fatih projesi milli kalkınmanın en güçlü şekilde

Transkript

fatih projesi milli kalkınmanın en güçlü şekilde
~1~
Teşekkürler!
Yaşamımın her anında maddi, manevi desteği ile sürekli
yanımda olan ve bugünlere gelmemde büyük katkısı bulunan Babama,
çok sevdiğim tüm bu süreç içerisinde bana daima anlayış gösteren,
desteklerini esirgemeyen ve hep teşvik ederek yanımda duran Canım
Çocuklarıma, özellikle de en zor günlerimde yanımda olan Eşime çok
özel bir teşekkür borçluyum.
Bu kitabın, ülkemiz ve milletimiz için hayırlarla birlikte nice
güzel çalışmalara vesile olmasını diliyorum.
~3~
Teşekkürler!
“Sahada kazandık ama masada kaybettik.” sözü aziz milletimiz
için çok bilindik bir sözdür. Özellikle Osmanlı’nın duraklama
döneminden bugüne kadar Türkiye birçok konuda gerek lobi eksikliği,
gerekse mazisi zaferlerle dolu tarihimizde ve özellikle istiklal
savaşımızda dünyaya örnek olan ordu-millet birlikteliğinin
zayıflatılması ve ayrıştırılmasıyla, demokratik dilin etkin kullanımının
eksikliği nedeniyle büyük kayıplarla ayrılmıştır.
Her şey eğitimle başlar. Bugünün en güçlü ülkeleri güçlerini
başta insanlarına ve onların eğitimlerine verdiği öneme borçludurlar.
Özellikle bu konuda bana yol gösterici fikir ve yenilikçi
düşünceleriyle bu çalışmayı hazırlamamda rehber olan ve eğitimden
Ar-Ge’ye, Ar-Ge’den bilim ve teknolojiye, bilim ve teknolojiden
ürünlere, ürünlerden ulusal ve uluslararası markalara dönüşüm demek
olan bilgi ekonomisi çalışmalarımda da çok büyük desteğini
esirgemeyen eğitim ve eğitim teknolojileri gönüllüsü kıymetli
kardeşim Ayçin KARAHAN’a çalışma ve araştırmalar için ülkem ve
milletim adına çok özel teşekkürü de bir borç biliyorum.
Ve inanıyorum ki bu kıymetli çalışmalar nice eğitim gönüllüsü
ve bilgi ekonomisi gönüllüsü değerli vatan evlatlarının yetişmesine ve
ülke ekonomisine çok önemli hizmetler yapmasına çok önemli
katkılar sağlayacaktır.
~5~
Adem ONAR Kimdir?
KİŞİSEL BİLGİLER
Adı Soyad
Adem ONAR
Doğum
Yeri/Yılı
Bayburt/1968
Medeni
Durumu
Evli, 3 Çocuk Babası
E-posta
[email protected]
Twitter
@adem_onar
Youtube
http://www.youtube.com/ademonar
ÖĞRENİM DURUMU
Lisans
O.D.T.Ü. Elektrik-Elektronik Mühendisliği
Yüksek
Lisans
Gazi Üniversitesi Bilgisayar Eğitimi (Tez Aşaması)
Yabancı
Dil
İngilizce (Çok İyi), Almanca (Alman Kültür 8. Kur)
BULUNDUĞU GÖREVLER

Bil-Tab Bilgisayar Danışmanlık Hizmetleri Ltd.Şti. Genel Müdürü (1989)

Ankara Büyükşehir Belediyesi Bilgi İşlem Müdür Yardımcısı (1992)

Başbakanlık Devlet Personel Başkanlığı Bilgi İşlem Müdürü (1997)

Sosyal Güvenlik Kurumu Donanım Ve Altyapı Hizmetleri Daire Başkanı (2008)

Sosyal Güvenlik Kurumu Kurum Başkanlık Müşaviri (2010)

Sosyal Güvenlik Kurumu Bilgi Sistemleri Ve Güvenliği Daire Başkanı (2011)

Sosyal Güvenlik Kurumu Hizmet Sunumu Genel Müdürü (2011-2014)

Çalışma Ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı Bakanlık Bilişim Koordinatörü (2012-2014)

Emek İnşaat Ve İşletme A.Ş Denetim Kurulu Üyesi (2012 )

Emek İnşaat Ve İşletme A.Ş Yönetim Kurulu Üyesi (2012-2013)
PROJE VE ÇALIŞMALAR
ÇALIŞMAVE SOSYAL GÜVENLİK BAKANLIĞI BİTİRDİĞİ PROJELER
~6~

E-Dönüşüm Türkiye Projesi Kapsamında E-Çalışma Projesi

Çalışma Bakanlığı Merkez Ve Taşra Teşkilatı İle Bakanlığın Bağlı Ve İlgili
Kuruluşlarının E-Dönüşüm Türkiye Projesi Kapsamında Yer Alan Her Türlü Bilgi Ve
İletişim Teknolojileri Projeleri

Çalışma Bakanlığı Merkez Ve Taşra Teşkilatı İle Bakanlığın Bağlı Ve İlgili
Kuruluşlarının Yazılım Ve Donanım Altyapı Projelerinin İhtiyaçlarının Belirlenmesi,
Analiz Ve Etütlerinin Yapılması, İhtiyaç Ve Gereksinim Raporlarının Hazırlanması
Çalışmaları

Çalışma Bakanlığı Merkez Ve Taşra Teşkilatı İle Bakanlığın Bağlı Ve İlgili
Kuruluşlarının Türksat A.Ş. İle Yürüttüğü Projelerin Koordinasyonu

Çalışma Ve Sosyal Güvenlik İletişim Merkezi Alo170

Kayıtdışı İstihdamla Mücadele Bilgi Sistemi (KADİMBİS)

Çalışma İstatistik Bilgi Sistemi (ÇİBS)
SOSYAL GÜVENLİK KURUMUNDA BİTİRDİĞİ PROJELER

Sağlık Provizyon Aktivasyon Sistemi (SPAS)

E-Ödenek Uygulaması

Hizmet Takip Projesi (Hitap)

Yurtdışı Hesaplaşma Projesi

Genel Sağlık Sigortası İşlemleri Projesi (Yeşilkart Uygulaması)

Yurtdışı Ödeme İşlemleri

Güvence Projesi

E-Bildirge Uygulaması

E-Borcu Yoktur Uygulaması

Kayıtdışı İstihdamla Mücadele Bilgi Sistemi (KADİMBİS)

SGK E-Devlet Uygulamaları

Elektronik Belge Yönetim Sistemi

Elektronik Arşiv Yönetim Sistemi

Doküman Yönetim Sistemi

Sosyal Güvenlik Entegrasyon Projesi

Veri Ambarı Ve Veri Madenciliği Projesi

Büyük Veri Projesi

Medula Uygulamaları Biyometrik Kimlik Doğrulama, E-İmza Ve SMS Entegrasyonu
~7~

Özel Sağlık Hizmet Sunucuları Web Ve Mobil Uygulaması

E-Reçete Uygulaması

E-Sevk Uygulaması

E-Fatura Uygulaması

Ismarlama Ortez-Protez Uygulaması

Yurtdışı Tedavi Giderleri Projesi

E-Maluliyet Uygulaması

BT-MR Görüntüleme Uygulaması

Risk Odaklı Denetim Uygulaması

Coğrafi Bilgi Sistemleri Uygulaması

Mobil Sağlık Uygulaması

SGK Veri Merkezi Projesi

SGK İletişim Hizmeti Projesi (MPLS)

SGK Güvenlik Altyapısının Güncelleştirilmesi Projesi

Merkez Ve Taşra Teşkilatları Donanım, Ağ Ve İletişim Altyapısının Modernize
Edilmesi

Aktif Network Cihazlarının İyileştirilmesi Projesi

Yedekleme Projesi

81 İl Video Konferans Altyapısı

Bulut Bilişim Sanallaştırma Projesi

Bulut Bilişim Uygulamaları (400’ün Üzerinde)

SGK Akademi (E-Öğrenme Portalı)

SGK Çocuk (www.sgkcocuk.gov.tr)

SGK Sosyal Medya Uygulamaları

SGK Dijital Medya Arşivi

SGK Kurumsal TV

SGK Web TV

SGK Mobil Kitaplık

SGK Mobil Haber

SGK Portal

SMS Bilgilendirme Sistemi
~8~

İnteraktif SMS Uygulaması (5502 Anlık Sorgulama)

Çalışma Ve Sosyal Güvenlik İletişim Merkezi Alo170

81 İlde Sosyal Güvenlik Merkezlerinin Kurulması

En Yakın SGK (www.harita.sgk.gov.tr)

İnsansız Hizmet Noktası Projesi

Mobil Sosyal Güvenlik Merkezi Projesi
BAŞBAKANLIK DEVLET PERSONEL BAŞKANLIĞINDA BİTİRDİĞİ PROJELER

Devlet Memur Sınavı Otomasyonu Altyapısı (DMS)

Devlet Personel Başkanlığı İnternet Altyapısının Kurulması

190 Sayılı Kurumlar Dolu Ve Boş Kadrolarının Takibi Otomasyonu

Mahalli İdarelerin Kadro Ve Atamaları Otomasyonu Altyapısı

KİT’ler Ve Özelleştirme İdaresine Bağlı Kuruluşların Kadro Ve Atamaları
Otomasyonu

Terörle Mücadele Kanunu Çerçevesinde Atanacak Kadrolara Ait Atamalara Yönelik
Otomasyon

Disiplin Cezası Alan Veya Devlet Memurluğu Sona Eren Memurlara Yönelik
Otomasyon Altyapısı

Kamu Kurum Ve Kuruluşlarında Çalışan Özürlü Personele Yönelik Otomasyon
Altyapısı

Hukuk, Kadro Ve Eğitim Daire Başkanlıkları Elektronik Belge İşleme Ve Arşivleme
Otomasyonu

Tüm Kamu Kurum Ve Kuruluşları Personelinin Maaş Bütçe Yükünün Hesabının
Yapılmasına Yönelik Otomasyon

E-Dönüşüm Türkiye Projesi Kapsamında Kamu Personeli Kayıt Sisteminin Merkezi
Olarak Tutulması Ve Kamu Çalışanlarına Ait Bilgilerin On-Line E-Devlet Ortamında
Sunulması Projesi (Per_Net – Kamu Personeli Bilgi Sistemi)
ANKARA BÜYÜKŞEHİR BELEDİYESİ’NDE BİTİRDİĞİ PROJELER

Elektronik Bilgisayarlı Kantar Tartım Ve Takip Bilgisayar Otomasyon Sistemi

Elektronik Yükleme Bilgisayar Otomasyon Sistemi

Belko Kömür Satış Ve Banka İzleme Bilgisayar Otomasyon Sistemi

Taksitli Satışlar İzleme Bilgisayar Otomasyon Sistemi
~9~

Perakende Satış Depoları Günlük Satış Ve Stok İzleme Bilgisayar Otomasyon Sistemi
ÖZEL SEKTÖR’DE BİTİRDİĞİ PROJELER

İlk-San Genel Müdürlüğü Öğretmen Kredi Takip Bilgisayar Otomasyon Sistemi

Makine Mühendisleri Odaları Bilgisayar Otomasyon Sistemleri

MEB Okul Ünite Dergileri Dağıtım Ve Satış İzleme Sistemleri
YAYIMLANMIŞ KİTAPLARI, ESERLERİ, MAKALE ÇALIŞMALARI,
RÖPORTAJ, SEMİNER, BİLİŞİM ZİRVELERİ KONUŞMA VE TV
PROGRAMLARI

Başbakanlık E-Dönüşüm Türkiye Projesi Kapsamında Çok Sayıda Makale

Telekom Dünyası Dergisinde Bilgi Ve İletişim Teknolojileri Konusunda Çok Sayıda
Makale Ve Köşe Yazısı (İşim Bilişim, Bilişim İşim Köşesi)

Uluslararası Ve Ulusal Düzeyde Bilgi Ve İletişim Teknolojileri Ve E-Devlet
Altyapıları Konusunda Çok Sayıda Makale, Söyleşi Ve Başarı Öyküsü

Makaleler “Bilişim Sektörüne Ve Bilişimle Kalkınmaya Bakış” (Kitap)

Güçlü Ve Dünya’da Söz Sahibi Büyük Türkiye Ekonomisi İçin E-Devlet Ajansı
Kurulmalıdır… (Kitap)

Bilgi Ekonomisiyle Güçlendirilmiş Türkiye Ekonomisi Dünyanın İlk Beş Büyük
Ekonomisine Girecektir (Kitap)

Fatih Projesi; Milli Kalkınmanın En Güçlü Şekilde Olması Ve Bilgi Ekonomisinde
Dünya İle Rekabetçi Bir Ekonomi İçin En Değerli Fırsattır (Kitap)

Twitter
(@Adem_Onar) ve Youtube (Http://www.Youtube.Com/Ademonar)
Adreslerinde Katıldığı Çok Sayıda TV Programı, Röportaj, Seminer, Bilişim Zirvesi
Ve Resmi Açılışlarda Yapmış Olduğu Konuşmaların Videoları Yer Almaktadır.
ALDIĞI ÖDÜLLER

Devlet Memuru Sınavı (DMS-KPSS) Bilişim Altyapısının Kurumsal İmkânlarla
İhalesiz Olarak Herhangi Bir Harcama Yapılmadan Kurulması Ve Devlet Memuru
Atamalarının Bu Altyapıyla İnternet Tabanlı Olarak Hatasız Olarak Gerçekleştirilmesi
İle Yayımlanmasına Yönelik Başbakanlık Üstün Başarı Ve Takdirname Belgesi

En İyi Kurumsal E-Devlet Portalı Ve E-Devlet Yazılım Uygulamaları Yarışmalarında
Türkiye Birincilik Ödülleri

Bilgi Sistemleri Modernizasyonu, A-Sınıfı Bilişim Ve Sanallaştırma Altyapısı
Konusunda, Türkiye Ve Avrupa Birincilikleri Ödülleri

Bilgi Sistemleri Modernizasyonu, A-Sınıfı Bilişim Ve Sanallaştırma Altyapısı
~ 10 ~
Konusunda, ISSA (Uluslararası Sosyal Güvenlik Kurumları Ajansı) Tarafından
Verilen Dünyanın En İyi Bilişim Altyapısı Uygulaması, Takdirname Ve Mansiyon
Ödülleri

Yaklaşık 300 E-Devlet Uygulamasının Entegre Olarak Çalıştığı 76 Milyon
Vatandaşımızın 7/24 Hizmetinde Olan ÇSGB Bakanlık İletişim Merkezi Alo 170
Projesi İle Avrupa Ve Dünya Birincilikleri Ödülleri (Dünya Çağrı Merkezleri
Yarışmaları – İngiltere Ve ABD)

E-Reçete, Biyometrik Kimlik Uygulama Sistemi, Optikte Karekod Uygulaması
Projeleriyle Issa Ödülleri (Uluslararası Sosyal Güvenlik Kurumları AjansıAvrupa’nın En İyi Uygulamaları, Mansiyon Ve Liyakat Ödülleri)

CIO 2013 Ödülü - Yılın En Başarılı Bilişim Projeleri Yöneticisi CIO 2013 Onur
Ödülü

E-Tr 2013 Türkiye Birinciliği Ödülü – İnternet Üzerinden Görüntü (BT–MR)
Paylaşımı Projesiyle E-Tr 2013 Türkiye Birinciliği Ödülü
~ 11 ~
İÇİNDEKİLER
Giriş ......................................................................................................................................... 15
Fatih Projesi; Milli Kalkınmanın En Güçlü Şekilde Olması Ve Bilgi Ekonomisinde
Dünya İle Rekabetçi Bir Ekonomi İçin En Değerli Fırsattır ............................................. 23
Vizyon 2023 Strateji Belgesi ve FATİH Projesinin Bilim ve Teknoloji Açısından
Kesişim Gösteren Kuvvetli ve Eksik Yönleri ile Fırsat ve Engeller (SWOT Analizi)
........................................................................................................................................ 27
Dünya’da Eğitimde Teknoloji Entegrasyonu ............................................................ 28
Türkiye’de Eğitimde Bilişim Teknolojileri Kullanımına İlişkin Yürütülen
Çalışmalar...................................................................................................................... 35
Fırsatları Artırma Teknoljiyi İyileştirme Hareketi, Fatih Projesi ................................... 39
Fatih Projesi Nedir? ..................................................................................................... 41
Siyasal, Toplumsal, Ekonomik ve Eğitimde Dönüşüm .............................................. 42
Fatih, Eğitim Sistemini Dönüştürebilir Mi? .............................................................. 44
Okullar Ve Bakanlık Bir Ekosistemdir; Uygulamadaki Tercihleri Ekosistemin
Gereksinimleri Belirler................................................................................................. 45
Donanım Tercihleri Ve Altyapı
Eğitsel İçerik Ve Pedagoji
Mesleki Gelişim
İzleme Ve Değerlendirme
Fatih Projesini Bir Sonraki Aşamaya Taşımaya Yönelik Öneriler ....................... 53
Velilerin Bakış Açısından Fatih Projesi’nin Değerlendirilmesi ............................. 57
İlköğretim Okullarında Teknoloji Kullanımı Ve Yöneticilerin Bakış Açıları ...... 72
Eğitim Yatırımları 'Ezber Temelli' Edilgen Yapıdan Çıkarılmalı ........................ 72
Öğretmen İstihdam Projeksiyonları Stratejileri ve Sistemlerinin Geliştirilmesi
Projesi (İKOP) ........................................................................................................... 84
Sayılarla Eğitim .......................................................................................................... 87
Eğitimde Fırsat Eşitliğini Sağlama Aracı Olarak Fatih Projesi ............................ 96
Projeden Doğrudan ya da Dolaylı Yoldan Fayda Sağlayacak Gruplar ................ 98
Eğitimde FATİH Projesinin Temel Göstergeleri ................................................... 100
~ 13 ~
Eğitimde FATİH Projesi’nin Eğitim Öğretim Boyutuna Sağlaması Beklenen
Katma Değerler ........................................................................................................ 101
Teknolojinin Yardımı İle Okulları ve Eğitimde Yeniliği Yönlendirmek ............ 102
Bilgisayarların Öğretmen ve Öğrenciler Üzerindeki Gizli Etkileri ..................... 107
Teknolojik Mitler ve Ekonomik Gerçekler ............................................................ 110
Toplumsal Okur Yazarlığa Doğru .......................................................................... 120
Sayısal Uçurumun Önlenmesinde Eğitimin İşlevi ve Bilişim Teknolojileri
Öğretmenlerinin Bu Süreçteki Rolü ....................................................................... 122
Fatih Projesine Göre BT Öğretmeni ....................................................................... 124
Fatih Projesi; yaygın eğitim ve öğretimde bilgi ve iletişim teknolojilerine ait program,
film v.b. yayınları hazırlanarak eğitim ve öğretime kazandırılmasıdır .......................... 129
Eğitim Bilişim Ağı ..................................................................................................... 131
EBA platformu .......................................................................................................... 131
Nitelikli Yazılım Programı Hazırlanmalı ............................................................... 133
Bilgi İletişim Teknolojilerinin Dezavantajları? .................................................... 137
Fatih Projesi İle İlgili Yaşanan Sorunlar ve Öneriler ........................................... 139
Fatih Projesinin Üniversitelere Yansıması ............................................................. 141
Fatih Projesinin Güncel Durumu, Bundan Sonra Gerçekleştirilecek Adımların
Önem Sırası Ve AB Tarafından Fatih Projesi Kapsamında Verilecek Destekler
.................................................................................................................................... 147
Fatih Projesi İle Test Odaklılıktan Süreç Odaklılığa Doğru ................................ 148
Dünya’dan Farklı Ve Değişik Uygulamalar........................................................... 155
Dünya Yönetiminde İlk 5’e Girebilmek İçin Milli Eğitim Sistemindeki
Engellemeler .............................................................................................................. 156
SON SÖZ : Fatih Projesi; Tarım Toplumundan Bilgi Toplumuna Geçilmesinde Ve Milli
Kalkınmanın En Güçlü Şekilde Olması Ve Bilgi Ekonomisinde Dünya İle Rekabetçi Bir
Ekonomi Olmasında En Önemli Ve En Değerli Fırsattır… ............................................. 161
Kaynaklar ............................................................................................................................. 179
~ 14 ~
GİRİŞ
İnsanlık ne zaman ortaya çıkmışsa, kalkınma çabaları da o tarihten bu yana hep var
olagelmiştir. Kalkınma, genel anlamda bir ülkenin ekonomik, sosyal ve kültürel alanda
ilerlemesini, kurumsal kapasitesinin güçlenmesini, insan kaynakları niteliğinin artmasını,
çevreye duyarlılığın gelişmesini ve bireysel refahın yükselmesini ifade eden çok boyutlu ve
kapsamlı bir kavramdır. Kalkınma; geri kalmış ülkelerin sosyo-kültürel ve ekonomik
bakımdan düzenlemeler yaparak gelişmiş ülkeler standardını yakalama çabasıdır. Bu çabalara;
milli gelirin ve üretimin arttırılması, sosyal ve ekonomik yapının geliştirilmesi, halkın değer
yargılarının dünya standartlarında geliştirilmesi gibi değişmelerde dahil edilmektedir.
İnsanlık tarihi göstermiştir ki bütün gelişimlerin ve dönüşümlerin tohumları yüreklere
atılmıştır. Bilgi ise bu tohumların fidan halidir. Bu fidan yeşerip köklerini saldığında
dallarında insani ve sosyal kalkınma, yapraklarında eğitim, bilim, ahlak ve irfan ve gölgesinde
ise mutlu bir toplumun gölgelendiği bir çınar ağacı görülecektir...
Türkiye’nin 2023 Vizyonunda, “Dünyanın en büyük 10 ekonomisi arasına girmek”
hedefleri bulunmaktadır. Cumhuriyetimizin 100. yılında, Atatürk’ün işaret ettiği muasır
medeniyet seviyesine ulaşma hedefi doğrultusunda bilim ve teknolojiye hakim, teknolojiyi
bilinçli kullanan ve yeni teknolojiler üretebilen, teknolojik gelişmeleri toplumsal ve ekonomik
faydaya dönüştürme yeteneği kazanmış bir "refah toplumu" yaratmak olarak belirlenmiştir.
Bu vizyonu oluşturan öğelerden olan Türkiye’nin Eğitim Sistemindeki ulusal vizyonu
ise; “Bireyin yaratıcılık ve hayal gücünü geliştiren; bireysel farklılıkların gözetilmesi ve
değerlendirilmesi ile her bireyin özellikleri doğrultusunda en üst düzeyde kendini
geliştirebildiği; zaman ve mekan kısıtlarından arınmış, kendi özgün öğrenme teknolojilerini
yaratmış ve değişim esnekliğiyle kendini yenileme gücüne sahip; öğrenme ve insan odaklı bir
eğitim sistemine sahip olmak” olarak belirtilmiştir.
Bu vizyonu desteklemek amacıyla oluşturulan sosyo-ekonomik hedefler ise 4 ana
başlık altında toplanmıştır. Bunlar; belirlenecek sınai üretim alanlarında, Türkiye’nin rekabet
üstünlüğü kazanarak uluslararası ticaretten ciddi bir pay alır hale gelmesi, yaşam kalitesinin
yükseltilmesi, sürdürülebilirliği sağlanarak kalkınma ve bilgiyi üretebilme, ekonomik ve
toplumsal faydaya dönüştürebilme yeteneğini kazanabilmemiz için bilgi ve iletişim
teknolojileri altyapımızın güçlendirilmesidir.
Günümüz dünyasında ülkelerin ekonomik büyümeyi sağlaması, bilgi temelli ulusal
politikalar geliştirilmesine bağlıdır. Bu anlamda ekonomilerin, bilgiye dayalı bir ekonomik
yapıya dönüşmesinde ilk yapılacak iş, insanı bu yeni yapının gerektirdiği niteliklerle
donatmaktır. Bunun için "insani yatırımlara" özel önem verilmeli ve eğitim yatırımları
artırılmalıdır. Eğitim yatırımları genç beyinlerin yeniliğe yatkınlıklarının ve keşifsel zekaların
gelişimine ve oluşumuna yönelik olmalıdır. Zira bir ülkenin geleceği, nitelikli, bilgili ve
gelişimi yönlendirebilecek genç nüfusa bağlıdır. Ülkemizin güçlü yönlerinden biri, genç bir
nüfusa, büyüyen bir ekonomiye sahip olmasıdır. Genç nüfusumuz, meraklı ve yeniliklere açık
olduğundan kolayca, hızlı öğrenebilir, doğru rehberlik, eğitim ve yönlendirmeler sağlandığı
takdirde öğrendikleri ile hızlıca üretebilir.
~ 15 ~
İçinde bulunduğumuz yüzyılda eğitim, toplumların gelişmişlik göstergelerinin başında
gelmektedir. Özellikle donanımlı insan yetiştirme ve bu insanların iş dünyasına hazırlanması,
önceki dönemlerden çok daha fazla ön plana çıkmıştır. Bu durum, teknolojinin sürekli
gelişmesi ve yaşamın her alanında etkili olmasının bir sonucudur. Bilgi toplumunun
gerekliliği olarak teknoloji eğitimi, eğitim teknolojiyi tetikler durumdadır. Hiç kuşku yok ki
bu döngü, eğitim düzeyinin yükselmesinde ve buna bağlı olarak nitelikli eğitim ortamlarının
sağlanmasında son derece önemlidir. Nitelikli eğitim ortamlarının oluşturulmasında, güncel
teknolojinin eğitime entegrasyonu kaçınılmazdır. Başöğretmen Atatürk’ün de dediği gibi,
“Zamanın gereklerine göre, bilim ve teknik ve her türlü medeni buluşlardan azami derecede
yararlanmak zorunludur.”
Sanayi toplumundan bilgi toplumuna geçiş ile birlikte teknolojideki sürekli gelişim,
hayatın hemen her alanına yansımış ve günlük yaşantılarla bütünleşmiştir. Bu bütünleşme ile
birlikte dijital okur-yazarlık, dijital vatandaşlık, dijital uçurum, dijital yerlilik ve dijital
göçmenlik gibi kavramlar toplum yaşantısında önemli bir rol oynamaya başlamıştır. Bir
toplumu oluşturan bireylerin, vatandaşlık hizmetlerinden etkin şekilde yararlanması, ait
oldukları toplumun gelişimi için ortaklaşa hareket etmeleri ve içinde bulundukları bilgi
çağının üretken üyeleri arasına katılmaları, ülkelerin eğitim politikaları doğrultusunda nitelikli
iş gücü yetiştirmesi bilim ve teknolojinin bütünleştirilmesinden geçmektedir. Bu bağlamda,
yukarıda sayılan hedefler doğrultusunda ülkelerin bilim ve teknoloji politikalarının gözden
geçirmesi ve çağın gerektirdiği teknoloji alanlarında yetkinlik kazanması bir zorunluluk
haline gelmiştir.
Bu zorunluluk, eğitimde teknoloji kullanımını, eğitimin niteliğinin yükseltilmesini ve
çağın ihtiyaç duyduğu niteliklere sahip bireylerin yetiştirilmesini sağlamakla birlikte,
günümüz eğitim sistemlerinden beklenen görevlerden biri olan teknoloji vasıtasıyla bilgiye
ulaşabilen ve onu etkili bir şekilde kullanabilen bireylerin yetiştirilmesini de öngörmektedir.
Örgün eğitim sisteminin, dünyanın diğer ülkelerinde olduğu gibi Endüstriyel Çağ için
iyi olan fakat Bilgi Çağı için pek de elverişli olmayan akademik nitelikleri arttırma yönünde
daha kuvvetli bir yapıda olduğu şüphesizdir.
Özellikle 21. yüzyılda teknolojinin toplumdaki yeri gün geçtikçe daha çok ağırlık
kazanmakta ve giderek vazgeçilmez bir hale gelmektedir. Üretim süreçlerinin büyük bir kısmı
artık teknolojik olanakların sağladığı olanaklarla birlikte gerçekleştirilmektedir. Bilgisayar
teknolojilerinin üretim süreçlerinin tamamında etkin olarak kullanıldığı çağımızda teknoloji
destekli öğretim, ülkelerin eğitim sisteminde kaçınılmaz bir unsur haline gelmektedir.
Çocukluğumuzda kara tahta, tebeşir, abaküs, basılı kitap, defter ve tepegözden öteye
gidemeyen eğitim teknolojisi, bugün tablet bilgisayar, z-kitap, projeksiyon cihazı, bilgisayar
destekli eğitim yazılımları ve internet gibi geniş ve modern seçeneklerle karşımıza
çıkmaktadır.
Eğitim araç ve gereçlerinin, teknolojideki bu yeniliklerle birlikte yenilenmesi, günün
gereksinimlerine cevap verebilir duruma gelmesi gerekmektedir.. Böyle bir gelişim ortamı
içinde eğitime teknolojik bir nitelik kazandırma gereği de güncel konulardan biri olmuştur.
Teknolojik olanaklardan yararlanmayan eğitim, artık, günün toplumsal ve bireysel beklenti ve
~ 16 ~
gereksinimlerine yanıt verememektedir. Eğitim alanında kullanılan teknolojinin, ileri düzeyde
çağdaş bir teknolojiye dönüştürülmesi en öncelikli konular arasındadır. Yıllar geçtikçe
teknoloji eğitim kültürümüzün vazgeçilmez bir parçası haline gelmektedir. Okullar artık
teknolojinin etkilerini ve müfredatın değişen yüzünü görmezden gelememektedir. Tüm bu
gelişmeler gelişmekte olan ülkelerin teknoloji destekli eğitime ve teknolojinin öğretilmesi
süreçlerine daha fazla kaynak aktarmaları gerekliliğini açıkça göstermektedir.
Ülkemizde son 20 yılda meydana gelen baş döndürücü teknolojik değişimlere ve
bunun eğitim alanında yarattığı dönüşümlere uyum sağlamak ve küresel rekabette geride
kalmamak iddiasıyla eğitim alanında teknoloji kullanımını öngören birtakım projeler
uygulamaya başlamıştır.
Örneğin, 1998 yılında çeşitli kademelerdeki 1.368 okula 24.311 bilgisayar alınmış,
800.000 öğrencinin bu bilgisayarlardan yararlanması sağlanmıştır. Aynı yıl 100.000
öğretmene bilgisayar okuryazarlığı, ağ sistemleri ve uzaktan eğitim teknikleri kursları
açılmıştır. 2000 yılında 2.802 ilkokulda 3.188 bilgi teknolojisi sınıfı kurulmuş, bu kapsamda
3.041 televizyon, 4.740 tepegöz alınmış ve tüm bu teknolojileri videolarla desteklenmeye
çalışılmıştır. Öğretmenler, müdür ve müdür yardımcıları ile müfettişlere yönelik Eğitimde
Bilgi Teknolojisi Kullanımı seminerleri düzenlenmiştir. 2009 yılında MEB, bilişim
teknolojileri vizyonunu “Eğitim sistemini ileri teknolojilerle kaynaştırmak, yeniliklerle
desteklemek, ölçüp değerlendirerek sürekli geliştirmek, bilişim teknolojilerini kullanarak
öğrenci merkezli ve proje tabanlı eğitim sağlamak” olarak tanımlamıştır.
Bu konudaki son adım olarak, Devlet Planlama Teşkilatı tarafından hazırlanan Bilgi
Toplumu Stratejisi’nde (2006-2010) belirtilen hedefleri karşılamak ve Milli Eğitim Bakanlığı
tarafından belirlenen stratejik hedefleri gerçekleştirmek üzere, FATİH (Fırsatları Artırma ve
Teknolojiyi İyileştirme Hareketi) Projesi tasarlanmış ve hayata geçirilmiştir.
Bilindiği üzere FATİH Projesi, eğitim ve öğretimde okullarda teknolojiyi iyileştirmek
amacıyla BİT araçlarının öğrenme-öğretme sürecinde daha fazla duyu organına hitap edilecek
şekilde düzenlenmesi amacıyla yürürlüğe koyulmuştur. Bu proje kapsamında, uzun vadede
tüm öğretmenlere ve öğrencilere tablet bilgisayarlar verileceği, her sınıfa internete bağlı
bilgisayar, akıllı (etkileşimli) tahta vb. bilgisayar teknolojilerinin konulacağı ve bunun yanı
sıra her okula en az bir adet çok amaçlı fotokopi makinesi, etkileşimli tahta, doküman kamera
ve mikroskop kameranın konulacağı belirtilmektedir.
Eğitimde FATİH projesinin beş ana bileşenden oluştuğu belirtilmektedir. Bu
bileşenler;
1. Donanım ve yazılım altyapısının sağlanması;
2. Eğitsel e-içeriğin sağlanması ve yönetilmesi;
3. Öğretim programlarında etkin BİT kullanımı;
4. Öğretmenlerin hizmet içi eğitimi;
5. Bilinçli, güvenli, yönetilebilir ve ölçülebilir BİT kullanımının sağlanması
~ 17 ~
olarak açıklanmıştır. Bu bileşenlerden herhangi biri eksik olsa mutlaka aksaklıklar çıkacaktır.
Fakat bu proje beş bileşeni de içerdiğinden ve farklı şekillerde öğrenen öğrencilerin hepsine
hitap eden bir proje olduğundan büyük başarılara ulaşacağı düşünülmektedir.
Bu proje kapsamında, Milli Eğitim Bakanlığı’ndan örgün ve yaygın eğitim verilen
kurumlarda bilgi ve iletişim teknolojisi altyapısını tamamlanması, öğrencilere bu mekanlarda
bilgi ve iletişim teknolojilerini kullanma yetkinliğinin kazandırılması, bilgi ve iletişim
teknolojileri destekli öğretim programlarının geliştirilmesi istenmektedir.
Proje;

Bireylerin yaşamboyu öğrenim yaklaşımı ve e-öğrenme yoluyla kendilerini
geliştirmeleri için uygun yapıların oluşumu ve e-içeriğin geliştirilmesi,

Ortaöğretimden mezun olan her öğrencinin temel bilgi ve iletişim teknolojileri
kullanım yetkinliklerine sahip olması,

İnternetin etkin kullanımı ile her üç kişiden birisinin e-eğitim hizmetlerinden
faydalanması,

Herkese bilgi ve iletişim teknolojilerini öğrenme ve kullanma fırsatının sunulması,

Her iki kişiden birinin internet kullanıcısı olması,

İnternet, toplumun tüm kesimleri için güvenilir bir ortam haline getirilmesi
stratejik hedeflerini gerçekleştirmek üzere tasarlanmıştır.
Bu projede temel amaç; eğitim-öğretimde fırsat eşitliğinin sağlanması ve okullardaki
teknolojik altyapının iyileştirilerek, bilişim teknolojileri araçlarının en verimli şekilde
kullanımının sağlanması olarak belirlenmiştir. Fırsat eşitliğinin, dersliklerin teknolojik
cihazlarla donatılması ve teknik altyapının güçlendirilmesi sayesinde sağlanması
planlanmaktadır. Bilişim teknolojileri araçlarının öğrenme-öğretme sürecinde daha fazla duyu
organına hitap edilecek şekilde, derslerde etkin kullanımı için; okulöncesi, ilköğretim ile
ortaöğretim düzeyindeki tüm okullarımızın dersliklerine LCD panel etkileşimli tahta ve
internet ağ altyapısı sağlamak, her öğretmene ve her öğrenciye tablet bilgisayar vermek,
dersliklere kurulan BT donanımının öğrenme-öğretme sürecinde etkin kullanımını sağlamak
amacıyla öğretmenleri hizmetiçi eğitimlerle desteklemek, öğretim programlarını bilişim
teknolojisi destekli öğretime uyumlu hale getirerek eğitsel e-içerikler oluşturmaktır. Fatih
Projesi kapsamında müfredatın içeriği ve öğretmen kılavuzları ise tekrar hazırlanacak. Okul
öncesi eğitimden başlayan Fatih Projesi entegrasyonu lise son sınıfa kadar devam edecek.
Öğrenciler, derslerini bakanlığın hazırlayacağı e-devlet eğitim sistemi üzerinden çalışacak,
özel programlar sayesinde hazırlanan sınavlara ve eğitimlere girecekler. Bilinçli ve güvenli
internet kullanımı da yeni eğitim sisteminin bir parçası, ayrıca eğitim sırasında, sunu, video ve
resim gibi interaktif içerikler ise yeni müfredatın bir parçası olması planlanmaktadır. Bu
sayede eğitimde kalitenin arttırılması ve eğitim teknolojilerinden tüm öğrencilerin verimli bir
şekilde yararlanmasının sağlanacağı düşünülmektedir.
Evrensel Hizmet Fonu (EHF) ile finanse edilmesi planlanan FATİH projesinin toplam
bütçesi hakkında kaynaklarda 6 Milyar TL ile 7 Milyar TL arasında değişen farklı rakamlar
~ 18 ~
telaffuz edilmektedir. Burada önemli olan nokta, proje için ayrılan kaynağın, sadece donanım
bileşeni ile sınırlı kalmayıp, projenin temelini oluşturan diğer bileşenlere de orantılı olarak
dağıtılması gerekliliğidir. Ancak öte yandan, projenin sürdürülebilirliği için de kaynak
ayrılması gerektiği gerçeği üzerinde önemle durulması gereken noktalardan biridir.
Yeni teknolojilerin (etkileşimli tahta, tablet bilgisayarlar, internet, vb.), eğitimin
içindeki tüm eğitim aktörlerinin (öğretmen, öğrenci, idareci, veli vb.) öğrenme eylemlerindeki
davranış biçimlerini ve içerikleri (ders kitapları, müfredat, tüm ders materyalleri vb.) ve o
içeriklerin aktarılma biçimleri olan öğretim yöntem ve tekniklerinde radikal değişiklikler
ortaya çıkarabileceği görülmektedir. İşte bu noktada; öğretmen ve öğrencilere yönelik olarak
yeni yaklaşımların geliştirilmesi ve e-öğrenme sisteminin imkanlarının sunulması için bir
fırsat olan FATİH projesi, iyi tasarlandığı ve uygulandığı takdirde klasik eğitim ve öğretim
anlayışını etkileme ve değiştirme potansiyeli barındırmaktadır.
Bu projenin dolaylı amaçlarından biri de; ezbere dayalı bilgi ile yüklenmiş bireyler
yerine, özgür, yaratıcı ve bilimsel düşünen, olayları sorgulayan, sorunların farkına vararak
çözüm üretebilen, karar verme yetisine sahip, bilgi üreten ve öz güveni yüksek bireylerin
yetiştirilmesidir. Yüksek katma değer yaratıcılık (ezbersizlik) ister! Ezber burada da en büyük
engeldir. Aklı küçücük yaşta mutlak doğrularla yani ezberlerle doldurulan çocuklar büyük
adamlar olduklarında yüksek katma değer üretemezler ve yüksek katma değer üretemediği
gibi üretebilenlerin yaratıcılığını da engellerler.
BİT’in eğitim ortamlarında etkin kullanımı konusunda öğretmenlerin rolünün önemini
vurgulayan çok sayıda çalışmanın bulguları, eğitimde BİT’in kullanımı ile ilgili projeler
planlandığında, öğretmenlerin BİT bilgi ve becerileri, BİT’i öğrenme-öğretme ortamında
kullanım deneyimleri ve pedagojik yaklaşımları gibi unsurların göz önünde bulundurulması
gerektiğini göstermektedir. Bir projenin başarılı olabilmesi için o projenin öncelikle işin
başından itibaren çok iyi planlanması ve ilgili bütün paydaşların planlama ve uygulama
süreçlerinde yer almasının sağlanması önemlidir.
Hatırı sayılır miktarda kaynak ayırımının yapıldığı FATİH projesinin hedeflerine
ulaşılması durumunda ülkemiz eğitimine ciddi katkıları olacaktır. Çok büyük bütçeli bir proje
olan FATİH projesinde kaynakların neredeyse sadece donanım altyapısına ayrıldığına ilişkin
bir izlenim edinilmektedir. Okullarda sadece teknolojik altyapı güçlendirilerek sınıf ortamında
etkili BT kullanımı beklenmemelidir. Çünkü teknolojik donanım artışı bu teknolojilerin etkili
bir şekilde kullanılacağı anlamına gelmemektedir. Projenin başarılı olması için öncelikle insan
unsurunun dikkate alınması gerekir. Okullardaki teknolojik donanım artışının o teknolojilerin
sınıflarda etkili kullanımını yani teknolojinin öğretim uygulamaları ile kaynaştırılmasını
otomatik olarak sağlamadığı görülmektedir. Bu nedenle de öğretme-öğrenme süreçlerine katkı
getirmeyen bir teknolojiye erişimin olmasının bir anlamının olmadığı açıktır.
BİT’in öğrenme-öğretme sürecinde kullanımında öğretmenin kendisinden beklenenleri
gerçekleştirebilmesi için öncelikli olarak öğretim programlarının buna uygun bir şekilde
düzenlenmesi gerektiği söylenebilir. Bu bağlamda öğretmenlerin yeterlik durumları
konusunda bir takım gelişme ve iyileşmelerin sağlanması ile öğretim programlarının
teknolojiyle bütünleştirilmesi (entegrasyon) sürecinin iyi planlanması gerekir. Bu konularda
~ 19 ~
gerçekçi düzenlemeler yapılmadan hayata geçirilen bir proje donanım ve alt yapı iyileştirme
çalışmasından daha ileriye gidememe tehlikesini de beraberinde getirebilir.
Bu nedenle özellikle görünürlüğü az olan öğretmene yapılan yatırımın, görünür yanı
daha fazla olan teknolojik yatırımın önüne geçmesinin FATİH projesinin en zayıf halkası
olduğu düşünülmektedir. MEB kağıt üstünde sayıca yüksek bulunan rakamlara bakarak
öğretmenlere yönelik yeterli sayıda mesleki gelişim etkinliğinin sunulduğu varsayımından
yola çıkmamalıdır. Başarılı olunmak isteniyorsa mesleki başarının ön koşulu olan hizmet-içi
eğitimler konusunda gerçekçi yaklaşımlar izlenmelidir. Ayrıca öğretmenlerin eğitiminin
başlangıç noktası olan öğretmen yetiştiren kurumlarla da gerekli işbirliğinin yapılması yoluna
gidilmelidir. Eğitsel e-içeriğin merkezi bir birimde hazırlanması yerine öğretmenlerin bizzat
içinde olduğu bir yapının izlenmesi durumunda daha etkili sonuçların alınabileceği
unutulmamalıdır.
Öte yandan projeye, 3 veya 5 yılda bitecek bir proje gözüyle bakılmamalıdır. Her
şeyden önce bu tür projelerin sürdürülebilir olması sağlanmalıdır. Bu amaçla kaynak ayrımı
buna göre düzenlenmelidir. Özellikle bilgisayar ve yazılımların güncelleştirilmesi işlemlerinin
düzenli olarak yapılmasının gerektiği unutulmamalıdır. Ayrıca değişen sosyo-ekonomik
koşullar ve uygulamadan alınan sonuçlar dikkate alınarak sürecin belli aralıklarla gözden
geçirilmesini sağlayacak bir sistemin kurulması da önem taşımaktadır.
Fatih Projesi dünya çapında önemli bir eğitim projesi olmanın yanında, oldukça
önemli bir ekonomik atılım projesi. Eğitim yanında asıl önemli hedefler; Türk bilişim
ekonomisini canlandırmak ve Türkiye’nin atılımını sağlamak. Proje’nin bütçesi, amacı ve
vizyonu oldukça büyük. Ciddi bir bütçeyle yol almaya başlayan projenin en büyük kalemleri,
ilköğretim sınıflarına kurulması gereken akıllı tahta sistemi, tüm öğrencilere dağıtılması
planlanan tabletler ve bunlara ilişkin teknik alt yapı gibi görünse de, projede küçük olarak
görülen fakat başarısına en büyük etkisi olacak kalem bu sistemlerin yönetilmesine ilişkin
yazılımlar.
Düşünsenize, her öğrenciye tablet dağıttınız, her sınıfa akıllı tahta sistemi kurdunuz,
her öğretmene bir PC verdiniz, fakat bunları yönetemiyorsunuz. Herkes bu cihazlarla her
istediğini yapabiliyor, projenin asıl amacı dışında çok farklı amaçlar için kolayca
kullanabiliyor. Tam bir kaos ortamı. Özetle Fatih Projesi bir buz dağı ve projede adı geçen
donanımları alıp dağıtmak sadece buzdağının görünen kısmı. Projenin başarısı için projenin
asıl önemli kısmı olan yazılım ihtiyaçları için de ortak akıl hızla oluşur ve ihtiyaçlar daha net
belirlenebilir.
Fatih Projesi; sanılanın aksine bir donanım projesi olmayıp ülkemiz insanının ve
gelecek nesillerimizin umudu olan yazılım, içerik ve bilişim ekonomisi hizmetleri projesidir.
Çünkü bu projenin, projelendirilmesi, proje yönetimi ve proje alımlarının takibi bile oldukça
ciddi bir iş ve bu ihtiyaçları sadece güçlü yazılımlar ile çözerek, Fatih projesini başarıya
ulaştırabiliriz. Bu proje doğru bir şekilde uygulanabilirse, önümüzdeki 10-15 yıllık süre
içerisinde Türkiye’de internet girişimcileri ve yatırımcıları kat kat büyüyecektir. Proje, başı ve
sonu olan bir süreçtir. Oysa eğitim, teknolojiyle olan işbirliği aracılığıyla fırsat eşitliği
yaratmak için durmaksızın çalışmalıdır.
~ 20 ~
Eğitime yapılan her yatırım Türkiye'nin aydınlık geleceğine yapılan bir yatırımdır.
Fatih Projesi'nin, bir anlamda eğitimde bir çağı kapatıp bir çağı açacağına, gençleri
teknolojiyle, bilgiyle, dünyayla buluşturacaktır. Projenin ülkemizde nitelikli, donanımlı
bireylerinin yetiştirilmesinde, eğitim ortamlarının iyileştirilmesinin sağlanmasında önemli bir
adımdır. Çocukların çağın gerektirdiği donanıma, bilgi ve beceriye, üretken ve bilgiyi
hayatlarında kullanan bireyler olarak yetiştirilmesi amaçlanmaktadır. Teknolojide hızlı bir
değişim olduğunu, bu değişimi yakalayabilen toplumların bilgi toplumu olabileceğini
söyleyebiliriz. Fatih projesinde asıl önemli olan dinamik ve genç insan kaynağımızı çağın
gerektirdiği teknolojik donanıma sahip, soran, sorgulayan, geleceği şekillendiren, aynı
zamanda Kültürel mirasına, tarihine, örf, adet, ahlaki özelliklerine sahip çıkan nesiller
yetiştirmektir.
Kısaca Fatih Projesi; sunmuş olduğu fırsatlarla hem ülkemiz için hem de tarihimizden
bugüne kadar irtibat halinde olduğumuz islami ve insani coğrafyayla bir bütünleşme bir
kucaklaşma bir barış ve huzur projesi olmakla birlikte eğitimden ar-ge’ye, ar-ge’den
teknolojiye, teknolojiden ürüne, üründen ulusal ve uluslararası markalara ve bu markalarla
dünya ile rekabete imkan tanıyan bir milli özgüven projesidir.
~ 21 ~
FATİH PROJESİ
MİLLİ KALKINMANIN EN GÜÇLÜ ŞEKİLDE OLMASI VE
BİLGİ EKONOMİSİNDE DÜNYA İLE REKABETÇİ BİR EKONOMİ İÇİN
EN DEĞERLİ FIRSATTIR
~ 23 ~
Fatih Projesi; Milli Kalkınmanın En Güçlü Şekilde Olması Ve Bilgi Ekonomisinde
Dünya İle Rekabetçi Bir Ekonomi İçin En Değerli Fırsattır
“Eğitim”, en temel insan haklarından biri olduğu kadar, toplumsal gelişme için de en
önemli unsurlardan birisidir. Bu anlamda, eğitimin kalitesini ve içeriğini iyileştirmeye katkı
sağlamak, erkek çocukların yanı sıra kız çocukların da, engellilerin de tam fırsat eşitliği içinde
eğitime katılması için çalışmak, sosyal sorumluluk sahibi herkesin görevi olmalıdır.
Teknolojinin varlığı, tek başına okul düzeyindeki çıktıları iyileştirmez. Dünyada
uygulanmış geniş ölçekli eğitimde bilgi teknolojileri programlarında edinilen deneyimler,
teknolojiye yapılan yatırımın öğrenme çıktılarına olumlu etki etmesini sağlayabilecek bazı
kilit etkenlere işaret ediyor. Bu etkenler siyasi irade; gerek ulusal düzeyde gerekse okul
düzeyinde değişimi destekleyen güçlü bir kurumsal yapı; donanım, yazılım ve içeriğe ilişkin
doğru tercihler yapılması; öğretmenlerin mesleki gelişimine gereken önemin verilmesi; izleme
ve değerlendirme kültürünün yerleşmesi olarak sıralanabilir.
Türkiye gibi sosyoekonomik kalkınma sürecinde ileri aşamalara gelmiş ülkelerde,
istihdam ve toplumsal yaşama aktif katılım için ortaöğretim düzeyinde elde edilecek bilgi,
beceri ve yetkinliklere gereksinim artmaktadır. Ayrıca ortaöğretimin zorunlu olması ile
birlikte, bu kademede eşitlik vurgusunun artması ve birey tarafından belirlenemeyen çeşitli
etmenlerin (cinsiyet, yaşanan bölge, ailenin sosyoekonomik durumu vb.) eğitime erişim ve
başarıda belirleyici rol oynamasının önüne geçilmesi gerekmektedir.
Türkiye için 2000’lerin başında açılan demografik fırsat penceresi daralırken, eğitim
alanında gerekli hamleleri yapmakta gecikiyoruz. Öğretmen niteliğinin artırılması, hizmet
öncesi eğitimin iyileştirilmesi ve öğrencinin eğitim politikalarının odağında yer alması
eğitimin tüm paydaşlarının beklediği hamlelerdir. Türkiye’nin daralan fırsat penceresini
lehine çevirmesinin ve sürdürülebilir bir ekonomik büyüme yaratmasının yolu, nitelikli eğitim
almış ve 21. yüzyılın küresel rekabetçi ortamının gerektirdiği bilgi, beceri ve donanıma sahip
işgücünden geçiyor. Eleştirel düşünme becerileri edinmiş, insan haklarına saygılı, teknolojiye
hakim bireyler yetişmesini sağlayacak özelliklerde bir “kaliteli” eğitimin sunulması,
Türkiye’nin 2023 hedeflerini tutturulabilmesi açısından da önem taşımaktadır.
Eğitim, kişinin kendini gerçekleştirebilmesi ve yapabilir hale gelmesi sürecindeki kilit
rolüyle temel bir haktır. Bir öncelik sıralaması olmasa da eğitimin, diğer tüm insan haklarının
gerçekleşmesini sağlayan güçlendirici bir özelliği olduğu açıktır. Bu bağlamda eğitime
bütüncül bir şekilde yaklaşan çalışmaların insan hakları kültürünün gelişmesine ve
yaygınlaşmasına katkısı son derece önemlidir.
İnsan hakları kültürünün gelişmesi ve yerleşmesinde insan haklarının özel
gerektirdikleri olarak tanımlanan çocuk haklarının özel bir yeri vardır. Çünkü çocuk, kendini
gerçekleştirme sürecinde başta gelişimsel özellikleri nedeniyle birçok alanda yetişkinlere göre
çok daha fazla engelle karşılaşır. Bu engellerin kaldırılması konusunda yasama, yürütme ve
yargı organlarıyla başta devletin temel sorumluluğu esastır.
Türkiye’nin 2023 Vizyonunda, “Dünyanın en büyük 10 ekonomisi arasına girmek”
hedefleri bulunmaktadır. Cumhuriyetimizin 100. yılında, bilim ve teknolojiye hakim,
~ 25 ~
teknolojiyi bilinçli kullanan ve yeni teknolojiler üretebilen, teknolojik gelişmeleri toplumsal
ve ekonomik faydaya dönüştürme yeteneği kazanmış bir "refah toplumu" yaratmak olarak
belirlenmiştir.
Ulusal bilim ve teknoloji stratejisinin uygulama aşamasında iki önemli faktör dikkati
çekmektedir. Bunlar; siyasal sahiplenme ve toplumsal farkındalıktır.
Bilindiği üzere; e-Dönüşüm Türkiye kapsamında üretilen ve Ülkemizin bilgi toplumu
olma sürecindeki eylemleri tanımlayan Vizyon 2023 “Ulusal Teknoloji ve Bilim Politikası
Strateji Belgesi” bilgi toplumuna geçiş için bir yol haritası olması açısından büyük bir öneme
sahiptir. Bunun yanında FATİH projesinin uygulaması aşamasında izlenebilecek bir strateji
belgesi olması açısından da ayrıca önem arz etmektedir.
Vizyon 2023 Strateji Belgesi ile FATİH Projesinin Ortak Noktaları:







Ülke için stratejik olan teknoloji alanlarına ve bu alanları destekleyecek bilimsel
araştırma olanlarına odaklanma,
ARGE’ye kaynak ayırma,
Gerekli insan gücünü yetiştirme ve bunun için gerekli kaynağı ayırma,
Siyasi sahiplenme
Toplumsal katmanlarda farkındalık yaratma,
Alınan sonuçları ölçmek ve değerlendirmek için süreklilik kazandırılmış bir sistemin
kurulması,
Değişen sosyo-ekonomik koşullar ve uygulamadan alınan sonuçlar dikkate alınarak
sistemin belli aralıklarla gözden geçirilmesini sağlayacak bir sistemin kurulması.
~ 26 ~
Vizyon 2023 Strateji Belgesi ve FATİH Projesinin Bilim ve Teknoloji Açısından Kesişim
Gösteren Kuvvetli ve Eksik Yönleri ile Fırsat ve Engeller (SWOT Analizi)
Kuvvetli Yönler

Uluslararası bilim topluluğu ile yakın ilişki içinde olan bir bilim topluluğunun varlığı.

Ülkenin bilim ve teknoloji alanında öngörü yapacak, “ne?” sorusundan “nasıl?” ve
“ne zaman?” sorularına cevap arayan bir düzeye gelmiş olması.

Çok yönlü geliştirmeye muhtaç olsa da; gelişen bilişim (enformasyon) ve iletişim
altyapısı, teknoparklar, üniversite sanayi ortak araştırma merkezleri, özgün ürün ve
üretim teknolojileri geliştirme altyapısına sahip firmalar, Ar-Ge teşvik
mekanizmaları, sanayide Ar-Ge yardımları ve proje destekleri gibi, “Ulusal Yenilik
Sistemi” altyapısını teşkil eden kuvvetli bileşenlerin varlığı.

Sürükleyici ulusal projeler: Savunma tedarik programları, ulusal Ar-Ge altyapısı
programları, e-Devlet, ULAKBİM, Okul-Net gibi ulusal enformasyon ve iletişim
altyapısı programları, büyükşehir altyapı projeleri.
Eksik Yönler

Eğitim sisteminin araştırıcılığı ve yaratıcılığı tetikleyen bir yapıda olmaması;
araştırma ve teknoloji bilincinin eksikliği; ileri teknoloji alanlarında uzmanlaşmanın
yetersizliği ve bu alanlardaki araştırmalar için gerekli kritik araştırıcı kitlesinin
olmayışı.

Devletin, uzun vadeli ulusal politika ve stratejileri hayata geçirmek için, başta bilgi
temelli topluma dönüşüm sürecinin itici gücü olan enformasyon ve iletişim
teknolojileri alanında olmak üzere, sanayileşme ve teknoloji geliştirme çalışmalarını
kamu tedarik politikalarıyla desteklemede yetersiz kalması; uzun vadeli ve büyük
ölçekli tedarik programlarında uygulanacak Ar-Ge’ye dayalı tedarik
mekanizmalarının yetersizliği.

Kamuoyunun ve kamuoyunu yönlendiren odakların, ülkenin bilim ve teknoloji
geleceğine ilişkin konularda yeterli duyarlılık ve iradeye sahip olmaması; bilim ve
teknoloji alanındaki çalışmaları yönlendirecek, hızlandıracak ve sisteme geri besleme
verecek tartışmaların ilgili tüm kesimlerin katılımıyla yapılmasını sağlayacak sistem
ve mekanizmaların olmaması.

Hazırlanmış
politika
ve
strateji
dokümanlarının
yürüyen
süreçlerle
ilişkilendirilmemesi; toplumun her kesiminde, sorunları çözmekten ziyade tespite
yönelik bir yaklaşımın yaygınlığı.

Kurumlar arası görev, yetki ve sorumluluk paylaşımı, iş birliği, eşgüdüm, kurumsal
öğrenme gibi hususlardaki gelişmelerin yetersiz kalması; bireysel yaklaşım ve
kaygıların baskın olması; organizasyon ve takım çalışması eksikliği.

Ölçme ve denetim mekanizmalarının yetersizliği, sağlıklı veri ve istatistiki bilgi
~ 27 ~
oluşturmada görülen zaafiyet; ülke genelinde ve her alanda bilgi ve verilerin
toplanması, depolanması, işlenmesi ve herkesin kullanımına açılmasını sağlayacak
ulusal ağ yapı ve veritabanlarının yetersizliği.
Fırsatlar

Avrupa Birliği üyeliği perspektifi ve başta Avrupa Birliği 6. Çerçeve Programı olmak
üzere çeşitli uluslararası fonlardan yararlanma olanağı.
Engeller

Dünyada bilim ve teknolojideki hızlı gelişime ayak uyduramama.
Dünyada birçok ülke, eğitime erişimin yaygınlaştırılması, öğrenim çıktılarının
iyileştirilmesi ve öğrencilerin modern becerilerle donatılmasında, giderek daha çok bire bir
teknoloji programlarına yöneliyor. Bu gibi girişimlerde, her ülkenin şartları ve yaşadığı
güçlükler ülkeye özgü olsa da, genellikle benzer hedeflerin benimsendiği görülüyor: Örneğin,
eğitim kaynaklarına erişimde eşitlik sağlamak, öğrenci merkezli pedagojiyi önceliklendirmek
ve etkisiz sınıf uygulamalarını geride bırakmak. Bu hedeflere ulaşma doğrultusunda
kullanılacak yöntemler elbette teknolojiyle desteklenebilir, ancak iş burada bitmiyor.
Girişimlerin etkisinin ve her şeyden önce öğrencilere sağlanabilecek faydanın en üst düzeye
çıkarılabilmesi için, sürecin planlamasından uygulanmasına ve izlenip değerlendirilmesine
kadar, her aşamada çıkarılan derslerin paylaşılması ve derinlemesine irdelenmesi kilit önem
taşıyor. Milli Eğitim Bakanlığı (MEB), FATİH ile dünyada önemli bir konumda bulunuyor.
Projenin gelişme aşamasında olması ve bu denli büyük çapta olması, FATİH’i, hem somut ve
kalıcı değişim yaratabilecek, hem de genç kuşakları küresel bilgi ekonomisinde öncü roller
üstlenmeye hazırlamanın etkili yollarını arayan pek çok başka ülke için de bir model haline
gelebilecek biçimde konumlandırıyor.
Dünya’da Eğitimde Teknoloji Entegrasyonu
Yaşadığımız zaman dilimi içerisinde gelişim, değişim ve küresel rekabet gibi sıkça
duyduğumuz kavramların itici güçlerinin en önemlilerinden birisi olarak karşımıza çıkan
“teknoloji” hayatın hemen hemen her alanında varlığını hissettirmekte ve sunduğu fırsatlarla
da hayatımızı kolaylaştırmaktadır. Bireylerin ve sistemlerin günümüz rekabet koşullarına
ayak uydurabilmeleri, yerel ve küresel ölçekteki fırsatlardan yararlanabilmeleri, bireysel
gelişim ve yenilenmeyi sağlayabilmeleri için etkin teknoloji kullanımı bir zorunluluk olarak
karşımıza çıkmaktadır. Evimizde bilgisayar ekranı karşısında, ciddi bir zahmete katlanmadan
çok rahatlıkla “iki tıklama ile”, aklımıza takılan bir meseleyi hiç geciktirmeden araştırabiliyor,
ödenmemiş faturalarımızı ve diğer para transferlerimizi dakikalar gibi kısa bir sürede
yapabiliyor, dünyanın öteki ucunda yaşayan bir kişiye ürettiğiniz bir ürünü çok rahatlıkla
satabiliyoruz. Teknolojinin günlük yaşama olan etkisi ve katkısının ne derece yüksek bir
oranda olduğunu farklı birçok yaşamdan örnek ile destekleyebiliriz.
~ 28 ~
Toplumun değişik katmanlarında meydana gelen bu değişimlerden eğitim
sistemlerinin etkilenmemesi, değişim ve dönüşümlere karşı duyarsız davranması
düşünülemez. Bireyin bilgiye duyduğu ihtiyacı karşılamak, öğrenme ve öğretme
faaliyetlerinde verimi artırmak, bireysel farklılıklara göre öğrenme ve öğretim alternatifleri
sunmak gibi öğrenme ve öğretme ile ilgili bugüne kadar yaşamış olduğumuz problemler,
yetersizlikler ve benzeri sorular son yıllarda eğitimcilerin teknolojiyi kullanarak çözüm
bulmak istediği konulardan bazılarıdır.
Genel olarak hayatın birçok farklı alanında (ekonomi, iletişim, bankacılık, eğlenci vb)
fırsatlar sunan teknoloji neden eğitim sistemlerinde de başarılı bir şekilde kullanılmasın ve
karşılaşılan bazı sorunlara cevap vermesin? Öğrenciler ve öğretmenler bu teknolojileri
kullanarak daha etkin ve verimli bir öğrenme-öğretme süreci yaşaması; öğrenme ortamlarının
teknoloji ile zenginleştirilmesi ve hayattan gerçek kesitler ile derslerin desteklenmesi gibi
birçok soru eğitimcileri teknolojinin eğitim sistemlerine entegrasyonu konusunda araştırmaya
sevk etmiştir. Bu çabalar sonucunda birçok ülke ve eğitim sisteminde küçük ve büyük ölçekte
projeler hayata geçirilmiştir. Dünya ekseninde son yıllarda yürütülen büyük ölçekli
projelerden birkaç tanesi aşağıda özetle sunulmuştur.
Amerika Birleşik Devletleri
Amerika Birleşik Devletleri (ABD) başta olmak üzere birçok gelişmiş ülke
teknolojinin eğitim ortamlarına entegrasyonunu sağlamak için geniş bütçeli projeler hayata
geçirmiştir. ABD’de okullarda teknoloji kullanımı yatırımları son yıllarda çok ciddi oranda
bir artış göstermiş olup 1993 yılında federal hükümetin 1996 yılında eğitim teknolojilerine
harcamış olduğu 21 milyon dolarlık bütçe 2003 yılında 729 milyon dolara yükseltilmiştir.
Okullardaki hızlı internete erişim neredeyse % 95 gibi yüksek bir orana ulaşmış olup, her dört
öğrenciye bir bilgisayar düşecek konuma gelmiştir.
Amerikan Ulusal Eğitim İstatistik Merkezi (NCES)’nin 2008 verilerine göre
Amerika’daki bütün ilk ve orta dereceli okulların hepsinde (%100) öğretim amaçlı bilgisayar
ve internet bağlantı hizmeti mevcuttur. Her bir sınıfa, yaklaşık olarak 3 adet internet bağlantılı
bilgisayar düşmektedir. ABD’de her öğrenci için bir bilgisayar veya eğitim teknolojileri
cihazı vermektense yöneticilerin bu ülkede yatırımlar ve stratejilerini her bir öğrencinin okul
içerisinde ihtiyaç duyduğu zaman erişebileceği teknolojileri hazır bulundurma yönünde
belirlendiği görülmektedir. NCES’nin 2008 yılında ulusal ölçekte hazırladığı ve yukarıda
değinilen raporunda da bu durum açıkça ortaya çıkmaktadır. Yayımlanan istatistiksel
verilerde ortalama %50’den fazla bir oranda ilk ve orta dereceli okullarda “laptops on cart”
yaklaşımı içerisinde taşınabilir bilgisayarı öğretmen ve öğrenci kullanımı için hazır
bulundurulduğu belirtilmiştir. Ayrıca, çalışmanın yapıldığı okulların % 5 gibi bir oranda da
öğrencilerin taşınabilir bilgisayarları ödünç alıp eve götürebilme imkanı sağladıkları
vurgulanmıştır. Kişisel bilgisayar teknolojilerinin yanı sıra % 75 civarında bir oranda
okullarda etkileşimli tahtanın da mevcut olduğu tespit edilmiştir.
Büyük ölçüde teknolojiye erişimde fırsat eşitliğini sağlamış olan ABD’de birçok proje
hayata geçirilmiş ve sonuçları değişik perspektiflerden irdelenmiştir. Yürütülen projelerden en
~ 29 ~
önemlilerinden bazıları; 1980’lerde “Apple’s Classrooms of Tomorrow (ACOT)” – “Apple’ın
Geleceğin Sınıfları”, 2000’li yıllarda “Preparing Tomorrow’s Teachers to Use Technology
(PT3)” – “Geleceğin Öğretmenlerini Teknoloji Kullanımına Hazırlama” gibi projeler hayata
geçirilmiştir.
ABD’ de bilgisayar destekli öğretimin başarıyla uygulanmasında üniversitelerde
yapılan çalışmaların da rolü büyüktür. Kuzey Amerika’da geniş çaplı teknoloji kullanımı
projeleri Amerika Birleşik Devletleri’nde gerçekleştirilmiştir. Bu çalışmalarda ülke genelinde
değil eyalet bazında gerçekleştirilmiştir. “Maine Her Öğrenciye Bir Bilgisayar Projesi” ve
“North Carolina Birebir Öğrenme Teknolojisi Girişimi” adlı iki çalışma FATİH Projesine
benzer özellikler içermeleri bağlamında dikkat çekicidir.
a.
Maine Her Öğrenciye Bir Bilgisayar Projesi
Amerika’nın Maine eyaletinde Güz 2002 döneminde başlamak üzere orta öğretim
kurumlarında birebir dizüstü bilgisayar programı başlatılmıştır. Girişim Maine Öğrenme
Teknolojisi Girişimi (Maine Learning Technology Initiative (MLTI)) adlı kuruluş vasıtasıyla
uygulanmıştır. Tüm 7. Ve 8. sınıf öğrencileri ve bu sınıfların öğretmenlerine dizüstü
bilgisayarlar verilmiştir. Ayrıca, dizüstü bilgisayarları sınıflara ve orta öğretim programına
entegre edebilmeleri için okullara ve öğretmenlere teknik destek ve profesyonel gelişim
imkanları sağlanmıştır.
Programın etkinliğini tespit etmek üzere çeşitli değerlendirme çalışmaları
düzenlenmiştir. Bu çalışmaların en kapsamlılarından biri programı aşağıdaki açılardan
değerlendirmiştir:
1. Programın öğrencilerin yazarlık becerileri üzerindeki etkisinedir?
2. Programdan en çok kim faydalanmıştır?
3. Öğrencilerin program hakkındaki algıları nedir?
4. Öğretmenlerin program hakkındaki algıları nedir?
5. Program daha iyi yazarlar mı yoksa dizüstü bilgisayarda daha iyi yazı yazan kişiler
mi yetiştirmektedir?
Sonuçlara ulaşabilmek için Maine Eğitim Değerlendirmesi (Maine Educational
Assessment–MAE) testindeki yazarlık becerileri sınavı 2000 yılında (dizüstü programının
başlangıcından önce) ve 2005 yılında (programın ilk uygulanışından 5 yıl sonraya
tekabüleden zaman) incelenmiştir. Başlangıçta (2000 yılında) 16.557 öğrenci ve sonda (2005
yılında) 16.251 öğrenci bu testi almıştır.
b. North Carolina Birebir Öğrenme Teknolojisi Girişimi
North Carolina eyaleti 2008 yılından başlamak üzere birebir teknoloji projesinde
harcanmak üzere 3 milyon dolarlık bir bütçe ayırmıştır. Proje, NC1:1 Öğrenme Teknolojisi
Girişimi (NC 1:1 Learning Technology Initiative – NCLTI) olarak adlandırılmış ve bütçesi,
Golden LEAF Foundation (GLF) ve SAS tarafından aynı amaçla ayrılmış olan hibelerle
birleştirilmiştir. Proje, 21.yüzyıl kaynaklarını sınıflara tanıtmak için bir pilot çalışma olarak
planlanmıştır.
~ 30 ~
Her ne kadar ABD’de teknolojiye erişim noktasında bir sorun bulunmasa da sağlanan
teknolojilerin ne derece etkili ve yerinde kullanıldığı, öğrenmeye ne derece olumlu katkı
sağladığı da bazıları tarafından ciddi bir şekilde sorgulanmaktadır. Ciddi eleştiriler ve
sorgulamalara rağmen görünen o ki ABD bu teknolojinin eğitim sistemi içinde yer almasına
büyük bir önem vermekte ve bu konuda ileriye yönelik planlamalar yapmaktadır.
Bu bağlamda, ABD’nin 2010 yılında yayımladığı “Ulusal Eğitim Teknolojileri
Planı”nda 2020 yılına kadar eğitim sisteminin “devrimci bir dönüşüm” anlayışı ile yeniden
yapılandırılması gerektiği; ülkede her geçen gün artarak ciddi bir problem olan mezuniyet
oranlarının artırılması; eğitim sisteminin esnek, verimli ve etkili bir biçimde
yapılandırılabilmesi; ve öğrenmenin güçlendirilebilmesi gibi bir çok stratejik hedeflerin
gerçekleştirilmesi hususunda teknolojinin etkin bir rol oynayacağına vurgu yapılmıştır. Özetle
teknolojinin eğitim sistemi içerisinde 5 temel alanda (öğrenme, öğretme, değerlendirme,
yapısal işlemler, üretkenlik) etkili bir biçimde kullanılması gerektiği vurgulanmaktadır.
Portekiz
Ekonomik gelişme ve bilgi toplumunu oluşturma yolunda vatandaşlarının
yeterliliklerinin artırılması gerektiğini düşünen Portekiz Hükümeti teknolojinin bu çabalarına
ve politikalarına yardımcı olacağını düşünerek eğitim sisteminde teknolojinin yer almasının
ulusal bir strateji ve öncelik olduğunu belirlemiştir. Bu kapsamda “okullarda teknoloji
modernizasyonu” diye tanımladıkları süreçte temel hedefler arasında: Okullar arasındaki
teknolojiye erişim eşitsizliklerini ortadan kaldırma, teknolojinin öğrenme ve öğretme
faaliyetlerine tam entegrasyonu, okul yönetiminin verimliliğini artıracak tutarlı bir teknoloji
kullanımı olarak belirlemiştir. Bu çabalar ile Portekiz’i okullarda teknoloji modernizasyonu
konusunda en iyi 5 Avrupa ülkesi arasına yerleştirmek ve gelişmekte olan ekonomilerine
ivme kazandırma hedefinde ve yolunda önemli bir mesafe kat edilmiştir.
Bu hedefler doğrultusunda Portekiz’in 2008’de hayata geçirdiği “Macellan Projesi” ile
her öğrenciye bir dizüstü bilgisayar verilmesi planlanmış ve bu plan aşamalı olarak hayata
geçirilmiştir. Proje kapsamında her bir öğrenciye 750.000 bilgisayar dağıtılması planlanmış,
sınıflara hızlı internet bağlantısı ve etkileşimli tahta yerleştirilmiştir. Portekiz başlatmış
olduğu bu projede öğrencilere ve öğretmenlere dağıtılacak dizüstü bilgisayarların yanı sıra
ders kaynaklarının da dijital olarak yeniden hazırlanması ve öğretmenlere hizmetiçi eğitim
gibi çalışmaları da kapsamaktadır.
Dünya Bankası yayınlarına göre Portekiz modeli diğer ülkelere de model olabilecek
dikkat çekici bir projedir. Gelişmekte olan ekonomilerin Portekiz modeli ile teknolojiyi eğitim
sistemlerine entegre edebileceklerini ve ABD gibi ülkelere kıyasla daha kısa bir süre
içerisinde entegrasyonu yapabilecekleri ve zaman kazanabileceklerine vurgu yapılmaktadır.
Güney Kore
Teknolojinin etkin bir şekilde kullanılması için geniş ölçekli proje başlatan ülkeler
arasında yer alan Güney Kore Hükümeti de 2015 yılına kadar bütün müfredatın dijital formata
~ 31 ~
geçirilmesi ve öğrencilere “dijital kitap” olarak ulaştırılmasını hedef emektedir. Güney Kore
Eğitim Bakanlığı’nın 2007 yılında yayımladığı raporda dijital kitaba geçiş projesinin
belirlenen genel teknoloji entegrasyonu aşamalarından birisi olduğu ve bu çalışma ile klasik
basılı kitapların sınırlılıklarının (bilginin sürekli güncel tutulamaması, görsel ve işitsel öğelere
yer verilememesi vb.) aşılmasının planlandığı belirtilmektedir. 100 okulda geliştirilecek 25
derse ait ders materyalleri ile pilot çalışması yürütülen projenin başarıya ulaşması halinde,
öğrenciler daha zengin kaynaklara rahatlıkla ulaşabilecek ve kişisel bir öğrenme tecrübesi
yaşamaları sağlanacaktır.
Belirlenen teknoloji entegrasyonu planları doğrultusunda Güney Kore Eğitim
Bakanlığı dijital kitap pilot uygulamasına ilaveten projenin ikinci önemli bileşeninin
öğretmenlerin ve diğer destek birimlerinin sağlanan teknolojileri etkili kullanımlarına yönelik
eğitimi sağlamak olarak belirlemiştir.
Planın üçüncü bileşeni ise dijital kitapların hazır hale getirilmesi ve öğretmen ve diğer
destek birimlerinin eğitim sürecinin tamamlanması ile birlikte öğrencilerin bu sağlanan
materyallere erişimlerini sağlayacak teknolojilere sahip olmaları olarak belirlenmiştir. Bu
kapsamda pilot okullardaki her bir öğrenciye bir tablet PC verilmesi ve sınıflarda kablosuz
internet ile kaynaklara erişimin sağlanması planlanmıştır. Güney Kore son adımda ise kalite
kontrol ve diğer standartların belirlenmesi ve yürütülmesi olarak belirlemiştir.
Uruguay
Eğitim sisteminde dönüşümü teknoloji ile yakalamaya çalışan bir diğer dikkat çekici
ülke ise Uruguay. Uruguay Hükümeti “Project Ceibal” ile ilk ve ortaöğretim düzeyindeki
bütün öğrencilerine ve öğretmenlerine 2009 yılı sonuna kadar ücretsiz taşınabilir bilgisayar
vererek öğrencilerin daha zengin ve eğlenceli bir öğrenme ortamına sahip olmalarını
amaçlanmıştır. Bu proje ile öğrencilere öğrenme çabalarında fırsat eşitliği sağlamak
hedeflenmiştir. Uruguay, “her öğrenci için bir laptop” fikrini benimseyen ve ulusal politika
olarak benimseyen ilk ülkedir. UNESCO rakamlarına göre ile etapta 350.000 bilgisayar
dağıtılması planlanırken projeye ilk olarak kırsal okullardan başlanmıştır.
Norveç
1984 yılında değişik derslere teknolojiyi yerleştirerek öğretim sürecini iyileştirmek,
öğrenmenin verimliliğini artırmak ve yeni öğretim yöntemlerinin oluşması amacıyla program
yürürlüğe konmuştur.
Norveç, eğitim yazılımlarının dükkandan alınamayacağını ve firmaların kaliteli
yazılım üretemeyeceğini belirtmektedir. Çok yetenekli öğretmenlerin, yani kendi alanını çok
iyi bilen öğretmenlerin yazılım geliştirme ve üretim sürecinde kullanılabileceği
düşünülmüştür.
~ 32 ~
Belçika
1984 yılında Belçika Eğitim Bakanlığı yeni teknolojilerin eğitimde kullanımı ile ilgili
beş yıllık plan yapmıştır. 1984-1985 yılında seçilen pilot okullarda, öğretmenlerin istekli ve
bilgili olması koşulu aranmıştır. Okul müdürleri ile toplantılar yapılmış, materyaller
geliştirilmiş, bu materyaller öğretmenlerle tartışılmış konu ile ilgili bülten ve makaleler
yayınlanmıştır. Her öğretim yılında birçok hizmet içi eğitim programı yürütülmüştür.
İsveç
1998 yılında İsveç Hükümeti İsveç Meclisi’ne “Öğrenme İçin Araçlar -Okullarda BT
için Ulusal Program” raporunu sundu. Meclis bu girişimi destekleyerek bu heyete “Okullarda
BT için Ulusal Programı” planlama ve uygulama görevini verdi.
Bu planlamada İsveç’teki tüm yerel yönetimlere 1999-2001 yılları arasında uygulanan
programa katılım çağrısı yapıldı ve hepsi tarafından bu teklifler kabul edildi .Eylem Planı
okulöncesi dönemden ortaöğretime kadar tüm eğitim basamaklarını kapsıyordu. BİT için
Ulusal Eylem Planı’nın gerekçesi herkesin günlük yaşamda şu veya bu şekilde BT’den
etkilenmesiydi. İş hayatı da çok kısa bir süre içerisinde BT İş dönüşümünü yaşamıştı.
Hollanda
1984 yılında Hollanda hükümeti bilgi teknolojisinin eğitime girmesi ile ilgili program
başlatmıştır. Bu program 1988 yılına kadar devam etmiş, başarılı bulunmuş ve eğitim
yazılımlarının geliştirilmesini başlatmıştır. 1989-1992 dönemini kapsayan PRINT projesidir.
İspanya
1983-1987 yılları arasında bakanlık, Atenea projesi olarak bilinen ve bilgisayarların
okullarda yaygınlaşması ile müfredatla kaynaştırılmasını amaçlayan BDE projesi
çalışmalarını yürütmüştür.
Atenea Projesi; Proje, ilk ve ortaöğretim düzeyindeki devlet okullarını kapsamaktadır.
Okullar projeye isterler ise girmektedirler. Okul, projeye katılmak isterse öğretmenlerden
oluşan bir grup kurmakta ve bir araştırma önerisi ile bakanlığa başvurmaktadır.
İrlanda
İrlanda, 1980 yılında, özellikle ortaöğretimlerin okullarına bilgisayarları almaya
başlamıştır. İrlanda’nın en önemli projesi ise NITEC’ tir. NITEC, Eğitimde Bilgi Teknolojisi
Ulusal Merkezidir. Aşağı yukarı 100 okul, modemler yoluyla NITEC üzerinden birbirlerine
bağlanmakta, birbirine yazılım ve mesaj göndermektedir. Ayrıca, NITEC bazı formların
toplanması için de kullanılmaktadır
~ 33 ~
Fransa
Fransa da bilgisayarlı eğitime 1970'lerde başlanmıştır. 1970-1976 yılları arasında 58
liseye birer bilgisayar verilirken, 550 öğretmen gerekli kurslardan geçmiş; 1976-1980
arasında da durgunluk gözlenmiştir. 1980 yılında, 100 bin bilgisayarı uygulamaya koyma
projesi çerçevesinde 500 öğretmen birer yıllık eğitime alınmış, enformatiğin, genel eğitimin,
tamamın bir parçası olması gerekliliği ile birlikte mesleki eğitimin güncelleştirilmesinde
bilgisayar teknolojisinin yeri gündemde tutulmaya devam edilmiştir. Ayrıca 1983 yılında 140
milyon, üniversitelerdeki bilgisayar destekli eğitime ayrılmıştır. 1985'de ise, 120 bin
bilgisayar alımı, 110 bin öğretmen ve kullanıcının yetiştirilmesi, 700 yazılım paketi
hazırlama, 50 bin bilgisayar atölyesi oluşturma projesi uygulamaya konulmuş; 1990'larda her
10 Fransız’dan 7'sinin yaşamına bilgisayarın girmesi gerçeğine yaklaşılmaya başlanmış,
herkes için enformatik programı kendisini benimsetmiştir.
Yukarıda özetle resmedilmeye çalışılan tablodan da anlaşılacağı üzere 21.yy’ın temel
hedeflerinden birisi olan bilgi toplumuna erişebilmek için ihtiyaç duyulan bireylerin
yetiştirilmesi, hızla değişen küresel rekabet şartlarına ayak uydurabilme ve küresel
ekonominin değişen ruhunu okuyabilecek ve bu şartlarda çalışabilecek insan gücünü
yetiştirmek amacı ile ülkeler farklı projeler ile çalışmalar yapmakta ve eğitim sistemlerini
dönüştürmektedirler. Kıtalararası öğretim, ticaret, iletişim ve diğer sosyal paylaşım
faaliyetlerinin yapıldığı bir zaman diliminde bu tür değişimlere ve dönüşümlere kapalı kalmak
neredeyse imkansız gibi gözükmektedir.
New York Times yazarı Thomas Friedman’ın “The world is f at – Dünya düzdür” adlı
kitabında da ayrıntılı bir şekilde izah ettiği gibi içerisinde yaşadığımız zaman diliminde çok
hızlı ve sesiz bir dönüşüm yaşanmaktadır. Bu dönüşümde artık yapılan işler ve elde edilen
gelirler “upload” ve “download” miktarı ile gerçekleşmekte ve ölçülmektedir. Hindistan’ın bir
şehrindeki bir matematik öğretmeni Amerikalı bir öğrenciye internet üzerinden ders
verebilmekte, projelerinde yardım edebilmektedir. Ülkemizde de bu anlamda bir takım
kıpırdanmalar olduğu açıktır. Çevremizden de gözlemlediğimiz kadarıyla bireysel çabaları ile
günün şartlarını iyi okuyan ve bilgi teknolojilerindeki gelişmeleri de yakında takip eden
kişilerin artık oturdukları yerden bilgilerini paylaşmak suretiyle gelir elde ettiklerini biliyoruz.
Bu küresel dönüşümü yakalayabilme ve günün ihtiyaçlarına uygun insan gücünün
yetiştirilmesinde teknolojiden faydalanmak elbette ki bir zorunluluktur. Ülkemizde başlatılan
FATİH projesini de bilgi toplumu olma yolunda destek sağlayacak bir proje olarak
değerlendirmek gerekmektedir. Fakat, burada karar vericiler ve proje yürütücülerinin dikkat
etmesi gereken önemli bir husus ise teknolojinin eğitim sistemine nasıl entegre edilmesi
gerektiğini çok iyi planlamaları ve süreci ve süreci oluşturan bileşenleri çok iyi tanımlamaları
gerekiyor. Örneğin teknolojinin eğitim sistemlerine entegrasyonu konusunda öncü bir rol
üstlenen ABD’de teknolojinin öğrencilerin öğrenme ve gelişimlerine ciddi derecede katkı
sunabileceğini savunan eğitimcilerin yanı sıra, son otuz yıllık tecrübeler sonucunda aslında
çok ciddi bir değişimin olmadığını da savunanlar vardır.
Sürecin başarıya ulaşmasında çalışmalar bize teknolojinin öğrenci ve öğretmenlere
sağlanmasının yalnız başına yeterli olmayacağı, buna ilaveten öğretmenlerin hizmetiçi
eğitimlerinin planlanması, öğrenci ve öğretmenlerin teknolojiyi benimseme ile ilgili
~ 34 ~
endişelerinin giderilmesi, ders içeriklerin zenginleştirilmesi ve çeşitlendirilmesi, destek ve
teşvik sistemlerinin belirlenmesi gibi bazı hususların önemine dikkat çekmektedir.
Yukarıda örnekleri verilen ülkelerin bazılarında büyük ölçekli teknoloji entegrasyonu
projelerinde hedef kitlenin yalnızca örgün öğretimde ki öğrencilerle sınırlı olmadığı, bu
teknolojiler ile ailelerin de hayat boyu öğrenme olanaklarının artırılması ve onlara da fırsat
sunulması hedeflenmiştir. Ülkemizde ki bölgeler arası farklılıklarda dikkate alındığında Fatih
Projesi gibi ciddi yatırımların sadece öğrencilere yönelik değil bu teknolojilerin evlerde de
kullanılabilmesi ve yetişkin eğitimine yönelik içeriklere de projede yer verilmesi önemlidir.
Örneğin, MEB’in ve bazı üniversitelerin yürüttüğü açık öğretim faaliyetleri bu teknolojiler
sayesinde çok daha etkin ve verimli bir şekilde yapılabilir.
Sonuç olarak, eğitimde teknoloji kullanımı konusunda her ne kadar bazı eleştiriler olsa
da sonuçta teknolojinin kaçınılmaz bir zorunluluk olduğu aşikar. O halde Donald Ely’in ifade
ettiği gibi “ The answer is the technology, but what was the question --Evet, sorunun cevabı
teknoloji, fakat sorumuz neydi” teknolojinin sunduğu potansiyelden faydalanabilmek için
neyi hedef ediğimizi düşünmek ve planlamaları ona göre yapmak gerekiyor.
Türkiye’de Eğitimde Bilişim Teknolojileri Kullanımına İlişkin Yürütülen
Çalışmalar
Türkiye’de eğitimde teknolojinin kullanımıyla ilgili tartışmalar 1970’li yıllarda
başlamıştır. Bu yıllarda MEB tarafından, okulların teknolojik kaynak eksikliklerine yönelik
değerlendirmeler yapılmıştır. Öte yandan, 1989 yılında eğitim niteliğinin
yürütülmesini sağlamak amacıyla hazırlanan Altıncı Beş Yıllık kalkınma planı ve 1996
yılında hazırlanan Yedinci Beş Yıllık kalkınma planı kapsamında, bilim ve teknolojideki
gelişmeler ışığında öğretim programlarının güncellenmesi gerekliliği belirtilmiştir.
Eğitimde Teknoloji Kullanımına İlişkin Bazı Projeler:
a. Bilgisayar Deneme Okulu Projesi (BDO) ve Bilgisayar Laboratuvar Okulu (BLO)
Projesi
Dünya Bankası destekli olarak yürütülen projelerden bir tanesi de “Milli Eğitimi
Geliştirme Projesi”dir. Proje kapsamında çeşitli alt projeler yürütülmektedir. Bu alt
projelerden birisi ”53 Bilgisayar Deneme Okulu Projesi” diğeri de “182 Bilgisayar Laboratuar
Okulu Projesi”dir. Projelerin amaçları, bilgisayar destekli eğitimin ve bilgisayar eğitiminin
yaygınlaştırılmasıdır.
b. Müfredat Laboratuar Okulları (MLO) Projesi
Milli Eğitim Geliştirme Projesi(MEGP) hükümetimiz ile dünya bankası arasında
imzalanmıştır. Türkiye’nin 7 coğrafi bölgesinden 22 ilimizde 208 okul proje okulu olarak
seçilmiştir. Bu okulların MLO dönüştürülmesi için bir model geliştirilmiştir.Geliştirilen MLO
modeli, Milli Eğitim sisteminde standartlaşmayı sağlamaktadır. MLO projesi 2011 tarihinde
yürürlükten kaldırılmıştır.
~ 35 ~
c. World Links Projesi
Dünya Bankası Ekonomik Kalkınma Enstitüsü tarafından desteklenen “World Links
for Development “ projesi, Türkiye’nin de içinde bulunduğu 25 ülkenin katıldığı bir projedir.
Bu proje ile proje kapsamındaki okulların internet üzerinden işbirliği ile projeler üreterek
proje tabanlı öğrenme faaliyetlerini gerçekleştirmeleri ve araştırmalarda internetin verimli bir
şekilde kullanılabilmesi hedeflenmiştir. Böylece üretilen projeler farklı ülkelerin okulları
arasında paylaşılarak kendi kültürlerini tanımaları ve farklı kültürleri tanımaları da
hedeflenmiştir.
d. MEB İnternet Erişim Projesi
MEB ile Ulaştırma Bakanlığı arasında yapılan bakanlık kurumlarının internet
bağlantıları görüşmeleri sonucunda, Türk Telekomünikasyon A.Ş ile 5 Aralık 2003 tarihinde
protokol imzalanmıştır. Bu kapsamda 31 Ekim 2004 tarihine kadar 20.000 okul, 2007 yılı
sonuna kadar da yaklaşık 29.000 adet okul ADSL internet erişimi sağlanmıştır.
e. Temel Eğitim Projesi
Altıncı Beş Yıllık kalkınma planında yer alan ve 15. Milli eğitim şurasında tavsiye
kararı olarak kabul edilen “Sekiz Yıllık Kesintisiz Zorunlu İlköğretim” 18 Ağustos 1997
tarihinde yürürlüğe giren 4306 sayılı yasa ile uygulamaya konulmuştur. Yasanın hayata
geçirilmesi ile birlikte “Eğitimde Çağı Yakalama 2000 Projesi” bir bütünlük arz etmiş, bu da
“Temel Eğitim Projesi” adı altında yeni ilköğretim stratejisinin uygulama çalışmalarını
başlatmıştır.
Projenin 1. Fazı kapsamında 3.188 BİT sınıfı, 2.802 ilköğretim okulu 26,244 kırsal
ilköğretim okullarında kurulu 56.605 bilgisayar, bilgisayar okur-yazarlığı konusunda eğitim
almış 25.000 öğretmen,15.928 adet ekipman tedarikçisi vardır. Bu veriler ışığında projenin
başarılı olduğu söylenebilir. Ancak, bu çalışma ülkenin sosyo-ekonomik kalkınma ve uluslar
arası teknolojik gelişmelere ayak uyduramazsa projenin gerçekleşmesi engellenir. Bu da
projenin planlanma, uygulanma ve yönetim eksikliklerini ortaya çıkarır.
f. Fatih Projesi
Yukarıda örnekleri verilen bazı ülkeler gibi bilgi toplumu oluşturma hedefleri
doğrultusunda Türkiye’de ve dünyada başlayan “One Laptop Per Child- Herbir Çocuk İçin bir
Bilgisayar” düşüncesini kabul eden ülkelerden birisidir.
2011 yılında pilot çalışmasına başlanılan “Fırsatları Artırma Teknoljiyi İyileştirme
Hareketi (FATİH)” projesi ile ilk ve ortaöğretim düzeyindeki yaklaşık 15 milyon öğrenciye,
700 bin öğretmene kademeli olarak tablet bilgisayar dağıtılması ve 600 bin civarındaki
sınıflara etkileşimli tahta ve internet altyapısı sağlanması hedeflenmektedir.
Türkiye’de ilkokul düzeyinde okullaşma oranının 2012-13 itibarıyla %98,9’a ulaştığı
görülüyor. Ne var ki, ortaokul düzeyine gelindiğinde bu oran %93,1’e, lise düzeyinde ise
%70,1’e düşüyor. Bununla birlikte, 2012 yılında zorunlu eğitimin 8 yıldan 12 yıla
çıkarılmasına bağlı olarak, önümüzdeki yıllarda ortaöğretime katılımın artması bekleniyor.
Eğitime erişimde önemli gelişme kaydetmekte olan Türkiye’nin önünde, eğitimin niteliğine
ilişkin sorunlar da bulunuyor. 2011 yılına ait TIMSS (Uluslararası Matematik ve Fen
~ 36 ~
Eğilimleri Araştırması) sonuçlarına göre, 4. Sınıf öğrencilerinin %23’ünün, 8. sınıf
öğrencilerinin ise %33’ünün Matematik başarısı, uluslararası ölçütlerin en alt düzeyine bile
ulaşamıyor. Yine de, bu rakamlar daha önce yapılan uluslararası değerlendirmelerle
kıyaslandığında iyileşme kaydedildiği görülüyor. OECD ve Dünya Bankası da, Türkiye’nin
eğitimin niteliğini artırma ve eğitimde toplumsal cinsiyet ve sosyoekonomik duruma bağlı
eşitsizliği azaltma yönünde kaydettiği gelişmeyi vurguluyor.
Eğitim ortamlarının bilişim teknolojileriyle (BT) donatılması, Türkiye’de uzun
zamandır rağbet gören bir eğilimdir. Okulların bilgisayar donanımı ve etkileşimli eğitim
teknolojilerine erişimini sağlama yolunda bugüne kadar çeşitli çalışmalar gerçekleştirildi.
Dünya Bankası’nın destek verdiği, 1998 ve 2004 yılları arasında uygulamaya konulan,
okullara bilgisayar laboratuvarları ve eğitim materyalleri sağlayarak temel eğitim kalitesini
artırma amaçlı Temel Eğitim Projesi, bu çalışmalara örnek olarak gösterilebilir. Proje
kapsamında, 2.802 sınıfa bilgisayar donanımı sağlandı, BT formatörleri ve koordinatörleri
yetiştirildi. Ancak Dünya Bankası, okullara sağlanan bilgisayar yazılımının yetersiz olduğuna;
BT formatörlerinin verdikleri derslerin ise laboratuvarda temel bilgisayar becerilerinin
öğretilmesiyle sınırlı kaldığına dikkat çekmiştir. Ayrıca, branş öğretmenlerine bilgisayarı ders
anlatımlarına nasıl eklemleyecekleri konusunda eğitim verilmemiş olması da öne çıkmış olan
bir eksikliktir.
Bu noktada, Türkiye’nin eğitimde ilk BT girişiminin resmi bir BT politika belgesi
olmadan uygulamaya konulduğunu da belirtmek gerekir. Yayımlanması Temmuz 2006’yı
bulan Bilgi Toplumu Stratejisi (2006-2010) başlıklı belge, FATİH’in tasarım aşamasında
mevcuttu. Bu stratejide, BT’nin geniş kapsamlı tanıtım ve kullanımının, ekonomide
sürdürülebilir bir büyümeyi devam ettirebilmenin temel yollarından biri olduğu belirtilir. Bu
da, fiziksel altyapıya daha fazla harcama yapılmasını ve de “bu teknolojileri etkili bir biçimde
kullanabilecek insan sermayesi oluşturulmasını” gerektirir. Türkiye, % 25’i 15 yaşın altında
olan oldukça genç bir nüfusa sahiptir ve genç nüfusun Türkiye’nin ekonomik büyümesinde ve
“bilgi toplumuna” dönüşmesinde “itici güç” olacak biçimde yetiştirilmesi gerektiği
öngörülmektedir. Bilgi Toplumu Stratejisi (BTS), bu amaca giden yolun, BT’nin okullarda
hem öğretim programlarını destekleyecek, hem de BT becerilerini geliştirecek biçimde
kullanılmasından; ilgili içeriğin ise yaşamboyu eğitim amaçlı kullanıma sunulmasından
geçtiğine işaret ediyor. Bu sayede, BT için sürdürülebilir bir talep yaratılması ve sektör
oluşturulması da bekleniyor.
TÜİK’in Bilişim Teknolojileri Kullanımı Anketi’nden edinilen sonuçlar, 16-74 yaş
grubundaki bireylerin bilgisayar ve internet kullanımının, sırasıyla % 49,9 ve % 48,9
olduğunu; en yüksek oranda bilgisayar ve internet kullanımının ise 16-24 yaş grubunda
görüldüğünü gösteriyor. Ankete göre, 16-74 yaş grubundaki bireylerin % 39,5’i interneti
düzenli olarak kullanıyor. Bu yaş aralığındaki internet kullanıcılarının % 41,1’i, internete ev
ya da işyeri dışında erişim için cep telefonu ya da akıllı telefon; % 17,1’i ise taşınabilir
bilgisayar (dizüstü bilgisayar, tablet bilgisayar) kullanıyor. Bu istatistikler, ne yoksul ne de
aşırı varlıklı olan bir ülkeyi yansıtmakla birlikte, BT kullanımı ve internet erişiminde önemli
bir artış payı olduğunu ortaya koyuyor. Bu bağlamda, FATİH projesinin her durumda, evde
ve okulda BT kullanımını önemli ölçüde etkileyeceği ve yaygınlaştıracağı öngörülebilir.
~ 37 ~
FIRSATLARI ARTIRMA TEKNOLJİYİ İYİLEŞTİRME HAREKETİ
FATİH PROJESİ
~ 39 ~
Fatih Projesi Nedir?
Değişen ve gelişen dünyada birey davranışlarındaki değişiklikleri kalıcı hale
getirebilmek gelişmelere ayak uydurabilen, çağın beklentilerine cevap verebilen, araştıran,
sorgulayan ve kendini gerçekleştirmiş, özgüven duygusu gelişmiş bireyler yetiştirmek ancak
eğitimle mümkün olmaktadır.
Eğitimin amaçlarından birisi ise, bireyleri toplumun ihtiyaçları doğrultusunda
yetiştirmektir. Bunun içindir ki; bilgi çağına uygun bilgi toplumlarının özelliği dikkate
alınarak öğrencilerin yetiştirilmesi gerekmektedir.
Milli Eğitim Bakanlığı ve Ulaştırma Bakanlığı işbirliği ile gerçekleştirilmekte olan
Eğitimde Fırsatları Arttırma ve Teknolojiyi İyileştirme Hareketi (FATİH) projesi Türkiye’de
eğitime yönelik bir reform niteliğidir
Eğitimde Fırsatları Artırma ve Teknolojiyi İyileştirme Hareketi, çoğunlukla kısaca
“FATİH Projesi” olarak anılsa da, bunun bir “proje” olarak adlandırılması tartışılan bir
konudur. Proje, başı ve sonu olan bir süreçtir. Proje ifadesi, çok daha kısıtlı ve kısa süreli bir
uygulamaya işaret ederken; FATİH, eğitimin sunuluş biçiminde ve öğretim yöntemlerinde
temel ve kalıcı olacağı varsayılan bir değişim olarak görülebilir.
FATİH kapsamında tüm okullara etkileşimli tahta (ET), tablet bilgisayar ve internet
ağı altyapısı sağlanması öngörülmektedir (Okulöncesi ve ilkokul düzeyinde ET’ler, ortaokul
ve lise düzeyinde ise ET’ler ve tablet bilgisayarlar sağlanacak). Bu sayede, eğitimde fırsat
eşitliğinin yanı sıra, eğitim ve öğretim süreçlerinde BT kullanımının geliştirilmesi
amaçlanmıştır. FATİH ile Türkiye çapında 40.000 okul ve 620.000 sınıfa BT donanımı
kurulacaktır. İlk olarak ortaöğretim düzeyinde uygulamaya konulan, 2011 ve 2019 yılları
arasındaki süreçte ise tüm eğitim düzeylerine yaygınlaştırılacak olan proje, beş ana bileşenden
oluşur. Bu bileşenler, FATİH Projesi’nin resmi internet sitesinde şöyle özetlenmiştir:





Donanım ve yazılım altyapısının sağlanması kapsamında, araç gerecin etkili tedarik
edilmesi, okullara dağıtımı ve teknik kurulumu.
Elektronik içeriğin sağlanması ve yönetimi kapsamında, BT destekli eğitime yönelik
yeni ders materyallerinin geliştirilmesi.
Öğretim programlarında etkin BT kullanımı kapsamında, BT kullanımını öğretim
programlarına dahil etmenin yeni yollarının bulunması.
Bilinçli, güvenli, yönetilebilir ve ölçülebilir BT kullanımı kapsamında, BT
kullanıcılarına ilgili BT araçlarını internetteki bilgilerle destekleyerek kullanma
yöntemlerinin öğretilmesi ve BT’nin kullanım biçimlerinin değerlendirilmesi.
Öğretmenlerin hizmetiçi eğitimi kapsamında, sınıf ortamında BT ile ders işlerken BT
araçlarından etkili ve uygun biçimde yararlanabilmesini sağlayacak hizmetiçi
eğitimler verilmesi.
Bilindiği üzere FATİH projesinin tablet bilgisayarları kapsamayan ilk dağıtım fazı,
2010-11 eğitim-öğretim yılında dört okulda başladı. Bu okulların her sınıfı birer dizüstü
bilgisayar, projektör ve akıllı tahta ile donatıldı. Tablet bilgisayarların da dahil olduğu ikinci
dağıtım fazı ise 2012’de 17 il ve 52 okulda başladı. Bu süreçte, tabletler, yalnızca MEB’in
kapsamını belirlediği intranet erişimine sahipti. İkinci dağıtım fazının ardından, MEB,
~ 41 ~
tabletlere okul içinde internet erişimi sağlama kararı aldı. Okul sonrası saatlerde ve evde
internete eşit biçimde erişim sağlamaya yönelik ilkeler ve yöntemler ise geliştirilme
aşamasındadır.
Fatih Projesi çerçevesinde yaklaşık 700.000 öğretmenin iki kademeli bir eğitimden
geçmesi planlandı. Eğitimde BT kullanımı üzerine 30 saatlik ve hazırlayıcı eğitim
niteliğindeki 25 saatlik eğitimler, 2012 yılında verilmeye başlandı. Ek olarak, MEB’in 81 ilde
kurmuş olduğu 110 uzaktan eğitim merkezinin de, gelecekte öğretmenlerin hizmetiçi
eğitimlere erişimini kolaylaştırması beklenmektedir.
FATİH projesinin sadece ilk üç yılda 570.000 ET ile 10,6 milyon tabletin tedarik
edileceği başlangıç yatırımının ölçeği dolayısıyla, gerek uluslararası düzeyde, gerekse
Türkiye’de, büyük ölçüde teknoloji merkezli bir proje olduğu yönünde bir algı hakimdir. Ne
var ki, yukarıda sıralanan proje bileşenlerinde görüleceği gibi, donanımın yanında, öğretmen
eğitimine ve içeriğe de önem verilmektedir. Ayrıca FATİH, donanım bakımından her ne
kadar en çok “her öğrenciye bir tablet” sloganıyla tanınsa da, her sınıfa bir ET sağlanacak
olması da eşit ölçüde önem taşır. Türkiye’de okullara teknolojik donanım sağlama, özellikle
de ET’ler ve bilgisayar sınıfları kurma hedefi, yukarıda da söz edildiği gibi FATİH projesinin
öncesine dayanmaktadır. Bununla birlikte, önceki dönemlerde okulların BT donanımı için
gereken maddi kaynağı yerel olarak sağlamak durumunda olması sonucunda, daha varlıklı
semtlerdeki okullar daha iyi kaynaklar edinirken, sosyoekonomik açıdan dezavantajlı olan
okulların ise yine dezavantajlı konumda kaldıkları gözlemlenmiştir. FATİH projesinin
açılımında geçen “fırsat” sözcüğü, tam da bu eğilime karşı gelerek, tüm okulların ve
öğrencilerin benzer fırsatlara sahip olmasını sağlama çabasına işaret etmektedir.
Bire bir tablet uygulamasının projeye dahil edilmesine ne zaman ve hangi nedenle
karar verildiği tam olarak net değildir. Konu hakkındaki yaygın görüş, yerel sektörü ve
harcamayı teşvik amaçlı bir ekonomik büyüme stratejisi olduğu yönündedir. Kuşkusuz ki,
okullara yapılacak tüm katkılar, özünde eğitimde dönüşümü amaçlar. Ancak, katkıların
gerektiği biçimde tasarlanmış ve desteklenmiş olup olmadığının, nihayetinde de hedeflere ne
ölçüde ulaşıldığının değerlendirilebilmesi için bu çalışmaya ilişkin hedeflerin somut biçimde
belirlenmesi gereklidir.
FATİH’in öne çıkan olası hedeflerinden birkaçı toplumsal dönüşüm, siyasal dönüşüm,
ekonomik dönüşüm ve eğitimde dönüşüm başlıkları altında aşağıda kısaca ele alınmaktadır.
Siyasal Dönüşüm
“Her çocuğa bir tablet bilgisayar” verileceğinin Nisan 2011’de, Başbakanlık
seçimlerinden iki ay önce duyurulmuş olması, FATİH’in büyük ölçüde siyasal bir adım
olabileceği görüşünü güçlendirmiştir; ERG ve RTI’nın görüştüğü paydaşlar arasında da genel
algının bu yönde olduğu görülmüştür. Eğitim sisteminden veya velilerden belirli bir talep
olmaksızın tasarlanan FATİH’in maliyeti oldukça yüksektir; kapsamlı bir planlama
olmaksızın uygulamaya geçildiği durumda, önemli bir başarısızlık riski bulunmaktadır.
Eğitim alanında başka pek çok öncelik varken ve de eğitim kalitesini artırmanın öğretmen
eğitimi, erken çocukluk eğitimi veya ikili eğitim uygulaması yapılan okulların sayısının
~ 42 ~
azaltılması gibi çok daha kesin yollara yatırım yapmamanın fırsat maliyeti ortadayken; bunun
sadece siyasal dönüşüm adına alınmayacak kadar büyük bir risk olduğu bir gerçektir. Bununla
birlikte, hükümetin bu girişimdeki kararlılığıyla sergilediği siyasi irade, kamu hizmetinde
sürdürülebilir dönüşüm için kilit önem taşır.
Toplumsal Dönüşüm
“Bilgi ve iletişim teknolojileri kullanımını ekonomik ve sosyal faydaya dönüştürme”
Bilgi Toplumu Stratejisi’nde ele alınan yedi stratejik öncelik arasındadır. Buradaki varsayım,
okullarda ve evlerde altyapı ve erişimin iyileştirmesiyle dijital uçurumun azalacağı, buna
bağlı olarak yurttaşların yanı sıra ticari girişimlerin ve hükümetin de BT’yi gündelik
hayatlarında benimsemeye başlayacakları ve böylece bilgi ve iletişim teknolojilerini giderek
daha çok kullanır hale gelecekleri yönündedir.
Teknoloji ve dijital hizmetlere olan talebin artması sonucunda, aynı biçimde yükselişte
olan iç ve dış tüketime değer kazandıracak inovasyonlar da artacaktır. Bunun ötesinde, erişim
ve kullanımın artması kültürel gelişmeye, toplumsal bütünleşmeye ve demokratik katılıma
elverişli bir zemin hazırlayabilir. Dolayısıyla FATİH, okullar aracılığıyla günümüz gençliğine
ulaşarak, Türkiye’nin bilgi toplumu olma vizyonuna ve ülkedeki insan sermayesinin daha
rekabetçi kılınmasına katkı sağlama potansiyeline sahiptir. Bilgi Toplumu Stratejisi’nde veya
diğer ulusal strateji belgelerinde FATİH ismen geçmese de, proje adının açılımı bile
teknolojiye eşit erişimin artırılması yoluyla toplumsal değişim yaratma yönünde bir taahhüdü
yansıtır. Böyle bir taahhüt, ileriye dönük ortak bir hedefe toplumsal destek sağlama niyetine
işaret eder. Benzer geniş ölçekli eğitim teknolojisi programlarında (örneğin Uruguay’daki
örnekler), toplumsal dönüşümün hedefler arasında yer aldığı açık biçimde ifade edilmiş; hatta
bazı programlarda teknolojinin salt varlığının bile, fırsat ve ilerlemeyi temsil eden olumlu bir
simge olarak toplumun moralini yükselttiği belirtilmiştir.
Ekonomik Dönüşüm
Eğitim alanında yapılan BT yatırımları ele alınırken, gerek üretim yoluyla doğrudan,
gerekse insan kaynağı geliştirme yoluyla dolaylı olarak ekonomik dönüşüm sağlanması,
sıklıkla gerekçe olarak gösterilir. Dünya Bankası’ndan Mike Trucano, büyük ölçekli eğitimde
teknoloji programlarında asıl amacın, tıpkı Portekiz’de olduğu gibi, yerel teknoloji sektörünü
canlandırmak olabileceğine değinir. FATİH kapsamında ET’lerin ve bire bir tablet
uygulamasının tercih edilmiş olmasında, ekonomik dönüşümün kilit unsur olduğu
düşünülebilir.
Uygulanabilirliği tartışılır olsa da; başlangıçta ekranların % 50’si, entegre devrelerin
% 30’u ve pillerin % 70’inin Türkiye’de üretilmesinin planlandığı da söylenenler arasındadır.
Yabancı firmalar, Türkiye’de üretim veya araştırma ve geliştirme merkezi kurmaları
koşuluyla FATİH kapsamında donanım tedarik süreçlerine katılmaya teşvik edilmektedir.
Eğitimde BT yatırımları ile ekonomik (veya toplumsal) dönüşüm arasındaki nedensellik
ilişkisi, çoğunlukla net biçimde ifade edilmemekte; ancak, eğitim alanındaki girdilerle
~ 43 ~
ekonomik büyüme elde etmeyi hedefleyen politika yapıcılar için, böylesi bir ilişkiyi ortaya
koymanın kilit önem taşıdığına dikkat çekmektedir.
Eğitimde Dönüşüm
Öğretmenlere ve öğrencilere yönelik araçlara böylesine büyük bir yatırım yapılmış
olması, kuşkusuz eğitim sistemini de dönüştürecektir. Bugüne kadar dünyada bu ölçekte bir
tablet ve ET dağıtımı yapılmış olmasa da; ABD’de (Maine, Teksas), Avrupa’da (Portekiz) ve
Güney Amerika’da (Peru, Uruguay) uygulanan diğer büyük ölçekli dizüstü bilgisayar ve
tablet programlarından, İngiltere’nin on yılı aşkın ET kullanımı deneyimlerinden birçok ders
çıkarılabilir.
Eğitim teknolojilerine yapılan yatırımlardan genellikle şu gibi çıktılar beklenir:
Öğrencilerin ilgi ve katılımının artması (ve bunun sonucunda okula devam oranlarının artması
ve sınıf içi davranışların iyileşmesi); öğrenciler arasında işbirliğinin artması ve gelişmesi;
bireysel cihazlar ve bireyselleştirilmiş içerikler aracılığıyla öğrenci merkezli pedagojinin
benimsenmesi; e-kitaplar sayesinde basılı ders kitabı maliyetinin azaltılması; oyun ve
simülasyon gibi görsel, işitsel ve kinestetik öğrenme araçlarının daha çok kullanılması; son
olarak da, öğrencinin gelişiminin izlenmesi ve ayrıntılı veri analizine olanak sağlanması.
Fatih, Eğitim Sistemini Dönüştürebilir Mi?
Eğitimde BT kullanımı alanında çalışan uzman ve uygulayıcılar, teknolojinin tek
başına okul düzeyinde çıktıları iyileştirmeyeceği, BT’nin ancak gerekli tüm desteklerin
sağlandığı bir yapıda gerçek anlamda etki yaratacağı konusunda fikir birliğindedir. Dünya
çapında uygulanmış veya uygulanmakta olan geniş ölçekli eğitimde BT programlarına
baktığımızda, teknolojiye yapılan yatırımın etkili olmasını sağlayan bazı kilit etkenler
olduğunu gözlemlemek mümkündür.
Bu etkenler, siyasi irade; gerek ulusal düzeyde gerekse okul düzeyinde değişimi
destekleyen güçlü bir kurumsal yapı; donanım, yazılım ve içerik dahil olmak üzere
teknolojiye ilişkin doğru tercihler yapılması; öğretmenlerin mesleki gelişimine gereken
önemin verilmesi; izleme ve değerlendirme kültürünün yerleşmesi olarak sıralanabilir.
Ulusal Düzeyde Elverişli Bir Ortam Oluşturulması:
UNESCO’nun BT’nin geniş ölçekte eğitime dahil edilmesine ilişkin kılavuzu,
eğitimde BT kullanımına ilişkin eylem planlarının uygulanmasında bakanlıklar arası
işbirliğinin önemine dikkat çekmektedir. Kılavuz aynı zamanda, bakanlıkların rollerinin net
olarak tanımlanmasının, gerçekçi bütçelere paralel biçimde geliştirilmiş somut iş planlarının
ve “net ve ölçülebilir bir vizyon izlenebilmesi için [eğitim bakanlıklarının] merkezi
desteğinin” öneminin de altını çizer. Yakın dönemdeki bire bir teknoloji programlarından
edinilen deneyimler de, özel sektör, aileler ve sivil toplum gibi pek çok paydaşın katılımının
önemini vurgular. FATİH projesi, yedi farklı bakanlığın koordinasyonunda yürütülmektedir.
Farklı bakanlıkların bir arada çalışıyor olması, eğitimde BT uygulamasının sektörler arası
~ 44 ~
hedeflerle uyumlu olmasını ve devletin telekomünikasyon vb. hizmetlerinden yararlanmasını
sağlar. Diğer yandan, yedi farklı bakanlığın projeye dahil olması zaman zaman, özellikle de
yönetimler değiştikçe, bürokratik ve yönetişime ilişkin güçlükler yaşanmasına neden
olabilmektedir. MEB Yenilik ve Eğitim Teknolojileri Genel Müdürlüğü (YEĞİTEK), Talim
ve Terbiye Kurulu Başkanlığı (TTKB) ve TÜBİTAK gibi kurumların projede içerik
geliştirme, hizmetiçi eğitim vb. alanlarda rolleri ve sorumlulukları net biçimde tanımlanmıştır.
Örneğin, TÜBİTAK’ın odaklandığı alanlardan biri internet güvenliğidir. Hükümet, okul
ortamında internet kullanımında belirli düzenlemeler yapılması gerektiğinin bilincindedir; bu
gibi düzenlemelerin yaşama geçirilmesi, politika düzeyinde güçlü bir liderlik ve yukarıda
bahsedildiği gibi pek çok farklı paydaşın koordinasyonunu gerektirir.
Fatih Projesi için ulusal düzeyde net ve ölçülebilir bir vizyon söz konusu mudur?
Önceki bölümde belirtildiği gibi, bu önemli yatırım ile ekonomik, toplumsal, siyasal
veya eğitimde dönüşüm arasından hangisine odaklanıldığı net değildir. Eğitimde dönüşüm
amaçlanıyorsa, tam olarak nasıl ve hangi alanda bir dönüşüm hedeflendiği de açık olarak
belirlenmemiş bir konudur. Projeye ilişkin bazı performans hedefleri, performans göstergeleri
ve bunların gerçekleşmesi beklenen tarihler belirlenmiş; kaydedilen gelişmeler de MEB’in
2012 Faaliyet Raporu’nda kamuoyuyla paylaşılmıştır. Ancak bu hedeflerin halihazırda girdi
düzeyinde kaldığı (internet altyapısı güncellenen okul sayısı, akıllı tahta uygulamasına geçilen
okul sayısı vb.) ve daha geniş kapsamlı stratejilerin uygulanmasında teknolojinin araç değil,
amaç olarak ele alındığı görülmektedir. Bununla birlikte, okulları ve öğretmenleri sunulan
teknolojiyi kullanmaya, eğitimler aracılığıyla kendilerini geliştirmeye, teknolojiyi kullanarak
öğrenme yöntemlerini geliştirmeye yönelik herhangi bir somut teşvik mekanizması olmadığı
gibi; teknolojinin kullanılmaması, öğrenme süreçlerine dahil edilmemesi, sürdürülebilirliğinin
sağlanmaması durumunda herhangi bir yaptırım da bulunmamaktadır. Son olarak, yenilikçi
yaklaşımları ve içerik geliştirmeyi teşvik eden bir ortam için gerekli olan içerik, fikri mülkiyet
ve yazılım lisanslarına ilişkin yasal çerçeveler henüz mevcut değildir. Tüm bu alanlarda,
saydam ve yaygın kamusal iletişim desteğiyle, üst düzey liderlik ve atılacak adımlar,
yatırımın etkisini önemli ölçüde artıracaktır.
Okullar Ve Bakanlık Bir Ekosistemdir; Uygulamadaki Tercihleri Ekosistemin
Gereksinimleri Belirler:
Üst düzey liderliğin ve koordinasyonun önemi yadsınamaz; ancak, öğrenme çıktıları
düzeyinde bir farklılık yaratacak olan, okullardaki ve evlerdeki deneyimler ve öğrenme
süreçleridir. UNESCO’nun eğitimde BT kılavuzunun okul düzeyinde politika, vizyon ve
strateji konulu bölümü, oldukça pragmatik bir dersle başlar: “Öğretmenler, bir öğrenme ve
öğretme aracı olarak BT’nin tam olarak nasıl kullanılacağını bilmelidir.” Sonrasında ise,
okullarda BT kullanımının öğrenme paradigmasını dönüştürebilmesi için, veliler dahil tüm
paydaşların katılımıyla teknoloji kullanımına ilişkin ortak bir vizyon geliştirilmesi gerektiği
vurgulanır. Peru’da uygulanan One Laptop Per Child (Her Çocuğa Bir Dizüstü Bilgisayar,
OLPC) programının da aralarında olduğu birçok çalışmada, teknolojinin bir fark yaratabilmesi
~ 45 ~
için belirli öğrenme ve öğretme hedeflerinin belirlenmesi gerektiği ve bu hedeflerin
gerçekleşmesine olanak sağlayacak pratik bir uygulama modelinin de önemi vurgulanmıştır.
Bu noktada, FATİH’te nasıl bir uygulama modelinin tercih edildiği üzerinde durulması
gerekir. Eğitime ilişkin belirli bir model benimsenmemesi durumunda, eğitim çıktılarının
şansa bırakılıyor olması riski bulunmaktadır. MEB, uygun model örnekleri için diğer
ülkelerdeki (Güney Amerika, ABD, Kazakistan ve Rusya) BT uygulamalarını incelemiştir.
Öğretmen eğitiminden sorumlu yetkililer, ilk olarak teknolojinin mevcut ders planlarına ek
multimedya materyalleriyle dahil edilmesi modelinin benimsendiğini ifade etmişlerdir.
Ancak, bunun nasıl uygulanacağı konusunda sağlanan rehberlik sınırlı kalmıştır. Öğretmen
eğitimlerinde, bir dersin en fazla % 10’unda teknoloji kullanılması önerilmiştir. Son olarak,
okulların kendi kapasiteleri ve kurumsal öğrenme kültürleri doğrultusunda uygulamaya
yönelik bir vizyon belirlemedikleri gözlemlenmektedir.
Eğer bir öğretmen, okul, bölge veya ülke, BT’yi ölçme-değerlendirme, öğrenci
katılımını artırma, okulu terk oranlarını azaltma, multimedya eğitim desteği sağlama, sınıf
yönetimi, araştırmalara erişim vb. önemli hedeflerden hangisi doğrultusunda kullanacağını
tam olarak bilmiyorsa, BT kullanımı bu alanlardan hiçbirinde beklenen etkiyi yaratamayabilir.
Öğrenme çıktılarında olumlu etkiler gözlemlense bile, teknolojinin entegrasyonunda belirli
öğrenme hedefleri belirlenmemişse, sunulan BT ve gözlemlenen etkiler arasında nedensellik
ilişkisi kurmak mümkün olmayacaktır. ABD’de uygulanan bire bir teknoloji programlarını
inceleyen geniş çaplı araştırma Project RED’in bulgularına göre, önemli olan teknolojinin
varlığı değil; ne zaman, nasıl, kim tarafından ve ne amaçla (ölçme-değerlendirme, öğrenci
motivasyonu, sınıf yönetimi vb.) kullanıldığı, yani uygulama modelidir. FATİH’in
uygulamasında halihazırda, sınıf veya ders temelli bir ayrım yapılmadığı görülebilir (farklı
konulara yönelik geliştirilen içerikler hariç). Dolayısıyla, uygulamanın çocukların ilkokuldan
liseye kadar gelişmekte olan bilişsel becerileriyle uyumlu hale getirilerek, öğrenme
süreçlerinde tabletlerden yararlanılması yönünde henüz kullanılmayan bir potansiyel
bulunmaktadır. Son olarak, tabletlerin kime ait olacağı, tamir ve yenilenmelerinden kimin
sorumlu olacağı, tabletlerin okul dışında nasıl kullanılmasının beklendiği ve mevcut
altyapının bu kullanıma nasıl olanak sağladığı veya engel olduğu gibi, uygulama modeli
kapsamında donanımın gündelik idaresine ilişkin bazı konular henüz netleşmemiştir.
Önümüzdeki Zorlu Görev, Öğrenmeye Yönelik Ölçülebilir Kazanımlar Sağlayabilecek
Sınıf, Ders Ve İçeriğe Özel Bilgisayar Kullanım Modellerini Belirlemektir. Bu Eğitim
Modelleri, Gereken Donanım Ve Yazılımın Yanında, Öğretmenlerin Bunları Etkili Bir Şekilde
Uygulayabilmesi Bakımından Son Derece Önemli Olan Eğitimleri Ve Destekleyici Etkinlikleri
De Ortaya Koymalıdır.
Yol gösterici bir çerçeveye sahip olmak, merkezi bir yaklaşımla tüm okullarda aynı
biçimde uygulanması beklenen bir uygulama modelinin tasarlanması anlamına gelmez. Tam
tersine, belirli ölçüde yerel özerklik sağlanması, sadece program çeşitliliği konusunda değil,
liderlik konusunda da belirleyici bir etkendir. Burada dikkat edilmesi gereken, belirli ölçüde
özerkliğin yenilikçiliği ve yerel düzeyde sahiplenmeyi teşvik edeceği; ancak, özerkliğin
liderler, okullar, öğretmenler ve veliler tarafından iyice anlaşılan hedeflerin olmamasından
kaynaklandığı bir ortamda, böyle bir teşvikin söz konusu olmayacağıdır.
~ 46 ~
OLPC programlarının savunucuları arasında, çocukların kendi başlarına yeniliklere
uyum sağlayabildikleri ve epey hızlı öğrendikleri düşüncesinden yola çıkarak, öncelikle
dağıtım sonrasında uygulama modeline odaklanılmasının uygun olduğu görüşüne de sıklıkla
rastlanır. Buna bağlı olarak, öğretmenlere yönelik eğitim programlarının da, teknolojinin nasıl
kullanılacağına ilişkin beklentiler yerine, teknolojiyi bire bir deneyimleyen çocukların
gereksinimleri ve talepleri doğrultusunda tasarlanması öngörülür. Ne var ki, donanımın ana ya
da tek girdi olduğu durumlarda uygulamanın başarısız olduğu birçok örnek verilebilirken,
kendi başlarına öğrenen öğrencilere ilişkin olumlu örnekler ise çoğunlukla anekdot düzeyinde
kalmaktadır. Ek olarak, çocukların gerçekte hangi becerileri kazandıkları veya bu öğrenme
sürecinin zamanla ne ölçüde gelişmeye ve genişlemeye devam ettiği (veya öğretmenin aradan
çekilmesiyle sekteye uğrayarak sonlanıp sonlanmadığı) bu fikri savunanlar tarafından ele
alınmamıştır. Her durumda, bu karşıt görüş de, teknoloji kullanım amacını, beklenen sonuçları
ve bu sonuçları sağlayacak mantıksal çerçeveyi içeren bütüncül bir vizyonun gerekli olduğunu
vurgular bu vizyonda ulusal öğretim programlarına bağlı kalmadan kendi kendine öğrenen
bağımsız öğrenci fikri benimseniyor olsa bile. FATİH’te de, projenin hedeflerini ve uzun
erimli yol haritasını kapsayan bütüncül bir vizyonun eksikliği hissedilmektedir.
Donanım Tercihleri Ve Altyapı
Her çocuğa bir tablet sağlanmasını öngören FATİH çerçevesinde, diğer ülkelerin ve
projelerin uzun sürede fakına vardıkları şu gerçek dikkate alınmıştır: Çocuk başına düşen
bilgisayar oranı, çocukların teknolojiyi düzenli olarak kullanmasını teşvik eden belirleyici
etkenlerdendir. Öte yandan, ideal koşullarda teşvik edilmeye çalışılan teknoloji kullanımı
modelinin, donanım ve yazılıma ilişkin yapılacak tercihleri yönlendirmesi beklenir. Daha
önce de ifade edildiği gibi, FATİH’te tercih edilen ET ve her çocuğa bir tablet uygulamasının,
teknolojinin öğrenme süreçlerini nasıl etkilediğine ilişkin beklentiler temelinde belirlendiğini
gösterir kanıt yoktur. Böyle bir temel olmaksızın, tercih edilen modelin eğitimde dönüşüme
önayak olmasını beklemek gerçekçi olmayabilir. Buna karşın, her iki aygıtın da kendine özgü
özellikleriyle öğrenme süreçlerini önemli ölçüde değiştirme ve iyileştirme potansiyeli olduğu
görülmektedir.
ET’ler sayesinde, simülasyonlar, görseller, videolar, filmler, internetten sağlanan
kaynaklar gibi çeşitli multimedya materyal, tüm sınıfa aynı anda kolaylıkla gösterilebilir;
önceden hazırlanmış notlar, şemalar ve alıştırmalar, elektronik ortamda olduğundan daha hızlı
ve etkili biçimde sunulabilir. Tıpkı tabletlerde olduğu gibi, ET’nin de öğrencinin dikkatini
çekme ve derste ilgisini canlı tutma konusunda etkili olduğu, ayrıca bunu geleneksel tebeşirli
tahtadan çok daha hızlı, zengin ve dinamik bir biçimde yaptığı savunulmaktadır. Bununla
birlikte, ET’lerin geleneksel öğretmen merkezli bilgi aktarımını dijital ortama taşımaktan ve
daha cazip hale getirmekten öteye geçip, gerçekten “etkileşimli” olabilmesi büyük ölçüde,
benimsenen eğitim modeli, yazılım, içerikler ve öğretmenlerin söz konusu olanakları da dahil
edeceği yeni bir öğretme biçimini öğrenme ve uygulama kapasitelerine bağlıdır.
Tam da bu anlamdaki teknolojik değil, pedagojik etkileşim, öğrenme süreçlerinin
dönüştürülebilmesinde anahtar rol oynadığı kabul edilir. Önceki dönemlerde, projeksiyon
teknolojilerinin ağırlıklı olarak kontrollü ve didaktik içeriklerle kullanıldığı ve geleneksel
~ 47 ~
yöntemlere eklemlendiği görülmüştür. ET’ler ise öğrencilerin doğrudan içeriğe katkı
sağlaması, öğrencilerin çalışmalarının bütün sınıfa anlatılan derse eklemlenmesi, böylelikle
aktif bir tartışma ortamı ve işbirliğinin desteklenmesinde giderek daha çok kullanılmaktadır.
Teknolojinin bu tür etkileşimli ileri düzey işlevleri, öğrenme süreçlerini köklü biçimde
etkileyerek, eğitimde tam anlamıyla dönüşüm gerçekleşmesine önayak olma potansiyeli taşır.
FATİH kapsamında, öğretmen eğitimi ve içerik geliştirme çabalarında etkileşimli işlevlere
odaklanılarak bu potansiyeli değerlendirme yönünde adımlar atıldığına ilişkin henüz somut
bir bulgu bulunmamaktadır.
Tabletler, çok sayıda elektronik (ve potansiyel olarak etkileşimli) ders kitabının
yüklenebileceği, kolay taşınır okuma araçları olarak kullanılabileceğinden, öğrencilerin okula
taşıyacakları kitap dolu bir çanta veya ağır bir dizüstü bilgisayara kıyasla daha avantajlıdır.
Tabletler aynı zamanda, özellikle küçük yaştaki öğrenciler için, kullanıcı dostu, kolay
öğrenilebilen, cazip cihazlar olduklarından öğrenci motivasyonunu ve katılımını artırmaya;
öğretmen eğitiminin yetersiz kaldığı durumlarda bile teknolojinin hızla algılanabilmesine
olanak sağlar. Tabletlerin pil ömrü dizüstü bilgisayarlara göre daha uzun olduğundan, elektrik
kesintilerinden ya da voltaj değişikliklerinden etkilenme olasılığı daha düşüktür. Ayrıca,
tabletler henüz eski model bilgisayarlarda ciddi yavaşlamalara yol açan virüslerin tehdidi
altında değildir. Belki de en önemlisi, her öğrenciye bir tablet uygulamasıyla değerlendirme,
gerçek zamanlı geribildirim, anketler, öğrenmeye ilişkin istatistiklerin analizi gibi yöntemler
üzerinden öğrencilerle ilgili çok çeşitli ve ayrıntılı veriye ulaşmak mümkün olacaktır. Son
olarak, tablet bilgisayarlar taşınabilir olduğundan ve her an internete bağlanabildiğinden, okul
dışında da kullanım (veya okul etkinliklerini açık mekanlara taşıyabilme) olanakları sunarak,
okul ve ev arasında köprü görevi görebilir. Tabletlerin sunduğu bu olanaklar arasında
kullanıcı dostu olması ve taşınabilir elektronik okuma aracı görevi görmesinin tabletlerin
tercih edilmesinde belirleyici olduğuna işaret etmektedir.
Önemli miktarda içerik, e-kitap (mevcut ders kitaplarının dijital sürümleri) ve z-kitap
(tabletler ve ET’ler için geliştirilmiş, ancak etkileşim kapasitesi halihazırda sınırlı olan
zenginleştirilmiş kitaplar) olarak dijital ortama aktarıldı. Ancak, öğretmen eğitimlerinin ve
yazılımın halihazırdaki içeriğine bakıldığında, tabletlerin tercih edilmesinde öğrenci
düzeyinde gerçek zamanlı veri analizine odaklanıldığına ilişkin bir gösterge
bulunmamaktadır. Öğrencilerin tabletleri evlerine götürmeleri ve okul dışında da kullanmaları
beklenirken; evde erişime ilişkin mekanizmalar (bant genişliği kapasitesi, güvenli internet
kullanımı, okul dışından erişimin maliyeti vb.) halen tasarım aşamasındadır. Mobil
öğrenmeye gösterilen bu ilginin, pedagojik modele dahil edileceğine ilişkin bir gösterge
bulunmayıp; projede informel bir sonuç olarak bırakıldığı gözlemlenmektedir. Oysaki
Teksas’ta uygulanan bire bir dizüstü bilgisayar programında, öğrenci erişim ve kullanım
düzeylerinin, standardize testlerde elde edilen okuma ve Matematik başarısına anlamlı olumlu
etkisi olduğu görülmüştür. Bulgular aynı zamanda, bu farkı yaratan unsurun, öğretim yılı
boyunca erişim sağlanan gün sayısı veya temel dersler için bildirilen kullanım sıklığındansa,
okul sonrası (evde) kullanım olduğuna işaret etmektedir.
Avrupa’da yapılan belli başlı çalışmalarda ve Uruguay’da uygulanan her çocuğa bir
dizüstü bilgisayar programında da benzer bulgular öne çıkmaktadır. Berkshire Wireless
Learning Initiative (Berkshire Kablosuz Öğrenme Girişimi, BWLI) dizüstü bilgisayar
~ 48 ~
uygulamasının program değerlendirmesi, öğrencilerin “bilgisayarı evde eğlence amaçlı
kullanmaları” ile İngilizce dil ve anlatım başarıları arasında istatistiksel olarak anlamlı ve
olumlu bir ilişki olduğunu göstermiştir. Teknoloji evde kullanıldığında veya toplumsal
etkinlikler (bilim, sağlık veya çevre konusunda projeler) aracılığıyla okul dışı etkinliklere
eklemlendiğinde, motivasyon, katılım ve kullanımda artış gözlemlenmektedir. Bununla
birlikte, teknolojinin ne amaçla eğitim sistemine dahil edildiğini daha iyi anladıklarında ve
desteklediklerinde, velilerin çocuklarının donanımı evde kullanımını teşvik etme olasılığı da
artacaktır. Bu da yine, FATİH projesine ilişkin velilerle iletişimin geliştirilmesiyle
değerlendirilebilecek bir fırsattır.
Eğitsel İçerik Ve Pedagoji
Benzer büyük ölçekli teknoloji girişimlerinden edinilen, fazlasıyla teknoloji merkezli
bir uygulama modelinin oluşturacağı risklere ilişkin dersler, FATİH projesine içerik ve
pedagoji konusunda izlenecek yol haritasına kaynaklık edebilir. Örneğin, Portekiz’de
öğrencilere dizüstü bilgisayar dağıtımını içeren Macellan adıyla bilinen proje, fazlasıyla
teknoloji ve erişim odaklı olduğu, pedagojiye ve çocuklarda dijital okuryazarlık becerilerinin
gelişimine gereken önem verilmediği gerekçesiyle eleştirilmiştir. Bu örnekte, velilerden,
medyadan ve ilgili paydaşlardan gelen tepkiler, projede önemli ölçüde gecikmelere ve başka
sorunlara yol açmıştır. Bununla birlikte, içerik ve pedagojinin önemine ilişkin somut derslerin
bir kısmı, Türkiye’de eğitimde BT alanında yapılmış olan uygulamalardan gelir. Paydaşlarla
yapılan görüşmelere göre, Türkiye’nin geçmiş deneyimlerinde teknolojiyi etkili biçimde
yaşama geçirme ve yeni teknolojilerde kullanılacak içeriği sağlama konusunda önemli
sorunlar yaşanmıştır. Örneğin, okullara tepegöz dağıtılırken saydamlar, bilgisayarlar
dağıtılırken gerekli içerik ve yazılımlar (en azından lisanslı yazılımlar) sağlanamamıştır.
BT, verimsiz öğretim yöntemlerini tam anlamıyla gideremeyebilir; hatta tam da
eğitimde dönüşüm ile değişmesi hedeflenen birtakım geleneksel uygulamaların artmasına bile
olanak sağlayabilir (örneğin sınava hazırlık odaklı toplu tekrarlar). Ayrıca, teknolojinin
mevcut uygulamalardan etkili olanları aksatacak bir etkisi de olabilir. Eğitimde BT
girişimlerini planlarken, uygularken ve değerlendirirken, her donanımın, ancak çalıştırdığı
yazılım, sağladığı içerik ve kullanıldığı öğrenme ortamı kadar iyi ve etkili olacağını
hatırlamakta yarar vardır.
İngiltere’de ET üzerine yapılan araştırmalardan çıkan genel sonuç; her ne kadar
öğrenme süreçlerini değiştirmiş olsa da, ET’nin başarı üzerinde ölçülebilir bir etkisi
bulunmadığı yönündedir. Yapılan araştırmalar, ET’nin sınıf içi söyleme ve pedagojiye
getirdiği değişikliklerin, öğrenme üzerine de benzer ve olumlu bir etkiye dönüşmesini
sağlayabilmek için öğretmenlerin nasıl bir yol izlemeleri gerektiği sorusunu halen yanıtlamış
değildir. Bir başka deyişle, eğitimde tam anlamıyla bir dönüşümün gerçekleşebilmesi için,
teknoloji destekli ders anlatımından etkin etkileşime geçiş şarttır. Yılların deneyimine sahip
olan İngiltere’de bile bunu başarmak için henüz net bir model oluşturulamamış olsa da,
değişim yaratmada asıl görevin, okul yönetiminin de desteğiyle, öğretmene düştüğü
görülmektedir.
~ 49 ~
Dünyanın ilk OLPC pilot projelerinden birinin uygulandığı Haiti’de, haftalar süren
sınıf gözlemleri sonucunda araştırmacılar, teknolojiyle öğrencilerin dikkatinin kolaylıkla
dağılabildiği; ancak “öğretmenin ilgisi arttıkça bu sorunun azaldığı” sonucuna varmışlardır.
Maine’de (ABD) uygulanan OLPC programı üzerine yapılan geniş kapsamlı kontrollü
araştırmadan edinilen bulgular ise, ancak öğretmenlerin “özellikle içeriğe ve/veya becerilere
odaklanarak, bunların öğretiminde dizüstü bilgisayarları entegre etmeleri” durumunda
başarının arttığı yönündedir. Hatta, ABD’de uygulanan BT programlarına ilişkin ülke çapında
gerçekleştirilen araştırmaya göre, en etkili sonuçlar, özel gereksinimle öğrencilere yönelik
özel müdahaleler tasarlandığında ve uygulandığında elde edilmiştir. Daha önce de belirtildiği
gibi, yenilikçiliği teşvik eden esnek politikalar, öğretmenlerin sınıflarında uygulayacakları
teknolojiyi istedikleri gibi uyarlamalarına olanak verir; ancak öğretmenler, başlangıçta onlara
yol gösterecek somut örneklere ve rehberliğe gereksinim duyacaklardır. Gereken desteğin
sağlanmadığı durumlarda, tabletlerin dijital kitap veya defterlerden öteye geçemeyerek,
öğrenciler arası işbirliğini ve etkileşimli öğrenme süreçlerini tetiklemekten çok; öğrencileri
bireysel odaklı çalışmaya yönlendirme riski vardır. Halbuki, günümüz iş ortamlarının değişen
taleplerini yansıtan işbirlikçi ve proje temelli bir öğrenme biçiminin, “bilgi toplumu” ve “21.
yüzyıl becerilerine” yönelik eğitimin ana bileşeni olduğu her geçen gün daha çok kabul
görmektedir.
Yüksek Riskli Sınav Sonuçlarında Gelişme, Okul Terk Oranlarında Düşüş, Ders
Geçme Oranlarında Artış, Okul Düzeni Ve Disiplinde Gelişme Yönünde En Belirleyici
Etkenler; İkinci Dil Olarak İngilizce Öğretimi, Title I [Düşük Sosyoekonomik Konumdaki
Okullara Sağlanan Özel Fonlar] Ve Özel Eğitime Yönelik Teknoloji Temelli Müdahaleler İle
Okuma Becerilerine Yönelik Müdahalelerdir.
Teknoloji, derslere multimedya içerik ve ek kaynaklar sağlayarak katma değer
oluşturmaya yarayan bir araç olarak görülmektedir. YEĞİTEK, bu tür etkileşimli multimedya
öğretim materyallerine erişim olanağı sağlayan Eğitim Bilişim Ağı’nı (EBA) oluşturmuştur.
EBA’nın her geçen gün gelişen ve genişleyen içerik havuzunda, Türkiye’den ve dünyadan
çeşitli kaynaklar, dergiler, telifsiz görseller ve eğitsel videolar bulunmaktadır. Ek olarak
EBA’da öğretmenlere yönelik bir deneyim paylaşımı bölümü de bulunmaktadır. Fatih Projesi
ile sunulan teknolojiden en üst düzeyde yararlanılabilmesini sağlamak için, işbirlikçi ve
dinamik içerikler özellikle ön planda tutularak, öğretmenlerin ve öğrencilerin de materyal
oluşturma ve derleme süreçlerine katkıda bulunması önerilebilir.
Türkiye’ye de uyarlanan Öğretmenler için Ulusal Eğitim Teknolojisi Standartları’nda
belirtildiği gibi, böyle bir yaklaşım, “öğrencilerin kavramsal anlama ve düşünme süreçlerini,
planlama süreçlerini ve yaratıcılıklarını” güçlendirebilir. Bununla birlikte, öğretmenler
tarafından içerik geliştirme veya z-kitapların tabletlerde kullanımı gibi alanların potansiyelini
değerlendirebilmek için öncelikle fikri mülkiyete ilişkin politikaların netleştirilmesi, gerekli
mevzuatın oluşturulması, yazarlara (küçük işletmeler, yayınevleri, öğretmenler, okul
müdürleri vb.) yönelik teşvik mekanizmalarının geliştirilmesi gerekmektedir. Tabletler ve
ET’lerde hangi işletim sistemi veya sistemlerinin kullanılacağına ilişkin henüz resmi bir
açıklama olmadığı için, şu anda geliştirilmekte olan tüm içeriğin çoklu platform destekli
olması gerekmektedir.
~ 50 ~
Teknolojiyi Müfredatla Ve Öğretim Yöntemleriyle Bütünleştirip, Sıklıkla Ve Uygun
Biçimde Kullanarak; Tüm Sınıflarda Ve Diğer Öğrenme Alanlarında Öğrenme Süreçlerini
Tüm Öğrenciler İçin Kişiselleştiren. Teknoloji Bir Eklenti Olarak Görülemez. Öğrencilerin
Sınıftaki Yaşantılarının Ayrılmaz Bir Parçası Olmalı Ve Temel Müfredatla Anlamlı Bir
Biçimde Bütünleştirilmelidir.
İçerik alanında önemli potansiyeli olan EBA, henüz test sürümünde ve geliştirilmekte
olduğundan; bazı kullanıcılar, içeriğin yeterince iyi kategorize edilip düzenlenmediğini,
öğretim araçlarını seçme ve kullanma konusunda öğretmenlere yeterince kapsamlı rehberlik
sağlanmamış olduğunu ifade etmişlerdir. Ancak dünyadaki farklı deneyimlere bakıldığında,
büyük miktarda içeriği geliştirip yaygınlaştırmanın kendi başına bir amaç kabul edildiği;
geliştirilen içeriğin nasıl kullanılacağının bir anlamda şansa bırakıldığı modellerin yüksek
riskler taşıyabileceği görülmektedir. Bu durumda, projenin başarısı büyük ölçüde
öğretmenlerin irade, motivasyon ve kapasitelerine bağlı olacaktır. Öğretmenlerin bu
beklentileri karşılayabilmeleri için, hem ulusal politikalarla hem de okul düzeyinde güçlü bir
vizyon ve liderlik ile desteklenmeleri gerekmektedir.
Akıllı Olan Tahtalar Değil, Öğretmenler: Mesleki Gelişim
Fatih Projesi kapsamında donanım tercihlerinden öğretmen eğitimine kadar birçok
alanda, önemli ölçüde hizmetiçi eğitim olmaksızın teknolojinin kendiliğinden de
öğrenilebileceğine ilişkin bir varsayım gözlemlenmektedir. Ne var ki, eğitimde BT
programları, verilen eğitimlerin hiçbir zaman yeterli olmadığını tekrar tekrar vurgulamaktadır.
Yapılan bir değerlendirmede, zayıf uygulamaların öğretmenin bilgi eksikliğinden ve girişimi
yeterince desteklememesinden kaynaklandığı görülmüştür. Değerlendirme bulguları, “bire bir
bilgisayar uygulamalarının başarısı veya başarısızlığında, her bir öğretmenin son derece
belirleyici olduğu” yönündedir. Fatih Projesi pilot uygulama değerlendirme çalışmasında da
teknolojinin kullanılış biçiminde öğretmenin kilit rol oynadığı gözlemlenmiştir. Öğretmen
teknolojiyi kullanmadığında öğrencilerin de kullanmadığı; belirli bir yönlendirme
olmadığında, öğrencilerin tabletleri çoğunlukla not almak için kullandıkları görülmüştür.
Öğretmen eğitimi kapsamında ilk etapta sekiz saatlik bir eğitim, sonrasında ise bir
haftalık (30 saat) devam eğitimi sunulmaktadır. Eğitimler, ağırlıklı olarak donanım ve
yazılımın işlevselliğine odaklanmaktadır. Mevcut eğitim programı, içerik (uygun materyal
seçimi, materyal ve araçların işlevselliği), içeriğin pedagojik yönden anlamlı biçimde derse
entegre edilmesi, tablet-ET-öğretmen-öğrenci arasında gerekli etkileşimin sağlanması gibi
kilit konuları kapsamlı biçimde ele alamamaktadır. Bu noktada tartışılması gereken bir konu,
öğretmenlerin farklı biçimde öğretmeyi değil, mevcut öğretme yöntemlerini dijitalleştirmeyi
öğreniyor olmalarıdır. BT entegrasyonu dahil olmak üzere birçok alandaki öğretmen
eğitimlerinden edinilen deneyimler, yerleşik öğretmenlik pratiklerini tek seferlik kısa süreli
eğitim programları ile dönüştürmenin oldukça güç olabileceğine işaret eder. Eğitimlerin, okul
temelli mentorluk, rehberlik, öğretmenler arası işbirliği ve iyi uygulama örneklerinin
paylaşımı gibi uygulamalarla desteklenerek sürdürülmesi büyük önem taşır.
~ 51 ~
Uruguay’da uygulanan Plan Ceibal üzerine yapılan değerlendirmeler, öğretmenler
arası işbirliğine zaman ayrılmamasının, teknoloji kullanımını sınırlandıran bir etken olduğunu
vurgulamaktadır. Teksas’ta uygulanan bire bir dizüstü bilgisayar programında ise, “idari
liderliğin gücü ve okuldaki uygulamayı destekleyen mesleki gelişim programının yoğunluğu
ile sınıftaki uygulama düzeyi arasında anlamlı bir ilişki olduğu görülmüştür.” Türkiye’de
yakın dönemde 110 adet uzaktan eğitim merkezi kurulmuştur. Bu merkezler FATİH’e özel
olarak kurulmamışsa da, önümüzdeki dönemde FATİH kapsamındaki öğretmen eğitimlerinin
yaygınlaştırılmasında önemli bir katkı sunabilir.
Dünyada uygulanmakta olan başarılı BT modelleri, öğrenme kültürünü dönüştürmede
okulu bütüncül biçimde ele almanın önemine işaret eder. Bu bağlamda, öğretmenler arası
sürekli işbirliği sağlanması, bu işbirliğinin okul yönetimi tarafından ve ilgili alanlardan
uzmanların düzenli katkılarıyla desteklenmesi; öğretmenlere branş veya ders odaklı BT
entegrasyonu desteği sunulması gibi yöntemlerin etkili olduğu görülür.
Uruguay’da uygulanan Plan Ceibal’ın birçok kez ortaya koyduğu gibi, kendi
kurumları içinde destek ve eğitim alan öğretmenler, bu hizmetleri gündelik çalışma
ortamlarından uzakta ve daha büyük gruplar halinde alan meslektaşlarına kıyasla, eğitim ve
destek hizmetlerinden daha fazla yarar elde ediyorlar ve öğrendiklerinden yola çıkarak
öğretim pratiklerinde daha fazla değişiklik yapıyorlar. Mesleki uygulama toplulukları, kaynak
paylaşımı, içerik değerlendirme, uygulamalara ilişkin deneyimleri izleme gibi bileşenleri
içeren okul temelli sürekli mesleki gelişim süreçlerinde, BT öğretmenleri önemli bir rol
alabilir. Burada önemli olan, BT öğretmenlerinin, okullardaki destek mekanizmalarının
merkezinde yer alacak donanıma sahip olmalarını sağlamaktır.
İzleme Ve Değerlendirme
Bu raporun ana hedeflerinden biri, dünyadaki büyük ölçekli eğitimde teknoloji
programlarından çıkarılan dersleri ortaya koyarak, önümüzdeki dönemde FATİH projesine
yol gösterecek öneriler sunmaktır. Ancak, mevcut uygulamalardan dersler çıkarmaya olanak
sağlayacak türde değerlendirmeler oldukça sınırlıdır. Herhangi bir programa ilişkin
değerlendirme raporunda, olumlu veya olumsuz sonuçlara yol açan asıl etkenler net olarak
belirtilmiyorsa, bu sonuçlara kesin gözüyle bakmaktan kaçınılmalıdır. Bu nokta, FATİH pilot
uygulamalarına ilişkin değerlendirmeler için de geçerlidir. Pilot uygulama değerlendirmesi
için geçen süre anlamlı bir sonuç veya değişime yol açabilecek bir uygulamanın yaşama
geçirilebilmesi için yetersizdir. Uygulamaya ilişkin ilk izlenim ve gözlemler, projeyi sonraki
aşamalarda geliştirmek için gerekli olacak türde bilgilerdir. Benzer biçimde, teknoloji
kullanımının, özellikle de bire bir programların, öğrencinin ilgi ve motivasyonunu artırdığı da
gerek anekdotsal veriler, gerekse daha kesin nicel veriler üzerinden vurgulanmaktadır.
“İlgi” ve “motivasyon”, hem tanımlanması hem de ölçülmesi oldukça güç olgulardır.
Ayrıca, ilgi ve motivasyonu vurgulayan raporlar çoğunlukla teknoloji ile ilgi arasındaki bağı
kurmakta sınırlı kalmakta; bunun ötesine geçerek ilginin öğrenme çıktılarına etkisi üzerinde
durmamaktadır. İlginin artmasıyla yapılan çalışmalara ayrılan zamanın, böylece de
öğrenmenin artacağı varsayılabilir; ancak buradaki asıl kritik etken, öğrencinin ilgiyle
~ 52 ~
odaklandığı içeriktir. FATİH’e bir pilot uygulama ile başlanmış olması olumlu bir adımdır.
Böylelikle pilot uygulamada edinilen deneyimler, donanım özelliklerinin belirlenmesi, tedarik
sürecine yol gösterici olmuş; bazı sorunların (örneğin, ET’ler ile tabletler arasında etkileşim
sağlanamaması) zamanında saptanarak geniş çaplı dağıtım öncesinde giderilmesi sağlanmıştır.
Benzer başka projelerde de, donanım dağıtım süreci kademelendirilerek, ilk fazlarda edinilen
deneyimlerle sonraki fazların geliştirilmesi yoluna gidilmiştir. Diğer taraftan; Teknolojinin
öğrenmeyi nasıl dönüştürdüğü, öğrenme süreçleri ve öğrenci başarısı üzerine araştırmalar
yürütülmesi planlanmaktadır. Ancak bu planların uygun bir bütçe ile desteklenmesi de
gereklidir.
FATİH projesinin yaşama geçmesiyle, tabletlerin öğrenme süreçlerine etkilerinin
araştırılması için önemli bir fırsat doğmuştur. Küçük çaplı araştırmalar aracılığıyla tabletlerin
etkisi ile öğrenci, öğretmen ve okul etkenleri arasındaki ilişkiler ayrıntılı biçimde
irdelenebilir. Araştırma bulguları, ilerleyen aşamalarda projeyi ve teknolojinin öğrenme
süreçlerine entegrasyonunu destekleyecektir. Ayrıca, araştırmaların olumlu veya olumsuz tüm
bulgularının yaygınlaştırılması yaklaşımı benimsenmelidir. Peru’nun OLPC girişiminde
olduğu gibi geniş ölçekte sürekli değerlendirmeler veya öğretmenler tarafından
gerçekleştirilen küçük ölçekli eylem araştırmaları, bu tür teknoloji girişimlerindeki
uygulamaları izlemek, deneyimlerden dersler çıkarabilmek ve böylelikle girişimlerin
geleceğine ışık tutacak veri temelli bir yol haritası geliştirebilmek için kilit önem taşır.
Fatih Projesini Bir Sonraki Aşamaya Taşımaya Yönelik Öneriler
Bu rapor, FATİH projesini ve dünyadaki diğer büyük ölçekli BT girişimlerine ilişkin
mevcut bilgileri temel alarak, FATİH için üzerinde durulması gereken temel konuların kısa
bir analizi sunulmuştur. Ek olarak, bazı raporların bulguları bire bir teknoloji programlarının
öğrenci ilgi ve katılımını etkilediğine, disiplin sorunlarını azalttığına, öğrenci merkezli
sınıflara geçmeye olanak tanıdığına, okuma, Matematik veya Fen notlarında gelişme
sağladığına işaret etmektedir. Ancak, şartların her durumda farklı olduğu göz önünde
bulundurulmalı; dolayısıyla diğer ülkelerden alınan dersler her zaman kurumsal bağlam, okul
düzeyindeki vizyon ve politikalar, teknoloji tercihleri, mesleki gelişim, izleme ve
değerlendirme metodolojisi gibi farklı unsurların ayrıntılarına göre incelenmelidir. Mevcut
deneyimler, bağlamından bağımsız olarak “x girdi, y çıktıya yol açar” gibi basitleştirilmiş
çıkarımlara indirgenmemelidir. Çünkü tüm çıktılar, bir şekilde tüm bu farklı unsurların bir
arada nasıl işlediğine bağlı olarak ortaya çıkar.
FATİH kapsamında donanım tedarik ve dağıtım süreci ilerlemektedir, dolayısıyla bu
rapor, her çocuğa bir tablet ve her sınıfa bir ET dağıtma fikrinin iyi mi yoksa kötü mü
olduğunu değerlendirmeyi amaçlamamıştır. Bu bölümde FATİH’te bugüne kadar elde edilen
başarıların geliştirilmesine ve sunulan teknolojinin öğrenci başarısını da olumlu yönde
etkilemesine yönelik en kritik ve öncelikli fırsatlar özetlenmektedir.
1. Kademeli Bir Strateji Benimsenmesi
Projede öncelikli olarak erişim ele alındığından, ilk etapta gerekli donanımın tedarik
ve dağıtım süreçlerinin planlandığı; dağıtımın, üç yılda ülke çapında tüm okullara ulaşacak
~ 53 ~
biçimde yayılan bir süreçte sınıf düzeylerine göre kademelendirildiği gözlemlenmiştir.
Uygulanabilecek bir başka yöntem de, belirlenmiş hazır olma ölçütlerine veya okulların
talebine bağlı olarak, okulları projeye katılıp katılmamakta serbest bırakmak olacaktır. Bu
yöntem ile her ne kadar FATİH’in benimsediği yaygın erişim ve fırsat eşitliğini sağlamak ilk
etapta mümkün olmasa da, projeye ilk dahil olan okulların, sonradan katılacakların
yararlanabileceği örnek uygulamalar geliştirme şansı artırılmış olacaktır. Bir diğer seçenek de,
dağıtıma bilgisayar bulunmayan hanelerden başlanması ve kademeli olarak
yaygınlaştırılmasıdır. TÜİK verilerine göre, Türkiye genelinde hanelerin % 30,5’inde
masaüstü bilgisayar, % 31,4’ünde ise taşınabilir bilgisayar (dizüstü bilgisayar, netbook vb.)
mevcuttur. Araştırmalar, evde bilgisayar kullanımından kaynaklı bilişsel kazanımların, daha
önce girmemiş evlerde daha fazla olduğuna işaret etmektedir. Bu seçeneğin benimsenmesi,
zaman içinde eşitlik ve erişim meselesini de ele alacak ve büyük olasılıkla, kaynak sıkıntısı
yaşayan okullar için kritik olan kapasite eşiklerini daha iyi anlamaya yardımcı olacaktır.
Başka bir deyişle, böyle bir yaklaşım, MEB’in, teknolojinin sisteme FATİH’in
hedeflerine uygun ve etkili bir biçimde eklemlenmesi için gerekli olan asgari koşulları daha
iyi anlamasına katkı sağlayacaktır. Her durumda, MEB’in, fırsat eşitliğine yapılan vurguda
ekonomik yönden dezavantajlı bölgelerdeki uygulama düzeylerine de dikkat edilmesini
sağlayacak bir strateji geliştirmesi gerekebilir. Teksas’ta (ABD) uygulanmakta olan teknoloji
temelli eğitime geçiş programlarında edinilen deneyimler, uygulamanın daha büyük okullarda
ve ekonomik açıdan dezavantajlı okullarda daha düşük düzeyde olduğuna işaret etmektedir.
Bu bulgu, “düşük ve yüksek sosyoekonomik konumdaki okullarda, aradaki teknolojik
uçurumu gidermeye yönelik kaynak takviyesine rağmen, teknoloji alanında fırsat
eşitsizliğinin çoğunlukla devam ettiğini” gösteren diğer çalışmalarla da tutarlıdır.
Sosyoekonomik yönden dezavantajlı okulların gereksinimlerini dikkate alan, odaklı destekler
sağlanması gerekebilir.
Son olarak, kademeli yaklaşım fikri, projede bir tür “nihai” aşama olacağı varsayımını
barındırır. FATİH’in bir noktada sonlandırılıp sonlandırılmayacağı; bu projenin esasında
teknolojinin de desteğiyle eğitimde yenilikçi ve ölçülebilir bir değişime yönelik uzun vadeli
bir çabanın ilk adımı olup olmayacağı, şimdiden düşünülmeye ve tartışılmaya değer bir
konudur. En azından, donanım tedarik ve dağıtım sürecinin projede yalnızca ilk aşamayı
oluşturduğunun; FATİH’in ilerleyen dönemde uygulamanın niteliğine ve hedeflenen çıktılara
odaklanacak biçimde süreceği ikinci bir aşamaya geçileceğinin, proje uygulama planlarında
ve kamuoyu ile iletişimde açık bir biçimde ifade edilmesinde yarar vardır.
Bu durumda, FATİH’ten bir “proje” olarak bahsetmek yerine, tıpkı Uruguay’ın Ceibal
girişiminde veya Ürdün Eğitim Girişimi’nde olduğu gibi, FATİH’in de olgunlaştıkça sistemde
sürekli bir değişim ve iyileştirmeye ortam sağlamakla yükümlü olacak aynı isimdeki bir
devlet kurumuna veya sivil kuruma dönüştürülebileceği olasılığını göz önüne almak yararlı
olabilir. Uruguay’ın Ceibal projesi, aynı zamanda Flor de Ceibo, CeibalJAM ve RAP Ceibal
(Red de Apoyo al Plan Ceibal, Ceibal Planı Destek Ağı) gibi, uygulamanın sürekli olarak
geliştirilmesine katkı sunmada ve uygulamanın etkilerinin izlenmesinde paydaşların da rol
almasını sağlamayı amaçlayan çok sayıda toplum veya üniversite temelli girişim meydana
getirmiştir.
~ 54 ~
2. Mesleki Gelişimin Hızlandırılması Ve Yeniden Kurgulanması
Okul müdürlerinin öğretmenleri günden güne nasıl destekledikleri, projenin başarılı
bir biçimde uygulanmasında belirleyici unsur olabilir. Avrupa genelinde uygulanan dizüstü ve
mini dizüstü bilgisayar (netbook) girişimleri üzerine yapılan bir çalışmada, temel başarı
unsurları şöyle sıralanmıştır: Okulların kendi kendini örgütleyebilmesi; yönetim ve mesleki
gelişimde özerkliği teşvik etmesi; öğretmen, öğrenci ve ailelerin programların tasarımında ve
geribildirimlerde rol almaları; son olarak da, işbirliğine dayalı öğrenme ve karma öğrenme
gibi yenilikçi yöntemlerin kullanılması.
Elbette, yenilikçi yaklaşımları benimseyip harekete geçmek konusunda öğretmenlere
güvenmek bir seçenek olabilir. Ancak, yöneticilerin öğretmenlere, destek mekanizmaları
sunarak, teknolojiyi günlük rutinlerinin bir parçası haline getirmeye teşvik ederek (hatta bunu
zorunlu hale getirerek), teknolojiyi kullanma yöntemlerini kendileri modelleyerek yardımcı
olmaları daha kesin sonuç verecek bir strateji olacaktır. Öncelikle, öğretmenlerdeki tabletlerin
öğrencilerin kullandıkları ile aynı olması önemlidir.
Sonrasında, tabletlerin yoklama vb. sınıf istatistiklerinin raporlanmasında kullanılması
istenebilir, öğretmenlerle veya öğretmenler arasında tabletler üzerinden iletişim kurulması ve
kaynak paylaşımı teşvik edilebilir. Yönlendirici ilkeler, kılavuzlar, farklı derslere yönelik sınıf
içi senaryolar ve yöntemler sağlanması, öğretmenleri sunulan teknolojiyi benimsemeye ve
nihayetinde de yenilikçi uygulamalar geliştirmeye yönlendirir. Dolayısıyla, bu tip desteklerin
sunulması, yenilikçi yaklaşımların yeşermesine engel olacak tek tip uyum modellerinin
dayatılması veya katı kurallar getirilmesi anlamına gelmez. Bu bağlamda, FATİH’te
uygulamaya yönelik yönlendirici çerçevenin asgari düzeyde olması, öğretmenleri
kısıtlamayan ve esneklik tanıyan olumlu bir yaklaşımdır. Ancak bu esnek yapı, akran desteği,
eylem araştırması, iyi örneklerin paylaşımı, yenilikçi yaklaşımların teşvik edilmesi gibi
mekanizmalarla kademeli ve sistematik olarak desteklenmediği sürece, uygulamaların ne
kadar etkili biçimde yaşama geçtiği öğretmenlerin bireysel motivasyon ve kapasitelerine bağlı
kalacaktır.
3. Hedeflerin Somut Olarak Tanımlanması Ve İzleme & Değerlendirme
Çerçevesinin Oluşturulması
Doğru biçimde uygulandığı ve desteklendiği takdirde teknoloji, çocukların öğrenme
süreçlerinde daha aktif rol aldıkları; öğretmenin kolaylaştırıcılığıyla, akranlarıyla etkileşim ve
işbirliği içinde bilgiyi inşa ettikleri ve ufuklarını genişlettikleri yeni bir öğrenme ve öğretme
modelini tetikleyebilir. Böyle bir modelin benimsenmesi de, eğitimde gerçek anlamda bir
dönüşüm gerçekleşmesini sağlayabilir. Evde internet erişimine ve veli katılımına özel
belirlenecek bir strateji ve sağlam bir eğitim modeli ile desteklenecek olursa, FATİH’in böyle
bir dönüşüme önayak olma potansiyeli bulunmaktadır.
Proje hedefinin daha net ve somut biçimde ifade edilmesi, bu hedefe ulaşmada
izlenecek mantıksal çerçeve ve teknoloji entegrasyonu modelinin ayrıntılandırılması ve bu
modeli yansıtacak bir izleme ve değerlendirme çerçevesinin oluşturulması, projenin
gelişimini, etkisini ve sürdürülebilirliğini güçlendirecektir. Sonrasında, oluşturulacak çerçeve
~ 55 ~
temelinde teknolojik ve pedagojik anlamda nelerin işe yaradığını değerlendirmeye yönelik
kontrollü çalışmalar tasarlama ve uygulama konusunda çok önemli bir fırsat doğacaktır.
Projenin ilk evrelerini ele alan izleme ve değerlendirme çalışmaları, bu deneyimlerden
çıkarılacak derslere odaklanmalıdır. Ancak, bu noktada, proje etkilerinin anlamlı biçimde
ölçülebilmesi ve değerlendirilebilmesinin zaman alacağı göz ardı edilmemelidir. Ek olarak,
uygulamalardaki farklılıklar çıktıları etkileyeceğinden, değerlendirme yaparken uygulama
koşullarındaki ayrıntılara ve farklılıklara dikkat edilmelidir. Böyle bir izleme çerçevesi
uygulandığında, her tür girdi (destek, eğitimler vb.) ve çıktıyı (başarı, okula devam, katılım
vb.) tanımlayabilecek, ölçebilecek ve nitelendirebilecek, FATİH’i destekleyici uyarlanabilir
bir ekosistemin ana bileşenlerinden biri oluşturulmuş olacaktır.
Öğrenme sürecinin birçok boyutunu teknoloji kullanımına bağlı çıktılar olarak ele
almak mümkündür. Buradaki temel sorun, neden-sonuç ilişkisinin gerçekçi bir biçimde
belirlenmesine olanak tanıyacak şekilde değişkenleri sınırlandırabilmektir. İzleme ve
değerlendirmede, projenin etkisinin ölçülmesi; teknolojinin, öğrenme ve öğretme
yöntemlerinin, öğretim materyallerinin, öğretim programlarının ya da bu unsurların birkaçının
etkisinin ölçülmesinden ayrı tutulmalıdır. Etkileşim, kazanım (katılım, derse ilgi vb.) ve başarı
gibi alanlardaki değişim de izleme ve değerlendirme çerçevesine dahil edilebilir.
Değerlendirme çerçevesi iyi tanımlanırsa ve analitik yazılımlara gerekli yatırım
yapılırsa, yukarıda bahsedilenlerin çoğu tabletler aracılığıyla da kolaylıkla yapılabilir.
Titizlikle hazırlanmış bir araştırma çerçevesinde olması gereken bir başka öğe de, teknolojinin
varlığının ve kullanımının, olmadığı durumlara kıyasla etkisini belirleyebilecek geçerli bir
karşıt durumdur. Dağıtımda kademeli bir yaklaşımın benimsenmesi, böyle bir kıyaslamaya
olanak sağlayacak farklı grupların genel uygulamanın parçası olarak ortaya çıkmasını
sağlayacaktır.
Ancak en önemlisi, anlamlı sonuçlar elde edebilmek için yıllar geçmesi gerekebilir ve
bu göz ardı edilmemelidir. Benzer uygulamalarda edinilmiş deneyimler, teknolojinin gerçek
anlamda bir dönüşüm sağlayacak biçimde kullanılmaya başlanmasından önce her zaman
belirli bir benimseme ve uyum süreci yaşandığına işaret etmektedir.
4. Kurumsal Liderliğin Ve Paydaşlarla İletişimin Geliştirilmesi
Paydaşların, özellikle de velilerin ve okulların, katılımının sağlanması, eğitimde BT
uygulamaları dahil olmak üzere birçok eğitim reformu girişiminin sürdürülebilirliği için kritik
önem taşır. Daha önce de belirtildiği gibi, öğrenci başarısı düzeyinde bir dönüşümün
gerçekleşmesi yönünde kırılma noktasına gelinmesini sağlayabilecek etken, veli ve okul
katılımıdır. Ne var ki, donanım, içerik ve eğitimlerin dağıtım ve yönetiminde halihazırda
uygulanan model son derece merkezi olup, olmazsa olmaz geribildirim mekanizmalarından
yoksundur. Projedeki gelişmelerin paydaşlarla saydam biçimde paylaşılmaması, bu önemli
yatırımın etkisini zayıflatabilir.
Önümüzdeki dönemde, tüm paydaşlarla açık ve saydam iletişimi benimseyen, gerekli
geribildirim mekanizmalarını barındıran, paydaşlar arası eşgüdüm ve işbirliğini sağlayan bir
yönetişim modelinin yaşama geçirilmesi, başarılı bir değişim sürecine önayak olacaktır.
Projeye ilişkin bilgilerin daha etkin biçimde yaygınlaştırılmasını sağlayan, anlamlı
~ 56 ~
geribildirim mekanizmaları barındıran ve geribildirimler ışığında değişime açık olan bir
iletişim planı, MEB ve FATİH için yararlı olacaktır. Mevcut iletişim planı, büyük harcamalar
yapılmasına karşın ortada somut çıktılar olmaması gerekçesiyle eleştirilmiştir. Velilerin evde
ve ders dışı etkinliklerde teknoloji kullanımı konusunda çocuklarını nasıl destekleyeceklerini
bildiklerinden emin olmak için, velilerin projeye dahil edilmesi öncelik haline gelmelidir.
Örneğin, velileri güvenli internet kullanımının gözetimine katkıda bulunmaya teşvik etmek,
güvenli internet kullanımına yönelik algoritmalar geliştirmekten çok daha etkili bir strateji
olabilir. Yerel düzeyde ve okul düzeyinde projeye etkin katılımın teşvik edilmesi, projeyi
güçlendirmenin ve sürekliliğini sağlamanın yollarından biri olabilir.
Velilerin Bakış Açısından Fatih Projesi’nin Değerlendirilmesi
Özellikle 21. yüzyılda teknolojinin toplumdaki yeri gün geçtikçe daha çok ağırlık
kazanmakta ve giderek vazgeçilmez bir hale gelmektedir. Üretim süreçlerinin büyük bir kısmı
artık teknolojik olanakların sağladığı olanaklarla birlikte gerçekleştirilmektedir. Bilgisayar
teknolojilerinin üretim süreçlerinin tamamında etkin olarak kullanıldığı çağımızda teknoloji
destekli öğretim, ülkelerin eğitim sisteminde kaçınılmaz bir unsur haline gelmektedir.
Gelişmekte olan ülkelerin teknoloji destekli eğitime ve teknolojinin öğretilmesi süreçlerine
daha fazla kaynak aktarmaları gerekliliği açıkça görülmektedir.
Teknolojik yenilikler ve gelişmeler toplumsal hayatın hem ekonomik hem de sosyokültürel alanlarında önemli dönüşümler gerçekleştirmektedir. Teknolojik ilerlemenin işgücü
içerisindeki vasıflı–vasıfsız kutuplaşmasını arttırdığını; bu noktada da, iş ilişkilerinde giderek
daha fazla sayıda, teknolojik makinelerin uzantısı olabilecek veya teknoloji imal edebilecek
nitelikli işgücüne ve beyin gücüne ihtiyaç olduğu artık günümüzün bir gerçeğidir. Ayrıca,
teknolojik gelişmelerin sonucu olarak, üretilen şeyden çok üretimin yapılış biçimi
değişmektedir.
Bilgi ve iletişim teknolojilerindeki (BİT) değişim, sektörlerin ihtiyaç duyduğu iş
gücünün niteliklerini de değiştirmiş; yeni is alanlarının oluşmasını sağlamıştır. İhtiyaç
duyulan nitelikli iş gücünü yetiştirmek ve ortaya çıkan yeni iş kollarındaki açığı kapatmak
için eğitim sistemlerinin geliştirilmesi ve teknoloji destekli eğitime olan ihtiyaç ise bir
zorunluluk haline gelmiştir. Dolayısıyla, günümüzde özellikle küreselleşme ve küresel
işgücünün nitelikli olmasının önem kazanması; eğitim-öğretim süreçlerinde teknolojiden
yararlanma çalışmalarının yaygınlaşmasının temel nedeni olduğu ileri sürülebilir. BİT’de
yaşanan değişim ve dönüşümler bazı tehditlerin yanı sıra değerlendirmeyi bekleyen çok
sayıda fırsatı da beraberinde getirmiştir. Bu süreçte ortaya çıkan tehditlere karşı koymak,
fırsatlardan yararlanmak ve bireylere daha yaşanabilir bir gelecek sunmak için diğer tüm
sistemlerin olduğu gibi eğitim sitemlerinin de bu dönüşüme ayak uydurması zorunlu hale
gelmiştir.
Bu süreçte, iletişim teknolojisindeki yenilikler her alanda olduğu gibi, eğitimde de
etkili olmaktadır. Uzun süredir okulların teknolojiyle tanıştırılmasının, eğitimdeki değişimin
lokomotifi olduğu iddia edilmektedir. Eğitim ortamı, bu teknolojilerle hızla değişmektedir.
Teknolojinin eğitimde kullanımı radyo, TV, video ve tepegöz gibi araçların okullarda
~ 57 ~
kullanımına bağlı olarak oldukça eski tarihlere gidebilmekle birlikte günümüzde eğitim
kurumlarının gelişimi ve niteliğini etkileyen en önemli gelişme bilgisayar, internet ve ilişkili
teknolojiler olmaktadır.
Eğitim araç ve gereçlerinin, teknolojideki bu yeniliklerle birlikte yenilenmesi, günün
gereksinimlerine cevap verebilir duruma gelmesi kaçınılmazdır. Böyle bir gelişim ortamı
içinde eğitime teknolojik bir nitelik kazandırma gereği de güncel konulardan biri olmuştur.
Teknolojik olanaklardan yararlanmayan eğitim, artık, günün toplumsal ve bireysel beklenti ve
gereksinimlerine yanıt verememektedir. Eğitim alanında kullanılan teknolojinin, ileri düzeyde
çağdaş bir teknolojiye dönüştürülmesi en öncelikli konular arasındadır. Yıllar geçtikçe
teknoloji eğitim kültürümüzün vazgeçilmez bir parçası haline gelmektedir. Okullar artık
teknolojinin etkilerini ve müfredatın değişen yüzünü görmezden gelememektedir. Bu durum
şüphesiz öğretmen, öğrenci ve velilerin rollerinde önemli dönüşümlere gebe gibi
görünmektedir. Teknolojik gelişmelerin eğitimde kullanılması sayesinde özellikle öğrenciler,
teknoloji ve öğretmenlerle etkileşimli bir çalışma ve işbirliğine girebilme imkanına
kavuşmaktadır. Sonuç olarak, BİT’deki bu yoğun ve hızlı gelişme ve bunların bireysel
kullanımlarının hiç olmadığı kadar yaygınlık kazanması, eğitim yöntemleri kadar eğitim
kurumlarını da değişime zorlayan en önemli dışsal kaynaklardır.
BİT’deki gelişmeler eğitim açısından, sonuçları itibariyle, olumlu olarak görülse de,
bazı olumsuzlukları da beraberinde getirmektedir. Gelişmiş ülkeler ile gelişmekte olan ülkeler
arasında ve aynı toplum içerisindeki insanların, bilgi ve iletişim teknolojilerine sahip olma
veya ulaşabilme imkanları eşit değildir. Söz konusu teknolojilere sahip olanlar bilgiye, eskiye
oranla çok daha hızlı ulaşırken; diğerleriyle aralarındaki eşitsizlik daha da artmaktadır. Bu
durum, “dijital bölünme (digital divide)” olarak kavramlaştırılmaktadır. Bir diğer problemde
teknoloji temelli eğitim sistemlerinin getirdiği ek maliyetlerdir. Ulusal ekonomilerden eğitime
ayrılan miktarın artırılması gerekmektedir. Bu gereklilik ekonomik olarak güçlü olan ülkeler
için mümkün görülürken diğerlerinin işini daha da güçleştirmektedir.
Teknolojinin eğitim alanında ve tüm sosyal yaşamda değiştirebildiği ve
değiştiremediği şeyler vardır. Örneğin teknoloji eşitsizliklere yönelik olumlu bir etki
yaratmamaktadır. Teknolojinin üretim alanındaki etkileriyle veya sınırlıklarıyla eğitim
alanındaki etkileri yakından ilişkilidir. Bu nedenle teknoloji toplumsal yaşamdan soyutlanarak
incelenemez.
Ancak, teknolojinin insan ihtiyaçlarına ve toplumsal yaşama nasıl entegre edildiği de
önemli bir noktadır. Teknoloji onu üreten özel şirketlerin ve piyasa ilişkilerinin
hegemonyasına ve inisiyatifine terk edilemeyecek kadar önemli bir alan haline gelmiştir. Bu
noktada, “teknolojik gelişmeler ve insan gereksinimleri arasındaki ilişkilerin nasıl kurulduğu
ve teknolojiden toplumun nasıl yararlanabileceği ve toplumsal kaynakların teknolojinin yoğun
olarak kullanıldığı alanlara ayrılırken beklentilerin neler olabileceği konusunun da dikkatle
gözden geçirilmesini gerektirmektedir. Teknolojinin, eğitim kurumlarının örgütlenme ve
işleyişine; eğitim sürecinde kullanılan yönteme, eğitimin içeriğine ve eğitim yoluyla
toplumsal alana etkisinin de bu çerçevede dikkate alınması gereklidir.”
ABD gibi gelişmiş ülkelerde eğitim yoluyla tüm toplum kesimlerine bilgisayar
kullanımı ve internet olanağı projeleri de oldukça ilerleme göstermiş ve eğitim sisteminin
~ 58 ~
temel stratejik gelişme alanlarından birisi olarak tanımlanmaya devam etmektedir. Yine,
Avrupa Birliği ülkeleri için de tüm okullarda bilgisayar başına düşen öğrenci sayısının
azaltılmasının ve bilgisayar okur-yazarlığı başta olmak üzere teknoloji kullanımını
öğretmenin okulların temel hedefleri arasında yer alması, yakın gelecekte bu konudaki
yaygınlığının bugün bulunan noktadan daha ileriye gideceğini düşünmemizi
kolaylaştırmaktadır. Son birkaç yıl içinde kamu okullarında bilgisayar kullanımı ve internet
bağlantısına sahip olma oranlarının birkaç yıl öncesine göre bile çok önemli oranlarda artış
gösterdiği saptanmaktadır.
Açıkçası, ticari kurumlarda kullanılan bilgisayar ile öğretim kurumlarında kullanılan
bilgisayarların ve teknolojilerin farklı kullanım ilkelerinin olması gerekmektedir. Özellikle
eğitim kesiminde teknoloji kullanımının verimlilik, rekabet, karlılık, üstünlük sağlama vb.
gibi küresel piyasa değer ve ilkelerine dayalı olmak yerine bireysel ve toplumsal
gereksinimler ve farklılıklar, demokratiklik, eşitlik, hakkaniyet, maliyet-etkililik gibi değer ve
ölçütleri öncelikle göz önüne alması gerekir.
Türkiye son 20 yılda meydana gelen baş döndürücü teknolojik değişimlere ve bunun
eğitim alanında yarattığı dönüşümlere uyum sağlamak ve küresel rekabette geride kalmamak
iddiasıyla eğitim alanında teknoloji kullanımını öngören birtakım projeler uygulamaya
başlamıştır. Bu amaçla Fırsatları Artırma ve Teknolojiyi İyileştirme Hareketi (FATİH)
projesini hayata geçirmiştir.
Yeni teknolojilerin (etkileşimli tahta, tablet bilgisayarlar, internet, vb.), eğitimin
içindeki tüm eğitim aktörlerinin (öğretmen, öğrenci, idareci, veli vb.) öğrenme eylemlerindeki
davranış biçimlerini ve içerikleri (ders kitapları, müfredat, tüm ders materyalleri vb.) ve o
içeriklerin aktarılma biçimleri olan öğretim yöntem ve tekniklerinde radikal değişiklikler
ortaya çıkarabileceği öngörülebilir. İşte bu noktada; öğretmen ve öğrencilere yönelik olarak
yeni yaklaşımların geliştirilmesi ve e-öğrenme sisteminin imkanlarının sunulması için bir
fırsat olan FATİH projesi, iyi tasarlandığı ve uygulandığı takdirde klasik eğitim ve öğretim
anlayışını etkileme ve değiştirme potansiyeli barındırmaktadır.
Günümüze kadar Fatih Projesi ile ilgili, projenin yeni olması nedeniyle, kısıtlı çalışma
yapılmış olup, bu çalışmaların birçoğunun öğretmen-öğrenci okuryazarlık, tutum ve algıyı
ölçerek inceleme yaptığı tespit edilmiştir. Bu çalışmaların ve Fatih Projesi dokümanlarının
yapıları incelendiğinde hemen hepsinde genel olarak donanım birimlerinin ön plana
çıktığı, uygulama, içerik, öğretim yöntemleri üzerine ise hiç durulmadığı tespit edilmiştir. Bu
sınırlılığa ek olarak diğer bir sınırlılığı Fatih Projesi kapsamında öğretim elemanlarının yeterli
görüş önerilerinin alınmaması ve öğrenci velilerinin bu proje dışında tutulmuş olarak
algılanmasıdır. Bu algının oluşmasındaki en büyük faktör projenin hiçbir dokümanın da veli
vb. ifadenin geçmemesidir.
FATİH projesinin uygulanması sürecinde en büyük sorumluluğun temel uygulayıcılar
olarak öğretmenlerde olduğunu ve öğretmenlerin bu süreçte anahtar bir rol oynadıklarını
söylemek mümkündür. Bu bağlamda proje uygulamalarının sürdürülebilir olması için ana
uygulayıcılar olarak görülen öğretmenlere yönelik sürekli mesleki eğitim olanaklarının
sağlanması ve onların sürece etkin olarak katılımlarının sağlanmasının çok önemli olduğu
söylenebilir. Ancak, FATİH projesinin başarısı büyük ölçüde öğretmen yeterliliklerine bağlı
~ 59 ~
olsa da diğer paydaşlar olan öğrenciler ve onlara evde sunulan ebeveyn desteği ve zengin
öğrenme ortamları da önemli faktörler olarak karşımıza çıkmaktadır.
Velileri/aileleri eğitimde önemli bir paydaş olarak düşündüğümüzde, ailelerin
çocuklarının eğitimlerine ilişkin bilgiyi belli bir zaman ve mekana bağlı olmaksızın
edinebilmeleri ve görüşlerini gerek okul yönetimine gerekse diğer velilere iletebilmeleri
katılımcı bir eğitim için önemli bir altyapı oluşturmaktadır. Burada internet olanaklarına
ulaşmaya elverişli bir çevre, ailelerin bilgisayar kullanma becerileri, iletişim kurmalarına
öncülük edecek ve bunu sürdürecek anahtar kişilerin veya okul çalışanlarının bulunması
gerekliliği özellikle dikkate alınmalıdır. Böyle bir altyapı doğrudan ülkede mevcut teknoloji
ilişkili politikaların ve eğitim kurumlarında üretilen bilgi ve becerilerin bir yansıması
olacaktır.
Bu noktada eğitimde kullanılacak teknolojilerin veli, öğrenci ve öğretmenlerin özgürce
ve bağımsız bir şekilde birlikte çalışmaları için birbirlerine erişimlerini kolaylaştıracak
özellikte araçlar sağlamalıdır. Eğitimde kullanılacak teknolojilerin öğrencinin öğrenme
çevresi olan okul ve evi (ebeveynleri) muntazaman entegre edecek içeriğe ve amacına uygun
araçları içermelidir. Zaten yapılan çalışmalar ebeveynlerin ya da velilerin eğitim sürecine
etkin katılımlarının öğrencilerin akademik performans düzeylerine pozitif bir katkıda
bulanabileceğine işaret etmektedir.
FATİH projesinin değerlendirilmesine yönelik bu çalışmada genel olarak teknolojinin
okul, öğretmen ve aileler tarafından nasıl anlaşıldığı ve kullanıldığına odaklanılmakla birlikte,
özellikle okul altyapısı ve internet erişimi, öğretmen eğitimi, öğrencilerin bilgisayarları sınıf
içinde kullanımı, ailelerin projeyi kabullenmesi gibi değişkenler açısından bir takım analizler
yapılmıştır.
Proje kapsamında belirlenen en büyük sınırlılığın içerik olduğu kadar velilerin bu
çalışmaya dahil edilmemesi olarak düşünülmektedir. Fatih Projesi kapsamında veliler ile ilgili
literatürde hiçbir çalışmaya ulaşılmamıştır. Yapılan çalışmalarda öğrenci ve velilerinin
bilgisayar okuryazarlık düzeyleri incelenmiş, velilerin bilgisayar yeterliliklerinin düşük
olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Sonuç olarak velilerin bilgisayar yeterliliklerinin düşük olması,
öğrencilerin derslerine velilerinin destek sağlayacağı ve öğrenci ve velilerinin bilgisayar
yeterliliği arasındaki anlamlı pozitif ilişkinin bulunması nedeniyle velilerin bu projeye dahil
edilmesinin önem arz edeceği düşünülmektedir.
Öğrenci velileri ile Fatih Projesi pilot okullarında yapılan odak görüşmeler sırasında
velilere yöneltilen “Fatih Projesi hakkında ne düşünüyorsunuz?” sorusuna öğrenci velilerinin
verdikleri yanıtlar iki ana tema (olumlu ve olumsuz) olarak ortaya çıkmıştır.
~ 60 ~
Velilerin FATİH Projesine İlişkin Genel Görüşleri
Olumlu
Olumsuz
Her bilgiye kolayca erişim
Tabletlerde oyun oynanması
Kitap taşıma sorununun olmaması
Okuma alışkanlığını azaltması
Teknoloji kullanımını sağlaması
Sosyalleşmeyi engellemesi
İnternetin olması/ İnternet kafeye gitme
Evde yoğun internet kullanımı
Velilerin yeterli bilgiye sahip olmaması
oranının azaltması
Derslerdeki başarıyı artırması
Sakıncalı internet kaynaklarına erişim
FATİH projesiyle birlikte gelen yeniliklerin öğretme-öğrenme süreci bağlamında katkı
sağladığı değişimler ise beş alt tema kapsamında değerlendirilmiştir. Veliler projenin;
öğrenmeyi kolaylaştırması, teknoloji kullanımını sağlaması, derslerdeki başarıyı artırması,
kitap taşıma sorununu ortadan kaldırması, internet olanağı sağlaması bakımlarından yararlı
bulmaktadırlar.
Buna göre öğrenci velileri, FATİH Projesiyle birlikte gelen yeniliklerin derslerin
işlenişini büyük ölçüde zenginleştirdiğini dile getirmişlerdir. Özellikle internette yer alan
görsel ve işitsel bilgiye ders sırasında ulaşılabilmesi ve anlatılan konuların görsel içerik
desteği ile zenginleştirilmesi öğretim sürecinde büyük kolaylık olarak değerlendirilmektedir.
Gerek sayısal gerekse sözel derslerdeki gözlemler sırasında da ağırlıklı olarak görsel
içeriklerden sıkça yararlanıldığı görülmüştür. Bunun yanında özellikle konuya uygun hazır
içerik anlamında sıkıntıların olduğu da gerek öğrenciler ve öğretmenler gerekse veliler
tarafından dile getirilmektedir. Velilerin, içerikler hakkındaki görüşlerini öğrencilerin
görüşlerine dayandırarak sunmaları ise, öğrencilerin derslerine ve okula olan ilgilerinde artış
olarak değerlendirilebilir.
Fatih Projesi kapsamında dağıtılan tabletlerin öğrenme süreçlerini kolaylaştırması,
öğrencilerin başarılarını arttırması ve yoğun teknoloji kullanımı sağlamasından dolayı olumlu
olduğunu düşünen örnek veli görüşü şu şekildedir:
“Büyük avantaj. Anlatım olarak, görüntü olarak. Hem öğretmen için hem öğrenci için.
Olumlu görüyorum. Her türlü kaynak çocuğun elinin altında, her şeyden faydalanabiliyorlar.
Olumlu bakıyorum… Ülkemiz için kazançtır. Tablette çocuğum derslere bakıyor
görüyorum… Oyun oynamaya çok düşkün tablette oyun oynuyorlar… genelde olumlu
bakıyorum, açıyor dersleri izliyor, dinliyor, animasyonları görüyor…Teneffüslerde çocukların
hep elinde…Akıllı tahtada sorun yok…İnterneti millet olarak faydalı kullanmalıyız…Ayrıca,
teknoloji özrü bulunmayan her öğrenci için çok büyük fırsat…..sayfa yırtılması falan
yok…akıllı tahtayla birleşince çocukların verim alabileceği bir proje. Başarıları arttı. Notları
yükseldi”
Projeyle birlikte öğrencilerin kitap defter taşımaktan kurtulacakları ve elektronik
kitapları yükleyebilecekleri tabletleriyle okula kolaylıkla gelebilecekleri yönündeki öngörü
görüşmeler sırasında veliler tarafından da dile getirilmiştir. Veliler özellikle kitap defter
~ 61 ~
taşımayı bir yük olarak değerlendirip tabletlerin gerekli içeriklerle zenginleştirilmeleri
durumunda öğrencilerin yükünü büyük ölçüde hafifleteceği görüşünü dile getirmişlerdir.
Fakat ders gözlemleri sırasında sınıflara kitap ve defterleriyle gelen öğrencilerin de olduğu
görülmüştür. Bu durum derslerdeki içerik yetersizliği ve tablet üzerine not alma seçeneğinin
etkin olarak kullanılamamasıyla açıklanabilir. Tabletlerin sağlayabileceği pratik kolaylıklar ile
ilgili örnek bir veli ifadesi aşağıda yer almaktadır:
“Çok güzel bir şey. Çocuklar çantalara daha önce kitapları doldurup geliyorlardı.
Şimdi her şey tabletin içinde. Olumlu çok güzel bir şey… Çocuklar okula giderken çantayı
göremez olduk. Çantaları 8-10 kilo ağırlığında çantalarla çocuklar okula gelirlerdi. Küçücük
bir tahtaya her şey yerleştirilmiş.”
Öte yandan, görüşülen velilerin bir kısmı, projeyi olumlu bulmakla birlikte kimi
bakımlardan beğenmedikleri yönler olduğunu dile getirmektedirler. FATİH projesiyle birlikte
gelen yeniliklerin öğretme-öğrenme süreci bağlamında olumsuz veli görüşleri ise beş alt tema
kapsamında değerlendirilmiştir. Bu açıdan görüşülen velilerin bir kısmı, projenin
sosyalleşmeyi engellemesi, hala kitap taşımayı ve kullanımını gerektirmesi, evde yoğun
internet kullanmaya neden olması, okuma alışkanlığını azaltması ve tabletlerin oyun amaçlı
kullanılmasına neden olması yönleriyle beğenmediklerini belirtmektedirler.
FATİH projesinin sağladığı yoğun teknoloji kullanımının yarattığı sosyal/psikolojik
sorunlar bağlamında da velilerin görüşleri değerlendirilmiştir. Buna göre velilerin yaygın
olarak dile getirdikleri görüş doğrultusunda sağlanan teknolojilerin öğrencileri asosyal bir
yapıya itmesi, sınıfta ve teneffüste arkadaşlarıyla konuşmak yerine öğrencilerin tabletleriyle
ilgilendikleri bu durumun da öğrenciler arasındaki iletişimi olumsuz yönde etkilediği
değerlendirmesi yapılmıştır. Sınıf gözlemlerimiz sırasında fark ettiğimiz ders zili çaldığında
öğrencilerin çoğunun sınıftan ayrılmayıp tabletle ilgilenmeleri bu görüşü destekler
niteliktedir. Bunun yanında velilerin bazıları ise öğrencilerin teknolojik bilgilerini birbirleriyle
paylaşmaları nedeniyle asosyal olmayıp aksine birbirleriyle daha fazla iletişim kurduklarından
söz etmişlerdir.
Sosyalleşmeyi engelleyen temel faktörlerden biri olarak değerlendirilen bilgisayar ve
teknoloji bağımlılığı ise göz önüne alınması gereken önemli bir sorundur. Özellikle
günümüzde madde bağımlılığı kadar yaygın olan bilgisayar bağımlılığı konusunda
ebeveynlere önemli görevler düşmektedir. Yoğun teknoloji kullanımının sosyalleşmeye
olumsuz etkileri konusunda bir veli görüşü oldukça çarpıcı analizler içermektedir:
“Sosyal ilişkileri olumsuz etkileyebilir. Her şeyin avantajı olduğu kadar dezavantajı da
var. Sanayileşmeyle, teknolojiyle birlikte, insanlar yalnızlaştı ve toplumun dışına itildi. İnsan
ilişkilerimiz çok değişti. Önceden bir cenazemiz olduğunda kalkıp gidiyorduk.
Şimdi cep telefonuyla başın sağ olsun deyip bırakıyoruz… Teknolojinin sebep olduğu
yabancılaştırma, işi çıkmaza sokuyor.”
Bilgisayar teknolojilerinin yoğun kullanılmasının doğal olarak sosyal yaşama daha az
zaman kalması nedeniyle bireyler arasındaki iletişimi ve etkileşimi zayıflattığı öne sürülebilir.
Projenin ailelerin sosyal yaşamına etkilerini olumsuz bir açıdan değerlendiren bir veli şunları
ifade etmektedir:
~ 62 ~
“Tablet bilgisayar nedeniyle, çocuğumun aile içinde diyalogları azaldı. Bu konuda
internet çok etkili. İnternet çocuğumun akrabalarıyla ilişkilerini bitirdi.”
Bazı veliler ise FATİH Projesinin öğrencilerin ortaya çıkarabileceği önemli bir başka
olumsuz gelişmeye dikkat çekmektedir. Bu noktada bazı veliler projenin sağladığı etkileşimli
tahta ve tabletlerin görsel teknolojileri yoğun olarak kullanımını teşvik ettiği için zaten zayıf
olan kitap okuma alışkanlığını ortadan kaldıracağını vurgulamaktadır. Bu konuda bir velinin
görüşü aşağıda yer almaktadır:
“…Benim burada tek çekindiğim soru, zaten çocuklarımız fazla okumayı sevmiyor.
Yani burada okumada bir hantallaşma olursa, bir sıkıntı olursa bilmiyorum.”
Ayrıca, ebeveyn kontrolü ile öğrencilerin teknolojinin sağladığı her türlü sakıncalı
içerikten mümkün olduğu kadar korunmaları sağlanabilir. Özellikle evde çocuklarının
bilgisayar kullanımı sırasında ebeveynlerin bu kullanımı denetim altına alarak çocuklarını
yine önemli bir sorun olarak dile getirilen zararlı içeriklerden korumaları olanaklı
görülmektedir. Zararlı içerikler internetin denetim altına alınmaya çalışılmasının en önemli
gerekçesi olarak değerlendirilmektedir. Bu kapsamda okullara filtre uygulamaları yapılmasına
karşın birçok yöntemle bu filtre sistemlerinin aşılarak zararlı içeriklere erişim olanağı elde
edilmektedir. Bu kapsamda okullarda öğretmenlere özellikle rehber öğretmenlere evlerde ise
ebeveynlere önemli görevler düşmektedir. Zararlı içeriklere erişime ilişkin bir veli görüşü
aşağıda yer almaktadır:
“...Ama internet olayını beğenmedim. Yalnız ergenlik dönemi olduğu için kötü
yerlerde kullanımı konusunda endişeleniyoruz. Yoksa başka bir endişemiz yok. Mesela biz
internete evde kota koyduk.”
Bu noktada dikkat çekici olan, öğrenciler normal şartlarda internet kullanıcısı
olmalarına rağmen, görüştüğümüz velilerin bir kısmı internetin özellikle genel ahlaka aykırı
sitelere girilebileceği endişesiyle projenin internet bağlantısı boyutuna kısmen de olsa
çekimser bir yaklaşım göstermektedir. Bunun bir nedeni, bu ailelerin çocuklarını sürekli
kontrol ve denetim altında tutma isteğinden kaynaklanmaktadır. Ailelerin bir kısmı interneti,
çoğu zaman çocukların kendi kontrollerinden çıkabileceği ve denetleyemeyecekleri endişesi
taşımaları nedeniyle olumsuz değerlendirmektedir.
Öte yandan bazı veliler projenin henüz çok yeni başlamış olmasından dolayı, olumlu
görüş bildirebilecek ve detaylı değerlendirme yapabilecek kadar somut çıktıları olmadığını da
düşünmektedirler. Bazı velilerin ilk etapta teknolojiye ve özellikle internete karşı olumsuz
önyargılar nedeniyle bir karşı duruşları söz konusu olsa da; özellikle bu yeniliklerin eğitim
öğretim açısından öğrenciler için sağladıkları kolaylıklar görüldüğünde teknolojiye ilişkin
olumsuz önyargılarda olumluya doğru değişimlerin yaşandığı gözlenmektedir.
Velilerin Fatih Projesi Uygulamaya Başladıktan Sonra Çocuklarının Eğitim
Hayatındaki Değişikliklere İlişkin Görüşleri
Görüşmeler sırasında velilere ikinci olarak “Fatih Projesi uygulanmaya başladıktan
sonra çocuğunuzun eğitim hayatında neler değişti?” sorusu yöneltilmiştir. Bu anlamda
~ 63 ~
velilerin, pilot uygulama sürecinde, FATİH Projesinin eğitsel çıktılarının neler olduğu ve bu
çıktıların okul iklimi ve sosyal hayata ne gibi etkilerde bulunduğunu belirleyebilme adına
görüşmeler yapılmıştır. Velilerin bu soruya verdikleri yanıtların çözümlenmesi sonucunda
işaret edilen eğitsel açıdan öğrencinin okul kültürü ve iklimindeki değişiklikler ana temasının
altında alt temalar ortaya çıkmıştır.
Okul Kültürü Ve İklimi
Memnuniyetsizlik
Öğrenmeyi Kolaylaştırma
Başarıda Düşme
Başarı Artışı
Okumaya İlginin Azalması
Kendine Güvenin Gelişmesi
Tableti Kırma veya Kaybetme Stresi
Heyecan ve motivasyon artışı
Öğrencilerde yasaklara karşı tepki
Kendin Ayrıcalıklı Hissetme
Veli-okul ilişkisinde fazla bir değişiklik
olmaması
Fırsat Eşitliği Sağlaması
Okul İmajına Katkı
Okula Olan İlgi Artışı
Öğretmen-öğrenci ve veli-öğrenci arasında
tablet ve internet kullanımı konusunda
bazen yaşanan güvensizlik
Tablo’da görüldüğü gibi veliler, Fatih Projesi uygulanmaya başladıktan sonra gözlem
yapmak için henüz erken olduğunu, buna karşın çocuklarının eğitim hayatında olumlu
değişikler yarattığını belirtmişlerdir. Bu kapsamda veliler, Projenin çocuklarının başarılarını
ve motivasyonlarını artırdığı, derslere ilgilerini artırdığı, kendilerine güvenlerinin gelişmesini
sağladığı, kendilerini ayrıcalıklı hissetmelerini sağladığı, fırsat eşitliği sağladığı, dersleri daha
kolay anlamalarını sağladığı ve kimi derslerdeki şikayetlerinin azaldığını düşünmektedirler.
Bu olumlu değişmelere karşın, bazı veliler de proje sonrasında çocuklarının başarılarının
düştüğünü, okumaya ilgisinin azaldığını ve tabletleri kaybetme ya da kırma stresi
yaşadıklarını belirtmektedir.
Projenin okul iklimine katkısı olarak düşünülebilecek sonucu, öğrencilerin öğretim
etkinliklerine bir heyecan ve motivasyon sağlamış olması olarak dikkat çekiyor. Özellikle
velilerin bazıları projeyle birlikte okulun tüm öğrencilerinde bir heyecan ve motivasyon
artışının söz konusu olduğunu dile getirmişlerdir. Bazı veliler heyecan ve motivasyon artışının
da derslerdeki başarıya doğrudan yansıdığını belirtmişlerdir:
“Bir adım gerideydi, bir adım öne geçti. Çalışıyorlar. Olumlu bir gelişme var. Bir fark
var. Derslerle daha çok ilgileniyor. Teknolojiyle daha çok meşgul oluyorlar. Derslere karşı
ilgileri arttı. Daha istekli, açıyor, okuyor…Bu proje olmadan bu kadar istekli değildi. Daha
rahat ve daha kolay anlıyor. Daha iyi anlıyorlar.”
Veliler, FATİH projesinin okul iklimi açısından olumlu gelişmeler arasında;
öğrencilerin merak ve araştırma kültürünün artması, sorumluluk duyguları artması, geleceğe
daha güvenle bakma eğiliminin güçlenmesi, projesi sayesinde pilot okulların tanınırlığı ve
bilinirliğinin artması, okula daha istekli ve hevesli gelmeleri, teknolojiye merakın artması,
~ 64 ~
teknoloji becerisinin artması, başarma kültürü ve araştırma kültürü gelişmesi, bazı
öğrencilerin kendilerini ifade etme ve kendilerine güven duygularının gelişmesi gibi konulara
özellikle vurgu yapmaktadır.
Bunun yanı sıra, bazı veliler ise proje sayesinde sosyo-ekonomik düzeyi ne olursa
olsun bütün öğrencilerin bu teknolojik imkanlardan yararlanmasının öğrencilere “fırsat
eşitliği” sağlayabileceğini vurgulamıştır. Veri toplanan okulların sosyo-ekonomik düzey
bağlamında birbirlerinden farklı özelliklerde olduğu, hatta aynı okulun öğrencileri arasında
bile sosyo-ekonomik açıdan önemli farklılıkların olduğu bilinmektedir. Bu açıdan
bakıldığında proje tüm ülke geneline yaygınlaştırıldığında fırsat eşitliğine önemli katkı
sağlama potansiyeli olduğu düşünülmektedir.
FATİH projesiyle birlikte sağlanan yeniliklerin sosyal ve eğitsel açılardan okul
ikliminde ve memnuniyet noktasındaki yanıtları değerlendirdiğimizde, proje sayesinde pilot
okulların tanınırlığı ve bilinirliğinin arttığı ifade edilebilir. Veliler projenin pilot uygulama
okullarını ve öğrencilerini oldukça ayrıcalıklı ve popüler hale getirdiğini ve birçok velinin
öğrencisinin FATİH projesinin pilot uygulama okuluna kaydettirmek istediğini belirtmektedir.
Veliler, bulundukları illerde ve çevre illerde bu projeye dahil olmaları nedeniyle çocuklarının
kendilerini “ayrıcalıklı” hissettiklerini dile getirmişlerdir. Veliler, pilot okullara yönelik
çevrede büyük bir ilgi ve merak olduğunu belirtmiş ve bu durumdan duydukları memnuniyeti
de dile getirmişlerdir. Projenin pilot okullardaki öğrencilerin kendilerini ayrıcalıklı
hissetmelerini sağlayan yeni okul kültüründen memnuniyetini bir veli şu şekilde ifade
etmektedir:
Kendine özgüveninden dolayı biraz daha fark var. Kendilerinde özgüven artışı var.
Proje nedeniyle kendilerini biraz farklı hissediyorlar. Kendilerini ayrıcalıklı hissediyorlar.
Gururlanıyorlar.
Aslında motivasyon ve heyecan her yeniliğin sağlayabileceği beklenen bir durum
olarak değerlendirilebilir. Bu anlamda her yeni teknolojide olduğu gibi FATİH Projesiyle
birlikte gelen teknolojik yeniliklerin de beraberinde heyecan oluşturması beklenen bir çıktıdır.
Ancak, bu motivasyon ve heyecanın uzun soluklu olmasını sağlayacak uygulamalarla projenin
sürdürülebilirliğini sağlamak projenin sağlıklı bir şekilde yürümesine ve sonuçlanmasına katkı
sağlayacaktır. Daha önceden ifade ettiğimiz projenin kapsamındaki eksikliklerin ve sorunların
giderilmesi öğrencilerin öğretim faaliyetlerindeki motivasyonun ve heyecanın sürekliliğini
sağlayacaktır.
Velilerin Fatih Projesi Kapsamında Kullanılan Materyallere İlişkin Görüşleri
Görüşmeler sırasında velilere üçüncü olarak “Fatih Projesi kapsamında kullanılan
materyaller hakkında neler biliyorsunuz?” sorusu yöneltilmiştir. Velilerin bu soruya verdikleri
yanıtların çözümlenmesi sonucunda aşağıdaki değerlendirmeler ortaya çıkmıştır.
~ 65 ~
OLUMLU
OLUMSUZ
Etkileşimli tahta
Kullanışlı/yararlı
Veliler tarafından yeterince tanınmaması
Yazma süresini kısaltması
Çok radyasyon yayması
Veri zenginliği
Yaşanan teknik sorunlar ve zaman kaybı
İnternet bağlantısı
Tebeşir tozu oluşturmaması
Tablet Bilgisayar
Taşınabilir olması
Kitapların ve içeriklerin yüklenmemesi
Çalışmaya zevk katması
Okuma alışkanlığını zayıflatması
Amacına uygun kullanılırsa etkili olması
İçeriklerin yetersiz ve zayıf olması
Tabletlerin bozulması
verilmesinin gecikmesi
ve
yedek
tablet
Sıklıkla oyun amaçlı kullanılması
İçeriklerin Açılmaması
Yazı yazmanın zor olması
İçinde test, soru bankası vb. bulunmaması
Bazı derslere uygun olmaması
Öğrencilerin ders sırasında sadece tabletle
ilgilenmesi
Sıklıkla teknik sorunların yaşanması
Sorun olduğunda
zorluğu
Sakıncalı içerik
Bilgisayar bağımlılığı
Ebeveyn kontrolü
Sosyalleşme engeli
Tablete Yönelik Veli Önerileri
-Velilerin tablette yapılan çalışmaları
görmesinin ve bilgilenmelerinin sağlanması
-Okulun sorunlara anında müdahale etmesi
-Evde internetin kısıtlı olarak kullanılması
-Oyunların
kaldırılması
kontrolünde olması
veya
aile
~ 66 ~
yedek
sağlanmasının
Veliler,
Fatih Projesi kapsamında kullanılan materyallerden özellikle etkileşimli
tahta konusunda olumlu düşüncelere sahiptirler. Veliler etkileşimli tahtanın, yazma süresini
kısaltılması ve tebeşir tozu oluşturmaması bakımından yararlı bulmaktadırlar. Buna karşın
veliler, etkileşimli tahtayı yeterince tanımadıklarını ve etkileşimli tahtanın fazla radyasyon
yayabileceği endişesi taşıdıklarını belirtmektedirler. “Etkileşimli tahta daha verimli. Daha
ayrı bir şey. Tahta daha kullanışlı sanki. Tabletlerin yanlış kullanılma olasılığı var. Ancak
tahta öyle değil. Öğrenciler için yeterli, tüm ihtiyaçlarını karşılıyor. Tahta şekli, görsellik,
işitsellik… Hem eski tahtayı kullanıyorsun hem elektronik tahtayı kullanıyorsun. Çok
güzel bir şey, ama kullanabilirsen ve yeterli eğitim verilirse diye düşünüyorum. Tebeşir tozu
yok.”
Veliler Fatih Projesi kapsamında öğrencilere verilen tablet bilgisayarları, taşınabilir
olması ve çalışmaya zevk katması açısından olumlu bulmaktadır. Ancak, tablet bilgisayarların
içeriğinin yetersiz olması, tabletlerin bozulması ve yedek tablet verilmesinin gecikmesi,
tabletlerin sıklıkla oyun amaçla kullanılması, z-kitapların açılmaması, tablette yazı yazmanın
zor olması, içinde test, soru bankası vb. bulunmaması, evde internete erişimin sağlanmaması,
okullar arasında marka yarışına ve rekabete neden olması, kitap okuma alışkanlığını
azaltması, öğrencilerin ders sırasında tabletle ilgilenmesi, her derse ilişkin e-kitabın yüklü
olmaması, tabletlerin eve götürülmesinin yasaklanması açılarından olumsuz bulmaktadırlar.
Proje kapsamında verilen tabletlere ilişkin bir veli olumsuz görüşünü detaylı olarak şu şekilde
ifade etmektedir:
“Kızım tableti kullansa da oyun amaçlı kullanıyor, ders amaçlı kullanmıyor. Çünkü
her dersin kitabı yok. Meslek derslerinin kitabı yok. Kızımdaki verilen tablette arıza oluştu.
…bir ay gibi bir süre sonra alındı tablet…ve yedek tablet verildi ve yedek tabletin verilmesi
de çok güç olduğu söyleniyor. Yeri geliyor kitaplar açılmıyor… Ne bileyim… Eve geliyor
kitaplar açmıyor, kendince kilitleniyor. Mesela diyor ki okulda not alması zor oluyor diyo,
mesela şeyi klavyede yazması zor… Her derse uygun değil bence. Mesela, matematikte işlem
yapmayan bir çocuk matematiği öğrenmez, bu bizim görüşümüz. Ve tabletle öğretimin
matematikte kesinlikle bir başarıya ulaşacağını ben zannetmiyorum.”
Sonuç olarak, etkileşimli tahta uygulaması hakkındaki görüşleriyle kıyasladığımızda,
öğrenci velilerinin genel olarak tablet bilgisayarlara ilişkin görüşlerinin çok fazla olumlu
olmadığı ve velilerin tablet bilgisayarların donanımsal özellikleri ve eğitimsel içerikleri
açılarından çok zayıf buldukları ve bazı kaygılar taşıdığı anlaşılmaktadır. Açıkçası, tablet
bilgisayarlar projenin başlangıç aşamasında çok fazla zengin eğitimsel içeriklere sahip
olmadığından ve kullanıcısının uygulama yapmasına izin vermediği için mevcut haliyle ne
veliler ne de öğrenciler tarafından yeterince işlevsel bulunmamaktadır. Bu kapsamda, veliler
tablet bilgisayarlarda kitapların içeriğinin yetersiz olduğunu, yardımcı ders kitabına
gereksinim olduğunu ve kitaplardaki yazıların küçük olduğunu belirterek, içerikte çeşitli
hikaye kitaplarına ve/veya romanlara yer verilmesini ve oyunların kaldırılmasını
istemektedirler.
Ayrıca veliler, donanım açısından tabletlerin sürekli olarak kapanması ve yedeğinin
geç temin edilmesini bir sorun olarak dile getirmektedirler. Veliler, çocuklarının tablet
~ 67 ~
kullanımına ilişkin sorun yaşandığında, bu sorunu önce arkadaşlarıyla daha sonra da
öğretmeniyle çözdüklerini ifade etmektedirler.
Veliler, tablet bilgisayarlara ilişkin öneriler de getirmişlerdir. Velilerin önemli bir
kısmı, tabletlerden oyunların kaldırılmasını, oyunların aile kontrolünde olmasını, yaş
gruplarına göre oyunların yüklenmesini, evde internetin filtreli olarak kullanılmasını, okulun
sorunlara anında müdahale etmesini, öğretmenlerin, öğrencilerin ve velilerin
bilgilendirilmesini ve velilerin tablette yapılan çalışmaları görmelerini ve bu konuda
bilgilenmelerinin sağlanmasının gerekliliğine işaret etmektedir.
Velilerin FATİH Projesine Yönelik Genel Önerileri
Velilere, “FA TİH Projesi hakkında eklemek istedikleriniz ve önerileriniz var mı?”
sorusu yönelttiğimizde, velilerin bu soruya verdikleri yanıtların çözümlenmesi sonucunda
aşağıdaki şu öneriler üç ana başlık etrafında ortaya çıkmıştır.
Velilere yönelik öneriler
Veliler daha çok bilgilendirilmeli
Veli tabletteki çalışmaları görebilmeli
Öğrencilere yönelik öneriler
Çocukları proje yapmaya teşvik etmeli
Çocuk, arkadaşları arasındaki başarı
sıralamasını izleyebilmeli
Araştırma geliştirme faaliyetlerine
yönlendirilmeli
Öğrenciler arasındaki teknoloji
kullanımındaki farklar giderilmeli
Tabletlere yönelik öneriler
Tabletler evde internete bağlı olmalı
Tabletlerde koruyucu filtreler bulunmalı
Yedek tabletler gecikmeden verilmeli
Tabletlerden herkese verilmeli
Tabletlere sigorta yaptırılmalı
İçeriğe ders kitapları dışında güncel okuma
kitapları konulmalı
Tabletlerin içerikleri zenginleştirilmeli
Tablo’da görüldüğü gibi veliler, FATİH Projesinin daha iyi olabilmesi için velilere,
öğretmenlere, çocuklara ve tabletlere yönelik öneriler getirmişlerdir. Buna göre, veliler
kendilerinin FATİH Projesiyle ilgili olarak veliler sürekli bilgilendirilmesinin ve tabletteki
çalışmaları görebilme imkanlarının gereğini vurgulamaktadır.
~ 68 ~
Veliler, öğrencilere yönelik olarak getirdikleri öneriler kapsamında, öğrencilerin proje
yapmaya teşvik edilmesinin ve öğrencilerin arkadaşları arasındaki başarı sıralamasını
izleyebilmesinin önemli ihtiyaçlar olduğunun altını çizmektedir. Son olarak veliler, tabletlere
yönelik olarak getirdikleri öneriler kapsamında; tabletlerin evde internete bağlanabilmesi,
herhangi bir sorun halinde yedek tabletler gecikmeden verilmesi, içeriğe ders kitapları dışında
güncel okuma kitapları da konulması, öğrenci üniversiteye başlayıncaya kadar tablet
kullanımı yaygınlaştırılması önerilerini getirmektedirler. Velilerin Fatih Projesi kapsamında
dağıtılan tablet bilgisayarları öğrencinin amacına uygun kullanıp kullanmadığını denetlemek
istediklerini bir veli şu şekilde ifade etmektedir:
“Etkili kullanılıp kullanılmadığını görmek istiyoruz. Amaca hizmet edip etmediğini
merak ediyoruz. Bu tablette ne yapıyor, ne kadar faydalanıyor? Ders çalışıyor mu? Okulda
bundan ne kadar faydalanıyor?...Tableti açtığım zaman görmek istiyorum yani.”
Bu noktada, velilerin birçoğu öğrencilere sağlanan teknolojiler aracılığıyla veli-okul
arasındaki iletişimin arttırılabileceğine dikkat çekerken, tabletlerin iletişim amacıyla daha
etkili bir biçimde kullanılabileceği yönünde de öneriler dile getirmişlerdir.
Son olarak, bazı veliler öğrencilerin özellikle tablet bilgisayarlar üzerindeki içerik
konusunda oldukça sıkıntı çektiklerini var olan içeriğin öğrencilerin ihtiyaçlarını
karşılayamadığına işaret etmektedir. Bu konuda yapılan araştırmalar Fatih Projesi kapsamında
verilen tablet bilgisayarlar için öğrencilerin olduğu kadar öğretmenlerin de hazır içerik
ihtiyacının olduğu tespiti yapılmaktadır. Proje kapsamında her derse yönelik zengin içerik
ihtiyacının olduğu projenin öğrenci, öğretmen, veli, idareci gibi tüm paydaşları tarafından en
çok vurgulanan bir ihtiyaç olarak öne çıkmaktadır. Bu noktada FATİH projesinin orta ve uzun
vadede başarısı, alan uzmanları tarafından her ders için zengin içerik geliştirilmesine bağlı
görünmektedir.
Eğer bu süreç iyi yönetilebilir ve örgütlenebilirse, FATİH projesinin yukarıda sözü
edilen teknolojik gelişmelerin bir uzantısı olarak eğitimin teknolojik destekli bir şekilde
yürütülmesi ihtiyacının karşılanması ve teknoloji okur-yazarlığının yaygınlaşması açısından
çok önemli işlevleri yerine getirebilecek bir potansiyel taşıdığı söylenebilir. Ayrıca, araştırma
kapsamında görüşülen veliler dahil tüm paydaşların ortak görüşü; içeriği ve öğrenme-öğretme
süreçleri zengin ve nitelikli bir şekilde organize edilebilirse, teknolojik destekli öğretimin
yaratıcı, keşfedici ve muhakeme gücü yüksek nitelikli bir nesil ortaya çıkarma potansiyeli de
vardır. Böyle bir nesil, kuşkusuz daha nitelikli becerilere sahip ve bilgiyi teknoloji desteğiyle
kullanma ve bilgi üretme potansiyeli olan bir nesil olma yolunda önemli aşamalar
kaydedebilecektir.
Ancak, teknoloji destekli eğitim ve öğretimin sosyal etkilerinin analizi iyi hesap
edilmelidir. Teknolojik destekli eğitim ve öğretim, yoğun teknoloji kullanımından
kaynaklanabilecek, yalnızlaşma, izolasyon, asosyalleşme vb. sosyal dezavantajların
giderilebileceği sosyal etkileşim ortamlarının zenginleştirilmesiyle birlikte formüle
edilmelidir. Örneğin, teknoloji destek eğitim ve öğretimin bireylerin zaten az olan okuma
alışkanlıklarını zayıflatıcı etkilerine karşı ciddi sosyal önlemlerle birlikte geliştirilmesi
hedeflenmelidir. Nitekim yakın zamanda sınıf öğretmenleriyle yapılan bir araştırma sonuçları
~ 69 ~
öğrencilerin okuma ve yazma alışkanlıklarının projeyle birlikte olumsuz etkilenebileceğine
ilişkin öğretmen görüşlerine yer vermektedir.
Türkiye genelinde eğitim kurumlarında bilgisayar ve internet olanakları başta olmak
üzere eğitim teknolojisi araçlarının varlığının henüz amaçlanan düzeyde olmadığı
bilinmektedir. Bununla birlikte sorunun sadece donanım (bilgisayar ve ilgili ürünlerin fiziksel
parçaları) ve yazılım (bilgisayarları çalıştıran ve bilgisayarların çeşitli etkinlikler için
kullandığı programlar) yetersizliği olarak görülmesi olanaklı değildir. Başta öğretmenler
olmak üzere, idareci, öğrenci ve aileler gibi tüm paydaşların bu ürünler ve bu ürünleri
eğitimde kullanma olasılıkları konusunda yeterince bilgileri ve deneyimleri olmaması da
olgusal bir durumdur.
Bu bağlamda, Fatih Projesi kapsamında bir yandan teknolojik destekli öğretim
donanım ve yazılım içeriklerinin zenginleştirilmesi gerekirken, öte yandan bu donanım ve
yazılımdaki içerikleri yetkin ve nitelikli bir şekilde kullanabilen öğrenci, öğretmen, idareci ve
velilerin de eğitimini de hedeflemek gerekmektedir.
FATİH projesinin veliler tarafından genel olarak olumlu görüldüğü ve desteklendiği
söylenebilir. Veliler FATİH projesini; kitap taşıma sorununu ortadan kaldırması, teknoloji
kullanımını sağlaması, derslerdeki başarıyı artırması ve internet olanağı sağlaması
bakımından yararlı bulmaktadırlar. Veliler Fatih Projesi uygulanmaya başladıktan sonra,
gözlemlemek için henüz erken olmakla birlikte çocuklarının eğitim hayatında olumlu
değişikler olduğunu belirtmişlerdir. Bu kapsamda veliler, Projenin çocuklarının başarılarını ve
motivasyonlarını artırdığı, derslere ilgilerini artırdığı, kendilerine güvenlerinin gelişmesini
sağladığı, kendilerini ayrıcalıklı hissetmelerini sağladığı ve dersleri daha kolay anlamalarını
sağladığını düşünmektedirler. Bunun yanı sıra veliler, projenin henüz değerlendirme
yapabilecek kadar somut çıktıları olmadığını da düşünmektedirler.
Ancak araştırma kapsamında görüştüğümüz öğrenci velileri, projeyi olumlu bulmakla
birlikte kimi bakımlardan olumsuz bir takım sonuçları olabileceğini de dile getirmektedirler.
Bu açıdan değerlendirildiğinde öğrenci velileri, FATİH projesiyle birlikte sunulan teknolojik
destekli eğitimin sosyalleşmeyi engellemesi, yardımcı kitap kullanmayı gerektirmesi, ölçüsüz
oranda internet kullanmayı sağlaması, okuma alışkanlığını azaltması ve tabletlerde oyun
oynanması açılarından ciddi riskler barındırdığını da ifade etmektedirler. Bu olumlu
değişmelere karşın kimi veliler de proje sonrasında çocuklarının başarılarının düştüğü,
okumaya ilgisinin azaldığı ve tabletleri kaybetme ya da kırma stresi yaşadıklarını
belirtmektedir.
FATİH projesinin pilot uygulamasına yönelik bu araştırmanın en önemli bulgulardan
birisi velilerin proje konusunda henüz yeterli bilgiye sahip olmamalarıdır. Projenin en önemli
paydaşlardan birisi olan öğrenci velileri, mevcut haliyle projenin tamamen dışında olmasalar
bile oldukça tali bir unsuru gibi görünmektedirler. Halbuki ki FATİH projesi, en önemli
paydaşlardan biri olan velileri sürece aktif olarak dahil edebilecek formüller oluşturduğunda,
teknolojik destekli eğitimin etki ve sonuçlarının yaygınlaştırılması mümkün hale gelecektir.
Araştırma sonuçları, öğrenci velilerinin önemli bir çoğunluğunun henüz tam olarak
FATİH projesinin önemli bir paydaşı olarak sürece aktif olarak dahil edilemediğini ortaya
~ 70 ~
koymaktadır. Ancak, buna rağmen velilerin çoğunluğu, FATİH projesinin eğitim alanına
getirdiği BİT’lerin eğitsel, bireysel ve sosyal sonuçları hakkında fikir yürütebilmektedir. Bu
açıdan velilerin, FATİH projesiyle sunulan BİT’lerin eğitimde uygulanmasına yönelik bazen
olumlu bazen de ihtiyatlı bir tutum takındıkları gözlenmektedir. FATİH projesinin başarıya
ulaşabilmesinde, bu projenin paydaşları olan öğretmen, öğrenci, idarecilerin yeterlilik
durumlarının yanı sıra velilerin destekleri oldukça önemli görünmektedir.
Bu noktada, oldukça yüksek bütçeli bir proje olan FATİH projesinde kaynakların
neredeyse sadece donanım altyapısına ayrıldığına ilişkin bir izlenim edinilmektedir. Oysa
projenin başarılı olması için bütün bu yatırımlarla birlikte insan unsurunu da dikkate alması
gerekir. Okullardaki teknolojik donanım artısının o teknolojilerin sınıflarda etkili kullanımını
yani teknolojinin öğretim uygulamaları ile kaynaştırılmasını otomatik olarak sağlamadığı
görülmektedir.
FATİH projesinin amacına ulaşabilmesi için bilgisayar okuryazarlığının
yaygınlaştırılması ve projenin paydaşları olan öğretmen, öğrenci, veli ve idarecilere yönelik
farklı eğitimlerin sunulmasının hayati önem taşıdığı söylenebilir. Bu kapsamda özellikle
projenin uygulayıcısı olan öğretmenlere yönelik yüz yüze veya çevrim-içi hizmet-içi eğitimler
sunulmalı ve bu eğitimlerin sürekli olması sağlanmalıdır. Böylelikle, sınıflara sağlanan
donanımın alt yapısının, eğitsel olarak oluşturulan e-içerigin ve bilişim teknolojileriyle
uyumlu hale getirilen öğretmen kılavuzlarıyla birlikte öğretmenlerin teknolojiyi etkin bir
şekilde kullanabilmeleri mümkün olabilecektir.
Daha geniş bir şekilde değerlendirecek olursak, öğrenme topluluğu diyebileceğimiz
eğitimin tüm paydaşları olan öğretmen, öğrenci, veli, idareci ve teknoloji koordinatörleri
birbirleri için bir öğrenme modeli veya eğitimci haline gelebilmelidirler. 33 Bu anlamda
FATİH projesi; eğitim sürecine teknolojinin entegrasyonunu evlerdeki velileri de eğitim
sürecine dahil ederek gerçekleştirebilirse velilerin de öğrencilerin öğrenme sürecinde aktif
olarak rol alması mümkün hale gelebilir. Aslında bu noktada okul ve evi teknoloji aracılığıyla
entegre eden veya birleştirebilen bir eğitim önemli potansiyelleri açığa çıkarma şansı oldukça
yüksek görünmektedir. Bu potansiyelleri şu şekilde sıralayabiliriz:

Öğrenme fırsatlarını genişletmek ve sıkıcı ev ödevi rolü ve anlayışını dönüştürmek.

Ev ve okuldaki çalışmaları transfer edebilmek; okulun çevrim ağlarına ve öğrenme
platformlarına her zamana ve her yerde ulaşabilmek.

Okul ve ev arasındaki iletişim ve işbirliğini geliştirmek.

Velilerin katılımını daha üst seviyelere çıkararak öğrenci başarısını arttırmak.
Öte yandan FATİH projesi, uzun vadeli bir perspektifle ele alınmalı ve tüm
paydaşların süreç boyunca aktif ve etkileşimli olarak karar alma süreçlerine dahil edilmeleri
gerekir. Bu durum projenin sürdürülebilir olması için elzem görünmektedir. Bu amaçla
kaynak kullanımı ve dağılımı konusunda bürokratların yanı sıra, eğitimin tüm paydaşlarının
temsilcilerinden oluşan bir danışma kurulu oluşturulmalı ve kaynak kullanımı ve dağılımı
konusundaki bütün süreç şeffaf olarak düzenlenmeli ve yürütülmelidir. Son olarak, FATİH
projesinin yürütülmesinden doğan sınırlılık ve olumsuzluklar belli aralıklarla gözden
~ 71 ~
geçirilmeli ve bir “sürekli değerlendirme sisteminin” kurulması da oldukça önem
taşımaktadır.
İlköğretim Okullarında Teknoloji Kullanımı Ve Yöneticilerin Bakış Açıları
Okul yöneticilerinin bilgisayar öğretmenlerinden beklentilerinin ilginç dağılımlar
gösterdiği gözlenmektedir. Öğretmenlerden beklentiler konularına göre gruplanarak aşağıda
verilmiştir.
Ders Materyali Hazırlama: Okul yönetici ve deneticilerinin yalnızca %30’unun
öğretmenlerden basılı ders materyali hazırlamaları konusunda sık sık ve her zaman talepte
bulundukları gözlenmektedir. Elektronik ders materyali hazırlama konusunda bu oran %54’e
çıkmaktadır. Bilgisayar destekli öğretimin olanakları dikkate alındığında bu oranların düşük
olduğu söylenebilir.
Öğrenci Notlarını ve Resmi Belgeleri Bilgisayar Ortamına Aktarma: Öğrenci notlarını
bilgisayar ortamına aktarma resmi belgelerin yazımı konusundaki dağılımlara bakıldığında
yanıtlarda dengeli bir dağılımın olduğu gözlenmektedir. Bu durum, yöneticilerin ve
deneticilerin yeterli düzeyde bilgisayar kullanma becerilerine sahip olmamaları ile
açıklanabilir.
Bilgisayarlarını Tamir Etme ve Kurum İçi Yerel Ağ Kurma: Katılımcıların yalnızca
%12si öğretmenlerden bilgisayarlara program yüklemelerini hiç ya da nadiren beklediklerini
belirtmektedirler. Yine katılımcıların yalnızca %31'i öğretmenlerden bilgisayarları tamir etme
ve yüzde 24'ü kurum içi yerel ağ kurma beklentisi içinde olmadıklarını beyan etmişlerdir. Bir
okul bünyesinde kullanılan onlarca bilgisayar göz önüne alındığında tüm bu bilgisayarların
bakım ve onarımının çok zaman alıcı olabileceği söylenebilir. Aynı şekilde bilgisayarları
tamir etmek ve yerel ağ kurmak gibi teknik konularda da bilgisayar öğretmenlerinden yüksek
beklentilerin olması öğretmenlerin asli görevleriyle ilgili olarak yapmaları gerekenler için
zaman ayıramama durumuyla karşı karşıya kalmalarına yol açabilir.
Eğitim Yatırımları 'Ezber Temelli' Edilgen Yapıdan Çıkarılmalı
Eğitim, eğitim alanların yaşam kalitesinin yanı sıra aynı zamanda çevresinin ve
toplumun da yaşam kalitesini arttırıyor. Dolayısıyla gençlerin yeterli ve iyi bir eğitim alması
toplumsal refah artışı sağlamanın en etkili yollarından birisi. Dünya ekonomisi ile bütünleşme
çabası içinde olan Türkiye’nin gelişmiş ülkeler arasında hak ettiği yeri alması için gelişen
teknolojiyi takip etmesi, bunu mal ve hizmet üretimine yansıtması, teknoloji üreten ve satan
bir ülke konumuna yükselmesi gerekiyor. Eğitim seviyesi arttıkça toplumda yeniliklerin ve
teknolojinin benimsenme hızı da artıyor. Dolayısıyla, eğitim seviyesi, gelişme ve katma değer
için gerekli olan Ar-Ge yatırımlarının da artmasına yardımcı oluyor.
2000 yılından itibaren, OECD dünyadaki 15-yaş çocuklarının bilgi ve becerilerini
değerlendirmek için PISA-Programme for International Student Assessment (Uluslararası
Öğrencileri Değerlendirme Programı) testleri yapıyor. 65 ülkeden 510.000’den fazla
öğrencinin katılımı ile yapılan bu testlerde temel odak Matematik. OECD'ye göre matematik,
~ 72 ~
“sonraki eğitim dönemi ve gelecekteki başarı için güçlü bir gösterge.” OECD tarafından her
iki senede bir yapılan test sonuçlarının değerlendirilmesi sonucunda, 65 ülke içinde
Türkiye'nin sıralamadaki yeri ancak 45. sırada.
Ülkemizde Eğitim Reformu Girişimi (ERG), her yıl yayımladığı Eğitim İzleme
Raporu 2013’te, eğitimde yaşanan başlıca gelişmeler, eğitim sisteminin dört ana bileşeni olan
öğrenci, öğretmenler, eğitimin içeriği ve öğrenme ortamları değerlendirmesi yapılmıştır. Söz
konusu rapora göre; Türkiye’de öğrenciler en az bir yıl okulöncesi eğitim almadan ilkokula
başlamaya devam ediyor ve bu onların gelişimi ve toplumsal eşitlik için bir tehdit oluşturuyor.
Erken çocukluk eğitimi, Türkiye’deki en önemli eğitim politikası önceliklerinden biri olmaya
devam etmektedir. Bu alana odaklanan uygulamalara ve kaydedilen gelişmelere rağmen,
henüz okulöncesi eğitime katılımda hedeflenen düzeye ulaşılamamıştır. 2013 itibarıyla,
Türkiye’de okulöncesi eğitimin halen zorunlu ve ücretsiz olmaması önemli bir eksikliktir.
Milli Eğitim Bakanlığı (MEB) 2010-2014 Stratejik Planı’nda, okulöncesi net
okullulaşma oranının 2014 yılında %70’e ulaşması hedeflenmiştir. 2012-13’te güncellenen
okula başlama yaşı doğrultusunda, okulöncesi eğitimde öncelikli yaş grubu 48-66 ay olarak
yeniden düzenlenmiş, bu yaş grubu için hedeflenen net okullulaşma oranı 2013 yılı için %55,
2014 yılı içinse %70 olarak belirlenmiştir. 2013 yılında yayımlanan Onuncu Kalkınma
Planı’nda da okulöncesi eğitime ilişkin hedeflere yer verilmiş, 2018 yılı sonunda 4-5 yaş için
% 70 okullulaşma oranına ulaşılması hedeflenmiştir. Farklı politika belgeleri bir arada
değerlendirildiğinde, 2009’dan bu yana okulöncesi eğitim için belirlenen hedeflerde istenen
ilerlemenin kaydedilemediği göze çarpmaktadır. Politika düzeyinde okulöncesi eğitime
yapılan vurguya ve okulöncesi eğitimi yaygınlaştırma hedeflerine karşın, 2012-13 eğitimöğretim yılı itibarıyla uygulamaya geçen yeni eğitim sisteminde okulöncesi eğitim zorunlu
eğitim kapsamına dahil edilmemiştir. Bunun sonucunda, ilköğretime başlama yaşının da iki
yıl ardı ardına değişmesiyle, okullulaşma oranlarında 2009’dan bu yana gözlemlenen artış,
son iki yılda gerilemeye başlamıştır. MEB tarafından paylaşılan verilere göre, 2013-14
eğitim-öğretim yılında net okullulaşma oranı 3-5 yaş grubunda % 30,9’dan % 28’e, 4-5 yaş
grubunda ise % 44’ten % 37,9’a gerilemiştir
Okulöncesi Eğitimde Yıllara Göre Öğrenci Sayıları Ve Okullulaşma Oranları, 2003-04
Ve 2013-14 Yılları Arası
Kaynak: MEB, Milli Eğitim İstatistikleri
~ 73 ~
Okulöncesi okullulaşma oranları ay/yaş grubu ayrımında incelendiğinde, yeni eğitim
sisteminin ilk yılında 5 yaş grubunda 17,8 yüzde puanlık düşüş görülmüştür. 2013-14 eğitimöğretim yılında ise 5 yaş grubu için okullulaşma oranları artmıştır; 2008 doğumlu okulöncesi
çağdaki çocukların okulöncesinde okullulaşma oranı, %48’den %59,6’ya yükselmiştir.
2012-13 eğitim-öğretim yılında okulöncesi çağda olup ilkokula başlayan çocukların
yaşadıkları sorunlar sonucunda MEB, Ağustos 2013’te ilkokula başlama yaşında yeniden bir
düzenleme yapmıştır. Buna bağlı olarak, 2013-14 öğretim yılı kayıt sürecinde 60-65 aylık
çocukların okulöncesi çağda olduğu vurgulanmıştır. 2013-14’te okulöncesi 5 yaş okullulaşma
oranında gözlemlenen artış, bu düzenlemenin bir yansıması olarak yorumlanabilir.
Okulöncesi okullulaşma oranları iller ayrımında incelendiğinde, Türkiye’nin farklı
yerlerinde okulöncesi erişimde eşitsizlikler olduğu görülmektedir. 2013 yılı sonunda 48-66 ay
yaş grubunda % 55 net okullulaşma hedeflenmiş olmasına karşın;2 4-5 yaş grubunda yalnızca
üç ilde (Amasya, Hatay ve Tunceli) bu hedef gerçekleşmiştir. 4-5 yaş net okullulaşma oranı
Amasya’da % 61,1 ve Tunceli’de % 60 iken; Hakkari’de % 19,9, Mardin’de % 27,5 ve
İstanbul’da % 28,4’e kadar düşebilmektedir. 4-5 yaş net okullulaşma oranlarının en düşük
olduğu altı ilden (Ağrı, Gaziantep, Hakkari, İstanbul, Mardin ve Şırnak) Ağrı dışındakilerin,
MEB tarafından gerçekleştirilen 60-72 ay % 100 erişim uygulaması ve Okul Öncesi Eğitimin
Güçlendirilmesi Projesi pilot illerine dahil edilmemiş iller olması da göze çarpmaktadır.
Okulöncesi Eğitimde (4-5 Yaş) İllere Göre Net Okullulaşma Oranları, 2013-14
Kaynak: MEB, Milli Eğitim İstatistikleri
Özellikle okullulaşma oranlarının düşük olduğu bölgelerde, yerel düzeydeki
kurumların işbirliği ile oluşturulan, esnek ve toplumun gereksinimlerini karşılamaya yönelik
tasarlanmış toplum temelli erken çocukluk hizmetlerinin yaygınlaştırılması önem taşır. Bu
bağlamda, Bakanlık ve UNICEF işbirliğiyle yürütülmüş olan Okul Öncesi Eğitimin
~ 74 ~
Güçlendirilmesi Projesi, toplum temelli hizmet modellerinin geliştirilmesi ve bu modellerin
yaygınlaştırılması konusunda önemli bir adım olmuştur.2013 yılı itibarıyla 1.853, 2014 yılı
itibarıyla da 3.000 çocuğun toplum temelli erken çocukluk hizmetlerinden yararlanmaları
hedeflenmiştir.
Dünyada ve Türkiye’de yapılmış birçok bilimsel çalışma, okulöncesi eğitimin önemini
ve bireyin geleceği üzerindeki olumlu etkilerini ortaya koymaktadır. Bu bağlamda, erken
çocukluk hizmetlerine erişimi toplumun tüm kesimlerinde yaygınlaştırabilmek amacıyla,
okulöncesi eğitimin zorunlu ve ücretsiz hale getirilmesi gündeme alınmalıdır. Önümüzdeki
dönemde de, okulöncesi eğitime erişimin özellikle dezavantajlı bölgeleri ve kesimleri
kapsayacak biçimde yaygınlaştırılması üzerinde durulmalı; bu alanda kaydedilen gelişmeler
bütüncül politikalar ve sürdürülebilir uygulamalarla desteklenmelidir.
Türkiye’de eğitimde düşük nitelik durumu sürüyor ve milyonlarca genç daha temel
yetkinliklere sahip olmadan örgün eğitimi tamamlama riski altında. 2013 yılında da
öğrencilerin eğitime erişimine verilen önemin, eğitim ve öğretimin niteliğini artırmaya aynı
oranda verilmediği görünmektedir. Türkiye’nin uluslar arası değerlendirmelerde aldığı
sonuçlar, öğrencilerin okulda yeterli düzeyde kazanım elde edemediklerini göstermekte,
verilen eğitimin niteliği ile ilişkili soru işaretleri yaratmaktadır.
Zorunlu eğitimin süresi artırılarak, uzun vadede daha fazla öğrencinin ortaöğretim
düzeyinde okullulaşması sağlanabilir. Ancak okullarda verilen eğitimin kalitesi
yükselmedikçe okula erişimi sağlanan öğrencilerin okulda neyi nasıl öğrendikleri,
öğrendiklerini mantık çerçevesinde yorumlayıp yorumlayamadıkları ve okulda öğrendiklerini
gerçek yaşamda ne ölçüde uygulayabildikleri tartışma konusu olmaya devam edecektir.
Uluslararası bir değerlendirme olan Uluslararası Matematik ve Fen Eğilimleri Araştırması
(TIMSS) 2011’den çıkan önemli bulgulardan biri, Türkiye’de hem 4 hem de 8. sınıf
düzeyinde öğrencilerin dörtte bire yakınının, temel düzeyde yeterliklere dahi sahip
olmadıkları yönündedir. Bu durum eğitimde kalite eksikliğinin bir göstergesidir. Bu nedenle,
erişimi artırmaya yönelik çalışmaların tamamlayıcısı olarak, bölgesel farklılıklar da dikkate
alınarak ulusal düzeyde eğitimde kalitenin yükselmesi için yapılan çalışmalar
önceliklendirilmelidir.
Türkiye’deki 15 yaş grubundaki öğrencilerin % 15,5’i matematikte en temel
düzeydeki yetilere dahi sahip değildir. Bu oran OECD genelinde % 8’dir. Türkiye’de yeterlik
düzeyi dağılımında alt gruplarda önemli bir yığılma göze çarparken, öğrencilerin yalnızca %
1,2’si en üst düzeyde matematik yetisine sahiptir.
~ 75 ~
2003-2012 Yılları Arasında Türkiye’de Öğrencilerin Üst Düzey (5 Ve 6. Düzeyler)
Yeterlik Eğilimi (%)
Kaynak: OECD, 2013a
2012 itibarıyla okuma ve fen alanlarında sırasıyla %21,6 ve %26,4 olan oran,
Türkiye’de öğrencilerin gereken donanımı edinemediğini gösterir. Daha da ciddi bir sorun, alt
düzey yeterlik grubunda olan öğrencilerin oranının matematik alanında hala % 42 olmasıdır.
Bir diğer deyişle, 15 yaş grubundaki öğrencilerin yarısına yakını matematikte yalnızca temel
düzey becerilere sahiptir. 2009-2012 arasında bu oran aynı kalmış, bir iyileşme
görülmemiştir.
2003-2012 Yılları Arasında Türkiye’de Öğrencilerin Alt Düzey (1.Düzey Ve Altı)
Yeterlik Eğilimi (%)
Kaynak: OECD, 2013a
~ 76 ~
PISA skorlarında 2003’ten bu yana sağlanan gelişme özellikle alt düzeylerde
performans gösteren öğrencilerin performanslarının iyileşmesiyle açıklanabiliyor. Türkiye’de
ekonomik büyüme ve sosyal yardım politikaları (şartlı eğitim yardımı, ücretsiz ders kitapları
dağıtımı, vb.) en dezavantajlı durumdaki çocuklara katkı sağlayarak öğrenme çıktılarının
iyileşmesine etki etmiş gözüküyor. Ancak, öğrenme-öğretmen süreçlerinde geçtiğimiz on yıl
içerisinde gözle görülür somut bir gelişme sağlanamadığı ve bunun en önemli nedeninin,
öğretmen politikalarının ihmal edilmesi olduğu öne sürülebilir.
2023 yılı için iddialı kalkınma hedefleri olan Türkiye için, bu durum verimli insan
kaynağı yetiştirme konusunda sıkıntı yaşandığına işaret eder. Sosyal ve analitik becerilerin
öne çıkmaya başladığı; yaratıcılık ve yenilikçilik gerektiren sektörlerin önemli eğitim ve
istihdam alanları olarak şekillendiği 21. yüzyıl ekonomisinde, sürdürülebilir kalkınma için
toplumun tüm bireylerine gerekli becerileri kazandırmak büyük önem taşır. Bunu başarmanın
yolu da eğitimden geçer. Temel düzeyde gerekli donanımı kazanamadığı görülen öğrencilerin
durumu, her bireyin potansiyeline ulaşmasının ve ülkede sosyal hareketliliğin sağlanmasının
önünde bir engeldir.
Öğretmenler ve öğretmen politikalarının önceliklendirilmemesi devam ediyor ve bu
değişmediği takdirde eğitimde nitelik artışı beklemek gerçekçi değil. Üniversite öncesi
eğitimde öğretmen sayısı 2002-03’te 504.479’dan 2013-14’te 801.975’e arttı ve bu önemli bir
kazanım. Ancak, 2013’te Öğretmenlik Alan Bilgisi Testi’nde hiçbir alanda adaylar 50
üzerinden ortalama net 30 doğruya ulaşmamıştır. Öğretmen niteliğinin artırılması için kritik
olan 1994’te başlayan hizmet öncesi öğretmen yetiştirme programlarını akredite etme,
2002’de başlayan Öğretmen Yeterlikleri, 2006’da başlayan Okul Temelli Mesleki Gelişim ve
2011’de başlayan Ulusal Öğretmen Stratejisi oluşturma çalışmalarının hiçbiri uygulamaya
geçmedi. Öğretmen niteliğini artırmak için yıllarca emek harcanan politika ve uygulamaların
hızla ve özenle uygulamaya alınması gerekiyor.
2013’te öğretmen politikalarında atılan tek somut adım öğretmen istihdamı için Kamu
Personeli Seçme Sınavı’na (KPSS) ek olarak Öğretmenlik Alan Bilgisi Testi’nin (ÖABT)
uygulamaya konulmuş olmasıdır. Böylece devlet okullarında öğretmen istihdamı için
KPSS’ye ek bir test oluşturulmuştur ve 15 farklı alanda öğretmen adayları 14 Temmuz
2013’te alan bilgisi testlerine girmişlerdir. 2013 yaz döneminde öğretmen atamaları KPSS121
puanı temel alınarak gerçekleştirilmiştir. KPSS121 puanı yüzde 50 Genel Yetenek, Genel
Kültür ve Eğitim Bilimleri testleri (KPSS10) ve yüzde 50 ÖABT başarısından oluşmaktadır.
ÖABT, iyileştirmelere açık olmakla birlikte, hem öğretmen adaylarının ortalama
niteliğini hem de hizmet öncesi öğretmen yetiştirme programlarının izlenmesi ve
değerlendirilmesi için yol gösterici niteliğe sahiptir. Bu nedenle ÖABT’nin yaşama
geçirilmesi olumlu bir adımdır. ÖABT’de alanlara göre öğretmen adayı başarısı
incelendiğinde en başarılı öğretmen adaylarının İngilizce, Türkçe ve Tarih alanlarında olduğu
ortaya çıkmaktadır. Bu alanlarda adayların ortalama başarısı 50 soruda 25 netin biraz
üzerindedir. Öğretmen adaylarının en düşük başarıyı gösterdiği alanlarsa Fen Bilimleri/Fen ve
Teknoloji, Almanca ve Fransızca olmuştur. Bu alanlarda sınava giren adayların ortalama
başarısı 15 net veya altındadır. Hiçbir alanda ortalama net 30’a ulaşmamıştır.
~ 77 ~
Ortalama Net Doğru Sayısı (Öabt Alanlarına Göre) (2013)
Kaynak: ÖSYM, 2013
Sınava katılan adayların KPSS121 başarılarını inceleyen bir araştırma Türk Dili ve
Edebiyatı dışında incelediği tüm alanlarda eğitim fakültesinden mezun olmuş adayların
KPSS121 ortalamalarının, diğer fakültelerden mezun olmuş adaylara göre biraz daha yüksek
olduğunu bulgulamaktadır. Özellikle Fen ve Matematik alanlarında eğitim fakültesi ve diğer
fakülte mezunlarının ortalama başarı farklarının diğer alanlara göre daha fazla olduğu dikkat
çeken bir bulgudur. Diğer taraftan, atamaya temel oluşturan taban puanlar, eğitim fakültesi ve
diğer fakülte mezunları arasında farklılık göstermemektedir. Bu bağlamda, Türkiye’de hizmet
öncesi öğretmen yetiştirme modellerinin öğretmen niteliğine ne ölçüde katkı sağladığının
ortaya çıkarılması için kapsamlı araştırmaların yürütülmesi büyük önem taşımaktadır.
Türkiye’de son on yıllarda başta öğretmen niteliği olmak üzere öğretmen
politikalarında kapsamlı dönüşümleri hedef alan çalışmalar gerçekleştirilmektedir. Hizmetöncesi öğretmen yetiştirme programlarını yeniden yapılandırmaya ve akredite etmeye ilişkin
çalışmaların ilk adımları 1994’te atılmıştır. Öğretmen niteliğinin asgari düzeyinin
tanımlanması için 2002’de Öğretmen Yeterlikleri çalışmaları başlamıştır; 2006’da
Öğretmenlik Mesleği Genel Yeterlikleri tamamlanmıştır ve branşlara göre özel yeterlilikleri
belirlenmesinde son aşamaya gelinmiştir. Öğretmen Yeterliklerinin mesleki gelişimle
desteklenebilmesi için Okul Temelli Mesleki Gelişim (OTMG) modeli geliştirilmiştir, OTMG
kılavuzu hazırlanmış ve 2011’de pilot uygulaması tamamlanmıştır. Böylece, hem nitelikli
öğretmenin özellikleri tanımlanmış hem de bu özellikler çerçevesinde öğretmenlerin
desteklenmesi için bir mesleki gelişim modeli tasarlanmıştır.
Mevcut durumda, ilk taslağı Kasım 2011’de tamamlanan Ulusal Öğretmen Strateji
Belgesi’nin yayınlanması kritik önemde bulunmaktadır ve bu belgenin yayınlanması
Öğretmen Yeterlikleri, OTMG, hizmet öncesi öğretmen yetiştirme programlarının akredite
edilmesi gibi diğer önemli girişimlerin önünü açacaktır.
~ 78 ~
Türkiye’de öncelik verilmesi gereken bir diğer önemli alan eğitimde eşitliktir.
Okulöncesi eğitim ücretliyken yükseköğretimin ücretsiz olması, ortaöğretime öğrenci seçme
ve yerleştirme sisteminin öğrencileri sosyoekonomik olarak ayrıştırması ve bunda ısrar
edilmesi, büyük ve kalabalık il ve ilçelerde ikili öğretime çözüm bulunamaması gibi örnekler,
eğitimde eşitlikçi bir anlayışın eksikliğine işaret etmektedir.
2012 PISA değerlendirmesi sonuçlarına göre, Türkiye okullar arasında matematik
puanları arasındaki farkın en yüksek olduğu ülkelerden biridir. Öğrencinin devam ettiği okul,
başarıyı % 61 oranında belirlemektedir. Bu bağlamda, Türkiye’de ilköğretimden ortaöğretime
geçiş sınavlarına hazırlanmak için yapılan harcamalarla Anadolu ve fen liseleri gibi
performansı daha yüksek okullara girişin hedeflenmesi anlaşılır bir durumdur. Okullar
arasındaki puan farklarının düşük olduğu Arnavutluk, Finlandiya, İzlanda, İsveç ve Norveç
gibi ülkelerde ise öğrenci hangi okula devam ederse etsin, diğer okullardaki akranlarıyla
benzer başarı göstermesi beklenebilir.
Ortaöğretimde öğrencilerin devam ettikleri program türleri arasında yeterlik düzeyleri
açısından farklar olduğu varsayımından yola çıkarak oluşturulan grafik, bu varsayımı doğrular
niteliktedir. Öğrencileri sınavlarla seçerek alan programlar alt düzey yeterliklerde daha az
öğrenciye sahiptir. Akademik seçici kabul edilen programlarda okuyan öğrencilerin % 21’i
üst düzeyde yeterlik göstermiştir. Üst düzeyde yeterlik gösteren öğrenci oranı, diğer hiçbir
kategoride %1’e ulaşamamıştır; bu öğrencilerin seçici akademik okullarda bu denli
yoğunlaşmış olması, kaliteli eğitime erişimde bir dengesizlik olduğunu gösterir. Seçerek
öğrenci almayan akademik ve mesleki okullarda ise öğrencilerin büyük çoğunluğu 2. düzeyin
altında performans göstermiş, meslek liselerindeki öğrencilerin neredeyse hiçbiri (% 0,04)
5 ve 6. düzeylerde performans göstermemiştir.
Meslek liselerindeki öğrencilerin % 90’ının 1 ve 2. düzeyde yeterlik gösterebilmesi,
bu okullarda verilen eğitimin öğrenciye kazandırdığı matematik becerisi ve öğrencinin bu
beceriyi kullanma kapasitesi ile ilişkili önemli sorunlar olduğunu göstermektedir. Seçici
akademik programlar dışındaki tüm program türlerinde, öğrenciler alt düzey yeterliklerde
toplanmış görünmekte, seçici olarak öğrenci alan meslek liselerinde bile öğrenci nüfusunun
%30’a yakınının alt düzeyde kalması dikkat çekmektedir. Burada ortaya çıkan en önemli
bulgu ise, nitelikli eğitime erişimde eşitsizliğe ek olarak, öğrencilerin program türlerine göre
ayrıştırılmasının barındırdığı riskler ve bu risklerin olası olumsuz sonuçlarıdır.
~ 79 ~
Ortaöğretimde Devam Ettikleri Program Türüne Göre Öğrencilerin Matematik
Yeterlik Düzeyleri Arasında Dağılımı, 2012 (%)
Kaynak: OECD, 2013a verisi kullanarak ERG hesaplaması
Türkiye’de ortaöğretimde okul ve program türleri arasında, gerek öğrencilerin
sosyoekonomik özellikleri, gerek eğitimin çıktıları açısından önemli farklılıklar olduğu ve
okul ile program türlerine ilişkin önemli bir değişim sürecinin varlığı göz önünde
bulundurulduğunda, öğrencilerin okul ve program türlerine göre dağılımını izlemenin önemi
açıkça görülür. Ortaöğretim düzeyindeki dağılım sosyoekonomik durum ile de yakından
ilişkili görünmektedir. 2012 yılında OECD’nin uygulamış olduğu PISA değerlendirmesi
üzerine yapılan ve sosyoekonomik durum ile program türü gibi etmenlerin dağılım ve
akademik başarı ile olan ilişkisini gösteren veriler de daha önceki bulgular ile tutarlı ve
eşitsizliklerin hangi durumlarda ortaya çıkabileceğini ortaya koyan sonuçlar vermektedir.
Örneğin, Türkiye’de 15 yaş grubundaki öğrencilerin sosyoekonomik dilimlere göre
programlara dağılımına bakıldığında, en yüksek sosyoekonomik dilimden (5. % 20’lik dilim)
gelenlerin ağırlıklı olarak fen liseleri ya da Anadolu liselerine gitmekte olduğu
gözlemlenmektedir.
Bu iki program türü, Türkiye’de sınavla öğrenci alan ve en yüksek kalitede eğitim
verdiği kabul edilen programlardır. Özellikle, fen liselerindeki öğrencilerin %52’si, Anadolu
liselerindeki öğrencilerin de %42’si örneklemde sosyo-ekonomik düzeyi en yüksek ailelerden
gelmektedir. Diğer taraftan, meslek liselerindeki öğrencilerin %24’ü, diğer ortaöğretim
kurumlarına devam eden öğrencilerin de %30’u sosyo-ekonomik olarak en düşük %20’lik
dilimdendir. Bu tablodan çıkarılacak en önemli ve çarpıcı sonuç, dezavantajlı ailelerden gelen
öğrencilerin, performans ve kalite anlamında düşük düzeyde kabul edilen okullara girmesidir.
Böylelikle, toplumda eşitsizlik ve yoksulluk döngüsünün kırılamama riskinin yükseldiği
söylenebilir.
MEB ortaöğretimde genel liselerin dönüştürülmesi sürecinde okul arzına aldığı
kararlarla öğrencilerin gereksinim ve tercihlerine göre seçim yapabilmesine aktif olarak
~ 80 ~
müdahale etti. MEB, 2010-11 eğitim-öğretim yılından itibaren 1.477 genel liseyi
dönüştürmeye başladı ve bu süreç 2013-14’te tamamlandı. Bu süreçte yeni açılan liselerle
birlikte mesleki ve teknik lise sayısı %23, Anadolu lisesi sayısı %57 ve imam-hatip ve
Anadolu imam-hatip lisesi sayısı %73 oranında arttı. Bu oranlar kamunun eğitimde program
tercihlerini göstermesi açısından önemli.
Öğrencilerin farklı okul türleri ve programlara dağılımı, hem genel hem mesleki
ortaöğretimde okul çeşitliliğinin azaltılmasına yönelik çalışmalar ve de ortaöğretime geçiş
sisteminde yapılan değişiklikler bir arada ele alındığında son derece dinamik bir dönemden
geçildiği görülür. Ortaöğretimde, başta mesleki ve teknik eğitime olmak üzere, öğrencileri
belirli okul ve program türlerine yönlendirmede, gerek okul dönüşümleri gerek yeni açılan
okul sayıları ve artırılan kontenjanlarla, oldukça etkin politikalar benimsenmiştir
Ortaöğretimde Seçili Program Türlerinde Okul Sayılarının Değişimi, 2010-11 Ve
2013-14 Yılları Arası
Kaynak: MEB, 2011; 2012; 2013a; 2014
Yeni kayıt verileri ortaöğretimde genel-mesleki eğitim dengesinin nasıl bir yönde
gelişeceğine ilişkin değerli bilgiler sunmaktadır. MEB tarafından sadece genel ortaöğretim ile
mesleki ve teknik ortaöğretim ayrımında sunulan yeni kayıt verilerine göre, mesleki ve teknik
ortaöğretime kayıtlar güçlü bir artış eğilimindedir. Yeni kayıtlar içinde genel programlara
kayıt yaptıran öğrencilerin oranı sadece iki eğitim-öğretim yılında %49,5’ten %36,8’e
gerilemiştir. Buna paralel olarak, mesleki ve teknik ortaöğretim programlarına kayıt yaptıran
öğrencilerin oranı %50,5’ten %63,2’ye yükselmiştir. 2013-14 yılında örgün ortaöğretime yeni
kayıt yaptıran kadınların %58,9’u mesleki ve teknik programlara yönelirken, bu oran erkekler
için % 67,1’dir.
~ 81 ~
Örgün Ortaöğretime Yeni Kayıtlar İçinde Öğrencilerin Farklı Programlara Göre
Dağılımı
Kaynak: MEB, 2011; 2012; 2013a; 2014
Bu aşamada bir sınırlılığa dikkat çekmek önemlidir. Yeni kayıtları sadece genel eğitim
ile mesleki ve teknik eğitim ayrımında incelemek, iki program türü arasında özgün bir
konuma sahip olan imam hatip liselerinin bu resimde görülememesine yol açmaktadır.
Politikaların etkilerini daha iyi izleyebilmek ve gelecek politikaları veriler temelinde
geliştirebilmek adına bu tür verilerin olabildiğince ayrıntılı toplanması ve paylaşılmasında
yarar olacaktır.
Mesleki ve teknik eğitimin kalitesinin geliştirilmesine duyulan gereksinim son yıllarda
pek çok kamu kurumu ve sivil toplum örgütü tarafından dile getirilmiş, bu alanda pek çok
önemli adım atılmıştır. 6 Mayıs 2014 tarihinde Yüksek Planlama Kurulu’nca kabul edilen
Türkiye Mesleki ve Teknik Eğitim Strateji Belgesi ve Eylem Planı (2014-2018) mesleki ve
teknik eğitimde süregelen sorun alanlarında iyileşme sağlanması için büyük öneme sahiptir.
Tüm bu değişikliklerin, Onuncu Kalkınma Planı’nda benimsenen “Okul türlerinin
azaltıldığı, programlar arası esnek geçişlerin olduğu, öğrencilerin ruhsal ve fiziksel gelişimleri
ile becerilerini artırmaya yönelik sportif, sanatsal ve kültürel aktivitelerin daha fazla yer
aldığı, bilgi ve iletişim teknolojileriyle bütünleşmiş bir müfredatın bulunduğu, sınav odaklı
olmayan, bireysel farklılıkları gözeten bir dönüşüm programı uygulanacaktır” politikasına
hizmet edebilmesi, gerektiğinde ortaöğretimin amaçlarını da tartışmaya açan, katılımcı ve
saydam bir süreç öngören, bütüncül bir yaklaşımı gerektirir.
Söz konusu değişikliklerin, genel ve mesleki eğitim arasındaki kalın duvarları
kaldırmaya, farklı okul türleri arasındaki kalite uçurumlarını gidermeye, tüm öğrencilerin
~ 82 ~
temel yeterlikleri edinmesine ve sınav odaklılığı azaltmaya hangi yollarla ve ne ölçüde katkı
sunacağı istenen oranda netleşmiş değildir. 2012 yılı sonlarında MEB tarafından başlatılan
ortaöğretimin yeniden yapılandırılmasına ilişkin tartışmaların öğrenci-merkezli bir biçimde
sürdürülmesi ve gelecek politika adımlarının, genel eğitimi mesleki eğitimden, geçiş sistemini
okul türlerinden bağımsız ele almayan bütüncül bir bakış açısı içinde tasarlanması, Türkiye’de
herkesin kaliteli eğitime erişimini destekleyecek adımlar olacaktır.
2014 – 15 ve Sonrasında Ortaöğretimde Öngörülen Lise Türleri
Anadolu Lisesi
Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi
Fen Lisesi
Çok Programlı Anadolu Lisesi
Sosyal Bilimler Lisesi
Anadolu İmam-Hatip Lisesi
Güzel Sanatlar Lisesi
Özel Türk Lisesi
Spor Lisesi
Açık Öğretim Lisesi
Özel Türk Lisesi
Azınlık Lisesi
Uluslararası Lise
Yabancı Lise
Mesleki Açık Öğretim Lisesi
Temel Lise (Özel okullara dönüşüm
sürecinde dershaneler için geçiş modeli; 20
saat yüz yüze eğitim veren açık lise)
Polis Koleji
Müzik ve Sahne Sanatları Lisesi
Yaşam boyu öğrenme kapsamında yetişkinlerin genel ve mesleki eğitim olanaklarına
erişimi için oldukça değerli bir kanal olan açık öğretim liseleri de, zorunlu eğitim çağındaki
gençler için daha farklı bir nitelik taşır. Esas olan, gençlerin örgün eğitime katılımlarıdır; açık
öğretim sınırlı durumda başvurulabilecek ikinci seçenek olarak düşünülür. Kaldı ki açık liseye
devam eden öğrencilerin gelecek eğitim ve iş yaşamlarında, örgün ortaöğretime devam etmiş
akranlarıyla benzer olanaklara sahip olmaması yüksek bir olasılıktır. Türkiye’de son yıllarda,
özellikle 2012-13 eğitim-öğretim yılı itibarıyla ortaöğretimin de zorunlu eğitime dahil
edilmesiyle birlikte, çeşitli gruplardan çocukların örgün eğitim yerine açık öğretime
yönlendirildiklerine ilişkin kaygıların dile getirildiği görülür. Ortaöğretim çağındaki genç
kadınlar, özel gereksinimli bireyler ve çalışan gençler bunlar arasında sıkça dile getirilen
gruplar arasındadır. Öte yandan, bu kaygıların veriler temelinde sınanması ve güncel
eğilimlerin kapsamlı analizlerle ortaya konması gerekir. Ancak, açık ortaöğretime ilişkin
kamuoyuyla paylaşılan resmi veriler sınırlıdır ve bu tür analizlerin yapılması güçtür. İlerleyen
yıllarda, örgün ortaöğretime devam edebilecek yaş aralığında olup da, açık ortaöğretime
kayıtlı olan gençlerin sayısının ve örgün ortaöğretim ile açık ortaöğretim arasında nakil
bilgilerinin açıklanması bu bakımından çok önemlidir.
~ 83 ~
Öğretmen İstihdam Projeksiyonları Stratejileri ve Sistemlerinin Geliştirilmesi
Projesi (İKOP)
Fatih Projesi'nin tüm öğrencileri kucaklayacağını, bilgiye çok daha hızlı ulaşmalarını
sağlamasının yanında, proje öğretmen ve öğrencilerin motivasyonlarının artmasına olumlu
katkısı olacaktır. Tüm Öğretmenlerimiz hizmet içi eğitimine tabi tutularak Proje kapsamında
eğitileceklerdir. Ancak yinede Öğretmen etkin olmalıdır. Teknolojik imkanlar ne kadar çok
olursa olsun, öğretmenlerin aktif olarak dahil olmadıkları hiçbir sistem amacına ulaşamaz. Bu
gerçekleri de görmezden gelemeyiz. Bu kapsamda; MEB tarafından öğretmen istihdam
politikalarındaki eksiklikleri belirli bir ölçüde giderme potansiyeli olan önemli bir adım
Öğretmen İstihdam Projeksiyonları Stratejileri ve Sistemlerinin Geliştirilmesi Projesini
(İKOP) hayata geçirilmiştir.
İKOP’un çalışmalarına Ekim 2011’de başlanmıştır. Projenin amacı üniversite öncesi
eğitim düzeylerinde devlet okullarında ve özel okullarda 2023’e kadar gereksinim duyulacak
öğretmen sayılarının belirlenmesi ve buna dayalı bir öğretmen istihdam politikası
oluşturulmasına destek olmaktır.
Proje beş temel bileşene sahiptir:

Bölge/il düzeyinde ve yıl/alan bazında öğretmen arz-talep analizlerinin yapılması

Öğretmen arz-talebinin belirleyicilerinin saptanması

Ulusal, bölgesel ve yerel öğretmen istihdam modellerinin ve bu modellere dayalı
strateji belgesinin geliştirilmesi

Öğretmen arz-talep projeksiyonlarının sistematik olarak güncellenmesi için
istatistiksel modellerin ve bilgi ve iletişim teknolojileri (BİT) temelli sistemin
geliştirilerek kullanıcıya sunulması

Farkındalık yaratma etkinliklerinin düzenlenmesi. Bu projeden beklenen ana sonuç,
projenin tamamlanması ile BİT tabanlı sürdürülebilir bir sistem geliştirilerek uzun
vadeli insan kaynakları planlamasının yaşama geçirilmesidir.
Ayrıca bu sistem tarafından üretilecek bilginin hizmetöncesi öğretmen yetiştirme
programlarının sayı ve kontenjanlarının belirlenmesine kılavuzluk etmesi diğer sonuçlardan
biridir. Proje sonucunda kamu eğitim sisteminin öğretmen istihdam politikasının akılcı bir
temele oturması ve ülke kaynaklarının daha verimli kullanılmasıdır.
Proje çerçevesinde 2012-2023 dönemi için okul çağı nüfusu 81 il için kent ve kır
ayrımında okulöncesi, ilkokul, ortaokul, lise ve yükseköğretim düzeyleri için tahmin
edilmiştir. Bu tahminler yapılırken doğurganlık, ölüm ve göç dikkate alınmıştır. Bu tahminler
okul çağı nüfusunun okulöncesi, ortaokul, lise ve yükseköğretimde % 0,7 ve % 2,2 arasında
değişen oranlarda azalacağına işaret ederken, ilkokul çağ nüfusunun % 1,2 oranında artacağını
öngörmektedir. Diğer taraftan kentlerde okul çağı nüfusunun doğal artıştan daha çok iç göç
nedeniyle yükseleceği tahmin edilmektedir. Buna paralel olarak, kırsal kesimde doğal artış
baskısına karşın yoğun iç göç nedeniyle okul çağı nüfusunda önemli bir düşüş beklendiği
vurgulanmaktadır.
~ 84 ~
Nüfus tahmini ile ilişki bulgular proje için büyük önem taşır çünkü okul çağı nüfusu
eğitim sistemi içinde bulunacak öğrenci sayısını doğrudan etkileyecektir. Ancak okul çağı
nüfusu öğretmen talebini etkileyen tek etmen değildir.
İKOP, tasarımı ve içeriği ile öğretmen istihdam politikaları için bu eksikliği belli
ölçüde giderme potansiyeli olan önemli bir adımdır. Projenin tasarımı öğretmen istihdamı
politikalarına bütüncül bir bakış açısına sahiptir ve proje öğretmen istihdamı politikalarına
pek çok farklı boyutuyla kapsayıcı bir biçimde yaklaşmaktadır. Örneğin, öğretmen
yeterliklerinin hizmet öncesi öğretmen yetiştirme programlarına ne ölçüde yansıtıldığından
yedek öğretmenlik uygulamasına pek çok farklı alan ele alınmıştır ve mevcut haliyle proje
çıktıları bu alanların tamamını içermese de projenin tasarımı İKOP’un kapsamının
genişletilmesine elverişli görünmektedir. İKOP’un stratejik planlama için önemli olan bir
diğer özelliği proje çıktılarının orta ve uzun erimli biçimde tasarlanmış olmasıdır. Ayrıca
proje tasarımı, proje ekibinin yürüttüğü veri ve kanıt temelli araştırmalardan beslenmiştir ve
araştırmalardan derlenen bulgular BİT temelli kullanıcı arayüzü ile politika yapıcı ve
uygulayıcılar için doğrudan kolayca kullanılabilir kılınmıştır. Bu haliyle İKOP’un yaşama
geçirilmesinin eğitim sisteminin ve genel olarak Türkiye’nin insan kaynağının daha verimli
kullanılmasına yardımcı olma olasılığı yüksektir. Son dönemde eğitim sisteminde yaşanan
köklü dönüşüm ile birlikte, eğitim sisteminin yeniden kurgulanması kapsamında, ders
çizelgeleri ve öğretim programlarında önemli değişiklikler gerçekleşmiştir.
Örneğin; ilköğretim çizelgelerinde yapılan düzenlemeler doğru yönde olumlu bir
başlangıçtır. Ancak, daha alınacak çok yol vardır. Ortaöğretimde de artan seçmeli ders saatleri
sonucunda öğrencilerin alacağı haftalık toplam ders saati sayısı önemli ölçüde etkilenmiştir.
Genel liseler, meslek liseleri ve teknik liselerde öğrencilerin haftada aldığı ders saati 30’dan
37’ye yükselmiş; Anadolu, fen, sosyal bilimler, Anadolu öğretmen, güzel sanatlar ve spor
liselerinde ise haftalık toplam ders saati 40 saati bulmuştur. Vurgulanması gereken bir nokta,
yalnızca ders saati değişiklikleri ile eğitim sisteminde gerçek anlamda bir dönüşüm
gerçekleşmesinin olası olmadığıdır. Belirli alanlarda eğitime ayrılan süre, ancak nitelikli
programlar, donanımlı ortamlar ve öğretmenlerle desteklendiğinde sunulan eğitim
hizmetlerinin çıktılarını ve kalitesini etkileyecektir.
Güncellenmiş çizelgelerde ilk göze çarpan değişikliklerden biri Matematik dersine
ayrılan haftalık ders saatinin 1-8. sınıfların tümünde birer saat artırılmış olmasıdır. Bu artış,
Türkiye’nin PISA ve TIMSS gibi uluslararası değerlendirmelerde ortalamanın altında
olmasına çözüm amacıyla matematik eğitiminde planlanan köklü değişikliğin bir parçasıdır.
Matematik dersine ayrılan sürenin önümüzdeki yıllarda kademeli olarak artırılması, ders
programı ve materyallerinin de bununla bağlantılı olarak revize edilmesi planlanmıştır.
Benzer biçimde, ilköğretimde fen eğitimine ayrılan ders saatlerinde de artış
görülmektedir. Bir öğrencinin ilköğretim boyunca göreceği toplam fen dersi saatindeki artışın
da, matematik ders saatleri ve öğretim programındaki dönüşüme benzer bir gerekçe üzerine
inşa edildiği söylenebilir. Türkiye’nin PISA sonuçlarında son sıralarda yer almasından
hareketle bir araştırma yapılmış, Türkiye’de ilköğretimde verilen toplam ders saati sayılarının
diğer OECD ülkelerine göre daha düşük olduğu gözlemlenmiştir. Bakanlık, bu farkı kapatma
amacıyla ders saatlerini artırma yoluna gitmiştir.
~ 85 ~
İlkokul çizelgelerindeki değişiklikler genel olarak değerlendirildiğinde, yapılan
düzenlemelere karşın akademik yükün bu düzeyde amaçlanan biçimde azaldığını söylemek
güçtür. Azalan Türkçe ve Hayat Bilgisi saatlerine karşın, Yabancı Dil, Matematik ve Fen
Bilimleri’ne ayrılan saatler artmıştır. Serbest Etkinlikler, Görsel Sanatlar ve Müzik derslerine
ayrılan saatler azalmıştır. Ne var ki, sıklıkla vurgulanan ders saati toplamlarına bakıldığında,
Türkiye sadece matematik ve fen alanında değil, spor ve sanat alanında da AB ülkelerine göre
geridedir. Son değişikliklerle bu fark daha da artmıştır. Görsel Sanatlar ve Müzik gibi
derslerin öğrenciler üzerindeki etkisi uluslararası değerlendirmeler veya testlerle
ölçülemeyebilir; ancak bu dersler çocukların gelişiminde, çok yönlü sağlıklı bireyler olarak
yetişmelerinde ve okula aidiyet hissetmelerinde önemli rol oynar. Serbest Etkinlikler de
“öğrencilerin okulu daha çok sevmelerini, bir aile ortamı gibi benimsemelerini, okulda
kendilerini rahat ifade edebilmelerini, güvenli hissetmelerin ve daha mutlu olmalarını”
amaçlar. Özellikle 1-3. sınıftaki küçük yaştaki çocuklar için bu derslerin ve etkinliklerin
önemi göz ardı edilmemelidir. Fen Bilimleri dersi gibi, ilköğretimde başlangıcı daha erkene
çekilen bir ders de Yabancı Dil dersidir. Düzenleme öncesinde 4. sınıfta başlayan yabancı dil
eğitiminin, güncellenen programda 2. Sınıfta başlaması olumlu bir gelişmedir. Son
düzenlemelerle birlikte, Rehberlik 6 ve 7. sınıflarda da artık uygulanmayacak, 8. sınıfta ise
yerini Rehberlik ve Kariyer Planlama dersine bırakacaktır. Rehberlik hizmetleri, öğrencilerin
sonraki eğitim kademelerine ve mesleklere ilişkin bilgilendirilip yönlendirilmesi açısından
kilit öneme sahiptir. Özellikle de ortaöğretimin zorunlu eğitime dahil edildiği bu dönemde,
rehberlik ve yönlendirme hizmetleri daha da önem kazanmıştır. İlköğretim boyunca sadece 8.
sınıfta bir saat rehberlik olması yetersiz kalabileceğinden, ilköğretimde sunulan rehberlik ders
saatleri öğrencilerin gereksinimlerine uygun biçimde yeniden düzenlenebilir.
Sonuç olarak; ilköğretim ve ortaöğretim kurumlarında uygulanan haftalık ders
çizelgeleri yeniden şekillenmiştir. Ortaokullarda zengin bir seçmeli ders havuzu öğrencilere
sunulmuştur. Yeni eklenen seçmeli dersler ve güncellenen çizelgeler doğrultusunda, birçok
yeni öğretim programı ve ilgili öğretim materyalleri hazırlanmıştır. Önümüzdeki dönemde,
tüm bu değişikliklerin etkilerinin ayrıntılı olarak izlenmesi ve değerlendirilmesi kilit önem
taşımaktadır. İzleme çalışmaları, yaşama geçirilen değişikliklerin öğrenciler üzerinde ne gibi
etkileri olduğunu ortaya koyacaktır. Bu ilk deneyimlerin yakından izlenmesi ve irdelenmesi,
yeni hazırlanan program ve materyallerin ilerleyen yıllarda iyileştirilmesinde ve yeni
politikalar geliştirmede belirleyici olacaktır.
Eğitim deneyimlerini belirleyen önemli bileşenlerden biri de öğrenme ortamlarının
kalitesidir. Özellikle okul içindeki öğrenme ortamlarının fiziksel ve niteliksel özellikleri ve
öğrenciye uygunluğu öğrenme süreçlerinin etkin hale getirilmesi açısından önemlidir. Okul
yönetimi, kaynakları ve atmosferi, öğretim programı ve eğitimin içeriği, öğretmenin becerisi,
hazırlığı, tavırları ve öğretme yöntemleri gibi pek çok farklı etken eğitimin niteliği üzerinde
önemli rol oynar. Ancak okullar ve sınıflar karmaşık ve dinamik ortamlardır ve hangi etkenin
eğitimin kalitesini hangi koşullar altında ne yönde etkilediğini açık biçimde saptamak çoğu
zaman kolay değildir. Diğer taraftan, eğitimin niceliğinden çok niteliğinin beşeri kalkınma ile
daha yakından ilişkili olduğunu gösteren çalışmaların yaygınlaşması ile birlikte, bu karmaşık
sorunu çözmeye odaklanan çalışmalarının sayısı hızla artmış ve belirli örüntüler ortaya
çıkartılmıştır. Sağlıklı, güvenli, şiddetten arındırılmış, öğretmenler ve öğrenciler arasındaki
~ 86 ~
iletişimi kolaylaştıran ve gerekli materyallerle donatılmış öğrenme ortamları eğitimin
çıktılarını olumlu yönde etkiler.
FATİH (Fırsatları Artırma ve Teknolojiyi İyileştirme Hareketi) Projesi’ne ilişkin
olarak içerik ve öğretmen eğitimi konularındaki çalışmaların hala önemli eksikliklerle devam
ettiği, ancak özellikle içerik konusunda iyileştirme çabalarının yoğun olduğu söylenebilir.
Ancak projenin, içerik boyutu dikkatle planlanarak başlamaması ve tüm bu süreçlerin
eşzamanlı olarak ilerlememesi önemli sorun alanlarıdır. Tabletler ve etkileşimli tahtalar uygun
içerikten yoksun oldukları sürece öğrenmeye ancak sınırlı katkı yapabilir, hatta hiç fark
yaratmayabilir. İçerik geliştirilmesinin uzun soluklu ve MEB bünyesinde farklı onay
mekanizmalarına tabi olan bir süreç olduğu dikkate alınmadan projenin hazırlık aşamasında
aceleci bir yaklaşımla içerik geliştirilmeye çalışılması, projenin amaçlarına ulaşması
olasılığını zayıflatabilir. İçerik ve donanımın öğretmenler tarafından sınıf içinde etkin biçimde
kullanılması sağlanmadığı sürece, yapılan yatırımın katkısının önemli ölçüde sınırlı kalacağı
açıktır.
Sayılarla Eğitim
(Eğitim İzleme Göstergeleri'nden Seçili Bulgular)
Okulöncesi Eğitim

2013-14 eğitim-öğretim yılında okulöncesi eğitimde okullulaşma oranı 3-5 yaş
grubunda %28; 4-5 yaş grubunda ise % 37,9 olarak kaydedilmiştir.

3-5 yaş net okullulaşma oranında 2,9 yüzde puanlık bir düşüş görülmektedir. 4-5 yaş
net okullulaşma oranı % 44’ten % 37,9’a gerilemiş, 6,1 yüzde puanlık bir düşüş
gerçekleşmiştir.

5 yaş grubundaki okulöncesi düzeyde okullulaşma oranının % 59,6 civarında olduğu
tahmin edilmektedir. 2012-13’te 5 yaş okulöncesi okullulaşma oranı % 48 iken,
2013-14’te bu oranda 11,6 yüzde puanlık bir artış gözlemlenmiştir.

Okulöncesi okullulaşma oranlarında iller ayrımında eşitsizlikler devam etmektedir. 4-5
yaş net okullulaşma oranı Amasya’da % 61,1 ve Tunceli’de % 60 iken; Hakkari’de
%19,9, Mardin’de % 27,5 ve İstanbul’da % 28,4’e kadar düşebilmektedir.
İlköğretim

İlkokulda 2012-13’te % 98,9 olan net okullulaşma oranı bu yıl % 99,6’ya yükselmiştir.

İlköğretimin ilk kademesinde % 100’e yaklaşan katılımın, ortaokulda aynı düzeyde
olmadığı görülmektedir; 2012-13’te % 93,1 olan okullulaşma oranı, 2013-14’te
% 94,5’e ulaşmıştır.

Ortaokul düzeyinde eğitime katılım iller ayrımında incelendiğinde farklılıklar
görülmektedir. Amasya, Bartın ve Zonguldak gibi illerde net okullulaşma % 98 iken;
Çankırı, Hakkari ve Gümüşhane’de % 85’in altında kalmaktadır.
~ 87 ~

Önceki yıl yaklaşık % 3,16 olarak kaydedilen, özel ortaokullarda öğrenim gören
öğrencilerin tüm ortaokul öğrencileri içindeki payı 2013-14 döneminde % 3,51’dir.

İmam-hatip ortaokullarına devam eden öğrencilerin toplam ortaokul öğrencileri
içindeki oranı bir yılda % 7,74’ten % 9,51’e ulaşmıştır. 2013-14’te mevcut olan 1.361
imam-hatip ortaokulundan 415’i imam-hatip liseleri bünyesinde, 946’sı bağımsız
olarak faaliyet göstermektedir.
Ortaöğretim

2012-13 eğitim-öğretim yılında % 70 olan okullulaşma oranı, 2013-14’te % 77’ye
yükselmiştir.

Ortaöğretimde okullulaşma oranları iller ayrımında farklılıklar göstermektedir.
Okullulaşma oranlarının en düşük olduğu iller Muş (% 42,4), Ağrı (% 42,7), Van (%
46,5) Şanlıurfa (% 53) ve Bitlis’tir (% 53,2). En yüksek okullulaşma oranları ise
sırasıyla Rize (% 100), Bolu (% 95,8) ve Isparta’da (% 93,7) görülmektedir .

2013-14 eğitim-öğretim yılında ortaöğretimde Türkiye genelinde kız öğrencilerin
okullulaşma oranı % 76,1 iken, bu oran erkek öğrencilerde % 77,2’dir. Kız ve erkek
öğrencilerin okullulaşma oranları arasındaki fark iller ayrımında değişebilmektedir.
Örneğin, Siirt’te erkek öğrencilerde net okullulaşma oranı % 61,2 iken kız
öğrencilerde bu oran % 46,4’tür. Uşak’ta ise, erkek öğrencilerde net okullulaşma oranı
% 79,1 iken, bu oran kız öğrencilerde % 87,3’tür.

2012-13 öğretim yılı ilk döneminde, Türkiye genelinde on gün ve üzeri devamsızlık
yapan öğrenci oranı % 32,7’dir. Bu oran, Mesleki ve Teknik Eğitim Genel
Müdürlüğü’ne bağlı kurumlarda % 39,1, Ortaöğretim Genel Müdürlüğü’ne bağlı
kurumlarda % 27,4, Din Öğretimi Genel Müdürlüğü’ne bağlı kurumlarda ise % 31,1
olarak açıklanmıştır.

Devamsızlık oranları da bölgeler arasında farklılıklar göstermektedir. 2012-13 öğretim
yılı ilk dönemi itibarıyla Ege bölgesi, devamsızlık yapan öğrenci oranının en fazla
olduğu bölgedir (% 37,1). Mesleki ve teknik ortaöğretimde devamsızlık oranının en
yüksek olduğu bölge Batı Anadolu’dur (% 43,5).

2012-13 öğretim yılı ilk döneminde ortaöğretim genelinde kız öğrencilerin
devamsızlık oranı % 24,1 iken, erkek öğrenciler için bu oran % 40,6’dır.

2012-13 ve 2013-14 yılları için yapılan bir inceleme, örgün ortaöğretimde mesleki ve
teknik eğitim alan öğrencilerin payının % 50,9’dan % 54’e çıktığını gösterir.
Hesaplamaya açıköğretim dahil edildiğindeyse, ortaöğretimde mesleki ve teknik
eğitim alan öğrencilerin oranının bir yüzde puan artışla % 46,4’e ulaştığı görülür.

2013-14 eğitim öğretim yılında, Mesleki ve Teknik Eğitim GM’ye bağlı okullar
arasında görece yüksek sayıda öğrenciye sahip olanlar, öğrencilerinin tüm Mesleki ve
Teknik GM Eğitim bünyesindeki öğrencilere oranlarıyla birlikte şöyledir: Endüstri
meslek liseleri, % 27,8; ticaret meslek liseleri, % 14,5; kız meslek liseleri, % 12,6; çok
~ 88 ~
programlı liseler % 9,3; Anadolu teknik liseleri, % 6,6 ve Anadolu sağlık meslek
liseleridir, % 6,3.

Mesleki ve Teknik Eğitim GM’ye bağlı liselere devam eden öğrencilerin % 26’sı
Anadolu meslek ve teknik liselerinde eğitim almaktadır.
2013-14’te Ortaöğretime Devam Eden Kadınların Ve Erkeklerin Devam Ettikleri Okul
Türlerine Göre Dağılımı
Kadın
Erkek
Ortaöğretim Genel Müdürlüğü'ne bağlı akademik seçicilik
uygulayan liseler (Anadolu, fen, sosyal bilimler, Anadolu güzel
sanatlar ve spor)
% 25,9
% 20,9
Ortaöğretim Genel Müdürlüğü'ne bağlı Anadolu öğretmen
liseleri
% 3,1
% 2,2
Ortaöğretim Genel Müdürlüğü'ne bağlı genel liseler
% 17,4
% 16,0
Özel Liseler (genel ortaöğretim)
% 3,2
% 3,6
Mesleki ve Teknik Eğitim Genel Müdürlüğü'ne bağlı mesleki
ve teknik liseler ile polis kolejleri ve konservatuvarlar (diğer
bakanlık ve kurumlara bağlı meslek liseleri)
% 36,1
% 44,9
Din Öğretimi Genel Müdürlüğü'ne bağlı liseler
% 12,5
% 10,6
Özel Eğitim ve Rehberlik Hizmetleri Genel Müdürlüğü'ne bağlı
liseler
% 0,3
% 0,5
Özel Liseler (mesleki ve teknik ortaöğretim)
% 1,5
% 1,2

2010-11 eğitim-öğretim yılında toplam 649 kız meslek veya teknik lisesi ve Anadolu
kız meslek veya teknik lisesi bulunurken, 2013-14 yılında bu okulların toplam sayısı
837’ye ulaşmıştır.

Kız meslek liseleri, kız teknik liseleri, Anadolu kız meslek liseleri ve Anadolu kız
teknik liselerinde eğitim alan öğrenci sayısı 2010-11’den bu yana % 20,6’lık bir artış
göstermiş, 2013-14’te 264.068’e ulaşmıştır. Bu okullara devam eden öğrenciler, örgün
ortaöğretime devam eden öğrencilerin % 6,42’sini oluşturmaktadır.
Özel Eğitim

Türkiye’de özel eğitim hizmetlerinden yararlanan öğrenci sayısı, 2013-14 eğitimöğretim yılında 261.726’ya ulaşmıştır. Özel gereksinimli öğrencilerin 173.117’si
~ 89 ~
kaynaştırma eğitiminden yararlanmakta; 29.094’ü özel eğitim sınıflarında ve geri
kalanı ise özel eğitim okullarında öğrenim görmektedir.

Özel gereksinimli bireyler için okulöncesi eğitimin zorunlu eğitim kapsamında
olmasına rağmen, 2013-14 itibarıyla yalnızca 1.225 öğrenci özel eğitim okulu
bünyesindeki anasınıflarında öğrenim görmüştür. Okulöncesi düzeyinde kaynaştırma
eğitiminden yararlanan öğrenci sayısı MEB tarafından paylaşılmamıştır.

2013-14 eğitim-öğretim yılı itibarıyla kaynaştırma eğitiminden yararlanan her 100
erkek öğrenciye karşın ilkokul düzeyinde 62, ortaokul ve ortaöğretim düzeyinde ise 63
kız öğrenci bulunmaktadır.
Öğrenme Ortamları

Hem anaokulu hem de anasınıfı düzeylerindeki derslik sayıları artmıştır. İki düzey için
toplam derslik artışı 1.157’dir. Öğrenci sayısının artmaya devam ettiği anaokulu
düzeyinde, derslik başına düşen öğrenci sayısı 2012-13’te 21 iken, 2013-14’te 23’e
çıkmış; öğrenci sayısının azalmaya devam ettiği anasınıfı düzeyinde ise 24’ten 22’ye
gerilemiştir.

Örneğin, okulöncesi eğitimde 2011-12 eğitim-öğretim yılında öğretmen başına düşen
öğrenci sayısı Bayburt’ta 29, Şanlıurfa’da 35 ve Hatay’da 53’tü. 2013-14 eğitimöğretim yılında ise öğretmen başına düşen öğrenci sayısı Bayburt’ta 15’e, Şanlıurfa’da
23’e ve Hatay’da 32’ye düşmüştür.

İlköğretimde öğrenci sayısı azalmış, derslik ve öğretmen sayıları ise artmıştır. 201314’te geçen yıla oranla ilköğretimde 12.352 fazladan derslik, 14.446 fazladan
öğretmen olduğu görülmektedir. Öğretmen sayısındaki artışın çoğu ortaokul
kademesinde (11.045), derslik artışının büyük bölümü ise ilkokul kademesindedir
(8.385).

Türkiye genelinde derslik başına düşen öğrenci sayısı, geçen yıla oranla hem ilkokul
hem de ortaokul kademelerinde 30’dan 29’a düşmüş; öğretmen başına düşen öğrenci
sayısı da benzer bir eğilimle her iki kademede de birer birim azalmıştır.

Her iki ilköğretim kademesinde özel okullarda çok daha az kalabalık dersliklerde ders
yapılırken, özellikle ortaokulda resmi okullarda 42 olan derslik başına düşen öğrenci
sayısı, özel ortaokullarda yalnızca 17’dir. Bu farklar bölgeler ve iller ayrıntısında
incelendiğinde daha da artmakta; ortaokul kademesinde resmi ve özel okul sınıf
mevcutları Çanakkale’de sırasıyla 27 ve 15 iken, Diyarbakır’da sırasıyla 80 ve 16,
Van’da ise sırasıyla 82 ve 9’a kadar farklılaşmaktadır.

2013-14 eğitim-öğretim yılında ortaöğretim (ortaöğretim toplamı) düzeyinde sisteme
yeni dahil olan öğrenci sayısı 425 bin, okul sayısı 537, öğretmen sayısı 24 bin, derslik
sayısı 11 bin, şube sayısı da 7 bin 500 civarındadır.
~ 90 ~

Artış hızı açısından bakıldığında, 2012-13 ve 2013-14 okul yılları arasında okul
sayısında % 5, öğretmen sayısında % 8,5, öğrenci sayısında % 7,8, derslik sayısında %
7,8, şube sayısında da % 4,2 oranında artış olduğu görülüyor.

Genel ve mesleki ortaöğretimde resmi okullarda derslik başına sırasıyla 33 ve 31
öğrenci düşerken, bu oran özel liselerde sırasıyla 13 ve 12’dir. Buna ek olarak,
ilköğretim düzeyinde olduğu gibi ortaöğretimde de iller ve bölgeler arasında oldukça
önemli farklar vardır. Bunlara bir örnek, Diyarbakır’da genel ortaöğretim
programlarında özel okullarda 16 olan sınıf nüfusu, resmi okullarda 70’e kadar
çıkmasıdır.
Özetle; Milli Eğitim Bakanlığı (MEB) 2010-2014 Stratejik Planı’nda, okulöncesi net
okullulaşma oranının 2014 yılında % 70’e ulaşması hedeflenmiş, paylaşılan verilere göre,
2013-14 eğitim-öğretim yılında net okullulaşma oranı 3-5 yaş grubunda % 30,9’dan % 28’e,
4-5 yaş grubunda ise % 44’ten % 37,9’a gerilemiştir. Erken çocukluk eğitimi, Türkiye’deki en
önemli eğitim politikası önceliklerinden biri olmaya devam etmektedir.
Uluslararası bir değerlendirme olan Uluslararası Matematik ve Fen Eğilimleri
Araştırması (TIMSS) 2011’den çıkan önemli bulgulardan biri, Türkiye’de hem 4 hem de 8.
sınıf düzeyinde öğrencilerin dörtte bire yakınının, temel düzeyde yeterliklere dahi sahip
olmadıkları yönündedir. Bu durum eğitimde kalite eksikliğinin bir göstergesidir.
Türkiye’deki 15 yaş grubundaki öğrencilerin % 15,5’i matematikte en temel
düzeydeki yetilere dahi sahip değildir. Bu oran OECD genelinde % 8’dir. Türkiye’de yeterlik
düzeyi dağılımında alt gruplarda önemli bir yığılma göze çarparken, öğrencilerin yalnızca
%1,2’si en üst düzeyde matematik yetisine sahiptir.
Üniversite öncesi eğitimde öğretmen sayısı 2002-03’te 504.479’dan 2013-14’te
801.975’e arttı ve bu önemli bir kazanım. Ancak, 2013’te Öğretmenlik Alan Bilgisi Testi’nde
hiçbir alanda adaylar 50 üzerinden ortalama net 30 doğruya ulaşmamıştır.
MEB, 2010-11 eğitim-öğretim yılından itibaren 1.477 genel liseyi dönüştürmeye
başladı ve bu süreç 2013-14’te tamamlandı. Bu süreçte yeni açılan liselerle birlikte mesleki ve
teknik lise sayısı %23, Anadolu lisesi sayısı %57 ve imam-hatip ve Anadolu imam-hatip lisesi
sayısı %73 oranında arttı. Bu oranlar kamunun eğitimde program tercihlerini göstermesi
açısından önemli.
Yeni kayıtlar içinde genel programlara kayıt yaptıran öğrencilerin oranı sadece iki
eğitim-öğretim yılında %49,5’ten %36,8’e gerilemiştir. Buna paralel olarak, mesleki ve teknik
ortaöğretim programlarına kayıt yaptıran öğrencilerin oranı %50,5’ten %63,2’ye yükselmiştir.
2013-14 yılında örgün ortaöğretime yeni kayıt yaptıran kadınların %58,9’u mesleki ve teknik
programlara yönelirken, bu oran erkekler için %67,1’dir.
2012-13 öğretim yılı ilk döneminde, Türkiye genelinde on gün ve üzeri devamsızlık
yapan öğrenci oranı %32,7’dir. Bu oran, Mesleki ve Teknik Eğitim Genel Müdürlüğü’ne bağlı
kurumlarda %39,1, Ortaöğretim Genel Müdürlüğü’ne bağlı kurumlarda %27,4, Din Öğretimi
Genel Müdürlüğü’ne bağlı kurumlarda ise %31,1 olarak açıklanmıştır.
~ 91 ~
Türkiye genelinde derslik başına düşen öğrenci sayısı, geçen yıla oranla hem ilkokul
hem de ortaokul kademelerinde 30’dan 29’a düşmüş; öğretmen başına düşen öğrenci sayısı da
benzer bir eğilimle her iki kademede de birer birim azalmıştır.
2013-14 eğitim-öğretim yılında ortaöğretim (genel ortaöğretim ve mesleki/teknik
ortaöğretim toplamı) düzeyinde sisteme yeni dahil olan öğrenci sayısı 425 bin, okul sayısı
537, öğretmen sayısı 24 bin, derslik sayısı 11 bin, şube sayısı da 7 bin 500 civarındadır.
İçinde bulunduğumuz dijital bilgi devrinde, her çocuğun kaliteli eğitime erişebilmesi
için, hepimizin işbirliği yapması gerekiyor. Bu noktada MEB’den beklenen, bir ortak olarak
bilgi paylaşımına katılması, taraflar arasında işbirliğinin kurulabilmesi için altyapıyı
oluşturmada önderlik etmesi olabilir. Eğitimcilerin, araştırmacıların, politika geliştirenlerin,
kamu/özel sektör/STÖ temsilcilerinin, akademisyenlerin, hep birlikte eğitimin kalitesini
artırmak üzere çalışacakları zeminin oluşması önemlidir. Böyle bir işbirliği, güvenilir bilginin
paylaşılmasına, bilgi kirliliğinin aşılmasına, asimetrik bilgi ile karşı karşıya kalınmamasına
yarayacaktır. Kaliteli eğitime erişim en çok dezavantajlı çocuklarımızın sorunudur; iyileştirme
kararlarının gecikmesinde en çok zarar gören de çoğu zaman onlar olmaktadır. Dahası,
güvenilir bilgiye engellenmeden ulaşabilmek demokrasinin bir gereğidir ve bu da herkesin
katılımıyla sağlanabilir.
Eğitim İzleme Raporu’dan çıkabilecek en önemli mesajlardan biri öğrencilerin eğitime
erişimine verilen önemin, eğitim ve öğretimin kalitesini artırmaya ve eşitsizliği azaltmaya
aynı oranda verilmiyor görünmesidir.
TIMSS sonuçlarına göre, Türkiye’de öğrenciler ya çok iyi ya da çok kötü performans
göstermeye eğilimlidir. Dağılımın iki uçta bu kadar toplanmış olması Türk eğitim sisteminde
eşitsizliğin önemli bir sorun olduğuna işaret eder.
Türkiye, aldığı puan açısından önceki yıllara oranla iyileşme göstermiş olsa da,
matematik ve fen bilimleri alanlarında hem 4 hem de 8. sınıf düzeyinde belirlenen TIMSS
ölçek ortalaması olan 500 puanın altında kalmıştır. Ancak, yalnızca puan ve sıralamaya
bakmak bir değerlendirme yöntemi olarak verilen eğitimin içeriği ve öğretimin kalitesi ile
ilgili bilgi vermemektedir. Öğrencilerin hangi konularda ne düzeyde yeterliklere sahip
oldukları, hangi alt konularda başarının ne şekilde geliştirilebileceği ancak daha derinlikli
analizlerle incelenebilir. Türkiye’nin ileri düzey yeterlik ve düşük düzey altı yeterlik varyans
yüzdeleri arasındaki çarpık dağılımın altını çizmek gerekir. Bir başka deyişle, ileri düzey
yeterliklerde tüm ülkeler ortalaması ya da daha üzerinde performans görülürken, düşük düzey
altında kalan öğrenci yüzdesi tüm ülkeler ortalamasının üzerindedir.
Öğrencinin okul başarısının şekillenmesinde destekleyici bir ev ve aile ortamı ve
öğrencinin derslere olan ilgisi önemli ve belirleyici etmenlerdir.
Annenin eğitim düzeyinin tüm öğrencilerin başarı puanları ile doğru orantılı olduğu
gözlemlenmektedir. Bu durum özellikle kız öğrenciler için geçerlidir. Annenin eğitim düzeyi
arttıkça kız öğrencilerin başarı puanlarının erkek öğrencilerin puanlarına oranla daha çok
yükselme ihtimali olduğu görülmektedir. Bu, kız öğrencilerin okula katılımını ve yüksek
performans göstermelerini sağlamak isteyen politika yapıcılara yol gösterici bir bulgu olabilir.
~ 92 ~
Sosyoekonomik dezavantajın öğrenciye başarısızlık olarak geri dönmesi ülkenin
kalkınma politikası ve gençlerin geleceği açısından olumsuz bir durum ortaya çıkarmaktadır.
Okulda düşük gelir düzeyinden gelen (dezavantajlı) öğrencilerin oranı ve öğrenci
başarısı ilişkisine bakıldığında, her iki sınıf düzeyinde de dezavantajlı öğrencilerin okul
nüfusunun yarısından fazlasını oluşturduğu okullardaki öğrenci başarısının, dezavantajlı
öğrencilerin daha az yoğunlukta olduğu okullara oranla çok daha düşük olduğu görülebilir. Bu
durum, dezavantajlı öğrencilerin bulunduğu okullarda öğretmen, finansman ve altyapı gibi
konularda alınması beklenen tedbirlerin alınmaması ya da etkili uygulanmamasından
kaynaklanıyor olabilir. Bu okulların başarısının artırılması için önlemler alınması gerektiği
açıktır. Okuldaki kaynaklar da öğrenci başarısı ile ilişkili olabilir. Ders materyali eksikliği,
okul binasındaki ve ısıtma sistemindeki sorunlar ve derslik ortamındaki yetersizlikler
örneklemdeki çoğu okulda ders anlatımı ile olumsuz ilişki içindedir. Çoğunluğu dezavantajlı
öğrencilerin oluşturduğu bu okullarda kaynak eksikliği olması zaten sosyoekonomik durum
açısından geriden başlamak zorunda kalan öğrencilere sağlıklı bir öğrenme ortamı
sağlanmasını engellemektedir.
TIMSS değerlendirmesi gibi uluslararası geçerliliği yüksek sınavların sonuçlarını takip
etmek ve ortaya çıkan geniş veri kaynağından faydalanmak Türkiye gibi eğitimde yapısal
sorunları olan ve bu konuda somut adımlar atmaya çalışan ülkeler için çok önemlidir.
Zorunlu eğitimin süresi artırılarak uzun vadede daha fazla öğrencinin ortaöğretim
düzeyinde okullulaşması sağlanabilir. Ancak okullarda verilen eğitimin kalitesi
yükselmedikçe okula erişimi sağlanan öğrencilerin okulda neyi nasıl öğrendikleri,
öğrendiklerini mantık çerçevesinde yorumlayıp yorumlayamadıkları ve okulda öğrendiklerini
gerçek hayatta ne ölçüde uygulayabildikleri tartışma konusu olmaya devam edecektir.
Uluslararası bir değerlendirme olan Uluslararası Matematik ve Fen Eğilimleri Araştırması
(TIMSS)’den çıkan önemli bulgulardan biri, Türkiye’de hem 4 hem de 8. sınıf düzeyinde
öğrencilerin dörtte bire yakınının temel düzeyde yeterliklere dahi sahip olmadıkları
yönündedir. Bu durum eğitimde kalite eksikliğinin bir göstergesidir. Bu nedenle, erişimi
artırmaya yönelik çalışmaların tamamlayıcısı olarak bölgesel farklılıklar da dikkate alınarak
ulusal düzeyde eğitimde kalitenin yükselmesi için yapılan çalışmalar önceliklendirilmelidir.
Okul içinde ve dışında öğretmenlerin mesleki bilgi, beceri, değer ve tutumlarının
gelişimini destekleyen, etkili öğrenme ve öğretme ortamları oluşturmada öğretmene destek
sağlayan süreçler bütünü olarak tanımlanmış olan Okul Temelli Mesleki Gelişim (OTMG);
bununla bağlantılı olarak belirlenmesi planlanan öğretmen yeterlikleri; öğretmenlerin
uzmanlık alanları ve çalışma koşullarıyla ilgili ileri düzeyde planlama sunması beklenen
Ulusal Öğretmen Stratejisi; ve erken çocukluk eğitimi ile ilgili planlanan yenilikler sayılabilir.
Bu projeler plana uygun biçimde uygulanmaya başlandığı takdirde, eğitimde kalitenin
artmaya başlamasına önayak olabilir. Bu girişimlerde daha fazla gecikme olması Türkiye’nin
aleyhine olacaktır.
Her çocuğun kaliteli eğitime erişim hakkı var. Eğitime evrensel erişimin sağlanması ve
sunulan eğitimin kaliteli olması hepimize sorumluluk yüklüyor. Çocuğun eğitim hakkını elde
etmesinde/yaşamasında ailenin, okulun (öğretmenler, yöneticiler, okul aile birlikleri),
kamunun, özel kuruluşların, sivil toplum örgütlerinin (STÖ’ler) ve giderek uluslararası
~ 93 ~
kuruluşların etkili olduğunu görüyoruz; bu nedenle, okullulaşmanın % 100 olamamasının ve
eğitimdeki kalite eksikliğinin sorumluluğunu da hepimiz taşıyoruz.
Çocukların eğitime erişim düzeyinin ve eğitimin kalitesinin izlenmesi ve geliştirilmesi
için bilimsel araştırmalar yol gösterici oluyor. Durumu tespit etmek, uygulamaları geliştirmek,
bilgi-beceri eksikliklerini gidermek, eğitim bilimlerini geliştirmek gibi çeşitli nedenlerle
eğitim araştırmaları yapılmaktadır. Yapılan araştırmalar aracılığıyla, olması gerekenle
uygulamalar arasındaki açıklığın giderilmesi için; gelişimi neyin etkilediğine, hangi
göstergelerle çalışılması ve nasıl bir süreç izlenmesi gerektiğine de bakılmalı. Bütün bunları
dijital bir devirde yapıyoruz. “İnternet ve sensör teknolojilerindeki hızlı gelişmeye bağlı
olarak her gün 2.5 quintillion bit veri üretiliyor, dünyada üretilmiş olan verilerin % 90’ı son
iki yılda üretilmiş bulunuyor.” (Büyük Veri)
Teknolojik gelişmeler ve dijital devrimle birlikte her an her yerde veri derleniyor:
toplumsal medya paylaşımları, ağ günlükleri, bloglar, sensörler, dijital fotoğraflar, videolar,
alışveriş işlemleri, cep telefonu kayıtları ile şirketlerin, kamunun derlediği sistematik
verilerden oluşan, metrik sisteme sığmayacak kadar “büyük veri”nin etkisi altındayız.
Ardımızda dijital izler bırakarak yaşıyoruz. Çok çeşitli, hızlı ulaşılabilen, doğrulanabilen ve
değer yaratan bu “büyük veri”, hacimden daha fazla bir anlam ifade ediyor. Çeşitli durumlara
anında/hemen (agile) tepki verebilmemizi sağlamasının yanı sıra, daha önce soramadığımız
veya cevaplayamadığımız soruları sormamız ve cevaplandırmamız için olanak sağlıyor.
Özel sektörde müşteri memnuniyetini sağlama amacıyla tüketicilere ait her türlü
verinin saklanması ve analiz edilmesi yaygınlaşmış durumda. Müşterisini iyi tanıyan üretici
onun isteklerine uygun ürünü anında/hemen sunabilmek için üretim biçimini şekillendiriyor.
Bireyler ürün tüketiminde sağladıkları bu kolaylıkları hizmet sektöründen de bekliyorlar.
Sağlık sektöründe hastaya uygun tedavi için kişisel veriler derleniyor, analiz ediliyor; örneğin
ilaç sanayinde kanser araştırmaları için büyük genomik veritabanları araştırmacıların sürekli
erişimine açık tutuluyor.
Eğitim sektöründe de dijital devrimin izleri yaygın olarak görülüyor. Bir yandan
e-okulla, genel sınavlarla, psikolojik danışma ve rehberlik hizmetleriyle, sosyal medya
aracılığıyla çocuklara ilişkin çok çeşitli ve kapsamlı veri, sürekli olarak derleniyor. Aynı
zamanda çocukların bireysel özelliklerine uygun (bireyselleştirilmiş/kişiye özel) eğitim
hizmetlerine olan ihtiyaç daha çok fark ediliyor.
Sunulan hizmetlerin izlenmesi ve ihtiyacın karşılanması için analizler yapılıyor. Diğer
yandan, internet tabanlı yazılım ve uygulamalarla birlikte cep telefonu mesajları, bloglar,
Facebook ve Twitter gibi toplumsal medya ortamları ile çeşitlenen eğitim ortamlarında,
teknolojiye dayalı bireyselleştirilmiş eğitim verebilmek için öğretmenlerin, öğrenme
ortamlarının ve yöntemlerin değişmesi bekleniyor. Dahası, dijital devirde, dijital yetkinliği
olan çocukların yetişmesi için eğitim kuramlarının ve uygulamaların yeniden gözden
geçirilmesi gerekiyor. Bu gerekliliklerin karşılanmasında eğitim alanında yapılacak bilimsel
araştırmaların yol göstericiliğine çok ihtiyaç duyuluyor.
“Veri kaynağının ve bilginin çok çeşitli olduğu bir ortamda, bu birikimden
yararlanmak, bireysel ve örgütsel düzeyde yeni beceriler ve yapılar gerektiriyor.”
~ 94 ~
Bireylerden “bilgi okur-yazarı” olmaları, dijital yetkinliğe sahip olmaları bekleniyor.
Bilgi okuryazarı bireyler; doğrulanabilir bilgiye nerede ve nasıl ulaşacağını bilen, ulaştığı
bilgiyi eleştirel bir bakış açısıyla analiz edebilen, değerlendirebilen, yeni bilgi üretebilen ve
bilgiyi karar süreçlerinde kullanabilen; bilgi üretirken ve sonrasında ürettiği bilgiyi
paylaşırken iletişim kurabilen ve işbirliği yapabilen bireylerdir. Bilgi okur-yazarları, dijital
yetkinliği olanlar, verilerle ve internette dolaşan bilgiyle ilişkisini pasif-alıcı ve kullanıcı
olarak kurmuyor, kendisine dayatılan, “otoriteler” tarafından sunulan bilgiyle yetinmiyor;
kendisi bilgiye ulaşıyor ve bilgi üretme sürecine katılıyor. Eğitimden beklenen, bu yeterliklere
sahip bireyleri yetiştirmesi; ama aynı zamanda da, sistemin etkinliğini kurabilmesi ve
koruyabilmesi için, kendisini de ihtiyacı olan, bilgiye ulaşabilen ve yeni bilgi üretip
paylaşabilen, bu yolla gelişen, yetkin bir yapıya ulaştırmasıdır.
Türkiye’de, özellikle Avrupa Birliği ve diğer uluslararası kuruluşların da etkisiyle
yürütülen proje çalışmaları, araştırma bilgi ve becerisinin gelişmesini olumlu etkiledi. Ayrıca,
kamuda özel sektörde araştırma yapılması yaygınlaştı, teşvik edildi. Araştırma şirketlerinin
sayıları arttı. Kamunun ve MEB’in yeni örgütsel yapıları da, gerekli bütçe sağlandığı takdirde,
araştırmalar yapmayı ve yaptırmayı destekleyecek nitelikte. Eğitim araştırmaları yapan
STÖ’lerin sayıları da giderek artıyor.
Bu aşamada veri ve bilgi çokluğuna benzer bir biçimde, yapılan araştırmaların alan ve
işlev çeşitliliği de gündemde, dijital devirde bilgi çok ve büyük; ancak yararlanılabilmesi,
ulaşılabilmesi için teknik/dijital desteğe ihtiyaç var. Kaliteli eğitim hizmeti sunulabilmesi de
çok taraflı ve çok sektörlü bir veri/bilgi paylaşımını gerektiriyor. Teknolojinin sunduğu
olanaklardan da yararlanılarak bu paylaşım sağlanabilir. Yukarıda verilen sağlık sektörü
örneğinde olduğu gibi eğitim alanında da açık veri bankaları, ortak veritabanları
oluşturulabilir; seviye belirleme, üniversite yerleştirme gibi sınav sonuçları, kamu kurum ve
kuruluşlarının, araştırma kuruluşlarının, uluslararası kuruluşların, özel sektörün, STÖ’lerin
derlediği çok çeşitli veriler bu ortak alanlardan paylaşılabilir. Doğru verilere ulaşmanın
alternatif yolları kurulabilir, bilginin açık ve paylaşılabilir olması sağlanabilir. Böyle bir
uygulama, veriye/bilgiye ulaşma koşullarını da değiştirecektir.
Aynı zamanda, eğitim araştırmalarının yapılmasını ve kullanımını yaygılaştırmayı
sağlamak için, bilgi üreten, araştırma yapan kişi ve kuruluşlar bir araya gelip “eğitim
araştırmalarını izleme ve değerlendirme” platformu oluşturabilir. STÖ’lerin girişimiyle özel
sektörün ve uluslar arası kuruluşların desteğiyle çeşitli platformlar kurulmaktadır.
Platformlarda yer alan kuruluşlar, ortak tanımlanan amaçlara ulaşmak, farklı bakış açılarıyla
zengin çözümler geliştirme ve müdahale programlarını oluşturmada gecikmemek için ortak
çalışmalar yürütmektedir. Çalışma ilkeleri de platform üyeleri tarafından, katılımla
oluşturulmaktadır.
Kurulacak bir eğitim araştırmaları platformu ile, araştırma konularında öncelikleri
belirlemek; ortak ilgi alanlarında işbirliğini güçlendirmek; aynı konuda birden çok
birim/kurum tarafından birbirleriyle ilişkilendirilmemiş çalışmalar yapılmasını önlemek; bilgi
paylaşımını ve araştırma kullanımını yaygınlaştırmak üzere bir araya gelinebilir. Bu
çerçevede akademik ve özel araştırmacıların alan uzmanlıklarından yararlanılabilir, politika
geliştirenlerin araştırmalardan yararlanmasını sağlamak mümkün olabilir. Araştırma
~ 95 ~
önceliklerinin şeffaf bir şekilde, birlikte gözden geçirilmesi de eğitim uygulamalarının zaman
geçirmeden iyileştirilebilmesi için bir fırsat sağlayabilir. Böyle bir uygulama, çok çeşitli veri
ve insan gücü kaynağını seferber edeceğinden, veriye ulaşma güçlüklerinin de önüne
geçilmesine katkı sağlayabilecektir. Teknolojik gelişmeler ve dijital yetkinliklerimiz bu tür
katılımların, ortaklıkların yapılabilmesini ve işlevselliğini mümkün kılabilecek düzeydedir.
Bu katılımcı yaklaşım, çocuklarımızın kaliteli eğitime erişmeleri, başarılı olmaları,
performanslarındaki eksikliklerin giderilmesi için gereklidir; yeni uygulamaların etkilerinin
değerlendirilebilmesi ve bu uygulamalarla kamuya güveninin yeniden inşa edilmesi için de
önemlidir.
Eğitimde Fırsat Eşitliğini Sağlama Aracı Olarak Fatih Projesi
Bir tarafta baş döndüren yenilik ve gelişmeler, diğer tarafta zamanın ritmine ayak
uyduramayıp yenik düşmüş toplumlar. Her şeyin süratle değiştiği bir ortamda, değişmenin
külfetine katlanamayanlar, değişmemenin ve gelişmemenin de bedelini ödüyorlar. Değişime
ayak uyduramayıp zamana yenik düşenler, üretileni tüketen olmaktan kendilerini
kurtaramıyorlar. Çoğu toplumlar değişime cesaret edemiyor. Çünkü değişimi bir kumar olarak
görüyor. Değişim yönetebildiği sürece yeni ufukları müjdeler. Değişim kendi içerisinde
riskler taşır doğru, bu açıdan kumardır ama değişime direnmenin de bir kumar olduğunu
unutmamak gerekir.
Değişip gelişenlerin ve değişime direnenlerin haricinde bir de gelişime ayak
uydurmakla kalmayıp, aradaki farkı kapatarak bir adım öne geçmeye çalışanlar var. Bu açıdan
bakıldığında, ülkemiz büyüme trendini sürdüren, her alanda yeni şeyler yapmaya kendini
şartlandıran yapısıyla gelişmekte olan ülkeler arasında varlığını hissettirmektedir. Türkiye,
hayatın her alanında çağa ayak uydurmaya çalışırken; demokratikleşmeye paralel eğitim,
sağlık, adalet, ekonomi gibi belli başlı alanlarda iyileşmeye dönük iddialı adımlar atmaya
çalışıyor.
Mevcut hükümetin merkezi yönetim bütçesi içerisinde henüz yeterli gelmese bile en
fazla payı eğitime ayırıyor olması son derece önemlidir. Bir diğer önemli husus ise, FATİH
(Fırsatları Artırma ve Teknolojiyi İyileştirme Hareketi) Projesidir. Eğitimde teknolojiden
azami derecede istifade etmeyi amaçlayan proje, bütün öğrencilere tablet ve bütün sınıflara
akıllı tahta iddiasıyla gözleri eğitim-teknoloji ilişkisine çevirmiştir.
Teknolojik gelişmelerin kökeninde eğitim, eğitimdeki değişikliklerin kökeninde ise
çoğunlukla teknolojik gelişmeler yatmaktadır. Bir nevi her değişim başka değişimlere de kapı
aralamaktadır. Henüz gerekli hale gelmeden önce değişimi sağlayanlar geride kalanları
peşinden sürüklemektedir. Eğitimde kullanılan materyaller açısından da bu durum
değişmemiştir. Teksir ve fotokopi makinelerinden, tepegöz, videokaset-ler, VCD,
projeksiyon, akıllı tahta ve tablete geçiş serüveninde her yeni gelişme, pazarı oluşturanların
işine yaradığı gibi eğitim değişkenlerini de etkilemiştir. Öğretmen yeterlilikleri tartışmaya
açılmış, okulların fiziki donanımları gündeme gelmiş, internetin hayatı kuşatması ile bilgiye
erişim kolaylaşmış ama bu arada tartışmaların seyri de değişmiştir.
~ 96 ~
'Oldukça yeni olan hiçbir zaman mükemmel değildir' yaklaşımıyla yeni değişiklik
etrafında yapılan analizlerde eskiyi putlaştıranlar ve yeniyi küçümseyenler olmuştur. Yeniyi
denemeden yeni şeylerin öğrenilemeyeceğini söyleyenler, "Önce bir şeyi kırmayanlar, yeni
şeyleri oluşturmayı da asla bilemezler" diyen Filipin atasözünde birleşmiştir.
Yakın geçmişe kadar birçok yenilikleri ve fırsatları kaçıran Türkiye, zaman
kaybetmeksizin eğitim alanında kapsamlı bir değişim ve dönüşüm sürecini hayata geçirmek
zorundadır. İdeolojik kaygıların etkisiyle geçen yüzyılı heba eden Türk eğitim sistemi, 21.
Yüzyılda bu kez pedagojik kaygıları ve verileri esas alarak hareket etmeli ve kendisini
yenilemelidir. Eğitim ve öğretimde bilişim teknolojilerini en üst düzeyde ve bütün süreçlerde
kullanabilen bir yapıyı da eş zamanlı olarak toplumun ve özellikle de çocuklarımızın ve
gençlerimizin hizmetine sunmalıyız. Bu ciddi bir hazırlık gerektirmektedir. Bu noktada
tartışılması gereken ilk konu, bu yeniliklerin eğitime ne kazandıracağı ve bu çerçevede hangi
hazırlıkların yapılması gerektiğidir.
Reform niteliğindeki bu düzenlemeyle “eğitiminde seçme hakkı; öncelikli olarak
çocuğun ve ailesinindir” anlayışının hayata geçirilmesi yanında seçmeli ders çeşitliliğiyle “tek
tip insan” anlayışı, farklı öğretim programlarının ve milletin talep ettiği okul türlerinin
yeniden hayata geçirilmesiyle de “dayatmacı eğitim” anlayışı sona erdirilmiştir. Bütün bu
değişim süreciyle, demokrasinin vazgeçilmez unsuru çoğulculuğa vurgu yapan bir eğitim
sisteminin oluşturulması, mensubu olduğu medeniyetin değerleriyle barışık ve çağın
gerektirdiği becerilere sahip bir nesil yetiştirilmesi hedeflenmiştir.
Eğitim sistemine ve eğitim hizmetlerinin organizasyonuna ilişkin bu reformist
adımların istenen sonuçları doğurması, eğitim-öğretime ilişkin yöntem ve teknikler ile
uygulama araçlarında da değişikliklerin yapılmasına, yeni imkan ve fırsatların kullanılmasına
ve oluşturulmasına bağlıdır. Beyaz ya da kara tahta uygulaması yerine internet ortamında olan
tüm bilgilere erişimi sağlayan, okul ve sınıf ortamında dünyayla doğrudan bağlantı kurma
imkanı veren, internete açık aktif ve akıllı tahta uygulamasına geçilmesini sağlayan FATİH
Projesi, eğitimde yenilikçiliğin (innovasyon) arttırılması, eğitim ve öğretimde teknolojinin
daha etkin ve verimli kullanılması çabalarına ilişkin önemli göstergeler olarak kabul
edilmelidir.
FATİH projesi, eğitim sistemini sadece teknolojik olarak yenilemek yanında bundan
daha önemlisi şehirler, semtler, mahalleler, okul ve öğrenciler arasında bilgi erişimine ve
değişimine imkan sağlamak suretiyle eğitimde bölgeler arası kalite farkını da elemine etmesi
bakımından önemli bir girişimdir. Fakat burada dikkat edilmesi gereken, teknolojinin amaca
ulaşmak için bir araç olduğunu unutmamak ve teknolojiyi amaç haline getirmemektir. Dikkat
edilmesi gereken bir başka konu ise, yenilenen bu eğitim teknolojisiyle birlikte eğitim
sistemimizin bütün problemlerinin çözüleceği yanılgısına düşmemek ve öğretmen unsurunu
yani eğitimin temel taşıyıcısı olan insan kaynaklarını ikinci plana itmemektir. Bütün
yenilenme (innovasyon) ve teknolojilerin merkezinde “insan” olmasına ve hiçbir yeni icadın
bunun önüne geçmemesine azami özen göstermeliyiz. Bu, hem insani değerler hem de
eğitimin pedagojik ilkeleri bakımından elzem bir meseledir. Bilişim teknolojilerinin,
öğretmenin hizmet sunumunu sadece kolaylaştırdığı ve onun yerine geçemeyeceğini kabul
ederek eğitimde teknolojik yenilenmeyi hızlandırmalı ve ivedilikle tamamlamalıyız.
~ 97 ~
Bu projenin başarı veya başarısızlığı eğitim sistemimizin ve dolayısıyla ülkemizin
başarısını doğrudan etkileyecektir. Fatih Projesinin önemli bir bileşeni de, öğretim
programlarının yeniden kurgulanmasıdır. Çağımızda değişen her şey gibi eğitimli insan tanımı
da değişmiştir. Okuma-yazma bilen, aritmetik bilgileri olan kişileri tanımlamakta kullanılan
“eğitimli insan” tanımı, bilgi toplumunda kendisi ile ilgili gelişmeleri takip edebilen, bunları
hayatında uygulayan, sorgulayan, gelişime açık, bilgi ve iletişim teknolojilerini aktif olarak
kullanabilen hem bilgi hem de bilinç sahibi bireye dönüşmüştür. Bu anlayışı ve yeni eğitimli
insan tanımını öğretim programlarına yansıtacak, öğretmene kılavuz olacak müfredatların
hazırlanması gerekmektedir.
Sistem içerisinde sayıları bir milyona (1.000.000’a) yaklaşan eğitim çalışanının,
okulda bilişim teknolojisi araçlarını ve eğitim içeriklerini aktif olarak kullanılmasını
sağlayacak yönetim bilgi ve becerilerine kavuşturulması projenin büyüklüğünü ve kapsama
alanını göstermesi bakımından önemlidir. Vatandaşlarımızın vergileriyle finanse edilen bu
büyük projenin öğrencilerin hizmetine aktif sunumu çalışanlarımızın yeterlikleri ile ilgilidir.
Öğretmen, yönetici ve müfettişlerin; akıllı tahta kullanımı, bilgisayar teknolojisine
dayalı öğrenme stratejileri, e-kaynak kullanımı gibi gerek bilgi teknolojilerini kullanma
becerisi, gerekse yeni neslin öğrenme profilleri vb. konularında sürekli denetimin yapılması,
ayrıca hizmetiçi eğitim almalarını sağlamak gerekmektedir.
İnsan kaynağı ve hizmet sunduğu kitle yönüyle ülkemizin en büyük kamu kuruluşu
konumundaki Milli Eğitim Bakanlığının, eğitim çalışanlarının hizmetiçi eğitimini çağın
gereklerine uygun olarak yeniden dizayn etmesi gerekmektedir. Bakanlığın, özellikle son
yıllarda, etkili bir hizmet-içi eğitim faaliyetini organize etmede yetersiz kaldığını
gözlemlemekteyiz. Sanki yeni icat edilmiş gibi sunulan uzaktan eğitim, telekonferans gibi
yöntemlerin; iş başında yetiştirme, uygulamalı eğitim, yüz yüze eğitim uygulamalarının
ikamesi olamayacağı açıktır. Çok büyük kaynakların ayrıldığı FATİH projesinin başarısı,
öğretmen ve yöneticilerimizin eğitimi, moral ve motivasyonu ile yakından ilgilidir. Bu alanda
görev yapacak uzmanların, alan uzmanı olmaları gerekmektedir. Telekonferans yoluyla slayt
okumanın öğrenmeye katkısının istenilen seviyede olmadığı, yüz yüze eğitimin, bizzat
yaparak ve yaşayarak öğrenmenin yerine geçmesinin mümkün olmadığı, sadece yapılmış
olmak için yapma girişimlerinin bu projeye yapılabilecek en büyük kötülük olacağı
bilinmelidir. Özellikle öğretmen ve yönetici eğitiminde görev alacak personelin seçiminde,
etkileşimli tahta bilgisayarını, öğretim programını, öğrenci psikolojisini ve öğrenme
yöntemlerini bilen ve bu bileşenleri birlikte analiz edip hizmet etme bakımından alanının
uzmanlarıyla çalışmasıdır. Her bileşenin, sadece o alanda uzmanlaşmış kişilerce verilmesi bu
bileşenlerin bütün olarak ve etkileşim içerisinde algılanmasını zorlaştırabilir.
Yeni eğitim sistemimizin, güçlü teknolojik altyapısı, iyi yapılandırılmış, içeriği
değerlerimiz ile donatılmış müfredatı, mutlu ve geleceğe umutla bakan, moral değerler ile
beslenen, motivasyonu ve toplumda saygınlığı tartışma konusu yapılmayan ve yüksek statüye
sahip öğretmen ve eğitim çalışanları ile başarılı olacağı unutulmamalıdır.
Unutmayalım ki; hizmet sunumunda kullanılan her unsur gibi teknoloji de sonucu
itibarıyla insan içindir ve insan ürünüdür. Hem teknolojinin hem teknolojik ürünlerin,
kendisinden beklenen sonuçları oluşturması için nihayetinde insan eline ve insan emeğine
~ 98 ~
ihtiyacı vardır. Kullanılan yöntem, araç ve teknoloji ne olursa olsun, insanın eğitiminde ve
insanı geleceğe hazırlamada, ikamesi ve dublörü olmayan baş aktör öğretmendir. Bu gerçeği
idrak etmiş, insana ve öğretmene değer veren saygın toplum anlayışında, eğitimde fırsat
eşitliğini sağlamada önemli sonuçlar üretmesini beklediğimiz Fatih Projesinin başarılı
olmasını ve başarısıyla medeniyet paydaşımız olan diğer ülkeler için de model olmasını
diliyoruz.
Eğitimde Bilişim Teknoloji Kullanımı
Toplumsal sistemin temel unsurlarından biri olan eğitimin öncelikli amacı, toplumu
meydana getiren bireylere, çağın gerektirdiği koşulları ve yeterlilikleri kazandırmak; onlara
gelecek için yeni fırsatlar sunmaktır. Eğitim, bu amacının yanı sıra bireyin yaşam kalitesini
yükseltme rolünü de üstlenmektedir. Günümüzde, bireylerin sosyal ve ekonomik başarısı,
teknolojiyi akıllı bir biçimde kullanmalarına bağlıdır. Bu nedenle, Ekonomik İşbirliği ve
Kalkınma Teşkilatı’nın (OECD) yayınladığı bir rapora göre, ülkelerin çoğu, yüksek kalitede
öğrenme ve öğretim hizmeti sağlamak, bireyleri modern toplumun gerekliliklerine göre
donatmak ve onların sosyal ve ekonomik başarıları için okullara önemli ölçüde BT yatırımı
yapmaktadır. Eğitimde Fatih Projesi hem çağın gereklerine uygun bir proje olma özelliği ile
hem de bireylere gelecekte birçok fırsat sunabilme hedefiyle oldukça dikkat çekicidir.
Projeden Doğrudan ya da Dolaylı Yoldan Fayda Sağlayacak Gruplar
Projeden doğrudan fayda sağlayacak gruplar, yukarıda da ifade edildiği üzere
Bakanlığımıza bağlı okullarda görev yapan öğretmenler ve öğrencilerdir. Bu proje sayesinde
öğrenciler ve öğretmenler, dersliklerine kurulan bilişim teknolojisi araçlarını eğitim-öğretim
süreçlerinde daha etkin kullanabileceklerdir. Projeden dolaylı olarak ise veliler başta olmak
üzere tüm bireyler nihayetinde tüm toplum fayda sağlayacaktır.
Ülkemizin, demografik yapısının sağladığı potansiyelden doğru seçimlerle
yararlanılıp; hem uluslararası alanda hem de farklı toplum kesimleri arasında var olan sayısal
uçurum azaltılırsa, bilgi toplumuna dönüşümde başarıya ulaşmak mümkün olacaktır.
Türkiye’nin stratejik önceliklerinin başında yer alan ve sosyo-ekonomik alanda topyekûn bir
değişimi ifade eden bilgi toplumuna dönüşüm süreci; giderek güçlenen ekonomisi, genç ve
dinamik nüfus yapısı, küreselleşen dünya ekonomisinin avantajlarını giderek daha iyi
kullanan deneyim sahibi girişimcileri ile Türkiye açısından büyük fırsatlar sunmaktadır. Bu
fırsatlar etkin şekilde kullanılarak; uluslararası rekabet gücüne sahip, bilgiye dayalı ekonomik
ve sosyal gelişimin sürdürülebilir kılınması ve toplumsal refahın artırılması için bütüncül bir
dönüşüm stratejisi izlenmesi gerekmektedir.
Bu kapsamda; ekonomik ve sosyal yaşamın hemen her alanını ilgilendiren bilgi
toplumuna dönüşüm sürecinde, doğru stratejiler geliştirmek ve uygun adımları zamanında
atabilmek için öncelikle; Türkiye’nin bilgi toplumuna dönüşümünde pay sahibi olacak
unsurlar da dahil olmak üzere ülkenin koşul ve ihtiyaçları tespit edilmiş, dünyadaki genel
yaklaşım ve dinamikler de göz önünde bulundurularak; stratejik öncelik ve hedefler
belirlenmiştir.
~ 99 ~
Proje, tüm öğretmen ve öğrenciler için eşit bilgi ve teknoloji olanağı sunacaktır.
Sosyal dönüşüm anlamında en büyük gelişme, öğretmen ve öğrencilerin eğitim alanında
bilgiyi ve teknolojiyi en etkin şekilde kullanabilmeleri yönünde beklenmektedir. Teknolojiyi
etkin kullanan öğrencileri yetiştirebilen bir ülke olarak Türkiye’nin ciddi anlamda sosyal
fayda sağlayacağı öngörülmektedir. Bilgi ve teknolojiyi etkin kullanan bireylerin, işletmelerde
kolaylıkla istihdam edilerek; üretime ve ekonomiye fayda sağlayabileceği düşünülmektedir.
Projenin uygulandığı okullardan mezun olan bireylerin, gündelik ve iş yaşamlarında
bilgi ve teknolojiyi etkin kullanarak; bilgi toplumuna dönüşümü gerçekleştirebilmeleri
hedeflenmektedir. Bu proje, sosyal ve kültürel değişimi de bünyesinde barındıran bütüncül bir
süreçtir. Bireylerin gündelik yaşamlarında ve çalışma hayatlarında bilgi ve iletişim
teknolojilerini etkin ve yoğun kullanımı, bilgiye erişim imkanlarının geliştirilmesi suretiyle,
kendi potansiyellerini gerçekleştirmelerini ve yaşam kalitelerini artırmalarını da
sağlayabileceği öngörülmektedir.
Türkiye, bu sosyal dönüşüm sürecinde, bilgi ve iletişim teknolojilerinin kullanımı ile
ekonomik ve sosyal faydayı artırmayı amaçlayan etkin kullanım odaklı stratejiyi
benimsemiştir. Bu doğrultuda, halen bilgi ve iletişim teknolojilerini göreceli olarak daha çok
kullanan öğrenciler, çalışanlar ve işsizler odak kitle olarak seçilmiştir. Aynı zamanda, kısa ve
orta vadede değişen ekonominin gereklerine uygun iş gücü ihtiyacını da karşılayacak bu
öncelikli kesimlere, bilgi ve iletişim teknolojilerine erişim fırsatı ve eğitim süreçlerinin bu
teknolojilerle desteklenmesi suretiyle kullanım yetkinliği kazandırılarak, bilgi toplumunun
gerektirdiği insan kaynağının geliştirilmesi sağlanacaktır. Genç nüfusa sunulacak erişim
imkanları, kazandırılacak yetkinlik ve motivasyon ile bilgi toplumuna dönüşümde “itici güç”
meydana getirilmiş olacaktır. Bu bağlamda, Eğitimde FATİH Projesi, bilgi toplumu strateji
belgesinde yer alan bu süreci destekleyici nitelikte hedefler ortaya koymaktadır.
Ülkemizin dört bir köşesinde eğitim yaşantısına devam eden tüm öğrencilerimizin,
sosyoekonomik durumu ve şartları ne olursa olsun bilişim teknolojisi olanaklarından
faydalanması projenin en temel hedefidir. Proje ile ileri eğitim teknolojilerini kullanarak,
bilgiye ulaşma ve bilgiyi kullanma imkanları, ülkemizin en ücra yerlerine kadar en çağdaş
tekniklerle sağlanacaktır.
Eğitimde FATİH Projesinin Temel Göstergeleri
Eğitimde Fatih Projesi sonuçlandıktan sonra ortaya çıkan, dersliklerdeki BT
araçlarının eğitim-öğretim amaçlı olarak kullanım oranı, projenin başarısının en önemli
göstergesi olacaktır.
1. BT araçları ile donatılmış derslik sayısı,
2. Dersliklerde BT araçlarını kullanma konusunda eğitim almış öğretmen sayısı,
3. Geniş bant internet bağlantısı sağlanan okul ve derslik sayısı,
4. Öğretim etkinliklerinde BT araçlarını kullanan öğretmen sayısı,
5. Öğretim etkinliklerine BT kullanımı entegre edilerek güncellenmiş öğretmen
kılavuz kitabı sayısı,
~ 100 ~
6. Öğretmenlerin BT araçlarını ders öğretiminde haftalık olarak kullandığı ders saati
sayısı,
7. Güvenli internet kullanan öğretmen, öğrenci ve yönetici sayısı,
8. Bilinçli internet kullanan öğrenci ve aile sayısı.
Proje sonunda aşağıdaki proje çıktılarına ulaşmak hedeflenmektedir:
Proje tamamlanana kadar tüm derslikler BT araçları ile donatılacaktır. Proje sonunda
öğretmenlerin tamamı dersliklerindeki BT araçlarını ve interneti öğretim süreçlerinde
kullanma konusunda eğitim alacaktır. Proje sonunda öğretmenlerin tamamı her derste
dersliklerindeki BT teknolojilerini öğretim etkinliklerinde kullanacaktır. Proje sonunda tüm
derslerin öğretmen kılavuz kitapları, BT araçları ile öğretimi içerecek biçimde güncellenecektir. Proje sonunda Bakanlığımıza bağlı tüm okullarda güvenli ve bilinçli internet
kullanımı sağlanacaktır. Dersliklerde kullanılan tüm yazılımların, ne düzeyde kullanıldığı
izlenebilecek ve raporlandırılacaktır.
Eğitimde FATİH Projesi’nin Eğitim Öğretim Boyutuna Sağlaması Beklenen
Katma Değerler
1. Eğitimde FATİH Projesi’nin tamamlanması süreci sonunda Türkiye’deki internet ağ
altyapısı gelişerek çok büyük oranda sağlanan fiber altyapı ile gelişmiş ülkelerin bant
genişliği ve internet hızını yakalamış olacaktır.
2. Tüm okulların sınıf arına geniş bant internetin ulaşmasıyla ülkemizde elektronik
seçim ve sayımın, elektronik sınav uygulamasının altyapısı oluşmuş olacaktır.
3. Gelişmiş ülkelerle ülkemiz arasındaki BT ekipmanlarının kullanımıyla ilgili sayısal
uçurum ortadan kalkacaktır.
4. İnternet kullanım oranları ve güvenli internet kullanımı, bilinçli teknoloji kullanımı
konularında büyük mesafeler kat edilmiş olacaktır.
5. Eğitimde Fatih Projesi kapsamında okullara alınacak tüm donanım malzemelerinin,
Türkiye’de üretim veya montajının yapılması başta işsizlik sorununun giderilmesi, bilişim
sektörünün gelişmesi gibi konularda ülkemize artı değer sağlayacak ve yerli üretim büyük bir
oranda artacaktır.
6. Eğitimde Fatih Projesi ile başlayan süreç itibariyle, elektronik ortamdaki eğitim
içeriklerinde, bu içerikleri sağlayan üretici firmalarda, Türkiye’deki e-içerik kalitesinde ve
miktarında artış olacaktır.
7. Eğitimcilerin, teknoloji ve BT okuryazarlığı seviyesi artacak bu sayede de
eğitimcilerimizin kişisel ve mesleki gelişimlerine katkı sunulacaktır.
~ 101 ~
Teknolojinin Yardımı İle Okulları ve Eğitimde Yeniliği Yönlendirmek
Bilgisayar ve iletişim teknolojilerinin gelişiminin birçok endüstriyi dönüştürdüğü ve
yeni yollarla ve düşük maliyetle yeni gruplara hizmet edebilecek yenilikleri desteklediği
açıktır. Yaklaşık 30 yıl önce ilk mikro bilgisayar icat edildiğinde eğitimciler teknolojinin
eğitimi nasıl dönüştüreceğini merak ettiler. Son otuz yılda teknolojinin kullanılması yoluyla
hem öğretme ve öğrenmenin geliştirilmesi, hem de okul yönetimi ve sistem yönetiminin
desteklenmesi için pek çok girişim gördük. Bilgisayarlar ve dijital medya daha otantik, ilgi
çekici ve kişiselleştirilmiş şekilde eğitimi desteklemek, öğrencileri değerlendirmek ve
öğrenmeleri ile ilgili öğretmenlere geri bildirim sağlamak, okul yönetimi ve sistem yönetimi,
öğrenci kayıt bilgilerini yönetmek, akışlar, maaş bordrolarını yönetmek ve okulun ilgi alanına
giren birçok öğe ile iletişim kurmak için kullanılmıştır. Teknolojinin belirgin gücü ile
canlandırılan ve öğrencilerin iş hayatına katılımı hem de toplumsal yaşam için teknolojik
okuryazarlığın esas olduğu bir dünyada yaşayacağı bilinci ile birçok devlet okullara teknoloji
sağlamak için önemli vaatte bulunmuştur. Bu vaatlerin en son şekli ise her öğrenciye bir
bilgisayar veya tablet sağlamaktır. Bu oldukça büyük vaatlere rağmen, çok sayıda çalışmanın
yanı sıra sıradan gözlemler de henüz teknolojinin eğitim sektörünün yenilenmesine diğer
sektörlere sağladığı dönüşümlerle orantılı olarak destek sağlamadığını göstermektedir. Geriye
kalan birçok eğitim sorununun olduğu, öğrencilerin okullarda olmadığı veya düşük kalitedeki
okullarda olduğu veya vatandaş ve üretici olmalarını sağlayacak becerileri kazanmadıkları
göz önüne alındığında şunu sormalıyız; neden hala teknoloji bu sorunların çözümüne yardım
edecek şekilde okullar ve eğitim kurumlarının dönüşümünü sağlayamamıştır?
Teknolojiyi okullarda yeniliği desteklemek için sunma çabalarının bir başarısızlığı
yetersiz bir şekilde girişimlerin insani yönünü adres göstermeleri olduğuna inanıyoruz.
Kurumlarda veya okullarda iyi şeyler oluyor çünkü iyi şeyler olmasını sağlayan kişiler var.
Kişi gruplarının, organizasyonların iyi şeyler yapmasını sağlamak liderliğin problemidir.
Okulların teknolojinin gücünü kaldıraç olarak kullanarak öğrencilerin daha iyi eğitilmesine
yardım edecek şekilde bir yeniliği üretmesini istiyorsak okul liderlerinin bu değişim sürecini
yönlendirmedeki rolüne odaklanmaya ihtiyacımız vardır.
Okul yöneticilerinin eğitimde teknoloji destekli yeniliğe liderlik yapmalarını sağlamak
için okul yöneticilerinin bunu okullara teknoloji sunmaktaki liderliklerine odaklanmak olarak
değil, okul liderliğini desteklemek için teknoloji olarak görmeleri gerekir. Birçok teknoloji
uzmanın organizasyonun performansı için önemli olan süreçlerden çok teknoloji ve
yeteneklerine daha fazla odaklanması önemli bir ayrımdır. Okul müdürleri etkili bir şekilde
teknoloji kullanımına liderlik edeceklerse öncelikle başarmak istedikleri hedef er, geliştirmek
istedikleri süreçler üzerine düşünmelidirler, ancak bundan sonra teknolojinin örgütsel
etkililiği nasıl geliştireceğini belirleyebilirler. Okul müdürlerinin yeterli teknoloji bilgisine ve
kendi beceri eksikliklerinin bilgisine sahip olmalı ki yeniliği teknoloji ile en etkili şekilde
nasıl destekleyeceğini belirlemek için yeterli desteği arayabilsin.
Etkili okul liderleri zihinlerinde sonu görerek başlamalı ve eğitim kurumlarının sonucu
öğrencilerin beceri, bilgi ve eğilimlerinin gelişimini desteklemektir. Yirmi birinci yüzyılda
öğrencilerin iş sahibi ve aktif vatandaş olmaları ve üretken şekilde çalışmaları için
öğrenmeleri gereken şey nedir? Onların temel disiplinler, iletişim yeteneği, dil, matematik,
~ 102 ~
fen, sosyal bilgiler hakkında bilgi edinmeleri gerektiği açıktır. Birleşik devletlerde 21.
yüzyılda temel becerilerin ne olduğu üzerine bir tartışmayı sürdüren bir kamu-özel sektör
koalisyonu geleneksel bilgi alanlarının Eleştirel Düşünme, Yaratıcılık, İletişim ve İşbirliği ile
desteklenmesi gerektiğini önermiştir. Ayrıca öğrencilerin parçası oldukları yerel, ulusal ve
küresel topluluklar için vatandaşlık ve liderlik becerileri geliştirmeleri gerekir. Buna ek olarak
son on yıldaki sosyo-psikolojik araştırmalar esneklik, azim, empati ve kendini kontrol etme
kapasitesi gibi yeterliliklerin önemini göstermiştir.
O zaman okul liderinin üzerinde düşüneceği ana amaç öğrencilerin 21. yüzyılda en
çok ihtiyaç duyacakları yeterlilikleri kazanmalarına yardım edecek süreçleri tasarlamak ve
sürdürmek için yeniliğin teknoloji ile nasıl destekleneceğidir. Çünkü okullar tüm öğrencilere
bu yeterlilikleri geliştirmeleri için etkili bir şekilde yardımcı olmuyor, bu yenilik için
olgunlaşmış bir alandır. Etkili okul liderliğinin merkezinde eğitim liderliği vardır.
Kritik Süreçlerin Haritasını Çıkarın
Yenilik için eğitim hedef erini tanımladıktan sonra eğitim liderleri öğrencilerin bu
hedef ere ulaşmasına destek olabilecek çeşitli süreçleri haritalayabilir. Eğitimin merkezinde
öğrencilerin içerikle ve öğretmenler dahil diğer öğrenenlerle etkileşimi vardır. O zaman okul
liderleri için anahtar soru şudur; müfredatı ve pedagojiyi eğitimi daha amaca uygun ve etkili
yapacak şekilde yeniden düzenlemek mümkün müdür? Örneğin; eğitimi daha amaca uygun
yapmak öğrencilerin kendi dünyalarını ve koşullarını anlamaktan ve bu koşulları
değiştirmelerini sağlayacak becerileri geliştirmekten oluşmaktadır. Çok sık şekilde müfredat
ve eğitim materyalleri aşırı özel bağlamdan ve öğrencilerin ilgilerine göre ancak sonuç olarak
öğrencilerin okulda kendi hayatlarıyla bağlantılı ne öğrendiklerini görmelerini engelleyecek
şekilde alınır. Öğrencilere ne üzerine çalışacakları konusunda pedagojilerin bir miktar seçme
şansı vermelerinin sebebi budur, onların ilgisini çeken problemlere odaklanma, onlara çekici
kılmak için daha etkili olma eğilimidir. Ama kişiselleştirmenin bu şekli öğretmenler için
genellikle zordur, çünkü öğrencilerin birçok farklı ilgi alanını takip etmelerini sağlayacak
eğitim kaynaklarına erişimi olma yapabilir. Dünya çapındaki web ağı öğretmen öğrencilere
potansiyel olarak web öncesi dönemde olan öğrenci ve öğretmenlere göre çok daha fazla
kaynak sunar. Şu anda öğrenciler ve öğretmenler için kendi öğretmenlerinin bilgisi ile kısıtlı
kalmadan konular hakkında öğrenmek ve küresel öğrenme nesneleri havuzuna giriş yapmak,
çok çeşitli konularda youtubedaki eğitimlerden, metinlere, resimlere, müzik ve hatta ders
izlencesi, ders planları ve birçok üniversitenin dersleri veya yeni bir dil öğreten bilgisayar
programcılarından nasıl elektrik üretileceğini öğreten insanlara, tesisat veya araba tamiri veya
nasıl çizim yapıldığından müzik aletlerinin nasıl çalınacağına kadar uzman toplulukların
hazırladığı pek çok özel dersi almak mümkündür.
Teknolojinin yenilikçi pedagojiyi nasıl destekleyebileceğine başka bir örnek,
geleneksel öğretimin zorluklarından biri de öğretmen tarafından sunulan içeriğin hızının
sınıftaki öğrencilerin çoğuna hizmet edecek şekilde nasıl ayarlanacağıdır. Öğretmenlerin
hizmet etmesi gereken öğrenci sayısı ve işlemesi gereken konu miktarı düşünüldüğünde,
farklı öğrencilere materyal üzerinde farklı oranlarda ilerlemeye izin vermesi zordur. Ama
programlı eğitimi desteklemek için bilgisayar kullanmak öğretimin çok daha fazla
~ 103 ~
kişiselleştirilme-sini, öğrencilerin materyal üzerinde farklı oranlarda ilerleyebilmelerini,
benzer ustalık seviyelerine ulaşmaları için farklı sıraları izlemelerini ve hatta hep birlikte
farklı yollar takip etmelerini mümkün kılar.
Geleneksel öğretim açık bir şekilde insanları öğrenci ve öğretmenlerin farklılaştırılmış
roller ile meşgul eder, burada yeni içeriğin sunumundan, hangi öğrencinin bu içeriği ne kadar
öğreneceğinin değerlendirilmesinden ve öğrencilere geri bildirim sağlanmasından öğretmen
birincil derecede sorumludur. Yine öğretmenin öğretmesi gereken kalabalık öğrenci sayısı ve
çok sayıdaki içerik sadece öğretmenin kişiselleştirebileceği kapsamı değil sağlayabileceği
geribildirimi de sınırlar. Teknoloji öğretmen ve öğrenenlerin rollerini yeniden ayarlamayı
mümkün kılar, öğrencilerin öğretmen olmasına ve diğerlerine geribildirim vermesine olanak
sağlar. Örneğin öğrenciler çalışmalarını öğretmenler dahil hem akranlarına hem de sınıf
dışındaki akranlarına daha geniş bir dinleyici kitlesine sunabilir ve onlardan geribildirim alır.
Ayrıca diğerlerine geribildirim verir.
Teknolojinin sınıf içinde destekleyebileceği çok sayıdaki yeniliğe ek olarak ayrıca
sınıf dışındaki çoklu öğrenme şekillerini destekleyebilir. Online eğitim ve sanal sınıf ar
fırsatları öyle genişletti ki öğretmenler ve öğrenciler sadece yeni içeriklere ulaşmayı
sağlayacak bilgi becerileri değil okulda etkileşime geçtikleri akran ve öğretmenlerin ötesinde
yeni akran ve öğretmen topluluklarıyla etkileşim için yeni bilgi ve becerileri de kazanmak
zorundalar.
Okul etkililiğin merkezinde öğretim ve pedagoji varsa diğer süreçler onları destekler.
En doğrudan öğretmen hazırlığı, ders planlarının günlük hazırlanmasından bir ders
müfredatının tamamının hazırlanmasına, pedagojik uygulamayı geliştirmek için yeni
konuların çalışılmasına kadar tüm bu süreçler çarpıcı şekilde teknoloji tarafından
geliştirilmiştir. Teknoloji tabanlı platformlar kendi okullarında ve ötesinde öğretmenler için
ders planlarına veya meslektaşlarının müfredatlarına erişimi mümkün kılar. Benzer şekilde
online olarak web deki mevcut zengin materyalle kendi kendine çalışma yoluyla hem de
online kurslar ile yeni beceriler edinebilir. Ayrıca kendi ürünlerini yansıtabilecekleri ve
geliştirebilecekleri online mesleki gelişim topluluklarının parçası olabilirler.
Öğretimi desteklemek öğrenci gelişimi ve yoklama kayıtlarını tutmaktan, okul
yöneticileri ve aileler için çeşitli raporlar üretmeye kadar bir dizi yönetimsel süreçtir. Bunlar
öğretmenlerin zamanını öğretime kaydıracak şekilde çok kolayca otomatik hale getirilebilir ve
bu bilgilerin kullanılabilirliği artırılabilir. Örneğin, Online platformlar öğrencilerin
portfolyolarındaki çalışmalarını birleştirmeyi ve bir yıl içinde öğrenci tarafından üretilen
çalışmanın tamamının gözden geçirile bilmesi ve gösterdiği gelişmeyi izlemeyi mümkün
kılmaktadır. Benzer şekilde platformlar öğrenci ve ebeveynlerine ders amaçlarını, ödevleri ve
öğrenci çalışmalarına yapılan geribildirimleri görünür hale getirebilmektedir. Etkili
platformlar öğrencilerin öğrenimini destekleyecek şekilde ebeveynlerin ilgilenmesine
yardımcı olabilir, öğrenciler için her zaman onlardan ne beklendiğini ve derste nasıl
ilerlediklerini açık hale getirebilir.
Ayrıca öğrenci değerlendirmesinde teknolojiden faydalanılabilir bu bilginin analizinin,
öğrenmeyi destekleyebilecek şekilde otomatikleştirilmesi, öğretimin okul liderleri tarafından
denetlenmesini hem de öğretmenlerin mesleki gelişimini destekler.
~ 104 ~
Özetle teknoloji geleneksel olarak anlaşıldığı şekliyle okulları tanımlayan süreçlerin
performansını çarpıcı şekilde geliştirecek eğitimsel yenilikleri destekleyebilir ayrıca
öğrenmenin yeni örgütlenme biçimlerinin doğmasına imkan sağlayabilir. Örneğin,
öğrencilerin kendi öğrenme hedef erinin belirlenmesinde daha büyük bir rol oynamasına
imkan tanımalı, öğretmen rolünü oynamak, kendi çalışmalarında sadece akranları ve
öğretmenlerle değil birçok otantik kitle ile yakın ilişki kurmak. Bu gelişmeler olası olmakla
birlikte, sürekli gerçekleşmemekte veya eğitimin önemli bir yeniden keşfine imkan
sağlayacak seri adımlar şeklinde değildir.
İnsanlar Hakkında Fikir Yürütün
Daha önce yenilikleri uygulamadaki sınırlılıklardan bahsetmiştik, tanımladıklarımız
teknolojiden kaynaklanmıyor. Aslında şu anda eğitimde teknoloji yeterince kullanılamıyor.
Ana sınırlılıklar insandır. Teknoloji temelli yeniliklerin adapte edilmesinde kritik aktör okul
lideridir. Bu yenilik süreçlerine örgütlerini ilgili kılmak isteyen okul liderlerinin hangi
süreçlerin değişimi adapte etmeye olanak sağladığı üzerine düşünmeleri gerekir. Açık,
katılımcı öğrencilerin hem de öğretmenlerin kendilerini güçlendirecek işlemler bir takım
nedenlerden dolayı daha etkili olması muhtemeldir. İlk olarak, çünkü yeni nesil okulda resmi
olarak öğrenmemiş olsalar bile- teknolojiyi nasıl kullanacağını önceki nesillerden daha iyi
biliyor. İlk olarak bunun anlamı öğretmenin uzman olduğu öğrencinin acemi/ çırak olduğu
geleneksel rollerinin okullarda kimin teknolojide daha iyi uzmanlığa sahip olduğu gerçeğine
uymadığıdır. İkinci olarak yeni teknolojilerin özellikle ağ temelli teknolojiler ve sosyal medya
geçmişte daha az mümkün olan yeni ve daha demokratik liderlik şekillerini yaratmıştır. Bir
örgütün tüm bilgilerinin tek tuşla erişilebilir olduğu bir zamanda neden bu bilgi sadece resmi
otorite konumundaki kişi için kullanılabilir olsun? Belki eğitim teknolojisindeki en önemli
ilerleme yeniliğe ihtiyaç duyulan süreçlerin tanımlanmasına katılımı açan; öğretmen, öğrenci
ve diğer paydaşları içeren genişletilmiş bir tasarım ekibini mümkün kılmasıdır.
Açıkçası böyle bir yenilik çabasına katılan okul liderlerinin önemli sosyal ve iletişim
becerilerine böylece bilmediklerini açıkça itiraf edebilsinler ve aynı alanda kendilerinden
daha fazla bilenlere değer verebilsinler- ve alçak gönüllülüğe ihtiyacı vardır. Ayrıca dijital
dünya ile aşina hale gelmek için girişimde bulunduklarını göstermeye, işlerini teknoloji
kullanarak gerçekleştirmeye ve teknolojinin onlara yeni ve daha etkili şekilde nasıl yardım
edebileceğini sürekli öğrenmeleri gerekir. Örneğin, basit e-mailler ve google docs (google
belge paylaşım hizmeti) veya wikiler (kullanıcıların bir konu hakkında bildiklerini
paylaşmaları yoluyla içeriğinde değişiklikler yapmasına izin veren web siteleri,) okul
müdürlerinin çalışanlarla işbirlikçi tartışmaları düzenlemesini mümkün kılar ve birçok yüz
yüze toplantıyı gereksiz kılar. Okul müdürleri takımlarını keşif ve yenilik süreci ile yakın
ilişkili kılmayı umuyorsa işler planlandığı gibi gitmediğinde, deneme ve risk alma, sabır ve
hatalardan öğrenme kültürünü ortaya çıkarmaya ihtiyacı olacaktır. Bunu yapmak tabii ki
öğrencilerin yenilikçi ve girişimci bir ruh geliştirmelerine yardım etmek açısından çok büyük
değerde olacaktır.
~ 105 ~
Tanımladığımız amaçlara ulaşmak için ne tür yenilikler mümkün? Yenilik kültürünü
tesis edecek çabalarla kendi takımlarını ilgili kılmak için okul müdürlerine ne yardımcı
olacaktır?
Teknolojide liderlik için ulusal standartlar geliştirmek öğretmenlere bir miktar
rehberlik sağlayacaktır. Örneğin Birleşik Devletlerde Uluslararası Eğitimde Teknoloji
Cemiyeti dijital çağ liderliği için, mükemmelliği teşvik etmek için teknolojinin kapsamlı
biçimde kullanımına yönelik paylaşılan bir vizyonun geliştirilmesi, dijital çağın öğrenme
kültürünü oluşturmak, öğretmenler için mesleki öğrenme ve yeniliğin teşvik edilmesi, sistemli
gelişmenin teşvik edilmesi ve dijital vatandaşlığın teşvik edilmesini içeren 5 standart
önermiştir.
Okul müdürlerinin okullarda teknoloji stratejisinin geliştirilmesi için ortak sorumluluk
oluşturması, öğrenci ve öğretmeni ilgili kılması ve belki aileleri ve diğer paydaşları sürece
dahil etmesi gerekir. Daha önce bahsedildiği gibi bu strateji net öğrenme hedef eri ile
başlamalıdır, bu hedef ere ulaşmayı destekleyecek süreçlerin haritasını yapın ve bu süreçlerin
yenilik tasarımları ile meşgul olun. Bu okulda teknoloji kullanımı için oluşturulan ve tüm
personel ve öğrenciler tarafından paylaşılan bir vizyonun temellerini şekillendirecek.
Öğrenciler ve öğretmenler yenilik için teknolojiyi kullanma becerilerini kazanacaksa okulda
ve dışarıda teknoloji erişimine ve teknoloji hizmetine ihtiyaç duyacaklardır. Okulları teknoloji
ile kaynaştırmak ve okulda teknoloji destek yapıları oluşturmak gibi anahtar sorumluluklar
teknoloji strateji ekibinin ve okul müdürünün sorumluluğundadır. Teknoloji ekibi ayrıca
teknoloji güvenliği için kurallar geliştirmelidir- dışarıdakiler öğrenciler ile teknoloji yoluyla
etkileşim kurabileceğinden öğrencilerin güvenliği dahil- online ortamda öğrencilerin
korunması-örneğin siber zorbalık üzerine- ve online materyalin kullanımı üzerine, örneğin
bilimsel hırsızlık (intihal).
Okul müdürleri teknoloji kullanımı konusunda kendi becerilerini geliştirmeli ve
öğretmenlerinin becerilerinin gelişimine, teknolojinin mesleki gelişim için kullanılmasına
destek olmalıdır. Örneğin, Edutopia gibi web tabanlı platformlar öğretmenlerin öğretimsel
uygulamaları izlemesi için çok sayıda 21. Yy becerisi ile uyumlu zengin kaynaklar sağlar.
Benzer şekilde okul müdürleri kendi başına okullarında veya diğer okullarla işbirliği içindeöğretmenlerin çalışmalarını gösterebilecekleri uygulama topluluklarını desteklemek için
teknolojiyi kullanabilir. Örneğin, öğretmenler kendi öğretimlerinin kısa videolarını almak için
veya belirli bir sınıf aktivitesini, cep telefonlarını kullanabilir ve bunu
yaşıtlarının/meslektaşlarının gözlemlediklerini tartışmalarına olanak sağlayan bir web sitesine
yükleyebilir. Benzer şekilde öğretmenler öğrenci çalışmalarının port-folyolarını paylaşabilir
ve bu çalışmayı öğretim hedef eri ve sınıf uygulamaları ile ilgili olduğu için
meslektaşları/yaşıtları ile veya okul müdürü ile tartışabilir. Ayrıca öğretmenler bu platformda:
learnist olduğu gibi fikirlerini diğer öğretmenlerle paylaşmak için platformları kullanabilir.
Öğretmen mesleki gelişimine katkının bir parçası olarak okul müdürleri kendileri
yüksek kalitede online dersler alabilir ve bu kaynağın potansiyelini deneyimlemeleri için bir
yol olarak aynısını yapmaları için öğretmenlerini teşvik edebilir, Daha sonra okulda
hibrid/melez modellerin geliştirilmeye başlaması için okuldaki bazı öğretmenlerin online
öğretimde uzmanlaşması desteklenebilir
~ 106 ~
Okul müdürleri öğretmen ekibini okuldaki müfredatın bir parçası olarak online
öğrenme nesnelerine ulaşmak için ara yüzler geliştirmeleri için teşvik edebilir. Örneğin, Ted
konuşmaları birçok dilde altyazılıdır ve öğretimi destekleyecek bir dizi konuda zengin bir veri
havuzu sağlamaktadır. Öğretmenlerin, öğrencilerin kendi sunumları geliştirmesine yardımcı
olmanın yanı sıra, teknoloji için daha yenilikçi bir rol, öğrencilerin kendi öğrenmelerini
yönlendirmede ve akranlarının öğrenmesini desteklemede onlara daha büyük bir rol
sağlamasıdır. Öğrenciler keşfetmek, bağımsız çalışmak veya küçük gruplarla çalışmak için
daha fazla vakit harcıyor olmalı, araştırma projeleri ve ister yazılı metinler, dijital sunumlar
veya ister multimedia performans projeleri olsun bunları tasarlamakla meşgul olmalıdır.
Öğrenciler günlük yaşamdaki problemleri çalışmaları ve bunlara çözüm tasarlamaları için
cesaretlendirilmelidir. Ayrıca öğrencilere kendi belirledikleri problemler üzerinde kendi
başlarına teknoloji ile çalışmaları için zaman sağlanmalıdır.
Okul müdürleri etkili bir şekilde öğretmen ve öğrencileri okulda teknoloji kullanmak
için teşvik edecekse örnek olarak onlara ilham vermek için günlük işlerinde teknolojinin
uygun kullanımını modellemeye ihtiyacı vardır. Okul müdürleri blog (günlük) tutmalı, tweet
atmalı, bir dizi teknoloji temelli platform okulu yönetmek için kullanmalıdır. Liderlik sanatı
büyük ölçüde iletişim ile ilgilidir. Yeni teknolojilerin destekleyebileceği bir süreç varsa o, çok
yönlü iletişimdir- sadece tek yönlü değil ancak çift yönlü- birçok dilde, yazı, resim ve ses ile.
Teknoloji tarafından geliştirilebilecek kritik liderlik süreci okuldaki iletişim sürecidir.
Örneğin, Okul müdürü tüm toplulukla bağlantıda kalmak, geniş girdi gerektiren şeyleri
tartışmaya açmak için okuldaki tüm öğrencilere ve personele görünür şekilde bir blog
tutabilir. Okul müdürleri öğrenci ve öğretmenlerden geribildirim almak için sık sık anketleri
kullanabilir. Bu araçları dışarıya ulaşmak ve ebeveynlerin ilgisini teşvik etmek için
kullanabilirler.
Özet olarak, tüm öğrenicilere 21 yüzyılın üreticileri ve vatandaşları olmalarını
sağlayacak fırsatları sağlamak için eğitimsel yeniliğe daha önce hiç bu kadar acil ihtiyaç
olmamıştı. Teknolojinin katlanarak gelişmesi bu yenilikleri geliştirmek için görülmemiş
fırsatlar sunar. Öğrenciler, öğretmenler ve okul müdürlerinin okulları dönüştürmede merkezi
bir rol oynaması gerekmektedir böylece bu yenilik sürecinin bir parçası olurlar ve okul
liderleri ya bu sürecin katalizörü rolünü oynar ya da yolda dikilerek engel olurlar.
Bilgisayarların Öğretmen ve Öğrenciler Üzerindeki Gizli Etkileri
Batılı sanayileşmiş ülkelerin birçoğu ekonomide, otorite ilişkilerinde ve değerler
konusunda kapsamlı yapısal krizlerle karşı karşıya kalmışlardır. Belirtiler her yerde apaçık
görülebilir, örneğin veba gibi bizi saran işsizlik oranları, işgücü tarafından daha fazla iş
disiplini ve fedakarlık çağrıları ve standartlarımızın düştüğüne dair yaygın inanç
düşünüldüğünde Birleşik Devletler uluslararası rekabette üstünlüğünü kaybetmenin korku su
içindedir. Bu krizlerin analizleri sadece ekonomik kurumlarımızla sınırlı değildir. Yorumcular
ve eleştirmenler aileye özellikle de okula odaklanarak çok vakit harcamışlardır. Ekonomik ve
siyasi olarak güçlü gruplar aslında yukarıda bahsedilen ekonomi kaynaklı problemler in
tümünde suçu okul gibi kurumlara atmak konusunda nispeten başarılı olmuşlardır. Asıl sorun
burada yatmaktadır veya öyle söyleniyor. Bu sebeple, eğitimin sorunlarını çözersek, diğer
~ 107 ~
problemleri de çözebiliriz. Öğretmen ve öğrencilerin yeterliliklerini değiştirin ve diğer her şey
doğal olarak yerine oturma eğiliminde olacaktır. Risk Altındaki Ulus (A Nation at Risk) gibi
belgeler ve diğerleri genel olarak eğitim ve öğretimdeki bir krize işaret etmektedir. Bu
raporların yaptığı pek çok öneri içinde yeni teknoloji konusunun önemle vurgulandığı
görülmektedir. Okullar ve öğretimdeki krizin karmaşık ve yaygın olduğunu itiraf
etmektedirler ve çözüme doğru bir adım ancak okulların hızlı bir şekilde bilgisayarla
tanıştırılmasıdır. Bilgisayarlar üzerine yapılan vurgu oldukça kuvvetlidir. Şu anda yaşamakta
olduğumuz büyük çaptaki sosyal ve ekonomik problemleri ele alan hemen hemen tüm ulusal
belgelerde bu konuya özellikle dikkat çekilerek ön plana çıkartılmıştır. Bu öğrencilerimize
pazar ve işgücü konusunda uluslararası rekabet için gerekli olan yeni becerileri verecektir.
Ayrıca bu bir gereklilik ve teknik olarak daha bilgili bir öğretim gücü sağlayacaktır ( bundan
dolayı eğitim fakültesinde okuyan tüm öğrenciler için birçok eyalette bilgisayar okuryazarlığı
dersinin zorunlu olması yönünde teklif er var). Bu ayrıca öğretme işinin angarya kısmının
çoğunu saf dışı edecek ve öğretme sürecini daha ilginç ve yaratıcı hale getirecek. Öyle değil
mi?
Toplumumuzda, teknoloji otonom (kendi kendini yöneten) bir süreç olarak
görülmektedir. Sosyal eğilimlerden, güçten ve imtiyazdan bağımsız olarak sanki kendi başına
bir hayatı varmış gibi ayrı bir şekilde düşünülür. Biz teknolojiyi sürekli değişen bir şey gibi ve
okuldaki ve diğer yerlerdeki yaşamımızı sürekli değiştiren bir şey olarak inceleriz. Bu bir
miktar doğrudur ve devam ettiği sürece iyidir. Bununla birlikte, neyin değiştiğine ve
değiştirildiğine odaklanırsak hangi ilişkilerin aynı kaldığını sormayı gözden kaçırabiliriz.
Bunların arasında en önemlisi bizimki gibi toplumlara bile egemen olan kültürel ve ekonomik
eşitsizlikler dizisidir.
“Teknolojik ilerleme” ile ilişkili değişikliklerin gerçekten ilişkilerde değişiklik
anlamına gelip gelmediğini yakından inceleyerek teknolojiyi düşünme yoluna gidersek,
bunların nedenleri ve kalabalık etkileri üzerine politik sorular sormaya başlayabiliriz. Kimin
ilerleme düşüncesi? Ne ilerlemesi? Ve esas olarak kim faydalanıyor? Bu sorular okullar,
müfredat ve okullarda devam eden veya önerilen öğretim uygulamaları hakkında okkalı
sorular gibi görünebilir. Henüz, hükümetlerin, sanayinin binmeyi pek sevdikleri eğitim
treninin vagonlarından birinin ortasındayız. Bu vagon teknolojik işyeri istikametine doğru
çekiliyor ve kargo olarak ağır bir yükü, bilgisayarları taşıyor.
Yeni teknolojinin okullarda büyümesini kesinlikle kimse yavaş bir hareket olarak
telaffuz edemez. Geçen bir yılda, Birleşik Devletlerde okullarda bilgisayar kullanımında
%56’lık bir artış rapor edildi, bu bile ılımlı bir hesaplama olabilir. Görüşme yapılan 25,642
okuldan 15.000’i biraz bilgisayar kullanımı rapor etti. Sadece Birleşik Devletlerde son 4 yılda
350.000’den fazla bilgisayarın devlet okullarına sunulduğu tahmin edilmekte. Bu hiçbir
dinme işareti göstermeyen bir eğilimdir. Ne de sadece Birleşik Devletlerle sınırlı olan bir
olgudur. Fransa, Kanada, İngiltere, Avustralya ve diğer birçok ülke, merkezinde klavyesi ve
ekranı olan bir makineye oturmanın göründüğü bir geleceği keşfetti.
Merkezinde dedim çünkü hem devlet kurumlarında hem de okullarda bilgisayarların
kendisi ve yeni teknoloji ekonomik ve pedagojik olarak kurtarıcı bir şey olarak görülüyor.
“İleri teknoloji “ gerileyen ekonomimizi ve okullardaki öğrenci ve öğretmenlerimizi
~ 108 ~
kurtaracak. Daha sonra, bilgisayarların şu anda açtığı yolun ne kadar geniş olduğu gerçekten
görünür hale gelecek.
Kullanımındaki artışı, eğitimin tüm alanlarını yeni teknolojinin kullanımının büyümesi
için birleştirilmiş bir arazi olarak görme eğilimi kendi üniversitem Wisconsin Üniversitesinde
bilgisayarların sınıf ara entegrasyonu üzerine verilen iki günlük atölye çalışmasında
görülebilir. İşlenen konular arasında yazma öğretiminde, müzik eğitiminde, ortaöğretim fen
ve matematikte, ilköğretim dil bilgisi, engelliler için, öğretmenlerin kayıt tutması ve
yönetmesi için, işletme eğitiminde, sağlık meslek eğitim programlarında, sanatta ve sosyal
bilimlerde bilgisayar uygulamaları var. Buna ek olarak “elektronik ofis”, teknoloji ve
otomasyonun sanayiye nasıl yardım ettiği ve hepimizin teknoloji terörünü n limitlerini nasıl
zorlayabileceğimiz üstüne bir dizi oturum eklenebilir.
Bu listedeki iki şey açıkça ortadadır. İlki okul hayatının geniş alanı artık teknolojik
yeniden yapılandırmanın meşru alanı içinde görülmektedir. İkincisi, okuldaki bilgisayarlar ve
otomatikleştirilmiş endüstri ile yönetimin elektronik ofis ve vasıfı personel ihtiyaçları
arasında kısmen gizli ama son derece yakın bir bağ olduğu görülür. Bundan dolayı, okulların
hem içinde hem de dışında neler olduğunun ve bu alanlar arasındaki bağlantıların farkına
varmak, eğitimde yeni teknolojiler özellikle de bilgisayar ile muhtemel olarak ne olacağını
anlamak açısından önemlidir. Başka bir yerde bahsettiğim gibi, çoğu zaman tüm eğitimle
ilgili tartışmalar giderek teknik konularla sınırlanmıştır.
“Nasıl” sorusu “ neden” sorusu ile yer değiştirmiştir. Bu bölümde bu eğilimi tersine
çevirmek istiyorum. Daha geniş bir toplumun ve resmi eğitim kurumlarının teknolojik
gereksinimleri arasında yakın bağlar kurmanın en iyi yolu ne olabilir? Sorusu ile uğraşmaktan
çok bir adım geriye çekilerek başka bir dizi konuyu gündeme getirmek istiyorum. Eğitimdeki
mevcut teknoloji treni konusunda çok dikkatli olmamızı sağlayabilecek olan, okullardaki ve
daha geniş toplumdaki bazı eğilimlerle ilgili daha zor birkaç politik, ekonomik ve etik konuyu
düşünmemizi istiyorum. Bunu yaparken bir dizi alan incelenmelidir; teknolojik ilerleme ve
ileri teknoloji endüstrisinin sloganları arkasında gelecekteki iş piyasası üzerinde yeni
teknolojinin gerçek etkilerinden bazıları nelerdir? Sınıf içinde yeni teknolojinin yeri hakkında
dikkatlice düşünmezsek öğretim ve müfredata ne olur? Teknolojik uzmanlık, özellikle
bilgisayar okuryazarlığı üzerine artan odaklanma en dezavantajlı öğrencilerimiz için sosyal
imkanların eksikliğini dengeleyecek mi yoksa daha da şiddetlendirecek mi?
Temelde benim iddiam, toplumda ve okullarda yeni teknolojinin rolü ile ilgili
tartışmanın sadece bilgisayarların ne yapabildiği ve ne yapamayacağının teknik doğrulu ile
ilgili olmadığı ve olmaması gerektiği olacaktır. Gerçekte bunlar belki en az öneme sahip
sorulardandır. Tartışmanın özünde bunların yerine okulların ideolojik ve etik konularla ilgili
nasıl olması gerektiği ve kimin çıkarlarına hizmet etmesi gerektiği olmalıdır. Çağdaş
toplumlarda çıkarlar sorusu çok önemlidir çünkü bizimki gibi şu anda birçok problem
yüzünden sıkıntılı olan ekonomilerde okulların niçin var olduğunun yapılandırılması daha
ileri bir safhaya ulaşmıştır.
Bu nedenle bu ikisi arasında nispeten bir yakın bağ varken, şu anda okullarımızdaki
müfredat ve kurumsal ihtiyaçlar arasında daha yakın bir ilişki vardır. Bazı ülkelerde eğitim
görevlileri, politika yapıcılar, yasa koyucular, müfredat geliştirenler ve diğerleri iş dünyası ve
~ 109 ~
endüstrinin ihtiyaçlarını okul sisteminin birincil hedef eri yapmak için muazzam bir baskıya
maruz kalmaktadır. Ekonomik ve ideolojik baskılar sık şekilde çok açık ve daha yoğun bir hal
almıştır. Verimlilik, üretim, standartlar, maliyet etkinliği, iş becerileri, iş disiplini ve benzeri
kelimelerden oluşan, güçlü gruplar tarafından tanımlanmış ve okullaşma ile ilgili baskın
düşünme şeklimiz olma tehdidini içeren bu dil, demokratik müfredat, öğretmen özerkliği,
sınıf cinsiyet ve ırk eşitliği ile ilgili kaygıları bir kenara itmeye başladı. Endüstrinin şu anda
hem okullarda hem de ekonomide ne yapıyor olduğu hak kında daha kapsamlı bir görüş
kazanmadıkça bu yapılandırmada yeni teknolojinin sonuçlarını tam olarak anlayamayız.
Teknolojik Mitler ve Ekonomik Gerçekler
İlk olarak daha geniş topluma bakalım. Bazıları ekonominin ihtiyacının şu yönde
olduğunu; teknolojik olarak okuryazar bir işgücüne sahip olmadıkça nihai olarak demode bir
ekonomi haline geleceğimizi iddia ediyor. Ancak gerçekte bu iş gücü neye benzeyecek?
Bunun üzerinde düşünmeye yardımcı olacak bir yol, artan proleterleşme ve
mesleklerin vasıfsızlaşması kavramlarını kullanmaktır. Bu kavramlar, işgücünün kontrolünün
değiştiği, yıllar boyu gelişen iş ve becerilerin çöktüğü ve atomik parçalarına ayrıldığı,
otomatikleştirildiği ve yönetim tarafından fayda oranı, verimlilik ve kontrolü artırmak için
yeniden tanımlandığı karmaşık tarihsel bir süreci işaret etmektedir. Bu süreçte; çalışanın bir
işin en uygun şekilde yapılmasının tanımlanması, zamanlama kontrolü ve makul performans
oluşturmak gibi kriterler üzerindeki kontrolü, genellikle gerçek işin yapıldığı yerden uzak
olan yönetim personelinin ayrıcalıkları olarak yavaşça devralınmıştır. Sonuç hemen hemen
her zaman işçiler tarafından kontrolün kaybedilmesi olmuştur. Genellikle ücretler
azaltılmıştır. Çalışanların çalışırken neyi yerine getirdikleri konusundaki farkındalığının
ortadan kaldırılması, işin kendisi rutinleştirilmiş, sıkıcı ve yabancılaştırıcı hale getirilmiş ve
onları yönetimin daha sıkı ekonomik ve ideolojik ihtiyaçlarına uydurmak için işlerin daha
birçok yönü için bahaneler bulundu. Son olarak ve en önemlisi bu işlerin birçoğu kolaylıkla
yok olabilir.
Şüphesiz ki mikro elektronik, genetik mühendisliği ve biyolojik teknoloji ve diğer ileri
teknoloji alanlarındaki hızlı gelişmenin gerçekte birçok ekonomi sektöründeki işleri kısmen
dönüştürdüğü söylenmelidir. Bu toplumumuzun bazı belirli kesimlerinde refaha yol açabilir
ancak bunun diğer etkileri yıkıcı olabilir. Bundan dolayı yakın zamanda yeni teknolojilerin
gelecekteki iş piyasasındaki etkilerini incelemiş olan bir çalışmanın yazarları şunu
belirtmişlerdir;
Bu dönüşüm... dünya pazarında ekonomik büyümeyi ve rekabeti canlandırabilir ancak
binlerce işçiyi yerinden edebilir ve yüksek işsizlik oranının yıllarca sürmesini sağlayabilir.
Robot teknisyenleri, bilgisayar operatörleri, mühendisler için artan iş fırsatları sağla yabilir,
ama ayrıca kapı görevlileri, kasiyerler, ofis işleri ve yiyecek servisi işlerine benzer çok büyük
miktarda düşük seviyeli hizmet sektörü işleri üretmeyi vaat etmektedir. Daha fazla çalışan
işlerinde bilgisayarları ve otomatik ofis ekipmanlarını ve diğer gelişmiş teknik aygıtları
kullanıyor olacak ancak teknolojinin artan kullanımı gerçekte birçok işi yapmak için gerekli
olan becerileri ve sağduyuyu azaltabilir.
~ 110 ~
Rumberger ve Levin bu tartışma için oldukça faydalı bir ayrım yapmıştır. İleri
teknoloji endüstrilerini ve ileri teknoloji gerektiren meslekleri, temelinde bu ürünlerin
gerektirdiği işler ve bu işlerde ne yapıldığı olacak şekilde ayırmışlardır. Elektronik bileşenler
ve bilgisayarlar gibi teknik aygıtlar üreten ileri teknoloji endüstrileri ve benzerleri Birleşik
Devletlerde ve sanayileşmiş diğer ülkelerdeki mevcut ücretli çalışanların %15’inden daha
azına iş sağlamaktadır. Daha da önemlisi, bu endüstrilerdeki tüm mesleklerin dörtte birinden
daha azı önemli bir teknoloji bilgisi gerektirmektedir. Buna karşın, ileri teknoloji endüstrileri
tarafından üretilen işlerin dağılımında en büyük pay sekreterlik, ofis işleri veya üretim ve
montaj gibi alanlardadır. Bunlar ise gerçekten ortalama ücretlerin altında ödeme yapmaktadır.
Henüz hepsi bu değil. Bilgisayar uzmanları ve mühendisler gibi ciddi bir beceri
gerektirmeyen ileri teknoloji meslekleri gerçekte genişletilebilir. Bununla birlikte bu
mesleklerin çoğu geleneksel ofis ve hizmet işleriyle kıyaslandığında nispeten daha az
istihdam sağlamaktadır. Rumberger ve Levin bunun gibi birkaç noktayı şu şekilde
özetlemektedir; “ mühendislik ve bilgisayar programcılığı gibi ileri teknoloji mesleklerinin
istihdam sağlamasındaki büyüme oranı genel istihdamın büyüme oranından yüksek olmasına
rağmen ileri teknoloji mesleklerinden çok daha fazla düşük vasıf ı ofis işleri ve hizmet
istihdamı yaratabilecektir.
Bu iddialardan bazıları aşağıda verilen bilgilerle desteklenmiştir. Birisi tahminlerinde
oldukça cömert olsa bile, 1995’ten şimdiye kadar yaratılan yeni istihdamın sadece %17’sinin
ileri teknoloji endüstrilerinde olacağı tahmin edilmektedir. (Daha az cömert olan ve sağlam
tahminler ise bu endüstrilerin gelecekteki istihdamının sadece %3 ve %8 arasında olacağını
dillendirmektedir.) Belirttiğim gibi olsa da bu tür işler hep eşit olmayacaktır. Büro çalışanları,
sekreterler, montajcılar, depo personeli ve benzeri istihdam endüstrideki en büyük yüzdeyi
oluşturacaktır. Burada elektronik parça endüstrisini örnek olarak ele alırsak, durum daha açık
hale gelir. Mühendislik, bilim ve bilgisayar ile ilgili meslekler bu endüstrideki tüm işçilerin
yaklaşık %15’ini oluşturmaktadır. Geriye kalan çalışanların büyük çoğunluğu düşük ücretli
montaj işinde istihdam edilmektedir. Bundan dolayı 1970’lerin sonunda elektronik parça
işindeki tüm işçilerin yaklaşık üçte ikisi evlerine saatlik ücretler götürdü ve bu onları ulusal
gelir dağılımında alttaki üçüncü dilime yerleştirdi. İleri teknoloji endüstrisini, bilgisayar ve
bilgi işleme olarak kendi iş piyasasını analiz etmek için örnek alırsak benzer sonuçlar elde
ederiz. 1980’de teknoloji odaklı ve nitelikli işler toplamın sadece %26’sını oluşturuyordu.
Bu hesaplamalar önemli bir ağırlığa sahiptir, ama bu % 26’lık kesimin yakın gelecekte
vasıfsız-laştırma süreci yaşaması ihtimali daha da önemli kılmaktadır. İşte bu mesleklerin
basit, atomik parçalara indirgenmesi ve çalışanların çalışırken neyi yerine getirdikleri
konusundaki farkındalığının ortadan kaldırılması vb süreçler diğer birçok alandaki mavi,
pembe ve beyaz yakalı işgücü üzerinde böylesine büyük etkiye sahipken şimdi de ileri
teknoloji mesleklerine doğru ilerlemektedir. Bilgisayar programcılığı mükemmel bir örnek
sağlar. Paket programlar, makine dili ve tasarımı alanındaki yeni gelişmelerin anlamı, artık
programlama işinin önemli bir kısmının standart, çok az derinlemesine bilgi gerektiren, rutin
makine benzeri görevleri yerine getirmekten biraz daha fazlasını gerektirdiğidir.
Peki, okullaşma çalışmaları ve gelecekteki iş dünyasının tüm öğrenci kesimi için artan
teknik yeterlilik gerektireceği şeklindeki yaygın inanç açısından bunun anlamı nedir? 1995
yılı itibariyle sadece ileri teknoloji endüstrileri değil tüm toplum içinde istihdama en çok
~ 111 ~
katkıyı sağlayacak meslekleri düşünelim. Ekonomik tahminler, bunların koruma görevlisi,
kasiyer, sekreterler, ofis çalışanları, hemşireler, garsonlar, ilköğretim öğretmenleri, tır
şoförleri ve hemşire yardımcıları ve hasta bakıcılar gibi diğer sağlık bakım hizmetleri
çalışanlarını içereceğini göstermektedir. Bunların hiçbiri doğrudan ileri teknoloji ile ilgili
değildir. Öğretmenler ve hemşireler dışında hiçbiri ortaöğretim sonrası eğitim gerektirmez.
(Kazançları da işçilerin ortalama kazancından yaklaşık %30 daha aşağıda olacaktır.) . Bundan
daha ileri gidersek ve beklenen yeni işlerin daha büyük bir bölümünü üretilecek tüm
istihdamın yarısına denk gelen 40 meslek kategorisini içerecek şekilde incelersek, yaklaşık
olarak sadece % 25’i üniversite mezunu insan gerektirecektir.
Bu pek çok yönden güçlü bir şekilde yeni teknolojinin genel olarak iş piyasası ve
emek süreci üzerindeki etkileri ile ilgilidir. Bazı alanlarda beceri seviyesi yükselecektir, ancak
işler in kendisi azaldıkça diğer pek çok alanda bu seviye düşecektir. Örneğin, Birleşik
Devletlerde robotik üzerine yapılmış yakın tarihli bir çalışma robotların 1990 itibariyle 32.000
-64.00 kadar iş yaratırken, 100.000 ile 200.000 arası kadar işi yok edeceğini öne sürmektedir.
Azalan beceri gereksinimleri ile ilgili benim bakış açım Rumberger ve Levin tarafından güzel
bir şekilde ele alınmıştır. İşlerinde bilgisayar gibi teknolojinin daha fazla kullanılması
sebebiyle işçilerin bilgisayar programcılığı ve diğer gelişmiş becerilere ihtiyaç duyacağı
varsayılırken onların ön sürdüğü gibi böyle bir teknolojinin nihai etkisi oldukça farklı olabilir.
Çeşitli kanıtlar tam tersini öne sürer, makineler genişletilmiş hafızaları, daha fazla hesaplama
yeteneği ve sensör kabiliyetleri ile daha karmaşık hale geldikçe bu cihazları kullanmak için
gerekli olan bilgi azalır. Bu eğilimlerin iş bölümü üzerindeki etkisi yıllar boyunca
hissedilecektir. Tarihsel olarak kadın işleri bu süreçlere çok güçlü yollardan maruz kalmış ve
sonuç olarak kadınların proleterleşmesi, kadın işgücünün vasıfsızlaşması ve şüphesiz ki
kadınların yoksullaşmasında artış göreceğiz.
Bu noktaların eğitim programımız için açık yansımaları vardır. Çok daha titiz bir
şekilde okuldan iş programlarına geçiş üzerine düşünmemiz gerekmektedir çünkü özellikle
okulların şu anda öğrettikleri geçicidir çünkü işlerin kendisi teknolojik gelişmeler ve yeni
yönetim saldırıları tarafından dönüştürüldü (veya kayboldu).
Örnek olarak ofis işlerini ele alalım. Ofislerde, yeni teknoloji yığını çalışanların büyük
kısmı(genellikle kadın sekreterlik çalışanları) için işlerin kalitesini artıracak şekilde
tasarlanmamış-tır. Dahası, genellikle öyle bir şekilde tasarlandı ve uygulandı ki
kolaylaştırmak bir yana tam tersi şekilde sonuçlandı. Canlandıran ve tatmin eden işler
üretmek yerine, teknoloji yöneticilerin işini kolaylaştırmak, meslekleri yok etmek ve giderleri
kısmak, işleri rutin ve atomize görevlere ayırmak ve yönetimsel kontrolü kolayca sağlamak
için oradaydı. Ofisin küçük evreninde görülen gelecek toplum vizyonu doğal olarak
demokratik değil ve belki artan şekilde otoriter. Öğrencilerimiz için hazırlamayı dilediğimiz
şey bu mudur? Tabii ki, eğitimciler olarak görevimiz ne böyle bir gelecekteki iş piyasasını ve
işgücü süreçlerini eleştirmeden kabul ederiz ne de böyle uygulamaları eleştirmeden
öğrencilerimize kabul ettiririz. Basitçe bunu yap mak nüfusun sınırlı sayıda ama güçlü bir
kesiminin değerlerine bizim sırtımızdan geçinmeleri için izin vermektir. Belki iş açısından iyi
olabilir ancak etik olarak doğru eğitim politikası olup olmadığı konusunda şüphelerim var.
~ 112 ~
Özetle o zaman şahit olacağımız şey az sayıdaki kişi için nispeten birkaç gelişmiş işin
yaratılması ve çoğunluk için sıkıcı ve vasıfsızlaştırılmış işler olacaktır. Dahası, o
vasıfsızlaştırılmış ve sıkıcı işleri bulmak bile gittikçe zor olacaktır. Yeni teknoloji tarafından
seri bir şekilde dönüştürülen bir alanı ofis işini tekrar ele alalım. Her yeni bilgisayar sunucusu
hizmete sokulduğunda bir ila beş işin ortadan kalktığı tahmin edilmektedir. Bu durum sadece
büro işleri için geçerli olmayacaktır. Hatta düşük ücretli montaj pozisyonları bile gittikçe
hizmet odaklı hale gelen sanayileşmiş toplumların ekonomilerinde gerekli görülmeyecek.
İşgücünün uluslar arası bölünmesine sermaye kaçışı denilmektedir böylece bu tür işlerin
büyük bir kısmı Filipinler ve Endonezya gibi ülkelere taşınacaktır. Birçok hükümetin on yıl
önce kriz olarak düşünülebilecek işsizlik oranlarını şimdi kabul edilebilir bulması gerçeği ile
bu durum daha da ağırlaşmaktadır. Birleşik Devletlerde şu an” tam istihdam” genellikle %7-8
arası kontrollü işsizlik olarak görülmektedir. (Tabii ki gerçek rakamlar çok daha yüksektir
özellikle azınlık grupları ve sadece yarı zamanlı iş bulabilen çalışanlar arasında). Bu önceki
ekonomik dönemleri ikiye katlayan bir hesaplamadır. Hatta daha yüksek oranlar bile şu anda
diğer ülkelerde normal olarak görülüyor. Eğilim açık, gelecekte daha az iş göreceğiz. Yeni
oluşan işlerin çoğu tatmin edici olmayacak ve daha iyi ücret ödemeyecek. Nihai olarak
onların büyük bir kısmı için teknik beceri seviyesi düşürülmeye devam edecek.
Bundan dolayı okullarımızı yeni işçiler yaratmak için üretim fabrikasına
dönüştürmeden önce gelecekteki toplumumuz ve ekonomi ile ilgili bazı önemli sorulara
tatmin edici cevaplar bulmaya ihtiyacımız var. Bu yeni işler nerede olacak? Kaç tane
yaratılacak? Ofislerde, fabrikalarda ve perakendecilikte, bankalarda, telekomünikasyondaki
hizmet işleri ve başka yerlerde kaybolan pozisyon sayısına eşit olacak mı? Yaratılacak
nispeten vasıfsız, daha az anlamlı ve otomatikleştirilebilsin diye yönetimin acımasız
mantığına maruz kalan iş yığınları varlığını sürdürebilecek mi?
Bunlar önemli sorular değil. Okullara yeni teknolojinin gerekliliklerini vermeden önce
bunun çoğunlukla zaten ekonomik ve kültürel gücü elinde bulunduranlara değil hepimize
faydası olacağı konusunda tamamen emin olmalıyız. Bu, şu an okullardaki ekonomik ve
politik baskıya dayanan acele bir kararı değil sürdürülen demokratik tartışmayı gerektirir.
Geleceğin iş piyasası hakkında çok daha fazlası söylenebilir. İlgilenen okuyucular için
bunu daha derinlemesine takip etmelerini tavsiye ediyorum çünkü okul programlarımız ve
politikalarımızın, özellikle mesleki alanlarda, işçi sınıfı okullar ve genç kadınlar için olan
programlar arasında derin bir etkisi olacaktır. Teknolojik çözümün okul kapısının dışında
kalmayacağını savunanların düşüncelerine nüfuz eden ileri teknoloji vizyonu ile ilgili
zorluklarla birlikte benzer orantısız faydaları ve zararları da eğitim kurumlarımızın içinde bizi
bekliyor ve şimdi ele alacağım şey de tam bu olacak.
Okuldan içeri girdiğimiz anda “kimin faydalandığı” ile ilgili bir dizi soru karşımıza
çıkmaktadır. Şu an okullara bilgisayarların yerleştirilmesine önem veriliyorsa öğretmen ve
öğrencilere neler olabileceğini sormamız gerekir. Burada bireysel öğretmen ve öğrenciden
bahsetmiyorum. Şüphesiz ki bazı öğretmenlerin yeni teknoloji vasıtasıyla işlerinin
zenginleştiğini keşfedecek, bazı öğrenciler gizli yeteneklerini keşfedecek ve bilgisayar
merkezli sınıfta başarılı olacak. Bunun yerine sormamız gereken ( en azından bireyleri ele
almadan önce) her biri farklı olarak sınıf ara, öğretmenlere ve öğrencilere ne olabilir? Sadece
~ 113 ~
ismen değil gerçekten demokratik bir eğitim sistemi istiyorsak bir kez daha çözmenin kolay
olmadığı ancak göz ardı edilemeyecek bir dizi soru sormak istiyorum.
Bunu oldukça derinlemesine bir şekilde “İdeoloji Ve Müfredat, Eğitim Ve Güç” adlı
eserde ele almışken genel olarak teknolojik sınıf arın öğretim ve müfredata ne yaptığını özetle
açıklayayım. Günümüzde öğretim ve müfredatın tamamen önceden belirlenmesi,
“Verimlilik”, “Maliyet etkinliği” ve “Hesap verilebilirlik” amaçları doğrultusunda sıkı bir
şekilde kontrol edilmesi için oldukça baskı yapılıyor., Kararların gittikçe daha fazlası
ellerinden alınırken ve meslekleri yapması daha zor hale gelirken, bir çok yoldan genel olarak
meslekleri etkileyen vasıfsızlaştırma, şimdi öğretmenleri etkilemeye başladı. Bu bazı
ülkelerde diğerlerinden daha ilerlemiş durumda, ancak öğretim işinin, müfredatın içeriğini ve
değerlendirilmesini rasyonelleştirme ve kontrol etme hareketinin oldukça gerçek olduğu
açıktır. Merkezi sınav sisteminden, güçlü denetim ve müfettişlerden ve sıkı bir şekilde kontrol
edilen müfredattan uzaklaşan adımlar atan ülkelerde bile teşhis edilebilir şekilde devlet
kontrolüne dönüş eğilimi bulunmuştur. Şu anda birçok reform sadece çok yüzeysel olarak
tutmuştur. Bunun sebebi kısmen ekonomik zorluklar, kısmen Amerikan stili eğitim yönetimi
tekniklerinin ithal edilmesi, kökleri sanayi bürokrasisinde olan yöntem ve teknikler ve hemen
hemen hiç demokratik amaçların olmamasıdır. Bazı öğretmenler bilgisayar merkezli
müfredatı desteklese de yeni teknolojiye atfedilen önem genel olarak öğretimin ve müfredatın
rasyonelleştirilmesi bağlamında görülmelidir.
Bu baskılar göz önüne alındığında; yeni teknoloji tartışılmadan kabul edilirse
öğretmenlere ne olacak? Sınıf arda bilgisayara verilen aşırı önemin belki de en büyük etkisi
önemli sayıdaki öğretmenin vasıfsızlaştırılması ve güçsüzleştirilmesi olacaktır. Planlama,
öğretim, toplantılara katılım, çoğu öğretmenin tamamlaması gereken evrak işler gibi ağır iş
yükü ve masraf ar göz önüne alındığında; öğretmenlerin büyük bir kesimine bilgisayarların
sosyal etkisi, programlama vb çok az miktarda bilgisayar üzerine eğitim verilebileceğini farz
etmek mantıklı olabilir. Özellikle bu durum öğretmenlerin çoğunun zaten birçok dersi bir
arada öğrettiği ilköğretim ve temel öğretim yapan okullar için geçerli olacaktır. Araştırmalar
bilgisayar merkezli müfredat uygulanmadan önce gerçekte her bölgede sadece birkaç
öğretmene kayda değer bilginin verildiğini gösteriyor. Sıklıkla sadece bir ya da iki öğretmen
yerleşik uzman oluyor. Bundan dolayı, birçok öğretmenin daha önceden paketlenmiş materyal
setlerine, var olan yazılıma ve düzensiz bir şekilde ortaya çıkan yazılım firmalarının her hangi
birinden, firmaların kalitesine bakılmaksızın özel olarak satın alınan materyallere güvenmesi
gerekiyor.
Bunun etkisi çarpıcı olabilir. Ortaya çıkan şey ise bazı devletlerde görmeye
başladığımız eğilimlerin alevlenmesidir. Öğretmenleri kendi müfredatını planlaması ve
üzerinde düşünmesi için vakit ve becerilerini harcamasından daha çok başkalarının planlarını,
prosedürlerini ve değerlendirme mekanizmalarını uygulayan izole edilmiş uygulayıcılara
dönüştüler. Endüstriyel terimlerle, bu durum işgücü süreci tartışmamda belirttiğim
çalışanların çalışırken neyi yerine getirdikleri konusundaki farkındalığının ortadan
kaldırılması tanımlamasına oldukça yakındır. Özellikle cinsiyet açısından buradaki zaman
sorunu olduğundan daha büyük görünmektedir. Bilgisayar uzmanı olmak için gereken
zamanın çok olması yüzünden, birçok ailede ataerkil ilişkilerin hala baskın olması, birçok
erkek öğretmenin bilgisayar okuryazarlığını kariyerlerini ilerletmek için kullanabilirken kadın
~ 114 ~
öğretmenlerin önceden paketlenmiş birimler veya üzerinde çok az kontrol sahibi oldukları
hazır programların alıcıları olarak kalma eğilimde olacaktır. Susan Jungck’ın bölge çapındaki
bilgisayar okuryazarlığı programının sunulmasının öğretmenlerin hayatı üzerindeki etkisi adlı
başarılı etnografik çalışması, ortaokullarda ne olduğu hakkında tam bu noktaya değinir.
Zamanın şartları cinsiyet açısından incelenmelidir çünkü matematik bölümünde
bilgisayarlar ile öğretmeye hazır olmayan ve hazır birimlerin varlığına bağımlı olanlar
erkekler değil kadın öğretmenlerdi. Tipik olarak, hizmet içi öğretmenler için bilgisayar
okuryazarlığı kaynakları kolej veya üniversite dersleri, okul bölge kursları veya bağımsız
çalışma şeklinde tümü okul dışında önemli ölçüde vakit harcanması gereken seçeneklerdir.
Eğitimde bilgisayarlar üzerine ikisi de (kadın öğretmenler) önemli sayıda kurs aldılar.
Kadınların çoğunun, ev işleri ve çocuk bakımı sorunlulukları..., veya tek ebeveyn olmaları…,
yüzünden ek ders almak ve yeni müfredat hazırlamak için nispeten daha az zamanı vardı. Bu
nedenle, bilgisayar okuryazarlığı gibi yeni bir müfredat gerekli olduğunda belki kadın
öğretmenler hazır müfredat materyallerini kullanmaya erkeklerin çoğundan daha bağımlıdır.
Önceden hazırlanmış bilgisayar programlarına güvenmenin bir takım uzun dönemli
etkileri olabilir. İlk olarak öğretmenler açısından belirli önemli beceri ve yeteneklerin kaybına
neden olabilir. Yerel müfredat planlaması, bireysel değerlendirme vb kullanılmadığında
körelir. Kişinin kendisi dışına veya kişinin meslektaşlarının müfredat ve öğretim hakkındaki
tarihsel deneyimine bakma eğilimi, onu çevreleyen müfredatın, öğretim ve değerlendirme
uygulamalarının önemli ölçüde kişinin satın aldığı bir şey olarak görülmesi ile azaldı. Bu
süreçte – bu çok önemlidir - okulun kendisi kazançlı bir pazar haline dönüştürülmüştür. Daha
önce bahsettiğim okulların sanayileşmesi, daha sonra sınıf arı seri üretim sanayi mallarına
açarak tamamlanmaktadır. Birçok yönden, bu durum yayıncı ve pazarlamacı için oldukça
sevindirici olacaktır. Öğrencilerin eğitim deneyimlerinin belirgin bir şekilde artıp artmayacağı
sorgulamaya açıktır.
Satın alınan yazılım ve donanımlar ile öğretmenlerin olası vasıfsızlaşması ve güç
kaybetmesi arasındaki ilişki konusu burada sona ermemesine rağmen, yazılım geliştiricilerin
ürünlerini oluşturma ve pazarlama çabukluğu ile problem daha da güçleşmektedir. Böylesine
bir materyal yığının herhangi bir büyük eğitsel değere sahip olduğunun hiçbir garantisi
yoktur. Genellikle durum tam tersidir. En bilgili devlet görevlilerinden biri bu şekilde
olmasını sağladı. Yüksek kalitedeki eğitim yazılımları ilk ve orta dereceli okullarımızda
neredeyse yoktur. Birleşik Devletlerdeki en büyük okul sistemlerinden birinin yazılım
değerlendirme yöneticisi, belki savunduğu fikri önemli kılmak için abartırken, 10.000’den
fazla programın mevcut olduğu ancak yaklaşık 200 tanesinin eğitim açısından önemli olduğu
sonucuna varmıştır.
Çoğu bilgisayar meraklısı tarafından bunun ciddi bir problem olduğu kabul edilmiş ve
yorum ve dergilerde konu ile başa çıkma girişimleri olmuştur. Bununla birlikte, bütün
malzeme hacmi, öğretmen ve yöneticilerin toplantılarında, mesleki yayınlarda yazılım
reklamlarına harcanan büyük miktardaki para vb, bu materyallerin çoğu hakkında yapılan
tamamen abartılı şişirme iddialar ve okullara hemen bilgisayar programlarının kurulması için
endüstri, hükümet, veliler, bazı okul personeli ve diğerleri tarafından yapılan sürekli baskı,
bunların tümünün problemde küçük bir çentik yaratmaktan başka bir şey yapması neredeyse
~ 115 ~
imkansızdır. Bir eğitimcinin belirttiği gibi ortada işe yaramaz birçok şey var. Şu anda,
kullanılmadan önce öğretmenlerin mevcut müfredat materyalleri ve metinleri eğitimsel açıdan
güçlü ve zayıf yönlerini kapsamlı şekilde değerlendirecek vakitlerinin olmaması gerçeği
mevcut durumu kolaylaştırmıyor. Bunun üzerine önemli bir unsur daha eklersek bunların
değerlendirilmesi sadece iş yükünü artırır. Emek süreci öğrencilerinin adlandırdığı şekliyle
öğretmenlerin işleri giderek “yoğunlaştı”. Gitgide daha fazlası yapılmalı, bunu yapmak için
gittikçe daha az vakit var. Bu nedenle, kimsenin hazır materyalleri almaktan başka pek bir
şansı yok, böylece tüm önemli müfredat unsurlarının yerel olarak üretilmediği ama belki ana
amacı eğitim davası değil kar olan ticari kaynaklardan alındığı bir eğilim bu şekilde devam
ettirilir.
Burada gerekli olan ve Jungck’ın tartışması içinde anahtar bir kavram bulunmaktadır o
da cinsiyettir. Öğretmenler ve Metinler (Teachers and Texts) eserimde oldukça önemli
detaylar vermiştim, öğretim - özellikle ilköğretim seviyesinde-“kadınların işi” olarak
tanımlanmıştır. İlköğretim öğretmenlerinin %87’sinin ve tüm öğretmenlerin %67’sinin kadın
olduğu gerçeğini göz ardı edemeyiz. Tarihsel olarak, önceden hazırlanan veya
standartlaştırılmış müfredat ve öğretim stratejilerinin sunumu genellikle kadın çalışanların
emek sürecinin dış kontrolünü ele geçirme girişimi ve bunun mantığa büründürülmesi ile ilgili
olmuştur. Bundan dolayı öncelikli olarak kadınları ihtiva eden mesleklere genellikle ne
olduğunun uzun tarihi içine bu eğilimleri konumlandırmadıkça öğretmenlere ne olduğunu
vasıfsızlaştırma, yoğunlaştırma, çalışırken neyi yerine getirdiğinin farkında olmaması, kontrol
kaybı vb tamamen anlayamayız. Okulların çoğunda kim öğretim yapıyor? Şimdi hazır
yazılımları okullara sunarken sadece bu soruyu sorarak öğretim gücünün cinsiyet yapısı ve
müfredatın etkileri arasındaki bağlantıları görebilir miyiz? Söylemeye gerek bile yok, bu
kritik öneme sahip bir noktadır.
Beceri ve kontrol kaybının yanı sıra buradaki önemli bir husus masraf konusudur. Bu
en azından bu üç ayağı olan bir konudur. İlk olarak belki de biri kazandığında diğerinin
kaybetmeye mahkûm olduğu bir oyunla uğraştığımızın farkında olmalıyız. Bazı üreticilerin
satış fiyatlarını nispeten düşük tutmasına rağmen, hala nispeten yüksek olan bilgisayar
fiyatlarını düşürürken, karlarının büyük bir kısmının daha sonra yazılım satışı veya ev/ okul
bağlantısı yoluyla geleceğini bilerek bunu yapmalarını kısaca irdeleyeceğim. Yeni teknoloji
için bu para bir yerlerden gelmelidir. Bu bariz ama çok önemli bir noktadır. Zaten fonların
çok küçük miktarlarla ayrıldığı ve gerekli programların birçok alanda mahrum bırakıldığı mali
kriz zamanlarında, bilgisayar müfredatının eklenmesi demek genellikle paranın bir alandan
süzülüp diğerine aktarılması anlamına gelir. Ne kurban edilecek? Tarih her şeyi gösterir, belki
de avantajından en az faydalanılan şey programlardır. Buna azıcık da olsa ciddi şekilde dikkat
edildi ancak bu giderek daha ciddi bir ikilem haline gelecektir.
Gider kaygılarının ikinci bir konusu işe alma kalıplarıdır, burada tehlikede olan sadece
öğretmenlerin işinin içeriği ve satın alınan malzemelerin büyümesi değildir. Burada
öğretmenlerin kendi işleri tehlikededir. Örneğin birçok devlette orta öğretim seviyesinde,
eğitimi finanse etmek için öğretmenlerin geçici olarak işten çıkarılması sıra dışı değildir. Bazı
bölgelerde kayıtların azalması da konum kaybı demektir. Bu okulun kendi içinde öğrenciler
üzerinde yoğun bir rekabete sebep oldu. Sosyal bilimler, sanat, müzik ve diğer branşlar, daha
yeni ve daha göz kamaştırıcı branşlarla savaşmak zorundadır. Öğrenci sayısı oyununu uzun
~ 116 ~
süre kaybetmek demek bir işi kaybetmek demektir. Bu durumda bilgisayarın etkisi çalışanlar
arasında rekabeti artırmak, genellikle içeriği derslerin parlak ve çekici ambalajlanması ile
değiştirmek ve çoğu öğretmeni geçim kaynaklarını kaybetmekle tehdit etmek olmuştur.
Çekici bir bilgisayar geleceğini destekleyelim diye üstü kapalı olarak birçok seçeneği ortadan
kaldırmak eğitimsel ve sosyal olarak akıllıca bir karar mıdır? Bunlar sadece mali kararlar
değildir, ancak öğretmenlerin hayatları ve öğrencilerimizin ne üzerine eğitileceği konusundaki
etik kararlardır. Geleceğin iş piyasasını ele alırsak, bilgisayarların, beşeri bilimler ve sosyal
bilimler veya belki daha da önemlisi işçi sınıfı ve etnik olarak çeşitli alanlarda, öğrencinin
kendi kültürel, tarihsel ve siyasi mirası ve mücadeleleri konularında ilerlemesinden daha
önemli olduğunu mu iddia etmek istiyoruz? Bu tür kararlar muhasebecinin en alttaki toplam
satırına bakılarak verilmemelidir. Buna tüm paydaşların uzun demokratik tartışması ve en
fazla etkilenecek olan öğretmenlerin de dahil edilmesi yoluyla ulaşılması gerekmektedir.
Üçüncüsü, okullardaki bilgisayar ve yazılım masraf arı göz önüne alındığında, bu tür
teknolojiyi sunma baskısı zaten şu anda var olan geniş sosyal dengesizlikleri artırabilir.
Zenginlerin çocuklarını gönderdikleri özel okullar ve daha zengin bölgelerdeki devlet
tarafından finanse edilen okullar teknolojiye erişime daha hazır olacaklardır. Şehir içindeki,
kırsal bölgedeki ve fakir bölgelerdeki okullar, donanım maliyeti düşmeye devam etse bile
genel olarak piyasanın üzerinde fiyatlandırılacaktır. Sonuçta, bu yoksul bölgelerde ve
ülkelerde genel olarak birçok kamu okul sisteminde, yeni ders kitapları satın almak ve
öğretmenlerin maaşlarının maliyetlerini karşılamak için yeterli para üretmek zaten zordur.
Bundan dolayı, bilgisayar ve okuryazarlık tartışmaları ve çözümleri doğal olarak daha fazla
eşitsizlik üretecektir. Çünkü nüfusun en üst kesimindeki % 20 civarı veya daha fazlası
evlerinde ve işlerinin çoğunda bilgisayarlara sahip olacaktır ve çocuklarının gitmek için
başvurduğu yüksek öğretim kurumları “bilgisayar becerilerini” giriş veya ilerlemenin anahtarı
olarak talep edecek veya farz edecektir, uzun vadede bunun etkileri çok büyük olabilir.
Nispeten zengin velilerin bu durum içindeki rolü bilgisayar üreticileri tarafından
keşfedilmeden kalamaz.
Bilgisayar firmaları... Reklamlarının çoğunu bilgisayarların eğitim olanakları ile
donatmışlardır. Belirli bilgisayarları okullara iliştirmeye zorlamak hummalı bir yarıştır.
Örneğin Apple firması çok sayıda müşteri çekmeye yönelik planında Amerika’daki her okula
bir Apple bağışlamayı teklif etmiştir. Hayırsever lik ve niyet bir kenara, velilerin- özellikle
ekonomik imkanlara sahip ve yukarı sınıfsal hareketlilik sağlamak için yüksek motivasyonlu
orta sınıf aileler- okullardaki ile uyumlu makineler satın aldığı okullarla, belirli bilgisayarların
kullanımını ilişkilendirmek için belirgin bir pazar stratejisidir. Bununla birlikte, potansiyel
olarak böyle bir planın en karlı bölümü donanım satın alınması değil (bu da önemli olmasına
rağmen), lisanslı yazılım satışıdır.
Okul ve ev pazarının bu özel birlikteliği, geniş öğrenci grupları için dezavantajın daha
da ilerletilmesinde başarısız olamaz. Zaten bilgisayar arka planı olan öğrenciler – var çünkü
okulları veya evleri veya her ikisi sebebiyle – daha seri şekilde ilerleyecekler. Yaşam
fırsatlarının toplumsal tabakalaşması artacak. Bu öğrencilerin kendine özgü avantajı – “doğal
yetenek” sebebiyle değil, zenginlik nedeniyle- yükseltilmiş olacak.
~ 117 ~
Bundan dolayı şaşırmamalıyız, ne de birçok ebeveynin, özellikle orta sınıf
ebeveynlerin, bilgisayarlı bir geleceği takip edecek olmasının tuhaf olduğunu
düşünmemeliyiz. “Bilgisayar becerileri” ve “okuryazarlık” kısmen orta sınıfın
hareketlilik(sınıf ar arası geçiş) kalıplarını devam ettirmek için stratejilerdir. Mali ve
ekonomik kriz zamanlarında böyle bir uzmanlığa sahip olmak, bir sigorta poliçesine sahip
olmaya benzer. Çok hızlı değişen işgücü piyasasında kısmen belirli kapıların açık kalmasını
garanti eder. Referans enflasyonunun yaşandığı bir zamanda daha çok referans daha az kapalı
kapı demektir.
Buradaki referans faktörü zamana bağlı olarak düşünülebilir. Geçmişte kazanımlar
etnik olarak farklı insanlar, işçi sınıf arı grupları, kadınlar ve eğitim içindeki diğerleri
tarafından yapıldığından, gizli etkilerden biri tüm iş sektörleri tarafından gereken referansların
yükseltilmesi olmuştur. Böylece sınıf, ırk ve cinsiyet engelleri sürekli artan bir referans
enflasyonu tarafından kısmen sürdürüldü. Yapısal olmaktan daha çok bilinçli bir süreç
olmasına rağmen, zaman içindeki etkisi genellikle mesleklerin, kaynakların ve gücün nüfusun
tüm kesimlerinin elinden tekrar alınması olmuştur. Daha önce belirttiğim gibi yeni iş stoku
“bilgisayar okuryazarlığı gerektirmeyecek, bilgisayar gereklilikleri ve okullarda zorunlu
programlar oluşturulması birçok insanı daha çok insanı ekonomik zorluklara mahkûm
edecektir. Çünkü bu gereklilikler pek çok açıdan sunidir –bilgisayar bilgisi o kadar da gerekli
olmayacak ve ileri uzmanlık gerektiren işler nispeten az olacak- basitçe bu öğrencilere bir
etiket daha yapıştırıyor olacağız. Basitçe “işlevsel okuryazarlık” bilgisayarları da içerecek
şekilde genişletilecektir.
Böylece, eşit olmayan ekonomi ve anlamlı ve tatmin edici çalışmanın mümkün
olmadığı bir durumu suçlamaktan ve herkes için yeni teknolojinin faydası olarak büyüyen bir
yerinden edilmiş ve marjinal çalışanlar alt sınıfı oluşturmasından çok yetersizliğin
kişiselleştirildiğini göreceğiz. Bilgisayar okuryazarı olmamak öğrencinin veya çalışanın hatası
haline gelecektir. Okuldaki bilgisayar yeterliliklerinin önemli bir ideolojik ve sosyal çıktısı
sonradan eğitimdeki ve istihdamdaki daralmanın suçunu tekrar kurbanların üstüne atan
kitlesel vasıfsızlaştırma sürecinin insanların kayıp hayatlarını meşrulaştırma aracı olarak
hizmet edebilmesidir.
Tabii ki bu süreç, bireysel olarak çocuğun ebeveynlerinin çoğu için görünür
olmayabilir. Bununla birlikte, asıl mesele bireysel hareketlilik sorusu üzerinde değil büyük
ölçekli etkiler üzerinde ilerliyor. Ebeveynlerin böyle programların önemli ilerleme yolları
sunduğunu düşünebilir ve bazıları için bu doğrudur. Bununla birlikte birçok ekonomik
problemin olduğu bir zamanda ebeveynler çocukları için okulların neler yapabileceğine fazla
değer verme eğilimdedir. Daha önce belgelediğim gibi, yeterli iş olmayacak ve rekabet çetin
olacak. Tartışılmadan donanım ve yazılımın sunulması ve bunlara yatırım yapılması, bunun
sonuçlarına şu anda gereken dikkat gösterilmedikçe, bu durum iş piyasasının dönüşeceği
gerçeğini gizler ve zaten avantajlı durumda olanları destekler.
Bununla birlikte, herkesin bilgisayar okura yazarı haline gelmesinin önemli olduğunu,
ekonomik ve eğitimsel geleceğimiz için gerekli olan personel ve para gibi büyük yatırımların
gerçekten zamanında yapıldığını farz edelim. Tüm bunları dikkate alırsak, okullarda şu anda
neler oluyor? Şu anda erişim ve çıktılar açısından eşitsizlikler üretilmekte midir? Birçok
~ 118 ~
eğitimci sürekli olarak bu etkilere karşı mücadele ederken, yaratılan bu zararların işaretlerini
zaten görüyoruz.
Bilgisayar kullanımında sınıf, ırk ve cinsiyet bazında farklılıklar vardır. Örneğin; orta
sınıf okullarındaki bilgisayar sayısı, çocukların renklerine göre okul mevcudu oluşturulan
şehir merkezindeki veya işçi sınıfı okullarındakinden çok daha fazladır. Öğrenci başına düşen
bilgisayar sayısı çok daha yüksektir. Bu kendi başına talihsiz bir bulgudur. Bununla birlikte,
burada başka bir şey daha eklenmelidir.. Bu ekonomik olarak avantajlı okullar hem daha fazla
kullanım zamanına hem de daha fazla öğretmen desteğine ve teknik desteğe sahiptir, ancak
daha az dezavantajlı bölgelerdeki okullarda sıkça görülen bilgisayar kullanım tarzından
oldukça farklıdır. Programlama becerileri, yaygınlaştırılabilirlik, akademik alanlarda ve
dışında birisinin bilgisayarla yapabileceği pek çok farklı şey anlamında daha fazla hassasiyet
vardır (basit alıştırma ve uygulama yaptırma şeklindeki kullanımı hala yaygın olsa bile). Bunu
işçi sınıfı okullarında bakın olma eğilimdeki ezberci, mekanik ve nispeten düşük seviyedeki
kullanım ile karşılaştırın. Sınıf ayrımının onaylanmasını gösterdikleri için bu farklılıklar
önemsiz değildir.
Çocuklar için bilgisayarlı bir gelecek, araştırmacılar tarafından parıldayan bu iddianın
altı kazıldıkça bu iddialarımızı destekleyebilecek daha fazla kanıt ortaya çıkıyor. Aşağıdaki
hesaplar ile ayırıcı etki daha açık şekilde ortaya konmuştur. Birleşik Devletlerde, zengin
bölgelerdeki okulların üçte ikisi bilgisayarlara sahipken, daha fakir bölgelerdeki okulların
yaklaşık olarak % 41’inin bilgisayarları vardır. Bir tane bilgisayarı olan ile bilgisayar parkı
olan bu makinelerle ne yapar işte burada farklılıklar tekrar ortaya çıkar. Yoksul ilköğretim
okulları üzerine bir çalışma, beyaz çocukların bilgisayarları programlama için kullanma
olasılığının siyah çocuklara göre 4 kat daha fazla olduğunu bulmuştur. Başka bir bulgu ise
profesyonellerin çocuklarının bilgisayarları programlama ve diğer yaratıcı kullanımları için
kullandıklarıdır. Profesyonel olmayanların çocuklarının ise onları matematik ve okuma,
mesleki işlerinde alıştırma ve tekrar için kullanmaya daha meyillidir. Aslında genel olarak,
programlama daha varlıklı olan öğrencilerin doğuştan yetenekli ve kabiliyetli olanlarının ilgi
alanı olarak görülmüştür. Daha az varlıklı olan öğrencilerin bilgisayarı sadece alıştırma ve
tekrar için bir araç olarak kabul ettikleri görülmektedir.
Ayrıca cinsiyet farklılıkları da oldukça ortadadır. Bilgisayarlar ile ilgili bir şeyler
öğrenen her üç öğrenciden ikisi erkektir. Burada bile bu bilgi aldatıcıdır çünkü kızların daha
ileri seviyelerde değil de genel giriş derslerinde kümelenme eğilimdedir. Güncel bir analiz
durumu çok açık bir tarzda özetliyor.
Öğrencilerin bilgisayara erişimini artırmak için her şeyi yapacaklarını söyleyenlerin
öğrenciler hakkındaki hikayeleri ortada dolaşırken diğer tarafta okulda bilgisayarlar ile çalışan
gençlerin çoğu (ekonomik olarak avantajlı) beyaz ve erkektir. Azınlık (ve yoksul) ailelerin
çoğunun gücü çocuklarını bu programlara göndermeye yetmiyor.
Sınıf ama ve seviye sınıf arına ayırma gibi geleneksel okul uygulamaları yüzünden bu
tür sınıf, ırk ve cinsiyete dayalı etki ortaya çıkacaktır. Böylelikle meslek ve iş sınıf arı kelime
işleme için becerileri öğrenecek ve öncelikle genç kadınlar (işçi sınıfı) ile doldurulacaktır.
Akademik sınıf ar daha genel programlama becerilerini ve kullanımını vurgulayacak ve
orantısız şekilde erkek olacaktır. Çünkü birçok okulda bilgisayar programlarının merkez üssü
~ 119 ~
matematik ve fen bilimleri olacak, okulun seçici işlevini matematik fen bilimleri müfredatının
zaten yerine getiriyor olduğu bu sınıf arda kızlara farklı davranılsa bile cinsiyet farklılıkları
artacak ve bu şekilde cinsiyet farklılıklarının yeniden üretilmesine katkı sağlayacaktır. Birçok
öğretmen ve müfredat çalışanı matematik ve fen derslerinde kız öğrencilerin sonuçlarını ve
fırsatları eşitlemek için önemli zaman ve çaba harcamakta iken (ve bu çabalar önemlidir)
halen bu önemli bir problem olarak kalmaktadır. Bu derslerin bilgisayarlaştırıl-ması ile durum
daha kötü hale getirilebilir aynı şekilde öğretmenler üzerinde de toplumsal cinsiyet yönünden
bir etkisi olabilir.
Toplumsal Okur Yazarlığa Doğru
Öğretmenlerin vasıfsızlaştırılması ve güçsüzleştirilmesi ve masraf ar yoluyla
eşitsizliklerin yaratılması, referans enflasyonu ve erişimin önündeki engelleri içerecek şekilde
eğitimde yeni teknolojinin olası olumsuz etkilerini gördük. Ancak vasıfsızlaştırma sürecini
çevreleyen sorunlar öğretmenlerle sınırlı değildir. Öğrencilerin kendi eğitimlerini
düşünmeleri, toplum içinde gelecekteki rolleri ve teknolojinin o toplum içindeki rolünü de
içermektedirler. Bununla ne kastettiğimi bir örnekle açıklayayım.
Yeni teknoloji sadece makinelerin montajı ve beraberindeki yazılım değildir.
Teknoloji bir kişiyi dünyaya belirli bir şekilde yaklaşmaya yönelten bir düşünce şeklini ortaya
çıkarır. Mevcut eğitim koşulları altında bilgisayarlar öncelikle teknik düşünme yollarını
sürece dahil eder. Yeni teknoloji sınıf arı kendi imgesine dönüştürdükçe, daha teknik bir
mantık, eleştirel politik ve etik anlayışın yerini alacaktır. Sınıf bağlamının merkezi teknoloji
üzerine olacak ve daha az içerik olacak. Bir kez daha ”“neden” in yerini “nasıl” alacak ancak
bu sefer öğrenci seviyesinde. Bu durum tüm öğrenciler için benim adlandırdığım şekliyle
(teknik olmayan) sosyal okuryazarlığı gerektirmektedir.
Tüm müfredat alanlarında bilgisayarlar teknik olarak anlamlı olsa ve sadece zengin
beyaz erkekler değil tüm öğrenciler teknik olarak bilgisayar kullanımında uzman olsalar bile
müfredatta ele alınması gereken kritik politik ve etik sorular bulunmaktadır. Böylece ne
zaman yeni teknoloji okullara sunulsa, öğrencilerin bunların daha geniş toplumsal etkileri
etrafındaki meselelere ilişkin ciddi bir anlayışa sahip olmalarını önemlidir.
Maalesef durum genellikle böyle değildir. Bilgisayarların sosyal ve etik etkileri ele
alındığında, genellikle güçlü olmaktan uzak bir şekilde ele alınmaktadır. Amerika Birleşik
Devletlerinin en büyük eyaletlerinden birinde yapılan eyalet çapında bilgisayar müfredatı
teklifi bir örnek olabilir. Müfredatta ele alınan toplumsal soruların amaçları belirli bir dizi
sorun üzerinde toplanmıştı. Müfredatta şöyle deniliyordu, “Öğrenciler modern toplumda
bilgisayarın bazı yaygın kullanımlarının farkına varacak… Ve öğrenciler bilgisayarlarla
bağlantılı kariyer imkanlarının farkına varacak. Birçok müfredatta yeni teknolojinin teknik
bileşenleri vurgulanır. Bilgisayarların tarihine kısaca bakıldığında( zaman zaman gelişiminde
kadınların rolünden bahsedilir, bu en azından olumlu bir işarettir); bu tarih içinde bilgisayar
gelişimi ile askeri kullanımı arasındaki ilişki büyük oranda eksiktir. Faydalı kullanımı ise
bilgisayar ile ilişkili kariyerlerin içeriği ve olasılığı ile birlikte gerçekçi olmayan tanımlarla,
Douglas D. Noble’ın dediği gibi “geleceğin mucizelerine şaşırtıcı bir bakış” ile birleştirilerek
~ 120 ~
verilir. Neredeyse hiç bahsedilmeyen şey ise iş veya sosyal hakların kaybedilmesidir. İşsiz
kalan, otomotiv işçileri, montajcılar veya büro çalışanlarının hayatlarındaki gerçek yıkım
gizlenebilir. Verimlilik ve insanların iş deneyiminin kalitesi ile kar ve birinin işi arasında bir
seçim yaptığımızı düşünürsek etik ikilemler devreye girer- bunlar da gizlenir.
Bunu nasıl dengeleyebiliriz? Şu anda çok kolayca hafife aldığımız ancak bunun
ötesine geçen şeyi, yeni teknoloji ile ilgili öğrencilerin bilmeleri gereken bilgiyi başlangıçtan
itibaren açık hale getirerek. Müfredatın önemli bir kısmı sosyal okuryazarlık ile ilgili sorular
etrafında düzenlenmiş olacaktır. Bilgisayarlar nerede kullanılır? Ne yapmak için kullanılır?
Onları kullanmak için insanların aslında neyi bilmesi gerekir? Bilgisayarlar birilerinin
hayatını geliştiriyor mu? Kimin? Birinin hayatına zarar veriyor mu? Kimin? Bilgisayarların
nerede ve nasıl kullanılacağına kim karar veriyor? Bunlar tüm seviyelerde okul
programlarıyla tamamen birleştirilmedikçe, ders programlarında yeni teknolojinin kullanımı
savunma konusunda tereddüt ederim. Bu tür sorular sormak sadece bizim ilköğretim ve
ortaöğretim okullarında önemli değildir. Bunlar hem eğitimde bilgisayar kullanımı derslerinin
gittikçe zorunlu hale geldiği lisans seviyesinde öğretmen yetiştiren programlarda hem de okul
bölgelerinin bilgisayar devrimini yakalamak için çılgınca peşinde koştukları, ülke çapında
mantar gibi çoğalan hizmet içi eğitim kurslarında öğretmenler ile birlikte ciddi bir şekilde ele
alınmalıdır. Daha azını yapmak öğretmenler ve öğrenciler için, toplumumuzdaki insanların
büyük kesiminin hayatında yeni teknolojinin yeri ve olması gereken yeri üzerinde bağımsızca
ve eleştirel bir bakış açısıyla düşünmeyi çok daha zor hale getirir. Eğitimciler olarak bizim
işimiz beceri kazandırmayı içerir, vasıfsızlaştırmayı değil. Öğretmen ve öğrenciler bu
karmaşık etik ve sosyal sorunları eleştirel ve dürüst bir şekilde başa çıkmadıkça, sadece
teknolojinin kullanımını kontrol etme gücünü elinde bulunduranlar söz sahibi olacaklardır.
Bunun olmasına izin vermeyi göze alamayız.
Şu anda her içerik alanında bilgisayarları işe koşmak için çılgınca bir mücadele var.
Aslında bilgisayarlı hale getirilmemiş bir konu bulmak neredeyse imkansızdır. Önerilen
bilgisayarlı programların büyük kısmı için Matematik ve fen bilimleri (ve mesleki eğitimin
bazı bölümleri) ana üs olarak kalmasına rağmen diğer alanlar çok da geride değildir. Bu
programlar bilgisayarlı öğretime uyacak şekilde hazırlanabilirse bilgisayarlı olacaktır, ancak
uygun olmasa da, öğretmenlerin yıllar içinde zorlu uygulama çalışmaları ile geliştirdikleri
yöntemlerden daha az verimli olsa da veya eğitimsel ve ekonomik açıdan daha az etkiye sahip
olsa da bilgisayarlı olacaktır. Toplumun, öğrencilerin ve öğretmenlerin eğitim vizyonlarına ve
ihtiyaçlarına makinelerin uymasından çok, genellikle bu ihtiyaçlar ve vizyonlar teknolojiye
uyacak hale getirilirler. Daha önce belirttiğim gibi henüz teknoloji tek başına değildir.
İnsanların hayatları, işleri, umutları ve hayallerinden oluşan gerçek gruplarının dönüşümleri
ile bağlantılıdır. Bu grupların bazılarının yaşamları zenginleşecek. Diğerleri için hayaller
paramparça olacaktır. O zaman eğitim de teknolojinin uygun yeri hakkında yapılacak akıllıca
seçimlerin sadece eğitimle ilgili kararlar olmadığı ortaya çıkmaktadır. Bunlar temel olarak
nasıl bir topluma sahip olacağımızla, gelecekteki vatandaşlarımızın çoğunluğuna ve
okullarımızda çalışan öğretmenlerimize karşı kurumlarımızın sosyal ve etik duyarlılığı il ilgili
seçimlerdir. Bu durumda öğretimi anlamak için onu daha karmaşık bir ilişki örgüsü içine
yerleştirmek gerekir. Ancak o zaman seçimler etik olarak gerekçelendirilmiş bir şekilde
yapılabilir.
~ 121 ~
Mevcut zor sosyal ve ekonomik durumda, güçlü grupların kendi krizlerini okullara
ihraç etmelerine eğitimcilerin izin vermemesi son derece önemlidir. Egemen gruplar, başta
okulların ikilemleri olmak üzere bu toplumun yüz yüze geldiği ciddi ikilemleri yeniden
tanımlayarak ve daha sonra bu problemlerin çoğunun basit bir şekilde bilgisayarları ve
bilgisayar okuryazarlığını eğitim kurumlarımıza sokarak çözülebileceğine halkı ikna ederek,
üzerinde çok az kontrollerinin olduğu ekonomik koşullar için zaten çok çalışmakta olan
öğretmen ve yöneticilerin halk tarafından suçlanmaya devam edeceği bir iklim yaratabilir. Bu
son derece talihsiz olurdu, çünkü birçok araştırmacı, krizin daha yaygın olduğunu,
ekonomideki ve siyasal temsildeki eşitsizliklerle daha ilgili olduğunu ancak daha sonra sürekli
olarak okulları suçlamaya sıranın gelebileceğini göstermiştir.
Buradaki tartışmam hepimizi dışarı çıkıp işlerimizi veya çocuklarımızı tehdit eden
makineleri kıran, zamanın Luddite’leri yapmayı hedeflememiştir. (Luddites, Britanya’da
sanayi devrimi sırasında makinelerin insan işgücü ile yer değiştirmesine makineleri
parçalayarak cevap veren işçilere verilen ad). Yeni teknoloji burada ve bir yere gitmeyecektir.
Eğitimci olarak bizim görevimiz, bilgisayarlar sınıfa girdiğinde onların güçlü grupların kendi
imgelerinde bizim büyük eğitim hedeflerimizi yeniden tanımlayabilmesi yüzünden değil
siyasi ekonomik ve eğitimsel olarak akıllıca nedenlerden dolayı orada olduklarından emin
olmamızdır.
Teknolojinin öğrenci ve öğretmenlerimize vaat ettiği geleceğin gerçek olup olmadığı
konusunda çok net olmalıyız. Öğrencilerimizin sadece birkaçını seçecek bir gelecek değil,
hepsinin paylaşabileceği bir gelecek olduğundan emin olmamız gerekir. Sonuçta, yeni
teknoloji pahalı ve bizim, öğretmenlerimizin, yöneticilerin ve öğrencilerin zamanının önemli
bir kısmını gerektirecektir. Binmemiz istenen vagonun doğru yöne mi gittiğini sorgulanmamız
oldukça önemlidir. Yürüyerek geri dönmek uzun sürecektir.
Sayısal Uçurumun Önlenmesinde Eğitimin İşlevi ve Bilişim Teknolojileri
Öğretmenlerinin Bu Süreçteki Rolü
Bilişim teknolojileri alanında hızlı gelişmelerin yaşandığı günümüzde toplumlar bilgi
toplumu olma yolunda yoğun çabalar sarf etmekte bu amaçla büyük kaynaklar
ayırmaktadırlar. Bu tür çabaların olduğu toplumlarda çeşitli toplumsal konulara yaklaşımlar
da farklı olacaktır. Örneğin günümüz toplumlarında insan kaynakları gereksinimleri
farklılaşmakta ve toplumun ihtiyaç duyduğu bireylerin niteliklerinde değişmeler olmaktadır.
Çağımızın bilgi toplumunda, bilgiye ulaşma yollarını bilen ve ulaştığı bilgiyi sorgulayan,
teknolojiyi etkili bir şekilde kullanabilen bireylere ihtiyaç duyulmaktadır. Öte yandan bilginin
kapsamında, bilgiye erişim şekli ve hızında da değişimler yaşanmaktadır. Bu bağlamda çağın
gereksinimlerine uygun bilişim teknolojileri ile zenginleştirilmiş eğitim öğretim
ortamlarının oluşturulması büyük önem taşımaktadır. Bilişim Teknolojileri’nin eğitimde
kullanılması ve olası yararlarının üst düzeyde gerçekleştirilebilmesinde öğretmenler anahtar
konumdadır. Bilişim Teknolojileri öğretmenlerinin bu öğretmenler arasında özel bir yeri ve
önemi bulunmaktadır.
~ 122 ~
Günümüzde eğitimde teknoloji kullanımı konusu gündeme geldiğinde üstünde
konuşulan ilk nokta o teknolojilerin nasıl daha etkili ve verimli bir şekilde
kullanılabileceğidir. Teknolojinin eğitimde kullanımı söz konusu olduğunda üzerinde
durulması gereken bir diğer konu ise “BİT’e erişim, kullanım ve BİT okuryazarlığı” gibi
göstergelere göre bireylerin yaşadığı eşitsizliklerdir. Bilişim teknolojileri alanındaki büyük
gelişmelerin toplumların değişik katmanlarına farklı yansımaları olabilmektedir. Örneğin bazı
hizmetlere erişim açısından çeşitli birey veya gruplar arasında uçurumlar oluşabilmektedir.
Hizmetlere erişimde ortaya çıkan bu uçurum için alanyazında “sayısal uçurum, sayısal
bölünme, sayısal eşitsizlik” gibi kavramların kullanıldığı görülmektedir. Sayısal uçurum farklı
sosyoekonomik düzeydeki bireylerin, firmaların veya ülkelerin BİT’e erişimde ve
kullanımında yaşadığı eşitsizlik olarak da tanımlanmaktadır. Bu tanımlamanın yanı sıra
sayısal uçurumu açıklamak için “yaş, cinsiyet, gelir durumu, coğrafi bölgeler, ırk” gibi
demografik değişkenler gösterge olarak kullanılmaktadır.
Sayısal uçurumun önlenmesinde eğitimin önemli bir işlevi bulunmaktadır.
Teknolojinin yaşamımızın vazgeçilmezi haline geldiği günümüzde, toplumda
bireyler/gruplar/bölgeler arasında uçurumların ortaya çıkması tehlikesi bulunmaktadır. Ortaya
çıkan uçurumu en alt düzeye indirmek için bazı öncelikler belirlenebilir. Türk eğitim–öğretim
sisteminde teknoloji odaklı bir değişim süreci olarak tanımlanan Fatih Projesi kapsamında
sağlanacak teknolojik unsurlar ve yapılacak çalışmaların sayısal uçurumun azalmasına olumlu
etkileri olacağı söylenebilir.
İnternet ile beraber sayısal teknolojilerin hayatımıza girmesiyle beraber, “sayısal
uçurum” terimi de ortaya çıktı. Başta, bu terim sayısal teknolojilere erişebilenler ile
erişemeyenler arasındaki farkı kavramsallaştırıyordu. Dolayısıyla, teknoloji yaygınlaşıp
erişim farkı ortadan kalkınca sayısal uçurumun da kapanacağı varsayılıyordu. Oysa, daha
sonraki araştırma ve gözlemler bu varsayımın doğru olmadığını gösterir. Eğer birey
motivasyon, gerekli beceriler, bilişsel yetenekler ve göreneklerden, kısacası varsıl bir
ortamdan gelen bireyin sahip olduğu kültürel sermayeden yoksunsa, teknolojiye erişimin
ortadan kaldıramayacağı bir uçurum aralarında kalacaktır. “İkinci düzey sayısal uçurum”
(second-level digital divide) denen bu yoksul-varsıl farkının kapatılması için eğitimde herkese
teknoloji dağıtmanın yetersizliği üzerine bir görüş birliği oluşmuştur. “Dizüstü bilgisayar
kullanımı ne sınav notlarını olumlu yönde etkiliyor ne de sosyo-ekonomik farkların etkilerini
ortadan kaldırıyor.” FATİH girişiminin pilot uygulama illerinde yapılan araştırmalarda
yukarıdaki iddiaları kısmen doğruluyor. Örneğin, yoksul ailelerden gelen öğrenciler “akıllı”
denilen etkileşimli tahtalarla oynamaktan “bozarım” endişesiyle korkarken, varsıl ailelerden
gelenlerin böyle bir özgüven sorunu olmuyor.
Sonuç olarak bilgi toplumunun bireylerini yetiştirmek için BT’nin eğitimde etkin
olarak kullanılması önem taşımaktadır. Ayrıca sayısal uçurumun kapatılmasında da eğitim ve
öğretim süreçlerinin BT araçları ile zenginleştirilmesinin gerekliliğinden söz edilebilir.
Normal hayat içerisinde gözlemlenmesi ve tecrübe etmesi çok zor veya imkansız olan
bazı konuların teknolojiden faydalanarak sınıf ortamına getirilmesi öğrenmeyi olumlu yönde
etkiler. Öğretmenlerimiz gerek maliyet gerekse güvenlik açısından sınıfta yapması çok zor
hatta imkansız deneyleri, etkileşimli eğitim nesnelerini, animasyonları anlattıkları konuyla
~ 123 ~
ilgili en ilgi çekici e-içerikleri artık sınıfa çok rahat şekilde taşıyabilecek. Fatih projesiyle
beraber öğretmenlerimiz bireysel farklılıkları göz önünde bulundurarak, öğrencilere en uygun
e-içerikleri tercih edebilecek. Fatih Projesi öğrencilere kendi kendine öğrenme fırsatı sunuyor.
Öğrenme süreci daha geniş bir zaman dilimine yayılarak öğrenme seviyesi artacak.
Öğrencilerimiz bireysel öğrenme yanında işbirliği yaparak öğrenebilme becerisine sahip
olacaklar.
Bu projeye herkes çok farklı yönlerden bakıyor ama odak, genelde işin teknolojisinde.
Tablet bilgisayar, bulut, hızlı İnternet, etkileşimli tahta, vs. derken hayatımıza birçok yeni
kavram giriyor, gündem oluşuyor. Ancak buradaki en önemli ve belirleyici faktör; öğretmen!
Öğretmen sürekli olarak ve doğru araçlarla desteklenirse, bu projeler başarıya ulaşabilir.
Öğretmen gereğince kullanamaz, öğrencilere doğru şekilde kullandıramazsa, teknoloji kendi
başına bir fayda getiremez.
FATİH Projesine Göre BT Öğretmeni
Öğrenme-öğretme süreçlerinde, FATİH Projesi’nin sağladığı donanımı kullanacak
olan öğretmenlerin temel düzeyde bilişim teknolojileri yatkınlığına sahip olup olmadıklarının
sorgulanmasının gerekli olduğu ileri sürülebilir. Eğer eksikler varsa projenin uygulama
aşamasında aksaklıkların çıkması olasıdır. Bu nedenle eksikliklerin giderilebilmesi için
öğretmenlere yönelik hizmet-içi kurslar düzenlenebilir.
BT öğretmenleri FATİH Projesinin “derslerde BT kullanımı için öğretmenlere hizmetiçi eğitim” bileşenin uygulayıcılarıdır. Ayrıca projeyle sağlanan donanımın etkili kullanımı
için yazılımsal alt yapının da düşünülmesi gerekmektedir.
BT’nin eğitim-öğretimde kullanımını verimli kılacak “e-içeriklerin hazırlanması ve
yönetilmesi” konusu önemlidir. E-içeriklerin hazırlanması ve derslerde kullanımında BT
öğretmenlerinin diğer öğretmenlere rehberlik etmesi olumlu sonuçları beraberinde getirebilir.
Bu durumlardan hareketle FATİH projesine göre BT öğretmeni; teknolojinin ve
içeriklerin eğitim-öğretim sürecinde kullanılmasında yol gösteren ve destekleyen bir rehber,
bir yardımcı, gerek öğretmenlere hizmet-içi eğitimlerle gerekse öğrencilere bilişim
teknolojileri dersiyle bilişim teknolojileri okuryazarlığı kazandıran eğitmendir.
Her şeyden önce FATİH projesinin sürdürülebilir olması için BT öğretmenlerinin
öneminin farkına varılması ve potansiyellerinin kullanılması gerekmektedir.
Fatih Projesi ile eğitim-öğretim süreçlerinde başarının sağlanması ve BT’nin eğitimle
bütünleştirilmesinde sağlam bir altyapı inşa edilmesinde en önemli yapıtaşları BT
öğretmenleridir.
Teknolojinin sağladığı imkanlarla eğitime yepyeni yaklaşımlar getirmek zorundayız.
Öğrencilerimize, “sorgulayıcı düşünme” gibi 21. Yüzyıl yetkinliklerini kazandırmak için bilgi
teknolojilerinden de faydalanmak gerekiyor. Eğitimi iyileştirecek inovasyonları, bilişim
teknolojilerini en etkin kullanabildiğimiz yöntemlerle gerçekleştirmeye odaklanmalıyız.
FATİH projesinin amacına ulaşabilmesi için BİT’e erişim ve BİT okuryazarlığı
göstergeleri açısından bireyler, coğrafi bölgeler arasındaki uçurumlar kapatılmalıdır. Fatih
~ 124 ~
Projesi ile sağlanan teknolojik alt yapının etkin şekilde eğitim ve öğretim süreçlerinde
kullanılabilmesi için Bilişim Teknolojileri öğretmenlerine düşen rolün önemi kuşkusuzdur.
Bu nedenle Bilişim Teknolojileri öğretmenlerinden beklentiler ve BT öğretmenlerine bakış
açısı değişmeli, hem bakanlık düzeyinde hem de okullarımızda BT öğretmenlerinin
katkılarının en üst düzeyde alınmasına yönelik adımlar atılmalıdır.
FATİH Projesi’nde okullara kurulacak donanımları kullanacak olan öğretmen ve
idarecilerin hizmet-içi eğitimlerinin sürekli şekilde yapılabilmesi için Bilişim Teknolojileri
öğretmenleri görevlendirilebilir. Bu şekilde hem bu eğitimlerin yapılması sağlanacak hem de
sürekli hale getirilecektir. Ayrıca Bilişim Teknoloji öğretmenleri, okullarda teknolojik
araçların eğitim öğretim süreçlerinde kullanılmasında öğretmenlere destek olabilecek
öğretmen grubudur. Projede kullanılacak e-içeriklerin hazırlanması ve çeşitlenmesi için
Bilişim Teknolojileri öğretmenleri rehberlik görevi yapabilir.
Proje ile öğrencilere dağıtılan tabletlerin eğitimde etkili kullanılabilmesi için öncelikle
öğrencilerin bilişim teknolojileri okuryazarı olmaları gereklidir. Bu yüzden Bilişim
Teknolojileri dersi ve önemlidir. Öte yandan günümüzde öğrencilerde yoğun ve yanlış
teknoloji kullanımlarından doğacak zararları önlemek ve etkili, bilinçli teknoloji kullanımının
desteklenmesi BT öğretmenlerince yapılabilir. Fatih Projesi kapsamında eğitimde paydaşların
BT okuryazarı olmaları için hizmet-içi eğitimlerin sayısını arttırmalı ve sürekliliğini
sağlamalıdır. Bu eğitimlerin verilmesinde BT öğretmenleri görevlendirilmelidir.
BT öğretmenlerinin okullarda teknik servis olarak değil bilişim teknolojilerinin
kullanılmasında destek sağlayan bir rehber olarak görülmesi ve okulda idareciler tarafından
bu yönde görevler verilmesi gerekmektedir. BT öğretmenleri de üstlendikleri anahtar rolün
farkında olarak il veya ilçe milli eğitim müdürlüklerine mahalli ya da merkezi hizmet-içi
eğitimlerle ilgili istek ve önerilerini bildirmeleri önerilebilir.
Bilgisayar destekli eğitimin ülkemizde geldiği son noktadır Fatih Projesi. Bilişim
teknolojisinin sunduğu avantajları eğitim-öğretim alanında kullanarak daha verimli öğrenme
ve öğretme sürecini öğretmen ve öğrencilerimize sunan proje ile eğitim-öğretim sistemimiz
kökten bir dönüşüm sürecine girmiştir.
Alman Bilim adamı Buchner, vatan müdafaasının en emin ve en ucuz yolunun eğitim
olduğunu söyler. İyi eğitilmiş bireylerin bir ülkenin kalkınmasında çok önemli görevlerinin
olduğu muhakkaktır. Teknoloji çağında yaşadığımız bu dönemde eğitimdeki teknolojik araç
ve gereçleri kullanmak zorunlu hale gelmektedir.
Teknoloji insanlık tarihi kadar eskidir. Kısacası teknoloji, insanın var oluşuyla
başlayan ve insanlığın sonuna kadar sürecek bir süreçtir aslında. Bilim adamlarının doğayı
şekillendirmede ve kontrol etmede kullanılan bilgiyi toplamaya başlamalarından uzun zaman
önce teknoloji mevcuttu. İnsan aklını kullanarak teknolojinin gelişmesine hız verildi. Hayatını
kolaylaştıran yeniliklere imza attı. Özellikle son zamanlarda teknolojik alanda baş döndüren
gelişmeler, muasır medeniyetler seviyesine ulaşmayı hedefleyen ülkemizde, yetişmiş insan
gücünün ortaya çıkarılmasını, kaliteli ve donanımlı bireylerin yetiştirilmesini zorunlu hale
getirmiştir.
~ 125 ~
İnsan kaynakları bir güçtür, eğitim bir güçtür, ekonomi bir güçtür. İşte bütün bu
güçlerin ekonomik alt yapılarını hazırlar ve insan unsurunu buna katarsanız rekabet gücünü
arttırır ve sizlerden beklenen gelişmeyi sağlarsınız. Fatih Projesi, doğusundan batısına bütün
gençlerimize aynı fırsatları sunarak eğitimdeki fırsat eşitliğini sağlama sı açısından önemlidir.
Projenin hiç kuşkusuz en önemli yanı ilköğretim ve ortaöğretim çağındaki tüm
öğrencilerimize bilgisayar ve internet kullanımına olanak sağlamasıdır. Bu proje ile birlikte
öğrencilerimiz, her zaman ve her mekanda eğitimin içerisinde yer alacaktır.
Eğitimde teknolojinin kullanılması, eğitimi nitelikli hale getirir. Nitelikli eğitimin
gelişmesi için teknolojik araçlar eğitim veri ve kaynaklarına erişimde önemlidir.. Teknoloji
kullanımı eğitimde eşit fırsatların sağlanmasına yardımcı olacaktır. Çünkü aynı içeriğe sahip
program her öğrenciye rahatlıkla ulaştırılacaktır. Ancak bu varsayımda özellikle ülkemizde
var olan teknolojik eşitsizlik göz ardı edilmektedir. Teknolojik imkanları yetersiz olan bir
okula göre, bu imkanlara sahip okulun eğitim olanakları ve bilgiye erişimi farklı olacaktır. Bu
da başlı başına okullar ve eğitim kurumları arasında eşitsizliğin göstergesi demektir.. Bu
teknolojik farklılıktan dolayı varlıklı ve yoksul okullar da teknolojiye ulaşma şansları
birbirinden farklı olacağına göre bu durum eğitimde bir ikili ve tezat durumlara ve yapıya
neden olacaktır.
Teknolojik yeniliklerin hızla artması ve ekonomide önemli bir pay haline gelmesi
eğitim teknoloji kullanımını da zorlamaktadır. Ancak teknolojinin sadece “ürün” olarak okula
girmesi etkili kullanım için yeterli değildir. Önemli olan öğretmen, öğrenci, veli ve okul
yönetiminin teknolojiyi kendi amaçlarına uygun olarak kullanabilmesi, öğrenme ve öğretme
sürecinde yarar sağlayabilmesi, kendine yeterli olabilmesi, okul kültürüne dahil edilebilmesi,
kendine yeterli olabilmesi ve bir sonraki yenilikler için öncü olabilmesidir.
Eğitim süreci içerisinde teknoloji kullanımının, her ne olursa olsun, her zaman
öğretmen ve öğrenci için işi kolaylaştırıcı tarafları vardır diye düşünmek hatalı olabilir.
Birçok çalışmada olduğu gibi teknolojileri verimli kullanılabilmek ve başarıya ulaşmak için
öncelikle amaçların belirlenmesinde yarar vardır. Peki bu projeleri okullarımızda kullanırken
bir eğitimci olarak amaçlarımız neler olmalıdır:

Öğrenme ve öğretme süreçlerini daha verimli bir sistem haline getirmek,

Eğitim hizmetlerini büyük kitlelere kadar ulaştırmak,

Bireysel eğitimin gerçekleşmesine ortam sağlamak,

Eğitim ihtiyaçlarını ve olanaklarını tespit etmek,

Eğitim kurumlarında uygulama alanları oluşturarak, öğretim programlarını sürekli hale
getirmek,

Çevre faktörlerinin olumsuzluklarını kaldırarak uygun hale getirmek ve kontrol etmek,

Eğitim programlarını öğrenci yeteneklerine göre geliştirmek ve uyarlamak
gibi hedef eri belirleyip uygulamak, teknoloji kullanımının eğitimdeki yerini almasını
kolaylaştıracaktır.
~ 126 ~
Bilişim öğretmenleri okullardaki görünmez kahramanlardır. En ufak bir donanım
sorununda onlara danışılır. Gerçekten tüm sorunlar bilişim öğretmenleri sorumluluğundadır.
Bu kahramanlar ise sadece öğretmen kalabilmek amacındadırlar. Bu görevleri de kuşkusuz
yaparlar, ama bilişim öğretmenleri olmadan BİT destekli bir eğitim düşünülemez.
Öğretimin amacı öğrenmeyi sağlamaksa, öğrenme dışındaki tüm kaynaklar araçtır.
Fatih projesi, küresel dünyada diğer ülkelerle rekabet edebilmek için geliştirilen öğrenme
hevesinde olan gençlere her yerde sınırsız öğrenme imkanı sağlamayı hedef emiş bir öğrenme
aracı olması bakımından Türk eğitim sisteminin tarihsel gelişimi içerisinde geliştirilen en
büyük projelerden biridir.
Bu bakımdan Fatih Projesi sadece Türkiye’de değil dünyada da eğitim ve fırsat
eşitliğini sağlamada önemli bir adım olacaktır. Avrupa Birliği-Türkiye Delegasyon Başkanı
Sayın Jean-Maurice Ripert’in öğrencilere yönelik şu sözleri bu açıdan bakıldınğında oldukça
manidardır: “Yerinizde olmak isteyen birçok Avrupalı öğrenci var.”
Burada teknolojik araçların rehberliğinde yapılacak bir girişimin eğitim felsefesini de
oluşturmak gerekmektedir. Sadece maddi gelişimin yüceltilip niteliksel gelişiminin
unutulduğu bir süreçten sağlıklı bireylerin yetişmesi zordur. Müfredatın dijital pedagojiye
dönüşmesinde yerli ve milli kaynaklardan faydalanılmalıdır. Bazı ülkelerde olduğu gibi
ülkemizde de eğitimin asıl hedefi nihai anlamda ideolojik yüklemeler yapılarak sisteme
uyumlu vatandaşlar yetiştirmek olmuştur. Bunu yaparken aşırı derecede kontrolcü bir
zihniyetle yaklaşılmıştır.
Şunu belirtmek gerekir ki, sadece teknolojik donanımla ağrılık vererek akademik
başarıya odaklı, bilgi, beceri ve başarıyı hedefleyen bir eğitim robotik insanlar yetiştirir, bu da
o toplumun ruhsuz insanlar arenasına dönmesine sebep olur. Eğitim elbette bilgi ve beceriyi
vermekle yükümlü, ama bununla beraber davranış ve tutumları da ön plana alarak asıl
hedefinin iyi insan yetiştirmek olduğunu söylemelidir. Çünkü alanında çok iyi yetişmiş bir
bilim adamı veya teknisyen, çevresindekileri gayri ahlaki tutumlarıyla ve haksız kazanç
sağlayarak yol alıyorsa, bu durumun hem bireysel hem de toplumsal anlamda birtakım
olumsuz sonuçları olacaktır.
Etik değerlerin zayıf aması ve ihlaller toplumda güvenliği ve asayişi sarsar bu da
kaosun oluşmasına zemin hazırlayabilir. Teknoloji ahlak öğretmez ve vermez. Onun yapısı
devamlı tüketilmeyi ve geliştirilmeyi arzu eder. Eğitimde yanlış giden bir şeyler varsa
teknoloji ile düzeltilemez. Eğitim teknolojileri sadece destekleyici olabilir. Muhakkak başka
birini, akli ve değere sahip olana ihtiyaç vardır. Elbette teknoloji edilgendir, onu kullanan
ahlaki ya da gayr-i ahlaki bir ortam oluşturabilir.
~ 127 ~
“FATİH PROJESİ;
YAYGIN EĞİTİM VE ÖĞRETİMDE BİLGİ VE İLETİŞİM TEKNOLOJİLERİNE
AİT PROGRAM, FİLM V.B. YAYINLARI HAZIRLANARAK EĞİTİM VE
ÖĞRETİME KAZANDIRILMASIDIR.”
~ 129 ~
Eğitim Bilişim Ağı
Eğitim kişinin ruhi ve bedeni terbiyesini hedefleyip kendi özgüvenini kazandıran ve
toplumsal kültüre entegrasyonu sağlayan bir süreçtir. Batıdan doğuya her ülkenin, milletin ve
topluluğun kendi değerlerini inşa etme yolunda kullandığı en önemli kaynaklardan biri
eğitimdir, okuldur.
Merkezinde öğrenci-öğretmen iletişiminin yer aldığı klasik eğitim anlayışı artık
teknolojinin zorlamasıyla yeni arayışlara yönelmiş, metot ve içerik bakımından kendisini
zenginleştiren farklı bakış açılarına kapılarını açmış bulunmaktadır. Özellikle basılı ve görselişitsel medyadaki hızlı gelişmeler öğrenciler ve bireyleri kendisine çekmekte, ilgi odağı
olmaktadır. Eğitim dünyası da bu cazibe merkezi medyadan faydalanmak için başta eğitim
filmleri olmak üzere değişik eğitim materyallerini bu mecrada üretmektedir.
İşte Fatih Projesi de eğitimde öğrencinin ilgisini çekerek en etkili şekilde öğrenmeyi
sağlamak üzere kurgulanmış bir projedir. Projenin burada en çekici yönü tablet ve akıllı tahta
gözükmektedir, fakat asıl üzerinde durulması gereken konu eğitim materyallerinin içerikleri
ve kalitesi olmalıdır. Düşünün; çözünürlüğü yüksel full HD bir televizyon yaptıktan sonra bir
eğitimciye sorarsanız özellikle değerler eğitimine önem veren bir eğitimci için o televizyonun
görüntü kalitesinden öte ekranda oynayacak olan önemlidir. Burada milli ve manevi
değerlerimizi koruyup geliştirecek, değerler eğitimine önem veren bir dijitalizasyona
ihtiyacımız vardır.
Bu anlamda Fatih projesinin en önemli ayaklarından birisi EBA (Eğitim Bilişim Ağı)
bunu hedeflemektedir. EBA öğretmenler ile öğrenciler arasında iletişim kurmak, eğitim
hayatları boyunca kullanabilecekleri materyalleri sağlamak üzere MEB bünyesinde kurulmuş
olan eğlenerek öğretmeyi hedefleyen bir eğitim portalıdır. Bakanlığın uygun gördüğü
alternatif eğitim sitelerini ve portalleri de bünyesinde barındırmaktadır.
Eğitimde Fatih Projesi kapsamında üretilen bu e-içeriklere; öğretmenler ve öğrenciler
web tabanlı ortamlarda hem çevrimiçi hem de çevrimdışı şekilde kolaylıkla ulaşabilmektedir.
Bu amaçla bir e-içerik yönetim sistemi olarak Eğitim Bilişim Ağı Eğitim Bilişim Ağı (EBA);
Fatih Projesinin “e-Dönüşüm Türkiye” kapsamında bilgi toplumuna dönüşümü sağlamak,
eğitimde bilişim kültürünü sistemli ve planlı bir politika ile yaygınlaştırmak ve eğitimin
bilişim gereksinimlerini karşılamak amacıyla; arama motoru, sosyal ağ, e-ansiklopedi gibi
çağın dinamik sistemlerinden harmanlanarak oluşturulmuş, Milli Eğitim Bakanlığı’nın tüm
eğitsel enformatik sistemini taşıyabilecek, genişleyebilir bir web uygulamaları projesidir.
EBA platform aşağıdaki bileşenleri
a. Eğitsel Arama Motoru:
Web ortamında aradığımız bilgiye kolayca ulaşabilmemizi, bir çok sonucun aynı
sayfada listelenmesini ve istendik özelliklere göre filtrelenmiş arama yapabilmemizi sağlayan
bir çok arama motoru bulunmaktadır. Yalnız ülkemizde öğretmenlerimiz, öğrencilerimiz ve
değerli velileri için zararlı ve gereksiz içerikten arındırılmış, eğitim-öğretim için gerekli olan
içerikleri öncelikli olarak listeleme kabiliyetine sahip bir arama motorunun olmaması Milli
~ 131 ~
Eğitim Bakanlığımızın dikkatinden kaçmamıştır. Fatih Projesi ile eğitimde teknolojinin
kullanımını çağın gerektirdiği seviyelere çıkarmayı hedefleyen Milli Eğitim Bakanlığı, Eğitsel
Arama Motoru Projesi çalışmalarına başlamıştır.
b. Eğitsel İçerik
e-Müfredat (EBA Altyapı): E-müfredat ile ders, konu ve kazanımlar bazında
oluşturulabilecek bir ölçme sisteminin temeli atılacak, öğretmenler istedikleri zamanda yıllık
ve günlük planlarını sistem üzerinden hazırlayıp, yine sistem üzerinden hazırlanan bu
hedeflere ne kadar ulaşabildiklerini ölçebileceklerdir.
e-Ansiklopedi : Öğrencilerin, öğretmenlerin ve tüm eğitim paydaşlarının öğrenmek
istedikleri konu, kavram, terim v.b. unsurların video, metin, sunu, değerlendirme ve destek
araçları şeklinde sunulduğu bölümdür. e-Ansiklopedi ile öğrencilerin derslerini daha iyi
kavramalarına yardımcı olmak, öğrencilerin dersleriyle ilgili sorularına anında ve pratik bir
çözüm bulmalarını sağlamak, ayrıca öğretmenlerimize de derslerinde kullanabilecekleri pratik
materyaller sunmak amaçlanmıştır.
e-Ders: e-Ders içerikleri, oluşturulacak sınıf ortamında akıllı tahta vb. teknolojik
imkanların da desteğiyle, uzman bir öğretmen tarafından 15-20 dakikalık videolar şeklinde
anlatıldığı ders programlarından oluşmaktadır. İçerikler yapılandırmacı yaklaşıma (Öğrenci
Merkezli Eğitim) uygun olarak hazırlanacaktır. Oluşturulan dersler ile eğitimde fırsat eşitliği,
öğrencilerin evden ders tekrar edebilme imkanı sağlanarak bireysel öğrenme desteklenecektir.
e-Kitap: Ders kitaplarını yıllardır ücretsiz olarak dağıtan Milli Eğitim Bakanlığı,
Eğitim Bilişim Ağı e-Kitap modülü ile bu kitaplara dijital ortamda da erişimi sağlamayı
hedeflemektedir. Bu sayede öğretmenler ve öğrenciler istedikleri zaman, istedikleri yerden
ders kitaplarına erişebilecek; isterlerse kendi bilgisayarlarına da bu kitapları
indirebileceklerdir. Zenginleştirilmiş e-Kitap uygulaması ile de kullanıcılar, konulara ait ek
görselleri, videoları olan, etkileşimli tahta özellikleri ile donatılmış bir uygulamaya da sahip
olacaklardır.
Tv-Radyo: Eğitim Teknolojileri Genel Müdürlüğü’nün üretmiş olduğu belgesel , ders ,
sine vizyon , sosyal sorumluluk projeleri, hayat boyu öğrenme, canlı yayın gibi sesli ve
görüntülü içeriklerin sunulduğu EBA bölümüdür.
Ders Destek Araçları: e-Test, e-Sunu, ders hazırlık, ders destek gibi araçların harita,
etkileşim gibi unsurlarla sunulduğu EBA bölümüdür. Temel seviye bilgisayar bilgisine sahip
EBA kullanıcılarının bile bu araçları kullanarak içerik geliştirmeleri hedeflenmektedir.
Öğrenciler İçin Eğitsel Soru-Cevap: Öğrencilerin müfredat çerçevesinde dersle ilgili
sorularını soracakları, öğretmenlerinde soruları cevaplayacakları bölümdür.
Oyun: Öğrenciler için eğitsel oyunların sunulduğu bölümdür.
c. Ar-Ge ve Projeler:
Ar-Ge: Ulusal ve Uluslararası eğitim araştırmaları, çalıştaylar, iç denetim raporları,
eğitim göstergeleri, ölçme değerlendirme çalışmaları, yarışmalar, duyurular, bildiriler,
konferanslar, seminerler vb etkinliklerin yer aldığı EBA bölümü EARGED ile işbirliği
içerisinde yönetilecektir.
~ 132 ~
Proje Sihirbazı: Bakanlığımızın yürütmüş olduğu projeleri bir araya toplayacak, proje
ürünlerini ve başarılarını sergileyecek, projelerin birbiri ile ilişkilerini ortaya çıkararak
aralarındaki sinerjiyi gündeme taşıyacak, ayrıca proje sahiplerinin kolay adımlarla projelerini
dinamik bir şekilde sisteme ekleyebilecekleri EBA bölümüdür.
d. Okul Bilgi Ağı:
Dinamik web siteleri: Okulların dinamik olarak web sitelerini temel bilgisayar bilgisi
ile ek bir uygulama gerektirmeden yapmalarını ve güncellemelerini sağlayan yapıdır.
Okullar arası iletişim: Okullar arası yazılı, sesli ve görüntülü iletişimin yapılabildiği
harita destekli bir iletişim uygulamasıdır.
Eğitsel Haber: Tüm kurumlardan, üniversitelerden, yurdun dört bir tarafından gelen
yerel ve ulusal eğitim haberlerinin yer aldığı Eba bölümü merkezde profesyonel editörlük
sistemi ile yönetilecektir. illerde ve kurumlarda ise eğitim almış “Gönüllü Eğitim
Muhabirleri” sistemi ile EBA Haber’e bilgi akacaktır.
Doküman Yönetim Sistemi: Bakanlık bünyesinde resmi belgelerin iş akışı içerisinde
zaman ve kağıt tasarrufu ile güvenli bir şekilde iletilmesini sağlayan sistemdir.
Sonuç olarak Eğitimde Fatih Projesi kapsamında sınıflarımıza sağlanacak olan Bilişim
Teknolojileri ekipmanlarının eğitim-öğretimde etkin bir şekilde kullanılması amacıyla
e-içeriklerin sağlanması ve yönetilmesi çalışmaları da hızlı bir şekilde devam etmektedir.
Öğretim programlarında Etkin BT Kullanımı Bileşeni: Öğretim Programlarının BT
kullanımını desteklemesi amacıyla; öğretmen kılavuz kitaplarının okullarımızın dersliklerine
sağlanan donanım altyapısı ve eğitsel e-içeriğin etkin kullanımını içerecek şekilde
yenilenmesi planlanmıştır.
Eğitimde Fatih Projesinin bileşenlerinden birisi olan öğretim programlarının bilişim
teknolojisi (BT) araçlarının etkin kullanımını içerecek hale getirilmesidir. Bu bileşenin amacı;
Bakanlığımız Talim ve Terbiye Kurulu Başkanlığı tarafından hazırlanan öğretmen kılavuz
kitaplarında her ders alanı için BT’nin öğretim süreçlerinde kullanımının daha etkin biçimde
yer almasının sağlanmasıdır. Fatih Projesi kapsamında dersliklerimize dizüstü bilgisayar,
projeksiyon cihazı, vb. BT araçlarının alınması amaçlanmaktadır. Bu araçların öğretim
süreçlerinde etkin kullanımının sağlanması için öncelikle her ders için hazırlanan öğretmen
kılavuz kitaplarında bu BT teknolojilerinin öğretim süreçlerinde nasıl kullanılacağı daha açık
ve etkin biçimde ifade edilmesi gerekmektedir. Bu amaçla öncelikle, dersliklere sağlanacak
BT’nin öğretim programlarında etkin kullanımının gerektiği ders kazanımlarının belirlenmesi
ve bu süreçten sonra öğretmen kılavuzlarında yer alan ana öğretim etkinliklerinin bu
kazanımlar doğrultusunda BT’nin etkin kullanımını içerecek biçimde güncellenme süreçleri
gerçekleştirilecektir.
“Fatih projesinin sosyal eğitim platformu öğretmenlere ve velilere ulaşan Eğitim
Bilişim Ağı (EBA). EBA’nın en büyük özelliği insan tabanlı olması. Eğitim bilişim ağının
modernizasyonu tamamen öğretmenler tarafında olduğu gibi, öğretmenlerimizin katılımıyla
bu sistem büyüyecek. Fatih Projesi, coğrafi farklılıklar nedeniyle batı ve doğudaki öğrenciler
arasındaki farklılıkları ortadan kaldırmayı planlıyor. EBA’da yaklaşık 260 bin kayıtlı kullanıcı
~ 133 ~
var. Öğretmenlerimiz, EBA altında oluşturulan e-içerik sistemi altında sistemin sahip olduğu
tüm sitelere şifresiz erişebilecek. Eğitim kurumlarının sitelerine gelecekte öğretmenler ve
eğitim kurumları da erişebilecek. Bir öğretmen, yaptığı projeyi EBA sayesinde herkese
gösterebilecek.
E-içerikler infografik, video, görsel, animasyon, simülasyon, ses dosyası ve
zenginleştirimiş kitap (z-kitap) gibi değişik araçlar kullanılarak hazırlanmaktadır. Derslerin
öğretim programı incelenerek teknoloji ve e-içerik planlaması yapılmakta; bu süreçte her
konunun farklı teknolojik yaklaşım gereksinimleri olduğu dikkate alınarak çalışmalar
sürdürülmektedir. E-içeriklerle bireyselleştirilmiş öğrenme ortamları sunulması ve bu
ortamlarda öğretmenlerin de yardımcı ve kolaylaştırıcı olarak etkin rol alması
planlanmaktadır.
Senaryolar denetimden geçtikten sonra yapım süreci başlamakta, ortaya çıkan ürün de
ders sırasında öğretmene bazı fikirleri ve kavramları somutlaştırmakta yardımcı olmaktadır.
Ek olarak, öğretmenler kendi geliştirdikleri uygulamaları EBA’da yer alan platformlarda
yayımlayıp paylaşabilmekte, meslektaşlarından yorum alabilmektedir. Bu uygulamanın amacı
içerik belirlemede katılımcı ve etkileşimli bir süreç sağlanmasıdır. Hizmetiçi eğitimin bir
ayağını oluşturabilecek bu akran etkileşimi modelinin başarısı, EBA’nın etkili biçimde
kullanımına bağlıdır. EBA’da bulunan bir diğer modül ise EBA Market modülüdür. Bu
modülde, eğitim materyalleri dışında, öğrencilerin satın alabileceği ya da ücretsiz
indirebileceği çeşitli müzik vb. uygulamaların da bulunması, böylece öğrencilerin sadece
dersleriyle ilgili değil aynı zamanda hobilerine yönelik çeşitli materyallere erişimi olması
planlanmıştır. EBA Market ücretsizdir ve öğrencilerin tabletlerinde kullanabilecekleri
z-kitaplara erişimlerini sağlar.
Eğitimde teknoloji hangi düzeyde uygulanmalıdır diye soracak olursak, bu öğretilecek
konuya göre değişir. Destekleyici olarak kullanılması mutlaka gerekiyor. Ama bazı konularda
da tümüyle içeriğin merkezinde olabilir. Örneğin bugün Microsoft Office eğitimlerini artık
gidip sınıflarda öğrenmenin hiçbir anlamı yok. Zaten uzun bir kursta öğrenilen bilgi kısa
zaman içerisinde unutuluyor. Office eğitimleri tamamen e-eğitimlerle alınabilir. Destekleyici
olarak kullanıldığında da etüt dersleriyle konuların teorik yanları ve temel bilgiler e-eğitimle
desteklenmeli. Böylece sınıftaki öğrenme sürecini çok daha verimli ve etkin bir hale
getirebiliriz.
Geleneksel öğrenme ortamlarındaki ezbere dayalı kalıplar, özgün, eleştirel ve yaratıcı
düşünmeyi köreltmektedir. Sayısal teknolojiler ise, geleneksel sınıflara sadece fiziksel olarak
girmemekte, aynı zamanda yeni bir düşünce ve bakış açısı getirmekte, teknolojinin içinde
barındırdığı mantıksal algoritmalar, örtülü olarak zihin dinamiklerini zenginleştirmektedir.
Gardner’ın gündeme getirdiği felsefi altyapı, teknoloji desteğiyle birleşince, öğrenme
ortamlarındaki yaratıcılığı körelten kalıpsal aktarmalar kısmen ortadan kalkabilecektir.
Böylece öğrencilerin, fikirleri tartışan, eleştirel bakabilen bireyler haline gelmesi yönünde
beklentimiz gerçekleşecektir. Dijital Çağda Eğitimde Fırsatlar ve Sorumluluklarımız” konulu
XI. Geleneksel Eğitim Sempozyumu açılış konuşmasında ‘Profesör Richard Sennett şöyle
demektedir: “Günümüzde en az iki yıllık üniversite eğitimi almış genç bir Amerikalı, çalışma
~ 134 ~
yaşamı boyunca en az 11 defa iş değiştirmeye ve 40 yıllık sürede en az 3 defa temel
becerilerini yenilemeye hazır olmalıdır.
Eğitim müfredatının Fatih projesiyle artık kısmen dijitalleşmesi gerekiyor, örneğin
resim dersi gibi... Dünya artık photosopla resim çizip grafikleri dizayn etmektedir. Türkiye’de
bu sisteme geçebilir. Resim çizen tabletler müfredatın içeriğini de geliştirmemizi isteyecektir,
bu yüzden kalemle, elle çizim yaptırılırken ilerleyen yıllarda işin dijital boyutta resim çizimi
de ihmal edilmemeli. Tablet şart değil PC ekranında da olabilir bu. Müfredatı tamamen
dijitalize edemeyiz elbette. Örneğin müzik dersinde sanal bağlama ya da gitar gibi aletlerle
müzik yaptırmak sağlıklı bir yaklaşım olmaz. Çünkü motor hareketler denilen hareketler
sayesinde el becerileri gelişecektir.
Uzaktan eğitim insanların yaşam boyu katılabileceği bir eğitim biçimi. Bunun
örneklerini de görüyoruz artık. Uzaktan eğitim ile ilgili “Şu yaş grubu için uygundur” demek
mümkün değil. Eğitim, yaşam boyu sürer. Günümüzde çocukların teknolojiyle ilişkilerine
baktığımızda çok hızlı adapte olabildiklerini gözlemliyoruz. Örneğin bazı okullarda çocuklar
ilkokulda ders desteği için e-öğrenme desteği kullanıyor. Gayet severek de yapıyorlar. Sınıfta
anlamadıkları konuları sınav öncelerinde web üzerinden tekrar ediyorlar, soruları yine Web
üzerinde çözerek bilgilerini sınıyorlar. Uzaktan eğitim yöntemiyle öğretmenlerin zamanını
çok daha verimli ve etkili kullanabiliriz. Öğretmenler salt konuyu aktarmak yerine diğer
uygulamalara zaman bularak tam anlamıyla gerçek bir eğitime odaklanabilirler. Eğitsel
hedeflerden ödün vermeden, kaliteli görseller ve etkileşimlerle sunduğumuz içerikler,
ilköğretim ve lise öğrencileri tarafından ilgiyle takip ediliyor. Çocuklar, teknolojiyle
bütünleştirilmiş eğitim içerikleriyle hem zevkle hem de kalıcı olarak öğrenme sürecine
katılıyorlar. Eğitimde dönüşümün daha başındayız. Özellikle akademik ortamlarda bu konu
gündeme geldikçe, yeni fikirler, projeler üretildikçe bu alanda çok daha sağlam adımlarla
ilerlenecektir.
Nitelikli Yazılım Programı Hazırlanmalı
Bu sistemler üzerinde koşacak yazılımın önemini vurgulamak için birkaç örnek daha
vermek gerekirse; öğrencilerin defteri, kitabı bırakıp dijital ortamda eğitim almasını sağlayan
bu önemli projede örneğin bir online sınav sisteminin de düşünülmesi faydalı olabilir. Bu
kadar teknolojik bir alt yapı kurulduktan sonra herhangi bir sınıfta Hayat Bilgisi sınavının
geleneksel yöntem yerine, tabletler üzerinden test şeklinde yapılabiliyor olması gerekir.
Zamanla eğitim içeriğiyle hazırlanacak mobil uygulamaların, tüm öğrencilerin
cihazlarına merkezden verilecek tek komut ile kolayca kurulması sağlayacak yazılım alt
yapısı da gayet önemli bir ihtiyaç bu proje için. Ve kullanılan tabletin işletim sistemiyle ilgili
çıkacak bir yazılım güncellemesinin hızlıca yapılabilir olması gerekecek. Çünkü 1. ya da 2.
sınıf öğrencilerinin bunları kendilerinin yapamaması çok doğal.
Proje içeriğinde hemen hemen hiç konuşulmayan fakat en önemli ihtiyaç ise bir
şikayet yönetim sistemi. Çünkü öğrencisiyle, öğretmeniyle, velisiyle, yöneticisiyle yaklaşık
35 milyon kişiye hitap eden ve tüm eğitim ekosistemini içine alan bir projeden bahsediyoruz.
Burada bireylerinin sorunlarının ve ihtiyaçlarının yönetilmesi de başlı başına bir kalem.
~ 135 ~
Erzurum’da bir öğrenciye verilen bir tabletin kırılması ya da değiştirilmesinin talep edilmesi
durumunun nasıl yönetileceğini şimdiden hesaplamamız gerekiyor.
Proje kapsamında yapılması planlanan milli arama motoru ve eğitim portalı kısmı ise
tamamen farklı fakat oldukça önemli yazılım ihtiyaçları arasında. Gerçekleştirilmesi
planlanan portalın içeriğinin sağlanması bile başlı başına ciddi bir iş yükü.
Ülkemiz de bilgisayar kullanım oranı artmalı bence, her şeyi bilmeliyiz ve diğer
milletlere önayak olmalıyız. Yoksa birileri facebook, google, windows, linux, hotmail, twitter
bulur ve dünyanın en çok kar eden şirketleri arasına girerler, bizlerse sadece tüketici
konumunda kalırız. Bunu iyi düşünmek gerekir.
Bu noktada uzmanlar, eğitim sisteminde kullanılmak üzere nitelikli yazılım
programları geliştirilmesinin önemini vurguluyor. Çünkü yüksek nitelikli yazılım
programlarına sahip olunmadıkça, teknoloji kullanımının eğitimi geliştireceği düşünülemez.
Ülkemizde eğitim fakültelerinin teknoloji kullanarak nitelikli öğretim gereçleri geliştirip
öğretim sistemleri oluşturmada yenilik merkezleri olarak görülmesi gerekiyor. Teknolojinin
sınıfa uyumu konusunda gerekli desteği almak için öğretim elemanı desteği ve katılımının
olması kaçınılmaz. Bilgisayarlarla birlikte güçlü yazılım programları geliştirilip öğrencilerin
bunları kullanmaları sağlanmalı.
Sayısal ve medya okuryazarlığının yanı sıra e-becerileri geliştirmeye yönelik araştırma
projeleri ve eğitim önlemleri, Avrupa’da çok yaygın. Avrupa Sayısal Gündem’inde hazırlanan
bir rapora göre, eğitimde BİT’e yönelik ulusal politikalar tüm Avrupa ülkelerinde bulunuyor
ve genellikle tam öğrenme sürecini kapsıyor. Sayısal Gündem, BİT’in sosyal ve ekonomik
potansiyelini en üst düzeye çıkarmayı amaçlıyor. Bu da, sayısal ve medya okur-yazarlığı da
dahil olmak üzere, yalnızca yüksek düzeyde BİT becerilerinin geliştirilmesi yoluyla elde
edilebilir.
Amerika ve bütün Avrupa ülkelerinin, eğitime ayrılmış belirli bir strateji dahil olmak
üzere, farklı alanlarda BİT’in kullanımını teşvik etmek üzere ulusal stratejileri bulunuyor.
Bugün Avrupa ve Amerika’da ki eğitim sistemlerine göz attığımızda özellikle Yazılım
derslerinin ilkokul 1. sınıftan başlayarak neredeyse tüm kademelerde zorunlu ders olarak
okutulduğunu görmekteyiz. Örneğin Fransa da zorunlu olarak 6 dersin okutulduğu ve
bunlardan birinin de Bilişim ve Yazılım dersi olduğu biliniyor. İngiltere Eğitim Bakanlığı,
yazılım geliştirme dersini ilkokul müfredatına 2014 yılında alıyor. Teknolojiye giderek daha
fazla yatırım yapan Estonya’da hükümet, ilkokullara birinci sınıftan itibaren bilgisayar kodu
yazma dersleri koydu. Yine yazılım konusunda en önemli kurumlardan biri olan GOOGLE’un
başkan yardımcısı CERF ortaokul öğrencilerinden başlayarak yazılım ve kod geliştirme
konusunda müfredata zorunlu ders konulmasının faydalı olacağını söylemektedir. Bu
stratejiler öğrencilere gerekli BİT becerilerini sağlama amacının yanı sıra (özellikle okuryazarlık becerileri) öğretmenler için BİT eğitimi verme amacını güdüyor. Okullarda güncel
teknoloji ve altyapı sağlanmalı.
Bugün Amerika da 15 yaşındaki bir çocuk ilkokuldan itibaren aldığı yazılım
eğitimiyle telefonlara yazılım yapıyor ve daha bu yaşta milyon dolarlar kazanabiliyor. Bu
kazancın ülkesine de büyük katkıları olduğu aşikardır. Yazılım, programlama, veritabanı gibi
~ 136 ~
dersler belli düzeylerde ilkokuldan itibaren verilebilmeli, özellikle 2013 ve 2014 yılında
Avrupa’da ve ABD’de programlamanın 8-10 yaş civarında başlanacak bir etkinlik olduğu
görülmüş ve bu konuda yarışmalar, projeler düzenlenip farkındalık yaratılmış, bilişim eğitim
yaşı da buna paralel olarak aşağı çekilmiştir.
Ülke olarak insan gücü planlaması yapmamız, teknisyenden doktoralıya her kademede
binlerce bilişimci yetiştirmemiz lazım. Bu ülkeyi Bilgi Toplumuna taşımamız, bir başka
deyişle tüm ekonomiyi, tüm kamu hizmetlerini, toplumu emek yoğun bir yapıdan bilgi yoğun
bir yapıya dönüştürmemiz gerekiyor. Bunun için de insan gücü çok önemlidir. İlk ve orta
öğretimi bilişim eğitimi açısından yeniden tasarlamak lazım. Bütün dünya programlama
kavramlarını ilk fırsatta tanıştırmanın yollarını arıyor.
Geç kalınmadan pedagogların çizeceği bir sınırla çocuklarımıza bilişim eğitimi
vermek bir zorunluluk olmuştur. Bizim her öğrenciye temel bilişim/bilgi okur yazarı olmanın
yanında konunun etik, estetik, mahremiyet, güvenlik boyutlarını, limitlerini ve olanaklarını
öğretmesi gerekir. Öğrenciler temel programlama, ağ, veritabanı ve güvenlik kavramlarıyla
tanışmalıdır. Bilgisayarla ilk tanışma ve ilk eğitimlerin, marka temelli değil kavram temelli
olmalı ve alternatif işletim sistemleriyle tanışmalıdır. Önemli olan, öğrencinin öğrenmeyi
öğrenmesi, farklı ortamlarda rahatça çalışabilmesidir.
Özgür yazılımlarla ve açık kaynak yazılım kavramlarıyla her öğrencinin tanışmasında
yarar var. Özgür yazılım ülkeler için tasarruf, güvenlik, verimlik ve istihdam için önemlidir.
Dünyada 1 milyona yakın özgür yazılım projesi ve 10 milyona yakın özgür yazılım
geliştiricisi var. Kamunun, üniversitelerin bu nedenlerle özgür yazılımdan yararlanması
önemlidir. Daha önemlisi, bilişimci olmak isteyen bir kişinin özgür yazılımla ellerini
kirletmesi, yazılım örneklerini incelemesi, özgür yazılımları kütüphane olarak kullanması,
onları geliştirerek kendi ürünlerini oluşturması önerilir. Özellikle güvenliğin kritik olduğu
uygulamaları özgür yazılım temelli yapma olanağının araştırılması önemlidir. Pardus projesi
böyle bir amaçla başlamış ama maalesef sönümsemeye bırakılmıştır. Özgür yazılımın güçlü
olduğu bir diğer alan ise gömülü sistemlerdir. Ülkemizin bir özgür yazılım stratejisi olmalıdır.
Fatih Projesi bu yönde katkı yapabilir. Eğitim alanında ne kadar iyiyseniz bu ülkenin refah
düzeyine yansır. Bu nedenle eğitim ülkenin en önemli meselesidir. Eğitim istikbal
davamızdır. Bütün Teknolojilerin Aklı Onu Kullanan İnsanın Aklıyla Sınırlıdır.
Bilgi İletişim Teknolojilerinin Dezavantajları?
Yukarıda belirtildiği gibi bilgi iletişim teknolojilerinin eğitime ve özelde yönetime bir
çok olumlu avantajlar sağlamasının yanı sıra beraberinde ise bazı olumsuzlar getirmektedir.
Bu olumsuzluklar:

Yönetim ortamında bilgi teknolojilerinin kullanım sınırlılıklarından bir kısmı bu
teknolojilerin kendi özelliklerinden, bir kısmı ise uygulama koşulları ve izlenen
yaklaşımlardan kaynaklanmaktadır.

Yönetsel beklentilerin oldukça yüksek olması
karşılanamamasının yarattığı psikolojik gerginlikler.
~ 137 ~
ve
bunun
tamamının

Bilgi teknolojisi uygulamalarında teknik uzmanlarla, eğitimciler arasında yeterli bir
eşgüdüm sağlama çalışmaları henüz doyum noktasında değildir . Uygulamada insiyatif
daha çok bilgisayar uzmanlarının elindedir. Bu durum başta yazılım geliştirmek üzere
bilgi teknolojilerinin uygulamalarının hemen her boyutunda kaliteyi düşüren bir faktör
olarak görülmekte ve uygulamalarda yetişmiş yöneticilerin daha fazla söz sahibi
olmaları önemli bir gereksinim olarak görülmektedir.

Okullarda bilgi teknolojisi donanımları ile ilgili standartlar arasında büyük faklılıklar
görülmekte, bu durum uygulamalarda standardizasyonu olumsuz yönde
etkilemektedir. Bilgi teknolojileri alanındaki çok hızlı gelişmeler, katı standartları
sakıncalı kılmaktadır. Bunun giderilmesi için mevcut yapı gelişmelere cevap verecek
şekilde esnek tutulmalıdır.

Eğitim yönetimi alanında bilgi teknolojilerinin uygulanmasının maliyeti hala
minimuze edilememektedir. Bu sorunun çözümü için yazılımların kurumlar arasındaki
farklılıklara hitap edebilecek özellikte hazırlanması gibi yollara baş vurulmalıdır.

Eğitim yöneticilerinin, bilgi teknolojileri alanındaki gelişmeleri izlemedeki
yavaşlıkları, kullanılan donanımların, alandaki teknolojik gelişme düzeyinin gerisinde
kalmasına neden olmaktadır. Bu nedenle teknolojilerin gerçek potansiyelinden eğitim
kurumları gereğinde yararlanamamaktadırlar.

Okullar düzeyinde hizmetlerin verimli ve etkili kılmaya katkı sağlayacak iş gören
ihtiyacı tamamıyla giderilememiştir. Bu konuda eğitim yöneticileri hizmet içinde ve
hizmet dışında yeterince yetiştirilmelidirler.
Eğitim adına yaşanan sorunların başında, yeterince kapasitenin yaratılmaması, verim
düşüklüğü, öğretimi bireyselleştirememe gelmektedir. Eğitimde geleneksel sorunları yine
geleneksel yöntemler kullanarak çözmek neredeyse imkansız görülmektedir. Bu nedenle
eğitim sisteminde teknolojinin olanaklarından yararlanmanın bir zorunluluk olduğu ortaya
çıkmış bulunmaktadır. Teknolojinin eğitimde kullanımı artık bir özenti değil, eğitim
sisteminin verimini artırmaya yönelik bir çaba olarak görülmelidir.
Günümüz eğitim sorunların giderilmesi adına çağdaş eğitim teknolojisi uygulamaları
sistem yaklaşımına dayalı olarak yürütülmesini gerektirmektedir. Sistem yaklaşımını esas alan
eğitim teknolojisi uygulamaları öğrenme- öğretme süreçleri ile ilgili canlı ve cansız tüm
kaynakları bir bütünlük içerisinde ve birbiriyle sıkı ilişkide ele alınması gerekmektedir.
Eğitim teknolojisine dayalı uygulamaları projelendirmek ve uygulamak için alanda
yetişmiş uzman personele gereksinim vardır. Bütün çalışmaların bir ekip çalışması olduğu
bilinciyle eğitimdeki tüm görevli personel aynı anlayışla yetiştirilmelidir.
Eğitimde araç gereçlerden yararlanmada sorun bazı araç gereçlerin nasıl
çalıştırıldıklarını bilmemek değil, asıl sorun; araç- gereçlerin öğrenme- öğretme
etkinliklerinde hangi kazanımları/ davranışları kazandırmak için, nasıl bir düzenleme
içerisinde kullanılacaklarını, kullanım öncesi, kullanım sırası ve kullanım sonrası ne gibi
önlemler alınıp, çalışmalar yapılacağını bilmemekten kaynaklanmaktadır. Bu sorunu
~ 138 ~
gidermek için öğretim programlarının içerik analizlerinin yapılıp, kullanılması gereken canlı,
cansız araç, gereç ve kaynakların belirlenip bunların üretilmesi sağlanmalıdır.
Bilgi iletişim teknolojilerinin eğitime bir destek olduğu, eğitime bir seçenek olmadığı
unutulmamalı ve bilgi iletişim teknolojileri bir özenti değil, eğitim sisteminin verimini
artırmaya yönelik bir çaba olmalıdır.
Sonuç olarak eğitimde yeterli kapasite yaratamama, öğretme –öğrenme süreçlerini
verimli hale getirememe ve öğretimi bireyselleştireme-me gibi sorunlar yaşanmaktadır. Bu
sorunların çözümü için eğitim teknolojisinin olanaklarından yararlanma yönünde çalışmalar
yapılmaktadır. Bu çalışmaların daha etkin ve verimli olabilmesi için bilgi iletişim
teknolojilerinin çağdaş anlayışına uygun olarak düzenlenmesi gerekmektedir.
Fatih Projesi İle İlgili Yaşanan Sorunlar ve Öneriler
Projenin okullarda uygulanmasıyla birlikte müdür, öğretmen, veli ve öğrencilerden
elde ettiğimiz veriler ekseninde birtakım sorunlarla da karşılaşılmış olduğu da görülmektedir.
Özellikle tablet bilgisayarların amacının dışında kullanılması çok büyük bir sorundur. Birçok
öğrencinin tabletlerdeki şifreleri kırarak tabletleri şahsi bilgisayarları haline getirmeleri
önümüzde çözüm bekleyen en önemli meselelerdendir. Çünkü öğrencilerimiz ders esnasında
sosyal paylaşım sitelerine girmekte, oyun oynamakta, film izlemektedir. Bu da dersin
verimliliğini olumsuz etkilemekte, öğrencinin motivasyonunu düşürmekte ve öğretmeninin
otoritesini sarsmaktadır. Hatta bazı öğrencilerin sınıf içerisinde ve ders esnasında yapılanları
görüntüleyip internette paylaştıkları da ifade edilmektedir.
Bu projenin tüm okullarda sağlıklı bir şekilde işlemesinin en önemli yolu da teknik
altyapının sağlanmasıdır. Bilgisayar temelli bir eğitimin yapıldığı bir sınıfta küçük bir arıza
öğretimi sekteye uğratabilir. Elektrik kesintilerine karşı okullarımıza mutlaka jeneratör
desteği sağlanmalı, uygulamadan kaynaklanan sorunların anında çözümü için donanımlı
Bilişim Teknolojileri öğretmenleri görevlendirilmelidir. Bu da ağır bir ekonomik külfet
getirmektedir.
Maliyeti ve sürdürülebilirlik projenin önünde duran en önemli sorunlardandır.
Teknolojinin en önemli özelliği sürekli kendini yenilemesidir. Kurulan bu sistemin kendini
yenilemesi ve geliştirmesi çok önemlidir. Fakat yazılımı bize ait olmayan bu projenin çağın
gereklerine uygun geliştirilmesinde şu an için milli bir yazılımın olmaması bu projenin
sürekliliği açısından büyük bir tehlike arz etmektedir.
Yeni eğitim sisteminde bilginin adresini gösterme gibi bir sorumluluğu bulunan
öğretmenlerimizin yeni teknoloji ve kullanımı konusunda beceri kazanmaları gerekiyor.
E-içeriklerin nasıl kullanılması ve sunulması konusunda öğretmenlerimize hizmetiçi
eğitimlerin bir an önce verilmesi gerekmektedir.
Tablet bilgisayarlar öğrencilerimizi anti-sosyal yaptı: Tablet bilgisayarların
dağıtımından önce tenefüslerde arkadaşlarıyla sohbet eden, şakalaşan, tartışan, okul
bahçesinde arkadaşlarıyla gezerek stres atan öğrencilerimiz, tenefüs zamanlarını tablet
~ 139 ~
bilgisayar başında geçirmektedir. Bu da anti-sosyal bir gençliğin yetişmesine zemin
hazırlamaktadır.
Sadece tabletiyle ilgilenen ve öğrenciyi asosyalleştiren durumların önüne geçilmeli.
Okul idarecileri ve öğretmenlerin ‘Tableti tenefüste bırakıp dışarı çıkın bu sağlığınız ve zihin
gelişiminiz için şarttır’ demeleri bu sayede teknolojinin negatif yönünün de var olduğunu
öğrenciye hissettirmeye çalışmalıdırlar. Sadece tabletiyle ilgilenenler kadar elbette anlamadığı
konulardan dolayı öğrenciler arasında diyaloglar da çoğalabilir fakat bilgisayar
teknolojilerinin kişileri yalnızlaştırma eğilimi daha fazladır.
Başta Matematik ve Geometri olmak üzere Fizik, Kimya Türk Dili ve Edebiyatı,
İngilizce gibi derslerde bazı öğretmenlerin ders öncesinde hazırladıkları konuları ve soruların
çözümlerini ders sırasında akıllı tahtayı kullanarak daha kısa sürede gerçekleştirmektedirler.
Akıllı tahta derslerde yaklaşık % 30’luk bir zaman kazandırmaktadır. Bu bakımdan akıllı
tahta, eğitime çok önemli bir katkı sağlamaktadır. Sadece şuna dikkat edilmeli; öğrenciye ‘Bir
daire çiz’ denildiğinde o tam çizemese de akıllı tahta otomatik düzeltmektedir. Bunun gibi
eğitimsel açıdan ufak tefek kusurları olsa da Fatih Projesinin eğitim dünyasına en büyük
armağanı bu akıllı/etkileşimli tahtadır.
Engelli eğitimi ile entegrasyon sağlanmalı. Neticede engellilerin kullanımıyla ilgili
yapılmış programlar öğretilirken tablet sesli komut veya açılan sayfayı gezerken yönlendirme
için sesli okuyabilecek mi?
Sınıf içerisinde yayacağı radyasyon öğretmen ve öğrenci sağlığını olumsuz
etkileyebileceği düşünülmektedir. Tablet bilgisayarım var diyerek öğrencilerimizin diğer ders
araç ve gereçleri getirmemeleri de önemli bir handikaptır. Bütün uyarılara rağmen çocukların
uyumaları gereken vakitlerde sabaha kadar internetle vakit geçirmeleri, internet üzerinden
oyun oynamaları bazı velilerimizi de rahatsız etmektedir. Çocuklarını internet ve bilgisayar
bağımlılığından korumaya çalışan öğrenci velilerinin bu durumdan oldukça rahatsız olduğu
görülmektedir.
Öğrencilerin kitap okuma alışkanlıklarının tablet bilgisayarların kullanımıyla
azalabileceği göz önüne alınarak, başta edebi eserler olmak üzere ders dışı okuma kitapları da
tabletlere yüklenmelidir.
Tabletlerin internete çıkışı ve özellikle evlerde internete bağlanabilmesi mutlaka
sağlanmalıdır. Bugün 100 evden 47’sinde internet bağlantısı olduğu düşünüldüğünde dar
gelirli ailelerin çocukları evlerinde bu imkandan yararlanamayacaktır. Bu da eğitimde fırsat
eşitliğini sağlamayı amaçlayan Fatih projesinin ruhuna ters düşmektedir.
Üst sınıflara geçtikçe ya da hali hazırda ders yılı içerisinde defter yerine geçen öğrenci
tableti kaybedilince ya da tablet çökünce notlar, bilgiler ne olacak? Nerde ve nasıl
yedeklenecek?
Tablet Bilgisayarların Eğitim Dışında Kullanımıyla İlgili Neler Yapılabilir?
Tablet bilgisayar kullanımından dolayı öğrencilerin derslerde dikkatlerinin dağılması,
tahtanın bir sunum aracı olarak sürekli kullanımının öğrencileri pasifize etmesi, öğrencilerin
boş zamanlarını bu teknolojilerle uğraşarak geçirmeleri, öğretmen–öğrenci arasında göz
~ 140 ~
temasını azaltması gibi (bu önemli bir sorundur; çünkü öğrenci önündeki tabletle internette
sörf mü yapmaktadır, yoksa dersle ilgili bir sayfaya mı bakmaktadır) sorunlar; tablet
kullanımını derslerin kimi konularına has kılınarak aşılabilir. Öğretmenler sınıf yönetimde
artık zorlanacaklardır.
Öğretmenler akıllı tahta ile uğraşırken öğrencilerin derste tablet ile uğraşmaları sınıf
yönetiminde kargaşaya sebep vereceği için öğretmenler tarafından tabletler kilitlenebilmelidir.
Gerçi böyle bir yazılım icraata konulduğu halde kimi öğrencilerin tabletlerini kilitlemekten
koruma ihtimalleri yüksek çünkü teknolojide artık aşılamayan duvar yok. Sınıf yönetimini
kolaylaştıracak diğer bir yolda öğretmenin sınıfa sırtını dönmeden akıllı tahtaya yazı yazmalı
tahtadaki dokunmatik klavyeyi değil verilecek harici wireless klavyeyi kullanmalıdır. Hatta
öğretmen öğrencileri arasında onlarla birlikte akıllı tahtaya yönelmeli ve uzaktan kumanda ile
sunumunu yapabilmeli.
Tablet bilgisayarların eğitim dışında başka amaçlar doğrultusunda kullanılmaması için
hackerlar tarafından kırılamayacak bir güvenlik sistemine sahip olması gerekmektedir. Fakat
günümüzde bunun pek de mümkün olmadığı görülmektedir. Çünkü yazılım şirketleri
tarafından üretilen en üst seviyede güvenliğe sahip olduğu söylenen programların dahi
hackerlar tarafından şifrelerinin kırıldığına şahit oluyoruz. Bu durumda yapılabilecek tek şey
çocuklarımıza teknolojiyi doğru kullanma bilincini aşılayabilmektir. Bunun için eğitimcilere
ve ebeveynlere büyük görevler düşmektedir.
Akıllı tahta çalışmalarında yapımcı ve yönetmen olarak şu eksiklikler tespit edilmiştir.
Akıllı tahta büyük ekrana sahip olduğu için TV ve bilgisayar ekranına göre yapılan videoların
görüntü kalitesi düşmektedir. Bu videolar, yüksek kalitede ayrı bir link verilerek depolanmalı
öğretmen oradan indirip izlenmelidir. Küçük yazılmış yazıları arka sıralardaki öğrenciler
göremediklerinden şikayet etmektedirler. Aynı şekilde tabletlerin ekranı küçük olduğu için
üzerine küçük harf erle yazılı videoları büyütme imkanı yoktur. Eğitim materyalleri modüler
tarzda buna göre dizayn edilmelidir.
İçerik üretiminde öğretmenler teşvik edilmeli. EBA’ya atılacak materyallerde en çok
tıklanıp indirilen materyal sahibi öğretmenlere ücret verilmelidir.
Sonuç olarak, Fatih Projesi eğitim ve teknolojiyi bir araya getiren ve çocuklarımızın
çağın gereklerine uygun bir eğitim almalarında büyük katkıları olacaktır. En önemlisi de taşra
olsun, metropol olsun, yoksul olsun ya da zengin olsun tüm öğrencilere eğitimde fırsat
eşitliği, öğretmenler içinse öğretme ve eğitmede fırsat eşitliğini sağlamasıdır.
Fatih Projesinin Üniversitelere Yansıması
Bir toplumun çağdaş uygarlık düzeyine yükselmesi ve bilim toplumu haline
gelebilmesi, kuşkusuz ki onu meydana getiren bireylerin aldığı eğitimle doğru orantılıdır. Bu
kapsamda ülkesi ve dünya ile ilgili gelişmeleri takip eden, gelişime açık, sorgulayabilen, bilgi
ve iletişim teknolojilerini etkin kullanabilen kişilerden oluşan bir toplumun, bilgi toplumu
olma yolunda temel unsur olduğu açıkça görülmektedir. Türkiye'de uygulanmaya başlanmış
Fatih Projesi bu yolda atılan büyük bir adımdır.
~ 141 ~
Teknoloji, bir okulda değişime neden olmak için gereklidir, fakat tek başına yeterli
değildir. Öğretmenin katılımı olmaksızın, öğrenciler mevcut teknolojiden kendi başlarına
faydalanamazlar. Öğretmenler, eğitimde Bilişim Teknolojilerinin etkili kullanımı için
rehberlik yapma, öğrencilere yardım etme ve yol gösterme gibi rolleri etkin biçimde yerine
getirmelidirler. Bu sebeple, okul öncesi eğitimden başlayan Fatih Projesi entegrasyonu lise
son sınıfa kadar devam edecektir. İnternetin etkin kullanımı da yeni eğitim sisteminin bir
parçası olmalıdır. Eğitim sırasında, sunu, video ve resim gibi interaktif içerikler müfredatı
zenginleştirecektir. Tüm bu eğitim planlamasında ne yazık ki üniversitelerin rolü
tanımlanmamıştır.
Bilim Teknolojilerinin kullanıldığı projede daha önce pilot uygulama yapılmış, 20122013 Eğitim öğretim yılında da 9. Sınıf öğrencilerinin tümünde Tablet bilgisayar verilmiş ve
her sınıfa akıllı tahta kurularak uygulamaya geçilmiştir. Böylece teknolojinin hayata aktif
uygulamasına başlamıştır. 9. Sınıf öğrencileri 4 yıl sonra üniversite öğrencileri olacaktır. Her
türlü teknoloji ile eğitim almaya başlamış bu öğrenciler üniversitelere başladığında eski
eğitim sistemi olan tahta ve not tutmayla karşılaşacak, bu durumda üniversiteler
öğrencilerinin beklentilerini karşılayamayacak, uyumsuzluk ve motivasyon düşüklüğü
problemlerini gündeme getirecektir. Bu nedenle üniversite stratejilerinde bu konuyla ilgili risk
değerlendirmesi yapılması ve gerekli tedbirlerin ivedi olarak planlanmalıdır.
Devam eden ve gelişen eğitim sürecinde BT ile eğitim gören öğrencilerin üniversiteye
geldiklerinde alışageldikleri sistem yeterliliklerine sahip olması gerekmektedir. Bu yeterliliğin
sağlanması için üniversitelerin FATİH Projesi’nin gelişimine uyum sağlaması ve bu
doğrultuda yenilenmesi gerekmektedir.
Sürekli olarak gelişen ve yenilenen teknolojik gelişmelere üniversiteler ayak
uydurmakta zorlanmaktadır. Bu durumun pek çok etkeni bulunmaktadır. Bunlar kısaca
kemikleşen eğitmen görüşü, bütçe kaynaklı problemler, materyal eksikliği olarak sıralanabilir.
Ancak üniversiteler toplum kültürünü yansıtması ve yapılandırmasında oynadığı rol yönünden
eksik ve yetersiz olmamalıdır. Çünkü nesil yetiştiren ve topluma birey kazandıran kurumlarda
eğitim kalitesi, verimliliği ve kazanımları açısından ödün verilemez.
Fransız kuramcı Pierre Lévy’e “Teknik ve kültür birbirinden ayrı olarak asla var
olamazlar” ifadesi bugünkü durumun eksikliğini çok net olarak ortaya koymaktadır.
Teknolojinin tek başına bir anlamı yoktur, ancak bir kültür içinde var olduğu zaman gerçek
anlamını bulur. Teknolojik gelişmeler çoğunlukla toplumların gelişmeleriyle doğru orantılı
olarak ilerler.
Teknolojik değişimler toplumların gelişmesinde önemli bir etken olarak
görülmektedir. Bir toplumun çok ilerde olmasını sağlayan önemli ölçüde teknolojik değişimin
hızının yüksek olmasıdır. Ayrıca toplumlardaki kültür yapılanmasında eğitim faktörünün
önemi yadsınamaz. Ülkemizde BT’nin eğitime entegrasyonu için yapılan çalışmalar
azımsanamayacak miktarda olmakla beraber, üniversiteler açısından çalışmalar son derece
yetersiz kalmaktadır. Özellikle toplumdaki kültür yapılanmasında önemli bir etken olan
üniversiteler, BT ile yetişmiş bir öğrencinin gereksinimlerini karşılayacak alt yapıya sahip
değildir. Dolayısı ile öğrencinin eğitim anlayışının ani bir değişime uğraması, öğrenci
başarısında olumsuz etkiler doğurabilir. Bu durumda BT entegrasyonunun uygulamaya
~ 142 ~
konulduğu Fatih Projesi kültürü ile yetişen öğrenciler üniversitelere ulaşmadan üniversitelerin
bu duruma hazırlıklı olması gerekmektedir.
Bu proje sosyal ve kültürel değişimi de bünyesinde barındıran bütüncül bir süreçtir.
Bilgi ve iletişim alanındaki teknolojik gelişmeler bilgi paylaşımı ve miktarındaki artışı
beraberinde getirmiştir. Böylece öğrencilerin bilgiye ulaşması ve işlemesi kolaylaşmıştır.
Bilgi teknolojilerinin yaygın olarak kullanıldığı bir diğer önemli faaliyet alanı da,
yükseköğrenimdir ve günümüzde yükseköğrenimde bilgi teknolojileri, büyük oranda eğitim
ve öğretimin şeklini ve kapsamını değiştirmektedir.
Dünyada Yükseköğretimde teknolojilerin kullanımı yönünde önemli gelişmeler
yaşanmaktadır. Ülkemizde ise sınırlı kaynaklardan yararlanarak hazırlanan ders notlarına ya
da öğrenciye not tutturularak öğretilme esasına dayanan bir öğretim yöntemi oldukça
yaygındır. Derslerinde yeni öğretim teknolojilerinden yararlanan öğretim üyelerinin de
genelde bu olanaklardan yeterli düzeyde yararlanmadıkları görülmektedir. Gittikçe artan bir
şekilde kaliteli, bilgi birikimine sahip, nitelikli mezunlar ve dünya standartlarında diplomalar
vermek konusunda özellikle yükseköğretim kurumlarını zorlar hale getirmiştir. Bu nitelikleri
taşıyan öğrencilerin yetiştirilmesi, her şeyden önce öğretim elemanlarının yeni bilişim ve
iletişim teknolojilerini etkin ve verimli bir şekilde kullanmalarının önemi artmaktadır.
Yükseköğretim sisteminin çıktıları olan nitelikli insan gücü, ülke ekonomisinin tüm
süreçlerinde yer aldığı gibi yükseköğretim sisteminin girdisini oluşturan öğrencilere de
eğiticilik yapmaktadır. Bu yönüyle yükseköğretim sistemi tüm eğitim sisteminin etkinliğini
belirleyebilecek bir özelliğe sahiptir.
Günümüzde eğitimde bilişim teknolojilerinin kullanımı öğretimsel materyalleri
arttırmakta ve daha yaratıcı hale getirmektedir. Öğrenim sırasında kullanılan materyal
çeşitliliği yeni öğretimsel yöntemler doğurmakta ve derslerin nasıl öğretileceğine ilişkin farklı
ve güncel fikirlerin benimsenmesini sağlamaktadır.
Türkiye'nin 21. yüzyılda, bir taraftan rekabet üstünlüğü sağlaması, diğer yandan genç
nüfus yapısına sahip bir ülke olarak, iş bekleyen geniş kitlelere kaliteli bir eğitimle istihdam
yaratabilmesi için kararlı, uzun dönemli stratejileri oluşturması gerekmektedir. Artık, her gün
Üniversite kampüsüne giden derslere ve laboratuarlara katılan alıştığımız klasik öğrenci
figürü
değişmektedir. Üniversitelerimizde birçok uzman özellikle çevrimiçi eğitimde
öğrenmenin rolünün değiştiğini, bilgiyi sunan ve süreci kontrol eden (öğreten) kişi
konumundan sıyrılıp öğrenme sürecini izleyen ve kolaylaştıran danışman rolü üstlenmesi
gerektiğini belirtmektedir.
Ülkemizde üniversiteler teknolojik ve eğitsel açıdan istenilen seviyeye ulaşamamıştır.
Bu durum pek çok bileşenin olumsuz etkileri olarak ortaya çıkmaktadır. Yükseköğrenim
öncesi eğitimdeki değişimlerin üniversiteye entegrasyonu gereklidir. Bu durum
üniversitelerdeki yetersizlikleri göstermekte beraber çeşitli yansımalarını da görmek
mümkündür.
Teknolojinin Türkiye’de yaygınlaşması için her ne kadar uğraşılsa da, öğretmen ve
öğrenci tutumunu ölçen çalışmalar göstermiştir ki, öğretmenlerin yeterince eğitilmeden akıllı
tahtaların sınıflara yerleştirilmesi, bu teknolojinin amacına uygun, etkin bir biçimde
~ 143 ~
kullanılmadığını göstermektedir. Benzer durum üniversitelerde de görülmektedir.
Üniversitelerde öğretim elemanlarının teknolojiyi takip etmemesi, sınıf içerisinde ve
dışarısında kabul etmemesi gibi problemler söz konusudur. Bu durum alanda aşırı uzmanlık
gerektiren hocaların ileri yaş seviyesi ve akademisyenlerin araştırma görevliliğinden
profesörlüğe kadarki sürecinde yer alan kendine has kemikleşmiş eğitim anlayışından
kaynaklanmaktadır.
Üniversitelerde öğretim görevlilerinin değişime karşı direnç göstermeleri beraberinde
öğrencileriyle iletişim kopukluğu yaşadıklarını gösterir. Dolayısıyla iş hayatı açısından
öğrencilerin eksik kalmasını doğurur. Bu durumun etkileri en çok BT kullanarak yeni nesilleri
yetiştirecek olan eğitim fakültesi mezunlarında görülecektir. Çünkü öğrenciler artık teknoloji
ile iç içe iken bu gelişime ayak uydurmakta güçlük çeken öğretmenler olacaktır. Bu durum
beraberinde öğrenci-öğretmen arası iletişim kopukluğu, öğrenci üzerinde denetimsizlik ve
başarı düşüşü gibi sonuçlar doğurabilir. Yeni nesillerin öğretmenler tarafından yetiştirildiği
göz önünde bulundurulduğunda gelişim ve değişime gereken önem verilmediği
görülmektedir.
Öğretmen yetiştiren kurum öğrencileri üzerine yaptığı araştırma; öğretmen yetiştiren
kurumlardaki öğrencilerin önceki yıllarda yapılan araştırmalara göre bilgisayar okuryazarlık
oranının arttığı; fakat hala yeterli düzeye ulaşmadığı sonucuna ulaşılmıştır. Araştırmaya
katılan öğrencilerin bilgisayar öğrenmelerini sınırlayan en önemli başlıkların kişisel
bilgisayara sahip olmamaları, derslere alan öğretmenlerinin girmemesi, bilgisayar ders
içerikleri yetersizliği ve bilgisayar başına düşen öğrenci sayısının yüksek olduğu sonucuna
ulaşılmıştır. Bu bulgu üniversitelerde teknik yetersizlik olduğunu doğrulamaktadır.
Günümüz üniversite profili, bilgiye ulaşabilen, bilgiyi değerlendirerek teknolojiye
dönüştürebilen ve yeni bilgi üretebilen öğrenciler yetiştirmektir. Bu nedenle yeni öğretim
yöntemlerini kullanarak eğitim ve geliştirme faaliyetlerine daha çok önem vermek
zorundadırlar. Bilgiye erişimin kolaylığı ve kaliteli bilgi kaynaklarının öğrencilere sunulması
üniversitelerimizin olmazsa olmazı olarak karşımızda bulunmaktadır.
Üniversitelerde böyle bir düzenleme yapmak oldukça büyük bir maddi destek
gerektirmektedir. Özellikle ülkemizde son yıllarda daha da yaygınlaşan yükseköğretimdeki
öğrenci sayısı, genç nesil ve globalleşmenin getirisi olarak her geçen gün artmaktadır. Devlet
üniversiteleri artan talebe karşılık verememekte ve yükseköğretimde özelleşme
yaygınlaşmaktadır. Bunun sonucu olarak ise öğrencilerin talepleri her geçen gün artmaktadır.
Yurtdışında yapılan araştırmaların bulguları bu bilgileri destekler niteliktedir.
Üniversiteleri bir araya getiren ücretli eğitim ve araştırma zihniyetiyle gelişen durum,
bağışçıların veya derneklerin yönetimi ile derslerdeki öğretim tekniklerinin çizgi dışına
çıkması kaçınılmazdır. İngiltere’de öğrencilerden harç alınmaya başlanana kadar, üniversite
öğrencileri daha iyi ve çağa uygun öğrenme deneyimleri beklentisi içindeydiler. Öğrencilerin
bu beklentisi ilerleyen yıllarda üniversitelerindeki ödemelerin belirlenmesinde rol oynamıştır;
böylece beklentilerdeki artış kaçınılmaz olmuştur ve modern üniversiteler öğretim rol ve
uygulamalarını teknolojik avantajlar doğrultusunda güncellemiştir.
~ 144 ~
Üniversiteler halihazırda vakıf ve devlet üniversiteleri olarak ikiye ayrılmaktadır. Bu
durumda devlet üniversitelerinin bütçesi çeşitli yenileşme hareketleri için yetersiz kalırken,
vakıf üniversiteleri öğrencilerine daha fazla imkan sunabilmektedir. Okul öncesinden liseye
kadarki zaman dilimindeki öğrencileri kapsayan Fatih Projesi o çağdaki öğrencilere de yeterli
imkanları sunabilmektedir. Bu durumda imkansızlıklar daha çok devlet üniversitelerinde
ortaya çıkmaktadır. Her yıl binlerce mezun veren üniversitelerin gelişimi için çeşitli projeler
yapılmalıdır. Fatih Projesi ve üniversitelerin entegre olarak işlemesi gerekmektedir.
Her ne kadar bilgisayarların eğitsel ortamlarda yaygınlaştırılmasına yönelik çalışmalar
ve gerekli öğretmen eğitimi konusunda nitelik ve nicelik olarak tartışmalar ve eleştiriler söz
konusu ise de, bilgisayarlaşma sürecinin eğitsel ortamlarda yerini alma süreci hızla devam
etmektedir. Ancak bu sürecin üniversitelerde yeterince hızlı işleyemediği görülmektedir. Elde
edilen gelişimler üzerine araştırmalar yapılmalı ve iyileştirme yolunda sürekli yenilenme
planlanmalıdır.
Yurtdışında yapılan araştırmaların sonuçları bu problemin dünya genelinde çözüm
getirilmesi gereken bir problem olduğunu göstermektedir. İlköğretim düzeyinden
yükseköğretime kadar zengin teknolojik içerikle eğitim gören öğrencilerin akademik başarı
seviyelerinde artış tespit edilmiştir ve bunun sonucu olarak öğrencilerin yükseköğretimde de
aynı şekilde düzenli ve özel ihtiyaçlarını gözeterek üniversitelerin düzenlenmesi
gerekmektedir. Elde edilen bulgular göz önünde bulundurulduğunda çeşitli yenileşme
hareketleri ve eğitsel teknolojik sistemleri güncel tutarak öğrencilerin akademik başarılarının
arttırılabileceği görülmektedir. Üniversitelerde yenileşim günümüzde çok tartışılan ve çözüm
aranan bir problemdir. Tüm bunlar değerlendirildiğinde yenileşmenin çözüm yolu olacağı
söylenebilir.
Artan talep Fatih Projesi ile yetiştirilen öğrencilerin yükseköğretim düzeyine gelmesi
ile karşı koyulamaz bir hal alacaktır. Bu durum yüksek merciler tarafından öngörülmeli ve
önlemlerinin alınması için çalışmalara başlanmalıdır. Çünkü günümüzde yapılan çalışmalarda
FATİH Projesinin üniversitelere dönük bir çalışma yapmadığı görülmektedir. Yapılan
çalışmada da eğitim müfettişleri sınıf öğretmenlerinin derslerde bilgisayar destekli eğitimden
yeterince yararlanamadıkları, yararlananların da genelde derslerde projeksiyondan sunu ve
görselleri yansıtmak için yararlandıklarını dile getirmişlerdir. Yapılan araştırmalarda
görüldüğü üzere üniversitelerin eğitim fakülteleri öğrencilerinin bu değişime uygun eğitim ve
teknolojiyle donatılarak mezun edilmeleri gerekmektedir. Ayrıca bu bölümlerdeki yüksek
lisans ve doktora tez konularının da güncel sorunları işler nitelikte olması gerekmektedir.
Bugün bilgi toplumunda eğitimli insan, kendisi ile ilgili gelişmeleri ve değişimleri
takip edebilen, bunları hayatında uygulayan, sorgulayan, gelişime açık, bilgi ve iletişim
teknolojilerini aktif olarak kullanabilen bir kişi anlamına gelmektedir. Üniversitelerimizin
görevi öğrencileri en iyi şekilde ve günümüz teknolojilerinden yararlanarak değişime ayak
uydurabilen öğrenciler yetiştirmektir.
Bu kapsamda çeşitli öneriler sunulmaktadır:
Fatih Projesi kapsamında içeriklerin oluşturulması ve yönetilmesinde üniversiteler
arası koordinatörlüğünün sağlanması: Özellikle eğitim fakültesi öğrencilerinin içeriklerin
~ 145 ~
öğretimsel etkinliğine ve ilgili yaş gruplarına uygunluğuna ilişkin fikirleri alınmalıdır.
Böylece ileriki nesilleri eğitecek bireylerin ders içeriklerinin niteliğini belirlemesine olanak
sağlanacaktır.
Fatih Projesi içeriklerin oluşturulması ve yönetilmesi ile ilgili tüm üniversitelerin
katılacağı sempozyum, kongre, çalıştay vb. etkinliklerin yapılmasında tüm üniversiteler
bazında koordinatörlüğün üstlenilmesi ve koordinasyonun sağlanması: Bu kapsamda tüm
üniversitelerdeki alanında uzman kişilerin fikir beyan etmesine olanak sağlanacaktır. Olaylara
çok boyutlu yaklaşım mümkün olacaktır.
Bilişim Teknolojileri doğrultusunda bütün müfredata yönelik modül bazlı çalışmaların
koordinatör
olacak
üniversiteden
seçilen
konu
uzmanları
tarafından
yapılmasının sağlanması: Böylece her içerik üzerine düşünülecek ve yeterlilikleri pek çok
açıdan değerlendirilip
saptanacaktır.
Seçilecek
koordinatör,
üniversiteleri
bir
araya
getirerek içeriklerin geliştirilmesini sağlamalıdır. Böylece, alanlarındaki uzman
öğretim elemanlarını bir araya getirerek yeni fikirlerin oluşturulmasında öncülük etmelidir.
Fatih Projesi kapsamında Teknokentlerle Üniversiteleri bir araya getirerek
işbirliklerinin sağlanması: Eğitim kalitesi ve verimliliği için gerekli ortamı hazırlama yönünde
atılan bir adım olacaktır.
Üniversite içerisinde öğrenci senaryo, içerik geliştirme iletişim noktalarının
kurulmasında koordinasyonun sağlanması: Bu uygulama öğrencilerin topluma hizmet
kapsamında aktifleşmelerine de imkan sağlayacaktır. Ayrıca ortaya daha yaratıcı fikirler
çıkarmasının yanı sıra üniversite öğrencilerine kendilerini geliştirme imkanı da sunacaktır.
Seçilecek üniversite koordinatörlüğünde müfredatların değişimi/ desteklenmesi
konusunda üniversitelerde görevli öğretim elemanları ve MEB’de görevli konu uzmanı
öğretmenlerle bilişim teknolojileri konusunda işbirliklerinin sağlanması.
EBA da Engelliler biriminin oluşturulmasında Üniversiteler bazında koordinasyonun
sağlanması: Engelli öğrenciler ve üstün yetenekli öğrencilerin ders içerik ve uygulamasında
üniversitelerin danışmanlığı konusunda koordinasyon da sağlanmalıdır. Böylece bu
kapsamdaki azınlık olarak görülen öğrencilere daha aktif ve verimli eğitim imkanı
sağlanmalıdır.
Eğitim içerikleri konusunda Üniversitelerle görüşülerek Eğitim Fakülteleri ve BÖTE
öğrencilerinin ders müfredatının yenilenmesi. (etkileşimli tahta ve değişen ders içeriklerine
uygun eğitimlerin verilmesinde koordinasyonun sağlanması)
Üniversitelerde yüksek lisans ve doktora tezlerinde eğitim teknolojilerine öncelik
verilmesi: tez sonuçlarının ve çıktılarının e-eğitim ortamlarında kullanılabilecek materyaller
olarak tasarlanması, tez konularının bu doğrultuda belirlenmesinin sağlanması ve danışmanlar
tarafından onaylanan tezlerin bakanlık YEĞİTEK paylaşılmasına imkan verilebilmesi için
üniversiteler ile YEĞİTEK arasında koordinasyonun sağlanması faydalı olacaktır.
Öğretmenlere verilecek “eğitimcilerin eğitimi” konusunda üniversitelere bilgi vererek
her üniversiteden alanında uzman kişilerden oluşan bir ekip kurulmasına öncülük edilmesi ve
bu seçkin ekip tarafından eğitimlerin kendi üniversitelerinde uzaktan eğitim sistemiyle
~ 146 ~
verilmesinde koordinasyonun sağlanması: Tüm eğitmenlerin teknolojiyi takip etmeleri
için öğretimsel bir platform sunulmasını sağlayacaktır. Böylece çeşitli kemikleşmiş zihniyetin
önüne geçilerek önemli kazanımlar elde edilebilir. Bilgi teknolojileri konusunda
üniversitelerde yapılması gereken yenileştirmeler, sadece öğretmen yetiştiren bölümlerle
sınırlı kalmamalıdır. Üniversitelerin tüm bölümlerinde bu konuda çalışmalar başlatılmalı ve
öğretim elemanlarının bu sürece katılması sağlanmalıdır. Üniversitelerde nasıl fizik, kimya,
bilgisayar gibi laboratuvarların gerekliliği varsa, üstün teknolojik laboratuvarlar da gereklidir.
Özellikle eğitim fakültesinden çıkacak ve Fatih Projesi desteği ile aktif olarak teknolojileri
kullanması gerekecek öğretmen adaylarının yetiştirilmesi gerekmektedir.
Bu amaçla; özellikle öğretmenlerin sınıf içi uygulamalarıyla ilgili eğitimlerinde
üniversitelerin eğitim fakültelerinden destek alınmalıdır. Ek olarak, e-içerikler
şu anda projenin en zayıf ayağıdır. İçerik üretiminde eğitim fakülteleri ile işbirliği yapılmalı
ve üniversitelerimizin öğretim üyelerinden konularına uygun danışmanlık hizmeti alınmalıdır.
Proje kapsamında hazırlanan içeriklerin geliştirilmesinde öğretim tasarımları konusunda
üniversitelerin eğitim teknologlarından yararlanılmalıdır. Üniversitelerimizde BT kullanımı
konusunda tez çalışmalarının artırılması ve projenin üniversiteler yönüyle ilgili makaleler
yazılması gerekmektedir. Tabletlerin z-kitaplar aracılığı ile sadece içeriğin sunumunda
kullanımı yerine, öğrencilerin simülasyonlar, oyunlar vb. yer almalıdır. Ayrıca, öğretmenler
ile akademisyenlerin bir araya gelmesi sağlanmalıdır. Öğretmenlerin ihtiyacı olan teknik ve
pedagojik destek böylelikle verilebilir. Bu destek beraberinde üniversitelerin Eğitim
Fakültelerine tablet verilerek ve etkileşimli tahta kurularak sağlanabilir. Kısaca, MEB ve
YÖK işbirliği yapılmalıdır. Müfredatlar güncellenmeli, eğitim fakültelerine kendi
müfredatlarını yapabilme hakkı verilmelidir.
Fatih Projesi başarılı olduğu takdirde: bilişimi etkin kullanan kuşaklar, daha eğitimli
kuşaklar, bilişim insan kaynağı zenginliği ve ülkemizde bilişim sektörünün gelişmesine
önemli katkıda bulunması, ülkemizin Bilgi Toplumuna yönelmesine önemli bir ivme vermesi
beklenmektedir. Bu nedenle iyi düşünülmüş, planlanmış ve doğru şekilde hayata geçirilen
Fatih Projesi ülkemiz için yararlıdır.
Fatih Projesinin Güncel Durumu, Bundan Sonra Gerçekleştirilecek Adımların Önem
Sırası Ve AB Tarafından Fatih Projesi Kapsamında Verilecek Destekler
1. Fatih Projesi kapsamında kullanılacak Türkçe içerik çok az sayıdadır ve
geliştirilmelidir.
2. Fatih Projesi kapsamında AB desteğinde geliştirilecek ürünler hem üniversite, hem
MEB ve hem de STK bünyesinde kullanılabilir ve sürdürülebilir olmalıdır.
3. Fatih Projesi uzaktan eğitim projesi olmayıp Fatih projesinde geliştirilecek içerikler
derste kullanılacak destek materyali olacak şekilde değerlendirilmelidir.
4. Ölçme ve değerlendirme araçları tıpkı içerikler gibi çağdaş öğrenme yaklaşımlarına
uygun hazırlanmalıdır
5. İçerikler günlük yaşam deneyimleri içerecek şekilde tasarlanmalıdır.
~ 147 ~
6. Ders içeriklerinde aşağıdaki hususlar dikkate alınmalıdır.
a. Tüm ders süresini kapsayacak şekilde değil öğretmenin ilgili üniteye ilişkin
öğrencilerin dikkatini 1-3 dakikalık videolar kullanılabilir.
b. Öğretmenlerin sınıfta konunun belirli bir kısmını anlatmakta kullanacağına 3-6
dakikalık animasyon, video ve dinamik simülasyon tarzı materyaller kullanılmalı.
c. Öğrencilerin evde kendi başına çalışmalarına yardımcı olacak 3-6 dakikalık
materyal hazırlanmalı.
d. Öğrencilerin konuyu pekiştirme amaçlı oyun tarzı değerlendirme materyalleri
kullanılmalı.
e. EBA’nın bünyesinde geliştirilmiş sosyal medya ortamının kullanılarak daha etkin
hale getirilmeli
Ayrıca Mobil öğrenme konusu ile ilgili olarak da;
Türkiye’de kullanılan akıllı telefon sayılarının 40 milyonu aşması, mobil öğrenmenin
eğitim sistemine destekleyici olarak dahil olabileceği düşüncesini pekiştirmektedir. Mobil
uygulamaların eğitimde kullanılması için aşağıda belirtilmiş maddelerin ele alınması
gerekliliği üzerinde durulmuş,
 Mobil öğrenme ile standartların belirlenmesi
 Mobil öğrenme kullanım alanlarının belirlenmesi
 Telekom firmalarının mobil eğitimde rollerinin belirlenmesi
 Mobil Uygulama geliştiricilerini yetiştirilmesi için üniversite, özel sektör ve kamu
işbirliğinin sağlanması,
 Kullanılabilirlik eğitimlerinin BÖTE formasyonlarına dahil edilmesi için ilgili
makamların bilgilendirilmesi,
 Gelişmekte olan ülkelerde mobil eğitim uygulamalarının araştırılması, ve
Türkiye’ye uyarlanması çalışmalarının yapılmasının sağlanması.
Fatih Projesi İle Test Odaklılıktan Süreç Odaklılığa Doğru
Eğitim olgusu insanoğlunun var olmasıyla başlar. Yapılandırıcı eğitim anlayışının
benimsenmesinin öncesine bakıldığında eğitim unsurları başta öğretmen, kitap ve kara tahta
olmuştur. Küreselleşmenin etkisiyle tüm dünyada birçok alanda olduğu gibi eğitim de çok
hızlı bir değişim içerisine girmiştir. Eğitim sistemleri önemli değişime uğramış ve eğitim
teknolojileri gibi alanların doğmasına neden olmuştur. Bu tür değişimler eğitimin sosyal,
ekonomik değişimlerden ayırmanın mümkün olamayacağını ortaya koymaktadır. Teknoloji
alanında yaşanan hızlı dönüşümler eğitim alanına da yansımakta ve bireyin toplumsallaşma
sürecinde etkili olan her faktör gibi eğitimin de yeniden düzenlenmesini bir zorunluluk haline
getirmektedir.
Teknolojinin gelişmesiyle değişen ve gelişen değerlere bağlı olarak yeni eğitim
paradigmaları oluşmuş, bu hızlı değişim eğitimli insan tanımının da yeniden yapılanmasına
neden olmuştur. Gelişmiş ülkelerin kalkınma süreçlerine bakıldığında önceliğin eğitim
~ 148 ~
kalitesindeki yükseltilme ile başladığı görülmektedir. Kalkınmış ülkeler eğitimde ders
araçlarının öğrenmede değerini anlamış, bu nedenle eğitim olanaklarını yükselterek ve büyük
bütçeler ayırarak eğitim kurumlarını gereken araç ve gereçlerle donatmışlardır.
Ülkemizde de bilgiye ulaşma yolları çeşitlenmekte ve öğrenciler bilişim teknolojilerini
(BT) etkin bir şekilde kullanabilmeleri sağlanma çalışmaları yapılmaktadır. Öğrencilerin
bilgisayar, internet, cep telefonu vb. teknolojik araçlardaki gelişmeleri yakından takip etmeleri
ve bu araçları öğrenme amacıyla kullanmaları, öğrenme - öğretme sistemlerinde yeni
yaklaşımların geliştirilmesini ve öğrencilere e-öğrenme sisteminin imkanlarının sunulmasını
zorunlu kılmıştır.
Bir eğitim dizgesi genellikle üç ana unsur bağlamında ele alınır. Bunlar, öğretim
programı, öğretim hizmeti ve değerlendirme etkinlikleridir. Bu üç ana unsurun, ulusal
eğitimin nihai hedefine hizmet edecek şekilde, birbirini tamamlayan ve destekleyen anlayış ve
uygulamalardan oluşması beklenir.
Eğitimde ölçme ve değerlendirme yaklaşım, yöntem ve tekniklerini tartışabilmek için,
eğitimin nihai hedefini, buna uygun tasarlanan öğretim programlarını, öğretim hizmetini
oluşturan unsurlarla birlikte değerlendirmek gerekir.
Kendi işleyiş sürecini izlemeyen, çıktılarını değerlendirmeyen hiçbir düzen
düşünülemez. Değerlendirme, öğretim programını, öğretim hizmetini, öğrenme ortamlarının
girdilerini, öğrenme sürecini ve öğrenme çıktılarının niteliklerini belirlemeye yönelik olabilir.
Öğrenme süreci ve bu sürecin sonuçlarını değerlendirme etkinlikleri için iki genel
yaklaşımdan söz edebiliriz. Birincisi öğrenme sürecini izlemeye yönelik (formative
evaluation-monitoring), ikincisi de belirli evrelerde erişilen düzeyi belirlemeye yöneliktir
(summative evaluation-assessment). Bu yaklaşımlardan sadece birisinin benimsenmesi ya da
uygulamada ağırlık taşıması, öğrenme sürecinin ve çıktılarının niteliğinin artırılması için
gerekli olan dönütleri vermede yetersiz kalır.
Örneğin, Türkiye’de yaygın öğretim uygulamalarında olduğu gibi, sadece iki yazılı bir
sözlü sınav gibi belirli evrelerde erişilen ezber bilgi düzeyini belirlemeye yönelik sınavlar,
öğrenme sürecinde olup bitenler ile ilgili bilgi veremez, süreç içinde düzeltilebilecek ve
giderilebilecek aksaklıklar saptanamaz ve süreci iyileştirme, sonuçtaki beceri düzeyini
yükseltme fırsatı kaçırılmış olur. Ayrıca kademeler arası geçişlerin bir evrenin sonunda tek
sınava dayalı olması da aynı sonucu doğurur. Tek sınava dayalı kararların isabetliliği her
zaman geçerlilik ve isabetlilik sorunlarını da beraberinde getirecek, öğretimin kalitesi bu
sınavları da sorulan soruların kalitesini aşamayacaktır. Üstelik, bu sınavlardaki niteliksiz
sorular, düzeyi düşük öğretim uygulamaların gerekçesi haline gelmiş ve adeta bir öğretim
standardına dönüşmüş olacaktır. Öğretime ilişkin tüm düzenlemelerin, bu hedefe ulaşma
yolunda, kendi iç tutarlığını sağlama açısından birbirini destekleyici unsurlardan oluşması
beklenmelidir. Ortak becerilerin geliştirilmesi ve desteklenmesi amacıyla da derslerin her
birine özgü beceriler bulunmaktadır. Her bir dersin her bir öğrenme alanında, sözü edilen
becerileri geliştirmek üzere kazanımlar öngörülmüş bulunmaktadır. Bu kazanımları
edindirmek üzere de öğrencinin merkezde olduğu bir etkinlik senaryosu öngörülecektir.
Böylece tanımlanmış etkinliklere dayalı bir öğrenme ve öğretme sürecinin hayata geçirilmesi
sağlanacaktır.
~ 149 ~
Bilişim Toplumuna ulaşılmasında, ancak etkin öğrenme yaşantıları ile mümkün
olacağından, etkinlik temelli, öğrenci merkezli bir öğretim hizmetinin gerçekleşmesi
beklenecektir. Bu arada gerçekleşmesi beklenen etkin öğrenme sürecindeki ardışık düzeyleri
şöyle sıralayabiliriz:
1. Bilgiye Erişme: Bilgiye erişme yol ve yöntemlerini, araç ve gereçlerini etkili ve
verimli kullanabilme;
2. Bilgiyi Ayıklama/Derleme: Amacına uygun düşen bilgiyi derleme, güvenilir ve
geçerli bilgiyi seçebilme;
3. Bilgiyi Örgütleme: Derlediği ve ayıkladığı bilgilerden anlamlı bütünler
oluşturabilme, çözüm önerileri üretme;
4. Bilgiyi Sorgulama: Oluşturduğu anlamlı bütünleri, elde ettiği sonuçları irdeleme,
varsayımlarını ve oluşma koşullarını belirleyebilme, en iyi çözüm önerisini belirleyebilme;
5. Bilgiyi Üretme: Kendi yaşantısına ve birikimine dayanarak kendi bilgisini üretme,
kendi tercihlerini yapma, kendi kararlarını kendi başına alabilme.
Belirlenen nihai hedefe yönelik olarak öngörülen becerilerin geliştirilmesi için
tasarlanacak öğrenme etkinlikleri, yukarıda sıralanan etkinlik düzeylerinden birini, birkaçını
veya tümünü içerebilecektir. Böylece, yapılandırmacı yaklaşıma uygun düşen bir öğrenmeöğretme ortamı oluşacak ve öğrenci kendi bilgi dünyasını kendi yaşantısıyla kurabilecek,
anlama ve anlatma becerileri gelişkin bir birey olacaktır. Böyle bir öğretim düzeninde
öğrenme sürecine odaklanan bir değerlendirme yaklaşımı benimsenmelidir. Değerlendirme
etkinlikleri sadece etkinlik aşamalarındaki işlemlerin geçekleşip gerçekleşmediğini
belirlemenin ötesinde, bu etkinliklerle geliştirilmesi beklenen beceri ya da becerilerin ne
ölçüde gelişmekte olduğunu belirler nitelikte olmalıdır.
Günümüzde Teknolojinin ilerlemesi ile okuryazarlık kavramı sadece bireyin okumayazma becerisi ya da temel yazılı metinleri çözümleyebilme becerisi olarak tanımlanmasından
çıkmış, bireyin farklı alanlardaki becerisi olarak da tanımlanmaya başlanmıştır. Bu amaçla
Milli Eğitim Bakanlığı (MEB) neyin öğrenileceğinden çok, nasıl öğrenileceği üzerinde
çalışmalara başlamıştır. Böylece daha önce benimsenmiş olan davranışçı öğretim modelinden
çok yapılandırmacı öğretim modeli benimsenmiş ve öğrenciye çok bilgi yükleyen, kesin
içeriği ortaya koyan katı öğrenme sistemi değişerek, yerini farklı ve kalıcı öğrenme
sistemlerine bırakmıştır. Bu amaçla ülkemizde uygulanan Fatih Projesi ile birlikte içeriklerin
elektronik ortama sunulması düşünülmüş ve öğrencilerin bilgiye erişimini kolaylaştırmak
hedeflenmiştir. Bu aynı zamanda eğitimde fırsat eşitliğinin de gerçekleşmesini sağlayacaktır.
Teknoloji, bir okulda önemli bir değişime neden olmak için gereklidir, fakat tek başına
yeterli değildir. Öğretmenin katılımı olmaksızın, öğrenciler mevcut teknolojiden kendi
başlarına faydalanamazlar. Öğretmenler, eğitimde BT’nin etkili kullanımı için rehberlik
yapma,öğrencilere yardım etme ve yol gösterme gibi rolleri etkin biçimde yerine
getirmelidirler. Günümüz dünyasında eleştirel düşünce, etkin problem çözme ve bilgisayar
okuryazarlığı gibi yeterliliklere sahip olmadan diploma sahibi olmak bir anlam ifade
etmemektedir.
~ 150 ~
Yürütülmekte olan öğretim uygulamalarına bakıldığında, genel olarak, ortaya konulan
programın ve anlayışın kavranamadığı görülmektedir. Uygulamaları etkinlik temelli gibi
gösteren öğretim materyalleri ve teknolojik ürünlerin okullara girmesine rağmen, öğretmenler
“konu” anlatmaya devam etmekte, kazanımlar “konu başlıkları” olarak algılanmakta, okulda
başarılı olan öğrenciler anlatılan konuları akılda tutma becerisini en iyi kullanabilen
öğrenciler olmaktadır. Yapılan etkinlikler öğretmen tarafından bilgi aktarma biçiminde
sürdürülmektedir. Eğitim büyük ölçüde belleme becerisini (ezber gücünü) ölçer durumdadır.
Üst düzeyden düşünme becerilerini ölçen sorular yok denecek kadar azdır. Okullara
gönderilen öğretim materyallerinde (ders kitabı, öğrenci çalışma kitabı ve öğretmen
kılavuzlarında) bulunan etkinlikler konu odaklı olarak ele alınmakta, bunların edindirilmesi
beklenen kazanımlarla ne ölçüde ilişkili olduğu bilinmemekte, kazanımların da hangi
becerileri ne düzeyde geliştirmesi beklendiği konusunda da bir açıklık bulunmamaktadır.
Etkinliklerle birlikte verilen izleme ve değerlendirme araçları genellikle etkinlik
sırasındaki işlem adımlarıyla ilgili olmakta, atılan bu adımların sonunda edinilecek
kazanımlar ve beceri düzeyleri gözden kaçırılmaktadır. Verilen kontrol listeleri ve dereceli
puanlama anahtarları konu ve alt konulara ilişkin bilgileri kapsamakta ve bu araçların bilgileri
kullanarak geliştirilmesi beklenen düşünme becerileri ile ilişkisi kurulamamaktadır. Benzer
bir sorun derse özel beceri tanımlarında da vardır. Öğretim hedeflerinin sınıflanmasında
Bloom taksonomisinden vazgeçilmiş, yerine herhangi bir sınıflama önerilmemiştir. Bu
nedenle öğrenme etkinliklerinin sonunda edinilecek kazanımları ve bunlara ilişkin beceri
düzeyini belirleyecek bir ölçüt ya da standart henüz ortada yoktur.
Uzun yıllardır, bireyin öğrenim hayatı iki evredeki iki sınava odaklı olarak
belirlenmektedir. Öğretim programlarında öngörülen, etkin bireyin gelişkin olması beklenen
üst düzey düşünme becerileri, bu sınavların kapsamında ağırlıklı olarak yer almamaktadır.
Öğretim programlarında geliştirilmesi beklenen üst düzeyden düşünme “mantıksal düşünme,
çözümleyici düşünme, eleştirel düşünme, yeni durumlarda bilgiden yararlanma ve sorun
çözme” becerileri bu sınavların kapsamında yer almamaktadır.
Öğretim uygulamalarının odak noktasında bulunan anahtar kişi öğretmendir. Yıllardır
öğretmen yetiştirme konusunu ele alıyoruz. Öğretmen yeterlikleri üzerinde duruyor,
performans göstergelerini tanımlamaya çalışıyoruz. Yukarıda sözü edilen öğretim
programlarını uygulayacak öğretmen, “öğrenci ne yaparsa ne öğrenir?” sorusuna “öğrencinin
başrolde bulunduğu bir etkinlik” senaryosuyla cevap verebilmelidir. Öyle ki bu senaryoyu
sahneye koyabilsin. Etkinlik boyunca öğrencisinin öğrenme sürecini izleyebilsin ve
yönlendirebilsin. Böyle bir öğretmenin ölçme ve değerlendirme alanına ilişkin yeterlikleri
süreç odaklı olmak durumundadır. Öğrenme sürecinin kaynaşık bir unsuru olarak performans
izleme ve değerlendirme tekniklerini kapsayacak uygulamalara dönüştürülmelidir. Hizmet
içindeki öğretmenlere destek olacak “etkinlik tasarlama, etkinlik yönetme, performans izleme
ve değerlendirme” konularında ulusal düzeyde uzmanlık hizmetleri sunulmalıdır. Öğretmen
adayları da etkinlik temelli etkin öğrenme uygulamalarında içiçe geçmiş olan izleme ve
değerlendirme tekniklerinden yararlanabilecek biçimde uygulamalı olarak yetiştirilmelidir.
Mevcut düzenlemelerle öğretim sistemini sınav odaklılıktan kurtaracak bir önlem henüz
alınmış değildir. Friedrich Nietzsche’ın "Derisini değiştirmeyi bilmeyen yılan ölür" sözünden
yola çıkılarak İlköğretim ve ortaöğretim boyunca eğitsel rehberlik, mesleki rehberlik ve
~ 151 ~
kariyer danışmanlığı hizmetlerini de bünyesinde barındıracak, gelişimsel rehberlik anlayışı ile
kademeler arası geçişte yöneltme ve yönlendirme kararlarına dayanak teşkil edecek objektif
verileri sistematik olarak derlemek, izlemek ve değerlendirmek üzere; öğrencilerin akademik
beceri, ilgi ve özel yetenek profillerini oluşturacak, zamanla öğretim sistemini tek sınav
odaklı olmaktan çıkaracak yeni bir model oluşturulmalıdır.
Ekonomileri daha hizmete yönelik, daha bilişim teknolojilerine dayalı ve bu nedenle
daha çok bilgisayar becerisine sahip olmayı gerektirmektedir. Bilgisayar okuryazarı olmak
artık çalışma hayatında başarının ön koşullarından biridir. Kaliteli bir eğitimin, gençleri bu tür
becerilerle donatması gerekmektedir. BT’nin okuldaki diğer önemli bir rolü kültürel, sosyal
ve mesleki alanlarla ilgilidir. BT’nin kültürel, sosyal ve profesyonel rolleri, tüm paydaşlar
(öğrenciler, öğretmenler, yöneticiler ve veliler) için internet ve CD ortamlarında var olan çok
miktarda bilgi kaynakları ve hizmetlerin etkili kullanımıyla yerine getirilmektedir. İnternete
bağlı bir okul, yerel olarak, ulusal ve uluslararası düzeyde iletişim yönünden
desteklenebilmektedir. Farklı ülkelerden öğrencileri ve öğretmenleri biraraya getiren eğitim
projeleri; öğrencilerin ve öğretmenlerin ufuklarını, onların diğer kültürlerden insanlarla
etkileşime girmelerine izin vererek, grup çalışmalarını ve sosyal etkileşimlerini teşvik ederek
genişletebilirler.
Bilgisayar ağları öğretmenler için, dünyadaki okullardan akranlar arasında bağlar
kuracak bir eğitim ortamı sağlar. Öğretmenler, aynı durumlarda meslektaşları ile kendi
deneyimlerini, problemlerini ve ilgi duydukları konuları paylaşarak, daha fazla avantaj
sağlayabilmektedirler. Örneğin; öğretmenin işlediği dersi kayıt etmesi durumunda hem
öğretmen hem de öğrenci için ihtiyaç duyulan durumlarda aynı dersi tekrar etme şansı elde
etmişlerdir. Bu ders kayıtlarını süreç içerisinde gözden geçiren öğretmen içeriği güncelleyerek
sürekli güncel ders materyaline sahip olmuştur. Bir derste yaklaşık beş soru çözebilen bir
öğretmenimiz önceden hazırlık yapmak sureti ile etkileşimli tahtayı kullanarak bu sayıyı 10’a
çıkarmıştır. Öğrencilere sağladığı avantaj ise erişim imkanı bulamadıkları materyal ve yerlere
bu teknolojik destek sayesinde erişim imkanı bulmuşlar. Ayrıca öğretmenin işlediği dersi
kayıt etmesi durumunda öğrenci için ihtiyaç duyulan durumlarda aynı dersi tekrar etme şansı
elde edeceklerdir. Eğitimde yaygın olarak kullanılan ve gittikçe yaygınlaşmaya başlayan yeni
teknolojiler çerçevesi içerisinde televizyon, video, bilgisayar, etkileşimli video, internet,
e-posta gibi teknolojileri sayabiliriz. Eğitim sürecine damgasını vuran ve yaygınlaştırılması
konusunda büyük proje ve çalışmalara girişilen bilgisayarların, özellikle etkili eğitsel
yazılımların hazırlanmasıyla öğretme-öğrenme sürecine önemli katkılar sağladığı, yapılan
bilimsel araştırmalar sonucunda ortaya konulmuştur.
Her ne kadar bilgisayarların eğitsel ortamlarda yaygınlaştırılmasına yönelik çalışmalar
ve gerekli öğretmen eğitimi konusunda nitelik ve nicelik olarak tartışmalar ve eleştiriler söz
konusu ise de bilgisayarlaşma sürecinin eğitim ortamlarında yerini alması süreci hızla
gerçekleşmektedir. Çünkü mevcut araştırmalar incelendiğinde bilgisayarların; öğrencinin
kendi öğrenme hızına göre öğrenmesine olanak tanıması, diğer eğitsel ortamlara oranla daha
kalıcı yaşantılar kazandırması, yazılımlar aracılığı ile öğrenilen konuya özgü resim,
animasyon, hareketli gerçek görüntü filmleri vb. olanakları sunarak öğrenmeyi daha kısa ve
etkili biçimde gerçekleştirmesi, gerek öğrencinin kendisini ve gerekse öğretmenin öğrencinin
öğrenme düzeyini takip olanağı tanıması gibi imkanlar sunduğu söylenebilir.
~ 152 ~
Günümüzde çok amaçlı olarak her yerde ve her düzeyde kullanılan internet, özellikle
eğitim açısından hızla yaygınlaşmakta, sunduğu olanaklarla da vazgeçilemez bir teknoloji
haline gelmektedir. İnternet ile yalnızca bölgesel düzeyde değil; dünya ile bütünleşmek ve
dünyanın hemen her yerindeki (ağa bağlı olması halinde) bilgi, kurum ve kuruluşlara hatta
kişilere ve bunların özel çalışmalarına ulaşmak mümkündür. Dolayısıyla konu eğitsel olarak
ele alındığında; öğretmen ve öğrencilerin araştırmalarında geniş olanaklar sunması, eğitim
kademesinde rol alan herkesin kendini yenilemesine olanak tanıması, dünyanın değişik
yerlerindeki meslektaşları ile veya onların ilgi alanlarıyla ilgili kişi, kurum ve kuruluşlarla
iletişim olanaklarına sahip olmaları, gelişmeleri anında ve hızlı bir şekilde takip edebilmeleri,
değişik bölgelerde gerçekleşen konferanslara aktif ve görüntülü olarak katılabilmeleri,
uzaktan eğitim olanaklarına sahip olmaları, özellikle kendi WEB sayfalarını hazırlamada;
teknolojinin getirdiği kolaylıklar ile yaratıcılığı ve paylaşımcılığı artırması, e-posta aracılıyla
anında posta ve dosya transferine olanak tanıması yönünden oldukça önemlidir.
Özellikle; Eğitim Bilişim Ağı (EBA) web sitesinin her geçen gün içeriğinin
zenginleşerek tüm sınıf ara, derslere ve branşlara hitap eder hale geldiği gözlemlenmiştir.
Özellikle animasyon ve video şeklindeki ders içeriklerine öğrencilerimizin ilgisinin yüksek
olduğu görülmüştür. Tahta sistemlerinin yüksek kalitedeki video görüntüsünün gün ışığına
rağmen tüm sınıfta rahatlıkla izlendiği gözlemlenmiş, sesin anlaşılır olduğu duyulmuştur.
Okullara dağıtılan Çok fonksiyonlu yazıcının Türkçe Menü-sün çok açık ve anlaşılır olduğu
bu daha önce bu aygıtı kullanmayan bir öğretmenimizin bile yarım saat içinde bir çok
özelliğini menüden çözerek işini yapabildiği görülmüştür. Doküman kameranın birçok işe
yarar işlevinin olduğu ve kullanımının kolay olduğu kurslarda kullanımı hakkında bilgi
verildikten sonra bu aletin öğretmenlerimiz tarafından sevildiği ve kullanıldığı görülmüştür.
Okullarımızın çoğunda tahta sisteminin öğrenci tarafından korunduğu, sahip çıkıldığı
ve dikkatlice kullanılmaya çalışıldığı görülmüştür. Öğretmenlerimiz, kişisel dizüstü
bilgisayarlarını HDMI giriş ile tahta sistemine bağlayıp görüntü ve sesi kolaylıkla tahtaya
aktarıp kendi bilgisayarlarını tahtadan dokunmatik olarak kullanabilmeleri özelliğini
benimsemiş ve bu nedenle kurslara genellikle kendi dizüstü bilgisayarlarını getirmiş ve
kullanmışlardır. Verilen bir kursta Akıllı Tahta yazılımı “Starboard”ı kullanarak iki sınıf
tahtası birbiriyle etkileşerek bağlanmış, “A” sınıfındaki bir öğretmenimiz “B” sınıfına ders
anlatmıştır. İlimizde Fatih Projesi hızlı bir şekilde devam ederken öğrenci, öğretmen ve
velilerimizde büyük bir heyecan, özgüven oluşturmuştur.
Türkiye nüfusun çoğunluğunun (% 54,9) 30 yaşın altında olması ve 15 yaşın altındaki
bireylerin toplumun yüzde 28,1’ini oluşturması, ülkemiz için büyük bir insan gücü
potansiyelinin işaretidir. Genç neslin öne çıktığı nüfus dağılımın sonucu olarak, 2020’de
nüfus grupları içerisinde 25-39 yaş grubunun baskın olacak olması, bugün öğrenim çağındaki
öğrencilerimizin yarının dünyasında söz sahibi olması anlamına gelmektedir. Dolayısıyla,
genç nüfusa yatırım yapmak ve bilgi toplumunun birer ferdi olmalarını sağlamak, gelecek için
önemli bir kazanım olacaktır. Bu kazanımların sağlanması için de “Eğitimde Fatih Projesi”
büyük bir atılımın gerçekleşmesini sağlayacaktır.
Eğitim sisteminde kazanılan beceriler ülkelerin sadece rekabet düzeyinde değil aynı
zamanda bireylerin sonraki yaşam standartlarında da önemli ölçüde belirleyici olmaktadır.
~ 153 ~
Uluslararası Öğrenci Değerlendirme Programı (Programme for International Student
Assessment, PISA) Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü (OECD) tarafından üçer yıllık
dönemler halinde, OECD üye ülkelerinin ve paydaş ülkelerin 15 yaş grubundaki
öğrencilerinin kazanmış oldukları bilgi ve becerileri değerlendiren bir araştırma projesidir.
Değerlendirme; okuma, matematik ve fen alanlarında çoktan seçmeli ve açık uçlu sorulardan
oluşmaktadır. Çocukların temel eğitimdeki becerilerilerine odaklanan PISA ve yetişkin
becerilerine odaklanan PIAAC (Programme for the International Assessment of Adult
Competencies) araştırmalarındaki karşılaştırılabilir alanlarda çıkan sonuçların benzerlik
göstermesi, çocukların eğitim sisteminde edinecekleri becerilerin yetişkin olduklarında sosyal
ve ekonomik hayatlarının kalitesi için de belirleyici olduğunu göstermektedir. PIAAC
araştırmasına göre temel becerileri yüksek olan bireylerin aynı zamanda kazanç düzeyi,
politik katılımcılık, güven duygusu, gönüllü hizmetlere katılım, sağlık durumu vb. alanlarda
da daha iyi olduğu görülmüştür. Dolayısıyla yüksek becerilerin kazanılması hem bireysel hem
de toplumsal düzeyde hayati öneme sahiptir. Ülkedeki beceri ortalamasının tek başına
artırılması ise yeterli olmayıp bu becerilerin toplumun farklı kesimlerine daha adil dağılması
ile sosyo-ekonomik ve kültürel koşullarından bağımsız hale gelmesi önem taşımaktadır .
Türkiye’nin özellikle son 10 yılda okullaşma oranlarını artırırken kalite ve eşitliği de
geliştirmesi incelenmesi gereken bir durumdur. Sosyo-ekonomik imkanlar ve başarı düzeyi
açısından görece dezavantajlı çocukların eğitim sistemine katılmalarına rağmen Türkiye’nin
hem başarı hem de eşitlik düzeyini artıran, Meksika ve Almanya ile birlikte üç ülkeden biri
olması OECD tarafından da övgüyle değerlendirilmektedir .
Son on yılda eğitim performansındaki ve eşitlikteki artışta ülkenin genel refah
düzeyinin artması, sosyal harcamalarının kapsamının genişletilmesi, eğitimde fiziki altyapı ve
öğretmen sayısının artırılmasının önemli bir etkisi olmuştur. Bununla birlikte sonraki
dönemde gerçekleştirilecek kalite artışında öğretmen niteliklerinin ve eğitim içeriğinin daha
da önem kazandığı görülmektedir. Bu alanlarda gerekli adımların atılamaması ekonomidekine
benzer olarak eğitimde de “orta kalite tuzağı” yaşanmasına neden olabilir. Bir başka ifadeyle,
son dönemde eğitimde sağlanan performans artışının önümüzdeki dönemde sürdürülememesi
riski söz konusu olabilir.
Teknolojiyi doğru konumlandırdığınızda amaç olarak değil, amaca hizmet eden bir
araç olarak kullanıldığında başarıda onunla birlikte geliyor. Tablet bilgisayarla eğitim
sayesinde ders içerisindeki etkileşim arttığı gibi, ders işleyişinde inanılmaz bir hız sağlandı.
Örnek vermek gerekirse; bir matematik dersinde kara tahta teknolojisi ile maksimum 8 soru
çözülürken, akıllı tahtaya geçildiğinde bu sayı ortalama 14- 16 soruya çıkmış, tablet
bilgisayara geçişle 22-24 ortalamaya ulaşmıştır. Bu bize göstermektedir ki, öğretmenlerimizin
ve öğrencilerimizin ders esnasında zaman yönetimini en üst seviyede kullanmaya
başlamışlardır.
Sürekli gelişen ve hayatımıza bir şekilde giren teknoloji karşısında çocuklarımızın
eğitim alanında bundan uzak kalması neredeyse imkansız hale gelen bir zaman dilimi
içerisindeyiz ve gün geçtikçe daha fazla teknoloji bu alanda etkisini yükseltmekte. Sosyal ve
pedagojik yönden çocukların teknolojiye üst kuşaklara nazaran hızlı uyum sağlamaları, kendi
dünyaları içerisinde algıda seçiciliği daha iyi yorumlayıp bunu kullanabilmelerini eğitimsel
~ 154 ~
hayatlarında ise, bunu doğru kazanımlara dönüştürebilmeleri ancak eğitim kurumlarındaki
bizlerin ve ebeveynlerinin doğru yönlendirmeleri ile gelişimlerine katkı sağlayacaktır.
Öğrenciler BİT unsurlarını çok daha erken yaşlarda tanıyarak gelecekte bunların
verimli kullanımı konusunda çok daha başarılı olacaklar. İnternet nedir, yazıcı nedir, tarayıcı
nedir vs bu soruları çok daha küçük yaşlarda öğrenen gençlerimiz ileriki yaşlarında şimdiki
nesle göre çok daha başarılı yetişkinler olacaklardır. Teknolojiye hakim meraklı öğrenciler,
bir dizi çeşitli kişisel ve teknolojik üst seviye eğitimler alarak, aldıkları bu eğitimler ile
yerleşke genelinde diğer öğrencilere, öğretmenlerine hatta velilere bir dizi projeler
kapsamında eğitimde teknolojinin üst seviye kullanımı ile ilgili eğitimler vermekte, ayrıca
ulusal ve uluslararası projelerde görev almaktadırlar.
Sonuç olarak; ülkelerin bilimsel gelişmişlik düzeyi, bilim, ar‐ge ve yenilikçilik ile
insan kaynağına uzun vadeli ve stratejik bir anlayışla yapılan yatırımla doğrudan ilişkilidir.
Bir ülkenin gelişmişlik düzeyi; toplumda bilimsel düşüncenin benimsenmesi, bireylerin
keşfetme merakıyla öğrenmeye ve araştırmaya yönelmesi/yöneltilmesi, bilimsel bilginin
gelişmesi ve değişik kullanım alanlarında katma değer yaratan sonuçlar doğurması ile dünya
genelinde rekabet edebilir seviyeye çıkabilir.
Dünya’dan Farklı Ve Değişik Uygulamalar
Silikon Vadisi‘nde çalışan, gecesi gündüzü teknoloji üretmek ve dünyaya sunmak olan
üst düzey çalışanlar; çocuklarını teknoloji barındırmayan okullara göndermeyi tercih
etmekteler. Son teknoloji ile donatılmış laptoplar, iPadler ve dijital kitaplarla birebir eğitim
veren havalı kurumlar yerine; eğitim materyallerinin eski usul tahta-tebeşir, kağıt-kalem, örgü
ve dikiş iplikleri, renkli boyalar, bazen de çamur olduğu ‘Waldorf’ okullarını tercih ediyorlar.
Bu okullarda öğretmenler, eğitimi geleneksel tebeşir ve karatahta ile yapıyor; öğrenciler de
kağıt ve kalemle yazılanları not ediyor. Yani şu anki trendin tam zıttı.
New York Times gazetesindeki bir araştırmaya göre, Ebay’in teknoloji sorumlusundan
tutun da Google ile Apple’ın yöneticilerine kadar, Silikon Vadisi'nin önemli isimleri
çocuklarını içinde bilgisayar bulunmayan okullara göndermeyi tercih ediyor. Waldorf aslında
100 yıllık bir eğitim sistemi. Çocukların sosyal, duygusal, zihinsel, ruhsal ve fiziksel açılardan
çok yönlü olarak gelişebilmesini hedefliyor. Waldorf’ta anaokulu sınıflarında iPad
bulunmuyor ve çocuklara teknoloji sunmak yerine bol bol masal anlatılıyor, oyun odaklı
eğitimler veriliyor. Waldorf’ta çalışan yöneticiler teknolojiye karşı olmadıklarını, fakat her
şey için uygun bir zamanın ve mekanın olması gerektiğini savunuyorlar. Veliler de bu
felsefeye katılıyor. Örneğin; Google’da yönetici olarak çalışan Alan Eagle’ın konu ile ilgili
düşünceleri şöyle:
“iPad’de yüklü bir programın çocuklara daha iyi okuma veya aritmetik becerisi
katacağı fikri çok komik.”
Beşinci sınıfa giden kızının Google’ı nasıl kullanacağını bilmediğini, ondan biraz
daha büyük olan oğlunun ise daha yeni yeni arama motorunu kullanmaya başladığını; ama
~ 155 ~
bunun yerine örgü örmeyi öğrendiklerini, resimler yaptıklarını, kendi çoraplarını
dikebildiklerini, makas ya da bıçak kullanmak gibi ufak el becerilerinin geliştiğini de ekliyor
Alan Eagle. Waldorf sistemine göre, bu önemsiz gibi görünen motor beceriler, bilişsel
gelişimi destekleyerek ileride problem çözme ve matematik becerisi gibi daha soyut
becerilerin temelini oluşturuyor. Örneğin; örgü dersleri matematiksel düşünce yapısını
güçlendirebiliyor.
Anne babalar 3 yaşındaki çocuklarının iPad ve mouse kullanma becerisiyle övünüyor
olabilir. Ama Eagle’a göre Google ve diğer arama motorların uygulamaları, zaten zekası en
düşük insanın bile rahatlıkla kullanabileceği kadar basit halde sunuluyor. Dolayısıyla
çocukların büyüdüğünde ‘teknoloji kullanma becerilerinden eksik kalması’ gibi bir durum söz
konusu bile değil. Bununla beraber asıl önemli olan çocuğun edebiyat, matematik, temel
bilimler, el becerileri, görsel sanatlar ve performans sanatları gibi alanlarda gelişerek
öğrenmeleri. Ve bu öğrenme sanallıkla elde edilebilecek bir deneyim değil.
Waldorf sistemi, teknolojisiz eğitim metotlarıyla ömür boyu süren bir öğrenim isteği,
yaratıcılık, kişiler arası daha güçlü iletişim ve eleştirel düşünce gibi becerilerin
oluşturulmasını hedefliyor. Bu yaklaşımı savunan yöneticiler, eğitim felsefelerinin başarısını
öğrencilerinin sınavlarda aldığı standart üstü puanlarla ispatlıyor.
Çocuğunuzu bilgisayarın karşısına oturtmayı ve mouse kullanma becerisiyle
övünmeyi bir kenara bırakmak; bunun yerine onu dikiş dikmek, makas kullanmak, renkli
hamurlardan figürler yaratmak gibi daha fazla zeka kullanımı gerektiren etkinlikleri yapması
konusunda desteklemek iyi bir fikir olabilir.
Dünya Yönetiminde İlk 5’e Girebilmek İçin Milli Eğitim Sistemindeki
Engellemeler
Osmanlı İmparatorluğu’nda üst düzey devlet adamlarının yetiştiği Enderun’a
öğrenciler seçilirken fizyonomi bilgisinden yararlanılıyordu. Osmanlı bürokrasisinin ve
diplomasisinin ana kadrosunu oluşturacak bu dahi çocukların sarayda, kendi alanında en iyi
olan uzmanlar tarafından eğitim almaları sağlanıyordu.
Yeni Türkiye’nin önündeki en büyük engel olarak gördüğümüz Türk eğitim sistemini
ele alarak, değişen dünya koşullarına uyum sağlayabilmemizi ve bilim & teknoloji alanında
buluşçu adımlarla bu canım ülkeyi ileri taşıyacak üstün zekalı ve özel yetenekli çocukların
öğrenimi ve milli eğitimin yeniden yapılanmasından bahsetmeye çalışacağım. Öncelikle
“eğitim” kelimesinin kendisini sorunlu bulduğumu ifade etmeliyim. Eğitmek kavramı,
koşullama gibi içinde anlama, özümseme, dokunma, değer yaratma olmayan ve öğrenmenin
karşısındaki ezberci sistemi temsil etmektedir. Bu yüzden Milli Eğitim Bakanlığı’nın,
Öğrenim Bakanlığı’na dönüşmesini öneriyoruz.
Türk eğitim sisteminin en büyük açmazlarından biri, öğrenim süresinin çok uzun
olmasıdır. Üniversite sınavlarına hazırlanma, üniversite bittikten sonra memuriyet ve diğer
sınavlara hazırlanma, iş bulma, üniversiteden kalan kredi borçlarını ödeme derken
velhasılkelam “iki yakayı bir araya getirdiğinizde” yaş otuzu bulmuş oluyor. Sonuç, hayatı
kaçırıyoruz. Mesleki eğitimin desteklenmesi ve ilköğretim ile ortaöğretim sürelerinin
~ 156 ~
kısaltılması bu anlamda değerli ve önemli bir adım olacaktır. Ayrıca günlük ders saatleri de
kısaltılmalıdır. Bütün gününü okulda geçiren çocuğun/ gencin sosyalleşmeye, ilgisi
doğrultusunda kurslara katılmaya ne zamanı, ne de enerjisi kalıyor.
İkinci olarak müfredat basitleştirilerek sadece genel çerçeve vermekle sınırlı kalmalı,
öğrenci ilgisini çeken alan ve konuya kendisi yönlenmelidir.
Beynin en önemli prensibi “Kullan ya da kaybet” prensibidir. Kullanılmayan bilgi
kaybedilir. Türk Eğitim sisteminde müfredatın muazzam yoğunluğu ve kullanılmayacak
bilgilerin öğretilmesi berhava bir yatırımdır. O bilgiler kullanılmayacağı için unutulmaya,
kaybedilmeye mahkumdur. Bunun yerine düşünmeye sevk edecek, buluş oluşturmayı
destekleyecek yeni bir sisteme duyulan ihtiyaç su gibi, hava gibi elzemdir.
Çocuklarımız müfredatın yoğunluğuna yetişmeye çalışırken aileler olarak bizler de bu
sistemin içinde görme ve algılama yeteneğimizi yitirip sistemin bir parçası oluveriyoruz. Çok
fazla bilgi yüklemesi yapıldığında kişi sibakı/ bütünü kaybeder, küresel bakış ile olayları
değerlendiremez. Ayrıca bilgiler, günlük hayatla bağlantı kurulmadan ve düşünme, hayal
etme süreçleri kullanılmadan sunulduğu için öğrenmek çok daha zor bir hal alıyor. Bilgilerin
somutlaştırılmaması, anlatılanların havada kalması, anlamayı daha güç kılıyor.
Türk eğitim sisteminin bir diğer açmazı üstün zekalı ve özel yetenekli çocukların
öğreniminin öneminin kavranmamış olmasıdır. Mevcut sistem maalesef yaratıcılığı
desteklemiyor ve farklı alanlardaki gelişimi öne çıkarmıyor. Toplumların kaderini değiştiren
farklı bakabilen ve yeni bir ürün ortaya koyabilen buluşçu zihinlerdir. En çok üzerinde
durmamız gereken konulardan biri “buluşçu zihinlerin keşfi” olmalıdır. Çünkü biliyoruz ki
buluşçu ülkeler, eskiyi size satarken bir yandan da yeniyi oluşturmaktadır. Patentini satın
almak üzere olduğunuz ürünün bir üst modeli yoldadır.
Yeni Türkiye’de nöropsikoloji biliminin ışığında, doğru analizler kullanarak zeki ve
üstün yetenekli gençleri tespit edebilmemiz ve onlara uygun öğrenim programlarını
oluşturabilmemiz gerekir. Nöropsikoloji analiz ve değerlendirmelerine ek olarak, yeniden
yapılandırılmış WISC-R zeka testleri ile yapılacak görüşmelerde fizyonomi bilgisinden de
yararlanarak zekayı tüm boyutlarıyla ele alıp Buluş oluşturma ölçeği, Hafıza ve çizim ölçeği,
Motor fonksiyon- el yeteneği ölçeği, Zeka kullanım ölçeği, Liderlik ve bütüncül bakış ölçeği,
İletişim ve ikna yeteneği ölçeği, Sanatsal yetenekler ölçeği gibi alanlarda da ölçüm
yapabilecek duruma getirilmelidir. Yönetim ve organizasyon alanındaki genç yeteneklerin de
tespit edilerek bu alanda gelişimi sağlanmalıdır.
Öğrencilerin sınavlara hazırlanmasında onlara rehberlik ederken birçok veli ile
tanıştım. Veliler genelde çocuklarının çok zeki olduğunu, doktorların, psikologların, kolejdeki
öğretmenlerin de çocuğun “üstün/ parlak zeka olduğunu lakin odaklanamadığı için başarılı
olamadığını” söylediklerini ifade ediyorlar. Bu hatalı bir algı ve bilgilendirmedir.
Çocuğumuzu tanıyarak makul beklentiler içine girmeli ve onları yetenekli olduğu alanlara
yönlendirebilmeliyiz.
Özel eğitim kurumlarının hepsinde değil ancak çoğunluğundaki durum da devlet
okullarından pek farklı değil. Bu kurumların çoğunluğunun üstün zekalı ve özel yetenekli
gençleri kapmada birbirleriyle yarış içinde olmalarına ve başarılı gençleri çekebilmek için
~ 157 ~
burs gibi cazip imkanlar sunmalarına rağmen bağlantılı oldukları kuruluşların yarışmalarında
öğrencilerinin derece almalarını sağlamaktan öte bir açılım yapamadığı ve diğer velileri de
çocuklarının “parlak zeka” olduğu şeklinde oyalayarak varoluşlarını sürdürdüğü bilinen bir
gerçektir. Ailelerin, daha iyi eğitim alması ümidiyle çocuklarını gönderdikleri özel okullarda
dahi, çocuğun hangi alanda yetenekli olduğunun tespiti yapılamıyorsa durup düşünmek
gerekir. Özel eğitim kurumları, çocukların yeteneklerini öncelleyebilse; fizyonomi,
nöropsikoloji, WISC-R testlerini sentezleyerek Buluş oluşturma ölçeği, Hafıza ve çizim
ölçeği, Motor fonksiyon- el yeteneği ölçeği, Zeka kullanım ölçeği, Liderlik ve bütüncül bakış
ölçeği, İletişim ve ikna yeteneği ölçeği, Sanatsal yetenekler ölçeği gibi ölçekler ile onların
etkin oldukları zeka türünde eğitim almalarını sağlayarak savunma, bilişim, tıp ve genetik,
otomobil sanayi, iletişim teknolojileri alanlarında yeni icatlar, yeni buluşlar geliştirilebilirdi.
Maalesef özel eğitim sektörü de buluş üretmeyle ilgili bir hedef oluşturmamış. Eğitime
tonlarca para harcayan biz velilerse çocuğumuzu özel kuruluşlara verirken bunu
sorgulamadan, bu ölçek ve kriterlere bakmadan sadece arkadaş tavsiye ve dedikodularıyla
onların geleceğini belirleyerek çocuğunu özel okula göndermiş olmanın verdiği psikolojik
hazla mutlu oluyoruz.
Eğitim sistemi ve sınav sistemimiz sadece zeka ile ilişkili olup, zekayı etkinleştiren
değil, körelten bir sistemdir. Milli eğitim okullarında ve özel okullarda Einsteinlar, Edisonlar,
İbni Sinalar gözden kaçırılarak heba ediliyor. Okullarımızda vasat öğrenci dediğimiz
çocuklarımızın Albert Einstein gibi bir zihin yapısına ve buluş oluşturma yeteneğine sahip
olup olmadığını bilmiyoruz. Bizim geliştirdiğimiz zeka ve buluşçuluk ölçeği böylesi
çocuklarımızı tespit etmeye katkı sunacaktır. Çocuklarımıza kıymayalım. Hafıza ve zeka
yönüyle normal ancak buluşçuluk alanında çok etkin olan Einstein ve Edison gibi
çocuklarımızı ıskalamayalım.
Atılması gereken ilk adım, Bilim Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı ve TÜBİTAK
tarafından zeka, buluşçuluk ve hafıza alanında ölçüm yapabilecek ölçeklerin geliştirilmesidir.
Bu ölçeklerden elde edilecek bulgulara ek olarak kişilerin nöropsikolojik analiz ve fizyonomi
değerlendirmeleriyle, ilkokul çağından itibaren kendi alanlarında özel eğitim programlarına
katılmaları sağlanmalıdır.
Zeka, buluşçuluk ve hafıza beyindeki farklı alanların etkinliğinde oluşan
yeteneklerdir. Çok temel bir bilgi olarak söylemek gerekirse zeka, akışkan zeka ve kristal
zeka olarak iki türe ayrılır. Akışkan zeka doğruya en kısa sürede ulaşma becerisi olarak
tanımlanabilir. Raymond Cattel akışkan zekayı “alıştırma ve deneyim olmadan iki şey
arasındaki ilişkiyi görme, yorumlama ve kullanma becerisi” olarak tanımlamıştır. Zekanın
ikinci boyutu olan kristal zeka ise deneyim yoluyla elde edilen bilgileri ifade eder. Kristal
zeka aynı zamanda teorideki bilgilerin uygulamaya dökülmesi olarak da düşünülebilir.
Buluş oluşturma ise beyinde bambaşka bir bölgede gerçekleşir, orbitofrontal korteks
ile ilham bölgeleri olan asosyasyon alanlarından beslenir.
Çok nadir görülen bir durum olarak, üç alanın da etkin olduğu -buluşçuluk, zeka ve
hafıza- böylesi bir kişi, çocukluğundan itibaren çok özel bir şekilde yetiştirilseydi, savunma
sanayi, füze, uçak, yazılım, uydu teknolojileri, bilgisayar sistemleri, iletişim teknolojileri, tıp
~ 158 ~
ve genetik alanlarında çok farklı açılımlar yaparak, çığır açıcı çalışmalarla ülkemizin
bilimsel, teknolojik ve ekonomik gelişimine ve kalkınmasına muazzam katkı sunabilirdi.
Sayın Cumhurbaşkanımızın dediği gibi “Dünya 5’ten büyüktür.” Ancak biz de neden
bu beşin arasına girmeyelim yahut altıncı olmayalım? Daha ötesi gerekli bilimsel, teknolojik,
ekonomik gelişimi yakaladığımızda ilk üçe neden girmeyelim? Biz böyle bir konseptle neden
ilk üçü ve birinciliği hedefleyip, adaletsizliğin kol gezdiği dünyamızda gerçek adaleti
dağıtmayalım? Büyük devlet olacaksak, bizim de eğitim sistemimizdeki prangaları kırarak
mevcut sistemi revize etmemiz gerekir.
Dünyadaki üstün zekalılar eğitimleri incelendiğinde üstün zekalı ve özel yetenekli
çocukların eğitiminde en titiz çalışan, bu çocukların eğitimine en çok değer veren ülkelerden
birinin İsrail olduğu görülür. İsrail Eğitim Bakanlığı bünyesinde kurulan Ulusal Üstün
Zekalılar Birliği, üstün zekalı ve yetenekli çocukların tespiti, en iyi eğitim faaliyetinin
yürütülmesi, çocukların en uygun programa yerleştirilmesi ve müfredatın belirlenmesi gibi
faaliyetleri yürütür. Okullarda çeşitli dönemlerde psikologlar tarafından tarama testleri yapılır.
Uygulanan testler, zeka, yaratıcılık, akademik başarı gibi çok yönlü alanlardadır. Ülke
genelinde bütün çocuklara uygulanan tarama testleri sonunda %1’lik dilime giren çocuklar,
kendileri için hazırlanan özel sınıflarda eğitim görür. %3’lük dilime giren diğer çocuklar bu
özel sınıflarda okuyamasalar dahi onlar için de farklı özel eğitim programları uygulanır. Bu
programlar, okuldan sonraki ek faaliyetler ve haftalık zenginleştirme çalışmaları şeklinde
olur. Üstün zekalı olmayan yetenekli öğrencilerse Boyer okullarına kabul edilmektedir.
Kudüs’te çok seçkin bir üstün zekalılar okulu bulunur. Adı ufuk anlamına gelen OFEK üstün
zekalılar okulunda seçkin profesörler ders vermektedir. Bu okullarda, bilişim, teknoloji,
genetik, üzerinde önemle durulan konulardandır. Ayrıca bu çocuklar özel ilgi alanlarına göre
matematik, bilgisayar, resim, müzik gibi alanlarda da dersler almaktadırlar. Üstün zekalılar
için olan bir diğer okul İsrail Savunma Kuvvetleri için kurulmuştur. Bu okula lise 1. sınıflar
arasından üstün zekalı olan, yetenekli erkek öğrenciler alınmaktadır. Bu öğrenciler özenle
seçilir çünkü İsrail gizli servisinin ajanları da bu okullarda yetişmektedir. Burada yetişen
öğrenciler hem orduda görev alır hem de ordunun bilimsel faaliyetlerini yürütür. İsrail’de
liseden sonra, erkekler üç yıl, kızlar iki yıl askerlik yaparlar ve üniversite eğitimine
askerlikten sonra devam ederler. Bu da gençlerin hayatın zorluklarını bizzat yaşayarak
öğrenim hayatlarını daha bilinçli ve hedefe odaklı geçirmelerini sağlamaktadır.
Dünyadaki en başarılı eğitim sistemini uygulayan ülkelerden biri olan Finlandiya
örneğini incelediğimizde ise, okullarda müdürlerin olmadığını, uygulanacak programı
başöğretmen ile öğretmenlerin birlikte belirlediğini, müfredatın sadece genel çerçeve
verdiğini görüyoruz. Günlük ders saati ise ortalama 4 saat. Finli öğrencilere eğitim
hayatlarının ilk altı yılında hiçbir şekilde not verilmiyor. Sadece 16 yaşında ülke genelinde bir
sınava giriyorlar. Bu eğitim sistemi çocuğa bilgi yüklemeyi değil, özgür düşünmeyi, yaratıcı
düşünmeyi ve bilgiye ulaşmayı öğretiyor. “Öğrenmenin yeri okuldur.” ilkesiyle öğrencilere ev
ödevi verilmiyor. Öğretmenlik toplumda saygın bir meslek ve üniversite başarısı en yüksek
%10’luk dilim arasından seçiliyor. Haftada iki saati mesleki gelişimleri için eğitimlere ayıran
bu öğretmenlerin her birinin yüksek lisans derecesi var. Finlandiya’da özel okul yok ve eğitim
harcamalarının tümü devlet tarafından destekleniyor.
~ 159 ~
1905 yılında Tsushima Savaşı’nda Rusları ağır bir yenilgiye uğratan Japon Amiral
Togo, İmparator ve halk tarafından şükran, minnet ve büyük bir coşkuyla karşılanır.
İmparator, komutana şükranlarını ilettikten sonra arzu ettiği makama getirileceğini isterse de
çalışmayı bırakarak istirahate çekilebileceğini söyler. Amiral Togo İmparatora şu cevabı verir:
“Hiçbir savaş ”insan yetiştirme” savaşından önemli değil. Meydanlardaki savaşları kazanmak
isteyen milletler önce “insan yetiştirme savaşı”nı kazanmak zorundalar. En büyük savaş
budur. Bu savaşın komutanları öğretmenlerdir.” Ardından hayatının geri kalanında
öğretmenlik yapmak, insan yetiştirmek istediğini söyler.
Vahyin rehberliğindeki eğitim öğretim modelinde de Hz. Muhammed (a.s) en çok
asker ihtiyacı olduğu zamanlarda dahi öğretmenlerin ve öğrencilerin askeri seferlere
katılmasını uygun görmeyerek bilginin ve eğitim öğretimin önemine vurgu yapmıştır.
Çünkü savaşlar kazanılsa dahi bilgi üreten, bilginin peşindeki bir neslin yok olması
demek, bu galibiyeti zamanın kısa bir aralığına hapsetmek demektir.
Zamanında İngilizler sömürdükleri Hindistan’da öğrencilere logaritma tablosunu
ezberletiyorlardı. Sayıların logaritmik karşılığının olduğu bu sayılar mantıksal bir ilişkiyle
devam etmediği için tabloyu ezberlemek çok yoğun bir enerji ve zaman gerektiriyordu. 20.
yüzyılın ikinci yarısına kadar Hintli öğrenciler enerjilerini bu tabloyu ezberlemeye verdiler.
Beyinleri körelten bu metotta elbette amaç Hintli gençlerin düşünmelerini ve bilim
üretmelerini engellemekti ve sömürünün sürekliliği için gerekliydi. İngilizlerce oluşturulan
eğitim sistemiyle heba olan nesillerin ardından, bu hatalı uygulama terk edildikten sonra
Hindistan’da yepyeni bir nesil yetişmeye başladı. Bilim üreten, ekonomideki şahlanışıyla
dikkat çeken, genç ve dinamik nüfuslu Hindistan bugün gelişmekte olan ülkelerin başında
geliyor.
Dünyadan bu örnekleri paylaştıktan sonra kendimize yeniden dönecek olursak, büyük
ülke ve küresel aktör olmak için üstün yetenekli çocukların öğrenimini ihmal etmemeli,
onların alanlarındaki seçkin akademisyenlerden dersler alarak, yetenekli oldukları alanlarda
gelişimlerini sağlamalıyız. Oluşturulacak yeni ‘öğrenme sistemi’nde öncelikle çocuklar zeka,
buluşçuluk testleri ve nöropsikoloji analizleriyle birlikte değerlendirilerek, etkin oldukları
zeka türüne yönlendirilmelidir.
Öğrenim süresi kısaltılarak, müfredatın yoğunluğu
azaltılmalıdır. Beyin temelli öğrenme; kaybedilecek değil, kazanılacak, odaklanma
sağlayacak, yoğunluğu azaltılmış ve yararlı bilgiye odaklanır. Çocuklarımız, gençlerimiz
beyinlerindeki esaret prangalarını kırarak etkin öğrenme ve buluş oluşturma süreçlerine
başlamalıdır.
~ 160 ~
SON SÖZ :
FATİH PROJESİ; TARIM TOPLUMUNDAN BİLGİ TOPLUMUNA
GEÇİLMESİNDE VE MİLLİ KALKINMANIN EN GÜÇLÜ ŞEKİLDE OLMASI VE
BİLGİ EKONOMİSİNDE DÜNYA İLE REKABETÇİ BİR EKONOMİ OLMASINDA
EN ÖNEMLİ VE EN DEĞERLİ FIRSATTIR…
~ 161 ~
İnsanlık şimdi Bilgi Toplumuna geçişin sancılarını yaşıyor. Bugün temel zenginlik
kaynağı bilgi, ar-ge ve inovasyondur. Dünyanın gündemi, emek ve doğal kaynak yoğun bir
ekonomi ve toplumsal yapıdan, bilgi yoğun bir ekonomi ve topluma geçiştir. Tüm yaşamı
kökten değiştiren bir sürecin içindeyiz. Bu değişim kendi kültürünü yaratıyor. Kısaca
devrimsel bir gelişme ile karşı karşıyayız. Bunun için sistematik, bilimsel, bütünsel bir
yaklaşım gerekli.
Ülke olarak insan gücü planlaması yapmamız, teknisyenden doktoralıya her kademede
binlerce bilişimci yetiştirmemiz lazım. Bu ülkeyi Bilgi Toplumuna taşımamız, bir başka
deyişle tüm ekonomiyi, tüm kamu hizmetlerini, toplumu emek yoğun bir yapıdan bilgi yoğun
bir yapıya dönüştürmemiz gerekiyor. Bunun için de insan gücü çok önemlidir.
Dünyadaki gelişmelere baktığımızda eğitimde kalite arayışı, fırsat eşitliği, daha
demokratik ve esnek bir eğitim sistemi gibi hedeflerin yanında bilgi teknolojilerinin eğitimde
çok daha yaygın kullanıldığını görüyoruz. Bütün ülkeler eğitime daha fazla yatırım yapıyor,
eğitim sistemlerini sürekli olarak geliştirmeye çalışıyor ve teknolojik gelişimlerden en etkili
biçimde faydalanmanın yolunu arıyor. Fatih Projesi, Türkiye’nin dünyadaki bu gelişmelerin
seyircisi değil, aktörü olmak arzusu ve iradesinin en somut ifadesidir.
Çağdaş uygarlık seviyesine ve bilgi toplumuna hazır olmak için dünyaya örnek olma
niteliği taşıyan önemli bir karardır. Dünyada henüz böylesine büyük ve önemli bir eğitim
projesi hayata geçirilmemiştir. Kısmi örnek ve uygulamaları olsa da proje ilk defa böylesine
büyük ölçekli olarak bir ülkenin eğitim politikasını etkileyerek modern bir geçişi
sağlayabilecek niteliktedir.
İlk ve ortaöğretimden başlayarak bütün seviyelerde ve yaşam boyu öğrenme düzeyine
kadar bilgi çağına uygun eğitim sağlanmasına ve hangi bölge yöre ve yerde olmasına
bakılmaksızın bireylere fırsat eşitliği sağlayan ve bilgi konusunda ülkedeki uçurumu kapatıcı
bir proje olan Fatih Projesi bir anlamda Türkiye ve Dünya’da Yeni Eğitim Rönesans’ının bir
başlangıcı olarak da kabul edilmelidir.
Fatih Projesi benzer projelere göre çok büyük bir yapı. Türkiye çok genç nüfusa sahip
bir ülke. Ülkemiz aynı zamanda çok geniş ve farklı bir coğrafyaya yayılmış durumda. İklim
ve ulaşım şartlarını dikkate aldığınızda, çocuklarımıza, gençlerimize ülkemizin her yanında
aynı kalitede bir eğitim sunmakta zorluklar yaşıyoruz. Dolayısıyla en önemli nokta, bu genç
nüfusa eğitimde fırsat eşitliği sağlamak. Dünyada benzer birçok proje olmasına karşın gerek
Türkiye’nin fiziki büyüklüğü, fiziki şartlarının zorlu olması gerekse nüfus, okul sayısı,
öğretmen ve öğrenci büyüklüğü projenin en doğru şekilde kurgulanmasının önemini daha da
artırıyor. Başlangıç her zaman sıkıntılı ve zor bir süreçtir. İlk zamanlarda mutlaka eksikler
olacaktır. Ancak Türkiye’nin potansiyeli ve birikimleri göz önüne alındığında Fatih Projesi
başarılı olacaktır. Fatih Projesi eğitime ve ülkemize en üst düzey teknoloji eşiğini getirmesi
itibarıyla, bir dönüm noktası niteliğini taşıyor. Proje, çocuklarımızın teknolojiyle iç içe
olmasını sağlayarak, çağı yakalama konusunda büyük bir eşik atlatacak.
Fatih Projesi Türkiye için bir şans olma ve de öğrencilerimize dünya çapında bir
ayrıcalık sunma potansiyelini taşımaktadır. Bunun ile birlikte FATİH dünyanın en büyük
~ 163 ~
ölçekli sayısal eğitim dönüşüm projelerinden bir tanesidir ve dolayısı ile de hem büyük
fırsatları hem de istenmeyen riskleri gündeme getirebilmektedir.
Projeyi başarı ile kurgulayıp, icra ettiğimiz durumda tüm öğrencilerimiz sayısal
dünyanın nimetlerine erişme ve de faydalanma şansına sahip olacaklar ve bu da sadece
bölgemizde değil, dünya çapında bizim öğrencilerimizi ayrıcalıklı kılan bir imkan olacaktır.
Bununla birlikte yine başarı ile icrasını müteakip FATİH Projesi, Proje’nin isminde de yer
alan “fırsat” ifadesine layık bir biçimde eğitim süreçlerinde etkinliğin ve verimin artması
neticesini verebilecek ve de bu fırsatları tüm ilk ve ortaöğretim öğrencilerine eşit bir şekilde
sunabilecektir.
Bu kapsamda sadece öğrencilerin değil, öğretmenlerimizin de sürekli olarak en güncel
içeriklere ulaşması ve onların da gerekli alanlarda hizmet içi eğitimi almaları Proje ile
mümkün olabilecektir. Az evvel ifade ettiğimiz gibi Proje’nin ölçeği ile riskler de
büyümektedir. Projeyi risklerden uzak tutacak ana başlıkları ise güvenlik, güvenilirlik,
yönetilebilirlik, uyumluluk ve de sürdürülebilirlik konusu olarak görmekteyiz. Projenin
mimarisinin tasarlanması ve bileşenlerinin seçiminde de bu başlıklarda azami özen
gösterilmesi gerekli olmaktadır.
Günümüzde bilgi iletişim teknolojilerindeki gelişmelere bağlı olarak uluslararası bilgi
kaynakları, birer öğretim ortamı olarak dikkate alınmalıdır. Bunu sağlayan en önemli ve etkili
teknolojilerden biri de bilgisayar teknolojileridir. Bilgi toplumunda insanların sahip olması
gereken nitelikler de değişmiştir. Bilgi toplumunda sürekli değişen ve gelişen bilgi karşısında,
insanların bunları ezberlemesi gereksiz ve olanaksız hale gelmiştir
Bilginin ve öğrenci sayısının hızla artması, öğretmen yetersizliği vb. bir takım sorunlar
yeni teknolojilerin doğal bir süreç içersinde eğitim ve öğretim alanında kullanılması
gerektiğini göstermiştir. Yani farklı öğrenme düzeylerindeki bireylerin eğitiminde ortaya
çıkan güçlükler nedeniyle eğitimde geleneksel yaklaşımların yeterli olmayacağı kanısı
yaygınlaşmış ve yeni arayışlara yönelme bir zorunluluk haline gelmiştir. Bu ihtiyaç ve
arayışlar, bilgisayarın eğitim sürecine girmesinin temel nedenleri olarak gösterilebilir.
Eğitimde benimsenen geleneksel yaklaşım yöntemlerini yapılandırarak yepyeni bir
anlayışla değiştirmeyi amaçlayan Fatih Projesi çerçevesinde bilgi teknolojileri kullanımının
yaygınlaşması sonucu özgür, yaratıcı, inisiyatif sahibi ve dünyadaki gelişmeleri yakından
takip eden gençlerin sayılarının artmasına katkı sağlanacaktır.
BİT yönetiminin temelini teşkil eden ihtiyaç analizi ve tasarım safhalarında hata ile
ilgili sıfır tolerans bulunmaktadır. Bu safhalarda atılabilecek yanlış bir adımın hem kısa hem
de uzun vadede doğuracağı maliyetten öte, projeyi adındaki “fırsat”ın tersine “tehdide”
dönüştürme riski bulunmaktadır.
Muhakkak ki okullarımızda da amaçlanan sadece içeriği tüketen fertler değil üretme
yetkinliklerini de geliştiren ve kullanabilen öğrencilerdir. Proje’nin isminde de yer alan
“fırsat” kelimesi ve de bu Proje’nin istisnasız tüm öğrencilerimizi kapsamına alması sosyal
anlamda ve “sayısal uçurumu” kapama noktasında büyük önem arz etmekte.
Pedagojik boyutu ise Proje için en başta gelen “kritik başarı faktörü”. Aslında Fatih
Projesi bir teknoloji projesi değil, bir eğitim dönüşümü projesi, dolayısı ile de olayın
~ 164 ~
pedagojik uyumu, etkisi, sonuçları Proje için başarıyı sağlayacak veya başarısızlığı
doğurabilecek hususlar. Bu noktada da dünyada sayısal eğitim dönüşümü konusunda dünyada
kısıtlı sayıda deneyimli kurum ve kuruluşun mevcut olduğunu söylemek mümkün. Geçtiğimiz
yıllara bakar isek ülkemizde okul ve sınıf ortamına bilgisayar cihazlarının girdiği birçok proje
gerçekleştirildi. Ancak gerçek anlamda bunların eğitim deneyimini kökten değiştirdiğini
söylemek mümkün değil. Hala bundan 100 sene önceki sınıf ortamında/formatında ve o
yılların pedagojik yaklaşımları ve değerleri ile teknoloji kullanılmaya çalışılmakta. Ancak
FATİH Projesi’nin bunu kökten değiştirme ve teknolojiyi, eğitimde bir başarı çarpanına
dönüştürme potansiyeli var. Kritik nokta projeye sadece cihaz odaklı bir teknoloji projesi
olarak bakmak yerine “uçtan uca” ve “bütüncül” bir perspektif ile konuya yaklaşmakta.
Cihazlar veya sınıftaki akıllı tahtalar buzdağının sadece görünen kısmını oluşturmaktadır.
Bunlar üzerinde çalışacak olan uygulamalar, sunulacak içerikler, sınıf ortamında bunları
kullanacak öğretmenlerimizin sistemi benimsemesi ve kullanımı olayın pedagojik başarısı
anlamında asli unsurlar. Teknolojik anlamda da sunulan çözümün güvenliği, güvenilirliği,
yönetilebilirliği, uyumluluğu ve sürdürülebilirliği konuları orta-uzun vadede başarı ve
başarısızlık arasındaki çizgiyi belirlemektedir. Nihayetinde eğitim içinde öğrencilerin,
öğretmenlerin, içeriklerin, mekanların ve son olarak da araçların bulunduğu bir süreç. Burada
teknoloji de kullanılan araçlardan sadece bir tanesi. FATİH Projesi’nde de teknoloji amaç
değil hedeflenen pedagojik etki ve etkinliğinin iyileştirmesine bizleri götüren bir araç olmalı.
Dolayısı ile eğitimde teknolojiyi doğal olarak tamamlayıcı/destekleyici bir unsur
olarak görmeli, uçtan uca -altyapı sunucularından, akıllı tahtaya, tablet bilgisayarlara ve hatta
bulut bilişim bileşenlerine kadar, çözümün her noktasında kesintisiz teknolojik bileşenlerini,
gerekli pedagojik bakış açısı ile bütüncül olarak sunabilmeliyiz. Ülkemizin bilgisayar okuryazarlığını artırmak için çok hızlı hareket etmek zorunda olduğunu 2015’de de vurgulamak
gerekmektedir. Cumhuriyetin ilk yıllarındaki okuma-yazma seferberliği gibi bir bilgisayar
okur-yazarlığı seferberliği başlatılarak toplumumuzun büyük kesiminin bu teknolojileri
kullanabilir hale getirilmesi “Bilişim Toplumu” yolunda atılacak önemli bir adım olacaktır.
Buna paralel olarak atılacak önemli bir diğer adım da, kullanıcılara katma değer sağlayacak
yararlı içeriklerin geliştirilmesidir. Bu proje iyi uygulanabilirse, zaten teknolojiye yatkın olan
yeni neslin daha araştırmacı, düşünebilme, karar verebilme, birlikte çalışabilme yeteneklerine
sahip olabilmesinde ciddi katkılar sağlayabilecektir.
Uygulamada içerikler hedeflere ve teknolojik gelişmelere uygun kullanılabiliyorsa,
öğrencilerin araştırma yapabilmesine uygun tasarlanmışsa, tablet bilgisayarın rolü iyi
kurgulanabiliyorsa, tablet bilgisayarın kullanımı, diğer alternatifleriyle eşdeğer önemde kabul
edilebilir. FATİH Projesi’nde en çok üzerinde durulması gereken konunun bu uygulamanın
çocukların psikolojilerini nasıl etkileyeceğinin araştırılması olmalıdır. Değişik bilgi, kültür,
sosyal konum, gelir düzeyi ve coğrafyadaki okullara uygulanması sürecinde ortaya çıkacak
farklılıklar eğitimin kalitesini ciddi olarak etkileyebilecektir. Bu projenin başarısı için öğrenci,
veli, öğretmen, idareci gibi değişik konumlardaki tüm paydaşların bu sistem içinde yer
almaları ve bu projeyi desteklemeleri gerekmektedir.
Eğitimde teknoloji kullanımı konuya göre değişiklikler gösterebilir. İdeal olanı
“Harmanlanmış Eğitim” olarak tanımlandığı şekilde eğitimim tüm seviyelerinde
kullanılmasıdır. Bu yöntem ile öğrenciler hem İnternet üzerinden canlı derslere katılarak
~ 165 ~
(eşzaman eğitim), hem Web ortamında hazırlanmış etkileşimli ders içeriklerini çalışarak ve
gerekirse bu ortamda deneyler yaparak (asenkron eğitim), hem de sınıflarda yüz yüze eğitimle
öğretmenlerini izleyerek öğrenirler. Öğrenmenin en çabuk ve kalıcı olarak gerçekleştiği bu
yöntem henüz çok yaygın olarak kullanılmamakla birlikte yavaş yavaş üniversitelerimizde
uygulanmaya başlamıştır. Yeni başlayanlar için uygulama yöntemlerinde bir sıralama yapmak
gerekirse, özellikle fen bilimleri, matematik ve mühendislik konularından başlamak üzere
sınıflarda eğitimi destekleyici teknolojik içeriklerin kullanılması düşünülebilir. Bu sayede
sınıfta öğretmenin anlattığı konuların daha kolay anlaşılması sağlanacağı gibi, laboratuarlarda
deney yapma fırsatı bulunamayan konular, teknoloji destekli ortamlarda, daha geniş kitlelerce
ve tehlikesiz olarak yapılabilir. Teknoloji destekli eğitimler dil eğitimi, tıp, sosyal konular vs.
gibi tüm alanlara yaygınlaştırılabilir.
Teknoloji destekli eğitim her seviyede eğitim için tasarlanabilir ve yaygın olarak
kullanılabilir. Önemli olan hedef kitlenin algılama düzeyi, sosyal ve kültürel seviyesine,
alışkanlıklarına uygun içeriklerin kullanılıyor olmasıdır. Teknoloji, eğitimin her alanında
uygulanabilir. Sadece doğru enstrümanlar belirlenmeli ve bunu yaş gruplarına göre doğru
şekillendirmeli. Kullanılan içeriklerin kaliteli ve yaş grubuna hitap eden seviyede olmasına
özen gösterilmeli. Aksi halde yanlış kullanım sonrası oluşan sonuç, tüm kesimleri yanıltabilir.
Kısacası uygulanacak teknolojik eğitimin kurgusu çok iyi bir şekilde planlanarak doğru
kişilerce seviye seviye uygulanmalı.
İnsan, doğumundan itibaren sürekli bir şekilde hayata dair eğitim ve öğretim süreci
içerisinde oluyor. Bu süreç içerisinde birebir olsun, toplu olsun ya da uzaktan eğitim olsun bir
şekilde sürecin daima parçası olmaktadır. Uzaktan eğitim konusunu bu bağlamda yaşam boyu
alınabilecek bir enstrüman olarak görebiliriz. Burada unutulmaması gereken soru ise bunu
uygularken gerçekten neye ihtiyacımızın olduğu? Doğru seçim, doğru uygulama, eşittir doğru
kazanımdır. Türkiye'nin 21. yüzyılda etkin bir dünya gücü olarak var olabilmesi ancak ve
ancak kendi teknolojilerini üreterek uluslararası rekabet edebilen bir konumdaki bir bilişim
sektörüne sahip olmasıyla mümkündür. Bunun için devletimizin bilişim sektörünü stratejik
sektör olarak tanımlaması, ölçülebilir hedefleri belirlemesi ve yerli bilişim ürünlerinin, yerli
bilişim markalarının geliştirilmesine ön ayak olması gerekmektedir. Kendi pazarında söz
sahibi olamayan ülkelerin başka pazarlarda söz sahibi olma şansı yoktur.
FATİH Projesi'nin Türkiye'nin bilişim toplumu olma hedefi doğrultusunda önemli bir
adımdır. Maddi durumu ne olursa olsun, her öğrencinin en son teknolojilerden faydalanma
hakkı vardır. Fatih Projesi bunun gerçekleştirilmesinde önemli rol oynayacaktır. Tüm
öğrenciler bu konuda eşit fırsata sahip olacak, e-içeriklerle kendilerini geliştirebileceklerdir.
Fatih Projesi öğrencilerin teknolojiye aşina yetişmesine ön ayak olacaktır. Burada en önemli
konu, devletin hazırladığı altyapı sayesinde tüm öğrencilerin eğitimleriyle ilgili güncel
bilgilere teknoloji kullanarak erişebilmesidir.
Türkiye'nin genç bir nüfusa sahip olduğunu göz önünde bulundurunca da bunun
nitelikli gençlerin yetişmesi açısından önemli bir adım olduğunu söyleyebiliriz. Burada dikkat
edilmesi gereken bir kaç önemli nokta var. İyi bir altyapının hazırlanmasına ek olarak hem
öğrencilerin, hem de öğretmen ve ebeveynlerin bu sisteme hazırlanması önem taşıyor.
Bununla birlikte yazı yazmamaya, kitap yerine bilgisayardan okumaya alışan gençlerin ileride
~ 166 ~
bu alışkanlıkları edinmeleri zor olacağı için yalnızca klavye ve ekran üzerinden bir eğitimin
yeterli olmayacağını göz önünde bulundurmak gerekiyor. Burada da öğretmenler ve velilere
önemli görevler düşüyor.
Gençlerin küçük yaştan itibaren teknolojiyle tanışmalarının ileride bu alandaki yeni
gelişmelere daha kolay uyum sağlamalarını sağlayacağını düşünüyoruz. Ancak bunun
kontrollü bir şekilde yapılması çok önemlidir. Çünkü gençlerin teknolojik becerilerin yanı
sıra, günlük yaşamlarında ve iş hayatında gerekli olan yazarak çözüm bulma, not alma, duygu
ve düşüncelerini yazıya dökme gibi becerileri de edinmesi gerekiyor. Eğitimde teknoloji
uygulamalarının hedefi bilgisayarın önünden kalkmayan bir gençlik değil, teknolojinin
sunduğu kaynakları doğru ve verimli kullanarak hayal gücünü ve tasvir yeteneğini geliştiren
bir gençlik olmalıdır.
Mobil teknolojiler sağlık, pazarlama, ticaret, spor gibi alanların yanı sıra özellikle
eğitim anlayışında devrim niteliğinde değişikliklere ön ayak oluyor. Öğrenim çağındaki
çocuklar mobil cihazlar sayesinde sınıflarının fiziksel sınırlarını aşarak eğlence, yaratıcılık ve
öğreticiliği bir arada sunan bir eğitim deneyimi yaşayabiliyorlar. Bu verimliliği sağlayan
etkenler ise akıllı mobil cihazlar ve bu cihazları destekleyen teknoloji ve servislerden
meydana geliyor. Dünyanın dört bir yanında öğrenim çağındaki çocukların mobil cihaz ve
teknolojiler vasıtasıyla erişilebilir, verimliliği yüksek ve eğlenceli eğitim olanaklarıyla
tanışmalarını sağlayan girişimler. Son dönemde yaşantımıza hızlıca giren tablet bilgisayarlar,
eğlence, eğitim ve çalışma hayatı gibi pek çok alanda alışkanlıklarımızı değiştiren teknoloji
ürünlerinin başında geliyor. Çocuklarımızın çağın gereksinimlerini karşılayabilecek donanım
ve altyapılar üzerinden öğretici, bilgilendirici, yaratıcı ve eğlenceli eğitim içeriklerini
tadabilmelerini hepimiz önemsiyoruz.
Bu Proje kapsamında hem öğretmenler ve öğrenciler arasındaki haberleşme ve
etkileşim artacak, hem de öğrenmeyi destekleyen interaktif uygulamalar sayesinde daha etkin
bir eğitim sağlanacak. Doğru kullanıldığında tablet bilgisayarların eğitim alanında da büyük
katkı sağlayacaktır, ancak eğitimde bence en önemli faktör öğretmendir. O nedenle teknoloji
ancak destekleyici görevi görmelidir.
Projenin umut vadeden Bilişim ve Haberleşme Teknolojileri yönetimi sayesinde de
eğitim neferi öğretmenlerimiz İnternet üzerinde bilgilere daha kolay ulaşacak, teknolojiye
erişimleri arttığı için de öğrencileriyle bilişim teknolojileri aracılığıyla kurdukları doğrudan
ilişkilerde daha özgüvenli olacaklar. Tabii altyapı eksikliklerinin giderilmesi ve e-eğitim
çalışmalarının yoğunlaştırılması bu aşamada çok önemli olacaktır. Teknolojiyi sadece eğitim
sisteminde var etmek yetmiyor. Teknolojinin de eğitimini vermelisiniz. Nasıl kullanılacağını
öğretmeden bıraktığınız teknolojik bir cihaz, maalesef ki herhangi bir işe yaramıyor. Yani
Türk Eğitim Sistemi’nde rol oynayan tüm birimlere öncelikle balık yemeyi değil, balık
tutmayı öğretmek gerekiyor. Bu temel ilke hedeflendiğinde, ileri düzey teknolojilere adım
adım geçiş sağlanacaktır.
Geçmiş ve devam eden tecrübelerimiz doğrultusunda tek söyleyeceğimiz “bunun bir
teknoloji yatırımından öte içerik” konusu olarak gündeme gelmesi gerekliliği. Çünkü sonuçta
iyi bir eğitim içeriği üretebilecek, sorunsuz ve kolay bir altyapı hem öğrenciler hem
öğretmenler için etkin olacaktır.
~ 167 ~
Eğitim ve teknolojiyi birbirinden ayrı düşünmek mümkün değil. Eğitim araç
gereçlerinden eğitim yaklaşımına kadar her başlıkta, teknolojinin destekleyici ve bütünleyici
bir rolü bulunuyor. Geniş bir kapsamı bulunan eğitim dünyasının bazı alanlarında teknolojiyi
ana unsur olarak görürken, bazı alanlarda ise destekleyici nitelikte konumlandırmak uygun
oluyor. Eğitim kurumlarının ise teknolojiyi, insan faktörünün önünü kapatmayacak düzeyde
benimsemesi gerekiyor. Özetle, teknoloji yalnızca yardımcı bir araç olmalı, ama sorunsuz ve
modern donanımlar kullanılmalı. Asıl olan ise tamamen “içerik”. Bu noktada ise eğitmene ve
okula en uygun araçlar sağlanmalı ki, kendi yaratıcılıklarını, bilgilerini doğru ve hızlı
güncellenebilir şekilde uygulayabilsinler. Eğitimde teknoloji kullanımı ortak bir bilinci
gerektiriyor. Zincirin bir halkası direnirse, tüm yatırımlarınızın boşa gitmesi son derece olası.
E-eğitim konusu da temel olarak iki ana unsurdan oluşuyor. Bunlardan birisi
içeriklerin sunulduğu platform, diğer bir deyişle kurum içi eğitimlerin sunulduğu web sitesi
(yazılım), diğeri de içerik tasarım ve üretimi. Son zamanlarda üçüncü bir unsur daha eklendi
ki bizce en önemlisi, o da topluluk yönetimi. E-eğitim bir LMS ve içerik satın almayla başarılı
olmuyor. Kesinlikle platformun ve içeriklerin hedef kitle üzerinde ciddi bir şekilde
yönetilmesi gerekiyor. Aslında e-eğitim platformu kurmak ve içerikleri oluşturmak işin
yalnızca %20'si. Bu açıdan baktığımızda son zamanlarda yazılım geliştirme ve içerik
tasarımına ek olarak topluluk yönetimine de odaklanılmalı. Böylece kurumlarda e-eğitimin
kültürleşmesini sağlayabilir.
Proje’nin sosyal açıdan büyük bir dönüşüm olacağı kesin. Çocuklar ailelerinin önüne
geçecekler. Bilgiye erişim ve kullanım kolaylaşacak Bu durum çocukların performansını
büyük ölçüde artıracak. Artık bilginin kendisi değil onu kullanabilme daha fazla ön plana
çıkacak. Dolayısıyla yetenek yönetimi çağına doğru bir geçiş yapacağız. Eğer iyi yönetilirse
toplumsal ve sosyal açıdan müthiş bir fırsat eşitliği sağlayacak. Pedagojik açıdan da ailelere
çok önemli görevler düşüyor. Tablet bilgisayarların gereksiz amaçlarla kullanılması da söz
konusu. Örneğin, bu tablet bilgisayarlar kolayca kırılacak ve bazı istenmeyen içeriklerin
içerisine yerleştirilmesi de başarılacak. Bu bir risk, çünkü çocukların tablet bilgisayarları salt
oyun ve kişisel çoklu ortam amaçlı kullanabilmesi mümkün olacak. Bu durumda ailelere çok
önemli görevler düşüyor.
Türkiye’nin geleceğe sıçrama yapabilmesi için, bilgili, donanımlı, dünyayla uyumlu
genç beyinlere ihtiyaç var. FATİH Projesi, bize bu sıçramayı yaptıracak, ülkemizin dört bir
yanındaki yeni dahileri ortaya çıkaracak. Bu açıdan Proje’yi, sadece öğrencilere tablet
bilgisayar dağıtılacak bir teknoloji yatırımı olarak görmemek gerekir. FATİH Projesi,
Türkiye’de dünyaya uyum sağlayacak yeni nesiller doğmasını sağlayacak çok büyük bir
sosyal projedir.
Eğitim alanında mobil teknolojilerin kullanımının yeni olmadığı bir gerçek; ancak
yurtdışındaki örneklere baktığımızda Fatih Projesi büyüklüğünde bir projeye rastlamak pek de
mümkün değil. Her sınıfa akıllı tahta, tablet bilgisayar, altyapı ve içerik gibi tüm bileşenleri
ile değerlendirildiğinde FATİH Projesi’nde Türkiye’nin edinmekte olduğu tecrübenin
özellikle çevremizdeki ülkeler tarafından yakından izlenmekte olduğunu görüyoruz. Tüm
dünya bu projeyi ilgiyle izliyor; eğitimde nasıl ölçülebilir bir gelişme gözlemlenecek onu
merak ediyor. İçerik, öğretmen eğitimi, müfredatla bütünleşmesi, yönetsel süreçler, kalite
~ 168 ~
yönetimi, ölçme-değerlendirme, raporlama gibi tüm bileşkelerin kusursuz bir şekilde
çalışması çok önemli. Fatih Projesi, Türkiye ve dünya için hem bir ilk hem de ihraç edilebilir,
öncü bir örnek olacaktır. Eğitimde Fırsatları Artırma ve Teknolojiyi İyileştirme Hareketi ile
dünya sahnesinde benzersiz bir noktada bulunuyor: Projenin gelişme aşamasında olması ve
bu denli büyük çapta olması FATİH’i, hem somut ve kalıcı değişim yaratabilecek; hem de
genç kuşakları küresel bilgi ekonomisinde öncü roller üstlenmeye hazırlamanın etkili yollarını
arayan pek çok başka ülke için de bir model haline gelebilecek biçimde konumlandırıyor.
Türkiye olarak, dünyada böyle bir projeye öncülük ediyor olmak bize gerçekten gurur
veriyor. Eğitsel ders içeriklerinde çok iyi durumdayız. Telekom altyapımız da Türkiye'nin her
yerindeki tüm il ve ilçe okullarına fiber optikle çok hızlı İnternet’i götürecek seviyede. Tüm
bu avantajları kullanarak, süreci akıllıca yönetip dünyaya örnek olacak projeyi
gerçekleştirebiliriz. Türkiye olarak hiçbir eksiğimiz yok, hatta fazlamız var.
Her öğrenciye verilmiş bir bilgisayar ve hızlı İnternet’in eğitim sistemimize getirdiği
dönüşüm ile eğitim süreçleri yeniden tasarlanmalıdır. Şu an öğrencilerin tablet ile sadece evde
ve sınıfta uygulama yapabileceklerini konuşuyoruz. Ama bunun başka bir boyutu daha var.
Okul içindeki ve dışındaki yaşam artık tamamıyla bütünleşmiş durumda. Mesela, bir okul
gazetesi hazırlanıyor, diyelim. Artık bunu ilgili üç beş kişinin hazırlaması gibi bir durum
ortadan kalkabilir. Tüm öğrencilerin aktif olarak gazetenin hazırlanmasına tabletleri üzerinden
katkı sağlaması gündeme gelebilir. Biz, bunun öğrenme sürecini destekleyecek şekilde
yapılandırılacağı düşüncesindeyiz. Öğrenci, sınıf dışında da tabletini birçok etkinlikte
arkadaşlarıyla birlikte öğrenme sürecini destekleyeceği şekilde kullanabilecektir. Bu gibi
yenilikler, eğitim hayatına önemli faydalar getirebilecek inovasyonlarla doğru teknoloji
üretimi ve etkin kullanımla gerçekleşecektir.
Sosyal boyutuna baktığımızda da yukarıda anlattıklarımızın devreye girerek, daha
paylaşımcı, çocukların işbirliği yapmalarını sağlayacak yeni bir sistem oluşacağını
öngörüyoruz. Yani şunu demek istiyoruz; tablet bilgisayarın kullanımı sınıf içerisinde de sınıf
dışında da doğal bir hale gelecek. Burada “öğrenmeyi öğrenmek” kavramı ön planı çıkıyor.
Bu da aslında, 21.yy yetkinliklerinin kazanılmasını sağlayan doğal bir ortam yaratacak.
Türkiye'de bugün yaşadığımız birçok problem ne yazık ki eğitimin istenilen düzeyde
olmamasından kaynaklanıyor. Eğitim, kemikleşmiş bir disiplin. Öyle ki; eğitimin verilme
tarzında birkaç yüzyıldır radikal bir gelişme söz konusu değil. 70’lerden sonra teknolojinin
günlük yaşam akışımıza dahil olmasıyla, bugün pek çok alanda yaşanan değişimlere tanıklık
ediyoruz. Ancak, eğitimde aynı etkiyi henüz yaşamadık, hızlı bir adaptasyon söz konusu
değil. Ama önümüzdeki 4-5 yıl içerisinde bu gelişmelerin hız kazanacağı net bir şekilde
gözüküyor.
21. yüzyılın ekonomik yapısı kurulurken tüm ülkeler eğitim seferberliği içine girme
gereği duyuyor. Düşünme, akıl yürütme, bellek ve kavrama sistemlerindeki değişimlere işaret
eden bilişsel becerilerdeki gelişme ile ülkelerin uzun dönem ekonomik büyümeleri arasında
bağ kuran araştırmalar yapılıyor. Bu araştırmaların altında yatan fikir; bilişsel becerileri
yüksek olan insan kaynağına sahip bir toplumun daha yenilikçi olduğu, yenilikçiliğin de
üretkenlik ve sürdürülebilir kalkınmanın, sürdürülebilir büyümenin yolunu açtığıdır. Biz,
~ 169 ~
bugün sahip olduğumuz ulusal eğitim politikalarımızın, yarım asır sonraki geleceğimizi
hazırlamakta olduğunun, dolayısıyla inovatif olma zorunluluğunun bilincindeyiz.
Üç yılda bir, en son 2009’da yapılan PISA testi sonuçlarına göre ülkemizin OECD
ülkeleri arasında sonlarda yer alması ciddi bir uyarı. Okuma becerileri, matematik ve fen
okuryazarlığını ölçen PISA testi, birçok ülkede 15-yaş gençlerin zorunlu eğitim süresince
asgari bir beceri seviyesine dahi ulaşamadığını gösteriyor.
Demografik öngörüler, eğitimde bugüne kadar yapılabilenleri geliştirmek, hatta atılım
yapmak için bize çok değerli bir fırsat sunuyor. Zira 2010-2050 döneminde okul çağı
nüfusunun azalması, eğitim sistemi üzerindeki demografik baskıyı hafifletecek. Bu avantajlı
dönem, kaliteli eğitime erişimin yaygınlaşması, eğitim sisteminin modernizasyonu, eğitimin
niteliğini geliştirme ve cinsiyet eşitliğinin sağlanması yönünde kullanılabilir. Aksi takdirde,
bugün atılmayan adımlar uzun dönemde topluma daha yüksek maliyet olarak geri dönecektir.
Bizim ülke olarak en önemli büyüme gücümüz, insan kaynağımız. 2041 yılında
çalışma çağındaki nüfusumuzun 65 milyona ulaşması bekleniyor. Bu, çok büyük bir
demografik fırsat. Bu fırsatı değerlendirebilmek, ancak insanımıza nitelikli bir eğitim
vermekle, geleceğin daha da çeşitlenecek alanlarına uyum sağlayacak becerileri
kazandırmakla mümkün olacak. Becerilere yapılacak yatırım, bir yandan bireyin kişisel
gelişimini, daha iyi işlere ulaşmasını ve daha iyi bir yaşam sürmesini sağlarken, ülkemizi de
küresel rekabet ortamında bir adım öne çıkaracak. Yani 21. yüzyıl becerilerine sahip olmak,
“orta halli ekonomi” ve “orta halli demokrasi” tuzağını aşmamız için şart. Hükümetler, bilim
insanları ve iş dünyası okul öncesinden başlayarak hayat boyu öğrenmeyi ve beceri gelişimini
teşvik etmek, becerilerin işgücü piyasasında uygun işlerle eşleşmesini sağlamak gibi önemli
ve zorlu görevleri başarmak durumunda.
Bir şeyin altını çizmemiz gerekiyor. Türkiye bir yandan ortalama eğitim süresini
yükseltmeye çalışırken, diğer yandan küresel ölçekte fark yaratabilmek için eğitiminin
niteliğini ve öğrenme başarısını geliştirmek zorunda. Öğrenme ve öğretme süreçlerimizi,
insanımızın potansiyelini açığa çıkaracak şekilde yapılandırmalıyız. Çocuklarımızın
doğasında olan merakı, hayal gücünü, soru sorma ve sorgulama isteğini köreltmeden, yaratıcı,
eleştirel düşünen, araştıran, analitik, iletişim ve yabancı dil becerileri yüksek bireyler
yetiştirebilmeliyiz. İyi birer dünya vatandaşı olmak için gereken çevre, cinsiyet eşitliği, insan
hakları, çok kültürlülük gibi konulardaki bilinci erken yaşlardan itibaren kazandırarak
demokrasi kültürümüzü kökleştirmeliyiz.
İçerik olarak eğitimin niteliğinin geliştirilmesini tartışırken, beceri ve yetkinliklerin
öğrencilere kazandırılmasında en önemli rolü üstlenen eğiticilere ve öğretim yöntemlerine de
eğilmek gerekiyor. Yeni öğretim modellerinde öğretmenlerin bilgi aktarmanın ötesinde, yol
gösteren, öğrenmeyi öğreten rolleri ön planda. Bunun yanında teknolojinin, eğitimde niteliği
artırma yönünde bir araç olarak kullanılması bilgi toplumuna ulaşmamızı hızlandıracak. Pilot
olarak başlatılan FATİH Projesi’nin yurt çapındaki başarısı, zengin teknoloji ile zengin içerik
buluşabildiği ve öğrenciler kadar öğretmenler ve aileler de teknolojik dönüşümün etkili birer
paydaşı olabildiği oranda artacak.
~ 170 ~
Ülke genelini kapsayan bu değişimin etkileri önümüzdeki bir kaç yıl içerisinde
görülmeye başlayacaktır. Öğrencilerin ders verilerini internet ortamında daha aktif bir şekilde
kullanması ve depolaması ise bilgilerin kalıcılığını arttıracaktır. Böylece öğrencilerin
verilerini de daha düzenli tutarak öz disiplinlerini geliştirmek yönünde bir adım atacaktır.
Teknoloji desteği ile eğitim alan bireylerin derse karşı yaklaşımları iç motivasyonla
ilgili olacaktır. Çünkü bireyler hem öğrenme ortamlarını daha eğlenceli hale dönüştürme, hem
de istedikleri zaman, yer ve stilde öğrenme imkanı bulmuş olacaklardır. Bu durum
beraberinde kişilerin kendi çalışma yöntemlerini geliştirerek iç disiplin ve motivasyonla
çalışmalarını sağlayacaktır. Teknolojinin varlığı, tek başına okul düzeyindeki çıktıları
iyileştirmez. Dünyada uygulanmakta olan geniş ölçekli eğitimde BT programlarında edinilen
deneyimler, teknolojiye yapılan yatırımın öğrenme çıktılarına olumlu etki etmesini
sağlayabilecek bazı kilit etkenlere işaret ediyor. Bu etkenler siyasi irade; gerek ulusal düzeyde
gerekse okul düzeyinde değişimi destekleyen güçlü bir kurumsal yapı; donanım, yazılım ve
içerik dahil olmak üzere teknolojiye ilişkin doğru tercihler yapılması; öğretmenlerin mesleki
gelişimine gereken önemin verilmesi; izleme ve değerlendirme kültürünün yerleşikleşmesi
olarak sıralanabilir.
Projenin ulusal düzeyde yönetişimi ve koordinasyonu çok önemlidir; ancak, öğrenme
çıktılarında fark yaratmanın yolu okullardaki ve evlerdeki deneyimlerden ve öğrenme
süreçlerinden geçer. Merkezi bir yaklaşımla tasarlanıp, tüm okullarda aynı biçimde
uygulanması beklenen bir model yerine; yerelde veya okul düzeyinde belirli ölçüde özerklik
sağlanması, yenilikçi yaklaşımları ve projenin yerel düzeyde sahiplenilmesini teşvik
edecektir. FATİH’te uygulamaya yönelik yönlendirici çerçevenin asgari düzeyde olması,
öğretmenleri kısıtlamayan ve esneklik tanıyan olumlu bir yaklaşımdır. Ancak bu esnek yapı,
akran desteği, eylem araştırması, iyi örneklerin paylaşımı, yenilikçi yaklaşımların teşvik
edilmesi gibi mekanizmalarla kademeli ve sistematik olarak desteklenmediği sürece,
uygulamaların ne kadar etkili biçimde yaşama geçtiği öğretmenlerin bireysel motivasyon ve
kapasitelerine bağlı kalacaktır.
Dünya çapında uygulanmakta olan başarılı BT modelleri, öğrenme kültürünü
dönüştürmede okulu bütüncül biçimde ele almanın önemine işaret eder. Bu bağlamda,
meslektaşlar arası sürekli işbirliğinin sağlanması, bu işbirliğinin okul yönetimi tarafından ve
ilgili alanlardan uzmanların düzenli katkılarıyla desteklenmesi; öğretmenlere branş veya ders
odaklı BT entegrasyonu desteği sunulması gibi yöntemlerin etkili olduğu görülür. Türkiye’de
de, bu tür mesleki gelişim ve destek mekanizmalarının oluşturulmasında BT öğretmenleri
etkin rol alabilirler; BT öğretmenlerinin bu doğrultuda gerekli donanıma sahip olacak şekilde
desteklenmeleri gereklidir.
Yerleşikleşmiş öğretmenlik pratiklerini tek seferlik kısa süreli eğitim programları ile
dönüştürmek mümkün olmayabilir. Eğitimlerin, okul temelli mentorluk, rehberlik,
öğretmenler arası işbirliği ve iyi uygulama örneklerinin paylaşımı gibi uygulamalarla
desteklenerek sürdürülmesi kritik önem taşır. Yenilikçiliği teşvik eden esnek politikalar,
öğretmenlerin sınıflarında uygulayacakları teknolojiyi istedikleri gibi uyarlamalarına olanak
verir; ancak öğretmenler, başlangıçta onlara yol gösterecek somut örneklere ve rehberliğe
gereksinim duyacaklardır. Gereken desteğin sağlanmadığı durumlarda, tabletlerin dijital kitap
~ 171 ~
veya defterlerden öteye geçemeyerek, öğrenciler arası işbirliğini ve etkileşimli öğrenme
süreçlerini tetiklemekten çok, öğrencileri bireysel odaklı çalışmaya yönlendirme riski vardır.
Eğitimde tam anlamıyla bir dönüşümün gerçekleşebilmesi için, teknoloji destekli ders
anlatımından etkin etkileşime geçiş şarttır. Böyle bir dönüşümün gerçekleşebilmesi büyük
ölçüde, benimsenen eğitim modeli, yazılım, içerikler ve öğretmenin söz konusu olanakları da
dahil edeceği yeni bir öğretme biçimini öğrenme ve uygulama kapasitesine bağlıdır.
Evde internet erişimine ve veli katılımına ilişkin bir strateji ve sağlam bir eğitim
modeli ile desteklenecek olursa, FATİH’in böyle bir dönüşüme önayak olma potansiyeli
vardır. Proje hedefinin daha net ve somut biçimde ifade edilmesi, bu hedefe ulaşmada
izlenecek mantıksal çerçeve ve teknoloji entegrasyonu modelinin ayrıntılandırılması ve bu
modeli yansıtacak bir izleme ve değerlendirme çerçevesinin oluşturulması, projenin
gelişimini, etkisini ve sürdürülebilirliğini güçlendirecektir. Küçük çaplı araştırmalarla,
tabletlerin etkisi ile öğrenci, öğretmen ve okul etkenleri arasındaki ilişkiler ayrıntılı biçimde
irdelenebilir. Araştırma bulguları, ilerleyen aşamalarda projeyi ve teknolojinin öğrenme
süreçlerine entegrasyonunu destekleyecektir. Ayrıca, araştırmaların olumlu veya olumsuz tüm
bulgularının yaygınlaştırılması yaklaşımı benimsenmelidir. Pilot uygulamada edinilen
deneyimler, donanım özelliklerinin belirlenmesi ve tedarik sürecine yol gösterici olmuştur;
bazı sorunların (örneğin, etkileşimli tahta ve tablet arasında etkileşim sağlama gereksinimi)
zamanında saptanarak, geniş çaplı dağıtım öncesinde giderilmesi sağlanmıştır.
Fatih projesinin donanım boyutu göreceli en kolay boyutudur. Öğretmenlerin eğitimi
ve kazanılması, müfredatın yeni teknolojilere uyarlanması, içeriğin hazırlanması, öğretim
tasarımının dikkatlice yapılması, yeni teknolojilerin istediği özgürlük ve iş birliği ortamının
oluşturulması işin en kritik boyutlarıdır. Öğrencinin okuduğundan bir anlam çıkartabilmesi,
ve okuduğunun doğruluğunu tartabilmeyi öğrenmesi hayati önemdedir. Öğretmenlerin
eğitilmesi, sürece ortak edilerek kazanılması, bu teknolojileri benimseyerek, gönül rahatlığı
ile kullanması sağlanmalıdır; bu ise ciddi bir iştir; çok hızlı yapılamaz. İnternet farklılığı,
çeşitliliği ve çok kültürlülüğü temsil etmektedir. Müfredatın bir çerçeve ile yetinmesi,
öğretmene ve öğrenciye farklı olabilme esnekliğini ve özgürlüğünü tanımalıdır. Mevcut
kitapların elektronik ortama aktarılması, yani z-kitap, arzulanan e-kitap olmayacaktır.
Teknolojiyi ve eğitimi anlayan, işin felsefesini iyi bilen uzmanlar e-kitapları yeniden
tasarlamalıdır. Öğretmenler, internetde buldukları öğrenme nesnelerini, açık öğrenme
malzemelerini rahatça kullanma ve onları geliştirme ve paylaşma özgürlüğüne ve ortamına
sahip olmalıdır.
Okulların Fatih Projesinde gelen teknoloji ile ne yapması gerektiğini, ne
hedeflendiğini net olarak bilmedikleri dile getirilmektedir. Teknolojinin sınıflarda var olması
sihirli bir şekilde dönüşüm yaratmayacaktır. Kimin; neyi, ne zaman ve ne için kullanacağını
belirlediğimiz zaman etkili bir dönüşüm gerçekleştirilmiş olacaktır
Fatih Projesi ile teknolojinin yine bilinçli şekilde kullanılması ve ülkemizin teknoloji
üretebilir hale gelmesi için Bilişim Teknolojileri dersleri her kademede zorunlu olması
gerekir. PISA Raporunda Problem Çözme Becerilerinde, Türkiye 44 ülkenin katıldığı
değerlendirmede 34.’üncü sırada bulunmakta olup puanı OECD ortalamasının yaklaşık 50
puan altındadır. Çocuklarda 21. Yüzyıl becerilerinin geliştirilmesi ve projenin verimli
~ 172 ~
olabilmesi için okullarımızda Bilişim Derslerinin her kademede zorunlu olması son derece
önemlidir.
Bu gelişen bilim ve teknoloji ile birlikte fen bilimlerinin ve fen eğitiminin önemi
giderek artmaktadır. Günümüzde teknolojik anlamda gelişmenin ve ilerlemenin yolu iyi bir
fen eğitiminden geçmektedir. Çünkü fen eğitiminin en önemli işlevi, bireylerin bilim okuryazarı olarak yetişmelerine olanak sağlamasıdır. Fakat fen, birçok öğrenci için zordur ve
bilimsel kavramlar, şemalar onların fen derslerinde başarılı olmaları için yetersiz kalmaktadır.
Bunun için fen eğitiminin gelişen ve değişen şartlara uygun olacak şekilde yapılandırılması ve
yürütülmesi gerekir. Bu süreçte animasyonlar bilimsel olayları görselleştirmek amacıyla
kullanılmaktadır.
İnsanlar tanımadığından korkar, korktuğunu da başaramaz. Örneğin fizik dersi
öğrenciler arasında korkulan ve başarılamayan derslerdendir. Okullarda sözel olarak anlatılan
bu dersin zihinde kalıcılığı çok ta fazla olmamaktadır. Bu bağlamda dersi görsel ve işitsel
materyallerle zenginleştirmek, dersin başarı düzeyini artıracak, akılda kalıcılığın artmasına
neden olacaktır.
Bu kapsamda; ders materyallerini görsel hale getirerek bilişim-iletişim teknolojilerini
kullanma becerileri kazandırmalı, etkileşimli simülasyon ve animasyon çalışmalarıyla
laboratuvar ortamında yapılan deneyleri karşılaştırabilme yeteneğine sahip olmalıdır.
Projenin birincil amacı, geleceğimizin teminatı olan çocuklarımız ve gençlerimize
bilimsel temellere dayalı çağdaş bir eğitim ve öğretim vermektir. Bu nedenle, projeye
öğrencilerin katılımı sağlanmalı ve öğrencilerden alınacak geri bildirimlerle proje
geliştirilmelidir. Projenin uygulanmasında öğrenci velilerinin de büyük bir etkisi
bulunmaktadır. Bu nedenle, projenin amaçları velilere de aktarılmalıdır. Velilerin çocuklarını
denetlemeleri sağlanmalıdır. Veliler de bu yeni teknoloji konusunda bilinçlendirilmelidir.
Elektronik anlamda zenginleştirilmiş öğrenme ortamlarında bir diğer ihtiyaç da öğretmen ve
öğrencilerin kullanabileceği içerik yönetim sistemleridir. Proje için ortak yazılımlar
geliştirilmelidir. Şu anda engellilere ilişkin uygulamalar Fatih Projesi kapsamından
çıkarılmıştır. Ancak bu durum özellikle Fatih Projesinin temel çıkışına aykırıdır. Özellikle her
türlü engellilere ilişkin dünyadaki tablet uygulamaları incelenmeli ve bu uygulama Fatih
Projesi’ne entegre edilmelidir. MEB tarafından öğretmenler için de rehber uygulamalar
yapılmalı. Zihin engelliler, görme, duyma gibi engelleri olan çocukların ve üstün
yeteneklilerin de bu projeye entegre olması gerekir.
Fatih Projesi’nin Değerleri
Fatih Projesi ile çağdaş, akla ve bilime önem veren, yurtsever gençlerin
yetiştirilmesini amaçlanmalıdır. Sonuç sunumlarında öne çıkan noktalar ise;

Devlet eğitim politikasını yeniden belirlemelidir.

Üniversiteler bu konuyla mutlaka ilgilenmeli ve MEB ile bir koordinasyon kurulu
olmalıdır.
~ 173 ~

Yurtiçi ve yurtdışı üniversitelerle projenin oluşturulması ve geliştirilmesi konusunda
işbirliğini artırılmalıdır.

Tüm üniversiteler ama başta Eğitim Fakülteleri bu yeni sisteme göre kendilerini
güncellemelidir.

Özel sektörün projedeki rolü artırılmalıdır.

Firmaları iyi/kötü deneyimli/deneyimsiz ayrım yerine temel kuralları koyup hareket
edilmelidir.

Her ilde projenin koordinasyonu için bir koordinasyon merkezi oluşturulmalıdır.

MEB’de kurumlararası çalışmada etkin iletişim sağlanmalıdır.

Etkin içerik sağlanmalıdır.

İçerik geliştirilmesinde belli kurallar belirlenmeli şablonları olmalıdır.

Ders içerikleri konusunda öğretmenlerin Bilgi Teknolojileri öğretilerek
hazırlanmasının ötesinde iyi örnek ve başarılı uygulamalarının teşvik edilmesi gerekir.

Hizmetiçi eğitimde öğretmen paydaşlığı ile iyi örnekler değerlendirmeli bu kişiler
eğiticilerin eğitmeni haline dönüştürülmelidir. Hizmetiçi seminerler işe yarar hale
dönüştürülmeldir.

Proje için belirli standartlar oluşturulmalıdır.

Fırsat eşitliği sağlayacak bir yöntem olmalı ve farklı yetenekler veya engeller de
devreye alınmalıdır.

Müfredat güncellenmeli modüler eğitime yer verilmelidir.

Sistem engelleyici olmaktan çok yol gösterici/denetleyici olmalıdır.

Yasaklarla sınırlanmamalı kontrol altına alabilecek sistemler oluşturulmalıdır.

İlgi grupları oluşturulmalıdır.

Öğrenciler/öğretmenler veliler bilinçlendirilmeli nasıl kullanacakları açıklanmalı
örnekler verilmelidir.

Öğretmenlerin bu konuda kritik rol üstlendikleri bilinerek öğretmenlerin konuya
entegre olabileceği eğitim programları düzenlenmelidir.

Olumsuz yönünden korkulup yararından vazgeçilmemelidir.

Araştırmacı gençlik yetiştirmek istiyorsak içerikler dünyadaki yenilikleri ve öğretici
programları da içeren özellikte ve dünyadaki gelişmeleri yakından takip edebilecek bir
iletişim yapısı içinde olmalıdır.

Özel ve üstün yetenekli öğrenciler içerik üretmeye yönlendirilmelidir.

Engelliler adına değil engellilerin dahil edildiği ve onlara uygun olarak geliştirilen
içerikler olmalıdır.
~ 174 ~

Formatörlerin koordinasyonda önemli rolleri bulunmaktadır ama tanımları ve
konumları netleşmelidir.

BÖTE mezunları her okul için görevlendirilmeli ve bu kişiler teknoloji yenilik
konularında eksik bilgisi olan diğer öğretmenlere destek hizmeti verecek bir hale
gelmelidir.
Gerçekten de ülkelerin kalkınma ve gelişmesinde, sağlıklı ve sürdürülebilir bir
büyüme performansına sahip olunmasında belirleyici olan unsurların başında eğitimli ve
nitelikli işgücü ve nüfusun varlığı gelmektedir. Nitekim, OECD’nin büyümenin kaynakları
üzerine yaptığı araştırmalar, son yıllarda gerçekleşen büyük verimlilik artışlarının önemli
ölçüde okullaşmada ve bireylerin yetkinlik düzeylerindeki artıştan ve teknolojik
gelişmelerden meydana geldiğini göstermektedir. Buna göre, eğitim düzeyi yüksek nitelikli
işgücü ülkelerin rekabet gücü ve dolayısıyla büyüme kapasitesi üzerinde belirleyicidir
denilebilir.
Çağımızda insan kaynaklarının niteliği rekabetin odak noktası haline gelmiştir. Çin
geçmiş 30 yılda eğitime ve mesleki eğitime yapmış olduğu yatırımların meyvelerini
toplamaya başlamış ve dünya dengelerini değiştirecek bir potansiyel ülke olma yolunda hızla
ilerlemektedir. Bir yandan eğitime ağırlık verilirken, beyin göçünü tersine çevirmenin yolları
da araştırılmalıdır. En büyük doğal zenginliğimiz olan genç işgücümüz, sosyoekonomik bir
sorun olmaktan çıkarılmalı, Türkiye genç ve dinamik nüfus gücünü, kalkınmada itici bir güce
dönüştürmek için öncelikle onu ideal bir eğitimden geçirerek nitelikli işgücü haline
getirmelidir. Bu doğrultuda Mesleki - teknik eğitim sayesinde genç işsizlerin istihdamı daha
kolay hale gelecektir.
Fatih Projesi ile ilgili "yerlilik oranı" kararı alınmıştır. FATİH Projesi'nin kaldıraç
gücü olan bir proje olduğu düşünülürse bütün öğrencilerin artık akıllı tahtalar ve tablet
bilgisayarlarla, e-kitaplarla eğitimlerini devam ettireceklerini, bu durumun yazılım sektörü ve
ders içerikleriyle ilgili çok büyük bir sektörü de meydana getirecektir. Şimdi diyoruz ki, biz
böyle büyük bir proje başlattık, bu 7-8 milyar dolarlık bir tablo oluşturuyor. Biz bu yapıdan
bir üretim de çıkarmak istiyoruz. Kim bu akıllı tahtayı ve tablet bilgisayarları Türkiye'de
üretmeyi taahhüt ediyorsa ondan alacağız. İşte belki kademe şartnamede olacak. Birinci yıl
yüzde 40 yerlilik oranına, ikinci yıl yüzde 60, üçüncü yıl yüzde 80 yerlilik oranına ulaşmayı
taahhüt eden firmaya biz bunu vereceğiz. Bu firma kimse yani, siz olursunuz, başkası olur,
rekabete açık bir şekilde tabii ki bunlar gerçekleştirilecek. Ama önemli olan şu; eskiden bu
yüksek satın alma gücünü ucuza alalım diye kullanıyorduk. Şimdi size diyoruz ki, kardeşim
biz 10 bin tane alacağız, ama burada üretirsen alırız senden. Şimdi siz de bakıyorsunuz, ya
sayı binden 10 bine çıktı, 100 bine çıktı. O zaman burada bir üretim bandı kurmak avantajlı,
benim için de avantajlı ve sürekli bir pazar, siz yatırımınızı buraya getiriyorsunuz bu sefer.
Böylece yatırımı da çekmiş oluyoruz. O teknolojiye sahip oluyoruz, o know-how bizim
oluyor. Daha önce ithal ettiğimiz ürünleri, bu sefer içeride üreten, hatta ihraç eden bir ülke
haline gelmiş oluyoruz. Kuşkusuz, bir ülkede teknolojik gelişme ise ancak o ülkedeki eğitim
düzeyinin yükseltilmesi ve girişimci ve yenilikçi bir nüfusun varlığı ile mümkün olabilecektir.
Benzer bir uygulama ile Türkiye'de bir sürü savunma şirketinin ortaya çıkmıştır.
Bunlar, küçük çaplı şirketlerdi, sonra onlar kendine mahsus ürünler de geliştirmeye başladılar.
~ 175 ~
Örneğin; Türk Hava Yolları'nın uçak alımlarını, havacılık sektöründe başlatıldı. Bazı
havacılık firmalarımız şimdi Boeing'e, Airbus'a parça veriyorlar. Bir yılda 500 milyon
dolarlık parça alımı taahhüdü yapılmıştı, ama beğenildi, havacılık sektörü de gelişti. 1 milyar
dolarlık, 1.5 milyar dolarlık parça vermeye başladık. Bu parçalar gün geçtikçe gelişiyor. İşte
gövde parçası, kuyruk parçası, yarın öbür gün elektronik parçalar vesaire gibi zaten bu büyük
üretimler; uçak gibi vesaire gibi büyük üretimler dünyanın değişik yerlerine bu tür sistemlerle
yaygınlaştırılıyor. Şimdi Fatih Projesi'yle bunu yaygınlaştıracağız.
Fatih Projesi ile büyük bir yazılım sektörünün de doğacaktır. Çünkü, ders içerikleri,
değişik aplikasyonlar yazılacak sürekli. Bunun için, yani genç yazılımcılar sürekli
çalışacaklar, onlar için de büyük bir pazar meydana gelecek. Komşu ülkeler de eğitim
potansiyellerini artırmak için, bizdeki başarı hikayelerini görecekler, o başarı hikayelerini
kendi ülkelerinde yaşatmak isteyecekler ve onlarla belki bizim bu alanda attığımız adım bütün
etrafımızdaki ülkelere de örnek olacak ve büyük bir ihracat potansiyeli ortaya çıkacaktır. Bu
durum çok sayıda dünya ve ihraç markasının ülkemizde de üretilmesine yol açacak bu kaynak
aktarımı milli ekonominin güçlenmesine, milli kalkınmanın artmasına, istihdamın yazılım ve
hizmet sektörünün de büyümesine büyük katkılar sağlayacak ve ulusal anlamda büyük kaynak
israfını sona erdirecektir.
Projedeki yönetim ve yazılımın geliştirilmesi çok önemli. Mümkünse bunu yerli
kaynaklardan elde edelim. Çünkü bu sektöre ayrılması planlanan 6-7 milyar liralık kaynak
rekabetçi pazarlara çıkmak için büyük imkan. Donanım ayağı ve yazılım bacağı var. Tabletin
içindeki içerik. Yazılı ortamdan dijital ortama geçişte kendisine has bir yazılımın olması
lazım. Donanımın içerisindeki yazılımın yerli katmanlarla yapılmalı ki bunu da ulusal değil
uluslararası rekabet ortamında düşünmemiz lazım. Yazılı ortamı tamamen dijital ortama
transfer etmemek gerekir. Bunun da yeni konseptlerle geliştirilmesi lazım. Bunu yapacak
firma, 2 sene sonra Irak, Mısır veya Almanya'daki bir projeye de girebilmeli.
Eğitim hayatına önemli faydalar getirebilecek inovasyonlarla doğru teknoloji üretimi
ve etkin kullanımla gerçekleşecektir. Teknoloji eğitiminin özellikle öğrencilere teknolojik
kültürün oluşturulması, teknolojinin tüketilmesi değil üretilmesine yönelik olarak
kullandırılması ve inovasyona açık bir şekilde erken yaşlarda verilmesi büyük bir önem arz
etmektedir. Uygulamalı teknolojilerin ve teknolojik kültürün en önemli örneklerini
Japonya’da anasınıfında elektronik eğitiminin eğlenceli devreler şeklinde başlamasına,
Finlandiya’da telefon tasarımının bir oyun olarak anasınıfı çocuklarına yaptırılmasına,
Hindistan’da ise yazılım devi hale gelmesine temel eğitimde uygulanan Algoritma ağırlıklı
teknoloji eğitimine bağlayabiliriz. Bunun sonucunda Japonya dünyanın en büyük elektronik
devi, Finlandiya dünyanın her yerine yazılım üreten ve yazılım insanı gönderen bir ülkeye
dönüşebilmektedir. Sınav odaklı eğitimin uygulama odaklı eğitime dönüşmesinde Teknoloji
Eğitimine süratle ihtiyacı vardır. Bir memleketin geleceği; ezberci, bilgi hamalı, kopyacı,
taklitçi, yan sanayici bir gençlikle asla bir yere varılamayacağını, başkalarının ayak izlerine
basarak asla onun önüne geçemeyeceği aşikardır.
Türkiye'nin rekabetçi alanı; genç nüfusu, üretkenliği ve belki girişimciliği.
Teknolojiye odaklanmamız lazım. 'Her şeyi yaparız' diye ortaya çıkılmamalı. Bizim için
bölgesel bilişim gücü olmanın yolu 'bulut' teknolojilerinden geçiyor. Bu alanda bölgesel
~ 176 ~
merkez olabiliriz. Fiber ağlarla birlikte bir veri merkezi oluşturulması, bununla ilgili bölgesel
ülkelerle işbirliği yapıp onların datalarının burada tutulması mümkün. Bu bizim için en
gelişmiş alanlardan biri. Yine yazılım teknolojileri her zaman başarılı olabileceğimiz bir alan.
Çünkü iyi yazılımcılarımız var ama burada ölçek yani yazılımcı sayısı önemli. Şu anda 130
bin kişilik bir istihdamımız var bizim. Bunu 2023'te 400 bine çıkarmak ve üretim hedefimiz
ise 40 milyar dolar.
Bölgesel bir güç olmayı arzu eden Türkiye’nin yakın ve uzak coğrafyalarla ilgili
nitelikli sosyal bilişimcilere ihtiyacı vardır. Başta Ortadoğu ve Afrika gibi yakın bölgeler
olmak üzere Kafkasya, Balkanlar, Avrupa, Yakın Asya, Uzak Asya, Latin Amerika gibi
bölgeler hakkında sağlıklı politikalar ve eylem planları oluşturmanın yolu nitelikli stratejik
uzmanlarımız olması ile mümkündür. Üniversitelerin lisansüstü bölümlerini çeşitlendirmesi
ve bölgesel araştırma merkezleri kurması, bu merkezlerde başta ilgili bölgenin dili, kültürü,
medeniyeti olmak üzere her alanında yeterliliği olan yeni bir akıl gücü üretmesi
gerekmektedir. Bunun iki yolu bulunmaktadır: Birincisi kendi vatandaşlarımızı bu çerçevede
yetiştirmek, ikincisi ise ilgili ülkelerden ülkemize gelip bu alanda çalışma yapacak gençleri
teşvik etmek.
Bilişim sektörünün dünya ticareti içindeki payı yüzde 14. Bizde ise sadece yüzde 3.
Sektörün 14 milyar liralık hacmine baktığınızda, bunun içinde akıl ve katma değer dediğimiz
servis ve donanım yüzde 20, yazılımı da bir yüzde 10. Oysa cep telefonu, dizüstü bilgisayar
vs. dediğimiz tüketim malı yüzde 70-75. Dünyada ise neredeyse yarı yarıya. En büyük sıkıntı
bu. Biz bilişim sektöründe aklı koymadan tüketiyoruz. Bu durum değişmeli.
Teknolojiyi öğrenmeliyiz, çünkü :

Bize sunulan teknolojik nimetlerden yararlanmak için,

Ortak teknoloji kültürü oluşturacak bir millet olabilmek adına,

Teknolojiye yatkın ve tanıyan bireyler yaratmak; bu yeni neslin teknolojiyi iyi
kullanabilen ve bir adım ötesinde geliştiren kimseler olmasını sağlamak,

Gereksinimleri doğrultusunda teknoloji israfı yapmadan doğru donanımları seçebilen
bireyler yaratmak,

Farklı toplumların ortak dili olan teknolojiyi bilen vizyon sahibi dünya vatandaşları
yaratmak için teknoloji eğitimine önem vermemiz gerekmektedir.
Tüm bu tespitler ve öneriler ışığında, yerel kodlarından vazgeçmemiş bir yeni nesil
yetiştirilmesi durumunda Türkiye 2023’te hedeflediği ilk 10 ülkeden biri olma vasfına
kavuşabilir ve hatta orta vadede daha yukarılara da çıkabilir. Ayrıca Türkiye’nin mali ve
insani kaynakları bu hedefleri gerçekleştirmek için yeterlidir. Gençlerimiz, ülkemizin en
önemli doğal kaynağı olan sosyal sermayemizdir. Gençlerimizin, geleceğin en değişken ve
dinamik teknolojik ve düşünce kalıplarına hapsolmasına izin veremeyiz. Her dönem,
yaratıcılığa açık bir eğitim sistemine onları emanet etmemiz gerekiyor. Sorgulamacı, yaratıcı,
kendini geliştirmeye ve değiştirmeye açık, geleceğin küresel rekabet ortamına hazırlıklı
gençler yetiştirmek umudumuzdur.
~ 177 ~
Sonuç olarak; Fatih Projesi dünya çapında önemli bir eğitim projesi olmanın yanında,
oldukça önemli bir ekonomik atılım projesi. Eğitim yanında asıl önemli hedefler; Türk bilişim
ekonomisini canlandırmak ve Türkiye’nin atılımını sağlamak. Eğitime yapılan her yatırım
Türkiye'nin aydınlık geleceğine yapılan bir yatırımdır. Fatih Projesi'nin, bir anlamda eğitimde
bir çağı kapatıp bir çağı açacağına, gençleri teknolojiyle, bilgiyle, dünyayla buluşturacaktır.
Fatih projesinde asıl önemli olan dinamik ve genç insan kaynağımızı çağın gerektirdiği
teknolojik donanıma sahip, soran, sorgulayan, geleceği şekillendiren, aynı zamanda Kültürel
mirasına, tarihine, örf, adet, ahlaki özelliklerine sahip çıkan nesiller yetiştirmektir.
Kısaca Fatih Projesi; tarım toplumundan bilgi toplumuna geçilmesinde ve milli
kalkınmanın en güçlü şekilde olması ve bilgi ekonomisinde dünya ile rekabetçi bir ekonomi
olmasında en önemli ve en değerli fırsattır…
~ 178 ~
KAYNAKLAR
1. Balanskat, A. ve Garoia, V. (2010). Netbooks on the Rise: European Overview of
National Laptop and Netbook Initiatives in Schools. Brüksel: European Schoolnet.
Ekim 2013,
2. Balanskat, A., Bannister, D., Hertz, B., Sigillo, E. ve Vuorikari, R. (2013). Overview
and Analysis of 1:1 Learning Initiatives in Europe. Sevilla: European Commission
Joint Research Centre Institute for Prospective Technological Studies.
3. Bebell, D. ve Kay, R. (2010). One to One Computing: A Summary of the Quantitative
Results from the Berkshire Wireless Learning Initiative. Journal of Technology,
Learning, and Assessment, 9 (2). Ekim 2013,
4. Beuermann, D., Cristia, J., Cruz-Aguayo, Y., Cueto, S. ve Malamud, O. (2012). Home
Computers and Child Outcomes: Short-Term Impacts from a Randomized Experiment
in Peru (IDB Working Paper Series, 382). Washington, DC: Inter-American
Development Bank. Ekim 2013,
5. Cristia, J. (2013, 28 Şubat). One Laptop per Child in Peru: Findings and the Road
Forward. [Blog yazısı]. Ekim 2013,
6. Eğitim Reformu Girişimi (ERG) (2013a). Eğitim İzleme Raporu 2012. İstanbul: ERG.
Ekim 2013,
7. ERG (2013b). Türkiye’de Matematik ve Fen Bilimleri Alanlarında Öğrenci
Performansı ve Başarının Belirleyicileri: TIMSS 2011 Analizi. İstanbul: ERG. Ekim
2013,
8. Flor de Ceibo (2012). Informe de Actividades 2012 [2012 Faaliyet Raporu].
Montevideo: Uruguayan Republic University. Ekim 2013,
9. Fullan, M., Watson, N. ve Anderson, S. (2013). Ceibal: Next Steps. Toronto: Michael
Fullan Enterprises. Ekim 2013, http://www.ceibal.org.uy/docs/FULLAN-CeibalEnglish.pdf
10. Greaves, T., Hayes, J., Wilson, L., Gielniak, M. ve Peterson, R. (2010). The
Technology Factor: Nine Keys to Student Achievement and Cost-Effectiveness.
Shelton, CT: MDR. Ekim 2013,
11. Higgins, S., Beauchamp, G. ve Miller, D. (2007). Reviewing the Literature on
Interactive Whiteboards. Learning, Media and Technology, 32 (3): 213-225.
12. Hinostroza, E., Brun, M., Labbe, C., San Martin, E., Vargas, J., Fryer, M., Almonacid,
M., Quijano, U., Dal Borgo, M. ve Obidah, J. (2011). The Relation of the Availability
and Use of Computers with Students’ and Teachers’ Performance in Secondary
Schools in Barbados. Washington, DC: IDB
13. Office of Evaluation and Oversight. Ekim 2013,
14. International Society for Technology in Education (ISTE) (2008). National
Educational Standards for Teachers.
~ 179 ~
15. Kalkınma Bakanlığı (2013). Bilgi Toplumu Stratejisinin Yenilenmesi Projesi: İhtiyaç
Tespiti ve Öneriler Raporu. Ankara: Kalkınma Bakanlığı. Ekim 2013,
16. Kozma, R. (2005). National Policies that Connect ICT-Based Education Reform to
Economic and Social Development. Human Technology: An Interdisciplinary Journal
on Humans in ICT Environments, 1 (2):117-156
17. Milli Eğitim Bakanlığı Strateji Geliştirme Başkanlığı (2013). 2012 Faaliyet Raporu.
Ankara: Milli Eğitim Bakanlığı.
18. Naslund-Hadley, E., Kipp, S., Cruz, J., Ibarraran, P. ve Steiner-Khamsi, G. (2009).
OLPC Pre-Pilot Evaluation Report (Haiti) (IDB Education Working Paper, 2).
Washington, DC: Inter-American Development Bank.
19. Organization for Economic Co-operation and Development (OECD) (2010). PISA
2009 Results: What Students Know and Can Do – Student Performance in Reading,
Mathematics and Science (Volume I). Ekim 2013,
20. Pereira, S. ve Melro, A. (2012). Technological Policies for Education and Digital
Literacy: The Governmental Program ‘e.escolinha’. Estudos em Comunicação, 12:
293-324.
21. Silvernail, D. L., Pinkham, C. A., Wintle, S. E., Walker, L. C. ve Bartlerr, C. L.
(2011). A Middle School One-to-One Laptop Program: The Maine Experience.
Gorham, ME: University of Southern Maine, Maine Education Policy Research
Institute. Ekim 2013,
22. Smith, H., Higgins, S., Wall, K. ve Miller, J. (2005). Interactive Whiteboards: Boon or
Bandwagon? A Critical Review of the Literature. Journal of Computer Assisted
Learning, 21: 91-101.
23. Devlet Planlama Teşkilatı (DPT) (2006). Bilgi Toplumu Stratejisi (2006-2010).
Ankara: DPT. Ekim 2013,
24. Texas Center for Educational Research (TCER) (2008). Evaluation of the Texas
Technology Immersion Pilot: Outcomes for the Third Year (2006–07). Austin, TX:
Texas Center for Educational Research.
25. Trucano, M. (2012, 4 Mayıs) Around the World with Portugal’s eEscola Project and
Magellan
Initiative
[Blog
yazısı].
Ekim
2013,
http://blogs.worldbank.org/edutech/portugal
26. TÜİK (2013). Hanehalkı Bilişim Teknolojileri Kullanım Araştırması, 2013. Ekim
2013,
27. BT Haber Kalkınma Bakanlığı –
28. Bilgi Toplumu Stratejisi ve Eylem Planı
29. TBD, Türkiye Bilişim Derneği
30. TÜBİDER Bilişim Sektörü Derneği
31. TÜBİFED, Türkiye Bilişim Dernekleri Federasyonu
~ 180 ~
32. Türkiye Bilişim Vakfı
33. TÜBİSAD, Bilişim Sanayicileri Derneği
34. YASAD, Yazılım Sanayicileri Derneği
35. OECD
36. İnternet Teknolojileri Derneği
37. Türkiye Teknoloji Geliştirme Vakfı
38. UNESCO Bangkok (2004). Integrating ICTs into Education: Lessons Learned Volume
1. Bangkok: UNESCO. Ekim 2013,
39. Venezky, R. ve Davis, C. (2002). Quo Vademus? The Transformation of Schooling in
a Networked World. Organization for Economic Co-operation and
Development/Centre for Educational Research and Innovation için hazırlanmış
araştırma raporu, Paris: OECD.
40. Wilson, L. ve Gielniak, M. (2012). One-to-One Solutions: Where Are We Today?
Ekim 2013,
41. E-Devlet Dergisi
42. World Bank (2004). Turkey Basic Education Project APL I Implementation
Completion Report. Washington, DC: World Bank. Ekim 2013,
43. World Bank (2008). Implementation Completion and Results Report (IBRD-46710).
Rapor No:ICR0000651. Washington, DC: World Bank.
44. World Bank (2013). Promoting Excellence in Turkey’s Schools. Washington DC:
World Bank. Ekim 2013,
45. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı Sosyal Yardımlar Genel Müdürlüğü (2012). 2011
Faaliyet Raporu. Mayıs 2013,
46. Altıparmak, K. (2013). Anayasa Mahkemesi ve 4+4+4: Özgürlük Hanesinde Elde Var
0. Mayıs 2013,
47. Asalıoğlu, İ. (2012). Mecburi eğitim 12 yıla çıkıyor ama sistem kademeli olacak.
Nisan 2013,
48. Avcuoğlu, Ö. (2013). Okul Öncesi Eğitimde Denetim Durum Tespit Raporu.
Yayımlanmamış taslak rapor. Milli Eğitim Bakanlığı, Anne Çocuk Eğitim Vakfı,
UNICEF.
49. ERG (Eğitim Reformu Girişimi) (2011). Eğitim İzleme Raporu 2010. İstanbul: Eğitim
Reformu Girişimi.
50. ERG (2012a). “İlköğretim ve Eğitim Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına dair Kanun Teklifi”ne İlişkin İnsan Hakları ve Bilimsel Bulgular Işığında
Bir Değerlendirme. Mayıs 2013,
51. ERG (2012b). “4+4+4” Düzenlemesi ile Neler Değişti? Yeni Sisteme Geçişte Neler
İzlenmeli?, İstanbul: Eğitim Reformu Girişimi.
52. ERG (2012c). Eğitimde Yeni Döneme Hazırlanırken Milli Eğitim Bakanlığı’nın
Çalışmaları, İstanbul: Eğitim Reformu Girişimi.
~ 181 ~
53. ERG (2012d). Büyükşehir Belediyeleri Yasa Tasarısı Işığında İlköğretim
Kurumlarının Mali Yönetiminde İl Özel İdarelerinin Rolü ve Yeni Sisteme Doğru.
Mayıs 2013,
54. ERG (2012e). Eğitim İzleme Raporu 2011, İstanbul: Eğitim Reformu Girişimi.
55. ERG (2012f). Milli Eğitim Bakanlığı Bütçesinde Öngörülen Artış, Eğitim Sisteminin
Geçirdiği Dönüşüme ve Kaliteli Eğitimin Gereklerine Ne Ölçüde Yanıt Veriyor?.
Mayıs 2013,
56. Euractiv.com.tr (2012). AKP’li Çiğdem Ökten: 4+4+4 ile kızların eğitimi
engellenmez, çözüm bulacağız!. Mayıs 2013,
57. Kahraman, S. (2012). 600 bin ailenin zor tercihi. Mayıs 2013,
58. Köse, A. ve Şaşmaz, A. (yakında yayımlanacak). İlköğretim Kurumlarının Mali
Yönetimi, İstanbul: Milli Eğitim Bakanlığı, UNICEF, Eğitim Reformu Girişimi.
59. Maliye Bakanlığı (2012). 2013 Yılı Bütçe Gerekçesi. Mayıs 2013,
60. Memurlar.net (2012). Dünya’da 8 yıl kesintisiz eğitim uygulayan kaç ülke var?/
Video. Mayıs 2013,
61. Milli Eğitim Bakanlığı Talim ve Terbiye Kurulu Başkanlığı (2010). 18. Milli Eğitim
Şurası Kararları. Mayıs 2013,
62. Milli Eğitim Bakanlığı (2013). Mesleki Eğitim Çalıştayı. Ankara: Milli Eğitim
Bakanlığı.
63. Ntvmsnbc (2012). Dinçer: Başbakan’ın torunu da okula gidecek. Ntvmsnbc, Mayıs
2013,
64. Şaşmaz, A. (2013). Ak Parti’nin Eğitim Politikası Ne Yönde Değişiyor?. Mayıs 2013,
65. Türkiye Üçüncü Sektör Vakfı. (2013). Sivil Toplum İzleme Raporu 2012, İstanbul:
Türkiye Üçüncü Sektör Vakfı.
66. Yıldırımkaya, G. (2012). 5 yaşında okula başlanır mı?. Mayıs 2013,
67. Adıgüzel, T., Gürbulak, N., ve Sarıçayır, S.,
uygulamaları” Mustafa Kemal Üniversitesi
8(15): 457-471 (2011).
“Akıllı tahtalar ve öğretim
Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi,
68. Akıncı, A., Kurtoğlu, M., ve Seferoğlu, S.S., “Bir teknoloji politikası olarak Fatih
Projesi’nin başarılı olması için yapılması gerekenler: Bir durum analizi çalışması”,
Akademik Bilişim 2012, Uşak: Uşak Üniversitesi (2012).
69. Alkan, T., Bilici, A., Akdur, T. T., Temizhan, O., ve Çiçek, H., “Fırsatları artırma
teknolojiyi iyileştirme hareketi (Fatih) Projesi”, 5. Uluslararası Bilgisayar ve Öğretim
Teknolojileri Eğitimi Sempozyumu, Elazığ: Fırat Üniversitesi (2011).
70. Bilici, A., “Öğretmenlerin bilişim teknolojileri cihazlarının eğitsel bağlamda
kullanımına ve eğitimde Fatih Projesi’ne yönelik görüşleri: Sincan İl Genel Meclisi
İ.Ö.O. örneği”, 5. Uluslararası Bilgisayar ve Öğretim
Teknolojileri
Eğitimi Sempozyumu, Elazığ: Fırat Üniversitesi (2011).
71. Bulut, İ., ve Koçoğlu, E., “Sosyal bilgiler öğretmenlerinin akıllı tahta kullanımına
ilişkin görüşleri (Diyarbakır ili örneği)” Dicle Üniversitesi Ziya Gökalp Eğitim
Fakültesi Dergisi, 19, 242-258 (2012).
~ 182 ~
72. Çiftçi, S., Taşkaya, S. M.,ve Alemdar, M. “Sınıf öğretmenlerinin Fatih Projesi’ne
ilişkin görüşleri” İlköğretim Online, 12(1), 227-240 (2013).
73. Dinçer, S., “Öğretmen yetiştiren kurumlardaki
öğrencilerinin
öğrenim
hayatları
boyunca
bilgisayar
öğrenme düzeylerinin ve bilgisayar
okuryazarlıklarının incelenmesi”
Akademik
Bilişim
2011, Malatya: İnönü
Üniversitesi (2011).
74. Dinçer, S. “A study of the relationship between pupils and parents’ computer literacy
level and use” Procedia - Social and Behavioral Sciences, 46, 484-489 (2012).
75. Dinçer, S., Kutlar, N., Kaleci, D., ve Kıran,
H.,
“İlköğretim
öğrencilerinin
bilgisayar
okuryazarlık
düzeyleri
ve bilgisayar
derslerine
karşı
tutumları” Akademik Bilişim 2012, Uşak: Uşak Üniversitesi (2012).
76. Fatih Projesi. “Proje Hakkında” 06 01, 2012 tarihinde MEB Fatih Projesi Web
sitesi:http://fatihprojesi.meb.gov.tr/tr/icerikin cele.php? id=6 adresinden alındı (2011).
77. Gürol, M., Donmuş, V., ve Arslan, M. “İlköğretim kademesinde görev yapan sınıf
öğretmenlerinin Fatih Projesi ile ilgili görüşleri” Eğitim Teknolojileri Araştırma
Dergisi, 3(3). (2012).
78. Kayaduman, H., Sırakaya, M., ve Seferoğlu, S. S., “Eğitimde FATİH projesinin
öğretmenlerin yeterlik durumları açısından incelenmesi” Akademik Bilişim 2011,
Malatya: İnönü Üniversitesi (2011).
79. Kırbağ-Zengin, F., Kırılmazkaya, G., ve Keçeci, G. “Akıllı tahta kullanımının
ilköğretim öğrencilerinin fen ve teknoloji dersindeki başarı ve tutuma etkisi”, 5.
Uluslararası Bilgisayar ve Öğretim Teknolojileri Eğitimi Sempozyumu, Elazığ: Fırat
Üniversitesi (2011).
80. Oktay, S., ve Çakır, R., “İlköğretim öğretmelerinin teknoloji kullanımları ve
teknolojiye yönelik tutumları arasındaki ilişkinin incelenmesi” X. Ulusal Fen Bilimleri
ve Matematik Eğitimi Kongresi, Niğde: Niğde Üniversitesi (2012).
81. Ökten, G. ve Horzum, M. B., “Sınıf öğretmenlerinin bilişim teknolojileri dersi
öğretimine yönelik görüşleri üzerine nitel bir çalışma”, 5. Uluslararası Bilgisayar ve
Öğretim
Teknolojileri
Eğitimi Sempozyumu, Elazığ: Fırat Üniversitesi
(2011).
82. Smith, M. B., “Attitude Change. İnternational Encyclopedia of the Social Sciences”
Crowell Collier and Mac Millan 1968.
83. Sülün, Y., Görecek, M., ve Çelik, Ö. “Öğretmen adaylarının bilgi okuryazarlığı
düzeylerinin belirlenmesi” The Proceedings of
7th International Educational
Technology Conference, North Cyprus: Near East University (2007).
84. Sünkür, M., Arabacı, İ.B., ve Şanlı, Ö., “Akıllı tahta uygulamaları konusunda
ilköğretim II. kademe öğrencilerinin görüşleri (Malatya ili örneği)” E-Journal of New
World Sciences Academy, 7 (1), 313-321 (2012).
~ 183 ~
85. Tekerek, M., Ercan, O., Udum, M. S., ve Saman, K., “Bilişim teknolojileri öğretmen
adaylarının bilgisayar öz-yeterlikleri” Turkish Journal of Education, 1(2), 1-12.
(2012).
86. Türel, Y. K., “Öğretmenlerin akıllı tahta kullanımına yönelik olumsuz tutumları:
Problemler ve ihtiyaçlar” İlköğretim Online, 11(2), 423-439. (2012).
87. World Economic Forum, “Global talent risk - Seven responses” Geneva: World
Economic Forum, (2011).
88. AKINCI, Ahmet., KURTOĞLU, Meltem ve SEFEROĞLU, S; “Bir teknoloji
politikası olarak FATİH projesinin başarılı olması için yapılması gerekenler: bir
durum analizi çalışması,” Akademik Bilişim Konferansı, 1-3 Şubat 2012 / Uşak
Üniversitesi, UŞAK.2012.
89. Küresel eğilimler ve ülke incelemeleri raporu-2014
90. TBD’nin 2013 Değerlendirme Raporu
91. TBD Bilişim Dergisi – 2014 sayıları
92. BT Gelişmişlik Endeksi (ICT Development Index) Raporu
93. TÜİK Bilişim Teknolojileri Kullanım Araştırması-2013
94. Bilişim Devriminde Türkiye: 1971-2011-2051, TBD Yayınları 2012, Aydın Köksal
95. BTK Elektronik Haberleşme Sektöründe Teknolojik Gelişmeler ve Eğilimler Raporu
96. BTK 2014 İş Planı
97. Yased (Uluslar arası Yatırımcılar Derneği) Raporu 2023 Hedefleri Yolunda Bilgi ve
İletişim Teknolojileri Raporu
98. Avrupa Birliği Bakanlığı Katılım Öncesi Ekonomik Program 2013 – 2015
99. Yasad Faaliyet Raporu 2013
100. Deloitte Araştırması
101. Gartner 2014 için Hype Cycle grafiği
102. İnterpromedya Bilişim 500 Araştırması
103. Dünya Bankası, Ocak 2014 "Küresel Beklentiler Raporu
104. Kalkınma Bakanlığı Bilgi Toplumu Dairesi Kamu Bilgi ve İletişim Teknolojileri
Yatırımları Araştırması
105. TÜİK Hanehalkı Bilişim Teknolojileri Kullanım Araştırması, 2014 18- IDC
tarafından gerçekleştirilen EMC Dijital Evren Araştırması
106. Kaspersky Lab Zayıf Nokta Araştırması
107. World Wide Web Vakfı’nın Web Endeksi Raporu
108. Adıgüzel, T. Gürbulak, N. ve Sarıçayır, S. (2011). Akıllı tahtalar ve öğretim
uygulamaları, Mustafa Kemal Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi
~ 184 ~
109. Akbaşlı, S. Taşkaya, S. M. Meydan, A. ve Şahin, M. (2012). Teachers and computer
technology: Supervisors’ views, Internatıonal Journal of Research in Social Sciences
110. Akgün, E. Yılmaz, E.O ve Seferoğlu, S.S. (2011). Vizyon 2023 Strateji belgesi ve
Fırsatları Artırma ve Teknolojiyi İyileştirme Hareketi (FATİH) Projesi: Karşılaştırmalı
Bir İnceleme, Akademik Bilişim, İnönü Üniversitesi.
111. Alkan, T. Bilici, A. Akdur, T. E. Temizhan, O. ve Çiçek, H. (2011). Fırsatları
Artırma Teknolojiyi İyileştirme Hareketi, 5. Uluslararası Bilgisayar ve Öğretim
Teknolojileri Sempozyumu,
112. Atak, M. ve Atik, İ. (2007). Örgütlerde sürekli eğitimin önemi ve öğrenen örgüt
oluşturma sürecine etkisi, Havacılık ve Uzay Teknolojileri Dergisi.
113. Baki, A. (1996). Matematik öğretiminde bilgisayar her şey midir?, Hacettepe
Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi.
~ 185 ~

Benzer belgeler