tıklayınız. - OyunaBakış

Transkript

tıklayınız. - OyunaBakış
Özel Röportaj
Burcu
Aycan
MK:Merhaba Burcu, öncelikle çok teşekkür
ederiz bu röportajı kabul ettiğin için. Şimdi
seni tanıyarak başlayalım.
BA:Ben Burcu Aycan, 2010 Hacattepe Grafik mezunuyum. Üniversite son sınıfta
başladım, 3. seneme girdim çalışma
hayatımda.
Önce grafik
sektöründe
başladım, ama sonra grafik sektörünü çok
sevmediğimi fark ettim. Ondan sonra oyun
sektörüne geçtim, daha çok çizmek istediğim için.
MK:Oyun sektörünü sevdin mi peki?
BA:Evet tabii ki sevdim. Şuan Pixofun'da
çalışıyorum. Illustrasyon ve çizim üzerine
çalışıyorum. Bol bol çizim yapıyorum. Oyun
yapımının her kısmına giriyorum. Consept
Art çizimleri, karakter tasarım, arkaplan
çizimleri yapıyorum. Yeri geldiğinde storyboard artistliği yapıyorum. Eğlenceli olduğu
için herşeyi yapıyorum.
MK:Oyun haricinden çizim üzerine neler
yapıyorsun?
BA:Çizim dersleri veriyorum genelde anime
manga tarzı üzerine, normal çizim
derslerinden ziyade. İçsel canlanma
merkezinde hem seminer hem workshop
yapmıştık. Sonra ordan bi kaç kişi ile özel
ders olarak devam ettik.
1
MK:Kendin bir manga
Mogaku vardı sanırım.
çiziyor
musun?
BA:Evet, onu bitirme projesi olarak çizmiştim ama vakit olmadığı için devam ettiremedim. Çok vakit ayırmak gerekiyor
manga için. Mangaka olmak içimde bi ukte
olarak kaldı.
MK:Biz de burdan kendimize pay çıkartmayı
deneyelim. Belki bizim dergi için aylık iki üç
sayfa çizmek istersin. (Yüzsüzlükte son
nokta)
BA:Olabilir
tabiki
neden
(Gözlerimden yaş aktı burda)
olmasın.
MK:Şimdi senin diğer bir kimliğinde başarılı
bir cosplayer olman, biraz ondan bahsedelim. Cosplay'e başlama hikayen nasıl?
BA:Üniversite son sınıfta adamın biri
önüme atladı. Sen manga çiziyormuşsun.
Biz de böyle cosplay etkinliği yapıyoruz
katılsana dedi. Türkiyede cosplay mi oluyormuş ya dedim. Evet oluyor, Metucon
oluyor biz ayrıca cosplayler düzenliyoruz
dedi. İyi peki dedim. Gittik yedi sekiz kişi
cosplay yaptık, Yolcu'da olmuştu. Bu
muymuş, yedi sekiz kişi bir araya gelim
parti mi yapıyormuşuz dedim. Türkiyeden
olsa olsa bu kadar olur dedim. Sonra Metucon'un partisine gitmedim, madem böyle
oluyorsa diye. Sonra öğrendim çok güzel
olduğunu baya pişman olmuştum. Sonra
kaçırmadım hiçbirini.
MK: Neydi ilk yaptığın karakter?
BA:Bleach'den Soifon'u yapmıştım.
MK:Hangi etkinlikler olmuştu? Yakında hangi etkinlikler var?
BA: Kontakt 1 yaptık, Kontakt 2 de destek
olmuştum. Torucon yaptık. 6 7 nisanda
Kontakt 3 var, nisanda üniversitelerinde
etkinlikleri olur kesin.
MK:Yaptığın cosplaylerden en çok hangisini
seviyorsun?
BA: Aslında hepsini seviyorum ama en çok
Catwoman'ı seviyorum galiba.
MK:Dünya çapında bir yarışmaya girdim mi
yada girme planın var mı?
BA: Yok girmedim, ama gidebilirsem Comicon'a gitmek istiyorum.
MK:Büyük
ihtimalle
Kontakt
3'e
katılacaksın, orada hangi karakteri yapmayı
planlıyorsun?
BA:Resident Evil'dan Alice olacak galiba.
Onun kıyafet hazırlıklarını yapıyorum. Bir de
süpriz var.
MK:Şimdi senin alanın bunlarla da snırlı
değil. Bİldiğimiz kadarıyla bir dublaj muhabbeti var, bir de klip.
BA:Dublaj dersleri alıyordum ama ona ara
vermek zorunda kaldım, yakında devam
edeceğim. Klip olarak da Dejavu'nun
klibinde oynamıştım. Ben başarısız olduğumu düşüyorum ama arkadaşlar memnun
kalmışlardı.
MK:O zaman kariyer kısmına
ilerki planların nelerdir?
dönersek,
BA:Bu işler ankarada bi yere kadar oluyor,
başlangıç için çok ideal ama sonrası için
değil. Yakın zamanda İstanbul oradanda
yurtdışı planlarım var.
MK:Peki, o zaman hayalinde 'keşke şu firmada çalışsam' dediğin bi yer var mı?
BA:Yani tabiki öyle hayaller var, mesela Blizzard'da çalışmak isterdim.
MK:Senin gibi anime, manga hayranı birinden Japonyadaki firmalardan birini
beklerdim Square Enix gibi.
BA:O taraflara gidersem mangaka olurum,
anime yaparım büyük ihtimalle.
2
MK:Senin gibi böyle grafik bölümünden mezun arkadaşlara tavsiyen var mı?
BA:Grafik okuduktan sonra çizim yapmak istiyorlarsa reklam sektöründe iş aramasınlar. 'E biz reklamlar olmazsa ne yapacağız' diyorlasa da benim çalıştığım gibi teknoparklara gelsinler, kesinlikle iş bulurlar, bu konuda açık var gerçekten.
MK:O zaman son sözlerini alalım.
BA:Hayatta başarılar.
3
Murat Karakaş
Crysis3’ü bütün oyun severler olarak büyük
bir heyecanla bekledik. Geldi gelecek, az
kaldı oynayacağız, dayanalım gençler tarih
yakındır derken, oyun, 22 Şubat 2013 tarihinde Avrupa pazarlarına hızla yayıldı. Şunu
da belirtmem gerek. Dakikaları saydığımız
her an, oyundan beklentilerimiz arttı. Peki
Crysis3 gerçekten, kendinden beklenen bu
denli fazla şeyin altından kalkabildi mi?
Biliyoruz ki CryEngine, kendini tüm dünyaya
kanıtlamış bir oyun motoru. Crysis3’ün nefes kesen atmosferinde de, motorun gücü
bir kez daha gözler önüne seriliyor. Görüntü
kalitesi çağ atladıkça, oyunu oynamak isteyen oyun severler, eski sistemlerini çöpe
atıyor, yenilerine sarılıyorlar. Crysis3, bu kısır ve bazen de rahatsız edici döngünün baş
mimarlarından…
Welcome To New York City
Yıl 2047… New York’ta olağanüstü bir kaos
hakim. Uzaylılar bir taraftan, Cell Corporation bir taraftan, şehri bir güzel karman
çorman etmişler. Atmosferdeki kargaşaya,
bir sanatçı gibi dokunmuş sonra doğa ana,
neredeyse bastığımız her yerden ağaçlar,
otlar fışkırmış. Yeşil güzel şey ama, toprağa
kök salmış başka şeyler de var New York’ta.
Cell Corporation’ın şirketinin Nanokule’leri…
Yaramaz bir müteahhitin çimentodan, demirden kısarak yaptığı binaları, “10 şiddetine bile dayanır abla gel!” diye pazarlaması
gibi, Cell de Nanokule’lerini New York’a kakalamış. Sizi korur, refahınızı sağlar, diye…
4
İkinci oyuna dönecek olursak, maphus damlarına düşmüş bir yiğit göreceğiz. Evet, gene Prophet’ı canlandırıyoruz. Ama bu kez ne
dünya için, ne de New York için alıyoruz elimize silahı. Bu kez, içimizde beslediğimiz
tek şey intikam.
Crysis3 senaryosu, serinin diğer oyunlarıyla
karşılaştırıldığında, daha kişisel mevzular
üzerine şekillendirilmiş. Üç ana karakter
üzerine odaklanıyoruz oyun boyunca. Prophet, Nanosuit’i Cell tarafından vücudundan
ayrılmış Psycho ve Psycho’nun kız arkadaşı.
(Kız arkadaş deyip geçmeyin, Hacker gibi bir
şey bu abla.)
Do you like it? – NO!
Crysis 3’te hiç kuşkusuz, en merakla beklenen yenilik, Prophet’ın eline tutuşturulup,
“sevdin mi?” diye sorulan yaydı. Yay hakkında hiç spoiler vermeye niyetim yok, baştan
söyleyeyim. Oyunda en çok zevk aldığım anları yayı kullandığımda aldım. Ansiklopedilik
de bir olayı yok, hakkındaki her şeyi on dakikada çözebiliyorsunuz. Ancak, karakterimizin, yayı eline aldığı ilk anda, ondan hoşlanmadığını söyleyebilirim…
Burada bir ara verip, Amerikan film senaryolarından bahsetmek istiyorum. Ya da bahsetmiyorum, hepsi aynı zaten… Siz de bazen oyun senaryolarının bu filmlerden biraz
fazla etkilendiğini hissediyor musunuz? Benim burnuma bu konuda fena kokular geliyor, söylemedi demeyin…
Oku çekip bıraktığınızda, sanki elinizde gerçekten bir yay varmış gibi hissediyorsunuz.
Yay geriliyor, kol kaslarınız kasılıyor, nefesinizi bıraktığınız an, okunuz da süzülmüş oluyor. Uzaylılara karşı kullanıldığında, bir plazma tabancasından çok daha etkili olduğu kesin…
5
6
Gözlerime İnanamıyorum
Çok kolay değil mi?
Crysis 3’ün olağanüstü görsel efektlerine
diyecek yok. Olabildiğine başarılı, olabildiğine etkileyici. Su birikintilerine kadar, bir çok
şeyin ayrıntısını görebiliyoruz. Medium grafik ayarlarında oynarken bile, kaliteden pek
bir düşüş yaşanmıyor. Bu yüzden high’da
oynayamadım diye üzülmenin bir anlamı
yok. Tabi bu kadar efekt karşılığında oyunun bizlerden bir takım istekleri var. Eğer
ekran kartınız DirectX 11 desteklemiyorsa,
ne yazık ki Crysis3, bilgisayarınızın ulaşamayacağı bir rafta tozlanacak demektir. Bu
arada EA bu oyun için minimum ekran kartı
örneği olarak Nvidia GTS 450 ve Radeon
5770'i önümüze sunuyor.
Crysis 3’ün uzaylıları da askerleri de pek
akıllı adamlar değil. Yapay zeka açısından
bakacak olursak, Crysis 3, 2’ye göre düşüş
yaşamış. Zeki olmayan düşmanlara karşı oynamak, ölümsüzlük modu açıkmışçasına rahat hissetmenize sebep oluyor ara sıra. Geçmişteki serilere nazaran daha sıkıcı çatışmalara giriyoruz. Çatışmalar, heyecanlandırmıyor demek istemezdim ancak, ne yazık ki
3, 2 kadar heyecanlandırmıyor.
Oyun, göze batacak bir biçimde kolay. Ki bunu, katıldığı her Counter organizasyonunda
sonuncu olan bir adam olarak söylüyorum.
Normalde FPS oynayamam, bana bile kolay
geldiyse, bence Cevat abi bir çaresine bakmalıydı.
Taktik Senin Taktiğin
Crysis’in en sevdiğim yanlarından biri, oyunun tüm serilerinde, oyuncuya kendi taktiğini oluşturabilmesi için seçenekler sunması. Zırhın özelliklerini kullanarak istediğiniz
gibi haklayın düşmanları. Hangi kombinasyonu kullanacağınız tamamen size kalmış.
Bir de yeni bir özellik fark ettim. Quick Time
Event… Doğru zamanda doğru tuşa basarsanız, belki bir gün şirinleri bile görebilirsiniz.
Upgrade sistemimiz artık daha iyi. Nanosuit’imizi ve silahlarımızı daha etkin bir şekilde geliştirebiliyoruz. Ayrıca silahlarımızı
geliştirmek için 20 farklı silah eklentisi de
eklenmiş. 16 tane de Nanosuit modülünü
unutmamak lazım. 7 bölümlük bir senaryo
için bir hayli dolgun değil mi?
Bir diğer unutulmaması gerekense Tactical
Visor. Tagging özelliği ile sizin için düşmanları renklendiriyor ve ne çeşit bir düşmanla
karşı karşıya olduğunuzu gösteriyor. Ayrıca
bu Visor gizli eşyaları bulmamızda da bize
yardımcı oluyor.
Oyun tarihine kazandırılmış en güzel serilerden Crysis… Umarım Crytek’in bu tür başarıları devam eder ve şüphesiz ki edecektir.
İyi oyunlar.
Nanosuit’imizden söz edecek olursak eğer,
gene 3 ana özelliğimizin korunduğunu ve bu
özellikleri kullandığımızda enerjimizin azaldığını görüyoruz. Enerji depolamak için,
“biraz beklemek” yöntemi, korunan özellikler arasında. Bu arada Multiplayer modda,
Nanosuit’in herhangi bir enerji kısıtlaması
yok. Bu da multiplayer’a daha çok zevk katıyor.
7
Halil Coşgun
Brütal Legend - Head Bang yapmaktan
oyunu oynamamak...
Brütal Legend 2009 da Playstation'a çıktı
önce. Oyun belki top listelere çıkmadı ama
aslında hitap ettiği kitle için mükemmel bir
oyun olmuştu. O zamanlar oynadığımda
keşke böyle oyunlar daha çok olsa demiştim.
Şimdi oyun Pc için tekrar yayınlandı ve
tekrar aynı duyguları yaşadım. Eğer bu
oyunu Playstation 3 de oynamadıysanız ve
gerçekten metal müzik seviyorsanız sakın
kaçırmayın.
Oyunun kısaca hikayesinden bahsetmek gerekirse, ana karakterimiz olan Eddie Riggs
(Ufak not: Seslendirmesini Jack Black
yapıyor) Kabbage Boy isimli bir grubun konserinde sahne arkasında çalışmaktadır. Bu
grubun yaptığı muzikten ne kadar nefret
ettiğinden bahsederken, grup elemanlarından biri sahnede dekorasyondan düşerken
onu kurtarıyor. Ama onu kurtardıktan sonra
kendisi dekorasyonun altında kalıyor. Bu
sırada kanı kemerindeki Ormagöden amblemine gelince olanlar oluyor. Sahnede Ormagöden The Metal God beliriyor.
8
Grup elemanlarını sizin isteğinize bağlı
olarak normal ya da "Brütal" olarak
öldürdükten sonra Eddie'yi alıp heavy metal
dünyasına götürüyor. Ve burda sizi yeni bir
hikaye ve savaş belkiyor. Burada ilk Doviculus'un adamları ile karşılaşıyorsunuz. Tam
Eddie'yi öldürmek için saldırıyor. Ve işte
tam bu anda arkada "Childeren of Grave"
çalmaya başlıyor ve siz bu oyunun ne kadar
mükemmel olduğunu anlıyorsunuz. Hikaye
buradan sonra heavy metal dünyasındaki
insanları özgür bırakmak adına savaşınızla
devam ediyor.
Oyunda savaşmak için bir balta ve bir gitarınız var. Bunlar ile mükemmel kombalar
yapabilyorsunuz. Balta ile düşmanlarınız
kolunu bacağını koparırken, gitarınız ile
mükemmel sololar atarak onları yakıp kül
edebiliyorsunuz. Kim Power Slide yaparak
birileri dövmek istemez ki? Oyunda bunun
yanı sıra gitarınız ile özel sololar atabiliyorsunuz. Bunlar yardım çağırmak için, insanları gaza getirmek için ya da özel yetenekler
kullanmak için. Mesela Face Melter solosu
atarak düşmanlarınızın yüzlerini gerçekten
eritebiliyorsunuz.
Ya da solo atıp mükemmel arabanız olan
Deuce'u çağırıp onunla seyehat edebiliyorsunuz.
İşte bu kısımda işin rengi değişebiliyor,
çünkü Deuce'u kullanırken oyunun içindeki
soundtrackleri dinleyebiliyorsunuz.
Bu
şarkıların hepsi birbirinden mükemmel
olduğu için, bir noktadan sonra görevleri
yapmak yerine Deuce ile gezip etraftaki
yaratıkları eziyorsunuz ve bunu bıkmadan
sürekli yapabiliyorsunuz. Bu şarkıların bazıları hikaye ilerledikçe açılıyor bazılarını ise
siz haritada gezerken bulmanız gerekiyor.
Ama dediğim gibi bu gezme işlemi hiç de
sıkıcı olmuyor.
Oyun sürekli size müzik ziyafeti vermek
üzerine hazırlanmış, dövüş sahneleri
başladığında, "Abi keşke şu parça çalsa."
dediğiniz anda gerçekten o muzik başlıyor.
9
Boss dövüşlerindeki muzik seçimleri
olağanüstü. Yeni bass telleri bulmak için
Metal Queen isimli dev bir örümcek ile dövüşmeye gittiğinizde, tam dövüş başlamadan önce arkadan mükemmel bass solosu
ile Brocas Helm'im "Cry of Banshee"
başladığında dimdik durup "Gel bakalım
seni zavallı yaratık" diye bağırıyorsunuz.
Bu kadarla bitmiyor tabiki, oyunda sizi bir
çok süpriz ve ünlü insanlar belkiyor. Deuce
ile Motor Forge'lara girdiğinizde, orada sizi
Guardian of Metal rolü ile Ozzy bekliyor
olacak ve size hem Deuce için eşyalar, hem
de sizin için yeni kombalar ve eşyalar sunacak.
Biraz önce yukarıda bahsettiğim bass telleri
alma görevini ise size Kill Master rolü ile
Motörhead'ın solisti ve basscısı Lenny
Kilmister vercek. Bunun gibi daha nice
güzel şeyler sizi bekliyor olacak.
Bu oyun gerçektende anlatmakla bitmez, en
iyisi oynamanız bence, eğer gerçekten Metal
müzik seviyorsanız, bu oyunu sakın
kaçırmayın. Bilmediğiniz bir çok grubu keşif
etme şansınız olacak. Sadece muzik
dinlemek için bile saatlerce oynanabiliyor,
kendimden biliyorum.
Murat Karakaş
Bir yapay zeka özgürlük hakkında ne bilir
ki…
İlk kez Metal Gear Solid 2: Sons of Liberty'de gördüğümüz Raiden, o zamandan beri
büyük ölçüde kendini geliştirmiş olarak çıktı
karşımıza. O zamanlar son derece çaylak
olan Raiden, Metal Gear Solid 4'de serinin
alışagelmiş olan ninja karekteri rolünü üstlenmiş olarak geri dönmüştü. Act 2 nin sonundaki Vamp ile olan savaşı oyun tarihinin
efsaneleri arasında yerini almıştır benim
için. İşte o an içimde bu yeni havalı Raiden
ile oynama istediği doğmuştu (MGS 2 de
oynamış olmama rağmen bir türlü
beğenememiştim). Hatta Solid Snake'i kendi
hayatını hiçe sayıp oyunun sonlarına doğru
kurtarması daha da bir heyecanlanmama
neden olmuştu. Adamın kolları kopmuş hala
Snake'e yardım eden hali insanda "Vay Be
ne
delikanlı
adamısın"
tepkisini
göstermesine neden oluyordu. Son derece
kendisini bizlere sevdirmiş olan bu karekterin hali içmizi burksada Kojima abimiz
olaya son noktayı Raiden'a insan vücudunu
vererek bizleri mutlu etmişti.
Şimdi ise beklentilerimiz gerçek oldu ve
sonunda Raiden ile tekrar doyasıya oynayacağız.
10
Oyunu
ilk
tanıttıklarında
Raiden
güzel
güzel
karpuz
k e s m i ş t i .
Sadece karpuz
kesmişti
ama
bizim
ağzımız
açık
kalmıştı.
Bekledik sabrettik ve başardık.
Öncelikle oyunun biraz hikayesinden bahsetmek istiyorum. Raiden ailesi için para bikirtirmek adına Meverick Security için
çalışıyor. Buradaki görevlerinden biri ise VIP
korumak. Afrikada Başbakan N'Mani ile beraber iken Desperado Enterprise adına
çalışan cyborglar tarafından saldırıya uğruyorlar. Desperado Enterprise'ın lider Sundowner başbakanı kaçıyor, Raiden ise onu
kurtarmaya çalışıyor. Ama Sundowner
başbakanı öldürüyor ve Desperado Enterprises'ın başka bi Cyborg'u olan Jetstream
Sam, Raiden'ı bir güzel pataklıyor. Burada
Raiden tekrar kolunu kaybederken, "Yine
mi?" diyerek bize eski oyunları hatırlatıyor.
Bu savaşın sonunda nerdeyse ölmek üzere
iken son anda kurtuluyor. Raiden bir kaç
hafta sonra yeni zırhı ve koluyla 'intikam'
için geri dönüyor.
Bu özelliğin size sağlayacağı en güzel
avantaj ise düşmanlarınızı milyon parçaya
bölerken doğru yeri keserek Zan-Datsu uygulayarak, düşmanlarınız içindeki enerji birimini çekip alabiliyorsunuz. Bu sizin hem
sağlığınızı hem de Blade Mode'a
girdiğinizde zamanı yavaşlatmanıza yarayan
enerjiyi dolduruyor.
Oyun çıkmadan önceki bütün videolarda
bize sundukları inanılmazdı, abartıkları
düşündük bazen ama hayal kırıklığına
uğratmadı bizi. Kol, bacak, kafa, göz ne
varsa dağıldı etrafa. Parça parça uçuşan
düşmanlarımıza bakerken mutlu mutlu güldük.
Oyunun oynanışı tamemen hack/slash mantığı içerisinde bulunuyor. Ama tabii ki ekstra bir sürü özellik mevcut. Oyunda temel
olarak bir zayıf ve bir güçlü saldırı bulunmakta, bunları harmanlayarak güzel kombolar ortaya çıkartıyorsunuz ya da oyunda
topladığınız puanlarla yeni yetenekler
açabiliyorsunuz. Oyunda etraftan toplayabileceğiniz silahlarıda kullanabiliyorsunuz
roket, çeşitli el bombaları, dans eden hologramlar ve tabii ki kutu. Oyunda koşmak
için Ninja Run özelliği var, bu sizin engellerin üstünden de otamatik olarak atlamanızı sağlıyor ve Ninja Run yaparken
Raiden bütün gelen mermileri kılıcı ile geri
savuruyor.
Tabiki oyunun en büyük özelliklerinden birisi Blade Mode, bu özellik size kılıcınızı
özgürce istediğiniz acıda istediğiniz yöne
savurmanızı sağlıyor. Bu mode'da iken
saldırı tuşlarına basarak direk yatak ve
dikey
saldırı
yapabil iyorsunuz
yada
isterseniz sağ analogu kullanarak istediğiniz açıda saldırı yapabiliyorsunuz. Sağ analogu kullanma konusunda ustalaşmanız
oyunun ilerleyen noktalarında size çok
yardımcı olacak.
11
Bu mode sadece düşmanlarınızı değil onların size gönderdiğini roketleri de kesmeniz için ideal.
Oyunda her bölümden sonra karşımıza Costumization ekranı çıkıyor. Buradan, highfrequency blade'ın özelliklerini arttırabiliyorsunuz,
sağlık ve enerji barınızı
genişletebiliyorsunuz. Kılıcınız için yeni haraketler ve kombolarıda yine kazandığınız
puanlarla açabiliyorsunuz. Dövüştüğünüz
her boss'tan yeni bir silah alıyorsunuz, bunlarad a burdan ulaşıp, etkin hale getirebiliyor ve o silahlar içinde yeni haraketler
açabiliyorsunuz. Bu yeni silahları kullanmak
tabii ki size kalmış. Mesela ben highfrequency blade çok sevdiğim için diğer silahları çok kullanmak istemedim. Ama
kullandım, denedim, hepsinin kendine has
güzellikleri var ama high-frequecy blade çok
başka. Zaten ekleyeceğiniz yeni silah sadece
sizin güçlü saldırınızı değiştirecek. Yani iki
silahı aynı anda kullanacaksınız.
Oynanış hakkında burda belirmek istediğim
bir kaç şey var. Şu an internet üzerinde bazı insanların oyunun zor olduğuna, oyunda
'Dodge' sisteminin olmamasına dair
yakınmalar görebilirsiniz. Bir çok yerde
karşıma çıktı bu yorumlar ve çok saçma
geldi. Bu tarz yorumların ortaya çıkmasının
nedeni insanların artık kolay oyunlara çok
alışmış olmaları. Oyunda korunma tuşu
olsun ona basıp bekleyelim sonsuza kadar
gibi düşünceleri olan insanlar böyle
yorumlar yapmakta. Bu oyunda korunma
sistemi tam olarak DMC serisindeki Royal
Guard gibi ya da Street Fighter Third
Strike'daki gibi. Tam düşman size saldırdığı
anda sizde ona doğru ilerleyip saldırı tuşuna bastığınızda, gelen saldırıyı tamamen
bloke ediyor. Oyunda ayrıca yeni açtığınız
yeteneklerin
arasında
da
kaçmanızı
sağlayan haraketlerde mevcut. Ayrıca Ninja
Run ne güne duruyor. Ninja Run yaparken
güçlü saldırı tuşuna bastığınızda Raiden
yerden kayıyor, hem kaçmak için hemde
saldırmak için bu hareketi çok güzel kullanabiliyorsunuz.
Oyun ile ilgili bir kaç şey vardı kötü olan,
kamera sisteminde bazı bozukluklar çıkıyordu. Ama çok nadir oluyordu bu. Oyundaki
asıl sorun çok kısa olmasıydı. daha uzun
sinematikler daha uzun bi senaryo bekliyordum. Hikaye aslında başarılıydı ama çok
kısaydı. Ne oldu ne bitti derken oyun
bitiverdi. Bunu söylerken diğer Metal Gear
oyunları ile kıyaslıyorum. Şuan çıkan çoğu
oyunla ile kıyaslarsak normal bi uzunluktaydı.
Belirtmeden
geçemeyeceğim,
oyunu
oynarken herşeyi kesmeye çalışacaksınız ve
bu sizi tatmin edecek ama ikinci bölümün
başında ve ilerleyen kısımlarda beyaz bir
kedi görürseniz ona bulaşmayın, bütün karizmanız yerlere inecek.
12
Ayrıca oyunda VR Missionlar yine mevcut
ama bunları oyunun içinde gizli yerlerde bularak açmanız gerekiyor. (Bazıları pek gizli
değil, direk önünüzde duruyor).
Oyunu oynarken tamamen tatmin oldum ve
mutlu oldum gerçekten, bossları binlerce
parçaya bölmek, bir oduncu edasıyla ağaç
kesmek, karpuz dilimlemek hepsi çok
eğlenceli şeyler. Tabii ki Raiden ile oynamanın mutluluğu anlatılamaz bile,Raiden
oyunun ilerleyen kısımlarında çok 'Baddass'
bir hale geliyor ki gerçekten harika. Oyundaki komedi unsurları da baya ön planda,
sürekli ya Raiden bir espiri yapıyor ya da
birileri onun üzerinden espiri yapıyor. Hatta
bi yerde Snake'e bile gönderme yapıyorlar.
Kısa ve öz olarak bir Metal Gear hayranı iseniz kesinlikle kaçırmayın bu oyunu,
üzülürsünüz.
Murat Karakaş
CryEngine 3: Adam Gibi Oyun Motoru
İster “Almayalı Türk kardeşler” aracılığıyla,
ister Crysis, FarCry gibi oyunlarla olsun; hepimiz CryEngine’i çokça duymuşuzdur. Özellikle Free SDK ’inin geliştiricilere açılmasıyla
birlikte hayatımızda daha fazla yer almaya
başlayan CryEngine 3’ye bu sayıda biraz yakından bakalım istedik. Amacımızsa yine,
yeni yeni ilgilenmeye başlayanlar için ön bilgiler vermek.
Yine de iş, CryEngine 3’nin kurulum dosyasını indirmekle bitmiyor. Bir de Crydev.net
hesabınız olmalı. Çünkü CryEngine 3’ü çalıştırabilmeniz için bu hesapla oturum açmanız gerekiyor. Yani, internet bağlantınız
yoksa veya koparsa yine CryEngine 3 ile çalışmayı unutabilirsiniz.
Bu açılardan bakıldığında kullanımı çok katı
kurallara bağlı gibi gelse de hemen kendinizi CryEngine’nden soğutmayın. Free SDK,
size CryEngine’nin güçlü dünyasının ufacık
bir kısmını tattıracak olsa bile gördükleriniz
sizi şaşırtacak ve “Vay be!” dedirtecek.
CryEngine 3’ye Başlangıç
Önce Free-SDK ‘yi nasıl elde edeceğimizden
bahsederek başlayalım. Crydev.net sitesinden indirebildiğimiz CryEngine 3, yaklaşık
1,5 GB boyutunda. Ayrıca Unity gibi daha
ufak oyun motorlarında olduğu gibi neredeyse her sistemde kullanamıyorsunuz. Bilgisayarınızın CryEngine 3 sistem gereksinimlerini karşılaması lazım. Bu sistem gereksinimleri hakkında, Crydev.net’ten ayrıntılı bilgi edinebilirsiniz; ama yine de biraz
fikir vereyim, CryEngine 3 de ortalama bir
bilgisayar oyunu kadar RAM, ekran kartı ve
işlemci gereksinimi bulunduruyor. Bir dezavantajsa bazen, bazı sistemler tüm gereksinimleri karşılasa bile çeşitli ufak detaylardan dolayı yine CryEngine 3’yi kullanmaktan
mahrum kalabiliyorsunuz.Bunun içinse yapılacak en iyi şey, CryEngine 3 Free SDK’in en
güncel sürümünü indirmek ve bu tarz bir
sorunla karşılaşıldığında Crydev.net’in forumlarına bildirmek.
13
CryEngine’in Farklı Dünyası
CryEngine 3 Free SDK’yi size güzel ve detaylı bir şekilde hazırlanmış örnek proje ile
geliyor. Kendi başınıza çalışmaya başlamadan önce bu projeye bir süre göz atmanızı
öneririm. Daha önce 3B oyun motorları ile
uğraşanlar tanıdık birçok şeyle karşılaşacaklardır.
Bu örnek proje, aksiyon açısından fazla bir
şey içermese de CryEngine 3’nin performansını ölçme açısından bize çok şey anlatıyor. Su, suyun hareketleri, çevre ile etkileşim, sis, ışık huzmeleri, patlamalar ve patlama efektleri ile daha binlercesi;
başka oyun motorlarının performansı için
açık noktalar olsalar bile CryEngine 3’de
hiçbir sıkıntı yaşatmadan, tüm gerçekçilikleri ile oyununuza dâhil olabiliyorlar.
CryEngine 3’nin bir başka güçlü yanıysa
Terrain ile ilgili size sağladıkları. Bazı oyun
motorlarının aksine, CryEngine’nin terrain
yapısı son derece güçlü ve oyunun performansına da olumsuz hiçbir etkisi olmuyor.
Sahip olduğu araçlar sayesinde elinizdeki
terrain ’i istediğiniz şekle sokmanıza; istediğiniz şekilde dağlar, tepeler oluşturmanıza
ve bunları ister yeşillik bir alana, ister çorak
veya çamurlu topraklara çevirmenize imkân
sağlıyor. Kısacası, elinizdeki terrain ’i biraz
emek vererek istediğiniz her şekle rahatlıkla sokabiliyorsunuz. Buna, son derece gerçekçi araziler de dâhil. Üstelik CryEngine
3’nin sağladığı sayısız texture , bu işi daha
da kolaylaştırıyor.
Geriye kalan tek şeyse biraz sabrederek yeterli bilgi ve tecrübeye ulaşmaya çalışmak
oluyor. Gerek geliştiriciler, gerek sanatçılar
açısından çok kullanışlı ve kolay bir yapı olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim.
CryEngine 3’nin terrain adına sağladıkları
sadece bunlarla da sınırlı değil üstelik.
14
Bölümünüzün bir gün içindeki tüm güneş
hareketleri ve ışıklandırılması da tamamen
sizin kontrolünüzde ve sizin, tıpkı terrain
yapısında olduğu gibi; ister son derece sıra
dışı, ister son derece gerçekçi ayarlamalar
yapmanızı sadece birkaç adımda sağlıyor.
Kodlama Adına Her Şeyi Unutun!
CryEngine 3’nin programlama özelliklerine
bakarsak yine bizi şaşırtacak şeylerle karşı
karşıya geliyoruz. CryEngine’in asıl programlama dili C++. Bazı işlemler içinse LUA
ve ActionScript 2.0 kullanılmakta. Ancak,
CryEngine, o kadar iyi düşünülmüş ve detaylı bir kütüphane sahip ki sizin CryEngine’le oyun geliştirirken çoğu zaman neredeyse hiç sıfırdan kod yazmanız gerekmiyor; biraz hazır kodlar üzerinde değişiklikler
ya da eklemeler yapmanız yeterli geliyor.
CryEngine 3’de oyun geliştirirken yapmanız
gereken tek şeyse doğru bir akış diyagramı
kurmaktan ibaret. Bunun en büyük avantajı
ise; hiç programlama bilmeyen birinin bile
CryEngine 3 ile oyun geliştirebilecek olması.
CryEngine 3’nin bir diğer güçlü yani ise
Adobe Flash’tan tutun Autodesk 3ds Max’e,
Adobe Photoshop’a kadar birçok program
ile uyumlu bir şekilde kullanılabilmesi.
Özellikle kullanıcı arayüzü, HUD geliştirirken
ya da oyununuz için CryEngine kütüphanesinde olmayan nesneler yaratırken bu
uyumlu çalışmanın faydası çok görülüyor.
Eksiler ve Sonuç
CryEngine’den bu kadar bahsettikten sonra
aklınızda “Bu kadar iyiyse neden fazla bir
oyunda kullanılmıyor ya da genelde sadece
FPS türündeki oyunlarda kullanılıyor?” gibi
bir soru gelebilir. Bu sorunun ilk kısmına
kesin bir cevap vermek güç. Ama CryEngine’in, özellikle Unreal’a oranla oldukça yeni
olması ve teknolojiyle ilgili işlerde oturmuş,
büyük bir sistemi, hele ki elinizdeki teknolojinin devri henüz geçmediyse; değiştirmenin
ne kadar zor ve itici geldiği ortadır. Tabii
bir diğer sebep de CryEngine’in FPS/TPS türünde oyunlar geliştirmek için her şeyiyle
hazır gelmesi, başka türde oyunlar içinse
daha fazla emek harcamanız gerekmesi olabilir. CryEngine, FPS/TPS türü için o kadar
hazır ki tek yapmanız gereken oyun motoruna biraz alışıp daha sonra akış diyagramlarını birleştirmekten ibaret kalıyor diyebiliriz.
Sonuç olarak, bu zamana kadar sadece
Unity gibi daha küçük oyun motorlarıyla uğraştıysanız ve gelecekte kendinizi 3B video
oyun geliştirirken görmek istiyorsanız –ki
sadece geliştirici olarak değil, artist olarak
da düşünebilirsiniz bunu- sınırlı sayıda eğitim materyali olmasına rağmen en kısa zamanda CryEngine ile uğraşmaya başlamanızı tavsiye ederim.
Mustafa Cihan Özer
15
Tomb Raider - Çok mu üzdüler kızım seni?
Tomb Raider gerek oyunların hikayesi ile
olsun gerek Lara Croft ile olsun her zaman
bize güzel şeyler bahşetti. Zaman zaman
Lara'nın vucut ölçüleri ön planı çıktı ve
bunu tartışmaktan da zevk aldık. Bu
oyunun ilk tanıtım videolarını gördüğümüz
an nefesimiz kesildi, harika birşey bizi
bekliyordu. Hele o Lara'nın tavanda baş
aşağı asılı durduğu sahnede, tam kurtuldu
derken karnına girek o demir parçası bizim
bile canımızı yakmıştı. Sonra o mağradan
kaçışı herkeş çok güzeldi.
En başından söylemek istiyorum ki oyunun
başına oturduğunuzda sürekli bir sonraki
bölümü merak ettiğiniz için asla kalkamayacaksınız. Hikaye çok sürükleyici ve heyecanlı. Siz de o hikayeyi Lara ile birlikte
yaşıyor ve o piskolojiyi hissediyorsunuz. Ahh
Lara sen neler yaşamışsında haberimiz yokmuş. Bunları öğrendiğimiz iyi oldu kesinlikle.
Bu sefer Lara Croft'un asıl hikayesini oynuyoruz, Lara'nın nasıl korkan ve zayıf biri
iken,
inanılmaz birine
dönüştüğünü
görüyoruz oyunda. Her şey Lara ve diğer
gemideki yolcuların, kayıp bir japon importorluğunu bulmak için Lara'nın tavsiyesi
uyarak Dragon's Triangle ismi verilen alana
giriyor. Dragon's Triangle bizim bildiğimiz
Bermuda şeytan üçgeni ile aynı her aslında.
16
Gemi bu alana girdikten sonra fırtınaya yakalanıyor ve gemi ikiye ayrılıyor ve Lara suya düşüyor. Lara kendine geldiğinde kendini
bir kumsalda buluyor ama çok geçmeden
biri tarafından tekrar bayıltılıyor. Bu sefer
uyandığında ise kendini bir mağaranın içinde tavandan baş aşağı asılı bir şekilde buluyor. Buradan demosunda ve tanıtımında
izlediğim yerler. Bir şekilde mağaradan kurtuluyorsunuz, kendinize yemek arayıp ateş
yakmaya çalışıyorsunuz. Bu kısımlarda Lara'nın aslında ne kadar kırılgan ve korkak
biri olduğunu görüyoruz ama yaşam şartları
insanı değiştiriyor. Kendimize ufak bir
kamp kurduktan sonra gemideki diğer insanları bulmaya çalışıyoruz ve tekrar bir
araya gelmeye çalıyoruz. Burdan sonra hikaye gerçekten farklı yerlere gittiği için anlatmak istemiyorum.
Oyunun tarzı biraz daha farklı olmuş bu sefer, ilk başlarda adventure oyunu oynuyorsunuz sonra işin içine aksiyon kısmı giriyor,
sonra Rpg öğeleri giriyor, bazen yeri geliyor
sanki Gear of War oynuyor gibi hissediyorsunuz kendinizi. Ama genelde milleti okla
vurup sessiz sakin geçmek en ideali aslında.
Oyun tamamen açık dünya mantığında, istediğiniz yere gidebiliyorsunuz, ana görevde
ilerlemek yerine yan görevleri yapıp, oyunun
içindeki gizli mezarlıkları bulup oradaki bulmacaları çözebiliyorsunuz.
Oyunda level sistemi var bu level sistemi ile
farklı dallarda yenetekler alabiliyorsunuz.
Bu yetenekler size daha iyi ok, tabanca, tüfek kullanama yetisi sağlıyor yada adamlardan kaçmanızı ve onları daha öldürmenizi
sağlıyor. Bunlar gerçekte çok işe yarıyor,
düzgün seçim yapıp ona göre taktik yapmanız güzel olacaktır. Oyunda etraftan bulduğunuz parçalarla silahlarınızı geliştirebiliyor
ya da yenisini yapabiliyorsunuz.
Oyunda bu sefer daha fazla aksiyon vardı,
hikayede bazı anlarda nefesiniz kesiliyor oynarken, joysticki bırakamıyorsunuz elinizden. Lara ile üzülüp, onunla beraber mutlu
oluyorsunuz. Hikaye ilerledikçe oyunda Lara'nın değişimini görüyorsunuz ve bunu
taktir ediyorsunuz. Oyundaki sinematik sahneler çok güzel, sıkılmadan izleyebiliyorsunuz. Ayrıca oyunun başarısının en önemli
kısımlarından birisi ise karakter modellemeleri ve seslendirme. Lara'nın tavırları, ses
tonu, mimikleri tamamen olağanüstü.
Uzun zamandır oynadığım en güzel oyunlardan biriydi gerçekten. Soluksuz oynadım ve
bir an bile uykum gelmedi.
Bu sefer farklı olarak oyuna multiplayer sistemi de eklendi. Ama bu single player kadar başarılı olmadı. Multiplayer modunda
farklı haritalarda, iki karşılıklı takım birbirini yok etmeye ve yardım paketleri haritanın
belli yerlerine götürmeye çalışıyorlar. Bu
sistemde single playerda olmayan bazı özellikler bulunuyor, takımlar birbirlerine tuzaklar hazırlayıp, birbirlerine karşı farklı
özellikler kullanabiliyorlar.
Oyunu oynarken sonunu merak ediyorsunuz
ama bir yandan da asla bitmesin istiyorsunuz. Ayrıca erkek okuyucular için belirtmek
gerekirse yeni model çok güzel. Tomb Raider'a yıllar sonra tekrar aşık oldum sanırım.
Ah Lara Ah
Murat Karakaş
17
Merhaba sayın Oyunabakış okurları.Bu sayıda size gündemde olan bir oyunun incelemesini yazdım.Açıkcası bu incelemeyi yazarken gerçekten hayal kırıklığına uğradığımı
söylemek isterim, oyun ne hale gelmiş. Bu
zamanda çıkarılan bir oyun böyle olmamalı.
Umarım Gearbox Software bu duruma bir
açıklama yapar.
Oyunun demo sürümünü oynayanlar grafikleri beğenmiştir sanıyorum. Alien:Colonial
Marines'e böyle kötü bir giriş yapmak istemezdim fakat inanın oyunu oynayan herkes
beni haklı görecektir. Demo sürümünde
grafikler güzel demiştik. Bir kere oyunun
tam sürümünde grafikler açısından konuşuyorum doku kalitesi düşmüş, patlamalar
gerçekten vasat ötesi ve bilmiyorum bu
herkeste oluyor mu, oyun hatası mı (büyük
ihtimal oyundan) ilk makineli tüfeğimizle
ateş ederken sesi gidip gidip geliyor. Bundan bir önceki oyunu oynayanlarda bilir seslerde inanılmaz bir amatörlük vardı. Sanırım Gearbox'ın seslerle ilgili bir sorunu var.
Alien:Colonial Marines gayet basit bir senaryosu olan grafikleri ile 2004 yılını andıran bir oyun.Sanki oyun 2004-2005 yıllarında çıkması gerekiyormuşta çıkarmayı unutmuşlar gibi.
18
Bir de şöyle bir şey var; oyun bir an önce
bitsin de piyasaya sürelim havası... İnanın
oyunun eksileri saymakla bitmiyor ki bir an
önce size oyun içinden bahsedeyim!
Alien:Colonial Marines Bilimkurgu / Korku /
Gerilim türünde sınıflandırılabilir. Fakat gelin görün ki bu kavramlardan çok çok uzakta bir oyun. Oyunda kurgu iyi başlıyor fakat,
oyun ilerledikçe, bölümlerimizi tamamladıkça "Yok artık ! Ne alakası var ?!" şeklindeki
cümlelerimiz de birbiri ardına sıralanıyor.
Oyuna, bir moloz yığınının içinde başlıyoruz.
Silahımızı kontrol ediyoruz mermimiz var
mıdır yok mudur diye. Daha sonra geminin
diğer bölümüne geçiyoruz ve gemi birden
sallanmaya başlıyor. Şaşırmayın sakın o yığının hala uçması bile mucizeyken sallanmak nedir ki?!Arkadaşlarımızı buluyoruz ve
her zamanki gibi görev bizim başımıza patlıyor. Etrafa bakmamız için görev alıyoruz
hayatta kalan var mı yok mu öğrenmek için.
Ne de olsa basit bir askeriz. Hayatta kalan
ilk arkadaşımızı bulduğumuzda biraz garip
gelişiyor işler. Arkadaşımız bize "Ağzındaki
de ne ?" cümlesini söyledikten sonra zaten
bütün kurgu ortaya çıkmış bulunuyor.
Bu oyunda en basit yapılmış uğraşılmamış
bir diğer iş ise radar sistemimiz. Yaratıkları
bu radar sistemi ile nereden geleceklerini
ne kadar yakında olduklarını görebiliyoruz
ve bir zamandan sonra kulağımızdan şu ses
eksik olmuyor "Bip bip bip bip bip !".
19
Oyunun heyecanı kalmıyor demiştik radar
sistemi ile peki radar sistemi olmasaydı ne
olurdu? O da çok kötü olurdu, çünkü vasat
grafikler yüzünden ne yaratığı görürdük ne
yaratık bizi!
Sonuç olarak ise dünyanın her yerinde kötü
not alan, bekleneni asla veremeyen bir oyun
oldu ve hayran kitlesini büyük derecede üzdü açıkcası Alien:Colonial Marines. Oynanacak bir oyun mu peki ?Çerezlik olarak oynanabilir öyle arada sırada stres atmak için
ama onun için bile iyi olduğunu zannetmiyorum Alien:Colonial Marines'in.!
Harun Özcan
Mario. Çoğumuz 2010 yılında onun 25. yıldönümü kutlanmış olsa bile, Mario aslında
32 yaşında ve artık ölümsüzleşeceğini kanıtlamış oldu. Daha ilk ortaya çıktığı oyun
olan Donkey Kong’tan beri yer aldığı neredeyse her oyun; herkesçe beğenilen ve oyun
dergileri tarafından yüksek puanlar alan,
satış rekorları kıran, yirmi beş yıldır her
oyununda başrolde olan, başka bir oyun karakteri daha yoktur sanırım. Buna bir de
Mario’nun yer aldığı çizgi roman, anime ve
çizgi film serisi ile sinema filmini de eklersek; Mario gibi başka bir oyun kahramanı
daha olmadığından emin oluruz sanırım.
Ayrıca Mario, bu kez bir prensesi olmasa
bile, yine yardıma muhtaç bir kadını, Pauline’i kurtarmaya çalışmaktadır.
Bu ayki Nostalji köşesinde de Mario’ya yer
verip hem her zaman güncelliğini korumuş
hem de çıktığı dönemlerde efsane olmuş;
ama sonradan bir şekilde unutulmuş oyunları hakkında konuşmaya karar verdim.
Umarım eğlenirsiniz!
Donkey Kong’un oyun alanı, Donkey Kong
tarafından yamultulmuş platformlar, bu
platformları birbirine bağlayan kimisi kırık,
kimisi düzgün merdivenlerden oluşur.
Oyunda, iki boyutlu düzlemde sağa, sola ve
aşağı, yukarı hareket etmek mümkündür.
Donkey Kong
1981 yılında, arcade olarak piyasaya sürülen platform/action puzzle oyunu olan Donkey Kong, Mario’nun da bizlerle buluştuğu
ilk oyun olma özelliğini taşımaktadır.
Daha ilk oyundan itibaren “baş karakter”
olarak karşımıza çıksa da bu kez sahnedeki
en büyük kişi değildir.Mario kadar olmasa
da akıllarda yer eden ve hatırlanan büyük
goril Donkey Kong ile birlikte karşımızdadır.
20
Oyunda, iki boyutlu düzlemde sağa, sola ve
aşağı, yukarı hareket etmek mümkündür.
En tepede Donkey Kong vardır ve her bölümün sonunda Pauline’i kurtarsanız bile bir
sonraki bölüm yine en tepede sizden yardım
bekliyor olur. Donkey Kong’ta toplam dört
bölüm vardır ve yükseklik mantığıyla ilerler.
Donkey Kong’ta Mario’nun düşmanları ise
Donkey Kong’un aşağıya doğru yuvarladığı
variller, şempanzeler, alevlerdir. Mario’nun
bu oyundaki en büyük silahı yine zıplamaktır; ama zıplama bu kez düşmanları öldürmek yerine onlardan kaçmaya yarar. Düşmanlara her türlü temas, Mario’nun ölmesi
demektir.
Mario Bros.
Donkey Kong’tan 2 sene sonra, 1983’te; bu
kez Nintendo Entertainment System
(NES)’de karşımıza gelen Mario Bros., gerçek anlamda bildiğimiz Super Mario oyunlarının da temellerini atan ilk oyun olma özelliğini taşımaktadır.
İlk kez oyuncuların karşısına; İtalyan asıllı
Amerikalı su tesisatçısı olarak çıkan Mario,
New York kanalizasyonlarındaki “garip yaratıklara” karşı kardeşi Luigi ile birlikte savaş
vermektedir.
Donkey Kong’tan, Mario’nun efsaneleştiği
Super Mario Bros’taki heyecan ve eğlenceyi
beklemek çok doğru olmaz. Ama yine de
hafızalarda yer etmiş, güzel bir oyundur.
21
Mario Bros. da Donkey Kong’a benzer bir
oyun alanında geçmektedir. Yine iki boyutlu
bir dünyada sağa, sola ve aşağı, yukarı hareket etme imkânı tanınır. Donkey Kong’tan
farklı olaraksa bu oyunda, ekranın sağ veya
sol tarafından girdiğimizde diğer tarafından
çıkabilirsiniz. Mario’nun yine en büyük iki
silahı, koşma ve zıplamadır. Düşmanları yok
ederken bu iki özelliğin ve yumuşak zeminin
çok faydası olur.
Özellikle Super Mario Bros. serisiyle çok iyi
bir çıkış yakalayan Nintendo, bu kez karşımıza farklı bir Mario ile çıkmaya karar verdi. 9 yıl boyunca gerek fantastik ülkelerde,
gerek New York’un kanalizasyonlarında
prensesleri kurtarmaya çalışan Mario, bu
sefer beyaz önlüğünü giymiş virüslere karşı
savaşıyordu.
Her bölüm belli sayıda ve güçleri farklı düşmanlar içerir ve her atari oyununda olduğu
gibi bölüm geçtikçe daha zorları karşımıza
gelir. Ayrıca, Super Mario Bros.’ta gördüğümüz çoğu düşman ve meşhur Mario altınları
da ilk kez Mario Bros.’ta ortaya çıkmıştır.
Donkey Kong’a oranla daha fazla eğlence ve
heyecan içeren Mario Bros. yine de Super
Mario Bros. kadar iz bırakabilecek bir oyun
değildir. Ancak Donkey Kong’un üzerine oldukça fazla şey konulması ve Super Mario
Bros. serisinin gerçek anlamda temellerinin
atıldığı oyun olması açısından oldukça
önemlidir.
Dr. Mario
Şimdi Mario’nun, hayatındaki akış sırasını
bozup 1990’ın 27 Temmuz’una gideceğiz.
22
Yine NES ortamına çıkan Dr Mario, bir action puzzle oyunudur ve “Nintendo’nun en
iyi oyunları” listesinde de yer almaktadır. Dr
Mario, Tetris’i andırıyor gibi gelse de aslında farklı bir yapıdadır. Oyundaki amaç, Mario’nun attığı haplarla aynı renkteki virüsleri eşleştirmek ve belli bir sayıdaki hapı üst
üste dizerek virüsü yok etmektir. Bölüm
ilerledikçe virüs sayısı artar ve oyun zorlaşır. Son bölümlerde öyle ki neredeyse tüm
oyun alanı virüsle dolar.
Dr. Mario’nun iki kişilik versiyonu da mevcuttur.
İki kişi ayrı alanlarda aynı virüslere karşı savaşırlar. Kim, oyun alanındaki büyün virüsleri önce
temizlerse oyunu o kazanır. Aynı anda birden fazla virüsü yok eden oyuncu, diğerinin oyun alanına
hap parçaları yağdırarak sabote edebilir. Ama Dr.
Mario’nun iki kişiliğini farklı kılan özellikler başkadır.
Dr. Mario, görülebilecek en adil iki kişilik
oyun mantığına sahiptir. İki oyuncu da yerleri ve renkleri aynı olan virüslere karşı, atılan aynı çeşit haplarla mücadele eder. Yani
Dr. Mario’da şanslı olan değil, hızlı ve isabetli kararlar veren oyuncu kazanır. Geliştiriciler açısından bakıldığında, bu kararın
verilmesinde hakkaniyet duygusundan çok
dönemin RAM ve CPU özellikleri rol oynamış
olsa da oyuna yansımaları son derece adil
bir ortam yaratmıştır.
Sonuç olarak; Dr. Mario’da, Super Mario
Bros.’tan alışık olduğumuz o heyecan ve sürekli aksiyon var olmasa da eğlence ve sakin
bir oyun oynayıp kafa dağıtma açısında on
numara bir oyundur ve Nintendo’nun en iyi
oyunları arasında gösterilmeyi kesinlikle
hak etmektedir.
Super Mario Kart
Daha ilk versiyonundan itibaren ses getiren
ve kendinden sonra çıkan birçok oyunu da
etkileyen bir diğer Mario oyunu ise Super
Mario Kart. Dr. Mario’dan iki sene sonra çıkan ve yine alışılmış Super Mario Bros. serisinden farklı olan bu oyun 1992 yazında
SNES (Super Nintendo Entertainment System)’lere çıkarıldı.
23
Go-kart Racing türünde olan Super Mario
Kart da birkaç ayda 8 milyon kopya satarak
Super Mario World ve Donkey Kong Country’nin ardından en çok satan üçüncü
SNES oyunu oldu.
Super Mario Kart’ta oyuncular özellikleri
farklı olan sekiz Mario karakterinden birini
seçip yarışıyor. Her NES/SNES oyununda olduğu gibi, Super Mario Kart’ta da bölümler
ilerledikçe oyun zorlaşıyor ve oyuncular yol
üzerindeki topladıkları nesnelerle ya da bulduklar hız arttırıcı rampa gibi aletlerle kendine avantaj kazandırabiliyor. Aynı şekilde
yollardaki engellere çarparak, pistin dışına
çıkarak ya da benzini arttıracak nesneleri
toplamayarak da yarıştaki konumlarını kaybedebiliyorlar. İki ve hatta üç kişilik bile oynanabilen Super Mario Kart, içinde yarış
oyunlarından alışık olduğumuz “ time trial”
gibi seçenekler de bulunduruyor.
Super Mario Kart’ta, motor hacimlerine göre ayrılmış ayrı araç kategorileri ve ayrı turnuvalar var. Tek kişilik oyun seçeneğinde
üst tarafta oyuncunun gittiği yol gözükürken, alt tarafta yarışın anlık bilgilerini içeren bir harita bulunuyor. . Diğer yarışçıların
başına neler geldiğini bu haritadan anbean
takip edebiliyorsunuz.
24
Bir diğer yarışçı sizi geçmeye çalıştığındaysa haritanın yerini, aracınızın dikiz aynası
görüntüsü alıyor ve sizi geçmeye çalışan rakibin hamlelerini buradan rahatlıkla izleyebiliyorsunuz. Çok kişili oyun seçeneklerinde
ise bu haritanın yerini diğer oyuncuların
yolları alıyor.
Super Mario Kart, her yönüyle bugün oynadığımız yarış oyunlarına çok şey katmış ve
son derece eğlenceli bir oyun. Hâlâ oynamayanlar varsa kesinlikle bir şekilde edinip oynamalılar. Günümüzün en çok oynanan yarış
oyunu serisi Need for Speed’ten bile daha
eğlenceli olduğundan emin olabilirsiniz.
Super Mario Kart’ın farklı yönleri ise sadece
bunlarla sınırlı değil. Pistin belli kısımlarına
dizilmiş soru işaretli kutulardan geçince
oyuncular bir silah sahibi oluyor ve bu silahla diğer yarışçıları sabote edebiliyorlar. Ayrıca, size avantaj sağlayacak silah dışındaki
nesnelere de bu kutulardan geçince sahip
olmak olası. Yeri gelmişken şunu da belirtelim ki oyundaki neredeyse her şey de alışık
olduğumuz Super Mario Bros. serisinden.
Super Mario Kart ile birlikte Mario’yla ilgili
yazımıza bir son veriyoruz. Ancak nisan sayımızda Mario’yu efsane hâline getiren Super Mario Bros. serisi ile kaldığımız yerden
devam edeceğiz.
Mustafa Cihan Özer
CD Project Red’den geçen ayki RedEngine3
yazımızda bahsetmiştik. Witcher gibi sağlam bir oyuna da imzasını atmış olan CD
Project’in ne kadar başarılı ve istekli bir
grup oldukları apaçık ortada.
Cyberpunk 2077 Trailer’ı bütün oyun severler tarafından beğeniyle karşılandı. Ve trailer aldığı olumlu tepkilerin yanında, oyundan beklenenleri son derece üste çekti.
Oyun hakkında daha fazla bilgiye sahip olmak için çıktığım yolda, oyunun direktörü
Mateusz Kanik ile yapılan bir röportaja rastladım. Şimdi de bu röportajdan aldığım notları sizinle paylaşmak istiyorum.
Oyun, büyük bir haritada özgürce dolaşabileceğimiz bir RPG. Grafikler harika, yayınlanan dizayn çalışmaları, bütün oyun geliştiricilerini heyecanlandırabilecek potansiyelde.
CD Project’in, Cyberpunk 2077’ın çıkmasına
daha çok uzun bir zaman olmasına rağmen,
tanıtım videosu ve medyaya hızla yayılan
haberlerle, oyundan beklentiyi bir hayli artırmasının, ne kadar doğru bir strateji olduğu tartışılır ancak, şu an için Cyberpunk ve
CD Project için her şey yolunda görünüyor.
25
Oyun atmosferi belirlenirken Ghos In The
Shell atmosferinden etkilenilmiş. Atmosferin her yaştan insan tarafından beğenilmesi
istenmiş, bunun üzerine yoğunlaşılmış ve
Cyberpunk kısaca şöyle özetlenmiş; baştan
aşağı kir - pas içinde caddeler, tam anlamıyla sosyal bir çöküntü ve bu ortamdan
doğan karanlık bir şehri mesken edinmiş
çeteler…
2077 yılının oyuna nasıl yansıtıldığı sorusuna ise, “daha gerçekçi yaklaşmaya çalıştık”
cevabı veriliyor. Direktör, gerçekçilik kavramını açıklamaya şu sözlerle devam ediyor
“Örneğin, tanıtım videomuzdaki silahlar bu
günün silahları ile aynı ateşleme mantığına
sahip. Tıpkı Colt 1911 gibi, bu silah biraz
geliştirilmiş bir halde, hala Amerika Ordusu’nda kullanılıyor.”
Oyunun 2015 yılında oyun severlere sunulacağı söylentisi medyada dolaşan bir diğer
haber. Mateusz Kanik ise kendisine bu konu
sorulduğunda, oyunun bittiği anda gerekli
işlemlerin yerine getirilip, kullanıcılara sunulacağını, her işi eksiksiz yapmak istedikleri için işin bu kadar uzadığını belirtiyor.
CD Project, oluşturduğu 2077 dünyasına
başkaldıran bir karakteri senaryo odağı olarak belirliyor. Karakterin en belirgin özelliği
ise, hayatı en uç sınırlarda yaşama isteği.
Oyun pek de yakın olmayan bir zamanda
(2015), bir çok platforma aynı anda sunulabilir. Sabırsızlıkla bekliyor olacağız. cyberpunk.net’i ziyaret etmeyi unutmayın, bir
sonraki yazıda görüşmek üzere...
26
Halil Coşgun
Assassin’s Creed fırtınası devam ediyor.
Ubisoft, serinin dördüncü oyunu olan Black
Flag’ı doğruladı ve 4 Mart’ta oyun hakkında
daha fazla detayı biz oyun severlere sundu.
Black Flag, free roaming action adventure
sınıfında yer alıyor. (free roaming : özgürce
gezme). PS3, PC, Xbox 360 ve Wii U platformlarında oyunu oynayabileceğiz.
Dedikodulara kulak verecek olursak, Black
Flag’de Assassin’s Creed III’nin ana karakteri Connor’ın torunu Edward Kenway’i canlandıracağız.
27
Edward Kraliyet Donanması için korsanlık
yapan, maceraya susamış, gözü pek bir İngiliz genci. Zaman olarak 18. Yüzyıl, yani
korsanların altın çağı gösterilirken, mekan
olarak da Karayipler, Küba’lar, Jamaika’lardan ve 50’ye yakın seyahat edilebilir noktadan bahsediliyor. Bol seyahat, bol mekan,
bol aksiyon ve serinin en iyi oyunu olacağı
söylemi de duyduklarımız arasında.
4 Mart’ta açıklanan detaylara biraz daha
göz atacak olursak “Black Flag’in serinin en
farklı ve eşi benzeri görülmemiş Assassin’s
Creed dünyasını barındırdığı” açıklaması
dikkatleri oyunun üzerine çekmeye yetecek
gibi görünüyor.
Ubisoft Montreal liderliğinde
oyuna, ekip tarafından,
28
“yeni kahraman ve yeni seçenekleri ile serinin en cesur ve en eşsiz oyunu ” ünvanı
şimdiden verilmiş gibi görünüyor.
Oyun 29 Ekim 2013’te oyun pazara sunulacak.
geliştirilen
Halil Coşgun
Merhabalar sayın OyunaBakış okurları. Hep
öyle baba oyunlar inceliyoruz. Beklentilerimizin yüksek olduğu oyunları inceliyoruz.
Sizin için birazda çerezlik oyunlara baktım
ve seçtim arasından bir tane oyun. Bir Felix
Wiesner yapımı olan Medieval Shark'ı sizin
için inceledim.
Oyunun isminden de belli olduğu gibi karakterimiz bir köpek balığı. Evet bir köpekbalığını kontrol ediyoruz.
Amacımız su altında ilerlerken önümüze çıkan gemileri, balıkları ve hatta zıplayarak
yol kenarındaki evleri, kaleleri bile yıkabiliyoruz.Bu oyunu oynarken deli gibi tuşa basmak büyük kombolar ve puanlar getiriyor
size.
Yaklaşık iki buçuk dakika kadar önümüze
gelen herşeyi paramparça ederek en yüksek
puanı almaya çalışıyoruz.
Oyunda tuş kontrolleri gayet basit.Yukarı
ok,Aşşağı ok,Sol ok ve Sağ ok ile karakterimizi ileri,geri,yukarı ve aşşağı şeklinde hareket ettiriyoruz.A tuşu ile ise atağımızı
gerçekleştiriyoruz.Zıplayarak atak yapmak
için ise suyun en altına inerek sonuna kadar
yukarı ok tuşuna basmanız gerekiyor.Böylece süper zıplama atağı yapıyoruz
böylece bahsettiğim kuleleri ve evleri yıkabiliyoruz.
Bu oyun tamamen biz oyuncuları eğlendirmek için yapılmış harika bir oyun. Oynamanız gerekli mi? Mutlaka tavsiye ederim Medieval Shark'ı oynamanızı.
Harun Özcan
29
DONKEY KONG COUNTRY 3 BOYUTLU GELİYOR!
Tabii S4’un bize yaşattığı şok bununla da sınırlı
değil. S4 bir de kendine özel oyun kolu ile geli-
İlk olarak SNES ortamına, 1994 yılında çıkan ve en çok satan ikinci SNES oyunu olan Don-
yor. İki tane kumanda pili (AAA pil) ile çalışan
oyun kolu, Bluetooth ile telefonla eşleşiyor.
key Kong Country’nin 3 boyutlu versiyonu 2010
yılında Wii ortamına getirilmişti. Nintendo’nun
yaptığı yeni açıklamaya göreyse bu kez 24 Mayıs
2013’te de Nintendo3DS ortamına gelecek. Wii
versiyonundan port edilecek oyunun SNES ve Wii
versiyonu kadar ilgi çekip çekmeyeceği ise merak
konusu.
Tabii S4’un bize yaşattığı şok bununla da sınırlı
değil. S4 bir de kendine özel oyun kolu ile geliyor. İki tane kumanda pili (AAA pil) ile çalışan
oyun kolu, Bluetooth ile telefonla eşleşiyor.
Sadece görüntüsüyle değil; özellikleriyle de X Box 360 oyun koluna benzeyen Samsung S4 oyun
kolunun ne kadar olacağı ise henüz duyurulmadı.
SAINTS ROW IV’UN FRAGMANI GÖRÜCÜYE ÇIKTI
THQ tarafından geliştirilmeye başlanıp THQ’nun
iflası sonrası hakları Deep Silver tarafından alıMASAÜSTÜ BİLGİSAYARI CEBİNİZE GELDİ
nan Saints Row IV’un fragmanı paylaşıldı. Her
zamankinden daha fazla aksiyon ve biraz daha
Galaxy S III’nin çıkmasının üzerinden daha bir yıl
doğaüstü öğeler içeriyormuş gibi gözüken Sa-
geçmemişken Galaxy S4’u duyuran Samsung;
ints Row IV’un 23 Ağustos 2013’te raflardaki
Galaxy S III sahiplerini üzdüyse de geriye kalan
yerini alacağı müjdeleniyor. 23 Ağustos tarihi
herkesi heyecanlandırmış gibi gözüküyor.
ile Saints Row, GTA V’dan önce piyasaya sürülecek olsa da GTA ile başa çıkabileceği şüpheli.
Yine de fragmana bakarak söyleyebiliriz ki bu
kez bizi daha eğlenceli bir Saints Row bekliyor.
Keşke yine altında THQ etiketi olsaydı demeden
edemiyor insan…
30
Mustafa Cihan Özer
FRP kısaltmasının açılımı "Fantastik Rol Yapma"dır.Oyunun asıl amacı eğlenmektir. Bol bol
kahkaha atılmadan FRP oynanmaz. Sonra ki amaç
ise rol yapmaktır. FRP hayal gücünüzle oluşturulan bir masaüstü oyunudur. Başka deyişlerle;
doğaçlama sözlü tiyatro, doğaçlama hikaye yazma
ve anlatmadır. Çocukken oynadığımız evciliğin
daha yetişkin hali olup, sabit kurallarla mızıkçıları
engelleyen bir oyundur. Böyle anlatılınca çocuk
oyunu bu ya, masa başında dört beş tane yetişkin
ne yapsın gibi gözüküyor. Fakat, FRPyi çocuk
oyunu
değil
kitapçıklarının
yetişkin
olmasıdır.
oyunu
FRP
yapan
kural,
oynamak
için
hikayeyi anlatan bir kişiye ihtiyaç vardır.Biz bu
kişiye "Zindancı Başı" (DM dungeon master) deriz. Bu kişi, kısaca tiyatroda ki sahneleri betimler ,
olacakları ya da olabilecek olayları kendi istediği
gibi anlatır. Yani oyuncuların içinde bulunduğu
evreni şekillendirir. Oyuncular ise, kendi karakterlerini
olaylara
karşı
nasıl
tepki vereceklerini anlatırlar. Evrenlere göre uygun bir kural kitapçığı şeçilir. Mesela "Zindan ve
Ejderha" (Dungeon & Dragon) kural kitapçığı,
büyülerin ve kılıçların kapıştığı orta çağ hikayeleri
için uygundur. Fakat Hack&Slash oyunlarındaki
gibi " Aldım kılıcı vurdum kafasına" ya da
"Herkese benden bir fireball" yapamıyoruz. Çünkü
oyuncuların oynattığı karakterin kapasitesi vardır.
Mesela bir Ranger, " Haydi ormanı yakalım."
diyemezken bir Paladin abi, "Mezarı açalım. Kesin
içinde güzel bir eşya vardır." diyemez.
31
Belli kurallar içinde bir karakteri yaşatmaya
"devlet" pardon " rol yapma" denir. FRP
nasıl oynanır? Frp oynamak için en az iki
kişiye ihtiyaç vardır. Bunlardan biri DM
olurken, diğeri oyuncu olur.
“Peki zarlar, karakter kağıtları, kitapçıklar,
ıvır zıvır lazım mı?” derseniz, aslında lazım
değildir. Çünki DM, evreni kendisi şekillendirdiği için kendi kurallarını yaratma şansı
vardır. İsterseniz zar yerine
taş,makas,kağıtla oynayabilirsiniz. Frp
oynamak için, bir hikaye ve onu oynayacak
arkadaşlar bulduktan sonra gerisi gelir
DM nasıl olunur? Benim için DM kendisine
yakışanı giyene denir. Çünki her DM' nin
oyun oynatma tarzı çok farklıdır. Bazıları
oyuncuları çok sınırlarken, bazıları tüm
sınırları kaldırır ki bu DM'ler oyuncular
tarafından iyi veya kötü olarak sınıflandırılırlar. Bazı oyuncular, kendilerinin sınırlandırılmasını isterken, kimi oyuncular da, "Sınırsız
yetki istiyoruz." diye bağırırlar. Oyuncu
olarak bence en güzel DM; oyuncuları çok
fazla kısıtlamadan, oyunun senaryosuna
bağımlı olmadan oynatandır. Örnek verecek
olursam eğer "OTOSTOPÇUNUN GALAKSİ REHBERİ" gibi eğlenceli ve bol bol absürdlük
içeren bir hikayede elimde cep telefonu varsa DM'i arayıp yardım istemeliyim. Uçuk bir
örnek oldu ama DM dediğin yaratıcı ve
karşısına çıkan yaratıcı fikirlere kaşı açık
olmalıdır ki oyunun eğlence düzeyi artarak
devam etsin.
Oyuncu nasıl olmalıdır.
şey Troll olmamasıdır.
bozar, DM'i sinir eder
oyun bozulur ya da Troll
? Aklıma ilk gelen
Böyle kişiler oyunu
ve en sonunda ya
kişisi ölür .
Peki oyuncular gerçekte ne yapar.? İlk önce oynanılacak evrende ki oynamak istedikleri karakteri
seçerler ya da DM'in hazırladığı karakterlerden
birini seçerler ve genellikle bu karakterlere birer
hikaye yazılır.
Mesela size verilen karakter ya da seçtiğiniz
karakter hapisten kaçmış bir kişiyse, aranıyorsunuzdur demektir ve bu yüzden oyunda göze
batmamak için ekstra çaba sarf etmeniz gerekebilir ve bu yaptığınız ekstra rol oyunun ana senaryosuna ekstra bir tat katabilir. Önemli olan
DM'in sağladığı sınırları aşmadan hikayeyi bozmadan rol yaparak eğlenmektir. Oyuna başlamak
için nelere ihtiyacım vardır.? Herkesin çok sevdiği
zarlara ihtiyacımız varmı? Aslında var. Başta
dediğim gibi belli kurallar içinde daha mantıklı ve
daha eğlenceli bir oyun oynamak için d4, d6, d8,
d10, d12, d20 gibi zarlara ihtiyacımız vardır. Kural kitapçığı, içinde tüm kuralları barındırır.
Sadece bu kitapla çok kaliteli ve daha gerçekçi
oyunlar oynayabilirsiniz. İnternet üzerinden bu
kitapları bulabilirsiniz.
32
http://www.scribd.com/doc/38630163/2-D-D-3-5Player-s-Handbook D&D 3.5
Oyun kitabı, "Karakter Kağıtları" verdiğim linkin
arka sayfalarında da yer alıyor. Buradan fotokopi
yoluyla çoğaltıp oynayabilirsiniz. Gelecek ay daha
detaylı bir şekilde anlatacağım. Bu oyunu
oynamak için yazılmış bir senaryoya ihtiyacınız
var. Bunları satın alabilir, veya kendiniz hazırlayabilirsiniz. Kitaplar çok kaliteli hazırlanmış senaryoları içeriyorlar. Ama hiç bir şey kendi
yazdığınız oyunu arkadaşlarınızla birlikte oynamak
kadar eğlenceli olamaz. Bence kendi senaryonuzu
kendiniz yaratın emin olun ki daha güzel senaryolar yazmaya başlarsınız. Kim bilir belki bir gün bu
senaryolar birer kitap olur. En önemlisi; Hayal
gücü sağlam bir DM ve iyi rol yapan oyuncular…
Biraz karışık yazdım.Umarım FRP'yi biraz anlatabilmiş ve neymiş ki bu frp oynasak şunu dersiniz.
Gelecek ay görüşmek üzere mutlu ve bol FRP'li
kalın.
Can Sokullu
Evet Playstation 4 açıklandı sonunda, güzel
bir sunumla hepimizin ilgisini çektiler. Şu
an Playstation 4 için oyun geliştirmeye
başlayan firmalarda ordaydı ve onlar da
planlarını açıkladılar. Öncelikle PS4 için verilen teknik bilgileri gözden geçirelim.
PS4 de X84-64 AMD Jaguar 8 çekirdekli
işlemci bulunmakta. İçinde gelecek nesil
AMD Rodea GPU var ve 8GB'lık GDDR5 var ki
bu görüntünün gerçekten ne kadar güzel
olacağını gösteriyor. Çünkü bu yaklaşık
saniye de 170gb'lık bir veri genişliği sunuyor. Bu özellikleri bile PS4'ün PS3 ten kat ve
kat daha iyi olduğunu bize anlatmaya
yetiyor. Üzerindeki diğer video çıkışları eskisi ile aynı özellikte.
33
Gelelim DualShock 4'e. DualShock 4 baya bir
değişikliğe uğradı aslında. Tipi açısından
biraz garip olduğunu söyleyebilirim.
Kullanmadan bilemeyeceğiz ama sanki
öbürü gibi tam ele oturmayacak gibi duruyor. Joystick'de ki en büyük özelliklerden biri
üzerindeki "Share" tuşu. PS4 sizin oynunuzu
son 15 dakikasını sürekli hafızasında tutuyor, siz bu tuşa bastığınız anda bunu sosyal
medyada anına diğer insanlara sunabiliyorsunuz. Tabii ki bu videonun üzerinden
değişiklerde yapabiliyorsunuz. Bu button
dışında diğer önemli özellik ise üzerindeki
touchpad. PS Vita'da başarılı bir şekilde uygulandıktan sonra, PS4'e aktarmışlar bu
özelliği. Joystick içinde yine titreşim bulunduruyor, bunun yanında 3 yönlü Gyro ve 3
yönlü Akselerometre var. Oyunculara daha
koyal olsun diye, üzerine kulaklık çıkışı ve
microfonda bulunmakta. Ayrıca üzerinde
bulunan ışık sayesinde DualShock joysticklerde "Move" gibi kullanılabilecek. Bunu için
Playstation Eye kamerasını da baya
geliştirmişler.
Efsane Halo serisinin yapımcısı olan Bungie
de adından çokca söz ettirdi yine. Yeni first
-person shooter oyunları Destiny gecenin en
ilgi çeken oyunlarından biri oldu. Co-op
özellikleri ağırlıklı olacağını belirtilen oyun,
oyunculara hiç yaşamadıkları bir deneyim
sunacağı düşünülüyor.
PS4'ün nimetleri saymakla bitmez, sırada
"Cloud gaming" ve "Streaming" var.
Streaming konusunda büyük bir ilerleme
kaydeden Gaikai kendini Sony'nin kanatları
altında buldu, 380 milyon dolara elbette.
Artık Gaikai'nin özellikleri PS Network ile
birleşecek, streaming özelliği ile eksi PS
One, PS2, PS3 oyunları oynanabilecek, oyuncular oyunları live-stream olarak arkadaşlarına sunabilecek. Bu özellik yanında
elbet sorunlarla gelecektir ama bunları
hemen çözecekleri ortada.
Playstation 4 tanıtıldıktan sonra ordaki
oyun firmaları da birbirinden entresan
açıklamalar geldi.
Guerrilla Games Killzone serisine bir yenisini Playstation 4 için duyurdu. Adı Killzone: Shadow Fall olacak oyun görselliği ve
oynanışı ile gerçekten başarılı bir demo sergiledi. Serinin severleri için gerçekten harika bi oyun onları bekliyor olacak.
Diğer bir açıklama Sucker Punch'dan inFamous serisinin yeri oyunu için geldi. inFamous: Second Son olarak karşımıza çıkacak
oyun da bizlere güzel şeyler vaad ediyor.
Ama eski serinin severleri, diğer oyunlar
kadar sürekleyici ve etkileyici olabileceği
konusunda bazı şüpheler duymakta. Bunları
öğrenmemiz için yazı beklememiz gerekecek.
Kimse kusura bakmasın ama gecenin en
gereksiz açıklaması elbette Blizzard'dan
geldi. Diablo 3'ü PS4'e çıkartacağız diye
açıklama yaptılar. Biz o kadar güzel şahane
grafiklerle PS4'ün gerçek gücünü görürken
bu açıkma neyin nesiydi. Low Poly grafiklere
sahip bir oyundan bahsediyoruz burada.
Ben izlerken gerçekten çok güldüm.
Neyse şimdi ise gecenin en harika oyunu
olan (elbette benim gözümde) Watch
Dogs'a gelelim. Oyun açık dünya mantığının
sınırlarını gerçekten zorluyor. Şehirdeki
herşeye, her özel bilgiye ulaşabiliyorsunuz,
mesela yanından geçen adamın banka
hesabını hackleyip biraz ilerde ATM'den para çekebiliyorsunuz. Oyunda ihtimaller
sınırsız ve hiç beklemediğiniz şekilde ilerliyor. Etraftaki insanları inceleyebiliyor, muhtemel suçlu olup olmadıklarını kontrol
edebiliyorsunuz ya da süphelenirseniz onu
takip edip neler yapacağını izleyebiliyorsunuz. Oyunda çevreesel etkenler çok
gerçekçi ve bunları çok harika bir şekilde
kullanabiliyorsunuz. İnanılmaz bir oyun
tecrübesi yaşatacak olan Watch Dogs'u
sabırsızlıkla bekliyoruz. Oyunda tek beğenmediğim şey ise Ubisoft nerdeyse tamamen
Assassin's Creed ile aynı arayüzleri
kullanmış. Biraz daha farklı şeyler yapabilirlerdi bence.
Bunlarla birlikte 100'den fazla firmada kollarını sıvamış ve PS4 için geliştirmelere
başlamışlar.
Murat Karakaş
34
Merhaba arkadaşlar. Bu yazımızda Logitech’in H110 kulaklığını inceleyeceğiz.
Logitech’in headset tipindeki bu kulaklık,
giriş seviyesinin en alt basamağını oluşturuyor. Fakat yine de Logitech kalitesinden
ödün vermiyor.
Logitech mühendisleri bu kulaklığı tasarlarken sadeliği göz önünde bulundurmuş ve
ergonomiye odaklanmışlar. Kulaklığın üstünde ses tuşları yer almıyor. Multimedya
klavyelerin yaygınlaştığı günümüz çağında,
çok da büyük bir eksiklik olduğunu düşünmüyorum, zira ses seviyesini ayarlamak için
çoğu bilgisayarda özellikle dizüstü bilgisayarlarda fare kullanmaya bile gerek yok.
Cihazın ergonomisine katkıda bulunan bir
diğer kısımlar ise kafa bandı ve mikrofon.
Ayarlanabilen kafa bandı, her boyutta kafa
için rahatça oturuyor. Ayrıca piyasadaki çoğu headset kulaklığın aksine, saçınızı fazla
yolmuyor. Büyük bir kafa yapınız varsa, bu
kulaklığın bu işin de üstesinden geleceğini
düşünüyoruz. Mikrofon yüksekliği ayarlanabiliyor, hatta dik pozisyona getirilerek el
altından kaldırılabiliyor. Kulaklığı takarken
sol-sağ düzenine dikkat ederek takarsanız
mikrofon solda kalıyor fakat, kulaklığı ters
takıp mikrofonu sağda bırakmak da kullanım kolaylığı açısından hiçbir problem teşkil
etmiyor. Unutmadan belirtelim; mikrofon
Mikrofonun kayıt kalitesi gayet tatmin edici
olsa da, profesyonel mikrofon deneyimi
beklenmemeli. Dizüstü bilgisayarların içinde
bulunan mikrofonların kalitesi ortada. Eğer
online oyunlarda arkadaşlarınızda konuşmak ya da Skype’dan arkadaşınızla görüşmek istiyorsanız ve kaliteden çok da fazla
ödün vermeden, alınabilecek en ucuz kulaklığı arıyorsanız, bu kulaklık sizin için biçilmiş kaftan.
Mikrofonun dışındaki sünger iyi kalitede,
kolay yırtılmayacağa benziyor. Çok zorlamamakta fayda var J
Kulaklığın plastik yapısı nedeniyle her an
elinizde kalabilecek gibi dursa da, bu onun
esneklik özelliğinden kaynaklanıyor. Siz yine
de çok fazla zorlamayın.
Kulaklığın renk seçeneği malesef yok. Şu
anda gümüş renkte temin edilebiliyor ki zaten rengi o kadar da kötü değil. Hemen her
şey ile uyabiliyor.
Eğer bu kulaklığı kütüphane gibi sessiz bir
ortamda kullanacaksanız, sesi gerçekten
kısmanız gerek. Zira kulaklığın hoparlörleri
kulağı çevrelemiyor. Bu sayede kulağı terletmiyor fakat, sesi olduğu gibi dışarıya veriyor. Fakat kulaklık yastıkları o kadar güzel
tasarlanmış ki, kulaklarınızı hemen hiç rahatsız etmiyor. Uzun süre kulağınız ağrımadan kullanabilirsiniz.
Kablo kalitesine gelecek olursak, ince bir
kablo kullanılmış. İpe benzer bir kablo kullanılabilirdi fakat bu kablo da fena gözükmüyor. En azından cihaz zarifliğinden hiçbir
şey kaybetmemiş. Jaklar renkli ve büyük
boyutlu seçilmiş, dar alanlarda problem yaratabilir.
35
Sesi çok fazla artırılamıyor. Bu modeli eğer
gürültülü ortamlarda kullanacaksanız, sesi
son seviye açtığınızda istediğiniz seviyeye
ulaşamayabilirsiniz.
Kablo uzunluğu yeterli(182 cm). Eğer isterseniz, dizüstü bilgisayarınızı karşıdaki masaya bırakıp, yatağınıza uzanıp, filmin keyfini çıkarabilirsiniz.
Mikrofon kalitesini beğensek de, kulaklığın
ses kalitesi vasatın üstünde performans
gösteriyor. Cızırtı, ses gürültüsü gibi şeyler
gözlenmiyor olsa da, ses kalitesi biraz daha
iyi olabilirdi. Ses kalitesinde hassas olan
kullanıcıların daha üst seviye kulaklıklara
yönelmesi mantıklı olur.
Hocam yok, ben mikrofonlu kulaklık düşünmüyorum. Sesi dışarı vermesin, yine giriş
seviyesi olsun, ergonomik olsun derseniz,
alternatif olarak Philips SHP-1900 modelini
inceleyebilirsiniz.
Fiyat: 8
Performans: 6
Tasarım(Ergonomi): 7
Özellik: 7
Kalite: 7
Editörün puanı: 7
Ahmet Dağtaş
36
Merhaba bilgisayar tutkunları. Bu ay size
piyasayı kasıp kavuran SSD’leri ve HDD’ler
ile aralarındaki farkları anlatacağız.
Öncelikle şunu belirtmeliyim ki, SSD’lerin
çıkışı bilgisayarların gerçek performanslarını ortaya koymada çok önemli bir kilometre
taşı oldu. Bilindiği üzere bilgisayarların en
yavaş parçası sabit disklerdir. Fakat SSD’ler
bu durumu ortadan kaldırıyor.
Açılımı Solid State Disk (Katı hal disk) olan
bu diskler birçok sayıda flaş bellekten oluşmakta. Ayrıca SSD’lerde kontrolcülerin de
önemi büyük. Şu anda en popüler bellek
kontrolcülerden biri SandForce 3.
Eskiden SSD’ler çok pahalıydı. Günümüzde
gelişen bellek teknolojileri sayesinde bu fiyatlar önemli ölçüde düştü. Hala cep yaksa
da, SSD’ye geçmek şu anda bile çok mantıklı. Hatta bilgisayarınıza ufak bir doping yapmak istiyorsanız, SSD yükseltmesi mutlaka
seçenekleriniz arasında olmalı.
Eğer bir SSD kullanacaksanız, mutlaka Windows 7 ya da 8 kullanmalısınız. Çünkü bu
işletim sistemlerinde TRIM adı verilen bir
teknoloji var ve bu teknoloji SSD’nin ömrünü
hatırı sayılır şekilde uzatıyor. Windows Xp
bir kulvarda daha geride kalmış bulunuyor.
Bilindiği üzere Taylanddaki selden sonra sabit disklerin fiyatları hatırı sayılır derecede
artmıştı. Bunu fırsat bile sabit disk üreticileri durumu kurtardıktan sonra bile fiyatları
indirmeyince ve SSD’lerin fiyatlarının ucuzlaması bu teknoloji harikası cihazları daha
cazip kıldı.
Gb başına düşen maliyetleri düşük olan
HDD’ler, zamanla yerini hızlı SSD’lere bırakmaya başladı. SSD’lerin en cazip yönleri inanılmaz düşük tepkime süreleri, düşük güç
tüketimleri ve en önemlisi de 550 mb/sn’ye
varan okuma-yazma hızları. Eğer siz de bilgisayarınızın 10 saniye gibi kısa bir sürede
açılmasını istiyorsanız, bir SSD’ye terfi etmelisiniz.
37
Bu arada belirtelim; SSD kullanıp da kötüleyen bir kişi bulmak çok zor. Ben internette
uzun araştırmalar yaptım, pişman olanı
görmedim açıkçası. Bu yükseltme sizin için
tek gidiş bileti olabilir :D
Son olarak şunu belirteyim, bilgisayarınızın
sabit diskini sadece SSD’den oluşturmayı
düşünüyorsanız, en az 120 Gb’lık bir ürün
tercih etmelisiniz. SSD + HDD gibi bir sistem de oluşturabilirsiniz.
Şimdi SSD ve HDD arasındaki farkları inceleyelim.
+ Terabaytlara varan depolama alanı
+ Ekonomik
+ Uzun ömürlü(Kullanıma bağlı olarak ortalama 5
-7 yıl)
+ Dosyalama tamamen flaş bellekler üzerinde, dolayısıyla çok hızlı
+ Mekanik parça yok
+ Isınma problemi yok
- Darbeye dayanıklı değil
+ Sessiz
- Manyetik alanlar kolayca verileri silebilir.
+ Neredeyse yarıya düşen güç tüketimi(2-3
watt)
+ Genellikle 1000G ve daha üstü darbelere
dayanıklı/outdoor kullanıma daha uygun
+ Küçük boyutlar (2.5”)
+ Hızlı boot süreleri
+ Hızlı açılan programlar
+ Manyetik alanlardan etkilenmeme
+ Oyunlarda büyük ölçüde azalan loading
süreleri
+ Sıradan sabit disklere göre 120-140 kat
daha hızlı tepkime süresi(0.1 ms)
+ Sata 3 arabirimini etkin bir biçimde kullanabilme
+ Teoride yaklaşık 2 milyon saat çalışma
ömrü
Küçük depolama alanı
Pahalı
HDD’lere nazaran daha kısa ömürlü
Ekonomik ömrünü uzatmak için Trim
desteği olan işletim sistemi gerektirir.
Ahmet Dağtaş
38
Programlama Sorusu
Sadece iki değişken kullanarak; bu değişkenlerin içeriklerini değiştiren bir
program yazınız.
Değişkenler; int olarak, tutulacaktır.
Değerleri tutan iki değişken dışında hiçbir değişken kullanılmamalıdır.
39
Ahmet Dağtaş
[email protected]
Can Sokullu
[email protected]
Erdem Ergin
[email protected]
Halil Coşgun
[email protected]
Harun Özcan
[email protected]
Murat Karakaş
[email protected]
Mustafa Cihan Özer
[email protected]

Benzer belgeler

tıklayınız - OyunaBakış

tıklayınız - OyunaBakış Sam, Raiden'ı bir güzel pataklıyor. Burada Raiden tekrar kolunu kaybederken, "Yine mi?" diyerek bize eski oyunları hatırlatıyor. Bu savaşın sonunda nerdeyse ölmek üzere iken son anda kurtuluyor. Ra...

Detaylı

tıklayınız - OyunaBakış

tıklayınız - OyunaBakış topladığınız puanlarla yeni yetenekler açabiliyorsunuz. Oyunda etraftan toplayabileceğiniz silahlarıda kullanabiliyorsunuz roket, çeşitli el bombaları, dans eden hologramlar ve tabii ki kutu. Oyund...

Detaylı

tıklayınız.

tıklayınız. Crysis 3’ün uzaylıları da askerleri de pek akıllı adamlar değil. Yapay zeka açısından bakacak olursak, Crysis 3, 2’ye göre düşüş yaşamış. Zeki olmayan düşmanlara karşı oynamak, ölümsüzlük modu açık...

Detaylı