Yeni Mercek

Transkript

Yeni Mercek
SHELL YENİ MERCEK
SENARYOLARI
DEĞİŞMEKTE OLAN DÜNYAYA
FARKLI BAKIŞ AÇILARI
Yeni Mercek Senaryoları, yöneticilerin gelecekteki iş
ortamına dair bakış açılarını sorgulamak için Shell’de
40 yıldır kullanılmakta olan bir sürecin parçasıdır.
Makul varsayımlara ve ölçümlere dayanan bu senaryolar,
yöneticileri gerçekleşme olasılığı çok düşük olayları bile
dikkate almaya sevk etmek için tasarlanmıştır.
Dolayısıyla, yatırımcılar, gelecekteki muhtemel olayları
veya sonuçları öngörmek gibi bir hedefle oluşturulmamış
olan bu senaryolara dayanarak, Royal Dutch Shell plc hisse
senetlerine ilişkin yatırım kararı almamalıdır.
Önsöz05
Giriş06
Yeni Bir Dönem İçin Yeni Mercekler 09
Paradokslar10
Önümüzdeki Yollar
12
Genel Durum: Yeni Mercek Senaryoları 16
Dağlar22
Dağlar Senaryosuna Genel Bakış
23
Batıdan Doğuya Jeopolitik Değişim
26
Ekonomik Yolların İniş Çıkışları
30
Doğal Gazın Yükselişi ve Enerji
34
Okyanuslar46
Okyanuslar Senaryosuna Genel Bakış
47
Kıyı Çeşitliliği
50
Ekonomik Dalgalanmalar 56
Enerji Talebinin Yarattığı Büyük Dalgalar 59
Gelişim ve Sürdürülebilirlik Üzerine Görüşler
70
Kapanış Notları
78
Ekler: Senaryo Karşılaştırmaları,
Özet Rakamsal Tablolar, Sözlük,
Veri Kaynakları 80
Zaman Çizelgesi
92
YENİ Mercek Senaryoları İÇİNDEKİLER 01
İÇİNDEKİLER
İstikrarsız değişimlerin hüküm sürdüğü günümüzde,
yarının dünyasına tek bir mercekten bakmayı önermek
gerçekçi bir yaklaşım olmaz. Güç ağlarından siyasi
gündemin değişim hızı ve kaynakların durumuna
kadar temel etmenlere yönelik algımızı değiştirecek
olan bakış açımızdır.
Bize bu bakış açısını sunan yeni merceklerimiz,
gelecekteki iki farklı dünyayı keşfetmemizi ve bugün
yaptığımız seçimlerin muhtemel sonuçlarına daha
net odaklanmamızı sağlayacaktır.
OKYANUSLAR
Bu, nüfuz sahibi aktörlerin statüko gücünü
sıkıca ellerinde tuttuğu bir dünyadır. En büyük
ödül, istikrardır. Tepedekiler, kaynakları sadece
mevcut arz ve talebe göre değil, aynı zamanda
kendi çıkarlarını da gözeterek, dengeli ve
temkinli bir şekilde piyasaya sunmaktadır.
Sonuç olarak sistemde ortaya çıkan katılık,
ekonomik dinamizmi azaltıp, sosyal hareketliliği
bastırmaktadır.
Okyanuslar dünyasında etki dört bir yana
yayılmaktadır. Güç devredilmiş, rakip çıkarlar
bağdaştırılmış ve uzlaşı en önemli etmen
hâlini almıştır. Ekonomik verimlilik büyük
reform dalgaları ile arttırılırken, sosyal uyumun
kaybedildiği, siyasi istikrarın bozulduğu zamanlar
da görülmektedir. Bu durum, ikincil derecede
kalkınma politikalarının durağanlaşmasına,
anlık piyasa gelişmelerinin daha fazla önem
kazanmasına neden olmuştur.
YENİ Mercek Senaryoları DAĞLAR VE OKYANUSLAR 03
DAĞLAR
ÖNSÖZ
KIRK YILDIR GELECEK
VİZYONUNU
ŞEKİLLENDİRİYORUZ
YENİ Mercek Senaryoları ÖNSÖZ 05
Kısa bir süre önce, Shell’in senaryo planlama
uygulamasının 40. yılını kutladık. Geriye dönüp, onlarca
yıldır devam eden senaryo çalışmalarını ve
çalışmalarımıza katkıda bulunan çok sayıda yetenekli
insanı düşündüğümüzde, bu senaryoların, çarpıcı ölçüde
çeşitlilik taşıyan meseleleri, müzakereleri ve iş
kararlarını nasıl etkilediğini gördük.
Geçmişe baktığımızda, 70’li yılların başındaki iş ortamı
ile şimdiki arasında, küresel ekonomi ve belli politik
sistemlerdeki değişkenlik gibi birçok benzerlik olduğunu
görüyoruz. Diğer taraftan, benzerliklerin yanı sıra, tüm
kaynak sistemlerindeki karmaşık güçlükleri öne çıkaran
ve ilerleme sürecinde bizim gibi kurumların yaratıcı
güçlerini zorlayacak yeni etmenler de söz konusu.
Örneğin 2011 yılında, strateji ekibimizden su, enerji
ve gıda zincirini (biz buna ‘Baskı Zinciri’ diyoruz)
incelemelerini istedim. Shell’i –ve daha genel anlamda
toplumu– başarıya ulaştıracak olanın hep birlikte daha
iyi şekilde çalışmak olduğu kanaatindeyim. İşletmeler
olarak uzun yıllardır, yenilik ve iş verimliliği sağlarken,
kârımızı da olumlu yönde etkileyen ticari ortaklıklar
kurarak insanlara hizmet ediyoruz. Fakat, çok daha etkin
–ve hızlı– bir şekilde gerçekleştirmemiz gereken, bütün
ekonomik sektörlerdeki diğer şirketlerin yanı sıra,
dünyanın dört bir yanındaki devletler ve sivil toplumlarla
iş birliğimizi geliştirmektir. Ancak bu sağlandıktan sonra,
sistem seviyesinde iş birliğiyle elde edilecek verimliliğin
avantajlarından faydalanabiliriz.
Yeni Mercek Senaryoları’nda belirtildiği üzere, 2030
yılına kadar su, enerji ve gıda gibi kritik kaynaklara
yönelik ihtiyacın %40-50 oranında artmasını bekliyoruz.
Çevreye ciddi hasarlar vermeden bu talebi karşılamak
için, alışılagelmiş uygulamalar yerine, alışılmamış olana
kaymamız gerekecek. Bu nedenle, ortaklıklarımızı
güçlendirmek ve enerji sistemi dönüşümündeki faal
rolümüzü sürdürmek için, önümüzdeki dönemde
planlarımızı daha çok paylaşma yoluna gideceğiz.
Bu yeni senaryolar, önümüzdeki güçlükleri irdelerken,
daha düşünceli, duyarlı ve dayanıklı bir iş ortamını nasıl
oluşturabileceğimize yönelik düşündürücü sorular
soruyor. Bu senaryoların paylaşılması ve içerdikleri
meseleler etrafında tartışma ortamlarının yaratılması,
sürecin önemli kısımlarını oluşturmaktadır. Önümüzdeki
birkaç yıl müddetinde düzenli olarak sizlere sunacağımız
ek yayınların bu süreci daha da geliştireceğine
inanıyorum.
Umuyorum ki bu senaryoların içeriğini düşündürücü
bulursunuz. Geçtiğimiz 40 yıl boyunca birçok kişinin
yaptığı şekilde, sizin de bu senaryo tartışmasının bir
parçası olmanızı temenni ediyorum. n
Peter Voser
CEO, Royal Dutch Shell plc,
Mart 2013
GİRİŞ
SENARYOLARIN
GÜCÜ
Gelecek ne bütünüyle öngörülebilir ne de bütünüyle
rastlantısal olabilir. Gelecekte gerçekleşmesi muhtemel
durumlar üzerine yapılacak anlamlı bir incelemenin
alternatif özellikleri veya modelleri öne çıkarması
kaçınılmazdır. Shell, kırk yılı aşkın bir süredir geleceği
daha kapsamlı bir şekilde değerlendirmemize ve stratejik
düşünce yapımızı derinleştirmemize yardımcı olacak,
birbirlerine karşıt senaryolar geliştirip uygulamaktadır.
Bu dönem içinde, karşılaştığımız ortak zorluklara ve
seçeneklere yönelik toplumsal diyaloğun geliştirilmesine
katkıda bulunacağını düşündüğümüz bütün zamanlarda,
bu çalışmaların özetlerini dünyayla paylaştık.
Bu senaryolar, gittikçe daha alışılmadık hale gelen ve
zorlaşan koşullar karşısında Shell yöneticilerine çok
boyutlu fikirler ve ortak bir dil sunmaktadır. İnsanları
düşünmeye iten ve aynı zamanda oldukça makul olan
senaryolar, hâlihazırda ön planda yer alan sorunların
yanı sıra, gün yüzüne çıkarılması gereken arka plandaki
gelişmelerin de altını çizmeyi hedefliyor. Bu alternatif
bakış açıları etkili bir şekilde kullanıldığında, aralarında
derin fikir ayrılıkları söz konusu olsa bile, kurumların
iş birliği içinde incelemeleri gereken zorlu durumların
üstesinden
gelmelerine
yardımcı olabilir.
Bu tür bir
yaklaşım, karar
vericilerin;
başkalarının
sahip olabileceği
çok farklı bakış
açılarına,
bu bakış açılarının etkin bir biçimde ele alınmasına
yönelik ihtiyaca ve başkalarının aldığı kararların
kendi gelecekleri açısından taşıdığı öneme ilişkin
farkındalıklarını da arttırır. Bu bakımdan, senaryolar
yalnızca ekonomik, siyasi ve sosyal gelişmeler gibi
görünüşte kişisel olmayan konular değil, insanlara ve
davranışlarına odaklandıkları için de insani bir tarafa
sahiptir.
Diğer bir ifadeyle, Shell’de de deneyimlediğimiz, stratejik
düşünme süreçleri, analiz modu, katılım ve etkiye
yönelik sosyal süreçler ve en önemlisi, birey ve grup
bazında inceleme ve keşif olanağı tanıyan etkenlerin
birleşiminden oluşan bir senaryo simyasına sahibiz.
Bu bakımdan, söz konusu senaryolarla ilgili olarak,
senaryo çalışmasının fonksiyonlarından birinin,
“bilmediğimizi bilmediğimiz şeyleri” ortaya çıkaracak
şekilde insanları bir araya getirerek araştırma yapmalarına
imkân tanıması olduğunu söyleyen ABD’nin eski Savunma
Bakanı Donald Rumsfeld’in sözlerini hatırlayabiliriz. Bu
keşif çalışmalarının asıl amacı, her ne kadar hoş olsalar
da, şık kitapçıklar veya raporlar üretmek değil, içinde
yaşadıkları dünyayı daha kapsamlı bakış açılarıyla
değerlendirmeye sevk ederek insanları daha iyi seçimlere
yöneltecek bir yolculuğa çıkarmaya yardımcı olmaktır.
Bu yolculuk zorlu geçebilir. Filozof Schopenhauer’un
ifade ettiği gibi, ortaya yeni çıkmış gerçekler ya gözardı
edilir ya da bu gerçeklerle dalga geçilir. Ardından, bu
gerçeklere şiddetli bir şekilde karşı çıkılır. En nihayetinde
ise, aşikâr oldukları kabul edilir. Farklı noktalarda
senaryolar alakasız, saçma, rahatsız edici, hatta
gereksiz bulunabilir. Fakat, Shell olarak elde ettiğimiz
deneyimler, bu yolculuğun şirketimiz açısından taşıdığı
değeri ortaya koymaktadır. n
Jeremy Bentham
İş Ortamı Başkan Yardımcısı
Shell Senaryolar Başkanı
YENİ Mercek Senaryoları GİRİŞ 07
Hepimiz, sonuçları yıllar –hatta on yıllar– boyunca
geleceğimizi etkileyecek seçimlerle karşı karşıyayız.
İster yeni fırsatlar yaratıyor, ister ciddi tehlikeleri
öngörüyor olalım, kararlarımızı geleceğe yönelik bakış
açımızı temel alarak veriyoruz. Bu nedenle bilinmeyen
geleceği şekillendiren ve farklı aktörlerin bakış açılarına
göre çok farklı biçimler alabilecek etkenleri, eğilimleri,
belirsizlikleri, seçimleri ve döngüleri mümkün olduğunca
etkin şekilde kavramamız büyük önem taşıyor.
Daha önce yayınlanan Shell Senaryo çalışması, ekonomik,
siyasi ve sosyal açıdan olduğu kadar, enerji ve çevre
sistemlerinde de, istikrarsızlığın ve farklı dönüşümlerin
yaşandığı bir döneme girdiğimizin altını çizmişti:
n Her bileşen için düşük arz ve yüksek talep nedeniyle,
n 1980’lerin
ortasından 2000’lerin ortasına kadar süren
ve ileri sanayi ekonomilerinde ‘büyük moderasyon’
olarak adlandırılan döneme zemin teşkil eden koşulların
değişmesi sebebiyle şiddetlenen iktisadi döngüler.
n Kısmen
ekonomik belirsizliklerle tetiklenen, artan siyasi
ve sosyal istikrarsızlık.
taraflı kurumlar ekonomik güç dengelerinde
görülen değişimlerle mücadele eder ve diğer
düzenlemeler hızla gelişirken, uluslararası düzende
görülen gerginlikler.
su-enerji-gıda Baskı Zinciri’nden doğan sıkıntılar da dâhil
olmak üzere, daha da belirgin bir şekilde ortaya çıkan
ve ciddi anlamda zorlanan ekolojik sınırlar. Bu bileşenler
birbirleriyle bağlantılı olduğundan, her biri diğerini besler
ve baskının birleşik olarak artışını hızlandırır.
Bu gelişmeler karşısında, makul bakış açılarının
karmaşık ve eksik görünmesi kaçınılmazdır. Bununla
birlikte, bir dizi yeni ‘merceğin’ alışkın olduğumuz
durumlara farklı açılardan bakmamıza yardımcı olarak,
muhtemel gelecek senaryolarına odaklanmamızı
sağlamaya yardımcı olacabileceğini gördük.
n Çok
n Bazı
bölgelerde nüfusun geneli yaşlanırken, bazı
bölgelerde genç nüfusun artması ve hem gelişmekte
olan hem de daha az gelişmiş ekonomilerde
kentleşmenin aralıksız sürmesi nedeniyle gerçekleşen
önemli demografik dönüşümler.
nüfus ve refah düzeyiyle değişen enerji ihtiyacı,
eski kaynaklara yönelik taleplerin karşılanmasında
zorluk çekilirken yeni enerji kaynaklarının ortaya
çıkması ve özellikle kömür tüketimindeki yükselişle
sera gazı emisyonunun artması.
Paradoks ve Önümüzdeki Yollar adını verdiğimiz bu
mercekler, eğilimlere ve itici etmenlere detaylı olarak
odaklanmamızı sağlarken, Panoramik senaryolarımız
gelecekte ortaya çıkması muhtemel durumlara daha
geniş bir açıdan yaklaşmaktadır.
n Artan
n Gerçekleşen
“HER ŞEYİN OLDUĞU
GİBİ KALMASINI
İSTİYORSAK, HER ŞEYİ
DEĞİŞTİRMELİYİZ.”
teknolojik gelişmelerin, örneğin Kuzey
Amerika’da, şeyl gazı ve sıvı bakımından zengin
şeyller gibi kaynaklarda yaşanan hızlı büyümede rol
oynaması; bu etki dünyanın her yerine yayılırken,
diğer bölgelerde ne gibi sonuçlar doğuracağının
belirsiz olması. Fotovoltaik güneş enerjisi gibi
yenilenebilir kaynaklarının kullanılmasına imkân
tanıyacak teknolojiler gelişirken, küçük fakat istikrarlı GIUSEPPE TOMASI DI LAMPEDUSA
bir kaynaktan tedariğin hızla artması.
Leopar
YENİ Mercek Senaryoları YENİ BİR DÖNEM İÇİN YENİ MERCEKLER 09
YENİ BİR DÖNEM İÇİN
YENİ MERCEKLER
PARADOKSLAR
ÜÇ PARADOKS MERCEĞİNDEN
BAKARAK, GELİŞMEKTE OLAN
DURUMLARIN EN ÖNEMLİ ÖZELLİKLERİNİ
DAHA İYİ ŞEKİLDE ÖNE ÇIKARABİLİRİZ.
BAĞLANTI PARADOKSU
Gelişen küresel bağlantı olanakları bir yandan
yaratıcılığı teşvik ederken diğer yandan fikrî mülkiyet
haklarını riske atmaktadır. Bağlanabilirlik, bireylerin
kendilerini ifade etmelerine ve motive olmalarına imkân
tanısa da, aynı zamanda sürü psikolojisini teşvik eder,
güven ve talepteki dalgalanmaları arttırır. Bilgiye her
geçen gün daha kolay ulaşılması şeffaflığı beraberinde
getirip, olayların iç yüzünü görmemizi sağlarken, bilgi
bombardımanı aynı ölçüde karmaşa ve belirsizlik yaratır.
Birçok açıdan, Bağlantı Paradoksu diğer iki paradoksu
tetiklemektedir. Bilgi ve iletişim teknolojilerinin yaygın
kullanımı ekonomik küreselleşmeye yön veren bir etken
hâline gelirken; ticaret, finans, araştırma bağlantılarını
genişletip derinleştirmekte ve liderlik mücadelelerine
neden olmaktadır. Ekonomik, siyasi ve sosyal
istikrarsızlığın dünyada hep varolduğu öne sürülebilir
REFAH PARADOKSU
LİDERLİK PARADOKSU
Ekonomik kalkınma yüz milyonlarca insanın yaşam
standardını yükseltirken, aynı zamanda, refahın getirdiği
bazı avantajları geri planda tutabilecek çevresel,
kaynaklara yönelik, finansal, siyasi ve sosyal sıkıntıları da
beraberinde getirir. Şahsi kazançlar artarken toplumsal
maliyetler yükselebilir ve bugün yaşadığımız rahat hayat,
gelecekte daha fazla risk altında olmamıza neden olabilir.
Küreselleşme, ülkeler arasındaki gelir farklılığını azaltma
eğilimi gösterirken, ülkelerin kendi içlerindeki eşitsizliğin
artmasına neden olmaktadır. Artan verimlilik tüketimde
artışı da tetikleyebilir. Belirli bir noktadan sonra ise, artan
refah düzeyi kişilerin farklı anlayışlarına göre olan refah
seviyelerini yükseltmez, hatta düşürebilir. Örneğin, refah
düzeyleri yükseldikçe veya başkalarının refah düzeyinin
yükseldiğini gördükçe, insanların hem kendileri hem
çocukları için istek ve beklentilerinin yanı sıra,
memnuniyetsizliklerinin artması da muhtemeldir.
Küresel gerginliklere çözüm bulmak, sayıları artan farklı
karar mekanizmaları arasında koordinasyon sağlamayı
gerektirir. Fakat sürece katılan grupların çeşitliliği arttıkça,
mevcut sistemden çıkar sağlayan gruplar ilerlemeye engel
olmaya yönelir. Bir Afrika atasözü der ki: Hızlı gitmek
istiyorsan yalnız git, uzağa gitmek istiyorsan beraber.
Artan gerginliklerle mücadele etmek, hem hızlı hem de
uzağa gitmemizi gerektirirken, bu durum yalnız gitmekle
birlikte gitmek arasında çelişkili bir ihtiyacı beraberinde
getirmektedir. Bildik ulusal, kamusal-özel ve endüstri-sektör
sınırlarını aşan yeni iş birliği modellerine gereksinim
duymamızla birlikte, bu türden iş birlikleri için önümüzde
iyi örnekler mevcut değildir ve farklı taraflar şahsi öncelikli
mesele ve sorumluluklarına odaklandığı için bu tür
örneklerin yaratılması da son derece zordur.
Günümüzde bütün ulusların liderleri derin siyasi
ikilemlerle karşı karşıyadır. Hükümetler, doğaları gereği,
çağdaş yaşamın çoğu zaman gerektirdiği hıza ayak
uyduramaz. Seçimlerle yetki sahibi olmuş kişiler
genellikle uzun vadeli, karmaşık veya rağbet görmeyen
meselelerin yönetimini koz olarak kullanır.
BM ve Shell analizine göre, 2030 yılına kadar dünyanın
su, gıda ve enerji ihtiyacı %40 ile %50 arasında oranlarda
artacaktır. Bu kaynakların birbirine bağlı olması –Baskı
Zinciri– istikrarsızlığı da arttırmaktadır: Daha fazla enerji
için daha fazla su; daha fazla gıda ve su için daha fazla
enerji gerekir. İklim değişikliği, uzun süreli kuraklık
dönemleri ya da şiddetli seller gibi tarım ve geçim
kaynaklarını etkileyebilecek sıradışı hava koşullarının
oluşmasına neden olabilmektedir. Susuzluk, sosyal ve
siyasi istikrarsızlığı güçlendirebilir, ihtilaflara neden
olabilir, çevreye telafisi olanaksız zararlar verebilir.
REFAH PARADOKSU
İnsanların beslenme düzenlerinde karbonhidratların yerini
proteinlerin alması sonucunda gıda ihtiyacının artmasıyla,
gıda kaynaklarının kapladığı alan (toprak, su, enerji) önemli
ölçüde artabilir.
LİDERLİK PARADOKSU
Toplumun karşılaştığı sorunlar çoğalıp daha teknik bir hâl
aldıkça, hükümetlerin, ticaret sektörü ve diğer sektörlerin
yardımı olmadan sorunları tek başına çözme yetisi de
aynı ölçüde düşüş gösterir. İleri demokrasilerde, ortak
çıkarlara sahip kişilerin bir araya gelerek hükümeti
etkileme gücü ne kadar artarsa, hükümetin kamu yararına
çalışması o kadar zorlaşır. Dünyanın birçok yerinde, yeni
medya teknolojilerinin insanlara sağladığı güç artarken,
hükümetlerin vatandaşlarını izleme ve denetleme gücü de
artmaktadır.
Küreselleşmenin kendisi de, hükümet liderleri için başlı
başına bir paradoks unsurudur: Küreselleşme gücü
arttıkça ulusal hükümetlerin özerk gücü azalmaktadır.
Benzer şekilde, acil tehlike durumları haricinde, liderler
de insan doğasından kaynaklanan bir paradoksla karşı
karşıyadırlar: Uzun vadeli ortak çözümlere olan ihtiyaç
arttıkça, bireysel, kısa vadeli fedakârlık isteği
azalmaktadır. n
Hükümetler, bileşenlerin birbirine bağımlı olduğunu ve
muhtemel istenmeyen sonuçları tam olarak anlamasalar
da, Baskı Zinciri’nin bütün alanlarına yönelik politikalar
geliştirmek durumundadır. ‘Yakıta karşı gıda’ anlayışı, gıda
ve yakıt miktarının eşit ve aralarında doğrudan bir mübadele
olduğunu öne sürse de, ortadaki meseleler çok daha
karmaşıktır ve müzakereleri paydaşların çıkarları belirler.
BAĞLANTI PARADOKSU
Birçok ülke gıda, enerji ve sudan oluşan Baskı Zinciri’nde
tam anlamıyla kendi kendisine yetecek durumda değildir.
Ulusal gıda ile enerji güvenliği arasındaki denge ilişkisi
nasıldır? İstikrarsızlık arttığında küresel emtia piyasası
ulusal kaynak güvenliğini ne yönde etkiler?
Diğer taraftan, karşımıza çıkardığı zorlu durumların yanı
sıra, Baskı Zinciri fırsatları da beraberinde getirmektedir.
Şu an ortak olacaklarını düşünemediğiniz taraflar
arasında bile ne türden iş birlikleri geliştirilebilir?
YENİ Mercek Senaryoları PARADOKSLAR 11
fakat daha önce benzeri görülmemiş bu bağlantı düzeyi,
bireysel aktörlere sağladığı güç nedeniyle sıradışı bir
durum yaratmaktadır. Örneğin, yoksul bir işportacı Orta
Doğu’daki hükümetleri devirmek için fitili ateşleyebilir.
Bir bilgisayar korsanı tek başına büyük bir şirketin ve
devlet teşebbüslerinin çalışmalarını alt üst edebilir.
‘Anonymous’ adlı küçük bir ‘hacktivist’ grup, şirketlerin
milyon dolarlar kaybetmesine neden olabilir. Kilise
korosunda şarkı söyleyen bir İskoç, TV programı için
çekilen eleme videosunun internette yayılmasıyla bir
gecede yıldız olabilir ve albümü dünya çapında en
çok satanlar listesinde birinci sıraya yükselebilir.
KAYNAKLARIN
BASKI ZİNCİRİ
ÖNÜMÜZDEKİ YOLLAR
HAREKET ALANI
Finansal, sosyal, siyasi veya teknolojik sermaye
erken harekete geçmeyi teşvik eder ve bu durum etkili
değişiklik/reformla sonuçlanır.
ZORLU DÖNÜŞÜM
Finansal, sosyal, siyasi veya teknolojik kapasitenin
baskı etmenlerine dayanmakta yetersiz olduğu ortaya
çıkmıştır. Davranışsal tepkilerin değişikliği geciktirmesi,
en nihayetinde zorunlu olarak başlangıç durumuna
dönülene ya da çöküş yaşanana dek, koşulların daha
da kötüleşmesine neden olur.
Üç paradoksun yapısında da varolan gerilimler,
günümüzde yaşanan dönüşümleri körüklemektedir.
Dünyanın farklı coğrafyalarındaki ülkeler ekonomik
modelleri, siyasi rejimleri ve sosyal düzenlerinde
zorluklarla karşılaşmaktadır. ABD, göreli küresel güç
olarak uzun vadeli bir düşüşle mücadele ederken, iktisadi
durgunluktan çıkış süreci beklenenden çok daha yavaş
kalmış ve siyasi sistem çıkmaza girmiştir. 2008 yılında
daha dayanıklı olduğu görülen Çin ve gelişmekte olan
diğer büyük ekonomiler, günümüzde istikrar ve sürekli
büyümeye yönelik arayışlarında karşılarına çıkan yeni
belirsizliklerle mücadele etmektedirler.
Baskı arttığında ve kriz çıktığında, bazı aktörler
duruma uyum sağlamalarına ve yeni düzenlemeler
gerçekleştirmelerine imkân tanıyacak şekilde direnç
gösterebilir. Fakat diğerleri, kriz geniş kapsamlı ve sıkıntılı
bir yeniden yapılanmayı gerektirecek veya çöküşe sebep
olacak boyutlara ulaşana dek mücadeleye devam eder.
Shell olarak, geçiş ve dönüşüm süreçlerinin ilk dönemlerini
araştırırken, konu hakkında daha net ve derinlemesine
bilgi sahibi olmamızı sağlayan iki prototipik Yol merceği
bulduk. Bunlara Hareket Alanı ve Zorlu Dönüşüm diyoruz.
ÖNÜMÜZDEKİ YOL MERCEKLERİ
Sekteye Uğrayan Reform
Hareket Alanı
Artan
Baskı
Sapma
Erken
Kriz
Sapma/
Düşüş
Sistemi Tehdit
Eden Kriz
Parçalanma/
Çöküş
Borçların Silinmesi
& Yeniden Başlangıç
Zorlu Dönüşüm
Zorlu Dönüşüm
Artan
Baskı
Sapma
Erken
Kriz
Sapma/
Düşüş
Sistemi Tehdit
Eden Kriz
Parçalanma/Çöküş
n Küresel
ekonomik krizin neden olduğu türbülansa
kapılmış olmalarına rağmen, Hindistan, Çin ve
Brezilya gibi ekonomiler, hiç değilse krizin hemen
sonrasında dayanıklılıklarını kanıtladılar. Düştükleri
duruma karşılık vermek ve reform yapmak için
gerekli finansal, sosyal, siyasi veya kaynaklara
yönelik ‘sermayelerini’ kullanarak, kendilerine
özgü yöntemlerle Hareket Alanı yolunu izlediler.
n Aynı dönemde bu direnç seviyesinde olmadığını
gösteren Avrupa Birliği (AB) ise, krizin çıkışından itibaren
Zorlu Dönüşüm yolunu izlerken, liderler siyasi ve sosyal
boyutlarda kendilerine nefes alabilecekleri alanlar
açmaya çalıştılar. Bu nedenden ötürü AB’de, en sonunda
(örneğin yönetiminin paylaşımı doğrultusunda) önemli
finansal ve siyasi sermayelerin silinmesini kapsayan
yeni bir döneme geçişle veya Avro’nun çöküşüyle
sonuçlanabilecek, ara ara mini krizlerin görüldüğü,
devamlı bir sürüklenme durumu yaşanmaktadır.
Elbette ki, bütün ülkeler veya aktörler yalnızca tek
bir Zorlu Dönüşüm veya Hareket Alanı yolunu takip
etmeyecekleri gibi, karşılaşılan tüm zorluklar içinde
her zaman tek bir yolda da ilerlemeyecekler. Aslına
bakılacak olursa, bazı aktörlere hareket alanı gibi
görünen bir durum, diğerlerine zorlu dönüşüm gibi
görünebilir. Tıpkı, aynı odaya kapatılmış bir kediyle
farenin farklı bakış açıları gibi. Bununla birlikte,
Önümüzdeki Yollar merceği daha geniş bir panorama
içerisinde tekrarlanan modellere dikkat çekmektedir.
Ülkeler, şirketler ve hatta şahıslar birbirinden farklı
yollarla karşılaşırlar. Hareket Alanı yolunu takip ederek,
karşılaştıkları zorluklara uyum ve reformla mı cevap
verecekler? Yoksa, değişikliğin ertelenmesi sonucunda,
bütünüyle yeni bir döneme geçiş veya kaçınılmaz bir
şekilde çöküşe dek, Zorlu Dönüşüm mü yaşanacak?
DÖNÜŞÜM DİNAMİKLERİ
Sistemlere yönelik bir bakış açısıyla dönüşüm, mevcut durum
ile istenilen durum arasında boşlukların ortaya çıkmasıyla
olur. Bu boşluklar, endişe ve memnuniyetsizliğe neden olarak,
yeni veya geliştirilmiş yaklaşımların uygulanmasını tetikler.
Fakat, bu süreçte birçok gecikme yaşandığı gibi,
engelleyici etmenler de yer almaktadır. Örneğin,
endişenin yeni yaklaşımları teşvik etmesi kadar, inkâr
ve tutukluğa sebep olması da muhtemeldir. Sosyal,
entelektüel ve siyasi sermaye olmaksızın, yeni yaklaşımlar
geliştirip uygulamak için mevcut sistemden menfaati
olan gruplarla mücadele etmek gerekir ve bu da oldukça
zorlu bir engeldir. Diğer önemli engelleyici etmenler ise
kurumsal yetersizlik, eşitsizlik ve güvensizliktir.
Dönüşüm sürecinde ilerleme kaydedilecekse, sistem
genelindeki bütün bu engelleyici etmenleri dengeleyecek
kolaylaştırıcı etmenler olmalıdır. Felç durumunun
üstesinden gelmek için elde edilecek hızlı başarılar ya
da mevcut sistemden menfaati olan gruplarla mücadele
etmek için yeterli düzeyde sosyal ve siyasi sermaye
gelişimi, kolaylaştırıcı etmenlere iki örnek olarak
verilebilir.
Dönüşümü şekillendiren, engelleyici ve kolaylaştırıcı
etmenlerin dinamik dengesidir; bu denge aktörlere
ve dönüşüm süreçlerine göre farklılık gösterir. Denge,
engelleyici etmenlerden yana olursa dönüşüm engellenir.
Yeterli düzeyde kolaylaştırıcı etmen ise, hareket alanı açar. n
YENİ Mercek Senaryoları ÖNÜMÜZDEKİ YOLLAR 13
Yakın geçmişten birkaç örnek vermek gerekirse:
KENTLER ÜZERİNE
YENİ BİR MERCEK
2050’de dünya nüfusunun yaklaşık yüzde yetmiş beşinin
kentlerde yaşayacağı tahmin ediliyor. Bu süre zarfında
kentsel nüfus açısından en büyük gelişim Çin, Hindistan,
Nijerya ve ABD’de olacak. En çarpıcı büyüme ise, kısa
zaman içerisinde kentlere dönüşecek olan binlerce küçük
kasabada gerçekleşecek.
Bu yeni kentlerin altyapısının büyük bir bölümü henüz
tasarlanmış değil. Booz & Company (WWF – Dünya
Yaban Hayatı Koruma Vakfı için yapılan bir çalışmada)
gelecek otuz yıl içinde kentsel altyapıya ve ilintili
operasyonlara yapılacak toplam yatırımın 350 trilyon
dolar gibi astronomik rakamları geçeceğini tahmin
ediyor. Bu pastada en büyük pay, gelişmekte olan
piyasaların olacak. Söz konusu yatırımı finanse etmek
çok zor olacağından, bu durum küresel ekonomide
önemli yeniliklere gidilmesini gerektirecek. Bu ihtiyaçlar
karşılandığı takdirde, uzun bir süre boyunca dünya
ekonomisi için büyük bir toplu talep kaynağı oluşacak.
Günümüzde, kentler dünyadaki toplam enerjinin
% 66’sını kullanıyor. Önümüzdeki 30 yıl içinde bu
rakam yaklaşık % 80 seviyesine yükselebilir. Geçmişte
kentsel gelişim, enerjinin nispeten daha düşük fiyatlara
sunulacağına yönelik varsayımlarla şekillenmişti. Güvenli
enerji tedariğine ve planlama politikaları geliştirmeye
yönelik ihtiyaçların zamanında fark edilememesi, çarpık
kentleşmeye ve enerji verimsizliğine yol açtı.
REFAH PARADOKSU
Zengin kaynaklara sahip sağlıklı kentler organik olarak
büyürse, düzensiz büyüme eğilimi gösterir ve bu durum
da ciddi ölçülerde enerji verimsizliğine neden olur. Daha
yoksul ve kalabalık kentler de aynı riski taşımaktadır. Bu
kentler kısa vadede ekonomik açıdan daha verimli olan
organik yolu seçtiği takdirde, ciddi altyapı verimsizliği
riskiyle karşı karşıya kalacaktır.
LİDERLİK PARADOKSU
Belediye yönetimleri, sorunların çözümünün çok zor
olduğuna ve olası çözümlerin uygulamaya alınacak kadar
destek görmeyeceğine kanaat getirirse, kentlerdeki baskı
unsurları yaşamı tehdit eder hâle gelene dek gözardı
edilecektir. Altyapı inşası için gereken zamanla siyasi
yetkililerin iktidarda kaldığı zaman arasındaki fark oldukça
fazladır. Fakat sağlıklı bir gelişim için bu zaman aralığının
kapatılması gerekmektedir.
BAĞLANTI PARADOKSU
Kentsel gelişim sorununu çözmek için toplumun her
kademesi birlikte çalışmalıdır: Akıllı gelişim için hükümet
daha iyi teşvikler ve yaptırımlar sunmalı; herkesin lehine
bir altyapı sisteminin kurulabilmesi ve toplumda mal
talebinin azaltılması için insanlar yönlendirilmeli; ticari
kuruluşlar daha akıllıca ve daha entegre altyapı, konut
ve trafik çözümleri yaratmalıdır. Bu çok zor bir hamle
olduğundan, başarıya ulaşılabilmesi için bütün grupların
koordinasyon içinde çalışması gerekmektedir.
HAREKET ALANI
ZORLU DÖNÜŞÜM
n İleri
n Büyüme
n Yetkililer
n Yetkililer
görüşlü liderlik koalisyonları gelişimi şekillendirir.
baskı unsurlarını öngörür ve arazi, nakliye,
enerji, su ve atık için entegre planlama süreçleri
uygular.
n Kompakt kentsel gelişim ve toplu taşımayı da içeren,
yapısal ve enerjinin etkin kullanıldığı çözümler geliştirilir.
n Bilgi paylaşılır ve önemsenir.
sürecini belirleyen yalnızca piyasa güçleridir.
sorunların baş edilemeyecek kadar zor ve
çözümlerin hayata geçirilemeyecek kadar halkın
tepkisini çekecek özellikte olduğunu düşünür.
n Baskı unsurları kentsel yaşamı tehdit edene dek gözardı
edilir ve altyapının yeniden inşa edilmesi zordur.
n Münferit, geçici çözümler geçerlidir.
YENİ Mercek Senaryoları ÖNÜMÜZDEKİ YOLLAR 15
Mounting
Stress
City growth virtuous cycle
VERİMLİ Kentsel Büyüme Döngüsü
tır
n
t
ini
Y
e
t
e n e kle rin ilgis oluş
u
ve y
et e n e k h a v u z
çe
ur kil m
e
ul
m a si
sı
Ticari avantajların devam eden gelişimi

Avantajlar şunlar olabilir:
– Ticaret merkezi
– Uzmanlık kümesi
– Özel ekonomik bölge

Şirketler, avantajlardan yararlanmak
için yatırım yapar:
– Üretimin genişletilmesi
– Daha verimli teknoloji
– Yeni ürünler – Hizmet sektörleri

Hükümet altyapıya yatırım yaparak
daha etkin iş faaliyetlerine olanak
sağlar ve imkânları geliştirir
– Ulaştırma – Hizmetler – İmkânlar
– İletişim – Eğitim

İş ve refah fırsatları kent dışından
işçileri çekerek, işgücü havuzunu
ve iç pazarın genişliğini arttırır

Artan eğitim ve vasıf kazandırma
yetenekli insanların ve
girişimciliğin önünü açar
ım
Ticari rekabet
avantajı

Ya
GENEL DURUM
YENİ MERCEK
SENARYOLARI
Siyasi belirsizliğin fazla olduğu, daha değişken bir
jeopolitik ortama girdikçe, fikir ayrılıklarının giderek
artacağı bir dünya ile karşılaşmamız muhtemeldir.
Önümüzdeki 10 ila 20 yıl içinde yaşanacak olan
jeopolitik geçiş sürecinde dört önemli konu öne
çıkmaktadır.
ABD-ÇİN İLİŞKİSİ
Bu dönemde ABD yine diğer ülkelerden daha önde
olacak fakat aynı zamanda daha çoğul bir dünyayı
kabul etmek zorunda da kalacaktır. Farklı değerlere ve
hedeflere sahip diğer güçlerle sonuçları müzakere etme
ihtiyacı duymaktadır. Diğer bir ifadeyle, ABD’nin, tek
taraflı hareket etmek yerine ‘değişimi sağlamayı’
öğrenmesi gerekmektedir. Uluslararası düzenin
dayandığı küresel kamu mallarını tek başına sunma
arzusu gütmeyecek veya bunu yapmaya müktedir
olmayacaktır. Başka bir ülkenin dünyaya öncülük etmeye
veya ABD’nin, diğer ülkelerin kendisine denk seviyede
durmasına izin vermeye hazır olmaması hâlinde, bir
liderlik boşluğu ortaya çıkabilir.
Gelişen bir ekonomik güç merkezi olarak Çin, küresel
ölçekte daha büyük bir rol üstlenmeye hazır olmadığı
gibi, çıkarlarını spesifik ve dar ulusal şartlar
çerçevesinde belirlemeye devam etmektedir. ABD ile Çin
arasındaki temel yapısal farklılıkların öne çıktığı alanlar,
ticaret, kendi aralarındaki döviz kuru ilişkileri ve zaman
içerisinde oluşan ekonomik dengesizliklerdir. Diğer
taraftan, Japonya’nın teknoloji, yatırım ve sağladığı
önemli dış yardımlar ile Asya-Pasifik bölgesinde ciddi bir
nüfuza sahip olmasına rağmen, ABD ve Çin arasındaki
jeopolitik rekabet bu bölgede de artmaktadır. ABD’nin
kapasitesi zorlanırken ve Çin, bölgesel çıkarlarının
peşinde, kendine aşırı güvenerek gücünün yetmeyeceği
durumlarla karşı karşıya kalma riskini taşırken, bu iki
küresel güçten biri diğerine göre daha fazla nüfuza
sahip olabilecek mi? Yoksa ortak çıkarlar doğrultusunda
birlikte çalışmanın bir yolunu mu bulacaklar?
Böyle bir sistemin günümüzün jeopolitik düzenine
uyarlanması çok zordur. Çin yönetiminin etkisi altına
girmek birçok ulus için cazip bir seçenek değildir.
Potansiyel olarak iki farklı Asya hikâyesi olduğunu
söyleyebiliriz: Asya, küresel ekonominin en dinamik
bölgesi olmaya devam da edebilir, küresel düzenin
en istikrarsız ve ihtilafa meyilli bölgesine de dönüşebilir.
THUCYDIDES KAPANI
Harvard’daki John F. Kennedy Siyasal Bilimler Fakültesi
Profesörü Graham Allison, önümüzdeki on yıllarda küresel
düzen üzerine tanımlayıcı sorunun, Çin ve ABD’nin
Thucydides kapanından kurtulup kurtulamayacağı
olduğunu öne sürmektedir. Tarihçi Allison’un kullandığı
bu metafor, yükselen bir güç, egemen bir güce rakip
olduğunda, iki tarafın da karşı karşıya kaldığı tehlikelere
atıfta bulunmaktadır. Bu türden karşılaşmaların büyük
çoğunluğu ihtilafla sonuçlanır. Barışçıl çözümler, her iki
ülkenin hükümetlerinin ve halklarının yaşayış tarzında
büyük değişiklikler yapmasını gerektirmektedir.
Antik çağda Atina’nın etkileyici yükselişi, bölgenin
büyük gücü olarak kabul edilen Sparta’da şiddetli bir
etki yaratmıştı. Korkunun sonucunda rekabet, fikir ayrılığı
ve en nihayetinde ihtilaf ortaya çıktı. Ve 30 yıl sonra her iki
güç de yok olmuştu. Thucydides bu olayı şu şekilde kaydetti:
“Bu Atina’nın yükselişiydi ve bunun Sparta’da yarattığı
korku, savaşı kaçınılmaz kıldı.” Allison, Çin’in yükselişinin
ABD’de rahatsızlık ve korku yarattığını dile getirerek,
günümüzde buna paralel bir tespitte bulunmaktadır.
ABD-ÇİN REKABETİ
“DAHA FAZLA
İNSANİ OTORİTE
SERGİLEYEN ÜLKE
KAZANACAKTIR.”
Yan Xuetong
Tsinghua Üniversitesi Siyasal Bilimler Profesörü
“… ABD ile Çin arasında rekabet kaçınılmazdır. Her iki
ülkenin liderleri de, iyimser bir şekilde, rekabetin küresel
düzeni tehdit eden ihtilaflara yol açmadan yönetilebileceğini
ileri sürmektedir. Akademik analistlerin çoğu ise bu konuda o
kadar iyimser değil… Çin ile Amerika’nın siyasal sistemleri
arasındaki farka bakılacak olursa, kötümserlere göre savaş
ihtimali çok daha yüksek bile olabilir... [Fakat] etik, siyasi
güçler arasındaki uluslararası rekabeti şekillendirme
sürecinde ve kazananları kaybedenlerden ayırmada önemli
rol oynayabilir… Bu, insanların kalplerini ve zihinlerini
fethetmek için verilen bir savaştır; bunu başaran savaşı
kazanacaktır. Ve Çin’in kadim filozoflarının öngördüğü
gibi, daha fazla insani otorite sergileyen ülke kazanan
taraf olacaktır.”
Yan Xuetong
Tsinghua Üniversitesi Siyasal Bilimler Profesörü
‘Çin, Amerika’yı Nasıl Yenebilir?’, New York Times, 2011
YENİ Mercek Senaryoları GENEL DURUM 17
YENİ ULUSLARARASI SİSTEMDE DOĞUYA
KAYMA
İkinci önemli özellik, Çin ve Hindistan gibi yükselmekte
olan yeni güçlerin kurulmasını istediği uluslararası
sistemin niteliğidir. Çin uluslararası hedeflerini her zaman
için tehlike arz etmeyen ‘barışçıl yükseliş’ gibi terimlerle
betimlemiş ve geleneksel imparatorluk haraç sisteminde,
diğer ulusların içişlerine asla müdahale etmediğini öne
sürmüştür. Fakat haraç sistemi, eşit özerk devletlerin
oluşturduğu bir dünya ortaya koymuyordu; bu sistem her
zaman, üstün devlet olarak Çin merkezliydi. Diğer bütün
devletler, Çin’le iyi ilişkiler kurmak için ona tabi oldu,
haraç ödedi ve politikalarını bu doğrultuda şekillendirdi.
ULUSLARARASI KURUMLAR
İÇİN ENGEBELİ YOLLAR
Yeni jeopolitik geçiş döneminin üçüncü önemli özelliği,
mevcut uluslararası kurumların ticaretin korunması,
iklim değişikliği ve nükleer silahsızlanma gibi küresel
sorunlarla başa çıkmada her geçen gün daha da
yetersiz kalmasıdır. Hem gelişmiş hem de gelişmekte
olan devletlerin ‘Yirmiler Grubu’nda (G20) hükümet
liderleri seviyesinde temsil edilmesi, devam eden küresel
ekonomik krize karşı atılan bir adımdır. G20, aralarında
en büyük sekiz ekonomiden Çin ve Brezilya’nın yer
almadığı, daha içine kapalı ‘Sekizler Grubu’na (G8)
kıyasla, gerçek küresel gücün pozisyonunu daha iyi
temsil etmektedir. Bununla birlikte, şeffaflığı ve hesap
verebilirliği sorgulanan G20, henüz ciddi anlamda kalıcı
bir kuruma dönüşmemiştir.
IMF ve Dünya Bankası’nın müdahaleler açısından karmaşık
bir başarı geçmişine sahip olmasının yanı sıra, kurumsal
idare yetileri ekonomik üstünlük taşıdıkları geçmiş dönemde
saplanıp kalmış durumdadır. Buna rağmen, teknokratik
seviyede, uluslararası iş birliği veya koordinasyon hâlen
korunmakta ve hatta giderek daha da genişletilmektedir.
“İNSANLIK TARİHİNİN
BÜYÜK BİR KISMI,
BİR ŞEYLERE SAHİP
OLANLARLA OLMAYANLAR
ARASINDAKİ EŞİT
GÜCE DAYANMAYAN
ÇATIŞMALARDAN
OLUŞUR.”
Jared Diamond
Tüfek, Mikrop ve Çelik:
İnsan Topluluklarının Yazgıları
ENGELLENMİŞ BÜYÜME
VE SIFIR TOPLAM ALGILARI
Jeopolitik geçişin dördüncü önemli özelliği, mali krizle
mücadele sürecinde gelişmiş ülkelerin, 2008’den önce
küresel örnek teşkil eden liberal kapitalist modele göre
ciddi farklılıklar içeren alternatifler sunmayı gerekli
görmemiş olmalarıdır. Bir taraftan, yurt içindeki ekonomik
ve sosyal politikaların şekillendirilip yönlendirilmesinde
devlet eskisi gibi etki sahibi olabilir. Diğer taraftan,
ekonomik durgunluk dönemleri veya ortalamanın altında
büyüme evresinin uzaması hükümetlerin hareket alanını
daraltır. Dağıtılacak kâr payı yoktur ve siyaset,
düzenlemelerin yükünün paylaştırılmasına odaklanmayı
sürdürür. Bu durumda en kritik siyasi soru şudur: Büyüme
yavaşladığında ve paylaştırılan pasta küçüldüğünde,
kimler kazanır, kimler kaybeder? Bu soru, hükümetlere
güvenin azaldığı bir dönemde büyük bir gerginliğe yol
açabilir ve tehlikeli derecede belirsiz sonuçları olan
istikrarsız siyasi dönüşümlere neden olabilir.
İster gelişmiş ister gelişmekte olan olsun, küresel
ekonomiye entegre olan tüm ülkeler siyasi meşrutiyeti ve
sosyal istikrarı sürdürmek için eninde sonunda büyümeye
gerek duyar. Tehlikeli olan ise güvensizlikteki artışın,
günah keçisi aramaya yönelik popülist bir yaklaşımdan
güç alan yeni köktenci ideolojilere yol açabilecek
olmasıdır. Gelişmiş ülkelerde kırılma noktası çalışan veya
işsiz yoksullarla değil, artan küresel rekabetin baskısı
altında olan ve hayat standartları düşen orta sınıfla
yaşanabilir. Almanya’da 1918 sonrasındaki siyasi aşırılık
için uygun zemini hazırlayan orta sınıfın çöküşü olmuştu.
Çin, Hindistan ve Brezilya gibi gelişmekte olan ülkelerdeki
yeni orta sınıfın artan talepleri, kendi hükümetleri üzerinde
farklı, fakat bir o kadar da tehlikeli baskılar oluşturabilir.
Rakip yönetim modelleri (Washington Konsensüsü’ne karşı
Pekin Konsensüsü) üzerine yapılan tartışmada nasıl bir
sonuca ulaşılırsa ulaşılsın, siyasi ilerleme, en nihayetinde,
bir tarafın çıkarlarının diğerinden üstün tutulması yerine,
çatışan çıkarlar arasında daha fazla müzakereye imkân
veren siyasi yapılara doğru bir hareket olarak karakterize
edilebilir.
Elit rejimler, meşrutiyetlerini geleneksel olarak halkın
büyük çoğunluğu için istikrar ve adalet sağlayarak
elde etmişlerdir. Geçtiğimiz yüzyıl boyunca, ekonomik
büyüme hedefi modern devletin vazgeçilmez bir özelliği
olarak görüldüğünden, bu karşılıklı pazarlık daha
karmaşık bir hâl almıştır.
Geçtiğimiz yüzyılda OECD (Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği
Örgütü) altındaki liberal demokrasilerin geçirdiği siyasal
değişim, kesintili fakat ulusal seviyede ekonomik büyüme,
refah dağılımı ve sosyal düzene ilişkin gerginliklerin
çözülmesiyle en nihayetinde başarıya ulaşmış bir serüven
olarak değerlendirilebilir. Bu demokrasilerin, yıllar boyu
süregelen sömürgecilik ve savaş geleneğini yıkması,
1850 ile 1950 arasında devletler arası ilişkileri bozmuştur.
Ulusal seviyede bakıldığında bu, kadınların ve azınlık
gruplarının da katılımıyla, siyasi katılımın genişlediği bir
serüven olmuştur.
Theodore Roosevelt Yaldızlı Çağ’ın aşırılıklarına,
Franklin D. Roosevelt ise Harding/Coolidge döneminin
yolsuzluk skandallarına ve Herbert Hoover’ın Büyük
Buhran dönemindeki başarısızlığına karşı harekete
geçmiştir. Batı Avrupa örneği ise, nispeten yakın
geçmişte gerçekleşen İtalya, Almanya ve İspanya’nın
ulusal entegrasyonları, iki büyük savaşın bölgesel etkileri
ve faşizmin yayılması nedenleriyle daha karmaşıktır.
Bu zengin ekonomiler, kişi başına düşen milli gelirlerinin
günümüzün gelişmekte olan zengin piyasalarından çok
farklı olmadığı bir dönemden yola çıkarak, zaman içinde
evrilmiştir. Bununla birlikte, bu ekonomiler ile günümüzün
gelişmekte olan piyasaları ve ülkeleri arasındaki
paralalellikleri görmek, sömürge geçmişinin çarpıtıcı
etkisi nedeniyle oldukça zordur. Bazı durumlarda,
gerçekleşmesi bir asır süren şeyler artık bir nesilde olup
bitiyor gibi görünmektedir (aşağıdaki tabloya bakınız).
Anglosakson dünyasında bu serüven, aralarında ABD
İç Savaşı’nın da yer aldığı dikkate değer istisnalarla,
devrimsel olmaktan ziyade evrimsel olma eğilimi
göstermiştir. Kritik zamanlarda, varolan zorlukların aşılması
için aristokratların öncülük ettiği reformlar yapılmıştır.
TARİHÎ DÖNÜŞÜMLER YÜKSELEN EKONOMİLER İLE GELİŞMİŞ ÜLKELERİN KARŞILAŞTIRILMASI
Çin
Hindistan
Güney
Kore
Kıyaslanabilir düzeylere erişilen yıllar
Yıl
Kişi Başına
Düşen GSYİH*
ABD
Almanya
Japonya
Birleşik Krallık
1985
1,519
1840
1856
1916
1820
2008
6,725
1940
1958
1967
1940
1985
1,079
1820
1820
1894
1820
2008
2,975
1880
1900
1957
1865
1985
5,670
1925
1955
1965
1935
2008
19,614
1986
2006
1994
2000
*1990 Uluslararası Geary-Khamis doları
Veriler Angus Maddison, Groningen Üniversitesi'nden alınmıştır
YENİ Mercek Senaryoları GENEL DURUM 19
KÜRESEL EKONOMİNİN
YAPISI
Ayrıca, küresel gelişme ve teknolojinin yaygınlaşmasındaki
uzun vadeli eğilimlere karşın, bazı kesimlerin sıfır toplamlı
bir oyun olarak görmeye başladığı küreselleşme hakkında
memnuniyetsiz olanlar da mevcuttur. Jeopolitika da,
yükselen güçlerin fayda sağlaması için mevcut güçlerin
zarara uğraması ile sıfır toplamlı bir oyuna dönüşmektedir.
İklim değişikliği ile mücadelede etkin uluslararası adımlar
atılmamasından kısmen sorumlu olan bu zihniyet, aynı
zamanda kaynaklar üzerinde, kaynak güvensizliği
kaygılarının yön verdiği bir rekabeti şekillendirmektedir.
Birçoklarının öne sürdüğü gibi, yavaşlasa bile varlığını
devam ettirecek olan küreselleşme, serbest piyasa veya
liberal demokrasiyi destekleme eğilimi taşımamaktadır.
Gerçekten de, gelişmekte olan ülkelerde işgücü
yeteneklerini arttırıp teknolojide ilerlerken, küreselleşmenin
genellikle sadece işçilere zarar vermekle kalmayıp, gelişmiş
ülkelerdeki orta sınıfların içini boşalttığı da düşünülmektedir.
Kapitalizm ve küresel piyasa ekonomisinin sonuçlarının
milliyetçilikle karşı karşıya gelmeye başlaması, kaynakların
ve çevresel sınırların sonuna dayandığımız günümüzde
gerilimleri arttırmaktadır. Küreselleşmenin bir sonraki evresi,
geçen yüzyılda şahit olduğumuz tüm olaylar kadar
çalkantılı olacağa benzemektedir.
Gelecekteki jeopolitik sistemlerin, refah yaratıyor
olmalarının yanında, eşitsizlik ve istikrarsızlığı da
körüklemeleri nedeniyle, piyasalara daha eleştirel
yaklaşması kaçınılmazdır. Devletlere ve piyasalara
ilişkin bir sonraki uzlaşma noktasının nerede olacağı,
21. yüzyıldaki uluslararası politikaların tanımlanmasında
temel bir argüman olacak ve küreselleşmenin nasıl
gerçekleşeceğini belirleyecektir. Küreselleşme için hâlen
bir alternatif yoktur. Fakat küreselleşme hem olumlu hem
de olumsuz etkileriyle, daha karmaşık ve çeşitlilik içeren
bir güç hâline gelirken, gelecekteki yönü belirsizliğini
korumaktadır.
DEVLETLERE VE PİYASALARA
İLİŞKİN BİR SONRAKİ UZLAŞMA
NOKTASININ NEREDE OLACAĞI,
21. YÜZYILDAKİ ULUSLARARASI
POLİTİKALARIN TANIMLANMASINDA
TEMEL BİR ARGÜMAN OLACAK
VE KÜRESELLEŞMENİN NASIL
GERÇEKLEŞECEĞİNİ BELİRLEYECEKTİR.
KÜRESEL GELİR DAĞILIMI
Yakın geçmişle kıyaslandığında en imtiyazlı kesimin ve halk tabakasının ekonomik gücü nasıl bir gelişim gösterecek?
80
Reel gelirdeki yüzde değişimi
70
60
50
40
30
20
10
0
0
10
20
30
40
50
60
Küresel gelir dağılımının yüzde puanı
Reel gelirdeki yüzde değişimi, 1988-2008, küresel gelir dağılımının çeşitli yüzde puanları (2005’te PPP dolar bazında)
Kaynak: Branko Milanovic, ‘Geçmişte ve günümüzde rakamlarla küresel gelir eşitsizliği’, Kasım 2012
70
80
90
100
Geleceğin dünyası; halkların ve hükümetlerin, refah,
liderlik ve bağlantı paradokslarıyla ilintili olarak,
kurumlar, eşitsizlik ve güvensizlik sebebiyle ortaya çıkan
sıkıntılara nasıl cevap vereceği ile tanımlanacaktır.
n Hangi
paradokslar daha şiddetli olacaktır?
n Hangileri çözümlenecektir?
n Hangi sanayilerin, sektörlerin, ulusların ve halk
kesimlerinin daha fazla hareket alanı olacaktır?
n Hangileri zorluklarla karşılaşacaktır?
n Sermaye, işbirliği ve yaratıcılık imkânları nasıl
gelişecektir?
n Güç ve nüfuz nasıl dağıtılacaktır?
Bu senaryolar mevzubahis sorunları irdelemek ya da zıt
dünyaları irdeledikçe karşımıza çıkan şu iki genel durum
için yeni mercekler sağlamak üzere tasarlanmıştır: Daha
prestijli pozisyonların getirdiği avantajlardan
faydalanılan ve bunların korunduğu, iktidar sahiplerinin
güçlerini muhafaza ettiği yüksek Dağlar; değişken
aktörleri ve çatışan çıkarların düzensiz bir ortam yarattığı,
şiddetli dalgaları, güçlü akıntıları ile engin Okyanuslar.
Bu genel durumlar önümüzdeki 20 yıllık bir zaman
zarfında görülebilecek ve doğuracağı sonuçlar yarım
yüzyıl boyunca enerji gelişiminde etkili olacak belirgin
sosyal, ekonomik ve siyasi özellikleri bünyesinde
barındırır. Bu unsurlar bir araya geldiğinde, 2100 yılı
sonrasındaki ekolojik görünümü de şekillendirmekte
ve 21. yüzyıl için Yeni Mercek Senaryoları’nı
oluşturmaktadır. n
YENİ Mercek Senaryoları GENEL DURUM 21
DAĞLAR VE OKYANUSLAR
Bu ayrıntılardan çıkan yinelenen modeller, güç ile doğal
kaynakların dağılımı ve bunların siyaset, toplumlar,
piyasalar ve büyüme üzerindeki etkisini ortaya
koymaktadır.
DAĞLAR
ZİRVEDEN BAKIŞ
Dağlar, genellikle statükonun devamlılığının desteklenmesi
için yönetim mevkilerinde bulunanların (zirvede) istikrar
sağlamaya çalıştığı bir dünyadır. İktidar sahipleri ve yetkili
kurumlar, istikrarlı ve kendilerini güçlendiren bir şekilde
pozisyonlarını korurlar. Bu mevki hâkimiyeti, toplumun
bazı kesimlerinin ekonomik potansiyelini kısıtlarken, diğer
taraftan köklü sektörlerle piyasa güçlerinin, önemli
miktarda sermaye ve yeni teknoloji gerektiren kaynak
sunma işlemini gerçekleştirmelerine imkân tanımaktadır.
Daha az talihli olanlar açısından ise, sayıları giderek
artan dolar milyarderlerinin bağış yaptığı vakıflara
rağmen, sosyal güvenlik ağlarındaki zayıflığın,
hayırseverlik çalışmaları ile tamamen aşılması
mümkün değildir.
Siyasiler, iş dünyası ve sosyal elitlerin gücüne karşı
yürütülen gizli muhalefet, teşvik ve yaptırımların
birleşimiyle asgarî noktaya çekildiğinden, sosyal
hareketlilikte düşüş devam etmektedir. Diğer taraftan,
arz yönlü yatırımlar canlandırılmaktadır. Fakat yeni
yatırımlarla bile, gelişmiş ülkelerde büyük ölçekli yapısal
ve finansal düzenleme eksikliği GSYİH’yi yavaşlatmaya,
ticareti köreltmeye başlamıştır. Hızla gelişmekte olan
bazı ekonomiler, nüfusun büyük kısmı orta gelir düzeyine
ulaştıktan sonra büyümede durgunluğun yaşandığı ‘orta
gelir tuzağı’na düşmektedir. Bunun en önemli nedeni
kurumların karmaşıklaşan ekonomiye uyum
sağlayamamasıdır.
Bununla birlikte, ekonomik büyümedeki yavaşlama enerji
talebinden kaynaklanan baskıyı kısmen gidermektedir.
Kompakt kentsel gelişimin teşvik edilmesi gibi arz yönlü
enerji politikalarında ilerleme kaydedildikçe, talep artışı
daha da yavaşlar.
Sıkışmış gaz/şeyl gazı ve kömür yatağı metanı, yaygın
bir başarı kazanarak, küresel enerji sistemi için yeni bir
‘gaz belkemiği’ oluşturmaktadır. Sıvı yakıt talebindeki
artışın yavaşlamasıyla petrol fiyatları orta düzeyde
kalmış, toplam üretim artışı sınırlanmıştır.
Erken dönemde ağır ilerleyen ekonomik büyüme, uzun
vadede kömürün yerini gazın alması, karbon yakalama/
depolama teknolojisi (carbon capture and storage – CCS)
gibi yeni sistemlerin kullanılması ve yenilenebilir enerjiye
yönelik arz yönlü teşvikler, sera gazı emisyonlarının
azaltılmasına yardımcı olmaktadır. Her şeye rağmen,
küresel ortalama sıcaklık yükselişi mevcut 2°C hedefini
aşmaktadır. n
DAĞLAR ZİRVEDEN BAKIŞ 23
DAĞLAR SENARYOSUNA
GENEL BAKIŞ
■■
■■
■■
■■
■■
vantaj, avantajı beraberinde getirmiştir; nüfuz, hâlen
A
güçlü olanın elindedir.
atı güç yapıları ve kurumlar ekonomik kalkınmayı
K
engellemektedir.
iyasi nüfuz sahiplerinin sayısı azaldığı için kompakt
S
kentsel gelişim, enerji ve çevre baskısı gibi ikincil derecede
önem taşıyan alanlarda pozitif gelişmeler kaydedilebilir.
ozitif kaynak beklentileri hayata geçirilirken, destekleyici
P
politika çerçeveleri ile doğal gaz, küresel enerji sisteminin
belkemiği hâline gelmektedir.
Artan CO2 ve çevresel baskılar, yavaş seyreden genel
büyüme, kömürün yerini doğal gazın alması ve karbon
yakalama/depolama teknolojilerinde ulaşılan başarı ile
hafifletilmektedir.
REFAH
“Hâlihazırda imtiyazlı” olanlardan yana olan mevcut
kurumsal düzenlemelerin sürmesi, uzun vadede
ekonomik dinamizmi köreltmektedir. Zenginler daha
da zenginleştiği, yoksullar nispeten yoksul kaldığı için,
eğitimli kişiler ve çocukları en iyi okullar ve üniversiteleri
tekellerine almaktadır ve böylece, geçmişte sınıf sistemi
olmayan ülkelerde bile benzeri bir sınıf sistemi
oluşmuştur. Eşitsizlik indeksleri birçok toplumda
üst seviyelere tırmanmaya devam etmektedir.
Kuzey Amerika, iktisadi düzenlemeler ve hükümetin rolü
etrafında devam eden siyasi kutuplaşmadan etkilenirken,
hükümetin tıkanarak çalışamaz duruma gelmesi ve belli
dönemlerde patlak veren sosyal protestolara rağmen, güçlü
tarafları etkili olmayı sürdürmektedir. Süregelen özerklik
tartışmaları nedeniyle, Avro Bölgesi krizi etkili bir şekilde
çözülememiştir ve uzun süreli durgunluk ile sonuçlanmıştır.
Buna rağmen, yüksek yatırımlarla yaratıcılık, büyük bir
memnuniyetsizlik yaratmadan düşük işçilik masraflarıyla
birleştirildiğinde, girişimcilik, iş dünyası ve hatta ulusal
düzlemde bazı başarı hikâyeleri görülebilmektedir.
Bu başarıların özellikle göze çarptığı Afrika’daki
yükselen bazı yoksul ekonomiler, uzun süre sonunda
adam kayırma ve yolsuzluk baskısından kurtulabilir.
BAĞLANTI
Dijital ve finansal bağlantı, Dağlar dünyasında
derinleşmeye devam ederken, güvenlik duvarları ve özel
ticari alanlar giderek yaygınlaşmaktadır. Hükümetlerin,
güvenlik ve ekonomiye yönelik argümanları öne sürerek
internette daha fazla kontrol sağlaması, bölgesel ve ulusal
düzlemde ‘ayrışmaya’ neden olmaktadır. Farklı internet
ağlarının geliştirilmesiyle, ulusal ve imtiyazlı bakış açıları
sabitlenmeye başlamaktadır. Gençlerin zaman zaman
başkaldırma girişimlerinde bulunması, bilgiye erişim
özgürlüğünün yanı sıra, sosyal adaletin de istendiği
protestolarla şekillenen bir dünya ortaya çıkarmıştır.
Maliyet kalemlerinin daha düşük olduğu ekonomilerden
dış kaynak ve hizmet kullanımı gibi, mevcut biçimlerle
uyumlu yeni ortak çıkarların söz konusu olduğu durumlar
haricinde, küreselleşme enerjisini yitirmektedir.
Dağlar dünyasındaki liderlerin; refah, fırsat, beklenti,
bağlantı, ideoloji, görev ve kültürlenmenin olduğu
kesimlerden çıkması muhtemeldir. Alt tabakadakilerin
avantajlı pozisyonlara yükselmesi için birkaç yol olsa da,
bu yollar genellikle hâkim popüler ideolojiyi destekleyen iş,
eğitim, sanat veya popüler kültürde elde edilen büyük
başarılardan geçmektedir.
İstisnai kişilerin şöhrete kavuşması, insanların kendi kaderini
kontrol ettiği görüşünü pekiştirmektedir. Noblesse oblige
anlayışı ile hayırseverliğin güçlü bileşimi, statükonun
sürdürülmesinden doğan bazı baskılara cevap vermekte,
böylelikle memnuniyetsiz sesler toplumların derinliklerinde
gömülü kalmaktadır. Liderler nispeten sınırlı sayıda seçmene
ve çıkara hitap ettiğinden, siyasette nadiren meydana gelen
değişimler hızlı olabilse de, geniş kapsamlı değillerdir.
Gücün zirvede yoğunlaşması, kısa vadeli sıkıntılara verilen
tepkinin hızlı ve kararlı olduğu anlamına gelmektedir. Fakat
bu gelişmeler bazen kamu refahına yönelik yapılacak uzun
vadeli yatırımlara mal olmaktadır. Liderlik, statükoyu
yayarak savunmak ve geniş halk kitlelerindeki sıkıntılara
karşı bu türden hamlelerin ne denli akıllıca olduğunu öne
sürmek yoluyla, istikrarı korumaya odaklanmıştır. Farklı
taraflar arasında ortak çıkarlar söz konusu olduğunda bu
durum kamunun yararına olur. Örneğin, karbon yakalama/
depolama teknolojilerinin ‘yaşam tarzımızı’ korumak için
esas olduğunun kabul edildiği enerji politikasında bu durum
geçerlidir. n
YENİ YALDIZLI
ÇAĞ
19. yüzyılın son çeyreğinde ABD, büyüyen sosyal
ve ekonomik eşitsizlik ile mevcut sistemden menfaati
olan küçük grupların siyasette yarattığı yolsuzlukların
hüküm sürdüğü, ahlakdışı ve bazen kanunlara aykırı
uygulamalarla büyük servetlerin kazanıldığı karanlık
bir dönemi maskeleyen, yaldızlı bir parıltının etkisi
altındaydı. Mark Twain bu dönemi ‘Yaldızlı Çağ’
olarak adlandırmıştı.
Yeni Yaldızlı Çağ’da artan eşitsizliklere yönelik iki bakış
açısı hâkimdir: Üniversite mezunu olanlar ile olmayanlar
arasındaki niteliksel farklılıklar ve %1’lik (aslında
%0,1’lik) üst kesimin gelir payındaki muazzam büyüme.
Hükümetin getirdiği kısıtlamaların geri çekilmesiyle, bu
yeni elit tabaka 19. yüzyıldaki benzerleri gibi büyük
servetler kazanmıştır. 2008 yılında finans piyasasında
yaşanan çöküşe ve süregelen ekonomik durgunluğa
rağmen Yeni Yaldızlı Çağ, gelir ve mal varlığında
eşitsizliğin yüksek seviyelerde devam etmesiyle kendini
belli etmektedir. Soru, bu durumun ilk Yaldızlı Çağ’da
olduğu gibi hükümet kanadında reform isteği uyandırıp
uyandırmayacağıdır.
Hükümet politikaları önemli olmasına rağmen,
küreselleşme ve teknolojik gelişmeler bu politikaların
uygulama alanını sınırlandırabilir. Önceki Yaldızlı
Çağ’ın sonunu getiren durumlar ile günümüzün
küreselleşen ekonomileri arasında mühim farklılıklar
vardır. Bu farklılıklar, siyasetin önemini ve fakat siyasetin
tek başına yeterli olamayacağını ortaya koymaktadır.
Yeni Yaldızlı Çağ’ın sorunlarına getirilecek çözümler,
eski çözümlerden bütünüyle farklı olmak durumundadır.
DAĞLAR ZİRVEDEN BAKIŞ 25
LİDERLİK
BATIDAN DOĞUYA
JEOPOLİTİK DEĞİŞİM
Önümüzdeki yıllarda, jeopolitik sistem iki dönüşüm
kombinasyonunun baskısı altında kalacak. Uluslararası
sistemin gelişmiş ülkeleri dönüşümsel bir ekonomik krize
maruz kalırken, aynı anda jeopolitik ve ekonomik güç
batıdan doğuya doğru kaymaya devam ederek önemli
sonuçlara yol açacak. Yükselen güçlerin, çıkarlarını
yerleşik güçlere karşı savunmasının nedeni, kısmen
yerleşik güçlerin otoritesinin kriz sebebiyle sarsılmış
olmasıdır. Fakat bu değişimle bile, Dağlar dünyasında
küresel düzenin en istikrarsız ve ihtilafa meyilli bölgesi
Asya’dır.
BASKI VE SORUMLULUK
Dağlar dünyasında küreselleşme, gücü sadece belli ulusal
ekonomilerde değil, ülkeler içinde imtiyazlı gruplar
üzerinde de yoğunlaştırmıştır. Gücün yoğunlaştığı bu
gruplar birbirine çok bağlı olmayan fakat herkes
tarafından bilinen uluslarötesi kozmopolit bir elit tabaka
oluşturmaktadır. Çokuluslu şirketler ve liderleri de bu
küresel grubun bir parçası olarak kabul edilir. Ortak
çıkarları ve çözümlenecek meseleleri olmasına rağmen
farklı güç, mal varlığı ve meşruiyet kaynakları vardır. Bu
farklılıklar çoğu zaman uluslararası hukukta ihtilaflara ve
ulusal çıkarlarda çatışmalara neden olmaktadır.
Tarih boyunca kendisinden önce gelen emsalleri gibi,
Dağlar dünyasının elitleri de gücü ellerinde tutmak için
baskı ve taraf kazanma yöntemlerinin birleşiminden
yararlanmaktadır. Daha kalıcı ve başarılı olanlar, bir
yandan kendi çıkarlarını korurken, bir yandan da
durgunluğa karşı saflarına yeni yetenekler katmalarını
sağlayan mekanizmaları bulanlardır.
Aynı esnada, erozyona uğrayan ulusal sınırlar, ulusal
politikaları etkilemeye başlamıştır. Halkın doğrudan
eylemler için seferber olduğu popüler sosyal hareketlerle,
küreselleşmeye karşı direnç gelişmektedir. Demokrasi ve
popülist güç bazen küresel piyasaların aleyhine çalışır;
sosyal medya ise yerel kaygıları destekleme amacına
hizmet eder.
Dağlar dünyasında baskıcı bir tutum sezilse de bu,
yasalarca onaylanmış ve istikrarı koruma gerekçesiyle
uygulanan bir baskıdır. Dünyanın farklı ülkelerinde
toplumlar zenginleştikçe adaletsizliğe ve keyfi eylemlere
gösterilen tolerans azalır ve uyum güdüsü artar. Bu,
sosyal medyanın yaygınlaşmasıyla daha da güçlenen
bir etkidir. Güçlü ve iradeli devletler, kamu ile özel sektör
arasındaki dengeleri değiştiren düzenleyici kuruluşların
yayılmasıyla iç politikada gücü ellerinde tutmaktadır.
Yeniden canlandırılan devletler, Dağlar dünyasında
uluslararası sistemin temel taşlarıdır. Uluslararası sistemin
idaresi en güçlü aktörlerin elindeyken esas sorun, bu
aktörler arasında anlaşma sağlanmasıdır. Bu durum
özellikle de ABD ile Çin arasında iş birliğinin güvence
altına alınmasında geçerlidir. Birinci Dünya Savaşı
öncesindeki dönemde olduğu gibi, 2020 ve 2030’lu
yıllarda geçerli olan soru şu olacaktır: Büyük güçler
yetkilerini bilinçli bir şekilde mi kullanacaklar, yoksa
eylemlerinin sonuçlarını öngöremedikleri için, bizleri
küresel düzenin yok olması gibi bir tehlikeyle mi karşı
karşıya bırakacaklar?
KÜRESEL OYUNA YENİ ‘ESKİ KURALLAR’
Dağlar dünyasında, ABD öncelikle, uluslararası sistemde
oyunun kurallarını, kendi değerlerini ve Amerikan iş
dünyasının çıkarlarını gözetecek şekilde belirlemek için
gücünü kullanmaya çalışmaktadır. Ancak ABD hâlen
askerî açıdan karşı konulamaz bir güçken, küresel
piyasalarda daha önce kurduğu hâkimiyeti yitirmiştir.
Güç, daha çok küresel ekonomi sınırları içine dağılmış
olduğundan, ticaret veya finansal düzenlemeye ilişkin
taleplere karşı çıkılmakta ve bu itirazlar genellikle etkili
olmaktadır.
Küresel güç dengeleri değiştikçe ABD liderlik rolünü
bırakmamak için direndiğinden, bu durum arka planda
mütemadiyen ihtilaf korkusuna neden olmaktadır. Güç
mücadelesi, baskıcı diplomasi, abluka ve Soğuk Savaş
dönemine benzer şekilde kara sularında muhtemel
şiddetli çatışmalar ile devam etmektedir.
Artan milliyetçi duygularla hareket eden Çin’in Doğu
Asya’ya hükmetmek istemesi, bölgesel statükonun
garantörü olarak hareket eden ABD ile aralarında,
her iki tarafın da karşıdan hamle beklediği gergin bir
bekleyişe neden olmuştur.
ABD ve Çin sadece kendi çıkarlarını savunacak şekilde
birbirine karşı üstünlük sağlamaya çalışmaktadır. Fakat
savunma genellikle saldırı tehdidini beraberinde getirir.
Nükleer silahların varlığı büyük ölçekli bir savaşın
önünde engel olsa da, küresel sistem açısından gergin,
zor ve tehlikeli bir dönem yaşanmaktadır.
Dağlar dünyasının uluslararası sistemi, sert ihtilaflara
neden olacak şekilde, lider güçlerden birine karşı kurulan
münferit koalisyonlar ile tanımlanmıştır. Eski ilişkiler
gergindir. Birbirlerini anlayamayan ABD ve Avrupa,
güvenlik hususunda ayrı düşmeye başlamış; çok taraflı
güçlü kurumlar ve küresel anlaşmalar eski güçlerini
yitirmiştir. Bu kurumların, açıkça dünyaya önderlik
etmek yerine, yapmacık davranarak sembolik tavırlar
takınması, uluslararası sistemi yönlendiren gerçek politik
güç oyunu karşısında işlevsizliklerini sergilemekten
başka bir işe yaramamaktadır.
DAĞLAR BATIDAN DOĞUYA JEOPOLİTİK DEĞİŞİM 27
Bu ikilemlerin ortasında, hâlihazırda avantajlı
konumda olan gruplar, siyasetteki yıkıcı küreselleşme
tehdidine yönelik olarak, küresel piyasalara karşı
ulusal veya bölgesel çıkarların gücünü kullanarak
ellerini güçlendirmeye çalışmaktadır. İmtiyaz
sahiplerinin çoğunluğunun menfaatine hizmet etmiş
olan küreselleşen piyasalara geçişin etkisi, piyasadaki
devlet kontrolü ve en azından yerli ekonominin sembolik
olarak korunmasıyla hafifletilmektedir. Bu şekilde
devletler, küresel piyasanın yarattığı güvensizliğe karşı
hem avantaj sahiplerine hem de daha az imtiyazlı
vatandaşlarına siper olmaktadır. Piyasalar ile devletler
arasında devam eden şiddetli rekabet ortamında
hangi tarafın daha güçlü olduğundan bağımsız olarak,
imtiyaz sahipleri çıkarlarını korumayı başarmaktadır.
ORTAK ÇIKARLARIN PRAGMATİK DÜNYASINDA
YENİ DÖNEM
2020’li yıllarda ABD ile Çin, aralarındaki ortak çıkarları
giderek daha fazla kabul etmeye başlamışlardır. Bu
durum, de facto olarak İkiler Grubu’nun, yani G2’nin
küresel sistemi yönetmesiyle sonuçlanmıştır. Bu, iki
müttefik arasındaki ilişkiden ziyade, gerçekçi politika
hesapları ile yapılan bir mantık evliliğidir. Her iki taraf
da kendi içinde, karşı tarafın tetiklediği, ekonomik
dolayısıyla da siyasi sıkıntılarla uğraşmaktadır. Önceki
dönemin cepheleşen dünyası, devletlerin birbirleriyle
olan ilişkilerinde sert bir tutum sergilediği, uyum
sağlamayı gerektiren (fakat dostane olmayan) bir
dünyaya dönüşmüştür. ABD ile Çin’in çıkarları ortak
olsa da, değerlerinin ortak olmaması, aralarındaki
rekabetin sürmesine neden olmaktadır. Güç mücadelesi
sürmektedir. Eski dönemin çok taraflı kurumları artık
sahnede değildir. Bu G2 liderlik modeli, ABD ile Çin
arasında yaşanan gerginliklere yoğunlaştırdığı içe
dönük tavrıyla diğer güçleri (özellikle de Avrupa’yı)
ikincil planda bırakma eğilimindedir.
Diğer devletlerin de kalkındığı 2030’lu yıllara
gelindiğinde, uluslararası düzen daha çok çeşitlilik
kazanmıştır. Hindistan, Türkiye, Güney Afrika, Brezilya
gibi yükselen bölgesel hegemonyalar artan etkilerini kendi
bölgesel gündemlerini şekillendirmede kullanmaktadırlar.
Kendilerinden önce aynı dönemden geçen Çin’de olduğu
gibi, bu ülkelerin dışişleri politikalarının olgunlaşması,
özellikle iklim değişikliği, kaynak baskıları ve yaşlanan
nüfus gibi konularla ilişkili, yeni bir dünya düzeni içinde
destekçiler oluşmasına imkân tanımıştır. Bu dönemde bazı
kesimler, bir dizi büyük devletin, otoritelerine yönelik
sıkıntıların artmasıyla birlikte ulusal sınırları içinde düzeni
korumayı başaramayarak yıkılmalarından çekinmektedir.
Aynı esnada, iktidardaki elit gruplar, bu zorluklarla başa
çıkmak için yeni uluslararası iş birliği biçimlerinin
gerekliliğini anlamaya başlamıştır. Ülkeler, herkese zarar
verecek rekabetçi çekişmeleri önlemek için birlikte
yaşamayı öğrenmek mecburiyetindedir. Zaman
içerisinde, ortak pragmatik çıkarlardan doğan 21.
yüzyılın küresel ‘Büyükler İttifakı’ ortaya çıkmıştır.
Artık, Avrupa İttifakı’nda (1815-1914) olduğu gibi, ilişkiler
yalnızca ABD ve Çin’in değil, Hindistan, AB ve belli başlı
diğer birkaç ülkenin de içinde bulunduğu, büyük güçlerden
oluşan çekirdek bir grupta, elitlerin ana koalisyonları
ile idare edilmektedir. Tarihteki emsallerinden farklı
olarak, 21. yüzyılın Büyükler İttifakı, üyeleri arasındaki
güç rekabetinin yanı sıra, finansal ve çevresel sıkıntılarla
birlikte, gıda, su ve diğer kaynakların neden olduğu
baskılardan doğan ve küresel güvenliği tehdit eden çok
daha çeşitli sıkıntılarla baş etmek zorundadır.
Dağlar, evrensel düzlemde paylaşılan değerlerin değil,
ortak güvenlik kaygılarının ve bu kaygılara cevap verecek
düzenlemelerin dünyası olmuştur. Koşullar ve ulusal
hesaplar hızla değişirken, 21. yüzyılın Büyükler İttifakı’nın
yüzleşmesi gereken sıkıntılar esnekleğini korumaktadır.
Hem devletlerin içinde kaldığı ortamda hem de bu
ortamda hayatta kalabilmek için gerekli olan yapıda,
geçmişte olduğundan çok daha fazla istikrarsızlık vardır.
Zaman içerisinde kurumsallaşması, derinlik kazanması
ve faaliyet alanı genişledikçe, 21. yüzyılın Büyükler
İttifakı’nın temelini oluşturan koalisyonlar, anlaşmalar
ve düzenlemeler kademeli olarak güçlenmiştir. Tıpkı 19.
yüzyılda 1914’ün yolunu açan süreçte olduğu gibi,
tüm dünya İttifak’ı kanıksamaya başlamıştır. n
“KÜRESELLEŞME DÜNYAYI
KÜÇÜLTÜR. BUNUN YANI
SIRA, DÜNYAYI –VEYA BELİRLİ
KESİMLERİNİ– ZENGİNLEŞTİREBİLİR.
BU DÜNYAYI DAHA BARIŞÇIL VEYA
LİBERAL BİR YER YAPMAZ. AMA EN
AZINDAN DÜZLEŞTİRİR.”
John Gray
Dünya Yuvarlaktır
DAĞLAR BATIDAN DOĞUYA JEOPOLİTİK DEĞİŞİM 29
EKONOMİK YOLLARIN
İNİŞ ÇIKIŞLARI
Ulus devletlerin aralarındaki gerginliğe rağmen, refah
ve nüfuzlarının artmasıyla birlikte, küreselleşme ile
ortaya çıkan kozmopolit ve rahat, uluslarötesi elitlerin
önemi artmıştır. Bu elitler –iyi ya da kötü– müzakere
koşullarını şekillendirme ya da değer ve normları
belirlemede gittikçe daha çok etki kazanmıştır. Ulusal
düzlemde siyaseti yönlendirmede her geçen gün daha
etkili olurlarken, aksi yöndeki söylemlerine rağmen,
aristokrat atalarına oranla sosyal uyumu sürdürme
konusuyla daha az ilgilenmektedirler.
Örneğin, ABD’de orta sınıfın kazanç düzeyinin
durağanlık kazanması, sosyal hareketliliğin azalması ve
vergi muafiyetleriyle cömertçe desteklenen ancak esasen
yalnızca imtiyaz sahibi kesimin çocuklarının yararlandığı,
sözde meritokratik yüksek eğitim sisteminin etkileri
nedeniyle, gelir ve servet eşitsizliği artmaya devam
etmektedir. Sosyal yardım programları aracılığıyla
yaşlılara verilen destekler, ekonomik ve sosyal altyapının
yeniden inşa edilmesini sağlayacak ihtiyari harcamalara
imkân tanımadığından, bu sınıf bölünmesine ek olarak,
giderek ciddiyet kazanan nesiller arası bir bölünme de
yaşanmaktadır. Benzer şekilde, Avrupa’da yaşlanan nüfus
ve çoğu zaman yeterli finansmanı olmayan yüksek miktarlı
sosyal yardım taahhütleri, dikkatleri bölgenin karşı karşıya
kaldığı temel yapısal ekonomik meselelerden başka
yönlere çeken sosyal ve siyasi güçlükler yaratmıştır.
Gelişimin ilk aşamalarında güçlü ittifaklar, kuruluşlar
ve destek grupları oluşturulduğu için, merkezî yönetimli
ekonomiler, esnek ve organik bir dönüşüm gerçekleştirmekte
zorlanmaktadır. 2030’larda oligarşik kontrol, hem
gelişmiş ekonomiler hem de yükselen piyasalardaki
gerçekleşebilecek olan büyümenin önüne geçmektedir.
Sanayileşmiş dünyada; ekonomik büyüme ile, dolgun
maaşlı tam zamanlı istihdam arasındaki geleneksel
bağlantı yavaş yavaş kopmaktadır. Bu durum
güvensizliğin ve ‘geçici’ çalışan sayısının artmasına
neden olmuştur. 3 boyutlu baskı kullanımının yanı sıra,
internet ve iletişim teknolojisi kullanım seviyelerinin de
yükselmeye devam etmesi, işgücünü nispeten daha
az üretim merkezli hâle getirmiştir. Hükümetler kendi
ekonomilerindeki iş potansiyelini korumak için önlemler
alırken, sermaye getirisi avantajlı olmayı sürdürmektedir.
Yerli ekonomiyi korumaya yönelik bu politika, ülkeler
arasındaki sürtüşmenin artmasına yol açmıştır.
Yalnızca ülke içindeki işgücü piyasasını koruma ihtiyacı
değil, kazanılmış menfaatleri muhafaza etme arzusu
sebebiyle de korumacı baskılar artmaktadır. Devletler,
küreselleşmeyi bütünüyle kabullenmek yerine, küresel
piyasalarla menfaatleri doğrultusunda bağlantılar
kurmaya çalışmaktadır.
Aksi yöndeki söylemlerine rağmen, gelişmiş ekonomiler,
halk tabanındaki inovasyonu veya küçük ve orta ölçekli
işletmeleri destekleyecek şekilde, iktisadi sistemlerini
kökten yapılandırmada başarılı olamamıştır. Bununla
birlikte, siyasi sistemlerini, başka bir Büyük Durgunluk
döneminin tehditlerine maruz bırakmaya çok istekli
değillerdir. Daha külfetli mali düzenlemeler, aracılık
yapan kuruluşlar üzerinde yük ve ülkeye mal girişi
önünde ise engel oluşturur. Yabancı finans kurumlarının
sınır ötesi faaliyetlerine her geçen gün daha kuşkucu bir
gözle bakan ulusal düzenleme kurumları, sermayenin
merkez ofislerde değil yerel sınırlar içerisinde
kalmasında ısrarcı davranmaktadır.
HAREKET ALANI
Yönetimdeki elitler, bir yandan muhalefetin yönünü
saptırırken, rejimlerinin temelini oluşturan yapıyı
destekleyen programlar uygulayarak, kendilerine
hareket alanı yaratabilirler.
Almanya, 1889’da sosyal sigorta programını kabul eden
ilk ülke olmuştur. Bu programı tasarlayan Şansölye Otto von
Bismarck, işçilerin sağlığını korumak, Alman ekonomisinin en
verimli şekilde çalışmasını sağlamak ve daha radikal sosyalist
alternatiflere yönelik çağrıları bertaraf etmek için sosyal
sigorta sisteminin hayata geçirilmesi gerektiğini savunuyordu.
Yakın dönemde, ulusal piyangolar ve televizyonlardaki
realite programları sayesinde çok küçük bir azınlığın
mali veya sosyal bakımdan imtiyaz kazanması mümkün
olmaktadır ve bunlar çok gözönünde oldukları için sosyal
hareketliliğe ilişkin abartılı bir tablo çizmektedirler.
ORTA GELİR TUZAĞI
Küresel düzlemde ise, küresel para düzeninin ana
hatlarında nispeten küçük değişiklikler görülmektedir:
Dolar, temel rezerv para birimi olarak kalır. ABD; baş
rakibi olan Çin’in iç çekişmelerle meşgul olması ve bu
nedenle, bölgede daha önemli bir role bürünmesi
hâlinde kendi finansal sisteminin karşı karşıya kalacağı
riskleri göze almak istememesi sebebiyle, IMF ve Dünya
Bankası’ndaki hâkimiyetini kısmen sürdürmektedir.
Genel olarak, 2020 ve 2030’lu yıllarda farklı
‘dayanıklılık’ biçimleri küresel ekonomik sistemin işleyişini
engellemektedir. Gelişmiş ekonomiler katı durumda
kaldıkça (ya da katılaştıkça), küresel ekonomik kalkınma
çalışmaları başarısızlıkla sonuçlanacaktır. Daha önceki
dönemlerde hızlı büyüme gösteren bazı ekonomiler orta
gelir tuzağına düşecektir. Bu dönemde yıllık küresel
GSYİH büyümesi ortalama olarak % 2’nin altındadır. n
Zengin ülkelere göre nispeten daha düşük bir seviyeden
başlayan yoksul ülkeler, kullanmadıkları bir potansiyele sahip
oldukları ve taklit etmek, sıfırdan icat etmekten daha kolay
olduğu için, nispeten daha hızlı büyüme eğilimindedir. Öte
yandan, bu durum her yoksul ülkenin gelişmiş ekonomileri
yakalayabileceği anlamına gelmemektedir. 1960 yılında
kişi başına düşen gelir bakımından orta gelir seviyesinde
olan birçok ülke 50 yıl sonra hâlen aynı konumda kalmıştır.
Bu dönemde, Güney Kore ve Singapur’un dikkat çekici
örneklerini teşkil ettiği sadece 13 ülke tuzaktan kurtularak,
yüksek gelirli ekonomilere dönüşebilmiştir.
Ekonomiler daha karmaşık hâle geldikçe, merkezî kontrol
mekanizması koordinasyon işlevini yerine getirmekte
daha çok zorlanmaktadır. Ortalama faaliyet seviyesinin
ötesinde, ekonomik büyümenin canlılığını korumak için
yapısal ekonomik ve mali reformlar gerekmektedir.
DAĞLAR EKONOMİK YOLLARIN İNİŞ ÇIKIŞLARI 31
OTTO VON BISMARCK
VE SIMON COWELL’DAN
DERSLER
REFAH
Bazı ekonomistler ve politika üreticiler, düşük vergi
yükünün bireysel emek ve kurumsal yatırımı teşvik
ederken, artan gelir eşitsizliği ve kârların büyük payının
yurt içi tasarruf havuzuna ekleneceğini savunmaktadır.
Fakat, son zamanlardaki deneyimler bu avantajların,
kazanç durgunluğu ve mali baskıdan kaynaklanan zayıf
tüketim talebi ile önemli ölçüde dengeleneceğini ileri
sürmektedir.
Geçmişte, ekonomistler eşitsizliği genel olarak ekonomik
dinamizm için gerekli bir ön koşul olarak kabul etmiş olsa
da, günümüzde bu düşünceye itirazlar yükselmektedir.
Eşitsizlik konusunda kısa süre önce yapılan bir çalışmada,
Uluslararası Para Fonu’ndan Jonathan D. Ostry ve
Andrew G. Berg, gelirin zenginlerin elinde toplanmasının
sadece eşit olmayan bir toplum değil, aynı zamanda daha
istikrarsız ve ağır ilerleyen ekonomik büyüme anlamına da
gelebileceği sonucuna varmışlardır.
Eşitsizliğin büyüme üzerinde; yabancı yatırım, ticarete
açık olma, kur oranı rekabetçiliği ve siyasi kurumların
gücü gibi etmenlerden daha kuvvetli bir etkisi olduğu
görülmektedir. Bu görüş etrafında birleşirken,
liberalleşmenin tehlikeleri konusunda uyarılarda
da bulunan ekonomistlerin sayısı artmaktadır.
Bazı ekonomistler, gelişmekte olan büyük piyasalar
için, siyasi ve bürokratik elitler tarafından merkezî
olarak yönetilen bir ülkenin, arz kısıtlamalı bir ekonomi
çerçevesinde koordinasyon sorunlarını daha kolay
çözebileceği yorumunu yapmaktadır. Sovyetler
Birliği, Japonya, Güney Kore, Singapur, Tayvan ve
Çin gibi kendi içinde çeşitlilik gösteren ekonomilerin
tamamının, uzunca bir süre boyunca merkezî yönetim
altında etkileyici bir endüstriyel kalkınma sağlamada
önemli başarılar elde ettiği bilinmektedir. Buna karşın,
Hindistan, zamanından önce demokratikleşme nedeniyle
büyümesini engellemiş bir toplum olarak gösterilir.
Fakat bu argümanlar, bu formülasyonda belirtilenden
çok daha ince detayları içerir. Söz konusu ülkelerin
çoğunda hızlı büyüme, gelişimin ilk aşamalarındaki
siyasi meşruiyette önemli bir etmen olmuştur. Otokratik
yönetimler altındaki gelişim süreçlerinin ilk evrelerindeki
insan ve doğal kaynak israfı, demokratik yönetimlere
kıyasla daha fazla olabilir. Bu durum, yoksul bir ülke
için gözardı edilebilecek bir mesele değildir.
“EŞİTSİZLİĞİN ARTMASI DAHA
ZAYIF BİR EKONOMİ, DAHA
ZAYIF BİR EKONOMİ EŞİTSİZLİĞİN
ARTMASI, EŞİTSİZLİĞİN ARTMASI
İSE DAHA DA ZAYIF BİR EKONOMİ
ANLAMINA GELİR. BU EKONOMİK
EŞİTSİZLİK, SİYASİ EKONOMİYE
ETKİ EDER, BÖYLECE EKONOMİYİ
İSTİKRARA KAVUŞTURMA
YETENEĞİ ZAYIFLAR. ”
Joseph e stiglitz
Nobel Ödüllü Ekonomist
DAĞLAR EKONOMİK YOLLARIN İNİŞ ÇIKIŞLARI 33
EŞİTSİZLİK, EKONOMİSTLER
VE BÜYÜME
DOĞAL GAZIN YÜKSELİŞİ VE ENERJİ
Küresel ekonomik büyümenin ağır ilerleyen temposu
enerji talebi üzerindeki baskıyı bir miktar azaltmaktadır.
Buna ek olarak, arz yönlü enerji politikaları kaynakların
piyasaya sürülmesini teşvik ederken, yenilenebilir
kaynaklara yönelik iyimser tahminlerin doğru olduğu
ortaya çıkmaktadır.
Sıkışmış gaz/şeyl gazı ve kömür yatağı metanı, büyük
başarı kaydederek, küresel enerji sistemi için yeni
bir ‘gaz belkemiği’ oluşturmaktadır. Stratejik kentsel
planlama kompakt kentsel gelişimi ve ulaştırmada elektrik
kullanımını desteklemektedir. Uzun vadede, kesintili veya
uzaktaki yenilenebilir kaynaklardan enerji depolanması
ve taşınması için hidrojen altyapısı geliştirilmektedir.
Sıvı yakıtlara yönelik talep azalmış, petrol fiyatları
ortalama olarak ılımlı seviyelerde kalmıştır. Şeyl gazı gibi
düşük maliyetli doğal kaynak türlerinin dünya genelinde
artması sonucunda doğal gaz fiyatları küresel olarak
daha düşük seviyelere yönelmektedir. Orta seviyeli enerji
fiyatları yüksek maliyetli doğal kaynakların yeraltında
kalmasına yol açarken, bu durum büyük ölçüde enerjiden
elde edilen gelirlere bağımlı durumda olan bazı doğal
kaynak sahipleri üzerinde baskı oluşturmaktadır.
2020 ve 2030’larda, önceki dönemlerde hızla
gelişmekte olan bazı ekonomiler, hızlı ekonomik
gelişimi devam ettirebilecek yapısal sanayi ve finansal
değişikliklerin önündeki siyasi ve sosyal engellerin
üstesinden gelmekle uğraşmaktadır. Küresel nüfus
artışına rağmen, bu durum kaynaklara yönelik talebin
temposunu yavaşlatmaktadır.
Fakat, yüzyılın ortasından önce bir dizi büyük ekonominin
orta gelir durgunluğundan çıkmasıyla birlikte, küresel
ekonomik büyüme tekrar yükselişe geçmektedir. Buna
rağmen, kompakt kentsel gelişim ve elektriğe geçiş gibi
daha önceki dönemlerde alınmış önlemlerin uzun vadeli
etkilerinden ötürü, bu ekonomik büyüme, özellikle daha
az enerji yoğunluğu olan hizmet sektöründeki gelişme
oranı göz önünde bulundurulduğunda, enerji talebinde
artışa yol açmamaktadır. Bu farklılık, ekonomik büyüme
ile enerji talebindeki artış arasında bugüne kadar gücünü
korumuş ilişkinin bozulduğunun kanıtıdır.
KAYNAĞA GÖRE TOPLAM BİRİNCİL ENERJİ
1200
TALEBİN DÜŞEN TEMPOSU
Bazı bölgelerde devam eden ekonomik yavaşlamanın
yanı sıra, büyüme ve ticaretteki hayal kırıklıklarının daha
genele yayılması ile 21. yüzyılın ilk yıllarındaki küresel
mali çalkantı, enerji talebindeki artış temposunun ılımlı
olacağı uzun bir dönemi başlatmıştır.
1000
800
EJ / yıl
Kömürün yerini kısmen gazın alması ve karbon
yakalama/depolamanın teşvik edilmesi sera gazı
emisyonlarının 2030’dan sonra hızla azalmasına katkı
sağlayacaktır. Buna karşın, emisyonlar 2°C hedefinin
üzerinde kalmaktadır.
600
400
200
0
2000
2010
 Petrol
 Biyoyakıtlar
 Doğal gaz
 Gazlaştırılmış Biyokütle
 Kömür
2020
2030
Yıl
2040
 Biyokütle/Atık
 Güneş
 Geleneksel Biyokütle  Rüzgâr
 Nükleer
 Diğer Yenilenebilir Kaynaklar
 Hidroelektrik
 Jeotermal
2050
2060
1990’larda hidrojenin bir ulaştırma yakıtı olarak
kullanımına yönelik abartılı söylemler 2000’lerin
ortalarına gelindiğinde yavaşlamıştır. Bu dönemde
hidrojen, amonyak üretimi ve petrol rafinajı gibi
alanlarda, pek dikkat çekmemesine rağmen bir sanayi
hammaddesi olarak önemli bir rol oynamaya devam
etmiştir. Bugün dünya genelinde hidrojen üretiminden
elde edilen enerji, toplam enerji talebinin %2’sine
cevap vermektedir (bu rakam, dünya elektrik üretiminin
%10’unun biraz üzerindedir). Dağlar dünyasında ise,
farklı sektörlerden gelen talebin verimli bir şekilde
biraraya gelmesiyle, hidrojen en sonunda ana enerji
çeşitleri arasına katılmıştır.
Elektrik şirketleri baz yük ve kesintili üretim kaynaklarını
dengelemekte giderek daha çok zorlanırken, akıllı
şebekelerin kendi başlarına sistemi dengelemeyi
başarabileceği yönündeki umutlar sönmektedir. Voltaj
düşüklüklerine ilişkin korkular artarken, çoğu zaman
çalışmaz durumda olan elektrik santralleri inşa etmenin
hem pahalı hem de sürdürülmesi zor bir yatırım olduğunun
anlaşılmasıyla, hidrojen temelli enerji depolama daha
fazla ilgi çekmeye başlamıştır. Bu durumdan bağımsız
olarak, halkın yakıt hücreli yeni nesil araçlara yönelik
ilgisi de artmaktadır. Örneğin, Top Gear™ dergisi
2017’deki 40. yıl sayısında, artık hem Batı hem de
Asya’nın hızla yükselen ekonomilerindeki varlıklı
tüketicilerin ulaşabildiği, ‘güven verici derecede pahalı’,
yüksek performanslı, hidrojen yakıt hücreli araçların
genişleyen yelpazesine yer vermeye karar vermiştir.
Otomobil üreticileri, enerji şirketleri ve hidrojen sanayisi
tedarikçilerinin 2020’de oluşturduğu birlik, önceki
dönemlerdeki küçük ölçekli iş birliği programlarından
yola çıkarak, birkaç ülkede hidrojen altyapısı inşa etmeyi
hedefleyen programlarına yönelik destek ve teşvikler elde
etmiştir. Bu dönemde politika üreticiler istikrarlı, uygun
maliyetli elektrik tedariğinin sağlanmasına ve kentsel
ulaşımın ortaya çıkardığı emisyonların azaltılmasına
yönelik acil ihtiyacı kabul etmişlerdir. Fosil yakıt
kullanımının karbondioksit yakalama ile entegrasyonunu
içeren, daha esnek, daha verimli ve daha temiz bir enerji
sistemi olma olasılığı da oldukça caziptir.
Ölçek ekonomisini destekleyen ağır sanayi bölgelerinde
yerinde üretimi tamamlayan önce yerel, sonrasında
bölgesel şebekeler gelişmiştir. Ağırlıklı olarak doğal
gazdan sağlanan hidrojen üretimi elektrik sistemi ile daha
fazla entegre hale gelmektedir. Düşük talep zamanlarında
enerji santrallerinde depolanması sebebiyle hidrojenin belli
şekillerde kullanımları dikkat çekmezken, doğrudan enerji
taşıyıcı olarak ulaştırma ve dağıtılmış güç üretimindeki
kullanımı toplum nezdinde açıkça görülmüştür. 2060’a
gelindiğinde, hidrojenin ulaştırmadaki kullanımı sanayi
talebini aşmıştır. Bu gelişmeyi teşvik eden başlıca talep
otomobillerden, sonrasında ise karayolu yük
taşımacılığından gelmektedir.
Hidrojenin, yüzyılın sonuna doğru, bir anka kuşu gibi
yükselmesi muhtemeldir.
DAĞLAR DOĞAL GAZIN YÜKSELİŞİ VE ENERJİ 35
DAĞLARDAKİ ANKA
KUŞU: HİDROJEN
Gelişmekte olan birçok ekonomide, yakıt olarak doğal
gaz (CNG) kullanan araçların filolardaki sayısı giderek
artmaktadır. Doğal gazlı (LNG) kamyonlar piyasaya
girdikten sonra, yerel dağıtımda kullanılan bazı hafif
ticari araçlar da elektrikli hâle getirilmeye başlanmıştır.
Kompakt kent tasarımları bu geçişi ‘topla ve dağıt’
taşıma merkezleri aracılığıyla kolaylaştırmaktadır.
Petrolün kara ulaşımından tamamen çıkarılması
gerçekten muazzam bir girişimdir. Seyahat talebindeki
büyümenin gerilemesi, araçlardaki verimliliğinin artışı
ile doğal gaz, elektrik ve hidrojen kullanımındaki
yükseliş sonucunda karayolu yolcu taşımacılığında sıvı
yakıt kullanımı, 2035 yılında yaşayacağı tepe noktanın
ardından düşüşe geçmektedir.
2070’e gelindiğinde, karayolu yolcu taşımacılığı
piyasasından petrolün neredeyse tamamen çıkarılması
mümkün olduğu gibi, yüzyılın sonuna doğru kapsamlı bir
hidrojen altyapısının kullanıma sunulması uzun mesafeli
ve ağır yük taşımacılığına yönelik petrol talebinin yerini
alabilir. Bu dönemde, elektrik ve hidrojen piyasaya
hâkim olabilir ve uygun maliyetli, fişli, hibrit, hidrojen
araçlar en üst düzeyde esneklik ve verimi sunabilir.
ARACA GÖRE YOLCU TAŞIMACILIĞI
100%
Toplam yolcu-km % (Milyar araç km/yıl)
90%
80%
70%
60%
50%
40%
30%
20%
10%
0%
2000
2010
2020
2030
Yıl
 Sıvı Hidrokarbon Yakıtlar
 Gaz Hidrokarbon Yakıtlar
 Elektrik ve Hidrojen
2040
2050
2060
DAĞLAR DOĞAL GAZIN YÜKSELİŞİ VE ENERJİ 37
DEĞİŞEN ULAŞTIRMA ALTYAPISI
Çin ve Hindistan gibi yüksek kentleşme nüfusuna sahip,
enerji ithal eden ülkelerde hükümet politikaları kompakt
kentsel gelişim için teşvikler sunarken, büyük işletmeler
önemli projelerin planlanması, finanse edilmesi ve
uygulanmasına destek vermektedir. Etkin, yaşanabilir
kentlerin geliştirilmesi çoğunlukla kent merkezlerinde
yoğunlaşan olası toplumsal huzursuzlukları yatıştırmanın
bir yolu olarak değerlendirilmektedir. Daha kompakt
kentlerin yaygınlaştırılması, günümüzde dünyanın çoğu
yerinde sıklıkla görülen düşük yoğunluktaki gelişmeye
kıyasla, otomobil kullanımında kişi başına yılda ortalama
2.000 km tasarruf sağlamaktadır. Bu düşüşün nedeni,
ortalama seyahat mesafesinin kısalmasının yanı sıra,
toplu taşıma ve iki tekerlekli araçlara geçiştir. Dahası,
kompakt kentlere özgü politikalar, araçlarda yakıt
ekonomisi uygulamalarıyla paralel olduğu gibi, bu
kentlerde yaşayan kişilerin daha küçük boyutlu veya
hibrit modellerin yanı sıra, (hem akü beslemeli hem
hidrojenle çalışan) elektrikli araçlara yönelmesi de
süreci kolaylaştırmaktadır. Egzoz emisyon standartları,
kirliliği engelleyici önlemler, yakıt vergileri ve ithal
mallara uygulanan üretimdeki CO2 ayak izi vergileri
de verimliliği artırmada etkilidir.
PETROL, KONDENSAT VE NGL ÜRETİMİ
60
50
mboe / gün
40
30
20
10
0
2000
2010
2020
2030
2040
2050
2060
 OPEC
 OPEC üyesi olmayan
ENERJİ SİSTEMİNİN BELKEMİĞİ DOĞAL GAZ
Dağlar dünyasında enerjinin hikâyesi, doğal gazın yükseliş
hikâyesidir. 21. yüzyılın ilk on yılında keşif başarıları ve
teknolojik ilerlemeler, yenilenebilir gaz kaynaklarında iki
kattan fazla artış sağlamıştır. Sondaj ve çatlatma
teknolojilerinin üretimdeki sınırları kaldırmasıyla, sıkışmış
gaz/şeyl gazı ve kömür yatağı metanı, gaz kaynağı
artışındaki baskın etmenler hâline gelmiştir.
Dünya genelinde yeni kaynakların geliştirilmesinde
giderek daha büyük başarılar elde edilmesi, hem arz
hem de talebin büyük ölçüde artması için uygun ortam
yaratmıştır. Bu artış, Dağlar dünyasında yaygın olan
arz yönlü politika teşvikleri ile desteklenmektedir.
Henüz keşfedilmemiş gaz miktarı konusunda belirsizlik
olmasına rağmen, sıkışmış gaz/şeyl gazı üretimi küresel gaz
karmasındaki yerini her geçen gün sağlamlaştırırken, bu
yükselişin yüzyılın ortasına dek süreceği tahmin edilmektedir.
Daha uzun vadede ise, araştırma-geliştirme ve uygulamanın
arz yönlü teşviği, metan hidratların geliştirilmesine imkân
tanımaktadır. Bu kaynaklar, 21. yüzyılın sonuna doğru gaz
tedariğindeki büyümeyi daha da arttırmaktadır.
2012’de küresel gaz üretiminin %60’ını gerçekleştiren sekiz
ülke sonraki otuz yılda da paylarını arttırmaya devam
etmektedir. Bununla birlikte, yeni kaynakların ortaya
çıkmasıyla gaz üreticileri dünyasında yeni bir düzen hüküm
sürmeye başlamıştır. Kuzey Amerika’da gaz üretiminin
azalacağı yönündeki beklentinin tersine dönmesi ve Çin’in
en üst sıradaki üreticiler arasına katılması, bu iki büyük enerji
tüketicisinin de kömür ve en nihayetinde petrole yönelik
taleplerini azaltmalarını sağlamaktadır.
Nispeten zayıf küresel ekonomik büyüme ve gazın bol
miktarda bulunması belli zamanlarda tüm birincil enerji
üreticilerinin fiyat düşürme baskısına maruz kalması
anlamına geldiğinden, üreticilerin çoğu istenilen ekonomik
getirileri güvence altına almakta zorlanmaktadır. Azalan
yatırım, arzı bir kez daha daraltacağı için, bu bir
dereceye kadar kendini dengeleyen bir olgudur.
Petrol dünyasında makul seviyedeki fiyatlar, OPEC dışında
daha yaygın olan, teknik açıdan zor ve pahalı, öncü
nitelikli projeler üzerinde baskı oluşturmaktadır. Büyük
kaynaklara sahip ülkeler azalan gelir nedeniyle sıkıntı
çekmeye başlarken, toplumsal huzursuzluk artmaktadır.
Bazı ülkelerde siyasi reforma yönelik popüler taleplere
cevap verilmesine karşın, genel olarak ılımlı seviyelerde
seyreden petrol fiyatları istikrarsızlığı sürekli hâle
getirerek, arzı daraltmaktadır. Bunun sonucunda ortaya
çıkan periyodik fiyat sıçramaları, ülke içinde ithalata
bağımlılığı azaltmak için diğer yerlerdeki politikalara
yönelik odaklanmayı güçlendirmiştir. Bu da, ‘herkes için
en iyisinin yapıldığı’ iddiasıyla gerekçelendirilmektedir.
Fakat, OPEC içindeki yoğun baskılar ve Irak’ın artan
üretim kapasitesinin sisteme dâhil edilmesi ihtiyacı, kotanın
periyodik olarak aşılarak fazladan üretim yapılmasına
ve bazı dönemlerde fiyatlarda düşüşe yol açmaktadır.
DAĞLAR DOĞAL GAZIN YÜKSELİŞİ VE ENERJİ 39
YENİ KAYNAK SAHALARI
Sıkışmış gaz/şeyl gazı, kömür yatağı metanı ve Sıvı
Bakımından Zengin Şeyller (sıkı kaya petrolü olarak
da bilinir) gibi kaynaklar yeraltının derinliklerinde,
büyük ölçüde geçirimsiz kaya oluşumlarına hapsolmuş
hidrokarbonlardır. Bu nedenden ötürü neredeyse tamamen
hareketsiz durumda olan söz konusu kaynakların,
geleneksel petrol ve gaz çıkarma yöntemleri ile yeryüzüne
çıkarılmaları oldukça zordur. Bu kaynakların bulunduğu
kayalar çok sıkı kumtaşları veya karbonatlı kayaçlar,
şeyller ve kömürlerdir. Üretim genellikle, sadece
içinde bulundukları kayaların hidrolik basınç altında
çatlatılmasıyla (hidrolik çatlatma) gerçekleştirilebilmektedir.
Günümüzde sıkışmış gaz/şeyl gazı ve kömür yatağı
metanı kaynakları, küresel gaz üretiminin %15’inden
fazlasını oluşturmaktadır ve bu oranın zaman içinde
%40’lara yükselmesi mümkündür. Bu kaynakların
toplamının, günümüzde bir yılda tüketilen küresel gaz
miktarının yaklaşık 100 katına denk olduğu tahmin
edilmektedir. Daha belirsiz bir konumda olan sıvı
bakımından zengin şeyl kaynakları, hâlihazırdaki
toplam küresel petrol üretiminin sadece %1’ine karşılık
gelirken, bu oranın en çok %5-10 seviyesine çıkması
beklenmektedir. Yakın zamanda yapılan tahminlere
göre, mevcut küresel sıvı bakımından zengin şeyl
kaynakları, bugünkü petrol tüketimine göre 15 yıl
yetecek miktardadır.
Su kıtlığı yaşanan bölgelerde hidrolik çatlatma işlemi için
su bulmak sorun yaratabilir. Yeraltı gazı ve su arasındaki
dikey mesafe genellikle binlerce metre olmasına rağmen,
bazı uzmanlar hidrolik çatlatma işleminin gazın sığ
su akiferlerine sızmasına neden olabileceğinden
endişelenmektedir. Birkaç istisnai vakada ise, kuyularda
hidrolik çatlatma işlemi uygulaması, ufak çaplı sismik
olaylarla ilişkilendirilmiştir. Petrol ve gaz kaynaklarını
geliştirmek için gereken büyük miktardaki ekipmanın
nakliyesi de çeşitli baskılara neden olmaktadır.
Hidrolik çatlatma işlemi kamuoyu ve siyaset düzleminde,
her ülkede farklı düzeylerde kabul görmektedir. Bugüne
dek hidrolik çatlatmanın en çok kabul gördüğü yer Kuzey
Amerika olmuştur; bunun nedeni, Kuzey Amerika’da
bireylerin madenler üzerinde hak sahibi olması, dolayısıyla
bunları kiraya vererek kâr edebilmeleridir. En yüksek
potansiyellerden birine sahip olduğu düşünülen Fransa
dâhil bir dizi AB ülkesinde ise yasaklar uygulanmaktadır.
SIKIŞMIŞ GAZ/ŞEYL GAZI VE CBM
Yeryüzü
yaklaşık 3 kilometre*
Yeraltı sularının korunması
ve farklı jeolojik tabakaların
izolasyonu için muhafaza
Kömür yatağı
 İçme suyu akiferleri
 Örtü tabakası – birçok geçirimsiz
katman içerir, gazlar bu katmanların  Kömür kökenli
metan gazı birikimi
rezervuarlarında sıkışır
 Tuzlu akifer
Onlarca kilometre*
 Klasik yapısal
gaz birikimi
 Klasik petrol
birikimi
 Devamlı gaz birikimi
(sıkışmış gaz/şeyl gazı)
* Şematik, ölçeksizdir
Geçiş bölgeleri
Gazın bol miktarda bulunması ve makul seviyedeki genel
enerji talebi, 2030’larda petrol tüketiminde iniş veya
çıkışların olmadığı bir döneme girilmesine neden olmuş,
sonraki yıllarda da düşüşü getirmiştir.
Gaz bolluğu, aynı zamanda ulaştırmada elektrik kullanımına
ve yeni inşa edilen hidrojen altyapısının, uzun vadeli ve
kesintili yenilenebilir enerji için depolama-ulaştırma
sağlamasına imkân tanımıştır. Yeni gaz şebekeleri, sonraki
dönemlerde hidrojene geçişe uygun olarak inşa edilmiştir
(bu geçiş küçük bir maliyetle gerçekleştirilebilmektedir).
Hidrojen altyapısı yakıt hücreli araç gelişimine imkân
verirken, deniz ve karayolu yük taşımacılığı LNG formunda
doğal gaza kaymaya başlamıştır. Zaman içinde, yakıt satış
ve dağıtım endüstrisinde sıvı yakıtlardan istikrarlı şekilde
uzaklaşılmıştır.
Gaz talebinin yapısı yüzyıl boyunca değişime uğramıştır.
Tarih boyunca gaz, ağırlıklı olarak, özellikle ılıman
enlemlerde ısıtmaya yönelik kullanılmışken, Dağlar
dünyasında doğal gaz, birkaç on yıl içinde binaların
ısıtılması gibi alanlarda kullanılmamaya başlanmıştır.
Sonraki yıllarda elektrik üretiminden çekilmesi de
olasıdır. Aynı esnada, özellikle deniz ve kara taşımacılığı
(ve petrokimyasallar) için yeni pazarlar ortaya çıkmıştır.
Kısmen, metan kimyasındaki gelişmelerin, doğal gazın
kimyasal maddelere dönüştürülmesine olanak
vermesinden ötürü, kimyasal maddeler piyasası da
gelişmiştir.
2030’lu yıllarda doğal gaz, en önemli küresel birincil
enerji kaynağı olarak petrolün 70 yıllık saltanatına son
vermiştir. Daha öncesinde, kömürün birinci küresel enerji
kaynağı olarak (odun, turba, tezek ve tarımsal artık gibi
geleneksel biyokütle kaynaklarından devraldığı) saltanatı
50 yıl kadar (1910-1960 arası) sürmüştü. n
DAĞLAR DOĞAL GAZIN YÜKSELİŞİ VE ENERJİ 41
İçinde bulunduğumuz jeopolitik gerilim dünyasında ABD,
bölgesel barış da dâhil olmak üzere, küresel kamu
mallarının en etkin garantörü olmaya ve Orta Doğu
diplomasisine etkin bir şekilde katılmaya devam etmektedir.
ŞEYL DEVRİMİ
Hidrolik çatlatma işleminin oldukça yüksek miktarlarda
petrol ve gaz ortaya çıkarma potansiyeli vardır. Söz
konusu potansiyel, bugüne kadar dünyada tüketilenden
daha fazla ve gelecekteki beklenen toplam konvansiyonel
petrol ve gaz çıkarma miktarının neredeyse yarısı
kadardır. Kuzey Amerika’da doğal gaz sanayisi büyük
bir değişim göstermiştir. Ülkenin doğal gaz üretiminin
kendi kendine yettiği dönemin sonuna gelindiği
2008’den itibaren fiyatlar 12$/MMBtu seviyesine
fırlamıştır. Bugün ise üretim %10 artmış ve gaz fiyatı
4$/MMBtu seviyesinin altında kalmıştır. Doğal gaz
fiyatlarındaki düşüşün devam etmesi sebebiyle, kıtada
enerji arzında artışın uzun bir süre boyunca artmaya
devam etmesi beklenmektedir. ABD’de planlanan LNG
ithalat kapasitesi rafa kaldırılmış; bunun yerini ihracat
terminallerinin planları almıştır.
Düşük fiyatlı bir yakıt ve hammadde olarak doğal gaz
ve doğal gaz sıvılarının ABD ağır sanayisine canlılık
kazandırma ve ulaştırmada yeni pazarlar açma
potansiyeli vardır. 2030’larda enerjide kendi kendine
yetebileceğine yönelik bir olasılık doğrultusunda,
ABD’nin yeni bir üretim artışı çağına girmesi sebebiyle,
petrol tepe noktası teorilerinden vazgeçilmiştir.
ABD bu alanda teknoloji geliştirmede ve bu teknolojilerin
kullanıma sokulmasından fayda sağlamada dünyaya
liderlik etmiştir. ABD’ye petrol sağlayan geleneksel
tedarikçiler yeni pazarlara yönlenirken, ABD enerji
üretiminde tercih edilen yakıt doğal gaz olmaya
başladığından, Amerikan kömürü artık Avrupa’ya
ihraç edilmektedir.
TEKNOLOJİ DEVRİMİ KÜRESELLEŞEBİLİR Mİ?
Üstesinden gelinmesi gereken teknik, sosyal ve çevresel
zorluklar olsa bile, keşif sondajı dünya genelinde
yaygınlaşmakta; Arjantin gibi ülkelerde hâlihazırda
başarılı petrol ve doğal gaz kuyuları açılmaktadır.
Bazı raporlar Çin’de ABD’den daha fazla şeyl gazı
olabileceğini ileri sürmektedir ve Çin’in hızla büyüyen
ekonomisi kömüre alternatif kaynaklar gerektirdiğinden,
potansiyelin araştırılması için kuyular açılmaktadır.
Sıkışmış gaz/şeyl gazı, dünya enerji düzenini değiştirme
potansiyeline sahiptir.
Doğal gazın bol miktarda bulunmasının yenilenebilir enerji
sektörünün ilerlemesini engelleyebileceğine yönelik
kaygılar ortaya çıkmış olsa da, yenilenebilir enerji sanayisi
geliştikçe ve kesintili tedarik sorunu giderek büyüdükçe,
doğal gaz enerji dünyasının belkemiği de olabilir. Doğal
gaz, CO2 emisyonlarının azaltılması için kömürün yerini
almanın ötesinde, yenilenebilir enerji kaynaklarının giderek
büyüyen payının esnekliğinin desteklenmesini sağlayarak
karbon yakalama teknolojisi ile birlikte düşük karbonlu bir
hedef yakıt olarak işlev görebilir.
Öte yandan, şeyl gazı ve sıvı bakımından zengin şeyller gibi
kaynak türlerinin artışı hiçbir surette kesinlik taşımamaktadır.
Potansiyelin üretime dönüştürülmesi için yeni teknolojilerin,
uzmanlıkların ve politikaların paylaşılması ve geliştirilmesi
gereklidir.
Kamuoyunun onayının alınması için yeni geliştirilen
tekniklerin sorumlu bir şekilde uygulandığı gösterilebilmelidir.
Gelecek belirsiz olabilir ancak yeni kaynak sahaları bu
geleceği şekillendirme potansiyeline sahiptir.
DAĞLAR DOĞAL GAZIN YÜKSELİŞİ VE ENERJİ 43
METAN HİDRATLAR
Metan hidrat, düşük sıcaklık ve yüksek basınç
kombinasyonuyla, su moleküllerinin buz benzeri yapılarında
sıkışan metan gazından oluşur. Bu hidratlar okyanusların
yanı sıra, kutuplarda donmuş toprak tabakasının olduğu
bölgelerdeki bir dizi tortuda bol miktarda bulunmaktadır.
Henüz deneme aşamasında olan metan hidrat çıkarma
yöntemlerinde ABD (Alaska) ve Japonya başı çekmektedir.
21. yüzyılın ortalarına dek daha kolay kaynaklardan (Kutup
ve deniz kumlarından) üretim yapılması beklenmemektedir.
Şu anda yapılan hacme yönelik tahminler büyük oranda
değişiklik göstermektedir. Hacme ilişkin tahminlere göre,
mevcut teknik kaynak çıkarabilme aralığı, sıfırdan mevcut
yıllık küresel gaz üretiminin 100 katına kadar değişkenlik
göstermektedir.
İRMİ BİRİNCİ YÜZYILIN ORTASINA
Y
DEK EMİSYONLAR İÇİN BELİRLENEN 2°C
HEDEFİNİN ÜZERİNE ÇIKILACAKTIR.
DAĞLAR DOĞAL GAZIN YÜKSELİŞİ VE ENERJİ 45
BULUTLU SEMALAR
Yavaşlayan ekonomik gelişim hızının, emisyon miktarları
üzerinde etkisi olmasına rağmen, hidrokarbon enerjisi
kullanımından kaynaklanan emisyonlar 2020’lerde
artmaya devam etmektedir. Daha da önemlisi, sanayide
ve enerji üretim sektörlerinde kömürün yerini doğal gaz
almıştır. Nükleer ve biyokütle kullanımındaki genel
kapsamdaki artış ile karbon yakalama/depolama
teknolojisinin sonraki yıllarda yaygınlaşması sayesinde,
karbon salınımsız bir elektrik sanayisi daha
gerçekleşebilir görünmektedir. Bu süreç, masrafların
müşterilere ait olduğu bir politika ile desteklenmektedir.
Net karbondioksit fiyatı düzensiz ve toplamda düşük
seviyede kalırken, elektrik fiyatlarında emisyonlar için
örtülü bir fiyat yansıtılmaya başlanmıştır.
Mevcut planlardan yola çıkılarak, karbon yakalama/
depolama teknolojisine yönelik eski girişimlerde ilerleme
kaydedilmiş ve 2050 yılına gelindiğinde enerji üretimi
sebebiyle yayılan CO2 emisyonlarını yakalama oranı %30’a
ulaşmıştır (bu rakam 2075 civarında ise %70’dir). Bu başarı,
yeni nesil gelişen ekonomiler talebin bir kez daha artmasına
neden olduğunda, kömürün tekrar piyasaya sunulmasını
sağlamıştır. Karbon yakalama/depolama teknolojisi
biyokütleden güç üretimi sürecinde de uygulanmaktadır.
İkinci nesil biyoyakıt üretimi sisteme ‘negatif emisyon’ gibi bir
katkıda bulunarak, atmosferdeki sera gazı konsantrasyonunu
da fiilen düşürme sürecini başlatmıştır.
2060’larda, elektrik üretimi sıfır CO2 düzeyine inmiştir.
2090’larda ise, karbon yutakları, karbonsuz hâle
getirilmesi gittikçe zorlaşan ulaştırma ve sanayi
sektörlerinden kalan etkiyi dengelemiştir.
Genel olarak, kümülatif emisyonların yüzyılın
ortalarındaki durumu 2°C hedefinin aşılması anlamına
gelse de, karbon yakalama/depolama teknolojisinin
sonraki dönemlerde yaygın bir şekilde karbon yutağı
olarak kullanılması, net küresel emisyonları yönetmek
için izlenecek potansiyel yolun kritik bir bileşenidir. n
EMİSYON NOKTASINA GÖRE CO2
45
■
■
■
■
■
■
■
■
■
■
■
■
40
35
30
25
20
Gt CO2 /yıl
15
10
5
0
-5
-10
2010
2070
2070
2040
-15
-20
-25
-30
Yıl
* CCS ile birlikte ‘karbon yutağı’ oluşturan Biyokütleden Elektrik içerir
** ‘Karbon kredisi’ olarak kabul edilen Biyoyakıtlar içerir. Sıvı emisyonları Ulaştırma'ya dâhil edilmiştir
*** Ticari biyokütle, gıda zinciri ile çatışmaz.
2100
2100
Sanayi
Hizmet
Ulaştırma
Konut
Elektrik Üretimi*
Rafinaj ve Biyoyakıtlar**
Biyokütle-Enerji Dışı Kullanım***
Diğer Enerji Üretimi
Sanayi CCS
Rafinaj CCS
Elektrik CCS
Diğer Enerji Üretimi CCS
Toplam
OKYANUSLAR
UFKA BAKIŞ
Okyanuslar dünyasında çatışan çıkarlar ve nüfuzun
dağılımı giderek büyüyen bir uzlaşma dalgası ile
karşılanmaktadır. Bu gidişat, ekonomik gücü artan
küresel nüfusun büyümesi ve hâlihazırda avantajlı olan
kesimin başarısını sürdürebilmesi için taviz vermesi
gerektiğini anlaması sebebiyle hız kazanmıştır. Hızla
gelişen ulusların kalkınması ile ekonomik-finansal
yapılarda uygulanan istikrarlı reformlar başa baş
gitmekte; bu durum toplumun daha geniş tabakalarında
üretkenliği gitgide açığa çıkarmaktadır. Diğer taraftan,
istikrarsızlık ve seçmenlerin çeşitliliği diğer bölgelerdeki
siyasi kalkınmalara sekte vurduğundan, kısıtlı kaynakları
ağırlıklı olarak piyasa güçleri ortaya çıkarmaktadır.
İlk olarak, ekonomik baskılar sosyal uyuma zarar vererek,
ekonomik ve siyasi yapılarda değişiklikleri zorunlu kılmıştır.
İnsanların taleplerini arttıran reformlar başarıya ulaştığında,
refah, sosyal yapılar ve önemli uluslararası kurumlarda daha
büyük değişikliklerin yapılmasına yönelik beklentiler
güçlenmiştir. İstekler çoğalırken, yaşam kalitesindeki iyileşme
beklentileri sürekli hâle gelmiştir. Küreselleşme güçlenmiş;
gelişmekte olan ülkeler rakiplerine yetişmek için büyümeyi
sürdürürken, hızlı gelişen ekonomiler daha dengeli bir
büyüme hızı yakalamaya başlamıştır.
Gıda, su, enerji ve diğer kaynaklara yönelik yavaş yavaş
artan baskılar, sosyal ve siyasi gerilimin yeni odak
noktası hâline gelmiştir. Siyasi çalkantılar ve seçmenlerin
güçlenerek daha fazla söz sahibi olması, politika
geliştirilmesini aksatmaya başlamıştır. Kaynak sıkıntıları,
dış etkilerin etkin şekilde değerlendirilmesi konusunda
yetersiz, eski politikalar çerçevesinde hareket eden
piyasa güçleri tarafından yönetilmektedir.
Gelişen ekonomilerin enerji talebini dalgalandırmaya
ve arttırmaya devam etmesi, etkin siyasi mekanizmaların
yokluğunda, arz-talep dengesini bozmaya başlamıştır.
Kısmen düzensiz politika desteği, kısmen jeolojik ve
teknolojik hayal kırıklıkları nedeniyle Kuzey Amerika
dışında sınırlı başarıya ulaşan sıkışmış gaz/şeyl gazı
ve kömür yatağı metanı üretiminin ilk beklentileri
yakalayamamış olması, bu arz-talep dengesizliğini
daha da büyütmüştür.
Okyanuslar dünyasında, petrol üretiminde birkaç kaynak
sahibi tarafından sağlanan artış, yönetimde yaşanan
değişikliklerin yarattığı zarar sebebiyle ilk aşamada
kısıtlı kalmış fakat yeniden istikrar sağlandığında yatırım
da nihayetinde yükselişe geçmiştir. Petrol fiyatlarının
yükseldiği dönemler yeni kaynakların ve teknoloji
olanaklarının kapılarını aralarken, ortaya çıkan rekabet
ortamında uzun süreli bir petrol oyunu başlamıştır.
Gaz hacmindeki büyümenin beklenenden daha düşük
olması sebebiyle kömür, ısı ve enerji üretiminde oynadığı
önemli rolü sürdürmektedir. Kaynak baskıları şiddetini
artırırken, yüksek fiyatlara krizlerin eklenmesi enerjinin
verimli kullanımı için talebe yönelik büyük yatırımları
tetiklemiştir. Sera gazı emisyonları sebebiyle dünya
büyük iklim değişikliklerine ve önemli bir adaptasyon
ihtiyacına doğru ilerlerken, alınan bu önlemler çevreye
yönelik kaygıları giderecek yeterlilikte değildir. n
OKYANUSLAR UFKA BAKIŞ 47
OKYANUSLAR
SENARYOSUNA
GENEL BAKIŞ
■■
■■
■■
■■
■■
■■
eni veya çatışan ekonomik-siyasi çıkarlar aralıklı olarak
Y
gözetilmektedir.
eformlar yeni ekonomik verimlilik fırsatları doğururken,
R
daha fazla reform yapılmasına yönelik isteği arttırmaktadır.
istemde daha fazla güce ve yeni menfaatlere sahip olan
S
seçmen grupları, kaynak sıkıntıları çok ciddi bir hâl alana dek
ikincil derecede öneme sahip politikaların ilerlemesine engel
olmakta; bu da, örneğin çarpık kentleşme ve karbon
yakalama/depolamada gecikmeler gibi sorunların
yaşanmasına yol açmaktadır.
rtan fiyatlar, daha pahalı enerji kaynaklarının önünü
A
açmakta, enerjinin son kullanıcı tarafından daha verimli
kullanmasını sağlamaktadır.
ıvı yakıtlar ve kömür, yüzyılın ikinci yarısında güneş enerjisinin
S
liderliği ele almasına kadar enerjide başrol oynamaya devam
etmektedir. Doğal gaz pastadaki payını arttırmasına rağmen,
zayıf politika çerçeveleri ve yetersiz kalan kaynaklar sebebiyle
yüksek beklentileri karşılayamamaktadır.
iyokütle, karbon yakalama/depolama ve güneş enerjisinin
B
birleşerek etkisini azaltmasına kadar, sera gazı emisyonları
uzunca bir süre yüksek oranlarda seyretmeye devam etmektedir.
REFAH
Orta sınıfın artan tepkileri ve hâlihazırda nüfuz sahibi
olan kesimin öngörülerine karşılık olarak, siyasi, mali,
hukuki ve finansal sistemlerde kurumsal reformlar
başlatılmış ya da zaten başlatılmış olan reformlara hız
verilmiştir. İmtiyazlarda göreceli değişimlere yönelik
dengelemenin yetersiz kaldığı ülkelerde ani, hatta
şiddetli geçişler görülmektedir. Bu geçişler anaparayı
tüketerek, yatırımcıların cesaretini kırmaktadır. Genel
olarak, hızlı büyüyen başlıca ekonomiler kötü
örneklerden ders çıkararak daha önce karşılaşılan
sorunları bertaraf etmeye yönelik önlemler almakta ve
böylece reformları başarıyla hayata geçirerek, çöküş
yaşamaksızın siyasi normları baştan yaratmaktadırlar.
Gelişmekte olan ekonomilerin gücü, gelişmiş
ekonomileri de teşvik ederken, (ulusal bağımsızlıkların
kısıtlanmasına neden olan) Avro Bölgesi reformları bir
nevi Avrupa rönesansı etkisi yaratılmasını sağlamıştır.
ABD ekonomisi istikrarlı olmasına rağmen, hükümetin
görevi konusunda süren siyasi kutuplaşma sebebiyle
göreceli bir kısıtlanma söz konusudur.
LİDERLİK
Okyanuslar dünyasında liderler, kurumsal reformların
genel olarak ulusal düzeyde yoğunlaşması nedeniyle,
ulus-devlet meselelerine odaklanmış durumdadır. Yerelcilik
ile uluslararasıcılığın birleşimiyle ortaya çıkmış olan yeni
yaklaşım, dijital dünyanın hem yerel kitlelere hem de
küresel bazda yayılım gösteren meselelere odaklanma
gücüyle hareket kazanmıştır. ‘Ortak kader’ ideolojisi ile
uyumlu olarak ortaya çıkan çeşitli bağlantılar nedeniyle
ulusal meselelere odaklanılsa bile, yerli ekonomiyi koruma
yaklaşımı eskisi kadar güçlü bir etkiye sahip değildir.
Okyanuslar dünyasında güçlü iktidar sahiplerinin
ötesinde, liderliğe katılımda artış görülmektedir. Daha
geniş çıkar gruplarını temsil etmek için orta sınıftan liderler
çıkmaya başladığından, sistemin küçük bir kesimin
çıkarları doğrultusunda işlemesini engelleyen bir sosyal
dayanışma oluşmuştur.
İnternet ağı yayılmakta, derinleşmekte ve herkese açık
konumunu korumaktadır. Bu açıklık, yaratıcılığı ve çeşitliliği
desteklerken, aynı zamanda, insanların sadece aşina
oldukları alanları keşfetmeyi ve ‘kendileri gibi’ kişilerle
bağlantı kurmayı tercih etmesi sebebiyle, sabit bakış
açılarının ortaya çıkmasına da yol açmaktadır. Bu dar
bakış açısına ortam hazırlayanlar, kişilere tercihlerini
belirtmiş oldukları alanlarda daha fazla seçenek sunan
arama motorları ve büyük veri (‘big data’) kullanıcılarıdır.
Dolayısıyla, yeni gündemleri teşvik eden yeni koalisyonlar
ortaya çıkmasına rağmen; yalıtılmış, dışlanmış, ihmal
edilmiş grupların sayısı hızla artmaktadır.
Bağlantı; bilim, ticaret, finans ve tedarik zinciri arasındaki
koordinasyonun gelişme kapasitesini arttırırken, zaman
zaman mantık dışına çıkabilen fikir sapmalarının iletilme
kapasitesini de arttırmakta ve dünya genelinde kurumlara
olan güveni sarsarak, Okyanuslar dünyasındaki
dalgalanmayı şiddetlendirmektedir.
Mevcut imtiyaz sahibi grupların bazı mensupları,
sosyal adalete daha fazla yatırım yapılmasının pratikte
ve ahlaki yönden taşıdığı önemi kavramış; ulusal
esnekliğin genel olarak toplumun çeşitli katmanlarında
esneklik gerektirdiğini anlamıştır. Popüler ideolojide,
işbirlikçi ilişkilerden ziyade rekabetçi ilişkilere alışkın,
bilim ve iş dünyası liderleri tarafından teşvik edilen
ve nüfuz sahibi dindar toplulukların kuvvetlendirdiği,
‘birbirine bağlı kaderlere’ vurgu yapılmasına yönelik
bir kayma yaşanmaktadır.
Yeni siyasi pozisyonlar ortaya çıktıkça, Liderlik Paradoksu
ilk tahlilde ağır bir ilerleme kaydetmesine rağmen,
en nihayetinde bir dizi köklü ve kapsamlı reformun
gerçekleşeceği bir süreç başlamıştır. Fakat, bu reformlar
zaman içinde, daha fazla reformun gerçekleşmesini
engelleyebilecek yeni menfaat grupları yaratmıştır.
Bununla birlikte, yerel ve ulusal kamu malları uzun bir
dönem boyunca destek görmekte; hatta siyaset odağının
izin verdiği ölçüde, bazı küresel kamu malları bile destek
almaktadır. n
OKYANUSLAR UFKA BAKIŞ 49
BAĞLANTI
KIYI ÇEŞİTLİLİĞİ
Reformların başlamasıyla birlikte insanların istekleri de
artmış, düşüncelerin daha rahat ifade edildiği yeni bir
siyaset anlayışı güç kazanmıştır. Siyaset –alternatif
politikalar etrafında dönen tartışmalar ve çıkar çatışmaları–
hükümetin belirlediği gündemlerin dışına taşmaktadır.
Hükümete meydan okuma ve kamu kontrolünün dışında
kalan sorunlara çözüm arama konusunda sivil toplumun
sesini giderek daha fazla yükseltmesi bu durumu teşvik
etmektedir. Okyanuslar dünyasında, liderlerin (ister iş
dünyası ister siyasi çıkarlar açısından olsun) herhangi bir
tarafa diğer taraflardan daha yakın durması, sahip olunan
nüfuzun kaybedilmesi demektir.
‘NETİZENLERİN’ YÜKSELİŞİ
Giderek daha ağ tabanlı bir hâl alan dünyada insanlar,
piyasaların faaliyet gösterdiği şartları belirlemek ve
devleti kendi istekleri doğrultusunda yönlendirmek için
siyaset yapmaktadırlar. Bu bağlamda, bireylerin devlete
karşı yükümlülüklerinden ziyade, devlete karşı savunulan
bireysel ve kolektif haklar üzerine yoğunlaşılmıştır. John
F. Kennedy’nin başkanlık görevine başlarken yaptığı
meşhur konuşmayı tersine çevirecek olursak, insanlar
artık, ülkeleri için ne yapabileceklerini değil, ülkelerinin
kendileri için ne yapabileceğini –veya ne yapması
gerektiğini– sorgulamaktadır.
ğitim konusundaki tartışmalar; çocukları için en iyisini
E
isteyen, farklı kültürlerden ebeveynler ile, eğitim
kalitesinin diğer hizmetlerin aksatılması pahasına
yükseltilmesine karşı çıkan ve sayıları gittikçe artan
ebeveyn olmayan kişiler arasında sürmektedir.
Süreç esas olarak soyutlanmış meselelerin ötesine
odaklanan, sistemik ve kapsamlı bir yaklaşımı benimseyen
kuruluşlar üzerine yoğunlaşmış olsa da, sivil toplum
kuruluşları canlılık kazanmıştır. Buna karşın, siyasilerle
bürokrasinin dürüstlüğü ve etkinliğine yönelik olarak
kamuoyunun şüpheciliği artmaktadır. Büyük şirketler de bu
güvensizlikten payını almıştır. Hükümetle ensest bir ilişki
içine girmekle itham edilen büyük şirketlerin genellikle
‘siyasileştiği’ düşünülmektedir. Kamuoyunun acımasız
bakışı altında, gerekçeli olsun ya da olmasın, şirketlerle
hükümetlerin kaderi itibarlarına bakılarak belirlenmektedir.
■■
■■
■■
■■
İklim değişikliği etrafındaki tartışmalar ise, sorunun
çözümünde söz sahibi olmuş eski nesil ile, çözüm
arayan ve iklim değişikliğinin olası etkilerini tersine
çevirmek isteyen yeni nesil arasında sürmektedir.
L ondra ve New York sokaklarında finans elitlerine
karşı sesler yükselmektedir.
tokrat rejimler, gücünü bilişim teknolojilerinden alan
O
‘netizen’ (internet vatandaşı) toplulukları tarafından
sarsılmaktadır.
Bilgi teknolojisi, büyük bir sosyal güç ve hükümetlere
alternatif bir arayüz sağlama aracı hâline gelmiş; kolektif
kimliklerin bütünleşebileceği bir mecraya dönüşmüştür.
Bu gelişme, en nihayetinde etkisiz kalacak olmalarına
rağmen, internet ağlarını kontrol etmeyi hedefleyen ulusal
hükümetlere meydan okumaktadır. Bilgi devrimi, insanları
engellediği düşünülen yerleşik sosyal denetim yapılarına
karşı infiali ateşleyip gelişime güç kazandırarak, beklenti
ve talepleri arttırmaktadır. Okyanuslar dünyasında
filizlenen bu popülist güçler yeni fikirler ve yeni baskılar
yaratırken, zaman zaman dar görüşlü, bencil yaklaşımları
da yaymaktadır.
OKYANUSLAR KIYI ÇEŞİTLİLİĞİ 51
TARA VE TINA
Küreselleşme süreci devam etmekte fakat küreselleşmenin
doğası –ya da küreselleşmeye yönelik normatif
algımız– değişmektedir. 1990’lar, küreselleşmenin ABD
hegemonyası ile, ulusal ekonomilerin yönetimine liberal
ve serbest piyasa tabanlı bir yaklaşım olan Washington
Konsensüsü’nün hâkimiyeti altında geçtiği bir dönem
olmuştur. Diğer bir ifadeyle, küreselleşme süreci, bir
Amerikan ekonomik modelinin takip edilmesiyle ile eş
tutulmuştur.
Küreselleşme, doğası gereği nüfuzu merkeziyetçi hâle
getirip gücü dağıtmaktadır: Birçok ülke küreselleşmenin
dizginlerini tutarak büyürken, kendi kültürel, sosyal,
ekonomik ve siyasi imzalarını küreselleşmenin teşvik
ettiği hususların altına atmaktadır. Washington
Konsensüsü, daha devlet odaklı alternatif bir ekonomikotoriter siyasi yaklaşımı savunan Pekin Konsensüsü ile
nüfuz bakımından yarışmaya başlamıştır. Gerçekte,
çeşitli seviyelerde devlet katılımı içeren farklı yönetim
modelleri devrededir.
“BURADA EN ÇARPICI OLAN
HIZDIR. BU, DÖRTNALA
İLERLEYEN GELİŞİMİN HIZI VEYA
BİR BAŞKA DEYİŞLE, ZAMANIN
DARALMASIDIR. İLK YONTULAN
ÇAKMAK TAŞIYLA İLK ERİTİLEN
DEMİR ARASINDA YAKLAŞIK
ÜÇ MİLYON YIL VARKEN, İLK
DEMİR İLE HİDROJEN BOMBASI
ARASINDAKİ SÜRE YALNIZCA
3.000 YILDIR.”
Ronald Wright
Gelişimin Kısa Tarihi
2025’e gelindiğinde, ABD’nin etkisi o kadar
zayıflamıştır ki, TINA yaklaşımı (There Is No Alternative
- küreselleşme, liberalleşme ve teknolojinin ilerlemesine
karşın ‘Hiçbir Alternatif Yok’) yerini TARA yaklaşımına
(There Are Real Alternatives -Gerçek Alternatifler Var)
bırakmıştır. Bu, küreselleşme, liberalleşme ve teknolojide
bir düşüşten ziyade, diğer devletlerin de aynı hızı
yakaladığı ve kendi kurallarını geliştirerek uluslararası
düzenin meyvelerini topladıkları dinamik bir süreçtir.
TARA, ABD’nin göreli gücünde düşüşe yol açsa bile,
küresel verimliliği ve teknolojik sınırları belirlemeye
devam etmektedir.
‘Yumuşak güç’ –kendi ikna edici değerleri ve örnekleri
vasıtasıyla diğerlerini cezbederek düşüncelerini
şekillendirme gücü– artık ABD tekelinden çıkmıştır.
Diğer ülkeler de alternatif cazip siyasi ve ekonomik
modeller sunarken, her biri ellerinde tuttukları yumuşak
güç sayesinde diledikleri etkiyi sağlama kapasitesine
ulaşmıştır.
‘AZTARAFLILIĞIN’ YÜKSELİŞİ
Okyanuslar dünyasında küresel düzenin karşı karşıya
olduğu sorunlar, düzenin artan karmaşıklığından ve
uluslararası-uluslarötesi işlemlerin yaygınlaşmasından
kaynaklanmaktadır. Sorunların çözümü, mevcut küresel
kurumların yönetmekte gittikçe daha çok zorlandığı bir
koordinasyon gerektirir.
Kimilerince mümkün olan en çok etkiyi yaratmak için
mümkün olan en az sayıdaki devletin bir araya gelmesi
olarak tanımlanan ‘aztaraflılık’ yaklaşımının, geçmişteki
büyük ölçekli, çok taraflı yaklaşımlara kıyasla daha etkili
olduğu anlaşılmıştır. Aztaraflılık, küresel sorunların derin,
karmaşık yapısıyla baş edebilmek için gerekli olan hız
ve esnekliği sağlar. Çekirdek grup zamanla genişleyerek
diğer tarafları da içine alır ve evrensel yayılım göstererek
meşruiyetini güçlendirir. Önümüzdeki yirmi yıl içinde
aztaraflı çözümler yaygınlaşarak küreselleşmenin
rayında tutulmasını sağlayacaktır.
Küreselleşmeyi şekillendiren güçlerin temelinde çok çeşitli
kaynakların yer alması, eski devlet yapıları güç
kaybettikçe istikrarsızlığa ve dengesizliğe yol açmaktadır.
Kendilerini etnik olarak tanımlayan azınlıklar arasında
artan refah seviyesi, içinde yaşadıkları toplumlarda
cepheleşmeye neden olurken, bu durum özellikle genç
nüfusun yoğun olduğu coğrafyalarda daha belirgindir.
Sonuç olarak, bir yanda demokrasi ve popülist güçlerin,
diğer yanda piyasanın (ve piyasalardan menfaat
sağlayan azınlıkların) olduğu şiddetli çatışmalar
yaşanmakta; varlıklı azınlıklara verilen tepkilere benzer
olarak, hâlen mutlak güce sahip olduğu düşünülen ABD’ye
karşı da husumet duyulmaktadır. Okyanuslar dünyasının
kesişen akıntılarında serbest piyasa demokrasisinin
küreselleşmesi, küreselleşmenin ilerleme sürecini
etkilerken, değişken ve ekonomik büyüme dönemlerine
neden olan yıkıcı ve sert tepkiler doğurmaktadır.
Okyanuslar dünyasının karmaşık küreselleşme modeli illâ
çatışmalara sebep olacak diye bir kaide yoktur. İktidar
sahiplerinin açık ve istikrarlı bir küresel düzene dair ortak
çıkarların önemini takdir ederek uyum içinde çalıştıkları
dönemler de yaşanmaktadır. Okyanuslar dünyasına
esneklik katan akışkanlık, iktidar sahiplerinin bir araya
gelerek pozitif sonuçlar oluşturabilen çözümler üretmeleri
için hareket alanı sağlamaktadır.
Bununla birlikte, kısmen hükümetlerin halkın sosyal
refaha ve kamu hizmetlerinin sunumuna yönelik artan
beklenti ve taleplerini karşılama baskısı altında olması
nedeniyle, gerginlikler sürmektedir. Fırsatlar yaratıp
sosyal hareketliliği genişleten hızlı ve değişken akımların
yanı sıra, Okyanuslar türbülans baskılarına ve darbelere
ortam hazırlamaya devam etmektedir.
Önümüzdeki on yıl, hassas dengelerin kurulduğu bir süreç
olacaktır. Yurt içi ekseninde, gerginlik kazanan sivil toplum
artık devlet tarafından kısıtlanmak istemiyor olmasına
rağmen, piyasaların etkin biçimde faaliyet gösterebilmesine
imkân tanıyan güvenlik ve hizmetlerin sağlanması için
devlete bel bağlamış hâldedir. Uluslararası sistemde,
küreselleşmiş pazarların ve kendinden emin sivil
toplumların dünyasında özerklik kısıtlı varlığa sahiptir.
Küreselleşmenin canlandığı bu dünyada, devletler
özerkliklerini savunmaya devam etmektedir. İnsan
hakları gibi ‘evrensel’ meselelerde hukuki ve etik kurallar
koyulmasına yönelik girişimlere direnç gösteren kesimler,
geleneksel değerlerinin küresel yükümlülüklerle zaman
zaman çatıştığını görmektedir.
OKYANUSLAR KIYI ÇEŞİTLİLİĞİ 53
Küreselleşen modernlik artık ABD modeliyle eş
tutulmamakta, çok farklı kıyılara sahip bir okyanus gibi,
Avrupa’nın güçlü sosyal demokratik geleneğine dayalı
yol haritaları kadar, Asya’nın kalkınma yöntemleri
ile de ilişkilendirilmektedir. Bu zengin polimorfik
küreselleşme yaklaşımı, dünyanın farklı noktalarında güç
kazanan uluslarüstü bölgesel kimlikler vasıtasıyla ifade
edilmektedir.
YENİ MANDARİNLER
2030’da dünya düzeni uluslardan bağımsız, küresel
ekonomik ilişkiler ile ayakta tutulmaktadır. Piyasa etkinliğine
yönelik bir inançla ulusal sınırların açılması düşünülse
de, bu inanç sosyal uyum ve küresel piyasaların olumsuz
etkileri sebebiyle azalmaktadır. Gelişmekte olan ülkeler,
büyümelerini sürdürmeye devam eden gelişmiş ülkelerle
aralarındaki farkı kapatırken, bu olumsuz etkilerin ekonomik
büyüme ile bir nebze hafifletilmesiyle memnuniyetsizlik
kontrol altında tutulmuştur.
Kuralların küresel olarak uygulanması zorken, bu kurallar
üzerinde mutabakata varılması daha da zordur. Bu,
Okyanuslar dünyasında, aztaraflı girişimlerle bir şekilde
etkisi hafifletilmeye çalışılan uzun vadeli bir sorundur.
Okyanuslar dünyası yüzyılın derinliklerine doğru
ilerlerken, küresel akımları düzenleyen uygun ‘mimarileri’
inşa eden ülkeler arasındaki iş birliğinden yeni jeopolitik
durumlar doğmaya başlamıştır. Bu mimariler, uluslararası
ve ulusal bürokrasiler arasındaki teknokratik bağlantılar
üzerine inşa edilmiştir. Uluslararası sistemi tanımlayan ne
devlet bakanlarının görüşmeleri ne de bu hususta küresel
sivil toplum kuruluşlarının yaptığı toplantılardır; ilerlemeyi
sağlayan daha ziyade uluslarötesi pratik teknokratik iş
birliği ağlarıdır. Bu ağlar, az sayıda ortak değere sahip
olmanın yanı sıra bu ortaklıklara yönelik ihtiyacın önemini
görmeyen ve herhangi bir evrensel siyasi veya ekonomik
şablona bağlanmaya hazır olmayan bürokrasileri birbirine
bağlamaktadır.
Yeni Mandarinler, küresel demokratik hesap verebilirlikten
yoksun olduğu gibi, diktalarını başkalarına dayatacak tek
bir küresel otorite de yoktur. Değerler sistemi ‘yavan fakat
önemli ve işe yarayan’ olarak özetlenebilir.
Kaynakların giderek azaldığı ve çevresel baskıların
arttığı bir dünyada, güçlü ülkelerin eskisi gibi büyük
ülkeler olmadığını, aksine ekonomik olarak etkin,
ekonomik sürdürülebilirlik yolunda kendilerine radikal
yollar çizmiş olan, daha çevik ve orta ölçekli aktörlerin
güç kazandığını görürüz. Bu ülkeler arasında daha az
tüketimin daha çok fayda sağlayabileceğini kavramış
bir genç neslin yön verdiği Japonya’nın yanı sıra, Güney
Kore, Norveç ile üye devletlerine daha fazla hareket
alanı sağlayarak canlılığa kavuşmuş Avrupa Birliği
bulunmaktadır.
Daha büyük ülkelerse sürdürülebilir büyümeyi sağlamak
için merkeziyetçileşme ve yenilik getirme ihtiyacı ile
karşı karşıyadır. 2030’larda, ABD, geleneksel olarak
yenilikçilik konusunda elinde bulundurduğu gücü canlı
tutmayı ve kuvvetlendirmeyi başarmıştır. Çin de yönetim
modelinde reforma giderek, dinamik bir girişimsel
dalganın teşvik ettiği yenilikçi enerjiye gerekli zemini
sağlamış ve ‘yeni bir Çin’ yaratmıştır.
Sivil toplumlar, teknolojinin getirdiği avantajlarla hiç
olmadığı kadar güç kazanmıştır. Fakat sivil toplumun
küresel yapılar üzerindeki etkisi karışıktır. Sosyal
kurumlar gündemlerini geliştirip küresel meselelerdeki
etkilerini artırmak için yeni iletişim ve medya araçlarını
kullanmaktadır. Bunlar liberal ve demokratik olanlardan,
aşırı derecede hoşgörüsüz, hatta suç teşkil eden
gündemlere kadar değişiklik gösterir. Tıpkı günümüzdeki
emsalleri gibi, küresel medya ağları da bilgiyi, küresel
fikirleri ve dar görüşlü hoşgörüsüzlüğü aynı şekilde
yaymaya devam etmektedir.
Tüm bunlara rağmen, Okyanuslar dünyasının kalbinde
coğrafya, çıkarlar ve kabiliyetlerle tanımlanan topluluklar
yatmakta; bütün jeopolitik yapının temelini bu topluluklar
oluşturmaktadır. Bu büyük küresel yapının kaderini
belirleyecek iş birliğini ve küresel katılımı, söz konusu
toplulukların karar ve kabiliyetleri tayin etmektedir. n
“Yatay ve dikey hükümet ağları tarafından kurulan yeni bir
dünya düzeniyle, merkezî küresel kurumlar olmaksızın
gerçek bir küresel hukuk üstünlüğü oluşturulabilir ve her
ulusta her türlü devlet memurunun katılımı, sosyalleştirilmesi,
desteklenmesi, kısıtlanması sağlanabilir. Bu gelecekte,
bölünmüş devlet kurumlarının (devlet ağlarının
mensuplarının) bir dereceye kadar özerkliğe sahip
olduğunu, bu özerklikle daha da güç kazandıklarını, fakat
aynı zamanda bu durumun onları belli yasal yükümlülüklere
tabi tuttuğunu görebiliriz . . . Bu, ulus devletlerin özel
sektördeki değişikliklere ayak uydurarak ve devletin
gücünü genişleterek evrimleşmesini sağlayan, bölümlere
ayrılmış devlet kurumlarının yarattığı ve oluşturduğu yeni
bir dünyadır. Bu, kâğıt üzerindeki ilkelerin bireysel ve
kurumsal düzeyde eyleme dönüştürülmesi açısından etkili
bir dünya düzeni olabilir. Öte yandan, gerçek anlamda
etki gösterebilmesi için, mümkün olduğunca her kesimi
kapsayıcı, saygılı, hoşgörülü ve eşitlikçi özellikte bir dünya
düzeni olmalıdır.”
PROFESÖR ANNE-MARIE SLAUGHTER
Princeton University
Yeni Bir Dünya Düzeni, 2004
OKYANUSLAR KIYI ÇEŞİTLİLİĞİ 55
YENİ BİR DÜNYA
DÜZENİ
EKONOMİK
DALGALANMALAR
REFAH BAŞARISININ AKTARIMI
Okyanuslar dünyasında, sosyal ve mali modellerini yükselen
küreselleşme düzeyleriyle uyumlu tutmada en başarılı
olanlar çoğunlukla İskandinav ülkeleridir. Buna rağmen,
eşitlik, aşağı tabakadaki ayaklanmaların yansıması olduğu
kadar, elitlerin yön verdiği bir süreç olmaya da devam
etmektedir. Bu dünyada, en büyük ekonomiler nispeten
yoksul ülkelerken, küresel işgücüne yapılan eklenmeler
esasen Güney Asya ve Sahra Altı Afrika’dan gelmektedir.
Gelişmiş ekonomilerde başarı, eğitim sistemi ile ayırt edici
niteliğini sürdürmekte; bu durum, en kaliteli eğitime eşit
erişim, yaşam boyu öğrenmeye yönelik etkin mekanizmalar
ve ülkede ikamet eden herkes için asgarî standartların
yüksek seviyelerde tutulmasıyla desteklenmektedir. Başarılı
ülkeler, nüfusun her yaş grubunda gösterdiği artış sebebiyle
mali ve tıbbi güvence kaynaklarında görülen değişimlerin
tetiklediği ciddi siyasi güçlüklerin üstesinden gelmeyi
başarmaktadır. Kapalı bir ekonomide bile sıkıntı yaratacak
bu değişimler küreselleşmiş bir dünyada çok daha zordur.
Hareket alanı, merkeziyetçilik ve mali transferlerin
karmaşık bileşimi ile sağlanmaktadır. Orta ölçekli açık
ekonomiler, büyük kıta ekonomilerine kıyasla, bu
değişikliklere daha rahat uyum sağlarken, G20 ülkeleri
sosyal inovasyon yarışında başı çekmek yerine arka
sıralarda kalmıştır.
İnişli-çıkışlı bir geçiş sürecinin ardından, bu güçlükleri aşarak
işgücü nüfusuna verimli ve rekabetçi istihdam yaratmayı
başaran toplumların ödülü daha hızlı büyüme olmuştur.
GELİŞEN PAZARLAR: ‘ORTA GELİR TUZAĞININ’
MÜZAKERE EDİLMESİ
Okyanuslar dünyasında, toplumu daha kapsayıcı özellikte
sosyal kurumlara yönelen gelişen pazarlar, ‘orta gelir
tuzağına’ yakalanmamalarını sağlayan bir büyüme
payı avantajına sahiptir. Bu pazarların, teknoloji veya
kentselleşme gibi konularda katetmeleri gereken uzun
bir yol olduğundan, gelişmiş ekonomi statüsüne doğru
evrimleri sürmektedir. Sürdürülebilir büyüme kısmen
olumlu demografik özellikler sayesinde gerçekleşir.
Okyanuslar dünyasının karakteristik özelliklerinden biri,
zenginleştikçe halkı daha çok kapsayan bir ekonomik
sisteme geçen Hindistan ve Çin’in başarısıdır. Bu senaryoda
Asya, küresel ekonominin en dinamik bölgesi olmayı
sürdürmektedir.
Nispeten yoksul, büyük Asya ekonomilerinin yurt içindeki
şartlar ve bölgesel güvenlik bakımından üst sınıra vurmasıyla,
altyapı yatırımında kentselleşmenin yön verdiği bir canlılık
yaşanmıştır. Konutların da dâhil olduğu bu canlanma,
1950 ve 1960’lı yıllarda ABD, Batı Avrupa ve Japonya’da
yaşanan altyapı gelişimi ile karşılaştırılabilir düzeydedir.
LİDERLİK
Bu canlanmanın büyük bölümü kamu tarafından finanse
ediliyor olsa da, hisse senedi ve tahviller vasıtasıyla sınır ötesi
yatırımlar da dâhil olmak üzere, mali aracılık önemli bir rol
üstlenmiştir. Sürü psikolojisi ve anapara akışındaki ani
duraklamanın neden olduğu sorunlara karşı önlem alınması
amacıyla, BRICs (Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin) altyapı
bankasının yanı sıra, kredi derecesinin arttırılmasına yönelik
başka mekanizmalar da kurulmuştur. Bu ekonomilere kredi
açan yeni kurumlar, ABD ve Avrupa’nın uluslararası finans
kurumlarına karşı rakip olurken, yüzyılın yarısından itibaren
New York ve Londra, piyasa üstünlüklerini Singapur, Şangay
ve Mumbai ile paylaşma noktasına gelmiştir.
V.S. Naipaul, Hindistan toplumunu başarılı şekilde
irdelediği 1990 tarihli Bir Milyon İsyan, Hemen Şimdi
(A Million Mutinies Now) çalışmasında, kast sistemiyle
meşrulaştırılan bin yıllık ezici sosyal hiyerarşi döneminin
ardından, bağımsızlık, refah ve demokrasinin birleşik
etkisiyle geleneksel düzenin ve otoritenin geniş kitlelerce
sorgulanmasını –bir milyon isyanı– anlatır. Naipaul, bir
romancı ve günlük yazarı olarak öncelikle bu
ayaklanmaların insani ve siyasi taraflarını ele almış;
ayrıca girişimcilikle insani verimliliğin getireceği önemli
ekonomik çıkarımlara yer vermiştir. Naipaul’un eserinin
yayımlanmasından sonra bu çıkarımlar –en azından
Hindistan özelinde– çok daha belirginlik kazanmıştır.
Gelişen birçok Asya piyasası, yurt dışından kaynak aktarımını
sürdürmek için orta düzeyli bütçe açıklarını ve döviz
kurlarındaki değer artışını kabullenmekte; para birimlerinin
değerindeki artış, hâlen büyük oranda ihracata bağımlı olan
istihdam büyümesi üzerinde baskı oluşturmaktadır.
ELİTLERİN TEKELİNİN SARSILMASI
Sahra Altı Afrika’nın yanı sıra, birçok güney ve güneydoğu
Asya ülkesinde kırsal bölgeler ve dinsel topluluklardaki
memnuniyetsizliğin yarattığı baskılar elitlerin tekelinde
kırılmalara yol açmaktadır. Gana gibi bazı ülkeler istikrarlı
bir gelişim sürdürürken, diğerlerinde yönetim ve altyapıdaki
iyileştirmeler ya uzun soluklu olmayı başaramamış ya da
ekonomik sonuçlarda herhangi bir iyileştirme sağlamamıştır.
Okyanuslar dünyasında, gelişen piyasaların büyümesine
ve refahını arttırmasına rağmen, hızlı değişimlere has
kırılganlık, özellikle de kaybedecek çok şeye sahip köklü
yatırımcılar için belirsizliğe sebep olmaktadır. n
“İNSANIN, ÖZGÜRLÜĞÜNE
İLİŞKİN EDİNDİĞİ EN BÜYÜK
HAKLAR, DÜZENLİ KURUMSAL
PROSEDÜRLERİN DEĞİL, SOSYAL
DÜZENİ EN ALT TABAKADAN
ALAŞAĞI EDEN, KURAL TANIMAZ,
TAHMİN EDİLEMEZ, ANLIK
EYLEMLERİN SONUCUNDA
KAZANILMIŞTIR.”
James C. Scott
Anarşizm İçin İki Kere Şerefe
OKYANUSLAR EKONOMİK DALGALANMALAR 57
BİR MİLYON
İSYAN
İKİ YALDIZLI ÇAĞ
REFAH
Gelişmekte olan ülkelerde pastadan en büyük payı alan,
imtiyazlı kesimdir. Bununla birlikte, gelişen dünyanın girdiği
bu Yaldızlı Çağ, nüfusun büyük kesimini yoksulluktan yeni
orta sınıfa taşımıştır. Kentlileşen ve sanayileşen işçilerden
kazanç elde etme açısından benzerlikler gösteren, hem
gelişmiş hem de gelişmekte olan ülkelerin elitleri birbirlerine
bağlanmaktadır. Her iki dünyada da, ekonomik merdivenin
basamaklarını tırmandıkça en çok baskıya maruz kalan
taraf ise işçilerdir. Aynı zamanda, Batı’da endüstriyel
ekonominin yerini alması beklenen dijital ekonominin
yarattığı iş fırsatları giderek azalmaktadır.
ABD YALDIZLI ÇAĞI VE ÖTESİ
60
53
Uzun Yaldızlı Çağ
Büyük Iraksama
46
Büyük Eşitsizlik
39
Orta Sınıf Amerika
32
25
10
20
02
20
97
19
92
19
87
19
82
19
Kaynak: Thomas Piketty ve Emmanuel Saez; Paul Krugman tarafından değiştirilmiştir
77
19
Yıl
72
19
67
19
62
19
57
19
52
19
7
194
2
194
32
19
37
19
27
19
7
191
22
19
Bu iki yaldızlı çağın çatışması, şiddetli siyasi ve
sosyal baskıları beraberinde getirmiştir. Değişim
daima yıkıcı etkiye sahiptir ve bu değişimden elde
edilen kazançlar eşit dağılmamaktadır. Gelişmekte
olan dünyanın Yaldızlı Çağı’nda köklü değişikliklerin
yaşanması ve yeni bir döneme girilmesi de olasılıklar
dâhilindedir. Bunun ilk sinyalleri, gelir dağılımında ve
sosyal düzeyde eşitsizliklerin derinleşmesinin yanı sıra,
yeni orta sınıfların öfke ve isyanının büyümesinden
anlaşılmaktadır. Yeni orta sınıflar, yönetimdekilerle
iş elitlerinin aşırı yakınlaşması sonucunda, gücün
nasıl istismar edildiğini ve gerçekleşen yolsuzlukları
görmektedir. Yeni bir döneme girilmesi için gerekli şartlar
olgunlaşmadan önce sarsıcı değişikliklerin yaşanmasını
beklemek yanlış değildir.
GEÇMİŞTEN DERS ÇIKARABİLECEK MİYİZ?
ABD Yaldızlı Çağı, dönemin istismar ve suistimalleri
konusunda kaygılı olan kamuoyunun aşırılıklara karşı
durmasının ardından, 1901’den itibaren Theodore
Roosevelt’in başkanlığı ile yaşanan ‘İlerlemeci Çağ’ı
başlatmıştır. Bu dönemde, daha aktivist bir role bürünen
hükümet, siyasi süreci temizleyip büyük işletmelerle
tekelleri dağıtmaya çalışarak, küçük işletmelerin,
çiftçilerin ve işçi hareketlerinin çıkarlarını gözetmiştir. Ida
Tarbell gibi gazetecilerle aktivistlerin eserleri bu harekette
yeni ufuklar açmış olsa da, gelir dağılımdaki eşitsizliğin
ortadan kaldırılması ancak, Başkan Wilson’un emlak ve
gelir vergisiyle birlikte tekelci işbirliklerine karşı reformlar
gerçekleştirmesi ve ardından, Franklin D. Roosevelt’in
uyguladığı “Yeni Düzen” programıyla başarılabilmiştir.
Yeni Düzen, Yaldızlı Çağ’a kesin bir nokta koyarak,
1980’lerde sosyal ve ekonomik ayrışmanın yeniden
büyümeye başladığı Reagan dönemine kadar, refahın
geniş kitlelerce paylaşıldığı ve istikrarlı büyümenin
görüldüğü bir toplum yaratmıştır.
En büyük ondabirliğin % cinsinden gelir payı
(sermaye kazançları hariç)
Dünyada eş zamanlı olarak yaşanan, birbirinden
farklı ama iç içe geçmiş iki ayrı Yaldızlı Çağ hüküm
sürmektedir: ABD ve İngilizce konuşulan gelişmiş
ülkelerin çoğunun yaşadığı Yeni Yaldızlı Çağ ile modern
çağda gelişmekte olan ülkelerin girdiği ilk Yaldızlı Çağ.
Bunlardan ikincisinde, 19. yüzyılda Batı’nın yaptığı gibi,
küreselleşme, sanayileşme ve kentselleşmenin kapılarını
araladığı fırsatlardan faydalanılıyor olsa da, artık çok
daha gelişmiş bir teknoloji ve piyasaları birbirine çok
daha bağlı bir küresel ekonomi söz konusudur.
Gelişen ekonomilerin hızla büyümeye devam etmesine
ve enerji talebinin artmasına rağmen, sonuç olarak
ortaya çıkan arz-talep dengesizliği geciken enerji
politikaları sebebiyle artmaya devam etmektedir.
Kuzey Amerika’nın dışında, sıkışmış gaz/şeyl gazı ve kömür
yatağı metanı üretiminin başarısı, yaşanan siyasi, jeolojik
ve teknolojik hayal kırıklıkları sebebiyle sınırlı olmuştur.
Liderlik değişimleri yatırımlara zarar verirken, bazı
Büyük Kaynak Sahipleri’nin petrol üretimi de ilk aşamada
sekteye uğramıştır. Dolayısıyla Okyanuslar, petrol ve
doğal gaz fiyatlarının yüksekliği ile dikkat çeken bir
dünyadır. Bu ekonomik gerçeklik, yeni kaynakların ve
teknolojik fırsatların oluşmasını sağlarken, hem ‘uzun
süreli bir petrol oyununu’ başlatmış, hem de güneş
enerjisinin küresel öneminin artmasına yol açmıştır.
Küresel doğal gaz üretimindeki artışın beklenenden az
olması nedeniyle bölgelere göre değişiklik göstermeyi
sürdüren fiyatlar, doğal gazın nispeten kıt olduğu
bölgelerde yüksek kalmıştır. Kaynak baskıları şiddet
kazanırken, yüksek fiyatlar ve periyodik krizler kullanım
etkinliğinin arttırılması için talep yönlü güçlü bir ilgiyi
tetiklemektedir. Fakat, güçlü enerji büyümesi ve karbon
yakalama/depolamaya geç ilgi gösterilmesi sebebiyle
sera gazı emisyonları 2°C hedefinden çok daha yüksek
bir seviyede seyretmektedir. Bu da iklim değişikliğinin
etkilerine uyum konusunun gündemde daha fazla yer
almasına neden olmaktadır.
DALGALANAN TALEPLER VE SEÇMENLER
21. yüzyılın başında görülen küresel mali türbülans,
yapısal ekonomik ve siyasi reformlara sahne olan uzunca
bir süreci, hatta gerilimlerin çözümlenemediği daha
çarpıcı değişiklikleri beraberinde getirmiştir. Küresel
ekonomik büyümenin daha iyiye gitmesinin, dolayısıyla
da bastırılan enerji talebinin güçlü bir şekilde yeniden
ortaya çıkmasının altında bu gelişmeler yer almaktadır.
Nüfus artışı ciddi bir role sahip olmasına rağmen, asıl
önemli olan, günümüzün hızla gelişen ekonomilerinin
2020 ve 2030’larda –zaman zaman türbülanslı olmak
üzere– sürekli kalkınmasıdır. Bu ülkelerdeki kalkınmayı
günümüzün yoksul ekonomilerinde görülen kalkınma
dalgaları takip etmiş; yükselen dalgalar söz konusu
ülkelerin yaşam standartlarını farklı seviyelerde etkilemiştir.
KAYNAĞA GÖRE TOPLAM BİRİNCİL ENERJİ
1200
EJ / yıl
1000
800
600
400
200
0
2000
■ Petrol
■ Biyoyakıtlar
■ Doğal gaz
2010
2020
■ Gazlaştırılmış Biyokütle ■ Geleneksel Biyokütle
■ Kömür
■ Nükleer
■ Biyokütle/Atık
■ Hidroelektrik
2030
Yıl
■ Jeotermal
■ Güneş
■ Rüzgâr
2040
2050
■ Diğer Yenilenebilir Kaynaklar
2060
OKYANUSLAR ENERJİ TALEBİNİN YARATTIĞI BÜYÜK DALGALAR 59
ENERJİ TALEBİNİN
YARATTIĞI BÜYÜK DALGALAR
SÜRDÜRÜLEBİLİR
TÜKETİM
Nüfusun 7 milyara ulaştığı günümüz dünyasında, gelir
ve enerji tüketimindeki eşitsizlikler çarpıcı boyutlardadır.
Bu uçuruma dikkat çeken Hans Rosling, 2 milyar insanın
günlük 2$’lık yoksulluk sınırının altında yaşadığını
vurgulamıştır. Geriye kalan 5 milyar insan ise üç gruba
ayrılmaktadır:
■■
■■
■■
ç milyar kişinin günlük geliri 40$’ın altındadır.
Ü
Bu rakam sadece evlerinde bir ampul yakmak veya
belki fırın çalıştırmak gibi temel elektrik tüketimine
yeterli gelecektir.
ir milyar kişinin günlük geliri 80$’ın altındadır.
B
Bu rakam ancak bir bulaşık makinesinin
çalıştırılmasına yetecek düzeydedir.
ir milyar kişi, gelişmiş ülkelerdeki şartlarla
B
kıyaslanabilecek seviyede hayatlar sürmektedir.
Örneğin, tatil için uçakla seyahat edebilecek mali
güce sahiptirler.
OKYANUSLAR ENERJİ TALEBİNİN YARATTIĞI BÜYÜK DALGALAR 61
Çelişkili bir biçimde, enerji reformlarındaki gecikmelerin
sorumlusu, ekonomik ve mali politika reformları ile daha
fazla güç kazanmış taraflardır. Geç kalmış enerji
reformları, talebin artması, arz konusunda beklentilerin
karşılanamaması ve reel enerji fiyatlarının sürekli olarak
yükselmesine sebep olmaktadır.
Küresel enerji talebindeki değişimler oldukça çarpıcıdır.
2000 yılında, dünya enerji talebinin %55’i OECD
ülkeleri tarafından karşılanırken, Çin’in yükselişiyle
OECD’nin payı 2010 yılında %45’e inmiştir. İlerleyen
yıllarda, Okyanuslar dünyasında Batı’dan Doğu’ya geçiş
devam etmiş ve 2030’da OECD’nin payının yaklaşık
%33’e dek düşmesi, tüm dünyada enerji ticaretinin
akışında önemli etkilere neden olmuştur.
Hızla büyümekte olan ekonomiler, köklü yapısal reformlarla,
ağır sanayilerden hafif sanayilere başarılı bir şekilde erken
geçiş yaparken; dünya genelinde yükselen bir kaydileştirme
modeliyle birlikte, daha geniş bir hizmet sektörü ekonomisi
oluşturmuştur. Kaynaklar üzerindeki baskı fiyatları yükselterek;
etkinlik, geri dönüştürme ve yeniden kullanmaya yönelik
ekonomik girişim ihtiyacını doğurmuştur. Ağır sanayi çelik ve
alüminyumu geri dönüştürürken, birçok konutta ısı pompaları
kullanılmakta, elektrikli aletler gittikçe etkinlik kazanmaktadır.
“...ÇİN TOPRAKLARINDAKİ OTUZ
BİR İL, İLÇE VE EYALETTEN ALTISI,
DÜNYANIN SATIN ALMA GÜCÜ
EN YÜKSEK OTUZ İKİ ULUSU
SIRALAMASINDA YER ALABİLİR.
ŞANGAY, SUUDİ ARABİSTAN
İLE DENK DURUMDADIR.”
Jonathan Fenby
Kaplan Kafası, Yılan Kuyruğu, 2012
Yüzyılın sonlarında, kimyasal hammaddelerin üçte birinin
geri dönüşüm-yeniden kullanımdan elde edilmesi ve
küresel ağır sanayinin toplam etkinliğinin %80’e çıkması
muhtemeldir.
Pasif evlerin ve yenilenmiş binaların mevcut toplamdaki
oranının artmasıyla, binalarda etkinlik açısından ciddi
kazançlar sağlanmıştır. Yakıt fiyatlarının yüksek olduğu
bu ortamda sermaye yoğun enerji iyileştirmelerinin
ekonomik değeri de yüksektir. Konut enerji verimliliği
2060’da ortalama %60’a çıkarken, bu oranın 2100’de
%90’a ulaşması olasıdır.
Birçok yoksul ülkede bile, bireylerin yüksek gelir
düzeyleri, konut sektöründe geleneksel biyokütleden
vazgeçilerek, fotovoltaik güneş enerjisine (güneş pili)
doğrudan geçişe olanak sağlamıştır. Bölgesel hâle
getirilmiş elektrik enerjisi üretim teknolojileri ve elektrikli
aletlerin etkinliğinin iyileştirilmesi büyük ölçekte elektriğe
geçişe imkân tanımıştır.
Kuzey Amerika dışında, kaynakların talepleri
karşılamakta giderek yetersiz kalması ve siyasi desteğin
tam olmaması nedeniyle yeni kaynak sahalarının başarısı
sınırlı kalmıştır. Küresel karayolu yolcu taşımacılığı
piyasası, sıvı yakıtların yerine, doğal gaz ve elektriklihidrojenli araçlar gibi alternatifler bulma arayışındadır.
Fakat, benzin ve dizel yakıtlı araçları rakiplerinden bir
adım öteye taşıyan içten yanmalı motorlardaki etkileyici
teknolojik gelişmeler sebebiyle, söz konusu alternatifler
sonraki yirmi yılda önemli bir etki yaratamamıştır.
OKYANUSLAR ENERJİ TALEBİNİN YARATTIĞI BÜYÜK DALGALAR 63
Otomotiv üreticileri gelişmiş içten yanmalı motor
teknolojilerinde birbiriyle rekabet etmekte; hibrit
teknolojilerin yaygınlaşmasıyla benzin ve dizel yakıtlı
araçlarda verimlilik artışları sağlanmaktadır. Hibrit
araçlara (şarjlı araçlara gereken büyük akülerin aksine)
daha küçük akülerin takılması, yüksek yakıt fiyatları
konusunda kaygılanan yeni otomotiv alıcılarına daha
makul fiyatlar sunmuştur. Birçok ülkede fiyatların artması
ve nüfusun yaşlanması, bazı araçların boyutlarının
küçülmesine sebep olmuş; malzeme bilimi ve
petrokimyadaki ilerlemeler, daha hafif araçların yapılması
için gerekli yan ürünlerin üretimini sağlamıştır. Benzin ve
dizel yakıtlı araçlar, yüksek petrol fiyatlarına rağmen,
kilometre başına maliyetin makul düzeyde tutulmasıyla
alternatiflerine karşı direnişlerinde başarılıdır.
Uzun vadede, yüksek petrol fiyatları, petrol kaynaklarının
maliyetlerinin artmasına ve seri biyoyakıt üretiminin
yapılmasına ortam hazırlarken, yüzyılın ortalarında
hâlen karayolu yolcu taşımacılığının %70’i sıvı
yakıtlardan sağlanmaktadır.
Petrole olan talep, inişlerin veya çıkışların olmadığı
2040’lı yıllara girmeden önce, 2020 ve 2030’lar
boyunca artış göstermiştir. Biyoyakıtlardaki önemli artış
ise, sıvı yakıtların genelinde 2060 yılına dek büyüme
görüleceği ve uzun dönemli petrol (ve sıvı yakıt)
çalışmalarını başlatacağı anlamına gelmektedir. Bununla
birlikte, yüzyılın sonuna dek, biyoyakıtlar taşımacılık
sektörünün tamamında sıvı yakıt talebinin yaklaşık üçte
ikisini karşılamakta ve petrol, değerinin en yüksek
seviyelerinde gezindiği petrokimya endüstrisinde
hammadde olarak kullanılmaktadır.
OKYANUSLARDA BİYOKÜTLE:
ENERJİ ÇİFTÇİLİĞİ
Tıpkı hidrojen gibi, biyokütle de düşük karbonlu enerji
sistemlerinin uzun vadeli geleceğinde hayati bir rol
oynamaktadır. Okyanuslar senaryosunda ekonomik
teşvikler, tüketicilerin ve iş dünyasının tercihleri
doğrultusunda; biyokütlenin ilk başta ulaştırmada,
sonrasında da plastik üretiminde hammadde olarak,
enerji ile ilişkili en değerli seçeneklerden birine
dönüştürülmesi yönünde şekillendirilmiştir.
Okyanuslar dünyasındaki yüksek petrol fiyatları, daha zorlu
petrol kaynaklarından üretimi tetiklemekle kalmayıp, aynı
zamanda biyoyakıt üreticilerine teşvikler da tanımıştır. Birinci
nesil biyoyakıtlar istikrarlı büyüme gösterip, 2050’de günlük
4 milyon varil petrol eşdeğerine (boe/gün) çıkarak en yüksek
seviyesine ulaşmıştır. Bağlayıcı sürdürülebilirlik kriterleri daha
fazla uygulandıkça, dünyadaki mahsul türleri ve ekim alanları,
daha çok şeker kamışı etanolünün tropikal üretimine doğru
kaymıştır. Fakat üretimde sıçramayı sağlayan esas unsur, ikinci
nesil (gıda dışı/atık mahsullerden elde edilen) biyoyakıtların
geliştirilmesidir. Bu biyoyakıtların ticari üretimine 2020’lerde
başlanmış, 2050 yılından itibaren küresel çapta üretim birinci
nesil biyoyakıtlarla yarışacak hâle gelmiştir.
Biyokütlenin hammadde olarak kullanımı, petrol ve gaz
kullanımından çok daha zor olsa da, biyoplastik tüketiciler
arasında geniş kabul görmüş, malzemelere olan talebin
hızla artmasıyla ticari üretimine de başlanmıştır. 2060’da,
petrokimyasal materyallerinin yaklaşık %10’u biyokütleden
elde edilir hâle gelirken, bu rakam yüzyılın sonunda %25’e
kadar çıkma potansiyeli taşımaktadır.
Gelişmekte olan ülkelerde, elektriğe geçiş biyokütlenin
ticarileştirilmesine biraz daha katkı sağlamış; güneş pilinin
artan başarısı, konut sahiplerinin evlerinde yemek pişirmek için
bile (tarımsal atık, odun, turba, gübre gibi) geleneksel enerji
kaynakları yerine, elektrik kullanmalarına imkân tanımıştır.
Geleneksel biyokütleye yönelik azalan talep, bazı yerel
toplulukların biyokütleyi daha ticari bir temelde üretmelerine
yol açarken, yüzyılın sonunda, enerji için geleneksel biyokütle
kullanımı büyük oranda ortadan kalkmıştır.
Mevcut kaynakların kısıtlılığı uzun vadede biyokütlenin
katkısını sınırlayacak olsa da, yüzyılın sonunda toplam
birincil enerjinin yaklaşık beşte birinin çeşitli biyokütle
biçimlerinden sağlanmasıyla, biyokütlenin oynadığı rol
önemini korumaktadır. Biyoyakıtlar ise yüzyılın sonunda
ulaştırmaya ilişkin toplam sıvı yakıt gereksinimlerinin üçte
ikisini karşılamaktadır. Biyoplastikler vasıtasıyla karbon
yakalanması ve biyoyakıt üretiminin karbon yakalama/
depolama ile entegrasyonu, dünya enerji sisteminde kalmış
olan fosil enerji CO2 emisyonunu en sonunda telafi etmiştir.
SIVI TAŞIMACILIK YAKITI TALEBİNE KIYASLA BİYOYAKIT POTANSİYELİ
80
70
EJ/yıl (sıvı yakıt)
60
50
40
 Potansiyel biyoyakıt kaynakları *
30
2010 yılında Ulaştırma
için sıvı yakıt talebi
20
10
2060 yılında Ulaştırma için
sıvı yakıt talebi (Okyanuslar)
0
Kuzey Amerika
Güney Amerika
Avrupa
* Mevcut kaynaklar 2. nesil üretim için en üst seviyeye çıkarılmıştır
Kaynak: Shell için Ecofys çalışması
Asya
Afrika
Okyanusya
OKYANUSLAR ENERJİ TALEBİNİN YARATTIĞI BÜYÜK DALGALAR 65
UZUN SIVI KAYNAKLAR VE GÜNEŞ ENERJİSİNİN
YÜKSELİŞİ
Okyanuslar dünyasında enerji, yükselen petrol fiyatlarının
desteğiyle sağlanan keşif başarısı ve teknolojik ilerlemelerle
birlikte günümüzde izlediği yola devam etmektedir.
Sondaj kapasitesinin sert çevre koşullarında bile uygun
şekilde geliştirilmesi, daha derin sulara ve Kuzey Kutbu’na
erişilebilmesine imkân tanımış; geliştirilmiş petrol çıkarma
teknikleri giderek daha uygulanabilir hâle gelmiş; hidrolik
çatlatma ve sondaj teknolojileri, kaya oluşumlarında hafif
sıkışmış petrol ve sıvı bakımından zengin şeyllerin elde
edilmesine olanak sağlamıştır. Petrol fiyatlarının yüksek
olması ve Kanada, Venezuela, Rusya, Kazakistan gibi
bölgelerde ekstra ağır petrol üretimi için teknik kapasitenin
artırılması, bu kaynakların potansiyelini açığa çıkarmıştır.
Okyanuslar dünyasında, 2012’de küresel petrol
üretiminin %75’inden fazlasını gerçekleştiren ülkelerin
üretimdeki payları artmaya devam etmektedir. OPEC
ülkeleri düşük maliyetli büyüme potansiyelinin büyük
kısmını ellerinde bulundurmakta ve daha pahalı
teknolojilerle daha da çok petrol çıkarmaktadırlar.
Ancak bu gelişmeler, başlangıçta jeopolitik istikrarsızlık
nedeniyle sınırlanmış ve bu nedenle birçok OPEC
ülkesinde bu tip yatırımlar yetersiz kalmıştır.
2030’larda, kısmen arz artışı, kısmen de yakıt verimliliği
standartları sebebiyle, ABD’nin toplam petrol ithalatı
hacminde istikrarlı düşüş görülmektedir. Fiyatların
yükselmesi talebin düşmesine neden olmuştur. Bununla
birlikte, sıvı bakımından zengin şeyllerin öneminin
artması ile rafineri-boru hattı sistemlerinin konfigürasyonu
arasında ciddi dengesizliklerin olması nedeniyle, ham
petrol ve rafine ürünlerin ihracat-ithalatına yönelik ihtiyaç
sürmektedir. Fiyat şokları Kuzey Amerika’yı etkilemeye
devam etmekte, dış politikaya bağlı daha geniş çaplı
sebeplerden ötürü küresel enerji sisteminin istikrarının
ulusal çıkarlarda oynadığı rol önemini korumaktadır.
Doğal gaz üretimi, Kuzey Amerika’daki gelişmelerden güç
kazanarak büyümesini sürdürmesine rağmen, kaydedilen
gelişmelerin uygulanmasının zor veya kâr getirilerinin
düşük olduğu ortaya çıktığından, sıkışmış gaz/şeyl gazı
ve kömür yatağı metanının geliştirilmesi yönündeki küresel
beklentiler tam olarak karşılanamamıştır.
MEVCUT PETROL KAYNAKLARI
35000
7000
30000
6000
25000
5000
Milyar varil
tcf
MEVCUT GAZ KAYNAKLARI
Zamanla OPEC’in tampon görevi gören yedek kapasitesi
zayıflarken, piyasalar daha büyük fiyat değişkenliklerinin yanı
sıra, yeni ticari ve stratejik stok yönetimine adapte olmuştur.
Uzun vadede, yeterli istikrar OPEC’e yatırımların artması
şeklinde geri dönse de, yüksek talep artışına uyum sağlama
aşamasında fiyatlar yüksek kalmıştır. Bu durum da, OPEC
üyesi olmayan ülkelerde daha yüksek maliyetli geleneksel
kaynakların geliştirilmesi yönünde teşvik yaratmıştır.
20000
15000
4000
3000
10000
2000
5000
1000
0
Dağlar
 Üretilen
 Geliştirilen Konvansiyonel
 Geliştirilmeyen Konvansiyonel
 Konvansiyonel Çıkarılabilecek Miktar
Okyanuslar
 Konvansiyonel Keşfedilecek Miktar
 Konvansiyonel Olmayan Gaz
 Metan Hidratlar
0
Methane Hydrates
Kerogen
Unconventional Gas
Extra Heavy Oil / Bitumen
Yet to Find
Light Tight Oil / Liquid Rich Shale
Scope for Recovery - General
Yet to Find Conventional
Undeveloped
Scope for Recovery Conventional
Developed
Undeveloped
Discovered Conventional
Produced
Dağlar
Okyanuslar
 Üretilen
 Hafif Sıkışmış Petrol/
Sıvı Bakımından Zengin Şeyl
 Geliştirilen Konvansiyonel
 Ekstra Ağır Petrol/
 Geliştirmeyen Konvansiyonel
Bitüm
 Konvansiyonel Çıkarılabilecek Miktar
 Keroge
Konvansiyonel
 Konvansiyonel
Produced
Fiyatların ve talebin yükselmesi, yenilenebilir enerjideki
güçlü artışın sürmesini sağlamış; güvenilir alternatiflerin
olmaması sebebiyle sıvı yakıtlara bağımlılığın devam
ettiği –ulaşım gibi– sektörlerde biyoyakıtlar önem
kazanmaya devam etmiştir. Diğer sektörlerde ise, rüzgâr
santralleri ve jeotermal enerji planları gibi, geniş çaplı
veya çoğunluğun mutabakatını gerektiren yenilenebilir
kaynaklara yapılan itirazlar sürmektedir.
Mevcut koşulların, küresel ekonomide birincil enerji
kaynakları arasında lider konuma geçme şansını arttırdığı
dağıtılmış güneş pili, günümüzde dünya genelindeki
en büyük 13. kaynak olarak sahip olduğu konumunu
hızla ileri taşıyarak, 2040’da petrol, doğal gaz ve
kömürün ardından dördüncü sıraya yükselmiş ve bir
numaraya yerleşeceği 2100 yılına dek listede tırmanışını
sürdürmüştür. 21. yüzyılın sonunda, küresel sistemde
güneş enerjisi hâkimiyetini ilan etmiştir.
Güneş enerjisi yükselişini kısmen, güneş enerjisine
öncelik vermeleri yönünde hükümetlere baskı yapan
kamuoyuna borçludur. Gün boyunca –mümkün olan
yerlerde hidroelektrik, diğer yerlerde ise doğal gaz, kömür
ve biyokütle gibi– farklı elektrik türlerinin kullanılmasıyla
şebeke entegrasyonu kolaylaştırılmıştır. Öte yandan,
sistemin ölçeği büyüdükçe, düzenleme mercileri daha iyi
şebeke dengesi sağlayan bu maliyetleri enerji tüketicilerine
yansıtmak zorunda kalmış; bu durum da, günlük enerji
kullanımında arz-talep dengesinin sağlanması için son
kullanıcıları yerel çözümler üretmeye yönlendirmiştir.
OKYANUSLAR ENERJİ TALEBİNİN YARATTIĞI BÜYÜK DALGALAR 67
Çevre üzerindeki olumsuz etkilerine rağmen kömür,
enerji üretiminde en ekonomik enerji güvencesi olma
özelliğini en azından yüzyılın ortasına kadar korumuş;
yüzyılın ortasından itibaren aşırı iklim olaylarının
artmasıyla birlikte, karbon yakalama/depolama sürecine
önemli yatırımların yapılması için teşviklerin verilmesi
ve kömür kullanımının frenlenmesi doğrultusunda, iklim
politikaları üzerinde uluslararası mutabakata varılmıştır.
Karbon yakalama/depolama sürecinin ilerlemesiyle,
yeni gelişmekte olan ülkelerin enerjiye en fazla ihtiyaç
duydukları dönem başlamış ve 2050’de kömür talebinde
küresel çapta görülen artış yeniden ortaya çıkmıştır.
Destekleyici siyasi rejimlerin olmadığı bu ortamda,
nükleer enerji birçok ülkede payını arttırma çabasındadır.
2100'DEN İTİBAREN GÜNEŞ ENERJİSİ HÂKİMİYETİ?
Güneş
%37,7
Petrol
%10,1
Biyoyakıtlar
%9,5
Doğal gaz
%7,5
Gazlaştırılmış Biyokütle
%5,3
Rüzgâr
%8,4
Biyokütle
Atık
%4,1
Nükleer
%6,3
Hidroelektrik %2,2
Jeotermal %4,4
Klasik Biyokütle
%0,3
Diğer Yenilenebilir Kaynaklar %0,03
Kullanıcıların bir kısmı akülere yoğunlaşırken, bir kısmı da
enerjiyi sıcak su olarak depolamaya başlamış; buzdolabı
ve bulaşık makinesi gibi belli elektrikli ev aletlerinin güneş
pili kaynağıyla çalıştırılması sağlanmıştır. Küçük topluluklar
kooperatif güneş enerjisi ağları kurarak arz ve talep
modelleri arasındaki dengeyi daha da güçlendirmiştir.
Gün içerisinde şebeke dengesi sağlamak işin bir tarafıyken,
güneş pili açısından mevsimler genelinde denge kurmak çok
daha zordur. Birçok OECD ülkesinin bulunduğu enlemlerin
sıcaklık ortalamaları sebebiyle güneş pilinden elde edilen
elektriğin %80’i yaz aylarında üretilmektedir. Yerel elektroliz
ve hidrojen depolama, özellikle endüstriyel kullanım
ile birleştirildiğinde çözümün önemli bir parçası hâline
gelmiştir. Yüksek düzeyde uluslararası siyasi koordinasyon
sağlamanın zorluğu göz önünde tutulduğunda, bu çözümün
Kömür
%3,9
elektrik şebekelerine yönelik olarak kıtasal ölçekte öne
sürülen planlardan daha uygulanabilir olduğu görülmüştür.
EMİSYON NOKTASINA GÖRE CO2
45
40
35
30
25
20
15
Gt CO2 /yıl
Dolayısıyla, güneş pili kullanımına öncelikle varlıklı uluslar
geçmiş olsa da, güneş pilinin uzun vadede en çok gelişim
gösterdiği yerler genellikle gelişmekte olan ülkeler olmuştur.
2060’da, hem OECD dâhilinde hem de OECD dâhilinde
olmayan ülkelerde elektriğin %40’a yakınlık kısmı güneş
pilinden üretilmeye başlanmıştır. Bu oranın OECD üyesi
olmayan ülkelerde yükselmeye devam ederek yüzyılın
sonuna kadar %60’a ulaşması olasıdır. Bu olağanüstü
ilerleme, küresel elektrik üretimindeki büyümenin 2012
yılına kıyasla yedi kat artış göstermesinin bir sonucudur.
10
5
0
-5
-10
FIRTINALI SEMALAR
-15
Okyanuslar dünyasında, küresel ekonomik büyümeyle
birlikte, enerji üretiminde kömürün ve ulaştırmada petrolün
önemini koruması, sera gazı emisyonlarında artışın sürmesine
neden olmaktadır. Verimlilik ve yenilenebilir enerji ile denge
bulan sera gazları duraklama dönemine girmiş ve
2030’lardan 2050’lere kadar devam eden bu dönemin
sonunda, iklim olaylarında gözlenen aşırı artışın atmosferde
artan CO2 düzeyleri ile ilişkili olduğu açıkça görülmüştür.
Bu koşullar, politika değişikliklerini ve ertelenmiş olan
teknolojilerin uygulanmasını teşvik etmiş; emisyonların
fiyatlandırılmasına yönelik münferit çalışmaları desteklemiştir.
-20
Yüzyılın başlarında karbon yakalama/depolama teknolojisi
yaygın olarak kullanılmazken, iklim değişikliğinin etkilerine
uyum sağlanmasına yönelik olarak 2060’da oluşturulan acil
adımlar listesine CO2 emisyonunun azaltılması da eklenmiştir.
Karbon yakalama/depolama, 2050’de enerji üretimi
sebebiyle gerçekleşen emisyonların %5’ine uygulanırken,
bu oran 2075’te %25’e çıkmıştır. Yüzyılın sonunda ise,
emisyonların hemen hemen tamamı yakalanabilir veya
dengelenebilir bir duruma getirilmiştir.
Karbon yakalama/depolama teknolojisinin ilk olarak
gelişmiş ekonomilerde görülen etkisi, hızlı gelişen
ekonomilere de sıçramıştır. 2050’den sonra ise, bu
teknolojinin yeni gelişen ülkelerin ekonomik-endüstriyel
kalkınma süreçlerinde nispeten daha erken dönemde
uygulandığı görülmektedir. Bunun sebebi esas olarak
enerji üretimi ve rafinaj aşamasında ortaya çıkan
emisyonları azaltmaktır.





2010
2040
2070
2100
2070
2100
2100
Yıl
Sanayi
Hizmetler
Ulaştırma
Konut
Elektrik Üretimi*





Rafinaj & Biyoyakıtlar**
Diğer Enerji Üretimi
Biyokütle-Enerji Dışı Kullanım***
Sanayi CCS
Rafinaj CCS
 Elektrik CCS
 Diğer Enerji Üretimi CCS
Toplam
* CCS ile birlikte ‘karbon yutağı’ oluşturan Biyokütleden Elektrik içerir.
** ‘Karbon kredisi’ olarak kabul edilen Biyoyakıtlar içerir. Sıvı emisyonları Ulaştırma'ya dâhil edilmiştir.
*** Ticari biyokütle, gıda zinciri ile çatışmaz.
Karbon yakalama/depolamanın biyokütle ve biyoyakıt
enerji santrallerine uygulanması, atmosferdeki toplam
karbondioksit konsantrasyonunun azaltılması yönünde
atılan ilk adımdır. Elektrik üretim sektörü 2090’larda
karbonsuz hâle gelmiştir. Bununla birlikte, 2070’lerde
karbon seviyesindeki azalma, karbonsuz hâle getirilmesi
daha zor olan ulaştırma ve sanayi sektörlerinin devam
eden emisyonlarını dengelemeye başlamıştır. n
Enerji sisteminin dönüşümü üzerine yapılan tartışmalarda en
çok sorulan sorulardan biri %100 yenilenebilir kaynaklara
dayalı bir enerji sistemine ne zaman geçeceğimizdir.
Yeni Mercek Senaryoları’na göre Dağlar ve Okyanuslar’da
yenilenebilir kaynakların toplam enerjide sahip oldukları
pay 2060 yılında %30-40’a ulaşmakta; hatta zaman
sınırı yukarı çekildiği takdirde %60-70’lik bir doygunluk
derecesine ulaşılması ihtimal dâhilinde görülmektedir. Bu
rakamdan memnun olmayacak kişiler çıkabilecek olsa da,
bu düzeye ulaşmanın bile başarı anlamına geldiğini öne
sürmek için nedenler bulunmaktadır.
Aşılması gereken ilk sorun, genellikle enerji talebinin
geldiği yerlerden çok uzakta bulunan, yenilenebilir
kaynakların coğrafi konumudur. Örneğin çöller gibi
büyük güneş enerjisi kaynaklarının bulunabileceği yerler
çoğunlukla nüfus merkezlerinden uzaktadır; hatta bu
merkezler başka bir ülke veya kıtada bile bulunabilir.
Kaynak ve talebin aynı yerde bulunduğu durumlarda
bile başka sorunlar söz konusudur. Rüzgâr, güneş pili
ve diğer yenilenebilir kaynaklar için çok geniş arazilerin
gerekiyor olması, yüksek ölçekte toprak kullanımına
dair sosyal baskıların da eklenmesiyle, kısıtlamalara yol
açma riskini taşımaktadır. Bu teknolojilerin uygulanması;
(BM orta vadeli tahminlerine göre) yüzyılın sonunda
dünya nüfusunun yaklaşık dörtte birini oluşturacakken
dünyadaki kullanılabilir toprakların yalnızca %3’üne
sahip olan Hindistan ve Nijerya’da ciddi sorunlara
neden olmaktadır.
İkinci sorun sektörün doygunluğa ulaşmasıdır. Modern
yenilenebilir enerji kaynaklarından ağırlıklı olarak
elektrik üretilmekteyken, 2010’da elektrik toplam enerji
talebinin sadece %18’ini oluşturmaktadır. Diğer sektörlerin
kullanabileceği elektrik miktarı sınırlıdır. Kimyasallar,
hidrokarbon hammadde; ulaştırma (özellikle havacılık)
hidrokarbon yakıt; çelik üretimi ise karbon girdisi
gerektirmektedir.
En nihayetinde, ulaştırmada daha fazla hidrojen
kullanıldığını görmemiz muhtemeldir. Fakat ilk aşamada,
ihtiyaç duyulan bu hidrojen, kömür veya gazdan elde
edilecektir. Elektroliz kullanarak yenilenebilir enerji
kaynaklarından hidrojen elde edilmesi, şu an için pahalı
ve termodinamik açıdan verimsiz bir yöntemdir.
Üçüncü sorun, enerjinin yüksek olmayan maliyetlerle
depolanması ve uzun mesafelere taşınmasıdır.
Yenilenebilir enerji kaynaklarının enerji sistemimize
ciddi katkı yapabilmesi için, arzın talebi karşılayamadığı
veya tam tersinin geçerli olduğu durumlarda bir çeşit
depolama yönteminin kullanılması şarttır. Hâlihazırda
araştırmaya çok yüksek meblağlar harcanmasına rağmen,
üretim teknolojileri depolama teknolojilerinin bir adım
önündedir ve depolamanın aradaki bu farkı kapatması
gerekmektedir. Aksi hâlde yenilenebilir kaynaklardan
enerji üretimi teknolojisinin uygulanma hızı sınırlanacaktır.
Bazı kesimlere göre, kıtalararası süper şebekeler ve
devasa denizaltı kablo hatları bu sorunlardan bazılarına
çözüm getirebilir. Bazı kesimler ise, hidrojeni, yalnızca
depolama ortamı olarak değil, sıvı formda taşınabilir
bir enerji kaynağı olarak da görmektedir. Bu çözümler
teknolojik açıdan mümkün olsa da, bunların tamamı çok
büyük, milyar dolarlık projelerdir. Enerji sistemimizin
karbonsuzlaştırılmasına yönelik bu adımların atılması
için en üst seviyede uluslararası iş birliği ve muazzam
mali yatırımlar gerekmektedir.
Bütünüyle yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanıldığı
bir geleceğe dair iyimser yaklaşımlar, teknolojik,
coğrafi ve piyasayla ilişkili uygulanabilirlik kriterlerinin
yanı sıra aşılması gereken siyasi ve toplumsal engeller
birlikte değerlendirilmelidir. Fakat söz konusu
iyimserliğin, karbon yakalama/depolama ve biyokütle
kombinasyonlarının başarılı şekilde kullanılmasını da
içerecek şekilde, sıfır emisyonlu bir enerji sistemine
yöneltilmesi durumunda, bu seçeneğin uygulanabilirliği,
%100 yenilenebilir bir enerji sistemine kıyasla çok daha
fazla olacaktır.
OKYANUSLAR ENERJİ TALEBİNİN YARATTIĞI BÜYÜK DALGALAR 69
%100 YENİLENEBİLİR ENERJİ
MÜMKÜN MÜDÜR?
GELİŞİM VE SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK
ÜZERİNE GÖRÜŞLER
Yeni Mercek Senaryoları, sosyo-politik-ekonomik
eksenlerdeki muhtemel gelişmeleri tanımlamakta; enerji
meselelerine yönelik daha uzun vadeli bir çerçeve
içerisinde inceleme kapsamını genişletmektedir.
Bu düşündürücü çıkarımlar sadece senaryoların önemini
değil, katkı sağladıkları kapsamlı diyalog ve bunun
sonucunda yapılan seçimlerin taşıdığı önemi de
vurgulamaktadır.
Bu sınırlar her senaryonun olası sonuçlarını yansıtırken,
aralarında mekanik bir bağlantı yoktur. Örneğin, ilgili
kararlar verilebildiği takdirde, şu anda Dağlar’a atfedilmiş
bazı enerji gelişmelerinin, Okyanuslar’daki sağlam küresel
ekonomik görünüme dâhil olması mümkündür. Bu durum,
Okyanuslar senaryosu sınırlarının dışında karşılaşılabilecek
aşırı enerji ve çevre baskılarını biraz gevşetebilir. Ayrıca,
Dağlar dünyasındaki küresel sıkışmış gaz/şeyl gazı ve
kömür yatağı metanı kaynaklarına yönelik iyimser
varsayımların her iki senaryoda da geçerli olması
mümkündür.
Ekonomik büyüme, doğası gereği kaynaklar üzerindeki
baskıyı arttırsa da, genellikle kendi içinde olumludur.
Bu durum, Refah Paradoksu’nun temel özelliğidir. Enerji
alanında yalnızca hantal ya da tepkisel politikaların
sürdürülmesi, Okyanuslar dünyasında tanımlanan sınıra
dayanılmasıyla sonuçlanacak; kaynak ekonomisi ve
çevre üzerinde, sadece CO2 değil, tatlı su ve gıda
kaynakları bakımından da ağır baskılar oluşacaktır.
21. yüzyıl boyunca, Okyanuslar dünyasındaki kümülatif
CO2 emisyonları Dağlar dünyasından yaklaşık %25 daha
yüksek bir düzeyde seyretmektedir; bu durum da,
sürmekte olan iklimsel çalkantılara ilişkin ciddi kaygıları
arttırıp, kamuoyunun dikkatini bu konuya yönlendirme
gerekliliğinin altını çizmektedir. Okyanuslar dünyasının
bu ‘katı’ sınırları üzerine düşünmek elbette ayıltıcı bir
etkiye sahiptir. Fakat Dağlar dünyasının ‘gevşek’
sınırlarının bile uzun vadeli çevresel sürdürülebilirlik
açısından ciddi engeller barındırdırdığını görmek de
önemlidir. Atmosferde biriken fazla sera gazları hâlen
atmosfer sıcaklığındaki artışın 2°C ile sınırlandırılmasına
yönelik mevcut hedefleri aşmaktadır. Daha düşük tempolu
ekonomik gelişim, kömürün yerini hızla doğal gaza
bırakması, enerji etkin kompakt kentsel kalkınma
süreçlerinde kaydedilen gelişmeler, karbon yakalama/
depolama ve diğer teknolojilerin daha fazla uygulanması
durumlarında bile, ortaya çıkan manzara budur.
Sürdürülemez sonuçlardan kaçınılacaksa, dikkat
edilmesi gereken en önemli nokta proaktif-entegre
politika uygulamalarına hız verilmesi ve gelişmekte
olan dünyanın kötü ekonomik göstergelerinin sera gazı
emisyonlarını kısıtlayacağına kesin gözle bakılmamasıdır.
Aslında, ekonomi hareketsiz olduğunda çevresel
kaygıların gündemde alt sıralara düşme eğilimi
göstermesi sebebiyle, canlı ekonomiler akıllı kaynak
politikaları için gerekli bir katalizör olabilir.
Hızlandırılmış ve eşgüdümlü politikaların etkisi CO2
Emisyonları tablosunda görülebilir. Bu çizelge, Okyanuslar
dünyasının küresel ekonomik gidişatının, Dağlar dünyasında
keşfedilen kaynaklara dair ve arz yönlü gelişmelerin yanı
sıra, Okyanuslar dünyasında (temiz ve yeşil Okyanuslar)
vurgulanmış olan, etkin kullanım yanıtlarının erken dönemde
uygulamaya konulması ile birleştirildiği bir duyarlılık analizini
ortaya koymaktadır. Emisyon açısından bakıldığında hâlen
ideal olmamasına rağmen, olumlu etkiler azımsanmayacak
düzeydedir ve bu da cesaret verici bir sonuçtur.
50
45
40
Gt CO2 /yıl
35
30
25
20
15
10
5
0
1960
1970
1980
1990
2000
2010
2020
2030
2040
2050
2060
2070
2080
2090
2100
Yıl
Geçmişte
Okyanuslar
Okyanuslar –
temiz ve yeşil
Bu duyarlılıkta, artan talep ilk olarak fosil yakıt arzının
arttırılması ve karbon yakalama/depolamanın kullanılması
ile karşılanmaktadır. 2030’larda, ilk aşamada kademeli
olarak artan talebin karşılanması için değerlendirilen ama
zaman içinde kömür ve petrole alternatif olan yenilenebilir
enerji kaynakları ekonomik karmaya dâhil olmuştur.
Ekonomik kalkınmadaki enerji yoğunluğu, kentsel
planlamanın geliştirilmesi ve enerji kullanımındaki verimlilik
kazanımları sonucunda aşağı yönlü bir eğilim göstermektedir.
Bu gelişmeler; verimli yapılar ve uygulamalar ile aynı
zamanda doğal gaza, kömürün karbon yakalama/
depolama ile birlikte kullanımına ve yenilenebilir
kaynaklara dayalı bir enerji sisteminin kurulmasını
sağlamıştır. Zengin kaynaklara dayalı bu sistem talebe
cevap vermiş, fiyatları makul seviyede tutmuş ve en
nihayetinde çevre üzerindeki etkilerini azaltmıştır.
Yeni Mercek Senaryoları’ndan çıkarılabilecek
sonuçlardan biri de, önemli değişimlerin kendiliğinden
gerçekleşmediğidir. Krizler aslında, belirgin hâle gelene
kadar görmezden gelinen fiyatlandırma sinyalleri veya
ertelenmiş siyasi tepkilerin bir sonucudur. Olumlu sonuçlar
elde edilmesi için, bugüne dek uygulanması imkânsız
görünen bir dizi proaktif, ileri görüşlü, koordineli ulusal/
uluslararası politika gelişimleri gerçekleşmelidir.
Dağlar
2ºC Yol
(örnek olarak)
Günümüzdeki mali krizlerin en kötüsü sona erdiğinde,
bütün aktörleri etkileyebilecek bu türden olumsuz sonuçların
karamsar görünümü, konuya olan ilgiyi canlandırmalıdır.
Bu meseleler çözüme kavuşturulamazsa Okyanuslar
dünyasında tanımlanan kısıtlamalar gerçek olacaktır.
Öte yandan, bilimsel toplumun çoğunluğu tarafından kabul
gören iklim sonuçları doğru ise, burada anlatılan kısıtlama
ve sınırların gerçeğe dönüşme ihtimali giderek azalmaktadır.
Diğer bir deyişle, Okyanuslar dünyasında olabilecek yüksek
emisyon oranları, en sonunda ekonomiye ciddi hasar veren,
enerji talebini çarpıcı biçimde düşüren ve böylelikle, olumsuz
bir yolla da olsa emisyonları azaltan bir iklim türbülansına
yol açma potansiyeline sahiptir.
Bu çalışmada, sera gazı emisyonlarına yönelik varsayım
niteliğinde bir gidişat ortaya konmaktadır. Bu gidişatın
sonucunda oluşabilecek iklimsel çalkantılar, bunlara bağlı
doğacak sıkıntılar ve bunların küresel ölçekte ekonomik,
sosyal ve siyasi koşullar üzerindeki gitgide ciddileşen etkileri
de irdelenmektedir. Daha uzun vadede görülebilecek
muhtemel gelişmeleri çevreleyen belirsizlikler göz önüne
alındığında, temel senaryolara böylesi çarpıcı geribildirim
döngülerinin doğrudan dâhil edilmesi sağlıklı olmaz. Bunun
yerine, gidişatlar konusunda net olmayı ve muhtemel
sonuçlara dair daha bilinçli bir diyaloğun desteklenmesini
tercih etmekteyiz.
YENİ Mercek Senaryoları GELİŞİM VE SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK ÜZERİNE GÖRÜŞLER 71
KÜRESEL ENERJİYE BAĞLI CO2 EMİSYONLARI
BASKI ZİNCİRİ:
SU-ENERJİ BAĞLANTILARI
Tarım, küresel tatlı su kullanımının yaklaşık %70’ini
oluşturduğundan, senaryolar aracılığıyla daha iyi
su uygulamalarının araştırılması için tarım sektörüne
yoğunlaşılması gerekmektedir. Bununla birlikte, enerji
tedarikçileri, tatlı su tüketicileri arasında en büyük
endüstriyel tüketiciler arasındadır.
Su, temel olarak enerji üretiminde kullanılmasına
rağmen, sondaj, kuyuların doldurulması, ham petrolün
rafine edilmesi ve biyoyakıt üretimi için de gereklidir.
Uluslararası Su Yönetimi Enstitüsü (IWMI), ABD enerji
sektörünün tek başına tatlı su kaynaklarından çekilen
suyun %40’ını kullandığını tahmin etmektedir.
Buna karşılık, suların ve atık suların tedariği, arıtılması,
dağıtılması ve ıslah edilmesi için de enerji gerekir. Stratejik
ve Uluslararası Araştırmalar Merkezi (‘Clear Gold’ adlı
raporunda) bazı Orta Doğu ülkelerinde suyun tuzdan
arıtılması için gereken enerjinin yurt içindeki petrol
kullanımının %65’ine tekabül ettiğini belirtmiştir. ABD Enerji
Bakanlığı’na göre, ABD’de su maliyetinin %75’i enerji
kullanımından kaynaklanmakta; toplam enerji üretiminin
%4’ü su taşımacılığı ve ıslahında kullanılmaktadır.
Geleceğe baktığımızda, detaylı enerji modelimiz ve
bu modelin suyla olan bağlantıları, endüstriyel tatlı su
tüketiminin günümüzden 2060’a kadar iki kattan daha
fazla artış göstereceğine işaret etmektedir. İçerikleri biraz
farklı olmasına rağmen, hem Dağlar hem de Okyanuslar
dünyasında bu durum aynıdır. Diğer enerji üretimi
yöntemleri bu süreçte rol oynasa da, esas etmen kömürden
enerji üretimindeki büyümedir. Biyoyakıt üretiminin ve
petrol-doğal gaz üretiminde su kullanımının giderek
artması da önemli etmenlerdir. Fakat kaynaklardan tatlı
su çıkarımı, suyun daha verimli kullanılmasına yönelik
yapılan çalışmalar (örneğin açık devre soğutmanın
aşamalı olarak durdurulması) nedeniyle, içinde
bulunduğumuz on yıllık sürede azalma gösterir.
SEKTÖRLERE GÖRE KÜRESEL TATLI SU ÇEKİMİ
Belediyeler
%10
Tarım
%70
TATLI SU TÜKETİMİ (DAĞLAR)
150
Electricity - Geothermal
Sanayi
%20
120
Electricity - Solar
Milyar m3/yıl
Electricity - Biomass
90
Electricity - Nuclear
60
Electricity - Coal
Electricity - Gas
30
Electricity - Oil
0
2010
2035
Yıl
 Fosil üretimi
 Biyoyakıt üretimi
 Elektrik – Kömür
 Elektrik – Nükleer
 Rafinaj
 Elektrik – Petrol
 Elektrik – Gaz
 Elektrik – Biyokütle
 Elektrik – Güneş
 Elektrik – Jeotermal
2060
Refining
Biofuels production
Fossils production
YENİ Mercek Senaryoları GELİŞİM VE SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK ÜZERİNE GÖRÜŞLER 73
2030’A KADAR DÜNYANIN
SU, ENERJİ VE GIDA İHTİYACI
% 40-50 ARASI ORANLARDA
ARTACAKTIR.
ÇARPICI İHTİMALLER:
KENTLEŞME
2020’lerde, alışılmadık ölçüde şiddetli bir dizi fırtına,
Asya’da deniz seviyesinin yükselmesine yol açarak
başlıca kıyı kentlerinde büyük çaplı sel baskınlarına
neden olmuştur. Hükümetler bentlerle yeni fırtına
bariyerlerinin yanı sıra, özellikle rüzgâr ve güneş
parkları gibi yeni enerji altyapıları inşa ederek soruna
hızlı bir şekilde yanıt vermiş olmasına rağmen, on yıl
sonra, yeni bir dizi beklenmedik sel baskını bu
bariyerlerle altyapıları yok etmiştir.
Varlıklılar kendileri için jeneratör ve diğer kurtarıcı enerji
mekanizmalarını edinmişken, yoksullar, devletin bu
durum için bir sorumlu tespit etmesini ve hasarlarını
karşılamasını talep etmiştir. Diğer taraftan, hem varlıklı
hem de yoksul kesim, ‘sorunun kökünden çözülmesinde’
ısrarcıdır. Bu çözüm de, bir nesil içerisinde CO2
emisyonlarının ciddi oranda düşürülmesidir.
Bu sosyal mutabakata cevaben, yeni iklim gerçekliklerinin
gerektirdiği altyapı düzenlemelerine finansman sağlanması
için fosil yakıtlara tedarik zincirinin ilk aşamalarından
itibaren ağır vergiler uygulanmıştır. Söz konusu maliyetler
en nihayetinde son tüketicinin omuzlarına bindirilmiş olsa
da, ilk aşamada fosil yakıt endüstrisi hazırlıksız yakalanmıştır.
Doğal gazın kömüre tercih edildiği bu yeni dünyada,
hükümetin yaptırımlarıyla biyoyakıtlar çarpıcı bir hızla
yakıt karmasına girmiş; 2030’ların sonlarında, karbon
yakalama/depolama teknolojisinin kullanımı da hız
kazanmıştır. Son kullanıcıya yönelik ‘uygun’ enerji
düzenlemeleri yapılmaktadır. Buna sıfır emisyonlu
konutların inşası, entegre güneş pili kullanımı, rüzgâr
enerjisi ve mini bileşik ısı-güç sistemleri gibi yaptırımlar
da dâhildir. Kentlerin lojistik ağlar ile daha kompakt hâle
getirilerek yeniden tasarlanması ve böylelikle düşük
karbon çözümlerine (elektrikli toplu taşıma) ağırlık
verilmesiyle ulaştırma talebi düşürülmüş; bu sayede
otomobil kullanımını gerektirecek durumlar azaltılmıştır.
YENİ Mercek Senaryoları GELİŞİM VE SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK ÜZERİNE GÖRÜŞLER 75
ÇARPICI İHTİMALLER:
SU VE GIDA
2020’lerden başlayarak ABD’de uzun süre devam eden
kuraklıkla birlikte, dünyanın diğer bölgelerindeki aşırı
yağmur yağışı ve sel vakaları, sonraki 20 yılda gıda
üretimini ciddi şekilde etkilemiştir. ABD’de ekilebilir
alanların büyük kısmına sahip olan çokuluslu şirketler
daha öngörülebilir başka ticari teşebbüslere girmek için
ellerindeki toprakları satmaya başlarken, gelişmekte
olan ülkelerdeki yoksul çiftçilerin ürettiği mısır, pirinç
ve buğday fiyatları fırlamıştır.
Aşırı hava koşulları tarım alanlarını, altyapıyı ve küresel
tedarik hatlarını bozmuş; deniz seviyesinin yükselmesi
Mekong ve Ganj’ın tuzdan olumsuz etkilenmesine yol
açmıştır. Okyanuslarda asit seviyesinin artması da gıda
zincirine ciddi düzeyde hasar vermektedir. Mercan,
kalkerli fitoplankton, midye, salyangoz, denizkestanesi ve
diğer deniz organizmaları kalsiyum karbon kabuklarını/
iskeletlerini üretemez hâle gelmiştir. Sürece deniz
sıcaklığındaki değişimlerin de eklenmesiyle deniz
organizmalarının kademeli olarak yok olması, deniz
ekosistemlerini, büyük çaplı tür göçleri, hatta sistemlerin
tümden çökmesi gibi risklerle karşı karşıya bırakmıştır.
Hayatları bu gıda türlerine dayanan toplumlarda toplu
göçler görülmektedir. Birçok hükümet, mümkün olduğunda
sulama projeleri ve sel koruma sistemleriyle soruna çözüm
arasa da, mecbur kalınan durumlarda zorunlu göç yoluna
gidilmesi bölge halklarının tepkisini çekmektedir. Ayrıca
CO2 emisyonlarına ağır vergiler getirilmiştir. Çin, kömürden
enerji üretimini daha temiz hale getirerek karbon yakalama/
depolama teknolojisinde liderliği ele almış ve uzun
vadede kömürün doğal gaz karşısına eskisi gibi büyük bir
rakip olarak çıkmasını sağlamıştır. Öncelik gıda üretimine
verildiğinden, biyoyakıtlar ve diğer biyokütleden enerjiye
dönüşüm biçimlerinde düşüş görülmektedir.
Dayanıklılık açısından baktığımızda, ilk yaklaşımın sorunu
tüm makul sonuçların uzun vadede ekolojik ve dolasıyla da
ekonomik olarak sürdürülemeyecek olmasıdır. İkinci kesim
ise, insanların tavırlarında sarsıcı değişiklikler olacağını
ve bugünden itibaren enerji tüketiminin düşeceğini
varsaymaktadır. Ayrıca, iklim değişikliğine ilişkin
tartışmalar, geçmişte yaşanan gerilimlerin etkisinde kalan
kutuplaşmış ve siyasileştirilmiş ideolojilere alet edilmiştir.
Yeni Mercek Senaryoları’nın diliyle ifade edecek olursak,
küresel iklim politikasındaki gelişimler şu anda bir Zorlu
Dönüşüm’e sıkışmış hâldedir. Bu durum, yalnızca sınırlı
ilerlemelerin kaydedilebildiği ve zorlu seçimlerin –bazen
yıllarca– ertelendiği bir sürüklenme olarak görülebilir. Bu
gecikmelerin nedeni, küresel ekolojik değişimlerin temelini
oluşturan uzun zaman dilimleridir. Fakat, önümüzdeki
prototipik yollar, sürüklenme süreci ne kadar uzarsa,
içinde bulunulan şartların değiştirilmesi için gerekecek
değişimin yanı sıra, mali, siyasi ve sosyal sermayede
meydana gelecek telafisi güç zararların da aynı ölçüde
büyük olacağını göstermektedir.
Böyle bir sorunu bizden sonraki nesillere miras bırakmaya
vicdanımız elverecek mi? Daha fazla geç kalınmadan
gerekli adımlar atılırsa, bunun neden olabileceği ekonomik
hasarı ve yapılan politik hataların neden olduğu hayal
kırıklıklarını kabullenebilecek miyiz? Yerelleştirilen özel
ihtiyaçların karşılanması sürecinde, küresel kamu mallarının
sunumuna yönelik olarak ticaret mekanizmasının gücünü
açığa çıkaran aşamalı politika uygulamalarını keşfetmeye
hazır mıyız? n
YENİ Mercek Senaryoları GELİŞİM VE SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK ÜZERİNE GÖRÜŞLER 77
Enerjinin geleceğine dair devam eden tartışmalarda
ciddi bir fikir ayrılığı söz konusudur. Bir kesim; mevcut
gerçekler, insan doğası ve ekonomik-teknik olanakların
ışığında, makul olduklarını düşündükleri durumları
yansıtırken; diğer bir kesim, gerçekleşmesini istedikleri
sonuç için hedef belirlemekte ve bu hedefe ulaşılmasını
teşvik etmek için matematiksel fizibilite durumunu ortaya
koymaktadır.
KAPANIŞ NOTLARI
İçinde yaşadığımız karmaşık ve herşeyin bağlantılı olduğu
dünyada, eylemlerimizin doğurduğu olumlu sonuçların daha
dengeli bir dağılım gösterebilmesi için, bu senaryoların
seçimlerimizde ve iş birliklerimizde kurduğumuz diyaloğa
katkı sağlayacağını ümit ediyoruz. Durumun teşhisine yönelik
bu çerçeveler ve genel senaryo görünümleri, bir şirket ve
geleceğin enerji sistemini şekillendiren aktörlerden biri olarak
kendi kararlarımızı gözden geçirmemiz için, Shell tarafından
detaylı bir şekilde ele alınarak kullanılmaktadır.
Bu senaryolar, gelişmelerin birbirleriyle nasıl bağlandığını,
geribildirim döngülerinin ilk aşamada gidilecek yönleri
nasıl tayin ettiğini ve bir yöne doğru giden akıntıların karşı
akıntılar yaratarak döngüleri nasıl kaçınılmaz kıldığını
anlamamıza yardım etmektedir.
Dağlar senaryosunun başlangıcında betimlenen politika
reformlarının yavaşlığı sosyal gerilimler yaratmakta ve bunlar
en nihayetinde siyasi bir ifade şekli bularak değişime yol
açmakta; Okyanuslar senaryosunun başlangıcında
betimlenen reformlar ise yeni reformları bastırabilecek yeni
menfaat grupları doğurmaktadır. Talebin arzı veya arzın
talebi bastırması, piyasa fiyatlarını tetikleyen ve arz-talep
dengesini bozan tepkilere sebep olmaktadır. Bu bakımdan,
senaryolar birbirlerindeki gelişmeleri tetikleme potansiyeline
sahiptir. Bu karakteristik, geleneksel Doğulu bakış açısına
sahip okuyuculara daha tanıdık gelebilecekken;
senaryoların doğrusal nicel özellikleri Batılı düşünce tarzı
ile yetişmiş okuyucular tarafından daha rahat fark edilebilir.
Elbette, bağlantılı bir dünyada her iki merceği de
kullanmanın öneminin öğreniyoruz.
Bu, gelecekteki gerçekliğin, Dağlar ve Okyanuslar
senaryolarının bir ‘ortalaması’ olacağı anlamına
gelmemektedir. Asıl olan, gelecekte nasıl refah, liderlik,
bağlantı paradokslarını ve Zorlu Dönüşüm ile Hareket
Alanı yollarını görüyorsak, ne yöne bakarsak bakalım
hem Dağlar hem Okyanuslar senaryolarından kesitler
göreceğimizdir.
Stratejik planlamada senaryo yaklaşımının amacı,
dünyaya yönelik geleneksel bir bakış açısından farklılık
gösteren davranış modellerini daha iyi görebilecek
liderler yetiştirmektir. Senaryolar, olayların muhtemel
sonuçlarının bütünüyle kontrol edilemeyeceğini ya da
görmezden gelinemeyeceğini ama bu sonuçların
etkilenebileceğini anlamamıza da yardımcı olmaktadır.
Asıl önemli olan, bireysel veya toplu olarak yaptığımız
seçimlerin sağduyulu olmasıdır. Her iki senaryoda da ele
alınan ve bakış açımıza bağlı olarak, olumlu veya sıkıntılı
olarak değerlendirilebilecek özellikler bulunmaktadır.
Yarının dünyasının karmaşık dinamiklerini ne denli net bir
şekilde görürsek, yolculuğumuzda daha akıllıca seçimler
yapıp, daha köklü ortaklıklar kurarak, bu karmaşa
içinden daha sakin sulara ve daha yüksek zirvelere
ulaşmamız aynı ölçüde mümkün olacaktır.
İnsanları bu yönde cesaretlendirme konusunda sizlerin de
bizim kadar heyecanlı olduğunuzu ve sunduğumuz Yeni
Mercek Senaryoları’nın gelecek vizyonumuzu geliştirmede
hepimize yardımcı olacağını temenni ediyoruz.
SHELL SENARYO EKİBİ
Mart 2013
Yeni Mercek Senaryoları KAPANIŞ NOTLARI 79
EKLER:
SENARYO KARŞILAŞTIRMALARI VE
KARŞILAŞILAN ZORLUKLAR – ÖRNEKLER
ALAN
ETMENLER
DAĞLAR
OKYANUSLAR
KALICI MODELLER
Mevcut durum ve
İktidarın gücü, kurumların varlığı ve katılık
Yavaş yavaş artan beklentiler ve farklı çıkar
insan davranışı
Ters akıntılar
grupları arasında uzlaşma
Sistemde söz sahibi tarafların sayısının sınırlı
Sistemde söz sahibi tarafların sayısının yüksek
olması bazı gelişmelerin hayata geçirilmesini
olması bazı reformların gecikmesine neden olur
kolaylaştırır
PARADOKSLAR
REFAH
Tabakalaşmanın artması ve refahın belirli
Daha geniş alanlara yayılma ve nüfuz etme
kesimlerde daha fazla yoğunlaşması
LİDERLİK
BAĞLANTI
ÖNÜMÜZDEKİ YOLLAR
HAREKET ALANI
İmtiyaz sahipleri ve kurumsal düzenlemelerin
Çıkarları çatışan seçmen tabanı ve bunların
mevcut konumunu koruması
yönetimdeki temsilinin artması
Küreselleşmenin biraz güç kaybetmesi
Çalkantılı küreselleşme
İnternet ağının ayrıştırılması
Açık internet ağı gelişimi
Mevcut durumda nüfuz sahibi ekonomik
Orta gelir grupları ve gelişen yapılar
ve iktidar yapıları
DİĞER ÖZELLİKLER
Statükonun önceliklerine doğrudan tehdit teşkil
Temel
etmeyen politika alanları
ekonomik-mali politika reformları ve büyüme
ZORLU
Ekonomik reformlarda yaşanan zorluklar bazı
Yeni menfaatler öncelik alanları dışında kalan
DÖNÜŞÜM
ekonomileri orta gelir tuzağına düşürmektedir
reformları geciktirmektedir
Siyasi ve sosyal baskılar
Emisyonlar ve iklim baskıları
Sanat, teknoloji ve girişimcilikte bireysel
Siyaset ve iş modeline getirilen yenilikler
Yaratıcılık
başarılar
Koruma
‘Yaşam tarzımız’
Verimsizliğin azaltılması
Sosyal adalet
İlişkiler
Ulusal ve elit bağlantılar
‘Sessiz çoğunluklar’ arasındaki bağlantılar
Popüler ideolojiler
Kendi kaderine hükmetme
Birbirine dolanmış ortak kaderler
Bireysel mükemmeliyet ve ödüller
Dayanışma
İnsanların hak ettiğini alması
Sistemlerin hak ettiğini alması
ETMENLER
DAĞLAR
OKYANUSLAR
ENERJİ TALEBİ
Tercih
Yaptırımlar
Piyasalar
Fiyatlar
Dolaylı yoldan dâhil olan dışsallıklar
Yüksek fiyat dünyası
Ilımlı fiyat dünyası
Doğrudan dâhil olan dışsallıklar
Verimlilik teknolojisi
Ürün standartları
Piyasa yönlendirmesi
Verimlilik davranışı
Tasarlanmış
Fiyat duyarlılığı
Ekonomi
İlk aşamada eğilimden daha düşük
Eğilime paralel
Petrol
Önemini kaybeder
Uzun süren sıvı yakıt oyunu
Gaz
Şeyl gazı küresel başarıya ulaşır
Şeyl gazı Kuzey Amerika dışında gücünü
ENERJİ KAYNAKLARI
kaybeder
Kömür
Temiz kömür
Esnek kömür
Nükleer
Rönesans
Kamu tepkisi
Yenilenebilir
Maliyetler üzerine çekişmeler
Güneş pili belkemiği
Biyokütle
Elektrik üretimi için
Ulaştırma ve (daha sonra) malzeme kullanımı için
Yenilik
Fikrî mülkiyet haklarına tabidir
Açık yenilik
Uygulama
Büyük ölçekli arz odaklı
Yerel düzeyde cevaplar (arz ve verimlilik)
Ulaştırma
Gaz ve elektriğe geçiş
Daha verimli benzin ve dizel taşımacılığı
kaynaklardan elektrik
ENERJİ TEKNOLOJİSİ
Daha kısa kent yolculukları
Elektrik
Merkezî & karbon yakalama/depolama,
Daha geniş dağılımlı, kesinti yönetimi
hidrojen ile entegre
ÇEVRE
Arazi kullanımı
Kompakt kentler
Enerji ve gıda talebi çatışması
Yerel kirlilik
Denetime tabi standartların sisteme dâhil edilmesi
Yerel önleyici çözümler
İklim/Biyoçeşitlilik
Korunan araziler & ormanlaştırma
Genetiği değiştirilmiş teknoloji, yerel restorasyon
Adaptasyon
Savunmalar
Göç
YENİ Mercek Senaryoları EKLER:SENARYO KARŞILAŞTIRMALARI 81
ALAN
ÖZET RAKAMSAL TABLOLAR
DAĞLAR OKYANUSLARA KARŞI
DAĞLAR (KAYNAĞA GÖRE TOPLAM BİRİNCİL ENERJİ)
Birincil enerji talebi (EJ/yıl)
Yıl
Petrol
Biyoyakıtlar
Doğal gaz
Biyokütle Gazlaştırma
Kömür
Biyokütle/Katı Atıklar
1960
1970
1980
1990
2000
2010
2020
2030
2040
2050
2060
52,0
98,0
130,3
135,7
153,3
173,1
190,2
199,6
188,7
160,5
132,4
0,0
0,0
0,1
0,3
0,5
2,5
6,6
8,6
10,0
10,2
13,5
18,9
35,3
51,6
70,2
87,3
114,8
149,7
188,8
226,2
237,7
234,8
0,0
0,0
0,0
0,0
0,2
1,3
5,4
11,5
18,2
33,9
41,7
52,2
61,6
75,9
94,2
100,1
146,2
184,8
199,0
191,4
211,8
247,0
31,9
6,6
7,7
9,8
11,6
13,3
17,1
14,0
10,5
16,3
26,3
14,9
18,0
21,5
26,0
29,3
33,2
35,1
37,6
39,9
42,0
45,9
Nükleer
0,0
0,9
7,8
22,0
28,3
30,1
37,5
55,6
74,6
91,9
107,5
Hidroelektrik
2,6
4,2
6,2
7,8
9,5
12,4
13,2
14,7
16,7
18,7
20,7
Jeotermal
0,1
0,2
0,5
1,4
2,1
2,4
4,0
6,1
9,4
14,7
30,8
Güneş
0,0
0,0
0,0
0,1
0,2
0,8
3,6
11,3
19,5
32,1
51,3
Rüzgâr
0,0
0,0
0,0
0,0
0,1
1,2
3,0
5,2
11,5
21,8
34,3
Diğer Yenilenebilir Kaynaklar
0,0
0,0
0,0
0,0
0,0
0,0
0,0
0,0
0,0
0,0
0,1
147
226
304
369
424
535
647
749
822
902
992
1960
1970
1980
1990
2000
2010
2020
2030
2040
2050
2060
Ağır Sanayi
16,0
28,2
36,4
36,4
43,5
56,8
71,0
77,5
76,2
76,5
80,6
Tarım ve Diğer Sektörler
29,8
41,2
51,7
57,1
45,5
56,9
69,5
76,0
74,5
73,8
73,8
68,2
Geleneksel Biyokütle
Toplam
DAĞLAR (SEKTÖRE GÖRE TOPLAM NİHAİ TÜKETİM)
Enerji tüketimi (EJ/yıl)
Yıl
Hizmet
6,1
12,7
16,9
19,2
23,6
30,0
36,6
43,3
52,1
59,7
Yolcu Taşımacılığı – Deniz
0,2
0,2
0,3
0,5
0,6
0,7
0,9
1,0
1,0
1,0
1,0
Yolcu Taşımacılığı – Demiryolu
1,3
0,7
0,7
0,9
0,6
0,7
1,0
1,2
1,3
1,4
1,5
Yolcu Taşımacılığı – Karayolu
9,1
16,9
25,1
31,9
39,5
48,5
56,1
64,0
68,9
62,7
50,4
Yolcu Taşımacılığı – Havayolu
2,3
3,7
4,8
6,2
7,5
8,4
9,9
11,2
12,1
14,0
15,7
14,2
Yük Taşımacılığı – Deniz
5,4
5,6
5,7
5,9
7,7
9,8
12,1
13,5
13,8
14,0
Yük Taşımacılığı – Demiryolu
2,7
2,6
2,5
1,6
1,3
1,5
1,6
1,7
1,6
1,5
1,4
Yük Taşımacılığı – Karayolu
4,1
7,2
11,4
15,2
20,4
25,1
29,8
36,2
42,6
48,1
53,0
Yük Taşımacılığı – Havayolu
Konut – Isınma & Pişirme
0,5
0,9
1,0
1,5
2,0
2,1
2,6
3,3
4,0
5,0
6,2
30,0
40,6
49,4
58,1
67,2
74,1
77,0
80,4
82,8
84,3
87,7
Konut – Aydınlatma & Ev Aletleri
0,9
2,1
4,0
6,0
8,8
12,8
16,8
21,9
25,7
27,7
28,8
Enerji Dışı Kullanım
3,7
9,4
14,8
20,0
25,8
33,4
45,7
58,6
69,2
79,9
91,3
112
172
225
260
294
361
430
490
526
550
574
Toplam
*Bütün toplamlar en yakın tam sayıya yuvarlanmıştır.
Birincil enerji talebi (EJ/yıl)
Yıl
Petrol
Biyoyakıtlar
Doğal gaz
Biyokütle Gazlaştırma
Kömür
Biyokütle/Katı Atıklar
Geleneksel Biyokütle
1960
1970
1980
1990
2000
2010
2020
2030
2040
2050
2060
52,0
98,0
130,3
135,7
153,3
173,1
196,4
214,0
221,8
220,7
201,4
0,0
0,0
0,1
0,3
0,5
2,5
4,6
5,5
7,2
14,2
25,9
18,9
35,3
51,6
70,2
87,3
114,8
147,9
169,2
187,3
185,6
175,4
0,0
0,0
0,0
0,0
0,2
1,3
7,8
19,8
20,4
22,1
26,8
52,2
61,6
75,9
94,2
100,1
146,2
202,7
222,3
201,7
218,6
204,2
6,6
7,7
9,8
11,6
13,3
17,1
18,7
14,1
15,5
17,7
21,4
14,9
18,0
21,5
26,0
29,3
33,2
28,9
26,9
24,2
24,3
22,5
Nükleer
0,0
0,9
7,8
22,0
28,3
30,1
33,3
42,1
47,2
52,4
54,7
Hidroelektrik
2,6
4,2
6,2
7,8
9,5
12,4
13,5
14,8
16,8
18,7
20,6
Jeotermal
0,1
0,2
0,5
1,4
2,1
2,4
5,1
9,7
18,9
26,4
34,1
Güneş
0,0
0,0
0,0
0,1
0,2
0,8
4,4
25,2
70,1
132,6
209,6
Rüzgâr
0,0
0,0
0,0
0,0
0,1
1,2
4,7
13,2
24,7
42,4
59,3
Diğer Yenilenebilir Kaynaklar
0,0
0,0
0,0
0,0
0,0
0,0
0,0
0,0
0,0
0,1
0,2
147
226
304
369
424
535
668
777
856
976
1056
Toplam
OKYANUSLAR (SEKTÖRE GÖRE TOPLAM NİHAİ TÜKETİM)
Enerji tüketimi (EJ/yıl)
Yıl
1960
1970
1980
1990
2000
2010
2020
2030
2040
2050
2060
Ağır Sanayi
16,0
28,2
36,4
36,4
43,5
56,8
74,3
76,7
80,0
90,0
92,5
Tarım ve Diğer Sektörler
29,8
41,2
51,7
57,1
45,5
56,9
69,1
76,8
81,0
85,4
89,0
98,4
Hizmet
6,1
12,7
16,9
19,2
23,6
30,0
41,4
54,2
63,8
80,7
Yolcu Taşımacılığı – Deniz
0,2
0,2
0,3
0,5
0,6
0,7
0,9
1,1
1,1
1,1
1,0
Yolcu Taşımacılığı – Demiryolu
1,3
0,7
0,7
0,9
0,6
0,7
1,0
1,2
1,4
1,7
2,0
Yolcu Taşımacılığı – Karayolu
9,1
16,9
25,1
31,9
39,5
48,5
56,8
62,2
65,4
67,7
66,2
Yolcu Taşımacılığı – Havayolu
2,3
3,7
4,8
6,2
7,5
8,4
10,2
13,0
16,9
21,5
24,8
17,9
Yük Taşımacılığı – Deniz
5,4
5,6
5,7
5,9
7,7
9,8
12,3
13,7
15,1
16,9
Yük Taşımacılığı – Demiryolu
2,7
2,6
2,5
1,6
1,3
1,5
1,8
2,0
2,1
2,2
2,4
Yük Taşımacılığı – Karayolu
4,1
7,2
11,4
15,2
20,4
25,1
31,3
40,3
49,9
59,2
66,1
Yük Taşımacılığı – Havayolu
Konut – Isınma & Pişirme
0,5
0,9
1,0
1,5
2,0
2,1
2,6
3,5
4,4
5,7
6,9
30,0
40,6
49,4
58,1
67,2
74,1
72,5
73,1
70,7
73,8
76,6
Konut – Aydınlatma & Ev Aletleri
0,9
2,1
4,0
6,0
8,8
12,8
18,3
22,4
25,5
27,6
27,2
Enerji Dışı Kullanım
3,7
9,4
14,8
20,0
25,8
33,4
44,8
56,3
66,8
79,6
91,6
112
172
225
260
294
361
438
496
544
613
663
Toplam
YENİ Mercek Senaryoları EKLER: ÖZET RAKAMSAL TABLOLAR 83
OKYANUSLAR (KAYNAĞA GÖRE TOPLAM BİRİNCİL ENERJİ)
DAĞLAR (BÖLGELERE GÖRE TOPLAM BİRİNCİL ENERJİ)
Birincil enerji talebi (EJ/yıl)
Yıl
ABD & KANADA
1960
1970
1980
1990
2000
2010
2020
2030
2040
2050
2060
46,0
71,0
83,9
89,6
106,9
105,0
107,0
106,7
112,0
123,2
130,2
AB
31,5
53,2
65,8
69,7
72,4
74,2
71,8
71,2
73,2
80,5
88,0
Diğer Avrupa Ülkeleri
22,4
30,1
44,9
58,2
40,6
46,4
51,3
58,6
63,7
64,9
66,7
OECD Asya & Okyanusya
Çin
Hindistan
5,1
13,9
19,6
26,9
35,6
38,0
39,2
37,9
37,5
39,3
41,1
10,5
15,6
25,2
36,5
49,5
101,3
152,0
193,4
213,8
211,3
199,8
4,9
6,4
8,6
13,3
19,2
29,1
49,4
70,7
76,1
99,1
138,7
102,1
Diğer Asya & Okyanusya Ülkeleri
8,6
11,3
17,9
24,2
30,8
43,0
55,7
68,3
77,4
87,2
Latin Amerika & Karayipler
7,1
9,8
16,3
19,8
25,4
33,6
41,3
49,6
63,9
78,2
88,7
Orta Doğu & Kuzey Afrika
1,6
3,0
7,5
13,5
21,2
34,8
43,3
49,4
53,6
57,8
66,2
Sahra Altı Afrika
5,3
6,9
9,5
12,7
16,0
21,3
25,8
30,9
38,9
47,7
57,6
Uluslararası Denizcilik Ambarları
4,5
4,5
4,6
4,8
6,4
8,4
10,4
11,8
12,1
12,4
12,8
147
226
304
369
424
535
647
749
822
902
992
2060
Toplam
DAĞLAR (KAYNAĞA GÖRE TOPLAM NİHAİ ELEKTRİK TÜKETİMİ)
Enerji tüketimi (EJ/yıl)
1960
1970
1980
1990
2000
2010
2020
2030
2040
2050
Petrol
Yıl
0,8
2,9
5,0
4,1
3,6
3,0
2,6
1,8
1,1
0,6
0,4
Biyoyakıtlar
0,0
0,0
0,0
0,0
0,0
0,0
0,0
0,0
0,0
0,0
0,0
Doğal gaz
0,9
1,9
2,9
5,0
8,2
14,4
20,0
25,7
26,8
21,5
18,9
Biyokütle Gazlaştırma
0,0
0,0
0,0
0,0
0,0
0,0
0,4
1,3
3,4
7,7
9,1
Kömür
3,8
6,1
9,3
13,0
17,8
26,2
34,9
39,0
39,0
41,8
46,4
Biyokütle/Katı Atıklar
0,1
0,1
0,1
0,4
0,5
1,0
1,3
1,5
3,2
5,7
6,6
Nükleer
0,0
0,2
2,1
5,9
7,7
8,3
10,4
15,5
20,9
25,8
29,3
Hidroelektrik
2,2
3,5
5,1
6,3
7,6
10,2
10,9
12,1
13,9
15,7
17,4
Jeotermal
0,0
0,0
0,0
0,1
0,2
0,2
0,3
0,5
0,9
1,4
3,0
Güneş
0,0
0,0
0,0
0,0
0,0
0,1
1,6
7,2
13,2
19,9
29,7
Rüzgâr
0,0
0,0
0,0
0,0
0,1
1,1
2,5
4,0
8,2
15,1
22,6
Diğer Yenilenebilir Kaynaklar
0,0
0,0
0,0
0,0
0,0
0,0
0,0
0,0
0,0
0,0
0,1
8
15
25
35
46
65
85
109
131
155
184
Toplam
*Bütün toplamlar en yakın tam sayıya yuvarlanmıştır.
Birincil enerji talebi (EJ/yıl)
Yıl
1960
1970
1980
1990
2000
2010
2020
2030
2040
2050
2060
ABD & KANADA
46,0
71,0
83,9
89,6
106,9
105,0
104,6
100,1
98,4
97,6
97,9
AB
31,5
53,2
65,8
69,7
72,4
74,2
69,8
68,8
68,1
69,5
70,1
Diğer Avrupa Ülkeleri
22,4
30,1
44,9
58,2
40,6
46,4
56,9
63,3
63,9
62,5
61,0
5,1
13,9
19,6
26,9
35,6
38,0
38,3
36,1
34,7
34,1
34,0
10,5
15,6
25,2
36,5
49,5
101,3
159,5
198,4
190,9
176,5
162,6
4,9
6,4
8,6
13,3
19,2
29,1
51,9
80,3
111,1
142,9
156,3
OECD Asya & Okyanusya
Çin
Hindistan
Diğer Asya & Okyanusya Ülkeleri
8,6
11,3
17,9
24,2
30,8
43,0
55,2
71,9
94,4
133,2
158,2
Latin Amerika & Karayipler
7,1
9,8
16,3
19,8
25,4
33,6
51,9
63,5
73,9
84,1
87,8
Orta Doğu & Kuzey Afrika
1,6
3,0
7,5
13,5
21,2
34,8
42,3
45,2
51,2
67,7
83,2
Sahra Altı Afrika
5,3
6,9
9,5
12,7
16,0
21,3
26,8
37,5
56,2
92,5
128,5
Uluslararası Denizcilik Ambarları
4,5
4,5
4,6
4,8
6,4
8,4
10,6
11,8
13,2
15,2
16,4
147
226
304
369
424
535
668
777
856
976
1056
2060
Toplam
OKYANUSLAR (KAYNAĞA GÖRE TOPLAM NİHAİ ELEKTRİK TÜKETİMİ)
Enerji tüketimi (EJ/yıl)
1960
1970
1980
1990
2000
2010
2020
2030
2040
2050
Petrol
Yıl
0,8
2,9
5,0
4,1
3,6
3,0
1,7
0,8
0,3
0,0
0,0
Biyoyakıtlar
0,0
0,0
0,0
0,0
0,0
0,0
0,0
0,0
0,0
0,0
0,0
Doğal gaz
0,9
1,9
2,9
5,0
8,2
14,4
21,8
27,1
30,8
27,0
17,9
Biyokütle Gazlaştırma
0,0
0,0
0,0
0,0
0,0
0,0
1,2
3,8
3,7
3,3
2,9
Kömür
3,8
6,1
9,3
13,0
17,8
26,2
37,7
41,9
36,9
44,0
41,8
Biyokütle/Katı Atıklar
0,1
0,1
0,1
0,4
0,5
1,0
2,9
2,7
2,8
2,8
2,7
Nükleer
0,0
0,2
2,1
5,9
7,7
8,3
9,3
12,0
13,7
15,3
16,1
Hidroelektrik
2,2
3,5
5,1
6,3
7,6
10,2
11,1
12,4
14,3
16,2
17,9
Jeotermal
0,0
0,0
0,0
0,1
0,2
0,2
0,5
0,8
1,2
0,8
0,6
Güneş
0,0
0,0
0,0
0,0
0,0
0,1
1,9
14,2
41,1
74,7
112,0
Rüzgâr
0,0
0,0
0,0
0,0
0,1
1,1
3,5
8,3
14,5
24,1
33,0
Diğer Yenilenebilir Kaynaklar
0,0
0,0
0,0
0,0
0,0
0,0
0,0
0,0
0,0
0,1
0,2
8
15
25
35
46
65
92
124
159
208
245
Toplam
YENİ Mercek Senaryoları EKLER: ÖZET RAKAMSAL TABLOLAR 85
OKYANUSLAR (BÖLGELERE GÖRE TOPLAM BİRİNCİL ENERJİ)
DAĞLAR (EMİSYON NOKTASINA GÖRE NET CO2 EMİSYONLARI)
Net Emisyonlar (Gt CO2/yıl)
Yıl
Ağır Sanayi
1960
1970
1980
1990
2000
2010
2020
2030
2040
2050
2060
1,07
1,79
2,12
2,09
2,43
3,16
3,70
3,72
3,20
2,62
2,05
Tarım ve Diğer Sektörler
2,07
2,66
3,34
2,87
2,40
2,91
3,58
3,69
3,15
2,64
2,23
Hizmet
0,42
0,78
0,91
0,81
0,77
0,89
0,99
0,94
0,91
0,84
0,76
Yolcu Taşımacılığı – Deniz
0,02
0,02
0,02
0,04
0,04
0,05
0,07
0,07
0,07
0,07
0,07
Yolcu Taşımacılığı – Demiryolu
0,11
0,05
0,03
0,02
0,02
0,02
0,03
0,03
0,02
0,01
0,01
Yolcu Taşımacılığı – Karayolu
0,64
1,20
1,78
2,26
2,79
3,41
3,92
4,36
4,37
3,43
2,15
Yolcu Taşımacılığı – Havayolu
0,16
0,27
0,34
0,44
0,53
0,59
0,70
0,79
0,86
0,95
1,02
Yolcu Taşımacılığı – Gemi
0,39
0,39
0,41
0,42
0,55
0,69
0,86
0,96
0,97
0,98
0,98
Yük Taşımacılığı – Demiryolu
0,23
0,20
0,18
0,12
0,08
0,08
0,09
0,10
0,09
0,07
0,06
Yük Taşımacılığı – Karayolu
0,29
0,51
0,81
1,08
1,45
1,78
2,11
2,55
2,90
2,99
2,85
Yük Taşımacılığı – Havayolu
0,03
0,06
0,07
0,10
0,14
0,15
0,19
0,23
0,28
0,35
0,44
Konut – Isınma & Pişirme
1,09
1,47
1,57
1,84
1,81
1,88
1,90
1,87
1,81
1,69
1,55
Katı Yakıt Üretimi
1,00
0,91
0,91
0,91
0,84
1,53
1,56
1,54
1,35
1,23
1,16
-0,22
Sıvı Yakıt Üretimi
0,41
0,74
0,92
1,07
1,01
1,05
0,99
1,00
0,84
0,47
Gaz Yakıt Üretimi
0,30
0,49
0,60
0,73
0,96
1,26
1,72
2,10
2,26
2,03
1,27
Elektrik Üretimi
1,89
3,25
4,94
6,46
8,35
11,76
15,13
16,67
14,09
7,18
0,89
Hidrojen Üretimi
0,00
0,00
0,00
0,00
0,00
0,00
0,00
0,02
0,10
0,30
0,58
Isı Üretimi
0,18
0,38
0,69
1,24
0,97
1,08
0,94
0,79
0,64
0,45
0,32
Biyokütle – Enerji Dışı Ticari Kullanım
-0,10
-0,16
-0,19
-0,73
-0,85
-0,99
-0,87
-0,75
-0,74
-0,78
-0,98
10
15
19
22
24
31
38
41
37
28
17
Toplam
DAĞLAR (ENERJİ İÇİN TATLI SU TÜKETİMİ)
Su Tüketimi (milyar m3/yıl)
1960
1970
1980
1990
2000
2010
2020
2030
2040
2050
2060
Fosil Üretimi
Yıl
1,2
1,5
3,1
4,1
5,1
7,6
10,4
13,8
15,9
16,1
17,2
Biyoyakıt Üretimi
0,0
0,0
0,6
1,2
1,6
8,4
21,4
27,6
28,3
23,6
21,0
Rafinaj
1,7
3,2
4,1
4,4
5,0
5,7
6,2
6,6
6,3
5,3
4,3
Elektrik – Petrol
0,2
0,7
1,4
1,1
0,6
0,4
0,3
0,2
0,1
0,1
0,1
Elektrik – Gaz
0,9
1,4
1,6
2,2
2,0
2,5
2,1
2,6
2,8
2,5
2,6
Elektrik – Kömür
7,6
11,2
17,0
23,7
29,7
36,6
46,4
50,4
48,6
54,5
64,0
Elektrik – Nükleer
0,0
0,1
1,0
2,6
3,1
3,2
3,3
4,3
5,2
6,1
6,8
Elektrik – Biyokütle
0,1
0,1
0,1
0,7
0,6
1,0
1,5
2,3
5,1
10,2
12,2
Elektrik – Güneş
0,0
0,0
0,0
0,0
0,0
0,0
0,3
0,7
2,4
6,8
15,4
Elektrik – Jeotermal
0,0
0,0
0,1
0,3
0,4
0,5
0,7
1,1
1,8
2,9
6,2
Toplam
12
18
29
40
48
66
93
110
116
128
150
*Bütün toplamlar en yakın tam sayıya yuvarlanmıştır.
Net Emisyonlar (Gt CO2/yıl)
Yıl
Ağır Sanayi
1960
1970
1980
1990
2000
2010
2020
2030
2040
2050
2060
1,07
1,79
2,12
2,09
2,43
3,16
4,23
4,08
3,53
2,99
2,33
Tarım ve Diğer Sektörler
2,07
2,66
3,34
2,87
2,40
2,91
3,36
3,39
3,19
3,02
2,90
Hizmet
0,42
0,78
0,91
0,81
0,77
0,89
1,12
1,27
1,43
1,77
2,27
Yolcu Taşımacılığı – Deniz
0,02
0,02
0,02
0,04
0,04
0,05
0,07
0,08
0,08
0,08
0,07
Yolcu Taşımacılığı – Demiryolu
0,11
0,05
0,03
0,02
0,02
0,02
0,02
0,02
0,01
0,01
0,00
Yolcu Taşımacılığı – Karayolu
0,64
1,20
1,78
2,26
2,79
3,41
3,98
4,29
4,35
4,18
3,74
Yolcu Taşımacılığı – Havayolu
0,16
0,27
0,34
0,44
0,53
0,59
0,73
0,92
1,20
1,51
1,73
Yük Taşımacılığı – Deniz
0,39
0,39
0,41
0,42
0,55
0,69
0,87
0,97
1,06
1,19
1,25
Yük Taşımacılığı – Demiryolu
0,23
0,20
0,18
0,12
0,08
0,08
0,10
0,11
0,09
0,07
0,05
Yük Taşımacılığı – Karayolu
0,29
0,51
0,81
1,08
1,45
1,78
2,21
2,84
3,49
3,99
4,09
Yük Taşımacılığı – Havayolu
0,03
0,06
0,07
0,10
0,14
0,15
0,18
0,25
0,31
0,40
0,48
Konut – Isınma & Pişirme
1,09
1,47
1,57
1,84
1,81
1,88
1,92
1,70
1,29
0,95
0,76
Katı Yakıt Üretimi
1,00
0,91
0,91
0,91
0,84
1,53
1,77
1,66
1,39
1,24
1,06
Sıvı Yakıt Üretimi
0,41
0,74
0,92
1,07
1,01
1,05
1,26
1,77
2,12
1,58
0,53
Gaz Yakıt Üretimi
0,30
0,49
0,60
0,73
0,96
1,26
1,59
1,68
1,58
1,44
1,27
Elektrik Üretimi
1,89
3,25
4,94
6,46
8,35
11,76
16,19
17,99
16,58
16,87
13,75
Hidrojen Üretimi
0,00
0,00
0,00
0,00
0,00
0,00
0,00
0,01
0,03
0,09
0,23
Isı Üretimi
0,18
0,38
0,69
1,24
0,97
1,08
1,02
0,89
0,74
0,63
0,57
Biyokütle – Enerji Dışı Ticari Kullanım
-0,10
-0,16
-0,19
-0,73
-0,85
-0,99
-0,95
-1,01
-1,15
-1,50
-2,25
10
15
19
22
24
31
40
43
41
40
35
Toplam
OKYANUSLAR (ENERJİ İÇİN TATLI SU TÜKETİMİ)
Su Tüketimi (milyar m3/yıl)
Yıl
Fosil Üretimi
1960
1970
1980
1990
2000
2010
2020
2030
2040
2050
2060
1,2
1,5
3,1
4,1
5,1
7,6
10,6
14,3
17,7
19,5
21,6
39,5
Biyoyakıt Üretimi
0,0
0,0
0,6
1,2
1,6
8,4
14,3
17,8
22,0
32,3
Rafinaj
1,7
3,2
4,1
4,4
5,0
5,7
6,7
8,3
9,6
9,6
8,9
Elektrik – Petrol
0,2
0,7
1,4
1,1
0,6
0,4
0,2
0,1
0,0
0,0
0,0
Elektrik – Gaz
0,9
1,4
1,6
2,2
2,0
2,5
2,3
2,7
3,2
2,7
1,7
Elektrik – Kömür
7,6
11,2
17,0
23,7
29,7
36,6
51,1
58,3
50,6
52,2
46,2
Elektrik – Nükleer
0,0
0,1
1,0
2,6
3,1
3,2
3,1
3,4
3,5
3,5
3,5
Elektrik – Biyokütle
0,1
0,1
0,1
0,7
0,6
1,0
2,5
3,7
3,8
3,6
3,4
41,8
Elektrik – Güneş
0,0
0,0
0,0
0,0
0,0
0,0
0,5
3,0
9,1
21,7
Elektrik – Jeotermal
0,0
0,0
0,1
0,3
0,4
0,5
0,9
1,6
2,5
1,6
1,3
Toplam
12
18
29
40
48
66
92
113
122
147
168
YENİ Mercek Senaryoları EKLER: ÖZET RAKAMSAL TABLOLAR 87
OKYANUSLAR (EMİSYON NOKTASINA GÖRE NET CO2 EMİSYONLARI)
SÖZLÜK
3D BASKI
G8 (SEKİZLER GRUBU)
Hammaddenin katmanlarından üç boyutlu bir nesne oluşturularak
1975 yılında dünyanın en büyük ekonomilerini oluşturan sekiz
orijinal bir nesnenin tıpatıp replikasının yaratıldığı, nispeten hızlı
ülkenin hükümetleri tarafından, her yıl toplanılarak küresel
ve düşük maliyetli bir üretim tekniği.
meselelerin tartışılması amacıyla kurulmuş olan, üyelerinin
Fransa, Almanya, İtalya, Japonya, Birleşik Krallık, ABD,
BRIC ÜLKELERİ
Brezilya, Rusya, Hindistan ve Çin’in oluşturduğu hızla gelişen
ekonomiler (bazen BRIC ülkelerine Endonezya da dâhil
edilmektedir).
Kanada, Rusya olduğu ve Avrupa Birliği’nden bir temsilcinin
bulunduğu forum.
GSYİH (GAYRİ SAFİ YURTİÇİ HÂSILA)
Bir milletin yıllık ekonomik faaliyet ölçütü. Ekonomiye
CCS (KARBON YAKALAMA/DEPOLAMA)
Karbondioksitin (CO2) yakalanarak uzun süre yeraltında
depolanması için kullanılan teknolojiler.
CHP (COMBINED HEAT AND POWER)
Bileşik ısı-güç sistemi.
GELİŞTİRİLMİŞ PETROL ÜRETİMİ
Bir rezervden (petrol sahası) çıkarılan petrol miktarının termal
ve kimyasal yöntemler veya karışabilir gaz enjeksiyonu
kullanılarak arttırılması amacıyla kullanılan bir teknik.
HİDROLİK ÇATLATMA
Sıkışmış hâlde bulunan gazın serbest bırakılması için yeraltı
kaya tabakasında çatlakların yaratılması amacıyla, suyun kumla
ve kimyasallarla karıştırılarak yüksek basınçla yeraltına enjekte
katılan üreticilerin getirdiği değerin vergiler eklenerek
ve sübvansiyonlar çıkarılarak elde edilen toplamı.
SIVI BAKIMINDAN ZENGİN ŞEYL /
HAFİF SIKI PETROL (LTO)
Düşük viskoziteli ham petrol veya düşük geçirgenlikli kaya
oluşumlarında bulunan, geçirgenlik düzeyi düşük madde.
LNG (SIVILAŞTIRILMIŞ DOĞAL GAZ)
Gazın (genelde metan gazının) taşınması için soğutularak sıvı hâline
getirilmesi; ardından enerji üretimi ve yurt içi enerji tedariğinde
kullanılmak üzere ısıtılarak tekrar gaz hâline döndürülmesi.
MRH (MAJOR RESOURCE HOLDER)
Büyük kaynakların sahibi. Petrol, gaz, kömür, metal ve mineral
gibi büyük ulusal kaynaklara sahip millet.
edildiği bir işlem.
STK (SİVİL TOPLUM KURULUŞU)
G20 (YİRMİLER GRUBU)
Yerel, ulusal veya uluslararası düzeyde faaliyet gösteren,
1999 yılında küresel ekonomi ve mali gündem meselelerinde
uluslararası iş birliği sağlanması için kurulmuş, 19 büyük ülke
ve Avrupa Birliği’nin temsilcilerinden oluşan forum.
kâr amacı gütmeyen veya gönüllü yurttaş grubu.
OECD (EKONOMİK KALKINMA
VE İŞBİRLİĞİ ÖRGÜTÜ)
Ağırlıklı olarak Batılı, sanayileşmiş devletlerden oluşan, üye
ülkelerin sürdürülebilir ekonomik büyüme-istihdam sağlamasına
ve yaşam standartlarının yükseltilmesine katkı sağlamak
amacıyla 1961 yılında kurulmuş, 30 üyeli örgüt.
ULUSLARASI BİRİM SİSTEMİ
1961 yılında petrol satışına yönelik ortak bir politika
MJ = megajoule = 106 joule
uygulanması amacıyla kurulmuş örgüt. Mevcut üyeler arasında
GJ = gigajoule = 109 joule
Cezayir, Angola, Ekvador, İran, Irak, Kuveyt, Libya, Nijerya,
TJ = terajoule = 1012 joule
Katar, Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri ve Venezuela
EJ = exajoule = 1018 joule
bulunmaktadır.
GÜNEŞ PİLİ (FOTOVOLTAİK)
BİRİMLERİN DÖNÜŞTÜRÜLMESİ:
1 boe = 5,63 GJ*
Güneş panelinin kullanılmasıyla ışığa maruz kaldığında serbest
1 mbd = 2,05 EJ/yıl
elektronlar oluşturarak elektrik akımı üretilmesini sağlayan
1 milyon metre küp doğal gaz = 34 450 GJ*
teknoloji.
1 milyon ton doğal gaz = 46 100 TJ*
1 ton kömür = 25 GJ*
BASKI ZİNCİRİ
Enerji, su ve gıda sistemleri arasındaki karşılıklı ilişki.
SIKI / ŞEYL GAZI VE KÖMÜR YATAĞI
METANI (CBM)
Kömür, kumtaşı ve şeyl gibi çok düşük geçirgenlikli kayalarla
yeraltında sıkışmış olan gaz kaynakları. Bu gazlar genellikle
hidrolik kırılma yöntemi kullanılarak, yatay kuyularla yüzeye
çıkarılmaktadır.
ENERJİ KISALTMALARI
boe = varil eşdeğer petrol
CO2 = karbondioksit
Gt = gigaton
kWh = kilovat saat
mbd = milyon varil/gün
ppm = hacim açısından milyon başına tane sayısı
t = metrik ton
tcf= trilyon feet küp
1 ton birincil biyokütle = 12 GJ*
1 kWh = 3,6 MJ
*Bu genel bir ortalamadır ve taşıyıcının enerji kapasitesine göre
değişkenlik gösterebilir.
YENİ Mercek Senaryoları EKLER: SÖZLÜK 89
OPEC (PETROL İHRAÇ EDEN ÜLKELER ÖRGÜTÜ)
YASAL NOTLAR
Bu senaryolar kitabı, Shell’in mali durumunu,
faaliyet sonuçlarını ve Royal Dutch Shell işletmelerini
etkileyebilecek ileriye yönelik beyanlar içermektedir.
Tarihî gerçekler dışındaki tüm beyanlar ileriye dönük
beyanlardır veya böyle kabul edilmelidir. Yönetimin
mevcut beklenti ve varsayımlarına dayalı gelecek
öngörülerinin ifadesi olan, ileriye dönük bu beyanlar,
açıkça ifade edilen veya ima edilen durumlardan bariz
bir farklılık gösteren gerçek sonuçlar, uygulamalar veya
olaylarla sonuçlanabilecek, bilinen ve bilinmeyen risk ve
belirsizlikler içermektedir.
İleriye dönük beyanlar, Royal Dutch Shell’in piyasa risklerine
olası maruziyetini içeren ve yönetimin beklentilerini,
inançlarını, tahminlerini, öngörülerini, projeksiyonlarını
ve varsayımlarını ifade eden beyanları içermektedir ve
fakat bunlarla sınırlı değildir. İleriye dönük bu beyanlar;
‘‘beklemek’’, ‘‘inanmak’’, ‘‘olasılık dâhilinde olmak’’, ‘‘tahmin
etmek’’, ‘‘ummak’’, ‘‘amaçlar’’, ‘‘niyetinde olmak’’, ‘‘olasılığı
olmak’’, ‘‘hedefler’’, ‘‘görünüm’’, ‘‘plan’’, ‘‘muhtemelen’’,
‘‘öngörmek’’, ‘‘riskler’’, ‘‘hedeflemek’’, ‘‘olabilir’’,
‘‘planlamak’’, ‘‘olacaktır’’ gibi bazı terimlerle ifade edilmiştir.
Royal Dutch Shell’in gelecekteki faaliyetlerini etkileyebilecek
ve bunların bu senaryolar kitabında bahsi geçen ileriye
dönük beyanlarda ifade edilenlerden bariz şekilde farklı
olmasına sebep olabilecek bazı etmenler vardır. Bu etmenlere
aşağıdakiler dâhildir ve fakat bunlarla sınırlı değildir:
(a) ham petrol ve doğal gaz fiyatlarındaki dalgalanmalar;
(b) Shell ürünlerine yönelik talepteki değişiklikler;
(c) döviz kurundaki dalgalanmalar;
(d) sondaj ve üretim sonuçları;
(e) rezerv tahminleri;
(f) pazar payı kaybı ve endüstriyel rekabet;
(g) çevresel ve fiziksel riskler;
(h) devralınacak malların özelliklerinin ve hedeflerin
belirlenmesi; bu tür işlemlerin başarıyla müzakere
edilmesi ve tamamlanmasına bağlı riskler;
(i) g
elişmekte olan ve uluslararası yaptırım uygulanan
ülkelerde faaliyette bulunmanın getirdiği riskler;
(j) i klim değişikliklerine yönelik düzenleyici önlemler
dâhil olmak üzere, teşrii, mali ve mevzuat gelişmeleri;
(k) ç eşitli ülke ve bölgelerdeki ekonomik ve finansal
piyasa koşulları;
(l) i stimlak ve devlet kurumlarıyla sözleşme şartlarının
yeniden müzakeresi, projelerin onaylanması sürecinde
yaşanan gecikmeler veya hızlı ilerlemeler, paylaşılan
maliyetlerin geri ödenmesinde yaşanan gecikmeler
gibi siyasi riskler; ve
(m) ticaret şartlarındaki değişiklikler.
Bu senaryo kitabında bulunan bütün ileriye dönük
beyanlar, bu bölümde yer alan veya atıfta bulunulan
uyarıcı ifadelerle açıkça ve bütünüyle sınırlandırılmıştır.
Okuyucular, kitapta yapılmış olan ileriye dönük beyanlara
gerekli olandan daha fazla düzeyde itimat etmemelidir.
Gelecekteki sonuçları etkileyebilecek diğer etmenler,
Royal Dutch Shell’in 31 Aralık 2011 tarihinde sona eren
yıla yönelik 20-F sayılı raporunda bulunmaktadır. Söz
konusu rapora www.shell.com/investor ve www.sec.gov
adreslerinden erişilebilir.
Bu etmenler okuyucu tarafından da değerlendirmeye
alınmalıdır. İleriye dönük beyanların her biri sadece bu
senaryo kitabının yayın tarihinde (Mart 2013) geçerli
olan durum temel alınarak hazırlanmıştır. Ne Royal Dutch
Shell ne de iştirakleri yeni bilgiler, gelecekteki olaylar
veya diğer bilgiler sebebiyle, ileriye dönük beyanların
yenilenerek veya gözden geçirilerek kamuya açılmasına
ilişkin herhangi bir yükümlülük üstlenmez.
Bu risklerin ışığında sonuçlar, bu senaryo kitabında
belirtilen ileriye dönük beyanlarda ifade veya ima
edilenlerden veya bu beyanlardan çıkarılanlardan bariz
bir şekilde farklı olabilir.
Yeni Mercek Senaryoları ve daha önce yayımlanmış
Shell senaryolarının geliştirilmesinde değerli
katkılarını esirgemeyen Shell çalışanlarına ve şirket
dışından destek veren uzmanlara teşekkür ederiz.
Diğer Shell Senaryo materyallerine shell.com/
scenarios adresinden erişilebilir.
© 2013 Shell International BV
Her hakkı saklıdır. Bu yayının hiçbir bölümü Shell
International BV’nin önceden yazılı izni alınmadan, hiçbir
şekilde hiçbir vasıta aracılığıyla kopyalanamaz, veri çekme
sisteminde saklanamaz, yayınlanamaz ve iletilemez.
VERİ KAYNAKLARI
Bahsi geçenler haricinde Shell’in senaryo analizlerinin geliştirilmesinde
ve bu kitaptaki şemalarda kullanılan birincil veri kaynakları şunlardır:
■■
■■
■■
■■
■■
■■
■■
IEA Dünya Enerji İstatistikleri ve Dengeleri 2012 © OECD/IEA 2012
(Shell International tarafından değiştirildiği şekliyle)
BM Nüfus Dairesi
EIA
Booz & Company
Uluslararası Su Yönetimi Enstitüsü (IWMI)
Stratejik ve Uluslararası Etüdler Merkezi (CSIS)
Dünya Bankası
YENİ Mercek Senaryoları EKLER: YASAL NOTLAR VE TEŞEKKÜR 91
TEŞEKKÜR
Kömür bir numaralı
enerji kaynağı olur
Hidrojenli araçlar
piyasaya sürülür
Dünya Karbon
Yakalama/
Depolama (CCS)
kapasitesi
20 GW olur
Dünyada doğalgazdan
üretilen elektrik 2012'deki
düzeyin %40 üzerine çıkarak
2000 GW'a ulaşır
Japonya'da karayolu yolcu
taşımacılığında katedilen
yolun %10'u elektrik veya
yakıt hücresi ile
Doğal gaz 200 EJ/yıla
gerçekleşir
ilk ulaşan enerji kaynağı
olarak zirveye yerleşir
Çin'in nükleer
kapasitesi
180 GW'a ulaşır
YÜKSEK BÜYÜME ORANLARININ
SÜRDÜRÜLMESİ İÇİN MALİ VE
EKONOMİK REFORMLAR YETERSİZ KALIR
AFRİKA'NIN
%50'Sİ
KENTLEŞİR
2020
HIZLA YÜKSELEN EKONOMİLER ETKİN
EKONOMİK REFORMLAR UYGULAR
Çin'deki otomobil filosu
= 114 milyon araç
OKYANUSLAR
ZAMAN
ÇIZELGESI
ÇİN'İN KİŞİ BAŞI GSYİH'Sİ
20.000 ABD DOLARI
DEĞERİNE ULAŞIR (SAGP)
HİNDİSTAN'IN KİŞİ BAŞI
GSYİH'Sİ 10.000 ABD
DOLARINA ULAŞIR
SIKIŞMIŞ GAZ/ŞEYL GAZI VE CBM
KUZEY AMERİKA'NIN DIŞINDA
SINIRLI BAŞARIYA ULAŞIR
Dünya güneş pili
kapasitesi = 500 GW
Petrol üretimi
100 mbd'ye ulaşır
Dünyanın CO2 emisyonu
yılda 40 Gt değerini bulur
ABD'nin otomobil filosu
(aktif) 30 mil/ABD gal
ortalamasına ulaşır
(2010'a kıyasla %45 artar)
Çin bir numaralı petrol tüketicisi
olarak ABD'yi tahtından eder
AVRUPA'NIN
%80'İ KENTLEŞİR
AVRUPA'DA
TOPLAM NÜFUS
DÜŞÜŞE GEÇER
ASYA'NIN %50'Sİ
KENTLEŞİR
Dünya rüzgâr kapasitesi
= 400 GW
KARAYOLU YOLCU
TAŞIMACILIĞI İÇİN SIVI
YAKITLAR KÜRESEL DÜZ
REKOR SEVİYEYE ULAŞIR
SIKIŞMIŞ GAZ/ŞEYL GAZI VE
CBM GELİŞİMİ KUZEY AMERİKA'NIN
EDİNDİĞİ DENEYİMİ DÜNYAYA YAYAR
DÜNYA NÜFUSU
8 MİLYARA ULAŞIR
SOSYAL VE SİYASİ BASKILAR
REFORMLARI VEYA RADİKAL
REJİM DEĞİŞİKLİĞİNİ TETİKLER
CCS dünya genelinde
yılda 1 Gt CO2 değerini
yakalar
ULUSLARARASI İLİŞKİLER ABD
VE ÇİN HÂKİMİYETİNE GİRER
NÜFUZ SAHİBİ KESİMİN İŞ
BİRLİĞİ, SEÇİLEN POLİTİKALARIN
UYGULANMASINI KOLAYLAŞTIRIR
2010
SOSYAL/EKONOMİK/SİYASİ ENER Jİ DEĞİŞİKLİKLERİ
SOSYAL VE SİYASİ BASKILAR İKTİDAR
SAHİPLERİNİN ÇIKARLARININ
KORUNMASINI TEŞVİK EDER
ENER JI DEĞIŞIKLIKLERI
Dünyanın CO2 emisyonu
yılda 40 Gt'a ulaşır
2030
ENER JI DEĞIŞIKLIKLERI
Dağlar
zaman
çizelgesi
TEKNOLOJİ GELİŞİMİ ARTAN
FİYATLARLA HIZ KAZANIR,
ANCAK İKİNCİL ÖNEME SAHİP
POLİTİKALAR GERİ KALIR
Avrupa'nın otomobil filosu
(aktif) 50 mil/ABD gal
ortalamasına ulaşır
(2010'a kıyasla %45 artar)
Dünya güneş pili
kapasitesi = 1800 GW
Yenilenebilir kaynaklar
dünyanın birincil enerji
kaynağının %20'sini oluşturu
Dünyanın otomobil filosu (aktif) ortalama
35 mil/ABD gal ortalamasına ulaşır
(2010'a kıyasla %45 daha yüksek)
Fosil dışı kaynaklar dünyanın
birincil enerji kaynağının
%30'unu oluşturur
CCS dünya genelinde
yılda 10 Gt CO2 değerini
yakalar
Elektrik karbonsuz
hale gelir
Dünya nükleer kapasitesi
1200 GW'a ulaşır
I
ZEYDE
R
BAZI BÜYÜK EKONOMİLER ORTA
GELİR TUZAĞINDAN KURTULUR VE
KÜRESEL BÜYÜME TEKRAR YUKARI
YÖNLÜ BİR SEYİR İZLER
ASYA'DA TOPLAM
NÜFUS DÜŞÜŞE GEÇER
DÜNYA NÜFUSU
9 MİLYARA ULAŞIR
2050
2040
R
2060
GAZ ENERJİ SİSTEMİNİN BELKEMİĞİ
HALİNE GELİR (BİYOGAZIN YÜKSELİŞİ
İLE DOĞAL GAZ)
Hindistan düny
numaralı gaz tü
Dünyanın enerji talebi
1000 EJ/yıl olur
2070
Dünya uçak filosu
verimliliği 2012'ye
kıyasla %50 artar
DÜNYA NÜFUSUNUN
%15'İNDEN FAZLASINI
YAŞLILAR OLUŞTURUR
PETROL ÜRETİMİ/TÜKETİMİ
UZUN BİR DURAKLAMA
DÖNEMİNE GİRER
AFRİKA, ASYA'DAN SONRA EN ÇOK
ENERJİ TÜKETEN İKİNCİ EN BÜYÜK
KITA OLARAK AVRUPA VE KUZEY
AMERİKA'YI GERİDE BIRAKIR
Hindistan'daki otomobil
filosu = 500 milyon araç
ur
Elektrik, nihai enerji
talebinin %30'una ulaşır
Dünyanın enerji talebi
1000 EJ/yıl olur
Dünya güneş pili
kapasitesi = 20.000 GW
Dünya karayolu yolcu-km oranı
2012'deki rakamların üç katına çıkar
Hindistan en büyük
enerji tüketicisi olur
Dünyada binaların
ortalama ısıtma
verimliliği 2012 yılındaki
rakamların iki katına ulaşır
Elektrik, nihai e
talebinin %40'
Dünyanın nihai enerji
talebi en üst seviyeye ulaşır
Güneş pili 1 numaralı
enerji kaynağı olur
enerji
'ına ulaşır
Dünyada ortalama ağır sanayi
enerji verimliliği 2012 yılındaki
rakamların iki katına ulaşır
Dünya hava yolculuğu talebi
(22 trilyon yolcu-km) 2012'deki
rakamların 5 katına çıkar
Dünya karayolu yolcu-km değeri
2012'deki rakamların üç katına
çıkarak doygunluğa ulaşır
Dünyadaki
CO2 emisyonu
net sıfıra iner
Elektrik karbonsuz
hale gelir
2100
2090
2080
Karayolu taşıtlarında
sıvı yakıtlar kullanılmamaya
başlanır
Dünyanın CO2 emisyonu
yılda 2 Gt'yi bulur
Dünyanın otomobil filosu (aktif)
70 mil/ABD gal ortalamasına ulaşır
(2010'daki rakamların yaklaşık üç katı)
YENİ Mercek Senaryoları ZAMAN ÇİZELGESİ 94
yanın bir
üketicisi olur
Dünyadaki elektriğin %10'u
biyokütleden üretilir