HUKUK DERGISI 2.indd
Transkript
HUKUK DERGISI 2.indd
İÇİNDEKİLER HUKUKİ MAKALELER Gadamer, Hermenötik ve Hukuk Dr. Timothy O’Hagan Çev. Prof. Dr. Muharrem KILIÇ…...............…...........................................................11 Günümüz Batılı Politik Yaklaşımlara Etkisi Bağlamında İngiliz Yararcılığı / UTILITARIANISM Prof. Dr. Ahmet GÜRBÜZ…........................…..............................................................19 Uluslararası Ceza Divanında Yargılama Usulü Sinem SAÇKAN ….............................................................................................................. 27 Yeni TCK’da Suç İşlemeye Teşebbüs Av.M.İhsan DARENDE…................................................................................................34 CEZA HUKUKU Silahlı Terör Örgütüne Yardım Etmek - Eylemi Gerçekleştirmeye Elverişli Hareketin İcrası - Propaganda Malzemelerinin Hazırlanması Ve Yerine Ulaştırılması - Teşebbüs …...........................................................................49 Hükümlünün Cezaevinde Hakaret Suçunu İşlemesi - Sanık Beyanı - Tutanak İle Tespit Edilen Hakaret Fiili….......................................................................................................................... 64 İcra Ceza Mahkemesi Hakiminin Hakaret Fiilini İşleyip İşlemediği - Beraat Eden Sanığın Kendisini Vekille Temsil Ettirmesi Durumunda Sanık Lehine Vekalet Ücretine Hükmedilmesi Gereği - Şikayetçi Vekilinin Hakime Hakaret Davası Açması - Hakaret Yargılama Gideri…................................................................................................................. 69 Bozma İlamına Uyulmasına Karar Verilmesi - Orman Kanuna Aykırılık - Çelişkili Karar …................................................................................80 Extacy Haplarının Sanığın Aracına Yakın Mesafede Bulunması - Sanığın Aracının Çevresinde Uyuşturucu Madde Ele Geçirilmesi - Uyuşturucu Madde Ticareti - Şüpheden Sanık Yararlanır İlkesi …......................................................... 84 İlliyet Bağı Bulunduğu Eylemin Kasten Öldürme Olduğu - Kasten Öldürme - Neticesi Sebebiyle Ağırlaşmış Yaralama - Kasten Öldürmeye Teşebbüs - Künt Cisimle Kafasına Vurulan Kişinin Olaydan Onyedi Gün Sonra Ölmesi - Silah Sayılan Cisim…............................................................................89 Müsteşarın Görevi Kötüye Kullanması - Müşterek Kararname İle Yapılan Atamalar - Üçlü İmzayı Gerektiren Müşterek Kararname - İcrai Hareket…..........................................................................................106 Savunmalarının Aynı Müdafiiler Tarafından Yapılamayacağı -Sanıklar Arasında Menfaat Uyuşmazlığı - Hürriyeti Tahdit Suçu - Silahla Tehdit Ve İzinsiz Silah Taşımak Suçu …..........................................................................................111 Elektrik Kesme İşlemi Hakkında Belirsizlik - Kaçak Elektrik Kullanımı - Şüphenin Sanık Lehine Yorumlanması …......................113 Ağır Netice Nedeni İle Ceza Verileceği - Hayati Tehlike Ve Kemik Kırığının Meydana Gelmiş Olması - Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılması…..............................................................................116 Tehdit Suçu - Şantaj Suçu - Cezanın İnfazı - Mükerrirlere Özgü İnfaz Rejimi …........................................................................................................... 120 Mühür Bozma - Zincirleme Suç - Hukuki Kesinti - Sanık Hakkında Tüm Dava Dosyalarının Getirtilmesi…................................................122 Hürriyeti Bağlayıcı Ceza - Şartla Tahliye Süreleriyle İnfaz Rejiminin Farklı Olması - Cezaların Ayrı İnfaz Rejimine Tabi Olması - Toplam Ceza Süresi Üzerinden Tahliye Tarihinin Hesaplanacağı …............................................................................124 Kaçak Petrol - Akaryakıta Dönüştürülmüş Petrol Ürününün De Kaçak Petrol Olarak Değerlendirileceği - On Numara Yağ Satışı…........................................................................................................... 128 Tekerrüre Esas Alınan Sabıka - Para Cezası - Cezanın Ertelenmesi - Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılması …..........................132 Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılması/Seçenek Yaptırımlara Çevirme Ve Erteleme Yasağı - Silahlı Terör Örgütüne Üye Olmamakla Birlikte Örgüt Adına Suç İşleme - Terör Örgütünün Propagandasını Yapma - Terör Suçları….................................................................................................... 138 Resmi Evrakta Sahtecilik - Hüviyet Cüzdanı Ve Nüfus Tezkeresi Pasaport Ruhsatname İlmühaber Şahadetname Ve Beyannamelerde Sahtekarlık - Mahkemece Suçun Niteliğinde Hata Yapıldığı - Fazla Ceza Tayini …............................................................................143 Evlilik Resimlerinin Fotoğrafçılık Yapan Sanıkça Yayınlandığı - Fotoğrafların İşyerinin Vitrininde Bulundurulması - Özel Hayatın Gizliliğini İhlal Suçu - Kişilik Hakkının İhlali …......................................................................................146 Mükerrirlere Özgü İnfaz Rejimi - Adli Para Cezası - Hırsızlık Suçundan Hakkında Para Cezasına Hükmedilen Sanığın Cezasının Mükerrirlere Özgü İnfaz Rejimine Göre Çektirilmesine Karar Verilemeyeceğinin Gözetileceği …................................................................150 Şüphenin Sanık Yararına Değerlendirilmesi - Çocuğun Basit Cinsel İstismarı - Sanığın Boşanma Davasına İlişkin Tebligatının Tebliğinden Sonraki Gün Katılanın Suç İhbarında Bulunması - Sanığın Boşanma Dilekçesinin Katılana Tebliğ Edildiği Günün Ertesi Günü Katılanın Suç İhbarında Bulunduğu Sanığın Beraatına Karar Verileceği…............................................................................................................................. 153 Tahliye Sırasında Evin Mütemmim Cüzlerini De Sökerek Götürmek - Mala Zarar Verme - Hırsızlık - Eylemin Mala Zarar Verme Değil Hırsızlık Suçunu Oluşturacağı ….............................156 İDARE HUKUKU – VERGİ HUKUKU- ANAYASA HUKUKU Uzman Öğretmen Ünvanı - Öğretmenlik Kariyer Basamaklarında Yükselme Sınavı - Yüksek Lisans Eğitimi ...................................................................................................................... 161 Şirketten Tahsil İmkanı Kalmayan Amme Alacağı - İlanen Tebliğ - Kanuni Temsilcinin Adresinin Bilinmesi - Amme Alacağı ....................................................................................................................................165 Ortaklık Payını Devreden Limited Şirket Ortağı - Limited Şirket Ortaklık Payının Devri -Kamu Alacağının Tahsilinden Doğan Sorumluluğun Pay Devri Sözleşmeleriyle Ortadan Kaldırılamayacağı - Kamu Alacağından Doğan Sorumluluk - Özel Hukuk Sözleşmesi.........................169 Sahte Fatura Kullanmaya Dayalı Cezalı Tarhiyat - Alışların Sahte Faturalarla Belgelendirdiğinin Açık ve Somut Bir Şekilde Ortaya Konulması Gerektiği - Vergi Ziyaı Cezalı Tarhiyatın Terkini İstemi - Faturanın Sahte Olup Olmadığı - Mükellefin Yasal Olmayan Fiilleri .................................................... 172 ÖNEMLİ BİLGİLER Kıdem Tazminat Tavanı ................................................................................................. 181 Dönemler İtibariyle Asgari Ücret ............................................................................ 182 Asgari Ücret ve Yasal Kesintiler .................................................................................182 2013 Yılı Asgari Ücret ve Yasal Kesintiler ...........................................................183 Ücret ve İşverene Maliyetleri .................................................................................... 185 Kapıcılar İçın Asgari Ücretın Hesabı ve İşverene Maliyeti .......................... 186 Asgari Ücret Uygulamasında Yeni Dönem .......................................................... 186 2013 Yılında Asgari Geçim İndirimi tutarları ..................................................... 187 Yıllık Ücretli İzin Süreleri ............................................................................................... 187 İhbar Tazminatı (akdin Fesfinde Bildirim Süreleri) ........................................ 187 İşsizlik Sigortası Primi .................................................................................................... 188 Gelir Vergisi Tarifesi ........................................................................................................ 188 Katma Değer Vergisi Oranları .................................................................................... 189 Kurumlar Vergisi Oranları ............................................................................................ 189 Vergi Usul Kanununa Göre Yeniden Değerleme Oranı ................................ 189 Yasal Faizler Ve Yürürlük Süreleri ............................................................................ 190 Ticari Temerrüt (Avans) Faiz Oranları ................................................................... 190 Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun›a Göre Gecikme Zammı Oranları ................................................................................................................. 192 Kira Artışına Yargıtay’ca Uygulanan Endeksler ................................................ 192 Enflasyon Oranları (%) (Tuik Verilerine Göre) .................................................. 193 Enflasyon Oranları (Aylara ve Yıllara Göre) ........................................................ 193 Değerli Kağıt Bedelleri .................................................................................................. 197 2013 yılı Damga Vergisi Tutarları ............................................................................ 198 Yargı Harçları Tarifesi...................................................................................................... 201 Noter Harçları .................................................................................................................... 207 Vergi Yargısı Harçları ...................................................................................................... 209 Tapu Ve Kadastro Harçları .......................................................................................... 210 Avukatlık Asgarî Ücret Tarifesi Genel Hükümler ............................................. 215 Avukatlık Ücret Tarifesi ................................................................................................ 219 CMUK Avukatlık Ücret Tarifesi .................................................................................. 223 Üretici Fiyat Endeksi (2003-100) (ÜFE) ................................................................ 224 Üretici Fiyat Endeksi (2003-100) (TÜFE) ............................................................. 224 HUMK Ve İİK Parasal Sınırları .................................................................................... 225 İYUK Parasal Sınırları ...................................................................................................... 225 5271 Sayılı Ceza Muhakemesi Kanun’unda Süreler ...................................... 228 Yargıtay’ın Yeni Telefon Rehberi .............................................................................. 230 ARAMA İNDEKSLERİ Kanun Maddelerine Göre Arama İndeksi Kavramlara Göre Arama İndeksi …..................................................... 232 ………….................................................................. 233 SAYI: 1 GADAMER, HERMENÖTİK ve HUKUK 11 GADAMER, HERMENÖTİK ve HUKUK1 Dr. Timothy O’Hagan2 Çev. Prof. Dr. Muharrem KILIÇ3 Ronald Dworkin’in, A Matter of Principle (1985) ve Law’s Empire (1986) adlı yapıtlarının yayınlanması, hermenötiği, hukuk sisteminin ikincil öneme sahip bir sorunu olmaktan çıkarıp, temel sorunu haline getirmek suretiyle Anglo-Sakson hukuk biliminin merkezine taşımıştır. “Hermenötik devrimin” septik eleştirileri, politik spektrumun her noktasında, hukuki hermenötiğe karşı yıllardır adetlere bağlılığın (conventionalism) güçlü bir savunucusu olan Nigel Simonds’un inatçı muhafazakarlığına terk edilmiş olan ‘Eleştirel Hukuk’ çalışmalarında ortaya çıkmıştır. Hala onun eleştirisi, Dworkin’in cevabını beklemektedir. Hukukî hermenötik bir çok alanda eleştirilebilir. Ancak, Peter Goodrich’in yapmış olduğu radikal eleştirinin bir yanılgı içerisinde olduğu kanaatindeyim. “Traditions of interpretation and the status of the legal text” (Legal Studies, 1986, 6/1, 53-69) adlı makalesi, tarihsel alanı açısından global, eleştirel-politik çıkarımları açısından ise spesifiktir. “Hukuk geleneği yazılı bir gelenektir ve sonuç itibariyle metinsel anlamların tahlili üzerinde odaklanmıştır” (53)4 teziyle başlar ve şöyle devam eder: hukuk çalışmasının tarihsel olarak imtiyazlı formları, hukukla yazılı bir dil olarak, hukuksal anlamlarla metinsel bir anlam olarak ilgilenir ve kanun yorumuyla bir metinsel güçler sorunu, hukukun yazılı (scriptural) kodifikasyonuna bir geçiş ve onun bilgisi olarak ilgilenir... Hukuksal yorumun tarihsel deneyimi, geçerli metinsel anlamların filolojik ve gramatik yönden yeniden inşasının muhteşem bir deneyimini oluşturur. Bu ilkeye bağlı olarak Goodrich, “hukuksal çalışmaların yorumlamaya ilişkin temel niteliğini”, yorumları (hermenötiğin, temel olarak karşılaştırılabilen 1 Timothy David Brendan O’HAGAN “Gadamer, Hermeneutics and Law”, Archiv Für Rechts-und Sozialphilosophie (ARSP), sy. 76-2, Stuttgart 1990, s. 197-202. Daha önce çevirisi yayımlanmış olan bu makale, çeviride yapılan bazı tashihleri ile birlikte yeniden yayınlanmaktadır. 2 School of Economic and Social Studies, University of East Anglia, Norwich, Great Britain. 3 Akdeniz Üniversitesi Hukuk Fakültesi, [email protected] 4 Metindeki sayfa referansları Goodrich’in Legal Studies dergisinde yayımlanan makalesinin sayfa numaralarıdır. 12 LEGES Kamu Hukuku Dergisi ŞUBAT 2013 modern varyantı olarak da bilinen) üç kategoride analiz eder; ilki betimleyici (descriptive), ikincisi tartışmacı (polemical), üçüncüsü ayırıcı (contrastive). Goodrich’e göre hermenötik, ilgili yasaya uygulandığı zaman, “şunları gerçekleştirmeyi amaçlayacaktır: [I] i. yazılı hukuku birleştirecek, ii. imtiyazlı bir hukuksal metin yaratacak, iii. bu metne hukuk doktrini yasa statüsünü atfedecek ve iv. üniter ve v. tek anlamlı (univocal), vi. egemen iradenin yazıtı ortaya çıkacaktır.” “Yorum... [II] i. orijin itibariyle dinsel, ii. teknik açıdan otoriter, iii. linguistik (dilbilimsel) yönden doğruluğu ispat edilemez iv. politik ön varsayımlardır. [III] ‘Tartışmacı savın’ temeli, [II] hermenötik ve hukuksal anlam politikasına dayanan hukuksal yorum monologuna meydan okuyan ‘retorik analiz’ arasındaki zıtlığa dayanır.” Goodrich’in global hırsları olmaksızın, onun tartışma konusu edindiği hermenötik geleneğin tüm önermelerinin tanımlamalarının doğruluğuna karar veremem. Ancak çağdaş hermenötikte çok önemli bir isim olan Gadamer’in bir okuması olarak makalenin çok ciddi eksiklikleri bulunmaktadır. Özellikle [I] [vi], Gadamer’in hermenötiğinde yer almadığı gibi, ona ters düşmektedir. Goodrich’in Gadamer’i okuması şöyledir: Yazılı metin, hermenötik açıdan, daha öncesinde yorumda olduğu gibi, basit olarak öncel bir konuşmanın (speech) ifadesidir, otoriter iradenin belirtisi: “yazımın işaret dili, gerçek konuşma diline dayanır... Bütün yazım, bir tür yabancılaşmış konuşma (alienated speech) ve onun işaretleri konuşma ve anlama geri aktarılmak zorundadır...” [Gadamer]. Diğer bir ifadeyle, hermenötik, “doğru sözün” (full speech) veya rasyonel yazarın kendisel mevcudiyeti (self-presence) ya da metnin geçerli (valid) kaynağının yeniden keşfedilmesi için kurallar ortaya koyar. (66) Goodrich, bu sözlere ve daha önce bağlam dışında zikredilen sözlere kasıtlı olarak yanlış anlam vermiştir. [Onu] edebiyatı anlamak, öncel olarak bir kişinin uzak geçmişi muhakeme etmesi demek olmayıp, söylenmiş olan üzerinde mevcut bir ilgiye sahip olmaktır. Gerçekte bu, kişiler arasındaki -okuyucu ve yazar (olasılıkla tümüyle bilinmeyen bir kişidir) arasındaki- ilişki ile ilgili değil, metnin bize ulaştırdığı iletişimin paylaşımı ile bağlantılıdır... ...yazarın ve spesifik olarak kendisine hitap edilen alıcıdan kopuşunun, ona kendisel bir yaşam sunduğu sürece, yazım hermenötik gerçekliğin merkezidir. Yazımda belirlenmiş olan kendisini, aleni olarak okuyabilen herkesin eşit bir paya sahip olacağı anlam alanına yükselir. Elbetteki, dile oranla yazım ikincil SAYI: 1 GADAMER, HERMENÖTİK ve HUKUK 13 bir fenomen olarak gözükür [italikler eklenmiştir]. Yazımın işaret dili sözün asli diline müracaat eder. Ancak, yazılabilir nitelikte olan bir dil, doğası gereği kesin biçimde ârizî değildir. Daha doğrusu, bu yazılabilir olma niteliği, sözün kendisini, onda kendisini ifade eden anlamın pür idealitesinde bulması gerçeğine dayanmıştır... Yazılı bir şeyin anlaşılması, geçmişteki bir şeyin yeniden üretilmesi olmayıp, mevcut bir anlamın paylaşımıdır.5 Özetle Gadamer’in yaklaşımı, bir metnin anlamının onun yazarının iradesine indirgenmesine ters düşmektedir. “Yazılı işaretler söz ve anlama geri dönüştürülmelidir” derken Gadamer, yorumcular olarak bizi, yazarın “orijinal” söylenmiş sözcüklerini araştırmaktan öte, bir diyalogda bizi etkileyen anlam taşıyıcıları olan yazılı sözcüklerle ilgili olmaya çağırıyor.6 Bu noktanın önemi, hukuka uygulandığı zaman, özellikle de anayasa hukukuna uygulandığı zaman kendini gösterir. Goodrich’in Gadamer’i okuma tarzı doğru olsaydı, Gadamer’in, anayasal kuralların kurucularının iradelerinde izine rastlanmayan herhangi bir yorumu yasaklayan anayasa hukukçuları ile aynı görüşte olmuş olduğu ortaya çıkacaktı. Bütün bunlar Dworkin’in Law’s Empire adlı yapıtı ile daha bir açıklık kazanmıştır. Kitabında Dworkin doğru olarak hermenötik yaklaşımın yazarların iradeleri üzerinde yapılan bir araştırmaya indirgenemeyeceği üzerinde vurguda bulunur. Bunun yerine yargı, “form ya da tarzının en mükemmel olası örneği oluşturması için bir nesne veya pratik üzerinde bir gayeyi empoze eden”, “yapısalcı (constructive) yorumu” amaç edinir ya da edinmelidir.7 Aynı zamanda Dworkin, yapısalcı yorumun pratiğini, en azından çağdaş AngloAmerikan bağlamında, ilerlemeci liberal politik yaklaşımların benimsenmesi ile birleştirir. Bu ikisi arasında zorunlu bir uygunluğun varlığını ileri sürmez: doğrusu kişi, bir reaksiyoner politik ideolojiyi yansıtan, reaksiyoner yorumlayıcı semboller topluluğunu paylaşan, ancak 1787 ya da 1791 tarihleri arasındaki var olan -otoriter- iradelerin redaksiyonist programına kendilerini adamamış olan bir grup Amerikan Yüksek Mahkeme yargıçları tahayyül eder. Fakat gerçekte Amerikan Yüksek Mahkemesinin yakın geçmiş tarihi, nispeten redaksiyonist olan muhafazakarların (yargıçlar ve yorumcular) ve 5 H.-G., Gadamer, Truth and Method, (translated and edited by Garrett Barden and John Cumming), The Seabury Press, New York, 1975, s. 353-354. 6 Gadamer’in açık bir biçimde reddettiği, sistematik bir eleştiriye konu ettiği bir düşünceyi, Goodrich’in ona atfetmesi inanılmazdır: “Hiç bir yerde anlama salt olarak, bir sanat yapıtının yaratıcısı, bir fiilin faili, bir hukuk kitabının yazarı, ya da başka bir şey olsa bile, yazarın neyi “kastettiği” (meant), manasına gelmez. Mens auctoris, şayet yorumcu salt tekrar etmek yerine gerçekten anlamak isterse, onun hareket etmesi gereken ya da buna zorunlu olduğu anlama ufkunu sınırlamaz.” H.-G., Gadamer, Philosophical Hermeneutics, (translated and edited by David E. Linge), University of California Press, Berkeley, 1976, s. 210. 7 Dworkin, Ronald Myles, “Law’s Empire”, Belknap Press of Harvard University Press, CambridgeMassachusetts, 1986, s. 52. 14 LEGES Kamu Hukuku Dergisi ŞUBAT 2013 nispeten yapısalcı olan ilerlemecilerin tarihidir. Bunun en çarpıcı örneğini ölüm cezası oluşturur. “Zalimâne ve olağan dışı cezaları” yasaklayan Sekizinci Yasa değişikliğinin mimarları, bunun ölüm cezasını kapsamına almasını istememişlerdir; ancak beşinci kanun değişikliği “ağır veya çirkin suçlar” için belli bir prosedür belirlemiştir. Bununla birlikte ilerlemeci Yüksek Mahkeme sekizinci yasayı (ve on dördüncüyü) yapısalcı bir yorumla, ölüm cezasını anayasaya aykırı bulmuştur. Cezanın savunucuları kanun değişikliğinin mimarlarının iradelerine dönüşe çağrının çığırtkanlığını yaptılar.8 Dworkin gibi, yapısalcıların çoğu ileri demokratik ortamlarda yaşayan normal ve seçkin vatandaşların, genel moral-politik standartları az çok paylaştıkları, içselleştirdikleri ve aynı zamanda dönüşümlülük (reflexion) ve evrensellik (universalization) yoluyla az çok geliştikleri, genişledikleri, derinleştikleri ve ilerledikleri bir toplum yaratabilecekleri konusunda optimist bir düşünceye sahiptirler. Yapısalcıların bu optimist düşünceleri onları, derinliğin, olası uzlaşmazlığın, görüş ayrılıklarının varlığını tanımalarına engel olmamıştır. (Şu anda göreceğimiz üzere, hukuksal-anayasal düzeyde böyle uzlaşımsal bir toplumun var olacağı noktasında Gadamer, olasılıkla Dworkin’den daha az emindir.) Ancak, kusurlu bir biçimde bizim pozitif hukuk sistemlerimiz toplumu, anlaşmazlıkları hukuk kurallarıyla mahkemeler ve yargıçlar aracılığıyla çözmeye girişen bir toplum olarak düzenler. Bu organlar -mahkeme ve yargıçlar-, yorumsamacı bir toplumun içinde yorumla ilgileneceklerdir. Nispeten genel ve soyut olan bazı kural ve prensipleri spesifik somut olaylara uygulayacaklar, alt mahkemeler ve diğerlerinin hükümlerinin uygunluğu üzerinde karar vereceklerdir. Bu prosesin hermenötik anının (hermeneutics moment) istenilen hale konulamayacağı, Dworkin’in derin anlayışının bir ürünüdür. Onun daha güçlü olan diğer yorumsama olasılığının sırasıyla, her bir meseleye “doğru bir yanıtın” varlığı ya da kesinlikle doğru bir çözüme dayandığı iddiası, daha düşük bir katiyet düzeyinde temellendirilmiştir. Goodrich, [I], [vi], yazarın irade yanlışını, sistematik bir biçimde Gadamer’e isnat edilen genel muhafazakar yaklaşımı, tutarlı açıklama yoluyla, Gadamer’e 8 “Senior Liberal” (New York Times’ın haberinde, 30 Mart, 1987) Yargıç William J. Brennan Jr.’ın devamlı olarak, “pozitif ayrımcılık, hamilelik izni, özürlü ve siyasi sığınmacılara karşı yapılan ayırım konularında Reagan idaresine muhalif olan”, önemli yasa değişikliklerinde yapısalcı bir yorum tarzı benimsemiştir. Yargıç Lewis F. Powell Jr.’ın (“Yüksek Mahkemenin ideolojik bölünmüşlüğünün ortasında kalan kişi,” NYT 26 Nisan, 1987) istifası ve onun yerine sıkı bir Reagan taraftarının atanması ile liberal yapısalcılık muhtemelen sona ermiştir. Yapısalcılığın kapsamlı bir eleştirisi için Raoul Berger’in, Death Penalties: The Supreme Court’s Obstacle Course, Cambridge Massachusettes: Harvard University Press 1982, adlı yapıtına bakınız. Yazar Yüksek Mahkemenin Sekizinci Yasa Değişikliğini “etkinci” yorumu nedeniyle, “insanların… yanlış bir biçimde kendi adlarına ölüm cezalarının yasalaştırılıp yasalaştırılamayacağı konusunda karar verebilme haklarının ellerinden alındığını” ileri sürer. SAYI: 1 GADAMER, HERMENÖTİK ve HUKUK 15 ait olmayan bir terminolojiye bağlar. Böylece Gadamer’in, hermenötiğin metni “çözümleyici ve aracı olma” (aufschlieben, vermitteln)9 görevine sahip olduğu şeklindeki ifadesini, taraflı bir biçimde Goodrich şöyle açımlamıştır: Gadamer’e göre hermenötik, dinsel ve hukuksal kültürün yazılı anlatımlarını, yeniden toplar, çevirir ve yorumlar... Günlük dilde (ordinary language) var olmayan anlamları çevirir ve yeniden eski haline geri döndürür. (65) [italikler bana ait] Muhafazakar saldırı, bir takım ithamları içeren iddialara vurguda bulunur. Böylece, hermenötik ve dinsel metinlerin yorumu ([II] [i]) arasındaki tarihsel bağ, “otoriter teknikleri” bir taahhüt ima etmek için kabul edilmiştir ([II] [ii]). Gadamer’in mirasçısı olduğu Alman Protestan geleneğinde hermenötik, tersine anti-otoriter bir rol üstlenerek, otonomiye vurguda bulunmasına rağmen, özgün yorumsama geleneği içinde yorumcunun öznel serbestliği değildi. Goodrich’in, Gadamer’in yaklaşımını özetinde, bir yandan metnin “hermenötiksel ufuklar” merkezî düşüncesine, diğer yandan da yorumsamacıya dönük herhangi bir referans bulunmamaktadır: Kısaca yorumsama, bireyin kendi ön yargılarını kullanmak suretiyle, metnin anlamının gerçekten bizimle konuşabilmesini sağlamaktır... bir yorumsamacı ufku elde etmek, “ufukların birleşimini” gerekli kılar... “Kendisi içinde” doğru olan her hangi bir yorum olamaz, çünkü her yorum metnin kendisiyle ilişkilidir... Her yorum kendisinin ait olduğu hermenötik duruma uyum sağlamalıdır.10 Dolayısıyla, Gadamer’de hermenötik, ne yazarların iradelerine bağlı olarak metinleri yorumlamayı esas alır, ne de imtiyazlı yorumculara otorite atfeder. “Metnin öneminin bir bütün olarak kavranabileceğini” ileri sürer11 ve bu iddiaya dayalı olarak Goodrich [I] [iv], [I] [v]’i ve [II] [iii] söylemiştir. Burada bir kaç uyarı sözcüğü zorunludur. Metinlerin birliği iddiasına meydan okumak ve onların tek merkezden düzenlemeyen (decentred) doğasını vurgulamak yapıbozumcu dairelerde gerçekten revaçtadır.12 Derrida’ya yapılan ritüel referanslardan ayrı olarak, Goodrich bu varsayımı çürütmek için, bağımsız bir argüman sunmaktadır. Yalnızca, metinsel birliğin kendisinin varsayılan otoriter irade birliğine dayanması gerektiği varsayımını içeren yanlış iddiayı tekrar eder. Şimdi, belirli bir yargısal yetkinin pozitif hukuk sistemi bağlamında, “yasanın” birleşmiş bir metne tümüyle benzer olmayacağını düşünmek için 9 Gadamer, Truth and Method, s. 157. Gadamer, Wahrheit und Methode, Mohr Siebeck Verlag, 3. Baskı, Tübingen 1972, s. 147. 10 Gadamer, Truth and Method, s. 358-359. 11 Gadamer, Truth and Method, s. 359. 12 Metinsel birlik iddiasının, dilbilimlerde hermenötik gelenekle sınırlandırılmamış olduğuna işaret edilmelidir. Aynı zamanda metinsellik ve metinsel bağlılık modelleri, (M. K. A. Halliday, R. Hasan, Cohesion in English, 1978). 16 LEGES Kamu Hukuku Dergisi ŞUBAT 2013 geçerli nedenler bulunmaktadır. Gadamer’in kendisi bu konuda septiktir: Hukuksal hermenötiğin genel hermenötik bağlam dahilinde olduğu aşikardır... Hukuk ve bireysel olay arasındaki mesafe mutlak olarak sabit bir biçimde gözükmektedir... Somut olaylara uygulanması için bağımsız fiili (free play) serbest kılan hukuksal kodifikasyon prosesinde kaçınılması imkansız bir kusurdur (imperfection) bu, öyle ki bu bağımsız fiil prensipte, istendiği zaman herhangi bir alana yöneltilebilecektir. Aslında, doğası gereği hukukî düzenleme, genel anlamda hukukî düzen, bu tür bağımsız fiili serbest kılacak ölçüde “esnek” olarak gözükür.13 Gadamer, bizim var olan toplumlarımızın herhangi birinin tümüyle bir yorumsamacı hukuksal toplum ya da mevcut hukuksal sistemlerimizin birleşmiş bir hukuksal metin şeklinde belireceği tezini kabul etmez. Goodrich’in üçüncü hermenötik tanımlaması, “retorik analizin” tersine, araştırma konusu yaptığı [II] için dayanak sunma noktasında oldukça karmaşıktır. Klasik tezleri bir düzene sokan Goodrich, “retorik analiz”, “sözün fonksiyonel olarak kabul edildiği... kurumsal pratiklere öncülük ve rehberlik ettiği... kendi doğası gereği topluma bağlanan, çalışmanın açık bir politik yorumuydu” (68). Saussurean-Chomskiyan terminolojiyi karmakarışık bir biçimde çalan Goodrich şöyle devam eder: Retorikçiler için dil, doğuştan sosyaldir... gramer ya da dil (langue) idealitesi (ideality) olarak değil, daha çok söz\konuşma (parole) veya dilin kullanımı (performance) olarak bir kompleks (complex) ve tabakalar haline gelmiş kullanımdır (usage). Şimdi Goodrich burada ne tür tezatlara düşmüştür? Retorikçilerin dili sosyal olarak kabul etmeleri, yorumcuların onu asosyal olarak gördüklerini ima eder mi? Ancak bu ne anlama gelebilir? Onların dili münferit, özel (private) olarak gördükleri anlamına mı? Fakat bu oldukça gariptir. Ayrıca Goodrich’in zikrettiği klasik yazarlar, tabii olarak var olan dil\söz (langue\parole), dil yeteneği\dil kullanımı (competence\performance) terimlerini kullanmamışlardır. Şayet kullanmış olsaydılar, bu terimlerin mucitleri olan Saussure ve Chomsky gibi, onlar bunları dilin alternatif genel nitelemeleri olarak değil de, tamamlayıcı parçaları olarak kullanırlardı. Bu son dönem yazarların terminolojisinde, birey dile (langue) sahip olduğu için sözü (parole) kullanabilir; bireyin dili kullanımı onun dil yeteneğine dayanır. Retoriğin kaynakları ikna etme (persuasion) tekniklerini öğrettiği, tabii ki doğrudur ve bu nedenle bunlar özellikle “spesifik bir dinleyicinin” nitelikleriyle ilgilidir. Goodrich’e göre daha açık bir biçimde [I] [iv]ve [I] [V]’ in yanlışlıklarını görmek durumundayız: herhangi spesifik bir tarzı veya dinleyiciyi tercihi reddinde, açık bir biçimde retorik analiz yazılı kaynağın birliği ve tek anlamlılığına dayalı yorumsamacı düşünceyi (exegitical conception) yapıbozumuna uğratır (deconstruction)... Aynı zamanda retorik analizin devrimci doğasına zıt olarak yorumsamacı Gadamer, Truth and Method, s. 470-471. SAYI: 1 GADAMER, HERMENÖTİK ve HUKUK 17 muhafazakarlığı (conservatism) da görmek durumundayız. Ancak böyle bir içgörü şu sonucu doğurur. Bu, “tek” bir anlama gereksinim duyan belirli bir dinleyiciye yönelen bir söz olgusunun sonucu değildir: tamamen tersidir. Özetle, “teknik” doğası nedeniyle, klasik retorik ve onun modern varyantları, örneğin reklamcılık, herhangi bir amaç için kullanılabilirlik sağlayan politik bir tarafsızlığa sahiptirler. Sonuç olarak, Gadamer ilksel hermenötiğin amacı olan diyaloğu, tatmin edici yorum modelinin merkezî noktası olarak kabul etmişken, Goodrich’in sözde retorik “analizin” niteliği olan ve hermenötikte yer almayan diyalog düşüncesini yeniden eski konumuna getiriyor olması tuhaftır. Ayrıca, Gadamer karşı kutup olmaksızın inandırıcı bir biçimde bunu tartışmıştır: beşeri dilselliğin (human linguisticality) retorik ve hermenötik yönleri tümüyle birbiri içine girer. Eğer anlama ve ittifak (consent) konu edilen bir sorun ve temel unsurlardan değilse, ne konuşmacı ne de konuşma sanatı olacaktır; şayet düzeni bozulmuş ve bir karşılıklı konuşma (conversation) içerisinde yer alan karşılıklı anlama yoksa, araştırılması ve tekrar ortaya konulması gereken hermenötik görev olmayacaktır. Bu, bunu kavramadaki başarısızlığımızın belirtisi ve modern çağda, mükemmeli organize eden ve mükemmel bir biçimde organize edilmiş bilgi (information) ile düşünen insan yaşamının artan kendine yabancılaşmasının (self-alienation) kanıtıdır... 14 Goodrich üzerine yapılan bu yorumlar, merkezi bir sorun olan yorumsama dairesinin kapanması konusunu kapsamına almaz. Habermas gibi, hermenötik kavrayışı ciddiye alırım; çünkü “anlama -nasıl kontrol edilmiş olduğu önemli değil- kolayca yorumcunun gelenekle olan ilişkilerini geçemez”.15 Birey tüm entellektüel geleneği atlamaya çalışırsa, akla (reason) değil, anlamsızlığa (void) adım atmış olur. Habermas’ın işaret ettiği üzere, bilimsel realizmle hermenötiğin sağduyulu eleştirisi, oldukça dar görüşlü yorumsama geleneklerinden başka tümünün bilimsel buluşlarla ilişkilendirilerek, modifiye edildiğine işaret etmek durumundadır. Bu itiraza yanıt olarak hermenötiğin uç savunucuları “gelenek çerçevesinin dışına taşan herhangi bir gönderim sisteminin(örneğin, bilim) kendisinin “geleneğin uygunluğu dışında... meşrulaştırılması gerektiğini iddia ederek, “hermenötik deneyimi mutlaklaştıracaklardır”. Ve bu bizi yorumsama dairesi içinde hapsetmiştir. Habermas’ın belirttiği üzere biz bu tuzaktan yalnızca belli bir takım pratiklerle, özellikle de politik pratik, doğal bilimsel pratikle meşgul olma yoluyla kurtulabiliriz. Böyle yapmakla, şeylerin (things) “dilin ardı sıra gittiğini” keşfederiz. Empirik bilimler basit olarak keyfi bir dil oyununu temsil etmez. Onların dili, teknik maharetin sabit üstünlük noktasından... yorumlar. Bunlar 14 Gadamer, Philosophical Hermeneutics, s. 25. Habermas, Jürgen, “A Review of Gadamer’s Truth and Method, (ed. Fred R. Dallmayr and Thomas McCharty), Understanding and Social Inquiry, University of Notre Dame Press, Notre Dame-Indiana, 1977, s. 357. 15 18 LEGES Kamu Hukuku Dergisi ŞUBAT 2013 yoluyla yaşamın doğal koşullarının olgusal sınırlamaları toplum üzerinde yansımasını bulur. Elbette, empirik bilim kuramlarının ifadeleri sırası ile son meta-dil olarak günlük dile (ordinary language) işaret eder; ancak üstün doğa (mastering nature) tekniklerini mümkün kılan eylemler sistemleri, aynı zamanda bir bütün olarak toplumun kurumsal çerçevesi üzerinde geri tepkir ve dili değiştirir.16 Doğa bilimlerinde, pratik mevcut sözvarlıkları hamle yapar. Her özel bilimde kullanılan gözlem ve deneyim, aynı zamanda diğer bilimlerle olan karşılıklı etkileşim, o bilim dilinde değişimlere zorlar. Bütün bilimsel çalışmaların merkezinde, modellerin konstrüksiyonu, analojiler ve metaforlar yer alır. Bazı metaforlar “literal” olur: diğer bir ifadeyle onların literal olarak doğru olduklarını yani bunların şeylerin gerçekliğine tekabül ettiklerini keşfederiz. Ötekiler metaforik olarak kalırlar veya terkedilmişlerdir.17 Öyleyse, mutlaklaştırılmayan “ılımlı” (moderate) hermenötik duyarlılık şudur: bütün anlama etkinliği yorumu içerir ve tüm yorumlar yorum kurallarını gerektirir, ancak bu kurallar, bunların harici unsurları olan, “dilin ötesinden” (behind language) gelen mantıksız (brute) faktörler tarafından modifiye edilmiştir. Sırasıyla bunlar yorumu gözlerler, fakat bunlar yorumun ürünü değildirler. Bu ayırımı hukuka uygulayarak, mutlaklaştırılmasını (absolutize) reddederken, hukuksal hermenötik duyarlılığı kabul edebiliriz. Hukuksal yorumsama alanı sıkı bir biçimde kapatılmış değildir, ancak diğer alanlarla etkileşim halindedir. Tabii ki Dworkin, bunun farkındaydı. Gerçekte, prensipte hukuksal yorumsamanın esasını ortaya koyarken, hukuksal hermenötiğin sona ermesinin imkansız olduğunu açıkça ifade eder: “Anayasa, hukuksal ve moral meseleleri, kompleks (complex) moral problemlerin yanıtına dayalı olan bir hukuk meşruiyeti yapmak suretiyle, birbirini kaynaştırıyor”.18 Taking Rights Seriously (Hakları Ciddiye Almak)19 adlı yapıtında Dworkin, Birleşik Devletler Anayasasında hukuk ve ahlak arasındaki “kaynaşım” ve yargıçların kendilerini “kurumsal moralite” ile bir tutma yeteneği (capacity) düşüncesini çok canlı tutmuştur. Hukuksal yorumsama ve bilimsel bilgi arasındaki ortak yüzeyin, hiç bir zaman onun çok ciddi bir ilgi alanı olmadığı kesinlikle doğrudur. Halbuki, kendi özgün çerçevesi içerisinde, Taking Rights Seriosly adlı yapıtından oldukça yeni çalışmalara kadar, Dworkin’in projesi, kapalı mutlaklaştırılmış (absolutized) hermenötikten öte, açık bir yönde gelişme göstermiştir. Hermenötiğin bu tanımlama ve açımlaması savunulabilir. Kesinlikle bu, Goodrich’in eleştirisini zedeleyici değildir. 16 Habermas, “A Review of Gadamer’s Truth and Method”, s. 360-361. Tarih ve bilim felsefesinde bu proses konusunda zengin bir literatür bulunmaktadır. Bunun en önemli katılımcı düşünürleri şunlardır; Ian Hacking, Rom Harre, Mary Hesse ve Pietro Reondi. 18 Dworkin, Taking Rights Seriously, (1978), s. 185. 19 Eserin Türkçe çevirisi için bkz., Dworkin, Ronald, Hakları Ciddiye Almak, (çev. Ahmet Ulvi Türkbağ), Dost Kitapevi, Ankara 2007. 17 SAYI: 1 GÜNÜMÜZ BATILI POLİTİK... 19 GÜNÜMÜZ BATILI POLİTİK YAKLAŞIMLARA ETKİSİ BAĞLAMINDA İNGİLİZ YARARCILIĞI / UTILITARIANISM Prof. Dr. Ahmet GÜRBÜZ Dicle Üniversitesi Hukuk Fakültesi Hukuk felsefesi ve Sosyolojisi Anabilim Dalı GİRİŞ Kanımızca günümüz Batı siyasetinin temelini oluşturan, özelde “İngiliz Yararcı (Faydacı) Okulu” genelde ise “Yararcılık (Faydacılık) Teorisi / Utilitarianism” denilen ahlaksal, siyasal ve hukuksal düşünce biçiminin, ahlak ve hukukun özü, kaynağı ve temel ereğinin ne olduğuna ilişkin yaklaşımlarının kavranması, irdelenmesi ve değerlendirilmesi büyük önem taşımaktadır. Yararcılık (Faydacılık) Teorisi / Utilitarianism, temel olarak İngiliz düşünürlerince sistemli bir biçimde ortaya konup savunulmuş olduğundan dolayı, İngiliz düşüncesinin özelde Batı, genelde dünya düşünce biçimi ve yaşamına bir eklentisi/katkısı olarak nitelendirilebilir. İngiliz felsefesi Avrupa felsefesinden oldukça farklı bir yol izlemiştir. Bunun nedeni, deneyciliğin (ampirizm) İngiliz karakterinin temelini oluşturmasıdır. Karakterleri doğrultusunda, sadece gözlem ve deneye dayanmayı ilke edinen İngiliz düşünürler, bunu, hem bilgi teorisi alanında ve hem de apriori (mutlak geçerli) ilkeleri yadsımak biçiminde, ahlâk alanında benimsemişlerdir. Doğa bilimleri konusundaki deneyci ve duyumcu bilgi edinme yöntemini ahlâk ve hukuk alanına aktarmaya çabalayan yararcılar, gözlem yoluyla, tüm insanların, yaşamlarında hazza ulaşmaya çabaladıklarının görülebildiğini, dolayısıyla, bu durumun aynı zamanda bir ahlâksal ve hukuksal değer olması gerektiğini savunarak temel düşüncelerini biçimlendirmişlerdir. A. YARARCI KURAMIN TEMEL SAVLARI “Doğa, insanoğluna iki egemen temel kural koymuştur; elem ve haz. Ne yapmamız gerektiğini ve ileride ne yapacağımızı bu iki temel kural belirler. Bunlar yaptığımız her şeyde, söylediğimiz her sözde, tüm dü-şüncelerimizde bizi yönlendirirler, bize egemendirler... Bir kimse bunların hükümranlığını yadsımak, bunlardan vazgeçmek savından bulunabilir ancak gerçekte bu kişi, her zaman için onların etkisi altındadır, bunlara mahkumdur.” 1 1 Bentham, 125. 20 LEGES Kamu Hukuku Dergisi ŞUBAT 2013 İngiliz yararcı okulunun kurucusu ünlü İngiliz düşünürü Jeremy Bentham’dan alınan bu alıntı, O’nun hazcılık konusundaki açıklığını ve bunu bir dogma (nas / mutlak kabul) olarak algıladığını açıkça ortaya koymaktadır. Bentham, kesin bir dille, doğanın, insanlığı acı ve haz adlı iki despot efendinin boyunduruğu altına soktuğunu; onların boyunduruğundan kurtulmak için yapılan her denemenin, sadece bu boyunduruğu bize göstermeye ve onu doğrulamaya yaradığını; bu despotlar karşısında yapılabilecek tek şeyin ne yapmamız gerektiğini belirlemek olduğunu söyleyerek; bundan, “yarar ilkesinin” yani “olabilen tüm koşullar altında olabildiğince çok mutlu olmanın” insan eylem ve davranışlarının amacı ve ereği olması gerektiği sonucuna varmaktadır. Yararcı kuram, ahlaka ilişkin görüşlerini deneyci bir yöntemle yani reel olguyu kriter alarak oluşturmaktadır: “Ahlaken iyi”nin ne olduğu sorusuna yanıt bulabilmek için, insan yaşamını gözlemlemek gerekir. İnsanların yaşamını gözlemlediğimizde, tüm insanların, yaşamın başından sonuna kadar tüm istek ve çabalarının ereğinin mutluluğu çoğaltmak, eş deyişle hazza kavuşmak ve acıdan kaçınmak olduğunu görürüz. Böylece yararcılığın çıkış noktasının dayandığı ilke, olanaklı tüm eylemler arasında doğru olan eylemin olabildiğince en yüksek ölçüde mutluluğa götüren eylem olduğu kabulüne dayanmaktadır. Öyle ki Bentham bu mutluluk ya da haz durumunun niceliksel olarak hesaplanabileceğine ve bu paralelde bir mutluluk çizelgesinin çıkarılabileceğine bile inanır. Bentham, bu bağlamda, ahlâkın yerine mutluluğun bütçesini dengeleyecek bir sanat getirmek gerektiğini ileri sürerek, gerçek bir haz aritmetiği kurmak istemiştir. Fontonelle’in, asılmak üzere olan bir suçlunun önünde söylediği şu ünlü söz, haz aritmetiğini somutlaştırır:2 “İşte hesabını yanlış yapmış bir adam!”. Bentham’ın en başta gelen takipçisi John Stuart Mill, yararcılığa yüklemeye çalıştığı çelişkili düşüncelerinin de bir sonucu olarak, birçok düşünürü ya da düşünceyi “yararcı” olarak nitelendirme eğilimine girmiştir. Bu bağlamda, Aristo’yu “akıllı bir yararcı” olarak nitelendiren Mill, İsa’nın söylediklerinin yararcı doktrinin düşüncelerini içerdiğini ileri sürerek, yararcılığı, “İsa’nın Altın Kuralının bilimsel formülü” olarak düşünmüştür.3 Mill, İsa’nın ılımlı yolunda yararcı ahlâkın özünü eksiksiz bir biçimde görebileceğimizi ileri sürmektedir. O’na göre, İsa’nın Altın Kuralı olan “insanın, başkalarına, kendisine davranılmasını istediği gibi davranması; kendisini sevdiği gibi komşusunu sevmesi” yararcı ahlâkın ideal bir ilkesini oluşturmaktadır.4 Mill’e göre, insanlığın çoğunluğu yararcı etkenlerle yönlendirilmekte olmasına karşın, filozoflar, yanlış anlama nedeniyle bu öğretiye düşmanlık beslemektedirler. Tanrının, yarattıklarının mutluluğunu istediğine inanan herkesin “imanlı bir yararcı” olduğunu ileri süren Mill’e göre, tüm değerlerin temelini “en büyük mutluluğun dile getirdiği yarar ilkesi” sağlamaktadır.5 2 Gregoire, 118 (dipnottan). Ryan Introdoction, 20. 4 Bkz: Mill, 218. 5 Ryan Introdoction, 44,46. 3 SAYI: 1 GÜNÜMÜZ BATILI POLİTİK... 21 Bir eylemin değerinin belirlenmesinde ölçüt olarak benimsenen yarar kavramı, bir şeyin çıkar, haz, avantaj ve mutluluk üretme eğilimi ya da acının, mutsuzluğun önlenmesi eğilimi biçimindeki özelliğini dile getirmektedir. Yarar kavramının hazla olan yakın ilgisi, burada açıkça ortaya çıkmaktadır. Yarar, doğanın insanoğlunun yaşamında kendisine egemen kıldığı haz etkeninin, bir değer olarak benimsenmesini ifade etmektedir. Bir şeyin kötülüğü önleme, iyiliği elde etme eğilimi ya da özelliği olan yarar, aynı zamanda iyi kavramıyla özdeştir. Çünkü iyi hazdan başka bir şeyi ifade etmemektedir Yararcı düşünce biçimine göre. Yararcı kuram, aynı zamanda, yararı “en büyük mutluluk ilkesi” olarak, eş deyişle “en büyük sayıda insanın en büyük mutluluğunu” sağlamak için bir araç olarak ele alır. “En büyük sayıda insanın en büyük mutluluğu” ilkesi, yetenekli bir yasa yapıcıya evrensel bir araç sağlamaktadır.6 Bu araç sayesinde yasakoyucu, “usun ve hukukun elleriyle mutluluk örgüsünü kurabilir”. Çünkü bu ilke, insanın temel niteliğini ve değer ve güdülerinin her zaman ve her yerde geçerli kuramını sağlamaktadır. Diğer yandan Yarar İlkesinin reel olarak her zaman geçerli sayılması ve salt bir değer ölçüsü olarak alınması, aynı zamanda onun doğruluğunun kanıtı olarak gösterilir. İnsanların büyük çoğunluğunun davranış ve eylemlerinde onu ölçü olarak benimsemiş olmaları, yarar ilkesini bir değer ölçüsü olarak almamız için yeterli bir nedendir: “Daha yüksek bir nedene dayanmayan ve fakat her çeşit eylem için tek ve yeterli neden olan o nedeni gösteren, açıkça bu yarar ilkesinin kendisidir”.7 İngiliz yararcıları doğal hukuk’a karşı bir saldırı içine girmiş ve tüm doğal hukuk ilkelerini, “boş ve anlamsız” kavramlar olarak nitelendirerek yarar kavramına dayandırmak istemiştir. Yararcılar, hukukun kaynağı olarak, sadece belli bir iktidarın emirlerini (politik erkin buyruklarını) ifade eden irade açıklamasını kabul etmektedir. Bir toplum içerisinde, yasaları kim yapıyorsa hukukun kaynağı da odur: Adalet, doğal hukuk v.b. şeyler yasa yapamadıklarına göre bunlar, hukukun kaynağı olarak nitelendirilemez ve değerlendirilemezler. Bütün bu soyut kavramlar, tamamıyla anlamsız ve aldatıcı olmaktan başka hiçbir şeyi ifade etmemektedir. Bu bağlamda, ‘doğal haklar’ kavramı da açık bir saçmalıktır; çünkü bireyin sahip olduğu haklar “doğal” değil yasa tarafından verilmiş ya da müsade edilmiş haklardır. Böylece, ahlâk konusunda, olguların gözlemlenmesini temel alarak insan davranışlarını belirleyen etkenin çıkar ya da yarar düşüncesi olduğunu ileri süren Yararcı yaklaşımın, hukuk görüşünü de aynı temele dayandırdığı anlaşılmaktadır. İngiliz yaracılarının başını çeken Bentham, yararcı yaklaşımlar çerçevesinde hapishanelerin düzenlenmesi sorunuyla da özel olarak ilgilenmiştir. Bentham, bu bağlamda, “Panopticon” adını verdiği bir hapishane projesi hazırlamıştır. Bentham’ın, bu hapishane projesiyle cezaevlerinde baskı ve işkenceye engel olmak ve hapishane koşullarını insancıllaştırmak idealini güttüğü ileri sürülmüşse de, Bentham’ın hapishanesinin, tutukluda iktidarın otomatik 6 7 Bentham, 423. Bentham. 56. 22 LEGES Kamu Hukuku Dergisi ŞUBAT 2013 işleyişini sağlayan bilinçli ve sürekli görülebilirlik durumu yaratmak işlevinde olduğu bir realite olarak kendisini göstermektedir. Gerçekte, Bentham’ın hapishanesi, tutukluların, bizzat kendilerinin de taşıyıcısı oldukları bir iktidar durumunun içine alınmalarını sağlamak amacını gütmektedir.8 Foucault’nun anlatımıyla, “Bentham’ın panopticon’unun ilkesi şudur; Çevrede halka halinde bir bina, merkezde bir kule, bu kulenin halkanın iç cephesine bakan geniş pencereleri vardır: çevre bina hücrelere bölünmüştür. Bunların her biri binanın tüm kalınlığını kat etmektedir. Merkezi kuleye tek bir gözetmen, her bir hücreye bir tutuklu, tutuklular tamamen bireyselleştirilmiş ve sürekli olarak görülebilir durumdadır. Görülmeden gözetim altında tutmaya olanak veren düzenleme, sürekli görmeye ve hemen tanımaya olanak veren mekânsal birimler oluşturmaktadır... Tam ışık altında olma ve bir gözetmenin bakışı, aslında koruyucu olan karanlıktan daha fazla yakalayıcıdır. Görünürlük bir tuzaktır”.9 Bentham’ın, bu taslağı hazırlarken Le Vaux’un Versaillas’da kurduğu hayvanat bahçesinden ilham alıp almadığını merak eden Foucault, bunlar arasında bir özdeşlik görmektedir: “Panopticon bir krallık hayvanat bahçesidir; bireysel dağıtımın spesifik gruplandırılması yoluyla hayvanın yerine insan ve kralın yerine de kaçamak bir iktidar makinesi geçmiştir”.10 İngiliz yararcılarının temel hak ve özgürlüklere objektif değerler olarak yaklaşmadıklarında hiç kuşku yoktur. Dahası onların temel insan haklarına pek aldırış etmediği bile söylenebilir. Özellikle Bentham, bu bağlamda İnsan Hakları Öğretisini büyük ölçüde küçümsemiş, “anlamsız ve saçma” diye nitelendirmiştir. Fransız devrimcilerinin İnsan Hakları Bildirgesini yayımlaması zamanında onu “metafizik” bir çalışma olarak nitelendiren Bentham, bu bildirinin maddelerini “anlaşılmaz olanlar”, “yanlış olanlar” ve “hem anlaşılmaz hem de yanlış olanlar” biçiminde üçe ayırmıştır.11 John Stuart Mill’in dediği gibi, Bentham da dahil olmak üzere yararcılar, temel hak ve özgürlüklere inandıkları için değil, yararlı bir yönetim sistemine inandıkları için Liberal olmuşlardır. 1820-1903 yılları arasında İngiltere’de yaşamış olan Herbert Spencer, yararcı görüşe kendi felsefesinin temeli olan “evrim” düşüncesini de ekleyerek, kanımızca insanlık açısından en tehlikeli bir sonuca ulaşmayı amaçlamıştır. Spencer’e göre, canlıların başlangıç durumundan yüksek ve dış ko-şullara daha iyi uyarlanabilen çeşitli biçimlere doğru evrim göstermesi gibi, evren de, bütünüyle ilkel kaos durumundan, örgütlenmiş durumlara doğru bir evrim içindedir. Aynı durum insan için de geçerli olup, insan çabası da, kaba istek ve anlaşmazlıkların kaos evreninden ussal ve toplumsal bir yapı evresine doğru ilerlemektedir. Ne var ki insanların birçoğu, biyolojik ve tinsel yönden “geri kalmış” olduğundan dolayı, hâlâ “atomlar zihniyetini” sürdürmekte ve 8 Foucault, 252. Foucault, 251. 10 Foucault, 252. 11 Russel, 803. 9 SAYI: 1 GÜNÜMÜZ BATILI POLİTİK... 23 bunun sonucu olarak toplumsal yaşama uyarlanamamaktadırlar. Bu nedenle, Spencer’e göre, bunlar için “ahlâksal” yasalar öngörmek gerekir. Ahlâkın son amaç ve gayesini, yaşama yararlı olmak yani insan türünün korunma ve gelişmesine yardımcı olmak biçiminde gösteren Spencer, bu nedenle, yaşama uyum göstermeyi başarmış olan kimselere bundan yararlanmalarının da sağlanması gerektiğini savunmakla “daha güç-lünün haklı olacağı” gibi bir düşünceye yaklaşma tehlikesi içerisine girmektedir. Spencer, “yaşam kendi kendini ayarlasın” derken bu düşüncelere yaklaşmaktadır. Spencer’in, değişik kültürel evrimden geçmeleri nedeniyle insan ırklarının ahlâksal ve diğer yetilerde birbirlerinden ayrı değerlendirilmeleri gerektiği yönündeki savları, aşikâr bir biçimde, Batılı toplumları üstün tutmayı da içeren ırkçı yaklaşımlar sergilemektedir. Spencer, bu yönlü savları çerçevesinde, kendi deyimiyle “yabanılların (Avrupalı olmayan insanların)” Avrupalılara karşı ahlâksal olarak daha aşağı bir düzeyde bulunduğunu bile ileri sürebilmiştir. Spencer’in bu yaklaşımı; sağlıklı bir eğitim verildiğinde herhangi bir insan ırkının başka ırkların yetenek ve başarılarına denk bir kapasiteye erişeceği yolundaki çağdaş bilimsel kanıtlara ters düşmenin ötesinde, asıl olarak İngiliz Yararcı Düşünürlerinin, kendilerinden saydıkları Batılı Toplumlara ve insanlığın bunun dışında kalan diğer tüm kesimlerine hangi gözle ve niyetle baktıklarını açığa vurması açısından çok önemli ve dikkat çekicidir. Yararcılık Akımının çağdaş takipçisi ve yorumlayıcısı olarak nitelendirilebilen bir diğer düşünür de çağdaş siyaset bilimcisi Karl Popper’dir. Karl Popper, yararcılığın “en büyük sayıda insanın en büyük mutluluğu” ya da kısaca “mutluluğu en çoğalt” formülü yerine, “herkes için kaçınılabilecek acıların en az olması” ya da kısaca “acı çekmeyi en azalt” formülünün konmasını önermektedir. “Herkes için kaçınılabilecek acıların en az olması” ya da “acı çekmeyi en azalt” biçiminde ifade ettiği bu “basit” for-mül, Popper’a göre, kamu politikasının temel ilkelerinden biri yapılabilir nitelikte olmasına karşılık, “en büyük sayıda insanın en büyük mutluluğu” ya da “mutluluğu en çoğalt” ilkesi “iyiliksever bir diktatörlüğü” türetmeye yatkındır.12 Eleştirel olarak bakıldığında Karl Popper’in anlatım ve önerilerinin temel anlam ve içerik olarak Bentham’ın kaba anlamdaki yararcılığıyla özde benzeşik olduğu vurgulanmalıdır. Yararcılık akımının insanlık yaşamı ve tarihi açısından taşıdığı en büyük handikap ve olumsuzluk; “mutluluğun çoğaltılmasını” ya da Popper’in, temel anlamı saklı ifadesiyle “acının azaltılmasını” savunmak değil, bunu yaparken bağlayıcı hiçbir nesnel ve insani kriter ve ilkeye bağlı kalınmaması sorunudur. Sonuç olarak, kendisine sadece “mutluluğu artırmak” ya da “acıyı azaltmak” kriterini temel ölçüt olarak alan ve bu bağlamda hiçbir sınır ve nesnel ilke tanımayan bir anlayışı yansıtan yararcı felsefe, bu temel belirleyici yapısından hiçbir zaman kurtulamamıştır. 12 Popper, 231. 24 LEGES Kamu Hukuku Dergisi ŞUBAT 2013 B. YARARCILIK AKIMININ AHLAKSAL, SİYASAL VE HUKUKSAL ETKİLERİ Günümüz Batılı toplum ve devletlerinin ahlaksal, siyasal ve hukuksal temel yaklaşım ve anlayışlarının kökeninde İngiliz Yararcılığının olduğu söylenebilir. Dahası, Dekartçı Okulun, bilgi teorisinde yaptıklarını siyaset, hukuk ve ahlak felsefesinde de İngiliz Yararcılarının yaptığı bile ileri sürülmüştür. “En büyük sayıda insana en büyük mutluluk, ahlâkın da yasaların da temeli budur”. Yararcılığın dayandığı temel sav olan bu görüş, ondokuzuncu yüzyılın son yarısından itibaren Britanya’daki egemen sınıfın düşüncesini belirlemiş ve bu etki, özelde bu günkü Britanya toplumunda, genelde de tüm Batı toplumlarında en etkili yaşam felsefesini oluşturmuştur. Yararcılık akımının İngiliz düşünce yaşamında ele geçirdiği egemenlik öylesine güçlü olmuştur ki, Adam Smith, Malthus ve Ricardo gibi ünlü liberal ekonomistler de onun etkisinde kalarak, hukukun temel amacının “en büyük sayıdaki insanın en büyük mutluluğunu” sağlamak olduğu biçimindeki yararcı görüşe katılmış; buna karşılık ta, Bentham ve taraftarları, serbest ekonomi ilkelerinin ekonomik alanda bireysel ve toplumsal mutluluk açısından en olumlu koşulları yaratacağına inanmışlardır. Çağdaş Anglo-Sakson akımının, tümüyle yararcı düşüncenin etkisi altında olduğu söylenebilir. “Enstrümantalist görüş” te denilen bu akım, hukuku salt bir araç olarak görmekte ve amacını da, sosyal dengenin sağlanması ve bireysel yarar olarak belirlemektedir. Yararcılık ve demokrasiyi savunan bu akım, hukukun insan eseri olduğunu, sosyal gelişme içinde ele alınması gerektiğini ve hukukçuluğun bir sosyal mühendislik olduğunu ileri sürmektedir. Böylece, çağdaş Amerikan yararcı akımlarının, hukuksal pozitivist düşünceyle klasik yararcılığı birbiriyle yoğurma ve uzlaştırma çabası içinde oldukları anlaşılmaktadır. Yararcılık akımının düşünce sisteminin natüralist / biyolojik anlamda doğalcı temel özellikleri göz önüne alındığında, yararcılık akımıyla diğer benzer Batılı akımlar arasındaki bu ilişki ve etkileşimin daha da büyük olduğu daha açık bir biçimde görülecektir. Asıl önemli ve dikkat çekici olan, natüralist (maddi anlamda doğalcı) temel anlayışlı görüşlerin, günümüz Batı dünyasında olduğu gibi, dünyanın diğer egemen güç ve toplumlarında da aynı biçimde etkinlik ve hâkimiyetini sürdürüyor olmasıdır. Öyle ki, bu görüşlerin, günümüz dünyasının güçlü ve egemen Batılı ve diğer toplum ve devletlerinin temel politikalarını ve yaşam biçimlerini belirlediği ya da en azından etkilediği kesin olarak söylenebilir. İnsan doğasına, dinsellik ve maneviyata ilişkin çok ayrı ve karşıt görüşlerin egemen olduğu toplumların devlet siyasetlerinin, oldukça birbirine benzer olması çok ilginç bir olgu olarak dikkat çekmektedir. 13 13 Gregoire, 118. SAYI: 1 GÜNÜMÜZ BATILI POLİTİK... 25 SONUÇ Yararcı düşünce, insan doğasına ilişkin tek taraflı ve eksik savını ileri sürmekle yetinmemekte, tüm ahlâk ve hukuk felsefesini bu sav üzerine kurmaktadır. Öyle ki “doğal olarak hazza ulaşma ereğiyle belirlenmiş insanın” bu, “doğal ve gerçek” durumu, aynı zamanda bir “ideal, olması gereken, değer” derecesine yükseltilmektedir. Hemen ilk bakışta, bu yöntem ve çıkarsamanın, insan hayatı ve varoluşunda tüm anlamsal ve değere ilişkin olanın red ve inkâr edilmesi, dışlanması tavrını ve tutumunu içerdiği açıkça ortaya çıkmaktadır. Çünkü bu yaklaşımda, insan varoluşunun anlamını ifade eden “irade (istenç)” ve “tercih (seçi)” unsurlarından yoksun diğer varlıkları belirleyen etkenlerin, “irade” ve “tercih” sahibi insanı da belirlediği benimsenmekte ve böylece insan, nedenler evreni ve zincirinin bir nesnesi ve tutsağı haline düşme durumuyla baş başa bırakılmış olmaktadır. Yararcı düşünce, insan doğası ve ahlâka ilişkin temel önermeleri doğrultusunda, hukuku; adalet ve doğal hak gibi ahlâksal değerlere dayanan özelliğinden soyutlayarak onu “egemen gücün iradesine” indirgemekte ve amacını, “insan doğasının temel özelliği olan hazzı artırma” biçiminde belirlemektedir. Bir zorunluluk sonucu, “bireysel yararla - toplumsal yarar” arasındaki dengeyi sağlama sorunuyla karşılaşıldığında çözüm olarak getirilen “en büyük sayının en büyük mutluluğu” ilkesi de, temel haz ve fayda düşüncesiyle çelişmekten kurtulamamış ve “insanın, temel erek olan ‘kendi hazzını’ artırmayı bırakıp niçin başkalarının hazzıyla ilgilenmesi gerektiği” sorusu yanıtlanamamıştır. Anlam’a ve değer’e ilişkin ahlaki inanca ve ilkelere dayanmadan bunun yanıtlanması beklenemez çünkü. 26 LEGES Kamu Hukuku Dergisi ŞUBAT 2013 KAYNAKÇA BENTHAM, Jeremy : A Fragment On Government and An Introduction to The Principles of Morals and Legislation (ed. Wilfrid Harrison), Basil Blackwel, 1948. FAUCAULT, Michel : Hapishanenin Doğuşu (Çev. Mehmet Ali Kılıçbay), Ankara-1992. FRIEDMAN, W : Legal Theory, Stevens and Sons Ltd., London-1947. GREGOIRE, F : Büyük Ahlâk Doktrinleri (Çev. Cemal Süreya), İstanbul-1971. MILL, John Stuart : Essays On Ethichs, Religion and Society (ed. Robson-Sctt, J. Strachey), The Hoggort Press, London-1962. POPPER, Karl : Açık Toplum ve Düşmanları, C. l, İkinci Basım (Çev. Mete Tunçay), İstanbul-1989. RYAN, Alan : Introduction, Alan Ryan (ed): Utilitarianism and Other Essays J. S. Mill and Jeremy Bentham, Penguin Books, London-1987. SAYI: 1 ULUSLAR ARASI CEZA... 27 ULUSLAR ARASI CEZA DİVANINDA YARGILAMA USULÜ Doğuş Üniversitesi Hukuk Fakültesi 4.sınıf Öğrencisi Sinem Saçkan Divanın Yargılama Yetkisi: 1.Divanın Konu Bakımından Yargılama Yetkisi: Uluslar arası Ceza Divanı Roma Statüsünün “Divanın Yargı Yetkisine Giren Suçlar” başlıklı 5.maddesine göre: “Divan aşağıdaki suçlar üzerinde yargı yetkisine sahiptir; a)Soykırım Suçu b)İnsanlığa Karşı Suçlar c)Savaş Suçları d)Saldırı Suçları” Bu suçlar dışındaki suçlar divanın yargı yetkisine girmemektedir. 2.Divanın Kişi Bakımından Yargılama Yetkisi: Uluslar arası ceza mahkemesi “devletleri” yargılamaz. Kişi sorumluluğu esastır yalnızca gerçek kişiler yargılanabilir. Statünün 25.maddesinde “Bireysel cezai Sorumluluk” başlığı altında divanın gerçek kişiler üzerinde yargılama yetkisine sahip olduğu belirtilmiştir. Bundan dolayı, örgütler ve devletler yargılama dışı bırakılmıştır.1 Statünün 26. Maddesinde “Divan, isnad olunan suçun işlendiği tarihte 18 yaşın altında olan hiçbir şahsı yargılamayacaktır.”denilmiştir. Böylece suçu işlediği sırada 18 yaşının altında bulunan şahıs divan tarafından yargılanamayacaktır. 3.Divanın Zaman Bakımından Yargılama Yetkisi: UAC divanı madde 11 : “Divan, bu statü’nün yürürlüğe girmesinden sonra işlenen suçlar üzerinde yargı yetkisini haizdir. Bir devlet Statü yürürlüğe girdikten sonra taraf olursa, o devlet 12. Maddenin 3. Fıkrasına göre bir deklarasyon yapmadıkça, Divan o devlet 1 Leila Nadya Sadat, “The New International Criminal Court : an Uneasy Revolution” 2000, s.381-474 28 LEGES Kamu Hukuku Dergisi ŞUBAT 2013 için yargı yetkisini sadece Statü’ye taraf olduktan sonra işlenen suçlar için kullanabilir.” Bu hüküm uyarınca, Divan ancak 01 Temmuz 2002 tarihinden sonra işlenen suçların failleri hakkında yargılama yetkisine sahiptir. 4.Divanın Yer Bakımından Yargılama Yetkisi: Statünün 12. Maddesinde “Yargılama yetkisinin kullanılmasının ön koşulları” başlığı altında, ikinci paragrafının (a) bendinde Divanın yer bakımından yargılama yetkisini belirleyen hükümler bulunmaktadır. Buna göre, aşağıdaki devletlerden bir veya daha fazlası Statü’ye taraf ise veya 3.fıkraya uygun olarak divan’ın yargı yetkisini tanımış ise, Divan 13. Maddenin (a) veya (c) bentleri ile ilgili olarak yargı yetkisini kullanabilir: (a) Sorun olan olayın ülkesinde meydana geldiği devlet, veya suç bir uçak veya gemide işlenmişse gemi veya uçağın kayıtlı olduğu devlet; (b) Suçlanan kişinin vatandaşı olduğu devlet Yargılama Sürecindeki Temel İlkeler: Yargılama sürecinde ceza hukukunun temel ilkeleri benimsenmiştir. Bu ilkeler Roma Statüsünün 3.bölümünde düzenlenmiştir. -Aynı suçtan iki ceza verilemez ilkesi: “Ne bis in idem”, aynı eylem ve konudan dolayı mükerrer yargılama ve cezaya çarptırmaya izin verilmemesi anlamına gelen bir Ceza Hukuku ilkesidir.2 Bu ilke, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin adil yargılama hakkını düzenleyen Ek-7 numaralı protokolünün 4. maddesinde de yerini almıştır.3 -Kanunsuz ceza olmaz ilkesi: Statü’nün 23. Maddesine göre “ Divan tarafından mahkum edilen şahsa ancak bu statüye göre ceza verilebilir.” Bu ilkenin gereği olarak statünün 7. Bölümünde “Cezalar” başlığı altında Divan tarafından yapılan yargılama sonucunda hangi cezaların verilebileceği belirtilmiştir. -Kanunsuz suç olmaz ilkesi: Statünün 22. maddesinin 1.paragrafında belirtildiği üzere, işlediği sırada statü uyarınca suç sayılmayan eylem hakkında söz konusu birey cezai olarak sorumlu tutulamayacaktır. -Yargılamaya Konu Olan Birey Bakımından Geriye Yürümezlik İlkesi: Statünün 24. maddesinin 1.paragrafındaki “hiç kimse statü yürürlüğe girmeden önce işlediği eylemlerden dolayı cezai olarak sorumlu tutulamaz” hükmü ile bireyin statü yürürlüğe girmeden önceki eylemleri divanın yargı yetkisi dışında bırakılmıştır. -Bireysel Cezai Sorumluluk İlkesi: Statünün 25. maddesinin 1.paragrafında Divanın gerçek kişiler hakkında yargılama yapacağı belirtilmiştir. Böylece, 2 Yücel Oğurlu, “Ceza Mahkemesi Kararının Disiplin Cezalarına Etkisi ve Sorunu ‘Ne bis in idem’ Kuralı”, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, (http://dergiler.ankara.edu.tr/dergiler/38/282/2575.pdf , Erişim Tarihi: 17.05.2012) 3 R.Murat, Önok, “Tarihi perspektifiyle uluslar arası ceza divanı”, 1.Baskı, Ankara, Turhan kitabevi, 2003, s.56. SAYI: 1 ULUSLAR ARASI CEZA... 29 devletler, uluslar arası örgütler ve tüzel kişiler yargılama dışında bırakılmıştır. Ayrıca suçun failinin bireysel olarak cezai yönden sorumlu olacağı ve statü uyarınca cezalandırılacağı vurgulanarak çağdaş ceza hukukunun bireysel sorumluluk ilkesi temel alınmıştır.4 -Cezai Sorumluluktan Kurtulma İlkesi: Cezai sorumluluktan kurtulma, suç oluşturan eylemin gerçekleşmesine rağmen, bu eylemin failinin çeşitli sebeplerle cezai yönden sorumlu tutulmama halidir. Cezai sorumluluktan kurtulma sebepleri ya failin iredesini etkileyen sebeplerden ya da failin eylemini hukuka aykırı olmaktan çıkaran koşullardan kaynaklanabilir. Statünün 31. maddenin 1.paragrafında belirtilen cezai sorumluluktan kurtulma sebepleri failin iradesi ile ilgilidir.Hukuka uygunluk halleri olarak birinci halde meşru savunma ikinci halde zaruret hali söz konusudur. Statünün 31. maddesinin 1. paragrafının (c ) bendinde belirtilen haller, meşru savunma ile ilgili düzenlemeler içermektedir.5 Statünün 31. maddesinin 1. paragrafının (d ) bendinde ise, zaruret hali düzenlenmiştir. Yargılama Süreci: Uluslar arası ceza mahkemesini kuran roma statüsü, iki aşamalı bir yargılama safhasını benimsemiştir.6 Anglo-Sakson Hukuk geleneğinden etkilenen bu sistemde, -Yargılama Dairesi öncelikle sanığın suçlu olup olmadığına karar verir. Statünün 66.maddesinde de buna ilişkin suçsuzluk karinesi düzenlenmiştir. Maddeye göre “Herkes, mahkeme tarafından suçluluğu ispatlanıncaya kadar masum sayılır. Suçu kanıtlama külfeti savcıya aittir.” -Yapılan duruşmalar neticesinde, sanığın suçluluğuna karar verilmesi halinde yargılamanın 2.aşaması olan, cezanın belirlenmesi aşamasına geçilir. Madde 62) Aksi kararlaştırılmadıkça yargılama, divanın mukim(bulunduğu, ikamet ettiği) yerde yapılır. Uluslar arası ceza mahkemesinin yargılama süreci 3 başlık altında incelenebilir. a)Soruşturma b)Yargılama c)Temyiz aşamaları. Mahkeme savcısı, soruşturma aşamasında, dosya kapsamında ki olaylarla ilgili bilgi, belge ve diğer delilerin toplanmasının yanı sıra sanık, mağdur ve tanıkların mahkemeye çağrılmasından, ifadelerinin alınmasından sorumludur. Yargılama ve temyiz süreci boyunca ise savcı, davacı tarafı temsilen, sanık karşısında yer alır. Yargılama Süreci ne zaman başlar? -Uluslar arası ceza mahkemesi savcısı’nın, 4 1982 T.C. Anayasasında bireysel cezai sorumluluk ilkesine yer verilmiştir. Ayrıntılı açıklamalar için bakınız, Vural Savaş-Sadık Mollamahmutoğlu, 1995, s. 624-626. 6 Yusuf, Aksar, Uluslararası Ceza Mahkemesi ve Uluslararası Ceza Usul Hukuku, Seçkin Yayınevi, Ocak, 2003, s.113 . 5 30 LEGES Kamu Hukuku Dergisi ŞUBAT 2013 -Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin, ya da -Taraf devletlerin başvurusu halinde başlayan soruşturma süreci, savcı tarafından hazırlanan iddianamenin ön-yargılama dairesince kabul edilmesi halinde, sona erer ve yargılama süreci başlar. Sanığın mahkûmiyeti veya beraati ile sonuçlanabilecek yargılamanın ardından savcı kararı temyiz edebilir gerekli şartların varlığı halinde karar düzeltme yoluna gidilebilir. Yargılama aşaması verilecek hükümle sona erer. Yargılama, bölümünü oluşturan yargıçların arasından seçilecek 3 yargıç ile yürütülür. Bu yargıçlar mahkemenin her aşamasında bulunmak zorundadırlar. Yargılama Bürosu: Ön-yargılama dairesinin iddianameyi onaylamasının ardından, dosya, mahkeme başkanlığı tarafından oluşturulan Yargılama (Dava) Dairesine iletilir. Dava Dairesi, dosyanın kendisine iletilmesinin ardından, taraflarla görüşerek, adil ve süratli yargılama için gerekli usulü belirler. Daire duruşma başlamadan, yargılama da kullanılacak dil veya dilleri belirleyerek taraflara daha önce kendilerine iletilmemiş bilgi ve belgelerin iletilmesini sağlar. Dava dairesi, yargılamayı adil ve süratli bir şekilde yürütmek, sanığın haklarına tam olarak saygı göstermekle yükümlüdür. Aynı şekilde mahkeme, tanık ve mağdurların güvenliğinin sağlanması ile fiziksel ve ruhsal sağlıklarının, saygınlık ve özel hayatlarının korunması için uygun önlemleri almakla yükümlüdür. Roma Statüsünde belirlenen şartlar dışında yargılama aleni olarak yapılır. Yargılama sonucunda, dava dairesi delileri ve tüm yargılama sürecini değerlendirdikten sonra hüküm verir. Hüküm yazılı olacak, geniş ve gerekçeli açıklamaları içerecektir. Verilecek karar sadece, yargılama sırasında sunulan ve mahkeme önünde tarafların serbestçe tartıştığı delillere dayanır. Statünün 74.maddesinin 3.fıkrasına göre, “yargıçlar hükmü oybirliği ile vermeye çalışacaklardır, bu olmadığı takdirde karar alt çoğunluk ile alınacaktır.” Statünün 76.maddesinin 2.fıkrasına göre, “yargılama sonuçlanmadan önce, yargılama bürosu kendi isteği ile veya savcının veya sanığın talebi üzerine, usül ve delil kurallarına uygun olarak ilave delil veya sunuşların dinlenmesi amacıyla ek duruşma yapabilir.” Yargılama sonucunda sanığın mahkûmiyetine karar verilmesi halinde, sanığa verilebilecek ceza yargılama dairesi tarafından belirlenir. Verilen ceza, kamuya açık şekilde ve mümkün olduğu takdirde sanığın huzurunda açıklanacaktır.(madde 76/4) Statünün 75.maddesine göre, “Divan, mağdurların zararlarının tazminat, iade veya tedavi dahil karşılanması için ilkeler tespit edecektir. Bu konuyla ilgili doğrudan sanığa talimat verilebilir.” Suçun İkrarı Halinde Yapılacak İşlemler: Eğer Kişi Suçunu Kabul Ederse Ne Olur? Uluslar arası ceza mahkemesi, ikrarın savunma avukatı ile yeterli görüşmelerden sonra gönüllü ve iradi olarak verildiği veya sanığın bu SAYI: 1 ULUSLAR ARASI CEZA... 31 beyanının doğasını ve sonuçlarını anladığı konusunda yeterince tatmin olmamışsa, ikrarı ya da suçlunun itirafını önemsememek görevi altındadır. Eğer sanık herhangi bir baskı altında kalmaksızın iradi olarak ve bu beyanının sonuçlarının farkında olarak yapmakta ise, ikrar delil niteliği taşır. Sanığın Hakları: Sanık Yakalanmadan Sonra Hangi Haklara Sahiptir? Madde 67/1: Sanığın kendisine yöneltilen suçlamanın mahiyeti, nedeni ve içeriği konusunda düzgünce ve ayrıntılı olarak bilgilendirilmesini garanti eder. Madde 67/1 (b): Sanığın avukatı ile serbestçe görüşmesi ve savunmasını hazırlamak için gerekli zaman ve imkânların tanınmasını şart koşar. Ayrıca, sanığın maddi durumu yok ise ücretsiz hukuki yardım alabileceği öngörülmektedir. Tanıklık yapmaya veya suç ikrarında bulunmaya mecbur edilmemek, ispat yükünü veya iddiayı çürütmek yükünü üstlenmeye mecbur olmamak hakkına sahiptir. Sanık UAC’de konuşulan dilleri anlayamıyorsa ücretsiz olarak tercüman hizmetlerinden yararlanabilecektir. İlaveten sanık, yasaya aykırı bir gecikme olmadan yargılanma, tanıkları sorguya çektirme, tanıkların sorgusu sırasında savcı ile eşit şartlara sahip olabilme ve yazılı/sözlü savunma ile kendi savunmasını yapabilme hakkına sahiptir. Mağdurların ve Tanıkların Korunması ve Yargılamaya Katılmaları: Statünün 68.maddesine göre, divan, mağdur ve tanıkların emniyetinin, fiziki ve ruhsal sağlıklarının, haysiyet ve özel hayatlarının korunması için gerekli önlemleri alır. Bunu yaparken divan yaş, cinsiyet, sağlık ve suçun cinsellik veya cinsiyete dayalı şiddet veya çocuklara yönelik şiddet gibi mahiyetinden kaynaklanan bütün özellikleri dikkate alır. Alınacak önlemler sanığın haklarını, adil ve tarafsız yargılanma haklarını etkilemeyecektir. Aleni duruşma ilkesine istisna olarak divanın yargılama büroları, tanıkları, mağdurları veya sanığı korumak amacıyla yargılama safhasının bir kısmını kapalı olarak yapabilir. Özellikle mağdurun cinsel şiddet mağduru ve mağdurun çocuk olması halinde bu uygulamaya başvurulur. Mağdurlar ve tanıklar birimi koruyucu önlemler, güvenlik düzenlemeleri, danışmanlık ve yardım konusunda savcıya ve divana tavsiyelerde bulunabilir. Delil ve bilgi sunulması bir tanığın veya ailesinin güvenliğini ağır bir tehlikeye düşürecek nitelikteyse savcı yargılamanın başlamasından önceki işlemler bakımından delil ve bilgileri sunmaktan imtina edebilir ve bunların bir özetini sunmakla yetinebilir. Deliller: Madde 69: Her tanık tanıklıkta bulunmadan önce, tanıklık sıfatıyla vereceği delilerin gerçek olduğuna dair söz verir. Yargılama sırasında tanıklık, istisnai haller hariç olmak üzere bizzat yapılır. 32 LEGES Kamu Hukuku Dergisi ŞUBAT 2013 Mahkeme, usul ve delillere ilişkin kurallara uygun olmak kaydıyla, bir tanığın sözlü veya kaydedilmiş ifadesinin ses veya görüntülü kayıt teknolojisinden yararlanarak veya belge veya yazılı tutanak şeklinde sunulmasına da karar verebilir. Taraflar, davayla ilgili delileri sunabilirler. Divan gerçeğin ortaya çıkması için gerekli gördüğü bütün delillerin sunulmasını talep etmeye yetkilidir. Divan, bir delilin kabul edilebilirliğine davayla ilgili olup olmadığına karar verebilir. Divan, usul ve delillere ilişkin olarak gizliliğe saygı gösterecek, gizlilikten kaynaklanan ayrıcalıkları gözetecektir. Divan herkesçe alenen bilinen gerçeklerin ispatlanmasını isteyemez, ancak bunları göz önüne alabilir. İnsan Haklarını İhlal Eden Deliller Aşağıdaki Hallerde Kabul Edilemez: a) İhlal delillerin güvenilirliğine ciddi şüphe düşürmüşse, b) Delillerin kabulü, yargılamanın saygınlığını ciddi şekilde zedeleyecek ise. Adaletin Tecellisine Karşı Cürümler: Divan, belirteceğimiz suçların kasıtlı olarak işlenmesi halinde bu suçlara ilişkin yargı yetkisine sahiptir. -Doğru söylemek yükümlülüğü altında iken, sahte tanıklık yapmak, -Sahte delil sunmak, -Bir tanığı çıkar sağlayarak etkilemek, bir tanığın hazır bulunmasına veya ifade vermesine engel olmak veya müdahale etmek, bir tanığa karşı, ifade verdiği için misillemede bulunmak veya delileri karıştırmak (bozmak) veya toplanmasına müdahale etmek. -Divanın bir memurunu görevlerini yapmaması veya eksik yapması için ikna etmek veya zorlamak amacıyla engellemek -Divanın bir memuruna karşı yaptığı görevler nedeniyle misillemede bulunmak. -Divanın bir memuru tarafından göreviyle ilişkili olarak rüşvet istemek veya almak. UAC madde 70/3: “Mahkûmiyete karar verilmesi halinde divan tarafından beş yıla kadar hapse veya para cezasına yahut her ikisine birden hükmolunabilir.” Her taraf devlet, kendi adli soruşturma ve kovuşturma süreçlerinin itibar ve güvenilirliğine karşı işlenen suçlara öngördüğü cezaları, suçun kendi topraklarında veya kendi vatandaşlarından biri tarafından işlenmesi halinde bu madde de belirtilen adaletin tecellisine karşı suçlara da teşmil edecek(kapsamına alma) şekilde cezalandıracaktır. Divanın talebi üzerine taraf devlet bu davayı, suçun kavuşturulması amacıyla kendi adli makamlarına havale edecektir. Ulusal Güvenliği İlgilendiren Bilgilerin Korunması: Madde 72 de düzenlenmiştir. Bir devlet, ulusal güvenliğini ilgilendiren herhangi bir bilgi ve belgenin yasal sürecin herhangi bir aşamasında SAYI: 1 ULUSLAR ARASI CEZA... 33 açıklanacağını öğrenirse sorunun çözümü için müdahalede bulunabilir. Buna ilişkin olarak sorunu çözmeye yönelik makul adımlar atılacaktır: -Talebin açıklığa kavuşturulması veya değiştirilmesi, -Aranan bilgi ve delilin ilintisi konusunda veya ilintili olmakla birlikte talep edilen ülke dışında bir kaynaktan veya elde edilip edilemeyeceği konusunda divanın tespiti, -Bilgi veya delili değişik bir kaynaktan değişik bir şekilde elde edilmesi -Yardımın sağlanabileceği şartlar konusunda anlaşma. Sorunu işbirliği araçları ile çözme konusunda bütün adımlar atıldığında, söz konusu devlet, ulusal güvenlik çıkarlarına aykırı olmaksızın bilgi ve belgelerin sağlanmasının veya açıklanmasının hiçbir şart altında mümkün olmadığı kanaatinde ise, nedenlerin açıklanması devletin ulusal çıkarlarına başlı başına aykırı sonuç vermedikçe, kararının gerekçeleri ile birlikte Savcı’ya veya Divan’a bilgi verir. Bilgi ve belgenin açıklanmasının istendiği durumlarda: -Divan, gizli ve tek taraflı celseler dahil devletin sunuş yapması amacıyla daha fazla istişare talep edebilir; -Divan, reddetme için gerekçe ileri sürülmesinin talep edilen ülkenin statü altındaki yükümlülüklerine uymadığı sonucuna varırsa, kararının nedenlerini belirtmek suretiyle hareket eder. -Divan sanığın yargılanması sırasında bir olgunun var veya yok oluşuna göre bu hususta bir sonuç çıkarabilir. Dersim, Kahramanmaraş ve çorum olayları ve benzerleri ile 12 Eylül darbesi sorumluları UCM’ye götürülebilir mi? UCM’nin zaman bakımında yetki (ratione temporis) kuralları gereğince mahkeme, 1 Temmuz 2002 tarihinden önce işlendiği iddia edilen suçlara bakamaz. Kaldı ki henüz Türkiye, UCM’ye taraf bir Devlet değildir. Dolayısıyla bu olayların, her ne kadar unsurları bakımından insanlığa karşı suçlar ya da diğer suç kategorileriyle ilişkileri tespit edilse bile, faillerinin bulunup UCM’de yargılanmaları gerçekçi görünmemektedir. Dersim olayları özelinde, UCM’de sadece gerçek kişiler yargılanabileceği için 1937 yılında yaşanmış bazı olası suçların yaşayan faillerini bulabilmek de ayrı bir sorunu oluşturmaktadır. Tüm bu sorunlara karşın, bu konuların Türkiye gündemine gelerek tartışılması fayda sağlayacaktır. Bir an için UCM’de yargılama yapılabileceği kabul edilse bile, bu durumdan daha iyisi, tamamlayıcılık ilkesinin de bir gereği olarak Türkiye’nin kendi yargılama sisteminin içinde bu davaların çözümlenmesidir. Böyle kadim sorunlarını kendi yargı sistemi içinde çözebilen bir Devlete uluslararası yargı makamları müdahale edemez, ancak yardım eder, destek olur. Tamamlayıcılık ilkesinin konuluş amacı, UCM ve uluslararası ceza hukukunun da istediği budur.7 7 Günal, Kurşun, “ 101 Soruda Uluslararası Ceza Mahkemesi”, 1.Baskı, Ankara, 2011, s.52. 34 LEGES Kamu Hukuku Dergisi ŞUBAT 2013 YENİ TCK’DA SUÇ İŞLEMEYE TEŞEBBÜS Av.M.İhsan DARENDE 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun (YTCK) getirdiği en önemli değişikliklerden birisi de, teşebbüs hükümlerine ilişkindir. 765 sayılı Türk Ceza Kanunu’na (ETCK) kıyasla, birçok değişik düzenleme yer almıştır. Bu değişiklikleri ve genel olarak suç genel teorisi içinde teşebbüs hükümlerini incelemekte yarar bulunmaktadır. Teşebbüs müessesesinde, hemen göze çarpan iki önemli değişiklik bulunmaktadır. Bunlardan birincisi, tam-eksik teşebbüs ayrımının kaldırılmış olmasıdır. Diğeri ise birinci değişikliğin de etkisiyle, gönüllü vazgeçmenin, icra hareketlerinin bitmesinden sonra da uygulanabilir hale gelmesidir. YTCK’nın 35. maddesi şöyle düzenlenmiştir: “(1) Kişi, işlemeyi kastettiği bir suçu elverişli hareketlerle doğrudan doğruya icraya başlayıp da elinde olmayan nedenlerle tamamlayamaz ise teşebbüsten dolayı sorumlu tutulur./ (2) Suça teşebbüs hâlinde fail, meydana gelen zarar veya tehlikenin ağırlığına göre, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası yerine on üç yıldan yirmi yıla kadar, müebbet hapis cezası yerine dokuz yıldan onbeş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Diğer hâllerde verilecek cezanın dörtte birinden dörtte üçüne kadarı indirilir”. Hükmün gerekçesi ise şu şekildedir: “Suça teşebbüste fail suçu tamamlamak amacıyla hareket etmesine rağmen, elinde olmayan nedenlerden dolayı bunu gerçekleştirememektedir. Bu durumda ise kişiye tamamlanmış suça oranla daha az bir ceza verilmektedir. Ancak teşebbüs hâlinde karşılaşılan en önemli sorunlardan biri, cezanın belirlenmesinde ‘eksik teşebbüs’ – ‘tam teşebbüs’ ayrımının esas alınmasıdır. Çünkü ‘eksik teşebbüs’– ‘tam teşebbüs’ ayırımında her olaya uygulanabilen ve duraksamaya yer bırakmayan objektif bir ölçüt bulunamamaktadır./ Bu nedenle suçun tamamlanamadığı durumlarda ceza miktarı belirlenirken, yapılan hareketin ulaştığı gerçekleşme aşamasından ziyade, fiilin doğurduğu zarar veya tehlikenin ağırlığı dikkate alınmalıdır. Çünkü bir olayda icra hareketleri bitmemesine rağmen ortaya çıkan zarar veya tehlike, icra hareketlerinin bitmesinden sonra meydana gelen zarar veya tehlikeden daha ağır olabilir./ Özellikle silâhla yapılan ve tekrarlanan hareketlerle gerçekleştirilmek istenen adam öldürme suçunda bu durum söz konusu olmaktadır. Örneğin tabancasındaki mermilerden sadece birini 1 Prof. Haluk Tandoğan, Borçlar Hukuku Özel Borç İlişkileri Cilt: I/1 Sayfa: 68 SAYI: 1 YENİ TCK’DA SUÇ İŞLEMEYE TEŞEBBÜS 35 atıp mağduru yaraladıktan sonra engellenen fail, icra hareketleri bitmediği için adam öldürmeye ‘eksik teşebbüs’ten dolayı, buna karşılık silâhındaki tek kurşunu atıp mağdura isabet ettiremeyen fail, icra hareketleri bittiği için ‘tam teşebbüs’ten dolayı cezalandırılmaktadır./ Görüldüğü üzere 765 sayılı Türk Ceza Kanunu ve Hükûmet Tasarısında yer alan ‘eksik teşebbüs’ – ‘tam teşebbüs’ ayırımı adil olmayan bir cezalandırmanın ortaya çıkmasına neden olmaktadır. Ayrıca belirtmek gerekir ki, bu ayırım, sırf hareket suçlarında uygulanamamaktadır./ Belirtilen bu sorunların giderilmesi için, yabancı birçok ceza kanununda olduğu gibi suça teşebbüste cezanın tespit edilmesinde, ‘eksik teşebbüs’ – ‘tam teşebbüs’ ayırımına maddede yer verilmemiş, adil ve eşit bir cezalandırma bakımından, teşebbüs hareketinin meydana getirdiği zarar veya tehlikenin ağırlığının esas alınması öngörülmüştür./ Buna göre, suça teşebbüs durumunda hâkim, önce cezanın belirlenmesindeki ölçülere göre temel cezayı saptayacak; daha sonra, bu konuya ilişkin hükümdeki sırayı takip ederek teşebbüs hükmünü uygulayacaktır. Bu hüküm uygulanırken, somut olayda ortaya çıkan zarar veya tehlikenin ağırlığı dikkate alınarak, teşebbüse ilişkin hükümde belirtilen sınırlar arasında ceza belirlenecektir”. Görüldüğü gibi kanun koyucu, gerekçede amacını açıkça ifade etmiştir: Artık, eksik-tam teşebbüs ayrımı yapılmayacaktır. Önce, bu değişiklik için mantıksal temel oluşturan önermeyi ele almak gerekmektedir. Buna göre, mezkûr ayrım, adil olmayan sonuçlar verebilmektedir. Gerekçeye göre bunun örneklerinden birisi, silahındaki çok sayıda mermiden birini atıp isabet kaydeden ve fakat diğerlerini atamayan failin eyleminin “eksik teşebbüs”; buna karşılık, tek mermisini atıp, isabet ettiremeyen failin eyleminin “tam teşebbüs” olarak nitelendirilmesidir. Oysa bu örnekler, ne uygulamaya uygundur, ne de öğretiye... Çünkü icra hareketlerinin bitmesiyle ilgili olarak, öğretide birçok kriter geliştirilmiş olmasına rağmen, bunlardan hiç birisinde, tabancayı ateşleyip isabet ettiren failin (başka mermileri bulunsa da, bulunmasa da) icra hareketlerini tamamlayamamış sayılması söz konusu değildir. Hatta öğretide baskın olan görüş, isabet kaydetmiş olmasa bile, merminin ateşlenmiş olması halinde, icra hareketlerinin tamamlanmış sayılması şeklindedir. Bunlar farklı gerekçelere dayansa da, sadece bu olgunun (merminin ateşlenmiş olmasının), icra hareketlerini bitirdiği hususunda yaygın bir görüş bulunmaktadır. Örneğin, Dönmezer-Erman’a göre, engel sebep ortaya çıktığı anda fail, yaptığı hareketin bütün iz ve eserlerini silebilecek durumdaysa, icra hareketleri bitmemiştir. Oysa tabanca ateşlendiğinde, iz ve eserlerin silinmesi mümkün değildir. Bu sebeple, bu anda icra hareketleri sona ermiş demektir1. Öğretide kabul edilen görüşe göre, icra hareketlerinin tamamlanması ile tekrar edilmesi farklı kavramlardır. Ateşli silahla yapılan her bir atış, başlı başına bağımsız bir icra hareketidir. Sonradan yapılan atışlar, sadece, icra hareketlerinin tekrarlanması niteliğindedir2. Yoksa icra 1 2 Prof. Sulhi Dönmezer-Prof Sahir Erman, Nazari ve Tatbiki Ceza Hukuku Cilt: 1 Sayfa: 511 Prof. Sulhi Dönmezer-Prof Sahir Erman, Nazari ve Tatbiki Ceza Hukuku Cilt: 1 Sayfa: 508 36 LEGES Kamu Hukuku Dergisi ŞUBAT 2013 hareketlerinin bitip bitmemesi, failin niyetine göre ölçülemez. Bu hususta uygulamanın geliştirdiği kriterin dayanağı ise “mağdurun isabet alıp almaması” olgusudur. Yargıtaya göre teşebbüs, atış veya atışlar sonucunda mağdur yaralanmış ise tamdır; yaralanmamış ise eksiktir3. Kısaca, gerek uygulama, gerekse doktrine göre, silahtaki mermilerin bitip bitmemesinin, teşebbüsün derecesi yönünden önemi yoktur. Gerekçede yer alan mezkûr açıklama, icra hareketlerinin tamamlanması ile tekrarlanması arasındaki farkın gözden kaçırılmasına dayalıdır. TEŞEBBÜSÜN NİTELİĞİ Bununla birlikte, ayrımın kaldırılmasına ilişkin yeni düzenlemenin, ceza hukukunun amacına ve toplumsal ihtiyaçlara daha uygun olduğu kanısındayım. Bu hususun incelenebilmesi için, teşebbüsün niteliğinin ele alınmasında fayda vardır: Doktrinde, teşebbüsün hukuki niteliği ile ilgili olarak, iki temel görüş bulunmaktadır. Bunlardan birincisi, teşebbüsü, tamamlanmış suça oranla bağımsız ve kendi bakımından yeterli bir suç olarak değerlendirmektedir4. Diğeri grup ise (kendi içinde farklılıklar taşısa da) teşebbüsü, tamamlanmış suçun bir derecesi, teşebbüs hükümlerini de, tamamlanmış suça ait kuralları genişleten hükümler olarak nitelendirmektedir5. Bir başka makalede belirttiğim gibi6, ceza hukuku, ortak aklın, toplumsal gelişme imkânlarını sürekli olarak açık tutarak, bireyin tanımlanmış hak ve özgürlükler alanını olabildiğince genişletmeyi amaçlar. Bunu sağlamak için de birçok kurallar koyar. Bu kurallara aykırılık teşkil eden insan davranışları, suçun maddi unsurunun hareket alt unsurunu teşkil eder. Netice ise bu davranışlar sonucunda ortaya çıkan toplumsal gerginlikler; yani toplumsal gelişme imkânlarında ortaya çıkan yavaşlama ya da gerilemedir7. Ortak aklı tespit eden kanun koyucu, bazen, sadece hareketin varlığını, bu gerginliğin doğması açısından yeterli görmüş ve dış dünyada, bundan başka bir değişiklik olmasını aramamıştır. Bununla birlikte, dış dünyada, hareketin kendisinden başka bir değişiklik de meydana gelmiş ise, toplumsal gerginlik daha da artacaktır. İşte bu sebeple, dış dünyada hareketten ayrı bir gerginlik yaratan değişiklik hallerinde, daha ağır yaptırımlar öngörülmüştür. Çünkü yaptırım, netice ile yani, toplumsal gerginlikteki ağırlıkla orantılı olmak; bu gerginliğin iz ve eserlerini bertaraf edecek şekilde düzenlenmek zorundadır. Kanun koyucu, bu tipteki (neticesi hareketten ayrı) suçlarda, dış dünyada ne tür değişiklikler olacağını da ayrıca belirtmiştir. Suçta kanunilik ilkesi uyarınca, dış dünyada, 3 Yargıtay 5. CD. 28.06.1990 t. 1928/2033 sayılı kararında; “Sanığın vaki atışları sonucu babası mağdur ...in yaralanmadığı ve eylemi TCK.nın 450/1, 61. maddelerine temas ettiği, bu suçu eksik teşebbüs safhasında kaldığı halde tam kalkışma şeklinde kabulü ile 62. maddenin tatbiki cihetine gidilmesi” bozma sebebi sayılmıştır. 4 Prof. Sulhi Dönmezer-Prof Sahir Erman, Nazari ve Tatbiki Ceza Hukuku Cilt: 1 Sayfa: 477 5 Prof. Sulhi Dönmezer-Prof Sahir Erman, Nazari ve Tatbiki Ceza Hukuku Cilt: 1 Sayfa: 478 6 Av. M. İhsan Darende, Ceza Sorumluluğunun Esasları 7 Av. M. İhsan Darende, Yeni TCK’da Çift Neticeli Sapma ve Fikri İçtima SAYI: 1 YENİ TCK’DA SUÇ İŞLEMEYE TEŞEBBÜS 37 kanun koyucunun belirttiği bu değişiklik meydana gelmediği takdirde, eylemin yaptırıma bağlanması mümkün değildir. Oysa bizatihi hareketin kendisi bile, kuralları ihlal edip, dış dünyaya yansıyarak, belli ölçüde toplumsal gerginlik doğmasına sebebiyet vermiştir. Dolaysısıyla, bu gerginliğin toplumdaki iz ve eserlerinin de bertaraf edilmesi gerekmektedir. İşte bu sebeple kanun koyucu, dış âlemde öngördüğü değişiklik gerçekleşmese bile, salt bu değişikliği doğurabilecek hareketin, yani kural ihlalinin yapılmasıyla ortaya çıkan gerginliği bertaraf edebilmek için, teşebbüs hükümlerini ihdas etmiştir. Dolayısıyla teşebbüs, tamamlanmış suçun bir bölümü, teşebbüs hükümleri de, tamamlanmış suça ilişkin hükümleri tamamlayan hükümlerdir. Bu durumda da, sadece hareketin yapılmasıyla toplumda gerginlik doğmuştur, ancak bu, suç tipinde öngörülen dış âlemdeki değişikliğin doğuracağı gerginlikten daha hafiftir. Gerginlik doğduğundan, eylemin yaptırıma bağlanması zorunludur; ancak yaptırımın, suç tipinin öngördüğü neticenin gerçekleşmesi hali için öngörülenden daha hafif olması gerekmektedir. Çünkü gerginlik o ölçüde değildir ve yaptırım, gerginlikle orantılı olmak zorundadır. YTCK hükümleri, bu sebeple yerindedir. Çünkü yaptırım, zararın ya da tehlikenin ağılığına göre belirlenecektir. Hâkim, hareketin (ya da buna bağlı olarak dış dünyada kısmen gerçekleşen değişikliğin) oluşturduğu toplumsal gerginliği tespit ederek, temel cezadan, buna uygun oranda indirim yapacaktır. Zarar mevcut ise (ki bu dış âlemde, hareketten başkaca bir değişiklik olduğunu göstermektedir) gerginlik daha büyük olacaktır. Zarar ne kadar çok ise gerginlik de o ölçüde fazla olacaktır. O halde zararın varlığı ve ağırlığı, cezadan daha az miktarda indirim yapılmasının gerekçesi olacaktır. Zarar yoksa, bu kez de tehlikenin derecesi araştırılacaktır. Çünkü bizatihi hareket, dış âlemde bir değişikliktir ve bunun varlığı bile gerginliğin doğması için yeterlidir. Burada oluşan tehlike, toplumsal gerginliğe yol açmıştır. İşte bu gerginlik ne kadar ağır ise yaptırım da o ölçüde ağır; teşebbüs sebebiyle temel cezadan yapılacak indirim o ölçüde az olacaktır. Burada dikkat edilmesi gereken husus, zararın ya da tehlikenin, tamamlanmış suçun oluşturacağı zarar ya da tehlike ile oranlanarak tespit edilmesi gerekliliğidir. Bu da makuldür; çünkü, suç tamamlanmamış ise ortaya çıkan gerginlik, tamamlanması haline göre daha hafif olacaktır. Cezadaki indirim, tamamlanmış suç için öngörülen miktar üzerinden yapılacağına göre, mukayesenin, suç tipinde öngörülen zarar veya tehlike ile gerçekleşen zarar veya tehlike arasında yapılması tabiidir. TEŞEBBÜSÜN ŞARTLARI I. Kast: Gönüllü vazgeçme ile ilgili değişiklikleri incelemeden önce, teşebbüs hükümlerinin uygulanabilmesi için gereken koşulları kısaca gözden geçirmekte fayda vardır: Bunlardan birincisi kast bulunmasıdır. Nitekim YTCK (ve ETCK’nın 61 ve 62. maddeleri) “...işlemeyi kastettiği bir suçu...” demek suretiyle, bu koşulu açıkça belirtmiştir. Tabiidir ki buradaki kast, suçu teşebbüs derecesinde 38 LEGES Kamu Hukuku Dergisi ŞUBAT 2013 bırakma kastı değildir; tamamlanmış suçu işleme iradesidir. Manevi unsur başka bir incelemenin konusu olmakla birlikte, modern öğretide ittifakla kabul edilen görüşe göre kast, “yapılan hareketin belli bir neticeyi doğuracağını bilme ve bu neticenin gerçekleşmesini isteme”dir8. Bunun yanında, netice açıkça istenmiş olmasa da, harekete mutlak ya da çok kuvvetle muhtemel bir bağla bağlanmış olması sebebiyle istenmiş sayıldığı (göze alındığı) olgulardaki kasta, “belirsiz kast” denmektedir9. YTCK’nın 21/2. maddesinde bu kast; “kişinin, suçun kanuni tanımındaki unsurların gerçekleşebileceğini öngörmesine rağmen, fiili işlemesi halinde olası kast vardır” denmek suretiyle ve olası kast adıyla düzenlenmiştir. Öğretide, “olası kast”, “belirsiz kast”, “dolaylı kast” gibi kavramlar üzerinde birlik bulunmadığından, burada YTCK’nın terminolojisi ile açıklamak daha uygun olacaktır. İttifakla kabul edilen husus, olası kastın neticeyle belirleneceği, gerçekleşen neticeyle sınırlanacağı şeklindedir. Buna göre, teşebbüs için olası kastın varlığı yeterli değildir. Çünkü netice gerçekte istenmiş değildir; sadece göze alınmıştır ve fakat gerçekleşmemiştir. O halde olası kastla işlenen bir eylemde, teşebbüs hükümlerinin uygulanması mümkün değildir. Örneğin, amacı sadece korku yaratmak olan bir şahıs, insan topluluğunun ortasına bu sebeple bomba atarsa, bombadan dağılan parçaların, oradaki insanlardan herhangi birisine isabet ederek yaralayabileceğini ya da öldürebileceğini öngörmüştür. Üstelik bu netice, hareketine çok sıkı bir bağla bağlıdır. Fail aslında hiç kimsenin yaralanması ya da ölmesini istemiş olmasa dahi, bu neticeyi göze almıştır. O halde, olası kasta hareket etmiş demektir. Bu örnekte birkaç kişi yaralanmış olursa, fail “öldürmeye teşebbüs” değil; “müessir fiil” suçundan ceza alır. Oysa fail, bu bombayla oradakileri öldürmek istemiş olsaydı, öldürmeyi amaçladığı her bir şahıs sayısınca “öldürmeye teşebbüs” eyleminde bulunmuş olurdu. Kanımca suçun manevi unsuru, “hukuka aykırılık bilinciyle yapılan hareketten doğacak, mutlak ve çok kuvvetle muhtemel sonuçları bilmek”tir. Bu bilince sahip olduğu halde hareketten vazgeçmeyen fail, doğacak zararı ve toplumsal gerginliği önemsememiştir. Bu suretle kamunun özel olarak ilgilenmesi gereken bir kişi olduğunu göstermiştir. Sorumluluk için bu bilinç (ve tasavvur) yeterlidir. Bu sebeple öğretinin “belirsiz kast” ya da “olası kast” olarak kabul ettiği durumlarda da teşebbüs hükümlerinin uygulanması gerektiği düşüncesindeyim. Ancak bu görüşün doktrinde kabul edilmediğini, uygulamada da dikkate alınmadığını açıklamak zorundayım10. II. İcra hareketlerinin başlaması: Teşebbüs kurallarının uygulanabilmesi için gereken ikinci koşul, “icra 8 Prof. Faruk Erem-Prof. Ahmet Danışman-Prof. Mehmet Emin Artuk, Ceza Hukuku Genel Hükümler Sayfa: 444-445 9 Prof. Sulhi Dönmezer-Prof Sahir Erman, Nazari ve Tatbiki Ceza Hukuku Cilt: 2 Sayfa: 287-288 10 CGK’nın 09.07.2002 tarih ve 3-197/288 sayılı kararında “Belirli olmayan kast, ancak netice ile belirlenir. Bu gibi halleri kesinlik öngörmesinden çıkarıp, ihtimal veya imkân öngörmesine sokmak yerinde bir davranış olmaz” demiştir. SAYI: 1 YENİ TCK’DA SUÇ İŞLEMEYE TEŞEBBÜS 39 hareketlerinin başlaması”dır. Failin, kötü düşüncesi tespit edilebildiği takdirde, her türlü hareketi sebebiyle cezalandırılması gerekip gerekmediği öğretide çok tartışılmış konulardan birisidir. Pozitivist okul, kişisel ceza sorumluluğunu kabul etmeyip, esaslarını toplumun savunmasında bulduğundan, toplum için tehlike hali gösteren kişiler üzerinde yaptırım (tedbir) uygulanması gerektiğini ileri sürmektedir. Böyle olunca da, kişinin tehlike halini gösteren her unsur ve bu bağlamda her hareket, tedbirin uygulanmasını gerektirmektedir. İşte bu sebeple pozitivist öğretiye göre, hazırlık hareketleri dahi, tehlike halini göstermek kaydıyla cezalandırılabilir ve teşebbüs hükümlerinin uygulanması için yeterlidir11. Buna karşılık klasik okulda baskın olan görüşe göre, hareketlerin cezalandırılabilir hale gelmesi için, belli özellikler göstermesi ve hazırlık hareketi olmaktan çıkması gerekmektedir. Aksi takdirde, dış dünyaya yansımayan düşüncenin dahi cezalandırılması sonucu ortaya çıkar ki, özgürlükçü toplumlarda bunun kabulü mümkün değildir12. Bu ayrımı kabul edenler, hazırlık hareketleri ile icra hareketlerini ayırt etme hususunda çeşitli kriterler önermişlerdir. En çok taraftar bulan kriterlerden birisi şudur; hareketten, bir suça yöneldiği iltibasa meydan vermeyecek şekilde açığa çıkıyorsa bu, icra hareketidir. Bu kriteri sübjektif esasa göre düzenleyen bir başka görüş ise, hareketin -diğer delillerle birlikte- failin suç işleme kastını şüpheye yer bırakmayacak şekilde göstermesi halinde icra hareketi olduğunu ileri sürmektedir. Bir başka görüş, mağdurun hukuksal alanına taşan hareketleri icra hareketi saymış, bir diğeri ise kanuni tipte açıklanan unsurları fiilen gerçekleştirenlere icra hareketi demiştir13. Başka bir kriter ise tamamlanması halinde neticeyi meydana getirebilecek olanı icra hareketi, ne kadar devam etse de neticeyi meydana getirmesi mümkün olmayanı hazırlık hareketi saymaktadır14. Yargıtayın bu konuda oturmuş bir uygulaması yoktur. Ancak bir kararında, tecavüz kastıyla mağdurun evine giren failin, yargılama aşamasında kastını ikrar etmesine de dayanarak, icra hareketlerine başlamış olduğu kabul edilmiştir15. Burada CGK’nın, “kastı, diğer delillerle birlikte şüpheye yer bırakmayacak şekilde ortaya çıkartan hareket” kriterine bağlı kaldığı görülmektedir. YTCK’ya ilişkin Dönmezer Tasarısı’nda kastı şüpheye yer bırakmayacak şekilde ortaya koyan hareketler icra hareketi sayılmaktaydı. Ancak Adalet Komisyonu, bu kritere uygun olarak sübjektif esasa göre belirleme yapıldığında, icra hareketlerinin 10 CGK’nın 09.07.2002 tarih ve 3-197/288 sayılı kararında “Belirli olmayan kast, ancak netice ile belirlenir. Bu gibi halleri kesinlik öngörmesinden çıkarıp, ihtimal veya imkân öngörmesine sokmak yerinde bir davranış olmaz” demiştir. 11 Prof. Sulhi Dönmezer-Prof Sahir Erman, Nazari ve Tatbiki Ceza Hukuku Cilt: 1 Sayfa: 488 12 Prof. Sulhi Dönmezer-Prof Sahir Erman, Nazari ve Tatbiki Ceza Hukuku Cilt: 1 Sayfa: 486 13 Prof. Sulhi Dönmezer-Prof Sahir Erman, Nazari ve Tatbiki Ceza Hukuku Cilt: 1 Sayfa: 495,496 14 Prof. Faruk Erem-Prof. Ahmet Danışman-Prof. Mehmet Emin Artuk, Ceza Hukuku Genel Hükümler Sayfa: 298 15 CGK E.1981/423-K.1981/24 T. 25.01.1981 40 LEGES Kamu Hukuku Dergisi ŞUBAT 2013 sınırının genişleyeceği ve özgürlükler alanının daralacağı gerekçesiyle metni değiştirmiş ve “doğrudan doğruya icraya başlama” kavramına yer vermiştir. Hüküm bu haliyle yasalaşmıştır. Yukarıdaki kriterlerden YTCK’nın sözüne en uygun düşeni; “kanuni tipte yer alan unsurları fiilen gerçekleştiren hareketleri icra hareketi sayan”dır. Ancak bu durumda, toplumda gerginlik yaşanmasına sebebiyet veren, toplumsal barışı tehlikeye sokan birçok hareket yaptırım dışı kalabilecektir. Diğer yandan neticesi hareketten ayrı birçok suç tipinde, kanunda sadece netice düzenlenmiş, hareket konusunda açıklama yapılmamıştır. Serbest hareketli bu suçlarda (örneğin adam öldürme) hareket kanunda düzenlenmediğinden, fiilen gerçekleşen hareketlerin, kanuni düzenlemede yer alıp almadığına bakarak, icra hareketleri olup olmadığını tespit etmek olanaksızıdır. Dolayısıyla belirtilen kriterin bu suçlar için uygulanması mümkün değildir. O halde başka bir kritere ihtiyaç bulunmaktadır. Kanımca, sadece harekete bakarak, failin, suçun maddi konusunun ceza normuyla korunan hukuksal alanına tecavüz iradesi taşıdığı, şüpheye yer bırakmayacak şekilde ortaya çıkartılabiliyorsa, icra hareketleri başlamıştır. Yukarıda açıklandığı gibi, ceza hukuku, ancak toplumda gerginlik yaratan, toplumsal barışı bozan olgularla ilgilenmektedir. Dolayısıyla, bir düşünce ne kadar kötü olursa olsun, dış âleme yansımadıkça, her hangi bir gerginlik ve korku yaratması, toplumsal barışı bozması mümkün değildir. O halde dış dünyada gerginlik yaratmayan hareketler, ceza hukukunun ilgi alanı dışındadır. Buna karşılık yapılan hareket, normla korunan hukuksal yarara saldırı iradesini kesin olarak ortaya koymakta ise artık gerginlik doğmuştur. Mağdurun bu hareket dolayısıyla duyduğu korku, topluma gerginlik olarak yansımıştır. Ancak bu korku ve gerginliğin doğabilmesi için, hareketin, hangi yarara tecavüz iradesiyle gerçekleştiğinin kesin olarak ortaya çıkması gerekmektedir. Çünkü ancak bu durumda, yani hareketin hangi yarara yöneldiğinin açıkça anlaşılması halinde, tamamlanmış suç ile yarım kalmış suç arasında bir mukayese yapılabilir. Eğer hareket -ama sadece hareket- failin, mağdurun hangi hakkına saldırma niyeti taşıdığını ortaya koymaya yeterli ise mağdur sadece bu hareket sebebiyle, korunan hakkının değeri ölçüsünde ağır bir korku duymuştur. Ortaya çıkan toplumsal gerginlik de bu korku ile doğru orantılıdır. O halde fail, bu yolda ne kadar ilerleyebilmiş, hedeflediği netice ile ilgili tehlike ya da zararı ne ölçüde gerçekleştirebilmiş ise korku ve gerginlik de o oranda büyüyecektir. Uygulanacak yaptırım, bu gerginliğin sonuçlarını bertaraf etmeyi amaçladığından, o oranda artacaktır. Ancak bunun için, sadece hareketin, korunan hukuki yarara yönelen iradenin varlığını kesin olarak ortaya koyması gereklidir. Eğer hareket, failin normun koruduğu hakkına tecavüz iradesini kesin olarak ortaya koymuyor ise ya hiç gerginlik olmayacak ya da daha hafif bir ihlal tehlikesi karşısında, daha az bir korku ve gerginlik ortaya çıkacaktır. O zaman da, normun koruduğu hakkın ihlalinin yaratacağı korku ve gerginlikle mukayese imkânı ortadan kalkacaktır. Bu durumda ise teşebbüs hükümlerinin uygulanması mümkün değildir. Önerdiğim kriter, hareketin dışında kalan hususları ve bunlara ilişkin SAYI: 1 YENİ TCK’DA SUÇ İŞLEMEYE TEŞEBBÜS 41 delilleri değerlendirme dışında bırakmaktadır. Böylece, sadece düşüncede kalan kötülüklerin cezalandırılmasının önüne geçilebilecektir. Çünkü ancak, iradeyi tek başına gösterebilen hareket, korku ve gerginlik yaratacaktır. Bunun dışındaki hususların ise faille -ve fiille- ilgisi bulunmamaktadır. Bununla birlikte bu kriter uyarınca, hareket tek başına tecavüz iradesini ortaya koymaya yetiyorsa, ayrıca -önceden açıklanan kriterde olduğu gibi- normu fiilen ihlal edip etmediğini aramak gerekmeyecektir. Kaldı ki, yukarıda da açıklandığı üzere, serbest hareketli suçlarda, belirtilen kriter işe yaramamaktadır. Önerdiğim kriterin, YTCK hükümlerine de uygun olduğunu ve uygulanabileceğini düşünüyorum. III. Araç ve konunun elverişli olması: Teşebbüs hükümlerinin uygulanabilmesi için gereken diğer bir koşul, elverişli araçlar kullanılmasıdır. YTCK’da bu koşulun sadece araçlar değil, konu bakımından da gerekli olduğunu ortaya koymak üzere, “elverişli hareketler” kavramı kullanılmıştır. Doktrinde, araçların elverişliliğinin tespiti ile ilgili birçok kriter geliştirilmiştir. Bunlardan önemli bir bölümü, elverişsizliği, mutlak ve nispi olarak ikiye ayırmakta, bir sonucu meydana getirmeye mutlak olarak elverişsiz araçları teşebbüs için yetersiz saymakta, buna karşılık, nispi elverişsizlik durumunda teşebbüs hükümlerinin uygulanması gerektiğini ileri sürmektedir16. Kanımca burada şöyle bir değerlendirme yapmak mümkündür: 1. Önce, bilinen tüm unsurları ve nitelikleri göz önünde bulundurmak suretiyle, kullanılan aracın, kastın yöneldiği neticeyi gerçekleştirmeye elverişli olup olmadığını biz tespit ederiz. Sonuç, araçların elverişli olduğu şeklindeyse, başka bir araştırma yapmaya gerek yoktur. 2. Bu değerlendirmeden, “aracın elverişsiz olduğu” sonucunu çıkartmış isek, bu kez, icra hareketlerinin başladığı anda, failin, araç ve dış koşullar hakkında sahip olduğu bilgileri esas alarak ve fakat, kendi tecrübelerimize ve mantığımıza dayanarak, aracın elverişli olup olmadığını tespit ederiz. Varacağımız sonuç, “aracın elverişsiz olduğu” şeklindeyse, fail, suç işleme iradesini hayata geçirebilmek için yeterli enerji, istek ve tecrübeye sahip değil demektir. Bu haliyle tehlikesizdir ve araç elverişli değildir. 3. Failin bilgisine göre yaptığımız değerlendirmede, aracın elverişli olduğu sonucuna varmış isek; a. Ya fail, araç veya dış etkenler hakkında, bizim bildiğimiz bazı unsurları bilmemekte ya da eksik bilmektedir. Bu durumda, failin bilgisi dışında kalan ve onun bildiklerinden fazla olan bazı etkenler gerçekleşerek, neticenin meydana gelmesine engel olmuştur. Yani fail, gerçekte var olan bazı etkenleri bilmemektedir; bilgisi, gerçekte var olanlardan azdır. b. Ya fail, gerçekte olmayan bir olguyu var sanmaktadır; Yani failin bildiği şeyler, gerçekte var olandan fazladır. Bu durumda, aracı elverişli kılan, failin, 16 Prof. Faruk Erem-Prof. Ahmet Danışman-Prof. Mehmet Emin Artuk, Ceza Hukuku Genel Hükümler Sayfa: 305 42 LEGES Kamu Hukuku Dergisi ŞUBAT 2013 gerçeğe uymayan bu fazla bilgisidir. c. Ya da fail, aracın ya da dış etkenlerin nitelik ya da nicelikleri hakkında yanılmıştır. Birinci ihtimalde, aracın elverişli olduğu ve suça teşebbüsün gerçekleştiği kabul edilmelidir. Çünkü, failin bilgileriyle hareket ettiğimizde, aracı elverişli bulmuştuk. Burada, failin bilgisi dışında kalan etkenler, aracı elverişsiz hale getirmemiş, sadece, neticenin meydana gelmesine engel olmuştur. Örneğin mağdur, failin saldırı ihtimaline karşılık çelik yelek kullanmaktadır ve fail bunu bilmeden ateş etmiştir. Burada fail, olanı (çelik yelek) bilmemekte, bu sebeple silahını yeterli sanmaktadır. Tehlike gerçekleşmiş, ancak failce bilinmeyen neden, neticeye engel olmuştur. İkinci ihtimalde, aracın elverişli olmadığı ve suça teşebbüsün gerçekleşmediği kabul edilmelidir. Çünkü, fail, gerçekte olmayanı var sanmakta ve buna göre harekete geçmektedir. Oysa, değerlendirmemizde aracı elverişli kılan, gerçekte olmayan bu etkendir. Bu durumda, tehlike gerçekleşmemiştir. Elverişli olan aracın, dış etkenler dolayısıyla elverişsiz hale gelmesi söz konusu değildir. Faili de, bizi de yanıltan, olmayan bir olguyu var saymış olmamızdır. Örneğin fail, mağduru şeker hastası sanmakta ve fazla miktarda şeker vererek öldürmek istemektedir. Oysa mağdur şeker hastası değildir. Burada tehlike doğmamıştır. Fail, olmayanı var saydığı için netice gerçekleşmemiştir. Üçüncü ihtimalde ise bir ayrım yapılmalıdır. Şayet hata, aracın niteliğine ilişkinse, aracın elverişli olmadığı ve suça teşebbüsün gerçekleşmediği kabul edilmelidir. Çünkü, objektif olarak tehlike gerçekleşmemiştir. Örneğin, bir kimyevi maddenin zehir olduğu sanılmıştır. Oysa bu özelliği taşımamaktadır. Eğer hata, dış etkenlerin niteliğine ilişkin ise ve failin bu hataya düşmesini normal-makul karşılıyorsak, aracın elverişli olduğu ve suça teşebbüsün gerçekleştiği kabul edilmelidir. Çünkü, fail, suç işleme iradesini açıkça ve tehlike yaratacak biçimde eyleme dönüştürmüş, esasen elverişli araçla eyleme başlamış ve fakat, aracın elverişliliğini ortadan kaldıran dış etkenlerin niteliği hususunda yanılmıştır. Üstelik bu yanılgı, normaldir ve dolayısıyla, fail, suç işleme hususundaki ısrar ve enerjisini açıkça ortaya koymuştur. Örneğin fail, kurşun geçirmez cama sahip araçta bu özelliği bilmemekte ve mağduru dışarıdan ateş ederek öldürmek istemektedir. Burada tehlike doğmuştur; elverişsizlik değil; engel sebep bulunmaktadır. Buna karşılık hata makul değilse, tehlikeyi doğuracak enerjiye sahip olmayan faili cezalandırmak anlamsızdır. Örneğin tüfekle çelik kapının arkasındaki mağdura atış yapılması halinde, merminin çelik kapıyı deleceği düşünülmüş, nitelikte hata yapılmıştır. Burada elverişlilik yoktur. Hata, aracın niceliğine ilişkin ise araç elverişli kabul edilmelidir. Çünkü, esas itibariyle elverişli olan aracın niceliğindeki yanılma, neticenin meydana gelmesine engel olmuştur ki, bu durumda, sanığın tehlike yarattığı, suç işleme enerjisini açıkça ortaya koyduğu kabul edilmelidir. Örneğin, silahın menzili hususundaki makul yanılmada durum böyledir. Hata, dış etkenlerin niceliğine ilişkin ise de ilke olarak, aracın elverişli olduğu kabul SAYI: 1 YENİ TCK’DA SUÇ İŞLEMEYE TEŞEBBÜS 43 edilmelidir. Ancak, nicelik hakkındaki hata, büyüklüğü dolayısıyla nitelik hatasına dönüşmüş ise bu ölçüde büyük hata normal değildir ve sanığın suç işleme enerjisindeki noksanlığı göstermektedir. Dolayısıyla bu durumda, aracın elverişli olmadığı ve suça teşebbüsün gerçekleşmediği kabul edilmelidir. Örneğin, menzilin çok dışında kalan mesafeden, diyelim ki, tabancayla 3 km uzaklıktan atışla öldürme suçu işlemeye çalışan failin enerjisi yetersizdir ve araç elverişli değildir. Kısaca, icra hareketleri başlarken, fail, olan bir şeyin olmadığını sanmış ise araçlar elverişli; olmayan bir şeyin olduğunu sanmışsa elverişsizdir. Araçlara ve dış etkenlere ilişkin bilgisi eksik ya da fazla olmamakla birlikte, nitelik ya da nicelikte hataya düşmüş ise; hata normal karşılanıyorsa araçlar elverişli, normal karşılanmıyorsa elverişsizdir. Aynı kıstaslar, konu ile ilgili olarak da uygulanabilir: İcra başlangıcında fail, mevcut bir olgudan haberdar değilse konu itibariyle elverişlilik, buna karşılık, olmayan bir olguyu var sanmış ise elverişsizlik kabul edilebilir. Örneğin, fail eve girdiğinde, bunu gören mağdur saklanıyor. Bunu bilmeyen fail mağdurun boş yatağına ateş ediyor. Fail eve girdiğinde icra hareketlerini başlamış olarak kabul edeceksek, icra başlangıcında konu itibariyle elverişsizlik yoktur (yani icra başlangıcından sonra gerçekleşen saklanma olgusunu fail bilmiyor, mevcudu yok sayıyor). Mağdurun saklanması ile elverişsizlik doğmuş olsa da, bu aşamaya kadar teşebbüs hükümleri uygulanacak, ancak, henüz (elverişsizliğin ortaya çıktığı anda) ciddi bir tehlike doğmadığından eylem, daha az bir yaptırımla karşılanacaktır. Buna karşılık mağdur eve hiç gelmemiş ise konu elverişsiz olduğundan işlenemez suç hükümleri uygulanacaktır. Çünkü bu kez fail, icra başlangıcında, olmayanı var sanmıştır. Ancak icra hareketlerini, failin eve girmesiyle değil, ateş etmesiyle başlatacak isek, bu aşamadan önce mağdur saklanmış olduğundan konu itibariyle elverişliliğin bulunmadığı sonuca varacağız. Çünkü icra başlangıcında fail, olmayanı var saymıştır. Kısaca, bu değerlendirmelerin tümü, icra hareketlerinin başlangıç anına göre yapılmalıdır. Başlangıçtaki elverişlilik sonradan ortadan kalkarsa, bu ana kadar teşebbüs hükümleri uygulanmalı ve bu aşamada meydana gelen zarar ya da tehlike miktarına göre yaptırım belirlenmelidir. Bu kriter, hem araç, hem de konu bakımından elverişlilik değerlendirmesinde dikkate alınmalıdır. IV. Engel sebep ve gönüllü vazgeçme: Teşebbüs hükümlerinin uygulanması için gereken son koşul, icra hareketlerinin tamamlanmasının ya da neticenin meydana gelmesinin, failin iktidarında olmayan bir sebepten kaynaklanması gerekliliğidir. Buna göre icranın bitmesine ya da neticenin meydana gelmesine, failin iradesine bağlı sebepler engel olmuş ise teşebbüs hükümleri uygulanmayacaktır. Bu duruma “ihtiyariyle vazgeçme” (gönüllü vazgeçme) denmektedir. ETCK’da ihtiyariyle vazgeçme müessesesi, sadece eksik teşebbüs durumunda kabul edilmişti. Yani fail, icra hareketleri bitmezden önce vazgeçmiş ve icrayı tamamlamamış ise teşebbüsten dolayı cezalandırılmıyor; buna karşılık, o ana 44 LEGES Kamu Hukuku Dergisi ŞUBAT 2013 kadar yaptığı hareketler başka bir suç oluşturuyor ise bundan ceza alıyordu. Buna karşılık icra hareketleri bittikten sonra gerçekleşen vazgeçmenin hiçbir önemi yoktu. Tam teşebbüs durumundaki vazgeçme doktrinde “faal nedamet” olarak adlandırılıyor, bu müessesenin kanuni düzenlemeye alınması öneriliyor, ancak mevcut düzenlemede uygulanma imkânı bulunmuyordu. YTCK, tam-eksik teşebbüs ayrımını kaldırmış ve buna paralel olarak, gönüllü vazgeçmenin, sadece icra bitmeden önce değil, bittikten sonra da uygulanabilir bir müessese olduğunu kabul etmiştir. YTCK’nın 36. maddesine göre; “Fail, suçun icra hareketlerinden gönüllü vazgeçer veya kendi çabalarıyla suçun tamamlanmasını veya neticenin gerçekleşmesini önlerse, teşebbüsten dolayı cezalandırılmaz; fakat tamam olan kısım esasen bir suç oluşturduğu takdirde, sadece o suça ait ceza ile cezalandırılır”. Bu hükmün gerekçesi şöyledir: “Gerek icra hareketleri aşamasında gerekse icra hareketlerinin bitmesinden sonra, failin suçu tamamlamaktan gönüllü olarak vazgeçmesini teşvik etmek modern suç politikasının temel araçlarından biridir. 765 sayılı Türk Ceza Kanunu’nda sadece icra hareketlerinin devamı aşamasında kabul edilen gönüllü vazgeçme, icra hareketlerinin bittiği ancak neticenin meydana gelmediği olaylar bakımından da öngörülmüştür. Böylece suçun icrası sürecindeki bütün aşamalarda gönüllü vazgeçme mümkün hâle gelmektedir. Ancak icra hareketlerinin bitmesinden sonra gönüllü vazgeçmenin kabulü için, vazgeçenin suçun tamamlanmasını önlemek bakımından ciddi bir çaba göstermesi gerekmektedir./ Gönüllü vazgeçme hâlinde kişiye ceza verilmemekte, ancak o ana kadar yapılan hareketler ayrıca bir suç oluşturuyorsa sadece o suçtan sorumlu tutulmaktadır./ Suç bütün unsurlarıyla tamamlandıktan sonra örneğin çalınan eşyanın geri verilmesi veya kaçırılan kişinin serbest bırakılması hâllerinde, artık vazgeçme değil etkin pişmanlık söz konusudur. Bazı suçlarla ilgili olarak yapılan düzenlemeler bağlamında özel hükümler olarak etkin pişmanlığa yer verilmesinin daha doğru olacağı düşüncesiyle; Hükûmet Tasarısında ‘tam teşebbüs’ aşamasındaki gönüllü vazgeçme karşılığında kullanılan etkin pişmanlıkla ilgili hüküm, Tasarı metninden çıkarılmıştır”. Gerekçe son derece açıktır. Gönüllü vazgeçmeye ilişkin bu düzenlemenin modern hukuka ve ceza hukukunun amacına uygun düştüğü kanısındayım. Çünkü suçlar, toplumsal barışı bozan, bireyde korku, toplumda gerginlik yaratan olgulardır. Ortak akıl, her yöntemle bu olguyu önlemeye çalışır. Bunun için kullanılabilecek en uygun araçlardan birisi de faili suç işlemekten ya da suçu tamamlamaktan vazgeçmeye özendirmektir. Her ne kadar icra başlangıcı ile mağdurda korku ve toplumda gerginlik doğmuş ise de, failin gönüllü vazgeçmesi, bireydeki korkuyu önemli ölçüde bertaraf edebilecektir. Üstelik gönüllü vazgeçmede çoğu kez, failin cezalandırılmasıyla dengelenebilecek olan sükûn, buna gerek kalmaksızın yeniden tesis edilebilecektir. Elbette ki ceza hukuku, eski dönemlerde olduğu gibi, mağdurun tatmini ve kısas esaslarına göre düzenlenecek değildir. Ancak dikkate alınması gereken şudur ki, vücudun bir organındaki rahatsızlık, SAYI: 1 YENİ TCK’DA SUÇ İŞLEMEYE TEŞEBBÜS 45 nasıl tüm bedene sirayet ediyor ve tüm vücudun ateşinin yükselmesine yol açıyorsa, suç sebebiyle mağdurun duyduğu korku ve endişe de, tüm toplumun gerginlik hissetmesine sebebiyet vermektedir. Ceza hukuku toplumsal gerginliği bertaraf ve toplumsal barış ve huzuru yeniden tesise yönelse de, kullanılan ilacın, önce rahatsız organ üzerinde tesir göstermesinde olduğu gibi, toplumsal gerginliğin ortadan kalkmasında da, mağdurun tatmini önemli yer tutmaktadır. Çünkü mağduru tatmin etmeyen düzenleme, onun gerginliği sürdürmesine, belki, yeni suçlar işleyerek, barışı yeniden - yeniden bozmasına sebebiyet verecektir. İşte bu sebeple ceza hukukunun asıl hedefi, toplumsal gerginliği ortadan kaldırmaktır, ancak buna ulaşmak için, mağdurun tatminini de göz önünde bulunduracaktır. Bir organın rahatsızlığının ortadan kaldırılması halinde, tüm vücudun salaha ulaşmasında olduğu gibi, mağdurun korku ve endişesinin, daha baştan, failin vazgeçme iradesi ve bunu ortaya koyan aktif eylemleri ile ortadan kalkması durumunda, yaptırım uygulamaya da gerek yoktur. Çünkü hastalık başlamadan bastırılabilmiştir. Gönüllü vazgeçmeye ilişkin her olayda mağdurun tümüyle tatmin olduğunu kabul etmek mümkün değildir. Ancak bu, failin cezalandırılması halinde de geçerlidir. Oysa ortak akıl, daha ağır gerginlikler doğmasına engel olmak için, faili vazgeçmeye teşvik etmenin, toplumsal açıdan daha yararlı olduğunu ortaya koymuştur. İşte bu sebeple, gönüllü vazgeçmenin, icranın tamamlanmasından sonra da uygulanması yararlı olmuştur. Ancak bu hükümlerin uygulanabilmesi için, failin neticeyi engellemek hususunda ciddi bir çaba göstermiş ve çabasının, nedensellik değeri taşımış olması gerekmektedir. Kısaca, YTCK’nın teşebbüs hükümlerine ilişkin değişik düzenlemeleri oldukça yararlı olmuştur. Gerekçedeki örnek ve açıklamalar, öğreti ve uygulamanın baskın görüşlerine -kısmen- aykırı olsa da, metin düzgündür. Yaptırımı belirlerken, uygulamadaki “alt sınır saplantısı” sebebiyle zorluklar yaşanacak olsa da, zamanla bunlar giderilecektir. SAYI: 1 YARGITAY KARARLARI 49 YARGITAY CEZA GENEL KURULU Tarih: 31.10.2012 Esas: 2012/9-1234 Karar: 2012/1825 SİLAHLI TERÖR ÖRGÜTÜNE YARDIM ETMEK EYLEMİ GERÇEKLEŞTİRMEYE ELVERİŞLİ HAREKETİN İCRASI PROPAGANDA MALZEMELERİNİN HAZIRLANMASI VE YERİNE ULAŞTIRILMASI TEŞEBBÜS İlgili Kanun/Madde: 5237/m.35, 314 3713/m.5 DAVA : Silahlı terör örgütüne yardım etme suçundan sanık N. E.’nin 5237 sayılı Türk Ceza Yasası’nın 314/3 ve 220/7. maddeleri yollamasıyla 314/2, 3713 sayılı Yasanın 5, 5237 sayılı TCY’nın 62, 58/9 ve 53. maddeleri uyarınca 6 yıl 3 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna ve hakkında mükerrirlere özgü infaz rejiminin uygulanmasına ilişkin, Diyarbakır 5. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 16.11.2006 gün ve 122-179 sayılı hükmün, sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 9. Ceza Dairesince 12.04.2010 gün ve 1926-4203 sayı ile; “... Yapılan ihbar üzerine kollukça takip edilen ve ‘dur’ ihtarına uymayıp kaçan otomobil içinde ele geçirilen örgüt bayrakları, örgütün elebaşına ait posterlerin dağıtılmadan yakalanmış olması ve sanığın bu malzemeler üzerinde parmak izlerinin bulunması karşısında; eylemin silahlı terör örgütüne yardım suçuna teşebbüs aşamasında kaldığı düşünülmeden tamamlanmış kabul edilerek fazla ceza tayini...”, İsabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir. Yerel mahkeme ise 30.09.2010 gün ve 465-694 sayı ile; “… Teşebbüsü düzenleyen TCK’nun 35. maddesinde; ‘kişi, işlemeyi kastettiği bir suçu elverişli hareketlerle doğrudan doğruya icraya başlayıp da elinde olmayan nedenlerle tamamlayamaz ise teşebbüsten dolayı sorumlu tutulur’ denmektedir. Suçun tamamlanamadığı durumlarda ceza miktarı belirlenirken, yapılan 50 LEGES Kamu Hukuku Dergisi ŞUBAT 2013 hareketin ulaştığı gerçekleşme aşamasından ziyade, fiilin doğurduğu zarar veya tehlikenin ağırlığı dikkate alınmalıdır. Çünkü bir olayda icra hareketleri bitmemesine rağmen ortaya çıkan zarar veya tehlike, icra hareketlerinin bitmesinden sonra meydana gelen zarar veya tehlikeden daha ağır olabilir. Suça teşebbüste, icra hareketlerinin ne zaman başladığının belirlenmesi kişi hak ve özgürlüklerinin korunmasıyla yakından ilgilidir. Eğer failin kastının şüpheye yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkmasıyla icranın başlayacağı yolundaki sübjektif ölçüt kabul edilirse, kişinin düşüncesi ve yaşam tarzı dolayısıyla cezalandırılmasına varabilecek bir uygulamaya yol açılacaktır. Çünkü hazırlık hareketleri aşamasında da kastın varlığının şüpheye yer vermeyecek biçimde tespit edilebilmesi mümkün olup, böyle bir ölçüt hazırlık - icra hareketleri ayrımı konusunu bir kanıtlama sorunu hâline getirmektedir. Diğer bir deyişle, suçun icrasıyla ilgisiz davranışlar dahi, suç kastını ortaya koyduğu gerekçesiyle cezalandırılabilecektir. Bu nedenle yeni 5237 sayılı TCK düzenlemesinde, ‘kastı şüpheye yer bırakmayacak’ ölçütü yerine ‘doğrudan doğruya icraya başlama’ ölçütü kabul edilmiştir. Böylece işlenmek istenen suç tipiyle belirli bir yakınlık ve bağlantı içindeki hareketlerin yapılması durumunda suçun icrasına başlanılmış sayılacaktır. Suç, bir süreç içinde işlenmekte olup, buna suç yolu denir. Bu süreçte önce hazırlık hareketleri, daha sonra icra hareketleri gerçekleştirilmektedir. Kanuni tarifte ayrıca bir unsur olarak neticeye yer verilmişse, fiil icra edildikten sonra bu neticede gerçekleşmiş olmalıdır ki, söz konusu süreç tamamlanmış olsun. Ceza hukukunun müdahalesi için, kişinin suç işleme bilinç ve iradesiyle herhangi bir biçimde faal hale geçmesi yeterli olmayıp, bu halin belirli bir nitelik ve niceliğe ulaşması gerekir. Çünkü bir suçun işlenmesine yönelik hazırlık hareketleri, o suçun icrası cümlesinden olarak cezalandırılabilir hareketler değildir. Meğer ki bu hareketler bizatihi cezalandırılabilir nitelikte hareketler olsun ve müstakil bir suç oluştursun. Suça teşebbüs için aranan birinci koşul, gerçekleştirilen fiilin icra hareketi niteliğinde olmasıdır. Bir suça teşebbüsten söz edebilmek için, en azından o suçun kanunî tarifindeki icra hareketlerine başlanmış olması gerekir. Bu nedenle, hazırlık hareketleri kural olarak cezalandırılmazlar. Ancak bunun bazı istisnaları mevcuttur. Hazırlık hareketleri mahiyeti arzeden fiiller, kanunda suç olarak tanımlanmış olabilir. Yeni TCK’da tanımlanan bazı suçlarda, hazırlık hareketleri dahi tamamlanmış suç gibi cezalandırılmayı gerektirmektedir. ( Örneğin; TCK’nun 227 ve 316. maddeleri ) Failin cezalandırılabilmesi için, gerçekleştirdiği hareketlerin işlemeyi kastettiği suçun icrai hareketleri niteliğinde olması gerekir. Belli bir suçu işlemeye yönelik kastının herhangi bir şekilde tespit edilmiş olmasına rağmen, failin gerçekleştirdiği hareketler henüz icra hareketi niteliğine kavuşmamış SAYI: 1 YARGITAY KARARLARI 51 ise, cezalandırılması cihetine gidilmeyecektir. Kişinin belli bir suçu işlemeye yönelik kastının tespit edilmiş olması, sorumluluğunun tayini için gereklidir. Ancak sadece kastının belirlenmesi, bu suça teşebbüsten dolayı sorumlu tutulması için yeterli değildir. Failin belli bir suç işlemeye yönelik kastla gerçekleştirdiği davranışın aynı zamanda o suça ilişkin icra hareketi niteliği taşıması gerekir. Suça teşebbüs için aranan ikinci koşul, gerçekleştirilen fiilin neticeyi meydana getirmeye elverişli olmasıdır. Bir suçun icrasına teşebbüsten söz edebilmek için, icrasına başlanılan fiilin kanunî tarifte unsur olarak yer alan neticeyi gerçekleştirmeye elverişli olması gerekmektedir. Suça teşebbüs için aranan üçüncü koşul ise, suçun icrai hareketlerine başlanmış olmakla birlikte, failin ‘elinde olmayan nedenlerle’ bu hareketlerin tamamlanamamış veya kanuni tarifteki neticenin gerçekleşmemiş olmasıdır. Kanunî tarifte neticenin ayrıca bir maddi unsur olarak gösterildiği suçlarda suçun tamamlanma anının tespitinde bir sorunla karşılaşılmaz. Yukarıdaki açıklamalar ışığında mevcut olayımıza bakıldığında, olay öncesinde 13.11.2005 Pazar günü Diyarbakır İstasyon meydanında ‘Kürt Sorununa Demokratik ve Barışçıl Çözüm adlı mitingde, yasadışı silahlı PKK terör örgütünün propagandasının yapılacağı, ayrıca örgütün elebaşısı Abdullah Öcalan’a uygulanan sözde tecridin protesto edileceği, toplantı akabinde korsan gösteriler düzenleneceği yönünde alınan ihbar üzerine, suç tarihi olan 12.11.2005 günü gece vakti Diyarbakır Emniyet Müdürlüğünde görevli polis memurları tarafından Lalebey Mahallesi Turistik Cadde üzerinde yapılan uygulama sırasında şüpheli görülen 06 R... ... plaka sayılı Doğan SLX marka otonun durdurmasının istenilmesi üzerine aracın arama noktasından hızlıca kaçtığı, daha sonra yapılan arama sonucunda aracın Savaş Mahallesi Yenikapı Sokak civarında terkedilmiş vaziyette bulunduğu, araç içerisinde yapılan aramada toplam 95 adet değişik boyutlarda terör örgütü elebaşısı Abdullah Öcalan’ın posterleri,131 adeti plastik borulara takılı 476 adet sözde terör örgütünün konfederalizm bayrağını temsil eden bez parçaları, 10 adet değişik boyutlarda sözde yasadışı silahlı PKK terör örgütünün bayrağı, sarı bez üzerine kırmızı yeşil harflerle yazılı ‘Kürt halk önderi Abdullah Öcalan’ı siyasi iradem olarak kabul ediyorum - Amed Gençlik İnisiyatifi’ ibareli bir adet 340x153 cm ebatlarında pankart, 64 adet mitingde bayraklara takılmak üzere hazırlanmış plastik boru ve bunların yapımında kullanılan 18 kutu raptiye, 5 tüp yapıştırıcı, 14 adet poşetin ele geçirildiği, ele geçen malzemeler üzerinde yapılan incelemede sanık N. E.’ye ait siyah naylon poşetler ve örgüt elebaşısı Abdullah Öcalan’ın posterleri üzerinde parmak izlerinin tespit edildiği, bu nedenle sanık N. E.’nin yine aynı suçtan dolayı hakkında ( CMK.nun 250. maddesiyle yetkili ) Diyarbakır 4. Ağır Ceza Mahkemesine kamu davası 52 LEGES Kamu Hukuku Dergisi ŞUBAT 2013 açılan diğer sanıklar Z.G.ve S. T.’la birlikte yasadışı silahlı PKK terör örgütü ve elebaşısına ait olay tutanağında belirtildiği sayıda pankart poster ve sözde bayraklarının yapımında, bulundurulmasında ve taşınmasında rol aldığı ve örgütsel faaliyetlere katıldığı hususu sübuta ermekle, eylemine uyan örgütün hiyerarşik yapısına dahil olmamakla birlikte örgüte bilerek ve isteyerek yardım etmek suçundan mahkûmiyeti cihetine gidilmiştir. Aynı eylemden dolayı ( CMK.nun 250. maddesiyle yetkili ) Diyarbakır 4. Ağır Ceza Mahkemesinin 2006/31 esas 2006/104 karar sayılı dosyasında yargılanan sanıklar Z.G.ve S. T. hakkında örgüte bilerek ve isteyerek yardım etmek suçundan TCK’nun 314/3 ve 220/7. maddesi delaletiyle TCK.nun 314/2. maddesi, 3713 sayılı TMK.nun 5. maddesi, TCK’nun 62/1. maddeleri gereği neticeten 6 yıl 3 ay hapis cezasına hükmedilmiş, iş bu karar temyiz incelemesi sonucunda Yargıtay 9. Ceza Dairesinin 29.11.2007 tarih 2007/7943 esas 2007/8790 karar sayılı ilâmıyla onanarak kesinleşmiştir. Yargıtay 9. Ceza Dairesinin 12.04.2010 tarih, 2008/11926 esas, 2010/4203 karar sayılı bozma ilâmında, sanığın eyleminin hukuki vasıflandırmasında bir hata olmadığı, eylemin teşebbüs aşamasında kaldığından bahsetmiştir. Sanığın sübuta eren eyleminde, suça konu malzemelerde parmak izi çıkmış olup kendisinin bu malzemelerin hazırlanmasında bizzat görev aldığı anlaşılmıştır. Yine dosyada yer alan ( CMK.nun 250. maddesiyle yetkili ) Diyarbakır 4. Ağır Ceza Mahkemesinin 2006/258 esas 2006/197 karar sayılı dosyasında yargılanan sanık Abdullatif Karaaslanlı hakkında, 765 sayılı TCK’nun 125. maddesi gereğince cezalandırılması istemiyle açılan kamu davasında, mahkemece yapılan yargılama sonucunda, sanığın 27.11.2003 tarihinde Tuğgeneral A.K. komutasındaki üç askeri araçtan oluşan konvoyun Lice Üçdamlar Karakoluna yaklaşık 1,5-2 km. kala en arka sırada seyreden ve içerisinde müşteki askerlerin bulunduğu askeri aracın köprüye varmadan henüz menfez üzerinden geçerken uzaktan kumandalı bomba düzeneğini patlatarak, askeri aracın ön tekerleklerinin patlamasına, aracın ön aksamında ve kaportasında hasar meydana gelmesine sebep olacak şekilde askerlerin yara almadığı eylemi gerçekleştirdiği, olay yerindeki bomba materyalleri üzerinde başparmak izinin bilirkişi raporuna göre sanığa ait olduğu anlaşıldığından eylemi gerçekleştirdiği kanısına varılarak mahkûmiyetine karar verilmiş, temyiz incelemesi üzerine Yargıtay 9. Ceza Dairesinin 21.02.2007 tarih ve 2006/9155 esas, 2007/12643 karar sayılı ilâmıyla da onanmıştır. Yargıtay 9. Ceza Dairesinin 12.04.2010 tarih ve 2008/11926 esas, 2010/4203 karar sayılı bozma ilâmında, sanığın suça konu malzemelerde parmak izinin bulunmasının sübut yönünden kesin delil olarak değerlendirildiği, aynı maddi delille yukarıda belirtilen başka bir dava dosyasında fail hakkında 765 sayılı TCK’nun 125. maddesi gereği mahkûmiyetine karar verilmiştir. SAYI: 1 YARGITAY KARARLARI 53 Suçun maddi unsuru yönünden tartışılacak hukuki bir durum yoktur. Yargıtay bozma ilâmında da sanığın eylemi terör örgütüne bilerek ve isteyerek yardım etme fiilini oluşturduğu şüphesizdir. Burada tartışılması gereken sanığın eyleminin teşebbüs aşamasında kalıp kalmadığı hususudur. Yukarıda teşebbüse ilişkin yapılan açıklamalarda belirtildiği üzere, suç yolunda ilerleyen dosyamız sanığı N. E.’nin olaydan bir gün sonra yapılacak mitingde, terör örgütünün amaç ve faaliyetlerinin propagandasını yapmak, korsan gösteride kullanmak amacıyla suça konu örgütsel malzemelerin hazırlanmasında görev aldığının kesinlik kazandığı, suça konu malzemelerin ham bir şekilde yakalanmayıp örgütsel içerikli olup terör örgütü elebaşısının posterlerinin, pankart ve dövizlerinin olduğu, yine bu malzemelere yönelik olarak raptiye, yapıştırıcı, plastik boru vs. malzemelerin ele geçirildiği, bu malzemelerin yapılan ihbar doğrultusunda ve yakalanan malzemelerin niteliği itibariyle korsan gösteride kullanılacağının anlaşıldığı, ayrıca söz konusu malzemelerin suçta kullanılmak ve propaganda suçunun işlenmesi amacıyla tahsis edilip müsadereye tabi eşya oldukları, sanığın da bu malzemelerin hazırlanmasında bizzat görev aldığı, atılı eyleminde suçun tüm maddi unsurlarını tamamladığı, her ne kadar bozma ilâmında; ‘yapılan ihbar üzerine kollukça takip edilen ve ‘dur’ ihtarına uymayıp kaçan otomobil içinde ele geçirilen örgüt bayrakları, örgütün elebaşısına ait posterlerin dağıtılmadan yakalanmış olması ve sanığın bu malzemeler üzerinde parmak izlerinin bulunması karşısında; eylemin silahlı terör örgütüne yardım suçuna teşebbüs aşamasında kaldığı’ denilmişse de sanığın suçun icrai hareketlerine başlayarak elinde olmayan nedenlerden dolayı malzemeleri miting alanına ulaştıramamasında, eylemin teşebbüs aşamasında kaldığından bahsedilemeyeceği, birçok temyiz aşamasından geçen benzer dava dosyasında, örgüt mensuplarının istek veya talimatları doğrultusunda örgüte erzak, giyim vs. malzeme götürürken kolluk görevlilerince yakalanan failin eyleminin suçun oluşumu için yeterli olduğu, suçun tamamlanması için suça konu malzemelerin örgüt mensuplarına ulaşmasının aranmadığı, gerektiğinde failin malzemeleri örgüt mensuplarının alabileceği yere bırakmasının dahi suçun maddi unsuru bakımından yeterli olduğu, bu saikle hareket eden failin suçun manevi unsuru bakımından örgüte bilerek ve isteyerek yardım etme kastıyla hareket ettiğinden atılı suçun tüm unsurlarının oluşacağı, bu nedenle sanığın fiilinin teşebbüs aşamasında kaldığından bahsedilemeyeceği, kaldı ki aynı eylemden dolayı ( CMK.nun 250. maddesiyle yetkili ) Diyarbakır 4. Ağır Ceza Mahkemesinin 2006/31 esas 2006/104 karar sayılı dosyasında yargılanan sanıklar Z.G.ve S. T.’ın eylemleri tamamlanmış suç kabul edilerek mahkûmiyetlerine karar verildiği, iş bu kararın temyiz aşamasından geçerek Yargıtay 9. Ceza Dairesinin 29.11.2007 tarih 2007/7943 esas 2007/8790 karar 54 LEGES Kamu Hukuku Dergisi ŞUBAT 2013 sayılı ilâmıyla onanarak kesinleştiğinin dosya kapsamından anlaşıldığı...”, Gerekçesiyle önceki hükümde direnmiştir. Bu hükmün de sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay C. Başsavcılığının “onama” istekli 29.06.20012 gün ve 74688 sayılı tebliğnamesi ile Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır: KARAR : Sanığın silahlı terör örgütüne yardım etme suçundan cezalandırılmasına karar verilen ve suçun sübutuna yönelik bir uyuşmazlık bulunmayan olayda, Özel Daire ile yerel mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık, suçun tamamlanıp tamamlanmadığının belirlenmesine ilişkindir. İncelenen dosya içeriğinden; 13.11.2005 günü Diyarbakır İstasyon meydanında “kürt sorununa demokratik ve B. Ç. mitingi” adı altında düzenlenecek olan açık hava toplantısı ile ilgili olarak yapılan istihbari çalışmalarda, mitingde terör örgütü elebaşısı Abdullah Öcalan’a uygulandığı iddia edilen tecriti protesto, korsan gösteriler ve terör örgütünün propagandasının yapılacağı yönünde bilgi edinilmesi üzerine çeşitli tedbirler alındığı, Bu uygulamaların devamı sırasında düzenlenen olay el koyma tutanağına göre, mitingden bir gün önce, 12.11.2005 günü motorize tim olarak sabit uygulama görevi ifa edilirken saat 22.00 sıralarında Turistik Caddesi istikametinden uygulama noktasına doğru gelen ve başka bir ekibin dur ihtarına uymayarak İnönü Caddesine doğru hızla kaçan 06 R... ... plakalı yeşil renkli Doğan marka aracın yakalanması yönündeki yüksek sesli uyarılar üzerine İnönü Caddesi istikametine hareket edildiği, motosikletle yapılan takipte sürekli siren ve flaşörlerle dur uyarısında bulunulduğu, durmayan aracın ani frenlerle kendisini takip eden ekip motorunu sıkıştırmaya ve kazaya sebep olmaya çalıştığı, çıkmaz sokağa girince aracın durduğu, ekibin de durması üzerine bu defa hızla geri geri gelerek motosikleti altına aldığı, bir görevlinin yere düşerek ezilme tehlikesi geçirdiği, kurtulan diğer görevli havaya ateş edince aracın bu defa ileri manevra yaparak sol ön tarafını duvara çarptığı, yere düşen görevli aracın altından kurtulunca, aracın sağ önünde bulunan ve başı puşi denilen örtü ile sarılı şahsın sol eli ile hareket yaparak elini görevlilere yönlendirdiği, silah olabileceği düşünülerek havaya tekrar ateş açıldığı, aracın bu kez bir manevra daha yaparak çıkmaz sokaktan kurtulması üzerine yaya olarak takibe alındığı, bir sokak ileride dönüşü alamayarak köşede durduğu ve içindeki şahısların kaçmaya başladıkları, kovalamaca sırasında başı puşi ile örtülü olan şahsın başını açtığı, 20-25 yaşlarında, at kuyruklu sarı saçlı, gri elbiseli bir bayan olduğunun görüldüğü, ancak karanlıkta izini kaybettirdiği, diğer iki erkek şahsın da kaçtıkları, aracın yanına gidilerek camdan bakıldığında SAYI: 1 YARGITAY KARARLARI 55 arka koltuk arasında plastik borulara sarılı yeşil renkte çok miktarda bez parçalarının görüldüğü, ertesi gün yapılacak mitingde kullanılacak pankartlar olabileceği değerlendirilerek, C. Savcısının talimatı ile aracın TEM Şube Müdürlüğüne getirildiği, yapılan aramada çeşitli ebatlarda 95 adet Abdullah Öcalan posteri, değişik boyutlarda 476 adet Konfederalizm Bayrağı, 10 adet PKK terör örgütü bayrağı, bir adet “Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ı siyasi iradem olarak kabul ediyorum-AMED Gençlik İnsiyatifi” ibareli 340x153 cm ebadında pankart, 64 plastik boru, 18 raptiye kutusu, üç çakmak, bir adet hazır kontur kartı, beş yapıştırıcı, iki adet boş sigara poşeti, karton kutular, 13 adet poşet, sigara izmaritleri ve bir bayan montunun ele geçirildiği, sayılan malzemelerin aracın tam olarak neresinde ele geçtiğinin tutanak içeriğinden anlaşılamadığı, 13.11.2005 günü düzenlenen olay yeri inceleme ve tespit raporuna göre ise, 12.11.2005 günü 22.45 sıralarında Çarşı Polis Merkezi Amirliğince açık adresi bildirilen yerde terkedilmiş oto olduğunun bildirilmesi üzerine olay yerine gidildiği, diğer ekiple yapılan görüşmede otonun Melik Ahmet Caddesi üzerinde ekiplerin dur ihtarına uymayıp kaçtığı, daha sonra 4727 kod nolu ekibe çarptığı, otoyu terkeden şahısların kaçmış olduğunun beyan edildiği, 06 R... ... plakalı otonun sol ön farı ile sol ön tampon uç kısmının kırık, anahtarının üzerinde takılı olduğu, otonun çevik kuvvet sitesine çektirildiği, yapılan incelemede, ön kısmında, arka koltuk üzerinde ve bagaj içerisinde çuvallar içine konulmuş yasadışı pankartların olduğu, çuvallar ve oto içerisinden olay ve elkoyma tutanağında sayılan malzemelerin çıkarıldığı, Araç ve içinde ele geçen malzemeler üzerinde yapılan incelemeler sonucunda 69 adet parmak izi tespit edildiği, Diyarbakır Emniyet Müdürlüğünce düzenlenen 16.11.2005 ve 17.11.2005 tarihli afis mukayese grafiği ve raporlara göre; aracın iç dikiz aynası üzerinde Feyzi Yazar, Abdullah Öcalan posterli gazete sayfalarında S. T., sağ ön kapı dış yüzeyinde N.Y., beyaz poşet ve sağ ön kapı iç camında Z. G.’e ait parmak izlerinin tespit edildiği, Soruşturma devam ederken, 22.12.2005 günü görevlileri telefonla arayan ve kimliğini vermek istemeyen bir kişinin, “bir ay kadar önce Turistik Caddesi üzerinde yeşil renkli Doğan marka araba ile polisten kaçan şahısların oto içerisinde bıraktıkları malzemeler ( PKK’ya ait bayraklar ve Öcalana ait resimler ) Z.K., R. N. A., H.M. ve O. T. tarafından mitingde toplanan şahıslara verilmek üzere hazırlanmıştır. S. T. ve Z. G., Ozan’la birlikte araçtaydılar ben bu konuları size aktarmak istedim haberiniz olsun” şeklinde ihbarda bulunması üzerine aynı gün Z.K.’nın, bir gün sonra da S. T. ve Z. G.’ün yakalandıkları, Adı geçenlerin yakalanmalarından sonra düzenlenen 23.12.2005 günlü rapora göre, Z. G.’ün, 10 adet beyaz karton üzerine yapıştırılmış Welat ibareli 56 LEGES Kamu Hukuku Dergisi ŞUBAT 2013 Abdullah Öcalan posterli karton üzerinde sol el yüzük parmak, Siyah sarı yaldızlı naylon poşette sağ el işaret ve sol el serçe parmak, “brons” ibareli raptiye ve toplu iğne kutularında sağ el başparmak, “çağrımızdır” ibaresi ile başlayan bildiri notu arka yüzeyinde sol el baş parmak, ve Abdullah Öcalan posterli gazete sayfalarında sağ el başparmak izinin tespit edildiği, Böylelikle, bir kısım malzemelerde birden fazla iz olmak üzere araçta tespit edilen 69 parmak izinden üç adedinin Soreş’e, 11 adedinin Züleyha’ya, birer tanesinin de Nadir ve Fevzi’ye ait olduğunun belirlendiği, Trafik tescil kaydına göre aracın S. Ö.’e ait olduğu, iki yıl önce E. D.’ye satıldığı, Erkan’ın da 2005 yılı Mart ayında Afganistan’a giderken aracı Dehap Diyarbakır il yöneticilerine bıraktığı ve suç günü Afganistan’da olduğu, Dehap İl Yönetimince kullanılan araçta kapı ve dikiz aynası dış yüzeylerinde parmak izi tespit edilen parti yöneticileri F. Y. ve N.Y.’ın değişik tarihlerde aracı seyahat için kullandıkları tespit edilerek adı geçenler hakkında kovuşturmaya yer olmadığı kararı verildiği, Araç içindeki malzemelerde parmak izleri tespit edilen Z.G.ve S. T. ile bir gün sonraki eyleme katıldığı belirlenen Z.K. hakkında terör örgütü propagandası yapma suçundan 5237 sayılı TCY’nın 314/3. maddesinin yollaması ile 220/8. maddesi uyarınca kamu davasının açıldığı, Soruşturma aşamasında evinde yapılan aramada PKK silahlı terör örgütü liderinin posteri ile onun tarafından yazılmış ve yasaklanmış yedi adet kitap ele geçen S. T.’ın; “ben suç günü 06 R... ... plakalı araca birkaç kez bindim, miting çalışmaları nedeniyle araçta boş kutular gördüm, araca bindiğimde kendime yer açmak için kutuları iteledim parmak izim o nedenle kalmış olabilir, araç partinin aracıydı ve miting çalışmalarına tahsis edilmişti, parmak izi ile ilgili raporu kabul etmiyorum, içindeki eşyalarla bir ilgim olmadı” şeklinde savunmada bulunduğu, “H.M.” sahte kimliği ile yakalan Z. G.’ün; “DTP çalışanıyım, zaman zaman parti araçlarına bindiğim oluyor, o nedenle aracın değişik yerlerinde parmak izim çıkmış olabilir ama ele geçen malzemelerle bir ilgim yoktur” dediği, Z.K.’nın; “olay günü söz konusu mitinge katıldım ama yasa dışı slogan atmadım görüntülerden bu anlaşılmıyor” şeklinde anlatımda bulunduğu, Bu kişiler hakkında yapılan yargılama sonucunda Diyarbakır 4. Ağır Ceza Mahkemesinin 25.05.2006 gün ve 31-104 sayılı kararı ile sanıklar Z.G.ve S. T.’ın PKK terör örgütüne yardım etme suçundan 6 yıl 3 ay hapis cezasıyla cezalandırılmalarına, sanık Z. K.’nın PKK terör örgütünün propagandasını yapmak suçundan 1 yıl 3 ay hapis cezasıyla cezalandırılmasına karar verildiği, Züleyha ve Soreş hakkındaki hükmün temyiz incelemesi sonucunda Yargıtay 9. Ceza Dairesinin 29.11.2007 gün ve 7943-8790 sayılı ilâmıyla onanarak kesinleştiği, SAYI: 1 YARGITAY KARARLARI 57 Yukarıda ayrıntılarına yer verilen ve 12.11.2005 günü meydana gelen suç tarihinden 4 ay 16 gün sonra 28.03.2006 günü PKK terör örgütü ile güvenlik güçleri arasında Bingöl - Muş - Diyarbakır kırsalında meydana gelen bir silahlı çatışmada 14 teröristin ölü olarak ele geçirildiği, bunlardan dört örgüt mensubunun cenazelerinin Diyarbakır’a getirilmesinden sonra, cenaze defin işlemleri sırasında güvenlik güçlerine karşı taşlı, sopalı, bıçaklı saldırılar meydana gelmesi ve 113 polis memurunun yaralanması nedeniyle olaylara karışan göstericilerin yakalandıkları, sanık N.’ın da bu kapsamda 04.04.2006 günü gözaltına alındığı ve sonrasında tutuklandığı, Sözkonusu yakalanmadan sonra sanıktan alınan parmak izinin afis ortamında yapılan incelemesinde, Diyarbakır Emniyet Müdürlüğünün 05.04.2006 günlü raporuna göre, 12.11.2005 günü meydana gelen olayda araç içinde ele geçen 10 adet beyaz karton üzerine yapıştırılmış Welat ibareli Abdullah Öcalan posterli karton üzerinde sanığın sol el başparmak izi ile siyah naylon poşetler üzerinde de sağ el işaret parmak izinin tespit edildiği, bu malzemelerin de aracın neresinde olduğu, poşet, çuval ya da karton kutu içinde mi olduğunun belirlenemediği, Sanık hakkında başlatılan soruşturma sonucunda silahlı örgüte yardım etme suçundan kamu davasının açıldığı, Büyükşehir Belediyesi Sağlık Merkezinde laborant olarak çalışan sanık N. E.’nin, C.Savcılığınca alınan ifadesinde; “12.11.2005 günü görevlilerce elkonulan araç ve içinde ele geçen eşyalarla bir ilgim irtibatım yoktur, parmak izimin çıkmasını anlayamıyorum” dediği, sorguda da önceki ifadesini tekrar ettiği, kovuşturma aşamasında ise; “beni gözaltına aldıktan sonra doğrudan Savcılığa çıkarttılar, Savcılıkta bana üzerime atılı suçlama ile ilgili sorular sorulunca birden şok oldum ne diyeceğimi bilemedim ve böyle bir olaya katılmadığımı herhangi bir ilgimin olmadığını söyledim, daha sonra tutuklandım, cezaevindeyken neden benim parmak izimin böyle bir olayda ele geçtiğini düşündüm ve düşüncem sonucunda şöyle bir olayı hatırladım ve bununla ilgili bir ilişki kurdum. Ben Diyarbakır Büyükşehir Belediyesinde sağlık merkezinde laborant olarak çalışıyorum. Çalıştığım yere binlerce kişi gelip gitmektedir yine bir gün işyerinden çıktığımda arkamdan bir korna sesi geldi dönüp baktığımda daha önceden tanımadığım ancak işyerime gidip gelmesiyle sima olarak tanıdığım bir şahsın yanılmıyorsam Doğan marka yeşil renkli bir aracından beni korna sesiyle çağırmış olduğunu farkettim ve bu şahıs beni gideceğim yere bırakmak istediğini söyledi, ismini bilmiyorum ben de kabul ettim, aracın arka koltuğuna oturmak istedim, aracın ön koltuğunda ve arka kısmında koli ve poşetler ile gazete parçaları vardı, ben bu koli ve poşetleri oturacağım yer kadar kendime yer açmak amacıyla ileri doğru ittirdim ve koltuğun arka kısmına oturdum, bu şahıs beni gideceğim yere 58 LEGES Kamu Hukuku Dergisi ŞUBAT 2013 kadar bıraktı, parmak izi bu olayla ilgili olabilir, bunun dışında benim herhangi bir örgütsel faaliyetim yoktur... Anlatmış olduğum olay yani bu şahsın beni eve bırakması iddianamede yazılı olduğu söylenen 12.11.2005 tarihinden bir kaç gün öncedir hafta içi mesai gününde idi… Ben Z.G.ve S. T.’ı tanımam” şeklinde savunmada bulunduğu, Anlaşılmaktadır. 5237 sayılı Türk Ceza Yasası’nın “Silahlı örgüt” başlıklı 314. maddesi; “ ( 1 ) Bu kısmın dördüncü ve beşinci bölümlerinde yer alan suçları işlemek amacıyla, silâhlı örgüt kuran veya yöneten kişi, on yıldan onbeş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. ( 2 ) Birinci fıkrada tanımlanan örgüte üye olanlara, beş yıldan on yıla kadar hapis cezası verilir. ( 3 ) Suç işlemek amacıyla örgüt kurma suçuna ilişkin diğer hükümler, bu suç açısından aynen uygulanır” şeklinde düzenlenmiştir. Aynı Yasanın “suç işlemek amacıyla örgüt kurma” başlıklı 220. maddesi ise suç tarihi itibarıyla; “ ( 1 ) Kanunun suç saydığı fiilleri işlemek amacıyla örgüt kuranlar veya yönetenler, örgütün yapısı, sahip bulunduğu üye sayısı ile araç ve gereç bakımından amaç suçları işlemeye elverişli olması hâlinde, iki yıldan altı yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Ancak, örgütün varlığı için üye sayısının en az üç kişi olması gerekir. ... ( 7 ) Örgüt içindeki hiyerarşik yapıya dahil olmamakla birlikte, örgüte bilerek ve isteyerek yardım eden kişi, örgüt üyesi olarak cezalandırılır...” şeklinde iken, maddenin uyuşmazlık konusunu ilgilendiren 7. fıkrasına, hükümden sonra 05.07.2012 tarihli Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 6352 sayılı Yasanın 85. maddesiyle; “Örgüt üyeliğinden dolayı verilecek ceza, yapılan yardımın niteliğine göre üçte birine kadar indirilebilir” cümlesi eklenmiştir. 765 sayılı Türk Ceza Yasası sistematiğinden tamamen farklı bir anlayışla düzenlenen maddede, örgütün faaliyetleri doğrultusunda işlenen suçlardan da ayrıca sorumluluk esası kabul edilmiş, yardım etme eylemleri de yaptırım açısından örgüt üyeliği kapsamında değerlendirilerek, bağımsız bir şekilde örgüte yardım suçuna yer verilmemiş, gösterdiği vahamet dikkate alınarak örgüte silah sağlama şeklindeki yardım fiilleri 5237 sayılı TCY’nın 315. maddesinde bağımsız olarak, diğer yardım fiilleri ise örgütün niteliğine göre anılan Yasanın 220 ile 314. maddeleri kapsamında yaptırıma bağlanmıştır. Örgüt içindeki hiyerarşik yapıya dâhil olmamakla birlikte, örgüte bilerek ve isteyerek yardım eden kişilerin örgüt üyesi olarak cezalandırılacağı hüküm altına alınırken, örgüte yardım sayılan eylemlerin nitelik bakımından örgüt üyeliğine denk sorumluluğu gerektirdiği kabul edilmiştir. Buna göre, örgüt üyesi SAYI: 1 YARGITAY KARARLARI 59 olmaksızın, bilerek ve isteyerek örgütün bir iş, görev ya da hizmetinin yerine getirilmesi eylemi örgüt üyeliği olarak cezalandırılmakta iken; maddenin 7. fıkrasında 6352 sayılı Yasa ile yapılan değişiklikle, yapılan yardımın niteliğine göre cezanın üçte birine kadar indirilebileceği hüküm altına alınmıştır. Öte yandan, Ceza Genel Kurulu’nun 12.02.2008 gün ve 230-23 sayılı kararında, maddi nitelikteki yardım fiillerinin 5237 sayılı TCY’nın 220/7. maddesi kapsamında değerlendirilmesi gerektiği belirtilmiştir. Uyuşmazlık konusunda sağlıklı bir hukuki sonuca ulaşılabilmesi için 5237 sayılı Türk Ceza Yasasının 35. maddesinde düzenlenen teşebbüs kavramı üzerinde de durmak gerekmektedir. Anılan maddenin 1. fıkrasında; “Kişi, işlemeyi kastettiği bir suçu elverişli hareketlerle doğrudan doğruya icraya başlayıp da elinde olmayan nedenlerle tamamlayamaz ise teşebbüsten dolayı sorumlu tutulur” şeklinde tanımlanan teşebbüsün varlığından söz edilebilmesi için; 1- Kasıtlı bir suçu işleme kararı olmalı, 2- Elverişli hareketlerle suçun doğrudan doğruya icrasına başlanmalı, 3- Failin elinde olmayan nedenlerle suç tamamlanamamalı ya da sonuç gerçekleşmemelidir. Sanık hakkında silahlı örgüte yardım etme suçuna teşebbüs hükümlerinin uygulanıp uygulanmayacağının tespiti açısından, “failin elinde olmayan nedenlerle suçun tamamlanamaması ve sonucun gerçekleşmemesi” koşuluna değinmek belirleyici olacaktır. Bu koşul açısından, yasadaki ifadesiyle “elinde olmayan nedenler”den maksat, failin iradesi dışında gerçekleşen ve suçun tamamlanmasını engelleyen nedenler olup, icra hareketlerinin bitirilmesinden ya da sonucun meydana gelmesinden önce ortaya çıkmalıdır. İcra hareketlerinin bittiği anın tespiti konusunda esas alınan ölçüt ise, yasa maddesinde düzenlenen tipik sonucun gerçekleşmesi açısından gerekli ya da yeterli bütün hareketlerin yapılıp yapılmadığı hususudur. Bu konudaki araştırmada, failin neticeyi gerçekleştirmek için yapmış olduğu hareketlerin suç tipi bakımından sonucu meydana getirmeye elverişli olup olmadığı belirlenecek ve elverişli olmadığı saptanırsa icranın bitmediği, aksi takdirde icranın bittiği kabul edilecektir. Böylelikle, suçun tamamlanmasından önce ve fakat hazırlık hareketleri aşamasından sonra gelen, başlanmış ama bitirilememiş bir eylemli evreyi ifade eden teşebbüs hükümlerinin uygulanabilmesi için, yapılan hareketlerin objektif olarak suçun yasal tanımında öngörülen sonucu meydana getirmeye elverişli olmasıyla birlikte, aracın fail tarafından bu sonucu gerçekleştirmeye uygun biçimde kullanılması, ancak failin elinde olmayan nedenlerle, icra hareketlerinin tamamlanamaması veya tamamlanmasına karşın sonucun gerçekleşmemesi gerekecektir. 60 LEGES Kamu Hukuku Dergisi ŞUBAT 2013 Bu genel açıklamalardan sonra, silahlı terör örgütüne yardım etme suçuna teşebbüsün olanaklı olup olmadığı hususu değerlendirilmelidir. Silahlı terör örgütlerinin amaç suçları işleme yolunda oluşturdukları yapılanmalarının ortak özellikleri dikkate alındığında, gizlilik ve güvenlik konularına aşırı duyarlı oldukları, gizlilik ve güvenlik ihtiyacı geniş bir alanda faaliyet gösterme durumuyla birleşince, detaylandırılmış bir işbölümü olgusunun ortaya çıktığı, örgütün hiyerarşik yapısına dahil olmamış yani görev ve denetime bir örgüt üyesi düzeyinde henüz hazır olmayan yardım etme suçunun failleri bakımından eksik kalabilecek olan gizlilik ve güvenlik ihtiyacının, detaylı bir işbölümü ile sağlandığı, yardım edenler zamanlarının büyük bir bölümünü örgüte hasretmiş kişiler olmayıp kendi hayatlarının akışı içerisine bazen örgüte ait işleri kabul eden şahıslar olduğundan, yardım faaliyetlerinin birden fazla bölümler halinde gerçekleştirilmesinin çoğu kez bir zorunluluk olduğu görülmektedir. Örneğin, vücut ısıtıcısı gibi ülkede bulunması zor olan bir eşyanın yurt dışından satın alınıp kırsaldaki bir kampa iletilmesi biçimindeki yardım olayında, yurt dışından bu eşyayı satın alan ile bu eşyayı örgüt üyesine teslim edecek olan mevsimlik orman işçisi arasında, bu kişilerden farklı görevleri üstlenmiş birbirini tanıyan ya da tanımayan, farklı zamanlarda yakalanan ya da hiç yakalanmayan birden fazla kişi olabilecektir. Böyle durumlarda failin örgütçe verilen bir iş ya da görevi veya kendiliğinden örgüt nam ve hesabına üstlendiği bir iş ya da görevi, yardım olayının akışı içinde kendisinden önceki failin getirdiği aşamadan bağımsız olarak tamamlayıp tamamlamadığına bakılmalıdır. Söz konusu iş, görev ya da hizmet tamamlanmışsa failin yardım suçunun da tamamlandığı, buna karşılık, örgüte yardım etme eylemini gerçekleştirme kararı alarak elverişli hareketlerle iş ya da görevin doğrudan doğruya icrasına başlayan failin, elinde olmayan nedenlerle görevi tamamlayamaması ya da sonuç alamaması halinde de suçun kalkışma aşamasında kaldığı kabul edilmeli, tüm bu olgular olaysal olarak değerlendirilip sanığın hukuksal durumu belirlenmelidir. Başka bir anlatımla; örgüte yardım suçunun tamamlanıp tamamlanmadığı hususu, bu yardım konusuyla ilgili diğer kişi ya da faillerin eylemlerinden bağımsız olarak fail tarafından üstlenilen ya da kendisine verilen görevin tamamlanıp tamamlanmadığına göre belirlenmelidir. Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; Amacı Türkiye Cumhuriyetinin hâkimiyeti altında bulunan topraklardan bir kısmını silahlı mücadele vererek devlet idaresinden ayırıp bu bölgede Marksist-Leninist ilkelere dayalı bir Kürt devleti kurmak olan PKK silahlı terör örgütünün propagandasının yapılacağı yönünde istihbari bilgi elde edilen açık hava toplantısından bir gün önce, görevlilerin dur ihtarına uymayarak hızla kaçan 06 R... ... plakalı aracın ekiplerin takibi sonucunda terkedilmiş SAYI: 1 YARGITAY KARARLARI 61 halde bulunduğu, içindeki şahısların kaçtıkları, araç içinde ele geçen örgütsel propaganda malzemeleri üzerinde yapılan incelemeler sonucunda 69 parmak izinin tespit edildiği, parmak izlerinden 16 adedinin başka kişilere ait olduğu belirlenmekle birlikte, suç tarihinden dört buçuk ay sonra başka bir olay nedeniyle yakalanan sanığın da, bir poster ve bir naylon poşet üzerinde parmak izinin tespit edildiği anlaşılmaktadır. Ertesi günü yapılacak toplantıda ya da başka bir olayda kullanılmak üzere bir kısım kişilerce hazırlanan propaganda malzemelerinin ilgililere ulaştırılmak üzere araçla nakledilirken görevlilerce ele geçirilmesine göre, hazırlama ve nakil işlemleri sırasında malzemeler üzerinde bırakılan toplam 69 parmak izinden bir kısmının sahibi olan, malzemelerin hazırlanmasında görev alan ve kimlikleri tespit edilemeyen kişilerin görevlerinin tamamlandığı, buna karşın sanık N.’ın parmak izinin tespit edildiği yer ve kovuşturma aşamasındaki kaçamaklı ikrarında araçta bulunduğunu belirtmesi gözönüne alındığında malzemelerin hazırlanma aşamasına katılmayıp yükleme ve nakil safhasında görev aldığı, böylelikle de örgüt üyesi olmayan sanığın söz konusu malzemeleri kullanılmak üzere nakletme biçiminde eylemine devam ederken istenen yere ulaştıramadan kendisine verilen ya da üstlendiği yardım görevini görevlilerin müdahalesi nedeniyle tamamlayamadığı sonucuna ulaşılmakta olup, silahlı örgüte yardım etme suçunun tamamlanmadığı ve teşebbüs aşamasında kaldığı kabul edilmelidir. Kaldı ki, failin hem propaganda malzemelerinin hazırlanması, hem de yerine ulaştırılması görevinin bulunduğu ve malzemelerin hazırlanması tamamlandıktan sonra nakil sırasında yakalandığı kabul edilse bile, örgüte yardım suçunun teşebbüs aşamasında kaldığı kabul edilecektir. Zira böyle bir halde, failin üstlendiği ya da kendisine verildiği anlaşılan görev sadece propaganda malzemesinin hazırlanması olmayıp aynı zamanda bunların istenen yere nakledilmesidir ki, fail henüz bu görevi elinde olmayan nedenlerle tamamlayamamıştır. Somut olayda, kendisine verilen ya da üstlenilen görev sadece bu malzemelerin hazırlanmasından ibaret olan bir sanığın eyleminin tamamlanmış şekilde örgüte yardım suçunu oluşturacağı kabul edilirken, görevi malzemelerin hem hazırlaması hem de nakli olan sanığın eyleminin örgüte yardıma teşebbüs olarak kabulü de bir çelişki oluşturmayacaktır. Hakim tarafından cezanın belirlenmesi sırasında 5237 sayılı TCY’nın 61. maddesindeki ölçütler gözönüne alınacak, ayrıca 6352 sayılı Yasanın 85. maddesiyle değiştirilen 220. maddenin 7. fıkrası kapsamında yapılacak indirim miktarı “yardımın niteliğine göre” belirlenecek, böylece hakkaniyete uygun olarak ceza adaleti temin edilebilecektir. Bu nedenle, yerel mahkeme direnme hükmü yerinde olmadığından, sanığın eyleminin silahlı örgüte yardım etme suçuna teşebbüs aşamasında 62 LEGES Kamu Hukuku Dergisi ŞUBAT 2013 kaldığının gözetilmemesi isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmelidir. Öte yandan, yerel mahkeme hükmünün sanık hakkında 5237 sayılı Türk Ceza Yasasının 53. maddesinin uygulanmasına ilişkin “B-5-a,b,c,d” bölümünde bir isabetsizlik bulunmamakta ise de; bu bölümü takip eden kısımda, “5237 sayılı TCK.nun 53/3. maddesi gereği sanığın koşullu salıverilmesi halinde 53/1-c maddesinde yer alan yasal hakları kullanmasındaki yoksunluğun uygulanmamasına” karar verilmesi suretiyle, anılan Yasanın 53. maddesinin 3. fıkrası uyarınca sanığın aynı maddenin 1. fıkrasının ( c ) bendinde belirtilen haklardan yalnızca kendi alt soyu yönünden koşullu salıverme tarihine kadar, diğer kişiler yönünden ise hapis cezasının infazı tamamlanıncaya kadar yoksun bırakılabileceğinin gözetilmemesi de usul ve yasaya aykırıdır. Diğer taraftan, hükümden sonra 05.07.2012 tarihli Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 6352 sayılı Yasanın 85. maddesiyle TCY’nın 220/7. maddesinde yapılan değişiklik karşısında; sanığın hukuksal durumunun yeniden takdir ve tayininde de zorunluluk bulunmaktadır. Bu itibarla, Özel Daire bozma kararı isabetli olduğundan, yerel mahkeme direnme hükmünün sanığın eyleminin silahlı terör örgütüne yardım suçuna teşebbüs aşamasında kaldığının gözetilmemesi, 5237 sayılı TCY’nın 53/3. maddesinin hatalı uygulanması ve hükümden sonra yürürlüğe giren 6352 sayılı Yasanın 5. maddesiyle TCY’nın 220/7. maddesinde yapılan değişiklik karşısında, sanığın hukuki durumunun yeniden takdir ve tayininde zorunluluk bulunması nedenleriyle bozulmasına karar verilmelidir. Sanık N. E. hakkındaki hükmün yukarıda açıklandığı şekilde eylemin silahlı terör örgütüne yardım suçuna teşebbüs aşamasında kaldığının gözetilmemesi isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmesi nedeniyle, benzer eylemler nedeniyle yargılanan ve Ceza Genel Kurulunca ulaşılan sonuç karşısında hukuksal durumlarının değişmesi olasılığı ortaya çıkan sanıklar S. T. ve Z.G.hakkında Diyarbakır 4. Ağır Ceza Mahkemesinin 25.05.2006 gün ve 31104 sayılı ilamıyla tamamlanmış silahlı örgüte yardım etme suçundan kurulan mahkûmiyet hükümlerinin onanmasına ilişkin Özel Dairenin 29.11.2007 gün 7943-8790 sayılı kararına yönelik olarak, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca 5271 sayılı CYY’nın 308. maddesi uyarınca itiraz yasa yoluna başvurulması olanaklı görülmüştür. Çoğunluk görüşüne katılmayan yedi Genel Kurul üyesi; “sanığın silahlı terör örgütüne yardım etme suçunun tamamlandığı” görüşüyle karşı oy kullanmışlardır. SONUÇ : Açıklanan nedenlerle; 1- Diyarbakır 5. Ağır Ceza Mahkemesinin 30.09.2010 gün ve 465-694 sayılı direnme hükmünün; a- ) Sanığın eyleminin silahlı terör örgütüne yardım suçuna teşebbüs SAYI: 1 YARGITAY KARARLARI 63 aşamasında kaldığının gözetilmemesi, b- ) 5237 sayılı TCY’nın 53/3. maddesinin hatalı uygulanması, c- ) Hükümden sonra 05.07.2012 tarihli Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 6352 sayılı Yasanın 5. maddesiyle TCY’nın 220/7. maddesinde yapılan değişiklik karşısında; sanığın hukuki durumunun yeniden takdir ve tayininde zorunluluk bulunması, Nedenleriyle BOZULMASINA, 2- Dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay C. Başsavcılığına TEVDİİNE, 31.10.2012 günü yapılan müzakerede tebliğnamedeki düşünceye aykırı olarak, oyçokluğuyla karar verildi. İLGİLİ MEVZUAT METİNLERİ 5237/m.35 TÜRK CEZA KANUNU (1) Kişi, işlemeyi kastettiği bir suçu elverişli hareketlerle doğrudan doğruya icraya başlayıp da elinde olmayan nedenlerle tamamlayamaz ise teşebbüsten dolayı sorumlu tutulur. (2) Suça teşebbüs halinde fail, meydana gelen zarar veya tehlikenin ağırlığına göre, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası yerine onüç yıldan yirmi yıla kadar, müebbet hapis cezası yerine dokuz yıldan onbeş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Diğer hallerde verilecek cezanın dörtte birinden dörtte üçüne kadarı indirilir. 5237/m.314 TÜRK CEZA KANUNU (1) Bu kısmın dördüncü ve beşinci bölümlerinde yer alan suçları işlemek amacıyla, silahlı örgüt kuran veya yöneten kişi, on yıldan onbeş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. (2) Birinci fıkrada tanımlanan örgüte üye olanlara, beş yıldan on yıla kadar hapis cezası verilir. (3) Suç işlemek amacıyla örgüt kurma suçuna ilişkin diğer hükümler, bu suç açısından aynen uygulanır. 3713/m.5 TERÖRLE MÜCADELE KANUNU (Değişik madde : 29/06/2006 - 5532 S.K 4.Mad) 3 ve 4 üncü maddelerde yazılı suçları işleyenler hakkında ilgili kanunlara göre tayin edilecek hapis cezaları veya adlî para cezaları yarı oranında artırılarak hükmolunur. Bu suretle tayin olunacak cezalarda, gerek o fiil için, gerek her nevi ceza için muayyen olan cezanın yukarı sınırı aşılabilir. Ancak, müebbet hapis cezası yerine, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına hükmolunur. Suçun, örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenmiş olması dolayısıyla ilgili maddesinde cezasının artırılması öngörülmüşse; sadece bu madde hükmüne göre cezada artırım yapılır. Ancak, yapılacak artırım, cezanın üçte ikisinden az olamaz. 64 LEGES Kamu Hukuku Dergisi ŞUBAT 2013 YARGITAY CEZA GENEL KURULU Tarih: 31.10.2012 Esas: 2012/4-850 Karar: 2012/1828 HÜKÜMLÜNÜN CEZAEVİNDE HAKARET SUÇUNU İŞLEMESİ SANIK BEYANI TUTANAK İLE TESPİT EDİLEN HAKARET FİİLİ İlgili Kanun/Madde: 5237/m.125 DAVA : Hakaret suçundan sanık D.G.’in beraatına ilişkin, Sivas 2. Sulh Ceza Mahkemesince verilen 12.12.2006 gün ve 240-747 sayılı hükmün Cumhuriyet savcısı tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 4. Ceza Dairesince 27.01.2009 gün ve 4724-848 sayı ile; “... Katılanların aşamalarda verdikleri olayın oluşuna uygun biçimdeki tutarlı beyanları ve kovuşturma aşamasında içeriğini doğruladıkları olay tespit tutanağı içeriği ile suçun oluştuğu gözetilmeden kanıt yetersizliğinden beraat kararı verilmesi...” , İsabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir. Sivas 2. Sulh Ceza Mahkemesi ise 30.09.2009 gün ve 322-794 sayı ile; “... Sanık savunması, müştekilerin beyanları, Yargıtay Bozma İlamı ve tüm dosya kapsamına göre, mahkememizin 12.12.2006 tarih ve 240-747 sayılı kararı yerinde olduğu...”, Gerekçesiyle direnerek, ilk hüküm gibi karar vermiştir. Bu hükmün de Cumhuriyet savcısı tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay C. Başsavcılığının “bozma” istemli 01.05.2012 gün ve 121844 sayılı tebliğnamesiyle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır: KARAR : Özel Daire ile yerel mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; suçun sübutuna ilişkindir. İncelenen dosya içeriğinden; Katılan A.O.K., mağdurlar G.Ç.ve A.A. tarafından 06.10.2005 tarihinde düzenlenen tutanakta; “06.10.2005 tarihinde saat 15.30 civarında işyeri bölümünde bulunan elişi atölyesine kontrol amacıyla gidildi. O esnada D. G. SAYI: 1 YARGITAY KARARLARI 65 isimli hükümlü yanımıza geldi. Kendisine bu bölümün kabul odası olacağını ve idarenin burayı boşaltacağını, burada çalışanların malzemelerini yarından itibaren almalarını, bugün de sayımdan sonra atölyeye çıkarılmayacaklarını söylediğimizde hükümlü D.G. ani tepki vererek ‘sizler kim oluyorsunuz da benim çalışmamı engelliyorsunuz. Bana kimse engel olamaz. Şerefsizler’ dedi. İş bu tutanak tanzimle imza altını alındı” şeklinde ifadelerin yer aldığı, Olay nedeniyle yapılan disiplin soruşturması sonucunda Cezaevi Disiplin Kurulu Başkanlığınca 10.10.2005 gün ve 292 sayı ile sanığın 5 gün hücre hapsi cezasıyla cezalandırılmasına karar verildiği ve disiplinsizlik nedeniyle Adalet Bakanlığı Ceza ve Tevkif evleri Genel Müdürlüğünün 14.10.2005 gün ve 62102 sayılı yazısı ile Amasya Kapalı Cezaevine nakledildiği, Sanığın, katılan ve mağdurlar hakkında şikayette bulunması üzerine iftira ve tehdit suçlarından başlatılan soruşturma sonucunda Sivas C.Başsavcılığınca 06.03.2006 gün ve 141 sayı ile kovuşturmaya yer olmadığına karar verildiği, kararın itiraz edilmeksizin kesinleştiği, Anlaşılmaktadır. Katılan A.O.K. aşamalarda benzer olacak şekilde; “Olay tarihinde tutanakta belirtildiği gibi iş yurdu bölümünde bulunan elişi atölyesine kontrol amacı ile gittik. D.G. isimli hükümlü orada idi. Kendisine bu bölümün kabul odası olarak düzenleneceğini ve burayı boşaltacağımızı söyledik. Bunun üzerine D.G. sinirlenerek yanımda A.A. ve G.Ç.da olduğu halde bize ‘sizler kim oluyorsunuz da benim çalışmamı engelliyorsunuz, bana kimse engel olamaz şerefsizler’ şeklinde sözlerle hakarette bulundu. Biz de bunun üzerine 06.10.2005 tarihli tutanağı tanzim ettik. Tutanağın içeriği doğrudur. İddia edildiği gibi tutanak kendisine olan kastımız veya düşmanlığımız sebebi ile değil kendisinin bu davranışları sebebi ile tanzim edilmiştir”, Mağdur G.Ç.aşamalarda benzer olacak şekilde; “06.10.2005 günü saat 16.00 civarında kurum müdürümüzün talimatı doğrultusunda ceza evinde geçici olarak elişi atölyesi olarak kullanılan bölümü boşaltmak üzere ben, infaz koruma baş memuru A.A. ve nöbetçi müdür O. K. birlikte söz konusu yere gittik. Hükümlülere atölyenin koğuş olarak kullanılacağını, bu konuda talimat aldığımızı, dolayısıyla özel eşyalarını alarak boşaltmalarını söyledik. Bunun üzerine orada bulunan S., O., İ. ve A. isimli mahkumlar koğuşlarına gittiler. Ancak D.G. atölyeden çıkmayarak bize hitaben ‘ben burada çalışacağım, benim çalışmamı engelleyemezsiniz, sizin yaptığınız şerefsizliktir, şerefsizler’ dedi. Biz de kendisine hiçbir şekilde cevap vermeden tutanak tuttuk ve onu orada bırakarak kurum müdürünün yanına gittik”, Mağdur A.A. aşamalarda benzer olacak şekilde; “06.10.2005 günü saat 16.00 civarında kurum müdürümüzün talimatı doğrultusunda ceza evinde geçici olarak elişi atölyesi olarak kullanılan bölümü boşaltmak üzere infaz 66 LEGES Kamu Hukuku Dergisi ŞUBAT 2013 koruma memuru G. Ç. ve nöbetçi müdür O. K. ile birlikte söz konusu yere gittik. Hükümlülere buranın koğuş olarak kullanılacağını bu konuda talimat aldığımızı dolayısıyla özel eşyalarını alarak boşaltmalarını söyledik. Bunun üzerine orada bulunan S., O., İ. ve A. isimli mahkumlar koğuşlarına gittiler. Ancak D.G. atölyeden çıkmayarak bize hitaben ‘ben burada çalışacağım, benim çalışmamı engelleyemezsiniz, sizin yaptığınız şerefsizliktir, şerefsizler’ dedi, biz de kendisine hiçbir şekilde cevap vermeden tutanak tuttuk ve onu orada bırakarak kurum müdürünün yanına gittik” şeklinde anlatımda bulunmuştur, Tanık C.Ş.soruşturma aşamasında; “Olay günü sayım saati olduğu için elişi atölyesinde çalışan hükümlüleri koğuşa aldığım sırada katılan ve mağdurlar geldi. Sanık D.G. görevli arkadaşların yanına gitti. Ben diğer hükümlüleri koğuşa aldım. Sanık D.G.’te 5 dakika sonra geldi. Onu da koğuşa aldım” biçiminde anlatımda bulunmuş, yargılama aşamasında ise olaya ilişkin görgüye dayalı bilgisi olmadığını ifade etmiş, Sanık aşamalarda özetle; “06.10.2005 günü cezaevinde hükümlülere geçici olarak tahsis edilen ve iş atölyesi olarak kullanılan odada elişi çalışması yapıyordum. Aynı atölyede Serkan, Oktay, İsmail ve Ali isimli arkadaşlarda vardı. Saat 16.00 da ikinci müdür A.O.K., infaz koruma baş memuru A.A. ve infaz koruma memuru G.Ç.atölyeye gelerek kullanılmayan boş dolapları dışarı çıkartacaklarını söylediler. Hatta bana hangi dolapların kullanılmadığını sordular. Ben de kendilerine gösterdim. Daha sonra atölyeyi boşaltarak koğuşlarımıza doğru yöneldik. Koğuşuma doğru giderken orada bulunan infaz koruma baş memuru beni çağırdı. Yanlarına geri döndüm. Diğer arkadaşlar ise koğuşlarına gittiler. Bana atölyeyi koğuş yapacaklarını söylediler. Ben de banyosu olmadığı için buranın koğuş olamayacağını, uygun olmadığını söyledim. Onlar da bir çaresine bakacaklarını söylediler. Ben de hiçbir itiraz da bulunmadan bu uyarıyı kabul ettim ve koğuştan çıktım. Hiçbir şekilde iddia edildiği gibi hakaret etmedim. Hakkımdaki suçlamayı kabul etmiyorum” şeklinde savunmada bulunmuştur. 5237 sayılı TCY’nın “Hakaret” başlıklı 125. maddesinde; “ ( 1 ) Bir kimseye onur, şeref ve saygınlığını rencide edebilecek nitelikte somut bir fiil veya olgu isnat eden veya sövmek suretiyle bir kimsenin onur, şeref ve saygınlığına saldıran kişi, üç aydan iki yıla kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır. Mağdurun gıyabında hakaretin cezalandırılabilmesi için fiilin en az üç kişiyle ihtilât ederek işlenmesi gerekir. ( 2 ) Fiilin, mağduru muhatap alan sesli, yazılı veya görüntülü bir iletiyle işlenmesi hâlinde, yukarıdaki fıkrada belirtilen cezaya hükmolunur. ( 3 ) Hakaret suçunun; a ) Kamu görevlisine karşı görevinden dolayı, b ) Dinî, siyasî, sosyal, felsefi inanç, düşünce ve kanaatlerini açıklamasından, SAYI: 1 YARGITAY KARARLARI 67 değiştirmesinden, yaymaya çalışmasından, mensup olduğu dinin emir ve yasaklarına uygun davranmasından dolayı, c ) Kişinin mensup bulunduğu dine göre kutsal sayılan değerlerden bahisle, İşlenmesi hâlinde, cezanın alt sınırı bir yıldan az olamaz. ( 4 ) Hakaretin alenen işlenmesi halinde ceza altıda biri oranında artırılır. ( 5 ) Kurul hâlinde çalışan kamu görevlilerine görevlerinden dolayı hakaret edilmesi hâlinde suç, kurulu oluşturan üyelere karşı işlenmiş sayılır. Ancak, bu durumda zincirleme suça ilişkin madde hükümleri uygulanır” hükmü yer almaktadır. Maddenin birinci fıkrasında hakaret suçunun temel şekli, üçüncü ve dördüncü fıkralarında ise nitelikli halleri düzenlenmiş olup, madde gerekçesinde de; “Hakaret fiillerinin cezalandırılmasıyla korunan hukuki değer, kişilerin şeref, haysiyet ve namusu, toplum içindeki itibarı, diğer fertler nezdindeki saygınlığıdır” şeklinde açıklama yapılmıştır. Buna göre, suçun konusu kişilerin onur, şeref ve saygınlığı olup, somut bir fiil veya olgu isnat etme ya da sövme suretiyle kişilerin onur, şeref ve saygınlığına saldırma eylemi hakaret suçunu oluşturacaktır. Ceza Genel Kurulu’nun 14.10.2008 gün ve 170-220 sayılı kararında da belirtildiği üzere; 5237 sayılı Türk Ceza Yasasında, 765 sayılı Türk Ceza Yasasındaki hakaret ve sövme suçu ayrımı kaldırılmıştır. Hakaret fiillerinin cezalandırılmasıyla korunan hukuki değer, kişilerin şeref, haysiyet ve namusu, toplum içindeki itibarı, diğer fertler nezdindeki saygınlığı olup, bu suçun oluşabilmesi için, davranışın kişiyi küçük düşürmeye matuf olarak gerçekleştirilmesi gerekmektedir. Somut bir fiil ya da olgu isnat etmek veya sövmek şeklindeki seçimlik hareketlerden biri ile gerçekleştirilen eylem, bireyin onur, şeref ve saygınlığını rencide edebilecek nitelikte ise hakaret suçu oluşacaktır. Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; 06.10.2005 günlü tutanak içeriği, aşamalarda değişmeyen katılan ile mağdurlarının anlatımları, bu anlatımların tutanak içeriğini doğrulaması, sanığın katılan ve mağdurlar ile arasında herhangi bir husumet olduğu yönünde savunmasının bulunmaması, sanıkla husumetleri bulunmayan katılan ve mağdurların sanık aleyhine olacak şekilde tutanak düzenlemelerini gerektiren herhangi bir nedenin olmaması, olaydan hemen sonra düzenlenen tutanak üzerine yapılan disiplin soruşturması sonucunda cezaevi disiplin kurulunca sanığın 5 gün hücre hapsi cezasıyla cezalandırılması ve katılan ile mağdurlar hakkında iftira ve tehdit suçlarından takipsizlik kararı verilmiş olması karşısında; Sivas Kapalı Ceza ve İnfaz Kurumunda hükümlü olan sanığın olay günü geçici olarak elişi atölyesi olarak tahsis edilen bölümde çalışma yaptığı sırada atölyeye gelen ve atölyenin koğuş olarak düzenleneceğini 68 LEGES Kamu Hukuku Dergisi ŞUBAT 2013 bildiren katılan ve mağdurlara hitaben “sizler kim oluyorsunuz da benim çalışmamı engelliyorsunuz. Bana kimse engel olamaz. Şerefsizler” diyerek hakaret suçunu işlediğinin kabulü gerekmektedir. Bu nedenle, sanığın suçtan ve cezadan kurtulmaya yönelik savunmasına itibar ederek beraatına karar veren yerel mahkeme hükmü isabetsizdir. Bu itibarla, Özel Daire bozma kararı yerinde olup, yerel mahkeme direnme hükmünün bozulmasına karar verilmelidir. SONUÇ : Açıklanan nedenlerle; 1- Sivas 2. Sulh Ceza Mahkemesinin 30.09.2009 gün ve 322-794 sayılı direnme hükmünün sanığın suçunun sabit olduğunun gözetilmemesi isabetsizliğinden BOZULMASINA, 2- Dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay C. Başsavcılığına TEVDİİNE, 31.10.2012 günü yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi. İLGİLİ MEVZUAT METİNLERİ 5237/m.125 TÜRK CEZA KANUNU (1) Bir kimseye onur, şeref ve saygınlığını rencide edebilecek nitelikte somut bir fiil veya olgu isnat eden (Mülga İbare: 29/06/2005-5377/15 md.) veya sövmek suretiyle bir kimsenin onur, şeref ve saygınlığına saldıran kişi, üç aydan iki yıla kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır. Mağdurun gıyabında hakaretin cezalandırılabilmesi için fiilin en az üç kişiyle ihtilat ederek işlenmesi gerekir. (2) Fiilin, mağduru muhatap alan sesli, yazılı veya görüntülü bir iletiyle işlenmesi halinde, yukarıdaki fıkrada belirtilen cezaya hükmolunur. (3) Hakaret suçunun; a) Kamu görevlisine karşı görevinden dolayı, b) Dini, siyasi, sosyal, felsefi inanç, düşünce ve kanaatlerini açıklamasından, değiştirmesinden, yaymaya çalışmasından, mensup olduğu dinin emir ve yasaklarına uygun davranmasından dolayı, c) Kişinin mensup bulunduğu dine göre kutsal sayılan değerlerden bahisle, İşlenmesi halinde, cezanın alt sınırı bir yıldan az olamaz. (4) (Değişik Dördüncü Fıkra: 29/06/2005-5377/15 md.) Hakaretin alenen işlenmesi halinde ceza altıda biri oranında artırılır. (5) (Değişik Beşinci Fıkra: 29/06/2005-5377/15 md.) Kurul hâlinde çalışan kamu görevlilerine görevlerinden dolayı hakaret edilmesi hâlinde suç, kurulu oluşturan üyelere karşı işlenmiş sayılır. Ancak, bu durumda zincirleme suça ilişkin madde hükümleri uygulanır. SAYI: 1 YARGITAY KARARLARI 69 YARGITAY CEZA GENEL KURULU Tarih: 9.10.2012 Esas: 2011/4-301 Karar: 2012/1800 İCRA CEZA MAHKEMESİ HAKİMİNİN HAKARET FİİLİNİ İŞLEYİP İŞLEMEDİĞİ BERAAT EDEN SANIĞIN KENDİSİNİ VEKİLLE TEMSİL ETTİRMESİ DURUMUNDA SANIK LEHİNE VEKALET ÜCRETİNE HÜKMEDİLMESİ GEREĞİ ŞİKAYETÇİ VEKİLİNİN HAKİME HAKARET DAVASI AÇMASI İ HAKARET YARGILAMA GİDERİ İlgili Kanun/Madde: 5237/m.125 5271/m.223 DAVA : Hakaret suçundan sanık U. A.’ın 5271 sayılı CYY’nın 223/2e maddesi uyarınca beraatına ilişkin, Yargıtay 4. Ceza Dairesince verilen 23.06.2011 gün ve 10-13 sayılı hükmün sanık ve müdafii tarafından beraat kararının gerekçesine ve vekalet ücretine yönelik olarak temyiz edilmesi üzerine Yargıtay C.Başsavcılığının bozma istekli 19.08.2011 gün ve 68552 sayılı tebliğnamesi ile Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır: KARAR : Ceza Genel Kurulunun 27.06.1994 gün ve 174-196 sayılı kararı ile Özel Dairelerin duraksamasız uygulamalarına göre beraat kararlarının sanık tarafından gerekçeye yönelik olarak temyiz edebileceği kabul edildiğinden, hükmün temyizen incelenmesi olanaklı görülmüştür. Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanık hakkındaki beraat kararının CYY’nın 223/2-e maddesi uyarınca verilmesinin isabetli olup olmadığı ile beraat eden ve kendisini müdafi ile temsil ettiren sanık lehine vekalet ücretine hükmedilmesi gerekip gerekmediğinin belirlenmesine ilişkindir. İncelenen dosya içeriğinden; Mağdur A. U.’un Adalet Müfettişine; “16.06.2009 günü arkadaşım olan 70 LEGES Kamu Hukuku Dergisi ŞUBAT 2013 Av. A. Ç. tarafından verilen yetki belgesine istinaden İzmir 10. İcra Ceza Mahkemesindeki 2008/1089 esas sayılı davanın duruşmasına katılmak amacıyla 09.30’da duruşma salonuna geldim, duruşma başlamadan önce dosyayı incelediğimde icra takip dosyasının mahkeme dosyasının içinde olmadığını, Adana Nöbetçi İcra Ceza Mahkemesine yazılan talimatın şikâyet edilen borçlunun vatandaşlık numarası bulunmaması nedeniyle bila ikmal iade edildiğini gördüm. Saat 09.30’dan 12.15’e kadar duruşma sırasının gelmesi için bekledim. Sırası gelince davanın duruşmasına başlandı. Hakim bey dosyayı önüne alarak ‘dosyada bulunan yetki belgesindeki imza Avukat A. Ç.’e mi ait’ diye sordu. Cevaben ‘evet’ deyince bu kez ‘şikâyet olunanın kimlik numarası sizde var mı’ diye yeni bir soru sorması üzerine ben de ‘hakim bey dosya bize ait değil arkadaşımın ricası üzerine duruşmaya katılıyorum, yazılan talimat bila ikmal iade olunmuş, süre verilsin eksiklikleri tamamlayalım’ dedim. Hakim bey ‘bu dosyanın içinde icra dosyası yok gidin alın getirin’ diyerek dosyayı kürsünün kenarına itti. Bunun üzerine tekrar ‘hakim bey yazılan talimat borçlunun kimlik numarası olmadığından bila ikmal iade olmuş, tarafımıza süre verilsin eksikliği tamamlayalım’ dedim. Fakat hakim bey ‘öğleden sonra geleceksiniz’ diye karşılık vermesi üzerine, tekrar kendisine ‘hakim bey saat 09.30’ dan beri bekliyoruz şu anda saat 12.15 deyince’, cevaben, ‘burada oturacağınıza gidin işinizi yapın, icra dosyasını getirseydiniz’ dedi. Bu kez sanığa küçük çocuğum hasta öğleden sonra doktora gitmek üzere randevu aldım, öğleden sonra duruşmaya katılmam mümkün olmaz dedim. Sanığın da gelmezsen dosya düşer şeklinde cevap vermesi üzerine hakim bey dosyayı alın, ya talik edin, ya da duruşmayı yapın, şartları varsa reddedin veya bizi mazeretli sayın dedim. Hakim bey de cevaben, ders verir gibi bir tavır takınarak, olmaz, öğleden sonra geleceksin, gelip işinizi yapacaksınız, işinizi öğrenin şeklinde açıklamada bulundu. Ben de ben şu anda hazırım, öğleden sonra gelmem mümkün değil, davayı düşürecekseniz düşürün, sorumluluk sizin diyerek duruşma salonunu terk ettim. Duruşma salonundan koridora çıktığımda hakim beyin, koridordan duyulacak kadar yüksek sesle ‘defol git’ diye bağırdığını duyunca geri dönerek, hakim bey nasıl böyle bir şey söyleyebilirsiniz diyerek, duruşma salonunda bekleyen avukat arkadaşları işaret edip, bu arkadaşları şahit göstererek tutanak tutup sizi şikâyet edeceğim dedim. Sanık da karşılık olarak ‘git ne yaparsan yap’ dedi” şeklinde anlatımda bulunduğu, yargılama aşamasında anlatımlarını tekrarlayarak sanık hakkındaki şikayetinden vazgeçtiği, Tanık F.O.’in aşamalarda özetle; “benden önceki duruşmalar yapılırken ben, duruşma salonundaki dinleyici koltuklarında evraklarımı inceliyordum, yanılmıyorsam saat 12.20 sıralarında mağdur Av. A.U.’un sırası geldi, kendisi duruşma salonunda davacı vekiline tahsis edilen bölüme geçti SAYI: 1 YARGITAY KARARLARI 71 ve duruşma başladı, hakim bey ‘icra dosyası gelmemiş’ şeklinde bir söz söyledi, bunun üzerine mağdur da, ‘biz yetki belgesine dayanarak bu davaya giriyoruz, duruşma öncesi dosyayı incelediğimde eksiklikler gördüm, süre verilirse bunları ikmal ederiz’ şeklinde bir cevap verdi. Bu sırada hakim bey ‘oturacağınıza icra dosyasını getirseydiniz, ben bu dosyayı öğleden sonraya bırakıyorum’ dedi. Mağdur da ‘benim çocuğum hasta, öğleden sonra doktora götüreceğim, dosyada zaten eksiklikler var, öğleden sonra da duruşma yapılsa süre verilecek o bakımdan duruşmayı öğleden sonraya bırakmayalım’ şeklinde beyanda bulundu. Buna rağmen sanık ‘hayır ben öğleden sonra bu duruşmayı yapacağım dosyayı getirin’ dedi. Mağdur da ‘ben durumumu arz ediyorum, öğleden sonraya kalamam çocuğumu hastaneye götüreceğim’ dedi. Bu sırada sanık kürsüden kalktı, cübbesini omuzlarından sıyırdı, hâl ve tavırlarından duruşmanın bittiği izlenimini edindim. Mağdur, sanığın bu tavrını görünce duruşma salonunu terk etti. Bu sırada sanık koltuğuna tekrar oturdu, ‘defol git’ şeklinde bir cümle sarf etti. Bu sözü işiten mağdur da tekrar duruşma salonuna döndü ve sanığa hitaben ‘bana bu tarzda davranma hakkınız yok, bu sözleri zapta geçin ben şikâyette bulunacağım’ şeklinde cevap verdi ve oradan ayrıldı. Ben duruşma salonundan 12.40 civarında ayrıldım” dediği, yargılama sırasında anlatımları ile tanıklar D.Ç., S. Ç. ve S. S.’’in anlatımları arasında oluşan çelişki sorulduğunda anlatımında ısrar ettiği, Tanık B.Ç.’nin aşamalarda özetle; “Olay günü vekil sıfatıyla takip ettiğim dosyalar olduğundan 10. İcra Ceza Mahkemesindeki duruşma salonunda dinleyici kısmında oturuyor, sıramın gelmesini bekliyordum. Hakim bey duruşmaları sırasıyla yapıyordu. Saat 12.00’yi geçmişti. Mağdur Av. A. U. sırası gelince duruşma salonunda davacı bölüme geçti. Fakat o sırada sanığın fiilen duruşmaya başlayıp başlamadığını hatırlamıyorum. Yani diğer bir deyişle duruşma zaptının yazılmaya başlayıp başlamadığını bilmiyorum. Fakat şöyle bir konuşma oldu, hakim beyin sorusu üzerine mağdur söz alarak ‘talimat bilâ ikmal dönmüş, yeniden talimat yazılması gerekiyor, eksikliğin giderilmesi gerektiğinden icra dosyasını getirmedim’ dedi. Bu sırada sanık ‘sanığın kimlik numarasını biliyor musun’ şeklinde mağdura bir soru yöneltti. Mağdurun ne cevap verdiğini tam hatırlamıyorum. Bu ana kadar konuşmalar normal ses tonuyla devam ediyordu. Dosya sanığın önünde mağdur avukat da duruşma salonunda davacılara tahsis edilen yerdeydi. Bu sırada sanık icra dosyasının gelmesi gerektiği şeklinde bir beyanda bulununca mağdur avukat ‘hakim bey şu an öğle arası olduğu için icra dosyasını getirme imkanım olmaz, çocuğum hasta olduğundan öğleden sonra doktora götürmem gerekiyor, duruşma yapılsın’ şeklinde bir beyanda bulundu. Fakat sanık ısrarlı ve kesin bir şekilde ‘icra dosyasını getireceksiniz’ şeklinde açıklamada bulununca mağdur yine mazeretini tekrarlayarak dosyada eksiklikler var zaten erteleme 72 LEGES Kamu Hukuku Dergisi ŞUBAT 2013 kararı verilecek, öğleden sonra benim duruşmada bulunmam mümkün değil, duruşmayı bitirin şeklinde cevap verince hakim bey ‘icra dosyasını getirin, işinizi yapmıyorsunuz’ diyerek dava dosyasını kaldırıp kenara koydu. O sırada mağdur duruşma salonundan çıktı. Sanık cübbesini çıkarmak üzereydi ve birden mağdurun çıktığı duruşma salonu giriş kapısına doğru ‘defol git’ diye bağırdı. Bunun üzerine mağdur yeniden duruşma salonuna gelerek ‘hakim bey benimle bu şekilde konuşmaya hakkınız yok, hakkınızda tutanak tutup şikâyette bulunacağım’ dedi ve salondan çıktı. Mağdur çıkınca ortalık sakinleşti. Duruşma devam etti. Kalan birkaç dosyanın duruşması da yapıldı” şeklinde anlatımda bulunduğu, yargılama aşamasında anlatımları ile tanıklar D.Ç., S.Ç. ve S. S.’’in anlatımları arasında oluşan çelişki sorulduğunda anlatımında ısrar ettiği, Tanık S.Ç.’in Adalet Müfettişine vermiş olduğu beyanında; “Ben olay günü duruşma zabıt kâtibiydim. İcra Ceza Mahkemesinde dosyaların hiç biri UYAP’a aktarılmamıştır. O bakımdan şikâyetçinin dosyasında duruşmanın tam olarak saat kaçta başladığını söyleyemeyeceğim. Ancak o gün sabah 09.00 da duruşmalara başladık. Sırasıyla mevcutlu olan tüm dosyaları aldık. Saat 12.00 olunca hakim bey birkaç dosyayı da yapıp yemeğe çıkalım dedi. Yanılmıyorsam 12.20 sularında mağdur avukatın dosyasını aldık. Mağdur avukat davacı bölümüne geçti. Hakim bey duruşmaya başladı. Ben zabıt katibi olarak duruşma zabtının ilgili bölümlerini ( davacı vekili geldi, açık duruşmaya başlandı... gibi ) kısımlarını yazdım. Bu sırada hakim bey icra dosyasının eksik olduğunu görünce mağdura ‘dosyayı getirtin, duruşmayı öğleden sonra yapayım’ dedi. Sanığın bu talebi üzerine mağdur, benim öğleden sonra hastam var, gelemeyeceğim duruşmayı şimdi bitirin şeklinde bir cevap verdi. Sanık da icra dosyasının gelmesi lazım, getirseydiniz karara çıkarabilirdim, dedi. Mağdur ısrar etti, öğleden sonra gelemeyeceğini, duruşmanın talik edilmesini istedi. Sanık, mağdur avukatın bu talebini kabul etmedi ve icra dosyasının getirtilmesi gerektiğini, bundan sonra dosya hakkında karar vereceğini belirtince mağdur hastası olduğu için öğleden sonra gelemeyeceğini söyledi. Sanık öğleden sonra gelmediğiniz takdirde dosyayı düşürürüm deyince mağdur elini kürsüye doğru sallayarak ‘düşürürsen düşür’ deyip duruşma salonundan çıktı. O sırada sanık normal ses tonuyla, bağırmadan, kendi kendine ‘biz de defolup gideceğiz’ gibi bir söz söyledi. O sırada mağdur tekrar duruşma salonuna girdi. Bana defol git diyemezsin şeklinde karşılık verdi. Sanık da bunun üzerine ‘ben defol git dememiştim ama sen nasıl anlarsan anla’ şeklinde cevap verdi. Mağdur da bunun üzerine ‘sizi şikâyet edeceğim, buradakileri de şahit göstereceğim diyerek’ duruşma salonunu terk etti” dediği yargılama sırasında ifadesinden kısmen dönerek olay tarihinde duruşmaya gelen kişinin mağdur olmadığını ve duruşma zaptını kesinlikle yazmaya başlamadığını söylediği, SAYI: 1 YARGITAY KARARLARI 73 Tanık S. S.’in Adalet Müfettişine vermiş olduğu ifadesinde; “Olay günü mübaşir olarak görev yapıyordum. Mağdur avukatın takip ettiği dosyanın sırası gelince duruşmaya başlandı. Duruşmaya başlandığında salondaydım. Bilgisayarda celse açıldı, görevli zabıt katibi yazmaya başladı. Hakim bey ‘icra dosyası eksik, bunun gelmesi gerekiyor, öğle arasında icra dosyasını getirtebilirsek iyi olur, dosya bir yıldır sürüncemede kalmış, borçlunun kimlik numarası gerekiyor, ayrıca yeniden talimat yazılması için masraf vermeniz gerekiyor’ dedi. Bunun üzerine mağdur ‘ben icra dosyasını getiremem, öğleden sonra çocuğum hasta olduğu için doktora gideceğim, ayrıca ben geçici olarak duruşmaya giriyorum, pul parası da veremem, bu nedenle duruşma günü verirseniz iyi olur’ dedi. Sanık da bu dosya zaten bir yıldır sürüncemede kalmış, daha ne kadar ertelenebilir, takip dosyasını getirtelim, ondan sonra karar veririm dedi. Bunun üzerine mağdur elini kürsüye doğru sallayarak ‘ben öğleden sonra gelemem düşürürseniz düşürün’ diyerek duruşma salonundan çıktı. Ben de arkasından çıktım. Bu sebeple duruşma salonunda sanığın ne dediğini bilmiyorum. Sonra birden, biz koridordayken mağdur tekrar duruşma salonuna döndü. Ben duruşma salonunun kapısının dışındayken, mağdur da duruşma salonunun 1-2 metre iç tarafında olduğu halde ‘arkadaşları şahit göstereceğim’ diyordu. Mağdur sözlerini söyledikten sonra oradan ayrıldı. Bu sırada duruşma salonunda Av. F. Bey ve Av. B. Hanım vardı” şeklinde anlatımda bulunduğu, yargılama aşamasında bu anlatımından kısmen dönerek olay günü sanık ile tartışan kişinin mağdur olmadığını ve tartışmanın başka bir dosyanın duruşması yapılırken gerçekleştiğini ifade ettiği, Savunma tanığı D.Ç.’in özetle; “... Ben duruşma salonunun kapısının önündeydim. Mübaşir icra dosyasını alıp getirdi. Duruşma salonuna girip, icra dosyasını hakim beye verdi. O sırada dinleyici kısmında oturan avukat kalktı. Benim duruşmamı da yapın dedi. Hakim bey icra dosyasını getirin, bu dosya 1 senedir sürüncemede bekliyor diye cevap verdi. Bunun üzerine avukat öğleden sonra çocuğumu hastaneye götüreceğim, öğleden sonra gelemem duruşmamı şimdi yapın dedi. Avukat yetki belgesini hakim beye sundu. Hakim bey şu anda başka duruşma yapıyoruz dedi. Avukat ısrar edince yetki belgesini almak durumunda kaldı. Yetki belgesindeki imzanın yetki veren avukata ait olup olmadığını sordu. Avukat imzanın yetki veren avukata ait olduğunu söyledi. Hakim bey o zaman icra dosyasını getirin duruşmayı hemen yapayım dedi. Avukat ise saatin geçtiğini dosyayı getirmeyeceğini, çocuğunun hasta olduğunu onu hastaneye götüreceğini, öğleden sonra gelemeyeceğini söyleyip, düşürürsen düşür diyerek duruşma salonundan çıktı. Ben kapıda beklediğim için beni bir iki adım geçip koridora çıkmıştı. Bu sırada sanık da ‘gidersen git biz de birazdan defolup gideceğiz’ dedi. Bunun üzerine avukat geri dönerek lafın neresini duydu bilmiyorum ‘bana defol git diyemezsiniz, 74 LEGES Kamu Hukuku Dergisi ŞUBAT 2013 hakaret ediyorsunuz’ dedi. Sanık da ‘ben sana defol git demedim, senin kendi bileceğin iş, istediğini yapabilirsin’ dedi” şeklinde anlatımda bulunduğu, Tanık A. Ç.’ün anlatımında özetle; olay günü işi olması nedeniyle İzmir 10. İcra Ceza Mahkemesinde devam eden yargılamanın duruşmasına katılması için mağdura yetki belgesi verdiğini, duruşma sonrası kendisini arayıp sorduğunda, dosyanın karara çıkmadığını, hakim beyle arasında tartışma geçtiğini söylediğini, yetki belgesindeki imzanın kendisine ait olduğunu ifade ettiği, Sanık U. A.’ın İzmir 10. İcra Ceza Mahkemesi hakimi olup, 31.12.1991 tarihinde birinci sınıfa ayrıldığı, Mağdur A. U. ile tanıklar F.O., B.Ç. ve D.Ç.’in İzmir Barosuna kayıtlı serbest avukat oldukları, tanık S. Ç.’in İzmir 10. İcra Ceza Mahkemesinde zabıt katibi, tanık S. S.’in anılan mahkemede mübaşir olarak görev yaptığı, Sanığın aşamalarda özetle; “Olay tarihinde yargılama yaparken mağdur avukat işinin olduğunu söyledi. Öğleden sonra gelemeyeceğini bildirdi. Ben de icra takip dosyasının gelmesi gerektiğini, dosyanın sürüncemede kaldığını ve duruşmayı bölmemesini söyledim. Çocuğum hasta hastaneye götüreceğim dedi. Ben de duruşma bitsin sizin dosya ile ilgileneceğim dedim. Yetki belgesini üzerime ve kürsüye doğru attı. ‘düşürürsen düşür’ dedi. Ben de ‘biz de birazdan defolup gideceğiz’ dedim. Mağdur üzerine alındı, ‘siz bana defol git diyemezsiniz’ dedi. Ben de mağdura ‘ben size defol git demedim, ancak sen nasıl anlarsan anla’ dedim” şeklinde savunma yaptığı, Anlaşılmaktadır. 5271 sayılı CYY’nın “Duruşmanın sona ermesi ve hüküm” başlıklı 223. maddesinin 2. fıkrası; “ ( 2 ) Beraat kararı; a ) Yüklenen fiilin kanunda suç olarak tanımlanmamış olması, b ) Yüklenen suçun sanık tarafından işlenmediğinin sabit olması, c ) Yüklenen suç açısından failin kast veya taksirinin bulunmaması, d ) Yüklenen suçun sanık tarafından işlenmesine rağmen, olayda bir hukuka uygunluk nedeninin bulunması, e ) Yüklenen suçun sanık tarafından işlendiğinin sabit olmaması, Hallerinde verilir” şeklinde düzenlenmiş olup, fıkradaki bu hallerden biri gerçekleştiğinde mahkemece fıkranın hangi bendine de dayanıldığı belirtilmek suretiyle sanıklar hakkında beraat kararı verilmesi gerekmektedir. Uyuşmazlığın sağlıklı bir şekilde çözüme kavuşturabilmesi için CYY’nın 223. maddesinin 2. fıkrasında yer alan “yüklenen suçun sanık tarafından işlenmediğinin sabit olması” ve “yüklenen suçun sanık tarafından işlendiğinin sabit olmaması” kavramları üzerinde durulması gerekmektedir. Yüklenen suçun sanık tarafından işlenmediğinin sabit olması; mahkeme SAYI: 1 YARGITAY KARARLARI 75 tarafından yapılan yargılama sonucunda yargılama konusu suçun sanık tarafından işlenmediğinin kesin olarak belirlenmesidir. Diğer bir ifade ile yüklenen suçun başkası tarafından işlendiği, sanık tarafından işlenmesinin olanaksız olduğu, kesin delillerle sanık tarafından işlenmediğinin belirlendiği hallerde suçun sanık tarafından işlenmediğinin sabit olmasından bahsedilebilir. Bu durumda yargılama konusu eylemle sanığın ilişkisini kesen açık bir belirleme yapılmış olmalıdır. Yüklenen suçun sanık tarafından işlendiğinin sabit olmaması ise; yargılama sonucunda sanık ile eylem arasında ilişki kurulmakla birlikte sanığın suçu işlediğinin kesin, açık ve inandırıcı delillerle belirlenememesidir. Bu durumda mahkeme suç ile sanığın ilişkisini tespit etmekte, ancak sanığın yargılama konusu suçu işlediği konusunda şüphede kalmaktadır. 5271 sayılı CYY’nın 223/2-e maddesinde düzenlenen bu beraat nedeni ceza yargılamasının en önemli ilkelerinden biri olan “in dubio pro reo” yani “kuşkudan sanık yararlanır” ilkesinin doğal bir sonucudur. Bu ilke uyarınca, sanığın bir suçtan cezalandırılmasının temel koşulu, suçun kuşkuya yer vermeyen bir kesinlikle ispat edilmesidir. Gerçekleşme şekli kuşkulu ve tam olarak aydınlatılamamış olaylar ve iddialar sanığın aleyhine yorumlanarak mahkûmiyet hükmü kurulamaz. Ceza mahkûmiyeti, yargılama sürecinde toplanan kanıtların bir kısmına dayanılarak ve diğer bir kısmı göz ardı edilerek ulaşılan ihtimali kanıya değil, kesin ve açık bir ispata dayanmalıdır. Bu ispat, hiçbir kuşku ve başka türlü bir oluşa olanak vermeyecek açıklıkta olmalıdır. Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; İzmir 10. İcra Ceza Mahkemesi hakimi olan sanığın, olay günü mahkeme dosyalarının duruşmalarını icra ederken, mağdurun 2008/1089 esas sayılı dosyanın duruşmasına yetki belgesi ile şikayetçi vekili olarak katılmak istediği, anılan dosya içerisinde icra dosyasının bulunmaması nedeniyle sanığın duruşmayı icra dosyası getirildikten sonra yapmak istediği, mağdurun öğleden sonra işi olduğunu bildirerek duruşmanın derhal yapılması yönünde ısrar etmesi üzerine başlayan tartışma sonucunda mağdurun yetki belgesini bırakarak duruşma salonundan ayrıldığı, bu sırada mağdur ile tanıklar F.O. ve B.Ç.’nin anlatımlarına göre sanığın mağdura hitaben “defol git” dediği, savunma ve savunma tanıklarına göre ise “biz de birazdan defolup gideceğiz” dediği, aşamalarda her iki tarafın anlatımlarında ısrar ettiği ve çelişkilerin giderilemediği anlaşılmakla, Özel Dairece sanığın hakaret suçunu işlediğinin sabit olmaması nedeniyle 5271 sayılı CYY’nın 223/2-e maddesi uyarınca beraatına karar verilmesinde bir isabetsizlik bulunmamaktadır. Uyuşmazlığın bu şekilde çözüme kavuşturulmasından sonra beraat eden sanığın kendisini vekille temsil ettirmesi durumunda sanık lehine vekalet ücretine hükmedilmesi gerekip gerekmediği hususunun ele alınması 76 LEGES Kamu Hukuku Dergisi ŞUBAT 2013 gerekmektedir: 5271 sayılı CYY’nın “Yargılama giderleri” başlıklı 224. maddesi; “ ( 1 ) Harçlar ve tarifesine göre ödenmesi gereken avukatlık ücretleri ile soruşturma ve kovuşturma evrelerinde yargılamanın yürütülmesi amacıyla Devlet Hazinesinden yapılan her türlü harcamalar ve taraflarca yapılan ödemeler yargılama giderleridir. ( 2 ) Hüküm ve kararda yargılama giderlerinin kimlere yükletileceği gösterilir...” şeklinde düzenlenmiş, avukatlık ücretlerinin yargılama giderleri kapsamında olduğu açıkça belirtilmiştir. Öte yandan, 1136 sayılı Avukatlık Yasasının 168. maddesi uyarınca Türkiye Barolar Birliğince Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi yayımlanmaktadır. 23.12.2006 tarihinde Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 2007 yılı Avukatlık Asgari Ücret Tarifesinin 13/5. maddesinde; “Beraat eden ve kendisini vekil ile temsil ettiren sanık yararına hazine aleyhine maktu avukatlık ücretine hükmedilir” şeklinde düzenlemeye yer verilmiş, bu tarihten sonra yayımlanan asgari ücret tarifelerinde de aynı hükme yer verilmeye devam edilmiştir. Konuyla ilgili 26.05.1935 gün ve 111-7 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında ise; “Ceza davalarındaki yargılama giderlerinin hükmün tamamlayıcı bir parçası olduğu ve Yargılama giderlerinin tek başına temyiz edilebileceği” sonuçlarına ulaşılmıştır. Yasal düzenlemeler ve içtihadı birleştirme kararı ışığında, hükmün tamamlayıcı parçası olan yargılama giderlerinin hüküm ve kararlarda gösterilmesi, giderlerin kim tarafından karşılanacağının belirtilmesi gerekmektedir. Bu kapsamda mahkemece yargılama giderleri içerisinde bulunan avukatlık ücretleri de kararda gösterilecek ve ücretlerin hangi tarafça karşılanacağı belirtilecektir. Aksi uygulama 5271 sayılı CYY’nın 324. maddesine aykırılık oluşturmaktadır. Bununla birlikte hükümde vekalet ücretine hükmedilmemesi hukuka aykırı ise de; mahkemece belirlenecek vekalet ücretinin tarife ile belirlenmiş olması ve yeniden yargılamayı gerektirmemesi nedeniyle bu hususun tek başına bozma nedeni yapılmayıp, hükmün düzelterek onanmasına karar verilmesi yerinde bir uygulama olacaktır. Bu itibarla, Yargıtay 4. Ceza Dairesi kararının kendisini müdafi ile temsil ettiren ve beraat eden sanık lehine maktu vekalet ücretine hükmedilmemesi isabetsizliğinden bozulmasına, ancak yeniden yargılamayı gerektirmeyen bu konuda, 1412 sayılı CYUY’nın, 5320 sayılı Yasanın 8. maddesi uyarınca halen yürürlükte bulunan 322. maddesi gereğince karar verilmesi olanaklı olduğundan, hüküm fıkrasına “03.12.2010 tarihinde yürürlüğe giren ve karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesine göre SAYI: 1 YARGITAY KARARLARI 77 Yargıtay’da ilk derecede görülen davalar için belirlenen 2.200 Lira maktu vekalet ücretinin hazineden alınarak sanığa verilmesine” şeklinde paragraf eklenmek suretiyle hükmün düzeltilerek onanmasına karar verilmelidir. SONUÇ : Açıklanan nedenlerle; 1- Yargıtay 4. Ceza Dairesinin 23.06.2011 gün ve 10-13 sayılı kararının beraat eden ve kendisini müdafii ile temsil ettiren sanık lehine maktu vekalet ücretine hükmedilmemesi isabetsizliğinden BOZULMASINA, Ancak, yeniden yargılama yapılmasını gerektirmeyen bu konuda, 1412 sayılı CYUY’nın, 5320 sayılı Yasanın 8. maddesi uyarınca halen yürürlükte bulunan 322. maddesi gereğince karar verilmesi olanaklı olduğundan, hüküm fıkrasına “03.12.2010 tarihinde yürürlüğe giren ve karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesine göre Yargıtay’da ilk derecede görülen davalar için belirlenen 2.200 Lira maktu vekalet ücretinin sanığa verilmesine” şeklinde paragraf eklenmek suretiyle diğer yönleri usul ve yasaya uygun olan hükmün DÜZELTİLEREK ONANMASINA, 2- Dosyanın Yargıtay 4. Ceza Dairesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 09.10.2012 günü yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi. İLGİLİ MEVZUAT METİNLERİ 5237/m.125 TÜRK CEZA KANUNU (1) Bir kimseye onur, şeref ve saygınlığını rencide edebilecek nitelikte somut bir fiil veya olgu isnat eden (Mülga İbare: 29/06/2005-5377/15 md.) veya sövmek suretiyle bir kimsenin onur, şeref ve saygınlığına saldıran kişi, üç aydan iki yıla kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır. Mağdurun gıyabında hakaretin cezalandırılabilmesi için fiilin en az üç kişiyle ihtilat ederek işlenmesi gerekir. (2) Fiilin, mağduru muhatap alan sesli, yazılı veya görüntülü bir iletiyle işlenmesi halinde, yukarıdaki fıkrada belirtilen cezaya hükmolunur. (3) Hakaret suçunun; a) Kamu görevlisine karşı görevinden dolayı, b) Dini, siyasi, sosyal, felsefi inanç, düşünce ve kanaatlerini açıklamasından, değiştirmesinden, yaymaya çalışmasından, mensup olduğu dinin emir ve yasaklarına uygun davranmasından dolayı, c) Kişinin mensup bulunduğu dine göre kutsal sayılan değerlerden bahisle, İşlenmesi halinde, cezanın alt sınırı bir yıldan az olamaz. (4) (Değişik Dördüncü Fıkra: 29/06/2005-5377/15 md.) Hakaretin alenen işlenmesi halinde ceza altıda biri oranında artırılır. (5) (Değişik Beşinci Fıkra: 29/06/2005-5377/15 md.) Kurul hâlinde çalışan kamu görevlilerine görevlerinden dolayı hakaret edilmesi hâlinde suç, kurulu oluşturan 78 LEGES Kamu Hukuku Dergisi ŞUBAT 2013 üyelere karşı işlenmiş sayılır. Ancak, bu durumda zincirleme suça ilişkin madde hükümleri uygulanır. 5271/m.223 CEZA MUHAKEMESİ KANUNU (1) Duruşmanın sona erdiği açıklandıktan sonra hüküm verilir. Beraat, ceza verilmesine yer olmadığı, mahkûmiyet, güvenlik tedbirine hükmedilmesi, davanın reddi ve düşmesi kararı, hükümdür. (2) Beraat kararı; a) Yüklenen fiilin kanunda suç olarak tanımlanmamış olması, b) Yüklenen suçun sanık tarafından işlenmediğinin sabit olması, c) Yüklenen suç açısından failin kast veya taksirinin bulunmaması, d) Yüklenen suçun sanık tarafından işlenmesine rağmen, olayda bir hukuka uygunluk nedeninin bulunması, e) Yüklenen suçun sanık tarafından işlendiğinin sabit olmaması, Hallerinde verilir. (3) Sanık hakkında; a) Yüklenen suçla bağlantılı olarak yaş küçüklüğü, akıl hastalığı veya sağır ve dilsizlik hali ya da geçici nedenlerin bulunması, b) (Değişik bend: 25/05/2005-5353 S.K./30.mad) Yüklenen suçun hukuka aykırı fakat bağlayıcı emrin yerine getirilmesi suretiyle veya zorunluluk hali ya da cebir veya tehdit etkisiyle işlenmesi, c) Meşru savunmada sınırın heyecan, korku ve telaş nedeniyle aşılması, d) Kusurluluğu ortadan kaldıran hataya düşülmesi, Hallerinde, kusurunun bulunmaması dolayısıyla ceza verilmesine yer olmadığı kararı verilir. (4) İşlenen fiilin suç olma özelliğini devam ettirmesine rağmen; a) Etkin pişmanlık, b) Şahsî cezasızlık sebebinin varlığı, c) Karşılıklı hakaret, d) İşlenen fiilin haksızlık içeriğinin azlığı, Dolayısıyla, faile ceza verilmemesi hallerinde, ceza verilmesine yer olmadığı kararı verilir. (5) Yüklenen suçu işlediğinin sabit olması halinde, sanık hakkında mahkûmiyet kararı verilir. (6) Yüklenen suçu işlediğinin sabit olması halinde, belli bir cezaya mahkûmiyet yerine veya mahkûmiyetin yanı sıra güvenlik tedbirine hükmolunur. (7) Aynı fiil nedeniyle, aynı sanık için önceden verilmiş bir hüküm veya açılmış bir dava varsa davanın reddine karar verilir. (8) Türk Ceza Kanununda öngörülen düşme sebeplerinin varlığı ya da soruşturma veya kovuşturma şartının gerçekleşmeyeceğinin anlaşılması hallerinde, davanın düşmesine karar verilir. Ancak, soruşturmanın veya kovuşturmanın yapılması şarta SAYI: 1 YARGITAY KARARLARI 79 bağlı tutulmuş olup da şartın henüz gerçekleşmediği anlaşılırsa; gerçekleşmesini beklemek üzere, durma kararı verilir. Bu karara itiraz edilebilir. (9) Derhâl beraat kararı verilebilecek hâllerde durma, düşme veya ceza verilmesine yer olmadığı kararı verilemez. (10) Adlî yargı dışındaki bir yargı merciine yönelik görevsizlik kararı kanun yolu bakımından hüküm sayılır. 80 LEGES Kamu Hukuku Dergisi ŞUBAT 2013 YARGITAY CEZA GENEL KURULU Tarih: 2.10.2012 Esas: 2012/3-472 Karar: 2012/1798 BOZMA İLAMINA UYULMASINA KARAR VERİLMESİ ORMAN KANUNA AYKIRILIK ÇELİŞKİLİ KARAR İlgili Kanun/Madde: 6831/m.91 DAVA : 6831 sayılı Yasaya aykırılık suçundan sanık M. Y.’ın beraatına ilişkin, Pozantı Sulh Ceza Mahkemesince verilen 27.10.2006 gün ve 35-404 sayılı hükmün, katılan vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 3. Ceza Dairesince 08.04.2010 gün ve 17284-6659 sayı ile; “… Toplanan delillere ve dosya kapsamına göre; dava konusu yerlerin 242 ada 12 ve 17 nolu parsellerin içinde kaldığı, Kadastro Mahkemesinin 1994/330 esas 1995/658 sayılı kararıyla 242 ada 12 nolu parselin orman olarak Maliye Hazinesi adına tesciline karar verildiği sanığın eşi olan Halil Yıldız’ın dosyada davalı olduğu, temyiz edilmediğinden 15.02.1996 tarihinde kesinleştiği tapuya hükmen orman vasfı ile Maliye Hazinesi adına 20.03.1996 tarihinde tescil edildiği, Halil Yıldız’ın 25.08.1999 tarihinde öldüğü, 242 Ada 17 nolu parselin ise orman vasfı ile Maliye Hazinesi adına 11.07.1994 tarihinde kayıtlı olduğu, dava konusu yerlerin işgale devam edildiği anlaşılmasına göre sanığın mahkumiyeti yerine yazılı şekilde beraatına karar verilmesi...”, İsabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir. Yerel mahkeme ise 28.02.2011 gün ve 145-16 sayı ile; “... Mahkememizce 27.10.2006 gün ve 404 sayılı karar ile sanığın beraatına dair verilen kararın müdahil vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 3. Ceza Dairesinin 2008/17284 esas ve 2010/6659 karar sayılı ilamı ile bozulmasına karar verilmiş ve mahkememizce yargıtay bozma ilamına uyulmasına karar verilerek yeniden yargılama yapılmıştır. ...Her ne kadar Kadastro mahkemesinin kararına esas teşkil eden bilirkişi raporunda aplikasyon haritasına itibar edilerek dava konusu taşınmazın SAYI: 1 YARGITAY KARARLARI 81 orman sınırları içerisine alındığı ve dava konusu taşınmazın ormanlık alanda kaldığı bildirildiği ancak gerçekte dava konusu taşınmazın kesinleşmiş orman tahdit hattı dışında kaldığı, dava konusu taşınmaz tapuda orman adına kayıtlı olsa da resmi belgelerdeki yanlışlığın sanık aleyhine hüküm doğurmaması gerektiği, tapuya esas teşkil eden Kadastro Mahkemesi kararının sanığın kastını ölçmede yeterli olamayacağı, fiilen orman olmayan taşınmaz açısından orman arazisini işgal ve faydalanma suçunun oluşmayacağı kanaatine varılarak sanığın üzerine atılı suçtan beraatına karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur...”, Gerekçesiyle önceki hükümde direnmiştir. Hükmün o yer Cumhuriyet savcısı ve katılan temsilcisi tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay C. Başsavcılığının 03.03.2012 gün ve 203138 sayılı “bozma” istekli tebliğnamesi ile Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır: KARAR : Özel Daire ile yerel mahkeme arasında oluşan ve Yargıtay Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; suçun unsurlarının oluşup oluşmadığının belirlenmesine ilişkin ise de, bozma ilamına uyulmasına karar verildikten sonra bu karardan dönülerek önceki hüküm gibi karar verilmesinin olanaklı olup olmadığının öncelikle değerlendirilmesi gerekmektedir. İncelenen dosya içeriğinden, yerel mahkemece bozmadan sonra yapılan yargılama sırasında 29.11.2010 tarihli oturumda, bozma ilamına uyulmasına karar verildiği, ancak bozma gereği yerine getirilmeden ilgili kadastro dosyasının istendiği, sanığın öncelikle bozmaya karşı diyeceklerinin tespiti, sonrasında da zararın giderilmesine yönelik iradesinin tespiti için adresi mahkemesine yazı yazıldığı, son oturumda bozma ilamına direnildiği belirtilmeden önceki beraat hükmünün yeniden kurulduğu, gerekçeli kararda da Yargıtay bozma ilamına uyulmasına karar verildiği açıklandıktan sonra hüküm bölümünde sanık hakkında beraat kararı verildiği anlaşılmaktadır. Ceza Genel Kurulunun 06.12.2011 gün ve 197-246, 19.04.2011 gün ve 20-59, 17.04.2007 gün ve 325-100 sayılı kararları ile yerleşik uygulamasına göre, uyma kararı, ara kararı niteliğinde olmayıp, davanın esasını çözümleyen kararlardandır. Bozmaya uymakla, yerel mahkemenin bozma kararında gösterilen esaslara göre işlem yapıp karar verme ödevi doğmaktadır. Sonradan bu kararın bir kısmından veya tamamından açıkça ya da zımnen geri dönülerek ilk hükmün aynen veya yeniden kurulması, uyma kararının hüküm ve sonuçlarını ortadan kaldırmaz. Somut olayda yerel mahkemece 29.11.2010 tarihli oturumda, Özel Dairenin sanığın mahkumiyetine karar verilmesi gerektiğinden bahisle 82 LEGES Kamu Hukuku Dergisi ŞUBAT 2013 hükmün bozulmasına ilişkin 08.04.2010 gün ve 17284-6659 sayılı bozma ilamına uyulmasına karar verildiği halde, bozma gerekleri yerine getirilmeden önceki hükümdeki gibi beraat hükmünün kurulması uyma kararının hüküm ve sonuçlarını ortadan kaldırmayacaktır. Bu itibarla, Özel Daire bozma ilamına uyulmasına karar verildikten sonra dönülemez nitelikteki bu karardan dönerek ilk hükümdeki gibi karar veren, bozma gereklerini yerine getirmeyen ve gerekçeli kararda bu konuda çelişkiye de neden olan yerel mahkeme uygulaması isabetsiz olup hükmün bozulmasına karar verilmelidir. SONUÇ : Açıklanan nedenlerle; 1- Pozantı Sulh Ceza Mahkemesinin 28.02.2011 gün ve 145-16 sayılı hükmünün BOZULMASINA, 2- Dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 02.10.2012 günü yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi. İLGİLİ MEVZUAT METİNLERİ 6831/m.91 ORMAN KANUNU (Değişik madde: 23/09/1983 - 2896/36 md.) 14 üncü maddenin (A) ve (B) bentleriyle yasak edilen fiillerden yapacak emval veren ağaçları kesenler iki aydan bir seneye kadar hapis ve yapacak emvalin beher metre küpü için beşbin liradan yirmibin liraya kadar adli para cezası ile cezalandırılır. Ancak yirmi santimetre kutrundan aşağı olanlar için bu cezalar bir misli artırılarak hükmolunur. 14 üncü maddenin (A) ve (B) bentleriyle yasak edilen fiillerden yapacak emval veren ağaçları keserek odun veya kömür yapanlar bir aydan altı aya kadar hapis ve odunun beher kentali için bin lira, kömürün beher kentali için de beşbin lira adli para cezasıyla cezalandırılır. Bu suretle verilecek para cezası üçbin liradan aşağı olamaz. Yukarıdaki fıkralarda belirtilen ağaç kesme motorlu araç ve gereçler kullanılarak yapılmış ise asıl cezaları bir misli artırılarak hükmolunur. 14 üncü maddenin (A) bendinde yazılı yetişmiş veya yetiştirilmiş fidanları kesmek, sökmek, ekim sahalarını bozmak, ağaçları boğmak, bunlardan yalamuk, pedavra, hartama çıkarmak fiilleri için verilecek cezalar beş misli artırılarak hükmolunur. Bu maddenin uygulanmasında fidandan maksat sekiz santimetreden daha az orta kuturlu ağaç ve ağaçcıkların fidelik, çırpılık, çubukluk safhalarındaki halidir. 14 üncü maddenin (A) ve (B) bentleriyle yasak edilen ve yukarıdaki fıkralarda yazılı bulunmayan fiilleri işleyenler bir aydan üç aya kadar hapis ve beşbin liradan otuzbin liraya kadar adli para cezasıyla cezalandırılır. SAYI: 1 YARGITAY KARARLARI 83 (Değişik fıkra: 03/11/1988 - 3493/2 md.) 14 üncü maddenin (C) bendinde yazılı fiilleri işleyenlere yüzmilyon *1* lira, (D) bendinde yazılı fiilleri işleyenlere birmilyar *1* lira para cezası verilir. Bu Kanunun 14 üncü maddesinin (A) ve (B) bentlerine muhalif hareket edenler orman sahipleri ise yapılan zarar miktarına göre bir aydan bir seneye kadar hapis ve onbin liradan aşağı olmamak üzere adli para cezasıyla cezalandırılır. Ancak kendi arazisi üzerinde tohum ekmek veya fidan dikmek suretiyle yetiştirilecek ormanların sahipleri yukarıdaki fıkra hükmüne tabi değildir. 14 üncü maddedeki suçları hayvan beslemek için işleyenler hakkında yukarıdaki cezalar bir misli artırılır. 14 üncü maddedeki suçları, suçun işlendiği orman içi köy nüfusuna kayıtlı ve fiilen bu köyde oturanlar dışındakilerin işlemesi halinde yukarıdaki cezalar iki misli artırılır. 84 LEGES Kamu Hukuku Dergisi ŞUBAT 2013 YARGITAY CEZA GENEL KURULU Tarih: 2.10.2012 Esas: 2012/10-266 Karar: 2012/1790 EXTACY HAPLARININ SANIĞIN ARACINA YAKIN MESAFEDE BULUNMASI SANIĞIN ARACININ ÇEVRESİNDE UYUŞTURUCU MADDE ELE GEÇİRİLMESİ UYUŞTURUCU MADDE TİCARETİ ŞÜPHEDEN SANIK YARARLANIR İLKESİ İlgili Kanun/Madde: 5237/m.188 DAVA : Uyuşturucu madde ticareti suçundan sanık O.K.’nin 5237 sayılı TCY’nın 188/3, 52 ve 53. maddeleri uyarınca 6 yıl hapis ve 5.800 Lira adli para cezası ile cezalandırılmasına ve hak yoksunluğuna ilişkin, Eskişehir 1. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 10.10.2008 gün ve 599-424 sayılı hükmün sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine, dosyayı inceleyen Yargıtay 10. Ceza Dairesince 13.10.2009 gün ve 3285-15404 sayı ile; “... Suç konusu uyuşturucu maddenin sanığa ait olduğunu gösterir savunmasının aksine somut delil bulunmadığı gözetilmeden atılı suçtan beraatı yerine yeterli olmayan gerekçelerle mahkûmiyetine karar verilmesi...”, İsabetsizliğinden oyçokluğuyla bozulmasına karar verilmiş, Daire Üyesi Ö.Y. Çamlıbel, “... Suça konu uyuşturucu maddenin ele geçiriliş biçimi, sanığın kendisini cezadan kurtarmaya yönelik çelişkili savunmaları dikkate alındığında atılı suçtan mahkûmiyeti yerine beraatına karar verilmesine ilişkin ‘bozma’ yönündeki çoğunluk görüşüne katılmıyorum...” Görüşüyle karşı oy kullanmıştır. Yerel mahkeme ise 11.02.2010 gün ve 179-36 sayı ile; ”... Sanık 290 adet extacy hapını kolayca bulunabilecek bir şekilde kendi aracına yakın bordürlerin arasına saklamıştır. Sanık kendisinin takip edildiğinden kuşku duymaktadır, en yakın ve pratik şekilde uyuşturucu hapları bordürler arasında saklamaktaki amaç kendisinin koymadığını, SAYI: 1 YARGITAY KARARLARI 85 başkaları tarafından konulduğunu beyanla, suçu başkasına yükleyerek ceza almaktan kurtulmaktır. Satma eylemine ilişkin icrai hareketlere girişilmesine rağmen madde araçta ele geçmemiştir. Tamamlanmış bu eylem sebebi ile sanığın cezalandırılması gerekmektedir. Yakalanan hap miktarı göz önüne alındığında sanık maddeyi bu işin ticaretini yapmak amacı ile satın almış ve bulundurmuştur. Maddenin miktarı içmek maksadı ile alındığında doğrular nitelikte değildir, böyle bir savunma da yoktur. Kısaca uyuşturucu madde ticareti ve bu amaçla uyuşturucu madde bulundurmak suçunda uyuşturucu maddenin cinsinin ve miktarının suçun oluşması yönünden bir etkisi yoktur. Hapların miktarının çokluğu ihbarın mahiyeti karşısında uyuşturucu madde ticareti ve bu amaçla uyuşturucu madde bulundurmak suçunu işlediği kanaatine varılmış Yargıtay bozma kararı mahkememizce usul ve yasaya uygun görülmediğinden önceki kararda ısrar edilmesine karar vermek gerekmiştir...” Gerekçesiyle direnmiştir. Bu hükmün de sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının “onama” istemli 03.02.2012 gün ve 209471 sayılı tebliğnamesiyle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır: KARAR : Özel Daire ile yerel mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanığa yüklenen uyuşturucu madde ticareti yapma suçunun sabit olup olmadığının belirlenmesine ilişkindir. İncelenen dosya içeriğinden; 18.10.2007 tarihinde saat 17.00 sıralarında Jandarmaya yapılan ihbarda, Eskişehir- Ankara karayolu üzerinde Organize Sanayi Bölgesi’nde faaliyet gösteren ... akaryakıt istasyonunda Osman isimli bir kişinin beyaz Şahin marka 26 ... ... plakalı otomobil ile beklediği, araç içerisinde ecstasy hap bulundurduğunun bildirilmesi üzerine, belirtilen adreste görevliler tarafından yapılan araştırmada akaryakıt istasyonunda söz konusu aracın yeni yıkanmış ve park edilmiş olduğu, yanında da sanığın bulunduğunun tespit edildiği, Görevliler tarafından araç içerisinde yapılan aramada ve sanığın üst kontrolünde ihbara konu uyuşturucu hapların bulunamadığı, araç çevresinde yapılan araştırmada aracın bulunduğu yere yaklaşık 25-30 metre uzakta bulunan, üst üste yığılmış bordür taşlarının altına konulmuş gazete kağıdına sarılı şekilde 290 adet hapın bulunarak el konulduğu, sanığın evinde yapılan aramada ise suç unsuruna rastlanılmadığı, Bursa Adli Tıp Kurumu Grup Başkanlığınca yapılan inceleme sonucu düzenlenen 20.11.2007 tarih ve 329 sayılı raporda, toplam 118,9 gram ağırlığında olan 290 adet hapın uyuşturucunun etken maddesi olan 28,4 gram MDMA içerdiğinin saptandığı, 86 LEGES Kamu Hukuku Dergisi ŞUBAT 2013 Anlaşılmaktadır. Tanık kolluk görevlileri E. O., K. T. ve İ. T.; ihbar sonucunda O. adlı şahsın aracı ile olay yerinde ecstasy tabir edilen hap satacağı veya devredeceği şeklinde bilgi edinilmesi üzerine adrese gittiklerini, benzinlikte anılan araç dışında başka bir aracın bulunmadığını, şahsın arabasında ve üzerinde suç konusu ile ilgili bir şey bulmadıklarını, sadece şırınga ve kelebek bıçak bulduklarını, olay yerine gelirken benzinlikten uzaklaşan motosiklet görmediklerini, sanığın arabasını da yıkadığını öğrendiklerinde, arabanın yıkandığı mahalde arama yaptıklarını, söz konusu olan uyuşturucu hapları gazete kağıdına sarılı ve bordur taşlarının altında saklanmış vaziyette araçtan yaklaşık 30 metre uzaktaki alanda bulduklarını, istihbari bilgiyi kimin verdiğini bilmediklerini söylemişlerdir. Sanık kollukta; “Ben 18.10.2007 günü saat 17.00 sıralarında Eskişehir sanayi bölgesinde bulunan Emko Sanayi Sitesinde faaliyet gösteren Buzlu Giyim fabrikasında işçi olarak çalışmak amacıyla iş görüşmesi yapmak için gidecektim. Eskişehir- Ankara karayolu üzerinde bulunan ... isimli akaryakıt istasyonuna ait araç yıkama yerine gelerek kendime ait 26 ... ... plakalı Şahin marka aracımı yıkadım. Dinlenmek için aracımın yanında beklerken, bulunduğum yerin karşısındaki petrol kısmına motosikletli iki kişi geldi. Motosikleti tam olarak seçemedim ve üzerindeki kişileri de tanımıyorum, birisi motosikletten aşağıya indi ve yolun karşısına geçerek benim bulunduğum benzinliğin yan tarafındaki boş araziye geldi. Bulunduğum yerden geçerken bana bakarak geçti ve diğer karşı tarafta kalan motosikletli kişi gelerek bana bakarak, geçen şahsı alarak gitti, aradan 10 dakika sonra da Jandarma araçları geldi, görevli Jandarmalar hakkımda bir ihbarın olduğunu ve aracımda uyuşturucu madde bulundurduğumu söylediler. Ben de aracımda uyuşturucu madde bulundurmadığımı, üzerimi ve aracımı arayabileceklerini söyledim, arama yaptılar, uyuşturucu madde bulamadılar. Bulunduğumuz yerin çevresinde de araştırma yaptılar, görevlilerden birisi elinde bir poşetle geldi ve içindekilerin bana ait olup olmadığını sordu, ben de içerisinde ne olduğunu sordum, bana uyuşturucu hap olduğunu, ben de bunların bana ait olmadığını, buldukları yere benim koymadığımı söyledim. Ben uyuşturucu madde satışı yapmıyorum ve kullanmıyorum, bulunan bu uyuşturucu maddelerden de bir bilgim yoktur” biçiminde, mahkemede de ek olarak ve özetle; “Suçlamayı kabul etmem, ele geçen maddeler kime aittir bilmem, hapların bulunduğu benzin istasyonunda ben tesadüfen bulunuyordum. B... Turizm’de çalışan B.Ç.’in yanına giderken arabamın motorundan ses gelince benzinlikte durdum, motorun soğumasını bekledim, o arada arabamı yıkadım, benzinliğe gireli 15-20 dk. olmuştu. İfadelerimde bahsettiğim motosikletin plakasını görmedim, benzinlikte beni tanıyan kimse yoktur, neden benim ismim, kullandığım arabanın rengi ve SAYI: 1 YARGITAY KARARLARI 87 plakası ve bulunduğum yer belirtilerek istihbari bilgi verilmiş bilemem, bana komplo kurulmuş olabilir, arabamdaki enjektörü bir şey için almıştım, neden aldığımı hatırlamıyorum, şeker hastalığım falan yoktur” şeklinde savunma yapmıştır. 5237 sayılı TCY’nın “Uyuşturucu veya Uyarıcı Madde İmal ve Ticareti” başlıklı 188. maddesinin 3. fıkrası “Uyuşturucu veya uyarıcı maddeleri ruhsatsız veya ruhsata aykırı olarak ülke içinde satan, satışa arz eden, başkalarına veren, sevk eden, nakleden, depolayan, satın alan, kabul eden, bulunduran kişi, beş yıldan onbeş yıla kadar hapis ve yirmibin güne kadar adlî para cezası ile cezalandırılır” biçiminde düzenlenmiş olup, anılan madde uyarınca bir mahkumiyet hükmü kurulabilmesi için, her türlü şüpheden uzak, kesin ve yeterli kanıt elde edilmiş olması gerekmektedir. Latince “in dubio pro reo” olarak ifade edilen ve masumiyet ( suçsuzluk ) karinesinin bir uzantısı olan “şüpheden sanık yararlanır ilkesi” ceza yargılaması hukukunun evrensel nitelikteki önemli ilkelerinden birisidir. Sanığın bir suçtan cezalandırılmasının temel koşulu, suçun kuşkuya yer vermeyen bir kesinlikle ispat edilmesine bağlıdır. Şüpheli ve aydınlatılamamış olaylar ve iddialar sanığın aleyhine yorumlanarak hüküm tesis edilemez. Ceza mahkûmiyeti bir ihtimale değil, kesin ve açık bir ispata dayanmalıdır. Bu ispat, teorik de olsa hiçbir kuşku ve başka türlü bir oluşa olanak vermemelidir. Yüksek de olsa bir ihtimale dayanılarak sanığı cezalandırmak, ceza yargılamasının en önemli amacı olan gerçeğe ulaşmadan hüküm vermektir. İhtimallere dayanan gerekçe ile hüküm kurulamaz. Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; Her ne kadar ihbara konu edilen haplar sanığın bulunduğu yerin 30 metre yakınında ele geçirilmiş ise de; sanığın evinde, aracında ve üzerinde yapılan aramalarda herhangi bir suç unsuruna rastlanılmamış olup, ele geçen uyuşturucu maddenin de sanığa ait olduğunu gösterir istihbari bilgi dışında, sanığın yüklenen suçu işlemediğine ilişkin savunmasının aksine her türlü şüpheden uzak somut delil bulunmadığı gözetildiğinde, sanığın atılı suçu işlediği hususu kuşku boyutunda kalmaktadır. Mahkumiyet hükmü kurulabilmesi için suçun her türlü şüpheden uzak bir şekilde sabit olması gerekmekte olup, aksi durumda, günümüzde kabul görmüş evrensel bir ilke olan şüpheden sanık yararlanır ilkesi uyarınca, sanığın beraatına hükmolunmalıdır. Bu itibarla, sabit olmayan atılı suçtan sanığın beraatına karar verilmesi gerektiği yönündeki Özel Daire bozma kararı isabetli olup, yerel mahkeme direnme hükmünün bozulmasına karar verilmelidir. Çoğunluk görüşüne katılmayan on üç Genel Kurul Üyesi; “suçun sabit olduğu” düşüncesiyle karşı oy kullanmışlardır. SONUÇ : Açıklanan nedenlerle; 88 LEGES Kamu Hukuku Dergisi ŞUBAT 2013 1- Eskişehir 1. Ağır Ceza Mahkemesinin 11.02.2010 gün ve 179-36 sayılı direnme hükmünün BOZULMASINA, 2- Dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay C. Başsavcılığına TEVDİİNE, 25.09.2012 günü yapılan birinci müzakerede yasal çoğunluk sağlanamadığından, 02.10.2012 günü yapılan ikinci müzakerede tebliğnamedeki isteme aykırı olarak oyçokluğuyla karar verildi. İLGİLİ MEVZUAT METİNLERİ 5237/m.188 TÜRK CEZA KANUNU (1) Uyuşturucu veya uyarıcı maddeleri ruhsatsız veya ruhsata aykırı olarak imal, ithal veya ihraç eden kişi, on yıldan az olmamak üzere hapis ve yirmibin güne kadar adlî para cezası ile cezalandırılır. (2) Uyuşturucu veya uyarıcı madde ihracı fiilinin diğer ülke açısından ithal olarak nitelendirilmesi dolayısıyla bu ülkede yapılan yargılama sonucunda hükmolunan cezanın infaz edilen kısmı, Türkiye’de uyuşturucu veya uyarıcı madde ihracı dolayısıyla yapılacak yargılama sonucunda hükmolunan cezadan mahsup edilir. (3) Uyuşturucu veya uyarıcı maddeleri ruhsatsız veya ruhsata aykırı olarak ülke içinde satan, satışa arz eden, başkalarına veren, (Ek ibare: 29/06/2005-5377/22 md.) sevk eden, nakleden, depolayan, satın alan, kabul eden, bulunduran kişi, beş yıldan onbeş yıla kadar hapis ve yirmibin güne kadar adlî para cezası ile cezalandırılır. (4) Uyuşturucu (Ek ibare: 29/06/2005-5377/22 md.) veya uyarıcı maddenin eroin, kokain, morfin veya bazmorfin olması halinde, yukarıdaki fıkralara göre verilecek ceza yarı oranında artırılır. (5) Yukarıdaki fıkralarda gösterilen suçların, suç işlemek için teşkil edilmiş bir örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenmesi halinde, verilecek ceza yarı oranında artırılır. (6) Üretimi resmi makamların iznine veya satışı yetkili tabip tarafından düzenlenen reçeteye bağlı olan ve uyuşturucu veya uyarıcı madde etkisi doğuran her türlü madde açısından da yukarıdaki fıkralar hükümleri uygulanır. (Ek cümle: 29/06/20055377/22 md.) Ancak, verilecek ceza yarısına kadar indirilebilir. (7) Uyuşturucu veya uyarıcı etki doğurmamakla birlikte, uyuşturucu veya uyarıcı madde üretiminde kullanılan ve ithal veya imali resmi makamların iznine bağlı olan maddeyi ülkeye ithal eden, imal eden, satan, satın alan, (Ek ibare: 29/06/20055377/22 md.) sevk eden, nakleden, depolayan veya ihraç eden kişi, dört yıldan az olmamak üzere hapis ve yirmibin güne kadar adlî para cezası ile cezalandırılır. (8) Bu maddede tanımlanan suçların tabip, diş tabibi, eczacı, kimyager, veteriner, sağlık memuru, laborant, ebe, hemşire, diş teknisyeni, hastabakıcı, sağlık hizmeti veren, kimyacılıkla veya ecza ticareti ile iştigal eden kişi tarafından işlenmesi halinde, verilecek ceza yarı oranında artırılır. SAYI: 1 YARGITAY KARARLARI 89 YARGITAY CEZA GENEL KURULU Tarih: 18.9.2012 Esas: 2012/1-941 Karar: 2012/1780 İLLİYET BAĞI BULUNDUĞU EYLEMİN KASTEN ÖLDÜRME OLDUĞU KASTEN ÖLDÜRME NETİCESİ SEBEBİYLE AĞIRLAŞMIŞ YARALAMA KASTEN ÖLDÜRMEYE TEŞEBBÜS KÜNT CİSİMLE KAFASINA VURULAN KİŞİNİN OLAYDAN ONYEDİ GÜN SONRA ÖLMESİ SİLAH SAYILAN CİSİM İlgili Kanun/Madde: 5237/m.21, 35, 81, 86, 87 DAVA : Sanıklar M.K., İ.D. ve F.K. hakkında, kasten öldürme ve kasten öldürme suçuna teşebbüsten açılan kamu davalarının yapılan yargılaması sonucunda; sanıklar M.K. ve İ.D.’in kasten öldürme suçundan beraatlarına, kasten yaralama suçundan 5237 sayılı TCY’nın 86/1, 86/3–e, 87/1–d–son, 62, 53 ve 63. maddeleri uyarınca 5 yıl hapis cezası ile cezalandırılmalarına ve mahsuba, sanık F.K.’ın ise kasten yaralama sonucu öldürme suçundan anılan Yasanın 86/3. maddesi yollaması ile anılan Yasanın 87/4, 62, 53 ve 63. maddeleri uyarınca 11 yıl 8 ay hapis, kasten yaralama suçundan aynı Yasanın 86/1, 86/3–e, 87/1–d–son, 62, 53 ve 63. maddeleri uyarınca 5 yıl hapis cezası ile cezalandırılmasına, mahsuba, hak yoksunluğuna ve tutukluluk halinin devamına ilişkin, Sivas 1. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 30.09.2009 gün ve 166–98 sayılı hükmün sanıklar müdafii ve katılan vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 1. Ceza Dairesince 15.04.2011 gün ve 4632–2313 sayı ile; “... Yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddiyle, 1 ) Sanıklar İ. ve M.’in kasten insan öldürme suçu yönünden verilen beraat hükümlerinin tebliğnamedeki düşünce gibi onanmasına, 2– a ) Olay günü maktul, mağdur ve tanıkların araçla gezdikleri sırada 90 LEGES Kamu Hukuku Dergisi ŞUBAT 2013 sanıkların, aracı durdurarak sigara istedikleri, sanıkların tehditkâr konuşmaları nedeniyle aralarında çıkan tartışmanın yakında bulunan polislerin müdahalesi ile kavgaya dönüşmeden sonlandırıldığı ve tarafların bulundukları yerden ayrıldıkları, maktul, mağdur ve tanıkların içinde bulunduğu aracı olay mahallinde park ederek araç içerisinde alkol aldıkları sırada, sanıkların, ellerinde bulunan demir boru veya 70–80 cm. uzunluğunda ve 3–4 cm. kalınlığında tahta sopalarla olay yerine geldikleri, araçtakilerin aşağı inmeleri üzerine sanık F.’in, maktule yönelerek kafasına şiddetli şekilde vurduğu, oksibital kemik orta hattan sol arka fosaysa ve oradan foramen magnuma uzanan ve çevresinde sonlanan kırık hattı oluşturacak şekilde yaralanmasına neden olduğu, maktulün yere düşmesi üzerine bu kez sanıklar F., İ. ve M.’in, eylem ve irade birliği içerisinde mağdur–müdahil A.’ı frontal bölgede sağda ve solda yüzeysel sıyrık ve ekimoz, sağ ve sol alt ve üst göz kapağında ekimoz, şişlik ve sıyrık, burun proximalinde yüzeysel sıyrık, ekimoz ve şişlik, burun sol kanadında alın üzerinde yüzeysel sıyrık ve ekimoz, sağ dizde yüzeysel sıyrık, sol dizde ciltte laserasyon ve şişlik olacak şekilde demir boru, tahta sopa ve yumruklarla vurarak yaraladıkları, X–Rayda sağ frontal lineer kırık, sağ frontal EDH ve pnömosefaliye neden olan yaralanması nedeniyle mağdurun hayati tehlike geçirdiği, vücuttaki kemik kırıklarının hayat fonksiyonlarına etkisinin orta ( 2 ) derecede olduğu, maktulün mevcut yaralanma nedeniyle tedavi gördüğü hastanede 18.06.2007 tarihinde künt kafa travmasına bağlı kafatası kırığı ile birlikte beyin kanaması ve beyin doku harabiyeti sonucu öldüğü olayda; kullanılan vasıta, maktul ve mağdur–müdahilin hayati bölgelerinin hedef alınması, darbe sayısının çokluğu dikkate alındığında sanıkların öldürme kastıyla darp ettikleri anlaşılmakla, sanık F.’in maktule yönelik eylemine uyan 5237 sayılı TCK’nun 81, 62. maddeleri, sanıklar F., İ. ve M.’in mağdurmüdahil A.’a yönelik eylemlerine uyan 5237 sayılı TCK’nun 37/1. maddesi yollamasıyla 81, 35, 62. maddeleri uyarınca cezalandırılmaları gerektiğinin düşünülmemesi, b ) Sanıklar İ. ve M. ile mağdur–müdahil A.’a CMK’nun 150 ve 234. maddeleri uyarınca mahkemenin talebi üzerine baro tarafından görevlendirilen zorunlu müdafie 5320 sayılı CMK’nun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanunun 13. maddesi uyarınca tarifelerine göre ödenmesi gereken ve yargılama gideri sayılan avukatlık ücretinin kimlere yükletileceğinin kararda gösterilmesi gerektiğinin düşünülmemesi...”, İsabetsizliklerinden bozulmasına karar verilmiştir. Sivas 1. Ağır Ceza Mahkemesi ise 06.09.2011 gün ve 224–225 sayı ile; “... Mahkememizin olayın gerçekleşme şekline dair kabulünü dikkate aldığımızda sanıkla maktul arasında olay tarihi öncesinde hiçbir husumet ve hatta tanışıklığın dahi bulunmadığı, olay günü anlık gelişen hadise sırasında SAYI: 1 YARGITAY KARARLARI 91 sanık F.’in, arkadaşları olan sanıklar M. ve İ. ile birlikte topluluk psikolojisi içerisinde hareket etmek sureti ile maktul ve katılana saldırdıkları, sanık F.’in inşaat alanından ele geçirdiği sopa ile gerek savunması, gerekse tanık Y.’un anlatımına göre maktulün ensesine bir kez vurduğu, bunun üzerine maktulün yere düştüğü, kalkmak isterken sanık F.’in olay yerinden kaçarak uzaklaştığı, olayda sanık ile maktul arasında öldürmeyi gerektiren bir husumet bulunmayışı, ölü muayene işlemi ve otopsi raporuna göre sanığın, maktulün kafasına kafatası kırığı oluşturacak şekilde sopa ile bir kez vurduğu, eylemine devam etme imkânı varken tek bir darbe ile yetindiği, darbe sonucu maktul yere düşmüş ise de tekrar ayağa kalkabildiği ve sarhoş olan maktulün yürüyerek kendi evine gidip yattığı, sabahleyin fenalaşması üzerine yakınları tarafından hastaneye kaldırıldığı ve eylemden 17 gün sonra beyin kanaması sonucu hayatını kaybettiği, bu şekilde gerçekleşen olayda sanığın maktule yönelik kastının öldürme olduğundan bahsedilemeyeceği ve sanığın yaralama kastı ile hareket ettiğini kabulde zorunluluk bulunduğu, bunun sonucunda maktulün öldüğü ve sanığın eyleminin TCK’nın 86/3. maddesi delaleti ile 87/4. maddesinde düzenlenen kasten yaralama sonucu öldürme suçunu oluşturduğu, zira suçta kullanıldığı kabul edilen tahta sopanın ele geçirilememekle birlikte, sanığın tarifine göre bile değerlendirildiğinde, TCK uygulamasında silahtan sayıldığı kabul edilmiş; sanık TCK’nın 87/4. maddesinin 86/3. maddesine yaptığı atıf doğrultusunda cezalandırılmış, ceza tayin edilirken suçun işleniş şekli, sanığın kastı ve kastının yoğunluğu dikkate alınarak teşdit hükümleri uygulanmıştır. Bozma ilamını tesis eden yüksek daire; vasıtayı, hedef alınan bölgeyi ve darbe sayısının çokluğunu nazara almış ise de; yukarıda belirtildiği üzere vasıta ele geçirilmemekle birlikte tahta sopadan ibarettir. Yine sopa ile maktulun ensesine vurulmakla birlikte, bu bölgenin baş ve yüz gibi hayati bölgeler yanında daha hayati bir bölge olduğundan bahsetmenin mümkün olmadığı, darbe sayısının çokluğundan bahsedilmişse de aksi sabit olmayan ve tanık Y. tarafından da doğrulanan savunma ve otopsi bulgularına göre tek darbe yapıldığı, bunun üzerine maktulun yere düştüğü, kalkarken sanık F.’in ciddi bir engel bulunmadığı halde eylemine devam etmeyerek olay yerinden uzaklaştığı, maktulün polise ve hastaneye müracaat etmeksizin evine gittiği, sabah fenalaşması üzerine hastaneye kaldırıldığı ve olaydan onyedi gün sonra yaşamını kaybettiği, yaralama–öldürme konusunda kastın belirlenmesine yönelik Yargıtay Ceza Genel Kurulu ve 1. Ceza Dairesinin yerleşmiş içtihatlarında belirtilen kriterler dikkate alındığında taraflar arasında öldürmeyi gerektirecek bir husumetin bulunmayışı da değerlendirildiğinde, mahkememiz sanığın kastının öldürmeye yönelik olmadığını kabul etmiş ve buna aykırı bozma ilamına uymamıştır. 92 LEGES Kamu Hukuku Dergisi ŞUBAT 2013 Katılan A.’a yönelik eylemi ise, katılanın Cumhuriyet savcısına verdiği ifadede; üç sanığın da demir borularla kendisine vurduklarına ilişkin iddiası, gerçekleştirilen canlı teşhis işlemleri, sanık İ.’in mahkememizdeki savunmasında katılan A.’a elindeki değnek ile vurduğuna ilişkin ikrar içeren beyanı, tanık Y.’un, sanık F.’in katılana vurmuş olabileceğine ilişkin beyanı, sanık İ.’in 02.06.2007 tarihinde Sivas 1. SCM’deki ifadesinde sanık M.’in katılanın omuz bölgesine vurduğuna ilişkin beyanı, sanık İ.’in 02.06.2007 tarihinde Cumhuriyet savcısına verdiği ifadesinde sanık M.’in katılanın omuz bölgesine vurduğuna ilişkin beyanı ile Kenan diye hitap ettiği sanık F.’in de katılanın tam olarak göremediği bir yerine vurduğuna ilişkin beyanı birlikte değerlendirildiğinde, katılana yönelik eylemin üç sanık tarafından birlikte gerçekleştirildiği, sanıkların ellerindeki sopalarla katılanın vücudunun çeşitli yerlerine vurdukları, bunun sonucunda katılanın hayati tehlike geçirecek şekilde yaralandığı, bu eylemden her üç sanığın da sorumlu tutulması gerektiği yönünde de tam bir kanuni ve vicdani kanaate varılmıştır. Sanıkların katılan A.’a yönelik eylemi yönünden öldürmeye teşebbüs suçundan cezalandırılmaları istenilmiş ise de, mahkememiz yukarıda sanık F.’in maktule yönelik eylemindeki kastı değerlendirme konusundaki kabullerini, sanıkların katılana yönelik kastları yönünden de kabul etmiştir. Sanıklar ile katılan arasında öldürmeyi gerektiren bir husumetin bulunmadığı, anlık gelişen olayda ellerindeki sopalarla katılanın çeşitli yerlerine vurdukları, vücudun hayati bölgelerini özellikle hedef almalarının söz konusu olmadığı, anlık gelişen olay sırasında darbeleri rastgele gerçekleştirdikleri, zira katılanın adli raporu da incelendiğinde frontal bölgede yüzeysel sıyrık ve ekimozlar, göz kapağı ve burunda şişlik ve sıyrıklar yanında sağ ve sol dizde laserasyon, şişlik ve sıyrıkların mevcudiyetinin tespit edildiği, hayati tehlikeye sebebiyet veren yaralanmanın sağ frontal bölgedeki lineer kırık olduğu, diğer yaralanmaların hayati tehlikeye sebebiyet vermediği, dolayısıyla darbe sayısı çok olmakla birlikte meydana getirdikleri yaralanmaların öldürme kastını ortaya koyacak nitelik göstermediği, darbe sayısının çokluğunun da mağdura üç sanık tarafından ayrı ayrı vurulması karşısında doğal olduğu, kullanılan vasıtanın yumruk ve sopadan ibaret olup, yine öldürme neticesini elde etmeye yönelik özel bir silah niteliği arz etmedikleri, katılanın yere düşmesi üzerine olay yerinden kaçarak ayrıldıkları, eylemlerine devam etmeleri için hiçbir engel bulunmadığı, buna rağmen eylemlerini tamamlamadıkları ve katılanın da olay yerinden kalkarak yürüyerek kardeşi maktul ile birlikte eve gittiği, polise ve hastaneye dahi müracaat etmediği, sopanın kafasına isabet etmesi nedeni ile hayati tehlike geçirecek şekilde yaralandığı, bu şekilde gerçekleşen olayda, sanıkların katılana yönelik kastlarının da öldürmeye yönelik olmadığı, yaralama kastı ile hareket ettikleri kabul edilmiş ve sanıklar SAYI: 1 YARGITAY KARARLARI 93 ek savunma alınmak sureti ile katılana yönelik eylemlerinden dolayı kasten yaralama suçundan cezalandırılmışlardır...”, Şeklindeki gerekçe ile ilk hükmünde direnmiştir. Bu hükmün de sanıklar M.K. ve İ.D. müdafileri ile katılan vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının “bozma” istemli 16.09.2012 gün ve 373026 sayılı tebliğnamesi ile Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır: KARAR : Direnme hükmünün ve temyizin kapsamına göre inceleme, sanıklar M.K. ve İ.D. hakkında kasten yaralama, sanık F.K. hakkında da kasten yaralama ve kasten yaralama sonucu öldürme suçlarından kurulan hükümlerle sınırlı olarak yapılmıştır. Özel Daire ile yerel mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlıklar; 1 ) Sanık F.K.’ın maktul M.İ.’e yönelik eyleminin kasten öldürme suçunu mu, yoksa kasten yaralama sonucu öldürme suçunu mu, 2 ) Sanıklar M.K., İ.D. ve F.K.’ın katılan A.İ.’e yönelik eylemlerinin kasten yaralama suçunu mu, yoksa kasten öldürme suçuna teşebbüsü mü, Oluşturacağı noktalarında toplanmaktadır. İncelenen dosya içeriğinden; Adli Tıp Kurumu 1. İhtisas Kurulunun 09.01.2008 ve 07.04.2008 tarihli raporlarında, M.İ.’in yapılan ölü muayene ve otopsisinde; parietooksipital bölgede saçlı deri altının yaygın kanamalı olduğu, beyin sol yarısında parietalde subaraknoidal kanamayla uyumlu alan bulunduğu, kafatası iç yüzeyinde oksipital kemik orta hattan sol arka fosaysa ve oradan foramen magnuma uzanan ve çevresinde sonlanan kırık hattının bulunduğu, ölümün künt kafa travmasına bağlı kafatası kırığı ile birlikte beyin kanaması ve beyin doku harabiyeti ile gelişen komplikasyonlar sonucu meydana gelmiş olduğu ve olay ile ölüm arasında illiyet bağı bulunduğu, Sivas Cumhuriyet Üniversitesi Hastanesinin 26.11.2007 tarihli raporuna göre katılan A.İ.’de sağ frontal lineer kırık tespit edildiği, yaralanmasının basit tıbbi müdahale ile giderilebilecek nitelikte hafif olmadığı, kişinin yaşamını tehlikeye sokan bir durum olduğu, meydana gelen kemik kırığının yaşam fonksiyonlarını orta ikinci derece etkileyecek nitelikte olduğu, 20.02.2008 tarihli dosya inceleme tutanağına göre; sanık savunmalarında belirtilen Sivas 2. Asliye Ceza Mahkemesinin 2007/847 sayılı dosyasının, şikayetçi sanıklar S. Y., Ö. G., M.K. ve S. A. hakkında kasten yaralama suçundan açılan kamu davasına ilişkin olduğu ve belirtilen dosyaya yansıyan olayla maktul ve mağdurun bir ilgilerinin bulunmadığı, Anlaşılmaktadır. 94 LEGES Kamu Hukuku Dergisi ŞUBAT 2013 Katılan A.İ. duruşmada tekrarladığı soruşturma aşamasındaki beyanında; “Olay gecesi ortağı olduğum kuruyemiş dükkânını kapatmak üzere etrafı topluyordum. Yanımda ağabeyim vardı. Y. arayarak dükkânı kapatıp kapatmadığımı sordu ve gelip içki alacağını söyledi. İki dakika sonra bir araçla geldi. Yanında M. K. isimli bir şahıs daha vardı. İkisi de biraz alkollü idiler. Y. bira aldı. Daha sonra bana, ‘ben alkollüyüm aracı sen kullan, sizi de evinize bırakırız‘ dedi. Ağabeyimle birlikte araca bindik. Direksiyona ben geçtim. Y. yolda aracı pazarın üst tarafına doğru sürmemi, birisinde köpek olduğunu ve köpeğe bakacağımızı söyledi. Aracı söylediği yere sürdüm. Pazarın üst tarafında lisenin alt sokağında durdum. Y. ve M. araçtan inerek apartmanın önüne gidip bir şahısla onbeş dakika kadar konuştular ve ardından tekrar araca bindiler. Y.’tan direksiyona geçmesini ve bizi eve bırakmasını istedim. Y. direksiyona geçti. O sırada beş dakika arayla iki ya da üç telefon geldi. Y., ‘mahalledeyim, geliyorum’ şeklinde sözler söylüyordu. Ne kadar ısrar ettiysem de bir yere uğrayalım diyerek evimizin aksi istikamete gitti ve aracı olayın meydana geldiği mahalleye sürdü ve bir inşaatın yanında durdu. O sırada yine telefon geldi. Anladığım kadarıyla telefondaki şahıs nerede olduğunu soruyordu. Y. yukarıdayım dedi. İki dakika sonra üç kişi geldi. Gelenlerden biri daha önce şahsen tanıdığım M. idi. Diğer iki şahsı tanımıyordum. Şahıslardan biri iri yarı ve sakallı, diğeri ise zayıf, benden biraz uzun boylu idi. Üçünün elinde de iskele borusuna benzer demir borular vardı. Y. aracın önünde idi. Biz aracın içindeydik. Şahıslar beni araçtan çıkardılar. Üçü de ellerindeki demir borularla kafama vurmaya başladılar. Aldığım darbelerin etkisiyle dizlerimin üzerine çöktüm. Y. ve M.’in ne yaptıklarını ve ağabeyim M.’nın nerede olduğunu fark edemedim. Şahıslar bir süre bana vurduktan sonra öldü diye bıraktılar. Ben yüzükoyun yere düştüm. O aşamadan itibaren sadece seslerini duymaya başladım. ‘Bunlar Aydoğanlı, vurun, öldürün’ şeklinde sözler söylüyor ve vuruyorlardı. Ancak kime vurduklarını bilmiyorum. A. ağabeyim ve ben idik. Tahminen ağabeyime vuruyorlardı. Daha sonra ben bilincimi kaybettim. Kendime geldiğimde hastanedeydim. Bizi önce eve, oradan da hastaneye götürmüşler. Bizi eve kimin götürdüğünü bilemiyorum. Bu şahıslarla herhangi bir husumetimiz yoktu. Yalnız olaydan bir buçuk ay önce işyerimin üçyüz metre ilerisinde M.’i dükkânıma gelen şahıslar bıçakla yaralamışlardı. Ancak benim bu olayla bir ilgim yoktu. M.’i bıçaklayan şahıslar Aydoğan Mahallesi’nden olduğu için aynı mahalleli olmamız nedeniyle bize saldırmış olabilirler. Olay nedeniyle her üç şahıstan da şikâyetçiyim, kamu davasına katılmak istiyorum”, Tanık Y. Muntazam aşamalarda; “Olay günü saat 23.00–23.30 sularında Metin ile bir arsada alkol aldık. Daha sonra bana ait araçla dolaşmaya başladık. A. telefonla aradı. Dükkânı kapattığını, yanına gidip birlikte alkol almamızı söyledi. M. bunu bana aktarınca kuruyemiş dükkânına gittik. A. SAYI: 1 YARGITAY KARARLARI 95 dükkânı kapatıyordu. Yanında ağabeyi olduğunu bildiğim, ancak ismini bilmediğim birisi daha vardı. Daha önce de dükkânı kapatıp birlikte alkol aldığımız olmuştu. Bu nedenle ağabeyini simaen tanırım. Ben araçla kuruyemiş dükkânın önüne gidince A. ve ağabeyi yanımıza geldiler. A. elinde bira olduğu halde direksiyona geçti. Bir süre aracın içinde bira içerek gezdik. A. aracı kız arkadaşının evinin önüne götürdü. Saat 00.00 sularında oradan ayrıldık. Bir süre daha gezdikten sonra Yüceyurt Mahallesine çıktık. Orada bulunan kahvenin köşesinden döneceğimiz sırada daha önceden tanıdığım İ., M. ve F.’i gördüm. İ. ve M. aracı durdurarak sigara istediler. Mahallemizin çocukları oldukları için kendilerine sigara verdim. Bu sırada A., M.’e; ‘dayının arkadaşıyım, yanımda nasıl sigara içersin’ şeklinde sözler söyledi. Bu nedenle aralarında zıtlaşma oldu. M., İ.’e ‘sen kimsin’ diye karşılık verince ortam gerildi. M. ile araçtan indik. A. halen araçta idi. A.’ın ağabeyi de bizden bir iki dakika sonra araçtan indi. M. ile araya girip ortamı yumuşatmaya çalıştık. A.’ı araba ile gönderdik. A. gittikten beş dakika sonra İ., M. ve F.’i de yukarıya doğru gönderdik. Biz de olay yerinden uzaklaşıp telefonla A.’ı çağırdıktan sonra eve gitmeyi düşünüyorduk. On onbeş dakika sonra A. biz aramadan geri geldi. Elinde ya da üzerinde bir şey görmedim. Şahısların nereye gittiklerini sordu. Onları gönderdiğimizi söyleyip hadi çekip gidelim dedik. O sırada İ., M. ve F. yukardan aşağıya doğru iniyorlardı. Ellerinde herhangi bir şey yoktu. A. bu şahısları görünce küfür etti. Bu şahıslar da karşılık verip bize doğru geldiler. F. ile M. kavga etmeye başladılar. F.’in elinde bir sopa vardı. Sopanın demir mi, yoksa ağaç mı olduğunu fark etmedim. Bulunduğumuz yerin hemen yanında inşaat olduğu için oradan almış olabilir. F. elindeki sopayı birkaç kez salladı. M.’nın omzuna bir kez vurduğunu gördüm. Başına vurduğunu görmedim. M. ise yumrukla karşılık vermeye çalışıyordu. F., M.’ya vurduğu sırada M. ile İ. geriden geliyorlardı. Metin ile araya girip kendilerini tutmaya çalıştık. O sırada A. elinde bulunan biber gazını bize doğru sıktı. Metin ve ben gazın etkisiyle yere düştük. Biber gazı M.’in gözüne geldi ve yere düştü. Daha sonra ne olduğunu görmedim. Ancak karartı tarzında F.’in elindeki sopayı sağ sola salladığını fark ettim. A.’a da vurmuş olabilir. Ancak tam olarak görmedim. M. ve İ.’in, A.’a veya ağabeyine vurduğunu görmedim. Gazın etkisinden kurtulup ayağa kalktığımızda M. sırt üstü yatıyordu. A. ayakta idi. M.’yı yerden kaldırdık. Başının arka kısmının kanadığını fark ettik. Kendisine bir şey olup olmadığını sorduk. Şuuru açıktı. Bir şeyi olmadığını söyledi. A.’ın alnında da kan vardı. Kendilerine kimin vurduğu hususunda bir şey söylemediler. M. kendisini doktora götürme teklifimizi kabul etmeyince birlikte arabaya binip evlerinin bulunduğu yere gittik. Evin önündeki suda ellerini yüzlerini yıkadık. Daha sonra ikisini de evlerine bıraktık. Biz bıraktığımızda ikisi de kendi başlarına yürüyecek durumda idiler”, 96 LEGES Kamu Hukuku Dergisi ŞUBAT 2013 Tanık Metin Karahan aşamalarda; “Arkadaşım Y. ile akşamları A.’ın kuruyemiş dükkânına gidip bira alırdık. Bazen dükkânın kapanmasına az bir zaman kala A. bize telefon eder, biz de kuruyemiş dükkânına gider, bira alıp Y.’a ait araçla dolaşırdık. A.’ın araba hastalığı vardı. Hemen direksiyona geçerdi. F. Mahallesinde kız arkadaşı olduğu için o civarda dolaşırdı. Bazen A.’ın ağabeyi olan ve kahvede garsonluk yapan M. da bize katılırdı. Olay günü akşam saat 19.00–19.30 sularında Y. ile bir araya geldik ve arabası ile gezmeye başladık. Yarım saat sonra A.’ın dükkânına giderek iki bira aldık. Y. ile birlikte evlerinin karşısında aracın içinde oturduk. Saat 23.45 sıralarında A. telefonla aradı ve kendisini almamızı istedi. A.’ın işyerine gittiğimizde kepenk yarıya kadar çekiliydi ve içeriden son müşteri çıkıyordu. Ağabeyi M. da oradaydı. Bira da almışlardı. Dükkânı kapattıktan sonra birlikte arabaya bindik. A. direksiyona geçti. Konuştuğu kızın evinin civarına gittik. Bir süre dolaştıktan sonra askeriyenin orada bulunan arsada bir saat kadar oturup bira içtik. Eve dönerken kahvenin oraya geldiğimizde daha önceden tanıdığım İ., M. ve F. önümüze çıktılar. Y.’tan sigara istediler. A.’ı içinde görünce daha önce yaşanan bir olay nedeniyle, ‘siz burada ne geziyorsunuz, siz bizi daha önce Aydoğan’da düşürdünüz’ şeklinde sözler sarf ettiler. A., M.’e; ‘ben senin dayının arkadaşıyım’ dedi. O sırada polisler geldi ve olay fazla büyümedi. Y. ve M. ile birlikte arabadan indik ve A.’ı arabayla gönderdik. Polisler de İ., M. ve F.’i uzaklaştırdılar. Onbeş dakika sonra A. telefonla aradı ve karpuz sergisinin orada olduğunu söyledi. Birlikte dediği yere gittik. Arabayı A. kullanıyordu. A., sinirli vaziyette ‘onlara gösteririm, yarın görüşürüz’ şeklinde sözler söylüyordu. Kendisini sakinleştirmeye çalıştık. Aydoğan Mahallesinde mezarlığın yukarısında gittiğimiz sırada M., A.’a arabayı durdur dedi ve Y.’a direksiyona geçmesini söyledi. Y. direksiyona geçti. İnşaatların olduğu yere gittiğimizde ihtiyaç gidermek üzere durduk. İhtiyacımızı giderdikten sonra aracın içinde bira içmeye devam ettik. Bu şekilde alkol aldığımız sırada bir anda inşaatın oradan M., İ. ve F. ellerinde demir veya sopa tarzında bir şeyle bize doğru geldiler. Onları görünce araçtan indik. Ne oluyor demeye kalmadan biber gazı sıkıldı. Tahminime göre biber gazını A. sıktı. Biber gazı gözüme gelince yere çömeldim. Kimin kime vurduğunu görmedim. Ancak seslerden birbirlerine vurduklarını duyuyordum. On dakika sonra Y. geldi ve ne olduğunu sordu. İ., M. ve F. kaçmışlardı. A. aracın içerisinde idi ve kaşı kanıyordu. M. ise yerde elleri geriye dayalı vaziyette oturuyordu. Görünürde yarası yoktu. Başının ağrıdığını söylüyordu. Kendisini arabaya bindirdik, evlerinin önünde çeşmede elini yüzünü yıkadık, hastaneye götürmeyi teklif ettik, ancak kabul etmedi. Biz de kendilerini evlerine bıraktık.” Şeklinde beyanda bulunmuşlardır. Sanık F.K. soruşturma aşamasında; “M. ve İ. ile birlikte gezdiğimiz sırada SAYI: 1 YARGITAY KARARLARI 97 Y. aracı ile yanımıza geldi. Araçta üç kişi daha vardı. Y. araçtan inerek M. ile konuşmaya başladı. M., araçtaki şahıslarla husumeti olduğunu söyledi. Bunun üzerine araçtan iki şahıs indi. Kısa boylu olanın elinde bıçak vardı. Y. da eline sopa aldı. Üçü birlikte üzerimize yürüdüler. Kısa boylu olanın elinden bıçağı aldım ve şahıslara gitmelerini söyledim. Bu sırada polisler gelerek bizi dağıttılar. Eve gitmek üzere ilerlediğimiz sırada Y. ve yanındaki şahıslar araçla birlikte tekrar karşımıza çıktılar. Y. araçtan indi ve ‘daha gitmediniz mi, burada ne geziyorsunuz’ deyip küfür ederek üzerimize gelmeye başladı. Biz tamam derken diğer iki şahıs da araçtan indiler. Birinin elinde sopa, diğerinin elinde sprey vardı. Elinde sopa olan bana doğru sopayı salladı. Ben geriye çekildiğimde sopa alnımın sağ tarafına değdi. Daha sonra olay yerinden kaçtım. Kaçarken rastgele bir taş attım. Kimseye değip değmediğini bilmiyorum”, duruşmada ise; “Ben daha önceki aşamalarda savunmada bulunmuştum. Bunların başlangıç kısımları doğrudur. Sadece kalabalığın bulunduğu mahalle taş fırlattığımı söylediğim kısım yanlıştır. Korktuğum için uzun boylu olarak tarif ettiğim sonradan ölen şahsa vurduğumu atlamışım. Bu şahısları hiç tanımam. Elinde kısa beyzbol sopası gibi tahtadan bir cisimle ölen şahıs beni kovalamaya başladı. Kaçılmam ile kafama doğru salladığı halde sağ kaşıma isabet ettirebildi. Ardından yere düştüm. İnşaat alanı olduğundan yerde tahta parçası buldum. Kapıp rastgele bir defa salladım. Yanılmıyorsam ensesine geldi. Sopa yetmiş seksen santim uzunluğunda, üç dört santim kalınlığında idi ve kırılmadı. Adam düştü, kalkarken ben kaçtım. İ. ya da M.’in ölene, yaralanana ya da Y.’a karşı herhangi bir darbesini görmedim”, Sanık M.K. soruşturma aşamasında; “Olay gecesi kahvenin önünde oturuyorduk. Daha önceden tanıdığım Y., yanında tanımadığını iki şahıs ile birlikte bir araçla yanımıza geldi. Önce Y. arabadan indi ve bize küfür etti. Bunun üzerine aramızda tartışma başladı. Y. aracın arkasına giderek beyzbol sopası aldı. O arada ön koltuktan inen kısa boylu şahıs yüzüme biber gazı sıktı. Yüzüme biber gazı gelince ellerimle yüzümü tutarak yere kapaklandım. Daha sonra ne olduğunu görmedim. Kavga sırasında kimseye demir sopa veya bıçak kabzası ile vurmadım. Gözümü açtığımda uzun boylu şahıs yerde yatıyordu. F.’in kaşı kanıyor, İ. kafasını tutuyordu. Y. ile orta boylu diye tarif ettiğim şahıs olay yerinde yoktu. Y. ya da yanında bulunan şahıslarla eskiye dayalı hiçbir husumetim yoktur. Olaya Y. sebebiyet verdi. Bize küfür edince olay başladı. Şahsı yerde o şekilde görünce korktum ve ablamın evine gittim. Dün durumunun ağır olduğunu öğrendim ve teslim oldum”, duruşmada ise; “Yüzüme biber gazı sıkan şikâyetçidir. Bu şahsı önceden tanımıyordum. F.’in uzun boylu şahsın ensesine tahta ile vurduğunu bizzat söylemesi üzere öğrendim. Bunun dışında kimin kime vurduğunu görmedim”, Sanık İ.D. soruşturma aşamasında; “31.05.2007 günü saat 23.00 sularında 98 LEGES Kamu Hukuku Dergisi ŞUBAT 2013 E. ve Ö. ile birlikte mahallede caminin önünde oturuyorduk. Ravza İnşaatın bulunduğu taraftan sesler gelmesi üzerine koşarak sesin geldiği yere gittim. Arkadaşlarım F. ve M. ile Y. ve yanında bulunan tanımadığım üç dört kişiyi gördüm. M., Y.’a bağırarak, yanında bulunan dört kişiyi kastederek, ‘bu adamları buraya neden getirdin, aramızda husumet var, bu adamlar daha önce yüzümden beni yaraladılar’ şeklinde sözler söylüyordu. F.K. ise elinde inşaatta kullanılan cinsten bir demir ile M.’in yanında duruyordu. Ben Y.’a, bu adamları buradan al git, büyük olay çıkacak dedim. O sırada Y.’un yanında bulunan şahıslardan biri bana, ‘ne diyorsun lan’ dedi. Bana bunu söyleyen şahıs daha sonra beni hastanede teşhis eden şahıstır. O sırada M. elinde bulunan bıçağın sapı ile bu şahsın omuz bölgesine vurdu. F. ise elindeki demir sopa ile önce M.’in bıçağın sapı ile vurduğu şahsın tam olarak göremediğim bir yerine, ardından da ismini bilmediğim uzun boylu şahsın başına ve omuz bölgesine vurdu. Tam olarak neresine vurduğunu görmedim. Ben olay sırasında kimseye vurmadım. Üzerime atılı suçlamayı kabul etmiyorum”, duruşmada ise; “Daha önceki aşamalarda savunmalarda bulunmuştum. Bir kısmı doğru, bir kısmı yanlıştır. Bunun sebebi olayın içerisinde değnek ile şikayetçinin hatırlamadığım bir yerine vurduğumdan dolayı korkmuşluğumdur. Olay yerinin ötesinde mahalleden iki çocukla oturur iken gürültü üzerine koştum. Orada önceden tanımadığım Y. ve beraberinde üç dört kişi vardı. F. ve M. isimli arkadaşlarım bunlarla atışıyorlardı. Olay yerine vardığımda A.İ. olduğunu sonradan öğrendiğim ve önceden tanımadığım, ifademde kısa boylu olarak tanımladığım şahıs bir elinde bıçak, bir elinde biber gazı bulunduğu halde mahallede dayılık yapıyor, sağa sola küfür ediyordu. M.’in önceden yüzünün dağıtılması olayını duyduğumdan yine bu şahıslar gelmiştir zannettim ve bu şahsın tavırları sebebi ile Y.’un arabasının açık olan bagajında gördüğüm tahtadan ibaret beyzbol sopası tarzında bir cismi alıp bir kere salladım. A.İ.’in bilemediğim bir yerine vurdum. Öncesinde A., M.’in yüzüne biber gazı sıkmış ve yere düşürmüştü. Değneği almaya yeltendiğim sırada üzerime geliyordu. Gözüm biber gazından etkilenmişti. Biz bunları yaşarken ölen şahıs, elinde yanılmıyorsam tahtadan bir sopa ile koşturup F.’i kovalamakta idi. Benim vurmam üzerine A. yere düştü. A.’ın arkadaşlarımı bıçakladığına, bıçaklamaya kalkıştığına ya da vurduğuna şahit olmadım. Ölenin F.’e bir şey yaptığını görmedim” Şeklinde savunma yapmışlardır. Uyuşmazlık konularında sağlıklı bir hukuksal çözüme ulaşılabilmesi bakımından kast ve suça teşebbüs kavramları üzerinde kısaca durulmasında yarar görülmektedir. 5237 sayılı TCY’nın 21/1. maddesinin ikinci cümlesinde kast; “suçun kanuni tanımındaki unsurların bilerek ve istenerek gerçekleştirilmesi” şeklinde SAYI: 1 YARGITAY KARARLARI 99 tanımlanmış, aynı Yasa maddesinin ikinci fıkrasında ise; “kişinin, suçun kanuni tanımındaki unsurların gerçekleşebileceğini öngörmesine rağmen, fiili işlemesi halinde olası kast vardır” denilmek suretiyle de “olası kast” tanımına yer verilmiştir. Kasten işlenebilen suçlarda failin cezalandırılabilmesinin temel şartı, eylemin iradi olarak gerçekleştirilmesidir. Suç niteliğinin belirlenebilmesi, sanığın kastının saptanması ile mümkündür. Esasen failin iç dünyasını ilgilendiren kastının belirlenmesinde, dışa yansıyan, olay öncesi, olay sırası ve sonrasındaki davranışları ölçü olarak alınmalıdır. Yerleşik yargısal kararlarda kast, hareket ve netice ile fail arasındaki ruhsal bağ olarak tanımlanmakta; kasten öldürmeye kalkışma ve yaralama suçlarını birbirinden ayıran başlıca ölçütler ise mağdur ile fail arasındaki husumetin nedeni ve derecesi, failin suçta kullandığı saldırı aletinin niteliği, atış veya darbe sayısı ile mesafesi, mağdurun vücudunda meydana getirilen yaraların yerleri, nitelik ve sayıları, hedef seçme olanağı olup olmadığı, olayın akışı ve nedeni, failin işlemeyi kastettiği cürmün meydana gelmesine iradesi dışında bir engel bulunup bulunmadığı şeklinde sıralanmaktadır. Tüm bu olgular olaysal olarak değerlendirilip sanığın kastı belirlenmelidir. TCY’nın 35/1. maddesinde; “kişi, işlemeyi kastettiği bir suçu elverişli hareketlerle doğrudan doğruya icraya başlayıp da elinde olmayan nedenlerle tamamlayamaz ise teşebbüsten dolayı sorumlu tutulur” şeklinde tanımlanan suça teşebbüsün varlığından söz edebilmek için; kasıtlı bir suçu işleme kararı bulunmalı, elverişli hareketlerle suçun doğrudan doğruya icrasına başlanmalı, failin elinde olmayan nedenlerle suç tamamlanmamalı ya da sonuç gerçekleşmemelidir. Bu açıklamalardan sonra kasten öldürme ile neticesi sebebiyle ağırlaşmış kasten yaralama suçlarının da incelenmesi gerekmektedir. TCY’nın “Kasten Öldürme” başlıklı 81. maddesi; “bir insanı kasten öldüren kişi, müebbet hapis cezası ile cezalandırılır,” “Neticesi Sebebiyle Ağırlaşmış Yaralama” başlıklı 87. maddesinin 4. fıkrası ise; “Kasten yaralama sonucunda ölüm meydana gelmişse, yukarıdaki maddenin birinci fıkrasına giren hâllerde sekiz yıldan oniki yıla kadar, üçüncü fıkrasına giren hâllerde ise oniki yıldan on altı yıla kadar hapis cezasına hükmolunur,” Şeklinde hükümler içermektedir. TCY’nın 87. maddesinin gerekçesinde; “Dördüncü fıkrada, kasten yaralama sonucunda ölüm meydana gelmiş olması hâline ilişkin hükme yer verilmiştir. Neticesi sebebiyle ağırlaşmış bu kasten yaralama hâllerinde, failin bu ağır neticeden sorumlu tutulabilmesi için, genel hükümler kitabında yer alan netice sebebiyle ağırlaşmış suçlara ilişkin hükümler, burada da geçerlidir” 100 LEGES Kamu Hukuku Dergisi ŞUBAT 2013 açıklamasına yer verilmiştir. 765 sayılı TCY’nda objektif sorumluluk esasına dayanan düzenlemelere yer verilmiş iken, 5237 sayılı Yasada objektif sorumluluk esası benimsenmemiştir. Suçu, “yasada tanımlanmış haksızlık” olarak öngören yeni suç teorisinde bir hareketi yapan kişi, bu hareketin tüm sonuçlarından her koşulda sorumlu tutulmamakta, bir başka anlatımla kusursuz sorumluluk terkedilmiş olmaktadır. 765 sayılı Yasadaki objektif sorumluluk esasının yerine, 5237 sayılı TCY’nda haksızlığın bir gerçekleştirilme şekli olarak kast–taksir kombinasyonuna, yani neticesi sebebiyle ağırlaşmış suçlara yer verilmiştir. Bu nedenle ilk uyuşmazlığın çözümü için 5237 sayılı TCY’nın hazırlanmasında esas alınan suç teorisinde, suçun manevi unsurları arasında gösterilen kast-taksir kombinasyonu, yani netice sebebiyle ağırlaşmış suç üzerinde durulmalıdır. 5237 sayılı TCY’nın “Netice Sebebiyle Ağırlaşmış Suç” başlıklı 23. maddesi; “Bir fiilin, kastedilenden daha ağır veya başka bir neticenin oluşumuna sebebiyet vermesi halinde, kişinin bundan dolayı sorumlu tutulabilmesi için bu netice bakımından en azından taksirle hareket etmesi gerekir” şeklindedir. Buna göre; failin gerçekleştirdiği bir eylemde, kastettiğinden daha ağır veya başka bir sonucun meydana gelmesi halinde, sorumlu tutulabilmesi için, netice bakımından en azından taksirle hareket etmiş olmasının kabulü gerekmektedir. Fail, bu sonucun meydana gelmesinden taksirle bile sorumlu tutulamıyorsa, objektif sorumluluğun kaldırılmasının doğal bir sonucu olarak, sadece nedensellik bağının bulunuyor olması, neticeden sorumlu tutulması için yeterli olmayacaktır. Öğretide de, neticesi sebebiyle ağırlaşmış suçun, gerçek neticesi sebebiyle ağırlaşmış suç ve görünüşte ya da gerçek olmayan neticesi sebebiyle ağırlaşmış suç olarak iki farklı şekli bulunduğu kabul edilmektedir. Gerçek neticesi sebebiyle ağırlaşmış suçlarda, failin hareketi ile kastettiğinden daha ağır bir netice meydana gelmekte olup, gerçekleşen aşırı netice dolayısıyla bağımsız bir suç tipi ortaya çıkmaktadır. Örneğin, yaralama suçunda mağdurun ölmesi, gerçek neticesi sebebiyle ağırlaşmış suç halidir. Görünüşte neticesi sebebiyle ağırlaşmış suçlarda ise, failin hareketi sonucunda suçun oluşması için aranan neticeden başka, niteliği farklı olan daha ağır bir netice ortaya çıkmakta olup, gerçekleşen aşırı netice dolayısıyla temel suç niteliği aynı kalmakla beraber yalnızca ceza ağırlaştırılmaktadır. Örneğin, cinsel istismar suçunda mağdurun ruh veya beden sağlığının bozulması, görünüşte neticesi sebebiyle ağırlaşmış suç halidir. ( Prof. Dr. Nur Centel, Doç. Dr. Hamide Zafer, Doç. Dr. Özlem Çakmut, Türk Ceza Hukukuna Giriş, 6. Bası, s. 410; Prof. Dr. Mehmet Emin Artuk, Prof. Dr. Ahmet Gökcen, Doç. Dr. A. Caner Yenidünya, Türk Ceza Kanunu Şerhi, Ankara, 2009, C. 1, s. 495 ) 5237 sayılı TCY’nın 23. maddesinde düzenlenmiş olan neticesi sebebiyle SAYI: 1 YARGITAY KARARLARI 101 ağırlaşmış suça ilişkin genel kuralın, özel hükümler arasında kendisine yer bulduğu maddelerin başında gelen TCY’nın 87. maddenin 4. fıkrasına göre, gerçekleştirilen kasten yaralama eylemi aynı Yasanın 86. maddesinin bir veya üçüncü fıkraları kapsamında bulunur ve bunun sonucunda da ölüm meydana gelirse, en azından taksirle hareket etmiş olmak koşuluyla faile belirtilen cezaların verileceği öngörülmektedir. Bu durum karşısında kasten yaralama neticesinde mağdurun ölmesine ilişkin olarak TCY’nın 87/4. maddesinin uygulanabilmesi için; a- Failin yaralama kastı ile hareket etmesi, b- Mağdurun TCY’nın 86. maddesinin birinci veya üçüncü fıkrasında düzenlenen şekilde yaralanmış olması, c- Failin eylemi ile arasında illiyet bağı bulunacak şekilde mağdurun ölmesi, d- Failin meydana gelen ölüm sonucuna ilişkin en az taksir derecesinde bir kusurunun bulunması, Koşullarının birlikte gerçekleşmesi gerekir. Buna göre, fail mağduru yaralamak amacıyla hareket etmeli, mağdurun yaralanacağını bilmeli ve bu sonucu istemelidir. Bununla birlikte fail mağdurun yaralanmasını değil ölmesini istemiş ve ölüm meydana gelmiş ise kasten öldürmeden; mağdurun ölebileceğini öngörmesine karşın olursa olsun diyerek bu sonucu göze almış ve kabullenmiş ise, bu durumda da neticesi sebebiyle ağırlaşan suçtan değil, olası kastla öldürmeden sorumlu tutulacaktır. O halde, kasten öldürme suçu ile kasten yaralama sonucu ölüme neden olma suçu arasındaki ayırıcı ölçütlerden en önemlisi manevi unsur farklılığıdır. Bu durum karşısında eylem vasıflandırılmadan önce çözülmesi gereken konu, failin kastının öldürmeye mi, yoksa yaralamaya mı yönelik olduğudur. Türk Ceza Yasasının 21/1. maddesine göre, suçun yasal tanımındaki unsurların bilerek ve istenerek gerçekleştirilmesi olan ve failin iç dünyasını ilgilendiren kast, dış dünyaya yansıyan davranışlara bakılarak, daha açık bir ifadeyle failin olay öncesi, olay sırası ve olay sonrası davranışları ölçü alınarak belirlenmelidir. Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 03.07.2012 gün ve 407–262, 31.03.2009 gün ve 248–82, 08.07.2008 gün ve 88–184 ile 30.09.2003 gün ve 226–229 sayılı kararları ile de; suç nedeni, kullanılan aletin cinsi, kullanılış şekli, isabet alınan bölge, darbe adedi ve şiddeti, failin suçtan önceki ve sonraki davranışları, aradaki husumet, hedef seçme olanağının bulunup bulunmadığı, mağdurdaki yaraların yerleri, nitelik ve nicelikleri, failin fiiline kendiliğinden mi, yoksa engel bir nedenden dolayı mı son verdiği gibi ölçütler esas alınmak suretiyle kastın saptanması gerektiği belirtilmiş olup, kastın belirlenmesi açısından her bir olayda kullanılması gereken ölçütler farklılık gösterebileceğinden, bu 102 LEGES Kamu Hukuku Dergisi ŞUBAT 2013 olguların olaysal olarak değerlendirilmesi gerekmektedir. Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; Sanıkların olay tarihinden önce maktul ve mağdurun ikamet etmekte olduğu mahallede bir kavgaya karıştıkları, olayın yargıya intikal ettiği ve ilgililer hakkında kamu davası açıldığı, ancak yerel mahkemece getirtilip incelenen evraklara göre mağdur ve maktulün bu olayla herhangi bir ilgilerinin bulunmadığı, olay gecesi sanıkların, tanıklarla birlikte bir aracın içinde alkol almakta olan mağdur ve maktulü gördükleri ve önceki olayı bahane ederek mağdur ve maktule sataştıkları, tanıkların ve kolluğun müdahalesi üzerine olayın büyümesinin önlendiği, aynı gece aradan kısa süre geçtikten sonra sanıkların, yeniden maktul, mağdur ve tanıkların bulundukları yere geldikleri, sanık F.K.’ın ele geçirilemeyen, ancak sanık savunmaları ve tanık beyanları doğrultusunda yerel mahkemece odun olduğu ve silahtan sayıldığı kabul edilen sopayla önce maktulün kafasının arka bölgesine vurarak maktulü yere düşürdüğü, daha sonra da aynı sopayla maktulün kardeşi olan katılanın kafasına vurduğu, diğer sanıkların da aynı nitelikteki sopalarla mağdurun kafasına ve vücudunun çeşitli yerlerine vurdukları, mağdur ve maktulün yere düşmesi üzerine olay yerinden ayrıldıkları, tanıkların, mağdur ve maktulü evlerine götürdükleri, mağdur ve maktulün ertesi gün ailesi tarafından hastaneye kaldırıldıkları, maktulün olaydan onyedi gün sonra öldüğü, ölü muayene ve otopsi ile adli raporlar doğrultusunda, maktulün künt kafa travması sonucu öldüğü, kafatası iç yüzeyinde oksibital kemik orta hattan sol arka fosaysa ve oradan foremen magnuma uzanan ve çevresinde sonlanan kırık hattı görüldüğü ve sanığın eylemi ile ölüm arasında illiyet bağı bulunduğu, mağdurun ise kafasına aldığı darbe sonucu hayati tehlike geçirecek ve vücudunda yaşam fonksiyonlarını ikinci derecede etkileyecek nitelikte kemik kırılmasına neden olacak şekilde yaralandığı sabit olup, sanıkların ilk tartışma olayının polislerce yatıştırılmasından kısa süre sonra, olay yerinden uzaklaşmak yerine, olayda kullanılan ve öldürücü nitelikte olduklarında kuşku bulunmayan sopalarla inşaat alanı olan, yakınında yerleşim yeri olmayan ve mağdur ile maktulün yardım istemelerine olanak bulunmayan olay mahalline gelmeleri, mağdur ve maktule vurarak yere düşürmeleri, yerde de vurmaya devam etmeleri, akabinde de olay yerinden kaçmaları, hedef alınan vücut bölgeleri, kullandıkları vasıta ve yaralanmaların nitelikleri ile darbelerin şiddeti birlikte değerlendirildiğinde, sanık F.K.’ın maktule yönelik eyleminin kasten öldürme, her üç sanığın katılana yönelik eylemlerinin de kasten öldürme suçuna teşebbüsü oluşturduğunun kabulü gerekir. Bu itibarla, Özel Daire bozma kararı yerinde olup, yerel mahkeme direnme hükmünün suç niteliğinin yanılgılı belirlenmesi isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmelidir. SAYI: 1 YARGITAY KARARLARI 103 Öte yandan sanık F.K., hüküm tarihinden sonra, 11.06.2012 günlü dilekçesi ile, CYY’nın 102/2. maddesi göz önüne alınarak tahliyesine karar verilmesi isteminde bulunmuş ise de, somut olayda adı geçen sanığın tutuklanma tarihi olan 08.06.2007 ile yerel mahkeme hüküm tarihi olan 06.09.2011 tarihleri arasında, CYY’nın 102/2. maddesinde aranan beş yıllık sürenin henüz dolmamış bulunması ve Ceza Genel Kurulunun 12.04.2011 gün ve 51-42 sayılı kararında da belirtildiği üzere, temyiz aşamasında geçen sürenin, anılan maddede yazılı azami tutukluluk süresinin hesabında dikkate alınmayacak olması ve Ceza Genel Kurulunca ulaşılan sonuçta göz önüne alınarak sanığın tahliye isteminin reddiyle tutukluluk halinin devamına karar verilmelidir. SONUÇ : Açıklanan nedenlerle; 1- Sivas 1. Ağır Ceza Mahkemesinin 06.09.2011 gün ve 224–225 sayılı direnme hükmünün suç niteliğinin hatalı belirlenmesi isabetsizliğinden BOZULMASINA, 2- Sanık F.K.’ın tahliye isteminin reddiyle tutukluluk halinin DEVAMINA, 3- Dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 18.09.2012 günü yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi. İLGİLİ MEVZUAT METİNLERİ 5237/m.21 TÜRK CEZA KANUNU (1) Suçun oluşması kastın varlığına bağlıdır. Kast, suçun kanuni tanımındaki unsurların bilerek ve istenerek gerçekleştirilmesidir. (2) Kişinin, suçun kanuni tanımındaki unsurların gerçekleşebileceğini öngörmesine rağmen, fiili işlemesi halinde olası kast vardır. Bu halde, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasını gerektiren suçlarda müebbet hapis cezasına, müebbet hapis cezasını gerektiren suçlarda yirmi yıldan yirmibeş yıla kadar hapis cezasına hükmolunur; diğer suçlarda ise temel ceza üçte birden yarısına kadar indirilir. 5237/m.35 TÜRK CEZA KANUNU (1) Kişi, işlemeyi kastettiği bir suçu elverişli hareketlerle doğrudan doğruya icraya başlayıp da elinde olmayan nedenlerle tamamlayamaz ise teşebbüsten dolayı sorumlu tutulur. (2) Suça teşebbüs halinde fail, meydana gelen zarar veya tehlikenin ağırlığına göre, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası yerine onüç yıldan yirmi yıla kadar, müebbet hapis cezası yerine dokuz yıldan onbeş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Diğer hallerde verilecek cezanın dörtte birinden dörtte üçüne kadarı indirilir. 5237/m.81 TÜRK CEZA KANUNU (1) Bir insanı kasten öldüren kişi, müebbet hapis cezası ile cezalandırılır. 104 LEGES Kamu Hukuku Dergisi ŞUBAT 2013 5237/m.86 TÜRK CEZA KANUNU (1) Kasten başkasının vücuduna acı veren veya sağlığının ya da algılama yeteneğinin bozulmasına neden olan kişi, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. (2) (Ek: 31/03/2005-5328/4 md.)Kasten yaralama fiilinin kişi üzerindeki etkisinin basit bir tıbbî müdahaleyle giderilebilecek ölçüde hafif olması hâlinde, mağdurun şikâyeti üzerine, dört aydan bir yıla kadar hapis veya adlî para cezasına hükmolunur. (3) (Ek ikinci fıkra ve yeniden sıralama: 31/03/2005-5328/4 md.) Kasten yaralama suçunun; a) Üstsoya, altsoya, eşe veya kardeşe karşı, b) Beden veya ruh bakımından kendisini savunamayacak durumda bulunan kişiye karşı, c) Kişinin yerine getirdiği kamu görevi nedeniyle, d) Kamu görevlisinin sahip bulunduğu nüfuz kötüye kullanılmak suretiyle, e) Silahla, İşlenmesi halinde, (Değişik İbare: 31/03/2005-5328/4 md.) şikâyet aranmaksızın, verilecek ceza yarı oranında artırılır. 5237/m.87 TÜRK CEZA KANUNU (1) Kasten yaralama fiili, mağdurun; a) Duyularından veya organlarından birinin işlevinin sürekli zayıflamasına, b) Konuşmasında sürekli zorluğa, c) Yüzünde sabit ize, d) Yaşamını tehlikeye sokan bir duruma, e) Gebe bir kadına karşı işlenip de çocuğunun vaktinden önce doğmasına, Neden olmuşsa, yukarıdaki maddeye göre belirlenen ceza, bir kat artırılır. Ancak, verilecek ceza, birinci fıkraya giren hallerde üç yıldan, (Değişik İbare: 29/06/20055377/11 md.) üçüncü fıkraya giren hallerde beş yıldan az olamaz. (2) Kasten yaralama fiili, mağdurun; a) İyileşmesi olanağı bulunmayan bir hastalığa veya bitkisel hayata girmesine, b) Duyularından veya organlarından birinin işlevinin yitirilmesine, c) Konuşma ya da çocuk yapma yeteneklerinin kaybolmasına, d) Yüzünün sürekli değişikliğine, e) Gebe bir kadına karşı işlenip de çocuğunun düşmesine, Neden olmuşsa, yukarıdaki maddeye göre belirlenen ceza, iki kat artırılır. Ancak, verilecek ceza, birinci fıkraya giren hallerde beş yıldan, (Değişik İbare: 29/06/20055377/11 md.) üçüncü fıkraya giren hallerde sekiz yıldan az olamaz. (3) (Değişik Üçüncü Fıkra: 06/12/2006-5560/4 md.)Kasten yaralamanın vücutta kemik kırılmasına veya çıkığına neden olması halinde, yukarıdaki maddeye göre belirlenen ceza, kırık veya çıkığın hayat fonksiyonlarındaki etkisine göre, yarısına kadar artırılır. SAYI: 1 YARGITAY KARARLARI 105 (4) Kasten yaralama sonucunda ölüm meydana gelmişse, yukarıdaki maddenin birinci fıkrasına giren hallerde sekiz yıldan oniki yıla kadar, (Değişik İbare: 31/03/20055328/5 md.) üçüncü fıkrasına giren hallerde ise oniki yıldan onaltı yıla kadar hapis cezasına hükmolunur. 106 LEGES Kamu Hukuku Dergisi ŞUBAT 2013 YARGITAY CEZA GENEL KURULU Tarih: 26.6.2012 Esas: 2012/4-265 Karar: 2012/246 MÜSTEŞARIN GÖREVİ KÖTÜYE KULLANMASI MÜŞTEREK KARARNAME İLE YAPILAN ATAMALAR ÜÇLÜ İMZAYI GEREKTİREN MÜŞTEREK KARARNAME İCRAİ HAREKET İlgili Kanun/Madde: 5237/m.257 2451/m.2 DAVA : Görevi kötüye kullanma suçundan sanık N.B.’nin beraatına ilişkin, ilk derece mahkemesi sıfatıyla yargılama yapan Yargıtay 4. Ceza Dairesince verilen 15.12.2011 gün ve 24-22 sayılı hüküm katılan vekili tarafından temyiz edilmiştir. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 06.02.2012 gün ve 124 sayılı “onama” istemli tebliğnamesiyle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır: KARAR: Sanığın, görevi kötüye kullanma suçundan beraatına karar verilen somut olayda, Yargıtay Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık, suç tarihinde Milli Eğitim Bakanlığı müsteşarı olan sanığın görevi kötüye kullanma suçunu işleyip, işlemediğinin belirlenmesine ilişkindir. İncelenen dosya içeriğine göre; Sanığın suç tarihinde Milli Eğitim Bakanlığı Müsteşarlığı, katılanın ise Sinop İl Milli Eğitim Müdürlüğü görevini yürüttüğü, Katılan F.G.’ün 30.09.2003 gün 4977 sayılı Cumhurbaşkanı, Başbakan ve Milli Eğitim Bakanı imzalı üçlü kararname ile başka bir göreve atanmak üzere Sinop Milli Eğitim Müdürlüğünden alındığı, Milli Eğitim Bakanlığı Personel Genel Müdürlüğünün 14.10.2003 tarih ve 96270 sayılı kararı ile katılanın Çıraklık ve Yaygın Eğitim Genel Müdürlüğü Ankara Yaygın Eğitim Enstitüsü sınıf öğretmenliğine atandığı, Katılan tarafından, 30.09.2003 gün ve 4977 sayılı üçlü kararnamenin iptali istemiyle açılan davayı inceleyen Ankara 2. İdare Mahkemesince 03.02.2005 SAYI: 1 YARGITAY KARARLARI 107 gün ve 1952-102 sayı ile, davanın kabulüne, katılanın Sinop Milli Eğitim Müdürlüğünden alınmasına ilişkin 30.09.2003 gün 4977 sayılı kararnamenin iptaline karar verildiği, Ankara 2. İdare Mahkemesinin kararının kesinleşmesi üzerine Milli Eğitim Bakanlığınca 30.05.2005 tarih ve 30924 sayılı kararname ile katılan Fahrettin Gün’ün 657 sayılı Yasanın 71. maddesi uyarınca, Milli Eğitim Bakanlığı Genel Müdürü R.K.’nın teklifi, müsteşar olan sanığın uygun görüşü ve Milli Eğitim Bakanı H.Ç.’in oluru ile Yaygın Eğitim Enstitüsü sınıf öğretmenliğinden Sinop Milli Eğitim Müdürlüğü görevine atandığı, böylece yargı kararının uygulandığı, katılanın 20.06.2005 tarihinde Sinop Milli Eğitim Müdürü olarak göreve başladığı, Bu kez 16.08.2005 gün ve 7375 sayılı Milli Eğitim Bakanı, Başbakan ve Cumhurbaşkanı imzalı üçlü kararname ile katılan F.G.’ün Sinop İl Milli Eğitim Müdürlüğü görevinden alınarak Tunceli İl Milli Eğitim Müdürlüğüne atandığı, kararname taslağı 02.08.2005 günlü ve Milli Eğitim Bakanı H.Ç. imzalı olduğu, kararname ekinde yer alan biyografi ve gerekçe formunun Personel Genel MüdürüR.K. tarafından imzalandığı, kararnamenin 17.08.2005 tarihli Resmi Gazetede yayınlandığı, Anlaşılmaktadır. Katılan F.G. şikayetinde; “Sinop İl Milli Eğitim Müdürlüğü görevine 1999 yılında atandım, O tarihten bu yana üç kez fiilen görevden alındım. Son olarak Çıraklık Eğitim Genel Müdürlüğüne sınıf öğretmeni atandım. Bu atama kararının iptali için Ankara 2. İdare Mahkemesine dava açtım. Mahkemenin 2005/102 sayılı kararı ile bu atama iptal edildi. İdare beni eski görevime iade etti. 20.06.2005 tarihinde Sinop’ta göreve başladım. 16.08.2005 tarihinde ise Tunceli Milli Eğitim Müdürlüğüne atamam yapıldı. İdare mahkeme kararını uygulamış gibi gözükse de fiiliyatta mahkeme kararına uymama iradesini ortaya koyarak normal tayin dönemi olmamasına rağmen münferit olarak Tunceli’ye atamamı yaptı. Yani idare sanki mahkeme kararına uyuyormuş gibi gözüküp çok kısa sürede yeniden atamamı yapmak suretiyle mahkeme kararını hiçe saymıştır” şeklinde anlatımda bulunmuş, Sanık savunmasında özetle; suçlamayı kabul etmediğini ifade etmiş, Sanık müdafileri ise; katılanın Tunceli İl Milli Eğitim Müdürlüğü görevine atanmasına ilişkin karar tasarısının Başbakanlığa sunulmasına dair 02.08.2005 tarih ve 46435 sayılı yazıda sanığın imza ve parafının bulunmadığını, atama işleminin Cumhurbaşkanı, Başbakan ve Milli Eğitim Bakanının imzasını taşıyan üçlü kararname ile gerçekleştiğini, bu atama işleminde sanığın hiçbir tasarrufunun olmadığını savunarak sanığın beraatına karar verilmesi isteminde bulunmuşlardır. 5237 sayılı TCY’nın “Görevi kötüye kullanma” başlıklı 257. maddesi; 108 LEGES Kamu Hukuku Dergisi ŞUBAT 2013 “ ( 1 ) Kanunda ayrıca suç olarak tanımlanan haller dışında, görevinin gereklerine aykırı hareket etmek suretiyle, kişilerin mağduriyetine veya kamunun zararına neden olan ya da kişilere haksız bir menfaat sağlayan kamu görevlisi, altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. ( 2 ) Kanunda ayrıca suç olarak tanımlanan haller dışında, görevinin gereklerini yapmakta ihmal veya gecikme göstererek, kişilerin mağduriyetine veya kamunun zararına neden olan ya da kişilere haksız bir menfaat sağlayan kamu görevlisi, üç aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. ( 3 ) İrtikap suçunu oluşturmadığı takdirde, görevinin gereklerine uygun davranması için veya bu nedenle kişilerden kendisine veya bir başkasına çıkar sağlayan kamu görevlisi, bir yıldan üç yıla kadar hapis ve beşbin güne kadar adli para cezası ile cezalandırılır” şeklindedir. 5237 sayılı TCY’nın 257. maddesinin 1. fıkrasındaki görevi kötüye kullanma suçu; kamu görevlisinin görevinin gereklerine aykırı hareket etmesi ve bu aykırı davranış nedeniyle, kişilerin mağduriyeti veya kamunun zararına neden olunması ya da kişilere haksız kazanç, suç tarihinden sonra 6086 sayılı Yasayla yapılan değişiklikten sonra ise haksız menfaat sağlanması ile oluşur. 5237 sayılı TCY’nın 257/1. maddesindeki suçun oluşabilmesi için, norma aykırı davranış yetmemekte; bu davranış nedeniyle, kişilerin mağduriyetine veya kamunun zararına neden olunması ya da kişilere haksız bir menfaat sağlanması gerekmektedir. 5237 sayılı Yasanın 257. madde gerekçesinde; suçun oluşmasına ilişkin genel koşullar, “Kamu görevinin gereklerine aykırı olan her fiili cezai yaptırım altına almak, suç ve ceza siyasetinin esaslarıyla bağdaşmamaktadır. Bu nedenle, görevin gereklerine aykırı davranışın belli koşulları taşıması halinde, görevi kötüye kullanma suçunu oluşturabileceği kabul edilmiştir. Buna göre, kamu görevinin gereklerine aykırı davranışın, kişilerin mağduriyetiyle sonuçlanmış olması veya kamunun ekonomik bakımdan zararına neden olması ya da kişilere haksız bir kazanç sağlamış olması halinde, görevi kötüye kullanma suçu oluşabilecektir.” şeklinde vurgulanmış, öğretide de bu husus ArtukGökçen-Yenidünya tarafından “TCY’nın 257. maddesindeki suçun oluşması, kamu görevlisinin görevinin gereklerine aykırı hareket etmesinden, kişilerin mağdur olması veya kamunun zarar görmesi ya da kişilere haksız bir kazanç sağlanmasına bağlıdır. Bu sonuçları doğurmayan norma aykırı davranışlar, suç kapsamında değerlendirilemez” ( Ceza Hukuku-Özel Hükümler, 6.Bası, sh.685 vd. ) şeklinde açıklanmıştır. Norma aykırı davranışın maddede belirtilen sonuçları doğurup doğurmadığının saptanabilmesi için öncelikle anılan kavramların açıklanması ve somut olayda gerçekleşip gerçekleşmediklerinin belirlenmesi gerekmektedir. SAYI: 1 YARGITAY KARARLARI 109 Mağduriyet kavramı, sadece ekonomik bakımından uğranılan zararla sınırlı olmayıp, bireysel hakların ihlali sonucunu doğuran her türlü davranışı ifade eder. Görevi kötüye kullanma suçunun 257’nci maddenin 1’inci fıkrasında düzenlenen şekli sadece icrai bir hareketle işlenebilir. İhmali hareketle işlenemez. Suçun 2’nci fıkrada belirtilen hali ise, ihmali hareketlerle işlenebilir. Her iki fıkra bakımından da suçun manevi unsuru kasttır, görevini belirleyen kanuni düzenleme ve talimatlara aykırı davrandığını bilen kamu görevlisinin, bu türlü bir davranışı istemesi kastı teşkil eder. ( Artuk-Gökçen-Yenidünya, Ceza Hukuku Özel Hükümler, 7.Bası, sh. 766,767 ) ( Tezcan-Erdem-Önok, Teorik ve Pratik Ceza Hukuku, 4. Bası, sh.647 ) Bu bilgiler ışığında somut olay değerlendirildiğinde; Mağdurun gerek alındığı gerekse atandığı görevler, 2451 sayılı Bakanlıklar ve Bağlı Kuruluşlarda Atama Usulüne İlişkin Yasanın 2. maddesi uyarınca müşterek kararname ile atanmayı gerektiren görevlerdendir. Üçlü imzayı gerektiren müşterek kararnamelerin, ilgili Bakan, Başbakan ve Cumhurbaşkanı tarafından önce incelenerek ve yapılan denetim sonucu hukuka uygunluğu saptanarak imzalandığı ve ardından Resmi Gazetede yayımlanması ile yürürlüğe girdiği nazara alındığında, sanık müsteşarın bu kararnamenin hazırlanmasında icrai bir görevi bulunmamaktadır. Yargılamaya konu atama işleminde, icrai hareketlerin, imza yetkisi bulunanlarca yapılabileceği açıktır. Kararname taslağında sanığın imzası bulunmamakla birlikte, sanığın müsteşarı bulunduğu Milli Eğitim Bakanlığında hazırlanması suç teorisi yönünden icrai hareket niteliğinde değil, hazırlık hareketi mahiyetinde bir eylemdir. Zira işleme hayatiyet kazandıracak olan üçlü imza gerçekleşmedikçe önceki hazırlığın ihlal ettiği bir hukuki yarardan söz edilemeyecek, hazırlık hareketi mahiyeti arz eden bu davranış görevde yetkiyi kötüye kullanma yönünden bir yaptırımı gerektirmeyecektir. Bu nedenle, Özel Dairece sanığın görevi kötüye kullanma suçundan beraatına karar verilmesinde bir isabetsizlik bulunmamaktadır. Nitekim Ceza Genel Kurulunun 11.03.2008 gün ve 197-46; 12.12.2006 gün ve 203-301 sayılı kararları da aynı doğrultudadır. Bu itibarla, katılan vekilinin temyiz itirazlarının reddiyle, Özel Daire kararının onanmasına karar verilmelidir. SONUÇ : Açıklanan nedenlerle; 1- Yargıtay 4. Ceza Dairesinin 15.12.2011 gün ve 24-22 sayılı hükmünün ONANMASINA, 2- Dosyanın bu Daireye gönderilmek üzere Yargıtay C.Başsavcılığına TEVDİİNE, 26.06.2012 günü yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi 110 LEGES Kamu Hukuku Dergisi ŞUBAT 2013 İLGİLİ MEVZUAT METİNLERİ 5237/m.257 TÜRK CEZA KANUNU (1) Kanunda ayrıca suç olarak tanımlanan haller dışında, görevinin gereklerine aykırı hareket etmek suretiyle, kişilerin mağduriyetine veya kamunun zararına neden olan ya da kişilere haksız bir (Değişik İbare: 08/12/2010-6086/1. mad.) menfaat sağlayan kamu görevlisi, (Değişik İbare: 08/12/2010-6086/1. mad.) altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. (2) Kanunda ayrıca suç olarak tanımlanan haller dışında, görevinin gereklerini yapmakta ihmal veya gecikme göstererek, kişilerin mağduriyetine veya kamunun zararına neden olan ya da kişilere haksız bir (Değişik İbare: 08/12/2010-6086/1. mad.) sağlayan kamu görevlisi, (Değişik İbare: 08/12/2010-6086/1. mad.) üç aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. (3) İrtikap suçunu oluşturmadığı takdirde, görevinin gereklerine uygun davranması için veya bu nedenle kişilerden kendisine veya bir başkasına çıkar sağlayan kamu görevlisi, (Değişik İbare: 08/12/2010-6086/1. mad.) bir yıldan üç yıla kadar hapis ve beşbin güne kadar adli para cezası ile cezalandırılır. 2451/m.2 BAKANLIKLAR VE BAĞLI KURULUŞLARDA ATAMA USULÜNE İLİŞKİN KANUN Bu Kanuna ekli (1) sayılı cetvelde gösterilen unvanları taşıyan görevlere Bakanlar Kurulu kararı ile, (2) sayılı cetvelde gösterilen unvanları taşıyan görevlere müşterek kararla atama yapılır. Bunların nakilleri ve görevden alınmaları da aynı usule göre olur. Dışişleri Bakanı, gecikmesinde sakınca bulunan hallerde, Başbakanın ve Devlet Başkanının şifahi muvafakatlarını almak kaydıyla, dışişleri memurlarını, dış teşkilattan merkeze, merkezden dış teşkilata, dış teşkilatta bir memleketten diğer bir memlekete daimi görevle gönderebilir. Bunlarla ilgili kararname derhal Başbakanlığa gönderilir. SAYI: 1 YARGITAY KARARLARI 111 YARGITAY 1. CEZA DAİRESİ Tarih: 15.11.2011 Esas: 2011/4614 Karar: 2011/6756 SAVUNMALARININ AYNI MÜDAFİİLER TARAFINDAN YAPILAMACAĞI SANIKLAR ARASINDA MENFAAT UYUŞMAZLIĞI HÜRRİYETİ TAHDİT SUÇU SİLAHLA TEHDİT VE İZİNSİZ SİLAH TAŞIMAK SUÇU İlgili Kanun/Madde: 1136/m. 38 5271/m. 152 DAVA : Hürriyeti tahditten sanıklar Fatih E., Aydın A., Suat İ., Mehmet Akif Ö., Zekeriya E., silahla tehditten ve izinsiz silah taşımaktan sanıklar Emre M., Kazim T., Ahmet A.’in yapılan yargılanmaları sonunda: hükümlülüklerine dair ( Niğde ) Ağır Ceza Mahkemesinden verilen 22.10.2010 gün ve 69/243 Sayılı hükmün Yargıtay’ca incelenmesi C.Savcısıyla sanıklar müdafiileri taraflarından istenilmiş olduğundan dava dosyası C.Başsavcılığından tebliğnameyle Dairemize gönderilmekle: incelendi ve aşağıdaki karar tespit edildi. KARAR : Dairemizce de benimsenen Ceza Genel Kurulunun 8.6.2010 gün, 2010/1-35-140 Sayılı kararında da belirtildiği üzere, aynı olayda yargılanan kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçunu birlikte işledikleri iddia olunan sanıklar Fatih, Zekeriya, Suat, Aydınla Mehmet Akif arasında ve kasten insan öldürmeye teşebbüs suçunu birlikte işledikleri iddia olunan sanıklar Kazim ve Ahmet arasında menfaat zıtlığı bulunduğu anlaşıldığı halde, sanıkların savunmalarının aynı müdafiiler tarafından yapılması suretiyle 5271 Sayılı C.M.K.nun 152 ve 1136 Sayılı Avukatlık Yasasının 38. maddelerine aykırı davranılması; SONUÇ : Bozmayı gerektirmiş olup, C.Savcısı, sanıklar Fatih, Zekeriya, Suat, Aydın ve Mehmet Akif müdafii, sanıklar Kazim ve Ahmet müdafiiyle sanık Emre müdafiinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden, sanıklar Fatih, Zekeriya, Suat, Aydın, Mehmet Akif, Kazim, Ahmet hakkında kurulan hükümler ve bağlantı sebebiyle sanık Emre hakkında kurulan hükümlerin, sair 112 LEGES Kamu Hukuku Dergisi ŞUBAT 2013 cihetleri incelenmeksizin, öncelikle bu sebeple tebliğnamedeki düşünceye aykırı olarak BOZULMASINA, temyiz harcının istenmesi halinde iadesine, 15.11.2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi. İLGİLİ MEVZUAT METİNLERİ 1136/m. 38 AVUKATLIK KANUNU Madde 38 - Avukat; a) Kendisine yapılan teklifi yolsuz veya haksız görür yahut sonradan yolsuz veya haksız olduğu kanısına varırsa, b) Aynı işte menfaati zıt bir tarafa avukatlık etmiş veya mütalaa vermiş olursa, c) (Değişik bend: 02/05/2001 - 4667/26. md.) Evvelce hakim, hakem, Cumhuriyet savcısı, bilirkişi veya memur olarak o işte görev yapmış olursa, d) Kendisinin düzenlediği bir senet veya sözleşmenin hükümsüzlüğünü ileri sürmek durumu ortaya çıkmışsa, e) (İptal: Anayasa Mahkemesi’nin 02/06/1977 tarihli ve E. 1977/43, K. 1977/84 sayılı kararı ile) f) Görmesi istenilen iş, Türkiye Barolar Birliği tarafından tespit edilen mesleki dayanışma ve düzen gereklerine uygun değilse, Teklifi reddetmek zorunluğundadır. Bu zorunluluk, avukatların ortaklarını ve yanlarında çalıştırdıkları avukatları da kapsar. (Üçüncü fıkra İptal: Anayasa Mahkemesi’nin 21/01/1971 tarihli ve E.1970/19, K.1971/9 sayılı kararı ile) (Son fıkra İptal: Anayasa Mahkemesi’nin 02/06/1977 tarihli ve E. 1977/43, K. 1977/84 sayılı kararı ile) 5271/m. 152 CEZA MUHAKEMESİ KANUNU (1) Yararları birbirine uygun olan birden fazla şüpheli veya sanığın savunması aynı müdafie verilebilir. SAYI: 1 YARGITAY KARARLARI 113 YARGITAY 2. CEZA DAİRESİ Tarih: 28.11.2011 Esas: 2011/13997 Karar: 2011/39684 ELEKTRİK KESME İŞLEMİ HAKKINDA BELİRSİZLİK KAÇAK ELEKTRİK KULLANIMI ŞÜPHENİN SANIK LEHİNE YORUMLANMASI İlgili Kanun/Madde: 765/m. 491,492/2 DAVA : Dosya incelenerek gereği düşünüldü: KARAR : Avukatlık Asgari Ücret Tarifesinin 13/1. maddesi uyarınca, kamu davasına katılma üzerine, mahkumiyete karar verilmiş ise vekili bulunan katılan lehine, vekil duruşmalara katılmamış olsa dahi. Tarifenin 2. kısım 2. bölümünde belirlenen maktu vekalet ücretine hükmedilmesi gerekirken yazılı şekilde dilekçe yazım ücretine hükmedilmesi temyiz edenin sıfatı sebebiyle bozma nedeni yapılmamış ve bozma üzerine yapılan duruşmaya toplanan delillere, gerekçeye, hakimin kanaat ve takdirine göre, diğer temyiz itirazları yerinde görülmemiştir. Ancak; Sanığın evinde bulunan sayaç ilk abonelik aşamasında mühürlenmiş ise de tutanak tarihinden önce sanığın elektriğinin borcundan dolayı TEDAŞ görevlileri tarafından kesildiğinin ve sanığın sayaçtan geçirmeden kaçak elektrik kullandığının anlaşılması ve katılan kurumun 15.7.2005 tarihli yazısında “abonenin kesme tutanağının temin edilemediğinin” belirtilmesi karşısında; kesme işleminin ne şekilde yapıldığı ve elektrik kesildiğinde kablo uçları ya da sayacın katılan kurum görevlileri tarafından mühürlenip mühürlenmediği tespit edilemediğinden şüphe sanık lehine yorumlanarak 765 Sayılı T.C.K.nun 491/ilk maddesi uyarınca mahkumiyet hükmü kurulması gerekirken yazılı şekilde aynı kanunun 492/2. maddesi uyarınca mahkumiyet hükmü kurulması SONUÇ : Bozmayı gerektirmiş, sanık müdafiinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün bu sebepten dolayı BOZULMASINA, 114 LEGES Kamu Hukuku Dergisi ŞUBAT 2013 temyiz harcının istenmesi halinde iadesine, 28.11.2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi. İLGİLİ MEVZUAT METİNLERİ 765/m. 491 TÜRK CEZA KANUNU (MÜLGA) (Değişik madde: 09/07/1953 - 6123/1 md.) Her kim, diğerinin taşınabilir malını rızası olmaksızın faydalanmak için bulunduğu yerden alırsa altı aydan üç seneye kadar hapsolunur. (Ek fıkra: 06/06/1991 - 3756/12 md.) Ekonomik bir değer taşıyan her türlü enerji de taşınabilir mal sayılır. Hırsızlık: 1. Resmi dairelerde ve evrak mahzenlerinde bulunan, Devlete ait mal ve evrak veya umumi müesseselerde muhafaza olunan yahut diğer mahallerde bulunup menafii umuma ait olan eşya hakkında vukubulursa; 2. Adet muktezası olarak yahut tahsis ve istimalleri itibariyle umumun tekafülü altında bulunan eşya hakkında işlenirse; 3. Hırsızla malı çalınan arasında hizmet veya bir iş yapmak veya bir yerde muvakkat olsun birlikte oturmak yahut karşılıklı nezaket icaplarından ileri gelen itimadı suiistimal neticesi olarak sıyanetine terk ve tevdi olunmuş eşya hakkında işlenirse; 4. Gündüzün bir bina içinde veya duvarla çevrilen müştemilatına girilerek işlenirse; 5. Mandıra, ağıl gibi hayvanata mahsus yerlerde bulunan yahut lüzumuna göre açık yerlerde veya kırlarda bırakılan ve haklarında 492 nci maddenin 9 uncu fıkrasının tatbiki mümkün olmıyan hayvanları bu yerden almak suretiyle işlenirse; cezası bir seneden beş seneye kadar hapistir. Bu maddede yazılı suçlar ikiden fazla kimseler tarafından birlikte yapılır yahut suçun işlemesinde yukarda yazılı hallerden iki veya daha fazlası birleşirse cezanın aşağı haddi iki sene hapistir. 765/m. 492/2 TÜRK CEZA KANUNU (MÜLGA) (Değişik madde: 09/07/1953 - 6123/1 md.) Hırsızlık: 1. Geceleyin bir bina içinde yahut süknaya mahsus bir yerde veya müştemilatında işlenirse; 2. Kanunen veya Hükümetin emri ile resmen mühür altına alınmış şeyler hakkında işlenirse; 3. Çalınan şey umumi bir felaket ve musibetin tesir ve neticesini gidermek veya hafifletmek maksadiyle hazırlanmış eşya hakkında olur yahut umumi musibet veya heyacandan yahut mal sahibinin uğradığı hususi bir felaketten mütevellit kolaylıktan SAYI: 1 YARGITAY KARARLARI 115 istifade suretiyle yapılırsa; 4. Mezarlıkların veya mahfuz mezarların muhafaza veya tezyini için konulmuş yahut cesetle gömülmüş eşya hakkında işlenirse; 5. İbadet olunan yerde mabede ait eşya hakkında işlenirse; 6. Her nevi nakil vasıtaları içinde seyahat eden yolcuların eşya ve parası hakkında yahut umuma mahsus nakliye vasıtalarını işletmekte bulunan idarelerin dairelerinde veya istasyon ve iskele ve meydanlarında veya mabetlerin içinde yapılırsa; 7. Yankesicilik suretiyle işlenirse; 8. Ormanlarda kesilmiş odunlar ve istif edilmiş kereste ve ağaçlar ve sair yerlerde koparılmış veya biçilmiş ve lüzumuna göre açıkta bırakılmış olan mahsuller ve tarlalarda bırakılmış ziraat aletleri hakkında işlenirse; 9. Meskun bir hanenin doğrudan doğruya müştemilatından olan veya duvarla çevrilmiş bulunan yerlerindeki hayvan hakkında işlenirse; Suçlu iki seneden beş seneye kadar hapsolunur. (Ek fıkra: 28/09/1971 - 1490/13 md.) Hırsızlık enerji naklini veya haberleşme tesislerinin irtibatını sağlayan tel, kablo veya benzeri iletkenler hakkında işlenirse fail üç seneden beş seneye kadar hapis cezası ile cezalandırılır. (Ek fıkra: 28/09/1971 - 1490/13 md.) Bu maddede yazılı suçlar ikiden fazla kimseler tarafından birlikte yapılır yahut suçun işlenmesinde yukarıda yazılı hallerden iki veya daha fazlası birleşirse cezanın yukarı haddi verilir. 116 LEGES Kamu Hukuku Dergisi ŞUBAT 2013 YARGITAY 3. CEZA DAİRESİ Tarih: 11.6.2012 Esas: 2010/18676 Karar: 2012/24102 AĞIR NETİCE NEDENİ İLE CEZA VERİLECEĞİ HAYATİ TEHLİKE VE KEMİK KIRIĞININ MEYDANA GELMİŞ OLMASI HÜKMÜN AÇIKLANMASININ GERİ BIRAKILMASI İlgili Kanun/Madde: 5271/m.231 5237/m.86 DAVA : Mahalli mahkemece verilen hüküm temyiz edilmekle evrak okunarak; Gereği görüşülüp düşünüldü: KARAR : 1 ) Sanık Ö.Ö. hakkında mağdur C.Y.’yi yaralama suçu nedeniyle kurulan hükme yönelik temyiz itirazları üzerine yapılan incelemede, Yerinde görülmeyen diğer itirazların reddine, Ancak; Mağdurda hem hayati tehlike hem kemik kırığı meydana gelmiş olup, sanığa ağır netice olan hayati tehlike nedeniyle ceza verilmesi ile yetinilmesi gerekirken verilen cezanın ayrıca kemik kırığı nedeniyle arttırılması suretiyle sanığa fazla ceza tayini, Bozmayı gerektirmiş, sanık müdafiinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün bu sebepten dolayı 5320 sayılı Yasanın 8/1 maddesi ile yürürlükte bulunan 1412 sayılı CMUK’un 321. maddesi uyarınca istem gibi BOZULMASINA, ancak bu husus yeniden yargılama gerektirmediğinden CMUK’un 322/1 maddesi uyarınca, “sanığa verilen cezanın TCK’nin 87/3. maddesi gereğince arttırılmasına” dair hüküm fıkrasının karar metninden çıkarılarak, 5 yıl 10 ay hapis cezası olarak tayin edilen sonuç cezanın 5 yıl hapis cezasına indirilmesi suretiyle hükmün DÜZELTİLEREK ONANMASINA, 2 ) Sanıklar hakkında mağdur Y.Y.’yi yaralama suçu nedeniyle kurulan hükümlere yönelik temyiz itirazları üzerine yapılan incelemede, SAYI: 1 YARGITAY KARARLARI 117 Yerinde görülmeyen diğer itirazların reddine, Ancak; Sanıklara verilen ceza miktarı, sabıka kayıtlarının silinme koşullarının oluşması ve sanıkların bir daha suç işlemeyeceklerine kanaat getirilmesi hususları dikkate alınarak 5271 sayılı CMK’nin 231/5. maddesinin uygulanıp uygulanmayacağının tartışılması gerektiğinin gözetilmemesi, SONUÇ : Bozmayı gerektirmiş, sanıklar müdafiinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün bu sebepten dolayı 5320 sayılı Yasanın 8/1 maddesi ile yürürlükte bulunan 1412 sayılı CMUK’un 321. maddesi uyarınca istem gibi BOZULMASINA, 11.06.2012 gününde oybirliğiyle karar verildi. İLGİLİ MEVZUAT METİNLERİ 5271/m.231 CEZA MUHAKEMESİ KANUNU (1) Duruşma sonunda, 232 nci Maddede belirtilen esaslara göre duruşma tutanağına geçirilen hüküm fıkrası okunarak gerekçesi ana çizgileriyle anlatılır. (2) Hazır bulunan sanığa ayrıca başvurabileceği kanun yolları, mercii ve süresi bildirilir. (3) Beraat eden sanığa, tazminat isteyebileceği bir hâl varsa bu da bildirilir. (4) Hüküm fıkrası herkes tarafından ayakta dinlenir. (5) (Ek fıkra: 06/12/2006 - 5560 S.K.23.md) Sanığa yüklenen suçtan dolayı yapılan yargılama sonunda hükmolunan ceza, bir yıl veya daha az süreli hapis veya adlî para cezası ise; mahkemece, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilebilir. Uzlaşmaya ilişkin hükümler saklıdır. Hükmün açıklanmasının geri bırakılması, kurulan hükmün sanık hakkında bir hukukî sonuç doğurmamasını ifade eder. (6) (Ek fıkra: 06/12/2006 - 5560 S.K.23.md) Hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilebilmesi için; a) Sanığın daha önce kasıtlı bir suçtan mahkûm olmamış bulunması, b) Mahkemece, sanığın kişilik özellikleri ile duruşmadaki tutum ve davranışları göz önünde bulundurularak yeniden suç işlemeyeceği hususunda kanaate varılması, c) Suçun işlenmesiyle mağdurun veya kamunun uğradığı zararın, aynen iade, suçtan önceki hale getirme veya tazmin suretiyle tamamen giderilmesi, gerekir. (7) (Ek fıkra: 06/12/2006 - 5560 S.K.23.md) Açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilen hükümde, mahkûm olunan hapis cezası ertelenemez ve kısa süreli olması halinde seçenek yaptırımlara çevrilemez. (8) (Ek fıkra: 06/12/2006 - 5560 S.K.23.md) Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının verilmesi halinde sanık, beş yıl süreyle denetim süresine tâbi tutulur. Bu süre içinde bir yıldan fazla olmamak üzere mahkemenin belirleyeceği süreyle, sanığın denetimli serbestlik tedbiri olarak; 118 LEGES Kamu Hukuku Dergisi ŞUBAT 2013 a) Bir meslek veya sanat sahibi olmaması halinde, meslek veya sanat sahibi olmasını sağlamak amacıyla bir eğitim programına devam etmesine, b) Bir meslek veya sanat sahibi olması halinde, bir kamu kurumunda veya özel olarak aynı meslek veya sanatı icra eden bir başkasının gözetimi altında ücret karşılığında çalıştırılmasına, c) Belli yerlere gitmekten yasaklanmasına, belli yerlere devam etmek hususunda yükümlü kılınmasına ya da takdir edilecek başka yükümlülüğü yerine getirmesine, karar verilebilir. Denetim süresi içinde dava zamanaşımı durur. (9) (Ek fıkra: 06/12/2006 - 5560 S.K.23.md) Altıncı fıkranın (c) bendinde belirtilen koşulu derhal yerine getiremediği takdirde; sanık hakkında mağdura veya kamuya verdiği zararı denetim süresince aylık taksitler halinde ödemek suretiyle tamamen gidermesi koşuluyla da hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verilebilir. (10) (Ek fıkra: 06/12/2006 - 5560 S.K.23.md) Denetim süresi içinde kasten yeni bir suç işlenmediği ve denetimli serbestlik tedbirine ilişkin yükümlülüklere uygun davranıldığı takdirde, açıklanması geri bırakılan hüküm ortadan kaldırılarak, davanın düşmesi kararı verilir. (11) (Ek fıkra: 06/12/2006 - 5560 S.K.23.md) Denetim süresi içinde kasten yeni bir suç işlemesi veya denetimli serbestlik tedbirine ilişkin yükümlülüklere aykırı davranması halinde, mahkeme hükmü açıklar. Ancak mahkeme, kendisine yüklenen yükümlülükleri yerine getiremeyen sanığın durumunu değerlendirerek; cezanın yarısına kadar belirleyeceği bir kısmının infaz edilmemesine ya da koşullarının varlığı halinde hükümdeki hapis cezasının ertelenmesine veya seçenek yaptırımlara çevrilmesine karar vererek yeni bir mahkûmiyet hükmü kurabilir. (12) (Ek fıkra: 06/12/2006 - 5560 S.K.23.md) Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararına itiraz edilebilir. (13) (Ek fıkra: 06/12/2006 - 5560 S.K.23.md) Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı, bunlara mahsus bir sisteme kaydedilir. Bu kayıtlar, ancak bir soruşturma veya kovuşturmayla bağlantılı olarak Cumhuriyet savcısı, hâkim veya mahkeme tarafından istenmesi halinde, bu maddede belirtilen amaç için kullanılabilir. (14) (Ek fıkra: 06/12/2006 - 5560 S.K.23.md) Bu maddenin hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin hükümleri, soruşturulması ve kovuşturulması şikâyete bağlı suçlarla ilgili olarak uygulanabilir. 5237/m.86 TÜRK CEZA KANUNU (1) Kasten başkasının vücuduna acı veren veya sağlığının ya da algılama yeteneğinin bozulmasına neden olan kişi, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. (2) (Ek: 31/03/2005-5328/4 md.) Kasten yaralama fiilinin kişi üzerindeki etkisinin basit bir tıbbî müdahaleyle giderilebilecek ölçüde hafif olması hâlinde, mağdurun şikâyeti üzerine, dört aydan bir yıla kadar hapis veya adlî para cezasına hükmolunur. (3) (Ek ikinci fıkra ve yeniden sıralama: 31/03/2005-5328/4 md.) Kasten SAYI: 1 YARGITAY KARARLARI 119 yaralama suçunun; a) Üstsoya, altsoya, eşe veya kardeşe karşı, b) Beden veya ruh bakımından kendisini savunamayacak durumda bulunan kişiye karşı, c) Kişinin yerine getirdiği kamu görevi nedeniyle, d) Kamu görevlisinin sahip bulunduğu nüfuz kötüye kullanılmak suretiyle, e) Silahla, İşlenmesi halinde, (Değişik İbare: 31/03/2005-5328/4 md.) şikâyet aranmaksızın, verilecek ceza yarı oranında artırılır. 120 LEGES Kamu Hukuku Dergisi ŞUBAT 2013 YARGITAY 4. CEZA DAİRESİ Tarih: 15.11.2011 Esas: 2009/19174 Karar: 2011/21117 TEHDİT SUÇU ŞANTAJ SUÇU CEZANIN İNFAZI MÜKERRİRLERE ÖZGÜ İNFAZ REJİMİ İlgili Kanun/Madde: 5237/m. 7/2-3,106,107 DAVA : Yerel mahkemece verilen hüküm temyiz edilmekle, başvurunun nitelik, ceza türü, süresi ve suç tarihine göre dosya görüşüldü: KARAR : Temyiz isteğinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi. Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar belgeler ve gerekçe içeriğine göre yapılan incelemede başkaca nedenler yerinde görülmemiştir. Ancak; 1- ) 5237 Sayılı T.C.K.nın 107. maddesine, 5377 Sayılı Kanun ile 2. fıkranın eklendiği 29.6.2005 tarihine kadar “kişinin şeref ve saygınlığına yönelik açıklamalarla menfaat sağlama” eyleminin yeni Ceza Yasasında şantaj suçu olarak tanımlandığı, dolayısıyla 765 Sayılı Ceza Yasasının yürürlükte olduğu tarihle yeni Ceza Yasasının yürürlüğe girdiği 1.6.2005-29.6.2005 tarihleri arasında bu kapsamdaki eylemlerin yeni Ceza Yasası bakımından daha genel nitelikteki T.C.K.106/1. fıkrasında tanımlanan tehdit suçunu oluşturduğu gözetilmeden, eski ve yeni Ceza Yasalarının şantaj hükümleri karşılaştırılıp, sanık lehine olduğu gerekçesiyle yeni Ceza Yasasının şantaj maddesinden hüküm kurulması, 2- ) 5237 Sayılı T.C.K.nın 7/2-3. madde ve fıkrasına göre suç tarihinde yürürlükte olmayan infaz rejimiyle ilgili bulunan ve sanık aleyhine sonuç doğuran anılan Kanunun 58. maddesi uyarınca sanığın cezasının mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine karar verilmesi, SAYI: 1 YARGITAY KARARLARI 121 SONUÇ : Yasaya aykırı ve sanık müdafiinin temyiz nedenleriyle tebliğnamedeki düşünce yerinde görüldüğünden hükmün BOZULMASINA, yargılamanın bozma öncesi aşamadan başlayarak sürdürülüp sonuçlandırılmak üzere dosyanın esas/hüküm mahkemesine gönderilmesine, 15.11.2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi. İLGİLİ MEVZUAT METİNLERİ 5237/m. 7/2-3 TÜRK CEZA KANUNU (2) Suçun işlendiği zaman yürürlükte bulunan kanun ile sonradan yürürlüğe giren kanunların hükümleri farklı ise, failin lehine olan kanun uygulanır ve infaz olunur. (3) (Değişik Üçüncü Fıkra: 29/06/2005-5377/2 md.) Hapis cezasının ertelenmesi, koşullu salıverilme ve tekerrürle ilgili olanlar hariç; infaz rejimine ilişkin hükümler, derhal uygulanır. 5237/m. 106 TÜRK CEZA KANUNU (1) Bir başkasını, kendisinin veya yakınının hayatına, vücut veya cinsel dokunulmazlığına yönelik bir saldırı gerçekleştireceğinden bahisle tehdit eden kişi, altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Malvarlığı itibarıyla büyük bir zarara uğratacağından veya sair bir kötülük edeceğinden bahisle tehditte ise, mağdurun şikayeti üzerine, altı aya kadar hapis veya adlî para cezasına hükmolunur. (2) Tehdidin; a) Silahla, b) Kişinin kendisini tanınmayacak bir hale koyması suretiyle, imzasız mektupla veya özel işaretlerle, c) Birden fazla kişi tarafından birlikte, d) Var olan veya var sayılan suç örgütlerinin oluşturdukları korkutucu güçten yararlanılarak, İşlenmesi halinde, fail hakkında iki yıldan beş yıla kadar hapis cezasına hükmolunur. (3) Tehdit amacıyla kasten öldürme, kasten yaralama veya malvarlığına zarar verme suçunun işlenmesi halinde, ayrıca bu suçlardan dolayı ceza verilir. Şantaj 5237/m. 107 TÜRK CEZA KANUNU (1) Hakkı olan veya yükümlü olduğu bir şeyi yapacağından veya yapmayacağından bahisle, bir kimseyi kanuna aykırı veya yükümlü olmadığı bir şeyi yapmaya veya yapmamaya ya da haksız çıkar sağlamaya zorlayan kişi, bir yıldan üç yıla kadar hapis ve beşbin güne kadar adlî para cezası ile cezalandırılır. (2) (Ek fıkra: 29/06/2005-5377/14 md.) Kendisine veya başkasına yarar sağlamak maksadıyla bir kişinin şeref veya saygınlığına zarar verecek nitelikteki hususların açıklanacağı veya isnat edileceği tehdidinde bulunulması halinde de birinci fıkraya göre cezaya hükmolunur. 122 LEGES Kamu Hukuku Dergisi ŞUBAT 2013 YARGITAY 5. CEZA DAİRESİ Tarih: 7.2.2012 Esas: 2011/13220 Karar: 2012/296 MÜHÜR BOZMA ZİNCİRLEME SUÇ HUKUKİ KESİNTİ SANIK HAKKINDA TÜM DAVA DOSYALARININ GETİRTİLMESİ İlgili Kanun/Madde: 5237/m.203 DAVA : Mahalli mahkemece verilen hüküm temyiz edilmekle dosya incelenerek, gereği düşünüldü: KARAR : Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin soruşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya içeriğine göre yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddine, Ancak; Suç ihbarına dair yazıda, suça konu yerle ilgili olarak mühür bozma suçundan sanık hakkında daha önce üç ayrı tahkikat evrakının düzenlendiği, bu evrakların Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının 2009/19876-19877-19913 soruşturma sırasına kaydedildiğinin bildirilmesi karşısında, sanık hakkında açılan tüm dava dosyalarının getirtilip, yargılaması süren varsa, kişisel ve eylemsel bağ sebebiyle bu dosyayla birleştirilmesi, buna olanak yoksa denetime imkan sağlamak için dosya arasına konulup, iddianame tarihlerine göre hukuki kesintinin gerçekleşip gerçekleşmediği de belirlenerek, sonucuna göre zincirleme suç hükümlerinin uygulanıp uygulanmayacağının tartışılması gerekirken, eksik soruşturmayla karar verilmesi, Kabule göre de: Kayden sabıkasız olduğu anlaşılan, duruşma tutanaklarına yansıyan olumsuz tavır ve davranışına rastlanmayan ve dosya içinde mahkûmiyetine dair kesinleşen bir mahkeme kararı bulunmayan sanık hakkında ; “ısrarla suç işlemeye devam etmesi, kişisel özellikleri ve duruşmadaki tutum ve SAYI: 1 YARGITAY KARARLARI 123 davranışları dikkate alınarak” şeklinde yasal olmayan gerekçelerle hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına yer olmadığına karar verilmesi, SONUÇ : Kanuna aykırı, sanık müdafiin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden hükmün 5320 Sayılı Kanun’un 8/1. maddesi gözetilerek C.M.U.K.nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, temyiz harcının istenmesi halinde iadesine, 07.02.2012 tarihinde oybirliğiyle karar verildi. İLGİLİ MEVZUAT METİNLERİ 5237/m.203 TÜRK CEZA KANUNU (1) Kanun veya yetkili makamların emri uyarınca bir şeyin saklanmasını veya varlığının aynen korunmasını sağlamak için konulan mührü kaldıran veya konuluş amacına aykırı hareket eden kişi, altı aydan üç yıla kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır. 124 LEGES Kamu Hukuku Dergisi ŞUBAT 2013 YARGITAY 6. CEZA DAİRESİ Tarih: 11.7.2011 Esas: 2009/19640 Karar: 2011/35522 HÜRRİYETİ BAĞLAYICI CEZA ŞARTLA TAHLİYE SÜRELERİYLE İNFAZ REJİMİNİN FARKLI OLMASI CEZALARIN AYRI İNFAZ REJİMİNE TABİ OLMASI TOPLAM CEZA SÜRESİ ÜZERİNDEN TAHLİYE TARİHİNİN HESAPLANACAĞI İlgili Kanun/Madde: 647/m.19,Ek.2 5275/m. 99 DAVA : Hükümlünün, gasp suçundan İzmir 9. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 27.11.2006 tarihli ve 2006/333 esas, 2006/390 Sayılı kararı ile mahkum olduğu 8 yıl 4 ay hapis cezası ve hırsızlık suçundan İzmir 24. Asliye Ceza Mahkemesi’nin 06.06.2006 tarihli ve 2006/606 esas, 2006/429 Sayılı kararı ile mahkum olduğu 5 yıl 10 ay hapis cezası ile hırsızlık, mala zarar verme suçlarından İzmir 14. Asliye Ceza Mahkemesi’nin 12.12.2007 tarihli ve 2007/281 esas. 2007/599 Sayılı kararı ile mahkum olduğu 2 yıl 4 ay hapis cezasının 5275 Sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’un 99 ve 101/2. maddeleri uyarınca toplanması talebinin reddine dair İzmir 9. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 10.02.2009 tarihli ve 2009/145 değişik iş sayılı kararına yapılan itirazın reddine ilişkin İzmir 11. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 20.02.2009 tarihli ve 2009/167 değişik iş sayılı kararına karşı Adalet Bakanlığının 18.08.2009 gün ve 45242 Sayılı kanun yararına bozma istemine dayalı Yargıtay C. Başsavcılığının 10.09.2009 gün ve KYB/2009/199293 Sayılı ihbar yazısı ile infaz dosyası 29.9.2009 tarihinde Dairemize gönderilmekle incelendi: KARAR : Anılan Yazıda: ( ... Yeni ceza adalet sisteminde, önceki sistemde var olan “cezaların içtimai” hükümlerine yer verilmediği, bununla birlikte verilen cezaların toplanamayacağı veya hangi şartlarda toplanabileceğine ilişkin tek SAYI: 1 YARGITAY KARARLARI 125 düzenlemenin 5275 Sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’un 99. maddesinde yer aldığı buna göre: “Bir kişi hakkında hükmolunan her bir ceza diğerinden bağımsızdır, varlıklarını ayrı ayrı korurlar. Ancak bir kişi hakkında başka başka kesinleşmiş hükümler bulunur ise, 107. maddenin uygulanabilmesi yönünden mahkemeden bir toplama kararı istenir.” biçimindeki düzenleme karşısında, birden fazla hükümde yer alan cezalar sadece şartla salıvermenin hesaplanması amacına dönük olarak infaz aşamasında toplanabileceği, cezaların ayrı infaz rejimlerine tabi olmasının da bu duruma engel olmayacağı gözetilmeden itirazın kabulü yerine yazılı şekilde reddine karar verilmesinde isabet görülmemiş olduğundan bahisle 5271 Sayılı C.M.K.nun 309. maddesi uyarınca anılan kararın bozulması... ) Dairemizden istenilmiştir. Kanun yararına bozma istemine dayanan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının ihbar yazısı ve incelenen dosya içeriğine göre: Hükümlü hakkında: İzmir 14. Asliye Ceza Mahkemesi’nin 2007/281 esas. 2007/599 Sayılı kararı ile 13.03.2005 tarihinde işlemiş olduğu hırsızlık ve mala zarar verme suçlarından 2 yıl ve 4 ay hapis cezası, İzmir 24. Asliye Ceza Mahkemesi’nin 2006/606 esas. 2006/429 Sayılı kararı ile 20.02.2006 tarihinde işlemiş olduğu hırsızlık suçundan 5 yıl 10 ay hapis cezası ve İzmir 9. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 2006/333 esas. 2006/390 Sayılı kararı ile 10.01.2006 tarihinde işlemiş olduğu suçundan 8 yıl 4 ay hapis cezası verildiği, tüm kararların kesinleştiği, Eskişehir Cumhuriyet Başsavcılığı infaz Bürosunca 22.01.2009 tarihli yazı ile 5275 Sayılı yasanın 99.ve 107. maddeleri gereğince. İzmir Cumhuriyet Başsavcılığından cezaların içtimasının istendiği, İzmir Cumhuriyet Başsavcılığı İnfaz Bürosunca da. 10.02.2009 tarihli yazı ile İzmir 9. Ağır Ceza Mahkemesinden içtima talebinde bulunulduğu, İzmir 9. Ağır Ceza Mahkemesince de 26.06.2008 tarihli kararı ile mahkemesinin 2006/333 esas 2006/390 Sayılı dosyasına verilen 8 yıl 4 ay hapis cezası ile İzmir 24. Asliye Ceza Mahkemesi’nin 2006/606 esas 2006/429 Sayılı kararı ile 5 yıl 10 ay hapis cezasının 5275 Sayılı CGTİHK 99. ve 107. maddeleri gereğince içtima ettirilerek 13 yıl 14 ay hapis cezası olarak infazına karar verildiği ancak İzmir 14. Asliye Ceza Mahkemesi’nin 2007/281 esas. 2007/599 Sayılı kararı ile verilen 2 yıl 4 ay hapis cezasının suç tarihi itibariyle cezanın infazının 647 Sayılı Kanunun 19. ve ek 2. maddelerinin dikkate alınması gerektiğinden bu ilam açısından ayrıca infazına karar verildiği, karara karşı İzmir Cumhuriyet Başsavcılığınca yapılan itiraz üzerine İzmir 11. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 18.02.2009 tarihli 2009/145 değişik iş sayılı kararı ile vaki itirazın reddine kesin olarak karar verildiğinin anlaşılması karşısında: Hükümlü hakkında tayin olunan hürriyeti bağlayıcı cezaların şartla tahliye süreleri ve infaz rejimlerinin farklı olması anılan yasa maddesinin 126 LEGES Kamu Hukuku Dergisi ŞUBAT 2013 uygulanmasına engel değildir. Cezaların infazındaki bu farklılık, şartla ve bihakkın tahliye tarihlerinin de farklı olmasını gerektirmeyecek, hükümlünün farklı süre ve rejimlere tabi her bir cezası açısından cezaevinde geçireceği sürelerin C. Başsavcılığı tarafından müddetnamede gösterilmesi yeterli olacak ancak yine toplam ceza süresi üzerinden tahliye tarihleri hesaplanacaktır. SONUÇ : Bu itibarla, kanun yararına bozma istemine dayanan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının ihbar yazısı, incelenen dosya içeriğine göre, yerinde görüldüğünden kabulüyle İzmir 11. Ağır Ceza Mahkemesince verilip, kesinleşen 20.02.2009 tarih ve 2009/167 değişik iş sayılı kararın 5271 Sayılı C.M.K.nun 309. maddesi gereğince BOZULMASINA, 11.07.2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi. İLGİLİ MEVZUAT METİNLERİ 647/m.19,Ek.2 CEZALARIN İNFAZI HAKKINDA KANUN (MÜLGA) (Ek madde: 01/06/1978 - 2148/1 md.) Hükümlülerin yarı açık veya açık cezaevlerine seçilmelerine karar verme işlemi, Adalet Bakanlığınca her yılın Ocak ayı içerisinde tespit edilerek Cumhuriyet Savcılıklarına bildirilen şartla salıverilme tarihine göre yapılır. Bakanlıkça bildirilen bu tarih aşılmamak ve kapalı kurumlarda çalışanlara öncelik tanınmak kaydıyla; 9, 10 ve 11 inci maddeler gereğince tabi tutulacakları müşahadeleri sonucu yarı açık veya açık müesseselere naklolunan hükümlülerin; anılan müesseselerde kaldıkları her ay için 6 gün, 19 uncu maddenin 1, 2 ve 3 üncü fıkralarına göre tespit edilecek şartla salıverilme tarihlerinden indirilmek suretiyle şartla salıverilme işlemi yapılır. Kapalı infaz kurumlarında bulunanlardan yarı açık veya açık infaz kurumlarına ayrılmaya hak kazanıp da olanak sağlanmaması sebebiyle naklolunamayanlar ile aynı nitelikleri haiz oldukları halde yaş ve bedeni kabiliyetleri itibarıyla çalışma şartlarına intibak edemiyecekleri tespit edilenlerin, iktisap ettikleri hak tarihinden sonra kapalı kurumlarda geçirecekleri süreleri de yarı açık veya açık müesseselerde geçmiş sayılır. 1 ve 2 nci fıkralardaki indirimden yararlananların, yarı açık veya açık kurumlara ayrılmalarına ilişkin idare kurulu kararından önce tutuklu ve hükümlü olarak çalışmak veya çalışmak isteyip de çalıştırılmasına olanak sağlanamaması suretiyle veya yaş ve bedeni kabiliyetleri itibarıyla çalışamayanların, iyi hallilikle geçirdikleri günler, 1 inci fıkradaki indirime esas sürelerine eklenir. Her iki halde de yapılacak indirimlerde 1 aydan az süreler hesaba katılmaz. Şartla salıverilmenin geri alınmasına karar verilmesi halinde, bu kararla birlikte 1,2 ve 3 üncü fıkralar gereğince yapılan indirim de geri alınmış olur. Yarı açık veya açık müesseselerden ve 2 nci fıkrada belirtilen nitelikleri haiz olduğu halde kapalı müesseselerden firar edenlerle, en az iki defa kapalı cezaevlerine iade edilenler veya yarı açık veya açık cezaevlerinden kapalı kurumlara iadeyi SAYI: 1 YARGITAY KARARLARI 127 gerektiren hareketleri sebebiyle 2 nci fıkraya göre kazandıkları hakları en az iki defa kaybedenler; evvelce yarı açık veya açık müesseselerde veya bu kurumlara ayrılmaya hak kazandıkları tarihten sonra kapalı cezaevlerinde geçirdikleri süreler dahil hiçbir surette indirimden yararlanamazlar. (Ek fıkra: 11/03/1986 - 3267/3 md.) Kısa süreli hürriyeti bağlayıcı cezalara mahkum olanlar hakkında da, müşahadeye tabi tutulma ve açık ve yarı açık müesseselere ayrılma şartları aranmaksızın bu madde hükümleri uygulanır. (Ek fıkra: 11/03/1986 - 3267/3 md.;Mülga fıkra: 14/07/2004 - 5218 S.K./1.mad) *1* (Ek fıkra: 23/09/1986 - KHK-262/3 md; aynen kabul: 26/03/1987 - 3333/3 md.) Hükümlülerin bu maddede belirtilen indirimden yararlanarak şartla salıverilmeleri için, açık veya yarı açık cezaevlerine ayrılmalarına dair cezaevi idare kurullarınca verilecek kararlar ve müşahade dosyaları Bakanlığa gönderilmez. 5275/m. 99 CEZA VE GÜVENLİK TEDBİRLERİNİN İNFAZI HAKKINDA KANUN (1) Bir kişi hakkında hükmolunan herbir ceza diğerinden bağımsızdır, varlıklarını ayrı ayrı korurlar. Ancak, bir kişi hakkında başka başka kesinleşmiş hükümler bulunur ise, 107 nci maddenin uygulanabilmesi yönünden mahkemeden bir toplama kararı istenir. 128 LEGES Kamu Hukuku Dergisi ŞUBAT 2013 YARGITAY 7. CEZA DAİRESİ Tarih: 5.6.2012 Esas: 2010/12257 Karar: 2012/21934 KAÇAK PETROL AKARYAKITA DÖNÜŞTÜRÜLMÜŞ PETROL ÜRÜNÜNÜN DE KAÇAK PETROL OLARAK DEĞERLENDİRİLECEĞİ ON NUMARA YAĞ SATIŞI İlgili Kanun/Madde: 5015/m.2, Ek.5 DAVA : Yerel mahkemece verilen hüküm temyiz edilmekle; başvurunun nitelik, ceza türü, süresi ve suç tarihine göre dosya okunduktan sonra gereği görüşülüp düşünüldü: KARAR : Üst Cumhuriyet Savcısının temyiz talebinin suç vasfına yönelik olduğu kabul edildiğinden tebliğnamedeki temyiz talebinin reddine dair görüşe iştirak edilmemiştir. 5015 sayılı yasanın kaçak petrol başlıklı 2.maddesinin 21.fıkrasının c alt bendi hükmüne göre; “Kurumdan izin alınmadan; akaryakıt haricinde kalan solvent, madeni ve baz yağ, asfalt, solvent nafta ve benzeri petrol ürünlerinden elde edilen akaryakıt ya da akaryakıta dönüştürmek maksadıyla kullanılan veya bulundurulan akaryakıt haricinde kalan solvent, madeni yağ ve baz yağ, asfalt, solvent nafta ve benzeri petrol ürünleri” kaçak petrol kapsamı içinde sayılmıştır. Somut olayda sanıklar tarafından satışı yapılan ve halk arasında on numara yağ olarak bilinen, akaryakıta dönüştürülmüş petrol ürününün de kaçak petrol olarak değerlendirilmesi gerekmektedir. Bu kabule göre de, sanıkların eyleminin 5015 sayılı yasanın ek 5.maddesi kapsamında kaldığı gözetilerek bu suçtan cezalandırılmaları gerekirken dosya kapsamına uymayan 1705 sayılı yasa uyarınca yazılı şekilde mahkumiyetlerine karar verilmesi, SAYI: 1 YARGITAY KARARLARI 129 SONUÇ : Yasaya aykırı, üst Cumhuriyet Savcısının temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün bu sebepten dolayı 5320 sayılı yasanın 8/1.maddesi gereğince yürürlükte bulunan 1412 sayılı CMUK. nun 321.maddesi uyarınca BOZULMASINA, değişik gerekçeyle hükmün bozulmasına dair üye Orhan Koçak’ın karşı oyu ve bozma gerekçesi yönünden oyçokluğu, hükmün bozulması yönünden ise oybirliği ile, 05.06.2012 günü karar verildi. DEĞİŞİK GEREKÇE : Satıcı olan sanıkların sattıkları yağı nereden satın aldıkları sorulup, faturaları varsa celbedilip zincirleme menşei araştırması yapılarak sonucuna göre karar verilmesi gerektiği düşüncesiyle çoğunluğun bozma kararına değişik gerekçe ile katılıyorum. İLGİLİ MEVZUAT METİNLERİ 5015/m.2, Ek.5 PETROL PİYASASI KANUNU Bu Kanunun uygulanmasında; 1) Bakanlık: Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığını, 2) Kurum: Enerji Piyasası Düzenleme Kurumunu, 3) Kurul: Enerji Piyasası Düzenleme Kurulunu, 4) AFRA: Londra’da ilan edilen ortalama navlun ücretlerinin değerlemesini, 5) Akaryakıt: Benzin türleri, nafta (hammadde, solvent nafta hariç), gazyağı, jet yakıtı, motorin türleri, fuel-oil türleri ile Kurum tarafından belirlenen diğer ürünleri, 6) Akaryakıt istasyonu: Dağıtıcı veya bunlarla tek elden satış sözleşmesi yapmış bayilerce ilgili mevzuata uygun (teknik, kalite ve güvenlik) olarak kurulup, bir veya farklı alt başlıktan birer akaryakıt dağıtıcısının tescilli markası altında faaliyette bulunan ve esas itibarıyla araçların akaryakıt, madeni yağ, otogaz LPG, temizlik ve ihtiyari olarak bakım ile kullanıcıların tüplü LPG hariç diğer asgari ihtiyaçlarını karşılayacak imkanları sunan yerleri, 7) Akaryakıtla harmanlanan ürünler: Metil tersiyer bütil eter (MTBE), Etanol vb. (yerli tarım ürünlerinden denatüre olarak üretilenler ile biodizel hariç ) akaryakıt ile eşdeğer vergiye tabi olan ve olacak ürünleri, 8) Asfalt : Zemin kaplamasında kullanılan ürünü, 9) Bayi: Bayilik faaliyeti için gerekli donanıma sahip gerçek ve tüzel kişileri, 10) Bayilik: Karşılıklı yükümlülüklerin ekinde fizibilite olan bir sözleşmeye bağlanarak akaryakıt dağıtım şirketleri tarafından gerçek ve tüzel kişilere akaryakıtın kullanıcılara ikmali yetkisi verilmesi işlemini, 11) Dağıtıcı: Akaryakıt dağıtım yetkisi olan ve lisansına işlenmesi halinde depolama, taşıma, ihrakiye ve madeni yağ üretimi işlemleri yapabilen sermaye şirketini, 130 LEGES Kamu Hukuku Dergisi ŞUBAT 2013 12) Dağıtım: Serbest kullanıcılara akaryakıt toptan satışı ve ikmali dahil bayilere akaryakıt satış ve ikmal faaliyetlerinin bütününü, 13) Fizibilite: Kuruma verilmesi gerekli olmayan fakat bayilik sözleşmesi ekinde yer alan ve yapılacak yatırımların analizini içeren raporu, 14) Ham petrol: Yerden çıkarılan sıvı haldeki doğal hidrokarbonları, 15) İhrakiye : Ülkenin karasuları ve/veya karasuları bitişiğinde deniz vasıtalarına veya hava meydanlarında yerli ve yabancı uçaklara vergili veya vergisiz sağlanan akaryakıtı ve madeni yağı, 16) İhrakiye teslim şirketi ve bayii: Yurt içinden veya yurt dışından temin ettiği ihrakiyeyi deniz ve hava taşıtlarına ikmal eden lisanslı sermaye şirketini ve lisanslı bayileri, 17) İletici: İletim faaliyeti yapan sermaye şirketini, 18) İletim: Boru hattı vasıtasıyla petrolün taşınması işlemini (üreticilerin rafineriye veya iletim hattına ulaşan boru hatları ile tesislerin bünyesinde yer alan boru hatları hariç), 19) İşleme: Petrol ve diğer kimyasal maddelerden madeni yağ üretimi hariç yeni ürünler elde edilmesine ve/veya ürünlerin nitelik veya niceliğinin değiştirilmesine ilişkin işlemleri, 20) İşlemeci: Lisansı gereği işleme faaliyetini yapma hakkı verilmiş sermaye şirketini, 21) Katkı maddeleri: Akaryakıt ürünlerinin özelliklerini iyileştirmeye matuf organik ve inorganik maddeleri, 22) Kilometre tahdidi: Şehir içi veya şehirlerarası trafiğe açık yollarda aynı istikamette iki akaryakıt istasyonu arasındaki, Kurul tarafından çıkarılacak yönetmelikte belirlenecek asgari mesafeyi, 23) Kötüniyet: Piyasa faaliyetinin yapılmasında, petrolün kaybına, karışmasına, bozulmasına veya amaç dışı kullanımına sebebiyet veren bir eylem veya ihmali, 24) Kullanıcı: Petrol kullanımı yapan gerçek ve tüzel kişileri, 25) Kullanım: Petrolün sadece kişisel ve işletme ihtiyaçları için tüketimini, 26) Lisans: Bu Kanuna göre gerçek ve tüzel kişilere piyasada faaliyet gösterebilmeleri için Kurul tarafından izin verildiğini gösterir belgeyi, 27) Lisanslı depocu: Lisanslı depolama faaliyeti yapan sermaye şirketini, 28) Lisanslı depolama: Piyasa faaliyetinde bulunanların stok ve işletme ihtiyaçlarını gidermek üzere başkasının mülkiyetindeki petrolün depolanması işlemini, 29) Madeni yağ üreticisi : Madeni yağ üretimi yapan gerçek ve tüzel kişileri, 30) Madeni yağ: Baz yağına veya kimyasal sentez yöntemi ile işlenen maddelere, bazı katkıların ilavesi sonucu, hareketli ve temas halinde olan iki yüzey arasındaki sürtünme ve/veya aşınmayı azaltma veya soğutma özelliğine sahip mamul haline getirilen doğal veya yapay maddeleri, 31) Özel işlem: Petrolün nitelik olarak ayrı ürün haline getirilmesine yönelik olarak SAYI: 1 YARGITAY KARARLARI 131 Kurumca belirlenen yöntemleri, 32) Petrol: Bu maddenin (5), (14) ve (44) numaralı bentlerinde tanımlananları, 33) Piyasa faaliyeti: Petrolün; ithalini, ihracını, rafinajını, işlenmesini, depolanmasını, iletimini, ihrakiye teslimini, taşınmasını, dağıtımını, bayiliğini, 34) Rafinaj: Ham petrolden başlayarak yeni ürünler elde edilmesine ilişkin işlemleri, 35) Rafinerici: Lisansı gereği rafinaj faaliyeti yapma hakkı verilmiş, petrol ticareti yapan sermaye şirketini, 36) Serbest kullanıcı: Kalorifer yakıtı, fuel-oil ve motorinde yıllık 5 000 tondan aşağı olmayacak şekilde Kurum tarafından ürün bazında belirlenen tüketim miktarından fazla yıllık petrol tüketimi olan lisanslı kullanıcıyı, 37) Solvent: Kimya ve sanayi tesislerinde tüketilen ve/veya yeni kimya ve sanayi mamulleri üretiminde kullanılan petrol ürünlerini, 38) Taşıma: Ham petrolün rafineriye ulaştırılmak üzere toplandığı teslim noktasından sonra, diğer ürünlerin ise taşıma araçları ile yapılan tüm nakil faaliyetleri bütününü, 39) Taşıyıcı: Taşıma faaliyeti yapan gerçek ve tüzel kişileri, 40) Tehlikeli eylem: Piyasa faaliyetinin yapılmasında, bunların yapıldığı mahalde veya yakınında bulunan bir kimsenin ölümüne, sakatlanmasına veya sağlığının bozulmasına, çevrenin kirlenmesine sebep olan veya olabilecek nitelikte bulunan bir fiil veya ihmali, 41) Transit taşıma: Başka bir ülkeden gelen petrolün başka bir ülkeye Türkiye üzerinden kara ve deniz yolu ile taşınmasını, 42) Ulusal marker: Akaryakıta rafineri çıkışında veya gümrük girişinde eklenecek katkıyı, 43) Üretim: Petrolün çıkarılmasını, ön işlenmesi ile saha dahilinde veya civarında bulunan depolara, iletim hattına veya rafineriye boru hattı ile taşınmasını veya depolanmasını, 44) Ürün: Fiziksel veya kimyasal işlem, rafinaj veya diğer yöntemlerle ham petrol ve/veya ürünlerinden elde edilen ürün veya ara ürün herhangi bir hidrokarbonu, İfade eder. 132 LEGES Kamu Hukuku Dergisi ŞUBAT 2013 YARGITAY 8. CEZA DAİRESİ Tarih: 27.6.2012 Esas: 2011/12939 Karar: 2012/22253 TEKERRÜRE ESAS ALINAN SABIKA PARA CEZASI CEZANIN ERTELENMESİ HÜKMÜN AÇIKLANMASININ GERİ BIRAKILMASI İlgili Kanun/Madde: 5271/m.231 5237/m.51, 58 DAVA : Gereği görüşülüp düşünüldü: KARAR : 1- Sanık A.S.’ye yüklenen 21.06.2004 tarihli hakkı olmayan yere tecavüz suçundan kurulan hükme yönelik temyiz incelemesinde: 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 7, 5252 sayılı Türk Ceza Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanunun 9. maddeleri karşısında; sanığa yüklenen suçun yasa maddesinde öngörülen cezaların türü ve üst sınırı itibariyle tabi olduğu suç tarihinde yürürlükte bulunan ve lehe olan 765 sayılı TCK.nun 102/4 ve 104/2. maddelerinde belirlenen 7 yıl 6 aylık dava zamanaşımının suç tarihinden temyiz inceleme tarihine kadar gerçekleştiği anlaşılmış ve sanığın temyiz itirazları bu nedenle yerinde görülmekle sair yönler incelenmeyen hükmün 5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK.nun 321. maddesi uyarınca ( BOZULMASINA ), ancak; yeniden yargılama yapılmasını gerektirmeyen bu hususta anılan yasanın 322. maddesinin verdiği yetkiye dayanılarak karar verilmesi mümkün olduğundan sanık hakkında açılan kamu davasının gerçekleşen dava zamanaşımı nedeniyle 765 sayılı TCK.nun 102/4, 104/2 ve CMK.nun 223. maddeleri gözetilerek oybirliğiyle ( DÜŞÜRÜLMESİNE ), 2- Sanık M.S.’ye yüklenen 21.04.2007 tarihli hakkı olmayan yere tecavüz suçundan kurulan hükme yönelik temyize gelince: Yapılan yargılamaya, toplanan kanıtlara, hükmün dayandığı gerekçe ve takdire göre yerinde görülmeyen sair itirazların reddine, SAYI: 1 YARGITAY KARARLARI 133 Ancak; a- 5237 sayılı TCK.nun 51. maddesinin 1. fıkrasının ( a ) bendinde; sanığın daha önce üç aydan fazla hapis cezası ile cezalandırılmamış olması koşulu ve ( b ) bendinde, suçu işledikten sonra yargılama sürecinde gösterdiği pişmanlık dolayısıyla tekrar suç işlemeyeceği konusunda mahkemede bir kanaatin oluşması hükmü getirilmiş olmakla; adli sicil kaydına göre ertelemeye engel sabıkası olmayan sanığın yargılama sürecinde gösterdiği pişmanlık irdelenmeden, kesin para cezasından ibaret sabıkası gözönünde bulundurularak cezasının ertelenmesine yer olmadığına karar verilmesi, b- 5271 sayılı CMK.nun 231/6-b madde, fıkra ve bendi uyarınca, sanık hakkında kişilik özellikleri ile duruşmadaki tutum ve davranışları gözönünde bulundurularak yeniden suç işleyip işlemeyeceği hususunda oluşan kanaate göre hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilip verilmeyeceğinin değerlendirilmesi gerekirken, kesin para cezasından ibaret sabıkası gözönünde bulundurularak hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına yer olmadığına karar verilmesi, c- Sanığın adli sicil kaydında yer alan sabıkalarından birinin taksirle yaralama suçuna ilişkin olduğu, tekerrüre esas alınan Sarız Sulh Ceza Mahkemesinin 2006/4-59 esas ve karar sayılı sabıkasının ise “100 TL” adli para cezasından ibaret olduğu ve karar tarihi itibariyle CMUK.nun 305/1-son madde ve fıkraları uyarınca kesin nitelikte olup tekerrüre esas alınamayacağı gözetilmeden, 5237 sayılı TCK.nun 58. maddesi gereğince hükmolunan cezasının mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine ve cezasının infazından sonra denetimli serbestlik tedbirinin uygulanmasına karar verilmesi, SONUÇ : Yasaya aykırı, sanığın temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün bu sebeplerden dolayı 5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesi uyarınca uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK.nun 321. maddesi gereğince ( BOZULMASINA ), 27.06.2012 gününde oybirliğiyle karar verildi. 134 LEGES Kamu Hukuku Dergisi ŞUBAT 2013 İLGİLİ MEVZUAT METİNLERİ 5271/m.231 CEZA MUHAKEMESİ KANUNU (1) Duruşma sonunda, 232 nci Maddede belirtilen esaslara göre duruşma tutanağına geçirilen hüküm fıkrası okunarak gerekçesi ana çizgileriyle anlatılır. (2) Hazır bulunan sanığa ayrıca başvurabileceği kanun yolları, mercii ve süresi bildirilir. (3) Beraat eden sanığa, tazminat isteyebileceği bir hâl varsa bu da bildirilir. (4) Hüküm fıkrası herkes tarafından ayakta dinlenir. (5) (Ek fıkra: 06/12/2006 - 5560 S.K.23.md) Sanığa yüklenen suçtan dolayı yapılan yargılama sonunda hükmolunan ceza, bir yıl veya daha az süreli hapis veya adlî para cezası ise; mahkemece, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilebilir. Uzlaşmaya ilişkin hükümler saklıdır. Hükmün açıklanmasının geri bırakılması, kurulan hükmün sanık hakkında bir hukukî sonuç doğurmamasını ifade eder. (6) (Ek fıkra: 06/12/2006 - 5560 S.K.23.md) Hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilebilmesi için; a) Sanığın daha önce kasıtlı bir suçtan mahkûm olmamış bulunması, b) Mahkemece, sanığın kişilik özellikleri ile duruşmadaki tutum ve davranışları göz önünde bulundurularak yeniden suç işlemeyeceği hususunda kanaate varılması, c) Suçun işlenmesiyle mağdurun veya kamunun uğradığı zararın, aynen iade, suçtan önceki hale getirme veya tazmin suretiyle tamamen giderilmesi, gerekir. (7) (Ek fıkra: 06/12/2006 - 5560 S.K.23.md) Açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilen hükümde, mahkûm olunan hapis cezası ertelenemez ve kısa süreli olması halinde seçenek yaptırımlara çevrilemez. (8) (Ek fıkra: 06/12/2006 - 5560 S.K.23.md) Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının verilmesi halinde sanık, beş yıl süreyle denetim süresine tâbi tutulur. Bu süre içinde bir yıldan fazla olmamak üzere mahkemenin belirleyeceği süreyle, sanığın denetimli serbestlik tedbiri olarak; a) Bir meslek veya sanat sahibi olmaması halinde, meslek veya sanat sahibi olmasını sağlamak amacıyla bir eğitim programına devam etmesine, b) Bir meslek veya sanat sahibi olması halinde, bir kamu kurumunda veya özel olarak aynı meslek veya sanatı icra eden bir başkasının gözetimi altında ücret karşılığında çalıştırılmasına, c) Belli yerlere gitmekten yasaklanmasına, belli yerlere devam etmek hususunda yükümlü kılınmasına ya da takdir edilecek başka yükümlülüğü yerine getirmesine, karar verilebilir. Denetim süresi içinde dava zamanaşımı durur. (9) (Ek fıkra: 06/12/2006 - 5560 S.K.23.md) Altıncı fıkranın (c) bendinde belirtilen koşulu derhal yerine getiremediği takdirde; sanık hakkında mağdura veya kamuya verdiği zararı denetim süresince aylık taksitler halinde ödemek suretiyle tamamen SAYI: 1 YARGITAY KARARLARI 135 gidermesi koşuluyla da hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verilebilir. (10) (Ek fıkra: 06/12/2006 - 5560 S.K.23.md) Denetim süresi içinde kasten yeni bir suç işlenmediği ve denetimli serbestlik tedbirine ilişkin yükümlülüklere uygun davranıldığı takdirde, açıklanması geri bırakılan hüküm ortadan kaldırılarak, davanın düşmesi kararı verilir. (11) (Ek fıkra: 06/12/2006 - 5560 S.K.23.md) Denetim süresi içinde kasten yeni bir suç işlemesi veya denetimli serbestlik tedbirine ilişkin yükümlülüklere aykırı davranması halinde, mahkeme hükmü açıklar. Ancak mahkeme, kendisine yüklenen yükümlülükleri yerine getiremeyen sanığın durumunu değerlendirerek; cezanın yarısına kadar belirleyeceği bir kısmının infaz edilmemesine ya da koşullarının varlığı halinde hükümdeki hapis cezasının ertelenmesine veya seçenek yaptırımlara çevrilmesine karar vererek yeni bir mahkûmiyet hükmü kurabilir. (12) (Ek fıkra: 06/12/2006 - 5560 S.K.23.md) Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararına itiraz edilebilir. (13) (Ek fıkra: 06/12/2006 - 5560 S.K.23.md) Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı, bunlara mahsus bir sisteme kaydedilir. Bu kayıtlar, ancak bir soruşturma veya kovuşturmayla bağlantılı olarak Cumhuriyet savcısı, hâkim veya mahkeme tarafından istenmesi halinde, bu maddede belirtilen amaç için kullanılabilir. (14) (Ek fıkra: 06/12/2006 - 5560 S.K.23.md) Bu maddenin hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin hükümleri, soruşturulması ve kovuşturulması şikâyete bağlı suçlarla ilgili olarak uygulanabilir. 5237/m.51 TÜRK CEZA KANUNU (1) İşlediği suçtan dolayı iki yıl veya daha az süreyle hapis cezasına mahkûm edilen kişinin cezası ertelenebilir. Bu sürenin üst sınırı, fiili işlediği sırada onsekiz yaşını doldurmamış veya altmışbeş yaşını bitirmiş olan kişiler bakımından üç yıldır. Ancak, erteleme kararının verilebilmesi için kişinin; a) Daha önce kasıtlı bir suçtan dolayı üç aydan fazla hapis cezasına mahkûm edilmemiş olması, b) Suçu işledikten sonra yargılama sürecinde gösterdiği pişmanlık dolayısıyla tekrar suç işlemeyeceği konusunda mahkemede bir kanaatin oluşması, Gerekir. (2) Cezanın ertelenmesi, mağdurun veya kamunun uğradığı zararın aynen iade, suçtan önceki hale getirme veya tazmin suretiyle tamamen giderilmesi koşuluna bağlı tutulabilir. Bu durumda, koşul gerçekleşinceye kadar cezanın infaz kurumunda çektirilmesine devam edilir. Koşulun yerine getirilmesi halinde, hakim kararıyla hükümlü infaz kurumundan derhal salıverilir. (3) Cezası ertelenen hükümlü hakkında, bir yıldan az, üç yıldan fazla olmamak üzere, bir denetim süresi belirlenir. Bu sürenin alt sınırı, mahkûm olunan ceza süresinden az olamaz. (4) Denetim süresi içinde; 136 LEGES Kamu Hukuku Dergisi ŞUBAT 2013 a) Bir meslek veya sanat sahibi olmayan hükümlünün, bu amaçla bir eğitim programına devam etmesine, b) Bir meslek veya sanat sahibi hükümlünün, bir kamu kurumunda veya özel olarak aynı meslek veya sanatı icra eden bir başkasının gözetimi altında ücret karşılığında çalıştırılmasına, c) Onsekiz yaşından küçük olan hükümlülerin, bir meslek veya sanat edinmelerini sağlamak amacıyla, gerektiğinde barınma imkanı da bulunan bir eğitim kurumuna devam etmesine, Mahkemece karar verilebilir. (5) Mahkeme, denetim süresi içinde hükümlüye rehberlik edecek bir uzman kişiyi görevlendirebilir. Bu kişi, kötü alışkanlıklardan kurtulmasını ve sorumluluk bilinciyle iyi bir hayat sürmesini temin hususunda hükümlüye öğütte bulunur; eğitim gördüğü kurum yetkilileri veya nezdinde çalıştığı kişilerle görüşerek, istişarelerde bulunur; hükümlünün davranışları, sosyal uyumu ve sorumluluk bilincindeki gelişme hakkında üçer aylık sürelerle rapor düzenleyerek hakime verir. (6) Mahkeme, hükümlünün kişiliğini ve sosyal durumunu göz önünde bulundurarak, denetim süresinin herhangi bir yükümlülük belirlemeden veya uzman kişi görevlendirmeden geçirilmesine de karar verebilir. (7) Hükümlünün denetim süresi içinde kasıtlı bir suç işlemesi veya kendisine yüklenen yükümlülüklere, hakimin uyarısına rağmen, uymamakta ısrar etmesi halinde; ertelenen cezanın kısmen veya tamamen infaz kurumunda çektirilmesine karar verilir. (8) Denetim süresi yükümlülüklere uygun veya iyi halli olarak geçirildiği takdirde, ceza infaz edilmiş sayılır. 5237/m.58 TÜRK CEZA KANUNU (1) Önceden işlenen suçtan dolayı verilen hüküm kesinleştikten sonra yeni bir suçun işlenmesi halinde, tekerrür hükümleri uygulanır. Bunun için cezanın infaz edilmiş olması gerekmez. (2) Tekerrür hükümleri, önceden işlenen suçtan dolayı; a) Beş yıldan fazla süreyle hapis cezasına mahkûmiyet halinde, bu cezanın infaz edildiği tarihten itibaren beş yıl, b) Beş yıl veya daha az süreli hapis ya da adlî para cezasına mahkûmiyet halinde, bu cezanın infaz edildiği tarihten itibaren üç yıl, Geçtikten sonra işlenen suçlar dolayısıyla uygulanmaz. (3) Tekerrür halinde, sonraki suça ilişkin kanun maddesinde seçimlik olarak hapis cezası ile adlî para cezası öngörülmüşse, hapis cezasına hükmolunur. (4) Kasıtlı suçlarla taksirli suçlar ve sırf askerî suçlarla diğer suçlar arasında tekerrür hükümleri uygulanmaz. Kasten öldürme, kasten yaralama, yağma, dolandırıcılık, uyuşturucu veya uyarıcı madde imal ve ticareti ile parada veya kıymetli damgada sahtecilik suçları hariç olmak üzere; yabancı ülke mahkemelerinden verilen hükümler SAYI: 1 YARGITAY KARARLARI 137 tekerrüre esas olmaz. (5) Fiili işlediği sırada onsekiz yaşını doldurmamış olan kişilerin işlediği suçlar dolayısıyla tekerrür hükümleri uygulanmaz. (6) Tekerrür halinde hükmolunan ceza, mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilir. Ayrıca, mükerrir hakkında cezanın infazından sonra denetimli serbestlik tedbiri uygulanır. (7) Mahkûmiyet kararında, hükümlü hakkında mükerrirlere özgü infaz rejiminin ve cezanın infazından sonra denetimli serbestlik tedbirinin uygulanacağı belirtilir. (8) Mükerrirlerin mahkûm olduğu cezanın infazı ile denetimli serbestlik tedbirinin uygulanması, kanunda gösterilen şekilde yapılır. (9) Mükerrirlere özgü infaz rejiminin ve cezanın infazından sonra denetimli serbestlik tedbirinin, itiyadi suçlu, suçu meslek edinen kişi veya örgüt mensubu suçlu hakkında da uygulanmasına hükmedilir. 138 LEGES Kamu Hukuku Dergisi ŞUBAT 2013 YARGITAY 9. CEZA DAİRESİ Tarih: 11.9.2012 Esas: 2012/6850 Karar: 2012/9199 HÜKMÜN AÇIKLANMASININ GERİ BIRAKILMASI/SEÇENEK YAPTIRIMLARA ÇEVİRME VE ERTELEME YASAĞI SİLAHLI TERÖR ÖRGÜTÜNE ÜYE OLMAMAKLA BİRLİKTE ÖRGÜT ADINA SUÇ İŞLEME TERÖR ÖRGÜTÜNÜN PROPAGANDASINI YAPMA TERÖR SUÇLARI İlgili Kanun/Madde: 5237/m.220/6, 265 6352/m.Geç.1, Geç.2 3713/m.7, 13 DAVA : Dosya incelenerek gereği düşünüldü: KARAR: Hükmolunan cezanın süresi de gözetilerek, sanık müdafiinin süresinden sonra yapmış olduğu duruşmalı inceleme isteminin CMUK’nın 318. maddesi uyarınca REDDİNE, Sanık müdafiinin temyiz dilekçesi kapsamına göre mahkûmiyet hükümlerine hasren yapılan incelemede; 1- Silahlı terör örgütüne üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işleme, 2911 sayılı Kanuna aykırılık ve 06.02.2009 tarihli silahlı terör örgütünün propagandasını yapma suçlarından kurulan hükümlere yönelik olarak yapılan incelemede; Sanık müdafiinin diğer temyiz itirazlarının reddine, Ancak; Hükümden sonra 05.07.2012 tarihli Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 6352 sayılı Kanunun 85. maddesiyle TCK’nın 220/6. maddesinde yapılan değişiklik ile sanığa yüklenen 2911 sayılı Kanuna aykırılık ve 06.02.2009 tarihli silahlı terör örgütünün propagandasını yapma suçlarının tarihleri, işlenme yöntemleri ve temel şekli itibariyle gerektirdiği cezaların sürelerine göre; aynı Kanunun geçici 1. ve 2. maddeleri kapsamında kaldığı SAYI: 1 YARGITAY KARARLARI 139 anlaşıldığından, sanığın hukuki durumunun yeniden takdir ve tayininde zorunluluk bulunması, 2- 21.04.2011 tarihli görevi yaptırmamak için direnme ve terör örgütünün propagandasını yapma suçlarından kurulan hükümlere yönelik temyize gelince; Sanığın saiki de dikkate alındığında; 6352 sayılı Kanunun geçici 1. maddesi kapsamında düşünce ve kanaat açıklaması yöntemi olarak kabul edilemeyecek olan 3713 sayılı Kanunun 7/2-a maddesine uygun “terör örgütünün propagandasına dönüştürülen gösteri yürüyüşünde, kimliğin gizlenmesi amacıyla yüzün kapatılması” ve TCK’nın 265/1. maddesine uygun “kamu görevlisine karşı görevi yaptırmamak için direnme” eylemlerinden açılan davalara ilişkin dosyanın 6352 sayılı Kanunun geçici 2/1. maddesi uyarınca hükmü veren mahkemeye gönderilmeyip incelenmesi gerektiği anlaşılmakla; Sanık müdafiinin diğer temyiz itirazlarının reddine, Ancak; Hükümden sonra yürürlüğe giren 6352 sayılı Kanunun 105/2-b maddesiyle 3713 sayılı Kanunun 13. maddesinin yürürlükten kaldırılmış olması nedeniyle; sanığın hukuki durumunun yeniden takdir ve tayininde zorunluluk bulunması, SONUÇ : Bozmayı gerektirmiş, sanık müdafiinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün bu sebeplerden dolayı BOZULMASINA, 11.09.2012 tarihinde oybirliğiyle karar verildi. İLGİLİ MEVZUAT METİNLERİ 5237/m.220/6 TÜRK CEZA KANUNU Örgüte üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işleyen kişi, ayrıca örgüte üye olmak suçundan dolayı cezalandırılır. 5237/m.265 TÜRK CEZA KANUNU (1) Kamu görevlisine karşı görevini yapmasını engellemek amacıyla, cebir veya tehdit kullanan kişi, altı aydan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. (2) Suçun yargı görevi yapan kişilere karşı işlenmesi halinde, iki yıldan dört yıla kadar hapis cezasına hükmolunur. (3) Suçun, kişinin kendisini tanınmayacak bir hale koyması suretiyle veya birden fazla kişi tarafından birlikte işlenmesi halinde, verilecek ceza üçte biri oranında artırılır. (4) Suçun, silahla ya da var olan veya var sayılan suç örgütlerinin oluşturdukları korkutucu güçten yararlanılarak işlenmesi halinde, yukarıdaki fıkralara göre verilecek ceza yarı oranında artırılır. (5) Bu suçun işlenmesi sırasında kasten yaralama suçunun neticesi sebebiyle 140 LEGES Kamu Hukuku Dergisi ŞUBAT 2013 ağırlaşmış hallerinin gerçekleşmesi durumunda, ayrıca kasten yaralama suçuna ilişkin hükümler uygulanır. 6352/m.Geç.1 YARGI HİZMETLERİNİN ETKİNLEŞTİRİLMESİ AMACIYLA BAZI KANUNLARDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASI VE BASIN YAYIN YOLUYLA İŞLENEN SUÇLARA İLİŞKİN DAVA VE CEZALARIN ERTELENMESİ HAKKINDA KANUN (1) 31/12/2011 tarihine kadar, basın ve yayın yoluyla ya da sair düşünce ve kanaat açıklama yöntemleriyle işlenmiş olup; temel şekli itibarıyla adlî para cezasını ya da üst sınırı beş yıldan fazla olmayan hapis cezasını gerektiren bir suçtan dolayı; a) Soruşturma evresinde, 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 171 inci maddesindeki şartlar aranmaksızın kamu davasının açılmasının ertelenmesine, b) Kovuşturma evresinde, kovuşturmanın ertelenmesine, c) Kesinleşmiş olan mahkûmiyet hükmünün infazının ertelenmesine, karar verilir. (2) Hakkında kamu davasının açılmasının veya kovuşturmanın ertelenmesi kararı verilen kişinin, erteleme kararının verildiği tarihten itibaren üç yıl içinde birinci fıkra kapsamına giren yeni bir suç işlememesi hâlinde, kovuşturmaya yer olmadığı veya düşme kararı verilir. Bu süre zarfında birinci fıkra kapsamına giren yeni bir suç işlenmesi hâlinde, bu suçtan dolayı kesinleşmiş hükümle cezaya mahkûm olunduğu takdirde, ertelenen soruşturma veya kovuşturmaya devam olunur. (3) Mahkûmiyet hükmünün infazı ertelenen kişi hakkında bu mahkûmiyete bağlı olarak herhangi bir hak yoksunluğu doğmaz. Ancak bu kişinin, erteleme kararının verildiği tarihten itibaren üç yıl içinde birinci fıkra kapsamına giren yeni bir suç işlemesi hâlinde, bu suçtan dolayı kesinleşmiş hükümle cezaya mahkûm olunduğu takdirde, ertelenen mahkûmiyet hükmüne bağlı hukuki sonuçlar kişi üzerinde doğar ve ceza infaz olunur. (4) Bu madde hükümlerine göre cezanın infazının ertelenmesi hâlinde erteleme süresince ceza zamanaşımı durur; kamu davasının açılmasının veya kovuşturmanın ertelenmesi hâlinde, erteleme süresince dava zamanaşımı ve dava süreleri durur. (5) Birinci fıkra kapsamına giren suçlardan dolayı hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının verilmiş olması hâlinde dahi, bu madde hükümleri uygulanır. (6) Birinci fıkra kapsamına giren suçlardan dolayı verilmiş mahkûmiyet hükmünün infazının tamamlanmış olması hâlinde bu mahkûmiyet hükmüne bağlı yasaklanmış hakların 25/5/2005 tarihli ve 5352 sayılı Adlî Sicil Kanununun 13/A maddesindeki şartlar aranmaksızın geri verilmesine karar verilir. (7) Bu madde hükümlerine göre verilen kamu davasının açılmasının, kovuşturmanın veya cezanın infazının ertelenmesi kararları adlî sicilde bunlara mahsus bir sisteme kaydedilir. Bu kayıtlar, ancak bir soruşturma veya kovuşturmayla bağlantılı olarak Cumhuriyet savcısı, hâkim veya mahkeme tarafından istenmesi hâlinde, bu maddede belirtilen amaç için kullanılabilir. SAYI: 1 YARGITAY KARARLARI 141 (8) Bu madde hükümlerine göre kamu davasının açılmasının, kovuşturmanın veya cezanın infazının ertelenmesi kararlarının verildiği hâllerde, bu suçlar 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun erteleme ve tekerrüre ilişkin hükümlerinin uygulanmasında göz önünde bulundurulmaz. Geç.2 YARGI HİZMETLERİNİN ETKİNLEŞTİRİLMESİ AMACIYLA BAZI KANUNLARDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASI VE BASIN YAYIN YOLUYLA İŞLENEN SUÇLARA İLİŞKİN DAVA VE CEZALARIN ERTELENMESİ HAKKINDA KANUN (1) Bu Kanunda yapılan değişiklikler karşısında; ilgili suçlardan dolayı açılan ve temyiz aşamasında bulunan dava dosyalarından Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığında bulunanlar, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca; Yargıtay ilgili dairesinde bulunan dosyalar ise bu dairece, hükmü veren mahkemeye gönderilir. (2) Abonelik esasına göre yararlanılabilen elektrik enerjisinin, suyun ve doğal gazın sahibinin rızası olmaksızın ve tüketim miktarının belirlenmesini engelleyecek şekilde tüketilmesi dolayısıyla bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarih itibarıyla hakkında hırsızlık suçundan dolayı kovuşturma yapılan veya kesinleşmiş olup olmadığına bakılmaksızın hakkında hüküm verilen kişinin, bu Kanun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren altı ay içinde, zararı tamamen tazmin etmesi hâlinde, hakkında cezaya hükmolunmaz, verilen ceza tüm sonuçlarıyla ortadan kalkar. (3) Bu maddenin yürürlüğe girdiği tarih itibarıyla koşullu salıverilmelerine bir yıldan az süre kalan ve açık ceza infaz kurumunda bulunan iyi hallî hükümlülerin talepleri hâlinde, cezalarının koşullu salıverilme tarihine kadar olan kısmının denetimli serbestlik tedbiri uygulanmak suretiyle infazına karar verilebilir. (4) Ceza Muhakemesi Kanununun yürürlükten kaldırılan 250 nci maddesinin birinci fıkrasına göre görevlendirilen mahkemelerde açılmış olan davalara, kesin hükümle sonuçlandırılıncaya kadar bu mahkemelerce bakmaya devam olunur. Bu davalarda, yetkisizlik veya görevsizlik kararı verilemez. 12/4/1991 tarihli ve 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanununun 10 uncu maddesinin kovuşturmaya ilişkin hükümleri bu davalarda da uygulanır. (5) Ceza Muhakemesi Kanununun 251 inci maddesinin birinci fıkrasına göre görevlendirilen Cumhuriyet savcıları yürütmekte oldukları soruşturmalara, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunca Terörle Mücadele Kanununun 10 uncu maddesi uyarınca görevlendirilen Cumhuriyet savcıları göreve başlayıncaya kadar devam ederler. (6) Terörle Mücadele Kanununun 10 uncu maddesi kapsamına giren suçlarla ilgili olarak bu maddenin yürürlüğe girdiği tarih itibarıyla açılmış olan davalarda, sanığın taşıdığı kamu görevlisi sıfatı dolayısıyla hakkında soruşturma yapılabilmesi için izin veya karar alınması gerektiğinden bahisle durma veya düşme kararı verilemez. (7) Mevzuatta Ceza Muhakemesi Kanununun 250 nci maddesinin birinci fıkrasına göre kurulan ağır ceza mahkemelerine yapılmış olan atıflar, Terörle Mücadele Kanununun 10 uncu maddesinin birinci fıkrasında belirtilen ağır ceza mahkemelerine yapılmış sayılır. 142 LEGES Kamu Hukuku Dergisi ŞUBAT 2013 3713/m.7 TERÖRLE MÜCADELE KANUNU (Değişik madde : 29/06/2006 - 5532 S.K 6.Mad) Cebir ve şiddet kullanılarak; baskı, korkutma, yıldırma, sindirme veya tehdit yöntemleriyle, 1 inci maddede belirtilen amaçlara yönelik olarak suç işlemek üzere, terör örgütü kuranlar, yönetenler ile bu örgüte üye olanlar Türk Ceza Kanununun 314 üncü maddesi hükümlerine göre cezalandırılır. Örgütün faaliyetini düzenleyenler de örgütün yöneticisi olarak cezalandırılır. Terör örgütünün propagandasını yapan kişi, bir yıldan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Bu suçun basın ve yayın yolu ile işlenmesi hâlinde, verilecek ceza yarı oranında artırılır. Ayrıca, basın ve yayın organlarının suçun işlenişine iştirak etmemiş olan sahipleri ve yayın sorumluları hakkında da bin günden onbin güne kadar adlî para cezasına hükmolunur. Ancak, yayın sorumluları hakkında, bu cezanın üst sınırı beşbin gündür. Aşağıdaki fiil ve davranışlar da bu fıkra hükümlerine göre cezalandırılır: a) Terör örgütünün propagandasına dönüştürülen toplantı ve gösteri yürüyüşlerinde, kimliklerin gizlenmesi amacıyla yüzün tamamen veya kısmen kapatılması. b) Terör örgütünün üyesi veya destekçisi olduğunu belli edecek şekilde, örgüte ait amblem ve işaretlerin taşınması, slogan atılması veya ses cihazları ile yayın yapılması ya da terör örgütüne ait amblem ve işaretlerin üzerinde bulunduğu üniformanın giyilmesi. İkinci fıkrada belirtilen suçların; dernek, vakıf, siyasî parti, işçi ve meslek kuruluşlarına veya bunların yan kuruluşlarına ait bina, lokal, büro veya eklentilerinde veya öğretim kurumlarında veya öğrenci yurtlarında veya bunların eklentilerinde işlenmesi halinde bu fıkradaki cezanın iki katı hükmolunur. 3713/m.13 TERÖRLE MÜCADELE KANUNU (Değişik madde : 29/06/2006 - 5532 S.K 10.Mad) Bu Kanun kapsamına giren suçlardan dolayı verilen hapis cezası, seçenek yaptırımlara çevrilemez ve ertelenemez. Ancak, bu hüküm, onbeş yaşını tamamlamamış çocuklarla ilgili olarak uygulanmaz. SAYI: 1 YARGITAY KARARLARI 143 YARGITAY 11. CEZA DAİRESİ Tarih: 2.11.2011 Esas: 2008/8277 Karar: 2011/21384 RESMİ EVRAKTA SAHTECİLİK HÜVİYET CÜZDANI VE NÜFUS TEZKERESİ PASAPORT RUHSATNAME İLMÜHABER ŞAHADETNAME VE BEYANNAMELERDE SAHTEKARLIK MAHKEMECE SUÇUN NİTELİĞİNDE HATA YAPILDIĞI FAZLA CEZA TAYİNİ İlgili Kanun/Madde: 765/m. 81,342/1,350 5237/m. 204/1 DAVA : Gereği düşünüldü: KARAR : Yapılan duruşmaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin soruşturma neticelerine uygun şekilde oluşan inanç ve takdirine, incelenen dosya içeriğine göre sanık Z. A. müdafiyle sanıklar A. D. ve H. A.’in yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddine, Ancak: 1- ) Sanık Z. A.’in, yaşının küçük olması sebebiyle evlenebilmek için ablası Handan A.’in kimlik bilgileriyle başvurarak aldığı, üzerinde kendi fotoğrafı bulunan sahte nüfus cüzdanını kullanmak suretiyle sanık A. D. ile 31.12.2003 tarihinde evlenerek evlilik cüzdanı almaktan ibaret oluşa uygun olarak sübutu kabul edilen sanıkların eylemlerinin suç tarihinde yürürlükte bulunan 765 Sayılı T.C.K.nun 342/1. ( 5237 Sayılı T.C.K.nun 204/1 ) maddesinde öngörülen resmi belgede sahtecilik suçunu oluşturduğu gözetilmeden anılan Kanunun 350. maddesi uygulanarak yazılı şekilde eksik ceza tayini. 2- ) Kabul ve uygulamaya göre; tekerrür uygulamasında 765 Sayılı T.C.K.nun 81/3. maddesinin 3. fıkrası hükmünün gözetilmemesi sonucu sanık A. D.’a fazla ceza tayini. Yasaya aykırı, 3- ) 5237 Sayılı T.C.K.nun 7/2. maddesi gözetilerek; hükümden sonra, 8.2.2008 gün ve 26781 Sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak aynı gün yürürlüğe giren 5728 Sayılı Kanunun 562. maddesiyle değişik 5271 Sayılı 144 LEGES Kamu Hukuku Dergisi ŞUBAT 2013 C.M.K.nun 231. maddesinin 5 ve 14. fıkraları gereğince sanık Z. A. hakkında “hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilip verilmeyeceğinin takdir ve değerlendirilmesinde zorunluluk bulunması. SONUÇ : Bozmayı gerektirmiş, sanık Z. A. müdafiiyle sanıklar A. D.ve H. A.’in temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün bu sebeplerden dolayı 5320 Sayılı Kanunun 8/1. maddesi uyarınca uygulanması gereken 1412 Sayılı C.M.U.K.nun 321. maddesi BOZULMASINA, kazanılmış hakkın saklı tutulmasına, 02.11.2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi. İLGİLİ MEVZUAT METİNLERİ 765/m. 81 TÜRK CEZA KANUNU (MÜLGA) (Değişik madde: 11/06/1936 - 3038/1 md.) Bir kimse beş seneden ziyade müddetle bir mahkumiyete uğradıktan sonra cezasını çektiği veya ceza düştüğü tarihten itibaren on sene ve diğer cezalarda beş sene içinde başka bir suç daha işlerse yeni suça verilecek ceza altıda bire kadar artırılır. Yeni suç evvelki mahkumiyete sebep olan suç cinsinden ise hükmedilecek ceza altıda birden üçte bire kadar artırılır. İkinci suç için tayin edilecek cezaya tekerrürden dolayı zammı lazımgelen miktar, hiç bir suretle evvelki suç için hükmedilmiş olan cezaların en ağırından ziyade olarak tayin olunamaz. Evvelki veya sonraki suçlardan biri para cezası veya sürgün ve diğeri başka bir ceza olduğu takdirde tekerrürden dolayı yapılacak zam miktarının tayininde 19 uncu veya 40 ıncı maddelerde yazılı nisbet kaideleri tatbik olunur. 765/m. 342/1 TÜRK CEZA KANUNU (MÜLGA) (Değişik madde: 11/06/1936 - 3038/1 md.) Bir kimse resmen memur olmadığı halde 339 uncu maddede gösterilen suretlerle resmi bir varakada sahtekarlık yaparsa iki seneden sekiz seneye kadar ağır hapis cezasile cezalandırılır. Eğer vesika kanunen sahteliği isbat olunmadıkça muteber olan resmi evrak kabilinden ise dört seneden on seneye kadar ağır hapis cezası hükmolunur. Ve eğer sahtekarlık aslın vücudunu farzederek yahut sahih olan aslına mugayir surette yazarak veyahut sahih bir sureti tahrif eyliyerek resmi bir varakanın sureti üzerinde işlenmişse bir seneden üç seneye kadar ağır hapse mahkum olur. Eğer mezkur varaka kanunen sahteliği isbat olunmadıkça muteber addolunan evrak kabilinden ise verilecek ceza iki seneden beş seneye kadar ağır hapistir. 765/m. 350 TÜRK CEZA KANUNU (MÜLGA) (Değişik madde: 11/06/1936 - 3038/1 md.) 1- Hüviyet cüzdanlarını nüfus tezkerelerini, pasaportları ve ruhsatnameleri taklid SAYI: 1 YARGITAY KARARLARI 145 edenler veya bunların yazılarını değiştirenler; 2- Bu gibi sahih vesikaları kimlere ita kılınmış ise onlardan başkasına veya diğer bir mekan ve zamanda verilmiş gibi göstermek maksadile değiştirenler yahut bunların sıhhat ve itibarı için lazımgelen tasdik muamelesini ve matlüb olan şartlarını sahte olarak ifa kılınmış gibi gösterenler; 3 - Böyle taklid edilmiş veya değiştirilmiş nüfus tezkere ve hüviyet cüzdanı ve pasaport ve ruhsatnameleri kullanan ve kullanmak maksadile başkalarına teslim ve ita eyliyenler; (Değişik cümle: 21/01/1983 - 2787/12 md.) Bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılırlar. 5237/m. 204/1 TÜRK CEZA KANUNU (1) Bir resmi belgeyi sahte olarak düzenleyen, gerçek bir resmi belgeyi başkalarını aldatacak şekilde değiştiren veya sahte resmi belgeyi kullanan kişi, iki yıldan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. 146 LEGES Kamu Hukuku Dergisi ŞUBAT 2013 YARGITAY 12. CEZA DAİRESİ Tarih: 11.4.2012 Esas: 2011/20872 Karar: 2011/20872 EVLİLİK RESİMLERİNİN FOTOĞRAFÇILIK YAPAN SANIKÇA YAYINLANDIĞI FOTOĞRAFLARIN İŞYERİNİN VİTRİNİNDE BULUNDURULMASI ÖZEL HAYATIN GİZLİLİĞİNİ İHLAL SUÇU KİŞİLİK HAKKININ İHLALİ İlgili Kanun/Madde: 2709/m.20 5237/m.134 DAVA : Sanığın özel hayatın gizliliğini ihlal suçundan beraatına ilişkin hüküm katılanlar vekili tarafından temyiz edilmekle, dosya incelenerek gereği düşünüldü: KARAR : 5237 sayılı TCK’nın 134. maddesinde yer alan Özel Hayatın Gizliliğini İhlal suçu: Kişinin gizli ( sır sayılabilen ) yaşam alanına girerek veya başka bir yöntemle başkaları tarafından görülmesi ve bilinmesi mümkün olmayan bir yaşam olayının veya biçiminin tespit edilmesi ve kaydedilmesine ilişkin olarak nitelendirilebilen olaylar ve eylemler, buna bağlı olarak getirilen bir cezalandırma biçimidir. Özel Hayatın Gizliliği Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 8. maddesinde “Herkes özel ve aile hayatına, konutuna ve haberleşmesine saygı gösterilmesi hakkına sahiptir” hükmü ile ve, T.C. Anayasasının 20 maddesi ile de: Özel Hayatın Gizliliği ve Korunması” başlığı altında “Herkes özel hayatına ve aile hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkına sahiptir, özel hayatın ve aile hayatının gizliliğine dokunulmaz” hükümlerine yer verilmek suretiyle koruma altına alınmıştır. Doktrinde, özel hayatın gizliliği ve korunması hakkı, “Bireylerin kendi kişiliklerini geliştirmek, manevi değerlerine güvence sağlamak için başkaları tarafından bilinmesini istemediği hususlarının oluşturduğu ve bu nedenle de korunması hukuken gerekli görülen hayat alanı üzerindeki temel şahsiyet hakkı olarak tanımlanmaktadır. SAYI: 1 YARGITAY KARARLARI 147 Madde gerekçesine, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine ve T.C. Anayasasına göre gizliliği ihlal edilen ve korunması gereken alan kişinin “özel” yaşam alanı olmalıdır. Buradaki özel yaşam, kişinin cinsel hayatına, ailevi hayatına, ruhsal ve bedensel sağlık durumuna ilişkin “sır” ve “mahrem” şeklinde nitelendirilebilecek hususları içermelidir. Tüm bu açıklamalar ışığı altında: Fotoğrafçılık yapan sanığın, katılanlarca çektirilen, katılanların evlilik resimlerinden bir kısmını, katılanların bilgisi ve rızası dışında, iş yerinin vitrininde ve internet sitesinde, reklam amacı ile bulundurduğu olayda, kişilik haklarından olan kişinin fotoğrafının rızaya aykırı olarak vitrinde bulundurulmasının kişilik hakkının ihlali olabileceği, böylece sanığın söz konusu eyleminin özel hukuk yaptırımlarını gerektirebileceği, ancak söz konusu kişilik hakkının ihlalinin, özel hayatın ihlali suçunu oluşturmaya yetmeyeceği, zira olayda sanığa çektirilen fotoğrafların içeriğinin özel hayat kapsamında değerlendirilebilecek, başkalarının görmesini ve bilmesini istemeyecekleri özel yaşam alanlarına dair görüntüler olmadıkları, bu itibarla atılı suçun yasal unsurlarının oluşmadığının anlaşılması karşısında; SONUÇ : Yapılan yargılama sonunda, sanığa yüklenen suçun yasal unsurlarının olayda bulunmadığı, gerekçeleri gösterilerek mahkemece kabul ve takdir kılınmış olduğu, katılanlar vekilinin bir sebebe dayanmaksızın yaptığı ve yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddine, hükmün isteme uygun olarak ONANMASINA, 11.04.2012 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi. KARŞI OY : 5237 sayılı TCK’nın kabulüne kadar yasalarımızda kişinin özel hayatının korunmasına yönelik düzenlemeler dağınık vaziyette bulunmakta ise de ilk ve özel düzenleme 5237 sayılı TCK ile getirilmiştir. 5237 sayılı TCK’nın 134. madde başlığı özel hayatın gizliliğini ihlal suçudur. Anayasamızda ve Avrupa insan hakları sözleşmesinde de aynı düzenleme yer almaktadır. İnsan hayatının üç farklı alanı bulunmaktadır. Kimsenin bilmesini istemediği gizli sır alanı, özel hayat alanı, üçüncüsü ise kamunun içinde geçirdiği genel alanıdır. Kişinin gizli sır alanı, ancak kendisi açıklayınca bilinebilecek bunun dışında hiçbir şekilde araştırılamayan ve bilinemeyen alandır. Özel hayatı ise yakın çevresince bilinebilen hayat bölümüdür. Yasayla koruma altına alınan sır alanını da kapsar şekilde kişinin özel hayatıdır. Kaldı ki 134. maddenin madde başlığı özel hayatın gizliliğini ihlal olup, kişinin gizli-sır alanının hayatının gizliliğinin ihlali değildir. Yasanın koruma amacının dar kapsamlı olmadığı madde başlığından dahi anlaşılmaktadır. Teknolojinin – iletişimin ve ulaşımın gelişmesi insanı fiziksel olarak, ihtiyaçlarını giderme konusunda 148 LEGES Kamu Hukuku Dergisi ŞUBAT 2013 rahatlatmakta ise de ruh dünyasıyla ilgili kısıtlamalar getirmekte, kişinin özgürlüğünü elinden alma tehdidi taşımaktadır. Kameralar, dinleme cihazları ve özel görevli kişiler vasıtasıyla insan kuşatılmış vaziyettedir. Muhatapları, insana rahatına karşı özgürlüğün dayatmasını yapamamalıdır. İnsanın kişiliğini geliştirmesi, inanışlarının korunduğu duygusunu yaşaması, ailesinin tehdit altında olmadığı inancını taşıması isteniyorsa insanın özeli mutlak olarak korunmalıdır. Kişinin cinsel hayatı, yaşam tarzı, konutu, fotoğrafları, açıklamadığı anıları özel hayatıdır. Bu açıklamalardan sonra çözüme muhtaç olan ihtilaf, kişinin eşiyle birlikte profesyonel bir fotoğrafçıda çektirdiği ve düğün boyunca gündemde kalacak, daha sonra albüme kaldırılacak eş ve dost eski arkadaşlarla zaman zaman açılıp bakılacak yine düğünde “özel” davetliler tarafından görülebilecek olan fotoğrafları reklama ve ticarete konu edilmek suretiyle ifşasıdır. Böyle bir faaliyet ancak kişinin rızası ve korunan değerinin önemi dikkate alındığında yazılı sözleşme ile olabilmelidir. Kişi fotoğrafını sokakta, rastgele birine değil bu işi meslek edinmiş iş yeri sahibi sanığa çektirmiştir. Bunu yaparken güven duygusuyla hareket etmektedir. Çektirdiği fotoğrafların kendisine özel olduğunu düşünmektedir. Sadece fotoğrafçının gördüğünü ve sonrada sadece paylaştıkları tarafından görüleceği rahatlığıyla fotoğrafları çektirmektedir. Dolayısıyla sanık fotoğrafçının çektiği fotoğrafları kişiye teslim dışında hiçbir müdahalesi doğru ve haklı kabul edilemez. Bu eylem olsa olsa tazminata konu olabilir demek, para ödemeyi göze alan ve para sorunu olmayan kişilere imtiyaz tanıma olacak ve bu kişilerin muhataplarını korumasız bırakacaktır. Kişinin korunmaya muhtaç hayat alanını, “sonra ortaya çıktığında utanacağı eylem ve tavırları” olarak düşünmek koruma alanını oldukça daraltacak, koruma getiren kanunun amacına uygun olmayacaktır. Kısaca olayımızla ilgili belirtmek gerekirse, kişinin düğün fotoğrafları özel hayatı kapsamındadır. Ceza hukukunca korunmaya değer görülüp suçun oluştuğu kabul edilerek sanığın cezalandırılması gerekmektedir, düşüncesiyle Sayın çoğunluğun onama görüşüne katılmamaktayım. Yerel mahkemenin beraat hükmünün bozulması görüşündeyim. İLGİLİ MEVZUAT METİNLERİ 2709/m.20 1982 ANAYASASI Herkes, özel hayatına ve aile hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkına sahiptir. Özel hayatın ve aile hayatının gizliliğine dokunulamaz. (Mülga cümle: 03/10/2001 4709 S.K./5. md.) (Mülga fıkra: 03/10/2001 - 4709 S.K./5. md.) Milli güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlık ve genel ahlakın korunması veya başkalarının SAYI: 1 YARGITAY KARARLARI 149 hak ve özgürlüklerinin korunması sebeplerinden biri veya birkaçına bağlı olarak, usulüne göre verilmiş hakim kararı olmadıkça; yine bu sebeplere bağlı olarak gecikmesinde sakınca bulunan hallerde de kanunla yetkili kılınmış merciin yazılı emri bulunmadıkça; kimsenin üstü, özel kağıtları ve eşyası aranamaz ve bunlara el konulamaz. Yetkili merciin kararı yirmidört saat içinde görevli hakimin onayına sunulur. Hakim, kararını el koymadan itibaren kırksekiz saat içinde açıklar; aksi halde, el koyma kendiliğinden kalkar. 5237/m.134 TÜRK CEZA KANUNU (1) Kişilerin özel hayatının gizliliğini ihlal eden kimse, altı aydan iki yıla kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır. Gizliliğin görüntü veya seslerin kayda alınması suretiyle ihlal edilmesi halinde, cezanın alt sınırı bir yıldan az olamaz. (2) Kişilerin özel hayatına ilişkin görüntü veya sesleri ifşa eden kimse, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Fiilin basın ve yayın yoluyla işlenmesi halinde, ceza yarı oranında artırılır. 150 LEGES Kamu Hukuku Dergisi ŞUBAT 2013 YARGITAY 13. CEZA DAİRESİ Tarih: 2.5.2012 Esas: 2012/1771 Karar: 2012/10095 MÜKERRİRLERE ÖZGÜ İNFAZ REJİMİ ADLİ PARA CEZASI HIRSIZLIK SUÇUNDAN HAKKINDA PARA CEZASINA HÜKMEDİLEN SANIĞIN CEZASININ MÜKERRİRLERE ÖZGÜ İNFAZ REJİMİNE GÖRE ÇEKTİRİLMESİNE KARAR VERİLEMEYECEĞİNİN GÖZETİLECEĞİ İlgili Kanun/Madde: 5237/m.58, 141 5275/m.108 DAVA : Hırsızlık suçundan sanık M.G.’nin, 5237 Sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 141/1, 168/1, 62, 50/1-a, 52/2. maddeleri uyarınca 2.000,00 yeni Türk lirası adlî para cezasıyla cezalandırılmasına, Bartın Sulh Ceza Mahkemesi’nin 2005/192-111 Sayılı ilâmı tekerrüre esas teşkil ettiğinden sanığın cezasının aynı Kanun’un 58. maddesi gereğince mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine ve cezanın infazından sonra denetimli serbestlik tedbiri uygulanmasına dair Bartın Asliye Ceza Mahkemesi’nin 16.5.2007 tarihli ve 2007/201-343 Sayılı kararına karşı Adalet Bakanlığının 10.10.2011 tarih ve 2011/12589/51756 Sayılı Kanun Yararına bozma isteminde bulunulduğundan bu işe ait dava dosyasının Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 3.1.2012 tarih ve 2011/366308 Sayılı ihbarnamesiyle dairemize gönderilmekle incelendi. Mezkur ihbarnamede: 5237 Sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 58/6. maddesine göre, tekerrür hâlinde hükmolunan cezanın, mükerirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesi ve aynı maddenin 8. fıkrasında yer alan mükerrirlerin mahkûm olduğu cezanın infazıyla denetimli serbestlik tedbirinin uygulanmasının, kanunda gösterilen şekilde yapılması gerektiği biçimindeki düzenlemeler doğrultusunda, 5275 Sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin infazı Hakkında Kanun’un 108/1-c maddesinde, tekerrür hâlinde islenen suçtan dolayı mahkûm olunan süreli SAYI: 1 YARGITAY KARARLARI 151 hapis cezasının dörtte üçünün infaz kurumunda iyi hâili olarak çekilmesi durumunda, şartla salıverilmeden yararlanılabileceği ve ancak aynı maddenin 2. fıkrasına göre, tekerrür sebebiyle şartla salıverme süresine eklenecek miktarın, tekerrüre esas alman cezanın en ağırından fazla olamayacağına dair hükümler içerdiği nazara alındığında, mükerrirlere özgü infaz rejiminin uygulanabilmesi için hapis cezasına hükmedilmesi gerektiği cihetle, hakkında para cezasına hükmedilen sanığın cezasının mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine karar verilmesinde isabet görülmediğinden 5271 Sayılı C.M.K.nın 309. maddesi gereğince anılan kararın bozulması lüzumunun ihbar olunduğu anlaşılmış olmakla, Gereği düşünüldü: KARAR : “Kanun Yararına bozma istemine dayanan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının ihbar yazısı” incelenen dosya içeriğine göre yerinde görüldüğünden kabulü ile; SONUÇ : Hırsızlık suçundan hükümlü M.G. hakkında Bartın Asliye Ceza Mahkemesince verilip kesinleşen 16.5.2007 gün ve 2007/201-343 E K. sayılı kararın 5271 Sayılı C.M.K.nın 309. maddesi uyarınca BOZULMASINA, aynı Kanunun 309/4-d maddesi gözetilerek ceza dairesince doğrudan hüküm kurulacağı anlaşıldığından; anılan karardan 5237 Sayılı T.C.K.nın 58. maddesinin uygulanmasına dair bölümün çıkarılmasına, hükümdeki diğer bölümlerin aynen muhafazasına, 02.05.2012 tarihinde oybirliğiyle karar verildi. İLGİLİ MEVZUAT METİNLERİ 5237/m.58 TÜRK CEZA KANUNU (1) Önceden işlenen suçtan dolayı verilen hüküm kesinleştikten sonra yeni bir suçun işlenmesi halinde, tekerrür hükümleri uygulanır. Bunun için cezanın infaz edilmiş olması gerekmez. (2) Tekerrür hükümleri, önceden işlenen suçtan dolayı; a) Beş yıldan fazla süreyle hapis cezasına mahkûmiyet halinde, bu cezanın infaz edildiği tarihten itibaren beş yıl, b) Beş yıl veya daha az süreli hapis ya da adlî para cezasına mahkûmiyet halinde, bu cezanın infaz edildiği tarihten itibaren üç yıl, Geçtikten sonra işlenen suçlar dolayısıyla uygulanmaz. (3) Tekerrür halinde, sonraki suça ilişkin kanun maddesinde seçimlik olarak hapis cezası ile adlî para cezası öngörülmüşse, hapis cezasına hükmolunur. (4) Kasıtlı suçlarla taksirli suçlar ve sırf askerî suçlarla diğer suçlar arasında tekerrür hükümleri uygulanmaz. Kasten öldürme, kasten yaralama, yağma, dolandırıcılık, uyuşturucu veya uyarıcı madde imal ve ticareti ile parada veya kıymetli damgada 152 LEGES Kamu Hukuku Dergisi ŞUBAT 2013 sahtecilik suçları hariç olmak üzere; yabancı ülke mahkemelerinden verilen hükümler tekerrüre esas olmaz. (5) Fiili işlediği sırada onsekiz yaşını doldurmamış olan kişilerin işlediği suçlar dolayısıyla tekerrür hükümleri uygulanmaz. (6) Tekerrür halinde hükmolunan ceza, mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilir. Ayrıca, mükerrir hakkında cezanın infazından sonra denetimli serbestlik tedbiri uygulanır. (7) Mahkûmiyet kararında, hükümlü hakkında mükerrirlere özgü infaz rejiminin ve cezanın infazından sonra denetimli serbestlik tedbirinin uygulanacağı belirtilir. (8) Mükerrirlerin mahkûm olduğu cezanın infazı ile denetimli serbestlik tedbirinin uygulanması, kanunda gösterilen şekilde yapılır. (9) Mükerrirlere özgü infaz rejiminin ve cezanın infazından sonra denetimli serbestlik tedbirinin, itiyadi suçlu, suçu meslek edinen kişi veya örgüt mensubu suçlu hakkında da uygulanmasına hükmedilir. 5237/m.141 TÜRK CEZA KANUNU (1) Zilyedinin rızası olmadan başkasına ait taşınır bir malı, kendisine veya başkasına bir yarar sağlamak maksadıyla bulunduğu yerden alan kimseye bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası verilir. (2) Ekonomik bir değer taşıyan her türlü enerji de, taşınır mal sayılır. 5275/m.108 CEZA VE GÜVENLİK TEDBİRLERİNİN İNFAZI HAKKINDA KANUN (1) Tekerrür hâlinde işlenen suçtan dolayı mahkûm olunan; a) Ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasının otuzdokuz yılının, b) Müebbet hapis cezasının otuzüç yılının, c) Süreli hapis cezasının dörtte üçünün, İnfaz kurumunda iyi hâlli olarak çekilmesi durumunda, koşullu salıverilmeden yararlanılabilir. (2) Tekerrür nedeniyle koşullu salıverme süresine eklenecek miktar, tekerrüre esas alınan cezanın en ağırından fazla olamaz. (3) İkinci defa tekerrür hükümlerinin uygulanması durumunda, hükümlü koşullu salıverilmez. (4) Hâkim, mükerrir hakkında cezanın infazının tamamlanmasından sonra başlamak ve bir yıldan az olmamak üzere denetim süresi belirler. (5) Tekerrür dolayısıyla belirlenen denetim süresinde, koşullu salıverilmeye ilişkin hükümler uygulanır. (6) Hâkim, mükerrir hakkında denetim süresinin uzatılmasına karar verebilir. Denetim süresi en fazla beş yıla kadar uzatılabilir. SAYI: 1 YARGITAY KARARLARI 153 YARGITAY 14. CEZA DAİRESİ Tarih: 16.5.2012 Esas: 2012/1813 Karar: 2012/5523 ŞÜPHENİN SANIK YARARINA DEĞERLENDİRİLMESİ ÇOCUĞUN BASİT CİNSEL İSTİSMARI SANIĞIN BOŞANMA DAVASINA İLİŞKİN TEBLİGATININ TEBLİĞİNDEN SONRAKİ GÜN KATILANIN SUÇ İHBARINDA BULUNMASI SANIĞIN BOŞANMA DİLEKÇESİNİN KATILANA TEBLİĞ EDİLDİĞİ GÜNÜN ERTESİ GÜNÜ KATILANIN SUÇ İHBARINDA BULUNDUĞU SANIĞIN BERAATINA KARAR VERİLECEĞİ İlgili Kanun/Madde: 5237/m.103 DAVA : Beden veya ruh sağlığını bozacak şekilde çocuğun basit cinsel istismarı suçundan sanık E. Ç.’nin yapılan yargılaması sonunda; atılı suçtan mahkumiyetine dair Üsküdar 3. Ağır Ceza Mahkemesinden verilen 15.03.2011 gün ve 2009/71 Esas, 2011/80 Karar sayılı re’sen temyize tabi hükmün süresi içinde Yargıtayca incelenmesi sanık müdafii tarafından istenilmesi ve incelemenin de duruşmalı olarak yapılmasının talep edilmesi üzerine dava evrakı Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığından tebliğnameyle Daireye gönderilmekle 09.05.2012 Çarşamba günü saat 13.30’a duruşma günü tayin olunarak sanık müdafiine çağrı kağıdı gönderilmişti. Belli günde Hakimler Kurulu duruşma salonunda toplanarak Yargıtay Cumhuriyet Savcılarından Mehmet Özkılıç hazır olduğu halde oturum açıldı. Yapılan tebligat üzerine sanık E. Ç. adına gelen zorunlu müdafii huzura alınarak duruşmaya başlanıldı. Duruşma isteğinin süresinde ve yerinde olduğu anlaşıldıktan sonra uygun görülen talep ve mütalaa dairesinde sanık hakkında duruşmalı inceleme yapılmasına oybirliğiyle karar verilerek tefhim olunduktan sonra işin açıklanmasına dair raportör üye tarafından düzenlenen rapor okundu. 154 LEGES Kamu Hukuku Dergisi ŞUBAT 2013 Raportör üye rapora ilave edecek bir cihet bulunmadığını bildirdi. Sanık müdafii temyiz layihasını açıklayarak savunmada bulunup müvekkili hakkındaki hükmün bozulmasını istedi. Yargıtay Cumhuriyet Savcısı tebliğname içeriğini tekrar etti. Son sözü sorulan sanık müdafii savunmasına ilave edecek bir cihet bulunmadığını bildirmekle dosya incelenerek karar verilip tefhim olunmak üzere duruşmanın 23.05.2012 Çarşamba saat 13.30’a bırakılmasına oybirliğiyle karar verildi. Belli günde oturum açıldı. Dava evrakı incelenip gereği düşünülmüş olduğundan aşağıda yazılı karar ittihaz olundu: KARAR : Sanığın, mağdurenin annesi olan katılan S. hakkında 12.11.2008 tarihli dilekçeyle boşanma davası açtıktan sonra, katılan S.’ın şikayet dilekçesinden anlaşılacağı üzere boşanma dilekçesinin katılan S.’a tebliğinin ertesi günü olan 19.12.2008 tarihinde katılan S. tarafından Cumhuriyet Savcılığına şikayet dilekçesi vermesi, mağdurenin olayı öğretmenine anlatmasının da yine boşanma dilekçesinin katılan S.’a tebliğ tarihi olan 18.12.2008 tarihi olması, olay tarihinden iki aya yakın süre sonra şikayetin gerçekleşmesi, mağdure ve mağdurenin kardeşi olan tanık A.’nun beyanlarında kısmi çelişki bulunması, mağdurenin, sanığın annesiyle kendisinin ortasına yattığına dair beyanının hayatın olağan akışına aykırı olması, sanığın olay tarihinden önce evden ayrıldığına dair savunmasını destekler nitelikteki savunma tanığı İ. T.’ın beyanları, dosyaya sunulan 12.09.2008 tarihli kira kontratı sanık tarafından boşanma davası açılması için verilen vekaletnamenin tarihinin 24.09.2008 olması, katılan tanığı A. Ö.’ün sanığın iki üç ay önce evden ayrıldığına dair 19.12.2008 tarihli beyanı ve sanığın üzerine atılı suçlamayı işlemediğine dair aşamalarda değişmeyen savunması ve tüm dosya içeriğinden; sanığın üzerine atılı suçu işlediğine dair her türlü şüpheden uzak, kesin ve inandırıcı delil bulunmadığı ve şüphenin sanık lehine değerlendirileceği evrensel ilkesi gözetilerek sanığın beraatı yerine mahkumiyetine karar verilmesi, SONUÇ : Kanuna aykırı, sanık müdafiin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan re’sen temyize tabi hükmün 5320 Sayılı Kanunun 8/1. maddesi gözetilerek C.M.U.K.nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, bozma sebebine göre sanık E. Ç.’nin tahliyesine, başka suçtan tutuklu veya hükümlü olmadığı takdirde derhal salıverilmesi için mahalline en seri biçimde bildirilmesi için ilgili yerlere müzekkere yazılmasına, 16.05.2012 tarihinde oybirliğiyle karar verildi. SAYI: 1 YARGITAY KARARLARI 155 İLGİLİ MEVZUAT METİNLERİ 5237/m.103 TÜRK CEZA KANUNU (1) Çocuğu cinsel yönden istismar eden kişi, üç yıldan sekiz yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Cinsel istismar deyiminden; a) Onbeş yaşını tamamlamamış veya tamamlamış olmakla birlikte fiilin hukuki anlam ve sonuçlarını algılama yeteneği gelişmemiş olan çocuklara karşı gerçekleştirilen her türlü cinsel davranış, b) Diğer çocuklara karşı sadece cebir, tehdit, hile veya iradeyi etkileyen başka bir nedene dayalı olarak gerçekleştirilen cinsel davranışlar, Anlaşılır. (2) Cinsel istismarın vücuda organ veya sair bir cisim sokulması suretiyle gerçekleştirilmesi durumunda, sekiz yıldan onbeş yıla kadar hapis cezasına hükmolunur. (3) (Değişik Üçüncü Fıkra: 29/06/2005-5377/12 md.) Cinsel istismarın üstsoy, ikinci veya üçüncü derecede kan hısmı, üvey baba, evlat edinen, vasi, eğitici, öğretici, bakıcı, sağlık hizmeti veren veya koruma ve gözetim yükümlülüğü bulunan diğer kişiler tarafından ya da hizmet ilişkisinin sağladığı nüfuz kötüye kullanılmak suretiyle veya birden fazla kişi tarafından birlikte gerçekleştirilmesi hâlinde, yukarıdaki fıkralara göre verilecek ceza yarı oranında artırılır. (4) Cinsel istismarın, birinci fıkranın (a) bendindeki çocuklara karşı cebir veya tehdit kullanmak suretiyle gerçekleştirilmesi halinde, yukarıdaki fıkralara göre verilecek ceza yarı oranında artırılır. (5) Cinsel istismar için başvurulan cebir ve şiddetin kasten yaralama suçunun ağır neticelerine neden olması halinde, ayrıca kasten yaralama suçuna ilişkin hükümler uygulanır. (6) Suçun sonucunda mağdurun beden veya ruh sağlığının bozulması halinde, onbeş yıldan az olmamak üzere hapis cezasına hükmolunur. (7) Suçun mağdurun bitkisel hayata girmesine veya ölümüne neden olması durumunda, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına hükmolunur. 156 LEGES Kamu Hukuku Dergisi ŞUBAT 2013 YARGITAY 15. CEZA DAİRESİ Tarih: 19.6.2012 Esas: 2012/5464 Karar: 2012/39505 TAHLİYE SIRASINDA EVİN MÜTEMMİM CÜZLERİNİ DE SÖKEREK GÖTÜRMEK MALA ZARAR VERME HIRSIZLIK EYLEMİN MALA ZARAR VERME DEĞİL HIRSIZLIK SUÇUNU OLUŞTURACAĞI İlgili Kanun/Madde: 5237/m.141, 151 DAVA : Dosya incelenerek gereği düşünüldü: KARAR : Mala zarar verme suçu, başkasının mülkiyetinde bulunan taşınır veya taşınmaz malın kısmen veya tamamen yıkılması, tahrip edilmesi, yok edilmesi, bozulması, kullanılmaz hale getirilmesi veya kirletilmesiyle oluşur. Zilyedinin rızası olmadan başkasına ait taşınır bir malı, kendisine veya bir başkasına yarar sağlamak maksadıyla bulunduğu yerden almak, hırsızlık suçunun temel şeklidir. Taşınır malın alınmasının suç oluşturabilmesi için, zilyedinin rızasının bulunmaması gerekir. Sanığın kasten işlemiş olduğu suçtan dolayı hapis cezasına mahkumiyetinin kanuni sonucu olarak, hakkında 5237 Sayılı T.C.K.nun 53. maddesinde belirtilen hak yoksunluklarının uygulanması gerektiğinin gözetilmemesi infaz sırasında dikkate alınabileceğinden bozma sebebi yapılmamıştır. Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre, sanığın yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddine, Ancak; Katılanın, sanığın oğlunun borcu sebebiyle icra müdürlüğünün açtığı ihale yoluyla satın aldığı evde oturan sanığa, evi 6 ay içerisinde boşaltması SAYI: 1 YARGITAY KARARLARI 157 hususunda katılan tarafından noterden ihtarname gönderildiği, sanığın evi boşaltırken bahçe kapıları, bina giriş ve oda kapılarıyla kömürlüğün kapı ve penceresini sökerek götürdüğünün anlaşılması karşısında, zilyedin rızası dışında evin mütemmim cüzlerini götürmekten ibaret eylemin hırsızlık suçunu oluşturduğu gözetilmeksizin, yazılı şekilde mala zarar verme suçundan mahkumiyetine karar verilmesi, SONUÇ : Bozmayı gerektirmiş, sanığın temyiz itirazları bu sebeple yerinde görülmüş olduğundan, hükmün 5320 Sayılı Kanunun 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 Sayılı C.M.U.K. nun 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, temyiz harcının istenmesi halinde iadesine, 19.06.2012 tarihinde oybirliğiyle karar verildi. İLGİLİ MEVZUAT METİNLERİ 5237/m.141 TÜRK CEZA KANUNU (1) Zilyedinin rızası olmadan başkasına ait taşınır bir malı, kendisine veya başkasına bir yarar sağlamak maksadıyla bulunduğu yerden alan kimseye bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası verilir. (2) Ekonomik bir değer taşıyan her türlü enerji de, taşınır mal sayılır. 5237/m.151 TÜRK CEZA KANUNU (1) Başkasının taşınır veya taşınmaz malını kısmen veya tamamen yıkan, tahrip eden, yok eden, bozan, kullanılamaz hale getiren veya kirleten kişi, mağdurun şikayeti üzerine, dört aydan üç yıla kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır. (2) Haklı bir neden olmaksızın, sahipli hayvanı öldüren, işe yaramayacak hale getiren veya değerinin azalmasına neden olan kişi hakkında yukarıdaki fıkra hükmü uygulanır. SAYI: 1 DANIŞTAY KARARLARI 161 DANIŞTAY 2. DAİRE Tarih: 5.11.2012 Esas: 2011/3032 Karar: 2012/6681 UZMAN ÖĞRETMEN ÜNVANI ÖĞRETMENLİK KARİYER BASAMAKLARINDA YÜKSELME SINAVI YÜKSEK LİSANS EĞİTİMİ İlgili Kanun/Madde: 1739/m. 43 İstemin Özeti: Konya 2. İdare Mahkemesi’nin 30.11.2010 günlü, E:2010/1037, K:2010/1318 sayılı kararının dilekçelerde yazılı nedenlerle temyizen incelenerek bozulması istemlerinden ibarettir. Cevabın Özeti : Cevap verilmemiştir. Danıştay Tetkik Hakimi Düşüncesi : Eksik incelemeye dayalı İdare Mahkemesi kararının bozulması gerektiği düşünülmektedir. Danıştay Savcısı Düşüncesi : İdare ve vergi mahkemelerince verilen kararların temyizen incelenerek bozulabilmesi için, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 49. maddesinin birinci fıkrasında belirtilen nedenlerin bulunması gerekmektedir. Temyiz dilekçelerinde öne sürülen hususlar, söz konusu maddede yazılı nedenlerden hiçbirisine uymadığından, istemlerin reddi ile temyiz edilen Mahkeme kararının onanmasının uygun olacağı düşünülmektedir. TÜRK MİLLETİ ADINA Hüküm veren Danıştay İkinci Dairesi’nce işin gereği düşünüldü: KARAR : Dava, öğretmen olarak görev yapan ve yüksek lisans öğrenimi nedeniyle Kariyer Basamaklarında Yükselme Sınavı’ndan muaf olan davacının, Anayasa Mahkemesi’nin 21.05.2008 günlü, E:2004/83, K:2008/107 sayılı kararından bahisle uzman öğretmen unvanı verilmesi istemiyle yaptığı başvurusunun reddine ilişkin işlemin iptali istemiyle açılmıştır. Konya 2. İdare Mahkemesi’nin 30.11.2010 günlü, E:2010/1037, K:2010/1318 sayılı kararıyla; Anayasa Mahkemesi’nce, 5204 sayılı Milli Eğitim 162 LEGES Kamu Hukuku Dergisi ŞUBAT 2013 Temel Kanunu ve Devlet Memurları Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun’un 1. maddesiyle, 1739 sayılı Milli Eğitim Temel Kanunu’nun 43. maddesinin sonuna eklenen 2. fıkrada yer alan hizmet içi eğitim ibaresinin, Yönetmelikle düzenlenecek hususların sayıldığı 6. fıkranın, toplam serbest öğretmen kadrosu içinde, uzman öğretmenlik kontenjan oranının %20, başöğretmenlik kontenjan oranının %10 ile sınırlanmasına ilişkin 7. fıkranın iptal edildiği göz önünde bulundurulduğunda, yasal dayanağının kalmadığı anlaşılan davacı hakkında tesis edilen işlemde hukuka uyarlık bulunmadığı gerekçesiyle dava konusu işlem iptal edilmiştir. Davalı idareler; dava konusu işlemde hukuka aykırılık bulunmadığını öne sürerek İdare Mahkemesi kararının bozulmasını istemektedirler. 1739 sayılı Milli Eğitim Temel Kanunu’nun 43. maddesine 5204 sayılı Kanunla eklenen ek 5. fıkrası: “Alanında ya da eğitim bilimleri alanında tezli yüksek lisans öğrenimini tamamlamış öğretmenlerden uzman öğretmenlik, doktora öğrenimini tamamlamış öğretmenlerden ise başöğretmenlik için sınav şartı aranmaz. Bu durumda olan öğretmenler kıdem, etkinlikler ( bilimsel, kültürel, sanatsal ve sportif çalışmalar ) ve sicil ( iş başarımı ) ölçütlerine göre değerlendirilir.” hükmünü taşımaktadır. Anılan maddenin ilk metninde yer alan “hizmet içi eğitim” ibaresi Anayasa Mahkemesi’nin 21.05.2008 günlü, E:2004/83, K:2008/107 sayılı kararıyla iptal edilmiştir. 13.08.2005 günlü, 25905 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan Öğretmenlik Kariyer Basamaklarında Yükselme Yönetmeliği’nin Tanımlar başlıklı 4. maddesinde, ‘’Alan; öğretmen adayları ve öğretmenlerin mezun oldukları lisans düzeyindeki yüksek öğretim programına bağlı olarak atandıkları öğretmenlikler,” sınav muafiyeti de; “Alanında veya eğitim bilimleri alanında tezli yüksek lisans öğrenimini tamamlayan öğretmenlerin uzman öğretmenlik... sınavından muaf tutulmaları”, şeklinde tanımlanmış, 9. maddesinin 1. fıkrasında da, “Alanında veya eğitim bilimleri alanında tezli yüksek lisans veya doktora öğrenimini tamamlayanlar, öğretmenlik kariyer basamaklarında yükselme sınavından muaftır.” hükümlerine yer verilmiş olup öğretmenlik kariyer basamaklarında yükselme sınavından muaf olabilmek için öğretmenin, alanında veya eğitim bilimleri alanında tezli yüksek lisans öğrenimini tamamlamış olması bir zorunluluktur. Diğer taraftan, gerek uygulamada ve gerekse yargı içtihatlarında öteden beri yüksek lisans eğitimi almış öğretmenlerin, bu öğrenimlerini alanlarında yapmış olmalarından, öğretmenliğe atanmalarına esas olan branşları, eğitim bilimleri alanında ise pedagoji, eğitim yönetimi, eğitim denetimi gibi dallardan birinden yapmış olmalarının anlaşılması gerektiği vurgulanırken, öğretmen yetiştiren bir yüksek öğretim programından mezun olmayan ancak yoğun ihtiyaçtan dolayı öğretmenliğe atanmış olanların lisans öğrenimlerine SAYI: 1 DANIŞTAY KARARLARI 163 dayalı gördükleri yüksek lisans öğrenimlerinin öğretmenlikle ilgili olmadığı vurgulanmakta olup, yüksek lisansın tezli yapılacağı ise, yasanın amir hükmüdür. Bu itibarla uyuşmazlığın çözümünde, davacının alanında veya eğitim bilimleri alanında yüksek lisans öğrenimini tamamlayıp tamamlamadığı ile bu yüksek lisans eğitiminin tezli olup olmadığının açıklığa kavuşturulması gerekmektedir. Dava konusu olayda da, davacının bitirdiği yüksek lisans eğitiminin tezli olup olmadığının İdare Mahkemesince re’sen araştırıldıktan sonra bir karar verilmesi gerektiği açıktır. SONUÇ : Açıklanan nedenlerle, davalı idarelerin temyiz istemlerinin kabulüyle Konya 2. İdare Mahkemesi’nce verilen 30.11.2010 günlü, E:2010/1037, K:2010/1318 sayılı kararın 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 49. maddesinin 1/b. fıkrası uyarınca bozulmasına, aynı maddenin 3622 sayılı Kanun’la değişik 3. fıkrası gereğince ve yukarıda belirtilen hususlar da gözetilerek yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın adı geçen Mahkeme’ye gönderilmesine, tebliğ tarihini izleyen onbeş gün içinde Danıştay’a kararın düzeltilmesi yolu açık olmak üzere, 05.11.2012 tarihinde oybirliğiyle karar verildi. İLGİLİ MEVZUAT METİNLERİ 1739/m. 43 MİLLİ EĞİTİM TEMEL KANUNU Öğretmenlik, Devletin eğitim, öğretim ve bununla ilgili yönetim görevlerini üzerine alan özel bir ihtisas mesleğidir. Öğretmenler bu görevlerini Türk Milli Eğitiminin amaçlarına ve temel ilkelerine uygun olarak ifa etmekle yükümlüdürler. Öğretmenlik mesleğine hazırlık genel kültür, özel alan eğitimi ve pedagojik formasyon ile sağlanır. Yukarıda belirtilen nitelikleri kazanabilmeleri için, hangi öğretim kademe sinde olursa olsun, öğretmen adaylarının yüksek öğrenim görmelerinin sağlanması esastır. Bu öğrenim lisans öncesi, lisans ve lisans üstü seviyelerde yatay ve dikey geçişlere de imkan verecek biçimde düzenlenir. (Ek fıkra: 30/06/2004 - 5204 S.K./1.md) Öğretmenlik mesleği; adaylık döneminden sonra öğretmen, uzman öğretmen ve başöğretmen olmak üzere üç kariyer basamağına ayrılır. Adaylık dönemini başarıyla tamamlayanlar mesleğe öğretmen olarak atanır. (Ek fıkra: 30/06/2004 - 5204 S.K./1.md) Kariyer basamaklarında yükselmede kıdem, eğitim (hizmet içi eğitim, lisansüstü eğitim), etkinlikler (bilimsel, kültürel, sanatsal ve sportif çalışmalar) ve sicil (iş başarımı) puanları ile sınav sonuçları esas alınır. Değerlendirme 100 tam puan üzerinden yapılır. Değerlendirme puanının % 164 LEGES Kamu Hukuku Dergisi ŞUBAT 2013 10’unu kıdem, % 20’sini eğitim, % 10’unu etkinlikler, % 10’unu sicil (iş başarımı) ve % 50’sini de sınav puanı oluşturur. (Ek fıkra: 30/06/2004 - 5204 S.K./1.md) Kariyer basamaklarında yükselecekler değerlendirme puanlarına göre başarı sıralamasına alınır. Değerlendirmeye alınmak için sınav tam puanının en az % 60’ını almış olmak şartı aranır. (Ek fıkra: 30/06/2004 - 5204 S.K./1.md) Sınav yılda bir defa olmak üzere ÖSYM’ce yapılır. (Ek fıkra: 30/06/2004 - 5204 S.K./1.md) Alanında ya da eğitim bilimleri alanında tezli yüksek lisans öğrenimini tamamlamış öğretmenlerden uzman öğretmenlik, doktora öğrenimini tamamlamış olan öğretmenlerden ise başöğretmenlik için sınav şartı aranmaz. Bu durumda olan öğretmenler kıdem, hizmet içi eğitim, etkinlikler (bilimsel, kültürel, sanatsal ve sportif çalışmalar) ve sicil (iş başarımı) ölçütlerine göre değerlendirilir. (Ek fıkra: 30/06/2004 - 5204 S.K./1.md) Öğretmenlik kariyer basamaklarında yükseleceklerin gireceği sınav, sınava katılacaklarda aranacak en az çalışma süresi, hizmet içi eğitim veya lisansüstü eğitim nitelikleri, her bir değerlendirme ölçütüne ilişkin hususlar ve puan değerleri, alanında ya da eğitim bilimleri alanında tezli yüksek lisans veya doktora öğrenimini tamamlamış olanlardan uzman öğretmenlik veya başöğretmenlik için aranacak kıdem, hizmet içi eğitim, etkinlikler (bilimsel, kültürel, sanatsal ve sportif çalışmalar) ve sicil (iş başarımı) şartları ve puan değerleri, branşlar temelindeki uzman öğretmenlik ve başöğretmenlik sayıları, yükselmeye ilişkin usul ve esaslar ile diğer hususlar Maliye Bakanlığı ve Devlet Personel Başkanlığının uygun görüşleri alınarak Millî Eğitim Bakanlığınca çıkarılacak yönetmelikle düzenlenir. (Ek fıkra: 30/06/2004 - 5204 S.K./1.md) Toplam serbest öğretmen kadro sayısı içinde, başöğretmen oranı % 10, uzman öğretmen oranı % 20’dir. Bakanlar Kurulu bu oranları bir katına kadar yükseltmeye yetkilidir. SAYI: 1 DANIŞTAY KARARLARI 165 DANIŞTAY 3. DAİRE Tarih: 9.4.2012 Esas: 2010/6347 Karar: 2012/1146 ŞİRKETTEN TAHSİL İMKANI KALMAYAN AMME ALACAĞI İLANEN TEBLİĞ KANUNİ TEMSİLCİNİN ADRESİNİN BİLİNMESİ AMME ALACAĞI İlgili Kanun/Madde: 213/m. 93, 101, 103 6183/m. 35 İstemin Özeti : Davacı adına, ... Kimya Sanayi ve Ticaret Limited Şirketi’nden tahsil imkanı kalmayan 2001 yılına ilişkin amme alacağı için ortak sıfatıyla düzenlenen 31.7.2008 tarih ve 34, 36 takip nolu ödeme emirlerinin iptali istemiyle açılan davayı; davacının anılan şirkete 12.10.2000 tarihinde ortak olduğu, 23.5.2005 tarihine kadar bu sıfatını devam ettirdiği, şirket adına düzenlenen vergi ceza ihbarnamelerinin şirket müdürünün adresinde tebliğ edildiği, ihbarnamelere karşı açılan davanın geçici vergi üzerinden kesilen vergi ziyaı cezaları yönünden reddedilmesi üzerine düzenlenen 2 no’lu ihbarnamelerin şirketin ... sokak No:2/3 Karşıyaka/İzmir adresinde tebliğ edilememesi üzerine ilanen tebliğ yoluna gidildiği, ödeme emirlerinin de aynı usulle ilanen tebliğ edildiği, ödemede bulunulmaması ve dava açılmaması sonucu şirket hakkında yurt çapında yapılan malvarlığı araştırmasıyla herhangi bir malvarlığına rastlanılmadığı anlaşıldığından 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanunun 35’inci maddesi uyarınca davacı adına ortak sıfatıyla ödeme emri düzenlenmesinde hukuka aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle reddeden İzmir 1. Vergi Mahkemesinin 22.7.2010 gün ve E:2010/308, K:2010/1016 sayılı kararının; amme alacağının asıl borçlu şirket yönünden zamanaşımına uğradığı, kendisinin 6183 sayılı Yasanın 35’inci maddesine göre takibinin yasal olmadığı ileri sürülerek bozulması istenmiştir. Savunmanın Özeti: Temyiz isteminin reddi gerektiği savunulmuştur. Tetkik Hakimi: Ayhan KOLUKIRIK Düşüncesi: Temyiz dilekçesinde ileri sürülen iddialar Vergi Mahkemesi 166 LEGES Kamu Hukuku Dergisi ŞUBAT 2013 kararının bozulmasını sağlayacak durumda bulunmadığından, temyiz isteminin reddi gerektiği düşünülmektedir. Savcı: Birgül KURT Düşüncesi: 5766 sayılı Yasanın geçici 1. maddesi Anayasa Mahkemesinin E:2009/39 esas sayılı kararı ile iptal edilmiş olup, temyiz konusu kararda 5766 sayılı Yasanın geçici 1. maddesi uyarınca, 6183 sayılı Yasanın 5766 sayılı ile değişik 35. maddesinin hukuki dayanak alınması hukuka uygun değil ise de karar sonucu itibariyle doğru olduğundan onanması gerektiği düşünülmektedir. TÜRK MİLLETİ ADINA Hüküm veren Danıştay Üçüncü Dairesince işin gereği görüşülüp düşünüldü: KARAR : 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 93’üncü maddesinde, tahakkuk fişinden gayri, vergilendirme ile ilgili olup hüküm ifade eden bilumum vesikalar ve yazıların, adresleri bilinen gerçek ve tüzel kişilere posta vasıtasıyla ilmühaberli taahhütlü olarak, adresleri bilinmeyenlere ilan yoluyla tebliğ edilmesi öngörülmüş, aynı Yasanın 103’üncü maddesinde, muhatabın adresinin hiç bilinmemesi, bilinen adresin yanlış veya değişmiş olması ve bu yüzden mektubun geri gelmesi, başkaca sebeplerden dolayı tebliğin yapılmasına imkan bulunmaması hallerinde tebliğin ilan yoluyla yapılması, 101 ‘inci maddenin son fıkrasında ise mektupların gönderilmesinde ilk fıkraya bağlı sekiz bent halinde sayılan adreslerden tarih itibarıyla tebligat yapacak makama en son bildirilmiş veya bu makamca tespit edilmiş olanın nazara alınması gerektiği kurallarına yer verilmiştir. Dosyadaki belgelerden, davacı şirket düzenlenen vergi ve ceza ihbarnamelerinin 27.1.2003 tarihinde, “... Yolu Kanal Boyu Su Pompası İstasyon Karşısı Menemen-İzmir” adresinde şirket müdürüne tebliğ edildiği, açılan davanın reddi üzerine düzenlenen 2 no’lu ihbarnamenin şirketin sicil kaydında belirtilen “... Sokak No:2/3 Karşıyaka/İzmir” adresinde tebliğe çıkarıldığı, adresten taşındığı ve yeni adresinin bilinmediği şerhi düşülerek iade edilmesi üzerine ilanen tebliğ yoluna gidildiği, şirket adına düzenlenen ödeme emirlerinin de aynı yolla ilanen tebliğ edilerek amme alacağının kesinleştiği ve şirketin malvarlığından tahsil edilemeyeceği anlaşılan amme alacağının tahsili amacıyla ortak sıfatıyla davacı adına uyuşmazlık konusu ödeme emirlerinin düzenlendiği anlaşılmıştır. Asıl borçlu şirket adına düzenlenen ve ilk vergi ceza ihbarnamelerinin şirket müdürüne tebliğ edildiği adres davalı idarenin bilgisi dahilinde olup 213 sayılı Yasanın 101’inci maddesi uyarınca şirketin kanuni temsilcisinin adresi bilinen adres kapsamında sayılacağından, vergi borçlusu şirkete ait 2 no’lu ihbarnamelerin söz konusu adreste tebliğine çalışılmadan şirketin ticaret siciline kayıtlı adresinde tebliğ edilememesi nedeniyle ilan yoluyla SAYI: 1 DANIŞTAY KARARLARI 167 tebliğinde hukuka uygunluk bulunmadığından davacı adına düzenlenen ödeme emirlerinin iptali gerekirken, aksi yönde verilen vergi mahkemesi kararında yasal isabet görülmemiştir. SONUÇ : Açıklanan nedenlerle, temyiz isteminin kabulü ile İzmir 1. Vergi Mahkemesinin 22.7.2010 gün ve E:2010/308, K:2010/1016 sayılı kararının bozulmasına, yeniden verilecek kararda karşılanacağından, yargılama gideri hakkında hüküm kurulmasına gerek bulunmadığına, 09.04.2012 gününde oyçokluğuyla karar verildi. KARŞI OY : Temyiz dilekçesinde ileri sürülen iddialar bozulması istenen vergi mahkemesi kararının dayandığı hukuksal nedenler ve gerekçe karşısında istemin kabulünü gerektirecek durumda bulunmadığından, temyiz isteminin reddi ve kararın onanması gerektiği görüşüyle karara katılmıyorum. İLGİLİ MEVZUAT METİNLERİ 213/m. 93 VERGİ USUL KANUNU Tahakkuk fişinden gayri, vergilendirme ile ilgili olup, hüküm ifade eden bilumum vesikalar ve yazılar adresleri bilinen gerçek ve tüzel kişilere posta vasıtasiyle ilmühaberli taahhütlü olarak, adresleri bilinmiyenlere ilan yolu ile tebliğ edilir. Şu kadar ki, ilgilinin kabul etmesi şartiyle, tebliğin daire veya komisyonda yapılması caizdir. 213/m. 101 VERGİ USUL KANUNU Bu kanuna göre bilinen adresler şunlardır: 1. Mükellef tarafından işe başlamada bildirilen adresler; 2. Adres değişikliğinde bildirilen adresler; 3. İşi bırakmada bildirilen adresler; 4. Vergi beyannamelerinde bildirilen adresler; 5. Yoklama fişinde tesbit edilen adresler; 6. (Değişik bent: 23/06/1982 - 2686/18 md.) Vergi mahkemesinde dava açma dilekçelerinde ve cevaplarında gösterilen adresler; 7. Yetkili memurlar tarafından bir tutanakla tesbit edilen adresler (İlgilinin tutanakta imzası bulunmak şartiyle); 8. Bina ve arazi vergilerinde komisyonlarca tahrir varakalarında tesbit edilen adresleri. Mektupların gönderilmesinde bu adreslerden tarih itibariyle tebligat yapacak makama en son olarak bildirilmiş veya bu makamca tesbit edilmiş olanı nazara alınır. 213/m. 103 VERGİ USUL KANUNU Aşağıda yazılı hallerde tebliğ ilan yoliyle yapılır. 1. Muhatabın adresi hiç bilinmezse; 168 LEGES Kamu Hukuku Dergisi ŞUBAT 2013 2. Muhatabın bilinen adresi yanlış veya değişmiş olur ve bu yüzden gönderilmiş olan mektup geri gelirse; 3. Başkaca sebeplerden dolayı posta ile tebliğ yapılmasına imkan bulunmazsa; 4. Yabancı memleketlerde bulunanlara tebliğ yapılmasına imkan bulunmazsa. 6183/m. 35 AMME ALACAKLARININ TAHSİL USULÜ HAKKINDA KANUN (Değişik madde: 22/07/1998 - 4369/21 md.) Limited şirket ortakları şirketten tahsil imkanı bulunmayan amme alacağından sermaye hisseleri oranında doğrudan doğruya sorumlu olurlar ve bu Kanun hükümleri gereğince takibe tabi tutulurlar. SAYI: 1 DANIŞTAY KARARLARI 169 DANIŞTAY 3. DAİRE Tarih: 16.4.2012 Esas: 2010/5534 Karar: 2012/1268 ORTAKLIK PAYINI DEVREDEN LİMİTED ŞİRKET ORTAĞI LİMİTED ŞİRKET ORTAKLIK PAYININ DEVRİ KAMU ALACAĞININ TAHSİLİNDEN DOĞAN SORUMLULUĞUN PAY DEVRİ SÖZLEŞMELERİYLE ORTADAN KALDIRILAMAYACAĞI KAMU ALACAĞINDAN DOĞAN SORUMLULUK ÖZEL HUKUK SÖZLEŞMESİ İlgili Kanun/Madde: 6183/m. 35 213/m. 8/3 İstemin Özeti : 20.08.2003-07.10.2003 tarihleri arasında ortağı olduğu ... Ltd. Şti.’nden tahsil edilemeyen 2001 yılına ilişkin kamu alacakları nedeniyle davacı adına ortak sıfatıyla düzenlenen ödeme emirlerini; 2003 yılında tüm hak ve borçlarıyla ortağı olduğu şirketin önceki dönem borçlarını da yüklenmiş bulunan davacının, 07.10.2003 tarihinde ortaklığının sona ermesi ve şirkete ait vergi borçlarıyla ilgili sorumluluğun da devralan yeni ortağa geçmesi nedeniyle adına düzenlenen ödeme emirlerinde yasaya uygunluk bulunmadığı gerekçesiyle iptal eden Vergi Mahkemesinin kararının; davacı adına düzenlenen ödeme emirlerinin 6183 sayılı Kanunun 5766 sayılı Kanunla değişik 35. maddesine uygun olduğu ileri sürülerek bozulması istenmiştir. TÜRK MİLLETİ ADINA Hüküm veren Danıştay Üçüncü Dairesince işin gereği görüşülüp düşünüldü: KARAR : 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanunun 35. maddesinde, limited şirket ortaklarının, şirketten tahsil imkanı bulunmayan amme alacağından sermaye hisseleri oranında doğrudan doğruya sorumlu olacakları ve bu Kanun hükümleri gereğince takibe tabi tutulacakları kuralına yer verilmiştir. 213 sayılı Vergi Usul Kanununun mükellef ve vergi sorumlusu başlıklı 170 LEGES Kamu Hukuku Dergisi ŞUBAT 2013 8. maddesinin 3. fıkrasınında da, vergi kanunlarıyla kabul edilen haller müstesna olmak üzere, mükellefiyete veya vergi sorumluluğuna ilişkin özel mukavelelerin vergi dairelerini bağlamayacağı kuralına yer verilmiş olup, limited şirket ortaklık payının kısmen veya tamamen bir üçüncü kişiye devrine ilişkin sözleşmeler, özel hukuk sözleşmesi olduklarından, kamu alacağının tahsilinden doğan sorumluluğun, belirtilen nitelikteki pay devri sözleşmeleriyle ortadan kaldırılmasına olanak bulunmamaktadır. Bu nedenle 6183 sayılı Yasanın 35. maddesinden doğan ve limited şirket ortaklarını, şirketten tahsiline olanak bulunmayan kamu alacaklarının ödenmesinden doğrudan doğruya ve payları oranında sorumlu tutan kural karşısında, tahsili gereken kamu alacağını yaratan vergilendirmenin ait olduğu dönemde şirketin paylarına sahip ortakların, paylarını devretmiş olsalar da ortak olduğu dönemlere ilişkin olup şirketten tahsil edilemeyen kamu alacaklarından kaynaklanan sorumlulukları devam edeceğinden, vergi mahkemesi kararının hükmüne esas aldığı gerekçesi yasaya uygun düşmemiş ise de kamu alacağının ait olduğu 2001 yılında davacının ortaklık sıfatı bulunmadığından ödeme emirlerinin iptali yolunda verilen kararda sonucu itibariyle hukuka aykırılık görülmemiştir. SONUÇ : Açıklanan nedenlerle temyiz isteminin REDDİNE, 16.04.2012 gününde oybirliğiyle karar verildi. İLGİLİ MEVZUAT METİNLERİ 6183/m. 35 AMME ALACAKLARININ TAHSİL USULÜ HAKKINDA KANUN (Değişik madde: 22/07/1998 - 4369/21 md.) Limited şirket ortakları şirketten tahsil imkanı bulunmayan amme alacağından sermaye hisseleri oranında doğrudan doğruya sorumlu olurlar ve bu Kanun hükümleri gereğince takibe tabi tutulurlar. 213/m. 8/3 VERGİ USUL KANUNU Mükellef, vergi kanunlarına göre kendisine vergi borcu terettübeden gerçek veya tüzel kişidir. Vergi sorumlusu, verginin ödenmesi bakımından, alacaklı vergi dairesine karşı muhatap olan kişidir. Vergi kanunlariyle kabul edilen haller müstesna olmak üzere, mükellefiyete veya vergi sorumluluğuna mütaallik özel mukaveleler vergi dairelerini bağlamaz. Bu kanunun müteakip maddelerinde geçen “mükellef” tabiri vergi sorumlularına da şamildir. SAYI: 1 DANIŞTAY KARARLARI 171 (Ek fıkra: 24/06/1994 - 4008/1 md.; Değişik fıkra: 25/05/1995 - 4108/1 md.) Türkiye Cumhuriyeti tabiyetinde bulunan her gerçek kişi ile tüzel kişilere bir vergi numarası verilir. Bu hükmün uygulanmasına ilişkin usul ve esasları tespit etmeye ve vergi numarasının kamu kurum ve kuruluşları ile gerçek ve tüzel kişilerce yapılacak işlemlerle ilgili kayıtlarda ve düzenlenecek belgelerde kullanılması mecburiyetini getirmeye Maliye Bakanlığı yetkilidir. 172 LEGES Kamu Hukuku Dergisi ŞUBAT 2013 DANIŞTAY 9. DAİRE Tarih: 23.5.2012 Esas: 2008/7281 Karar: 2012/2865 SAHTE FATURA KULLANMAYA DAYALI CEZALI TARHİYAT ALIŞLARIN SAHTE FATURALARLA BELGELENDİRDİĞİNİN AÇIK VE SOMUT BİR ŞEKİLDE ORTAYA KONULMASI GEREKTİĞİ VERGİ ZİYAI CEZALI TARHİYATIN TERKİNİ İSTEMİ FATURANIN SAHTE OLUP OLMADIĞI MÜKELLEFİN YASAL OLMAYAN FİİLLERİ İlgili Kanun/Madde: 213/m. 3/B, 5, 359 İstemin Özeti: Davacı hakkında bir kısım alışlarını sahte faturalarla belgelendirdiği yolunda düzenlenen vergi inceleme raporuna istinaden 2002/Ocak-Mart dönemlerine ilişkin olarak re’sen tarh edilen üç kat vergi ziyaı cezalı katma değer vergisi ile kesilen özel usulsüzlük cezasının terkini istemiyle açılan davayı, dosyanın incelenmesinden, davacının sahte fatura aldığı iddia edilen ... Vergi Dairesinin ... ... vergi numaralı mükellefi ... Ltd. Şti. hakkında düzenlenen 04.10.2006 tarih ve VDENR-2006-… sayılı vergi tekniği raporu ile aynı Vergi Dairesinin ... ... vergi numaralı mükellefi Tasfiye Halinde ... Ltd. Şti. hakkında düzenlenen 13.04.2007 tarih ve VDENR-2007-… sayılı vergi tekniği raporu ve eklerinin incelenmesi sonucu adı geçen mükellefler tarafından düzenlenen ve davacının kayıtlarına yansıtmış olduğu faturaların gerçek bir mal teslimi ve hizmet ifasına dayanmadığı sonucuna varıldığından dava konusu cezalı tarhiyatta hukuka aykırılık bulunmadığı, özel usulsüzlük cezası kesilebilmesi için, 213 sayılı Kanun’un aradığı şartların olayda gerçekleşmediğinin anlaşıldığı gerekçesiyle cezalı tarhiyata ilişkin kısmı yönünden reddeden, özel usulsüzlük cezasına ilişkin kısmı yönünden kabul eden Vergi Mahkemesinin kararının; davacı tarafından, dava konusu cezalı tarhiyatın terkini gerektiği, davalı idare tarafından ise, kesilen özel usulsüzlük cezasının hukuka uygun olduğu ileri sürülerek bozulması istenilmektedir. SAYI: 1 DANIŞTAY KARARLARI 173 TÜRK MİLLETİ ADINA Hüküm veren Danıştay Dokuzuncu Dairesince işin gereği görüşülüp düşünüldü: KARAR : Davacı hakkında düzenlenen vergi inceleme raporuna istinaden 2002/Ocak-Mart dönemlerine ilişkin olarak re’sen tarh edilen üç kat vergi ziyaı cezalı katma değer vergisi ile kesilen özel usulsüzlük cezasının terkini istemiyle açılan davayı kısmen kabul eden kısmen reddeden vergi mahkemesi kararının taraflarca aleyhlerine olan hüküm fıkraları yönünden temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir. Davalı idare tarafından temyiz dilekçesinde ileri sürülen iddialar, vergi mahkemesi kararının özel usulsüzlük cezasına ilişkin hüküm fıkrasının bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmemiştir. Davacının vergi mahkemesi kararının cezalı katma değer vergisine ilişkin hüküm fıkrasına yönelik temyiz isteminin incelenmesine gelince, 3065 sayılı Katma Değer Vergisi Kanunu’nun 29. maddesinin ( a ) bendinde; mükelleflerin, yaptıkları vergiye tabi işlemler üzerinden hesaplanan katma değer vergisinden kendilerine yapılan teslim ve hizmetler dolayısıyla hesaplanarak düzenlenen fatura ve benzeri vesikalarda gösterilen katma değer vergisini indirebilecekleri belirtilmiştir. 213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun 3. maddesinin ( B ) bendinde ifade edildiği üzere vergilendirmede vergiyi doğuran olay ve bu olaya ilişkin muamelelerin gerçek mahiyeti esastır. Bu kuralın gereği olarak yükümlülerin Katma Değer Vergisi Kanununun yukarıda sözü edilen 29. maddesi hükmünden yararlanabilmelerinin ön şartı fatura ve benzeri vesikaların gerçeği yansıtmasıdır. Bu madde hükümlerine göre mal alışları nedeniyle yüklenilen katma değer vergilerinin indirim ve iade konusu yapılabilmesi için faturaların gerçek bir mal alım satımı karşılığı düzenlenmesi gerekmektedir. Anılan madde hükümlerinin değerlendirilmesinden, vergilendirme işlemi yapılırken, Kanuna uygun olarak biçimlendirilen muamelelerin bu biçimselliğinin ötesine geçilerek, muamelenin tarafları arasında oluşan maddi ve hukuki ilişkinin gerçek mahiyetinin araştırılması gerektiği sonucuna ulaşılmaktadır. Kanun, gerçek mahiyetin ortaya çıkarılmasında yemin hariç her türlü delile izin vermiştir. Bu deliller, tarafların ikrarı, vergiyi doğuran olayla ilişkisi doğal ve açık bulunan tanık ifadesi, muamelenin taraflarının ekonomik ve ticari konumları, işyerlerinin durumu, arandığında bulunup bulunamamasına ilişkin tespitler olabilir. Gerçekleşmemiş teslim ve hizmetler dolayısıyla katma değer vergisi ödenmesi ve bunun sonucu olarak da bir vergi indirimi söz konusu olamayacağından, vergi indirimine dayanak teşkil eden faturaların gerçeği yansıtıp yansıtmadığının ortaya konulması icap eder. 174 LEGES Kamu Hukuku Dergisi ŞUBAT 2013 Vergi Dairesi Müdürlüğünün ... ... vergi numaralı mükellefi ... Ltd. Şti. hakkında düzenlenen 04.10.2006 tarih ve VDENR-2006-… sayılı vergi tekniği raporunun incelenmesinden, anılan şirketin her hangi bir mal alım satımı olmadan, komisyon karşılığında fatura alıp verdiği yolundaki bir ihbar üzerine İzmir Emniyet Müdürlüğünce yapılan arama sonucunda bu şirketin fatura ve belgelerine el konulduğu, bu şirketin tarh dosyasında yapılan inceleme sonucunda 10.07.1997 tarihinde mükellefiyet tesis ettirdiği, 20.02.2001 tarihinde şube açtığı, bu şubesini 31.05.2001 tarihinde kapattığı, 2001, 2002 ve 2003 takvim yıllarına ilişkin defterlerini tasdik ettirdiği, belgelerini anlaşmalı matbaada bastırdığı, 2001 yılı için 4811 sayılı Yasadan yararlandığı, 2001, 2002 ve 2003 yıllarına ilişkin kurumlar, muhtasar, geçici vergi ve katma değer vergisi beyannamelerini verdiği, 2001 yılında 7.604.624.467.000 TL, 2002 yılında 7.588.942.690.000 TL, 2003 yılında 7.137.291.100.000 TL toplam katma değer vergisi matrahı beyan ettiği, bu şirketin mal alış faturaları üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 2001 yılında 7.343.017.731.700 TL, 2002 yılında 6.989.451.414.000 TL, 2003 yılında ise 6.832.038.737.000 TL toplam alışının, ( katma değer vergisi hariç ) haklarında sahte fatura düzenlediği yolunda rapor bulunan veya gerçek faaliyeti olmadığına dair tespit bulunan mükelleflerden temin edildiği, küçük miktardaki mal alışlarının ise gerçeği yansıttığı, buna göre şirketin kar marjının 2001 yılında % 1,2, 2002 yılında % 1,9, 2003 yılında ise % 2,5 olduğunun tespit edildiği, bu şirketten alınan fatura bedellerinin yükümlü tarafından kısmen çek ile kısmen nakit olarak ödendiği tespitlerine dayanılarak ... Ltd. Şti.’nin davacıya düzenlediği belgelerin sahte olduğu sonucuna varıldığı anlaşılmaktadır. Vergi Dairesinin vergi numaralı mükellefi Tasfiye Halinde ... Ltd. Şti. hakkında düzenlenen 13.04.2007 tarih ve VDENR-2007-… sayılı Vergi Tekniği Raporunda ise; 13.12.2001 tarihinde mükellefiyet tesis ettirdiği, işe başlamanın saptanması amacıyla düzenlenen yoklama fişinde, işyerinin kiralık olup işçi çalıştırmadığı, işyerinde 20 ton emtia bulunduğunun görüldüğü, ancak bu emtiaya ilişkin alış faturasının ibraz edilmediği, davacı şirketin adres değişikliğinden sonra düzenlenen 07.03.2003 tarihli yoklamada, işyerinde 40.000.000.000 TL emtia bulunduğunun görüldüğü, 26.12.2003 tarihinde yapılan yoklamada da, 2 işçi çalıştırdığı ve 10.000.000.000 TL emtia bulunduğu, şirket tasfiyeye girmiş olmasına rağmen şirket müdürü, ortakları ve tasfiye memurunun adreslerinde bulunmadığı, şirket ortaklarının aynı zamanda ... Ltd. Şti.’nin de ortağı olduğu, ayrıca ortaklardan ( HS )’nin her iki şirketin faaliyet konusu ile ilgili olarak mükellefiyet tesis ettirdiği, bu şekilde anılan şahıs ve firmalar tarafından sahte fatura organizasyonu oluşturduğu, mükellefin B formlarını boş olarak vermesine rağmen haklarında sahte ve muhteviyatı itibariyle yanıltıcı belge düzenledikleri yolunda vergi SAYI: 1 DANIŞTAY KARARLARI 175 inceleme raporu bulunan mükelleflerden alışlarının olduğunun saptandığı, tahakkuk eden vergi borçlarının ödenmemiş olduğu, bu hususların değerlendirilmesinden adı geçen mükellef tarafından düzenlenen faturaların tamamına yakın kısmının gerçek bir emtia satışını ifade etmediği, cüz’i de olsa bir kısım gerçek satışları olduğu yolunda rapor düzenlendiği sonucuna varıldığı görülmektedir. Ticari yaşamda malı satın alan mükellefin, malı satanın, vergi ile ilgili yükümlülüklerini yerine getirip getirmediği hususunda bilgi sahibi olması, bir başka deyişle, bir mükellefin katma değer vergisi beyannamelerini verip vermediği, hasılatının ne kadar olduğu, kullandığı belgelerin ( şekil şartlarının doğru olması kaydıyla ) vergi dairesinin izniyle bastırılıp bastırılmadığı konularında diğer mükelleflerin bilgisinin olmaması olağan bir durumdur. Esasen vergi mevzuatında bu düşüncenin aksine bir hüküm olmadığı gibi Vergi Usul Kanunu’nun “Vergi Mahremiyeti” başlıklı 5. maddesi de bu düşünceyi destekler niteliktedir. Sahte fatura kullanan mükellefler arasında; alış ve satışlarını sahte fatura ile belgelendirerek tamamen sahte fatura komisyonculuğu yapan mükelleflerin yanısıra, maliyetlerini yükseltmek ve daha az katma değer vergisi ödemek amacıyla, sadece sahte mal alış faturası kullanan mükellefler de vardır. Bu nedenle bir mükellefin alışlarının bir kısmının veya tamamının sahte olmasından hareketle satışlarının da sahte olduğu sonucuna ulaşılmak suretiyle yapılacak yorum, ticari yaşamın gerçekleriyle örtüşmediği gibi iyiniyetli mükellefleri de zor durumda bırakacaktır. Bir mükellefin vergi ile ilgili sorumluluklarını yerine getirmeyerek yasal olmayan fiillerinden doğan mali sonuçlardan iyiniyetli ve olayla irtibatı olup olmadığı somut olarak ortaya konulmadan bir başka mükellefi sorumlu tutmak hukukun temel ilkeleriyle bağdaşmayacaktır. Olayda, her ne kadar ... Ltd. Şti. ve Tasfiye Halinde ... Ltd. Şti. hakkında yapılan tespitlere göre, anılan şirketlerin sahte fatura düzenlediği konusunda kuşkular bulunmakta ise de, anılan şirketlerin düzenlediği tüm faturaların sahte olduğu şeklinde bir genelleme yapılması mümkün olmayıp, anılan şirketlerin davacı adına düzenlediği faturaların sahte ve muhteviyatı itibarıyla yanıltıcı olduğu hususunun açık ve somut bir şekilde ortaya konulması gerekmektedir. Yukarıda belirtilen tespitlerde, beyannameleri verdiği, faturalarını anlaşmalı matbaaya bastırdığı anlaşılan, ... Ltd. Şti.’nin faaliyetinin olup olmadığı, işyerinde ticari emtiasının bulunup bulunmadığı hususlarında, ihtilaflı yılda yapılmış yoklamaların bulunmaması, bunun yanısıra Tasfiye Halinde ... Ltd. Şti. hakkında düzenlenen yoklama tutanaklarının incelenmesinden, şirketin faaliyetine devam ettiği, işyerinde alım satımını yaptığı emtianın bulunduğu ve işçi çalıştırdığının görülmesi karşısında, anılan şirketlerin davacı adına düzenlediği faturaların sahte olduğu sonucuna varılması varsayıma dayalı bir 176 LEGES Kamu Hukuku Dergisi ŞUBAT 2013 yaklaşım olacaktır. Bu durumda, davacı şirkete fatura düzenleyen ... Ltd. Şti. ile Tasfiye Halinde ... Ltd. Şti. hakkında düzenlenen vergi tekniği raporlarında mükelleflerin davacıya düzenlediği faturaların sahte olduğu konusunda somut bir saptama bulunmadığından, vergi mahkemesi tarafından, davanın cezalı tarhiyata ilişkin kısmının reddine karar verilmesinde isabet görülmemiştir. SONUÇ : Açıklanan nedenlerle davalı idare temyiz isteminin reddine, davacı temyiz isteminin kabulüne Vergi Mahkemesinin kararının cezalı katma değer vergisine ilişkin hüküm fıkrasının bozulmasına, özel usulsüzlük cezasına ilişkin hüküm fıkrasının ONANMASINA, 23.05.2012 gününde oybirliğiyle karar verildi. İLGİLİ MEVZUAT METİNLERİ 213/m. 3/B VERGİ USUL KANUNU Vergilendirmede vergiyi doğuran olay ve bu olaya, ilişkin muamelelerin gerçek mahiyeti esastır. Vergiyi doğuran olay ve bu olaya ilişkin muamelelerin gerçek mahiyeti yemin hariç her türlü delille ispatlanabilir. Şu kadar ki, vergiyi doğuran olayla ilgisi tabii ve açık bulunmayan şahit ifadesi ispatlama vasıtası olarak kullanılamaz. İktisadi, ticari ve teknik icaplara uymayan veya olayın özelliğine göre normal ve mutad olmayan bir durumun iddia olunması halinde ispat külfeti bunu iddia eden tarafa aittir. 213/m. 5 VERGİ USUL KANUNU Aşağıda yazılı kimseler görevleri dolayısiyle, mükellefin ve mükellefle ilgili kimselerin şahıslarına, muamele ve hesap durumlarına, işlerine, işletmelerine, servetlerine veya mesleklerine mütaallik olmak üzere öğrendikleri sırları veya gizli kalması lazımgelen diğer hususları ifşa edemezler ve kendilerinin veya üçüncü şahısların nef’ine kullanamazlar; 1. Vergi muameleleri ve incelemeleri ile uğraşan memurlar; 2. (Değişik bent: 23/06/1982 - 2686/1 md.) Vergi mahkemeleri, bölge idare mahkemeleri ve Danıştayda görevli olanlar; 3. Vergi kanunlarına göre kurulan komisyonlara iştirak edenler; 4. Vergi işlerinde kullanılan bilirkişiler. Bu yasak, yukarıda yazılı kimseler, bu görevlerinden ayrılsalar dahi devam eder. (Ek fıkra: 26/06/1964 - 485/1 md.; Değişik fıkra: 30/12/1980 - 2365/2 md.) Ancak, vergi güvenliğini sağlamak amacıyla Gelir Vergisi mükelleflerinin yıllık Gelir Vergisi, sermaye şirketlerinin Kurumlar Vergisi beyanamelerinde gösterdikleri matrahları (zarar dahil) ve beyanları üzerinden tarh olunan Gelir ve Kurumlar Vergileri ile mükelleflerin ad ve unvanları, bağlı oldukları vergi dairelerince beyannamelerin SAYI: 1 DANIŞTAY KARARLARI 177 verildiği yıl içinde dairenin münasip yerlerine asılacak cetvellerle ilan olunur. Mükellefin bağlı bulunduğu teşekkül varsa, bu ilan orada da yapılır. (Ek fıkra: 22/07/1998 - 4369/1 md.) Mükelleflerin vergi tarhına esas olan beyanları, kesinleşen vergi ve cezaları ile vadesi geçtiği halde ödenmemiş bulunan vergi ve ceza miktarları Maliye Bakanlığınca açıklanabilir.Maliye Bakanlığı bu yetkisini mahalline devredebilir. Ayrıca, kamu görevlilerince yapılan adli ve idari soruşturmalar ile ilgili olarak talep edilen bilgi ve belgeler ile bankalara, yapacakları vergi tahsiline yönelik bilgiler verilebilir. Bu bilgilerin verilmesine ilişkin usul ve esaslar Maliye Bakanlığınca belirlenir. Sahte veya muhteviyatı itibariyle yanıltıcı belge düzeledikleri veya kullandıkları vergi inceleme raporuyla tespit olunanların, kanunla kurulmuş mesleki kuruluşlarına ve 3568 sayılı Kanunla kurulan birlik ve meslek odalarına bildirilmesi vergi mahremiyetini ihlal sayılmaz.Bu takdirde kendilerine bilgi verilen kişi ve kurumlar da bu madde yazılı yasaklara uymak zorundadırlar. Maliye Bakanlığı bilgilerin açıklanmasıyla ilgili usulleri belirlemeye yetkilidir. ( Ek fıkra: 26/06/1964 - 485/1 md.; Değişik: 30/12/1980 - 2365/2 md.) Gelir Vergisi mükellefleri (Kazancı basit usulde tespit edilenler dahil) (...) ile sermaye şirketleri her yıl Mayıs ayının son gününe kadar vergi tarhına esas olan kazanç tutarları ile bunlara isabet eden vergi miktarlarını gösteren levhayı merkezlerine, şubelerine, satış mağazalarına iş sahipleri ile mükellefler tarafından kolayca okunup görünecek şekilde asmak zorundadırlar. İlan ve levhalara ilişkin diğer hususlar Maliye Bakanlığınca belli edilir. ( Ek fıkra: 26/06/1964 - 485/1 md.) Açıklanan bu bilgiler ele alınarak mükelleflerin haysiyet, şeref ve haklarına tecavüz edilemez. Aksine hareket edenler hakkında T. Ceza Kanununun 480, 481 ve 482 nci maddelerdeki cezalar üç misli olarak hükmolunur. (Ek fıkra: 04/12/1985 - 3239/1 md.; Mülga fıkra: 22/07/1998 - 4369/1. md.) (Ek fıkra: 24/03/1988 - 3418/29 md.; Mülga fıkra: 22/07/1998 - 4369/1. md.) (Ek fıkra: 26/10/1988 - 3482/6 md.; Mülga fıkra: 22/07/1998 - 4369/1. md.) 213/m. 359 VERGİ USUL KANUNU (Değişik madde: 22/07/1998 - 4369/14 md.) a) Vergi kanunlarına göre tutulan veya düzenlenen ve saklanma ve ibraz mecburiyeti bulunan; 1) Defter ve kayıtlarda hesap ve muhasebe hileleri yapanlar, gerçek olmayan veya kayda konu işlemlerle ilgisi bulunmayan kişiler adına hesap açanlar veya defterlere kaydı gereken hesap ve işlemleri vergi matrahının azalması sonucunu doğuracak şekilde tamamen veya kısmen başka defter, belge veya diğer kayıt ortamlarına kaydedenler, 2) Defter, kayıt ve belgeleri tahrif edenler veya gizliyenler (Varlığı noter tasdik kayıtları veya sair suretlerle sabit olduğu halde, inceleme sırasında vergi incelemesine yetkili kimselere defter ve ibraz edilmemesi gizleme demektir.) veya muhteviyatı itibariyle yanıltıcı belge düzenleyenler veya bu belgeleri kullananlar (Muhteviyatı 178 LEGES Kamu Hukuku Dergisi ŞUBAT 2013 itibariyle yanıltıcı belge, gerçek bir muamele veya duruma dayanmakla birlikte bu muamele veya durumu mahiyet veya miktar itibariyle gerçeğe aykırı şekilde yansıtan belgedir.), Hakkında altı aydan üç yıla kadar hapis cezası hükmolunur. Hükmolunan hapis cezasının para cezasına çevrilmesinde, hapis cezasının her bir günü için, sanayi sektöründe çalışan onaltı yaşından büyük işçiler için (...) yürürlükte bulunan asgari ücretin bir aylık bürüt tutarının yarısı esas alınır ve hükmolıunan bu para cezası ertelenmez. b) Vergi Kanunları uyarınca tutulan veya düzenlenen ve saklanma ve ibraz mecburiyeti bulunan; 1) Defter, kayıt ve belgeleri yok edenler veya defter sahifelerine yok ederek yerine başka yapraklar koyanlar veya hiç yaprak koymayanlar veya belgelerin asıl veya suretlerini tamamen veya kısmen sahte olarak düzenleyenler veya bu belgelleri kullananlar ( sahte belge, gerçek bir muamele veya durum olmadığı halde bunlar varmış gibi düzenlenen belgedir.), 2) Belgeleri Maliye Bakanlığı ile anlaşması olmadığı halde basanlar ile sahte olarak basanlar veya bu belgeleri kullananlar, Hakkında on sekiz aydan üç yıla kadar ağır hapis cezası hükmolunur. 371’inci maddedeki pişmanlık şartlarına uygun olarak durumu ilgili makamlara bildirenler hakkında bu madde hükmü uygulanamaz. Kaçakçılık suçlarını işleyenler hakkında bu maddede yazılı cezaların uygulanması 344’üncü maddede yazılı vergi ziyaı cezasının ayrıca uygulanmasına engel teşkil etmez. ÖNEMLİ BİLGİLER r Kıdem Tazminatı Tavanı r Dönemler İtibariyle Asgari Ücret r Asgari Ücret ve Dönem Tutarları r Asgari Ücret Ödemesinde Yeni Dönem r Yıllık Ücretli İzin Süreleri r İhbar Tazminatı (Akdin Feshinde Bildirim Süreleri) r İşsizlik Sigortası Primi r Gelir Vergisi Tarifesi r Katma Değer Vergisi Oranları r Kurumlar Vergisi Oranı r Geçici Vergi Oranları r Vergi Usul Kanununa Göre Yeniden Değerleme Oranı r Yasal Faizler ve Yürürlük Süreleri r Ticari Temerrüt (Avans) Faiz Oranları r Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun’a Göre Gecikme Zammı Oranları r Kira Artışına Yargıtay’ca Uygulanan Endeksler r Enflasyon Oranları (%) (Tuik Verilerine Göre) r Enflasyon Oranları (Aylara ve Yıllara Göre) r Değerli Kağıtlar r Damga Vergisi Harçları r Yargı Harçları r Noter Harçları r Vergi Yargısı Harçları r Tapu ve Kadastro Harçları r Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi r CMUK Avukatlık Ücret Tarifesi r Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası Döviz Kurları (ABD Doları) r Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası Döviz Kurları (Euro) r HUMK ve İİK Parasal Sınırları r İYUK Parasal Sınırları r Karşılıksız Çeklerde Bankaların Ödemekle Yükümlü Oldukları Tutarlar r 5271 Sayılı Ceza Muhakemesi Kanun’unda Süreler r Yargıtay’ın Yeni Telefon Rehberi SAYI: 1 ÖNEMLİ BİLGİLER 181 KIDEM TAZMİNATI TAVANI (2013) 01.01.2001 - 14.04.2001 15.04.2001 - 14.05.2001 15.05.2001 - 14.06.2001 15.06.2001 - 30.06.2001 01.07.2001 - 14.10.2001 15.10.2001 - 14.10.2001 15.10.2001 - 14.11.2001 15.11.2001 - 14.12.2001 15.12.2001 - 31.12.2001 01.01.2002 - 14.05.2002 15.05.2002 - 30.06.2002 01.07.2002 - 30.10.2002 01.10.2002 - 31.12.2002 01.01.2003 - 30.06.2003 01.07.2003 - 31.12.2004 01.01.2004 - 30.06.2004 01.07.2004 - 31.12.2004 01.01.2005 - 30.06.2005 01.07.2005 - 31.12.2005 01.01.2006 - 30.06.2006 01.07.2006 - 31.12.2006 01.01.2007 - 30.06.2007 01.07.2007 - 31.12.2007 01.01.2008 - 30.06.2008 01.07.2008 - 31.12.2008 646.560.000.- TL 663.000.000.- TL 730.700.000.- TL 768.100.000.- TL 807.500.000.- TL 835.950.000.- TL 884.830.000.- TL 938.330.000.- TL 978.020.000.- TL 1.076.400.000.- TL 1.103.540.000.- TL 1.160.150.000.- TL 1.260.150.000.- TL 1.323.950.000.- TL 1.389.950.000.- TL 1.485.430.000.- TL 1.574.740.000.- TL 1.648, 90.- YTL 1.727, 15.- YTL 1.770, 62.- YTL 1.857, 44.- YTL 1.960, 69.- YTL 2.030, 19.- YTL 2.087, 92.- YTL 2.173, 19.- YTL 01.01.2009 - 30.06.2009 01.07.2009 - 31.12.2009 01.01.2010 - 30.06.2010 01.07.2010 - 31.12.2010 01.01.2011 - 30.06.2011 2.260, 05.- YTL 2.365, 16.- YTL 2.423, 88 - TL 2.517, 01.- TL 2.623, 33.- TL 182 LEGES Kamu Hukuku Dergisi 01.07.2011 - 31.12.2011 01.01.2012 - 30.06.2012 01.07.2012 - 31.12.2012 01.01.2013 - 30.06.2013 01.07.2013 - 31.12.2013 ŞUBAT 2013 2.731, 85.- TL 2.917,27.- TL 3.033,98.- TL 3.129,25.- TL 3.218,76.- TL YILLAR İTİBARİYLE BRÜT ASGARİ ÜCRET TUTARLARI Dönemi 01.07.2013 - 31.12.2013 01.01.2013 - 30.06.2013 01.07.2012 - 31.12.2012 01.01.2012 - 30.06.2012 01.07.2011 - 31.12.2011 01.01.2011 - 30.06.2011 01.07.2010 - 31.12.2010 01.01.2010 - 30.06.2010 16 Yaşından Büyükler İçin Günlük Aylık 35,05 1.021,50 32,62 978,60 31,35 940,50 29,55 886,50 27,90 837,00 26,55 796,50 25,35 760,50 24,30 729,00 16 Yaşından Küçükler İçin Günlük Aylık 29,25 877,50 27,97 839,10 26,85 805,50 25,35 760,50 23,85 715,50 22,65 679,50 21,60 648,00 20,70 621,00 ASGARİ ÜCRET VE YASAL KESİNTİLER (01.07.2012-31.12.2012 Dönemi) 01.01.2013 - 30.06.2013 16 Yaşından Büyükler Brüt Ücret 940,50 TL Sigorta Primi İşçi Payı 131,67 TL İşsizlik Sigortası Primi İşçi Payı 9,41 TL Gelir Vergisi Matrahı 799,42 TL Gelir Vergisi 119,91 TL Damga Vergisi 6,21 TL Kesintiler Toplamı 267,20 TL Net Ücret 673,30 TL 16 Yaşından Küçükler 805,50 TL 112,77 TL 8,06 TL 684,67 TL 102,70 TL 5,32 TL 228,85 TL 576,65 TL SAYI: 1 ÖNEMLİ BİLGİLER 183 2013 Yılı Asgari Ücret ve Yasal Kesintiler 1.1. 01.01.2013 – 30.06.2013 döneminde uygulanacak brüt asgari ücret tutarları Asgari Ücret Onaltı yaşını doldurmuş işçiler için Onaltı yaşını doldurmamış işçiler için 01.01.2013 - 30.06.2013 Brüt Ücret SSK Primi İşçi Hissesi İşsizlik Sigortası Primi İşçi Hiss. Gelir Vergisi Matrahı Gelir Vergisi Damga Vergisi * Kesintiler Toplamı Net Ücret Asgari Geçim İndirimi (+) Net Ele Geçen Ücret 1.2. Brüt Günlük TL 32,62 TL Brüt Aylık TL 978,60 TL 27,97 TL 839,10 TL 16 Yaşından Büyükler 978,60 TL 137,00 TL 9,79 TL 16 Yaşından Küçükler 839,10 TL 117,47 TL 8,39 TL 831,81 TL 124,77 TL 7,43 TL 278,99 TL 699,61 TL 73,40 TL 773,01 TL 713,24 TL 106,99 TL 6,37 TL 239,22 TL 599,88 TL 73,40 TL 673,28 TL 01.07.2013 – 31.12.2013 döneminde uygulanacak brüt asgari ücret tutarları Asgari Ücret Onaltı yaşını doldurmuş işçiler için Onaltı yaşını doldurmamış işçiler için 01.07.2013 - 31.12.2013 Brüt Ücret SSK Primi İşçi Hissesi İşsizlik Sigortası Primi İşçi Hiss. Gelir Vergisi Matrahı Brüt Günlük TL 34,05 TL Brüt Aylık TL 1021,50 TL 29,25 TL 877,50 TL 16 Yaşından Büyükler 1021,50 TL 143,01 TL 10,22 TL 16 Yaşından Küçükler 877,50 TL 122,85 TL 8,78 TL 868,28 TL 745,88 TL 184 LEGES Kamu Hukuku Dergisi Gelir Vergisi Damga Vergisi * Kesintiler Toplamı Net Ücret Asgari Geçim İndirimi (+) Net Ele Geçen Ücret ŞUBAT 2013 130,24 TL 7,75 TL 291,22 TL 730,28 TL 73,40 TL 803,68 TL 111,88 TL 6,66 TL 250,17 TL 627,33 TL 73,40 TL 700,73 TL ASGARİ ÜCRETTE İŞVEREN KATKISI 01.01.2013 - 30.06.2013 16 Yaşından Büyükler Asgari Ücret 978,60 TL SSK PRİMİ % 14.5 ( İşveren Payı ) * 141,90 TL İŞVEREN İŞSİZLİK SİGORTA FONU % 2 19,57 TL İşverene Maliyeti TOPLAM 1.140,07 TL 01.07.2013 - 31.12.2013 16 Yaşından Büyükler Asgari Ücret SSK PRİMİ % 14.5 ( İşveren 148,12 TL Payı ) * İŞVEREN İŞSİZLİK SİGORTA 20,43 TL FONU % 2 İşverene Maliyeti TOPLAM 1.190,05 TL KESİNTİLER TOPLAMI 146,79 NET ASGARİ ÜCRET 1021,50 TL ASGARİ ÜCRET 978,60 SSK İŞVEREN PRİMİ % 14.5 141,90 İŞSİZLİK SİG.FONU % 2 19,57 İŞVERENE TOPLAM MALİYET 1.140,07 831,81 01.01.2013 - 30.06.2013 16 Yaşından Küçükler Asgari Ücret 839,10 TL SSK PRİMİ % 14.5 ( İş- 121,67 TL ASGARİ ÜCRET veren Payı ) * İŞVEREN İŞSİZLİK Sİ- 16,78 TL SSK İŞVEREN PRİMİ % 14.5 GORTA FONU % 2 1021,50 148,12 SAYI: 1 ÖNEMLİ BİLGİLER 185 İşverene Maliyeti TOP- 977,55 TL LAM KESİNTİLER TOPLAMI 153,23 NET ASGARİ ÜCRET 868,27 İŞSİZLİK SİG.FONU % 2 20,43 İŞVERENE TOPLAM MALİYET 1.190,45 01.07.2013 - 31.12.2013 16 Yaşından Küçükler Asgari Ücret SSK PRİMİ % 14.5 ( İş- 127,24 TL veren Payı ) * İŞVEREN İŞSİZLİK Sİ- 17,55 TL GORTA FONU % 2 İşverene Maliyeti TOP- 1 . 0 2 2 , 2 9 LAM TL KESİNTİLER TOPLAMI 153,23 NET ASGARİ ÜCRET 868,27 877,50 TL ASGARİ ÜCRET 1021,50 SSK İŞVEREN PRİMİ % 14.5 148,12 İŞSİZLİK SİG.FONU % 2 20,43 İŞVERENE TOPLAM MALİYET 1.190,45 Asgari Ücret ve İşverene Maliyetleri (16 Yaşından Büyükler): 01.01.2013 - 30.06.2013 16 Yaşından Büyükler Asgari Ücret 978,60 TL SSK PRİMİ % 14.5 ( İşveren Payı ) * 141,90 TL İŞVEREN İŞSİZLİK SİGORTA FONU % 2 19,57 TL İşverene Maliyeti TOPLAM 1.140,07 TL 01.07.2013 - 31.12.2013 16 Yaşından Büyükler Asgari Ücret 1021,50 TL SSK PRİMİ % 14.5 ( İşveren Payı ) * 148,12 TL İŞVEREN İŞSİZLİK SİGORTA FONU % 2 20,43 TL İşverene Maliyeti TOPLAM 1.190,05 TL Ücret ve İşverene Maliyetleri (16 Yaşından Küçükler): 01.01.2013 - 30.06.2013 16 Yaşından Küçükler Asgari Ücret 839,10 TL SSK PRİMİ % 14.5 ( İşveren Payı ) * 121,67 TL 186 LEGES Kamu Hukuku Dergisi ŞUBAT 2013 İŞVEREN İŞSİZLİK SİGORTA FONU % 2 16,78 TL İşverene Maliyeti TOPLAM 977,55 TL 01.07.2013 - 31.12.2013 16 Yaşından Küçükler Asgari Ücret 877,50 TL SSK PRİMİ % 14.5 ( İşveren Payı ) * 127,24 TL İŞVEREN İŞSİZLİK SİGORTA FONU % 2 17,55 TL İşverene Maliyeti TOPLAM 1.022,29 TL KAPICILAR İÇİN ASGARİ ÜCRETİN HESABI VE İŞVERENE MALİYETİ (TL/AY) NET ASGARİ ÜCRETİN HESABI ASGARİ ÜCRET 978,6 SSK PRİMİ % 14 137 İŞSİZLİK SİG.FONU % 1 9,79 KESİNTİLER TOPLAMI 146,79 NET ASGARİ ÜCRET 831,81 İŞVERENE MALİYETİ ASGARİ ÜCRET 978,6 SSK İŞVEREN PRİMİ % 14,5 141,9 İŞSİZLİK SİG.FONU % 2 19,57 İŞVERENE TOPLAM MALİYET 1.140,07 ASGARİ ÜCRET UYGULAMASINDA YENİ DÖNEM 193 sayılı Gelir Vergisi Kanunu’nun 32. maddesinin 5615 sayılı Yasa’nın 2. maddesiyle yeniden düzenlenip 01.01.2008 tarihinde yürürlüğe konulmasıyla, anılan yasa hükmünde belirtilen oranlar üzerinden “asgari geçim indirimi” uygulaması başlatılmış; buna göre yasal asgari ücretlerin net tutarları aşağıdaki biçimi almıştır: 2013 Yılında Asgari Geçim İndirimi tutarları Asgari geçim indiriminden yararlanan Çalışanın kendisi Çalışmayan ve herhangi bir geliri olmayan eş 1. çocuk 2. çocuk 3. çocuk 4. çocuk İndirim oranı %50 %10 %7,5 %7,5 %5 %5 SAYI: 1 ÖNEMLİ BİLGİLER 187 Evli eşi çalışmayan ve 5 çocuklu üst sınır 124,77 2013 Yılında Asgari Geçim İndirimi tutarları Medeni Hali Bekar Evli eşi çalışmayan ve çocuksuz Evli eşi çalışmayan ve 1 çocuklu Evli eşi çalışmayan ve 2 çocuklu Evli eşi çalışmayan ve 3 çocuklu Evli eşi çalışmayan ve 4 çocuklu Evli eşi çalışmayan ve 5 çocuklu üst sınır Aylık 73,40 88,07 99,08 110,09 117,43 124,77 124,77 Medeni Hali Aylık Evli eşi çalışan ve çocuksuz Evli eşi çalışan ve 1 çocuklu Evli eşi çalışan ve 2 çocuklu Evli eşi çalışan ve 3 çocuklu Evli eşi çalışan ve 4 çocuklu Evli eşi çalışan ve 5 çocuklu 73,40 84,40 95,41 102,75 110,09 117,43 YILLIK ÜCRETLİ İZİN SÜRELERİ 4857 sayılı İş Kanunu’nun 53. maddesine göre (10.06.2003 tarihinden itibaren) çalı¬şanlara aşağıdaki süreler kadar ücretli yıllık izin verilir. Ancak 18 ve daha küçük yaştaki işçilerle 50 ve daha yukarı yaştaki işçilere verilecek yıllık ücretli izin 20 günden az olamaz ve yıllık ücretli izin hakkından vazgeçilemez. Yıllık izin hesabında izin sü¬relerine rastlayan ulusal bayram, hafta tatili ve genel tatil günleri izin süresinden sayılmaz. Hizmet Süresi 1 yıldan 5 yıla kadar olanlara 5 yıldan fazla ve 15 yıldan az olanlara 15 yıl ve daha fazla olanlara İzin Süresi Yılda 14 gün Yılda 20 gün Yılda 26 gün İHBAR TAZMİNATI (AKDİN FESHİNDE BİLDİRİM SÜRELERİ) ÇALIŞMA SÜRESİ İHBAR TAZMİNAT SÜRESİ MİKTARI İşi altı (6) aydan az sürmüş ise 2 Hafta 2 Haftalık Ücret İşi altı (6) aydan bir buçuk (1, 5) yıla kadar sürmüş ise 4 Hafta 4 Haftalık Ücret İşi bir buçuk (1, 5) yıldan üç (3) yıla ka¬dar sürmüş ise 6 Hafta 6 Haftalık Ücret İşi üç (3) yıldan fazla sürmüş ise 8 Hafta 8 Haftalık Ücret 188 LEGES Kamu Hukuku Dergisi ŞUBAT 2013 İŞSİZLİK SİGORTA PRİMİ (4447 sayılı Kanun - Madde.: 49) -1.6.2000-31.12.2001 tarihleri arasında (sigorta matrahı üzerinden); İşçiden % 2, işverenden % 3 oranında kesinti yapılmıştır. -2002 yılından itibaren: İşçiden % 1, İşverenden % 2 oranında kesinti yapılmaktadır. GELİR VERGİSİ TARİFESİ GELİR VERGİSİ TARİFESİ (2013) 10.700 TL’ye kadar 26.000 TL’nin 10.700 TL’si için 1.605 TL, fazlası 60.000 TL’nin 26.000 TL’si için 4.665 TL fazlası 60.000 TL’den fazlasının 60.000 TL'si için 13.845 TL fazlası 15 %20 %27 %35 GELİR VERGİSİ TARİFESİ (2012) 10.000 TL’ye kadar 25.000 TL’nin 10.000 TL’si için 1500 TL, fazlası 88.000 TL'nin .25000 TL’si için 4.500 TL, fazlası 88.000 TL’den fazlasının 88.000 TL’si için 21.510 TL, fazlası 15 %20 %27 %35 GELİR VERGİSİ TARİFESİ (2011) 9.400 TL’ye kadar 23.000 TL’nin 9.400 TL’si için 1.410 TL, fazlası 80.000 TL'nin 23.000 TL’si için 4.130 TL, fazlası 80.000 TL’den fazlasının 80.000 TL’si için 19.520 TL, fazlası %15 %20 %27 %35 GELİR VERGİSİ TARİFESİ (2010) 8.800 TL’ye kadar 22.000 TL’nin 8.800 TL’si için 1.320 TL, fazlası 50.000 TL’nin 22.000 TL’si için 3.960 TL 50.000 TL’den fazlasının 50.000 TL'si için 11.520 TL %15 %20 %27 %35 SAYI: 1 ÖNEMLİ BİLGİLER 189 KATMA DEĞER VERGİSİ ORANLARI Katma Değer Vergisi Oranları Tablosu, 30.12.2007 tarih ve 26742 sayılı R.G.’de yayımlanan, 24.12.2007 tarih ve 2007/13033 sayılı Bakanlar Kurulu Kararına dayanılarak yapılmıştır. a) Ekli listelerde yer alanlar hariç olmak üzere, vergiye tabi işlemler için b) Ekli (I) sayılı listede yer alan teslim ve hizmetler için c) Ekli (II) sayılı listede yer alan teslim ve hizmetler için % 18 %1 %8 KURUMLAR VERGİSİ ORANI Kurumlar Vergisi Oranı %20 GEÇİCİ VERGİ ORANLARI Gelir Vergisi Mükelleflerinde (2006 I. Dönemden itibaren) Kurumlar Vergisi Mükelleflerinde (2006 II. Dönemden itibaren) %15 %20 YENİDEN DEĞERLEME ORANLARI 2012 yılı yeniden değerleme oranı (VUK genel tebliği No:419) 2011 yılı yeniden değerleme oranı (VUK genel tebliği No:410) 2010 yılı yeniden değerleme oranı (VUK genel tebliği No:401) 2009 yılı yeniden değerleme oranı (VUK genel tebliği No:392) 2008 yılı yeniden değerleme oranı (VUK genel tebliği No:388) 2007 yılı yeniden değerleme oranı (VUK genel tebliği No:377) 2006 yılı yeniden değerleme oranı (VUK genel tebliği No:363) 2005 yılı yeniden değerleme oranı (VUK genel tebliği No:353) 2004 yılı yeniden değerleme oranı (VUK genel tebliği No:341) 2003 yılı yeniden değerleme oranı (VUK genel tebliği No:325) 2002 yılı yeniden değerleme oranı (VUK genel tebliği No:310) 2001 yılı yeniden değerleme oranı (VUK genel tebliği No:301) 2000 yılı yeniden değerleme oranı (VUK genel tebliği No:288) 1999 yılı yeniden değerleme oranı (VUK genel tebliği No:279) 1998 yılı yeniden değerleme oranı (VUK genel tebliği No:267) % 7,80 % 10,26 % 7,7 % 2,2 % 12 % 7.2 % 7.8 % 9.8 % 11.2 % 28.5 % 59.0 % 53.2 % 56.0 % 52.1 % 77.8 190 LEGES Kamu Hukuku Dergisi ŞUBAT 2013 1997 yılı yeniden değerleme oranı (VUK genel tebliği No:259) 1996 yılı yeniden değerleme oranı (VUK genel tebliği No:252) 1995 yılı yeniden değerleme oranı (VUK genel tebliği No:245) 1994 yılı yeniden değerleme oranı (VUK genel tebliği No:233) % 80.4 % 72.8 % 99.5 % 107.6 YASAL FAİZLER VE YÜRÜRLÜK SÜRELERİ YÜRÜRLÜK TERİHLERİ 01.01.1998 - 31.12.1999 01.01.2000 - 30.06.2002 01.07.2002 - 30.06.2003 01.07.2003 - 31.12.2003 01.01.2004 - 30.06.2004 01.07.2004 - 30.04.2005 01.05.2005 - 31.12.2005 01.01.2006 - 31.12.2006 01.01.2007 - 31.12.2007 01.01.2008 - 31.12.2008 01.01.2009 – 31.12.2009 01.01.2010 dan itibaren FAİZ ORANLARI 730 911 365 184 181 304 245 365 365 365 365 … GÜN % 50 % 60 % 55 % 50 % 43 % 38 % 12 %9 %9 %9 %9 %9 KANUNİ FAİZ VE TEMERRÜT FAİZİ ORANLARI TARİH ARALIĞI KANUNİ FAİZ ORANI SÖZLEŞMEYLE TESBİT EDİLMEMİŞSE TEMERRÜT FAİZ ORANI 01.07.2005 31.12.2005 % 12 (3095/m.1) % 12 (3095/m.2/1) TİCARİ İŞLERDE UYGULANACAK TEMERRÜT FAİZ ORANI % 30 (3095/m.2/2 gereğince Avans Faiz Oranı) SAYI: 1 ÖNEMLİ BİLGİLER 191 01.01.2006 31.12.2006 %9 (3095/m.1) %9 (3095/m.2/1) 01.01.2007 31.12.2007 %9 (3095/m.1) %9 (3095/m.2/1) 01.01.2008 30.06.2009 %9 (3095/m.1) %9 (3095/m.2/1) 01.07.2009 31.12.2009 %9 (3095/m.1) %9 (3095/m.2/1) 01.01.2010 31.12.2010 %9 (3095/m.1) %9 (3095/m.2/1) 01.01.2011 31.12.2011 %9 (3095/m.1) %9 (3095/m.2/1) 01.01.2012 31.12.1012 %9 (3095/m.1) %9 (3095/m.2/1) % 25 (3095/m.2/2 gereğince Avans Faiz Oranı) % 29 (3095/m.2/2 gereğince Avans Faiz Oranı) % 27 (3095/m.2/2 gereğince Avans Faiz Oranı) % 19 (3095/m.2/2 gereğince Avans Faiz Oranı) % 16 (3095/m.2/2 gereğince Avans Faiz Oranı) % 15 (3095/m.2/2 gereğince Avans Faiz Oranı) % 17,75 (3095/m.2/2 gereğince Avans Faiz Oranı) KANUNİ FAİZ VE TEMERRÜT FAİZİ ORANLARI İLE İLGİLİ NOTLAR 1.Oran belirtilmeden sadece reeskont faiz oranı uygulanacağı belirtilen tarihlerle ilgili olarak, aşağıdaki tabloda yer alan iskonto ve avans faiz oranlarını inceleyiniz. 2. 29.03.2003 tarih ve 4833 sayılı 2003 Mali Yılı Bütçe Kanunu’nun 51. maddesinin (t) bendi ile getirilen, Kanuni Faiz Oranının 01.04.2003 tarihinden itibaren aylık % 2.5 olarak uygulanacağına ilişkin düzenleme, Anayasa Mahkemesi’nin 08.12.2004 tarih ve 25664 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan, 22.01.2004 gün ve E.2003/41 - K.2004/4 sayılı kararı ile iptal edilmiştir. 3. 2004 ve 2005 Mali Yılı Bütçe Kanunlarında kanuni faiz oranını tespit eden hükümler Anayasa Mahkemesi’nce, bu Kanunlar’ın yürülükte olduğu dönemde iptal edilmemekle 192 LEGES Kamu Hukuku Dergisi ŞUBAT 2013 AMME ALACAKLARININ TAHSİL USULÜ HAKKINDA KANUN’A GÖRE GECİKME ZAMMI ORANLARI 01.01.1990 - 29.12.1993 Arası 30.12.1993 - 07.03.1994 Arası 08.03.1994 - 30.08.1995 Arası 31.08.1995 - 31.01.1996 Arası 01.02.1996 - 08.07.1998 Arası 09.07.1998 - 20.01.2000 Arası 21.01.2000 - 01.12.2000 Arası 02.12.2000 - 28.03.2001 Arası 29.03.2001 - 30.01.2002 Arası 31.01.2002 - 11.11.2003 Arası 12.11.2003 - 01.03.2005 Arası 02.03.2005 - 20.04.2006 Arası 21.04.2006 - 18.11.2009 Arası 19.11.2009 - 18.10.2010 Arası 19.10.2010’dan bugüne kadar Aylık % 7 Aylık % 9 Aylık % 12 Aylık % 10 Aylık % 15 Aylık % 12 Aylık % 6 Aylık % 5 Aylık % 10 Aylık % 7 Aylık % 4 Aylık % 3 Aylık % 2,5 Aylık % 1,95 Aylık % 1,40 YARGITAY’A GÖRE KİRA ARTIŞLARINDA UYGULANACAK ORANLAR YILLARA GÖRE ÜFE ENDEKSİNDEKİ 12 AYLIK ORTALAMALARA GÖRE ARTIŞ 2005 OCAK 14,55 ŞUBAT 14,70 MART 15,03 NİSAN 14,96 MAYIS 13,97 HAZİRAN 12,78 TEMMUZ 11,72 AĞUSTOS 10,65 EYLÜL 9,54 2006 5,45 5,04 4,21 4,96 4,27 4,97 5,82 6,49 7,06 2007 9,68 10,08 10,63 11,01 10,95 10,09 9,03 8,29 7,77 2008 6,08 5,94 5,95 6,39 7,20 8,39 9,76 10,68 11,29 2009 12,81 12,63 11,99 10,65 8,96 7,34 5,47 4,19 3,22 2010 1,14 1,20 1,63 2,52 3,50 4,30 5,33 6,18 6,89 2011 8,89 9,23 9,36 9,17 9,21 9,42 9,59 9,76 10,03 2012 2013 11,11 5,33 10,96 10,79 10,72 10,57 10,24 9,88 9,33 8,65 SAYI: 1 ÖNEMLİ BİLGİLER 193 EKİM 8,16 7,76 7,23 12,03 2,20 7,71 10,26 7,80 KASIM 6,89 8,60 6,75 12,56 1,37 8,27 10,72 6,98 ARALIK 5,89 9,34 6,31 12,72 1,23 8,57 11,09 6,09 ENFLASYON ORANLARI (TUİK VERİLERİNE GÖRE) Önceki aya göre Önceki yılın Aralık ayına göre Yıl Aylar TEFE TÜFE TEFE TÜFE 2002 OCAK 4.2 5.3 4.2 5.3 2002 Şubat 2.6 1.8 6.8 7.2 2002 Mart 1.9 1.2 8.8 8.4 2002 Nisan 1.8 2.1 10.8 10.7 2002 Mayıs 0.4 0.6 11.2 11.3 2002 Haziran 1.2 0.6 12.5 12.0 2002 Temmuz 2.7 1.4 15.5 13.6 2002 Ağustos 2.1 2.2 18.0 16.1 2002 Eylül 3.1 3.5 21.7 20.1 2002 Ekim 3.1 3.3 25.5 24.0 2002 Kasım 1.6 2.9 27.5 27.7 2002 Aralık 2.6 1.6 30.8 29.7 2003 OCAK 5.6 2.6 5.6 2.6 2003 Şubat 3.1 2.3 8.9 4.9 Önceki yılın aynı ayına göre TEFE ÜFE 92.0 73.2 91.8 73.1 77.5 65.1 58.0 52.7 49.3 46.2 46.8 42.6 45.9 41.3 43.9 40.2 40.9 37.0 36.1 33.4 32.8 31.8 30.8 29.7 32.6 26.4 33.4 27.0 12 aylık ortalamalara göre TEFE TÜFE 66.8 57.5 72.1 60.7 75.4 62.8 75.3 62.8 73.6 61.7 71.5 60.1 69.1 58.4 66.3 56.6 63.0 54.2 59.0 51.2 54.6 48.2 50.1 45.0 45.9 41.3 42.1 37.9 2003 2003 2003 2003 2003 2003 2003 2003 2003 2004 2004 2004 35.2 35.1 29.6 25.6 22.7 19.1 16.1 16.2 13.9 10.8 9.14 7.97 39.4 37.8 35.4 33.8 32.1 30.3 28.5 27.1 25.6 23.6 21.49 19.18 Mart Nisan Haziran Temmuz Ağustos Eylül Ekim Kasım Aralık OCAK Şubat Mart 3.2 1.8 -1.9 -0.5 -0.2 0.1 0.6 1.7 0.6 2.6 1.64 2.10 3.1 2.1 -0.2 -0.4 0.2 1.9 1.4 1.6 0.9 0.7 0.55 0.89 12.4 14.4 11.5 10.9 10.7 10.7 11.3 13.2 13.9 2.6 4.31 6.50 8.2 10.4 12.0 11.6 11.7 13.8 15.5 17.3 18.4 0.7 1.29 2.19 29.4 29.5 29.8 27.4 24.9 23.0 20.8 19.3 18.4 16.2 14.28 11.83 35.5 33.8 31.7 30.7 29.5 28.4 27.4 26.3 25.3 24.4 23.21 21.67 194 LEGES Kamu Hukuku Dergisi 2004 2004 2004 2004 2004 2004 2004 2004 2004 2005 2005 2005 2005 2005 2005 2005 2005 2005 2005 2005 2005 2006 2006 2006 2006 2006 2006 2006 2006 2006 2006 2006 2006 2007 2007 Nisan Mayıs Haziran Temmuz Ağustos Eylül Ekim Kasım Aralık OCAK Şubat Mart Nisan Mayıs Haziran Temmuz Ağustos Eylül Ekim Kasım Aralık OCAK Şubat Mart Nisan Mayıs Haziran Temmuz Ağustos Eylül Ekim Kasım Aralık OCAK Şubat 2.65 -0.03 -1.05 -1.52 0.8 1.85 3.23 0.75 0.13 -0.41 0.11 1.26 1.21 0.20 -0.48 -0.74 1.4 0.78 0.68 -0.95 -0.04 1.96 0.26 0.25 1.94 2.77 4.02 0.86 -0.75 -0.23 0.45 -0.29 -0.12 -0,05 0.95 0.59 0.38 -0.13 0.22 0.6 0.94 2.22 1.54 0.45 0.55 0.02 0.26 0.71 0.92 0.10 -0.57 0.85 1.02 1.79 1.40 0.42 0.75 0.22 0.27 1.34 1.88 0.34 0.85 -0.44 1.29 1.27 1.29 0.23 1.00 0.43 9.33 9.29 8.14 6.50 7.3 9.31 12.84 13.69 13.84 -0.41 -0.30 0.96 2.18 2.38 1.89 1.14 2.18 2.98 3.69 2.71 2.66 1.96 2.22 2.48 4.46 7.36 11.68 12.64 11.80 11.54 12.04 11.72 11.58 -0,05 0.89 ŞUBAT 2013 2.79 3.18 3.05 3.28 3.6 4.85 7.18 8.83 9.32 0.55 0.57 0.83 1.55 2.49 2.59 2.00 2.87 3.93 5.79 7.27 7.72 0.75 0.97 1.25 2.60 4.53 4.88 5.76 5.30 6.65 8.01 9.40 9.65 1.00 1.44 8.91 9.56 10.53 9.44 10.5 12.50 15.48 14.40 13.84 10,70 10,58 11.33 10.17 5.59 4.25 4.26 4.32 4.38 4.57 1.60 2.66 5.11 5.26 4.21 4.96 7.66 12.52 14.34 12.32 11.59 10.94 11.67 11.58 9.37 10.13 10.18 8.88 8.93 9.57 10.0 9.00 9.86 9.79 9.32 9.23 8.69 7.94 8.18 8.70 8.95 7.82 7.91 7.99 7.52 7.61 7.72 7.93 8.15 8.16 8.83 9.86 10.12 11.69 10.26 10.55 9.98 9.86 9.65 9.93 10.16 17.03 15.16 13.73 12.51 11.6 11.16 11.16 11.07 11.09 14,55 14.70 15.03 14.96 13.97 12.78 11.72 10.65 9.54 8.16 6.89 5.89 5.45 5.04 4.49 4.09 4.27 4.97 5.82 6.49 7.06 7.76 8.60 9.34 9.68 10.08 20.01 18.19 16.51 15.11 14.0 12.87 12.02 11.29 10.58 8.50 8.44 8.40 8.42 8.53 8.69 8.68 8.64 8.63 8.47 8.31 8.18 8.07 8.03 8.05 8.11 8.21 8.32 8.64 8.84 9.05 9.25 9.44 9.60 9.76 9.92 SAYI: 1 2007 2007 2007 2007 2007 2007 2007 2007 2007 2007 2008 2008 2008 2008 2008 2008 2008 2008 2008 2008 2008 2008 2009 2009 2009 2009 2009 2009 2009 2009 2009 2009 2009 2009 2010 Mart Nisan Mayıs Haziran Temmuz Ağustos Eylül Ekim Kasım Aralık OCAK Şubat Mart Nisan Mayıs Haziran Temmuz Ağustos Eylül Ekim Kasım Aralık OCAK Şubat Mart Nisan Mayıs Haziran Temmuz Ağustos Eylül Ekim Kasım Aralık OCAK ÖNEMLİ BİLGİLER 195 0.97 0.80 0.39 -0.11 0.06 0.85 1.02 -0.13 0.89 0,15 0,42 2,56 3,17 4.50 2.12 0.32 1.25 -2.34 -0.90 0.57 -0.03 -3.54 0.23 1.17 0,29 0,65 -0,05 0,94 -0,71 0,42 0,62 0,28 1,29 0,66 0,58 0.92 1.21 0.50 -0.24 -0.73 0.02 1.03 1.81 1.95 0,22 0,80 1,29 0,96 1.68 1.49 -0.36 0.58 -0,24 0.45 2.60 0.83 0.41 0.29 -0.34 1,10 0,02 0,64 0,11 0,25 -0,30 0,39 2,41 1,27 0,53 1,85 1.88 2.36 2.69 3.60 3.09 4.12 2.98 3.87 3.05 3.11 3.93 3.13 4.98 4.19 4.84 6.08 5.78 8.15 5,94 8,39 0,42 0,80 3,00 2,11 6,26 3,09 11.04 4.82 13.39 6.38 13.76 6.0 15.18 6.61 12.49 6,35 11.48 6.83 12.11 9.60 12.08 10.52 8.11 0.06 0.23 0.29 1.40 -0.06 1,70 1,05 2,35 1,07 2,30 1,71 3,27 1,83 2,54 2,08 2,97 1,78 3,60 2,18 3,90 4,64 5,24 5,96 5,93 6,53 0,58 1,85 10.92 9.68 7.14 2.89 2.08 3.72 5.02 4.41 5.65 5,94 6,44 8,15 10,50 14.56 16.53 17.03 18.41 14.67 12.49 13.29 12.25 8.11 7.90 6.43 3,46 -0,35 -2,46 -1,86 -3,75 -1,04 0,47 0,19 1,51 5,93 6,30 10.86 10.72 9.23 8.60 6.90 7.39 7.12 7.70 8.40 8,39 8,17 9,10 9,15 9.66 10.74 10.61 12.06 11.77 11.13 11.99 10.76 10.06 9.50 7.73 7,89 6,13 5,24 5,73 5,39 5,33 5,27 5,08 5,53 6,53 8,19 10.63 11.01 10.95 10.09 9.03 8.29 7.77 7.23 6,75 6,31 6,08 5,94 5,95 6.39 7.20 8.39 9.76 10.68 11.29 12.03 12.56 12.72 12.81 12.63 11,99 10,65 8,96 7,34 5,47 4,19 3,22 2,20 1,37 1,23 1,14 10.15 10.30 10.24 10.11 9.70 9.46 9.17 8.98 8.86 8,76 8,61 8,53 8,40 8.33 8.47 8.64 9.07 9.43 9.76 10.12 10.31 10.44 10.54 10.41 10,29 9,98 9,49 9,08 8,52 7,99 7,52 6,95 6,53 6,25 6,16 196 LEGES Kamu Hukuku Dergisi 2010 2010 2010 2010 2010 2010 2010 2010 2010 2010 2011 2011 2011 2011 2011 2011 2011 2011 2011 2011 2011 2011 2012 2012 2012 2012 2012 2012 2012 2012 2012 Mart Nisan Mayıs Haziran Temmuz Ağustos Eylul Ekim Kasım Aralık Ocak Şubat Mart Nisan Mayıs Haziran Temmuz Ağustos Eylül Ekim Kasım Aralık Ocak Şubat Mart Nisan Mayıs Haziran Temmuz Ağustos Eylül 1,94 2,35 -1,15 -0,50 -0,16 1,15 0,51 1,21 -0,31 1,31 2,36 1,72 1,22 0,61 0,15 0,01 -0,03 1,76 1,55 1,60 0,65 1,00 0,38 -0,09 0,36 0,08 0,53 -1,49 -0,31 0,26 1, 03 0,58 0,60 -0,36 -0,56 -0,48 0,40 1,23 1,83 0,03 -0,30 0,41 0,73 0,42 0,87 2,42 -1,43 -0,41 0,73 0,75 3,27 1,73 0,58 0,56 0,56 0,41 1,52 -0,21 -0,90 -0,23 0,56 1, 03 2012 2012 2012 2013 Ekim Kasım Aralık Ocak 0, 17 1, 66 -0,12 -0,18 4,24 3,93 6,69 4,55 5,47 4,17 4,93 3,59 4,77 3,09 5,98 3,50 6,52 4,77 7,80 6,69 7,47 6,72 8,87 6,40 2,36 0,41 4,13 1,14 5,40 1,57 6,04 2,45 6,20 4,93 6,21 3,43 6,18 3,00 8,05 3,75 9,72 4,53 11,48 7,95 12,20 9,82 13,33 10,45 0,38 0,56 -0,09 0,56 0,36 0,41 0,08 0,52 0,53 -0,21 -1,49 -0,90 -0,31 -0,23 0,26 0,56 ŞUBAT 2013 0, 72 3, 34 8,58 10,42 9,21 7,64 8,24 9,03 8,91 9,92 8,17 8,87 10,80 10,87 10,08 8,21 9,63 10,19 10,34 11,00 12,15 12,58 13,67 13,33 11,13 9,15 8,22 7,65 8,06 6,44 6,13 4,56 4, 03 9,56 10,19 9,10 8,37 7,58 8,33 9,24 8,62 7,29 6,40 4,90 4,16 3,99 4,26 7,17 6,24 6,31 6,65 6,15 7,66 9,48 10,45 10,61 10,43 10,43 11,14 8,28 8,87 9,07 8,88 9, 19 1,63 2,52 3,50 4,30 5,33 6,18 6,89 7,71 8,27 8,52 8,89 9,23 9,36 9,17 9,21 9,42 9,59 9,76 10,03 10,26 10,72 11,09 11,11 10,96 10,79 10,72 10,57 10,57 9,88 9,33 8, 65 6,53 6,87 7,20 7,41 7,59 7,8 8,16 8,45 8,59 8,57 8,28 7,76 7,29 6,79 6,64 6,47 6,37 6,24 6,00 5,93 6,13 6,47 6,95 7,48 8,02 8,59 8,68 8,68 9,11 9,29 9, 53 1, 96 0, 9 5, 36 0, 38 2, 58 5, 76 0, 38 2, 45 6, 16 1,65 -0 ,18 1, 65 2, 57 3, 60 2, 45 1, 88 7, 80 6, 37 6, 16 7, 31 7, 8 6, 98 6, 09 5, 33 9, 53 9, 26 8, 89 8, 62 * 2005 yılında (ÜFE) Üretici Fiyatları Endeksi’ne geçilmiştir. SAYI: 1 ÖNEMLİ BİLGİLER 197 DEĞERLİ KAĞIT BEDELLERİ Resmi Gazete Tarihi: 31.12.2012 Resmi Gazete Sayısı: 28514 2013 YILI DEĞERLİ KAĞIT BEDELLERİ Maliye Bakanlığından: DEĞERLİ KAĞITLAR KANUNU GENEL TEBLİĞİ (SAYI: 2012/1) Bilindiği üzere 210 sayılı Değerli Kağıtlar Kanununun 2343 sayılı Kanunla değişik 1 inci maddesinde, “Bu Kanuna bağlı tabloda yazılı kağıtlar ve belgeler “değerli kağıt” sayılır. Bu Kanunun kapsamına giren veya diğer kanunlarla kapsama alınacak olan değerli kağıtların basımı, dağıtımı ve bedellerinin tahsili ile ilgili usul ve esasları ve bu kağıtların bedellerini tespite Maliye Bakanlığı yetkilidir.” hükmüne yer verilmiştir. Buna göre, 210 sayılı Kanuna ekli Değerli Kağıtlar Tablosunda yer alan değerli kağıtların bedelleri, 1/1/2013 tarihinden itibaren geçerli olmak üzere yeniden tespit edilmiş ve aşağıdaki tabloda gösterilmiştir. Değerli Kağıdın Cinsi 1 - Noter kağıtları : a) Noter kağıdı b) Beyanname c) Protesto, vekaletname, re’sen senet 2 - (Mülga:30/12/2004-5281/14.md) 3 – Pasaportlar 4-Yabancılar için ikamet tezkereleri 5 - (Mülga:30/12/2004-5281/14.md) 6 - Nüfus cüzdanları 7 - Aile cüzdanları 8 -(Mülga:30/12/2004-5281/14.md) 9 - Sürücü belgeleri 10 - Sürücü çalışma belgeleri (karneleri) 11 - Motorlu araç trafik belgesi 12 - Motorlu araç tescil belgesi Bedel (TL) 7,25 7,25 14,50 72,00 198,00 6,50 66,00 89,00 89,00 89,00 66,50 198 LEGES Kamu Hukuku Dergisi 13 - İş makinesi tescil belgesi 14 - Banka çekleri ( Her bir çek yaprağı) 15 – Mavi Kart (Ek: 9/5/2012-6304/9 md.) ŞUBAT 2013 66,50 4,50 6,00 Yukarıdaki tabloda belirtilen değerli kağıtlar 01/01/2013 tarihinden itibaren muhasebe birimleri, yetkili memurlar, noterler ve noterlik görevini yapan memurlar ile bankalar tarafından yukarıda belirtilen yeni bedelleri üzerinden satılacaktır. Muhasebe birimleri ve yetkili memurlarda mevcut değerli kağıtların yeniden değerlendirilmesi ve muhasebeleştirilmesi işlemleri Merkezi Yönetim Muhasebe Yönetmeliği hükümlerine göre yürütülür. Tebliğ olunur. DAMGA VERGİSİNE TABİ KAĞITLAR 2013 YILI DAMGA VERGİSİ TUTARLARI (1) SAYILI TABLO I. Akitlerle ilgili kağıtlar A. Belli parayı ihtiva eden kağıtlar: 1.Mukavelenameler, taahhütnameler ve temliknameler 2. Kira mukavelenameleri (Mukavele süresine göre kira bedeli üzerinden) 3. Kefalet, teminat ve rehin senetleri 4. Tahkimnameler ve sulhnameler 5. Fesihnameler (Belli parayı ihtiva eden bir kağıda taalluk edenler dahil) 6. (Değişik: 5766/10-b md.) (Yürürlük: 6/6/2008) Karayolları Trafik Kanunu uyarınca kayıt ve tescil edilmiş ikinci el araçların satış ve devrine ilişkin sözleşmeler B. Belli parayı ihtiva etmeyen kağıtlar: 1. Tahkimnameler 2. Sulhnameler 3.Turizm işletmeleri ile seyahat acentelerinin aralarında düzenledikleri kontenjan sözleşmeleri (Belli parayı ihtiva edenler dahil) II. Kararlar ve mazbatalar (Binde 9,48) (Binde 1,89) (Binde 9,48) (Binde 9,48) (Binde 1,89) (Binde 1,89) (39,65 TL) (39,65 TL) (222,40 TL) SAYI: 1 ÖNEMLİ BİLGİLER 199 1. Meclislerden, resmi heyetlerden ve idari davalarla ilgili olmayarak Danıştaydan verilen mazbata, ilam ve kararlarla hakem kararları: a) Belli parayı ihtiva edenler b) Belli parayı ihtiva etmeyenler 2. (Değişik : 5766/10-c md.) (Yürürlük : 6/6/2008) İhale Kanunlarına tabi olan veya olmayan resmi daire ve kamu tüzel kişiliğini haiz kurumların her türlü ihale kararları III. Ticari işlemlerde kullanılan kağıtlar 1. Ticari ve mütedavil senetler: a) Emtia senetleri: aa) Makbuz senedi (Resepise) ab) Rehin senedi (Varant) ac) İyda senedi ad) Taşıma senedi b) Konşimentolar c) Deniz ödüncü senedi d) İpotekli borç senedi, irat senedi 2. Ticari belgeler: a) Menşe ve Mahreç şahadetnameleri b) Resmi dairelere ve bankalara ibraz edilen bilançolar ve işletme hesabı özetleri: ba) Bilançolar bb) Gelir tabloları bc) İşletme hesabı özetleri c) Barnameler d) Tasdikli manifesto nüshaları e) Ordinolar f) Gümrük idarelerine verilen özet beyan formları IV. Makbuzlar ve diğer kağıtlar 1. Makbuzlar: (Binde 9,48) (39,65 TL) (Binde 5,69) (13,95 TL) (8,25 TL) (1,55 TL) (0,65 TL) (8,25 TL) (Binde 9,48) (Binde 9,48) (13,95 TL) (30,60 TL) (14,85 TL) (14,85 TL) (1,55 TL) (6,20 TL) (0,65 TL) (6,20 TL) 200 LEGES Kamu Hukuku Dergisi a) Resmi daireler tarafından yapılan mal ve hizmet alımlarına ilişkin ödemeler (avans olarak yapılanlar dahil) nedeniyle, kişiler tarafından resmi dairelere verilen ve belli parayı ihtiva eden makbuz ve ibra senetleri ile bu ödemelerin resmi daireler nam ve hesabına, kişiler adına açılmış veya açılacak hesaplara nakledilmesini veya emir ve havalelerine tediyesini temin eden kağıtlar b) Maaş, ücret, gündelik, huzur hakkı, aidat, ihtisas zammı, ikramiye, yemek ve mesken bedeli, harcırah, tazminat ve benzeri her ne adla olursa olsun hizmet karşılığı alınan paralar (Ek: 5766/10-ç md.) (Yürürlük: 6/6/2008) (avans olarak ödenenler dahil) için verilen makbuzlar ile bu paraların nakden ödenmeyerek kişiler adına açılmış veya açılacak cari hesaplara nakledildiği veya emir ve havalelerine tediye olunduğu takdirde nakli veya tediyeyi temin eden kağıtlar c) Ödünç alınan paralar için verilen makbuzlar veya bu mahiyetteki senetler d) İcra dairelerince resmi daireler namına şahıslara ödenen paralar için düzenlenen makbuzlar 2. Beyannameler (Bu beyannamelerin sadece bir nüshası vergiye tabidir): a) Yabancı memleketlerden gelen posta gönderilerinin gümrüklenmesi için postanelerce gümrüklere verilen liste beyannamelerde yazılı her gönderi maddesi için b) Vergi beyannameleri: ba) Yıllık gelir vergisi beyannameleri bb) Kurumlar vergisi beyannameleri bc) Katma değer vergisi beyannameleri bd) Muhtasar beyannameler be) Diğer vergi beyannameleri (damga vergisi beyannameleri hariç) c) Gümrük idarelerine verilen beyannameler d) Belediye ve il özel idarelerine verilen beyannameler e) Sosyal güvenlik kurumlarına verilen sigorta prim bildirgeleri ŞUBAT 2013 (Binde 9,48) (Binde 7,59) (Binde 7,59) (Binde 7,59) (0,65 TL) (39,65 TL) (53,00 TL) (26,25 TL) (26,25 TL) (26,25 TL) (53,00 TL) (19,55 TL) (19,55 TL) SAYI: 1 ÖNEMLİ BİLGİLER 201 f) (Ek:5838/15 md.)(Yürürlük: 28/2/2009) Elektronik ortamda birlikte verilen muhtasar beyanname ve sigorta prim bildirgesinden sadece muhtasar beyanname için 3. Tabloda yazılı kağıtlardan aslı 1,00 Türk Lirasından fazla maktu ve nispi vergiye tabi olanların resmi dairelere ibraz edilecek özet, suret ve tercümeleri. (31,15 TL) (0,65 TL) Yargı Harçları Tarifesi 2013 Yılı Yargı Harçları : A) Mahkeme harçları: (6217 sayılı Kanunun 13'üncü maddesi ile değişen fıkra, Yürürlük:14/04/2011) Hukuk, ceza ve ticaret davalarıyla, idari davalarda ihtilafsız yargı konularında, Anayasa Mahkemesine bireysel başvurularda ve icra tetkik mercilerinde I- Başvurma harcı: Dilekçe veya tutanakla dava açma veya davaya müdahale veya tevdi mahallinin tayini, ihtiyati tedbir, ihtiyati haciz, tesbiti delail ile ilgili taleplerde, 1.Sulh mahkemelerinde, icra tetkik mercilerinde 11,30 2.Asliye mahkemelerinde, idare mahkemelerinde 24,30 3.(5235 sayılı Kanunun 52 nci maddesi ile değişen bent. Yürürlük:1/4/2005) Bölge Adliye Mahkemeleri, Bölge İdare Mahkemeleri, Yargıtay, Danıştay ve Askeri Yüksek İdare Mahkemesinde (Mahkemenin yetkisizlik veya görevsizlik kararı vermesi sebebiyle yetkili veya görevli mahkemeye yeniden 37,25 başvurulması halinde bu harç alınmaz.) 4. (6216 sayılı Kanunun 75/8'inci maddesi ile eklenen bent. Yü- 198,35 rürlük: 03/04/2011) Anayasa Mahkemesinde II- Celse Harcı: (Taraflar veya vekilleri tarafından ertelenmelerine sebebiyet verilen celselerden.) 1.Sulh mahkemeleri: a)Konusu belli bir değerle ilgili davalarda dava konusu miktar- (Binde 2,27) dan (13,95 TL)'den aşağı olmamak üzere b)Belli bir değer bulunmayan davalarda 13,95 202 LEGES Kamu Hukuku Dergisi 2.Asliye mahkemelerinde, idari yargı mercilerinde (24,30 TL)'den az olmamak üzere III- Karar ve ilam harcı: 1.Nispi harç: a)Konusu belli bir değerle ilgili bulunan davalarda esas hakkında karar verilmesi halinde hüküm altına alınan anlaşmazlık konusu değer üzerinden Bakanlar Kurulu, dava çeşitleri itibariyle birlikte veya ayrı ayrı olmak üzere bu bentte yazılı nispeti binde 10'a kadar indirmeye veya Kanunda yazılı nispete kadar çıkarmaya yetkilidir. b) Bir gayrimenkulün hissedarlar arasında satış suretiyle şuyuun izalesine dair olan hükümler (Gayrimenkulün satış bedeli üzerinden) c) Gayrimenkulün hissedarlar arasında taksimine dair olan hükümler (Taksim edilen gayrimenkul değeri üzerinden) d) Nafaka verilmesine dair hükümler (Bir senelik nafaka bedeli üzerinden) e) (5235 sayılı Kanunun 52 nci maddesi ile değişen bent. Yürürlük:1/4/2005) Yukarıdaki nispetler Bölge Adliye Mahkemeleri, Bölge İdare Mahkemeleri, Danıştay, Askeri Yüksek İdare Mahkemesi ve Yargıtay'ın tasdik veya işin esasını hüküm altına aldığı kararları için de aynen uygulanır. f)(5582 sayılı Kanunun 32. maddesi ile eklenen hüküm Yürürlük:6/3/2007) Konusu belli bir değerle ilgili bulunan davalarda ve 2499 sayılı Sermaye Piyasası Kanununun 38/A maddesinin birinci fıkrasında tanımlanan konut finansmanından kaynaklanan alacaklar ile Toplu Konut İdaresi Başkanlığının rehinle temin edilmiş alacaklarının takibinde, ihalenin feshi talepleri ile ilgili olarak esas hakkında karar verilmesi halinde hüküm altına alınan anlaşmazlık konusu değer üzerinden Bakanlar Kurulu, dava çeşitleri itibarıyla birlikte veya ayrı ayrı olmak üzere bu alt bentte yazılı nispeti binde 10'a kadar indirmeye veya Kanunda yazılı nispete kadar çıkarmaya yetkilidir. Nispi harçlar (24,30 TL)'den aşağı olamaz. 2. Maktu harç: ŞUBAT 2013 (Binde 2,27) (Binde 68,31) ( B i n d e 11,38) (Binde 4,55) ( B i n d e 11,38) ( B i n d e 68,31) SAYI: 1 ÖNEMLİ BİLGİLER 203 a) 1'inci fıkra dışında kalan davalarla, taraf teşkiline imkan bu- 24,30 lunmayan davalarda verilen esas hakkındaki kararlarla, davanın reddi kararı ve icra tetkik mercilerinin 1'inci fıkra dışında kalan kararlarında b)(5035 sayılı Kanunun 34 üncü maddesi ile değişen bent. Yürür- 50,45 lük:1/1/2004) (a) fıkrasında yazılı davalarda esasa taalluk eden veya tashihi karar taleplerinin reddine dair Yargıtay, Danıştay ve Askeri Yüksek İdare Mahkemesi kararlarında c) (5035 sayılı Kanunun 34 üncü maddesi ile değişen bent. Yü- 40,00 rürlük:1/1/2004) Bölge Adliye Mahkemeleri, İdare Mahkemeleri, Bölge İdare Mahkemeleri, Yargıtay, Danıştay ve Askeri Yüksek İdare Mahkemesinin icranın tehiri kararlarında d) Tespiti delail, ihtiyati haciz ve ihtiyati tedbir kararlarında 40,00 IV- Temyiz, istinaf ve itiraz harçları (6217 sayılı Kanunun 13'üncü maddesi ile değişen şekli. Yürürlük:14/04/2011) a) (6217 sayılı Kanunun 13'üncü maddesi ile eklenen fıkra. Yü- 119,00 rürlük:14/04/2011)Yargıtay hukuk dairelerine yapılacak temyiz başvurularında b) (Anayasa Mahkemesi'nin 20/10/2011 tarihli ve E.: 2011/54, K.: 2011/142 sayılı Kararı ile iptal edilmiştir. ) c) (6217 sayılı Kanunun 13'üncü maddesi ile eklenen fıkra. Yü- 119,00 rürlük:14/04/2011)Danıştaya yapılacak temyiz başvurularında d) (6217 sayılı Kanunun 13'üncü maddesi ile eklenen fıkra. Yü- 66,10 rürlük:14/04/2011)Yürütmenin durdurulmasına ilişkin itirazlar dahil olmak üzere bölge idare mahkemelerine itirazen yapılacak başvurularda e) (6217 sayılı Kanunun 13'üncü maddesi ile eklenen fıkra. Yü- 66,10 rürlük:14/04/2011)Bölge adliye mahkemeleri hukuk dairelerine yapılacak istinaf yolu başvurularında f) (6217 sayılı Kanunun 13'üncü maddesi ile eklenen fıkra. Yü- 26,45 rürlük:14/04/2011)Bölge adliye mahkemeleri ceza dairelerine yapılacak istinaf yolu başvurularında g) (6217 sayılı Kanunun 13'üncü maddesi ile eklenen fıkra. Yü- 26,45 rürlük:14/04/2011) İdari yaptırımlar konusunda sulh ceza mahkemelerince verilen son karara karşı itirazen yapılacak başvurularda 204 LEGES Kamu Hukuku Dergisi ŞUBAT 2013 h) (6217 sayılı Kanunun 13'üncü maddesi ile eklenen fıkra. Yü- 26,45 rürlük:14/04/2011)İcra mahkemelerinin kararlarına karşı itirazen yapılacak başvurularda (6009 sayılı Kanunun 20 nci maddesiyle eklenen fıkra, Yürü- 170,80 lük;01/08/2010) V- Keşif Harcı (Mahkemelerce re’sen veya istem üzerine verilen keşif ya da tespit kararlarını yerine getirmek için) B) İcra ve iflas harçları: I. İcra harçları: 1.İcraya başvurma harcı 24,30 2.Değeri belli olmayan icra takiplerinde, icranın yerine getiril- 24,30 mesi harcı 3.Değeri belli olan icra takiplerinde tahsil harcı, değer üzerinden: a)Ödeme veya icra emrinin tebliği üzerine hacizden evvel öde- (Yüzde 4,55) nen paralardan b)Hacizden sonra ve satıştan önce ödenen paralardan (Yüzde 9,10) c)Haczedilen veya rehinli malların satılıp paraya çevrilmesi sure- ( Y ü z d e 11,38) tiyle tahsil olunan paralardan d)Resmi ve özel müesseseler memur ve hizmetlilerinin maaş, (Yüzde 4,55) ücret, gündelik ve sair hizmet gelirlerinin haczi suretiyle tahsil olunan paralardan e)Takip talebi bulunmayan alacaklılara İcra ve İflas Kanununun (Yüzde 2,27) 125'inci maddesinin 3 üncü fıkrası gereğince ödenen paralardan f)Gayrimenkullerin ve gemilerin tahliye ve tesliminde: aa)İcra emrinin tebliği üzerine tahliye olunduğu takdirde (Yüzde 2,27) bb)Tahliye ve teslim icra marifetiyle olduğu takdirde (Yüzde 4,55) g)Menkul tesliminde; aa)İcra emrinin tebliği üzerine teslim halinde (Yüzde 2,27) bb)İcra marifetiyle teslim halinde (Yüzde 4,55) h) (5582 sayılı Kanunun 32 nci maddesi ile eklenen hüküm Yürürlük:6/3/2007) 2499 sayılı Sermaye Piyasası Kanununun 38/A maddesinin birinci fıkrasında tanımlanan konut finansmanından kaynaklanan alacaklar ile Toplu Konut İdaresi Başkanlığının rehinle temin edilmiş alacaklarının takibinde, bu bentte belirtilen tahsil harçları dörtte biri oranında uygulanır. SAYI: 1 ÖNEMLİ BİLGİLER 205 4.İdare harçları: (Haczedilen gayrimenkullerin idaresi, kira mukaveleleri düzen- 16,90 lenmesi ve hesap tutulması için) II. İflas harçları: 1.Maktu harç: İflasın açılması veya konkordato isteği ve masaya katılma harcı 40,00 2.Konunun değeri üzerinden harç: a)İflasta paylaşılan para üzerinden (Yüzde 4,55) b)Konkordatoda alacaklılara verilmesi kararlaştırılan para üze- ( B i n d e rinden 11,38) (6009 sayılı Kanunun 20 nci maddesiyle eklenen fıkra, Yürü- 56,85 lük;01/08/2010) III. Haciz, teslim ve satış harcı (Yukarıdaki (I) ve (II) numaralı fıkralarda yer alan icra ve iflas işlemlerinin daire dışında memur eliyle yerine getirildiği her bir işlem için) C) Ticaret sicili harçları: I.Kayıt ve tescil harçları: (Ticari işletme rehni dahil) 1.Ticari işletmenin ve ünvanının tescil ve ilanında: a)Gerçek kişilere ve kooperatiflere ait işletmelerde 180,05 b)Şahıs şirketlerine ait işletmelerde 516,25 c)Sermaye şirketlerine ait işletmelerde 1.163,20 2.Temsile yetkili kılınan kimselerin tescil ve ilanında (Her kişi için): a) Gerçek kişilere ve kooperatiflere ait işletmelerde 89,35 b) Şahıs şirketlerine ait işletmelerde 127,95 c) Sermaye şirketlerine ait işletmelerde 283,10 3. Ticaret siciline tescil edilmiş olan vakalardaki değişikliklerin tescilinde: (Ticari işletme rehni ile ilgili vakalar dahil) (Muhteva ile ilgili bulunmayan düzeltmelerden harç alınmaz.) a)Gerçek kişilere ve kooperatiflere ait işletmelerde 89,35 b)Şahıs şirketlerine ait işletmelerde 127,95 c)Sermaye şirketlerine ait işletmelerde 283,10 4.Kayıt silinmesinde: (Ticari işletme rehni kaydının silinmesi dahil) 206 LEGES Kamu Hukuku Dergisi ŞUBAT 2013 a)Gerçek kişilere ve kooperatiflere ait işletmelerde 34,90 b)Şahıs şirketlerine ait işletmelerde 50,45 c)Sermaye şirketlerine ait işletmelerde Şubelerin herbiri (Ya- 89,35 bancı müesseselerin Türkiye'deki şubeleri dahil) ayrıca aynı harca tabidir. II. Kayıt ve belge suretleri ve tasdikname harçları: 1.Bir ticari işletmeye ait sicil esas defterindeki kayıtların tama- 8,95 mının veya bir kısmının veya memurlukta saklanan bütün belgelerin örneğinin beher sayfasından (Ticaret Sicili Tüzüğü Madde:11/1) 2.Tasdiknamelerden (Ticaret Sicili Tüzüğü Madde: 11/2, 104, 29,80 105) D) Diğer yargı harçları (Müşterek kısım): I. Suret harçları: a)İlamın her sayfasının suretinden (Tasdikli fotokopiler dahil) 1,55 b)Mahkeme ve merci zabıtnameleri ve diğer evrakın beher say- 1,55 fasının suretlerinden (Tasdikli fotokopiler dahil) c)Avukatların tasdik ettiği vekaletname suretlerinden (Tasdikli 3,75 fotokopiler dahil) d)Sulh hakimi tarafından tasdik edilen vekaletname suretlerin- 3,75 den (Tasdikli fotokopiler dahil) Re'sen verilmesi icap eden suretler hariç olmak üzere ceza mahkemelerinden alınacak suretlerden de aynı harçlar alınır. II. Muhafaza harçları: Adliye veznelerine tevdi olunan kıymetli eşyanın kabul ve muhafazası için, muhafaza olunan değer üzerinden: a)Bir yıla kadar (Binde 11,38) b)Bir yılı geçen her yıl ve kesirler için (Binde 5,69) III. Defter tutma harçları: a)Alelumum, defter tutma ve tahrir işlerinde (13,95 TL)'den az (Binde 4,55) olmamak üzere deftere kaydolunan değer üzerinden b)Miras işlerinde defter tutulmasında: aa)Mevcut ve alacak bakiyesi hasıl olmuş ise bu bakiye üzerin- (Binde 4,55) den SAYI: 1 ÖNEMLİ BİLGİLER 207 bb)Borç bakiyesi hasıl olmuş veya mevcut ve alacaklar ile borç- 37,25 lar bakiyesi eşit ise c)İflas dairesi tarafından tutulacak defterlerden 37,25 IV. Miras işlerine ait harçlar: Terekenin tahrir ve tespiti, mirasın taksimi, tasfiyesi ve idaresin- (Binde 4,55) de, bunların konusunu teşkil eden değerler üzerinden (Miras idaresinde her sene ve kesirler için harç alınır.) V. Vasiyetname tanzimine ait harçlar: Medeni Kanunun 479'uncu maddesine göre sulh hakimi tarafından tanzim edilen resmi vasiyet senetleri: a)Belli bir meblağı ihtiva edenler (Binde 1,13) b)Belli bir meblağı ihtiva etmeyenler 50,45 Noter Harçları 2013 Yılı Noter Harçları I. Değer veya ağırlık üzerinden alınan nispi harçlar: 1.Muayyen bir meblağı ihtiva eden her nevi senet, mukavelena- (Binde 1,13) me ve kağıtlardan beher imza için Bütün imzalar için bu suretle alınacak harcın toplam miktarı (50,45 TL)'den az,(25.874,70 TL)'den çok olamaz. 2. Emanet harçları: Saklanmak üzere noterlere tevdi edilen değeri belli emanetler- (Binde 2,27) den Harç miktarı (3,75 TL)'den az olamaz, harç yıllık olarak hesaplanır. Bir yıldan fazla olan her yıl için ilave olarak yarı harç alınır. Yıl kesirleri tam itibar olunur. (Binde 4,55) 3. Gayrimenkul ve menkullerin idaresi harcı: Harç yıllık olarak hesaplanır, bir yıldan fazla olan her yıl için ilave olarak yarı harç alınır.Yıl kesirleri tam itibar olunur.Gayrimenkullerin değerleri belli değilse değerler takdir yolu ile tespit edilir. 4. Konşimento yazılması harcı: 0,453 Konşimento yazılmasında eşyanın her gayrisafi tonundan 5. (3239 sayılı Kanunun 139 uncu maddesiyle fıkra kaldırılmıştır.) 208 LEGES Kamu Hukuku Dergisi II. Maktu harçlar: 1.Belli meblağı ihtiva etmeyen ve alınacak harç miktarı kanun ve tarife de ayrıca gösterilmemiş olan senet, mukavele ve kağıtlardaki imzaların beherinden 2.Her nevi tebliğ (6830 sayılı Kanun hükümleri muvacehesinde noterlerce muhataba yapılacak tebliğler dahil) ihbar, ihtar ve protestolardan muhataba tebliğ edilecek beher nüsha için 3.Vekaletnameler: a)Özel vekaletnamelerde beher imza için b)Genel vekaletnamelerde beher imza için 4.Defter tasdiki: a)Açılış, ara ve kapanış tasdik ve şerhleri (Beher defter için): aa)İşletme defteri ve diğer her türlü defterler bb)Serbest meslek kazanç defteri cc)Bilanço esasına göre tutulan defterler b)Açılış tasdiklerinde sayfaların mühürlenmesi: 100 sayfaya kadar (100 dahil) 100 sayfadan yukarı beher 50 sayfa ve fazlası için (5035 sayılı Kanunun 35 inci maddesi ile eklenen bent.Yürürlük:1/1/2004) Ticaret sicili memurluklarınca yapılacak defter tasdiki işlemlerinden yukarıda belirtilen harçlar aynen alınır. 5.Suretler ve tercümeler: a)İlgililere veya ibraz edenlere verilecek her türlü mukavele, senet, yazılı kağıt ve kayıt suretlerinin ve fotokopilerinin beher sayfasından b)Tercüme suretleri ve yabancı dille yazılmış kağıtların suretleri ve tercümeleri beher sayfasından (Fotokopiler dahil) 6.Saklanmak üzere noterlere tevdi olunan ve değeri belli olmayan emanetlerle vasiyetnameler her yıl için (Yıl kesirleri tam sayılır) 7.Tespit ve tutanak harçları: Mukavelename, senet veya yazılı kağıtların veya bir şeyin veya bir yerin hal ve şeklinin ilgili şahısların hüviyet ve ifadelerinin tespiti ŞUBAT 2013 7,90 13,95 6,60 10,40 19,55 24,30 24,30 6,40 6,40 1,55 3,75 13,95 13,95 SAYI: 1 ÖNEMLİ BİLGİLER 209 8.Piyango, seçim ve toplantılarda hazır bulunmaktan alınacak 257,45 harçlar; Davet üzerine piyango ve hususi müesseselerin kur'a, seçim ve toplantılarında hazır bulunarak düzenlenecek tutanaklarda 9.Düzeltme harcı: 2,95 Evvelki işin mahiyet ve değeri değişmemek şartıyla yapılacak düzeltmelere ait beyannamelerden beher imza için 10.Mukavele feshi harcı: 2,95 Değeri belli bir borç veya bir taahhüdün ikrarını tazammun etmeyen mukavelelerin feshinde beher imza için 11.(6217 sayılı Kanunun 13'üncü maddesi ile değişen fıkra, 50,45 Yürürlük:14/04/2011)Belli bir meblağı ihtiva etmeyen umumi ibra, umumi makbuz, tahkimname, ölüme bağlı tasarruf senet ve mukaveleleri, ölünceye kadar bakma akdi, vakıf, aile vakıfları, evlat edinme, karı-koca haklarının idaresi, babalığı tanıma senetleri, miras taksim mukaveleleri, mirasçılık belgesi, ifraz mukaveleleri ve bunlardan rücu ve bunların feshi ve bunların teferruatına dair senet, mukavele ve kağıtların düzenlenmesinden ve noter tarafından re'sen düzenlenecek tutanaklardan Vergi Yargısı Harçlar Tarifesi 2013 Yılı Vergi Yargısı Harçları Vergi, resim, harç ve benzeri mali yükümler ile bunlara bağlı zam ve cezalara ilişkin uyuşmazlıklardan dolayı Vergi Mahkemelerinde, Bölge İdare Mahkemelerinde ve Danıştay'da açılan davalarda. I- Başvurma harcı: a)Vergi Mahkemeleri ile Bölge İdare Mahkemelerine başvurma 24,30 b)Danıştaya başvurma 50,45 c) (5766 sayılı Kanunun 11. maddesi ile eklenen fıkra, Yürür- 105,10 lük:6/6/2008)Danıştay'a temyiz başvurularında d) (5766 sayılı Kanunun 11. maddesi ile eklenen fıkra, Yürür- 70,05 lük:6/6/2008) Bölge İdare Mahkemesine itirazen yapılan başvurularda II- Nispi harçlar: 210 LEGES Kamu Hukuku Dergisi ŞUBAT 2013 (Binde 4,55) a)Vergi mahkemesi ile bölge idare mahkemesi kararlarında: Tarhiyata ve ceza kesme işlemlerine karşı mükellefin dava açması üzerine vergi mahkemesinin nihai kararları ile bölge idare mahkemesinin kararlarında, karar altına alınan uyuşmazlık konusu vergi, resim, harç ve benzeri mali yükümler ile bunlara bağlı zam ve cezaların toplam değer üzerinden (24,30 TL)'den az olmamak üzere (Binde 9,10) b)Danıştay kararlarında: Karar altına alınan uyuşmazlık konusu vergi, resim, harç ve benzeri mali yükümler ile bunlara bağlı zam ve cezaların toplam değeri üzerinden (50,45 TL)'den az olmamak üzere (Bu miktardan evvelce ödenen nispi harç mahsup edilir) III- Maktu harç: Yukarıdaki pozisyonlarda gösterilen ve nispi harca tabi tutulmamış olan tarhiyat veya ceza kesme ve diğer işlemlerle ilgili: a)Vergi mahkemesi ve bölge idare mahkemesi kararlarında 24,30 b)Danıştay kararlarında 50,45 c)Bölge idare mahkemesi ve Danıştayın yürütmenin durdurul- 50,45 ması kararlarında IV- Suret harçları: Tarafların isteği üzerine verilecek karar suretleri için karar sure- 1,15 tinin her sayfasından (Fotokopiler dahil) TAPU VE KADASTRO HARÇLARI I- Tapu işlemleri: 1.Kayıt harici kalmış olan gayrimenkullerin tescilinden takdir ( B i n d e olunan değer üzerinden 11,38) 2.Deniz, göl ve nehir kıyılarında izinli ve izinsiz doldurma sure- ( B i n d e tiyle iktisabedilen yerlerin tescilinden takdir edilecek değer üze- 1593,9) rinden 3. (5831 sayılı Kanunun 6 ncı maddesi ile değişen madde. Yürürlük: 27/1/2009) a) Terekeye dahil taşınmaz malların kanuni ve atanmış mirasçı- ( B i n d e lar arasında aynen veya ifrazen yapılacak taksiminde kayıtlı de- 22,77) ğer üzerinden SAYI: 1 ÖNEMLİ BİLGİLER 211 b) Taşınmaz malların ve sınırlı ayni hakların, intikalinde alınmamak kaydıyla, bağışlanmasından rücularda ve vasiyetlerin infazında veya piyango ve ikramiye suretiyle iktisabında kayıtlı değer üzerinden 4.Gayrimenkullerin ve mülkiyetten gayri ayni hakların bağışlanmasında, kanuni mirasçılar dışında intifa hakkından, kuru mülkiyet sahibi lehine ivazsız feragat edilmesinde ve süreli intifa haklarında süre dolarak intifa hakkının sona ermesinde kayıtlı değer üzerinden 5.Dalyan ve voli mahallerinin tescil, intikal, hibe, vasiyet, temlik ve sair tasarrufi muamelelerde takdir olunacak kıymet veya bildirilen bedelden yüksek olanı üzerinden 6. a)İfraz veya taksim veya birleştirme işlemlerinde kayıtlı değerler üzerinden b) (5831 sayılı Kanunun 7 nci maddesi ile değişen bent. Yürürlük: 27/1/2009) İmar parselasyon planları uygulama sonucu şuyulanan parsellerin pay sahipleri arasında rızaen veya hükmen taksiminde kayıtlı değer üzerinden c)Yukarıdaki fıkralar dışında kalan ve müşterek mülkiyete konu olanların rızaen veya hükmen pay sahipleri arasında, aynen veya ifrazen taksiminde kayıtlı değer üzerinden 7.İpotek tesisinde: a) İpotekte sağlanan borç miktarı üzerinden b)İpoteğe dahil gayrimenkullerden birisinin çıkarılarak başkasının ithalinde veya teminat ilavesinde borç miktarı üzerinden c)Mevcut ipotek derecelerinin sonradan istenilen değişikliklerinde borç miktarı üzerinden 8.Muvakkat tesciller: Medeni Kanunun 921'inci maddesi (22/11/2001 gün ve 4721 sayılı Türk Medeni Kanununun 1011 inci maddesi) gereğince yapılacak tescillerde kayıtlı değer üzerinden 9.Mal birliği ve mal ortaklığının, mukaveleden mütevellit şüf'a, iştira ve vefa haklarının, aile yurtlarının mutlak veya nakil ile mükellef mirasçı nasbının sicile şerhinden veya tescilinden kayıtlı değer üzerinden ( B i n d e 11,38) ( B i n d e 68,31) ( B i n d e 68,31) ( B i n d e 11,38) ( B i n d e 11,38) (Binde 4,55) (Binde 4,55) (Binde 4,55) (Binde 2,27) (Binde 2,27) (Binde 6,83) 212 LEGES Kamu Hukuku Dergisi 10.Adi veya hasılat kira mukavelelerinin tapu siciline şerhinde mukavele müddetine göre hesaplanacak kira toplamı ve mukavele mevcut değilse veya mukavelede müddet belirtilmemişse bir yıllık kira bedeli üzerinden 11.Teferruatın tapu siciline kaydında beyan olunan değeri üzerinden, 12. (5838 sayılı Kanunun 17 nci maddesiyle değişen fıkra, Yürürlük: 28/2/2009) Satış vaadi sözleşmeleri ile irtifak hakkı tesisi vaadi sözleşmelerinin tapu siciline şerhinde, sözleşmede yazılı bedel üzerinden (Bu bedel, sözleşmeye konu gayrimenkulün emlak vergisi değerinden az, emlak vergisi değerinin iki katından çok olamaz.) bedelsiz olanlarda emlak vergisi değeri üzerinden 13. a) (5838 sayılı Kanunun 17 inci maddesiyle değişen bent, Yürürlük: 28/2/2009) Arsa ve arazi üzerine inşa olunacak bina vesair tesislerin tescilinde (Her bir bağımsız bölüm vesair tesis için) Bayındırlık ve İskan Bakanlığının görüşü alınarak Maliye Bakanlığınca tespit ve ilan edilmiş bulunan sosyal mesken, işçi evleri ve bunlardan daha düşük nitelikteki meskenlerin tescilinde (Her bir bağımsız bölüm için) Tapu siciline tescil yapılmaması halinde de bu harcın tahsili aynı esaslar dahilinde yürütülür. b) Meşfu payın şüf'a hakkı sahibi tarafından ilama müsteniden iktisabında, kayıtlı değer üzerinden c) (5838 sayılı Kanunun 17 inci maddesiyle değişen bent, Yürürlük: 28/2/2009)(a) fıkrası dışında kalan her nevi cins ve kayıt tashihinde (her bir işlem için) 14.Tapu harcı mevzuuna giren işlemlerle ilgili tescil ve şerhlerin terkininden 15.Yapı kooperatiflerinin ortaklarına dağıtacağı gayrimenkullerin ortaklar adına tescilinde kayıtlı değer üzerinden 16.Gayrimenkullere ait haritaların kopyalarının verilmesinde her parsele ait kopya için 17.İlgililerin isteği üzerine gayrimenkullere ait verilecek kayıt örneklerinin her birisiyle çıkarılacak belge örneklerinin beher sayfasından (Fotokopiler dahil) ŞUBAT 2013 (Binde 6,83) (Binde 4,55) (Binde 6,83) 156,55 78,25 (Binde 22,77) 78,25 16,90 (Binde 2,27) 34,90 6,40 SAYI: 1 ÖNEMLİ BİLGİLER 213 18.Taksim hakkının bertaraf edilmesinde bunun beyanlar hane- (Binde sine işlenmesinde gayrimenkulün kayıtlı değeri üzerinden 11,38) 19.Muvazaa tarikiyle vaki tescillerin hükmen düzeltilmesinde (Binde kayıtlı değer üzerinden 136,62) 20. a) Gayrimenkullerin ivaz karşılığında veya ölünceye kadar (Binde 20) bakma akdine dayanarak yahut trampa hükümlerine göre devir ve iktisabında (4751 sayılı Kanunun 6/C maddesiyle değişen ibare.Yürürlük:9/4/2002) gayrimenkulün beyan edilen devir ve iktisap bedelinden az olmamak üzere emlak vergisi değeri üzerinden (Cebri icra ve şuyuun izalesi hallerinde satış bedeli, istimlaklerde takdir edilen bedel üzerinden) devir eden ve devir alan için ayrı ayrı Tapuda kaydı bulunmayan gayrimenkullerin, zilyetlik devir sözleşmeleri ile devrinde de bu fıkra hükümleri uygulanır. Hesaplanacak harç, zilyetlik devir sözleşmeleri yapılmadan önce, şekli ve muhtevası Maliye Bakanlığınca tespit edilecek bir beyanname ile bildirilir ve beyanname verme süresi içinde ödenir. b) (4842 sayılı Kanunun 36 ncı maddesiyle değişen ibare.Yürürlük:24/04/2003) Gayrimenkullerin, irtifak haklarının ve gayrimenkul mükellefiye- (Binde 20) tinin sermaye şirketlerine sermaye olarak konulmasında ticaret mahkemesince tayin olunan değer üzerinden devir alan için ve gayrimenkul devir hallerinde devir eden için c)(4369 sayılı Kanunun 78'inci maddesi ile değişen fıkra. Yürürlük:29/7/1998) Gayrimenkul mükellefiyetinin tesis ve devir yoluyla iktisabında (Binde 20) tesis ve devir için ödenen bedel üzerinden (Bu bedel muayyen zamanlarda bir şey yapmak veya vermekten ibaret olduğu takdirde mükellefiyet bedeli beher sene verilecek veya yapılacak şeylerin 20 misline eşit sayılır) devir alan için d)(4369 sayılı Kanunun 78'inci maddesi ile değişen fıkra. Yürürlük:29/7/1998) Gayrimenkul hükmündeki daimi ve müstakil hakların tesis ve (Binde 20) devri için ödenen bedel üzerinden (5615 sayılı Kanunun 16 ıncı maddesi ile değiştirilen parantez içi hüküm. Yürürlük;4/4/2007) (Bu bedel, üzerinde hak tesis edilen gayrimenkulun emlak vergisi değerinin yarısından az, iki katından çok olamaz) devir alan için 214 LEGES Kamu Hukuku Dergisi e) (5838 sayılı Kanunun 17 inci maddesiyle değişen bent, Yürürlük: 28/2/2009)Gayrimenkul üzerine irtifak hakkı tesis ve devrinde (634 sayılı Kat Mülkiyeti Kanununa göre yapılan kat irtifakları hariç olmak üzere) tesis ve devir için ödenen bedel (Bu bedel, üzerinde hak tesis edilen gayrimenkulün emlak vergisi değerinin iki katından çok olamaz) üzerinden devir alan için f) (4369 sayılı Kanunun 78'inci maddesi ile değişen fıkra. Yürürlük: 29/7/1998)İvaz karşılığında kuru mülkiyet iktisabında devir bedeli üzerinden devir eden ve devir alan için ayrı ayrı g) (Ek: 21/11/2012-6361/51 md.) Satıp geri kiralama yöntemi ile gerçekleştirilen kiralama sözleşmeleri kapsamında kiracı tarafından sözleşme süresi sonunda geri alınmak kaydıyla kiralanan taşınmazların kiralayana satışı sırasında devredenden (Taşınmazın herhangi bir şekilde kiracı tarafından geri alınmamasının tespiti durumunda ilgililerden (a) bendindeki oran ile bu bentteki oran arasındaki farka tekabül eden harç tutarı 213 sayılı Kanun hükümlerine göre gecikme faizi ile birlikte alınır.) Yukarıdaki (e) fıkrasında yer alan intifa hakkı ile (f) fıkrasında yer alan kuru mülkiyetin değerleri bu Kanunun 64'üncü maddesinin son fıkrasına göre hesaplanan miktarlardan düşük olamaz. II- Kadastro ve tapulama işlemleri: Kadastro ve tapulama işlemleri sonucunda tapu siciline tescil edilen bazı gayrimenkullerde kayıtlı değer üzerinden: a)Tapuda murisi veya kendisi adına kayıtlı olup da kadastroda beyanname verenlere, tapulamada tespitte hazır bulunanlara ait gayrimenkullerin kadastrolanmasında veya tapulanmasında, b)Tapuda murisi veya kendisi adına kayıtlı olup da kadastroda beyanname vermeyenlere, tapulamada tespitte hazır bulunmayanlara ait gayrimenkullerin kadastrolanması veya tapulanmasında, c)Aslen senetsiz gayrimenkullerin zilyedi adına kadastrolanması veya tapulanmasında, beyanname verenler ile tespitte hazır bulunanlardan, d)Aslen senetsiz gayrimenkullerin zilyedi adına kadastrolanması veya tapulanmasında, beyanname vermeyenler ile tespitte hazır bulunmayanlardan, ŞUBAT 2013 (Binde 20) (Binde 20) (Binde 4,55) (Binde 6,83) ( B i n d e 11,38) (Binde 9,10) ( B i n d e 13,66) (Yukarıdaki fıkralar gereğince ödenecek harç miktarı her parsel için (13,95 SAYI: 1 ÖNEMLİ BİLGİLER 215 TL)’den aşağı olamaz.) Tapu ve kadastro işlemlerinde de nispi harçların en az miktarı (13,95 TL)’dir. (5035 sayılı Kanunun 36 ncı maddesi ile eklenen bent.Yürürlük:1/1/2004) Kadastro işlemlerinin yenilenmesinden harç alınmaz. ( 5838 sayılı Kanunun 32 nci maddesi ile yürürlükten kaldırılmıştır. Yürürlük: 28/2/2009) Avukatlık Asgarî Ücret Tarifesi Genel Hükümler Resmi Gazete Tarihi: 29.12.2012 Resmi Gazete Sayısı: 28512 2013 YILI Konu ve kapsam MADDE 1 –(1) Bütün hukuki yardımlarda avukat ile iş sahipleri arasında geçerli ücret sözleşmesi yapılmamış olan veya avukatlık ücretinin kanun gereği karşı tarafa yükletilmesi gereken durumlarda, Avukatlık Kanunu ve bu Tarife hükümleri uygulanır. Bu Tarifede belirlenen ücretlerin altında avukatlık ücreti kararlaştırılamaz. Aksine yapılan sözleşmelerin ücrete ilişkin hükümleri geçersiz olup, ücrete ilişkin olarak bu Tarife hükümleri uygulanır. Avukatlık ücretinin kapsadığı işler MADDE 2 –(1) Bu Tarifede yazılı avukatlık ücreti kesin hüküm elde edilinceye kadar olan dava, iş ve işlemler ücreti karşılığıdır. Avukat tarafından takip edilen dava veya işle ilgili olarak düzenlenen dilekçe ve yapılan diğer işlemler ayrı ücreti gerektirmez. Hükümlerin tavzihine ilişkin istemlerin ret veya kabulü halinde de avukatlık ücretine hükmedilemez. (2) Buna karşılık, icra takipleriyle, Yargıtay, Danıştay, Askeri Yargıtay ve Sayıştay’da temyizen ve bölge idare ve bölge adliye mahkemelerinde itirazen görülen işlerin duruşmaları ayrı ücreti gerektirir. Avukatlık ücretinin aidiyeti, sınırları ve ortak veya değişik sebeple davanın reddinde davalıların avukatlık ücreti MADDE 3 –(1) Yargı yerlerince avukata ait olmak üzere karşı tarafa yükletilecek avukatlık ücreti, ekli Tarifede yazılı miktardan az ve üç katından çok olamaz. Bu ücretin belirlenmesinde, avukatın emeği, çabası, işin önemi niteliği ve davanın süresi göz önünde tutulur. (2) Müteselsil sorumluluk da dahil olmak üzere, birden fazla davalı aleyhine açılan davanın reddinde, ret sebebi ortak olan davalılar vekili lehine tek, ret sebebi ayrı olan davalılar vekili lehine ise her ret sebebi için ayrı ayrı avukatlık ücretine hükmolunur. Birden çok avukat ile temsil 216 LEGES Kamu Hukuku Dergisi ŞUBAT 2013 MADDE 4 – (1) Aynı hukuki yardımın birden çok avukat tarafından yapılması durumunda, karşı tarafa bir avukatlık ücretinden fazlası yükletilemez. Ücretin tümünü hak etme MADDE 5 –(1) Hangi aşamada olursa olsun, dava ve icra takibini kabul eden avukat, Tarife hükümleri ile belirlenen ücretin tamamına hak kazanır. Davanın konusuz kalması, feragat, kabul ve sulhte ücret MADDE 6 –(1) Anlaşmazlık, davanın konusuz kalması, feragat, kabul ve sulh nedenleriyle; delillerin toplanmasına ilişkin ara kararı gereğinin yerine getirilmesinden önce giderilirse, Tarife hükümleriyle belirlenen ücretlerin yarısına, karar gereğinin yerine getirilmesinden sonra giderilirse tamamına hükmolunur. Görevsizlik, yetkisizlik, dava ön şartlarının yokluğu veya husumet nedeniyle davanın reddinde, davanın nakli ve açılmamış sayılmasında ücret MADDE 7 –(1) Görevsizlik, yetkisizlik nedeniyle dava dilekçesinin reddine, davanın nakline veya davanın açılmamış sayılmasına; delillerin toplanmasına ilişkin ara kararı gereğinin yerine getirilmesinden önce karar verilmesi durumunda, Tarifede yazılı ücretin yarısına, karar gereğinin yerine getirilmesinden sonraki aşamada ise tamamına hükmolunur. Şu kadar ki, davanın görüldüğü mahkemeye göre hükmolunacak avukatlık ücreti ikinci kısmın ikinci bölümünde yazılı miktarları geçemez. (2) Davanın dinlenebilmesi için kanunlarda öngörülen ön şartın yerine getirilmemiş olması ve husumet nedeniyle davanın reddine karar verilmesinde, davanın görüldüğü mahkemeye göre Tarifenin ikinci kısmının ikinci bölümünde yazılı miktarları geçmemek üzere üçüncü kısımda yazılı avukatlık ücretine hükmolunur. (3) Kanunlar gereği gönderme, yeni mahkemeler kurulması, işbölümü itirazı nedeniyle verilen tüm gönderme kararları nedeniyle görevsizlik, gönderme veya yetkisizlik kararı verilmesi durumunda avukatlık ücretine hükmedilmez. Karşılık davada, davaların birleştirilmesinde ve ayrılmasında ücret MADDE 8 –(1) Bir davanın takibi sırasında karşılık dava açılması, başka bir davanın bu davayla birleştirilmesi veya davaların ayrılması durumunda, her dava için ayrı ücrete hükmolunur. Nafaka, kira tespiti ve tahliye davalarında ücret MADDE 9 –(1) Tahliye davalarında bir yıllık kira bedeli tutarı, kira tespiti ve nafaka davalarında tespit olunan kira bedeli farkının veya hükmolunan nafakanın bir yıllık tutarı üzerinden Tarifenin üçüncü kısmı gereğince hesaplanacak miktarın tamamı, vekalet ücreti olarak hükmolunur. Bu miktarlar, Tarifenin ikinci kısmının ikinci bölümünde davanın görüldüğü mahkemeye göre belirlenmiş bulunan ücretten az olamaz. (2) Nafaka davalarında reddedilen kısım için avukatlık ücretine hükmedilemez. SAYI: 1 ÖNEMLİ BİLGİLER 217 Manevi tazminat davalarında ücret MADDE 10 –(1) Manevi tazminat davalarında avukatlık ücreti, hüküm altına alınan miktar üzerinden Tarifenin üçüncü kısmına göre belirlenir. (2) Davanın kısmen reddi durumunda, karşı taraf vekili yararına Tarifenin üçüncü kısmına göre hükmedilecek ücret, davacı vekili lehine belirlenen ücreti geçemez. (3) Bu davaların tamamının reddi durumunda avukatlık ücreti, Tarifenin ikinci kısmının ikinci bölümüne göre hükmolunur. (4) Manevi tazminat davasının, maddi tazminat veya parayla değerlendirilmesi mümkün diğer taleplerle birlikte açılması durumunda; manevi tazminat açısından vekalet ücreti ayrı bir kalem olarak hükmedilir. İcra ve iflas müdürlükleri ile icra mahkemelerinde ücret MADDE 11 –(1) İcra ve İflas Müdürlüklerindeki hukuki yardımlara ilişkin avukatlık ücreti, takip sonuçlanıncaya kadar yapılan bütün işlemlerin karşılığıdır. Konusu para veya para ile değerlendirilebiliyor ise avukatlık ücreti, bu Tarifenin üçüncü kısmına göre belirlenir. Şu kadar ki takip miktarı 1.833,33 TL’ye kadar olan icra takiplerinde avukatlık ücreti, tarifenin ikinci kısmının, ikinci bölümünde, icra dairelerindeki takipler için öngörülen maktu ücrettir. Ancak bu ücret takip miktarını geçemez. (2) Aciz belgesi alınması, takibi sonuçlandıran işlemlerden sayılır. Bu durumda avukata tam ücret ödenir. (3) İcra mahkemelerinde duruşma yapılırsa Tarife gereğince ayrıca avukatlık ücreti hükmedilir. Şu kadar ki bu ücret, Tarifenin ikinci kısmının ikinci bölümünün iki ve üç sıra numaralarında gösterilen iş ve davalarla ilgili hukuki yardımlara ilişkin olup, Tarifenin üçüncü kısmına göre belirlenecek avukatlık ücreti bu sıra numaralarında yazılı miktarları geçemez. (4) Tahliyeye ilişkin icra takiplerinde bir yıllık kira bedeli tutarı, Nafakaya ilişkin icra takiplerinde nafakanın bir yıllık tutarı üzerinden, icra mahkemelerinde açılan istihkak davalarında üçüncü kısım gereğince hesaplanacak ücretlere hükmolunur. (5) Borçlu itiraz süresi içerisinde borcunu öderse tarifeye göre belirlenecek ücretin dörtte üçü takdir edilir. Maktu ücreti gerektiren işlerde de bu hüküm uygulanır. Tarifelerin üçüncü kısmına göre ücret MADDE 12 –(1) Tarifenin ikinci kısmının ikinci bölümünde gösterilen hukuki yardımların konusu para veya para ile değerlendirilebiliyor ise avukatlık ücreti, (yedinci maddenin ikinci fıkrası, dokuzuncu maddenin birinci fıkrasının son cümlesi ile onuncu maddenin son fıkrası hükümleri saklı kalmak kaydıyla,) Tarifenin üçüncü kısmına göre belirlenir. (2) Şu kadar ki asıl alacak miktarı 3.666,66 TL’ye kadar olan davalarda avukatlık ücreti, tarifenin ikinci kısmının, ikinci bölümünde, icra mahkemelerinde takip 218 LEGES Kamu Hukuku Dergisi ŞUBAT 2013 edilen davalar için öngörülen maktu ücrettir. Ancak bu ücret asıl alacağı geçemez. Ceza davalarında ücret MADDE 13 –(1) Kamu davasına katılma üzerine, mahkumiyete karar verilmiş ise vekili bulunan katılan lehine Tarifenin ikinci kısım ikinci bölümünde belirlenen avukatlık ücreti sanığa yükletilir. (2) Ceza hükmü taşıyan özel yasa, tüzük ve kararnamelere göre yalnız para cezasına hükmolunan davalarda tarifeye göre belirlenecek avukatlık ücreti hükmolunan para cezası tutarını geçemez. (3) CMK 141 ve devamı maddelerine göre tazminat için Ağır Ceza Mahkemelerine yapılan başvurularda, Tarifenin üçüncü kısmı gereğince avukatlık ücretine hükmedilir. Şu kadar ki, hükmedilecek bu ücret ikinci kısmın ikinci bölümünün onuncu sıra numarasındaki ücretten az olamaz. (4) Çocuk mahkemelerinde görülen davalarda, asliye ceza; çocuk ağır ceza mahkemelerinde görülen davalarda da ağır ceza mahkemeleri için Tarifenin ikinci kısmının ikinci bölümünde öngörülen maktu ücretlere ilişkin hükümler uygulanır. (5) Beraat eden ve kendisini vekil ile temsil ettiren sanık yararına hazine aleyhine maktu avukatlık ücretine hükmedilir. Danıştay’da, Askeri Yüksek İdare Mahkemesinde, bölge idare, idare ve vergi mahkemelerinde görülen dava ve işlerde ücret MADDE 14 –(1) Danıştay’da ilk derecede veya duruşmalı olarak temyiz yoluyla görülen dava ve işlerde, idari ve vergi dava daireleri genel kurulları ile dava dairelerinde, bölge idare, idare ve vergi mahkemelerinde davaya cevap verme sürelerinin bitimine kadar anlaşmazlığın feragat ya da kabul nedenleriyle ortadan kalkması veya bu nedenlerle davanın reddine karar verilmesi durumunda Tarifede yazılı ücretin yarısına, diğer durumlarda tamamına hükmedilir. (2) Şu kadar ki, dilekçelerin görevli mercie gönderilmesine veya dilekçenin reddine karar verilmesi durumunda avukatlık ücretine hükmolunmaz. (3) Askeri Yüksek İdare Mahkemesinde görülen dava ve işlerde de yukarıdaki fıkralarda belirtilen hükümler uygulanır. Uzlaşma tutanağının hazırlanmasında ücret MADDE 15 –(1) Avukatlık Kanununun 35/A maddesinde sözü edilen uzlaşma tutanağının hazırlanmasında, konusu itibarıyla görevli mahkemeler için, bu Tarifenin ilgili kısımlarında belirlenen ücretin 1/2 si uygulanır. Tahkimde ücret MADDE 16 –(1) Hakem önünde yapılan her türlü hukuki yardımlarda da bu Tarife hükümleri uygulanır. İş takibinde ücret MADDE 17 –(1) Bu Tarifeye göre iş takibi; yargı yetkisinin kullanılması ile ilgisi bulunmayan iş ve işlemlerin yapılabilmesi için, iş sahibi veya temsilci tarafından yerine getirilmesi kanunlara göre zorunlu olan iş ve işlemlerdir. SAYI: 1 ÖNEMLİ BİLGİLER 219 (2) Tarifede yazılı iş takibi ücreti bir veya birden çok resmi daire, kurum veya kuruluşça yapılan çeşitli işlemleri içine alsa bile, o işin sonuçlanmasına kadar yapılan bütün hukuki yardımların karşılığıdır. Dava vekili ve dava takipçileri eliyle takip olunan işlerde ücret MADDE 18 –(1) Dava vekilleri tarafından takip olunan dava ve işlerde de bu Tarife uygulanır. (2) Dava takipçileri tarafından takip olunan dava ve işlerde bu Tarifede belirtilen ücretin 1/4 ü uygulanır. Tarifede yazılı olmayan işlerde ücret MADDE 19 –(1) Tarifede yazılı olmayan hukuki yardımlar için, işin niteliği göz önünde tutularak, Tarifedeki benzeri işlere göre ücret belirlenir. Uygulanacak tarife MADDE 20 –(1) Avukatlık ücretinin takdirinde, hukuki yardımın tamamlandığı veya dava sonunda hüküm verildiği tarihte yürürlükte olan tarife esas alınır. Yürürlük MADDE 21 –(1) Bu Tarife yayımı tarihinde yürürlüğe girer. AVUKATLIK ÜCRET TARİFESİ 1. 2. 3. 4. 5. BİRİNCİ KISIM BİRİNCİ BÖLÜM Dava ve Takiplerin Dışındaki Hukuki Yardımlarda Ödenecek Ücret Büroda sözlü danışma (ilk bir saate kadar) 190,00 TL takip eden her saat için 100,00 TL Çağrı üzerine gidilen yerde sözlü danışma (ilk bir saate 365,00 TL kadar) takip eden her saat için 190,00 TL Yazılı danışma için 365,00 TL Her türlü dilekçe yazılması, ihbarname, ihtarname, pro- 245.00 TL testo düzenlenmesinde Sözleşmeler ve benzeri belgelerin hazırlanması a) Kira sözleşmesi ve benzeri 365,00 TL b) Tüzük, yönetmelik, miras sözleşmesi, vasiyetname, 1.100,00 TL vakıf senedi ve benzeri belgelerin hazırlanması c) Şirket ana sözleşmesi, şirketlerin devir ve birleşmesi 1.100,00 TL vb. ticari işlerle ilgili sözleşmeler 220 LEGES Kamu Hukuku Dergisi ŞUBAT 2013 İKİNCİ BÖLÜM İş Takibi Konusundaki Hukuki Yardımlarda Ödenecek Ücret 1. Bir durumun belgelendirilmesi, ödeme aşamasındaki 275,00 TL paranın tahsili veya bir belgenin örneğinin çıkarılması gibi işlerin takibi için 2. Bir hakkın doğumu, tespiti, tescili, nakli, değiştirilmesi, 465,00 TL sona erdirilmesi veya korunması gibi amaçlarla yapılan işler için 3. Tüzel kişi tacirlerin ana sözleşmelerinin onanması, bu 1.980,00 TL tacirlerin çalışma konuları ile ilgili ruhsat ve imtiyazların alınması, devri ve Türk vatandaşlığına kabul edilme gibi işlerin takibi için 4. Vergi uzlaşma komisyonlarında takip edilen işler için 865,00 TL 5. Uluslararası yargı yerlerinde takip edilen işlerde a) Duruşmasız ise 3.960,00 TL b) Duruşmalı ise 6.600,00 TL c) Konusu para olan işlerde ise ücret Tarifenin üçüncü kısmına göre belirlenir ÜÇÜNCÜ BÖLÜM Avukatlık Kanununun 35 inci Maddesi Gereğince Bulundurulması Zorunlu Sözleşmeli Avukatlara Aylık Ödenecek Ücret 1. Yapı kooperatiflerinde 660,00 TL 2. Anonim şirketlerde 1.100,00 TL Takip edilen dava, takip ve işlerde tarifeye göre hesaplanacak vekalet ücreti yıllık avukatlık ücretinin üzerinde olduğu takdirde aradaki eksik miktar avukata ayrıca ödenir. DÖRDÜNCÜ BÖLÜM 1. Kamu Kurum ve Kuruluşlarıyla Özel Kişi ve Tüzel Kişile- 1.100,00 TL rin Sözleşmeli Avukatlarına Ödeyecekleri Aylık Avukatlık Ücreti Takip edilen dava, takip ve işlerde tarifeye göre hesaplanacak vekalet ücreti yıllık avukatlık ücretinin üzerinde olduğu takdirde aradaki eksik miktar avukata ayrıca ödenir. SAYI: 1 ÖNEMLİ BİLGİLER 221 İKİNCİ KISIM BİRİNCİ BÖLÜM Yargı Yerlerinde, İcra ve İflas Dairelerinde Yapılan ve Konusu Para Olsa veya Para ile Değerlendirilebilse Bile Maktu Ücrete Bağlı Hukuki Yardımlara Ödenecek Ücret 1. Görülmekte olan bir dava içinde olmamak koşulu ile ihtiyati haciz, ihtiyati tedbir, delillerin tespiti, icranın geri bırakılması, ödeme ve tevdi yeri belirlenmesi işleri için: a) Duruşmasız ise 245,00 TL b) Duruşmalı ise 330,00 TL 2. Ortaklığın giderilmesi için satış memurluğunda yapıla- 465,00 TL cak işlerin takibi için 3. Ortaklığın giderilmesi ve taksim davaları için 990,00 TL 4. Vergi Mahkemelerinde takip edilen dava ve işler için a) Duruşmasız ise 660,00 TL 990,00 TL b) Duruşmalı ise İKİNCİ BÖLÜM Yargı Yerleri ile İcra ve İflas Dairelerinde Yapılan ve Konusu Para Olmayan veya Para ile Değerlendirilemeyen Hukuki Yardımlara Ödenecek Ücret 1. İcra Dairelerinde yapılan takipler için 220,00 TL 2. İcra Mahkemelerinde takip edilen işler için 245,00 TL 3. İcra Mahkemelerinde takip edilen dava ve duruşmalı 440,00 TL işler için 4. İcra Mahkemelerinde takip edilen ceza işleri için 245,00 TL 5. Ceza soruşturma evresinde takip edilen işler için 400,00 TL 6. Sulh Mahkemelerinde takip edilen davalar için 660,00 TL 7. Asliye Mahkemelerinde takip edilen davalar için 1.320,00 TL 8. Tüketici Mahkemelerinde takip edilen davalar için 660,00 TL 9. Fikri ve Sınai Haklar Mahkemelerinde takip edilen da- 1.980,00 TL valar için 10. Ağır Ceza Mahkemelerinde takip edilen davalar için 2.640,00 TL 11. Çocuk Mahkemelerinde takip edilen davalar için 990,00 TL 12. Çocuk Ağır Ceza Mahkemelerinde takip edilen davalar 2.640,00 TL için 222 LEGES Kamu Hukuku Dergisi 13. 14. 15. ŞUBAT 2013 Askeri Mahkemelerde takip edilen davalar için 990,00 TL Disiplin Mahkemelerinde takip edilen davalar için, 770,00 TL İdare ve Vergi Mahkemelerinde takip edilen davalar için a) Duruşmasız ise 660,00 TL b) Duruşmalı ise 1.320,00 TL 16. Bölge Adliye Mahkemelerinde takip edilen istinaf yolu ile görülen işlerin takipleri için a) Bir duruşması olan işler için 660,00 TL b) Birden fazla duruşması ve keşif gibi avukatın da bu- 1.320,00 TL lunması gereken sair işlemleri olan işler için 17. Yargıtay’da ilk derecede görülen davalar için 2.640,00 TL 18. Danıştay ve Askeri Yüksek İdare Mahkemesinde ilk derecede görülen davalar için a) Duruşmasız ise 1.320,00 TL b) Duruşmalı ise 2.640,00 TL 19. Yargıtay, Danıştay, Askeri Yargıtay ve Sayıştay’da temyiz 990,00 TL yolu ile görülen işlerin duruşması için 20. Uyuşmazlık Mahkemesindeki davalar için 990,00 TL 21. Anayasa Mahkemesinde görülen dava ve işler için a) Yüce Divan sıfatı ile bakılan davalar 3.300,00 TL b) Bireysel başvuru 2.640,00 TL c) Diğer dava ve işler 2.640,00 TL ÜÇÜNCÜ KISIM Yargı Yerleri ile İcra ve İflas Dairelerinde Yapılan ve Konusu Para Olan veya Para ile Değerlendirilebilen Hukuki Yardımlara Ödenecek Ücret 1. İlk 25.000,00 TL için % 12 2. Sonra gelen 35.000,00 TL için % 11 3. Sonra gelen 60.000,00 TL için %8 4. Sonra gelen 200.000,00 TL için %6 5. Sonra gelen 500.000,00 TL için %4 6. Sonra gelen 680.000,00 TL için %3 7. Sonra gelen 1.250.000,00 TL için % 1,5 8. 2.750.000,00 TL’dan yukarısı için % 0,1 SAYI: 1 ÖNEMLİ BİLGİLER 223 Avukatlık (CMK) Asgari Ücret Tarifesi Resmi Gazete Tarihi: 29.12.2012 Resmi Gazete Sayısı: 28512 Adalet Bakanlığından: Ceza Muhakemesi Kanunu Gereğince Görevlendirilen Müdafi ve Vekillere Yapılacak Ödemelere İlişkin 2013 Yılı Tarifesi Amaç MADDE 1 – (1) Bu Tarifenin amacı, 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu gereğince soruşturma ve kovuşturma makamlarının talebi üzerine görevlendirilen müdafi veya vekillere ödenecek meblağları belirlemektir. Kapsam MADDE 2 – (1) Bu Tarife, Ceza Muhakemesi Kanunu gereğince görevlendirilen müdafi veya vekillerin yapacaklarıhukuki yardımlar için uygulanır. Dayanak MADDE 3 – (1) Bu Tarife, 23/3/2005 tarihli ve 5320 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanunun 13 üncü maddesi gereğince hazırlanmıştır. Tarife MADDE 4 – (1) Ceza Muhakemesi Kanunu gereğince yapılan hukuki yardımlara yönelik işlemlerde; a) Soruşturma evresinde takip edilen işler için 182 TL, b) Sulh ceza mahkemelerinde takip edilen davalar için 282 TL, c) Asliye ceza mahkemelerinde takip edilen davalar için 310 TL, ç) Ağır ceza mahkemelerinde takip edilen davalar için 561 TL, d) Çocuk mahkemeleri: 1) Çocuk mahkemelerinde takip edilen davalar için 310 TL, 2) Çocuk ağır ceza mahkemelerinde takip edilen davalar için 561 TL, e) Askeri mahkemelerde takip edilen davalar için 310 TL, f) İcra Ceza ve Fikrî ve Sınaî Haklar ceza mahkemesi gibi mahkemeler ile İnfaz Hâkimliklerinde takip edilen davalar için 310 TL, g) Kanun yolları mahkemeleri: 1) Bölge adliye mahkemelerinde görülen duruşmalı davalar için 561 TL, 2) Yargıtayda görülen duruşmalı davalar için 630 TL, Ödenir. Yürürlük MADDE 5 – (1) Bu Tarife 1 Ocak 2013 tarihinde yürürlüğe girer. 224 LEGES Kamu Hukuku Dergisi ŞUBAT 2013 EKİM KASIM ARALIK NİSAN 96,99 99,12 100,84 100,02 99,04 98,8 99,16 99,7 99,61 100,66 102,8 103,28 2004 107,17 107,4 108,03 110,49 115,5 116,43 115,56 116,69 117,53 120,43 120,43 119,13 2005 118,64 118,77 120,27 121,72 121,96 121,38 120,48 121,73 122,68 123,52 122,35 122,3 2006 124,7 125,02 125,33 127,76 131,3 136,58 137,76 136,73 136,41 137,03 136,63 136,46 2007 136,39 137,68 139,02 140,13 140,68 140,53 140,62 141,82 143,26 143,07 144,35 144,57 2008 145,18 148,9 153,62 160,53 163,93 164,46 166,51 162,62 161,16 162,08 162,03 156,29 2009 156,65 158,48 158,94 159.97 159.89 161,4 160,26 160,93 161,92 162,38 164,48 165,56 2010 166,52 169,29 172,58 176,64 174.61 173,73 173,46 175,46 176,35 178,48 177,92 180,25 2011 184,51 187,69 189,98 191,14 191,43 191,44 191,39 194,76 197,77 200,94 202,24 204,27 2012 205,05 204,86 205,60 205,77 206,86 204,76 204,29 203,65 205,75 206,11 209,53 209,28 EYLÜL MART AĞUSTOS ŞUBAT TEMMUZ OCAK 2003 MAYIS YILLAR HAZİRAN 2003-100) ÜRETİCİ FİYAT ENDEKSİ (ÜFE) NİSAN HAZİRAN TEMMUZ AĞUSTOS EYLÜL EKİM KASIM 96,23 98,12 99,09 100,04 100,12 99,93 100,09 101,44 102,38 103,68 104,12 2004 104,81 105,35 106,36 106,89 107,35 107,21 107,72 108,54 109,57 112,03 113,5 113,86 2005 114,49 114,51 114,81 115,63 116,69 116,81 116,14 117,13 118,33 120,45 122,14 122,65 2006 123,57 123,84 124,18 125,84 128,2 128,63 129,72 129,15 130,81 132,47 134,18 134,49 2007 135,84 136,42 137,67 139,33 140,03 139,69 138,67 138,7 140,13 142,67 145,45 145,77 2008 146,94 148,84 150,27 152,79 155,07 154,51 155,4 155,02 155,72 159,77 161,1 160,44 2009 160,9 160,35 162,12 162.15 163.19 163,37 163,78 163,29 163,93 167,88 170,01 170,91 2010 174,07 176,59 177,62 178,68 178,04 177,04 176,19 176,9 179,07 182,35 182,4 181,85 2011 182,6 183,93 184,7 186,3 190,81 188,08 187,31 188,67 190,09 196,31 199,7 200,85 2012 205,05 204,86 205,60 205,77 206,86 204,76 204,29 205,43 207,55 211,62 212,42 213,23 ARALIK MART 94,77 MAYIS OCAK 2003 ŞUBAT YILLAR (2003-100) TÜKETİCİ FİYAT ENDEKSİ (TÜFE) SAYI: 1 ÖNEMLİ BİLGİLER 225 HUMK, IYUK VE IIK PARASAL SINIRLARI 01.10.2011 tarihinden itibaren yürürlüğe giren 6100 sayılı HMK ile göreve ilişkin parasal sınır uygulaması yürürlükten kaldırılmıştır SULH / ASLİYE HUKUK GÖREV SINIRI (HUMK M.8/I) 2005 - 5.000,00 YTL 2006 - 5.490,00 YTL 2007 - 5.910,00 YTL 2008 - 6.330,00 YTL 2009 - 7.080,00 TL 2010 - 7.230,00 TL 2011 - 7.780,00 TL SENETLE İSPAT SINIRI (HUMK M.288) 2005 - 400,00 YTL 2006 - 430,00 YTL 2007 - 460,00 YTL 2008 - 490,00 YTL 2009 - 540,00 TL 2010 - 550,00 TL 2011 - 590,00 TL 01.10.2011 - 2.500,00 TL TEMYİZ SINIRI (HUMK M.427) 2005 - 1.000,00 YTL 2006 - 1.090,00 YTL 2007 - 1.170,00 YTL 2008 - 1.250,00 YTL 2009 - 1.400,00 TL 2010 - 1.430,00 TL 2011 - 1.540,00 TL 226 LEGES Kamu Hukuku Dergisi 2012 - 1.690,00 TL 2013 - 1.820,00 TL TEMYİZDE DURUŞMA SINIRI (HUMK M.438) 2005 - 10.000,00 YTL 2006 - 10.980,00 YTL 2007 - 11.830,00 YTL 2008 - 12.680,00 YTL 2009 - 14.200,00 TL 2010 - 14.510,00 TL 2011 - 15.620,00 TL 2012 - 17.220,00 TL 2013 - 18.560,00 TL KARAR DÜZELTME SINIRI (HUMK M.440) 2005 - 6.000,00 YTL 2006 - 6.580,00 YTL 2007 - 7.090,00 YTL 2008 - 7.600,00 YTL 2009 - 8.510,00 TL 2010 - 8.690,00 TL 2011 - 9.350,00 TL 2012 - 10.300,00 TL 2013 - 11.100,00 TL İCRA MAHKEMESİ KESİNLİK (TEMYİZ) SINIRI (İİK M.363) 2005 - 2.850,00 YTL 2006 - 3.120,00 YTL 2007 - 3.360,00 YTL 2008 - 3.600,00 YTL 2009 - 4.030,00 TL ŞUBAT 2013 SAYI: 1 ÖNEMLİ BİLGİLER 227 2010 - 4.110,00 TL 2011 - 4.420,00 TL 2012 - 4.780,00 TL 2013 - 5.240,00 TL TAM YARGI DAVALARINDA DURUŞMA TALEP ETME SINIRI (2577 M.17) (Mahkemece Re’sen Duruşma Yapılmasına Karar Verilirken Sınıra Bakılmaz.) 2007 - 6.370,00 YTL’yi Aşan 2008 - 6.820,00 YTL’yi Aşan 2009 - 7.630,00 TL’yi Aşan 2010 - 7.790,00 TL’yi Aşan 2011 - 8.380,00 TL’yi Aşan 2012 - 9.230,00 TL’yi Aşan 2013 – 26.950 TL’yi Aşan (6352 SK. ile yapılan değişiklik Yür. 02.07.2012) VERGİ DAVALARINDA DURUŞMA TALEP ETME SINIRI (2577 M.17) (Mahkemece Re’sen Duruşma Yapılmasına Karar Verilirken Sınıra Bakılmaz.) 2007 - 6.370,00 YTL’yi Aşan 2008 - 6.820,00 YTL’yi Aşan 2009 - 7.630,00 TL’yi Aşan 2010 - 7.790,00 TL’yi Aşan 2011 - 8.380,00 TL’yi Aşan 2012 - 9.230,00 TL’yi Aşan 2013 – 26.950 tl yi aşan (6352 SK. ile yapılan değişiklik Yür. 02.07.2012) TEK HAKİMLE ÇÖZÜMLENECEK DAVALAR (2576 M.7) 2007 - 6.370,00 YTL’yi Aşmayan 2008 - 6.820,00 YTL’yi Aşmayan 2009 - 7.630,00 TL’yi Aşmayan 2010 - 7.790,00 TL’yi Aşmayan 2011 - 8.380,00 TL’yi Aşmayan 228 LEGES Kamu Hukuku Dergisi ŞUBAT 2013 2012 - 9.230,00 TL’yi Aşmayan 2013 – 26.950 tl yi aşan (6352 SK. ile yapılan değişiklik Yür. 02.07.2012) 5271 SAYILI CEZA MUHAKEMESI KANUNU’NDA SÜRELER MD. 25 41 66 KONU Hakimin reddi Eski hâle getirme Bilirkişinin inceleme 74 Gözlem süresi 91 Gözaltı 102 Tutuklulukta geçecek süre 108 Tutukluluğun incelenmesi İletişimin tespiti Teknik araçlarla izleme 135 140 151 Müdafilik görevinden yasaklama SÜRE Ret sebebinin öğrenilmesinden itibaren yedi gün Engelin kalkmasından itibaren yedi gün En fazla üç ay (Gerekçeli merci kararıyla en süresi fazla üç ay uzatılabilir.) Üç haftayı geçemez (resmi sağlık kurumunun istemi üzerine, her seferinde üç haftayı geçmemek üzere ek süreler verilebilir, toplamı üç ayı geçemez) *** Yakalama yerine en yakın hâkim veya mahkemeye gönderilme için zorunlu süre en fazla oniki saat *** Yakalama anından itibaren yirmidört saati geçemez *** Toplu olarak işlenen suçlarda her defasında bir günü geçmemek üzere üç gün uzatılabilir. ***Ağır ceza mahkemesinin görevine girmeyen işlerde tutukluluk süresi en çok bir yıl (Zorunlu hallerde gerekçeli olarak altı ay uzatılabilir) ***Ağır ceza mahkemesinin görevine giren işlerde, tutukluluk süresi en çok iki yıl (Zorunlu hallerde üç yılı geçmemek üzere uzatılabilir) Otuz gün En çok üç ay (Bir defa uzatılabilir) En çok dört hafta (Bir defaya mahsus uzatılabilir) (örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenen suçlarla ilgili olarak gerekli görülmesi halinde bir haftadan fazla olmamak üzere müteaddit defalar uzatılabilir) Bir yıl (altı aydan fazla olmamak üzere iki defa yasaklanma uzatılabilir) SAYI: 1 173 174 177 232 247 253 253 268 273 276 277 291 295 296 297 308 332 ÖNEMLİ BİLGİLER 229 Kovuşturmaya yer Tebliğ tarihinden itibaren onbeş gün olmadığı kararına itiraz İddianamenin iadesi İddianamenin ve soruşturma evrakının verildiği tarihten itibaren onbeş gün Sanığın savunma Duruşma gününden en az beş gün önce delillerinin toplanması istemi Gerekçenin dosyaya Hükmün açıklanmasından itibaren en geç onbeş konulması gün Çağrılan sanığın İşlemlerin yerine getirildiğinin bir tutanak ile çağrıya uyma süresi saptanmasından itibaren onbeş gün Uzlaşma teklifine Kendisine uzlaşma teklifinde bulunulduktan itibaren üç gün cevap Uzlaştırma işlemle- Belgelerin örnekleri verildikten itibaren otuz rinin sonuçlandırıl- gün (Cumhuriyet savcısının kararıyla yirmi gün ması uzatılabilir) Öğrenme gününden itibaren yedi gün (başkaca Hakimin ya da mahkemenin hüküm yoksa) kararlarına itiraz İstinaf istemi Hükmün açıklanmasından itibaren yedi gün İstinaf isteminin Ret kararının tebliğinden itibaren yedi gün reddi halinde itiraz İstinaf istemine Tebliğ tarihinden itibaren yedi gün cevap Temyiz süresi Hükmün açıklanmasından itibaren yedi gün Süre tutumdan son- Temyiz başvurusu için belirlenen sürenin ra gerekçeli temyiz bitmesinden veya gerekçeli kararın tebliğinden itibaren yedi gün Temyiz isteminin Ret kararının kendisine tebliğinden itibaren yedi reddine itiraz gün Temyize cevap Tebliğ tarihinden itibaren yedi gün Yargıtay Cumhuriyet İlâmın kendisine verildiği tarihten itibaren otuz Başsavcısının Daire gün (Sanığın lehine itirazda süre aranmaz) kararına itirazı Cumhuriyet savcısı, On gün hâkim veya mahkeme tarafından bilgi istemine cevap 230 LEGES Kamu Hukuku Dergisi ŞUBAT 2013 SÜRELERİN HESABI (Madde 39) *** Gün ile belirlenen süreler, tebligatın yapıldığının ertesi günü işlemeye başlar. *** Süre, hafta olarak belirlenmiş ise, tebligatın yapıldığı günün, son haftada isim itibarıyla karşılığı olan günün mesai saati bitiminde sona erer. *** Süre, ay olarak belirlenmiş ise tebligatın yapıldığı günün, son ayda sayı itibarıyla karşılığı olan günün mesai saati bitiminde sona erer. Son bulduğu ayda sayı itibarıyla karşılığı olan gün yoksa; süre, ayın son günü mesai saati bitiminde sona erer. *** Son gün bir tatile rastlarsa süre, tatilin ertesi günü biter. *** Adli tatile rastlayan süreler işlemez. Bu süreler tatilin bittiği günden itibaren üç gün uzatılmış sayılır. YARGITAY TELEFON REHBERİ YARGITAY DAİRESİ BAŞKAN GENEL SEKRETER BAŞSAVCILIK HUKUK GENEL KURULU BAŞKANLIĞI CEZA GENEL KURULU BAŞKANLIĞI 1. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞI 2. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞI 3. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞI 4. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞI 5. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞI 6. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞI 7. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞI 8. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞI 9. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞI 10. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞI 11. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞI 12. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞI 13. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞI 14. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞI TELEFON NUMARALARI 0312.416 10 12 0312.416 10 36 0312.416 10 20 0312.416 10 51 0312.416 10 61 0312.416 12 73 0312.416 13 09 0312.416 13 42 0312.416 13 75 0312.416 14 09 0312.416 14 37 0312.416 14 65 0312.416 14 96 0312.416 15 31 0312.416 15 63 0312.416 15 98 0312.416 16 36 0312.416 16 73 0312.416 17 02 SAYI: 1 ÖNEMLİ BİLGİLER 231 15. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞI 16. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞI 17. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞI 18. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞI 19. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞI 20. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞI 21. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞI 0312.416 17 36 0312.416 17 63 0312.416 17 97 0312.416 18 30 0312.416 18 67 0312.416 18 96 0312.416 19 27 YARGITAY CEZA DAİRESİ 1. CEZA DAİRESİ BAŞKANLIĞI 2. CEZA DAİRESİ BAŞKANLIĞI 3. CEZA DAİRESİ BAŞKANLIĞI 4. CEZA DAİRESİ BAŞKANLIĞI 5. CEZA DAİRESİ BAŞKANLIĞI 6. CEZA DAİRESİ BAŞKANLIĞI 7. CEZA DAİRESİ BAŞKANLIĞI 8. CEZA DAİRESİ BAŞKANLIĞI 9. CEZA DAİRESİ BAŞKANLIĞI 10. CEZA DAİRESİ BAŞKANLIĞI 11. CEZA DAİRESİ BAŞKANLIĞI SANTRAL C. BAŞSAVCILIĞI TELEFON NUMARALARI 0312.416 19 64 0312.416 19 74 0312.416 20 41 0312.416 20 80 0312.416 21 12 0312.416 21 52 0312.416 21 89 0312.416 22 24 0312.416 22 57 0312.416 22 96 0312.416 23 31 0312.416 10 00 0312.416 24 00 KANUN MADDELERİNE GÖRE ARAMA İNDEKSİ AVUKATLIK KANUNU (1136) MADDE 38 .................................... 111 AMME ALACAKLARININ TAHSİL USULÜ HAKKINDA KANUN (6183) MADDE 35 ............................. 165,169 TÜRKİYE CUMHURİYETİ ANAYASASI (2709) MADDE 20 .................................... 146 BAKANLIKLAR VE BAĞLI KURULUŞLARDA ATAMA USULÜNE İLİŞKİN KANUN (2451) MADDE 2 ...................................... 106 CEZA MUHAKEMESİ KANUNU (5271) MADDE 152 .................................. 111 MADDE 223 .................................... 69 MADDE 231 ........................... 116,132 CEZA VE GÜVENLİK TEDBİRLERİNİN İNFAZI HAKKINDA KANUN (5275) MADDE 99 .................................... 124 MADDE 108 .................................. 150 CEZALARIN İNFAZI HAKKINDA KANUN (MÜLGA) (647) MADDE 19 EK.2 ............................ 124 MİLLİ EĞİTİM TEMEL KANUNU (1739) MADDE 43 .................................... 161 ORMAN KANUNU (6831) MADDE 91 ...................................... 80 PETROL PİYASASI KANUNU (5015) MADDE 2 EK.5 .............................. 128 TERÖRLE MÜCADELE KANUNU (3713) MADDE 5 ........................................ 49 MADDE 7 ...................................... 138 MADDE 13 .................................... 138 TÜRK CEZA KANUNU (5237) MADDE 7/2-3 ............................... 120 MADDE 21 ...................................... 89 MADDE 35 ................................. 49,89 MADDE 51 .................................... 132 MADDE 58 ............................. 132,150 MADDE 81 ...................................... 89 MADDE 86 ............................... 89,116 MADDE 87 ...................................... 89 MADDE 103 .................................. 153 MADDE 106 .................................. 120 MADDE 107 .................................. 120 MADDE 125 ............................... 64,69 MADDE 134 .................................. 146 MADDE 141 ........................... 150,156 MADDE 151 .................................. 156 MADDE 188 .................................... 84 MADDE 203 .................................. 122 MADDE 204/1............................... 143 MADDE 220/6............................... 138 MADDE 257 .................................. 106 MADDE 265 .................................. 138 MADDE 314 .................................... 49 TÜRK CEZA KANUNU (MÜLGA) (765) MADDE 81 .................................... 143 MADDE 342/1............................... 143 MADDE 350 .................................. 143 MADDE 491 .................................. 113 MADDE 492 .................................. 113 VERGİ USUL KANUNU (213) MADDE 3/6................................... 172 MADDE 5 ...................................... 172 MADDE 8/3................................... 169 MADDE 93 .................................... 165 MADDE 101 .................................. 165 MADDE 103 .................................. 165 YARGI HİZMETLERİNİN ETKİNLEŞTİRİLMESİ AMACIYLA BAZI KANUNLARDA DEĞİŞİKLİK (6352) MADDE GEÇ.1............................... 138 MADDE GEÇ.2............................... 138 KAVRAMLARA GÖRE ARAMA İNDEKSİ A ADLİ PARA CEZASI .............................................................................................................................. 150 AĞIR NETİCE NEDENİ İLE CEZA VERİLECEĞİ ........................................................................116 AKARYAKITA DÖNÜŞTÜRÜLMÜŞ PETROL ÜRÜNÜNÜN DE KAÇAK PETROL OLARAK DEĞERLENDİRİLECEĞİ ................................................................................128 ALIŞLARIN SAHTE FATURALARLA BELGELENDİRDİĞİNİN AÇIK VE SOMUT BİR ŞEKİLDE ORTAYA KONULMASI GEREKTİĞİ ..............................172 AMME ALACAĞI ..................................................................................................................................165 B BERAAT EDEN SANIĞIN KENDİSİNİ VEKİLLE TEMSİL ETTİRMESİ DURUMUNDA SANIK LEHİNE VEKALET ÜCRETİNE HÜKMEDİLMESİ GEREĞİ .......................................................................................... 69 BOZMA İLAMINA UYULMASINA KARAR VERİLMESİ ......................................................... 80 C-Ç CEZALARIN AYRI İNFAZ REJİMİNE TABİ OLMASI ................................................................124 CEZANIN ERTELENMESİ ................................................................................................................. 132 CEZANIN İNFAZI ................................................................................................................................120 ÇELİŞKİLİ KARAR .................................................................................................................................. 80 ÇOCUĞUN BASİT CİNSEL İSTİSMARI ....................................................................................... 153 E-F ELEKTRİK KESME İŞLEMİ HAKKINDA BELİRSİZLİK..............................................................113 EVLİLİK RESİMLERİNİN FOTOĞRAFÇILIK YAPAN SANIKÇA YAYINLANDIĞI .................................................................................................................. 146 EXTACY HAPLARININ SANIĞIN ARACINA YAKIN MESAFEDE BULUNMASI .................................................................................................................. 84 234 LEGES Kamu Hukuku Dergisi OCAK 2013 EYLEMİ GERÇEKLEŞTİRMEYE ELVERİŞLİ HAREKETİN İCRASI......................................... 49 EYLEMİN MALA ZARAR VERME DEĞİL HIRSIZLIK SUÇUNU OLUŞTURACAĞI ...................................................................................................................................156 FATURANIN SAHTE OLUP OLMADIĞI....................................................................................... 172 FAZLA CEZA TAYİNİ............................................................................................................................. 143 FOTOĞRAFLARIN İŞYERİNİN VİTRİNİNDE BULUNDURULMASI .................................146 H HAKARET ................................................................................................................................................... 69 HAYATİ TEHLİKE VE KEMİK KIRIĞININ MEYDANA GELMİŞ OLMASI .................................................................................................................................116 HIRSIZLIK .................................................................................................................................................156 HIRSIZLIK SUÇUNDAN HAKKINDA PARA CEZASINA HÜKMEDİLEN SANIĞIN CEZASININ MÜKERRİRLERE ÖZGÜ İNFAZ REJİMİNE GÖRE ÇEKTİRİLMESİNE KARAR VERİLEMEYECEĞİNİN GÖZETİLECEĞİ .....................................................................................................................................150 HUKUKİ KESİNTİ .................................................................................................................................122 HÜKMÜN AÇIKLANMASININ GERİ BIRAKILMASI .................................................... 116,132 HÜKMÜN AÇIKLANMASININ GERİ BIRAKILMASI/SEÇENEK YAPTIRIMLARA ÇEVİRME VE ERTELEME YASAĞI ...............................................................138 HÜKÜMLÜNÜN CEZAEVİNDE HAKARET SUÇUNU İŞLEMESİ ...................................... 64 HÜRRİYETİ BAĞLAYICI CEZA.......................................................................................................... 124 HÜRRİYETİ TAHDİT SUÇU ............................................................................................................. 111 HÜVİYET CÜZDANI VE NÜFUS TEZKERESİ PASAPORT RUHSATNAME İLMÜHABER ŞAHADETNAME VE BEYANNAMELERDE SAHTEKARLIK ............................................................................................ 143 I-İ İCRA CEZA MAHKEMESİ HAKİMİNİN HAKARET FİİLİNİ İŞLEYİP İŞLEMEDİĞİ ........................................................................................................................... 69 KAVRAMLARA GÖRE ARAMA İNDEKSİ 235 SAYI: 1 İCRAİ HAREKET ...................................................................................................................................106 İLANEN TEBLİĞ ..................................................................................................................................165 İLLİYET BAĞI BULUNDUĞU EYLEMİN KASTEN ÖLDÜRME OLDUĞU ......................... 89 K-L KAÇAK ELEKTRİK KULLANIMI ...................................................................................................... 113 KAÇAK PETROL................................................................................................................................... 128 KAMU ALACAĞINDAN DOĞAN SORUMLULUK ..................................................................169 KAMU ALACAĞININ TAHSİLİNDEN DOĞAN SORUMLULUĞUN PAY DEVRİ SÖZLEŞMELERİYLE ORTADAN KALDIRILAMAYACAĞI ..............................169 KANUNİ TEMSİLCİNİN ADRESİNİN BİLİNMESİ ....................................................................165 KASTEN ÖLDÜRME ............................................................................................................................ 89 KASTEN ÖLDÜRMEYE TEŞEBBÜS ................................................................................................. 89 KİŞİLİK HAKKININ İHLALİ............................................................................................................... 146 KÜNT CİSİMLE KAFASINA VURULAN KİŞİNİN OLAYDAN ONYEDİ GÜN SONRA ÖLMESİ ..................................................................................................... 89 LİMİTED ŞİRKET ORTAKLIK PAYININ DEVRİ ...........................................................................169 M-N MAHKEMECE SUÇUN NİTELİĞİNDE HATA YAPILDIĞI ......................................................143 MALA ZARAR VERME ....................................................................................................................... 156 MÜHÜR BOZMA .............................................................................................................................. 122 MÜKELLEFİN YASAL OLMAYAN FİİLLERİ ................................................................................ 172 MÜKERRİRLERE ÖZGÜ İNFAZ REJİMİ ............................................................................ 120,150 MÜSTEŞARIN GÖREVİ KÖTÜYE KULLANMASI ................................................................... 106 MÜŞTEREK KARARNAME İLE YAPILAN ATAMALAR NETİCESİ SEBEBİYLE AĞIRLAŞMIŞ YARALAMA ........................................................106 .................................................................... 89 236 LEGES Kamu Hukuku Dergisi OCAK 2013 O-Ö ON NUMARA YAĞ SATIŞI ............................................................................................................. 128 ORMAN KANUNA AYKIRILIK ......................................................................................................... 80 ORTAKLIK PAYINI DEVREDEN LİMİTED ŞİRKET ORTAĞI .................................................169 ÖĞRETMENLİK KARİYER BASAMAKLARINDA YÜKSELME SINAVI ............................161 ÖZEL HAYATIN GİZLİLİĞİNİ İHLAL SUÇU ................................................................................ 146 ÖZEL HUKUK SÖZLEŞMESİ ............................................................................................................ 169 P-R PARA CEZASI ........................................................................................................................................132 PROPAGANDA MALZEMELERİNİN HAZIRLANMASI VE YERİNE ULAŞTIRILMASI .................................................................................................................... 49 RESMİ EVRAKTA SAHTECİLİK ........................................................................................................ 143 S-Ş SAHTE FATURA KULLANMAYA DAYALI CEZALI TARHİYAT ...............................................172 SANIĞIN ARACININ ÇEVRESİNDE UYUŞTURUCU MADDE ELE GEÇİRİLMESİ.................................................................................................................................. 84 SANIĞIN BOŞANMA DAVASINA İLİŞKİN TEBLİGATININ TEBLİĞİNDEN SONRAKİ GÜN KATILANIN SUÇ İHBARINDA BULUNMASI ................................................................................................................ 153 SANIĞIN BOŞANMA DİLEKÇESİNİN KATILANA TEBLİĞ EDİLDİĞİ GÜNÜN ERTESİ GÜNÜ KATILANIN SUÇ İHBARINDA BULUNDUĞU SANIĞIN BERAATINA KARAR VERİLECEĞİ ........................................................................................................................... 153 SANIK BEYANI ...................................................................................................................................... 64 SANIK HAKKINDA TÜM DAVA DOSYALARININ GETİRTİLMESİ ...................................122 SANIKLAR ARASINDA MENFAAT UYUŞMAZLIĞI.................................................................111 KAVRAMLARA GÖRE ARAMA İNDEKSİ 237 SAYI: 1 SAVUNMALARININ AYNI MÜDAFİİLER TARAFINDAN YAPILAMACAĞI .................111 SİLAH SAYILAN CİSİM ........................................................................................................................ 89 SİLAHLA TEHDİT VE İZİNSİZ SİLAH TAŞIMAK SUÇU ..........................................................111 SİLAHLI TERÖR ÖRGÜTÜNE ÜYE OLMAMAKLA BİRLİKTE ÖRGÜT ADINA SUÇ İŞLEME .......................................................................................................... 138 SİLAHLI TERÖR ÖRGÜTÜNE YARDIM ETMEK......................................................................... 49 ŞANTAJ SUÇU ......................................................................................................................................120 ŞARTLA TAHLİYE SÜRELERİYLE İNFAZ REJİMİNİN FARKLI OLMASI ........................ 124 ŞİKAYETÇİ VEKİLİNİN HAKİME HAKARET DAVASI AÇMASI ............................................ 69 ŞİRKETTEN TAHSİL İMKANI KALMAYAN AMME ALACAĞI.............................................165 ŞÜPHEDEN SANIK YARARLANIR İLKESİ ................................................................................... ŞÜPHENİN SANIK LEHİNE YORUMLANMASI 84 ...................................................................... 113 ŞÜPHENİN SANIK YARARINA DEĞERLENDİRİLMESİ ........................................................153 T TAHLİYE SIRASINDA EVİN MÜTEMMİM CÜZLERİNİ DE SÖKEREK GÖTÜRMEK ..................................................................................................................... 156 TEHDİT SUÇU ..................................................................................................................................... 120 TEKERRÜRE ESAS ALINAN SABIKA ........................................................................................... 132 TERÖR ÖRGÜTÜNÜN PROPAGANDASINI YAPMA ........................................................... 138 TERÖR SUÇLARI ..................................................................................................................................138 TEŞEBBÜS ................................................................................................................................................ 49 TOPLAM CEZA SÜRESİ ÜZERİNDEN TAHLİYE TARİHİNİN HESAPLANACAĞI ...............................................................................................................................124 TUTANAK İLE TESPİT EDİLEN HAKARET FİİLİ ........................................................................ 64 U-Ü 238 LEGES Kamu Hukuku Dergisi OCAK 2013 UYUŞTURUCU MADDE TİCARETİ ............................................................................................... 84 UZMAN ÖĞRETMEN ÜNVANI .................................................................................................. 161 ÜÇLÜ İMZAYI GEREKTİREN MÜŞTEREK KARARNAME ...................................................106 V-Y-Z VERGİ ZİYAI CEZALI TARHİYATIN TERKİNİ İSTEMİ ............................................................. 172 YARGILAMA GİDERİ ............................................................................................................................ 69 YÜKSEK LİSANS EĞİTİMİ ZİNCİRLEME SUÇ ................................................................................................................ 161 ...............................................................................................................................122
Benzer belgeler
Eki buraya tıklayarak görüntüleyebilirsiniz
hesaplanan vergi tutarlarının 10 Yeni Kuruşa kadarki kesirleri dikkate alınmaz.”, 14 üncü maddesinin birinci fıkrasında ise, “Kağıtların Damga Vergisi bu Kanuna ekli (1) sayılı tabloda yazılı nispe...
Detaylı"5237 Sayılı YTCK`da Kastın Unsurları ve Türleri
School of Economic and Social Studies, University of East Anglia, Norwich, Great Britain.
Detaylısuçun maddi unsurları
Goodrich’in global hırsları olmaksızın, onun tartışma konusu edindiği hermenötik geleneğin tüm önermelerinin tanımlamalarının doğruluğuna karar veremem. Ancak çağdaş hermenötikte çok önemli bir isi...
Detaylı