HUKUK DERGISI 2.indd

Transkript

HUKUK DERGISI 2.indd
İÇİNDEKİLER
HUKUKİ MAKALELER
 Gadamer, Hermenötik ve Hukuk
Dr. Timothy O’Hagan
Çev. Prof. Dr. Muharrem KILIÇ…...............…...........................................................11
 Günümüz Batılı Politik Yaklaşımlara Etkisi
Bağlamında İngiliz Yararcılığı / UTILITARIANISM
Prof. Dr. Ahmet GÜRBÜZ…........................…..............................................................19
 Uluslararası Ceza Divanında Yargılama Usulü
Sinem SAÇKAN ….............................................................................................................. 27
 Yeni TCK’da Suç İşlemeye Teşebbüs
Av.M.İhsan DARENDE…................................................................................................34
CEZA HUKUKU
 Silahlı Terör Örgütüne Yardım Etmek - Eylemi
Gerçekleştirmeye Elverişli Hareketin
İcrası - Propaganda Malzemelerinin Hazırlanması
Ve Yerine Ulaştırılması - Teşebbüs …...........................................................................49
 Hükümlünün Cezaevinde Hakaret Suçunu
İşlemesi - Sanık Beyanı - Tutanak İle Tespit Edilen
Hakaret Fiili….......................................................................................................................... 64
 İcra Ceza Mahkemesi Hakiminin Hakaret Fiilini
İşleyip İşlemediği - Beraat Eden Sanığın Kendisini
Vekille Temsil Ettirmesi Durumunda Sanık Lehine
Vekalet Ücretine Hükmedilmesi Gereği - Şikayetçi
Vekilinin Hakime Hakaret Davası Açması - Hakaret Yargılama Gideri…................................................................................................................. 69
 Bozma İlamına Uyulmasına Karar Verilmesi - Orman
Kanuna Aykırılık - Çelişkili Karar …................................................................................80
 Extacy Haplarının Sanığın Aracına Yakın Mesafede
Bulunması - Sanığın Aracının Çevresinde Uyuşturucu
Madde Ele Geçirilmesi - Uyuşturucu Madde
Ticareti - Şüpheden Sanık Yararlanır İlkesi …......................................................... 84
 İlliyet Bağı Bulunduğu Eylemin Kasten Öldürme
Olduğu - Kasten Öldürme - Neticesi Sebebiyle
Ağırlaşmış Yaralama - Kasten Öldürmeye Teşebbüs - Künt
Cisimle Kafasına Vurulan Kişinin Olaydan Onyedi Gün
Sonra Ölmesi - Silah Sayılan Cisim…............................................................................89
 Müsteşarın Görevi Kötüye Kullanması - Müşterek Kararname
İle Yapılan Atamalar - Üçlü İmzayı Gerektiren Müşterek
Kararname - İcrai Hareket…..........................................................................................106
 Savunmalarının Aynı Müdafiiler Tarafından
Yapılamayacağı -Sanıklar Arasında Menfaat
Uyuşmazlığı - Hürriyeti Tahdit Suçu - Silahla Tehdit Ve
İzinsiz Silah Taşımak Suçu …..........................................................................................111
 Elektrik Kesme İşlemi Hakkında Belirsizlik - Kaçak
Elektrik Kullanımı - Şüphenin Sanık Lehine Yorumlanması …......................113
 Ağır Netice Nedeni İle Ceza Verileceği - Hayati Tehlike
Ve Kemik Kırığının Meydana Gelmiş Olması - Hükmün
Açıklanmasının Geri Bırakılması…..............................................................................116
 Tehdit Suçu - Şantaj Suçu - Cezanın İnfazı - Mükerrirlere
Özgü İnfaz Rejimi …........................................................................................................... 120
 Mühür Bozma - Zincirleme Suç - Hukuki Kesinti - Sanık
Hakkında Tüm Dava Dosyalarının Getirtilmesi…................................................122
 Hürriyeti Bağlayıcı Ceza - Şartla Tahliye Süreleriyle
İnfaz Rejiminin Farklı Olması - Cezaların Ayrı İnfaz
Rejimine Tabi Olması - Toplam Ceza Süresi Üzerinden
Tahliye Tarihinin Hesaplanacağı …............................................................................124
 Kaçak Petrol - Akaryakıta Dönüştürülmüş Petrol
Ürününün De Kaçak Petrol Olarak Değerlendirileceği - On
Numara Yağ Satışı…........................................................................................................... 128
 Tekerrüre Esas Alınan Sabıka - Para Cezası - Cezanın
Ertelenmesi - Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılması …..........................132
 Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılması/Seçenek
Yaptırımlara Çevirme Ve Erteleme Yasağı - Silahlı Terör
Örgütüne Üye Olmamakla Birlikte Örgüt Adına Suç
İşleme - Terör Örgütünün Propagandasını
Yapma - Terör Suçları….................................................................................................... 138
 Resmi Evrakta Sahtecilik - Hüviyet Cüzdanı
Ve Nüfus Tezkeresi Pasaport Ruhsatname
İlmühaber Şahadetname Ve Beyannamelerde
Sahtekarlık - Mahkemece Suçun Niteliğinde
Hata Yapıldığı - Fazla Ceza Tayini …............................................................................143
 Evlilik Resimlerinin Fotoğrafçılık Yapan Sanıkça
Yayınlandığı - Fotoğrafların İşyerinin Vitrininde
Bulundurulması - Özel Hayatın Gizliliğini İhlal
Suçu - Kişilik Hakkının İhlali …......................................................................................146
 Mükerrirlere Özgü İnfaz Rejimi - Adli Para
Cezası - Hırsızlık Suçundan Hakkında Para
Cezasına Hükmedilen Sanığın Cezasının Mükerrirlere
Özgü İnfaz Rejimine Göre Çektirilmesine
Karar Verilemeyeceğinin Gözetileceği …................................................................150
 Şüphenin Sanık Yararına Değerlendirilmesi - Çocuğun
Basit Cinsel İstismarı - Sanığın Boşanma Davasına
İlişkin Tebligatının Tebliğinden Sonraki Gün Katılanın
Suç İhbarında Bulunması - Sanığın Boşanma Dilekçesinin
Katılana Tebliğ Edildiği Günün Ertesi Günü Katılanın
Suç İhbarında Bulunduğu Sanığın Beraatına Karar
Verileceği…............................................................................................................................. 153
 Tahliye Sırasında Evin Mütemmim Cüzlerini De
Sökerek Götürmek - Mala Zarar Verme - Hırsızlık - Eylemin
Mala Zarar Verme Değil Hırsızlık Suçunu Oluşturacağı ….............................156
İDARE HUKUKU – VERGİ HUKUKU- ANAYASA HUKUKU
 Uzman Öğretmen Ünvanı - Öğretmenlik Kariyer
Basamaklarında Yükselme Sınavı - Yüksek
Lisans Eğitimi ...................................................................................................................... 161
 Şirketten Tahsil İmkanı Kalmayan Amme Alacağı - İlanen
Tebliğ - Kanuni Temsilcinin Adresinin Bilinmesi - Amme
Alacağı ....................................................................................................................................165
 Ortaklık Payını Devreden Limited Şirket
Ortağı - Limited Şirket Ortaklık Payının Devri -Kamu
Alacağının Tahsilinden Doğan Sorumluluğun Pay
Devri Sözleşmeleriyle Ortadan Kaldırılamayacağı - Kamu
Alacağından Doğan Sorumluluk - Özel Hukuk Sözleşmesi.........................169
 Sahte Fatura Kullanmaya Dayalı Cezalı Tarhiyat - Alışların
Sahte Faturalarla Belgelendirdiğinin Açık ve Somut Bir
Şekilde Ortaya Konulması Gerektiği - Vergi Ziyaı Cezalı
Tarhiyatın Terkini İstemi - Faturanın Sahte Olup
Olmadığı - Mükellefin Yasal Olmayan Fiilleri .................................................... 172
ÖNEMLİ BİLGİLER
 Kıdem Tazminat Tavanı ................................................................................................. 181
 Dönemler İtibariyle Asgari Ücret ............................................................................ 182
 Asgari Ücret ve Yasal Kesintiler .................................................................................182
 2013 Yılı Asgari Ücret ve Yasal Kesintiler ...........................................................183
 Ücret ve İşverene Maliyetleri .................................................................................... 185
 Kapıcılar İçın Asgari Ücretın Hesabı ve İşverene Maliyeti
.......................... 186
 Asgari Ücret Uygulamasında Yeni Dönem .......................................................... 186
 2013 Yılında Asgari Geçim İndirimi tutarları ..................................................... 187
 Yıllık Ücretli İzin Süreleri ............................................................................................... 187
 İhbar Tazminatı (akdin Fesfinde Bildirim Süreleri) ........................................ 187
 İşsizlik Sigortası Primi .................................................................................................... 188
 Gelir Vergisi Tarifesi ........................................................................................................ 188
 Katma Değer Vergisi Oranları .................................................................................... 189
 Kurumlar Vergisi Oranları ............................................................................................ 189
 Vergi Usul Kanununa Göre Yeniden Değerleme Oranı ................................ 189
 Yasal Faizler Ve Yürürlük Süreleri ............................................................................ 190
 Ticari Temerrüt (Avans) Faiz Oranları ................................................................... 190
 Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun›a Göre Gecikme
Zammı Oranları ................................................................................................................. 192
 Kira Artışına Yargıtay’ca Uygulanan Endeksler ................................................ 192
 Enflasyon Oranları (%) (Tuik Verilerine Göre) .................................................. 193
 Enflasyon Oranları (Aylara ve Yıllara Göre) ........................................................ 193
 Değerli Kağıt Bedelleri .................................................................................................. 197
 2013 yılı Damga Vergisi Tutarları ............................................................................ 198
 Yargı Harçları Tarifesi...................................................................................................... 201
 Noter Harçları .................................................................................................................... 207
 Vergi Yargısı Harçları ...................................................................................................... 209
 Tapu Ve Kadastro Harçları .......................................................................................... 210
 Avukatlık Asgarî Ücret Tarifesi Genel Hükümler ............................................. 215
 Avukatlık Ücret Tarifesi ................................................................................................ 219
 CMUK Avukatlık Ücret Tarifesi .................................................................................. 223
 Üretici Fiyat Endeksi (2003-100) (ÜFE) ................................................................ 224
 Üretici Fiyat Endeksi (2003-100) (TÜFE) ............................................................. 224
 HUMK Ve İİK Parasal Sınırları .................................................................................... 225
 İYUK Parasal Sınırları ...................................................................................................... 225
 5271 Sayılı Ceza Muhakemesi Kanun’unda Süreler ...................................... 228
 Yargıtay’ın Yeni Telefon Rehberi
.............................................................................. 230
ARAMA İNDEKSLERİ
 Kanun Maddelerine Göre Arama İndeksi
 Kavramlara Göre Arama İndeksi
…..................................................... 232
………….................................................................. 233
SAYI: 1
GADAMER, HERMENÖTİK ve HUKUK 11
GADAMER, HERMENÖTİK ve HUKUK1
Dr. Timothy O’Hagan2
Çev. Prof. Dr. Muharrem KILIÇ3
Ronald Dworkin’in, A Matter of Principle (1985) ve Law’s Empire (1986)
adlı yapıtlarının yayınlanması, hermenötiği, hukuk sisteminin ikincil öneme
sahip bir sorunu olmaktan çıkarıp, temel sorunu haline getirmek suretiyle
Anglo-Sakson hukuk biliminin merkezine taşımıştır. “Hermenötik devrimin”
septik eleştirileri, politik spektrumun her noktasında, hukuki hermenötiğe
karşı yıllardır adetlere bağlılığın (conventionalism) güçlü bir savunucusu olan
Nigel Simonds’un inatçı muhafazakarlığına terk edilmiş olan ‘Eleştirel Hukuk’
çalışmalarında ortaya çıkmıştır. Hala onun eleştirisi, Dworkin’in cevabını
beklemektedir.
Hukukî hermenötik bir çok alanda eleştirilebilir. Ancak, Peter Goodrich’in
yapmış olduğu radikal eleştirinin bir yanılgı içerisinde olduğu kanaatindeyim.
“Traditions of interpretation and the status of the legal text” (Legal Studies,
1986, 6/1, 53-69) adlı makalesi, tarihsel alanı açısından global, eleştirel-politik
çıkarımları açısından ise spesifiktir. “Hukuk geleneği yazılı bir gelenektir ve
sonuç itibariyle metinsel anlamların tahlili üzerinde odaklanmıştır” (53)4
teziyle başlar ve şöyle devam eder:
hukuk çalışmasının tarihsel olarak imtiyazlı formları, hukukla yazılı
bir dil olarak, hukuksal anlamlarla metinsel bir anlam olarak ilgilenir ve
kanun yorumuyla bir metinsel güçler sorunu, hukukun yazılı (scriptural)
kodifikasyonuna bir geçiş ve onun bilgisi olarak ilgilenir... Hukuksal yorumun
tarihsel deneyimi, geçerli metinsel anlamların filolojik ve gramatik yönden
yeniden inşasının muhteşem bir deneyimini oluşturur.
Bu ilkeye bağlı olarak Goodrich, “hukuksal çalışmaların yorumlamaya ilişkin
temel niteliğini”, yorumları (hermenötiğin, temel olarak karşılaştırılabilen
1
Timothy David Brendan O’HAGAN “Gadamer, Hermeneutics and Law”, Archiv Für Rechts-und
Sozialphilosophie (ARSP), sy. 76-2, Stuttgart 1990, s. 197-202. Daha önce çevirisi yayımlanmış
olan bu makale, çeviride yapılan bazı tashihleri ile birlikte yeniden yayınlanmaktadır.
2
School of Economic and Social Studies, University of East Anglia, Norwich, Great Britain.
3
Akdeniz Üniversitesi Hukuk Fakültesi, [email protected]
4
Metindeki sayfa referansları Goodrich’in Legal Studies dergisinde yayımlanan makalesinin
sayfa numaralarıdır.
12
LEGES Kamu Hukuku Dergisi
ŞUBAT 2013
modern varyantı olarak da bilinen) üç kategoride analiz eder; ilki betimleyici
(descriptive), ikincisi tartışmacı (polemical), üçüncüsü ayırıcı (contrastive).
Goodrich’e göre hermenötik, ilgili yasaya uygulandığı zaman, “şunları
gerçekleştirmeyi amaçlayacaktır:
[I] i. yazılı hukuku birleştirecek,
ii. imtiyazlı bir hukuksal metin yaratacak,
iii. bu metne hukuk doktrini yasa statüsünü atfedecek ve
iv. üniter ve
v. tek anlamlı (univocal),
vi. egemen iradenin yazıtı ortaya çıkacaktır.”
“Yorum...
[II] i. orijin itibariyle dinsel,
ii. teknik açıdan otoriter,
iii. linguistik (dilbilimsel) yönden doğruluğu ispat edilemez
iv. politik ön varsayımlardır.
[III] ‘Tartışmacı savın’ temeli, [II] hermenötik ve hukuksal anlam
politikasına dayanan hukuksal yorum monologuna meydan okuyan ‘retorik
analiz’ arasındaki zıtlığa dayanır.”
Goodrich’in global hırsları olmaksızın, onun tartışma konusu edindiği
hermenötik geleneğin tüm önermelerinin tanımlamalarının doğruluğuna karar
veremem. Ancak çağdaş hermenötikte çok önemli bir isim olan Gadamer’in
bir okuması olarak makalenin çok ciddi eksiklikleri bulunmaktadır. Özellikle
[I] [vi], Gadamer’in hermenötiğinde yer almadığı gibi, ona ters düşmektedir.
Goodrich’in Gadamer’i okuması şöyledir:
Yazılı metin, hermenötik açıdan, daha öncesinde yorumda olduğu gibi,
basit olarak öncel bir konuşmanın (speech) ifadesidir, otoriter iradenin
belirtisi: “yazımın işaret dili, gerçek konuşma diline dayanır... Bütün yazım,
bir tür yabancılaşmış konuşma (alienated speech) ve onun işaretleri konuşma
ve anlama geri aktarılmak zorundadır...” [Gadamer]. Diğer bir ifadeyle,
hermenötik, “doğru sözün” (full speech) veya rasyonel yazarın kendisel
mevcudiyeti (self-presence) ya da metnin geçerli (valid) kaynağının yeniden
keşfedilmesi için kurallar ortaya koyar. (66)
Goodrich, bu sözlere ve daha önce bağlam dışında zikredilen sözlere kasıtlı
olarak yanlış anlam vermiştir.
[Onu] edebiyatı anlamak, öncel olarak bir kişinin uzak geçmişi muhakeme
etmesi demek olmayıp, söylenmiş olan üzerinde mevcut bir ilgiye sahip
olmaktır. Gerçekte bu, kişiler arasındaki -okuyucu ve yazar (olasılıkla tümüyle
bilinmeyen bir kişidir) arasındaki- ilişki ile ilgili değil, metnin bize ulaştırdığı
iletişimin paylaşımı ile bağlantılıdır...
...yazarın ve spesifik olarak kendisine hitap edilen alıcıdan kopuşunun, ona
kendisel bir yaşam sunduğu sürece, yazım hermenötik gerçekliğin merkezidir.
Yazımda belirlenmiş olan kendisini, aleni olarak okuyabilen herkesin eşit bir
paya sahip olacağı anlam alanına yükselir. Elbetteki, dile oranla yazım ikincil
SAYI: 1
GADAMER, HERMENÖTİK ve HUKUK 13
bir fenomen olarak gözükür [italikler eklenmiştir]. Yazımın işaret dili sözün
asli diline müracaat eder. Ancak, yazılabilir nitelikte olan bir dil, doğası gereği
kesin biçimde ârizî değildir. Daha doğrusu, bu yazılabilir olma niteliği, sözün
kendisini, onda kendisini ifade eden anlamın pür idealitesinde bulması
gerçeğine dayanmıştır... Yazılı bir şeyin anlaşılması, geçmişteki bir şeyin
yeniden üretilmesi olmayıp, mevcut bir anlamın paylaşımıdır.5
Özetle Gadamer’in yaklaşımı, bir metnin anlamının onun yazarının
iradesine indirgenmesine ters düşmektedir. “Yazılı işaretler söz ve anlama geri
dönüştürülmelidir” derken Gadamer, yorumcular olarak bizi, yazarın “orijinal”
söylenmiş sözcüklerini araştırmaktan öte, bir diyalogda bizi etkileyen anlam
taşıyıcıları olan yazılı sözcüklerle ilgili olmaya çağırıyor.6
Bu noktanın önemi, hukuka uygulandığı zaman, özellikle de anayasa
hukukuna uygulandığı zaman kendini gösterir. Goodrich’in Gadamer’i okuma
tarzı doğru olsaydı, Gadamer’in, anayasal kuralların kurucularının iradelerinde
izine rastlanmayan herhangi bir yorumu yasaklayan anayasa hukukçuları ile
aynı görüşte olmuş olduğu ortaya çıkacaktı.
Bütün bunlar Dworkin’in Law’s Empire adlı yapıtı ile daha bir açıklık
kazanmıştır. Kitabında Dworkin doğru olarak hermenötik yaklaşımın yazarların
iradeleri üzerinde yapılan bir araştırmaya indirgenemeyeceği üzerinde
vurguda bulunur. Bunun yerine yargı, “form ya da tarzının en mükemmel
olası örneği oluşturması için bir nesne veya pratik üzerinde bir gayeyi empoze
eden”, “yapısalcı (constructive) yorumu” amaç edinir ya da edinmelidir.7 Aynı
zamanda Dworkin, yapısalcı yorumun pratiğini, en azından çağdaş AngloAmerikan bağlamında, ilerlemeci liberal politik yaklaşımların benimsenmesi
ile birleştirir. Bu ikisi arasında zorunlu bir uygunluğun varlığını ileri sürmez:
doğrusu kişi, bir reaksiyoner politik ideolojiyi yansıtan, reaksiyoner
yorumlayıcı semboller topluluğunu paylaşan, ancak 1787 ya da 1791 tarihleri
arasındaki var olan -otoriter- iradelerin redaksiyonist programına kendilerini
adamamış olan bir grup Amerikan Yüksek Mahkeme yargıçları tahayyül
eder. Fakat gerçekte Amerikan Yüksek Mahkemesinin yakın geçmiş tarihi,
nispeten redaksiyonist olan muhafazakarların (yargıçlar ve yorumcular) ve
5
H.-G., Gadamer, Truth and Method, (translated and edited by Garrett Barden and John Cumming), The Seabury Press, New York, 1975, s. 353-354.
6
Gadamer’in açık bir biçimde reddettiği, sistematik bir eleştiriye konu ettiği bir düşünceyi,
Goodrich’in ona atfetmesi inanılmazdır: “Hiç bir yerde anlama salt olarak, bir sanat yapıtının yaratıcısı, bir fiilin faili, bir hukuk kitabının yazarı, ya da başka bir şey olsa bile, yazarın neyi “kastettiği”
(meant), manasına gelmez. Mens auctoris, şayet yorumcu salt tekrar etmek yerine gerçekten
anlamak isterse, onun hareket etmesi gereken ya da buna zorunlu olduğu anlama ufkunu sınırlamaz.” H.-G., Gadamer, Philosophical Hermeneutics, (translated and edited by David E. Linge),
University of California Press, Berkeley, 1976, s. 210.
7
Dworkin, Ronald Myles, “Law’s Empire”, Belknap Press of Harvard University Press, CambridgeMassachusetts, 1986, s. 52.
14
LEGES Kamu Hukuku Dergisi
ŞUBAT 2013
nispeten yapısalcı olan ilerlemecilerin tarihidir. Bunun en çarpıcı örneğini
ölüm cezası oluşturur. “Zalimâne ve olağan dışı cezaları” yasaklayan Sekizinci
Yasa değişikliğinin mimarları, bunun ölüm cezasını kapsamına almasını
istememişlerdir; ancak beşinci kanun değişikliği “ağır veya çirkin suçlar” için
belli bir prosedür belirlemiştir. Bununla birlikte ilerlemeci Yüksek Mahkeme
sekizinci yasayı (ve on dördüncüyü) yapısalcı bir yorumla, ölüm cezasını
anayasaya aykırı bulmuştur. Cezanın savunucuları kanun değişikliğinin
mimarlarının iradelerine dönüşe çağrının çığırtkanlığını yaptılar.8 Dworkin
gibi, yapısalcıların çoğu ileri demokratik ortamlarda yaşayan normal ve
seçkin vatandaşların, genel moral-politik standartları az çok paylaştıkları,
içselleştirdikleri ve aynı zamanda dönüşümlülük (reflexion) ve evrensellik
(universalization) yoluyla az çok geliştikleri, genişledikleri, derinleştikleri ve
ilerledikleri bir toplum yaratabilecekleri konusunda optimist bir düşünceye
sahiptirler. Yapısalcıların bu optimist düşünceleri onları, derinliğin, olası
uzlaşmazlığın, görüş ayrılıklarının varlığını tanımalarına engel olmamıştır.
(Şu anda göreceğimiz üzere, hukuksal-anayasal düzeyde böyle uzlaşımsal
bir toplumun var olacağı noktasında Gadamer, olasılıkla Dworkin’den daha
az emindir.) Ancak, kusurlu bir biçimde bizim pozitif hukuk sistemlerimiz
toplumu, anlaşmazlıkları hukuk kurallarıyla mahkemeler ve yargıçlar
aracılığıyla çözmeye girişen bir toplum olarak düzenler. Bu organlar -mahkeme
ve yargıçlar-, yorumsamacı bir toplumun içinde yorumla ilgileneceklerdir.
Nispeten genel ve soyut olan bazı kural ve prensipleri spesifik somut olaylara
uygulayacaklar, alt mahkemeler ve diğerlerinin hükümlerinin uygunluğu
üzerinde karar vereceklerdir. Bu prosesin hermenötik anının (hermeneutics
moment) istenilen hale konulamayacağı, Dworkin’in derin anlayışının bir
ürünüdür. Onun daha güçlü olan diğer yorumsama olasılığının sırasıyla, her
bir meseleye “doğru bir yanıtın” varlığı ya da kesinlikle doğru bir çözüme
dayandığı iddiası, daha düşük bir katiyet düzeyinde temellendirilmiştir.
Goodrich, [I], [vi], yazarın irade yanlışını, sistematik bir biçimde Gadamer’e
isnat edilen genel muhafazakar yaklaşımı, tutarlı açıklama yoluyla, Gadamer’e
8
“Senior Liberal” (New York Times’ın haberinde, 30 Mart, 1987) Yargıç William J. Brennan Jr.’ın
devamlı olarak, “pozitif ayrımcılık, hamilelik izni, özürlü ve siyasi sığınmacılara karşı yapılan ayırım
konularında Reagan idaresine muhalif olan”, önemli yasa değişikliklerinde yapısalcı bir yorum
tarzı benimsemiştir. Yargıç Lewis F. Powell Jr.’ın (“Yüksek Mahkemenin ideolojik bölünmüşlüğünün ortasında kalan kişi,” NYT 26 Nisan, 1987) istifası ve onun yerine sıkı bir Reagan taraftarının
atanması ile liberal yapısalcılık muhtemelen sona ermiştir. Yapısalcılığın kapsamlı bir eleştirisi için
Raoul Berger’in, Death Penalties: The Supreme Court’s Obstacle Course, Cambridge Massachusettes: Harvard University Press 1982, adlı yapıtına bakınız. Yazar Yüksek Mahkemenin Sekizinci
Yasa Değişikliğini “etkinci” yorumu nedeniyle, “insanların… yanlış bir biçimde kendi adlarına ölüm
cezalarının yasalaştırılıp yasalaştırılamayacağı konusunda karar verebilme haklarının ellerinden
alındığını” ileri sürer.
SAYI: 1
GADAMER, HERMENÖTİK ve HUKUK 15
ait olmayan bir terminolojiye bağlar. Böylece Gadamer’in, hermenötiğin
metni “çözümleyici ve aracı olma” (aufschlieben, vermitteln)9 görevine sahip
olduğu şeklindeki ifadesini, taraflı bir biçimde Goodrich şöyle açımlamıştır:
Gadamer’e göre hermenötik, dinsel ve hukuksal kültürün yazılı
anlatımlarını, yeniden toplar, çevirir ve yorumlar... Günlük dilde (ordinary
language) var olmayan anlamları çevirir ve yeniden eski haline geri döndürür.
(65) [italikler bana ait]
Muhafazakar saldırı, bir takım ithamları içeren iddialara vurguda bulunur.
Böylece, hermenötik ve dinsel metinlerin yorumu ([II] [i]) arasındaki tarihsel
bağ, “otoriter teknikleri” bir taahhüt ima etmek için kabul edilmiştir ([II] [ii]).
Gadamer’in mirasçısı olduğu Alman Protestan geleneğinde hermenötik,
tersine anti-otoriter bir rol üstlenerek, otonomiye vurguda bulunmasına
rağmen, özgün yorumsama geleneği içinde yorumcunun öznel serbestliği
değildi. Goodrich’in, Gadamer’in yaklaşımını özetinde, bir yandan
metnin “hermenötiksel ufuklar” merkezî düşüncesine, diğer yandan da
yorumsamacıya dönük herhangi bir referans bulunmamaktadır:
Kısaca yorumsama, bireyin kendi ön yargılarını kullanmak suretiyle,
metnin anlamının gerçekten bizimle konuşabilmesini sağlamaktır... bir
yorumsamacı ufku elde etmek, “ufukların birleşimini” gerekli kılar... “Kendisi
içinde” doğru olan her hangi bir yorum olamaz, çünkü her yorum metnin
kendisiyle ilişkilidir... Her yorum kendisinin ait olduğu hermenötik duruma
uyum sağlamalıdır.10
Dolayısıyla, Gadamer’de hermenötik, ne yazarların iradelerine bağlı olarak
metinleri yorumlamayı esas alır, ne de imtiyazlı yorumculara otorite atfeder.
“Metnin öneminin bir bütün olarak kavranabileceğini” ileri sürer11 ve bu
iddiaya dayalı olarak Goodrich [I] [iv], [I] [v]’i ve [II] [iii] söylemiştir. Burada
bir kaç uyarı sözcüğü zorunludur. Metinlerin birliği iddiasına meydan okumak
ve onların tek merkezden düzenlemeyen (decentred) doğasını vurgulamak
yapıbozumcu dairelerde gerçekten revaçtadır.12 Derrida’ya yapılan ritüel
referanslardan ayrı olarak, Goodrich bu varsayımı çürütmek için, bağımsız
bir argüman sunmaktadır. Yalnızca, metinsel birliğin kendisinin varsayılan
otoriter irade birliğine dayanması gerektiği varsayımını içeren yanlış iddiayı
tekrar eder.
Şimdi, belirli bir yargısal yetkinin pozitif hukuk sistemi bağlamında,
“yasanın” birleşmiş bir metne tümüyle benzer olmayacağını düşünmek için
9
Gadamer, Truth and Method, s. 157. Gadamer, Wahrheit und Methode, Mohr Siebeck Verlag,
3. Baskı, Tübingen 1972, s. 147.
10
Gadamer, Truth and Method, s. 358-359.
11
Gadamer, Truth and Method, s. 359.
12
Metinsel birlik iddiasının, dilbilimlerde hermenötik gelenekle sınırlandırılmamış olduğuna
işaret edilmelidir. Aynı zamanda metinsellik ve metinsel bağlılık modelleri, (M. K. A. Halliday, R.
Hasan, Cohesion in English, 1978).
16
LEGES Kamu Hukuku Dergisi
ŞUBAT 2013
geçerli nedenler bulunmaktadır. Gadamer’in kendisi bu konuda septiktir:
Hukuksal hermenötiğin genel hermenötik bağlam dahilinde olduğu
aşikardır... Hukuk ve bireysel olay arasındaki mesafe mutlak olarak sabit bir
biçimde gözükmektedir... Somut olaylara uygulanması için bağımsız fiili (free
play) serbest kılan hukuksal kodifikasyon prosesinde kaçınılması imkansız
bir kusurdur (imperfection) bu, öyle ki bu bağımsız fiil prensipte, istendiği
zaman herhangi bir alana yöneltilebilecektir. Aslında, doğası gereği hukukî
düzenleme, genel anlamda hukukî düzen, bu tür bağımsız fiili serbest kılacak
ölçüde “esnek” olarak gözükür.13
Gadamer, bizim var olan toplumlarımızın herhangi birinin tümüyle bir
yorumsamacı hukuksal toplum ya da mevcut hukuksal sistemlerimizin
birleşmiş bir hukuksal metin şeklinde belireceği tezini kabul etmez.
Goodrich’in üçüncü hermenötik tanımlaması, “retorik analizin” tersine,
araştırma konusu yaptığı [II] için dayanak sunma noktasında oldukça
karmaşıktır. Klasik tezleri bir düzene sokan Goodrich, “retorik analiz”, “sözün
fonksiyonel olarak kabul edildiği... kurumsal pratiklere öncülük ve rehberlik
ettiği... kendi doğası gereği topluma bağlanan, çalışmanın açık bir politik
yorumuydu” (68). Saussurean-Chomskiyan terminolojiyi karmakarışık bir
biçimde çalan Goodrich şöyle devam eder:
Retorikçiler için dil, doğuştan sosyaldir... gramer ya da dil (langue)
idealitesi (ideality) olarak değil, daha çok söz\konuşma (parole) veya dilin
kullanımı (performance) olarak bir kompleks (complex) ve tabakalar haline
gelmiş kullanımdır (usage).
Şimdi Goodrich burada ne tür tezatlara düşmüştür? Retorikçilerin dili sosyal
olarak kabul etmeleri, yorumcuların onu asosyal olarak gördüklerini ima eder
mi? Ancak bu ne anlama gelebilir? Onların dili münferit, özel (private) olarak
gördükleri anlamına mı? Fakat bu oldukça gariptir. Ayrıca Goodrich’in zikrettiği
klasik yazarlar, tabii olarak var olan dil\söz (langue\parole), dil yeteneği\dil
kullanımı (competence\performance) terimlerini kullanmamışlardır. Şayet
kullanmış olsaydılar, bu terimlerin mucitleri olan Saussure ve Chomsky gibi,
onlar bunları dilin alternatif genel nitelemeleri olarak değil de, tamamlayıcı
parçaları olarak kullanırlardı. Bu son dönem yazarların terminolojisinde, birey
dile (langue) sahip olduğu için sözü (parole) kullanabilir; bireyin dili kullanımı
onun dil yeteneğine dayanır. Retoriğin kaynakları ikna etme (persuasion)
tekniklerini öğrettiği, tabii ki doğrudur ve bu nedenle bunlar özellikle “spesifik
bir dinleyicinin” nitelikleriyle ilgilidir. Goodrich’e göre daha açık bir biçimde
[I] [iv]ve [I] [V]’ in yanlışlıklarını görmek durumundayız:
herhangi spesifik bir tarzı veya dinleyiciyi tercihi reddinde, açık bir biçimde
retorik analiz yazılı kaynağın birliği ve tek anlamlılığına dayalı yorumsamacı
düşünceyi (exegitical conception) yapıbozumuna uğratır (deconstruction)...
Aynı zamanda retorik analizin devrimci doğasına zıt olarak yorumsamacı
Gadamer, Truth and Method, s. 470-471.
SAYI: 1
GADAMER, HERMENÖTİK ve HUKUK 17
muhafazakarlığı (conservatism) da görmek durumundayız. Ancak böyle bir
içgörü şu sonucu doğurur. Bu, “tek” bir anlama gereksinim duyan belirli bir
dinleyiciye yönelen bir söz olgusunun sonucu değildir: tamamen tersidir.
Özetle, “teknik” doğası nedeniyle, klasik retorik ve onun modern varyantları,
örneğin reklamcılık, herhangi bir amaç için kullanılabilirlik sağlayan politik bir
tarafsızlığa sahiptirler.
Sonuç olarak, Gadamer ilksel hermenötiğin amacı olan diyaloğu, tatmin
edici yorum modelinin merkezî noktası olarak kabul etmişken, Goodrich’in
sözde retorik “analizin” niteliği olan ve hermenötikte yer almayan diyalog
düşüncesini yeniden eski konumuna getiriyor olması tuhaftır. Ayrıca, Gadamer
karşı kutup olmaksızın inandırıcı bir biçimde bunu tartışmıştır:
beşeri dilselliğin (human linguisticality) retorik ve hermenötik yönleri
tümüyle birbiri içine girer. Eğer anlama ve ittifak (consent) konu edilen bir
sorun ve temel unsurlardan değilse, ne konuşmacı ne de konuşma sanatı
olacaktır; şayet düzeni bozulmuş ve bir karşılıklı konuşma (conversation)
içerisinde yer alan karşılıklı anlama yoksa, araştırılması ve tekrar ortaya
konulması gereken hermenötik görev olmayacaktır. Bu, bunu kavramadaki
başarısızlığımızın belirtisi ve modern çağda, mükemmeli organize eden ve
mükemmel bir biçimde organize edilmiş bilgi (information) ile düşünen insan
yaşamının artan kendine yabancılaşmasının (self-alienation) kanıtıdır... 14
Goodrich üzerine yapılan bu yorumlar, merkezi bir sorun olan
yorumsama dairesinin kapanması konusunu kapsamına almaz. Habermas
gibi, hermenötik kavrayışı ciddiye alırım; çünkü “anlama -nasıl kontrol
edilmiş olduğu önemli değil- kolayca yorumcunun gelenekle olan ilişkilerini
geçemez”.15 Birey tüm entellektüel geleneği atlamaya çalışırsa, akla
(reason) değil, anlamsızlığa (void) adım atmış olur. Habermas’ın işaret ettiği
üzere, bilimsel realizmle hermenötiğin sağduyulu eleştirisi, oldukça dar
görüşlü yorumsama geleneklerinden başka tümünün bilimsel buluşlarla
ilişkilendirilerek, modifiye edildiğine işaret etmek durumundadır. Bu itiraza
yanıt olarak hermenötiğin uç savunucuları “gelenek çerçevesinin dışına
taşan herhangi bir gönderim sisteminin(örneğin, bilim) kendisinin “geleneğin
uygunluğu dışında... meşrulaştırılması gerektiğini iddia ederek, “hermenötik
deneyimi mutlaklaştıracaklardır”. Ve bu bizi yorumsama dairesi içinde
hapsetmiştir. Habermas’ın belirttiği üzere biz bu tuzaktan yalnızca belli bir
takım pratiklerle, özellikle de politik pratik, doğal bilimsel pratikle meşgul
olma yoluyla kurtulabiliriz. Böyle yapmakla, şeylerin (things) “dilin ardı sıra
gittiğini” keşfederiz.
Empirik bilimler basit olarak keyfi bir dil oyununu temsil etmez. Onların
dili, teknik maharetin sabit üstünlük noktasından... yorumlar. Bunlar
14
Gadamer, Philosophical Hermeneutics, s. 25.
Habermas, Jürgen, “A Review of Gadamer’s Truth and Method, (ed. Fred R. Dallmayr and
Thomas McCharty), Understanding and Social Inquiry, University of Notre Dame Press, Notre
Dame-Indiana, 1977, s. 357.
15
18
LEGES Kamu Hukuku Dergisi
ŞUBAT 2013
yoluyla yaşamın doğal koşullarının olgusal sınırlamaları toplum üzerinde
yansımasını bulur. Elbette, empirik bilim kuramlarının ifadeleri sırası ile son
meta-dil olarak günlük dile (ordinary language) işaret eder; ancak üstün
doğa (mastering nature) tekniklerini mümkün kılan eylemler sistemleri, aynı
zamanda bir bütün olarak toplumun kurumsal çerçevesi üzerinde geri tepkir
ve dili değiştirir.16
Doğa bilimlerinde, pratik mevcut sözvarlıkları hamle yapar. Her özel
bilimde kullanılan gözlem ve deneyim, aynı zamanda diğer bilimlerle
olan karşılıklı etkileşim, o bilim dilinde değişimlere zorlar. Bütün bilimsel
çalışmaların merkezinde, modellerin konstrüksiyonu, analojiler ve metaforlar
yer alır. Bazı metaforlar “literal” olur: diğer bir ifadeyle onların literal olarak
doğru olduklarını yani bunların şeylerin gerçekliğine tekabül ettiklerini
keşfederiz. Ötekiler metaforik olarak kalırlar veya terkedilmişlerdir.17 Öyleyse,
mutlaklaştırılmayan “ılımlı” (moderate) hermenötik duyarlılık şudur: bütün
anlama etkinliği yorumu içerir ve tüm yorumlar yorum kurallarını gerektirir,
ancak bu kurallar, bunların harici unsurları olan, “dilin ötesinden” (behind
language) gelen mantıksız (brute) faktörler tarafından modifiye edilmiştir.
Sırasıyla bunlar yorumu gözlerler, fakat bunlar yorumun ürünü değildirler. Bu
ayırımı hukuka uygulayarak, mutlaklaştırılmasını (absolutize) reddederken,
hukuksal hermenötik duyarlılığı kabul edebiliriz. Hukuksal yorumsama
alanı sıkı bir biçimde kapatılmış değildir, ancak diğer alanlarla etkileşim
halindedir. Tabii ki Dworkin, bunun farkındaydı. Gerçekte, prensipte hukuksal
yorumsamanın esasını ortaya koyarken, hukuksal hermenötiğin sona
ermesinin imkansız olduğunu açıkça ifade eder: “Anayasa, hukuksal ve moral
meseleleri, kompleks (complex) moral problemlerin yanıtına dayalı olan bir
hukuk meşruiyeti yapmak suretiyle, birbirini kaynaştırıyor”.18 Taking Rights
Seriously (Hakları Ciddiye Almak)19 adlı yapıtında Dworkin, Birleşik Devletler
Anayasasında hukuk ve ahlak arasındaki “kaynaşım” ve yargıçların kendilerini
“kurumsal moralite” ile bir tutma yeteneği (capacity) düşüncesini çok canlı
tutmuştur. Hukuksal yorumsama ve bilimsel bilgi arasındaki ortak yüzeyin, hiç
bir zaman onun çok ciddi bir ilgi alanı olmadığı kesinlikle doğrudur. Halbuki,
kendi özgün çerçevesi içerisinde, Taking Rights Seriosly adlı yapıtından
oldukça yeni çalışmalara kadar, Dworkin’in projesi, kapalı mutlaklaştırılmış
(absolutized) hermenötikten öte, açık bir yönde gelişme göstermiştir.
Hermenötiğin bu tanımlama ve açımlaması savunulabilir. Kesinlikle bu,
Goodrich’in eleştirisini zedeleyici değildir.
16
Habermas, “A Review of Gadamer’s Truth and Method”, s. 360-361.
Tarih ve bilim felsefesinde bu proses konusunda zengin bir literatür bulunmaktadır. Bunun en
önemli katılımcı düşünürleri şunlardır; Ian Hacking, Rom Harre, Mary Hesse ve Pietro Reondi.
18
Dworkin, Taking Rights Seriously, (1978), s. 185.
19
Eserin Türkçe çevirisi için bkz., Dworkin, Ronald, Hakları Ciddiye Almak, (çev. Ahmet Ulvi Türkbağ), Dost Kitapevi, Ankara 2007.
17
SAYI: 1
GÜNÜMÜZ BATILI POLİTİK... 19
GÜNÜMÜZ BATILI POLİTİK
YAKLAŞIMLARA ETKİSİ BAĞLAMINDA
İNGİLİZ YARARCILIĞI / UTILITARIANISM
Prof. Dr. Ahmet GÜRBÜZ
Dicle Üniversitesi Hukuk Fakültesi Hukuk felsefesi
ve Sosyolojisi Anabilim Dalı
GİRİŞ
Kanımızca günümüz Batı siyasetinin temelini oluşturan, özelde “İngiliz
Yararcı (Faydacı) Okulu” genelde ise “Yararcılık (Faydacılık) Teorisi /
Utilitarianism” denilen ahlaksal, siyasal ve hukuksal düşünce biçiminin, ahlak
ve hukukun özü, kaynağı ve temel ereğinin ne olduğuna ilişkin yaklaşımlarının
kavranması, irdelenmesi ve değerlendirilmesi büyük önem taşımaktadır.
Yararcılık (Faydacılık) Teorisi / Utilitarianism, temel olarak İngiliz
düşünürlerince sistemli bir biçimde ortaya konup savunulmuş olduğundan
dolayı, İngiliz düşüncesinin özelde Batı, genelde dünya düşünce biçimi ve
yaşamına bir eklentisi/katkısı olarak nitelendirilebilir.
İngiliz felsefesi Avrupa felsefesinden oldukça farklı bir yol izlemiştir. Bunun
nedeni, deneyciliğin (ampirizm) İngiliz karakterinin temelini oluşturmasıdır.
Karakterleri doğrultusunda, sadece gözlem ve deneye dayanmayı ilke edinen
İngiliz düşünürler, bunu, hem bilgi teorisi alanında ve hem de apriori (mutlak
geçerli) ilkeleri yadsımak biçiminde, ahlâk alanında benimsemişlerdir. Doğa
bilimleri konusundaki deneyci ve duyumcu bilgi edinme yöntemini ahlâk ve
hukuk alanına aktarmaya çabalayan yararcılar, gözlem yoluyla, tüm insanların,
yaşamlarında hazza ulaşmaya çabaladıklarının görülebildiğini, dolayısıyla, bu
durumun aynı zamanda bir ahlâksal ve hukuksal değer olması gerektiğini
savunarak temel düşüncelerini biçimlendirmişlerdir.
A. YARARCI KURAMIN TEMEL SAVLARI
“Doğa, insanoğluna iki egemen temel kural koymuştur; elem
ve haz. Ne yapmamız gerektiğini ve ileride ne yapacağımızı bu
iki temel kural belirler. Bunlar yaptığımız her şeyde, söylediğimiz
her sözde, tüm dü-şüncelerimizde bizi yönlendirirler, bize
egemendirler... Bir kimse bunların hükümranlığını yadsımak,
bunlardan vazgeçmek savından bulunabilir ancak gerçekte bu
kişi, her zaman için onların etkisi altındadır, bunlara mahkumdur.” 1
1
Bentham, 125.
20
LEGES Kamu Hukuku Dergisi
ŞUBAT 2013
İngiliz yararcı okulunun kurucusu ünlü İngiliz düşünürü Jeremy Bentham’dan
alınan bu alıntı, O’nun hazcılık konusundaki açıklığını ve bunu bir dogma (nas
/ mutlak kabul) olarak algıladığını açıkça ortaya koymaktadır. Bentham, kesin
bir dille, doğanın, insanlığı acı ve haz adlı iki despot efendinin boyunduruğu
altına soktuğunu; onların boyunduruğundan kurtulmak için yapılan her
denemenin, sadece bu boyunduruğu bize göstermeye ve onu doğrulamaya
yaradığını; bu despotlar karşısında yapılabilecek tek şeyin ne yapmamız
gerektiğini belirlemek olduğunu söyleyerek; bundan, “yarar ilkesinin” yani
“olabilen tüm koşullar altında olabildiğince çok mutlu olmanın” insan eylem
ve davranışlarının amacı ve ereği olması gerektiği sonucuna varmaktadır.
Yararcı kuram, ahlaka ilişkin görüşlerini deneyci bir yöntemle yani reel
olguyu kriter alarak oluşturmaktadır: “Ahlaken iyi”nin ne olduğu sorusuna
yanıt bulabilmek için, insan yaşamını gözlemlemek gerekir. İnsanların
yaşamını gözlemlediğimizde, tüm insanların, yaşamın başından sonuna
kadar tüm istek ve çabalarının ereğinin mutluluğu çoğaltmak, eş deyişle
hazza kavuşmak ve acıdan kaçınmak olduğunu görürüz. Böylece yararcılığın
çıkış noktasının dayandığı ilke, olanaklı tüm eylemler arasında doğru olan
eylemin olabildiğince en yüksek ölçüde mutluluğa götüren eylem olduğu
kabulüne dayanmaktadır. Öyle ki Bentham bu mutluluk ya da haz durumunun
niceliksel olarak hesaplanabileceğine ve bu paralelde bir mutluluk
çizelgesinin çıkarılabileceğine bile inanır. Bentham, bu bağlamda, ahlâkın
yerine mutluluğun bütçesini dengeleyecek bir sanat getirmek gerektiğini ileri
sürerek, gerçek bir haz aritmetiği kurmak istemiştir. Fontonelle’in, asılmak
üzere olan bir suçlunun önünde söylediği şu ünlü söz, haz aritmetiğini
somutlaştırır:2 “İşte hesabını yanlış yapmış bir adam!”.
Bentham’ın en başta gelen takipçisi John Stuart Mill, yararcılığa yüklemeye
çalıştığı çelişkili düşüncelerinin de bir sonucu olarak, birçok düşünürü ya da
düşünceyi “yararcı” olarak nitelendirme eğilimine girmiştir. Bu bağlamda,
Aristo’yu “akıllı bir yararcı” olarak nitelendiren Mill, İsa’nın söylediklerinin
yararcı doktrinin düşüncelerini içerdiğini ileri sürerek, yararcılığı, “İsa’nın Altın
Kuralının bilimsel formülü” olarak düşünmüştür.3 Mill, İsa’nın ılımlı yolunda
yararcı ahlâkın özünü eksiksiz bir biçimde görebileceğimizi ileri sürmektedir.
O’na göre, İsa’nın Altın Kuralı olan “insanın, başkalarına, kendisine
davranılmasını istediği gibi davranması; kendisini sevdiği gibi komşusunu
sevmesi” yararcı ahlâkın ideal bir ilkesini oluşturmaktadır.4 Mill’e göre,
insanlığın çoğunluğu yararcı etkenlerle yönlendirilmekte olmasına karşın,
filozoflar, yanlış anlama nedeniyle bu öğretiye düşmanlık beslemektedirler.
Tanrının, yarattıklarının mutluluğunu istediğine inanan herkesin “imanlı bir
yararcı” olduğunu ileri süren Mill’e göre, tüm değerlerin temelini “en büyük
mutluluğun dile getirdiği yarar ilkesi” sağlamaktadır.5
2
Gregoire, 118 (dipnottan).
Ryan Introdoction, 20.
4
Bkz: Mill, 218.
5
Ryan Introdoction, 44,46.
3
SAYI: 1
GÜNÜMÜZ BATILI POLİTİK... 21
Bir eylemin değerinin belirlenmesinde ölçüt olarak benimsenen yarar
kavramı, bir şeyin çıkar, haz, avantaj ve mutluluk üretme eğilimi ya da acının,
mutsuzluğun önlenmesi eğilimi biçimindeki özelliğini dile getirmektedir. Yarar
kavramının hazla olan yakın ilgisi, burada açıkça ortaya çıkmaktadır. Yarar,
doğanın insanoğlunun yaşamında kendisine egemen kıldığı haz etkeninin, bir
değer olarak benimsenmesini ifade etmektedir. Bir şeyin kötülüğü önleme,
iyiliği elde etme eğilimi ya da özelliği olan yarar, aynı zamanda iyi kavramıyla
özdeştir. Çünkü iyi hazdan başka bir şeyi ifade etmemektedir Yararcı düşünce
biçimine göre. Yararcı kuram, aynı zamanda, yararı “en büyük mutluluk ilkesi”
olarak, eş deyişle “en büyük sayıda insanın en büyük mutluluğunu” sağlamak
için bir araç olarak ele alır. “En büyük sayıda insanın en büyük mutluluğu”
ilkesi, yetenekli bir yasa yapıcıya evrensel bir araç sağlamaktadır.6 Bu araç
sayesinde yasakoyucu, “usun ve hukukun elleriyle mutluluk örgüsünü
kurabilir”. Çünkü bu ilke, insanın temel niteliğini ve değer ve güdülerinin
her zaman ve her yerde geçerli kuramını sağlamaktadır. Diğer yandan Yarar
İlkesinin reel olarak her zaman geçerli sayılması ve salt bir değer ölçüsü olarak
alınması, aynı zamanda onun doğruluğunun kanıtı olarak gösterilir. İnsanların
büyük çoğunluğunun davranış ve eylemlerinde onu ölçü olarak benimsemiş
olmaları, yarar ilkesini bir değer ölçüsü olarak almamız için yeterli bir nedendir:
“Daha yüksek bir nedene dayanmayan ve fakat her çeşit eylem için tek ve
yeterli neden olan o nedeni gösteren, açıkça bu yarar ilkesinin kendisidir”.7
İngiliz yararcıları doğal hukuk’a karşı bir saldırı içine girmiş ve tüm doğal
hukuk ilkelerini, “boş ve anlamsız” kavramlar olarak nitelendirerek yarar
kavramına dayandırmak istemiştir. Yararcılar, hukukun kaynağı olarak, sadece
belli bir iktidarın emirlerini (politik erkin buyruklarını) ifade eden irade
açıklamasını kabul etmektedir. Bir toplum içerisinde, yasaları kim yapıyorsa
hukukun kaynağı da odur: Adalet, doğal hukuk v.b. şeyler yasa yapamadıklarına
göre bunlar, hukukun kaynağı olarak nitelendirilemez ve değerlendirilemezler.
Bütün bu soyut kavramlar, tamamıyla anlamsız ve aldatıcı olmaktan başka
hiçbir şeyi ifade etmemektedir. Bu bağlamda, ‘doğal haklar’ kavramı da açık
bir saçmalıktır; çünkü bireyin sahip olduğu haklar “doğal” değil yasa tarafından
verilmiş ya da müsade edilmiş haklardır. Böylece, ahlâk konusunda, olguların
gözlemlenmesini temel alarak insan davranışlarını belirleyen etkenin çıkar ya
da yarar düşüncesi olduğunu ileri süren Yararcı yaklaşımın, hukuk görüşünü
de aynı temele dayandırdığı anlaşılmaktadır.
İngiliz yaracılarının başını çeken Bentham, yararcı yaklaşımlar çerçevesinde
hapishanelerin düzenlenmesi sorunuyla da özel olarak ilgilenmiştir. Bentham,
bu bağlamda, “Panopticon” adını verdiği bir hapishane projesi hazırlamıştır.
Bentham’ın, bu hapishane projesiyle cezaevlerinde baskı ve işkenceye
engel olmak ve hapishane koşullarını insancıllaştırmak idealini güttüğü ileri
sürülmüşse de, Bentham’ın hapishanesinin, tutukluda iktidarın otomatik
6
7
Bentham, 423.
Bentham. 56.
22
LEGES Kamu Hukuku Dergisi
ŞUBAT 2013
işleyişini sağlayan bilinçli ve sürekli görülebilirlik durumu yaratmak işlevinde
olduğu bir realite olarak kendisini göstermektedir. Gerçekte, Bentham’ın
hapishanesi, tutukluların, bizzat kendilerinin de taşıyıcısı oldukları bir iktidar
durumunun içine alınmalarını sağlamak amacını gütmektedir.8 Foucault’nun
anlatımıyla, “Bentham’ın panopticon’unun ilkesi şudur; Çevrede halka
halinde bir bina, merkezde bir kule, bu kulenin halkanın iç cephesine bakan
geniş pencereleri vardır: çevre bina hücrelere bölünmüştür. Bunların her
biri binanın tüm kalınlığını kat etmektedir. Merkezi kuleye tek bir gözetmen,
her bir hücreye bir tutuklu, tutuklular tamamen bireyselleştirilmiş ve
sürekli olarak görülebilir durumdadır. Görülmeden gözetim altında tutmaya
olanak veren düzenleme, sürekli görmeye ve hemen tanımaya olanak veren
mekânsal birimler oluşturmaktadır... Tam ışık altında olma ve bir gözetmenin
bakışı, aslında koruyucu olan karanlıktan daha fazla yakalayıcıdır. Görünürlük
bir tuzaktır”.9 Bentham’ın, bu taslağı hazırlarken Le Vaux’un Versaillas’da
kurduğu hayvanat bahçesinden ilham alıp almadığını merak eden Foucault,
bunlar arasında bir özdeşlik görmektedir: “Panopticon bir krallık hayvanat
bahçesidir; bireysel dağıtımın spesifik gruplandırılması yoluyla hayvanın
yerine insan ve kralın yerine de kaçamak bir iktidar makinesi geçmiştir”.10
İngiliz yararcılarının temel hak ve özgürlüklere objektif değerler olarak
yaklaşmadıklarında hiç kuşku yoktur. Dahası onların temel insan haklarına
pek aldırış etmediği bile söylenebilir. Özellikle Bentham, bu bağlamda
İnsan Hakları Öğretisini büyük ölçüde küçümsemiş, “anlamsız ve saçma”
diye nitelendirmiştir. Fransız devrimcilerinin İnsan Hakları Bildirgesini
yayımlaması zamanında onu “metafizik” bir çalışma olarak nitelendiren
Bentham, bu bildirinin maddelerini “anlaşılmaz olanlar”, “yanlış olanlar”
ve “hem anlaşılmaz hem de yanlış olanlar” biçiminde üçe ayırmıştır.11 John
Stuart Mill’in dediği gibi, Bentham da dahil olmak üzere yararcılar, temel hak
ve özgürlüklere inandıkları için değil, yararlı bir yönetim sistemine inandıkları
için Liberal olmuşlardır.
1820-1903 yılları arasında İngiltere’de yaşamış olan Herbert Spencer,
yararcı görüşe kendi felsefesinin temeli olan “evrim” düşüncesini de ekleyerek,
kanımızca insanlık açısından en tehlikeli bir sonuca ulaşmayı amaçlamıştır.
Spencer’e göre, canlıların başlangıç durumundan yüksek ve dış ko-şullara
daha iyi uyarlanabilen çeşitli biçimlere doğru evrim göstermesi gibi, evren
de, bütünüyle ilkel kaos durumundan, örgütlenmiş durumlara doğru bir
evrim içindedir. Aynı durum insan için de geçerli olup, insan çabası da, kaba
istek ve anlaşmazlıkların kaos evreninden ussal ve toplumsal bir yapı evresine
doğru ilerlemektedir. Ne var ki insanların birçoğu, biyolojik ve tinsel yönden
“geri kalmış” olduğundan dolayı, hâlâ “atomlar zihniyetini” sürdürmekte ve
8
Foucault, 252.
Foucault, 251.
10
Foucault, 252.
11
Russel, 803.
9
SAYI: 1
GÜNÜMÜZ BATILI POLİTİK... 23
bunun sonucu olarak toplumsal yaşama uyarlanamamaktadırlar. Bu nedenle,
Spencer’e göre, bunlar için “ahlâksal” yasalar öngörmek gerekir. Ahlâkın
son amaç ve gayesini, yaşama yararlı olmak yani insan türünün korunma ve
gelişmesine yardımcı olmak biçiminde gösteren Spencer, bu nedenle, yaşama
uyum göstermeyi başarmış olan kimselere bundan yararlanmalarının da
sağlanması gerektiğini savunmakla “daha güç-lünün haklı olacağı” gibi bir
düşünceye yaklaşma tehlikesi içerisine girmektedir. Spencer, “yaşam kendi
kendini ayarlasın” derken bu düşüncelere yaklaşmaktadır. Spencer’in, değişik
kültürel evrimden geçmeleri nedeniyle insan ırklarının ahlâksal ve diğer
yetilerde birbirlerinden ayrı değerlendirilmeleri gerektiği yönündeki savları,
aşikâr bir biçimde, Batılı toplumları üstün tutmayı da içeren ırkçı yaklaşımlar
sergilemektedir. Spencer, bu yönlü savları çerçevesinde, kendi deyimiyle
“yabanılların (Avrupalı olmayan insanların)” Avrupalılara karşı ahlâksal olarak
daha aşağı bir düzeyde bulunduğunu bile ileri sürebilmiştir. Spencer’in bu
yaklaşımı; sağlıklı bir eğitim verildiğinde herhangi bir insan ırkının başka
ırkların yetenek ve başarılarına denk bir kapasiteye erişeceği yolundaki
çağdaş bilimsel kanıtlara ters düşmenin ötesinde, asıl olarak İngiliz Yararcı
Düşünürlerinin, kendilerinden saydıkları Batılı Toplumlara ve insanlığın bunun
dışında kalan diğer tüm kesimlerine hangi gözle ve niyetle baktıklarını açığa
vurması açısından çok önemli ve dikkat çekicidir.
Yararcılık Akımının çağdaş takipçisi ve yorumlayıcısı olarak nitelendirilebilen
bir diğer düşünür de çağdaş siyaset bilimcisi Karl Popper’dir. Karl Popper,
yararcılığın “en büyük sayıda insanın en büyük mutluluğu” ya da kısaca
“mutluluğu en çoğalt” formülü yerine, “herkes için kaçınılabilecek acıların
en az olması” ya da kısaca “acı çekmeyi en azalt” formülünün konmasını
önermektedir. “Herkes için kaçınılabilecek acıların en az olması” ya da “acı
çekmeyi en azalt” biçiminde ifade ettiği bu “basit” for-mül, Popper’a göre,
kamu politikasının temel ilkelerinden biri yapılabilir nitelikte olmasına
karşılık, “en büyük sayıda insanın en büyük mutluluğu” ya da “mutluluğu
en çoğalt” ilkesi “iyiliksever bir diktatörlüğü” türetmeye yatkındır.12 Eleştirel
olarak bakıldığında Karl Popper’in anlatım ve önerilerinin temel anlam ve
içerik olarak Bentham’ın kaba anlamdaki yararcılığıyla özde benzeşik olduğu
vurgulanmalıdır. Yararcılık akımının insanlık yaşamı ve tarihi açısından
taşıdığı en büyük handikap ve olumsuzluk; “mutluluğun çoğaltılmasını” ya
da Popper’in, temel anlamı saklı ifadesiyle “acının azaltılmasını” savunmak
değil, bunu yaparken bağlayıcı hiçbir nesnel ve insani kriter ve ilkeye bağlı
kalınmaması sorunudur. Sonuç olarak, kendisine sadece “mutluluğu artırmak”
ya da “acıyı azaltmak” kriterini temel ölçüt olarak alan ve bu bağlamda hiçbir
sınır ve nesnel ilke tanımayan bir anlayışı yansıtan yararcı felsefe, bu temel
belirleyici yapısından hiçbir zaman kurtulamamıştır.
12
Popper, 231.
24
LEGES Kamu Hukuku Dergisi
ŞUBAT 2013
B. YARARCILIK AKIMININ AHLAKSAL, SİYASAL VE HUKUKSAL ETKİLERİ
Günümüz Batılı toplum ve devletlerinin ahlaksal, siyasal ve hukuksal temel
yaklaşım ve anlayışlarının kökeninde İngiliz Yararcılığının olduğu söylenebilir.
Dahası, Dekartçı Okulun, bilgi teorisinde yaptıklarını siyaset, hukuk ve ahlak
felsefesinde de İngiliz Yararcılarının yaptığı bile ileri sürülmüştür. “En büyük
sayıda insana en büyük mutluluk, ahlâkın da yasaların da temeli budur”.
Yararcılığın dayandığı temel sav olan bu görüş, ondokuzuncu yüzyılın son
yarısından itibaren Britanya’daki egemen sınıfın düşüncesini belirlemiş
ve bu etki, özelde bu günkü Britanya toplumunda, genelde de tüm Batı
toplumlarında en etkili yaşam felsefesini oluşturmuştur.
Yararcılık akımının İngiliz düşünce yaşamında ele geçirdiği egemenlik
öylesine güçlü olmuştur ki, Adam Smith, Malthus ve Ricardo gibi ünlü liberal
ekonomistler de onun etkisinde kalarak, hukukun temel amacının “en büyük
sayıdaki insanın en büyük mutluluğunu” sağlamak olduğu biçimindeki yararcı
görüşe katılmış; buna karşılık ta, Bentham ve taraftarları, serbest ekonomi
ilkelerinin ekonomik alanda bireysel ve toplumsal mutluluk açısından en
olumlu koşulları yaratacağına inanmışlardır.
Çağdaş Anglo-Sakson akımının, tümüyle yararcı düşüncenin etkisi altında
olduğu söylenebilir. “Enstrümantalist görüş” te denilen bu akım, hukuku
salt bir araç olarak görmekte ve amacını da, sosyal dengenin sağlanması
ve bireysel yarar olarak belirlemektedir. Yararcılık ve demokrasiyi savunan
bu akım, hukukun insan eseri olduğunu, sosyal gelişme içinde ele alınması
gerektiğini ve hukukçuluğun bir sosyal mühendislik olduğunu ileri sürmektedir.
Böylece, çağdaş Amerikan yararcı akımlarının, hukuksal pozitivist düşünceyle
klasik yararcılığı birbiriyle yoğurma ve uzlaştırma çabası içinde oldukları
anlaşılmaktadır.
Yararcılık akımının düşünce sisteminin natüralist / biyolojik anlamda
doğalcı temel özellikleri göz önüne alındığında, yararcılık akımıyla diğer
benzer Batılı akımlar arasındaki bu ilişki ve etkileşimin daha da büyük olduğu
daha açık bir biçimde görülecektir. Asıl önemli ve dikkat çekici olan, natüralist
(maddi anlamda doğalcı) temel anlayışlı görüşlerin, günümüz Batı dünyasında
olduğu gibi, dünyanın diğer egemen güç ve toplumlarında da aynı biçimde
etkinlik ve hâkimiyetini sürdürüyor olmasıdır. Öyle ki, bu görüşlerin, günümüz
dünyasının güçlü ve egemen Batılı ve diğer toplum ve devletlerinin temel
politikalarını ve yaşam biçimlerini belirlediği ya da en azından etkilediği kesin
olarak söylenebilir. İnsan doğasına, dinsellik ve maneviyata ilişkin çok ayrı ve
karşıt görüşlerin egemen olduğu toplumların devlet siyasetlerinin, oldukça
birbirine benzer olması çok ilginç bir olgu olarak dikkat çekmektedir. 13
13
Gregoire, 118.
SAYI: 1
GÜNÜMÜZ BATILI POLİTİK... 25
SONUÇ
Yararcı düşünce, insan doğasına ilişkin tek taraflı ve eksik savını ileri sürmekle
yetinmemekte, tüm ahlâk ve hukuk felsefesini bu sav üzerine kurmaktadır.
Öyle ki “doğal olarak hazza ulaşma ereğiyle belirlenmiş insanın” bu, “doğal ve
gerçek” durumu, aynı zamanda bir “ideal, olması gereken, değer” derecesine
yükseltilmektedir. Hemen ilk bakışta, bu yöntem ve çıkarsamanın, insan hayatı
ve varoluşunda tüm anlamsal ve değere ilişkin olanın red ve inkâr edilmesi,
dışlanması tavrını ve tutumunu içerdiği açıkça ortaya çıkmaktadır. Çünkü bu
yaklaşımda, insan varoluşunun anlamını ifade eden “irade (istenç)” ve “tercih
(seçi)” unsurlarından yoksun diğer varlıkları belirleyen etkenlerin, “irade”
ve “tercih” sahibi insanı da belirlediği benimsenmekte ve böylece insan,
nedenler evreni ve zincirinin bir nesnesi ve tutsağı haline düşme durumuyla
baş başa bırakılmış olmaktadır.
Yararcı düşünce, insan doğası ve ahlâka ilişkin temel önermeleri
doğrultusunda, hukuku; adalet ve doğal hak gibi ahlâksal değerlere dayanan
özelliğinden soyutlayarak onu “egemen gücün iradesine” indirgemekte
ve amacını, “insan doğasının temel özelliği olan hazzı artırma” biçiminde
belirlemektedir. Bir zorunluluk sonucu, “bireysel yararla - toplumsal yarar”
arasındaki dengeyi sağlama sorunuyla karşılaşıldığında çözüm olarak
getirilen “en büyük sayının en büyük mutluluğu” ilkesi de, temel haz ve fayda
düşüncesiyle çelişmekten kurtulamamış ve “insanın, temel erek olan ‘kendi
hazzını’ artırmayı bırakıp niçin başkalarının hazzıyla ilgilenmesi gerektiği”
sorusu yanıtlanamamıştır. Anlam’a ve değer’e ilişkin ahlaki inanca ve ilkelere
dayanmadan bunun yanıtlanması beklenemez çünkü.
26
LEGES Kamu Hukuku Dergisi
ŞUBAT 2013
KAYNAKÇA
BENTHAM, Jeremy : A Fragment On Government and An Introduction
to The Principles of Morals and Legislation (ed.
Wilfrid Harrison), Basil Blackwel, 1948.
FAUCAULT, Michel : Hapishanenin Doğuşu (Çev. Mehmet Ali Kılıçbay),
Ankara-1992.
FRIEDMAN, W
: Legal Theory, Stevens and Sons Ltd., London-1947.
GREGOIRE, F
: Büyük Ahlâk Doktrinleri (Çev. Cemal Süreya),
İstanbul-1971.
MILL, John Stuart : Essays On Ethichs, Religion and Society (ed.
Robson-Sctt, J. Strachey), The Hoggort Press,
London-1962.
POPPER, Karl
: Açık Toplum ve Düşmanları, C. l, İkinci Basım (Çev.
Mete Tunçay), İstanbul-1989.
RYAN, Alan
: Introduction, Alan Ryan (ed): Utilitarianism and
Other Essays J. S. Mill and Jeremy Bentham, Penguin
Books, London-1987.
SAYI: 1
ULUSLAR ARASI CEZA... 27
ULUSLAR ARASI CEZA
DİVANINDA YARGILAMA USULÜ
Doğuş Üniversitesi Hukuk Fakültesi
4.sınıf Öğrencisi Sinem Saçkan
Divanın Yargılama Yetkisi:
1.Divanın Konu Bakımından Yargılama Yetkisi:
Uluslar arası Ceza Divanı Roma Statüsünün “Divanın Yargı Yetkisine Giren
Suçlar” başlıklı 5.maddesine göre: “Divan aşağıdaki suçlar üzerinde yargı
yetkisine sahiptir;
a)Soykırım Suçu
b)İnsanlığa Karşı Suçlar
c)Savaş Suçları
d)Saldırı Suçları”
Bu suçlar dışındaki suçlar divanın yargı yetkisine girmemektedir.
2.Divanın Kişi Bakımından Yargılama Yetkisi:
Uluslar arası ceza mahkemesi “devletleri” yargılamaz. Kişi sorumluluğu
esastır yalnızca gerçek kişiler yargılanabilir.
Statünün 25.maddesinde “Bireysel cezai Sorumluluk” başlığı altında
divanın gerçek kişiler üzerinde yargılama yetkisine sahip olduğu belirtilmiştir.
Bundan dolayı, örgütler ve devletler yargılama dışı bırakılmıştır.1
Statünün 26. Maddesinde “Divan, isnad olunan suçun işlendiği tarihte
18 yaşın altında olan hiçbir şahsı yargılamayacaktır.”denilmiştir. Böylece
suçu işlediği sırada 18 yaşının altında bulunan şahıs divan tarafından
yargılanamayacaktır.
3.Divanın Zaman Bakımından Yargılama Yetkisi:
UAC divanı madde 11 : “Divan, bu statü’nün yürürlüğe girmesinden sonra
işlenen suçlar üzerinde yargı yetkisini haizdir.
Bir devlet Statü yürürlüğe girdikten sonra taraf olursa, o devlet 12.
Maddenin 3. Fıkrasına göre bir deklarasyon yapmadıkça, Divan o devlet
1 Leila Nadya Sadat, “The New International Criminal Court : an Uneasy Revolution” 2000, s.381-474
28
LEGES Kamu Hukuku Dergisi
ŞUBAT 2013
için yargı yetkisini sadece Statü’ye taraf olduktan sonra işlenen suçlar için
kullanabilir.”
Bu hüküm uyarınca, Divan ancak 01 Temmuz 2002 tarihinden sonra
işlenen suçların failleri hakkında yargılama yetkisine sahiptir.
4.Divanın Yer Bakımından Yargılama Yetkisi:
Statünün 12. Maddesinde “Yargılama yetkisinin kullanılmasının ön
koşulları” başlığı altında, ikinci paragrafının (a) bendinde Divanın yer
bakımından yargılama yetkisini belirleyen hükümler bulunmaktadır. Buna
göre, aşağıdaki devletlerden bir veya daha fazlası Statü’ye taraf ise veya
3.fıkraya uygun olarak divan’ın yargı yetkisini tanımış ise, Divan 13. Maddenin
(a) veya (c) bentleri ile ilgili olarak yargı yetkisini kullanabilir:
(a) Sorun olan olayın ülkesinde meydana geldiği devlet, veya suç bir uçak
veya gemide işlenmişse gemi veya uçağın kayıtlı olduğu devlet;
(b) Suçlanan kişinin vatandaşı olduğu devlet
Yargılama Sürecindeki Temel İlkeler:
Yargılama sürecinde ceza hukukunun temel ilkeleri benimsenmiştir. Bu
ilkeler Roma Statüsünün 3.bölümünde düzenlenmiştir.
-Aynı suçtan iki ceza verilemez ilkesi: “Ne bis in idem”, aynı eylem ve
konudan dolayı mükerrer yargılama ve cezaya çarptırmaya izin verilmemesi
anlamına gelen bir Ceza Hukuku ilkesidir.2 Bu ilke, Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesinin adil yargılama hakkını düzenleyen Ek-7 numaralı protokolünün
4. maddesinde de yerini almıştır.3
-Kanunsuz ceza olmaz ilkesi: Statü’nün 23. Maddesine göre “ Divan
tarafından mahkum edilen şahsa ancak bu statüye göre ceza verilebilir.”
Bu ilkenin gereği olarak statünün 7. Bölümünde “Cezalar” başlığı altında
Divan tarafından yapılan yargılama sonucunda hangi cezaların verilebileceği
belirtilmiştir.
-Kanunsuz suç olmaz ilkesi: Statünün 22. maddesinin 1.paragrafında
belirtildiği üzere, işlediği sırada statü uyarınca suç sayılmayan eylem hakkında
söz konusu birey cezai olarak sorumlu tutulamayacaktır.
-Yargılamaya Konu Olan Birey Bakımından Geriye Yürümezlik İlkesi:
Statünün 24. maddesinin 1.paragrafındaki “hiç kimse statü yürürlüğe
girmeden önce işlediği eylemlerden dolayı cezai olarak sorumlu tutulamaz”
hükmü ile bireyin statü yürürlüğe girmeden önceki eylemleri divanın yargı
yetkisi dışında bırakılmıştır.
-Bireysel Cezai Sorumluluk İlkesi: Statünün 25. maddesinin 1.paragrafında
Divanın gerçek kişiler hakkında yargılama yapacağı belirtilmiştir. Böylece,
2
Yücel Oğurlu, “Ceza Mahkemesi Kararının Disiplin Cezalarına Etkisi ve Sorunu ‘Ne bis in
idem’ Kuralı”, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, (http://dergiler.ankara.edu.tr/dergiler/38/282/2575.pdf , Erişim Tarihi: 17.05.2012)
3
R.Murat, Önok, “Tarihi perspektifiyle uluslar arası ceza divanı”, 1.Baskı, Ankara, Turhan kitabevi, 2003, s.56.
SAYI: 1
ULUSLAR ARASI CEZA... 29
devletler, uluslar arası örgütler ve tüzel kişiler yargılama dışında bırakılmıştır.
Ayrıca suçun failinin bireysel olarak cezai yönden sorumlu olacağı ve statü
uyarınca cezalandırılacağı vurgulanarak çağdaş ceza hukukunun bireysel
sorumluluk ilkesi temel alınmıştır.4
-Cezai Sorumluluktan Kurtulma İlkesi: Cezai sorumluluktan kurtulma,
suç oluşturan eylemin gerçekleşmesine rağmen, bu eylemin failinin çeşitli
sebeplerle cezai yönden sorumlu tutulmama halidir. Cezai sorumluluktan
kurtulma sebepleri ya failin iredesini etkileyen sebeplerden ya da failin
eylemini hukuka aykırı olmaktan çıkaran koşullardan kaynaklanabilir.
Statünün 31. maddenin 1.paragrafında belirtilen cezai sorumluluktan
kurtulma sebepleri failin iradesi ile ilgilidir.Hukuka uygunluk halleri olarak
birinci halde meşru savunma ikinci halde zaruret hali söz konusudur. Statünün
31. maddesinin 1. paragrafının (c ) bendinde belirtilen haller, meşru savunma
ile ilgili düzenlemeler içermektedir.5
Statünün 31. maddesinin 1. paragrafının (d ) bendinde ise, zaruret hali
düzenlenmiştir.
Yargılama Süreci:
Uluslar arası ceza mahkemesini kuran roma statüsü, iki aşamalı bir
yargılama safhasını benimsemiştir.6 Anglo-Sakson Hukuk geleneğinden
etkilenen bu sistemde,
-Yargılama Dairesi öncelikle sanığın suçlu olup olmadığına karar verir.
Statünün 66.maddesinde de buna ilişkin suçsuzluk karinesi düzenlenmiştir.
Maddeye göre “Herkes, mahkeme tarafından suçluluğu ispatlanıncaya kadar
masum sayılır. Suçu kanıtlama külfeti savcıya aittir.”
-Yapılan duruşmalar neticesinde, sanığın suçluluğuna karar verilmesi
halinde yargılamanın 2.aşaması olan, cezanın belirlenmesi aşamasına geçilir.
Madde 62) Aksi kararlaştırılmadıkça yargılama, divanın mukim(bulunduğu,
ikamet ettiği) yerde yapılır.
Uluslar arası ceza mahkemesinin yargılama süreci 3 başlık altında
incelenebilir.
a)Soruşturma b)Yargılama c)Temyiz aşamaları.
Mahkeme savcısı, soruşturma aşamasında, dosya kapsamında ki olaylarla
ilgili bilgi, belge ve diğer delilerin toplanmasının yanı sıra sanık, mağdur ve
tanıkların mahkemeye çağrılmasından, ifadelerinin alınmasından sorumludur.
Yargılama ve temyiz süreci boyunca ise savcı, davacı tarafı temsilen, sanık
karşısında yer alır.
Yargılama Süreci ne zaman başlar?
-Uluslar arası ceza mahkemesi savcısı’nın,
4
1982 T.C. Anayasasında bireysel cezai sorumluluk ilkesine yer verilmiştir.
Ayrıntılı açıklamalar için bakınız, Vural Savaş-Sadık Mollamahmutoğlu, 1995, s. 624-626.
6
Yusuf, Aksar, Uluslararası Ceza Mahkemesi ve Uluslararası Ceza Usul Hukuku, Seçkin Yayınevi,
Ocak, 2003, s.113 .
5
30
LEGES Kamu Hukuku Dergisi
ŞUBAT 2013
-Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin, ya da
-Taraf devletlerin başvurusu halinde başlayan soruşturma süreci, savcı
tarafından hazırlanan iddianamenin ön-yargılama dairesince kabul edilmesi
halinde, sona erer ve yargılama süreci başlar.
Sanığın mahkûmiyeti veya beraati ile sonuçlanabilecek yargılamanın
ardından savcı kararı temyiz edebilir gerekli şartların varlığı halinde karar
düzeltme yoluna gidilebilir. Yargılama aşaması verilecek hükümle sona erer.
Yargılama, bölümünü oluşturan yargıçların arasından seçilecek 3 yargıç ile
yürütülür. Bu yargıçlar mahkemenin her aşamasında bulunmak zorundadırlar.
Yargılama Bürosu:
Ön-yargılama dairesinin iddianameyi onaylamasının ardından, dosya,
mahkeme başkanlığı tarafından oluşturulan Yargılama (Dava) Dairesine
iletilir. Dava Dairesi, dosyanın kendisine iletilmesinin ardından, taraflarla
görüşerek, adil ve süratli yargılama için gerekli usulü belirler. Daire duruşma
başlamadan, yargılama da kullanılacak dil veya dilleri belirleyerek taraflara
daha önce kendilerine iletilmemiş bilgi ve belgelerin iletilmesini sağlar.
Dava dairesi, yargılamayı adil ve süratli bir şekilde yürütmek, sanığın
haklarına tam olarak saygı göstermekle yükümlüdür. Aynı şekilde mahkeme,
tanık ve mağdurların güvenliğinin sağlanması ile fiziksel ve ruhsal sağlıklarının,
saygınlık ve özel hayatlarının korunması için uygun önlemleri almakla
yükümlüdür.
Roma Statüsünde belirlenen şartlar dışında yargılama aleni olarak
yapılır. Yargılama sonucunda, dava dairesi delileri ve tüm yargılama sürecini
değerlendirdikten sonra hüküm verir. Hüküm yazılı olacak, geniş ve gerekçeli
açıklamaları içerecektir. Verilecek karar sadece, yargılama sırasında sunulan
ve mahkeme önünde tarafların serbestçe tartıştığı delillere dayanır.
Statünün 74.maddesinin 3.fıkrasına göre, “yargıçlar hükmü oybirliği ile
vermeye çalışacaklardır, bu olmadığı takdirde karar alt çoğunluk ile alınacaktır.”
Statünün 76.maddesinin 2.fıkrasına göre, “yargılama sonuçlanmadan
önce, yargılama bürosu kendi isteği ile veya savcının veya sanığın talebi
üzerine, usül ve delil kurallarına uygun olarak ilave delil veya sunuşların
dinlenmesi amacıyla ek duruşma yapabilir.”
Yargılama sonucunda sanığın mahkûmiyetine karar verilmesi halinde,
sanığa verilebilecek ceza yargılama dairesi tarafından belirlenir.
Verilen ceza, kamuya açık şekilde ve mümkün olduğu takdirde sanığın
huzurunda açıklanacaktır.(madde 76/4)
Statünün 75.maddesine göre, “Divan, mağdurların zararlarının tazminat,
iade veya tedavi dahil karşılanması için ilkeler tespit edecektir. Bu konuyla
ilgili doğrudan sanığa talimat verilebilir.”
Suçun İkrarı Halinde Yapılacak İşlemler:
Eğer Kişi Suçunu Kabul Ederse Ne Olur?
Uluslar arası ceza mahkemesi, ikrarın savunma avukatı ile yeterli
görüşmelerden sonra gönüllü ve iradi olarak verildiği veya sanığın bu
SAYI: 1
ULUSLAR ARASI CEZA... 31
beyanının doğasını ve sonuçlarını anladığı konusunda yeterince tatmin
olmamışsa, ikrarı ya da suçlunun itirafını önemsememek görevi altındadır.
Eğer sanık herhangi bir baskı altında kalmaksızın iradi olarak ve bu
beyanının sonuçlarının farkında olarak yapmakta ise, ikrar delil niteliği taşır.
Sanığın Hakları:
Sanık Yakalanmadan Sonra Hangi Haklara Sahiptir?
Madde 67/1: Sanığın kendisine yöneltilen suçlamanın mahiyeti, nedeni ve
içeriği konusunda düzgünce ve ayrıntılı olarak bilgilendirilmesini garanti eder.
Madde 67/1 (b): Sanığın avukatı ile serbestçe görüşmesi ve savunmasını
hazırlamak için gerekli zaman ve imkânların tanınmasını şart koşar.
Ayrıca, sanığın maddi durumu yok ise ücretsiz hukuki yardım alabileceği
öngörülmektedir.
Tanıklık yapmaya veya suç ikrarında bulunmaya mecbur edilmemek, ispat
yükünü veya iddiayı çürütmek yükünü üstlenmeye mecbur olmamak hakkına
sahiptir.
Sanık UAC’de konuşulan dilleri anlayamıyorsa ücretsiz olarak tercüman
hizmetlerinden yararlanabilecektir.
İlaveten sanık, yasaya aykırı bir gecikme olmadan yargılanma, tanıkları
sorguya çektirme, tanıkların sorgusu sırasında savcı ile eşit şartlara sahip
olabilme ve yazılı/sözlü savunma ile kendi savunmasını yapabilme hakkına
sahiptir.
Mağdurların ve Tanıkların Korunması ve Yargılamaya Katılmaları:
Statünün 68.maddesine göre, divan, mağdur ve tanıkların emniyetinin,
fiziki ve ruhsal sağlıklarının, haysiyet ve özel hayatlarının korunması için gerekli
önlemleri alır. Bunu yaparken divan yaş, cinsiyet, sağlık ve suçun cinsellik
veya cinsiyete dayalı şiddet veya çocuklara yönelik şiddet gibi mahiyetinden
kaynaklanan bütün özellikleri dikkate alır.
Alınacak önlemler sanığın haklarını, adil ve tarafsız yargılanma haklarını
etkilemeyecektir.
Aleni duruşma ilkesine istisna olarak divanın yargılama büroları, tanıkları,
mağdurları veya sanığı korumak amacıyla yargılama safhasının bir kısmını
kapalı olarak yapabilir. Özellikle mağdurun cinsel şiddet mağduru ve
mağdurun çocuk olması halinde bu uygulamaya başvurulur.
Mağdurlar ve tanıklar birimi koruyucu önlemler, güvenlik düzenlemeleri,
danışmanlık ve yardım konusunda savcıya ve divana tavsiyelerde bulunabilir.
Delil ve bilgi sunulması bir tanığın veya ailesinin güvenliğini ağır bir
tehlikeye düşürecek nitelikteyse savcı yargılamanın başlamasından önceki
işlemler bakımından delil ve bilgileri sunmaktan imtina edebilir ve bunların
bir özetini sunmakla yetinebilir.
Deliller:
Madde 69: Her tanık tanıklıkta bulunmadan önce, tanıklık sıfatıyla vereceği
delilerin gerçek olduğuna dair söz verir.
Yargılama sırasında tanıklık, istisnai haller hariç olmak üzere bizzat yapılır.
32
LEGES Kamu Hukuku Dergisi
ŞUBAT 2013
Mahkeme, usul ve delillere ilişkin kurallara uygun olmak kaydıyla, bir tanığın
sözlü veya kaydedilmiş ifadesinin ses veya görüntülü kayıt teknolojisinden
yararlanarak veya belge veya yazılı tutanak şeklinde sunulmasına da karar
verebilir.
Taraflar, davayla ilgili delileri sunabilirler. Divan gerçeğin ortaya çıkması
için gerekli gördüğü bütün delillerin sunulmasını talep etmeye yetkilidir.
Divan, bir delilin kabul edilebilirliğine davayla ilgili olup olmadığına karar
verebilir.
Divan, usul ve delillere ilişkin olarak gizliliğe saygı gösterecek, gizlilikten
kaynaklanan ayrıcalıkları gözetecektir.
Divan herkesçe alenen bilinen gerçeklerin ispatlanmasını isteyemez, ancak
bunları göz önüne alabilir.
İnsan Haklarını İhlal Eden Deliller Aşağıdaki Hallerde Kabul Edilemez:
a) İhlal delillerin güvenilirliğine ciddi şüphe düşürmüşse,
b) Delillerin kabulü, yargılamanın saygınlığını ciddi şekilde zedeleyecek ise.
Adaletin Tecellisine Karşı Cürümler:
Divan, belirteceğimiz suçların kasıtlı olarak işlenmesi halinde bu suçlara
ilişkin yargı yetkisine sahiptir.
-Doğru söylemek yükümlülüğü altında iken, sahte tanıklık yapmak,
-Sahte delil sunmak,
-Bir tanığı çıkar sağlayarak etkilemek, bir tanığın hazır bulunmasına veya
ifade vermesine engel olmak veya müdahale etmek, bir tanığa karşı, ifade
verdiği için misillemede bulunmak veya delileri karıştırmak (bozmak) veya
toplanmasına müdahale etmek.
-Divanın bir memurunu görevlerini yapmaması veya eksik yapması için
ikna etmek veya zorlamak amacıyla engellemek
-Divanın bir memuruna karşı yaptığı görevler nedeniyle misillemede
bulunmak.
-Divanın bir memuru tarafından göreviyle ilişkili olarak rüşvet istemek
veya almak.
UAC madde 70/3: “Mahkûmiyete karar verilmesi halinde divan
tarafından beş yıla kadar hapse veya para cezasına yahut her ikisine birden
hükmolunabilir.”
Her taraf devlet, kendi adli soruşturma ve kovuşturma süreçlerinin
itibar ve güvenilirliğine karşı işlenen suçlara öngördüğü cezaları, suçun
kendi topraklarında veya kendi vatandaşlarından biri tarafından işlenmesi
halinde bu madde de belirtilen adaletin tecellisine karşı suçlara da teşmil
edecek(kapsamına alma) şekilde cezalandıracaktır.
Divanın talebi üzerine taraf devlet bu davayı, suçun kavuşturulması
amacıyla kendi adli makamlarına havale edecektir.
Ulusal Güvenliği İlgilendiren Bilgilerin Korunması:
Madde 72 de düzenlenmiştir. Bir devlet, ulusal güvenliğini ilgilendiren
herhangi bir bilgi ve belgenin yasal sürecin herhangi bir aşamasında
SAYI: 1
ULUSLAR ARASI CEZA... 33
açıklanacağını öğrenirse sorunun çözümü için müdahalede bulunabilir.
Buna ilişkin olarak sorunu çözmeye yönelik makul adımlar atılacaktır:
-Talebin açıklığa kavuşturulması veya değiştirilmesi,
-Aranan bilgi ve delilin ilintisi konusunda veya ilintili olmakla birlikte talep
edilen ülke dışında bir kaynaktan veya elde edilip edilemeyeceği konusunda
divanın tespiti,
-Bilgi veya delili değişik bir kaynaktan değişik bir şekilde elde edilmesi
-Yardımın sağlanabileceği şartlar konusunda anlaşma.
Sorunu işbirliği araçları ile çözme konusunda bütün adımlar atıldığında,
söz konusu devlet, ulusal güvenlik çıkarlarına aykırı olmaksızın bilgi ve
belgelerin sağlanmasının veya açıklanmasının hiçbir şart altında mümkün
olmadığı kanaatinde ise, nedenlerin açıklanması devletin ulusal çıkarlarına
başlı başına aykırı sonuç vermedikçe, kararının gerekçeleri ile birlikte Savcı’ya
veya Divan’a bilgi verir.
Bilgi ve belgenin açıklanmasının istendiği durumlarda:
-Divan, gizli ve tek taraflı celseler dahil devletin sunuş yapması amacıyla
daha fazla istişare talep edebilir;
-Divan, reddetme için gerekçe ileri sürülmesinin talep edilen ülkenin statü
altındaki yükümlülüklerine uymadığı sonucuna varırsa, kararının nedenlerini
belirtmek suretiyle hareket eder.
-Divan sanığın yargılanması sırasında bir olgunun var veya yok oluşuna
göre bu hususta bir sonuç çıkarabilir.
Dersim, Kahramanmaraş ve çorum olayları ve benzerleri ile 12 Eylül
darbesi sorumluları UCM’ye götürülebilir mi?
UCM’nin zaman bakımında yetki (ratione temporis) kuralları gereğince
mahkeme, 1 Temmuz 2002 tarihinden önce işlendiği iddia edilen suçlara
bakamaz. Kaldı ki henüz Türkiye, UCM’ye taraf bir Devlet değildir. Dolayısıyla
bu olayların, her ne kadar unsurları bakımından insanlığa karşı suçlar ya da
diğer suç kategorileriyle ilişkileri tespit edilse bile, faillerinin bulunup UCM’de
yargılanmaları gerçekçi görünmemektedir. Dersim olayları özelinde, UCM’de
sadece gerçek kişiler yargılanabileceği için 1937 yılında yaşanmış bazı olası
suçların yaşayan faillerini bulabilmek de ayrı bir sorunu oluşturmaktadır. Tüm
bu sorunlara karşın, bu konuların Türkiye gündemine gelerek tartışılması fayda
sağlayacaktır. Bir an için UCM’de yargılama yapılabileceği kabul edilse bile, bu
durumdan daha iyisi, tamamlayıcılık ilkesinin de bir gereği olarak Türkiye’nin
kendi yargılama sisteminin içinde bu davaların çözümlenmesidir. Böyle kadim
sorunlarını kendi yargı sistemi içinde çözebilen bir Devlete uluslararası yargı
makamları müdahale edemez, ancak yardım eder, destek olur. Tamamlayıcılık
ilkesinin konuluş amacı, UCM ve uluslararası ceza hukukunun da istediği
budur.7
7
Günal, Kurşun, “ 101 Soruda Uluslararası Ceza Mahkemesi”, 1.Baskı, Ankara, 2011, s.52.
34
LEGES Kamu Hukuku Dergisi
ŞUBAT 2013
YENİ TCK’DA SUÇ İŞLEMEYE TEŞEBBÜS
Av.M.İhsan DARENDE
5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun (YTCK) getirdiği en önemli değişikliklerden
birisi de, teşebbüs hükümlerine ilişkindir. 765 sayılı Türk Ceza Kanunu’na
(ETCK) kıyasla, birçok değişik düzenleme yer almıştır. Bu değişiklikleri ve
genel olarak suç genel teorisi içinde teşebbüs hükümlerini incelemekte yarar
bulunmaktadır.
Teşebbüs müessesesinde, hemen göze çarpan iki önemli değişiklik
bulunmaktadır. Bunlardan birincisi, tam-eksik teşebbüs ayrımının kaldırılmış
olmasıdır. Diğeri ise birinci değişikliğin de etkisiyle, gönüllü vazgeçmenin, icra
hareketlerinin bitmesinden sonra da uygulanabilir hale gelmesidir.
YTCK’nın 35. maddesi şöyle düzenlenmiştir: “(1) Kişi, işlemeyi kastettiği
bir suçu elverişli hareketlerle doğrudan doğruya icraya başlayıp da elinde
olmayan nedenlerle tamamlayamaz ise teşebbüsten dolayı sorumlu tutulur./
(2) Suça teşebbüs hâlinde fail, meydana gelen zarar veya tehlikenin ağırlığına
göre, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası yerine on üç yıldan yirmi yıla kadar,
müebbet hapis cezası yerine dokuz yıldan onbeş yıla kadar hapis cezası ile
cezalandırılır. Diğer hâllerde verilecek cezanın dörtte birinden dörtte üçüne
kadarı indirilir”.
Hükmün gerekçesi ise şu şekildedir: “Suça teşebbüste fail suçu tamamlamak
amacıyla hareket etmesine rağmen, elinde olmayan nedenlerden dolayı bunu
gerçekleştirememektedir. Bu durumda ise kişiye tamamlanmış suça oranla
daha az bir ceza verilmektedir. Ancak teşebbüs hâlinde karşılaşılan en önemli
sorunlardan biri, cezanın belirlenmesinde ‘eksik teşebbüs’ – ‘tam teşebbüs’
ayrımının esas alınmasıdır. Çünkü ‘eksik teşebbüs’– ‘tam teşebbüs’ ayırımında
her olaya uygulanabilen ve duraksamaya yer bırakmayan objektif bir ölçüt
bulunamamaktadır./ Bu nedenle suçun tamamlanamadığı durumlarda ceza
miktarı belirlenirken, yapılan hareketin ulaştığı gerçekleşme aşamasından
ziyade, fiilin doğurduğu zarar veya tehlikenin ağırlığı dikkate alınmalıdır.
Çünkü bir olayda icra hareketleri bitmemesine rağmen ortaya çıkan zarar
veya tehlike, icra hareketlerinin bitmesinden sonra meydana gelen zarar
veya tehlikeden daha ağır olabilir./ Özellikle silâhla yapılan ve tekrarlanan
hareketlerle gerçekleştirilmek istenen adam öldürme suçunda bu durum
söz konusu olmaktadır. Örneğin tabancasındaki mermilerden sadece birini
1
Prof. Haluk Tandoğan, Borçlar Hukuku Özel Borç İlişkileri Cilt: I/1 Sayfa: 68
SAYI: 1
YENİ TCK’DA SUÇ İŞLEMEYE TEŞEBBÜS 35
atıp mağduru yaraladıktan sonra engellenen fail, icra hareketleri bitmediği
için adam öldürmeye ‘eksik teşebbüs’ten dolayı, buna karşılık silâhındaki
tek kurşunu atıp mağdura isabet ettiremeyen fail, icra hareketleri bittiği için
‘tam teşebbüs’ten dolayı cezalandırılmaktadır./ Görüldüğü üzere 765 sayılı
Türk Ceza Kanunu ve Hükûmet Tasarısında yer alan ‘eksik teşebbüs’ – ‘tam
teşebbüs’ ayırımı adil olmayan bir cezalandırmanın ortaya çıkmasına neden
olmaktadır. Ayrıca belirtmek gerekir ki, bu ayırım, sırf hareket suçlarında
uygulanamamaktadır./ Belirtilen bu sorunların giderilmesi için, yabancı birçok
ceza kanununda olduğu gibi suça teşebbüste cezanın tespit edilmesinde,
‘eksik teşebbüs’ – ‘tam teşebbüs’ ayırımına maddede yer verilmemiş, adil ve
eşit bir cezalandırma bakımından, teşebbüs hareketinin meydana getirdiği
zarar veya tehlikenin ağırlığının esas alınması öngörülmüştür./ Buna göre,
suça teşebbüs durumunda hâkim, önce cezanın belirlenmesindeki ölçülere
göre temel cezayı saptayacak; daha sonra, bu konuya ilişkin hükümdeki sırayı
takip ederek teşebbüs hükmünü uygulayacaktır. Bu hüküm uygulanırken,
somut olayda ortaya çıkan zarar veya tehlikenin ağırlığı dikkate alınarak,
teşebbüse ilişkin hükümde belirtilen sınırlar arasında ceza belirlenecektir”.
Görüldüğü gibi kanun koyucu, gerekçede amacını açıkça ifade etmiştir:
Artık, eksik-tam teşebbüs ayrımı yapılmayacaktır. Önce, bu değişiklik için
mantıksal temel oluşturan önermeyi ele almak gerekmektedir. Buna göre,
mezkûr ayrım, adil olmayan sonuçlar verebilmektedir. Gerekçeye göre bunun
örneklerinden birisi, silahındaki çok sayıda mermiden birini atıp isabet
kaydeden ve fakat diğerlerini atamayan failin eyleminin “eksik teşebbüs”;
buna karşılık, tek mermisini atıp, isabet ettiremeyen failin eyleminin “tam
teşebbüs” olarak nitelendirilmesidir. Oysa bu örnekler, ne uygulamaya
uygundur, ne de öğretiye... Çünkü icra hareketlerinin bitmesiyle ilgili
olarak, öğretide birçok kriter geliştirilmiş olmasına rağmen, bunlardan hiç
birisinde, tabancayı ateşleyip isabet ettiren failin (başka mermileri bulunsa
da, bulunmasa da) icra hareketlerini tamamlayamamış sayılması söz konusu
değildir. Hatta öğretide baskın olan görüş, isabet kaydetmiş olmasa bile,
merminin ateşlenmiş olması halinde, icra hareketlerinin tamamlanmış
sayılması şeklindedir. Bunlar farklı gerekçelere dayansa da, sadece bu olgunun
(merminin ateşlenmiş olmasının), icra hareketlerini bitirdiği hususunda yaygın
bir görüş bulunmaktadır. Örneğin, Dönmezer-Erman’a göre, engel sebep
ortaya çıktığı anda fail, yaptığı hareketin bütün iz ve eserlerini silebilecek
durumdaysa, icra hareketleri bitmemiştir. Oysa tabanca ateşlendiğinde, iz
ve eserlerin silinmesi mümkün değildir. Bu sebeple, bu anda icra hareketleri
sona ermiş demektir1. Öğretide kabul edilen görüşe göre, icra hareketlerinin
tamamlanması ile tekrar edilmesi farklı kavramlardır. Ateşli silahla yapılan
her bir atış, başlı başına bağımsız bir icra hareketidir. Sonradan yapılan
atışlar, sadece, icra hareketlerinin tekrarlanması niteliğindedir2. Yoksa icra
1
2
Prof. Sulhi Dönmezer-Prof Sahir Erman, Nazari ve Tatbiki Ceza Hukuku Cilt: 1 Sayfa: 511
Prof. Sulhi Dönmezer-Prof Sahir Erman, Nazari ve Tatbiki Ceza Hukuku Cilt: 1 Sayfa: 508
36
LEGES Kamu Hukuku Dergisi
ŞUBAT 2013
hareketlerinin bitip bitmemesi, failin niyetine göre ölçülemez.
Bu hususta uygulamanın geliştirdiği kriterin dayanağı ise “mağdurun
isabet alıp almaması” olgusudur. Yargıtaya göre teşebbüs, atış veya atışlar
sonucunda mağdur yaralanmış ise tamdır; yaralanmamış ise eksiktir3.
Kısaca, gerek uygulama, gerekse doktrine göre, silahtaki mermilerin bitip
bitmemesinin, teşebbüsün derecesi yönünden önemi yoktur. Gerekçede yer
alan mezkûr açıklama, icra hareketlerinin tamamlanması ile tekrarlanması
arasındaki farkın gözden kaçırılmasına dayalıdır.
TEŞEBBÜSÜN NİTELİĞİ
Bununla birlikte, ayrımın kaldırılmasına ilişkin yeni düzenlemenin, ceza
hukukunun amacına ve toplumsal ihtiyaçlara daha uygun olduğu kanısındayım.
Bu hususun incelenebilmesi için, teşebbüsün niteliğinin ele alınmasında fayda
vardır: Doktrinde, teşebbüsün hukuki niteliği ile ilgili olarak, iki temel görüş
bulunmaktadır. Bunlardan birincisi, teşebbüsü, tamamlanmış suça oranla
bağımsız ve kendi bakımından yeterli bir suç olarak değerlendirmektedir4.
Diğeri grup ise (kendi içinde farklılıklar taşısa da) teşebbüsü, tamamlanmış
suçun bir derecesi, teşebbüs hükümlerini de, tamamlanmış suça ait kuralları
genişleten hükümler olarak nitelendirmektedir5.
Bir başka makalede belirttiğim gibi6, ceza hukuku, ortak aklın, toplumsal
gelişme imkânlarını sürekli olarak açık tutarak, bireyin tanımlanmış hak ve
özgürlükler alanını olabildiğince genişletmeyi amaçlar. Bunu sağlamak için
de birçok kurallar koyar. Bu kurallara aykırılık teşkil eden insan davranışları,
suçun maddi unsurunun hareket alt unsurunu teşkil eder. Netice ise bu
davranışlar sonucunda ortaya çıkan toplumsal gerginlikler; yani toplumsal
gelişme imkânlarında ortaya çıkan yavaşlama ya da gerilemedir7. Ortak aklı
tespit eden kanun koyucu, bazen, sadece hareketin varlığını, bu gerginliğin
doğması açısından yeterli görmüş ve dış dünyada, bundan başka bir değişiklik
olmasını aramamıştır. Bununla birlikte, dış dünyada, hareketin kendisinden
başka bir değişiklik de meydana gelmiş ise, toplumsal gerginlik daha da
artacaktır. İşte bu sebeple, dış dünyada hareketten ayrı bir gerginlik yaratan
değişiklik hallerinde, daha ağır yaptırımlar öngörülmüştür. Çünkü yaptırım,
netice ile yani, toplumsal gerginlikteki ağırlıkla orantılı olmak; bu gerginliğin iz
ve eserlerini bertaraf edecek şekilde düzenlenmek zorundadır. Kanun koyucu,
bu tipteki (neticesi hareketten ayrı) suçlarda, dış dünyada ne tür değişiklikler
olacağını da ayrıca belirtmiştir. Suçta kanunilik ilkesi uyarınca, dış dünyada,
3
Yargıtay 5. CD. 28.06.1990 t. 1928/2033 sayılı kararında; “Sanığın vaki atışları sonucu babası
mağdur ...in yaralanmadığı ve eylemi TCK.nın 450/1, 61. maddelerine temas ettiği, bu suçu eksik
teşebbüs safhasında kaldığı halde tam kalkışma şeklinde kabulü ile 62. maddenin tatbiki cihetine
gidilmesi” bozma sebebi sayılmıştır.
4
Prof. Sulhi Dönmezer-Prof Sahir Erman, Nazari ve Tatbiki Ceza Hukuku Cilt: 1 Sayfa: 477
5
Prof. Sulhi Dönmezer-Prof Sahir Erman, Nazari ve Tatbiki Ceza Hukuku Cilt: 1 Sayfa: 478
6
Av. M. İhsan Darende, Ceza Sorumluluğunun Esasları
7
Av. M. İhsan Darende, Yeni TCK’da Çift Neticeli Sapma ve Fikri İçtima
SAYI: 1
YENİ TCK’DA SUÇ İŞLEMEYE TEŞEBBÜS 37
kanun koyucunun belirttiği bu değişiklik meydana gelmediği takdirde, eylemin
yaptırıma bağlanması mümkün değildir. Oysa bizatihi hareketin kendisi bile,
kuralları ihlal edip, dış dünyaya yansıyarak, belli ölçüde toplumsal gerginlik
doğmasına sebebiyet vermiştir. Dolaysısıyla, bu gerginliğin toplumdaki iz
ve eserlerinin de bertaraf edilmesi gerekmektedir. İşte bu sebeple kanun
koyucu, dış âlemde öngördüğü değişiklik gerçekleşmese bile, salt bu
değişikliği doğurabilecek hareketin, yani kural ihlalinin yapılmasıyla ortaya
çıkan gerginliği bertaraf edebilmek için, teşebbüs hükümlerini ihdas etmiştir.
Dolayısıyla teşebbüs, tamamlanmış suçun bir bölümü, teşebbüs hükümleri de,
tamamlanmış suça ilişkin hükümleri tamamlayan hükümlerdir. Bu durumda
da, sadece hareketin yapılmasıyla toplumda gerginlik doğmuştur, ancak bu,
suç tipinde öngörülen dış âlemdeki değişikliğin doğuracağı gerginlikten daha
hafiftir. Gerginlik doğduğundan, eylemin yaptırıma bağlanması zorunludur;
ancak yaptırımın, suç tipinin öngördüğü neticenin gerçekleşmesi hali için
öngörülenden daha hafif olması gerekmektedir. Çünkü gerginlik o ölçüde
değildir ve yaptırım, gerginlikle orantılı olmak zorundadır. YTCK hükümleri,
bu sebeple yerindedir. Çünkü yaptırım, zararın ya da tehlikenin ağılığına göre
belirlenecektir. Hâkim, hareketin (ya da buna bağlı olarak dış dünyada kısmen
gerçekleşen değişikliğin) oluşturduğu toplumsal gerginliği tespit ederek,
temel cezadan, buna uygun oranda indirim yapacaktır. Zarar mevcut ise (ki
bu dış âlemde, hareketten başkaca bir değişiklik olduğunu göstermektedir)
gerginlik daha büyük olacaktır. Zarar ne kadar çok ise gerginlik de o ölçüde
fazla olacaktır. O halde zararın varlığı ve ağırlığı, cezadan daha az miktarda
indirim yapılmasının gerekçesi olacaktır. Zarar yoksa, bu kez de tehlikenin
derecesi araştırılacaktır. Çünkü bizatihi hareket, dış âlemde bir değişikliktir
ve bunun varlığı bile gerginliğin doğması için yeterlidir. Burada oluşan tehlike,
toplumsal gerginliğe yol açmıştır. İşte bu gerginlik ne kadar ağır ise yaptırım da
o ölçüde ağır; teşebbüs sebebiyle temel cezadan yapılacak indirim o ölçüde
az olacaktır. Burada dikkat edilmesi gereken husus, zararın ya da tehlikenin,
tamamlanmış suçun oluşturacağı zarar ya da tehlike ile oranlanarak tespit
edilmesi gerekliliğidir. Bu da makuldür; çünkü, suç tamamlanmamış ise ortaya
çıkan gerginlik, tamamlanması haline göre daha hafif olacaktır. Cezadaki
indirim, tamamlanmış suç için öngörülen miktar üzerinden yapılacağına göre,
mukayesenin, suç tipinde öngörülen zarar veya tehlike ile gerçekleşen zarar
veya tehlike arasında yapılması tabiidir.
TEŞEBBÜSÜN ŞARTLARI
I. Kast:
Gönüllü vazgeçme ile ilgili değişiklikleri incelemeden önce, teşebbüs
hükümlerinin uygulanabilmesi için gereken koşulları kısaca gözden geçirmekte
fayda vardır: Bunlardan birincisi kast bulunmasıdır. Nitekim YTCK (ve ETCK’nın
61 ve 62. maddeleri) “...işlemeyi kastettiği bir suçu...” demek suretiyle, bu
koşulu açıkça belirtmiştir. Tabiidir ki buradaki kast, suçu teşebbüs derecesinde
38
LEGES Kamu Hukuku Dergisi
ŞUBAT 2013
bırakma kastı değildir; tamamlanmış suçu işleme iradesidir. Manevi unsur
başka bir incelemenin konusu olmakla birlikte, modern öğretide ittifakla kabul
edilen görüşe göre kast, “yapılan hareketin belli bir neticeyi doğuracağını
bilme ve bu neticenin gerçekleşmesini isteme”dir8. Bunun yanında, netice
açıkça istenmiş olmasa da, harekete mutlak ya da çok kuvvetle muhtemel
bir bağla bağlanmış olması sebebiyle istenmiş sayıldığı (göze alındığı)
olgulardaki kasta, “belirsiz kast” denmektedir9. YTCK’nın 21/2. maddesinde
bu kast; “kişinin, suçun kanuni tanımındaki unsurların gerçekleşebileceğini
öngörmesine rağmen, fiili işlemesi halinde olası kast vardır” denmek
suretiyle ve olası kast adıyla düzenlenmiştir. Öğretide, “olası kast”, “belirsiz
kast”, “dolaylı kast” gibi kavramlar üzerinde birlik bulunmadığından, burada
YTCK’nın terminolojisi ile açıklamak daha uygun olacaktır. İttifakla kabul
edilen husus, olası kastın neticeyle belirleneceği, gerçekleşen neticeyle
sınırlanacağı şeklindedir. Buna göre, teşebbüs için olası kastın varlığı yeterli
değildir. Çünkü netice gerçekte istenmiş değildir; sadece göze alınmıştır ve
fakat gerçekleşmemiştir. O halde olası kastla işlenen bir eylemde, teşebbüs
hükümlerinin uygulanması mümkün değildir. Örneğin, amacı sadece korku
yaratmak olan bir şahıs, insan topluluğunun ortasına bu sebeple bomba
atarsa, bombadan dağılan parçaların, oradaki insanlardan herhangi birisine
isabet ederek yaralayabileceğini ya da öldürebileceğini öngörmüştür. Üstelik
bu netice, hareketine çok sıkı bir bağla bağlıdır. Fail aslında hiç kimsenin
yaralanması ya da ölmesini istemiş olmasa dahi, bu neticeyi göze almıştır. O
halde, olası kasta hareket etmiş demektir. Bu örnekte birkaç kişi yaralanmış
olursa, fail “öldürmeye teşebbüs” değil; “müessir fiil” suçundan ceza alır.
Oysa fail, bu bombayla oradakileri öldürmek istemiş olsaydı, öldürmeyi
amaçladığı her bir şahıs sayısınca “öldürmeye teşebbüs” eyleminde bulunmuş
olurdu. Kanımca suçun manevi unsuru, “hukuka aykırılık bilinciyle yapılan
hareketten doğacak, mutlak ve çok kuvvetle muhtemel sonuçları bilmek”tir.
Bu bilince sahip olduğu halde hareketten vazgeçmeyen fail, doğacak zararı
ve toplumsal gerginliği önemsememiştir. Bu suretle kamunun özel olarak
ilgilenmesi gereken bir kişi olduğunu göstermiştir. Sorumluluk için bu bilinç
(ve tasavvur) yeterlidir. Bu sebeple öğretinin “belirsiz kast” ya da “olası
kast” olarak kabul ettiği durumlarda da teşebbüs hükümlerinin uygulanması
gerektiği düşüncesindeyim. Ancak bu görüşün doktrinde kabul edilmediğini,
uygulamada da dikkate alınmadığını açıklamak zorundayım10.
II. İcra hareketlerinin başlaması:
Teşebbüs kurallarının uygulanabilmesi için gereken ikinci koşul, “icra
8
Prof. Faruk Erem-Prof. Ahmet Danışman-Prof. Mehmet Emin Artuk, Ceza Hukuku Genel Hükümler Sayfa: 444-445
9
Prof. Sulhi Dönmezer-Prof Sahir Erman, Nazari ve Tatbiki Ceza Hukuku Cilt: 2 Sayfa: 287-288
10
CGK’nın 09.07.2002 tarih ve 3-197/288 sayılı kararında “Belirli olmayan kast, ancak netice ile
belirlenir. Bu gibi halleri kesinlik öngörmesinden çıkarıp, ihtimal veya imkân öngörmesine sokmak
yerinde bir davranış olmaz” demiştir.
SAYI: 1
YENİ TCK’DA SUÇ İŞLEMEYE TEŞEBBÜS 39
hareketlerinin başlaması”dır. Failin, kötü düşüncesi tespit edilebildiği
takdirde, her türlü hareketi sebebiyle cezalandırılması gerekip gerekmediği
öğretide çok tartışılmış konulardan birisidir. Pozitivist okul, kişisel ceza
sorumluluğunu kabul etmeyip, esaslarını toplumun savunmasında
bulduğundan, toplum için tehlike hali gösteren kişiler üzerinde yaptırım
(tedbir) uygulanması gerektiğini ileri sürmektedir. Böyle olunca da, kişinin
tehlike halini gösteren her unsur ve bu bağlamda her hareket, tedbirin
uygulanmasını gerektirmektedir. İşte bu sebeple pozitivist öğretiye göre,
hazırlık hareketleri dahi, tehlike halini göstermek kaydıyla cezalandırılabilir
ve teşebbüs hükümlerinin uygulanması için yeterlidir11. Buna karşılık klasik
okulda baskın olan görüşe göre, hareketlerin cezalandırılabilir hale gelmesi
için, belli özellikler göstermesi ve hazırlık hareketi olmaktan çıkması
gerekmektedir. Aksi takdirde, dış dünyaya yansımayan düşüncenin dahi
cezalandırılması sonucu ortaya çıkar ki, özgürlükçü toplumlarda bunun
kabulü mümkün değildir12. Bu ayrımı kabul edenler, hazırlık hareketleri ile
icra hareketlerini ayırt etme hususunda çeşitli kriterler önermişlerdir. En
çok taraftar bulan kriterlerden birisi şudur; hareketten, bir suça yöneldiği
iltibasa meydan vermeyecek şekilde açığa çıkıyorsa bu, icra hareketidir. Bu
kriteri sübjektif esasa göre düzenleyen bir başka görüş ise, hareketin -diğer
delillerle birlikte- failin suç işleme kastını şüpheye yer bırakmayacak şekilde
göstermesi halinde icra hareketi olduğunu ileri sürmektedir. Bir başka görüş,
mağdurun hukuksal alanına taşan hareketleri icra hareketi saymış, bir diğeri
ise kanuni tipte açıklanan unsurları fiilen gerçekleştirenlere icra hareketi
demiştir13. Başka bir kriter ise tamamlanması halinde neticeyi meydana
getirebilecek olanı icra hareketi, ne kadar devam etse de neticeyi meydana
getirmesi mümkün olmayanı hazırlık hareketi saymaktadır14. Yargıtayın bu
konuda oturmuş bir uygulaması yoktur. Ancak bir kararında, tecavüz kastıyla
mağdurun evine giren failin, yargılama aşamasında kastını ikrar etmesine
de dayanarak, icra hareketlerine başlamış olduğu kabul edilmiştir15. Burada
CGK’nın, “kastı, diğer delillerle birlikte şüpheye yer bırakmayacak şekilde
ortaya çıkartan hareket” kriterine bağlı kaldığı görülmektedir. YTCK’ya ilişkin
Dönmezer Tasarısı’nda kastı şüpheye yer bırakmayacak şekilde ortaya koyan
hareketler icra hareketi sayılmaktaydı. Ancak Adalet Komisyonu, bu kritere
uygun olarak sübjektif esasa göre belirleme yapıldığında, icra hareketlerinin
10
CGK’nın 09.07.2002 tarih ve 3-197/288 sayılı kararında “Belirli olmayan kast, ancak netice ile
belirlenir. Bu gibi halleri kesinlik öngörmesinden çıkarıp, ihtimal veya imkân öngörmesine sokmak
yerinde bir davranış olmaz” demiştir.
11
Prof. Sulhi Dönmezer-Prof Sahir Erman, Nazari ve Tatbiki Ceza Hukuku Cilt: 1 Sayfa: 488
12
Prof. Sulhi Dönmezer-Prof Sahir Erman, Nazari ve Tatbiki Ceza Hukuku Cilt: 1 Sayfa: 486
13
Prof. Sulhi Dönmezer-Prof Sahir Erman, Nazari ve Tatbiki Ceza Hukuku Cilt: 1 Sayfa: 495,496
14
Prof. Faruk Erem-Prof. Ahmet Danışman-Prof. Mehmet Emin Artuk, Ceza Hukuku Genel Hükümler Sayfa: 298
15
CGK E.1981/423-K.1981/24 T. 25.01.1981
40
LEGES Kamu Hukuku Dergisi
ŞUBAT 2013
sınırının genişleyeceği ve özgürlükler alanının daralacağı gerekçesiyle metni
değiştirmiş ve “doğrudan doğruya icraya başlama” kavramına yer vermiştir.
Hüküm bu haliyle yasalaşmıştır. Yukarıdaki kriterlerden YTCK’nın sözüne en
uygun düşeni; “kanuni tipte yer alan unsurları fiilen gerçekleştiren hareketleri
icra hareketi sayan”dır. Ancak bu durumda, toplumda gerginlik yaşanmasına
sebebiyet veren, toplumsal barışı tehlikeye sokan birçok hareket yaptırım dışı
kalabilecektir. Diğer yandan neticesi hareketten ayrı birçok suç tipinde, kanunda
sadece netice düzenlenmiş, hareket konusunda açıklama yapılmamıştır.
Serbest hareketli bu suçlarda (örneğin adam öldürme) hareket kanunda
düzenlenmediğinden, fiilen gerçekleşen hareketlerin, kanuni düzenlemede
yer alıp almadığına bakarak, icra hareketleri olup olmadığını tespit etmek
olanaksızıdır. Dolayısıyla belirtilen kriterin bu suçlar için uygulanması mümkün
değildir. O halde başka bir kritere ihtiyaç bulunmaktadır. Kanımca, sadece
harekete bakarak, failin, suçun maddi konusunun ceza normuyla korunan
hukuksal alanına tecavüz iradesi taşıdığı, şüpheye yer bırakmayacak şekilde
ortaya çıkartılabiliyorsa, icra hareketleri başlamıştır. Yukarıda açıklandığı
gibi, ceza hukuku, ancak toplumda gerginlik yaratan, toplumsal barışı bozan
olgularla ilgilenmektedir. Dolayısıyla, bir düşünce ne kadar kötü olursa olsun,
dış âleme yansımadıkça, her hangi bir gerginlik ve korku yaratması, toplumsal
barışı bozması mümkün değildir. O halde dış dünyada gerginlik yaratmayan
hareketler, ceza hukukunun ilgi alanı dışındadır. Buna karşılık yapılan hareket,
normla korunan hukuksal yarara saldırı iradesini kesin olarak ortaya koymakta
ise artık gerginlik doğmuştur. Mağdurun bu hareket dolayısıyla duyduğu
korku, topluma gerginlik olarak yansımıştır. Ancak bu korku ve gerginliğin
doğabilmesi için, hareketin, hangi yarara tecavüz iradesiyle gerçekleştiğinin
kesin olarak ortaya çıkması gerekmektedir. Çünkü ancak bu durumda, yani
hareketin hangi yarara yöneldiğinin açıkça anlaşılması halinde, tamamlanmış
suç ile yarım kalmış suç arasında bir mukayese yapılabilir. Eğer hareket -ama
sadece hareket- failin, mağdurun hangi hakkına saldırma niyeti taşıdığını ortaya
koymaya yeterli ise mağdur sadece bu hareket sebebiyle, korunan hakkının
değeri ölçüsünde ağır bir korku duymuştur. Ortaya çıkan toplumsal gerginlik
de bu korku ile doğru orantılıdır. O halde fail, bu yolda ne kadar ilerleyebilmiş,
hedeflediği netice ile ilgili tehlike ya da zararı ne ölçüde gerçekleştirebilmiş
ise korku ve gerginlik de o oranda büyüyecektir. Uygulanacak yaptırım, bu
gerginliğin sonuçlarını bertaraf etmeyi amaçladığından, o oranda artacaktır.
Ancak bunun için, sadece hareketin, korunan hukuki yarara yönelen iradenin
varlığını kesin olarak ortaya koyması gereklidir. Eğer hareket, failin normun
koruduğu hakkına tecavüz iradesini kesin olarak ortaya koymuyor ise ya
hiç gerginlik olmayacak ya da daha hafif bir ihlal tehlikesi karşısında, daha
az bir korku ve gerginlik ortaya çıkacaktır. O zaman da, normun koruduğu
hakkın ihlalinin yaratacağı korku ve gerginlikle mukayese imkânı ortadan
kalkacaktır. Bu durumda ise teşebbüs hükümlerinin uygulanması mümkün
değildir. Önerdiğim kriter, hareketin dışında kalan hususları ve bunlara ilişkin
SAYI: 1
YENİ TCK’DA SUÇ İŞLEMEYE TEŞEBBÜS 41
delilleri değerlendirme dışında bırakmaktadır. Böylece, sadece düşüncede
kalan kötülüklerin cezalandırılmasının önüne geçilebilecektir. Çünkü ancak,
iradeyi tek başına gösterebilen hareket, korku ve gerginlik yaratacaktır.
Bunun dışındaki hususların ise faille -ve fiille- ilgisi bulunmamaktadır.
Bununla birlikte bu kriter uyarınca, hareket tek başına tecavüz iradesini
ortaya koymaya yetiyorsa, ayrıca -önceden açıklanan kriterde olduğu
gibi- normu fiilen ihlal edip etmediğini aramak gerekmeyecektir. Kaldı ki,
yukarıda da açıklandığı üzere, serbest hareketli suçlarda, belirtilen kriter işe
yaramamaktadır. Önerdiğim kriterin, YTCK hükümlerine de uygun olduğunu
ve uygulanabileceğini düşünüyorum.
III. Araç ve konunun elverişli olması:
Teşebbüs hükümlerinin uygulanabilmesi için gereken diğer bir koşul,
elverişli araçlar kullanılmasıdır. YTCK’da bu koşulun sadece araçlar değil,
konu bakımından da gerekli olduğunu ortaya koymak üzere, “elverişli
hareketler” kavramı kullanılmıştır. Doktrinde, araçların elverişliliğinin tespiti
ile ilgili birçok kriter geliştirilmiştir. Bunlardan önemli bir bölümü, elverişsizliği,
mutlak ve nispi olarak ikiye ayırmakta, bir sonucu meydana getirmeye mutlak
olarak elverişsiz araçları teşebbüs için yetersiz saymakta, buna karşılık, nispi
elverişsizlik durumunda teşebbüs hükümlerinin uygulanması gerektiğini ileri
sürmektedir16. Kanımca burada şöyle bir değerlendirme yapmak mümkündür:
1. Önce, bilinen tüm unsurları ve nitelikleri göz önünde bulundurmak
suretiyle, kullanılan aracın, kastın yöneldiği neticeyi gerçekleştirmeye elverişli
olup olmadığını biz tespit ederiz. Sonuç, araçların elverişli olduğu şeklindeyse,
başka bir araştırma yapmaya gerek yoktur.
2. Bu değerlendirmeden, “aracın elverişsiz olduğu” sonucunu çıkartmış
isek, bu kez, icra hareketlerinin başladığı anda, failin, araç ve dış koşullar
hakkında sahip olduğu bilgileri esas alarak ve fakat, kendi tecrübelerimize
ve mantığımıza dayanarak, aracın elverişli olup olmadığını tespit ederiz.
Varacağımız sonuç, “aracın elverişsiz olduğu” şeklindeyse, fail, suç işleme
iradesini hayata geçirebilmek için yeterli enerji, istek ve tecrübeye sahip değil
demektir. Bu haliyle tehlikesizdir ve araç elverişli değildir.
3. Failin bilgisine göre yaptığımız değerlendirmede, aracın elverişli olduğu
sonucuna varmış isek;
a. Ya fail, araç veya dış etkenler hakkında, bizim bildiğimiz bazı unsurları
bilmemekte ya da eksik bilmektedir. Bu durumda, failin bilgisi dışında kalan
ve onun bildiklerinden fazla olan bazı etkenler gerçekleşerek, neticenin
meydana gelmesine engel olmuştur. Yani fail, gerçekte var olan bazı etkenleri
bilmemektedir; bilgisi, gerçekte var olanlardan azdır.
b. Ya fail, gerçekte olmayan bir olguyu var sanmaktadır; Yani failin bildiği
şeyler, gerçekte var olandan fazladır. Bu durumda, aracı elverişli kılan, failin,
16
Prof. Faruk Erem-Prof. Ahmet Danışman-Prof. Mehmet Emin Artuk, Ceza Hukuku Genel Hükümler Sayfa: 305
42
LEGES Kamu Hukuku Dergisi
ŞUBAT 2013
gerçeğe uymayan bu fazla bilgisidir.
c. Ya da fail, aracın ya da dış etkenlerin nitelik ya da nicelikleri hakkında
yanılmıştır.
Birinci ihtimalde, aracın elverişli olduğu ve suça teşebbüsün gerçekleştiği
kabul edilmelidir. Çünkü, failin bilgileriyle hareket ettiğimizde, aracı elverişli
bulmuştuk. Burada, failin bilgisi dışında kalan etkenler, aracı elverişsiz hale
getirmemiş, sadece, neticenin meydana gelmesine engel olmuştur. Örneğin
mağdur, failin saldırı ihtimaline karşılık çelik yelek kullanmaktadır ve fail bunu
bilmeden ateş etmiştir. Burada fail, olanı (çelik yelek) bilmemekte, bu sebeple
silahını yeterli sanmaktadır. Tehlike gerçekleşmiş, ancak failce bilinmeyen
neden, neticeye engel olmuştur.
İkinci ihtimalde, aracın elverişli olmadığı ve suça teşebbüsün
gerçekleşmediği kabul edilmelidir. Çünkü, fail, gerçekte olmayanı var sanmakta
ve buna göre harekete geçmektedir. Oysa, değerlendirmemizde aracı elverişli
kılan, gerçekte olmayan bu etkendir. Bu durumda, tehlike gerçekleşmemiştir.
Elverişli olan aracın, dış etkenler dolayısıyla elverişsiz hale gelmesi söz konusu
değildir. Faili de, bizi de yanıltan, olmayan bir olguyu var saymış olmamızdır.
Örneğin fail, mağduru şeker hastası sanmakta ve fazla miktarda şeker vererek
öldürmek istemektedir. Oysa mağdur şeker hastası değildir. Burada tehlike
doğmamıştır. Fail, olmayanı var saydığı için netice gerçekleşmemiştir.
Üçüncü ihtimalde ise bir ayrım yapılmalıdır. Şayet hata, aracın niteliğine
ilişkinse, aracın elverişli olmadığı ve suça teşebbüsün gerçekleşmediği kabul
edilmelidir. Çünkü, objektif olarak tehlike gerçekleşmemiştir. Örneğin, bir
kimyevi maddenin zehir olduğu sanılmıştır. Oysa bu özelliği taşımamaktadır.
Eğer hata, dış etkenlerin niteliğine ilişkin ise ve failin bu hataya düşmesini
normal-makul karşılıyorsak, aracın elverişli olduğu ve suça teşebbüsün
gerçekleştiği kabul edilmelidir. Çünkü, fail, suç işleme iradesini açıkça ve
tehlike yaratacak biçimde eyleme dönüştürmüş, esasen elverişli araçla
eyleme başlamış ve fakat, aracın elverişliliğini ortadan kaldıran dış etkenlerin
niteliği hususunda yanılmıştır. Üstelik bu yanılgı, normaldir ve dolayısıyla, fail,
suç işleme hususundaki ısrar ve enerjisini açıkça ortaya koymuştur. Örneğin
fail, kurşun geçirmez cama sahip araçta bu özelliği bilmemekte ve mağduru
dışarıdan ateş ederek öldürmek istemektedir. Burada tehlike doğmuştur;
elverişsizlik değil; engel sebep bulunmaktadır. Buna karşılık hata makul
değilse, tehlikeyi doğuracak enerjiye sahip olmayan faili cezalandırmak
anlamsızdır. Örneğin tüfekle çelik kapının arkasındaki mağdura atış yapılması
halinde, merminin çelik kapıyı deleceği düşünülmüş, nitelikte hata yapılmıştır.
Burada elverişlilik yoktur. Hata, aracın niceliğine ilişkin ise araç elverişli kabul
edilmelidir. Çünkü, esas itibariyle elverişli olan aracın niceliğindeki yanılma,
neticenin meydana gelmesine engel olmuştur ki, bu durumda, sanığın tehlike
yarattığı, suç işleme enerjisini açıkça ortaya koyduğu kabul edilmelidir.
Örneğin, silahın menzili hususundaki makul yanılmada durum böyledir. Hata,
dış etkenlerin niceliğine ilişkin ise de ilke olarak, aracın elverişli olduğu kabul
SAYI: 1
YENİ TCK’DA SUÇ İŞLEMEYE TEŞEBBÜS 43
edilmelidir. Ancak, nicelik hakkındaki hata, büyüklüğü dolayısıyla nitelik
hatasına dönüşmüş ise bu ölçüde büyük hata normal değildir ve sanığın suç
işleme enerjisindeki noksanlığı göstermektedir. Dolayısıyla bu durumda,
aracın elverişli olmadığı ve suça teşebbüsün gerçekleşmediği kabul edilmelidir.
Örneğin, menzilin çok dışında kalan mesafeden, diyelim ki, tabancayla 3 km
uzaklıktan atışla öldürme suçu işlemeye çalışan failin enerjisi yetersizdir ve
araç elverişli değildir.
Kısaca, icra hareketleri başlarken, fail, olan bir şeyin olmadığını sanmış
ise araçlar elverişli; olmayan bir şeyin olduğunu sanmışsa elverişsizdir.
Araçlara ve dış etkenlere ilişkin bilgisi eksik ya da fazla olmamakla birlikte,
nitelik ya da nicelikte hataya düşmüş ise; hata normal karşılanıyorsa
araçlar elverişli, normal karşılanmıyorsa elverişsizdir. Aynı kıstaslar, konu
ile ilgili olarak da uygulanabilir: İcra başlangıcında fail, mevcut bir olgudan
haberdar değilse konu itibariyle elverişlilik, buna karşılık, olmayan bir olguyu
var sanmış ise elverişsizlik kabul edilebilir. Örneğin, fail eve girdiğinde, bunu
gören mağdur saklanıyor. Bunu bilmeyen fail mağdurun boş yatağına ateş
ediyor. Fail eve girdiğinde icra hareketlerini başlamış olarak kabul edeceksek,
icra başlangıcında konu itibariyle elverişsizlik yoktur (yani icra başlangıcından
sonra gerçekleşen saklanma olgusunu fail bilmiyor, mevcudu yok sayıyor).
Mağdurun saklanması ile elverişsizlik doğmuş olsa da, bu aşamaya kadar
teşebbüs hükümleri uygulanacak, ancak, henüz (elverişsizliğin ortaya
çıktığı anda) ciddi bir tehlike doğmadığından eylem, daha az bir yaptırımla
karşılanacaktır. Buna karşılık mağdur eve hiç gelmemiş ise konu elverişsiz
olduğundan işlenemez suç hükümleri uygulanacaktır. Çünkü bu kez fail,
icra başlangıcında, olmayanı var sanmıştır. Ancak icra hareketlerini, failin
eve girmesiyle değil, ateş etmesiyle başlatacak isek, bu aşamadan önce
mağdur saklanmış olduğundan konu itibariyle elverişliliğin bulunmadığı
sonuca varacağız. Çünkü icra başlangıcında fail, olmayanı var saymıştır.
Kısaca, bu değerlendirmelerin tümü, icra hareketlerinin başlangıç anına göre
yapılmalıdır. Başlangıçtaki elverişlilik sonradan ortadan kalkarsa, bu ana kadar
teşebbüs hükümleri uygulanmalı ve bu aşamada meydana gelen zarar ya da
tehlike miktarına göre yaptırım belirlenmelidir. Bu kriter, hem araç, hem de
konu bakımından elverişlilik değerlendirmesinde dikkate alınmalıdır.
IV. Engel sebep ve gönüllü vazgeçme:
Teşebbüs hükümlerinin uygulanması için gereken son koşul, icra
hareketlerinin tamamlanmasının ya da neticenin meydana gelmesinin,
failin iktidarında olmayan bir sebepten kaynaklanması gerekliliğidir. Buna
göre icranın bitmesine ya da neticenin meydana gelmesine, failin iradesine
bağlı sebepler engel olmuş ise teşebbüs hükümleri uygulanmayacaktır. Bu
duruma “ihtiyariyle vazgeçme” (gönüllü vazgeçme) denmektedir. ETCK’da
ihtiyariyle vazgeçme müessesesi, sadece eksik teşebbüs durumunda kabul
edilmişti. Yani fail, icra hareketleri bitmezden önce vazgeçmiş ve icrayı
tamamlamamış ise teşebbüsten dolayı cezalandırılmıyor; buna karşılık, o ana
44
LEGES Kamu Hukuku Dergisi
ŞUBAT 2013
kadar yaptığı hareketler başka bir suç oluşturuyor ise bundan ceza alıyordu.
Buna karşılık icra hareketleri bittikten sonra gerçekleşen vazgeçmenin
hiçbir önemi yoktu. Tam teşebbüs durumundaki vazgeçme doktrinde “faal
nedamet” olarak adlandırılıyor, bu müessesenin kanuni düzenlemeye
alınması öneriliyor, ancak mevcut düzenlemede uygulanma imkânı
bulunmuyordu. YTCK, tam-eksik teşebbüs ayrımını kaldırmış ve buna paralel
olarak, gönüllü vazgeçmenin, sadece icra bitmeden önce değil, bittikten
sonra da uygulanabilir bir müessese olduğunu kabul etmiştir. YTCK’nın 36.
maddesine göre; “Fail, suçun icra hareketlerinden gönüllü vazgeçer veya
kendi çabalarıyla suçun tamamlanmasını veya neticenin gerçekleşmesini
önlerse, teşebbüsten dolayı cezalandırılmaz; fakat tamam olan kısım esasen
bir suç oluşturduğu takdirde, sadece o suça ait ceza ile cezalandırılır”. Bu
hükmün gerekçesi şöyledir: “Gerek icra hareketleri aşamasında gerekse icra
hareketlerinin bitmesinden sonra, failin suçu tamamlamaktan gönüllü olarak
vazgeçmesini teşvik etmek modern suç politikasının temel araçlarından
biridir. 765 sayılı Türk Ceza Kanunu’nda sadece icra hareketlerinin devamı
aşamasında kabul edilen gönüllü vazgeçme, icra hareketlerinin bittiği ancak
neticenin meydana gelmediği olaylar bakımından da öngörülmüştür. Böylece
suçun icrası sürecindeki bütün aşamalarda gönüllü vazgeçme mümkün
hâle gelmektedir. Ancak icra hareketlerinin bitmesinden sonra gönüllü
vazgeçmenin kabulü için, vazgeçenin suçun tamamlanmasını önlemek
bakımından ciddi bir çaba göstermesi gerekmektedir./ Gönüllü vazgeçme
hâlinde kişiye ceza verilmemekte, ancak o ana kadar yapılan hareketler ayrıca
bir suç oluşturuyorsa sadece o suçtan sorumlu tutulmaktadır./ Suç bütün
unsurlarıyla tamamlandıktan sonra örneğin çalınan eşyanın geri verilmesi
veya kaçırılan kişinin serbest bırakılması hâllerinde, artık vazgeçme değil
etkin pişmanlık söz konusudur. Bazı suçlarla ilgili olarak yapılan düzenlemeler
bağlamında özel hükümler olarak etkin pişmanlığa yer verilmesinin
daha doğru olacağı düşüncesiyle; Hükûmet Tasarısında ‘tam teşebbüs’
aşamasındaki gönüllü vazgeçme karşılığında kullanılan etkin pişmanlıkla ilgili
hüküm, Tasarı metninden çıkarılmıştır”. Gerekçe son derece açıktır. Gönüllü
vazgeçmeye ilişkin bu düzenlemenin modern hukuka ve ceza hukukunun
amacına uygun düştüğü kanısındayım. Çünkü suçlar, toplumsal barışı bozan,
bireyde korku, toplumda gerginlik yaratan olgulardır. Ortak akıl, her yöntemle
bu olguyu önlemeye çalışır. Bunun için kullanılabilecek en uygun araçlardan
birisi de faili suç işlemekten ya da suçu tamamlamaktan vazgeçmeye
özendirmektir. Her ne kadar icra başlangıcı ile mağdurda korku ve toplumda
gerginlik doğmuş ise de, failin gönüllü vazgeçmesi, bireydeki korkuyu önemli
ölçüde bertaraf edebilecektir. Üstelik gönüllü vazgeçmede çoğu kez, failin
cezalandırılmasıyla dengelenebilecek olan sükûn, buna gerek kalmaksızın
yeniden tesis edilebilecektir. Elbette ki ceza hukuku, eski dönemlerde olduğu
gibi, mağdurun tatmini ve kısas esaslarına göre düzenlenecek değildir. Ancak
dikkate alınması gereken şudur ki, vücudun bir organındaki rahatsızlık,
SAYI: 1
YENİ TCK’DA SUÇ İŞLEMEYE TEŞEBBÜS 45
nasıl tüm bedene sirayet ediyor ve tüm vücudun ateşinin yükselmesine yol
açıyorsa, suç sebebiyle mağdurun duyduğu korku ve endişe de, tüm toplumun
gerginlik hissetmesine sebebiyet vermektedir. Ceza hukuku toplumsal
gerginliği bertaraf ve toplumsal barış ve huzuru yeniden tesise yönelse de,
kullanılan ilacın, önce rahatsız organ üzerinde tesir göstermesinde olduğu
gibi, toplumsal gerginliğin ortadan kalkmasında da, mağdurun tatmini önemli
yer tutmaktadır. Çünkü mağduru tatmin etmeyen düzenleme, onun gerginliği
sürdürmesine, belki, yeni suçlar işleyerek, barışı yeniden - yeniden bozmasına
sebebiyet verecektir. İşte bu sebeple ceza hukukunun asıl hedefi, toplumsal
gerginliği ortadan kaldırmaktır, ancak buna ulaşmak için, mağdurun tatminini
de göz önünde bulunduracaktır. Bir organın rahatsızlığının ortadan kaldırılması
halinde, tüm vücudun salaha ulaşmasında olduğu gibi, mağdurun korku ve
endişesinin, daha baştan, failin vazgeçme iradesi ve bunu ortaya koyan aktif
eylemleri ile ortadan kalkması durumunda, yaptırım uygulamaya da gerek
yoktur. Çünkü hastalık başlamadan bastırılabilmiştir. Gönüllü vazgeçmeye
ilişkin her olayda mağdurun tümüyle tatmin olduğunu kabul etmek mümkün
değildir. Ancak bu, failin cezalandırılması halinde de geçerlidir. Oysa ortak
akıl, daha ağır gerginlikler doğmasına engel olmak için, faili vazgeçmeye
teşvik etmenin, toplumsal açıdan daha yararlı olduğunu ortaya koymuştur.
İşte bu sebeple, gönüllü vazgeçmenin, icranın tamamlanmasından sonra da
uygulanması yararlı olmuştur. Ancak bu hükümlerin uygulanabilmesi için,
failin neticeyi engellemek hususunda ciddi bir çaba göstermiş ve çabasının,
nedensellik değeri taşımış olması gerekmektedir.
Kısaca, YTCK’nın teşebbüs hükümlerine ilişkin değişik düzenlemeleri
oldukça yararlı olmuştur. Gerekçedeki örnek ve açıklamalar, öğreti ve
uygulamanın baskın görüşlerine -kısmen- aykırı olsa da, metin düzgündür.
Yaptırımı belirlerken, uygulamadaki “alt sınır saplantısı” sebebiyle zorluklar
yaşanacak olsa da, zamanla bunlar giderilecektir.
SAYI: 1
YARGITAY KARARLARI 49
YARGITAY
CEZA GENEL KURULU
Tarih: 31.10.2012
Esas: 2012/9-1234
Karar: 2012/1825
SİLAHLI TERÖR ÖRGÜTÜNE YARDIM ETMEK
 EYLEMİ GERÇEKLEŞTİRMEYE ELVERİŞLİ HAREKETİN İCRASI
 PROPAGANDA MALZEMELERİNİN HAZIRLANMASI VE YERİNE
ULAŞTIRILMASI
 TEŞEBBÜS

İlgili Kanun/Madde: 5237/m.35, 314 3713/m.5
DAVA : Silahlı terör örgütüne yardım etme suçundan sanık N. E.’nin 5237
sayılı Türk Ceza Yasası’nın 314/3 ve 220/7. maddeleri yollamasıyla 314/2,
3713 sayılı Yasanın 5, 5237 sayılı TCY’nın 62, 58/9 ve 53. maddeleri uyarınca
6 yıl 3 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna ve hakkında
mükerrirlere özgü infaz rejiminin uygulanmasına ilişkin, Diyarbakır 5. Ağır
Ceza Mahkemesince verilen 16.11.2006 gün ve 122-179 sayılı hükmün, sanık
müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 9. Ceza
Dairesince 12.04.2010 gün ve 1926-4203 sayı ile;
“... Yapılan ihbar üzerine kollukça takip edilen ve ‘dur’ ihtarına uymayıp
kaçan otomobil içinde ele geçirilen örgüt bayrakları, örgütün elebaşına
ait posterlerin dağıtılmadan yakalanmış olması ve sanığın bu malzemeler
üzerinde parmak izlerinin bulunması karşısında; eylemin silahlı terör örgütüne
yardım suçuna teşebbüs aşamasında kaldığı düşünülmeden tamamlanmış
kabul edilerek fazla ceza tayini...”,
İsabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.
Yerel mahkeme ise 30.09.2010 gün ve 465-694 sayı ile;
“… Teşebbüsü düzenleyen TCK’nun 35. maddesinde; ‘kişi, işlemeyi
kastettiği bir suçu elverişli hareketlerle doğrudan doğruya icraya başlayıp da
elinde olmayan nedenlerle tamamlayamaz ise teşebbüsten dolayı sorumlu
tutulur’ denmektedir.
Suçun tamamlanamadığı durumlarda ceza miktarı belirlenirken, yapılan
50
LEGES Kamu Hukuku Dergisi
ŞUBAT 2013
hareketin ulaştığı gerçekleşme aşamasından ziyade, fiilin doğurduğu zarar
veya tehlikenin ağırlığı dikkate alınmalıdır. Çünkü bir olayda icra hareketleri
bitmemesine rağmen ortaya çıkan zarar veya tehlike, icra hareketlerinin
bitmesinden sonra meydana gelen zarar veya tehlikeden daha ağır olabilir.
Suça teşebbüste, icra hareketlerinin ne zaman başladığının belirlenmesi
kişi hak ve özgürlüklerinin korunmasıyla yakından ilgilidir. Eğer failin kastının
şüpheye yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkmasıyla icranın başlayacağı
yolundaki sübjektif ölçüt kabul edilirse, kişinin düşüncesi ve yaşam tarzı
dolayısıyla cezalandırılmasına varabilecek bir uygulamaya yol açılacaktır.
Çünkü hazırlık hareketleri aşamasında da kastın varlığının şüpheye yer
vermeyecek biçimde tespit edilebilmesi mümkün olup, böyle bir ölçüt hazırlık
- icra hareketleri ayrımı konusunu bir kanıtlama sorunu hâline getirmektedir.
Diğer bir deyişle, suçun icrasıyla ilgisiz davranışlar dahi, suç kastını ortaya
koyduğu gerekçesiyle cezalandırılabilecektir. Bu nedenle yeni 5237 sayılı TCK
düzenlemesinde, ‘kastı şüpheye yer bırakmayacak’ ölçütü yerine ‘doğrudan
doğruya icraya başlama’ ölçütü kabul edilmiştir. Böylece işlenmek istenen
suç tipiyle belirli bir yakınlık ve bağlantı içindeki hareketlerin yapılması
durumunda suçun icrasına başlanılmış sayılacaktır.
Suç, bir süreç içinde işlenmekte olup, buna suç yolu denir. Bu süreçte önce
hazırlık hareketleri, daha sonra icra hareketleri gerçekleştirilmektedir. Kanuni
tarifte ayrıca bir unsur olarak neticeye yer verilmişse, fiil icra edildikten sonra
bu neticede gerçekleşmiş olmalıdır ki, söz konusu süreç tamamlanmış olsun.
Ceza hukukunun müdahalesi için, kişinin suç işleme bilinç ve iradesiyle
herhangi bir biçimde faal hale geçmesi yeterli olmayıp, bu halin belirli bir
nitelik ve niceliğe ulaşması gerekir. Çünkü bir suçun işlenmesine yönelik
hazırlık hareketleri, o suçun icrası cümlesinden olarak cezalandırılabilir
hareketler değildir. Meğer ki bu hareketler bizatihi cezalandırılabilir nitelikte
hareketler olsun ve müstakil bir suç oluştursun.
Suça teşebbüs için aranan birinci koşul, gerçekleştirilen fiilin icra hareketi
niteliğinde olmasıdır. Bir suça teşebbüsten söz edebilmek için, en azından
o suçun kanunî tarifindeki icra hareketlerine başlanmış olması gerekir. Bu
nedenle, hazırlık hareketleri kural olarak cezalandırılmazlar. Ancak bunun bazı
istisnaları mevcuttur. Hazırlık hareketleri mahiyeti arzeden fiiller, kanunda
suç olarak tanımlanmış olabilir. Yeni TCK’da tanımlanan bazı suçlarda, hazırlık
hareketleri dahi tamamlanmış suç gibi cezalandırılmayı gerektirmektedir. (
Örneğin; TCK’nun 227 ve 316. maddeleri )
Failin cezalandırılabilmesi için, gerçekleştirdiği hareketlerin işlemeyi
kastettiği suçun icrai hareketleri niteliğinde olması gerekir. Belli bir suçu
işlemeye yönelik kastının herhangi bir şekilde tespit edilmiş olmasına rağmen,
failin gerçekleştirdiği hareketler henüz icra hareketi niteliğine kavuşmamış
SAYI: 1
YARGITAY KARARLARI 51
ise, cezalandırılması cihetine gidilmeyecektir.
Kişinin belli bir suçu işlemeye yönelik kastının tespit edilmiş olması,
sorumluluğunun tayini için gereklidir. Ancak sadece kastının belirlenmesi, bu
suça teşebbüsten dolayı sorumlu tutulması için yeterli değildir. Failin belli bir
suç işlemeye yönelik kastla gerçekleştirdiği davranışın aynı zamanda o suça
ilişkin icra hareketi niteliği taşıması gerekir.
Suça teşebbüs için aranan ikinci koşul, gerçekleştirilen fiilin neticeyi
meydana getirmeye elverişli olmasıdır. Bir suçun icrasına teşebbüsten söz
edebilmek için, icrasına başlanılan fiilin kanunî tarifte unsur olarak yer alan
neticeyi gerçekleştirmeye elverişli olması gerekmektedir.
Suça teşebbüs için aranan üçüncü koşul ise, suçun icrai hareketlerine
başlanmış olmakla birlikte, failin ‘elinde olmayan nedenlerle’ bu hareketlerin
tamamlanamamış veya kanuni tarifteki neticenin gerçekleşmemiş olmasıdır.
Kanunî tarifte neticenin ayrıca bir maddi unsur olarak gösterildiği suçlarda
suçun tamamlanma anının tespitinde bir sorunla karşılaşılmaz.
Yukarıdaki açıklamalar ışığında mevcut olayımıza bakıldığında, olay
öncesinde 13.11.2005 Pazar günü Diyarbakır İstasyon meydanında ‘Kürt
Sorununa Demokratik ve Barışçıl Çözüm adlı mitingde, yasadışı silahlı
PKK terör örgütünün propagandasının yapılacağı, ayrıca örgütün elebaşısı
Abdullah Öcalan’a uygulanan sözde tecridin protesto edileceği, toplantı
akabinde korsan gösteriler düzenleneceği yönünde alınan ihbar üzerine, suç
tarihi olan 12.11.2005 günü gece vakti Diyarbakır Emniyet Müdürlüğünde
görevli polis memurları tarafından Lalebey Mahallesi Turistik Cadde üzerinde
yapılan uygulama sırasında şüpheli görülen 06 R... ... plaka sayılı Doğan SLX
marka otonun durdurmasının istenilmesi üzerine aracın arama noktasından
hızlıca kaçtığı, daha sonra yapılan arama sonucunda aracın Savaş Mahallesi
Yenikapı Sokak civarında terkedilmiş vaziyette bulunduğu, araç içerisinde
yapılan aramada toplam 95 adet değişik boyutlarda terör örgütü elebaşısı
Abdullah Öcalan’ın posterleri,131 adeti plastik borulara takılı 476 adet sözde
terör örgütünün konfederalizm bayrağını temsil eden bez parçaları, 10 adet
değişik boyutlarda sözde yasadışı silahlı PKK terör örgütünün bayrağı, sarı
bez üzerine kırmızı yeşil harflerle yazılı ‘Kürt halk önderi Abdullah Öcalan’ı
siyasi iradem olarak kabul ediyorum - Amed Gençlik İnisiyatifi’ ibareli bir adet
340x153 cm ebatlarında pankart, 64 adet mitingde bayraklara takılmak üzere
hazırlanmış plastik boru ve bunların yapımında kullanılan 18 kutu raptiye, 5
tüp yapıştırıcı, 14 adet poşetin ele geçirildiği, ele geçen malzemeler üzerinde
yapılan incelemede sanık N. E.’ye ait siyah naylon poşetler ve örgüt elebaşısı
Abdullah Öcalan’ın posterleri üzerinde parmak izlerinin tespit edildiği, bu
nedenle sanık N. E.’nin yine aynı suçtan dolayı hakkında ( CMK.nun 250.
maddesiyle yetkili ) Diyarbakır 4. Ağır Ceza Mahkemesine kamu davası
52
LEGES Kamu Hukuku Dergisi
ŞUBAT 2013
açılan diğer sanıklar Z.G.ve S. T.’la birlikte yasadışı silahlı PKK terör örgütü ve
elebaşısına ait olay tutanağında belirtildiği sayıda pankart poster ve sözde
bayraklarının yapımında, bulundurulmasında ve taşınmasında rol aldığı ve
örgütsel faaliyetlere katıldığı hususu sübuta ermekle, eylemine uyan örgütün
hiyerarşik yapısına dahil olmamakla birlikte örgüte bilerek ve isteyerek yardım
etmek suçundan mahkûmiyeti cihetine gidilmiştir.
Aynı eylemden dolayı ( CMK.nun 250. maddesiyle yetkili ) Diyarbakır 4.
Ağır Ceza Mahkemesinin 2006/31 esas 2006/104 karar sayılı dosyasında
yargılanan sanıklar Z.G.ve S. T. hakkında örgüte bilerek ve isteyerek yardım
etmek suçundan TCK’nun 314/3 ve 220/7. maddesi delaletiyle TCK.nun
314/2. maddesi, 3713 sayılı TMK.nun 5. maddesi, TCK’nun 62/1. maddeleri
gereği neticeten 6 yıl 3 ay hapis cezasına hükmedilmiş, iş bu karar temyiz
incelemesi sonucunda Yargıtay 9. Ceza Dairesinin 29.11.2007 tarih 2007/7943
esas 2007/8790 karar sayılı ilâmıyla onanarak kesinleşmiştir.
Yargıtay 9. Ceza Dairesinin 12.04.2010 tarih, 2008/11926 esas, 2010/4203
karar sayılı bozma ilâmında, sanığın eyleminin hukuki vasıflandırmasında
bir hata olmadığı, eylemin teşebbüs aşamasında kaldığından bahsetmiştir.
Sanığın sübuta eren eyleminde, suça konu malzemelerde parmak izi çıkmış
olup kendisinin bu malzemelerin hazırlanmasında bizzat görev aldığı
anlaşılmıştır. Yine dosyada yer alan ( CMK.nun 250. maddesiyle yetkili )
Diyarbakır 4. Ağır Ceza Mahkemesinin 2006/258 esas 2006/197 karar sayılı
dosyasında yargılanan sanık Abdullatif Karaaslanlı hakkında, 765 sayılı
TCK’nun 125. maddesi gereğince cezalandırılması istemiyle açılan kamu
davasında, mahkemece yapılan yargılama sonucunda, sanığın 27.11.2003
tarihinde Tuğgeneral A.K. komutasındaki üç askeri araçtan oluşan konvoyun
Lice Üçdamlar Karakoluna yaklaşık 1,5-2 km. kala en arka sırada seyreden
ve içerisinde müşteki askerlerin bulunduğu askeri aracın köprüye varmadan
henüz menfez üzerinden geçerken uzaktan kumandalı bomba düzeneğini
patlatarak, askeri aracın ön tekerleklerinin patlamasına, aracın ön aksamında
ve kaportasında hasar meydana gelmesine sebep olacak şekilde askerlerin yara
almadığı eylemi gerçekleştirdiği, olay yerindeki bomba materyalleri üzerinde
başparmak izinin bilirkişi raporuna göre sanığa ait olduğu anlaşıldığından
eylemi gerçekleştirdiği kanısına varılarak mahkûmiyetine karar verilmiş,
temyiz incelemesi üzerine Yargıtay 9. Ceza Dairesinin 21.02.2007 tarih ve
2006/9155 esas, 2007/12643 karar sayılı ilâmıyla da onanmıştır.
Yargıtay 9. Ceza Dairesinin 12.04.2010 tarih ve 2008/11926 esas, 2010/4203
karar sayılı bozma ilâmında, sanığın suça konu malzemelerde parmak izinin
bulunmasının sübut yönünden kesin delil olarak değerlendirildiği, aynı maddi
delille yukarıda belirtilen başka bir dava dosyasında fail hakkında 765 sayılı
TCK’nun 125. maddesi gereği mahkûmiyetine karar verilmiştir.
SAYI: 1
YARGITAY KARARLARI 53
Suçun maddi unsuru yönünden tartışılacak hukuki bir durum yoktur.
Yargıtay bozma ilâmında da sanığın eylemi terör örgütüne bilerek ve isteyerek
yardım etme fiilini oluşturduğu şüphesizdir. Burada tartışılması gereken
sanığın eyleminin teşebbüs aşamasında kalıp kalmadığı hususudur.
Yukarıda teşebbüse ilişkin yapılan açıklamalarda belirtildiği üzere, suç
yolunda ilerleyen dosyamız sanığı N. E.’nin olaydan bir gün sonra yapılacak
mitingde, terör örgütünün amaç ve faaliyetlerinin propagandasını yapmak,
korsan gösteride kullanmak amacıyla suça konu örgütsel malzemelerin
hazırlanmasında görev aldığının kesinlik kazandığı, suça konu malzemelerin
ham bir şekilde yakalanmayıp örgütsel içerikli olup terör örgütü elebaşısının
posterlerinin, pankart ve dövizlerinin olduğu, yine bu malzemelere yönelik
olarak raptiye, yapıştırıcı, plastik boru vs. malzemelerin ele geçirildiği, bu
malzemelerin yapılan ihbar doğrultusunda ve yakalanan malzemelerin
niteliği itibariyle korsan gösteride kullanılacağının anlaşıldığı, ayrıca söz
konusu malzemelerin suçta kullanılmak ve propaganda suçunun işlenmesi
amacıyla tahsis edilip müsadereye tabi eşya oldukları, sanığın da bu
malzemelerin hazırlanmasında bizzat görev aldığı, atılı eyleminde suçun
tüm maddi unsurlarını tamamladığı, her ne kadar bozma ilâmında; ‘yapılan
ihbar üzerine kollukça takip edilen ve ‘dur’ ihtarına uymayıp kaçan otomobil
içinde ele geçirilen örgüt bayrakları, örgütün elebaşısına ait posterlerin
dağıtılmadan yakalanmış olması ve sanığın bu malzemeler üzerinde parmak
izlerinin bulunması karşısında; eylemin silahlı terör örgütüne yardım suçuna
teşebbüs aşamasında kaldığı’ denilmişse de sanığın suçun icrai hareketlerine
başlayarak elinde olmayan nedenlerden dolayı malzemeleri miting
alanına ulaştıramamasında, eylemin teşebbüs aşamasında kaldığından
bahsedilemeyeceği, birçok temyiz aşamasından geçen benzer dava
dosyasında, örgüt mensuplarının istek veya talimatları doğrultusunda örgüte
erzak, giyim vs. malzeme götürürken kolluk görevlilerince yakalanan failin
eyleminin suçun oluşumu için yeterli olduğu, suçun tamamlanması için suça
konu malzemelerin örgüt mensuplarına ulaşmasının aranmadığı, gerektiğinde
failin malzemeleri örgüt mensuplarının alabileceği yere bırakmasının dahi
suçun maddi unsuru bakımından yeterli olduğu, bu saikle hareket eden failin
suçun manevi unsuru bakımından örgüte bilerek ve isteyerek yardım etme
kastıyla hareket ettiğinden atılı suçun tüm unsurlarının oluşacağı, bu nedenle
sanığın fiilinin teşebbüs aşamasında kaldığından bahsedilemeyeceği, kaldı
ki aynı eylemden dolayı ( CMK.nun 250. maddesiyle yetkili ) Diyarbakır 4.
Ağır Ceza Mahkemesinin 2006/31 esas 2006/104 karar sayılı dosyasında
yargılanan sanıklar Z.G.ve S. T.’ın eylemleri tamamlanmış suç kabul edilerek
mahkûmiyetlerine karar verildiği, iş bu kararın temyiz aşamasından geçerek
Yargıtay 9. Ceza Dairesinin 29.11.2007 tarih 2007/7943 esas 2007/8790 karar
54
LEGES Kamu Hukuku Dergisi
ŞUBAT 2013
sayılı ilâmıyla onanarak kesinleştiğinin dosya kapsamından anlaşıldığı...”,
Gerekçesiyle önceki hükümde direnmiştir.
Bu hükmün de sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay C.
Başsavcılığının “onama” istekli 29.06.20012 gün ve 74688 sayılı tebliğnamesi
ile Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca
değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır:
KARAR : Sanığın silahlı terör örgütüne yardım etme suçundan
cezalandırılmasına karar verilen ve suçun sübutuna yönelik bir uyuşmazlık
bulunmayan olayda, Özel Daire ile yerel mahkeme arasında oluşan ve Ceza
Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık, suçun tamamlanıp
tamamlanmadığının belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya içeriğinden;
13.11.2005 günü Diyarbakır İstasyon meydanında “kürt sorununa
demokratik ve B. Ç. mitingi” adı altında düzenlenecek olan açık hava toplantısı
ile ilgili olarak yapılan istihbari çalışmalarda, mitingde terör örgütü elebaşısı
Abdullah Öcalan’a uygulandığı iddia edilen tecriti protesto, korsan gösteriler
ve terör örgütünün propagandasının yapılacağı yönünde bilgi edinilmesi
üzerine çeşitli tedbirler alındığı,
Bu uygulamaların devamı sırasında düzenlenen olay el koyma tutanağına
göre, mitingden bir gün önce, 12.11.2005 günü motorize tim olarak
sabit uygulama görevi ifa edilirken saat 22.00 sıralarında Turistik Caddesi
istikametinden uygulama noktasına doğru gelen ve başka bir ekibin dur
ihtarına uymayarak İnönü Caddesine doğru hızla kaçan 06 R... ... plakalı yeşil
renkli Doğan marka aracın yakalanması yönündeki yüksek sesli uyarılar üzerine
İnönü Caddesi istikametine hareket edildiği, motosikletle yapılan takipte
sürekli siren ve flaşörlerle dur uyarısında bulunulduğu, durmayan aracın ani
frenlerle kendisini takip eden ekip motorunu sıkıştırmaya ve kazaya sebep
olmaya çalıştığı, çıkmaz sokağa girince aracın durduğu, ekibin de durması
üzerine bu defa hızla geri geri gelerek motosikleti altına aldığı, bir görevlinin
yere düşerek ezilme tehlikesi geçirdiği, kurtulan diğer görevli havaya ateş
edince aracın bu defa ileri manevra yaparak sol ön tarafını duvara çarptığı,
yere düşen görevli aracın altından kurtulunca, aracın sağ önünde bulunan ve
başı puşi denilen örtü ile sarılı şahsın sol eli ile hareket yaparak elini görevlilere
yönlendirdiği, silah olabileceği düşünülerek havaya tekrar ateş açıldığı, aracın
bu kez bir manevra daha yaparak çıkmaz sokaktan kurtulması üzerine yaya
olarak takibe alındığı, bir sokak ileride dönüşü alamayarak köşede durduğu
ve içindeki şahısların kaçmaya başladıkları, kovalamaca sırasında başı puşi ile
örtülü olan şahsın başını açtığı, 20-25 yaşlarında, at kuyruklu sarı saçlı, gri
elbiseli bir bayan olduğunun görüldüğü, ancak karanlıkta izini kaybettirdiği,
diğer iki erkek şahsın da kaçtıkları, aracın yanına gidilerek camdan bakıldığında
SAYI: 1
YARGITAY KARARLARI 55
arka koltuk arasında plastik borulara sarılı yeşil renkte çok miktarda bez
parçalarının görüldüğü, ertesi gün yapılacak mitingde kullanılacak pankartlar
olabileceği değerlendirilerek, C. Savcısının talimatı ile aracın TEM Şube
Müdürlüğüne getirildiği, yapılan aramada çeşitli ebatlarda 95 adet Abdullah
Öcalan posteri, değişik boyutlarda 476 adet Konfederalizm Bayrağı, 10 adet
PKK terör örgütü bayrağı, bir adet “Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ı siyasi
iradem olarak kabul ediyorum-AMED Gençlik İnsiyatifi” ibareli 340x153 cm
ebadında pankart, 64 plastik boru, 18 raptiye kutusu, üç çakmak, bir adet
hazır kontur kartı, beş yapıştırıcı, iki adet boş sigara poşeti, karton kutular, 13
adet poşet, sigara izmaritleri ve bir bayan montunun ele geçirildiği, sayılan
malzemelerin aracın tam olarak neresinde ele geçtiğinin tutanak içeriğinden
anlaşılamadığı,
13.11.2005 günü düzenlenen olay yeri inceleme ve tespit raporuna göre
ise, 12.11.2005 günü 22.45 sıralarında Çarşı Polis Merkezi Amirliğince açık
adresi bildirilen yerde terkedilmiş oto olduğunun bildirilmesi üzerine olay
yerine gidildiği, diğer ekiple yapılan görüşmede otonun Melik Ahmet Caddesi
üzerinde ekiplerin dur ihtarına uymayıp kaçtığı, daha sonra 4727 kod nolu
ekibe çarptığı, otoyu terkeden şahısların kaçmış olduğunun beyan edildiği, 06
R... ... plakalı otonun sol ön farı ile sol ön tampon uç kısmının kırık, anahtarının
üzerinde takılı olduğu, otonun çevik kuvvet sitesine çektirildiği, yapılan
incelemede, ön kısmında, arka koltuk üzerinde ve bagaj içerisinde çuvallar
içine konulmuş yasadışı pankartların olduğu, çuvallar ve oto içerisinden olay
ve elkoyma tutanağında sayılan malzemelerin çıkarıldığı,
Araç ve içinde ele geçen malzemeler üzerinde yapılan incelemeler
sonucunda 69 adet parmak izi tespit edildiği, Diyarbakır Emniyet
Müdürlüğünce düzenlenen 16.11.2005 ve 17.11.2005 tarihli afis mukayese
grafiği ve raporlara göre; aracın iç dikiz aynası üzerinde Feyzi Yazar, Abdullah
Öcalan posterli gazete sayfalarında S. T., sağ ön kapı dış yüzeyinde N.Y.,
beyaz poşet ve sağ ön kapı iç camında Z. G.’e ait parmak izlerinin tespit
edildiği,
Soruşturma devam ederken, 22.12.2005 günü görevlileri telefonla arayan
ve kimliğini vermek istemeyen bir kişinin, “bir ay kadar önce Turistik Caddesi
üzerinde yeşil renkli Doğan marka araba ile polisten kaçan şahısların oto
içerisinde bıraktıkları malzemeler ( PKK’ya ait bayraklar ve Öcalana ait resimler
) Z.K., R. N. A., H.M. ve O. T. tarafından mitingde toplanan şahıslara verilmek
üzere hazırlanmıştır. S. T. ve Z. G., Ozan’la birlikte araçtaydılar ben bu konuları
size aktarmak istedim haberiniz olsun” şeklinde ihbarda bulunması üzerine
aynı gün Z.K.’nın, bir gün sonra da S. T. ve Z. G.’ün yakalandıkları,
Adı geçenlerin yakalanmalarından sonra düzenlenen 23.12.2005 günlü
rapora göre, Z. G.’ün, 10 adet beyaz karton üzerine yapıştırılmış Welat ibareli
56
LEGES Kamu Hukuku Dergisi
ŞUBAT 2013
Abdullah Öcalan posterli karton üzerinde sol el yüzük parmak, Siyah sarı
yaldızlı naylon poşette sağ el işaret ve sol el serçe parmak, “brons” ibareli
raptiye ve toplu iğne kutularında sağ el başparmak, “çağrımızdır” ibaresi ile
başlayan bildiri notu arka yüzeyinde sol el baş parmak, ve Abdullah Öcalan
posterli gazete sayfalarında sağ el başparmak izinin tespit edildiği,
Böylelikle, bir kısım malzemelerde birden fazla iz olmak üzere araçta tespit
edilen 69 parmak izinden üç adedinin Soreş’e, 11 adedinin Züleyha’ya, birer
tanesinin de Nadir ve Fevzi’ye ait olduğunun belirlendiği,
Trafik tescil kaydına göre aracın S. Ö.’e ait olduğu, iki yıl önce E. D.’ye
satıldığı, Erkan’ın da 2005 yılı Mart ayında Afganistan’a giderken aracı Dehap
Diyarbakır il yöneticilerine bıraktığı ve suç günü Afganistan’da olduğu, Dehap
İl Yönetimince kullanılan araçta kapı ve dikiz aynası dış yüzeylerinde parmak
izi tespit edilen parti yöneticileri F. Y. ve N.Y.’ın değişik tarihlerde aracı seyahat
için kullandıkları tespit edilerek adı geçenler hakkında kovuşturmaya yer
olmadığı kararı verildiği,
Araç içindeki malzemelerde parmak izleri tespit edilen Z.G.ve S. T. ile bir gün
sonraki eyleme katıldığı belirlenen Z.K. hakkında terör örgütü propagandası
yapma suçundan 5237 sayılı TCY’nın 314/3. maddesinin yollaması ile 220/8.
maddesi uyarınca kamu davasının açıldığı,
Soruşturma aşamasında evinde yapılan aramada PKK silahlı terör örgütü
liderinin posteri ile onun tarafından yazılmış ve yasaklanmış yedi adet kitap
ele geçen S. T.’ın; “ben suç günü 06 R... ... plakalı araca birkaç kez bindim,
miting çalışmaları nedeniyle araçta boş kutular gördüm, araca bindiğimde
kendime yer açmak için kutuları iteledim parmak izim o nedenle kalmış
olabilir, araç partinin aracıydı ve miting çalışmalarına tahsis edilmişti, parmak
izi ile ilgili raporu kabul etmiyorum, içindeki eşyalarla bir ilgim olmadı”
şeklinde savunmada bulunduğu,
“H.M.” sahte kimliği ile yakalan Z. G.’ün; “DTP çalışanıyım, zaman zaman
parti araçlarına bindiğim oluyor, o nedenle aracın değişik yerlerinde parmak
izim çıkmış olabilir ama ele geçen malzemelerle bir ilgim yoktur” dediği,
Z.K.’nın; “olay günü söz konusu mitinge katıldım ama yasa dışı slogan
atmadım görüntülerden bu anlaşılmıyor” şeklinde anlatımda bulunduğu,
Bu kişiler hakkında yapılan yargılama sonucunda Diyarbakır 4. Ağır Ceza
Mahkemesinin 25.05.2006 gün ve 31-104 sayılı kararı ile sanıklar Z.G.ve S.
T.’ın PKK terör örgütüne yardım etme suçundan 6 yıl 3 ay hapis cezasıyla
cezalandırılmalarına, sanık Z. K.’nın PKK terör örgütünün propagandasını
yapmak suçundan 1 yıl 3 ay hapis cezasıyla cezalandırılmasına karar verildiği,
Züleyha ve Soreş hakkındaki hükmün temyiz incelemesi sonucunda Yargıtay
9. Ceza Dairesinin 29.11.2007 gün ve 7943-8790 sayılı ilâmıyla onanarak
kesinleştiği,
SAYI: 1
YARGITAY KARARLARI 57
Yukarıda ayrıntılarına yer verilen ve 12.11.2005 günü meydana gelen
suç tarihinden 4 ay 16 gün sonra 28.03.2006 günü PKK terör örgütü ile
güvenlik güçleri arasında Bingöl - Muş - Diyarbakır kırsalında meydana gelen
bir silahlı çatışmada 14 teröristin ölü olarak ele geçirildiği, bunlardan dört
örgüt mensubunun cenazelerinin Diyarbakır’a getirilmesinden sonra, cenaze
defin işlemleri sırasında güvenlik güçlerine karşı taşlı, sopalı, bıçaklı saldırılar
meydana gelmesi ve 113 polis memurunun yaralanması nedeniyle olaylara
karışan göstericilerin yakalandıkları, sanık N.’ın da bu kapsamda 04.04.2006
günü gözaltına alındığı ve sonrasında tutuklandığı,
Sözkonusu yakalanmadan sonra sanıktan alınan parmak izinin afis
ortamında yapılan incelemesinde, Diyarbakır Emniyet Müdürlüğünün
05.04.2006 günlü raporuna göre, 12.11.2005 günü meydana gelen olayda
araç içinde ele geçen 10 adet beyaz karton üzerine yapıştırılmış Welat ibareli
Abdullah Öcalan posterli karton üzerinde sanığın sol el başparmak izi ile
siyah naylon poşetler üzerinde de sağ el işaret parmak izinin tespit edildiği,
bu malzemelerin de aracın neresinde olduğu, poşet, çuval ya da karton kutu
içinde mi olduğunun belirlenemediği,
Sanık hakkında başlatılan soruşturma sonucunda silahlı örgüte yardım
etme suçundan kamu davasının açıldığı,
Büyükşehir Belediyesi Sağlık Merkezinde laborant olarak çalışan sanık
N. E.’nin, C.Savcılığınca alınan ifadesinde; “12.11.2005 günü görevlilerce
elkonulan araç ve içinde ele geçen eşyalarla bir ilgim irtibatım yoktur,
parmak izimin çıkmasını anlayamıyorum” dediği, sorguda da önceki ifadesini
tekrar ettiği, kovuşturma aşamasında ise; “beni gözaltına aldıktan sonra
doğrudan Savcılığa çıkarttılar, Savcılıkta bana üzerime atılı suçlama ile ilgili
sorular sorulunca birden şok oldum ne diyeceğimi bilemedim ve böyle bir
olaya katılmadığımı herhangi bir ilgimin olmadığını söyledim, daha sonra
tutuklandım, cezaevindeyken neden benim parmak izimin böyle bir olayda
ele geçtiğini düşündüm ve düşüncem sonucunda şöyle bir olayı hatırladım
ve bununla ilgili bir ilişki kurdum. Ben Diyarbakır Büyükşehir Belediyesinde
sağlık merkezinde laborant olarak çalışıyorum. Çalıştığım yere binlerce kişi
gelip gitmektedir yine bir gün işyerinden çıktığımda arkamdan bir korna sesi
geldi dönüp baktığımda daha önceden tanımadığım ancak işyerime gidip
gelmesiyle sima olarak tanıdığım bir şahsın yanılmıyorsam Doğan marka yeşil
renkli bir aracından beni korna sesiyle çağırmış olduğunu farkettim ve bu
şahıs beni gideceğim yere bırakmak istediğini söyledi, ismini bilmiyorum ben
de kabul ettim, aracın arka koltuğuna oturmak istedim, aracın ön koltuğunda
ve arka kısmında koli ve poşetler ile gazete parçaları vardı, ben bu koli ve
poşetleri oturacağım yer kadar kendime yer açmak amacıyla ileri doğru
ittirdim ve koltuğun arka kısmına oturdum, bu şahıs beni gideceğim yere
58
LEGES Kamu Hukuku Dergisi
ŞUBAT 2013
kadar bıraktı, parmak izi bu olayla ilgili olabilir, bunun dışında benim herhangi
bir örgütsel faaliyetim yoktur... Anlatmış olduğum olay yani bu şahsın beni
eve bırakması iddianamede yazılı olduğu söylenen 12.11.2005 tarihinden
bir kaç gün öncedir hafta içi mesai gününde idi… Ben Z.G.ve S. T.’ı tanımam”
şeklinde savunmada bulunduğu,
Anlaşılmaktadır.
5237 sayılı Türk Ceza Yasası’nın “Silahlı örgüt” başlıklı 314. maddesi;
“ ( 1 ) Bu kısmın dördüncü ve beşinci bölümlerinde yer alan suçları işlemek
amacıyla, silâhlı örgüt kuran veya yöneten kişi, on yıldan onbeş yıla kadar
hapis cezası ile cezalandırılır.
( 2 ) Birinci fıkrada tanımlanan örgüte üye olanlara, beş yıldan on yıla kadar
hapis cezası verilir.
( 3 ) Suç işlemek amacıyla örgüt kurma suçuna ilişkin diğer hükümler, bu
suç açısından aynen uygulanır” şeklinde düzenlenmiştir.
Aynı Yasanın “suç işlemek amacıyla örgüt kurma” başlıklı 220. maddesi ise
suç tarihi itibarıyla;
“ ( 1 ) Kanunun suç saydığı fiilleri işlemek amacıyla örgüt kuranlar veya
yönetenler, örgütün yapısı, sahip bulunduğu üye sayısı ile araç ve gereç
bakımından amaç suçları işlemeye elverişli olması hâlinde, iki yıldan altı yıla
kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Ancak, örgütün varlığı için üye sayısının en
az üç kişi olması gerekir.
... ( 7 ) Örgüt içindeki hiyerarşik yapıya dahil olmamakla birlikte, örgüte
bilerek ve isteyerek yardım eden kişi, örgüt üyesi olarak cezalandırılır...”
şeklinde iken, maddenin uyuşmazlık konusunu ilgilendiren 7. fıkrasına,
hükümden sonra 05.07.2012 tarihli Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe
giren 6352 sayılı Yasanın 85. maddesiyle; “Örgüt üyeliğinden dolayı verilecek
ceza, yapılan yardımın niteliğine göre üçte birine kadar indirilebilir” cümlesi
eklenmiştir.
765 sayılı Türk Ceza Yasası sistematiğinden tamamen farklı bir anlayışla
düzenlenen maddede, örgütün faaliyetleri doğrultusunda işlenen suçlardan
da ayrıca sorumluluk esası kabul edilmiş, yardım etme eylemleri de yaptırım
açısından örgüt üyeliği kapsamında değerlendirilerek, bağımsız bir şekilde
örgüte yardım suçuna yer verilmemiş, gösterdiği vahamet dikkate alınarak
örgüte silah sağlama şeklindeki yardım fiilleri 5237 sayılı TCY’nın 315.
maddesinde bağımsız olarak, diğer yardım fiilleri ise örgütün niteliğine göre
anılan Yasanın 220 ile 314. maddeleri kapsamında yaptırıma bağlanmıştır.
Örgüt içindeki hiyerarşik yapıya dâhil olmamakla birlikte, örgüte bilerek
ve isteyerek yardım eden kişilerin örgüt üyesi olarak cezalandırılacağı hüküm
altına alınırken, örgüte yardım sayılan eylemlerin nitelik bakımından örgüt
üyeliğine denk sorumluluğu gerektirdiği kabul edilmiştir. Buna göre, örgüt üyesi
SAYI: 1
YARGITAY KARARLARI 59
olmaksızın, bilerek ve isteyerek örgütün bir iş, görev ya da hizmetinin yerine
getirilmesi eylemi örgüt üyeliği olarak cezalandırılmakta iken; maddenin 7.
fıkrasında 6352 sayılı Yasa ile yapılan değişiklikle, yapılan yardımın niteliğine
göre cezanın üçte birine kadar indirilebileceği hüküm altına alınmıştır.
Öte yandan, Ceza Genel Kurulu’nun 12.02.2008 gün ve 230-23 sayılı
kararında, maddi nitelikteki yardım fiillerinin 5237 sayılı TCY’nın 220/7.
maddesi kapsamında değerlendirilmesi gerektiği belirtilmiştir.
Uyuşmazlık konusunda sağlıklı bir hukuki sonuca ulaşılabilmesi için 5237
sayılı Türk Ceza Yasasının 35. maddesinde düzenlenen teşebbüs kavramı
üzerinde de durmak gerekmektedir.
Anılan maddenin 1. fıkrasında; “Kişi, işlemeyi kastettiği bir suçu elverişli
hareketlerle doğrudan doğruya icraya başlayıp da elinde olmayan nedenlerle
tamamlayamaz ise teşebbüsten dolayı sorumlu tutulur” şeklinde tanımlanan
teşebbüsün varlığından söz edilebilmesi için;
1- Kasıtlı bir suçu işleme kararı olmalı,
2- Elverişli hareketlerle suçun doğrudan doğruya icrasına başlanmalı,
3- Failin elinde olmayan nedenlerle suç tamamlanamamalı ya da sonuç
gerçekleşmemelidir.
Sanık hakkında silahlı örgüte yardım etme suçuna teşebbüs hükümlerinin
uygulanıp uygulanmayacağının tespiti açısından, “failin elinde olmayan
nedenlerle suçun tamamlanamaması ve sonucun gerçekleşmemesi” koşuluna
değinmek belirleyici olacaktır.
Bu koşul açısından, yasadaki ifadesiyle “elinde olmayan nedenler”den
maksat, failin iradesi dışında gerçekleşen ve suçun tamamlanmasını
engelleyen nedenler olup, icra hareketlerinin bitirilmesinden ya da sonucun
meydana gelmesinden önce ortaya çıkmalıdır. İcra hareketlerinin bittiği anın
tespiti konusunda esas alınan ölçüt ise, yasa maddesinde düzenlenen tipik
sonucun gerçekleşmesi açısından gerekli ya da yeterli bütün hareketlerin
yapılıp yapılmadığı hususudur. Bu konudaki araştırmada, failin neticeyi
gerçekleştirmek için yapmış olduğu hareketlerin suç tipi bakımından sonucu
meydana getirmeye elverişli olup olmadığı belirlenecek ve elverişli olmadığı
saptanırsa icranın bitmediği, aksi takdirde icranın bittiği kabul edilecektir.
Böylelikle, suçun tamamlanmasından önce ve fakat hazırlık hareketleri
aşamasından sonra gelen, başlanmış ama bitirilememiş bir eylemli evreyi
ifade eden teşebbüs hükümlerinin uygulanabilmesi için, yapılan hareketlerin
objektif olarak suçun yasal tanımında öngörülen sonucu meydana getirmeye
elverişli olmasıyla birlikte, aracın fail tarafından bu sonucu gerçekleştirmeye
uygun biçimde kullanılması, ancak failin elinde olmayan nedenlerle, icra
hareketlerinin tamamlanamaması veya tamamlanmasına karşın sonucun
gerçekleşmemesi gerekecektir.
60
LEGES Kamu Hukuku Dergisi
ŞUBAT 2013
Bu genel açıklamalardan sonra, silahlı terör örgütüne yardım etme
suçuna teşebbüsün olanaklı olup olmadığı hususu değerlendirilmelidir.
Silahlı terör örgütlerinin amaç suçları işleme yolunda oluşturdukları
yapılanmalarının ortak özellikleri dikkate alındığında, gizlilik ve güvenlik
konularına aşırı duyarlı oldukları, gizlilik ve güvenlik ihtiyacı geniş bir alanda
faaliyet gösterme durumuyla birleşince, detaylandırılmış bir işbölümü
olgusunun ortaya çıktığı, örgütün hiyerarşik yapısına dahil olmamış yani
görev ve denetime bir örgüt üyesi düzeyinde henüz hazır olmayan yardım
etme suçunun failleri bakımından eksik kalabilecek olan gizlilik ve güvenlik
ihtiyacının, detaylı bir işbölümü ile sağlandığı, yardım edenler zamanlarının
büyük bir bölümünü örgüte hasretmiş kişiler olmayıp kendi hayatlarının
akışı içerisine bazen örgüte ait işleri kabul eden şahıslar olduğundan, yardım
faaliyetlerinin birden fazla bölümler halinde gerçekleştirilmesinin çoğu kez
bir zorunluluk olduğu görülmektedir. Örneğin, vücut ısıtıcısı gibi ülkede
bulunması zor olan bir eşyanın yurt dışından satın alınıp kırsaldaki bir kampa
iletilmesi biçimindeki yardım olayında, yurt dışından bu eşyayı satın alan ile
bu eşyayı örgüt üyesine teslim edecek olan mevsimlik orman işçisi arasında,
bu kişilerden farklı görevleri üstlenmiş birbirini tanıyan ya da tanımayan,
farklı zamanlarda yakalanan ya da hiç yakalanmayan birden fazla kişi
olabilecektir. Böyle durumlarda failin örgütçe verilen bir iş ya da görevi veya
kendiliğinden örgüt nam ve hesabına üstlendiği bir iş ya da görevi, yardım
olayının akışı içinde kendisinden önceki failin getirdiği aşamadan bağımsız
olarak tamamlayıp tamamlamadığına bakılmalıdır. Söz konusu iş, görev ya
da hizmet tamamlanmışsa failin yardım suçunun da tamamlandığı, buna
karşılık, örgüte yardım etme eylemini gerçekleştirme kararı alarak elverişli
hareketlerle iş ya da görevin doğrudan doğruya icrasına başlayan failin,
elinde olmayan nedenlerle görevi tamamlayamaması ya da sonuç alamaması
halinde de suçun kalkışma aşamasında kaldığı kabul edilmeli, tüm bu olgular
olaysal olarak değerlendirilip sanığın hukuksal durumu belirlenmelidir. Başka
bir anlatımla; örgüte yardım suçunun tamamlanıp tamamlanmadığı hususu,
bu yardım konusuyla ilgili diğer kişi ya da faillerin eylemlerinden bağımsız
olarak fail tarafından üstlenilen ya da kendisine verilen görevin tamamlanıp
tamamlanmadığına göre belirlenmelidir.
Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;
Amacı Türkiye Cumhuriyetinin hâkimiyeti altında bulunan topraklardan
bir kısmını silahlı mücadele vererek devlet idaresinden ayırıp bu bölgede
Marksist-Leninist ilkelere dayalı bir Kürt devleti kurmak olan PKK silahlı terör
örgütünün propagandasının yapılacağı yönünde istihbari bilgi elde edilen
açık hava toplantısından bir gün önce, görevlilerin dur ihtarına uymayarak
hızla kaçan 06 R... ... plakalı aracın ekiplerin takibi sonucunda terkedilmiş
SAYI: 1
YARGITAY KARARLARI 61
halde bulunduğu, içindeki şahısların kaçtıkları, araç içinde ele geçen örgütsel
propaganda malzemeleri üzerinde yapılan incelemeler sonucunda 69
parmak izinin tespit edildiği, parmak izlerinden 16 adedinin başka kişilere ait
olduğu belirlenmekle birlikte, suç tarihinden dört buçuk ay sonra başka bir
olay nedeniyle yakalanan sanığın da, bir poster ve bir naylon poşet üzerinde
parmak izinin tespit edildiği anlaşılmaktadır.
Ertesi günü yapılacak toplantıda ya da başka bir olayda kullanılmak üzere
bir kısım kişilerce hazırlanan propaganda malzemelerinin ilgililere ulaştırılmak
üzere araçla nakledilirken görevlilerce ele geçirilmesine göre, hazırlama ve
nakil işlemleri sırasında malzemeler üzerinde bırakılan toplam 69 parmak
izinden bir kısmının sahibi olan, malzemelerin hazırlanmasında görev alan ve
kimlikleri tespit edilemeyen kişilerin görevlerinin tamamlandığı, buna karşın
sanık N.’ın parmak izinin tespit edildiği yer ve kovuşturma aşamasındaki
kaçamaklı ikrarında araçta bulunduğunu belirtmesi gözönüne alındığında
malzemelerin hazırlanma aşamasına katılmayıp yükleme ve nakil safhasında
görev aldığı, böylelikle de örgüt üyesi olmayan sanığın söz konusu malzemeleri
kullanılmak üzere nakletme biçiminde eylemine devam ederken istenen yere
ulaştıramadan kendisine verilen ya da üstlendiği yardım görevini görevlilerin
müdahalesi nedeniyle tamamlayamadığı sonucuna ulaşılmakta olup, silahlı
örgüte yardım etme suçunun tamamlanmadığı ve teşebbüs aşamasında
kaldığı kabul edilmelidir.
Kaldı ki, failin hem propaganda malzemelerinin hazırlanması, hem de
yerine ulaştırılması görevinin bulunduğu ve malzemelerin hazırlanması
tamamlandıktan sonra nakil sırasında yakalandığı kabul edilse bile, örgüte
yardım suçunun teşebbüs aşamasında kaldığı kabul edilecektir. Zira böyle
bir halde, failin üstlendiği ya da kendisine verildiği anlaşılan görev sadece
propaganda malzemesinin hazırlanması olmayıp aynı zamanda bunların
istenen yere nakledilmesidir ki, fail henüz bu görevi elinde olmayan nedenlerle
tamamlayamamıştır. Somut olayda, kendisine verilen ya da üstlenilen görev
sadece bu malzemelerin hazırlanmasından ibaret olan bir sanığın eyleminin
tamamlanmış şekilde örgüte yardım suçunu oluşturacağı kabul edilirken,
görevi malzemelerin hem hazırlaması hem de nakli olan sanığın eyleminin
örgüte yardıma teşebbüs olarak kabulü de bir çelişki oluşturmayacaktır.
Hakim tarafından cezanın belirlenmesi sırasında 5237 sayılı TCY’nın 61.
maddesindeki ölçütler gözönüne alınacak, ayrıca 6352 sayılı Yasanın 85.
maddesiyle değiştirilen 220. maddenin 7. fıkrası kapsamında yapılacak
indirim miktarı “yardımın niteliğine göre” belirlenecek, böylece hakkaniyete
uygun olarak ceza adaleti temin edilebilecektir.
Bu nedenle, yerel mahkeme direnme hükmü yerinde olmadığından,
sanığın eyleminin silahlı örgüte yardım etme suçuna teşebbüs aşamasında
62
LEGES Kamu Hukuku Dergisi
ŞUBAT 2013
kaldığının gözetilmemesi isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmelidir.
Öte yandan, yerel mahkeme hükmünün sanık hakkında 5237 sayılı Türk
Ceza Yasasının 53. maddesinin uygulanmasına ilişkin “B-5-a,b,c,d” bölümünde
bir isabetsizlik bulunmamakta ise de; bu bölümü takip eden kısımda, “5237
sayılı TCK.nun 53/3. maddesi gereği sanığın koşullu salıverilmesi halinde
53/1-c maddesinde yer alan yasal hakları kullanmasındaki yoksunluğun
uygulanmamasına” karar verilmesi suretiyle, anılan Yasanın 53. maddesinin
3. fıkrası uyarınca sanığın aynı maddenin 1. fıkrasının ( c ) bendinde belirtilen
haklardan yalnızca kendi alt soyu yönünden koşullu salıverme tarihine kadar,
diğer kişiler yönünden ise hapis cezasının infazı tamamlanıncaya kadar yoksun
bırakılabileceğinin gözetilmemesi de usul ve yasaya aykırıdır.
Diğer taraftan, hükümden sonra 05.07.2012 tarihli Resmi Gazetede
yayımlanarak yürürlüğe giren 6352 sayılı Yasanın 85. maddesiyle TCY’nın
220/7. maddesinde yapılan değişiklik karşısında; sanığın hukuksal durumunun
yeniden takdir ve tayininde de zorunluluk bulunmaktadır.
Bu itibarla, Özel Daire bozma kararı isabetli olduğundan, yerel mahkeme
direnme hükmünün sanığın eyleminin silahlı terör örgütüne yardım suçuna
teşebbüs aşamasında kaldığının gözetilmemesi, 5237 sayılı TCY’nın 53/3.
maddesinin hatalı uygulanması ve hükümden sonra yürürlüğe giren 6352
sayılı Yasanın 5. maddesiyle TCY’nın 220/7. maddesinde yapılan değişiklik
karşısında, sanığın hukuki durumunun yeniden takdir ve tayininde zorunluluk
bulunması nedenleriyle bozulmasına karar verilmelidir.
Sanık N. E. hakkındaki hükmün yukarıda açıklandığı şekilde eylemin silahlı
terör örgütüne yardım suçuna teşebbüs aşamasında kaldığının gözetilmemesi
isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmesi nedeniyle, benzer eylemler
nedeniyle yargılanan ve Ceza Genel Kurulunca ulaşılan sonuç karşısında
hukuksal durumlarının değişmesi olasılığı ortaya çıkan sanıklar S. T. ve
Z.G.hakkında Diyarbakır 4. Ağır Ceza Mahkemesinin 25.05.2006 gün ve 31104 sayılı ilamıyla tamamlanmış silahlı örgüte yardım etme suçundan kurulan
mahkûmiyet hükümlerinin onanmasına ilişkin Özel Dairenin 29.11.2007 gün
7943-8790 sayılı kararına yönelik olarak, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca
5271 sayılı CYY’nın 308. maddesi uyarınca itiraz yasa yoluna başvurulması
olanaklı görülmüştür.
Çoğunluk görüşüne katılmayan yedi Genel Kurul üyesi; “sanığın silahlı
terör örgütüne yardım etme suçunun tamamlandığı” görüşüyle karşı oy
kullanmışlardır.
SONUÇ : Açıklanan nedenlerle;
1- Diyarbakır 5. Ağır Ceza Mahkemesinin 30.09.2010 gün ve 465-694 sayılı
direnme hükmünün;
a- ) Sanığın eyleminin silahlı terör örgütüne yardım suçuna teşebbüs
SAYI: 1
YARGITAY KARARLARI 63
aşamasında kaldığının gözetilmemesi,
b- ) 5237 sayılı TCY’nın 53/3. maddesinin hatalı uygulanması,
c- ) Hükümden sonra 05.07.2012 tarihli Resmi Gazetede yayımlanarak
yürürlüğe giren 6352 sayılı Yasanın 5. maddesiyle TCY’nın 220/7. maddesinde
yapılan değişiklik karşısında; sanığın hukuki durumunun yeniden takdir ve
tayininde zorunluluk bulunması,
Nedenleriyle BOZULMASINA,
2- Dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay C. Başsavcılığına
TEVDİİNE, 31.10.2012 günü yapılan müzakerede tebliğnamedeki düşünceye
aykırı olarak, oyçokluğuyla karar verildi.
İLGİLİ MEVZUAT METİNLERİ
5237/m.35 TÜRK CEZA KANUNU
(1) Kişi, işlemeyi kastettiği bir suçu elverişli hareketlerle doğrudan doğruya
icraya başlayıp da elinde olmayan nedenlerle tamamlayamaz ise teşebbüsten dolayı
sorumlu tutulur.
(2) Suça teşebbüs halinde fail, meydana gelen zarar veya tehlikenin ağırlığına göre,
ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası yerine onüç yıldan yirmi yıla kadar, müebbet
hapis cezası yerine dokuz yıldan onbeş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Diğer
hallerde verilecek cezanın dörtte birinden dörtte üçüne kadarı indirilir.
5237/m.314 TÜRK CEZA KANUNU
(1) Bu kısmın dördüncü ve beşinci bölümlerinde yer alan suçları işlemek amacıyla,
silahlı örgüt kuran veya yöneten kişi, on yıldan onbeş yıla kadar hapis cezası ile
cezalandırılır.
(2) Birinci fıkrada tanımlanan örgüte üye olanlara, beş yıldan on yıla kadar hapis
cezası verilir.
(3) Suç işlemek amacıyla örgüt kurma suçuna ilişkin diğer hükümler, bu suç
açısından aynen uygulanır.
3713/m.5 TERÖRLE MÜCADELE KANUNU
(Değişik madde : 29/06/2006 - 5532 S.K 4.Mad)
3 ve 4 üncü maddelerde yazılı suçları işleyenler hakkında ilgili kanunlara göre tayin
edilecek hapis cezaları veya adlî para cezaları yarı oranında artırılarak hükmolunur.
Bu suretle tayin olunacak cezalarda, gerek o fiil için, gerek her nevi ceza için muayyen
olan cezanın yukarı sınırı aşılabilir. Ancak, müebbet hapis cezası yerine, ağırlaştırılmış
müebbet hapis cezasına hükmolunur.
Suçun, örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenmiş olması dolayısıyla ilgili maddesinde
cezasının artırılması öngörülmüşse; sadece bu madde hükmüne göre cezada artırım
yapılır. Ancak, yapılacak artırım, cezanın üçte ikisinden az olamaz.
64
LEGES Kamu Hukuku Dergisi
ŞUBAT 2013
YARGITAY
CEZA GENEL KURULU
Tarih: 31.10.2012
Esas: 2012/4-850
Karar: 2012/1828
HÜKÜMLÜNÜN CEZAEVİNDE HAKARET SUÇUNU İŞLEMESİ
 SANIK BEYANI
 TUTANAK İLE TESPİT EDİLEN HAKARET FİİLİ

İlgili Kanun/Madde: 5237/m.125
DAVA : Hakaret suçundan sanık D.G.’in beraatına ilişkin, Sivas 2. Sulh Ceza
Mahkemesince verilen 12.12.2006 gün ve 240-747 sayılı hükmün Cumhuriyet
savcısı tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 4. Ceza
Dairesince 27.01.2009 gün ve 4724-848 sayı ile;
“... Katılanların aşamalarda verdikleri olayın oluşuna uygun biçimdeki
tutarlı beyanları ve kovuşturma aşamasında içeriğini doğruladıkları olay
tespit tutanağı içeriği ile suçun oluştuğu gözetilmeden kanıt yetersizliğinden
beraat kararı verilmesi...” ,
İsabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.
Sivas 2. Sulh Ceza Mahkemesi ise 30.09.2009 gün ve 322-794 sayı ile;
“... Sanık savunması, müştekilerin beyanları, Yargıtay Bozma İlamı ve tüm
dosya kapsamına göre, mahkememizin 12.12.2006 tarih ve 240-747 sayılı
kararı yerinde olduğu...”,
Gerekçesiyle direnerek, ilk hüküm gibi karar vermiştir.
Bu hükmün de Cumhuriyet savcısı tarafından temyiz edilmesi üzerine,
Yargıtay C. Başsavcılığının “bozma” istemli 01.05.2012 gün ve 121844 sayılı
tebliğnamesiyle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel
Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır:
KARAR : Özel Daire ile yerel mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel
Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; suçun sübutuna ilişkindir.
İncelenen dosya içeriğinden;
Katılan A.O.K., mağdurlar G.Ç.ve A.A. tarafından 06.10.2005 tarihinde
düzenlenen tutanakta; “06.10.2005 tarihinde saat 15.30 civarında işyeri
bölümünde bulunan elişi atölyesine kontrol amacıyla gidildi. O esnada D. G.
SAYI: 1
YARGITAY KARARLARI 65
isimli hükümlü yanımıza geldi. Kendisine bu bölümün kabul odası olacağını
ve idarenin burayı boşaltacağını, burada çalışanların malzemelerini yarından
itibaren almalarını, bugün de sayımdan sonra atölyeye çıkarılmayacaklarını
söylediğimizde hükümlü D.G. ani tepki vererek ‘sizler kim oluyorsunuz da
benim çalışmamı engelliyorsunuz. Bana kimse engel olamaz. Şerefsizler’
dedi. İş bu tutanak tanzimle imza altını alındı” şeklinde ifadelerin yer aldığı,
Olay nedeniyle yapılan disiplin soruşturması sonucunda Cezaevi Disiplin
Kurulu Başkanlığınca 10.10.2005 gün ve 292 sayı ile sanığın 5 gün hücre hapsi
cezasıyla cezalandırılmasına karar verildiği ve disiplinsizlik nedeniyle Adalet
Bakanlığı Ceza ve Tevkif evleri Genel Müdürlüğünün 14.10.2005 gün ve 62102
sayılı yazısı ile Amasya Kapalı Cezaevine nakledildiği,
Sanığın, katılan ve mağdurlar hakkında şikayette bulunması üzerine iftira
ve tehdit suçlarından başlatılan soruşturma sonucunda Sivas C.Başsavcılığınca
06.03.2006 gün ve 141 sayı ile kovuşturmaya yer olmadığına karar verildiği,
kararın itiraz edilmeksizin kesinleştiği,
Anlaşılmaktadır.
Katılan A.O.K. aşamalarda benzer olacak şekilde; “Olay tarihinde tutanakta
belirtildiği gibi iş yurdu bölümünde bulunan elişi atölyesine kontrol amacı ile
gittik. D.G. isimli hükümlü orada idi. Kendisine bu bölümün kabul odası olarak
düzenleneceğini ve burayı boşaltacağımızı söyledik. Bunun üzerine D.G.
sinirlenerek yanımda A.A. ve G.Ç.da olduğu halde bize ‘sizler kim oluyorsunuz
da benim çalışmamı engelliyorsunuz, bana kimse engel olamaz şerefsizler’
şeklinde sözlerle hakarette bulundu. Biz de bunun üzerine 06.10.2005 tarihli
tutanağı tanzim ettik. Tutanağın içeriği doğrudur. İddia edildiği gibi tutanak
kendisine olan kastımız veya düşmanlığımız sebebi ile değil kendisinin bu
davranışları sebebi ile tanzim edilmiştir”,
Mağdur G.Ç.aşamalarda benzer olacak şekilde; “06.10.2005 günü saat
16.00 civarında kurum müdürümüzün talimatı doğrultusunda ceza evinde
geçici olarak elişi atölyesi olarak kullanılan bölümü boşaltmak üzere ben, infaz
koruma baş memuru A.A. ve nöbetçi müdür O. K. birlikte söz konusu yere
gittik. Hükümlülere atölyenin koğuş olarak kullanılacağını, bu konuda talimat
aldığımızı, dolayısıyla özel eşyalarını alarak boşaltmalarını söyledik. Bunun
üzerine orada bulunan S., O., İ. ve A. isimli mahkumlar koğuşlarına gittiler.
Ancak D.G. atölyeden çıkmayarak bize hitaben ‘ben burada çalışacağım,
benim çalışmamı engelleyemezsiniz, sizin yaptığınız şerefsizliktir, şerefsizler’
dedi. Biz de kendisine hiçbir şekilde cevap vermeden tutanak tuttuk ve onu
orada bırakarak kurum müdürünün yanına gittik”,
Mağdur A.A. aşamalarda benzer olacak şekilde; “06.10.2005 günü saat
16.00 civarında kurum müdürümüzün talimatı doğrultusunda ceza evinde
geçici olarak elişi atölyesi olarak kullanılan bölümü boşaltmak üzere infaz
66
LEGES Kamu Hukuku Dergisi
ŞUBAT 2013
koruma memuru G. Ç. ve nöbetçi müdür O. K. ile birlikte söz konusu yere
gittik. Hükümlülere buranın koğuş olarak kullanılacağını bu konuda talimat
aldığımızı dolayısıyla özel eşyalarını alarak boşaltmalarını söyledik. Bunun
üzerine orada bulunan S., O., İ. ve A. isimli mahkumlar koğuşlarına gittiler.
Ancak D.G. atölyeden çıkmayarak bize hitaben ‘ben burada çalışacağım, benim
çalışmamı engelleyemezsiniz, sizin yaptığınız şerefsizliktir, şerefsizler’ dedi,
biz de kendisine hiçbir şekilde cevap vermeden tutanak tuttuk ve onu orada
bırakarak kurum müdürünün yanına gittik” şeklinde anlatımda bulunmuştur,
Tanık C.Ş.soruşturma aşamasında; “Olay günü sayım saati olduğu için elişi
atölyesinde çalışan hükümlüleri koğuşa aldığım sırada katılan ve mağdurlar
geldi. Sanık D.G. görevli arkadaşların yanına gitti. Ben diğer hükümlüleri koğuşa
aldım. Sanık D.G.’te 5 dakika sonra geldi. Onu da koğuşa aldım” biçiminde
anlatımda bulunmuş, yargılama aşamasında ise olaya ilişkin görgüye dayalı
bilgisi olmadığını ifade etmiş,
Sanık aşamalarda özetle; “06.10.2005 günü cezaevinde hükümlülere
geçici olarak tahsis edilen ve iş atölyesi olarak kullanılan odada elişi çalışması
yapıyordum. Aynı atölyede Serkan, Oktay, İsmail ve Ali isimli arkadaşlarda
vardı. Saat 16.00 da ikinci müdür A.O.K., infaz koruma baş memuru A.A.
ve infaz koruma memuru G.Ç.atölyeye gelerek kullanılmayan boş dolapları
dışarı çıkartacaklarını söylediler. Hatta bana hangi dolapların kullanılmadığını
sordular. Ben de kendilerine gösterdim. Daha sonra atölyeyi boşaltarak
koğuşlarımıza doğru yöneldik. Koğuşuma doğru giderken orada bulunan infaz
koruma baş memuru beni çağırdı. Yanlarına geri döndüm. Diğer arkadaşlar
ise koğuşlarına gittiler. Bana atölyeyi koğuş yapacaklarını söylediler. Ben
de banyosu olmadığı için buranın koğuş olamayacağını, uygun olmadığını
söyledim. Onlar da bir çaresine bakacaklarını söylediler. Ben de hiçbir itiraz
da bulunmadan bu uyarıyı kabul ettim ve koğuştan çıktım. Hiçbir şekilde
iddia edildiği gibi hakaret etmedim. Hakkımdaki suçlamayı kabul etmiyorum”
şeklinde savunmada bulunmuştur.
5237 sayılı TCY’nın “Hakaret” başlıklı 125. maddesinde; “ ( 1 ) Bir kimseye
onur, şeref ve saygınlığını rencide edebilecek nitelikte somut bir fiil veya olgu
isnat eden veya sövmek suretiyle bir kimsenin onur, şeref ve saygınlığına
saldıran kişi, üç aydan iki yıla kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır.
Mağdurun gıyabında hakaretin cezalandırılabilmesi için fiilin en az üç kişiyle
ihtilât ederek işlenmesi gerekir.
( 2 ) Fiilin, mağduru muhatap alan sesli, yazılı veya görüntülü bir iletiyle
işlenmesi hâlinde, yukarıdaki fıkrada belirtilen cezaya hükmolunur.
( 3 ) Hakaret suçunun;
a ) Kamu görevlisine karşı görevinden dolayı,
b ) Dinî, siyasî, sosyal, felsefi inanç, düşünce ve kanaatlerini açıklamasından,
SAYI: 1
YARGITAY KARARLARI 67
değiştirmesinden, yaymaya çalışmasından, mensup olduğu dinin emir ve
yasaklarına uygun davranmasından dolayı,
c ) Kişinin mensup bulunduğu dine göre kutsal sayılan değerlerden bahisle,
İşlenmesi hâlinde, cezanın alt sınırı bir yıldan az olamaz.
( 4 ) Hakaretin alenen işlenmesi halinde ceza altıda biri oranında artırılır.
( 5 ) Kurul hâlinde çalışan kamu görevlilerine görevlerinden dolayı hakaret
edilmesi hâlinde suç, kurulu oluşturan üyelere karşı işlenmiş sayılır. Ancak,
bu durumda zincirleme suça ilişkin madde hükümleri uygulanır” hükmü yer
almaktadır.
Maddenin birinci fıkrasında hakaret suçunun temel şekli, üçüncü
ve dördüncü fıkralarında ise nitelikli halleri düzenlenmiş olup, madde
gerekçesinde de; “Hakaret fiillerinin cezalandırılmasıyla korunan hukuki
değer, kişilerin şeref, haysiyet ve namusu, toplum içindeki itibarı, diğer fertler
nezdindeki saygınlığıdır” şeklinde açıklama yapılmıştır. Buna göre, suçun
konusu kişilerin onur, şeref ve saygınlığı olup, somut bir fiil veya olgu isnat
etme ya da sövme suretiyle kişilerin onur, şeref ve saygınlığına saldırma
eylemi hakaret suçunu oluşturacaktır.
Ceza Genel Kurulu’nun 14.10.2008 gün ve 170-220 sayılı kararında
da belirtildiği üzere; 5237 sayılı Türk Ceza Yasasında, 765 sayılı Türk Ceza
Yasasındaki hakaret ve sövme suçu ayrımı kaldırılmıştır. Hakaret fiillerinin
cezalandırılmasıyla korunan hukuki değer, kişilerin şeref, haysiyet ve
namusu, toplum içindeki itibarı, diğer fertler nezdindeki saygınlığı olup, bu
suçun oluşabilmesi için, davranışın kişiyi küçük düşürmeye matuf olarak
gerçekleştirilmesi gerekmektedir. Somut bir fiil ya da olgu isnat etmek veya
sövmek şeklindeki seçimlik hareketlerden biri ile gerçekleştirilen eylem,
bireyin onur, şeref ve saygınlığını rencide edebilecek nitelikte ise hakaret
suçu oluşacaktır.
Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;
06.10.2005 günlü tutanak içeriği, aşamalarda değişmeyen katılan ile
mağdurlarının anlatımları, bu anlatımların tutanak içeriğini doğrulaması,
sanığın katılan ve mağdurlar ile arasında herhangi bir husumet olduğu
yönünde savunmasının bulunmaması, sanıkla husumetleri bulunmayan
katılan ve mağdurların sanık aleyhine olacak şekilde tutanak düzenlemelerini
gerektiren herhangi bir nedenin olmaması, olaydan hemen sonra düzenlenen
tutanak üzerine yapılan disiplin soruşturması sonucunda cezaevi disiplin
kurulunca sanığın 5 gün hücre hapsi cezasıyla cezalandırılması ve katılan
ile mağdurlar hakkında iftira ve tehdit suçlarından takipsizlik kararı verilmiş
olması karşısında; Sivas Kapalı Ceza ve İnfaz Kurumunda hükümlü olan sanığın
olay günü geçici olarak elişi atölyesi olarak tahsis edilen bölümde çalışma
yaptığı sırada atölyeye gelen ve atölyenin koğuş olarak düzenleneceğini
68
LEGES Kamu Hukuku Dergisi
ŞUBAT 2013
bildiren katılan ve mağdurlara hitaben “sizler kim oluyorsunuz da benim
çalışmamı engelliyorsunuz. Bana kimse engel olamaz. Şerefsizler” diyerek
hakaret suçunu işlediğinin kabulü gerekmektedir.
Bu nedenle, sanığın suçtan ve cezadan kurtulmaya yönelik savunmasına
itibar ederek beraatına karar veren yerel mahkeme hükmü isabetsizdir.
Bu itibarla, Özel Daire bozma kararı yerinde olup, yerel mahkeme direnme
hükmünün bozulmasına karar verilmelidir.
SONUÇ : Açıklanan nedenlerle;
1- Sivas 2. Sulh Ceza Mahkemesinin 30.09.2009 gün ve 322-794 sayılı
direnme hükmünün sanığın suçunun sabit olduğunun gözetilmemesi
isabetsizliğinden BOZULMASINA,
2- Dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay C. Başsavcılığına
TEVDİİNE, 31.10.2012 günü yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi.
İLGİLİ MEVZUAT METİNLERİ
5237/m.125 TÜRK CEZA KANUNU
(1) Bir kimseye onur, şeref ve saygınlığını rencide edebilecek nitelikte somut bir fiil
veya olgu isnat eden (Mülga İbare: 29/06/2005-5377/15 md.) veya sövmek suretiyle
bir kimsenin onur, şeref ve saygınlığına saldıran kişi, üç aydan iki yıla kadar hapis veya
adlî para cezası ile cezalandırılır. Mağdurun gıyabında hakaretin cezalandırılabilmesi
için fiilin en az üç kişiyle ihtilat ederek işlenmesi gerekir.
(2) Fiilin, mağduru muhatap alan sesli, yazılı veya görüntülü bir iletiyle işlenmesi
halinde, yukarıdaki fıkrada belirtilen cezaya hükmolunur.
(3) Hakaret suçunun;
a) Kamu görevlisine karşı görevinden dolayı,
b) Dini, siyasi, sosyal, felsefi inanç, düşünce ve kanaatlerini açıklamasından,
değiştirmesinden, yaymaya çalışmasından, mensup olduğu dinin emir ve yasaklarına
uygun davranmasından dolayı,
c) Kişinin mensup bulunduğu dine göre kutsal sayılan değerlerden bahisle,
İşlenmesi halinde, cezanın alt sınırı bir yıldan az olamaz.
(4) (Değişik Dördüncü Fıkra: 29/06/2005-5377/15 md.) Hakaretin alenen
işlenmesi halinde ceza altıda biri oranında artırılır.
(5) (Değişik Beşinci Fıkra: 29/06/2005-5377/15 md.) Kurul hâlinde çalışan kamu
görevlilerine görevlerinden dolayı hakaret edilmesi hâlinde suç, kurulu oluşturan
üyelere karşı işlenmiş sayılır. Ancak, bu durumda zincirleme suça ilişkin madde
hükümleri uygulanır.
SAYI: 1
YARGITAY KARARLARI 69
YARGITAY
CEZA GENEL KURULU
Tarih: 9.10.2012
Esas: 2011/4-301





Karar: 2012/1800
İCRA CEZA MAHKEMESİ HAKİMİNİN HAKARET
FİİLİNİ İŞLEYİP İŞLEMEDİĞİ
BERAAT EDEN SANIĞIN KENDİSİNİ VEKİLLE
TEMSİL ETTİRMESİ DURUMUNDA SANIK LEHİNE
VEKALET ÜCRETİNE HÜKMEDİLMESİ GEREĞİ
ŞİKAYETÇİ VEKİLİNİN HAKİME HAKARET DAVASI AÇMASI İ
HAKARET
YARGILAMA GİDERİ
İlgili Kanun/Madde: 5237/m.125 5271/m.223
DAVA : Hakaret suçundan sanık U. A.’ın 5271 sayılı CYY’nın 223/2e maddesi uyarınca beraatına ilişkin, Yargıtay 4. Ceza Dairesince verilen
23.06.2011 gün ve 10-13 sayılı hükmün sanık ve müdafii tarafından beraat
kararının gerekçesine ve vekalet ücretine yönelik olarak temyiz edilmesi
üzerine Yargıtay C.Başsavcılığının bozma istekli 19.08.2011 gün ve 68552 sayılı
tebliğnamesi ile Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel
Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır:
KARAR : Ceza Genel Kurulunun 27.06.1994 gün ve 174-196 sayılı kararı ile
Özel Dairelerin duraksamasız uygulamalarına göre beraat kararlarının sanık
tarafından gerekçeye yönelik olarak temyiz edebileceği kabul edildiğinden,
hükmün temyizen incelenmesi olanaklı görülmüştür.
Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanık hakkındaki
beraat kararının CYY’nın 223/2-e maddesi uyarınca verilmesinin isabetli olup
olmadığı ile beraat eden ve kendisini müdafi ile temsil ettiren sanık lehine
vekalet ücretine hükmedilmesi gerekip gerekmediğinin belirlenmesine
ilişkindir.
İncelenen dosya içeriğinden;
Mağdur A. U.’un Adalet Müfettişine; “16.06.2009 günü arkadaşım olan
70
LEGES Kamu Hukuku Dergisi
ŞUBAT 2013
Av. A. Ç. tarafından verilen yetki belgesine istinaden İzmir 10. İcra Ceza
Mahkemesindeki 2008/1089 esas sayılı davanın duruşmasına katılmak
amacıyla 09.30’da duruşma salonuna geldim, duruşma başlamadan önce
dosyayı incelediğimde icra takip dosyasının mahkeme dosyasının içinde
olmadığını, Adana Nöbetçi İcra Ceza Mahkemesine yazılan talimatın şikâyet
edilen borçlunun vatandaşlık numarası bulunmaması nedeniyle bila ikmal
iade edildiğini gördüm. Saat 09.30’dan 12.15’e kadar duruşma sırasının
gelmesi için bekledim. Sırası gelince davanın duruşmasına başlandı. Hakim
bey dosyayı önüne alarak ‘dosyada bulunan yetki belgesindeki imza Avukat A.
Ç.’e mi ait’ diye sordu. Cevaben ‘evet’ deyince bu kez ‘şikâyet olunanın kimlik
numarası sizde var mı’ diye yeni bir soru sorması üzerine ben de ‘hakim bey
dosya bize ait değil arkadaşımın ricası üzerine duruşmaya katılıyorum, yazılan
talimat bila ikmal iade olunmuş, süre verilsin eksiklikleri tamamlayalım’
dedim. Hakim bey ‘bu dosyanın içinde icra dosyası yok gidin alın getirin’
diyerek dosyayı kürsünün kenarına itti. Bunun üzerine tekrar ‘hakim bey
yazılan talimat borçlunun kimlik numarası olmadığından bila ikmal iade
olmuş, tarafımıza süre verilsin eksikliği tamamlayalım’ dedim. Fakat hakim
bey ‘öğleden sonra geleceksiniz’ diye karşılık vermesi üzerine, tekrar
kendisine ‘hakim bey saat 09.30’ dan beri bekliyoruz şu anda saat 12.15
deyince’, cevaben, ‘burada oturacağınıza gidin işinizi yapın, icra dosyasını
getirseydiniz’ dedi. Bu kez sanığa küçük çocuğum hasta öğleden sonra doktora
gitmek üzere randevu aldım, öğleden sonra duruşmaya katılmam mümkün
olmaz dedim. Sanığın da gelmezsen dosya düşer şeklinde cevap vermesi
üzerine hakim bey dosyayı alın, ya talik edin, ya da duruşmayı yapın, şartları
varsa reddedin veya bizi mazeretli sayın dedim. Hakim bey de cevaben, ders
verir gibi bir tavır takınarak, olmaz, öğleden sonra geleceksin, gelip işinizi
yapacaksınız, işinizi öğrenin şeklinde açıklamada bulundu. Ben de ben şu
anda hazırım, öğleden sonra gelmem mümkün değil, davayı düşürecekseniz
düşürün, sorumluluk sizin diyerek duruşma salonunu terk ettim. Duruşma
salonundan koridora çıktığımda hakim beyin, koridordan duyulacak kadar
yüksek sesle ‘defol git’ diye bağırdığını duyunca geri dönerek, hakim bey
nasıl böyle bir şey söyleyebilirsiniz diyerek, duruşma salonunda bekleyen
avukat arkadaşları işaret edip, bu arkadaşları şahit göstererek tutanak tutup
sizi şikâyet edeceğim dedim. Sanık da karşılık olarak ‘git ne yaparsan yap’
dedi” şeklinde anlatımda bulunduğu, yargılama aşamasında anlatımlarını
tekrarlayarak sanık hakkındaki şikayetinden vazgeçtiği,
Tanık F.O.’in aşamalarda özetle; “benden önceki duruşmalar yapılırken
ben, duruşma salonundaki dinleyici koltuklarında evraklarımı inceliyordum,
yanılmıyorsam saat 12.20 sıralarında mağdur Av. A.U.’un sırası geldi,
kendisi duruşma salonunda davacı vekiline tahsis edilen bölüme geçti
SAYI: 1
YARGITAY KARARLARI 71
ve duruşma başladı, hakim bey ‘icra dosyası gelmemiş’ şeklinde bir söz
söyledi, bunun üzerine mağdur da, ‘biz yetki belgesine dayanarak bu davaya
giriyoruz, duruşma öncesi dosyayı incelediğimde eksiklikler gördüm, süre
verilirse bunları ikmal ederiz’ şeklinde bir cevap verdi. Bu sırada hakim bey
‘oturacağınıza icra dosyasını getirseydiniz, ben bu dosyayı öğleden sonraya
bırakıyorum’ dedi. Mağdur da ‘benim çocuğum hasta, öğleden sonra doktora
götüreceğim, dosyada zaten eksiklikler var, öğleden sonra da duruşma yapılsa
süre verilecek o bakımdan duruşmayı öğleden sonraya bırakmayalım’ şeklinde
beyanda bulundu. Buna rağmen sanık ‘hayır ben öğleden sonra bu duruşmayı
yapacağım dosyayı getirin’ dedi. Mağdur da ‘ben durumumu arz ediyorum,
öğleden sonraya kalamam çocuğumu hastaneye götüreceğim’ dedi. Bu sırada
sanık kürsüden kalktı, cübbesini omuzlarından sıyırdı, hâl ve tavırlarından
duruşmanın bittiği izlenimini edindim. Mağdur, sanığın bu tavrını görünce
duruşma salonunu terk etti. Bu sırada sanık koltuğuna tekrar oturdu, ‘defol
git’ şeklinde bir cümle sarf etti. Bu sözü işiten mağdur da tekrar duruşma
salonuna döndü ve sanığa hitaben ‘bana bu tarzda davranma hakkınız yok,
bu sözleri zapta geçin ben şikâyette bulunacağım’ şeklinde cevap verdi ve
oradan ayrıldı. Ben duruşma salonundan 12.40 civarında ayrıldım” dediği,
yargılama sırasında anlatımları ile tanıklar D.Ç., S. Ç. ve S. S.’’in anlatımları
arasında oluşan çelişki sorulduğunda anlatımında ısrar ettiği,
Tanık B.Ç.’nin aşamalarda özetle; “Olay günü vekil sıfatıyla takip ettiğim
dosyalar olduğundan 10. İcra Ceza Mahkemesindeki duruşma salonunda
dinleyici kısmında oturuyor, sıramın gelmesini bekliyordum. Hakim bey
duruşmaları sırasıyla yapıyordu. Saat 12.00’yi geçmişti. Mağdur Av. A.
U. sırası gelince duruşma salonunda davacı bölüme geçti. Fakat o sırada
sanığın fiilen duruşmaya başlayıp başlamadığını hatırlamıyorum. Yani diğer
bir deyişle duruşma zaptının yazılmaya başlayıp başlamadığını bilmiyorum.
Fakat şöyle bir konuşma oldu, hakim beyin sorusu üzerine mağdur söz alarak
‘talimat bilâ ikmal dönmüş, yeniden talimat yazılması gerekiyor, eksikliğin
giderilmesi gerektiğinden icra dosyasını getirmedim’ dedi. Bu sırada sanık
‘sanığın kimlik numarasını biliyor musun’ şeklinde mağdura bir soru yöneltti.
Mağdurun ne cevap verdiğini tam hatırlamıyorum. Bu ana kadar konuşmalar
normal ses tonuyla devam ediyordu. Dosya sanığın önünde mağdur avukat
da duruşma salonunda davacılara tahsis edilen yerdeydi. Bu sırada sanık icra
dosyasının gelmesi gerektiği şeklinde bir beyanda bulununca mağdur avukat
‘hakim bey şu an öğle arası olduğu için icra dosyasını getirme imkanım olmaz,
çocuğum hasta olduğundan öğleden sonra doktora götürmem gerekiyor,
duruşma yapılsın’ şeklinde bir beyanda bulundu. Fakat sanık ısrarlı ve kesin
bir şekilde ‘icra dosyasını getireceksiniz’ şeklinde açıklamada bulununca
mağdur yine mazeretini tekrarlayarak dosyada eksiklikler var zaten erteleme
72
LEGES Kamu Hukuku Dergisi
ŞUBAT 2013
kararı verilecek, öğleden sonra benim duruşmada bulunmam mümkün
değil, duruşmayı bitirin şeklinde cevap verince hakim bey ‘icra dosyasını
getirin, işinizi yapmıyorsunuz’ diyerek dava dosyasını kaldırıp kenara koydu.
O sırada mağdur duruşma salonundan çıktı. Sanık cübbesini çıkarmak
üzereydi ve birden mağdurun çıktığı duruşma salonu giriş kapısına doğru
‘defol git’ diye bağırdı. Bunun üzerine mağdur yeniden duruşma salonuna
gelerek ‘hakim bey benimle bu şekilde konuşmaya hakkınız yok, hakkınızda
tutanak tutup şikâyette bulunacağım’ dedi ve salondan çıktı. Mağdur çıkınca
ortalık sakinleşti. Duruşma devam etti. Kalan birkaç dosyanın duruşması da
yapıldı” şeklinde anlatımda bulunduğu, yargılama aşamasında anlatımları ile
tanıklar D.Ç., S.Ç. ve S. S.’’in anlatımları arasında oluşan çelişki sorulduğunda
anlatımında ısrar ettiği,
Tanık S.Ç.’in Adalet Müfettişine vermiş olduğu beyanında; “Ben olay
günü duruşma zabıt kâtibiydim. İcra Ceza Mahkemesinde dosyaların hiç biri
UYAP’a aktarılmamıştır. O bakımdan şikâyetçinin dosyasında duruşmanın
tam olarak saat kaçta başladığını söyleyemeyeceğim. Ancak o gün sabah
09.00 da duruşmalara başladık. Sırasıyla mevcutlu olan tüm dosyaları aldık.
Saat 12.00 olunca hakim bey birkaç dosyayı da yapıp yemeğe çıkalım dedi.
Yanılmıyorsam 12.20 sularında mağdur avukatın dosyasını aldık. Mağdur
avukat davacı bölümüne geçti. Hakim bey duruşmaya başladı. Ben zabıt katibi
olarak duruşma zabtının ilgili bölümlerini ( davacı vekili geldi, açık duruşmaya
başlandı... gibi ) kısımlarını yazdım. Bu sırada hakim bey icra dosyasının eksik
olduğunu görünce mağdura ‘dosyayı getirtin, duruşmayı öğleden sonra
yapayım’ dedi. Sanığın bu talebi üzerine mağdur, benim öğleden sonra hastam
var, gelemeyeceğim duruşmayı şimdi bitirin şeklinde bir cevap verdi. Sanık da
icra dosyasının gelmesi lazım, getirseydiniz karara çıkarabilirdim, dedi. Mağdur
ısrar etti, öğleden sonra gelemeyeceğini, duruşmanın talik edilmesini istedi.
Sanık, mağdur avukatın bu talebini kabul etmedi ve icra dosyasının getirtilmesi
gerektiğini, bundan sonra dosya hakkında karar vereceğini belirtince mağdur
hastası olduğu için öğleden sonra gelemeyeceğini söyledi. Sanık öğleden sonra
gelmediğiniz takdirde dosyayı düşürürüm deyince mağdur elini kürsüye doğru
sallayarak ‘düşürürsen düşür’ deyip duruşma salonundan çıktı. O sırada sanık
normal ses tonuyla, bağırmadan, kendi kendine ‘biz de defolup gideceğiz’
gibi bir söz söyledi. O sırada mağdur tekrar duruşma salonuna girdi. Bana
defol git diyemezsin şeklinde karşılık verdi. Sanık da bunun üzerine ‘ben defol
git dememiştim ama sen nasıl anlarsan anla’ şeklinde cevap verdi. Mağdur
da bunun üzerine ‘sizi şikâyet edeceğim, buradakileri de şahit göstereceğim
diyerek’ duruşma salonunu terk etti” dediği yargılama sırasında ifadesinden
kısmen dönerek olay tarihinde duruşmaya gelen kişinin mağdur olmadığını
ve duruşma zaptını kesinlikle yazmaya başlamadığını söylediği,
SAYI: 1
YARGITAY KARARLARI 73
Tanık S. S.’in Adalet Müfettişine vermiş olduğu ifadesinde; “Olay günü
mübaşir olarak görev yapıyordum. Mağdur avukatın takip ettiği dosyanın
sırası gelince duruşmaya başlandı. Duruşmaya başlandığında salondaydım.
Bilgisayarda celse açıldı, görevli zabıt katibi yazmaya başladı. Hakim bey
‘icra dosyası eksik, bunun gelmesi gerekiyor, öğle arasında icra dosyasını
getirtebilirsek iyi olur, dosya bir yıldır sürüncemede kalmış, borçlunun kimlik
numarası gerekiyor, ayrıca yeniden talimat yazılması için masraf vermeniz
gerekiyor’ dedi. Bunun üzerine mağdur ‘ben icra dosyasını getiremem,
öğleden sonra çocuğum hasta olduğu için doktora gideceğim, ayrıca ben geçici
olarak duruşmaya giriyorum, pul parası da veremem, bu nedenle duruşma
günü verirseniz iyi olur’ dedi. Sanık da bu dosya zaten bir yıldır sürüncemede
kalmış, daha ne kadar ertelenebilir, takip dosyasını getirtelim, ondan sonra
karar veririm dedi. Bunun üzerine mağdur elini kürsüye doğru sallayarak ‘ben
öğleden sonra gelemem düşürürseniz düşürün’ diyerek duruşma salonundan
çıktı. Ben de arkasından çıktım. Bu sebeple duruşma salonunda sanığın ne
dediğini bilmiyorum. Sonra birden, biz koridordayken mağdur tekrar duruşma
salonuna döndü. Ben duruşma salonunun kapısının dışındayken, mağdur da
duruşma salonunun 1-2 metre iç tarafında olduğu halde ‘arkadaşları şahit
göstereceğim’ diyordu. Mağdur sözlerini söyledikten sonra oradan ayrıldı. Bu
sırada duruşma salonunda Av. F. Bey ve Av. B. Hanım vardı” şeklinde anlatımda
bulunduğu, yargılama aşamasında bu anlatımından kısmen dönerek olay
günü sanık ile tartışan kişinin mağdur olmadığını ve tartışmanın başka bir
dosyanın duruşması yapılırken gerçekleştiğini ifade ettiği,
Savunma tanığı D.Ç.’in özetle; “... Ben duruşma salonunun kapısının
önündeydim. Mübaşir icra dosyasını alıp getirdi. Duruşma salonuna girip, icra
dosyasını hakim beye verdi. O sırada dinleyici kısmında oturan avukat kalktı.
Benim duruşmamı da yapın dedi. Hakim bey icra dosyasını getirin, bu dosya
1 senedir sürüncemede bekliyor diye cevap verdi. Bunun üzerine avukat
öğleden sonra çocuğumu hastaneye götüreceğim, öğleden sonra gelemem
duruşmamı şimdi yapın dedi. Avukat yetki belgesini hakim beye sundu.
Hakim bey şu anda başka duruşma yapıyoruz dedi. Avukat ısrar edince yetki
belgesini almak durumunda kaldı. Yetki belgesindeki imzanın yetki veren
avukata ait olup olmadığını sordu. Avukat imzanın yetki veren avukata ait
olduğunu söyledi. Hakim bey o zaman icra dosyasını getirin duruşmayı hemen
yapayım dedi. Avukat ise saatin geçtiğini dosyayı getirmeyeceğini, çocuğunun
hasta olduğunu onu hastaneye götüreceğini, öğleden sonra gelemeyeceğini
söyleyip, düşürürsen düşür diyerek duruşma salonundan çıktı. Ben kapıda
beklediğim için beni bir iki adım geçip koridora çıkmıştı. Bu sırada sanık da
‘gidersen git biz de birazdan defolup gideceğiz’ dedi. Bunun üzerine avukat
geri dönerek lafın neresini duydu bilmiyorum ‘bana defol git diyemezsiniz,
74
LEGES Kamu Hukuku Dergisi
ŞUBAT 2013
hakaret ediyorsunuz’ dedi. Sanık da ‘ben sana defol git demedim, senin kendi
bileceğin iş, istediğini yapabilirsin’ dedi” şeklinde anlatımda bulunduğu,
Tanık A. Ç.’ün anlatımında özetle; olay günü işi olması nedeniyle İzmir 10.
İcra Ceza Mahkemesinde devam eden yargılamanın duruşmasına katılması
için mağdura yetki belgesi verdiğini, duruşma sonrası kendisini arayıp
sorduğunda, dosyanın karara çıkmadığını, hakim beyle arasında tartışma
geçtiğini söylediğini, yetki belgesindeki imzanın kendisine ait olduğunu ifade
ettiği,
Sanık U. A.’ın İzmir 10. İcra Ceza Mahkemesi hakimi olup, 31.12.1991
tarihinde birinci sınıfa ayrıldığı,
Mağdur A. U. ile tanıklar F.O., B.Ç. ve D.Ç.’in İzmir Barosuna kayıtlı serbest
avukat oldukları, tanık S. Ç.’in İzmir 10. İcra Ceza Mahkemesinde zabıt katibi,
tanık S. S.’in anılan mahkemede mübaşir olarak görev yaptığı,
Sanığın aşamalarda özetle; “Olay tarihinde yargılama yaparken mağdur
avukat işinin olduğunu söyledi. Öğleden sonra gelemeyeceğini bildirdi.
Ben de icra takip dosyasının gelmesi gerektiğini, dosyanın sürüncemede
kaldığını ve duruşmayı bölmemesini söyledim. Çocuğum hasta hastaneye
götüreceğim dedi. Ben de duruşma bitsin sizin dosya ile ilgileneceğim dedim.
Yetki belgesini üzerime ve kürsüye doğru attı. ‘düşürürsen düşür’ dedi. Ben
de ‘biz de birazdan defolup gideceğiz’ dedim. Mağdur üzerine alındı, ‘siz bana
defol git diyemezsiniz’ dedi. Ben de mağdura ‘ben size defol git demedim,
ancak sen nasıl anlarsan anla’ dedim” şeklinde savunma yaptığı,
Anlaşılmaktadır.
5271 sayılı CYY’nın “Duruşmanın sona ermesi ve hüküm” başlıklı 223.
maddesinin 2. fıkrası;
“ ( 2 ) Beraat kararı;
a ) Yüklenen fiilin kanunda suç olarak tanımlanmamış olması,
b ) Yüklenen suçun sanık tarafından işlenmediğinin sabit olması,
c ) Yüklenen suç açısından failin kast veya taksirinin bulunmaması,
d ) Yüklenen suçun sanık tarafından işlenmesine rağmen, olayda bir
hukuka uygunluk nedeninin bulunması,
e ) Yüklenen suçun sanık tarafından işlendiğinin sabit olmaması,
Hallerinde verilir” şeklinde düzenlenmiş olup, fıkradaki bu hallerden
biri gerçekleştiğinde mahkemece fıkranın hangi bendine de dayanıldığı
belirtilmek suretiyle sanıklar hakkında beraat kararı verilmesi gerekmektedir.
Uyuşmazlığın sağlıklı bir şekilde çözüme kavuşturabilmesi için CYY’nın
223. maddesinin 2. fıkrasında yer alan “yüklenen suçun sanık tarafından
işlenmediğinin sabit olması” ve “yüklenen suçun sanık tarafından işlendiğinin
sabit olmaması” kavramları üzerinde durulması gerekmektedir.
Yüklenen suçun sanık tarafından işlenmediğinin sabit olması; mahkeme
SAYI: 1
YARGITAY KARARLARI 75
tarafından yapılan yargılama sonucunda yargılama konusu suçun sanık
tarafından işlenmediğinin kesin olarak belirlenmesidir. Diğer bir ifade ile
yüklenen suçun başkası tarafından işlendiği, sanık tarafından işlenmesinin
olanaksız olduğu, kesin delillerle sanık tarafından işlenmediğinin belirlendiği
hallerde suçun sanık tarafından işlenmediğinin sabit olmasından
bahsedilebilir. Bu durumda yargılama konusu eylemle sanığın ilişkisini kesen
açık bir belirleme yapılmış olmalıdır.
Yüklenen suçun sanık tarafından işlendiğinin sabit olmaması ise; yargılama
sonucunda sanık ile eylem arasında ilişki kurulmakla birlikte sanığın suçu
işlediğinin kesin, açık ve inandırıcı delillerle belirlenememesidir. Bu durumda
mahkeme suç ile sanığın ilişkisini tespit etmekte, ancak sanığın yargılama
konusu suçu işlediği konusunda şüphede kalmaktadır. 5271 sayılı CYY’nın
223/2-e maddesinde düzenlenen bu beraat nedeni ceza yargılamasının
en önemli ilkelerinden biri olan “in dubio pro reo” yani “kuşkudan sanık
yararlanır” ilkesinin doğal bir sonucudur. Bu ilke uyarınca, sanığın bir suçtan
cezalandırılmasının temel koşulu, suçun kuşkuya yer vermeyen bir kesinlikle
ispat edilmesidir. Gerçekleşme şekli kuşkulu ve tam olarak aydınlatılamamış
olaylar ve iddialar sanığın aleyhine yorumlanarak mahkûmiyet hükmü
kurulamaz. Ceza mahkûmiyeti, yargılama sürecinde toplanan kanıtların
bir kısmına dayanılarak ve diğer bir kısmı göz ardı edilerek ulaşılan ihtimali
kanıya değil, kesin ve açık bir ispata dayanmalıdır. Bu ispat, hiçbir kuşku ve
başka türlü bir oluşa olanak vermeyecek açıklıkta olmalıdır.
Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;
İzmir 10. İcra Ceza Mahkemesi hakimi olan sanığın, olay günü mahkeme
dosyalarının duruşmalarını icra ederken, mağdurun 2008/1089 esas sayılı
dosyanın duruşmasına yetki belgesi ile şikayetçi vekili olarak katılmak
istediği, anılan dosya içerisinde icra dosyasının bulunmaması nedeniyle
sanığın duruşmayı icra dosyası getirildikten sonra yapmak istediği, mağdurun
öğleden sonra işi olduğunu bildirerek duruşmanın derhal yapılması yönünde
ısrar etmesi üzerine başlayan tartışma sonucunda mağdurun yetki belgesini
bırakarak duruşma salonundan ayrıldığı, bu sırada mağdur ile tanıklar F.O.
ve B.Ç.’nin anlatımlarına göre sanığın mağdura hitaben “defol git” dediği,
savunma ve savunma tanıklarına göre ise “biz de birazdan defolup gideceğiz”
dediği, aşamalarda her iki tarafın anlatımlarında ısrar ettiği ve çelişkilerin
giderilemediği anlaşılmakla, Özel Dairece sanığın hakaret suçunu işlediğinin
sabit olmaması nedeniyle 5271 sayılı CYY’nın 223/2-e maddesi uyarınca
beraatına karar verilmesinde bir isabetsizlik bulunmamaktadır.
Uyuşmazlığın bu şekilde çözüme kavuşturulmasından sonra beraat
eden sanığın kendisini vekille temsil ettirmesi durumunda sanık lehine
vekalet ücretine hükmedilmesi gerekip gerekmediği hususunun ele alınması
76
LEGES Kamu Hukuku Dergisi
ŞUBAT 2013
gerekmektedir:
5271 sayılı CYY’nın “Yargılama giderleri” başlıklı 224. maddesi; “ ( 1 )
Harçlar ve tarifesine göre ödenmesi gereken avukatlık ücretleri ile soruşturma
ve kovuşturma evrelerinde yargılamanın yürütülmesi amacıyla Devlet
Hazinesinden yapılan her türlü harcamalar ve taraflarca yapılan ödemeler
yargılama giderleridir.
( 2 ) Hüküm ve kararda yargılama giderlerinin kimlere yükletileceği
gösterilir...” şeklinde düzenlenmiş, avukatlık ücretlerinin yargılama giderleri
kapsamında olduğu açıkça belirtilmiştir.
Öte yandan, 1136 sayılı Avukatlık Yasasının 168. maddesi uyarınca Türkiye
Barolar Birliğince Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi yayımlanmaktadır. 23.12.2006
tarihinde Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 2007 yılı Avukatlık
Asgari Ücret Tarifesinin 13/5. maddesinde; “Beraat eden ve kendisini vekil
ile temsil ettiren sanık yararına hazine aleyhine maktu avukatlık ücretine
hükmedilir” şeklinde düzenlemeye yer verilmiş, bu tarihten sonra yayımlanan
asgari ücret tarifelerinde de aynı hükme yer verilmeye devam edilmiştir.
Konuyla ilgili 26.05.1935 gün ve 111-7 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında
ise;
“Ceza davalarındaki yargılama giderlerinin hükmün tamamlayıcı bir parçası
olduğu ve Yargılama giderlerinin tek başına temyiz edilebileceği” sonuçlarına
ulaşılmıştır.
Yasal düzenlemeler ve içtihadı birleştirme kararı ışığında, hükmün
tamamlayıcı parçası olan yargılama giderlerinin hüküm ve kararlarda
gösterilmesi, giderlerin kim tarafından karşılanacağının belirtilmesi
gerekmektedir. Bu kapsamda mahkemece yargılama giderleri içerisinde
bulunan avukatlık ücretleri de kararda gösterilecek ve ücretlerin hangi
tarafça karşılanacağı belirtilecektir. Aksi uygulama 5271 sayılı CYY’nın 324.
maddesine aykırılık oluşturmaktadır.
Bununla birlikte hükümde vekalet ücretine hükmedilmemesi hukuka aykırı
ise de; mahkemece belirlenecek vekalet ücretinin tarife ile belirlenmiş olması
ve yeniden yargılamayı gerektirmemesi nedeniyle bu hususun tek başına
bozma nedeni yapılmayıp, hükmün düzelterek onanmasına karar verilmesi
yerinde bir uygulama olacaktır.
Bu itibarla, Yargıtay 4. Ceza Dairesi kararının kendisini müdafi ile temsil
ettiren ve beraat eden sanık lehine maktu vekalet ücretine hükmedilmemesi
isabetsizliğinden bozulmasına, ancak yeniden yargılamayı gerektirmeyen
bu konuda, 1412 sayılı CYUY’nın, 5320 sayılı Yasanın 8. maddesi uyarınca
halen yürürlükte bulunan 322. maddesi gereğince karar verilmesi olanaklı
olduğundan, hüküm fıkrasına “03.12.2010 tarihinde yürürlüğe giren ve
karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesine göre
SAYI: 1
YARGITAY KARARLARI 77
Yargıtay’da ilk derecede görülen davalar için belirlenen 2.200 Lira maktu
vekalet ücretinin hazineden alınarak sanığa verilmesine” şeklinde paragraf
eklenmek suretiyle hükmün düzeltilerek onanmasına karar verilmelidir.
SONUÇ : Açıklanan nedenlerle;
1- Yargıtay 4. Ceza Dairesinin 23.06.2011 gün ve 10-13 sayılı kararının
beraat eden ve kendisini müdafii ile temsil ettiren sanık lehine maktu vekalet
ücretine hükmedilmemesi isabetsizliğinden BOZULMASINA,
Ancak, yeniden yargılama yapılmasını gerektirmeyen bu konuda, 1412
sayılı CYUY’nın, 5320 sayılı Yasanın 8. maddesi uyarınca halen yürürlükte
bulunan 322. maddesi gereğince karar verilmesi olanaklı olduğundan, hüküm
fıkrasına “03.12.2010 tarihinde yürürlüğe giren ve karar tarihinde yürürlükte
bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesine göre Yargıtay’da ilk derecede görülen
davalar için belirlenen 2.200 Lira maktu vekalet ücretinin sanığa verilmesine”
şeklinde paragraf eklenmek suretiyle diğer yönleri usul ve yasaya uygun olan
hükmün DÜZELTİLEREK ONANMASINA,
2- Dosyanın Yargıtay 4. Ceza Dairesine gönderilmek üzere Yargıtay
Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 09.10.2012 günü yapılan müzakerede
oybirliğiyle karar verildi.
İLGİLİ MEVZUAT METİNLERİ
5237/m.125 TÜRK CEZA KANUNU
(1) Bir kimseye onur, şeref ve saygınlığını rencide edebilecek nitelikte somut bir fiil
veya olgu isnat eden (Mülga İbare: 29/06/2005-5377/15 md.) veya sövmek suretiyle
bir kimsenin onur, şeref ve saygınlığına saldıran kişi, üç aydan iki yıla kadar hapis veya
adlî para cezası ile cezalandırılır. Mağdurun gıyabında hakaretin cezalandırılabilmesi
için fiilin en az üç kişiyle ihtilat ederek işlenmesi gerekir.
(2) Fiilin, mağduru muhatap alan sesli, yazılı veya görüntülü bir iletiyle işlenmesi
halinde, yukarıdaki fıkrada belirtilen cezaya hükmolunur.
(3) Hakaret suçunun;
a) Kamu görevlisine karşı görevinden dolayı,
b) Dini, siyasi, sosyal, felsefi inanç, düşünce ve kanaatlerini açıklamasından,
değiştirmesinden, yaymaya çalışmasından, mensup olduğu dinin emir ve yasaklarına
uygun davranmasından dolayı,
c) Kişinin mensup bulunduğu dine göre kutsal sayılan değerlerden bahisle,
İşlenmesi halinde, cezanın alt sınırı bir yıldan az olamaz.
(4) (Değişik Dördüncü Fıkra: 29/06/2005-5377/15 md.) Hakaretin alenen
işlenmesi halinde ceza altıda biri oranında artırılır.
(5) (Değişik Beşinci Fıkra: 29/06/2005-5377/15 md.) Kurul hâlinde çalışan kamu
görevlilerine görevlerinden dolayı hakaret edilmesi hâlinde suç, kurulu oluşturan
78
LEGES Kamu Hukuku Dergisi
ŞUBAT 2013
üyelere karşı işlenmiş sayılır. Ancak, bu durumda zincirleme suça ilişkin madde
hükümleri uygulanır.
5271/m.223 CEZA MUHAKEMESİ KANUNU
(1) Duruşmanın sona erdiği açıklandıktan sonra hüküm verilir. Beraat, ceza
verilmesine yer olmadığı, mahkûmiyet, güvenlik tedbirine hükmedilmesi, davanın
reddi ve düşmesi kararı, hükümdür.
(2) Beraat kararı;
a) Yüklenen fiilin kanunda suç olarak tanımlanmamış olması,
b) Yüklenen suçun sanık tarafından işlenmediğinin sabit olması,
c) Yüklenen suç açısından failin kast veya taksirinin bulunmaması,
d) Yüklenen suçun sanık tarafından işlenmesine rağmen, olayda bir hukuka
uygunluk nedeninin bulunması,
e) Yüklenen suçun sanık tarafından işlendiğinin sabit olmaması,
Hallerinde verilir.
(3) Sanık hakkında;
a) Yüklenen suçla bağlantılı olarak yaş küçüklüğü, akıl hastalığı veya sağır ve
dilsizlik hali ya da geçici nedenlerin bulunması,
b) (Değişik bend: 25/05/2005-5353 S.K./30.mad) Yüklenen suçun hukuka aykırı
fakat bağlayıcı emrin yerine getirilmesi suretiyle veya zorunluluk hali ya da cebir veya
tehdit etkisiyle işlenmesi,
c) Meşru savunmada sınırın heyecan, korku ve telaş nedeniyle aşılması,
d) Kusurluluğu ortadan kaldıran hataya düşülmesi,
Hallerinde, kusurunun bulunmaması dolayısıyla ceza verilmesine yer olmadığı
kararı verilir.
(4) İşlenen fiilin suç olma özelliğini devam ettirmesine rağmen;
a) Etkin pişmanlık,
b) Şahsî cezasızlık sebebinin varlığı,
c) Karşılıklı hakaret,
d) İşlenen fiilin haksızlık içeriğinin azlığı,
Dolayısıyla, faile ceza verilmemesi hallerinde, ceza verilmesine yer olmadığı
kararı verilir.
(5) Yüklenen suçu işlediğinin sabit olması halinde, sanık hakkında mahkûmiyet
kararı verilir.
(6) Yüklenen suçu işlediğinin sabit olması halinde, belli bir cezaya mahkûmiyet
yerine veya mahkûmiyetin yanı sıra güvenlik tedbirine hükmolunur.
(7) Aynı fiil nedeniyle, aynı sanık için önceden verilmiş bir hüküm veya açılmış bir
dava varsa davanın reddine karar verilir.
(8) Türk Ceza Kanununda öngörülen düşme sebeplerinin varlığı ya da soruşturma
veya kovuşturma şartının gerçekleşmeyeceğinin anlaşılması hallerinde, davanın
düşmesine karar verilir. Ancak, soruşturmanın veya kovuşturmanın yapılması şarta
SAYI: 1
YARGITAY KARARLARI 79
bağlı tutulmuş olup da şartın henüz gerçekleşmediği anlaşılırsa; gerçekleşmesini
beklemek üzere, durma kararı verilir. Bu karara itiraz edilebilir.
(9) Derhâl beraat kararı verilebilecek hâllerde durma, düşme veya ceza verilmesine
yer olmadığı kararı verilemez.
(10) Adlî yargı dışındaki bir yargı merciine yönelik görevsizlik kararı kanun yolu
bakımından hüküm sayılır.
80
LEGES Kamu Hukuku Dergisi
ŞUBAT 2013
YARGITAY
CEZA GENEL KURULU
Tarih: 2.10.2012
Esas: 2012/3-472
Karar: 2012/1798
 BOZMA İLAMINA UYULMASINA KARAR VERİLMESİ
 ORMAN KANUNA AYKIRILIK
 ÇELİŞKİLİ KARAR
İlgili Kanun/Madde: 6831/m.91
DAVA : 6831 sayılı Yasaya aykırılık suçundan sanık M. Y.’ın beraatına ilişkin,
Pozantı Sulh Ceza Mahkemesince verilen 27.10.2006 gün ve 35-404 sayılı
hükmün, katılan vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen
Yargıtay 3. Ceza Dairesince 08.04.2010 gün ve 17284-6659 sayı ile;
“… Toplanan delillere ve dosya kapsamına göre; dava konusu yerlerin 242
ada 12 ve 17 nolu parsellerin içinde kaldığı, Kadastro Mahkemesinin 1994/330
esas 1995/658 sayılı kararıyla 242 ada 12 nolu parselin orman olarak Maliye
Hazinesi adına tesciline karar verildiği sanığın eşi olan Halil Yıldız’ın dosyada
davalı olduğu, temyiz edilmediğinden 15.02.1996 tarihinde kesinleştiği
tapuya hükmen orman vasfı ile Maliye Hazinesi adına 20.03.1996 tarihinde
tescil edildiği, Halil Yıldız’ın 25.08.1999 tarihinde öldüğü, 242 Ada 17 nolu
parselin ise orman vasfı ile Maliye Hazinesi adına 11.07.1994 tarihinde kayıtlı
olduğu, dava konusu yerlerin işgale devam edildiği anlaşılmasına göre sanığın
mahkumiyeti yerine yazılı şekilde beraatına karar verilmesi...”,
İsabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.
Yerel mahkeme ise 28.02.2011 gün ve 145-16 sayı ile;
“... Mahkememizce 27.10.2006 gün ve 404 sayılı karar ile sanığın beraatına
dair verilen kararın müdahil vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine
Yargıtay 3. Ceza Dairesinin 2008/17284 esas ve 2010/6659 karar sayılı ilamı
ile bozulmasına karar verilmiş ve mahkememizce yargıtay bozma ilamına
uyulmasına karar verilerek yeniden yargılama yapılmıştır.
...Her ne kadar Kadastro mahkemesinin kararına esas teşkil eden bilirkişi
raporunda aplikasyon haritasına itibar edilerek dava konusu taşınmazın
SAYI: 1
YARGITAY KARARLARI 81
orman sınırları içerisine alındığı ve dava konusu taşınmazın ormanlık alanda
kaldığı bildirildiği ancak gerçekte dava konusu taşınmazın kesinleşmiş orman
tahdit hattı dışında kaldığı, dava konusu taşınmaz tapuda orman adına kayıtlı
olsa da resmi belgelerdeki yanlışlığın sanık aleyhine hüküm doğurmaması
gerektiği, tapuya esas teşkil eden Kadastro Mahkemesi kararının sanığın
kastını ölçmede yeterli olamayacağı, fiilen orman olmayan taşınmaz açısından
orman arazisini işgal ve faydalanma suçunun oluşmayacağı kanaatine varılarak
sanığın üzerine atılı suçtan beraatına karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm
kurulmuştur...”,
Gerekçesiyle önceki hükümde direnmiştir.
Hükmün o yer Cumhuriyet savcısı ve katılan temsilcisi tarafından temyiz
edilmesi üzerine Yargıtay C. Başsavcılığının 03.03.2012 gün ve 203138 sayılı
“bozma” istekli tebliğnamesi ile Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen
dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle
karara bağlanmıştır:
KARAR : Özel Daire ile yerel mahkeme arasında oluşan ve Yargıtay Ceza
Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; suçun unsurlarının
oluşup oluşmadığının belirlenmesine ilişkin ise de, bozma ilamına
uyulmasına karar verildikten sonra bu karardan dönülerek önceki hüküm
gibi karar verilmesinin olanaklı olup olmadığının öncelikle değerlendirilmesi
gerekmektedir.
İncelenen dosya içeriğinden, yerel mahkemece bozmadan sonra
yapılan yargılama sırasında 29.11.2010 tarihli oturumda, bozma ilamına
uyulmasına karar verildiği, ancak bozma gereği yerine getirilmeden ilgili
kadastro dosyasının istendiği, sanığın öncelikle bozmaya karşı diyeceklerinin
tespiti, sonrasında da zararın giderilmesine yönelik iradesinin tespiti için
adresi mahkemesine yazı yazıldığı, son oturumda bozma ilamına direnildiği
belirtilmeden önceki beraat hükmünün yeniden kurulduğu, gerekçeli kararda
da Yargıtay bozma ilamına uyulmasına karar verildiği açıklandıktan sonra
hüküm bölümünde sanık hakkında beraat kararı verildiği anlaşılmaktadır.
Ceza Genel Kurulunun 06.12.2011 gün ve 197-246, 19.04.2011 gün ve
20-59, 17.04.2007 gün ve 325-100 sayılı kararları ile yerleşik uygulamasına
göre, uyma kararı, ara kararı niteliğinde olmayıp, davanın esasını çözümleyen
kararlardandır. Bozmaya uymakla, yerel mahkemenin bozma kararında
gösterilen esaslara göre işlem yapıp karar verme ödevi doğmaktadır.
Sonradan bu kararın bir kısmından veya tamamından açıkça ya da zımnen
geri dönülerek ilk hükmün aynen veya yeniden kurulması, uyma kararının
hüküm ve sonuçlarını ortadan kaldırmaz.
Somut olayda yerel mahkemece 29.11.2010 tarihli oturumda, Özel
Dairenin sanığın mahkumiyetine karar verilmesi gerektiğinden bahisle
82
LEGES Kamu Hukuku Dergisi
ŞUBAT 2013
hükmün bozulmasına ilişkin 08.04.2010 gün ve 17284-6659 sayılı bozma
ilamına uyulmasına karar verildiği halde, bozma gerekleri yerine getirilmeden
önceki hükümdeki gibi beraat hükmünün kurulması uyma kararının hüküm
ve sonuçlarını ortadan kaldırmayacaktır.
Bu itibarla, Özel Daire bozma ilamına uyulmasına karar verildikten
sonra dönülemez nitelikteki bu karardan dönerek ilk hükümdeki gibi karar
veren, bozma gereklerini yerine getirmeyen ve gerekçeli kararda bu konuda
çelişkiye de neden olan yerel mahkeme uygulaması isabetsiz olup hükmün
bozulmasına karar verilmelidir.
SONUÇ : Açıklanan nedenlerle;
1- Pozantı Sulh Ceza Mahkemesinin 28.02.2011 gün ve 145-16 sayılı
hükmünün BOZULMASINA,
2- Dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet
Başsavcılığına TEVDİİNE, 02.10.2012 günü yapılan müzakerede oybirliğiyle
karar verildi.
İLGİLİ MEVZUAT METİNLERİ
6831/m.91 ORMAN KANUNU
(Değişik madde: 23/09/1983 - 2896/36 md.)
14 üncü maddenin (A) ve (B) bentleriyle yasak edilen fiillerden yapacak emval
veren ağaçları kesenler iki aydan bir seneye kadar hapis ve yapacak emvalin beher
metre küpü için beşbin liradan yirmibin liraya kadar adli para cezası ile cezalandırılır.
Ancak yirmi santimetre kutrundan aşağı olanlar için bu cezalar bir misli artırılarak
hükmolunur.
14 üncü maddenin (A) ve (B) bentleriyle yasak edilen fiillerden yapacak emval
veren ağaçları keserek odun veya kömür yapanlar bir aydan altı aya kadar hapis ve
odunun beher kentali için bin lira, kömürün beher kentali için de beşbin lira adli para
cezasıyla cezalandırılır. Bu suretle verilecek para cezası üçbin liradan aşağı olamaz.
Yukarıdaki fıkralarda belirtilen ağaç kesme motorlu araç ve gereçler kullanılarak
yapılmış ise asıl cezaları bir misli artırılarak hükmolunur.
14 üncü maddenin (A) bendinde yazılı yetişmiş veya yetiştirilmiş fidanları kesmek,
sökmek, ekim sahalarını bozmak, ağaçları boğmak, bunlardan yalamuk, pedavra,
hartama çıkarmak fiilleri için verilecek cezalar beş misli artırılarak hükmolunur.
Bu maddenin uygulanmasında fidandan maksat sekiz santimetreden daha az orta
kuturlu ağaç ve ağaçcıkların fidelik, çırpılık, çubukluk safhalarındaki halidir.
14 üncü maddenin (A) ve (B) bentleriyle yasak edilen ve yukarıdaki fıkralarda
yazılı bulunmayan fiilleri işleyenler bir aydan üç aya kadar hapis ve beşbin liradan
otuzbin liraya kadar adli para cezasıyla cezalandırılır.
SAYI: 1
YARGITAY KARARLARI 83
(Değişik fıkra: 03/11/1988 - 3493/2 md.) 14 üncü maddenin (C) bendinde yazılı
fiilleri işleyenlere yüzmilyon *1* lira, (D) bendinde yazılı fiilleri işleyenlere birmilyar
*1* lira para cezası verilir.
Bu Kanunun 14 üncü maddesinin (A) ve (B) bentlerine muhalif hareket edenler
orman sahipleri ise yapılan zarar miktarına göre bir aydan bir seneye kadar hapis ve
onbin liradan aşağı olmamak üzere adli para cezasıyla cezalandırılır.
Ancak kendi arazisi üzerinde tohum ekmek veya fidan dikmek suretiyle
yetiştirilecek ormanların sahipleri yukarıdaki fıkra hükmüne tabi değildir.
14 üncü maddedeki suçları hayvan beslemek için işleyenler hakkında yukarıdaki
cezalar bir misli artırılır.
14 üncü maddedeki suçları, suçun işlendiği orman içi köy nüfusuna kayıtlı ve fiilen
bu köyde oturanlar dışındakilerin işlemesi halinde yukarıdaki cezalar iki misli artırılır.
84
LEGES Kamu Hukuku Dergisi
ŞUBAT 2013
YARGITAY
CEZA GENEL KURULU
Tarih: 2.10.2012
Esas: 2012/10-266
Karar: 2012/1790
EXTACY HAPLARININ SANIĞIN ARACINA YAKIN MESAFEDE
BULUNMASI
 SANIĞIN ARACININ ÇEVRESİNDE UYUŞTURUCU MADDE ELE
GEÇİRİLMESİ
 UYUŞTURUCU MADDE TİCARETİ
 ŞÜPHEDEN SANIK YARARLANIR İLKESİ

İlgili Kanun/Madde: 5237/m.188
DAVA : Uyuşturucu madde ticareti suçundan sanık O.K.’nin 5237 sayılı
TCY’nın 188/3, 52 ve 53. maddeleri uyarınca 6 yıl hapis ve 5.800 Lira adli
para cezası ile cezalandırılmasına ve hak yoksunluğuna ilişkin, Eskişehir 1.
Ağır Ceza Mahkemesince verilen 10.10.2008 gün ve 599-424 sayılı hükmün
sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine, dosyayı inceleyen Yargıtay
10. Ceza Dairesince 13.10.2009 gün ve 3285-15404 sayı ile;
“... Suç konusu uyuşturucu maddenin sanığa ait olduğunu gösterir
savunmasının aksine somut delil bulunmadığı gözetilmeden atılı suçtan
beraatı yerine yeterli olmayan gerekçelerle mahkûmiyetine karar verilmesi...”,
İsabetsizliğinden oyçokluğuyla bozulmasına karar verilmiş, Daire Üyesi
Ö.Y. Çamlıbel,
“... Suça konu uyuşturucu maddenin ele geçiriliş biçimi, sanığın kendisini
cezadan kurtarmaya yönelik çelişkili savunmaları dikkate alındığında atılı
suçtan mahkûmiyeti yerine beraatına karar verilmesine ilişkin ‘bozma’
yönündeki çoğunluk görüşüne katılmıyorum...”
Görüşüyle karşı oy kullanmıştır.
Yerel mahkeme ise 11.02.2010 gün ve 179-36 sayı ile;
”... Sanık 290 adet extacy hapını kolayca bulunabilecek bir şekilde
kendi aracına yakın bordürlerin arasına saklamıştır. Sanık kendisinin takip
edildiğinden kuşku duymaktadır, en yakın ve pratik şekilde uyuşturucu
hapları bordürler arasında saklamaktaki amaç kendisinin koymadığını,
SAYI: 1
YARGITAY KARARLARI 85
başkaları tarafından konulduğunu beyanla, suçu başkasına yükleyerek ceza
almaktan kurtulmaktır. Satma eylemine ilişkin icrai hareketlere girişilmesine
rağmen madde araçta ele geçmemiştir. Tamamlanmış bu eylem sebebi ile
sanığın cezalandırılması gerekmektedir. Yakalanan hap miktarı göz önüne
alındığında sanık maddeyi bu işin ticaretini yapmak amacı ile satın almış ve
bulundurmuştur. Maddenin miktarı içmek maksadı ile alındığında doğrular
nitelikte değildir, böyle bir savunma da yoktur. Kısaca uyuşturucu madde
ticareti ve bu amaçla uyuşturucu madde bulundurmak suçunda uyuşturucu
maddenin cinsinin ve miktarının suçun oluşması yönünden bir etkisi yoktur.
Hapların miktarının çokluğu ihbarın mahiyeti karşısında uyuşturucu madde
ticareti ve bu amaçla uyuşturucu madde bulundurmak suçunu işlediği
kanaatine varılmış Yargıtay bozma kararı mahkememizce usul ve yasaya uygun
görülmediğinden önceki kararda ısrar edilmesine karar vermek gerekmiştir...”
Gerekçesiyle direnmiştir.
Bu hükmün de sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay
Cumhuriyet Başsavcılığının “onama” istemli 03.02.2012 gün ve 209471 sayılı
tebliğnamesiyle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel
Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır:
KARAR : Özel Daire ile yerel mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel
Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanığa yüklenen uyuşturucu
madde ticareti yapma suçunun sabit olup olmadığının belirlenmesine
ilişkindir.
İncelenen dosya içeriğinden;
18.10.2007 tarihinde saat 17.00 sıralarında Jandarmaya yapılan ihbarda,
Eskişehir- Ankara karayolu üzerinde Organize Sanayi Bölgesi’nde faaliyet
gösteren ... akaryakıt istasyonunda Osman isimli bir kişinin beyaz Şahin
marka 26 ... ... plakalı otomobil ile beklediği, araç içerisinde ecstasy hap
bulundurduğunun bildirilmesi üzerine, belirtilen adreste görevliler tarafından
yapılan araştırmada akaryakıt istasyonunda söz konusu aracın yeni yıkanmış
ve park edilmiş olduğu, yanında da sanığın bulunduğunun tespit edildiği,
Görevliler tarafından araç içerisinde yapılan aramada ve sanığın üst
kontrolünde ihbara konu uyuşturucu hapların bulunamadığı, araç çevresinde
yapılan araştırmada aracın bulunduğu yere yaklaşık 25-30 metre uzakta
bulunan, üst üste yığılmış bordür taşlarının altına konulmuş gazete kağıdına
sarılı şekilde 290 adet hapın bulunarak el konulduğu, sanığın evinde yapılan
aramada ise suç unsuruna rastlanılmadığı,
Bursa Adli Tıp Kurumu Grup Başkanlığınca yapılan inceleme sonucu
düzenlenen 20.11.2007 tarih ve 329 sayılı raporda, toplam 118,9 gram
ağırlığında olan 290 adet hapın uyuşturucunun etken maddesi olan 28,4
gram MDMA içerdiğinin saptandığı,
86
LEGES Kamu Hukuku Dergisi
ŞUBAT 2013
Anlaşılmaktadır.
Tanık kolluk görevlileri E. O., K. T. ve İ. T.; ihbar sonucunda O. adlı şahsın aracı
ile olay yerinde ecstasy tabir edilen hap satacağı veya devredeceği şeklinde
bilgi edinilmesi üzerine adrese gittiklerini, benzinlikte anılan araç dışında
başka bir aracın bulunmadığını, şahsın arabasında ve üzerinde suç konusu
ile ilgili bir şey bulmadıklarını, sadece şırınga ve kelebek bıçak bulduklarını,
olay yerine gelirken benzinlikten uzaklaşan motosiklet görmediklerini,
sanığın arabasını da yıkadığını öğrendiklerinde, arabanın yıkandığı mahalde
arama yaptıklarını, söz konusu olan uyuşturucu hapları gazete kağıdına sarılı
ve bordur taşlarının altında saklanmış vaziyette araçtan yaklaşık 30 metre
uzaktaki alanda bulduklarını, istihbari bilgiyi kimin verdiğini bilmediklerini
söylemişlerdir.
Sanık kollukta; “Ben 18.10.2007 günü saat 17.00 sıralarında Eskişehir sanayi
bölgesinde bulunan Emko Sanayi Sitesinde faaliyet gösteren Buzlu Giyim
fabrikasında işçi olarak çalışmak amacıyla iş görüşmesi yapmak için gidecektim.
Eskişehir- Ankara karayolu üzerinde bulunan ... isimli akaryakıt istasyonuna
ait araç yıkama yerine gelerek kendime ait 26 ... ... plakalı Şahin marka
aracımı yıkadım. Dinlenmek için aracımın yanında beklerken, bulunduğum
yerin karşısındaki petrol kısmına motosikletli iki kişi geldi. Motosikleti tam
olarak seçemedim ve üzerindeki kişileri de tanımıyorum, birisi motosikletten
aşağıya indi ve yolun karşısına geçerek benim bulunduğum benzinliğin yan
tarafındaki boş araziye geldi. Bulunduğum yerden geçerken bana bakarak
geçti ve diğer karşı tarafta kalan motosikletli kişi gelerek bana bakarak,
geçen şahsı alarak gitti, aradan 10 dakika sonra da Jandarma araçları geldi,
görevli Jandarmalar hakkımda bir ihbarın olduğunu ve aracımda uyuşturucu
madde bulundurduğumu söylediler. Ben de aracımda uyuşturucu madde
bulundurmadığımı, üzerimi ve aracımı arayabileceklerini söyledim, arama
yaptılar, uyuşturucu madde bulamadılar. Bulunduğumuz yerin çevresinde de
araştırma yaptılar, görevlilerden birisi elinde bir poşetle geldi ve içindekilerin
bana ait olup olmadığını sordu, ben de içerisinde ne olduğunu sordum, bana
uyuşturucu hap olduğunu, ben de bunların bana ait olmadığını, buldukları
yere benim koymadığımı söyledim. Ben uyuşturucu madde satışı yapmıyorum
ve kullanmıyorum, bulunan bu uyuşturucu maddelerden de bir bilgim yoktur”
biçiminde, mahkemede de ek olarak ve özetle; “Suçlamayı kabul etmem, ele
geçen maddeler kime aittir bilmem, hapların bulunduğu benzin istasyonunda
ben tesadüfen bulunuyordum. B... Turizm’de çalışan B.Ç.’in yanına giderken
arabamın motorundan ses gelince benzinlikte durdum, motorun soğumasını
bekledim, o arada arabamı yıkadım, benzinliğe gireli 15-20 dk. olmuştu.
İfadelerimde bahsettiğim motosikletin plakasını görmedim, benzinlikte beni
tanıyan kimse yoktur, neden benim ismim, kullandığım arabanın rengi ve
SAYI: 1
YARGITAY KARARLARI 87
plakası ve bulunduğum yer belirtilerek istihbari bilgi verilmiş bilemem, bana
komplo kurulmuş olabilir, arabamdaki enjektörü bir şey için almıştım, neden
aldığımı hatırlamıyorum, şeker hastalığım falan yoktur” şeklinde savunma
yapmıştır.
5237 sayılı TCY’nın “Uyuşturucu veya Uyarıcı Madde İmal ve Ticareti”
başlıklı 188. maddesinin 3. fıkrası “Uyuşturucu veya uyarıcı maddeleri
ruhsatsız veya ruhsata aykırı olarak ülke içinde satan, satışa arz eden,
başkalarına veren, sevk eden, nakleden, depolayan, satın alan, kabul eden,
bulunduran kişi, beş yıldan onbeş yıla kadar hapis ve yirmibin güne kadar
adlî para cezası ile cezalandırılır” biçiminde düzenlenmiş olup, anılan madde
uyarınca bir mahkumiyet hükmü kurulabilmesi için, her türlü şüpheden uzak,
kesin ve yeterli kanıt elde edilmiş olması gerekmektedir.
Latince “in dubio pro reo” olarak ifade edilen ve masumiyet ( suçsuzluk )
karinesinin bir uzantısı olan “şüpheden sanık yararlanır ilkesi” ceza yargılaması
hukukunun evrensel nitelikteki önemli ilkelerinden birisidir. Sanığın bir suçtan
cezalandırılmasının temel koşulu, suçun kuşkuya yer vermeyen bir kesinlikle
ispat edilmesine bağlıdır. Şüpheli ve aydınlatılamamış olaylar ve iddialar
sanığın aleyhine yorumlanarak hüküm tesis edilemez. Ceza mahkûmiyeti
bir ihtimale değil, kesin ve açık bir ispata dayanmalıdır. Bu ispat, teorik de
olsa hiçbir kuşku ve başka türlü bir oluşa olanak vermemelidir. Yüksek de
olsa bir ihtimale dayanılarak sanığı cezalandırmak, ceza yargılamasının en
önemli amacı olan gerçeğe ulaşmadan hüküm vermektir. İhtimallere dayanan
gerekçe ile hüküm kurulamaz.
Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;
Her ne kadar ihbara konu edilen haplar sanığın bulunduğu yerin 30
metre yakınında ele geçirilmiş ise de; sanığın evinde, aracında ve üzerinde
yapılan aramalarda herhangi bir suç unsuruna rastlanılmamış olup, ele geçen
uyuşturucu maddenin de sanığa ait olduğunu gösterir istihbari bilgi dışında,
sanığın yüklenen suçu işlemediğine ilişkin savunmasının aksine her türlü
şüpheden uzak somut delil bulunmadığı gözetildiğinde, sanığın atılı suçu işlediği
hususu kuşku boyutunda kalmaktadır. Mahkumiyet hükmü kurulabilmesi için
suçun her türlü şüpheden uzak bir şekilde sabit olması gerekmekte olup, aksi
durumda, günümüzde kabul görmüş evrensel bir ilke olan şüpheden sanık
yararlanır ilkesi uyarınca, sanığın beraatına hükmolunmalıdır.
Bu itibarla, sabit olmayan atılı suçtan sanığın beraatına karar verilmesi
gerektiği yönündeki Özel Daire bozma kararı isabetli olup, yerel mahkeme
direnme hükmünün bozulmasına karar verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan on üç Genel Kurul Üyesi; “suçun sabit
olduğu” düşüncesiyle karşı oy kullanmışlardır.
SONUÇ : Açıklanan nedenlerle;
88
LEGES Kamu Hukuku Dergisi
ŞUBAT 2013
1- Eskişehir 1. Ağır Ceza Mahkemesinin 11.02.2010 gün ve 179-36 sayılı
direnme hükmünün BOZULMASINA,
2- Dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay C. Başsavcılığına
TEVDİİNE, 25.09.2012 günü yapılan birinci müzakerede yasal çoğunluk
sağlanamadığından, 02.10.2012 günü yapılan ikinci müzakerede
tebliğnamedeki isteme aykırı olarak oyçokluğuyla karar verildi.
İLGİLİ MEVZUAT METİNLERİ
5237/m.188 TÜRK CEZA KANUNU
(1) Uyuşturucu veya uyarıcı maddeleri ruhsatsız veya ruhsata aykırı olarak imal,
ithal veya ihraç eden kişi, on yıldan az olmamak üzere hapis ve yirmibin güne kadar
adlî para cezası ile cezalandırılır.
(2) Uyuşturucu veya uyarıcı madde ihracı fiilinin diğer ülke açısından ithal olarak
nitelendirilmesi dolayısıyla bu ülkede yapılan yargılama sonucunda hükmolunan cezanın infaz edilen kısmı, Türkiye’de uyuşturucu veya uyarıcı madde ihracı dolayısıyla
yapılacak yargılama sonucunda hükmolunan cezadan mahsup edilir.
(3) Uyuşturucu veya uyarıcı maddeleri ruhsatsız veya ruhsata aykırı olarak ülke
içinde satan, satışa arz eden, başkalarına veren, (Ek ibare: 29/06/2005-5377/22
md.) sevk eden, nakleden, depolayan, satın alan, kabul eden, bulunduran kişi, beş
yıldan onbeş yıla kadar hapis ve yirmibin güne kadar adlî para cezası ile cezalandırılır.
(4) Uyuşturucu (Ek ibare: 29/06/2005-5377/22 md.) veya uyarıcı maddenin eroin, kokain, morfin veya bazmorfin olması halinde, yukarıdaki fıkralara göre verilecek
ceza yarı oranında artırılır.
(5) Yukarıdaki fıkralarda gösterilen suçların, suç işlemek için teşkil edilmiş bir örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenmesi halinde, verilecek ceza yarı oranında artırılır.
(6) Üretimi resmi makamların iznine veya satışı yetkili tabip tarafından düzenlenen reçeteye bağlı olan ve uyuşturucu veya uyarıcı madde etkisi doğuran her türlü
madde açısından da yukarıdaki fıkralar hükümleri uygulanır. (Ek cümle: 29/06/20055377/22 md.) Ancak, verilecek ceza yarısına kadar indirilebilir.
(7) Uyuşturucu veya uyarıcı etki doğurmamakla birlikte, uyuşturucu veya uyarıcı madde üretiminde kullanılan ve ithal veya imali resmi makamların iznine bağlı
olan maddeyi ülkeye ithal eden, imal eden, satan, satın alan, (Ek ibare: 29/06/20055377/22 md.) sevk eden, nakleden, depolayan veya ihraç eden kişi, dört yıldan az
olmamak üzere hapis ve yirmibin güne kadar adlî para cezası ile cezalandırılır.
(8) Bu maddede tanımlanan suçların tabip, diş tabibi, eczacı, kimyager, veteriner,
sağlık memuru, laborant, ebe, hemşire, diş teknisyeni, hastabakıcı, sağlık hizmeti veren, kimyacılıkla veya ecza ticareti ile iştigal eden kişi tarafından işlenmesi halinde,
verilecek ceza yarı oranında artırılır.
SAYI: 1
YARGITAY KARARLARI 89
YARGITAY
CEZA GENEL KURULU
Tarih: 18.9.2012
Esas: 2012/1-941






Karar: 2012/1780
İLLİYET BAĞI BULUNDUĞU EYLEMİN KASTEN ÖLDÜRME
OLDUĞU
KASTEN ÖLDÜRME
NETİCESİ SEBEBİYLE AĞIRLAŞMIŞ YARALAMA
KASTEN ÖLDÜRMEYE TEŞEBBÜS
KÜNT CİSİMLE KAFASINA VURULAN KİŞİNİN OLAYDAN
ONYEDİ GÜN SONRA ÖLMESİ
SİLAH SAYILAN CİSİM
İlgili Kanun/Madde: 5237/m.21, 35, 81, 86, 87
DAVA : Sanıklar M.K., İ.D. ve F.K. hakkında, kasten öldürme ve kasten
öldürme suçuna teşebbüsten açılan kamu davalarının yapılan yargılaması
sonucunda; sanıklar M.K. ve İ.D.’in kasten öldürme suçundan beraatlarına,
kasten yaralama suçundan 5237 sayılı TCY’nın 86/1, 86/3–e, 87/1–d–son,
62, 53 ve 63. maddeleri uyarınca 5 yıl hapis cezası ile cezalandırılmalarına
ve mahsuba, sanık F.K.’ın ise kasten yaralama sonucu öldürme suçundan
anılan Yasanın 86/3. maddesi yollaması ile anılan Yasanın 87/4, 62, 53 ve 63.
maddeleri uyarınca 11 yıl 8 ay hapis, kasten yaralama suçundan aynı Yasanın
86/1, 86/3–e, 87/1–d–son, 62, 53 ve 63. maddeleri uyarınca 5 yıl hapis cezası
ile cezalandırılmasına, mahsuba, hak yoksunluğuna ve tutukluluk halinin
devamına ilişkin, Sivas 1. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 30.09.2009 gün
ve 166–98 sayılı hükmün sanıklar müdafii ve katılan vekili tarafından temyiz
edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 1. Ceza Dairesince 15.04.2011
gün ve 4632–2313 sayı ile;
“... Yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddiyle,
1 ) Sanıklar İ. ve M.’in kasten insan öldürme suçu yönünden verilen beraat
hükümlerinin tebliğnamedeki düşünce gibi onanmasına,
2– a ) Olay günü maktul, mağdur ve tanıkların araçla gezdikleri sırada
90
LEGES Kamu Hukuku Dergisi
ŞUBAT 2013
sanıkların, aracı durdurarak sigara istedikleri, sanıkların tehditkâr konuşmaları
nedeniyle aralarında çıkan tartışmanın yakında bulunan polislerin müdahalesi
ile kavgaya dönüşmeden sonlandırıldığı ve tarafların bulundukları yerden
ayrıldıkları, maktul, mağdur ve tanıkların içinde bulunduğu aracı olay
mahallinde park ederek araç içerisinde alkol aldıkları sırada, sanıkların,
ellerinde bulunan demir boru veya 70–80 cm. uzunluğunda ve 3–4 cm.
kalınlığında tahta sopalarla olay yerine geldikleri, araçtakilerin aşağı inmeleri
üzerine sanık F.’in, maktule yönelerek kafasına şiddetli şekilde vurduğu,
oksibital kemik orta hattan sol arka fosaysa ve oradan foramen magnuma
uzanan ve çevresinde sonlanan kırık hattı oluşturacak şekilde yaralanmasına
neden olduğu, maktulün yere düşmesi üzerine bu kez sanıklar F., İ. ve M.’in,
eylem ve irade birliği içerisinde mağdur–müdahil A.’ı frontal bölgede sağda
ve solda yüzeysel sıyrık ve ekimoz, sağ ve sol alt ve üst göz kapağında ekimoz,
şişlik ve sıyrık, burun proximalinde yüzeysel sıyrık, ekimoz ve şişlik, burun sol
kanadında alın üzerinde yüzeysel sıyrık ve ekimoz, sağ dizde yüzeysel sıyrık,
sol dizde ciltte laserasyon ve şişlik olacak şekilde demir boru, tahta sopa ve
yumruklarla vurarak yaraladıkları, X–Rayda sağ frontal lineer kırık, sağ frontal
EDH ve pnömosefaliye neden olan yaralanması nedeniyle mağdurun hayati
tehlike geçirdiği, vücuttaki kemik kırıklarının hayat fonksiyonlarına etkisinin
orta ( 2 ) derecede olduğu, maktulün mevcut yaralanma nedeniyle tedavi
gördüğü hastanede 18.06.2007 tarihinde künt kafa travmasına bağlı kafatası
kırığı ile birlikte beyin kanaması ve beyin doku harabiyeti sonucu öldüğü
olayda; kullanılan vasıta, maktul ve mağdur–müdahilin hayati bölgelerinin
hedef alınması, darbe sayısının çokluğu dikkate alındığında sanıkların öldürme
kastıyla darp ettikleri anlaşılmakla, sanık F.’in maktule yönelik eylemine
uyan 5237 sayılı TCK’nun 81, 62. maddeleri, sanıklar F., İ. ve M.’in mağdurmüdahil A.’a yönelik eylemlerine uyan 5237 sayılı TCK’nun 37/1. maddesi
yollamasıyla 81, 35, 62. maddeleri uyarınca cezalandırılmaları gerektiğinin
düşünülmemesi,
b ) Sanıklar İ. ve M. ile mağdur–müdahil A.’a CMK’nun 150 ve 234. maddeleri
uyarınca mahkemenin talebi üzerine baro tarafından görevlendirilen zorunlu
müdafie 5320 sayılı CMK’nun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanunun
13. maddesi uyarınca tarifelerine göre ödenmesi gereken ve yargılama gideri
sayılan avukatlık ücretinin kimlere yükletileceğinin kararda gösterilmesi
gerektiğinin düşünülmemesi...”,
İsabetsizliklerinden bozulmasına karar verilmiştir.
Sivas 1. Ağır Ceza Mahkemesi ise 06.09.2011 gün ve 224–225 sayı ile;
“... Mahkememizin olayın gerçekleşme şekline dair kabulünü dikkate
aldığımızda sanıkla maktul arasında olay tarihi öncesinde hiçbir husumet ve
hatta tanışıklığın dahi bulunmadığı, olay günü anlık gelişen hadise sırasında
SAYI: 1
YARGITAY KARARLARI 91
sanık F.’in, arkadaşları olan sanıklar M. ve İ. ile birlikte topluluk psikolojisi
içerisinde hareket etmek sureti ile maktul ve katılana saldırdıkları, sanık
F.’in inşaat alanından ele geçirdiği sopa ile gerek savunması, gerekse tanık
Y.’un anlatımına göre maktulün ensesine bir kez vurduğu, bunun üzerine
maktulün yere düştüğü, kalkmak isterken sanık F.’in olay yerinden kaçarak
uzaklaştığı, olayda sanık ile maktul arasında öldürmeyi gerektiren bir
husumet bulunmayışı, ölü muayene işlemi ve otopsi raporuna göre sanığın,
maktulün kafasına kafatası kırığı oluşturacak şekilde sopa ile bir kez vurduğu,
eylemine devam etme imkânı varken tek bir darbe ile yetindiği, darbe
sonucu maktul yere düşmüş ise de tekrar ayağa kalkabildiği ve sarhoş olan
maktulün yürüyerek kendi evine gidip yattığı, sabahleyin fenalaşması üzerine
yakınları tarafından hastaneye kaldırıldığı ve eylemden 17 gün sonra beyin
kanaması sonucu hayatını kaybettiği, bu şekilde gerçekleşen olayda sanığın
maktule yönelik kastının öldürme olduğundan bahsedilemeyeceği ve sanığın
yaralama kastı ile hareket ettiğini kabulde zorunluluk bulunduğu, bunun
sonucunda maktulün öldüğü ve sanığın eyleminin TCK’nın 86/3. maddesi
delaleti ile 87/4. maddesinde düzenlenen kasten yaralama sonucu öldürme
suçunu oluşturduğu, zira suçta kullanıldığı kabul edilen tahta sopanın ele
geçirilememekle birlikte, sanığın tarifine göre bile değerlendirildiğinde,
TCK uygulamasında silahtan sayıldığı kabul edilmiş; sanık TCK’nın 87/4.
maddesinin 86/3. maddesine yaptığı atıf doğrultusunda cezalandırılmış, ceza
tayin edilirken suçun işleniş şekli, sanığın kastı ve kastının yoğunluğu dikkate
alınarak teşdit hükümleri uygulanmıştır.
Bozma ilamını tesis eden yüksek daire; vasıtayı, hedef alınan bölgeyi ve
darbe sayısının çokluğunu nazara almış ise de; yukarıda belirtildiği üzere
vasıta ele geçirilmemekle birlikte tahta sopadan ibarettir. Yine sopa ile
maktulun ensesine vurulmakla birlikte, bu bölgenin baş ve yüz gibi hayati
bölgeler yanında daha hayati bir bölge olduğundan bahsetmenin mümkün
olmadığı, darbe sayısının çokluğundan bahsedilmişse de aksi sabit olmayan
ve tanık Y. tarafından da doğrulanan savunma ve otopsi bulgularına göre
tek darbe yapıldığı, bunun üzerine maktulun yere düştüğü, kalkarken sanık
F.’in ciddi bir engel bulunmadığı halde eylemine devam etmeyerek olay
yerinden uzaklaştığı, maktulün polise ve hastaneye müracaat etmeksizin
evine gittiği, sabah fenalaşması üzerine hastaneye kaldırıldığı ve olaydan
onyedi gün sonra yaşamını kaybettiği, yaralama–öldürme konusunda kastın
belirlenmesine yönelik Yargıtay Ceza Genel Kurulu ve 1. Ceza Dairesinin
yerleşmiş içtihatlarında belirtilen kriterler dikkate alındığında taraflar arasında
öldürmeyi gerektirecek bir husumetin bulunmayışı da değerlendirildiğinde,
mahkememiz sanığın kastının öldürmeye yönelik olmadığını kabul etmiş ve
buna aykırı bozma ilamına uymamıştır.
92
LEGES Kamu Hukuku Dergisi
ŞUBAT 2013
Katılan A.’a yönelik eylemi ise, katılanın Cumhuriyet savcısına verdiği
ifadede; üç sanığın da demir borularla kendisine vurduklarına ilişkin
iddiası, gerçekleştirilen canlı teşhis işlemleri, sanık İ.’in mahkememizdeki
savunmasında katılan A.’a elindeki değnek ile vurduğuna ilişkin ikrar içeren
beyanı, tanık Y.’un, sanık F.’in katılana vurmuş olabileceğine ilişkin beyanı,
sanık İ.’in 02.06.2007 tarihinde Sivas 1. SCM’deki ifadesinde sanık M.’in
katılanın omuz bölgesine vurduğuna ilişkin beyanı, sanık İ.’in 02.06.2007
tarihinde Cumhuriyet savcısına verdiği ifadesinde sanık M.’in katılanın omuz
bölgesine vurduğuna ilişkin beyanı ile Kenan diye hitap ettiği sanık F.’in de
katılanın tam olarak göremediği bir yerine vurduğuna ilişkin beyanı birlikte
değerlendirildiğinde, katılana yönelik eylemin üç sanık tarafından birlikte
gerçekleştirildiği, sanıkların ellerindeki sopalarla katılanın vücudunun çeşitli
yerlerine vurdukları, bunun sonucunda katılanın hayati tehlike geçirecek
şekilde yaralandığı, bu eylemden her üç sanığın da sorumlu tutulması
gerektiği yönünde de tam bir kanuni ve vicdani kanaate varılmıştır.
Sanıkların katılan A.’a yönelik eylemi yönünden öldürmeye teşebbüs
suçundan cezalandırılmaları istenilmiş ise de, mahkememiz yukarıda
sanık F.’in maktule yönelik eylemindeki kastı değerlendirme konusundaki
kabullerini, sanıkların katılana yönelik kastları yönünden de kabul etmiştir.
Sanıklar ile katılan arasında öldürmeyi gerektiren bir husumetin
bulunmadığı, anlık gelişen olayda ellerindeki sopalarla katılanın çeşitli yerlerine
vurdukları, vücudun hayati bölgelerini özellikle hedef almalarının söz konusu
olmadığı, anlık gelişen olay sırasında darbeleri rastgele gerçekleştirdikleri,
zira katılanın adli raporu da incelendiğinde frontal bölgede yüzeysel sıyrık ve
ekimozlar, göz kapağı ve burunda şişlik ve sıyrıklar yanında sağ ve sol dizde
laserasyon, şişlik ve sıyrıkların mevcudiyetinin tespit edildiği, hayati tehlikeye
sebebiyet veren yaralanmanın sağ frontal bölgedeki lineer kırık olduğu, diğer
yaralanmaların hayati tehlikeye sebebiyet vermediği, dolayısıyla darbe sayısı
çok olmakla birlikte meydana getirdikleri yaralanmaların öldürme kastını
ortaya koyacak nitelik göstermediği, darbe sayısının çokluğunun da mağdura
üç sanık tarafından ayrı ayrı vurulması karşısında doğal olduğu, kullanılan
vasıtanın yumruk ve sopadan ibaret olup, yine öldürme neticesini elde
etmeye yönelik özel bir silah niteliği arz etmedikleri, katılanın yere düşmesi
üzerine olay yerinden kaçarak ayrıldıkları, eylemlerine devam etmeleri için
hiçbir engel bulunmadığı, buna rağmen eylemlerini tamamlamadıkları ve
katılanın da olay yerinden kalkarak yürüyerek kardeşi maktul ile birlikte eve
gittiği, polise ve hastaneye dahi müracaat etmediği, sopanın kafasına isabet
etmesi nedeni ile hayati tehlike geçirecek şekilde yaralandığı, bu şekilde
gerçekleşen olayda, sanıkların katılana yönelik kastlarının da öldürmeye
yönelik olmadığı, yaralama kastı ile hareket ettikleri kabul edilmiş ve sanıklar
SAYI: 1
YARGITAY KARARLARI 93
ek savunma alınmak sureti ile katılana yönelik eylemlerinden dolayı kasten
yaralama suçundan cezalandırılmışlardır...”,
Şeklindeki gerekçe ile ilk hükmünde direnmiştir.
Bu hükmün de sanıklar M.K. ve İ.D. müdafileri ile katılan vekili tarafından
temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının “bozma” istemli
16.09.2012 gün ve 373026 sayılı tebliğnamesi ile Yargıtay Birinci Başkanlığına
gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan
gerekçelerle karara bağlanmıştır:
KARAR : Direnme hükmünün ve temyizin kapsamına göre inceleme,
sanıklar M.K. ve İ.D. hakkında kasten yaralama, sanık F.K. hakkında da
kasten yaralama ve kasten yaralama sonucu öldürme suçlarından kurulan
hükümlerle sınırlı olarak yapılmıştır.
Özel Daire ile yerel mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca
çözümlenmesi gereken uyuşmazlıklar;
1 ) Sanık F.K.’ın maktul M.İ.’e yönelik eyleminin kasten öldürme suçunu
mu, yoksa kasten yaralama sonucu öldürme suçunu mu,
2 ) Sanıklar M.K., İ.D. ve F.K.’ın katılan A.İ.’e yönelik eylemlerinin kasten
yaralama suçunu mu, yoksa kasten öldürme suçuna teşebbüsü mü,
Oluşturacağı noktalarında toplanmaktadır.
İncelenen dosya içeriğinden;
Adli Tıp Kurumu 1. İhtisas Kurulunun 09.01.2008 ve 07.04.2008 tarihli
raporlarında, M.İ.’in yapılan ölü muayene ve otopsisinde; parietooksipital
bölgede saçlı deri altının yaygın kanamalı olduğu, beyin sol yarısında
parietalde subaraknoidal kanamayla uyumlu alan bulunduğu, kafatası iç
yüzeyinde oksipital kemik orta hattan sol arka fosaysa ve oradan foramen
magnuma uzanan ve çevresinde sonlanan kırık hattının bulunduğu, ölümün
künt kafa travmasına bağlı kafatası kırığı ile birlikte beyin kanaması ve beyin
doku harabiyeti ile gelişen komplikasyonlar sonucu meydana gelmiş olduğu
ve olay ile ölüm arasında illiyet bağı bulunduğu,
Sivas Cumhuriyet Üniversitesi Hastanesinin 26.11.2007 tarihli raporuna
göre katılan A.İ.’de sağ frontal lineer kırık tespit edildiği, yaralanmasının basit
tıbbi müdahale ile giderilebilecek nitelikte hafif olmadığı, kişinin yaşamını
tehlikeye sokan bir durum olduğu, meydana gelen kemik kırığının yaşam
fonksiyonlarını orta ikinci derece etkileyecek nitelikte olduğu,
20.02.2008 tarihli dosya inceleme tutanağına göre; sanık savunmalarında
belirtilen Sivas 2. Asliye Ceza Mahkemesinin 2007/847 sayılı dosyasının,
şikayetçi sanıklar S. Y., Ö. G., M.K. ve S. A. hakkında kasten yaralama suçundan
açılan kamu davasına ilişkin olduğu ve belirtilen dosyaya yansıyan olayla
maktul ve mağdurun bir ilgilerinin bulunmadığı,
Anlaşılmaktadır.
94
LEGES Kamu Hukuku Dergisi
ŞUBAT 2013
Katılan A.İ. duruşmada tekrarladığı soruşturma aşamasındaki beyanında;
“Olay gecesi ortağı olduğum kuruyemiş dükkânını kapatmak üzere etrafı
topluyordum. Yanımda ağabeyim vardı. Y. arayarak dükkânı kapatıp
kapatmadığımı sordu ve gelip içki alacağını söyledi. İki dakika sonra bir araçla
geldi. Yanında M. K. isimli bir şahıs daha vardı. İkisi de biraz alkollü idiler. Y.
bira aldı. Daha sonra bana, ‘ben alkollüyüm aracı sen kullan, sizi de evinize
bırakırız‘ dedi. Ağabeyimle birlikte araca bindik. Direksiyona ben geçtim. Y.
yolda aracı pazarın üst tarafına doğru sürmemi, birisinde köpek olduğunu ve
köpeğe bakacağımızı söyledi. Aracı söylediği yere sürdüm. Pazarın üst tarafında
lisenin alt sokağında durdum. Y. ve M. araçtan inerek apartmanın önüne gidip
bir şahısla onbeş dakika kadar konuştular ve ardından tekrar araca bindiler.
Y.’tan direksiyona geçmesini ve bizi eve bırakmasını istedim. Y. direksiyona
geçti. O sırada beş dakika arayla iki ya da üç telefon geldi. Y., ‘mahalledeyim,
geliyorum’ şeklinde sözler söylüyordu. Ne kadar ısrar ettiysem de bir yere
uğrayalım diyerek evimizin aksi istikamete gitti ve aracı olayın meydana
geldiği mahalleye sürdü ve bir inşaatın yanında durdu. O sırada yine telefon
geldi. Anladığım kadarıyla telefondaki şahıs nerede olduğunu soruyordu. Y.
yukarıdayım dedi. İki dakika sonra üç kişi geldi. Gelenlerden biri daha önce
şahsen tanıdığım M. idi. Diğer iki şahsı tanımıyordum. Şahıslardan biri iri
yarı ve sakallı, diğeri ise zayıf, benden biraz uzun boylu idi. Üçünün elinde de
iskele borusuna benzer demir borular vardı. Y. aracın önünde idi. Biz aracın
içindeydik. Şahıslar beni araçtan çıkardılar. Üçü de ellerindeki demir borularla
kafama vurmaya başladılar. Aldığım darbelerin etkisiyle dizlerimin üzerine
çöktüm. Y. ve M.’in ne yaptıklarını ve ağabeyim M.’nın nerede olduğunu fark
edemedim. Şahıslar bir süre bana vurduktan sonra öldü diye bıraktılar. Ben
yüzükoyun yere düştüm. O aşamadan itibaren sadece seslerini duymaya
başladım. ‘Bunlar Aydoğanlı, vurun, öldürün’ şeklinde sözler söylüyor ve
vuruyorlardı. Ancak kime vurduklarını bilmiyorum. A. ağabeyim ve ben idik.
Tahminen ağabeyime vuruyorlardı. Daha sonra ben bilincimi kaybettim.
Kendime geldiğimde hastanedeydim. Bizi önce eve, oradan da hastaneye
götürmüşler. Bizi eve kimin götürdüğünü bilemiyorum. Bu şahıslarla herhangi
bir husumetimiz yoktu. Yalnız olaydan bir buçuk ay önce işyerimin üçyüz metre
ilerisinde M.’i dükkânıma gelen şahıslar bıçakla yaralamışlardı. Ancak benim
bu olayla bir ilgim yoktu. M.’i bıçaklayan şahıslar Aydoğan Mahallesi’nden
olduğu için aynı mahalleli olmamız nedeniyle bize saldırmış olabilirler. Olay
nedeniyle her üç şahıstan da şikâyetçiyim, kamu davasına katılmak istiyorum”,
Tanık Y. Muntazam aşamalarda; “Olay günü saat 23.00–23.30 sularında
Metin ile bir arsada alkol aldık. Daha sonra bana ait araçla dolaşmaya
başladık. A. telefonla aradı. Dükkânı kapattığını, yanına gidip birlikte alkol
almamızı söyledi. M. bunu bana aktarınca kuruyemiş dükkânına gittik. A.
SAYI: 1
YARGITAY KARARLARI 95
dükkânı kapatıyordu. Yanında ağabeyi olduğunu bildiğim, ancak ismini
bilmediğim birisi daha vardı. Daha önce de dükkânı kapatıp birlikte alkol
aldığımız olmuştu. Bu nedenle ağabeyini simaen tanırım. Ben araçla
kuruyemiş dükkânın önüne gidince A. ve ağabeyi yanımıza geldiler. A. elinde
bira olduğu halde direksiyona geçti. Bir süre aracın içinde bira içerek gezdik.
A. aracı kız arkadaşının evinin önüne götürdü. Saat 00.00 sularında oradan
ayrıldık. Bir süre daha gezdikten sonra Yüceyurt Mahallesine çıktık. Orada
bulunan kahvenin köşesinden döneceğimiz sırada daha önceden tanıdığım
İ., M. ve F.’i gördüm. İ. ve M. aracı durdurarak sigara istediler. Mahallemizin
çocukları oldukları için kendilerine sigara verdim. Bu sırada A., M.’e; ‘dayının
arkadaşıyım, yanımda nasıl sigara içersin’ şeklinde sözler söyledi. Bu nedenle
aralarında zıtlaşma oldu. M., İ.’e ‘sen kimsin’ diye karşılık verince ortam gerildi.
M. ile araçtan indik. A. halen araçta idi. A.’ın ağabeyi de bizden bir iki dakika
sonra araçtan indi. M. ile araya girip ortamı yumuşatmaya çalıştık. A.’ı araba
ile gönderdik. A. gittikten beş dakika sonra İ., M. ve F.’i de yukarıya doğru
gönderdik. Biz de olay yerinden uzaklaşıp telefonla A.’ı çağırdıktan sonra eve
gitmeyi düşünüyorduk. On onbeş dakika sonra A. biz aramadan geri geldi.
Elinde ya da üzerinde bir şey görmedim. Şahısların nereye gittiklerini sordu.
Onları gönderdiğimizi söyleyip hadi çekip gidelim dedik. O sırada İ., M. ve F.
yukardan aşağıya doğru iniyorlardı. Ellerinde herhangi bir şey yoktu. A. bu
şahısları görünce küfür etti. Bu şahıslar da karşılık verip bize doğru geldiler. F.
ile M. kavga etmeye başladılar. F.’in elinde bir sopa vardı. Sopanın demir mi,
yoksa ağaç mı olduğunu fark etmedim. Bulunduğumuz yerin hemen yanında
inşaat olduğu için oradan almış olabilir. F. elindeki sopayı birkaç kez salladı.
M.’nın omzuna bir kez vurduğunu gördüm. Başına vurduğunu görmedim.
M. ise yumrukla karşılık vermeye çalışıyordu. F., M.’ya vurduğu sırada M.
ile İ. geriden geliyorlardı. Metin ile araya girip kendilerini tutmaya çalıştık.
O sırada A. elinde bulunan biber gazını bize doğru sıktı. Metin ve ben gazın
etkisiyle yere düştük. Biber gazı M.’in gözüne geldi ve yere düştü. Daha sonra
ne olduğunu görmedim. Ancak karartı tarzında F.’in elindeki sopayı sağ sola
salladığını fark ettim. A.’a da vurmuş olabilir. Ancak tam olarak görmedim. M.
ve İ.’in, A.’a veya ağabeyine vurduğunu görmedim. Gazın etkisinden kurtulup
ayağa kalktığımızda M. sırt üstü yatıyordu. A. ayakta idi. M.’yı yerden kaldırdık.
Başının arka kısmının kanadığını fark ettik. Kendisine bir şey olup olmadığını
sorduk. Şuuru açıktı. Bir şeyi olmadığını söyledi. A.’ın alnında da kan vardı.
Kendilerine kimin vurduğu hususunda bir şey söylemediler. M. kendisini
doktora götürme teklifimizi kabul etmeyince birlikte arabaya binip evlerinin
bulunduğu yere gittik. Evin önündeki suda ellerini yüzlerini yıkadık. Daha
sonra ikisini de evlerine bıraktık. Biz bıraktığımızda ikisi de kendi başlarına
yürüyecek durumda idiler”,
96
LEGES Kamu Hukuku Dergisi
ŞUBAT 2013
Tanık Metin Karahan aşamalarda; “Arkadaşım Y. ile akşamları A.’ın
kuruyemiş dükkânına gidip bira alırdık. Bazen dükkânın kapanmasına az
bir zaman kala A. bize telefon eder, biz de kuruyemiş dükkânına gider, bira
alıp Y.’a ait araçla dolaşırdık. A.’ın araba hastalığı vardı. Hemen direksiyona
geçerdi. F. Mahallesinde kız arkadaşı olduğu için o civarda dolaşırdı. Bazen
A.’ın ağabeyi olan ve kahvede garsonluk yapan M. da bize katılırdı. Olay
günü akşam saat 19.00–19.30 sularında Y. ile bir araya geldik ve arabası ile
gezmeye başladık. Yarım saat sonra A.’ın dükkânına giderek iki bira aldık. Y.
ile birlikte evlerinin karşısında aracın içinde oturduk. Saat 23.45 sıralarında
A. telefonla aradı ve kendisini almamızı istedi. A.’ın işyerine gittiğimizde
kepenk yarıya kadar çekiliydi ve içeriden son müşteri çıkıyordu. Ağabeyi M.
da oradaydı. Bira da almışlardı. Dükkânı kapattıktan sonra birlikte arabaya
bindik. A. direksiyona geçti. Konuştuğu kızın evinin civarına gittik. Bir süre
dolaştıktan sonra askeriyenin orada bulunan arsada bir saat kadar oturup
bira içtik. Eve dönerken kahvenin oraya geldiğimizde daha önceden tanıdığım
İ., M. ve F. önümüze çıktılar. Y.’tan sigara istediler. A.’ı içinde görünce daha
önce yaşanan bir olay nedeniyle, ‘siz burada ne geziyorsunuz, siz bizi daha
önce Aydoğan’da düşürdünüz’ şeklinde sözler sarf ettiler. A., M.’e; ‘ben senin
dayının arkadaşıyım’ dedi. O sırada polisler geldi ve olay fazla büyümedi. Y. ve
M. ile birlikte arabadan indik ve A.’ı arabayla gönderdik. Polisler de İ., M. ve
F.’i uzaklaştırdılar. Onbeş dakika sonra A. telefonla aradı ve karpuz sergisinin
orada olduğunu söyledi. Birlikte dediği yere gittik. Arabayı A. kullanıyordu. A.,
sinirli vaziyette ‘onlara gösteririm, yarın görüşürüz’ şeklinde sözler söylüyordu.
Kendisini sakinleştirmeye çalıştık. Aydoğan Mahallesinde mezarlığın
yukarısında gittiğimiz sırada M., A.’a arabayı durdur dedi ve Y.’a direksiyona
geçmesini söyledi. Y. direksiyona geçti. İnşaatların olduğu yere gittiğimizde
ihtiyaç gidermek üzere durduk. İhtiyacımızı giderdikten sonra aracın içinde
bira içmeye devam ettik. Bu şekilde alkol aldığımız sırada bir anda inşaatın
oradan M., İ. ve F. ellerinde demir veya sopa tarzında bir şeyle bize doğru
geldiler. Onları görünce araçtan indik. Ne oluyor demeye kalmadan biber gazı
sıkıldı. Tahminime göre biber gazını A. sıktı. Biber gazı gözüme gelince yere
çömeldim. Kimin kime vurduğunu görmedim. Ancak seslerden birbirlerine
vurduklarını duyuyordum. On dakika sonra Y. geldi ve ne olduğunu sordu. İ.,
M. ve F. kaçmışlardı. A. aracın içerisinde idi ve kaşı kanıyordu. M. ise yerde
elleri geriye dayalı vaziyette oturuyordu. Görünürde yarası yoktu. Başının
ağrıdığını söylüyordu. Kendisini arabaya bindirdik, evlerinin önünde çeşmede
elini yüzünü yıkadık, hastaneye götürmeyi teklif ettik, ancak kabul etmedi. Biz
de kendilerini evlerine bıraktık.”
Şeklinde beyanda bulunmuşlardır.
Sanık F.K. soruşturma aşamasında; “M. ve İ. ile birlikte gezdiğimiz sırada
SAYI: 1
YARGITAY KARARLARI 97
Y. aracı ile yanımıza geldi. Araçta üç kişi daha vardı. Y. araçtan inerek M.
ile konuşmaya başladı. M., araçtaki şahıslarla husumeti olduğunu söyledi.
Bunun üzerine araçtan iki şahıs indi. Kısa boylu olanın elinde bıçak vardı. Y.
da eline sopa aldı. Üçü birlikte üzerimize yürüdüler. Kısa boylu olanın elinden
bıçağı aldım ve şahıslara gitmelerini söyledim. Bu sırada polisler gelerek
bizi dağıttılar. Eve gitmek üzere ilerlediğimiz sırada Y. ve yanındaki şahıslar
araçla birlikte tekrar karşımıza çıktılar. Y. araçtan indi ve ‘daha gitmediniz mi,
burada ne geziyorsunuz’ deyip küfür ederek üzerimize gelmeye başladı. Biz
tamam derken diğer iki şahıs da araçtan indiler. Birinin elinde sopa, diğerinin
elinde sprey vardı. Elinde sopa olan bana doğru sopayı salladı. Ben geriye
çekildiğimde sopa alnımın sağ tarafına değdi. Daha sonra olay yerinden kaçtım.
Kaçarken rastgele bir taş attım. Kimseye değip değmediğini bilmiyorum”,
duruşmada ise; “Ben daha önceki aşamalarda savunmada bulunmuştum.
Bunların başlangıç kısımları doğrudur. Sadece kalabalığın bulunduğu mahalle
taş fırlattığımı söylediğim kısım yanlıştır. Korktuğum için uzun boylu olarak
tarif ettiğim sonradan ölen şahsa vurduğumu atlamışım. Bu şahısları hiç
tanımam. Elinde kısa beyzbol sopası gibi tahtadan bir cisimle ölen şahıs beni
kovalamaya başladı. Kaçılmam ile kafama doğru salladığı halde sağ kaşıma
isabet ettirebildi. Ardından yere düştüm. İnşaat alanı olduğundan yerde tahta
parçası buldum. Kapıp rastgele bir defa salladım. Yanılmıyorsam ensesine
geldi. Sopa yetmiş seksen santim uzunluğunda, üç dört santim kalınlığında
idi ve kırılmadı. Adam düştü, kalkarken ben kaçtım. İ. ya da M.’in ölene,
yaralanana ya da Y.’a karşı herhangi bir darbesini görmedim”,
Sanık M.K. soruşturma aşamasında; “Olay gecesi kahvenin önünde
oturuyorduk. Daha önceden tanıdığım Y., yanında tanımadığını iki şahıs ile
birlikte bir araçla yanımıza geldi. Önce Y. arabadan indi ve bize küfür etti.
Bunun üzerine aramızda tartışma başladı. Y. aracın arkasına giderek beyzbol
sopası aldı. O arada ön koltuktan inen kısa boylu şahıs yüzüme biber gazı
sıktı. Yüzüme biber gazı gelince ellerimle yüzümü tutarak yere kapaklandım.
Daha sonra ne olduğunu görmedim. Kavga sırasında kimseye demir sopa
veya bıçak kabzası ile vurmadım. Gözümü açtığımda uzun boylu şahıs yerde
yatıyordu. F.’in kaşı kanıyor, İ. kafasını tutuyordu. Y. ile orta boylu diye tarif
ettiğim şahıs olay yerinde yoktu. Y. ya da yanında bulunan şahıslarla eskiye
dayalı hiçbir husumetim yoktur. Olaya Y. sebebiyet verdi. Bize küfür edince
olay başladı. Şahsı yerde o şekilde görünce korktum ve ablamın evine gittim.
Dün durumunun ağır olduğunu öğrendim ve teslim oldum”, duruşmada
ise; “Yüzüme biber gazı sıkan şikâyetçidir. Bu şahsı önceden tanımıyordum.
F.’in uzun boylu şahsın ensesine tahta ile vurduğunu bizzat söylemesi üzere
öğrendim. Bunun dışında kimin kime vurduğunu görmedim”,
Sanık İ.D. soruşturma aşamasında; “31.05.2007 günü saat 23.00 sularında
98
LEGES Kamu Hukuku Dergisi
ŞUBAT 2013
E. ve Ö. ile birlikte mahallede caminin önünde oturuyorduk. Ravza İnşaatın
bulunduğu taraftan sesler gelmesi üzerine koşarak sesin geldiği yere gittim.
Arkadaşlarım F. ve M. ile Y. ve yanında bulunan tanımadığım üç dört kişiyi
gördüm. M., Y.’a bağırarak, yanında bulunan dört kişiyi kastederek, ‘bu
adamları buraya neden getirdin, aramızda husumet var, bu adamlar daha
önce yüzümden beni yaraladılar’ şeklinde sözler söylüyordu. F.K. ise elinde
inşaatta kullanılan cinsten bir demir ile M.’in yanında duruyordu. Ben Y.’a,
bu adamları buradan al git, büyük olay çıkacak dedim. O sırada Y.’un yanında
bulunan şahıslardan biri bana, ‘ne diyorsun lan’ dedi. Bana bunu söyleyen
şahıs daha sonra beni hastanede teşhis eden şahıstır. O sırada M. elinde
bulunan bıçağın sapı ile bu şahsın omuz bölgesine vurdu. F. ise elindeki demir
sopa ile önce M.’in bıçağın sapı ile vurduğu şahsın tam olarak göremediğim
bir yerine, ardından da ismini bilmediğim uzun boylu şahsın başına ve omuz
bölgesine vurdu. Tam olarak neresine vurduğunu görmedim. Ben olay sırasında
kimseye vurmadım. Üzerime atılı suçlamayı kabul etmiyorum”, duruşmada
ise; “Daha önceki aşamalarda savunmalarda bulunmuştum. Bir kısmı doğru,
bir kısmı yanlıştır. Bunun sebebi olayın içerisinde değnek ile şikayetçinin
hatırlamadığım bir yerine vurduğumdan dolayı korkmuşluğumdur. Olay
yerinin ötesinde mahalleden iki çocukla oturur iken gürültü üzerine koştum.
Orada önceden tanımadığım Y. ve beraberinde üç dört kişi vardı. F. ve M. isimli
arkadaşlarım bunlarla atışıyorlardı. Olay yerine vardığımda A.İ. olduğunu
sonradan öğrendiğim ve önceden tanımadığım, ifademde kısa boylu olarak
tanımladığım şahıs bir elinde bıçak, bir elinde biber gazı bulunduğu halde
mahallede dayılık yapıyor, sağa sola küfür ediyordu. M.’in önceden yüzünün
dağıtılması olayını duyduğumdan yine bu şahıslar gelmiştir zannettim ve
bu şahsın tavırları sebebi ile Y.’un arabasının açık olan bagajında gördüğüm
tahtadan ibaret beyzbol sopası tarzında bir cismi alıp bir kere salladım. A.İ.’in
bilemediğim bir yerine vurdum. Öncesinde A., M.’in yüzüne biber gazı sıkmış
ve yere düşürmüştü. Değneği almaya yeltendiğim sırada üzerime geliyordu.
Gözüm biber gazından etkilenmişti. Biz bunları yaşarken ölen şahıs, elinde
yanılmıyorsam tahtadan bir sopa ile koşturup F.’i kovalamakta idi. Benim
vurmam üzerine A. yere düştü. A.’ın arkadaşlarımı bıçakladığına, bıçaklamaya
kalkıştığına ya da vurduğuna şahit olmadım. Ölenin F.’e bir şey yaptığını
görmedim”
Şeklinde savunma yapmışlardır.
Uyuşmazlık konularında sağlıklı bir hukuksal çözüme ulaşılabilmesi
bakımından kast ve suça teşebbüs kavramları üzerinde kısaca durulmasında
yarar görülmektedir.
5237 sayılı TCY’nın 21/1. maddesinin ikinci cümlesinde kast; “suçun kanuni
tanımındaki unsurların bilerek ve istenerek gerçekleştirilmesi” şeklinde
SAYI: 1
YARGITAY KARARLARI 99
tanımlanmış, aynı Yasa maddesinin ikinci fıkrasında ise; “kişinin, suçun
kanuni tanımındaki unsurların gerçekleşebileceğini öngörmesine rağmen, fiili
işlemesi halinde olası kast vardır” denilmek suretiyle de “olası kast” tanımına
yer verilmiştir.
Kasten işlenebilen suçlarda failin cezalandırılabilmesinin temel şartı,
eylemin iradi olarak gerçekleştirilmesidir. Suç niteliğinin belirlenebilmesi,
sanığın kastının saptanması ile mümkündür. Esasen failin iç dünyasını
ilgilendiren kastının belirlenmesinde, dışa yansıyan, olay öncesi, olay sırası ve
sonrasındaki davranışları ölçü olarak alınmalıdır. Yerleşik yargısal kararlarda
kast, hareket ve netice ile fail arasındaki ruhsal bağ olarak tanımlanmakta;
kasten öldürmeye kalkışma ve yaralama suçlarını birbirinden ayıran başlıca
ölçütler ise mağdur ile fail arasındaki husumetin nedeni ve derecesi, failin
suçta kullandığı saldırı aletinin niteliği, atış veya darbe sayısı ile mesafesi,
mağdurun vücudunda meydana getirilen yaraların yerleri, nitelik ve sayıları,
hedef seçme olanağı olup olmadığı, olayın akışı ve nedeni, failin işlemeyi
kastettiği cürmün meydana gelmesine iradesi dışında bir engel bulunup
bulunmadığı şeklinde sıralanmaktadır. Tüm bu olgular olaysal olarak
değerlendirilip sanığın kastı belirlenmelidir.
TCY’nın 35/1. maddesinde; “kişi, işlemeyi kastettiği bir suçu elverişli
hareketlerle doğrudan doğruya icraya başlayıp da elinde olmayan nedenlerle
tamamlayamaz ise teşebbüsten dolayı sorumlu tutulur” şeklinde tanımlanan
suça teşebbüsün varlığından söz edebilmek için; kasıtlı bir suçu işleme
kararı bulunmalı, elverişli hareketlerle suçun doğrudan doğruya icrasına
başlanmalı, failin elinde olmayan nedenlerle suç tamamlanmamalı ya da
sonuç gerçekleşmemelidir.
Bu açıklamalardan sonra kasten öldürme ile neticesi sebebiyle ağırlaşmış
kasten yaralama suçlarının da incelenmesi gerekmektedir.
TCY’nın “Kasten Öldürme” başlıklı 81. maddesi; “bir insanı kasten öldüren
kişi, müebbet hapis cezası ile cezalandırılır,”
“Neticesi Sebebiyle Ağırlaşmış Yaralama” başlıklı 87. maddesinin 4.
fıkrası ise; “Kasten yaralama sonucunda ölüm meydana gelmişse, yukarıdaki
maddenin birinci fıkrasına giren hâllerde sekiz yıldan oniki yıla kadar, üçüncü
fıkrasına giren hâllerde ise oniki yıldan on altı yıla kadar hapis cezasına
hükmolunur,”
Şeklinde hükümler içermektedir.
TCY’nın 87. maddesinin gerekçesinde; “Dördüncü fıkrada, kasten yaralama
sonucunda ölüm meydana gelmiş olması hâline ilişkin hükme yer verilmiştir.
Neticesi sebebiyle ağırlaşmış bu kasten yaralama hâllerinde, failin bu ağır
neticeden sorumlu tutulabilmesi için, genel hükümler kitabında yer alan
netice sebebiyle ağırlaşmış suçlara ilişkin hükümler, burada da geçerlidir”
100 LEGES Kamu Hukuku Dergisi
ŞUBAT 2013
açıklamasına yer verilmiştir.
765 sayılı TCY’nda objektif sorumluluk esasına dayanan düzenlemelere yer
verilmiş iken, 5237 sayılı Yasada objektif sorumluluk esası benimsenmemiştir.
Suçu, “yasada tanımlanmış haksızlık” olarak öngören yeni suç teorisinde bir
hareketi yapan kişi, bu hareketin tüm sonuçlarından her koşulda sorumlu
tutulmamakta, bir başka anlatımla kusursuz sorumluluk terkedilmiş
olmaktadır. 765 sayılı Yasadaki objektif sorumluluk esasının yerine, 5237
sayılı TCY’nda haksızlığın bir gerçekleştirilme şekli olarak kast–taksir
kombinasyonuna, yani neticesi sebebiyle ağırlaşmış suçlara yer verilmiştir. Bu
nedenle ilk uyuşmazlığın çözümü için 5237 sayılı TCY’nın hazırlanmasında esas
alınan suç teorisinde, suçun manevi unsurları arasında gösterilen kast-taksir
kombinasyonu, yani netice sebebiyle ağırlaşmış suç üzerinde durulmalıdır.
5237 sayılı TCY’nın “Netice Sebebiyle Ağırlaşmış Suç” başlıklı 23. maddesi;
“Bir fiilin, kastedilenden daha ağır veya başka bir neticenin oluşumuna
sebebiyet vermesi halinde, kişinin bundan dolayı sorumlu tutulabilmesi için
bu netice bakımından en azından taksirle hareket etmesi gerekir” şeklindedir.
Buna göre; failin gerçekleştirdiği bir eylemde, kastettiğinden daha ağır
veya başka bir sonucun meydana gelmesi halinde, sorumlu tutulabilmesi
için, netice bakımından en azından taksirle hareket etmiş olmasının kabulü
gerekmektedir. Fail, bu sonucun meydana gelmesinden taksirle bile sorumlu
tutulamıyorsa, objektif sorumluluğun kaldırılmasının doğal bir sonucu olarak,
sadece nedensellik bağının bulunuyor olması, neticeden sorumlu tutulması
için yeterli olmayacaktır.
Öğretide de, neticesi sebebiyle ağırlaşmış suçun, gerçek neticesi sebebiyle
ağırlaşmış suç ve görünüşte ya da gerçek olmayan neticesi sebebiyle ağırlaşmış
suç olarak iki farklı şekli bulunduğu kabul edilmektedir. Gerçek neticesi
sebebiyle ağırlaşmış suçlarda, failin hareketi ile kastettiğinden daha ağır bir
netice meydana gelmekte olup, gerçekleşen aşırı netice dolayısıyla bağımsız
bir suç tipi ortaya çıkmaktadır. Örneğin, yaralama suçunda mağdurun ölmesi,
gerçek neticesi sebebiyle ağırlaşmış suç halidir. Görünüşte neticesi sebebiyle
ağırlaşmış suçlarda ise, failin hareketi sonucunda suçun oluşması için aranan
neticeden başka, niteliği farklı olan daha ağır bir netice ortaya çıkmakta
olup, gerçekleşen aşırı netice dolayısıyla temel suç niteliği aynı kalmakla
beraber yalnızca ceza ağırlaştırılmaktadır. Örneğin, cinsel istismar suçunda
mağdurun ruh veya beden sağlığının bozulması, görünüşte neticesi sebebiyle
ağırlaşmış suç halidir. ( Prof. Dr. Nur Centel, Doç. Dr. Hamide Zafer, Doç. Dr.
Özlem Çakmut, Türk Ceza Hukukuna Giriş, 6. Bası, s. 410; Prof. Dr. Mehmet
Emin Artuk, Prof. Dr. Ahmet Gökcen, Doç. Dr. A. Caner Yenidünya, Türk Ceza
Kanunu Şerhi, Ankara, 2009, C. 1, s. 495 )
5237 sayılı TCY’nın 23. maddesinde düzenlenmiş olan neticesi sebebiyle
SAYI: 1
YARGITAY KARARLARI 101
ağırlaşmış suça ilişkin genel kuralın, özel hükümler arasında kendisine yer
bulduğu maddelerin başında gelen TCY’nın 87. maddenin 4. fıkrasına göre,
gerçekleştirilen kasten yaralama eylemi aynı Yasanın 86. maddesinin bir veya
üçüncü fıkraları kapsamında bulunur ve bunun sonucunda da ölüm meydana
gelirse, en azından taksirle hareket etmiş olmak koşuluyla faile belirtilen
cezaların verileceği öngörülmektedir.
Bu durum karşısında kasten yaralama neticesinde mağdurun ölmesine
ilişkin olarak TCY’nın 87/4. maddesinin uygulanabilmesi için;
a- Failin yaralama kastı ile hareket etmesi,
b- Mağdurun TCY’nın 86. maddesinin birinci veya üçüncü fıkrasında
düzenlenen şekilde yaralanmış olması,
c- Failin eylemi ile arasında illiyet bağı bulunacak şekilde mağdurun ölmesi,
d- Failin meydana gelen ölüm sonucuna ilişkin en az taksir derecesinde bir
kusurunun bulunması,
Koşullarının birlikte gerçekleşmesi gerekir.
Buna göre, fail mağduru yaralamak amacıyla hareket etmeli, mağdurun
yaralanacağını bilmeli ve bu sonucu istemelidir. Bununla birlikte fail
mağdurun yaralanmasını değil ölmesini istemiş ve ölüm meydana gelmiş
ise kasten öldürmeden; mağdurun ölebileceğini öngörmesine karşın olursa
olsun diyerek bu sonucu göze almış ve kabullenmiş ise, bu durumda da
neticesi sebebiyle ağırlaşan suçtan değil, olası kastla öldürmeden sorumlu
tutulacaktır.
O halde, kasten öldürme suçu ile kasten yaralama sonucu ölüme neden
olma suçu arasındaki ayırıcı ölçütlerden en önemlisi manevi unsur farklılığıdır.
Bu durum karşısında eylem vasıflandırılmadan önce çözülmesi gereken konu,
failin kastının öldürmeye mi, yoksa yaralamaya mı yönelik olduğudur.
Türk Ceza Yasasının 21/1. maddesine göre, suçun yasal tanımındaki
unsurların bilerek ve istenerek gerçekleştirilmesi olan ve failin iç dünyasını
ilgilendiren kast, dış dünyaya yansıyan davranışlara bakılarak, daha açık bir
ifadeyle failin olay öncesi, olay sırası ve olay sonrası davranışları ölçü alınarak
belirlenmelidir.
Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 03.07.2012 gün ve 407–262, 31.03.2009
gün ve 248–82, 08.07.2008 gün ve 88–184 ile 30.09.2003 gün ve 226–229 sayılı
kararları ile de; suç nedeni, kullanılan aletin cinsi, kullanılış şekli, isabet alınan
bölge, darbe adedi ve şiddeti, failin suçtan önceki ve sonraki davranışları,
aradaki husumet, hedef seçme olanağının bulunup bulunmadığı, mağdurdaki
yaraların yerleri, nitelik ve nicelikleri, failin fiiline kendiliğinden mi, yoksa
engel bir nedenden dolayı mı son verdiği gibi ölçütler esas alınmak suretiyle
kastın saptanması gerektiği belirtilmiş olup, kastın belirlenmesi açısından
her bir olayda kullanılması gereken ölçütler farklılık gösterebileceğinden, bu
102 LEGES Kamu Hukuku Dergisi
ŞUBAT 2013
olguların olaysal olarak değerlendirilmesi gerekmektedir.
Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;
Sanıkların olay tarihinden önce maktul ve mağdurun ikamet etmekte
olduğu mahallede bir kavgaya karıştıkları, olayın yargıya intikal ettiği ve
ilgililer hakkında kamu davası açıldığı, ancak yerel mahkemece getirtilip
incelenen evraklara göre mağdur ve maktulün bu olayla herhangi bir ilgilerinin
bulunmadığı, olay gecesi sanıkların, tanıklarla birlikte bir aracın içinde alkol
almakta olan mağdur ve maktulü gördükleri ve önceki olayı bahane ederek
mağdur ve maktule sataştıkları, tanıkların ve kolluğun müdahalesi üzerine
olayın büyümesinin önlendiği, aynı gece aradan kısa süre geçtikten sonra
sanıkların, yeniden maktul, mağdur ve tanıkların bulundukları yere geldikleri,
sanık F.K.’ın ele geçirilemeyen, ancak sanık savunmaları ve tanık beyanları
doğrultusunda yerel mahkemece odun olduğu ve silahtan sayıldığı kabul
edilen sopayla önce maktulün kafasının arka bölgesine vurarak maktulü
yere düşürdüğü, daha sonra da aynı sopayla maktulün kardeşi olan katılanın
kafasına vurduğu, diğer sanıkların da aynı nitelikteki sopalarla mağdurun
kafasına ve vücudunun çeşitli yerlerine vurdukları, mağdur ve maktulün yere
düşmesi üzerine olay yerinden ayrıldıkları, tanıkların, mağdur ve maktulü
evlerine götürdükleri, mağdur ve maktulün ertesi gün ailesi tarafından
hastaneye kaldırıldıkları, maktulün olaydan onyedi gün sonra öldüğü, ölü
muayene ve otopsi ile adli raporlar doğrultusunda, maktulün künt kafa
travması sonucu öldüğü, kafatası iç yüzeyinde oksibital kemik orta hattan sol
arka fosaysa ve oradan foremen magnuma uzanan ve çevresinde sonlanan
kırık hattı görüldüğü ve sanığın eylemi ile ölüm arasında illiyet bağı bulunduğu,
mağdurun ise kafasına aldığı darbe sonucu hayati tehlike geçirecek ve
vücudunda yaşam fonksiyonlarını ikinci derecede etkileyecek nitelikte
kemik kırılmasına neden olacak şekilde yaralandığı sabit olup, sanıkların ilk
tartışma olayının polislerce yatıştırılmasından kısa süre sonra, olay yerinden
uzaklaşmak yerine, olayda kullanılan ve öldürücü nitelikte olduklarında kuşku
bulunmayan sopalarla inşaat alanı olan, yakınında yerleşim yeri olmayan ve
mağdur ile maktulün yardım istemelerine olanak bulunmayan olay mahalline
gelmeleri, mağdur ve maktule vurarak yere düşürmeleri, yerde de vurmaya
devam etmeleri, akabinde de olay yerinden kaçmaları, hedef alınan vücut
bölgeleri, kullandıkları vasıta ve yaralanmaların nitelikleri ile darbelerin
şiddeti birlikte değerlendirildiğinde, sanık F.K.’ın maktule yönelik eyleminin
kasten öldürme, her üç sanığın katılana yönelik eylemlerinin de kasten
öldürme suçuna teşebbüsü oluşturduğunun kabulü gerekir.
Bu itibarla, Özel Daire bozma kararı yerinde olup, yerel mahkeme direnme
hükmünün suç niteliğinin yanılgılı belirlenmesi isabetsizliğinden bozulmasına
karar verilmelidir.
SAYI: 1
YARGITAY KARARLARI 103
Öte yandan sanık F.K., hüküm tarihinden sonra, 11.06.2012 günlü dilekçesi
ile, CYY’nın 102/2. maddesi göz önüne alınarak tahliyesine karar verilmesi
isteminde bulunmuş ise de, somut olayda adı geçen sanığın tutuklanma
tarihi olan 08.06.2007 ile yerel mahkeme hüküm tarihi olan 06.09.2011
tarihleri arasında, CYY’nın 102/2. maddesinde aranan beş yıllık sürenin henüz
dolmamış bulunması ve Ceza Genel Kurulunun 12.04.2011 gün ve 51-42
sayılı kararında da belirtildiği üzere, temyiz aşamasında geçen sürenin, anılan
maddede yazılı azami tutukluluk süresinin hesabında dikkate alınmayacak
olması ve Ceza Genel Kurulunca ulaşılan sonuçta göz önüne alınarak sanığın
tahliye isteminin reddiyle tutukluluk halinin devamına karar verilmelidir.
SONUÇ : Açıklanan nedenlerle;
1- Sivas 1. Ağır Ceza Mahkemesinin 06.09.2011 gün ve 224–225 sayılı
direnme hükmünün suç niteliğinin hatalı belirlenmesi isabetsizliğinden
BOZULMASINA,
2- Sanık F.K.’ın tahliye isteminin reddiyle tutukluluk halinin DEVAMINA,
3- Dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet
Başsavcılığına TEVDİİNE, 18.09.2012 günü yapılan müzakerede oybirliğiyle
karar verildi.
İLGİLİ MEVZUAT METİNLERİ
5237/m.21 TÜRK CEZA KANUNU
(1) Suçun oluşması kastın varlığına bağlıdır. Kast, suçun kanuni tanımındaki
unsurların bilerek ve istenerek gerçekleştirilmesidir.
(2) Kişinin, suçun kanuni tanımındaki unsurların gerçekleşebileceğini öngörmesine
rağmen, fiili işlemesi halinde olası kast vardır. Bu halde, ağırlaştırılmış müebbet
hapis cezasını gerektiren suçlarda müebbet hapis cezasına, müebbet hapis cezasını
gerektiren suçlarda yirmi yıldan yirmibeş yıla kadar hapis cezasına hükmolunur;
diğer suçlarda ise temel ceza üçte birden yarısına kadar indirilir.
5237/m.35 TÜRK CEZA KANUNU
(1) Kişi, işlemeyi kastettiği bir suçu elverişli hareketlerle doğrudan doğruya
icraya başlayıp da elinde olmayan nedenlerle tamamlayamaz ise teşebbüsten dolayı
sorumlu tutulur.
(2) Suça teşebbüs halinde fail, meydana gelen zarar veya tehlikenin ağırlığına göre,
ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası yerine onüç yıldan yirmi yıla kadar, müebbet
hapis cezası yerine dokuz yıldan onbeş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Diğer
hallerde verilecek cezanın dörtte birinden dörtte üçüne kadarı indirilir.
5237/m.81 TÜRK CEZA KANUNU
(1) Bir insanı kasten öldüren kişi, müebbet hapis cezası ile cezalandırılır.
104 LEGES Kamu Hukuku Dergisi
ŞUBAT 2013
5237/m.86 TÜRK CEZA KANUNU
(1) Kasten başkasının vücuduna acı veren veya sağlığının ya da algılama
yeteneğinin bozulmasına neden olan kişi, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile
cezalandırılır.
(2) (Ek: 31/03/2005-5328/4 md.)Kasten yaralama fiilinin kişi üzerindeki etkisinin
basit bir tıbbî müdahaleyle giderilebilecek ölçüde hafif olması hâlinde, mağdurun
şikâyeti üzerine, dört aydan bir yıla kadar hapis veya adlî para cezasına hükmolunur.
(3) (Ek ikinci fıkra ve yeniden sıralama: 31/03/2005-5328/4 md.) Kasten yaralama
suçunun;
a) Üstsoya, altsoya, eşe veya kardeşe karşı,
b) Beden veya ruh bakımından kendisini savunamayacak durumda bulunan kişiye
karşı,
c) Kişinin yerine getirdiği kamu görevi nedeniyle,
d) Kamu görevlisinin sahip bulunduğu nüfuz kötüye kullanılmak suretiyle,
e) Silahla,
İşlenmesi halinde, (Değişik İbare: 31/03/2005-5328/4 md.) şikâyet aranmaksızın,
verilecek ceza yarı oranında artırılır.
5237/m.87 TÜRK CEZA KANUNU
(1) Kasten yaralama fiili, mağdurun;
a) Duyularından veya organlarından birinin işlevinin sürekli zayıflamasına,
b) Konuşmasında sürekli zorluğa,
c) Yüzünde sabit ize,
d) Yaşamını tehlikeye sokan bir duruma,
e) Gebe bir kadına karşı işlenip de çocuğunun vaktinden önce doğmasına,
Neden olmuşsa, yukarıdaki maddeye göre belirlenen ceza, bir kat artırılır. Ancak,
verilecek ceza, birinci fıkraya giren hallerde üç yıldan, (Değişik İbare: 29/06/20055377/11 md.) üçüncü fıkraya giren hallerde beş yıldan az olamaz.
(2) Kasten yaralama fiili, mağdurun;
a) İyileşmesi olanağı bulunmayan bir hastalığa veya bitkisel hayata girmesine,
b) Duyularından veya organlarından birinin işlevinin yitirilmesine,
c) Konuşma ya da çocuk yapma yeteneklerinin kaybolmasına,
d) Yüzünün sürekli değişikliğine,
e) Gebe bir kadına karşı işlenip de çocuğunun düşmesine,
Neden olmuşsa, yukarıdaki maddeye göre belirlenen ceza, iki kat artırılır. Ancak,
verilecek ceza, birinci fıkraya giren hallerde beş yıldan, (Değişik İbare: 29/06/20055377/11 md.) üçüncü fıkraya giren hallerde sekiz yıldan az olamaz.
(3) (Değişik Üçüncü Fıkra: 06/12/2006-5560/4 md.)Kasten yaralamanın vücutta
kemik kırılmasına veya çıkığına neden olması halinde, yukarıdaki maddeye göre
belirlenen ceza, kırık veya çıkığın hayat fonksiyonlarındaki etkisine göre, yarısına
kadar artırılır.
SAYI: 1
YARGITAY KARARLARI 105
(4) Kasten yaralama sonucunda ölüm meydana gelmişse, yukarıdaki maddenin
birinci fıkrasına giren hallerde sekiz yıldan oniki yıla kadar, (Değişik İbare: 31/03/20055328/5 md.) üçüncü fıkrasına giren hallerde ise oniki yıldan onaltı yıla kadar hapis
cezasına hükmolunur.
106 LEGES Kamu Hukuku Dergisi
ŞUBAT 2013
YARGITAY
CEZA GENEL KURULU
Tarih: 26.6.2012
Esas: 2012/4-265
Karar: 2012/246
MÜSTEŞARIN GÖREVİ KÖTÜYE KULLANMASI
 MÜŞTEREK KARARNAME İLE YAPILAN ATAMALAR
 ÜÇLÜ İMZAYI GEREKTİREN MÜŞTEREK KARARNAME
 İCRAİ HAREKET

İlgili Kanun/Madde: 5237/m.257 2451/m.2
DAVA : Görevi kötüye kullanma suçundan sanık N.B.’nin beraatına ilişkin,
ilk derece mahkemesi sıfatıyla yargılama yapan Yargıtay 4. Ceza Dairesince
verilen 15.12.2011 gün ve 24-22 sayılı hüküm katılan vekili tarafından temyiz
edilmiştir.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 06.02.2012 gün ve 124 sayılı “onama”
istemli tebliğnamesiyle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya,
Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara
bağlanmıştır:
KARAR: Sanığın, görevi kötüye kullanma suçundan beraatına karar
verilen somut olayda, Yargıtay Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken
uyuşmazlık, suç tarihinde Milli Eğitim Bakanlığı müsteşarı olan sanığın görevi
kötüye kullanma suçunu işleyip, işlemediğinin belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya içeriğine göre;
Sanığın suç tarihinde Milli Eğitim Bakanlığı Müsteşarlığı, katılanın ise Sinop
İl Milli Eğitim Müdürlüğü görevini yürüttüğü,
Katılan F.G.’ün 30.09.2003 gün 4977 sayılı Cumhurbaşkanı, Başbakan ve
Milli Eğitim Bakanı imzalı üçlü kararname ile başka bir göreve atanmak üzere
Sinop Milli Eğitim Müdürlüğünden alındığı,
Milli Eğitim Bakanlığı Personel Genel Müdürlüğünün 14.10.2003 tarih ve
96270 sayılı kararı ile katılanın Çıraklık ve Yaygın Eğitim Genel Müdürlüğü
Ankara Yaygın Eğitim Enstitüsü sınıf öğretmenliğine atandığı,
Katılan tarafından, 30.09.2003 gün ve 4977 sayılı üçlü kararnamenin iptali
istemiyle açılan davayı inceleyen Ankara 2. İdare Mahkemesince 03.02.2005
SAYI: 1
YARGITAY KARARLARI 107
gün ve 1952-102 sayı ile, davanın kabulüne, katılanın Sinop Milli Eğitim
Müdürlüğünden alınmasına ilişkin 30.09.2003 gün 4977 sayılı kararnamenin
iptaline karar verildiği,
Ankara 2. İdare Mahkemesinin kararının kesinleşmesi üzerine Milli Eğitim
Bakanlığınca 30.05.2005 tarih ve 30924 sayılı kararname ile katılan Fahrettin
Gün’ün 657 sayılı Yasanın 71. maddesi uyarınca, Milli Eğitim Bakanlığı Genel
Müdürü R.K.’nın teklifi, müsteşar olan sanığın uygun görüşü ve Milli Eğitim
Bakanı H.Ç.’in oluru ile Yaygın Eğitim Enstitüsü sınıf öğretmenliğinden Sinop
Milli Eğitim Müdürlüğü görevine atandığı, böylece yargı kararının uygulandığı,
katılanın 20.06.2005 tarihinde Sinop Milli Eğitim Müdürü olarak göreve
başladığı,
Bu kez 16.08.2005 gün ve 7375 sayılı Milli Eğitim Bakanı, Başbakan ve
Cumhurbaşkanı imzalı üçlü kararname ile katılan F.G.’ün Sinop İl Milli Eğitim
Müdürlüğü görevinden alınarak Tunceli İl Milli Eğitim Müdürlüğüne atandığı,
kararname taslağı 02.08.2005 günlü ve Milli Eğitim Bakanı H.Ç. imzalı olduğu,
kararname ekinde yer alan biyografi ve gerekçe formunun Personel Genel
MüdürüR.K. tarafından imzalandığı, kararnamenin 17.08.2005 tarihli Resmi
Gazetede yayınlandığı,
Anlaşılmaktadır.
Katılan F.G. şikayetinde; “Sinop İl Milli Eğitim Müdürlüğü görevine 1999
yılında atandım, O tarihten bu yana üç kez fiilen görevden alındım. Son
olarak Çıraklık Eğitim Genel Müdürlüğüne sınıf öğretmeni atandım. Bu atama
kararının iptali için Ankara 2. İdare Mahkemesine dava açtım. Mahkemenin
2005/102 sayılı kararı ile bu atama iptal edildi. İdare beni eski görevime iade
etti. 20.06.2005 tarihinde Sinop’ta göreve başladım. 16.08.2005 tarihinde ise
Tunceli Milli Eğitim Müdürlüğüne atamam yapıldı. İdare mahkeme kararını
uygulamış gibi gözükse de fiiliyatta mahkeme kararına uymama iradesini
ortaya koyarak normal tayin dönemi olmamasına rağmen münferit olarak
Tunceli’ye atamamı yaptı. Yani idare sanki mahkeme kararına uyuyormuş
gibi gözüküp çok kısa sürede yeniden atamamı yapmak suretiyle mahkeme
kararını hiçe saymıştır” şeklinde anlatımda bulunmuş,
Sanık savunmasında özetle; suçlamayı kabul etmediğini ifade etmiş,
Sanık müdafileri ise; katılanın Tunceli İl Milli Eğitim Müdürlüğü görevine
atanmasına ilişkin karar tasarısının Başbakanlığa sunulmasına dair 02.08.2005
tarih ve 46435 sayılı yazıda sanığın imza ve parafının bulunmadığını, atama
işleminin Cumhurbaşkanı, Başbakan ve Milli Eğitim Bakanının imzasını
taşıyan üçlü kararname ile gerçekleştiğini, bu atama işleminde sanığın
hiçbir tasarrufunun olmadığını savunarak sanığın beraatına karar verilmesi
isteminde bulunmuşlardır.
5237 sayılı TCY’nın “Görevi kötüye kullanma” başlıklı 257. maddesi;
108 LEGES Kamu Hukuku Dergisi
ŞUBAT 2013
“ ( 1 ) Kanunda ayrıca suç olarak tanımlanan haller dışında, görevinin
gereklerine aykırı hareket etmek suretiyle, kişilerin mağduriyetine veya
kamunun zararına neden olan ya da kişilere haksız bir menfaat sağlayan kamu
görevlisi, altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
( 2 ) Kanunda ayrıca suç olarak tanımlanan haller dışında, görevinin
gereklerini yapmakta ihmal veya gecikme göstererek, kişilerin mağduriyetine
veya kamunun zararına neden olan ya da kişilere haksız bir menfaat sağlayan
kamu görevlisi, üç aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
( 3 ) İrtikap suçunu oluşturmadığı takdirde, görevinin gereklerine uygun
davranması için veya bu nedenle kişilerden kendisine veya bir başkasına çıkar
sağlayan kamu görevlisi, bir yıldan üç yıla kadar hapis ve beşbin güne kadar
adli para cezası ile cezalandırılır” şeklindedir.
5237 sayılı TCY’nın 257. maddesinin 1. fıkrasındaki görevi kötüye kullanma
suçu; kamu görevlisinin görevinin gereklerine aykırı hareket etmesi ve bu
aykırı davranış nedeniyle, kişilerin mağduriyeti veya kamunun zararına
neden olunması ya da kişilere haksız kazanç, suç tarihinden sonra 6086 sayılı
Yasayla yapılan değişiklikten sonra ise haksız menfaat sağlanması ile oluşur.
5237 sayılı TCY’nın 257/1. maddesindeki suçun oluşabilmesi için, norma
aykırı davranış yetmemekte; bu davranış nedeniyle, kişilerin mağduriyetine
veya kamunun zararına neden olunması ya da kişilere haksız bir menfaat
sağlanması gerekmektedir.
5237 sayılı Yasanın 257. madde gerekçesinde; suçun oluşmasına ilişkin genel
koşullar, “Kamu görevinin gereklerine aykırı olan her fiili cezai yaptırım altına
almak, suç ve ceza siyasetinin esaslarıyla bağdaşmamaktadır. Bu nedenle,
görevin gereklerine aykırı davranışın belli koşulları taşıması halinde, görevi
kötüye kullanma suçunu oluşturabileceği kabul edilmiştir. Buna göre, kamu
görevinin gereklerine aykırı davranışın, kişilerin mağduriyetiyle sonuçlanmış
olması veya kamunun ekonomik bakımdan zararına neden olması ya da
kişilere haksız bir kazanç sağlamış olması halinde, görevi kötüye kullanma
suçu oluşabilecektir.” şeklinde vurgulanmış, öğretide de bu husus ArtukGökçen-Yenidünya tarafından “TCY’nın 257. maddesindeki suçun oluşması,
kamu görevlisinin görevinin gereklerine aykırı hareket etmesinden, kişilerin
mağdur olması veya kamunun zarar görmesi ya da kişilere haksız bir kazanç
sağlanmasına bağlıdır. Bu sonuçları doğurmayan norma aykırı davranışlar, suç
kapsamında değerlendirilemez” ( Ceza Hukuku-Özel Hükümler, 6.Bası, sh.685
vd. ) şeklinde açıklanmıştır.
Norma aykırı davranışın maddede belirtilen sonuçları doğurup
doğurmadığının saptanabilmesi için öncelikle anılan kavramların
açıklanması ve somut olayda gerçekleşip gerçekleşmediklerinin belirlenmesi
gerekmektedir.
SAYI: 1
YARGITAY KARARLARI 109
Mağduriyet kavramı, sadece ekonomik bakımından uğranılan zararla
sınırlı olmayıp, bireysel hakların ihlali sonucunu doğuran her türlü davranışı
ifade eder.
Görevi kötüye kullanma suçunun 257’nci maddenin 1’inci fıkrasında
düzenlenen şekli sadece icrai bir hareketle işlenebilir. İhmali hareketle
işlenemez. Suçun 2’nci fıkrada belirtilen hali ise, ihmali hareketlerle işlenebilir.
Her iki fıkra bakımından da suçun manevi unsuru kasttır, görevini belirleyen
kanuni düzenleme ve talimatlara aykırı davrandığını bilen kamu görevlisinin,
bu türlü bir davranışı istemesi kastı teşkil eder. ( Artuk-Gökçen-Yenidünya,
Ceza Hukuku Özel Hükümler, 7.Bası, sh. 766,767 ) ( Tezcan-Erdem-Önok,
Teorik ve Pratik Ceza Hukuku, 4. Bası, sh.647 )
Bu bilgiler ışığında somut olay değerlendirildiğinde;
Mağdurun gerek alındığı gerekse atandığı görevler, 2451 sayılı Bakanlıklar
ve Bağlı Kuruluşlarda Atama Usulüne İlişkin Yasanın 2. maddesi uyarınca
müşterek kararname ile atanmayı gerektiren görevlerdendir. Üçlü imzayı
gerektiren müşterek kararnamelerin, ilgili Bakan, Başbakan ve Cumhurbaşkanı
tarafından önce incelenerek ve yapılan denetim sonucu hukuka uygunluğu
saptanarak imzalandığı ve ardından Resmi Gazetede yayımlanması ile
yürürlüğe girdiği nazara alındığında, sanık müsteşarın bu kararnamenin
hazırlanmasında icrai bir görevi bulunmamaktadır.
Yargılamaya konu atama işleminde, icrai hareketlerin, imza yetkisi
bulunanlarca yapılabileceği açıktır. Kararname taslağında sanığın imzası
bulunmamakla birlikte, sanığın müsteşarı bulunduğu Milli Eğitim Bakanlığında
hazırlanması suç teorisi yönünden icrai hareket niteliğinde değil, hazırlık
hareketi mahiyetinde bir eylemdir. Zira işleme hayatiyet kazandıracak olan
üçlü imza gerçekleşmedikçe önceki hazırlığın ihlal ettiği bir hukuki yarardan
söz edilemeyecek, hazırlık hareketi mahiyeti arz eden bu davranış görevde
yetkiyi kötüye kullanma yönünden bir yaptırımı gerektirmeyecektir. Bu
nedenle, Özel Dairece sanığın görevi kötüye kullanma suçundan beraatına
karar verilmesinde bir isabetsizlik bulunmamaktadır.
Nitekim Ceza Genel Kurulunun 11.03.2008 gün ve 197-46; 12.12.2006 gün
ve 203-301 sayılı kararları da aynı doğrultudadır.
Bu itibarla, katılan vekilinin temyiz itirazlarının reddiyle, Özel Daire
kararının onanmasına karar verilmelidir.
SONUÇ : Açıklanan nedenlerle;
1- Yargıtay 4. Ceza Dairesinin 15.12.2011 gün ve 24-22 sayılı hükmünün
ONANMASINA,
2- Dosyanın bu Daireye gönderilmek üzere Yargıtay C.Başsavcılığına
TEVDİİNE, 26.06.2012 günü yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi
110 LEGES Kamu Hukuku Dergisi
ŞUBAT 2013
İLGİLİ MEVZUAT METİNLERİ
5237/m.257 TÜRK CEZA KANUNU
(1) Kanunda ayrıca suç olarak tanımlanan haller dışında, görevinin gereklerine
aykırı hareket etmek suretiyle, kişilerin mağduriyetine veya kamunun zararına neden
olan ya da kişilere haksız bir (Değişik İbare: 08/12/2010-6086/1. mad.) menfaat
sağlayan kamu görevlisi, (Değişik İbare: 08/12/2010-6086/1. mad.) altı aydan iki yıla
kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Kanunda ayrıca suç olarak tanımlanan haller dışında, görevinin gereklerini
yapmakta ihmal veya gecikme göstererek, kişilerin mağduriyetine veya kamunun
zararına neden olan ya da kişilere haksız bir (Değişik İbare: 08/12/2010-6086/1.
mad.) sağlayan kamu görevlisi, (Değişik İbare: 08/12/2010-6086/1. mad.) üç aydan
bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(3) İrtikap suçunu oluşturmadığı takdirde, görevinin gereklerine uygun davranması
için veya bu nedenle kişilerden kendisine veya bir başkasına çıkar sağlayan kamu
görevlisi, (Değişik İbare: 08/12/2010-6086/1. mad.) bir yıldan üç yıla kadar hapis ve
beşbin güne kadar adli para cezası ile cezalandırılır.
2451/m.2 BAKANLIKLAR VE BAĞLI KURULUŞLARDA ATAMA USULÜNE İLİŞKİN
KANUN
Bu Kanuna ekli (1) sayılı cetvelde gösterilen unvanları taşıyan görevlere Bakanlar
Kurulu kararı ile, (2) sayılı cetvelde gösterilen unvanları taşıyan görevlere müşterek
kararla atama yapılır.
Bunların nakilleri ve görevden alınmaları da aynı usule göre olur.
Dışişleri Bakanı, gecikmesinde sakınca bulunan hallerde, Başbakanın ve Devlet
Başkanının şifahi muvafakatlarını almak kaydıyla, dışişleri memurlarını, dış teşkilattan
merkeze, merkezden dış teşkilata, dış teşkilatta bir memleketten diğer bir memlekete
daimi görevle gönderebilir. Bunlarla ilgili kararname derhal Başbakanlığa gönderilir.
SAYI: 1
YARGITAY KARARLARI 111
YARGITAY
1. CEZA DAİRESİ
Tarih: 15.11.2011
Esas: 2011/4614
Karar: 2011/6756
SAVUNMALARININ AYNI MÜDAFİİLER TARAFINDAN
YAPILAMACAĞI
 SANIKLAR ARASINDA MENFAAT UYUŞMAZLIĞI
 HÜRRİYETİ TAHDİT SUÇU
 SİLAHLA TEHDİT VE İZİNSİZ SİLAH TAŞIMAK SUÇU

İlgili Kanun/Madde: 1136/m. 38 5271/m. 152
DAVA : Hürriyeti tahditten sanıklar Fatih E., Aydın A., Suat İ., Mehmet Akif
Ö., Zekeriya E., silahla tehditten ve izinsiz silah taşımaktan sanıklar Emre M.,
Kazim T., Ahmet A.’in yapılan yargılanmaları sonunda: hükümlülüklerine dair
( Niğde ) Ağır Ceza Mahkemesinden verilen 22.10.2010 gün ve 69/243 Sayılı
hükmün Yargıtay’ca incelenmesi C.Savcısıyla sanıklar müdafiileri taraflarından
istenilmiş olduğundan dava dosyası C.Başsavcılığından tebliğnameyle
Dairemize gönderilmekle: incelendi ve aşağıdaki karar tespit edildi.
KARAR : Dairemizce de benimsenen Ceza Genel Kurulunun 8.6.2010 gün,
2010/1-35-140 Sayılı kararında da belirtildiği üzere, aynı olayda yargılanan
kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçunu birlikte işledikleri iddia olunan
sanıklar Fatih, Zekeriya, Suat, Aydınla Mehmet Akif arasında ve kasten insan
öldürmeye teşebbüs suçunu birlikte işledikleri iddia olunan sanıklar Kazim
ve Ahmet arasında menfaat zıtlığı bulunduğu anlaşıldığı halde, sanıkların
savunmalarının aynı müdafiiler tarafından yapılması suretiyle 5271 Sayılı
C.M.K.nun 152 ve 1136 Sayılı Avukatlık Yasasının 38. maddelerine aykırı
davranılması;
SONUÇ : Bozmayı gerektirmiş olup, C.Savcısı, sanıklar Fatih, Zekeriya, Suat,
Aydın ve Mehmet Akif müdafii, sanıklar Kazim ve Ahmet müdafiiyle sanık
Emre müdafiinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden, sanıklar
Fatih, Zekeriya, Suat, Aydın, Mehmet Akif, Kazim, Ahmet hakkında kurulan
hükümler ve bağlantı sebebiyle sanık Emre hakkında kurulan hükümlerin, sair
112 LEGES Kamu Hukuku Dergisi
ŞUBAT 2013
cihetleri incelenmeksizin, öncelikle bu sebeple tebliğnamedeki düşünceye
aykırı olarak BOZULMASINA, temyiz harcının istenmesi halinde iadesine,
15.11.2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
İLGİLİ MEVZUAT METİNLERİ
1136/m. 38 AVUKATLIK KANUNU
Madde 38 - Avukat;
a) Kendisine yapılan teklifi yolsuz veya haksız görür yahut sonradan yolsuz veya
haksız olduğu kanısına varırsa,
b) Aynı işte menfaati zıt bir tarafa avukatlık etmiş veya mütalaa vermiş olursa,
c) (Değişik bend: 02/05/2001 - 4667/26. md.) Evvelce hakim, hakem, Cumhuriyet
savcısı, bilirkişi veya memur olarak o işte görev yapmış olursa,
d) Kendisinin düzenlediği bir senet veya sözleşmenin hükümsüzlüğünü ileri
sürmek durumu ortaya çıkmışsa,
e) (İptal: Anayasa Mahkemesi’nin 02/06/1977 tarihli ve E. 1977/43, K. 1977/84
sayılı kararı ile)
f) Görmesi istenilen iş, Türkiye Barolar Birliği tarafından tespit edilen mesleki
dayanışma ve düzen gereklerine uygun değilse,
Teklifi reddetmek zorunluğundadır.
Bu zorunluluk, avukatların ortaklarını ve yanlarında çalıştırdıkları avukatları da
kapsar.
(Üçüncü fıkra İptal: Anayasa Mahkemesi’nin 21/01/1971 tarihli ve E.1970/19,
K.1971/9 sayılı kararı ile)
(Son fıkra İptal: Anayasa Mahkemesi’nin 02/06/1977 tarihli ve E. 1977/43, K.
1977/84 sayılı kararı ile)
5271/m. 152 CEZA MUHAKEMESİ KANUNU
(1) Yararları birbirine uygun olan birden fazla şüpheli veya sanığın savunması aynı
müdafie verilebilir.
SAYI: 1
YARGITAY KARARLARI 113
YARGITAY
2. CEZA DAİRESİ
Tarih: 28.11.2011
Esas: 2011/13997
Karar: 2011/39684
 ELEKTRİK KESME İŞLEMİ HAKKINDA BELİRSİZLİK
 KAÇAK ELEKTRİK KULLANIMI
 ŞÜPHENİN SANIK LEHİNE YORUMLANMASI
İlgili Kanun/Madde: 765/m. 491,492/2
DAVA : Dosya incelenerek gereği düşünüldü:
KARAR : Avukatlık Asgari Ücret Tarifesinin 13/1. maddesi uyarınca, kamu
davasına katılma üzerine, mahkumiyete karar verilmiş ise vekili bulunan
katılan lehine, vekil duruşmalara katılmamış olsa dahi. Tarifenin 2. kısım 2.
bölümünde belirlenen maktu vekalet ücretine hükmedilmesi gerekirken yazılı
şekilde dilekçe yazım ücretine hükmedilmesi temyiz edenin sıfatı sebebiyle
bozma nedeni yapılmamış ve bozma üzerine yapılan duruşmaya toplanan
delillere, gerekçeye, hakimin kanaat ve takdirine göre, diğer temyiz itirazları
yerinde görülmemiştir.
Ancak;
Sanığın evinde bulunan sayaç ilk abonelik aşamasında mühürlenmiş ise
de tutanak tarihinden önce sanığın elektriğinin borcundan dolayı TEDAŞ
görevlileri tarafından kesildiğinin ve sanığın sayaçtan geçirmeden kaçak
elektrik kullandığının anlaşılması ve katılan kurumun 15.7.2005 tarihli
yazısında “abonenin kesme tutanağının temin edilemediğinin” belirtilmesi
karşısında; kesme işleminin ne şekilde yapıldığı ve elektrik kesildiğinde
kablo uçları ya da sayacın katılan kurum görevlileri tarafından mühürlenip
mühürlenmediği tespit edilemediğinden şüphe sanık lehine yorumlanarak
765 Sayılı T.C.K.nun 491/ilk maddesi uyarınca mahkumiyet hükmü kurulması
gerekirken yazılı şekilde aynı kanunun 492/2. maddesi uyarınca mahkumiyet
hükmü kurulması
SONUÇ : Bozmayı gerektirmiş, sanık müdafiinin temyiz itirazları bu itibarla
yerinde görülmüş olduğundan hükmün bu sebepten dolayı BOZULMASINA,
114 LEGES Kamu Hukuku Dergisi
ŞUBAT 2013
temyiz harcının istenmesi halinde iadesine, 28.11.2011 tarihinde oybirliğiyle
karar verildi.
İLGİLİ MEVZUAT METİNLERİ
765/m. 491 TÜRK CEZA KANUNU (MÜLGA)
(Değişik madde: 09/07/1953 - 6123/1 md.)
Her kim, diğerinin taşınabilir malını rızası olmaksızın faydalanmak için bulunduğu
yerden alırsa altı aydan üç seneye kadar hapsolunur.
(Ek fıkra: 06/06/1991 - 3756/12 md.) Ekonomik bir değer taşıyan her türlü enerji
de taşınabilir mal sayılır.
Hırsızlık:
1. Resmi dairelerde ve evrak mahzenlerinde bulunan, Devlete ait mal ve evrak
veya umumi müesseselerde muhafaza olunan yahut diğer mahallerde bulunup
menafii umuma ait olan eşya hakkında vukubulursa;
2. Adet muktezası olarak yahut tahsis ve istimalleri itibariyle umumun tekafülü
altında bulunan eşya hakkında işlenirse;
3. Hırsızla malı çalınan arasında hizmet veya bir iş yapmak veya bir yerde
muvakkat olsun birlikte oturmak yahut karşılıklı nezaket icaplarından ileri gelen
itimadı suiistimal neticesi olarak sıyanetine terk ve tevdi olunmuş eşya hakkında
işlenirse;
4. Gündüzün bir bina içinde veya duvarla çevrilen müştemilatına girilerek
işlenirse;
5. Mandıra, ağıl gibi hayvanata mahsus yerlerde bulunan yahut lüzumuna göre
açık yerlerde veya kırlarda bırakılan ve haklarında 492 nci maddenin 9 uncu fıkrasının
tatbiki mümkün olmıyan hayvanları bu yerden almak suretiyle işlenirse; cezası bir
seneden beş seneye kadar hapistir.
Bu maddede yazılı suçlar ikiden fazla kimseler tarafından birlikte yapılır yahut
suçun işlemesinde yukarda yazılı hallerden iki veya daha fazlası birleşirse cezanın
aşağı haddi iki sene hapistir.
765/m. 492/2 TÜRK CEZA KANUNU (MÜLGA)
(Değişik madde: 09/07/1953 - 6123/1 md.)
Hırsızlık:
1. Geceleyin bir bina içinde yahut süknaya mahsus bir yerde veya müştemilatında
işlenirse;
2. Kanunen veya Hükümetin emri ile resmen mühür altına alınmış şeyler hakkında
işlenirse;
3. Çalınan şey umumi bir felaket ve musibetin tesir ve neticesini gidermek veya
hafifletmek maksadiyle hazırlanmış eşya hakkında olur yahut umumi musibet veya
heyacandan yahut mal sahibinin uğradığı hususi bir felaketten mütevellit kolaylıktan
SAYI: 1
YARGITAY KARARLARI 115
istifade suretiyle yapılırsa;
4. Mezarlıkların veya mahfuz mezarların muhafaza veya tezyini için konulmuş
yahut cesetle gömülmüş eşya hakkında işlenirse;
5. İbadet olunan yerde mabede ait eşya hakkında işlenirse;
6. Her nevi nakil vasıtaları içinde seyahat eden yolcuların eşya ve parası hakkında
yahut umuma mahsus nakliye vasıtalarını işletmekte bulunan idarelerin dairelerinde
veya istasyon ve iskele ve meydanlarında veya mabetlerin içinde yapılırsa;
7. Yankesicilik suretiyle işlenirse;
8. Ormanlarda kesilmiş odunlar ve istif edilmiş kereste ve ağaçlar ve sair yerlerde
koparılmış veya biçilmiş ve lüzumuna göre açıkta bırakılmış olan mahsuller ve
tarlalarda bırakılmış ziraat aletleri hakkında işlenirse;
9. Meskun bir hanenin doğrudan doğruya müştemilatından olan veya duvarla
çevrilmiş bulunan yerlerindeki hayvan hakkında işlenirse;
Suçlu iki seneden beş seneye kadar hapsolunur.
(Ek fıkra: 28/09/1971 - 1490/13 md.) Hırsızlık enerji naklini veya haberleşme
tesislerinin irtibatını sağlayan tel, kablo veya benzeri iletkenler hakkında işlenirse fail
üç seneden beş seneye kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(Ek fıkra: 28/09/1971 - 1490/13 md.) Bu maddede yazılı suçlar ikiden fazla
kimseler tarafından birlikte yapılır yahut suçun işlenmesinde yukarıda yazılı hallerden
iki veya daha fazlası birleşirse cezanın yukarı haddi verilir.
116 LEGES Kamu Hukuku Dergisi
ŞUBAT 2013
YARGITAY
3. CEZA DAİRESİ
Tarih: 11.6.2012
Esas: 2010/18676
Karar: 2012/24102
AĞIR NETİCE NEDENİ İLE CEZA VERİLECEĞİ
 HAYATİ TEHLİKE VE KEMİK KIRIĞININ MEYDANA GELMİŞ
OLMASI
 HÜKMÜN AÇIKLANMASININ GERİ BIRAKILMASI

İlgili Kanun/Madde: 5271/m.231 5237/m.86
DAVA : Mahalli mahkemece verilen hüküm temyiz edilmekle evrak
okunarak;
Gereği görüşülüp düşünüldü:
KARAR : 1 ) Sanık Ö.Ö. hakkında mağdur C.Y.’yi yaralama suçu nedeniyle
kurulan hükme yönelik temyiz itirazları üzerine yapılan incelemede,
Yerinde görülmeyen diğer itirazların reddine,
Ancak;
Mağdurda hem hayati tehlike hem kemik kırığı meydana gelmiş olup,
sanığa ağır netice olan hayati tehlike nedeniyle ceza verilmesi ile yetinilmesi
gerekirken verilen cezanın ayrıca kemik kırığı nedeniyle arttırılması suretiyle
sanığa fazla ceza tayini,
Bozmayı gerektirmiş, sanık müdafiinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde
görülmüş olduğundan hükmün bu sebepten dolayı 5320 sayılı Yasanın
8/1 maddesi ile yürürlükte bulunan 1412 sayılı CMUK’un 321. maddesi
uyarınca istem gibi BOZULMASINA, ancak bu husus yeniden yargılama
gerektirmediğinden CMUK’un 322/1 maddesi uyarınca, “sanığa verilen
cezanın TCK’nin 87/3. maddesi gereğince arttırılmasına” dair hüküm fıkrasının
karar metninden çıkarılarak, 5 yıl 10 ay hapis cezası olarak tayin edilen sonuç
cezanın 5 yıl hapis cezasına indirilmesi suretiyle hükmün DÜZELTİLEREK
ONANMASINA,
2 ) Sanıklar hakkında mağdur Y.Y.’yi yaralama suçu nedeniyle kurulan
hükümlere yönelik temyiz itirazları üzerine yapılan incelemede,
SAYI: 1
YARGITAY KARARLARI 117
Yerinde görülmeyen diğer itirazların reddine,
Ancak;
Sanıklara verilen ceza miktarı, sabıka kayıtlarının silinme koşullarının
oluşması ve sanıkların bir daha suç işlemeyeceklerine kanaat getirilmesi
hususları dikkate alınarak 5271 sayılı CMK’nin 231/5. maddesinin uygulanıp
uygulanmayacağının tartışılması gerektiğinin gözetilmemesi,
SONUÇ : Bozmayı gerektirmiş, sanıklar müdafiinin temyiz itirazları bu
itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün bu sebepten dolayı 5320
sayılı Yasanın 8/1 maddesi ile yürürlükte bulunan 1412 sayılı CMUK’un 321.
maddesi uyarınca istem gibi BOZULMASINA, 11.06.2012 gününde oybirliğiyle
karar verildi.
İLGİLİ MEVZUAT METİNLERİ
5271/m.231 CEZA MUHAKEMESİ KANUNU
(1) Duruşma sonunda, 232 nci Maddede belirtilen esaslara göre duruşma
tutanağına geçirilen hüküm fıkrası okunarak gerekçesi ana çizgileriyle anlatılır.
(2) Hazır bulunan sanığa ayrıca başvurabileceği kanun yolları, mercii ve süresi
bildirilir.
(3) Beraat eden sanığa, tazminat isteyebileceği bir hâl varsa bu da bildirilir.
(4) Hüküm fıkrası herkes tarafından ayakta dinlenir.
(5) (Ek fıkra: 06/12/2006 - 5560 S.K.23.md) Sanığa yüklenen suçtan dolayı yapılan
yargılama sonunda hükmolunan ceza, bir yıl veya daha az süreli hapis veya adlî para
cezası ise; mahkemece, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilebilir.
Uzlaşmaya ilişkin hükümler saklıdır. Hükmün açıklanmasının geri bırakılması, kurulan
hükmün sanık hakkında bir hukukî sonuç doğurmamasını ifade eder.
(6) (Ek fıkra: 06/12/2006 - 5560 S.K.23.md) Hükmün açıklanmasının geri
bırakılmasına karar verilebilmesi için;
a) Sanığın daha önce kasıtlı bir suçtan mahkûm olmamış bulunması,
b) Mahkemece, sanığın kişilik özellikleri ile duruşmadaki tutum ve davranışları
göz önünde bulundurularak yeniden suç işlemeyeceği hususunda kanaate varılması,
c) Suçun işlenmesiyle mağdurun veya kamunun uğradığı zararın, aynen iade,
suçtan önceki hale getirme veya tazmin suretiyle tamamen giderilmesi, gerekir.
(7) (Ek fıkra: 06/12/2006 - 5560 S.K.23.md) Açıklanmasının geri bırakılmasına
karar verilen hükümde, mahkûm olunan hapis cezası ertelenemez ve kısa süreli
olması halinde seçenek yaptırımlara çevrilemez.
(8) (Ek fıkra: 06/12/2006 - 5560 S.K.23.md) Hükmün açıklanmasının geri
bırakılması kararının verilmesi halinde sanık, beş yıl süreyle denetim süresine tâbi
tutulur. Bu süre içinde bir yıldan fazla olmamak üzere mahkemenin belirleyeceği
süreyle, sanığın denetimli serbestlik tedbiri olarak;
118 LEGES Kamu Hukuku Dergisi
ŞUBAT 2013
a) Bir meslek veya sanat sahibi olmaması halinde, meslek veya sanat sahibi
olmasını sağlamak amacıyla bir eğitim programına devam etmesine,
b) Bir meslek veya sanat sahibi olması halinde, bir kamu kurumunda veya özel
olarak aynı meslek veya sanatı icra eden bir başkasının gözetimi altında ücret
karşılığında çalıştırılmasına,
c) Belli yerlere gitmekten yasaklanmasına, belli yerlere devam etmek hususunda
yükümlü kılınmasına ya da takdir edilecek başka yükümlülüğü yerine getirmesine,
karar verilebilir. Denetim süresi içinde dava zamanaşımı durur.
(9) (Ek fıkra: 06/12/2006 - 5560 S.K.23.md) Altıncı fıkranın (c) bendinde belirtilen
koşulu derhal yerine getiremediği takdirde; sanık hakkında mağdura veya kamuya
verdiği zararı denetim süresince aylık taksitler halinde ödemek suretiyle tamamen
gidermesi koşuluyla da hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verilebilir.
(10) (Ek fıkra: 06/12/2006 - 5560 S.K.23.md) Denetim süresi içinde kasten yeni
bir suç işlenmediği ve denetimli serbestlik tedbirine ilişkin yükümlülüklere uygun
davranıldığı takdirde, açıklanması geri bırakılan hüküm ortadan kaldırılarak, davanın
düşmesi kararı verilir.
(11) (Ek fıkra: 06/12/2006 - 5560 S.K.23.md) Denetim süresi içinde kasten yeni
bir suç işlemesi veya denetimli serbestlik tedbirine ilişkin yükümlülüklere aykırı
davranması halinde, mahkeme hükmü açıklar. Ancak mahkeme, kendisine yüklenen
yükümlülükleri yerine getiremeyen sanığın durumunu değerlendirerek; cezanın
yarısına kadar belirleyeceği bir kısmının infaz edilmemesine ya da koşullarının
varlığı halinde hükümdeki hapis cezasının ertelenmesine veya seçenek yaptırımlara
çevrilmesine karar vererek yeni bir mahkûmiyet hükmü kurabilir.
(12) (Ek fıkra: 06/12/2006 - 5560 S.K.23.md) Hükmün açıklanmasının geri
bırakılması kararına itiraz edilebilir.
(13) (Ek fıkra: 06/12/2006 - 5560 S.K.23.md) Hükmün açıklanmasının geri
bırakılması kararı, bunlara mahsus bir sisteme kaydedilir. Bu kayıtlar, ancak bir
soruşturma veya kovuşturmayla bağlantılı olarak Cumhuriyet savcısı, hâkim veya
mahkeme tarafından istenmesi halinde, bu maddede belirtilen amaç için kullanılabilir.
(14) (Ek fıkra: 06/12/2006 - 5560 S.K.23.md) Bu maddenin hükmün açıklanmasının
geri bırakılmasına ilişkin hükümleri, soruşturulması ve kovuşturulması şikâyete bağlı
suçlarla ilgili olarak uygulanabilir.
5237/m.86 TÜRK CEZA KANUNU
(1) Kasten başkasının vücuduna acı veren veya sağlığının ya da algılama
yeteneğinin bozulmasına neden olan kişi, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile
cezalandırılır.
(2) (Ek: 31/03/2005-5328/4 md.) Kasten yaralama fiilinin kişi üzerindeki etkisinin
basit bir tıbbî müdahaleyle giderilebilecek ölçüde hafif olması hâlinde, mağdurun
şikâyeti üzerine, dört aydan bir yıla kadar hapis veya adlî para cezasına hükmolunur.
(3) (Ek ikinci fıkra ve yeniden sıralama: 31/03/2005-5328/4 md.) Kasten
SAYI: 1
YARGITAY KARARLARI 119
yaralama suçunun;
a) Üstsoya, altsoya, eşe veya kardeşe karşı,
b) Beden veya ruh bakımından kendisini savunamayacak durumda bulunan kişiye
karşı,
c) Kişinin yerine getirdiği kamu görevi nedeniyle,
d) Kamu görevlisinin sahip bulunduğu nüfuz kötüye kullanılmak suretiyle,
e) Silahla,
İşlenmesi halinde, (Değişik İbare: 31/03/2005-5328/4 md.) şikâyet aranmaksızın,
verilecek ceza yarı oranında artırılır.
120 LEGES Kamu Hukuku Dergisi
ŞUBAT 2013
YARGITAY
4. CEZA DAİRESİ
Tarih: 15.11.2011
Esas: 2009/19174
Karar: 2011/21117
TEHDİT SUÇU
 ŞANTAJ SUÇU
 CEZANIN İNFAZI
 MÜKERRİRLERE ÖZGÜ İNFAZ REJİMİ

İlgili Kanun/Madde: 5237/m. 7/2-3,106,107
DAVA : Yerel mahkemece verilen hüküm temyiz edilmekle, başvurunun
nitelik, ceza türü, süresi ve suç tarihine göre dosya görüşüldü:
KARAR : Temyiz isteğinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına
geçildi.
Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar belgeler
ve gerekçe içeriğine göre yapılan incelemede başkaca nedenler yerinde
görülmemiştir.
Ancak;
1- ) 5237 Sayılı T.C.K.nın 107. maddesine, 5377 Sayılı Kanun ile 2. fıkranın
eklendiği 29.6.2005 tarihine kadar “kişinin şeref ve saygınlığına yönelik
açıklamalarla menfaat sağlama” eyleminin yeni Ceza Yasasında şantaj suçu
olarak tanımlandığı, dolayısıyla 765 Sayılı Ceza Yasasının yürürlükte olduğu
tarihle yeni Ceza Yasasının yürürlüğe girdiği 1.6.2005-29.6.2005 tarihleri
arasında bu kapsamdaki eylemlerin yeni Ceza Yasası bakımından daha genel
nitelikteki T.C.K.106/1. fıkrasında tanımlanan tehdit suçunu oluşturduğu
gözetilmeden, eski ve yeni Ceza Yasalarının şantaj hükümleri karşılaştırılıp,
sanık lehine olduğu gerekçesiyle yeni Ceza Yasasının şantaj maddesinden
hüküm kurulması,
2- ) 5237 Sayılı T.C.K.nın 7/2-3. madde ve fıkrasına göre suç tarihinde
yürürlükte olmayan infaz rejimiyle ilgili bulunan ve sanık aleyhine sonuç
doğuran anılan Kanunun 58. maddesi uyarınca sanığın cezasının mükerrirlere
özgü infaz rejimine göre çektirilmesine karar verilmesi,
SAYI: 1
YARGITAY KARARLARI 121
SONUÇ : Yasaya aykırı ve sanık müdafiinin temyiz nedenleriyle
tebliğnamedeki düşünce yerinde görüldüğünden hükmün BOZULMASINA,
yargılamanın bozma öncesi aşamadan başlayarak sürdürülüp sonuçlandırılmak
üzere dosyanın esas/hüküm mahkemesine gönderilmesine, 15.11.2011
tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
İLGİLİ MEVZUAT METİNLERİ
5237/m. 7/2-3 TÜRK CEZA KANUNU
(2) Suçun işlendiği zaman yürürlükte bulunan kanun ile sonradan yürürlüğe giren
kanunların hükümleri farklı ise, failin lehine olan kanun uygulanır ve infaz olunur.
(3) (Değişik Üçüncü Fıkra: 29/06/2005-5377/2 md.) Hapis cezasının ertelenmesi,
koşullu salıverilme ve tekerrürle ilgili olanlar hariç; infaz rejimine ilişkin hükümler,
derhal uygulanır.
5237/m. 106 TÜRK CEZA KANUNU
(1) Bir başkasını, kendisinin veya yakınının hayatına, vücut veya cinsel
dokunulmazlığına yönelik bir saldırı gerçekleştireceğinden bahisle tehdit eden kişi,
altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Malvarlığı itibarıyla büyük
bir zarara uğratacağından veya sair bir kötülük edeceğinden bahisle tehditte ise,
mağdurun şikayeti üzerine, altı aya kadar hapis veya adlî para cezasına hükmolunur.
(2) Tehdidin;
a) Silahla,
b) Kişinin kendisini tanınmayacak bir hale koyması suretiyle, imzasız mektupla
veya özel işaretlerle,
c) Birden fazla kişi tarafından birlikte,
d) Var olan veya var sayılan suç örgütlerinin oluşturdukları korkutucu güçten
yararlanılarak,
İşlenmesi halinde, fail hakkında iki yıldan beş yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.
(3) Tehdit amacıyla kasten öldürme, kasten yaralama veya malvarlığına zarar
verme suçunun işlenmesi halinde, ayrıca bu suçlardan dolayı ceza verilir.
Şantaj
5237/m. 107 TÜRK CEZA KANUNU
(1) Hakkı olan veya yükümlü olduğu bir şeyi yapacağından veya yapmayacağından
bahisle, bir kimseyi kanuna aykırı veya yükümlü olmadığı bir şeyi yapmaya veya
yapmamaya ya da haksız çıkar sağlamaya zorlayan kişi, bir yıldan üç yıla kadar hapis
ve beşbin güne kadar adlî para cezası ile cezalandırılır.
(2) (Ek fıkra: 29/06/2005-5377/14 md.) Kendisine veya başkasına yarar sağlamak
maksadıyla bir kişinin şeref veya saygınlığına zarar verecek nitelikteki hususların
açıklanacağı veya isnat edileceği tehdidinde bulunulması halinde de birinci fıkraya
göre cezaya hükmolunur.
122 LEGES Kamu Hukuku Dergisi
ŞUBAT 2013
YARGITAY
5. CEZA DAİRESİ
Tarih: 7.2.2012
Esas: 2011/13220
Karar: 2012/296
MÜHÜR BOZMA
 ZİNCİRLEME SUÇ
 HUKUKİ KESİNTİ
 SANIK HAKKINDA TÜM DAVA DOSYALARININ GETİRTİLMESİ

İlgili Kanun/Madde: 5237/m.203
DAVA : Mahalli mahkemece verilen hüküm temyiz edilmekle dosya
incelenerek, gereği düşünüldü:
KARAR : Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere,
mahkemenin soruşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve
takdirine, incelenen dosya içeriğine göre yerinde görülmeyen sair temyiz
itirazlarının reddine,
Ancak;
Suç ihbarına dair yazıda, suça konu yerle ilgili olarak mühür bozma
suçundan sanık hakkında daha önce üç ayrı tahkikat evrakının düzenlendiği,
bu evrakların Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının 2009/19876-19877-19913
soruşturma sırasına kaydedildiğinin bildirilmesi karşısında, sanık hakkında
açılan tüm dava dosyalarının getirtilip, yargılaması süren varsa, kişisel ve
eylemsel bağ sebebiyle bu dosyayla birleştirilmesi, buna olanak yoksa
denetime imkan sağlamak için dosya arasına konulup, iddianame tarihlerine
göre hukuki kesintinin gerçekleşip gerçekleşmediği de belirlenerek, sonucuna
göre zincirleme suç hükümlerinin uygulanıp uygulanmayacağının tartışılması
gerekirken, eksik soruşturmayla karar verilmesi,
Kabule göre de:
Kayden sabıkasız olduğu anlaşılan, duruşma tutanaklarına yansıyan
olumsuz tavır ve davranışına rastlanmayan ve dosya içinde mahkûmiyetine
dair kesinleşen bir mahkeme kararı bulunmayan sanık hakkında ; “ısrarla
suç işlemeye devam etmesi, kişisel özellikleri ve duruşmadaki tutum ve
SAYI: 1
YARGITAY KARARLARI 123
davranışları dikkate alınarak” şeklinde yasal olmayan gerekçelerle hükmün
açıklanmasının geri bırakılmasına yer olmadığına karar verilmesi,
SONUÇ : Kanuna aykırı, sanık müdafiin temyiz itirazları bu itibarla yerinde
görüldüğünden hükmün 5320 Sayılı Kanun’un 8/1. maddesi gözetilerek
C.M.U.K.nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, temyiz harcının istenmesi
halinde iadesine, 07.02.2012 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
İLGİLİ MEVZUAT METİNLERİ
5237/m.203 TÜRK CEZA KANUNU
(1) Kanun veya yetkili makamların emri uyarınca bir şeyin saklanmasını veya
varlığının aynen korunmasını sağlamak için konulan mührü kaldıran veya konuluş
amacına aykırı hareket eden kişi, altı aydan üç yıla kadar hapis veya adlî para cezası
ile cezalandırılır.
124 LEGES Kamu Hukuku Dergisi
ŞUBAT 2013
YARGITAY
6. CEZA DAİRESİ
Tarih: 11.7.2011
Esas: 2009/19640
Karar: 2011/35522
HÜRRİYETİ BAĞLAYICI CEZA
 ŞARTLA TAHLİYE SÜRELERİYLE İNFAZ REJİMİNİN FARKLI
OLMASI
 CEZALARIN AYRI İNFAZ REJİMİNE TABİ OLMASI
 TOPLAM CEZA SÜRESİ ÜZERİNDEN TAHLİYE TARİHİNİN
HESAPLANACAĞI

İlgili Kanun/Madde: 647/m.19,Ek.2 5275/m. 99
DAVA : Hükümlünün, gasp suçundan İzmir 9. Ağır Ceza Mahkemesi’nin
27.11.2006 tarihli ve 2006/333 esas, 2006/390 Sayılı kararı ile mahkum
olduğu 8 yıl 4 ay hapis cezası ve hırsızlık suçundan İzmir 24. Asliye Ceza
Mahkemesi’nin 06.06.2006 tarihli ve 2006/606 esas, 2006/429 Sayılı kararı
ile mahkum olduğu 5 yıl 10 ay hapis cezası ile hırsızlık, mala zarar verme
suçlarından İzmir 14. Asliye Ceza Mahkemesi’nin 12.12.2007 tarihli ve
2007/281 esas. 2007/599 Sayılı kararı ile mahkum olduğu 2 yıl 4 ay hapis
cezasının 5275 Sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’un
99 ve 101/2. maddeleri uyarınca toplanması talebinin reddine dair İzmir
9. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 10.02.2009 tarihli ve 2009/145 değişik iş sayılı
kararına yapılan itirazın reddine ilişkin İzmir 11. Ağır Ceza Mahkemesi’nin
20.02.2009 tarihli ve 2009/167 değişik iş sayılı kararına karşı Adalet
Bakanlığının 18.08.2009 gün ve 45242 Sayılı kanun yararına bozma istemine
dayalı Yargıtay C. Başsavcılığının 10.09.2009 gün ve KYB/2009/199293 Sayılı
ihbar yazısı ile infaz dosyası 29.9.2009 tarihinde Dairemize gönderilmekle
incelendi:
KARAR : Anılan Yazıda:
( ... Yeni ceza adalet sisteminde, önceki sistemde var olan “cezaların
içtimai” hükümlerine yer verilmediği, bununla birlikte verilen cezaların
toplanamayacağı veya hangi şartlarda toplanabileceğine ilişkin tek
SAYI: 1
YARGITAY KARARLARI 125
düzenlemenin 5275 Sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında
Kanun’un 99. maddesinde yer aldığı buna göre: “Bir kişi hakkında
hükmolunan her bir ceza diğerinden bağımsızdır, varlıklarını ayrı ayrı korurlar.
Ancak bir kişi hakkında başka başka kesinleşmiş hükümler bulunur ise, 107.
maddenin uygulanabilmesi yönünden mahkemeden bir toplama kararı
istenir.” biçimindeki düzenleme karşısında, birden fazla hükümde yer alan
cezalar sadece şartla salıvermenin hesaplanması amacına dönük olarak infaz
aşamasında toplanabileceği, cezaların ayrı infaz rejimlerine tabi olmasının
da bu duruma engel olmayacağı gözetilmeden itirazın kabulü yerine yazılı
şekilde reddine karar verilmesinde isabet görülmemiş olduğundan bahisle
5271 Sayılı C.M.K.nun 309. maddesi uyarınca anılan kararın bozulması... )
Dairemizden istenilmiştir.
Kanun yararına bozma istemine dayanan Yargıtay Cumhuriyet
Başsavcılığının ihbar yazısı ve incelenen dosya içeriğine göre:
Hükümlü hakkında: İzmir 14. Asliye Ceza Mahkemesi’nin 2007/281
esas. 2007/599 Sayılı kararı ile 13.03.2005 tarihinde işlemiş olduğu hırsızlık
ve mala zarar verme suçlarından 2 yıl ve 4 ay hapis cezası, İzmir 24. Asliye
Ceza Mahkemesi’nin 2006/606 esas. 2006/429 Sayılı kararı ile 20.02.2006
tarihinde işlemiş olduğu hırsızlık suçundan 5 yıl 10 ay hapis cezası ve İzmir
9. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 2006/333 esas. 2006/390 Sayılı kararı ile
10.01.2006 tarihinde işlemiş olduğu suçundan 8 yıl 4 ay hapis cezası verildiği,
tüm kararların kesinleştiği, Eskişehir Cumhuriyet Başsavcılığı infaz Bürosunca
22.01.2009 tarihli yazı ile 5275 Sayılı yasanın 99.ve 107. maddeleri gereğince.
İzmir Cumhuriyet Başsavcılığından cezaların içtimasının istendiği, İzmir
Cumhuriyet Başsavcılığı İnfaz Bürosunca da. 10.02.2009 tarihli yazı ile İzmir 9.
Ağır Ceza Mahkemesinden içtima talebinde bulunulduğu, İzmir 9. Ağır Ceza
Mahkemesince de 26.06.2008 tarihli kararı ile mahkemesinin 2006/333 esas
2006/390 Sayılı dosyasına verilen 8 yıl 4 ay hapis cezası ile İzmir 24. Asliye
Ceza Mahkemesi’nin 2006/606 esas 2006/429 Sayılı kararı ile 5 yıl 10 ay hapis
cezasının 5275 Sayılı CGTİHK 99. ve 107. maddeleri gereğince içtima ettirilerek
13 yıl 14 ay hapis cezası olarak infazına karar verildiği ancak İzmir 14. Asliye
Ceza Mahkemesi’nin 2007/281 esas. 2007/599 Sayılı kararı ile verilen 2 yıl 4
ay hapis cezasının suç tarihi itibariyle cezanın infazının 647 Sayılı Kanunun 19.
ve ek 2. maddelerinin dikkate alınması gerektiğinden bu ilam açısından ayrıca
infazına karar verildiği, karara karşı İzmir Cumhuriyet Başsavcılığınca yapılan
itiraz üzerine İzmir 11. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 18.02.2009 tarihli 2009/145
değişik iş sayılı kararı ile vaki itirazın reddine kesin olarak karar verildiğinin
anlaşılması karşısında:
Hükümlü hakkında tayin olunan hürriyeti bağlayıcı cezaların şartla
tahliye süreleri ve infaz rejimlerinin farklı olması anılan yasa maddesinin
126 LEGES Kamu Hukuku Dergisi
ŞUBAT 2013
uygulanmasına engel değildir. Cezaların infazındaki bu farklılık, şartla ve
bihakkın tahliye tarihlerinin de farklı olmasını gerektirmeyecek, hükümlünün
farklı süre ve rejimlere tabi her bir cezası açısından cezaevinde geçireceği
sürelerin C. Başsavcılığı tarafından müddetnamede gösterilmesi yeterli olacak
ancak yine toplam ceza süresi üzerinden tahliye tarihleri hesaplanacaktır.
SONUÇ : Bu itibarla, kanun yararına bozma istemine dayanan Yargıtay
Cumhuriyet Başsavcılığının ihbar yazısı, incelenen dosya içeriğine göre,
yerinde görüldüğünden kabulüyle İzmir 11. Ağır Ceza Mahkemesince verilip,
kesinleşen 20.02.2009 tarih ve 2009/167 değişik iş sayılı kararın 5271 Sayılı
C.M.K.nun 309. maddesi gereğince BOZULMASINA, 11.07.2011 tarihinde
oybirliğiyle karar verildi.
İLGİLİ MEVZUAT METİNLERİ
647/m.19,Ek.2 CEZALARIN İNFAZI HAKKINDA KANUN (MÜLGA)
(Ek madde: 01/06/1978 - 2148/1 md.)
Hükümlülerin yarı açık veya açık cezaevlerine seçilmelerine karar verme
işlemi, Adalet Bakanlığınca her yılın Ocak ayı içerisinde tespit edilerek Cumhuriyet
Savcılıklarına bildirilen şartla salıverilme tarihine göre yapılır. Bakanlıkça bildirilen bu
tarih aşılmamak ve kapalı kurumlarda çalışanlara öncelik tanınmak kaydıyla; 9, 10
ve 11 inci maddeler gereğince tabi tutulacakları müşahadeleri sonucu yarı açık veya
açık müesseselere naklolunan hükümlülerin; anılan müesseselerde kaldıkları her ay
için 6 gün, 19 uncu maddenin 1, 2 ve 3 üncü fıkralarına göre tespit edilecek şartla
salıverilme tarihlerinden indirilmek suretiyle şartla salıverilme işlemi yapılır.
Kapalı infaz kurumlarında bulunanlardan yarı açık veya açık infaz kurumlarına
ayrılmaya hak kazanıp da olanak sağlanmaması sebebiyle naklolunamayanlar ile aynı
nitelikleri haiz oldukları halde yaş ve bedeni kabiliyetleri itibarıyla çalışma şartlarına
intibak edemiyecekleri tespit edilenlerin, iktisap ettikleri hak tarihinden sonra kapalı
kurumlarda geçirecekleri süreleri de yarı açık veya açık müesseselerde geçmiş sayılır.
1 ve 2 nci fıkralardaki indirimden yararlananların, yarı açık veya açık kurumlara
ayrılmalarına ilişkin idare kurulu kararından önce tutuklu ve hükümlü olarak çalışmak
veya çalışmak isteyip de çalıştırılmasına olanak sağlanamaması suretiyle veya yaş ve
bedeni kabiliyetleri itibarıyla çalışamayanların, iyi hallilikle geçirdikleri günler, 1 inci
fıkradaki indirime esas sürelerine eklenir.
Her iki halde de yapılacak indirimlerde 1 aydan az süreler hesaba katılmaz.
Şartla salıverilmenin geri alınmasına karar verilmesi halinde, bu kararla birlikte
1,2 ve 3 üncü fıkralar gereğince yapılan indirim de geri alınmış olur.
Yarı açık veya açık müesseselerden ve 2 nci fıkrada belirtilen nitelikleri haiz
olduğu halde kapalı müesseselerden firar edenlerle, en az iki defa kapalı cezaevlerine
iade edilenler veya yarı açık veya açık cezaevlerinden kapalı kurumlara iadeyi
SAYI: 1
YARGITAY KARARLARI 127
gerektiren hareketleri sebebiyle 2 nci fıkraya göre kazandıkları hakları en az iki defa
kaybedenler; evvelce yarı açık veya açık müesseselerde veya bu kurumlara ayrılmaya
hak kazandıkları tarihten sonra kapalı cezaevlerinde geçirdikleri süreler dahil hiçbir
surette indirimden yararlanamazlar.
(Ek fıkra: 11/03/1986 - 3267/3 md.) Kısa süreli hürriyeti bağlayıcı cezalara
mahkum olanlar hakkında da, müşahadeye tabi tutulma ve açık ve yarı açık
müesseselere ayrılma şartları aranmaksızın bu madde hükümleri uygulanır.
(Ek fıkra: 11/03/1986 - 3267/3 md.;Mülga fıkra: 14/07/2004 - 5218 S.K./1.mad)
*1*
(Ek fıkra: 23/09/1986 - KHK-262/3 md; aynen kabul: 26/03/1987 - 3333/3 md.)
Hükümlülerin bu maddede belirtilen indirimden yararlanarak şartla salıverilmeleri
için, açık veya yarı açık cezaevlerine ayrılmalarına dair cezaevi idare kurullarınca
verilecek kararlar ve müşahade dosyaları Bakanlığa gönderilmez.
5275/m. 99 CEZA VE GÜVENLİK TEDBİRLERİNİN İNFAZI HAKKINDA KANUN
(1) Bir kişi hakkında hükmolunan herbir ceza diğerinden bağımsızdır, varlıklarını
ayrı ayrı korurlar. Ancak, bir kişi hakkında başka başka kesinleşmiş hükümler bulunur
ise, 107 nci maddenin uygulanabilmesi yönünden mahkemeden bir toplama kararı
istenir.
128 LEGES Kamu Hukuku Dergisi
ŞUBAT 2013
YARGITAY
7. CEZA DAİRESİ
Tarih: 5.6.2012
Esas: 2010/12257
Karar: 2012/21934
KAÇAK PETROL
 AKARYAKITA DÖNÜŞTÜRÜLMÜŞ PETROL ÜRÜNÜNÜN DE
KAÇAK PETROL OLARAK DEĞERLENDİRİLECEĞİ
 ON NUMARA YAĞ SATIŞI

İlgili Kanun/Madde: 5015/m.2, Ek.5
DAVA : Yerel mahkemece verilen hüküm temyiz edilmekle; başvurunun
nitelik, ceza türü, süresi ve suç tarihine göre dosya okunduktan sonra gereği
görüşülüp düşünüldü:
KARAR : Üst Cumhuriyet Savcısının temyiz talebinin suç vasfına yönelik
olduğu kabul edildiğinden tebliğnamedeki temyiz talebinin reddine dair
görüşe iştirak edilmemiştir.
5015 sayılı yasanın kaçak petrol başlıklı 2.maddesinin 21.fıkrasının c alt
bendi hükmüne göre;
“Kurumdan izin alınmadan; akaryakıt haricinde kalan solvent, madeni
ve baz yağ, asfalt, solvent nafta ve benzeri petrol ürünlerinden elde
edilen akaryakıt ya da akaryakıta dönüştürmek maksadıyla kullanılan veya
bulundurulan akaryakıt haricinde kalan solvent, madeni yağ ve baz yağ,
asfalt, solvent nafta ve benzeri petrol ürünleri” kaçak petrol kapsamı içinde
sayılmıştır.
Somut olayda sanıklar tarafından satışı yapılan ve halk arasında on numara
yağ olarak bilinen, akaryakıta dönüştürülmüş petrol ürününün de kaçak
petrol olarak değerlendirilmesi gerekmektedir.
Bu kabule göre de, sanıkların eyleminin 5015 sayılı yasanın ek 5.maddesi
kapsamında kaldığı gözetilerek bu suçtan cezalandırılmaları gerekirken dosya
kapsamına uymayan 1705 sayılı yasa uyarınca yazılı şekilde mahkumiyetlerine
karar verilmesi,
SAYI: 1
YARGITAY KARARLARI 129
SONUÇ : Yasaya aykırı, üst Cumhuriyet Savcısının temyiz itirazları bu
itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün bu sebepten dolayı 5320
sayılı yasanın 8/1.maddesi gereğince yürürlükte bulunan 1412 sayılı CMUK.
nun 321.maddesi uyarınca BOZULMASINA, değişik gerekçeyle hükmün
bozulmasına dair üye Orhan Koçak’ın karşı oyu ve bozma gerekçesi yönünden
oyçokluğu, hükmün bozulması yönünden ise oybirliği ile, 05.06.2012 günü
karar verildi.
DEĞİŞİK GEREKÇE :
Satıcı olan sanıkların sattıkları yağı nereden satın aldıkları sorulup, faturaları
varsa celbedilip zincirleme menşei araştırması yapılarak sonucuna göre karar
verilmesi gerektiği düşüncesiyle çoğunluğun bozma kararına değişik gerekçe
ile katılıyorum.
İLGİLİ MEVZUAT METİNLERİ
5015/m.2, Ek.5 PETROL PİYASASI KANUNU
Bu Kanunun uygulanmasında;
1) Bakanlık: Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığını,
2) Kurum: Enerji Piyasası Düzenleme Kurumunu,
3) Kurul: Enerji Piyasası Düzenleme Kurulunu,
4) AFRA: Londra’da ilan edilen ortalama navlun ücretlerinin değerlemesini,
5) Akaryakıt: Benzin türleri, nafta (hammadde, solvent nafta hariç), gazyağı, jet
yakıtı, motorin türleri, fuel-oil türleri ile Kurum tarafından belirlenen diğer ürünleri,
6) Akaryakıt istasyonu: Dağıtıcı veya bunlarla tek elden satış sözleşmesi yapmış
bayilerce ilgili mevzuata uygun (teknik, kalite ve güvenlik) olarak kurulup, bir veya
farklı alt başlıktan birer akaryakıt dağıtıcısının tescilli markası altında faaliyette
bulunan ve esas itibarıyla araçların akaryakıt, madeni yağ, otogaz LPG, temizlik
ve ihtiyari olarak bakım ile kullanıcıların tüplü LPG hariç diğer asgari ihtiyaçlarını
karşılayacak imkanları sunan yerleri,
7) Akaryakıtla harmanlanan ürünler: Metil tersiyer bütil eter (MTBE), Etanol vb.
(yerli tarım ürünlerinden denatüre olarak üretilenler ile biodizel hariç ) akaryakıt ile
eşdeğer vergiye tabi olan ve olacak ürünleri,
8) Asfalt : Zemin kaplamasında kullanılan ürünü,
9) Bayi: Bayilik faaliyeti için gerekli donanıma sahip gerçek ve tüzel kişileri,
10) Bayilik: Karşılıklı yükümlülüklerin ekinde fizibilite olan bir sözleşmeye
bağlanarak akaryakıt dağıtım şirketleri tarafından gerçek ve tüzel kişilere akaryakıtın
kullanıcılara ikmali yetkisi verilmesi işlemini,
11) Dağıtıcı: Akaryakıt dağıtım yetkisi olan ve lisansına işlenmesi halinde
depolama, taşıma, ihrakiye ve madeni yağ üretimi işlemleri yapabilen sermaye
şirketini,
130 LEGES Kamu Hukuku Dergisi
ŞUBAT 2013
12) Dağıtım: Serbest kullanıcılara akaryakıt toptan satışı ve ikmali dahil bayilere
akaryakıt satış ve ikmal faaliyetlerinin bütününü,
13) Fizibilite: Kuruma verilmesi gerekli olmayan fakat bayilik sözleşmesi ekinde
yer alan ve yapılacak yatırımların analizini içeren raporu,
14) Ham petrol: Yerden çıkarılan sıvı haldeki doğal hidrokarbonları,
15) İhrakiye : Ülkenin karasuları ve/veya karasuları bitişiğinde deniz vasıtalarına
veya hava meydanlarında yerli ve yabancı uçaklara vergili veya vergisiz sağlanan
akaryakıtı ve madeni yağı,
16) İhrakiye teslim şirketi ve bayii: Yurt içinden veya yurt dışından temin ettiği
ihrakiyeyi deniz ve hava taşıtlarına ikmal eden lisanslı sermaye şirketini ve lisanslı
bayileri,
17) İletici: İletim faaliyeti yapan sermaye şirketini,
18) İletim: Boru hattı vasıtasıyla petrolün taşınması işlemini (üreticilerin rafineriye
veya iletim hattına ulaşan boru hatları ile tesislerin bünyesinde yer alan boru hatları
hariç),
19) İşleme: Petrol ve diğer kimyasal maddelerden madeni yağ üretimi hariç yeni
ürünler elde edilmesine ve/veya ürünlerin nitelik veya niceliğinin değiştirilmesine
ilişkin işlemleri,
20) İşlemeci: Lisansı gereği işleme faaliyetini yapma hakkı verilmiş sermaye
şirketini,
21) Katkı maddeleri: Akaryakıt ürünlerinin özelliklerini iyileştirmeye matuf
organik ve inorganik maddeleri,
22) Kilometre tahdidi: Şehir içi veya şehirlerarası trafiğe açık yollarda aynı
istikamette iki akaryakıt istasyonu arasındaki, Kurul tarafından çıkarılacak
yönetmelikte belirlenecek asgari mesafeyi,
23) Kötüniyet: Piyasa faaliyetinin yapılmasında, petrolün kaybına, karışmasına,
bozulmasına veya amaç dışı kullanımına sebebiyet veren bir eylem veya ihmali,
24) Kullanıcı: Petrol kullanımı yapan gerçek ve tüzel kişileri,
25) Kullanım: Petrolün sadece kişisel ve işletme ihtiyaçları için tüketimini,
26) Lisans: Bu Kanuna göre gerçek ve tüzel kişilere piyasada faaliyet
gösterebilmeleri için Kurul tarafından izin verildiğini gösterir belgeyi,
27) Lisanslı depocu: Lisanslı depolama faaliyeti yapan sermaye şirketini,
28) Lisanslı depolama: Piyasa faaliyetinde bulunanların stok ve işletme ihtiyaçlarını
gidermek üzere başkasının mülkiyetindeki petrolün depolanması işlemini,
29) Madeni yağ üreticisi : Madeni yağ üretimi yapan gerçek ve tüzel kişileri,
30) Madeni yağ: Baz yağına veya kimyasal sentez yöntemi ile işlenen maddelere,
bazı katkıların ilavesi sonucu, hareketli ve temas halinde olan iki yüzey arasındaki
sürtünme ve/veya aşınmayı azaltma veya soğutma özelliğine sahip mamul haline
getirilen doğal veya yapay maddeleri,
31) Özel işlem: Petrolün nitelik olarak ayrı ürün haline getirilmesine yönelik olarak
SAYI: 1
YARGITAY KARARLARI 131
Kurumca belirlenen yöntemleri,
32) Petrol: Bu maddenin (5), (14) ve (44) numaralı bentlerinde tanımlananları,
33) Piyasa faaliyeti: Petrolün; ithalini, ihracını, rafinajını, işlenmesini,
depolanmasını, iletimini, ihrakiye teslimini, taşınmasını, dağıtımını, bayiliğini,
34) Rafinaj: Ham petrolden başlayarak yeni ürünler elde edilmesine ilişkin
işlemleri,
35) Rafinerici: Lisansı gereği rafinaj faaliyeti yapma hakkı verilmiş, petrol ticareti
yapan sermaye şirketini,
36) Serbest kullanıcı: Kalorifer yakıtı, fuel-oil ve motorinde yıllık 5 000 tondan aşağı
olmayacak şekilde Kurum tarafından ürün bazında belirlenen tüketim miktarından
fazla yıllık petrol tüketimi olan lisanslı kullanıcıyı,
37) Solvent: Kimya ve sanayi tesislerinde tüketilen ve/veya yeni kimya ve sanayi
mamulleri üretiminde kullanılan petrol ürünlerini,
38) Taşıma: Ham petrolün rafineriye ulaştırılmak üzere toplandığı teslim
noktasından sonra, diğer ürünlerin ise taşıma araçları ile yapılan tüm nakil faaliyetleri
bütününü,
39) Taşıyıcı: Taşıma faaliyeti yapan gerçek ve tüzel kişileri,
40) Tehlikeli eylem: Piyasa faaliyetinin yapılmasında, bunların yapıldığı mahalde
veya yakınında bulunan bir kimsenin ölümüne, sakatlanmasına veya sağlığının
bozulmasına, çevrenin kirlenmesine sebep olan veya olabilecek nitelikte bulunan bir
fiil veya ihmali,
41) Transit taşıma: Başka bir ülkeden gelen petrolün başka bir ülkeye Türkiye
üzerinden kara ve deniz yolu ile taşınmasını,
42) Ulusal marker: Akaryakıta rafineri çıkışında veya gümrük girişinde eklenecek
katkıyı,
43) Üretim: Petrolün çıkarılmasını, ön işlenmesi ile saha dahilinde veya civarında
bulunan depolara, iletim hattına veya rafineriye boru hattı ile taşınmasını veya
depolanmasını,
44) Ürün: Fiziksel veya kimyasal işlem, rafinaj veya diğer yöntemlerle ham petrol
ve/veya ürünlerinden elde edilen ürün veya ara ürün herhangi bir hidrokarbonu,
İfade eder.
132 LEGES Kamu Hukuku Dergisi
ŞUBAT 2013
YARGITAY
8. CEZA DAİRESİ
Tarih: 27.6.2012
Esas: 2011/12939
Karar: 2012/22253
TEKERRÜRE ESAS ALINAN SABIKA
 PARA CEZASI
 CEZANIN ERTELENMESİ
 HÜKMÜN AÇIKLANMASININ GERİ BIRAKILMASI

İlgili Kanun/Madde: 5271/m.231 5237/m.51, 58
DAVA : Gereği görüşülüp düşünüldü:
KARAR : 1- Sanık A.S.’ye yüklenen 21.06.2004 tarihli hakkı olmayan yere
tecavüz suçundan kurulan hükme yönelik temyiz incelemesinde:
5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 7, 5252 sayılı Türk Ceza Kanununun
Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanunun 9. maddeleri karşısında;
sanığa yüklenen suçun yasa maddesinde öngörülen cezaların türü ve üst
sınırı itibariyle tabi olduğu suç tarihinde yürürlükte bulunan ve lehe olan 765
sayılı TCK.nun 102/4 ve 104/2. maddelerinde belirlenen 7 yıl 6 aylık dava
zamanaşımının suç tarihinden temyiz inceleme tarihine kadar gerçekleştiği
anlaşılmış ve sanığın temyiz itirazları bu nedenle yerinde görülmekle sair
yönler incelenmeyen hükmün 5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesi gereğince
uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK.nun 321. maddesi uyarınca (
BOZULMASINA ), ancak; yeniden yargılama yapılmasını gerektirmeyen bu
hususta anılan yasanın 322. maddesinin verdiği yetkiye dayanılarak karar
verilmesi mümkün olduğundan sanık hakkında açılan kamu davasının
gerçekleşen dava zamanaşımı nedeniyle 765 sayılı TCK.nun 102/4, 104/2 ve
CMK.nun 223. maddeleri gözetilerek oybirliğiyle ( DÜŞÜRÜLMESİNE ),
2- Sanık M.S.’ye yüklenen 21.04.2007 tarihli hakkı olmayan yere tecavüz
suçundan kurulan hükme yönelik temyize gelince:
Yapılan yargılamaya, toplanan kanıtlara, hükmün dayandığı gerekçe ve
takdire göre yerinde görülmeyen sair itirazların reddine,
SAYI: 1
YARGITAY KARARLARI 133
Ancak;
a- 5237 sayılı TCK.nun 51. maddesinin 1. fıkrasının ( a ) bendinde; sanığın
daha önce üç aydan fazla hapis cezası ile cezalandırılmamış olması koşulu
ve ( b ) bendinde, suçu işledikten sonra yargılama sürecinde gösterdiği
pişmanlık dolayısıyla tekrar suç işlemeyeceği konusunda mahkemede
bir kanaatin oluşması hükmü getirilmiş olmakla; adli sicil kaydına göre
ertelemeye engel sabıkası olmayan sanığın yargılama sürecinde gösterdiği
pişmanlık irdelenmeden, kesin para cezasından ibaret sabıkası gözönünde
bulundurularak cezasının ertelenmesine yer olmadığına karar verilmesi,
b- 5271 sayılı CMK.nun 231/6-b madde, fıkra ve bendi uyarınca, sanık
hakkında kişilik özellikleri ile duruşmadaki tutum ve davranışları gözönünde
bulundurularak yeniden suç işleyip işlemeyeceği hususunda oluşan kanaate
göre hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilip verilmeyeceğinin
değerlendirilmesi gerekirken, kesin para cezasından ibaret sabıkası gözönünde
bulundurularak hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına yer olmadığına
karar verilmesi,
c- Sanığın adli sicil kaydında yer alan sabıkalarından birinin taksirle
yaralama suçuna ilişkin olduğu, tekerrüre esas alınan Sarız Sulh Ceza
Mahkemesinin 2006/4-59 esas ve karar sayılı sabıkasının ise “100 TL” adli
para cezasından ibaret olduğu ve karar tarihi itibariyle CMUK.nun 305/1-son
madde ve fıkraları uyarınca kesin nitelikte olup tekerrüre esas alınamayacağı
gözetilmeden, 5237 sayılı TCK.nun 58. maddesi gereğince hükmolunan
cezasının mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine ve cezasının
infazından sonra denetimli serbestlik tedbirinin uygulanmasına karar
verilmesi,
SONUÇ : Yasaya aykırı, sanığın temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş
olduğundan hükmün bu sebeplerden dolayı 5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesi
uyarınca uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK.nun 321. maddesi gereğince
( BOZULMASINA ), 27.06.2012 gününde oybirliğiyle karar verildi.
134 LEGES Kamu Hukuku Dergisi
ŞUBAT 2013
İLGİLİ MEVZUAT METİNLERİ
5271/m.231 CEZA MUHAKEMESİ KANUNU
(1) Duruşma sonunda, 232 nci Maddede belirtilen esaslara göre duruşma
tutanağına geçirilen hüküm fıkrası okunarak gerekçesi ana çizgileriyle anlatılır.
(2) Hazır bulunan sanığa ayrıca başvurabileceği kanun yolları, mercii ve süresi
bildirilir.
(3) Beraat eden sanığa, tazminat isteyebileceği bir hâl varsa bu da bildirilir.
(4) Hüküm fıkrası herkes tarafından ayakta dinlenir.
(5) (Ek fıkra: 06/12/2006 - 5560 S.K.23.md) Sanığa yüklenen suçtan dolayı yapılan
yargılama sonunda hükmolunan ceza, bir yıl veya daha az süreli hapis veya adlî para
cezası ise; mahkemece, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilebilir.
Uzlaşmaya ilişkin hükümler saklıdır. Hükmün açıklanmasının geri bırakılması, kurulan
hükmün sanık hakkında bir hukukî sonuç doğurmamasını ifade eder.
(6) (Ek fıkra: 06/12/2006 - 5560 S.K.23.md) Hükmün açıklanmasının geri
bırakılmasına karar verilebilmesi için;
a) Sanığın daha önce kasıtlı bir suçtan mahkûm olmamış bulunması,
b) Mahkemece, sanığın kişilik özellikleri ile duruşmadaki tutum ve davranışları
göz önünde bulundurularak yeniden suç işlemeyeceği hususunda kanaate varılması,
c) Suçun işlenmesiyle mağdurun veya kamunun uğradığı zararın, aynen iade,
suçtan önceki hale getirme veya tazmin suretiyle tamamen giderilmesi, gerekir.
(7) (Ek fıkra: 06/12/2006 - 5560 S.K.23.md) Açıklanmasının geri bırakılmasına
karar verilen hükümde, mahkûm olunan hapis cezası ertelenemez ve kısa süreli
olması halinde seçenek yaptırımlara çevrilemez.
(8) (Ek fıkra: 06/12/2006 - 5560 S.K.23.md) Hükmün açıklanmasının geri
bırakılması kararının verilmesi halinde sanık, beş yıl süreyle denetim süresine tâbi
tutulur. Bu süre içinde bir yıldan fazla olmamak üzere mahkemenin belirleyeceği
süreyle, sanığın denetimli serbestlik tedbiri olarak;
a) Bir meslek veya sanat sahibi olmaması halinde, meslek veya sanat sahibi
olmasını sağlamak amacıyla bir eğitim programına devam etmesine,
b) Bir meslek veya sanat sahibi olması halinde, bir kamu kurumunda veya özel
olarak aynı meslek veya sanatı icra eden bir başkasının gözetimi altında ücret
karşılığında çalıştırılmasına,
c) Belli yerlere gitmekten yasaklanmasına, belli yerlere devam etmek hususunda
yükümlü kılınmasına ya da takdir edilecek başka yükümlülüğü yerine getirmesine,
karar verilebilir. Denetim süresi içinde dava zamanaşımı durur.
(9) (Ek fıkra: 06/12/2006 - 5560 S.K.23.md) Altıncı fıkranın (c) bendinde belirtilen
koşulu derhal yerine getiremediği takdirde; sanık hakkında mağdura veya kamuya
verdiği zararı denetim süresince aylık taksitler halinde ödemek suretiyle tamamen
SAYI: 1
YARGITAY KARARLARI 135
gidermesi koşuluyla da hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verilebilir.
(10) (Ek fıkra: 06/12/2006 - 5560 S.K.23.md) Denetim süresi içinde kasten yeni
bir suç işlenmediği ve denetimli serbestlik tedbirine ilişkin yükümlülüklere uygun
davranıldığı takdirde, açıklanması geri bırakılan hüküm ortadan kaldırılarak, davanın
düşmesi kararı verilir.
(11) (Ek fıkra: 06/12/2006 - 5560 S.K.23.md) Denetim süresi içinde kasten yeni
bir suç işlemesi veya denetimli serbestlik tedbirine ilişkin yükümlülüklere aykırı
davranması halinde, mahkeme hükmü açıklar. Ancak mahkeme, kendisine yüklenen
yükümlülükleri yerine getiremeyen sanığın durumunu değerlendirerek; cezanın
yarısına kadar belirleyeceği bir kısmının infaz edilmemesine ya da koşullarının
varlığı halinde hükümdeki hapis cezasının ertelenmesine veya seçenek yaptırımlara
çevrilmesine karar vererek yeni bir mahkûmiyet hükmü kurabilir.
(12) (Ek fıkra: 06/12/2006 - 5560 S.K.23.md) Hükmün açıklanmasının geri
bırakılması kararına itiraz edilebilir.
(13) (Ek fıkra: 06/12/2006 - 5560 S.K.23.md) Hükmün açıklanmasının geri
bırakılması kararı, bunlara mahsus bir sisteme kaydedilir. Bu kayıtlar, ancak bir
soruşturma veya kovuşturmayla bağlantılı olarak Cumhuriyet savcısı, hâkim veya
mahkeme tarafından istenmesi halinde, bu maddede belirtilen amaç için kullanılabilir.
(14) (Ek fıkra: 06/12/2006 - 5560 S.K.23.md) Bu maddenin hükmün açıklanmasının
geri bırakılmasına ilişkin hükümleri, soruşturulması ve kovuşturulması şikâyete bağlı
suçlarla ilgili olarak uygulanabilir.
5237/m.51 TÜRK CEZA KANUNU
(1) İşlediği suçtan dolayı iki yıl veya daha az süreyle hapis cezasına mahkûm
edilen kişinin cezası ertelenebilir. Bu sürenin üst sınırı, fiili işlediği sırada onsekiz
yaşını doldurmamış veya altmışbeş yaşını bitirmiş olan kişiler bakımından üç yıldır.
Ancak, erteleme kararının verilebilmesi için kişinin;
a) Daha önce kasıtlı bir suçtan dolayı üç aydan fazla hapis cezasına mahkûm
edilmemiş olması,
b) Suçu işledikten sonra yargılama sürecinde gösterdiği pişmanlık dolayısıyla
tekrar suç işlemeyeceği konusunda mahkemede bir kanaatin oluşması,
Gerekir.
(2) Cezanın ertelenmesi, mağdurun veya kamunun uğradığı zararın aynen iade,
suçtan önceki hale getirme veya tazmin suretiyle tamamen giderilmesi koşuluna
bağlı tutulabilir. Bu durumda, koşul gerçekleşinceye kadar cezanın infaz kurumunda
çektirilmesine devam edilir. Koşulun yerine getirilmesi halinde, hakim kararıyla
hükümlü infaz kurumundan derhal salıverilir.
(3) Cezası ertelenen hükümlü hakkında, bir yıldan az, üç yıldan fazla olmamak
üzere, bir denetim süresi belirlenir. Bu sürenin alt sınırı, mahkûm olunan ceza
süresinden az olamaz.
(4) Denetim süresi içinde;
136 LEGES Kamu Hukuku Dergisi
ŞUBAT 2013
a) Bir meslek veya sanat sahibi olmayan hükümlünün, bu amaçla bir eğitim
programına devam etmesine,
b) Bir meslek veya sanat sahibi hükümlünün, bir kamu kurumunda veya özel olarak
aynı meslek veya sanatı icra eden bir başkasının gözetimi altında ücret karşılığında
çalıştırılmasına,
c) Onsekiz yaşından küçük olan hükümlülerin, bir meslek veya sanat edinmelerini
sağlamak amacıyla, gerektiğinde barınma imkanı da bulunan bir eğitim kurumuna
devam etmesine,
Mahkemece karar verilebilir.
(5) Mahkeme, denetim süresi içinde hükümlüye rehberlik edecek bir uzman kişiyi
görevlendirebilir. Bu kişi, kötü alışkanlıklardan kurtulmasını ve sorumluluk bilinciyle
iyi bir hayat sürmesini temin hususunda hükümlüye öğütte bulunur; eğitim gördüğü
kurum yetkilileri veya nezdinde çalıştığı kişilerle görüşerek, istişarelerde bulunur;
hükümlünün davranışları, sosyal uyumu ve sorumluluk bilincindeki gelişme hakkında
üçer aylık sürelerle rapor düzenleyerek hakime verir.
(6) Mahkeme, hükümlünün kişiliğini ve sosyal durumunu göz önünde
bulundurarak, denetim süresinin herhangi bir yükümlülük belirlemeden veya uzman
kişi görevlendirmeden geçirilmesine de karar verebilir.
(7) Hükümlünün denetim süresi içinde kasıtlı bir suç işlemesi veya kendisine
yüklenen yükümlülüklere, hakimin uyarısına rağmen, uymamakta ısrar etmesi
halinde; ertelenen cezanın kısmen veya tamamen infaz kurumunda çektirilmesine
karar verilir.
(8) Denetim süresi yükümlülüklere uygun veya iyi halli olarak geçirildiği takdirde,
ceza infaz edilmiş sayılır.
5237/m.58 TÜRK CEZA KANUNU
(1) Önceden işlenen suçtan dolayı verilen hüküm kesinleştikten sonra yeni bir
suçun işlenmesi halinde, tekerrür hükümleri uygulanır. Bunun için cezanın infaz
edilmiş olması gerekmez.
(2) Tekerrür hükümleri, önceden işlenen suçtan dolayı;
a) Beş yıldan fazla süreyle hapis cezasına mahkûmiyet halinde, bu cezanın infaz
edildiği tarihten itibaren beş yıl,
b) Beş yıl veya daha az süreli hapis ya da adlî para cezasına mahkûmiyet halinde,
bu cezanın infaz edildiği tarihten itibaren üç yıl,
Geçtikten sonra işlenen suçlar dolayısıyla uygulanmaz.
(3) Tekerrür halinde, sonraki suça ilişkin kanun maddesinde seçimlik olarak hapis
cezası ile adlî para cezası öngörülmüşse, hapis cezasına hükmolunur.
(4) Kasıtlı suçlarla taksirli suçlar ve sırf askerî suçlarla diğer suçlar arasında tekerrür
hükümleri uygulanmaz. Kasten öldürme, kasten yaralama, yağma, dolandırıcılık,
uyuşturucu veya uyarıcı madde imal ve ticareti ile parada veya kıymetli damgada
sahtecilik suçları hariç olmak üzere; yabancı ülke mahkemelerinden verilen hükümler
SAYI: 1
YARGITAY KARARLARI 137
tekerrüre esas olmaz.
(5) Fiili işlediği sırada onsekiz yaşını doldurmamış olan kişilerin işlediği suçlar
dolayısıyla tekerrür hükümleri uygulanmaz.
(6) Tekerrür halinde hükmolunan ceza, mükerrirlere özgü infaz rejimine göre
çektirilir. Ayrıca, mükerrir hakkında cezanın infazından sonra denetimli serbestlik
tedbiri uygulanır.
(7) Mahkûmiyet kararında, hükümlü hakkında mükerrirlere özgü infaz rejiminin
ve cezanın infazından sonra denetimli serbestlik tedbirinin uygulanacağı belirtilir.
(8) Mükerrirlerin mahkûm olduğu cezanın infazı ile denetimli serbestlik tedbirinin
uygulanması, kanunda gösterilen şekilde yapılır.
(9) Mükerrirlere özgü infaz rejiminin ve cezanın infazından sonra denetimli
serbestlik tedbirinin, itiyadi suçlu, suçu meslek edinen kişi veya örgüt mensubu suçlu
hakkında da uygulanmasına hükmedilir.
138 LEGES Kamu Hukuku Dergisi
ŞUBAT 2013
YARGITAY
9. CEZA DAİRESİ
Tarih: 11.9.2012
Esas: 2012/6850
Karar: 2012/9199
HÜKMÜN AÇIKLANMASININ GERİ BIRAKILMASI/SEÇENEK
YAPTIRIMLARA ÇEVİRME VE ERTELEME YASAĞI
 SİLAHLI TERÖR ÖRGÜTÜNE ÜYE OLMAMAKLA BİRLİKTE
ÖRGÜT ADINA SUÇ İŞLEME
 TERÖR ÖRGÜTÜNÜN PROPAGANDASINI YAPMA
 TERÖR SUÇLARI

İlgili Kanun/Madde: 5237/m.220/6, 265 6352/m.Geç.1, Geç.2
3713/m.7, 13
DAVA : Dosya incelenerek gereği düşünüldü:
KARAR: Hükmolunan cezanın süresi de gözetilerek, sanık müdafiinin
süresinden sonra yapmış olduğu duruşmalı inceleme isteminin CMUK’nın
318. maddesi uyarınca REDDİNE,
Sanık müdafiinin temyiz dilekçesi kapsamına göre mahkûmiyet
hükümlerine hasren yapılan incelemede;
1- Silahlı terör örgütüne üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işleme,
2911 sayılı Kanuna aykırılık ve 06.02.2009 tarihli silahlı terör örgütünün
propagandasını yapma suçlarından kurulan hükümlere yönelik olarak yapılan
incelemede;
Sanık müdafiinin diğer temyiz itirazlarının reddine,
Ancak;
Hükümden sonra 05.07.2012 tarihli Resmi Gazetede yayımlanarak
yürürlüğe giren 6352 sayılı Kanunun 85. maddesiyle TCK’nın 220/6.
maddesinde yapılan değişiklik ile sanığa yüklenen 2911 sayılı Kanuna aykırılık
ve 06.02.2009 tarihli silahlı terör örgütünün propagandasını yapma suçlarının
tarihleri, işlenme yöntemleri ve temel şekli itibariyle gerektirdiği cezaların
sürelerine göre; aynı Kanunun geçici 1. ve 2. maddeleri kapsamında kaldığı
SAYI: 1
YARGITAY KARARLARI 139
anlaşıldığından, sanığın hukuki durumunun yeniden takdir ve tayininde
zorunluluk bulunması,
2- 21.04.2011 tarihli görevi yaptırmamak için direnme ve terör örgütünün
propagandasını yapma suçlarından kurulan hükümlere yönelik temyize
gelince;
Sanığın saiki de dikkate alındığında; 6352 sayılı Kanunun geçici 1.
maddesi kapsamında düşünce ve kanaat açıklaması yöntemi olarak kabul
edilemeyecek olan 3713 sayılı Kanunun 7/2-a maddesine uygun “terör
örgütünün propagandasına dönüştürülen gösteri yürüyüşünde, kimliğin
gizlenmesi amacıyla yüzün kapatılması” ve TCK’nın 265/1. maddesine uygun
“kamu görevlisine karşı görevi yaptırmamak için direnme” eylemlerinden
açılan davalara ilişkin dosyanın 6352 sayılı Kanunun geçici 2/1. maddesi
uyarınca hükmü veren mahkemeye gönderilmeyip incelenmesi gerektiği
anlaşılmakla;
Sanık müdafiinin diğer temyiz itirazlarının reddine,
Ancak;
Hükümden sonra yürürlüğe giren 6352 sayılı Kanunun 105/2-b maddesiyle
3713 sayılı Kanunun 13. maddesinin yürürlükten kaldırılmış olması nedeniyle;
sanığın hukuki durumunun yeniden takdir ve tayininde zorunluluk bulunması,
SONUÇ : Bozmayı gerektirmiş, sanık müdafiinin temyiz itirazları bu itibarla
yerinde görülmüş olduğundan hükmün bu sebeplerden dolayı BOZULMASINA,
11.09.2012 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
İLGİLİ MEVZUAT METİNLERİ
5237/m.220/6 TÜRK CEZA KANUNU
Örgüte üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işleyen kişi, ayrıca örgüte üye
olmak suçundan dolayı cezalandırılır.
5237/m.265 TÜRK CEZA KANUNU
(1) Kamu görevlisine karşı görevini yapmasını engellemek amacıyla, cebir veya
tehdit kullanan kişi, altı aydan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Suçun yargı görevi yapan kişilere karşı işlenmesi halinde, iki yıldan dört yıla
kadar hapis cezasına hükmolunur.
(3) Suçun, kişinin kendisini tanınmayacak bir hale koyması suretiyle veya birden
fazla kişi tarafından birlikte işlenmesi halinde, verilecek ceza üçte biri oranında
artırılır.
(4) Suçun, silahla ya da var olan veya var sayılan suç örgütlerinin oluşturdukları
korkutucu güçten yararlanılarak işlenmesi halinde, yukarıdaki fıkralara göre verilecek
ceza yarı oranında artırılır.
(5) Bu suçun işlenmesi sırasında kasten yaralama suçunun neticesi sebebiyle
140 LEGES Kamu Hukuku Dergisi
ŞUBAT 2013
ağırlaşmış hallerinin gerçekleşmesi durumunda, ayrıca kasten yaralama suçuna
ilişkin hükümler uygulanır.
6352/m.Geç.1 YARGI HİZMETLERİNİN ETKİNLEŞTİRİLMESİ AMACIYLA BAZI
KANUNLARDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASI VE BASIN YAYIN YOLUYLA İŞLENEN SUÇLARA
İLİŞKİN DAVA VE CEZALARIN ERTELENMESİ HAKKINDA KANUN
(1) 31/12/2011 tarihine kadar, basın ve yayın yoluyla ya da sair düşünce ve kanaat
açıklama yöntemleriyle işlenmiş olup; temel şekli itibarıyla adlî para cezasını ya da
üst sınırı beş yıldan fazla olmayan hapis cezasını gerektiren bir suçtan dolayı;
a) Soruşturma evresinde, 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi
Kanununun 171 inci maddesindeki şartlar aranmaksızın kamu davasının açılmasının
ertelenmesine,
b) Kovuşturma evresinde, kovuşturmanın ertelenmesine,
c) Kesinleşmiş olan mahkûmiyet hükmünün infazının ertelenmesine,
karar verilir.
(2) Hakkında kamu davasının açılmasının veya kovuşturmanın ertelenmesi kararı
verilen kişinin, erteleme kararının verildiği tarihten itibaren üç yıl içinde birinci
fıkra kapsamına giren yeni bir suç işlememesi hâlinde, kovuşturmaya yer olmadığı
veya düşme kararı verilir. Bu süre zarfında birinci fıkra kapsamına giren yeni bir suç
işlenmesi hâlinde, bu suçtan dolayı kesinleşmiş hükümle cezaya mahkûm olunduğu
takdirde, ertelenen soruşturma veya kovuşturmaya devam olunur.
(3) Mahkûmiyet hükmünün infazı ertelenen kişi hakkında bu mahkûmiyete bağlı
olarak herhangi bir hak yoksunluğu doğmaz. Ancak bu kişinin, erteleme kararının
verildiği tarihten itibaren üç yıl içinde birinci fıkra kapsamına giren yeni bir suç
işlemesi hâlinde, bu suçtan dolayı kesinleşmiş hükümle cezaya mahkûm olunduğu
takdirde, ertelenen mahkûmiyet hükmüne bağlı hukuki sonuçlar kişi üzerinde doğar
ve ceza infaz olunur.
(4) Bu madde hükümlerine göre cezanın infazının ertelenmesi hâlinde erteleme
süresince ceza zamanaşımı durur; kamu davasının açılmasının veya kovuşturmanın
ertelenmesi hâlinde, erteleme süresince dava zamanaşımı ve dava süreleri durur.
(5) Birinci fıkra kapsamına giren suçlardan dolayı hükmün açıklanmasının geri
bırakılması kararının verilmiş olması hâlinde dahi, bu madde hükümleri uygulanır.
(6) Birinci fıkra kapsamına giren suçlardan dolayı verilmiş mahkûmiyet hükmünün
infazının tamamlanmış olması hâlinde bu mahkûmiyet hükmüne bağlı yasaklanmış
hakların 25/5/2005 tarihli ve 5352 sayılı Adlî Sicil Kanununun 13/A maddesindeki
şartlar aranmaksızın geri verilmesine karar verilir.
(7) Bu madde hükümlerine göre verilen kamu davasının açılmasının,
kovuşturmanın veya cezanın infazının ertelenmesi kararları adlî sicilde bunlara
mahsus bir sisteme kaydedilir. Bu kayıtlar, ancak bir soruşturma veya kovuşturmayla
bağlantılı olarak Cumhuriyet savcısı, hâkim veya mahkeme tarafından istenmesi
hâlinde, bu maddede belirtilen amaç için kullanılabilir.
SAYI: 1
YARGITAY KARARLARI 141
(8) Bu madde hükümlerine göre kamu davasının açılmasının, kovuşturmanın veya
cezanın infazının ertelenmesi kararlarının verildiği hâllerde, bu suçlar 26/9/2004
tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun erteleme ve tekerrüre ilişkin hükümlerinin
uygulanmasında göz önünde bulundurulmaz.
Geç.2 YARGI HİZMETLERİNİN ETKİNLEŞTİRİLMESİ AMACIYLA BAZI KANUNLARDA
DEĞİŞİKLİK YAPILMASI VE BASIN YAYIN YOLUYLA İŞLENEN SUÇLARA İLİŞKİN DAVA
VE CEZALARIN ERTELENMESİ HAKKINDA KANUN
(1) Bu Kanunda yapılan değişiklikler karşısında; ilgili suçlardan dolayı açılan ve
temyiz aşamasında bulunan dava dosyalarından Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığında
bulunanlar, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca; Yargıtay ilgili dairesinde bulunan
dosyalar ise bu dairece, hükmü veren mahkemeye gönderilir.
(2) Abonelik esasına göre yararlanılabilen elektrik enerjisinin, suyun ve doğal gazın
sahibinin rızası olmaksızın ve tüketim miktarının belirlenmesini engelleyecek şekilde
tüketilmesi dolayısıyla bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarih itibarıyla hakkında hırsızlık
suçundan dolayı kovuşturma yapılan veya kesinleşmiş olup olmadığına bakılmaksızın
hakkında hüküm verilen kişinin, bu Kanun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren altı
ay içinde, zararı tamamen tazmin etmesi hâlinde, hakkında cezaya hükmolunmaz,
verilen ceza tüm sonuçlarıyla ortadan kalkar.
(3) Bu maddenin yürürlüğe girdiği tarih itibarıyla koşullu salıverilmelerine bir
yıldan az süre kalan ve açık ceza infaz kurumunda bulunan iyi hallî hükümlülerin
talepleri hâlinde, cezalarının koşullu salıverilme tarihine kadar olan kısmının
denetimli serbestlik tedbiri uygulanmak suretiyle infazına karar verilebilir.
(4) Ceza Muhakemesi Kanununun yürürlükten kaldırılan 250 nci maddesinin
birinci fıkrasına göre görevlendirilen mahkemelerde açılmış olan davalara, kesin
hükümle sonuçlandırılıncaya kadar bu mahkemelerce bakmaya devam olunur. Bu
davalarda, yetkisizlik veya görevsizlik kararı verilemez. 12/4/1991 tarihli ve 3713
sayılı Terörle Mücadele Kanununun 10 uncu maddesinin kovuşturmaya ilişkin
hükümleri bu davalarda da uygulanır.
(5) Ceza Muhakemesi Kanununun 251 inci maddesinin birinci fıkrasına göre
görevlendirilen Cumhuriyet savcıları yürütmekte oldukları soruşturmalara, Hâkimler
ve Savcılar Yüksek Kurulunca Terörle Mücadele Kanununun 10 uncu maddesi uyarınca
görevlendirilen Cumhuriyet savcıları göreve başlayıncaya kadar devam ederler.
(6) Terörle Mücadele Kanununun 10 uncu maddesi kapsamına giren suçlarla ilgili
olarak bu maddenin yürürlüğe girdiği tarih itibarıyla açılmış olan davalarda, sanığın
taşıdığı kamu görevlisi sıfatı dolayısıyla hakkında soruşturma yapılabilmesi için izin
veya karar alınması gerektiğinden bahisle durma veya düşme kararı verilemez.
(7) Mevzuatta Ceza Muhakemesi Kanununun 250 nci maddesinin birinci fıkrasına
göre kurulan ağır ceza mahkemelerine yapılmış olan atıflar, Terörle Mücadele
Kanununun 10 uncu maddesinin birinci fıkrasında belirtilen ağır ceza mahkemelerine
yapılmış sayılır.
142 LEGES Kamu Hukuku Dergisi
ŞUBAT 2013
3713/m.7 TERÖRLE MÜCADELE KANUNU
(Değişik madde : 29/06/2006 - 5532 S.K 6.Mad)
Cebir ve şiddet kullanılarak; baskı, korkutma, yıldırma, sindirme veya tehdit
yöntemleriyle, 1 inci maddede belirtilen amaçlara yönelik olarak suç işlemek üzere,
terör örgütü kuranlar, yönetenler ile bu örgüte üye olanlar Türk Ceza Kanununun 314
üncü maddesi hükümlerine göre cezalandırılır. Örgütün faaliyetini düzenleyenler de
örgütün yöneticisi olarak cezalandırılır.
Terör örgütünün propagandasını yapan kişi, bir yıldan beş yıla kadar hapis cezası
ile cezalandırılır. Bu suçun basın ve yayın yolu ile işlenmesi hâlinde, verilecek ceza
yarı oranında artırılır. Ayrıca, basın ve yayın organlarının suçun işlenişine iştirak
etmemiş olan sahipleri ve yayın sorumluları hakkında da bin günden onbin güne
kadar adlî para cezasına hükmolunur. Ancak, yayın sorumluları hakkında, bu cezanın
üst sınırı beşbin gündür. Aşağıdaki fiil ve davranışlar da bu fıkra hükümlerine göre
cezalandırılır:
a) Terör örgütünün propagandasına dönüştürülen toplantı ve gösteri
yürüyüşlerinde, kimliklerin gizlenmesi amacıyla yüzün tamamen veya kısmen
kapatılması.
b) Terör örgütünün üyesi veya destekçisi olduğunu belli edecek şekilde, örgüte ait
amblem ve işaretlerin taşınması, slogan atılması veya ses cihazları ile yayın yapılması
ya da terör örgütüne ait amblem ve işaretlerin üzerinde bulunduğu üniformanın
giyilmesi.
İkinci fıkrada belirtilen suçların; dernek, vakıf, siyasî parti, işçi ve meslek
kuruluşlarına veya bunların yan kuruluşlarına ait bina, lokal, büro veya eklentilerinde
veya öğretim kurumlarında veya öğrenci yurtlarında veya bunların eklentilerinde
işlenmesi halinde bu fıkradaki cezanın iki katı hükmolunur.
3713/m.13 TERÖRLE MÜCADELE KANUNU
(Değişik madde : 29/06/2006 - 5532 S.K 10.Mad)
Bu Kanun kapsamına giren suçlardan dolayı verilen hapis cezası, seçenek
yaptırımlara çevrilemez ve ertelenemez. Ancak, bu hüküm, onbeş yaşını
tamamlamamış çocuklarla ilgili olarak uygulanmaz.
SAYI: 1
YARGITAY KARARLARI 143
YARGITAY
11. CEZA DAİRESİ
Tarih: 2.11.2011
Esas: 2008/8277
Karar: 2011/21384
RESMİ EVRAKTA SAHTECİLİK
 HÜVİYET CÜZDANI VE NÜFUS TEZKERESİ PASAPORT
RUHSATNAME İLMÜHABER ŞAHADETNAME VE
BEYANNAMELERDE SAHTEKARLIK
 MAHKEMECE SUÇUN NİTELİĞİNDE HATA YAPILDIĞI
 FAZLA CEZA TAYİNİ

İlgili Kanun/Madde: 765/m. 81,342/1,350 5237/m. 204/1
DAVA : Gereği düşünüldü:
KARAR : Yapılan duruşmaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere,
mahkemenin soruşturma neticelerine uygun şekilde oluşan inanç ve takdirine,
incelenen dosya içeriğine göre sanık Z. A. müdafiyle sanıklar A. D. ve H. A.’in
yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddine,
Ancak:
1- ) Sanık Z. A.’in, yaşının küçük olması sebebiyle evlenebilmek için ablası
Handan A.’in kimlik bilgileriyle başvurarak aldığı, üzerinde kendi fotoğrafı
bulunan sahte nüfus cüzdanını kullanmak suretiyle sanık A. D. ile 31.12.2003
tarihinde evlenerek evlilik cüzdanı almaktan ibaret oluşa uygun olarak sübutu
kabul edilen sanıkların eylemlerinin suç tarihinde yürürlükte bulunan 765
Sayılı T.C.K.nun 342/1. ( 5237 Sayılı T.C.K.nun 204/1 ) maddesinde öngörülen
resmi belgede sahtecilik suçunu oluşturduğu gözetilmeden anılan Kanunun
350. maddesi uygulanarak yazılı şekilde eksik ceza tayini.
2- ) Kabul ve uygulamaya göre; tekerrür uygulamasında 765 Sayılı T.C.K.nun
81/3. maddesinin 3. fıkrası hükmünün gözetilmemesi sonucu sanık A. D.’a
fazla ceza tayini. Yasaya aykırı,
3- ) 5237 Sayılı T.C.K.nun 7/2. maddesi gözetilerek; hükümden sonra,
8.2.2008 gün ve 26781 Sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak aynı gün
yürürlüğe giren 5728 Sayılı Kanunun 562. maddesiyle değişik 5271 Sayılı
144 LEGES Kamu Hukuku Dergisi
ŞUBAT 2013
C.M.K.nun 231. maddesinin 5 ve 14. fıkraları gereğince sanık Z. A. hakkında
“hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilip verilmeyeceğinin
takdir ve değerlendirilmesinde zorunluluk bulunması.
SONUÇ : Bozmayı gerektirmiş, sanık Z. A. müdafiiyle sanıklar A. D.ve H.
A.’in temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün bu
sebeplerden dolayı 5320 Sayılı Kanunun 8/1. maddesi uyarınca uygulanması
gereken 1412 Sayılı C.M.U.K.nun 321. maddesi BOZULMASINA, kazanılmış
hakkın saklı tutulmasına, 02.11.2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
İLGİLİ MEVZUAT METİNLERİ
765/m. 81 TÜRK CEZA KANUNU (MÜLGA)
(Değişik madde: 11/06/1936 - 3038/1 md.)
Bir kimse beş seneden ziyade müddetle bir mahkumiyete uğradıktan sonra
cezasını çektiği veya ceza düştüğü tarihten itibaren on sene ve diğer cezalarda beş
sene içinde başka bir suç daha işlerse yeni suça verilecek ceza altıda bire kadar
artırılır.
Yeni suç evvelki mahkumiyete sebep olan suç cinsinden ise hükmedilecek ceza
altıda birden üçte bire kadar artırılır.
İkinci suç için tayin edilecek cezaya tekerrürden dolayı zammı lazımgelen miktar,
hiç bir suretle evvelki suç için hükmedilmiş olan cezaların en ağırından ziyade olarak
tayin olunamaz.
Evvelki veya sonraki suçlardan biri para cezası veya sürgün ve diğeri başka bir ceza
olduğu takdirde tekerrürden dolayı yapılacak zam miktarının tayininde 19 uncu veya
40 ıncı maddelerde yazılı nisbet kaideleri tatbik olunur.
765/m. 342/1 TÜRK CEZA KANUNU (MÜLGA)
(Değişik madde: 11/06/1936 - 3038/1 md.)
Bir kimse resmen memur olmadığı halde 339 uncu maddede gösterilen suretlerle
resmi bir varakada sahtekarlık yaparsa iki seneden sekiz seneye kadar ağır hapis
cezasile cezalandırılır.
Eğer vesika kanunen sahteliği isbat olunmadıkça muteber olan resmi evrak
kabilinden ise dört seneden on seneye kadar ağır hapis cezası hükmolunur.
Ve eğer sahtekarlık aslın vücudunu farzederek yahut sahih olan aslına mugayir
surette yazarak veyahut sahih bir sureti tahrif eyliyerek resmi bir varakanın sureti
üzerinde işlenmişse bir seneden üç seneye kadar ağır hapse mahkum olur.
Eğer mezkur varaka kanunen sahteliği isbat olunmadıkça muteber addolunan
evrak kabilinden ise verilecek ceza iki seneden beş seneye kadar ağır hapistir.
765/m. 350 TÜRK CEZA KANUNU (MÜLGA)
(Değişik madde: 11/06/1936 - 3038/1 md.)
1- Hüviyet cüzdanlarını nüfus tezkerelerini, pasaportları ve ruhsatnameleri taklid
SAYI: 1
YARGITAY KARARLARI 145
edenler veya bunların yazılarını değiştirenler;
2- Bu gibi sahih vesikaları kimlere ita kılınmış ise onlardan başkasına veya diğer bir
mekan ve zamanda verilmiş gibi göstermek maksadile değiştirenler yahut bunların
sıhhat ve itibarı için lazımgelen tasdik muamelesini ve matlüb olan şartlarını sahte
olarak ifa kılınmış gibi gösterenler;
3 - Böyle taklid edilmiş veya değiştirilmiş nüfus tezkere ve hüviyet cüzdanı ve
pasaport ve ruhsatnameleri kullanan ve kullanmak maksadile başkalarına teslim ve
ita eyliyenler;
(Değişik cümle: 21/01/1983 - 2787/12 md.) Bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası
ile cezalandırılırlar.
5237/m. 204/1 TÜRK CEZA KANUNU
(1) Bir resmi belgeyi sahte olarak düzenleyen, gerçek bir resmi belgeyi başkalarını
aldatacak şekilde değiştiren veya sahte resmi belgeyi kullanan kişi, iki yıldan beş yıla
kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
146 LEGES Kamu Hukuku Dergisi
ŞUBAT 2013
YARGITAY
12. CEZA DAİRESİ
Tarih: 11.4.2012
Esas: 2011/20872
Karar: 2011/20872
EVLİLİK RESİMLERİNİN FOTOĞRAFÇILIK YAPAN SANIKÇA
YAYINLANDIĞI
 FOTOĞRAFLARIN İŞYERİNİN VİTRİNİNDE BULUNDURULMASI
 ÖZEL HAYATIN GİZLİLİĞİNİ İHLAL SUÇU
 KİŞİLİK HAKKININ İHLALİ

İlgili Kanun/Madde: 2709/m.20 5237/m.134
DAVA : Sanığın özel hayatın gizliliğini ihlal suçundan beraatına ilişkin
hüküm katılanlar vekili tarafından temyiz edilmekle, dosya incelenerek gereği
düşünüldü:
KARAR : 5237 sayılı TCK’nın 134. maddesinde yer alan Özel Hayatın
Gizliliğini İhlal suçu: Kişinin gizli ( sır sayılabilen ) yaşam alanına girerek veya
başka bir yöntemle başkaları tarafından görülmesi ve bilinmesi mümkün
olmayan bir yaşam olayının veya biçiminin tespit edilmesi ve kaydedilmesine
ilişkin olarak nitelendirilebilen olaylar ve eylemler, buna bağlı olarak getirilen
bir cezalandırma biçimidir.
Özel Hayatın Gizliliği Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 8. maddesinde
“Herkes özel ve aile hayatına, konutuna ve haberleşmesine saygı gösterilmesi
hakkına sahiptir” hükmü ile ve,
T.C. Anayasasının 20 maddesi ile de: Özel Hayatın Gizliliği ve Korunması”
başlığı altında “Herkes özel hayatına ve aile hayatına saygı gösterilmesini
isteme hakkına sahiptir, özel hayatın ve aile hayatının gizliliğine dokunulmaz”
hükümlerine yer verilmek suretiyle koruma altına alınmıştır.
Doktrinde, özel hayatın gizliliği ve korunması hakkı, “Bireylerin kendi
kişiliklerini geliştirmek, manevi değerlerine güvence sağlamak için başkaları
tarafından bilinmesini istemediği hususlarının oluşturduğu ve bu nedenle
de korunması hukuken gerekli görülen hayat alanı üzerindeki temel şahsiyet
hakkı olarak tanımlanmaktadır.
SAYI: 1
YARGITAY KARARLARI 147
Madde gerekçesine, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine ve T.C. Anayasasına
göre gizliliği ihlal edilen ve korunması gereken alan kişinin “özel” yaşam alanı
olmalıdır.
Buradaki özel yaşam, kişinin cinsel hayatına, ailevi hayatına, ruhsal
ve bedensel sağlık durumuna ilişkin “sır” ve “mahrem” şeklinde
nitelendirilebilecek hususları içermelidir.
Tüm bu açıklamalar ışığı altında:
Fotoğrafçılık yapan sanığın, katılanlarca çektirilen, katılanların evlilik
resimlerinden bir kısmını, katılanların bilgisi ve rızası dışında, iş yerinin
vitrininde ve internet sitesinde, reklam amacı ile bulundurduğu olayda,
kişilik haklarından olan kişinin fotoğrafının rızaya aykırı olarak vitrinde
bulundurulmasının kişilik hakkının ihlali olabileceği, böylece sanığın söz
konusu eyleminin özel hukuk yaptırımlarını gerektirebileceği, ancak söz
konusu kişilik hakkının ihlalinin, özel hayatın ihlali suçunu oluşturmaya
yetmeyeceği, zira olayda sanığa çektirilen fotoğrafların içeriğinin özel hayat
kapsamında değerlendirilebilecek, başkalarının görmesini ve bilmesini
istemeyecekleri özel yaşam alanlarına dair görüntüler olmadıkları, bu itibarla
atılı suçun yasal unsurlarının oluşmadığının anlaşılması karşısında;
SONUÇ : Yapılan yargılama sonunda, sanığa yüklenen suçun yasal
unsurlarının olayda bulunmadığı, gerekçeleri gösterilerek mahkemece kabul
ve takdir kılınmış olduğu, katılanlar vekilinin bir sebebe dayanmaksızın yaptığı
ve yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddine, hükmün isteme uygun
olarak ONANMASINA, 11.04.2012 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.
KARŞI OY :
5237 sayılı TCK’nın kabulüne kadar yasalarımızda kişinin özel hayatının
korunmasına yönelik düzenlemeler dağınık vaziyette bulunmakta ise de ilk ve
özel düzenleme 5237 sayılı TCK ile getirilmiştir.
5237 sayılı TCK’nın 134. madde başlığı özel hayatın gizliliğini ihlal suçudur.
Anayasamızda ve Avrupa insan hakları sözleşmesinde de aynı düzenleme yer
almaktadır.
İnsan hayatının üç farklı alanı bulunmaktadır. Kimsenin bilmesini istemediği
gizli sır alanı, özel hayat alanı, üçüncüsü ise kamunun içinde geçirdiği genel
alanıdır. Kişinin gizli sır alanı, ancak kendisi açıklayınca bilinebilecek bunun
dışında hiçbir şekilde araştırılamayan ve bilinemeyen alandır. Özel hayatı ise
yakın çevresince bilinebilen hayat bölümüdür. Yasayla koruma altına alınan
sır alanını da kapsar şekilde kişinin özel hayatıdır. Kaldı ki 134. maddenin
madde başlığı özel hayatın gizliliğini ihlal olup, kişinin gizli-sır alanının hayatının gizliliğinin ihlali değildir. Yasanın koruma amacının dar kapsamlı
olmadığı madde başlığından dahi anlaşılmaktadır. Teknolojinin – iletişimin
ve ulaşımın gelişmesi insanı fiziksel olarak, ihtiyaçlarını giderme konusunda
148 LEGES Kamu Hukuku Dergisi
ŞUBAT 2013
rahatlatmakta ise de ruh dünyasıyla ilgili kısıtlamalar getirmekte, kişinin
özgürlüğünü elinden alma tehdidi taşımaktadır. Kameralar, dinleme cihazları
ve özel görevli kişiler vasıtasıyla insan kuşatılmış vaziyettedir. Muhatapları,
insana rahatına karşı özgürlüğün dayatmasını yapamamalıdır. İnsanın
kişiliğini geliştirmesi, inanışlarının korunduğu duygusunu yaşaması, ailesinin
tehdit altında olmadığı inancını taşıması isteniyorsa insanın özeli mutlak
olarak korunmalıdır. Kişinin cinsel hayatı, yaşam tarzı, konutu, fotoğrafları,
açıklamadığı anıları özel hayatıdır. Bu açıklamalardan sonra çözüme muhtaç
olan ihtilaf, kişinin eşiyle birlikte profesyonel bir fotoğrafçıda çektirdiği ve
düğün boyunca gündemde kalacak, daha sonra albüme kaldırılacak eş ve dost
eski arkadaşlarla zaman zaman açılıp bakılacak yine düğünde “özel” davetliler
tarafından görülebilecek olan fotoğrafları reklama ve ticarete konu edilmek
suretiyle ifşasıdır. Böyle bir faaliyet ancak kişinin rızası ve korunan değerinin
önemi dikkate alındığında yazılı sözleşme ile olabilmelidir. Kişi fotoğrafını
sokakta, rastgele birine değil bu işi meslek edinmiş iş yeri sahibi sanığa
çektirmiştir. Bunu yaparken güven duygusuyla hareket etmektedir. Çektirdiği
fotoğrafların kendisine özel olduğunu düşünmektedir. Sadece fotoğrafçının
gördüğünü ve sonrada sadece paylaştıkları tarafından görüleceği rahatlığıyla
fotoğrafları çektirmektedir. Dolayısıyla sanık fotoğrafçının çektiği fotoğrafları
kişiye teslim dışında hiçbir müdahalesi doğru ve haklı kabul edilemez. Bu
eylem olsa olsa tazminata konu olabilir demek, para ödemeyi göze alan ve para
sorunu olmayan kişilere imtiyaz tanıma olacak ve bu kişilerin muhataplarını
korumasız bırakacaktır.
Kişinin korunmaya muhtaç hayat alanını, “sonra ortaya çıktığında utanacağı
eylem ve tavırları” olarak düşünmek koruma alanını oldukça daraltacak,
koruma getiren kanunun amacına uygun olmayacaktır.
Kısaca olayımızla ilgili belirtmek gerekirse, kişinin düğün fotoğrafları özel
hayatı kapsamındadır. Ceza hukukunca korunmaya değer görülüp suçun
oluştuğu kabul edilerek sanığın cezalandırılması gerekmektedir, düşüncesiyle
Sayın çoğunluğun onama görüşüne katılmamaktayım. Yerel mahkemenin
beraat hükmünün bozulması görüşündeyim.
İLGİLİ MEVZUAT METİNLERİ
2709/m.20 1982 ANAYASASI
Herkes, özel hayatına ve aile hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkına sahiptir.
Özel hayatın ve aile hayatının gizliliğine dokunulamaz. (Mülga cümle: 03/10/2001 4709 S.K./5. md.)
(Mülga fıkra: 03/10/2001 - 4709 S.K./5. md.) Milli güvenlik, kamu düzeni, suç
işlenmesinin önlenmesi, genel sağlık ve genel ahlakın korunması veya başkalarının
SAYI: 1
YARGITAY KARARLARI 149
hak ve özgürlüklerinin korunması sebeplerinden biri veya birkaçına bağlı olarak,
usulüne göre verilmiş hakim kararı olmadıkça; yine bu sebeplere bağlı olarak
gecikmesinde sakınca bulunan hallerde de kanunla yetkili kılınmış merciin yazılı
emri bulunmadıkça; kimsenin üstü, özel kağıtları ve eşyası aranamaz ve bunlara
el konulamaz. Yetkili merciin kararı yirmidört saat içinde görevli hakimin onayına
sunulur. Hakim, kararını el koymadan itibaren kırksekiz saat içinde açıklar; aksi halde,
el koyma kendiliğinden kalkar.
5237/m.134 TÜRK CEZA KANUNU
(1) Kişilerin özel hayatının gizliliğini ihlal eden kimse, altı aydan iki yıla kadar hapis
veya adlî para cezası ile cezalandırılır. Gizliliğin görüntü veya seslerin kayda alınması
suretiyle ihlal edilmesi halinde, cezanın alt sınırı bir yıldan az olamaz.
(2) Kişilerin özel hayatına ilişkin görüntü veya sesleri ifşa eden kimse, bir yıldan üç
yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Fiilin basın ve yayın yoluyla işlenmesi halinde,
ceza yarı oranında artırılır.
150 LEGES Kamu Hukuku Dergisi
ŞUBAT 2013
YARGITAY
13. CEZA DAİRESİ
Tarih: 2.5.2012
Esas: 2012/1771
Karar: 2012/10095
MÜKERRİRLERE ÖZGÜ İNFAZ REJİMİ
 ADLİ PARA CEZASI
 HIRSIZLIK SUÇUNDAN HAKKINDA PARA CEZASINA
HÜKMEDİLEN SANIĞIN CEZASININ MÜKERRİRLERE
ÖZGÜ İNFAZ REJİMİNE GÖRE ÇEKTİRİLMESİNE KARAR
VERİLEMEYECEĞİNİN GÖZETİLECEĞİ

İlgili Kanun/Madde: 5237/m.58, 141 5275/m.108
DAVA : Hırsızlık suçundan sanık M.G.’nin, 5237 Sayılı Türk Ceza Kanunu’nun
141/1, 168/1, 62, 50/1-a, 52/2. maddeleri uyarınca 2.000,00 yeni Türk lirası
adlî para cezasıyla cezalandırılmasına, Bartın Sulh Ceza Mahkemesi’nin
2005/192-111 Sayılı ilâmı tekerrüre esas teşkil ettiğinden sanığın cezasının
aynı Kanun’un 58. maddesi gereğince mükerrirlere özgü infaz rejimine
göre çektirilmesine ve cezanın infazından sonra denetimli serbestlik tedbiri
uygulanmasına dair Bartın Asliye Ceza Mahkemesi’nin 16.5.2007 tarihli ve
2007/201-343 Sayılı kararına karşı Adalet Bakanlığının 10.10.2011 tarih ve
2011/12589/51756 Sayılı Kanun Yararına bozma isteminde bulunulduğundan
bu işe ait dava dosyasının Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 3.1.2012 tarih
ve 2011/366308 Sayılı ihbarnamesiyle dairemize gönderilmekle incelendi.
Mezkur ihbarnamede:
5237 Sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 58/6. maddesine göre, tekerrür hâlinde
hükmolunan cezanın, mükerirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesi ve
aynı maddenin 8. fıkrasında yer alan mükerrirlerin mahkûm olduğu cezanın
infazıyla denetimli serbestlik tedbirinin uygulanmasının, kanunda gösterilen
şekilde yapılması gerektiği biçimindeki düzenlemeler doğrultusunda, 5275
Sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin infazı Hakkında Kanun’un 108/1-c
maddesinde, tekerrür hâlinde islenen suçtan dolayı mahkûm olunan süreli
SAYI: 1
YARGITAY KARARLARI 151
hapis cezasının dörtte üçünün infaz kurumunda iyi hâili olarak çekilmesi
durumunda, şartla salıverilmeden yararlanılabileceği ve ancak aynı maddenin
2. fıkrasına göre, tekerrür sebebiyle şartla salıverme süresine eklenecek
miktarın, tekerrüre esas alman cezanın en ağırından fazla olamayacağına
dair hükümler içerdiği nazara alındığında, mükerrirlere özgü infaz rejiminin
uygulanabilmesi için hapis cezasına hükmedilmesi gerektiği cihetle, hakkında
para cezasına hükmedilen sanığın cezasının mükerrirlere özgü infaz rejimine
göre çektirilmesine karar verilmesinde isabet görülmediğinden 5271 Sayılı
C.M.K.nın 309. maddesi gereğince anılan kararın bozulması lüzumunun ihbar
olunduğu anlaşılmış olmakla,
Gereği düşünüldü:
KARAR : “Kanun Yararına bozma istemine dayanan Yargıtay Cumhuriyet
Başsavcılığının ihbar yazısı” incelenen dosya içeriğine göre yerinde
görüldüğünden kabulü ile;
SONUÇ : Hırsızlık suçundan hükümlü M.G. hakkında Bartın Asliye Ceza
Mahkemesince verilip kesinleşen 16.5.2007 gün ve 2007/201-343 E K.
sayılı kararın 5271 Sayılı C.M.K.nın 309. maddesi uyarınca BOZULMASINA,
aynı Kanunun 309/4-d maddesi gözetilerek ceza dairesince doğrudan
hüküm kurulacağı anlaşıldığından; anılan karardan 5237 Sayılı T.C.K.nın 58.
maddesinin uygulanmasına dair bölümün çıkarılmasına, hükümdeki diğer
bölümlerin aynen muhafazasına, 02.05.2012 tarihinde oybirliğiyle karar
verildi.
İLGİLİ MEVZUAT METİNLERİ
5237/m.58 TÜRK CEZA KANUNU
(1) Önceden işlenen suçtan dolayı verilen hüküm kesinleştikten sonra yeni bir
suçun işlenmesi halinde, tekerrür hükümleri uygulanır. Bunun için cezanın infaz
edilmiş olması gerekmez.
(2) Tekerrür hükümleri, önceden işlenen suçtan dolayı;
a) Beş yıldan fazla süreyle hapis cezasına mahkûmiyet halinde, bu cezanın infaz
edildiği tarihten itibaren beş yıl,
b) Beş yıl veya daha az süreli hapis ya da adlî para cezasına mahkûmiyet halinde,
bu cezanın infaz edildiği tarihten itibaren üç yıl,
Geçtikten sonra işlenen suçlar dolayısıyla uygulanmaz.
(3) Tekerrür halinde, sonraki suça ilişkin kanun maddesinde seçimlik olarak hapis
cezası ile adlî para cezası öngörülmüşse, hapis cezasına hükmolunur.
(4) Kasıtlı suçlarla taksirli suçlar ve sırf askerî suçlarla diğer suçlar arasında tekerrür
hükümleri uygulanmaz. Kasten öldürme, kasten yaralama, yağma, dolandırıcılık,
uyuşturucu veya uyarıcı madde imal ve ticareti ile parada veya kıymetli damgada
152 LEGES Kamu Hukuku Dergisi
ŞUBAT 2013
sahtecilik suçları hariç olmak üzere; yabancı ülke mahkemelerinden verilen hükümler
tekerrüre esas olmaz.
(5) Fiili işlediği sırada onsekiz yaşını doldurmamış olan kişilerin işlediği suçlar
dolayısıyla tekerrür hükümleri uygulanmaz.
(6) Tekerrür halinde hükmolunan ceza, mükerrirlere özgü infaz rejimine göre
çektirilir. Ayrıca, mükerrir hakkında cezanın infazından sonra denetimli serbestlik
tedbiri uygulanır.
(7) Mahkûmiyet kararında, hükümlü hakkında mükerrirlere özgü infaz rejiminin
ve cezanın infazından sonra denetimli serbestlik tedbirinin uygulanacağı belirtilir.
(8) Mükerrirlerin mahkûm olduğu cezanın infazı ile denetimli serbestlik tedbirinin
uygulanması, kanunda gösterilen şekilde yapılır.
(9) Mükerrirlere özgü infaz rejiminin ve cezanın infazından sonra denetimli
serbestlik tedbirinin, itiyadi suçlu, suçu meslek edinen kişi veya örgüt mensubu suçlu
hakkında da uygulanmasına hükmedilir.
5237/m.141 TÜRK CEZA KANUNU
(1) Zilyedinin rızası olmadan başkasına ait taşınır bir malı, kendisine veya
başkasına bir yarar sağlamak maksadıyla bulunduğu yerden alan kimseye bir yıldan
üç yıla kadar hapis cezası verilir.
(2) Ekonomik bir değer taşıyan her türlü enerji de, taşınır mal sayılır.
5275/m.108 CEZA VE GÜVENLİK TEDBİRLERİNİN İNFAZI HAKKINDA KANUN
(1) Tekerrür hâlinde işlenen suçtan dolayı mahkûm olunan;
a) Ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasının otuzdokuz yılının,
b) Müebbet hapis cezasının otuzüç yılının,
c) Süreli hapis cezasının dörtte üçünün,
İnfaz kurumunda iyi hâlli olarak çekilmesi durumunda, koşullu salıverilmeden
yararlanılabilir.
(2) Tekerrür nedeniyle koşullu salıverme süresine eklenecek miktar, tekerrüre
esas alınan cezanın en ağırından fazla olamaz.
(3) İkinci defa tekerrür hükümlerinin uygulanması durumunda, hükümlü koşullu
salıverilmez.
(4) Hâkim, mükerrir hakkında cezanın infazının tamamlanmasından sonra
başlamak ve bir yıldan az olmamak üzere denetim süresi belirler.
(5) Tekerrür dolayısıyla belirlenen denetim süresinde, koşullu salıverilmeye ilişkin
hükümler uygulanır.
(6) Hâkim, mükerrir hakkında denetim süresinin uzatılmasına karar verebilir.
Denetim süresi en fazla beş yıla kadar uzatılabilir.
SAYI: 1
YARGITAY KARARLARI 153
YARGITAY
14. CEZA DAİRESİ
Tarih: 16.5.2012
Esas: 2012/1813
Karar: 2012/5523
ŞÜPHENİN SANIK YARARINA DEĞERLENDİRİLMESİ
 ÇOCUĞUN BASİT CİNSEL İSTİSMARI
 SANIĞIN BOŞANMA DAVASINA İLİŞKİN TEBLİGATININ
TEBLİĞİNDEN SONRAKİ GÜN KATILANIN SUÇ İHBARINDA
BULUNMASI
 SANIĞIN BOŞANMA DİLEKÇESİNİN KATILANA TEBLİĞ
EDİLDİĞİ GÜNÜN ERTESİ GÜNÜ KATILANIN SUÇ İHBARINDA
BULUNDUĞU SANIĞIN BERAATINA KARAR VERİLECEĞİ

İlgili Kanun/Madde: 5237/m.103
DAVA : Beden veya ruh sağlığını bozacak şekilde çocuğun basit cinsel
istismarı suçundan sanık E. Ç.’nin yapılan yargılaması sonunda; atılı suçtan
mahkumiyetine dair Üsküdar 3. Ağır Ceza Mahkemesinden verilen 15.03.2011
gün ve 2009/71 Esas, 2011/80 Karar sayılı re’sen temyize tabi hükmün
süresi içinde Yargıtayca incelenmesi sanık müdafii tarafından istenilmesi
ve incelemenin de duruşmalı olarak yapılmasının talep edilmesi üzerine
dava evrakı Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığından tebliğnameyle Daireye
gönderilmekle 09.05.2012 Çarşamba günü saat 13.30’a duruşma günü tayin
olunarak sanık müdafiine çağrı kağıdı gönderilmişti.
Belli günde Hakimler Kurulu duruşma salonunda toplanarak Yargıtay
Cumhuriyet Savcılarından Mehmet Özkılıç hazır olduğu halde oturum açıldı.
Yapılan tebligat üzerine sanık E. Ç. adına gelen zorunlu müdafii huzura
alınarak duruşmaya başlanıldı.
Duruşma isteğinin süresinde ve yerinde olduğu anlaşıldıktan sonra uygun
görülen talep ve mütalaa dairesinde sanık hakkında duruşmalı inceleme
yapılmasına oybirliğiyle karar verilerek tefhim olunduktan sonra işin
açıklanmasına dair raportör üye tarafından düzenlenen rapor okundu.
154 LEGES Kamu Hukuku Dergisi
ŞUBAT 2013
Raportör üye rapora ilave edecek bir cihet bulunmadığını bildirdi.
Sanık müdafii temyiz layihasını açıklayarak savunmada bulunup müvekkili
hakkındaki hükmün bozulmasını istedi. Yargıtay Cumhuriyet Savcısı
tebliğname içeriğini tekrar etti.
Son sözü sorulan sanık müdafii savunmasına ilave edecek bir cihet
bulunmadığını bildirmekle dosya incelenerek karar verilip tefhim olunmak
üzere duruşmanın 23.05.2012 Çarşamba saat 13.30’a bırakılmasına
oybirliğiyle karar verildi. Belli günde oturum açıldı. Dava evrakı incelenip
gereği düşünülmüş olduğundan aşağıda yazılı karar ittihaz olundu:
KARAR : Sanığın, mağdurenin annesi olan katılan S. hakkında 12.11.2008
tarihli dilekçeyle boşanma davası açtıktan sonra, katılan S.’ın şikayet
dilekçesinden anlaşılacağı üzere boşanma dilekçesinin katılan S.’a tebliğinin
ertesi günü olan 19.12.2008 tarihinde katılan S. tarafından Cumhuriyet
Savcılığına şikayet dilekçesi vermesi, mağdurenin olayı öğretmenine
anlatmasının da yine boşanma dilekçesinin katılan S.’a tebliğ tarihi
olan 18.12.2008 tarihi olması, olay tarihinden iki aya yakın süre sonra
şikayetin gerçekleşmesi, mağdure ve mağdurenin kardeşi olan tanık A.’nun
beyanlarında kısmi çelişki bulunması, mağdurenin, sanığın annesiyle
kendisinin ortasına yattığına dair beyanının hayatın olağan akışına aykırı
olması, sanığın olay tarihinden önce evden ayrıldığına dair savunmasını
destekler nitelikteki savunma tanığı İ. T.’ın beyanları, dosyaya sunulan
12.09.2008 tarihli kira kontratı sanık tarafından boşanma davası açılması
için verilen vekaletnamenin tarihinin 24.09.2008 olması, katılan tanığı A.
Ö.’ün sanığın iki üç ay önce evden ayrıldığına dair 19.12.2008 tarihli beyanı
ve sanığın üzerine atılı suçlamayı işlemediğine dair aşamalarda değişmeyen
savunması ve tüm dosya içeriğinden; sanığın üzerine atılı suçu işlediğine dair
her türlü şüpheden uzak, kesin ve inandırıcı delil bulunmadığı ve şüphenin
sanık lehine değerlendirileceği evrensel ilkesi gözetilerek sanığın beraatı
yerine mahkumiyetine karar verilmesi,
SONUÇ : Kanuna aykırı, sanık müdafiin temyiz itirazları bu itibarla yerinde
görülmüş olduğundan re’sen temyize tabi hükmün 5320 Sayılı Kanunun 8/1.
maddesi gözetilerek C.M.U.K.nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA,
bozma sebebine göre sanık E. Ç.’nin tahliyesine, başka suçtan tutuklu veya
hükümlü olmadığı takdirde derhal salıverilmesi için mahalline en seri biçimde
bildirilmesi için ilgili yerlere müzekkere yazılmasına, 16.05.2012 tarihinde
oybirliğiyle karar verildi.
SAYI: 1
YARGITAY KARARLARI 155
İLGİLİ MEVZUAT METİNLERİ
5237/m.103 TÜRK CEZA KANUNU
(1) Çocuğu cinsel yönden istismar eden kişi, üç yıldan sekiz yıla kadar hapis cezası
ile cezalandırılır. Cinsel istismar deyiminden;
a) Onbeş yaşını tamamlamamış veya tamamlamış olmakla birlikte fiilin
hukuki anlam ve sonuçlarını algılama yeteneği gelişmemiş olan çocuklara karşı
gerçekleştirilen her türlü cinsel davranış,
b) Diğer çocuklara karşı sadece cebir, tehdit, hile veya iradeyi etkileyen başka bir
nedene dayalı olarak gerçekleştirilen cinsel davranışlar,
Anlaşılır.
(2) Cinsel istismarın vücuda organ veya sair bir cisim sokulması suretiyle
gerçekleştirilmesi durumunda, sekiz yıldan onbeş yıla kadar hapis cezasına
hükmolunur.
(3) (Değişik Üçüncü Fıkra: 29/06/2005-5377/12 md.) Cinsel istismarın üstsoy,
ikinci veya üçüncü derecede kan hısmı, üvey baba, evlat edinen, vasi, eğitici, öğretici,
bakıcı, sağlık hizmeti veren veya koruma ve gözetim yükümlülüğü bulunan diğer
kişiler tarafından ya da hizmet ilişkisinin sağladığı nüfuz kötüye kullanılmak suretiyle
veya birden fazla kişi tarafından birlikte gerçekleştirilmesi hâlinde, yukarıdaki
fıkralara göre verilecek ceza yarı oranında artırılır.
(4) Cinsel istismarın, birinci fıkranın (a) bendindeki çocuklara karşı cebir veya
tehdit kullanmak suretiyle gerçekleştirilmesi halinde, yukarıdaki fıkralara göre
verilecek ceza yarı oranında artırılır.
(5) Cinsel istismar için başvurulan cebir ve şiddetin kasten yaralama suçunun ağır
neticelerine neden olması halinde, ayrıca kasten yaralama suçuna ilişkin hükümler
uygulanır.
(6) Suçun sonucunda mağdurun beden veya ruh sağlığının bozulması halinde,
onbeş yıldan az olmamak üzere hapis cezasına hükmolunur.
(7) Suçun mağdurun bitkisel hayata girmesine veya ölümüne neden olması
durumunda, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına hükmolunur.
156 LEGES Kamu Hukuku Dergisi
ŞUBAT 2013
YARGITAY
15. CEZA DAİRESİ
Tarih: 19.6.2012
Esas: 2012/5464
Karar: 2012/39505
TAHLİYE SIRASINDA EVİN MÜTEMMİM CÜZLERİNİ DE
SÖKEREK GÖTÜRMEK
 MALA ZARAR VERME
 HIRSIZLIK
 EYLEMİN MALA ZARAR VERME DEĞİL HIRSIZLIK SUÇUNU
OLUŞTURACAĞI

İlgili Kanun/Madde: 5237/m.141, 151
DAVA : Dosya incelenerek gereği düşünüldü:
KARAR : Mala zarar verme suçu, başkasının mülkiyetinde bulunan taşınır
veya taşınmaz malın kısmen veya tamamen yıkılması, tahrip edilmesi, yok
edilmesi, bozulması, kullanılmaz hale getirilmesi veya kirletilmesiyle oluşur.
Zilyedinin rızası olmadan başkasına ait taşınır bir malı, kendisine veya
bir başkasına yarar sağlamak maksadıyla bulunduğu yerden almak, hırsızlık
suçunun temel şeklidir. Taşınır malın alınmasının suç oluşturabilmesi için,
zilyedinin rızasının bulunmaması gerekir.
Sanığın kasten işlemiş olduğu suçtan dolayı hapis cezasına mahkumiyetinin
kanuni sonucu olarak, hakkında 5237 Sayılı T.C.K.nun 53. maddesinde
belirtilen hak yoksunluklarının uygulanması gerektiğinin gözetilmemesi infaz
sırasında dikkate alınabileceğinden bozma sebebi yapılmamıştır.
Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere,
mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve
takdirine, incelenen dosya kapsamına göre, sanığın yerinde görülmeyen sair
temyiz itirazlarının reddine,
Ancak;
Katılanın, sanığın oğlunun borcu sebebiyle icra müdürlüğünün açtığı
ihale yoluyla satın aldığı evde oturan sanığa, evi 6 ay içerisinde boşaltması
SAYI: 1
YARGITAY KARARLARI 157
hususunda katılan tarafından noterden ihtarname gönderildiği, sanığın evi
boşaltırken bahçe kapıları, bina giriş ve oda kapılarıyla kömürlüğün kapı ve
penceresini sökerek götürdüğünün anlaşılması karşısında, zilyedin rızası
dışında evin mütemmim cüzlerini götürmekten ibaret eylemin hırsızlık
suçunu oluşturduğu gözetilmeksizin, yazılı şekilde mala zarar verme suçundan
mahkumiyetine karar verilmesi,
SONUÇ : Bozmayı gerektirmiş, sanığın temyiz itirazları bu sebeple yerinde
görülmüş olduğundan, hükmün 5320 Sayılı Kanunun 8/1. maddesi gereğince
uygulanması gereken 1412 Sayılı C.M.U.K. nun 321. maddesi uyarınca
BOZULMASINA, temyiz harcının istenmesi halinde iadesine, 19.06.2012
tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
İLGİLİ MEVZUAT METİNLERİ
5237/m.141 TÜRK CEZA KANUNU
(1) Zilyedinin rızası olmadan başkasına ait taşınır bir malı, kendisine veya
başkasına bir yarar sağlamak maksadıyla bulunduğu yerden alan kimseye bir yıldan
üç yıla kadar hapis cezası verilir.
(2) Ekonomik bir değer taşıyan her türlü enerji de, taşınır mal sayılır.
5237/m.151 TÜRK CEZA KANUNU
(1) Başkasının taşınır veya taşınmaz malını kısmen veya tamamen yıkan, tahrip
eden, yok eden, bozan, kullanılamaz hale getiren veya kirleten kişi, mağdurun
şikayeti üzerine, dört aydan üç yıla kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır.
(2) Haklı bir neden olmaksızın, sahipli hayvanı öldüren, işe yaramayacak hale
getiren veya değerinin azalmasına neden olan kişi hakkında yukarıdaki fıkra hükmü
uygulanır.
SAYI: 1
DANIŞTAY KARARLARI 161
DANIŞTAY
2. DAİRE
Tarih: 5.11.2012
Esas: 2011/3032
Karar: 2012/6681
UZMAN ÖĞRETMEN ÜNVANI
 ÖĞRETMENLİK KARİYER BASAMAKLARINDA YÜKSELME
SINAVI
 YÜKSEK LİSANS EĞİTİMİ

İlgili Kanun/Madde: 1739/m. 43
İstemin Özeti: Konya 2. İdare Mahkemesi’nin 30.11.2010 günlü,
E:2010/1037, K:2010/1318 sayılı kararının dilekçelerde yazılı nedenlerle
temyizen incelenerek bozulması istemlerinden ibarettir.
Cevabın Özeti : Cevap verilmemiştir.
Danıştay Tetkik Hakimi Düşüncesi : Eksik incelemeye dayalı İdare
Mahkemesi kararının bozulması gerektiği düşünülmektedir.
Danıştay Savcısı Düşüncesi : İdare ve vergi mahkemelerince verilen
kararların temyizen incelenerek bozulabilmesi için, 2577 sayılı İdari Yargılama
Usulü Kanununun 49. maddesinin birinci fıkrasında belirtilen nedenlerin
bulunması gerekmektedir.
Temyiz dilekçelerinde öne sürülen hususlar, söz konusu maddede yazılı
nedenlerden hiçbirisine uymadığından, istemlerin reddi ile temyiz edilen
Mahkeme kararının onanmasının uygun olacağı düşünülmektedir.
TÜRK MİLLETİ ADINA
Hüküm veren Danıştay İkinci Dairesi’nce işin gereği düşünüldü:
KARAR : Dava, öğretmen olarak görev yapan ve yüksek lisans öğrenimi
nedeniyle Kariyer Basamaklarında Yükselme Sınavı’ndan muaf olan davacının,
Anayasa Mahkemesi’nin 21.05.2008 günlü, E:2004/83, K:2008/107 sayılı
kararından bahisle uzman öğretmen unvanı verilmesi istemiyle yaptığı
başvurusunun reddine ilişkin işlemin iptali istemiyle açılmıştır.
Konya 2. İdare Mahkemesi’nin 30.11.2010 günlü, E:2010/1037,
K:2010/1318 sayılı kararıyla; Anayasa Mahkemesi’nce, 5204 sayılı Milli Eğitim
162 LEGES Kamu Hukuku Dergisi
ŞUBAT 2013
Temel Kanunu ve Devlet Memurları Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin
Kanun’un 1. maddesiyle, 1739 sayılı Milli Eğitim Temel Kanunu’nun 43.
maddesinin sonuna eklenen 2. fıkrada yer alan hizmet içi eğitim ibaresinin,
Yönetmelikle düzenlenecek hususların sayıldığı 6. fıkranın, toplam serbest
öğretmen kadrosu içinde, uzman öğretmenlik kontenjan oranının %20,
başöğretmenlik kontenjan oranının %10 ile sınırlanmasına ilişkin 7. fıkranın
iptal edildiği göz önünde bulundurulduğunda, yasal dayanağının kalmadığı
anlaşılan davacı hakkında tesis edilen işlemde hukuka uyarlık bulunmadığı
gerekçesiyle dava konusu işlem iptal edilmiştir.
Davalı idareler; dava konusu işlemde hukuka aykırılık bulunmadığını öne
sürerek İdare Mahkemesi kararının bozulmasını istemektedirler.
1739 sayılı Milli Eğitim Temel Kanunu’nun 43. maddesine 5204 sayılı
Kanunla eklenen ek 5. fıkrası: “Alanında ya da eğitim bilimleri alanında tezli
yüksek lisans öğrenimini tamamlamış öğretmenlerden uzman öğretmenlik,
doktora öğrenimini tamamlamış öğretmenlerden ise başöğretmenlik için sınav
şartı aranmaz. Bu durumda olan öğretmenler kıdem, etkinlikler ( bilimsel,
kültürel, sanatsal ve sportif çalışmalar ) ve sicil ( iş başarımı ) ölçütlerine göre
değerlendirilir.” hükmünü taşımaktadır. Anılan maddenin ilk metninde yer
alan “hizmet içi eğitim” ibaresi Anayasa Mahkemesi’nin 21.05.2008 günlü,
E:2004/83, K:2008/107 sayılı kararıyla iptal edilmiştir.
13.08.2005 günlü, 25905 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan Öğretmenlik
Kariyer Basamaklarında Yükselme Yönetmeliği’nin Tanımlar başlıklı 4.
maddesinde, ‘’Alan; öğretmen adayları ve öğretmenlerin mezun oldukları
lisans düzeyindeki yüksek öğretim programına bağlı olarak atandıkları
öğretmenlikler,” sınav muafiyeti de; “Alanında veya eğitim bilimleri
alanında tezli yüksek lisans öğrenimini tamamlayan öğretmenlerin uzman
öğretmenlik... sınavından muaf tutulmaları”, şeklinde tanımlanmış, 9.
maddesinin 1. fıkrasında da, “Alanında veya eğitim bilimleri alanında tezli
yüksek lisans veya doktora öğrenimini tamamlayanlar, öğretmenlik kariyer
basamaklarında yükselme sınavından muaftır.” hükümlerine yer verilmiş olup
öğretmenlik kariyer basamaklarında yükselme sınavından muaf olabilmek
için öğretmenin, alanında veya eğitim bilimleri alanında tezli yüksek lisans
öğrenimini tamamlamış olması bir zorunluluktur.
Diğer taraftan, gerek uygulamada ve gerekse yargı içtihatlarında öteden
beri yüksek lisans eğitimi almış öğretmenlerin, bu öğrenimlerini alanlarında
yapmış olmalarından, öğretmenliğe atanmalarına esas olan branşları,
eğitim bilimleri alanında ise pedagoji, eğitim yönetimi, eğitim denetimi gibi
dallardan birinden yapmış olmalarının anlaşılması gerektiği vurgulanırken,
öğretmen yetiştiren bir yüksek öğretim programından mezun olmayan ancak
yoğun ihtiyaçtan dolayı öğretmenliğe atanmış olanların lisans öğrenimlerine
SAYI: 1
DANIŞTAY KARARLARI 163
dayalı gördükleri yüksek lisans öğrenimlerinin öğretmenlikle ilgili olmadığı
vurgulanmakta olup, yüksek lisansın tezli yapılacağı ise, yasanın amir
hükmüdür.
Bu itibarla uyuşmazlığın çözümünde, davacının alanında veya eğitim
bilimleri alanında yüksek lisans öğrenimini tamamlayıp tamamlamadığı ile
bu yüksek lisans eğitiminin tezli olup olmadığının açıklığa kavuşturulması
gerekmektedir.
Dava konusu olayda da, davacının bitirdiği yüksek lisans eğitiminin tezli
olup olmadığının İdare Mahkemesince re’sen araştırıldıktan sonra bir karar
verilmesi gerektiği açıktır.
SONUÇ : Açıklanan nedenlerle, davalı idarelerin temyiz istemlerinin
kabulüyle Konya 2. İdare Mahkemesi’nce verilen 30.11.2010 günlü,
E:2010/1037, K:2010/1318 sayılı kararın 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü
Kanunu’nun 49. maddesinin 1/b. fıkrası uyarınca bozulmasına, aynı maddenin
3622 sayılı Kanun’la değişik 3. fıkrası gereğince ve yukarıda belirtilen
hususlar da gözetilerek yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın adı
geçen Mahkeme’ye gönderilmesine, tebliğ tarihini izleyen onbeş gün içinde
Danıştay’a kararın düzeltilmesi yolu açık olmak üzere, 05.11.2012 tarihinde
oybirliğiyle karar verildi.
İLGİLİ MEVZUAT METİNLERİ
1739/m. 43 MİLLİ EĞİTİM TEMEL KANUNU
Öğretmenlik, Devletin eğitim, öğretim ve bununla ilgili yönetim görevlerini
üzerine alan özel bir ihtisas mesleğidir. Öğretmenler bu görevlerini Türk Milli
Eğitiminin amaçlarına ve temel ilkelerine uygun olarak ifa etmekle yükümlüdürler.
Öğretmenlik mesleğine hazırlık genel kültür, özel alan eğitimi ve pedagojik
formasyon ile sağlanır.
Yukarıda belirtilen nitelikleri kazanabilmeleri için, hangi öğretim kademe sinde
olursa olsun, öğretmen adaylarının yüksek öğrenim görmelerinin sağlanması esastır.
Bu öğrenim lisans öncesi, lisans ve lisans üstü seviyelerde yatay ve dikey geçişlere de
imkan verecek biçimde düzenlenir.
(Ek fıkra: 30/06/2004 - 5204 S.K./1.md) Öğretmenlik mesleği; adaylık
döneminden sonra öğretmen, uzman öğretmen ve başöğretmen olmak üzere üç
kariyer basamağına ayrılır. Adaylık dönemini başarıyla tamamlayanlar mesleğe
öğretmen olarak atanır.
(Ek fıkra: 30/06/2004 - 5204 S.K./1.md) Kariyer basamaklarında yükselmede
kıdem, eğitim (hizmet içi eğitim, lisansüstü eğitim), etkinlikler (bilimsel, kültürel,
sanatsal ve sportif çalışmalar) ve sicil (iş başarımı) puanları ile sınav sonuçları esas
alınır. Değerlendirme 100 tam puan üzerinden yapılır. Değerlendirme puanının %
164 LEGES Kamu Hukuku Dergisi
ŞUBAT 2013
10’unu kıdem, % 20’sini eğitim, % 10’unu etkinlikler, % 10’unu sicil (iş başarımı) ve %
50’sini de sınav puanı oluşturur.
(Ek fıkra: 30/06/2004 - 5204 S.K./1.md) Kariyer basamaklarında yükselecekler
değerlendirme puanlarına göre başarı sıralamasına alınır. Değerlendirmeye alınmak
için sınav tam puanının en az % 60’ını almış olmak şartı aranır.
(Ek fıkra: 30/06/2004 - 5204 S.K./1.md) Sınav yılda bir defa olmak üzere ÖSYM’ce
yapılır.
(Ek fıkra: 30/06/2004 - 5204 S.K./1.md) Alanında ya da eğitim bilimleri alanında
tezli yüksek lisans öğrenimini tamamlamış öğretmenlerden uzman öğretmenlik,
doktora öğrenimini tamamlamış olan öğretmenlerden ise başöğretmenlik için sınav
şartı aranmaz. Bu durumda olan öğretmenler kıdem, hizmet içi eğitim, etkinlikler
(bilimsel, kültürel, sanatsal ve sportif çalışmalar) ve sicil (iş başarımı) ölçütlerine göre
değerlendirilir.
(Ek fıkra: 30/06/2004 - 5204 S.K./1.md) Öğretmenlik kariyer basamaklarında
yükseleceklerin gireceği sınav, sınava katılacaklarda aranacak en az çalışma süresi,
hizmet içi eğitim veya lisansüstü eğitim nitelikleri, her bir değerlendirme ölçütüne
ilişkin hususlar ve puan değerleri, alanında ya da eğitim bilimleri alanında tezli yüksek
lisans veya doktora öğrenimini tamamlamış olanlardan uzman öğretmenlik veya
başöğretmenlik için aranacak kıdem, hizmet içi eğitim, etkinlikler (bilimsel, kültürel,
sanatsal ve sportif çalışmalar) ve sicil (iş başarımı) şartları ve puan değerleri, branşlar
temelindeki uzman öğretmenlik ve başöğretmenlik sayıları, yükselmeye ilişkin usul
ve esaslar ile diğer hususlar Maliye Bakanlığı ve Devlet Personel Başkanlığının uygun
görüşleri alınarak Millî Eğitim Bakanlığınca çıkarılacak yönetmelikle düzenlenir.
(Ek fıkra: 30/06/2004 - 5204 S.K./1.md) Toplam serbest öğretmen kadro sayısı
içinde, başöğretmen oranı % 10, uzman öğretmen oranı % 20’dir. Bakanlar Kurulu bu
oranları bir katına kadar yükseltmeye yetkilidir.
SAYI: 1
DANIŞTAY KARARLARI 165
DANIŞTAY
3. DAİRE
Tarih: 9.4.2012
Esas: 2010/6347
Karar: 2012/1146
ŞİRKETTEN TAHSİL İMKANI KALMAYAN AMME ALACAĞI
 İLANEN TEBLİĞ
 KANUNİ TEMSİLCİNİN ADRESİNİN BİLİNMESİ
 AMME ALACAĞI

İlgili Kanun/Madde: 213/m. 93, 101, 103 6183/m. 35
İstemin Özeti : Davacı adına, ... Kimya Sanayi ve Ticaret Limited Şirketi’nden
tahsil imkanı kalmayan 2001 yılına ilişkin amme alacağı için ortak sıfatıyla
düzenlenen 31.7.2008 tarih ve 34, 36 takip nolu ödeme emirlerinin iptali
istemiyle açılan davayı; davacının anılan şirkete 12.10.2000 tarihinde ortak
olduğu, 23.5.2005 tarihine kadar bu sıfatını devam ettirdiği, şirket adına
düzenlenen vergi ceza ihbarnamelerinin şirket müdürünün adresinde tebliğ
edildiği, ihbarnamelere karşı açılan davanın geçici vergi üzerinden kesilen
vergi ziyaı cezaları yönünden reddedilmesi üzerine düzenlenen 2 no’lu
ihbarnamelerin şirketin ... sokak No:2/3 Karşıyaka/İzmir adresinde tebliğ
edilememesi üzerine ilanen tebliğ yoluna gidildiği, ödeme emirlerinin de aynı
usulle ilanen tebliğ edildiği, ödemede bulunulmaması ve dava açılmaması
sonucu şirket hakkında yurt çapında yapılan malvarlığı araştırmasıyla
herhangi bir malvarlığına rastlanılmadığı anlaşıldığından 6183 sayılı Amme
Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanunun 35’inci maddesi uyarınca
davacı adına ortak sıfatıyla ödeme emri düzenlenmesinde hukuka aykırılık
bulunmadığı gerekçesiyle reddeden İzmir 1. Vergi Mahkemesinin 22.7.2010
gün ve E:2010/308, K:2010/1016 sayılı kararının; amme alacağının asıl borçlu
şirket yönünden zamanaşımına uğradığı, kendisinin 6183 sayılı Yasanın 35’inci
maddesine göre takibinin yasal olmadığı ileri sürülerek bozulması istenmiştir.
Savunmanın Özeti: Temyiz isteminin reddi gerektiği savunulmuştur.
Tetkik Hakimi: Ayhan KOLUKIRIK
Düşüncesi: Temyiz dilekçesinde ileri sürülen iddialar Vergi Mahkemesi
166 LEGES Kamu Hukuku Dergisi
ŞUBAT 2013
kararının bozulmasını sağlayacak durumda bulunmadığından, temyiz
isteminin reddi gerektiği düşünülmektedir.
Savcı: Birgül KURT
Düşüncesi: 5766 sayılı Yasanın geçici 1. maddesi Anayasa Mahkemesinin
E:2009/39 esas sayılı kararı ile iptal edilmiş olup, temyiz konusu kararda
5766 sayılı Yasanın geçici 1. maddesi uyarınca, 6183 sayılı Yasanın 5766
sayılı ile değişik 35. maddesinin hukuki dayanak alınması hukuka uygun
değil ise de karar sonucu itibariyle doğru olduğundan onanması gerektiği
düşünülmektedir.
TÜRK MİLLETİ ADINA
Hüküm veren Danıştay Üçüncü Dairesince işin gereği görüşülüp düşünüldü:
KARAR : 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 93’üncü maddesinde, tahakkuk
fişinden gayri, vergilendirme ile ilgili olup hüküm ifade eden bilumum
vesikalar ve yazıların, adresleri bilinen gerçek ve tüzel kişilere posta
vasıtasıyla ilmühaberli taahhütlü olarak, adresleri bilinmeyenlere ilan yoluyla
tebliğ edilmesi öngörülmüş, aynı Yasanın 103’üncü maddesinde, muhatabın
adresinin hiç bilinmemesi, bilinen adresin yanlış veya değişmiş olması ve
bu yüzden mektubun geri gelmesi, başkaca sebeplerden dolayı tebliğin
yapılmasına imkan bulunmaması hallerinde tebliğin ilan yoluyla yapılması,
101 ‘inci maddenin son fıkrasında ise mektupların gönderilmesinde ilk fıkraya
bağlı sekiz bent halinde sayılan adreslerden tarih itibarıyla tebligat yapacak
makama en son bildirilmiş veya bu makamca tespit edilmiş olanın nazara
alınması gerektiği kurallarına yer verilmiştir.
Dosyadaki belgelerden, davacı şirket düzenlenen vergi ve ceza
ihbarnamelerinin 27.1.2003 tarihinde, “... Yolu Kanal Boyu Su Pompası
İstasyon Karşısı Menemen-İzmir” adresinde şirket müdürüne tebliğ edildiği,
açılan davanın reddi üzerine düzenlenen 2 no’lu ihbarnamenin şirketin sicil
kaydında belirtilen “... Sokak No:2/3 Karşıyaka/İzmir” adresinde tebliğe
çıkarıldığı, adresten taşındığı ve yeni adresinin bilinmediği şerhi düşülerek
iade edilmesi üzerine ilanen tebliğ yoluna gidildiği, şirket adına düzenlenen
ödeme emirlerinin de aynı yolla ilanen tebliğ edilerek amme alacağının
kesinleştiği ve şirketin malvarlığından tahsil edilemeyeceği anlaşılan amme
alacağının tahsili amacıyla ortak sıfatıyla davacı adına uyuşmazlık konusu
ödeme emirlerinin düzenlendiği anlaşılmıştır.
Asıl borçlu şirket adına düzenlenen ve ilk vergi ceza ihbarnamelerinin
şirket müdürüne tebliğ edildiği adres davalı idarenin bilgisi dahilinde olup
213 sayılı Yasanın 101’inci maddesi uyarınca şirketin kanuni temsilcisinin
adresi bilinen adres kapsamında sayılacağından, vergi borçlusu şirkete ait
2 no’lu ihbarnamelerin söz konusu adreste tebliğine çalışılmadan şirketin
ticaret siciline kayıtlı adresinde tebliğ edilememesi nedeniyle ilan yoluyla
SAYI: 1
DANIŞTAY KARARLARI 167
tebliğinde hukuka uygunluk bulunmadığından davacı adına düzenlenen
ödeme emirlerinin iptali gerekirken, aksi yönde verilen vergi mahkemesi
kararında yasal isabet görülmemiştir.
SONUÇ : Açıklanan nedenlerle, temyiz isteminin kabulü ile İzmir 1. Vergi
Mahkemesinin 22.7.2010 gün ve E:2010/308, K:2010/1016 sayılı kararının
bozulmasına, yeniden verilecek kararda karşılanacağından, yargılama gideri
hakkında hüküm kurulmasına gerek bulunmadığına, 09.04.2012 gününde
oyçokluğuyla karar verildi.
KARŞI OY :
Temyiz dilekçesinde ileri sürülen iddialar bozulması istenen vergi
mahkemesi kararının dayandığı hukuksal nedenler ve gerekçe karşısında
istemin kabulünü gerektirecek durumda bulunmadığından, temyiz isteminin
reddi ve kararın onanması gerektiği görüşüyle karara katılmıyorum.
İLGİLİ MEVZUAT METİNLERİ
213/m. 93 VERGİ USUL KANUNU
Tahakkuk fişinden gayri, vergilendirme ile ilgili olup, hüküm ifade eden bilumum
vesikalar ve yazılar adresleri bilinen gerçek ve tüzel kişilere posta vasıtasiyle
ilmühaberli taahhütlü olarak, adresleri bilinmiyenlere ilan yolu ile tebliğ edilir.
Şu kadar ki, ilgilinin kabul etmesi şartiyle, tebliğin daire veya komisyonda
yapılması caizdir.
213/m. 101 VERGİ USUL KANUNU
Bu kanuna göre bilinen adresler şunlardır:
1. Mükellef tarafından işe başlamada bildirilen adresler;
2. Adres değişikliğinde bildirilen adresler;
3. İşi bırakmada bildirilen adresler;
4. Vergi beyannamelerinde bildirilen adresler;
5. Yoklama fişinde tesbit edilen adresler;
6. (Değişik bent: 23/06/1982 - 2686/18 md.) Vergi mahkemesinde dava açma
dilekçelerinde ve cevaplarında gösterilen adresler;
7. Yetkili memurlar tarafından bir tutanakla tesbit edilen adresler (İlgilinin
tutanakta imzası bulunmak şartiyle);
8. Bina ve arazi vergilerinde komisyonlarca tahrir varakalarında tesbit edilen
adresleri.
Mektupların gönderilmesinde bu adreslerden tarih itibariyle tebligat yapacak
makama en son olarak bildirilmiş veya bu makamca tesbit edilmiş olanı nazara alınır.
213/m. 103 VERGİ USUL KANUNU
Aşağıda yazılı hallerde tebliğ ilan yoliyle yapılır.
1. Muhatabın adresi hiç bilinmezse;
168 LEGES Kamu Hukuku Dergisi
ŞUBAT 2013
2. Muhatabın bilinen adresi yanlış veya değişmiş olur ve bu yüzden gönderilmiş
olan mektup geri gelirse;
3. Başkaca sebeplerden dolayı posta ile tebliğ yapılmasına imkan bulunmazsa;
4. Yabancı memleketlerde bulunanlara tebliğ yapılmasına imkan bulunmazsa.
6183/m. 35 AMME ALACAKLARININ TAHSİL USULÜ HAKKINDA KANUN
(Değişik madde: 22/07/1998 - 4369/21 md.)
Limited şirket ortakları şirketten tahsil imkanı bulunmayan amme alacağından
sermaye hisseleri oranında doğrudan doğruya sorumlu olurlar ve bu Kanun hükümleri
gereğince takibe tabi tutulurlar.
SAYI: 1
DANIŞTAY KARARLARI 169
DANIŞTAY
3. DAİRE
Tarih: 16.4.2012
Esas: 2010/5534





Karar: 2012/1268
ORTAKLIK PAYINI DEVREDEN LİMİTED ŞİRKET ORTAĞI
LİMİTED ŞİRKET ORTAKLIK PAYININ DEVRİ
KAMU ALACAĞININ TAHSİLİNDEN DOĞAN
SORUMLULUĞUN PAY DEVRİ SÖZLEŞMELERİYLE ORTADAN
KALDIRILAMAYACAĞI
KAMU ALACAĞINDAN DOĞAN SORUMLULUK
ÖZEL HUKUK SÖZLEŞMESİ
İlgili Kanun/Madde: 6183/m. 35 213/m. 8/3
İstemin Özeti : 20.08.2003-07.10.2003 tarihleri arasında ortağı olduğu ...
Ltd. Şti.’nden tahsil edilemeyen 2001 yılına ilişkin kamu alacakları nedeniyle
davacı adına ortak sıfatıyla düzenlenen ödeme emirlerini; 2003 yılında
tüm hak ve borçlarıyla ortağı olduğu şirketin önceki dönem borçlarını da
yüklenmiş bulunan davacının, 07.10.2003 tarihinde ortaklığının sona ermesi
ve şirkete ait vergi borçlarıyla ilgili sorumluluğun da devralan yeni ortağa
geçmesi nedeniyle adına düzenlenen ödeme emirlerinde yasaya uygunluk
bulunmadığı gerekçesiyle iptal eden Vergi Mahkemesinin kararının; davacı
adına düzenlenen ödeme emirlerinin 6183 sayılı Kanunun 5766 sayılı Kanunla
değişik 35. maddesine uygun olduğu ileri sürülerek bozulması istenmiştir.
TÜRK MİLLETİ ADINA
Hüküm veren Danıştay Üçüncü Dairesince işin gereği görüşülüp düşünüldü:
KARAR : 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanunun 35.
maddesinde, limited şirket ortaklarının, şirketten tahsil imkanı bulunmayan
amme alacağından sermaye hisseleri oranında doğrudan doğruya sorumlu
olacakları ve bu Kanun hükümleri gereğince takibe tabi tutulacakları kuralına
yer verilmiştir.
213 sayılı Vergi Usul Kanununun mükellef ve vergi sorumlusu başlıklı
170 LEGES Kamu Hukuku Dergisi
ŞUBAT 2013
8. maddesinin 3. fıkrasınında da, vergi kanunlarıyla kabul edilen haller
müstesna olmak üzere, mükellefiyete veya vergi sorumluluğuna ilişkin özel
mukavelelerin vergi dairelerini bağlamayacağı kuralına yer verilmiş olup,
limited şirket ortaklık payının kısmen veya tamamen bir üçüncü kişiye
devrine ilişkin sözleşmeler, özel hukuk sözleşmesi olduklarından, kamu
alacağının tahsilinden doğan sorumluluğun, belirtilen nitelikteki pay devri
sözleşmeleriyle ortadan kaldırılmasına olanak bulunmamaktadır.
Bu nedenle 6183 sayılı Yasanın 35. maddesinden doğan ve limited şirket
ortaklarını, şirketten tahsiline olanak bulunmayan kamu alacaklarının
ödenmesinden doğrudan doğruya ve payları oranında sorumlu tutan kural
karşısında, tahsili gereken kamu alacağını yaratan vergilendirmenin ait
olduğu dönemde şirketin paylarına sahip ortakların, paylarını devretmiş
olsalar da ortak olduğu dönemlere ilişkin olup şirketten tahsil edilemeyen
kamu alacaklarından kaynaklanan sorumlulukları devam edeceğinden, vergi
mahkemesi kararının hükmüne esas aldığı gerekçesi yasaya uygun düşmemiş
ise de kamu alacağının ait olduğu 2001 yılında davacının ortaklık sıfatı
bulunmadığından ödeme emirlerinin iptali yolunda verilen kararda sonucu
itibariyle hukuka aykırılık görülmemiştir.
SONUÇ : Açıklanan nedenlerle temyiz isteminin REDDİNE, 16.04.2012
gününde oybirliğiyle karar verildi.
İLGİLİ MEVZUAT METİNLERİ
6183/m. 35 AMME ALACAKLARININ TAHSİL USULÜ HAKKINDA KANUN
(Değişik madde: 22/07/1998 - 4369/21 md.)
Limited şirket ortakları şirketten tahsil imkanı bulunmayan amme alacağından
sermaye hisseleri oranında doğrudan doğruya sorumlu olurlar ve bu Kanun hükümleri
gereğince takibe tabi tutulurlar.
213/m. 8/3 VERGİ USUL KANUNU
Mükellef, vergi kanunlarına göre kendisine vergi borcu terettübeden gerçek veya
tüzel kişidir.
Vergi sorumlusu, verginin ödenmesi bakımından, alacaklı vergi dairesine karşı
muhatap olan kişidir.
Vergi kanunlariyle kabul edilen haller müstesna olmak üzere, mükellefiyete veya
vergi sorumluluğuna mütaallik özel mukaveleler vergi dairelerini bağlamaz.
Bu kanunun müteakip maddelerinde geçen “mükellef” tabiri vergi sorumlularına
da şamildir.
SAYI: 1
DANIŞTAY KARARLARI 171
(Ek fıkra: 24/06/1994 - 4008/1 md.; Değişik fıkra: 25/05/1995 - 4108/1 md.)
Türkiye Cumhuriyeti tabiyetinde bulunan her gerçek kişi ile tüzel kişilere bir vergi
numarası verilir. Bu hükmün uygulanmasına ilişkin usul ve esasları tespit etmeye ve
vergi numarasının kamu kurum ve kuruluşları ile gerçek ve tüzel kişilerce yapılacak
işlemlerle ilgili kayıtlarda ve düzenlenecek belgelerde kullanılması mecburiyetini
getirmeye Maliye Bakanlığı yetkilidir.
172 LEGES Kamu Hukuku Dergisi
ŞUBAT 2013
DANIŞTAY
9. DAİRE
Tarih: 23.5.2012
Esas: 2008/7281





Karar: 2012/2865
SAHTE FATURA KULLANMAYA DAYALI CEZALI TARHİYAT
ALIŞLARIN SAHTE FATURALARLA BELGELENDİRDİĞİNİN AÇIK
VE SOMUT BİR ŞEKİLDE ORTAYA KONULMASI GEREKTİĞİ
VERGİ ZİYAI CEZALI TARHİYATIN TERKİNİ İSTEMİ
FATURANIN SAHTE OLUP OLMADIĞI
MÜKELLEFİN YASAL OLMAYAN FİİLLERİ
İlgili Kanun/Madde: 213/m. 3/B, 5, 359
İstemin Özeti: Davacı hakkında bir kısım alışlarını sahte faturalarla
belgelendirdiği yolunda düzenlenen vergi inceleme raporuna istinaden
2002/Ocak-Mart dönemlerine ilişkin olarak re’sen tarh edilen üç kat vergi
ziyaı cezalı katma değer vergisi ile kesilen özel usulsüzlük cezasının terkini
istemiyle açılan davayı, dosyanın incelenmesinden, davacının sahte fatura
aldığı iddia edilen ... Vergi Dairesinin ... ... vergi numaralı mükellefi ... Ltd. Şti.
hakkında düzenlenen 04.10.2006 tarih ve VDENR-2006-… sayılı vergi tekniği
raporu ile aynı Vergi Dairesinin ... ... vergi numaralı mükellefi Tasfiye Halinde
... Ltd. Şti. hakkında düzenlenen 13.04.2007 tarih ve VDENR-2007-… sayılı
vergi tekniği raporu ve eklerinin incelenmesi sonucu adı geçen mükellefler
tarafından düzenlenen ve davacının kayıtlarına yansıtmış olduğu faturaların
gerçek bir mal teslimi ve hizmet ifasına dayanmadığı sonucuna varıldığından
dava konusu cezalı tarhiyatta hukuka aykırılık bulunmadığı, özel usulsüzlük
cezası kesilebilmesi için, 213 sayılı Kanun’un aradığı şartların olayda
gerçekleşmediğinin anlaşıldığı gerekçesiyle cezalı tarhiyata ilişkin kısmı
yönünden reddeden, özel usulsüzlük cezasına ilişkin kısmı yönünden kabul
eden Vergi Mahkemesinin kararının; davacı tarafından, dava konusu cezalı
tarhiyatın terkini gerektiği, davalı idare tarafından ise, kesilen özel usulsüzlük
cezasının hukuka uygun olduğu ileri sürülerek bozulması istenilmektedir.
SAYI: 1
DANIŞTAY KARARLARI 173
TÜRK MİLLETİ ADINA
Hüküm veren Danıştay Dokuzuncu Dairesince işin gereği görüşülüp
düşünüldü:
KARAR : Davacı hakkında düzenlenen vergi inceleme raporuna istinaden
2002/Ocak-Mart dönemlerine ilişkin olarak re’sen tarh edilen üç kat vergi
ziyaı cezalı katma değer vergisi ile kesilen özel usulsüzlük cezasının terkini
istemiyle açılan davayı kısmen kabul eden kısmen reddeden vergi mahkemesi
kararının taraflarca aleyhlerine olan hüküm fıkraları yönünden temyizen
incelenerek bozulması istenilmektedir.
Davalı idare tarafından temyiz dilekçesinde ileri sürülen iddialar, vergi
mahkemesi kararının özel usulsüzlük cezasına ilişkin hüküm fıkrasının
bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmemiştir.
Davacının vergi mahkemesi kararının cezalı katma değer vergisine ilişkin
hüküm fıkrasına yönelik temyiz isteminin incelenmesine gelince,
3065 sayılı Katma Değer Vergisi Kanunu’nun 29. maddesinin ( a ) bendinde;
mükelleflerin, yaptıkları vergiye tabi işlemler üzerinden hesaplanan katma
değer vergisinden kendilerine yapılan teslim ve hizmetler dolayısıyla
hesaplanarak düzenlenen fatura ve benzeri vesikalarda gösterilen katma
değer vergisini indirebilecekleri belirtilmiştir.
213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun 3. maddesinin ( B ) bendinde ifade edildiği
üzere vergilendirmede vergiyi doğuran olay ve bu olaya ilişkin muamelelerin
gerçek mahiyeti esastır. Bu kuralın gereği olarak yükümlülerin Katma
Değer Vergisi Kanununun yukarıda sözü edilen 29. maddesi hükmünden
yararlanabilmelerinin ön şartı fatura ve benzeri vesikaların gerçeği
yansıtmasıdır. Bu madde hükümlerine göre mal alışları nedeniyle yüklenilen
katma değer vergilerinin indirim ve iade konusu yapılabilmesi için faturaların
gerçek bir mal alım satımı karşılığı düzenlenmesi gerekmektedir.
Anılan madde hükümlerinin değerlendirilmesinden, vergilendirme
işlemi yapılırken, Kanuna uygun olarak biçimlendirilen muamelelerin bu
biçimselliğinin ötesine geçilerek, muamelenin tarafları arasında oluşan
maddi ve hukuki ilişkinin gerçek mahiyetinin araştırılması gerektiği sonucuna
ulaşılmaktadır. Kanun, gerçek mahiyetin ortaya çıkarılmasında yemin hariç
her türlü delile izin vermiştir. Bu deliller, tarafların ikrarı, vergiyi doğuran
olayla ilişkisi doğal ve açık bulunan tanık ifadesi, muamelenin taraflarının
ekonomik ve ticari konumları, işyerlerinin durumu, arandığında bulunup
bulunamamasına ilişkin tespitler olabilir.
Gerçekleşmemiş teslim ve hizmetler dolayısıyla katma değer vergisi
ödenmesi ve bunun sonucu olarak da bir vergi indirimi söz konusu
olamayacağından, vergi indirimine dayanak teşkil eden faturaların gerçeği
yansıtıp yansıtmadığının ortaya konulması icap eder.
174 LEGES Kamu Hukuku Dergisi
ŞUBAT 2013
Vergi Dairesi Müdürlüğünün ... ... vergi numaralı mükellefi ... Ltd. Şti.
hakkında düzenlenen 04.10.2006 tarih ve VDENR-2006-… sayılı vergi tekniği
raporunun incelenmesinden, anılan şirketin her hangi bir mal alım satımı
olmadan, komisyon karşılığında fatura alıp verdiği yolundaki bir ihbar üzerine
İzmir Emniyet Müdürlüğünce yapılan arama sonucunda bu şirketin fatura
ve belgelerine el konulduğu, bu şirketin tarh dosyasında yapılan inceleme
sonucunda 10.07.1997 tarihinde mükellefiyet tesis ettirdiği, 20.02.2001
tarihinde şube açtığı, bu şubesini 31.05.2001 tarihinde kapattığı, 2001,
2002 ve 2003 takvim yıllarına ilişkin defterlerini tasdik ettirdiği, belgelerini
anlaşmalı matbaada bastırdığı, 2001 yılı için 4811 sayılı Yasadan yararlandığı,
2001, 2002 ve 2003 yıllarına ilişkin kurumlar, muhtasar, geçici vergi ve katma
değer vergisi beyannamelerini verdiği, 2001 yılında 7.604.624.467.000
TL, 2002 yılında 7.588.942.690.000 TL, 2003 yılında 7.137.291.100.000 TL
toplam katma değer vergisi matrahı beyan ettiği, bu şirketin mal alış faturaları
üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 2001 yılında 7.343.017.731.700 TL,
2002 yılında 6.989.451.414.000 TL, 2003 yılında ise 6.832.038.737.000
TL toplam alışının, ( katma değer vergisi hariç ) haklarında sahte fatura
düzenlediği yolunda rapor bulunan veya gerçek faaliyeti olmadığına dair
tespit bulunan mükelleflerden temin edildiği, küçük miktardaki mal alışlarının
ise gerçeği yansıttığı, buna göre şirketin kar marjının 2001 yılında % 1,2, 2002
yılında % 1,9, 2003 yılında ise % 2,5 olduğunun tespit edildiği, bu şirketten
alınan fatura bedellerinin yükümlü tarafından kısmen çek ile kısmen nakit
olarak ödendiği tespitlerine dayanılarak ... Ltd. Şti.’nin davacıya düzenlediği
belgelerin sahte olduğu sonucuna varıldığı anlaşılmaktadır.
Vergi Dairesinin vergi numaralı mükellefi Tasfiye Halinde ... Ltd. Şti.
hakkında düzenlenen 13.04.2007 tarih ve VDENR-2007-… sayılı Vergi
Tekniği Raporunda ise; 13.12.2001 tarihinde mükellefiyet tesis ettirdiği, işe
başlamanın saptanması amacıyla düzenlenen yoklama fişinde, işyerinin kiralık
olup işçi çalıştırmadığı, işyerinde 20 ton emtia bulunduğunun görüldüğü,
ancak bu emtiaya ilişkin alış faturasının ibraz edilmediği, davacı şirketin
adres değişikliğinden sonra düzenlenen 07.03.2003 tarihli yoklamada,
işyerinde 40.000.000.000 TL emtia bulunduğunun görüldüğü, 26.12.2003
tarihinde yapılan yoklamada da, 2 işçi çalıştırdığı ve 10.000.000.000 TL emtia
bulunduğu, şirket tasfiyeye girmiş olmasına rağmen şirket müdürü, ortakları
ve tasfiye memurunun adreslerinde bulunmadığı, şirket ortaklarının aynı
zamanda ... Ltd. Şti.’nin de ortağı olduğu, ayrıca ortaklardan ( HS )’nin her iki
şirketin faaliyet konusu ile ilgili olarak mükellefiyet tesis ettirdiği, bu şekilde
anılan şahıs ve firmalar tarafından sahte fatura organizasyonu oluşturduğu,
mükellefin B formlarını boş olarak vermesine rağmen haklarında sahte
ve muhteviyatı itibariyle yanıltıcı belge düzenledikleri yolunda vergi
SAYI: 1
DANIŞTAY KARARLARI 175
inceleme raporu bulunan mükelleflerden alışlarının olduğunun saptandığı,
tahakkuk eden vergi borçlarının ödenmemiş olduğu, bu hususların
değerlendirilmesinden adı geçen mükellef tarafından düzenlenen faturaların
tamamına yakın kısmının gerçek bir emtia satışını ifade etmediği, cüz’i de
olsa bir kısım gerçek satışları olduğu yolunda rapor düzenlendiği sonucuna
varıldığı görülmektedir.
Ticari yaşamda malı satın alan mükellefin, malı satanın, vergi ile ilgili
yükümlülüklerini yerine getirip getirmediği hususunda bilgi sahibi olması,
bir başka deyişle, bir mükellefin katma değer vergisi beyannamelerini verip
vermediği, hasılatının ne kadar olduğu, kullandığı belgelerin ( şekil şartlarının
doğru olması kaydıyla ) vergi dairesinin izniyle bastırılıp bastırılmadığı
konularında diğer mükelleflerin bilgisinin olmaması olağan bir durumdur.
Esasen vergi mevzuatında bu düşüncenin aksine bir hüküm olmadığı gibi
Vergi Usul Kanunu’nun “Vergi Mahremiyeti” başlıklı 5. maddesi de bu
düşünceyi destekler niteliktedir. Sahte fatura kullanan mükellefler arasında;
alış ve satışlarını sahte fatura ile belgelendirerek tamamen sahte fatura
komisyonculuğu yapan mükelleflerin yanısıra, maliyetlerini yükseltmek
ve daha az katma değer vergisi ödemek amacıyla, sadece sahte mal alış
faturası kullanan mükellefler de vardır. Bu nedenle bir mükellefin alışlarının
bir kısmının veya tamamının sahte olmasından hareketle satışlarının da
sahte olduğu sonucuna ulaşılmak suretiyle yapılacak yorum, ticari yaşamın
gerçekleriyle örtüşmediği gibi iyiniyetli mükellefleri de zor durumda
bırakacaktır. Bir mükellefin vergi ile ilgili sorumluluklarını yerine getirmeyerek
yasal olmayan fiillerinden doğan mali sonuçlardan iyiniyetli ve olayla irtibatı
olup olmadığı somut olarak ortaya konulmadan bir başka mükellefi sorumlu
tutmak hukukun temel ilkeleriyle bağdaşmayacaktır.
Olayda, her ne kadar ... Ltd. Şti. ve Tasfiye Halinde ... Ltd. Şti. hakkında
yapılan tespitlere göre, anılan şirketlerin sahte fatura düzenlediği konusunda
kuşkular bulunmakta ise de, anılan şirketlerin düzenlediği tüm faturaların sahte
olduğu şeklinde bir genelleme yapılması mümkün olmayıp, anılan şirketlerin
davacı adına düzenlediği faturaların sahte ve muhteviyatı itibarıyla yanıltıcı
olduğu hususunun açık ve somut bir şekilde ortaya konulması gerekmektedir.
Yukarıda belirtilen tespitlerde, beyannameleri verdiği, faturalarını anlaşmalı
matbaaya bastırdığı anlaşılan, ... Ltd. Şti.’nin faaliyetinin olup olmadığı,
işyerinde ticari emtiasının bulunup bulunmadığı hususlarında, ihtilaflı yılda
yapılmış yoklamaların bulunmaması, bunun yanısıra Tasfiye Halinde ... Ltd.
Şti. hakkında düzenlenen yoklama tutanaklarının incelenmesinden, şirketin
faaliyetine devam ettiği, işyerinde alım satımını yaptığı emtianın bulunduğu
ve işçi çalıştırdığının görülmesi karşısında, anılan şirketlerin davacı adına
düzenlediği faturaların sahte olduğu sonucuna varılması varsayıma dayalı bir
176 LEGES Kamu Hukuku Dergisi
ŞUBAT 2013
yaklaşım olacaktır.
Bu durumda, davacı şirkete fatura düzenleyen ... Ltd. Şti. ile Tasfiye Halinde
... Ltd. Şti. hakkında düzenlenen vergi tekniği raporlarında mükelleflerin
davacıya düzenlediği faturaların sahte olduğu konusunda somut bir saptama
bulunmadığından, vergi mahkemesi tarafından, davanın cezalı tarhiyata
ilişkin kısmının reddine karar verilmesinde isabet görülmemiştir.
SONUÇ : Açıklanan nedenlerle davalı idare temyiz isteminin reddine,
davacı temyiz isteminin kabulüne Vergi Mahkemesinin kararının cezalı katma
değer vergisine ilişkin hüküm fıkrasının bozulmasına, özel usulsüzlük cezasına
ilişkin hüküm fıkrasının ONANMASINA, 23.05.2012 gününde oybirliğiyle karar
verildi.
İLGİLİ MEVZUAT METİNLERİ
213/m. 3/B VERGİ USUL KANUNU
Vergilendirmede vergiyi doğuran olay ve bu olaya, ilişkin muamelelerin gerçek
mahiyeti esastır.
Vergiyi doğuran olay ve bu olaya ilişkin muamelelerin gerçek mahiyeti yemin
hariç her türlü delille ispatlanabilir. Şu kadar ki, vergiyi doğuran olayla ilgisi tabii ve
açık bulunmayan şahit ifadesi ispatlama vasıtası olarak kullanılamaz.
İktisadi, ticari ve teknik icaplara uymayan veya olayın özelliğine göre normal ve
mutad olmayan bir durumun iddia olunması halinde ispat külfeti bunu iddia eden
tarafa aittir.
213/m. 5 VERGİ USUL KANUNU
Aşağıda yazılı kimseler görevleri dolayısiyle, mükellefin ve mükellefle ilgili
kimselerin şahıslarına, muamele ve hesap durumlarına, işlerine, işletmelerine,
servetlerine veya mesleklerine mütaallik olmak üzere öğrendikleri sırları veya gizli
kalması lazımgelen diğer hususları ifşa edemezler ve kendilerinin veya üçüncü
şahısların nef’ine kullanamazlar;
1. Vergi muameleleri ve incelemeleri ile uğraşan memurlar;
2. (Değişik bent: 23/06/1982 - 2686/1 md.) Vergi mahkemeleri, bölge idare
mahkemeleri ve Danıştayda görevli olanlar;
3. Vergi kanunlarına göre kurulan komisyonlara iştirak edenler;
4. Vergi işlerinde kullanılan bilirkişiler.
Bu yasak, yukarıda yazılı kimseler, bu görevlerinden ayrılsalar dahi devam eder.
(Ek fıkra: 26/06/1964 - 485/1 md.; Değişik fıkra: 30/12/1980 - 2365/2 md.)
Ancak, vergi güvenliğini sağlamak amacıyla Gelir Vergisi mükelleflerinin yıllık Gelir
Vergisi, sermaye şirketlerinin Kurumlar Vergisi beyanamelerinde gösterdikleri
matrahları (zarar dahil) ve beyanları üzerinden tarh olunan Gelir ve Kurumlar Vergileri
ile mükelleflerin ad ve unvanları, bağlı oldukları vergi dairelerince beyannamelerin
SAYI: 1
DANIŞTAY KARARLARI 177
verildiği yıl içinde dairenin münasip yerlerine asılacak cetvellerle ilan olunur.
Mükellefin bağlı bulunduğu teşekkül varsa, bu ilan orada da yapılır.
(Ek fıkra: 22/07/1998 - 4369/1 md.) Mükelleflerin vergi tarhına esas olan
beyanları, kesinleşen vergi ve cezaları ile vadesi geçtiği halde ödenmemiş bulunan
vergi ve ceza miktarları Maliye Bakanlığınca açıklanabilir.Maliye Bakanlığı bu yetkisini
mahalline devredebilir. Ayrıca, kamu görevlilerince yapılan adli ve idari soruşturmalar
ile ilgili olarak talep edilen bilgi ve belgeler ile bankalara, yapacakları vergi tahsiline
yönelik bilgiler verilebilir. Bu bilgilerin verilmesine ilişkin usul ve esaslar Maliye
Bakanlığınca belirlenir. Sahte veya muhteviyatı itibariyle yanıltıcı belge düzeledikleri
veya kullandıkları vergi inceleme raporuyla tespit olunanların, kanunla kurulmuş
mesleki kuruluşlarına ve 3568 sayılı Kanunla kurulan birlik ve meslek odalarına
bildirilmesi vergi mahremiyetini ihlal sayılmaz.Bu takdirde kendilerine bilgi verilen
kişi ve kurumlar da bu madde yazılı yasaklara uymak zorundadırlar. Maliye Bakanlığı
bilgilerin açıklanmasıyla ilgili usulleri belirlemeye yetkilidir.
( Ek fıkra: 26/06/1964 - 485/1 md.; Değişik: 30/12/1980 - 2365/2 md.) Gelir
Vergisi mükellefleri (Kazancı basit usulde tespit edilenler dahil) (...) ile sermaye
şirketleri her yıl Mayıs ayının son gününe kadar vergi tarhına esas olan kazanç
tutarları ile bunlara isabet eden vergi miktarlarını gösteren levhayı merkezlerine,
şubelerine, satış mağazalarına iş sahipleri ile mükellefler tarafından kolayca okunup
görünecek şekilde asmak zorundadırlar. İlan ve levhalara ilişkin diğer hususlar Maliye
Bakanlığınca belli edilir.
( Ek fıkra: 26/06/1964 - 485/1 md.) Açıklanan bu bilgiler ele alınarak mükelleflerin
haysiyet, şeref ve haklarına tecavüz edilemez. Aksine hareket edenler hakkında T. Ceza
Kanununun 480, 481 ve 482 nci maddelerdeki cezalar üç misli olarak hükmolunur.
(Ek fıkra: 04/12/1985 - 3239/1 md.; Mülga fıkra: 22/07/1998 - 4369/1. md.)
(Ek fıkra: 24/03/1988 - 3418/29 md.; Mülga fıkra: 22/07/1998 - 4369/1. md.)
(Ek fıkra: 26/10/1988 - 3482/6 md.; Mülga fıkra: 22/07/1998 - 4369/1. md.)
213/m. 359 VERGİ USUL KANUNU
(Değişik madde: 22/07/1998 - 4369/14 md.)
a) Vergi kanunlarına göre tutulan veya düzenlenen ve saklanma ve ibraz
mecburiyeti bulunan;
1) Defter ve kayıtlarda hesap ve muhasebe hileleri yapanlar, gerçek olmayan veya
kayda konu işlemlerle ilgisi bulunmayan kişiler adına hesap açanlar veya defterlere
kaydı gereken hesap ve işlemleri vergi matrahının azalması sonucunu doğuracak
şekilde tamamen veya kısmen başka defter, belge veya diğer kayıt ortamlarına
kaydedenler,
2) Defter, kayıt ve belgeleri tahrif edenler veya gizliyenler (Varlığı noter tasdik
kayıtları veya sair suretlerle sabit olduğu halde, inceleme sırasında vergi incelemesine
yetkili kimselere defter ve ibraz edilmemesi gizleme demektir.) veya muhteviyatı
itibariyle yanıltıcı belge düzenleyenler veya bu belgeleri kullananlar (Muhteviyatı
178 LEGES Kamu Hukuku Dergisi
ŞUBAT 2013
itibariyle yanıltıcı belge, gerçek bir muamele veya duruma dayanmakla birlikte bu
muamele veya durumu mahiyet veya miktar itibariyle gerçeğe aykırı şekilde yansıtan
belgedir.),
Hakkında altı aydan üç yıla kadar hapis cezası hükmolunur.
Hükmolunan hapis cezasının para cezasına çevrilmesinde, hapis cezasının her bir
günü için, sanayi sektöründe çalışan onaltı yaşından büyük işçiler için (...) yürürlükte
bulunan asgari ücretin bir aylık bürüt tutarının yarısı esas alınır ve hükmolıunan bu
para cezası ertelenmez.
b) Vergi Kanunları uyarınca tutulan veya düzenlenen ve saklanma ve ibraz
mecburiyeti bulunan;
1) Defter, kayıt ve belgeleri yok edenler veya defter sahifelerine yok ederek
yerine başka yapraklar koyanlar veya hiç yaprak koymayanlar veya belgelerin asıl
veya suretlerini tamamen veya kısmen sahte olarak düzenleyenler veya bu belgelleri
kullananlar ( sahte belge, gerçek bir muamele veya durum olmadığı halde bunlar
varmış gibi düzenlenen belgedir.),
2) Belgeleri Maliye Bakanlığı ile anlaşması olmadığı halde basanlar ile sahte
olarak basanlar veya bu belgeleri kullananlar,
Hakkında on sekiz aydan üç yıla kadar ağır hapis cezası hükmolunur.
371’inci maddedeki pişmanlık şartlarına uygun olarak durumu ilgili makamlara
bildirenler hakkında bu madde hükmü uygulanamaz.
Kaçakçılık suçlarını işleyenler hakkında bu maddede yazılı cezaların uygulanması
344’üncü maddede yazılı vergi ziyaı cezasının ayrıca uygulanmasına engel teşkil
etmez.
ÖNEMLİ BİLGİLER
r Kıdem Tazminatı Tavanı
r Dönemler İtibariyle Asgari Ücret
r Asgari Ücret ve Dönem Tutarları
r Asgari Ücret Ödemesinde Yeni Dönem
r Yıllık Ücretli İzin Süreleri
r İhbar Tazminatı (Akdin Feshinde Bildirim Süreleri)
r İşsizlik Sigortası Primi
r Gelir Vergisi Tarifesi
r Katma Değer Vergisi Oranları
r Kurumlar Vergisi Oranı
r Geçici Vergi Oranları
r Vergi Usul Kanununa Göre Yeniden Değerleme Oranı
r Yasal Faizler ve Yürürlük Süreleri
r Ticari Temerrüt (Avans) Faiz Oranları
r Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun’a Göre
Gecikme Zammı Oranları
r Kira Artışına Yargıtay’ca Uygulanan Endeksler
r Enflasyon Oranları (%) (Tuik Verilerine Göre)
r Enflasyon Oranları (Aylara ve Yıllara Göre)
r Değerli Kağıtlar
r Damga Vergisi Harçları
r Yargı Harçları
r Noter Harçları
r Vergi Yargısı Harçları
r Tapu ve Kadastro Harçları
r Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi
r CMUK Avukatlık Ücret Tarifesi
r Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası Döviz Kurları (ABD Doları)
r Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası Döviz Kurları (Euro)
r HUMK ve İİK Parasal Sınırları
r İYUK Parasal Sınırları
r Karşılıksız Çeklerde Bankaların Ödemekle Yükümlü
Oldukları Tutarlar
r 5271 Sayılı Ceza Muhakemesi Kanun’unda Süreler
r Yargıtay’ın Yeni Telefon Rehberi
SAYI: 1
ÖNEMLİ BİLGİLER 181
KIDEM TAZMİNATI TAVANI (2013)
01.01.2001 - 14.04.2001
15.04.2001 - 14.05.2001
15.05.2001 - 14.06.2001
15.06.2001 - 30.06.2001
01.07.2001 - 14.10.2001
15.10.2001 - 14.10.2001
15.10.2001 - 14.11.2001
15.11.2001 - 14.12.2001
15.12.2001 - 31.12.2001
01.01.2002 - 14.05.2002
15.05.2002 - 30.06.2002
01.07.2002 - 30.10.2002
01.10.2002 - 31.12.2002
01.01.2003 - 30.06.2003
01.07.2003 - 31.12.2004
01.01.2004 - 30.06.2004
01.07.2004 - 31.12.2004
01.01.2005 - 30.06.2005
01.07.2005 - 31.12.2005
01.01.2006 - 30.06.2006
01.07.2006 - 31.12.2006
01.01.2007 - 30.06.2007
01.07.2007 - 31.12.2007
01.01.2008 - 30.06.2008
01.07.2008 - 31.12.2008
646.560.000.- TL
663.000.000.- TL
730.700.000.- TL
768.100.000.- TL
807.500.000.- TL
835.950.000.- TL
884.830.000.- TL
938.330.000.- TL
978.020.000.- TL
1.076.400.000.- TL
1.103.540.000.- TL
1.160.150.000.- TL
1.260.150.000.- TL
1.323.950.000.- TL
1.389.950.000.- TL
1.485.430.000.- TL
1.574.740.000.- TL
1.648, 90.- YTL
1.727, 15.- YTL
1.770, 62.- YTL
1.857, 44.- YTL
1.960, 69.- YTL
2.030, 19.- YTL
2.087, 92.- YTL
2.173, 19.- YTL
01.01.2009 - 30.06.2009
01.07.2009 - 31.12.2009
01.01.2010 - 30.06.2010
01.07.2010 - 31.12.2010
01.01.2011 - 30.06.2011
2.260, 05.- YTL
2.365, 16.- YTL
2.423, 88 - TL
2.517, 01.- TL
2.623, 33.- TL
182 LEGES Kamu Hukuku Dergisi
01.07.2011 - 31.12.2011
01.01.2012 - 30.06.2012
01.07.2012 - 31.12.2012
01.01.2013 - 30.06.2013
01.07.2013 - 31.12.2013
ŞUBAT 2013
2.731, 85.- TL
2.917,27.- TL
3.033,98.- TL
3.129,25.- TL
3.218,76.- TL
YILLAR İTİBARİYLE BRÜT ASGARİ ÜCRET TUTARLARI
Dönemi
01.07.2013 - 31.12.2013
01.01.2013 - 30.06.2013
01.07.2012 - 31.12.2012
01.01.2012 - 30.06.2012
01.07.2011 - 31.12.2011
01.01.2011 - 30.06.2011
01.07.2010 - 31.12.2010
01.01.2010 - 30.06.2010
16 Yaşından Büyükler
İçin
Günlük
Aylık
35,05
1.021,50
32,62
978,60
31,35
940,50
29,55
886,50
27,90
837,00
26,55
796,50
25,35
760,50
24,30
729,00
16 Yaşından Küçükler
İçin
Günlük
Aylık
29,25
877,50
27,97
839,10
26,85
805,50
25,35
760,50
23,85
715,50
22,65
679,50
21,60
648,00
20,70
621,00
ASGARİ ÜCRET VE YASAL KESİNTİLER
(01.07.2012-31.12.2012 Dönemi)
01.01.2013 - 30.06.2013
16 Yaşından
Büyükler
Brüt Ücret
940,50 TL
Sigorta Primi İşçi Payı
131,67 TL
İşsizlik Sigortası Primi İşçi Payı
9,41 TL
Gelir Vergisi Matrahı
799,42 TL
Gelir Vergisi
119,91 TL
Damga Vergisi
6,21 TL
Kesintiler Toplamı
267,20 TL
Net Ücret
673,30 TL
16 Yaşından
Küçükler
805,50 TL
112,77 TL
8,06 TL
684,67 TL
102,70 TL
5,32 TL
228,85 TL
576,65 TL
SAYI: 1
ÖNEMLİ BİLGİLER 183
2013 Yılı Asgari Ücret ve Yasal Kesintiler
1.1.
01.01.2013 – 30.06.2013 döneminde uygulanacak brüt asgari
ücret tutarları
Asgari Ücret
Onaltı yaşını doldurmuş
işçiler için
Onaltı yaşını doldurmamış
işçiler için
01.01.2013 - 30.06.2013
Brüt Ücret
SSK Primi İşçi Hissesi
İşsizlik Sigortası Primi İşçi
Hiss.
Gelir Vergisi Matrahı
Gelir Vergisi
Damga Vergisi *
Kesintiler Toplamı
Net Ücret
Asgari Geçim İndirimi (+)
Net Ele Geçen Ücret
1.2.
Brüt Günlük TL
32,62 TL
Brüt Aylık TL
978,60 TL
27,97 TL
839,10 TL
16 Yaşından Büyükler
978,60 TL
137,00 TL
9,79 TL
16 Yaşından Küçükler
839,10 TL
117,47 TL
8,39 TL
831,81 TL
124,77 TL
7,43 TL
278,99 TL
699,61 TL
73,40 TL
773,01 TL
713,24 TL
106,99 TL
6,37 TL
239,22 TL
599,88 TL
73,40 TL
673,28 TL
01.07.2013 – 31.12.2013 döneminde uygulanacak brüt asgari
ücret tutarları
Asgari Ücret
Onaltı yaşını doldurmuş
işçiler için
Onaltı yaşını doldurmamış
işçiler için
01.07.2013 - 31.12.2013
Brüt Ücret
SSK Primi İşçi Hissesi
İşsizlik Sigortası Primi İşçi
Hiss.
Gelir Vergisi Matrahı
Brüt Günlük TL
34,05 TL
Brüt Aylık TL
1021,50 TL
29,25 TL
877,50 TL
16 Yaşından Büyükler
1021,50 TL
143,01 TL
10,22 TL
16 Yaşından Küçükler
877,50 TL
122,85 TL
8,78 TL
868,28 TL
745,88 TL
184 LEGES Kamu Hukuku Dergisi
Gelir Vergisi
Damga Vergisi *
Kesintiler Toplamı
Net Ücret
Asgari Geçim İndirimi (+)
Net Ele Geçen Ücret
ŞUBAT 2013
130,24 TL
7,75 TL
291,22 TL
730,28 TL
73,40 TL
803,68 TL
111,88 TL
6,66 TL
250,17 TL
627,33 TL
73,40 TL
700,73 TL
ASGARİ ÜCRETTE İŞVEREN KATKISI
01.01.2013 - 30.06.2013
16 Yaşından Büyükler Asgari Ücret
978,60 TL
SSK PRİMİ % 14.5 ( İşveren Payı ) *
141,90 TL
İŞVEREN İŞSİZLİK SİGORTA FONU % 2
19,57 TL
İşverene Maliyeti TOPLAM
1.140,07 TL
01.07.2013 - 31.12.2013
16 Yaşından Büyükler Asgari Ücret
SSK PRİMİ % 14.5 ( İşveren 148,12 TL
Payı ) *
İŞVEREN İŞSİZLİK SİGORTA 20,43 TL
FONU % 2
İşverene Maliyeti TOPLAM 1.190,05
TL
KESİNTİLER TOPLAMI
146,79
NET ASGARİ ÜCRET
1021,50 TL
ASGARİ ÜCRET
978,60
SSK İŞVEREN PRİMİ % 14.5 141,90
İŞSİZLİK SİG.FONU % 2
19,57
İŞVERENE TOPLAM MALİYET
1.140,07
831,81
01.01.2013 - 30.06.2013
16 Yaşından Küçükler Asgari Ücret
839,10 TL
SSK PRİMİ % 14.5 ( İş- 121,67 TL ASGARİ ÜCRET
veren Payı ) *
İŞVEREN İŞSİZLİK Sİ- 16,78 TL
SSK İŞVEREN PRİMİ % 14.5
GORTA FONU % 2
1021,50
148,12
SAYI: 1
ÖNEMLİ BİLGİLER 185
İşverene Maliyeti TOP- 977,55 TL
LAM
KESİNTİLER TOPLAMI 153,23
NET ASGARİ ÜCRET
868,27
İŞSİZLİK SİG.FONU % 2
20,43
İŞVERENE TOPLAM MALİYET 1.190,45
01.07.2013 - 31.12.2013
16 Yaşından Küçükler Asgari Ücret
SSK PRİMİ % 14.5 ( İş- 127,24 TL
veren Payı ) *
İŞVEREN İŞSİZLİK Sİ- 17,55 TL
GORTA FONU % 2
İşverene Maliyeti TOP- 1 . 0 2 2 , 2 9
LAM
TL
KESİNTİLER TOPLAMI 153,23
NET ASGARİ ÜCRET
868,27
877,50 TL
ASGARİ ÜCRET
1021,50
SSK İŞVEREN PRİMİ % 14.5
148,12
İŞSİZLİK SİG.FONU % 2
20,43
İŞVERENE TOPLAM MALİYET 1.190,45
Asgari Ücret ve İşverene Maliyetleri (16 Yaşından Büyükler):
01.01.2013 - 30.06.2013
16 Yaşından Büyükler Asgari Ücret
978,60 TL
SSK PRİMİ % 14.5 ( İşveren Payı ) *
141,90 TL
İŞVEREN İŞSİZLİK SİGORTA FONU % 2
19,57 TL
İşverene Maliyeti TOPLAM
1.140,07 TL
01.07.2013 - 31.12.2013
16 Yaşından Büyükler Asgari Ücret
1021,50 TL
SSK PRİMİ % 14.5 ( İşveren Payı ) *
148,12 TL
İŞVEREN İŞSİZLİK SİGORTA FONU % 2
20,43 TL
İşverene Maliyeti TOPLAM
1.190,05 TL
Ücret ve İşverene Maliyetleri (16 Yaşından Küçükler):
01.01.2013 - 30.06.2013
16 Yaşından Küçükler Asgari Ücret
839,10 TL
SSK PRİMİ % 14.5 ( İşveren Payı ) *
121,67 TL
186 LEGES Kamu Hukuku Dergisi
ŞUBAT 2013
İŞVEREN İŞSİZLİK SİGORTA FONU % 2
16,78 TL
İşverene Maliyeti TOPLAM
977,55 TL
01.07.2013 - 31.12.2013
16 Yaşından Küçükler Asgari Ücret
877,50 TL
SSK PRİMİ % 14.5 ( İşveren Payı ) *
127,24 TL
İŞVEREN İŞSİZLİK SİGORTA FONU % 2
17,55 TL
İşverene Maliyeti TOPLAM
1.022,29 TL
KAPICILAR İÇİN ASGARİ ÜCRETİN HESABI VE İŞVERENE MALİYETİ (TL/AY)
NET ASGARİ ÜCRETİN HESABI
ASGARİ ÜCRET
978,6
SSK PRİMİ % 14
137
İŞSİZLİK SİG.FONU % 1 9,79
KESİNTİLER TOPLAMI 146,79
NET ASGARİ ÜCRET
831,81
İŞVERENE MALİYETİ
ASGARİ ÜCRET
978,6
SSK İŞVEREN PRİMİ % 14,5
141,9
İŞSİZLİK SİG.FONU % 2
19,57
İŞVERENE TOPLAM MALİYET 1.140,07
ASGARİ ÜCRET UYGULAMASINDA YENİ DÖNEM
193 sayılı Gelir Vergisi Kanunu’nun 32. maddesinin 5615 sayılı Yasa’nın 2. maddesiyle yeniden düzenlenip 01.01.2008 tarihinde yürürlüğe konulmasıyla, anılan yasa hükmünde
belirtilen oranlar üzerinden “asgari geçim indirimi” uygulaması başlatılmış; buna göre yasal
asgari ücretlerin net tutarları aşağıdaki biçimi almıştır:
2013 Yılında Asgari Geçim İndirimi tutarları
Asgari geçim indiriminden yararlanan
Çalışanın kendisi
Çalışmayan ve herhangi bir geliri olmayan eş
1. çocuk
2. çocuk
3. çocuk
4. çocuk
İndirim oranı
%50
%10
%7,5
%7,5
%5
%5
SAYI: 1
ÖNEMLİ BİLGİLER 187
Evli eşi çalışmayan ve 5 çocuklu üst sınır
124,77
2013 Yılında Asgari Geçim İndirimi tutarları
Medeni Hali
Bekar
Evli eşi çalışmayan ve çocuksuz
Evli eşi çalışmayan ve 1 çocuklu
Evli eşi çalışmayan ve 2 çocuklu
Evli eşi çalışmayan ve 3 çocuklu
Evli eşi çalışmayan ve 4 çocuklu
Evli eşi çalışmayan ve 5 çocuklu
üst sınır
Aylık
73,40
88,07
99,08
110,09
117,43
124,77
124,77
Medeni Hali
Aylık
Evli eşi çalışan ve çocuksuz
Evli eşi çalışan ve 1 çocuklu
Evli eşi çalışan ve 2 çocuklu
Evli eşi çalışan ve 3 çocuklu
Evli eşi çalışan ve 4 çocuklu
Evli eşi çalışan ve 5 çocuklu
73,40
84,40
95,41
102,75
110,09
117,43
YILLIK ÜCRETLİ İZİN SÜRELERİ
4857 sayılı İş Kanunu’nun 53. maddesine göre (10.06.2003 tarihinden
itibaren) çalı¬şanlara aşağıdaki süreler kadar ücretli yıllık izin verilir. Ancak 18
ve daha küçük yaştaki işçilerle 50 ve daha yukarı yaştaki işçilere verilecek yıllık
ücretli izin 20 günden az olamaz ve yıllık ücretli izin hakkından vazgeçilemez.
Yıllık izin hesabında izin sü¬relerine rastlayan ulusal bayram, hafta tatili ve genel
tatil günleri izin süresinden sayılmaz.
Hizmet Süresi
1 yıldan 5 yıla kadar olanlara
5 yıldan fazla ve 15 yıldan az olanlara
15 yıl ve daha fazla olanlara
İzin Süresi
Yılda 14 gün
Yılda 20 gün
Yılda 26 gün
İHBAR TAZMİNATI (AKDİN FESHİNDE BİLDİRİM SÜRELERİ)
ÇALIŞMA SÜRESİ
İHBAR TAZMİNAT
SÜRESİ MİKTARI
İşi altı (6) aydan az sürmüş ise
2 Hafta
2 Haftalık Ücret
İşi altı (6) aydan bir buçuk (1, 5) yıla kadar sürmüş ise
4 Hafta
4 Haftalık Ücret
İşi bir buçuk (1, 5) yıldan üç (3) yıla ka¬dar sürmüş ise
6 Hafta
6 Haftalık Ücret
İşi üç (3) yıldan fazla sürmüş ise
8 Hafta
8 Haftalık Ücret
188 LEGES Kamu Hukuku Dergisi
ŞUBAT 2013
İŞSİZLİK SİGORTA PRİMİ
(4447 sayılı Kanun - Madde.: 49)
-1.6.2000-31.12.2001 tarihleri arasında (sigorta matrahı üzerinden);
İşçiden % 2, işverenden % 3 oranında kesinti yapılmıştır.
-2002 yılından itibaren:
İşçiden % 1, İşverenden % 2 oranında kesinti yapılmaktadır.
GELİR VERGİSİ TARİFESİ
GELİR VERGİSİ TARİFESİ (2013)
10.700 TL’ye kadar
26.000 TL’nin 10.700 TL’si için 1.605 TL, fazlası
60.000 TL’nin 26.000 TL’si için 4.665 TL fazlası
60.000 TL’den fazlasının 60.000 TL'si için 13.845 TL fazlası
15
%20
%27
%35
GELİR VERGİSİ TARİFESİ (2012)
10.000 TL’ye kadar
25.000 TL’nin 10.000 TL’si için 1500 TL, fazlası
88.000 TL'nin .25000 TL’si için 4.500 TL, fazlası
88.000 TL’den fazlasının 88.000 TL’si için 21.510 TL, fazlası
15
%20
%27
%35
GELİR VERGİSİ TARİFESİ (2011)
9.400 TL’ye kadar
23.000 TL’nin 9.400 TL’si için 1.410 TL, fazlası
80.000 TL'nin 23.000 TL’si için 4.130 TL, fazlası
80.000 TL’den fazlasının 80.000 TL’si için 19.520 TL, fazlası
%15
%20
%27
%35
GELİR VERGİSİ TARİFESİ (2010)
8.800 TL’ye kadar
22.000 TL’nin 8.800 TL’si için 1.320 TL, fazlası
50.000 TL’nin 22.000 TL’si için 3.960 TL
50.000 TL’den fazlasının 50.000 TL'si için 11.520 TL
%15
%20
%27
%35
SAYI: 1
ÖNEMLİ BİLGİLER 189
KATMA DEĞER VERGİSİ ORANLARI
Katma Değer Vergisi Oranları Tablosu, 30.12.2007 tarih ve 26742 sayılı
R.G.’de yayımlanan, 24.12.2007 tarih ve 2007/13033 sayılı Bakanlar Kurulu
Kararına dayanılarak yapılmıştır.
a) Ekli listelerde yer alanlar hariç olmak üzere, vergiye tabi
işlemler için
b) Ekli (I) sayılı listede yer alan teslim ve hizmetler için
c) Ekli (II) sayılı listede yer alan teslim ve hizmetler için
% 18
%1
%8
KURUMLAR VERGİSİ ORANI
Kurumlar Vergisi Oranı
%20
GEÇİCİ VERGİ ORANLARI
Gelir Vergisi Mükelleflerinde (2006 I. Dönemden itibaren)
Kurumlar Vergisi Mükelleflerinde (2006 II. Dönemden itibaren)
%15
%20
YENİDEN DEĞERLEME ORANLARI
2012 yılı yeniden değerleme oranı (VUK genel tebliği No:419)
2011 yılı yeniden değerleme oranı (VUK genel tebliği No:410)
2010 yılı yeniden değerleme oranı (VUK genel tebliği No:401)
2009 yılı yeniden değerleme oranı (VUK genel tebliği No:392)
2008 yılı yeniden değerleme oranı (VUK genel tebliği No:388)
2007 yılı yeniden değerleme oranı (VUK genel tebliği No:377)
2006 yılı yeniden değerleme oranı (VUK genel tebliği No:363)
2005 yılı yeniden değerleme oranı (VUK genel tebliği No:353)
2004 yılı yeniden değerleme oranı (VUK genel tebliği No:341)
2003 yılı yeniden değerleme oranı (VUK genel tebliği No:325)
2002 yılı yeniden değerleme oranı (VUK genel tebliği No:310)
2001 yılı yeniden değerleme oranı (VUK genel tebliği No:301)
2000 yılı yeniden değerleme oranı (VUK genel tebliği No:288)
1999 yılı yeniden değerleme oranı (VUK genel tebliği No:279)
1998 yılı yeniden değerleme oranı (VUK genel tebliği No:267)
% 7,80
% 10,26
% 7,7
% 2,2
% 12
% 7.2
% 7.8
% 9.8
% 11.2
% 28.5
% 59.0
% 53.2
% 56.0
% 52.1
% 77.8
190 LEGES Kamu Hukuku Dergisi
ŞUBAT 2013
1997 yılı yeniden değerleme oranı (VUK genel tebliği No:259)
1996 yılı yeniden değerleme oranı (VUK genel tebliği No:252)
1995 yılı yeniden değerleme oranı (VUK genel tebliği No:245)
1994 yılı yeniden değerleme oranı (VUK genel tebliği No:233)
% 80.4
% 72.8
% 99.5
% 107.6
YASAL FAİZLER VE YÜRÜRLÜK SÜRELERİ
YÜRÜRLÜK TERİHLERİ
01.01.1998 - 31.12.1999
01.01.2000 - 30.06.2002
01.07.2002 - 30.06.2003
01.07.2003 - 31.12.2003
01.01.2004 - 30.06.2004
01.07.2004 - 30.04.2005
01.05.2005 - 31.12.2005
01.01.2006 - 31.12.2006
01.01.2007 - 31.12.2007
01.01.2008 - 31.12.2008
01.01.2009 – 31.12.2009
01.01.2010 dan itibaren
FAİZ ORANLARI
730
911
365
184
181
304
245
365
365
365
365
…
GÜN
% 50
% 60
% 55
% 50
% 43
% 38
% 12
%9
%9
%9
%9
%9
KANUNİ FAİZ VE TEMERRÜT FAİZİ ORANLARI
TARİH ARALIĞI
KANUNİ
FAİZ ORANI
SÖZLEŞMEYLE
TESBİT
EDİLMEMİŞSE
TEMERRÜT FAİZ
ORANI
01.07.2005 31.12.2005
% 12
(3095/m.1)
% 12
(3095/m.2/1)
TİCARİ İŞLERDE
UYGULANACAK
TEMERRÜT FAİZ
ORANI
% 30
(3095/m.2/2
gereğince Avans Faiz
Oranı)
SAYI: 1
ÖNEMLİ BİLGİLER 191
01.01.2006 31.12.2006
%9
(3095/m.1)
%9
(3095/m.2/1)
01.01.2007 31.12.2007
%9
(3095/m.1)
%9
(3095/m.2/1)
01.01.2008 30.06.2009
%9
(3095/m.1)
%9
(3095/m.2/1)
01.07.2009 31.12.2009
%9
(3095/m.1)
%9
(3095/m.2/1)
01.01.2010 31.12.2010
%9
(3095/m.1)
%9
(3095/m.2/1)
01.01.2011 31.12.2011
%9
(3095/m.1)
%9
(3095/m.2/1)
01.01.2012 31.12.1012
%9
(3095/m.1)
%9
(3095/m.2/1)
% 25
(3095/m.2/2
gereğince Avans Faiz
Oranı)
% 29
(3095/m.2/2
gereğince Avans Faiz
Oranı)
% 27
(3095/m.2/2
gereğince Avans Faiz
Oranı)
% 19
(3095/m.2/2
gereğince Avans Faiz
Oranı)
% 16
(3095/m.2/2
gereğince Avans Faiz
Oranı)
% 15
(3095/m.2/2
gereğince Avans Faiz
Oranı)
% 17,75
(3095/m.2/2 gereğince Avans Faiz Oranı)
KANUNİ FAİZ VE TEMERRÜT FAİZİ ORANLARI İLE İLGİLİ NOTLAR
1.Oran belirtilmeden sadece reeskont faiz oranı uygulanacağı belirtilen
tarihlerle ilgili olarak, aşağıdaki tabloda yer alan iskonto ve avans faiz oranlarını
inceleyiniz.
2. 29.03.2003 tarih ve 4833 sayılı 2003 Mali Yılı Bütçe Kanunu’nun 51.
maddesinin (t) bendi ile getirilen, Kanuni Faiz Oranının 01.04.2003 tarihinden
itibaren aylık % 2.5 olarak uygulanacağına ilişkin düzenleme, Anayasa
Mahkemesi’nin 08.12.2004 tarih ve 25664 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan,
22.01.2004 gün ve E.2003/41 - K.2004/4 sayılı kararı ile iptal edilmiştir.
3. 2004 ve 2005 Mali Yılı Bütçe Kanunlarında kanuni faiz oranını tespit eden
hükümler Anayasa Mahkemesi’nce, bu Kanunlar’ın yürülükte olduğu dönemde
iptal edilmemekle
192 LEGES Kamu Hukuku Dergisi
ŞUBAT 2013
AMME ALACAKLARININ TAHSİL USULÜ HAKKINDA KANUN’A GÖRE
GECİKME ZAMMI ORANLARI
01.01.1990 - 29.12.1993 Arası
30.12.1993 - 07.03.1994 Arası
08.03.1994 - 30.08.1995 Arası
31.08.1995 - 31.01.1996 Arası
01.02.1996 - 08.07.1998 Arası
09.07.1998 - 20.01.2000 Arası
21.01.2000 - 01.12.2000 Arası
02.12.2000 - 28.03.2001 Arası
29.03.2001 - 30.01.2002 Arası
31.01.2002 - 11.11.2003 Arası
12.11.2003 - 01.03.2005 Arası
02.03.2005 - 20.04.2006 Arası
21.04.2006 - 18.11.2009 Arası
19.11.2009 - 18.10.2010 Arası
19.10.2010’dan bugüne kadar
Aylık % 7
Aylık % 9
Aylık % 12
Aylık % 10
Aylık % 15
Aylık % 12
Aylık % 6
Aylık % 5
Aylık % 10
Aylık % 7
Aylık % 4
Aylık % 3
Aylık % 2,5
Aylık % 1,95
Aylık % 1,40
YARGITAY’A GÖRE KİRA ARTIŞLARINDA UYGULANACAK ORANLAR
YILLARA GÖRE ÜFE ENDEKSİNDEKİ 12 AYLIK ORTALAMALARA GÖRE ARTIŞ
2005
OCAK
14,55
ŞUBAT
14,70
MART
15,03
NİSAN
14,96
MAYIS
13,97
HAZİRAN 12,78
TEMMUZ 11,72
AĞUSTOS 10,65
EYLÜL
9,54
2006
5,45
5,04
4,21
4,96
4,27
4,97
5,82
6,49
7,06
2007
9,68
10,08
10,63
11,01
10,95
10,09
9,03
8,29
7,77
2008
6,08
5,94
5,95
6,39
7,20
8,39
9,76
10,68
11,29
2009
12,81
12,63
11,99
10,65
8,96
7,34
5,47
4,19
3,22
2010
1,14
1,20
1,63
2,52
3,50
4,30
5,33
6,18
6,89
2011
8,89
9,23
9,36
9,17
9,21
9,42
9,59
9,76
10,03
2012 2013
11,11 5,33
10,96
10,79
10,72
10,57
10,24
9,88
9,33
8,65
SAYI: 1
ÖNEMLİ BİLGİLER 193
EKİM
8,16
7,76
7,23
12,03 2,20
7,71
10,26 7,80
KASIM
6,89
8,60
6,75
12,56 1,37
8,27
10,72 6,98
ARALIK
5,89
9,34
6,31
12,72 1,23
8,57
11,09 6,09
ENFLASYON ORANLARI (TUİK VERİLERİNE GÖRE)
Önceki aya
göre
Önceki yılın
Aralık ayına
göre
Yıl
Aylar
TEFE TÜFE TEFE TÜFE
2002 OCAK
4.2
5.3
4.2
5.3
2002 Şubat
2.6
1.8
6.8
7.2
2002 Mart
1.9
1.2
8.8
8.4
2002 Nisan
1.8
2.1 10.8 10.7
2002 Mayıs
0.4
0.6 11.2 11.3
2002 Haziran 1.2
0.6 12.5 12.0
2002 Temmuz 2.7
1.4 15.5 13.6
2002 Ağustos 2.1
2.2 18.0 16.1
2002 Eylül
3.1
3.5 21.7 20.1
2002 Ekim
3.1
3.3 25.5 24.0
2002 Kasım
1.6
2.9 27.5 27.7
2002 Aralık
2.6
1.6 30.8 29.7
2003 OCAK
5.6
2.6
5.6
2.6
2003 Şubat
3.1
2.3
8.9
4.9
Önceki yılın
aynı ayına
göre
TEFE
ÜFE
92.0 73.2
91.8 73.1
77.5 65.1
58.0 52.7
49.3 46.2
46.8 42.6
45.9 41.3
43.9 40.2
40.9 37.0
36.1 33.4
32.8 31.8
30.8 29.7
32.6 26.4
33.4 27.0
12 aylık
ortalamalara
göre
TEFE
TÜFE
66.8
57.5
72.1
60.7
75.4
62.8
75.3
62.8
73.6
61.7
71.5
60.1
69.1
58.4
66.3
56.6
63.0
54.2
59.0
51.2
54.6
48.2
50.1
45.0
45.9
41.3
42.1
37.9
2003
2003
2003
2003
2003
2003
2003
2003
2003
2004
2004
2004
35.2
35.1
29.6
25.6
22.7
19.1
16.1
16.2
13.9
10.8
9.14
7.97
39.4
37.8
35.4
33.8
32.1
30.3
28.5
27.1
25.6
23.6
21.49
19.18
Mart
Nisan
Haziran
Temmuz
Ağustos
Eylül
Ekim
Kasım
Aralık
OCAK
Şubat
Mart
3.2
1.8
-1.9
-0.5
-0.2
0.1
0.6
1.7
0.6
2.6
1.64
2.10
3.1
2.1
-0.2
-0.4
0.2
1.9
1.4
1.6
0.9
0.7
0.55
0.89
12.4
14.4
11.5
10.9
10.7
10.7
11.3
13.2
13.9
2.6
4.31
6.50
8.2
10.4
12.0
11.6
11.7
13.8
15.5
17.3
18.4
0.7
1.29
2.19
29.4
29.5
29.8
27.4
24.9
23.0
20.8
19.3
18.4
16.2
14.28
11.83
35.5
33.8
31.7
30.7
29.5
28.4
27.4
26.3
25.3
24.4
23.21
21.67
194 LEGES Kamu Hukuku Dergisi
2004
2004
2004
2004
2004
2004
2004
2004
2004
2005
2005
2005
2005
2005
2005
2005
2005
2005
2005
2005
2005
2006
2006
2006
2006
2006
2006
2006
2006
2006
2006
2006
2006
2007
2007
Nisan
Mayıs
Haziran
Temmuz
Ağustos
Eylül
Ekim
Kasım
Aralık
OCAK
Şubat
Mart
Nisan
Mayıs
Haziran
Temmuz
Ağustos
Eylül
Ekim
Kasım
Aralık
OCAK
Şubat
Mart
Nisan
Mayıs
Haziran
Temmuz
Ağustos
Eylül
Ekim
Kasım
Aralık
OCAK
Şubat
2.65
-0.03
-1.05
-1.52
0.8
1.85
3.23
0.75
0.13
-0.41
0.11
1.26
1.21
0.20
-0.48
-0.74
1.4
0.78
0.68
-0.95
-0.04
1.96
0.26
0.25
1.94
2.77
4.02
0.86
-0.75
-0.23
0.45
-0.29
-0.12
-0,05
0.95
0.59
0.38
-0.13
0.22
0.6
0.94
2.22
1.54
0.45
0.55
0.02
0.26
0.71
0.92
0.10
-0.57
0.85
1.02
1.79
1.40
0.42
0.75
0.22
0.27
1.34
1.88
0.34
0.85
-0.44
1.29
1.27
1.29
0.23
1.00
0.43
9.33
9.29
8.14
6.50
7.3
9.31
12.84
13.69
13.84
-0.41
-0.30
0.96
2.18
2.38
1.89
1.14
2.18
2.98
3.69
2.71
2.66
1.96
2.22
2.48
4.46
7.36
11.68
12.64
11.80
11.54
12.04
11.72
11.58
-0,05
0.89
ŞUBAT 2013
2.79
3.18
3.05
3.28
3.6
4.85
7.18
8.83
9.32
0.55
0.57
0.83
1.55
2.49
2.59
2.00
2.87
3.93
5.79
7.27
7.72
0.75
0.97
1.25
2.60
4.53
4.88
5.76
5.30
6.65
8.01
9.40
9.65
1.00
1.44
8.91
9.56
10.53
9.44
10.5
12.50
15.48
14.40
13.84
10,70
10,58
11.33
10.17
5.59
4.25
4.26
4.32
4.38
4.57
1.60
2.66
5.11
5.26
4.21
4.96
7.66
12.52
14.34
12.32
11.59
10.94
11.67
11.58
9.37
10.13
10.18
8.88
8.93
9.57
10.0
9.00
9.86
9.79
9.32
9.23
8.69
7.94
8.18
8.70
8.95
7.82
7.91
7.99
7.52
7.61
7.72
7.93
8.15
8.16
8.83
9.86
10.12
11.69
10.26
10.55
9.98
9.86
9.65
9.93
10.16
17.03
15.16
13.73
12.51
11.6
11.16
11.16
11.07
11.09
14,55
14.70
15.03
14.96
13.97
12.78
11.72
10.65
9.54
8.16
6.89
5.89
5.45
5.04
4.49
4.09
4.27
4.97
5.82
6.49
7.06
7.76
8.60
9.34
9.68
10.08
20.01
18.19
16.51
15.11
14.0
12.87
12.02
11.29
10.58
8.50
8.44
8.40
8.42
8.53
8.69
8.68
8.64
8.63
8.47
8.31
8.18
8.07
8.03
8.05
8.11
8.21
8.32
8.64
8.84
9.05
9.25
9.44
9.60
9.76
9.92
SAYI: 1
2007
2007
2007
2007
2007
2007
2007
2007
2007
2007
2008
2008
2008
2008
2008
2008
2008
2008
2008
2008
2008
2008
2009
2009
2009
2009
2009
2009
2009
2009
2009
2009
2009
2009
2010
Mart
Nisan
Mayıs
Haziran
Temmuz
Ağustos
Eylül
Ekim
Kasım
Aralık
OCAK
Şubat
Mart
Nisan
Mayıs
Haziran
Temmuz
Ağustos
Eylül
Ekim
Kasım
Aralık
OCAK
Şubat
Mart
Nisan
Mayıs
Haziran
Temmuz
Ağustos
Eylül
Ekim
Kasım
Aralık
OCAK
ÖNEMLİ BİLGİLER 195
0.97
0.80
0.39
-0.11
0.06
0.85
1.02
-0.13
0.89
0,15
0,42
2,56
3,17
4.50
2.12
0.32
1.25
-2.34
-0.90
0.57
-0.03
-3.54
0.23
1.17
0,29
0,65
-0,05
0,94
-0,71
0,42
0,62
0,28
1,29
0,66
0,58
0.92
1.21
0.50
-0.24
-0.73
0.02
1.03
1.81
1.95
0,22
0,80
1,29
0,96
1.68
1.49
-0.36
0.58
-0,24
0.45
2.60
0.83
0.41
0.29
-0.34
1,10
0,02
0,64
0,11
0,25
-0,30
0,39
2,41
1,27
0,53
1,85
1.88 2.36
2.69 3.60
3.09 4.12
2.98 3.87
3.05 3.11
3.93 3.13
4.98 4.19
4.84 6.08
5.78 8.15
5,94 8,39
0,42 0,80
3,00 2,11
6,26 3,09
11.04 4.82
13.39 6.38
13.76
6.0
15.18 6.61
12.49 6,35
11.48 6.83
12.11 9.60
12.08 10.52
8.11 0.06
0.23 0.29
1.40 -0.06
1,70 1,05
2,35 1,07
2,30 1,71
3,27 1,83
2,54 2,08
2,97 1,78
3,60 2,18
3,90 4,64
5,24 5,96
5,93 6,53
0,58 1,85
10.92
9.68
7.14
2.89
2.08
3.72
5.02
4.41
5.65
5,94
6,44
8,15
10,50
14.56
16.53
17.03
18.41
14.67
12.49
13.29
12.25
8.11
7.90
6.43
3,46
-0,35
-2,46
-1,86
-3,75
-1,04
0,47
0,19
1,51
5,93
6,30
10.86
10.72
9.23
8.60
6.90
7.39
7.12
7.70
8.40
8,39
8,17
9,10
9,15
9.66
10.74
10.61
12.06
11.77
11.13
11.99
10.76
10.06
9.50
7.73
7,89
6,13
5,24
5,73
5,39
5,33
5,27
5,08
5,53
6,53
8,19
10.63
11.01
10.95
10.09
9.03
8.29
7.77
7.23
6,75
6,31
6,08
5,94
5,95
6.39
7.20
8.39
9.76
10.68
11.29
12.03
12.56
12.72
12.81
12.63
11,99
10,65
8,96
7,34
5,47
4,19
3,22
2,20
1,37
1,23
1,14
10.15
10.30
10.24
10.11
9.70
9.46
9.17
8.98
8.86
8,76
8,61
8,53
8,40
8.33
8.47
8.64
9.07
9.43
9.76
10.12
10.31
10.44
10.54
10.41
10,29
9,98
9,49
9,08
8,52
7,99
7,52
6,95
6,53
6,25
6,16
196 LEGES Kamu Hukuku Dergisi
2010
2010
2010
2010
2010
2010
2010
2010
2010
2010
2011
2011
2011
2011
2011
2011
2011
2011
2011
2011
2011
2011
2012
2012
2012
2012
2012
2012
2012
2012
2012
Mart
Nisan
Mayıs
Haziran
Temmuz
Ağustos
Eylul
Ekim
Kasım
Aralık
Ocak
Şubat
Mart
Nisan
Mayıs
Haziran
Temmuz
Ağustos
Eylül
Ekim
Kasım
Aralık
Ocak
Şubat
Mart
Nisan
Mayıs
Haziran
Temmuz
Ağustos
Eylül
1,94
2,35
-1,15
-0,50
-0,16
1,15
0,51
1,21
-0,31
1,31
2,36
1,72
1,22
0,61
0,15
0,01
-0,03
1,76
1,55
1,60
0,65
1,00
0,38
-0,09
0,36
0,08
0,53
-1,49
-0,31
0,26
1, 03
0,58
0,60
-0,36
-0,56
-0,48
0,40
1,23
1,83
0,03
-0,30
0,41
0,73
0,42
0,87
2,42
-1,43
-0,41
0,73
0,75
3,27
1,73
0,58
0,56
0,56
0,41
1,52
-0,21
-0,90
-0,23
0,56
1, 03
2012
2012
2012
2013
Ekim
Kasım
Aralık
Ocak
0, 17
1, 66
-0,12
-0,18
4,24 3,93
6,69 4,55
5,47 4,17
4,93 3,59
4,77
3,09
5,98 3,50
6,52 4,77
7,80 6,69
7,47 6,72
8,87 6,40
2,36 0,41
4,13 1,14
5,40 1,57
6,04 2,45
6,20 4,93
6,21 3,43
6,18 3,00
8,05 3,75
9,72 4,53
11,48 7,95
12,20 9,82
13,33 10,45
0,38 0,56
-0,09 0,56
0,36 0,41
0,08 0,52
0,53 -0,21
-1,49 -0,90
-0,31 -0,23
0,26 0,56
ŞUBAT 2013
0, 72 3, 34
8,58
10,42
9,21
7,64
8,24
9,03
8,91
9,92
8,17
8,87
10,80
10,87
10,08
8,21
9,63
10,19
10,34
11,00
12,15
12,58
13,67
13,33
11,13
9,15
8,22
7,65
8,06
6,44
6,13
4,56
4, 03
9,56
10,19
9,10
8,37
7,58
8,33
9,24
8,62
7,29
6,40
4,90
4,16
3,99
4,26
7,17
6,24
6,31
6,65
6,15
7,66
9,48
10,45
10,61
10,43
10,43
11,14
8,28
8,87
9,07
8,88
9, 19
1,63
2,52
3,50
4,30
5,33
6,18
6,89
7,71
8,27
8,52
8,89
9,23
9,36
9,17
9,21
9,42
9,59
9,76
10,03
10,26
10,72
11,09
11,11
10,96
10,79
10,72
10,57
10,57
9,88
9,33
8, 65
6,53
6,87
7,20
7,41
7,59
7,8
8,16
8,45
8,59
8,57
8,28
7,76
7,29
6,79
6,64
6,47
6,37
6,24
6,00
5,93
6,13
6,47
6,95
7,48
8,02
8,59
8,68
8,68
9,11
9,29
9, 53
1, 96 0, 9 5, 36
0, 38 2, 58 5, 76
0, 38 2, 45 6, 16
1,65 -0 ,18 1, 65
2, 57
3, 60
2, 45
1, 88
7, 80
6, 37
6, 16
7, 31
7, 8
6, 98
6, 09
5, 33
9, 53
9, 26
8, 89
8, 62
* 2005 yılında (ÜFE) Üretici Fiyatları Endeksi’ne geçilmiştir.
SAYI: 1
ÖNEMLİ BİLGİLER 197
DEĞERLİ KAĞIT BEDELLERİ
Resmi Gazete Tarihi: 31.12.2012
Resmi Gazete Sayısı: 28514
2013 YILI DEĞERLİ KAĞIT BEDELLERİ
Maliye Bakanlığından:
DEĞERLİ KAĞITLAR KANUNU GENEL TEBLİĞİ (SAYI: 2012/1)
Bilindiği üzere 210 sayılı Değerli Kağıtlar Kanununun 2343 sayılı Kanunla değişik 1 inci maddesinde,
“Bu Kanuna bağlı tabloda yazılı kağıtlar ve belgeler “değerli kağıt” sayılır.
Bu Kanunun kapsamına giren veya diğer kanunlarla kapsama alınacak olan
değerli kağıtların basımı, dağıtımı ve bedellerinin tahsili ile ilgili usul ve esasları
ve bu kağıtların bedellerini tespite Maliye Bakanlığı yetkilidir.”
hükmüne yer verilmiştir.
Buna göre, 210 sayılı Kanuna ekli Değerli Kağıtlar Tablosunda yer alan değerli
kağıtların bedelleri, 1/1/2013 tarihinden itibaren geçerli olmak üzere yeniden
tespit edilmiş ve aşağıdaki tabloda gösterilmiştir.
Değerli Kağıdın Cinsi
1 - Noter kağıtları :
a) Noter kağıdı
b) Beyanname
c) Protesto, vekaletname, re’sen senet
2 - (Mülga:30/12/2004-5281/14.md)
3 – Pasaportlar
4-Yabancılar için ikamet tezkereleri
5 - (Mülga:30/12/2004-5281/14.md)
6 - Nüfus cüzdanları
7 - Aile cüzdanları
8 -(Mülga:30/12/2004-5281/14.md)
9 - Sürücü belgeleri
10 - Sürücü çalışma belgeleri (karneleri)
11 - Motorlu araç trafik belgesi
12 - Motorlu araç tescil belgesi
Bedel (TL)
7,25
7,25
14,50
72,00
198,00
6,50
66,00
89,00
89,00
89,00
66,50
198 LEGES Kamu Hukuku Dergisi
13 - İş makinesi tescil belgesi
14 - Banka çekleri ( Her bir çek yaprağı)
15 – Mavi Kart (Ek: 9/5/2012-6304/9 md.)
ŞUBAT 2013
66,50
4,50
6,00
Yukarıdaki tabloda belirtilen değerli kağıtlar 01/01/2013 tarihinden itibaren
muhasebe birimleri, yetkili memurlar, noterler ve noterlik görevini yapan memurlar ile bankalar tarafından yukarıda belirtilen yeni bedelleri üzerinden satılacaktır.
Muhasebe birimleri ve yetkili memurlarda mevcut değerli kağıtların yeniden
değerlendirilmesi ve muhasebeleştirilmesi işlemleri Merkezi Yönetim Muhasebe
Yönetmeliği hükümlerine göre yürütülür.
Tebliğ olunur.
DAMGA VERGİSİNE TABİ KAĞITLAR
2013 YILI DAMGA VERGİSİ TUTARLARI
(1) SAYILI TABLO
I. Akitlerle ilgili kağıtlar
A. Belli parayı ihtiva eden kağıtlar:
1.Mukavelenameler, taahhütnameler ve temliknameler
2. Kira mukavelenameleri (Mukavele süresine göre kira bedeli
üzerinden)
3. Kefalet, teminat ve rehin senetleri
4. Tahkimnameler ve sulhnameler
5. Fesihnameler (Belli parayı ihtiva eden bir kağıda taalluk edenler dahil)
6. (Değişik: 5766/10-b md.) (Yürürlük: 6/6/2008) Karayolları
Trafik Kanunu uyarınca kayıt ve tescil edilmiş ikinci el araçların
satış ve devrine ilişkin sözleşmeler
B. Belli parayı ihtiva etmeyen kağıtlar:
1. Tahkimnameler
2. Sulhnameler
3.Turizm işletmeleri ile seyahat acentelerinin aralarında düzenledikleri kontenjan sözleşmeleri (Belli parayı ihtiva edenler dahil)
II. Kararlar ve mazbatalar
(Binde 9,48)
(Binde 1,89)
(Binde 9,48)
(Binde 9,48)
(Binde 1,89)
(Binde 1,89)
(39,65 TL)
(39,65 TL)
(222,40 TL)
SAYI: 1
ÖNEMLİ BİLGİLER 199
1. Meclislerden, resmi heyetlerden ve idari davalarla ilgili olmayarak Danıştaydan verilen mazbata, ilam ve kararlarla hakem
kararları:
a) Belli parayı ihtiva edenler
b) Belli parayı ihtiva etmeyenler
2. (Değişik : 5766/10-c md.) (Yürürlük : 6/6/2008) İhale Kanunlarına tabi olan veya olmayan resmi daire ve kamu tüzel kişiliğini
haiz kurumların her türlü ihale kararları
III. Ticari işlemlerde kullanılan kağıtlar
1. Ticari ve mütedavil senetler:
a) Emtia senetleri:
aa) Makbuz senedi (Resepise)
ab) Rehin senedi (Varant)
ac) İyda senedi
ad) Taşıma senedi
b) Konşimentolar
c) Deniz ödüncü senedi
d) İpotekli borç senedi, irat senedi
2. Ticari belgeler:
a) Menşe ve Mahreç şahadetnameleri
b) Resmi dairelere ve bankalara ibraz edilen
bilançolar ve işletme hesabı özetleri:
ba) Bilançolar
bb) Gelir tabloları
bc) İşletme hesabı özetleri
c) Barnameler
d) Tasdikli manifesto nüshaları
e) Ordinolar
f) Gümrük idarelerine verilen özet beyan formları
IV. Makbuzlar ve diğer kağıtlar
1. Makbuzlar:
(Binde 9,48)
(39,65 TL)
(Binde 5,69)
(13,95 TL)
(8,25 TL)
(1,55 TL)
(0,65 TL)
(8,25 TL)
(Binde 9,48)
(Binde 9,48)
(13,95 TL)
(30,60 TL)
(14,85 TL)
(14,85 TL)
(1,55 TL)
(6,20 TL)
(0,65 TL)
(6,20 TL)
200 LEGES Kamu Hukuku Dergisi
a) Resmi daireler tarafından yapılan mal ve hizmet
alımlarına ilişkin ödemeler (avans olarak yapılanlar dahil)
nedeniyle, kişiler tarafından resmi dairelere verilen ve
belli parayı ihtiva eden makbuz ve ibra senetleri ile bu ödemelerin resmi daireler nam ve hesabına, kişiler adına
açılmış veya açılacak hesaplara nakledilmesini veya
emir ve havalelerine tediyesini temin eden kağıtlar
b) Maaş, ücret, gündelik, huzur hakkı, aidat, ihtisas zammı,
ikramiye, yemek ve mesken bedeli, harcırah, tazminat ve
benzeri her ne adla olursa olsun hizmet karşılığı alınan
paralar (Ek: 5766/10-ç md.) (Yürürlük: 6/6/2008) (avans olarak
ödenenler dahil) için verilen makbuzlar ile bu paraların nakden
ödenmeyerek kişiler adına açılmış veya açılacak cari
hesaplara nakledildiği veya emir ve havalelerine tediye
olunduğu takdirde nakli veya tediyeyi temin eden kağıtlar
c) Ödünç alınan paralar için verilen makbuzlar veya bu
mahiyetteki senetler
d) İcra dairelerince resmi daireler namına şahıslara ödenen
paralar için düzenlenen makbuzlar
2. Beyannameler (Bu beyannamelerin sadece bir nüshası
vergiye tabidir):
a) Yabancı memleketlerden gelen posta gönderilerinin
gümrüklenmesi için postanelerce gümrüklere verilen
liste beyannamelerde yazılı her gönderi maddesi için
b) Vergi beyannameleri:
ba) Yıllık gelir vergisi beyannameleri
bb) Kurumlar vergisi beyannameleri
bc) Katma değer vergisi beyannameleri
bd) Muhtasar beyannameler
be) Diğer vergi beyannameleri (damga vergisi
beyannameleri hariç)
c) Gümrük idarelerine verilen beyannameler
d) Belediye ve il özel idarelerine verilen beyannameler
e) Sosyal güvenlik kurumlarına verilen sigorta prim bildirgeleri
ŞUBAT 2013
(Binde 9,48)
(Binde 7,59)
(Binde 7,59)
(Binde 7,59)
(0,65 TL)
(39,65 TL)
(53,00 TL)
(26,25 TL)
(26,25 TL)
(26,25 TL)
(53,00 TL)
(19,55 TL)
(19,55 TL)
SAYI: 1
ÖNEMLİ BİLGİLER 201
f) (Ek:5838/15 md.)(Yürürlük: 28/2/2009) Elektronik
ortamda birlikte verilen muhtasar beyanname ve sigorta
prim bildirgesinden sadece muhtasar beyanname için
3. Tabloda yazılı kağıtlardan aslı 1,00 Türk Lirasından
fazla maktu ve nispi vergiye tabi olanların resmi dairelere
ibraz edilecek özet, suret ve tercümeleri.
(31,15 TL)
(0,65 TL)
Yargı Harçları Tarifesi
2013 Yılı Yargı Harçları :
A) Mahkeme harçları:
(6217 sayılı Kanunun 13'üncü maddesi ile değişen fıkra, Yürürlük:14/04/2011) Hukuk, ceza ve ticaret davalarıyla, idari davalarda ihtilafsız yargı konularında, Anayasa Mahkemesine bireysel başvurularda ve icra tetkik mercilerinde
I- Başvurma harcı:
Dilekçe veya tutanakla dava açma veya davaya müdahale veya
tevdi mahallinin tayini, ihtiyati tedbir, ihtiyati haciz, tesbiti delail
ile ilgili taleplerde,
1.Sulh mahkemelerinde, icra tetkik mercilerinde
11,30
2.Asliye mahkemelerinde, idare mahkemelerinde
24,30
3.(5235 sayılı Kanunun 52 nci maddesi ile değişen bent.
Yürürlük:1/4/2005) Bölge Adliye Mahkemeleri, Bölge İdare
Mahkemeleri, Yargıtay, Danıştay ve Askeri Yüksek İdare
Mahkemesinde (Mahkemenin yetkisizlik veya görevsizlik kararı
vermesi sebebiyle yetkili veya görevli mahkemeye yeniden 37,25
başvurulması halinde bu harç alınmaz.)
4. (6216 sayılı Kanunun 75/8'inci maddesi ile eklenen bent. Yü- 198,35
rürlük: 03/04/2011) Anayasa Mahkemesinde
II- Celse Harcı:
(Taraflar veya vekilleri tarafından ertelenmelerine sebebiyet verilen celselerden.)
1.Sulh mahkemeleri:
a)Konusu belli bir değerle ilgili davalarda dava konusu miktar- (Binde 2,27)
dan (13,95 TL)'den aşağı olmamak üzere
b)Belli bir değer bulunmayan davalarda
13,95
202 LEGES Kamu Hukuku Dergisi
2.Asliye mahkemelerinde, idari yargı mercilerinde (24,30
TL)'den az olmamak üzere
III- Karar ve ilam harcı:
1.Nispi harç:
a)Konusu belli bir değerle ilgili bulunan davalarda esas hakkında
karar verilmesi halinde hüküm altına alınan anlaşmazlık konusu
değer üzerinden Bakanlar Kurulu, dava çeşitleri itibariyle
birlikte veya ayrı ayrı olmak üzere bu bentte yazılı nispeti binde
10'a kadar indirmeye veya Kanunda yazılı nispete kadar çıkarmaya yetkilidir.
b) Bir gayrimenkulün hissedarlar arasında satış suretiyle şuyuun
izalesine dair olan hükümler (Gayrimenkulün satış bedeli üzerinden)
c) Gayrimenkulün hissedarlar arasında taksimine dair olan hükümler (Taksim edilen gayrimenkul değeri üzerinden)
d) Nafaka verilmesine dair hükümler (Bir senelik nafaka bedeli
üzerinden)
e) (5235 sayılı Kanunun 52 nci maddesi ile değişen bent. Yürürlük:1/4/2005) Yukarıdaki nispetler Bölge Adliye Mahkemeleri,
Bölge İdare Mahkemeleri, Danıştay, Askeri Yüksek İdare Mahkemesi ve Yargıtay'ın tasdik veya işin esasını hüküm altına aldığı
kararları için de aynen uygulanır.
f)(5582 sayılı Kanunun 32. maddesi ile eklenen hüküm Yürürlük:6/3/2007) Konusu belli bir değerle ilgili bulunan davalarda
ve 2499 sayılı Sermaye Piyasası Kanununun 38/A maddesinin
birinci fıkrasında tanımlanan konut finansmanından kaynaklanan alacaklar ile Toplu Konut İdaresi Başkanlığının rehinle temin
edilmiş alacaklarının takibinde, ihalenin feshi talepleri ile ilgili
olarak esas hakkında karar verilmesi halinde hüküm altına alınan anlaşmazlık konusu değer üzerinden Bakanlar Kurulu, dava
çeşitleri itibarıyla birlikte veya ayrı ayrı olmak üzere bu alt bentte yazılı nispeti binde 10'a kadar indirmeye veya Kanunda yazılı
nispete kadar çıkarmaya yetkilidir.
Nispi harçlar (24,30 TL)'den aşağı olamaz.
2. Maktu harç:
ŞUBAT 2013
(Binde 2,27)
(Binde
68,31)
( B i n d e
11,38)
(Binde 4,55)
( B i n d e
11,38)
( B i n d e
68,31)
SAYI: 1
ÖNEMLİ BİLGİLER 203
a) 1'inci fıkra dışında kalan davalarla, taraf teşkiline imkan bu- 24,30
lunmayan davalarda verilen esas hakkındaki kararlarla, davanın
reddi kararı ve icra tetkik mercilerinin 1'inci fıkra dışında kalan
kararlarında
b)(5035 sayılı Kanunun 34 üncü maddesi ile değişen bent. Yürür- 50,45
lük:1/1/2004) (a) fıkrasında yazılı davalarda esasa taalluk eden
veya tashihi karar taleplerinin reddine dair Yargıtay, Danıştay ve
Askeri Yüksek İdare Mahkemesi kararlarında
c) (5035 sayılı Kanunun 34 üncü maddesi ile değişen bent. Yü- 40,00
rürlük:1/1/2004) Bölge Adliye Mahkemeleri, İdare Mahkemeleri, Bölge İdare Mahkemeleri, Yargıtay, Danıştay ve Askeri Yüksek
İdare Mahkemesinin icranın tehiri kararlarında
d) Tespiti delail, ihtiyati haciz ve ihtiyati tedbir kararlarında
40,00
IV- Temyiz, istinaf ve itiraz harçları (6217 sayılı Kanunun 13'üncü maddesi ile
değişen şekli. Yürürlük:14/04/2011)
a) (6217 sayılı Kanunun 13'üncü maddesi ile eklenen fıkra. Yü- 119,00
rürlük:14/04/2011)Yargıtay hukuk dairelerine yapılacak temyiz
başvurularında
b) (Anayasa Mahkemesi'nin 20/10/2011 tarihli ve E.: 2011/54,
K.: 2011/142 sayılı Kararı ile iptal edilmiştir. )
c) (6217 sayılı Kanunun 13'üncü maddesi ile eklenen fıkra. Yü- 119,00
rürlük:14/04/2011)Danıştaya yapılacak temyiz başvurularında
d) (6217 sayılı Kanunun 13'üncü maddesi ile eklenen fıkra. Yü- 66,10
rürlük:14/04/2011)Yürütmenin durdurulmasına ilişkin itirazlar
dahil olmak üzere bölge idare mahkemelerine itirazen yapılacak
başvurularda
e) (6217 sayılı Kanunun 13'üncü maddesi ile eklenen fıkra. Yü- 66,10
rürlük:14/04/2011)Bölge adliye mahkemeleri hukuk dairelerine
yapılacak istinaf yolu başvurularında
f) (6217 sayılı Kanunun 13'üncü maddesi ile eklenen fıkra. Yü- 26,45
rürlük:14/04/2011)Bölge adliye mahkemeleri ceza dairelerine
yapılacak istinaf yolu başvurularında
g) (6217 sayılı Kanunun 13'üncü maddesi ile eklenen fıkra. Yü- 26,45
rürlük:14/04/2011) İdari yaptırımlar konusunda sulh ceza mahkemelerince verilen son karara karşı itirazen yapılacak başvurularda
204 LEGES Kamu Hukuku Dergisi
ŞUBAT 2013
h) (6217 sayılı Kanunun 13'üncü maddesi ile eklenen fıkra. Yü- 26,45
rürlük:14/04/2011)İcra mahkemelerinin kararlarına karşı itirazen yapılacak başvurularda
(6009 sayılı Kanunun 20 nci maddesiyle eklenen fıkra, Yürü- 170,80
lük;01/08/2010)
V- Keşif Harcı
(Mahkemelerce re’sen veya istem üzerine verilen keşif ya da
tespit kararlarını yerine getirmek için)
B) İcra ve iflas harçları:
I. İcra harçları:
1.İcraya başvurma harcı
24,30
2.Değeri belli olmayan icra takiplerinde, icranın yerine getiril- 24,30
mesi harcı
3.Değeri belli olan icra takiplerinde tahsil harcı, değer üzerinden:
a)Ödeme veya icra emrinin tebliği üzerine hacizden evvel öde- (Yüzde 4,55)
nen paralardan
b)Hacizden sonra ve satıştan önce ödenen paralardan
(Yüzde 9,10)
c)Haczedilen veya rehinli malların satılıp paraya çevrilmesi sure- ( Y ü z d e
11,38)
tiyle tahsil olunan paralardan
d)Resmi ve özel müesseseler memur ve hizmetlilerinin maaş, (Yüzde 4,55)
ücret, gündelik ve sair hizmet gelirlerinin haczi suretiyle tahsil
olunan paralardan
e)Takip talebi bulunmayan alacaklılara İcra ve İflas Kanununun (Yüzde 2,27)
125'inci maddesinin 3 üncü fıkrası gereğince ödenen paralardan
f)Gayrimenkullerin ve gemilerin tahliye ve tesliminde:
aa)İcra emrinin tebliği üzerine tahliye olunduğu takdirde
(Yüzde 2,27)
bb)Tahliye ve teslim icra marifetiyle olduğu takdirde
(Yüzde 4,55)
g)Menkul tesliminde;
aa)İcra emrinin tebliği üzerine teslim halinde
(Yüzde 2,27)
bb)İcra marifetiyle teslim halinde
(Yüzde 4,55)
h) (5582 sayılı Kanunun 32 nci maddesi ile eklenen hüküm Yürürlük:6/3/2007)
2499 sayılı Sermaye Piyasası Kanununun 38/A maddesinin birinci fıkrasında
tanımlanan konut finansmanından kaynaklanan alacaklar ile Toplu Konut
İdaresi Başkanlığının rehinle temin edilmiş alacaklarının takibinde, bu bentte belirtilen tahsil harçları dörtte biri oranında uygulanır.
SAYI: 1
ÖNEMLİ BİLGİLER 205
4.İdare harçları:
(Haczedilen gayrimenkullerin idaresi, kira mukaveleleri düzen- 16,90
lenmesi ve hesap tutulması için)
II. İflas harçları:
1.Maktu harç:
İflasın açılması veya konkordato isteği ve masaya katılma harcı 40,00
2.Konunun değeri üzerinden harç:
a)İflasta paylaşılan para üzerinden
(Yüzde 4,55)
b)Konkordatoda alacaklılara verilmesi kararlaştırılan para üze- ( B i n d e
rinden
11,38)
(6009 sayılı Kanunun 20 nci maddesiyle eklenen fıkra, Yürü- 56,85
lük;01/08/2010)
III. Haciz, teslim ve satış harcı
(Yukarıdaki (I) ve (II) numaralı fıkralarda yer alan icra ve iflas işlemlerinin daire dışında memur eliyle yerine getirildiği her bir
işlem için)
C) Ticaret sicili harçları:
I.Kayıt ve tescil harçları: (Ticari işletme rehni dahil)
1.Ticari işletmenin ve ünvanının tescil ve ilanında:
a)Gerçek kişilere ve kooperatiflere ait işletmelerde
180,05
b)Şahıs şirketlerine ait işletmelerde
516,25
c)Sermaye şirketlerine ait işletmelerde
1.163,20
2.Temsile yetkili kılınan kimselerin tescil ve ilanında (Her kişi için):
a) Gerçek kişilere ve kooperatiflere ait işletmelerde
89,35
b) Şahıs şirketlerine ait işletmelerde
127,95
c) Sermaye şirketlerine ait işletmelerde
283,10
3. Ticaret siciline tescil edilmiş olan vakalardaki değişikliklerin tescilinde:
(Ticari işletme rehni ile ilgili vakalar dahil)
(Muhteva ile ilgili bulunmayan düzeltmelerden harç alınmaz.)
a)Gerçek kişilere ve kooperatiflere ait işletmelerde
89,35
b)Şahıs şirketlerine ait işletmelerde
127,95
c)Sermaye şirketlerine ait işletmelerde
283,10
4.Kayıt silinmesinde: (Ticari işletme rehni kaydının silinmesi dahil)
206 LEGES Kamu Hukuku Dergisi
ŞUBAT 2013
a)Gerçek kişilere ve kooperatiflere ait işletmelerde
34,90
b)Şahıs şirketlerine ait işletmelerde
50,45
c)Sermaye şirketlerine ait işletmelerde Şubelerin herbiri (Ya- 89,35
bancı müesseselerin Türkiye'deki şubeleri dahil) ayrıca aynı harca tabidir.
II. Kayıt ve belge suretleri ve tasdikname harçları:
1.Bir ticari işletmeye ait sicil esas defterindeki kayıtların tama- 8,95
mının veya bir kısmının veya memurlukta saklanan bütün belgelerin örneğinin beher sayfasından (Ticaret Sicili Tüzüğü Madde:11/1)
2.Tasdiknamelerden (Ticaret Sicili Tüzüğü Madde: 11/2, 104, 29,80
105)
D) Diğer yargı harçları (Müşterek kısım):
I. Suret harçları:
a)İlamın her sayfasının suretinden (Tasdikli fotokopiler dahil)
1,55
b)Mahkeme ve merci zabıtnameleri ve diğer evrakın beher say- 1,55
fasının suretlerinden (Tasdikli fotokopiler dahil)
c)Avukatların tasdik ettiği vekaletname suretlerinden (Tasdikli 3,75
fotokopiler dahil)
d)Sulh hakimi tarafından tasdik edilen vekaletname suretlerin- 3,75
den (Tasdikli fotokopiler dahil)
Re'sen verilmesi icap eden suretler hariç olmak üzere ceza mahkemelerinden alınacak suretlerden de aynı harçlar alınır.
II. Muhafaza harçları:
Adliye veznelerine tevdi olunan kıymetli eşyanın kabul ve muhafazası için,
muhafaza olunan değer üzerinden:
a)Bir yıla kadar
(Binde
11,38)
b)Bir yılı geçen her yıl ve kesirler için
(Binde 5,69)
III. Defter tutma harçları:
a)Alelumum, defter tutma ve tahrir işlerinde (13,95 TL)'den az (Binde 4,55)
olmamak üzere deftere kaydolunan değer üzerinden
b)Miras işlerinde defter tutulmasında:
aa)Mevcut ve alacak bakiyesi hasıl olmuş ise bu bakiye üzerin- (Binde 4,55)
den
SAYI: 1
ÖNEMLİ BİLGİLER 207
bb)Borç bakiyesi hasıl olmuş veya mevcut ve alacaklar ile borç- 37,25
lar bakiyesi eşit ise
c)İflas dairesi tarafından tutulacak defterlerden
37,25
IV. Miras işlerine ait harçlar:
Terekenin tahrir ve tespiti, mirasın taksimi, tasfiyesi ve idaresin- (Binde 4,55)
de, bunların konusunu teşkil eden değerler üzerinden
(Miras idaresinde her sene ve kesirler için harç alınır.)
V. Vasiyetname tanzimine ait harçlar:
Medeni Kanunun 479'uncu maddesine göre sulh hakimi tarafından tanzim
edilen resmi vasiyet senetleri:
a)Belli bir meblağı ihtiva edenler
(Binde 1,13)
b)Belli bir meblağı ihtiva etmeyenler
50,45
Noter Harçları
2013 Yılı Noter Harçları
I. Değer veya ağırlık üzerinden alınan nispi harçlar:
1.Muayyen bir meblağı ihtiva eden her nevi senet, mukavelena- (Binde 1,13)
me ve kağıtlardan beher imza için
Bütün imzalar için bu suretle alınacak harcın toplam miktarı (50,45 TL)'den
az,(25.874,70 TL)'den çok olamaz.
2. Emanet harçları:
Saklanmak üzere noterlere tevdi edilen değeri belli emanetler- (Binde 2,27)
den
Harç miktarı (3,75 TL)'den az olamaz, harç yıllık olarak hesaplanır. Bir yıldan fazla olan her yıl için ilave olarak yarı harç alınır. Yıl
kesirleri tam itibar olunur.
(Binde 4,55)
3. Gayrimenkul ve menkullerin idaresi harcı:
Harç yıllık olarak hesaplanır, bir yıldan fazla olan her yıl için ilave
olarak yarı harç alınır.Yıl kesirleri tam itibar olunur.Gayrimenkullerin değerleri belli değilse değerler takdir yolu ile tespit edilir.
4. Konşimento yazılması harcı:
0,453
Konşimento yazılmasında eşyanın her gayrisafi tonundan
5. (3239 sayılı Kanunun 139 uncu maddesiyle fıkra kaldırılmıştır.)
208 LEGES Kamu Hukuku Dergisi
II. Maktu harçlar:
1.Belli meblağı ihtiva etmeyen ve alınacak harç miktarı kanun ve
tarife de ayrıca gösterilmemiş olan senet, mukavele ve kağıtlardaki imzaların beherinden
2.Her nevi tebliğ (6830 sayılı Kanun hükümleri muvacehesinde
noterlerce muhataba yapılacak tebliğler dahil) ihbar, ihtar ve
protestolardan muhataba tebliğ edilecek beher nüsha için
3.Vekaletnameler:
a)Özel vekaletnamelerde beher imza için
b)Genel vekaletnamelerde beher imza için
4.Defter tasdiki:
a)Açılış, ara ve kapanış tasdik ve şerhleri (Beher defter için):
aa)İşletme defteri ve diğer her türlü defterler
bb)Serbest meslek kazanç defteri
cc)Bilanço esasına göre tutulan defterler
b)Açılış tasdiklerinde sayfaların mühürlenmesi:
100 sayfaya kadar (100 dahil)
100 sayfadan yukarı beher 50 sayfa ve fazlası için
(5035 sayılı Kanunun 35 inci maddesi ile eklenen bent.Yürürlük:1/1/2004) Ticaret sicili memurluklarınca yapılacak defter
tasdiki işlemlerinden yukarıda belirtilen harçlar aynen alınır.
5.Suretler ve tercümeler:
a)İlgililere veya ibraz edenlere verilecek her türlü mukavele,
senet, yazılı kağıt ve kayıt suretlerinin ve fotokopilerinin beher
sayfasından
b)Tercüme suretleri ve yabancı dille yazılmış kağıtların suretleri
ve tercümeleri beher sayfasından (Fotokopiler dahil)
6.Saklanmak üzere noterlere tevdi olunan ve değeri belli olmayan emanetlerle vasiyetnameler her yıl için (Yıl kesirleri tam sayılır)
7.Tespit ve tutanak harçları:
Mukavelename, senet veya yazılı kağıtların veya bir şeyin veya
bir yerin hal ve şeklinin ilgili şahısların hüviyet ve ifadelerinin
tespiti
ŞUBAT 2013
7,90
13,95
6,60
10,40
19,55
24,30
24,30
6,40
6,40
1,55
3,75
13,95
13,95
SAYI: 1
ÖNEMLİ BİLGİLER 209
8.Piyango, seçim ve toplantılarda hazır bulunmaktan alınacak 257,45
harçlar;
Davet üzerine piyango ve hususi müesseselerin kur'a, seçim ve
toplantılarında hazır bulunarak düzenlenecek tutanaklarda
9.Düzeltme harcı:
2,95
Evvelki işin mahiyet ve değeri değişmemek şartıyla yapılacak
düzeltmelere ait beyannamelerden beher imza için
10.Mukavele feshi harcı:
2,95
Değeri belli bir borç veya bir taahhüdün ikrarını tazammun etmeyen mukavelelerin feshinde beher imza için
11.(6217 sayılı Kanunun 13'üncü maddesi ile değişen fıkra, 50,45
Yürürlük:14/04/2011)Belli bir meblağı ihtiva etmeyen umumi
ibra, umumi makbuz, tahkimname, ölüme bağlı tasarruf senet
ve mukaveleleri, ölünceye kadar bakma akdi, vakıf, aile vakıfları, evlat edinme, karı-koca haklarının idaresi, babalığı tanıma
senetleri, miras taksim mukaveleleri, mirasçılık belgesi, ifraz
mukaveleleri ve bunlardan rücu ve bunların feshi ve bunların
teferruatına dair senet, mukavele ve kağıtların düzenlenmesinden ve noter tarafından re'sen düzenlenecek tutanaklardan
Vergi Yargısı Harçlar Tarifesi
2013 Yılı Vergi Yargısı Harçları
Vergi, resim, harç ve benzeri mali yükümler ile bunlara bağlı zam ve cezalara
ilişkin uyuşmazlıklardan dolayı Vergi Mahkemelerinde, Bölge İdare Mahkemelerinde ve Danıştay'da açılan davalarda.
I- Başvurma harcı:
a)Vergi Mahkemeleri ile Bölge İdare Mahkemelerine başvurma 24,30
b)Danıştaya başvurma
50,45
c) (5766 sayılı Kanunun 11. maddesi ile eklenen fıkra, Yürür- 105,10
lük:6/6/2008)Danıştay'a temyiz başvurularında
d) (5766 sayılı Kanunun 11. maddesi ile eklenen fıkra, Yürür- 70,05
lük:6/6/2008) Bölge İdare Mahkemesine itirazen yapılan başvurularda
II- Nispi harçlar:
210 LEGES Kamu Hukuku Dergisi
ŞUBAT 2013
(Binde 4,55)
a)Vergi mahkemesi ile bölge idare mahkemesi kararlarında:
Tarhiyata ve ceza kesme işlemlerine karşı mükellefin dava açması üzerine vergi mahkemesinin nihai kararları ile bölge idare mahkemesinin kararlarında, karar altına alınan uyuşmazlık
konusu vergi, resim, harç ve benzeri mali yükümler ile bunlara
bağlı zam ve cezaların toplam değer üzerinden (24,30 TL)'den az
olmamak üzere
(Binde 9,10)
b)Danıştay kararlarında:
Karar altına alınan uyuşmazlık konusu vergi, resim, harç ve benzeri mali yükümler ile bunlara bağlı zam ve cezaların toplam değeri üzerinden (50,45 TL)'den az olmamak üzere
(Bu miktardan evvelce ödenen nispi harç mahsup edilir)
III- Maktu harç:
Yukarıdaki pozisyonlarda gösterilen ve nispi harca tabi tutulmamış olan tarhiyat veya ceza kesme ve diğer işlemlerle ilgili:
a)Vergi mahkemesi ve bölge idare mahkemesi kararlarında
24,30
b)Danıştay kararlarında
50,45
c)Bölge idare mahkemesi ve Danıştayın yürütmenin durdurul- 50,45
ması kararlarında
IV- Suret harçları:
Tarafların isteği üzerine verilecek karar suretleri için karar sure- 1,15
tinin her sayfasından (Fotokopiler dahil)
TAPU VE KADASTRO HARÇLARI
I- Tapu işlemleri:
1.Kayıt harici kalmış olan gayrimenkullerin tescilinden takdir ( B i n d e
olunan değer üzerinden
11,38)
2.Deniz, göl ve nehir kıyılarında izinli ve izinsiz doldurma sure- ( B i n d e
tiyle iktisabedilen yerlerin tescilinden takdir edilecek değer üze- 1593,9)
rinden
3. (5831 sayılı Kanunun 6 ncı maddesi ile değişen madde. Yürürlük: 27/1/2009)
a) Terekeye dahil taşınmaz malların kanuni ve atanmış mirasçı- ( B i n d e
lar arasında aynen veya ifrazen yapılacak taksiminde kayıtlı de- 22,77)
ğer üzerinden
SAYI: 1
ÖNEMLİ BİLGİLER 211
b) Taşınmaz malların ve sınırlı ayni hakların, intikalinde alınmamak kaydıyla, bağışlanmasından rücularda ve vasiyetlerin
infazında veya piyango ve ikramiye suretiyle iktisabında kayıtlı
değer üzerinden
4.Gayrimenkullerin ve mülkiyetten gayri ayni hakların bağışlanmasında, kanuni mirasçılar dışında intifa hakkından, kuru mülkiyet sahibi lehine ivazsız feragat edilmesinde ve süreli intifa
haklarında süre dolarak intifa hakkının sona ermesinde kayıtlı
değer üzerinden
5.Dalyan ve voli mahallerinin tescil, intikal, hibe, vasiyet, temlik
ve sair tasarrufi muamelelerde takdir olunacak kıymet veya bildirilen bedelden yüksek olanı üzerinden
6. a)İfraz veya taksim veya birleştirme işlemlerinde kayıtlı değerler üzerinden
b) (5831 sayılı Kanunun 7 nci maddesi ile değişen bent. Yürürlük: 27/1/2009) İmar parselasyon planları uygulama sonucu şuyulanan parsellerin pay sahipleri arasında rızaen veya hükmen
taksiminde kayıtlı değer üzerinden
c)Yukarıdaki fıkralar dışında kalan ve müşterek mülkiyete konu
olanların rızaen veya hükmen pay sahipleri arasında, aynen
veya ifrazen taksiminde kayıtlı değer üzerinden
7.İpotek tesisinde:
a) İpotekte sağlanan borç miktarı üzerinden
b)İpoteğe dahil gayrimenkullerden birisinin çıkarılarak başkasının ithalinde veya teminat ilavesinde borç miktarı üzerinden
c)Mevcut ipotek derecelerinin sonradan istenilen değişikliklerinde borç miktarı üzerinden
8.Muvakkat tesciller:
Medeni Kanunun 921'inci maddesi (22/11/2001 gün ve 4721
sayılı Türk Medeni Kanununun 1011 inci maddesi) gereğince
yapılacak tescillerde kayıtlı değer üzerinden
9.Mal birliği ve mal ortaklığının, mukaveleden mütevellit şüf'a,
iştira ve vefa haklarının, aile yurtlarının mutlak veya nakil ile
mükellef mirasçı nasbının sicile şerhinden veya tescilinden kayıtlı değer üzerinden
( B i n d e
11,38)
( B i n d e
68,31)
( B i n d e
68,31)
( B i n d e
11,38)
( B i n d e
11,38)
(Binde 4,55)
(Binde 4,55)
(Binde 4,55)
(Binde 2,27)
(Binde 2,27)
(Binde 6,83)
212 LEGES Kamu Hukuku Dergisi
10.Adi veya hasılat kira mukavelelerinin tapu siciline şerhinde
mukavele müddetine göre hesaplanacak kira toplamı ve mukavele mevcut değilse veya mukavelede müddet belirtilmemişse
bir yıllık kira bedeli üzerinden
11.Teferruatın tapu siciline kaydında beyan olunan değeri üzerinden,
12. (5838 sayılı Kanunun 17 nci maddesiyle değişen fıkra, Yürürlük: 28/2/2009) Satış vaadi sözleşmeleri ile irtifak hakkı tesisi vaadi sözleşmelerinin tapu siciline şerhinde, sözleşmede yazılı
bedel üzerinden (Bu bedel, sözleşmeye konu
gayrimenkulün emlak vergisi değerinden az, emlak vergisi değerinin iki katından çok olamaz.) bedelsiz olanlarda emlak vergisi
değeri üzerinden
13. a) (5838 sayılı Kanunun 17 inci maddesiyle değişen bent,
Yürürlük: 28/2/2009) Arsa ve arazi üzerine inşa olunacak bina
vesair tesislerin tescilinde (Her bir bağımsız bölüm vesair tesis
için)
Bayındırlık ve İskan Bakanlığının görüşü alınarak Maliye Bakanlığınca tespit ve ilan edilmiş bulunan sosyal mesken, işçi evleri
ve bunlardan daha düşük nitelikteki meskenlerin tescilinde (Her
bir bağımsız bölüm için)
Tapu siciline tescil yapılmaması halinde de bu harcın tahsili aynı
esaslar dahilinde yürütülür.
b) Meşfu payın şüf'a hakkı sahibi tarafından ilama müsteniden
iktisabında, kayıtlı değer üzerinden
c) (5838 sayılı Kanunun 17 inci maddesiyle değişen bent, Yürürlük: 28/2/2009)(a) fıkrası dışında kalan her nevi cins ve kayıt tashihinde (her bir işlem için)
14.Tapu harcı mevzuuna giren işlemlerle ilgili tescil ve şerhlerin
terkininden
15.Yapı kooperatiflerinin ortaklarına dağıtacağı gayrimenkullerin ortaklar adına tescilinde kayıtlı değer üzerinden
16.Gayrimenkullere ait haritaların kopyalarının verilmesinde
her parsele ait kopya için
17.İlgililerin isteği üzerine gayrimenkullere ait verilecek kayıt
örneklerinin her birisiyle çıkarılacak belge örneklerinin beher
sayfasından (Fotokopiler dahil)
ŞUBAT 2013
(Binde 6,83)
(Binde 4,55)
(Binde 6,83)
156,55
78,25
(Binde
22,77)
78,25
16,90
(Binde 2,27)
34,90
6,40
SAYI: 1
ÖNEMLİ BİLGİLER 213
18.Taksim hakkının bertaraf edilmesinde bunun beyanlar hane- (Binde
sine işlenmesinde gayrimenkulün kayıtlı değeri üzerinden
11,38)
19.Muvazaa tarikiyle vaki tescillerin hükmen düzeltilmesinde (Binde
kayıtlı değer üzerinden
136,62)
20. a) Gayrimenkullerin ivaz karşılığında veya ölünceye kadar (Binde 20)
bakma akdine dayanarak yahut trampa hükümlerine göre devir ve iktisabında (4751 sayılı Kanunun 6/C maddesiyle değişen
ibare.Yürürlük:9/4/2002) gayrimenkulün beyan edilen devir ve
iktisap bedelinden az olmamak üzere emlak vergisi değeri üzerinden (Cebri icra ve şuyuun izalesi hallerinde satış
bedeli, istimlaklerde takdir edilen bedel üzerinden) devir eden
ve devir alan için ayrı ayrı
Tapuda kaydı bulunmayan gayrimenkullerin, zilyetlik devir sözleşmeleri ile devrinde de bu fıkra hükümleri uygulanır.
Hesaplanacak harç, zilyetlik devir sözleşmeleri yapılmadan
önce, şekli ve muhtevası Maliye Bakanlığınca tespit edilecek bir
beyanname ile bildirilir ve beyanname verme süresi içinde ödenir.
b) (4842 sayılı Kanunun 36 ncı maddesiyle değişen ibare.Yürürlük:24/04/2003)
Gayrimenkullerin, irtifak haklarının ve gayrimenkul mükellefiye- (Binde 20)
tinin sermaye şirketlerine sermaye olarak konulmasında ticaret
mahkemesince tayin olunan değer üzerinden devir alan için ve
gayrimenkul devir hallerinde devir eden için
c)(4369 sayılı Kanunun 78'inci maddesi ile değişen fıkra. Yürürlük:29/7/1998)
Gayrimenkul mükellefiyetinin tesis ve devir yoluyla iktisabında (Binde 20)
tesis ve devir için ödenen bedel üzerinden (Bu bedel muayyen
zamanlarda bir şey yapmak veya vermekten ibaret olduğu takdirde mükellefiyet bedeli beher sene verilecek veya yapılacak
şeylerin 20 misline eşit sayılır) devir alan için
d)(4369 sayılı Kanunun 78'inci maddesi ile değişen fıkra. Yürürlük:29/7/1998)
Gayrimenkul hükmündeki daimi ve müstakil hakların tesis ve (Binde 20)
devri için ödenen bedel üzerinden (5615 sayılı Kanunun 16 ıncı
maddesi ile değiştirilen parantez içi hüküm. Yürürlük;4/4/2007)
(Bu bedel, üzerinde hak tesis edilen gayrimenkulun emlak vergisi değerinin yarısından az, iki katından çok olamaz) devir alan
için
214 LEGES Kamu Hukuku Dergisi
e) (5838 sayılı Kanunun 17 inci maddesiyle değişen bent, Yürürlük: 28/2/2009)Gayrimenkul üzerine irtifak hakkı tesis ve
devrinde (634 sayılı Kat Mülkiyeti Kanununa göre yapılan kat
irtifakları hariç olmak üzere) tesis ve devir için ödenen bedel
(Bu bedel, üzerinde hak tesis edilen gayrimenkulün emlak vergisi değerinin iki katından çok olamaz) üzerinden devir alan için
f) (4369 sayılı Kanunun 78'inci maddesi ile değişen fıkra. Yürürlük: 29/7/1998)İvaz karşılığında kuru mülkiyet iktisabında devir
bedeli üzerinden devir eden ve devir alan için ayrı ayrı
g) (Ek: 21/11/2012-6361/51 md.) Satıp geri kiralama yöntemi ile
gerçekleştirilen kiralama sözleşmeleri kapsamında kiracı
tarafından sözleşme süresi sonunda geri alınmak kaydıyla kiralanan taşınmazların kiralayana satışı sırasında devredenden
(Taşınmazın herhangi bir şekilde kiracı tarafından geri alınmamasının tespiti durumunda ilgililerden (a) bendindeki oran ile
bu bentteki oran arasındaki farka tekabül eden harç tutarı 213
sayılı Kanun hükümlerine göre gecikme faizi ile birlikte alınır.)
Yukarıdaki (e) fıkrasında yer alan intifa hakkı ile (f) fıkrasında yer
alan kuru mülkiyetin değerleri bu Kanunun 64'üncü maddesinin
son fıkrasına göre hesaplanan miktarlardan düşük olamaz.
II- Kadastro ve tapulama işlemleri:
Kadastro ve tapulama işlemleri sonucunda tapu siciline tescil
edilen bazı gayrimenkullerde kayıtlı değer üzerinden:
a)Tapuda murisi veya kendisi adına kayıtlı olup da kadastroda
beyanname verenlere, tapulamada tespitte hazır bulunanlara
ait gayrimenkullerin kadastrolanmasında veya tapulanmasında,
b)Tapuda murisi veya kendisi adına kayıtlı olup da kadastroda
beyanname vermeyenlere, tapulamada tespitte hazır bulunmayanlara ait gayrimenkullerin kadastrolanması veya tapulanmasında,
c)Aslen senetsiz gayrimenkullerin zilyedi adına kadastrolanması veya tapulanmasında, beyanname verenler ile tespitte hazır
bulunanlardan,
d)Aslen senetsiz gayrimenkullerin zilyedi adına kadastrolanması
veya tapulanmasında, beyanname vermeyenler ile tespitte hazır bulunmayanlardan,
ŞUBAT 2013
(Binde 20)
(Binde 20)
(Binde 4,55)
(Binde 6,83)
( B i n d e
11,38)
(Binde 9,10)
( B i n d e
13,66)
(Yukarıdaki fıkralar gereğince ödenecek harç miktarı her parsel için (13,95
SAYI: 1
ÖNEMLİ BİLGİLER 215
TL)’den aşağı olamaz.)
Tapu ve kadastro işlemlerinde de nispi harçların en az miktarı (13,95 TL)’dir.
(5035 sayılı Kanunun 36 ncı maddesi ile eklenen bent.Yürürlük:1/1/2004)
Kadastro işlemlerinin yenilenmesinden harç alınmaz.
( 5838 sayılı Kanunun 32 nci maddesi ile yürürlükten kaldırılmıştır. Yürürlük:
28/2/2009)
Avukatlık Asgarî Ücret Tarifesi Genel Hükümler
Resmi Gazete Tarihi: 29.12.2012
Resmi Gazete Sayısı: 28512
2013 YILI
Konu ve kapsam
MADDE 1 –(1) Bütün hukuki yardımlarda avukat ile iş sahipleri arasında
geçerli ücret sözleşmesi yapılmamış olan veya avukatlık ücretinin kanun gereği
karşı tarafa yükletilmesi gereken durumlarda, Avukatlık Kanunu ve bu Tarife
hükümleri uygulanır. Bu Tarifede belirlenen ücretlerin altında avukatlık ücreti
kararlaştırılamaz. Aksine yapılan sözleşmelerin ücrete ilişkin hükümleri geçersiz
olup, ücrete ilişkin olarak bu Tarife hükümleri uygulanır.
Avukatlık ücretinin kapsadığı işler
MADDE 2 –(1) Bu Tarifede yazılı avukatlık ücreti kesin hüküm elde edilinceye
kadar olan dava, iş ve işlemler ücreti karşılığıdır. Avukat tarafından takip edilen
dava veya işle ilgili olarak düzenlenen dilekçe ve yapılan diğer işlemler ayrı ücreti
gerektirmez. Hükümlerin tavzihine ilişkin istemlerin ret veya kabulü halinde de
avukatlık ücretine hükmedilemez.
(2) Buna karşılık, icra takipleriyle, Yargıtay, Danıştay, Askeri Yargıtay ve
Sayıştay’da temyizen ve bölge idare ve bölge adliye mahkemelerinde itirazen
görülen işlerin duruşmaları ayrı ücreti gerektirir.
Avukatlık ücretinin aidiyeti, sınırları ve ortak veya değişik sebeple davanın
reddinde davalıların avukatlık ücreti
MADDE 3 –(1) Yargı yerlerince avukata ait olmak üzere karşı tarafa yükletilecek
avukatlık ücreti, ekli Tarifede yazılı miktardan az ve üç katından çok olamaz. Bu
ücretin belirlenmesinde, avukatın emeği, çabası, işin önemi niteliği ve davanın
süresi göz önünde tutulur.
(2) Müteselsil sorumluluk da dahil olmak üzere, birden fazla davalı aleyhine
açılan davanın reddinde, ret sebebi ortak olan davalılar vekili lehine tek, ret
sebebi ayrı olan davalılar vekili lehine ise her ret sebebi için ayrı ayrı avukatlık
ücretine hükmolunur.
Birden çok avukat ile temsil
216 LEGES Kamu Hukuku Dergisi
ŞUBAT 2013
MADDE 4 – (1) Aynı hukuki yardımın birden çok avukat tarafından yapılması
durumunda, karşı tarafa bir avukatlık ücretinden fazlası yükletilemez.
Ücretin tümünü hak etme
MADDE 5 –(1) Hangi aşamada olursa olsun, dava ve icra takibini kabul eden
avukat, Tarife hükümleri ile belirlenen ücretin tamamına hak kazanır.
Davanın konusuz kalması, feragat, kabul ve sulhte ücret
MADDE 6 –(1) Anlaşmazlık, davanın konusuz kalması, feragat, kabul ve
sulh nedenleriyle; delillerin toplanmasına ilişkin ara kararı gereğinin yerine
getirilmesinden önce giderilirse, Tarife hükümleriyle belirlenen ücretlerin
yarısına, karar gereğinin yerine getirilmesinden sonra giderilirse tamamına
hükmolunur.
Görevsizlik, yetkisizlik, dava ön şartlarının yokluğu veya husumet nedeniyle
davanın reddinde, davanın nakli ve açılmamış sayılmasında ücret
MADDE 7 –(1) Görevsizlik, yetkisizlik nedeniyle dava dilekçesinin reddine,
davanın nakline veya davanın açılmamış sayılmasına; delillerin toplanmasına
ilişkin ara kararı gereğinin yerine getirilmesinden önce karar verilmesi durumunda,
Tarifede yazılı ücretin yarısına, karar gereğinin yerine getirilmesinden sonraki
aşamada ise tamamına hükmolunur. Şu kadar ki, davanın görüldüğü mahkemeye
göre hükmolunacak avukatlık ücreti ikinci kısmın ikinci bölümünde yazılı
miktarları geçemez.
(2) Davanın dinlenebilmesi için kanunlarda öngörülen ön şartın yerine
getirilmemiş olması ve husumet nedeniyle davanın reddine karar verilmesinde,
davanın görüldüğü mahkemeye göre Tarifenin ikinci kısmının ikinci bölümünde
yazılı miktarları geçmemek üzere üçüncü kısımda yazılı avukatlık ücretine
hükmolunur.
(3) Kanunlar gereği gönderme, yeni mahkemeler kurulması, işbölümü itirazı
nedeniyle verilen tüm gönderme kararları nedeniyle görevsizlik, gönderme veya
yetkisizlik kararı verilmesi durumunda avukatlık ücretine hükmedilmez.
Karşılık davada, davaların birleştirilmesinde ve ayrılmasında ücret
MADDE 8 –(1) Bir davanın takibi sırasında karşılık dava açılması, başka bir
davanın bu davayla birleştirilmesi veya davaların ayrılması durumunda, her dava
için ayrı ücrete hükmolunur.
Nafaka, kira tespiti ve tahliye davalarında ücret
MADDE 9 –(1) Tahliye davalarında bir yıllık kira bedeli tutarı, kira tespiti ve
nafaka davalarında tespit olunan kira bedeli farkının veya hükmolunan nafakanın
bir yıllık tutarı üzerinden Tarifenin üçüncü kısmı gereğince hesaplanacak miktarın
tamamı, vekalet ücreti olarak hükmolunur. Bu miktarlar, Tarifenin ikinci kısmının
ikinci bölümünde davanın görüldüğü mahkemeye göre belirlenmiş bulunan
ücretten az olamaz.
(2) Nafaka davalarında reddedilen kısım için avukatlık ücretine hükmedilemez.
SAYI: 1
ÖNEMLİ BİLGİLER 217
Manevi tazminat davalarında ücret
MADDE 10 –(1) Manevi tazminat davalarında avukatlık ücreti, hüküm altına
alınan miktar üzerinden Tarifenin üçüncü kısmına göre belirlenir.
(2) Davanın kısmen reddi durumunda, karşı taraf vekili yararına Tarifenin
üçüncü kısmına göre hükmedilecek ücret, davacı vekili lehine belirlenen ücreti
geçemez.
(3) Bu davaların tamamının reddi durumunda avukatlık ücreti, Tarifenin ikinci
kısmının ikinci bölümüne göre hükmolunur.
(4) Manevi tazminat davasının, maddi tazminat veya parayla değerlendirilmesi
mümkün diğer taleplerle birlikte açılması durumunda; manevi tazminat açısından
vekalet ücreti ayrı bir kalem olarak hükmedilir.
İcra ve iflas müdürlükleri ile icra mahkemelerinde ücret
MADDE 11 –(1) İcra ve İflas Müdürlüklerindeki hukuki yardımlara ilişkin
avukatlık ücreti, takip sonuçlanıncaya kadar yapılan bütün işlemlerin karşılığıdır.
Konusu para veya para ile değerlendirilebiliyor ise avukatlık ücreti, bu Tarifenin
üçüncü kısmına göre belirlenir. Şu kadar ki takip miktarı 1.833,33 TL’ye kadar
olan icra takiplerinde avukatlık ücreti, tarifenin ikinci kısmının, ikinci bölümünde,
icra dairelerindeki takipler için öngörülen maktu ücrettir. Ancak bu ücret takip
miktarını geçemez.
(2) Aciz belgesi alınması, takibi sonuçlandıran işlemlerden sayılır. Bu durumda
avukata tam ücret ödenir.
(3) İcra mahkemelerinde duruşma yapılırsa Tarife gereğince ayrıca avukatlık
ücreti hükmedilir. Şu kadar ki bu ücret, Tarifenin ikinci kısmının ikinci bölümünün
iki ve üç sıra numaralarında gösterilen iş ve davalarla ilgili hukuki yardımlara
ilişkin olup, Tarifenin üçüncü kısmına göre belirlenecek avukatlık ücreti bu sıra
numaralarında yazılı miktarları geçemez.
(4) Tahliyeye ilişkin icra takiplerinde bir yıllık kira bedeli tutarı, Nafakaya ilişkin
icra takiplerinde nafakanın bir yıllık tutarı üzerinden, icra mahkemelerinde açılan
istihkak davalarında üçüncü kısım gereğince hesaplanacak ücretlere hükmolunur.
(5) Borçlu itiraz süresi içerisinde borcunu öderse tarifeye göre belirlenecek
ücretin dörtte üçü takdir edilir. Maktu ücreti gerektiren işlerde de bu hüküm
uygulanır.
Tarifelerin üçüncü kısmına göre ücret
MADDE 12 –(1) Tarifenin ikinci kısmının ikinci bölümünde gösterilen hukuki
yardımların konusu para veya para ile değerlendirilebiliyor ise avukatlık ücreti,
(yedinci maddenin ikinci fıkrası, dokuzuncu maddenin birinci fıkrasının son
cümlesi ile onuncu maddenin son fıkrası hükümleri saklı kalmak kaydıyla,)
Tarifenin üçüncü kısmına göre belirlenir.
(2) Şu kadar ki asıl alacak miktarı 3.666,66 TL’ye kadar olan davalarda avukatlık
ücreti, tarifenin ikinci kısmının, ikinci bölümünde, icra mahkemelerinde takip
218 LEGES Kamu Hukuku Dergisi
ŞUBAT 2013
edilen davalar için öngörülen maktu ücrettir. Ancak bu ücret asıl alacağı geçemez.
Ceza davalarında ücret
MADDE 13 –(1) Kamu davasına katılma üzerine, mahkumiyete karar verilmiş
ise vekili bulunan katılan lehine Tarifenin ikinci kısım ikinci bölümünde belirlenen
avukatlık ücreti sanığa yükletilir.
(2) Ceza hükmü taşıyan özel yasa, tüzük ve kararnamelere göre yalnız para
cezasına hükmolunan davalarda tarifeye göre belirlenecek avukatlık ücreti
hükmolunan para cezası tutarını geçemez.
(3) CMK 141 ve devamı maddelerine göre tazminat için Ağır Ceza
Mahkemelerine yapılan başvurularda, Tarifenin üçüncü kısmı gereğince avukatlık
ücretine hükmedilir. Şu kadar ki, hükmedilecek bu ücret ikinci kısmın ikinci
bölümünün onuncu sıra numarasındaki ücretten az olamaz.
(4) Çocuk mahkemelerinde görülen davalarda, asliye ceza; çocuk ağır ceza
mahkemelerinde görülen davalarda da ağır ceza mahkemeleri için Tarifenin ikinci
kısmının ikinci bölümünde öngörülen maktu ücretlere ilişkin hükümler uygulanır.
(5) Beraat eden ve kendisini vekil ile temsil ettiren sanık yararına hazine
aleyhine maktu avukatlık ücretine hükmedilir.
Danıştay’da, Askeri Yüksek İdare Mahkemesinde, bölge idare, idare ve vergi
mahkemelerinde görülen dava ve işlerde ücret
MADDE 14 –(1) Danıştay’da ilk derecede veya duruşmalı olarak temyiz
yoluyla görülen dava ve işlerde, idari ve vergi dava daireleri genel kurulları ile
dava dairelerinde, bölge idare, idare ve vergi mahkemelerinde davaya cevap
verme sürelerinin bitimine kadar anlaşmazlığın feragat ya da kabul nedenleriyle
ortadan kalkması veya bu nedenlerle davanın reddine karar verilmesi durumunda
Tarifede yazılı ücretin yarısına, diğer durumlarda tamamına hükmedilir.
(2) Şu kadar ki, dilekçelerin görevli mercie gönderilmesine veya dilekçenin
reddine karar verilmesi durumunda avukatlık ücretine hükmolunmaz.
(3) Askeri Yüksek İdare Mahkemesinde görülen dava ve işlerde de yukarıdaki
fıkralarda belirtilen hükümler uygulanır.
Uzlaşma tutanağının hazırlanmasında ücret
MADDE 15 –(1) Avukatlık Kanununun 35/A maddesinde sözü edilen uzlaşma
tutanağının hazırlanmasında, konusu itibarıyla görevli mahkemeler için, bu
Tarifenin ilgili kısımlarında belirlenen ücretin 1/2 si uygulanır.
Tahkimde ücret
MADDE 16 –(1) Hakem önünde yapılan her türlü hukuki yardımlarda da bu
Tarife hükümleri uygulanır.
İş takibinde ücret
MADDE 17 –(1) Bu Tarifeye göre iş takibi; yargı yetkisinin kullanılması ile ilgisi
bulunmayan iş ve işlemlerin yapılabilmesi için, iş sahibi veya temsilci tarafından
yerine getirilmesi kanunlara göre zorunlu olan iş ve işlemlerdir.
SAYI: 1
ÖNEMLİ BİLGİLER 219
(2) Tarifede yazılı iş takibi ücreti bir veya birden çok resmi daire, kurum veya
kuruluşça yapılan çeşitli işlemleri içine alsa bile, o işin sonuçlanmasına kadar
yapılan bütün hukuki yardımların karşılığıdır.
Dava vekili ve dava takipçileri eliyle takip olunan işlerde ücret
MADDE 18 –(1) Dava vekilleri tarafından takip olunan dava ve işlerde de bu
Tarife uygulanır.
(2) Dava takipçileri tarafından takip olunan dava ve işlerde bu Tarifede
belirtilen ücretin 1/4 ü uygulanır.
Tarifede yazılı olmayan işlerde ücret
MADDE 19 –(1) Tarifede yazılı olmayan hukuki yardımlar için, işin niteliği göz
önünde tutularak, Tarifedeki benzeri işlere göre ücret belirlenir.
Uygulanacak tarife
MADDE 20 –(1) Avukatlık ücretinin takdirinde, hukuki yardımın tamamlandığı
veya dava sonunda hüküm verildiği tarihte yürürlükte olan tarife esas alınır.
Yürürlük
MADDE 21 –(1) Bu Tarife yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
AVUKATLIK ÜCRET TARİFESİ
1.
2.
3.
4.
5.
BİRİNCİ KISIM
BİRİNCİ BÖLÜM
Dava ve Takiplerin Dışındaki Hukuki Yardımlarda Ödenecek Ücret
Büroda sözlü danışma (ilk bir saate kadar)
190,00 TL
takip eden her saat için
100,00 TL
Çağrı üzerine gidilen yerde sözlü danışma (ilk bir saate 365,00 TL
kadar)
takip eden her saat için
190,00 TL
Yazılı danışma için
365,00 TL
Her türlü dilekçe yazılması, ihbarname, ihtarname, pro- 245.00 TL
testo düzenlenmesinde
Sözleşmeler ve benzeri belgelerin hazırlanması
a) Kira sözleşmesi ve benzeri
365,00 TL
b) Tüzük, yönetmelik, miras sözleşmesi, vasiyetname, 1.100,00 TL
vakıf senedi ve benzeri belgelerin hazırlanması
c) Şirket ana sözleşmesi, şirketlerin devir ve birleşmesi 1.100,00 TL
vb. ticari işlerle ilgili sözleşmeler
220 LEGES Kamu Hukuku Dergisi
ŞUBAT 2013
İKİNCİ BÖLÜM
İş Takibi Konusundaki Hukuki Yardımlarda Ödenecek Ücret
1.
Bir durumun belgelendirilmesi, ödeme aşamasındaki 275,00 TL
paranın tahsili veya bir belgenin örneğinin çıkarılması
gibi işlerin takibi için
2.
Bir hakkın doğumu, tespiti, tescili, nakli, değiştirilmesi, 465,00 TL
sona erdirilmesi veya korunması gibi amaçlarla yapılan
işler için
3.
Tüzel kişi tacirlerin ana sözleşmelerinin onanması, bu 1.980,00 TL
tacirlerin çalışma konuları ile ilgili ruhsat ve imtiyazların
alınması, devri ve Türk vatandaşlığına kabul edilme gibi
işlerin takibi için
4.
Vergi uzlaşma komisyonlarında takip edilen işler için
865,00 TL
5.
Uluslararası yargı yerlerinde takip edilen işlerde
a) Duruşmasız ise
3.960,00 TL
b) Duruşmalı ise
6.600,00 TL
c) Konusu para olan işlerde ise ücret Tarifenin üçüncü
kısmına göre belirlenir
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
Avukatlık Kanununun 35 inci Maddesi Gereğince Bulundurulması Zorunlu
Sözleşmeli Avukatlara Aylık Ödenecek Ücret
1.
Yapı kooperatiflerinde
660,00 TL
2.
Anonim şirketlerde
1.100,00 TL
Takip edilen dava, takip ve işlerde tarifeye göre hesaplanacak vekalet ücreti yıllık avukatlık ücretinin üzerinde olduğu takdirde aradaki eksik miktar avukata ayrıca
ödenir.
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
1.
Kamu Kurum ve Kuruluşlarıyla Özel Kişi ve Tüzel Kişile- 1.100,00 TL
rin Sözleşmeli Avukatlarına Ödeyecekleri Aylık Avukatlık
Ücreti
Takip edilen dava, takip ve işlerde tarifeye göre hesaplanacak vekalet ücreti yıllık avukatlık ücretinin üzerinde olduğu takdirde aradaki eksik miktar avukata ayrıca
ödenir.
SAYI: 1
ÖNEMLİ BİLGİLER 221
İKİNCİ KISIM
BİRİNCİ BÖLÜM
Yargı Yerlerinde, İcra ve İflas Dairelerinde Yapılan ve Konusu Para Olsa veya
Para ile Değerlendirilebilse Bile Maktu Ücrete Bağlı Hukuki Yardımlara Ödenecek Ücret
1.
Görülmekte olan bir dava içinde olmamak koşulu ile ihtiyati haciz, ihtiyati tedbir, delillerin tespiti, icranın geri
bırakılması, ödeme ve tevdi yeri belirlenmesi işleri için:
a) Duruşmasız ise
245,00 TL
b) Duruşmalı ise
330,00 TL
2.
Ortaklığın giderilmesi için satış memurluğunda yapıla- 465,00 TL
cak işlerin takibi için
3.
Ortaklığın giderilmesi ve taksim davaları için
990,00 TL
4.
Vergi Mahkemelerinde takip edilen dava ve işler için
a) Duruşmasız ise
660,00 TL
990,00 TL
b) Duruşmalı ise
İKİNCİ BÖLÜM
Yargı Yerleri ile İcra ve İflas Dairelerinde Yapılan ve Konusu Para Olmayan
veya Para ile Değerlendirilemeyen Hukuki Yardımlara Ödenecek Ücret
1.
İcra Dairelerinde yapılan takipler için
220,00 TL
2.
İcra Mahkemelerinde takip edilen işler için
245,00 TL
3.
İcra Mahkemelerinde takip edilen dava ve duruşmalı 440,00 TL
işler için
4.
İcra Mahkemelerinde takip edilen ceza işleri için
245,00 TL
5.
Ceza soruşturma evresinde takip edilen işler için
400,00 TL
6.
Sulh Mahkemelerinde takip edilen davalar için
660,00 TL
7.
Asliye Mahkemelerinde takip edilen davalar için
1.320,00 TL
8.
Tüketici Mahkemelerinde takip edilen davalar için
660,00 TL
9.
Fikri ve Sınai Haklar Mahkemelerinde takip edilen da- 1.980,00 TL
valar için
10. Ağır Ceza Mahkemelerinde takip edilen davalar için
2.640,00 TL
11. Çocuk Mahkemelerinde takip edilen davalar için
990,00 TL
12. Çocuk Ağır Ceza Mahkemelerinde takip edilen davalar 2.640,00 TL
için
222 LEGES Kamu Hukuku Dergisi
13.
14.
15.
ŞUBAT 2013
Askeri Mahkemelerde takip edilen davalar için
990,00 TL
Disiplin Mahkemelerinde takip edilen davalar için,
770,00 TL
İdare ve Vergi Mahkemelerinde takip edilen davalar için
a) Duruşmasız ise
660,00 TL
b) Duruşmalı ise
1.320,00 TL
16. Bölge Adliye Mahkemelerinde takip edilen istinaf yolu
ile görülen işlerin takipleri için
a) Bir duruşması olan işler için
660,00 TL
b) Birden fazla duruşması ve keşif gibi avukatın da bu- 1.320,00 TL
lunması gereken sair işlemleri olan işler için
17. Yargıtay’da ilk derecede görülen davalar için
2.640,00 TL
18. Danıştay ve Askeri Yüksek İdare Mahkemesinde ilk derecede görülen davalar için
a) Duruşmasız ise
1.320,00 TL
b) Duruşmalı ise
2.640,00 TL
19. Yargıtay, Danıştay, Askeri Yargıtay ve Sayıştay’da temyiz 990,00 TL
yolu ile görülen işlerin duruşması için
20. Uyuşmazlık Mahkemesindeki davalar için
990,00 TL
21. Anayasa Mahkemesinde görülen dava ve işler için
a) Yüce Divan sıfatı ile bakılan davalar
3.300,00 TL
b) Bireysel başvuru
2.640,00 TL
c) Diğer dava ve işler
2.640,00 TL
ÜÇÜNCÜ KISIM
Yargı Yerleri ile İcra ve İflas Dairelerinde Yapılan ve Konusu Para Olan veya
Para ile Değerlendirilebilen Hukuki Yardımlara Ödenecek Ücret
1.
İlk 25.000,00 TL için
% 12
2.
Sonra gelen 35.000,00 TL için
% 11
3.
Sonra gelen 60.000,00 TL için
%8
4.
Sonra gelen 200.000,00 TL için
%6
5.
Sonra gelen 500.000,00 TL için
%4
6.
Sonra gelen 680.000,00 TL için
%3
7.
Sonra gelen 1.250.000,00 TL için
% 1,5
8.
2.750.000,00 TL’dan yukarısı için
% 0,1
SAYI: 1
ÖNEMLİ BİLGİLER 223
Avukatlık (CMK) Asgari Ücret Tarifesi
Resmi Gazete Tarihi: 29.12.2012
Resmi Gazete Sayısı: 28512
Adalet Bakanlığından:
Ceza Muhakemesi Kanunu Gereğince Görevlendirilen
Müdafi ve Vekillere Yapılacak
Ödemelere İlişkin
2013 Yılı Tarifesi
Amaç
MADDE 1 – (1) Bu Tarifenin amacı, 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu gereğince soruşturma ve kovuşturma makamlarının talebi
üzerine görevlendirilen müdafi veya vekillere ödenecek meblağları belirlemektir.
Kapsam
MADDE 2 – (1) Bu Tarife, Ceza Muhakemesi Kanunu gereğince görevlendirilen müdafi veya vekillerin yapacaklarıhukuki yardımlar için uygulanır.
Dayanak
MADDE 3 – (1) Bu Tarife, 23/3/2005 tarihli ve 5320 sayılı Ceza Muhakemesi
Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanunun 13 üncü maddesi gereğince hazırlanmıştır.
Tarife
MADDE 4 – (1) Ceza Muhakemesi Kanunu gereğince yapılan hukuki yardımlara yönelik işlemlerde;
a) Soruşturma evresinde takip edilen işler için 182 TL,
b) Sulh ceza mahkemelerinde takip edilen davalar için 282 TL,
c) Asliye ceza mahkemelerinde takip edilen davalar için 310 TL,
ç) Ağır ceza mahkemelerinde takip edilen davalar için 561 TL,
d) Çocuk mahkemeleri:
1) Çocuk mahkemelerinde takip edilen davalar için 310 TL,
2) Çocuk ağır ceza mahkemelerinde takip edilen davalar için 561 TL,
e) Askeri mahkemelerde takip edilen davalar için 310 TL,
f) İcra Ceza ve Fikrî ve Sınaî Haklar ceza mahkemesi gibi mahkemeler ile İnfaz
Hâkimliklerinde takip edilen davalar için 310 TL,
g) Kanun yolları mahkemeleri:
1) Bölge adliye mahkemelerinde görülen duruşmalı davalar için 561 TL,
2) Yargıtayda görülen duruşmalı davalar için 630 TL,
Ödenir.
Yürürlük
MADDE 5 – (1) Bu Tarife 1 Ocak 2013 tarihinde yürürlüğe girer.
224 LEGES Kamu Hukuku Dergisi
ŞUBAT 2013
EKİM
KASIM
ARALIK
NİSAN
96,99
99,12
100,84
100,02
99,04
98,8
99,16
99,7
99,61
100,66
102,8
103,28
2004
107,17
107,4
108,03
110,49
115,5
116,43
115,56
116,69
117,53
120,43
120,43
119,13
2005
118,64
118,77
120,27
121,72
121,96
121,38
120,48
121,73
122,68
123,52
122,35
122,3
2006
124,7
125,02
125,33
127,76
131,3
136,58
137,76
136,73
136,41
137,03
136,63
136,46
2007
136,39
137,68
139,02
140,13
140,68
140,53
140,62
141,82
143,26
143,07
144,35
144,57
2008
145,18
148,9
153,62
160,53
163,93
164,46
166,51
162,62
161,16
162,08
162,03
156,29
2009
156,65
158,48
158,94
159.97
159.89
161,4
160,26
160,93
161,92
162,38
164,48
165,56
2010
166,52
169,29
172,58
176,64
174.61
173,73
173,46
175,46
176,35
178,48
177,92
180,25
2011
184,51
187,69
189,98
191,14
191,43
191,44
191,39
194,76
197,77
200,94
202,24
204,27
2012
205,05
204,86
205,60
205,77
206,86
204,76
204,29
203,65
205,75
206,11
209,53
209,28
EYLÜL
MART
AĞUSTOS
ŞUBAT
TEMMUZ
OCAK
2003
MAYIS
YILLAR
HAZİRAN
2003-100) ÜRETİCİ FİYAT ENDEKSİ (ÜFE)
NİSAN
HAZİRAN
TEMMUZ
AĞUSTOS
EYLÜL
EKİM
KASIM
96,23
98,12
99,09
100,04
100,12
99,93
100,09
101,44
102,38
103,68
104,12
2004
104,81
105,35
106,36
106,89
107,35
107,21
107,72
108,54
109,57
112,03
113,5
113,86
2005
114,49
114,51
114,81
115,63
116,69
116,81
116,14
117,13
118,33
120,45
122,14
122,65
2006
123,57
123,84
124,18
125,84
128,2
128,63
129,72
129,15
130,81
132,47
134,18
134,49
2007
135,84
136,42
137,67
139,33
140,03
139,69
138,67
138,7
140,13
142,67
145,45
145,77
2008
146,94
148,84
150,27
152,79
155,07
154,51
155,4
155,02
155,72
159,77
161,1
160,44
2009
160,9
160,35
162,12
162.15
163.19
163,37
163,78
163,29
163,93
167,88
170,01
170,91
2010
174,07
176,59
177,62
178,68
178,04
177,04
176,19
176,9
179,07
182,35
182,4
181,85
2011
182,6
183,93
184,7
186,3
190,81
188,08
187,31
188,67
190,09
196,31
199,7
200,85
2012
205,05
204,86
205,60
205,77
206,86
204,76
204,29
205,43
207,55
211,62
212,42
213,23
ARALIK
MART
94,77
MAYIS
OCAK
2003
ŞUBAT
YILLAR
(2003-100) TÜKETİCİ FİYAT ENDEKSİ (TÜFE)
SAYI: 1
ÖNEMLİ BİLGİLER 225
HUMK, IYUK VE IIK PARASAL SINIRLARI
01.10.2011 tarihinden itibaren yürürlüğe giren 6100 sayılı HMK ile
göreve ilişkin parasal sınır uygulaması yürürlükten kaldırılmıştır
SULH / ASLİYE HUKUK GÖREV SINIRI (HUMK M.8/I)
2005 - 5.000,00 YTL
2006 - 5.490,00 YTL
2007 - 5.910,00 YTL
2008 - 6.330,00 YTL
2009 - 7.080,00 TL
2010 - 7.230,00 TL
2011 - 7.780,00 TL
SENETLE İSPAT SINIRI (HUMK M.288)
2005 - 400,00 YTL
2006 - 430,00 YTL
2007 - 460,00 YTL
2008 - 490,00 YTL
2009 - 540,00 TL
2010 - 550,00 TL
2011 - 590,00 TL
01.10.2011 - 2.500,00 TL
TEMYİZ SINIRI (HUMK M.427)
2005 - 1.000,00 YTL
2006 - 1.090,00 YTL
2007 - 1.170,00 YTL
2008 - 1.250,00 YTL
2009 - 1.400,00 TL
2010 - 1.430,00 TL
2011 - 1.540,00 TL
226 LEGES Kamu Hukuku Dergisi
2012 - 1.690,00 TL
2013 - 1.820,00 TL
TEMYİZDE DURUŞMA SINIRI (HUMK M.438)
2005 - 10.000,00 YTL
2006 - 10.980,00 YTL
2007 - 11.830,00 YTL
2008 - 12.680,00 YTL
2009 - 14.200,00 TL
2010 - 14.510,00 TL
2011 - 15.620,00 TL
2012 - 17.220,00 TL
2013 - 18.560,00 TL
KARAR DÜZELTME SINIRI (HUMK M.440)
2005 - 6.000,00 YTL
2006 - 6.580,00 YTL
2007 - 7.090,00 YTL
2008 - 7.600,00 YTL
2009 - 8.510,00 TL
2010 - 8.690,00 TL
2011 - 9.350,00 TL
2012 - 10.300,00 TL
2013 - 11.100,00 TL
İCRA MAHKEMESİ KESİNLİK (TEMYİZ) SINIRI (İİK M.363)
2005 - 2.850,00 YTL
2006 - 3.120,00 YTL
2007 - 3.360,00 YTL
2008 - 3.600,00 YTL
2009 - 4.030,00 TL
ŞUBAT 2013
SAYI: 1
ÖNEMLİ BİLGİLER 227
2010 - 4.110,00 TL
2011 - 4.420,00 TL
2012 - 4.780,00 TL
2013 - 5.240,00 TL
TAM YARGI DAVALARINDA DURUŞMA TALEP ETME SINIRI (2577 M.17)
(Mahkemece Re’sen Duruşma Yapılmasına Karar Verilirken Sınıra Bakılmaz.)
2007 - 6.370,00 YTL’yi Aşan
2008 - 6.820,00 YTL’yi Aşan
2009 - 7.630,00 TL’yi Aşan
2010 - 7.790,00 TL’yi Aşan
2011 - 8.380,00 TL’yi Aşan
2012 - 9.230,00 TL’yi Aşan
2013 – 26.950 TL’yi Aşan (6352 SK. ile yapılan değişiklik Yür. 02.07.2012)
VERGİ DAVALARINDA DURUŞMA TALEP ETME SINIRI (2577 M.17)
(Mahkemece Re’sen Duruşma Yapılmasına Karar Verilirken Sınıra Bakılmaz.)
2007 - 6.370,00 YTL’yi Aşan
2008 - 6.820,00 YTL’yi Aşan
2009 - 7.630,00 TL’yi Aşan
2010 - 7.790,00 TL’yi Aşan
2011 - 8.380,00 TL’yi Aşan
2012 - 9.230,00 TL’yi Aşan
2013 – 26.950 tl yi aşan (6352 SK. ile yapılan değişiklik Yür. 02.07.2012)
TEK HAKİMLE ÇÖZÜMLENECEK DAVALAR (2576 M.7)
2007 - 6.370,00 YTL’yi Aşmayan
2008 - 6.820,00 YTL’yi Aşmayan
2009 - 7.630,00 TL’yi Aşmayan
2010 - 7.790,00 TL’yi Aşmayan
2011 - 8.380,00 TL’yi Aşmayan
228 LEGES Kamu Hukuku Dergisi
ŞUBAT 2013
2012 - 9.230,00 TL’yi Aşmayan
2013 – 26.950 tl yi aşan (6352 SK. ile yapılan değişiklik Yür. 02.07.2012)
5271 SAYILI CEZA MUHAKEMESI KANUNU’NDA SÜRELER
MD.
25
41
66
KONU
Hakimin reddi
Eski hâle getirme
Bilirkişinin inceleme
74
Gözlem süresi
91
Gözaltı
102
Tutuklulukta geçecek süre
108
Tutukluluğun incelenmesi
İletişimin tespiti
Teknik araçlarla
izleme
135
140
151
Müdafilik görevinden yasaklama
SÜRE
Ret sebebinin öğrenilmesinden itibaren yedi gün
Engelin kalkmasından itibaren yedi gün
En fazla üç ay (Gerekçeli merci kararıyla en süresi
fazla üç ay uzatılabilir.)
Üç haftayı geçemez (resmi sağlık kurumunun
istemi üzerine, her seferinde üç haftayı geçmemek üzere ek süreler verilebilir, toplamı üç ayı
geçemez)
*** Yakalama yerine en yakın hâkim veya
mahkemeye gönderilme için zorunlu süre en fazla
oniki saat
*** Yakalama anından itibaren yirmidört saati
geçemez
*** Toplu olarak işlenen suçlarda her defasında
bir günü geçmemek üzere üç gün uzatılabilir.
***Ağır ceza mahkemesinin görevine girmeyen
işlerde tutukluluk süresi en çok bir yıl (Zorunlu
hallerde gerekçeli olarak altı ay uzatılabilir)
***Ağır ceza mahkemesinin görevine giren
işlerde, tutukluluk süresi en çok iki yıl (Zorunlu
hallerde üç yılı geçmemek üzere uzatılabilir)
Otuz gün
En çok üç ay (Bir defa uzatılabilir)
En çok dört hafta (Bir defaya mahsus uzatılabilir)
(örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenen suçlarla
ilgili olarak gerekli görülmesi halinde bir haftadan
fazla olmamak üzere müteaddit defalar uzatılabilir)
Bir yıl (altı aydan fazla olmamak üzere iki defa
yasaklanma uzatılabilir)
SAYI: 1
173
174
177
232
247
253
253
268
273
276
277
291
295
296
297
308
332
ÖNEMLİ BİLGİLER 229
Kovuşturmaya yer
Tebliğ tarihinden itibaren onbeş gün
olmadığı kararına
itiraz
İddianamenin iadesi İddianamenin ve soruşturma evrakının verildiği
tarihten itibaren onbeş gün
Sanığın savunma
Duruşma gününden en az beş gün önce
delillerinin
toplanması istemi
Gerekçenin dosyaya Hükmün açıklanmasından itibaren en geç onbeş
konulması
gün
Çağrılan sanığın
İşlemlerin yerine getirildiğinin bir tutanak ile
çağrıya uyma süresi saptanmasından itibaren onbeş gün
Uzlaşma teklifine
Kendisine uzlaşma teklifinde bulunulduktan
itibaren üç gün
cevap
Uzlaştırma işlemle- Belgelerin örnekleri verildikten itibaren otuz
rinin sonuçlandırıl- gün (Cumhuriyet savcısının kararıyla yirmi gün
ması
uzatılabilir)
Öğrenme gününden itibaren yedi gün (başkaca
Hakimin ya da
mahkemenin
hüküm yoksa)
kararlarına itiraz
İstinaf istemi
Hükmün açıklanmasından itibaren yedi gün
İstinaf isteminin
Ret kararının tebliğinden itibaren yedi gün
reddi halinde itiraz
İstinaf istemine
Tebliğ tarihinden itibaren yedi gün
cevap
Temyiz süresi
Hükmün açıklanmasından itibaren yedi gün
Süre tutumdan son- Temyiz başvurusu için belirlenen sürenin
ra gerekçeli temyiz bitmesinden veya gerekçeli kararın tebliğinden
itibaren yedi gün
Temyiz isteminin
Ret kararının kendisine tebliğinden itibaren yedi
reddine itiraz
gün
Temyize cevap
Tebliğ tarihinden itibaren yedi gün
Yargıtay Cumhuriyet İlâmın kendisine verildiği tarihten itibaren otuz
Başsavcısının Daire gün (Sanığın lehine itirazda süre aranmaz)
kararına itirazı
Cumhuriyet savcısı, On gün
hâkim veya mahkeme tarafından bilgi
istemine cevap
230 LEGES Kamu Hukuku Dergisi
ŞUBAT 2013
SÜRELERİN HESABI (Madde 39)
*** Gün ile belirlenen süreler, tebligatın yapıldığının ertesi günü işlemeye
başlar.
*** Süre, hafta olarak belirlenmiş ise, tebligatın yapıldığı günün, son haftada
isim itibarıyla karşılığı olan günün mesai saati bitiminde sona erer.
*** Süre, ay olarak belirlenmiş ise tebligatın yapıldığı günün, son ayda sayı
itibarıyla karşılığı olan günün mesai saati bitiminde sona erer. Son bulduğu ayda
sayı itibarıyla karşılığı olan gün yoksa; süre, ayın son günü mesai saati bitiminde
sona erer.
*** Son gün bir tatile rastlarsa süre, tatilin ertesi günü biter.
*** Adli tatile rastlayan süreler işlemez. Bu süreler tatilin bittiği günden
itibaren üç gün uzatılmış sayılır.
YARGITAY TELEFON REHBERİ
YARGITAY DAİRESİ
BAŞKAN
GENEL SEKRETER
BAŞSAVCILIK
HUKUK GENEL KURULU BAŞKANLIĞI
CEZA GENEL KURULU BAŞKANLIĞI
1. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞI
2. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞI
3. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞI
4. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞI
5. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞI
6. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞI
7. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞI
8. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞI
9. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞI
10. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞI
11. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞI
12. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞI
13. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞI
14. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞI
TELEFON NUMARALARI
0312.416 10 12
0312.416 10 36
0312.416 10 20
0312.416 10 51
0312.416 10 61
0312.416 12 73
0312.416 13 09
0312.416 13 42
0312.416 13 75
0312.416 14 09
0312.416 14 37
0312.416 14 65
0312.416 14 96
0312.416 15 31
0312.416 15 63
0312.416 15 98
0312.416 16 36
0312.416 16 73
0312.416 17 02
SAYI: 1
ÖNEMLİ BİLGİLER 231
15. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞI
16. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞI
17. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞI
18. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞI
19. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞI
20. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞI
21. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞI
0312.416 17 36
0312.416 17 63
0312.416 17 97
0312.416 18 30
0312.416 18 67
0312.416 18 96
0312.416 19 27
YARGITAY CEZA DAİRESİ
1. CEZA DAİRESİ BAŞKANLIĞI
2. CEZA DAİRESİ BAŞKANLIĞI
3. CEZA DAİRESİ BAŞKANLIĞI
4. CEZA DAİRESİ BAŞKANLIĞI
5. CEZA DAİRESİ BAŞKANLIĞI
6. CEZA DAİRESİ BAŞKANLIĞI
7. CEZA DAİRESİ BAŞKANLIĞI
8. CEZA DAİRESİ BAŞKANLIĞI
9. CEZA DAİRESİ BAŞKANLIĞI
10. CEZA DAİRESİ BAŞKANLIĞI
11. CEZA DAİRESİ BAŞKANLIĞI
SANTRAL
C. BAŞSAVCILIĞI
TELEFON NUMARALARI
0312.416 19 64
0312.416 19 74
0312.416 20 41
0312.416 20 80
0312.416 21 12
0312.416 21 52
0312.416 21 89
0312.416 22 24
0312.416 22 57
0312.416 22 96
0312.416 23 31
0312.416 10 00
0312.416 24 00
KANUN MADDELERİNE GÖRE ARAMA İNDEKSİ
AVUKATLIK KANUNU (1136)
MADDE 38 .................................... 111
AMME ALACAKLARININ TAHSİL
USULÜ HAKKINDA KANUN (6183)
MADDE 35 ............................. 165,169
TÜRKİYE CUMHURİYETİ ANAYASASI
(2709)
MADDE 20 .................................... 146
BAKANLIKLAR VE BAĞLI
KURULUŞLARDA ATAMA USULÜNE
İLİŞKİN KANUN (2451)
MADDE 2 ...................................... 106
CEZA MUHAKEMESİ KANUNU (5271)
MADDE 152 .................................. 111
MADDE 223 .................................... 69
MADDE 231 ........................... 116,132
CEZA VE GÜVENLİK TEDBİRLERİNİN
İNFAZI HAKKINDA KANUN (5275)
MADDE 99 .................................... 124
MADDE 108 .................................. 150
CEZALARIN İNFAZI HAKKINDA KANUN
(MÜLGA) (647)
MADDE 19 EK.2 ............................ 124
MİLLİ EĞİTİM TEMEL KANUNU (1739)
MADDE 43 .................................... 161
ORMAN KANUNU (6831)
MADDE 91 ...................................... 80
PETROL PİYASASI KANUNU (5015)
MADDE 2 EK.5 .............................. 128
TERÖRLE MÜCADELE KANUNU (3713)
MADDE 5 ........................................ 49
MADDE 7 ...................................... 138
MADDE 13 .................................... 138
TÜRK CEZA KANUNU (5237)
MADDE 7/2-3 ............................... 120
MADDE 21 ...................................... 89
MADDE 35 ................................. 49,89
MADDE 51 .................................... 132
MADDE 58 ............................. 132,150
MADDE 81 ...................................... 89
MADDE 86 ............................... 89,116
MADDE 87 ...................................... 89
MADDE 103 .................................. 153
MADDE 106 .................................. 120
MADDE 107 .................................. 120
MADDE 125 ............................... 64,69
MADDE 134 .................................. 146
MADDE 141 ........................... 150,156
MADDE 151 .................................. 156
MADDE 188 .................................... 84
MADDE 203 .................................. 122
MADDE 204/1............................... 143
MADDE 220/6............................... 138
MADDE 257 .................................. 106
MADDE 265 .................................. 138
MADDE 314 .................................... 49
TÜRK CEZA KANUNU (MÜLGA) (765)
MADDE 81 .................................... 143
MADDE 342/1............................... 143
MADDE 350 .................................. 143
MADDE 491 .................................. 113
MADDE 492 .................................. 113
VERGİ USUL KANUNU (213)
MADDE 3/6................................... 172
MADDE 5 ...................................... 172
MADDE 8/3................................... 169
MADDE 93 .................................... 165
MADDE 101 .................................. 165
MADDE 103 .................................. 165
YARGI HİZMETLERİNİN
ETKİNLEŞTİRİLMESİ AMACIYLA BAZI
KANUNLARDA DEĞİŞİKLİK (6352)
MADDE GEÇ.1............................... 138
MADDE GEÇ.2............................... 138
KAVRAMLARA GÖRE ARAMA İNDEKSİ
A
ADLİ PARA CEZASI .............................................................................................................................. 150
AĞIR NETİCE NEDENİ İLE CEZA VERİLECEĞİ ........................................................................116
AKARYAKITA DÖNÜŞTÜRÜLMÜŞ PETROL ÜRÜNÜNÜN DE KAÇAK
PETROL OLARAK DEĞERLENDİRİLECEĞİ ................................................................................128
ALIŞLARIN SAHTE FATURALARLA BELGELENDİRDİĞİNİN
AÇIK VE SOMUT BİR ŞEKİLDE ORTAYA KONULMASI GEREKTİĞİ
..............................172
AMME ALACAĞI ..................................................................................................................................165
B
BERAAT EDEN SANIĞIN KENDİSİNİ VEKİLLE TEMSİL
ETTİRMESİ DURUMUNDA SANIK LEHİNE VEKALET
ÜCRETİNE HÜKMEDİLMESİ GEREĞİ .......................................................................................... 69
BOZMA İLAMINA UYULMASINA KARAR VERİLMESİ ......................................................... 80
C-Ç
CEZALARIN AYRI İNFAZ REJİMİNE TABİ OLMASI ................................................................124
CEZANIN ERTELENMESİ
................................................................................................................. 132
CEZANIN İNFAZI
................................................................................................................................120
ÇELİŞKİLİ KARAR
.................................................................................................................................. 80
ÇOCUĞUN BASİT CİNSEL İSTİSMARI
....................................................................................... 153
E-F
ELEKTRİK KESME İŞLEMİ HAKKINDA BELİRSİZLİK..............................................................113
EVLİLİK RESİMLERİNİN FOTOĞRAFÇILIK YAPAN
SANIKÇA YAYINLANDIĞI .................................................................................................................. 146
EXTACY HAPLARININ SANIĞIN ARACINA YAKIN
MESAFEDE BULUNMASI .................................................................................................................. 84
234 LEGES Kamu Hukuku Dergisi
OCAK 2013
EYLEMİ GERÇEKLEŞTİRMEYE ELVERİŞLİ HAREKETİN İCRASI......................................... 49
EYLEMİN MALA ZARAR VERME DEĞİL HIRSIZLIK SUÇUNU
OLUŞTURACAĞI ...................................................................................................................................156
FATURANIN SAHTE OLUP OLMADIĞI....................................................................................... 172
FAZLA CEZA TAYİNİ............................................................................................................................. 143
FOTOĞRAFLARIN İŞYERİNİN VİTRİNİNDE BULUNDURULMASI .................................146
H
HAKARET ................................................................................................................................................... 69
HAYATİ TEHLİKE VE KEMİK KIRIĞININ MEYDANA
GELMİŞ OLMASI .................................................................................................................................116
HIRSIZLIK .................................................................................................................................................156
HIRSIZLIK SUÇUNDAN HAKKINDA PARA CEZASINA HÜKMEDİLEN
SANIĞIN CEZASININ MÜKERRİRLERE ÖZGÜ İNFAZ REJİMİNE
GÖRE ÇEKTİRİLMESİNE KARAR VERİLEMEYECEĞİNİN
GÖZETİLECEĞİ .....................................................................................................................................150
HUKUKİ KESİNTİ .................................................................................................................................122
HÜKMÜN AÇIKLANMASININ GERİ BIRAKILMASI .................................................... 116,132
HÜKMÜN AÇIKLANMASININ GERİ BIRAKILMASI/SEÇENEK
YAPTIRIMLARA ÇEVİRME VE ERTELEME YASAĞI ...............................................................138
HÜKÜMLÜNÜN CEZAEVİNDE HAKARET SUÇUNU İŞLEMESİ
......................................
64
HÜRRİYETİ BAĞLAYICI CEZA.......................................................................................................... 124
HÜRRİYETİ TAHDİT SUÇU ............................................................................................................. 111
HÜVİYET CÜZDANI VE NÜFUS TEZKERESİ PASAPORT
RUHSATNAME İLMÜHABER ŞAHADETNAME VE
BEYANNAMELERDE SAHTEKARLIK ............................................................................................ 143
I-İ
İCRA CEZA MAHKEMESİ HAKİMİNİN HAKARET FİİLİNİ
İŞLEYİP İŞLEMEDİĞİ ........................................................................................................................... 69
KAVRAMLARA GÖRE ARAMA İNDEKSİ 235
SAYI: 1
İCRAİ HAREKET
...................................................................................................................................106
İLANEN TEBLİĞ
..................................................................................................................................165
İLLİYET BAĞI BULUNDUĞU EYLEMİN KASTEN ÖLDÜRME OLDUĞU ......................... 89
K-L
KAÇAK ELEKTRİK KULLANIMI ...................................................................................................... 113
KAÇAK PETROL................................................................................................................................... 128
KAMU ALACAĞINDAN DOĞAN SORUMLULUK ..................................................................169
KAMU ALACAĞININ TAHSİLİNDEN DOĞAN SORUMLULUĞUN
PAY DEVRİ SÖZLEŞMELERİYLE ORTADAN KALDIRILAMAYACAĞI ..............................169
KANUNİ TEMSİLCİNİN ADRESİNİN BİLİNMESİ ....................................................................165
KASTEN ÖLDÜRME ............................................................................................................................ 89
KASTEN ÖLDÜRMEYE TEŞEBBÜS ................................................................................................. 89
KİŞİLİK HAKKININ İHLALİ............................................................................................................... 146
KÜNT CİSİMLE KAFASINA VURULAN KİŞİNİN OLAYDAN
ONYEDİ GÜN SONRA ÖLMESİ ..................................................................................................... 89
LİMİTED ŞİRKET ORTAKLIK PAYININ DEVRİ ...........................................................................169
M-N
MAHKEMECE SUÇUN NİTELİĞİNDE HATA YAPILDIĞI ......................................................143
MALA ZARAR VERME ....................................................................................................................... 156
MÜHÜR BOZMA
.............................................................................................................................. 122
MÜKELLEFİN YASAL OLMAYAN FİİLLERİ
................................................................................ 172
MÜKERRİRLERE ÖZGÜ İNFAZ REJİMİ ............................................................................ 120,150
MÜSTEŞARIN GÖREVİ KÖTÜYE KULLANMASI
................................................................... 106
MÜŞTEREK KARARNAME İLE YAPILAN ATAMALAR
NETİCESİ SEBEBİYLE AĞIRLAŞMIŞ YARALAMA
........................................................106
.................................................................... 89
236 LEGES Kamu Hukuku Dergisi
OCAK 2013
O-Ö
ON NUMARA YAĞ SATIŞI ............................................................................................................. 128
ORMAN KANUNA AYKIRILIK ......................................................................................................... 80
ORTAKLIK PAYINI DEVREDEN LİMİTED ŞİRKET ORTAĞI .................................................169
ÖĞRETMENLİK KARİYER BASAMAKLARINDA YÜKSELME SINAVI ............................161
ÖZEL HAYATIN GİZLİLİĞİNİ İHLAL SUÇU
................................................................................ 146
ÖZEL HUKUK SÖZLEŞMESİ ............................................................................................................ 169
P-R
PARA CEZASI
........................................................................................................................................132
PROPAGANDA MALZEMELERİNİN HAZIRLANMASI VE
YERİNE ULAŞTIRILMASI .................................................................................................................... 49
RESMİ EVRAKTA SAHTECİLİK ........................................................................................................ 143
S-Ş
SAHTE FATURA KULLANMAYA DAYALI CEZALI TARHİYAT ...............................................172
SANIĞIN ARACININ ÇEVRESİNDE UYUŞTURUCU MADDE
ELE GEÇİRİLMESİ.................................................................................................................................. 84
SANIĞIN BOŞANMA DAVASINA İLİŞKİN TEBLİGATININ
TEBLİĞİNDEN SONRAKİ GÜN KATILANIN SUÇ
İHBARINDA BULUNMASI ................................................................................................................ 153
SANIĞIN BOŞANMA DİLEKÇESİNİN KATILANA TEBLİĞ
EDİLDİĞİ GÜNÜN ERTESİ GÜNÜ KATILANIN SUÇ
İHBARINDA BULUNDUĞU SANIĞIN BERAATINA
KARAR VERİLECEĞİ ........................................................................................................................... 153
SANIK BEYANI ...................................................................................................................................... 64
SANIK HAKKINDA TÜM DAVA DOSYALARININ GETİRTİLMESİ ...................................122
SANIKLAR ARASINDA MENFAAT UYUŞMAZLIĞI.................................................................111
KAVRAMLARA GÖRE ARAMA İNDEKSİ 237
SAYI: 1
SAVUNMALARININ AYNI MÜDAFİİLER TARAFINDAN YAPILAMACAĞI
.................111
SİLAH SAYILAN CİSİM ........................................................................................................................ 89
SİLAHLA TEHDİT VE İZİNSİZ SİLAH TAŞIMAK SUÇU ..........................................................111
SİLAHLI TERÖR ÖRGÜTÜNE ÜYE OLMAMAKLA BİRLİKTE
ÖRGÜT ADINA SUÇ İŞLEME .......................................................................................................... 138
SİLAHLI TERÖR ÖRGÜTÜNE YARDIM ETMEK......................................................................... 49
ŞANTAJ SUÇU
......................................................................................................................................120
ŞARTLA TAHLİYE SÜRELERİYLE İNFAZ REJİMİNİN FARKLI OLMASI ........................ 124
ŞİKAYETÇİ VEKİLİNİN HAKİME HAKARET DAVASI AÇMASI ............................................ 69
ŞİRKETTEN TAHSİL İMKANI KALMAYAN AMME ALACAĞI.............................................165
ŞÜPHEDEN SANIK YARARLANIR İLKESİ
...................................................................................
ŞÜPHENİN SANIK LEHİNE YORUMLANMASI
84
...................................................................... 113
ŞÜPHENİN SANIK YARARINA DEĞERLENDİRİLMESİ ........................................................153
T
TAHLİYE SIRASINDA EVİN MÜTEMMİM CÜZLERİNİ DE
SÖKEREK GÖTÜRMEK ..................................................................................................................... 156
TEHDİT SUÇU ..................................................................................................................................... 120
TEKERRÜRE ESAS ALINAN SABIKA
........................................................................................... 132
TERÖR ÖRGÜTÜNÜN PROPAGANDASINI YAPMA ........................................................... 138
TERÖR SUÇLARI ..................................................................................................................................138
TEŞEBBÜS
................................................................................................................................................ 49
TOPLAM CEZA SÜRESİ ÜZERİNDEN TAHLİYE TARİHİNİN
HESAPLANACAĞI ...............................................................................................................................124
TUTANAK İLE TESPİT EDİLEN HAKARET FİİLİ ........................................................................ 64
U-Ü
238 LEGES Kamu Hukuku Dergisi
OCAK 2013
UYUŞTURUCU MADDE TİCARETİ ............................................................................................... 84
UZMAN ÖĞRETMEN ÜNVANI
..................................................................................................
161
ÜÇLÜ İMZAYI GEREKTİREN MÜŞTEREK KARARNAME ...................................................106
V-Y-Z
VERGİ ZİYAI CEZALI TARHİYATIN TERKİNİ İSTEMİ
............................................................. 172
YARGILAMA GİDERİ ............................................................................................................................ 69
YÜKSEK LİSANS EĞİTİMİ
ZİNCİRLEME SUÇ
................................................................................................................ 161
...............................................................................................................................122

Benzer belgeler

Eki buraya tıklayarak görüntüleyebilirsiniz

Eki buraya tıklayarak görüntüleyebilirsiniz hesaplanan vergi tutarlarının 10 Yeni Kuruşa kadarki kesirleri dikkate alınmaz.”, 14 üncü maddesinin birinci fıkrasında ise, “Kağıtların Damga Vergisi bu Kanuna ekli (1) sayılı tabloda yazılı nispe...

Detaylı

"5237 Sayılı YTCK`da Kastın Unsurları ve Türleri

"5237 Sayılı YTCK`da Kastın Unsurları ve Türleri School of Economic and Social Studies, University of East Anglia, Norwich, Great Britain.

Detaylı

suçun maddi unsurları

suçun maddi unsurları Goodrich’in global hırsları olmaksızın, onun tartışma konusu edindiği hermenötik geleneğin tüm önermelerinin tanımlamalarının doğruluğuna karar veremem. Ancak çağdaş hermenötikte çok önemli bir isi...

Detaylı