Kocaeli Üniversitesi Sualtı Topluluğu

Transkript

Kocaeli Üniversitesi Sualtı Topluluğu
MAVİ PAYLAŞIM
2009
7. SUALTI SPORLARI
VE
BİLİMLERİ TOPLANTISI
DÜZENLEME KURULU
KOÜSAT YÖNETİM KURULU
1-3 MAYIS 2009
KOCAELİ
Mavi Paylaşım’09 7. Sualtı Sporları ve Bilimleri Toplantısı 01-03 Mayıs
MAVİ PAYLAŞIM 2009
7. Sualtı Sporları ve Bilimleri Toplantısı
EBAT Baskı
Editör : Prof. Dr. Kamil TOKER
Düzenleme:
Yiğit TARHAN
Emir CAYNAK
Erkmen ALTUNTAŞ
Selçuk SERTBAŞ
Bu kitabın Türkiye’deki her türlü yayın hakkı Kocaeli Üniversitesi Sualtı Topluluğu
(KOÜSAT)’na aittir. Kitabın tamamı ya da bir kısmı 5846 sayılı yasanın hükümlerine göre,
kitabı yayınlayan kuruluşun önceden izni olmadan elektronik, mekanik, fotokopi, ya da
herhangi bir kayıt sistemiyle çoğaltılamaz, yayınlanamaz, depolanamaz.
Yazıların tüm sorumluluğu yazarlarına aittir.
Kocaeli Üniversitesi Sualtı Topluluğu
2
Mavi Paylaşım’09 7. Sualtı Sporları ve Bilimleri Toplantısı 01-03 Mayıs
KOÜSAT YÖNETİM KURULU
BAŞKAN: Yiğit TARHAN
Mesut KAYA
Erkmen ALTUNTAŞ
Emrah AKSOYLU
Selçuk SERTBAŞ
Emine YÜKSEL
Merve İHTİYAR
Ebru ŞİMŞEK
Emir CAYNAK
BİLİMSEL DANIŞMA KURULU
BAŞKAN: Kamil TOKER
Şamil AKTAŞ
Murat DRAMAN
Asım DUMLU
Hayat ERKANAL
İbrahim HIZALAN
Ufuk KOCABAŞ
Altan LÖK
Akın Savaş TOKLU
Füsun TÜLEK
Ahmet CEVDET YALÇINER
Baki YÖKEŞ
Kocaeli Üniversitesi Sualtı Topluluğu
(Kocaeli Üniversitesi)
(İstanbul Üniversitesi)
(Sualtı Araştırma Derneği)
(Marmara Üniversitesi)
(Ankara Üniversitesi)
(Uludağ Üniversitesi)
(İstanbul Üniversitesi)
(Ege Üniversitesi)
(İstanbul Üniversitesi)
(Kocaeli Üniversitesi)
(Orta Doğu Teknik Üniversitesi)
(Haliç Üniversitesi)
3
Mavi Paylaşım’09 7. Sualtı Sporları ve Bilimleri Toplantısı 01-03 Mayıs
Kocaeli Üniversitesi Sualtı Topluluğu
4
Mavi Paylaşım’09 7. Sualtı Sporları ve Bilimleri Toplantısı 01-03 Mayıs
Ey Türk gençliği !
Birinci vazifen, Türk istiklâlini, Türk Cumhuriyeti'ni, ilelebet
muhafaza ve müdafaa etmektir.
Mevcudiyetinin ve istikbalinin yegâne temeli budur. Bu temel,
senin en kıymetli hazinendir. İstikbalde dahi, seni bu hazineden
mahrum etmek isteyecek dâhilî ve harici bedhahların olacaktır. Bir
gün, istiklâl ve Cumhuriyet'i müdafaa mecburiyetine düşersen,
vazifeye atılmak için, içinde bulunacağın vaziyetin imkân ve şerâitini
düşünmeyeceksin! Bu imkân ve şerâit, çok namüsait bir mahiyette
tezahür edebilir. İstiklâl ve Cumhuriyetine kastedecek düşmanlar,
bütün dünyada emsali görülmemiş bir galibiyetin mümessili
olabilirler. Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zaptedilmiş,
bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin
her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir. Bütün bu şerâitten daha elîm ve
daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar
gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler. Hattâ bu
iktidar sahipleri, şahsî menfaatlerini, müstevlîlerin siyasi emelleriyle
tevhid edebilirler. Millet, fakr ü zaruret içinde harap ve bîtap düşmüş
olabilir.
Ey Türk istikbalinin evlâdı! İşte, bu ahval ve şerâit içinde
dahi vazifen, Türk istiklâl ve Cumhuriyetini kurtarmaktır! Muhtaç
olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur!
Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK
20 Ekim 1927
Kocaeli Üniversitesi Sualtı Topluluğu
5
Mavi Paylaşım’09 7. Sualtı Sporları ve Bilimleri Toplantısı 01-03 Mayıs
İÇİNDEKİLER
Önsöz………………………………………………………………….………………….7
Konferans Metinleri……………………………………………………………...……..8
Kaş Arkeopark Projesi
Güzden VARİNLİOĞLU……………………………..………………………………….9
Elaia ve Aleksandria Troia. İki Antik Limanın Arkeolojik, Sualtı Arkeolojik ve
Jeofizik Yüzey Araştırması
Dr. Stefan Feuser………………………………………………………………………..18
Bozcamgözün ”Hexanchus griseus (BONNATERRE, 1788)” Marmara Denizi’nde
Yaşam Hikayesi
Hakan KABASAKAL…………………………………………………………………….29
Göz Hastalıkları ve Dalış
Başak DOĞU……………………………………………………………………………..32
Dalış ve Diş Hekimliği: Diş Sorununuz Dalışınızı Nasıl Etkiler
Mert TOPÇUBAŞI………………………………………………………………………...41
Sualtı ve Deri Hastalıkları
Rukiye Selin TECİMER………………………………………………………………….45
Serbest Bildiriler………………………………………………………………………….48
Kızılburun Roma Sütun Batığı Sualtı Kazısı
Orkan KÖYAĞASIOĞLU………………………………………………………………...49
Bodrum Yarımada’sı Antik Batık Yüzey Araştırması (Anadolu Batıkları 2008
Projesi)
Orkan KÖYAĞASIOĞLU…………………………………………………………………54
Başlangıç Seviyesinde Scuba Eğitiminde Eğitim, Öğretim ve Uygulamaların
Değerlendirilmesi
Şahin Özen, Aykut BALABAN, Birol Çotuk………………………………………….57
Kısa Mesafe Paletli Yüzmenin Solunum Fonksiyonlarına Etkisi
Şahin ÖZEN, Alparslan Fatih KULAKAÇ, Selva Mert ZEREN, Abdurrahman
KEPOĞLU, Birol ÇOTUK, Şamil AKTAŞ……………………………………………..64
Kaş, Hidayet Koyu’nda Uluburun III Batığı Yapay Resifi Balık Faunasının
İncelenmesi
Arda EYYÜBOĞLU, Demet KIRBULUT, Emrecen POLAT, Gencer GENÇOĞLU,
Murat ERGİN, Nur FİLİZ, Özge ALAÇAM, Selda EREN, Sevda ALTAY, Zahriye
Raşitoğlu…………………………………………………………………………………..70
Kocaeli Üniversitesi Sualtı Topluluğu
6
Mavi Paylaşım’09 7. Sualtı Sporları ve Bilimleri Toplantısı 01-03 Mayıs
ÖNSÖZ
Sevgili Sualtı Dostları,
Mavi Paylaşım 2009 7. Sualtı Sporları ve Bilimleri Toplantısına hoş geldiniz.
Ülkemizde sualtı sporları ve bilimlerine olan ilgiyi arttırarak, paylaştığımız mavi için
farkındalık düzeyini yükseltmek, bir üniversite topluluğu olmanın bilincini ve sorumluluğunu
bilerek amatör ruhla profesyonel işler yapmaya çalışan bizlere olan desteğinizi hissediyor ve
sonsuz teşekkür ediyoruz.
Mavi Paylaşım’ın ilki 1997-1998 eğitim öğretim döneminde gerçekleştirilmiştir.Daha sonra
17 Ağustos 1999 senesinde gerçekleşen deprem felaketi sebebiyle üniversitemizin ve
şehrimizin yaralarını sarması bir süre zaman almış bu yüzden de Mavi Paylaşım’a bir süre ara
verilmek zorunda kalınmıştır.Ancak bilindiği üzere daha sonra düzenli olarak yapılmaya
başlanmış ve bu sene de 7.’si düzenlenmektedir.
Sualtı camiasında önemli bir boşluğu doldurmak amacıyla, bir yıla yakın bir süredir
hazırlıklarını yaptığımız bu bilimsel toplantı da, bu sene ilk kez sizlerden gelen bilimsel
bildirilere de yer vererek değişik bir format ile karşınızdayız.
Dünyamızın ve ülkemizin içinde bulunduğu bütün olumsuz koşullara rağmen sizler için
büyük bir özveriyle hazırlamış olduğumuz bu programın, ortak noktamız olan maviliklerin
tüm huzurunu sizlere getirmesi dileğiyle…
Gönlünüzce mavilikler…
Kocaeli Üniversitesi Sualtı Topluluğu
Yönetim Kurulu Başkanı
Yiğit TARHAN
Kocaeli Üniversitesi Sualtı Topluluğu
7
Mavi Paylaşım’09 7. Sualtı Sporları ve Bilimleri Toplantısı 01-03 Mayıs
KONFERANS
METİNLERİ
Kocaeli Üniversitesi Sualtı Topluluğu
8
Mavi Paylaşım’09 7. Sualtı Sporları ve Bilimleri Toplantısı 01-03 Mayıs
Kaş Arkeopark Projesi
Güzden Varinlioğlu1
Sualtı Araştırmaları Derneği (SAD) 1994 yılında, denizlerde, iç sularda ve kıyılarda doğal, tarihi ve
kültürel değerlerin incelenmesi, korunması, çoğaltılması ve gelecek kuşaklara aktarılmasına katkıda
bulunmak amacıyla kurulmuş bir sivil toplum kuruluşudur. Korumak için araştırmak mizyonu ile
günümüze kadar Sualtı Arkeolojisi Araştırma Grubu vb. 9 farklı araştırma grubu ile 50’ye yakın proje,
araştırma ve ekspedisyon gerçekleştirmiştir. Bunların sonucunda, Türkiye kıyı ve deniz alanlarının
korunmasında somut katkıları olmuştur. Bu projelerden biri olan Kaş Arkeopark Projesinin temelleri
2006 yılında atılmıştır. Sırasıyla, “Kaş Arkeopark Deneysel Arkeoloji”, “Türkiye Sualtı Kültür Mirası
Sanal Müzesi” ve “Erkut Arcak Kaş Arkeopark Bilim Kampı” projelerinin oluşturduğu Kaş Arkeopark
Projesinde yapılan çalışmalarını inceleyeceğiz.
1. Kaş Arkeopark Deneysel Arkeoloji Projesi2
Uluburun Batığı, Geç Tunç Çağı’na (M.Ö. 14. yy) ait dünyanın bilinen en eski batığıdır. 1984-1994
tarihleri arasında, Bodrum Sualtı Arkeoloji Müzesi ve Institute of Nautical Archaeology’den Prof. Dr.
Cemal Pulak tarafından kazılmıştır.3 Uluburun’un “Uluburun II” isimli re-animasyonu ise, 360
Derece Tarih Araştırmaları Derneği tarafından Uluburun II Reanimasyon Projesi dahilinde ve 2004
yılında başlamış bir deneysel arkeoloji çalışmasıdır. Uluburun II, deneysel arkeoloji disiplini
kıstaslarına bağlı kalınarak ve Uluburun Batığı’nın ulaşılabilen tüm bilgileri kullanılarak inşa
edilmiştir. 2005 Mart’ında suya indirilen Uluburun II; Ege, Marmara ve Akdeniz’de Urla, Çanakkale,
İstanbul, Marmaris, Girne, Anamur, Kaş, Bodrum, Çeşme, İstanbul, İzmir rotasında 3000 deniz mili
seyir gerçekleştirmiştir. Teknenin yapımından başlayarak denizdeki seyrini de kapsayan bir dizi deney
de proje kapsamında uygulanmıştır ve halen uygulanmaktadır.
1994 yılından beri farklı disiplinler altında sualtı araştırmalarını sürdüren Sualtı Araştırmaları Derneği
(SAD) ile 360 Derece Tarih Araştırmaları Grubu (360 TAD), çalışma platformu oluşturabilmek amacı
ile Deniz Tarihi Araştırmaları Derneği (DETAD)’ı kurmuştur. Sualtı Arkeopark Projesi, 360 Derece
TAD danışmanlığında, DETAD tarafından inşa edilen Uluburun III teknesi ve SAD tarafından
Uluburun Batığı’nın 1982’de keşfedildiği halinin “Uluburun Arkeolojik Alanı” olarak yeniden
canlandırılmasıyla oluşturulmuştur.
Bu amaç doğrultusunda, 15 m boy ve 5 m genişliğindeki Uluburun III, 40 gün süren inşasının ardından
27 Ekim 2006’da yüzdürülmüş ve içerisinde imitasyon kargosuyla Kaş Limanı’nın 2.5 km batısındaki
Hidayet Koyu mevkiinde 18-20 metre derinlik konturuna oturacak şekilde batırılmıştır. Bu alanın 70
metre batısına, 14-21 metre derinlik konturuna, Uluburun Batığı alanının orijinaline bağlı kalınarak
13x19’luk karelaj içerisinde ingot, amfora, ve taş çapadan oluşan imitasyon kargo yerleştirilmiştir.
Arkeopark alanı kurulumundan itibaren, SAD tarafından “Sualtı Araştırma Metodları Çalıştayı’nın
uygulandığı alan olarak kullanılmıştır.
Güzden Varinlioğlu, Sualtı Araştırmaları Derneği (SAD), Proje Yürütücüsü, Y. Sancak Mah. Tiflis Cad. 54/2
Çankaya/Ankara, Tel: 0312 440 3520, e-posta: [email protected]
1
Varinlioğlu, G., “Kaş Sualtı Arkeopark Projesi ve Sualtı Arkeoloji Çalıştayları”, Aktüel Arkeoloji, Mart,
v. 5, s.95-96, 2008
2
3
Pulak C. “Uluburun: An Overview”, The International Journal of Nautical Archaeology (I 998) 27.3:188-224
Kocaeli Üniversitesi Sualtı Topluluğu
9
Mavi Paylaşım’09 7. Sualtı Sporları ve Bilimleri Toplantısı 01-03 Mayıs
2. Türkiye Sualtı Kültür Mirası Sanal Müzesi Projesi4
“Türkiye Sualtı Kültür Mirası Sanal Müzesi: Kaş Arkeopark Pilot Projesi”, BÜKSAM ve Sualtı
Araştırmaları Derneği tarafından gerçekleştirilmektedir. Proje, TÜBİTAK Bilimsel ve Teknolojik
Araştırma Projelerini Destekleme Programı kapsamındadır. Projenin temelleri 2005 yılında
ULUBURUN II Deneysel Arkeoloji Projesi”ni5 gerçekleştiren 360 TAD ve SAD ortaklığında 2006
yılında yapılan “Kaş Arkeopark Deneysel Arkeoloji Projesi”ne dayanmaktadır. Aynı bağlamda
2003’ten beri Bilkent Üniversitesi’nde Prof. Dr. Bülent Özgüç danışmanlığında yapmakta olduğum
sanal müze konulu doktora tezi ve 2006 senesinde TÜRSAB tarafından fikir ödülü alan “Çanakkale
Batıkları Sanal Müzesi Projesi”nin ürünü olan ve SAD tarafından hazırlanan bu projede hedeflenen,
sualtı arkeolojisi metotları kullanılarak yapılan arazi çalışmaları sonrasında ülkemiz sualtı kültür
mirası ile ilgili kapsamlı görsel ve bilimsel arşiv içeren bir sanal müze kurmaktır.
Sualtı Araştırmaları Derneği, Sualtı Arkeolojisi Araştırma Grubu’nun, 2007 yılı sualtı araştırması,
06.08.2007 ve 28.09.2007 tarihleri arasında doğuda Kekova Çılpacık Adası, batıda Kalkan İnceburun
mevkii arasında Antalya İli kıyılarında gerçekleştirilmiştir. Kültür ve Turizm Bakanlığı temsilciliğini
sırasıyla, Kocaeli Müzesi’nden Ali İlker Tepeköy, Mersin Müzesi’nden Mustafa Ergun ve Kültür
Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü’nden Umut Görgülü yapmıştır.
Belirlenen bölge içerisinde sualtı kültür mirasının tespitine yönelik detaylı araştırma yapan projemiz
TÜBİTAK tarafından desteklenmekte olup, 360 TAD, Kaş DETAD, Nic.tr Alan Yönetimi, ODTÜ
Deniz Mühendisliği Araştırma Merkezi, Aquadan Ltd. Şti, Eko-natura Ltd. Şti. tarafından
desteklenmektedir. Ayrıca projeye ODTÜ-SAT, KUSAK, ODTÜ Deniz Bilimleri Enstitüsü,
Bougainville Dalış Merkezi, Kaş Diving, Sundiving, İdeal Teknoloji, Alternative Camp, Ordos,
Natura-Blue Dalış Merkezi, Hideaway Café katkı sağlamaktadır.
Proje, Türkiye’deki sualtı kültür mirasına katkıda bulunmak için öncelikle sualtı kültür mirasını
görünür kılmak, sualtı arkeolojisi ve deniz tarihi ile ilgili bilgi paylaşımını gerçekleştirmek,
envanterlenmesini sağlamak, böylece internet üzerinden katılımcı bir bilgi sistemi kurmayı
amaçlamaktadır. Bu amaç doğrultusunda da, projenin nihai hedefi, sanal mekanda bir sualtı “Sanal
Müzesi” oluşturmaktır. Proje kapsamında belirlenen pilot bölge içerisinde bulunan deniz tarihi ve
arkeolojik eserlerin envanterlenmesi, bunun için metotların belirlenmesi, bu örnek metodolojinin ileri
aşamalarında internet üzerinden paylaşıma açılması ve internet kullanıcılarının katılımıyla büyüyen bir
bilgi dizgesi tasarlamaktadır.
Tekkök, B., Varinlioğlu, G., “Kaş-Kalkan Sualtı Yüzey Araştırmaları 2007”, 30. Uluslararası Kazı, Araştırma ve
Arkeometri Sempozyum, Ankara Üniversitesi, Mayıs 2008 (yayında)
5 Erkurt O. “Deneyden Öte: Uluburun II”, Uluburun Gemisi: 3000 Yıl Önce Dünya Ticareti, ed. Ünsal Yalçın, Cemal
Pulak, Rainer Slotta, Bochum: 2006, s. 327-332.
4
Kocaeli Üniversitesi Sualtı Topluluğu
10
Mavi Paylaşım’09 7. Sualtı Sporları ve Bilimleri Toplantısı 01-03 Mayıs
2007 yılı Ağustos-Eylül ayları boyunca, hazırlık haftasını takip eden 8 haftalık arazi çalışmalarında 0–
30 metre derinlik konturu, dalıcı marifetiyle, 0–100 metre ise teknolojik araştırma yöntemleriyle
araştırıldı. 100den fazla dalıcı katılımıyla yapılan araştırma çalışmaları, saha yetkilisi Haldun Ülkenli
liderliğinde sürdürüldü. Araştırmanın nihai hedefi, web temelli olarak çalışan veritabanı tasarımını
gerçekleştirmekti. Bu amaç doğrultusunda, her dönemin ilk günü Arkeopark alanı dalışlarıyla başladı
(Şekil 1). Kaş Arkeopark Projesi, 360 Derece TAD danışmanlığında, DETAD tarafından inşa edilen
Uluburun III teknesi (Şekil 2) ve SAD tarafından Uluburun Batığı’nın 1982’de keşfedildiği halinin
“Uluburun Arkeolojik Alanı” olarak yeniden canlandırılmasıyla (Şekil 3) 2006 yılında
oluşturulmuştur6. Kaş Arkeopark Alanı’nın sualtı arkeoloji eğitimi ve deneysel arkeoloji çalışmaları
için önemli bir bölge olduğu düşünülmektedir. Arkeopark alanı kurulumundan itibaren, SAD
tarafından “Sualtı Araştırma Metotları Çalıştayı”nın uygulandığı alan olarak kullanılmıştır.
Şekil 2: Arkeopark alanını oluşturan Uluburun III Batığı (Ali Ethem Keskin/SAD©)
Şekil 3: Arkeopark alanını oluşturan deneysel arkeoloji alanı (Güzden Varinlioğlu/SAD©)
6
Varinlioğlu, G. E. Denel, O. Erkurt, “Experimental Archaeology: Kaş Underwater Archaeopark Project,
Turkey”, IKUWA 3 Bildiriler Kitabı, 7-14 Temmuz 2008,Londra: 2008, s. 78
Kocaeli Üniversitesi Sualtı Topluluğu
11
Mavi Paylaşım’09 7. Sualtı Sporları ve Bilimleri Toplantısı 01-03 Mayıs
Bu çalıştay7, arkeolojik ve deniz tarihine ait eserlerin tespit ve belgeleme işlemlerine temel oluşturmak
üzere sualtı araştırma metotlarının aktarıldığı teorik ve pratik çalışmaları içermektedir. Saha
Çalışmaları kapsamında katılımcılara aktarılan bu çalıştay, proje süresince her yeni ekip için
tekrarlanmıştır. Amacımız sualtı arkeologu yetiştirmekten çok, katılımcıları sualtı arkeolojisi ve deniz
tarihi konusunda bilinçlendirmek, böylece dalıcıları araştırmacı olarak sisteme dâhil etmektir. Sualtı
buluntularının sistematik bir biçimde belgelenmesi ve ileride yapılacak kapsamlı sualtı araştırma
çalışmalarına bir temel oluşturmak ana hedeflerimiz arasındadır.
Bu temel metodolojiyi özetlemek gerekirse, her çalışma haftası dalıcılara verilen derinlik, hava
tüketimi ve dalış süresi sınırları içinde Arkeopark alanında yapılan alıştırma dalışlarıyla
başlamaktaydı. Bu alıştırma dalışları sırasında belirlenen dalış eşleri, kontör tarama ve gözlem
çalışmaları yaptılar. Gözlemler sırasında dalıcılar tarafından incelenmeye değer görülen bir sualtı
buluntusunun koordinatlarının alınabilmesi için şamandıralama yöntemi kullanılmaktaydı. Bir
şamandıra yüzeye ulaştığında tekne üstü ekibi tarafından GPS koordinatları alındı. Deniz yüzeyinde
koordinatları belirlenen buluntular, dalıcının gözlemlerini içeren bir dizi envanterleme metodu ile
kayda geçirildi. Buluntu dalışı sonrasında doldurulan veri formlarının yanı sıra, çıkarılan eskizler,
çekilen fotoğraf ve video görüntüleri kodlanarak dizgeye aktarılmıştır.
Arkeopark Alanında yapılan çalışmaları takiben sırasıyla aşağıda sıralanmış bölgelerde dalışlar
gerçekleştirilmiştir. Bu dalışlarda bulunan buluntu ve batık çeşitleri, arkeoloji değeri olmamasına
rağmen, veritabanına yeni buluntu türleri eklemesi ve yeni bir araştırma metodu belirlemesi açısından
önem taşımaktadır:

Fener Mevkii: Kaş Körfezi içerisinde, dış fenerin bulunduğu Fener Mevkii’nde 18–24 m. derinde
kumluk bir zeminde Osmanlı Batığı yer almaktadır. Batık alanına daha önce ODTÜ Sualtı
Topluluğu tarafından dalışlar yapılmıştır. Batık üzerinde detaylı bilimsel inceleme yapılmamış olup
sadece yer tespiti gerçekleştirilmiştir

Kanyon Mevkii: Kaş Körfezi içerisinde “Beş Adalar” olarak isimlendirilen adalardan Kovan ve
Kovanlı Adaları arasındaki boğazın güneyinde 21–36 metre aralığında bulunmaktadır. 1960 yılında
batmış 40 metre uzunluğundaki Dimitri Batığı adı verilen bu batığın belirgin pupa- pruva hattıyla,
iyi bir sac batık örneğidir.
 Limanağzı Mevkii: Kaş Körfezi içerisinde, eski bir demirleme bölgesi olduğu düşünülen
Limanağzı bölgesinde iki belirgin bölgede dalışlar yapılmıştır. Bunlardan birincisi Likya Batığı
olarak isimlendirilen ticari amaçla batırılmış turistik ahşap teknedir. Diğer bir bölgede ise 8–18
metre aralığında birçok döküntü profil vermeyen parçaya rastlanmıştır.
 Güvercin ada: Çukurbağ Yarımadasının doğusunda yer alan Güvercin ada ve çevresi yine turizm
amaçlı batırılmış La Villa isimli ahşap ve sac iki batığa ev sahipliği yapmaktadır. Üçkaya mevkiine
yakınlığı dolayısıyla bu iki bölge tarama dalışları sonrasında taş çapa örneklerinden başka
buluntuya rastlanmamıştır.
 Hidayet Koyu: Arkeopark alanının güneybatısında yapılan dalışlarda ticari amaçla batırılmış tarım
uçağı batığında inceleme dalışları yapılmıştır.
 Üçkaya: Çukurbağ Yarımadasının doğusunda yer alan Üçkaya Mevkii ya da yerel adıyla Neptün
Topuğu olarak isimlendirilen bölgede yapılan dalışlar sonucu 10–15 metre aralığında safra taşı ve
taş çapa örneklerine ve 8- 25 metre aralığında amfora kırıklarına rastlanmıştır.
 Çapa banko: Çukurbağ yarımadasının güneyinde yer alan bölgede geç dönem çapalara
rastlanmıştır.
 Kepez Bölgesi olarak adlandırdığımız dalışa yasak bölgenin güneyinde Kepez Batığı olarak
isimlendirdiğimiz amfora yığınları bulunmuştur. Bu batık alanı, 25 metreden başlayan ve 45 metre
derinliğe kadar yayılan 40 adet olduğu düşünülen amforalar bulunmuştur. 40.7–41,7 metre
7
Varinlioğlu G., H. Ülkenli, E. Denel, E. Türkmenoğlu, S. Pilge. “Kaş Arkeopark Alanında Sualtı Araştırma
Metotları Çalıştayı”, SBT’07, 11. Sualtı Bilim ve Teknolojisi Toplantısı Bildiriler Kitabı, 3-4 Kasım 2007, s. 3743.
Kocaeli Üniversitesi Sualtı Topluluğu
12
Mavi Paylaşım’09 7. Sualtı Sporları ve Bilimleri Toplantısı 01-03 Mayıs
derinlikte bir T çapaya rastlanmıştır. Bölgenin kuzeyinde, Gata burnu yakınlarında yapılan
dalışlarda tek amforalara rastlanmıştır. Toplam 200’e yakın dalış yapılan bölge, araştırma boyunca
belirgin olarak batık olarak nitelendirdiğimiz tek bölgedir (Şekil 4).8
Şekil 4: Kepez Batığı’ndan amfora görüntüleri (Volkan Ertürk/SAD©)













8
Uçanbalık: Kaş ile Meis arasında yer alan "Uçan Balık Topuğu" isimli sığlıkta 57–70 metre
derinlik aralığında İkinci Dünya Savaşı Uçak batığı yer almaktadır. Teknik dalış teknikleriyle
yapılan dalışta, uçağın burnundan kuyruğa kadar olan mesafe 18 metre olarak ölçülmüş olup,
yarı kanat açıklığı yaklaşık 11 m, tam kanat açıklığı 22 m gözükmekteydi
Besmi Adası: Kaş ile Meis arasında yer alan Uçan balık mevkii’nin kuzeyinde yer alan bu
adada, çapa ve amforalara rastlanmıştır. Güçlü akıntı nedeniyle adanın kuzeyinde yoğun
araştırma yapılamamış, güneyinde ise 10–18 metre derinlikte amfora kırıklarının olduğu geniş
bir bölgeye rastlanmıştır.
Kovan Adası: Beş adalar bölgesinde yer alan bölgenin batısında tek amforalara rastlanmıştır.
Kovanlı Adası: Beş adalar bölgesinin doğusunda yer alan bölgede bir bütünlük içermeyen çok
sayıda parçaya rastlanmıştır.
Heybeli Ada (Kaş): Beş adalar bölgesinin kuzeyinde yer alan bölgede mimari plastik
kategorisine yerleştirdiğimiz değirmen taşı ve düz kesilmiş bloklara rastlanmıştır.
Çoban Burnu: Kaş Körfezinin doğusunda yer alan bu bölgede 25 metrede tek bir çapaya
rastlanmıştır.
Bucak Denizi: Çukurbağ yarımadası ile Kaş-Kalkan karayolu arasında yer alan bu bölgede, 6–
12 metre arasında yaklaşık 100 m2 alana yayılmış durumda amfora kırıklarına rastlanmıştır.
Gürmenli Adaları: Kaş-Kalkan arasında yer alan bu adalarda çapa ve amforalara rastlanmıştır.
Köfte Adası: Bucak Denizi’nin batısında yer alan bu kayalıkta buluntuya rastlanmamıştır.
Aquapark Bölgesi: Çukurbağ yarımadasının güneybatısında yer alan bu bölgede yapılan
çalışmalarda amfora ve metal parçalara rastlanmıştır.
Kaptanoğlu Sığlığı: Kaş-Kalkan arasında yer alan bu sığlıkta 30 metrede çapa1ara
rastlanmıştır.
Heybeli Ada (Kalkan): Kalkan’ın doğusunda yer alan dalışa yasak bölgenin doğusunda tam
amfora ve taş çapa örneklerine rastlanmıştır.
Kalkan Yasak Bölge: Kalkan’ın doğusunda yer alan yasak bölgede 0–30 metre aralığında
yapılan sistematik 56 çiftli dalış sonrasında bir buluntuya rastlanmamıştır.
Belirlenen bölgede yapılan arkeolojik araştırmalar Yar. Doç. Dr. Harun Özdaş tarafından yürütülmektedir.
Kocaeli Üniversitesi Sualtı Topluluğu
13
Mavi Paylaşım’09 7. Sualtı Sporları ve Bilimleri Toplantısı 01-03 Mayıs




İnceburun: Kalkan Yasak Bölgenin batısında bulunan burunda Osmanlı dönemine ait olduğu
düşünülen çapalara rastlanmıştır.
Sakarya sığlığı: Duchess of York Batığı olduğu yerel dalgıçlar tarafından düşünülen bu batık,
teknik dalış yöntemiyle araştırılmıştır. 34–40 metre aralığında ve 45–59 metre aralığında iki
parça halinde bulunan sac batığın toplam uzunluğu, Lloyd’a kayıtlarındaki Duchess of York
Batığı’nın 3te biri uzunluğundadır.
Çılpacık Adası: Kaş-Kekova Bölgeleri arasında ve araştırma doğu sınırımız olan bu bölgede
çapa ve amforalara rastlanmıştır
Sığtaş Adası: Kaş-Kekova Bölgeleri arasında yer alan adada 0–30 metre aralığında yapılan
sistematik dalışlar sonrasında bir buluntuya rastlanmadı.
Alan çalışmalarından elde edilen bilgilerin düzenli olarak kayıt altına alınması ve projenin sonraki
aşamalarında kolaylıkla incelenebilmesi ve değerlendirilebilmesi için ilişkisel veri tabanı temelli bir
bilgi dizgesi oluşturulmuştur. Internet üzerinden de kullanılabilecek biçimde hazırlanmış, istemcisunucu mimarisi olan bilgi sistemi güncel web tarayıcılar üzerinde çalışmakta ve veri girişi,
güncellemesi ve sorgulaması için kullanıcı dostu ara yüzler sağlamaktadır (Şekil 5).9
Amacımız sualtı gibi kendi disiplinini kurmuş olan bir alanı ve bu alandaki yetimi dalıcıları sanal
müze kavramı altında akademik çevrelere bilgi toplayan kişiler durumuna getirmektir. Bölgede
kurulacak olan model sayesinde, gelecek çalışmalar için model oluşturmak amaçlamaktadır.
9
Girgin S., Özaygen Ş. A., Varinlioğlu G., Sualtı Araştırmaları Derneği (SAD) TÜBİTAK Ara Raporu. Aralık
2007, s. 59
Kocaeli Üniversitesi Sualtı Topluluğu
14
Mavi Paylaşım’09 7. Sualtı Sporları ve Bilimleri Toplantısı 01-03 Mayıs
Şekil 5: Veritabanı dalış bilgileri sayfasından bir görüntü (Güzden Varinlioğlu/SAD©)
3. SAD Erkut Arcak Kaş Arkeopark Bilim Kampı10
Sualtı Araştırmaları Derneği (SAD), sualtı araştırmalarına yönelik üniversitelerin ilgili bölümlerindeki
lisans öğrenimi gören genç araştırmacıları yetiştirmek amacıyla Bilim Kampları düzenlemiştir. Bilim
Akça, N., Yılmaz, N., Camuşcuoğlu, D.H., Varinlioğlu G., Güçlüsoy, H., “Sualtı Araştırmaları Derneği (SAD)
Bilim Kampları”, 12nci Sualtı Bilim ve Teknolojileri Toplantısı Bildiriler Kitabı, Ege Üniversitesi, İzmir, Kasım 2008: 157163.
10
Kocaeli Üniversitesi Sualtı Topluluğu
15
Mavi Paylaşım’09 7. Sualtı Sporları ve Bilimleri Toplantısı 01-03 Mayıs
kampları ilk kez 2008 yılında sırasıyla Gökova, Foça ve Kekova-Kaş Özel Çevre Koruma Bölgeleri
(ÖÇKKB)’nde gerçekleştirilmiştir. Gökova’da Boncuk Kum Köpekbalıkları, Foça’da Akdeniz keşiş
fokları, Deniz Balıkları ve Deniz Çayırları ve Kaş’da Arkeoloji alanlarında eğitimler verilmiştir. SAD
Prof.Dr.Erdoğan Okuş Boncuk Kum Köpekbalıkları Kampı (Gökova ÖÇKKB,14-28 Haziran 2008)’na
10 eğitmen ve 12 öğrenci eğitim amaçlı katılmış olup araştırma ve eğitim amaçlı toplam 170 dalış;
yapılmıştır. SAD Prof.Dr. Bahtiye Mursaloğlu Bilim Kampı (Foça ÖÇKKB, 4-31 Ağustos 2008)’na
ise 12 eğitmen ve 36 öğrenci eğitim amaçlı katılmış olup araştırma ve eğitim amaçlı toplam 78 aletli
dalış (2.Modül) ve 182 serbest ve 10 aletli dalış (3.Modül) yapılmıştır. Son olarak SAD Erkut Arcak
Kaş Arkeopark Bilim Kampı (Kekova-Kaş ÖÇKKB, 28 Temmuz- 13 Eylül 2008)’na da 4 eğitmen ve
21 öğrenci eğitim amaçlı katılmış olup araştırma ve eğitim amaçlı toplam 527 aletli dalış yapılmıştır.
İlki düzenlenen Bilim Kampları ile SAD’ın misyonu ve vizyonunu yürütecek/benimseyecek nitelikli
bilimadamlarının yetiştirilmesi yanı sıra Türkiye sularında uygulamalı araştırma ve yönetim
çalışmaları yapmak isteyen genç araştırmacı ve adaylarının eğitimlerine destek olunmasına
başlanmıştır.
Arkeoloji alanındaki kamp 28 Temmuz-14 Eylül 2008 tarihleri arasında SAD-SAAG’ın uzun yıllar
arkeoloji ve deneysel arkeoloji çalışmalarını sürdürdüğü Kaş’da ODTÜ-SAT’ın desteği ile
gerçekleştirilmiştir. Kampın ismi Türkiye’de 2001 senesinde kaybettiğimiz Türkiye sualtı
arkeolojisinin önemli araştırmacılardan birisi olacağı gözüyle bakılan SAD Kurucu Üyesi Erkut
Arcak’a atfen verilmiştir.
Kaş Arkeopark alanında yapılan dalışlarla, 5 temel proje sorumluluğu belirlenmiştir. Bunlar, Veri,
çizim, dalış, tekne, iaşe sorumlulukları, dönemlere göre dönüşümlü olarak katılımcılar/öğrenciler
(n=21) tarafından üstlenilmiştir.
Şekil 7: Arkeopark alanınında görüntüleme çalışmaları eğitimi (Tahsin Ceylan/SAD©)
Farklı zamanlarda kampta bulunan 4 moderatör/eğitimci ile, sualtı envanterleme metodları ve
veritabanı uygulamaları, deneysel arkeoloji ve sualtı arkeolojisi, sualtı ölçüm ve çizim teknikleri,
sualtı görüntüleme teknikleri eğitimi (Şekil 6) gibi eğitimler de gerçekleştirilmiştir. Aynı zamanda,
kampa bilimsel verilerin ve görsel materyalin toplanmasında yardımcı olmak amacıyla 3 sualtı
fotoğrafçısı da kampa katılmıştır.
Kocaeli Üniversitesi Sualtı Topluluğu
16
Mavi Paylaşım’09 7. Sualtı Sporları ve Bilimleri Toplantısı 01-03 Mayıs
Şekil 8: Arkeopark alanını oluşturan Uluburun III batığı üzerinde gözlem çalışmaları
(Ali Ethem Keskin/SAD©)
Katılımcılar belirlenen program doğrultusunda alanda 527 aletli dalış yaparak gördükleri teorik
eğitimin pratiklerini gerçeleştirmişlerdir (Şekil 7 ve 8). Bu eğitim çalışmaları sırasında Uluburun III
alanının sistematik gözlemleri yapılmıştır. Arkeopark alanının oluşturan arkeolojik In-situ alanının
yeniden kurulumu amacıyla karelaj, tonozlarla sabitlenerek tekrar yapılandırılmıştır(Şekil 9).
Şekil 9: Arkeopark alanını oluşturan Arkeolojik In-situ alanı üzerinde uyeniden yapılandırma
çalışmaları (Güzden Varinlioğlu/SAD©)
SAD bünyesinde yapılmış olan bu proje zinciri, Kaş Arkeopark Projesi adı altında toplanmıştır.
Amacımız, gönüllü sivil toplum projeleri ile dalıcılar ve akademisyenler arasındaki bağlantıyı
güçlendirmek, arkeolojik araştırma metodlarının yaygınlaştırılması ile, kültür varlıklarına olan ilgiyi
arttırmaktır.
Kocaeli Üniversitesi Sualtı Topluluğu
17
Mavi Paylaşım’09 7. Sualtı Sporları ve Bilimleri Toplantısı 01-03 Mayıs
Elaia and Alexandria Troas
Archaeological, underwater archaeological and geophysical research
in two ancient harbours
Stefan FEUSER
The following presentation deals with two survey projects conducted in the ancient harbour of
Alexandria Troas in the Troad and in the city and harbour area of Elaia, the harbour city of Pergamum.
I will give a brief history of each of the two sites and then introduce you to the archaeological,
underwater archaeological and geophysical work done there. Last but not least I will summarize the
results and reveal a short reconstruction of each of the harbours and their significance.
Let me start with the harbour of Alexandria Troas. During the years 2005 and 2006 a team of
archaeologists, underwater archaeologists and geophysics from the Universities of Münster/Germany
and Çanakkale/Turkey conducted a survey in the area of the ancient harbour of Alexandria Troas. I
want to thank the Deutsche Forschungsgemeinschaft (DFG), which funded the survey with a grant,
and Elmar Schwertheim of Münster University, the director of the excavations at Alexandria Troas,
for his support.
A summary history of Alexandria Troas
The city of Alexandria Troas is located in the
north-west of the modern Republic of Turkey
about 27 km south of the entrance to the
Dardanelles just opposite to the island of
Bozcaada (ancient Tenedos). It was founded by
Antigonos Monophthalmos under the name
“Antigoneia” between 311 and 307 BC by
synoecising seven surrounding poleis. After the
battle of Ipsus in 301 BC Lysimachos gained
control over the city and renamed it into
Alexandria in the Troas. He built a wall of a
length of 40 stadia around the city. For the rest
of the Hellenistic era we know little about the
Fig. 2 Alexandria Troas. Aerial picture of the
harbour (Vehbi Tutmaz)
political, social and economic life of the city:
After the death of Lysimachos Alexandria Troas remained under Seleucid control until 227 BC, and
was afterwards a free city for nearly 100 years. In 129 BC it was incorporated in the newly established
Roman province of Asia.
Under the rule of Augustus – probably in the year 12 BC – Alexandria Troas became a Roman colonia
and was granted the ius italicum. The Ephesian toll regulations conceded the city the use of dues that
were previously collected by the publicani. In the climate of the pax Romana the economic and social
life of the city flourished, especially in the first half of the 2nd century AD. With the sack of the Goths
in 262 AD the prosperity of the city ended, for example, recent research demonstrated that the sewage
system was abandoned in the 4th century AD. Far-reaching for the Troad could have gotten the plan of
emperor Constantine, who thought of building his new capital in the territory between Alexandria
Troas and Ilium. In the end, however, he built it in Byzanz, which meant that the importance of
Alexandria Troas was reduced, as the sea routes in the eastern Mediterranean were focused on
Constantinople now. In the 4th and 5th century three bishops and emperor Julian visiting the city in
451 AD are mentioned. After that Alexandria Troas vanishes from literary sources. At the latest the
city must have been abandoned in the 7th century and we only come to know about the former
metropolis in the reports of modern travellers from the 14th century onwards.
Two maps of the ruins of Alexandria Troas drawn by modern travellers are of special importance as
Kocaeli Üniversitesi Sualtı Topluluğu
18
Mavi Paylaşım’09 7. Sualtı Sporları ve Bilimleri Toplantısı 01-03 Mayıs
they illustrate the harbour in detail. Both were drawn under the instruction of M. Choiseul-Gouffier.
The former one by L.-F. Cassas was produced in 1786 and reveals two lakes – the smaller one is
connected to the sea -, the city plateau with the rest of the fortification wall, the ridge in the north and
several ancient structures around the lakes. The map also records a cemetery (“Tombeaux”) north-east
of the salt lake. The second map was drawn by M. L. J. J. Dubios in 1814. It shows only one lake that
has no connection to the sea, and no ancient foundations. It records several smaller granite columns
and three huge, likely monolithic granite columns, two of them are positioned parallel to each other.
The natural and geographic setting of Alexandria Troas
The reconstruction of the prevailing wind
directions and the change of the relative water
level are important to understand the function and
the development of the harbour of Alexandria
Troas, like of each other harbour. From April to
October the wind blows from directions between
north-north-west to north-north-east for the most
time. Winds from southern directions nearly
exclusively occur in spring and autumn. In winter
the harbour basin had to be protected against
heavy storms especially from southern directions.
The changes of the relative sea level along the
Fig. 3 Alexandria Troas. View of the columns
north of the northern breakwater
(Forschungsstelle Asia Minor, Münster)
coast of Alexandria Troas can be based on geomorphologic research conducted in the Beşik Bay near
Troy/Ilium. There have been no massive tectonic up- or down lifts and there are no rivers with alluvial
masses flowing into the sea on the west coast of the Troad, which could have caused a different sea
level curve between the Beşik Bay and Alexandria Troas. About 4000 BC the sea level on the west
coast of the Troad was as high as today. From 3000 BC until about 1500 BC the level dropped about 2
m under the present one and started to rise again. In Augustan age the sea level was about 1 m to 0,5 m
lower than the present one.
Important for the development of the harbour is the fact that in ancient times in the area of Alexandria
Troas two important sea routes met: The first one reached from north to south from the Black Sea
through the Propontis and the Dardanelles to the south coast of Asia Minor and from there further
south to the Levant. The second one proceeded from Alexandria Troas to the west to Greece, either
along the northern coast to Thessalonica or to the south-west through the Aegean to Athens and from
there to Rome.
Alexandria Troas is located less than 30 km south of the entrance to the Dardanelles. Because of the
strong currents from the north into the Mediterranean and of the prevailing wind from northern
directions it was for the ancient sailing ships only possible to enter these straits with wind from the
south - even for sailing ships of the 19th century it was impossible to cruise against the north wind in
the narrow straits. The harbour of Alexandria Troas was in Hellenistic and Roman time the only
suitable anchorage on the western coast of the Troad for ships waiting for favourable wind from
southern directions.
The quarries of the marmor Troadense are located between eight and 12 km to the west of Alexandria
Troas in the Çiğri Dağ massif. This grey granite is found in many places in the eastern Mediterranean
and was exported as far as North Africa and Italy. The columns of marmor Troadense, some of them
still in the quarries are monolithic and up to a length of 11 m, must have been shipped from the
harbour of Alexandria Troas, as it is the nearest one from the quarries.
Kocaeli Üniversitesi Sualtı Topluluğu
19
Mavi Paylaşım’09 7. Sualtı Sporları ve Bilimleri Toplantısı 01-03 Mayıs
The archaeological remains
The area of the ancient harbour is now dominated by a salt lake that is separated from the sea by sand
banks. This lake is at no point deeper than 0,95 m below sea level. In the east the topography rises to
the plateau of the ancient city c. 15 m above sea level. The ridge in the north of the lake steeply rises
in the west to c. 15 m whereas in the north-east the ground ascends gently to c. 10 m. North-west of
the salt lake there is a second lagoon like area not higher than 0,5 m above sea level that is separated
from the sea by dunes not higher than 2 m. In winter the lagoon is filled by salty water whereas in the
summer months it is falling dry. In the west between the salt lake and the sea the ground consists of
sand or is very sandy, whereas in the west it is composed of solid soil.
In the harbour area there have been documented 31 ancient structures (H 1 - H 31) of varied size
mainly constructed of opus caementitium and 78 columns and column drums of different size and
preservation. Just two of the ancient structures reach into the water, the rest is located at land.
A structure of muschelkalk ashlars and opus caementitium is located immediately north-west of the
salt lake (H 1). The ashlars can be found in its western section whereas the concrete is following in the
east. In its southern section H 1 ends in a U-shape. In the north the structure is hidden under a dune
under which it proceeds further to the north east.
A structure up to c. 50 m length and c. 8 m width can be found west of the salt lake (H 2). It is best
preserved in its northern section, the southern end is buried under sand. It is made of opus
caementitium. Five steps are located at the upper edge of the structure that might have served as the
foundation of ashlars. The upper side of H 2 is level and located at a height of c. 2,70 m above sea
level.
To the west of H 2 there are two structures made of opus caementitium that have more or less an
orientation from north-west to south-east (H 4 and H 5). The structure H 4 can be followed on a length
of about 15 m on the upper edge of a dune in a height between 3 m and 6 m. It is followed in the
north-west by H 5 that is running into the sea where it continues for another 100 m in form of a great
mass of rocks dumped into the sea. Only on the aerial photography its size can be seen precisely. The
rock mound was built directly upon the bottom of the sea. On the beach H 5 can be followed on a
length of c. 40 m. It consists of opus caementitium with ashlars of limestone to the west. The concrete
is strongly worn-out by the sea. To the east the opus caementitium is bordered by a row of
muschelkalk ashlars. The middle part of H 5 is still in a good state of preservation: The neatly paved
opus reticulatum surface is sloping to the south-west in a degree of c. 45. A wall about 1,60 m wide
and not much higher than 1 m still intact in the east but worn-out towards the west is located on this
surface. Two drains are leading through the wall.
In the south-west the salt lake is separated from the sea by dunes not much higher than 1,5 m to 2 m,
whereas farther in the north and south the dunes rise up to a height of 6 m. In this area measuring from
north to south c. 85 m three structures composed of opus caementitium come out of the sand (H 6, H 7
and H 8).The colour, quality and composition of the concrete of all of the three structures is quite
similar. The geophysical survey showed that H 6 and H 7 are a bit larger than visible on the ground
and that H 7 and the northern structure of H 8 have no connection with each other or with the
neighbouring structures, whereas the three southern units of H 8 are connected with their proximate
one. The situation can be summarized as follows: the foundations of two walls come out of the dunes
from the north and the south, but they stop before reaching each other. Between these walls there are
two foundations of c. 11 x 7 m that are not connected to each other or to the walls in the north and
south. The gaps between the structures of c. 15 m and c. 8 m seem to be too narrow to function as an
entrance for ships into the harbour basin.
Directly east of the salt lake there is a structure (H 9) with a length of 8 m and a width up to 3 m made
of two layers of ashlars with a core of opus caementitium to the east. The height of the ashlars of the
first layer is c. 0,55 m and of the second layer c. 0,30 m. Farther to the east follows a very destroyed
structure (H 12) made of white opus caementitium about 6 m long and 2 m wide. A few metres farther
to the south-east several ashlars can be found set in a line in an area of c. 25 m (H 13). They reach only
a few centimetres out of the ground. All these three structures are set in a right angle to each other. In
all likelihood they are the remains of the quay.
North of the second lagoon next to the sea there is structure consisting of muschelkalk ashlars and
concrete (H 11). The structure has a length of c. 50 m and a width of 1 m to 1,5 m in the west and up
to 4 m in the east. In the south there are ashlars set in a line of 25 m next to each other. To the north is
Kocaeli Üniversitesi Sualtı Topluluğu
20
Mavi Paylaşım’09 7. Sualtı Sporları ve Bilimleri Toplantısı 01-03 Mayıs
opus caementitium attached to the ashlars. Further to the north and already in the water are several
large boulders situated with a size of up to 2,50 m x 1,20 m x 0,30 m. A second row of ashlars in the
north corresponding to the one in the south is missing. On top of the more or less level upper side of H
11 are located two granite “columns” of a height of no more than 0,80 m.
The granite kerbstones of a road can be found east and south-east of the salt lake (H 14; H 20). They
have a length of up to 1,70 m and a width of c. 0,15 m. According to the present position of the
kerbstones the road was c. 4 m wide. Granite slabs of the road pavement that must have been
unearthed by ploughing can be found near by the kerbstones.
On the edge of the city plateau just outside of the city wall a small, polygonal vaulted building of opus
caementitium is situated (H 19). The upper side is level. There are a door-like opening to the west and
two window-like openings in the north and south. It is prominently placed opposite to the harbour
entrance and was visible from most positions in the harbour area.
A structure of great length along the edge of the city plateau is composed of opus caementitium (H
24). It can be followed on a length of c. 45 m and is no more than 1,50 m wide. To the east the
structure is running into the soil of the plateau, to the west H 24 is ending in a wall up to 1,60 m high.
A structure of opus caementitium east of the salt lake at the beginning of the slope of the city plateau
(H 27) is largely destroyed, nevertheless it is important for the reconstruction of the building plan of
the harbour area. H 27 consists of two pillar-like structures that are placed on a wall. Towards the
south the eastern pillar shows the beginning of a vault. A stone dump borders on H 27 in the south.
The 78 columns in the harbour area can be classified in four groups by their measurements: 1.) 53
columns have a diameter of c. 0,40 m and are preserved to a height up to 2,40 m. Some of them are
still standing in situ. Eight columns are located on three sides of a flat terrain just west of the salt lake,
and just a few meters farther south four columns are standing in line. 2.) Four monolithic columns
made of marmor Troadense can be found in the surrounding of the salt lake. Two of them are located
west of the lake and have a length of 11,50 m and 11,20 m and a diameter of 1,40 m. The
measurements of these two columns are similar to the ones still in the quarries of the marmor
Troadense in the Çiğri Dağ massif. The two other columns are placed parallel to each other south-east
of the lake. They have a length of 9,20 m and 8,80 m and a diameter of 1,16 m. 3.) Seven drums of
marmor Troadense have been found in the north-east zone of the survey area and in the west of the
salt lake on the beach covered under a layer of sand c. 5 cm thick. The drums have a height of c. 0,40
m and vary in diameter from 0,62 m to 0,92 m. 4.) Seven “columns” of granite have a height up to just
0,80 m, a slightly oval diameter of 0,39 m to 0,44 m and a roll on the upper end. The upper side is
flattened and not broken. The five “columns” can all be found near the 2 m contour line and are
occasionally connected to foundations of the quay.
The Pottery
The date of the fine wares from the harbour area of Alexandria Troas ranges from the 1st century
BC/1st century AD to the beginning of the 7th century AD. The majority of the pottery dates from the
late Roman period, no finds from Hellenistic time occurred.
Only few sherds of Byzantine glazed wares were found during the survey, Byzantine coarse ware has
not been detected apart from one unspecific fragment. The form and the fabric of the glazed wares can
be compared to examples from the Beşiktepe near Troy which are dated by B. Böhlendorf to the 12th
and 13th century AD. The Byzantine wares are restricted to the north of the survey area. Pottery from
Seljukan or Ottoman time has not been discovered.
The pottery from the surveyed area was imported from the west coast of Asia Minor (LRC; Late
Roman unguentarium) and from North Africa (ARS), several amphoras did also come from North
Africa. Possibly there was a local production of Roman amphoras and coarse ware in Alexandria
Troas, it however cannot be confirmed on the basis of the pottery from the harbour area.
Underwater archaeological work
The underwater archaeological work was conducted for the main part north of the northern
breakwater. The prevailing winds from northern directions in this area made the working really hard.
A small area of the sea bottom west of the harbour was surveyed without bringing any significant
findings. The rock mount of the southern breakwater was surveyed and its dimensions were measured.
Kocaeli Üniversitesi Sualtı Topluluğu
21
Mavi Paylaşım’09 7. Sualtı Sporları ve Bilimleri Toplantısı 01-03 Mayıs
In the sea north and west of H 11 over 100 granite columns and slabs have been sank. Most of them
were measured and drawn to get an impression of their location, however, because of the huge amount
of them it was not possible to measure all of them. Nevertheless the investigations clearly revealed
that they are not the result of a disastrous incident, but have been placed there intentionally. Some of
the columns were sharpened and then rammed into the bottom of the sea. They are leaning towards the
south against specially worked out columns that were placed on the seafloor. It seems as if all these
columns and slabs were placed in the sea north of H 11 to strengthen it at that point where the waves
coming from the north hit it with their full kinetic energy – and still do today.
The reconstruction of the harbour
The harbour of Alexandria Troas
consisted of an inner basin of about
45.000 sq.m and an outer one of
about 24.000 sq.m. The inner basin
measured from north to south about
300 m and from east to west in the
northern section c. 170 m and in the
southern section c. 210 m. The quay
had a length of c. 600 m. The
harbour of Alexandria Troas with its
two basins is as far as we know a
medium sized harbour of the ancient
Roman world, slightly bigger than
the ones of Side and Cenchreae, but
smaller than those of Portus and
Leptis Magna.
The outer basin was protected by one
breakwater in the north (H 10, H 11,
H 17 and H 18) and another one in
the south (H 4 and H 5). The
southern breakwater was build with
an angle of 45 degree against the
wind from the south so that the
kinetic energy of the waves could
not hit it all at once. Both
breakwaters are artificial structures
that consist of a rock mound on
which a top of concrete (southern
breakwater) or of concrete and
muschelkalk ashlars (northern
Fig. 4 Alexandria Troas. Schematic reconstruction of
the harbour (Forschungsstelle Asia Minor, Münster)
breakwater) was built. The rough boulders of the southern breakwater were probably quarried directly
from the ridge north of the salt lake and the city plateau. The rock mound is submerged today. As the
sea level in Roman time on the coast of the Troad was c. 0,5 m to 1 m below the present one, the upper
part of the mound and the contemporary lost top of the breakwater were above the ancient sea level. It
also has to be taken in mind that the mound might have subsided under its own weight.
The outer basin is separated from the inner one by two moles. The entrance to the inner basin of the
harbour of Alexandria Troas was c. 36 m wide and located to the north-west so that the waves could
not reach it with their full kinetic energy. Against the prevailing northern winds the northern
breakwater, the northern mole and the ridge in the north of the harbour area protected the inner basin.
The dimensions of the inner basin and the original location of the quay were confirmed by its still
Kocaeli Üniversitesi Sualtı Topluluğu
22
Mavi Paylaşım’09 7. Sualtı Sporları ve Bilimleri Toplantısı 01-03 Mayıs
visible foundations, the geophysical measurements and the contour map. It had a polygonal layout
with a rectangular extension in the west. In the south-west there was a mole with three openings to the
sea which helped to prevent the silting up of the inner basin by maintaining a constant circulation of
the water. The superstructure of the mole could have been built of timber or of concrete. Similar
structures can be found in several other harbours of Hellenistic and Roman time in the Mediterranean.
The remains of the quay are destroyed very thoroughly. This is why we do not know if it was a
stepped one or not. Alongside the quay ran a road of which the kerbstones are still visible (H 14 and H
20). Similar roads next to the quay have been detected in the Roman harbours of Ephesus, Phaleris and
Cenchreae. The rest of several columns next to this street show that there might have been a columned
hall alongside, however, no further remains of its architecture were found.
The seven “columns” of a height of no more than 0,80 m situated along the 2 m contour line in close
connection with the ruins of the quay were most probably used as bollards.
The road network of the harbour area could just be revealed in outline: Two roads led away from the
quay. The first one started in the north-east of the inner basin and proceeded with a rather shallow
gradient to the north of Alexandria Troas. We do not know whether or not this road lead to a gate of
the city wall as the modern village of Dalyan is built over its further course. The second one started in
the east of the quay and had a rather steep gradient. It reached the height of the city plateau just north
of the fortification wall. The two roads were probably used for different purposes: the heavy loads like
the columns made of marmor Troadense might have been transported on the more shallow road in the
north while lighter goods could also have been transported on the steeper one.
The columns still in situ and the shallow relief indicate that there might have been an agora-like space
east of the inner basin.
The ancient buildings of the harbour have been destroyed very thoroughly. Only a few remains (H 27)
and the stone dumps show that vaulted storage-buildings were standing next to the quay in all
probability. The small vaulted building east of the salt lake on the edge of the ridge of the city plateau
(H 19) was placed opposite to the harbour entrance and was visible from most places of the harbour
area. It is too small and too far away from the quay to be a storage-building. Because of its prominent
location outside of the city wall it is more probable that it was the substructure of a tomb. As the
harbour of a city was important for its economic wealth and a prominent entrance, it was as well the
scene of representation of the community and the municipal elite. In Cyzikos we know from an
honorary inscription of the 1st century AD of a tomb of a prominent family in the harbour area.
Unfortunately the tomb has not been archaeologically attested yet.
No remains of a lighthouse have been found. There, however, must have been at least some kind of
installation to guide the ships into the outer basin and to mark the entrance to the inner one. These
installations could have been built of perishable material, for example of wood. The buildings of
Alexandria Troas – the terrain raises up to a height of 105 m above sea level – must have been visible
far upon the sea and could have served as a landmark for ships.
The chronology of the harbour
The construction date of the harbour of Alexandria Troas can be based on several indications: 1.) The
opus caementitium frequently used as building material was employed for the first time in Asia Minor
in the second half of the 1st century BC, which means that it is highly improbable that the harbour was
built earlier than the second half of the 1st century BC. 2.) The earliest pottery in the harbour area
dates from the 1st BC/AD, no pottery of an earlier date has been detected. 3.) The mole with the three
gaps in the southwest of the inner basin can be compared with structures in harbours in Campania
from Augustan time. 4.) As Alexandria Troas became a Roman colonia and was granted the ius
italicum under the reign of Augustus it is most probable that not only the city centre but also the
harbour was built or extended. In summary it can be said that the harbour installations of Alexandria
Troas were most probably erected in the end of the 1st century BC or the beginning of the 1st century
AD.
There are no hints for a prae-roman occupation. Neither the remaining buildings nor the pottery can
give any indication where a Hellenistic port might have been located. It is even possible that the
Roman harbour was built over the Hellenistic one so that nothing of it remained, or the Hellenistic
harbour was located at a different place and has not been found yet. However, it does not seem
Kocaeli Üniversitesi Sualtı Topluluğu
23
Mavi Paylaşım’09 7. Sualtı Sporları ve Bilimleri Toplantısı 01-03 Mayıs
possible that the Hellenistic polis did not have a port, as the city was planned as the new centre of the
Troad by Antigonos Monophthalmos and Lysimachos.
The late Roman pottery clearly indicates, that the harbour area must have been occupied until the 5th
to the beginning of the 7th century AD, but we do not know whether the inner basin was still in use or
not. It is important to recall that the harbour is located outside of the Late Roman fortification wall.
This is an indication of the possibility that the inner basin was no longer in use during this period.
Nevertheless an anchorage still might have been located in the outer basin of Alexandria Troas as the
northern breakwater was strengthened by granite columns. It seems as if the island of Tenedos
opposite to Alexandria Troas had become more significant for the trade through the Dardanelles from
the middle of the 6th century onwards. No later than that the harbour of Alexandria Troas had lost its
function as the place where the ships waited for favourable winds to travel through the Dardanelles.
Concluding remarks to Alexandria Troas
The Roman harbour of Alexandria Troas consisted of an inner basin of 45.000 sq.m and an outer one
of about 24.000 sq.m, which means that it was a medium sized harbour in ancient times. But it should
be emphasized that the importance of a harbour cannot only be determined by the size of its basins and
the length of the quays. Above all the large harbours of the important metropolises such as Rome,
Athens or Alexandria in Egypt and the prestigious Sebastos of Caesarea Maritima have been
investigated so far. They are determining our comprehension of the size of an ancient harbour. Even so
it seems as if medium sized harbours like the ones of Alexandria Troas and Side were large enough to
function as a junction of important sea routes.
The traffic in the harbour of Alexandria Troas must have been rather dense. It had the function of a
turn-round for goods and passengers in the north-west of Asia Minor. The ships that were waiting for
southern winds to travel through the Dardanelles into the Propontis and further into the Black Sea had
to wait in the harbour of Alexandria Troas. Their anchorage was probably in the outer basin so that
they would not disturb the loading and unloading in the inner basin.
Under the reign of Augustus the sea trade in the Mediterranean became more intensive and the
installations of this trade were improved. The centre of this development was the Tyrrhenian Sea,
where the emperor supported the harbours first of all because of their military importance. The
example of Alexandria Troas shows that not only the harbour installations in Italy were supported and
improved by the emperor. As both Alexandria Troas and Parium – situated at the entrance and the exit
of the Dardanelles - became a Roman colony and were granted the ius italicum in Augustan time, it
seems as if it was intended by the emperor to guarantee and foster the maritime traffic through these
important straits.
Elaia
The second harbour I want to introduce to you is the one of Elaia in Mysia. It was the main harbour for
the kings of Pergamum in Hellenistic time. The survey in the city and its harbour and hinterland was
conducted in the years 2006 to 2008 by the German Archaeological Institute in Istanbul funded with a
grant by the Deutsche Forschungsgemeinschaft (DFG). As our research in this important harbour city
is not finished yet and as three more campaigns are going to take place, all I now introduce to you is
still “work in progress”. I want to thank Felix Pirson, the director of the excavation of Pergamum and
of the survey in Elaia, for his support and guidance and to Ulrich Mania, University of Kiel, who
conducted the survey in the years of 2006 and 2007.
Kocaeli Üniversitesi Sualtı Topluluğu
24
Mavi Paylaşım’09 7. Sualtı Sporları ve Bilimleri Toplantısı 01-03 Mayıs
A summary history of Elaia
Elaia is situated about 26 km southwest of Pergamum at the northern end of the bay of Çandarlı. From
the 5th century BC it is mentioned in literary sources, however, in prae-hellenistic time it must have
been a rather small settlement with no significant importance. In Hellenistic time Elaia and its harbour
gained major importance for the kings of Pergamum. From the reign of Eumenes I we know for the
first time of the fleet of Pergamum that must have had its harbour in Elaia.
Fig. 5 Elaia. View of the closed harbour (Deutsches Archäologisches Institut; D-DAI-Ist
EL06 Sy 01, 108)
As the city was located at the important road from Pergamum along the coast to Smyrna in the south,
the city played a main role not only as the base for the royal fleet but also in the supply and protection
of Pergamum. It is not surprising that Elaia was essential in the lengthy war against Antiochos III
against
whom the kings of Pergamum fought together with the Romans. We know from Livius that during this
war the harbour was used as base for the Roman and Pergamen fleets, as supply base, as military
outpost in the territory of Pergamum and as place of diplomatic negotiation. Livius also notifies that in
Elaia the fleets of Pergamum, Rhodes and Rome met which means that there must have been a huge
harbour area. After the end of the kingdom of Pergamum and with the beginning of Roman rule in
Elaia we hear very little about the history of the city. In Roman time the city is mentioned just a few
times in the literary sources, for the Late Roman period we hear of a bishop of Elaia.
The natural and geographic setting of Elaia
The ancient city of Elaia spreads out in the north over the so called acropolis hill and the three hills of
the Maltepe to the east. The area southeast of these hills is more shallow and reaches to the foot of the
Yünd Dağ. In the north of the city the ridge of the Bozyertepe is located on which a necropolis was
located in ancient times.
For the understanding of the harbour of Elaia the knowledge of the wind directions and the change in
relative sea level are of importance. We have a clear division of the wind directions between summer
and winter: Wind from the west is dominant from May to September, with the second most from the
east. From October to April winds from east and south-east do occur. Wind from other directions is
rather rare.
There have been no major tectonic up- or down lifts in the region of the bay of Çandarlı. However, it
is important to stress out that the river Kaikos has its mouth not far away from Elaia. He has changed
the coast line in this area with his alluvial masses dramatically. For the history of Elaia and its harbour
these changes were very important. In order to understand and reconstruct the changes that have
occurred we work together with the geographer Professor Helmut Brückner and his team from
Marburg University on a model for the bay. A first result of this work is that the sea must have
reached far into the valley between Bozyertepe and the acropolis of Elaia in prehistoric time. In
ancient time the area west of the closed harbour that is today silted up must have been open water. The
drillings in the next years will hopefully reveal more information about the development of the coast
line in this area.
Kocaeli Üniversitesi Sualtı Topluluğu
25
Mavi Paylaşım’09 7. Sualtı Sporları ve Bilimleri Toplantısı 01-03 Mayıs
The archaeological remains
The ancient buildings of Elaia have been
destroyed very thoroughly and much of
the building material has been used in
Izmir. As a result only few archaeological
remains can be found on the side above
the ground besides pottery sherds. It was
only possible to determine the layout of
the fortification wall and the street system
by means of geophysical methods. The
fortification wall can be traced north of
the closed harbour at a tower from were it
runs for about 50 m to the north. From
there the wall turns to the north-east and
reaches the foot of the acropolis hill.
Fig. 6 Elaia. View of the western mole of the closed
harbour (Deutsches Archäologisches Institut;
D-DAI-Ist EL07 Sy 01, 115)
From the acropolis hill it runs further to the north-east to the hill of Maltepe 1 and then further to the
north-east to the hill of Maltepe 2. On this hill – it is about 20 m high – a small fort is situated. The
fortification wall follows the contour line of the hill further south-east to the Maltepe 3 where it turns
south to the more shallow area. The wall reaches far to the south and includes the shoreline on a length
of nearly 900 m from north-west to south-east. It also reaches close to the foot of the Yünd Dağ. On
the one hand this course must have been a disadvantage during a siege as the enemies could use the
surrounding hills for their catapults. But on the other hand it was possible to control and to block the
road from Pergamum in the north to Smyrna in the south that proceeded along the sea. At Elaia there
is the smallest gateway for this road as the Yünd Dağ reaches close to the sea here.
It was possible to determine the layout of the street system in the north-western part of the city. It had
a rectangular layout with insulae of about 54 x 28 m, dimensions we can find in several other
Hellenistic cities. However, it was not yet possible to verify the street system in the south-east of the
city due to the buildings in this area.
The harbour zone of Elaia can be divided into at least three areas:
1.) The closed harbour that must have been incorporated into the fortification wall. The harbour was
protected against the sea and the winds from the west by a mole. Its state of preservation is rather
good, several layers of ashlars can still be seen on the side. The mole is slightly winded so that the
waves could not hit it with their full kinetic energy. As the upper part of this mole is located about 1,5
m above sea level today we can conclude that there was no dramatic change in sea level in the last
2000 years. A second mole in the south-east could only be detected in the geophysical measurements
and in a small rising of the terrain.
The basin of this closed harbour had a length of about 200 m from east to west and about 250 m from
north to south. The entrance to it was about 50 m wide and located in the south-south-west so that the
waves from western directions could not reach into the basin. To the north of this harbour a (storage?)
building was detected in the geophysical measurements.
2.) A second harbour zone of a length of about 700 m reached from the closed harbour in the north to
the most south point of the fortification wall. This area is divided from the city by a wall that can be
seen in the geophysical measurements. How the layout of this second harbour zone looked like we are
not very well informed. The geophysical measurements show several walls running parallel to the
present coast line. These could most probable be the remains of the ancient quay. Several other lines
running in an right angel to the shoreline could be canals of the sewage system.
The problem with this open harbour zone is, that there was no breakwater protecting the ships being
Kocaeli Üniversitesi Sualtı Topluluğu
26
Mavi Paylaşım’09 7. Sualtı Sporları ve Bilimleri Toplantısı 01-03 Mayıs
loaded or unloaded. This endangered the ships even in the lightest winds.
Essential for the understanding and the size of the harbour of Elaia was the discovery of walls in the
shallow water about 500 m southwest of the closed harbour. At least five of these walls are situated
parallel to each other with a spacing between 120 m and 270 m. They are running from north-west to
south-east. The walls are up to 260 m long and about 5 m wide. They each consist of two small walls
made of ashlars and rubble stones with internal walls connecting them. The inside is filled with rubble
stones. At one point these long walls are connected by another double wall running from south-west to
north-east.
In the last year it was possible to conduct a geophysical survey in the shallow water (between 0,50 and
1,50 m deep) to further detect these walls. It was Harald Stümpel from the University of Kiel with his
team who worked with a small boat and a carriage that was able to swim in the shallow water. This
work revealed that 1.) at least the wall situated farthest to the north reaches the land and 2.) there is a
second wall connecting the long walls. These results are rather preliminary as the geophysical work
has to be carried out this summer and in the next years, but we already see that beside the two harbour
zones closely connected to the city there is another huge harbour installation about 500 m south of the
city occupying an area of more than 1 x 1 km.
Beside these huge installations the geophysical measurements revealed several river beds to the west
and to the south of the closed harbour not visible above the ground. Further to the south the river bed
is forming a straight line with a width of about 20 m. This formation or canal seems to be man made.
It is most probable that the inhabitants of Elaia dug this canal when the area of the closed harbour was
endangered to be silted up to connect it with the open sea.
The chronology of the harbour
At present it is not easy to precisely date all the different harbour installations at Elaia. The pottery
collected during the survey in Elaia can be dated in Hellenistic time to a high degree, lesser amounts in
Classical and Roman time. As the literary sources witness the importance of Elaia as the base for the
royal fleet it is most probable that the harbour installations were built under the reign of the kings of
Pergamum. As the fortification walls and the street system in the north-east of the city must have been
built in Hellenistic time it is most probable that at least part of the harbour was also built in this time.
The written sources and the archaeological record show that Elaia and its harbour lost most of its
importance in Roman time. For example neither in the harbour installations nor in the main buildings
of the city the Roman opus caementitium was used. The lower importance of the city and its harbour is
due to the changed political circumstances.
From medieval literary sources and sea maps we know for sure that there was no harbour in Elaia in
Byzantine or Ottoman time. The archaeological record shows as well that there was no major
settlement in Elaia in these centuries.
The reconstruction of the harbour
As the closed harbour was incorporated into the fortification walls it was probably used as a military
harbour. Problematic about this classification is that there have not been found remains of ship sheds
neither above the ground nor in the geophysical measurements. However, several examples show that
a military harbour was often included in the fortification circuit to protect it from enemies. The open
harbour zone – about 700m in length – functioned most probably as a trading port. There was an area
of about 100 m between the coast line and the fortification wall that could have served as a
commercial area.
Kocaeli Üniversitesi Sualtı Topluluğu
27
Mavi Paylaşım’09 7. Sualtı Sporları ve Bilimleri Toplantısı 01-03 Mayıs
Fig. 7 Elaia. Walls in the shallow water southwest of the closed harbour (Deutsches
Archäologisches Institut; D-DAI-Ist EL07 Sy 01, 143)
This harbour zone was protected against the wind from west by several long walls about 500 m to the
west. Although we do not know the exact dimensions of this walls and their layout at present the size
of these installations show that they were not only used as a breakwater but could have also served as
moles or quay. For the next years it is important to determine the connection between these walls in
the shallow water and the coast line as well as the exact course of the coast line in ancient time.
However, it becomes more and more clear that the harbour of Elaia was by far bigger than previously
known and that it must have been one of the major harbours in Hellenistic time. The walls in the
shallow water give a first prove that the harbour of Elaia must have been large enough to house the
fleets of Pergamum, Rhodes and Rome during the war against Antiochos III - as Livius states.
Concluding remarks
What could be the concluding remarks of these two harbours from Hellenistic and Roman time? It is
obvious that the installations of both harbours reacted to the natural surroundings: The breakwaters
were curved against the prevailing wind directions, the entrances were placed in such a way that the
waves could not reach into the protected basin. It was fundamental for harbours in ancient time – as it
is still today – to take in mind the natural surroundings.
However, there is at least one important difference: The harbour of Alexandria Troas was a small and
rather regional harbour that nevertheless served as a junction of important sea-routes in Roman time,
whereas the one in Elaia was the huge royal harbour of the kings of Pergamum. Although our work is
by far not finished yet we can see that this harbour was among the biggest and most important
harbours in the 3rd and 2nd century BC. However, its importance soon diminished when the former
rulers lost their power. A harbour of this size was no more needed, and probably the alluvial masses of
the Kaikos silted up the inner basin.
Kocaeli Üniversitesi Sualtı Topluluğu
28
Mavi Paylaşım’09 7. Sualtı Sporları ve Bilimleri Toplantısı 01-03 Mayıs
BOZCAMGÖZÜN “Hexanchus griseus (BONNATERRE, 1788)”
MARMARA DENİZİ’NDE YAŞAM HİKAYESİ
1
Hakan KABASAKAL1
İhtiyoloji Araştırmaları Topluluğu
Bozcamgözün (Hexanchus griseus) Marmara Denizi’ndeki güncel durumu, Türk Sularında Yaşayan
Köpekbalıklarının Tesbiti (KANIT) Projesi'nde cevap aranan en önemli sorular arasındaydı. Türün
Marmara’daki varlığına ilişkin kayıtların geçmişi, 20. yüzyılın başına tarihlenmesine rağmen,
bozcamgöz nüfusunun içdenizdeki durumuna daima belirsizlikler hakimdi. Açık konuşmak gerekirse,
Marmara’da yakalanan bozcamgözler, buraya ait olmayan gelip geçici konuklardı; içdenizde yerleşik
bir bozcamgöz nüfusundan söz etmek mümkün değildi. H. griseus’un ilk Marmara kayıtlarını kaleme
alan Deveciyan1 ve Ninni2’den, türün güncel kayıtlarını duyuran çalışmalara3,4 kadar geçen yaklaşık 80
yıl içinde gözlenen derin suskunluk, bozcamgözü Marmara’nın hafızasından sanki silip atmıştı.
İhtiyoloji Araştırmaları Topluluğu (İAT) tarafından 2000 yılında başlatılan KANIT Projesi
kapsamında yapılan araştırmalar, H. griseus’un Marmara’da hâlâ yaşadığını ve büyük olasılıkla
içdenizde yerleşik bir nüfus oluşturduğunu ortaya koydu. 2000-2008 yılları arasında yürütülen
bozcamgöz araştırmasında, türün eski ve yeni Marmara kayıtları günışığına çıkarıldı. En küçüğü 1.2 m
ve en büyüğü 6 m uzunluğunda olan 53 tane bozcamgöze ilişkin bilgiler, türün Marmara Denizi’nin
özellikle kuzey kıta sahanlığında yaygın olarak yaşadığını göstermektedir. Çalışma sırasında
kaydedilen bireylerin %78’i, Marmara Denizi’nde doğu-batı yönünde uzanan ve derinlikleri 1000 m’yi
geçen üç tane çukurun (Çınarcık, Tekirdağ ve Ganoz Çukurları) kıta yamacında ve sığlıklarında
yakalanmışlardı.
Gırgır avcılığı, Marmaralı bozcamgözlerin ölümüne yol açan başlıca av aletidir. Tam 31 tane
bozcamgöz, ki bu sayı incelenen bireylerin %60’ına karşılık gelmektedir, gırgır tekneleri tarafından
yakalanmıştı. Türk sularında 1 Eylül-1 Mayıs tarihleri arasında devam eden balıkçılık mevsimi dışında
kalan yasak dönemde de bozcamgöz yakalanmış olması, Marmaralı bozcamgözleri yıl boyunca tehdit
eden bir balıkçılık baskısı olduğunu kanıtlamaktadır. Marmara Denizi önemli bir balıkçılık alanı ve
içdenizde balıkçılarla bozcamgözlerin karşılaşması kaçınılmaz bir durum. Büyük köpekbalıklarına
karşı yazılı ve sözlü basının gösterdiği yoğun ilgi, ayrıca bir türlü unutmaya yanaşmadığımız JAWS
fobisi, denizin çaresiz devlerinin yakalanarak kıyıya getirilip sirk hayvanları gibi teşhir edilmeleri için
sözde haklı nedenler yaratıyor. Ancak bozcamgöz “k-seçimli” bir tür; yani uzun ömürlü olan, cinsel
olgunluğa geç ulaşan, uzun bir hamileliğin ardından az sayıda yavru doğuran bir köpekbalığı türü. Bu
nedenle, bırakın aşırı avlamayı, yasalara uygun olarak yürütülen sorumlu balıkçılık bile H. griseus
nüfusunda kapanmayacak yaralar açabilir; hatta Marmaralı bozcamgözleri içdenizden tamamen
kazıyıp atabilir.
Marmara Denizi, dip yapısıyla, derinliğiyle, özellikle derin katmanlarındaki dengeli su koşullarıyla,
bozcamgöze ideal bir yuva sunuyor. Akustik izleme cihazlarıyla yapılan araştırmalar5, bozcamgözlerin
gündüz 600 ila 1100 m arasında kalan derinliklerde ve en fazla 10 km çapında bir alanda gezindiğini
gösterdi. Bu nedenle Marmara Denizi’nin özellikle derin çukurlarında yürütülecek ister ticari, isterse
sportif herhangi bir balıkçılık aktivitesi, soyu tehlike altında olan bozcamgözün üzerindeki balıkçılık
baskısını daha da artıracaktır. 1000 m derine olta sarkıtmak kulağa imkansız gibi gelebilir; ancak,
sportif olta donanımlarındaki gelişmelerle, derin suda olta balıkçılığı yapmak artık mümkün. Bu gibi
donanımlara sahip olan ve “acaba bu haftasonu ne yapsam?” sıkıntısıyla kıvranan düşüncesiz
maceraperestlerin sarkıttıkları oltalar sayesinde, bozcamgözün derin Marmara’da huzuru kalmadı.
Balıkçıların ifadeleri ağa takılan bozcamgözlerin güvertede yaklaşık 20 dakika, hatta bazen daha uzun
süre canlı kaldıklarını gösteriyor. Güvertede can çekişen bozcamgözleri yaşatmak mümkün olabilir.
Bunun için öncelikle bozcamgözü yok edilmesi gereken bir canavar ya da gazetelerdeki kanlı
haberlerin baş rol oyuncusu olarak görme önyargısından vazgeçmeliyiz. Adı “Kırmızı Bülten”de
geçen ve tüm Akdeniz’de nesli tehlike altında olan bozcamgöz için Marmara Denizi’ni güvenli bir
Kocaeli Üniversitesi Sualtı Topluluğu
29
Mavi Paylaşım’09 7. Sualtı Sporları ve Bilimleri Toplantısı 01-03 Mayıs
sığınak haline getirmek bizim elimizde. Bir zamanlar güvenle yüzdüğü derin karanlıkta bozcamgözü
bugün belirsiz bir gelecek bekliyor. Tükenişi önlemek için denizi gerçek sahipleriyle paylaşmak
zorundayız.
1
Deveciyan, K., 1926. Pêche er Pécheries en Turquie. İstanbul: Imprimerie de l’Administration de la
Dette Publique Ottomane.
2
Ninni, E., 1923. Primo Contributo allo Studio dei Pesci e della Pesca nelle Acque dell’Impero
Ottomano. Venezia: Premiate Officine Grafiche Carlo Ferrari.
3
Kabasakal, H., 1998. The first record of the bluntnose six-gill shark [Hexanchus griseus
(BONNATERRE, 1788)] in the Sea of Marmara. Acta Adriatica, 39, 67-70.
4
Kabasakal, H., 2008. On the occurrence of the bluntnose sixgill shark, Hexanchus griseus
(Chondrichthyes: Hexanchidae), in the Sea of Marmara. JMBA2 – Biodiversity Records.
5
Carey, F.G. & Clark, E., 1995. Depth telemetry from the sixgill shark, Hexanchus griseus, at
Bermuda. Environmental Biology of Fishes, 42, 7-14.
İncelenmiş olan bozcamgözlerin Marmara Denizi’nde yakalandıkları bölgeler. Sayılar her bölgede
yakalanmış olan birey sayısını göstermektedir.
18 Şubat 2006’da Gürpınar’da (Kuzey Marmara) yakalanmış olan erkek bozcamgöz (TB 3 m)
Kocaeli Üniversitesi Sualtı Topluluğu
30
Mavi Paylaşım’09 7. Sualtı Sporları ve Bilimleri Toplantısı 01-03 Mayıs
6 Mart 2009’da Marmara Ereğlisi’nde (Kuzey Marmara) yakalanmış olan dişi bozcamgöz (TB
3.5 m)
Kocaeli Üniversitesi Sualtı Topluluğu
31
Mavi Paylaşım’09 7. Sualtı Sporları ve Bilimleri Toplantısı 01-03 Mayıs
GÖZ HASTALIKLARI VE DALIŞ
Başak DOĞU
Kocaeli Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Göz Hastalıkları Anabilim Dalı
GİRİŞ
Hepimizin ortak tutkusu olan sualtının güzelliklerine yakından tanık olabilmemiz için sağlıklı
olmamız şartı koşulmuştur ve tüplü dalış sertifikasını almamızın ön koşullarından biri sağlık
taramasından geçmemizdir. Her ne kadar günümüzde engelli kişiler eğitmenler eşliğinde dalış
yapabilmekteyse de eşli sisteme uygun olarak yapılacak dalışlarda kişilerin sağlıklı olması şarttır. Şart
koşulan bu sağlık muayenesinin dışında sualtının eşsiz güzelliklerini keşfetmemiz ve güvenli bir dalış
yapabilmemiz için göz sağlığımızın önemi tartışılmaz derece büyüktür.
Akut göz hastalıkları (görme azalması, fotofobi, çift görme, ağrıya neden olabilen) ve bazı kronik göz
rahatsızlıkları dalış yapmamıza kalıcı ya da geçici engel teşkil edebilirler. Aynı zamanda göz
hastalıkları nedeniyle geçirilen cerrahiler sonrası dalış yapılması tamamen yasaklanabileceği gibi
dalışa dönüş için genelde belli bir iyileşme süresinin beklenmesi gerekmektedir.
Dalış için ayrıca belli bir görme düzeyine sahip olmak gerekliliği vardır. Bu konuda kesin bir
sınıflama ve sınırlama olmamasına rağmen genel olarak araba kullanma için yeterli görme keskinliği
düzeyine sahip kişilerin dalış için de yeterli görmeye sahip olduğu kabul edilebilir. Buna göre genel
olarak her gözün görmesi en az 2/10, her iki gözün görmesi en az 10/20 olması kabul edilebilir (1).
Aşağıda bu konularla ilgili sizlere pratik uygulamanızda da yararlanabileceğiniz genel bilgiler
vermeye çalışacağım. Öncelikle gözün anatomisini ana hatlarıyla hatırlayalım:
GÖZÜN ANATOMİSİ
Göz anatomisi iki bölümde incelenir. 1) Göz küresi dışındaki yapılar 2) Göz küresi (2).
Göz küresi dışındaki yapıları kaşlar, göz kapakları, salgı bezleri, kirpikler, konjunktiva ve göz dışı
kasları oluşturur (Şekil 1).
Şekil 1
Kocaeli Üniversitesi Sualtı Topluluğu
32
Mavi Paylaşım’09 7. Sualtı Sporları ve Bilimleri Toplantısı 01-03 Mayıs
Her göz için üst ve alt göz kapakları vardır. Üst göz kapağı normal pozisyonda gözün renkli kısmını
üstten az bir miktar örterken alt göz kapağı renkli kısmın alt sınırında yer alır. Kapakların yapısında
önden arkaya doğru cilt, gözün kapanmasını sağlayan göz kası, tars ismi verilen ve kapağa sertliğini
veren bir kıkırdak yapı ve konjunktiva dediğimiz zarsı doku bulunur. Kapak kenarlarında kirpikler,
değişik yerlerinde dağınık olarak salgı bezleri bulunur. Göz küresi dışındaki bu yapılar gözün dış
etkenlere karşı korunmasını sağlar ve kapak hareketleri, özel salgıları ile gözün kuruması,
enfeksiyonlara karşı korunmasını sağlayıp göz küresinin dış yapılarının beslenmesine katkıda bulunur.
Göz kapaklarında bir adet kapaklarının kapanmasını, bir adet kapaklarının açılmasını sağlayan kas
vardır. Kapanmasını sağlayan kas kapakları yuvarlak olarak çevrelerken, açan kas üst kapağın üst
kenarına yapışarak kanca gibi gözü açar. Gözü hareket ettiren kaslar ise 6 adettir. Bunlardan 4'ü
yukarı, aşağı, sağa ve sola hareket yaptırır. Diğer ikisi ise göze döndürme hareketi yaptırırlar (Şekil 2).
Şekil 2
Göz küresi temel olarak 3 kattan oluşur: sklera, koroid ve retina (Şekil 1). Sklera, en dıştaki beyaz
katmandır. Göz küresine şeklini verir. Ön tarafta bombeleşir ve kornea ismi verilen saydam yapıyı
oluşturur. Kornea bir çok tabakadan oluşan damarsız bir yapıdır dolayısıyla beslenmesi göz yaşı ve ön
kamaradaki sıvı yoluyla olur, en dışta koruyucu epitel tabakası bulunmaktadır. Kornea, dışardan gelen
ışınların kırılarak gözün arkasına geçmesini sağlar. İkinci bir kırılma gözün lensinde meydana gelir ve
ışınlar retinaya odaklanarak net görme sağlanmış olur. Bu görevi gerçekleştiren kristalin lens, iris
dokusu ile birlikte, gözün ön ve arka kamara diye adlandırdığımız bölümlerinin ayrımını sağlar.
Koroid gözün damar tabakasıdır. Önde iris denilen gözün renkli tabakasını oluşturur. İrisin ortasındaki
açıklığa göz bebeği (pupilla) denir. Göz bebeği ışınların göze kontrollü olarak girmesini sağlar. Ayrıca
gözün ön kısmını dolduran sıvı da koroide ait silier cisim isimli yapıdan salınır, irisle kornea arasında
bulunan açıdan gözü terkeder .
Retina gözün sinir tabakasıdır. Arkada fovea isimli nokta net görme merkezidir. Göz sinirinin gözü
terkettiği yere papilla denir ve buranın ortasına kör nokta adı verilir. Göz küresini dolduran jel
tarzındaki yapı ise vitreustur. Göz siniri gözü terkettikten sonra gözün içinde bulunduğu kemik
huninin tepesine doğru ilerler ve oradan çıkar. Sonra bir çaprazlaşma yaparak her bir gözden gelen
görsel bilgi her iki beyin yarı küresinin en arka kısmında kalan görme merkezlerine iletilerek görme
algısı sağlanmış olur.
Kocaeli Üniversitesi Sualtı Topluluğu
33
Mavi Paylaşım’09 7. Sualtı Sporları ve Bilimleri Toplantısı 01-03 Mayıs
Bu yapılara ek olarak gözyaşı salgısının üretildiği ve gözden uzaklaştırıldığı gözyaşı sistemi
mevcuttur. Herbir göz küresinin üst dış kısmında ve kapakların iç kısmında göz yaşı üreten bezler
vardır. Bu göz yaşı gözün ön yüzeyinde dağılarak hem görsel berraklık sağlar, hem de gözü
enfeksiyonlara karşı korur. Sonra göz kapaklarının burun tarafında kalan delik şeklindeki pınarcıklara
gelir. Buradaki ince kanallar vasıtasıyla göz yaşı kesesine iletilir. Daha sonra da bir pompa
mekanizması ve başka bir kanalla burun içine iletilir (Şekil 3).
Şekil 3
GÖZ HASTALIKLARI VE CERRAHİLER
Refraksiyon kusurları:
Refraksiyon kusurları çoğu kişinin görme konusunda kalıcı ve yapısal sorunudur. Başlıca üç grupta
toplanabilir: miyopi, hipermetropi, astigmatizma (3, 4).
Kornea ve mercekte kırılan ışınlar görme merkezinin önünde odaklanıyor ise, göz uzaktaki cisimleri
net göremez. Bu durumda Miyopi denir. Kornea ve mercekte kırılan ışınlar görme merkezinin
arkasında odaklanıyorlarsa, göz yakını net göremez. Bu durum Hipermetropi olarak tanımlanır. Net bir
görüş için korneanın her ekseninde kırılan ışınların görme merkezinde odaklanması gerekir.
Astigmatizma’da ise belli eksenlerde kırılan ışınlar görme merkezinde odaklanmazlar. Görüntü uzakta
da, yakında da net değildir ve kişi cisimleri gölgeli görür.
Günlük yaşantımızda gözlük, kontakt lens kullanarak refraksiyon kusurumuzu düzeltebiliriz. Bunun
dışında refraksiyon kusurunu giderebilecek cerrahiler mevcuttur: refraktif kornea cerrahileri (LASİK,
PRK, LASEK, kornea nakli (keratoplasti) vs), katarakt cerrahisi (şeffaf lens ekstraksiyonu dahil) vb.
Miyopi, hipermetropi ve astigmatizma düzeltmesi için sualtında numaralı maske camı göz sağlığı için
en sağlıklı olan seçenektir. Günümüzde birçok üretici firma tarafından kişinin gözlük camı
numaralarına uygun miyopik, hipermetropik ve astigmatik düzeltme yapan maske camı ve buna uygun
maske üretimi yapılmaktadır. Genel olarak miyopi ve hipermetropi için +/- 4.00 Dioptri’ye kadar ve
astigmatizma için +/- 2.00 Dioptri’ye kadar numaralar hazır halde mevcutken bunu aşan değerler için
de özel üretim olanağı mevcuttur (5).
Presbiyopi (ilerlemiş yaşa bağlı yakını görme kusuru), emetrop kişilerde ortalama 40 yaş üstünde
görülebilen bir sorundur (4). Miyoplarda bu sorun daha ileri yaşlarda ortaya çıkabilir. Basınç ölçeri,
dekompresyon tabloları, saati, pusulayı vb göremeyen yakın görüş kusuru bulunanlar için presbiyopi
düzeltici lensler de üretilmekte fakat kullanım rahatlığı kullanıcıya göre değişmektedir.
Kocaeli Üniversitesi Sualtı Topluluğu
34
Mavi Paylaşım’09 7. Sualtı Sporları ve Bilimleri Toplantısı 01-03 Mayıs
Maske camlarına ayrıca UV filtresi, ya da artan derinlikle beraber absorbe olan ışık nedeniyle
kaybolan renk algısını düzelten filtreler eklenebilmektedir. Bu avantajları yanı sıra maske kullanımı ile
kontakt lens ile oluşabilecek enfeksiyon riskinden de uzaklaşılmış olunur. Maske kullanımının
dezavantajları arasında cisimleri büyük göstermesi, maaliyetin yüksekliği sayılabilir (5).
Refraktif kusuru sualtında düzeltmek için kontakt lensler de kullanılabilir. Engel bir durum olmadığı
sürece kontakt lens ile dalış yapmayı planlayan kişilere yumuşak kontakt lens kullanımı
önerilmektedir. Günümüzde kullanımı yaygın olan yumuşak kontakt lenslerin sert kontakt lenslere
göre daha az korneal ödem, daha fazla enfeksiyon riski vardır. Kontakt lens kullanımına bağlı
enfeksiyonun daha çok göl, havuz gibi durgun sularda yüzülmesine bağlı geliştiği görülse de kirli
deniz sularında yapılan dalışlarda enfeksiyon riski artmıştır. Enfeksiyon riskinden kaçınmak için
günlük kullanım amacıyla üretilen lensler önerilir. Lensin dalış sırasında kaybı ya da kayması net
görüşün kaybı açısından önemli bir sorundur. Yumuşak kontakt lensin tuzlu su nedeniyle yapışması
sonucunda iritasyon ve bulanık görme dezavantajlar arasında sayılabilir (6).
Sert kontakt lensler artık günümüzde belli korneal hastalıkların tedavisinde refraksiyonu düzeltmede
kullanılmakla birlikte daha nadir tercih edilmektedir. Normalde kornea beslenmesi açısından yumuşak
lenslere göre daha sağlıklı kabul edilen fakat hasta konforu düşük olan bu lenslerin altında
birikebilecek hava kabarcıkları dalış sırasındaki basınç değişiklikleri nedeniyle korneal ödeme neden
olabilir (6).
Kontakt lens kullanımında karşılaşılabilecek diğer bir sorun buğu çözücü sprey veya çözeltilerin yeteri
kadar temizlenmemeleri nedeniyle oluşabilecek kimyasal bir keratopatidir. Diğer kimyasal
keratopatilerde olduğu gibi böyle bir durum geliştiğinde göz doktoruna yapılacak başvuruda kimyasal
maddenin içeriği bildirilmelidir. Eğer temas çok fazla ise bol ve temiz içme suyu, varsa serum izotonik
ile göz bolca yıkanmalıdır.
Diğer refraktif kusurların kontakt lensle düzeltilmesinde olduğu gibi presbiyopik kişilerde multifokal
lensler (yakını ve uzağı görmeyi düzelten) yakın mesafe görüşünü düzeltmede tercih edilebilir.
Presbiyopik kişilerde bu seçeneklerin dışında konsol ya da dalış aletleri tercihinde (örneğin dalış
tabloları, dalış bilgisayarı vs) daha büyük puntolu yazılara sahip olanlar seçilerek ya da okuma
mesafesi daha uzak tutularak basitçe refraktif kusuru sorunu çözülebilir.
Geçirilmiş göz ameliyatları:
Henüz kanıta dayalı veriler mevcut olmasa da geçirilmiş göz ameliyatları sonrası dalışa dönüş
zamanlamasını belirlemede yara iyileşmesi ile ilgili yapılmış çalışmalar ve klinik bilgiler yardımcı
olabilir. Göz ameliyatlarından sonra yapılacak dalışın getirdiği bazı riskler mevcuttur (5):
Denizde yaşayan mikroorganizmalar hasarlı korneal, konjunktival, skleral yüzeyde ya da kapak
dokularında enfeksiyona neden olabilirler. Bu patojenler göze iyileşmesini tamamlamamış korneal ya
da skleral yara yerlerinden girdiklerinde görmeyi ciddi şekilde tehlike altına sokabilecek “endoftalmi”
( göz içi enfeksiyon) durumuna yol açabilirler.
Ön kamarada ya da arka kamarada cerrahi sırasında verilmiş mevcut gaz hacmi teorik olarak basınç
değişikliklerinden etkileneceğinden görmeyi tehdit edebilecek barotravmalara yol açabilir. Yine basınç
değişikliği nedeniyle gazın hacmi küçüleceğinden göz içi kanamalara, göz boşluklarının büzüşmesine
ve iyileşmemiş yara yerlerinde açılmaya neden olabilir.
Maske ve yüz arasındaki hava boşluğunun oluşturduğu negatif basınç eşitlenmediğinde
subkonjuktival hemoraji, ciltte vakum etkisine bağlı kızarıklık, kapaklarda morarma ve ödem ve teorik
olarak iyileşmemiş yara yerlerinde açılmaya neden olabilir.
Kocaeli Üniversitesi Sualtı Topluluğu
35
Mavi Paylaşım’09 7. Sualtı Sporları ve Bilimleri Toplantısı 01-03 Mayıs
Genel prensip, geçirilen cerrahinin iyileşme döneminin tamamlanmasından sonra dalışa geri
dönmektir (7, 8). Bu süre kişiye göre değişebilmekle beraber sorunsuz geçen ameliyat ve iyileşme
dönemlerinden sonra elde edilen ortalama değerlerden aşağıda bahsedilecektir.
Refraktif cerrahide yapılan işlem korneanın (penetran keratoplasti hariç) tam katını içermediğinden
dalışla birlikte gelen riskler gözün iç yapılarını tehdit etmez.
RK (radial keratotomi) uygulanan kişilerde dalışa dönme süresi korneal iyileşme göz önüne alınarak 3
ay olarak önerilmiştir. Dalıcıları RK işlemi sonrası bekleyen sorunlar kısaca şunlardır:
ışıklı ortamda oluşan haleler
kamaşma (glare )
görme keskinliğinde gün içi değişiklikler
düzensiz astigmatizma
düzeltilmiş en iyi görme keskinliğinde düşüş
tekrarlayan korneal erozyonlar
travmataya bağlı korneal yırtılma için artmış risk
hiperbarik ortamda barotravmaya bağlı korneal kesi yerlerinden olası yırtıklar. (Bu risk teorik
olarak var olsa da bu konuda herhangi bir olgu bildirimi bulunmamaktadır.)
Bu konuda ek bir bilgi olarak, RK uygulanan kişilerin asker olarak orduda dalgıç kadrosuna alınması
dünya üzerinde bazı birliklerce tamamen reddedilmiş, bazı birlikler ise bu kişilerin orduya alınmasında
sıkı ön koşullar getirmişlerdir.
PRK (fotorefraktif keratotomi) ve LASEK (Laser Assisted Subepithelial Keratomilieusis)
genel olarak benzer yöntemlerdir. Korneal kesi olmadığından, dalışa dönüş süresi, ameliyat sonrası
kornea epitel tabakasının yenilenmesi ve şikayetlerin geçmesi ile belirlenebilir. Farkları, epitel
tabakasının PRK’ da atılması, LASEK’ de korunmasıdır. Bu, LASEK’ de ağrının daha az olmasını ve
iyileşme sürecinin kısalmasını sağlar. RK ile kıyaslandığında ameliyat sonrası sorunlar yok denecek
kadar azdır. Şikayetler bulunmadığı takdirde ameliyat sonrası ortalama iki hafta sonra dalışa izin
verilebilir.
LASIK (“laser in situ keratomileusis”) işleminde PRK ve LASEK’e göre daha kalın bir kornea
tabakası kaldırılır, prosedürün geri kalanı benzerdir, kaldırılan kornea katmanı tekrar yerine
yerleştirilir. LASIK sonrası dalışla ilgili bir komplikasyon bildirilmemiştir. Teorik olarak dalışla ilgili
3 önemli ameliyat sonrası sorun mevcuttur:
 maske barotravmasına bağlı göz küresinin rüptürü
 kaldırılan kornea tabakası ve kalan kısım arasında gelişen infeksiyon
 kaldırılan kornea tabakasının kaymasına bağlı arayüzde hava kabarcıkları oluşumu
LASIK sonrası güvenli bir dalışı tehdit edecek durumlar ise şunlardır:
 Haleler
 Kamaşma
 Gece dalışlarında görüş şikayetleri
Bunların %25’inden fazlası bir yıl içinde giderek azalan oranda düzelme gösterir. LASIK sonrası
dalışa dönüş için en az 1 aylık bir iyileşme süresinin geçmesi tavsiye edilmektedir.
Genel olarak ele aldığımızda geçirilen tüm bu ameliyatlar sonrası komplikasyon ya da sekel gelişmesi
durumunda, göz uzman hekiminin de tavsiyeleri doğrultusunda, dalışa dönüş süresi uzayabilir ya da
dalış tamamen yasaklanabilir.
Tam kat korneal kesi yapılan ameliyatlarda (örn katarakt cerrahisi) ilk hafta çok yavaş bir iyileşme,
birinci ayın sonunda eski halinin % 30’una yaklaşan bir hızlanma gösterir. 3-6 ay içinde yara direnci
% 50’ye ulaşmıştır. Bu dönemden sonra eğer aksi bir durum gerçekleşmemişse dalışa dönülebilir.
Kocaeli Üniversitesi Sualtı Topluluğu
36
Mavi Paylaşım’09 7. Sualtı Sporları ve Bilimleri Toplantısı 01-03 Mayıs
Refraktif cerrahi yöntemlerinden biri olan penetran keratoplastide de tam kat kesi yapıldığından dalışa
dönüş için 6 aylık iyileşme süreci beklenir.
Katarakt ameliyatında PEKKE denilen dikişli yöntem ile uygulanmışsa 6 ay sonra dalış için risksiz
dönemdedir. Fakat dikişsiz yöntem olan Fakoemülsifikasyon (FAKO) yöntemi ile katarakt ameliyatı
yapıldıysa, uygulanan kesinin yerine ve tipine göre 1 ayla 3 ay arasında değişen iyileşme süreleri
vardır.
Göz tansiyonu yani glokomu olan kişinin geçirdigi trabekülektomi ve valv implantı ameliyatları
sonrası tekrar dalması için en az 2 ay süre geçmesi gerekmektedir. Bunun dışında uygulanacak YAG
lazer iridotomi, lazer trabeküloplasti ve diode lazer siklofotokoagülasyon gibi daha az girişimsel olan
yöntemler için iyileşme süresini hastanın şikayetlerine, muayene bulgularına göre değişmekle birlikte
göz hekiminin belirlemesi uygundur. İşlemlerden sonra cerrahi açıdan iyileşme için beklemeye gerek
olmamasına karşın etkilerinin görülme süresi yaklaşık 2-3 haftadır. Fakat ilerleyici görme alanı
daralması ve görme kaybı ile giden bu hastalık dalış için göreceli bir engel teşkil edebilir ve bu
konudaki doğru karar bir sualtı hekimi ve göz hekimi işbirliğinde verilecektir.
Vitrektomi uygulanmış ve göz içindeki vitreus boşluğuna hava veya cerrahide kullanılan çeşitli gazlar
verilmişse, bu gazların tamamen dokular tarasından emilip kaybolması gerçekleştikten sonra dalış
yapılması gerekmektedir. Aksi halde sualtındaki basınç değişiklikleri ile genleşen ya da hacmi küçülen
hava/gaz gözün kaybına kadar gidebilecek travmalara neden olabilir (9). Bu nedenle her türlü retina
dekolmanı ve vitrektomi ameliyatından sonra en az 2 ay beklenmesi uygun olacaktır. Geçirilen
vitrektomi ameliyatı göz içi ameliyatlar arasında en travmatiklerden biri ve iyileşme sürecinde
istenmeyen süprizlere açık bir cerrahi yöntemi olduğu için bu genel bilginin yeterli olmayacağı ve
dalışa dönüş zamanını belirlemek için mutlaka ilgili göz doktorunun tavsiyelerinin alınmasına gerek
olacağı unutulmamalıdır.
Oküloplastik
ameliyat geçiren Bkişilerde ameliyat yeri kafa bölgesinde olduğundan iyileşme süreci hızlı
A
gerçekleşir. Cilde atılan dikişlerden 2 hafta sonra dalış yapılması mümkündür. Ancak deri grefti veya
granülasyon dokusu varsa epitelizasyon beklenmelidir ki bunun kararı hekim tarafından verilecektir.
Enükleasyon (gözün etraf doku ile alınması) ve evisserasyon (gözün alınması) gibi cerrahi
girişimlerden, eğer engel bir durum yoksa, 2 hafta sonra dalışa izin verilebilir. Ancak göze içi boş
implant uygulanmışsa dalış sırasında bu implant kollabe olur yani büzüşebilir ve orbita travmasına
sebep olabilir. Dolayısıyla bu tip implantlara sahip kişiler için dalış tamamen yasaklanır. Kollabe
olmayan hidroksiapatit gibi materyeller kullanılarak üretilen implantların bu cerrahilerde kullanılması
ile bu sorunun ortadan kaldırılması mümkündür.
Şaşılık ameliyatı geçiren kişilerde iyileşme daha çok göz dışı dokuları etkilediğinden görmeyi tehdit
C
D içeren bir durum bulunmamaktadır. Komplikasyonsuz geçmiş bir
edecek
dalışa bağlı büyük risk
şaşılık ameliyatından sonra çift görme, batma, sulanma gibi şikayetler de ortadan kalktıysa dalışa
dönmek için en az 2 hafta beklenmesi gerekmektedir.
Kocaeli Üniversitesi Sualtı Topluluğu
37
Mavi Paylaşım’09 7. Sualtı Sporları ve Bilimleri Toplantısı 01-03 Mayıs
GÖZ AMELİYATI SONRASI DALIŞA DÖNÜŞ
Ön Segment Cerrahisi
Penetran Keratoplasti
Kornea laserasyon tamiri
Saydam korneal tünel
Skleral tünel
Pterjiyum eksizyonu
Konjunktiva cerrahisi
Korneadan sütür alınması
YAG Laser kapsülotomi
Refraktif Cerrahi
Radial Keratotomi
Astigmatik Keratotomi
PRK, LASEK
LASIK
Glokom Cerrahisi
Glokom filtran cerrahisi (relatif kontrendikasyon)
Laser
trabeküloplasti/iridotomi
Vitreoretinal Cerrahi
Vitrektomi (göz içi hava tamamen emilmeden
dalış yasaktır)
Retina dekolmanı
Pnömatik Retinopeksi (göz içi hava tamamen
emilmeden dalış yasaktır)
Retinal yırtıklar için kriopeksi veya lazer
fotokoagülasyon
Oküloplastik Cerrahi
Kesi sütürasyonu
Deri grefti veya granülasyon dokusu varlığı
Enükleasyon, Evisserasyon
İçi boş implantlar
Şaşılık Cerrahisi
6 ay
6 ay
2 ay
1 ay
2 hafta
2 hafta
1 hafta
Bekleme yok
3 ay
3 ay
2 hafta
1 ay
2 ay
Bekleme yok
2 ay
2 ay
2 ay
2 hafta
2 hafta
Epitelizasyon tamamlanınca
2 hafta
Dalış yasaktır
2 hafta
Akut ya da kronik göz hastalıkları:
Gözü ilgilendiren hastalıkların sayısı, çeşidi ve klinik ortaya çıkış şekilleri kısa bir metin içerisinde
özetlenemeyecek kadar çoktur. Ayrıca göz hastalıklarının diğer organ hastalıklarında da olduğu gibi
genel tanı ve tedavi yöntemleri biliniyor olsa dahi kişiye göre klinik sunumu ve tedaviye yanıt
farklılıkları nedeniyle dalışa engel olup olmama konusunda bir genelleme yapmak doğru olmayacaktır.
Hastalıkları tek tek incelemek yerine genel prensiplerin bilinmesi çok daha doğru ve kullanışlı bir
yaklaşımdır.
Buna göre akut görme azlığı, çift görme, ağrı, fotofobi yapan tüm akut hastalıklar durumunda dalış
iyileşme tamamlanıncaya kadar ertelenmeli, iyileşme tamamlandıktan sonra görme düzeyi ve gözün
sağlık durumuna göre oftalmolog eşliğinde dalışa devam konusunda karar verilmelidir. Akut göz
hastalıklarında durum böyle iken kronik göz hastalıklarında genelde kalıcı görme kaybı olduğundan
dalış yapabilir onayı almak için oftalmolog ve sualtı hekiminin işbirliği içinde karar vermesi
gerekmektedir. Kronik göz hastalıklarının akut ataklarında akut atağın geçmesi ve sonrasında kişinin
dalışa uygunluğunun değerlendirilmesi uygun olacaktır. Bütün bu durumların dayandığı prensipler şu
sorularla özetlenebilir5:
Kocaeli Üniversitesi Sualtı Topluluğu
38
Mavi Paylaşım’09 7. Sualtı Sporları ve Bilimleri Toplantısı 01-03 Mayıs
 Geçirilen göz hastalığı kişinin ya da dalış eşinin hayatını tehlikeye sokacak derecede görme
azalması ya da fonksiyonel kayba yol açmakta mıdır?
 Geçirilen göz hastalığı hiperbarik ortam maruziyetinde kötüleşme riski altında mıdır? (örn.
dekompresyon hastalığına bağlı rezidüel nörolojik hasarda artış)
 Bu sorular, mevcut göz hastalığı durumunda dalışa karar verilmesi açısından önemli noktaları
işaret ettiğinden mutlaka dalış öncesinde sağlık ve dalış emniyeti göz önünde tutularak
cevaplanmalıdır.
Dalışa engel akut hastalıklar:
Enfeksiyonlar
Üveitler
Glokom atakları
Retinal yırtıklar ve retina dekolmanları
Optik sinir hastalıkları
Göz adneksleri ile ilgili hastalıklar
Şaşılık (akut formu)
Glob ve orbita travmaları
Dalışa engel kronik hastalıklar:
Kronik enfeksiyonlar
Kronik üveit
Glokom
Vitreus ve Retina hastalıkları
Gözün çeşitli yapılarını etkileyen kalıtsal hastalıklar
Göz adnekslerini ilgilendiren hastalıklar
Vs
Kronik hastalıkların bir kısmı kesin dalış yasağı gerektirse de dalışa geçici engel olanlar da mevcuttur.
Dolayısıyla dalış öncesi mutlaka göz doktoru onayının alınması gerekmektedir.
DALIŞLA İLGİLİ GÖRME AZALMASI
Diğer bir önemli konu da dalış sonrası aniden karşılaşılan görme azalmasıdır. Bu durum yukarıda
sayılan kontakt lens kullanımına bağlı ya da nadiren akut gelişen göz hastalığına bağlı olabileceği gibi
daha ciddi sebeplerle ortaya çıkabilir.
Göz Barotravması:
Normalde göz sualtında barotravmaya karşı korunmuş yapıya sahiptir. Bunun nedeni gözü dolduran
sıvıların (aköz humor, vitreus cismi) kompresyona uğramamasıdır. Bilindiği gibi dalış sırasında oluşan
kapalı hacimdeki hava boşlukları barotravma için ana kaynaklardır. Maske içinde hapsolmuş hava
boşluğu, oluşan negatif basınç ile, sağlıklı göz ve adnekslerinde kapak ödemi, kapak hematomu (cilt
altı kanama), konjunktiva altı kanamalara neden olabilir.
Bu durumlar gerçekte kötü bir görünüme sahipse de göz ve görme fonksiyonları açısından tehlike
oluşturmaz. Daha ileri bir hasar olan hifema (ön kamarada seviye veren kanama) gözü ve görmeyi asıl
tehdit eden durumdur. Bilinçsiz ve maske eşitlemesi yapılmadan yapılan derin dalışlarda görülebilir.
Bu durumda aynı zamanda periost altına kanama gelişebilir. Daha önce de bahsettiğimiz gibi geçirilen
bazı cerrahiler sonucu göz içine hava ya da gaz verildiğinde basınç değişimleriyle beraber gözün
kollabe olması ve göz içi ağır kanama gelişimine ya da göz küresinde rüptüre yol açabilecek ciddiyette
bir barotravmaya neden olabilir. Bu nedenle göz içi hava ya da gaz materyali dokular tarafından tam
olarak emilmeden dalış yapılması yasaktır.
Kocaeli Üniversitesi Sualtı Topluluğu
39
Mavi Paylaşım’09 7. Sualtı Sporları ve Bilimleri Toplantısı 01-03 Mayıs
Gözün tutan Dekompresyon Hastalığı:
Dekompresyon hastalığı geçiren kişiler arasında yapılan çalışmalardan iki geniş örneklem serisine
göre gözü tutan dekompresyon hastalığı görülme riski %7 ve 12 arasında değişmektedir. Göz tutulumu
daha çok irtifa dalışlarında görülen dekompresyon hastalığına bağlı nörolojik defisit olarak karşımıza
çıkar. Genel olarak göz dokularındaki hasarın görülme sıklığı geçirilmiş dekompresyon hastalığı
öyküsüne ve dalış uzunluğuna bağlı olarak değişmektedir. Retinada görülen uzun dönem
değişikliklerin koroid damarlarının blokajına bağlı olduğu düşünülmektedir. Gözde gelişen
dekompresyon hastalığının belirtileri arasında nistagmus (gözlerin ritmik sıçrayıcı hareketi), çift
görme, görme alanı defisitleri, körlük, yaklaşan cisimleri görmede zorluk bulunmaktadır. Bulgulardan
en önemlileri ise optik sinir inflamasyonu ve retinanın merkezi arterinin tıkanıklığıdır.
Bu durum geliştiğinde ya da şüphelenildiğinde en kısa sürede hiperbarik oksijen tedavisi
uygulanabilecek bir merkeze hastanın nakledilmesi gerekmektedir. Retinanın merkezi arter
tıkanıklığında kalıcı görme kaybı saatler içinde gelişebilmektedir. Bu süre içerisinde arter içi oluşan
pıhtıyı ilerletmek ve damarı açmak için göze parmakla masaj uygulanabilir. Burada en önemli nokta
tedaviye iskemik hasar oluşumundan önce başlamaktır.
Gözün Arteryel Gaz Embolisi:
Gözde arteryel gaz embolisi akciğer barotravması sırasında oluşan kabarcıkların alveol yırtılması
nedeniyle pulmoner venöz sisteme ve arteryel dolaşıma katılması ile oluşur. Bu durumun akciğerleri
hava ile şişirilmiş nefes tutan bir dalıcıda 1-1,5m’lik bir derinlikten çıkış sırasında dahi gelişebileceği
bilinmelidir. Oküler bulgular genelde optik sinir kiazmasının gerisinden başlayarak beyindeki görme
merkezine kadar uzanan kısmın tutulumuna bağlı gelişir ve genelde görme alanının yarısında kayıp ya
da kortikal körlük ile karşımıza çıkabilir. Yine gaz embolisi oftalmik arter ya da retinanın merkezi
arterini tıkayabilir. Tedavisi dekompresyon hastalığında olduğu gibidir.
SONUÇ
Sualtında sağlıkla ilgili herhangi bir sorunla karşılaştığımızda geçerli olan durum aslında göz
hastalıklarında da geçerlidir ve dolayısıyla gözle ilgili acil bir sorun geliştiğinde en önemli
nokta sakin olmak ve panik yapmamaktır. Dalış eğitiminin daha ilk basamaklarında benimsememiz
gereken bu prensibi ancak sahip olacağımız bilgiler ışığında elde edebiliriz. Her türlü sportif aktivitede
olduğu gibi SCUBA dalıcılığında da tehlikeleri uzaklaştırmanın en önemli yolu budur; en önemli
koşulu ise sağlıklı olmaktır. hem kendimiz hem dalış eşimizin dalış güvenliği açısından, her ne kadar
rutin sağlık muayenesinde göz kontrolü yer almasa da, gözün sağlıklı olması şarttır.
KAYNAKLAR
1. Karayolları Trafik Kanunu. Resmi Gazete No: 2918, Tarih: 13/10/1983 Madde:41, 1. fıkra, (c)
bendi.
2. Topographic Anatomy of the Eye. Duane’s Ophthalmology, 2005 CD-ROM Edition, , Foundation
Vol 1, Chapter 1.
3. The Optics of Myopia. Duane’s Ophthalmology, 2005 CD-ROM Edition, Clinical Vol 1, Chapter
42.
4. The Human Eye as an Optical System. Duane’s Ophthalmology, 2005 CD-ROM Edition, Clinical
Vol 1, Chapter 33.
5. Ernest S. Campbell. Effects of Diving on the Eye. Scubadoc’s Diving Medicine Online.
http://www.scuba-doc.com/diveye.htm (erişim tarihi 01.04.2009)
6. Butler FK Jr.
High-Pressure Ophthalmology. DAN Divers Alert Network.
http://www.diversalertnetwork.org/medical/articles/article.asp?articleid=16 (erişim tarihi 01.04.2009)
7. Surgical and Nonsurgical Trauma. Duane’s Ophthalmology, 2005 CD-ROM Edition, Foundation
Vol 3, Chapter 6.
8. Butler FK Jr . Diving and Hyperbaric Ophthalmology. Surv Ophthalmol 1995;39(5):347-366.
9. Jackman SV, Thompson JT. Effects of hyperbaric exposure on eyes with intraocular gas bubbles.
Retina 1995;15(2):160-6.
Kocaeli Üniversitesi Sualtı Topluluğu
40
Mavi Paylaşım’09 7. Sualtı Sporları ve Bilimleri Toplantısı 01-03 Mayıs
DALIŞ VE DİŞ HEKİMLİĞİ
DİŞ SORUNUNUZ DALIŞINIZI NASIL ETKİLER?
Mert TOPÇUBAŞI
Kocaeli Üniversitesi, Diş Hekimliği Fakültesi
GİRİŞ
Bu yazıda incelenecek tüm diş problemlerinin hiçbiri tek başına dalış güvenliğini tamamen ortadan
kaldırmaya yetecek şiddette olmayabilir. Ancak dalış kazalarının tek bir olaya bağlı olmadığı, bir
olaylar silsilesi sonucunda meydana geldikleri bilinmektedir. Dolayısıyla bu yazının amacı dalış
güvenliğini azaltabilecek diş sorunlarının incelenerek dalıcıların bilgilendirilmeleri ve gerekli
önlemlerin alınmasını teşvik etmektir.
FİZİK
Boyle Yasası: “ Sıcaklığın sabit olduğu koşullar altında, belli bir kütledeki gazın hacmi, çevre basıncı
ile ters orantılıdır.”
P1.V1=P2.V2
Konu için örnek: Deniz seviyesinde, 1 ATA basınç altında 10 litrelik bir gaz, 10 metre derinlikte, 2
ATA basınç altında 5 litre, 40 metrede 2 litre, 90 metrede 1 litre hacme sahip olacaktır.
Dalış esnasında çevre basıncı derinlikle beraber artar. Oluşan basınç değişimi vücut dokularını farklı
biçimlerde etkiler. Vücuttaki gaz dolu boşluklara çevredeki basınç değişimi vücut sıvıları ve çevre
dokular aracılığı ile iletilir. Uyumu yüksek organlarda Boyle Yasası gereği ortam hacmi ya da gaz
basıncı ayarlanabilir ve çevre basıncıyla eşitleme sağlanır. Örneğin akciğerlerin hacmi azalır ve
içlerindeki gaz basıncı artar. Ya da ortakulakta ortama gaz ilave olur ve hacim değişmese de basınç
artar ve çevre basıncıyla denge sağlanır.
Ancak bir diş, böyle bir uyum gösteremez: Hacim değiştiremez, sert dokulardan oluşur ve içine gaz
ilave edilemez, zira sızdırmaz bir yapıdadır. Minenin dış katmanı olan mine %97 oranında inorganik
maddelerden oluşur ve sağlıklı şartlarda içinde hava boşluğu yoktur. Minenin hemen altından başlayan
dentin dokusu kanallar içerir ancak bu kanallar lenf sıvısıyla doludur. Dişin sinirleri (pulpa) ise bu iki
doku tarafından örtülür ve hava içermez.
Benzer biçimde diş çevresi dokular olan dişeti, periodontal bağlar ve alveol kemiği de hava boşluğu
içermez ve sağlıklı koşullarda basınç değişimlerinden etkilenmez.
Dişin içine veya çevre dokularına havanın girerek basınç değişimlerinden etkileneceği durumlar diş
çürükleri, diş ile uyumu yeterli olmayan restorasyonlar (dolgular, kuron-köprüler) yetersiz kanal
tedavileri, dişin mikroçatlakları, periodontal abseler, maksiler sinüs konjesyonları, diş çekimlerinin
sonucunda oluşan boşluklar olabilir.
DALIŞTA KARŞILAŞILABİLECEK DURUMLAR
Dişin içinde bir çürük boşluğu varsa dalış esnasında artan basınç nedeniyle çürük boşluğunun
çevresindeki dokulardan boşluğun içine kan, dişeti sıvıları birikebilir ya da dişeti boşluğa sıkışabilir.
Eğer iniş sırasında bir sorun hissedilmemişse, dipte geçirilen zaman içinde regülatörün de
uygulayacağı basınç ile çürük boşluğu içinde birikecek hava, çıkış esnasında genleşmeye
başlayacaktır. Bu genleşme esnasında eğer çürük dişin sinir dokusuna çok yakınsa arada kalan ince
dentin dokusunu esneterek daha da ağır durumlarda kalan dokuyu kırarak, sinir dokusuna direkt baskı
yapar ve çok şiddetli bir ağrıya neden olabilir. Bu ağrı öylesine şiddetlidir ki, dalıcı tüm çıkış planını
terk ederek ağrıyla başa çıkmaya çalışabilir. Helyumla zenginleştirilmiş hava karışımı ile dalarak dip
zamanlarını uzatan dalıcıların dişlerinde çıkış esnasında kırılmalar meydana geldiği bildirilmiştir
(odontocrexis ). Böyle bir acıyla dalışını sorunsuzca bitirebilecek dalıcılar muhtemelen sadece çok
Kocaeli Üniversitesi Sualtı Topluluğu
41
Mavi Paylaşım’09 7. Sualtı Sporları ve Bilimleri Toplantısı 01-03 Mayıs
tecrübeli dalıcılar olacaktır. Dalıştan önce çürüklerin tedavilerinin yapılması, ağız bakımının ihmal
edilmemesi ve düzenli diş hekimi kontrolü böyle bir ihtimali ortadan kaldıracaktır.
Dişleri dolgu malzemeleri ile restore etmek de bazen hava boşluklarının oluşmasını engellemeyebilir.
Yapılan dolgu hacmi içinde veya dolgu diş arasında bir hava kabarcığının kalması, özellikle son
dönemlerde yaygın biçimde kullanılan kompozit reçine dolgu malzemelerin iyi uygulanmamasıyla
olasıdır. Ayrıca kontrolleri ve bakımı yapılmayan dolguların diş ile birleşme hatlarında malzemenin
aşınmasına ya da yeni çürük oluşumuna bağlı olarak hava boşlukları oluşabilir. Düzenli diş hekimi
kontrolü ile eski dolguların bakımı veya yenilenmesi sağlanabilir.
Gümüş amalgamı ile yapılan diş restorasyonları başka özel bir sorun oluşturur. Gümüş amalgamlarının
tarihi 100 yılı aşkındır ve halen dünyada en fazla uygulanan diş restorasyonu türüdür. Ancak su altında
elektrik kaynağı ile çalışan kişiler için özellikle geniş ve pulpaya yakın amalgam dolgular ağız içinde
bir galvanik pil oluşumuna neden olarak, dişte hafif hassasiyette, dolgunu aşınmasına veya şiddetli
ağrıya sebep olabilirler. Özellikle sualtında çalışan kişilerin diş restorasyonlarında kompozit
reçinelerin ya da porselenin tercih edilmesi ile bu durum engellenebilir. Eski amalgam dolguların
aşınmış yüzeylerinin cilalanması da galvanik akım oluşması olasılığını azaltacaktır.
Dişlere endodontik tedavi (kanal tedavisi) uygulanması esnasındaki ara aşamalar ya da yetersiz
tedaviler de dalış sırasında sorunlara neden olabilir. Endodontik tedavide amaçlanan bir sebeple artık
görevini yerine getiremeyen pulpa dokusunun uzaklaştırılması, geriye kalan kanal boşluklarının
temizlenmesi, şekillendirilmesi ve sızdırmaz biçimde doldurulmasıdır. Günümüz imkanları ve bilgisi,
diş hekimlerini kanal tedavilerini tek seansta bitirmeleri yönünde cesaretlendirmektedir. Ancak
tedavinin birden fazla seansta tamamlanması gereken durumlarda diş kanalları bir pansuman patı ile
doldurulur ve diş geçici olarak kapatılır. Bu aşamada dişin içine hava girişi engellenemeyebilir.
Tedavinin tamamlandığı düşünülen durumlarda dahi dişin içinde hava boşlukları kalabilir: Kök
kanalları son derece karmaşık yapılardır ve ne kadar iyi tedavi edilmeye çalışılırsa çalışılsın,
başarısızlık olasılığı vardır. Her iki durumda da benzer mekanizmaların etkisi ile dalıcı iniş ya da
çıkışlarda sorun yaşayacaktır. Bu tür sorunların oluşmasını engellemek için kanal tedavilerinin uzman
bir hekim tarafından yapılması gerekebilir. Geçici işlemleri sırasında diş içinde genellikle bir pamuk
pellet bırakılır ki bu bir hava boşluğu yaratır. Geçici işleminde pamuk pellet kullanılmaması, dişin
olabildiğince hızlı biçimde ve sızdırmaz şekilde kapatılması bu sorunları en aza indirebilir.
Bazı durumlarda sağlıklı görünen bir dişin içinde mikroskobik çatlaklar olabilir. Bu tespiti son derece
güç durumda kişi soğuk veya sıcak hassasiyeti, ısırma ağrısı gibi şikayetler bildirir. Bu durumda dalan
bir kişinin dişindeki çatlak, hava boşluğu içerecektir. Dişin çatlaması, tamamen kırılması ve tüm bu
olayların son derece ağrılı olması, dalış güvenliğini tehlikeye sokacak durumlardır. Dişte mikro
çatlaklar tespit edilmişse dişin kanal tedavisini takiben kaplanması gerekir.
Uyumu bozulmuş, hatalı yapılmış, iyi yerleştirilememiş ya da başka nedenlerle içine hava girişine izin
veren kuron-köprü restorasyonları ( kaplamalar) da dalışta şiddetli ağrı, dişte kırılma, yerinden çıkarak
regülatörün kontrolünü imkansız kılmak gibi sorunlar yaratabilirler. Bu restorasyonlar, belli bir forma
küçültülmüş dişlerin üzerine geçen metal, altın, metal ve porselen veya porselen yapılardır ve dişlere
siman adı verilen bir tür yapıştırıcı ile sabitlenirler. Günümüzde en çok porselen restorasyonlar tercih
edilmektedir. Bu porselenler diş laboratuarları tarafından hazırlanırken, içlerinde hava kabarcıkları
kalabilir. Bu kabarcıklar da hava boşlukları gibi davranarak iniş ya da çıkış sırasında porselenin kendi
içinde kırılmasına neden olabilirler. Eski restorasyonların diş hekimi tarafından değerlendirilmesi,
yapıştırıcı simanın yenilenmesi, daha az çözünen yapıştırıcı simanların tercih edilmesi ile bu
sorunların önüne geçilebilir.
Dalış esnasında tehlike yaratabilecek bir başka durum ise ağız içi hareketli apareylerdir. Bunlar tam
veya kısmi protezler, ortodontik pekiştirme plakları veya bruksizm plaklarıdır. Özellikle hareketli
protezler, karada kişinin ağzına ne kadar iyi uyumlu olursa olsun, dalış esnasında ağızdan çıkarak
regülatörün ağızda tutulamamasından, kişinin protezi aspire ederek ölümüne kadar uzanan sorunlara
Kocaeli Üniversitesi Sualtı Topluluğu
42
Mavi Paylaşım’09 7. Sualtı Sporları ve Bilimleri Toplantısı 01-03 Mayıs
neden olabilir. Bu tür durumlara engel olmanın tek yolu, dalış öncesinde hareketli apareylerin
çıkartılmasıdır.
Dalıcıların sıklıkla karşılaştıkları bir başka sorun da çene eklemi ağrılarıdır. Soğuk, yorgunluk, ağzın
arka bölgesinde diş eksikliği, stres, regülatörün ağız parçasının yetersizliği, tecrübesizlik gibi
nedenlerle dalıcı ağız parçasını ön dişleri ile kontrol etmeye çalışabilir ve bu durumda alt çene önde
konumlanır. Bu da vücuttaki en karmaşık eklem olan çene ekleminde ve çevre kaslarında ağrı, spazm,
ağız açmada kısıtlama, baş, boyun, sırt ağrıları, kulaklarda doluluk hissi gibi sorunlara neden olacaktır.
Eğer kişinin geçmişinde de bir eklem sorunu varsa, ki ABD’deki sertifikalı dalıcıların %68’inde eklem
sorunu olduğunu bildiren çalışmalar vardır, dalıcının şikayetleri daha ciddi ve iyileşmesi daha da geç
olacaktır. Eklem ağrılarının tedavisi çok güç, uzmanlık ve uzun zaman isteyen tedavilerdir ve başarı
oranları çok yüksek değildir. Eğer sorun sadece kas spazmı ve hafif ağrı gibi bir sorunsa, eklem
bölgesine sıcak uygulamak, yumuşak gıdalarla beslenmek, antienflamatuar ilaçların almak gibi
uygulamalarla dalıcı birkaç hafta içinde dalışa geri dönebilir. Daha ağır hallerde bir uzmanın görüşüne
başvurulmalıdır.
Dalış esnasında karşılaşılabilecek bir başka özel durum da ortodontik tedavi gören dalıcıların nasıl
dalış yapacaklarıdır. Ortodontik tedavi, dişsel ya da kemiksel seviyedeki uyumsuzluklar nedeni ile
birbirileriyle olan ilişkileri bozulmuş diş arklarının düzgün bir ilişkiye getirilmesini amaçlar. Bunu
sağlamak için dişlere küçük tutucu parçalar ve teller biçiminde apareyler yapıştırılır. Teorik olarak
kişi, ortodontik telleri ile yiyecekleri ısırmada sorun yaşamıyorsa, regülatörün ağız parçasını kontrol
etmekte de sorun yaşamayacaktır. Ancak özellikle tedavinin ilk aşamalarında dişler son derece
hareketlidir ve soğuğa karşı hassastırlar. Ayrıca ortodontik tellerin regülatörün ağız parçasına
takılması ihtimali de vardır. Ortodontik tedavinin erken dönemlerinden dalmamak, kişinin konforsuz
bir dalış yapmasını engelleyebileceği gibi, ağzındaki cihazlara alışması için gereken süreyi sağlaması
anlamında faydalı olabilir.
Diş çevre dokularının iltihabına bağlı olarak, alveol kemiğinin yıkımı sonucunda dişin çevresindeki
yumuşak dokularda hava boşlukları oluşabilir. Bu duruma özellikle periodontal abseler varlığında
rastlanır ki bu durumda dişin çevresindeki kemik yıkımı son derece ilerlemiştir. Kişi hali hazırda
kemik desteğini kaybetmiş olduğu için hareket etmekte olan dişleri ile regülatörünü kontrol edebilse
de dişetinin içine giren havanın genleşmesi sonucu oluşacak ağrıyla baş edemeyebilir. Ayrıca kemik
desteğini kaybetmiş dişlerde diş kökleri açığa çıktığı için, soğuk hassasiyeti son derece fazla olacaktır.
Bu seviyeye gelmiş bir dişeti ve alveol iltihabının tedavisi uzun sürer ve bir uzmanın müdahalesini
gerektirir.
Diş çekimlerinden sonra dalış, başka bir sorunlu durumdur. Diş çekimini takiben oluşan çekim
boşluğunu kan doldurur ve bir süre pıhtılaşarak adeta bir tıkaç gibi çekim boşluğunu örter. Bu erken
dönemde tıkacın yerinden oynaması halinde diş boşluğu çıplak kalır ve alveol kemik iliği iltihaplanır.
Bu son derece ağrılı durum, 3 haftaya kadar uzayabilir ve çeşitli antibiyotik ve ağrı kesicilerin
kullanımı kadar yara yerinin diş hekimi tarafından pansumanını da gerektirir. Bu nedenle önerilen, diş
çekimini takip eden 2 ile 4 hafta içinde dalınmamasıdır. Diş eti dokusu, bir süre sonra çekim
boşluğunu tamamen örter ve kemik içine hava girmesi ihtimali ortadan kalkar. Bu sürenin sonunda
dalıcı rahatça ısırarak regülatörünü kontrol edebilir hale gelir.
Dalış güvenliğini ilgilendirebilecek bir başka ağız içi cerrahi işlem de diş implantları işlemleridir. Diş
implantları günümüzde giderek daha fazla uygulanan bir tedavi yöntemi olup dişsiz bölgelere titanyum
esaslı vida benzeri parçalar yerleştirme işlemidir. İmplant cerrahisinde iyileşme, iki aşamada
incelenebilir. Erken dönemde implant bölgesi, diş çekimi bölgesi gibi iyileşir ve aynı biçimde
muamele edilmelidir. İkinci dönemde ise kemik, implant yüzeyi ile bir bağ oluşturur.
Osteointegrasyon denilen bu dönem sonucunda implantın başarılı olduğundan söz edilebilir. 6 ile 12
hafta süren bu dönemde, implant bölgesine hiçbir baskı gelmemelidir. Bu baskıya regülatörün kontrolü
için gereken ısırma kuvvetleri de dahildir. Aksi takdirde implant kaybedilebilir. Eğer implantın
yerleştirilmesi öncesinde ek bir cerrahi işlem daha yapılmışsa, bu bekleme süresi daha da
Kocaeli Üniversitesi Sualtı Topluluğu
43
Mavi Paylaşım’09 7. Sualtı Sporları ve Bilimleri Toplantısı 01-03 Mayıs
uzatılmalıdır. Bu konuda yapılması gereken işlemi uygulayan hekimin tavsiyelerine harfiyen uymaktır.
Önerilen zamandan daha önce dalmak, daha önce anlatılan mekanizmalar yoluyla dalış güvenliğini
tehdit edecek durumların oluşmasına neden olabilir.
Dalıcıların karşılaşabileceği bir başka ağrılı diş sorunu da maksiler sinüs konjesyonlarının %4’inde
görülen, ilgili sinüse komşu dişlerde hassasiyet, ağrı, dişetlerinde ise hissizlik halidir. Dalış esnasında
tek veya çift taraflı olarak tüm çiğneme dişlerinde şiddetli bir ağrı gelişebilir. Bu durumda dalıcı
regulatörünü kontrol edemeyebilir. Bu durumun bir zorluğu da, tedavi sırasında ayırıcı tanının
yapılmasıdır. Konuyu değerlendiren hekim, ağrı bölgesinde geniş diş restorasyonları, çürükler ya da
dişeti problemlerinin varlığını incelemelidir.
Havuz eğitimleri, birçok dalıcı için su altı ile karşılaştıkları ilk ortamdır. Havuz suyunda bulunan
kimyasalların, tükürük proteinlerinin yapısını bozması sonucunda yüzücü diştaşı denilen renkleşmiş
diş görüntüsü meydana gelir. Bu estetik açıdan zor durum, haftada 6 saatten uzun süre havuzda zaman
geçiren kişilerde oluşur. Tedavisi diş yüzeylerinin diş hekimi tarafından temizlenmesi şeklindedir.
Koruyucu önlem olarak dişleri örtecek bir silikon plak kullanılabilir.
Özetle, diş hekiminiz dalsın, dalmasın, onun tavsiyelerini dinlemek, senede iki kez ağız sağlığınızı
kontrol ettirmek, kişisel ağız bakımınızı ihmal etmemek sizi diş problemlerinden uzak tutacak ve
güvenli dalışlar yapmanıza katkıda bulunacaktır. İnişleri ve çıkışları yavaş yapmak bir barotravma
gelişmesi ihtimalini azaltacaktır. Dalışa başlarken hissedilen bir diş ağrısını görmezden gelerek devam
etmek, sonu nahoş olaylarla bitecek bir hatalar zincirinin ilk halkası olabilir.
Kocaeli Üniversitesi Sualtı Topluluğu
44
Mavi Paylaşım’09 7. Sualtı Sporları ve Bilimleri Toplantısı 01-03 Mayıs
SUALTI VE DERİ HASTALIKLARI
RUKİYE SELİN TECİMER
Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi Dermatoloji Anabilim Dalı
ÖZET
Spor aktiviteleri ile birlikte çok çeşitli deri problemleri gözlenebilir ve bu deri hastalıklarının
karakteristik klinik görünümleri tanıda yardımcı olur. Bu sunumda su sporlarında sık karşılaşılan deri
problemlerinin önemli özellikleri anlatılmıştır.
GİRİŞ
Su sporları giderek artan bir ilgiye sahiptir. Artan dalıcı sayısıyla birlikte su altı sporlarına özgü olan
veya bu sporda daha sık görülen hastalıkların sayısı da artmaktadır. Derimiz dalış öncesi ve dalış
esnasında hem çevresel değişime hemde temasa bağlı fiziksel etkenlere maruz kalmaktadır. Ancak su
altı sporlarında görülen deri hastalıklarını birlikte değerlendiren yeterli kaynak ve litaratürler yoktur.
Bu çalışmada sualtı sporlarında karşılaşabileceğimiz deri hastalıkları, bu hastalıkların tanısal
özellikleriyle birlikte hastalıktan korunma ve birinci aşama tedavi hakkında bilgiler verilmiştir.
YÖNTEM
1987 yılından itibaren yayınlanan literatürler taranarak, ayrıca kaynak kitaplarda konu ile ilgili
bölümlerdeki veriler ile karşılaştırılarak tekrar özetlenmiştir.
BULGULAR ve TARTIŞMA
Deri hastalıklarına neden olabilecek etkenleri fiziksel (Güneş , deniz, dalış ekipmanları, su altı
canlıları)ve kişisel (atopik dermatit, deri enfeksiyonları; Psedomonas aerigonoza foliküliti, Herpes
enfeksiyonu ,Mantar enfeksiyonları, Akne vulgaris, Hidraadenitis supiritiva) olarak iki ana başlık
altında inceleyebiliriz.
Güneş
Güneşten korunma için UVA ve UVB koruyucusu olan 30 ve üzeri faktörlerde güneş kremleri
kullanılmalıdır. Güneşe çıkmadan 30-15dk öncesinde sürülmeli ve her 4 saatte bir yenilenmelidir. Saat
11:00 -14:00 arasında direk güneş altında durulmamalıdır. Güneşe çıkmadan önce kullanılan bitkisel
ve kimyasal maddeler allerjik reaksiyonlarla sonuçlanabilir.
Yüzücü kuru cildi
Deri yüzeyinde doğal olarak bulunan ve koruyuculuğu sağlayan sebum yapısı uzun süre su içinde
bulunması sonucu seyrelir . Böylece derinin en dış tabakası olan stratum koreneum nem kaybeder ve
kuru, kepekli , kaşıntılı bir cilt oluşumuna neden olur. Bu sürecin sonrasında uzun ve sıcak banyo
yapılması cilt kuruluğunu daha da artırır .
Korunma ve tedavi için: Hızlı ve ılık banyo yapılmalı, yağ bazlı sabun kullanılmalı, banyo sonrası
beklemeden havlu ile kurulanmalı ve ardından yağ bazlı emolyent kullanılmalıdır
Maske
Dalış maskesi kullanımına bağlı ciddi egzema görülebilinir. Bu eritemli, kaşıntılı, bazen veziküllerin
ve çatlakların eşlik ettiği, ekipmanlara temas sonucu oluşan bir allerjik reaksiyondur. Ekipmanların
yapısında sıklıkla bulunan merkaptobenzotiazol, tetrametiltiuram, parafenilenediamin materyallerine
karşı daha sık gözükür. Maskenin sıkılığına bağlı oluşan travma ile karışabilir.
Dalış kıyafetleri
Dalıcı kıyafetlerinde bulunan parafenilenediamin , thiourea gibi maddelere karşıda allerjik reaksiyon
gelişebilir.Lezyonlar en sık ense, sırt, uzuvlarda izlenir.
Kocaeli Üniversitesi Sualtı Topluluğu
45
Mavi Paylaşım’09 7. Sualtı Sporları ve Bilimleri Toplantısı 01-03 Mayıs
Tedavi ve korunma; Deri yama testi ile tanı konulabilinir ve allerjen madde gösterilebilinir. Topikal
veya sistemik kortikosteroid ve antihistaminik ilaçlar akut dönem tedavisini sağlar. Önemli olan bu
allerjen ile temasın kesilmesidir. Lateks içermeyen özel dalış maskeleri kullanılabilinir.
Deniz kestanesi
Başlangıçta önemsiz bir kesik şeklindedir. Ancak zaman içinde mercanın barındırdığı nematokistler,
enfekte salgılar vs. yabancı materyaller nedeniyle yara alanında şişlik, kızarıklık ve enfekte görünüm
oluşur. Bazen abse ya da ülser gelişimi görülür. Böyle bir durumda alttaki kemikte de enfeksiyon
gelişmiş olma ihtimali araştırılmalıdır.
Deniz anası
Yüzden fazla zehirli deniz anası vardır. En sık cilt bulgusu iğnelenme ve çizgi tarzında kurdeşen
benzeri döküntülerdir. Bölge deniz suyu ile durulanmalı, günde 2-4 kez 15-30 dk boyunca asetik asit
ile pansuman yapılmalı, dokunaçlar cımbızla alınmalıdır. Topikal kortikosteroidler tedavi amaçlı
kullanılabilir.
Dalgıç eli
Profösyonel saturasyon dalgıçlarında sık görülen avuç içlerinde ve bazen ayak tabanlarında derin
soyulmalar ile gidebilen bir hastalıktır. Fiziksel veya kimyasal etkenler ön planda suçlanmaktadır.
Dekompresyonun bu hastalıkta etken olabileceği söyleniyor.
Su altı dermatiti
Florida, Bermuda ve Karaib sahillerinde Edwardsiella lineate ve Linuche unguiculata isimli deniz
analarının larvalarına bağlı olur. Deniz kıyafetlerine takılan larvalar bu bölgelerde 24 saat sonrasında
iğnelenme hissi ile başlayan kaşıntılı vezikülepapüler ve kurdeşen tarzı döküntülere neden olur. Bu
döküntüler 1 ile 6 hafta sürebilir. Soğuk uygulama , antihistaminik ve orta potent kortikosteroidli
kremler tedavi amaçlı kullanılabilir. Denizden çıktıktan sonra hızla alınan duş en iyi korucu
yöntemdir.
Yüzücü kaşıntısı
Tatlı sularda bulunan Schistome larvalarına karşı bir allerjidir. Sudan çıkınca kaşıntılı, eritemli
döküntüler olarak başlar ve kanamalı yama ve papülere dönüşür. Birkaç gün içinde döküntüler geriler.
Soğuk uygulama , antihistaminik , orta potent kortikosteroidli kremler tedavi için yeterlidir.
Deri Enfeksiyonları
Çok sayıda mikroorganizma deniz suyuyla temas sonucunda enfeksiyonlara yol açabilir. Yüzme ya da
dalış sırasında çok çeşitli yollardan bu enfeksiyon etkenleri insan vücuduna alınabilmektedir.
Mikroorganizmaların insan vücuduna penetrasyonu suyun florası, mikroorganizmanın yapısı ve
konağa (insana) ait faktörler arasındaki karşılıklı etkileşimle ilgilidir. Örneğin tekrar eden dalışlarla
birlikte dış kulak yolundaki kulak kirinin , asidik pH’ nın ve normal floranın kaybı bunların
oluşturduğu bakteriyostatik etkinliğin azalmasına yani dış kulak yolu enfeksiyonu oluşumuna zemin
hazırlar.
Bikini bottom
Tüm gün boyunca nemli, sıkı yüzme kıyafetleri giyilmesi nedeniyle derin bakteriyel folikülit
gelişmesidir. Sıklıkla Stafilokokus aureus veya Streptokoklar etken olduğu kalça alt kısımlarında
derin ,sert, nodüller oluşur. Sistemik antibiyotik tedavisi yeterlidir. Drenaj hızlı iyileşmeye yardımcı
olur.
Psuedomonas foliküliti
Kuzey denizi dalgıçlarında sık görülen bir cilt enfeksiyonudur. En iyi bilinen klinik tipi eksternal
otitis’dir. Bu tip özellikle saturasyon dalıcılarında ciddi seyredebilir. Daha nadir olarak yüz ve ensede
görülebilir
Kocaeli Üniversitesi Sualtı Topluluğu
46
Mavi Paylaşım’09 7. Sualtı Sporları ve Bilimleri Toplantısı 01-03 Mayıs
SONUÇ
Sualtı sporlarında karşılaşılabileceğimiz deri hastalıklarının bilinmesi erken tanıda ve tedavide
yardımcı olacaktır. Ayrıca dalış malzemelerine karşı gelişen egzemaların önlenebilmesi bu sporun
daha keyifli yapılabilmesini sağlayacaktır.
KAYNAKLAR
1-Special skin symptoms seen in Swimmers.Basler RS,J Am Acad Dermato 2000;43(2):299-305.
2- Sports dermatology part 2:swimming and other aquatic sportsOctober 12, 2004 issue of CMAJ.
3-Contact dermatitis to diving equipment, swimming pool chemicals, and other aquatic denizens.
Fisher AA. Clin Dermatol 1987;5(3):36-40
4-Diver’s hand: a skin disorder common in occupational saturation diving, Catrine Ahlén, Occup
Environ Med 1998;55
5- Fitzpatrick's Dermatology Atlas, part3, Section 26. Insect Bites and Infestations
6- Fitzpatrick's Dermatology in General Medicine, 7th Edition Chapter 209. Bites and Stings of
Terrestrial and Aquatic Life
Kocaeli Üniversitesi Sualtı Topluluğu
47
Mavi Paylaşım’09 7. Sualtı Sporları ve Bilimleri Toplantısı 01-03 Mayıs
SERBEST
BİLDİRİLER
Kocaeli Üniversitesi Sualtı Topluluğu
48
Mavi Paylaşım’09 7. Sualtı Sporları ve Bilimleri Toplantısı 01-03 Mayıs
KIZILBURUN ROMA SÜTUN BATIĞI SUALTI KAZISI
Orkan KÖYAĞASIOĞLU1
1
Sualtı Arkeoloji Enstitüsü INA
2005, 2006 ve 2007 yıllarındaki yaklaşık 10’ar hafta süren kazı sezonlarında, 6 ülkeden (Türkiye,
Amerika Birleşik Devletleri, İngiltere, Belçika, Yunanistan ve Hırvatistan) gelen lisans ve yüksek
lisans öğrencilerinden, ziyaretçi arkeologlardan ve Sualtı Arkeoloji Enstitüsü INA çalışanlarından
oluşan ekibimiz tarafından, Kızılburun açıklarında bulunan mermer taşıyıcı batığında arkeolojik sualtı
kazıları yapılmıştır. Bu çalışmalar National Geographic Topluluğu, Spiegel Televizyonu, Samuel H.
Kress Vakfı, Texas A&M Üniversitesi, Sualtı Arkeoloji Enstitüsü INA’nın yönetici ve dostları
tarafından desteklenmiştir.
Kızılburun, İzmir’in güneybatısında, Sığacık’ın kuzeybatısında, Sakız Adası’nın doğusunda yer
almaktadır. Bu mermer taşıyıcı gemi, 1993 yılında Sualtı Arkeoloji Enstitüsü INA tarafından
gerçekleştirilen sualtı yüzey araştırmasında aynı alanda keşfedilen beş batıktan biridir11.
Bu gemi, Kızılburun açıklarında M.Ö I. Yüzyılın ilk üç çeyreğindeki bir tarihte battığı zaman,
Marmara Adası’ndan (Prokonnessos) yeni çıkartılmış, her biri 1 metreden yüksek ve 1.5 metre
çapında beyaz mermerden imal edilmiş sekiz adet anıtsal sütun tamburu taşımaktaydı.
Kızılburun mermer kargosunu, Akdeniz’de keşfedilen diğer batık mermer kargolarından ayıran birkaç
özellik bulunmaktadır. Birincisi, batık alanının derinliği (45 – 48 metre), batıkta yapılan çalışmaları
önemli ölçüde kısıtlamaktadır. İkincisi, Kızılburun’dan ele geçen en büyük ve en ağır mimari
mermerler, blok halinde veya yekpare sütundan değil birleştirildikleri zaman bir tapınağın fasadını
tamamlayacak olan sekiz adet sütun tamburu ve bir adet Dor üslubunda sütun başlığından
oluşmaktadır. Bununla birlikte Dor üslubunda tapınak mimarisi M.Ö I. Yüzyılda oldukça seyrek
rastlanan bir olgudur12 ki bu, taşınmakta olan sütunun varış noktası olasılıklarının sayısını
azaltmaktadır. Üçüncü olarak ise, dört çift halinde düzgün bir biçimde istiflenmiş bu sekiz adet sütun
tamburunun düzeni ve bütünlüğü, gemi ambarına yerleştirildiği biçimde kalmış görülmektedir ki
bunun anlamı, geminin ahşap gövde kısımları bunların altında korunmuş olabilir.
Kızılburun kazılarına başlamamızın asıl sebebi; özellikle mermer taşıma amacıyla inşa edilmiş
gemilerin yani Navis Lapidaria’ların konstrüksyon detaylarını daha iyi öğrenip bunlar hakkında
çalışma yapmaktır.
Önceki kazı sezonları ortaya koymuştur ki; Kızılburun gemisi ana sütun kargosuna ek olarak; mezar
stelleri, lytherionlara ait ayaklar ve tekneler gibi az miktarda yarı mamul mermer eser de
taşımaktadır.13 İzotop analizlerinin sonuçlarına göre Kızılburun gemisinin kargosu Prokonnessos
mermer ocaklarını işaret etmektedir. M.Ö I. Yüzyıl öncesine kadar Prokonnessos ocaklarından çıkan
mermerler Troya ve Pergamon gibi yakın bölgelerdeki kentlerde kullanılıyordu. Ancak Kızılburun
daha güneyde bulunmaktadır ve buda Prokonnessos mermer ihracatının bu dönemde daha da
genişlediğine dair kanıtları ispatlamaktadır14.
Lagynoslar, kylixler, tabaklar, kalıp işi kaseler, kapaklı güveçler ve kandillerden oluşan pişmiş toprak
buluntular, geminin M.Ö I. Yüzyıl civarında battığını doğrulamaktadırlar. Büyük kısmı Adriyatik
• [email protected] 02523162248
11
Pulak - Rogers 1994.
Waelkens 1989.
13
Carlson 2006; Daniel 2006; Trego 2006; Carlson 2007.
14
Ward-Perkins 1980; Walker 1985; Asgari 1990; Asgari 1992.
12
Kocaeli Üniversitesi Sualtı Topluluğu
49
Mavi Paylaşım’09 7. Sualtı Sporları ve Bilimleri Toplantısı 01-03 Mayıs
bölgesinde üretilmiş olan Lamboglia II amphoralarının yanı sıra Doğu Yunanistan, Karadeniz ve Mısır
menşeli yaklaşık 2 düzine taşıma amphorası M.Ö II. ve I. Yüzyıllara tarihlendirilmektedirler.
2006 yılında Subslave şirketi tarafından bağışlanan dört adet 2’şer ton kaldırma kapasiteli hava
balonları ile gemide bulunan her biri yaklaşık yedi ton olan sütun tamburlarını kaldırmaya başladık.
İşleme, batığın en derin kısmında yer alan 8 numaralı tambur ile başladık ve 8 tamburun yarısı bitene
kadar saat yönünde kaldırma işlemine devam edip bu tamburları batık alanından uzaklaştırdık.
Geriye kalan dört tambur ve sütun başlığı bir sonraki sene kaldırılmak üzere in situ durumda bırakıldı.
2007 sezonundaki ilk amacımız, önceki sene hareket ettirilmeye başlanan mermer tamburları kaldırma
balonları ile alan dışına çıkarma sürecini tamamlamaktı. Bunun için Lift-All şirketi tarafından üretilen
Tuflex polyester kaldırma sistemini kullandık. Çok az esneme payı bulunan ve aşınmaya dayanıklı
Tuflex polyester kayışlarla tamburların yan çeperlerinden kaldırarak altlarındaki hiçbir ahşap
buluntuya zarar vermeden yerinden hareket ettirmemiz mümkün oldu. Geriye kalan dört tamburun her
biri, kaldırma işlemi sırasında kontrolün sağlanması için birbirlerine kilitlerle bağlanan üçlü kayış
sistemi ile donatıldı.
Bu yeni teknolojiyi denemek için Virazon araştırma gemisinin kaptanı Feyyaz Subay, ilk iki haftanın
çoğunu kayışları bağlamak için farklı yöntemler geçirdi. Sonunda birbiri içinden geçirilen üç adet
kayışın tamburların etrafını tamamen sarıp kavrayarak kaldırılmasını sağlayan sistemi kurduk. 2006
yılında tamburları kaldırmak için kullandığımız balon sistemini bu üçlü kayış sistemine adapte ettik.
Bu sistemde; her bir tamburun merkezinden deniz yüzeyi seviyesinin 3 metre altına kadar uzanan
zincirin ucuna her biri 2 ton kaldırma kapasiteli iki adet hava balonu yerleştirdik. Tamburun hemen
üzerine yerleştirilen 2’şer tonluk diğer balonlar tamamen havayla doldurulduktan sonra yüzeyde
bulunan destek teknesindeki hava tüpleri ile üstte yer alan 2 balon kontrollü biçimde dolduruldu.
Yüzeye yakın bulunan bu kontrol balonları sayesinde zeminden kalkan tamburun yüzeye fırlama ve
herhangi bir yere çarpma olasılığı ortadan kaldırıldı. Bu esnada dipte bekleyen dalış ekibi, uçlarında
küçük boy yardımcı hava balonları bulunan palanga sistemleri ile tamburları istenilen alanlara
taşıyarak yerleştirdi.
2007 sezonunda ekibin büyük kısmı ilk haftayı, kazı alanının üst bölgelerinde biriken taş ve kumları
temizleyerek geçirdi. 19 Haziran’da, altı ton ağırlığındaki Dorik sütun başlığını tambur yığınının
üzerinden kaldırdık ve kalan dört tamburun çıkarılmasına hazırlık olarak merkezindeki kumları
temizlemeye başladık. 2 haftadan az bir sürede geride kalan dört mermer tamburu da (1, 2, 3 ve 4
numaralı tamburlar) güvenli ve başarılı bir şekilde kaldırıp alan dışına taşıdık.
Tüm tamburlar içinde en geniş ve en ağır olan 4 numaralı tambur bazı zorluklarla çıkarıldı. Bu parça
kaldırıldığında tamburun alt kenarında dört adet küçük kare parça ya da ‘ayak’ yapıldığını görmek
mümkün oldu. Bu ayaklar tamburları taş bir zeminden kaydırarak son pozisyonlarına getirmek için
tasarlanmış manivela çıkıntılarıdır15; bunların varlığı 4 numaralı tamburun yalnızca en altta bulunması
gereken tambur olduğunu ve aynı zamanda Dor düzenindeki sıralamaya ait bir sütunla karşı karşıya
olduğumuzu gösterir; çünkü Dor düzenindeki sütunlar Ion ve Korint düzenindeki sütunlar gibi kaide
üzerine değil, stylobat gibi bir zemin üzerine yerleştirilir.
5 Temmuzda tüm tamburların güvenli bir şekilde alan dışına çıkarılmasıyla birlikte dikkatimizi önceki
yaz sezonunda 5 ve 6 numaralı tamburların altında bulunan ahşapların kazılması ve çıkartılması
üzerine çevirdik. 6 numaralı tambur 2006 sezonunun kapanışında kaldırılan son parça olduğundan;
üzerinde çalışmak için değil, yalnızca kaldırmak için vaktimiz vardı, geminin ahşapları da tambur
çıkarıldığında görünür hale geldi. 2007 sezonunda kaldırma işlemi tamamlandığı için en üst tabakada
yer alan her biri 9 – 10 cm. genişliğinde ve 2 – 5 cm. yüksekliğinde olan boylamsal kaplamaların
bulunduğu U6 (6 numaralı tamburun altındaki bölgeyi gösterir) sektöründe kazılara başladık. M.Ö. I.
15
Ward-Perkins 1971; Coulton 1974; Wurch-Kozelj 1988.
Kocaeli Üniversitesi Sualtı Topluluğu
50
Mavi Paylaşım’09 7. Sualtı Sporları ve Bilimleri Toplantısı 01-03 Mayıs
Yüzyılda, açık denizde seyretmek üzere inşa edilen bir geminin zıvana-kavela tekniğiyle16 kaplamaları
birbirine geçirilerek yapıldığı düşünülebilir fakat Kızılburun buluntuları arasında şimdiye kadar böyle
bir işçiliğin kesin kanıtı yoktur.
U6 kaplamalarının altında her biri yaklaşık 10 – 12 cm. genişliğinde ve 5 cm. kalınlığında 6 adet enine
ahşap vardı. Bu kalın ahşaplar geminin iç kısımlarına doğru daha iyi korunmuştu. Bu enlemsel
parçalar bakır çivilerle düzgün bir şekilde sıkıca tutturulmuştur. Fakat bu çivilerin başları alt taraflarda
değil, sadece yan kısımda görüldü. Başka bir deyişle; bu ahşaplar kaplamalara gerçek bir gemi
iskeletinde olması gereken gibi monte edilmemiştir. Bu altı ahşaptan yalnızca bir tanesinin üzerinde
iki adet bitişik çivi boşluğu görünüyordu. Çiviler olmamasına rağmen bu iki çivinin geminin dışından
değil, içerden çakılmış olduğunu gösteren izleri ahşabın yan tarafındaki en üst tabakada görmek
mümkündü; buna göre böyle bir üslup Kızılburun’da gözlemlediğimiz tek örnektir ki bu da, tekrar
kullanım görmüş bir ahşap örneği üzerinde çalışıyor olabileceğimizi göstermektedir.
U6 sektöründe yaptığımız çalışma, ahşapların kırılgan ve parçalanmış olmalarından dolayı yavaş
ilerledi. Öncelikle, enine uzanan altı ahşabı çıkardık ki bunlardan birinin kesiti kabaca kare biçimlidir
ve bu altı ahşabın üzerinde yer alan ince kaplama ile aynı doğrultudadır. Ne yazık ki bu alanı tamamen
araştırmaya vaktimiz olmadı. Ancak kazılan ahşapların dizilişi, zıvana – kavela kenetlerinin olmayışı
ve çivilerin yayılımı bizlere, U6 ahşaplarının geminin gövde kalıntılarının değil; büyük olasılıkla bir
palet yada tamburları destekleyen bir iç yapının parçaları olabileceğini önermektedir.
Alanın batı tarafında, 1, 3 ve 5 numaralı tamburların altında, çeşitli boyutlarda, kabaca işlenmiş dört
adet kalın dikdörtgen mermer levha bulundu ve bu levhalar haritalanıp su üzerine çıkartıldı. Bu
levhalar BAP, BAR, BAS ve BAT olarak etiketlenmiştir. Geminin yalnızca bir tarafı için, 2006’da
çıkarılan levhalarla birlikte (BAK ve BAL) gemi omurgasına (ya da omurganın olması gerektiği yere)
paralel bir hat üzerinde bulunan toplam mermer levha sayımız altıya ulaştı. Bu levhaların etrafında ve
altında, kötü bir şekilde kırılmış boyuna latanın üzerinde uzanan enine ahşapları da kapsayan ek
ahşapların parçalanmış kalıntılarını da bulduk. U3’ten alınan 4 ahşap örneği üzerine Tel Aviv
Üniversitesi araştırmacılarından Prof. Dr. Nili Liphschitz’in yaptığı inceleme, boylamsal ince
ahşapların karaçam (pinus nigra), daha kalın olan enlemesine uzanan parçalarınsa dişbudak (Fraximus
Excelsior) olduğunu göstermiştir. Karaçam, Fransa’da Madrague de Giens’ta bulunan M.Ö. 1. yüzyıla
ait gemide de olduğu gibi Doğu Akdeniz’de antik gemilerin gövdelerini kaplamak için kullanılan
yaygın bir türdür. Antik çağda dişbudak ağacı, henüz yeşilken bükülmesine imkân veren yüksek nem
içeriği ve dayanıklılığı ile oldukça güçlü bir ağaç olarak bilinmekteydi17. Arkeolojik deliller,
Madrague de Giens batığının kıç kısmı yakınlarındaki üç yarım postanın dişbudaktan yapıldığını işaret
etmektedir18. Bu da, bu ağacın güçlendirilmesi gereken bölgelerde kullanılmak için oldukça uygun
olduğunu göstermektedir19.
2007 yılı kazı ekibinin pek çok üyesi yoğun bir şekilde bu son derece narin ahşapların kazı, etiketleme,
fotoğraflama ve haritalama işiyle uğraşırken küçük bir grup da geminin mermer mimari kargosunun
daha detaylı ölçümlerine ait bilgileri bir araya getirmek üzere çalıştı. Lift-All marka kaldırma
kolonlarını kullanma konusundaki tecrübemiz, 8 tamburun her birinin yüzyıllarca dip zemine oturmuş
daha temiz yüzeylerini görmek için 180° çevirmemizi sağladı. Daha sonra her bir tambur, yüksek
kontrastlı kalıp hamurundan yapılan küçük noktalarla işaretlendi ve kapsamlı şekilde fotoğraflandı.
Geminin varacağı nokta ve bu anıtsal sütunun işlevini saptamamız için yaptığımız çalışmalara, ayrıca
gemi kargosunun kesin ağırlık dağılımını daha iyi anlamamıza yardımcı olması için sekiz tamburun ve
sütun başlığının üç boyutlu dijital modellemesi yapıldı.
Arkeoloji direktörümüz Deborah Carlson, Apollon Tapınağı’nın kalıntılarını görmek üzere Klaros’u
ziyaret etmiştir. M.Ö. III. Yüzyılda inşaatına başlanan bu Dorik mermer tapınak, Pausanias’ın 500 yıl
16
Steffy 1994, 25-78.
Vitruvius de Architectura 2.9.11.
18
Pomey 1982; Rival 1991, 152.
19
Theophrastus Historia Plantarum 5.7.1-3.
17
Kocaeli Üniversitesi Sualtı Topluluğu
51
Mavi Paylaşım’09 7. Sualtı Sporları ve Bilimleri Toplantısı 01-03 Mayıs
sonraki ziyaretinde hala bitirilememişti20. Fransız arkeologlar tarafından pek çoğu 20. yüzyılda yapılan
kazılarda Kızılburun’daki tamamlanmamış tamburlara boyut olarak çarpıcı şekilde benzerlik gösteren
Dorik sütun tamburları bulunmuştur21.
Sekiz sütun tamburunun ve sütun başlığının başarılı bir biçimde yerlerinin değiştirilmesiyle kazının
önemli bir kısmı tamamlandığını düşünmekteyiz. Ancak bu tahmin hiç kazılmamış ve tamamen
belirsiz olan ahşap gövde parçalarının niceliğine ve niteliğine bağlı olarak değişiklik gösterecektir.
2009’da bu ilginç bulmacayı çözmek üzere Kızılburun’a yeniden dönmeyi hedefliyoruz; 2008 yaz
sezonu bu önemli batıktan çıkarılan yüzlerce eserin araştırılmasına adanmış bir çalışma sezonu
olmuştur.
Kızılburun kazı ekibi adına, Kültür ve Turizm Bakanlığı’na, Sahil Güvenlik Komutanlığı’na, 2007
yılında batık alanına yaptığımız 1500’ün üzerindeki dalışın tıbbi açıdan sorunsuz olarak
tamamlanmasını sağlayan İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi Sualtı Hekimliği ve Hiperbarik
Tıp Ana Bilim Dalı doktorları Gamze Öztürk, Sevi Tekin, Bengüsü Oroğlu, ve Ayşen Kolat’a
teşekkür ederiz.
KAYNAKLAR
1. Asgari, N. 1990. “Objets de marbre finis, semi-finis, et inacheve du Proconnese,” in Pierre
eternelle du Nil au Rhin: carrieres et prefabrication, edited by M. Waelkens, 107-126. Brussels.
2. Asgari, N. 1992. “Observations on two types of quarry-items from Proconnesus: column-shafts and
column-bases,” in Ancient stones: quarrying, trade and provenance, edited by M. Waelkens, N. Herz
and L. Moens (Leuven) 73-80.
3. Carlson, D. N. 2006. “A Monumental Cargo: The Roman Column Wreck at Kızılburun, Turkey.”
INA Quarterly 33.1: 3-10.
4. Carlson, D. N. 2007. “An Uplifting Summer: The 2006 Excavation Season at Kızılburun, Turkey.”
INA Quarterly 34.1: 3-10.
5. Carlson, D. N. Basımda. “A Marble Cargo of Monumental Proportions: The Late Hellenistic
Shipwreck at Kızılburun, Turkey,” in Proceedings of the 8th International Meeting of The Association
for the Study of Marbles and Other Stones in Antiquity (ASMOSIA) in Aix-en-Provence, France, June
12-16, 2006, edited by P. Jockey. Aix-en-Provence.
6. Coulton, J. J. 1974. “Lifting in Early Greek Architecture.” Journal of Hellenic Studies 91: 1-19.
7. Daniel, J. 2006. “An Egyptian Amphora from the Kizilburun Shipwreck.” INA Quarterly 33.1: 1314.
8. Dinsmoor, W. B. 1950. The Architecture of Ancient Greece: An
Development. London.
Account of Its Historic
9. Genière, J. de La, et al. 1992. Cahiers de Claros, vol. 1. Paris.
10. Genière, J. de La, et al. 2003. Cahiers de Claros, vol. 2, L'Aire des Sacrifices. Paris.
11. Pomey, P. 1982. “Le navire romain de la Madrague de Giens,” Comptes rendus des séances de
l’Académie des inscriptions et belles-lettres: 133-54.
20
21
Description of Greece 7.5.4.
de la Genière 1992; Şahin 1998; de la Genière 2003.
Kocaeli Üniversitesi Sualtı Topluluğu
52
Mavi Paylaşım’09 7. Sualtı Sporları ve Bilimleri Toplantısı 01-03 Mayıs
12. Pulak C., - E. Rogers. 1994. “The 1993-1994 Turkish Shipwreck Survey.” INA Quarterly 21.4:
17-21.
13. Rival, M. 1991. La Charpenterie Navale Romaine: Matériaux, Méthodes, Moyens. Paris.
14. Şahin, N. 1998. Klaros: Apollon Klarios Bilicilik Merkezi. Istanbul.
15. Steffy, J. R. 1994. Wooden Ship Building and the Interpretation of Shipwrecks. College Station,
Texas.
16. Trego, K. 2006. “An Uninscribed Marble Grave Stele from Kizilburun.” INA Quarterly 33.1: 1112.
17. Waelkens, M. 1989. “Hellenistic and Roman Influence in the Imperial Architecture of Asia
Minor,” in The Greek Renaissance in the Roman Empire, edited by S. Walker and A. Cameron, 77-88.
London.
Walker, S. 1985. “The Marble Quarries of Proconnesus: Isotopic Evidence for the Age of the
Quarries and for the Lenos-Sarcophagi Carved at Rome,” in Marmi antichi. Problemi
d’impiego, di restauro e d’identificazione, edited by P. Pensabene, Studi Miscellanei 26
[1981-1983], 57-65. Rome.
Ward-Perkins, J. B. 1971. Quarrying in antiquity: technology, tradition and social change.
London.
Ward-Perkins, J. B. 1980. “The marble trade and its organization: Evidence from
Nicomedia,” Memoirs of the American Academy in Rome 36: 325-338.
Wurch-Kozelj, M. 1988. “Methods of Transporting Blocks in Antiquity,” in Classical
Marble: Geochemistry, Technology, Trade, edited by N. Herz and M. Waelkens, 55-64.
Boston.
Kocaeli Üniversitesi Sualtı Topluluğu
53
Mavi Paylaşım’09 7. Sualtı Sporları ve Bilimleri Toplantısı 01-03 Mayıs
BODRUM YARIMADA’SI ANTİK BATIK YÜZEY ARAŞTIRMASI
(ANADOLU BATIKLARI 2008 PROJESİ)
Orkan KÖYAĞASIOĞLU1
1
Sualtı Arkeoloji Enstitüsü INA
8 – 21 Ekim 2008 tarihleri arasında, Arkeolojik Oşinografi Enstitüsü (IAO)’ya bağlı Araştırma
Enstitüsü (IFE) ve Sualtı Arkeoloji Enstitüsü (INA) tarafından, ortaklaşa bir çalışma ile Bodrum
Yarımadası’nın kuzeyinde yer alan Yalıkavak Mevkii civarlarında sualtı yüzey araştırmaları
yapılmıştır.
Tektonik ve antik volkanik hareketlerle oluşmuş olan Bodrum Yarımadası’nın kuzey kısmında22,
Arkeolojik ve oşinografik araştırmaların bir arada sürdürüldüğü “Anadolu Batıkları 2008” projesinin
odak noktası scuba dalış sınırından daha derin olan sularda çalışma yapmaktır. Çünkü derin sularda ele
geçen batıkların kondisyonları; dalgıçların, trollerin ve çeşitli kıyı hareketinin olduğu sığ sulardaki
batıklardan daha iyi durumdadır23.
Deniz zeminden 10 ila 20 metre irtifada çekilen ve 300/600 kHz frekansında çalışan EdgeTech 4200MP yüksek çözünürlüklü yan taramalı sonar ile 104 Km2’lik deniz yüzeyi taranmıştır. Bu tarama
sonucunda tespit edilen hedeflere “Hylas” ismindeki ROV (Uzaktan Kumandalı Sualtı Aracı) ile
dalışlar düzenlenerek hedeflerin görüntüleme işlemleri yapılmış ve kayıtları tutulmuştur.
Ne yazık ki Akdeniz’de balık avlamak için yapılan trol ve kangava faaliyetleri sırasında deniz
tabanında bulunan antik eserler hasara uğratılmaktadır24. Yapmış olduğumuz bu çalışmada trol çekilen
sahil şeridi defalarca kuzey – güney ve doğu – batı doğrultularında taranmıştır. Bu sınırın dışına
çıkıldığı zaman deniz dibi yüzeyinde trol çekilen ve çekilmeyen alanlar arasındaki fark hem jeolojik
hem de arkeolojik olarak çok net bir biçimde görülmektedir ki bulunan batıkların tamamı bu sınırın
içersindedir ve büyük hasara uğramışlardır. Ancak özellikle Yalıkavak II25 batığı tam Yalıkavak
Limanı’nın girişinde bulunması ve çevresindeki balık faunasının oldukça fakir olması sebebi ile
trolcülerin ve kangavacıların hasarlarından diğer batıklara nazaran nispeten daha fazla korunmuştur.
Ancak özellikle Yalıkavak I ve Büyük Kiremit I batıkları oldukça tahrip olmuş ve pek çok eser
kırılarak etrafa dağılmıştır.
Bu bölgede tespit edilen tüm batıklar 50 ila 100 metre arasındaki derinliklerde bulunmaktadır. Bu sahil
şeridinde araştırılan ve Yassıada Batıkları’nın da dahil olduğu diğer batıklar ise dalgıçların
ulaşabileceği sığ sularda yer almaktadırlar26.
• [email protected] 02523162248
22
İnan Ulusoy, I., E. Cubukcu, E. Aydar, P. Labazuy, A. Gourgaud, P.M. Vincent., “Volcanic And Deformation
History of the Bodrum Resurgent Caldera System (Southwestern Turkey)”. Journal of Volcanology and
Geothermal Research, S. 136, 2004, s. 71-96.
23
Robert D. Ballard, Fredrik T. Hiebert , Dwight F. Coleman, Cheryl Ward, Jennifer Smith, Kathryn Willis,
Brendan Foley, Katherine Croff, Candace Major, Francesco Torre, “Deepwater archaeology of the Black Sea:
the 2000 season at Sinop, Turkey”. American Journal of Archaeology, S. 105, 2001, s.607-623.
24
Dimitris Sakellariou, Panos Georgiou, Aggellos Mallios, Vasilios Kapsimalis, Dimitris Kourkoumelis,
Paraskevi Micha, Theotokis Theodoulou, Katerina Dellaporta. “Searching for ancient shipwrecks in the Aegean
Sea: the discovery of Chios and Kythnos Hellenistic wrecks with the use of marine geological-geophysical
methods”, International Journal of Nautical Archaeology S. 36, 2007, s. 365-381.
25
A.J Parker, Ancient Shipwrecks of the Mediterranean and the Roman Provinces, BAR International
Series, Oxford, S. 580, 1992, No. 1238, s. 453.
26
George F. Bass, Frederick H. van Doorninck, Jr. “A Fourth – Century Shipwreck at Yassi Ada”, Journal of
American Archaeology, S. 75, 1971, s. 27 – 37.
Kocaeli Üniversitesi Sualtı Topluluğu
54
Mavi Paylaşım’09 7. Sualtı Sporları ve Bilimleri Toplantısı 01-03 Mayıs
Teknik problemler ve hava muhalefeti sebebiyle çalışma yapılamayan 1 gün haricinde düzenli olarak
araştırmalara devam edilmiştir. Öncelikle araştırma için uygun bir tekne kiralanmıştır. Ardından bu
tekne çalışmaya elverişli hale getirilmiş ve teknik ekipman tekneye yüklenmiştir.
Araştırmanın ilk günü olan 8 Ekim 2008’de hem Yalıkavak II Batığı’nın kesin yerini saptamak hem de
yan taramalı sonarın ayarlarını yapmak amacıyla bir çalışma düzenlenmiştir. Daha önceden üzerinde
çalışmalar yapılan batık çok kısa bir zamanda tekrardan tespit edilip kayıt altına alınmıştır. 1992
yılında Sualtı Arkeoloji Enstitüsü INA tarafından keşfedilen ve 51 metre derinlikte bulunan Yalıkavak
II batığı M.Ö II. Yüzyıla tarihlendirilmektedir. Yaklaşık 20 metre civarında bir uzunluğa sahip olması
gereken batık, Adriyatik menşeli olan oldukça çok sayıda Lamboglia II amphorası taşımaktadır. Gemi,
büyük ihtimalle yaz aylarında Kuzey Ege’den oldukça sert biçimde esen meltem rüzgarının etkisi ile
Göcük Burnu’na çarparak batmıştır.
9 Ekim 2008 tarihinde, Sualtı Arkeoloji Enstitüsü INA tarafından 1967 yılında bulunan Yalıkavak I
Batığı’na yeniden ulaşmak için yarımadanın kuzeybatısında, kuzey – güney yönlü taramalar yapılmış
ve eski koordinatlara oldukça yakın olup muhtemelen bu batığa ait olan 82 metre derinlikte bir hedef
tespit edilmiştir. İlerleyen günlerde batık üzerine Hylas ile yapılan ROV dalışları ile bu hedefin
Yalıkavak I Batığı olduğu kesinleştirilmiştir. Gemi, c. M.Ö I. Yüzyıla tarihlendirilen Kos Amphoraları
taşımaktadır. Alanda gerçekleştirilen ROV dalışları ile eserlerin görüntü kayıtları yapılmıştır. Batıkta
karşılaşılan tek tip olan Kos amphoralarının büyük kısmı kırılmıştır ancak kum içersine gömülmüş
olan ve muhtemelen daha iyi kondisyonda olan amphoralar görülmektedir. Ancak geminin
çapalarından veya amphoralar haricinde taşıdığı kargodan herhangi bir ize rastlanmamıştır. Fakat
bunun yanı sıra bazı küçük kırık kaba pişmiş toprak malzemenin saptandığı yerin geminin mutfak
kısmı olabileceğini düşünmekteyiz. Sualtı Arkeoloji Enstitüsü INA’nın ilk denizatlısı Asherah ve
Comex şirketine ait Remora’dan sonra IFE’nin ROV’si Hylas bu batığa dalan üçüncü sualtı aracı
olmuştur.
1960 yılında süngerci Mehmet İmbat tarafından bulunan ve günümüzde Bodrum Sualtı Arkeoloji
Müzesi’nde sergilenen bronzdan imal edilmiş olan Zenci Çocuk Heykeli ve İzmir Arkeoloji
Müzesi’nde sergilenen Fortuna Heykeli büyük olasılıkla bu batıktan gelmektedir. Bu bakımdan
Yalıkavak I, Yunanistan’daki Antikythera veya İtalya’daki Porticello batıkları ile karşılaştırılabilecek
bir batık olma özelliği göstermektedir. Ancak ne yazık ki trollerin ve kangavaların verdiği hasar
nedeni ile taşıdığı eserleri bulma olasılığımız oldukça azdır.
13 Ekim 2008 tarihinde Yalıkavak I Batığı üzerinde yapılan ROV çalışmasının ardından, araştırmanın
ilk günlerinde Yalıkavak Limanı yakınlarında yan taramalı sonar ile tespit edilen batık olması
muhtemel bir hedefe ROV dalışı yapılmıştır. “Yalıkavak III – Künk Batığı” olarak adlandırdığımız bu
batık yine balıkçılık faaliyetleri nedeni ile oldukça zarar görmüştür. 72 metre derinlikte bulunan
eserler parçalanarak yaklaşık 30 metre çapındaki bir alana dağılmışlardır. Oldukça çok sayıda gövdesi
yivli pişmiş toprak künk taşıyan bu gemi, antik çağ su sistemleri uzmanı Prof. Dr. John Peter Oleson
tarafından Bizans Dönemi’ne tarihlendirilmektedir. Ancak daha kesin bir tarihlendirme için
çalışmalarımız devam etmektedir. Bu batık, antik çağdan günümüze ulaşan tek künk taşıyan gemi
olması açısından oldukça önemlidir.
Çavuş Adası ve Kiremit Adaları arasında 15 Ekim 2008 tarihinde yapılan sonar taramasında muhtemel
bir batık daha keşfedilmiştir. Hemen sonrasında görüntüleme çalışması için alana ROV indirilmiştir.
Yüzün üzerinde orta boy (yaklaşık 1 metre çapında) ve küçük boy taşla karşılaşılmıştır. “Çavuş Adası
II – Taş Batığı” adı verilen bu batıkta muhtemelen Bizans Dönemi’ne ait yuvarlak bir amphoranın dip
parçasının da içersinde yer aldığı yaklaşık altı adet pişmiş toprak gövde parçası haricinde başka eser
görülememiştir. Bu taşlar bir geminin safra taşları olmak için fazla büyüktür ve oldukça kabadırlar. Bu
nedenle bir gemide denge unsuru olarak kullanılmış olmaları oldukça zor gözükmektedir. Ancak
güneybatı yönünde birkaç yüz metre yakında bulunan Çavuş Adası’nda yer alan dalga kıranın
inşaatında kullanılan taşlarla çok yakın benzerlik göstermektedir. Günümüzde suyun altında kalmış
olan bu antik yapı içersinde oldukça çok miktarda Bizans amphorası parçalarının yanı sıra erken
dönem Rodos amphorası parçaları da bulunmaktadır. Bu nedenle bir çeşit geç dönem Navis
Kocaeli Üniversitesi Sualtı Topluluğu
55
Mavi Paylaşım’09 7. Sualtı Sporları ve Bilimleri Toplantısı 01-03 Mayıs
Lapidaria’sı (Antik Çağ taş taşıyıcı gemisi) olarak tanımlayabileceğimiz bu gemi muhtemelen Çavuş
Adası’ndaki dalgakıranın yapımına taş taşırken batmıştır.
Çavuş Adası ve Kiremit Adaları arasındaki alanda en az beş muhtemel batık olduğu bildirilse de yan
taramalı sonarı sığ sularda kullanamadığımız için bu hedefleri tespit edemedik. Ancak 17 Ekim 2008
tarihinde Büyük Kiremit Adası yakınlarında sonar ile saptanan bir hedefe ROV ile dalındı. “Büyük
Kiremit I” adı verilen bu batıkta muhtemelen Pontika menşeli en az iki tip Bizans Dönemi
amphoralarıyla birlikte, dolium benzeri pişmiş toprak taşıyıcılara, masa üstü kaplarına, pişirme
kaplarına ait parçalar gözlemlenmiştir.
19 Ekim 2008 tarihinde Çavuş Adası’nın güney kısmında yapılan sonar taraması sırasında yaklaşık 80
metre derinlikte, birbirine oldukça yakın iki hedef tespit edilmiştir. Burada yapılan ROV incelemesi
sonucunda ilk hedefin iri kaya parçalarından oluşmuş bir yığın olduğu anlaşılmıştır ancak bu yığının
batık olduğunu kanıtlayacak herhangi bir pişmiş toprak parçaya veya başka bir esere rastlanmamıştır.
Yaklaşık 40 metre yakındaki diğer sonar hedefine ulaşıldığında ise bu bölgede bulunan pek çok tatlı su
kaynağından birine ait olan, kum içersinde oluşmuş geniş çaplı bir delik olduğu görülmüştür.
Bu alandaki en önemli hedeflerimizden biri II. Dünya Savaşı sırasında torpillenerek batırılmış olduğu
söylenen İsveç Hastane Gemisi’ni bulmaktı ancak tüm araştırmalarımıza rağmen bu batığa ait bir ize
rastlamadık fakat yöredeki balıkçıların verdikleri bilgilere göre buraya çok yakın bir alanda bir banko
bulunmakta ve ağları buraya takılıp parçalanmaktadır. Haritalarda yer almayan bu banko muhtemelen
İsveç Hastane Gemisi’dir. Fakat ne yazık ki yaklaşık olarak kerterizleri verilen bu yer Yunan
karasularına çok yakın bir nokta da bulunduğu için burada araştırma gerçekleştirmedik.
KAYNAKLAR
1. Parker, A.J 1992 Ancient Shipwrecks of the Mediterranean and the Roman
Provinces, BAR International Series S. 580, Oxford, 1992.
2. Robert. D. Ballard, et. al. 2001 “Deepwater Archaeology of the Black Sea: The 2000
Season at Sinop, Turkey”. American Journal of Archaeology, S. 105, s. 607 – 623.
3. Bass, G. F., F. H. van Doorninck 1971 “A Fourth – Century Shipwreck at Yassi Ada”,
Journal of American Archaeology, S. 75, s. 27 – 37.
4. Ulusoy, I., et. al. 2004
“Volcanic And Deformation History of the Bodrum Resurgent
Caldera System (Southwestern Turkey), Journal of Volcanology and Geothermal
Research, S. 136, s. 71 – 96.
5. Sakellariou, D., et. al. 2007
“Searching for Ancient Shipwrecks in the Aegean Sea:
The Discovery of Chios and Kythnos Hellenistic Wrecks With The Use of Marine Geological
– Geophysical Methods”, International Journal of Nautical Archaeology, S. 36, s. 365 –
381.
Kocaeli Üniversitesi Sualtı Topluluğu
56
Mavi Paylaşım’09 7. Sualtı Sporları ve Bilimleri Toplantısı 01-03 Mayıs
BAŞLANGIÇ SEVİYESİNDE SCUBA EĞİTİMİNDE
EĞİTİM, ÖĞRETİM VE UYGULAMALARIN DEĞERLENDİRİLMESİ
ŞAHİN ÖZEN1, AYKUT BALABAN1, BİROL ÇOTUK1.
1
Marmara Üniversitesi, Beden Eğitimi ve Spor Yüksekokulu
ÖZET
Başlangıç seviyesinde scuba dalış eğitimi veren eğitmenlerimizin, eğitim, öğretim ve
uygulama davranışlarını araştırmayı amaçlayan bu anket çalışmasında 29 soru yer aldı. Anket
formunu İstanbul ve güney bölgelerimizde aktif olarak çalışan 85 eğitmenimiz yanıtladı. Elde
edilen veriler bir veritabanı ve istatistik programına aktarıldı. Sonuçlar ortalama ve yüzde
olarak verildi.
GİRİŞ VE AMAÇ
Scuba, İngilizce “Self Contained Underwater Breathing Apparatus” sözcüklerinin baş
harflerinden oluşan ve Türkçe “Sualtında kendi kendine yeterli solunum aracı” anlamına
gelen bir deyimdir. 1925 yılında Le Prier tarafından açık devre su ciğerinde önemli buluşla,
sualtında kendi kendine dolaşma imkanı sağlanmış ve tüm bu ilerlemeler Jacques Yves
Cousteau’nun regülatörü icat etmesini sağlamış. Bu buluşlarla birlikte ucuzlayan ve
yaygınlaşan teknoloji ve artan ilgiyle dalgıçlık bir spor haline gelmiş ve turizm açısından da
önemli bir potansiyel durumuna gelmiştir. Bu sporu benimseyen gelişmesinde önemli rol
oynayan ülkelerde sualtı sporları federasyonları kurulmuş ve daha sonraları bir bütün haline
getirilerek dünya sualtı faaliyetleri konfederasyonu teşkil edilmiştir. 1959 yılında 15 ülkeden
gelen sualtı sporcuları ve uzmanlarıyla Monaco’da ilk toplantı yapılmış ve kısa adı CMAS
olan bu kuruluş faaliyete geçmiştir.
CMAS’ın amacı üye federasyonlarca dalış kurallarını öğretmek, eğitim ve dalış
sertifikalarında standart seviyeyi yakalayarak verilen sertifikaların üye ülkelerde kabul
edilmesini sağlamaktadır. Ülkemizde sualtı sporları, can kurtarma ve su kayağı federasyonu
adıyla 1980 yılında kurulmuştur. Günümüzde dalış merkezleri ve amatör sualtı sporları
kulüplerinin yanı sıra üniversitelerde kurulmuş olan sualtı sporları kulüpleri Türkiye Sualtı
Sporları Federasyonu (TSSF) bünyesinde CMAS temelli eğitim vermektedir (1, 2). Bu sistem
eğitiminde 1, 2 ve 3 yıldız dalıcı ve ardından 1, 2 ve 3 yıldız eğitmen eğitimi gelmektedir.
CMAS-TSSF sisteminde başlangıç düzeyi 1 yıldız dalıcı’dır.
Tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde dalış eğitiminde sıkça kullanılan bir diğer sistem ise
PADI (Professional Association of Diving Instructors – Profesyonel Dalış Eğitmenleri Birliği)
sistemidir. PADI dalış eğitimi sistemi "state of the art instructional system design" teorisini ve
gelişimsel eğitimi baz almıştır. Buna göre, her aşamada öğrenciye yapılacak çalışma ve
hareketler anlatılırken, güvenlik ve çevre koşullarıyla ilgili ayrıntılı bilgi verilir. PADI
kursları öğrenci merkezlidir ve maksimum pratik ve uygulamaya dayalıdır. Öğrenciler temel
bilgilerini bağımsız çalışmayla alırlar. Bundan sonra eğitmenleri tarafından verilen ek
bilgilerle pekişme sağlanır. Hedef öğrenciyi mümkün olduğunca kısa sürede suya sokmak ve
gerekli bilgilerle onların kabiliyetlerini arttırıp kendilerine güvenmelerini sağlamaktır.
PADI'nin ön giriş seviyesi Scuba sertifikası "Scuba Diver" dır. İlk sertifikayı Open Water
oluşturur. Bir kez sertifika alındıktan sonra, dalgıçlar eğitimlerine "Advanced Open Water" ,
Kocaeli Üniversitesi Sualtı Topluluğu
57
Mavi Paylaşım’09 7. Sualtı Sporları ve Bilimleri Toplantısı 01-03 Mayıs
"Specialty" ... gibi özel eğitim gerektiren kurslar ) ve "Rescue" gibi kurslarla devam
edebilirler. Daha ileri kurslar "Divemaster" ve "Assistant Instructor" kursları, dalış konusunda
kariyer yapmak yada lider olmak isteyenlere tavsiye edilir. Kariyer yapmak isteyenler, bu
seviyede kalmayıp genelde PADI eğitmeni olurlar (3).
Bu anket çalışmasıyla ülkemizde her iki sistemde scuba eğitimleri sırasında eğitmenler
tarafından başlangıç seviyelerindeki kursiyerlere uygulanan eğitimlerde, eğitim, öğretim ve
uygulamada farklılıkların belirlenmesini amaçlayan bu çalışma ile bu eğitimlerde eksik
yönlerin ortaya konulması ve bu eksikliklerin giderilmesi için öneriler getirilmesi
amaçlanmıştır.
GEREÇ VE YÖNTEM
Türkiye’de yapılan sportif amaçlı (SCUBA) dalış eğitimlerinin, bu eğitimleri veren Scuba
dalış eğitmenleri tarafından nasıl ve ne şekilde uygulandığını, bu uygulamaların hangilerinin
daha çok tercih edildiğini ve tercih sebeplerini araştıran bir anket oluşturuldu. Anketler scuba
dalış eğitimlerinin yoğun olarak verildiği İstanbul, Marmaris, Bodrum, Fethiye ve Kaş’ta
faaliyet gösteren 85 Scuba dalış eğitmenine uygulanmıştır. Anket sorguları ulaşılabilen Scuba
eğitmenleri ile yüz yüze görüşülerek, ulaşılamayan Scuba eğitmenlerine ise posta ile
gönderilerek tamamlandı.
Anketi oluşturan soruların genel konuları; eğitmenlerin eğitim düzeyleri, kullandıkları dalış
eğitim sistemleri, teorik ve sığ su eğitimi verdikleri bölgelerin özellikleri, kullandıkları yazılı
kaynaklar ve eğitim araçları, sağlık muayene bilgileri, dekompresyon hastalığı (vurgun)’a
karşı önlem olarak kullandıkları dalış tabloları ve Scuba dalış eğitim sistemlerinin tercih
sebepleri olmak üzere 29 soru olarak uygulanmıştır (Ek: Anket Formu).
Elde edilen anket sonuçları Microsoft Office Excel 2003 veritabanı programına aktarıldı.
Veriler, ortalama, standart sapma ve yüzde düzeyinde çalışıldı.
BULGULAR
85 anketten sağlanan verilerin işlenmesi ile aşağıdaki bulgular saptanmıştır:
 Scuba dalış eğitmenlerinin %7,1’i 18-22; %34,1’i 23-27; %27,1’i 28-32; %22,4’ü 33-37; %
8,2’si 38-42; %1,2’si 43-47 yaş grubundan oluşmaktadır.
 Scuba dalış eğitmenlerinin %31,8’i lise ve %68,2’si yüksekokul mezunlarından
oluşmaktadır.
 Scuba dalış eğitmenlerinin %71,8’i PADI; %3,5’i CMAS; %23,5’i hem PADI hem CMAS
ve %1,2’si Askeri sertifikalı olarak eğitim vermektedirler.
 CMAS eğitmenlerinin aynı zamanda %3,7’si Dive Master; %3,7’si Assistant Instructor
sertifikasına sahiptir. PADI eğitmenlerinin %51,9’u Open Water Scuba Instructor; %23,5’i
Speciality Instructor; %3,7’si Master Instructor;%3,7’si Master Scuba Diver Trainer ve
%9,9’u IDC Staff Instructor’dır.
 CMAS eğitmenlerinin %34,8’i 1 yıldız eğitmen; 47,8’i 2 yıldız eğitmen ve %17,4’ü 3 yıldız
eğitmenlerden oluşmaktadır.
 Scuba eğitmenlerinin %90,4’ü PADI eğitim sisteminde; %9,6’sı CMAS sisteminde daha
aktif olarak çalışmaktadırlar.
 Scuba eğitmenlerinin %94,1’i video, %27,1’i fotoğraf; %83,5’i slayt; % 32,9’u resim;
%1,2’si kitap ve çeşitli tabloları dalış eğitimlerinde görsel eğitim aracı olarak
kullanmaktadırlar.
Kocaeli Üniversitesi Sualtı Topluluğu
58
Mavi Paylaşım’09 7. Sualtı Sporları ve Bilimleri Toplantısı 01-03 Mayıs















Scuba eğitmenlerinin tamamı başlangıç seviyesi Scuba dalış kurslarında teorik ders konuları
için yazılı ders notları kullanmakta ve bu ders notlarını %25’i ücretli; %75’i ücretsiz olarak
kursiyerlere vermektedirler. Ders notlarını %8,2’si kendileri; %91,8’i de kendileri
hazırlamamışlardır. Kendisi hazırlayanların %42,9’u 7; %14,3’ü de 9 adet kaynaktan
yararlanarak bu ders notlarını yazmışlardır.
Scuba eğitmenlerinin % 95,3’ü dershanede; % 80’i teknede; %7,1’i açık havuzda; %3,5’i
kapalı havuzda; %1,2’si de kurs açtıkları şirketlerin kendilerine sağladıkları mekanlarda
teorik dersleri vermektedirler.
Scuba başlangıç seviyesi kurslarının eğitim dalışlarında en fazla 2 aday dalıcı ile dalan
eğitmen oranı %3,5; 3 aday dalıcı ile dalan eğitmen oranı %20; 4 aday dalıcı ile dalan
eğitmen sayısı %37,6; 5 aday dalıcı ile dalan eğitmen sayısı %36,5’tir.
Scuba eğitmenlerinin %95,3’ü PADI; %7,1’i CMAS; %4,7’si US. NAVY; %2,4’ü TSSF ve
%2,4’ü de BSAC eğitim materyallerinden daha çok yararlanıyor.
Scuba eğitmenlerinin %10,6’sı kursiyerlerden kursa başlamadan önce dalışa uygunluk
açısından tam teşekküllü bir sağlık raporu almalarını zorunlu tutuyor; %89,4’ü ise böyle bir
raporu zorunlu tutmuyor.
Scuba eğitmenlerinden kendileri bu özellikte bir rapor alanların %4,9’u 6 ay önce; %14,8’i
1 yıl önce; %27,2’si 2 yıl önce, %13,6’sı 3 yıl önce ve %39,5’i son 3 yıldan daha önce bu
özellikte bir rapor almışlardır.
Scuba eğitmenlerinden tanıtım dalışlarında dalış kursu almamış bir kişiyi en fazla 7 metreye
indirenlerin oranı %2,4’tür ve 6 metreye indirenlerin oranı ise %24,7’dir.
Scuba eğitmenlerinin %74,1’i yüzme bilmenin Scuba dalışı eğitimi için gerekli ön şart
olduğunu belirtiyor ve %25,9’u da Scuba dalışları için yüzme bilmenin gerekli ön şart
olmadığını belirtiyor.
Scuba eğitmenlerinin %81’i PADI-RDP dalış tablosunu; %8,3’ü CMAS-Bühlmann dalış
tablosunu; %2,4’ü US. NAVY tablosunu; % 6‘sı hem PADI-RDP, hem CMAS dalış
tablosunu; %2,4’ü de hem PADI-RDP hem US. NAVY dalış tablolarını dekompresyon
(vurgun) hastalığına karşı emniyet olarak kullanmaktadırlar.
Scuba eğitmenlerinin %30,6’sı başlangıç seviyesi Scuba kurslarında, cankurtarma eğitimi
veriyor, %69,4’ü de can kurtarma eğitimi vermemektedir.
Scuba eğitmenlerinin %82,4’ü aldıkları eğitmenlik kursunun müfredatını yeterli
bulmaktadır; %17,6’sı ise aldıkları eğitmenlik kursunun müfredatını yeterli bulmamaktadır.
Dalış eğitimine başlamayı düşünen bir kişiye dalış eğitmenlerinin %5,9’u CMAS
sisteminden; %92,9’u PADI sisteminden ve %1,2’si US. NAVY sisteminden başlamasını
öneriyor.
Scuba eğitmenlerinin dalış eğitim sistemini önermekteki önceliği, “eğitim süresinin kısa
oluşu” diyenler %1,2; “Uluslararası geçerliliği ve güvenirliliğinin olması” diyenler %97,6;
“teorik eğitim ve uygulamalarının ciddiyeti” diyenler %31,8; “merkezi denetim
mekanizmalarının iyi işleyişi” diyenler %36,5 ve eğitim materyali sağlam kolaylığı
diyenlerin oranı da %1,2’dir.
Scuba eğitmenlerinin %42,4’ü dalış buddy’lerini (dalış eşlerini) kursiyerlerin yaşlarına göre;
%55,3’ü kursiyerlerin psikolojik durumlarına göre (heyecan, korku, endişe gibi); %80’i
kursiyerlerin kondüsyon düzeylerine göre; %1,2’si dalış tecrübelerine göre; %1,2’si serbest
dalışla ilgili tecrübe ve sporculuk tecrübelerini göz önünde bulundurarak oluşturup ona göre
dalış planlaması yapmaktadırlar.
Scuba eğitmenlerinin;
 %5,9’u uzun mesafeli paletli yüzme antrenman yöntemlerinin yoğun olduğu sığ su
eğitim 1. Programını;
 %22,4’ü kısa mesafe paletli yüzme drilleri ve 5 m’ye serbest dalış becerilerinin olduğu
3. Programı uygun bulmuş,
Kocaeli Üniversitesi Sualtı Topluluğu
59
Mavi Paylaşım’09 7. Sualtı Sporları ve Bilimleri Toplantısı 01-03 Mayıs

%71,8’i de kendilerine önerilen üç farklı programdan hiçbirini Scuba dalış eğitimlerinin
sığ su çalışmaları için uygun bulmamışlardır.
TARTIŞMA VE SONUÇ
Anket çalışmasından elde edilen bulgulardan aşağıdaki sonuçlar elde edilmektedir:
 Araştırmaya katılan Scuba dalış eğitmenlerinin büyük çoğunluğu 23-27 yaş grubundan
oluşmaktadır.
 Araştırmaya
katılan Scuba dalış eğitmenlerinin büyük çoğunluğu yüksekokul
mezunlarından oluşmaktadır.
 Araştırmaya katılan Scuba dalış eğitmenlerinin büyük çoğunluğu PADI eğitmenlerinden
oluşmaktadır.
 Araştırmaya katılan PADI eğitmenlerinin büyük çoğunluğu ‘Open Water Scuba Instructor’
sertifikasına sahiptirler. CMAS eğitmenlerinin ise büyük çoğunluğu ‘2 yıldız eğitmenlik’
sertifikasına sahiptirler.
 Araştırmaya katılan Scuba eğitmenlerinin büyük çoğunluğu PADI eğitim siteminde daha
aktif faaliyet göstermektedirler.
 Araştırmaya katılan Scuba eğitmenlerinin büyük çoğunluğu mesleklerini 3 yıldır icra
etmektedirler.
 Araştırmaya katılan Scuba eğitmenlerinin büyük çoğunluğu, verdikleri başlangıç seviyesi
Scuba kurslarının eğitim dalışları dahil 5 gün sürdüğünü belirtmişlerdir.
 Araştırmaya katılan Scuba eğitmenlerinin büyük çoğunluğu verdikleri eğitimlerde görsel
eğitim araçlarından ‘video’yu kullandıklarını belirtmişlerdir. Ayrıca fotoğraf ve slayttan da
yararlandıklarını belirtmişlerdir.
 Araştırmaya katılan Scuba eğitmenlerinin büyük çoğunluğu verdikleri Scuba başlangıç
seviyesi kurslarının teorik bölümlerini 8 saat olarak planlamışlardır.
 Araştırmaya katılan Scuba eğitmenlerinin büyük çoğunluğu bir gün içinde en fazla 2 saat
teorik ders yapmaktadırlar.
 Araştırmaya katılan Scuba eğitmenlerinin büyük çoğunluğu Başlangıç seviyesi Scuba
kurslarında teorik ders konuları için yazılı ders notlarını kullanmakta ve kursiyerlere
ücretsiz olarak vermektedirler.
 Araştırmaya katılan Scuba eğitmenlerinin büyük çoğunluğu kursiyerlere verdikleri ders
notlarını kendileri hazırlamamışlardır. Kendileri hazırlayanlar ise, bu notları hazırlarken
ortalama 7 adet kaynaktan yararlanmışlardır.
 Araştırmaya katılan Scuba eğitmenlerinin büyük çoğunluğu teorik ders anlatımlarını
dershane ve teknede yapmaktadırlar.
 Araştırmaya katılan Scuba eğitmenlerinin büyük çoğunluğu, başlangıç seviyesi Scuba
kurslarının eğitim dalışlarında en fazla 4 aday dalıcı ile dalmaktadırlar.
 Araştırmaya katılan Scuba eğitmenlerinin büyük çoğunluğu, eğitimlerinde PADI sisteminin
eğitim materyallerinden yararlanmaktadırlar.
 Araştırmaya katılan Scuba eğitmenlerinin büyük çoğunluğu, başlangıç seviyesi Scuba
kurslarının eğitim dalışlarında dalış buddy’lerini kursiyerlerin kondüsyon seviyeleri ve
içinde bulundukları psikolojik durumlarına
( heyecan, endişe, korku gibi) göre
oluşturmaktadırlar.
 Araştırmaya katılan Scuba eğitmenlerinin büyük çoğunluğu, kursiyerlerden, kursa
başlamadan önce tam teşekküllü bir sağlık raporu almalarını zorunlu tutmamaktadırlar.
 Araştırmaya katılan Scuba eğitmenlerinin büyük çoğunluğu, kendileri en son 3 yıl ve daha
önce tam teşekküllü bir sağlık kontrolünden geçtiklerini belirtmişlerdir.
Kocaeli Üniversitesi Sualtı Topluluğu
60
Mavi Paylaşım’09 7. Sualtı Sporları ve Bilimleri Toplantısı 01-03 Mayıs







Araştırmaya katılan Scuba eğitmenlerinin büyük çoğunluğu, tanıtım (beginners) dalışlarında
dalıcıları en fazla 5 metre derinliğe daldırdıklarını belirtmişlerdir.
Araştırmaya katılan Scuba eğitmenlerinin büyük çoğunluğu, yüzme bilmenin, Scuba
eğitimlerine katılabilmek için gerekli ön şart olduğunu belirtmişlerdir.
Araştırmaya katılan Scuba eğitmenlerinin büyük çoğunluğu, kendilerine önerilen Scuba
başlangıç seviyesi sığ su eğitim dalışları eğitim programlarından hiçbirini uygun
bulmamışlardır. Tercih edilenler arasında ise, en çok tercih edileni, kısa mesafe paletli
yüzme ve 5 m’ye serbest dalışlar içeren 2 no’lu sığ su eğitim programıdır.
Araştırmaya katılan Scuba eğitmenlerinin büyük çoğunluğu, başlangıç seviyesi Scuba
kurslarında kursiyerlere cankurtarma eğitimi vermemektedirler.
Araştırmaya katılan Scuba eğitmenlerinin büyük çoğunluğu, aldıkları eğitmenlik kurslarının
eğitim müfredatının yeterli olduğunu belirtmişlerdir.
Araştırmaya katılan Scuba eğitmenlerinin büyük çoğunluğu, dalış eğitimi almak isteyen bir
kişiye PADI eğitim sisteminden başlamasını önermektedirler.
Araştırmaya katılan Scuba eğitmenlerinin PADI eğitim sistemini önermekteki öncelikleri,
PADI’nin uluslararası geçerliliği ve güvenirliliğinin olması, teorik eğitim ve
uygulamalarının ciddiyeti ve merkezi denetim mekanizmalarının diğer Scuba eğitim
sistemlerine oranla daha iyi işleyişidir.
Çalışmamızda ulaştığımız veriler neticesinde Türkiye’de verilen dalış eğitim sistemlerinin
belli bir eğitim programını takip ettiklerini ve bunlardan daha çok PADI eğitim sistemi
programlarının Scuba dalış eğitmenleri tarafından tercih sebebi olduğunu gördük. Başlıca
tercih sebeplerinin de, diğer Scuba eğitim sistemlerine göre daha planlı ve uluslararası
geçerlilik ve güvenirliliğinin olmasıdır. Ayrıca eğitmenlerin çoğunluğu yüksekokul mezunu
olmalarına karşın, kursiyerlerden kursa başlamadan önce tam teşekküllü bir sağlık
muayenesinden geçmelerini zorunlu tutmadıklarını ve kursiyerlere verdikleri yazılı eğitim
materyallerini kendileri hazırlamadıklarını belirtmişlerdir. Bunun dışında eğitmenlerin
çoğunluğu, kendilerine önerilen uzun ve kısa mesafe paletli ve serbest yüzme içeren
antrenman drillerini tercih etmemişlerdir.
SONUÇ
Scuba dalışı her ne kadar daha çok eğlence ve hobi olarak yapılan bir aktivite olsa da düzenli
bir eğitim programına uyulmadığı sürece ölüme kadar giden ciddi sonuçlar doğurmaktadır. Bu
sebeple, hangi eğitim sistemi tercih edilirse edilsin, kursa başlamak isteyen bireylerin mutlaka
tam teşekküllü bir sağlık muayenesinden geçmesi zorunlu olmalıdır. Bunu yanında
eğitimlerde yer alan çalışmaların daha etkili olması açısından, eğitmenlerin kendilerini sürekli
geliştirmesi ve Spor Yüksekokulları eğitim programlarından ya da Tıp Fakültelerinden
mümkün olduğunca yararlanmaları eğitim kalitesinin daha iyi olmasını sağlayacaktır.
KAYNAKLAR
1. Sofular H.Ş. Temel Scuba Dalıcılığı. 2. baskı, İstanbul. 1997.
2. İşkora H.A. Bir Yıldız Balıkadam Kurs Kitabı. 2. baskı, İstanbul, 2001.
3. http://www.sancaruguryol.net (ulaşım tarihi 2.3.2004)
Kocaeli Üniversitesi Sualtı Topluluğu
61
Mavi Paylaşım’09 7. Sualtı Sporları ve Bilimleri Toplantısı 01-03 Mayıs
EK
ANKET FORMU
Değerli Eğitmenler,
Bu anket Marmara Üniversitesi Beden Eğitimi ve Spor Yüksekokulu tarafından yapılmaktadır. Vereceğiniz
bilgiler bilim dışı bir amaç için kullanılmayacaktır. Bu nedenle adınızı ve soyadınızı yazmayınız. Gerekli
gördüğünüz sorularda birden fazla seçeneği işaretleyebilirsiniz.
İlgi ve katkınız için teşekkür ederiz.
M.Ü.Beden Eğitimi ve Spor Y.O.
1.Yaşınız? ( )18-22 ( )23-27 ( )28-32 ( )33-37 ( )38-42 ( )43-47 ( )48-60 ( )60 üstü
2.Eğitim durumunuz? ( )ilkokul ( )ortaokul ( )Lise ( )Yüksekokul
3.Cinsiyetiniz? ( )Erkek ( )Bayan
4.Hangi SCUBA eğitim sistemi\sistemlerinin eğitmenisiniz ve eğitmen belgesi dereceniz nedir?
............................................................................................
5.Hangi Scuba eğitim sisteminde daha aktif olarak çalışıyorsunuz? .......................
6.Kaç yıldır Scuba eğitmenliği yapıyorsunuz? .....................................................
7.Verdiğiniz SCUBA başlangıç seviyesi kurslarınız (örn:1 yıldız dalıcı,Open,Water Diver...gibi),eğitim dalışları
dahil ortalama kaç gün sürüyor?
( ) 2 gün ( ) 3 gün ( ) 5 gün ( ) 7 gün ( ) 10 gün ( ) 15 gün
8.Başlangıç seviyesi kurslarının(örn: 1 yıldız dalıcı, open water diver...gibi) teorik bölümlerini kaç saat olarak
planlıyorsunuz ?
( )2 saat ( )3 saat ( )5 saat ( )6 saat ( )8 saat ( )10 saat ( )12 saat
9.Başlangıç seviyesi kurslarında bir gün içinde en fazla kaç saat teorik ders yapıyorsunuz?
( )1 saat ( )2 saat ( )3 saat ( ) 4 saat ( )5 saat ( ) 5 saat ve üstü
10.Eğitimlerinizde aşağıdaki görsel eğitim araçlarından hangisi ya da hangilerini daha çok kullanıyorsunuz?
( )video ( )fotoğraf ( )slayt ( )resim ( )hiçbirini kulanmıyorum Diğer..................
11.Başlangıç seviyesi kurslarınızda teorik ders konuları için yazılı ders notları kullanıyor musunuz?
( )EVET ( )HAYIR
12.Önceki soruya yanıtınız “Evet” ise, bu ders notlarını kursiyerlere ücretli olarak mı veriyorsunuz?
( )Ücretli olarak veriyorum ( )Ücretsiz olarak veriyorum
13.Bu ders notları sizin tarafınızdan mı hazırlandı? Yanıtınız “Evet” ise, bu notları hazırlarken ortalama kaç
kaynaktan yararlandınız?
( )EVET >>>>>>Ortalama................................adet kaynaktan yararlandım.
( )HAYIR
14.Teorik ders anlatımlarınız için en çok hangi mekanları kullanıyorsunuz?
( )dershane ( )tekne ( )ev ( )Açık havuz ( )Kapalı havuz Diğer..........................
15.Başlangıç seviyesi kurslarınızın eğitim dalışlarında bir eğitmen,en fazla kaç dalıcı ile dalıyor ?
( )1 dalıcı ( )2 dalıcı ( )3 dalıcı ( )4 dalıcı ( )5 dalıcı Diğer.................................
16.Eğitimlerinizde daha çok hangi sistemin eğitim materyallerinden yararlanıyormusunuz?
( )PADI ( )CMAS ( )US.NAVY ( )SCSPF ( )BSAC ( )SSI ( )NAUI
17.Başlangıç seviyesi kurslarınızın eğitim dalışlarında, dalış buddy’lerini öncelikle, kursiyerlerin hangi
özelliklerine göre oluşturuyorsunuz?
( )cinsiyet ( )yaş ( )psikolojik durumları ( )kondisyon düzeyleri Diğer..................
Kocaeli Üniversitesi Sualtı Topluluğu
62
Mavi Paylaşım’09 7. Sualtı Sporları ve Bilimleri Toplantısı 01-03 Mayıs
18.Kursiyerlerden, kursa başlamadan önce dalışa uygunluk açısından tam teşekküllü bir sağlık raporu almalarını
zorunlu tutuyor musunuz?
( )EVET ( )HAYIR
19.Kendiniz, en son ne zaman bu özellikte bir sağlık kontrolü yaptırdınız?
( )6 ay önce ( )1 yıl önce ( ) 2 yıl önce ( )3 yıl önce ( ) 3 yıldan daha önce
20.Tanıtım dalışlarında(beginners dalışları) maximum kaç metre derinliğe dalış yaptırıyorsunuz?
...................................................... m\ft
21.Sizce yüzme bilmek Scuba eğitimi için gerekli ön şart olmalı mı?
( )EVET ( )HAYIR
22.Su üstü ve sığ su eğitimlerinizde kullandığınız eğitim sahaları daha çok nerelerdir?
( )Deniz ( )Açık Havuz ( )Göl yada akarsu ( )Kapalı Havuz
23.Aşağıdakilerden hangisi, sizin uyguladığınız su üstü eğitim programına en uygun olanıdır?
( ) I( ) II*1500m paletsiz serbest yüzme
*2500m paletsiz serbest yüzme
*3000m paletli sırtüstü yüzme
*4500m paletli sırtüstü yüzme
*2000m maske, palet ve snorkelli yüzme
*5000m maske, palet ve snorkelli yüzme
*4-6 tekrarlı paletli veya paletsiz, maske ve
*4-6 tekrarlı paletli veya paletsiz, maske ve snorkelli 20snorkelli 10-15m yüzme
25m yüzme
*maskesiz, snorkelli yüzme
*maskesiz, snorkelli yüzme
*maskesiz, nefessiz dip yüzmeleri
*maskesiz, nefessiz dip yüzmeleri
*10m’ye serbest dalışlar
( ) III( ) IV-HİÇBİRİ
*500m paletsiz serbest yüzme
*2000m paletli sırtüstü yüzme
*500m maske, palet ve snorkelli yüzme
*5m’ye serbest dalışlar
24.Aşağıdaki açık deniz eğitim çalışmalarını eğitimlerdeki uygulama önceliğinize göre numaralandırınız.
( )adaptasyon dalışı ( )maskeden su tahliyesi ( )yüzerlik (sephiye) kontrolü
( )çimlenme ( )doğru palet kullanımı ( )regülatör çıkartıp-takmak-bulmak
( )suya giriş-çıkış ve dalış teknikleri
25.Dalışlarınızda, Dekompresyon Hastalığı riskine karşı emniyet olarak en sık kullandığınız dekompresyon
cetveli\tablosu hangisidir? ..................................................................................
26.Başlangıç seviyesi kurslarında Cankurtarma eğitimi veriyor musunuz?
( )EVET ( )HAYIR
27.Aldığınız eğitmenlik kursunun eğitim müfredatının yeterliliği hakkında ne düşünüyorsunuz?
( )YETERLİ ( )YETERLİ DEĞİL
28.Dalış eğitimine başlamak isteyen bir kişiye hangi eğitim sisteminden başlamasını önerirsiniz?
( )CMAS ( )PADI ( )BSAC ( )NAUI ( )SSI ( )US. NAVY ( )DCM
29.Bu sistemi önermekteki önceliğiniz nedir?
( )Eğitim ücretinin ucuz oluşu
( )Eğitim süresinin kısa oluşu
( )Uluslararası güvenilirliği ve geçerliliğinin olması
( )Teorik eğitim ve uygulamalarının ciddiyeti
( )Merkezi denetim mekanizmalarının iyi işleyişi
( )Diğer .........................................................
TEŞEKKÜRLER
Kocaeli Üniversitesi Sualtı Topluluğu
63
Mavi Paylaşım’09 7. Sualtı Sporları ve Bilimleri Toplantısı 01-03 Mayıs
KISA MESAFE PALETLİ YÜZMENİN SOLUNUM
FONKSİYONLARINA ETKİSİ
Şahin ÖZEN1, Alparslan Fatih KULAKAÇ1, Selva Mert ZEREN2, Abdurrahman
KEPOĞLU1, Birol ÇOTUK1, Şamil AKTAŞ2
1
2
Marmara Üniversitesi, Beden Eğitimi ve Spor Yüksekokulu
İstanbul Üniversitesi, İstanbul Tıp Fakültesi, Sualtı Hekimliği ve Hiperbarik Tıp AD
ÖZET
Bu çalışma Trabzon Mehmet Akif Ersoy Havuzunda 2008 Mart ayında yapıldı. Araştırmaya, yaş
aralığı 15-22 olan, elit düzeyde 11’si erkek, 12’si kız olmak üzere toplam 23 paletli yüzme sporcusu
gönüllü denek olarak katıldı. Çalışma, 50m dip (apnea) ile 50m suüstü ve 100m tüp ile 100m suüstü
yarışma öncesi ve sonrasında solunum fonksiyonlarındaki değişikliklerin incelenmesi amaçlandı.
Yapılan ölçümler ve istatiksel değerlendirmeler sonucunda genelde egzersiz sonrası ölçümlerde
egzersiz öncesine nazaran anlamlı bir büyüme tespit edildi. Ancak vital kapasite değerlerinde her
geçen gün bir azalma izlendi. Bu sonuçlara göre paletli yüzme yarışlarının solunum fonksiyonlarını
akut olarak yükselttiği, oysa üç günlük müsabaka boyunca oluşan genel yorgunluğun vital kapasite
üzerinde azalmaya neden olabileceği düşünülmektedir.
GİRİŞ
Monopalet sporcunun iki ayağının büyük bir paletin içinde olduğu ve yunuslardan esinlenerek
yaratılmış “dolfin” hareketi sayesinde yüzdüğü bir spor dalıdır. Kollar, harekete aktif olarak
katılmadan başın üzerinden öne doğru uzatılır ve burada sabit tutulur. Nefes ise başın ön tarafında
bulunan bir şnorkel yardımıyla alınır (1). Monopalet yarışlarında 50 metreden 1500 metreye kadar
mesafeler yüzülmektedir. 50 metre ve 100 metre kısa, 200 metre ve 400 metre orta, 800 metre ve 1500
metre yarışmaları ise uzun mesafe olarak sınıflandırılır.
Paletli yüzme sporunda kullanılan monopalet, yaklaşık 72cm. genişliğinde ve 68cm. uzunluğundadır.
Üzerinde, ayağı, ayak bileğine kadar kavrayan lastik ayaklıklar bulunur. Palası fiberglastan yapılan
monopalet, sertliği ve büyüklüğü sporcunun yüzdüğü mesafeye, fiziksel yapısına ve performansına
uygun olarak el yapımı olarak hazırlanır (2). Nefes almak için kullanılan şnorkel ise yine bu spor için
özel olarak üretilmektedir. Çapı 19-23 mm olan bu şnorkellerin boyu en fazla 48cm olabilmektedir.
Dalıcıların kullandığı şnorkellere benzemekle birlikte en büyük farkı yüzücünün alın kısmına oturarak
yüzünün ön tarafından geçmesidir. Bu sayede yüksek hızlarda yüzüş sırasında suya en az direncin
uygulanması ve hidrodinamik prensiplere uygun bir pozisyon sağlanması amaçlanmıştır (1). Sualtı
yüzmede kullanılan tüplerde ise aletli dalış için kullanılan tüpler ile aynı sistem kullanılmakla birlikte
yüzülecek mesafeye göre değişik hacimlerde kullanılırlar. 100m tüplü yarışı 0,7 litre, 400m tüplü
yarışı için 3 litre ve 800m tüplü yarışı için de 7 litrelik tüpler kullanılmaktadır.
Akciğerlerin en önemli görevi dokulara gereken oksijenin sağlanması ve dokularda oluşan
karbondioksitin uzaklaştırılmasıdır. Özellikle aerobik enerji sisteminin devrede olduğu dayanıklılık
egzersizleri sırasında kas dokusunun artan iş yükünün karşılanabilmesi için çok daha fazla oksijene
gereksinim duyulur. Solunum, soluk alma (inspirasyon) ve soluk vermeden (ekspirasyon) oluşur.
Normal koşullarda dakikadaki solunum sayısı 11-14 kadardır (3,4). Spirometrik yöntem ile ölçülebilen
solunum fonksiyon parametreleri ve bunların anlamları Tablo 1’de gösterilmiştir.
Kocaeli Üniversitesi Sualtı Topluluğu
64
Mavi Paylaşım’09 7. Sualtı Sporları ve Bilimleri Toplantısı 01-03 Mayıs
VC
TLC
RV
FVC
FEV1
PEF
FEF25
FEF50
FEF75
FEF25-75
Tablo 1: Solunum fonksiyon testi ölçümlerinin anlamları
Vital kapasite( en derin soluk alma ve verme ile sağlanan hacim)
Toplam akciğer kapasitesi
Reziduel hacim( en derin soluk vermeden sonra akciğerde kalan hava)
Zorlu vital kapasite
1. Saniye zorlu ekspirasyon hacmi
Ekspirasyon tepe akım hızı
FVC nin %25 inde zorlu ekspiratuar akım hızı
FVC nin %50 sinde zorlu ekprituar akım hızı
FVC nin %75 inde zorlu ekprituar akım hızı
FVC nin %25-75 inin zorlu ekspiryum ortası akım hızı
GEREÇ VE YÖNTEM
Bu çalışma Trabzon Mehmet Akif Ersoy Havuzunda 2008 Mart ayında yapıldı. Ölçümlerin yapıldığı
havuzun derinliği 275 santimetredir. Müsabakalar sırasında havuz suyunun sıcaklığı 27-28 0C olarak
ölçülmüştür. Araştırmaya, yaş aralığı 15-22 olan, elit düzeyde 11’si erkek, 12’si kız olmak üzere
toplam 23 paletli yüzme sporcusu gönüllü denek olarak katıldı. Çalışmada 50m dip (apnea) ile 50m
suüstü ve 100m tüp ile 100m suüstü yarışmaları öncesinde ve sonrasında solunum fonksiyon testi
ölçümleri yapıldı. Her mesafe ölçümleri 6-7 sporcu üzerinde yürütüldü. Bu amaçla Schiller marka SP1 model spirometre kullanıldı. Ölçümler aynı hekim tarafından ve Avrupa Solunum Derneği’nin kabul
ettiği standartlara göre yapıldı (5).
Yarış öncesi ölçümler sporcular ısınmaya girmeden önce ve yarış sonrası maksimum 15 dakika
içerisinde sandalyeye oturarak yapıldı. Çalışmada solunum fonksiyon parametrelerinden FVC, FVC%,
FEV1, FEV1%, PEF, PEF%, FEF25, FEF25%, FEF50, FEF50%, FEF75, FEF75%, FEF25-75, FEF25-75%
değerleri kullanıldı.
Deneklerin solunum fonksiyon testleri arasında ki farklılık ve benzerliklerini belirlemek amacıyla t
testi kullanıldı. İstatistiksel olarak P<0,05 düzeyi anlamlı kabul edildi.
BULGULAR
50 metre suüstü yarış öncesi ve sonrası SFT ölçüm sonuçları Tablo 2’de, 100 metre suüstü yarış
öncesi ve sonrası SFT ölçüm sonuçları Tablo 3’de, 50 metre dip (apnea) yarış öncesi ve sonrası SFT
ölçüm sonuçları Tablo 4’de ve 100 metre tüplü yarış öncesi ve sonrası SFT ölçüm sonuçları Tablo
5’te gösterilmiştir.
Kocaeli Üniversitesi Sualtı Topluluğu
65
Mavi Paylaşım’09 7. Sualtı Sporları ve Bilimleri Toplantısı 01-03 Mayıs
FVC
FVC%
FEV1
FEV1%
PEF
PEF%
FEF25
FEF25%
FEF50
FEF50%
FEF75
FEF75%
FEF25-75
FEF25-75%
Tablo 2. 50 metre suüstü yarış öncesi ve sonrası SFT ölçüm sonuçları
Erkek (n=6)
Bayan (n=6)
P
Yarışma
Yarışma sonrası
Yarışma öncesi Yarışma sonrası
öncesi Ort ±
Ort ± SD
Ort ± SD
Ort ± SD
SD
5,29 ± 1,21
5,06 ± 0,93
0,237
3,68 ± 0,63
3,61 ± 0,58
98,67 ± 14,24
95,00 ± 11,63
0,268 102,50± 14,17
100,83 ± 14,33
4, 99 ± 0,77
5,08 ± 0,76
0,145
3, 00 ± 0,82
3,12 ± 0,73
108,00 ± 10,62
109,75 ± 11,81 0,256 96,67 ± 21,96
101,33 ± 23,09
8,83 ± 1,46
8,75 ± 1,59
0,574
5,30 ± 2,40
5,33 ± 2,19
90,50 ± 12,63
89,83 ± 15,01
0,670 84,67 ± 34,80
85,50 ± 29,91
8,05 ± 1,12
7,92 ± 1,25
0,647
5,06 ± 2,32
5,05 ± 2,16
94,80 ± 13,88
93,20 ± 14,92
0,700 86,33 ± 48,44
87,67 ± 48,60
6,20 ± 0,68
6,10 ± 1,06
0,066
3,44 ± 1,39
3,87 ± 1,43
109,17 ± 14,96
122,67 ± 17,43 0,062 79,33 ± 28,66
89,83 ± 30,96
3,18 ± 0,49
3,93 ± 0,76
0,052
2,02 ± 0,59
2,40 ± 0,95
108,40 ± 16,12
140,00 ± 28,16 0,038 90,00 ± 38,51
103,67 ± 62,85
5,51 ± 0,55
6,25 ± 0,93
3,23 ± 1,19
3,64 ± 1,26
0,036
106, 40 ±
123, 80 ± 18,67 0,021 80,00 ± 39,69
88,33 ± 46,31
13,56
P
0,289
0,317
0,317
0,308
0,894
0,873
0,993
0,057
0,057
0,078
0,113
0,439
0,064
0,162
50 metre suüstü yarışlarına katılan erkek ve kız sporcularda yarış öncesinde ölçülen solunum
fonksiyon değerleri, yarış sonunda elde edilenlerle karşılaştırıldığında genel olarak FVC ve FVC%’de
bir azalma, FEV1, FEV1%, PEF, PEF% ve FEF25, FEF25% değerlerinde değişmeme buna karşın FEF50,
FEF50%, FEF75, FEF75% ve FEF25-75, FEF25-75% değerlerinde ise artma gözlenmektedir. Ancak bu
değişikliklerden yalnızca erkeklerde FEF75%, FEF25-75 ve FEF25-75% değerlerindeki artışlar anlamlıdır.
FVC
FVC%
FEV1
FEV1%
PEF
PEF%
FEF25
FEF25%
FEF50
FEF50%
FEF75
FEF75%
FEF25-75
FEF25-75%
Tablo 3. 100 metre suüstü yarış öncesi ve sonrası SFT ölçüm sonuçları
Erkek (n=6)
Bayan (n=7)
P
Yarışma
Yarışma sonrası
Yarışma
Yarışma sonrası
öncesi Ort ±
Ort ± SD
öncesi
Ort ± SD
SD
Ort ± SD
5,740 ± 0,914
6,123 ± 0,994
0,107 3,477 ± 0,838
3,447 ± 0,580
108,50 ± 13,50
6,12 ± 0,99
88,86 ± 14,88
0,000 88,57 ± 21,62
5,147 ± 0,621
5,712 ± 0,843
3,024 ± 0,879
0,047 3,192 ± 0,738
116,17 ± 13,76
128,17 ± 11,65 0,050 96,60 ± 22,11
89,20 ± 25,68
9,235 ± 1,940
11,127 ± 2,285 0,001 6,003 ± 2,360
6,186 ± 2,094
94,33 ± 16,14
113,67 ± 18,02 0,001 93,00 ± 36,68
96,14 ± 31,84
8,507 ± 1,558
10,008 ± 1,997 0,004 5,674 ± 2,209
5,993 ± 2,086
102,80 ± 17,14
122,40 ± 22,27 0,011 87,67 ± 49,03
88,33 ± 53,26
6,743 ± 0,738
7,912 ± 1,375
0,080 4,397 ± 1,420
4,503 ± 2,10
118,50 ± 12,29
138,67 ± 23,30 0,080 96,14 ± 30,07
98,86 ± 45,33
3,492 ± 0,521
4,210 ± 0,668
0,095 2,633 ± 0,812
2,817 ± 1,310
124,40 ± 24,22
159,60 ± 17,95 0,019
116,33 ±
134,33 ± 81,59
43,00
6,003 ± 0,524
7,122 ± 1,078
4,233 ± 1,922
0,043 4,047 ± 1,376
118,20 ± 12,97
145,00 ± 14,51 0,018 95,33 ± 45,62
102,00 ± 65,18
P
0,904
0,912
0,085
0,070
0,677
0,676
0,384
0,885
0,756
0,722
0,506
0,505
0,511
0,620
100 metre suüstü yarışlarına katılan erkek ve kız sporcularda yarış öncesinde ölçülen solunum
fonksiyon değerleri, yarış sonunda elde edilenlerle karşılaştırıldığında erkeklerde genel olarak tüm
parametrelerde bir artma izlenmekte, kız sporcularda ise değerler genellikle değişmemektedir. Erkek
sporcularda bu değişikliklerden FEV1, PEF, PEF%, FEF25, FEF25% FEF75%, FEF25-75 ve FEF25-75%
değerlerindeki artışlar anlamlıdır.
Kocaeli Üniversitesi Sualtı Topluluğu
66
Mavi Paylaşım’09 7. Sualtı Sporları ve Bilimleri Toplantısı 01-03 Mayıs
FVC
FVC%
FEV1
FEV1%
PEF
PEF%
FEF25
FEF25%
FEF50
FEF50%
FEF75
FEF75%
FEF25-75
FEF25-75%
Tablo 4. 50metre dip (apnea) yarış öncesi ve sonrası SFT ölçüm sonuçları
Erkek (n=7)
Bayan (n=7)
P
Yarışma
Yarışma sonrası
Yarışma
Yarışma sonrası
öncesi Ort ±
Ort ± SD
öncesi
Ort ± SD
SD
Ort ± SD
5,439 ± 0,976
5,221 ± 0,935
0,104 3,804 ± 0,898
3,541 ± 0,558
105,00 ± 11,56
100,86 ± 12,41 0,138 99,29 ± 20,41
92,57 ± 9,85
4,983 ± 0,586
4,978 ± 0,638
0,937 3,340 ± 0,610
3,235 ± 0,446
111,00 ± 9,716 111,00 ± 12,133 1,000
100,00 ±
96,83 ± 8,70
13,27
9,500 ± 1,822
9,189 ± 2,109
0,317 6,177 ± 1,126
6,260 ± 1,349
98,14 ± 14,33
95,29 ± 18,54
0,355 94,57 ± 19,72
95,71 ± 22,25
8,859 ± 1,771
8,693 ± 1,862
0,533 5,824 ± 0,850
5,711 ± 1,586
108,17 ± 22,57
105,83 ± 21,61 0,535 93,25 ± 17,89
92,25 ± 32,18
6,876 ± 1,371
7,217 ± 1,543
0,132 4,254 ± 0,381
4,286 ± 1,700
123,43 ± 26,64 129,429 ± 28,635 0,098 94,57 ± 7,55
95,43 ± 38,72
3,483 ± 0,435
4,153 ±0,802
0,060 2,421 ± 0,484
2,786 ± 0,847
135,33 ± 19,50
154,83 ± 26,66 0,157
116,25 ±
137,50 ± 47,35
20,11
6,183 ± 1,101
6,601 ± 1,254
4,154 ± 1,288
0,041 3,933 ± 0,434
126,17 ± 21,12
133,67 ± 25,40 0,094 100,25 ± 4,03
109,00 ± 36,74
P
0,209
0,220
0,532
0,519
0,852
0,882
0,824
0,899
0,957
0,947
0,392
0,569
0,624
0,667
50 metre dip yarışlarına katılan erkek ve kız sporcularda yarış öncesinde ölçülen solunum fonksiyon
değerleri, yarış sonunda elde edilenlerle karşılaştırıldığında genel olarak FVC, FVC%, FEV1, FEV1%,
PEF, PEF% ve FEF25 değerlerinde azalma ya da değişmeme gözlenmekle birlikte bu değişiklikler
minimaldir veya istatistik olarak anlamlı değildir. FEF25%, FEF50, FEF50%, FEF75, FEF75%, FEF25-75,
FEF25-75% değerlerinde ise artma gözlenmektedir. Ancak bu değişikliklerden yalnızca erkeklerde
FEF25-75 değerindeki artış anlamlıdır.
FVC
FVC%
FEV1
FEV1%
PEF
PEF%
FEF25
FEF25%
FEF50
FEF50%
FEF75
FEF75%
FEF25-75
FEF25-75%
Tablo 5. 100 metre tüplü yarış öncesi ve sonrası SFT ölçüm sonuçları
Erkek (n=7)
Bayan (n=6)
P
Yarışma
Yarışma sonrası
Yarışma
Yarışma sonrası
öncesi Ort ±
Ort ± SD
öncesi
Ort ± SD
SD
Ort ± SD
5,251 ± 1,058
5,424 ± 0,954
0,401 3,897 ± 0,801
3,760 ± 0,853
102,00 ± 19,63
104,71 ± 13,35 0,471
100,33 ±
96,67 ± 19,39
18,02
4,813 ± 0,702
5,045 ± 0,601
3,426 ± 0,892
0,032 3,606 ± 0,358
107,00 ± 15,47
112,17 ± 12,06 0,022 106,20 ± 7,98
97,60 ± 21,97
9,743 ± 1,742
9,446 ± 2,072
0,604 6,198 ± 0,962
5,710 ± 1,855
100,71 ± 14,87
96,43 ± 15,65
0,442 96,83 ± 25,58
89,83 ± 34,86
9,021 ± 1,821
8,964 ± 1,869
0,919 5,875 ± 1,134
5,430 ± 1,676
111,00 ± 21,15
108,33 ± 18,49 0,742 80,33 ± 13,05
71,67 ± 30,44
6,671 ± 1,292
6,934 ± 1,408
4,410 ± 1,502
0,047 4,748 ± 0,551
119,14 ± 23,67
124,00 ± 24,97 0,039
105,17 ±
98,00 ± 34,57
14,10
3,140 ± 0,660
3,629 ± 0,605
0,125 2,637 ± 0,560
2,747 ± 0,624
117,50 ± 22,48
133,50 ± 26,97 0,227
115,67 ±
108,67 ± 34,24
33,50
5,851 ± 0,999
6,299 ± 1,153
4,173 ± 1,303
0,035 4,342 ± 0,543
117,83 ± 18,10
125,50 ± 24,32 0,085 99,33 ± 14,47
84,33 ± 36,68
Kocaeli Üniversitesi Sualtı Topluluğu
P
0,161
0,157
0,552
0,302
0,367
0,382
0,308
0,522
0,467
0,481
0,617
0,676
0,692
0,451
67
Mavi Paylaşım’09 7. Sualtı Sporları ve Bilimleri Toplantısı 01-03 Mayıs
100 metre tüplü yarışlara katılan erkek ve kız sporcularda yarış öncesinde ölçülen solunum fonksiyon
değerleri, yarış sonunda elde edilenlerle karşılaştırıldığında her iki grup arasında en az paralelliğin bu
yarışlar sonunda gözlenmiştir. Kız sporculardaki değişikliklerin hiçbiri istatistiksel olarak anlamlı
değildir. Erkek sporcularda yalnızca PEF ve PEF% ile FEF25 ve FEF25% değerlerinde istatistik olarak
anlamsız bir azalma, diğer değerlerde ise artma izlenmektedir. Ancak bu artışlardan yalnızca FEV1 ve
FEV1%, FEF50 ve FEF50% ile FEF25-75 değerlerindekiler istatistiksel olarak anlamlıdır.
TARTIŞMA
Monopalet yarışlarında 50 metreden 1500 metreye kadar mesafeler yüzülmektedir. 50 metre ve 100
metre kısa, 200 metre ve 400 metre orta, 800 metre ve 1500 metre yarışmaları ise uzun mesafe olarak
sınıflandırılır. Çalışmamız 28-30 Mart tarihleri arasında Trabzon Mehmet Akif Ersoy Kapalı Yüzme
Kompleksinde yapılan Paletli Yüzme Kulüpler Arası Büyükler Türkiye Şampiyonasında
yürütülmüştür. 3 gün süren bu müsabakalarda yalnızca çok kısa mesafe olan 50 metre ve kısa mesafe
olan 100 metre yarışları değerlendirilmiştir. Uzun mesafeleri konu alan ayrı bir çalışma da yapılmıştır.
Bu mesafelerde yarışan sporcular 11 erkek ve 12 kız olmak üzere toplam 23 kişi olmakla birlikte her
bir yarışa katılanlar ayrıldığında ve ayrıca bunlar da kız ve erkek olarak bölündüğünde 6-7 kişiye
kadar düşmektedir. Bu durum istatistik anlamlılığı etkileyen olumsuz bir faktördür.
50 ve 100 metre ölçümlerindeki tek farklılık uzaklık değildir. 50 metre ve 100 metre suüstü yarışları
bir snorkel yardımıyla soluk alıp vermenin yapıldığı yarışlardır. 100 metre tüplü yarışta ise bir
regülatör aracılığıyla tüpten soluk alıp verilmekte ve 275 cm’lik havuzun dibine değmemek şartıyla
sualtından yüzülmektedir. 50 metre dip (apnea) yarışlarında ise soluk tutarak ve sualtından
yüzülmektedir. Her üç nefes alma tarzının da akciğerlere ve solunum parametrelerine olası etkilerinin
farklı olması beklenebilir.
Ölçüm sonuçları genel olarak değerlendirildiğinde istatistik anlamlılıkların 50 metre mesafelerine göre
100 metre yarışlarda daha fazla çıktığı görülmektedir. Bu durum 50 metre mesafesi ve yarış süresinin
solunum parametrelerini etkilemekte kısa kaldığını düşündürmektedir.
Her mesafede solunum parametrelerindeki istatistik değişiklikler kızlara oranla erkek sporcularda daha
belirgindir. Kız ve erkek sporcularda genellikle paralel değişiklikler, erkeklerde istatistiksel
anlamlılığa ulaşmakta, oysa kızlarda daha belirsiz kalmaktadır. Bunun nedeninin monopalet yüzme
branşında ülkemizde bayan sporcuların sportif ve kondüsyonel düzeyinin daha düşük olmasından
kaynaklandığı düşünülmüştür. Türk monopalet erkek sporcuları yarışmalarda maksimum
performanslarını zorlayabilmekte, bu durum da solunum parametrelerinde değişikliklere yol
açabilmektedir.
Monopalet yüzme sporunda snorkel, tüp ve regülatör veya soluk tutarak yapılan birçok yönü ile
solunum fonksiyonlarını etkileyebilir. Basınç ve buna bağlı olarak solunan havanın yoğunluğu,
regülatör ve diğer cihazların yol açtığı solunum direnci ve yarattığı ölü boşluk, solunan havanın soğuk
ve kuru oluşu, egzersiz yükü, solunum ritm ve karakterinin değişmesi, su içinde bulunma
(immersiyon) bunlar arasındadır (6). Benzer solunum faktör değişimlerine yol açan dalışın uzun
dönem etkileri sık çalışılan konulardır. Biribiri ile çelişen ve birbirini destekleyen çok sayıda
çalışmanın sonucunda dalışın uzun dönemde hafif fakat belirgin bir etkisinin bulunduğu görülmektedir
(7).
Bu alanda yapılan çalışmaların birçoğunda kuru hava, soğuk hava, solunum direnci vs gibi
parametrelerin solunum fonksiyonlarına etkisi daha çok azalma şeklinde gözlenmektedir. Oysa
çalışmamızda FVC ve FEV1 gibi kapasitelerde genel olarak azalma eğilimi görülürken, FEF25, FEF50,
FEF75 ve FEF25-75 gibi uç hava yollarında akım hızlarını gösteren parametrelerin bir kısmı istatistik
olarak anlamlı olacak biçimde artma göstermektedir. Suiçi ve karada kısa süreli nefes tutma
antrenmanlarının solunum parametrelerine etkisini araştıran bir çalışmada FVC ve FEV1 değerleri artış
göstermiş, oysa PEF, FEF25-75 ve FEF50 parametreleri değişmemiştir (8). Ancak bu çalışma statik bir
egzersizdir. Oysa çalışmamızda konu edilen spor branşı dinamik bir aktivasyondur.
Kocaeli Üniversitesi Sualtı Topluluğu
68
Mavi Paylaşım’09 7. Sualtı Sporları ve Bilimleri Toplantısı 01-03 Mayıs
SONUÇ
Paletli yüzme sporunda kullanılan teknik ve solunumu ilgilendiren malzemeler nedeniyle solunum
parametrelerinin etkilenmesi beklenir. Solunum fonksiyon değerlerinde müsabakalar sonrası gözlenen
bu değişiklikler, tekrarlayan yarışmalarda ve birkaç gün süren müsabakalarda sporcuların
performansını belirgin biçimde etkiler. Bu nedenle paletle yüzme yarışlarında tüm mesafe ve stil
yarışların solunum parametrelerine etkisinin önceden belirlenmesi önem taşımaktadır. Çalışmamızda
kısa mesafe yarışlardaki etkiler araştırılmış ve bazı sonuçlara ulaşılmıştır. Ancak denek sporcu
sayısının daha fazla olduğu çalışmalara ihtiyaç vardır.
KAYNAKLAR
1. Morales P: Monofins a Serious Training Tool, Transcripts of American Swimming Coaches
Associatman, 1996, pp: 14-21.
2. Biscarini P: Training With a Monofin, World Clinic Series, Transcripts of American
Swimming Coaches Assocation, 27th Annual World Clinic, September 1995, pp: 14-21.
3. Akgün N: Egzersiz ve Spor Fizyolojisi, Ege Üniversitesi Basımevi, İzmir 1986.
4. Silbernagl S, Despopulos A: Fizyoloji Atlası, çev: Nuran Hariri, 1995.
5. Quanjer PH, Tammeling GJ, Cotes JE, et al. Standardised lung function testing: Lung volumes
and forced ventilatory flows-1993 Updated. Eur Respir J 1993; 6(suppl 16):4-40.
6. Mutlu Ö. Kısa süreli SCUBA dalışın solunum fonksiyonlarına etkisi. Uzmanlık Tezi. İstanbul
Tıp Fakültesi, 2004, İstanbul.
7. Reed JW, Thorsen E. Long-term pulmonary effects of diving. In: Lundgren CEG, Miller JN
(eds) The Lung at Depth. Marcel Dekker Inc, New York, p: 375-394, 1999.
8. Toka F. Kısa süreli suiçi ve kara egzersizlerinin nefes tutma süresi ve solunum
parametrelerine etkisi. Uzmanlık Tezi. İstanbul Tıp Fakültesi, 2001, İstanbul.
Kocaeli Üniversitesi Sualtı Topluluğu
69
Mavi Paylaşım’09 7. Sualtı Sporları ve Bilimleri Toplantısı 01-03 Mayıs
KAŞ, HİDAYET KOYU’NDA ULUBURUN III BATIĞI YAPAY RESİFİ
BALIK FAUNASININ İNCELENMESİ
Arda EYYÜBOĞLU, Demet KIRBULUT, Emrecan POLAT, Gençer GENÇOĞLU*, Murat ERGİN,
Nur FİLİZ, Özge ALAÇAM, Selda EREN, Sevda ALTAY, Zahriye RAŞİTOĞLU
ODTÜ Sualtı Topluluğu (SAT) / Sualtı Araştırmaları Derneği (SAD) - Ekoloji Grubu (Ekog) - Ankara/ Türkiye
ÖZET
Uluburun III, Sualtı Arkeo-Park Projesi kapsamında Sualtı Araştırmaları Derneği tarafından Ekim
2006 yılında imitasyon kargosu ile birlikte Kaş Hidayet Koyu’nda batırılmıştır. Bundan kısa bir süre
sonra Şubat 2007 tarihinde Orta Doğu Teknik Üniversitesi Sualtı Topluluğu Ekoloji Grubu tarafından
yapay resif çalışmasına başlanmıştır. Bu çalışmanın amacı Uluburun III batığı yapay resif balık
faunasındaki tür ve birey sayısındaki değişimin mevsimsel olarak değerlendirilmesi ve bu verilerin
kıyıdaki balık faunasıyla karşılaştırılmasıdır. Uluburun III yapay resif çalışmasında, korumacı görsel
sayım yönetimi ile toplamda 45 dalış yapılarak yapay resifteki balık faunası incelenmiştir. Her dalış
seferi, her biri en az iki dalgıçtan oluşan 3 grup tarafından yapılmıştır: i) batığın etrafında tam bir tur
atılarak, ii) iskele ve sancağa 90° dik açıyla yaklaşık 15 palet vuruşu boyunca ve iii) batık
yakınlarındaki 8-11 metre derinlikteki kumluk/kayalık alan taranarak. Bu çalışmada 2007-2009 yılları
arasında toplanan verilerin karşılaştırılması yapılmıştır.Yapılan karşılaştırmalar sonucunda zaman
içerisinde yapay resif alanındaki balık türü sayısında artış gözlemlenmiştir.
Anahtar Kelimeler: Yapay resif, Uluburun III, balık faunası
GİRİŞ
Yapay resifler canlı deniz kaynakları ile ilgili fiziksel, biyolojik ve sosyo-ekonomik olayları etkilemek
için deniz dibine yerleştirilmiş insan yapımı ya da doğal yapılardır (Seaman, 2000). Denizdeki türler
için kaynak ve yüzey sağlaması nedeniyle yapay resiflerde tür çeşitliliği yapay resif öncesi habitata
göre daha fazladır (Kruer, 1992 Pinchkard, 2007). Yapay resif oluşturmanın balık hasadını artırmak,
dalış aktivitelerini geliştirmek ve denizdeki biyoçeşitliliğin korunmasını sağlamak gibi birçok amacı
vardır (Seamen, 2000).
Türkiye’de yapay resifle ilgili ilk proje balık sirküleri üzerine (örneğin trol avcılığının önlenmesi)
İzmir Büyükşehir Belediyesi tarafından gerçekleştirilmiştir. Daha sonra yapılan araştırmalar ise resif
öncesi ve sonrası balık faunasının karşılaştırılması ve mevsimsel değişiminin belirlenmesi (Lök ve
Gül, 2005), yapay resif yapımında kullanılan malzemelerin fauna ve flora üzerindeki etkilerinin
incelenmesi (Düzbastılar ve Lök, 2004) ve denizin ahşap malzeme üzerindeki tahribatının zamana
bağlı olarak gözlemlenmesi (Erkurt, Draman ve Camuşçuoğlu, 2007) gibi çeşitli amaçlar
doğrultusunda yapılmıştır. Ancak literatürde batığın yapay resif olarak kullanıldığı, ekolojik amaçlı az
sayıda çalışma bulunmaktadır.
Uluburun III Yapay Resif Projesi, Kaş Hidayet Koyu’nda gerçekleştirilmiştir (Şekil 1). Bölgede dalış
ve yat turizmi nedeniyle insan aktivitesi fazladır. Koy tabanı 14 metreye kadar kayalık olup bundan
sonrası kumluk olarak devam etmektedir. Kumluk alan 20-22 metreye kadar yer yer Halophila
stipulacea ve Cymodecea nodosa ile kaplıdır. Ancak bu deniz çayırı türleri yapay resif oluşumunun
incelendiği Uluburun III batığının yerleştiği alanda bulunmamaktadır.
Kocaeli Üniversitesi Sualtı Topluluğu
70
Mavi Paylaşım’09 7. Sualtı Sporları ve Bilimleri Toplantısı 01-03 Mayıs
KAŞ
Şekil 1 Hidayet koyu ve Uluburun III batığı
Tarihi MÖ 14. yüzyıl Geç Tunç Çağı’na dayandırılan Uluburun batığı, Akdeniz’de Antalya ili Kaş
ilçesi yakınlarında bulunmuştur. Uluburun’un Uluburun II isimli replikası 2005 yılında suya
indirilmiştir. Uluburun III ise Sualtı Arkeo-Park Projesi kapsamında Sualtı Araştırmaları Derneği
tarafından Ekim 2006 yılında imitasyon kargosu ile birlikte batırılmıştır.
2 Şubat 2007 tarihinde yapılan keşif dalışındaki ölçümlerde batığın başının 25 metre, baş üstünün 21.8
metrede, kıç üstünün 28.8 metrede ve kıçının 30.7 metrede olduğu saptanmıştır.
Bu çalışmanın amacı yapay resifteki balık faunasındaki tür ve birey sayısındaki değişimin mevsimsel
olarak değerlendirilmesi ve bu verilerin kıyıdaki balık faunasıyla karşılaştırılmasıdır.
GEREÇLER VE YÖNTEM
Yapay resif çalışmalarında yaygın olarak yıkıcı ve korumacı olarak adlandırılan iki yöntem
kullanılmaktadır. Bu çalışmada, korumacı görsel sayım yöntemi tercih edilmiştir. Bu yöntem aletli
dalış ekipmanını, eğitimli ve deneyimli dalgıçları ve görüntüleme tekniklerini gerektirmektedir. Tablo
1 bu yöntemin avantajlarını ve dezavantajlarını göstermektedir (Lök, 1998).
Yöntemin basitliği ve kesinliğinden dolayı, doğal ve yapay resif araştırmalarında gözlem sırasında düz
bir rota tercih edilmektedir. Mesafesi önceden belirlenmiş düz bir rotada ilerleyen dalgıç sağ-sol, üst
ve alt alanında kalan 2 metre genişliğindeki su kolonundaki balıkları sayar. Bu yöntemde, sayılan
balığın tekrar sayılma olasılığından kaçınmak için, gözlem tek bir yöne doğru ilerlerken yapılır. Dönüş
yolunda, yalnızca dip yapısı gözlemlenir. Habitat ve türler derinlikle değiştiği için, derinlik
konturlarına dik olan düz rotalar tercih edilmez (Lök, 1998).
Kocaeli Üniversitesi Sualtı Topluluğu
71
Mavi Paylaşım’09 7. Sualtı Sporları ve Bilimleri Toplantısı 01-03 Mayıs
Korumacı Görsel Sayım Yöntemi
Avantajlar
Dezavantajlar
Örneklem alan ve karakteristik özellikleri Sualtı görüş mesafesinin düşük olduğu
kesin olarak bilinir.
durumlarda görsel sayım yapılamaz.
Uzun dönemli gözlem şansı vardır.
Gözlemciler düzenli olarak eğitilmeli ve her
gözlemci benzer ölçümü yapacak seviyede
olmalıdır.
Yapay resif içindeki ve etrafındaki türler Balık ve dalgıç arasında etkileşim olur.
sayılabilir.
Hızlı yüzen türler sayılabilir.
Dalışların zaman ve derinlik sınırlaması
gözlem zamanını kısıtlar.
Sualtı canlılarının davranışlarını gözleme Kriptik türlerin tanımlanması zordur.
şansı verir.
Tablo 1 Korumacı görsel sayım yönteminin avantaj ve dezavantajları
Uluburun III yapay resif çalışmasında, koruyucu görsel sayım yönetimi ile toplamda 45 dalış yapılarak
yapay resifteki balık faunası incelenmiştir. Dalışlar, yaklaşık olarak aynı seviyede balık türü
tanımlama bilgi ve becerisine sahip dalgıçlar tarafından gerçekleştirilmiştir. Şubat 2007 – Şubat 2009
tarihlerinde yedi farklı saha çalışması yapılmıştır (Şubat 2008'de yapılan çalışma hava koşulları
sebebiyle yarıda kesilerek Mart 2008'de tekrar edilmiştir). Saha çalışmaları sırasında dalışların çoğu
sabah saat 9:00-11:00 ve öğleden sonra saat 15:00- 17:00 aralığında yapılmıştır.
Her dalış seferi, her biri en az iki dalgıçtan oluşan 3 grup tarafından yapılmıştır. İlk dalış grubu
tarafından yapılan dalışta, önceden belirlenmiş rotada (iskele ve sancağa 90° dik açıyla yaklaşık 15
palet vuruşu boyunca) ilerlenirken tür ve birey sayısı kaydedilmiş ve aynı rotadaki dönüş yolunda ise
sadece dip yapısı gözlemlenmiştir. İkinci grup tarafından yapılan dalışta, batığın baş tarafından
başlanarak batık etrafında bir daire çizilmiş ve bu hat üzerinde tür ve birey sayıları kaydedilmiştir.
Batığa yakın kumluk/kayalık alanda yaşayan balıkların yapay resifte yaşamaya başlama olasılığı
sebebiyle, üçüncü dalış grubu tarafından batık yakınlarındaki 8-11 metre derinlikteki kumluk/kayalık
alan taranmıştır.
Dalışlarda kullanılmak üzere, tür tanımlamasını kolaylaştırıcı, Kaş bölgesinde ve Akdeniz sularında
görülmesi muhtemel balık türlerinin resimlerini içeren sualtı tabloları hazırlanmıştır. Aynı zamanda
çalışma öncesinde ve çalışma boyunca balık tanımlama ile ilgili bilgi düzeyini arttırıcı eğitimler
düzenlenmiştir. Bu sayede dalış grubunda bulunan tüm dalgıçların yaklaşık aynı balık tanımlama
kabiliyetine sahip olması sağlanmıştır.
Uluburun III yapay resif çalışmasında, gözlem yapma sıklığı senede 3 kez olarak belirlenmiştir.
Görüntüleme ve veri toplama için, Şubat 2007'de yapılan ilk çalışmada, bu zaman dilimleri, Şubat,
Temmuz ve Ekim ayları olarak belirlenmiştir (Temmuz 2008 verisi alınamamıştır). Dalışlar sırasında
görülen balıkların tür ve sayı verisinin yanı sıra yüzey ve dip su sıcaklıkları, ışık geçirgenliği verileri
de sualtı yazı tahtalarına kaydedilmiştir.
SONUÇLAR
Uluburun III’ün batırılmasından üç ay sonra yapılan ilk gözlem çalışmasında, Şubat 2007’de, 6
familyaya ait 7 tür gözlemlenmiştir. Temmuz 2007’de 6 familyaya ait 11 tür, Ekim 2007’de 7
Kocaeli Üniversitesi Sualtı Topluluğu
72
Mavi Paylaşım’09 7. Sualtı Sporları ve Bilimleri Toplantısı 01-03 Mayıs
familyaya ait 11 tür, Mart 2008’de 5 familyaya ait 9 tür, Ekim 2008’de 8 familyaya ait 13 tür ve son
olarak da Şubat 2009’da 6 familyaya ait 12 tür gözlemlenmiştir.
Uluburun III yapay resif alanında gözlemlenen balık türleri ve bu türlerin zamana bağlı değişimleri
Tablo 2 ve Şekil 2’de verilmiştir. Çalışmaların yapıldığı mevsimsel zamanlar göz önüne alındığında
(örneğin Şubat 2007, Mart 2008, Şubat 2009 ve Ekim 2007, Ekim 2008 ayları verileri) tür sayısında
bir artış görülmektedir.
Çeşit
Gümüş balığı
Akya
İğneli Vatoz
Gelin
Çırçır
Gün
Dikenli Çütre
Tekir
Papaz
Vatoz
Papağan-Iskaroz
Lahoz
Sivridişli orfoz
Haifa Orfozu
Lahoz
Orfoz
Asıl hani
Yazılı hani
Beyaz sokar
Dil Balığı
Sinagrit
Sargoz
Karagöz
Mırmır
Melanur
Salpa -Sarpa
Familya
Tür Adı
2007
2007
Şubat Temmuz
2007
Ekim
Atherinidae
Atherina boyeri
Carangidae
Lichia amia
x
Dasyatidae
Dasyatis pastinaca
Labridae
Coris julis
x
x
x
Labridae
Symphodus roissali
x
Labridae
Thalassoma pavo
x
Monacanthidae Stephanolepis diaspros
Mullidae
Mullus surmuletus
x
Pomacentridae
Chromis chromis
x
x
x
Rajidae
türü belirnememiştir
Scaridae
Sparissoma cretense
x
x
Serranidae
Ephinephelus costae
x
x
Serranidae
Epinephelus caninus
Serranidae
Epinephelus haifensis
Serranidae
Epinephelus aeneus
Serranidae
Epinephelus marginatus
Serranidae
Serranus cabrila
x
x
x
Serranidae
Serranus scriba
x
Siganidae
Siganus rivulatus
x
x
Soleidae
Buglossidium luteum
x
Sparidae
Dentex dentex
x
Sparidae
Diplodus sargus
x
Sparidae
Diplodus vulgaris
x
x
x
Sparidae
Lithognathus mormyrus
x
Sparidae
Oblada melanura
Sparidae
Sarpa salpa
x
x
Tablo 2 Uluburun III Yapay Resif Alanında Gözlemlenen Balık Faunası Verisi
Kocaeli Üniversitesi Sualtı Topluluğu
2008
Mart
x
2008 2009
Ekim Şubat
x
x
x
x
x
x
x
x
x
x
x
x
x
x
x
x
x
x
x
x
x
x
x
x
x
x
x
x
x
x
x
x
x
73
Mavi Paylaşım’09 7. Sualtı Sporları ve Bilimleri Toplantısı 01-03 Mayıs
G öz lem Ç alış malarında G örülen B alık T ür S ayıları
14
13
12
12
11
11
10
B alık T ür S ayıları
9
8
7
6
4
2
0
Ş uba t 2007
T emmuz 2007
E kim 2007
Mart 2008
E kim 2008
Ş ubat 2009
Ç alış ma Z amanları
Şekil 2 Gözlem Çalışmalarında Görülen Balık Tür Sayıları
Yapay resif alanında, her bir gözlem dönemindeki balık türlerinin, görülme oranı (balık türünün
görüldüğü dalış sayısının, toplam dalış sayısına oranı); maksimum sayısı ve ortalama sayısı (balığın
gözlemlenmiş toplam birey sayısının, toplam dalış sayısına oranı) Tablo 3’te görülmektedir.
Uluburun III batığının bulunduğu Hidayet Koyu’nda, yapay resif alanı yakınlarında, 8 – 11 metre
derinlikteki kumluk ve kayalık alanlarda gözlemlenen balık türleri Tablo 4’te sıralanmıştır.
Kocaeli Üniversitesi Sualtı Topluluğu
74
-
-
-
Çırçır - Symphodus roissali
Dikenli Çütre - Stephanolepis diaspros
15
8
1
100
-
25%
-
-
75%
-
-
-
-
-
-
-
25%
75%
-
Gün - Thalassoma pavo
Karagöz - Diplodus vulgaris
Lahoz - Epinephelus costae
Lahoz - Epinephelus aeneus
Orfoz - Epinephelus marginatus
Sivridişli Orfoz - Epinephelus Caninus
Haifa orfozu - Epinephelus Haifensis
Melanur - Oblada melanura
Mırmır - Lithognathus mormyrus
Papağan - Sparissoma cretense
Papaz - Chromis chromis
Sargoz - Diplodus sargus
Kocaeli Üniversitesi Sualtı Topluluğu
2
-
-
25%
-
-
-
Tekir - Mullus surmuletus
Yazılı hani - Serranus scriba
Vatoz - Türü Belirsiz
İğneli Vatoz - Dasyatis pastinaca
-
1
25%
Sarpa - Sarpa salpa
Sinagrit - Dentex dentex
Gelin Balığı - Coris julis
Gümüş balığı - Atherina boyeri
Dil balığı - Buglossidium luteum
-
-
-
Beyaz sokar - Siganus rivulatus
-
1
-
Asıl hani - Serranus cabrila
25%
Akya - Lichia amia
sayı
-
-
-
0.5
-
0.25
-
50
0.25
-
-
-
-
-
-
-
4
-
-
3.75
-
-
-
-
0.25
-
sayı
-
-
11%
-
11%
22%
-
50%
11%
-
-
-
-
-
-
56%
100%
-
-
22%
-
-
11%
44%
88%
-
Oranı
Maksimum Ortalama Görülme
Şubat 2007
Oranı
Görülme
-
-
1
-
3
3
-
20
1
-
-
-
-
-
-
2
5
-
-
12
-
-
3
6
5
-
sayı
Maksimum
Temmuz 2007
-
-
0.13
-
0.38
0.78
-
10
0.22
-
-
-
-
-
-
0.88
2.22
-
-
1.75
-
-
0.38
1.25
2.75
-
sayı
-
-
-
-
-
-
38%
75%
-
13%
-
-
-
-
-
38%
100%
13%
-
38%
13%
-
-
25%
63%
13%
Oranı
Ortalama Görülme
Ekim 2007
-
-
-
-
-
-
2
50
-
2
-
-
-
-
-
1
9
1
-
15
1
-
-
9
3
20
sayı
-
-
-
-
-
-
0.63
37.5
-
0.25
-
-
-
-
-
0.38
4.5
0.13
-
2.13
0.13
-
-
1.88
1.25
2.5
sayı
-
-
22%
-
-
-
22%
56%
-
-
-
-
-
11%
-
89%
100%
-
-
-
-
-
-
44%
89%
11%
Oranı
Maksimum Ortalama Görülme
Mart 2008
-
-
4
-
-
-
2
50
-
-
-
-
-
1
-
2
15
-
-
-
-
-
-
22
5
20
sayı
-
-
0.56
-
-
-
0.33
27.77
-
-
-
-
-
0.11
-
0.89
7.67
-
-
-
-
-
-
8.22
2.11
2.22
sayı
-
13%
-
-
50%
-
63%
25%
-
-
13%
100%
-
-
-
100%
88%
13%
75%
-
-
-
-
38%
25%
50%
Oranı
Maksimum Ortalama Görülme
Ekim 2008
-
1
-
-
1
-
6
50
-
-
1
1
-
-
-
5
6
1
200
-
-
-
-
20
1
20
sayı
-
0.13
-
-
0.50
-
1.75
12.50
-
-
0.13
0.13
-
-
-
3.38
2.13
0.13
150.00
-
-
-
-
3.13
0.25
7.63
sayı
13%
-
-
-
50%
-
63%
25%
-
-
-
88%
38%
-
13%
100%
88%
-
-
-
-
25%
-
13%
75%
-
Oranı
Maksimum Ortalama Görülme
1
-
-
-
2
-
4
20
-
-
-
1
2
-
1
4
23
-
-
-
-
1
-
1
6
-
sayı
0.125
-
-
-
0.63
-
1.63
7.50
-
-
-
0.88
0.75
-
0.13
1.88
10.63
-
-
-
0.25
-
0.13
1.63
-
sayı
Maksimum Ortalama
Şubat 2009
Mavi Paylaşım’09 7. Sualtı Sporları ve Bilimleri Toplantısı 01-03 Mayıs
Tablo 3 Yapılan Gözlem Çalışmaları Verileri
75
Mavi Paylaşım’09 7. Sualtı Sporları ve Bilimleri Toplantısı 01-03 Mayıs
Tür Adı
Kardinal
Gümüş Balığı
Çütre
Zargana
Horozbina
Akya
İzmarit
Külah
Çizgili Kayabalığı
Tablo 4 Hidayet
Kayalık Alanlarda
Türleri
Kayabalığı
Asker (Hindistan)
Çırçır
Gelin
Gün
Lapin
Dikenli Çütre
Barbun
Tekir
Papaz
Papağan-Iskaroz
Asıl hani
Berber Balığı
Lahoz
Orfoz
Yazılı hani
Beyaz sokar
Esmer sokar
Çipura
Isparoz
Karagöz
Melanur
Mırmır
Salpa -Sarpa
Sargoz
Sinagrit
Trakonya
Family
Apogonidae
Atherinidae
Balistidae
Belonidae
Blenniidae
Carangidae
Centracanthidae
Fistulariidae
Species
Apogon imberbis
Atherina boyeri
Balistes capriscus
Belone belone
Parablennius gattorugine
Lichia amia
Spicara maena
Fistularia commersonii
Gobiidae
Gobiidae
Gobius vittatus
Gobius bucchichi
Holocentridae
Labridae
Labridae
Labridae
Labridae
Monacanthidae
Sargocentron rubrum
Symphodus roissali
Coris julis
Thalassoma pavo
Labrus mixtus
Stephanolepis diaspros
Mullidae
Mullus barbatus
Mullidae
Pomacentridae
Scaridae
Serranidae
Serranidae
Serranidae
Serranidae
Serranidae
Siganidae
Siganidae
Sparidae
Sparidae
Sparidae
Sparidae
Sparidae
Sparidae
Sparidae
Sparidae
Trachinidae
Mullus surmuletus
Chromis chromis
Sparissoma cretense
Serranus cabrila
Anthias anthias
Ephinephelus costae
Epinephelus marginatus
Serranus scriba
Siganus rivulatus
Siganus luridus
Sparus aurata
Diplodus annularis
Diplodus vulgaris
Oblada melanura
Lithognathus mormyrus
Sarpa salpa
Diplodus sargus
Dentex dentex
Trachinus draco
Koyu Kumluk –
Gözlemlenen Balık
TARTIŞMA
Hidayet Koyu Uluburun III batığı yapay resif alanında, resifin batırılmasından bu yana yapılan tüm
gözlem çalışmalarında belirlenen tür sayısında düzenli bir artış gözlemlenmiştir. Her ne kadar yapılan
gözlem çalışmaları görece çok kısa bir süreyi (2 yıl) kapsamış olsa da, yapay resif alanında zamana
bağlı tür artışı literatürdeki diğer araştırmalarla paralellik göstermektedir (örneğin Lök ve Gül, 2005).
2008 yılı Temmuz ayında veri alınamamış olması amaçlanmış olan mevsimsel veri toplanmasını
sekteye uğratmış olsa da Şubat (2008’de Mart) ve Ekim aylarında alınan veriler, gözlemlenen artışın
tesadüf olmadığı, yapay resif alanındaki tür artışının somut bir değişim olduğu sonucunu vermektedir.
Kocaeli Üniversitesi Sualtı Topluluğu
76
Mavi Paylaşım’09 7. Sualtı Sporları ve Bilimleri Toplantısı 01-03 Mayıs
Yapılan gözlem çalışmalarında Serranidae familyasına ait türlerin sayısının zaman içerisinde artış
gösterdiği gözlemlenmiştir. Bu durum, bu familyaya ait türlerin yapay resifi yaşam alanı olarak
kullandıklarını göstermektedir. Yokeş, Karacık ve Dervişoğlu’nun (2007) Kaş kıyılarında yapmış
oldukları Serranidae familyası habitat araştırmasında, sivridişli orfoz ve haifa orfozunun bu kıyılarda
nadiren gözlemlendiği belirtilmiştir. Bu çalışma dikkate alındığında, yapay resifte gözlemlenmiş olan
sivridişli orfoz ve haifa orfozunun, Uluburun III yapay resif alanını yaşam alanı olarak kullanmakta
olduğunun belgelenmesi önemli bir bulgudur.
Bu çalışma, 5 yıllık bir süreyi kapsayacak şekilde planlanmış olmasına rağmen, koşullar dolayısıyla,
teknenin ahşap malzemesi zaman içinde çürümeye ve parçalanmaya başlamıştır. Şubat 2009 tarihinde
yapılan son gözlem çalışmasında görülmüştür ki teknenin gövdesinin sancak tarafı kırılmıştır. Bu
durum yapılan çalışmaların geleceği ile soru işaretleri oluşturmaktadır.
KISITLILIKLAR
Uluburun III, batırıldıktan sonra yerleştirildiği derinlikte kalmamış, akıntının ve oturduğu dipteki
yüzey eğiminin etkisiyle kayarak derinlere doğru sürüklenmiştir. Bu sürüklenmenin yavaş yavaş
gerçekleşmesi, yer değişimi ile birlikte teknenin bulunduğu derinliğin de değişmesi, yapay resifin
oluşumu üzerinde nasıl bir etki gösterdiği, yapay resife yerleşen balık tür ve sayısını nasıl etkilediği
bilinememektedir.
Bu çalışmada kullanılmış olan Korumacı Gözlem Yönteminde, dalgıçlar yapay resif alanındaki
balıkları sadece gözle izledikleri için yapılan gözlemlerin ve tanımlamaların başarısı hava şartları,
suyun ışık geçirgenliği, görüş mesafesi gibi etkenlere bağlı olarak değişmektedir. Gözlem
çalışmalarının yılın aynı, yada yakın tarihlerine getirilmeye çalışılması ve dalışların günün aynı
saatlerinde yapılmasıyla bu tür faktörlerin etkisinin en aza indirgenmesine çalışılmış olsa da tamamen
ortadan kaldırılması mümkün olmamaktadır.
TEŞEKKÜR
Bu çalışma boyunca bize destek veren Prof. Dr. Altan Lök, Archipel Dalış Merkezi ve Archipel
çalışanlarına teşekkür ederiz.
Ayrıca bu çalışmada yer alan ODTÜ Sualtı Topluluğu, Sualtı Araştırmaları Derneği ve Uluburun III
Yapay Resif Projesi dalgıçları Ali Can Günhan, Ahmet Ademoğlu, Arda Eyyüboğlu, Aydın Orhan,
Ayşe Günay, Baha Dinçel, Burçe Çiftçi, Demet Kırbulut, Ekin Tuncalı, Elif İspir Gürbüz, Esra
Demirkol, Emrecan Polat, Evren Koban, Ezgi Şahin, Fazıl Gömeç, Gençer Gençoğlu, Hasan Güven
Candoğan, Gökçen Fidan, Göksu Gürer, İlke Süder, Murat Ergin, Murat Mercan, Mustafa İkiz, Onur
Koşar, Özge Alaçam, Umut Gülkök, Ümit Akçaoğlu, Selahattin Erdoğan, Sevda Altay, Selda Eren,
Tayfun Asker, Yalın Baştanlar ve Zahriye Raşitoğlu’na teşekkür ederiz.
KAYNAKLAR
1. Düzbastılar, F.O., ve Lök, A. (2004). Yapay resif inşasında kullanılan birincil malzemeler. E.Ü. Su
Ürünleri Dergisi, 21(1-2), 181-185.
2. Erkurt, M., Draman, M., ve Camuşçuoğlu, D.H. (2007). Deneysel arkeoloji Uluburun II reanimasyon projesi ve Kaş Sualtı Arkeopark Projesi. Sualtı Bilim ve Teknoloji Toplantısı, Koç
Üniversitesi, İstanbul.
3. Lök, A. (1998). Yapay resif araştırmalarında kullanılan görsel sayım teknikleri. Sualtı Bilim ve
Teknoloji Toplantısı, İ.Ü. Tıp Fakültesi, İstanbul.
Kocaeli Üniversitesi Sualtı Topluluğu
77
Mavi Paylaşım’09 7. Sualtı Sporları ve Bilimleri Toplantısı 01-03 Mayıs
4. Lök A., B., ve Gül, B. (2005). Evaluation of fish fauna associated with experimental artificial reefs
in Hekim Island in Izmir Bay (Aegean Sea, Turkey). E.Ü. Journal of Fisheries and Aquatic
Sciences, 22(1-2), 109-114.
5. Lök, A., Metin, C., Ulaş, A., Düzbastılar, F.O., ve Tokaç, A. (2002). Artificial reefs in Turkey.
ICES Journal of Marine Science, 59, 192-195.
6. Pinckard, N. C. (2007). Recolonization and Ecological Succession of Benthic Communities at
Rhode Island Sound Artificial Reefs. 5 Mart 2008, http://www.gso.uri.edu/academics/
seminars/pinckard_n_.pdf.
7. Seaman, W., Jr. (2000). Artificial Reef Evaluation: With Application to Natural Marine Habitats.
CRC Press: Boca Raton.
8. Kruer C. R., ve Causey L. O. (1992). The use of large artificial reefs to enhance fish populations at
different depths in the Florida Keys. Paper presented at the Coastal and Estuarine Data
Archaeology and Rescue Program. 5 Mart 2008,
http://docs.lib.noaa.gov/rescue/NOAA_E_DOCS/E_Library/CEDAR/NOS_NCCOS_9_2005_
PDF/KRUER.PDF.
9. Yokeş M. B., Karacık B., Dervişoğlu R., (2007). Kaş (Antalya) kıyılarında Epinepheliane
(Serranidae, Perciformes) türleri ve Pagrus pagrus (Sparidae, Perciformes) habitat araştırması,
Sualtı Bilim ve Teknoloji Toplantısı, Koç Üniversitesi, İstanbul.
Kocaeli Üniversitesi Sualtı Topluluğu
78
Mavi Paylaşım’09 7. Sualtı Sporları ve Bilimleri Toplantısı 01-03 Mayıs
Kocaeli Üniversitesi Sualtı Topluluğu
79
Mavi Paylaşım’09 7. Sualtı Sporları ve Bilimleri Toplantısı 01-03 Mayıs
MAVİ PAYLAŞIM 2009’U DESTEKLEYENLER
Altın Destekçilerimiz;
S&Q MART
Gümüş Destekçilerimiz;
estetikdishekimim.com
Bronz Destekçilerimiz;
_____________________
İzmit Köseoğlu Turizm
Kocaeli Üniversitesi Sualtı Topluluğu
80

Benzer belgeler

Kocaeli Üniversitesi Sualtı Topluluğu

Kocaeli Üniversitesi Sualtı Topluluğu (KOÜSAT)’na aittir. Kitabın tamamı ya da bir kısmı 5846 sayılı yasanın hükümlerine göre, kitabı yayınlayan kuruluşun önceden izni olmadan elektronik, mekanik, fotokopi, ya da herhangi bir kayıt sis...

Detaylı