yapısal süreçler ve sosyalist seçenek

Transkript

yapısal süreçler ve sosyalist seçenek
ULUSLARARASILAŞMA KAVRAMINDAN ULUSLARARASI İLAÇ SANAYİNE:
YAPISAL SÜREÇLER VE SOSYALİST SEÇENEK
Nurettin ABACIOĞLU
GİRİŞ
1) SERMAYE KÜRESELLEŞMESİNİN ARACI OLARAK ULUSLARARASILAŞMA
2) SERMAYE KÜRESELLEŞMESİ VE ULUSLARARASILAŞMANIN BAZI ÖZELLİKLERİ ÜZERİNE
2.1- META SERMAYENİN GELİŞİMİ-DOLAŞAN META SERMAYEDE BÜYÜME
2.2- FİNANSAL SERMAYENİN GELİŞİMİ-FİNANSAL SERMAYEYİ HAREKETLİLİK DÜZEYİNDE YÜKSELTME
2.3- ÜRETİCİ SERMAYENİN GELİŞİMİ-ÜRETİCİ SERMAYE HAREKETLİLİĞİNDE BÜYÜME
3) YERKÜRENİN DURUMU: NASIL VE NE ORANDA BİR ULUSLARARASILAŞMA YA DA ULUSLARÜSTÜLEŞME?
3.1) YÜKSELEN GÜÇ ODAKLARI OLARAK İLK 200 KÜRESEL ŞİRKET
9)
3.2) İLK 10 BULGU ve 200 ŞİRKET RAPORUNA İLİŞKİN SONUÇLAR
3.3) İLK 200 ÇOK ULUSLU ŞİRKETTE KÜRESEL GELİR VE KARLAR
3.4) İLK 200 ŞİRKET RAPORUNDAN İLAÇ SANAYİNE
4) ULUSLARARASILAŞMA-ULUSLARÜSTÜLEŞMEYE İLİŞKİN KISA KAVRAM ÖZETİ
4.1) KAVRAMSAL TANIM KAYNAĞI I
13)
4.2) KAVRAMSAL TANIM KAYNAĞI II
4.3) KAVRAMSAL TANIM KAYNAĞI III
14)
15)
5) İLAÇ SANAYİİNDE ULUSLARARASILAŞMANIN ARAÇLARI YA DA SERMAYE REKABET SÜREÇLERİ
5.1- META DOLAŞIMI:
5.1.1- İlaç Maliyetleri
5.1.2- Satış Potansiyelleri
5.2- FİNANSAL DOLAŞIM
5.2.1- Doğrudan Yabancı Yatırım-Pazar Hareketleri:
5.2.2- Sermaye Yapısı:
5.2.3- Teknoloji ve Sosyoekonomi:
5.2.4- Araştırma-Geliştirme (Ar-Ge) Çalışmaları:
5.2.5- Uluslararası Mevzuat Düzenlemeleri ve Patent
5.3- EMEK SÜREÇLERİNDEKİ (İŞGÜCÜ) DOLAŞIM
5.3.1- İşgücü İstihdam ve Dolaşımı:
5.3.2- Eğitim Harcamaları:
5.3.3- Yönetsel Harcamalar:
6) GENEL DEĞERLENDİRME VE SOSYALİST SEÇENEK
KAYNAKLAR
1/1
GİRİŞ
1980’lerden sonra, gündelik yaşamın içerisine giren ve en sık kullanılan terimlerden birisi haline gelen küreselleşme,
neredeyse “olmazsa olmaz” bir dayatma anlayışı haline dönüştürülmüştür. Küreselleşmeden kavram olarak çeşitli kesimler
farklı anlamlar da türetmektedir. Bir genelleme yapılabilirse, küreselleşme, kapitalizmin başlangıcından beri sürekli büyüme
ve genişleme yasasına tabi olarak hareket eden sermayenin, dünya ölçeğinde yayılma ve egemen olma mantığının
işleyişindeki yeni bir uğraktır. Kuşkusuz bu yazıda, aşağıdaki kısa değinme dışında küreselleşme paradigması
tartışılmayacaktır. Ancak küreselleşmenin belirgin tezahür biçimlerinden birisi olan şirketleşmede çokulusluluk ya da
uluslararasılaşma hem küreselleşmenin kısaca tanımlanmasına gereksinim oluşturmakta ve hem de uluslararası ilaç
sektörünün küreselleşme bakımından iyi bir örnek oluşturması öznelliğine dayanmaktadır.
1) SERMAYE KÜRESELLEŞMESİNİN ARACI OLARAK ULUSLARARASILAŞMA
TÜBİTAK õn nitelemesiyle küreselleşme, “....belli bir kültür, ekonomi ya da siyaset normunun, değer yargısının ya da
kurumsal yapının küresel ölçekte yaygınlık kazanarak o alanda geçerli tek norm, tek değer yargısı ya da tek kurumsal yapı
haline gelmesini ifade....” etmekte ve bu sürecin amacının, “...son çözümlemede, bütün ekonomik faaliyet alanlarında
ulusal sınırların ortaya çıkardığı engel ya da kısıtlamaların kalktığı tek bir dünya sistemi yaratmak....” olduğu
vurgulanmaktadır
1-3)
. TÜBİTAK’ın bu tanımına, buraya kadar olan bölümüyle ve genel geçer olarak katılınabilir. Hatta, bu
tanımın satır aralarında, enternasyonalist bir yaklaşımın izleri dahi bulunabilir. Ama herşey işte oraya kadardır. Bir defa
burada, emeğin enternasyonal birliği, ya da küreselleşmesi anlatılmak istenmemektedir. Bu anlamda, tanımdan mutlakçı,
kesinlikçi ve değişmezlikçi bir aidiyet duygusu çıkarmamak da elde değildir. Çünkü TÜBİTAK raporunun bütünü
incelendiğinde, bu sürecin ideolojik platformdaki savunuculuğunun yapıldığı görülmektedir. TÜBİTAK raporu, küreselleşme
yapılanmasının bilim-teknoloji-sanayi alanındaki mutlak üstünlükleri olan piyasa ekonomisi ülkelerince gerçekleştirildiğinin
altını çizmektedir. Ancak görüntüdeki bu doğru saptama,
kapitalist küreselleşmenin, piyasa ekonomisi söylemiyle bir
sermaye kontrol sistemi olduğunun altını netleştirmemekte ve sermaye tahakkümünün son tahlilde emperyalist sömürü
biçimini sürekli yetkinleştirildiğinin çerçevesinden ise hiç bahsetmemektedir.
Küreselleşme tezini iddialı olarak savunanlar “ulusal kültürlerin, ulusal ekonomilerin ve ulusal sınırların çözüldüğü, sosyal
hayatın büyük bölümünün küresel süreçler tarafından belirlendiği bir çağda yaşandığı” tezini işlemektedirler
4)
. Bu tezin
temelini de, yeni ve hızlı bir ekonomik küreselleşme sürecine ait fikir oluşturmaktadır. Kuşkusuz ekonomik küreselleşmenin
ulusal sınırlar dışında biçimlenebilmesi, ulusal ekonomilerin ve ona ilişkin bütün karar süreçlerinin (iktisadi, siyasi, askeri,
kültürel) hızla geçerliliğini kaybetmesine bağlı olarak görülmektedir.
Küreselleşme karakteristikleri hakkında, çok çeşitli önermeler veya değerlendirmeler bulunmaktadır. Bir örnek olması
bakımından, küreselleşmeyi beş temel basamakta sınıflandırmak olasıdır. Bunlar: a) özelleştirme, b) kentleştirme, c)
pazarlaştırma (marketleştirme, küresel pazar, küresel tüketici), d) bölgeselleşme [Avrasya, Asya Birliği, Avrupa Birliği,
Amerika Birliği (NAFTA)] ve e) yoksullaşma (süreç sonucunda şirketlerin devletsel güce, ulusal devletlerin kentlere
dönüştüğü bir yapılanma) olarak nitelenebilir. Sermayenin kar maksimizasyonu talebine dayanan bu yapılanma, petrol,
doğal gaz ve diğer doğal kaynaklar, emek dolaşımı ve ticaret gibi yaşamsal bileşenleri hegemonya altında tutacak siyasi,
ekonomik, askeri ve kültürel bir düzen ve buna uyumu içermektedir
kavramı,
işte
yukarıdan
beri
kısaca
anlatılanlar
ölçeğinde
5)
. Kuşkusuz küreselleşme (sermaye anlamında)
“emperyalizm”
kullanılmaktadır. Emperyalizm, kapitalizmin en yüksek ve tekelci aşamasıdır
6)
kavramının
yumaşıtılmış
yüzü
gibi
. Başlıca özellikleri yeniden hatırlanacak
olursa, şöyle sıralanmaktadır:
1. Üretim ve sermaye yoğunluğunun ulaştığı yüksek aşama nedeniyle tekellerin iktisadi yaşamda belirleyici rol oynaması;
2. Banka sermayesi ve sanayii sermayesinin kaynaşmaları sonucu bir finans oligarşisinin ortaya çıkışı;
3. Meta ihracının yanı sıra sermaye ihracının gelişmesi ve özel önem kazanması;
4. Uluslararası kapitalist tekellerin dünya pazarlarını paylaşımı;
5. Dünyanın emperyalist güçler arasında hegemonik bölüşümü;
İşte, 20 yüzyılın başında saptanan bu özelliklerin, bugün de aynen ve daha ağır koşullarla yetkinleşmeye devam ettiği
görülmektedir. Ancak emperyalizm kavramı ve içeriğine ilişkin tahliller, her zaman sermayeyi önemli ölçüde rahatsız
etmiştir. Halen de devam eden bu rahatsızlık, sermaye tarafından kavramın kendisini perdeleyici olarak geliştirilmiş
“küreselleşme” söylemi ile değiştirilmiş ya da toplumlara yeni bir insanlık projesi olarak sunulur olmuştur.
Küreselleşme eğiliminin başat örneklerinden birisini, doğrudan yabancı sermaye hareketlerine dayalı “Çok Uluslu Şirketler”
(ÇUŞ) yapılanması oluşturmaktadır. Şirketleşme temelinde çokuluslulaşma, merkez ülkelere ait ulusal şirketlerin, çevre
ülkelere ait ulusal şirketleri çeşitli biçimlerde yönetim ve/veya denetimleri altına alacak mekanizmaları oluşturması ile
2/2
şekillenmektedir. Bu biçimdeki sermaye ve pazar büyümesi, gerçekte merkez ülke ulusal sermayesinin karını artıracak
düzenlemeleri küresel olarak içeren bir hegemonik çizgiyi de içinde hep taşımaktadır. Sanayii ve hizmet sektörleri bu
türden örnekler bakımından son derece zengindir. Daha ileride değinilecek olan ilaç piyasaları ve sanayii de özgün
örneklerden birisidir.
2) SERMAYE KÜRESELLEŞMESİ VE ULUSLARARASILAŞMANIN BAZI ÖZELLİKLERİ ÜZERİNE
Sermaye küreselleşmesinin çeşitli özellikleri bulunmaktadır. Bunları üç temel başlık altında toplamak olasıdır 5). Şöyle ki;
•Sermayenin Yoğunlaşması: Sermayenin yerel-ulusal-bölgesel sınırları aşarak uluslararasılaşmasını,
•Sermayenin Merkezileşmesi: Büyük sermaye şirketlerinin tekeller, tröstler, karteller şeklinde ekonomi yönetimlerine
egemen olmasını,
•Sosyal Hegemonya Stratejileri: Sermaye küreselleşmesinin siyasi, iktisadi, hukuksal, kültürel ve askeri hegemonya
stratejileri geliştirmesini ifade etmektedir.
Sermaye görünüm olarak ve emek süreciyle ilişkili olarak, yoğunlaşmış bir üretim araçları kitlesi biçiminde varolur.
Böylelikle üretim alanlarında ve süreçlerinde de işçi ordusuna kumanda etme olanağı yaratılmış olunur. Üretim araçları
kitlesi, bireysel kapitalistin mülkiyeti haline dönüştüğünde bu sermayenin yoğunlaşmış toplumsal servet bölümünü temsil
eder. Sermayenin bu görünümüne Marx, sermayenin yoğunlaşması demektedir. Rekabet ve kredi aracılığıyla yoğunlaşmanın
artma süreci ise sermayenin merkezileşmesi olarak adlandırılmaktadır 7).
Bu başlıklar birer ölçek olarak ele alındığında, ilaç sanayii, sermaye yoğunlaşması, merkezileşmesi ve siyasi, iktisadi, hukuki
hegemonya stratejilerine uygun yapılanmaların yaygın ve büyük ölçekli yaşandığı bir endüstriyel etkinlik alanı olarak öne
çıkmaktadır.
1980 sonrasında, küreselleşme dinamikleri içerisinde uluslararasılaşmanın başat ögeleri olarak doğrudan yabancı sermaye
hareketleri ve Çokuluslu Şirketler (ÇUŞ’lar) in daha belirleyici olarak ön plana çıktığı görülmektedir. Bu süreç, özellikle çevre
ekonomilerin (gelişmekte olan ülkeler), merkez ekonomilere neoliberal politikalar çerçevesinde uyumlandırılmasını
sağlamak ve bu ekonomilerde doğrudan merkez ekonomilerin çıkarını öncelleyen serbest pazar yaratmaya yönelik
politikaların geliştirilmesini temel almıştır. Bu da ÇUŞ’larla bağlantılı doğrudan yabancı sermaye hareketlerini artırmıştır.
Küreselleşme hareketinin üç temel unsuru 1- Meta sermayenin gelişimi, 2- Finansal sermayenin gelişimi ve 3- Üretici
sermayenin gelişimi olarak sıralanabilir. Kısaca açılacak olursa;
2.1- META SERMAYENİN GELİŞİMİ-DOLAŞAN META SERMAYEDE BÜYÜME
Öncelikle meta ticaretindeki temel ölçüyü tanımlamak gerekmektedir. Meta sermaye, ihracat ve ithalatın gayri safi yurtiçi
hasılaya oranıdır. Yurt içinde meydana getirilen gayri safi yurtiçi hasıla (Gross domestic product-GDP), gayri safi milli
hasıladan, dış ülkelerden sağlanan faktör gelirleri çıkarıldığında elde edilmektedir. Diğer bir anlatımla, ekonomiyi oluşturan
sekiz sektörden (tarım, sanayi, inşaat, ticaret, ulaştırma, mali kurumlar, konut sahipliği, serbest meslek ve hizmetleri)
yaratılan katma değere, devlet hizmetlerinden sağlanan katkı ve ithalat vergilerinin eklenmesiyle ortaya alıcı fiyatlarıyla
gayri safi yurtiçi hasıla çıkmaktadır. Dolaşan meta sermayede büyüme, bir yandan pazarlar üzerinde belirleyici hegemonya
olmayı sağlarken, diğer yandan da merkez ekonomiler arasında sermaye rekabetini daha fazla tetiklemektedir. Bu
bağlamda da, merkez ekonomilerin, çevre ekonomiler üzerindeki belirleyiciliklerine başlıca üç yoldan ulaştıkları
gözlemlenmektedir. Bunlar:
1- Dışa açık büyümenin zorunlu kabulünü sağlama,
2- İhracat ve ithalatta serbestleştirme,
3- Üretim kalıplarındaki değişmeye dayalı tüketim toplumu yaratma girişimleridir.
2.2- FİNANSAL SERMAYENİN GELİŞİMİ-FİNANSAL SERMAYEYİ HAREKETLİLİK DÜZEYİNDE YÜKSELTME
Bilgisayar teknolojisinde gelişim ve internet ağının büyük yaygınlık kazanması, özellikle bankacılık ve borsa işlemlerinde
önemli bir serbestiye oluşturmakta ve böylelikle pazarların oluşturulması, belirlenmesi ve geliştirilmesi sağlanabilmektedir.
Bu sistem sanal bir ortak zaman algısı oluşturmuş ve bankacılık-borsa işlemlerinin eşzamanlılıkla gerçekleşir olması da
olanaklı duruma girmiştir. Bilişim teknolojisindeki aygıt ve yazılım bileşkeli bu gelişme, sermaye kontrolü altında
sürdürülmektedir.
2.3- ÜRETİCİ SERMAYENİN GELİŞİMİ-ÜRETİCİ SERMAYE HAREKETLİLİĞİNDE BÜYÜME
Üretici sermaye hareketliliğindeki büyümenin en önemli örnekleri olarak, ÇUŞ’ların yatırımlarını dünya ölçeğinde yaymaları
gösterilebilir. Diğer yandan, 1980 sonrası süreçte dünyanın hemen her bölgesinde özelleştirme uygulamaları ve böylece
3/3
birçok yabancı şirketin, uzun vadeli yatırım yapmadan üretim yapar konuma gelmeleri ile, 1970’li yıllarda yaşanan krizle
birlikte Fordist üretim tarzından (FÜT), Esnek Üretim Tarzına (EÜT) geçişle, üretimin dünya
ölçeğinde çeşitli alanlara
kaydırılma olanağının sağlanması da, üretici sermayenin gelişiminde faktöriyel olarak belirleyici olmuştur.
3) YERKÜRENİN DURUMU: NASIL VE NE ORANDA BİR ULUSLARARASILAŞMA YA DA ULUSLARÜSTÜLEŞME?
Küreselleşme süreçlerini izleme bakımından pek çok kaynak bulunmaktadır. Bunlardan bir tanesi de uluslararası
“globalpolicy” organizasyonudur
8)
. Site, küreselleşmeye ilişkin çeşitli rapor, makale ve haber kaynakçalarını sayfalarında
içermektedir. Aşağıda, sitenin küresel şirketleri ve gelişmeleri mercek altına aldığı 2000 yılı raporu, yeniden düzenlenerek
ve başlıklandırılarak aynen alıntılanmıştır.
3.1) YÜKSELEN GÜÇ ODAKLARI OLARAK İLK 200 KÜRESEL ŞİRKET
9)
Bugün dünyada, ulusal sınırları aşan 40 000 şirket bulunmaktdır. Bu firmalar 250 000 yabancı ortağıyla denizaşırı pazarlara
nüfuz etmektedirler. Siyaset Çalışmaları Enstitüsü (SÇE) [(Institute for Policy Studies -IPS)], Amerika Birleşik Devletleri
(ABD)’nde etkinlik gösteren bir kurumdur. Enstitütü, son on yıldır, küresel şirketlerin gücündeki değişime ilişkin ayrıntılı
çalışmalar yürütmektedir. Enstitünün 2000 yılı raporunda, ilk 200 küresel firmanın kârlılıklarındaki büyümenin, dünya
ekonomik etkinliklerinin paylaşımı bakımından tehlike işaretleri oluşturduğu ifade edilmektedir.
Pek çok ulusal ekonomiden daha büyük olan iki yüz dev şirket, dünya ekonomik etkinliklerinin dörtte birini kontrol altında
tutmaktadır. Örneğin, Philip Morris firması, Yeni Zelanda’nın ulusal ekonomik çapından daha büyük olup, işletme olarak
170 ülkede etkinlik göstermektedir. Bu firmaların temel özellikleri de, üretim, tüketim ve sermaye olarak, dünya
halklarının, nüfus olarak, sadece üçte birinin yararlanacakları bir ekonomik ağ sunmalarıdır. Dünyanın üçte iki ekonomisi
(devlet ya da çalışanların etkinliği olarak) bu etkinliklerin ya dışında bırakılmış ya da marjinalize edilmiştir.
SÇE raporunda, büyük şirketlerin geneldeki güçleri ile, faaliyet sektörlerindeki yoğunlaşmalarına ilişkin veriler ortaya
konmakta ve büyük firmaların sektörel etkinliklerde yarattıkları tehlikeler değerlendirilmektedir. Saptanan en tehlikeli olgu,
şirket sayılarındaki artışın, şirketlerin, kârlarındaki artışı engellememesine karşın, işçiler ve diğer çalışanların büyüyen
pastadan aldıkları payların sürekli küçülmekte olmasıdır. Bu rapordaki verileri olurlayan ve “Bussiness Week Chronical”
dergisinde yayınlanan bir makalede, küresel olarak 1990-1995 yılları arasındaki şirket karları ve CEO (Chief Executive
Officer) ödentilerinde patlama oluştuğu, buna karşın işçi ücretlerinde durgunluk izlendiği belirtilmektedir. Başka bir
araştırma kurumu olan “Ekonomik Politika Enstitüsü” nün, Amerika çalışma hayatı ile ilgili yaptığı durum saptaması da,
burada ifade edilen bulguları güçlendirmektedir: Çalışmaya göre 40 yıllık bir büyüme döneminden sonra 1989-1994
arasında Amerikan aile gelirlerinde ortalama %1 lik bir düşüş gerçekleşmiştir.
3.2) İLK 10 BULGU ve 200 ŞİRKET RAPORUNA İLİŞKİN SONUÇLAR
1.
Dünyadaki 100 büyük ekonomiden 51’i şirket, geri kalanın sadece 49’u ülkedir. 12 şirketin birleşmesiyle oluşmuş
Wal-Mart, aralarında İsrail, Polonya ve Yunanistan’da dahil olmak üzere 161 ülke ekonomisinden daha büyüktür.
Ekonomik varlık olarak Mitsubishi, dünyanın en kalabalık 4 üncü ülkesi olan Endonezya’dan; General Motors,
Danimarka’dan; Ford, Güney Afrika’dan ve Toyota’da Norveç ekonomilerinden daha büyüktür.
2.
Dünyadaki ilk 200 şirketin yarattıkları toplam hasıla (birleşik satışlar), dünyadaki ekonomik etkinliklerin dörtte
birinden daha büyüktür. Hesaplamalar, ilk 200 firmanın paylaştığı küresel ekonomik etkinliklerin son 10 yılda
büyüdüğünü belirlemektedir. 1982 de, ilk 200 firma dünya Gayri Safi Yurt İçi Hasılasının (GSYH) (GDP-Gross
Domestic Production) %24.2 sine denk düşen satışları gerçekleştirirken, bugün (2000 itibariyle) bu %28.3 üne
kadar artmıştır.
3.
Dünyada 191 ülke bulunmaktadır. İlk dokuz büyük ülke ekonomisini de ABD, Japonya, Almanya, Fransa, İtalya,
Birleşik Krallık, Brezilya, Kanada ve Çin temsil etmektedir. Dokuz büyük ülke ekonomisinin toplamı hariç, ilk 200
büyük şirketin birleşik satışları, geride kalan 182 ülkenin toplamından daha büyüktür. Eğer 9 büyük ekonominin
GSYH’ları çıkarılırsa, diğer 182 ülkenin toplam GSYH’sı 6.9 trilyon dolardır. İlk 200 şirketin toplam satışları ise 7.1
trilyon dolardır.
4.
İlk 200 şirket, dünya nüfusunun beşte dördünün yarattığı ekonomik yeterliliğin, iki misli fazlasına sahip
bulunmaktadır. Dünyada
yaratılan ekonomik gelir ve varlıkların toplamı, yüksek oranda zenginler arasında
yoğunlaştırılmıştır. Birleşmiş Milletlere göre dünya GSYH’sının %85’i insanlığın en zengin 1/5’i tarafından kontrol
edilmektedir. Buna karşın geri kalan %15’i ise, fakir 4/5 i kontrol edebilmektedir. Bundan dolayı dünyadaki fakir
4.5 milyar insan sadece 3.9 trilyon dolarlık ekonomik aktiviteyi kontrol edebilirken, bu gelir, ilk 200’ün toplam
geliri olan 7.1 trilyonun yarısından biraz fazladır.
5.
İlk 200 şirketin 2000’ler itibariyle görüntüsü, katıksız işsizlik oluşturucu bir role sahip olmasıdır. Dünyada 5.6
milyar üzerinde insan yaşamaktadır. Bu nüfusun, yaklaşık 2.6 milyarı iş gücünü oluşturmaktadır. İlk 200’ün
4/4
sağladığı toplam küresel istihdam ise, sadece 18.8 milyon olup, bu, dünya nüfusunun yaklaşık %0.003’üne, iş
gücünü oluşturan nüfusun ise, %0.007’sine eşittir. Dünyadaki ilk 5 patron firmanın dördü ABD (General Motors,
Wal-Mart, PepsiCo ve Ford ) ve diğeri de Alman kuruluşudur (Siemens). Bunların dışında, sadece kamusal sektöre
ait bir işveren kuruluş var olup, bu da, ABD posta idaresidir ve kabaca 870 160 kişi istihdam etmektedir. Bu sayı,
GM’de çalışan 709 000 personelden sadece 160 000 den biraz fazladır.
6.
Dünyanın en büyük şirketleri sadece işçi çıkarmakla kalmamaktadır; bu firmaların CEO’ları da bundan finansal
olarak büyük çıkar sağlamaktadır. Küresel ilk 200 içinde bulunan firmalardan 59’u ABD şirketidir. 1995 de
bunlardan 9’u (AT&T, Boeing, Lockheed-Martin, BellSouth, Kmart, Chase Manhattan, GTE, Mobil ve Texaco) en az
3000 işçinin işine son vermiştir. Daha da kötüsü, işten çıkarılmaların açıklanmasından sonra bu 9 firmanın CEO
larının stok opsiyonlarında milyonlarca dolarlık artış olmuştur. Artış, işten çıkarmaların açıklandığı gün, 9 CEO’ya
ait stok opsiyonlarında toplam olarak 25 milyon 218 bin 819 $ olarak gerçekleşmiştir.
7.
İlk 200 şirket sıralamasında, Japonya, ABD’ine üstünlük sağlamıştır. İlk 10 firmanın altısı Japon, sadece üç tanesi
ABD şirketleridir. İlk 200 içindeki 58 Japon firması toplam satışlardan %39’luk hasıla elde ederken, 59 ABD
firması bunun sadece %28’ine sahiptir. İlk 200 içindeki en geniş çoğunluğu oluşturan 186 firmanın merkezi,
Japonya, ABD, Almanya, Fransa, Birleşik Krallık, Hollanda ve İsviçre olmak üzere 7 ülkede bulunmaktadır.
Gelişmekte olan ülkelerden sadece Güney Kore ve Brezilya merkezli bazı firmalar ilk 200 arasına girebilmektedir.
8.
İlk 200’ün satışlarının yarıdan fazlası 5 ekonomik sektörde toplanmıştır ve bu sektörlerdeki şirketleşme sayıları
da yüksektir. İlk 200’ün toplam satışlarının yarısı ticaret, otomotiv, bankacılık, perakendecilik ve elektronik
sektörlerinde gerçekleştirilmektedir. Bu ve diğer sektörlerdeki ekonomik gücün yoğunlaşması çok büyüktür.
Otomotivde, ilk 5 firma küresel satışların yaklaşık %60’ını gerçekleştirmektedir. Elektronik sanayiinde de ilk 5
firma küresel satışların yarısından fazlasını gerçekleştirmektedir. Ve ilk 5 firma da, uzay-havacılık, çelik, petrol,
kişisel bilgisayar, kimya-ilaç ve medya alanında küresel satışların %30’unu ellerinde tutmaktadır.
9.
Dünya ticaretinin üçte birini basitçe, aynı şirketin çeşitli birimleri arasındaki işlemler oluşturmaktadır. General
Motors bunlara örneklerden birisidir. Bu görüntü, geçtiğimiz yıllarda bazı ülkelerde yüksek seyretmekle beraber,
genelde sabit bir eğilim sürdürmektedir. Örneğin, Japonya ihracatının 2/5’i firma içi satışlardan oluşmaktadır.
Brezilya’nın mamul mal ihracatı %44’tür.
10. İlk 200 şirket, dünya ekonomisi açısından, ekonomik bir ayırımcılığı sembolize etmektedir. Örneğin ilk sekiz
telekomünikasyon firması küresel satışlarını hızla genişletirken, insanlığın 9/10’u halen telefonsuzdur. AT&T ve
GTE’ye televizyonculuk hizmetlerinin eklenmesi telekomünikasyon devlerinin dünyayı birbirine daha yaklaştırıyor
izlenimini vermektedir. Bu sektördeki ilk sekiz firma 1995’de 290 milyon dolarlık satış yapmıştır. Bu gelişmelere
karşın, dünyada yaşayan insanların %90.1’i telefon bağlantısı bulunmayan meskenlerde yaşamaktadır. Benzeri
şekilde finans sektöründeki bankalar, küresel bankacılığın yeni kolaylıkları hakkında övünürken, dünya
nüfusunun büyük çoğunluğu küçük bir kredi almakta büyük zorluklar çekmektedir. Dünyanın 5.6 milyarlık
nüfusunun yaklaşık 4.8 milyarı, hala kişi başı gayri safi milli hasılanın yıllık 1000 dolardan düşük olduğu
ülkelerde yaşamakta ve bunların sadece küçük bir kısmı uluslararası bankalardan kredi alabilecek durumda
bulunmaktadır. Buna rağmen gerçek, İlk 200 içerisinde bulunan 31 bankanın bileşik değerlerinin (toplam
varlıklarının) 10.4 trilyon ve satışlarının da 800 milyar dolar olmasıdır.
SONUÇLAR: Bu bulgular, ABD ve dünyada genişleyen şirketleşmelerden kazanç sağlayanlarla, bunların dışında kalanlar
arasındaki artan eşitsizlikleri açıkça ortaya koymaktadır. Bu eşitsizliğin, sermaye yoğunlaşması ile ivmelendirilmesi, bu
dönemin siyasi tartışmalarında merkezi bir rol oynamaktadır. Rapor, iki önemli göstergeye sahiptir. Birincisi
büyüyen
eşitsizlikleri sergilemesidir. İkincisi ise, eşitsizliklere neden olan ekonomik güçlerin doğruluk ve yasallığını sorgulamasıdır.
3.3) İLK 200 ÇOK ULUSLU ŞİRKETTE KÜRESEL GELİR VE KARLAR
İlk 200 şirketle ilgili 2000 yılında yayımlanan rapor öncesinde, rapora da konu olan gelişmeleri izleyen çeşitli çalışmalar
yapılmıştır. Örneklerden birisi aşağıdaki tabloda yer alan verileri içermektedir. Tabloda, şirketlerin ülke aidiyetine göre
1995 yılı, gelir ve karlarının ne düzeyde seyrettiği özetlenmiştir.
Tablo1: Dünyanın 200 Büyük Çok Uluslu Şirketi (ÇUŞ): Ev Sahibi Ülkeye Göre 1995 de Gelirler ve Karlar
Ülke
10)
Firma Sayısı
Yıllık Gelir
Yıllık Kar
% Küresel Gelir
% Küresel Kar
Japonya
62
3,196
46.0
40.7
18.3
Amerika Birleşik Devletleri
53
1,998
98.0
25.4
39.2
Almanya
23
786
24.5
10.0
9.8
Fransa
19
572
16.0
7.3
6.3
Birleşik Krallık (BK)
11
275
20.0
3.5
8.0
8
244
9.7
3.1
3.9
İsviçre
5/5
Güney Kore
6
183
3.5
2.3
İtalya
5
171
6.0
2.2
1.4
2.5
BK/Hollanda
2
159
9.0
2.0
3.7
Hollanda
4
118
5.0
1.5
2.0
Venezuela
1
26
3.0
0.3
1.2
İsveç
1
24
1.3
0.3
0.5
Belçika/ Hollanda
1
22
0.8
0.3
0.3
Meksika
1
22
1.5
0.3
0.6
Çin
1
19
0.8
0.2
0.3
Brezilya
1
18
4.3
0.2
1.7
Kanada
1
17
0.5
0.2
0.2
Toplam
200
7,850
251
100.0
100.0
Dünya GSYH (GNP)
.
25,223
.
.
.
200 ÇUŞ Gelirleri
.
.
.
31.2.
.
(Dünya GSYH’sinin % olarak )
Asıl kaynak: Le Monde Diplomatique, Nisan 1997, syf. 16, 1995 Verileri; Gelir ve Karlar=Milyar ABD $
Aşağıdaki ikinci tabloda ise, 1993-1996 arası en büyük 25 şirket ile en büyük ulus-devletlerin yıllık gelirleri sıralama
halinde verilmektedir. Devletlere ilişkin gelir düzeyi verileri, gayri safi yurt içi hasılayı (GSYH) değil, ulusal düzeydeki
yönetim gelirlerini bildirmektedir. 25 şirkettin gelirleri düzeyine erişebilen ve onlarla sıralamaya girebilen sadece 13 ülke
bulunmaktadır. Devletlere ilişkin verilerde mali kurumsal değerler kullanılmadığı, alıntı yapılan kaynakta belirtilmektedir.
Bunun nedeni olarak da, bu değerler kullanıldığı taktirde devletlerle firmalar arasındaki farkın, devletler aleyhine daha da
arttığı vurgulaması biçiminde bir açıklama yapılmaktadır. Tablonun en alt bölümünde yer alan 4 ülkenin gelir düzeyleri, en
büyüklerle karşılaştırma yapabilme bakımından örneklenmiştir. Bu ülkelerle, 25 şirket ve en büyük devlet ekonomileri
arasındaki uçurumun ne denli çarpıcı olduğu görülmektedir.
Tablo 2: Şirket ulus-devlet gelirlerine göre sıralama (1993-1996)
Ülke ve Şirket Adları
11)
Gelirler
Yıl
1.258
1994
ALMANYA
690
1994
JAPONYA
595
1995
BİRLEŞİK KRALLIK
389
94/95
İTALYA
339
1994
FRANSA
221
1993
Mitsubishi
184
1995
Mitsui
182
1995
Itochu
169
1995
General Motors
169
1995
Sumitomo
168
1995
Ülke
Şirket Adları
ABD
Marubeni
161
1995
Ford Motor
137
1995
Toyota Motor
111
1995
Exxon
110
1995
110
1992
HOLLANDA
Royal Dutch/Shell Group
İSVEÇ
Nissho Iwai
110
1995
109
95/96
98
1995
İSPANYA
97
1994
AVUSTRALYA
96
95/96
Wal-Mart Stores
KANADA
94
1995
90
94/95
Hitachi
84
1995
Nippon Life Insurance
83
1995
6/6
Nippon Telegraph & Telephone
82
1995
AT&T
80
1995
Daimler-Benz
72
1995
Intl. Business Machines
72
1995
Matshushita Electric Industrial
70
1995
General Electric
70
1995
GÜNEY KORE
69
1995
Tomen
68
1995
Mobil
67
1995
Nissan Motor
63
1995
Volkswagen
61
1995
Siemens
61
1995
59
1994
KENYA
2,4
1990
SENEGAL
0,9
1996
UGANDA
0,6
94/95
NİKARAGUA
0,4
1996
BREZİLYA
Diğer bazı ülkeler:
Toplam ABD $ (milyar) (Tablo)
Kaynak: Data on Corporations: "Fortune's Global 500. The World's Largest Corporations", in: Fortune, August 5, 1996.
Kaynak: Data on State Revenues: The World Fact book by the CIA as posted on the web.
Tablo 3 de ise, 1998 yılı itibariyle ilk 50 sırayı paylaşan çokuluslu şirketin endüstriyel faaliyet alanları ile istahdam ettiği
çalışan sayıları verilmektedir. Bu şirketlerin merkezlerinin bulunduğu devletlerin ve şirket sayı ve yüzde dağılımlarına
bakıldığında ABD, 13 şirket ve %26 payla birinci sırada bulunmaktadır. Japon ve Alman şirket sayıları 9 ve 8 olup,
sıralamadaki payları olarak sırasıyla %18 ve %16 dır. Listede 5 Fransız şirketi sıralama payı olarak %10’u tuttururken, İsviçre
merkezli 4 şirket sıralamada %8 paya sahiptir. İngiltere 3 şirket ile sıralamada %6 paya ve 6. sıraya sahiptir. İtalya ve Kanada
merkezli 2 şer şirket bulunmaktadır. Bunun gibi merkezi iki ülkeli 2 şirket daha bulunmaktadır. Bu şirketler
Hollanda+İngiltere kökenlidr. Bu ülkelere ait şirketlerin sıralama içindeki temsiliyet payları %4 tür. Sıralamada Hollanda ve
Avustralya merkezli 1 er şirket bulunmaktadır. Bunların temsiliyet payları %2 dir.
Tablo 3: En büyük 50 çokuluslu şirketin sektörleri ve istihdam sayıları 12)
Çokuluslu
şirket Ülke
Sektörü
Yabancı İstihdam
Toplam İstihdam
1. General Electric
ABD
Elektronik
111 000
276 000
2. Ford Motor
ABD
Otomotiv
174 105
363 892
3. Royal-Shell
HOL-İNG
Petrol
65 000
105 000
4. General Motors
ABD
Otomotiv
---------
608 000
5. Exxon
ABD
Petrol
---------
80 000
6. Toyota
JAPONYA
Otomotiv
---------
159 035
7. IBM
ABD
Bilgisayar
134 815
269 465
8. Volkswagen
ALMANYA
Otomotiv
133 906
279 892
9. Nestle
İSVİÇRE
Gıda
219 442
225 808
10. Daimler-Benz
ALMANYA
Otomotiv
74 802
300 068
11. IBM
ABD
Petrol
22 200
42 700
12. Fiat
İTALYA
Otomotiv
94 877
242 322
13. Hoechst
ALMANYA
Kimyasal
---------
137 374
14. ABB
İSVİÇRE
Elk. Aletleri
200 574
213 057
15. Bayer
ALMANYA
Kimyasal
---------
144 600
16. Elf
FRANSA
Petrol
40 500
83 700
17. Nissan
JAPONYA
Otomotiv
---------
137 201
18. Unilever
HOL-İNG
Gıda
262 840
269 315
19. Simens
ALMANYA
Elektronik
201 141
386 000
7/7
20. Roche
İSVİÇRE
İlaç
41 832
51 643
21. Sony
JAPONYA
Elektronik
---------
173 000
22. Mitsubishi
JAPONYA
Otomotiv
---------
8 401
23. Seagram
KANADA
İçki
---------
31 000
24. Honda
JAPONYA
Otomotiv
---------
109 400
25. BMW
ALMANYA
Otomotiv
52 149
117 624
26. Alcatel
FRANSA
Elektronik
---------
189 549
27. Philips
HOLLANDA
Elektronik
206 236
252 268
28. News Corp.
AVUSTRALYA
Medya
---------
28 220
29. Philip Morris
ABD
Tütün
---------
152 000
30. BP
İNGİLTERE
Petrol
37 600
55 650
31. Hewlett-Packard
ABD
Elektronik
---------
121 900
32. Total
FRANSA
Petrol
---------
54 391
33. Renault
FRANSA
Otomotiv
54 860
141 315
34. Cable and Wir.
İNGİLTERE
İletişim
33 740
46 550
35. Mitsui
JAPONYA
Çeşitli
---------
10 994
36. Rhone-Poulenc
FRANSA
Kimya-İlaç
---------
68 377
37. Viag
ALMANYA
Çeşitli
---------
95 561
38. BASF
ALMANYA
Kimyasal
---------
104 979
39. Itochu
JAPONYA
Ticaret
2 600
8 878
40. Nissho Iwai
JAPONYA
Ticaret
2 068
6 398
41. Dupont
ABD
Kimya
---------
98 000
42. Diageo
İNGİLTERE
İçki-Gıda
63 761
79 161
43. Novartis
İSVİÇRE
Kimya-İlaç
71 403
87 239
44. Sumitomo
JAPONYA
Ticaret-Makina
---------
8 694
45. ENI Group
İTALYA
Petrol
23 239
80 178
46. Chevron
ABD
Petrol
8 610
39 362
47. Dow Chemical
ABD
Kimyasal
---------
42 861
48. Texaco
ABD
Petrol
---------
29 313
49. MCE İnc
KANADA
İletişim
---------
122 000
50. Xerox
ABD
Elektronik
---------
91 400
Toplam
3.4) İLK 200 ŞİRKET RAPORUNDAN İLAÇ SANAYİNE
Meta olarak ilaç, üretim-tüketim süreci içerisinde sermaye küreselleşmesi ile ilgili bütün aşamaları içinde barındıran bir
özellik göstermektedir. İlaç sektörü, küresel olarak yoğunlaşmanın büyük ölçüde yaşandığı bir piyasadır. Piyasada çok
uluslu ilaç şirketlerinin (ÇUŞ) merkezi hakimiyeti, büyük ölçüde birleşme ve satın almalarla (B-S) yaygınlık kazanmıştır. İlaç
üretimi ve piyasada değişimine ilişkin bilimsel ve yönetsel olarak üretilen pek çok kural, büyük ölçüde uluslararası bir
mevzuat şekline getirilmiştir. GATS ve TRIPS antlaşmaları ilaç hakkında uluslararası düzenlemeleri de içeren belgelerdir. Bir
mevzuat örneği olarak ilaçta patent uygulamasına ilişkin düzenlemeler, sermaye küreselleşmesine ilişkin belirgin
hegemonik özellikler içermektedir.
İlaç sanayiinde, çokuluslu şirket (ÇUŞ) kavramı aralarında göreli ayırımlar olmakla beraber uluslararasılaşma ve
uluslarüstüleşme kavramlarının bir bileşkesi gibi de kullanılmaktadır. Bu nedenle bu kavramların kısaca tanımlanması ilaç
sanayiindeki yapılanmaların kavranmasına da yardımcı olabilir.
4) ULUSLARARASILAŞMA-ULUSLARÜSTÜLEŞMEYE İLİŞKİN KISA KAVRAM ÖZETİ
Birbirine benzer kavramlar olarak uluslararasılaşma, ya da uluslarüstüleşme gibi firma ortaklıklarını ve bunun küresel tüm
etkinliklerini çağrıştıran kavramların ayrımı giderek zorlaşmaktadır. “Enternasyonal” kelimesi uzun süre Türkçe’leştirilmiş
bir kavram olarak kullanılmıştır. Uluslararası kavramının kullanımı ise göreli daha yenidir. Türk Dil Kurumu (TDK)
uluslararası tanımını, çeşitli uluslar arasında yapılan; uluslar arasında çok yönlü ilişkilerle ilgili olan, uluslararası,
beynelmilel, enternasyonal olarak vermektedir. İlaç sanayii ile ilgili uluslararası firma kavramı, İngilizce yazılışlarıyla daha
çok “transnational” (transnasyonal) ve “multinational” (multinasyonal) kelimelerine zaman zaman yapılan ikameleri ifade
etmektedir. Ulusal sınırın ötesine ulaşan kuruluşlar transnasyonal olarak adlandırılırken, ikiden fazla ülkede ekonomik
8/8
etkinlik (İşletme ve üretim etkinlikleri, bayi, şube ve yatırımlar) içerisinde bulunan firma ya da korporasyon multinasyonalya da çok uluslu olarak adlandırılmaktadır. Aşağıda yer alan kaynaklardaki kavramsal tartışmalar, olduğu gibi aktarılmıştır.
4.1) KAVRAMSAL TANIM KAYNAĞI I
13)
Ekonomi Ansiklopedisinde, kavram “Çok Uluslu Şirketler” başlığı altında şöyle tartışılmaktadır: “Önceleri sadece kar maksimizasyonu amacıyla
etkinlik gösteren çok uluslu şirket (ÇUŞ)’lerin daha sonra dünya pazarlarına egemen olmak için büyüme amaçlar, uluslararası işbirliğine yeni
bir şekil kazandırmıştır. Gösterdikleri hızlı gelişme ve bunun dünya mali sistemindeki etkisi modern ekonominin en belirgin yapısını
oluşturmuştur. Rantabilitelerini (verimliliklerini) maksimize etmek istemelerinin kar maksimizasyonundan daha önemli bir amaç haline
gelmesi, ÇUŞ’leri uluslararası sistemde üretim ve yatırımların kaynağı yapmıştır.
Birçok ülkede faaliyette bulunmaları, sermayelerinin değişik ülkelerden toplanmış olması, hükümetler üstü bir yapıya sahip olmaları,
ÇUŞ’lerin en tipik özellikleridir. Şirketin bütünü için bir strateji uygulanmakta ve denetim şirket merkezince sağlanmaktadır.
Günümüzde ÇUŞ’ler yatırım şirketleri, büyük holdingler, sigorta şirketleri ve ticaret bankaları gibi mali kuruluşlardan meydana gelmektedir.
Böylece bir yandan daha büyük olmak için daha üretim yapmakta, diğer yandan da dünya sistemine egemen olarak geleceği
etkilemektedirler. Bu amaçlarını gerçekleştirebilmek için ucuz hammadee ve işgücü sağlanması, yeni teknolojilerden yararlanma, daha geniş
pazarlar bulma gibi politikalar uygulanmaktadır.
Ucuz ve bol hammadde sağlamak için, büyük yatırımlarla hammadde üretimini modernleştirici ve emekten tasarruf eden teknolojiler
geliştirmektedirler. Ayrıca gelişen ülkelerdeki devamlı develüasyonlar nedeniyle içerdeki fiyat artışlarının ortadan kalktığı görülmektedir.
Ucuz işgücü sağlamak için üretimi ücretlerin düşük olduğuülkelere kaydırmakta ya da gelişmekte olan ülkelerden göçmen işçi
getirmektedirler. Ayrıca kendileri için standartlaşmış olan teknolojileri emeğin ucuz olduğu bölgelere yollamaktadırlar.
Çok uluslu şirketlerce gelişen ekonomilere yapılan dış yardımlar ise belli proje ve alanlarda kullanılmak üzere verilmektedir. Böylelikle
yaratılmış olan ürünlere dolaylı bir şekilde Pazar bulunmaktadır. Diğer taraftan, bu ülkelere altyapılarının geliştirilmesi için yapılan
yardımların hem o ülkenin kendi kaynaklarını kullanabilmesi, hem de gelecekte kurulacak fabrikaların ürünlerine talep yaratacak biçimde
olmasına önem verilmektedir. Otomotiv endüstrisinin geliştirilmesi içinkarayolları projelerinin desteklenmesi buna bir örnek olarak
gösterilebilir.
Çok uluslu şirketler; ürettikleri sanayi mallarına olan talebi artırmak için, gelişen ülkelerde reklam ve benzeri yollarla yeni gereksinmeler
yaratmaktadırlar. Böyleleikle gelişmekte olan ekonomiler ÇUŞ’lerin büyüme amaçları doğrultusunda yeni tip bir sanayileşme örneğine
yönelmektdir”.
4.2) KAVRAMSAL TANIM KAYNAĞI II
14)
Aynı terim Marksist Düşünce Sözlüğünde ise şöyle açıklanmaktadır. “Terim birden fazla ülkede iş gören kapitalist girişimleri karşılar. Böyle
geniş bir tanım, Avrupa kolonyalizminin erken dönemine (17. yüzyıl başları) uygulanabilirse de, bu terim II. Dünya Savaşı ertesine dek
kullanılmamıştır ve özellikle endüstriyel sermayenin uluslararasılaştığı kapitalizmin tekelci evresinin bir fenomeninin anlatır.
Marksist kuramsal bir perspektif, endüstriyel sermayenin uluslararasılaşmasını, kapitalizmin gelişömesiyle açıklar. DEĞER’in genişlemesi ya
da birikmesi, kapitalist üretim modelinin doğasında vardır ve kapitalist gelişmenin erken döneminde bu genişleme, yeni kapitalistleşmekte
olan ülkelerin ulusal sınırları içinde bulunan pre-kapitalist üretinmin zararınaydı. Marx’ın “imalat aşaması” olarak tanımladığı gelişmenin
erken döneminde, para ihracı ya da üretken sermaye için uygun koşullar yoktu. Bu kapitalist ve pre-kapitalist alanlar arasındaki ticareti
kontrol eden TİCARİ SERMAYE’nin güçlü olduğu dönemdi. Kapitalizmin gelişmesiyle birlikte, parasal sermayenin ihracını kolaylaştıran kredi
sistemi de gelişti. Lenin bu konuyu ünlü kitabı Emperyalizm’de incelemeiştir. Üretken ya da endüstriyel sermaye, işgücünün mal biçiminde
sömürülmesine dayandığından, üretici sermayenin ihracı (sabit üretim biçimleri) pre-kapitalist sosyal oluşumların çöküşünü geri plana
itmiştir. Pre-kapitalist sosyal oluşumların çözülmesi, II. Dünya Savaşı’ndan sonra dünya ölçeğinde olmaya başladı.
Tahmin edilebileceği gibi, üretken sermayenin gelişmiş kapitalist ülkelerden ihracı, bu faaliyetler ihracata yönelik olduğundan ve yanlızca
üretimin kapitalist sosyal ilişkilerinin genişlemesiyle büyüyen iç pazara bağlı bulunmadığından; önce, doğal maddeleri işeme faaliyetlerine
yönelik yatırımlar ve plantasyonlar biçimini aldı (Lenin). Üretken sermayenin genel ihracı (yani, imalatçı kesimler arasında genel) ancak
kapitalizmin arka plandaki ülkelere yayılmaya başlamasıyla mümkün olmuştur. Üretken sermayenin bu genel ihracı, merkezi bir ülkede
bulunan, üretim tesisleri ise dünyaya yayılan çokuluslu şirketi yarattı.
Çokuluslu şirketler hakkında yazın genellikle betimleyicidir ve özellikle BAĞIMLILIK KURAMI’na dayalı kanıtlar kullanmaya yönelen bir eklektik
teori doğrultusundadır. Bu yazında, paranın ve üretken sermayenin uluslararasılaşmasının karmaşık sürecini belgeleyen, oldukça değerli
çalışmalar vardır. Gelişmiş ülkelerden gelişmemiş ülkelere teknoloji aktarımının analizi, özellikle önemlidir. Bu konuda ampirik çalışmalar,
Marksistler arasındaki, kapitalizmin gelişmiş aşamada, üretim güçlerini dünya ölçeğinde geliştirmek mi, geciktirmek mi, eğilimi olduğu
hakkındaki temel tartışmaya ilişkindir. Benzer biçimde, şirketler arasında para-aktarımı (aynı şirketin şubeleri arasındaki uluslararası
değişimler) ve Pazar paylaşımı anlaşmaları hakkında çalışmalarda, emperyalizm aşamasındaki kapitalizmin hala sermayeler arasında rekabet
çekişmeleriylemi yönlendirildiği tartışmasıyla ilgilidir.
Ampirik literatürdeki en temel teorik tartışma konusu, belki de, kapitalist sınıfla, ulusal devlet arasındaki ilişkidir. Kapitalist rekabetle ilgili
birçok Marksist teorinin temelinde, kapitalist sınıfla onun çıkarlarını uluslararası areneda koruyan devlet arasındaki köprü yatmaktadır.
9/9
Bazı yazarlara göre, sermayenin uluslararasılaşması, sermayenin tabiyetinin belirsizleşmesine ve çokuluslu sermayeye egemen olanların,
ulusal devlet yapısında sürdürülemyecek kadar karmaşıklaşmasına neden olmaktadır.
Bu konu, diğerleriyle birlikte, teorik ve ampirik çalışmanın uygun bir sentezinin sermayenin uluslararasılaşmasının anlaşılabilmesi için
tamamlanmasını gerektiğini ortaya koymaktadır”.
JW/BA
4.3) KAVRAMSAL TANIM KAYNAĞI III
15)
Son bir özetleme örneği olarak, Cem Alpar’ın, “Çok Uluslu Şirketler ve Ekonomik Kalkınma” adlı kitabından aşağıdaki şu bölümler aktarılabilir:
“- Birinci grup içine giren ve daha yaygın olan tanımlamalar, şirketlerin mali ve ekonomik gücü üzerinde durmkatdaır. Bu gücü oluşturan
özellikler ise, şirketin büyüklüğü, üretimi, dşğer ülkelerde sahip olduğu kaynakların değeri ve Dünya ölçeğindeki yaygınlığıdır. Lititenthal
2) ve daha sonraları Brook’a 3) göre: “gelir yaratıcı üretken faaliyetleri birden fazla ülkede sürdüren şirketler çok uluslu olarak
tanımlanabilir”. Ancak burada üretken faaliyetler kavramının altını çizmek gerekir. Çünkü bu tanıma göre, gelir yaratsa bile, birden fazla
ülkede satış acentası bulundurmak veya yerli şirketin hisse senetlerinin bir kısmına sahip olmak, (portföy, yatırım), uluslararası şirket
niteliğini kazanmak için yeterli değildir.
Bazı iktisatçılar bu tanıma, ekonomik gücü daha iyi belirleyecek belli kriterler de getirmektedirler. Örneğin Vernon 4), 100 milyon doların
altında satış hasılatı olan ve ikiden fazla ülkede üretim faaliyetlerinde bulunmayan şirketleri çok uluslu saymamaktadır. Daha genel bir
deyişle, bu tanıma göre, ikiden fazla ülkede yatırım yapan fakat satış hasılatı yüksek olsa bile üretimini yanlızca bir veya iki ülkede sürdüren
şirketler de çok uluslu sayılmayacaktır.
Yatırım yapılan ülke sayısı ve satış hasılatı yanında, çok uluslu olma niteliğinin belirlenmesi için dikkate alınması önerilen diğer bir kriter de,
istihdam edilen işçi sayısıdır 5). Buna göre örneğin, Dünya ölçeğinde 10 000’den az işçi çalıştıran şirket uluslararası olma niteliğini
taşımayacaktır.
Yukarıdaki açıklamalardan da anlaşılacağı gibi, ekonomik ve mali gücü belirleyecek kriterler artırıldıkça ve bu kriterlere sayısal sınırlamalar
getirildikçe, tanımlamanın genel niteliği kaybolmaktadır.
- İkinci grup içerisine giren tanımlamalar üretim ile ilgili kararların bir merkez tarafından alınması ve denetlenmesi üzerinde durmaktadır.
Buna göre; farklı ülkelerde üretim faaliyetlerinde bulunan şirketlerin üretimle ilgili kararlarının ana şirketin bulunduğu ülkede saptanması
ve geliştirilmesi şirketin çok uluslu olma niteliğini belirleyen önemli bir özelliğidir 6). Bir görüşe göre, toplam sermayenin % 51-100
arasında bir oranının ana şirkete ait olması, üretimle ilgili önemli kararlarının ana şirket tarafından alınmasını sağlayacaktır 7). Tugendhat
8), üretim kararlarının bir merkez tarafından alınmasının çok uluslu şirket olmanın en belirgin özelliği olduğunu kabul etmekle birlikte, bu
gücü sağlayanın, yavru firmadaki sermaye payından çok ana şirketin oligapolistik yapışı olduğunu ileri sürmektedir. Bu yapıyı belirleyen
özellikler ise, büyük ölçekte üretim, patentlerle korunmuş bir teknoloji, üretimde mal ve fiyat farklılaştırması, pazarlama ve işletme
bilgilerinde üstünlüktür.
- Üçüncü grup içinde tanımlamalar, daha çok şirket yöneticilerinin yönetimle ilgili kararlara yaklaşımları üzerinde durmaktadır. Örneğin
Perlmutter’e 9) göre; şirket yöneticileri her yatırım yaptıkları ülkeyi kendi ülkeleri olarak kabul ediyor, başka bir deyişle, yönetimde
milliyetsiz bir politika takip ediyorlarsa, şirket çok uluslu olma niteliğindedir. Ancak böyle bir tanımlamanıngerçeklere pek uygun
düşmediği, çünkü çok uluslu şirketlerin bugüne dek, yanlızca az gelişmiş ülkelerde değil, fakat yatırım yaptıkları gelişmiş ülkelerde bile
tarafsız bir politika izlemedikleri ve bağlı oldukları ülkenin çıkarlarını öne aldıkları ileri sürülmektedir 10).
Yukarıda verilen sınıflamamnın sınırlarını yeni tanımlamalarla genişletmek mümkündür. Örneğin diğer bir tanımlama şekli de çok uluslu
şirketleri, tek merkezli (ethnocentric), çok merkezli (polycentric), ve Dünya merkezli (geocentric) uluslararası şirketler olarak ayırmaktır 11).
Buna göre; eğer ana şirket üretimle ilgili kararları yavru şirketlere dikte ettiriyorsa tek merkezli, yavru şirketlere belli bir özerklik tanınmışsa
çok merkezli ve şirket yönetici ve hissedarları çeşitli milliyetlerden oluşuyorsa Dünya merkezli uluslararası şirket söz konusudur 12).
Gerçekte buraya kadar verilmeye çalışılan çeşitli tanımlardan herbirinin, çok uluslu şirketin farklı bir özelliğini yansıttığını söylemek yanlış
olmayacaktır. Ancak biz bu çalışmada daha belirgin ve basit bir tanımlamayı kabul edeceğiz. Buna göre, {yatırım faaliyetlerinin birden fazla
ülkede sürdüren ve üretimle ilgili kararları bir merkezden alan veya çeşitli yollarla bağlı şirketlerin kararlarını etkileyebilen şirketler, çok
uluslu şirketlerdir}”.
(Bu metin içinde geçen kaynaklara kitabın aslından ulaşılabilir).
5) İLAÇ SANAYİİNDE ULUSLARARASILAŞMANIN ARAÇLARI YA DA SERMAYE REKABET SÜREÇLERİ
15-22)
Önceki bölümlerde de söz edildiği üzere, 1950 lerde uluslarası bir firma yapılanmasından veya uluslararasılaşmadan
bahsedildiğinde, kavram, bir sektörde farklı ulus-devletlere ait benzer firmalar arasındaki herhangi düzeydeki ortaklığı
ifade etmekteydi. Bugün için uluslarüstüleşme, uluslararasılaşmayı da içeren ancak mutlak koşul olarak birden fazla
firmanınnın bir üst hegemonik kategorisi için kullanılmaktadır.
10/10
İlaç üretim sektöründeki yoğunlaşma ve buna dayalı uluslararasılaşmayı sağlayan başlıca görüntüler şöyle sıralanabilir: i)
İlaçta uluslararası mal ticaretinin boyutu ve büyüme hızı, ii) Büyük ilaç üreticisi ülke ilaç firmalarının birbirlerinin ülke
pazarına nüfuz etme dereceleri, iii) Nüfuz edilen pazarların bölgeselleştirilmesi ve küreselleştirilmesine ilişkin firmalar arası
birleşmelerin koşullarını sağlama, iv) Emek gücünün uluslararası düzeyde satın alınması, v) Firma fonlarının uluslararası
olarak küresel kar maksimizasyonuna yönelik dağılımıdır.
İlaç sanayiinde uluslararasılaşmanın temel ögelerini belirleyen parametrelerin başında firmalar arası sermaye rekabet
stratejileri gelmektedir. Başlıca rekabet stratejileri de meta, finans ve emek-işgücü süreçlerindeki dolaşım olarak sayılabilir.
Küresel farmasötik ve biyoteknoloji sanayii açısından bu rekabet stratejilerini şöyle ayrımlandırmak olasıdır:
Tablo 4: Küresel farmasötik ve biyoteknoloji sanayiilerinde rekabet stratejileri
Meta Dolaşım
Finansal Dolaşım
İlaç maliyetleri
Doğrudan
Emek-İşgücü Süreçlerindeki Dolaşım
yabancı
yatırım-
Pazar
İşgücü-isthdam ve dolaşım
hareketleri
Satış potansiyalleri
Sermaye yapısı
Eğitim harcamaları
Teknoloji ve sosyoekonomi
Yönetsel harcamalar
Ar-Ge ve Klinik harcamalar
Uluslararası mevzuat düzenlemelerine
ilişkşin uyunç harcamaları ve patent
Bu rekabet stratejilerinin ayrıntılarına ilişkin aşağıdaki önerme ve örnekler verilmiştir.
5.1- META DOLAŞIMI:
5.1.1- İlaç Maliyetleri (Cost of goods)
Uluslararasılaşma süreçlerinde ilaç maliyetlerini belirleyen başlıca dört faktörün ön plana çıktığı görülmektedir. Bunlar:
5.1.1.1- İmalat-Paketleme ve Etiketleme (Ambalaj) ve Taşıma: Sayılan özneler her malın maliyetini belirleyen asal unsurlar
içindeki faktörlerdir. Kuşkusuz bu maliyetler içerisinde sabit ve değişken sermaye yatırımlarına ilişkin değerlerin
varlığının da bulunduğu kabul edilmelidir.
5.1.1.2- İhracat ve İhracat Fiyatları: Meta dolaşımı bakımından pazardaki belirleyici diğer bir faktördür. İhracatın temel rolü,
üretici ana ülkede üretilmiş olan ilacın, diğer ülkelere satışının uluslararasılaşma bakımından önemli bir yol olarak
gerçekleştirilmesini gerektirmektedir. Üretim teknolojisine ait bilgilerle beraber, üretimin üretici ülkeden, diğer bir
ülkeye aktarılması önemli bir uluslararasılaşma aracıdır ve lisans çalışmalarının kapsamına girmektedir.
Uluslararası rekabet edebilirlik, pazara giriş-pazar payını genişletme ve pazarda hakimiyet sağlanması ihracat
fiyatları bakımından önde gelen unsurlardandır. Bu
da ilaç sektörü açısından uluslararasılaşmanın temel üç
yolundan birisidir.
5.1.1.3- Taşıma (nakliye) Yolları ve Diğer Nakliyecilik Hizmetleri: Bu hizmetlerin bütününün niteliği, uluslararası düzeyde
ham madde, farmasötik etken ve yardımcı maddeler bakımından ihracat ve ithalat maliyetlerini önemle
etkilemektedir.
5.1.1.4- İyi İmalat Uygulamaları (Good Manufacturing Practice-GMP): Bu kurallar, ilaç üretimi ile ilgili uluslararası düzeydeki
düzenlemeleri içermekte ve standardizasyonu sağlamaktadır. GMP kurallarına uygun üretim tesislerinde
üretilmemiş herhangi bir ilacın ihracat, ithalat
ve iç pazar satışları bakımından şansı olmamaktadır. GMP
kurallarının uygulanması başlangıçta sabit sermaye yatırımı olarak hem doğrudan ilaç maliyetini ve hem de meta
dolaşımını etkilemektedir.
5.1.2- Satış Potansiyelleri
Meta (ilaç) dolaşımı bakımından önemli olgu, malın (ilacın) satışını sağlamak, başka bir anlatımla, ilaca talep yaratmaktır.
Buna ilişkin başlıca faktörler arasında şunlar sayılabilir:
5.1.2.1- Hastalık-Hasta Demografisi: Demografik değişkenler ve uygulamalarındaki değişiklikler, ilaca talep yaratılmasını
ya da ilaç satış potansiyallerini etkilemektedir. Ülkelerde farklı bölgelere göre, dünya coğrafi bölgelerinde ise,
hastalık yayılımının demografik özelliklerine göre, farmakolojik-terapötik ilaç kategorilerinin satışında ya da
endikasyon temelli ilaç dolaşımında farklar ve özellikler ortaya çıkabilmektedir. Türkiye Karadeniz yöresinde
antiromatizmal ilaçlara görece yüksek talep ile, HIV_AIDS ve sıtma vakalarında kullanılan ilaçlara kıta Afrikasında
talep olması demografik fark ve uygulamalara örnek gösterilebilir.
5.1.2.2- Üretici Demografisi: Üreticilerin demografik olarak dağılım ve yayılımında değişikliklerle üretim uygulamaları, ilaç
satış gücünü önemle değiştirebilmektedir.
5.1.2.3- Talep Kayması: Gelecek kestirimleri bakımından talep kayması ve bu kaymayı yaratabilecek üretim ve firma
politikaları pazardaki satışlar üzerinde etkili olmaktadır.
11/11
5.1.2.4- İlaç Tedavisinde Hasta-Kültürel Ögeler: Hastanın ilaç tedavisi uyumuna kültürün etkisi, ilaç satış potansiyallerini
değiştiren diğer bir etkendir.
5.1.2.5- Fiyatlandırma ve Geri Ödeme Sistemleri: İlaçta fiyatlandırma ve geri ödeme sistemleri ilaç satışını belirleyen asal
faktörlerin başında gelmektedir. İlaçta fiyat, ona ulaşılabilirlik ve edinebilirliği belirleyen en önemli (sosyal)
özelliklerden birisidir. İlaç fiyatı, bir piyasa maliyet unsuru olarak, sağlık hizmetinin kalite ve özelliklerini de
belirleyebilmektedir. Diğer bir anlatımla, kapitalist sistemde ister hasta, ister sağlıklı olarak müşteri, satın alacağı
mal ya da hizmete erişebilirliği ve bunun kalitesini (öngörülen standart) ancak onun piyasa fiyatını ödeme suretiyle
gerçekleştirebilmektedir. Toplumsal açıdan hasta ve yakınlarını, ilaç kullanımında öncelikle ilgilendiren husus,
ilacın teminiyle ilgili faktöriyel bir uygulama olarak geri ödeme sisteminin olup olmadığıdır. Geri ödeme listelerine
ilacın dahil olması, pazar payındaki artan değeri bakımından değişiklikleri sağlamaktadır.
5.1.2.6- Üretim ve Perakende Dağım: İlaç üreticileri ve mal ve hizmetin dağıtımından işlevsel olarak sorumlu olan eczacılara
yönelik olarak mevzu standartlardaki yürürlük, ya da bunlarda ki değişiklikler, ilaçların satış potansiyallerini
etkilemektedir.
5.1.2.7- İlaç Bilgi kaynakları: Gerek hasta ve gerekse ilaç üreticileri ile, mesleki hizmet veren hekim ve eczacılara yönelik
değişen ilaç bilgi kaynakları, ilaç satışında, potansiyel değişiklikler oluşturabilmektedir.
5.1.2.8- Tanı: Hastalıklara ilişkin tanı koyma hızı tedavi maliyetlerini ve ilaç satışlarını değiştirebilmektedir.
5.2- FİNANSAL DOLAŞIM
Uluslararasılaşma, farmasötik sanayinin en yoğun yaşandığı sektörlerin başında gelmektedir. Oligopolistik bir tekelleşme
sürecindeki sermaye hareketleri, ilaç sektörünü ABD-AB ve Japonya kökenli firmaların yoğunlaştığı bir alan olarak
belirginleştirmektedir. Bu dolaşımla ilgili faktöriyel ögeler şöyle sıralanabilir:
5.2.1- Doğrudan Yabancı Yatırım-Pazar Hareketleri:
İlaç sektöründe, bir başka uluslararasılaşma süreci olan doğrudan yabancı yatırım (dyy) yolunun asal nedenlerini, üç başlık
altında toplamak olasıdır. Bunlar: i) Ulusal pazara nüfuz etmede ilaç üretim birimi açmanın görece kolaylığa sahipolması, ii)
Dünya çapında yavru-şirketler ağının sağlanması, iii) İlaçta, dünya ticaretinde hızla artış sağlanmasıdır. Bu yolla, bir ülkeye
nüfuz eden kaynak ülke firması a) yavru-firma aracılığıyla doğrudan ulusal pazar içinde olma avantajı sağlar; b) Gümrük
duvarları ve diğer korumalı tedbirleri aşabilme avantajı elde eder; c) ayrıca, bu süreçte ilaç üretiminin c1) araştırma-ürün
geliştirme, c2) ilaç aktif ve yan hammadde üretimi, c3) formülasyon ve mamul ilaç üretimi gibi kendine özgü üretim
aşamaları ve bunlara özgü diğer nitelikleri de uluslararasılaşma bakımından avantajlar oluşturur.
DTÖ (Dünya Ticaret Örgütü) düzenlemeleri (GATT ve GATS), özel sermaye hareketinin önündeki gelişim engellerini kaldırma
ile sermayenin uluslararası kar transferi ve tercihini sınırsızlaştırma uygulamalarında en önemli gelişimin köşe taşlarını
oluşturmaktadır. Bu mevzuat düzenlemeleri ulusal sınırlar içerisinde doğrudan yabancı yatırım tercih ve kar transferini
engelleyen, ya da ulusal şirketlere tanınan olanakların gelecek yabancı sermayeye aynılaştırılması özellik ve uygulamalarını
içermektedir.
5.2.2- Sermaye Yapısı:
Uluslararası ilaç sanayinin sermaye yapısını belirleyen ya da bu sektörde bulunan firmalar arası rekabet stratejisini
tanımlayan başlıca öznellikler şöyle sıralanabilir:
5.2.2.1- Firma sermaye yapısının proje temelli çalışmalara uygun olması,
5.2.2.2- Sermayenin geri kazanımı ve çıkarlarına uygun bir pazar yapısının (yönetsel ve iktisadi düzenlemeler) bulunması,
5.2.2.3- Farklı girişimci ve gruplara yanıt verecek bir teknoloji, şirketleşme ve yönetim yapısıyla bütünleşecek bir banka
sistemi ve bu unsurları kapsayan tüm pazarsal sunumlar,
5.2.2.4- Karşılıklı olanak ve gereksinimlerin sıranabilmesi (siyasi tercih-devlet, yatırımcı-ilaç sanayicisi),
5.2.2.5- Karşılıklı işbirliği ya da ortaklık gelişimini sağlayacak sermaye anlaşmalarına ilişkin
buluşma zemini ve bunun
dayalı olduğu siyasi-ekonomik iklim-ortam.
5.2.3- Teknoloji ve Sosyoekonomi:
Teknoloji ve ve sosyoekonomik gelişimlerin pazarı, farmasötik ve biyoteknolojik ürünlerin satış çıkarlarına göre
biçimlendirmeye açık olması diğer bir faktördür. Örneğin ABD ve AB’de geleneksel farmasötik pazar, sosyoekonomik tıbbi
gellişimler ve buna uygun teknolojilerle ticarileştirilmektedir. Özellikle biyoteknolojik gelişmeler arasında RNA-interferans
(RNAi) teknolojisi, kök hücre araştırmaları ve bütün genom taramaları başta gelen ilk örnekler arasındadır. RNAi
teknolojileri özellikle ABD ve AB ülkelerinde gelişim gösterirken, kök hücre araştırmaları başta Singapur olmak üzere,
Hindistan’a kaymış görünmektedir. NIH (National Institutes of Health-ABD-Ulusal sağlık enstitüsü), ABD Federal Araştırma
Fonlarına kök hücreve benzeri jenerik materyal sağlayan 11 enstitü arasında, bu iki ülkeyi ilk sıralarda listelemektedir.
Benzer olarak Hindistan, “Biyoinformatik ve diğer veri yönetim teknolojileri” nde dünya merkezi olma yolundadır. Benzer
biçimde, Brezilya’ da, bu ülkenin önemli ihracat tarım ürünü olan citrus (turunçgil) ta gelişen meyva sineğinin genetik
haritası üzerinde çalışan 34 laboratuvarlık bir bilgisayar ağı kurulmuştur. Bu kanalla dünyadaki talebe de yanıt
12/12
verilmektedir. Sonuç olarak bugün ülkeler, kendi toplumsal gelişmelerine uygun biyoteknolojik-farmasötik teknolojiler
geliştirmekte ve uluslararsı düzeyde finansal dolaşım kapasiteleri yaratabilmektedir.
5.2.4- Araştırma-Geliştirme (Ar-Ge) Çalışmaları:
İlaç ve biyotek sanayiinde “Araştırma-Geliştirme” (Ar-Ge) çalışmaları ve bu bütünün parçası olan klinik araştırmalar için
yapılan harcamalar, finansal dolaşım bakımından en önemli kalemi oluşturmaktadır. Farmasötik endüstri bakımından Ar-Ge
çalışması yürütebilen firmalara inovatör firmalar denmektedir. Ar-Ge çalışmaları özellikle özel sermaye piyasaları içerisinde
bir büyüme (uluslararasılaşma) ve rekabet stratejisi olarak gelişim göstermektedir. Bu süreç “rekabete yönelik buluş” süreci
olarak tanımlanır. İlaç sanayiinde bu sürecin başlıca iki özelliği bulunmaktadır. Bunlar ilaca ilişkin temel bilimsel bilgi üretim
ve geliştirilmesi ile Ar-Ge çalışmalarının bütününe dayanan rekabet stratejisi işlevinin sağlanmasıdır. Bu süreç bilimsel
araştırma yapılması ve teknoloji geliştirilmesini, sistemin yeniden kendisini üretim momentii olarak kullanmaktadır ve bu
bağlamda da, a) sürekli yeni ürün geliştirmek, b) bu ürünlerden daha iyiler (etkinleri) ya da taklitleri yapılıncaya değin “tekel
karları” elde etmek amacını güdmektedir.
Sonuç olarak Ar-Ge, farmasötik endüstrisi açısından yeni hastalık(lar) modelleri bakımından yeni endikasyonlara yönelik
moleküllerle pazar payını artırmak ve karlılığı maksimize etmek için bir rekabet ve büyüme startejisini tanımlamaktadır.
Araştırmalardaki molekül tarama verilerine ilişkin bulgular, yeni bir molekül keşfetme şansının %0.001 (1/10.000)
olduğunu, harcamaların yaklaşık 800 000 $ ve ruhsatlandırılarak piyasaya çıkabilme ortalama süresinin yaklaşık 12 yıl
sürdüğünü göstermektedir. Uzun, zahmetli ve pahalı bir süreç sonunda, inovatör firmanın beklentilerini şöyle sıralamak
olasıdır: i) piyasadaki rakiplerini molekül bazında geride bırakma, ii) ilacı mülkiyet olarak kapatma (patentleme), iii) maliyet
harcamalarını amortize edecek yüksek bir karlılık beklentisi. Bu türden bir strateji izlemeyen firmaların uluslararasılaşması
mümkün olmamaktadır.
Ar-Ge çalışmaları preklinik (hayvan deneyleri) ve klinik (gönüllü ve hasta üzerinde deneyler) araştırmlara olmak üzere
başlıca iki fazda yürütülmekte ve ilaç ruhsatlandırılarak piyasaya verildikten sonra pazar sonrası takibi de (post marketing
surveillance) kapsar olarak devam etmektedir. Klinik araştırmalar firma araştırma merkezli yönetilmekte ve çok merkezli
çalışmalar olarak genişletilmekte-desteklenmektedir. Bu fasıl değişken sermaye içindeki yatırım sermayesi olmarak finansal
dolaşım bakımından büyük önem taşımaktadır.
Ar-Ge ve klinik araştırma harcamalarına ilişkin diğer başlıklar da aşağıdaki gibi sınıflandırılabilir:
5.2.4.1- Araştırma ekibinin, projelerin çeşitli basamakları ve bitiş noktalarına göreli olarak kültürel yönlendirilmesi,
5.2.4.2- Araştırmanın çeşitli dayanak noktaları ve materyaline ilişkin etik çalışmalar (örnek: ksenotransplantasyon, kök
hücre),
5.2.4.3- Geleneksel pazarlar dışındaki araştırma eksperizi için yapılan harcamalar,
5.2.4.4- Yabancı doğumlu bilim adamlarını işe alma ve çalıştırma harcamaları,
5.2.4.5- Yabancı yayınlardaki araştırma verileri için yapılan harcamalar.
Ar-Ge çalışmaları ilaç sanayiinde çokulusluluğun öncül unsurları arasındadır. Ar-Ge bütçesinin maliyetindeki sürekli
artışların, uluslararasılaşma sürecini belirleyici bir faktör olarak uluslararası yayılmanın itici faktörü olması durumu birincil
örnek olarak verilebilir. Ar-Ge etkinliklerinin sınırlı sayıda seçme terapötik gruplarda yoğunlaşma oluşturması, firmanın bu
gruplarda uzmanlaşmasını ve lider konuma geçmesini sağlamaktadır. Böylece, özgün terapötik grupta yoğunlaşma, ilacın
üretim, satış ve gelirlerinde az sayıdaki terapötik gruba bağımlık oluşturmayı ve firmaların ulusal boyuttan uluslararası
boyuta taşınmasını da mümkün kılmaktadır. Genelinde, Ar-Ge yatırımlarına dayalı, firma sermayesinde oluşan giderler
açığının, kısa sürede amortize edilme dürtüsü, firmayı “dünya çapında etkinlikte” bulunmaya iter.
Ar-Ge çalışmaları, tekel karını maksimize etme amacına yönelik olmakla beraber, kapitalist firmalar açısından bu kar elde
edilinceye değin bazı riskler de bulunmaktadır. Bu risklerin başında genel neden olarak araştırma faaliyet ürününün (bilgi)
kamu malı olma özelliği bulunmasıdır. Özel nedenlere bağlı riskler ise i) Ar-Ge çalışmalarının zaman harcatıcı olması, ii) bu
çalışmaların çok yüksek masraflı yatırım ve harcamaları gerektirmesi, iii) yeni bir kimyasal bileşiğin ilaç olabilmedeki düşük
başarı şansı ve iv) rakipler tarafından taklit kolaylığı olarak sıralanabilir.
İlaç sanayiinde Ar-Ge çalışmaları, “rekabete yönelik buluş” süreci olarak her zaman sektör içi ve firmalar arası karşılıklı risk
de taşımaktadır. Bu anlamda Ar-Ge’nin taşıdığı riski azaltmak amacıyla “uluslararası patent sistemi” nin sağladığı
korumadan yararlanılmaya çalışılmaktadır. Bu koruma modeli, gerçekte uluslararası olarak oluşturulmuş bir mevzuat
sisteminin parçasıdır. Bu anlamda sosyal hegemonya stratejilerinin bir parçası olarak da değerlendirmesi gerekmektedir.
5.2.5- Uluslararası Mevzuat Düzenlemeleri ve Patent
13/13
Uluslararası hukuki mevzuat, siyasi ve ekonomik sisteme meşruiyet sağlayan ve onu garanti altına alan ve bu bağlamda da
askeri olarak müdahale alanı oluşmasına olanak veren bir düzenlemeler bütünüdür. Bu düzenlemeler, küresel ve bölgesel
oluşumlar ile bunların yapılandırılmasına olanak veren anlaşmalardan oluşmaktadır. Aşağıdaki tablo kapitalist sistemin
küreselleşme yapılanmasını ve bunun mevzuat dayanaklarını özetlemektedir.
Tablo incelendiğinde, var olan genel hukuki düzenlemelerden bazılarının, aynı zamanda farmasötik ve biyoteknolojik
sanayinin de düzenlenmesine ilişkin ya doğrudan, ya da dolaylı hükümler içerdiği anlaşılabilir.
Tablo 5: Küreselleşmenin yapısal ve hukuki organları
Küresel Oluşumlar
Bölgesel Oluşumlar
WTO (Dünya Ticaret Örgütü)
EU (Avrupa Birliği)
IMF (Uluslararsı Para Fonu)
NAFTA (Kuzey Amerika Serbest Ticaret Anlaşması)
WB (Dünya Bankası)
APEC (Asya Pasifik Ekonomik İşbirliği)
UN (Birleşmiş Milletler)
ASEAN(Asya Pasifik Ekonomik İşbirliği)
OECD (Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Teşkilatı)
AFRİKA BİRLİĞİ
ICC (Uluslararası Ticaret Odası)
COTONOU
WEF (Dünya EkonomikForumu)
MERCOSUR
NATO (Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü)
BALKAN İSTİKRAR PAKTI
EUROMED
Küresel Anlaşmalar
Bölgesel Anlaşmalar
GATS (Hizmet Ticareti Genel Anlaşması)
TAFTA (Trans Atlantik Serbest Ticaret Anlaşması)
GATT (Gümrük Tarifeleri ve Ticaret Genel Anlaşması)
TEP (Trans Atlantik Ekonomik Ortaklığı)
AoA (Tarım Anlaşması)
TABD (Altantik Ötesi Sermaye Diyoloğu)
TRIMS (Teknik Engeller Anlaşması)
KEİB(Karadeniz Ekonomik İşbirliği)
TRIPS (Fikri Mülkiyet Patent ve Telif Hakları Anlaşması)
FTAA (Amerikalararası Serbest Ticaret Anlaşması)
İlaçla ilintili olan hukuki hegemonya startejisi ya da uluslararası mevzuat düzenlemeleri başlıca, standart oluşturma ve bu
teknolojik aidiyetleri uluslararaası düzeyde karşılıklı olarak tanıma olarak kategorize edilebilir.
Farmasötik ve biyotek endüstrilerin küreselleşmesini sağlayan başlıca iki uluslararası standart ve anlaşma bulunmaktadır.
Bunlar:
5.2.5.1- Uluslararası Uyumlulaştırma Konferansı Müktesabatı (International Conference on Harmonization ICH)
5.2.5.2- Ticaretle İlgili Fikri mülkiyet Hakları anlaşması (Trade Related Aspects of Intellectual Property Rights-TRIPS) dır.
ICH, ABD-AB ve Japonya’nın ortak katkılarıyla oluşturulmuştur. İlaç ruhsatlandırılmasındaki düzenleme süreçlerinin
belirlenmesini sağlamaktadır. Bu suretle, bir bölgede ruhsatlandırma güvenliliği (emniyeti-safety) sağlanmış bir ilacın buna
taraf olan ülkelerde de kabulünü öngörmektedir. Yeni bir ilacın ya da biyotek ürünün, ICH yönetmeliğine göre
geliştirilmesini takiben, bu ürünler için herhangi bir ICH bölgesinde ruhsat başvurusu yapılabilmektedir.
TRIPS anlaşması, ticaretle ilgili fikri mülkiyet haklarına düzenleme getirmekte ve Dünya Ticaret Örgütünce yönetilmekte ve
yürütülmektedir. Bu anlaşma çoktaraflı (multilateral) bir anlaşmadır. İlaçlarla ilgili olan bölümü bir dizi alanlar ve kurallar
dizgesi içermektedir. Örneğin fakir ülkeler için zorunlu lisans anlaşmalarına dayalı jenerik ilaç ithalatından, çeşitli yaşam
biçimlerine (life forms) ilişkin patentlenebilme süreçlerine kadar farklı alanları, kurallarla düzenlemektedir. Biyomedikal
araştırmalarda yabancı sermayenin yaygınlık kazanması, daha ülkenin patent korumasını kabule zorlanmasına neden
olmaktadır. Türkiye 1995’le beraber, patent korumasını kabul etmiş ve uygulama 2000’de başlamıştır. Diğer yandan veri
koruması da TRIPS 39/b maddesine dayalı olarak 1997’den bu yana kabul edilmiş durumdadır.
İlaç ve biyotek sanayini ilgilendiren bu mevzuat düzenlemeleri ülkeler arası uyum ve ülkelerin bu düzene uyuncu ile ilgili
önemli harcamalara neden olmakta ve bu yolla da finansal dolaşım sağlanmaktadır.
Başlıca hukuki düzenlelerle ilgili uyunç harcamaları arasında aşağıdaki faktörler sayılabilmektedir:
i) TRIPS mevzuatına hazırlık süreci harcamaları,
ii) İlaç ve çeşitli yaşam biçimlerine ilişkin patent/marka edinim harcamaları,
iii) Biyolojik materyallerle ilgili gümrük/mevzuat düzenleme harcamaları,
iv) Yerel mevzuat düzenlemeleri,
v) İyi klinik uygulamalar/ICH hazırlıklarına ilişkin harcamalar
14/14
İlaca ilişkin patent/marka edinim yöntemleri ile bunlara ilişkin harcamalar “Uluslararası Patent Sistemi” ile
düzenlenmektedir.
Tanım olarak patent, başkalarının belirli bir ürünün üretimi, kullanımı ve satışından veya üretim yönteminden yararlanmayı
belirli bir süre men edebilmek için sahiplerine ve haklarını buluş sahiplerinden alan kimselere hükümetler tarafından verilen
hukuki bir imtiyazdır. Uluslararası patent sistemi içindeki patentlerin temel özelliklerini iki basamakta sınıflandırmak
olasıdır. Şöyleki, a) sınai mülkiyet haklarından birisi olan patent ya da ihtira beratı, bir sınai veya ticari icadın kullanma
hakkını temsil eder ve b) bu hak, maddesel olmayan duran varlık niteliğinde olup, işletmenin aktifleri arasında gösterilir.
Yukarıda verilen tanıma uygun olarak başlıca üç tip patent bulunmaktadır. Bunlar: a) Yöntem patenti (process patent), b)
Ürün patenti (product patent) ve c) Zorunlu lisans (compulsory licence) dır.
Yöntem patenti bir etken maddenin üretilmesi için başvuru dosyasında belirtilen sentez yöntemine verilen patent hakkıdır.
Sonuçta, aynı etken maddeyi başka bir sentez yöntemi ile üretebilen kişi ya da kuruluşlar, kendi adlarına patent alarak bu
maddeyi kendi yöntemleriyle üretebilirler. Ürün patenti ise, bir etken maddeye, üretim yöntemine bakılmaksızın verilen
patenttir. Başlıca iki özelliği bulunmaktadır. Bunlar: a) Ürün patenti alınmış bir maddenin, farklı yöntemle dahi izinsiz
üretimi söz konusu değildir, b) Ürün patenti, yöntem patentini de kapsar. Son kavram olarak da, bir patent tescil edildiği
ülkede belirli bir süre içinde uygulamaya konmazsa, patent sahibinin, isteği dışında, üretimi için lisans vermeye mecbur
olması durumuna da zorunlu lisans (compulsory licence) denmektedir. Bu süre Paris sözleşmesinde üç yıl olarak
saptanmıştır.
Lisans, patenti (beratı) başkasına ait olan bir malı yapmak, bir olanağı kullanmak veya bir teknik yöntemden faydalanmak
üzere alınmış izin karşılığı anlamını taşır. Başlıca özelliği lisans sahibi işletmecinin, patent kapsamına giren sınai mülkiyet
hakkını sürekli ya da geçici olarak kullanabilmesidir. Lisans çeşitleri yedi başlık altında sınıflandırılmaktadır. Bunlar a)
geliştirme ve yeniden yapma lisansları, b) üretim lisansı, c) montaj lisansı, d) kullanma lisansı, e) ithal lisansı, f) ihraç lisansı
ve g) satış lisansıdır.
Uluslararası patent sisteminin bir diğer parçasıda know-how (süreç bilgisi) dır. Süreç bilgisi (know-how) belirli bir amaç için
teknolojinin unsurlarından olan araştırma ve/veya tasarımın meydana getirilmesi ile tasarlanmış bir konunun uygulamaya
konmasında kullanılan ve a) usul, yol ve yöntemlerini anlamlı bir sıraya sokma, b) bu konuda belirli kurallar oluşturma, c)
yeni yöntemler yaratma ve d) eksik, yetersiz yöntemleri iyileştirme, gerekirse sırasını değiştirme etkinlikleri olarak sayılan
bir işlemler bütünüdür.
Farmasösitik ürünler bağlamında veri koruması ise, ilaç ruhsatlarının alınması için zorunlu olan, fiziko-kimyasal ve
biyofarmasötik çalışma sonuçları; klinik öncesi ve klinik araştırma sonuçlarına ait tüm verilerin, bu verileri üreten (elde
eden) ve bu veriler ile ilgili olan ilacın ruhsatını almak üzere ilk başvuran firmanın dışındaki kişilerce, daha sonraki bir
tarihte atıf yapılarak dahi, belirli
bir süre için hiçbir şekilde kullanılamaması ve böyle bir kullanıma hiçbir şekilde izin
verilmemesi anlamındadır.
AR-GE çalışmalarında riski azaltıcı etmen olarak kullanılan uluslararası patent sisteminin başlıca yetersizlik nedenlerini
şöyle sınıflamak olasıdır:
a) Etkin patent süresi: Bu süre i- ürünün teknik gelişmesi, ii- klinik deneyler, iii- ürünün ulusal sağlık otoritesine kaydı
sırasında harcanan zaman gibi nedenlerle 17 yıllık nominal koruma süresinin altına düşmesi ve
b) “Taklit yoluyla keşif” adı verilen rakip firma stratejilerini içerisinde barındırmaktadır.
Bir firmanın diğer firmalarca taklit edilemeyecek ürünler üretebilmesi, özel sermaye birikimi sürecinin temel özelliğini
oluşturur. Bu bağlamda başlıca 2 risk tanımlanmaktadır. Bunlar a) yeni ilaçların etkin ömürlerini belirsiz kılan rekabetçi
taklit ve b) patent süresi bitimidir. İlaç sanayiinde çokulusluluk nedeni olarak özel sermaye birikimi sürecindeki risklere
karşı başlıca temel önlemler a) en kısa sürede en fazla satış hasılatı elde etme zorunluğu ve b) pazar boyutunun
genişletilmesidir. Bu da, son tahlilde, sektörde daha büyük bir ürün (ilaç) değeri hasıla oranını kontrol edebilecek olan
pazar stratejilerinin geliştirilip uygulanmasına bağlıdır.
Yukarıda verilen tanımlardan da anlaşılacağı üzere, patent sonuç olarak bir mülkiyet aracıdır. Burada ilacın talep esnekliği
olmayan ya da çok az olan bir ürün olması ve insanlar açısından vazgeçilemez olması, kapitalizmde bu ürün üzerinde
bireysel mülkiyet kurulmasını engelleyememektedir. Sağlanan mülkiyet ile ve bu mülkiyetin dolaşımına ilişkin özel
15/15
anlaşmalar, ilaç firmaları arasında önemli bir finansal hareketlilik yaratabilmekte ve bu anlamda da sermaye
merkezileşmesini sağlayabilmektedirler.
5.3- EMEK SÜREÇLERİNDEKİ (İŞGÜCÜ) DOLAŞIM
İlaç sanayiinde uluslararasılaşma ögesi olarak işgücü istihdam ve dolaşımı, bunlara ilişkin yapılan eğitim ve yönetsel
harcamalar önemli bir maliyet unsuru olarak belirginleşmektedir. Bunlar ayrıntılandırıldığında:
5.3.1- İşgücü İstihdam ve Dolaşımı:
5.3.2- Eğitim Harcamaları:
Eğitim harcamalarına ilişkin uluslararası ilaç sanayiinde ayrılan kaynaklar başlıca yedi kategoride ortaya çıkmaktadır:
5.3.2.1- Hukuki uyuncu garanti altına alacak ek mevzuat düzenleme ihtiyaçları,
5.3.2.2- Firma içi çalışma takımlarının iletişimini artıracak ek ihtiyaçlar,
5.3.2.3- Çalışanların (yönetici, işçi ve diğer hizmetliler) hizmetiçi eğitimlerinde zamanlama; proje uygulamaları ve bunlara
ilişkin kilometre taşlarını tayin,
5.3.2.4- Eğitilecek olanlarınbelirlenmesi,
5.3.2.5-Eğitimin verilmesi,
5.3.2.6- Uygun öğretim metodları ve içeriklerin seçimi,
5.3.2.7- İmalat, analiz ve validasyon (geçerlilik) raporları dahil materyal çeviri harcamaları
5.3.3- Yönetsel Harcamalar:
5.3.3.1- Ayrımcılık karşıtı yasa ve politikalara uyunç,
5.3.3.2- Proje bazlı takım çalışmaları oluşturma,
5.3.3.3- Yüz yüze görüşme, telekonferans, internet ağı üzerinden haberleşme, e-posta gibi yöntemlerde dengeli bir
planlama ve yönetim oluşturma,
5.3.3.4- İletişim biçimlerinde farklılıklar oluşturma ve kendine güvenen küresel bir ekipleşme yaratma,
5.3.3.5- Yeni bir iletişim altyapısı oluşturma/buna ilişkin donanım-gereç ihtiyaçları,
5.3.3.6- Grafikler, proje haritaları ve ek sözlükler geliştirme,
5.3.3.7- Çalışma ortamında bilgisayar ağları oluşturma ve akıl hocalığı olanaklarını geliştirme,
5.3.3.8- Aracı ve dışardan danışmanlık hizmetlerini kullanma,
5.3.3.9- Yabancı dil eğitimi ve aksan azaltma.
6) GENEL DEĞERLENDİRME VE SOSYALİST SEÇENEK
İlaç endüstrinin, kapitalist sistemdeki temel nitelikleri, ürün olarak ilaca olan talebin niteliği ile ilaç ürünlerinin deneyim
malları olmasına dayalı olarak belirlenmektedir. Bu olgu endüstrinin intrinsik yapısı ve endüstri içindeki hakim rekabet
stratejilerini de parametrik olarak belirlemektedir. Kapitalist bir sağlık sisteminde herhangi bir zaman dilimi içinde, ilaca
olan “toplam talebi” belirleyen başlıca unsurlar ise, a) Nüfusun yaşı, b) Nüfusun artış oranı ve kompozisyonu, c) Kişi başına
düşen gelir miktarı, d) Gelir dağılımı, e) Yaşam standartının genel düzeyi, f) Eğitim düzeyi, g) Hastalıkların ortaya çıkış oranı
olarak sıralanmaktadır.
Bu sağlık sisteme uygun bir ilaç üretim ve dağıtım etkinliği ise, çokuluslu firmalaşmaya devinen bir özgüllük
göstermektedir. Bu uluslararasılaşma sistemi de aşağıdaki özellikleri içerisinde barındıran ve daha önceki bölümlerde
tartışılan bir sektörel yapılanma göstermektedir.
Tablo 5: İlaç sanayiinde çokuluslu şirket (ÇUŞ) yapılanmasına ilişkin kategorik nedenler ve göstergeler
İlaç sanayiinde ÇUŞ yapılanmasına
Dayandığı nedenler-göstergeler
ilişkin kategoriler
1. Çokuluslulaşma göstergeleri
a) Doğrudan yabancı yatırım (dyy)
b) Lisans anlaşmaları
c) İhracat ya da pazarlama anlaşmaları
2. Çokuluslulaşma araçları
a) Ar-Ge çalışmaları süreci
b) Uluslararası patent sistemi
c) Özel sermaye birikimi süreci
Rekabetçi fiyatlar altında göreceli üstünlük kuramına göre serbest ticarete dayalı bir sistem, serbest rekabet piyasası
retoriği olarak dillendirilmektedir. Gerçekte ortada olan durum serbest rekabet piyasasından ziyade sermaye yoğunlaşması
ve merkezileşmesinin hüküm sürdüğü bir piyasa varlığına kanıt oluşturmaktadır. Bu olgu, farmasötik sanayii ile
ilişkilendirildiğinde, uluslararası kapitalist sistemin devasa boyutlu bir ilaç sektörüne sahip olduğu görülmektedir. Bu
sektörde 2005 yılı itibariyle yaklaşık 1 trilyon dolarlık bir üretim ve satış değeri gerçekleştirilmektedir. Bu değer dünya
ticaret hacminin 1/10 una denk düşmektedir. Uluslararası düzeyde ilaç araştırması, üretimi ve satışı gerçekleştiren başlıca
16/16
üç coğrafi bölge bulunmaktadır. Bu bölgelerden birincisi Kuzey Amerika olup, ABD ve Kanada’yla beraber toplam üretim ve
satışların %48’i bu bölgede gerçekleşmektedir. AB ülkeleri (Türkiye dahil) dünya ilaç üretim ve satışlarının %26 sını, Japonya
ise %13 ünü gerçekleştirmektedir. Dünya ilaç üretim ve ticaretini %87 olarak gerçekleştiren 31 ülke sayılırken, %13 üretim
ve satış ise geri kalan 160 ülke arasında paylaşılmaktadır. Bu, kapitalist sistemin ne denli yoğun ve merkezi bir yapılanma
gösterdiğini ve dünya nüfusunu oluşturan büyük bir çoğunluğun ilaca ulaşma konusunda piyasanın düzenleyici hukuki ve
ticari yapısı altında büyük bir basınç içerisinde bulunduğunu göstermektedir. Bu basıncın aşılması kuşkusuz, sistem içi
düzenlemelerle ve kolaycı olarak sağlanabilecek bir gelişme ve süreci içermemektedir.
Bunun yolunun yeni bir siyasi, ekonomik ve kültürel düzenden geçmesi ve sosyalist planlamaya dayandırılması
gerekmektedir. Bu planlama kuşkusuz sadece ilaç üretim ve dağıtımı ile sınırlı değildir. Sağlık sistemi ve hizmetleri ile bu
sistemin tüm asal vektörlerini içerecek merkezi örgütlülük düzlemindeki bir merkezi planlama yapılmak durumundadır.
Tüm sağlık ve ilaç hizmetleri giderlerinin bedellerinin genel bütçeden finanse edilmesi öncel olarak gözetilmek
durumundadır. Sağlık hizmetlerine ilişkin diğer düzenlemeler i) üretim birimlerine dayalı örgütlenme, ii) toplumsal katılım,
iii) basamaklı sağlık sistemi ve sevk zinciri, iv) insan gücü eğitimi alanlarında gerçekleştirilmek durumundadır. İlaç ve tıbbi
teknoloji düzenlemeleri bakımından Türkiye’nin sosyalist plan ve kalkınmaya önemli ölçüde destek verecek bir sanayii alt
yapısı bulunmaktadır. Bu endüstriye ilişkin kurulu kapasite ile yanı sıra, teknik ve yönetsel insan gücü bulunmaktadır. İlaç
üretimi her yurttaşın eşit düzeyde yararlanacağı bir planlı kamusal etkinlik haline getirilmeli, ilaç etken ve yardımcı
maddeleri bakımından dış bağımlılığı azaltacak üretim planlaması ya da ithalat tedbirleri öncelikle gündeme alınmalıdır.
İlaca ilişkin her türlü bireysel (kişisel, ya da firma ölçekli) mülkiyeti esas alan imtiyaz ve anlaşmalar, kamusal mülkiyete
dönüştürülerek ilacın “onsuz olunmaz” toplumsal özelliğine dayalı bir rejim benimsenmelidir. İlaç Ar-Ge çalışmaları kamu
destekli ve kamusal mülkiyet ve yararlanıma açık bir yatırım ve istihdam alanı kılınmalıdır. İlaç dağıtımı kamusal mülkiyete
uygun düzenlemeler çerçevesinde yeniden planlanmalıdır. Kuşkusuz bütün dönüşüm ve düzenlemelerle ilgili uluslararası
dayanışma ortamının olması veya yaratılması gelecek başarısı bakımından büyük önem taşımaktadır.
KAYNAKLAR
1.
2.
Türkiye’nin Bilim ve Teknoloji Politikası - Bilim ve Teknoloji Strateji ve Politika Çalışmaları, TÜBİTAK BTP 97/04,
Syf 20-24, Ağustos 1997
Türkiye’nin
Bilim
ve
Teknoloji
Politikası
-Özet-
TÜBİTAK-BTP
Ocak
1999
Ankara
http://www.tubitak.gov.tr/btpd/btspd/rapor/btpd_tbvtp_tr.html
3.
Göker A. Niçin Bilim ve Teknoloji Politikası: Niçin Ulusal: Tarihsel Gelişim, Dünya Örnekleri ve Türkiye, Sosyal
Demokrasi Derneği, 25 Mart 2000, Ankara http://www.inovasyon.org/html/AYK.Sosy.Dem.Der.Mart00.htm
4.
Hirst P, Thompson G. Küreselleşme Sorgulanıyor, (Türkçesi: Erdem Ç, Yücel E..), Syf. 20, Dost Kitabevi Yayınları,
Temmuz 2003, Ankara
5.
6.
Abacıoğlu N. Küreselleşme Paradigmasından Bir Kesit: İlaç ve Siyaset, Üniversite ve Toplum-Bilim, Eğitim ve
Düşünce Dergisi, Haziran 2002, Cilt 2, Sayı 2, http://www.universite-toplum.org/text.php3?id=69
Lenin Vİ. Emperyalizm, Kapitalizmin En yüksek Aşaması, (Çeviren Süreya C.), 3. Baskı, Sol yayınları, 1975, Ankara
7.
Marksist Düşünce Sözlüğü, Syf. 513, İletişim Yayınları, 2. Baskı, İstanbul, 2001
8.
http://www.globalpolicy.org (Erişim: 26.10.2004)
9.
http://www.globalpolicy.org/socecon/tncs/top200.htm (Erişim: 26.10.2004)
10.
http://www.globalpolicy.org/socecon/tncs/tnctab.htm (Erişim: 26.10.2004)
11.
Derleme: Michèle Roth, GPF Associate, 1996
12.
World Investment Report, 1998
13.
İlkin A Çok Uluslu şirketler, Ekonomi Ansiklopedisi, Syf 265, Cilt 1, Paymaş yayınları, İstanbul, 1983
14.
Marksist Düşünce Sözlüğü, Syf. 114, İletişim Yayınları, 2. Baskı, İstanbul, 2001
15.
Alpar C. Çok Uluslu Şirketler ve Ekonomik Kalkınma, Syf 27-30, 3. Baskı, Turhan Kitabevi, Ankara, 1980
16.
Abacıoğlu N. (2000) İlacın Ekonomi-Politiği AEOB İlaç Forumu 18, 2, 45-60
17.
Abacıoğlu N. (2001) Sorularla Ilacın Ekonomi-Politiği AEOB İlaç Forumu 19, 2, 56-62
18.
Abacıoğlu N. İlacın Ve Teknolojisinin Tarihsel Serüveni, 2000-2020 Yılında Nasıl Bir Tıp/Sağlık/Ülke/Dünya
Ortamı Öngürülebilir? Oluşturulabilir? Türk Tabibleri Birliği Yayını, Ankara, Nisan 2002
19.
Yaşgül S. (1999) Küreselleşme, Çokuluslu Şirketler Ve Şirket Birleşmeleri: Dünya Ilaç Endüstrisi Örneği, [Alkan
Soyak (Ed.), Küreselleşme: İktisadi Yönelimler ve Sosyopolitik Karşıtlıklar], İstanbul, Om Yayınevi, 2002
20.
Abacıoğlu N. (2004) Ekonomik Sistem ve Ilaç, TFD-Bülteni, 82:5-9
22.
Stober M. (2004) The New World Of Global Drug Development. Int J Pharm Med 18(2): 69-79
21.
Abacıoğlu N. (2003) Uluslar Arası Farmasötik Endüstri: 2000’den 2005’e Kısa Ufuk Turu, TFD-Bülteni, 76:11-16
17/17

Benzer belgeler