2007 Eylül Sayı - xn--sevgiyaynlar
Transkript
2007 Eylül Sayı - xn--sevgiyaynlar
EYLÜL 2007 Sayý: 465 Fiyat: 3.5 YTL UFO : Hep Gündemde Kalacak Bir Olgu Sonsuz Mertebeler Demokrasinin Defolarý, Liderlerin Egolarý ÝÇÝNDEKÝLER Sonsuz Mertebeler ............................. 2 Dr. Refet Kayserilioðlu Aylýk Kültürel ve Siyasi Dergi UFO’lar Hep Gündemde Kalacak Bir Olgu ............. 6 Ahmet Kayserilioðlu Cilt: 39 Sayý:465 Eylül 2007 Onur Baþkaný: Dr. Refet Kayserilioðlu Sevgi Yayýnlarý Tic.Ltd.Þti. adýna Sahibi ve Genel Yayýn Müdürü: Ayþegül Kayserilioðlu Yazý Ýþleri Müdürü: Nihal Gürsoy Yayýn Kurulu: Güngör Özyiðit Nelda Bayraktar Özenç Kayserilioðlu Hale Ürkmezgil Haberleþme Sorumlusu ve Okur/Abone Ýliþkileri: Kazým Erdemoðlu 0212 252 85 85 Faks: 02122491828 P.K: 471 Beyoðlu/Ýstanbul Yönetim Yeri: Oba Sok. Sýlla Ap. No: 7/1 Cihangir/Ýstanbul Baský: Ýnkýlap Kitabevi San. Tic. A.Þ. Çobançeþme Mah. Sanayi Cad. Altay Sok. No:8 Yenibosna/Ýstanbul Fiyatý: 3.5 YTL Yýllýk Abone: 40 YTL Yurt Dýþý: 50 YTL Demokrasinin Defolarý Liderlerin Egolarý ............................... 17 Güngör Özyiðit Anupama ile Yoga Ayça Gülerman ile Söyleþi ........................ 20 Nihal Gürsoy Andrew’un Annesi Mary (Son Bir Kez) ........................................ 24 John Edwards/Arýn Ýnan Terapi Esnasýnda Ölüm Aný (Çocuklarýn geçmiþ yaþamlarý) ................. 28 Carol Bowman/Nelda Bayraktar Aydýn Ýnsan Olmak ........................... 31 Özer Baysaling Yaðmurun Daveti ............................... 40 Funda Ceyhan Türkçe’nin Özelliði ve Güzelliði II .......................................... 43 Hasan B. Ali Kapak resmi: Raphaello, Socrates - Atina Okulu SEVGÝ DÜNYASI Sevgili Dostlar Yoðun bir yaz oldu hepimiz için; daha da bitmiþ deðil yoðun günler Kolay deðil, köklü deðiþiklikler yapmak için kuvvetli bir dürtü duyuyor toplumumuz. Birþeyleri korumanýn ve kurtarmanýn yolunun sadece ölmekten ve öldürmekten geçmediðini kabul etmek istiyor. Bir þeyleri elde etmenin yolunun, kötülerin zannettiði gibi, baþkalarýný bir þey yapamaz hale getirmek olmadýðýný, aksine kendini yükseltmek olduðunu iyice anlamaya, sindirmeye çalýþýyor. Geçmiþte insanlýk tarihinde önemli bir rol oynamýþ mirasa sahip olduðunun bilinciyle, modern insanlýða da verebileceði pek çok deðerlerinin saklý olduðunu hissediyor. Bunun için uzunca bir süreden beri korkuyla büzüþüp kaldýðý penceresi olmayan karanlýk odalardan çýkmasý lâzým geldiðini biliyor, ferah yerlere, ýþýklý ve geniþ bahçelere kavuþmak istiyor. Bunun için çýrpýnýyor toplumumuz, bunun için riskler göze alýyor. Baþkalarýnýn “al, bunu giy” dediði elbiseyi sýrtýna geçirmektense, kendi yaptýðý bitinceye kadar çýplak kalmaya razý oluyor. Umarýz ve dilekçiyiz ki, huzursuz günler geride kalýr, yalancýlar ve hýrsýzlar kendi sonlarýna doðru yola çýkarlar, dünyada ve ülkemizde zavallý, fakir insanlarýn gencecik evlatlarý “þehit oldu” diye öldürtülmezler. En Derin Sevgilerimizle SEVGÝ DÜNYASI 1 ÖZDEN ÝLE ERDEM KONUÞUYOR Ýnsanýn dünya hayatýný düzenleyen bir sevk ve idare mekanizmasý olduðu gibi, ruhi hayatýný, ruhi tekâmül ve münasebetlerini düzenleyen bir idare mekanizmasýnýn olmasý da zaruridir. Çünkü ruhi tekâmül dünyadan baþlamadýðý gibi dünyada da sonlanmaz. Dr. Refet Kayserilioðlu SONSUZ MERTEBELER... SEVGÝ DÜNYASI Erdem - Tekâmülde mertebelerden, gittikçe yükselen derece ve kademelerden, sonra da hiyerarþik idare mekanizmalarýndan bahsediyorsunuz. Bunlarýn manâsý nedir, sebebi ve gayesi nedir? Özden - Evet tekâmülde yükselen kademeler vardýr. Tekâmül, bir yükselmeyi ve olgunlaþmayý ifade ettiðine göre, bu yükselmenin bir takým mertebelerinin bulunmasý da bir zaruret olur. Meselâ bir þahsýn A diye adlandýracaðýmýz bir mertebeden, B mertebesine geçsin, oradan da C mertebesine geçmeye uðraþsýn. Bu takdirde tekâmül yürüyüþünün zaruri neticesi olarak üç mertebe, hemen ilk adýmda karþýmýza çýkmýþ olur. Geçirilen kademe, þimdi içinde bulunulan kademe ve ulaþýlmaya çalýþýlan kademe. Her mertebede bulunan þahýs için bir geçmiþ hâl, bir þimdiki hâl, bir de gelecek hâl bulunacaðýna göre, bu mertebeler aþaðýlara ve yukarýlara doðru sonsuz sayýda uzanýp gidecektir. 3 Erdem - Bu hiyerarþik idare mekanizmasý dediðimiz þeyin bu mertebelerden ne farký vardýr? Özden - Mertebeler bir hâli, bir durumu ifade ederler. Halbuki hiyerarþide vazife yönünden birbirine baðlý bir dereceleniþ vardýr. Meselâ Baþbakandan, içiþleri bakanýna, müsteþara, valiye, kaymakama ve nihayet muhtara kadar uzanan bir vazife dereceleri vardýr. Bir alttaki, bir üsttekine tabidir ve o üstteki de daha yukarýdan emir ve direktif alýr. Ýþte böylece dünyaya ait bir hiyerarþik idare mekanizmasý kurulmuþ olur. Erdem - Bu hiyerarþik idare mekanizmasýnýn öbür dünyaya ait olaný da var mýdýr? Özden - Elbette vardýr. Hem de dünyadakinden daha þümullü, daha geniþ salâhiyet ve mesuliyetleri olan bir idare mekanizmasý vardýr. Bunun dereceleri ve kademeleri gittikçe azametleþerek sonsuzlara doðru uzanýr. Ýnsanýn dünya hayatýný düzenleyen bir sevk ve idare mekanizmasý olduðu gibi, ruhi hayatýný, ruhi tekâmül ve münasebetlerini düzenleyen bir idare mekanizmasýnýn olmasý da zaruridir. Çünkü ruhi tekâmül dünyadan baþlamadýðý gibi dünyada da sonlanmaz. Ruh hayatý dünyadaki hayattan çok daha karýþýk durumlar da arz edebilir. Erdem - Ruh hayatý niçin dünyadaki hayattan daha karýþýk durumlar arz ediyor. Bugüne kadar söylediðinize göre dünya hayatý da, ruhun dünyaya mahsus bir hayatý deðil mi idi? Özden - Muhakkak ki dünya hayatý da ruha ait bir hayattýr. Fakat bedene baðlý ruhun hareketlerini sýnýrlandýran tabiat kanunlarý ve sosyal kanunlar, örfler, âdetler v.s. var. Bütün bu sýnýrlamalar ruha bir kolaylýk temin eder, gideceði emniyetli yolu gösterir. Halbuki serbest ruh böyle sýnýrlamalarýn bir çoðundan mahrumdur. Serbest iradesini kullanarak bir takým kararlar vermek zorundadýr. Verdiði kararlarýn neticesine de katlanacaktýr. Elbette spatyomdaki SEVGÝ DÜNYASI 4 (öbür dünya) bedensiz varlýk da baþýboþ deðildir. O da orasýnýn nizamlarýna uyacaktýr. Ona da çeþitli kanallardan yardým gelecektir. Fakat ne de olsa dünyaya nispetle daha serbest durumdadýr. Ýþte bu serbestlik dolayýsýyla onlarýn sevk ve idaresi ile vazifeli idareci varlýklarýn iþleri zorlaþýr. Onlar, serbest iradelerin baþka varlýklara verecekleri zararlarý önlemek ve bazý hareketlerin neticelerini deðiþtirmek zorundadýrlar. Erdem - Nasýl bedensiz varlýklar serbest iradelerini böyle serbest kullanabilmektedirler? Özden - Bedensiz varlýklarýn dünya nizamlarýndan ve tabiat þartlarýndan uzak oluþlarý onlarýn serbestliklerini temin eden faktörlerden birisidir. Meselâ denize dalgýç elbisesiyle giren bir adamýn hareketleri sýnýrlýdýr. Bu elbiseleri çýkarýnca ve suyun dýþýna da çýkýnca hareketleri daha serbestleþir ve kolaylaþýr. Diðer taraftan bedensiz varlýklarýn hayatlarý daha ziyade tahayyüllere ve düþüncelere baðlý, bu sebepten de süratle deðiþebilme kabiliyetindedir. Orada bulunan seyyal maddeler düþünce ve tahayyüllere uyarak þekilden þekle girebilmektedir. Ýþte bu sebeplerden dolayý bedensiz varlýklarýn hareketlerinde daha fazla bir serbestlik vardýr. Erdem - Peki bedensiz varlýklarýn idaresiyle meþgul olan büyük idareciler arasýnda da dünya nizamlarýndaki bir valinin, bir kaymakama emir veriþi tarzýnda mý tesir nakledilir veya idare ediliþ böyle midir? Özden - Bu daha farklýdýr. Burada organizasyon sistemleri tarzýnda bir idare mekanizmasý vardýr. Organizasyon sisteminde bir organizatör (idareci) bir de ona tabi organlar vardýr. Meselâ insan bedeni bir organizasyondur, ayný zamanda bir organizmadýr. Bu organizmada organizatör insan ruhudur. Bunun emrindeki organlar ilk planda sistemlerdir. Sinir sistemi, hazým sistemi, deveran sistemi, urogenital sistem v.s. gibi. Her bir sistemin içinde de baþka organlar vardýr. Meselâ hazým sisteminde mide, baðýrsaklar, pankreas, karaciðer v.s. gibi. Bu böylece aþaðýlara doðru, tek hücreye kadar iner. Ýnsan ruhundan yukarýlara doðru da gittikçe büyüyen organizasyonlar halinde devam eder. Erdem - Ýnsan bedenindeki organizasyonlarý anlýyorum. Fakat insan ruhundan yukarý organizasyonlarý anlayamýyorum. Özden - Gelecek konuþmamýzda sizinle münhasýran organizasyonlar üzerinde konuþalým. Bu mühim SEVGÝ DÜNYASI bir konu ve temel bir bilgidir. Yalnýz þu kadarýný söyleyeyim ki insan çeþitli organizasyonlar içindedir. Aile, çalýþtýðý müessese, ait olduðu millet v.s. Bunlarýn sevk ve idaresiyle meþgul bedenli varlýklar olduðu gibi bedensiz varlýklar da vardýr. Bedensiz varlýklar arasýnda da çeþitli dere- 5 celerde deðiþik koloniler vardýr. Her organizasyonun kendine mahsus bir vazifesi ve o vazifeyi baþarabilecek bir organizatörü vardýr. Erdem - Peki bu organizatörün kendine tabi organlarýna tesiri nasýldýr? Özden - Burada organizatör kendine tabi organlara bir valinin, kaymakama baktýðý gibi benim alt kademem diye bakmaz. O organ benim bedenimin bir parçasý, bana ait benden bir parça diye bakar. Bu düþünce içindeki tesir alýþ veriþinin mahiyeti çok daha þümullü olacaktýr. Erdem - Organizatörler bu tarzda tesir alýp vererek nasýl geliþirler? Özden - Her organizatör ne derece büyük bedene sahip olursa olsun, ilk planda hem kendi ruhi tekâmülünü düþünmek, hem de bedenini teþkil eden varlýklarýn tekâmüllerini temin etmek mecburiyetindedir. Böylece mertebeler büyüdükçe vazifeler de büyümekte, mesuliyetler de artmaktadýr. Organizasyonlar da üst üste sýralanarak sonsuz mertebeleri teþkil ederler. Bütün mertebeler ve o mertebeleri teþkil eden organizasyonlar arasýnda da tam bir ahenk vardýr. UFO’LAR Hep Gündemde Kalacak Bir Olgu!.. Ahmet Kayserilioðlu, Psikolog SEVGÝ DÜNYASI DÜNYA ÇAPINDA BÝR PROBLEM "Vietnam Savaþýndan sonra dünyanýn karþý karþýya bulunduðu en önemli problem: UFO'lar!.." Amerika Birleþik Devletleri'nin iyice hesaplamadan içine daldýðý bir türlü çýkýþ yolunu bulamadýðý o bunalýmlý Vietnam Savaþý günlerinde söylenmiþ çarpýcý bir cümleydi bu!.. Sokakta, kendi halinde bir vatandaþ deðildi bu sözlerin sahibi... UFO'larýn dünya çapýnda bir problem olduðunu öngören kiþi, en geniþ bilgi ve haber kaynaðýna sahip Birleþmiþ Milletler'in Genel Sekreteri General U'Thant'ýn ta kendisiydi... 2006'nýn ilk beþ ayýnda UFO konusunu SEVGÝ DÜNYASI'ýnda enine boyuna incelemiþtik… 18 Temmuz 2007 Çarþamba gecesi saat 22.00 - 22.30 arasýnda Ahmet Altan; kardeþi ve babasý Çetin Altan'la birlikte gözlemledikleri 20 - 25 turuncu ýþýðýn Suadiye semalarýndaki bilinçli davranýþlarýný Hürriyet gazetesinde uzun uzadýya anlattý. Gördüklerinin doðal bir olay mý, yoksa UFO mu olduðunda kesin bir yargýya varamadýklarý için, yazýsýnda tüm uzmanlardan konuyu aydýnlatmalarý için adeta yalvarýrcasýna ricada bulunuyor ve sözlerini þöyle noktalýyordu: "Durduk yerde beni "UFO görmüþ adam" durumuna düþmekten kurtaracak biri yok mu? "Her açýklamayý kabule hazýrým "Yoksa yukarýlarda bir yerde "ana geminin" beklediðine inanmaya çok yatkýným." Bizim de Sayýn Ahmet Altan'dan bir ricamýz olacak: Bizzat kendilerinin yaþadýðý ve hepimizle paylaþtýðý ve 7 turuncu ýþýklarýn mahiyetini uzmanlarla lütfen ciddi bir þekilde tartýþarak araþtýrsýn ve elde ettiði sonuçlarý sorumlu gazetecilik gereði bizlerle paylaþsýn. UFO konusunun bir takým uçuk kiþilerin fantezisi, bir uydurmasý olmadýðý ve hattâ her branþtan sözüne güvenilir ciddi uzmanlarýn uzayda gözlemlediklerinin, turuncu ýþýklarýn çok ötesinde, dünya çapýnda bir önemi olduðu, B.M.Genel Sekreteri'nin sözlerinden açýkça anlaþýlmýyor mu? Son günlerde tüm dünyada UFO görüntüleri çok arttýðýndan bu hayatî konuyu ana hatlarýyla özetleyerek tekrar gündeme getirmeyi gerekli gördüm. SCÝENCE DÝGEST'DEKÝ UFO MAKALESÝ Bu konuda bilimsel kafalý kiþileri en doyuracak makalelerden birini, yýllar önce popüler bilim dergisi Science Digest'ýn Temmuz 1977 sayýsýnda Astronomi Uzmaný James Mullaney kaleme almýþtý. O yýllarda çevirisini dergimizde yayýmladýðým bu yazýyý geçenlerde okuyan pozitif düþünce sahibi mühendis arkadaþým: "Evvelce uçuk bir konu gözüyle bakýyordum ama iþin ciddiyetini bu makaleden anladým!.." diye itirafta bulunmuþtu. Bu nedenle önce bu çok deðerli makaleden alýntýlar yaparak UFO olayýnýn dünya çapýndaki önemini vurgulamak istiyorum: "… uzay gözlemlerinde uzmanlaþmýþ binlerce sivil ve askeri pilot, radar operatörü, meteorolojist ve astronom UFO olaylarýný gördüklerini söylemiþlerdir. Belki de bunlarýn en etkileyicisi astronotlarýn bildirdikleri olaylardýr. Apollo- 8 II astronotlarý, birinci Ay yolculuðu esnasýnda, araçlarýnýn, zekâ sahibi bir kuvvetin yönettiði anlaþýlan bir cisim tarafýndan izlendiðini söylemiþlerdir. Örneðin, onlardan Gordon Cooper þimdi bu olayý açýkça anlatmaktadýr. Ve geçenlerde NASA (Amerikan Uzay Araþtýrmalarý Merkezi) Gemini, Apollo ve Skylab'dan çekilen gerçek UFO fotoðraflarýnýn yayýnlanmasýný serbest býrakmýþtýr" "Esas soru þudur: Onlar nedir ve niçin buradalar? Bu sýrrý izah etmek için öne sürülen teorileri gözden geçirerek þimdi bu sorulara eðileceðiz: "A - Psikolojik Yayýlma: Ýþte sýk sýk basmakalýp olarak verilen ve tahmine dayanan izah tarzý. Bütün UFO bildirimleri zihni bir yanýlmanýn ve psikozun sonucudur. Kolektif halüsinasyonun bu þekilde tahmini bir zamanlar "harbin bozduðu sinirlere" ve "bomba korkusu" sebeplerine baðlanmýþtý. Artýk þimdi suçlu: "uyuþturucu ilaçlardýr". Eðer UFO olaylarýnýn açýklanmasýnda bu "kolektif halüsinasyon" izahý doðruysa, o halde biz UFO olaylarýnýn kendisinden de önemli bir problemle karþý karþýyayýz demektir. Pek çok güvenilir kimse -ki aralarýnda devlet baþkanlarý ve astronotlar da var- bu olaylarý bizzat baþlarýndan geçtiði için doðrulamýþlardýr. Bu tanýklar, olayýn sadece "Psikolojik yanýlma" ile açýklamasýný çürüttü. Bunca delil karþýsýnda bu izah kabul edilemez. "B - Ýnsan Yapýsý: Ýþte UFO'larla ilgili bir kolay izah: Bazýlarý hissediyor ki bu aygýtlar gerçekten vardýr. Fakat onlar bizim askeri kurumlarýmýzýn gizli silâhlarýdýr. "Bu olaylar, dünyada her ülkeyi rahatsýz etmektedir. Kore ve Vietnam dahil her SEVGÝ DÜNYASI büyük çekiþmede varlýklarýný belli etmiþlerdir. Bizim en hýzlý jetlerimizin ve uzay araçlarýmýzýn etrafýnda dolanarak hareket edebilmeleri, UFO'larýn çok ileri teknikleri olduðunu göstermektedir. "Magnet Projesi" adýyla yetkilendirilmiþ bir Kanada resmi çalýþmasýnda UFO'larýn gerçekten var oluþlarýnýn yanýsýra, onlarýn tekniklerinin bizimkinden apaçýk daha ileride olduklarý sonucuna da varýldý. "C - Hile-Þaka: "Hile" ya da "þaka" çýðlýðý, özellikle aktüel sahada UFO görünüþlerinin izahý için anýnda ortaya konan bir cevap olmaktadýr. Bilhassa bu cisimler yerde veya yere yakýn görülmüþlerse. Aþikâr hile ve þakalar vuku bulmuþ olmakla beraber, milyonlarca UFO görünüþlerini bununla izah etmek mümkün deðildir. Araþtýrmalar hileler yapýlabildiðini gösterir. Fakat bunlar bütün UFO haberlerinin ancak ufak bir yüzdesidir. Ve bu, yüzde birden daha az bir olasýlýktýr. "D - Doðal Olaylar ve Yanlýþ Hüviyetlendirmeler: Kuþkusuz bazý UFO zannedilen olaylar, þimdiye kadar keþfedilmemiþ tabii olaylarýn sonucu olabilir. Bilimin UFO olaylarý üzerine, alay etmeyi bir kenara býrakarak ciddiyetle eðilmesinin nedenlerinden biri de budur zaten. Pek çok araþtýrýcý UFO olaylarýnýn yüzde sekseninin böyle yanlýþ deðerlendirmelerin sonucu olabileceðinde hemfikirler. Yine de geriye çözülememiþ pek çok UFO olayý kalmaktadýr. Sadece kimliði belirlenememiþ bir tek olay kalsa bile, problemimiz var demektir. Özellikle pilot, astronom, astronot gibi eðitilmiþ gözlemcilerin yanlýþa yöneltilebilmeleri çok zor görünmektedir. Ýnanýlýr ve bilgili kiþilerin UFO bilmecesi üzerindeki tanýklýklarý ve izahlarý gerçekten þaþýrtýcýdýr. "E - Dünya Dýþý: UFO'larýn dünya dýþý SEVGÝ DÜNYASI varlýklarýn uzay aracý olduðu yolundaki izah tarzý iyi bilinen çekici bir cevaptýr. Modern astronomi ve uzay biyolojisinin, evrenin zeki varlýklarla dolu olduðu hususunda son kuþkularýný da yok ediyor olmasý bu cevabý desteklemektedir. Biz bir uzay nesli olarak henüz bebekliðimizi yaþamakta olduðumuz halde, güneþ sistemimizdeki birçok gezegenleri ziyaret ederek, keþiflerde bulunabiliyorken, diðer uzay uygarlýklarýnýn da ayný þeyi yapmalarý mantýki görünmektedir. Belki onlar bizim kozmik sahnede yer almamýzdan binlerce sene öncesinden beri bu ziyaretleri sürdürmektedirler. UFO'lar belki de komþu gezegenlerde keþif yapan ya da kendilerine bir toprak parçasý edinmek isteyen diðer dünyalýlardýr. Bizim bilim adamlarýnýn buna karþý cevaplarý þudur: "Onlar, oradan buraya gelemezler." Bu, bizim henüz onlarýn yaptýðýný yapabilecek bilgiye sahip olmadýðýmýzdandýr. Bilimcilerin bu zanlarýnda tarihin buna benzer olaylarda bize þimdiye kadar verdiði dersleri göz önünde tutarsak önemli hatalarý olduðu anlaþýlýyor. Þimdi unutulmuþ gibi görünen Dr. Hynek'in gözlemleri, belki de 21. ve 22. yüzyýlýn bilimlerinde yer alacak. Ufolojistlerin pek çoðu UFO'larýn fizik kanunlarýnýn dýþýnda deðil, bizim henüz keþfedemediðimiz kanunlarý kullandýklarýnda birleþmiþlerdir. Astronomi ve kozmolojinin þimdiki buluþlarý, yabancý uygarlýklarýn bizden bin yýl deðil, milyarlarca yýl ileri olduðunu açýkça göstermektedir. Onlar dünya seyahatleri için bizim bilmediðimiz enerji kaynaklarý kullanabilirler. Örneðin, esrarlý kuasar'larýn enerjisini veya rölatif zamanda ya da astronom ve uzay biyolo- 9 jisti Dr. Carl Sagan'ýn ortaya koyduðu "siyah delikler" de hýzlý transit yolculuðu… "Dünya Dýþý" teorisine yöneltilen bir diðer itiraz da þudur: Sonsuz uzay okyanusunda sadece bir kum tanesi olan dünyamýza bu kadar ilgi göstermelerinin sebebi nedir? Bunun cevabý þöyledir; nispeten çok az sayýdaki gerçek uzay gemileri üstün teknikleri sayesinde holografik projeksiyon hayalleri yaratarak ve belki de maddenin materyalizasyonunu saðlayarak bu kadar çok görünmektedirler. Günümüzde, hem nükleer enerjiye, hem de uzay füzelerine sahibiz. Bu kudretleri ya muhteþem bir geleceði hazýrlamakta ya da insan soyunun yok olmasýnda kullanmak gibi çok önemli bir kararla karþý karþýyayýz. Kuþkusuz bütün geliþmekte olan galaktik kültürler de bu seçenek ile karþýlaþmýþlardýr. Eðer UFO'lar dünya dýþýndan gelen ziyaretçiler ise, bizim alacaðýmýz önemli kararý gözlemek ve belki de kararýmýzda bir rol oynamak için buraya gelmiþ olabilirler. "F - Doða Üstü: UFO'lar için bir izah da onlarýn doða üstü kuvvetler olduðu þeklindedir. Bazý Ufolojistlerin dini geleneklerin konuyu dejenere etmiþ olmalarýndan dolayý kaçýndýklarý bu olasýlýk, UFO görünüþlerinin ÜST DÜZEYDE SPÝRÝTÜEL MEVCUDÝYET olduklarýný ifade etmektedir. Ufo'lar için ileri sürülen bu son olasýlýklar birlikte incelenince; UFO'larýn uzaydan dünyamýza gelerek yerleþtikleri ve doðanýn gizli bilgilerine vakýf olduklarýndan bizlere tanrýlar gibi görünen varlýklarýn eserleri olduðu sonucuna varabiliriz. Onlarýn dünyada bulunuþ amaçlarý için ancak spekülâsyon yapýlabilir. 10 Belki de bazýlarýnýn inandýðý gibi, onlar bizi doðal veya bizim eserimiz olan bir büyük felâketten korumak için burada öðretmenlik yapýyorlar. Ve belki de ölümlü insaný son aþamaya, yani kozmik insana ulaþtýrmak için öncülük yapýyorlar. "Bu esrarlý cisimlerin orijinleri ve amaçlarý ne olursa olsun, UFO olaylarý, bütün belirtileriyle, insanlýðýn karþýlaþtýðý en önemli olaydýr. Böyle bir açýklamayý vaktiyle, Birleþmiþ Milletler Genel Sekreteri General U'thant yapmýþtý. Genel Sekreter Vietnam Savaþý sýrasýnda þöyle konuþmuþtu: "Vietnam Savaþý'ndan sonra dünyanýn karþý karþýya bulunduðu en önemli problem: UFO'lardýr!.." EKÝN TARLALARINDAKÝ OLAÐANÜSTÜ GEOMETRÝK ÞEKÝLLER Sience Digest Amerikan bilim dergisinden özetlediðim bu çok önemli makalede o yýllarda fazla yaygýnlaþmadýðýndan, ekin tarlalarýnda bir gecede oluþturulan gizemli çemberler üzerinde durulmamýþtý. 40 yýldan beri baþta Ýngiltere olmak üzere dünyanýn pek çok ülkesinde, bir gecelik kýsa bir zaman dilimi içinde ekin tarlalarýnda oluþturulmuþ karmaþýk geometrik þekillerden, SEVGÝ DÜNYASI Dergisinin 2006 Ocak-Þubat sayýlarýnda uzunca bahsetmiþtim. Gece baskýnlarýyla insan eliyle de bunlarýn yapýlabileceðini SEVGÝ DÜNYASI kanýtlamaya çalýþanlar da olmamýþ deðildi. Ne var ki bunlar, o çok karmaþýk geometrik motiflerin yanýnda acemice çizilmiþ bir karikatür düzeyinde kaldýðýndan, peþin hükümlü kýzgýn reddiyecilerin ve aktüalite peþinde koþan gazetecilerin dýþýnda kimseyi tatmin etmemiþti. Kaldý ki, gece karanlýðýnda ortada in cin yokken, ýþýk toplarý marifetleriyle tarlalarda adým adým daireler oluþturulmasýnýn video kameralarýyla alýnan filmlerini inceleyince bunlarýn basit hile ve þarlatanlýklarý çok aþan yüksek bir teknolojinin hüneri olduðu, bizlere mesajlar verilmek istendiði açýkça anlaþýlmakta. Bu hünerli ellerin ayrýca telepati gibi yüksek ruhsal yeteneklere sahip olduklarýný görmekteyiz. Geceleyin tarlalarýn civarýndaki tepelerde el ele tutuþarak belli þekillerin oluþmasýný gönülden dileyen insan gruplarýna, hemen o gecede tam da istedikleri motifleri önlerindeki tarlalarda oluþturarak cevap vermeleri, onlarýn ancak telepati yoluyla düþünce ve dileklerden haberdar olmalarýyla açýklanabilir. Çemberlerin oluþtuðu tarlalarda cep telefonlarýnýn sapmasý, baþak saplarýnýn kýrýlmadan, sadece ustaca eðilerek motifler oluþturulmasý hiçbir faaliyet ve ayak izi kalýntýsý býrakýlmamasý, bunlarýn marifetli ellerle uzaktan lazer gibi elektromanyetik ýþýnlar gönderilerek yapýldýðý izlenimi vermektedir. Zaman zaman gün ýþýðýnda da daireler oluþturulmamýþ deðildir. Temmuz 1996’da Ýngiltere'nin gizemli Stonehenge Bölgesi'nde 45 dakika içinde 115 metre boyunca 151 kusursuz dairenin oluþturulduðunu gören pilotlar gözlerine inanamamýþtýr. Tarlalarýn yaný sýra kumlar ve buzlar üzerinde de iz býrakmadan þekiller çizilmesi, bunlarýn uzaktan yapýldýðýnýn ayrý bir kanýtý olmaktadýr. SEVGÝ DÜNYASI ÇEMBERLERDEKÝ GEOMETRÝK SIRLAR Bilimsel delillere daha çok önem verenler için 1996 yýlýnda ekin çemberleriyle Bavyera Bad Kissingen, Almanya’da 30.06.2007’de ilgili çok çarpýcý bir matematik olayý yaþanmýþtýr. Ýngiliz fizik ve matematikçisi, Boston Üniversitesi Astronomi profesörü bir bilim adamýnýn, farklý tipteki çemberleri derinliðine inceleyerek yeni 11 bir geometri teoremine ulaþmasý insanlýða verilmek istenen mesajýn artýk anlaþýlmaya baþlandýðýný gösteriyordu. Þimdi artýk papatya falýna bakar gibi "Biz mi yapýyoruz, onlar mý?!.." kýsýr döngüsünün çok ötesinde yararlý bir alanda düþünce üretilmeye baþlanmýþtý. Çok yönlü bir bilim adamý olan Profesör Gerald Hawkins (1928 - 2003) uzmanlýk alanýndaki 10 kadar kitabýyla zaten uluslararasý bir þöhrete sahipti. Ekin tarlalarýyla ilgilenmeye, bu konunun en büyük araþtýrmacýlarýndan mühendis Colin Andrews'in kitabýndan aþýrý derecede etkilenmesiyle baþladý. Her ciddi bilim adamýnýn yapacaðý gibi önce hile ve þarlatanlýk olasýlýðý üzerinde durdu. Ancak ileri bir matematik kültürüne sahipti ve tarlalardaki þekillerde büyük bir geometri ustalýðý sergilendiðini görmekte gecikmedi. Çemberlerde, hile ve þarlatanlýk þöyle dursun, ilk bakýþta fark edilmeyen, ancak dikkatle incelenince açýða çýkan çok ince geometrik ekin tarlasýnda oluþan çember sýrlar, iliþkiler ve teoremler gizliydi. Örneðin Andrews Kataloðundaki T 448 dairelerinin ortasýnda yer alan hilâl þeklindeki üç ay nice geometrik inceliklerle yerlerine konmuþtu. 12 Zamanýmýzdan 2300 yýl önce yazdýðý kitapla, hepimizin bin bir güçlükle öðrendiði, sýnavlarda ter döktüðü geometrinin temel prensiplerini ortaya koyan Euclid (Öklid); kitabýnda dört teorem üzerinde durmuþtu. Ýþte Profesör Hawkins'in "Ekin Çemberleri"nden ürettiði teorem, bunlara bir yenisini, beþinci teoremi ekliyordu; üstelik en genel olanýný. Öklid'in dört teoremi; teðet, üçgen, kare, düzgün altýgen teoremleri diye anýlýr. Yeni ortaya konulan beþinci teorem ise bunlarýn hepsini kapsýyor. Ýç içe çizilen daireler ve bunlara teðet olarak ustalýkla çizilen bir üçgen ile diðer dört teoremi tek bir þekilde birleþtiriyordu. Matematikçilerin en hoþlandýðý þey de bu deðil midir? Yani genelleþtirilmiþ formüllerle sonuca en kýsa yoldan gidebilmek! MATEMATÝKÇÝLERE KIÞKIRTICI DAVET Profesör Hawkins, buluþunu ekin çemberlerindeki ipuçlarýyla yaptýðýný ortaya koymakla kalmýyor, ayný zamanda matematik dünyasýný da er meydanýna davet ediyordu. IQ'su yüksek 250.000 okuyucuya sahip bilim dergisi "Science News"deki yazýsýnda, matematikçileri Öklid'in dört teoremini kapsayan beþinci teoremi bulmalarý konusunda kýþkýrtýcý bir çalýþmaya davet ediyordu. Hiçbir yanýt alamadý. Beþ yýl boyunca yanýt için bekledi. En sonunda ekin tarlalarýndaki þekillerden yararlanarak bulduðunu açýkça belirterek ayný dergiye kendi beþinci teoremini göndermek zorunda kaldý. Böylece hem sonucu heyecanla bekleyen okuyucularýn merakýný gidermiþ, hem de yýllardýr binlerce tarlaya SEVGÝ DÜNYASI geometrik þifreler yollayan varlýklara: "Oh çok þükür mesajýmýzý anlayanlar da var ve çoðalýyor, emeklerimiz boþa gitmiyor"un sevincini yaþatmýþtý. Öklid'in 5. teoreminin dergide yayýnlanmasýndan sonra Science News'ün editörü 12.10.1996 tarihli yorumunda tarlalardaki þekillerin insan gücünü aþan olaðanüstü hünerlerle dolu olduðunu þu sözleriyle ortaya koymaktan kendini alamamýþtýr: "… Hawkins, Science News ve Mathematics Teacher'ýn okurlarýna teoremin dört çeþitlemesini sunarak onlarý yayýmlamadýðý beþinci teoremi bulmaya davet etti; ancak kimse baþarýlý olamadý. "Ancak geçen yaz Hawkins: 'Ekin tarlalarýndaki þekilleri yaratanlarýn bu beþinci teoremi sergilediklerini' bildirdi. Ýngiltere'nin ekin tarlalarýnda gizlice oluþturulan düzinelerce þekil arasýndan en azýndan bir þekil Hawkins'in teoremine uyuyordu. "Bu eski tip matematiksel hünerden sorumlu kiþilerin kim olduklarý hâlâ bilinmiyor. Onlar Öklid geometrisiyle olaðanüstü bir hüner sergiliyorlar. Karanlýkta tarlalara kimse fark etmeden girip, baþaklarý kýrmadan sadece eðerek, tahmin ederim ki, tahta, çivi ve iplerden daha baþka gereçler kullanarak karmaþýk ve kusursuz þekiller çizmek konusunda þaþýrtýcý bir yetenek gösteriyorlar…" REHBER VARLIK KRYON'IN EKÝN ÇEMBERLERÝ BÝLDÝRÝSÝ ABD Kaliforniya'da bir gruba 18 yýldýr bilgiler veren; Birleþmiþ Milletler de bile 5 celse yapan KRYON (Krayan) isimli Rehber Varlýk, Prof. Hawkins'in ekin tarlalarýndaki geometrik buluþunu yayýnlamasýndan 1,5 yýl önceki bir toplantýda bu SEVGÝ DÜNYASI konuda aynen þunlarý söylemiþti: "Onlar aslýnda yakýnda karþýlaþacaðýnýz varlýklar tarafýndan yapýlmaktadýr… Þekiller bir anda hýzla, çoðunlukla da þafak sökerken yapýlmaktadýr. Siz bir þeklin gerçek olup olmadýðýný, insanlar tarafýndan taklit edilen bir þekil olup olmadýðýný "damgalama" yönteminin baþaklar üzerindeki etkisini saptayarak bulabilirsiniz; gerçek yöntem baþaklarý eðmez, kýrar. Bu þekilleri yapmakta olanlar onlara "enerji 13 gelecekte iletiþim ile ilgili ihtiyacýnýz olacak bilgiyi ayýrt etmenizi saðlamaktýr. "… Sevgili varlýklar, bir gün karþýlaþacaðýnýz bu yeni varlýklar size matematik alanýnda mesajlar yollamaktadýrlar ki, siz bulmacanýn parçalarýný bir araya getirip iletiþime hazýr olabilmeniz için evrensel geometri kodunu anlayabilesiniz. Neden geometri? Geometri tüm evrenin ortak matematiðidir. Þekiller içindeki matematik, evrensel bir hesaplama içerir ve Oxfordshire, Garsington, Ýngiltere 29.06.2007’de ekin tarlasýnda oluþan þekil damgalarý" derler. Bu þekiller herhangi türde bir uzay gemisi tarafýndan deðil, uzak bir mesafeden yapýlmaktadýr. Onlarýn size sunulmasýnýn tüm nedeni mutlaktýr. Dolayýsýyla o bilimsel prensipleri iletmek açýsýndan arzulanan yöntemdir. "Þimdi tarlalardaki þekillerin akrabalardan mektuplar almaya çok ben- 14 zediðini söylemek isterim. Biz "Önce mektuplar gelir sonra da akrabalar" dediðimizde bazýlarýnýz bunu tam olarak anlayacaklar… Tarlalardaki þekilleri görmezden gelenlerin ise "akrabalar geldiklerinde" akýllarý baþlarýna gelecek." Özetle KRYON, "Ekin Çemberleri"nin þu anda deðiþik keþif dürtüleriyle dünyamýzý ziyaret eden ve zaman zaman adam kaçýrma gibi yanlýþlar yapan uzay varlýklarýnca deðil; ilerde dünya barýþý için deðiþik maddi formlara bürünecek, tekâmülde ilerlemiþ Üstün Ruhsal Varlýklar tarafýndan yapýlmakta olduðunu söylemektedir. Bunlar bir ön iletiþim, bir ön hazýrlýk ve evrenin ortak dili geometride ilerlememiz için tarlalara çizilmektedir. Þu anda ancak uzaydan dünyamýzý gözlemleyen ve ana çizgilerini ortaya koymadan deðiþik hareketler yapan yýldýzlar gibi insanlara varlýklarýný belli eden bu ruhsal kökenli UFO'larla; diðer plânetlerden gelen uzaylý keþif kollarýný birbirine karýþtýrmamamýz gerektiði konusunda KRYON sürekli uyarýlar yapar. Bu sonuncular zaman zaman insan kaçýran, metalik görünümlü tüm hatlarý ortada uzay araçlarýdýr. Yanlýþ yapýp düþtükleri, cesetleri üzerinde otopsi yapýldýðý ve hattâ canlý olarak laboratuarlarda gözlem altýna alýndýklarý bile olmuþtur. KRYON'a bu konuda pek çok okuyucu sorusu yöneltildiðinden þu ilâve bilgileri vermektedir: "En çok sorulan soru UFO'lar hakkýndadýr. Sizin gördüðünüz ve bildiðiniz iki tür UFO vardýr. Ýkisinin arasýndaki farký ayýrt etmek kolaydýr: Birinci tür perdenin benim bulunduðum tarafýndan (mânevi âlemden) gelir. Diðer türde sizin bulunduðunuz taraftan (planetlerden). Sizin taraftan olan tür sert, belirgin kenarlara SEVGÝ DÜNYASI sahip olduðu için kolayca fotoðraflanabilir. Onlar madenden yapýlmýþ gibi, metalik görünürler. Sizin taraftan olan bu tür iki gruba aittir; aydýnlanmýþ olanlar ve negatif olanlar. Negatiflerden korkmayýn, çünkü siz onlardan daha güçlüsünüz. Onlar dünyanýn manyetik alanýndaki deðiþimden ötürü zaten burada daha fazla kalamayacaklar. Benim çalýþmam onlarý kovalayýp buradan uzaklaþtýracaktýr. Perdenin benim bulunduðum tarafýndan olan UFO'lar yumuþak kenarlý bir görünüme sahip olduklarý için kolayca fotoðraflanamazlar. Onlarýn çoðu parlar, bazen sesler de çýkarýrlar. Onlar gökyüzündeki yýldýzlar gibi (algýlanýr, ancak) çok düzensiz olarak hareket eder görünürler… Benim tarafýmdan olan UFO'larýn birçok türü vardýr. Sizin fark etmediðiniz þeylerden biri, gördüðünüz þeylerin çoðunlukla bir UFO deðil, gerçek bir varlýk olduðudur… Siz aslýnda UFO'larý deðil, varlýklarý görüyorsunuz. Sizin gördüðünüz uzay taþýtlarýnýn çoðu (materyalize olmuþ) gerçek ruh varlýklarýdýr…" KRYON tarafýndan sanki geliþigüzel söylenivermiþ hissini veren bir cümle ile evvelce medyadan ve deðiþik medyumik kanallardan kulaðýmýza gelmiþ bir bilgi doðrulanmaktadýr: "Hükümetler uyarýldý" ABD ile Sovyet Rusya arasýnda, nükleer silahlarýn kýsýtlanmasý ve "Barýþ içinde birlikte yaþama" görüþmelerinin sýklaþtýðý 1980'lerin sonunda, demirperdenin yýkýlmasýna yakýn tarihte, üst düzeydeki UFO'lu varlýklarca her iki hükümet ileri gelenlerine açýk mesajlar ve uyarýlar verildiði söylentileri kulaktan kulaða fýsýldanmýþtý. Hattâ Moskova'da bir parka güpegündüz herkesin gözü önünde bir UFO aracýnýn sessizce inip, sessizce kalktýðý söylentisiyle bunun arasýnda baðlar SEVGÝ DÜNYASI kurulmuþtu. Bu söylentiler yetkililerce doðrulanmamakla beraber KRYON açýkça: "Ashra Grubu ve Akturuslular sizin hükümetlerinizle konuþanlardýr" diyerek bu söylentilerde hakikat payý bulunduðunu ima etmektedir. Her þeyin ortaya döküldüðü internet çaðýndayýz. Hiçbir gerçek, hiçbir sýr artýk ebediyen gizli kalmaz. Yakýn zamanlarda ilgili hükümetlerce bu görüþmelerin kelimesi kelimesine apaçýk ortaya konacaðý günlerin kesinlikle geleceðine inanabiliriz. Olgunlaþýp insanüstü düzeyine ulaþan insan ruhlarýnýn ve meleklerin maddi bedenlere bürünerek dünyamýzda eylemlerde bulunmasý aslýnda ilk karþýlaþacaðýmýz bir fenomen deðildir. Semavi dinlerde ve kutsal kitaplarda bu olaylardan çok bahsedilir. Kuran'ý Kerim'de Kehf Suresi’nde Peygamber Hz. Musa ile, insan kýlýðýna bürünmüþ melek Hýzýr'ýn günler süren serüvenleri detaylý bir þekilde anlatýlýr. Hz. Muhammed'e vahiy getiren Melek Cebrail’in de zaman zaman insan kýlýðýna bürünerek eshabýn arasýna karýþtýðý ve hattâ iþin farkýnda olmayan kiþileri kýzdýrma pahasýna Peygamberi sýnava çeker gibi sorular sorduðu sahih hadislerde nakledilir. Meleklerin göze görünmeden de dünyamýzda yaptýklarý iþler vardýr. Doða kanunlarýna iþlerlik kazandýrdýklarý; "Kadir Geceleri"nde yýllýk planlar yapmak üzere kafileler halinde yeryüzüne indikleri, bir gölge gibi yaptýklarýmýzý gözlemleyip zaman zaman ilhamlar tarzýnda rehberlik ettikleri kutsal metinlerde sýk sýk tekrarlanýr. Hattâ iki yüce melek Harut ve Marut'un, meleklikleri unutturularak, bizler gibi dünyaya insan bedeninde doðarak, dualite kanunlarý içinde yer yer nefis sýnavlarýnda zora 15 girdikleri anlatýlýr. Ýþte KRYON, zaten dünyanýn kuruluþundan beri icraat halinde olan bu Yüce Ruhsal Varlýklarýn ilerde dünya barýþýna hizmet etmek için; olgunlaþmýþ insanlarla iþbirliði yapacaklarýndan bir "Birleþmiþ Milletler" celsesinde bizleri þöyle haberdar eder: "Siz uzaylýlarýn buraya bitkisel olarak ne zaman ineceklerini soruyorsunuz. Bakýn onlar sizinle, sizin titreþiminiz ve zaman çerçeveniz onlarýnkine uyduðunda buluþacaklar; daha önce deðil!.. "Sevgili Dostlar, siz henüz karþýlaþmayý beklediðiniz varlýklarla karþýlaþmadýnýz. Gezegeniniz onlarýnkine uyan bir titreþim düzeyine eriþtiðinde, o zaman bu varlýklarý çaðýran bir fener gibi olacak. Onlar size büyük haberler ve harika bir yardým getirecekler. Ama fener henüz yerini almamýþtýr." "BÝZÝM CELSELERÝMÝZ" de UFO'LAR Daha ilk buluþmamýzda Rehber Varlýk "Uçan Daireler"le ilgili bir sorumuzu açýklýkla þöyle cevaplamýþtý: * Onlarý kanýnýza giren misafirler olarak kabul ediniz. Kanýnýzdaki yuvarlara (akyuvarlara) yardýmcý. Sonraki buluþmalarýmýzda Rehber Varlýk dünyanýn ve evrenin dengesini bozacak bir nükleer savaþ tehlikesine karþý onlarýn yeryüzündeki barýþ güçleriyle iþbirliði yapacaklarýný, gerekirse 16 fiilen müdahalede bile bulunabileceklerini deðiþik celselerde þu sözleriyle bizlere bildirmiþti: * Siz en mühim þeyi unutup, en küçük þeyle uðraþýyorsunuz. Dostluðu, iyiliði bir yana býraktýnýz!.. Ýyi olun, dost olun; baþkalarýna da zararýnýz olmasýn. Korkuyorlar zararlý olacaðýnýz için. Siz öldürücü, mahvedici kuvvetleri bulmakta mahirsiniz. Bunlarý iyilikte kullananlarý endiþeye düþürüyorsunuz. Siz birbirinizi yok etmek isterken kâinatý düþünmediniz. * Kavgalarýnýzý çoðalttýnýz; kendinizi yalnýz zannettiniz; kâinatý unuttunuz. Sizi çok yakýn duyanlar var. Hayrýnýza, kâinatýn hayrýna size yardýmcý olacaklar. Sizi doðruya, sâlime götürecekler. Onlar vazife aldýlar. * Nizamlarý bozmaya alýþtýnýz. Bir gün en büyük düzeni de bozacaksýnýz. Buna müsaade yok. Onu siz yaratmadýnýz ki!.. Kavgalarýnýzý kesiniz; kaideleri bozmayýnýz!.. Dünyamýzý iþgal etmek için deðil, aldýklarý görev dolayýsýyla, ev sahiplerine yardýmcý olmak amacýyla bir misafir gibi gelerek, hizmet edip, sonra esas yerlerine dönecek olan bu UFO'lu "Yüce Ruh Dostlarýmýzla" iþbirliði yapabilmenin ön þartýnýn; iyilikte, doðrulukta, çalýþmada, bilgide ve sevgide yükselmek, yani olgunlaþmak olduðunu "Rehber Varlýk" açýklýkla ortaya koymuþtu: * Önce olgunlaþmanýz þart. Çünkü henüz þimdi bile aranýzda inanmayan- SEVGÝ DÜNYASI larýnýz var. Her þey olduðu zaman inanmanýn da vakti geçecek… Önce kendinizi hazýrlamanýz, düþünmeniz, çok düþünmeniz lâzým. Zekânýzý hazýrlamanýz þart. Birbirinizle ancak o zaman anlaþabilirsiniz. Düþünce birliðine vardýðýnýz zaman her þeyi kökünden halletmiþ olacaksýnýz. Düþünce birliðine varmak için düþününüz. Bütün insanlar ayný þeyi düþündüðü zaman biliniz ki çok mesut bir dünya olacak!.. KAPININ ÝKÝNCÝ ÇALINIÞI NASIL OLACAK?! "Postacý Kapýyý Ýki Defa Çalar" diye ünlü bir deyiþ var. Aslýnda çok deðerli yazarýmýz Çetin Altan için yaþadýklarý bu gizemli uzay olayý, postacýnýn kapýyý ikinci çalýþýdýr. Gerçi o daha ilk çalýnýþta kapýyý açýp postacýnýn getirdiði mesajý alýp deðerlendirmiþti. Bu ilk çalýnýþ, 1964 yýlýnda ünlü yazarýmýz Çetin Altan'ýn davetlimiz olduðu olaðanüstü kanýtlarla dolu büyük bir hipnoz ve ekminezi (Geçmiþ yaþamlara inme) deneði idi. Gelecek sayýda "Ben de Oradaydým" üst baþlýðý altýnda bu önemli deneyden bahsedeceðim. Ve acaba deðerli ve saygýn yazarýmýz Ahmet Altan uzay gözlemi ile kapýnýn bu ilk çalýnýþýný nasýl deðerlendirecek. Ve acaba eðer gerekirse gelecek yýllarda kapý ikinci defa nasýl çalýnacak; merakla bunu bekleyeceðim!.. (Not: Yaþadýðýmýz her ay, hattâ her gün ekinlere bu çemberler hâlâ yapýladurmaktadýr. Ýlgilenenler: www.x-cosmos.it/crop circles veya www.cropcircleconnector.com sitelerinden takip edebilirler.) SEVGÝ DÜNYASI 17 Demokrasinin Defolarý Liderlerin Egolarý Güngör Özyiðit, Psikolog Seçim, sandýk ve demokrasi, biri diðerini gerekli kýlan kavramlardýr. Türkiye bir seçim daha yaþadý ve Adalet ve Kalkýnma Partisi açýk arayla, seçmen oylarýnýn yarýsýna yakýnýný alarak sandýktan birinci parti olarak çýkmayý baþardý. Bu, demokrasi adýna olumlu bir puan. Ne var ki, demokrasi yönetim biçimlerinin en iyisi deðil, en az kötüsü olarak tanýmlanýr. Özellikle bizimki gibi zaman zaman ara verilen, askýya alýnan demokrasiler, içlerindeki eksiklikleri bir an önce gidermek zorundadýrlar. Demokrasi, bilindiði üzere, halkýn, halk için, halk tarafýndan yönetilmesidir. Halk bu yetkisini oy kullanarak, seçtiði kimseler yoluyla dolaylý olarak gerçekleþtirir. Öylece halk seçtikleriyle iradesini meclise yansýtmýþ olur. Bizde uygulanan haliyle demokrasi çok defolu bir görünüm sergilemektedir. Seçim öncesi basýnda þöyle haberler çýkýyor: "Parti liderleri seçmen adaylarýný halka tanýtýyor." Demek ki halk, seçeceði kimseleri henüz tanýmýyor ve bilmiyor. Halk milletvekillerini kendi seçmiyor. Parti liderlerinin seçtiklerini seçmek zorunda kalýyor. Bu haberin kendisi bile demokrasi adýna bir kara mizah! Yani halkýn kendi tanýdýðý, güvendiði, vekâlet vereceði kiþileri doðrudan seçmesi engelleniyor. Ön seçim, parti içi demokrasi 18 yok. Demokrasinin acilen düzeltilmesi gereken birinci defosu bu. Ýkincisi yüzde on barajý. Altý partinin yüzde dokuz oy aldýðýný varsayýn. Toplam yüzde elli dört oy boþa gidiyor, geçersiz sayýlýyor. Halkýn yarýsýndan fazlasýnýn iradesi meclise yansýmýyor. Demokrasinin özüne aykýrý bu durumun da bir an önce düzeltilmesi gerekiyor. Toplumda yarýdan fazla nüfusa sahip kadýnlarýn görmezden gelinip yok sayýlmasý üçüncü bir defo. Nüfusumuzdaki kadýn oraný yüzde elli üç. Meclisteki kadýn oraný ise yüzde dört civarýnda. Yeni mecliste ise yüzde dokuz. Demokrasilerde kadýn-erkek gerçekten eþit haklara sahipse -ki öylediriradelerinin de yönetime eþit düzeyde yansýmasý gerekir. Demokrasinin bizde uygulanan haliyle, dördüncü bir defosu da, seçimde yarýþan partilerin bir kýsmýna hazine yardýmý olarak trilyonlar daðýtýlarak, haksýz bir rekabet oluþturulmasý. Bu adaletsiz yarýþ da mutlaka düzeltilmelidir. Bütün bu defolar düzeltilirse, o zaman, demokrasi oyunu kurallarýna göre oynanmýþ olur. Ancak o zaman kazanan gerçekte halk olur ve halkýn iradesi mecliste kendine yer bulur. NEOCON AHMET Yeni Dünya Düzeni'nde demokrasilerde yeni renklere bürünüyor. Partiler gitgide birbirine benziyor. Saðcýlar sol partilerde, solcular sað partilerde yer alýyor. Zaten birbirine benzeyen partiler aðýz dalaþý yaparak birbirlerini bir güzel benzetiyorlar! Eskiden sað sermaye partisi, sol ise SEVGÝ DÜNYASI emekçilerin partisi olarak bilinir. Ve sol partiler iç ve dýþ sömürüye karþý, antiemperyalist bir tavýr alýrlardý. Bugün emperyalizm Türkiye'yi kýskaca almýþ durumda. Halk ise derin bir aymazlýk uykusunda. Halký uyandýrmasý gereken eski solcu yeni aydýnlar ise, demokrasi adýna emperyal ve liberal ninniler söylemede... Ýlhan Selçuk "Pencere"sinden gördüklerini bize þöyle aktarýyor: "Türkiye'nin içinde yer aldýðý Ortadoðu haritasý emperyalizmin cirit oynadýðý bir bölge. Her gösterge, her kanýt, her olay, her olgu emperyalizmin bölgede Türkiye'nin aleyhine bir tasarýmý öngördüðünü vurguluyor. Yaþadýðýmýz süreçte Türkiye'nin karþýsýnda uygar batý yok. Batý emperyalizmi var!.. Emperyalizmin, Irak'ý belli bir sürede parçalayýp ülkenin kuzeyini de kapsayan bir Kürdistan devletini üs edinerek Ortadoðu'da yeni bir düzene doðru yürüdüðü ayan beyan ortada..." Sayýn Selçuk, eski solcu, yeni iþbirlikçi aydýnlarý suçüstü yakalarcasýna þu saptamada bulunuyor: "Ama, kafaya ne kadar da vursanýz, kimileri bu gerçeði reddedecektir. Ki bunlarýn arasýnda solcu geçinen iþbirlikçiler de var. Emperyalizmi es geçip hiç aðzýna almadan solcu ya da demokrat olmak yeni icat. Con Ahmet'in yeni icadý... Ancak bu Con Ahmet bildiðimiz Con Ahmet deðil, Neocon Ahmet!.." FARKLILIKLARA SAYGI Farklýlýklara saygý ve hoþgörü, demokrasinin olmazsa olmaz koþulu. Ancak gerçeði de çarpýtmadan, olduðu SEVGÝ DÜNYASI gibi görüp göstermek gerek. Farklýlýklara saygý duymak, ýþýðý, içindeki deðiþik renkleriyle sevip kucaklamak demek. "Hürriyet"in Pazar ekinde Ahmet Altan, tam da bu konuya deðinerek "Ne istiyor Tanrý bizden?" diye sorduktan sonra þunlarý söylüyor: "Küçük bir gezegenin üstünde birbirine benzemeyen altý milyar insan yaratýp, altý milyarýna da deðiþik parmak izleri veren o irade, farklýlýðý neden bu kadar çok seviyor? Parmak uçlarýmýz bile farklý, þu küçücük parmak uçlarý... Parmak uçlarý bile benzemeyen insanlarýn zihinleri, düþünceleri, duygularý, bilincin karanlýklarýna saklanmýþ gizli arzularý, kiþilikleri nasýl benzer birbirine?" Sonra þöyle bir çýkarýmda bulunuyor: "Herkes birbirine benzeseydi, kimse kimseyi sevmezdi, aþýk olmazdý. Tanrý bizi seyrediyor, onun emrine uyup sana benzemeyeni sevdiðinde mutlu oluyorsun. O'nun emrine karþý çýkýp, sevdiðini kendine benzetmek için uðraþtýðýnda acý çekiyorsun." Farklýlýklara saygý duyarak sevmek, 19 bizi birbirimize yaklaþtýrýr, kiþiliklerimizi zenginleþtirir ve bize çokluktaki birliði ve birlikteki çeþitliliði görmenin hazzýný yaþatýr. Farklýlýklarýmýzý kabullenmemek ve birbirimizi anlamaya çalýþmamak, aramýzda en uzak mesafeyi yaratýr. Þair Can Yücel'in dediði gibi: En uzak mesafe ne Afrika'dýr Ne Çin Ne Hindistan Ne seyyareler Ne de yýldýzlar geceleri Iþýldayan... En uzak mesafe iki kafa arasýndaki Mesafedir Birbirini Anlamayan... Sürekli bir deðiþim ve geliþim süreci içinde olduðumuzdan, her birimizin, diðerimizi, her seferinde yeniden ölçüp deðerlendirmemiz gerekir. O zaman herkesin dostu oluruz ve herkes bizim dostumuz olur. Bilge'ye sormuþlar: "Dünyada en çok kimi seversiniz?" "Terzimi" demiþ bilge. Soranlar þaþýrmýþ: "Niye baþkalarý deðil de terzi?" diye sorduklarýnda bilge þu karþýlýðý vermiþ: "Dostlarým, ben en çok terzimi severim. Çünkü ona her gittiðimde, benim ölçümü yeniden alýr. Ama ötekiler öyle deðildir. Bir kez benim hakkýmda karar verdiler mi, ölene dek beni hep ayný gözle görürler." Terzilik; insan iliþkileri için de gerekli ince bir sanat. Ayça Gürelman ile söyleþi anupama ile yoga Nihal Gürsoy Nihal Gürsoy - Ayça Haným, Yoga konusunda oldukça donanýmlý ve yetkin olduðunuzu biliyorum. Okuyucularýmýz için öz geçmiþinizden söz edebilir misiniz? Ayça Gürelman - 1974 yýlý doðumluyum. Özel Kalamýþ Lisesi'n den mezun olduktan sonra, üniversiteyi Marmara Üniversitesi Ýþletme ve Ýdari Bilimler Fakültesi, Almanca Enformatik Bölümün’den okuyarak tamamladým. Daha sonra Marmara Üniversitesi Üretim Yönetimi ve Pazarlama yüksek lisans programýna devam ettim. 2000 yýlýnýn baþýnda yurt dýþýnda bir kitabevinde Swami Sivananda stili bir hatha yoga kitabý ile tanýþtým ve ilk yoga çalýþmalarýma baþladým. Ayný yýlýn Mart ayýnda Brahma Kumaris W.S.U. Raja Yoga Meditasyon kurslarýna devam etmeye baþladým. Yoga'nýn "fiziksel duruþlardan ötesi" olduðunu kavradým. Daha sonra integral yoga felsefesi üzerinde yoðunlaþtým. Ekim 2000'de Ersin Saran ile Hatha Yoga çalýþmaya baþladým. Ocak 2000'de araþtýrmalarý ve tecrübelerimi paylaþmak amacýyla www.yogamerkezi.com isimli sitenin temellerini attým. Burada, kendi yorumlarýmýn ve genel bilgilerimin yaný sýra, ücretsiz olarak Bhagavat Gita, Patanjali'nin yoga sutralarý, Hatha Yoga Pradipika gibi temel yoga kitaplarýný çevirmeye baþladým. Aðustos 2001'de en büyük Bhakti Yoga okullarýndan biri olan The Divine Life Society Ýlahi Yaþam Topluluðu Genel Sekreteri Swami Krishnananda'dan kitaplarýný Türkçeleþtirme ve ücretsiz olarak intenette yayýnlama izni aldým. 2002 sonbaharýnda Ýstanbul'a üç günlüðüne ziyarete gelen Sri N.V. Raghuram ile tanýþtým. Bu arada, ayný zamanda bir SEVGÝ DÜNYASI þirketin pazarlama departmanýnda da çalýþtýðým için Yoga Merkezin’deki çalýþmalarýmý akþamlarý ve hafta sonlarý sürdürüyordum. Eylül 2002'de internet üzerinden bir yoga grubu kurdum. Burada en temel yoga metinlerinden biri olan Bhavagat Gita'yý yorumlamaya ve genel yoga bilgilerini aktarmaya baþladým. 2003 yýlýnýn Temmuz ayýnda, Sripad Bhakti Amal Paramahamsa Maharaj'dan Harinam inisiyasyonu ile birlikte Anuradha D.D. ismini aldým. Aðustos 2003'de Vivekananda Yoga Üniversitesi Uluslararasý Koordinatörü Sri N.V. Raghuram beni manevi kýzý ve öðrencisi olarak kabul etti. 2003 Sonbaharýnda, gurunun da isteði ile, ayný üniversitenin uluslararasý yoga eðitmenliði sertifika kurslarýna katýldým. (YICC) 2004'de gurum Sri Raghuramji bana biricik/eþsiz anlamýna gelen Anupama ismini verdi. Ayný yýl Özel Suadiye Polikliniði'nde "Suadiye Yoga Merkezi"ni açtým. Vivekananda Yoga Üniversitesi programýný burada uygulatmaya baþladým. Buradaki çalýþmalarým, eðitmenliðe hazýrlýk derslerine katýlan katýlýmcýlarým eðitmen olmalarýyla, Ýstanbul'da farklý merkezlerde devam ettirildi. Ayrýca, yine bir eðitmen Manisa'da ilk kez yoga eðitimi vermeðe baþladý. 2004 yýlýndan itibaren gurum Raghuranji'nin Türkiye workshop ve seminer programlarýnýn koordinasyonlarýný yapýyorum. SVYASA Vivekananda Yoga Üniversitesi'nin YICC/Yoga Eðitmenliði Sertifika Programýný Türkiye'de organize ediyorum. Böylece Hindistan'a gidemeyen veya lisan 21 bilmeyen isteklilerin gerekli formasyonu ve eðitimi alarak, sertifikalý yoga eðitmeni olmalarýna yardýmcý oluyorum. 2006 Aðustos'un da yaptýðým bir anlaþma ile, Hindistan'ýn en büyük spritüel yayýnevi ve distribütör Motial Banarsidass ile anlaþarak yetkili Türkiye Genel Distribütörü oldum. Böylece, Türkiye'ye Hindistan'dan ilk defa Ýngilizce yoga felsefesi kitaplarýnýn gelmesini ve yogayý öðrenmek isteyenlerin hizmetine sunulmasýna araç olduðum için mutluyum. Profesyonel olarak, þu an uluslararasý bir þirketin pazarlama bölümünde çalýþmaktayým ve yoga çalýþmalarýma da devam etmekteyim. Nihal Gürsoy - Çok güzel, gayretli bir çalýþma ile gerçekten konunuzda uzmanlaþmýþsýnýz ve öðrendiklerinizden herkesin faydalanmasý için emek sarfetmiþsiniz. Yoga'nýn baþlangýç tarihi ve tarihçesini de kýsaca öðrenebilir miyiz sizden? Ayça Gürelman - Aslýnda kimse yoga'nýn baþlangýç tarihini kesin olarak bilmiyor. Çünkü yoga'nýn kökleri, yazýlý tarihin gerisine uzanýyor. Yoga'ya ait elinizdeki en eski belge, yapýlan arkeolojik kazýlarda ortaya çýkarýlan ve üzerinde yoga yapan insan figürleri bulunan 5000 yýllýk mühürlerdir. Yoga, bilinen tüm dinlerden (Hinduizm dahil) daha önce baþlamýþ bir felsefedir. Nihal Gürsoy - Felsefesi nedir yoga'nýn? Ayça Gürelman - Yoga, kelime anlamýyla birleþmek demektir. Yoga'da amaç, fiziksel-ruhsal-zihinsel bedenlerimizin birleþmesiyle "özben bilinci"ne eriþmektir. Ýþte bu özben bilincine ermek, meditasyon çalýþmalarýnýn son aþamasý olan Samadhi'dir. 22 Yoga yapan kiþiye yogi, bayan ise yogini adý verilir. Eski zamanlardaki büyük yogiler insanýn çevresiyle uyumlu yaþayabilmesi için, öncelikle kendisiyle uyumlu yaþamasý gerektiðini bu nedenle de insan doðasýnýn tam olarak anlaþýlabilmesinin önemli olduðunu söylemiþlerdir. Nihal Gürsoy - "Guru", kelimesi yoga ile ilgilenenlerin sýkça duyduðu bir sözcük, sanýyorum "öðretici" anlamýnda kullanýlýyor. Tam olarak nedir anlamý? Ayça Gürelman - Guru, öðrenciyi yönlendirir, kendisi de ayný yollardan geçmiþ olduðu için öðrenciye yol gösterir. Yine de pek çok öðrenci, baþlangýçta kendi baþlarýna yoga yapmaya baþlamaktan, ancak bir öðretmen ihtiyacý hissettiklerinde arayýþa girmektedirler. Asýl önemli olan ise, doðru guru'yu bulabilmektir. Nihal Gürsoy - Peki, yoga yolunda olan herkesin amacý Samadhi'ye ermek mi olmalýdýr yoksa baþka nedenlerle de yapýlabilir mi? Ayça Gürelman- Elbette ki hayýr. Bhagavat Gita, yoga yapan dört öðrenci tipinden söz eder. * ACI ÇEKEN KÝÞÝ: Dinmeyen bir acýyý dindirmeyi amaçlayan öðrencilerdir. Bu acý, fiziksel bedenin bir yerinde incinme, aðrý olabileceði gibi, zihinsel de olabilir. * DÜNYA NÝMETLERÝNÝ ARAYAN KÝÞÝ: Saðlýk ve baþarý için bir strateji geliþtirmeyi hedefleyen öðrencilerdir. Burada amaç, uygun stratejiyi bularak dünya nimetlerinden azami fayda saðlamaktýr. * BÝLGÝ ARAYAN KÝÞÝ: Bütünlüðe ulaþma arzusu duyan öðrencilerdir. SEVGÝ DÜNYASI * BÝLGE ADAM: Büyük yogilerdir. Bu öðrenci tiplerinden herhangi birine uyuyor olabilirsiniz. Ben diðer öðrenci tipinde neden deðilim diye endiþelenmenin anlamý yoktur. Herkesin yaþamý ve hedefleri farklýdýr. Tüm hedefler eþittir ve mükemmeldir. Yoga yolu isteyen herkese açýktýr. Nihal Gürsoy- Pek çok yoga çeþidi var sanki, bu konuda bizleri aydýnlatabilir misiniz? Ayça Gürelman - Aslýnda yoga'nýn dört ana okulu vardýr. Bu okullar kendi içlerinde alt kollara ayrýlýr. *RAJA YOGA: Fiziksel hareketleri ve nefes teknikleri meditasyonla birleþtirilen bir okuldur. * BHAKTÝ YOGA: Kiþinin özbenlik kavramýna uzanan tek noktalý odaklanmaya kendini adamasý ile yapýlan uygulamalardýr. Daha çok duygusal yönü aðýr basan kiþiler tarafýndan tercih edilir. Bhakti yogi sevgi enerjisinden güç alýr ve Tanrý'yý sevginin kaynaðý olarak görerek dualar, ibadetler, þarkýlar ritüellerle kendisini Tanrý ile kuþatýr. * KARMA YOGA: Eylem yoga'sý olarak adlandýrýlýr. Yapýlan tüm iþlerin ve hareketlerin Tanrý'ya odaklý bir zihinle yapýlmasýdýr. Daha çok dost canlýsý kiþiler tarafýndan bu yol tercih edilir. Çünkü bu yoldaki kiþiler, kalplerini saflaþtýrmayý, eylemlerini bencillikten uzaklaþtýrmayý öðrenmek isterler. * JNANA YOGA: Bilgi yoludur, en zorlu yol olarak bilinir. Çok büyük bir istek ve zekâ gerektirdiðinden, bu yola girmek isteyen öðrenci prensip olarak diðer yollardan geçmelidir. Burada öðrenci, Vedanta felsefesinde yer alan "birlik öðretisini deneyimlemeyi hedefler. SEVGÝ DÜNYASI Nihal Gürsoy- Teþekkür ediyorum. Genel olarak yogilerin et yemediklerini duyuyoruz. Sanýyorum beslenme yogiler için oldukça önemli, nedenleri nelerdir? Ayça Gürelman - “Yoga yapmanýn bir ön þartý var mý?” sorusu, tüm öðrenciler tarafýndan sorulan temel bir sorudur. Genelde de verilen cevap aynýdýr. "Hayýr". Fakat öðrenciler, gün geçtikçe öðretmenin vejetaryen olduðunu, organik gýdalarla beslendiðini alkol, tütün, uyarýcý ve uyuþturuculardan uzak durduðunu, içtiði sudan uyku saatine kadar belli bir kurallar zincirine baðlý kalmaya çalýþtýðýný görerek, tereddüt etmeye baþlar: "Acaba bana her þey söylenmiyor mu?" Burada aslýnda söylemeye çalýþtýðý þey þudur: Evrenle bir olabilmek adýna yapýlmasý gereken standart kurallar yoktur, bir öðrenci bunlarýn hiçbirini yapmadan da yoga yapabilir. Ancak, günümüz dünyasýna baktýðýmýzda, yoga'da baþarýlý olabilmek çok azýmýza nasip olabilmektedir. Baþarý için uzun çalýþma, azim, kararlýlýk, sabýr, inanç (öncelikle kendinize, sonra yoga'ya) gerekir. Sri Sankaracharya, yoga'nýn dört aracýn (olmazsa olmazý) olduðunu söylemektedir. Bunlar: Ýnanç, adanma, meditasyon, özgürlüðe ulaþma arzusudur. Yoga görüþüne göre, evren titreþimlerden oluþmuþtur. Madde aðýr bir titreþime sahipken, düþünce çok daha süptil bir titreþime sahiptir. Evrenin gerçek mahiyetinin anlaþýlabilmesi için bu süptil titreþime ayak uydurmak gerekir. Siz, titreþimlerinizi yükselttiðiniz de dünyayý yepyeni bir gözle görmeye baþlarsýnýz. Bir yogi düþünceleri okuyabilir, atom boyutuna inebilir, her þeyi içine alacak kadar geniþleyebilir, yýldýzlara doku- 23 nabilir, gibi. Ýþte kullandýðýmýz araç olduðunu söylediðimiz bedenimizin titreþimlerinin yükseltilmesinin yollarýnýn her biri yoga'da yapýlan çalýþmalara denk gelir. Et yememek, günlük yoga duruþlarýný yapmak, nefes çalýþmalarýný yapmak, içe dönüþ çalýþmalarý yapmak, meditasyon, mantra, japa, v.b. yoga yolundaki bizim yardýmcýlarýmýzdýr. Nihal Gürsoy - Herkes yoga yapabilir mi? Þimdiler de hamilelerin ve çocuklarýn da yoga yaptýðýný okuyoruz. Ayça Gürelman - Bazý genel kurallara uyarak herkes yoga yapabilir. Tüm insanlar, çocuklar, hamileler, ileri yaþtakiler. Yalnýz nasýl yoga yapabilecekleri ile ilgili bazý bilgilere gerek vardýr. Nihal Gürsoy - Yoga yapmak veya öðrenmek için herhangi bir yoga merkezine gidemeyenler ve yeterli yayýna ulaþamayanlara sanýyorum sitenizde hizmet veriyorsunuz. Size nasýl ulaþýlabilir? Ayça Gürelman - Ýlgilenen kiþiler için, www.yogamerkezi.com isimli sitemiz oldukça aydýnlatýcý ve öðretici olacaktýr. Evde yoga yapmaya baþlamak istiyorum diyorsanýz, yine bu sitede Raja Yoga sayfasýndan gerekli tüm bilgilere ulaþabilirsiniz. Nihal Gürsoy - Verdiðiniz bilgiler için çok teþekkür ediyorum, çalýþmalarýnýzda baþarýlar diliyorum. Ayça Gürelman - Ben de teþekkür ediyorum, okuyucularýnýza sevgilerimi iletiyorum. www.yogamerkezi.com SEVGÝ DÜNYASI 24 Psiþik Medyum, öte alemdeki sevdiklerimizle konuþuyor Andrew’un Annesi Mary John Edwards/Çeviri: Arýn Ýnan “SON BÝR KEZ” adlý kitaptan Geçen ay June Costanguay'ýn bir kaza neticesinde hayatýný kaybeden Andrew'un ailesi ile kurduðu irtibata tanýk olmuþtuk. Bir mektup kanalýyla aileye ulaþmayý baþaran June, Andrew'un annesi Mary'nin de büyük bir sürpriz yaþamasýna sebep olmuþtu. Mary, imkânsýz olduðunu bilse de ölen oðlunun öte alemden ona iyi olduðuna dair bir mektup yazmasýný dileyip durmuþ sonunda bu dileði kabul olmuþtu. Bu June'un asla unutamayacaðý bir konuþma olmuþtu. Çünkü bu konuþma esnasýnda, yazdýðý mektubun Andrew'un ailesi tarafýndan nasýl karþýlanacaðý konusunda duyduðu endiþelerin yersiz olduðunu anlamýþtý. Trans okumasýndan sonra, June ile konuþmadýðým için Andrew'un mesajýný ailesine iletip-iletmediðini bilmiyordum. Ayrýca, yaptýklarý telefon konuþmasýnda June'un Mary'e bana gelmesi için öneride bulunduðunu da bilmiyordum. (Sizlerle burada paylaþtýklarým, gerçeði öðrendikten sonra bir araya getirdiðim hikayenin parçalarýydý). Miracolo ailesiyle daha önceden kurmuþ olduðum baðlantý da dahil olmak üzere baþýma gelecek diðer olaylardan da habersizdim. June'un mektubundan derin bir þekilde etkilenmiþ ve telefonda söylediklerinden dolayý da rahatlamýþ olmasýna raðmen, Mary trans okumasý için bana gelmeye kendisini henüz hazýr hissetmiyordu. Oðullarýný kaybettikten sonra evde herkesin tadý kaçmýþtý. Ne birbirleriyle konuþabiliyor ne de boðazlarýndan tek bir lokma geçiyordu. Herkes kendi köþesine çekilmiþ, acýsýný tek baþýna yaþamaya çalýþýyordu. Daha sonra Mary bana þunlarý söyledi: "Sonra herkese mektuptan bahis etmeye baþladým. Bana Raymond Moody'nin "Yaþamdan sonra Yaþam" isimli kitabýyla medyumlar ve spirtüel irtibatlarla ilgili SEVGÝ DÜNYASI kitaplar verdiler. Hayatýma öncelikle bir çeki düzen vermek zorunda hissettim kendimi çünkü ben bir öðretmendim ve bir týpký bir öðretmen gibi düzenli olmak zorundaydým". Mary'nin kocasý Tony'nin ihtiyacý ise düzenden daha fazlasýydý. Onun zamana ihtiyacý vardý. Andy'nin trajik ölümü Tony'yi adeta canlý bir cenazeye dönüþtürmüþtü. Tony'nin öte alemle ilgili bir inançsýzlýðý zaten yoktu. O her zaman ruhlarýn varlýðýna inanmýþtý. Dahasý üç yýl önce bir yakýn ölüm deneyimini bizzat yaþamýþtý. Tony yaþadýðý bu ilginç deneyimi bana þöyle anlattý: "1991 yýlýnýn Ocak ayýydý. Bir gece banyoda duþ alýrken mide kanamasý geçirdiðim 25 için yere düþtüm. Bilinçsiz þekilde yerde yatarken bedenimden çýktýðýmý hissettim. Yerde yatan bedenime bakýyordum. Kendimi harika ve hafiflemiþ hissediyordum. Gerçekten mutluydum. Sonra aniden bir elin sol omuzuma dokunduðunu hissettim. Bir kadýn sesi bana: "Geri dönmek zorundasýn" dedi. Ona geri dönmek istemediðimi çünkü kendimi iyi hissettiðimi söyledim ama bedenime girmekten de kurtulamadým. Tam bu sýrada sarý bir ýþýk gördüm. Iþýk baþýmýn üzerinde duruyordu. Ýþte o an uyanmaya baþladým. Hissettiðim ilk þey, yerdeki mermerin soðukluðuydu. Geçirdiðim kanama nedeniyle kanýmýn üçte birini kaybetmiþtim ve neredeyse ölmüþtüm." 26 O zamanlar, on üç yaþýnda olan Andrew yardým gelene kadar babasýnýn baþýnda korku ve endiþe içinde beklemiþ ve Tanrýya: "Lütfen Tanrým babamý almayýn" diye yalvarmýþtý. Ama ne yazýk ki Tanrý üç buçuk yýl sonra babasýnýn yerine Andrew'un hayatýný almýþtý. Andrew'un ölümünden altý ay sonra annesinin arabasýnýn ýþýklarý kendiliðinden gidip gelmeye baþladý. Mary bunun bir iþaret olduðunu ve Andrew'un kendileriyle irtibat kurmak istediðini anlamýþtý. Ayný þey bir daha tekrarlanýnca: "Tamam Andrew, sana söz veriyorum bu kez medyum Edwards'ý arayacaðým ve ona gideceðim" demiþti. Böylece Mary oðlunun ölümünden tam yedi ay sonra kapýmý çalmýþ oldu. Elbet ki ben gelen kiþinin kim olduðunu henüz bilmiyordum ama kapýyý açýp da onu gördüðüm zaman içimden bir ses ona : "Tony isimli birisinin sizinle ilgisi var mý?" diye sormamý istedi. Mary'nin çevresindeki enerji o kadar güçlüydü ki yaptýðým trans okumasýný mutlaka yazmam gerektiðini hissettim. Yanýmda part-time olarak çalýþan Ellen'ý bu iþ için vazifelendirdim. Mary'den kendisine ait olan bir objeyi bana vermesini söyleyerek trans okumasýna baþladým. Bana bileziðini verdi. Kapýda bana Tony isimli þahýsýn kendi kocasý olduðunu söylemiþti. Mary ile yaptýðým trans okumasý aynen aþaðýda kayýt edildiði þekilde geliþti: JOHN: Öte aleme geçmiþ olan bir oðlunuz var mý bayan? MARY: Evet var JOHN: Son iki yýl içersinde mi hayatýný kaybetti? Haziran ya da Temmuz ayýnda mý öldü? SEVGÝ DÜNYASI MARY: Evet JOHN: Tony kim? Bu kiþi onun babasý mý? Babasýna oðlunun iyi durumda olduðunu söyleyin. Bu çok önemli. Babasýnýn yalnýz olduðunu ve kendisini hiç iyi hissetmediðini söylüyor. MARY: Bu çok doðru JOHN: Bana bir hokey sopasý gösteriyor. MARY: Evet, babasý hokey antrenörüdür JOHN: Babasý ayný zamanda bir öðretmen mi? Çünkü bana bir lise binasýný gösteriyor. Sanki Glen Cove Lisesi olabilir. Ben de oraya devam etmiþtim. MARY: Evet Glen Cove lisesinde hocalýk yapýyor. Onu tanýyor olmalýsýnýz. JOHN: Ben onu tanýyor muyum? Onun adýný þimdilik söylemeyin. Normalde ben Glen Cove Lisesi demez, sadece lise de diyebilirdim. Bunun üzerinde durun lütfen. Acaba bir araba kazasý neticesinde mi hayatýný kaybetti oðlunuz. Belki de bisiklet kullanýyordu. MARY: Evet bisiklet kullanýyordu JOHN: Oðlunuz iyi durumda olduðunu bilmenizi istiyor. Peki Robert kim? MARY: Robert onun dedesidir. JOHN: Ona da iyi durumda olduðunu bildirmenizi istiyor. Peki Mary kim? Kayýnvalideniz öldü mü? MARY: Hayýr JOHN: Kaza Andrew'un hatasý neticesinde mi meydana geldi? MARY: Bilmiyorum. Biz de bunu araþtýrýyoruz. JOHN: Oðlunuz kendi hatasýnýn çok az olduðunu söylüyor. Sanýrým karþý taraf onu tam olarak görememiþ. Bunun sorumluluðunu kýsmen üstleniyor. Oðlunuz onaltý yaþýnda mýydý? SEVGÝ DÜNYASI MARY: Evet JOHN: Eþinizle bu olay yüzünden ayrý düþtüðünüzü, konuþmadýðýnýzý söylüyor. Bir araya gelip konuþmanýz ve birbirinizle irtibat kurmanýz gerektiðini iletiyor. MARY: Biliyorum ama bunu nasýl yapacaðýmý bilemiyorum. Babasý çok zor bir adamdýr. JOHN: Öncelikle babasýna iyi durumda olduðunu bildirmenizi istiyor. Bu çok önemli çünkü ihtiyacý var. Ýçindeki fýrtýnalarla boðuþtuðu için oðlunun iyi durumda olduðunu bilmesi çok önemli. Kendisine biraz zaman tanýmasý gerekiyor. Siz kocanýza göre daha teslimsiniz. Elbet ki, böyle olmanýz, üzülmediðinizi göstermiyor. Kocanýz oðlunuzun çok akýllý bir çocuk olduðunu ölümüyle her þeyin bittiðini düþünüyor ve tüm bu olup bitenlere bir türlü akýl erdiremiyor. MARY: Oðlumun kardeþine iletmek istediði bir mesajý var mý? JOHN: Böyle bir mesaj vermeyebilir. Peki ayaðýnda ayakkabý mý yoksa bot mu vardý? MARY: Andy babasýnýn botlarýný giyerdi. JOHN: Peki isminde C ve K harfleri olan kiþi kim? MARY: Bu onun arkadaþý Christ olmalý. JOHN: Bu kiþinin bir yüzüðü var mý? Ya da eþinizin bir yüzüðü var mý? MARY: Bir saati var. JOHN: Bana simetrik olan bir objeyi iþaret ediyor. Eþiniz ona yüzüklerinden birini vermek istemiþ ama buna bir türlü fýrsat bulamamýþ galiba. Çünkü bir yüzükten bahis ediyor. Hokey oynar mýydý? MARY: Benim araþtýrdýðým da iþte buydu. 27 JOHN: Onu süveteriyle birlikte mi gömdünüz? MARY: Hayýr ama mezar taþýnýn yanýna bir hokey sopasý koyduk. JOHN: Odasýnda hokeyle alakalý olan bir çiçek aranjmaný var mýydý? MARY: Evet odasý hokey motifleriyle dolu olan çiçek aranjmanlarýyla doluydu. Hokey süveteri ise odasýnda asýlýydý. JOHN: Peki babasýnýn boynunda Andy'ye ait olan bir þey var mýydý? MARY: Bir zincir istiyordu ama bunu gerçekleþtiremedi. Oðlum öldükten sonra Tony bunu kendisi için aldý. JOHN: Altýn bir zincir mi? MARY: Evet, Andy bunu çok istemiþti ama asla sahip olamamýþtý. Kocam zincirlerden ve mücevherlerden asla hoþlanmamasýna raðmen salt Andy seviyor diye onun ölümünden sonra satýn alýp boynuna astý. JOHN: Lütfen kocanýza, bunu Andy'nin telkinleriyle yaptýðýný söyleyin. Þimdi Andy'nin beni yönlendirmesiyle mezun olduðum Glen Cove lisesine gidiyorum. Çünkü kocanýzýn hangi öðretmen olduðunu bulmak zorunda hissediyorum kendimi. Sakýn sosyal bilimler dersini veren ve beni sýnýftan atan tek hoca olan Mr.Miracolo olmasýn? MARY: (Gülümseyerek) Evet. JOHN: Biliyordum. Kocanýzdan tuvalete gitmek için izin istemiþ ama tuvalet yerine trigonometri dersi için verilen yardýmcý derse girmiþtim. Geri döndüðümde Mr. Miracolo bana bakmýþ ve : "Defol" demiþti. MARY: Oðlum kendisini ne kadar çok sevdiðimizi biliyor mu? JOHN: Þu anki trans okumasý aranýzdaki sevgi sayesinde gerçekleþebiliyor. 28 SEVGÝ DÜNYASI ÇOCUKLARIN GEÇMÝÞ YAÞAMLARI Terapi Esnasýnda Ölüm Aný Carol Bowman'ýn, "Children's Past Lives" Kitabýndan Çeviren: Nelda Bayraktar Geçen ay, özümüzü bir hayattan diðerine aktaran araca esas damga vuran unsurun ölüm anýnda deneyimlenen yüksek bilinç hali olduðunu anlamýþtýk. Ancak ne yazýk ki, ruha kazýnmýþ olan abartýlmýþ düþünce ve duygularýn da bir sonraki hayata geçtiklerini öðrenmiþtik. Travmatik ölümlerde özellikle de ani ya da korkunç bir þekilde cereyan etmiþ olan ölüm vakalarýnda kiþinin geride kalanlara elveda demesi ya da eksik kalan bir iþini tamamlamasý asla söz konusu olamamaktadýr. Böyle bir durumda kiþi huzur bulamamakta ve kendisini tam hissedememektedir. Ölüm anýmýzda nefret, korku, suçluluk, piþmanlýk ya da kýzgýnlýk tarzýndaki olumsuz duygularla dolu isek, bunlar ölüm anýnda bedenin hissettiði acýlarý ve zihinden geçen diðer tüm algýlarý da daha yoðun bir hâle getirmektedirler. Ruha yapýþarak diðer hayatlarýnda onu takip eden de iþte bu yoðun duygular olmaktadýr. Bildiðiniz gibi, regresyon terapileri ve bilinçaltýnýn iyileþtirici etkisiyle beraber ölüm anýmýza geri dönebilir ve o anda yaþamýþ olduðumuz olumsuz deneyimleri tersine çevirebiliriz. Bunun nasýl çalýþtýðý hâlâ bir sýr olsa bile, geçmiþ hayatlarla ilgili olarak yapýlmýþ olan binlerce regresyon denemesi bunun böyle olduðuna dair yeterince kanýt sunmaktadýr. Bu ay konumuza kaldýðýmýz yerden devam ediyoruz. SEVGÝ DÜNYASI Dr. Woolger'ýn terapisinin can alýcý noktasý terapi esnasýnda yaþanýlan ölüm deneyimleri idi. Hastanýn gerçek þifaya kavuþtuðu nokta burasýydý. Dr. Woolger, problemi tüm gerçekliðiyle kavrayabilmek için hastalarýyla defalarca terapi seansý yapýyor, problemi çevreleyen þimdiki ve geçmiþ hayat katmanlarýný titiz bir þekilde soyarak ayýrýyordu. Bu seanslarýn zirve noktasýný terapi esnasýnda hastalarýn adým adým ölüm anlarýna doðru yaklaþmalarý ve ölüm sonrasýndaki aydýnlýðý yaþamalarý oluþturuyordu. Ölüm aný geldiðinde Dr.Woolger hastaya, yaþadýðý tecrübenin ayrýntýlarýna tam olarak odaklanabilmesi için sorular soruyordu. Örneðin: "Neler oluyor? Ne düþünüyorsunuz? Son düþünceleriniz nelerdi? Neler hissediyorsunuz? Bu travmaya bedeniniz ne tür bir cevap verdi?" tarzýndaki sorularla baðlantýlarý 29 çözmeye çalýþýyordu. Ölüm aný, duygusal açýdan hastanýn oldukça acý çektiði bir andý. Ölüm anýnda donup kalmýþ olan eski duygular bu þekilde su yüzüne çýkýyor, hasta genellikle hýçkýrýklara boðuluyordu. Bunu bir kez baþardýktan sonra anýlar içersinde tutulan yoðun enerji boþalýyor, ruha yapýþmýþ olan olumsuz düþünceler, duygular ve hisler ise çözülüyordu. Hastanýn öte âleme geçtikten sonraki hayatý ise geçmiþ hayatýndan getirdiði önemli konularý tam olarak anladýðý ve çözdüðü bir zaman dilimi oluyordu. Bunlarý anlayabilmek için de Dr.Woolger: "Geçmiþ hayatýnýzdan getirdiðiniz bitirilmemiþ iþleriniz var mý? Bundan kurtulmak için neler yapmanýz gerekiyor?" tarzýnda sorular soruyordu. Psikodrama ve Gestalt terapisi yoluyla da diðer yaþamlarýndaki karakterlerle diyaloga girmesini saðlýyordu. Bu þekilde sürdürülen terapi seanslarýnda hasta, baðýþlama, affetme yeteneðini geliþtiriyor, daha ileri bir anlayýþa kavuþuyor ve suçluluk duygusundan kurtuluyordu. Dr. Woolger ölüm sürecinin tam olarak bitirildiðinden, tüm problemlerin çözüldüðünden ve tüm sorularýn cevaplandýðýndan emin olmadan hastayý transtan çýkarmýyordu. Sonunda hasta, bu anýlarýn ve anýlarla beraber yaþadýðý duygularýn geçmiþte kaldýðýndan, çözüme ulaþtýrýldýðýndan ve bir daha asla karþýsýna çýkmayacaðýndan emin oluyordu. Regresyon denemesinin amacý da buydu zaten. Terapinin sonunda doktor hastasýyla neler olup bittiðini son bir kez özetliyor, hastanýn geçmiþ yaþam hikayesini þimdiki hayatýyla paralellikler kurarak gözden geçiriyordu. Elde ettiði yeni iç görüleri þimdiki hayatýna nasýl uyarlayabileceðini, elindeki yeni bilgilerle eski kalýplarýndan nasýl kurtulabileceðini ona SEVGÝ DÜNYASI 30 öðretiyordu. Hastasýna: "Þimdi güvendeyim", "Sevilmeye deðer bir insaným" ya da "Ýnsanlara güveniyorum" tarzýnda onun yeni anlayýþýný güçlendirici telkinler yapmasýný salýk veriyordu. Dr. Woolger'ýn hastalarýndan birisi olan Edith'in dramatik vakasý, ölüm anýna geri gitmenin kiþiyi kronik bir hastalýktan nasýl kurtardýðýný göstermesi açýsýndan ilginçti. Yirmili yaþlarýnda olan Edith, týpta lupus erythematosus diye bilinen aðrýlý bir eklem hastalýðýna yakalanmýþtý. Dr. Woolger'ýn terapilerinde, saray muhafýzlarýna baþ kaldýran genç bir Rus anarþisti olduðu ortaya çýkmýþtý. Babasý bir kaç gün önce çýkan bir isyanda ölmüþtü. Genç isyankâr, babasýnýn intikamýný almak ve saray barikatlarýný yarmak için hazýrladýðý bir bomba elinde patlayýnca parçalanarak hayatýný kaybetmiþti. Regresyon denemesinin tam bu anýnda Edith genç adamýn yaþadýklarýný saniyesi saniyesine hissetmiþti. Dr.Woolger ona neler deneyimlediðini anlatmasýný istediðinde hýçkýrýklara boðularak ve haykýrarak neler olduðuna bakamayacak ve göremeyecek kadar kötü durumda olduðunu söylemiþti. Sonra korkudan titreyerek bombanýn kollarýný ve bacaklarýný uçurduðunu söylemiþti. Genç adam kollarýnýn ve bacaklarýnýn bir daha asla olmayacaðýný bilerek yavaþça ölüme doðru sürüklenmiþti. Dr. Woolger Edith'e: "Ölüm anýnda söylediðin son sözler çok önemlidir" demiþti. Gerçekten de Edith: "Kollarým ve bacaklarým bir daha asla iþlev görmeyecek" demiþti. Edith, geçmiþ hayatýnda yaþadýðý bu korkunç deneyimi þimdiki hayatýnda yaþadýðý aðrýlý eklem hastalýðýyla baðdaþtýrmaya çalýþmýþtý. Dr. Woolger Edith'e dikkatlice rehberlik yapmýþ ve ona: "Kollarýný ve bacaklarýný kaybetmeden önce içinde tuttuðun duygu ve düþünceler hangileriydi?" diye sorduðunda Edith, babasýný öldüren canilerin de ayný þekilde can vermelerini dilediðini ve içinin korkunç bir kin duygusuyla dolduðunu söylemiþti. Ama gelin görün ki Edith'in içindeki olumsuz duygular kendine dönerek onun acý çekmesine neden olmuþlardý. Bu farkýndalýk sayesinde Edith, kýzgýnlýðýndan ve nefretinden kurtulabilmiþti. Gözlerini açtýðýnda eklem yerlerindeki aðrý onu çoktan terk etmiþti. Edith Dr. Woolger'ý altý ay sonra gördüðünde yeniden dans edebilecek duruma gelmiþti. Aydýn Ýnsan Olmak Özer Baysaling SEVGÝ DÜNYASI 32 AHLÂK, ERDEM, KÜLTÜR, AYDIN ÝNSAN VE HOÞGÖRÜ ÜZERÝNE Günlük hayatta öyle kaba ve çirkin hareketlere maruz kalýyoruz ki... Bu yüzden bugün beni üzen en önemli þeylerden biri ahlâk, erdem ve kültürdeki yozlaþmadýr. Peki aðzýmýzda sakýz ettiðimiz, ancak çoðunlukla da, baþkalarýnda eksikliðini görüp, kendimizde aramadýðýmýz ahlâk, erdem ve kültür nedir? Peki erdemlere uymayan þeyler neler? Ayný davranýþlar deðiþik yerlerde nasýl ahlâk veya ahlâksýzlýk olabiliyor!?.. Ve sadece kurallarýna uymak gerçek ahlâk ve erdem midir!?.. Gençlik yýllarýmda bir gün, yabancý ülkedeki "çýplaklar kampýna" rastlamýþtým. Tepeden aþaðýdaki koya baktýðýmda; kadýn, erkek, çoluk, çocuk her yaþtan insan, çýrýlçýplak rahatça dolaþýyorlar, güneþleniyorlar, çoðu da kitap okuyorlardý. O anki anlayýþýma göre oradakiler ahlaksýz, erdemsiz ve utanç duyulacak durumdaydýlar... Oysa oradaki herkes çok tabi ve rahattý!.. Aile ve çevremden aldýðým ahlâk, erdem ve kültür yapýsýna uymadýðý için birçok þey "utanma ve ayýplama duygusuna" dönüþüp beni esir almýþtý... Uzun uzun düþündüm!.. O ortamda hukuka aykýrý bir fiil yoktu. Kimseye zarar da verilmiyordu. O anki utanma ve ayýplama duygum; yetiþtiðim çevrenin bana aþýladýðý dini ve ahlâki görüþlerden kaynaklanýyordu. Oysa oradaki çýplaklara göre ise, topluma karþý iþlenen suçlar ayýp olup, çýplaklýk çok tabi karþýlanýyordu!.. Aklýma memleketimize gelen turist bayanlara, erkeklerimizin yýlýþýk yýlýþýk yaklaþarak, tacize varan davranýþlarý geldi!.. Ýlerlemiþ memleketlerde kural ihlalleri yok, toplum düzeni mükemmeldi... Bizde ise daðlar, tepeler iþgal altýnda, yolsuzluklar diz boyuydu. Bir yanda sevgi, saygý ve birliðe dayanan, örnek aile yapýsý ve ahlâk görüþlerimiz, diðer yanda ahlaksýzlýklar!.. AHLÂK ve ERDEM Bu konuda aklýma hep Sokrat'ýn bir hikâyesi gelir: "Bir gün Menon, Sokrat'a erdemin ne olduðunu sormuþ. Sokrat kendisine, Thessalia veya Larissa'lýlara sormasýný, onlarýn bilge ve kültürlü insan olduklarýný söylemiþ... Menon onlardan sonuç alamayýnca, tekrar Sokrat'a gelerek, bu defa ahlâk ve erdemin ne olduðunu bilmeden onlarý nasýl elde edebileceðini sormuþ... Sokrat ise gayet sakin, bunu kendisinin de tam bilmediðini ve bir bilene de rastlamadýðýný söylemiþ." Erdem, ahlâk kurallarýna uygun olarak yaþamak ve davranmaktýr. Erdemin bir baþka tarifi ise; "Erdem, akýl ve bilinçle uygulanan, ahlâki deðerlere uyarlý, bir davranýþ biçimidir." Sonuçta erdem, ahlâkýn davranýþlarýmýzdaki aynasýdýr. Eski dilde "fazilet" olarak ifade edilen erdem, Yunan Felsefesinde "iyi, yetkin ve bilgili yurttaþýn niteliði" sayýlmýþtýr. Protatagoras'a göre erdemli olmak; "kendini yönetme sanatýdýr." SEVGÝ DÜNYASI Tarih sürecinde her sýnýf kendine göre bir erdem ölçüsü oluþturmuþtur. Bu sebeple herkesin erdem ölçüsü kendine ve yetiþtiði çevreye göredir. Hattâ bazen ayný çevre içinde bile olsa bu ölçü deðiþebilir. Örneðin güçlünün erdemi kuvvet, güçsüzün erdemi kanaattir. Ne var ki, erdem de kültür ve ahlâkla geliþir. Bu yüzden eðitimsiz kiþilerin erdemi de basittir. 19. Yüzyýldan itibaren düþünürler, erdemi daha ziyade "insanýn kendini aþma gücü" olarak ele almýþlardýr. Buna göre evreni aþmak; kendini aþarak, evrensel oluþuma ve devinime artan çapta olumlu olarak katýlmaktýr. Ahlâk, Ýnsanlarýn toplum içindeki davranýþlarýný ve birbirleriyle iliþkilerini düzenlemek amacýyla baþ vurulan kurallar dizgesi, baþka insanlarýn davranýþlarýný, olumlu veya olumsuz biçimde yargýlamakta kullanýlan 33 ölçütler bütünüdür. Burada da kavram kargaþasý ortaya çýkýyor. Kant'a göre; ahlâksal olarak doðru bir davranýþý belirleyen þey, eylemin sonucu deðil niyettir. Ancak belli bir biçimde davranmanýn ödev olduðunu düþünmek, ahlâksal bir davranýþý ortaya çýkarýr. Ahlâk tarih boyunca çaðdan çaða, toplumdan topluma ve hattâ ayný toplumlarda kültür ve yöre farklýlýklarýna göre deðiþiklikler gösterir. Ahlâk kurallarý genelde yazýlý olmadýðý halde, birçok yönden hukuk ve dinlerle de özdeþleþir. Ancak hukuk müeyyidesini devlet koyar ve takip eder. Ahlâký ise bireyler deðerlendirir. Hukuk belirli konularda düzenlemeler yapar ve cezalandýrýrken, ahlâk bireylerin yeme, içme, cinsiyet vs. davranýþlarýný çok geniþ kapsamlý inceler ve bunlarý kýnama hattâ toplum dýþýna itme þeklinde SEVGÝ DÜNYASI 34 cezalandýrarak eyleme dönüþtürür. Ahlâk toplum içinde bireyi çocukluðundan ele alýr ve tüm yaþamý boyunca takip eder. Ýyi, kötü þeklindeki deðerlendirmelerle, kötü davranýþlar açýsýndan kiþide "utanma duygusu" aþýlar. Diðer taraftan her din kendi bünyesinde, kendine göre bir ahlâk anlayýþý getirmiþtir. Burada da ahlâksýzlýk "günah" olarak nitelendirilir ve bu duygu aþýlanýr. Dinsel ahlâk, Allah korkusuna ve ölüm sonrasý yaþamýn yaptýrýmlarýna dayanýr. Bu sebeple deðiþken olmayýp tartýþýlmaz. Ahlâký insanlar yaratmýþtýr. Çünkü dinlerden önce de belirli boyutlarda hukuk, ahlâk ve erdem kurallarý vardý. Son yüz yýlda ise, varoluþçu filozoflardan bazýlarý, ahlâktan baðýmsýz, "özgür" ve "usçu" bir ahlâk görüþünü savunmaktadýrlar. Hattâ bu özellikle Nietzsche ve ondan etkilenen varoluþçular tarafýndan, yaþanýlan toplumlar eleþtirilerek, ahlâktan baðýmsýz, sýnýrsýz özgür bir yaþam biçimi düþüncesine kadar geniþlemiþtir. Her toplumun ahlâk anlayýþý, o toplumu oluþturan insanlarýn sosyal ve kültür yapýsýna, dinlerine, düzeylerine vs. göre deðiþir. Çin'de Konfiçyüs erdemlerin amacýnýn, insanlarýn kendilerini aþmalarý olduðunu savunmuþ. Mistik ilkelerden kaynaklanan ahlâký doðma olarak gömüþtür. "Dinler çeþitlidir, fakat akýl birdir. Öyleyse hepimiz kardeþiz" düþüncesini savunmuþtur. Bu sebeple ahlâk ve erdem de her devirde yeni örneklemelere gereksinme duyar. Bu yüzden de gerçek ahlâk ve erdem, tek koþullu ve dogma olmayýp, tüm yaþama olumlu ölçüde egemen olmalýdýr. AHLÂK ve KÜLTÜR ÝLÝSKÝSÝ Yakýn senelerde iki ayrý düðüne gitmiþtim. Ýlkinde dans etmeyi adilik sayýp kýzlarýna "sen adi bir oyuncu mu olacaksýn, ayýp, günah" diyen ve delikanlýlýðý kimseye kaptýrmayan erkekler, kadýnlardan daha da fazla kývýrtýyorlardý... Bazý erkeklerin pantolonlarý, þiþman göbeklerinin bir karýþ altýna düþmüþtü. Ceketlerini de kemerlerinin yanýna sýkýþtýrarak göbeklerini sallayýp duruyorlardý. Diðer düðünde ise, kadýn ve erkekler ayrý ayrý kapalý bölümlere oturtulmuþlardý. Gelini görmek de mümkün olmadý. Dualar okundu ve namaz için ara verildi. Bunlarýn hepsinde âdetler ayrýydý. Bununla geleneksel düðünlere ve âdetlere karþý olduðum sanýlmasýn. Bilakis otantik zenginlikleri olan þeyleri çok severim. Burada deðinmek istediðim ve tenkit ettiðim, bir toplumun geleneksel kültüründen oluþmamýþ acayiplikler. Aþýrý yozlaþma, savurganlýk, görgüsüzlük ve hattâ küstahlýk... Bir takým deðerler yok edilirken, yerine yenileri oturtulmadan oluþan boþluk... Hattâ bir kültürün, bir baþka kültür toplumu tarafýndan istilâ SEVGÝ DÜNYASI ve yok edilmesi. Yozlaþma da bu deðil mi? Adam toplu taþýma vasýtasýnýn içinde, elinde cep telefonu, baðýra baðýra "hele baþýn gözüm üstüne gardaþým..." derken, birden sertleþip "biz adamý oyarýk, delerik..." diye avaz avaz haykýrýyor... Etrafta çarþaflý kadýnlar ve göbekleri kasýklarýna kadar açýk genç kýzlar... Daha neler de neler... Eðlence, yemek, içmek, misafir aðýrlamak, konuþmak, toplumla iliþki, müzik, davranýþlar velhasýl her þey ayrý olabiliyordu. Peki dilimizde sakýz yaptýðýmýz kültür neydi? Kültür, kavram kargaþasý yaratmasýna raðmen, "bir toplumun, duyuþ ve düþünü birliðini saðlayan deðerlerin tümü" þeklinde tanýmlanabilir. Kültür kýsaca tüm yaþanmýþlýklarýn birikimi ve özüdür. Ýnsan biliminin kurucularýndan Tylor ise kültürü þöyle tarif eder: "Bilgilerden, inançlardan, sanattan ve insanýn toplumda yaþayan bir varlýk olmasý nedeniyle, edindiði bütün öbür yetenekler ve alýþkanlýklardan oluþan karmaþýk bir bütün" der. Kökeni Latince'de "Cultura" (ekmek, ekin almaktan) geliyor. Voltaire'nin buna, insan zekâsýnýn oluþmasý ve geliþmesi anlamýný kazandýrdý. Ýnsan dil, din, sanat, teknik ve benzeri pek çok buluþlar getirerek, içinde bulunduðu evrenin o bölümüyle 35 alýþveriþini sistematik bilgilere dönüþtürmüþtür. Kültür aile veya aile yerine geçebilen ortamlardan çocuða aktarýlýr. Çocuðun ilk algýlarý bu þekilde baþlar. Burada hayvandan farklý olarak, akýl da devreye girerek algýlarý bilgiye dönüþtürerek; yorumlar, çözümler ve üretir. Saðýr ve kör olan Helen Keller, yedi yaþýna kadar insanlardan uzak ve kültürden kopuk yaþamýþ. Sonra öðretmeni Anne Sullivan'ýn yardýmýyla yavaþ yavaþ bu kopukluðu aþmýþ, bu þekilde anlamlar evrenine giriþ yaparak, kültürünü geliþtirmiþ ve insanlýða katkýlar saðlamýþtýr. Ünlü düþünür Friedrich Engels kültüre geçiþte, ilkel insandaki ilk etkenin, insan ellerinin serbest kalýþý olduðunu ifade etmiþtir. Yürümeye baþlayan insan, elleri serbest kalýnca, emek ve çalýþma ile alet üretmeye ve kullanmaya baþlamýþtýr. Bu þekilde de zaman içinde birçok gereksinmelere ihtiyaç duyarak, anlaþýlmak için önce dili, dilden de kültürü üretmiþlerdir. Durkheim ve onun okuluna baðlý antropologlardan Levi Strauss ise dili, kültürün bir parçasý deðil, bizzat kültürün kendisi ve onun ifade tarzý olarak görmüþtür. Kültür ve uygarlýðýn birbirine baðlý olarak geliþtiði de gözlemlenmektedir. 18 Yüzyýla kadar tarým ve hayvan yetiþtiriciliði anlamý taþýyan kültür; bundan sonra insan yeteneklerinin geliþtirilmesi, inceltilmesi ve iyileþtirilmesi anlamýnda kullanýlmaya baþladý. Aydýnlanma felsefesi uygarlýk 36 sözcüðüne daha geniþ anlamlar kazandýrmýþtýr. Uygarlýk (Civilization) barbarlýðýn karþýtýný ifade ederken, zamanla düzenli, eðitilmiþ, kibar vs. gibi anlamlar da kazandý. Bu suretle Kant; uygarlýk ve kültürü birleþtirici bir anlamda ele alarak ayrýlmaz bir parça olarak yorum getirmiþtir. Ýnsandan aileye, aileden kente, kentten ülkeye, ülkeden dünyaya ve sonra tekrar insana dönerek yayýlan, dönüþümlü bir akýþkanlýktýr kültür. Yavaþ yavaþ özümsenirken, bilgiyle de geliþir. Kültür ve uygarlýk bu sebeple birbirine baðlý olarak geliþme süreci gösterir. Bunun sonucu kültürel evrimcilik, kültürlerin kesintisiz bir süreç içinde basit biçimlerden daha karmaþýk biçimlere doðru geliþtiði kuramýný oluþturmaktadýr. Bu kuram 20. Yüzyýldan itibaren yeni evrimcilikle; "Belli halklar için özel bir evrim süreci söz konusu olsa da, genel evrim ya da ilerleme, belli halklarýn gerçekleþtirdiði atýlýmlarla, bütün insanlýðý çevreye daha uyumlu ve egemen kýlmaya, daha karmaþýk toplumsal örgütlenmeler geliþtirmeye yöneltmiþtir." Kültürü; çatýþma odaðýna dönüþtürmekten çýkarýp, birleþtirici gücünden yararlanmak gerekir. Kültür; ekonomi, günlük yaþam, siyasal yaþam ve her türlü iç ve dýþ iliþkilere katkýda bulunulabilecek þekilde yaygýnlaþtýrýlmalýdýr. Böylece kültür dar bir milliyetçilik ve gelenekçilik anlayýþýndan kurtarýlarak evrensel açýlýma sokulabilir. SEVGÝ DÜNYASI Her kültür, kendi bünyesinde oluþmuþtur. Bu yüzden gerçek kültürel âdetler ayýplanmamalý ve aþaðýlanmamalýdýr. Çünkü insan kendi coðrafi bölgesindeki kültürle yetiþiyor. Çocuklar, Paris, Ýstanbul, New York, Afrika vs. nerede yetiþirlerse, oranýn kültürünü alýr ve oradakiler gibi yemek, içmek, konuþmak, âdetler, gelenek, görenek, düþünce tarzý, ayýplar vs. nin etkileþimi içinde büyürler. Baþka bir kültürü anlayabilmek için, kendimizi o kültürün içinde hissedip onu anlamaya çalýþmamýz gerekir. Ancak hukuka aykýrý âdetleri, kültürden ayrýþtýrmak gerekir. Özellikle Doðu Anadolu’da, gencecik kýzlarý, sýrf o yörenin âdetlerine uymadý diye öldürüyorlar. Aile meclisi toplanýp canlarý, kanlarý olan kýzlarýnýn öldürülmesine karar veriyor. Bir yakýný da gözünü kýrpmadan kýzý öldürebiliyor. Ne acýmasýzlýk, ne kötü âdetler... Nezaket, kültürün estetik dýþavurumudur. Baþkalarýna karþý sevgi, saygý ve incelikle davranma alýþkanlýðýdýr. Bir baþka açýdan, kültürü estetik ve zarafetle uygulayabilme sanatýdýr. Günlük hayatý ve sosyal iliþkileri güzelleþtiren en önemli unsurdur. Nazik insanlar, kabalýk ve çirkinlik engelini bununla aþýp, topluma ve insanlara güzellik ve incelikle davranma ayrýcalýðýna ulaþýrlar. SEVGÝ DÜNYASI Ahlâk, erdem ve kültür, yerlerine yeni deðerler konulup, bu deðerler özümsenmeden yýkýlýr ve deðiþime uðrarsa, yozlaþma dediðimiz çirkinlikler ve sýnýf kopukluklarý ortaya çýkar. Acaba içtenlikle olmadan, sadece kurallarýna uymak, gerçek ahlâk, erdem ve kültür müdür? Yaþadýðým tecrübeler bana, içtenlikle olmayan hiçbir davranýþýn gerçek olmadýðýný öðretti. Bunun için de kavramlarýn ve toplumun baskýsý altýnda kalmadan, kendi doðrularýmýzla, gene de toplumu dýþlamayacak þekilde denge kurabilmenin daha ahlâklý davranýþ olacaðýný düþünüyorum. AYDIN OLMA ve HOÞGÖRÜ Burada çaðdaþ uygarlýðýn temel koþullarýndan olan "aydýn olma" ve "hoþgörü" konusu da önem kazanýyor. Çünkü deðer yargýlarý, ekonomi ve sosyal yapý hýzla deðiþtikçe, toplum içindeki yozlaþma ve kopukluklar daha da çok ortaya çýkýyor. Karþýlýklý önyargýlarla, dinsiz, yobaz, arabeskçi, aþaðý tabaka, sosyete, hilekâr, siyasetçi vs. gibi laflarla insanlarý sýnýflandýrýp ayrýlýklara düþüyoruz. Herkes kendi önyargýsýyla hareket edip, baþkalarýný anlamaya da çalýþmýyor. Oysa anlatamamak, anlaþýlamamak ve anlamak istememek toplum içindeki kopukluklarýn en önemli nedeni. Bu konuda hoþuma giden bir hikâye vardýr: Eski bir devirde büyük bir ülkede, çok ünlü bir þair yaþarmýþ. Ancak, ülkeyi idare edeni de aðýr bir 37 dille eleþtirirmiþ. En aðýr cezalara raðmen de buna mani olamamýþlar. Ýdamýna karar verildiði sýrada bilge biri, bu iþi halledeceðini söyleyerek, baþtakinden müsaade istemiþ. Bilgenin önerisi doðrultusunda, þairi yalnýz kaldýðý hücresinden alýp, özel seçilmiþ bir köylü ile ayný hücreye koymuþlar. Þair bundan çok mutlu olarak, en duygulu konuþmalarýný yapmaya ve þiirlerini okumaya baþlamýþ. Bir süre sonra da adamýn gözlerinden yaþlar boþalmýþ. Þair bunun karþýsýnda daha da duygulanarak coþmuþ... Sonunda þair merak ederek "Acaba konuþma ve þiirlerimden hangisinden daha çok etkilendiniz muhterem?" diye sormuþ. Adam cevap vermiþ "Söylediklerinden bir þey anlamadým ama, sen konuþurken, sallanan uzun sakalýn bana köyümdeki keçinin sakalýyla, dedemin dua okurken sallanan sakalýný hatýrlattý, onun için aðlýyorum" demiþ. Þair büyük bir hayal kýrýklýðýyla, kendisini oradan çýkarmalarý halinde, bir daha idare edene karþý eleþtirel þiir yazmayacaðý sözü vermiþ. Ýþte anlatamamanýn ve anlaþýlamamanýn dayanýlmaz acýsý!.. Burada aydýn insana çok büyük görevler düþüyor. Aydýn insan, olumlu bilim ve akýl ile yetiþmiþ, kendini topluma adamýþ, ruhu sevgi ile dolu, hoþgörülü ve özgür insandýr. Aydýnlanma felsefesi anlamýnda, "insanlýðýn, insanlýða dönüþüdür." Klasik anlamda metafizik bir kavram olup, toplumu insan aklýyla düzenleme 38 amacý taþýr. Bu düþünce ile bilgi halka yayýlmýþ, bilime yönelmek suretiyle, insanýn kendisine dönmesi ve tanýmasý gerçekleþmiþtir. Bireysel geliþme yetkinliðe dönüþürse, zamanla topluma da örnek olur ve toplumsal düzeyi ilerletir. J.Locke ve Bayley, "Bir insanýn aydýn olmasý ve bunu toplumuna aktarabilmesi için bilimci ve akýlcý olmasý lâzýmdýr" diyorlar. Ýyilik de aydýn insanýn bir parçasýdýr. Ancak iyiliðin, korku ve öteki dünyaya ait yatýrýmlardan kaynaklanmamasý lâzýmdýr. Aydýn insan, özgür ve sevecenlikle bildiklerini topluma aktarýrken, kendini üstün görme yanýlgýsýna kapýlmadan, aydýn olmayanlara yaklaþabilmelidir. Aydýn insan öncüdür. Akýl ve bilimden gücünü alýr. Sevgiden yola çýkýp hoþgörü ile yaklaþarak, toplumun her sýnýfýna yararlý olmaya çalýþýr. Çünkü akýl insanýn hem uþaðý, hem de efendisidir. Bu yüzden, aydýn insanýn en büyük görevi, topluma ülküsünü yayarak, onun uðrunda uðraþ vermesi ve toplumu aydýnlatabilmesidir. Bilgisizlik ve baðnazlýk ise, aydýn olma yolundaki en büyük engellerdir. SEVGÝ DÜNYASI Cervantes'in eserindeki gibi; "Don Quijote'nin (Don Kiþot) vaatleri, onu o derece aptallaþtýrmýþtý ki, uyanýk olan Sancho, uyuyan efendisinden beterdi!.." Ne yazýk ki memleketimizde, aydýn insan sýnýfýna girenlerin çoðu, hem kendi aralarýnda hem de halktan kopuklar. Gerçek aydýn insan olunabilmesi için, sýrf kendi meslek ve grubu içerisinde kalmayýp sevgiyle, sabýrla, yüreklilikle toplumunu ve insanlarýný eðitmeye, örnek olmaya çalýþýlmalýdýr. Ýnsanlar ekonomik ve sosyal sebeplerle, otomasyon ve bencillik anlayýþýyla büyük bir boþluk içine düþmektedirler. Bu sebeple de dünyada mistik yaklaþýmlar kuvvet kazanmaktadýr. Ancak geri kalmýþ ülkelerde gerek önderlik edenler ve gerekse onlara cemaat teþkil edenler, ne yazýk ki baðnazlýðýn uçurumuna düþmektedirler. Oysa mistik inançlarla birlikte akýl, bilim, bilgelik ve dünya yaþamý, bilinçli ve hoþgörülü þekilde dengelenebilirse, hem fert hem de toplum olarak ilerleme saðlanabilir. Bu arada halkçýlýkla, halkýn arasýna inme ayrýntýsýna dikkat etmek gerekir. Aydýn insanýn halkýn arasýna ve seviyesine inerken, esas görevi, halký aydýnlatarak yukarýya çýkarabilmek, onlara bu yönde öncü ve örnek olabilmektir. Burada da karþýlýklý hoþgörü önem kazanýyor. Hoþgörü, bir bireyin, yaþamý sýrasýnda diðer bireylerle kuþak, cins ve toplumsal köken farklýlýklarý gibi SEVGÝ DÜNYASI nedenlerle ortaya çýkabilecek tinsel, sosyal, kültürel, siyasi vs. çeliþkileri, karþýlýklý saygý içinde, birarada yaþama ilkesini zedelemeden, içine sindirebilmesini ve dengeli bir iliþki kurabilmesini saðlayan bir erdemdir. Bu da özgür tartýþma, anlaþmazlýklarýn barýþ yoluyla çözümü, özgür düþünce ve yakýnlaþma demektir. Ýnsan anlaðý çeþitlilik gösterir. Hiçbir gerçek insanlara ayný þekilde görünmez. Hoþgörü, her þeyin kabul edilip onaylanmasý anlamýna gelmemelidir. Sadece baþkalarýnýn görüþlerini, ön koþul beslemeden tartýþma arzusudur. Hoþgörü diye gereksiz kabul ve kayýtsýzlýk, hoþgörü olmayýp zaaf, eksiklik ve þahsiyetsizliktir. Diðer taraftan, hoþgörü gösterildiði sanýlarak içine düþülen "aþýrý kayýtsýzlýk" da hoþgörü deðildir. Özellikle Shakespeare hoþgörünün bu þekle dönüþmüþ þeklini, bütün kötülüklerin kaynaðý olarak görmüþtür. Aydýn insan cesur, yürekli ve eylemcidir. Hoþgörünün arkasýna sýðýnýp pasif kalmaz. Hoþgörüyü istismar edenlere cevabýný verir. Hoþgörü yanlýþlýðýn bir daha yapýlmayacaðý güvenini verirse, insani erdemlere uyar. Tocqueville'ye göre; "Ýyi geçinme iki insanýn kusursuz olmalarýyla deðil, birbirlerinin kusurlarýný, belli ölçüler içinde önce eleþtirip, sonra karþýlýklý hoþ görmeleriyle saðlanýr." Jashua Liebman; "Hoþgörü, bir baþkasýnýn düþünce ve inançlarýný, onlarý kabul veya paylaþma gereði olmadan anlamak için harcanan olumlu 39 ve içten çabadýr." Antoine Albalat; "Sevmediðinizi anlamaya kendinizi alýþtýrmalýsýnýz ki, anlamamýþ olduðunuzu sevebilmelisiniz!.." diyerek, hoþgörüye giden yolun, ilgi ve sevgiden geçtiðini ne güzel açýklýyor. Ne yazýk ki, hoþgörüyle gerçeði ortaya çýkarmaktan ziyade, kendimizi çevredekilere, karþýmýzdakinden üstün olduðumuzu göstermek gayreti içinde olmaktayýz. "Ýnsanlarý fark gözetmeksizin sevdiðimiz, önce kendi akýl ve vicdanýmýzda ahlâk ve erdemi deðerlendirip, aydýn ve hoþgörülü insan olmaya çalýþtýðýmýz sürece, yetkinleþerek topluma yararlý olacaðýmýza inanýyorum!.." 40 SEVGÝ DÜNYASI yaðmur’un daveti Funda Ceyhan, Ýç Mimar ve Feng Shui Uzmaný SEVGÝ DÜNYASI Hiç yaðmurun sesini gözlerinizi kapatýp dinlediniz mi? Ve hiç, sizin için yaðdýðýný düþündünüz mü? Onca yolu sizin için gelmiþ olduðunu ve size sizi hatýrlatmak için ýsrarla kendini tekrarladýðýný... Israrla, tekrar, tekrar, tekrar yaðdýðýný... Ona yakýndan bakmanýz için size zaman tanýdýðýný, minik çocuklarýnýn her birinin olaðanüstü serüvenini merak etmeniz ve onu dinlemeniz için en güzel seslerini siz bir aðacýn altýnda onu dinlerken, yapraklarla konuþarak duyurduðunu... Onunla ýslanmak için cesaret göstermenize vakit tanýmak ve sizi yüreklendirmek için ýsrarcý olduðunu düþündünüz mü? Ondan kaçmadan, onu sevmeniz için çok ama çok zaman olanca sakinliðince kendini oluþa býraktýðýna hiç dikkat ettiniz mi? Hatta eðer ýsrarla bir pencerenin ardýndan ona bakýyorsanýz, yaðarak, yaðarak, yaðarak sizi beklediðini fark ettiniz mi? Peki ben bunca anlatýdan sonra sizi davet etsem gelir miydiniz? Hadi gelin , tutun elimden biraz yürüyelim. Þöyle biraz ileride bir orman var. Güvenlidir korkmayýn, oraya bizi anlamayan hiçbir þey giremez. Yalnýzca aðaçlar, biz ve yaðmur! Hadi gelin gelin... Bakýn þurada bir yere oturalým. Þimdi gözlerinizi kapatýn ve dinleyin yaðmuru sizin için yaðýyor... 41 Ne kadar önemli olduðunuzu hatýrlatmak, ve sizi sarmak için... Düþündüðünüz her kötü þeyden arýndýrmak için. Eðer saklýyorsanýz bir þeyleri, korkmayýn duyacak diye, o biliyor zaten baþýndan beri... Biliyor ve umursamýyor, biliyor ve yargýlamýyor bizim gibi... O geldiði yeri hatýrlýyor ve bize anlatacak, gelin dinleyelim: "Safým ben, sana kendimi anlatmak için uzun yol geldim ama deðiþmedim. Sana seni hatýrlatmaya ve yolunu açmaya geldim. Kýrgýnlýklarýný anladýðýmý bilmelisin ve dönmek için gücün olmadýðýný söylesen de, ben seni bilirim, dönebilirsin. Zamaný tanýrým, senin gibi savaþmam onunla, bu yüzden yaðýyorum, akýþa býraktým kendimi ve farkým bu senden, direnmemek! Ýster inan ister inanma, iþte bu ben deðilim. Geldiðim yerde söylenen þarkýlar, yalnýzca duyulmaz görülür. Bu yüzden hepimiz çalýþýrýz orada duyamayana göstermek için. Ve benim bundandýr ki, iki yüzüm var, biri sesim, biri görüntüm. Ve tekrar söylüyorum, bu senin ve bütün insanlar için... Geldiðim yerde her yer pýrýl pýrýldýr. Sizin ki gibi deðil. Biz sevmeyi biliriz. Bu yüzden ýþýldar, gözlerimiz, kalbimiz, sesimiz. Ve bu yüzden hiç yitirmedik, 42 kendimizi, biz sevmeyi biliriz. Ve damlalarýmý paylaþtým sizinle, Dostum ýþýk yardým etti bana ve gösterdim size rengimi, Size ýþýðý kýrdým içimde ve renkleri tanýttým unutmayasýnýz ruhunuzdaki güzelliði diye ve size bir zaman çok çok çok yaðdým. Karalarda ayrý düþüp geri dönmek nedir bulasýnýz diye.... Ve size her þeyi yarattýk birlikte... Saflýðý her þeyin içine koyduk. Korunsun ve yaþam tekrar etsin diye... Þimdi sen güzel insan, oturmuþ beni yapraklar ve topraðýn kokusu arasýnda dinlerken, sana derim ki, hatýrla- SEVGÝ DÜNYASI malýsýn geldiðin yeri... ve yaþadýðýn yeri dönüþtürmelisin. Kalbinden baþla önce...Vicdanýný temiz kýl, ve kendini tazele, þöyle derinlere baktýkça yýkýntýlarýnýn içinde unuttuðun bir pýrýltý göreceksin. Iþýðý, sana eve dönüþ yolunu gösteren küçük bir inci... Onu yeniden sevmeli ve baþ tacý etmelisin. Kendini deðiþtirmeli ve eve dönmelisin. Ve beraberinde herkesi getirmelisin." Sevgilerimle SEVGÝ DÜNYASI 43 Türkçe’nin Özelliði ve Güzelliði Hasan B. Ali II. BÖLÜM Japonca ve Çince'nin yazýlýþlarý arasýndaki baðlantýlar; yazýnýn tarihi üzerine bazý yorumlar Yukarýda belirttiðimiz gibi,Japonlar alfabelerindeki sembollerden ve kelimelerden çoðunu Çince'den almýþlardýr. Gerçekten, Japonca kelimelerin yarýdan fazlasý Çince'den türemiþtir. Bu kelimeler çok uzun bir sürede ve Çinin farklý bölgelerinde kullanýlan kelimeler alýnarak türetilmiþtir. Üstelik, Japon ve Çin dilleri yapýlarý itibariyle birbirinden çok farklýdýr. Bütün bunlar ve bazý baþka faktörlerden dolayý Japon alfabesi, Çin alfabesinden çok daha karmaþýk ve zordur. Genelde Japonca çok zor bir dildir. O kadar ki, 16. yüzyýlda Aziz Francis Xavier Roma'ya gönderdiði raporda þöyle diyordu: "Japonca, Japonya’da 44 Hristiyanlýðýn yayýlmasýný önlemek için þeytanýn ta kendisi tarafýndan icat edilmiþtir. Bundan dolayý ilk Avrupalý misyonerler Japoncaya "þeytanýn dili" derlerdi. Acaba sýrf yabancýlar onu öðrenirken zahmet çekiyorlar diye bir dilin "zor" olduðunu söylemek ne dereceye kadar doðrudur? Muhtemelen doðru deðildir, ama Japonca söz konusu olduðunda Japonlarýn bile kendi dillerini öðrenirken zahmet çektikleri de bir gerçek! Yukarýda belirttiðimiz gibi, Japonlar, ömürlerinin liseye kadar olan kýsmýný, sadece bir gazeteyi okuyabilecek ve anlayabilecek kadar Japonca (okumayý ve anlamayý) öðrenmeye çalýþarak geçirirler. Karþýlaþtýrýrsak görürüz ki, Avrupalý çocuklar 2 veya 3 yýlda (Ýngiltere’de biraz daha fazla) okuma öðrenirler. Eðitim görmüþ Japonlar bile bazen, birtakým kelimeleri okumakta ve anlamakta zorlanmaktadýrlar. Hattâ bir Japon dil uzmaný (Haruhiko Kindaichi) þöyle demiþtir: "Sýradan insanlar Kabuki'deki sözlü pasajlarý ve operalarý anlamaya çalýþmanýn beyhude olduðuna çoktan karar vermiþler..." Japonca neden bu kadar zor? Ana sebeplerden biri Japonlarýn Çin alfabesi ve kelimelerini uyarlayýþ biçimleridir. Bunu anlayabilmek için önce Çincenin kendisinden ve sembollerinden biraz söz etmek gerekir SEVGÝ DÜNYASI hattâ yazýnýn tarihine kadar inilirse daha iyi olur. Çin harfleri esas olarak "resim" lerden ibarettir bunlara bazen "pictogram" (simge-resim) de denmektedir. Aslýnda bunlar resmi aþarlar, ayný þekil ile hem anlamý hem de sesi bir arada ifade ederler. Bu nedenle onlarý "logogram" (logo-resim, Çinceye özel marka yahut alâmet-i farika da denebilir) olarak nitelemek daha doðrudur. Uzmanlar arasýndaki genel inanýþ yazýnýn ilk önce "pictograph" yani kelimeleri temsil eden þekiller çizmek suretiyle baþlamýþ olduðudur. Bu hem batý (Sümer, Fenike, Mýsýr ) hem de doðu (Örneðin Çin) dilleri için geçerlidir. Þurasýný da belirtmek gerekir ki sanatsal veya tapýnmaya yönelik resimler, yazýnýn baþlangýcý ile ilgili deðildir. Örneðin Fransa’da SEVGÝ DÜNYASI Lascaux'da ya da baþka yerlerde bulunan yirmi- kýrk bin yýllýk maðara resimleri yazýnýn baþlangýcý olarak kabul edilmezler. Yazýnýn bundan yaklaþýk beþ bin yýl önce, kadim Mezopotamya'da (bugünkü Irak) Sümerlerle baþladýðý kabul edilmektedir. Kil tabletler üzerine Sümerler tarafýndan ilk kez tarýmsal iþlemler kazýnarak kaydedilmiþtir. Daha sonra bu yazý sistemi ile daha soyut kavramlar da kayda geçirilmeye baþlanmýþtýr. Bu yazý þekline "cuneiform"(çivi yazýsý) denir. Latince "cuneus" kelimesinden gelir, "cuneus" (üçgen þeklindeki takoz veya çivi) demektir. Sümerlerin kullandýðý aletlerin uçlarý üçgen þeklinde olduðu için bu isim verilmektedir. Daha ileri bir tarihte çok önemli bir geliþme olmuþ ve konuþma dilindeki sesleri temsil edecek resim veya iþaretler de yazý sistemine eklenmiþtir. Gerçek yazýnýn temeli böylece atýlmýþtýr. Resimler veya iþaretler hem kelime hem de ses olarak yorumlanabileceðinden, her sembolün nasýl okunacaðýný belirten göstergeler vardýr. Çivi yazýsý Sümerce ve Akadca dýþýnda baþka dillerin yazýlmasý için de kullanýlmýþtýr. Anadolu’da (Türkiye) MÖ 14001200 yýllarý arasýnda hüküm süren Hititlerin dili de çivi yazýsý ile yazýlýyordu. Hititlerin çivi yazýsý kullanmýþ olmalarý en az iki nedenle þaþýrtýcýydý; birincisi kendi "simgeresim" sistemlerine sahiptiler, ikincisi 45 de Hititçe bir "Hint-Avrupa" dili idi (Hint - Avrupa dilleri içinde yazýlý belgesi olan en eski dil ) Sümerlerin çivi yazýsýný geliþtirmelerinden hemen sonra Mýsýrlýlar da hiyeroglifleri geliþtirdiler. Ancak Sümerceden farklý olarak hiyeroglifler en baþýndan itibaren hem þekle hem sese ait iþaretlere ve göstergelere sahipti ve gerçek bir yazý sisteminin bütün özelliklerini taþýyordu. Mýsýr hiyerogliflerinde insan, hayvan, kuþ ve bitki resimleri vardý dolayýsý ile çivi yazýsýnýn soyut þekillerinden çok daha çekici idiler. Çin yazýsý Sümer ve Mýsýr yazýlarýndan daha sonra, muhtemelen 4500 yýl önce baþladý (çok yeni bulgular Çincenin kökünün çok daha eskiye, 8000 yýl öncesine dayandýðýný iþaret ediyor). Çince yazý örnekleri ilk defa hayvan kemikleri ve kaplumbaða kabuklarý üzerine yazýlmýþ olarak bulundu. Bu eski kazýnmýþ kemiklerin -ki bunlara kahin kemikleri diyebiliriz- kehanette bulunmak için bir araç olarak kullanýldýðý anlaþýlýyor, yani geleceði okumak ve sorulara yanýt vermek için. Üzerine þekil kazýnmýþ kemik ve kabuklar ya ateþle ya da kýzgýn bir çubuk vasýtasý ile ýsýtýlýyor ve ortaya çýkan çatlaklarýn geleceðe dair ipuçlarý taþýdýðýna inanýlýyordu. Örneðin kaplumbaða kabuðunun ön yüzüne "Yapacaðýmýz savaþý kazanacak mýyýz?" yazýlýyordu. Arka yüzde ise iki ayrý cevap 46 bulunuyordu. Solda "Muzaffer olacaðýz" ve saðda da "Belki de bu savaþta tanrýlar bizim tarafýmýzý tutmayacaklardýr" yazýyordu. Sonra ön tarafa kýzgýn bir çubuk ya da ateþ uygulanýyordu. Kabuðun çatlama yönüne göre (soldan ya da saðdan) sorunun cevabý elde edilmiþ oluyordu. Bu eski kemik yazýlarýnýn amacý ne olursa olsun bir þey çok açýk; Çince bütün diller içinde en baþýndan bugüne kadar alfabesi hemen hemen ayný kalmýþ olan tek dildir. Bunun içindir ki, binlerce yýl önce bir hayvan kabuðuna kazýnmýþ olan bir mesajý, günümüzde herhangi bir Çinli biraz zorlukla da olsa okuyup anlayabilir. Kadim uygarlýklardaki resimler insanlarý ya da hayvanlarý veya günlük hayata dair nesneleri örneðin: Güneþi, ayý, daðlarý, silahlarý vs. simgelerdi. Baþlangýçta simgeledikleri nesnelere aynen benziyorlardý ama zamanla basitleþmeye ve belli bir biçim almaya baþladýlar. Örneðin Hem Mýsýr hiyerogliflerinde hem de Çincede önceleri Güneþ, çevresinden ýþýnlar çýkan ve merkezinde kara bir nokta bulunan bir daire þeklinde gösteriliyordu. Zamanla daire dikdörtgene dönüþtü ve ýþýnlar kayboldu, merkezdeki nokta ise dikdörtgeni ortasýndan kesen bir çizgi halini aldý. Günümüzde Çincede ve Japoncada Güneþ için þu simge kullanýlýyor: SEVGÝ DÜNYASI Benzer þekilde "dað" önceleri üç tepeden oluþan bir sýradað þeklinde gösterilirken zamanla bir tabandan çýkan üç dikey çizgiden ibaret bir simgeye dönüþtü: Büyük olasýlýkla simge-resimlerdeki basitleþme, genellikle sert kayalara ya da özellikle Çinlilerde olduðu gibi hayvan kabuðu ve kemiklere daha kolay yazabilmek için geliþtirildi. Çincenin Japoncaya uyarlanmasý Japonlarýn Çincenin sembollerini uyarlamaya baþlar baþlamaz önemli bir karar vermeleri gerekti; acaba sembol sadece anlam mý simgelesin yoksa þeklin belirttiði sesi de aynen kullansýnlar mý? Baþka bir deyiþle "dað" anlamý taþýsýn ve Çince "dað" demek olan "shan" þeklinde mi okunsun yoksa yine "dað" anlamý taþýsýn ama Japonca "dað" demek olan "yama" olarak mý okunsun? Japonlar her ikisini de yaptýlar, yani sembolü aldýlar ve hem Çince hem de Japonca okunabileceðine karar verdiler. Bu Çinceden aldýklarý hemen bütün semboller için geçerlidir. Sadece Japonlarýn aþina olmadýðý, Çine özel bazý kavramlarý simgeleyen semboller (ki onlar doðal olarak Çince okunur) ile zamanýmýzda Japonlar tarafýndan icat edilen (doðal olarak Japonca okunur) ve eski Çinde bilinmeyen bazý nesne ve kavramlar bunun dýþýndadýr. Bu yazý SEVGÝ DÜNYASI sisteminin zorluklarýndan biri, bir sembolün ne zaman Çince (on'yomi denir) ne zaman Japonca (kun'yomi denir) okunacaðýna dair kesin bir kural bulunmamasýdýr. Tokyo kelimesinin yazýlýþýný ele alýrsak bu hususu açýklayabiliriz; Ýlk sembol "Doðu" kelimesini simgeler ve "aðaç" kelimesini simgeleyen sembolünün "Güneþ" kelimesini simgeleyen sembolü üzerine giydirilmesiyle elde edilmiþtir. Böylece bir aðacýn gerisinden doðmakta olan güneþ "doðu" kelimesini temsil eder. Bu da çok mantýklýdýr çünkü doðu, insanýn güneþin doðuþunu izlediði yöndür. Tokyo kelimesinin ikinci sembolü olan, kadim Çin'de payitahtý (baþkent) koruyan fenerin stilize edilmiþ ve sadeleþtirilmiþ þeklinden oluþan bir semboldür, bu nedenle "baþkent" anlamýna gelir. Yani "Doðunun Baþkenti" demektir. (Çinliler Tokyo'ya "Doðunun Baþkenti derlerdi, Pekin ise "Kuzeyin Baþkenti" idi)Tek baþýna "Higashi"olarak okunur, Japoncada (ki kadim Japoncaya Yamato denir) "doðu" anlamýna gelir. Ama baþka kelimelerle örneðin bileþik kelime olarak kullanýldýðýnda "tö" olarak okunur. Yukarýdaki örnek aslýnda sadece iki þekilde 47 okunabilen çok basit bir sembolü anlatýyor. Problem sadece sembollerin Çince ya da Japonca okunmasýndan ibaret olsaydý, Japoncayý okumak çok kolay olurdu. Genelde her sembolün birkaç okunuþu vardýr. Çok bilinen bir örnek sembolüdür. Aþaðý yukarý, düþük kaliteli… anlamlarýna gelir. Çincede "shia" (xia yazýlýr) olarak okunur. Japoncadan cümle içindeki taþýdýðý anlama göre; shita, shimo, saga, sa, kuda, o, oro, ka, ge diye okunabilir! Kanji neden terk edilmiyor ? Çinceden alýnmýþ onbinlerce sembol ve bunlarýn zorluðu düþünüldüðünde, bu semboller yerine neden bir alfabe veya fonetik sistem ya da hece sistemi ikame edilmediðini sormak kanýmca mantýksýz olmaz. Soru özellikle de, yukarýda belirtildiði gibi Japonlarýn kana alfabesini geliþtirmiþ olduklarý düþünüldüðünde daha da anlamlý olur. Kana alfabesi prensip olarak tüm Japon dilini, hiç Kanji alfabesi kullanmadan yazmaya uygundur. O zaman Kanji neden terk edilmiyor ? Böyle bir durumda Japonyanýn ve Çinin zengin kültür mirasý ciddi þekilde zarar görecektir. Ayrýca bu dillerin özelliklerinden kaynaklanan daha basit bir açýklama da var; Ýki dil de "fonetik fakiri" dir. Baþka bir deyiþle çok fazla sayýda "homo- 48 nym" leri yani ayný þekilde telaffuz edilen ama deðiþik anlamlarý bulunan kelimeleri vardýr. Örneðin Çince "li" kelimesi Latin harfleri ile yazýlýrsa bunun okunuþu çok anlamsýz olur çünkü ifade edebileceði çok sayýda anlam vardýr. Hatta li 4 þeklinde bile yazýlsa (ki bu dördüncü sesle okunacaðýný gösterir) hâlâ birçok deðiþik anlama gelebilir; güç, tepe, yönetmek, bir tahýl, dikilmek vs gibi… Halbuki bu kelime ve kavramlarýn her birinin kendine mahsus Çince sembolü bulunmaktadýr ve bu sembollerle yazýldýðýnda anlam kargaþasý ortaya çýkma olasýlýðý çok azdýr. Çinin fonetik alfabesini kullanmanýn bir sakýncasý da Çinde çok sayýda yerel lehçe bulunmasýdýr. (Tabii Japonya’da da yerel lehçe bulunur, fakat çok daha az). Bu yerel lehçeler birbirinden o kadar farklýdýr ki onlarla iletiþim kurmak neredeyse imkânsýzdýr. Ancak Mandarin (Pekin SEVGÝ DÜNYASI lehçesi) yani standart lehçe kullanarak anlaþabilirsiniz. Ülkenin farklý yörelerinden gelen Çinli konuþmacýlarýn (örneðin Pekin ile Hongkong veya Pekin ile San Fransisco'daki Çin Mahallesi) birbirlerinin konuþma dilini anlamayýp ne dediklerini Çince sembolleri kaðýda yazarak anlatmak zorunda kaldýklarý alýþýlmadýk bir þey deðildir. Japoncada durum Çinceden de kötüdür çünkü ses çeþitliliði açýsýndan Japonca Çinceden de fakirdir. Ayrýca Çincede bulunan farklý tonlama Japoncada yoktur. Umarým birkaç dil arasýnda yaptýðýmýz bu kýsa gezinti, deðiþik dillerin basit bir insani düþünceyi ne kadar farklý biçimlerde ifade ettiði konusunda bir nebze olsun aydýnlatýcý olmuþtur. Ayrýca eðer Türkçenin gücünün ve güzelliðinin daha iyi anlaþýlýp takdir edilmesini saðlarsa yazýmý baþarýlý olmuþ kabul edeceðim.