya da cinsel taciz
gibi) işlenebilmekte ise de bu konuda TUBİM'e intikal eden herhangi bir veri
bulunmamaktadır (TUBİM, 2011). Öztürk'e (2002) göre; psikoaktif madde kullanan
kişilerin çoğunda aşırı güvensizlik, bağımlılık, ego zayıflığı, engellenmeye dayanma
eşiğinde düşüklük, güçsüzlük ve başarısızlığı kapatabilmek için otoriteye karşı
gelme, yasaları ve kuralları çiğneme eğilimi bulunmaktadır. Pek çok araştırma
sonuçları ve yapılan farklı değerlendirmeler, madde kullanıcılarının önemli bir
kısmının maddeyi temin etmek amacıyla ya da madde etkisi alında suç davranışına
yöneldiğini göstermekte, madde kullanımı ve suç ilişkisini açıklamaktadır. Bu
sonuçlar da madde kullanımının bireylerde suça ve şiddete yönelme gibi toplum
normlarına ters düşen davranışlara yönelmede ne kadar etkin olduğunu ortaya
çıkarmaktadır.
YÖNTEM
Araştırma daha önceden uyuşturucu madde kullanan bireylere rehabilitasyon
sağlayan psikologların toplumda uyuşturucu kullanımına ve uyuşturucu kullananların
şiddet eğilimlerine yönelik algılarını ve çözüm önerilerini ortaya koymaya yönelik
nitel bir çalışmadır. Araştırmanın çalışma grubunu Diyarbakır ve Elazığ illerinde
kamu kurumları ve özel kurumlarda görev yapan toplam 10 gönüllü psikolog
oluşturmaktadır. Araştırmada amaçlı örnekleme yöntemlerinden kartopu/zincirleme
örnekleme yöntemi kullanılmış ve bu konuda en derin bilgi sahibi olarak psikologlar
çalışma grubu olarak belirlenmişlerdir. Veri toplama yöntemi olarak yarı
yapılandırılmış görüşme tekniği kullanılmıştır ve görüşmeler yüz yüze ya da internet
üzerinden gerçekleştirilerek kayıt altına alınmıştır. Verilerin analizi “içerik analizi”
111
yöntemi kullanılarak yapılmış ve veriler dört aşamada analiz edilmiştir. Bunlar;
verilerin kodlanması, kodlanan verilerin temalarının belirlenmesi, kodların ve
temaların düzenlenmesi, bulguların tanımlanması ve yorumlanmasıdır (Yıldırım ve
Şimşek, 2008: 228). Analiz sürecinde katılımcılar P1, P2, P3.. şeklinde
belirtilmişlerdir. Araştırmada ortaya çıkan kodlar sürekli alıntılar ile desteklenmiştir
böylece araştırmanın geçerliği de arttırılmaya çalışılmıştır.
BULGULAR
Bu bölüm görüşme sorularının başlıklandırılması şeklinde sunulmuştur.
Toplam 9 başlık oluşmuştur. Öncelikle katılımcılarının il bilgileri sunulmuş, daha
sonra da görüşme sorularına verdikleri yanıtlar ele alınmıştır. Katılımcılar P1,
P2,P3..şeklinde kodlanmışlardır.
Katılımcıların İlleri: Proje katılımcılarının çalıştıkları iller Tablo 1.'de
belirtildiği gibidir. Araştırma Diyarbakır ilinde gerçekleştirildiğinden Diyarbakır
ilinden daha fazla katılımcı (f=6) çalışmada yer almıştır. Elazığ'dan 4 katılımcı
çalışmada yer almıştır. Bir katılımcı da hem Diyarbakır'da hem de Tunceli'de görev
yaptığını belirtmiştir.
“Tablo 1. Katılımcıların İl Dağılımları
İl
Diyarbakır
Elazığ
Frekans
6
4
Katılımcı
P2, P3, P4, P5, P6, P10
P1, P7, P8, P9
Uyuşturucu madde kullanıcılarının ortalama yaş aralığı Araştırmada
katılımcılara kendileri ile görüşen madde kullanıcılarını da dikkate alarak uyuşturucu
madde kullanıcılarının yoğunlukta olduğu yaş aralığı sorulmuştur. Uzmanlar bu
oranın daha çok 14-18 yaş arasında yoğunlaştığını belirtmişlerdir.
Tablo 2.'de de görüldüğü gibi katılımcıların çoğu (f=8) madde kullanmanın
ergenlik döneminde daha yoğun olduğunu belirtmektedirler. Ergenlerde madde
kullanımının yaygın olmasında katılımcıların en çok belirttiği hususlar ergenin
yaşadığı aile içi çatışmalar, bu dönemde arkadaş çevresinin önem kazanması ile gruba
uyma isteği, toplumda kabul görme ihtiyacı ile kendini ispatlama isteği ve yine
ergenlik döneminde sıkça rastlanan duygusal boşluk, depresyon olarak sıralanabilir
(Tablo 3.).
Katılımcıların ergenlerde uyuşturucu madde kullanımının yaygın olma
sebepleri ile ilgili söylediklerinden bir kaç örnek aşağıda sunulmuştur:
“Ergenlerde daha fazla olmasının temel nedenlerinden birisi merak, aile içi
çatışma varlığı, okulla çatışma, arkadaş çevresi, gruplarda kabul görme ihtiyacı
ve arkadaşlık grubuna uyma isteği” (P5.)
112
Tablo 2. Uyuşturucu Madde Kullanıcılarının Ortalama Yaş Aralığı
Ergenlerde Madde
Kullanma Nedenleri
Frekans
Aile içi çatışma
Arkadaş grubuna uyma
Kendini ispatlama isteği
Duygusal boşluk, depresyon
Katılımcı
5
5
3
2
P1, P4, P5, P8, P10
P1, P2, P4, P5, P7
P3, P5, P7
P2, P9
Kullanımı En Yaygın Olan Uyuşturucu Maddeler
Psikolog katılımcılara görüştükleri madde kullanıcılarını ve çalıştıkları
bölgeyi dikkate alarak en sık karşılaştıkları ve kullanımı en yaygın uyuşturucu
maddeler sorulmuştur. Tüm katılımcılar sigara ve alkolü ilk iki sırada belirtirken diğer
maddeleri sırasıyla esrar, ecstasy (hap), tiner ve uçucu maddeler, eroin, kokain ve ilaç
bağımlılığı olarak belirtmişlerdir. Katılımcıların sıralamalarında farklılıklar olsa da
genel anlamda kullanımı sigara ve alkolden sonra yaygın olan uyuşturucu maddeler
Tablo 4'te sunulmuştur.
Tablo 4. Kullanımı Yaygın Uyuşturucu Maddeler
Ergenlerde Madde
Kullanma Nedenleri
Frekans
Esrar
10
Ecstasy (hap)
10
Katılımcı
P1, P2, P3, P4, P5, P6, P7, P8, P9, P10
P2, P3, P4, P5, P7, P8, P9, P10
Tiner, Bali vb. uçucu madde
5
P1, P3, P6, P7, P8
Eroin
5
P3, P4, P6, P9, P10
Kokain
2
İlaç Bağımlılığı
1
P3, P9
P1
Uyuşturucu Madde Kullanan Bireylerin Özellikleri
Çalışmada katılımcılara özellikle kendileri ile görüşen bireyleri de dikkate
alarak uyuşturucu madde kullanıcılarında gördükleri belirgin özellikleri belirtmeleri
istenmiştir. Katılımcıların görüşlerine göre en çok göze çarpan özellikler Tablo 5'te
verilmiştir. Bu özellikler sırasıyla bitkinlik, halsizlik, dalgınlık, durgunluk, hayattan
zevk alamama, konsantrasyon eksikliği, okul, iş başarısında düşüş, gerginlik,
sinirlilik, şiddet, gözlerde çökme, kanlanma, konuşmada zorlanma, yasa dışı işler ile
uğraşma, tükenmişlik, çaresizlik, işe yaramama, çekingenlik, anti-sosyal kişilik
geliştirme, zayıflık, iştahsızlık ve iletişim problemleri olarak sayılabilir (Tablo 5).
113
Fakat; P5'in de belirttiği gibi uyuşturucu kullanan bireylerde ortaya çıkan davranışlar
maddenin etkisine göre de değişiklik gösterebilmektedir.
Tablo 5. Uyuşturucu Madde Kullanıcılarında Gözlenen Davranışlar
Özellikler
Frekans
Katılımcı
Bitkinlik, halsizlik, dalgınlık, durgunluk
6
Gerginlik, sinirlilik, şiddet
3
P4, P6, P9
3
P2, P7, P8
Konsantrasyon Eksikliği
2
P1, P5
Okul, iş başarısında düşüş
2
P5, P10
Gözlerde çökme, kanlanma
2
P7, P9
Konuşmada zorlanma
1
P1
Yasa dışı işlerle uğraşma
1
P1
Tükenmişlik
1
P2
Çaresizlik
1
P2
İşe yaramama
1
P2
Uyku Sorunları
1
P3
Çekingenlik/anti-sosyallik
1
P3
Zayıflık/İştahsızlık
1
P5
İletişim Problemleri
1
P10
Hayattan zevk alamama/yaşama
isteğinin azalması
P1, P3, P4, P5, P7, P8
Kodlanmış ifadeleri destekleyen görüşler aşağıdaki gibidir:
“Tükenmişlik, çaresizlik, işe yaramama psikolojisi, hayattan zevk alamama madde
kullanıcılarında en çok gözlemlediğim özelliklerdi (P2)”.
“Madde kullanımına meyli olan kimselerin de anti sosyal ya da çekingen kişilik
özellikleri olduğunu gözlemledim” (P3).
Kullanıcıların Uyuşturucu Madde Kullanamaya Başlama Nedenleri
Çalışmada görüşülen uzmanlara bir diğer soru olarak kullanıcıların uyuşturucu
madde kullanmaya başlama nedenleri sorulmuştur. En çok belirtilen nedenler Tablo
6'da görüldüğü gibi arkadaş çevresi ve bu arkadaş grubuna uyma, ailevi problemler,
kendini ispat çabası, olumsuz çevre, merak, özenti, depresyon, duygusal boşluk,
dışlanmışlık, özgüven eksikliği, acı çekme, acıdan kurtulma isteği ve okul
problemleridir.
114
Tablo 6. Kullanıcıların Uyuşturucu Madde Kullanmaya Başlama Nedenleri
Nedenler
Arkadaş çevresi/ arkadaş
Frekans
Katılımcı
9
P1, P2, P4, P5, P6, P7, P8, P9, P10
Ailevi Problemler
6
P1, P4, P5, P7, P8, P10
Kendini İspat Çabası
5
P1, P3, P5, P7, P8
Olumsuz Çevre
4
P4, P7, P9, P10
Özenti
3
P2, P9, P10Merak2P5, P6
Depresyon/duygusal boşluk
2
P2, P9
Okul Problemleri
2
P4, P5
Dışlanmışlık
1
P7
Özgüven Eksikliği
1
P1Acı
Çekme/acıdan kurtulma isteği
1
P3
grubuna uyma
Bu konuda katılımcı görüşlerinden birkaç alıntı aşağıdaki gibidir:
Kullanıcıların uyuşturucu madde kullanmaya başlamalarının en temel
nedenini olumsuz aile ortamı, uygun olmayan çevre, dışlanmışlık, kendini kanıtlama
isteği ve olumsuz arkadaşlar olarak görmekteyim” (P7).
Uyuşturucu Madde ve Şiddet Eğilimleri
Çalışmada katılımcılara uyuşturucu madde kullanımı ve şiddet eğilimleri
sorulmuştur. Katılımcılar uyuşturucu madde kullanan bireylerde farklı şiddet
eğilimlerinin görülebileceğini belirtmişlerdir. Araştırmaya katılan uzmanların
görüşlerine göre bireylerde en çok rastlanan şiddet kendine zarar verme şeklindeki
şiddet türleridir. Bunlar arasında jiletleme, faça atma ve intihar girişimleri
belirtilmiştir. Çevreyi tehdit etme, sözlü, fiziksel taciz, kontrolsüz, saldırganca
tutumlar içeren şiddet yaklaşımları da en çok belirtilen bir diğer şiddet gösterimidir.
Madde yoksunluğu sonucu oluşan yoksunluk ve kontrolsüzlük ile maddeye ulaşmak
için her türlü yolun denenmesini içeren şiddet eğilimleri de (gasp, hırsızlık vb.)
katılımcıların belirttiği şiddet eğilimlerindendir. Belirtilen diğer şiddet eğilimleri de
şu şekildedir: hoşgörüsüzlük, tahammülsüzlük sonucu oluşan şiddet, grup şiddeti
(çeteleşme), ailede önceden şiddet görme sonucu oluşan şiddet.
115
Tablo 7. Uyuşturucu Madde Kullanımı ve Şiddet Eğilimleri
Şiddet Eğilimleri
Frekans
Katılımcı
Kendine zarar verme
5
P1, P3, P6, P7, P8
5
P3, P7, P8, P9, P10
4
P2, P4, P5, P6
1
P2
Grup şiddeti (çeteler)
1
P10
Ailede şiddet görme nedenli oluşan şiddet
1
P1
(Jiletleme, faça atma, intihar girişimi)
Çevreye tehdit, sözlü, fiziksel taciz,
kontrolsüz,, saldırganca şiddet
Madde yoksunluğu sonucu maddeye
ulaşma amaçlı (hırsızlık, gasp) oluşan şiddet
Hoşgörüsüzlük, tahammülsüzlük
sonucu oluşan şiddet
Uyuşturucu madde kullanımı ve oluşan şiddet eğilimleri ile ilgili çalışmaya
katılan katılımcı uzmanların görüşlerinden bir kaç alıntı aşağıda sunulmuştur:
“Şiddetin bilinçaltımızda yer edindiği dönemler çoğunlukla çocukluk dönemi
olduğundan, çocukluğunda aile içinde duygusal ve fiziksel şiddet görmüş kişilerin
madde kullandıkları dönemlerde bu eğilimlerinde artışların yoğun olduğunu
gözlemledim. Sadece başkalarına değil, kendilerine yönelikte zarar verici
davranışları ve intihar girişimleri söz konusu” (P1).
“Kendisine zarar verme eğilimleri madde kullanıcılarından daha yoğun. Kendini
jiletleme, faça atma, intihar girişimleri örneğin bunun yanı sıra çevresine tehdit, sözlü
ve fiziksel taciz ve de çevresindekilere zarar verme de gözlenen şiddet davranışları
arasında sayılabilir” (P3).
Uyuşturucu Sonucu Oluşan Şiddet Eğilimlerini Önleme
Katılımcılara görüşmede belirttikleri uyuşturucu madde kullanımı sonucu
oluşan şiddet eğilimlerini önlemek için neler yapılabileceği sorulmuştur. Uzmanların
bu konudaki önerileri; madde kullanımının özelikle profesyonel destek alınarak
sonlandırılması, aileyi de içerisine alan rehabilitasyon, terapi uygulanması, bireyin
olumsuz çevreden uzaklaştırılması, ailenin bireyin sosyal ve duygusal ihtiyaçlarını
karşılaması ve bireyi tedaviye ikna etmek şeklinde belirtilmiştir.
Tablo 8. Uyuşturucu oluşan şiddet eğilimlerini önleme yöntemleri
Uyuşturucu Sonucu Oluşan Şiddeti
Önleme Yöntemleri
Madde kullanımının sonlandırılması için tedavi
Aileyi de içeren rehabilitasyon/tedavi
Olumsuz çevreden uzaklaştırma
Bireyi tedaviye ikna etme
116
Frekans
Katılımcı
7
5
5
1
P2, P3, P4, P5, P6, P7, P8
P2, P3, P5, P7, P8
P2, P3, P4, P7, P8
P9
Uyuşturucu Madde Kullanımını Önleme Önerileri
Çalışmaya katılan uzmanlara uyuşturucu madde kullananların şiddet
eğilimlerinin önlenmesi için alınabilecek önlemlerin dışında, uyuşturucu madde
kullanımını önlemede ne gibi önlemler alınabileceği sorulmuştur. Katılımcıların
verdikleri yanıtlar şiddet eğilimlerini önleme önerileri ile benzerlik göstermektedir.
Katılımcılar tarafından en çok ifade edilen bu öneriler aile içi iletişimi arttırmaya
yönelik aile eğitimlerinin sağlanması, eğitimcilerin eğitiminin sağlanması, eğitim,
emniyet ve sağlık kurumlarının ortak çalışmaları, gençlerin farklı özelliklerini ortaya
çıkartma, onları sosyal aktivitelere yöneltme, bireyin çevresini değiştirmesi, maddeye
yönelten nedenlerin ortadan kaldırılması, bireyin iç denetiminin geliştirilmesi ve
bireye olumlu model olmak olarak sıralanabilir.
Tablo 9. Uyuşturucu Madde Kullanımını Önleme Önerileri
Uyuşturucu Madde Kullanımı
Önleme Önerileri
Frekans
Katılımcı
Aile içi iletişimi arttırmak için aile eğitimleri
5
P1, P2, P4, P5, P8
Eğitimcilerin eğitimi
3
P3, P4, P5
Eğitim, emniyet, sağlık kurumlarının ortak
çalışmaları
2
P6, P10
Gençlerin farklı özelliklerini ortaya çıkartma
2
P7, P8
Bireyin çevresini değiştirmesi
1
P2
Maddeye yönelten nedenlerin ortadan kaldırılması
1
P2
Bireyin iç denetiminin geliştirilmesi
1
P3
Bireye olumlu model olmak
1
P5
Kodlanmış ifadeleri destekleyen görüşler aşağıdaki gibidir
“Ailelerin öncelikle aile içi iletişim ve çocuklarıyla olan iletişimleri
konusunda detaylı bilgilendirilmeleri gerekli. Bunu sağlayabilecek kişilerinde
eğitimciler olduğunu düşünüyorum” (P1).
“Öncelikle bireye model olmak madde kullanmayı önlemede çok önemlidir.
Topluma açık yerlerde, ailede insanların aile bireylerinin vb. madde kullanmaması
gençlerin büyükleri model olumlu anlamda model almasını sağlayacaktır. Bireylere
özenti yaratacak ortamlar oluşturulmamalı, okulda ve ailede madde kullanan
bireylerin tedavileri sağlanmalıdır. Mümkünse bireylerin madde ile hiç
tanışmamaları sağlanmalıdır. Bu noktada da ailelere çok büyük rol düşmektedir, aile
eğitimleri de bu hususta büyük önem taşımaktadır” (P5).
Çevresinde Madde Kullanan Bireyler Bulunan Aile, Okul, Öğretmenlere öneriler Son
olarak uzmanlara, çevresinde madde kullanan bireyler bulunan aile, okul ve öğret117
menlere yönelik önerileri sorulmuştur. Bu soruya verilen yanıtlar ile genel olarak
madde kullanmayı ve akabinde oluşan şiddeti önlemeye karşı oluşturulan öneriler
benzerlik göstermektedir. Bu öneriler şu şekilde sıralanmaktadır: öncelikle madde
kullanan bireyin profesyonel destek ve rehabilitasyon hizmeti gerekirse ilaç tedavisi
alması, eğer birey bir öğrenci ise aile ve rehber öğretmen işbirliği kurulması, bireyin
sosyalleştirilmesinin sağlanması, özellikle madde kullanan bir ergen ise ergene
yaklaşım konulu aile eğitimlerinin sunulması, bireyin sıkıntı ve madde kullanma
gerekçelerinin bilinmesi, sevgi, ilgi, alaka sunulması, eğitimcilerin eğitimi ve fark
ettirmeden bireyin kontrol edilmesidir.
Tablo 10. Uyuşturucu Madde Kullanıcılarının Aileleri, Okulları
ve Öğretmenlerine Öneriler
Kullanıcı aileleri, okulları ve öğretmenlerine öneriler Frekans
Katılımcı
Profesyonel destek ve rehabilitasyon
4
P1, P5, P7, P10
Aile ve rehber öğretmen işbirliği
4
P1, P3, P5, P6
Bireyin sosyalleştirilmesinin sağlanması
4
P3, P7, P9, P10
Bireye yaklaşım konulu aile eğitimleri
2
P2, P5
Bireyin sıkıntı ve madde kullanma gerekçelerinin
bilinmesi
1
P1
Sevgi, ilgi, alaka sunulması1P8Eğitimcilerim eğitimi
1
P1
Bireyin fark ettirmeden kontrolü
1
P9
Madde kullanan bireylerin ailelerine, okullarına ve öğretmenlerine öneriler
ile ilgili katılımcıların ifadelerinden bir kaç alıntı aşağıda sunulmuştur:
“Ailelerin ergene ve çocuğa yaklaşım konusunda bilgilenmeleri ve bilinçlenmeleri,
çocuğun davranışlarını daha iyi gözlemlemeleri, arkadaşlarını iyi tanımaları,
dinlemeyi ve empatiyi öğrenmeleri işe yarayabilir” (P2).
“Eğitimcilerin de okullarında ve çevrelerinde bağımlıları dikkatli bir gözlem
sonucu tespit etmeleri, tespit ettikleri varsa bunlarla iletişim kanallarını geliştirilip
çocuk ve gençlerin tedaviye yönlendirilmesi için gerekli bilgi ve birikime sahip olması
gerekmektedir” (P4)
“Dışlamadan gençlerin yanında olduğumuzu hissettirmek çok önemli. Baba, anne,
kardeş öğretmen ve idarecilerin madde kullanan gence yakından sevgi, ilgi ve alaka
göstermeleri ve onun yanında olduklarını hissettirmeleri lazım”(P8).
118
DEĞERLENDİRME VE SONUÇ
Sonuç olarak uyuşturucu madde kullanımı ve şiddet ilişkisinde psikologların
algıları ve çözüm önerileri başlıklı nitel araştırma çalışmamızda uyuşturucu madde
kullanımı ile bir çok faktörün içe içe olduğu görülmüştür. Özellikle uyuşturucu madde
kullanımının ergenler arasında daha yaygın olması, bunun nedenlerinin ergenlerin
özellikle aile ile yaşadıkları çatışmalar, arkadaş çevresi ve gruba uyma isteği ile
kendini kabullendirmek ve depresyon olduğu belirtilmiştir. Katılımcıların algısına
göre sigara ve alkol dışında en çok kullanılan maddeler esrar, ecstasy, tiner vb. uçucu
maddeler, eroin, kokain ve ilaç olarak sıralanmıştır. Uyuşturucu madde
kullanıcılarının başlıca özelliklerinin bitkinlik, halsizlik, dalgınlık, durgunluk,
gerginlik, sinirlilik, şiddet, hayattan zevk alamama/yaşama isteğinin azalması,
konsantrasyon eksikliği, okul başarısında düşüş, gözlerde çökme kanlanma, yasa dışı
işlerle uğraşma, tükenmişlik, çaresizlik, işe yaramama vb. olduğu uzmanlarca ifade
edilmiştir. Kullanıcıların uyuşturucu madde kullanmaya başlama nedenlerini de
uzmanlar arkadaş çevresi ve arkadaş grubuna uyma, ailevi problemler, kendini ispat
çabası, olumsuz çevre, özenti, merak, depresyon, okul problemleri, dışlanmışlık,
özgüven eksikliği, acı çekme ve acıdan kurtulma isteği olarak tanımlamışlardır.
Uyuşturucu madde kullanımı ve görülen şiddet eğilimlerinde başlıcalarını uzmanlar
kendine zarar verme, çevreye tehdit, sözlü, fiziksel taciz, madde yoksunluğu sonucu
maddeye ulaşma amaçlı oluşan şiddet, hoşgörüsüzlük, tahammülsüzlük sonucu
oluşan şiddet, grup şiddeti ve ailede şiddet görme nedenli oluşan şiddet olarak
tanımlamaktadırlar.
Uyuşturucu madde kullanımı sonucu oluşan şiddeti önlemek hususunda
uzmanlar madde kullanımının sonlandırılması için tedavi, aileyi de içeren
rehabilitasyon/tedavi, olumsuz çevreden uzaklaştırma ve bireyi tedaviye ikna etme
gibi çözüm önerilerinde bulunmuşlardır. Uyuşturucu madde kullanımını önlemek için
yapılması gerekenleri de uzmanlar aile içi iletişimi arttırmak için aile eğitimleri,
eğitimcilerin eğitimi, eğitim, emniyet, sağlık kurumlarının ortak çalışmaları,
gençlerin farklı özelliklerini ortaya çıkartma, bireyin çevresini değiştirmesi, maddeye
yönelten nedenlerin ortadan kaldırılması, bireyin iç denetiminin geliştirilmesi ve
bireye olumlu model olmak şeklinde sıralamaktadırlar.
Son olarak uzmanlar ailesinde, okulunda madde kullanan bireyler olan aile,
öğretmen ve okullara çeşitli önerilerde bulunmuşlardır. Bu önerilerin başında da
profesyonel destek ve rehabilitasyon, aile ve rehber öğretmen işbirliği, bireyin
sosyalleştirilmesinin sağlanması, bireye yaklaşım konulu aile eğitimleri, bireyin
sıkıntı ve madde kullanma gerekçelerinin bilinmesi, bireye sevgi, ilgi, alaka
sunulması, eğitimcilerin eğitimi ve bireyin fark ettirilmede kontrol edilmesi
gelmektedir. Tüm bu sonuçlar dikkate alındığında bireyin uyuşturucu madde
kullanmaya başlamasında ailesinin, çevresinin ve kendisinin büyük payı olduğu
anlaşılmaktadır. Özellikle aile ve birey arasında iyi bir iletişim kurulmasının hem
119
bireyin madde kullanmasının önüne geçebileceği hem de kullanan bireylerin
tedavilerinde olumlu bir rol oynayacağı belirtilebilir. Katılımcı uzmanlardan biri nin
de belirttiği gibi “ortaya çıkışının çok kolay ancak ortadan kaldırmanın çok zor
olduğu” (P2) madde kullanımının önlenmesinde özellikle ailelerin, eğitmenlerin,
uzmanların ve bireylerin bu konuda eğitimlerinin arttırılması, uyuşturucu madde
kullanımının hiç başlamadan bitirilmesi büyük önem taşımaktadır. TUBİM'in yıllık
raporunda da belirtildiği gibi “herhangi bir araştırmanın ya da tek bir yöntemin yasa
dışı madde kullanımı gibi hassas, kritik ve gizli bir konuyu aydınlatması mümkün
değildir. Ancak yapılan her araştırma ve geliştirilen her yöntem, problemin
boyutlarını öğrenme açısından atılan önemli adımlardır” (TUBİM, 2011: 43). Bu
bağlamda madde kullanıcıları ve akabinde şiddet eğilimi gösterenler ile birebir
görüşme imkanı bulan uzmanların görüşlerinin alındığı bu çalışma ileride
gerçekleştirilecek benzer çalışmalara örnek teşkil edebilirken, madde kullanımı ve
şiddetin önlenmesinde alınacak olan tedbirlerin belirlenmesi noktasında yol gösterici
görevi görebilir
KAYNAKÇA
AVCI, C. (2012), İlgi, sevgi ve Uyuşturucu, Yeni Bahar Dergisi
Krug, Etienne G., Linda L. Dahlberg, James A. Mercy, Anthony B. Zwi
and Rafael Lozano (ed.). (2002), World Report on Violence and Health, Ceneva:
World Health Organization
Ögel K, Tamar D. (1996), Uyuşturucu Maddeler ve Bağımlılık Okul Eğitim
Paketi, Öğrenci Anketi Bulguları, AMATEM- Özel Okullar Derneği Yayõnõ, Prive
Ltd., İstanbul; s:12-23.
Ögel K, Uguz Ş, Sır A, ve ark. (2003), Türkiye'de ilköğretim ve ortaöğretim
gençliği arasında esrar kullanım yaygınlığı. Bağımlılık Dergisi; 4: 15–19.
Ögel, Kültegin, Itır Tarı Ve Ceyda Yılmazçetin Eke (2005), Okullarda Suç
ve Şiddeti Önleme, İstanbul, http://www.yeniden.org.tr/dokuman/vio14.pdf
Öztürk, O. (2002), Ruh Sağlığı ve Bozuklukları, Ankara.
Parker, Robert Nash ve Kathleen Auerhahn (1998), “Alcohol, Drugs, and Violence”
Annual Review of Sociology, v24 n1 p291(21).
TUBİM (2011). Türkiye Uyuşturucu Raporu, Ankara.
Yaşan A, Gürgen F. (2004), Güneydoğu Anadolu Bölgesinde Ergenlerde
Uçucu Madde Kullanım Özellikleri. Bağımlılık Dergisi; 5:28-34.
Yıldırım A., Şimşek H. (2008), Sosyal Bilimlerde Nitel Araştırma
Yöntemleri (7. Baskı) Ankara Seçkin Yay.
120
SINIF ÖĞRETMENİ YETİŞTİRMEYE İLİŞKİN SORUNLAR VE
ÇÖZÜM ÖNERİLERİ
THE ISSUES AND SOLUTION RECOMMENDATIONS FOR
TRAINING PRIMARY TEACHERS
Ömer ŞİMŞEK
Özet
Çocuklarımızın geleceğinde önemli payları bulunan sınıf öğretmenlerinin
yetiştirilmesi önem taşıyan bir konudur. Bu çalışmanın amacı sınıf öğretmeni
yetiştirmede sorunları belirlemek ve bu sorunların çözümüne yönelik öneriler
sunmaktır. Alanyazında sınıf öğretmeni yetiştirmede başlıca sorunlar, lisans
programlarındaki derslerin içerikleri ve ağırlıkları, sınıf öğretmenlerini yetiştiren
öğretim elemanları ve sınıf öğretmeni seçmede sıkıntılar olduğu göze çarpmaktadır.
Sınıf öğretmeni yetiştirmede lisans programlarının okul dayanaklı yaşantı ve
öğretmenlik uygulamalarının yeniden düzenlemesi ve sınıf öğretmeni olacak
bireylerin seçiminde ve mezun olmasında yeniden düzenlemelerin olması
gerekmektedir.
Abstract
Training initial primary teachers should be taken into account because of their
important contributions to our children's future. This study focuses on determining
problems in training initial primary teachers and presenting recommendations.
Content of the courses and the time allocated to components of the teacher training
program, the efficiency of teaching staff and choosing proper individuals as future
teachers are main problems in the literature. The recommendations to the related
problems are; the need of rearrangement of undergraduate curriculum of initial
primary teachers with increasing allocated time to the school based experiences and
teaching practice; the need of rearrangement of choosing system of future initial
primary teachers and their graduation.
*Dicle Üniversitesi, Ziya Gökalp Eğitim Fakültesi, Eğitim Programları ve Öğretim,
Doktora Öğrencisi
[email protected]
121
GİRİŞ
Eğitim sisteminin önemli parçası olan öğretmenin yetiştirilmesi, bir ülke için
politik, sosyal ve ekonomik anlamda önemlidir. Bu süreçte öğretmen olacak
bireylerin seçilmesi, yetiştirilmesi ve yaşam kalitelerinin sağlanması için uygun
politikaların seçilmesi ve uygulanması gerekmektedir. Bu bağlamda, öğretmen
yetiştirme eğitim sistemimizin önemli ve çözüm bekleyen konularından biridir.
Eğitimin niteliğini doğrudan etkileyen bir öneme sahiptir.
Türkiye'de ilk öğretmen okullarının 1848 yılında eğitim ve öğretime başladığı
dikkate alındığında, öğretmen yetiştirmede Türkiye'nin uzun yıllara dayalı bir bilgi ve
tecrübe birikimine sahip olduğu görülür (Çoban, 2011). Ancak eğitim sistemimizdeki
sorunlar ve sisteme müdahalelerin oluşturduğu karmaşıklık, PISA ya da TIMMS
sonuçlarına göre öğrencilerimizin başarı sıralamasında diğer ülkelerin gerisinde
oluşu, öğrencileri yetiştiren öğretmenlerin sorgulanmasını gerektirmektedir.
Erarslan'a (2008) göre öğretmen yetiştirme sürecinde uygulanan programların
çağın gereklerine, toplumsal ve bireysel ihtiyaçları karşılayabilmesine ve çağdaş
öğretmen profilini yaratmadaki performansı ile doğru orantılıdır. Öğretmen
niteliğinin eğitim sisteminin işleyişi ve başarıya ulaşmasında önemli bir konuma
sahiptir ve eğitim sisteminden verimli sonuç alabilme, geniş ölçüde öğretmenin
kalitesine bağlıdır (Köseoğlu, 1994; Erişen ve Çeliköz, 2003; ). Köseoğlu'na (1994)
göre eğitim ve öğretimde, hedefler ne kadar iyi belirlenirse belirlensin, ders konuları
ne kadar fonksiyonel seçilip organize edilmiş olursa olsun, o hedefler ve kavrayışlara
sahip öğretmenler elinde yürütülmedikçe beklenen sonucun alınması mümkün
değildir. Bu bağlamda öğretmen yetiştiren fakültelerin öğretim programlarının
stratejik olarak düzenlenmesi ve geliştirilmesi gerekmektedir. Türkiye'nin öğretmen
yetiştirme alanında oldukça zengin bir tecrübesi vardır. Ancak, geçmişten günümüze
öğretmen yetiştirmede ortaya konulan ve uygulanan ölçütlerin çoğu zaman karmaşık,
çelişkili ve yeterli olmadığı görülmektedir (Bursalıoğlu, 1994; Akt. Üstüner, 2004).
Milli Eğitim Bakanlığı [MEB] (1982), iyi öğretmenin iyi öğretmen yetiştiren
programlarında yetiştirildiğini, iyi bir öğretmen yetiştirmenin de birinci koşulunun
öğretmen yetiştirme programında yer alan öğretmenlik meslek bilgisi programlarında
birlik ve beraberliğin sağlanması gerektiğini belirtmiştir. Ayrıca MEB'e göre
öğretmenlik programlarında yer alan birlik beraberliğin sağlanması için,
programların sürelerinde, kredi sisteminde, içerik kategorilerinin düzen ve
ağırlığında, seçimlik derslerinde, staj ve uygulama faaliyetlerinde, değerlendirme
süreçlerinde ve benzeri boyutlarının dikkatli biçimde değerlendirilmesi gerektiğini
belirtmiştir (Akt.: Küçükahmet, 2007).
Sınıf öğretmenliği, öğretmenlik alanları içerisinde çalışma alanı, öğrenci kitlesi
ve amacı bağlamında çok önemli bir yere sahiptir. Bireylerin temel gelişim
süreçlerinde bilişsel, duyuşsal ve psikomotor özelliklerini geliştirmede ve temel
kazanımları oluşturmada sınıf öğretmenlerinin stratejik bir rolü bulunmaktadır. Bu
122
önem sınıf öğretmenlerinin yüksek nitelikli yetiştirilmesi gerekliliğini beraberinde
getirmektedir (Erarslan, 2008). Çoban (2011) beş yıl boyunca bireylerin gelişim ve
öğrenmelerine katkılar sağlayan ve yaşama hazırlayan sınıf öğretmenlerinin mesleğin
gerektirdiği niteliklere sahip olmalarının hizmet öncesinde aldıkları eğitim ile ilişkili
olduğunu belirtmektedir.
İlkokul öğretmenleri gelecek neslin çok önemli yıllarında bilişsel gelişimleri
bakımından onları yetiştiren öğretmenlerdir; sınıf öğretmenleri ise bireylerin
kendilerine ve topluma yönelik tutumlarını biçimlendiren; iletişim, sorgulama ve
yaratıcılık gibi gelecek neslin yaşamının önemli bileşenlerini oluşturan becerileri
etkileyen ve geliştiren kişilerdir. Bu nedenle sınıf öğretmenleri yüksek kabiliyetlere
sahip, yüksek empati becerisine sahip ve işinin birçok gerekliliğini taşıyabilmesi için
etkili bir biçimde yetiştirilmesi gereken bireylerdir (Bassey, 1989: 32; Akt.
Senemoğlu, 2011).
Bu çalışmada alanyazında sınıf öğretmeni yetiştirmede ortaya çıkan sorunlar
ele alınarak, sorunların çözümüne yönelik çözüm önerileri sunulacaktır.
SINIF ÖĞRETMENİ YETİŞTİRMEYE İLİŞKİN SORUNLAR
Dört yıllık sınıf öğretmenliği programı; “konu alanı”, “meslek bilgisi”,
“öğretim programı bilgisi” ve “okul dayanaklı yaşantı” konularını kapsamaktadır
(Senemoğlu, 2011). Aşağıdaki tabloda 1990,1998 ve 2006 yılında değiştirilen sınıf
öğretmenliği programındaki ders içerikleri ve ağırlıkları gösterilmiştir.
Tablo 1. Türkiye'de Sınıf Öğretmeni Yetiştirme Programlarının
Bileşenleri ve Bunlara Ayrılan Zaman
1990'dan sonraki 1998'den sonraki 2006'dan sonraki
program
program
program
Programın Bileşenleri
1. Okul dayanaklı yaşantılar
ve öğretmenlik uygulaması
2. Alan Bilgisi Çalışmaları
3. Eğitim Programı Çalışmaları
4. Mesleki Çalışmalar
Toplam
Ayrılan
Zaman /
Saat
%
Ayrılan
Zaman /
Saat
11
7
18
11
21
12
63
43
49
166
38
26
30
101
74
43
33
168+8
44
26
20
100
69
39
49
178
39
22
28
101
% Ayrılan
Zaman /
Saat
%
Tablodan da anlaşılacağı üzere, programın ders içeriklerinin daha çok kuramsal
olduğu, okul dayanaklı yaşantı ve öğretmenlik uygulamalarına daha az zaman
ayrıldığı görülmektedir.
123
Tan (1989: 130) öğretmenlik mesleğinin kalitesi konusunda eğitim sisteminde
salt bilgi öğretimine gereğinden fazla ağırlık verilmesi ve okul eğitiminin tek amacı
haline gelmiş olduğunu belirtmektedir. Yazar bilgi aktarılmasına yönelik hedeflere
gereğinden fazla değer verildiğini, toplumsal ve kişisel değer ve tavırların
geliştirilmesine yönelik kazanılan bilgi, değer ve tavırların üretme ve günlük sosyal
becerilere dönük öğretim hedeflerinin göz ardı edildiğini ifade etmektedir (Atk.:
Doğan, 2005).
Eğitim fakültelerinin sınıf öğretmenliği programlarının konu alanı
ağırlıklarının fazla olması tablo 1'den de görüldüğü üzere, sınıf öğretmenlerinin konu
alanlarına daha fazla zaman ayırdıkları ve öğretmenlik süreçlerinde bu alanlarda
öğrencilere bilgi aktarma eğiliminde olabilecekleri varsayımı destekler niteliktedir.
Ayrıca, Erginer ve Uşun (1995), özellikle sınıf öğretmenlerin ne öğreteceğinden çok
nasıl öğreteceğinin önemli olduğu her zaman göz ardı edildiğini ve sınıf öğretmenleri
alanlarında yetersiz bırakıldıklarını belirmişlerdir.
Erarslan (2008) ülkemizde birleştirilmiş sınıflar, köy okulları ve Yatılı
İlköğretim Bölge Okullarının (YİBO) sayısı çok fazla olduğunu belirtmektedir. Bu
durum Türkiye'nin bir gerçeğidir ve bu durum özellikle sınıf öğretmenlerini
ilgilendirmektedir.
Tablo 2. 2010-2011 İstatistiki Bölge Birimleri Sınıflaması 1. , 2. ve 3.
düzey ve eğitim seviyesine göre ilköğretim öğrenci ve öğretmen sayısı
Köy
Şehir
Toplam
Öğretmen
Öğrenci
127705
375623
503328
2414992
8566108
10981100
Tablodan görüldüğü üzere, köyde görev yapan ilköğretim okullarındaki
öğretmen sayısı toplam öğretmen sayısının yaklaşık %25'i kadardır. Bu durum köy
okulunda görev yapacak öğretmenlerin yetiştirilmesinde göz önünde bulundurulması
gereken önemli bir noktadır.
2010-2011 öğretim yılı MEB verilerine göre ilköğretim okulların yatılı okul
türüne göre okul sayısı, derslik sayısı, öğretmen sayısı ve öğrenim gören öğrenci
sayısı aşağıdaki tabloda verilmiştir.
Tablo 3 . 2010-2011 Öğretim Yılı Yatılı Okul İstatistikleri
Okul Türü
Yatılı İlköğretim Bölge Okulu
Okul Derslik Öğretmen Sayısı Öğrenci Sayısı
539
9372
12990
247563
Yukarıdaki tablolar incelendiğinde sınıf öğretmeni yetiştirirken köy okulları,
124
birleştirilmiş sınıflar, yatılı ilköğretim okullarının dikkatli bir biçimde incelenmesi ve
bu ortamlarda öğretmenlik yapacak bireylerin bu şartlar dikkate alınarak
yetiştirilmeleri gerektiğini göstermektedir.
Köseoğlu'nun (1994) ilköğretime öğretmen yetiştiren kurumlarda öğretim
elemanlarının yeterliliklerini değerlendirdiği çalışmada, öğretim elemanlarının
görüşlerine, öğrencilerin görüşlerine başvurulmuş ayrıca öğretim elemanları ders
süreçlerinde gözlenmişlerdir. Araştırma sonuçlarına göre öğretim elemanları ile
öğrencilerin görüşleri arasında anlamlı farklılık bulunmuştur.
Araştırmanın sonuçlarına göre yapılan değerlendirmelere göre, ilköğretime
öğretmen yetiştiren kurumlardaki öğretim elemanlarının öğretim süreçlerinde,
özellikle ölçme ve değerlendirme konusunda, okul içi ilişkiler ve yeni kaynaklara
ulaşma ve yararlanma konularında öğretim elemanlarının hizmet içi eğitim alması
gerekliliğini vurgulamıştır.
Kilimci'nin (2006) Almanya, Fransa, İngiltere ve Türkiye'de sınıf öğretmeni
yetiştirme programlarının karşılaştırılmasına ilişkin çalışmasında ortaya çıkan
sonuçlardan bazıları şunlardır:
 Sınıf Öğretmenliği programları işlenirken okul ile üniversite işbirliğinin
yeterince olmaması ya da sadece okul deneyimi ve öğretmenlik
uygulaması süresi içinde yer alması yeterli değildir.
 Sınıf Öğretmenliği programları çağın ve ülkenin koşullarına göre sürekli
yenilenmeli, bu yenilenme çalışmaları araştırma sonuçlarına
dayandırılmalıdır.
 Sınıf Öğretmenliği programına alınacak öğrencilerin kabul koşulları, diğer
ülkelerin deneyimlerinden yararlanılarak ülke koşullarına göre yeniden
düzenlenmelidir. Sınıf öğretmenliğine kabul edilecek öğrencilerin
“öğretmenliğe uygunluk kriterlerini” karşılaması şartı getirilmelidir.
Öğretmenlik mesleğini yapmaya uygunluk kriterlerinde öğretmen
adaylarının fiziki, sosyal, psikolojik durumları gözönüne alınmalı ve
sadece ÖSS başarı puanına göre yerleştirme yapılmamalıdır.
 Öğretmen atamasında sadece bir sınava bağlı kalınmamalı, öğretmen
adaylarının okul başarı puanları ve öğretim elemanlarının öğretmen
adayları hakkında vereceği görüş ve raporlar da dikkate alınmalıdır.
Çoban'ın (2011) sınıf öğretmenliği lisans programının değerlendirilmesine
ilişkin 2005-2006 öğretim yılında Cumhuriyet Üniversitesi Eğitim Fakültesi'nde 125
sınıf öğretmenliğinden mezun ile yaptığı araştırmanın bazı önemli sonuçları şu
şekildedir:
 Sınıf Öğretmenliği Programlarına, Öğretmen Liselerinden çok genel liselerin
kaynaklık ettiği görülmektedir.
 Sınıf Öğretmenliği Lisans programındaki içerik kategorilerinde alan bilgisi
125
dersleri daha önemli bir ağırlığa sahip bulunmaktadır. Programda yer alan
Öğretmenlik Formasyonu Dersleri, Genel Kültür Dersleri ve Seçmeli Derslerin, sınıf
öğretmeni eğitimi için yeterli ağırlığa sahip olmadığı saptanmıştır.
 Sınıf öğretmenliği mesleğini icra ederken, Öğretmenlik Formasyonu
Dersleri'nin daha çok işe yaradığı saptanmıştır. Bu dersleri, Alan Bilgisi
Dersleri ve Genel Kültür Dersleri izlemektedir.
 Sınıf öğretmenliği mesleğini icra ederken, “Diğer Dersler” kategorisinde
yere alan İlköğretimde Drama, Birleştirilmiş Sınıflarda Öğretim, Sağlık ve
Trafik Eğitimi, Konu Alanı Ders Kitabı İncelemesi derslerinin daha çok işe
yaradığı, Fen Bilimleri Dersleri için ise aynı şeyin söz konusu olmadığı
saptanmıştır.
Senemoğlu'nun (2011) Türkiye'de hizmet öncesi sınıf öğretmeni yetiştirme
programlarının etkililik düzeyini incelediği çalışmada 145 dördüncü sınıf öğretmen
adayı öğrenci, 81 öğretim elemanı ve 38 farklı eğitim fakültesinden mezun
öğretmenliğinin birinci ya da ikinci yılında olan 89 yeni mezun öğretmenin
görüşlerini hem niteliksel hem de niceliksel olarak incelemiştir. Elde edilen bulgulara
göre, öğretim elemanları, öğretmen adaylarının öğrencilerin ana-babalarıyla,
meslektaşlarıyla ve daha geniş toplumla etkili iletişim kurma' bakımından yeterli
düzeyde yetişmediklerini düşünmektedirler. Yeni mezun öğretmenler ise, öğretmen
adaylarının ilkokuma-yazma öğretimi, güzel sanatlar ve müzik öğretimi bakımından
iyi düzeyde yetiştirilmediklerini ifade etmişlerdir.
Ayrıca öğretim materyalleri hazırlama ve öğretim teknolojilerini etkili olarak
kullanma becerileri bakımından da öğretmen adayları kendilerini daha yeterli
değerlendirirken öğretim elemanları ve özellikle yeni mezun öğretmenler öğretmen
adaylarının yeterli olarak yetiştirilmediklerini düşünmektedirler. Özellikle öğretmen
adayları ve yeni mezun öğretmenler, hizmet öncesi sınıf öğretmeni eğitim
programlarında öğretmen adaylarının yetişmesini sağlayan en önemli öğenin okul
dayanaklı yaşantı kazanma ve okul uygulamaları olduğunu ifade etmişlerdir. Ayrıca
öğretim derslerinin kuramsal olmaktan çok uygulamaya dayalı yaşantılar kazanmayı
sağlayıcı olması gerektiğini vurgulamışlardır.
SINIF ÖĞRETMENİ YETİŞTİRMEYE İLİŞKİN SORUNLARIN
ÇÖZÜMÜNE YÖNELİK ÖNERİLER
Öğretmenin kişiliği, mesleki bilgisi, becerisi ve formasyonu mesleğiyle
yakından ilgilidir. Genellikle günümüzde görev yapan öğretmenlerin çeşitli
nedenlerle mesleğe karşı ilgilerinin ve mensubiyet duygularının yetersiz olduğu
bilinmektedir. Bu nedenle, öğretmen adaylarına meslek bilinci ve meslek ideali
verilmelidir.
Öğretmenlik mesleğinin kalitesinin yükseltilmesinde öğretmen yetiştiren
126
Öğretmenlik mesleğinin kalitesinin yükseltilmesinde öğretmen yetiştiren
öğretim elamanlarının kalitesi ve başarılı öğrencilerin bu mesleğe çekilmesi de önem
taşımaktadır. Bu nedenle öğretim elamanı yetiştirilmesine ve başarılı öğrencilerin
öğretmenlik mesleğine çekilmesine önem verilmelidir.
Öğretmen yetiştirme sistemli bir biçimde yapılandırılmalı, öğretmen ihtiyacı
ve istihdamı uzun vadeli hesaplanarak, öğretmen yetiştiren fakültelerin öğrenci
kontenjanları buna göre ayarlanmalıdır.
Senemoğlu (2011) öğretmen yetiştirmenin kalbi olan okul dayanaklı yaşantı
kazanmaya ve okul uygulamalarına daha fazla zaman ayrılması gerekli olduğunu
belirtmektedir. Ayrıca, sadece derslere ayrılan zamanın artırılmasının da öğretmen
yetiştirmede yeterli olmadığı, ayrılan bu zamanın etkili bir biçimde kullanılmasını
sağlayacak öğretim hizmeti niteliğinin artırılması gerektiğine ilişkin kanıtlar
bulunmaktadır. Öğretme uygulamalarının dört yıl boyunca farklı koşul ve olanaklara
sahip olan okullarda farklı sınıflarda yapılması gerekmektedir.
Sınıf öğretmenliği lisans programının amacının öğretmen yetiştirmek olduğu
gerçeğinden hareketle, öğretmenlik formasyonu dersleri, genel kültür dersleri, alan
bilgisi dersleri ve seçmeli derslerin programdaki ağırlıkları daha anlamlı bir
yaklaşımla yeniden belirlenmelidir.
Sınıf Öğretmenliği Lisans Programında Öğretmenlik Formasyonu Dersleri,
Genel Kültür Dersleri, Alan Bilgisi Dersleri ve Seçmeli Derslere ve içeriklerine yer
verilirken, sınıf öğretmenlerinin meslekteki gereksinimleri göz önünde
bulundurulmalıdır.
Sınıf Öğretmenliği Programındaki derslerin, eğitim fakültesinde görevli
öğretim elemanları, özellikle de Öğretmenlik Formasyonu ve deneyimine sahip
olanlar tarafından verilmesi sağlanmalıdır.
Öğretim programları öğrenme-öğretme süreçlerini, değerlendirmelerini göz
önüne almaktadır. Ancak öğretmen başına düşen öğrenci sayısı bakımından ülkemiz
bu anlayışta eğitim yapmaya uygun değildir. Sınıf öğretmeni başına düşen öğrenci
sayısı fazladır. Ancak eğitim sistemi yapılandırmacı ya da çoklu zeka kuramı
yaklaşımının benimsenmesini istiyor. Sınıf öğretmeni üniversitelerde gerçek yaşam
koşullarının farkındalığı ile yetişmemektedir. Öğretmen yetiştirme düzenlemelerin
bu koşulları göz önünde tutularak yapılması ve gerekmektedir.
Köy ve kent kültürü farklılaşmaktadır. Sınıf öğretmenleri bunları farkına
vararak yetişmeleri gerekmektedir.
Her alanda olduğu gibi eğitim sistemi sınıf öğretmeni mesleğine uygun olanları
seçmede yetersizdir. Bilişsel alanların yani çoktan seçmeli sınavlardan geçenlerin
öğretmen olmaya yatkınlığı sorgulanmalıdır. Ayrıca üniversitelerde bu öğretmen
adaylarının öğretmenlik yapıp yapamayacağını sınavlarla ve bazı becerilerle iyice
sorgulayabilmelidir. Yani adayların kişilik ve davranışlarına dikkat edilmeli ve iyi bir
eleme (seçme) sistemi olmalıdır.
127
Anadolu Öğretmen liselerinden mezun olanların Eğitim Fakülteleri
özendirilmeleri için önemli girişimlerde bulunmalıdır. Başarılı öğrencilerin bu
mesleği yapması önem taşımaktadır.
Sınıf öğretmenliği programında yer alan derslerin öğretim elamanlarının bu
programa uygun içerik geliştirmeleri ve öğretmenlik alanından gelmeleri önemlidir.
Eğitim Fakültelerinde çoğu Fen-Edebiyat bölümlerinden gelen hocalarla
doludur.
Maddiyatın öne çıkmasını engelleyecek biçimde, maneviyat ve değerlerin
öenminin vurgulandığı, sınıf öğretmenliği programlarının düzenlenmesi
gerekmektedir.
KAYNAKLAR
Çoban, A. (2011). Sınıf öğretmenliği lisans programının değerlendirilmesi. Dicle
Üniversitesi Ziya Gökalp Eğitim Fakültesi Dergisi, 16, 28-45.
Erarslan, L. (2008). Yenilenen öğretmen yetiştirme programları bağlamında sınıf
öğretmenliği programının değerlendirilmesi, VII. Ulusal Sınıf Öğretmenliği
Eğitimi Sempozyumu , 2–3–4 Mayıs 2008. Çanakkale.
Erginer, E., ve Uşun, S. (1995). Türkiye'de ilköğretime sınıf öğretmeni yetiştirme
merkezi model önerisi. 1.Ulusal Sınıf Öğretmenliği Sempozyumu, Abant İzzet
Baysal Üniversitesi Eğitim Fakültesi. Bolu.
Erişen, Y. ve Çeliköz, N. (2003). Öğretmen adaylarının genel öğretmenlik
davranışlarına ilişkin yeterlilik algıları, Türk Eğitim Bilimleri Dergisi, 1(4).
Kilimci, S. (2006). Almanya, Fransa, İngiltere ve Türkiye'de sınıf öğretmeni
yetiştirme programlarının karşılaştırılması. Çukurova Üniversitesi, Sosyal
Bilimler Enstitüsü, Yayınlanmamış Doktora Tezi.
Köseoğlu, K. (1994). İlköğretime öğretmen yetiştiren kurumlarda öğretim elemanı
yeterliliklerinin değerlendirilmesi. Ankara Üniversitesi, Sosyal Bilimler
Enstitüsü, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi.
Küçükahmet, L. (2007). 2006-2007 Öğretim yılında uygulanmaya başlanan
öğretmen yetiştirme lisans programlarının değerlendirilmesi. Türk Eğitim
Bilimleri Dergisi, 5(2), 203-218.
Senemoğlu, N. (2011). Türkiye'de hizmet öncesi sınıf öğretmeni yetiştirme
programları ne düzeyde etkilidir? Öğretmen adayı öğrenciler, öğretim
elemanları ve öğretmenler bizi bu konuda bilgilendiriyor. (How Effective are
Initial Primary Teacher Education Curricula in Turkey Student Teachers
Faculty and Teachers Let Us Know) Uluslararası Eğitim Programları ve
Öğretim Çalışmaları Dergisi, 1(1), 35-47.
128
TÜRKİYE'DE BÖLGELERARASI EĞİTİM ALANINDAKİ
EŞİTSİZLİKLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ
Ahmet ÇOBAN*
Özet
Genç nüfus yapısına sahip olan Türkiye için, eğitimin çeşitli boyutları
açısından, bölgelerarasındaki eşitsizlikler önemli bir sorun olarak güncelliğini
korumaktadır. Araştırmanın amacı, bölgelerarası eşitsizliklerin eğitimin hangi
boyutlarında yoğunlaştığını saptamak, nedenlerini ve çözüme ilişkin önerileri ortaya
koymaktır. Araştırmanın sonucu, okul, öğrenci, derslik ve ÖSS'deki başarı açısından,
bölgelerarasında önemli derecede farklılıkların olduğunu göstermektedir
Giriş
Gelişmiş olsun gelişmekte olsun, çeşitli ülke deneyimleri göstermektedir ki,
hemen hemen tüm ülkeler, bölgesel dengesizlik sorunu ile yüz yüze gelmiştir.
Dolayısıyla, bölgeler arası gelişmişlik farklarının varlığı, yalnızca Türkiye'ye özgü
bir sorun değildir. Dünyanın tüm ülkelerinde farklı yoğunlukta olmak üzere mutlaka
bölgesel dengesizlikler yaşanmaktadır (Öztürk, 2006: 158). Bölgesel dengesizlikler,
ekonomik olduğu kadar sosyal ve siyasal birçok problemin temelini de teşkil
etmektedir (Behar, 1998). Bölgeler arasında kapatılamayan ve hatta giderek büyüyen
gelişmişlik farkının yaratacağı sosyal dengesizliklerin, özellikle istismara, politik
çıkarların devlet aleyhine kullanılmasına ve ülke güvenliğini tehdit edecek boyutlara
kadar uzanan tehlikeli gelişmelere yol açtığı, örnekleri ile yaşanan bir gerçektir (Milli
Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği, 1993). Bölgelerarası dengesizlikler, dünya
konjonktüründeki değişimler, Türkiye'nin AB'ye uyumu gereği bölgesel
farklılaşmanın asgari düzeyde olma zorunluluğu, ekonomik etkinliklerin yeniden
dağılımı ve çevreye karşı bilincin artıyor olması bölgesel yeniden yapılanmayı
zorunlu hale getirmiştir (DPT, 2000: 42). Bölgelerarası eşitsizliklerin giderilmesine
giderek artan bir önem verilmesi, yalnızca dengeli bir bölgesel kalkınma özleminin
yansıması olmayıp, aynı zamanda az gelişmiş bölgelerdeki kalkınma potansiyelinin
ortaya çıkarılmasının, ekonomik büyüme, toplumsal istikrar gibi ulusal hedeflerin
gerçekleştirilmesine katkıda bulunacağı yolundaki çok isabetli bir teşhisten
kaynaklanmaktadır. (Öztürk, 2006: 200).
Türkiye'de coğrafi olarak dezavantajı, yatırım önceliklerine ilişkin
politikalardaki eksiklikler, kesintisiz enerji kaynağı, kalifiye işgücü vb. sanayinin yer
*Dicle Üniversitesi Ziya Gökalp Eğitim Fakültesi
129
seçiminin temel belirleyicilerinden pazara yakınlık veya güvenli ulaşılabilirlilik gibi
etmenlerin yanı sıra, yatırıma dönüşebilir sermayenin yetersiz birikimi tarihsel olarak
bölgeler arasında dengesiz gelişme sorununu gündeme getirmiştir. (DPT, 2001).
Günümüzde bölgesel dengesizlikleri azaltmak amacıyla devletin politika üretmesi ve
çözüm araması hemen her ülkede kaçınılmaz olmakta, ulusal ve uluslar arası
ekonomik gelişme kuruluşları bu müdahale biçimine ilişkin öneriler ve politikalar
geliştirmektedir. Kalkınma planları ve hükümet programlarında bölgesel dengesizliği
giderici yönde devletin dolaylı ve dolaysız müdahale tedbirlerine yer verilmektedir.
Bölgesel dengesizliklerin derinleşmesini engellemede kamu politikaları ayrıcalıklı
bir konuma sahip olmaktadır (Öztürk, 2006:2-3). Bu politikalardan en önemlisi,
eğitim politikası olmak zorundadır. İnsanların ve toplumların kalkınmasında, refah ve
huzurun sağlanmasında temel unsur eğitimdir (Karagözoğlu, 2001: 2). 21. yüzyılda,
Avrupa Birliği'nin eşiğinde olan Türkiye'de bölgelerarası eğitim alanındaki
eşitsizlikler olağanüstü düzeylerde seyretmektedir. Hızlı nüfus artışına sahip olan
ülkemizin önemli bir kesiminin köylerde yaşamını sürdürüyor olması ve şehirleşme
ile ilgili sıkıntılar, bölgesel bazda eğitim alanında önemli sorunlara yol açmaktadır.
Sanayinin ve ticaretin gelişigüzel bazı merkezlerde yoğunlaşmış olması, işsizliğin
giderek artması gibi önemli faktörler de göz önünde bulundurulduğu takdirde, eğitim
ile ilgili sorunlar daha da büyük bir ciddiyet kazanmaktadır.
Türkiye'de bölgelerarası farklılıkların oldukça fazla olması, merkeziyetçi
yapıyla hazırlanan ve geliştirilen programların uygulanmasında bazı sorunlara yol
açmakta, beklenilen sonuçlara yeterince ulaşılmasını engellemektedir. Merkeziyetçi
eğitim sistemine sahip ülkelerde temel sorun, okullarda uygulanan eğitim
programlarının bölge şartlarına yeterince uygun olmamasıdır. Bu durum, bölge ile
öğrenci ve velilerin ilgi, ihtiyaç ve beklentilerinin yeterince karşılanmamasına yol
açmaktadır. Okullarda uygulanan eğitim programlarının bireysel, sosyal, ekonomik,
politik, bölgesel ve okul şartlarına uygun olması gerekmektedir. Eğitim programları
bir yandan ülkenin ihtiyaç ve taleplerine uygun bireyleri yetiştirmeyi amaçlarken,
diğer yandan bölgenin, okulun, öğrencinin, velinin, vb. ihtiyaç ve taleplerini göz ardı
edemez. Bu ihtiyaç ve talepler, sadece merkezde hazırlanan ve geliştirilen
programlarla yerine getirilemez (Yüksel, 1998: 514). Zorunlu eğitimin 5 yıldan 8 yıla
çıkması ve yakın gelecekte 12 yıla çıkarılma gerekliliği düşünüldüğünde, okullaşma
oranının önümüzdeki yıllarda daha da artacağı; öğretmen ve derslik açığının çok daha
fazla olacağı açıktır. Yetişmiş insan gücü ve fiziki alt yapı eksiklikleri eğitimin
kalitesini olumsuz olarak etkilemektedir (Atav, 2005: 57).
21. yüzyılda, Avrupa Birliği'nin eşiğinde olan Türkiye'de bölgelerarası eğitim
alanındaki eşitsizlikler olağanüstü düzeylerde seyretmektedir. Hızlı nüfus artışına
sahip olan ülkemizin önemli bir kesiminin köylerde yaşamını sürdürüyor olması ve
şehirleşme ile ilgili sıkıntılar, bölgesel bazda eğitim alanında önemli sorunlara yol
açmaktadır. Sanayinin ve ticaretin gelişigüzel bazı merkezlerde yoğunlaşmış olması,
işsizliğin giderek artması gibi önemli faktörler de göz önünde bulundurulduğu
takdirde, eğitim ile ilgili sorunlar daha da büyük bir ciddiyet kazanmaktadır.
130
Amaç
Araştırmanın amacı, bölgelerarası eşitsizliklerin yoğunlaştığı boyutları
saptamak, nedenlerini ve çözüme ilişkin önerileri ortaya koymaktır. Bu temel amaç
çerçevesinde aşağıdaki sorulara yanıt aranmıştır:
Bölgeler arası;
1.Okulöncesi Eğitimde öğrenci, öğretmen ve derslik durumu ne düzeydedir?
2.İlköğretimde öğrenci, öğretmen ve derslik durumu ne düzeydedir?
3.Yatılı İlköğretimde okul, öğrenci ve öğretmen durumu ne düzeydedir?
4.Pansiyonlu İlköğretimde okul, öğrenci ve öğretmen durumu ne düzeydedir?
5.Birleştirilmiş Sınıf Uygulaması Yapan İlköğretim Okullarının okul ve
öğrenci durumu ne düzeydedir?
6. Taşımalı İlköğretimde okul ve öğrenci durumu ne düzeydedir?
7. Ortaöğretimde öğrenci, öğretmen ve derslik durumu ne düzeydedir?
8. Genel Ortaöğretimde öğrenci, öğretmen ve derslik durumu ne düzeydedir?
9. Mesleki ve Teknik Ortaöğretimde öğrenci, öğretmen ve derslik durumu ne
düzeydedir?
10. ÖSS'de Bir Yükseköğretim Programına yerleşme yönünden başarı durumu ne düzeydedir?
Yöntem
Tarama yöntemine dayalı olan bu araştırmada, başta Milli Eğitim Bakanlığı
verileri (MEB, 2005) olmak üzere, çeşitli resmi kurumlardan elde edilen verilerden
yararlanılarak, mevcut durum saptanmaya çalışılmış, sorunlar ortaya konulmuş ve
çözümlere ilişkin öneriler geliştirilmiştir.
Bulgular ve Yorumlar
Bu bölümde, okulöncesi eğitim, ilköğretim; yatılı ilköğretim, pansiyonlu
ilköğretim, birleştirilmiş sınıf uygulaması yapan ilköğretim, taşımalı ilköğretim,
ortaöğretim; genel ortaöğretim, mesleki ve teknik ortaöğretim ile yükseköğretim
programına yerleşmeye ilişkin bulgular ve yorumlar yer almaktadır.
131
Okul
Sayısı
N
Marmara 3550
%
Öğrenci
Sayısı
N
%
Öğretmen
Sayısı
N
%
Derslik
Sayısı
N
%
22,17 111470 25,64 6350 28,82 7893 28,87 17,55 14,12
2358 14,72 60595 13,94 3410 15,48 3803 13,91 17,77
Akdeniz
2211 13,81 57756 13,28 2734 12,41 3646 13,34 21,13
İç Anadolu 2824 17,63 75774 17,43 4871 22,11 5040 18,44 15,56
Karadeniz 2236 13,96 47534 10,93 2225 10,10 3099 11,34 21,36
Ege
Doğu
Anadolu
1408
Güneydoğu
1429
Anadolu
Derslik Başına
Düşen Öğrenci Sayısı
Bölgeler
Öğretmen Başına
Düşen Öğrenci Sayısı
Tablo 1. Okulöncesi Eğitimde Öğrenci, Öğretmen ve Derslik Durumu
8,79 33769
8,92
7,77
1084
4,92
1823
47873 11,01 1356
6,16
2035 7,44
15,93
15,84
15,03
15,34
6,67 31,15 18,52
35,30 23,52
TOPLAM 16016 100,00 434771 100,00 22030 100,00 27339 100,00 19,74 15,90
Tablo 1'de görüldüğü gibi, okulöncesi eğitimdeki okulların sayısının çokluğu
açısından, %22,17 ile Marmara Bölgesi ilk sırayı; %17,63 ile İç Anadolu Bölgesi
ikinci sırayı alırken, %14,72 ile Ege Bölgesi üçüncü sırayı almaktadır. Son sırada ise,
%8,79 ile Doğu Anadolu Bölgesi yer almaktadır.
Öğrenci sayısının çokluğu açısından %25,64 ile Marmara Bölgesi ilk sırayı;
%17,43 ile İç Anadolu Bölgesi ikinci sırayı alırken, Ege Bölgesi ise %13,94 ile üçüncü
sırayı almaktadır. Son sırada, %7,77 ile Doğu Anadolu Bölgesi yer almaktadır.
Öğretmen sayısının çokluğu açısından yine Marmara Bölgesi %28,82 ile ilk
sırayı; %22,11 ile İç Anadolu Bölgesi ikinci sırayı alırken, Ege Bölgesi %15,48 ile
üçüncü sırayı almaktadır. Son sırada ise, %4,92 ile Doğu Anadolu Bölgesi yer
almaktadır.
Derslik sayısının çokluğu açısından %28,87 ile Marmara Bölgesi ilk sırayı;
%18,44 ile İç Anadolu Bölgesi ikinci sırayı alırken, Ege Bölgesi %13,91 ile üçüncü
sırayı almaktadır. Son sırada ise, %6,67 ile Doğu Anadolu Bölgesi yer almaktadır.
Öğretmen başına düşen öğrenci sayısının çokluğu açısından ilk sırada 35,30'luk
oranla Güneydoğu Anadolu Bölgesi; ikinci sırada 31,15'lik oranla Doğu Anadolu
Bölgesi; üçüncü sırada ise 21,36'lık oranla Karadeniz Bölgesi yer almaktadır.
132
Öğretmen başına düşen öğrenci sayısının en az olduğu bölge, 15,56'lık oranla
İç Anadolu'dur. Ülke genelinde öğretmen başına düşen öğrenci sayısı 19,74'tür. Buna
göre, sırasıyla Güneydoğu Anadolu, Doğu Anadolu, Karadeniz ve Akdeniz Bölgeleri
ülke ortalamasının üstünde yer alırken; Ege, Marmara ve İç Anadolu Bölgeleri bu
ortalamanın altında yer almaktadır.
Derslik başına düşen öğrenci sayısının çokluğu açısından ilk sırada 23,52'lik
oranla Güneydoğu Anadolu Bölgesi; ikinci sırada 18,52'lik oranla Doğu Anadolu
Bölgesi; üçüncü sırada ise 15,93'lük oranla Ege Bölgesi yer almaktadır. Derslik başına
düşen öğrenci sayısının en az olduğu bölge, %14,12'lik oranla Marmara Bölgesi'dir.
Ülke genelinde derslik başına düşen öğrenci sayısı 15,90'dır. Buna göre, sırasıyla
Güneydoğu Anadolu, Doğu Anadolu ve Ege Bölgeleri ülke ortalamasının üstünde yer
alırken; Akdeniz, Karadeniz, İç Anadolu ve Marmara Bölgeleri bu ortalamanın altında
yer almaktadır.
Okul
Sayısı
N
%
Öğrenci
Sayısı
N
%
Öğretmen
Sayısı
N
%
Derslik
Sayısı
N
Derslik Başına
Düşen Öğrenci Sayısı
Bölgeler
Öğretmen Başına
Düşen Öğrenci Sayısı
Tablo 2. İlköğretimde Öğrenci, Öğretmen ve Derslik Durumu
%
Marmara 4252 11,95 2675857 25,98 91789 23,00 62031 21,67 29,15 43,14
Ege
4163 11,70 1162746 11,29 53506 13,41 39242 13,71 21,73 29,63
Akdeniz
4142 11,64 1347411 13,08 54542 13,67 37008 12,93 24,70 36,41
İç Anadolu 5222 14,68 1585310 15,39 71460 17,91 49629 17,34 22,18 31,94
Karadeniz 6338 17,81 1063159 10,32 51129 12,81 42065 14,69 20,79 25,27
Doğu
Anadolu
6093 17,13 1049900 10,20 36162
9,06 29159 10,19 29,03 36,00
Güneydoğu
5370 15,09 1414263 13,73 40414 10,13 27156
Anadolu
9,49 34,99 52,08
TOPLAM 35580 100,00 10298646 100,00 399002 100,00 286290 100,00
25,81 35,97
Tablo 2'de görüldüğü gibi ilköğretimde okul sayısının çokluğu açısından,
%17,81 ile Karadeniz Bölgesi ilk sırayı; %17,13 ile Doğu Anadolu Bölgesi ikinci
sırayı alırken, %15,09 ile Güneydoğu Anadolu Bölgesi üçüncü sırayı almaktadır. Son
sırada ise, %11,64 ile Akdeniz Bölgesi yer almaktadır.
133
Öğrenci sayısının çokluğu açısından %25,98 ile Marmara Bölgesi ilk sırayı,
%15,39 ile İç Anadolu Bölgesi ikinci sırayı alırken, Güneydoğu Anadolu Bölgesi ise
%13,73 ile üçüncü sırayı almaktadır. Doğu Anadolu Bölgesi, %10,20 ile son sırada
yer almaktadır.
Öğretmen sayısının çokluğu açısından yine Marmara Bölgesi %23,00 ile ilk
sırayı, %17,91 ile İç Anadolu Bölgesi ikinci sırayı alırken, Akdeniz Bölgesi %13,67
ile üçüncü sırayı almaktadır. Doğu Anadolu Bölgesi %9,06 ile son sırada yer
almaktadır.
Derslik sayısının çokluğu açısından %21,67 ile Marmara Bölgesi ilk sırayı;
%17,34 ile İç Anadolu Bölgesi ikinci sırayı alırken, Karadeniz Bölgesi %14,69 ile
üçüncü sırayı almaktadır. Güneydoğu Anadolu Bölgesi %9,49 ile son sırada yer
almaktadır.
Öğretmen başına düşen öğrenci sayısının çokluğu açısından ilk sırada
34,99'luk oranla Güneydoğu Anadolu Bölgesi; ikinci sırada 29,15'lik oranla Marmara
Bölgesi; üçüncü sırada ise 29,03'lük oranla Doğu Anadolu Bölgesi gelmektedir.
Öğretmen başına düşen öğrenci sayısının en az olduğu bölge, 20,79'luk oranla
Karadeniz Bölgesi'dir. Ülke genelinde öğretmen başına düşen öğrenci sayısı
25,81'dir. Buna göre, sırasıyla Güneydoğu Anadolu, Marmara ve Doğu Anadolu
Bölgeleri ülke ortalamasının üstünde yer alırken; Akdeniz, İç Anadolu, Ege ve
Karadeniz Bölgeleri bu ortalamanın altında yer almaktadır.
Derslik başına düşen öğrenci sayısının çokluğu açısından ilk sırada 52,08'lik
oranla Güneydoğu Anadolu Bölgesi, ikinci sırada 43,14'lük oranla Marmara Bölgesi,
üçüncü sırada ise 36,41'lik oranla Akdeniz Bölgesi yer almaktadır. Derslik başına
düşen öğrenci sayısının en az olduğu bölge, 25,27'lik oranla Karadeniz Bölgesi'dir.
Ülke genelinde derslik başına düşen öğrenci sayısı 35,97'dir. Buna göre, sırasıyla
Güneydoğu Anadolu, Marmara, Akdeniz ve Doğu Anadolu Bölgeleri ülke
ortalamasının üstünde yer alırken; İç Anadolu, Ege ve Karadeniz Bölgeleri bu
ortalamanın altında yer almaktadır.
134
Öğrenci
Öğretmen
Sayısı
Sayısı
Sayısı
N
Derslik Sayısı
%
N
%
N
%
N
%
Düşen Öğrenci Sayısı
Okul
Öğrenci Sayısı
Derslik Başına
Bölgeler
Öğretmen Başına Düşen
Tablo 3. Yatılı İlköğretimde Okul, Öğrenci ve Öğretmen Durumu
Marmara
8
2,68
2495
1,75
150
2,52
118
2,46 16,63
21,14
Ege
6
2,01
2609
1,83
142
2,39
110
2,30 18,37
23,72
Akdeniz
13
4,35
7007
4,91
274
4,61
218
4,55 25,57
32,14
İç Anadolu
31
10,37
11563
8,09
597
10,05
455
9,50 19,37
25,41
Karadeniz
73
24,41
28001
19,61 1442
24,26 1106
23,09 19,42
25,32
102
34,11
55741
39,04 1960
32,98 1624
33,90 28,44
34,32
66
22,07
35372
24,77 1378
23,19 1159
24,20 25,67
30,52
299 100,00 142788 100,00 5943 100,00 4790 100,00 24,03
29,81
Doğu
Anadolu
Güneydoğu
Anadolu
TOPLAM
Tablo 3'te görüldüğü gibi, yatılı ilköğretim okulu sayısının çokluğu açısından
%34,11 ile Doğu Anadolu Bölgesi ilk sırayı; %24,41 ile Karadeniz Bölgesi ikinci
sırayı alırken, Güneydoğu Anadolu Bölgesi %22,07 ile üçüncü sırayı almaktadır.
Yatılı ilköğretim okul sayısının en az olduğu bölge, %2,01 ile Ege Bölgesi'dir.
Öğrenci sayısının çokluğu açısından %39,04 ile Doğu Anadolu Bölgesi ilk sırayı;
%24,77 ile Güneydoğu Anadolu Bölgesi ikinci sırayı alırken; Karadeniz Bölgesi
%19,61 ile üçüncü sırayı almaktadır. Marmara Bölgesi %1,75 ile son sırayı
almaktadır.
Öğretmen sayısının çokluğu açısından yine Doğu Anadolu Bölgesi %32,98
ile ilk sırayı; %24,26 ile Karadeniz Bölgesi ikinci sırayı alırken; Güneydoğu Anadolu
Bölgesi %23,19 ile üçüncü sırayı almaktadır. Ege Bölgesi %2,39 ile son sırayı
almaktadır.
Derslik sayısının çokluğu açısından yine Doğu Anadolu Bölgesi %33,90 ile
ilk sırayı; %24,20 ile Güneydoğu Anadolu Bölgesi ikinci sırayı alırken, Karadeniz
Bölgesi %23,09 ile üçüncü sırayı almaktadır. Ege Bölgesi %2,30 ile son sırada yer
almaktadır.
Öğretmen başına düşen öğrenci sayısının çokluğu açısından Doğu Anadolu
Bölgesi 28,44'lük oranla ilk sırayı; Güneydoğu Anadolu Bölgesi 25,67'lik oranla
135
ikinci sırayı; Akdeniz Bölgesi 25,57'lİk oranla üçüncü sırayı almaktadır. Marmara
Bölgesi 16,63'lük oranla son sırayı almaktadır. Ülke genelinde öğretmen başına düşen
öğrenci sayısı 24,03'tür. Buna göre, Doğu Anadolu, Güneydoğu Anadolu ve Akdeniz
Bölgeleri ülke ortalamasının üstünde yer alırken; Karadeniz, İç Anadolu, Ege ve
Marmara Bölgeleri bu ortalamanın altında yer almaktadır.
Derslik başına düşen öğrenci sayısının çokluğu açısından ilk sırada 34,32'lik
oranla Doğu Anadolu Bölgesi, ikinci sırada 32,14'lük oranla Akdeniz Bölgesi, üçüncü
sırada ise 30,52'lik oranla Güneydoğu Anadolu Bölgesi yer almaktadır. Derslik başına
düşen öğrenci sayısının en az olduğu bölge, 21,14'lük oranla Marmara Bölgesi'dir.
Ülke genelinde derslik başına düşen öğrenci sayısı 29,81'dir. Buna göre, Doğu
Anadolu, Akdeniz ve Güneydoğu Anadolu Bölgeleri ülke ortalamasının üstünde yer
alırken; İç Anadolu, Karadeniz, Ege ve Marmara Bölgeleri bu ortalamanın altında yer
almaktadır.
Öğrenci
Sayısı
Sayısı
Öğretmen Sayısı
Derslik
Sayısı
Düşen Öğrenci Sayısı
Okul
Öğrenci Sayısı
Derslik Başına
Bölgeler
Öğretmen Başına Düşen
Tablo 4. Pansiyonlu İlköğretimde Okul, Öğrenci ve Öğretmen Durumu
N
%
N
%
N
%
N
%
Marmara
13
4,64
7378
5,00
361
5,55
220
4,50 20,44
33,54
Ege
23
8,21
10666
7,22
582
8,94
458
9,37 18,33
23,29
Akdeniz
41
14,65
23927
16,21 1105
16,98
759
15,53 21,65
31,52
İç Anadolu
35
12,50
16718
11,32
12,33
615
12,59 20,85
27,18
Karadeniz
87
31,07
42234
28,61 2126
32,67 1476
30,20 19,87
28,61
Doğu Anadolu
64
22,86
34787
23,56 1174
18,04 1058
21,65 29,63
32,88
Güneydoğu
17
6,07
11922
6,16 33,39
39,61
280 100,00 147632 100,00 6507 100,00 4887 100,00 22,69
30,21
8,08
802
357
5,49
301
Anadolu
TOPLAM
Tablo 4'te görüldüğü gibi, pansiyonlu ilköğretim okulu sayısının çokluğu
açısından %31,07 ile Karadeniz Bölgesi ilk sırayı; %22,86 ile Doğu Anadolu Bölgesi
ikinci sırayı alırken, Akdeniz Bölgesi %14,65 ile üçüncü sırayı almaktadır.
Pansiyonlu ilköğretim okul sayısının en az olduğu bölge, %4,64 ile Marmara
Bölgesi'dir.
136
Öğrenci sayısının çokluğu açısından yine Karadeniz Bölgesi %28,61 ile ilk
sırayı; %23,56 ile Doğu Anadolu Bölgesi ikinci sırayı alırken; Akdeniz Bölgesi
%16,21 ile üçüncü sırayı almaktadır. Marmara Bölgesi %5,00 ile son sırayı
almaktadır.
Öğretmen sayısının çokluğu açısından yine Karadeniz Bölgesi %32,67 ile ilk
sırayı; %18,04 ile Doğu Anadolu Bölgesi ikinci sırayı alırken; Akdeniz Bölgesi
%16,98 ile üçüncü sırayı almaktadır. Güneydoğu Anadolu Bölgesi %5,49 ile son
sırayı almaktadır.
Derslik sayısının çokluğu açısından yine Karadeniz Bölgesi %30,20 ile ilk
sırayı; Doğu Anadolu Bölgesi %21,65 ile ikinci sırayı alırken, Akdeniz Bölgesi
%15,53 ile üçüncü sırayı almaktadır. Marmara Bölgesi %4,50 ile son sırada yer
almaktadır.
Öğretmen başına düşen öğrenci sayısının çokluğu açısından Güneydoğu
Anadolu Bölgesi 33,39'luk oranla ilk sırayı, Doğu Anadolu Bölgesi 29,63'lük oranla
ikinci sırayı; Akdeniz Bölgesi 21,65'lik oranla üçüncü sırayı almaktadır. Ege Bölgesi
18,33'lük oranla son sırayı almaktadır. Ülke genelinde öğretmen başına düşen öğrenci
sayısı 22,69'dur. Buna göre, Güneydoğu Anadolu ve Doğu Anadolu Bölgeleri ülke
ortalamasının üstünde yer alırken; Akdeniz, İç Anadolu, Marmara, Karadeniz ve Ege
Bölgeleri bu ortalamanın altında yer almaktadır.
Derslik başına düşen öğrenci sayısının çokluğu açısından ilk sırada 39,61'lik
oranla Güneydoğu Anadolu Bölgesi, ikinci sırada 33,54'lük oranla Marmara Bölgesi,
üçüncü sırada ise 32,88'lik oranla Doğu Anadolu Bölgesi yer almaktadır. Derslik
başına düşen öğrenci sayısının en az olduğu bölge, 23,29'luk oranla Ege Bölgesi'dir.
Ülke genelinde derslik başına düşen öğrenci sayısı 30,21'dir. Buna göre, sırasıyla
Güneydoğu Anadolu, Marmara, Doğu Anadolu ve Akdeniz Bölgeleri ülke
ortalamasının üstünde yer alırken; Karadeniz, İç Anadolu ve Ege Bölgeleri bu
ortalamanın altında yer almaktadır.
Tablo 5.Birleştirilmiş Sınıf Uygulaması Yapan İlköğretim Okullarının
Okul ve Öğrenci Durumu
Ö ğretm en
O k ul
Sayısı
B ölgeler
Ö ğrenci
Ö ğretm en
B aşına D üşen
Sayısı
Sayısı
Ö ğrenci
N
%
799
4,88
21115
3,59
1184
4,28
17,83
E ge
1484
9,06
41457
7,06
2221
8,02
18,67
A kdeniz
1464
8,94
45385
7,73
2398
8,66
18,93
İç A nadolu
1906
11,64
56072
9,55
2972
10,73
18,87
K aradeniz
3562
21,75
99503
16,94
5780
20,88
17,22
D oğu A nadolu
3799
23,19
164010
27,92
6771
24,46
24,22
G üneydoğu A nadolu
3365
20,54
159837
27,21
6359
22,97
25,14
16379
100,00
587379
100,00 27685 100,00
21,20
M arm ara
T O PL A M
N
%
N
%
Sayısı
137
Tablo 5'te görüldüğü gibi, birleştirilmiş sınıf uygulaması yapan ilköğretim
okullarının sayısının çokluğu açısından %23,19 ile Doğu Anadolu Bölgesi ilk sırayı,
%21,75 ile Karadeniz Bölgesi ikinci sırayı alırken, Güneydoğu Anadolu Bölgesi
%20,54 ile üçüncü sırayı almaktadır. Bu tür okulların sayısının en az olduğu bölge,
%4,88 ile Marmara Bölgesi'dir.
Bu okullarda öğrenim gören öğrenci sayısının çokluğu açısından, %27,92 ile
Doğu Anadolu Bölgesi ilk sırayı; %27,21 ile Güneydoğu Anadolu Bölgesi ikinci
sırayı alırken, Karadeniz Bölgesi %16,94 ile üçüncü sırayı almaktadır. Bu tür okullara
devam eden öğrenci sayısının en az olduğu bölge, %3,59 ile Marmara Bölgesi'dir.
Öğretmen sayısının çokluğu açısından yine %24,46 ile Doğu Anadolu
Bölgesi ilk sırayı, %22,97 ile Güneydoğu Anadolu Bölgesi ikinci sırayı alırken,
Karadeniz Bölgesi %20,88 ile üçüncü sırayı almaktadır. Marmara Bölgesi %4,28 ile
son sırada yer almaktadır.
Öğretmen başına düşen öğrenci sayısının çokluğu açısından ilk sırada
25,14'lük oranla Güneydoğu Anadolu Bölgesi, ikinci sırada 24,22'lik oranla Doğu
Anadolu Bölgesi, üçüncü sırada ise 18,93'lük oranla Akdeniz Bölgesi yer almaktadır.
Öğretmen başına düşen öğrenci sayısının en az olduğu bölge, %17,22'lik oranla
Karadeniz Bölgesi'dir. Ülke genelinde öğretmen başına düşen öğrenci sayısı
21,20'dir. Buna göre, sırasıyla Güneydoğu Anadolu ve Doğu Anadolu Bölgeleri ülke
ortalamasının üstünde yer alırken; Akdeniz, İç Anadolu, Ege, Marmara ve Karadeniz
Bölgeleri bu ortalamanın altında yer almaktadır.
Tablo 6. Taşımalı İlköğretimde Okul ve Öğrenci Durumu
Bölgeler
Taşınılan
Taşınan
Merkez
Okul
Okul Sayısı
Sayısı
N
Merkez Okul
Sayısı
%
Taşınan Okul
N
1025
16,18
4427
15,19 109851
15,74
4,32
Ege
902
14,23
3579
12,28
92681
13,28
3,97
Akdeniz
743
11,72
3022
10,37
76690
10,99
4,07
İç Anadolu
992
15,66
4042
13,87
71588
10,25
4,08
Karadeniz
1405
22,17
7124
24,44 178869
25,62
5,07
Doğu Anadolu
637
10,05
2957
10,15
63478
9,09
4,64
Güneydoğu Anadolu
633
9,99
3994
13,70 104904
15,03
6,31
6337 100,00 29145 100,00 698061
100,00
4,60
TOPLAM
N
Başına Düşen
%
Marmara
%
Taşınılan
Öğrenci
Sayısı
Tablo 6'da görüldüğü gibi, taşımalı ilköğretimde taşınılan merkez okul sayısının
çokluğu açısından %22,17 ile Karadeniz Bölgesi ilk sırayı; %16,18 ile Marmara
138
Bölgesi ikinci sırayı alırken, İç Anadolu Bölgesi %15,66 ile üçüncü sırayı almaktadır.
Güneydoğu Anadolu Bölgesi, %9,99 ile son sırayı almaktadır.
Taşınan okul sayısının çokluğu açısından yine Karadeniz Bölgesi %24,44 ile
ilk sırayı; %15,19 ile Marmara Bölgesi ikinci sırayı alırken, İç Anadolu Bölgesi
%13,87 ile üçüncü sırayı almaktadır. Doğu Anadolu Bölgesi %10,15 ile son sırayı
almaktadır.
Öğrenci sayısının çokluğu açısından %25,62 ile Karadeniz Bölgesi ilk sırayı;
%15,74 ile Marmara Bölgesi ikinci sırayı alırken, Güneydoğu Anadolu Bölgesi
%15,03 ile üçüncü sırayı almaktadır. Doğu Anadolu Bölgesi %9,09 ile son sırayı
almaktadır.
Taşınılan merkez okul başına düşen taşınan okul sayısının çokluğu açısından
Güneydoğu Anadolu Bölgesi 6,31'lik oranla ilk sırayı alırken, Karadeniz Bölgesi
5,07'lik oranla ikinci sırayı, Doğu Anadolu Bölgesi ise 4,64'lük oranla üçüncü sırayı
almaktadır. Son sırayı 3,97'lik oranla Ege Bölgesi almaktadır. Ülke genelinde
taşınılan merkez okul başına düşen taşınan okul sayısı 4,60'tır. Buna göre, Güneydoğu
Anadolu, Karadeniz ve Doğu Anadolu Bölgeleri ortalamanın üstünde yer alırken;
Marmara, Akdeniz, İçi Anadolu ve Ege Bölgeleri ortalamanın altında yer almaktadır.
Okul
Sayısı
N
Marmara 1673
Ege
Akdeniz
1000
%
Öğrenci
Sayısı
N
%
Öğretmen
Sayısı
N
%
Derslik
Sayısı
N
%
24,47 799809 29,39 44720 26,68 23681 26,65
14,63
844 12,34
356281 13,10 24743 14,76
Derslik Başına
Düşen Öğrenci Sayısı
Bölgeler
Öğretmen Başına
Düşen Öğrenci Sayısı
Tablo 7. Ortaöğretimde Öğrenci, Öğretmen ve Derslik Durumu
12694 14,28
17,88 33,77
14,40 28,07
362791 13,33 22046 13,15 11738 13,21 16,46 30,91
İç Anadolu 1331 19,47 485294 17,83 34041 20,31 16558 18,63 14,26 29,31
Karadeniz 1018 14,89 320084 11,76 22109 13,20 12404 13,96 14,48 25,80
Doğu
Anadolu
540
Güneydoğu 431
Anadolu
TOPLAM
7,90 187555
6,30
6,89 10430
209705 7,70 9525
6,22 6204
6,98
17,98 30,23
5,68
6,29
22,02 37,48
5595
6837 100,00 2721519100,00 167614 100,00 88874 100,00 16,24 30,62
139
Tablo 7'de görüldüğü gibi, ortaöğretimdeki okul sayısının çokluğu açısından,
%24,47 ile Marmara Bölgesi ilk sırayı; %19,47 ile İç Anadolu Bölgesi ikinci sırayı
alırken, %14,89 ile Karadeniz Bölgesi üçüncü sırayı almaktadır. Son sırada ise, %6,30
ile Güneydoğu Anadolu Bölgesi yer almaktadır.
Öğrenci sayısının çokluğu açısından ilk sırayı %29,39 ile Marmara Bölgesi,
ikinci sırayı %17,83 ile İç Anadolu Bölgesi, üçüncü sırayı %13,33 ile Akdeniz Bölgesi
alırken; son sırayı ise %6,89 ile Doğu Anadolu Bölgesi almaktadır.
Öğretmen sayısının çokluğu açısından, yine ilk sırayı %26,68 ile Marmara
Bölgesi, ikinci sırayı %20,31 ile İç Anadolu Bölgesi, üçüncü sırayı %14,76 ile Ege
Bölgesi alırken; son sırayı ise %5,68 ile Güneydoğu Anadolu Bölgesi almaktadır.
Derslik sayısı açısından, yine ilk sırayı %26,65 ile Marmara Bölgesi, ikinci
sırayı %18,63 ile İç Anadolu Bölgesi, üçüncü sırayı %14,28 ile Ege Bölgesi alırken;
son sırayı ise %6,29 ile Güneydoğu Anadolu Bölgesi almaktadır.
Öğretmen başına döşen öğrenci sayısının çokluğu açısından, ilk sırada
22,02'lik oranla Güneydoğu Anadolu Bölgesi, ikinci sırada 17,98'lik oranla Doğu
Anadolu Bölgesi, üçüncü sırada 17,88'lik oranla Marmara Bölgesi yer alırken; son
sırada ise 14,26'lık oranla İç Anadolu Bölgesi yer almaktadır. Ülke ortalaması
açsından öğretmen başına düşen öğrenci sayısı 16,24'tür. Bu durum göre, sırasıyla
Güneydoğu Anadolu, Doğu Anadolu, Marmara ve Akdeniz Bölgeleri genel
ortalamanın üstünde yer alırken; Karadeniz, Ege ve İç Anadolu Bölgeleri genel
ortalamanın altında yer almaktadır.
Derslik başına düşen öğrenci sayısının çokluğu açısında, ilk sırada 37,48'lik
oranla Güneydoğu Anadolu Bölgesi, ikinci sırada 33,77'lik oranla Marmara Bölgesi,
üçüncü sırada 30,91'lik oranla Akdeniz Bölgesi yer alırken; son sırada 25,80'lik oranla
Karadeniz Bölgesi yer almaktadır. Ülke genelinde derslik başına düşen öğrenci sayısı
30,62'dir. Bu durum göre, sırasıyla Güneydoğu Anadolu, Marmara ve Akdeniz
Bölgeleri genel ortalamanın üstünde yer alırken; Doğu Anadolu, İç Anadolu, Ege ve
Karadeniz Bölgeleri genel ortalamanın altında yer almaktadır.
Okul
Sayısı
N
Marmara
140
790
%
Öğrenci
Sayısı
N
%
Öğretmen
Sayısı
N
%
Derslik
Sayısı
N
Derslik Başına
Düşen Öğrenci Sayısı
Bölgeler
Öğretmen Başına
Düşen Öğrenci Sayısı
Tablo 8.Genel Ortaöğretimde Öğrenci, Öğretmen ve Derslik Durumu
%
26,42 447662 26,57 24583 26,37 14121 27,57 18,21 31,70
Ege
400 13,38 205198 12,18 13067 14,02 7100 13,86 15,70 28,90
Akdeniz
394
13,18 250917 14,89 13443 14,42 7180 14,02 18,67 34,95
İç Anadolu 570
19,06 302538 17,95 18245 19,58 9427 18,41 16,58 32,09
Karadeniz
365
12,21 174579 10,36 10792 11,58 6088 11,89 16,18 28,68
Doğu
Anadolu
257
8,59
138469 8,22 6564
7,04
3739
7,30
21,10 37,03
Güneydoğu 214
Anadolu
7,16
165662 9,83 6515
6,99
3560
6,95
25,43 46,53
TOPLAM
2990 100,00 1685025 100,00 93209 100,00 51215 100,00 18,08 32,90
Tablo 8'de görüldüğü gibi, genel ortaöğretimdeki okul sayısının çokluğu
açısından, %26,42 ile Marmara Bölgesi ilk sırayı; %19,06 ile İç Anadolu Bölgesi
ikinci sırayı alırken, %13,38 ile Ege Bölgesi üçüncü sırayı almaktadır. Son sırada ise,
%7,16 ile Güneydoğu Anadolu Bölgesi yer almaktadır.
Öğrenci sayısının çokluğu açısından %26,57 ile Marmara Bölgesi ilk sırayı; İç
Anadolu Bölgesi %17,95 ile ikinci sırayı alırken; Akdeniz Bölgesi %14,89 ile üçüncü
sırayı almaktadır. Doğu Anadolu Bölgesi %8,22 ile son sırada yer almaktadır.
Öğretmen sayısının çokluğu açısından yine Marmara Bölgesi %26,37 ile ilk
sırayı; %19,58 ile İç Anadolu Bölgesi ikinci sırayı alırken; Akdeniz Bölgesi %14,42
ile üçüncü sırayı almaktadır. Güneydoğu Anadolu Bölgesi %6,99 ile son sırada yer
almaktadır.
Derslik sayısının çokluğu açısından yine Marmara Bölgesi %27,57 ile ilk
sırayı; %18,41 ile İç Anadolu Bölgesi ikinci sırayı alırken; Akdeniz Bölgesi %14,02
ile üçüncü sırayı almaktadır. Güneydoğu Anadolu Bölgesi %6,95 ile son sırada yer
almaktadır.
Öğretmen başına düşen öğrenci sayısının çokluğu açısından Güneydoğu
Anadolu Bölgesi 25,43'lük oranla ilk sırayı; Doğu Anadolu Bölgesi 21,10'luk oranla
ikinci sırayı alırken, Akdeniz Bölgesi 18,67'lik oranla üçüncü sırayı almaktadır. Son
sırada ise, 15,70'lik oranla Ege Bölgesi yer almaktadır. Ülke genelinde öğretmen
başına düşen öğrenci oranı 18,08'dir. Bu duruma göre, sırasıyla Güneydoğu Anadolu,
Doğu Anadolu, Akdeniz ve Marmara Bölgeleri ülke ortalamasının üstünde yer
alırken; İç Anadolu, Karadeniz ve Ege Bölgeleri bu ortalamanın altında yer
almaktadır.
Derslik başına düşen öğrenci sayısının çokluğu açısından Güneydoğu
Anadolu Bölgesi 46,53'lük oranla ilk sırayı; Doğu Anadolu Bölgesi 37,03'lük oranla
ikinci sırayı alırken, Akdeniz Bölgesi 34,95'lik oranla üçüncü sırayı almaktadır. Son
sırada ise, 28,68'lik oranla Karadeniz Bölgesi yer almaktadır. Ülke genelinde derslik
başına düşen öğrenci oranı 32,90'dır. Bu duruma göre, sırasıyla Güneydoğu Anadolu,
Doğu Anadolu ve Akdeniz Bölgeleri ülke ortalamasının üstünde yer alırken; İç
141
Okul
Sayısı
N
%
Öğrenci
Sayısı
N
%
Öğretmen
Sayısı
N
%
Derslik
Sayısı
N
Derslik Başına
Düşen Öğrenci Sayısı
Bölgeler
Öğretmen Başına
Düşen Öğrenci Sayısı
Tablo 9. Mesleki ve Teknik Ortaöğretimde Öğrenci, Öğretmen ve
Derslik Durumu
%
Marmara
883
Ege
600 15,60 151083 14,58 11676 15,69 5594 14,85 12,94 27,00
Akdeniz
450 11,70 111874 10,79 8603 11,56 4558 12,10 13,00 24,54
22,95 3521473 3,97 20137 27,06 9560 25,39 17,49 36,84
İç Anadolu 761
19,78 182756 17,63 15796 21,23 7131 18,94 11,57 25,63
Karadeniz
653
16,97 145505 14,04 11317 15,21 6316 16,77 12,86 23,04
Doğu
Anadolu
283
7,36
49086
Güneydoğu 217
Anadolu
5,64
44043 4,25
TOPLAM
4,74 3866
3010
5,20
2465 6,55
4,05
2035
12,70 19,91
5,40 14,63 21,64
3847 100,00 1036494 100,00 74405 100,00 37659 100,00 13,93 27,52
Tablo 9' da görüldüğü gibi, mesleki ve teknik ortaöğretimdeki okul sayısının
çokluğu açısından, %22,95 ile Marmara Bölgesi ilk sırayı; %19,78 ile İç Anadolu
Bölgesi ikinci sırayı alırken; %16,97 ile Karadeniz Bölgesi üçüncü sırayı almaktadır.
Son sırada ise, %5,64 ile Güneydoğu Anadolu Bölgesi yer almaktadır.
Öğrenci sayısının çokluğu açısından %33,97 ile Marmara Bölgesi ilk sırayı;
%17,63 ile İç Anadolu Bölgesi ikinci sırayı alırken; Ege Bölgesi %14,58 ile üçüncü
sırayı almaktadır. Güneydoğu Anadolu Bölgesi %4,25 ile son sırada yer almaktadır.
Öğretmen sayısının çokluğu açısından yine Marmara Bölgesi %27,06 ile ilk
sırayı; %21,23 ile İç Anadolu Bölgesi ikinci sırayı alırken; Ege Bölgesi %15,69 ile
üçüncü sırayı almaktadır. Güneydoğu Anadolu Bölgesi %4,05 ile son sırada yer
almaktadır.
Derslik sayısının çokluğu açısından yine Marmara Bölgesi %25,39 ile ilk
sırayı; %18,94 ile İç Anadolu Bölgesi ikinci sırayı alırken; Karadeniz Bölgesi %16,77
ile üçüncü sırayı almaktadır. Güneydoğu Anadolu Bölgesi %5,40 ile son sırada yer
almaktadır.
Öğretmen başına düşen öğrenci sayısının çokluğu açısından Marmara
Bölgesi 17,49'luk oranla ilk sırayı; Güneydoğu Anadolu Bölgesi 14,63'lük oranla
ikinci sırayı alırken, Akdeniz Bölgesi 13,00'lük oranla üçüncü sırayı almaktadır. Son
142
sırada ise, 11,57'lik oranla İç Anadolu Bölgesi yer almaktadır. Ülke genelinde
öğretmen başına düşen öğrenci oranı 13,93'tür. Bu duruma göre, sırasıyla Marmara ve
Güneydoğu Anadolu Bölgeleri ülke ortalamasının üstünde yer alırken; Akdeniz, Ege,
Karadeniz, Doğu Anadolu ve İç Anadolu Bölgeleri bu ortalamanın altında yer
almaktadır.
Derslik başına düşen öğrenci sayısının çokluğu açısından Marmara Bölgesi
36,84'lük oranla ilk sırayı; Ege Bölgesi 27,00'lik oranla ikinci sırayı alırken, İç
Anadolu Bölgesi 25,63'lük oranla üçüncü sırayı almaktadır. Son sırada ise, 19,91'lik
oranla Doğu Anadolu Bölgesi yer almaktadır. Ülke genelinde derslik başına düşen
öğrenci oranı 27,52'dir. Bu duruma göre, Marmara Bölgesi ülke ortalamasının
üstünde yer alırken; sırasıyla Ege, İç Anadolu, Akdeniz, Karadeniz, Güneydoğu
Anadolu ve Doğu Anadolu Bölgeleri bu ortalamanın altında yer almaktadır.
Tablo10. Bir Yükseköğretim Programına Yerleşme Yönünden Başarı Durumu
Sınavı Geçerli Aday
Yerleşen Lisans
Sayısı
Aday Sayısı
Bölgeler
Lisans Oranı
%
N
%
N
%
Marmara
438380
25,46
53216
27,67
12,14
Ege
211126
12,26
27438
14,27
13,00
Akdeniz
262312
15,23
28346
14,74
10,81
İç Anadolu
328304
19,06
39793
20,69
12,12
Karadeniz
208558
12,11
20996
10,92
10,07
Doğu Anadolu
134402
7,81
11063
5,75
8,23
Güneydoğu Anadolu
139010
8,07
11460
5,96
8,24
1722092
100,00
192312
100,00
11,17
TOPLAM
Tablo 10'da görüldüğü gibi, sınavı geçerli aday sayısının çokluğu açısından
%25,46 ile Marmara Bölgesi ilk sırayı, %19,06 ile İç Anadolu Bölgesi ikinci sırayı,
%15,23 ile Akdeniz Bölgesi üçüncü sırayı alırken; son sırayı %7,81 ile Doğu Anadolu
Bölgesi almaktadır.
Yerleşen lisan aday sayısının çokluğu açısından %27,67 ile Marmara Bölgesi
ilk sırayı, %20,69 ile İç Anadolu Bölgesi ikinci sırayı, %14,74 ile Akdeniz Bölgesi
üçüncü sırayı alırken; son sırayı %5,75 ile Doğu Anadolu Bölgesi almaktadır.
Sınavı geçerli adaylardan bir lisans programına yerleşenlerin çokluğu açısından
13,00'lük oranla Ege Bölgesi ilk sırayı, 12,14'lük oranla Marmara Bölgesi ikinci
sırayı, 12,12'lik oranla İç Anadolu Bölgesi üçüncü sırayı alırken, son sırayı 8,23'lük
oranla Doğu Anadolu Bölgesi almaktadır. Ülke genelinde sınavı geçerli adaylardan
bir lisans programına yerleşenlerin oranı 11,17'dir. Bu duruma göre, sırasıyla Ege,
Marmara ve İç Anadolu Bölgeleri ülke ortalamasının üstünde yer alırken; Akdeniz,
Karadeniz, Güneydoğu Anadolu ve Doğu Anadolu Bölgeleri bu ortalamanın altında
yer almaktadır.
143
Sonuçlar
Türkiye'de okul, öğrenci, öğretmen ve derslik sayıları açısından bölgeler
arasında büyük farklılıklar bulunmaktadır. Araştırma konusu olan tüm eğitim
kademeleri açısından genel bir sonuca varmak gerekirse, Güneydoğu Anadolu
Bölgesi, Okulöncesi, İlköğretim ve Pansiyonlu İlköğretim Okullarında hem öğretmen
başına hem de derslik başına düşen öğrenci sayısının çokluğu açısından ülke
ortalamasının çok üstünde; birinci sırada yer alırken, Yatılı İlköğretim Bölge
Okullarında öğretmen başına düşen öğrenci sayısının çokluğu açısından ülke
ortalamasının üstünde; ikinci sırada, derslik başına düşen öğrenci sayısının çokluğu
açısından yine ülke ortalamasının üstünde; üçüncü sırada yer almaktadır. Genel
Ortaöğretim Okullarında hem öğretmen başına hem de derslik başına düşen öğrenci
sayısının çokluğu açısından ülke ortalamasının çok üstünde; birinci sırada yer alırken,
Mesleki ve Teknik Ortaöğretim Okullarında öğretmen başına düşen öğrenci sayısının
çokluğu açısından ülke ortalamasının üstünde; ikinci sırada, derslik başına düşen
öğrenci sayısının çokluğu açısından ülke ortalamasının altında yer almaktadır.
Birleştirilmiş Sınıflı İlköğretim Okullarında öğretmen başına düşen öğrenci sayısının
çokluğu açısından ülke ortalamasının çok üstünde; birinci sırada yer alan bu bölge,
Taşımalı İlköğretim yapılan okullardaki öğrenci sayısının çokluğu açısından üçüncü
sırada yer alarak, taşınılan merkez okul başına düşen taşınan okul sayısının çokluğu
açısından ülke ortalamasının çok üstünde; birinci sırada yer almaktadır.
Doğu Anadolu Bölgesi Okulöncesi Eğitimde, hem öğretmen başına hem de
derslik başına düşen öğrenci sayısının çokluğu açısından ülke ortalamasının üstünde;
ikinci sırada yer alırken, İlköğretim Okullarında öğretmen başına düşen öğrenci
sayısının çokluğu açısından ülke ortalamasının üstünde; üçüncü sırada, derslik başına
düşen öğrenci sayısının çokluğu açısından yine ülke ortalamasının üstünde; dördüncü
sırada yer almaktadır. Yatılı İlköğretim Bölge Okullarında hem öğretmen başına hem
de derslik başına düşen öğrenci sayısının çokluğu açısından ülke ortalamasının çok
üstünde; birinci sırada yer almaktadır. Pansiyonlu İlköğretim Okullarında öğretmen
başına düşen öğrenci sayısının çokluğu açısından ülke ortalamasının üstünde; ikinci
sırada, derslik başına düşen öğrenci sayısının çokluğu açısından yine ülke
ortalamasının üstünde; üçüncü sırada yer almaktadır. Genel Ortaöğretim Okullarında
hem öğretmen başına hem de derslik başına düşen öğrenci sayısının çokluğu
açısından ülke ortalamasının üstünde; ikinci sırada yer alırken, Mesleki ve Teknik
Ortaöğretim Okullarında her iki boyutta ülke ortalamasının altında yer almaktadır.
Birleştirilmiş Sınıflı İlköğretim Okullarında öğretmen başına düşen öğrenci sayısının
çokluğu açısından ülke ortalamasının üstünde; ikinci sırada yer alan bu bölge,
Taşımalı İlköğretim yapılan okullardaki öğrenci sayısının çokluğu açısından yedinci
sırada yer alarak, taşınılan merkez okul başına düşen taşınan okul sayısının çokluğu
açısından ülke ortalamasının üstünde; üçüncü sırada yer almaktadır.
Akdeniz Bölgesi, Okulöncesi Eğitimde öğretmen başına düşen öğrenci
sayısının çokluğu açısından ülke ortalamasının üstünde yer alırken, derslik başına
144
düşen öğrenci sayısının çokluğu açısından ülke ortalamasının altında yer almaktadır.
İlköğretimde ise öğretmen başına düşen öğrenci sayısının çokluğu açısından ülke
ortalamasının altında yer alırken, derslik başına düşen öğrenci sayısının çokluğu
açısından ülke ortalamasının üstünde yer almaktadır. Yatılı İlköğretim Bölge
Okullarında hem öğretmen başına hem de derslik başına düşen öğrenci sayısının
çokluğu açısından ülke ortalamasının üstünde yer almaktadır. Pansiyonlu İlköğretim
Okullarında öğretmen başına düşen öğrenci sayısının çokluğu açısından ülke
ortalamasının altında yer almakla birlikte, derslik başına düşen öğrenci sayısının
çokluğu açısından ülke ortalamasının üstünde yer almaktadır. Genel Ortaöğretim
Okullarında hem öğretmen başına hem de derslik başına düşen öğrenci sayısının
çokluğu açısından ülke ortalamasının üstünde yer alırken, Mesleki ve Teknik
Ortaöğretim Okullarında her iki boyutta ülke ortalamasının altında yer almaktadır.
Birleştirilmiş Sınıflı İlköğretim Okullarında öğretmen başına düşen öğrenci sayısının
çokluğu açısından ülke ortalamasının altında yer alan bu bölge, Taşımalı İlköğretim
yapılan okullardaki öğrenci sayısının çokluğu açısından beşinci sırada yer alarak,
taşınılan merkez okul başına düşen taşınan okul sayısının çokluğu açısından ülke
ortalamasının altında, altıncı sırada yer almaktadır.
Marmara Bölgesi, Okulöncesi Eğitimde hem öğretmen başına hem de derslik
başına düşen öğrenci sayısının çokluğu açısından ülke ortalamasının altında yer
alırken, İlköğretim'de her iki boyutta ülke ortalamasının üstünde yer almaktadır. Yatılı
İlköğretim Bölge Okullarında hem öğretmen başına hem de derslik başına düşen
öğrenci sayısının çokluğu açısından ülke ortalamasının altında yer alırken,
Pansiyonlu İlköğretim Okullarında öğretmen başına düşen öğrenci sayısının çokluğu
açısından ülke ortalamasının altında, derslik başına düşen öğrenci sayısının çokluğu
açısından bu ortalamanın üstünde yer almaktadır. Genel Ortaöğretim Okullarında
öğretmen başına düşen öğrenci sayısının çokluğu açısından ülke ortalamasının
üstünde yer alırken, derslik başına düşen öğrenci sayısının çokluğu açısından ülke
ortalamasının altında yer almaktadır. Mesleki ve Teknik Ortaöğretim Okullarında
hem öğretmen başına hem de derslik başına düşen öğrenci sayısının çokluğu
açısından ülke ortalamasının çok üstünde; birinci sırada yer almaktadır. Birleştirilmiş
Sınıflı İlköğretim Okullarında öğretmen başına düşen öğrenci sayısının çokluğu
açısından ülke ortalamasının altında yer alan bu bölge, Taşımalı İlköğretim yapılan
okullardaki öğrenci sayısının çokluğu açısından ikinci sırada yer alarak, taşınılan
merkez okul başına düşen taşınan okul sayısının çokluğu açısından ülke ortalamasının
altında, dördüncü sırada yer almaktadır.
Karadeniz Bölgesi, Okulöncesi Eğitimde öğretmen başına düşen öğrenci
sayısının çokluğu açısından, ülke ortalamasının üstünde yer alırken, derslik başına
düşen öğrenci sayısının çokluğu açısından bu ortalamanın altında yer almaktadır. Bu
bölge, İlköğretim, Yatılı İlköğretim Bölge, Pansiyonlu İlköğretim, Genel
Ortaöğretim, Mesleki ve Teknik Ortaöğretim Okullarındaki hem öğretmen başına
hem de derslik başına düşen öğrenci sayısının çokluğu açısından ülke ortalamasının
altında yer almaktadır. Birleştirilmiş Sınıflı İlköğretim Okullarında öğretmen başına
145
düşen öğrenci sayısının çokluğu açısından da ülke ortalamasının altında yer
almaktadır. Taşımalı İlköğretim yapılan okullardaki öğrenci sayısının çokluğu
açısından birinci sırada yer alan bu bölge, taşınılan merkez okul başına düşen taşınan
okul sayısının çokluğu açısından ise ülke ortalamasının üstünde, ikinci sırada yer
almaktadır.
Ege Bölgesi Okulöncesi Eğitimde öğretmen başına düşen öğrenci sayısının
çokluğu açısından, ülke ortalamasının altında yer alırken, derslik başına düşen
öğrenci sayısının çokluğu açısından bu ortalamanın üstünde yer almaktadır. Bu bölge,
İlköğretim, Yatılı İlköğretim Bölge, Pansiyonlu İlköğretim, Genel Ortaöğretim,
Mesleki ve Teknik Ortaöğretim Okullarındaki hem öğretmen başına hem de derslik
başına düşen öğrenci sayısının çokluğu açısından ülke ortalamasının altında yer
almaktadır. Birleştirilmiş Sınıflı İlköğretim Okullarında öğretmen başına düşen
öğrenci sayısının çokluğu açısından da ülke ortalamasının altında yer almaktadır.
Taşımalı İlköğretim yapılan okullardaki öğrenci sayısının çokluğu açısından
dördüncü sırada yer alan bu bölge, taşınılan merkez okul başına düşen taşınan okul
sayısının çokluğu açısından ise ülke ortalamasının altında, yedinci sırada yer
almaktadır.
İç Anadolu Bölgesi Okulöncesi, İlköğretim, Yatılı İlköğretim Bölge,
Pansiyonlu İlköğretim, Genel Ortaöğretim, Mesleki ve Teknik Ortaöğretim
Okullarındaki hem öğretmen başına hem de derslik başına düşen öğrenci sayısının
çokluğu açısından ülke ortalamasının altında yer almaktadır. Birleştirilmiş Sınıflı
İlköğretim Okullarında öğretmen başına düşen öğrenci sayısının çokluğu açısından
da ülke ortalamasının altında yer almaktadır. Taşımalı İlköğretim yapılan okullardaki
öğrenci sayısının çokluğu açısından altıncı sırada yer alan bu bölge, taşınılan merkez
okul başına düşen taşınan okul sayısının çokluğu açısından ise ülke ortalamasının
altında, beşinci sırada yer almaktadır.
Yukarıda belirtilen bölgelerarası eşitsizliklerin ÖSS'ye yansıması
incelendiğinde, ÖSYS'ye girip sınavı geçerli sayılan adaylardan (Açıköğretim hariç)
bir lisans programına yerleşenlerin çokluğu açısından, Ege Bölgesi ilk sırayı alırken,
Marmara Bölgesi ikinci sırayı, İç Anadolu Bölgesi üçüncü sırayı almaktadır. Bu üç
bölge aynı zamanda ülke ortalamasının üstünde yer almaktadır. Ülke ortalamasının
altında yer alan Akdeniz Bölgesi dördüncü sırayı, Karadeniz Bölgesi beşinci sırayı,
Güneydoğu Anadolu Bölgesi altıncı sırayı, Doğu Anadolu Bölgesi ise son sırayı
almaktadır.
Öneriler
1.Genelde devlet, özelde Milli Eğitim Bakanlığı eğitim-öğretim ile ilgili
politikaları belirlerken bölge nüfusunu ve bu nüfusun temel özelliklerini göz önünde
bulundurmaya çalışmalıdır.
2.Bölgelerin yerleşim birimleri; iklim koşulları, ulaşım, sosyo-ekonomik
düzey, vb. göz önüne alınarak okul, derslik ve öğretmen ihtiyacı karşılanmaya
çalışılmalıdır.
146
3. Her bölgede sosyo-kültürel sorunları olan yerleşim birimlerinin bulunduğu
gerçeğinden hareketle; bölge düzeyinden çok yerleşim birimleri düzeyinden eğitimöğretim sorunların çözümüne çalışılmalıdır.
4. Milli Eğitim Bakanlığı, eğitim-öğretimle ilgili bölgesel projelerle birlikte,
bölgelerin yerleşim birimlerine göre projelere daha çok ağırlık vermeye çalışmalıdır.
5. Milli Eğitim Bakanlığı, ilköğretim ve ortaöğretimin tek amacının üniversiteye öğrenci yetiştirmek ve yerleştirmek olduğu imajını bireylerin zihinlerinden
silmeye, ilköğretim ve ortaöğretim mezunlarına “Yöneltme Yönergesi”den hareketle
meslek alanlarına yönlendirerek ve istihdam alanları oluşturarak çalışmalıdır.
6. Milli Eğitim Bakanlığı, ana dili Türkçe olmayan bireylere yönelik, okulöncesi ve ilköğretim 1.sınıf düzeyinde Türkçeyi daha kolay konuşma, okuma ve yazma
becerilerini kazandıracak materyaller hazırlamalıdır.
KAYNAKLAR
Atav, E. (2005). Türkiye'de Ortaöğretim Kurumlarında Görev Yapan Biyoloji
Öğretmenlerinin Bazı Demografik Özellikleri. Eğitim Araştırmaları Dergisi, Sayı: 21,
49-61)
Behar, D. (1998) Question Urbaine et Question Sociale: Quel Lien
PourQuelle Politique. Porblemes Economiques, N: 2574, 1-5)
DPT (2000), VIII. BYKP, Bölgesel Gelişme Özel İhtisas Komisyonu Raporu,
Ankara.
DPT. Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planı Gelir Dağılımının İyileştirilmesi
ve Yoksullukla Mücadele ÖİK Raporu, Ankara:2001.
Karagözoğlu, G. (2001). Doğu ve Güneydoğu Anadolu'da başlatılması
gereken Milli Eğitim Seferberliğiyle ilgili rapor. Çağdaş Eğitim Dergisi, sayı: 278, 14).
Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği, (1993). Türkiye'de Bölge
Planlanmasının Evreleri. Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği Yayın No: 2.
Milli Eğitim Bakanlığı (2005). Milli Eğitim İstatistikleri. Ankara: Devlet
Kitapları Müdürlüğü Basımevi.
Öztürk, N. (2006).Türkiye'de Bölgesel Kalkınma ve Güneydoğu Anadolu
Projesi. Ankara: Tarım ve Köy İşleri Bakanlığı Yayın Dairesi Başkanlığı.
Yüksel, S. (1998) Okula Dayalı Program Geliştirme. Eğitim Yönetimi
Dergisi, Sayı: 16, 513-525)
147
KIRSAL ALANLARDA EĞİTİM PROBLEMLERİMİZ VE ÇÖZÜM
YOLLARI
Mikail SÖYLEMEZ*
A- Genel Problemler
A.1. Taşımalı eğitim: Öğrencilerin büyük bir bölümü, farklı köylerden taşıma ile
okullara gitmekteler. Servis şoförleri, bu işi profesyonel manada yapmadıklarından ve
yeterli bir şekilde denetlenmediklerinden dolayı öğrencileri mağdur ediyorlar.
Bazıları birkaç servis aldıkları için öğrencileri okula erken saatte getirip, okul çıkışı
geç saatte alıyorlar. Özellikle kış aylarında çocuklar soğuk havada beklemek
durumunda kalıyorlar. Aynı köyden birden fazla servis olduğunda çocukları
birbirlerine havale edebiliyorlar. Bu da aynı servise 20 den fazla çocuğun binmesine
neden oluyor. Nöbetçi öğretmenler her ne kadar çıkışta kontrol etseler de servisçiler,
çocukları okuldan aldıktan sonra iki – üç km. ileride birbirlerine aktarım
yapabiliyorlar. Veliler de şoförler kendi köylerinden oldukları için bu duruma ses
çıkarmıyorlar.
A.2. Öğrencilere verilen yemek ve kumanyalar: Taşımalı öğrencilere öğle
yemeklerinde soğuk kumanya veriliyor. Bu sene geçen seneye göre kumanyalar biraz
daha güzel olsa da, çoğu zaman aynı şeyler tekrarlanıp duruyor. Konserve şeklindeki
yiyecekler öğrencilerin ilgisini çekmiyor. Alt sınıflardaki öğrenciler bu yiyecekleri
tüketmekte zorlanıyor. Ayrıca çocuklar yemeklerini sınıflarda yedikleri için hijyenik
bir ortamda beslenmeleri mümkün olmuyor ve yemekten dolayı da sınıflar ciddi bir
şekilde kirleniyor. Sağda solda, pencere önlerinde ve okul bahçesinde ekmek ve
yiyecek artıkları birikiyor. Bu konu ile ilgili bir diğer mesele de taşımalı gelmeyip
okulun bulunduğu köyden gelen çocuklara kumanya verilmediğinden dolayı,
kumanya alamayan çocuklar arkadaşlarının elinde gördükleri yiyeceklere gıpta ile
bakmakta, bazı öğrencilerimiz, bazı zamanlar kaçak yollar ile yiyeceklerden almaya
çalışmaktalar. Bu durum öğrenciler arasında mutsuzluklara sebebiyet vermektedir.
A.3. Okulların teknik donanım ve eğitim araç gereç eksikliği: Kırsal alanlardaki
okullarımızda öğrenciler için yeterli eğitim araç gereçleri bulunmamakta. Ne fen dersi
için bir laborotuvar, ne teknoloji tasarım için bir sınıf ne de beden eğitimi için bir solan
ve spor odası bulunmamaktadır. Derslerde kullanılması gereken araç gereçler eksik
olduğu için öğrencilere sadece sözel eğitim verilebilmektedir. Sadece ana ihtiyaçları
karşılamak için bunlar planlanmamış. Binada bu ihtiyaçlar için yer açmak mümkün
*Dicle Üniversitesi Ziya Gökalp Eğitim Fakültesi Eğitim Programları Anabilim Dalı
Öğretim Üyesi [email protected]
148
olmadığı gibi köy imkânları ile eksikleri tamamlamakta mümkün olamamaktadır.
Kırsal alanlardaki okullarımıza, okul aile birliğinin bir desteği olmadığı için ancak
zaruretler çerçevesinde bir eğitim yapılabilmektedir.
A.4. Derslere branş öğretmenlerinin girmemesi: Köy okullarında derslik
sayıları az olduğundan dolayı özellikle ikinci kademede öğretmen eksiklikleri
bulunmakta. Çünkü her branşın ders sayısı yeterli olmadığı için öğretmen kadrosu
verilmemekte. Bu derslerde asıl itibari ile öğrencilerin daha çok ilgisini çeken müzik,
teknoloji tasarım, görsel sanatlar ve bilgisayar gibi dersler olmaktadır. Başka branş
öğretmenleri bu derslere girdiğinde ya kendi konularını işlemekte yada ilgili branşla
ilgili çok verimsiz bir şekilde durumu idare etmeye çalışmaktadır.
A.5. Derslerin öğretmen sevklerinden dolayı boş geçmesi: Bir kırsal
alandaki okulumuzda Türkçe öğretmeni öğrencilere dilekçe yazma konusunu
işledikten sonra öğrencilerden örnek dilekçeler yazmasını istemiş. Öğrencileri
yazdıkları dilekçelerde en çok vurgu yapılan konu derslerin sevklerden dolayı boş
geçmesi meselesi konu edinmiş. Köy okullarında birçok öğretmen okula servisle
gidip geldiklerinden dolayı çok kısa bir süre alabilecek bir meselden dolayı okula
gitmemekte ve gün boyu dersleri boş geçmekte. Bu merkezdeki okullarda da bir
sıkıntı fakat artık sağlık ocaklarına giriş çıkış saatleri takip edildiğinden dolayı,
merkezde bu kadar aksamalara neden olmamaktadır.
A.6. Okulda öğretmen ve öğrenciler için bir rekabet havası olmayışı: Köy
okullarında gerek sınıf öğretmenleri gerekse branş öğretmenleri tek olduklarından
dolayı okul atmosferinde müspet bir rekabet havası sağlanamamakta. Aynı zamanda
öğretmenlerin branşları ile ilgili görüş alış verişinde bulunacakları kimse de
olmadığından öğretmen kendini yeterli görmekte ve sürekli kendini tekrarlamaktadır.
Öğretmenlerin eğitim öğretim kalitesini artırmak için yaptıkları zümreler de sadece
kâğıt üzerinde kalmaktadır. Eylül ve haziran aylarında yapılan seminer dönemleri de
aynı şekilde hiç verimli olmamakta, öğretmenler okula bir ay boyunca boş boş gidip
gelmekte vakitlerini okul bahçelerindeki ağaçların altında çay içerek geçirmekteler.
Benzer bir rekabet havası öğrenciler arasında da bulunmamakta, sınıf olarak
yarışabilecekleri başka sınıflar olamadığı için herkes ortama uyum sağlamakta ve
herkesin başarısı kendine yetmektedir.
A.7. Yardımcı personel eksikliği: Köy okullarında gerek kalorifer yakacak
gerek temizlik yapacak eleman istihdamı mümkün olmamaktadır. Merkezdeki okullar
149
bunu okul aile birliklerinin yardımı ile çözebilirken, köylerde böyle bir imkân
bulunmamaktadır. Bundan dolayı kaloriferi köyden biri rica minnet yakmakta, kış
aylarında okula gelindiğinde soğuk sınıflarla karşılaşılmaktadır. Öğretmen ve
öğrenciler sınıflarda mont ve kabanlarla ders işlemektedir. Temizlik meselesinde de
eleman olmadığı zaman öğrenciler kendi sınıflarını temizlemek zorunda
kalmaktadırlar. Küçük sınıflar bunu çok fazla beceremediğinden, toprak ve çamur da
köy hayatının vazgeçilmez unsurları olduğundan dolayı çok kötü durumlardaki
sınıflarda ders işlenmektedir. Valilikler son dönemde yaptıkları bir ihale ile okullara
geçici işçiler verdiler fakat ne yazık ki 8 aylığına aldıkları bu işçileri ikinci dönem
başladıktan sonra aldıkları için havaların en kötü olduğu dönemde okullarımız çok zor
duruma düşmektedir. Alınan elemanlar yaz aylarında okullarda boş boş oturarak ve
gereksiz yere maaş almaktalar. Böyle bir ihale eylül ayında yapılabilir ve okulların yıl
boyu temiz olması sağlanabilirdi.
A.8. Teknik eksiklikler: Okullarımızda jeneratör gibi Diyarbakır için çok
önem arzeden bir araç bulunmadığından dolayı, sık sık kesilen elektrik nedeni ile
okullarımızda ısınma problemi olmaktadır. Bilgisayar vb aletler kullanılamadığı için,
gerek öğretmen ve gerekse idarecilerin işleri ciddi şekilde aksamaktadır.
B- Öğrenciler Açısından Karşılaşılan Problemler
B.1. Öğrencilerin yaşamış oldukları ev ve köy ortamı: Birçok öğrencilerin
yaşadıkları ev ortamı bir öğrencinin ders çalışabilmesi için ve mahremiyetin
sağlanabilmesi için uygun değil. Evler küçük, oda sayıları az ve ailedeki fert sayıları
fazla. Bundan dolayı öğrencilerin eve gittiklerinde günlük derslerini yapabileceği ve
7-8 sınıftaki öğrencilerin sınavlara hazırlanabilecekleri, uygun ortam
bulunmamaktadır. Ayrıca ailelerde her ferde iş düştüğünden dolayı öğrencilerin
geleceklerine ait yatırım yapmaktan daha çok günlük hayattaki faydalarına önem
veriliyor ve günlük işlerde istihdam ediliyorlar. Mesela bazıları hayvanların
bakımlarında, bazıları ev işlerinde bazıları tarlada, bazıları da küçük kardeşlerinin
bakımlarında ailesine yardım ediyor.
B.2. Ailelerin eğitim öğretime bakış açıları: Öğrenci ailelerinden çok azı
çocuklarının eğitimini önemsiyor ve bunlara yönelik takip ve gayrette bulunuyorlar.
Bir öğretmenimizin şu tespiti durumu ortaya koyuyor. “Okulumuzda iki yıldır
yaptığımız veli toplantılarına katılan veli sayısı 350 öğrenci velisinden yirmiyi
bulmamaktadır. Velilerin bu ilgisizliği öğrencilerin ders başarılarını düşürmektedir.
Derslerinde başarısız olan öğrenciler bunu çok önemsemekte, kapasitesi olan
çocuklar da kapasitelerini zorlamamaktalar. Öğrencilerin eğitim araç gereçleri bazı
aileler tarafından temin edilmemekte ve sınavlara hazırlanan çocuklara ek kaynaklar
alınmamaktadır. Bunlar çoğu zaman kaymakamlıkların yaptığı eğitim yardımları ile
tamamlanmaya çalışılmaktadır. Fakat bunların alınmaması fakirlikten değil
ilgisizlikten kaynaklanmaktadır. Bazı çocuklar sabahları okula gelirken okula hazır
150
gönderilmemekte, önlük, forma, saçını başını düzeltme, eksik eşyalarını tamamlama
vb şeyler önemsenmemektedir. Çocuk okula sokak kıyafetleri ile kalemi, defteri eksik
bir şekilde gelmektedir. Bu da çocuğun ders esnasında sağdan soldan araç gereç
tamamlamaya yöneltmekte, tamamlayamadığı zamanda boş boş oturmasına neden
olmaktadır.”
B.3. Öğrencilerin önünde güzel örneklerin çok az olması: Ödevi
hazırlamadan önce okulumdaki 6-7-8. Sınıftaki öğrencilere ''köyünüzden
üniversitede okuyan var mı, veya üniversiteyi bitirmiş şu an doktor, öğretmen, vb
herhangi bir işte çalışan var mı?'' diye sorduğumda, sorumun cevabını tam olarak
hiçbir sınıfta alamadım. Bazıları bizim köyde biri vardı ismi neydi, nerede okuyordu
vs. tam cevabı veremediler. Öğrencilerimizi bulundukları ortamda, onları okumaya
motive eden bir ortam ve örnek şahsiyetler olmadığından dolayı, okumak ve başarılı
olmak çoğu öğrencimiz için bir şey ifade etmiyor. Bu durum hem öğretmenin
motivasyonunu düşürüyor hem de öğrencilere olan ilgisini azaltıyor.
B.3. Taşımalı eğitimde köyler arası şiddet: Okulun bulunduğu merkez
köydeki öğrenciler taşımayla okula gelen diğer köylerdeki öğrencilere baskı
yapabiliyorlar. Ayrıca farklı köylerden gelen öğrenciler de büyük köy öğrencileri,
küçük köy öğrencilerine baskı ve şiddet uygulayabiliyorlar.
C- Öğretmenler Açısından Karşılaşılan Problemler
C.1. Elverişsiz çalışma şartları: Köy okullarında öğretmenler için ortam oldukça
zor bir ortam, sadece öğretmenlik yapmak yeterli gelmiyor. Öğretmenler gün geliyor
sobayı yakmak zorunda kalıyor, gün geliyor temizlik yapmak zorunda kalıyor, gün
geliyor sınıfını boyamak zorunda kalıyor. Bir öğretmenin “Okulumuzun ek bir binası
vardı burada anaokulu ve birinci sınıflar okuyorlardı. Burasının kalorifer tesisatı
olmadığı için öğretmen arkadaşlar kış aylarında sobayı kendileri yakıyor, sınıf
temizliklerini de öğrenciler küçük olduğu için kendileri yapmak zorunda kalıyorlardı.
Bu onların hem eğitim öğretime ayıracakları zamanlarını alıyor, hem de ekstradan
yorgunluğa neden oluyor ve ders performanslarını düşürüyor. Yaz döneminde
sınıfların boyanması gerektiğinde idare sınıfları boyatabilecek imkânının olmadığını
belirtti. Boyalar milli eğitim tarafından temin edilmiş okullara gönderilmiş ve nasıl
yaparsanız yapın denmiş. Bunun için bazı arkadaşlar parasını kendileri vererek
sınıflarını boyattı, bazıları da kendisi boyayı, fırçayı alıp kendi sınıflarını boyadı.” Bu
açıklaması problemi ortaya koyuyor.
C.2. Tam gün eğitimden dolayı aşırı zaman kaybı ve öğle yemek problemi:
Eğitimde tam gün hedeflendiği için uygun olan köy okullarında tam gün eğitim
yapılmakta. Bu öğretmenlerin zamanlarını ciddi israf etmektedir. Eğer müdür bey
anlayış gösterip derslerini belirli günlere toplamazsa öğretmen 3-4 saat ders için okula
geldiğinde, servis ile gelip gittiği için ve toplu taşıma imkânı da olmadığı için günün
kalan kısmını, sosyal imkânları kısıtlı binada geçirmek zorunda kalmaktadır. Tam gün
eğitimde bir saatlik öğlen arasında yemeği ya dışarıdan getirdiği bisküvi vb. kuru
151
gıdalarla sağlamakta ya da nöbetleşe okulda bir şeyler hazırlamaya çalışılmakta, fakat
bunlar da genelde standart ve basit şeyler olmaktadır. Bu nöbet işi bazı zaman
öğretmenler arasındaki ihtilaflardan dolayı çok yürümemekte ve herkes kendi başının
çaresine bakmaktadır.
C.3. Ulaşım problemi: Yukarıda da kısmen değinildiği gibi araç imkânı
olmayan öğretmenler servis tutmakta bu onlar için hem ekstradan masraf olmakta,
hem de bütün gün dersi olmasa bile okulda bulunmak zorunda kalmaktadırlar. Bu da
bazen öğretmenleri yan çözümler bulmaya itmekte ve sevk gibi bahaneler ile o gün
okula gelmemektedirler.
C.4. Ders sayılarının azlığından dolayı başka okullarda görevlendirilme:
Köy okullarında özellikle branş dersleri az olduğu için mecburi ders saatlerini
tamamlayamayan öğretmenler başka okullarda görevlendirilmekte, bu hem gelmeyi
gitmeyi zorlaştırmakta hem de öğretmeni iki arada bir derede bırakmaktadır. Bazı
zaman da öğretmen, mecburi ders saatini tamamlamak için branşı olmayan bazı
derslere girmek zorunda kalmakta, bu hem öğrenciler hem de öğretmenler açısından,
dersleri verimsiz kılmaktadır.
C.5. Öğrencilerin idealsizlikleri ve eğitim öğretim hakkındaki planları:
Yukarıda belirtildiği gibi öğrencilerin önlerinde güzel örnekler olmadığından veya
çok az olduğundan dolayı öğrencilerin, merkezi sınavlara hazırlanma, gelecekle ilgili
uzun vade planlar yapma imkânı çok zayıf kalmaktadır. Eğitim sistemimizden dolayı,
sınıfta kalmak gibi bir problem de olmadığı için (sürekli devamsızlar hariç, öğrenci
senede üç-beş gün bile okula gelse ve dersleri zayıf olsa bile geçebiliyor), bazı
çocuklar tarafından okul oyun oynanan, vakit geçirilen bir mekân olarak
görülmektedir. Bazı aileler için de evdeki çocuk sayısını azaltıp evde biraz kafayı
dinleme ve iş yapma imkânı sağlayan mekân olarak görülmektedir. Neden böyle
düşünüyorsunuz derseniz üst sınıflarda okuyan çocukların, bazılarının ailelerinde
gördüğümüz manzara şöyledir; büyüyüp ev işlerinde veya ahırda vs. işlere yardımcı
olabilecek çocuklar, özellikle de kız çocukları okula gönderilmemektedir. İdare ve
öğretmenler tarafından ailelerle görüşülse de aileler ikna edilememekte, ikna olup
okula başlatsalar bile birkaç hafta sonra çocukları yeniden göndermemektedirler. İki
yıldır sınıf listelerinde olmalarına rağmen bir sefer bile göremediğimiz
D - Çözümüm için neler yapılabilir
D.1. Okulların binaları planlanırken uygun olan coğrafyalar için daha büyük
okullar yapılabilir. Bunlar da inşa edilirken okulda fen laboratuarı, kapalı spor salonu,
teknoloji tasarım sınıfı, bilgisayar laboratuarı, cep sineması, yemekhane, kantin vs.
plana dahil edilerek hem öğretmen hem de öğrenci için daha güzel bir eğitim öğretim
ortamı sağlanabilir.
152
D.2. Daha büyük okullar yapılabildiği takdirde öğretmenlerin ders saatlerini
tamamlamaları mümkün olur aynı zamanda ek ders imkânı da sağlanmış olur. Bu da
öğretmenin iki okul arasında gezmesine engel olacaktır. Büyük okullar yukarıda
bahsettiğimiz bazı branşlardaki (müzik, teknoloji tasarım, görsel sanatlar, bilgisayar)
öğretmen eksikliğini de gidereceğinden dolayı, bu da öğrencilerin bu alanlarda daha
kaliteli bir eğitim almalarına imkân sağlayacaktır.
D.3. Coğrafî konum için önem arz eden teknik altyapı, kalorifer, jeneratör gibi
eksiklikler tamamlanarak eğitim öğretimin önündeki basit engeller kaldırılabilir.
D.4. Taşımalı eğitimin devam etmesi gereken yerlerde, servis şoförlerinin ve
servis araçlarının, belirli standartlara ulaşması temin edilmelidir. Bugün gelişen
teknoloji ile araç takipleri yapılabilmekte, özel firmalar kurdukları sistem ile
araçlarının ne zaman hareket ettiğini, ne kadar hız ile gittiğini, nerede ne kadar
beklediğini izleyebilmektedirler. İnsan hayatının söz konusu olduğu böyle bir
meselede Milli Eğitim Bakanlığı, il ve ilçelerde teknik alt yapıyı kurup bütün okul
servislerini takip edebilir. Bu proje çok maliyetli bir proje de değildir. Servislere
takometre aleti gibi, servis takip sistem aleti mecburiyeti getirilebilir ve bunlar belirli
merkezlerden takip ettirilerek sonuç alınabilir. Böylece çocuklarda servis şoförünün
insafına bırakılmamış olur.
D.5. Yurdumuzda kutlanan milli bayramlarda hep illerin en güzel okulları
görev almakta, bürokrat vs ziyaretlerinde vizyonik çocuklar yer almaktadır. Köyde
yaşayan birçok öğrenci il merkezini görmemekte ve kendi küçük dünyasında
yaşamaktadır. Köylerimizdeki çocuklara da şehir havasını yaşatabilmek ve eğitimin
sonucu yetişen başarılı insanları gösterebilmek için farklı imkânlar oluşturulabilir.
Öğrenciler eğitimli insanlar ile bir araya getirilerek onlara bu örnekler bir hedef olarak
gösterilebilir. Bunun için daha önce yapılan sonra bırakılan ''kardeşlik köprüsü''
gibi projeler daha planlı programlı yapılabilir. Yeni SODES projeleri üretilebilir.
İdareci ve öğretmenler de kendi imkânları ile ayarlayabildikleri farklı mesleklerde ki
örnek insanları okula davet edip öğrenciler ile buluşmaları sağlanabilir.
D.6. Öğretmenlere yaz aylarında yapılan seminerler, öğretmenlerin kendi
okulunda değil de merkezi okullarda branş branş yapılabilir. Seminerler için hem
mesleki gelişim noktasında, hem branşla ilgili olarak ciddi hazırlıklar yapılarak bir
aylık dönem daha verimli bir şekilde değerlendirilebilir. Bu programlarda
üniversitelerden destek alınabilir veya milli Eğitimin bünyesinde profesyonel manada
ekipler kurulup, bu ekipler tarafından öğretmenlerin gelişimi temin edilebilir. Bir
araya gelen branş öğretmenleri ortak zümrelerde daha güzel bir şekilde kendilerini
geliştirme imkanı bulabilirler. Öğretmenlere yapılan seminer programları da merkezi
otorite tarafından çok daha iyi denetlenmiş olur.
D.7. Okullarımızın yardımcı personel eksikliklerine geçici çözümlerle değil
de, daha kalıcı çözümler bulunabilirse, öğretmen ve öğrenciler için daha temiz, daha
verimli bir ortam oluşturulabilir. Milli Eğitim Bakanlığı, yardımcı personel meselesini
153
kendi meselesi olarak görüp, öğretmen istihdamı gibi, bu personeller içinde kadrolar
oluşturabilir veya bu işlerle ilgili dışarıdan düzenli şekilde hizmet satın alabilir. Aynı
zamanda bu personellerle okullar da yapılacak boya badana ihtiyaçları, kışın kalorifer
yakma ihtiyaçları da kesin olarak çözülebilir. Yukarıda belirttiğimiz, valiliklerin
yapmış olduğu geçici personel alım ihaleleri de dönem ortalarında değil de AğustosEylül aylarında yapılırsa problemim çözümüne katkıda bulunulmuş olur.
D.8. Okulların bazı temel ihtiyaçlarını karşılamaları için belirli bir bütçe
oluşturulmalı, bunların giderilmesi okul aile birliklerine bırakılmamalı. Çünkü
köylerde okul aile birliklerinin okula bir faydası bulunmamaktadır. Büyük
yatırımlarla yapılan okul binalarımız kendi kaderine terk edilmemelidir. Meseleyi
lokal bütçelerle çözmek zor olacaksa, İlçe Milli Eğitim Müdürlükleri tarafından
Mayıs ayında okullarda yapılacak tadilat tamiratlar ve okullarda ki malzeme
eksiklikleri tespit edilerek, bunlar için merkezi ihaleler yapılarak okullarımız daha
mamur bir hale getirilebilir.
D.9. Okul binasının imkânlarının zayıf olduğu yerlerde tam gün eğitim
öğretimden vazgeçilebilir. Elbette ki öğrenciler için uzun soluklu eğitim öğretim
önemlidir. Fakat çocuklara iyi bir eğitim öğretim ortamı, öğretmenler için uygun bir
çalışma ortamı sağlanamayan yerlerde mümkün değil. Düzenlemeler buna göre
yapılarak eğitim öğretimin daha iyi yapılması sağlanabilir.
D.10. Öğretmen arkadaşlarımız ihtiyacı olan köy ürünlerini direk
öğrencilerden değil de çocukları getiren servis şoförlerinden temin edebilirler veya
okulumuzun bulunduğu köylülerden temin edebilirler böylece öğrenciler ile aralarına
ticari bir anlayış girmez.
154
EĞİTİMDE FIRSAT EŞİTLİĞİ
Mehmet KURTULMUŞ1
Ayhan GÜNDAŞ 2
GİRİŞ
İnsanlar hür ve eşit haklara sahip olarak doğar; fakat çeşitli nedenlerden
eşitlik hakkını kullanamama durumuyla karşılaşabilir. Bu bakımdan, hür ve eşit
haklara sahip olarak dünyaya gözlerini açan insanın yaşamı boyunca en azından
eğitim alma hakkıyla ilgili eşit fırsatlara sahip olma noktasında karşılaşacağı engelleri
ortadan kaldırmak insana yapılacak en önemli bir görevdir. İlgili engellerin
kaldırılmasıyla birlikte, insanın gelişimini tamamlaması ve hayatını yönlendirmesi
yönüyle eşitsizliğe maruz kalması önlenmiş olur.
Eğitimde fırsat eşitliği kavramı geniş bir alanı kapsamaktadır. Doğal olarak,
böyle bir alanda çalışma yapmak ilgili kavramın iyi bilinmesine ve tanımlanmasına
bağlıdır. Bu bakımdan çalışmada öncelikli olarak eğitimde fırsat eşitliği kavramı
incelenmiştir.
EĞİTİMDE FIRSAT EŞİTLİĞİ KAVRAMI
Eğitim hakkı, çocuğun en önemli temel haklarından biridir. Eğitim olmadan
insanlar üretken olamazlar ve kültürel açıdan zengin bir yaşam sürdüremezler. Eğitim
hakkının gerçekleştirilememesi, demokrasi ve toplumsal ilerleme, böylece de
uluslararası barışa ve güvenliğe zarar verecektir. Bu bakımdan, eğitim hakkının eşit
bir şekilde sağlanması önem arz etmektedir. Yalnız, “Eşitlik nedir?” ve “İstenilen
düzeyde eşitlik sağlanabilir mi?” soruları cevap bulmadan eğitimde eşitlik konusu
netlik kazanmaz. Bu sebeple, müteakip paragraflarda bu konu irdelenmiştir.
Eşitlik göreli bir kavram olarak karşımıza çıkmaktadır. Eğitimde fırsat eşitliği
eğitim sosyolojisinde üzerinde en az görüş birliğine ulaşılmış ve bununla birlikte de
en çok tartışıla gelmiş kavramlardan biridir (Tan, ?). Eşitlik belli bir evrende,
bireylerin birbirleri karşısında elde ettikleri pozisyonların karşılaştırması ile anlam
kazanır. Bu karşılaştırmalar bireysel olmaktan çok grup karşılaştırmaları üzerinden
yapılır. Bu durumda, eşitlik kavramı üzerinden karşılaştırma yapılması bireysel
olmaktan daha ziyade grup olarak karşımıza çıkmaktadır (Karasar, 1978).
Eğitimde olanak eşitliği, yurttaşlara ulaştırılan eğitimin hiçbir ayrıcalık
gözetmeksizin denk olarak sunulması demektir. Eğitimde eşitlik denkliğin
sağlanması olarak algılanmaktadır. Oysa denkliğin sağlanması zor gerçekleşecek bir
durumdur. Genelde toplumbilimciler belli düzeylerde de olsa, servet, güç, saygınlık
1 Dicle Üniversitesi Ziya Gökalp Eğitim Fakültesi. Araştırma Görevlisi
2 Dicle
Üniversitesi Ziya Gökalp Eğitim Fakültesi. Araştırma Görevlisi
155
yoğunlaşmasından kaynaklanan eşitsizliğin kaçınılmaz olduğunu ileri sürmektedirler
(Kılıç ve Tanman, 2008; 5). Eğitimde fırsat eşitliği noktasında, Coleman (1968) daha
da ileri bir söylemle, “fırsat eşitliğine yaklaşılabilir; ama asla ulaşılamaz” diye belirtir
(Tan, ?).
Eşitlik düşüncesi, toplumsal ve ekonomik gelişmelere koşut olarak
olgunlaşmaktadır (Özsoy, 2007). Buna göre, eğitimdeki fırsat eşitliğinin toplumdaki
sosyal, ekonomik ve mesleki fırsat eşitliğinden bağımsız olarak düşünülemeyeceği
iddia edilmektedir (Karasar, 1978). Eğitimde fırsat eşitliğinin sosyal ve ekonomik
düzeyde ele alınmasının mutlak manada eşitliği sağlamayacağı düşünülmektedir. Zira
Kılıç ve Tanman'nın da (2008) belirttiği gibi, ekonomik olarak – servet - insanların
eşitliğinin sağlanması imkansıza yakın bir durumdur.
Eğitimde fırsat eşitliğinin sosyal, ekonomik ve ailenin öğrenim durumu gibi
öğrencinin kendi ailesinden kaynaklanan üstünlükler nedeniyle gerçekleşmesinin
zorluğu açıktır. Zira aile çevresi çocuğun okula gittiği süre boyunca başarıyı şu ya da
bu şekilde etkilemektedir (Tan, ?). Özellikle ekonomik nedenlerden kaynaklanan
eşitsizliği ortadan kaldırma olanağı yok gibi. İlköğretim ve orta öğretimlerde okula
destek, sınavlara hazırlık ve hayata hazırlık mahiyetinde çeşitli kurslar
düzenlenmektedir. Ancak bu kurslara genellikle maddi durumu iyi olan öğrenciler
katılabilmektedir. Bir kısım öğrenci ise ekonomik, kültürel ve coğrafi koşullar
nedeniyle bu imkânlardan yeteri kadar yararlanamamaktadırlar. Bu da; özellikle
sınavlarda bu olanaklardan yararlanan öğrencilerin yarışa bir adım önde başlamasına
neden olmaktadır. Dolayısıyla ekonomik yönden eşitlik olanağı her zaman birbirine
denk olmayabilir. Bu bakımdan olsa gerek, eğitimde fırsat eşitliği noktasında
geçmişten günümüze kadar da devletler bu durum yönüyle eğitimde fırsat eşitliğini
hiçbir zaman ortadan kaldıramamıştır (Kılıç ve Tanman, 2008: 5). Bununla birlikte,
devletler eğitimde fırsat eşitsizliğini –eğitimden yararlanmada eşitlik - en aza
indirgeyebilmek için sürekli gayret içinde olmuşlardır. Örneğin, okullaşma
oranlarının artması, öğretmen sayısının artırılması, öğrencilerin elbise, kitap vb. gibi
ihtiyaçları birbirine denk hale getirmeye çalışmışlardır.
Öğrencinin doğuştan getirdiği ve yaşamının sınırlandırdığı düşünülen bir
takım sağlık engelleri de önemli ölçüde eğitimde fırsat eşitliğinin sağlanmasını
zorlaştırmaktadır. Ayrıca, ailenin annenin gebelik süreci dahil olmak üzere
beslenmesi vb. gibi etkenler çocukların gelişim noktasında farklılaşmasını
sağlamaktadır. Bu bakımdan, eğitimde fırsat eşitliğinin sağlanması çok zor
gerçekleşecek bir durum ve zorlu bir süreç olarak nitelenebilir.
DEVLET ve EĞİTİMDE FIRSAT EŞİTLİĞİ
Devlet, eğitim ve öğretimi başta gelen görevi sayarak tüm vatandaşların eşit
imkânlar içinde, bilime dayalı, düşündüren, bilinçlendiren nitelikte bir eğitim
görmesini sağlamayı amaç edinmelidir. Eğitimde fırsat eşitliğini ve eğitimin toplumla
bütünleşmesini sağlamak sosyal devletin gereğidir. Bu bağlamda devletin, eğitim
156
faaliyetlerini planlanması ve fırsat eşitliğini sağlamak için gerekli önlemleri alması en
önemli görevlerindendir.
Eğitim sistemi, modern devletin (refah devletinin) sağlık sistemi gibi temel
taşlarından birisidir. Toplumdaki eşitsizlikleri azaltmak, yani fırsat eşitliğini
sağlamak amaç edinildiğinde, ilk müdahale edilmesi gereken alanlardan birisi eğitim
sistemidir. Eğitim sisteminin fırsat eşitliğini sağlama amacı doğrultusunda
düzenlenmesi sosyal-ekonomik alanda önemli sonuçları olacaktır. Bunlar,
toplumdaki sosyal-ekonomik eşitsizlikleri azaltması; yeni kuşaklara-bireylere
sosyal-ekonomik gerilikten kurtulma fırsatı verilmesi; dünyaya yeni gelen bir bireyin
hiç de kendi sorumluluğu olmayan ailesinin yoksulluğu dolayısıyla eğitim fırsatından
yararlanma ve böylece gelecekte iyi bir gelir elde edebilme fırsatının verilmesi; bütün
bunlar dolayısıyla toplumsal sınıflar arasındaki geçişkenliğin artırılması olarak
sıralanabilir (Kamalak, 2004).
Uluslar arası anlaşma gereği devletler çocukların eğitim hakkı ihtiyacını
gidermek amaçlı düzenleme yapmak zorundadır. Çocuk Hakları Beyannamesinin 28.
maddesine göre; Taraf Devletler, çocuğun eğitim hakkını kabul ederler ve bu hakkın
fırsat eşitliği temeli üzerinde tedricen gerçekleştirilmesi görüşüyle özellikle:
a) İlköğretimi herkes için zorunlu ve parasız hale getirirler;
b) Orta öğretim sistemlerinin genel olduğu kadar mesleki nitelikte de olmak
üzere çeşitli biçimlerde örgütlenmesini teşvik ederler ve bunların tüm çocuklara açık
olmasını sağlarlar ve gerekli durumlarda mali yardım yapılması ve öğretimi parasız
kılmak gibi uygun önlemleri alırlar;
c) Uygun bütün araçları kullanarak, yüksek öğretime yetenekleri
doğrultusunda herkese açık hale getirirler;
d) Eğitim ve meslek seçimine ilişkin bilgi ve rehberliği bütün çocuklar için
elde edilir hale getirirler;
e) Okullarda düzenli biçimde devamın sağlanması ve okulu terk etme
oranlarının düşürülmesi için önlem alırlar (Online 1).
ÜLKEMİZ EĞİTİMİNDE FIRSAT EŞİTLİĞİ
Bir ülkenin kalkınması ve toplumsal refahın artırılmasında en önemli etken
eğitimdir. Bu nedenle eğitimin ülke genelinde ve bölgeler arasında, köy-kent ve
kadın-erkek tüm nüfusa eşit bir şekilde sunumu oldukça önemli bir konudur.
Tunç'a (1969) göre, bireylere eşit eğitim şansının sağlanması denilince,
kaynaklara ulaşabilme ya da onlardan yararlanma imkânının verilmesi akla
gelmektedir. Devletin eğitim açısından sunduğu imkânlardan her birey eşit olarak
yararlandığında, fırsat eşitliği belli bir oranda sağlanmış olmaktadır. Bu sunulan
imkânlardan yararlanılamaması, eğitimde fırsat eşitsizliğine yol açmaktadır. Eğitim
eşitliğinin sağlanabilmesi için, bireye bunun gereği olan maddi imkânların sunulması
gerekmektedir. Başka bir ifadeyle bu imkânlar bireyler tarafından devletten
istenebilmelidir (Sarıer, 2010).
157
Türkiye'de eğitimde her bireye fırsat ve imkân eşitliği sağlanması Türkiye
Cumhuriyeti Anayasası ve Milli Eğitim Temel Kanunu ile yasal temellere
dayandırılmıştır. Bu bağlamda eğitimde genellik ve eşitlik ilkesine göre; her yurttaş,
hiçbir ayırım gözetilmeksizin öğrenim ve eğitim hakkına sahiptir. Eğitimde, hiçbir
kişiye, aileye veya zümreye ayrıcalık tanınamaz. Fırsat ve olanak eşitliği ilkesine göre
ise toplum bireylerine, eğitim görmede fırsat ve olanak eşitliği sağlanır. Maddi
olanaklardan yoksun başarılı öğrencilerin en yüksek eğitim basamaklarına kadar
öğrenim görmelerini sağlamak amacıyla, devletin mali olanaklarına göre parasız
yatılı, burs, kredi ve benzeri yollarla gerekli yardımlar yapılır. Durumları dolayısıyla
özel eğitime gereksinimleri olan çocukları ve gençleri, topluma yararlı kılacak
biçimde yetiştirmek ve onlara sağlıklı, dengeli ve güçlü bir kişilik kazandırmak
amacıyla, çağdaş ve bilimsel eğitim yöntem ve olanakları gözetilerek, gerek okul
içinde gerekse okul dışında gerekli koruyucu, güçlendirici, geliştirici ve yetiştirici
önlemler alınır. Bu ilkelere göre bütün bireyler eşittir. Köyde yaşayanlar ile şehirde
yaşayanlar, fakir olanlarla zengin olanlar, kızlarla erkekler arasında eğitimden
yararlanma konusunda herhangi bir eşitsizlik söz konusu olmamalıdır (Yaylacı,
2009).
Eğitim şuraları ile kalkınma planları incelendiğinde, Türkiye Cumhuriyetinin
geçmişten günümüze eğitimde fırsat eşitliği noktasında çalışmalar planladığı görülür
(Online 2 Online 3). Türkiye Cumhuriyeti anayasası ve Milli Eğitim Temel Kanunu ile
eğitimde fırsat eşitliği yasal temellere dayandırılsa da – son yıllarda dahil olmak
üzere-ulaşılan sonuç olarak fırsat eşitliğinin istenilen düzeyde olmadığı
anlaşılmaktadır. Örneğin, Türkiye'de sosyo-kültürel gelişmişlik düzeyi en son
çeyrekte olan öğrencilerle en üst çeyrekte olanlar arasında büyük bir puan farkı vardır.
Bu fark okumada 85, fen bilgisinde 84 ve matematikte 93'tür. Bu fark matematikte
sınav birincisi olan Finlandiya'da 66'dır. Farkın çok çıkması bir anlamda eğitimde
bireylere fırsat eşitliğinin daha az verildiğinin bir göstergesi olması açısından
önemlidir (Sarıer, 2010).
EĞİTİMDE FIRSAT EŞİTLİĞİ İLE İLGİLİ SORUNLAR ve ÇÖZÜM
ÖNERİLERİ
Bu bölümde, eğitimde fırsat eşitliğinin sağlanması ile ilgili temel
sorunlar ve bu sorunların çözümüne katkı sağlayacağının düşünüldüğü
öneriler sunulmuştur.
CİNSİYET AYRIMI
Eğitim eşitsizliğini en aza indirgemek için yapılan tüm çalışmalara
rağmen, başta bölgesel yanlış inanışlar ve gelenekler olmak üzere, çeşitli
maddi ve manevi eksiklikler sonucu uzun yıllardır eğitimde cinsiyet ayrımı
yapılmaktadır ve kız öğrenciler velileri tarafından okula gönderilmemektedir.
158
Hatta aile yapısı nasıl olursa olsun, kırsal kesimlerde kız çocuklarının okula devam
etme olasılıkları oldukça düşüktür (Online 4).
2009-2010 eğitim-öğretim yılında okul öncesinde kız öğrencilerde okullaşma
oranı yüzde 37,91, erkek öğrencilerde 39,17; ilköğretimde kız öğrencilerde okullaşma
oranı yüzde 97,84, erkeklerde 98,47; ortaöğretimde kız öğrencilerde okullaşma oranı
yüzde 62,21, erkeklerde de yüzde 67,55, yükseköğretimde kız öğrencilerin okullaşma
oranı yüzde 25,92, erkeklerin yüzde 29,40 (Online 5). Eğitim-öğretim kademesi
yükseldikçe okullaşma oranın kızlar aleyhine azaldığı görülmektedir. Bu bağlamda
kızların, eğitim hakkından daha az yararlandığı ve dolayısıyla eğitimde fırsat
eşitliğinin sağlanmadığı söylenebilir (Sarıer, 2010).
Bu eşitsizlik bütün ülke genelinde göze çarpmaktadır. Son yıllarda bu sorunu
çözebilmek için çeşitli çalışmalar yapılmıştır. Bunların en göze çarpanı ise 2003
yılında başlatılan “Haydi Kızlar Okula Kampanyası”dır. Bu kampanya sayesinde
kızını okula göndermek istemeyen birçok aile ikna edilmiş ve kızlarda okullaşma
oranı hızla artmıştır.
Erkek nüfusun okullaşma oranı ile kız nüfusun okullaşma oranı arasında da
büyük fark vardır. Bu farkını azaltılması hatta mümkünse ortadan kaldırılabilmesi için
velileri ikna çalışmalarına başlanması önerilebilir. Velileri ikna edebilmek için de
psikolojik destek sağlanması ve maddi imkânlar sunulması faydalı olabilir (Kılıç ve
Tanman, 2008; 5).
Cinsiyetten kaynaklanan eğitimde fırsat eşitliği sorununu giderici en temel
unsurun – diğer sorunların çözümünde de kullanılabilir - ailelerin eğitilmesi olarak
düşünülebilir.. Kız çocuklarını okula göndermek istemeyen ailelere devletin eğitim
desteği sağlaması problemin kalıcı olarak çözülmesine katkıda bulunur. Söz konusu
ailelere eğitim, halk merkezleri vb. gibi yerlerde verilebilir. Böylece, var olan
problemin kaynağına inilmiş ve sorun tamamen çözülmüş hale gelebilir.
ÖĞRETMEN YETERSİZLİĞİ ve OKUL SAYISININ AZLIĞI
Türkiye'de öğrenci sayısıyla öğretmen sayısı doğru orantılı artmamıştır. Bu
durum eğitimin niteliğinin düşmesine yol açmıştır. Sınıfların kalabalık oluşu,
eğitimde kaliteyi düşüren etkenlerin başında gelmektedir. Kalabalık sınıflarda
öğretmen-öğrenci etkileşimi yeterince sağlanamayacağı için ne verilen program tam
anlamıyla uygulanabilir ne de beklenilen hedeflere ulaşılabilir. Kalabalık sınıflar,
eğitimde nitelik krizi yaratan ve acil çözüm bekleyen temel sorunlardan biri
olmaktadır (Sarıer, 2010).
Bu faktörlerin yanı sıra eğitim sisteminin kendisinden kaynaklanan bir
eşitsizlikten de söz edilebilir. Eğitime olan talebin tam olarak karşılanamaması
sonucu yapılan sınavlar, öğretmen yetiştirme politikasında görülen aksaklıklar,
bölgeler ve okullar arasında dengeli öğretmen dağılımının olmayışı gibi faktörler,
eğitimde fırsat eşitliğini olumsuz yönde etkileyen etmenlerdir (İçer, 1997).
159
Türkiye'de öğrenci sayısı yıllar geçtikçe artmasına rağmen öğretmen ve derslik
sayısı aynı oranda artmamaktadır. İstanbul, Güneydoğu Anadolu, Doğu Anadolu,
Akdeniz ve Doğu Marmara'da derslik başına düşen öğrenci sayı oldukça fazladır.
Türkiye'de derslik başına okul öncesinde 21 öğrenci, ilköğretimde 32 öğrenci,
ortaöğretimde 33 öğrenci düşüyor. Bu sayıların büyük şehirler ile Doğu ve
Güneydoğu Anadolu Bölgelerinde arttığı belirtiliyor. Nitekim veriler de bu ifademizi
doğrulamaktadır. Derslik başına düşen öğrenci sayısı İstanbul'da ilköğretimde 46,
ortaöğretimde 40; Bursa'da ilköğretimde 38, ortaöğretimde 39; Ankara'da
ilköğretimde 36, ortaöğretimde 34; Adana'da ilköğretimde 39, ortaöğretimde 40;
Ağrı'da ilköğretimde 43, ortaöğretimde 33; Van'da ilköğretimde 45, ortaöğretimde 39;
Şırnak'ta ilköğretimde 44, ortaöğretimde 36 olarak belirlendi (Online 5).
Buraya kadar değinilen problemlerin giderilmesi için yeni derslikler ve okullar
yapılmalıdır. Ayrıca, personel, araç gereç vb. gibi eksiklerin tamamlanarak eğitim
kurumları nicelik noktasında istenilen düzeye getirilmelidir.
EKONOMİK ETMENLER
İçer'e (1997) göre eğitimde eşitsizlik ve yetersizliğe neden olan pek çok etmen
vardır. Bunların en önemlileri ekonomik ve coğrafi etmenlerdir ve özellikle eğitimde
fırsat eşitliğini engelleyen ekonomik etmenler, daha çok ailelerin ve devletin gelir
düzeyini ifade etmektedir.
Tezcan'a (1994) göre, aile geliri, bir kimsenin alacağı eğitimin sadece miktarını
değil, aynı zamanda çeşidini de etkilemektedir. Yüksek gelirli ailelerin çocuklarına
daha fazla eğitim verme olanakları vardır. Ailenin ekonomik durumu çocuğun alacağı
eğitimi etkilemektedir. Çünkü ekonomik olanakların yeterliliği, bir öğrencinin eğitim
kaynaklarına daha çabuk ve sorunsuz yararlanmasına sebep olmaktadır. Maddi
imkânlar, aynı zamanda ev yaşamına da etki etmektedir. Öğrenciye ait odanın ve diğer
eğitim olanaklarının varlığı ailenin ekonomik durumuyla ilişkilidir (Sarıer, 2010).
Sosyal sınıf ve gelir dağılımındaki eşitsizlik her zaman, eğitim hakkını
belirlemede etkili olmuştur. Bu durum, zorunlu ilköğretim için de söz konusudur.
Gelir dağılımındaki eşitsizliğin sonucu olarak eğitimde ikili bir yapı ortaya çıkmış,
özel okullar maddi olarak daha iyi durumlarda olanlara daha nitelikli bir eğitim
verirken, yoksul çoğunluğun gittiği okullar gittikçe azalan kaynaklar, bozulan eğitim
şartları ve kalabalık sınıf mevcutları gerçeğiyle karşı karşıya kalmışlardır (Gök,
2004).
Türkiye'de sınavların belirleyiciliğinin erken yaşa çekilmesi ile birlikte, başarı
ile ekonomik ve kültürel sermaye arasındaki ilişkinin daha da belirginleşme riski
vardır. Çünkü gelir ve eğitim düzeyi arttıkça, ailenin çocuğun eğitimine yönelik
sorunları ile meşgul olması ve çocuğun eğitim düzeyi doğrudan bir artış
sergilemektedir (Dinçer ve Kolaşin, 2009).
160
Özel dershane, dershanelere devam eden öğrenci ve öğretmen sayılarının,
2002– 2006 yılları arasında sürekli artış gösterdiği görülmektedir. Türkiye'de
uygulanan merkezi sınavların (OKS, SBS, ÖSS) öğrencileri resmi okullar dışındaki
kurumlara (dershane, etüt merkezi, özel ders vb.) yönlendirdiği gözlenmektedir.
Maddi açıdan imkânı olan anne-babalar çocuklarını bu dershanelere göndermekte
iken imkânı bulunmayan veliler öğrencilerini gönderememektedirler. Dolayısıyla
sınavlarda farklı bölgelerdeki öğrenciler arasında puan ortalamalarında büyük
farklılıklar ve dengesizlikler ortaya çıkmaktadır (Sarıer, 2010).
Türkiye'deki gelir dengesizliği devam sürece maddi açıdan yetersiz geliri olan
aileler belirlenmeli ve mutlaka desteklenmelidir. Bu bağlamda ailelere ve çocuklara
yönelik yardım, yönlendirme ve rehberlik gibi sosyal hizmetler de geliştirilmelidir.
Ücretsiz Ders Kitabı Dağıtımı
Ekonomik yönden kitap alım gücü olmayan velilerin rahatlatılması amacıyla
ücretsiz kitap dağıtılması bir nebze de olsa ekonomik yönden fırsat eşitliğine
standardize getirmiştir. Ücretsiz dağıtılan kitaplar sayesinde ekonomik durumu iyi
olmayan öğrencilerle ekonomik durumu iyi olan öğrenciler arasındaki fırsat eşitliği
sağlanmıştır. Bu uygulama 1739 sayılı Millî Eğitim Temel Kanunu'nun 5'inci maddesi
hükmü doğrultusunda Bakanlıkça; İlköğretim Öğrencilerine Ücretsiz Ders Kitabı
Temini Projesi başlatılmıştır. 2003–2004 Eğitim - öğretim yılında başlayan
uygulamayla ilköğretim öğrencilerine ders kitapları, fakir zengin ayrımı
yapılmaksızın bütün öğrencilere ücretsiz olarak dağıtılmıştır. Ücretsiz ders kitabı
dağıtımı uygulamasına 2006–2007 eğitim-öğretim yılında orta öğretim kurumlarında
da başlanmıştır (Online 6).
Öğrencilere Burs İmkanı
Eğitimde ekonomik yönden fırsat eşitsizliğini en aza indirgemeyi amaçlayan
bir diğer uygulama da burs olanağı sağlamaktır. Öğrencilere genellikle devlet
tarafından bazen de bazı özel kuruluşlar tarafından burs imkânı sağlanmaktadır.
Bursluluk hizmetlerinden ilköğretim kurumlarının 6, 7 ve 8. sınıfları ile genel ve
meslekî teknik orta öğretim kurumları yararlanmaktadır.
Bursların dağıtım işini sınav sisteminden ziyade fakir öğrencilerin tespit
edilerek ihtiyacı olanlara verilmesi daha önemli olabilir. Günümüz burs
imkanlarından sınavlara girilerek yararlanıldığı için fakir olan tüm öğrencilere bu yol
kısmen kapalı durumdadır. Dolayısıyla fakir öğrenci sınavı geçemezse burs imkanı
edinemiyor. Bu bakımdan, burs dağıtım şeklinin değiştirilmesi önem arz etmektedir.
Ayrıca, burs imkan olanaklarının ilköğretim 1. Kademeye de indirilmesi bir başka
önemli husustur.
161
COĞRAFİ ve BÖLGESEL ETMENLER
Eğitimde fırsat eşitliğini engelleyen coğrafi etmenler, köyler ve kentlerde,
doğu ve batı bölgeleri arasında eğitim imkânlarının dengelenmemiş olmasına büyük
bir sebeptir. Ayrıca, - coğrafi nedenlerden kaynaklanan sıkıntıların getirisi olarakkırsal alanlardaki okullaşmanın yeterli düzeye çıkarılamayışı, öğretmen yetersizliği
ve öğretmenlerin yurt çapında dengeli dağılımın sağlanamaması, bina araç-gereç
yetersizliği gibi nedenler fırsat eşitliğini olumsuz yönde etkilemektedir (İçer, 1997).
OKS ve SBS'da en başarılı iki bölge (Marmara ve Ege) ile en düşük başarıya
sahip olan iki bölge (Güneydoğu Anadolu ve Doğu Anadolu) arasında anlamlı bir fark
olduğu gözlenmektedir. Yıllar geçtikçe bölgeler arası farkın daha da arttığı
söylenebilir. Bu bağlamda, eğitimde bölgeler arasında bireylere eşit fırsatların
sunulduğunu söylemek oldukça zordur (Sarıer, 2010).
Taşımalı Eğitim
Fırsat eşitsizliğini coğrafi, ekonomik ve bölgesel yönden en aza indirgemek
için yapılan diğer bir çalışma ise okulu bulunmayan nüfusu az ve dağınık yerleşim
birimlerinde bulunan ilköğretim çağındaki çocuklar ile birleştirilmiş sınıf uygulaması
yapan okullarda bulunan öğrencilerin daha kaliteli eğitim-öğretim imkânına
kavuşturulması, eğitimde fırsat ve imkân eşitliğinin sağlanması amacıyla Bakanlıkça
“Taşımalı İlköğretim Uygulaması” başlatılmıştır. Taşımalı eğitimde öğrencilerin
ulaşım ve yeme içme giderleri devlet tarafından karşılanmaktadır. Öğrencilerin
yemekleri merkezi bir yemekhaneden veya bakanlığa bağlı bir kurumdan (öğretmen
evi, uygulama oteli gibi) temin edilerek okullara ulaştırılmaktadır. Gelen yemekler
yemekhane personeli ve nöbetçi öğretmenlerin de yardımıyla öğrencilere
sunulmaktadır (Online 6).
Yatılı Bölge Okulları ve Pansiyonlu İlköğretim Okulları
İlköğretimde fırsat eşitliğini sağlayabilmek için daha doğrusu eşitsizliği en
aza indirgeyebilmek için bazı çalışmalar yapılmaktadır. Maddi durumu iyi olmayan
öğrencilerin yeme içme ve barınma ihtiyaçlarının tamamının karşılanabilmesi için
Yatılı Bölge İlköğretim Okulu (YİBO) ve Pansiyonlu İlköğretim Okulu (PİO)
uygulaması yapılmaktadır. YİBO ve PİO'lar; 222 sayılı İlköğretim ve Eğitim
Kanunu'na göre hazırlanan “Bölge İlkokulları Yönetmeliği”nin birinci maddesindeki
“çeşitli sebeplerle henüz bir ilkokul açılmamış olup, birbirine yakın birkaç köyün
bulunduğu yerlerde veya evleri ve ev grupları dağınık olan köylerde gündüzlü, yatılı,
pansiyonlu bölge okulları açılır” hükmü gereğince planlanarak açılmaktadır. Kırsal
kesimde okulu bulunmayan köy ve köy altı yerleşim birimlerinde bulunan ilköğretim
çağ nüfusu ile yoksul ailelerin çocuklarının ilköğretim hizmetlerine kavuşturulmasını
sağlamak amacıyla yatılı ve pansiyonlu ilköğretim okulları açılmıştır (Online 7).
162
SONUÇ
Eğitimde fırsat eşitliğinin sağlanmasının çok zor olduğu genel bir kanı
olarak değerlendirilebilir. Eğitimde fırsat eşitliğinin gerçekleşmesinin
imkansıza yakın olduğu iddia edilse de en azından fırsat eşitliği farkının
minimize edilmesi gerekmektedir. Böylece öğrencilerin dengeli ve denk bir
eğitim alınması sağlanmış olur.
Eğitimde fırsat eşitliğini yalnızca devletin ortadan kaldırmasını
beklemek yanlış bir beklenti olacaktır. Fırsat eşitliği - dört bir koldan - halkın
ve devletin işbirlikçi çalışması sonucunda dengelenebilir. Bu bağlamda devleti
yerme yerine birey ve toplumun devlete sağlayacağı katkıları düşünmeleri
uygun daha uygun olacaktır. Bununla birlikte, devlete yönelik katkı
sağlayacağı düşünülen öneri ve eleştirileri belirtmek de bireylerin
sorumluluklarından biridir.
KAYNAKLAR
Dinçer, M. Alper ve G. Uysal Kolaşin (2009). Türkiye'de Öğrenci
Başarısızlığında Eşitsizliğin Belirleyicileri. Eğitim Reformu Girişimi. Sabancı
Üniversitesi. İstanbul.
Gök, F. (2004). Eğitim Hakkı: Türkiye Gerçeği. XIII. Ulusal Eğitim
Bilimleri Kurultayı. 6-9 Temmuz 2004. İnönü Üniversitesi, Eğitim Fakültesi.
Malatya.
İçer, M. M. (1997). Türkiye'de Eğitim Sisteminin Genel Amaçları ve
Temel Eğitim İlkelerinin Değerlendirilmesi. Yayınlanmamış Yüksek lisans Tezi.
İnönü Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Malatya.
Kamalak, İ. (2004). Türk Eğitim Sisteminde Fırsat Eşitliği: Karşılaştırmalı Bir
Bakış. Bilim, Eğitim ve Düşünce Dergisi. Sayı: 4
Karasar, N. (1978). Eğitimde Fırsat Eşitliği.
http://dergiler.ankara.edu.tr/dergiler/40/502/6040.pdf (Erişim Tarihi:
01.04.2011)
Kılıç, E. ve Tanman, S. (2007). İlköğretim Okulları İkinci Kademesinde
Eğitimde Fırsat Eşitsizliği. http://www.universite-toplum.org/pdf/pdf_UT_391.pdf
(Erişim Tarihi: 08.04.2011)
163
Online 1: www.munazara.ege.edu.tr/belge/insanhaklari.doc (Erişim
Tarihi: 18.03.2011).
Online 2: http://ekutup.dpt.gov.tr/plan/plan6.pdf
……..…..http://ekutup.dpt.gov.tr/plan/plan7.pdf
…..……..http://ekutup.dpt.gov.tr/plan/plan8.pdf
..………..http://ekutup.dpt.gov.tr/plan/plan9.pdf (Erişim Tarihi: 11.04.2011)
Online 3:
http://www.meb.gov.tr/duyurular/duyurular2010/ttkb/18sura_kararlari_tamami.pdf
http://www.meb.gov.tr/duyurular/duyurular2010/ttkb/17sura_kararlari_tamami.pdf
http://www.meb.gov.tr/duyurular/duyurular2010/ttkb/16sura_kararlari_tamami.pdf
http://www.meb.gov.tr/duyurular/duyurular2010/ttkb/15sura_kararlari_tamami.pdf
(Erişim Tarihi: 01.03.2011)
Online 4:
http://02b47e1.netsolhost.com/IGEDTRDocuments/4%20Egitimde%20Firsat%20Eitsizligi.pdf
(Erişim Tarihi: 13.04.2011)
Online 5:http://www.habervitrini.com/ilkogretimde_derslik_basina_32_
ogrenci-457446.html (Erişim Tarihi: 10.04.2011)
Online 6: http://sgb.meb.gov.tr/yayinlar/ 2010 butce_raporu.pdf
(Erişim Tarihi: 15.04.2011)
Online 7:
http://tedp.meb.gov.tr/doc/Pubs/12MYIBO/Management%20of%20YIBOs_T.pdf
(Erişim Tarihi: 15.04.2011)
Online 8: http://mevzuat.meb.gov.tr/html/88.html (Erişim Tarihi: 10.04.2011)
Özsoy, S. Eşitlikçi Bir Eğitim Deneyimi Olarak Köy Enstitüleri.
http://www.halkevleri.org.tr/halkinhaklariforumu/index.php?eylem=oku&no=2743
(Erişim Tarihi: 25.08.2007).
Sarıer, Y. (2010). Ortaöğretime Giriş Sınavları (OKS-SBS) ve PISA
Sonuçları Işığında Eğitimde Fırsat Eşitliğinin Değerlendirilmesi. Ahi Evran
Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi. Cilt 11. Sayı 3.
Tan, M. (?). Eğitsel Fırsat Eşitliği.
http://dergiler.ankara.edu.tr/dergiler/40/518/6485.pdf (Erşim Tarihi: 10.04.2011)
Yaylacı, A. F. (2009). Türk Eğitim Sisteminde Demokratikleşme.
http://www.egitim.aku.edu.tr/afyayla2.htm (Erişim Tarihi: 16.04.2011).
164
GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZE DİYARBAKIR'DA EKOTURİZM VE EĞİL ÖRNEĞİ
Kenan HASPOLAT
Kırsal yaşam Ekoturizm yönünden önemlidir. Ekoturizm çevreyi koruyan ve
yerel halkın refahını gözeten, doğal alanlara karşı duyarlı bir seyahattir. Turizm
pazarında, doğaya dayalı turizm olarak tarif edilen ekoturizm, sürdürülebilir
kalkınma aracı olarak görülmektedir. Uluslararası Ekoturizm Topluluğu TIES (The
International Ecotourism Society) ekoturizmi şöyle tarif etmektedir: "Ekoturizm
genellikle küçük gruplar halinde yapılır. Konaklama ve yeme içme türü hizmetler
çoğunlukla yerel düzeydeki küçük ve orta ölçekli firmalar tarafından verilir."
Uluslar arası Doğa Koruma Birliği'nin tanımına göre ekoturizm, doğayı ve
kültürel kaynakları anlayarak korumayı destekleyen, düşük ziyaretçi etkisi olan ve
yerel halka sosyo-ekonomik fayda sağlayan, bozulmamış doğal alanlara çevresel
açıdan sorumlu seyahat ve ziyarettir. Uluslar arası Ekoturizm Topluluğu TIES (The
International Ecotourism Society); “ekoturizm, çevreyi koruyan ve yerel halkın
refahını gözeten, doğal alanlara karşı duyarlı seyahattir” olarak tanımlamıştır.
Ekoturizm kavramında, yeşil turizm, alternatif turizm, doğa turizm, yabanıl turizm,
macera turizmi, kültürel turizm gibi terimler kullanılmaktadır. Ekoturizm, genellikle
küçük gruplar halinde, ailelerin işlettiği küçük tesislerde, geleneksel mimarinin ve
yerel kaynakların kullanımını hedef almaktadır. Ekoturizm amacına uygun
gerçekleştirildiği takdirde, hassas ekosistemlerin korunması ve bu bölgelerin
içersinde ve çevresinde yaşayan nüfusun sosyo-ekonomik gelişmesi için kaynak
yaratabilen bir araçtır. Önemli ekoturizm potansiyeli olan dağlık ve ormanlık
bölgelerdeki köylerde yaşayan halkın yoksulluğu göz önüne alındığında, ekoturizmin
sosyal sınıflar arasındaki dengesizliği azaltabilecek bir etken olduğu anlaşılabilir (1).
Ekoturizm: Sürdürülebilir Kalkınmanın Anahtarı"
Dünya Turizm Örgütü (WTO) bu yıl, 27 Eylül 2002'de Kosta Rika'da
düzenlenecek resmi tören ve etkinliklerle kutlanacak olan geleneksel "Dünya Turizm
Günü" için "Ekoturizm: Sürdürülebilir Kalkınmanın Anahtarı" temasını seçti. Bu
seçim aynı zamanda B.M. Genel Kurulu'nun 2002 yılını "Uluslararası Ekoturizm
Yılı" ilan eden bildirgesini desteklemek amacıyla yapıldı. Sürdürülebilir kalkınma ve
ekoturizm, son yıllarda uluslararası çevrelerin gündeminde baş sıralardan eksik
olmuyor. Son 50 yılda dünyada pek çok alanda kaydedilen baş döndürücü ilerlemelere
son derece başarılı gelişmelere karşın; kaynakların plansız ve tahripkâr biçimde
kullanımı eko sistemin birçok yerde, kendi kendini yenileme özelliğini yitirmesi
çevrede ve yaşamın çeşitli alanlarında güçlenen olumsuz etkiler ve giderek artan
165
dengesizlikler, ciddi kaygılara neden oldu. Bütün bu gelişmeler " sürdürülebilir
kalkınma" kavramını, uluslararası topluluğun gündeminde baş sıralara getirdi.
Ekoturizm ise, temelinde sürdürülebilir kalkınma kavramı ve ilkeleri bulunan en
önemli turizm türlerinden birisidir. Öte yandan ekoturizm, Dünya Turizm Örgütü'nün
"Tourism 2002 Visions" isimli araştırmasında da belirtildiği üzere en hızlı gelişme
gösterecek turizm türleri arasında yer alıyor. Ekoturizm, kültür turizmi ile birlikte
ülkemizde en büyük gelişim potansiyeline sahip turizm türleridir. Ekoturizmde kısa
ve ön vadeli başarının ön koşulu, gelişimin sürdürülebilir turizm kavram ve ilkeleri ile
tutarlı olmasıdır. Böyle bir gelişim, kuşkusuz sürdürülebilir kalkınma açısından da
önemli katkılar sağlayacaktır.
Ekoturizm ilkeleri
Zirve aynı zamanda Ekoturizmin, turizm sektörünün genel anlamda
sürdürülebilirliğine, yerel halkların ekonomik ve sosyal seviyesinin yükseltilmesi,
doğal kaynakların ve yerel halkların kültürel bütünlüklerinin korunması ve tüm
seyahatçilerin doğal ve kültürel mirasın korunmasına yönelik bilincinin artırılmasının
gerekliliğine dikkat çekti. Yapılan toplantılar, kültürel zenginliğin ve bio çeşitliliğin
olduğu bölgelerin korunması ve yönetimine ilişkin finansman kaynaklarının, dünya
çapında açıkça görülen yetersizliğini bir kez daha vurguladı. Dünya Ekoturizm
Zirvesi'nde ele alınan diğer başlıklar ise, "Ekoturizmin uygun biçimde planlanıp
programlanmadığı, doğru biçimde yönetilmediği ve geliştirilmediği zaman doğanın
zarar görmesi, yaban hayatının ve bio çeşitliliğin tehdit altına girmesi, deniz ve kıyı
kirlenmesi, su kalitesinin düşmesi, bölge topluluklarının ve yerel halkların göçü ve
kültürel geleneklerin erozyonuna yol açması" oldu (2).
Köy Turizminde Damda Yıldız Seyri
Kentlileri köyle buluşturmayı hedefleyen 'köy turizmi', kuzuyu koyuna
katma, damda yıldız seyretme ve köy evinde konaklama sunuyor...Bir söğüt gölgesi
olsa da otursam, otursam da ayaklarımı serin sulara salsam, gözelerden su içip, yün
döşeklerde uykuya dalsam, dalsam da sabaha katmer kokusuyla uyansam, uyansam
da… Tatilde gidecek bir köyü yok besbelli bu hayalcinin. Belki vaktiyle vardı da,
tarlayı tapanı satıp savan bir babanın kurbanı oldu. İhtimal ki, deniz kıyısından,
kumdan ve güneşten sıkılmış olsun, dağ evlerinde aradığını bulamamış, hamaklarda
salınan yazlıkçılarla anlaşamamış… Şimdi bir köy nereden bulmalı Allah'ım (3).
166
Bir köy evi damı
Ekolojik Çiftliklere Ağırlık Verilmeli
Atatürk Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Coğrafya Bölümü Öğretim
Üyesi Prof. Dr. İhsan Bulut, turizmde yeni boyutun "Organik Tarım Turizmi"
olduğunu savundu. "Tarım, Turizm ve Takası" anlamına gelen "Ta-Tu-Ta"nın
Türkiye'de fazla bilinmediğini belirten Bulut, özellikle yabancı turistler tarafından
tercih edilen bu sektörün, turizme büyük katkı sağlayacağını söyledi. Bulut,
“Gelişmeye başlayan organik tarım turizmi, hem bir kültürel etkileşim hem de önemli
bir kalkınma unsurudur. Ta- Tu-Ta sayesinde turizm gelirimiz ikiye katlanır” dedi.
Türkiye'nin bu iş için adeta biçilmiş kaftan olduğunu belirten Bulut, ekolojik
çiftliklerin özellikle Ege ve Akdeniz'de yoğunlaştığını kaydetti. Bulut İç, Güneydoğu
ve Doğu Anadolu Bölgesi'nde henüz bu anlamda turizm yerleri bulunmamasını ise
büyük bir eksiklik olarak değerlendirdi.
Ta-Tu-Ta, Buğday Ekolojik Yaşamı Destekleme Derneği tarafından "TarımTurizm-Takas" başlığı altında yürütülen ekolojik çiftlik ziyaretleri programının kısa
adı. Program, Türkiye'de kimyasal katkı maddeleri kullanılmadan organik tarım
yöntemleri ile sağlıklı üretim yapılan çiftliklerin tanıtımını ve yaygınlaştırılmasını
amaçlıyor (4).
Dünyada artık keşfetmek amaçlı olarak yapılan eko turizm, son yıllarda
ülkemizde de sık sık gündeme gelmekte, fakat sadece yayla turizmi olarak
düşünülmektedir. Oysa bir bütün olarak ele alınması gereken eko turizm, sosyal ve
kültürel faaliyetleri de içine alan, geniş alanlarda bir çok aktiviteyi kapsayan bir
167
etkinliktir. Turizm Bakanlığı ekoturizmi; yayla turizmi, ornitoloji (kuş gözleme)
turizmi, foto safari, akarsu sporları (kano-rafting) çiftlik turizmi, botanik (bitki
inceleme) turizmi, bisiklet turları, atlı doğa yürüyüşü, kamp-karavan turizmi, mağara
turizmi, dağ turizmi ve doğa yürüyüşü, botanik (bitki inceleme) gibi başlıklar altında
değerlendirmektedir. Ülkemiz çeşitli uygarlıklardan kalan zengin tarihi ve kültürel
mirasın yanı sıra iklimsel çeşitliliği nedeniyle olağan üstü bir bio çeşitliliğe sahiptir ve
tek başına bütün bir Avrupa kıtası ile karşılaştırılabilir.
Örneğin, tüm Avrupa'da 500 kuş türü bulunmasına karşılık, Türkiye'de 420
civarında kuş türü tespit edilmiştir. Ayrıca Avrupa'da tespit edilen yaklaşık 12.000
bitki türünden yaklaşık 9.000'i ülkemizdedir. Türkiye, gerek dağları, ormanları,
yaylaları, kıyıları, gölleri, akarsuları gibi doğal varlıkları; gerek flora ve faunası ve
gerekse mağaraları ve kanyonları gibi ilginç jeolojik oluşumları açısından diğer
ülkelerle kıyaslanamayacak düzeyde bir zenginliğe sahiptir ve bu zenginlikler
ülkemizi gündemde olan eko turizm için oldukça ilgi çekici bir ülke konumuna
getirmektedir.
Bilindiği üzere, her türlü doğal zenginliğin kullanımındaki temel ilke, koruma
kullanma dengesinin sağlanmasıdır. Bu dengenin sağlanması, turizm sektörü için de
büyük önem taşımaktadır. Turizm sektörü, doğal varlıkların sergilendiği güzellikler,
dinlenme, sağlık, spor, bilim ve eğlence faaliyetlerine uygun ortamlardır.
Günümüzde turist profili giderek değişmekte, turizm geleneksel
destinasyonlardan uzaklaşmaktadır. Eko turistlerin 35-54 yaş grubunda, yüksek
eğitimli, ortanın üzerinde geliri olan ve doğa, kültür ve gastronomiye ilgi duyan kişiler
oldukları dünyada yapılan araştırmalardan anlaşılmaktadır (5).
FOTOĞRAFLARLA DİYARBAKIR'DA KÖY YAŞAMI VE EKOTURİZM
DOĞAL GÜZELLİKLER
168
Çermik -Sinek köyü anlatmakla tasvir edilemeyecek kadar güzellikte bir
köydür. Sinek köyü Gelincik dağının zirvesine yakın bir yerdedir. Rakım 760 te,
Sırtını Gelincik Dağına yaslayan köyümüzün ön kısmı aşağıya doğru Sinek çayına
kadar inen, tabir yerindeyse yeşil bir cennettir.
Yazları yerleşim ise sinek çayı etrafındaki bostanların içindedir. Yazları Sinek
çayı etrafında geçen yaşamın da ayrı bir güzelliği vardır (23).
Berrak akan suyun şırıltısıyla insan ruhunun dinlendiği ortamlar, daha çok
insan eli değmemiş ve keşfedilmeyi bekleyen alanlardır. İnsanoğlunun mekân tuttuğu
alanlarda genelde olan tahribat, elimizde kalan ve korunmayı bekleyen ekoturizmin
kaynağı yeşil alanlarla tarihi alanları korumamızı gerektirir.
Sinek çayı
169
170
Eko-turizmin canlılığını oluşturabilmek için öncelikle Diyarbakır'da ilçelerin
iyi biçimde gezilmesi ve doğal güzelliklerle tarihi eserlerin bulunduğu mekânların
tespiti önemlidir. Yaşadığımız yüzyılın ulaşımda ve teknikte sağladığı kolaylıklara
rağmen, keşfedilmeyi bekleyen birçok yer bulunuyorsa ve halen çalışmalar
yürütülmüyorsa öncelikle kendimizi sorgulamamız lazım gelir.
Kocaköy-Karaz, halen keşfedilmeyi bekleyen birçok doğal güzelliğe ve tarihî
eserlerin bulunduğu alanlara sahiptir. Yukarıda yer alan Mahmudiye-Arkbaşı Köyü,
ilçenin sadece dar alanda bir köyüdür. Birçok mağara ve tarihî mezarların olduğu
köyde ekoturizmin canlandırılması, ulaşımın uzak olmaması nedeniyle günü birlik
gezilerin yapılabileceği merkezlerden biri olabilir.
Kocaköy'de bulunan Kalkan Kayası, ilçenin sembolü olabilecek görselliğe
sahip bir değeridir.
Arkbaşı Köyü'nde Kayısı Ağacı ve Kayısı Toplayan Çocuk
171
DİYARBAKIR BİYOLOJİSİ
Diyarbakır'da endemik bitki sayısının çok olması ve değişik çeşitlerde çiçek
florasının zenginliği, bu alanda eko-turizmin canlandırılması önünde bir seçenektir.
Eğil İlçesi'nde bu tezimizi doğrulayan doğa harikası çiçek çeşitleri:
DİYARBAKIR'IN BİTKİLERİ (8)
Diyarbakır da yürütülen 2000–2010 yılları arasında yürütülen floristik
çalışmalar sonucunda 800 kadar doğal bitki taksonunun yetiştiği belirlenmiştir.
Bunlardan beş tanesi eğrelti otu, bir tanesi açık tohumlu, yaklaşık 800 tanesi ise çiçekli
bitkilerdendir. Çiçekli bitkilerden dördü sadece Diyarbakır ilinde, 10 tanesi
Güneydoğu Anadolu Bölgesinde, 35 tanesi ise diğer bölgelerde de yetişen endemik
bitkilerdir.
Resim 1. Phelypea coccinea
Resim 2. Rosularia blepharophylla
172
Resim 3. Crocus biflorus
Resim 5. Ajuga xyllorhiza
Resim 7. Narcissus tazetta
173
Resim 4. Crocus leichtlinii
Resim 6. Ajuga vestita
Resim 8. Alcea fasciculiflora
Resim 9. Ophrys carduchorum
Resim 10. Ophrys cilicica (8)
Orchidaceae familyasının 20 türü Diyarbakır çevresinde yetişir. Ophrys
carduchorum ve Ophrys cilicica bu çevrede yetişen endemik orkidelerdir.
Papaveraceae familyasının 15 türü bulunur. Gelincik (Papaver) önemli cinsidir.
Papaver clavatum endemik bir gelincik türüdür.
DİYARBAKIRDA YETİŞEN BİTKİ TÜRLERİNE ÖRNEKLER
Alıç
Antep Fıstığı
174
Armut
Badem
Ceviz
Diken Ardıcı
175
Çitlenbik
Mahlep
Menegiç
176
Sumak (9)
ORMAN KENTİ
Lice Ormanları
Hazro Ormanları
177
.
Hani ilçesi ormanları (fotoğraf Eda Çelik)
178
Silvan Ormanları (Foto:Suat Ergin)
Dicle Pirejman'da Meşe Ağaçları
“Yeşil Şehir Diyarbakır” denince akla Dicle kenarları gelir
179
Esfel Bahçeleri ve Dicle (Foto:F Türkoğlu)
DİCLE BALIKLARI
Dicle Balıkları: Şebbot, Şırıng, Behran, Cer, Karagöz, Berat, Şah, Sazan, Aynalı
Sazan, Yayın, Yılan balığı, Faran, Bınni (kaya balığı), Herver (Bıyıklı Balık ).
180
EKOTURİZMDE KUŞLAR
Güvercin Evleri
Güvercin evleri (Branhaneler) Ekoturizme katkı sağlayacaktır.
181
Simaki (Erimli) köyünde boranhane (güvercinevi) leri
Güvercin gübresi organik tarım için önemli bir fırsattı
450 Kuş Türünden 270'i Diyarbakır'da
Diyarbakır'ın kuş cenneti olduğunu ifade eden Kılıç, "Türkiye'de 450 kuş
türünün 270'den fazlası Diyarbakır'da bulunuyor. Bu kuşların en büyük kısmını
leylekler oluşturuyor".
Çevre ve Orman Müdürlüğünce Salınan Yaralı Şahin Tedavi Esnasında
182
Diyarbakır Bir Kuş Cenneti
Diyarbakır Dicle Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Biyoloji Bölümü
Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ahmet Kılıç, dünyanın en büyük leylek kolonisinin
bulunduğu Diyarbakır'da küresel ısınma nedeniyle leyleklerin dengesinin
bozulduğunu söyledi. 2003 yılından bu yana Diyarbakır ve çevresinde kuş türleri
konusunda araştırma yapan Prof. Dr. Ahmet Kılıç, Diyarbakır'ı Bismil ilçesine
bağlayan karayolu civarında bulunan yüksek gerilim hatları üzerinde 53 leylek yuvası
tespit edildiğini kaydetti. Diyarbakır'ın kuş cenneti olduğunu ifade eden Kılıç,
"Türkiye'de 450 kuş türünün 270'den fazlası Diyarbakır'da bulunuyor. Bu kuşların en
büyük kısmını leylekler oluşturuyor. Yapmış olduğumuz araştırmalarda Bismil
ilçesinde 20 kilometrelik alan içerisinde 53 tane leylek yuvası tespit ettik. Bu,
dünyanın en büyük leylek popülasyonu anlamına geliyor. Bu yuvaların 42'sinde aktif
olarak kuluçka tespit ettik" dedi (10).
Kurşunlu Camii ve Leylek
183
Ergani Gökçe Köyü/ Foto: M. Oğuz
Çevre ve Orman Müdürlüğü
Akkuyruklu Kızkuşu Hevsel bahçesinde görüldü
Türkiye'de kuş gözlemcileriyle ornitocuların (kuş fotoğrafçıları) uzun
uğraşlara rağmen daha önce Kars, Ankara ve Gaziantep'te sadece bir kaç kez
görüntülenerek kayıt altına alınan Akkuyruklu Kızkuşu, Diyarbakır'daki kuş cenneti
Hevsel Bahçeleri'nin Dicle Nehri kıyısında görüntülendi.
Güneydoğu ve Diyarbakır'ın gizli kuş cenneti olarak bilinen Hevsel
Bahçeleri'nde bugüne kadar uzmanların kayıt altına aldığı 180 kuş türüne artık yeni
bir tür daha eklendi.
184
Ovalarda, platolarda ve nehir kenarlarında yaşayan Akkuyruklu Kızkuşunun,
Hindistan ve Afrika'daki kışlama alanlarından mart ayında ayrılarak nisan ayında
Afganistan'ı geçerek Türkiye'ye ulaştıkları belirtiliyor.
Havzadaki kuş türlerine bir yenisi ekle
Dicle Üniversitesi Fen Fakültesi Biloyoloji Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr.
Ahmet Kılıç, Akkuyruklu Kızkuşunun sıklıkla görülen bir kuş türünün olmadığını
söyledi. Bu kuş türünün neredeyse hiç görülmediğini belirten Prof. Dr. Kılıç, "Hevsel
Bahçeleri'nde 180, Diyarbakır ve ilçelerini de kapsayan bir alanda ise 270 kuş türü
bugüne kadar kayıt altına alınmıştır. Bugüne kadar Akkuyruklu Kızkuşuna
rastlanmamıştı. Ancak 1950'li yıllardan beri varolduğu bilinmekteydi. Artık
Diyarbakır'da yaşayan kuş türüne yeni bir türü ekleyebiliriz" dedi.
Hevsel Bahçesi'nde eko turizmi yaygınlaştırmak gerek
Akkuyruklu Kızkuşunu Hevsel Bahçeleri'nin, Dicle Nehri kıyısındaki
bölümünde görüntülenmesinin önemli bir hizmet olduğunu belirten Prof. Dr. Kılıç,
şunları söyledi: "Kuş cenneti olarak bilinen Hevsel Bahçeleri, yeni kuş ve
sürüngenlere, büyük avantajlar sağlıyor. Koruma, korunma ve barınma ile beslenme
anlamında büyük avantajları gören yeni türler, Hevsel Bahçeleri'ne geliyor. Uygun bir
barınma merkezi olarak mevsim aralarında farklı kuş türlerini burada görmek
mümkündür.
Bahçenin korunabilmesi ise çok zor. Çünkü kent merkezine bitişik bir alanda
hem tarım yapılıyor. Burada tarım yapan halkı
bilgilendirmek lazım. Onların bu kuş türlerini
koruma altına almasını sağlamak ve av yasağına
uyulması halinde kuş türleri koruma altına
alınabilir. Bahçede eko turizmi sağlamak gerek.
Böylece hem ekonomik anlamda bir katkı
sağlarken, çevre faktorönü de ön plana çıkarmış
olacağız " (11).
1936 yılında H.Basri Konyar'ın kaleme
aldığı Diyarbakır yıllığında Diyarbakır'da hemen
bütün evlerin pencerelerinde yuva yapan
kerkenezler sayısızdır. Leylek, kırlangıç, karga,
saksağan, baykuş, çavuşkuşu, sığırcık, kartal,
şahin, akbaba, atmacaların her türlüsü bulunur
derler (s. 24).
Çınar Aktepe'de MS. 1050 yılında yapılan minarede tavus kuşu
185
Ergani – Dicle arası baraja yakın yerde martılar
Diyarbakır'da Yusufçuk / Foto. Fırat Türkoğlu
Dikkuyruklar Diyarbakır'daNesli tehlike altında olan Dikkuyruk
ördekleri, ilk kez Diyarbakır'da görüldü.
Dicle Üniversitesi Fen Fakültesi Biyoloji Bölümü öğretim üyeleri Prof.
Dr. Murat Biricik ve Yrd. Doç. Dr. Recep Karakaş, arazi araştırmaları
sırasında. Diyarbakır yakınlarındaki iki gölette Dikkuyruk'ların varlığını
tespit etti (12).
186
Bölgede İlk Kez Görüldü: Su samuru için bakanlık seferber oldu
Diyarbakır Doğa ve Hayvanları Koruma Derneği Başkanı Sevgi Ekmekçiler,
yetişkin olan Su Samuru'nun bölgede ilk defa görüldüğünü söyledi (13).
Dicle Kaplumbağası
Yaban hayatı araştırma uzmanı Dr. Memduh Iğırcık dünya literatüründe
olmayan grup halinde yaşayan bir kaplumbağa türünü belirledi Kışın nehir altında
çamur altında gizlenen kaplumbağa baharla sabah güneşiyle akşam gün batımında
sudan çıkıp güneşlemektedir. Diğer kaplumbağalardan ayıran en önemli özelliği
güçlü çene yapısı ve büyük bir ağzının olmasıdır.Hayvan otçul ve
etçildir.Balık,yengeç,kurbağa ve salık alandaki bitkilerle beslenmektedir (14).
187
Diyarbakır'da Omurgasız Hayvan türleri (15)
YAYLA HAYATI
Kulp yaylak Köyü
Şen Yayladan Bir Görünüm (17).
188
.
Karacadağ (18) (19)
Karacadağ'da çuval dokuması
(Foto. Sabri Kürkçüoğlu-1998)
189
Dokuma kıl çadır dokuması
(Foto. Cihat Kürkçüoğlu)
Simaki'de bir göçebe çadırı
BUĞDAY VE EKMEK
Buğdayın elenmesi
Ögütme taşı
Hani ilçesi bir köyünde tandır.
Tandır ekmeği
Sac ekmeği
190
TARIM
Günümüzde tarımda temel direği pamuk tarlaları oluşturur
Diyarbakır Ergani yolunda, Diyarbakır sınırlarında
pamuk ekimi dikkat çekmektedir
Çermik inciri
Karacadağ kengeri
Bismil sera domatesi
191
Bismil'de seracılık
Simaki-Erimli Kavunu
Lice Kabağı
Hani Patlıcanı
Lice Armudu
192
Lice Cevizi
Çermik Üzümü (27)
Çermik Üzüm Sucuğu
193
Kuru üzüm
Pestil
Çermik Narı (28)
Karpuz çekirdeği
Kavun çekirdeği
Diyarbakır Karpuzu
194
.
Hani Bademi
Çermik Kuru incir
Karadut (Karahübür)
Şilbe köyü Vişnesi
195
Karacadağ Pirinci
HAYVANCILIK VE HAYVANSAL ÜRÜNLER
Koyun sağımı/ Koyunculuk-Diyarbakır 1973 İl Yıllığı
196
Küçükbaş Hayvanlar
Büyükbaş Hayvanlar
Hilar yakınında Hayvancılık
197
Günümüzde Eğil'de Hayvancılık
Günümüzde Silvan'da Hayvancılık
Malabadi'de Kazlar
Hindi
Tavuk
198
Hani Bölgesi büyük baş hayvancılık
Süt Kuzuları
Organik Hayvancılık Ürünleri
Köy Peyniri
ve Örgü peynir çeşitleri
Kavurma Çeşitleri
199
Kocaköy'de oldukça fazla büyükbaş hayvan vardır
Tepe Başhan Köyü'nde Küçüklbaş Hayvanlar
Keçiler
200
ARICILIK
Kulp'ta Arıcılık Üretimi (17)
Dicle kenarında kovanlar
ERGANİ'DE ORGANİK ÜRÜNLER
Erganide pamuk tarlaları
Yolkenarı sebze ve meyve satışı
201
Üzüm satışları/ Ergani
Hani’de kabak tarlası
202
Erganide hayvancılık
Dicle kenarında Silajlık Mısır
Yonca
203
HANİ İLÇESİ
Diclenin bir kolunun çıkış kaynağı (Aynkabir)
Hani Pazarı
Hani’de bir köy manzarası
204
KOCAKÖY
Kocaköy'de Büyükbaş Hayvanlar
Kocaköy'de Buğday Elekleme
Kocaköy'de Nar Geçim Kaynağıdır
205
Kocaköy'de Dutçuluk
Kocaköy Çeltik / Pirinç tarlaları
Serikaniyan Mağarası - Kocaköy / (Foto:Yahya Kamçı)
206
ÇERMİK
Çermik'in Gelincik Dağı
Peri bacaları denince akla hep Ürgüp-Göreme gelir, bir benzeri dağında
Diyarbakır/Çermik /Sinek Köyünde olduğunu biliyor muydunuz? Çermik ilçesinin
Kuzey-batısında bir dağ vardır. Buna Gelincik dağı denir. Uzaktan İnsan dizisi gibi
görünür ve Ürgüp-Göreme Vadisini hatırlatır (23).
Şeyhandede Şelalesi/ (24)
Çermik. Foto. Abbas Oruç
207
ÇERMİK VE DOĞA
Petekkaya
208
.
Petekkaya
209
Petekkaya
210
KULP
Kulp – Demirli
Kefrum Kalesi
Korukçu Mağaraları
Salkımlı
211
Ergani-Hilar
.
Roma kabartması
Büyük Han ve İç Kısmı
Hilar Kabartmalarından Görünüm
Kırk basamaklı merdiven
212
Hasuni mağaraları
Lice - Bırkleyn / Bırkleyn (F. Türkoğlu)
Lice - Dibekköy Pamukkaleyi hatırlatıyor
213
Kocaköy Arkbaşı Mağaraları
3- 4 odalık mağaralar.
Mağarada bir mescid (mihrap)
Kocaköy ilçesinde Kalkan Kaya
214
Kulp'ta Ters Lale
(1973 Diyarbakır İl Yıllığı) Kulp Şakiran Çayı
215
ÇINAR
Göksu Barajı ( N. Satici )
Dicle Üniversitesi Ormanlık Alanın Sonbahar Görünümleri
216
KÖY YAŞAMINDAN ESİNTİLER
217
Silvan'da Göçebe Hayatı ve
Çadırda Namaz (25)
Akarsudan Abdest Alan Bir Göçebe
Silvan-Ser Hivde eğlenceleri
Hasuni mağaraları turist bekliyor
218
Diyarbakır'ın Silvan İlçe Kaymakamlığı tarafından hazırlanan proje ile
Hasuni Mağaraları 49 yıllığına kiralanarak, turizme kazandırıldı. Diyarbakır'ın Silvan
İlçe Kaymakamlığı tarafından hazırlanan proje ile Hasuni Mağaraları 49 yıllığına
kiralanarak, turizme kazandırıldı. Silvan ilçesinde Ortaçağ döneminden kalan Hasuni
Mağaraları İlçe Kaymakamlığı tarafından Karacadağ Kalkınma Ajansı'nın açmış
olduğu turizm altyapısının güçlendirilmesi programına 'Hasuni projesi' ile katılarak
çalışmalar başlatılmıştı. Yürütülen çalışmaların tamamlandığı ve bölgeye turist
beklendiği belirtildi. Binlerce yıllık tarihi geçmişi ile Silvan ilçesinin 7 kilometre
doğusunda yer alan Hasuni Mağaraları'nın turizme kazandırılması için kaymakamlık
tarafından başlatılan yoğun çalışmalar kapsamında, Maliye Bakanlığı ile 49 yıllığına
ittifak hakkı sözleşmesi imzalandı. Projenin hayatta geçmesiyle, Hasuni Mağaraları
girişinde 52 araçlık ve 4 otobüslük bir otopark, bir kafeterya, satış stantları, seyir
terası, yürüme yolları ve ahşap korkuluklar yapıldı.
Silvan Kaymakamı Yunus Sezer, ilçenin her yönüyle tarihi bir kent olduğunu
belirterek, "Gerek ilçe merkezimizde var olan tarihi mekanlar, gerekse de ilçemizin
tarihi envanterleri içerisinde yer alan tarihi değerlerimizin gerekli tanıtımlarını
projelendirilerek turizme kazandırılmayı hedefliyoruz. Bizler de ortaçağ döneminden
kalan tarihi Hasuni Mağaraları için yaklaşık 1 yıldan beri yürütülen proje
tamamlanarak hayatta geçirildi. Hasuni Mağaraları girişinde 52 araçlık ve 4 otobüslük
bir otopark, bir kafeterya, satış standları, seyir terası, yürüme yolları ve ahşap
korkuluklar yapıldı. Bu aşamada gerekli tanıtım çalışmaları yapılarak yerli ve yabancı
turistleri buraya çekmeyi hedefliyoruz" dedi. Kaymakam Sezer, Silvan ilçemizde
devasa kaya parçalarının oyularak apartman şeklinde yapılan mağaralara sahip
olduğunu söyledi. Kaymakam Sezer, "Bunlardan sadece birkaçı 3, 5 ve 7 katlı mağaralardan oluşuyor. Bu güzellikler görenleri hayrete düşürüyor. Hasuni Mağaraları,
Doğu'nun birçok yeri gibi keşfedilmeyi beklemişti" diye konuştu (28).
Peri bacasi ve magara silvan - fot.nejat satici
219
Diyarbakır
(29)
Tarihi Fiskaya Şelalesi'nden su akmaya başladı
Dicle üniversitesi göleti
220
KAYNAKLAR
1. Http://Tr.Wikipedia.Org/Wiki/Ekoturizm
2. Quebec City, Kanada, 22 Mayıs 2002 Tursab
3. Ülkü Özel Akagündüz. Köy Turizminde Damda Yıldız Seyri - Sayı: 603
- 26.06.2006
4. 07.09.2006 /
5. Yard. Doç. Dr. Esin Özkan Yürik. Turizmin Geleceği: Ekoturizm. Http://
www.Gizemlikapi.Com/Turizm/19750-Ekoturizm-Ekolojik-Turizm-NedirEkoturizm-Hakkinda.Html
6. http://www.gizemlikapi.com/turizm/19750-ekoturizm-ekolojik-turizmnedir-ekoturizm-hakkinda.html
7. www.egil.gov.tr
8. Prof. Dr. A. Selçuk Ertekin. Diyarbakır'ın Bitkileri. Diyarbakır'da Doğal
ha-yat Enerji-İklim-Maden .2011
9. Murat Haspolatlı, Emin Tekin. Diyarbakırda Yetişen Bitki Türleri.
Diyarbakır'da Tarım Doğa Çevre Sempoyumu. 2011
10. www.diyarinsesi.org. 12 Aralık 2008
11. www.diyarinsesi.org. 17 Nisan 2011
12. 23.03.2010. Güneydoğu ekspres
13. www.diyarinsesi.org. 09 Nisan 2010
14. Diyarbakır ve Yaşam. Yıl. 1. sayı. 2. s. 30.
15.Yüksel Coşkun Biodiversity Of The Diyarbakir Region, Turkey
Diyarbakır'da Doğal hayat Enerji-İklim-Maden . 2011
16. www.kulpmerkezilkogretimokulu
17. Bejan Matur. Doğunun Kapısı Diyarbakır.DKSV yay.İst.2009.s.243-245
18. 08.12.2007)Anf News Agency İlhami Vural -Anf . Qerejdağ Koçerleri
Can Çekişiyor http://www.gomanweb.com/Kutuphane/qerejdag_kocerleri/
qerejdag_kocerleri.htm
19. Yrd. Doç. Dr. Cihat Kürkçüoğlu. Öğr grv. Sabri Kürkçüoğlu. Şanlıurfa
Çarşıları -Hanları ve El Sanatları.Şanlıurfa Belediye yay.2011.s.66,101
20. Naci Akdemir. Kocaköy.Kocaköy Kaymakamlığı.2008
21. Mirze Mehmet Çelik. Fotoğraflarla Kulp. Edubba yay.İst.2009
22. Foto:ergun ([email protected])
23. http://www.cermik.bel.tr/
24. http://forum.memurlar.net/konu/846937/
25. 2.uluslarası Diyarbakır sempozyumu Osmanlı Belgelerinde Diyarbakır
26. Murat Bozdoğan, Hamdullah Işık. Çermik.2012
27. http://www.diyarinsesi.org/-12 Mayıs 2012
28. 27 Nisan 2012 www.diyarinsesi.org
221
EĞİL İLÇESİNDE EKOTURİZM
DOĞA TURİZMİ
Deniz Şehri Diyarbakır
Eğil ilçesinde bir ilkel istiridye
Her ne kadar şu an Diyarbakır'da deniz olmasa da ona vekaleten baraj gölleri vardır.
Eğil Baraj Gölü
Kar Mevkiinden Bir Şelale (31)
222
SU SPORLARI
Baraj Gezintisi
Baraj Gölü Gezintisi
Kral Mezarları Önü
Bu sporların içinde ilk planda yüzme gelmektedir. Ülkemizde her yerde
yüzme mümkündür. Ancak tarihi mekânlar önünde örneğim Asur kral mezarları
önünde yüzmek bir orijinallik unsurudur. Baraj gezileri de diğer bir turizm unsurudur.
Baraj gezileri de diğer bir turizm unsurudur. Tracking, yamaç paraşütü ve kanolar ise
dikkate alınması gereken diğer spor alanlarıdır. Eski Eğil su altında kalmıştır. Su altı
sporları için bu güzel bir potansiyeli getiri. Dalgıçlar için Eğil de değişik bir âlem
vardır.
1986 yılı eski Eğil (Foto:Prof. Dr. Emrullah Güney)
Eğil'de Asur kano spor kulübü kurulmuştur. Kanocular, Eğil'de sık görülür.
223
Eğil kaymakamı feribot sürerken -
Bir motor gezisi
Diyarbakır doğa sporları kulübü başkanı Abdurrahim Ekin'in önerisi:
Diyarbakır'da sıcaklıkların temmuz, ağustos aylarında 40–50 dereceye ulaştığında
serinlemek ve doğa fotoğrafçılığı, doğa yürüyüşü, tracking, yamaç paraşütü, dalgıçlık
ve durgunsu kano gibi aktivitelerle güzel vakit geçirmek isterseniz. Bence fazla
düşünmeyin ilk adres ilk adres Eğil'dir. (23) Eğil baraj gölü mağaraları hem ziyaret
hem de dini arkeolojik dünya açısından önem arz eder. Sümer tabletlerine göre tufan
Dicle'de olmuştur. Bu açıdan Eğil de tufan etkisinde kalmış, su erozyonu sonuca çok
yüksek seviyelerde mağaralar oluşmuş, tufana ait orijinal yapılar ortaya çıkmıştır.
Eğil baraj gölü mağaraları ve su erozyonuna ait orijinal yapılar
224
Bunun dışında baraj havzasında ilginç yapıları ziyaret etmeden gitmemeliyiz
Eğil baraj gölü mağaraları ve su erozyonuna ait orijinal yapılar
Kuş gözlemciliği için de Eğil ilçesinde önemli bir alt yapı vardır. Türkiye'deki
450 kuş türünün 270'ten fazlasının Diyarbakır'da yaşamaktadır. Bu noktada iskeleden
sola doğru baraj gölünde gezintiye çıkalım. İlginç kuş mağaralarını görebiliriz.
Kartallar da ayrı bir güzellik katar.
Kuş mağaraları
Eğil Yatır Köyü Şelalesi Foto: Askeri İpek
Orman Kenti Eğil
Geçmişte Diyarbakır ormanlıktı. Diyarbakır şehrinin hemen civarında
(Seyrantepe'den) başlayan ormanlık saha, kuzeye yani Eğil'e doğru gittikçe genişler
ve yükselirdi (42) (43). 1936 yıllarında Diyarbekir'de 1.933.250 dönüm orman
olduğu ifade edilmektedir. Ormanlıklar Eğil, Lice, Kulp ve Çermik ilçelerindedir
(44). Ekseriya ağaçlar Eğil'de kesilip Diyarbekir'e sevk edilir. Orada biçilir (12). 1949
yılında Diyarbakır'ı ziyaret eden gazeteci Cahit Beğenç izlenimlerini Ulus
gazetesinde yazmış, Diyarbakır ve Raman isimli kitabında da bu izlenimlerini
detaylandırmıştır. Eğil ormanlarından kesilen odunlar keleklerle Diyarbakır'a
nakledilir (45). demektedir.
225
Eğil'de Tarihi Kelekçilik
Kelek; keçi ve koyun tulumları nefesle şişirilip yan yana bağlandıktan sonra,
üzerine sırıklardan yaklaşık 75'er cm ara ile sağlı sollu kirişler konularak, onun da
üstüne ince çubuklar dizerek oluşturulan dört köşe sala verilen isimdir. Kelekin
tarihçesi 2500 yıl öncesine, Asurlular'a uzanmaktadır. Kelek Mezopotamya'da
özellikle Dicle'de kullanılmıştır (18). Dicle üzerinde şişirilmiş tulumların kesilmiş
ağaç direkleriyle desteklenmesinden meydana getirilen kelekçilik çok eski tarihten
beri yapılmakta idi. Dicle nehri üzerinde ve Diyarbekir'den itibaren kelekler
vasıtasıyla çeşitli emtia nakledilmekte idi (27). Diyarbakır salnamelerinde Eğil
kelekçiliğine temas edilir.
Dicle'de sefine seyri-kabil olmadığından merâkib-i nehriye ittihâz
olunmuştur. Kelekler üflenip nefesle şişirilen ve üzeri hatab veyahud derikle setr
olunan yekdiğere merbut seksenden yüz elli iki yüze kadar tulumlardan ibaret ve
kelekcilerin nefesiyle kâimdir. Bu keleklerle Diyarbekir'den Musul'a kadar gidilir.
Eğil nahiyesinden Diyarbekir'e mütemadiyen hatab nakil etmekte olan kelekler dahi
insan ve eşya nakleden keleklerden farksızdır (2). Eğil'in kuzeyindeki ormanlardan
kesilen ağaçlar keleklerle Diyarbakır'a getirilmekte ve eskiden de bir istasyon yeri
olan Kavs noktasında kelekler kıyıya yanaştırılmakta ve yükler karaya çıkarılmakta
idi.(28) Tekyeli İbrahim Kaçar'ın naklettiğine göre 1970'li yıllara kadar Eğil ve
civarındaki meşe ormanlarından toplanan odunlar 8x9 sıralı 72 keçi tulumundan,
12x9 sıralı 108 keçi tulumuna kadar yapılan keleklerle Diyarbakır'a Fiskaya
mevkiinde bulunan iskelelere getirilip satılırmış.
Tekyeliler kendi kelekleri dışında, Diyarbakır'da bulunan tüccarların
kelekleriyle de odun taşımacılığı yapmışlar, sefer başına ücret almışlardır. Nehir
güzergâhında Şe'in, Kerané Dız, Gülbahçe, Çortan, Kâr a Ramoy, Filâtan, Âmini
tehlikeli noktalarmış. Tekye ve civarından, Ekim sonundan Mayıs sonuna kadar
kelekçilik yapılırmış. İlkbaharda suların bol olması nedeniyle Tekye'den Diyarbakır'a
sabah erkenden çıkan kelekler ikindiye kadar Diyarbakır'a ulaşırmış. Sonbaharda ise
suların azlığı nedeniyle bu seferler 1-2 günü alırmış. Tulumlar, yaz aylarında
kurutulmuş nar kabuğu, meşe mazısı ve özel tuzlar serpilerek serin yerlere
kaldırılırmış. Bu özel tertipler, yünden örülmüş tulum bağlama ipleri ve benzeri
malzemeler Diyarbakır'da eski Belediye civarında bulunan dükkânlarda satılırmış
(18).
1936 yılında Konyar Eğil kelekçiliğini anlatıyor: Eğil'in bir buçuk saat
ilerisinde Şain mevkii-Diyarbekir odunlarının keleklerle taşındığı yerdir ''Dicle, Eğile
çok faideler temin eder. Odunculuk ve tahtacılık bu ırmak sayesinde oldukça inkişaf
eder. Tahtalık ağaçlar maden köylerinden ve Hazrodan alınır. Ve ekseriya Eğilde
kesilip Diyarbekir'e sevkedilir. Orada biçilir. Diyarbekirde kale içinde görülen
tahtalar hep eğilin sevkiyatıdır. Harpten evvel elli altmış bin kütük bulunurdu. Şimdi
yılda on iki bin kütük gelmektedir ''(12).
226
Eğil'de Kayalardan Yapay Mağaralar
Yapay mağaraların çoğu, baraj gölü altında kalan “Deran” denilen bölgede
bulunur. Su seviyesinden kurtulan mağaralar görülebilir. Deran Bölgesindeki
mağaralar; kayalara cadde açılarak, caddenin sağ ve soluna yüzlerce mağara kazılarak
bir şaheser meydana getirmişler.
Baraj gölü mağaraları
Kunak mağaraları
Basri Konyar 1936 Diyarbekir yıllığında “Eğil kalesinin alt yanlarında derin
bir vadiyi izleyen yolun her iki tarafında bir çok mağaralarla delik deşiktir. Bunların
içinde yine mağara oyulurken ortaya çıkarılmış üçer sedir vardır. Medhalleri küçük ve
muntazamdır. Kalenin bulunduğu mevkiin şimal tarafında (Sultanım) suyunun
altında (Kayaz) mağaraları bulunur, der. 1936 yılında Basri Konyar, mağaralar Eğilin
her tarafında mebzulen bulunur. Bazı mağaraların methallerinde sağlı sollu çok kadim
bir zamana ait olduğu nakış tarzından belli insan resimleri mahkûktur. Alibegan'da yer
altı mağaraları ve gizli kapılar ile meşhurdur. Selman kuyuları mevkiinde bu yer altı
mağaralarından çok bulunur' demektedir (12).
227
.
Baraj gölü mağaraları
228
EĞİL VE DOĞA
229
Altınsarısı Renkte Eğil'de Günbatımı
Baraj Üzerinde Mor Lacivert Bulutlar Yağmura Belsi İken Çakan
Şimşek Görünümü
Farklı Açıdan Eğil Baraj Gölü'nün İlginç Biçimi
230
.ds
Selman köyü yolunda doğadan ilginç görüntüler
231
Selman köyü yolunda doğadan ilginç görüntüler
232
Seyrine Doyum Olmayan ve Peri Bacaları'nı Aratmayan Keşfedilmeyi
Bekleyen İnsan Şeklinde Dizilmiş Doğal Kaya Parçalarıyla Eğil'de Görülmeye Değer
Manazaralar
Selman köyü yolunda doğadan ilginç görüntüler
233
Adeta Canlı İntibaını Veren Kaya Kütlelerinde Birçok Gizem Saklanmış Gibi
Eğil-Şölen Yolu
Selman köyü yolunda doğadan ilginç görüntüler
234
Kunak piramitleri
235
Hediyeler
Üzüm, pestil, bal, önemli hediyelerdir. Badem çok ciddi bir ufuk getirebilir.
Menengiç ağaçlarının aşılanmasıyla fıstıkçılık önemli bir zenginlik getirir. Ancak
çevrede Urfa, Gaziantep, Siirt fıstıkçılığı çok geliştiğinden bademcilik rakipsizdir. Bu
potansiyeli tarihten beri mevcuttur. Basri Konyar, Eğil'in yeşilliğini anlatırken
'1936'larda ormanlıklı boğazlar geçildikten sonra bağ ve bademliklerle süslü sırtların
yamaçlarından geçilir. Artık Eğile yaklaşılmıştır. Ehemmiyete şayan olan gelir her
nevi hububat ile pek çok olan bağları mahsulüdür. Üzümden bastık denilen çok
makbul pestillerle cevizli sucuklar yapılır. Yağları da nefistir. Ova köyleriyle
kasabada kilim, keçe, tüylü kebe ile oyalı velenseleri kadınlar yapar. Renkler, çok tabii
ve imtizaçlıdır. Hayvanatı, hayvancılığı da ilerdedir (12) der. Eğil balı orijinaldir,
üzümü ve pestili hediye olarak satılabilir (46).
1937 yılına ait bir kitapta İstasyon boyunda ve bağlar denilen yerde üzüm
bağları vardır, denmektedir. Eğil'de geniş üzüm bahçeleri, Ergani'de geniş üzüm
bağları olduğu ifade edilmektedir (44).
Diyarbakır salnamelerinde (5/245) 'Eğil ahalisinin pestil ve sucuk mamulâtı
pek lezizdir' yazılıdır. 1869-1905 salnamelerinde Eğil'in etrafı üzüm bağlarıyla
muhattır, (5/310) denmektedir (2).
2002 yılında Eğil ilçesinde üzüm üretimi- DİE (2002)
Sofralık Kurutmalık Elde Edilen
Meyve Veren
İLÇELER Yaştaki
Kuru Üzüm
Meyve Vermeyen Üzüm Üzüm
(ton)
(ton)
Yaştaki (ha)
(ha)
(ton)
Merkez
188
600
1800
155
470
100
1100
5500
204
500
Eğil
Eğil'in doğal bitki örtüsü ormandır. Bu ormanlar meşe ağaçlarının
oluşturduğu topluluklardan oluşmaktadır. Bunun yanında nar, hurma, elma, armut,
erik, badem gibi meyve ağaçları ve üzüm bağları da bulunmaktadır. (63) Badem doğal
olarak yetişmektedir. Bu noktada Türkiye'de söz sahibi olabilir. Hediye olarak badem
satışları yapılabilir Menengiç ağaçlarının aşılanmasıyla fıstıkçılık da gelişmektedir.
236
Eğil Tarım Hayvancılığı ve Turizm Potansiyeli
İlçemizin toplam tarım arazisi 137.600 dekardır. Bu arazinin 120.000 dekarı
kuru tarım arazisi, 17.600 dekarı sulu tarım arazisidir. İlçemizde 80.100 adet
küçükbaş hayvan, 10.100 adet büyükbaş hayvan bulunmaktadır. (46) Hayvancılık
ürünü olarak tereyağı, kaymak, peynir hediye ürünü olabilir. Eğil'de pamukçuluk da
yapılmaktadır.
Pamuk Bereketiyle Eğil'i farklı Kılmaktadır.
Üreticinin Beyaz Bereketle Olan Sevinci Ailesi ile Bir arada Görülmekte
İlçede her çeşit tahıl sebze, kavun, incir ve üzüm yetiştirilmektedir. Özellikle
bağcılık oldukça gelişmiş olup, yaş üzüm bölgenin önemli bir ihtiyacını
karşılamaktadır. Bağcılığın yanı sıra badem ve antep fıstığı yörenin önemli geçim
kaynaklarındandır. Ayrıca Dicle Nehri'nde balıkçılık yapılmaktadır. Eğil'de her tür
kümes, küçük ve büyükbaş hayvan yetiştirilmektedir. Ayrıca ilçede odunculuk ta
uğraşılan bir başka meslek dalıdır (62).
237
Günümüzde Eğil'de Hayvancılık Örnekleri:
Köy tavukçuluğu- Eğil-Amini köyü Küçükbaş Hayvan - Peygamber Tepesi
Büyükbaş Hayvan Besiciliği
Merada Otlayan Küçükbaş Hayvanlar
Hayvancılık Modern Biçimde Tesislerde-Çiftliklerde Yapılmaya Başlanmıştır.
238
Modern arıcılık
Geleneğe Bağlı Eğil'de
Acıda da Tasada da Yüreklerin Bir Çarptığı
Bir Düğün Def ve Kaval Uyumu
Eğil'de Mahalle Düğünü
EĞİLDE
NELER YAPILABİLİR?
Kalecik Köyü Pestili ve Kesmesi
239
Eğil'de El Sanatları: Halı Dokuyan Kadın ve Semercilikte Usta Yaşlı Adam
Eğil Mutfağı
Her Yörenin Kendisine Göre Damak Tadı Vardır. Eğil'de Balık Vazgeçilmezdir.
Tandır Ekmeği'nin Eşliğinde Eşsiz Tatlarla Birleşen Damak Zevki Sunar.
240
Baraj gölü yanında uygun konaklama
Ziyaret tepesi, ziyaretçilerini bekliyor
241
Diyarbakır'ın Eğil ilçesinde bulunan ve Kur'an'ı Kerim'de adı geçen peygamberlerden
Hz. Zülkifl (a.s) ve Hz. Elyesa (a.s) ile Nebi Harun'un kabirlerinin olduğu Ziyaret
Tepesi yeni haliyle ziyaretçileri bekliyor.
Eğil Kaymakamlığı'nın hazırladığı ve Karacadağ Kalkınma Ajansı'nın
finansmanını sağladığı projeyle Ziyaret Tepesi, peygamber kabirlerine yakışır hale
getirildi. Peygamber kabirleri, cami, abdest alma yeri ve dinlenme yerlerinin inşa
edildiği tepeye Kültür ve Turizm Bakanlığı da destek verdi.
Diyarbakır Vakıflar Bölge Müdürlüğü koordinesinde yapılan çalışmalar
tamamlandı. Kur'an-ı Kerim'de adı geçen peygamberlerden Hz. Zülkifl (a.s) ve Hz.
Elyesa (a.s) ile Nebi Harun'un kabirlerinin bulunduğu Ziyaret Tepesi, daha önce taş ve
çakıl içinde olduğu için ziyaretçiler büyük sıkıntı çekiyordu. Proje kapsamında
manevi bir belde haline getirilen tepede ziyaretçiler için her şey düşünülmüş. İki katlı
caminin yanına inşa edilen geniş bir avludan Eğil ilçesindeki baraj gölü üzerinde
feribotları, Asur, Roma ve Selçuklular tarihi mekanlarını aynı anda izlenebiliyor.
Eğil'de peygamber kabirlerinin alt bölümünde bulunan Dicle Barajı Gölü'nü
de turizme kazandırma çalışmaları devam ediyor. Gölün kenarına 30-50
metrekareden oluşan 9 bungalov tipi ev inşa edildi. Yeme içme mekanlarını hizmet
vermeye başladı. Ziyaretçi için piknik alanları, çardaklar yapılırken su sporları
yapmak isteyenlere imkan sağlanıyor. Sürat motorları, jet skiler, gezinti tekneleri
gelenlere hizmet veriyor (www.diyarinsesi.org).
242
KAYNAKLAR
1. Yıldız MEğil-Ergani halkının dilinde medfun peygamberler.1.uluıslararası
nebiler sahabiler Azizler Krallar Kenti Diyarbakır Sempozyumu 2010. Diyarbakır. s.
25-44
2. Tellioğlu Ömer (ed): Diyarbakır salnameleri. Diyarbakır Büyükşehir
Belediye yay. Yıl.: 1869-1905. cilt: 4/208. 2/110. c. 3,5/195 İstanbul. Acar matb. 1999
3. Dilek Z. Lice.Diyarbakır.2002s.36
4. Baykal. K. Diyarbakır hakkında yapılan etüdler.Karacadağ dergisi. 20
Haziran 1939. cilt ıı, sayfa 17
5. Beysanoğlu Ş. Kuruluşundan günümüze kadar Diyarbakır tarihi. Diyarbakır Müze Şehir. YKY yay. İst.1999. s. 50
6. Ateş S.. Kur'anda Peygamberler Tarihi. Yeni ufuklar neşriyat. İst. 2004. s. 2
7. Aydın N: Diyarbakır-Eğil hükümdarları tarihi. s: 23,45,88,89,53,55
8. Çiçek ZA :Diyarbakır'ın Fethi, Tarihi ve Kültürü.. 2007. s. 97
9. Layard AN.: Ninova ve Kalıntıları.Avesta yay. İst. 2000. s. 501
10. http://www.islamiyet.gen.tr/peygamberlerimiz/hz_zulkifl.php
11. http://peygamberhayati.blogcu.com/hz-elyesa-a-s/2194439
12. Konyar. B. Diyarbekir Yıllığı. 1936. s. 270, 271, 275, ,277, 281, 350
13. İncedursun. B Peygamberler Diyarı Eğil. Diyarbakır. 2005. s: 2
14. Dikmen. M Peygamberler tarihi.Cihan yay. s. 417,419)
15. Melek. A. Diyarbakır İl Müftüsü. Diyarbakır'da Peygamber Makam Ve
Kabirleri 1. Uluslararası Nebiler sahabeler Azizler Krallar kenti. Diyarbakır. 2010.
16. www.main-board.com/
17. Yıldız C. Bir inanç merkezi olarak eğil. sbard. yıl: ı sayı: 1 sayfa: 1- 187
18. (tekyeli) ttp://tekyeli.googlepages.com/kelek
19. Bruinessen, MV Boesch, en. H .Evliya Çelebi Diyarbekir'de.İletişim
yay. İst. 2003. s. 243
20. Akyüz G. Diyarbakır Süryani Azizleri. 2. Uluslarası Nebiler Sahabiler
Azizler Krallar Kenti Sempozyumu. Diyarbakır. 2010.
21. Şimşek M. Süryaniler ve Diyarbakır.Kent yay. İst. 2. baskı. s. 59-63
22.Osmanlı belgelerinde Diyarbakır. 2. Uluslararası Diyarbakır
Sempozyumu
23. Ekin A. Diyarbakır'da doğa sporları. diyarbakır'da tarım çevre doğa
sempozyumu 1-3 haziran 2010
243
24. http://www.kenthaber.com
25. Diyarbakır Valiliği: 2000'e beş kala Diyarbakır. 1995 s. 147,131,382
26. www.msxlabs.org
27. Avcı O:Irakta Türk Ordusu. 1914-1918 Basım 2004 s: 85.
28. Güney E :Dicle ırmağında kelek taşımacılığı. Coğrafya araştırmaları.
C.1, sayı. 2. s. 323,1990
29. Bali R: Diyarbakır Yahudileri Diyarbakır Müze Şehir. s: 36,370
30. http://terkanlilardernegi.com/
31. Gündüz N, Cengiz S. Ğ il Antik Bir Kent (Açık Hava Müzesi).
http://www.egilder.org/egil.htm
32. Prof. Dr. Süleyman Ateş. Kur'anda Peygamberler Tarihi. Yeni ufuklar
neşriyat. İst. 2004. s. 213
33. Yiğit İ.: Peygamberler Tarihi. Kayıhan yay. İst. 2005. s. 368,371
34. Akıncı. AC. Zülkifl peygamber .Peygamberler. Tarihi. İst.1985. c. 6.
35 . Bedir A.. Kur'an-ı Kerim Atlası.Kitap yurdu yay.İst.2009
36. (Özgültekin Ramazan ,Akman Ekrem, Demirbağ Hüseyin :Dünden
bugüne Siverek. Konya. 1997.s:54
37. Günaltay MŞ: İslam Öncesi Arap Tarihi. Özkan matb. Ankara. 2006 s.
32-33)
38. Olcaytu: İ. Folklor defterleri-I. Kalan yay. Ank. 2000. s. 35-36
39. Güneli Ş Bütün Yönleriyle Ergani. Ank.1966.. 13
40. Değertekin H. Dünden bugüne Diyarbakır.1. Diyarbakır Sempozyumu.
Ankara. 2000. s. 27)
41. Sabar Y: Kürdistani Yahudilerin Halk Edebiyatı. Doz yay. İst. 2005. s.
238,302
42. Altunboğa B: Diyarbakır Folklorundan kesitler. Büyükşehir belediye
yay. İst. 1999. s. 30,31
43. Diken Ş. Diyarbekir diyarım, yitirmişem yanarım.İletişim yay. İst. 2003.
s. 83, 131
44. Eti U. Diyarbekir. Diyarbekir matb. 1937. s. 20,28,47,48,54
45. Beğenç C : Diyarbakır ve Raman. Ulus Basımevi. Ankara. 1949. s. 39
46. www.egil.gov.tr
47. Tarih: 28 Eylül 2006 Kaynak: Radikal Yazan: Timur Soykan
48. Altan B: Türkiyede Dini Ziyaret Yerleri. İstanbul. 1996. s: 84
49.Azimli M. İslamın ilk fetih yıllarında Nusaybin ve klasik
İslam.kaynaklarına göre Nusaybin'in fethi. Makalelerle Mardin. I İbrahim Özcoşar
(ed). İst. 2007. s.157
244
50. www.malatya.gov.tr
51. Ekici C (ed): Osmanlı belgelerinde Diyarbakır.Devlet Arşivleri genel md.
.2.Uluslarası Diyarbakır Sempozyumu. Ank. 2006.
52. Beysanoğlu Ş. Anıtları ve Kitabeleri ile Diyarbakır Tarihi.Büyükşehir
belediye yay. Ank . 2003.2/.629.,1/77
53. http://tr.wikipedia.org/wiki/Asurlular
54. http://www.turkcebilgi.com/asurlular/ansiklopedi
55.Tellioğlu Ö. (ed): Diyarbakır salnameleri. Diyarbakır Büyükşehir
Belediye yay. Yıl.: 1869-1905. cilt: 4/208. 2/110 ,5/93. İstanbul. Acar matb. 1999
56. Akıncı AC.: Peygamberler tarihi. 6/522,416
57. Korkusuz Ş.:Seyahatnamelerde Diyarbekir: Kent yay.s:23
58. Özgür T Ceylan. Y Dsi 10 Bölge Müdürlüğü İşletmedeki Tesisler.
Diyarbakır'da tarım Doğa ve Çevre sempozyumu.1-3 Haziran.201
59. www.diyarbakir.gov.tr
60. www.kenthaberkurulu.com
61. http://www.main-board.com/
62. http://www.diyarbekir.com/
63.Yıldız İ. Eğil ve Kulp ilçelerinin doğal ve tarihi güzellikleri.
Diyarbakır'da Tarım Çevre ve Doğa sempozyumu.1-3 haziran 2010
64. Mehmet Latif Demir . Danışman Yrd. Doç. Dr. Ali Boran. Ortaçağ'dan
Günümüze Eğil Ve Hani'deki Mimari Eserler Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal
Bilimler Enstitüsü Sanat Tarihi Anabilim Dalı Genel Sanat Tarihi Bilim Dalı Yüksek
Lisans Tezi Van-2007
245
HER YÖNÜYLE ÇERMİK VE EKOTURİZM
Hamdullah IŞIK*
Tarihi dokusu, coğrafik yapısı, sosyokültürel ve sosyoekonomik durumu ve
Termal Kaplıcaları ile Diyarbakır'ın yegâne, Güneydoğunun da; elit yerleşim
merkezlerinden biri olan Çermik, çok kadim ve köklü bir tarihi geçmişe sahiptir. Son
yıllarda, ilçenin yaklaşık 6 Km. kuzeyindeki sinek çayı kaynağı yanında yapılan
arkeolojik araştırmalar sonucu keşfedilen kaya altı sığınağındaki,“insan ve hayvan
Figürleri” nin, günümüzden yaklaşık 15.000 veya 13.000 yıl öncesine (Üst Paleolitik
ile Mezolitik Çağ) ait olduğu bilimsel çalışmalar neticesinde tespit edilmiştir. Bundan
da anlaşılıyor ki, Çermik ve çevresi, bin yıllardan günümüze kadar yaşam ve yerleşim
alanı olarak varlığını sürdürmektedir.
Sinek Çayı Kayaaltı Sığınağı
Kaya Küpleri
Çermik, 1883'te Diyarbakır Vilayetine bağlı Ergani Sancağının bir kazası
olmuş, kurtuluş savaşından sonra Diyarbakır İline bağlı İlçe haline gelmiştir.
Çermik'in; ilk adının Aberna olduğu, sonradan sıcak su manasına gelen; Çermüg ve
nihayet cumhuriyet döneminde değişerek Çermik adını aldığı çeşitli kaynaklardan
anlaşılmaktadır. 1032 km2'lik yüzölçümü bulunan İlçenin denizden yüksekliği 700 M
metredir. Çermik, Diyarbakır'ın kuzeybatısında bulunup, doğudan Ergani, kuzeyden
Çüngüş, batıdan Gerger (Adıyaman) ve güneyden Siverek (Şanlıurrfa) ilçeleriyle
komşuluk yapmaktadır. İlçe merkezinin Diyarbakır'a uzaklığı 87 km.dir. Sinek çayı
kıyısında uzanan Kale ve Heykel Tepesi ile çevrili olan İlçe, kuzeyden, Güneydoğu
Torosların devamı olan Efsanevi “Gelincik Dağı” na 4 km. mesafededir.
Gelincik Dağı
*Gazeteci-Yazar
246
Osmanlı Saray Bölmesi
Osamanlı Hamamı
Dünyada, ilk uygarlıkların, Mezopotamya (Dicle ve Fırat nehirleri
arasındaki topraklar) bölgesinde ortaya çıktığı düşünüldüğünde, Çermik'in tarihi,
daha da önem arz etmektedir. M.Ö. 3500–1260 Hurri Mitanni döneminden, 15161923 Osmanlı dönemine kadar onlarca medeniyetin idaresinde kalan İlçe uzun yıllar
Sancak olarak İdari yapıda yerini almıştır. Çermik bağrında yaşattığı tarihi eserleri ile
adeta tarihin hazinesi gibidir. Halen yıllara meydan okuyan Haburman Köprüsü, Ulu
Camii, Medrese Camii, Sinagog, Saray Hamamı, Osmanlı Saray evleri, tarihi
çeşmeleri ve Kaplıcaları ile açık hava müzesini andıran Çermik, henüz hak ettiği ilgiyi
görememiştir.
Sinagog (Havra)
Tekke
Ulu Camii
İlçedeki, sağlam mimari eserlere ve coğrafik güzelliklere rağmen, burada
gereği gibi bir AR-GE çalışması yapılmamıştır. Çermik bölgesinde Tabiat
Varlıklarını Koruma Kurulunca tescil edilmiş bir çok sit alanı bulunmaktadır. Bu sit
alanlarından bir kaçı; Çermik Melike Belkıs Kaplıcaları, Tekke, Nişinik Köprüsü,
Çermik Kalesi, Bey Konakları, Saray Hamamı, Sinagog, Toplu Köyü Su Sarnıçları,
Hüsnuran Kalesi, Karakaya Hanı, Gelincik Dağı ve Gaban Kral Yolu, Goma Hesena
Yerleşim Yeri, Keklik Köyü Heybuz Kalıntıları, Daldokan Tepesi, Karamusa Kaya
Mezarları, Kırmatepe Kale Tepesi, Affan Tepesi, Sakaltutan Kaya Mezarları, İlçe ve
Köylerdeki tarihi çeşmeler ve mekanlar v.s. sayılabilir. Günümüze kadar varlıklarını
sürdüren ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu'nca tescil edilen çeşmelerden bazıları
şunlardır: Hanım Çeşmesi, Ali Dede Çeşmesi, Süt Piyarı, Aşur Çeşmesi, Hacı Musa
247
Çiriği, Laklak Çeşmesi, Hanbaşı Çeşmesi, Kayme Çeşmesi, Harafene
Çeşmesi, İmirza Çeşmesi, Hacı Piyarı, Eşek Piyarı, Çarşı Cami Çeşmesi,
Çamaşırhane. Köylerde de: Alakoç'ta Karto Çeşmesi, Sinek yolunda Süleyman
Çeşmesi, Ağaçhan Köyü Çeşmesi, Benav Çeşmesi, Aynalı Köyü Çeşmesi, İnkop
Çeşmesi gibi daha bilmediğimiz birçok çeşme ve tarihi eser bulunmaktadır. Buralarda
arkeolojik çalışmaların yapılması durumunda, çok daha önemli bulgulara rastlanacağı muhakkaktır.
°C
Kaya Mezarı
Hüsnuran Kalesi
Karakaya Hanı
Çermik'in, yer üstü ve yer altı suları bakımından da kayda değer bir yeri
bulunmaktadır. Termal Kaplıcaları ile ünü sınırlarımızı aşan İlçemiz, 1993 yılında
Turizm Bakanlığınca "Termal Turizm Merkezi" kapsamına alınmıştır. Tedavi etme
özellikleri ve muhteviyatı bakımından dünyanın en iyi kaplıcalarından biri olduğu
bilimsel olarak kanıtlanan Çermik Melike Belkıs Kaplıcaları, tarihin çok eski
dönemlerinden günümüze dek insanlığa şifa dağıtmaya devam etmektedir. Dört
mevsim ziyarete açık olan kaplıcalar, haziran-eylül ayları arasında daha çok ziyaretçi
çekmektedir. Kaplıca yıkanma suyu 48 °C sıcaklığında olup, tavsiye edilen kullanım
süresi 21 kür'dür. Son olrak 05.04.2005 tarihinde, Sağlık Bakanlığı Refik Saydam
Hıfzıssıha Merkezi Başkanlığı Çevre Sağlığı Araştırma Müdürlüğü tarafından 1192
protokol numarası ile analiz edilen kaplıca suyunun kimyasal ve bakteriyolojik
yönden insan sağlığına elverişli olduğu tıbbi olarak da tespit edilmiştir. Çermik
Kaplıcaları; kas ve kas romatizmaları, kireçlenmeler, eklem hastalıkları, çocuk felci,
kadın hastalıkları, idrar yolları ve safra kesesi rahatsızlıklarında etkili olduğu
kanıtlanmıştır..
Çermik Kaplıcaları İlçe Belediyesi tarafından işletilmektedir. “Büyük Paşa”
ve “Küçük Paşa” denilen tarihi hamamların yanında iki adet localı ve bir adet “Özel
Aile Kabinleri” olmak üzere beş ayrı binada hizmet verilmektedir. Kaplıcaların
çevresinde turistik amaçlı bir çok otel ve pansiyon hizmet vermektedir. Yaklaşık 800
yatak kapasitesi ile yılda 250.000 civarında ziyaretçiyi ağırlamaktadır. Özel aile
kabinleri dışındaki 4 hamamda birer havuz bulunmaktadır.
Kaplıca suyunun grubu sodyumlu, bikarbonatlı, klorlu, iyotlu, bromürlü ve
kükürtlüdür. Kuyudan çıkış sıcaklığı 51 °C olup, hamamlara ulaşınca 48 °C ' ye
düşmektedir. Radyoaktivetesi 10 Eman, Ph değeri 7,6 dır. Tedavi amaçlı ve yıkanma
amaçlı banyolara çok elverişlidir ancak içmeye uygun değildir.
248
Çermik Kaplıcaları
Şeyhandede Şelalesi
1993 yılında Turizm Bakanlığınca Termal Turizm Merkezi kapsamına alınan
Kaplıcalar bölgesinde, Belediyenin imkânları ile zaman zaman bazı çalışmalar
yapılmakladır fakat yeterli olmamaktadır..
2011 yılında, Çermik Belediye Başkanlığı tarafından hazırlanarak,
Karacadağ Kalkınma Ajansına sunulan ve kabul gören ''Termal Turizmin
Gülümseyen Yüzü'' projesi ile Kaplıcalar mevkii çevre düzenlemesi çalışmalarına
başlanmış olup, bu çalışmalar bittiğinde kaplıcalar bölgesinin çehresi önemli ölçüde
değişecektir. İlçe Kaymakamlığının da, Karacadağ Kalkınma Ajansı aracılığıyla
hayata geçirdiği “Haburman Köprüsü Çevre Düzenlemesi” projesi de takdire
249
şayan bir çalışmadır. Zaten devletimiz bir adım attığında, duyarlı insanlarımız iki
adım atabilmektedir. Zira Kaymakamlığın çalışmalarından sonra, Haburman
Köprüsü çevresinde ilçe halkı tarafından yapılmakta olup, halen çalışmaları devam
eden sosyal tesislerin hizmete açılması ile Çermik, çok güzel bir “Rekreasyon Alanı”
na kavuşmuş olacaktır.
Haburman Köprüsü
Çeteci Abdullah Paşa Medresesi
250
Son 20 yıldan beri keşfedilen mermer yatakları ile yurt içi ve yurt dışı
pazarlarda adından söz ettiren Çermik'in anayollardan uzaklığı nedeniyle hak ettiği
yere gelemediği aşikârdır. Tarihi ve doğal güzellikleri ve yer altı kaynakları ile göz
kamaştıran İlçe, hem devletimizden hem de Çermik'li müteşebbislerimizden ilgi
beklemektedir.
Mermer Ocağı
Çermik'ten Görünüş
Atatürk Baraj Gölü
Saray Hamamı, Tekrar Hamam Olarak Kullanılsın
Saray Hamamının restorasyonu konusunda, İlçe Kaymakamlığımızca
hazırlanan proje kapsamında bir çalışma yürütülmekte olup, gerekli tadilatları
yapıldıktan sonra, kültür hizmetine sunulması amaçlanmaktadır. İlçe halkı, ayni
duyarlılığın diğer kültür mirası eserler için de gösterilmesini beklemektedir…
Vatandaşlarımız, Saray Hamamı'nın eskiden olduğu gibi yine Hamam olarak
kullanılmasını istemektedirler... Tarihin yeniden canlanması ve nostalji yaşanması
bakımından daha güzel ve yararlı olacağı belirtilmektedir. 1980'li yıllara kadar ısıtma
su ile işlevine devam eden Saray Hamamı, hem ilçe halkı hem de ziyaretçiler
tarafından büyük ilgi görmekteydi. 1985 yılında dönemin Belediye Başkanı
tarafından plastik borularla Kaplıcalar bölgesinden Saray Hamamına Kaplıca suyu
getirildi. Çok güzel bir fikir ve faydalı bir çalışma olmasına rağmen, o dönemlerde
uygun malzeme kullanılmadığı ve yeterli izolasyon yapılmadığından, kaplıca suyu
ilçeye gelene dek büyük bir ısı kaybına uğruyordu. Bu günkü teknoloji ile böyle bir
sorunun yaşanmayacağı kanaati hasıldır…
Tarihi Yapılar Kamulaştırılmalıdır
Çermik'in önemli tarihi eserlerinden olan ve yıllara adeta meydan okuyan
Saray Mahallesindeki Osmanlı Bey Konakları, Kale Mahallesinde bulunan Sinagog
ile Tekke ve Karakaya Köyünde bulunan Han'ın acilen kamulaştırılarak
restorasyonları için gerekli projelerin bir an önce hazırlanması, Termal Turizm
251
Merkezi kapsamındaki Çermik İlçemiz için büyük bir kazanım, ecdadımıza da, iade-i
itibar olacaktır.
Özel mülkiyette bulunan ve halen bazı ailelerin oturduğu Bey Konakları,
Sinagog ve Karakaya Hanı, mülk sahipleri mağdur edilmeden bu günkü gerçek rayiç
bedel üzerinden kamulaştırılıp, satın alındıktan sonra, acilen gerekli çalışmalara
başlanmalıdır…
Bey Konakları Konuk Evi Veya Otel Yapılabilir
Osmanlı Beylerinin yaşadığı ve ilk günkü görkemini hala muhafaza ettiği Bey
Konaklarının, İlçe Kaymakamlığı ve Belediye Başkanlığı işbirliği ile yapılacak
kamulaştırmalar neticesinde, bu tarihi mekanların Konuk Evi ya da, Şanlıurfa Halil
Rahman Gölü çevresindeki El Ruha Otel gibi Turistik bir Otele dönüştürülmesi,
ilçenin cazibesini artıracak, ve turizme büyük katkı sağlayacaktır.
Sinagog, Müzeye Dönüştürülsün
Üç semavi din olan İslam, Hıristiyan ve Musevilerin ibadetgahları olan Cami,
Kilise ve Sinagog'un Kale Mahallesinde yaklaşık 100'er metre mesafede bulunması,
zamanında bu üç dine mensup insanların dinler arası diyalog ve hoşgörü ile bir arada
yaşadıklarının bariz şahitleridir. Halen bir ailenin zor şartlarda yaşadığı ve çökmek
üzere olan Sinagog'un acilen kamulaştırılarak restore edilmesi gerekmektedir. Üstü
toprak olan yapı birkaç tahta direkle ayakta durmaya direnmektedir. Bu kültür
mirasının restore edilerek Müzeye dönüştürülmesi ilçe için kazançtır.
Karakaya Han'ı, Kır Lokantası Ve Kır Kahvesi Olsun
Çermik ilçe merkezinin 25 km. güneybatısındaki Karakaya köyünde bulunan
Han, Osmanlı Padişahlarından IV. Murat tarafından yapıldığı belirtilmektedir.
Zamanında bir çok kervana ev sahipliği yapmış olan Karakaya Hanı, bu gün malikleri
tarafından ahır olarak kullanılmaktadır. Ata yadigarı bu şaheserin içler acısı durumdan
çıkarılması ve kültür hizmetine sunulması için, Karakaya Köy Muhtarlığı, Çermik
İlçe Kaymakamlığı, Diyarbakır İl Valiliği ve diğer ilgili kurum ve kuruluşlarının
acilen harekete geçmesi gerekmektedir. Mimari yönden fazla bir tahribata uğramayan
Han, yapılacak restorasyondan sonra, Kır Lokantası ve Kır Kahvesi olarak
kullanılması, hem köy sakinlerine istihdam oluşturacak, hem de köy bütçesine katkı
sağlayacaktır.
Tekke, Aş Evine Dönüştürülsün
Çermik Kale Mahallesinde Haburman Köprüsüne giden yolun sağında
bulunan mezarlık alan içerisinde yer alan Tekke'nin tarihi tam olarak bilinmemektedir.
Yapı, eyvan tipi kümbetlerin plan özelliklerini taşımaktadır. Dolayısıyla Tekke, XIV.
Yüzyılın ikinci yarısına tarihlenmektedir. 1887-1888 yıllarında Diyarbakır valiliği
252
yapmış olan Arifi Paşa, Çermik hakkındaki günlüklerinde Tekke den şöyle
bahsetmektedir: “-Tekkeye inilen harâbe-zâra (viranelik) gidildi. Orada bir imâret
(yoksullar için aşevi) harabesiyle yine yıkılmış türbeye manzûr-ı (bakılan yer) nazar-ı
(bakmak) ibret ve telhîf (acınma) oldu.”
Arifi Paşa'nın bu günlüğünden anlaşılıyor ki, daha önce İmarethane yani fakir,
yoksul ve öğrencilere yemek verilen bir mekan olan Tekke, o dönemde de harabe ve
acınacak bir durumdadır. Bu tarihi mekan aslına uygun restore edilerek Aş Evine
dönüştürülebilir.
ÇERMİK'TE NELER YAPILABİLİR?...
1. İlçemizden geçmesi planlanan Diyarbakır - Adıyaman yolunun bir an önce
yapılarak, İlçenin çıkmaz sokak konumundan çıkarılması elzemdir. Zira bu
yolun açılması İlçenin yeniden keşfi manasına gelmekte olup, binlerce
insanımıza iş ve aş kapısı demektir. Turistik Kaplıcaları, önemli mermer
yatakları ve doğal güzellikleri ile önü sınırlarımızı aşmış bulunan ilçemiz için bu
yol olmazsa olmazlardan biridir ve İlçenin kader çizgisi olacaktır ancak,
Diyarbakır Adıyaman İller arası yol projesi hazırlandığı halde bugünkü şartlarda
bunun gerçekleşmesinin imkânsız olduğunu biliyoruz artık. Zira Siverek'ten
Adıyaman'a yol yapılıyor. Çermik'ten Adıyaman'a yeni bir yol açılmasını
şimdilik hayal olarak görüyorum. Fakat Kömürcüler Köyünün alt tarafından
karşıya bir köprü yapılarak mevcut köy grup yolundan Gerger'e ulaşım
sağlanabilir. Böylece çok az bir masrafla şimdilik bu engel aşılabilir.
2. Birçok akarsuya sahip olan Çermiğin coğrafik yapısı, her türlü. çalışmaya
müsaittir. İlçenin kuzeyinde bulunan Sinek Köyü altından doğup İlçemizin
batısından Fırat Nehrine ulaşan Sinek Çayı geçmektedir. 30- 35 yıl öncesine
kadar bu çayın kenarına kurulmuş olan elektrik santral'i, ilçeye elektrik vermekte
idi. Günümüzde de bu tür faaliyetler yapılmalı ve ‘‘Kendi enerjini kendin üret”
sloganı ile bu tür çalışmalar teşvik edilmelidir.
3. Heykel Tepesi ile Gelincik dağı arasına teleferik kurulursa İlçeye renk
katacaktır. İlçeyi kuşatan Heykel Tepesi ile Ürgüp Göreme'yi andıran Efsanevi
Gelincik dağı tepesinde yapılacak olan sosyal tesisler yüzlerce insanımızı iş ve aş
sahibi yapacaktır. Bu hizmetlerin, Termal Turizm Merkezi olan Çermik
ekonomisine yapacağı katkıyı ve insanlarımıza açılacak iş imkânlarını tahmin
etmek mümkündür. Gelincik Dağına ulaşımın sağlanması ile Termal Turizm
Merkezi olan İlçemiz, “Doğa Turizmi” yönünden de önemli bir konuma gelecek
ve adeta ikinci Kapadokya olacaktır.
4. Kale Barajı'nın acilen hayata geçirilmesi elzemdir. Zira bu baraj ilçenin “can
suyu” olacaktır. Neden ve niçin durdurulduğu bilinmiyor. Dört yanı sularla
çevrili olan ilçemizin bu sulardan yararlanamaması ilçe halkını hem maddi hem
manevi sıkıntılara itmektedir. Su yönünden adeta İlçe, varlık içinde yokluk
çekmektedir.
5. Yaklaşık 40 yıl önce yabancı firmalar tarafından Çermik yöresinde birçok
“petrol” arama çalışmasının yapıldığı ve ne hikmetse o dönemde açılan tüm Dö253
nüşüm” kapsamına alınması İlçemiz için de bir şanstır. Bu fırsatı değerlendirmek
için öncelikle siyasilerimizin harekete geçmeleri gerekmektedir.
12. Kaplıcalarımızın modern hale getirilmesi ile birlikte “devre mülk” sistemi ile
tatil köyleri inşa edilmeli, Çermik marka İlçe durumuna getirilmelidir. kuyuların
beton dökülerek kapatıldığı söylenmektedir. Bu iddiaların bir an önce
araştırılarak hakikatin ortaya çıkarılması ve yeni petrol arama çalışmalarının
başlatılması gerekmektedir. Böyle bir zenginliğin ilçe ve ülke ekonomisine
kazandırılması için yetkililerce derhal girişimler yapılmalıdır.
6. Çermik'in batısında bir taç gibi duran “Çermik Kalesi”nin, aslına uygun restore
edilerek, kaleden sinek çayına indiği söylenen “Gizli Geçit”in açtırılıp turizme
kazandırılması İlçenin cazibesine ayrı bir heyecan katacaktır. Kalenin tepesinde
yapılacak sosyal tesisler adrenalin tutkunlarının uğrak yeri olacaktır.
7. Toplumsal kaynaşma açısından önemli olan “Oğlak” ve “Körmüş-kan”
geleneklerinin tekrar canlandırılması için muhtelif yerlerde gerekli mesire
alanlarının hazırlanarak halkın hizmetine sunulması ve bu tür etkinliklerin yerel
yönetimlerce teşvik edilmesi hatta her yıl festivaller düzenlenerek şenlikler
düzenlenmesi sosyal bütünleşme bakımından yarar sağlayacaktır.
8. Kaybolmaya yüz tutmuş; “El Sanatlarımızdan” Dokumacılık, Kilimcilik,
Semercilik, Kalaycılık, Nalcılık, Demircilik, Oyacılık, Dantelcilik v.s. gibi
zanaatların yeniden canlanması için yetkililerce çalışmalar yapılarak, bu
zanaatlar ile ilgilenenlere SODES kapsamında cezp edici teşvikler verilmelidir.
9. Çermik ve Köylerinde bulunup, Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu tarafından
“Sit Alanı” olarak tescil edilen yerlerde bir an önce “Arkeolojik Çalışmalar”
yapılırsa, çok önemli eserlerin gün yüzüne çıkarılacağı muhakkaktır. Son
yıllarda yapılan bilimsel araştırmalar sonucu tespit edilen “Sinek Çayı Kayaaltı
Sığınağı” nın çevre düzenlemesi yapılarak koruma altına alınması
gerekmektedir. Zira burada bulunan kaya üzerindeki semboller, Çermik
bölgesinin günümüzden yaklaşık 15.000 yıl öncesinden beri yaşam alanı
olduğunu bilimsel olarak kanıtlamaktadır.
10. “Şeyhandede Şelalesi” adını İlçeden 33 Km uzaklıkta bulunan Şeyhandede
Köyünden almaktadır. Şeyhandede Köprüsünden yaklaşık 3 Km uzaklıkta
bulunan Şelalenin yüksekliği 20 M. Civarındadır. Doğa harikası bu şelaleye bir
an önce yol açılması ve çevre düzenlemesi yaptırılarak mesire alanına
dönüştürülmesi, stresten uzak bir hafta sonu geçirmek isteyenlerin yegâne adresi
durumuna getirecektir.
11. Çermik'e adını veren “Kaplıcalar” ın Dünyada İtalya'dan sonra, tedavi etme
özellikleri bakımından ilk sırada oldukları tıbbi araştırmalar neticesinde
kanıtlanmıştır ancak bu güne dek buralarda gerekli ve yeterli çalışmalar
yapılamamıştır. Günümüz koşullarına cevap verebilecek modern ve sıhhi
tesislerin eksikliği İlçenin cazibesini olumsuz yönde etkilemektedir. İlçenin en
büyük gelir kaynaklarından olan ve bu sayede Termal Turizm Merkezine
dönüştürülen Kaplıcalara devletin el atması ve önemli turizm merkezi
konumuna getirilmesi gerekmektedir. Şu anda Diyarbakır'ın “Kentsel Kaplıca254
lar Kaplıcalar bölgesinde yapılacak Termal Tedavi Tesislerinden sonra birçok
müteşebbisimizin bu konuda gönülden çalışmalar yapacaklarına inanıyorum.
13. Çermik'in çevresinde bolca bulunan irili ufaklı tepeler, “Yamaç
Paraşütçülüğü” için ideal bir ortam oluşturmaktadır. Geçen yıl İlçemize
gelerek keşiflerde bulunan Diyarbakır Atlas Sportif Havacılık Kulübü Başkanı
Ahmet KARADAŞLI ve ekibi, bu spor dalı için birçok yer tespitinde bulunup
uçuş gerçekleştirdiler. Çermik'in bu spor için çok uygun bir yer olduğunu ancak,
uçuş yapılabilecek pistlerde gerekli düzenlemelerin yapılması gerektiğini
belirten KARADAŞLI, kalkış pistlerinin düzeltilmesi durumunda, Çermik'in,
yamaç paraşütçülerinin uğrak yeri olacağını hatta bu konuda Kaymakamlık ve
Belediye Başkanlığı destek verirlerse, burada “Yamaç Paraşütçüleri Uçuş
Şenliği”nin düzenlenebileceğini söylemişti. Kaymakamlığımız ve Belediye
Başkanlığımız tarafından bu konuda gerekli çalışmalar yapılırsa gençlerimiz
için de farklı bir spor yapma imkânı tanınmış olur.
14. Yeni ama önemli bir sektörümüz: “Mermercilik” 1990 yılında keşfedilen
mermer yatakları ile Çermiğin önemli mermer rezervine sahip olduğu tespit
edilmiş ve kısa zamanda yurt içi ve yurt dışı pazarlarda adından söz ettirmeyi
başarmıştır. Ancak önemli potansiyele sahip olduğu halde Çermik mermerinin
hak ettiği yere gelemediği aşikârdır. İlçe ekonomisine büyük katkı sağlayan bu
sektörün hem devletimiz hem de Çermik'li müteşebbislerimizce desteklenmesi
gerekmektedir.
15. İlçemiz Devlet Hastanesinin güneyinden direk Siverek yoluna ve yine
hastaneden Çermik-Siverek yol kavşağına acilen yollar açılmalıdır. Zira bu
güzergâhlardaki köylerimizden hastaneye gelen acil hastalar şehir merkezine
girerek dar sokaklardan ve ilçenin trafik keşmekeşinden geçmek zorunda kalıp,
hastaneye ulaşana dek büyük güçlüklerle karşılanmaktadır. Bunun yanında şu
anda ilçe imar planında mevcut olup, bir iki kamulaştırma nedeniyle açılamayan
Fatih Sultan Mehmet Caddesinden Devlet hastanesine giden 20 metrelik yolun
bir an önce açılarak hastaneye ulaşımın kolaylaştırılması sağlanmalıdır. Bu
konuda, Kaymakamlığımız, Belediye Başkanlığımız ve Köylere Hizmet
Götürme Birliklerimiz çalışmalar yapmalıdır.
16. Tüm bunların yanında İlçemizde kamuya ait “dinlenme parkları, çocuk
parkları, yürüyüş parkurları ve bisiklet yolları” gibi hizmetlerin olmayışı
turizm merkezi Çermik için büyük bir eksikliktir. Bunun için kapatılan
Meteoroloji Müdürlüğüne ait yaklaşık 4 dönümlük alanda peyzaj
düzenlemesi yapılarak halkın hizmetine sunulması ve en azından bir açığın
kapatılması çok yararlı olacaktır.
Yukarıda saydığımız projeler sadece bir kaçı… Çermik yer altı ve yer üstünde
bulunan birçok bakir zenginliği barındırmaktadır. Bu zenginlikler keşfedilmeyi
çoktan hak etmiş ancak henüz kâşifine kavuşamamıştır. Bu kâşif, devlet olacağı gibi
yurt içinden ya da yurt dışından yatırım yapmaya gelecek müteşebbislerde olabilir.
255
ÇERMİK YEMEK KÜLTÜRÜ
Hamdullah IŞIK
Her yörenin kendine has ağız tatları bulunmaktadır. Çermik'in ağız tadı ve
beslenme kültürü, çevre İl ve İlçelerin geleneksel alışkanlıklarıyla benzerlik
göstermektedir. Burada et'in çok özgün bir yeri vardır. Hemen hemen her yemekte et
olmazsa olmazlardandır. Domates ve patlıcanın da Çermik mutfağında önemli bir yeri
bulunmaktadır. Sinek Köyünde yetişip “Urfa isotu”nu aratmayan acı biberleri etkisini
birçok yemekte göstermektedir. Köylerde genellikle hayvansal yağ kullanılmaktadır
fakat ilçe merkezinde bitkisel yağlar tercih edilir.
Yurdumuzun pek çok yerinde olduğu gibi Çermik'te de bazı yiyecekler
muhtelif biçimlerde kış için saklanır. Oyularak kurutulan dolmalık patlıcan, biber,
kurutulmuş sebze ve meyveler, türlü konserveler sayılabilir. Üzümden yapılan
pekmez, pestil, sucuk, kesme, helavi (pekmez helvası) ya da kurutulmuş üzüm, incir,
dut gibi birçok yemiş beslenme kültürü arasında yer alır.
Üzümden yapılan cevizli sucuk
Kuru yemiş
Can boğazdan gelir. İnsanın en elzem fizyolojik ihtiyacı yeme ve içmedir. Her
ülkenin, her bölgenin coğrafi ve iklim şartlarına göre yemek kültürü farklılıklar
göstermektedir. İnsanlar yeni tatlar ve lezzetler elde etmek için uğraşlar vermeye
devam etmektedirler. Tat ve Lezzet ayni anlamda kullanılır ancak algılamada
farklılıklar gösterir. Yenilen yiyeceklerin ağızdan gelen tat duyumları yetmiyor.
Yiyeceklerin kokusu, lezzetini algılamakta, tat'dan daha önemlidir. Burnumuza gelen
koku, ağzımıza gelen tat ile birleşince, lezzetini daha iyi algılarız. Bazı tatlar vardır ki,
bir bölgenin hatta ülkenin simgesi haline gelebilmektedir. Bir ülke, bir bölge ya da bir
şehir yemekleriyle, tatlılarıyla veya meyve-sebzeleri ile tanınabilmektedir.
256
Çermik'te yetişen meyveler & sebzeler
Suşi Karides denilince Japonya akla gelir. İtalya; pizza ve makarnası ile
ünlüdür. Türkiye; şiş kebab ve baklavası ile anılır. Diğer yandan yemek veya çeşitli
meyve-sebzesiyle ünlenen bazı şehirlerimizi sıralayacak olursak; Diyarbakır=
kaburga ve karpuz, Siirt=büryan kebabı, Adana= adana kebap, Urfa= çiğköfte ve içli
köfte, Gaziantep= baklava ve fıstık, Malatya= kayısı, Bursa= iskender kebap,
Erzurum= cağ kebabı, Trabzon= trabzon ekmeği, Afyon= afyon kaymağı, Mersin=
tantuni, Kayseri= pastırma v.b. daha çok örnek göstermemiz mümkündür.
Daraklık
İçli Köfte
Herse (Keşkek) yapımı
Çermik yemek kültürü bölgesel tatlar içermektedir dedik. En çok da
Diyarbakır, Elazığ, Adıyaman ve Urfa yemekleri ile benzerlik göstermektedir.
Dolayısıyla yemek konusunda bölgesel bir zenginliğe sahiptir. Çermik'te yapılan bazı
yemekler şunlardır:
Herse (keşkek), İçli köfte, mumbar, Yuvarlama, Daraklık, Kurut çorbası
(tarhana), Kelle-Paça, Pirinç pilavı, Bulgur pilavı, Ciğer kebabı, Duvaklı pilav,
Bademli pilav, Yarpuz çorbası, Perper (pırpır), Fırın tava, Güveç, Üsküre (Tas) kebabı,
Semiz otu boranisi, Dilme dağınığı, Kaburga dolması, Kuzu dolma, Dolama,
Karnıyarık, Meftune, Patlıcan ezmesi (sögülme), Sığma, Biber-patlıcan dolma,
Sarma, Kışlık kavurma, Sebzeli köfte, Haşlama, Ciğer yahni, Ciğer sote, Kuru
fasulye, Aşure aşı, Taze fasulye, Bamya, Sarımsaklı yumurta (çılbır), Borani, Hindi
dolma, Patlıcan musakka, Patates musakka, Tepsi tava, Kış kabağı v.s. bölgemizin bir
çok yemek çeşitleri yapılabilmektedir.
257
HERSE
Malzemeler :
Et (yağsız kırmızı et), dövme, kimyon, tereyağ,
Yapılışı:
Dövme, sıcak su içinde eriyinceye kadar kaynatılır. Et ayrı bir
kazanda tel tel oluncaya kadar pişirilir ve su ile birlikte dövmeye katılır. Yağı
ve tuzu verilir. Üzerine yağ ve kimyon serpilerek servis yapılır. Bu yemek
Çermik için çok özeldir. Yapılışı da yaklaşık 7-8 saat sürer. Zahmetli ama
bilinen keşkeklerden farklı bir tadı bulunmaktadır.
MEFTUNE
Malzemeler :
Et (yağlı et), patlıcan, domates, sumak, sarımsak.
Yapılışı:
Parçalara ayrılan et yıkanır, tuzla ovularak tencerenin dibine
yerleştirilir. Üstüne kuşbaşı doğranmış patlıcan ve domates konur. Sebzeleri
örtünceye kadar sumak suyu eklenir. (sumak suyu yemeğe ekşilik verir.
Soğuk suya sumak atılır, bir süre beklenir, süzüldükten sonra yemeğe katılır).
Orta ateşte pişirilir. Dövülmüş sarımsak katılarak yenir.
DUVAKLI PİLAV
Malzemeler :
Pirinç, badem, karabiber, tarçın, baharatlar, sıvı yağ.
Yapılışı:
Önce pirinç pilavı pişirilir. Sonra bademler 1 dakika kaynatılır.
Kabukları soyularak ikiye ayrılır. Pembeleşinceye kadar yağda kavrulur.
Ateşten alındıktan sonra üstüne kara biber, tarçın ve baharatlar serpilerek
karıştırılır. Pirinç pilavının üstüne yayılır.
KEBAPLAR
Kuşbaşı, şiş kebap, pirzola, biftek, böbrek, dalak, çiğe şiş, tavuk şiş,
hindi şiş,
domatesli kebap, patlıcan kebap, ali nazik, karışık kebap.
258
ÇORBALAR
Mercimek, tarhana, ezogelin, şehriye, tavuk, yayla, domates, pirinç, bulgur,
sütlü, ayran çorbaları.
BALIKLAR
Daşo balığı, tepik balığı, şarbut balığı, hızmalı balık, yılan balığı, bıyıklı
balık, çay balığı, söğüt balığı, ağzıbol balığı, sazan balığı, kuzu balığı, göçger
balığı.
SALATALAR
Çoban salatası, sümaklı salata, bostane, ezme salata, soğan salata, acice
salatası, yeşil salata, semiz otu salatası, yarpuz salatası, salamura salatası,
turşu, çermik isotu.
TATLILAR
Dut pekmezi, pekmez, gün pekmezi, kabak reçeli, gül reçeli, vişne reçeli,
üzüm hoşafı, pestil, sucuk, cevizli, fıstık, bademli, dut pestili, sucuk, kesme,
pekmez helavi (helvası).
ÜZÜM ÇEŞİTLERİ
Tahnebi-Şira, Malbut-Beko, Şubet-Abderi, Kara Üzüm, Luvek (Tilki),
Yediveren, Revbiyaye (Erken Olan), Kızılvanki.
ŞOLİK EKMEĞİ
Hamur bulamaç şeklinde hazırlanır ve kepçe ile sacın üzerine dökülür.
Piştikten sonra yağla ve pekmezle yenilir.
Çermik, yemekleri kadar tarihi geçmişi, sosyal ve kültürel zenginlikleri,
Termal Kaplıcaları, coğrafik güzellikleri, yeşil bahçeleri, bağ ve bostanları,
ile de göz kamaştırmaktadır.
259
HER YÖNÜYLE ŞİRİN İLÇEMİZ ÇERMİK'
İbrahim EVİRGEN
ÇERMİK- Çermik, insanlığın ilk yerleşim birimlerinden biri olan Anadolu
coğrafyasının doğal ve kültürel zenginliklerini bağrında barındıran şirin
ilçelerimizden biridir.
Tarihi geçmişi, doğal güzelliği, sadeliği ve duruluğu ile kendine has
özellikleri bulunan Çermik İlçemiz, Hurri-Mitannilerden Artuklulara, Selçuklulardan
Osmanlılara kadar bir çok medeniyete ev sahipliği yapmış, köklü bir bir tarihe
sahiptir. Çermik, aynı zamanda sadece bölgemizin değil, ülkemizin en iyi kaplıca
suyunu sinesinde barındırmaktadır.
Ancak bu güzel ilçenin sahip olduğu güzelliklere rağmen, yeterince tanıtımı
yapılamamaktadır.
Çermik, çok eski bir tarihi geçmişe sahiptir. En son 2005 yılında yapılan
bilimsel araştırmalarda, İlçenin Sinek Çayı kaynağı yakınlarında keşfedilen Sinek
Çayı Kayaaltı Sığınağı'ndaki kabartmaların günümüzden 15.000 ile 13.000 yıl
öncesine (Üst Paleotik ile Mezolotik Çağ) ait olduğu tahmin edilmektedir. Dünyada
ilk uygarlıkların Mezopotamya (Dicle ve Fırat arasındaki topraklar) bölgesinde
ortaya çıktığı düşünüldüğünde, Mezopotamya bölgesinde yer alan Çermik'in tarihi
daha da önem arz etmektedir. Çermik, geçmişinde bir çok medeniyete ve kültürlere ev
sahipliği yapmıştır.
Çermik Bölgesi, İslamiyet'ten önce Azerbaycan ve Doğu Anadolu'da hüküm
süren Arsaklı Devleti (M.Ö. 66-M.S. 395)'nin, Alenik Eyaleti'ne bağlı bir sancak
olduğu, 7.asır müellifi Mövses'in 'Armenya Coğrafyası' adlı kitabından
anlaşılmaktadır.
Hz. Ömer döneminde İslam kumandanlarından Halid bin Velid ile
İyaz bin Ganem'in 639 yılında Diyarbakır'ı fethi ile birlikte, Çermik de
İslam topraklarına katılmıştır.
1185-1232 yıllarında Çermik'te hüküm süren Artuklular, günümüzde bile
ayakta duran Haburman Köprüsü ve Ulu Cami gibi önemli tarihi eserleri miras
bırakmışlardır.
Bitlis Beyi Şeref Han'ın hayatı boyunca yazdığı ve 1597 yılına kadar olan
dönemi kapsayan 'Şerefname' adlı eserine göre, Osmanlıların fethinden önce Çermik
Sancağı ve çevresindeki beylerinin sülalesi Buldukani'lere dayanmaktadır. 1507
yılında Safevilerin bölgeyi işgal etmelerine kadar Çermik yöresi bu beylerin
denetiminde ve Akkoyunlu Devleti'nin idaresinde kalmıştır.
260
Osmanlı Devleti Döneminde Çermik (1516-1923)
Osmanlı Hükümdarı Yavuz Sultan Selim ile Safevi hükümdarı Şah İsmail
arasında meydana gelen Çaldıran Savaşı'nda (1514) Şah İsmail'in yenilmesinden
sonra, Diyarbakır halkı Yavuz Sultan Selim'i Diyarbakır'a davet etmiştir. Bunun
üzerine Yavuz Sultan Selim, 10 Eylül 1515 tarihinde Diyarbakır'a girmiştir.
Diyarbakır halkı, Osmanlı padişahını ve ordusunu davul zurnalarla, kurbanlar keserek
sevinç gösterileriyle karşılamış ve Diyarbakır, savaş yapılmadan Osmanlı Birliği'ne
katılmıştır.
Osmanlı ordusu, Diyarbakır'a girdiği sırada Çermik ve Harput gibi bir çok
kaleler henüz Safeviler'in elinde bulunuyordu. Yavuz Sultan Selim'in, Mısır Seferi
sırasında 15 Aralık 1516 tarihinde Diyarbakır tarafından gelen ulaklar (haberciler),
Yavuz'a 'Kale-i Savur ve Kale-i Çermik'in alındığını müjdelediler. Hoca Sadeddin ise
Çermik Kalesini, Kemah'ın ilk Osmanlı hakimi Karaç'ın oğlu Ahmet Bey ile Mirdasi
Beylerinin aldığını bildirmektedir. Bu bilgilerden Çermik'in, Diyarbakır'dan en az 15
ay sonra 1516 Aralık başlarında Kemah Kalesi'nden gelen kuvvetler tarafından
Safeviler'in elinden alındığını öğreniyoruz.
Osmanlıların Hicri 924 (M.1518) Mart'ında yazılan ilk (Diyarbakır Eyaleti
Tahrir Defteri'nde Şah Ali Bey'in Liva-i Çermik'in Mir'i olduğu, kardeşi Pir Ali Bey'in
de tımarlı sipahi sayıldığı ve Modanlı Aşireti'nin göçer olarak bu sancakta bulunduğu
yazılıdır.
Kaplıcalar Şifa Kaynağı
Kaplıca suyunun niteliğine göre tıbbi açıdan değerlendirilmesi yapılmış ve
Sağlık Bakanlığı'nın 06.06.2005 tarihinde yapılan Tıbbi Değerlendirme Kurulu
toplantısında bir çok hastalığın tedavisinde kullanılabilir olduğu anlaşılmıştır. İltihabi
Romatizmalar, Kronik Bel Ağrıları, Kireçlenmeler, Eklem Hastalıkları, Kas Ağrıları
ve Kas Romatizmaları, Yaralanma ve Cilt Hastalıkları, Yumuşak Doku Hastalıkları,
Sinir Sistemiyle İlgili Hastalıklar, Genel Stres Bozuklukları, Spor Yaralanmaları ve
Tedavisi, Kadın Hastalıkları, Kemik Erimesi, İdrar Yolları ve Safra Kesesi
Rahatsızlıkları, Ortopedik Operasyonların, Beyin ve Sinir Cerrahisi sonrası gibi uzun
süreli hareketsiz kalma durumlarında etkilidir.
Tarihi Yapılar
Sinek Köprüsü, Nişnik Köprüsü, Ulu Camii, Çarşı Camii, Hanbaşı Camii,
Çeteci Abdullah Paşa Medresesi, Sinek Çayı Kayaaltı Sığınağı, Çermik Kalesi,
Hüsnüran Kalesi, Karakaya Hanı, Saray Hamamı, Çermik Beyler Sarayı gibi eşsiz
tarihi ve turistik yapıların yanısıra, sayısız cami, medrese ve ibadethane mevcuttur.
261
Ekonomi
İlçenin ekonomisi, büyük ölçüde termal turizm, hayvancılık ve mermerciliğe
dayalıdır. İlçedeki termal kaplıcalar, yılda onbinlerce ziyaretçiyi ağırlamaktadır.
Özellikle, Haziran-Eylül döneminde ziyaretçi akınına uğrayan kaplıcalar, ilçe halkı
için önemli bir gelir kaynağı oluşturmaktadır. İlçe nüfusunun % 88'i tarım ve
hayvancılıkla uğraşmaktadır. İlçede özellikle pamuk, buğıday, arpa, darı, mercimek,
nohut ve yem bitkileri yetiştirilmektedir. Bazı köylerde ise pirinç, Antep fıstığı, üzüm
yetiştiriciliği ve seracılık giderek yaygınlaşmaktadır.
Hayvancılıkta ise genellikle küçükbaş hayvancılık yaygındır ancak büyükbaş
hayvancılık ve arıcılık da önemli bir potansiyele sahiptir. Çermik'in diğer bir gelir
kaynağı da mermerciliktir. 1990 yılından sonra bölgedeki mermer yataklarının
işlenmesiyle, hem yeni iş sahası açılmış, hem de ilçeye ekonomik canlılık gelmiştir.
Yurt dışında çalışan Çermiklilerin sayısı oldukça fazladır. Gurbetçi Çermikliler, daha
çok Almanya, Hollanda, Belçika, Avusturya ve Fransa gibi Avrupa ülkelerinde
çalışmaktadırlar.
Son bir kaç yıldan beridir Kuzey Irak, Rusya, Libya, Suudi Arabistan, gibi
Ortadoğu ülkelerine gidenlerin sayısı azımsanmayacak derecede.
Bu vatandaşlar, gerek Çermik ve köylerindeki yakınlarına gönderdikleri döviz ile ve
gerekse yıllık izinlerinin çoğunluğunu Çermik'te geçirdiklerinden ilçe ekonomosine
büyük katkı sağlamaktadırlar.
Tarım
İlçenin temel geçim kaynaklarının başında tarımsal faaliyetler gelmektedir.
Burada genellikle hububat ekimi, bağcılık, seracılık, meyvecilik, pamuk ve çeltik
ekimi yapılmaktadır.
Hayvancılık
Çermik'in doğu ve güneydoğusundaki arazilerin elverişli olması nedeniyle
küçükbaş hayvancılık yaygındır. Diğer bölgelerde ise büyükbaş hayvancılık
çoğunluktadır. Yörede genellikle koyun ve kıl keçisi yetiştiriciliği yapılmaktadır. Son
yıllarda devletin verdiği teşviklerle hayvancılık büyük gelişme göstermiştir. Bölgede
Yaz mevsiminin sıcak geçmesi nedeniyle küçükbaş hayvancılıkla uğraşan ailelerin
çoğu, hayvanlarını ilkbaharla birlikte Erzurum, Bingöl, Tunceli, Elazığ yaylalarına
götürmektedirler. İlçede suni tohumlama çalışmaları özel veteriner klinikleri
tarafından gerçekleştirilmektedir. Ayrıca Yayıklı Köyü Boğa İstasyonu'nda 2010
yılında 117 baş inek tabii olarak tohumlanmıştır. İlçede bulunan büyükbaş hayvanlar
genellikle kültür ırkı, melez ve yerli ırk türlerinden oluşmaktadır. Çermik'te 10-100
başlık işletmeler halinde faaliyetini sürdüren yaklaşık 50 besi ahırı mevcuttur. İki bin
iki yüz kadar büyükbaş hayvan bu ahırlarda beside bulunmaktadır.
262
Geleneksel El Sanatları
Çermik'te eskiden yaygın olan dokumacılık, semercilik, nalcılık, culfacılık,
marangozculuk ve kalaycılık gibi el sanatları, makineleşme ile birlikte yok olmaya
yüz tutmuş bir durumdadır. Bu sanatları icra eden onlarca zanaatkârdan ancak bir kaçı
kalmıştır.
Geçmişimizi Bugüne, Bugünümüzü Yarınlara Taşıyalım Projesi
İlçede bulunan 932 yıllık tarihi Haburman Köprüsü, Avrupa Birliği Merkezi
Finans ve İhale Biriminin 'GAP Bölgesinde Sele Maruz Kalan Alanlarda Sel Riskinin
Azaltılması Fiziksel Planlama ve Yatırım Hibe Programı' çerçevesinde Çermik
Kaymakamlığı tarafından hazırlanan projeyle 2010 yılında restore edilmiştir. İki
aşamadan oluşan projenin 'Geçmişimizi Bugüne Taşıyalım' bölümüyle tarihi
Haburman Köprüsü restore edilerek statik ve görünüm açısından yenilenmiş, çevre
düzenlemesi yapılarak ışıklandırılmıştır.
Aynı zamanda araç trafiğine de kapatılan köprü ve çevresi, Çermik halkı için
bir mesire yeri olmuştur. Projenin ikinci aşaması olan 'Bugünümüzü Yarınlara
Taşıyalım' bölümüyle Haburman Köprüsü'nün 200 km. yakınına yeni bir betonarme
köprü yapılarak araç trafiği rahatlatılmıştır.
Çermik Belediyesi
Çermik Belediyesi, 1904 yılında kurulmuştur. İlk faaliyet yeri
bilinmemektedir. Ancak, 1978 yılına kadar şimdiki binanın ön kısmında bulunan eski
bir hizmet binası bulunmakta idi. O tarihten sonra eski bina yıktırılarak, mevcut
hizmet binası yaptırıldı. Yapıldığında modern sayılabilen hizmet binası, günümüzde
ihtiyaca cevap veremez durumda. İlçedeki kaplıcalar nedeniyle 1993 yılında 'Termal
Turizm Merkezi' kapsamına alınan ilçenin, altyapı, içme suyu, yeşil alan gibi
ihtiyaçları gün geçtikçe arttığından belediyenin çalışmaları da, bu yönde hız
kazanmakta. Tepe, Saray, Çukur ve Kale olmak üzere dört mahalleye ve kaplıcalar
mevkiine hizmet veren belediye, halen çarşı merkezindeki mevcut binasında
faaliyetlerini sürdürmektedir.
Önemli Şahsiyetler
Çeteci Abdullah Paşa, Zihni Çermiki, Abdülgani Fahri Bulduk, Mehmet
Tevfik, Ziya Gökalp, Muhammed Emin Er, Abdülkadir Ekinci, Ramazan Şenses, Prof.
Dr. Mahmut Akkılıç, Dr. Mustafa Gönül, Prof. Dr. Sedat Arıtürk, Cavit Torun, Mine
Lök Beyaz, Zekai Dursun, Ömer Gümüş, Erkan Petekkaya, İzzet Yıldızhan, Mahmut
Tekdemir, Prof. Dr. Sedat Akdeniz, Prof. Dr. Hüseyin Büyükbayram, Prof. Dr. Ömer
Yavuz, Prof. Dr. Remzi Çevik, Doç. Dr. Aydın Vural, Doç. Dr. Haşim Yılmaz, Doç. Dr.
Feyyaz Durap, Doç. Dr. Kemal Akkılıç, Doç. Dr. Rafet Karadağ, Yrd. Doç. Dr.
Mehmet Hanefi Durak, Yrd. Doç. Dr. Mehmet Salih Erpolat, Yrd. Doç. Dr. İsmail Ağa
Gönül, Yrd. Doç. Dr. Mehmet Karataş.
263
KIRK YIL ÖNCE VE KIRK YIL SONRA ÇERMİK
M. Ali Abakay
Diyarbakır'ı konu alan araştırmalar, kaynak kitaplar, geziler… Sıcak bir
temmuz günü… Ergani'den ayrılırken Çermik'e yöneliyoruz. Makam Dağı'ndan
sabahın erken vakti inerken, Çermik'e gidiş… Kur'an-ı Kerim'de ismi geçen Zülkifl
Peygamberin makamının bulunduğu ve ismine atfedilen Makam Dağı'nın ihtişamlı
heybeti...
30 km. yolu kısa sürede alıyoruz. Sağlı sollu üzüm bağları. Kimi yerler
ekilmemiş, nadasa bırakılmış… Yeşillikler başlayınca anayolun iki tarafında
belirginleşen yapılar…
1971'de uğramışlığım var, Çermik'e…. Ailece gittiğimiz Çermik ve
gördüğümüz Çermik, birbirinden farklı görünüyor. Kırk yıl öncesi ile sonrası…
Aklımda kaldığı şekliyle özetlemek istiyorum, kırk yıl öncesini. Kaplıcalar,
ilçe merkezinden oldukça uzaktı. İki katlı kerpiç oteli hatırlıyorum… Yine sıcak bir
yaz günü… Kıştan biriktirilen kar yığını ve soğuk su içmek için almaya mecbur
olduğumuz Cemed (kışın bastırılan kar)… Buzdolabının ilçelerde olmadığı o yıllarda
cemedin nasıl yapıldığını soruyorum, küçük yaşımda… Kışın toplanan kar yığını,
bastırılarak sıkıştırılıyor. Sıkıştırılan kar yığınına yeni kar yağınca ekleme yapılıyor.
Bu işlem en son yağan kar'a kadar devam eder… Havayla temasını önlemek için, ara
tabaka olarak saman, samandan önce örtü… Toprak ve saman… Kaç kez bu işlem
yapılıyor, bilmiyorum. Fakat bana anlatılanın yıllar sonrasında hatırımda kalanları,
bunlar… Yaz aylarında bu kar yığınlarının bir köşesinden açılarak, katman halindeki
buzlaşmış kar, testere ile kalıplar şeklinde kesilir ve parça parça satılır… Tabi,
dakikalarca sırada bekledikten sonra, O kar'ı satın almak da ayrıcalıktı…
Yaz ortasında buzlu-kar suyu içmek… Hele “karlı ayran” içmenin verdiği
haz… Tarifi imkansız…
Pazar çarşısından aldığımız Kenger Sakızı (Ağacın gövdesinde çıkan sütten,
ağacın özünden elde edilir)… İpe dizilmiş kirli sarı-beyaz renkte… İstenildiği anda
nasıl çiğneneceği, çiğnenmeden önce yapılacak işlem anlatılıyor, satıcı tarafından. İlk
aldığımızda yorulan çenemiz ve bir türlü yumuşama emaresi göstermeyen sakız…
Sonrasında sıcak suya bıraktığımızda yumuşadığını gördüğümüz sakızın, çikletlere
oranla farklı tadını anlıyoruz, çiğneme esnasında.
Çermik… Kırk yıl sonrasına dönüş…. Salgın bir hastalık olan uyuza, aşırı
kaşıntılara "tedbir" diye uğradığımız kaplıca… Ailece kaplıcaya sabah, öğle ve akşam
üzeri gidiyoruz… Her gidişimiz bir düğüne gidercesine şatafatlı…
Farklı bir ilçeden gelenler olarak, yabancı olduğumuz ortada. İki katlı kerpiç otelin bir
odası bize ait… Yatma, dinleme ve mutfak, içice olan mekânda yer olarak paylaşılmış
biçimde. Otelin aşağısında meşe - odun kömürü satılmakta… Kırk yıl önce piknik
264
tipi tüp gaz ya yoktu ya da bizim gibi dar gelirli aileler tarafından bilinmiyordu.
Yemekler, ocakta pişiriliyor.
Geniş otel avlusunda herkes, hazırladığı ateşte yemeğini pişirme telaşında.
İkinci gün ilçede gezinti var… Çok iyi hatırladığım Merkez Camii, diğer ismiyle
"Çeteci Abdullah Paşa Medresesi". Üstü kapalı Pazar yeri ve köylünün satış
tezgâhları.
Kurutulmuş incir, kuru üzüm, sebzeler ve mevsim meyveleri… Yoksulluk diz
boyu, âdeta… Yapılan alış-veriş.
Otel sahibi, sözü geçen biri olmalı… O dönemde çocuk başımıza anlamak
oldukça zor, konuşulanları. Gelip giden sırt çantalı, tuhaf giyimli, konuştuğumuz dilin
yabancıları var… ''Turist'' kelimesini ilk kez işitiyorum. Otel sahibi, yabancı dil
biliyormuş.
Kaldığımız kaplıca, en büyük olanı… Kadınlar ayrı erkekler ayrı havuzlarda
şifa bulmak için suya giriyor… Suya ilk girişte nefes almak, oldukça zor… Su
sıcaklığına alışkanlık mecburiyet. Ya kaşınmanın dayanılmaz sıkıntısı ya rahatlık…
Kil ile yıkanan saçımız, güneşte pırıl pırıl… Kaplıcada sabun paralı… Aldığımız
sabunu idareli kullanıyoruz.
Günler oldukça çabuk geçiyor. On günün sonunda kapıları iplerle
tutuşturulmuş, her tarafı âdeta dökülen otobüsün üstüne bırakılıyor, kap kacaklar…
Markasını bir türlü hatırlamadığım otobüs, dar yolda homurtulu sesler çıkararak
ilerliyor…
Çocuk halimiz… Çiğnediğimiz Çermik sakızı, elimizde tahtadan yapılmış
salıncak ve cebimizde arada bir "Kaybolmasın" endişesiyle sakladığımız üç-dört
minik sabun.
Dün gibi kırk yıl geçerken kim derdi ki, Çermik'i anlatacak ve bugüne taşıyacağız
kırık-dökük cümlelerle…
2000'li, Yıllar… Yerel gazeteleri denetlemek için ilçeleri dolaşıyoruz.
Çermik'e geldik, ikinci kez… Sonrasında Diyarbakır İl Yıllığı hazırlama amacıyla üç
kez gelişimiz var… Bir kuruluşun gecesinde şiir okuma daveti… Ardında kendimizi
evimizde hissettiğimiz gibi bir ilçe.
Kırk Yıl Sonra
2004 senesinde "Çermik Melike Belkıs Hatun" adına yapılan kaplıca
festivaline gelirken Çermik'le ilgili, “Çermik 2004″ adı ile Çermik Kaymakamlığı'nca
hazırlanan tanıtım çalışması ulaştı, elimize. Bu çalışma öncesi Çermik'e ilişkin
Nurettin Değirmenci'nin felsefi ağırlıklı ve özgün kitabını okumuştuk. Beldeler
Dergisi Çermik Sayısı, Kara Amid Dergisi'nde yer alan Fahrettin Kırzıoğlu'nun
Çermik Notları…
265
Çermik'i gezip dolaşırken, emeklilik sonrası kendisini fotoğrafa, Çermik'e
adayan Mustafa beyle tanıştık, ikinci kez. Diyarbakır'da açtığı fotoğraf sergisinden
sonra söz verdiğimiz fotoğraf sanatçısını mekânında ziyaret ettik. Çermik'e ait ne
bulduysa, müzecilik anlayışıyla toplayan ve sergileyen Mustafa Bey, ilçede nev'î
şahsına münhasır bir kişilik…
Yıllar sonra dolaştığımız kaplıcalar… Kükürdün yoğunlukta olduğu
kaplıcalar… Halen dış görünümüyle orijinalliğini koruyan Beyler Sarayı , çeteci
Abdullah Paşa Medresesi, Ulu Cami, Çermik Hamamı… Uzun süren yaya gidişle
vardığımız Şeyhan Dede Şelalesi…
Haburman Köprüsü'ne giderken sağda yalnızlıkla baş başa kalmış Tekke…
Beyaz taştan kitabelerinin çoğunu satır satır rüzgara, yağmura,insan tahribatına yenik
düşüren Haburman Köprüsü, gözelerden içilen bemberrak su… Yudumlanan
sımsıcak çaya eşlik eden yufka ekmek…
Üzüm şırası, pestil, cevizli-bademli pestil sucuğu, helva… Gezdiğimiz
yerlerde artık göremediğimiz kenger sakızı… Kırk yıl sonrasında Çermik hakkında
yazı yazmak…
Çermik'in hakkında anlatılan efsanelerin başlıcaları Melike Belkıs Hatun ile
Gelincik Dağı hakkında anlatılanlar…
Kaplıcaların faydalarını ön plana çıkaran efsaneler, hemen hemen aynı
özellikler taşır. Belkıs Hatun'un ne zaman yaşadığı bilinmese de kaplıcanın önemini
insana hatırlatan, şifa yönünü ön planda gösteren efsane, Çermik'in tanıtımında
oldukça önemli. Yaraları iyileşmeyen ve tek başına ormanlık alana bırakılıp, ölümü
bekleyen genç bir kız… Kısa zaman da iyileşen yaralar ve bu yaraları iyileştiren
kaplıca…
Gelincik Dağı Efsanesi'nde taş olanların hikayesi vardır. Kadîm Anadolu
Mitolojisi'nde bu tarz yakıştırmalar çoğunluktadır. Hazro'da bir yerleşim alanının
ortadan kalkması, bir hamile kadının bedduasına bağlanır. Çınar'dan Bahteri köyüne
giderken yol kenarındaki kayalardaki şekiller, taşlaşan gelin ve damada atfedilir.
Güneydoğu insanın temel besin maddesi olan ekmek'e kutsallığın atfedildiği
efsanede, ekmeğin saygınlığının ön plana çıkarıldığı muhakkaktır. Efsanenin, taş
kesilen alayın cezalandırılmasında yine ekmeğe saygınlık ön planda.
Gelincik Dağı, Kapadokya'dan eksik yönü olmayan görsel güzelliğe sahip.
Turizme kazandırılması, kaplıcalarla bütünlük sağlaması açısından ilçe tanıtımında
büyük katkı sağlayacaktır. Turizm merkezinde ulaşımı sağlama amaçlı teleferik
uygulaması, burada da hayat bulmalıdır.
Sinek Çayı yakınında ortaya çıkartılan kaya resimleri de tarihi açıdan önem
taşımaktadır. Bu özelliğin ilçenin dışa açılımında etkili olacağı muhakkaktır.
Çermik'in Gelincik Dağı ve kaplıcaları yanında ayağa kaldırılması gereken
kalesidir ki ilçeye hakim dağda yeniden inşa edilecek kale, termaller üzerinden
yükselttiği zaman, ilçenin en büyük eksikliği tamamlanmış olur.
266
DİYARBAKIR'DA BİBLO, MAKET ,TABAK VE MUM VS.
SANATLARIYLA TURİZME KATKI
Aygül DORU
Bir turist bir ülke ve şehre geldiğinde oraya özgün olan şeyleri arar. Bu oraya
ait bir yemek veya müzik olabilir. Ancak hatıra olarak bazı eşyaları götürmek ister. O
şehre ait tarihi mekânlar biblo, maket, çini veya bakır tabaklarla anılabilir.
Kültürel değerlerle ilgili turizmin etkileri birçok araştırmaya konu
olmaktadır. Diğer taraftan Esman (1984) yaptığı araştırmada, yerel halkın geleneksel
el sanatlarını ortaya çıkarma ve turistlere yönelik hediyelik eşya talebini karşılamaya
yönelik üretimlerini, geleneksel sanat biçimlerine yenilikler getirerek turizme katkıda
bulunduğunu ortaya koymaktadır. Ayrıca, benzer çalışmalar turizmin geleneksel
sanatlara yönelik talep yarattığını, kültürel kimliği geliştirdiğini, toplumları birbirine
yaklaştırdığını, fikirlerin karşılıklı olarak değişim olanağı bulduğunu ve bölgenin
kültürü hakkında bilgilerinin arttığını, kültürel değişim ve yerel geleneklerin
yaşatılması için fırsat yarattığını, yaşam kalitesini arttırdığını ve toplumun imajını
yenilediğini göstermektedir (Besculides ve diğerleri, 2002) (1).
Ekonomik yönden az gelişmiş bölgelerimiz, otel işletmeleri, yiyecek-içecek
işletmeleri, tatil köyleri, moteller, seyahat işletmeleri ve sektörü doğrudan ve dolaylı
olarak ilgilendiren (hediyelik eşya satan yerler, dericiler, kuyumcular, manav,
süpermarketler vb.) diğer işletmeleri aracılığı ile turizmden elde ettikleri gelirlerle
ekonomik gelişmelerini destekleyebilmektedirler (2) 2000 yılında turistler hediyelik
eşya sektörüne 1 milyar 750 milyon dolar harcadı (3).
Günümüzde Yabancı ziyaretçilerin alışverişlerde %47,7 oranında tekstil
ürünleri, %42,4 oranında hediyelik eşya aldıkları belirlenmiştir (4). Diyarbakır'ın
bundan hissesi yok denecek düzeydedir.
Diyarbakır'da hediyelik eşya sektörüne örnekler
Biblo; çeşitli maddelerden yapılan heykel, vazo vb. zarif, küçük süs eşyasıdır.
Bir lokal biblo örneği; Diyarbakır için Sur modeli
267
Tarihi mekanlar maket ve biblo sektörüne girebilir. Ulucami minyatürü
Tarihi mekanlar bakır, mum, gümüş metalarla anılabilir.
Akademisyenler de bize yol gösterebilirler: D.Ü. Eğitim Fak Güzel sanatları
bölümünce yapılan Meyan şerbetçi heykeli güzel bir maket olabilir.
Meyan şerbetçi
Dicle Üni. Eğitim Fak. Güzel sanatları bölümünün bazı çalışmaları biblo ve
maket yapımında yol gösterici olabilir
Dicle Üni. Eğitim Fak. Güzel sanatları bölümünün bazı çalışmaları
268
Diyarbakır'da Bakırdan hediyelik eşyalara örnekler
Bakır işlemelri hediyelik eşyalar
Bakır kap yapımı, ”dövme”, ”dökme”, sıvama ve ”preste basma” olmak üzere
dört farklı teknikle gerçekleştirilmektedir. Külçe bakırın ve levha bakırın dövülerek
şekillendirilmesi bilinen en eski üretim biçimidir. Cumhuriyet'in ilk yıllarına kadar
bakır eşya mutfaklardaki yerini korur.
Son 60 yıldır gelişen mutfak endüstrisinin sunduğu ucuz ve her yerde
bulunabilen plastik, alüminyum, çelik malzeme mutfak eşyaları bakırcılığın önemini
yitirmesine yol açmıştır.
Yetmişli yıllardan bu yana turistik amaçlı ve evlerde şark köşesi oluşturma
merakı sayesinde zor da olsa ayakta durmaya çalışan bu zanaat yakın zamanda
tamamen yok olma tehlikesi taşımaktadır (5).
Turizm bu sektöre can suyu olabilir.
269
Çini ve seramik tabak sektörü
Sahabe ve peygamber kabirleri için tanıtıcı bir tabak örneği-Sur ve ongözlü
köprü.
Yerel çinicilik örnekleri
270
.
Seramik atölyesinde çalışma
Gül şehri Diyarbakır çinileri:
271
Sur ve şehir minyatüründen alıntılar (E. Daşdağ)
Nejat Satıcı serileri
272
Şimdilerde Diyarbakır'da tarihi eserleri tanıtan mumdan yapılmış turistik
eşyalar satılmaktadır.
Mumdan bir sur çalışması
Diyarbakır kalesi maketlere ilham olmaktadır.
Alçıdan bir sur çalışması
273
Gelenek ve göreneklerimiz, kıyafetimizi etkilemekte, bu da turizm üzerinde
tesirini göstermektedir. Folklorik bebekler yaşamımızdan nasibini almaktadır
Diyarbakır Kültürünü yansıtan folklorik bebekler
274
.
Alçıdan Diyarbakır karpuzu çalışması
Kale ve diğer mekanlar turistik bardakların üstünde de kendini gösteriyor
İşlemeli porselen hediyelik bardaklar
275
.
Diyarbakır Kültürünü yansıtan folklorik bebekler
276
.
Diyarbakır Kültürünü yansıtan folklorik bebekler
277
.
Diyarbakır Kültürünü yansıtan folklorik bebekler
278
Diyarbakır'a özgü meyan şerbetçi
Tekstil de turizm de yerini aldı.
Puşicilik yeniden canlanıyor
279
Karacadağ kilimleri de turistik eşya haline geldi
280
Gazi köşkü koleksiyonu
Kaynaklar
1. Orhan Akova Yerel Halkın Turizmin Etkilerini Algılamalarına Ve
Tutumlarına Yönelik Bir Araştırma. Akademik İncelemeler Dergisi Sayı: 2 Cilt:1 Yıl:
2006
2. Yrd. Doç. Dr. Hüseyin Çeken *Turizmin Bölgesel Kalkınmaya Etkisi
Üzerine Teorik Bir İnceleme Afyon Kocatepe Üniversitesi, İ.İ.B.F. Dergisi (C.X , S Iı,
2008)293
3. Capital Dergisi 40 Sektörün Gözü Turizmde / 01 Şubat 2000
4. Onur GÜLBAHAR *2000'li Yıllarda Türkiye'ye Gelen Yabancı Ziyaretçi
Profili C. Ü. İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, Cilt 10, Sayı 2, 2009 93
5. Yrd. Doç. Dr. Serdar Karakaya / Yitip Giden Zanaat: Bakırcılık. Muğla
Aktüel Dergisi. 05 Ağustos 2011.
281
ANADOLU'NUN BÜYÜYEN İNCİSİ: DİYARBAKIR
Eda Esara ÇELİK
Birçok medeniyete beşiklik eden, Anadolu ile Mezopotamya arasında,
Avrupa ile Asya arasında doğal bir geçiş noktası olan, tarihin hemen her döneminde
büyük uygarlıkların kültür, ticaret, ekonomi merkezi olarak kabul görülen Diyarbakır,
büyük öneme sahip bir merkez konumundadır (1). Tüm ihtişamıyla birlikte
Diyarbakır ve tarihi güzellikleri, bizlere bugün tarihe dokunma fırsatı vermektedir.
Diyarbakır'da gezmek, 33 medeniyetin izlerini taşıyan topraklara ayak basmak
demektir. Diyarbakır'da gezmek, Anadolu ve Yukarı Mezopotamya coğrafyasının en
kadim şehirlerinden birinde gezmek demektir. Asurlulardan Perslere, Selçuklulardan
Bizanslılara, Artuklulardan Osmanlı İmparatorluğu'na kadar pek çok medeniyetin
izlerini solumak demektir. Dünyanın en eski şehirlerinden biri olan Diyarbakır,
Ermeni Krallığı'na ve Akkoyunlulara başkentlik dahi yapmıştır. Şehrin hemen her
köşesinde tarihten esintilerle karşılaşmak ve tarihi hissetmek mümkündür. Atılan her
adımla birlikte biraz daha geçmişe, tarihe, muhteşemliklerin büyüsüne kapılmak
kaçınılmazdır.
Diyarbakır binlerce yıldır medeniyetlerin beşiği olmuştur. Şehri çevreleyen
Diyarbakır Surları, birçok medeniyetin kaynağı olan Dicle Nehri, saklı cennet Hevsel
Bahçeleri, Hz. Âdem'in yaşadığına inanılan Aden Bahçesi, İslam dünyasının beşinci
Harem-i Şerif-i Ulu Cami, tarihi güzelliklerin akıllara kazınmış bir parçası
Hasankeyf, Ortadoğu'nun en büyük kilisesi olan Surp Giragos Kilisesi, 27 sahabenin
yattığı Hz. Süleyman Cami, Eğil'de bulunan Zülküf Peygamber Türbesi, Dicle Nehri
üzerinde bulunan On Gözlü Köprü ve daha nice tarihi zenginlikleri barındıran
Diyarbakır, bu güzelliklere eklenen misafirperverliği ile de güzelliğine güzellik
katmaktadır. Karpuzu ile ünlenen Diyarbakır, içli köfte, ciğer kebabı, kaburga
dolması, keşkek, lebeni ve meşhur tatlısı kadayıf ile yemek kültürü açısından da
oldukça zengindir.
Uzaydan görülebilen, Çin Seddi'nden sonra dünyanın en büyük yapısı olan
Diyarbakır Surları, muhteşem güzelliğiyle görenleri büyülemektedir. Kuşbakışı
görüldüğünde kalkan balığı şeklinde olan bu surlar, aynı zamanda tarih boyunca
insanların güvenlik kaygılarının ve bu kaygılar için ortaya çıkarılan çözümlerin
görkemini de gözler önüne sermektedir. Sur duvarları boyunca Dağ Kapı, Urfa Kapı,
Mardin Kapı ve Yeni Kapı adıyla 4 ana giriş kapısı bulunmaktadır. Duvarlar on ila on
iki metre ve üç ila beş metre yüksekliğindedir. Dış Kale ve İç Kale olmak üzere iki
bölümden meydana gelmektedir. Kale, Karacadağ'dan Dicle'ye uzanan geniş bazalt
yaylanın doğu ucuna, Dicle Nehri'nden 100 metre yükseğe konumlandırılmıştır(2).
282
Burçların içinde koğuşlar, mahzenler, sarnıçlar ve depolar yer almaktadır. Dış
Kale surları içinde; cami, türbe, han, kilise gibi tarihi eserler yer almaktadır. İç Kale
surları içinde ise; Artuklu Sarayı kalıntıları, iki kilise, Viran Kale, sarnıç ve cami
bulunmaktadır. Bugün sur dışında gelişen Diyarbakır özellikle batı ve kuzey
yönlerinde gelişmeye devam etmektedir. Görkemli ve uzun bir tarihi geçmişe sahip
olan bu surların estetik ve sanatsal değerleri korunmalı ve geliştirilmelidir.
Restorasyon çalışmaları ile tarihi Diyarbakır Surları gelecek nesiller için de önemli bir
tarihi miras olarak yaşamaya devam edecektir.
Diyarbakır'ın nadide güzelliklerinden biri de hiç şüphesiz Hevsel
Bahçeleridir. Şehre Urfa ve Karacadağ istikametinden gelen Evliya Çelebi patlıcan
tarlalarını görür ve 'Burada bana çok iş düşecek, asık suratlı ve mide şikayeti olan
insanlarla çokça karşılaşacağım.' der. Daha sonra kente giren Evliya Çelebi gayet
sağlıklı ve gürbüz insanları görünce şaşırır. Ancak Mardinkapı'dan çıkıp da Hevsel
Bahçelerini ve Dicle kıyısındaki karpuz bostanlarını görünce sırrı anlar ve şöyle der;
'Demek ki patlıcanın zararlarını bu bahçelerde yetişen karpuzlar gideriyor (3).' İşte
Hevsel bahçelerinin sırrı ve güzelliği.
Dicle Nehri'nin beslediği verimli toprakları ile Diyarbakır, tarihin en eski
medeniyetlerinin izlerine dokunma fırsatı vermektedir. Dicle Nehri ve Diyarbakır
ayrılmaz bir bütündür. Hz. Ömer; 'Dicle'nin kenarında bir kurt bir kuzuyu yese Allah
hesabını Ömer'den sorar.' demiştir (4). Diyarbakır Hz. Ömer zamanında fethedilmiş
ve 5 yıl onun idaresinde kalmıştır. Hz. Ali, Dicle ve Fırat nehirlerini övmüş ve
sularının kişinin vücuduna faydalı olduğunu belirtmiştir. Dicle Nehri üç din açısından
kutsaldır ve cennetten çıktığı ifade edilen bir nehirdir. Tevrat'ta Dicle ve Fırat arasında
kalan bölgede yer alan Aden Bahçesi'nde Hz. Âdem'in yaşadığı söylenmektedir. Bu
Hevsel Bahçesi (11)
283
nedenle bölge Yahudiler için de kutsal sayılmaktadır. 'Amed' adının da buradan
geldiğine inanılmaktadır. Önemli tarihi mimarilerden biri olan On Gözlü Köprü de
Dicle Nehri üzerinde bulunmaktadır. Dicle Nehri, şehre sunduğu tüm bu güzellikleri
ve imkanları ile Diyarbakır'ın geçmişten günümüze gelişmesine büyük katkı
sağlamıştır. Bugün de bu güzelliklerin geleceğe devamı için hayvancılığın, çayır ve
meraların, sulama teknolojilerinin geliştirilmesinde, et ve süt verimini arttıracak
cinslerin temininde üreticilere destek olunması gerekmektedir.
Dünyadaki taş köprüler arasında kemeri en geniş olan ve Diyarbakır ili
sınırları içinde bulunan Malabadi Köprüsü, Artuklular tarafından 1147 yılında
yapılmıştır (5). Kemerin her iki yanında, iç tarafta kervan ve yolcular tarafından,
özellikle kışın zorlu günlerinde barınak olarak kullanılan iki oda bulunmaktadır.
Evliya Çelebi köprüyü şu şekilde tanıtmaktadır; 'Köprünün iki tarafında kale kapıları
gibi demir kapıları vardır. Bu kapıların içinde sağ ve solda köprünün temeli
beraberliğinde kemerin altında hanlar vardır ki gelip geçenler misafiri olurlar.
Köprünün kemeri altında odalar vardır. Demir pencereler şahneşinlerine misafirler
oturup kemerin karşı tarafındaki adamlarla kimi sohbet eder, kimi ağ ve oltalarla balık
avlarlar. Bu köprününköprünün sağ ve solunda da pencereli odalar vardır. Doğrusu
üstat mühendis var kuvvetini sarf ederek bu köprüde öyle sanatlar göstermiştir ki, bu
işçiliği geçmiş mimarlardan hiç birisi göstermemiştir.'. Albert Gabriel de köprü için;
'Modern statik hesabın olmadığı devirde, bu açıklıkta o zaman için böyle bir eser
hayranlık vericidir. Ayasofya'nın kubbesi köprünün altına rahatlıkla girer.
Balkanlar'da, Türkiye'de, Orta Şark'ta bu açıklıkta ve bu yaşta köprü yoktur.' demiştir.
İşte Malabadi Köprüsü böyle güzel bir eserdir. Malabadi Köprüsü Diyarbakır-Batman
karayolu üzerinde Silvan'ın 22 km doğusunda Batman Çayı üzerindedir. Köprü 150
metre uzunluğunda, 7 metre genişliğindedir. Yüksekliği su seviyesinden kilit taşına
kadar 20 metreyi bulmaktadır.
Ongözlü Köprü (12)
284
Anadolu'nun ve Türkiye'nin en eski camisi kabul edilen, Diyarbakır
Kalesi'nin surları üzerinde Harput Kapısı ile Mardin Kapısı'nı birleştiren eksenin
batısında yer alan Ulu Cami (6), İslam'ın beşinci Harem-i Şerif-i olarak kabul edilen
bu nadide yapı, önemi kıyaslanamayacak bir tarihi mirastır. M.S. 639 yılında İslam
orduları Diyarbakır'ı fethedince Mar-Toma Kilisesi'nin camiye çevrilmesiyle
kurulmuştur. Büyük Selçuklu hükümdarlığı zamanında Vali Amidüddevle yıkılmaya
yüz tutan bu yapıyı 1090 yılında Sultan Melik Şah'ın isteği ile yeniden onarmıştır. Bu
onarımdan sonra 1115 yılında bir deprem ve yangın sonucu büyük zarar görmüştür.
Sonraki yıllarda Anadolu Selçuklu Sultanı Gıyaseddin Keyhüsrev, Osmanlı Padişahı
IV. Mehmed ve Akkoyunlu Uzun Hasan camiyi onarmışlar ve bununla ilgili
kitabelerini duvarlara yerleştirmişlerdir. Ulu Cami çeşitli dönemlerde onarılmış ve
her onarımda yeni yapılar eklenerek günümüzdeki haline ulaşmıştır. Selahattin
Eyyubi bu medresedeki kitapları almış, veziri kadı Fazıl seçtiği kitapları 70 deve ile
Mısır'a götürerek Ezher Üniversitesi'nin temelini atmıştır. Duvarlarında birçok
uygarlığın kitabesi bulunmaktadır. Caminin büyük dikdörtgen bir avlusu vardır.
Minaresi kare biçimindedir. Avlunun batısındaki iki katlı cepheyi Ebu Mansur
İlaldı'nın yaptırdığı, üzerindeki kitabeden anlaşılmaktadır. Caminin avlusunun
ortasında sekizgen sütunların taşıdığı şadırvan 1849 yılında yapılmıştır. Caminin
avluya bakan cephesinin ortasında bir mihrap bulunmaktadır. Diyarbakır Ulu Cami, 4
dine ibadetgâhlık yapmış önemli bir eserdir. Bu tarihi ve önemli yapının ülkemizde az
sayıda kişi tarafından duyulmuş olmasına karşın, bu konuda çalışmalar yapılması ve
tarihi güzelliğinin tanıtılması büyük önem arz etmektedir.
Ulı camii (5)
285
Diyarbakır bir Peygamberler şehridir. Birçok Peygambere gündüzleri yurt,
geceleri de sıcak bir yuva olmuştur. Bir Peygamber duası kaç şehre nasip olmuştur?
Şöyle ki; Musul'dan ayrılan Yunus Peygamber Diyarbakır'a yerleşmiş, burada gördüğü
ikram ve misafirliğin hoşluğundan ötürü; 'Sofranızdan aşınız, başınızdan güneşiniz
eksik olmasın.' diyerek dua etmiştir ve Diyarbakır kalesinde 7 yıl oturmuştur (7).
Fiskayası olarak da bilinen bu yer Hz. Yunus'un 7 yıl kaldığı yerdir. Ayrıca,
Peygamberimizin (s.a.v.) arkadaşları olan 30 sahabenin Diyarbakır'da yattığı
bilinmektedir. Bu sahabelerin 27'si Hz. Süleyman Cami'de yatmaktadır. 638 yılında
Hz. Ömer Hilafeti döneminde İyaz Bin Ganem komutasında Bizans'a karşı
Diyarbakır'ı fethederken şehit olan Halid Bin Velid'in oğlu Hz. Süleyman da dahil 27
sahabe bu camide yatmaktadır. Cami 1155-1169 yılları arasında Nisanoğlu Ebu'l
Kasım tarafından yaptırılmıştır (8). Caminin neredeyse tamamı taştan yapılmıştır.
Caminin minaresi Diyarbakır'da Ulu Cami ve diğer birçok camide olduğu gibi kare
biçimindedir. 27 şehit sahabenin kabrinin bulunduğu bu camiye Türkiye'nin her
yerinden ziyaretçi gelmektedir.
Diyarbakır, Mekke ve Medine'den sonra dünyada üçüncü sayıda sahabenin
yattığı yer olma özelliğine sahiptir. Bu rakam hafife alınacak bir rakam değildir ki bazı
kaynaklarda bu rakamdan çok daha fazlası telaffuz edilmektedir. Allah dostlarından
Mevlana Halid Zülcenaheyn Hazretleri; 'Şühedadan ayak basacak yer
bulamadım.' demiştir. Bu cümleyi şu
olay sonucu telaffuz etmiştir: Bir
seferden dönerken Hz. Süleyman
Camii'ne namaz kılmak için girmiş.
Ancak camiye adımını atar atmaz
geri çekilmiş. Geri dönüp cami
avlusunda namazını kılmış. İşte
kendisine; 'Namazı neden avluda
kıldınız?' diye sorulduğunda da şu
cevabı vermiş; 'Orada o kadar çok
şehit bir arada idi ki, şühedadan ayak
basacak yer bulamadım. Onları
incitmektense dışarıda kılmayı
tercih ettim.'. Bu kadar mübarek
insanların varlığına ve nuruna nail
olmak her şehre nasip olamamıştır.
İşte Diyarbakır tam anlamıyla bir
peygamberler ve mübarekler
şehridir. Bu yönüyle de bölgenin en
büyük inanç turizmi merkezi olma
Hz. Süleyman Camii (13)
özelliğine sahiptir.
286
Şehirde çok sayıda çarşı, bedesten ve değişik ticaret merkezleri
bulunmaktadır. Diyarbakır tarih boyunca Anadolu ve Mezopotamya arasında önemli
bir ticaret merkezi olmuştur. Bu nedenle şehirde çok sayıda tarihi han da
bulunmaktadır. Bu hanlar hem konaklama mekanı hem de ticaret alanı olarak
kullanılmıştır. Evliya Çelebi'nin gözüyle 1650'li yıllardaki Diyarbakır şöyledir:
'Diyarbekir çarşılarında evvela Hasan Paşa Pazarı, Aktarlar Pazarı, Sipahi Pazarı,
Kuyumcular Çarşısı, Demirciler Pazarı, velhasıl 66 değişik sanat erbabının
dükkanları mevcuttur. Sanayiinden, kılıcı, gaddaresi, baltası, taberi, hançeri, bıçağı
mızrağı, külüngü, kırmızı bezi, sahtiyanı, papuçları, meshleri, çizmeleri meşhurdur.
Çelebi'ye göre; kazancılar ile demirciler çekicini ve hallaçlar da tokmağını segah ve
hüseyni makamlarında vururlarmış. 1815 yılında Diyarbakır'a gelen ünlü seyyah J.S.
Buckhingam da, kent içindeki esnafın büyük bir bölümünün şal dokuma, el beceri
aletleri, altın ve gümüş tabaklar yaptığını kaydetmiştir.
Tarih boyunca gerek doğu-batı gerekse kuzey-güney doğrultularında en
önemli merkezlerden biri olan Diyarbakır var olan potansiyelini açığa çıkarıp yeniden
bölgenin cazibe merkezi olmayı hak etmektedir. Böylesine zengin bir kültüre sahip
olan Diyarbakır'ın, gerek inanç turizmi gerekse tarihi güzellikleri ile çok daha fazla ön
plana çıkarılması gerekmektedir. Var olan bu güzelliklerin devamlılığının
sağlanabilmesi ve bu güzelliklerin farklı kültürlere uluslararası boyutlarda tanıtılması
hem Diyarbakır'a ve bölgeye hem de ülkemize büyük faydalar sağlayacaktır. Bölgede
altyapı ve üstyapı çalışmalarının hızlandırılması için ve bölge ile ilgili faydalı projelerin hayata geçirilebilmesi için bakanlıklar tarafından teşvikler verilmeli, olumlu
dışsallık oluşturacak projeler her daim desteklenmelidir. Çünkü kültür ve medeniyet
temelleri üzerine kurulan bu nadide şehir, içinde, ortaya çıkmayı ve tanıtılmayı
bekleyen çok büyük zenginlikler barındırmaktadır.
Diyarbakır, yukarıda da bahsedildiği gibi tarihi ve kültürel olarak zengin bir
mirasa sahiptir. Ancak var olan bu zenginlikler yeteri kadar ortaya çıkarılamamakta, iç
ve dış turizme yeteri kadar açılamamaktadır. Sahip olunan bu çeşitliliğin ihmal
edilmediği düşünüldüğünde turizmin olumlu etkileneceğine hiç şüphe yoktur. İşte var
olan bu zenginlikleri yaşatabilmek için yapılan çalışmalardan biri olan Uluslararası
Kültür ve Turizm Fuarı bu bağlamda 2011 ve 2012 yıllarında Ankara'da
düzenlendikten sonra, bu yıl da Diyarbakır'ın ev sahipliğindedir. Bu fuar Türkiye'nin
sahip olduğu doğal, kültürel ve tarihi güzellikleri yansıtması bakımından büyük önem
taşımaktadır. 2011 ve 2012 yıllarında gerçekleştirilen zirvenin devamlılığı,
uluslararası alanda daha da ileriye taşınarak, Türkiye'nin farklı kültürlerle tanışmasını
sağlamak ve Türkiye'yi farklı kültürlere tanıtmak amaçlanmaktadır (9). Binlerce
yıllık geçmişe dayanan zengin uygarlıkların yaşadığı Diyarbakır merkezi ve bölgesi
itibariyle gerek güncel konular gerekse tarihi, kültürü, doğası itibariyle güçlü bir
çekim merkezidir (10). Turizm sektöründe öncülerin de yer alacağı bu zirvede
Türkiye'nin büyük zenginliğe sahip kültür ve inanç turizmi potansiyelinin daha fazla
287
değerlendirilmesine yönelik çözüm yollarının bulunması öncelikli hedeflerdendir.
Özellikle son yıllarda planlı bir şekilde gelişen Diyarbakır, müzeleri,
örenyerleri, surları, köprüleri, camileri, kiliseleri, hanları, kervansarayları, kaplıcaları
ve çarşılarıyla Anadolu'nun incisidir. Turizm amaçlı ve özellikle de dini turizm amaçlı
seyahate çıkan kişiler Diyarbakır'ı görmeden seyahatlerini tamamlamamalılardır.
Çünkü bölgenin en geniş tarihi miraslarına sahip olan bu şehir görülmeye değerdir. Bu
güzelliklerin teşviklerle ve teknolojik gelişmelerin takip edilebilirliği adına yapılacak
yardımlarla halka ve turistlere tanıtılmasının sağlanması hem şehrimiz hem de
ülkemiz için hiç şüphe yok ki olumlu sonuçlar doğuracaktır. Bu güzellikler tarihte
oynadıkları role rağmen yeterince tanıtılamamakta ve birbirinden farklı turizm
çeşitliliğine rağmen bu yönleriyle yeterince bilinememektedir. Gezi rehberine
eklenecek yerlerin başında yer alması gereken bu nadide şehir tüm güzellikleri ile
birlikte misafirlerine kucak açmış beklemektedir.
KAYNAKÇA
1. http://blog.radikal.com.tr/Sayfa/diyarbakir-tarihi-7817
2. http://tr.wikipedia.org/wiki/Diyarbak%C4%B1r_(il)
3. Diyarbakır Gezi Rehberi. Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Kültür
Turizm Daire Başkanlığı. Boyut Yayınlılık.3.Baskı.2012 İstanbul
4. http://www.bilinmeyendiyarbekir.com/dicle_firat.html
5. http://tr.wikipedia.org/wiki/Malabadi_K%C3%B6pr%C3%BCs%C3%BC
6. http://www.geldik.com/guneydogu-anadolu-bolgesi/62775-diyarbakirresimleri-diyarbakir-tarihcesi-diyarbakir-muzeleri-diyarbakir.html
7. http://wowturkey.com/forum/viewtopic.php?t=110619
8. http://www.inzardergisi.com/Yazar/Makale/HZ-Suleyman-Camii.html
9. http://www.yonfuarcilik.com.tr/haber-3-uluslararasi-kultur-ve-turizmfuari-diyarbakir
10. http://www.kulturturizmi.org/basin-3uluslararasi-kultur-ve-turizmfuari-diyarbakir
11. http://upload.wikimedia.org/wikipedia/commons/4/44/Hevsel_Bah%C3%A7eleri.jpg
12. http://mw2.google.com/mw-panoramio/photos/medium/51698857.jpg
13. http://www.travel-journals.ru/2010turkey/03anatolia/03anatolia.htm
288

Benzer belgeler