bu ay sahnedekiler

Transkript

bu ay sahnedekiler
a
pe
cy
cy
a
pe
cy
a
pe
Yarının çizgileri
İşte İtalyan estetiğinin son aşaması Marea. Gerçek
ihtiyaçlardan yola çıkılarak geliştirilmiş, sağduyulu bir
tasarım. Yumuşak dış hatları, yolu tam kavrayan,
dengeli yapısıyla görkemli bir görünüm. Hem
dinamik, hem de güven verici. Güzellikle mantığın
bir arada olabileceğinin en somut kanıtı.
Yarının konforu
Marea size evinizdeki rahatlığı aratmayacak, geniş ve
ferah bir otomobil. Özel olarak geliştirilen ses yalıtım
sistemlerinden ergonomik koltuklarına, polen filtreli tam
otomatik klimasından ön panele entegre radyo-teybin
Marea sizin ve ailenizin yolculuk keyfi için her
donanıma sahip.
Geleceğin aile otomobili Marea ile mutlaka tanışın
cy
a
pe
'ının teknolojisi
ea, size farklı iki yeni motor seçeneği sunuyor.
erseniz, 1.6 litrelik 16 valflı motoruyla Marea ELX
2.0 litrelik 20 valflı 5 silindirli motoruyla Marea HLX.
motorların her ikisi de yüksek performanslı, yakıt
etiminde tutumlu ve çevreye saygılı.
Yarının güvenlik standartları
Marea Avrupa Birliği'nin yeni yürürlüğe girecek
güvenlik standartlarını önceden yerine getiriyor. Çelik
güvenlik kafesi, dört sensörlü ABS fren sistemi, Marea
HLX'te ön yolcu için ikinci bir hava yastığı gibi
eksiksiz güvenlik önlemleriyle size ve ailenize tam
koruma sağlıyor.
area ile yepyeni mutluluklar yaşayacaksınız.
a
pe
cy
Sahibi: ve Sorumlu Yazı İşleri
Müdürü: Tiyatro Yapım Yayıncı­
lık Tic. ve San. Ltd. Şti adına:
Mustafa
oğlu. Yazı İşleri: Ilgın Sönmez,
Yeşim
Nevra
Erkut Anburnu Dizgi: Nuray Lale
A.
Savcılıoğlu
Nalân
Redaksiyon:
Özübek
Katkıda
Hukuk Danışmanı:
Dağıtım:
Ahmet
Müdür:
Fikret İlkiz
Ergin
Ofset
Genel
Yayın
Yönetmeni:
Dikmen
Berker, Nadi Güler, Nihal Kuyum­
Hazırlık: Tiyatro Yapım Baskı:
Gürün
Yayın
Koordinatörü
cu, Sevgi Sanlı, Lale Ulutepe,
Stil
Yazarlar:
Murat Ural Reklâm Sorumlusu
5.000.000.
Ahmet Levend-
Candan Hoyladı Grafik Tasarım:
Bedeli: 6.000.000.- TL
Koyuncuoğlu.
Ahmet Cemal,
Bige
Teknik
Demirkanlı
Emre
Bulunanlar: Duygu Atay,
Demir
Matbaası
Abone
Bedeli:
- Kurumlar Abone
Tiyatro Yapım Yayıncılık Tic.
ve San. Ltd. Şti. Firuzağa Mah.
Ağahamamı Sok. 5/3 Cihangir-80060
İstanbul Telefon: (0.212) 293 72 77
Fax (0,212) 252 94 14
Posta Çeki: Tiyatro Yapım 655 248
Banka Hesap No: T. İş Bankası,
Cihangir Şb. 197 245 Yapı Kredi
Bankası, Cihangir Şb. 1001388-8
EKİM 97
A
Y
L
I
K
T
İ
Y
A
T
R
O
D
E
R
G
İ
S
İ
EDİTÖRDEN Dikmen Gürün/ S. 9
HABERLER/S.10
BU AY SAHNEDEKİLER/ S.16
TANITIM: " 1 . ULUSLARARASI İSTANBUL ÇOCUK TİYATROLARI
cy
a
EĞİTİM FESTİVALİ'' DOĞRU Mustafa Demirkanlı/ S. 19
pe
İZDÜŞÜM Ahmet Levendoğlu/ S.23
TANITIM: ÇOCUKLARIN DÜNYASI VE GRIPS THEATRE Duygu Atay/ S. 24
İNCELEME: MEHMET ULUSOY'UN OYUNLARI VE KUZGUN ACAR'IN
MASKLARI Çeviren ve Derleyen: Bige Berker/ S. 28
İNCELEME: SAHNEDEKİ HEYKELTRAŞ: KUZGUN ACAR Murat Ural/ S 33
PERDE ARASI Ahmet Cemal/ S. 40
cy
a
TANITIM: AKBANK 7. CAZ FESTİVALİ Ilgın Sönmez/ S 41
pe
ELEŞTİRİ: ... PERFORMANS OLMAZ Nadi Güler/ S 46
YERYÜZÜ AMATÖRLERİNİN MONACO BULUŞMASI Lale Ulutepe/ S. 49
SÖYLEŞİ: LEYLA GENCER VE AYDIN GÜN Sevgi Sanlı/ S 51
TİYATRODAN ÖNCE... TİYATRODAN SONRA/ S 52
EDİTÖRDEN
Dikmen
Gürün
"Tiyatro çalışması da insanların tüm
öteki çalışmaları gibidir. Biçimi ve
anlatım olanakları farklı olsa da,
hedefleri ve doğruları, insanın, insandan
'yana' ve insana karşı olmayan bir dünya
yaratmak için gösterdiği tüm öteki
çabalardan farksızdır."
"Yüce tanrının insana sunduğu bir lütuf
olarak değil, insanın 'ürünü' olarak'
sanat kavramıdır söz konusu"
"Tiyatro çalışması bir bilinç oluşturma
yöntemidir."
"Tiyatro, biçimsel olmayan, diyalektik bir
pe
cy
a
bir arada yaşama biçimi bulmak için
çağımız insanının yalnızlığını kırmaya
yönelik sürekli bir çabadır."
"Bir tiyatronun kendi 'meraklıları'nın
buluşmasını sağlayan bir 'marka'
bulması ve sonunda ancak sevimsiz bir
biçimde ayakta kalması mı önemlidir?
Böyle bir şeyin olmaması için uğraşmak
daha gerekli değil midir?"
"Kalıcı olmak isteyen bir tiyatro, yalnızca
bizim için değil, tüm tiyatro dünyası için,
gelecekte de geçerli olan bir dağarın
koşullarını yaratabilmek için, gerçek
anlamda çağdaş olmalıdır."
Bu ay, yeni bir tiyatro mevsimine
'merhaba' derken, usta Giorgio
Strehler'in tiyatro üstüne düşünceleri
arasında dolaşmak istedim..
* Giorgio Strehler "İnsanca Bir Tiyatro." Türkçesi; Mustafa
Tüzel. MitosBOYUT Yayınları. Haziran 1995.
9
HABERLER...
Milliyet Sanat
25 Yaşında
29 Eylül 1972'de Milliyet Gazetesi'nin
parasız eki olarak yayın hayatına
başlayan Milliyet Sanat Dergisi 25. yılını
kutluyor. Dergi, 70. sayısından itibaren
bağımsız olarak yayımlanmaya
başlamıştı. 1979 yılının sonuna kadar
haftalık olarak 35 sayı çıkan dergi,
1980 yılında 8 sayı aylık olarak
yayımlandı. Milliyet Sanat 1980 yılının
Ekim ayından bugüne dek 15 günlük
aralarla okurlarına ulaşıyor.
Tiyatro... Tiyatro... Dergisi olarak
Milliyet Sanat Dergisi'nin 25. yılını
kutlarız.
Akatlar Kültür
Merkezi
Etkinlikleri
pe
cy
a
Antalya
Büyükşehir
Belediyesi
Tiyatro Atölyesi
5. Yılında
Programını sanatın demokratikleştiril­
mesi gereğinden hareketle oluşturan
Tiyatro Atölyesi'nin hedefi; "Popilizme
sapmadan, halkın ilgisini sanatın yüksek
estetik ilke ve kuralları ile buluşturma
noktalarının arandığı, dünya
tiyatrosunun çağdaş akımları ile yerel
zenginliklerinin açığa çıkarılarak
yeniden estetize edildiği, günlük yaşam
politikaları ve gereksinimleri
çerçevesinde sürekli olarak yeniden
tanımlanan bir tiyatro." yaratmak.
Tiyatro Atölyesi, Turgut Özakman'ın,
"Bir Şehnaz Oyun"unu, 5 Ekim'den
itibaren her pazar 20.30'da Belediye
Kültür Salonu'nda sergilemeye
başlayacak.
Antalya Büyükşehir Belediyesi Kültür ve
Turizm Şube Müdürlüğü'ne bağlı olarak
4 yıldır faaliyetini sürdüren Tiyatro
Atölyesi 5. yılına 50 kişilik amatör bir
ekiple giriyor.
Haziran ayında inşaatı tamamlanan
Beşiktaş Belediyesi Akatlar Kültür
Merkezi 15 Ekim'de çalışmalarına
başlayacak. Kültür Merkezi'nin Genel
Sanat Yönetmeni olarak atanan Hakan
Altıner, TİYAP Başkanı, TODER Başkanı,
Devlet Konservatuarı Tiyatro
Bölümü'nden bir öğretim üyesi,
İstanbul Devlet Opera ve Bale'den bir
sanatçı ve Beşiktaş Belediyesi adına
başkan danışmanından oluşan bir
Danışma Kurulu ile çalışacak, 280 kişilik
donanımlı bir salona sahip olan Akatlar
Kültür Merkezi'nde bir Oyunculuk
Okulu da faaliyete geçecek. "Oyuncu
Antalya Büyükşehir Belediyesi, Tiyatro Atölyesi'nin Aspendos Antik Tiyatro'da
yaptığı bir çalışmadan görüntü...
10
Stüdyosu" adlı okul 20-40 yaş arası
herkese açık olacak ve bu okula girmek
için sınav Ekim ayı içinde
gerçekleştirilecek.
27. ITI Kongresi
Seoul'de Yapıldı
1 Eylül - 15 Ekim tarihleri arasında
Dünya Tiyatroları Festivali ve 27. Dünya
Tiyatro Enstitüsü (ITI) Kongresi ITI
Seoul-Kyonnogi'de yapılıyor. Aynı
zamanda Uluslararası Eleştirmenler
Birliği Yönetim Kurulu toplantısı da bu
yıl Seoul'de yapıldı. Yönetim Kurulu
üyesi olan Zeynep Oral toplantıya
katılmak üzere Seoul'a gitti. Türkiye
ITI'sini temsilen de Refik Erduran,
Ayşegül Yüksel ve Hülya Nutku da
Seoul'a uçtular. Bu yıl düzenlenen
Dünya Tiyatroları Festivali'ne Asya
ülkelerinden pek çok topluluk katılırken
Latvia'dan New Riga, Yunanistan'dan
Attis, Fransa'dan Image Aigue,
Venezuela'dan Rajatabla, italya'dan
Compagnia Marionettistica, Fildişi
Sahili'nden Ymako Teatri, Amerika'dan
La Mamma, Romanya'dan Craiova,
Festivalin konukları.
Dormen
Tiyatrosu
Sezona İki Yeni
Oyunla Giriyor
Dormen Tiyatrosu 43. sezonuna iki yeni
komediyle giriyor. Bu iki komedinin yan
sıra gençlerle ilgili birtakım ilginç
çalışmalar sergileyecek olan topluluğun
oyunlarından ilki, Gencay Gürün'ün,
Bricaire ve Lasaygues ikilisinden
çevirdiği "Bu Filmi Görmüştüm..." adlı
oyun. Baş rolleri Haldun Dormen ve
Metin Serezli tarafından oynanacak
olan bu karakter komedisinin rejisi
Çetin Akçan, dekoru Duygu Sağıroğlu,
kostümleri Güler Yiğit tarafından
gerçekleştirilecek. Yirmi kadar oyunda
birlikte oynamış olan Serezli - Dormen
ikilisi beş yıllık bir ayrılıktan sonra bu
oyunda bir araya geliyor.
"Bu Filmi Görmüştüm..." 29 Ekim'de,
"Tanrı Misafiri" ise 4 Aralık'ta perdelerini
açacak.
Devlet Tiyatroları ile Yunanistan Ulusal
Tiyatrosu'nun kültürel değişim temelinde
karşılıklı ziyaretlerde bulunması amacıyla,
Türkiye ve Yunanistan arasında bir
protokol imzalandı.
Yunanistan Ulusal Tiyatrosu, 22-28
Kasım 1997 tarihleri arasında İstanbul ve
Ankara'da 1 oyunla 2 temsil
gerçekleştirecek, Devlet Tiyatroları ise
1998 Ocak ayında 8 gün süreyle
Yunanistan'a davet edilecektir.
BBT Yunus Emre
Oyun Yarışması
Sonuçlandı
pe
cy
Behiç Ak,
Müjdat Gezen
ve Ali H.
Neyzi'nin
Kitapları
Yunan Ulusal
Tiyatro
Topluluğu ile
Protokol
a
Dormen topluluğunun ikinci oyunu ise,
Haldun Dormen ve Kemal Uzun ikilisinin
yazdıkları "Tanrı Misafiri" adlı medyatik
bir komedi. Haldun Dormen tarafından
sahneye konacak olan oyunun baş
rollerinde, Suat Sungur, Güneş
Berberoğlu, İsmet Üstekin, Kerem
Atabeyoğlu, Hakan Ökten, Neslihan
Yeldan var. Dekorları Osman Şengezer,
kostümleri Güler Yiğit tarafından
hazırlanmış.
Behiç Ak'ın 1996-97 sezonunda İstanbul
Şehir Tiyatrolarında sahnelenen ve aynı
dönemde Afife Jale En İyi Yazar
Ödülü'nü alan "Ayrılık" adlı oyunu
MitosBOYUT Yayınları tarafından
yayımlandı. Yine MitosBOYUT
Tiyatro/Oyun dizininde Ali H. Neyzi'nin
Toplu Oyunları çıktı. "Alas Hatun",
"Yardirektörün Eşi", "Mektuplar".
Müjdat Gezen'in "Salak Oğlum" isimli
yapıtı da MitosBOYUT yayınları arasında.
Kitapta günümüzde geçen bir evlilik
olayı, sanatçının uzmanı olduğu
geleneksel tiyatro öğeleri kullanılarak
anlatılıyor.
Bu yıl üçüncüsü gerçekleştirilen Bakırköy
Belediyesi Yunus Emre Özgün ve
Uyarlama Oyun Yazım Yarışması
sonuçlandı.
Ergin Orbey, Dinçer Sümer, Hülya
Nutku, Kenan Işık ve Tuncer
Cücenoğlu'nun yer aldığı yarışma jürisi,
bu yıl Özgün Dalda Büyük Ödül'ü Orhan
Asena'nın "Ana Baba Günleri" ile Funda
Özşener'in "Konstantiniye'nin Güneşi"
oyunları arasında paylaştırdı.
Ayrıca üç Başarı Ödülü'de 6 yazar
arasında paylaştırıldı.
Ayrıca bu dalda üç oyun da Mansiyon
kazandı.
Uyarlama Dalı'nda ise; Büyük Ödül'ü
Halide Edip Adıvar'ın "Sinekli Bakkal"ı ile
Sevgi Sanlı kazandı. Uyarlama Dalı'nda
da üç Başarı Ödülü verildi.
Bakırköy Belediyesi Yunus Emre Özel
Ödülleri ise Osmangazi'ye 4 salon
kazandırdığı için Belediye Başkanı Basri
Sönmez'e, yerli oyunlara öncelik verdiği
için Bursa Devlet Tiyatrosu Müdürü Emin
Gümüşkaya'ya, TRT'de yaptığı
programlarla tiyatroya katkılarından
dolayı Fikret Terzi'ye ve kurulduğundan
bu yana yalnızca Türk yazarlarının
piyeslerini sergilediği için Dilek Türker'e
verildi.
Yeni Bir Tiyatro:
Tiyatro Günbay
Sinema oyuncusu ve opera sanatçısı
olan Altan Günbay ile yönetmen Yıldırım
Yanılmaz'ın birlikte oluşturdukları
"Tiyatro Günbay" perdelerini 8 Ekim'de
Kocamustafapaşa Çevre Tiyatrosu'nda
"Tencere Dibin Kara" müzikali ile açıyor.
Tiyatro Günbay'da haftasonları çocuk
oyunları, pazartesi günleri "Dünya
Dansları ve Konser", salı günleri ise
"Halk Oyunları ve Türküleri" yer alacak.
Kumpanya'dan
İki Proje
Kumpanya, yeni sezona iki proje
hazırlıyor.
Birincisi, Kerem Kurdoğlu tarafından
yazılıp, yönetilen "Ütopyalar" konulu
proje. İki yıldır üzerinde çalışılan oyun,
teorik çalışmaların ve dramaturjik
çözümün öngörüldüğünden uzun
sürmesi nedeniyle ancak bu sezon
sonuçlandırılabiliyor.
İkinci proje ise Naz Erayda ve Bülent
Erkmen tarafından yönetilen, Sevim
Burak'ın "Everest My Lord" adlı oyunu
ilk kez geçen yıl Assos Festivali'nde
seyirci karşısına çıkmıştı. Daha sonra
Uluslararası İstanbul Tiyatro Festivali'nde
birinci ve ikinci perdeler ile Cihangir
Parkı'nda gösterildi. Şimdi grup üçüncü
perdesini de kapsayacak şekilde
genişleterek Harbiye Muhsin Ertuğrul
Sahnesi'nde sergilemeye hazırlanıyor.
3. Uluslararası
Eskişehir
Festivali
kontrtenor Axelm Köhler, 17. ve 18.
yüzyıl ingiliz operası ve müzikli tiyatrosu
üzerine uzmanlaşan tek gezginci opera
topluluğu Opera Restor'd gibi sanatçı ve
topluluklar bulunuyor.
Sanatseverler festivalin dans bölümünde
pe
cy
a
Her geçen yıl boyutları daha da büyüyen
ve Eskişehir'in simgesi haline gelen
Festival, bu yıl 400'ün üzerinde sanatçıyı
konuk edecek. Dokuz gün sürecek
festivalin programında 39 etkinlik yer
alıyor.
Festivalin kapanış konserini ise ülkemizin
en genç orkestrası olma özelliğini
taşıyan Anadolu Üniversitesi Devlet
Konservatuarı Gençlik Orkestrası, şef
Nazım Rizayev yönetiminde verecek.
Konserin konuk solisti kemancı Özcan
Ulucan...
Geçtiğimiz yıllarda olduğu gibi bu yıl da
festival çok çarpıcı yeniliklere ve "ilk"lere
sahne olcak. 17 Ekim tarihindeki açılış
konserinde Eskişehir'li müzikseverler
yıllardır beklenen bir düşün
gerçekleşmesine tanık olacaklar: Halen
Avrupa'nın en önemli orkestralarında
müzik yapmakta olan Türkiye'nin
yetiştirdiği 3 kuşak müzisyenin Festival
için bir araya gelmesiyle ülkemizin ilk
"müzik milli takımı" kurulmuş olacak.
Şef Betin Güneş yönetimindeki bu
orkestra, yani Uluslararası Eskişehir
Festival Orkestrası'nın konserinde çok
değerli iki solist yer alarak: Devlet
sanatçısı kemancı Ayla Erduran ve Rus
viyolenselci Alexander Rudin.
Festivalin klasik müzik bölümünde
ayrıca, Müzika Viva Oda Orkestrası
Leipzg YAYLI ÇALGILAR DÖRTLÜSÜ,
arpist Şirin Pancaroğlu ve kemancı
Igrace Jang'den oluşan Equlnox ikilisi,
12
İngiliz sanatçı David Glass, Modern Dans
Topluluğu ve Dance Factory'yi
izleyecekler.
Acid Trippi'n, Aydın Esen, Yellovvjackets,
Smokin' Joe Kubek konserleri ise
festivalin caz ve blues programını
oluşturuyor.
Festivalin tiyatro bölümünde Ankara ve
İstanbul Devlet Tiyatroları'nın
çalışmalarını izleyeceğiz: Ben Feuerbach,
Benimkinin Adı Regine ve Kadınlardan
Konuşalım adlı oyunlar 'büyükler' için
sergilenecek.
3. Uluslararası Eskişehir Festivali'nde
konserler tiyatro ve dans gösterilerinin
yanı sıra bu yıl "Çocuk Etkinlikleri" ayrı
bir bölüm olarak yer alıyor. Esen
Çamurdan'ın danışmanlığını yaptığı bu
bölüm kukla ağırlıklı. 100'den fazla
parçadan oluşan kukla sergisinin yanı
sıra Bali'den gelen bir kukla sanatçısı
atölye çalışması yapacak. Ayrıca kukla
oyunu ve çocuk tiyatrosu da bu etkinlik
kapsamında seyircilere sunulacak.
Konferanslar ve Beyazperdenin
Ardındaki Kentler başlığı altında, tüm
hafta boyunca film gösterimleri de yer
alıyor.
Özel Tiyatrolara
Devlet Desteği
Belirlendi
Kültür Bakanlığı Müsteşarı Prof. Dr.
Tekin Aybaş başkanlığında toplanan
kurulda şu üyeler bulunuyor; Müsteşar
Yardımcısı Nurcan Tokar, Devlet
Tiyatroları Genel Müdürü Prof. Bozkurt
Kuruç, Güzel Sanatlar Genel Müdürü
Mehmet Özel, Tiyatro Yapımcıları
Derneği (TİYAP) Temsilcisi Ali
Poyrazoğlu, Uluslararası Tiyatro
Enstitüsü (ITI) Temsilcisi Recep Bilginer
ve Eleştirmenler Birliği (TEB) Temsilcisi
Hayati Asılyazıcı.
125 özel tiyatronun başvuruda
bulunduğu destekten; 26 profesyonel
tiyatroya 53.100.000.000 TL, 10 çocuk
oyununa 4.800.000.000 TL, 7 amatör
tiyatroya 2.450.000.000 TL, 5
geleneksel tiyatroya 1.200.000.000 TL
ve 2 eğitim tiyatrosuna 200.000.000 TL
olmak üzere toplam 61.750.000.000 TL
dağıtılmıştır.
Profesyonel Tiyatrolar
Ali Poyrazoğlu Tiyat: 3.800.000.000 TL.
Ankara Sanat Tiyatatrosu:
3.800.000.000 TL.
Dostlar Tiyatrosu: 3.800.000.000 TL.
Kenter Tiyatrosu: 3.800.000.000 TL.
Ortaoyuncular: 3.800.000.000 TL.
Tiyatro İstanbul: 2.500.000.000 TL.
Tiyatro Stüdyosu: 2.500.000.000 TL
Yeditepe Tiyatrosu: 2.500.000.000 TL.
Ağustos Gör.Sanat.: 1.500.000.000 TL.
Ahot Sinema - TV: 1.500.000.000 TL.
Ank. Ekin Tiyatrosu: 2.500.000.000 TL.
Ank. Sanatevi Tiyat.: 1.500.000.000 TL
Bizim Tiyatro: 2.500.000.000 TL.
Çağdaş Etkinlikler Sah.: 750.000.000 TL.
EPS Gösteri Sanat.: 1.500.000.000 TL.
Amatör Tiyatrolar
Adana Gösteri Sanatları Merkezi:
300.000.000 TL.
Alperen Sanatevi: 150.000.000 TL.
Bilsak Tiyatro Atölyesi: 500.000.000 TL.
Gülüm Pekcan Dans Tiyatrosu:
500.000.000 TL.
Körmük Meydanı: 200.000.000 TL.
Rumeli Türk Tiyatro Sanatçıları Derneği:
500.000.000 TL.
Trabzon Sanat Tiyat.: 300.000.000 TL.
4 Ekim - 9 Kasım tarihleri arasında
gerçekleştirilecek olan 5. Uluslararası
İstanbul Bienali için geri sayım başladı.
Bu yıl İspanyol küratör Rosa Martinez'ln
yönetmenliğinde, "Yaşam, Güzellik,
Çeviriler / Aktarımlar ve Diğer Güçlükler
Üstüne" başlığıyla düzenlenen etkinliğe
45 ülkeden 87 sanatçı katılıyor. Ana
mekân olarak belirlenen Darphane-i
Amire'nin yanı sıra Yerebatan Sarnıcı,
Aya İrini Müzesi, Kadın Eserleri
Kütüphanesi, Sirkeci ve Haydarpaşa tren
istasyonları ile Atatürk Havalimanı'run
da çeşitli sanatçıların yapıtlarına mekân
oluşturacağı bienalde, resim, heykel,
afiş, fotoğraf, enstalasyon, video
enstalasyonu ve performans gibi çok
çeşitli sanatsal üretimler izlenebilecek.
pe
cy
Çocuk Oyunu
5. Uluslararası
İstanbul Bienali
a
Eskişehir Tiyatro Kumpanyası:
750.000.000 TL.
Gelenbe Tiyatrosu: 2.500.000.000 TL.
Hamlet Tiyatrosu: 1.200.000.000 TL.
Kare Tiyatro: 2.500.000.000 TL.
16. Kocaeli Bölge Tiyatrosu:
1.500.000.000 TL
Stüdyo Oyuncuları: 750.000.000 TL.
Nokta Tiyatrosu: 1.500.000.000 TL.
Oraloğlu Tiyatrosu: 1.500.000.000 TL.
Oyuncular Tiyatro TV Reklamcılık:
750.000.000 TL.
Tiyatro Günbay: 750.000.000 TL.
Tuncay Özinel Tiyat.: 1.500.000.000 TL.
Akten Sanatevi: 300.000.000 TL.
Ank. Masal Tiyatrosu: 300.000.000 TL.
Atölye Tempo: 600.000.000 TL.
Bursa Kültür - Sanat: 300.000.000 TL.
Çan Tiyatrosu: 600.000.000 TL.
Çevre Çocuk Tiyatrosu: 300.000.000 TL.
Mersin Üni. Güzel Sanatlar Fak.:
300.000.000 TL.
Nüans Tiyatro: 600.000.000 TL.
Masal Gerçek Tiyat.: 750.000.000 TL.
Tiyatro Mie: 750.000.000 TL.
Geleneksel Tiyatro
Bursa Karagöz Tiyat.: 300.000.000 TL.
Geleneksel Gösteri Sanatları Topluluğu:
200.000.000 TL.
1968 Karagöz İbiş Tiyatrosu:
200.000.000 TL.
Show Tiyatro: 200.000.000 TL.
Ünver Oral: 300.000.000 TL.
Eğitim Tiyatroları
Ankara Üniversitesi DTCF Tiyatro
Bölümü ve Dokuz Eylül Üniversitesi
Güzel Sanatlar Fakültesi Sahne ve
Görüntü Sanatları Bölümü'ne
100.000.000 TL.
Mathew
McCalin-ABD
1988 - 1992 yılları arasında Barcelona
Bienali'nin sanat yönetmenliğini
üstlenen, geçen yıl Rotterdam'da
düzenlenen ve yoğun ilgi gören Avrupa
bienali Manifesto 1 'in küratör ekibi
içinde yer alan, İspanyol sanat tarihçisi
ve küratör Rosa Martinez, farklı
kültürleri barındıran , geleneksel ile
çağdaşı bir potada eriten ve Doğu Batı arasında metaforik bir kapı olarak
algılanagelen İstanbul kentine bir ay
süresince başlı başına bir sanat yapıtına
dönüştürmeyi tasarlıyor. 5. Uluslararası
İstanbul Bienali'ne katılacak sanatçıların
çoğu mekâna özgü (site-specific)
yapıtlar üreteceği gibi, bu yapıtların
büyük bir bölümü de Bienal'in ana sergi
alanlarının dışında, Istanbullu'nun
günlük yaşam alanı içindeki kent giriş
kapılarında, meydanlarda, yollarda,
sokaklarda, afiş panolarında izleyici ile
buluşacak.
Semiha Berksoy'un bir çalışması
İstanbul Kültür ve Sanat Vakfı'nın çeşitli
hükümet ve kuruluşların desteğiyle
düzenlediği Uluslararası istanbul Bienali,
dünya sanatçılarını bir araya getirerek
kültürel bir buluşma ortamı
oluştururken, çağdaş sanattaki yeni
eğilimleri gözler önüne seriyor. Bu yıl
beşincisi düzenlenen Bienale katılan
sanatçılar, "Yaşam, Güzellik, Çeviriler/
Aktarımlar ve Diğer Güçlükler Üstüne"
düşünülürken, yaşam ile sanatı
birbirinden ayıran sınırları irdeleyerek,
"güzel" kavramıyla ilintili yeni anlam
arayışlarına girerek ve iletişim güçlükleri
üzerinde durarak, çağdaş estetik
düşünce ve yaratıcılık sorunlarına farklı
bakış açıları getirecekler.
Sanatın geleneksel sınırlarını sorgulayan,
alışılagelmiş ifade biçimlerine, yeni
arayışlara yanıt veren sanatçılar
aracılığıyla farklı sanatsal yaklaşımları
ortaya koymayı amaçlayan 5.
Uluslararası İstanbul Bienali'nûe, çağdaş
sanat ortamının bazı usta isimleri ve
diğer uluslararası bienallerde yıldızı
parlayan genç sanatçıların yanı sıra daha
önce geniş boyutlu etkinliklere
katılmamış sanatçılar da yer alıyor. Bu
çerçevede, genç kuşaklara esin kaynağı
olmayı sürdüren Louise Bourgeois,
birbirinden ilginç performanslarıyla
adından söz ettiren Oleg Kulik ve Cai
Guo Qiang, Felix Gonzales - Torres,
Orlan, Jana Sterbak, Carsten Holler gibi
isimlerin yanı sıra çağdaş sanat
ortamının parlayan genç yıldızları
Pipilotti Rist, Sam Taylor - Wood,
Tracey Emin, Soo-JaKim, Dorothy Cross,
Liza May Post ve niceleri İstanbul'da
yapıtlarını sergileyecek.
9 Ekim tarihinde Piyanist Fazıl Say ve
Soprano Zehra Yıldız'ın solist olarak
katılacağı ve 96-97 sezonunda
kurularak, bu sezon kadrosu daha da
genişletilen CRR Senfoni Orkestrası'nın
konseri yeni sezonun ilk etkinliği.
"2. Uluslararası Boğaziçi Festivali"ni de
içine alarak t 9 ay sürecek olan sezonda,
10 Ekim 1997 günü "İstanbul'da
Akşam" Konseri'nde Doğan Dikmen ve
Gül Göre Geleneksel Müzik sevenlerle
buluşacak. 11 Ekim 1997 günü ise,
Şenol Filiz, Birol Yayla, Engin Gürkey ve
Alper Berksu'dan oluşan topluluk
"Yansımalar" ve de "Bab-ı Esrar" adlı
albümlerinden seçmeler sunacaklar.
Türk Ulusal Senfoni Orkestrası Konseri
var. Müzisyenlerinin her biri
Menuhin'den, Bernstein'a kadar ünlü
sanatçılarla çalışmış olan Türk Ulusal
Senfoni Orkestrası'nın şefi, aynı
zamanda Köln Senfoni Orkestrası
Şefliği'ni de yapan Betin Güneş.
19 Ekim 1997 tarihinde Donizetti'nin
Aşk İksiri Operası, sanatseverlerle tekrar
buluşuyor.
pe
Uluslarası İstanbul Bienali
çerçevesinde, sanatçıların
gerçekleştireceği çeşitli performansların
anı sıra, sanatçılar, sanat tarihçileri ve
leştirmenlerin katılımıyla düzenlenecek
panel ve söyleşiler de izlenebilecek.
a
sanatçı seçimlerinde belli kuşaklara,
lisiplinlere ve ulusal temsile öncelik
anımayan istanbul Bienali'nde, Şükran
Moral ve Şükran Aziz gibi Uluslararası
ortamda tanınan Türk sanatçıların
anında Ebru Özseçen, Bülent Şangar,
Halil Altındere gibi gençlerin yapıtları da
er alacak.
cy
Lisa May Post "Optillen / Lifting Up"
12 Ekim'de Rüstem Avcı'nın solist olarak
katılacağı "Rumeli Türküleri" Konseri ise,
akademisyen Türk Müzikçileri'nin
kaçırmaması gereken bir konser olarak
işaret ediliyor.
22 Ekim'de İstanbul Fasıl Topluluğu,
Türk Klasik Musikisinde Klasik Fasıl
örneklerinden seçmeler sunacaklar.
CRR Konser
Salonu Sanat
Maratonuna
Başlıyor...
Kemal Reşit Rey Konser Salonu'nda
997-1998 sezonu hazırlık çalışmaları
son aşamasında. Cemal Reşit Rey Konser
salonu, perdelerini 200'ün üzerinde
konser ve 5 festivali ile 9 Ekim 1997
tarililerinde istanbullu müzikseverlere
açıyor.
Cemal Reşit Rey Senfoni Orkestrası
Maria Serrano
23 Ekim tarihinde ise ünlü Japon
saksafon ve piyano ikilisi Nobuyo
Sugawa ve Miyako Koyanagi, klasik
bestecilerin programlarından oluşan bir
konser veriyor.
26 Ekim tarihinde dünyaca ünlü
kabarelerin başyapıtlarından oluşan bir
gösteri var. Gösteri dünyaca ünlü
soprano Karen Applebaum ve piyanist
Marc Andre Hamelin'in katılımı ile
gerçekleşiyor.
27 Ekim'de CRR Konser Salonu'nda
Marc- Andre Hamelin Piano resitali var.
Avrupal'lı müzikseverlerin de yakından
tanıdığı bu isim, İstanbul'da ilk solo
konserini verecek.
28 Ekim Alvaro Pierri ve gitarseverlere
ayrılmış, 30, 31 Ekim günlerinde ise
Maria Serrano Flamenko Topluluğu,
İstanbullu sanatseverlere bir İspanyol
Müziği ve dans ziyafeti verecek.
HABERLER.
"Zeki Müren İçin Bir
Demet Yasemen"
İstanbul'da
Tiyatrokare, bir süredir İstanbul dışında sahnelediği
"Zeki Müren İçin Bir Demet Yasemen" müzikalini Cemal
Reşit Rey Konser Salonu'nda, Zeki Müren'in ölüm
yıldönümü olan 24 Eylül Çarşamba gecesi sahnelendi.
17 Ekim'den itibaren ise I.T.Ü Maden Fakültesi
Salonu'nda 15 gösteri sergilenecek.
Sontag, Sanda ve
Wilson
Alev Sezer
Devlet tiyatrosu sanatçısı Alev Sezer'i 3
Eylül 1997 tarihinde kaybettik. Sezer,
1945 yılında İstanbul'da doğdu. Ankara
Devlet Konservatuvarı Tiyatro
Bölümü'nden mezun olan sanatçı, aynı
yıl Ankara Devlet Tiyatrosu'nda göreve
başladı. 1981 yılından bu yana İstanbul
Devlet Tiyatrosu'nda çalışmakta olan
Sezer, "Candida", "Romeo ve Juliet",
"Meçhul Asker ve Karısı", "Damdaki
Kemancı", "Bütün Oğullarım", "Söz
Veriyorum", Amedeus" gibi oyunlarda rol aldı. "Mikado'nun
Çöpleri", "Salıncakta İki Kişi"", "İnsan Meier"" ve "Maymun
Davası" yönettiği oyunlardan bazılarıdır. Alev Sezer, 4 Eylül
Perşembe günü AKM Büyük Salon'da düzenlenen törenin
ardından, Zincirlikuyu Mezarlığı'nda toprağa verildi.
Alev Sezer evli ve 5 çocuk babasıydı.
pe
cy
a
Robert Wİlson'un Watermill Center ve Jack Lenor
Larsen'in Long-House Vakfı için düzenlenen bir çadır
gösterisinde (Bu çadırın zerafeti ve görkemi üzerinde
ayrıca duruluyor), Susan Sontag Ibsen'in "Denizden
Gelen Kadın" yapıtından bölümler okudu. Prova aşamasında- çalışma sürecinde olan "Denizden Gelen
Kadın"ı Sontag yönetiyor. Her ne kadar Wilson gerçekçi
psikolojik çekilişlerle uğraşmaktan tad almadığını "ping­
pong oynamaktan hoşlanmıyorum" sözleriyle sık sık
belirtse de yine Robert Wilson ve Susan Sontag birlikte
kotarıyorlar bu işi. Susan Sontag'ın İngilizce
yorumundan sonra İtalyan oyuncu Dominique Sanda
da aynı bölümleri kendi dilinde aktardı. Robert Wilson
ise 1995 yılında gerçekleştirdiği "Hamlet" yorumundan
bölümler okudu ve her zaman olduğu gibi büyük bir
ilgiyle izlendi.
Eylül'de Yitirdiklerimiz
Venessa Redgrave
Tiyatro Savaşı Veriyor
Güney Londra'da bulunan The Grand Tiyatrosu bara
dönüştürülmek üzere. 3 bin kişilik tiyatro binası 1900
yılında inşa edilmişti. Venessa Redgrave ve kardeşi
Corin Redgrave, bara dönüştürülmek istenen tiyatro
binasını kurtarmak için kampanyalar düzenliyor. İki
kardeş, binanın bara dönüştürülmesinin o yörede
yaşayan insanlar için de bir kayıp olacağını söylüyor.
Venessa ve Corin Redgrave 1993 yılında kurdukları
gezginci tiyatroları için belirli bir yer arayışı içindeler.
Asyalı ve Karaibli yazarların eserlerini sahnelemek üzere
incelerken geniş bir genç oyuncu ve yazar grubuna da
eğitim vermeyi planlıyorlar.
Aydın Tolon
Tiyatro sanatçısı Aydın Tolon 10 Eylül
1997 günü kalp yetmezliği sonucu vefat
etti. "Bir Demet Tiyatro" dizisinde Laz
Bakkal rolünde izlediğimiz Tolon 11 Eylül
günü Beşiktaş Kültür Merkezi'nde
düzenlenen törenin ardından Yakacık
mezarlığında toprağa verildi.
Orhan Çağman
Sinema ve tiyatro sanatçısı Orhan
Çağman'ı 18 Eylül 1997 günü kaybettik.
1927 yılında İsparta'da doğan Çağman,
sahneye ilk kez İsmail Hakkı
Baltacıoğlu'nun "Andaval Palas" adlı
oyununda çıktı. Daha sonra AST'ta
çalıştı. Çağman, "Kırık Bir Aşk Hikayesi"
ve "Bez Bebek" filmleri ile Altın Portakal
Ödülü'nü almıştır. Ankara Film Festivali
ve Antalya Film Şenliği'nde de Onur
Ödülü'ne layık görülen sanatçı uzun
süredir İ.Ü Cerrahpaşa Tıp Fakültesi'nde tedavi görüyordu.
"Bizimkiler" dizisinde Hakim Bey tiplemesi ile herkesin sevgilisi
olan Çağman, 19 Eylül Cuma günü Atatürk Kültür Merkezi'nde
düzenlenen törenin ardından Karacaahmet Mezarlığı'nda toprağa
verildi.
BU AY SAHNEDEKİLER
Tiyatro: İstanbul Devlet Tiyatrosu
YazanıHaldun Taner
Yöneten: Selçuk Yöntem
Sahne Tasarımı: Nurettin Özkönü
Giysi Tasarımı: Hale Eren
Dans Düzeni: Haldun Yedican
Oynayanlar: ismail Incekara, Gökalp
Kuran, Zafer Algöz, Bilgi Şan,
Sevtap Toktay, Kaya Akarsu, Isdar
Gökseven, İsmail Hakkı Sunat, Aca
Okay, Özgür Erkekli, Oya İnci, Cengiz Baykal,
Atilla Şendil, Taner Birsel, Simay Küçük,
Kürşat Alnıaçık, Dündar Müftüoğlu, Aybanu
Dertsiz, Meral Bilginer, Selçuk Kıpçak, Rüçhan
Çalışkur, Sevinç Yıldız, Berrin Arısoy, Vala
Önengüt
İLK EVLİLİK
Yazan: Pavel Nilin
Çeviren: Belgi Paksoy
Yöneten: Ergün Işıldar
Sahne Tasarımı: Sabahat Çolakoğlu
Giysi Tasarımı: Sabahat Çolakoğlu
Oynayan: Tomris Incer
MÜNEVVERİN HASBIHALİ
Yazan: Ibnürrefik Ahmet Nuri Sekizinci
Yöneten: Engin Uludağ
Sahne Tasarımı: Sabahat Çolakoğlu
Giysi Tasarımı: Mergube Atok
Oynayan: Hikmet Körmükçü
"Evlilik", tek perdelik ve tek kişilik iki ayrı
piyesten oluşuyor. "İlk Evlilik" adlı piyes, bir
kadının dünyasından Sovyetler Birliği'nin son
dönemine mizahın olanakları içinde eleştirel
bir bakış getirmekte. Oyunda mevcut sistemin
hangi nedenlerle dağıldığı anlatılmaz ama
insanı ne kadar dışarıda bıraktığı ele alınır.
cy
a
Mehtaplı bir gecede Çalışkur apartmanından
bir yaşam kesitini iki değişik yorumla gösteren
oyun, gerçek-kurmaca, yaşanan-ideal
kilemlerini keyifli bir dille çarpıştırıyor.
Tiyatro: İstanbul Büyükşehir
Belediyesi Şehir Tiyatroları
"Evlilik" oyununun, Münevverin Hasbıhali"
isimli ikinci piyes ise yalnızlık çeken dul bir
kadının iç dünyasındaki değişimleri, ikilemleri
ele alırken, geleneksel yaşantımızın kadınerkek ilişkisine "evlenme" ya da "koca bulma"
bağlamında gülmece bir anlatımla yaklaşıyor.
pe
Tiyatro: Bursa Devlet Tiyatrosu
Yazan: Haldun Taner
Yöneten: Ergin Orbey
Sahne Tasarımı: Orhan Alpaslan
Giysi Tasarımı: Serpil Tezcan
Işık Tasarımı: Ali Karaman
Müzik: Cem İdiz
Dans Düzeni: Handan Ergiydiren
Oynayanlar: Halil Balkanlar, Rüyam
P. Dirin, Mutlu Güney, Selim
Gürata, Celal K. Kınoğlu, Kemal
Okur, Jale Yücel, Erem Nalcı, Zeki
Bıçakçı, Ufuk Durmaz, Orhan Eşkin,
Ümit Kılıçer, Cüneyt Kınık, Aşkın
Kürşat, Filiz Mete
Oyun, uzun süreyi; Meşrutiyetten
12 Mart'a kadar olan bir dönemi
kapsar. İki önemli karakter, Vicdani
e Efruz çevresinde dönen olaylar yoluyla
toplumsal ve siyasal eleştiri öne çıkar
6
İki oyun iç içe geçip iki kadını evrensel
boyutlarda örtüştürüyor.
Tiyatro: İstanbul Büyükşehir
Belediyesi Şehir Tiyatroları
Yazan: Samuel Beckett
Çeviren: Uğur Ün-Tarık Günersel
Yönetmen: Orhan Alkaya
Kostüm Tasrım: Ayşen Aktengiz
Işık Tasarım: Murat İşçi
Dekor Tasarım: Nurullah Tuncer
Koreograf: Selçuk Borak
Oynayanlar: Engin Alkan, Savaş
Dinçel, Burak Davutoğlu ve Taner
Barlas
pe
cy
a
"Godot'yu Beklerken", insanın varoluş
anlamını sorgularken, beklemek olgusunu
anlamsız bir biçimde vakit geçirmek tavrında
komik öğelerle ele alır ve eleştirir.
Tiyatro: İstanbul Büyükşehir
Belediyesi Şehir Tiyatroları
Yazan: Ahmet Hamdi Tanpınar
Yönetmen: Kenan Işık
Dekor: Nurullah Tuncer
Kostüm: Nihan Kaplangı
Oynayanlar: Necdet Mahfi Ayral,
Sükan Kahraman, Murat Daltaban, Şükrü
Türen, Demet Bozkaya, Sevtap Çapan, Bennu
Yıldırımlar, Kamran Usluer, Metin Çoban,
Leyla Altın, Aytaç Yörükaslan, Tuncer Selvi ve
Fatoş Tez
II. Dünya Savaşı'nın hemen öncesi
İstanbul'una ve insanlarına toplumsal
yaşamdaki değişimlerin yansımalarını konu
alan "Huzur", Tanpınar'ın olduğu kadar
İstanbul'un o yıllarını da çok yönlü anlatan
insanların toplumsal ve ruhsal dünyasını da
gözler önüne seriyor.
Tiyatro: İstanbul Devlet Tiyatrosu
Yazan: Nâzım Hikmet
Yöneten: Ergin Orbey
Giysi Tasarımı: Hüseyin Mumcu
Işık Tasarımı: Ersen Tunççekiç
Müzik: Can Atilla
Dans Düzeni: Binnaz Dorkip
Yorumcular: Cevdet Arıcılar, Metin
Belgin, Ali Düşenkalkar, Deniz
Gökçer, Arşen Gürzap, Haluk
Kurtoğlu/Can Gürzap/Zekai
Müftüoğlu, Tijen Par, Uğur Polat,
Adnan Biricik, Engin Şenkan, Serpil
Tamur, Levent Güner, Levent
Özdilek
Nâzım Hikmetin belgelere
dayanarak yazdığı bu ırmak şiir, aynı
biçemlere dayanarak sahnelenmekte.
Tiyatro: İstanbul Büyûkşehir
Belediyesi Şehir Tiyatroları
Yazan: W.R.Fassbinder
Çeviren: Sibel Arslan
Yöneten: Serra Yılmaz
Giysi Tasarımı: Duygu Türkekul
Dekor Tasarımı: Fügen Yazıcı
Işık Tasarımı: Özcan Çelik
Oynayanlar: Alev Oraloğlu, Filiz
Toprak, Zümrüt Erkin, Hüsnü
Demiralay, Can Başak, Esin Eldem,
Sevil Ulusoy, Tanju Tuncel, Esra
Ülgen, Bercis Fesçi, Melike Altınbaran, Altay
Özbek, Caner Bilginer, Hakan Arlı, Zeki
Yıldırım, Mehmet Asa, Turgut Arseven, Ayça
Telırmak, Serdar Duman, Naci Taşdöğen,
Savaş Barutçu, Hülya Aslan ve İlhan Kilimci
Faslı bir göçmenin Almanya'da yaşlı bir
kadınla tanışması, evlenmesi ve yaşadığı
sorunları anlatan oyun, göçmenlik olgusuna
eleştirel bir bakış getiriyor.
Alman sinemasının önemli yönetmenlerinden
biri olan Fassbinder'in "Korku Ruhu Kemirir"
adlı filminden tiyatroya uyarlanan bu oyun,
Almanya'da belli bir nüfus yoğunluğunu
oluşturan ülkemiz insanları için de söyleyecek
çok söze sahip.
BU AY SAHNEDEKİLER
Tiyatro: İstanbul Büyükşehir
Belediyesi Şehir Tiyatroları
Yazan: Tarık Buğra
Yönetmen: Hakan Altıner
Sahne Tasarımı: Özhan Özdil
Giysi Tasarımı: Canan Göknil
Oyuncular: Erol Keskin, Şehnaz
Çakıralp, Erhan Abir, Münir Kutluğ,
Mustafa Arslan, Hakan Güner,
Ayşegül Devrim, Aslı Seçkin,
Dolunay Soysert, Şevket Avsar,
Fulya Şirin, Melahat Abbasoğlu,
Bahar Işık ve H. Hüseyin Karabağ
"Halay", ülkemizin değişik kesimlerinin hayata
ve insan ilişkilerine bakışlarını toplumsal
ortaklıkta buluşturmayı konu alıyor.
cy
a
Geleneksel tiyatromuzun son dönem
simlerinden ünlü orta oyuncu Naşit'in
yaşamını ele alan oyun, tiyatro yaşamının
perde arkasını bu ünlü oyuncunun
yaşadıklarıyla aktarıyor. Tarık Buğra'nın oyunu,
tiyatromuz adına geleneksel değerlerin ne
olduğunu da tarihsel bir gözlemle sunuyor.
Tiyatro: İstanbul Büyükşehir
Belediyesi Şehir Tiyatroları
Yazan: Refik Erduran
Yönetmen: Erol Keskin
Dekor Tasarım: Feyza Zeybek
Giysi Tasarım: Canan Göknil
Işık Tasarımlar: İlhan Ören
Oynayanlar: Mehmet Çerezcioğlu,
Mürşit Ağa Bağ, Ergun Oğlu, Süeda Can,
Müge Akyamaç ve Rozet Hubeş
pe
Tiyatro: İstanbul Devlet Tiyatrosu
ÖLÜLER KONUŞMAK İSTERLER
Yazan: Melih Cevdet Anday
KOZALAR
Yazan: Adalet Ağaoğlu
Yönetmen: Ayşenil Şamlıoğlu
Sahne Tasarımı: Ethem Özbora
Giysi Tasarımı: Serpil Tezcan
Işık Tasarımı: Ayhan Güldağları
Dans Düzeni: Yasemin Altıoklar
Oynayanlar: Ayşen İnci, Funda
Eskioğlu, Gılmak K. Peremeci, Tunç
Günbay, M.Ali Kaptanlar, Fikret
Urucu, Umut Demirdelen, Musa
Uzunlar
Türk kısa oyunlar repertuvarından
seçilen iki komedi de, toplumun her
katmanında kendini gösteren, ama
burjuva sınıfı arasında doruğa
rmanan vurdumduymazlığın, insanı nasıl
çıkmaza sürüklediği üzerine grotesk çalışma.
a
cy
pe
TANITIM
EĞİTİM,
FESTİVAL VE ÇOCUKLAR...
Mustafa
Demirkanlı
a
Çocuk tiyatrosu, "Lunapark eğlencesiyle tiyatrosal yaratıcılığı ayırt
edemeyenlerin kaba taklitti şamatalarıyla ve ahlâkçıların sahneyi derslik
sanan kuru, cansıkıcı öğütleriyle gerçekleşemez.
pe
cy
Yeni bir dünyanın keşfedilmesi olan gerçek tiyatro yaşantısı, ancak
sorumluluğunun bilincinde olan uzmanlarla gerçekleştirilebilir, "(1)
"Büyüklere olduğu kadar çocuklara da oynamak gereklidir, yalnız
onlara sunulanın daha iyi olması gerekmektedir, "(2)
"Çocuklara yönelik çalışmalarda yüksek standart tutturamamanın
cezası daha büyüktür, "(3)
Yukarıdaki cümleler dergimizin önceki
yıllarından alınmıştır. Ancak, bugün
geldiğimiz nokta o günlerden çok da
ileride değil. Hâlâ altları çizilerek bu
hususların bugün de gündeme
getirilmesi gerekmektedir.
Bunu yapmadan önce, bekide öncelikle
toplum olarak çocukla kurduğumuz ilk
ilişkilere kadar gitmeliyiz.
"-Şimdi iğneci çağırırım.
- Kızım öyle yapma, sonra saçların
dökülür.
- Yemeğini yemeyen oyun oynayamaz.
- Kolej sınavını kazanamazsan, tatil
yok."
Bu örnekleri, istediğimiz kadar
o
uzatabiliriz. Yalan, tehdit, ceza...
Çocuklarla ilk kurduğumuz ilişkiler
hemen hemen bunlar... Sonrasında
okul, okulun getirdiği ezbercilik, kaos.
'Çocuklar yarınımızın teminatıdır',
tümcesini hiç unutmayız, ama onları
yarına nasıl gönderdiğimizin
sorgulamasını da hiçbir zaman
yapmayız. Yapmak aklımıza bile
gelmez.
Çocuklara yönelik tüketim ürünlerinin
çeşitleri ve kalitesinde her zaman Batı
ile yarışırız, zaman zaman onları
geçeriz bile. Fakat, çocuğun eğitimine,
gelişimine yatırım yapmaya gelince, bir
dakika!
Doğduğu andan itibaren başlayan, 'o
çocuktur, nasıl olsa anlamaz', mantığı
da burada bütün şiddetiyle işlemeye
başlar.
Okul kitapları özensiz ve yalan yanlışla
doludur, ama kimse de 'ne oluyor?'
sorusunu sormaz. Çocuk kitapları,
renkli, pahalı kağıtlara basılı, karton
kapaklıdır, ancak hangi uzmanın
kontrolundan geçerek yayımlandığı
belli değildir. Dahası böyle bir
gereksinme bile yoktur.
Bu müzikte de, televizyonda da,
tiyatroda da böyledir.
Konumuz tiyatro olduğu için, çocuk
itici, yönlendirici olması
gerekmektedir.)
cy
a
tiyatrosunun bugününü saptayarak
ileriye dönük, ne yapılabilir sorusunun
yanıtını aramaya çalıştık.
C. Tiyatroyla, tiyatroculukla hiç ilgisi
olmayan, ancak okul okul dolaşarak
çocukları adeta tiyatrodan uzaklaştırma
işlevine sahip gruplar. (Bunların
önlerinin acilen kesilmesi
gerekmektedir)
D. Özel firmaların kendi adına
oluşturdukları tiyatrolar. Ayırdıkları
sponsorluk bütçelerini çocuk
tiyatrosuna yönelterek, maddi
olanaksızlıkları bir ölçüde ortadan
kaldırarak, çocuklara daha iyiyi
sunmaya çalışan bu kuruluşların,
yaptıkları işin ne kadar ehliyetli ellerle
yürütüldüğünü takip etmeleri ve onları
denetlemeleri mümkün değil. Onlar,
ancak bilinen (tanıdık), tiyatroculara
yönelmeye çalışıyorlar. Sonuçta, maddi
olanaklara rağmen ortaya çıkan
ürünler, çoğu zaman yanlış
örneklerden oluşuyor.
pe
Türkiye'de Çocuk Tiyatrosu Yoktur:
Çocuk Tiyatrosu adı altında yapılan
etkinlikler, genellikle içi boş, sanatsal
yönü fakir, çocuk eğitimi ve gelişimini
pedagojik yönüyle yadsıyan ticari
faaliyetlerdir. (Az sayıdaki örnekler ve
özellikle AÇOK'un geçmiş yıllardaki
deneyimleri bu genellemenin dışında
tutulmuştur.)
Bu noktada çocuk tiyatrosu yapanları
4 grupta incelememiz mümkündür.
A. İyi niyetli, gayretli (ama sayısı çok az
olan) çocuk tiyatrosu yapma
iddiasındaki tiyatrocular. Ancak, bu
kesimin de olanakları ve bilgileri
(eğitimleri) yetersizdir. (Bu grup
içindeki tiyatrocuların eğitimlerinin
geliştirilmesi, yol gösterici olunması
gerekmektedir.)
B. Asıl görevlerinin kapsamı içinde
olmasına rağmen, yetersiz kalan
ödenekli tiyatrolar. (İstanbul Belediyesi
Şehir Tiyatrosu, çocuk tiyatrosuna daha
özenli bakmakla birlikte, sorunlarını da
beraberinde taşımaktadır. Devlet
tiyatrosu ise, bu konuda tam bir boşluk
içinde olup, çocuk tiyatrosunu
neredeyse terk etmiştir. Bu kurumların
Çünkü, Türkiye'de çocuk tiyatrosu
konusunda uzmanlaşmış kadrolar yok,
veya yok denecek kadar az.
Türkiye'de Çocuk Tiyatrosu Eğitimi
Yoktur:
Tiyatro eğitimi veren kuruluşlarımız,
apayrı bir uzmanlık/yetenek isteyen
çocuk tiyatrosunda hiçbir program
uygulamamakta, dahası, bir sanatsal
etkinlik olarak çocuk tiyatrosu
küçümsenmektedir. Çocuk
tiyatrosunun apayrı bir uzmanlık alanı
olduğu gerçeği bilinmemekte veya
görülmemekte, üniversitelerde bile,
çocuk tiyatrosu ile ilgili dersler ya
okutulmamakta ya da çok sınırlı
kalmaktadır, tiyatro pedagojisi
eğitiminin varlığından bile söz etmek
mümkün değildir. (Bu alanda İstanbul
Üniversitesi Tiyatro Eleştirmenliği ve
Dramaturgi Bölümü'nün Eğitimde
Tiyatro çalışmaları dikkat çekicidir.)
Oysa, Almanya'da pedagojik
formasyona sahip olmayan ve bunu
kendi örgütlerinde onaylatarak, 'Çocuk
tiyatrosunda görev alabilir'i açıklayan
kimlik kartları olmayan hiçbir tiyatrocu,
çocuk tiyatrosunun sahnesine bile
çıkamaz.
Türkiye'de Çocuk Tiyatrosuna Olan
Talep Büyüktür:
Özellikle büyük şehirlerimizde anababanın çocuk tiyatrosuna olan talebi,
mevcut TV yayınlarının da yıpratıcı,
olumsuz etkisi nedeniyle giderek
artmaktadır. Ancak, çocuk tiyatrosu ac
altında yapılanlarla çocuğa tiyatroyu
sevdirmek, dahası onun dünyasında
yeni ufuklar açmak mümkün mü? Tabi
ki değil.
Bu temel tespitleri en iyi özetleyen ise,
Kenan Işık oldu: "Ben çocuk tiyatrosu
yapmaya korkarım". Evet, yılların
deneyimli rejisörü, her önüne gelenin
çocuk tiyatrosu yönettiği bir ülkede
çocuk tiyatrosu yapmaya korktuğunu
ifade ediyor. Bu projenin belki de en
belirgin amacı yukarıdaki tümcede
saklı. Türkiye'de, bu alanda doğru
atılacak adımların ilk harcı olarak " 1 .
Uluslararası İstanbul Çocuk Tiyatroları
Eğitim Festivali" hazırlıklarına başlamış
bulunuyoruz.
Eğitim programı bu yıl başlayarak,
önümüzdeki yıllarda da devam
edecektir.
Festival
Eğitim programını takiben 1-13 Haziran
tarihleri arasında gerçekleşecek olan
festival, 4 ayrı mekânda 12 topuluğun
(10'u yabancı) sergileyeceği 48 temsil
ile gerçekleşecektir.
pe
cy
a
Yapmaya çalıştığımız öncelikle çocuk
tiyatrosunun uzmanlık isteyen bir alan
olduğunu, bu eğitimi almamış olanların
çocuk tiyatrosuna eğilmemeleri
gerektiğini tartışmaya açmak, bir
anlamda çocuk tiyatrosu yapmaktan
korkan tiyatrocuların yetişmesine
önayak olmak. "Korkmak" sözcüğünü
bilgi ile paralel anlamda kullanıyoruz.
Meselenin boyutunu ve önemini bilen
insan, yapmış olduğu işten daha fazla
tedirgin olur, yanlışının oluşturacağı
zararların farkındadır. Cesaret ise
bilgisizlikten kaynaklanır, örneğin bilgisi
olmayan çocuk elini sobaya sürer ama
bu bilgiye sahip olduktan sonra sobayla
ilişkisi çok daha dikkatli değil midir?
işte, tüm bu nedenlerden dolayı
'Eğitim Festivali" gündeme geldi.
Festivalin Eğitim Yönü:
Çocuk Tiyatroları Festivali'nden önce
Nisan-Mayıs 1998'de iki ay süre ile
eğitimli tiyatro insanlarına yönelik, ama
çocuk tiyatrosu konusunda
uzmanlaşmak isteyenleri kapsayacak iki
aylık bir eğitim süreci yaşanacak. Bu
eğitim, İstanbul Üniversitesi, Edebiyat
Fakültesi Tiyatro Eleştirmenliği ve
Dramaturgi Bölümü Başkanı Sayın
Zehra Ipşiroğlu tarafından koordine
edilecek ve Almanya'nın en önemli
çocuk tiyatrosu olan Grips ile işbirliği
içinde yürütülecektir.
Grips'i daha iyi tanımak ve çocuk
tiyatrosu konusundaki yaklaşımlarını
sizlerle paylaşmak üzere arkadaşımız
Duygu Atay'ın kaleme aldığı kapsamlı
bir yazıyı da bu sayımızda
okuyabilirsiniz.
22
Yurtdışından davet edilecek topluluklar
yaş gruplarına göre belirlenerek ana
okulu ve ilk okul çocuklarına yönelik
olarak saptanacaktır.
Festival Hazırlıkları Hangi Aşamada
Festival Koordinatörümüz Duygu Atay
Almanya'da gerekli temasları
gerçekleştirmiş olup Grips Theater ile
eğitim çalışmalarına dönük olarak ön
anlaşmaları yapmış, ayrıca Grips'i Türk
izleyicilerine izletmek üzere de 3 oyun
üzerinde çalışmalarını sürdürmektedir.
Çocuklarımız, dünyanın en önemli
çocuk tiyatrosu Grips'i bu yıl bir oyunla
izleme şansı bulacaklar.
Yayın Koordinatörümüz Emre
Koyuncuoğlu Hollanda'da çalışmalarını
bitirmiş, birbirinden ilginç önerilerle
dönmüştür. Bu oyunlarla ilgili olarak
Hollanda ile temasa geçilmiştir.
Böyle ciddi ve önemli bir girişimin
elbetteki maddi yönü de gündemdedir.
Çeşitli kuruluşlarla sürdürmekte
olduğumuz temaslar umuyoruz ki
olumlu sonuçlanacak ve önümüzdeki
günlerde " 1 . Uluslararası İstanbul
Çocuk Tiyatroları Eğitim Festivali"nin
destekçisi belirlenmiş olacaktır©
1) Sokullu, Sevinç. Tiyatro... Tiyatro... Dergisi,
sayı:15, yıl, 1992.
2) Çev. Balay, Metin. (Goldberg, Moses), Tiyatro.
Tiyatro... Dergisi, sayı:15, yıl, 1992.
3)a.g.e.
İZDÜŞÜM
Levendoğlu
Tiyatronun Delikanlısını Uğurladık
Alev Sezer de ayrıldı tiyatro dünyamızdan. Gerçekten erken gelen ölümünün çevrede yarattığı
duygu üzünç ve acınmaydı, doğal ki. Beni de, paylaştığım bu duygular dışında, çeşitli çağrışımlara
yöneltti...
Alev ile aynı yaş ve okul döneminden olan bir başka Devlet Tiyatrosu sanatçısı Muammer Çıpa'nın
(daha da zamansız) yitiminin ardından yazdığım yazıyı anımsadım. Yirmi yıllık sahne yaşamına,
onun iki katına yakın sayıda rol sığdırmış olan Muammer'in uğurlanışında onun için en uygun
bulanan tanımın "Kaynanalar'ın damadı" olduğundan yola çıkışla "ardından kullanılacak sözleri
umursayan herkesin, uygun özgeçmişini cebinde taşımasını" önermiştim. Ki o zaman '"medya"
daha "medyalaşmamıştı". Alev'in ardından -artık olabiliğinde "medyalaşmış" olan- "medya", her
nasılsa Alev'in "medya" yönünü o denli öne çıkarma çabasına girmedi, kanımca. En azından,
"tiyatrocu" kimliğini gözardı etmedi (ya da edemedi). Evet, ona "Bruce Wİllis'in sesi" dendi, ölüm
haberi görüntüleri daha çok onun TV dizilerinden ve filmlerinden alınmıştı, ama Alev'in tiyatroda
yapmış oldukları -hiç değilse eşit oranda- dile getirildi.
Alev Sezer için yapılan çiçekle ve sevgiyle bezenmiş, düzeyli törende ve sonrası uğurlamada, en
yakınları denli Konservatuvar'dan sınıf arkadaşları da acılıydı. Okulda da, tiyatro yaşamında da
yan yana yürümüşlüğü vurgulayarak "Dile kolay, otuz beş yıl." diyordu onlardan biri. Haklıydı.
a
O anda düşündüm ki Alev'le benim tanışıklığım daha da eskiydi; ilkokuldandı. 1950'li yılların
"Cumhuriyet çocukları" yetiştiren, sınırları Kavaklı-Cebeci-Ulus-Bahçeli çevrimini aşmayan
başkent Ankara'sının Sarar ilkokulu'ndan . 1955-56 eğitim yılının sonlarına doğru, "mezuniyet"te
sahnelenecek bir okul oyunu çalışması, geleceğin üç "tiyatrocu"sunu bir araya getirmişti: Alev
Sezer, Sema Aybars ve ben. Üçümüz de "tiyatrocu aileden" geldiğimiz için mi seçmiştik? Ben
"sahne"yi babamın yanında girip çıktığım Devlet Tiyatrosu salonlarından biliyordum. Alev ise
"sahne"yle oyuncu olarak çoktan tanışmıştı. Çocuk Tiyatrosu'nda. Sonra, ben provaları mı
kaytardım, okul biter bitmez tatile mi çıkıyorduk, her ne nedenle ise, ben oyunda oynayamadım.
Onlar (Alev ve Sema) o zamanlar Gençlik Parkı içindeki bir açıkhava sahnesinde rollerine çıktılar...
pe
cy
Ahmet
Yıllar, yıIlar geçti, benim Devlet Tiyatrosu'ndaki ilk oyunumda (Romeo ile Juliet, 1971) Alev'le yine
buluştuk. O Romeo idi, ben Mercutio/Prens... Uzun yıllar sonra yollarımız bir kez daha, bir TV
dizisinde kesişti. İki doktor arkadaştık, orada da. Sonralarda, pek seyrek, ayak üstü merhabalar ya
da kadeh tokuşturmalarla sınırlı oldu karşılaşmalarımız.
Uğraşı alanlarına bir göz çevirelim Alev'in: Filmlere ve reklamlara çoğunluğun yakından tanıdığı
sesini verdi. Son dönemlerde daha bir "demlenmiş", biraz "çatalımsı" sesini etkili kullanmasının
yanı sıra, vurgu ve tonlamalarının yerindeliğiyle de, konuşma yanlışları içinde yüzülen bir piyasada
ender iyi örneklerden birini verdi... Televizyonda "aranan" bir yüz ve sesti. Yaptığı işlerin niteliği,
ülkedeki TV dizisi ortamının ürün niteliği sıralamasını aşamazdı. Benzer bir şey Alev'in Türk
sinemasında yaptıkları için de söylenebilirse de, şunu eklemek gerekir ki, onun oyunculuk
niteliklerinin hakkı, oynadıklarından daha nitelikli filmlerdi.
Ayşegül Yükselin doğru belirlediği gibi, o hep "jön" oldu. Elliyi aşkın yaşında bile. Ben, bu doğru
tanımdaki özü bir adım ileri taşıyarak ona "delikanlı" tanımını -daha da- yakıştırıyorum; sözcüğün
tüm anlamları ve çağrıştırdıklarda; oyununda da, yaşamında da. Ve o delikanlı, oyunun gerçek
yerinin tiyatro olduğunu iyi biliyordu; ondan hiç kopmadı. Gerçekten güzel oynadığı çeşitli roller
belleklerde yer etti. Epey süredir oyunculuğuna eklediği yönetmenliğinde de yetkinliğini gittikçe
artırıyordu ki... buralardan gitti.
Gittiği yerde insanlar varsa, birileri birilerine "oyun'lar oynuyordur; öyleyse tiyatro vardır. O
zaman Alev de tiyatroda yerini almıştır şimdiden
23
TANITIM
ÇOCUKLARIN DÜNYASI
VE GRIPS THEATER
GRİPS NEDİR?
Kuzey Almanya'da kullanılan anlamıyla
Grips, çabuk algılayabilirle, kolay
anlayabilme yeteneği, espri
kavrayabilme, düşünme keyfi olarak
düşünülebilir. Sözlük karşılığı ise, yeni
dilde "anlak", eski dilde "idrak" olarak
karşımıza çıkıyor. Bugünki söylemde ise
Grips, artık çoktan Almanya sınırlarını
aşmış, dünya çocuk ve gençlik
tiyatrosunun neredeyse sembolü.
pe
cy
a
Duygu Atay
GRIPS'İN OLUŞUMU
Çocuklar için tiyatro, ama başka türlü
bir tiyatro yapma düşüncesi, 1968'deki
öğrenci hareketiyle birlikte olgunlaşıyor.
Bu tarihe kadar var olan çocuk tiyatrosu,
saçma-sapan masallardan ve Noel
öykülerinden oluşan çirkinliklerden öteye
gitmiyor. Artık Grips devreye girmiştir.
Bundan sonra Alman çocukları; ayağı
yere basan, günümüzle ilgili, gerçekçi ve
onların kendi sorunlarını işleyen
oyunlar göreceklerdir. Yaş limiti 'beş
yaşından yukarı insanlar' için konmuştur.
Yıllar boyu eleştirmenlerin ve gerici
partilerin hışmına uğrayan, ama direnen
tiyatro, bugün uluslararası arenada boy
göstermektedir. Grips Tiyatrosu özünde
yeni bir tiyatro estetiği, büyük bir stil
getirmiş değildir. Halk tiyatrosu
öğelerinden, yirmili yılların politik
kabarelerine, revülerden Brecht'e değin,
değişik çizgileri kullanır. Grips'te yeni
olan sadece metotdur. O metot da
şudur: Öncelikle, izleyicilerinin
24
gereksinimlerini, sorunlarını, özlemlerini
tanımaya ve anlamaya çalışır. Bunları
kendine iş edinir ve çıkış noktası olarak
belirler, izleyicilerin içinde kendilerini
bulacakları, sosyal fantezilerini
geliştirecekleri, çevrelerini daha iyi
tanıyıp, değiştirebilecekleri umudunu
getiren oyunları hazırlar. Yanılgı payı çok
azdır, çünkü deneme-yanılma metodu
söz konusu değildir. İzleyiciyle sürekli
iletişim halinde olmak, yeni oyunda
eksik olan şeylerin görülmesi, hemen
tamamlayıcı bir oyunun yazılıp
hazırlanmasını gündeme getirir.
GRIPS UMUTTUR
Tiyatronun genel sanat yönetmeni
Volker Ludwig, "Kendinizi bırakmayın.
En kötü durumunuzda bile, insanların
geri kalan kısmında birazcık insaf kalmış
olduğunu umun ve-bu en
zorudur-herhangi bir yerde ve
zamanda bir umut ışığı, bir başka
yaşam perspektifi oluşturmayı deneyin"
diyor.
GRIPS: DÜNDEN BUGÜNE
Grips'in başlangıç yılı, 1969 olarak
algılanmalıdır. İlk oyunları olan
"Stokkerlok ve Millipilli" bu tarihte perde
açıyorsa, bu böyledir. Çünkü Grips'in
yaşamı, oyunlarıyla vardır ancak.
Kabare geçmişinden yola çıkan Grips
çalışanları, kabareyle çocuk tiyatrosunun
aynı hedeflere yöneldiğini biliyorlardı.
Yoz tüketim toplumu nasıl kabarenin
a
cy
"Papadakis'lerde Bir Eğlence"
Grips'in oyunlarında, onlara vermeye
çalıştığı mesaj, çocukların kendilerini
günlük yaşamlarındaki sıkıntılardan
bağımsız hissetmemeleri, ailelerince
dışta tutulmayıp, her türlü güç duruma
ortak edilmeleri, sonuçta diğer
çocukların da kendilerinden pek farklı
durumda olmadığının ayrımına varılması
ve en önemlisi- belirsizce her oyuna
damgasını vuran-dünyanın değişebilirliği
olgusunun kavranmasıdır.
pe
eleştiri oklarının hedefiyse, çocukların
hedefi de; çocuklarını döven babalar,
temizlik hastası anneler, çocuk
düşmanlığı ve yasaklamalardır.
Grips'çiler, çocuklarla yetişkinler
arasındaki bu sınıf ayrımında ezilen sınıf
olarak gördükleri çocuk sınıfının yanında
yer almaya karar verdiler. Hemen ilk
oyunun ardından aynı yıl içinde
sahneledikleri "Islıkçı Max", ana karakter
olan Max'ın, ödünsüz tutumuyla kendini
ve diğer çocukları, kendilerini korumaya
yönlendirmesi açısından, eleştirmenlerin
hışmına uğradı. Grips'e getirilen çeşitli
suçlamalar arasında çocukları büyüklere
karşı saygısızlığa kışkırttığı, terbiyesiz
olmalarını teşvik ettiği, çocukları masal
dünyasından uzaklaştırıp toplumun
boğucu sorunlarıyla karşı karşıya
bıraktığı gibi, gerçeklikten uzak
eleştiriler vardı. Oysa oyunları izleyen
çocuklarda, bunların hiçbiri
görülmüyordu bile. Çocuklar, neyin
gerçekleşip, neyin gerçekleşmeyeceğini
çok iyi bilen taktik savaşçılarıdırlar. Biri
bile bu yüzden, oyunda gördüklerini
evde yaşama geçirmeye kalkmadı.
Bu eleştirilerin tam karşıtı olarak oysa,
Grips izleyicisi çocuklar, "Mugnog
Çocukları" adlı oyunda anti-otoriter
söylemin doruğa çıkarılmış en eğlenceli
biçimini buluyorlar. Bu üçüncü oyundur
ve yenisi gelene kadar on aylık bir süre
geçecektir. Bu süre tiyatronun
özeleştirisini yapması açısından çok
gereklidir.
Otoriteye başkaldırı iyidir, bu durumun
çocuklara belletilmesi hoştur, ama hedef
gösterilmiş, işlev bitmiştir artık. Bu on
aylık süre içinde, bundan sonra ne
yapılması gerektiği teorik çalışmalarla
değil, çocuk yuvaları, eğitmenler,
okullar, öğretmenler arasında geçen bir
yığın tartışmadan sonra saptanmıştır.
1971'de "Trummi Kaputt" oyunu ortaya
çıkıyor. Çocukların kendine güvenlerini
arttırmak, ana-babaların yaptıkları
yanlışlar ve zaman zaman haksızlarını
göstermek, yetmiyor artık. Nedenlerini
de bilmek istiyor çocuklar. Yoksa
büyükler öfkelendikleri zaman çocuklar
sinmek zorunda kalıyorlar. Aslolan,
onların sinmeleri değil, kendilerini
savunabilmeleri, çocuk bilinci ve çocuk
özgürlüğünün ayrımına varmalarının
yardımıyla, ana-babalarına daha bir
yakınlaşabilmeleri. Bu oyun, bu amacı
hedefliyor.
Eksik olan bir şeyler var yine de... Grips
insanları, hiç boş durmuyorlar. Onlar için
hep daha doğruya, yanlışsıza ulaşma
tutkusu var. Bu oyundan sonra da
durmuyor araştırmalar doğallıkla.
İzleyiciler tarafından sürekli istekler
geliyor. Bir yeni oyun istiyorlar örneğin.
Kendileri için son derece önemli bir
konuyu kapsıyor bu istek: İçinde
kız-erkek çatışması olan ve okulda
geçen bir oyun.
Her zamanki sistemle yeni araştırmalar
yapılıyor yeni için. Bu kez hüsran vericidir
25
pe
cy
a
"Su da Bitti"
sonuç. Somut bir şey çıkmıyor ortaya,
"Futbolu yalnız erkek çocuklar oynar,
bebekler de kızlar içindir" gibi
önyargılardan başka. Çocukların ileride
ne olmak istedikleri yolundaki sorulara
kızların verdiği, "Eşim izin verecek mi
bakalım, istediğim mesleği yapmama?"
gibi bir yanıt, sorunu çözüme
kavuşturuyor. Üstünde çalışılması
gereken oyun, kız-erkek eğitimindeki
eşitksizliktir. "Mannomann-Ne erkek
Ama..." bu düşünceyi sahne üstünde
gerçekleştirmek için yazıldı ve
sahnelendi. "Aptal Hep Aptal Kalır"
oyunu, çocukların okul stresini irdeleyen
bir oyun olarak arkadan gelir. Bu oyunla
Grips, bir ilk'e daha imza atar.
Çocukların oyunla ilgili görüş ve
düşüncelerinin toplanacağı bir broşür.
Oyun sonrası düşünceler, oyunun
izlenmesi kadar önemlidir.
hiç önemli gözükmeyebilir. Oysa,
Almanya'da yaşayanların önemli bir
sorunudur. Bir ülke nüfusunun
neredeyse onda biri yabancılardan
oluşursa, bazı okullarda %33'ü bulan
yoğunluğa erişirse, yerliler bu durumu
yabancılar aleyhine kullanmaya
başlarlarsa ve bu durum hiç olmaması
gereken sürtüşmelere yol açarsa
çocuklar arasında, duruma derhal el
konulmalıdır. Grips bu olayların daha
fazla dışında kalamaz ve
"Papadakis'lerde Bir Eğlence" oyunu
böylece doğar.
Bu oyunun kazandığı başarı, oyundaki
şarkıların yüzden fazla okul kitabına
girmesiyle kanıtlanmıştır.
Broşürde toplanan düşünceler, oyun
hakkındaki görüşler ve çocukların
beklentilerini içeren dilekler,
öğretmenleri olduğu kadar Gripsçileri ve
ana-babaları da şaşırtıyor. Ne kadar çok
şeyi görüyor çocuklar...
1974'de yeni binasına taşınır Grips. Eski
Bellevue Sineması, Grips'in yeni
mekânıdır artık. Sinema, birtakım
onarımlarla bir arena tiyatrosuna
dönüştürülür. Güdülen amaç, çocukların
oyunculara yukarıdan bakmasıdır.
Alışılmışın dışında, çocuklar sahneyi
kuşatacak ve aradaki illüzyonu sağlayan
duvar ortadan kalkacaktır.
Artık sıra, Grips'çiler için çok ama çok
önemli bir konuya eğilmeye gelmiştir. Bu
konu, Türkiye'de yaşayan insanlar için
Aynı yıl sahnelenen "Das haeltste ja im
Kopf nicht aus-Bıçak Kemiğe Dayandı",
tam bir başarıdır. Sinemadan başka bir
26
gösteri formu tanımayan, genelde
okuma zorluğu içinde bulunan
çocuklardan oluşan seyirci kitlesi, oyun
sırasında, müdürle tartışan öğretmenden
yana çıkıp, kendilerinin ana-babası
yaşındaki oyunculara hangi okula
gittiklerini bile sorabilmekteydiler. Oyun
arasında, "Bu sinemadan daha iyiymiş
be" ya da "Filmin devamı ne zaman
başlıyo lan" tarzında konuşmalar
duyulabiliyordu. 75 bin çocuğun izlediği
oyun, bir ara gerici Belediye Başkanı
tarafından, şiddet içerdiği gerekçesiyle
yasaklanma tehdidiyle bile
karşılaşabiliyordu. Berlin'in şık
ilçelerinden birinin belediyesi,
Grips'çilerin komünist geçmişleri olduğu
gerekçesiyle oyunlarını oynatmıyordu.
Bu yasaklama giderek bir karalama
kampanyasına dönüşüyor ve
Grips'çilerin, Baader-Meinhof çetesi
olmalarından tutun da, 'kendilerini
koruyamayacak durumda olan geri
zekâlı zavallı çocukları zehirlediği'ne
kadar uzanıyordu. Sonuçta CDU'nun
yönetimindeki tüm belediyelerde Grips
yasaklanıyordu. 1978'de mahkeme
kararıyla tiyatro aklanıyor ve tabii bütün
bu olaylar dehşetli bir reklâm oluyordu
Grips için.
Üçüncü dünya üstüne bir oyun olan
Çevre sorunu da Grips'in repertuvarına
girmelidir artık: "Wasser im Eimer-Su da
Bitti", ilginç bir çevre düzeni ve revü
biçimiyle, ders verir tavırla da olsa
izleyiciyle buluşur.
Grips'in 10. kuruluş yılının kutlamaları
"Max ve Milli" oyunuyla başlar. Bununla
birlikte Berlin'de ilk kez 'Çocuk ve
Gençlik Tiyatro Şenliği' düzenlerler.
Ertesi yıl sahnelenen "Staerker als
Supermann-Süpermen'den Bile Kuvvetli"
oyunu, Grips'in özürlü çocukların
sorunlarına da duyarsız kalamayacağının
göstergesidir ve 215 kez oynanarak,
tiyatronun en başarılı çocuk
oyunlarından biri olur.
"Ab heute heisst du Sara-Bugünden
Sonra Sen Sara'sın" adlı oyunda, ilk kez
tarihi ve kostüme bir oyunun riskine
giriyor Grips. 2. Dünya Savaşı sırasındaki
Yahudi olayını konu alan oyun, bütün
korkulara karşılık, 60.000 öğrenci
tarafından izleniyor.
Berlin Duvan'nın yıkılması da, Grips'in
kaygısız kalamayacağı olaylardan biridir
doğallıkla. "AufderMauer, aufder
Lauer-Duvarda, Pusuda", duvarın
yıkılışının ve onu izleyen günlerin,
özellikle çocuklara ne getirip ne
götürdüğünün bir muhasebesi.
Bugünlerde de özüne dokunulmadan
yeniden ele alınıyor oyun. Üçüncü ve son
kez yine çevre kirliliğiyle ilgili olan
"Himmel, Erde, Luft und Meer-Gök,
Toprak, Hava ve Deniz", bu kez
doğulu-batılı ikilemiyle sahneleniyor.
Bir kez daha yine yabancı düşmanlığı
"Heimatlos-Vatansız"\a, beslenme
sorunu "Kloss im Hals-Boğazdaki
Yumru"y\a izleyicilerle buluşuyorlar. Şu
sıralar, sekiz oyunluk repertuvarıyla
dünyanın önde gelen çocuk ve gençlik
tiyatrolarından biri, belki de birincisi olan
Grips, yakında özgün oyunlarından
biriyle sizlerin de karşısına çıkacak.
pe
cy
"Eine linke Geschichte-Bir Solcu Öykü"
ve "Alles plastik-Her Şey Plastik" adlı
gençlik oyunlarıyla, Vietnam savaşı
protestosu, ev işgalleri gibi güncel
olaylar, Grips'in oyun dağarcığında,
olması gereken biçimi ve yorumuyla
yerlerini alır.
izleniyor.
a
"Banana"yı, "Vatermutterkind" izliyor ve
bu oyunla Grips, yine kendi vazgeçilmez
konusuna dönüyordu: Boşanan eşler,
dağılan aile yaşamı ve ortada kalan
çocuk.
1981 yılı, " Uluslararası Çocuk ve Gençlik
Tiyatrosu Şenliği"nin kutlaması ve bu
şenlik çerçevesinde, Amsterdam Werk
Tiyatrosu işbirliğinin yakın ilgisi ile ciddi
bir sorun haline gelen hava kirliliği
konusunun, yeniden işlenmesi gündeme
geliyor. "Dicke Luft-Hava Kirliliği", bu
kez doğrular yerine oturtularak
sahneleniyor.
İyice yükselen ve yandaş toplamaya
başlayan faşizmin ayak seslerine karşı,
Almanya'nın en önemli yazarlarından
biri olan Leonie Ossowski'nin yazdığı
"Voli aufder Rolle-Tam Rolünün
Adamı", kadrosunda bir de Türk
oyuncunun bulunduğu çok başarılı bir
sahnelemeyle büyük ilgi görüyor ve filme
de çekiliyor.
Başarı başarıyı kovalıyor ve sonunda
"Linie 1-1.no'lu Hat", dokuz yıldır
oynanan bu büyük müzikal prodüksiyon
çıkıyor ortaya. Bir metro hattındaki
vagonların ve metro istasyonlarının,
yaşam biçimlerine damgasını vurduğu
insanları anlatan oyun, on beşi aşkın
ülkede sahneleniyor. Filme de çekilen
oyun, milyonlarca insan tarafından
Grips'in kurucusu ve baş yönetmeni olan
Volker Ludwig, ileriye ilişkin düşüncesini
şöyle tanımlıyor:
"Başka neler yapabileceğiz? Bunu
şimdiden kestirmek güç. Ama bizden
neler beklediğinizi biliyorum. Buna
yanıtım da çok basit. Elimizde olan
bütün olanakları sonuna kadar
zorlayarak, ortalığı karıştırmayı
sürdüreceğiz. Başımıza ne gelecekmiş,
zorluklar nasıl aşılacakmış, o kadar da
önemli değil. Doğru bildiğimiz yolda
gideceğiz. Bu kadar açık bu... "
GRİPS'İN YURTDIŞI TURNELERİ
• Aarhus/Danimarka
• Amsterdam/Hollanda
• Arnheim/Hollanda
• Atlanta/Amerika
• Basel/lsviçre
• Bergen/Norveç
• Bregenz/Avusturya
• Brisbane/Avusturalya
• Brüksel/Belçika
• Chemnitz/D.Almanya
• Den Haag/Hollanda
• Dresden/D.AImanya
Dublin/İrlanda
Eindhoven/Hollanda
Esch/Lüksemburg
Cenova/ltalya
Goteborg/lsveç
Graz/Avusturya
Hasselt/Belçika
Helsinki/Finlandiya
Kudüs/İsrail
Kopenhag/Danimarka
Londra/İngiltere
Los Angeles/Amerika
Lyon/Fransa
Maastricht/Hollanda
Milano/İtalya
Malmö/lsveç
Melbourne/ Avusturalya
Moskova/Rusya
New York/Amerika
Odense/Danimarka
Oslo/Norveç
Paris/Fransa
Philadelphia/Amerika
Prag/Çek Cumhuriyeti
Roma/İtalya
Rotterdam/Hollanda
Stockholm/İsveç
Tampere/Finlandiya
Trieste/ltalya
Turku/Finlandiya
Turnhout/Belçika
Utrecht/Hollanda
VVeert/Belçika
Viyana/Avusturya
Zürih/lsviçre
GRİPS 'İN OYUNLARININ
OYNANDIĞI ÜLKELER
Amerika • Arjantin
Avusturalya • Avusturya
Belçika • Brezilya
Danimarka • D. Almanya
Ekvator • Endonezya
Finlandiya • Fransa
Filipinler • G.Kore
Hong Kong • Hırvatistan
Hindistan • Hollanda
İrlanda • İsrail
İtalya • Iskoçya
İsveç • İsviçre
İspanya • İngiltere
Japonya • Kanada
Kenya • Kıbrıs Rum Kesim
Macaristan • Meksika
Norveç • Pakistan
Peru • Portekiz
Sırbistan • Sri lanka
Slovenya • Şili
Türkiye • Yeni Zelanda
Yunanistan
İNCELEME
MEHMET ULUSOY'UN
OYUNLARI VE
KUZGUN ACAR'IN MASKLARI
1968'de Paris'ten Türkiye'ye döner
Mehmet Ulusoy. Bu kaynağına dönüş,
ülkesinin politik ve sosyal gerçeklerine
dalıştır. "Devrim İçin Hareket
Tiyatrosu"nu arkadaşlarıyla kurar. Oyun
mekânları gecekondu mahalleleridir. İlk
oyunu "Köprü", sonra "Grev". Devrim
İçin Hereket Tiyatrosu ve yedi üyesi, ki
bunların arasında dostu heykeltraş
Kuzgun Acar da vardır, çalışmalarına
devam ederken bir yandan yeni bir
serüvene atılırlar. Devrimci bir
sendikanın 20. yılı için önemli bir oyun
hazırlarlar. Bu "Sokak Oyuncuları"nın
doğuşudur. Sokak Oyuncuları ise
"İşçinin Tiyatrosu"nun başlangıç
noktasıdır.
pe
cy
a
Çeviren ve Derleyen:
Bige Berker
Tiyatronun hedefi "Tiyatroyu, ülkemizin
gerçeklerinden ve özelliklerinden yola
çıkarak devrimin hizmetinde bir çeşit
silah gibi kullanmak, bunu da çalışan
sınıfın ve kaderine terk edilmişlerin
bilinçlenmesi için dolambaçsız, açık
seçik bir yöntemle gerçekleştirmek"tir.
Tiyatronun en önemli oyunu "Vatan
yahut Amerika"dır.
Üç yıllık çalışmanın ürünleri yirmiye yakın
oyuncu (işçi, öğrenci ve profesyonel
oyuncular) dağ gibi iş devirirler. Yirmiye
yakın oyunlarını yaklaşık 300 bin kişi
(işçi, köylü, öğrenci, öğretmen)
seyreder.
ilk Oyun: Köprü
İki olay: İlki gerçek bir olay, Anadolu'da
geçen, gazetelerde çıkan bir olay.
Köprüsüz onca nehri olan Anadolu!
Kışları insanlar ilkel bir ip sistemiyle
28
ırmakları geçmeye çalışırken ip kopabilir
ve ölebilirler. Köyün birinde bir kız
hastalanır. Şehre götürmek şarttır.
Baba-kız nehri geçmek isterken
boğulur. Bu olayı sonra "Gelecekten
Efsaneler" oyununda kullanır Mehmet.
İkincisi Avrupa'yla Asya'yı birbirine
bağlamak üzere Boğaz üzerinde,
"egemen sınıfların yararına" yapılması
tasarlanan köprü. Bu köprünün
kurulması için çok sayıda gecekondu
mahallesinin yıkılması gerekiyordu...
Köprü oyunu gelişir. Mahalleden
mahalleye gider. İnsanlar oyunun
peşinden giderler. Elli kişiyken bazen bin
kişi oluverirler. Yaşlı nineler camdan
seyreder, çocuklar oyunculara
katılırlardı. Bayram, müthiş bir bayram
gibiydi ama insanlar gergindi. Evlerinden
yakında atılacaklarını biliyorlardı. Bir
keresinde şehre yürümeye kalktılar ve
oyuncular da yürüdü. Bazıları bir hafta
hapsi boyladı.
Bu tür oyunların malzemeleri hafif ve
basitti. Her an her şeyi toplayıp, "polis
geliyor" dendiğinde toz olmaya elverişli
aksesuarlardı. Bazen insan boyu
kukla-maskelerle oynanırdı. Örneğin
dev bir tavuk Amerika olur ve dev bir
yumurta yumurtlardı.(*) Bu çelik bir
iskeletin üstüne sarılmış bez
parçalarından yapılmıştı. Kolların çıkması
için iki deliği vardı. O zaman ki
başbakanı hicvediyordu.
Sokak oyunları gibi mitinglerde de oyun
oynanırdı. 5-6 metre boyunda büyük
ay
cep
masklar gerekirdi. Doğrudan aktüaliteye
dayanırdı bu oyunlar ve Türk halkına
sembol oluverirlerdi. Örneğin: Vietnam
halkının limanında demirli Amerikan 6.
Filosu'nu hedef alırdı. Kuzgun Acar
büyük boyda demir masklar yapmıştı...
cy
Kuzgun Acar oracıkta işçilerle birlikte
çalışırdı. Fabrika atıkları, demir parçaları,
onlara biçim vermeyi bilenlerin kullandığı
bu hurda atıklar, kesilir, biçilir, kaynatılır
ve inanılmaz güzellikte maskeler haline
gelirdi. İşçiler Kuzgun'a bayılırlardı. Onu
"sanatçılaşmış" bir aydın olanak
görmezler, ona metalle başa çıkabilen
usta bir kaynakçı gözüyle bakarlardı.
a
Grevdeki İşçilerle
Kuşkusuz oyuncularla seyirciler
arasındaki en sıkı iletişim grevde
bulunan fabrikalarda gerçekleştirilen
oyunlarda ortaya çıkıyordu. Grevdeki
fabrikalarda, işçiler ortaya bir sürü fikir
atarlardı. Bir matbaada bir işçi
bağırmıştı: "Abi, koca bir daktilo yapsan,
her tuşu bir işçi kafası olsa ve patron pat
pat bu kafalara vursa..." Oyunun
sinopsisini etkiler, bazı dekorların
yapımında yardımcı olurlardı.
şarkıyla kullanılacak maskları anlatır
seyirciye. Berliner Ensmble de mask
kullanırdı ve dramaturg uzun uzun bu
maskların kullanılışını izleyenlere
açıklardı. Mask kullanımı Mehmet'te
daha önce gördüğümüz gibi sık sık
kullandığı "agit-prop" geleneğinden
yararlandığı bir olgudur ve aynı
zamanda çeşitli biçimlere bürünerek
oyun oynamak isteğinin dile gelişidir.
pe
Sanatın ve zenaatın ötesinde, bu
hurdalar yığınından yaptığı maskeler,
kaynaklandıkları mekânı yani fabrikayı
hep hatırlatarak seyircileri düşündürür ve
duygulandırırdı.
Gerçekten halka dayanan her sanat
olayında olduğu gibi Mehmet gerçekle
gerçek ötesi arasında bir git-gel içinde
çalışıyordu. Kuzgun Acar, yanı başında
ona eşlik etmekle kalmıyordu. Üstün bir
niteliği vardı Kuzgun'un. Çağdaş sanat
[kendi heykelleri), geleneksel sanat ve
günlük hayat arasında bağlar kuruyor ve
sentezlere varıyordu.
Paris. "Özgürlük Tiyatrosu"
ve Mask Kullanımı
12 Mart 1971'de darbe olunca Mehmet
Jlusoy ve bazı oyuncular Türkiye'den
ayrılırlar. Mehmet, Paris'e gelir ve
"Özgürlük Tiyatrosu"nu kurar. Bir süre
sonra Bertolt Brecht'in "Kafkas Tebeşir
Dairesi" oyununu hazırlar. Bu oyunda
çullanılacak maskları ve aksesuarları
yapmak için Kuzgun Acar'ı Paris'e
çağırır. Oyundaki dekor Metin Deniz'e
aittir.
Cafkas Tebeşir Dairesi'nde oyunca
30
Kafkas Tebeşir Dairesi'nde Mehmet
Ulusoy maskı esnek şekilde ama titizlikle
kullanılır.
Önyargısızdır ve biçimci değildir. Yani
'iyilerin yüzünde mask olmayacak,
'kötüler' masklarıyla yüzlerini
saklayacaklar gibi bir prensip kullanmaz.
Tip tip mask grubunu kişiliklerin
toplumsal işlevlerine ve bağlamlarına
göre kullanır. Köylülerin yüzleri
masksızdır. Masklar zaman zaman
kullanılır. Böylece yaradılış çizgilerini ve
bizzat yapılışlannı Mehmet Ulusoy
oyunun genel yaradılış çizgisiyle
bütünleştirir. Dostu heykeltraş Kuzgun
Acar maskları savaş artıkları, günlük
yaşamdan unutulmuş, kullanılmış
eşyalardan yapar.
Soylu kişiler bazen mask takarlar, bazen
takmazlar. Georgi Abaschvilli takmaz,
karısı soyluluğunu göstermek için yer yer
takar. Adalet (avukatlar) burun maskı
kullanırlar. Onların da işlevleri devamlı
değildir. En çok askerler mask takarlar.
Bu iç ana kategoride değişik değişik
masklar vardır. Örneğin, soylu kadınlar
kaçarken elle tutulan, yüz örten masklar
takarlar. Groucha, handa bu kadınlarla
burun buruna gelince yüzünü örtmek
zorunda kalır: Bir kepçe tutar suratına ve
böylece soylulara karışmak ister.
Soyluları duygulandırıp Michel'in ve
kendisinin sıcak bir yatakta yatmalarını
sağlar. Kazbeki'nin kardeş çocuğu
efemine bir tiptir. Amcası oğlanı hep
hakimin yerini alması için zorlar. Bu
oğlan da kepçe biçiminde elle tutulan bir
maskla yüzünü örter. Avukatların,
doktorların, müfettişlerin maskları
hafiftir. Deri ve çataldan yapılmıştır.
Askerlerin maskları ağırdır. Tümüyle
demirden ya da asker miğferinden
yapılmıştır.
Kuzgun'un Çalışması
Her biri gerçek bir heykel olan maskeleri
yaratabilmek için Kuzgun Acar provalara
katılır, her oyuncunun rolü için
yaptıklarını, yarattığı kişiliğin
görünümünü, davranışlarını, her türlü
devinimini dikkatle izler. Bir ara ortadan
kaybolur. Bir süre sonra elinde mask
eskizleriyle geri gelir. Hepsine teker
teker bakar, evirir çevirir,
beğenmediklerini atar. Tüm bu masklar
değişik parçaların bir araya getirilişinden
oluşmuştur.
Mask takmak, sadece bu maskın
arkasında saklanmak değil, yüzünde
malzemenin donmuş ifadesini
kullanmaktır. Mask takmak, mask
takmayı isteyen oyuncu için ifade
gücünü her an yenilemek demektir. Bu
da maskla oyuncu arasındaki iletişime
dayanır.
Örneğin, İkinci Dünya Savaşı'ndan kalma
asker miğferleri ana öğe ise, bunlar
alabildiğince çalışmışlardır. Kaynakla
delinmiş, kesilmiş, yırtılmış üzerlerine
birtakım başka elemanlar eklenmiştir.
Örneğin bir boynuz, metalden yapılmış
patlak şişkin göz kapakları, tırmık ya da
çapa gibi araç gereç. Ansızın bu masklar
askerlerin kabukları haline gelir.
Görünüşleri ve onları oluşturan tüm
malzemeler birden onları zaman dışına,
dünün ve bugünün dışına sürükler ve
ölümsüzleştirir.
Ne var ki Mehmet Ulusoy maskı
çoğunluk tiyatro biçimlerinde kullandığı
gibi oyuncu ve rolüne yapışık bir alet gibi
kullanmaz. Maskın işlevini çok yönlü
hale getirir. Maskı bütünün bir parçası
haline getirir. Oyuncu birden maskını
başının arkasına atıp yüzünü seyirciye
açar ve bizlerle biraz daha yakınlaşır.
pe
cy
a
Mehmet Ulusoy maskla oyuncu
arasındaki diyalektik bağı çok iyi bilir.
Oyunda askerler masklarını üç
pozisyonda kullanırlar. Bir: Miğferler
başlarının üzerinde yüzleri açıktır.
Böylelikle askeri hiyerarşi içindeki
rütbeleri ve işlevleri belirlenir. İki:
Miğferlerini yüzlerine indirirler. Bir anda
savaş ve dehşet alemine dalıverirler.
Maske ve kaplumbağa kabuğu birlikte
kullanıldığı zaman da askerler tehlikeli ve
zehirli birer böceğe dönüşürler. Üç:
Askerlik bir meslektir. Hakim sınıfın
emrinde paralı katillik yaparlar. Bu
dehşet verici olguya birden güldürü
öğeleri katılıverir. Örneğin, Groucha'nın
çavuş Chotta ve Tahta Kafalı Asker
tarafından kovalanması savaşın tam
ortasında seyirciyi güldürür.
Kuzgun Acar'ın Tahta Kafa için yaptığı
mask da güldürücüdür. Sanki bir domuz
burnu gibi bir parça takılmıştır maska.
Bu karikatürün birden fantastiğe
döndüğü bir çeşit hayvan başı
kullanımıdır. Tabii Mehmet Ulusoy'un
şiirsel gerçekliğinin bir örneğidir
*Yumurtanın içindeki oyuncu Bige Berker'di.
** Bu yazı, Fransız yazar Deniş Bablet'nin "Les
voies de la Ereatiın Theâtrale" kitabından Bige
Berker tarafından derlenmiş ve Türkçe'ye
çevrilmiştir. Ara başlıklar sergi sorumluları
tarafından konulmuştur.
İSTANBUL BÜYÜKSEHİR BELEDİYESİ
Şehir Tiyatroları
TARİH
HARBİYE
M ERTUGRUL SAHNESİ
TEL: (02121 210 77 20
SAAT
REŞAT NURİ SAHNESİ
TEL: (0212) 526 53 80
ÜSKÜDAR
M CELAL SAHNESİ
TEL: (0216) 333 03 97
KADIKÖY
HALDUN TANER SAHNESİ
TEL (0216) 333 03 97
—
GAZİOSMANPAŞA
SAHNESİ
TEL: (0212) 578 60 67
CEP
TEL: (0212) 240 77 20
15.00
Kuyruklu Yıldız Altında
20.30
Kuyruklu Yıldız Altında
Diğerlerinin Adı Ali
Halay
Godot'yu Beklerken
Koca Sinan
2 Ekim Per. 20.30
Kuyruklu Yıldız Altında
Diğerlerinin Adı Ali
Halay
Godot'yu Beklerken
Koca Sinan
Evlilik (Saa t 15.00)
3 Ekim Cu. 20.30
Kuyruklu Yıldız Altında
Diğerlerinin Adı Ali
Halay
Godot'yu Beklerken
Koca Sinan
Evlilik (Saa e 15.00)
15.00
Kuyruklu Yıldız Altında
Diğerlerinin Adı Ali
Halay
Godot'yu Beklerken
Koca Sinan
20.30
Kuyruklu Yıldız Altında
Diğerlerinin Adı Ali
Halay
Godot'yu Beklerken
Koca Sinan
15.00
Kuyruklu Yıldız Altında
Diğerlerinin Adı Ali
Halay
Godot'yu Beklerken
Koca Sinan
18.30
Kuyruklu Yıldız Altında
Diğerlerinin Adı Ali
Halay
Godot'yu Beklerken
Koca Sinan
15.00
Lüküs Hayat
Diğerlerinin Adı Ali
Halay
Godot'yu Beklerken
Koca Sinan
1 Ekim
Çar.
Koca Sinan
11.00
4 Ekim
C.tesi
11.00
5 Ekim
Pazar
—
7 Ekim S. 20.30
8 Ekim
Çar.
Evlilik (Saat
S.00-20.30)
20.30
Lüküs Hayat
Diğerlerinin Adı Ali
Halay
Godot'yu Beklerken
Koca Sinan
9 Ekim Pr 20.30
Lüküs Hayat
Diğerlerinin Adı Ali
Halay
Godot'yu Beklerken
Koca Sinan
Evlilik (Sa t 15.00)
10 EkimC. 20.30
Lüküs Hayat
Diğerlerinin Adı Ali
Halay
Godot'yu Beklerken
Koca Sinan
Evlilik (Sa at 15.00)
Ah Karagöz Vah Karagöz (Ç.O)
Ne Hepsi Ne Hiçbiri (Ç.O)
Büsküi Adam (Ç.O)
Küçük Nasrettin (Ç.O)
15.00
Lüküs Hayat
Diğerlerinin Adı Ali
Halay
Godot'yu Beklerken
Koca Sinan
20.30
Lüküs Hayat
Diğerlerinin Adı Ali
Halay
Godot'yu Beklerken
Koca Sinan
11.00
Ah Karagöz Vah Karagöz (Ç.O)
Ne Hepsi Ne Hiçbiri (Ç.O)
Büsküi Adam (Ç.O)
Küçük Nasrettin (Ç.O)
15.00
Lüküs Hayat
Halay
Godot'yu Beklerken
Koca Sinan
Halay
Godot'yu Beklerken
Koca Sinan
18.30 Lüküs Hayat (Saat:20.30)
14 Ekim S. 20.30
15 Ekim
Çar.
15.00
20.30
Huzur
16 Ekim Pr 20.30
Huzur
17 Ekim C. 20.30
Huzur
19 Ekim
Pazar
Ah Karagöz Vah Karagöz (Ç.O)
15.00
Huzur
20.30
Huzur
11.00
Ah Karagöz Vah Karagöz (Ç.O)
15.00
Huzur
Huzur
18.30
15.00
20.30
24 Ekim C. 20.30
26 Ekim
Pazar
Koca Sinan
Silvanlı Kadınlar
Kuyruklu Yıldız Altında
Evlilik
Koca Sinan
Silvanlı Kadınlar
Kuyruklu Yıldız Altında
Evlilik
Koca Sinan
Silvanlı Kadınlar
Kuyruklu Yıldız Altında
Ayrılık (Saat: 15.00)
Evlilik
Koca Sinan
Silvanlı Kadınlar
Kuyruklu Yıldız Altında
Ayrılık (Saat: 15.00)
Ne Hepsi Ne Hiçbiri (Ç.O)
Büsküi Adam (Ç.O)
Küçük Nasrettin (Ç.O)
Evlilik
Koca Sinan
Silvanlı Kadınlar
Kuyruklu Yıldız Altında
Evlilik
Koca Sinan
Silvanlı Kadınlar
Kuyruklu Yıldız Altında
Ne Hepsi Ne Hiçbiri (Ç.O)
Büsküi Adam (Ç.O)
Küçük Nasrettin (Ç.O)
Evlilik
Koca Sinan
Silvanlı Kadınlar
Kuyruklu Yıldız Altında
Evlilik
Koca Sinan
Silvanlı Kadınlar
Kuyruklu Yıldız Altında
—
Kuyruklu Yıldız Altında
—
Ayrılık (Saat: 15.00-20.30)
Diğerlerinin Adı Ali
Godot'yu Beklerken
Huzur
İbiş'in Rüyası
Kuyruklu Yıldız Altında
Diğerlerinin Adı Ali
Godot'yu Beklerken
Huzur
İbişin Rüyası
Kuyruklu Yıldız Altında
Diğerlerinin Adı Ali
Godot'yu Beklerken
Ayrılık (Saat: 15.00)
Huzur
Ibiş'in Rüyası
Kuyruklu Yıldız Altında
Diğerlerinin Adı Ali
Godot'yu Beklerken
Ayrılık (Saat: 15.00)
Ne Hepsi Ne Hiçbiri (Ç.O)
Büsküi Adam (Ç.O)
Küçük Nasrettin (Ç.O)
Godot'yu Beklerken
11.00
Ah Karagöz Vah Karagöz (Ç.O)
15.00
Huzur
İbiş'in Rüyası
Kuyruklu Yıldız Altında
Diğerlerinin Adı Ali
20.30
Huzur
İbiş'in Rüyası
Kuyruklu Yıldız Altında
Diğerlerinin Adı Ali
Godot'yu Beklerken
11.00
Ah Karagöz Vah Karagöz (Ç.O)
Ne Hepsi Ne Hiçbiri (Ç.O)
Büsküi Adam (Ç.O)
Küçük Nasrettin (Ç.O)
15.00
Huzur
İbiş'in Rüyası
Kuyruklu Yıldız Altında
Diğerlerinin Adı Ali
Godot'yu Beklerken
18.30
Huzur
İbiş'in Rüyası
Kuyruklu Yıldız Altında
Diğerlerinin Adı Ali
Godot'yu Beklerken
—
28 Ekim S. 20.30
29 Ekim
Çar.
Ayrılık (Saat 5.00-20.30)
Evlilik
Huzur
23 Ekim Pr 20.30
25 Ekim
C.tesi
Diğerlerinin Adı Ali
—
21 Ekim S. 20.30
22 Ekim
Çar.
Diğerlerinin Adı Ali
pe
18 Ekim
C.tesi
11.00
—
a
Pazar
11.00
cy
11 Ekim
C.tesi
—
15.00
Bir Ata, Krallığım!
İbiş'in Rüyası
Kuyruklu Yıldız Altında
Evlilik (Saat: 5.00-20.30)
Halay
20.30
Bir Ata, Krallığım!
İbiş'in Rüyası
Kuyruklu Yıldız Altında
Ahududu
30 Ekim Pr 20.30
Bir Ata, Krallığım!
İbiş'in Rüyası
Kuyruklu Yıldız Altında
Ahududu
Halay
Evlilik (Saat: 15.00)
31 Ekim C. 20.30
Bir Ata, Krallığım!
İbiş'in Rüyası
Kuyruklu Yıldız Altında
Ahududu
Halay
Evlilik (Sa at 15.00)
11.00
Ah Karagöz Vah Karagöz (Ç.O)
Krala Oyun (Ç.O)
Ne Hepsi Ne Hiçbiri (Ç.O)
Büsküi Adam (Ç.O.)
Küçük Nasrettin (Ç.O)
15.00
Bir Ata, Krallığım!
Ibiş'in Rüyası
Kuyruklu Yıldız Altında
Ahududu
Halay
20.30
Bir Ata, Krallığım!
Ibiş'in Rüyası
Kuyruklu Yıldız Altında
Ahududu
Halay
11.00
Ah Karagöz Vah Karagöz (Ç.O)
Krala Oyun (Ç.O)
Ne Hepsi Ne Hiçbiri (Ç.O)
Büsküi Adam (Ç.O.)
Küçük Nasrettin (Ç.O)
1 Kasım
C.tesi
2 Kasım
Pazar
Halay
15.00
Bir Ata, Krallığım!
Ibiş'in Rüyası
Kuyruklu Yıldız Altında
Ahududu
Halay
18.30
Bir Ata, Krallığım!
Ibiş'in Rüyası
Kuyruklu Yıldız Altında
Ahududu
Halay
Ş E H
İ
R
T İ Y A T R O L A R I
T İ Y A T R O S E V E R L E R E
İ Y İ
S E Z O N L A R
D İ L E R
İNCELEME
SAHNEDEKİ HEYKELTRAŞ:
KUZGUN ACAR
Kuzgun Acar öncü, araştırıcı, atılımcı bir
sanatçı profilini çok erken dönemlerde,
daha Akademi'deyken göstermişti.
1955'de henüz genç bir heykeltraşken
kendisine yöneltilen bir soruyu şöyle
cevaplıyordu: "Günümüzde insanoğlu,
böylesine bir toplumda, o kadar
kendisinden vazgeçmek zorundadır ki
karşısındaki tehlike, ölmek veya kalmak
değil, kişiliğinden caymak tehlikesidir.
Hemen her insanda, yeniden kendini
bulma kaygısı var. Bunu söyleyebilense
sanatçı". (1) Hayatı boyunca bu sözlerine
sadık kaldı.
cy
a
M u r a t Ural
pe
Heykelde klasik üslubun, içindeki
yaratıcılığı ortaya çıkarmada ve ifade
etmede yetersiz kaldığını çok erken fark
etti. Binlerce yılın klasik heykel
malzemelerini bir yana bırakarak, bugün
artık yok olmuş eski Haliç kıyılarındaki
hurdacılarda, kalafat yerlerinde, gemi
söküm atölyelerinde, tersanelerde,
içindeki kıpırdanışları bir biçime
dökebileceği yeni malzeme arayışlarına
daha Akademi'de öğrenciyken
başlamıştı.
Okulda klasik atölye eğitimi almıştı, ama
düşlerindeki biçimleri oluşturabilmek için
bu yeterli değildi; bir de ustaların
yanında çıraklık yaparak iyi bir
"zenaatkar" oldu. Belki de heykeltraş
olmadan önce iyi bir usta olmuştu.
Oksijen-asetilen kaynağını öğrenmişti.
Tavlayacak, kesecek, kaynak yapacak
alevin rengini tanımıştı. Alevin yakıcı
sıcağıyla elleri ve yüzü kavrulmuştu.
Elektrik-ark kaynağıyla punta atmayı,
dikiş ve dolgu yapmayı öğrenmişti.
Kendi yaptığı fırınlarda mine kaplama
ustası olmuştu. Çömlekçi ustalarıyla
birlikte çamur karmış, çömlek yapmış ve
pişirmişti. Alev kokusu sinmiş atölyelerin
kuytu köşelerinde "usta muhabbeti"
yapmanın keyfini tatmıştı.
Heykel eğitimi görmüştü, ama sinemaya
tutkundu. Belki de bu yüzden heykeli bir
fotoğraf gibi durağan değil bir sinema
gibi hareketli düşündü: "İnsanı
zapdetmeye imkân yok. Ben onun için
figüratif heykel yapmıyorum. Onu
durduramayız. O anı yakalayamayız;
ben hareketi yakalıyorum... Örneğin
kuşun kendisini yapmaktansa hareketini
yaptım" (2), demişti bir konuşmasında.
Akademi'de Zühtü Müridoğlu'ndan
ahşap işlemeyi öğrenmişti. Heykeltraş
olunca, düşündeki bir canlandırma filmi
için küçük bir el frezesi ile tahtadan
kuklalar yaptı. O kuklaların hepsi birer
"hareketli heykel"di.
Paris'te atölyesizlikten heykel
yapamadığı zamanlarda desenler çizdi;
parasız olduğunda tentürdiyotla, daha
sonra flomaster ve keçeli kalemlerle.
Desenleri, düşlerindeki heykellerdi.
Sonra Mehmet Ulusoy girdi hayatına ve
tiyatro, kısa bir süre sonra bir tutkuya
dönüştü. Önce sokak tiyatroları için
bazıları insan boyunda masklar yaptı. Bu
masklar Muhsin Ertuğrul ve Beklan
Algan'ın "Hamlet 70" oyunuyla
sokaktan sahneye taşındı. Sonunda
Paris'te Mehmet Ulusoy'un sahnelediği
"Kafkas Tebeşir Dairesi"nde Metin
33
Denizin dekorlarıyla iç içe finale ulaştı.
Sahnede masklarla oynayan oyuncular,
onun gözünde birer "canlı heykel"di. Bir
konuşmasında: "Ne kadar iyi oluyor
insanlar taşıdığı zaman bir heykeli"
demişti. (3)
cy
Hayata ve insana hep ilgi duydu. Onat
Kutlar'ın ifadesiyle: "Çocukluk yıllarında
Sait Faik'in deyimiyle bu çamurlu,
gürültülü, pis kentin her türlü zokasını
yutmuş, acımasızlığını, puştluğunu
yaşamıştı. Lodostan poyraza bu kentin
tüm serpintilerini yiye yiye kişiliği su
verilmiş çelik gibi biçimlenmiş, büyük
sanatçılara yaraşır bir alçakgönüllülük
Ye incelik kazanmıştı." <4>Toplumun en
dibinde yaşanan sefaleti tanıdı,
zirvelerdeki gösterişli yaşamların tanığı
oldu. Çocukluğunda ve gençliğinde
araba altı yıkadı, dokuma atölyesinde
ustabaşılık yaptı. Hatta bir barda vestiyer
görevlisi, kendi ifadesine göre "fedai"
alarak da çalışmıştı.
a
İşsiz kalınca mine kaplamalı takılar yaptı,
bakır dövdü, hatta elbise boyadı.
Bunların hepsine de olanaksızlıktan
yapamadığı heykellerin düşleri
yansı m işti.
indiriyordu. Birinci Dünya Savaşı
yıllarının anarşistleri gibi tüm kurulu
düzenlere karşı bir başkaldırıydı
Kuzgun." <5>
pe
Mesleği, heykeltraşlık, hiçbir zaman ona
yaşamını sürdürecek maddi olanakları
veremedi. Parasız kaldığında balık tutup
sattığı oldu, sonunda "meyhanecilik" de
yaptı. Dostluklarında sınır tanımadı. Her
renkten, her sınıftan insanla tanış oldu.
Ömür boyu süren arkadaşlıklar kurdu.
Sanatçı ruhunu bu kaynaklardan besledi,
Sürekli olarak sanatı ile hayat ve insanlar
arasında ilişkiler kurmaya çalıştı.
Hep kurallarını kendisinin koyduğu bir
'bohem"i oldu. İçkiyi, kadınları ve
Konuşmayı, Can Yücel'in ifadesiyle
'şehvetle" sevdi. Üçüne de ölünceye
;adar sadık kaldı. Hayat onu en
başından itibaren sıradışına itmişti. O da
onuna kadar bu renkli sıradışı hayatı
sevinçleriyle, başarılarıyla,
başarısızlıklarıyla dolu dolu yaşadı.
Toplumsal gelişmelere uzak durmadı,,
gelişmelerin içinde yer almaya çabaladı.
Hiçbir zaman dönüp arkasına bakmadı,
geçmişle değil gelecekle ilgilendi. Onat
Kutlar'ın ifadesiyle: "Onu başarılar ve
statüler ilgilendirmiyordu. İnce ve sert
sivilerle başkaldırıyor, olağanüstü
masklarıyla ikiyüzlülüğün maskesini
4
Kendisi de eskiz defterlerinden birine,
"Çivilerim alışılmış güdümlülüklere
başkaldırısın türküsüdür" diye yazmıştı.
Başka bir notunda ise şu satırlara
rastlanıyordu: "Kitlenin sanatıyla
anarşisti birbirine karıştırması şaşırtıyor
beni. Günlük avuntuları ve hesapları
arasında gerçeği böylesine kesin fark
etmesi başka gerçekleri bile
görebileceğinin işareti olsa gerek..."
Yaşamıyla, sanat anlayışıyla ve ortaya
koyduğu eserleriyle Avrupa'da öykülerini
bildiğimiz birçok ünlü sanatçıyı
kıskandıracak sıradışı bir sanatçıydı.
Resim, tiyatro, sinema ile çoğu zaman
heykeltraşlığını unutturacak ölçüde
yakından ilgilendi. Aslında kısa yaşamı
içinde heykelle istediği gibi yoğun
biçimde ilgilenebileceği olanaklara çok
sınırlı zaman dilimleri içinde sahip
olabilmişti. Ama o her zaman, heykel
yapmadığı zamanlarda da bir
heykeltraştı. Resimle, tiyatroyla,
sinemayla ilgilenirken de bir heykeltraştı.
Onat Kutlar onun ardından, "Afrikalı bir
büyücü" diye yazmıştı ve "Neredeyse
genetik bir şaşmazlıkla bir trans haline
geçerdi çalışırken, Afrikalı ataları gibi"
diye eklemişti. (6) Akademi'de Bedri
Rahmi Atölyesi'nin renkli dünyasından
kopup heykele yönelmesinde, belki de,
genlerinden gelen dürtüler rol oynamıştı.
Heykel, kaçamadığı ya da kaçmak
istemediği kaderi oldu.
Belki mesleği ona ihanet etti ama o
mesleğine hiç bir zaman ihanet etmedi.
"Önce kendi işimde devrimci olmaya
çalışıyorum. Kaçınılmaz bir şey bu. Ben
kendi heykelimde bir şey
beceremiyorsam, bir yeni tad, bir yeni
koku, bir yeni inanç koyamıyorsam,
kime ne söyleyeceğim ki ben" demişti.(7)
Sözlerinin gereğini yerine getirdi.
Önce Sinema
Kuzgun Acar'ın kısa yaşamına
bakıldığında sanki onun mesleği olan
heykeltraşlıktan daha fazla tiyatro ile
ilgilendiği izlenimi alınabilir. Aslında
önceleri sinemaya daha tutkulu gibidir.
pe
cy
a
Daha okuldayken arkadaşlarıyla film
yapma hayalleri kurar. 1962'de Paris'e
ilk kez gittiğinde müzelerden önce o
zamanların ünlü Sinematek'ini ziyaret
eder ve bütün filmleri, çoğu kez günde
üç kez izleyerek tükettikten sonra
müzelere sıra gelir. Sinematek'te
Trynka'yı keşfeder. Bundan sonra kendi
yapacağı kuklaları oynatacağı bir
canlandırma filmi, hayallerini doldurur.
Fırsat buldukça el frezesi ile kukla çalışır.
Hatta bir arkadaşını ikna ederek aldırdığı
bir film makinasıyla denemeler yapar.
Sonuçta ortaya bir şey çıkmaz ama
Kuzgun Acar kuklarını unutamaz.
1965'de Türkiye'ye döndükten sonra bir
ara Can Yücel ve Metin Denizle birlikte
bir kukla tiyatrosu yapma düşüncesine
ciddi olarak sarılırlar, ama bundan da
sonuç alınamaz. Sıkıntı içinde olmasına
karşın ilk büyük işinden, Ankara'da
Kızılay Meydanı'nda inşa edilen Emek İş
Hanı'ndaki "Türkiye" heykelinden
kazandığı paranın önemli bir kısmını
16'lık bir kameraya yatırır. Şimdi film
yapma hayallerini gerçekleştirebilecektir.
Belgesel sinemaya yönelir. O sırada yeni
kurulan ve Onat Kutlar'ın yönetimindeki
Sinematek ile Yeşilçam arasında tartışma
vardır. Sinemaya ilgi duyan çok sayıda
sanatçı Sinematek etrafında toplanarak
"Tanık Sinema" hareketini oluştururlar.
Amaçları Yeşilçam'a karşı gerçekçi bir
belgesel sinema alternatifi ortaya
çıkarmaktır. Bu çalışmalar herkesin kendi
olanaklarıyla amatör biçimde sürdürülür.
Ancak ortaya pek bir şey çıkmaz.
Kuzgun Acar bir-iki filmde kamera
kullanır. Ferit Edgü'nün bir sinopsisinden
yola çıkarak yapmak istediği "Melek
Cici" filmi de yarım kalır.
Görüldüğü gibi Kuzgun Acar'ın
sinemaya tutkusu, oldukça çaba
göstermesine karşın, o günün amatörlük
sınırları içinde pek bir sonuç vermemiş
gibidir. İki istisna dışında. Birincisi
1969'da "Kanlı Pazar"da çektiği film.
İkincisi, yine 1969'da Hakkari'de
dağlarda çektiği dört film. Bu filmler de
ne yazık ki montajı yapılmadan kalmış,
"Kanlı Pazar" filmi delil olarak savcılığa
verilmiş ve kaybolmuş, Hakkari
filmlerinin akibeti de bilinmiyor.
Bütün bu dönemler boyunca Kuzgun
Acar'ın tiyatroya da ilgi duyduğu
söylense ve o yıllarda sinema gibi tiyatro
da önemli bir çıkış içinde olsa da, onun
tiyatro konusunda sinema gibi eyleme
dönüşmüş bir çabasını göremiyoruz.
Gerçi Paris'e ilk gidişinde Mehmet
Ulusoy'la tanışmış ve onun vasıtasıyla
tiyatroya biraz yakınlaşmış olsa da bu
ilginin sürdüğüne ilişkin bir belirti
bulunmuyor, ta ki 1968'de Mehmet
Ulusoy Paris'ten İstanbul'a dönene
kadar. Bundan sonra belki de hayatın
cilvesi ya da yol göstermesiyle tiyatro,
Kuzgun Acar için en önemli uğraş
haline gelecektir. Böyle olması herhalde
başlangıçta daha çok rastlantılara bağlı
olsa da giderek Kuzgun Acar için tiyatro
önemli ve hatta bazı dönemlerde tek
sanatsal etkinlik olacaktır. Sinemaya olan
ilgisi de, izleyicilik dışında azalacaktır.
Neden tiyatro?
kuzgun Acar'ın tiyatroya yönelmesini
ağlayan etmenlerin başına, onun her
aman çok yönlü, araştırıcı, meraklı bir
sanatçı olması konulmalı. Kendini hiçbir
zaman heykelle sınırlamamıştı.
a
pe
Üçüncü sırayı siyasal etmenler alabilir,
Kuzgun Acar'ın Mehmet Ulusoy
Vasıtasıyla tiyatro ile ilk temaslarının
başladığı 1968 yılında Türkiye'de
yaşanan üniversite işgalleriyle,
yaygınlaşan işçi ve köylü hareketleriyle
Toplumsal hareketlilik en yüksek
toktasına ulaşmıştı. Aydınlar ve
sanatçılar bu dalganın etkisi altındaydı,
sanat, özellikle tiyatro büyük ölçüde
siyasileşmişti. Kuzgun Acar da TİP'e üye
oImuş ve köylerde film oynatarak bir
etkinlik içine girmişti. Bu koşullarda
Mehmet Ulusoy'un "Sokak Tiyatrosu"
gibi siyaset ve sanatı birleştiren önerisi
Mutlaka onun için çok cazipti.
Kuzgun Acar paylaşmayı seven bir
insandır, insanlarla kolayca ilişki kuran,
çok konuşan, insanları eğlendirmekten
hoşlanan bir karakterdedir. Aslında
böyle bir insan için tamamen atölye
çalışması gerektiren, kişisel bir yaratığa
dayanan heykel sanatı pek uygun
değildir. Bu konudaki duygularını
1975'te Antalya Sanat Şenliği
kapsamında düzenlediği "Heykel
Sempozyumu"nda açıkça ortaya
koyacak, parkta herkesin ortasında
çevresiyle sohbet ederek heykelini
yapmış olmaktan duyduğu mutluluğu
belirtecektir. Tiyatroda kendi ifadesiyle,
"Heykel ve resim gibi bireysel bir sanatın
kolektif olabileceğini, ortak amaç için
nasıl kullanılabileceğini" öğrenmiştir. Öte
yandan Mehmet Ulusoy'da tiyaroya
sonsuz bağlı bir sanatçının yakıcı,
ateşleyici özelliklerini yakalamıştır.
cy
ikinci etmen heykel sanatında
Uygulamanın, maddi ve teknik gereklerin
nedeniyle zor olması. Zevk için heykel
yapmak hem malzeme, hem atölye,
hem de saklama bakımından pek olası
değil. Bir talep olması gerekiyor,
Türkiye'de en önemli talep resmi anıt
heykelciliğinden geliyordu ve Kuzgun
acar bu yolu baştan reddetmişti,
dolayısıyla büyük çoğunlukla işsiz bir
heykeltraş olmaya adaydı ve öyle de
oIdu. Kuzgun Acar'ın tiyatroya
yönelmesi de heykel işlerinin kesildiği bir
döneme rastlayacaktı.
Dördüncü etmen Kuzgun Acar'ın tiyatro
ile tanıştıkça bu sanatın kendisi için
yarattığı olanakları fark etmiş olmasıdır,
üstelik sinema gibi amatör çabalar ile
gerçekleştirilmesi mümkün olmayan bir
sanat da değildir.
Beşinci etmen Kuzgun Acar ve Mehmet
lusoy'un kişiliklerinde aranabilir.
Kuzgun Acar aşağı yukarı böyle
toparlayabileceğimiz etmenlerle, 1968'in
sıcak günlerinde tiyatroyla yakından
ilgilenmeye başlamıştı.
Kuzgun Acar Ve Sokak
1968'in sokak tiyatroları Türkiye'de
"agit-prop" tarzında sanatın erken fakat
en yaygın, en etkin örneği olarak
değerlendirilebilir. Oyunlar politik
içerikliydi. Güncel politik olaylardan yola
çıkan oyunlar basit olay örgüleri içinde
gelişiyor ve açık bir mesajın seçilmiş bir
izleyici kitlesine iletilmesi
hedefleniyordu. "Devrim İçin Hareket
Tiyatrosu", daha sonra "İşçinin
Tiyatrosu" gibi adlarla da yapılan işin
mahiyeti açıkça ortaya konmak
isteniyordu.
Siyasi sanat, hele "agit-prop" tarzı sanat
ülkemizde de o dönemlerde ve daha
sonra oldukça tartışılmıştı. Yapılan
eleştiriler daha çok "slogancı",
"şematik", "didaktik", "örgütsel" olmak
noktalarında odaklanıyordu.
Bu durumda Devrim İçin Hareket
Tiyatrosu'nun da bu açılardan
irdelenmesi zorunlu oluyor. Oyunların
içeriği açısından bakıldığında metinlerin
kaçınılmaz olarak basit, yüzeysel olduğu
söylenebilir. Halkla birleşmek çabasıyla
popülist bir söylem içinde oldukları da
belirtilebilir. Olay kurgusunun basitliği
içinde yine de, örneğin "Köprü"
oyunundaki gibi sonuçta mesajı
açıklayacak iki olayın paralel götürülme
çabası dikkati çeker. Doğrudan anlatım
yerine sembollerle açıklama yolları
zorlanır. Ancak yine de bu çabalar
oyunları güçlü bir içerik sahibi yapmaya
yetmez.
Bu oyunları farklı kılan, daha sonraki
benzerlerinden de farklı kılacak olan,
kuşkusuz sahnelenmesindeki
özellikleridir. Belki de içerikte
yakalanmayan zenginlik sahnede
yakalanmak istenmiştir. Tiyatronun adı
her ne kadar 'Devrim İçin Hareket" olsa
da Mehmet Ulusoy'un niyeti sadece
"devrim nutku" atmak değil aynı
zamanda tiyatro yapmaktır. Paris'te
kaldığı yıllar boyunca sahne tiyatrosunda
ciddi olarak çalışmıştır. Bu hareket, daha
sonra bir ara sol bir örgüte ait bir
salona dönmek zorunda kalmış olsa
esas olarak bağımsız bir topluluk olarak
kalmıştır.
Devrimci tiyatroların ve "agit-prop"
sanatın daha sonraki gelişimleri
incelenirse ilk dönem sokak tiyatrolarının
farkı daha iyi ortaya çıkabilir. O sıralarda,
"Devrimci Sanat" anlayışı içinde, özellikle
Çin, Vietnam, Kore gibi Uzakdoğulu
sosyalist ülkelerinde bu türden devrimci
etkinlikler son derece "gerçekçi" biçimde
sunuluyordu. İyice kategorize edilmiş
kişiler ve şematik olay örgüsü ile tam bir
slogancı anlatım ortaya çıkıyordu. Üstelik
bu ülkelerde tiyatrolarda mask ve çeşitli
simgesel sahne aksesuarları
kullanılıyordu. Toplum da bunlara
yabancı değildi. Bu "devrimci sanat"
pe
cy
a
Sokakta, meydanda doğal bir ortamda
oynanan bu oyunlar her şeyden önce bir
tiyatro sahnesinin izleyicide önceden
yaratacağı şartlandırmalardan
yoksundur. Kuşkusuz oyunu
sahneleyenler de bunun farkındadır ki
"yabancılaştırma unsuru olarak" mask
kullanılmasına karar verirler. Mask ve
kukla kullanımıyla, anlatıcısıyla sokakta
gerçek bir ortamda oynanan, bildik
gerçek olayları anlatan bir oyun, bir
anda düşsel bir ortama, bir masal
ortamına taşınıverir. Türkiye gibi masal
anlatmayı da dinlemeyi de bir zamanlar
çok sevmiş bir ülke için böyle bir gösteri
herhalde çok uygundur. Oyun masalla
gerçek arasında gidip gelirken seyirci de
kendisine anlatılan masallarla gerçekler
arasındaki zıtlığın içine, fark ettirmeden
sokulmak istenir. Kuşkusuz bu sanatsal
bir çabadır.
anlayışının daha sonra, mücadale
koşullarının sertleşmesine paralel olarak
hakim olduğu söylenebilir. Bu dönemde
gerek içerik gerek uygulama bakımından
kötü örneklerle çokça karşılaşmak
mümkündür.
Devrim için Hareket Tiyatrosu örneğine
bakarak, devamı gelmese de, bu
koşullarda, üstelik mask kullanmak gibi
yaygın bir geleneğin de olmadığı bir
ülkede farklı bir "devrimci sanat" ortaya
konabilmiş olduğunu söyleyebiliriz. Bu
sonucun ortaya çıkmasında kuşkusuz
bütün hünerini sokağa döken Kuzgun
Acar'ın önemli bir etkisi vardır.
Tiyatroyla kurduğu bu ilişki içinde
Kuzgun Acar için başlangıçta "devrimci
bir sanat" eylemi içinde olmak yeterli
olsa bile giderek tiyatroyla daha farklı ve
çok yönlü ilişkiler kurmaya başladığını
görüyoruz. Sadece maskları, kuklaları
yapmıyor, hemen tüm oyunları da
izliyordu. Tanıdığı bir oyuncunun biraz
sonra bir maskla bambaşka bir biçime
bürünmesine o da izleyenlerle birlikte
tanık oluyordu. Bu biçim, elbette ki,
kendisinin de söylediği gibi bir heykeldi.
Oynayan, hareket eden, konuşan bir
heykel. Bu bakış, Kuzgun Acar için maskı
veya bir sahne aksesuarını sadece
"yabancılaşmayı sağlamak" gibi bir
tiyatro gerekliliğinin çok ötesine
taşıyordu. Ve maskı, hem biçim hem de
kullanım olarak klasik tiyatronun alışılmış
kalıplarının ötesine çok farklı biçimlere,
sadece belirlenmiş simgesel anlatımlar
için kullanmanın ötesinde maskı
oyuncuyla birleştiriyordu ki, bu kuşkusuz
yeni bir yaklaşımdı. Sokak tiyatrosunun
ihtiyaçları, Kuzgun Acar'ın yaratıcı zekâsı
ile birleşince klasik kalıpların çok dışına
çıkan bir mask ve kukla anlayışı
belirginleşiyordu.
Kuzgun Acar, bu çalışmalarını sokak
tiyatrosunun kıt olanakları içinde
gerçekleştirmişti. Ayrıca dekor ve
maskların kolay taşınabilmesi,
gerektiğinde polisten kaçmayı
engellememesi gibi pratik nedenlerle de
sınırlıydı. Kuşkusuz oyunların içeriği,
tipler de yapacağı işi etkiliyordu. Bir
maskın hazırlanmasında bu etkiden her
zaman söz edilebilir, ancak sokak
tiyatrolarının çok belirgin tiplemelerinin
sanatçının yaratıcılığını kısıtladığı
söylenebilir.
37
a
cy
Kuzgun Acar ve Sahne
Kuzgun Acar'ın ikinci tiyatro çalışması
1970 yılında Bakırköy Halkevi
Tiyatrosu'nda oldu. Türkiye'de klasik
tiyatronun kurucusu Muhsin Ertuğrul'un
yönetimindeki bu tiyatroda Kuzgun Acar
yine klasik tiyatro eğitiminden ve
sahneden gelen Beklan Algan, Metin
Deniz, Ayla Algan, Rutkay Aziz gibi
sanatçılarla çalıştı. Gerçi bu sanatçılar da
daha önce, özellikle Brecht
uygulamalarında deneyim kazanmışlardı.
Tiyatro teknikleri ve oyunculuk olanakları
konularında arayış içindeydiler. Ama yine
de sokaktan gelen bir Kuzgun Acar için
sahne herhalde bambaşka bir olaydı. Bir
anlamda sokağın sonsuz olanakları
sunan doğal ortamından sonra sahnenin
sınırlandırılmış ve kurgulanmış ortamına
geçiş; kuralsızlıktan ya da kurallarını
kendisinin koyduğu bir dünyadan kurallı
bir dünyaya atılan ilk adım; sokağın
özgür soluğundan sonra sahnenin ağır
kokusunu solumak; özveriye dayanan
amatör coşkuyla yürüyen bir çalışma
tarzından sonra, düzenli, programlı ve
disiplinli bir çalışma içine girmek...
Kuzgun Acar burada belki sokak
tiyatrolarında olduğu kadar kolektif bir
ruhu hissedememişti, belki o kadar
önemli bir rol de üstlenmemişti.
Sonuçta kendisinden istenen daha açık
olarak ortadaydı. Ama o yine de
yaratıcıydı, yine paylaşıcıydı. Sahnenin
sınırlı olanakları içinde her şeye daha
farklı bakması gerekiyordu. Sahnede
masklarıyla dolaşan oyuncular
sokaktakinden daha fazla heykeli
andırıyordu. Ama burada yaptığı işler
daha çok sahnenin sınırları içinde kaldı,
dışına pek taşamadı. Bir bakıma Kuzgun
Acar bu deneyim ile klasik sahneyi
tanıdı. Paris'e giderken söylediği "maskı
artık nasıl kullanmamız gerektiğini
biliyorum" sözlerini bu gelişme içinde
değerlendirmek yanlış olmayacaktır. Bir
bakıma Kuzgun Acar 1975'te Mehmet
Ulusoy'un ısrarlı çağrılarına uyarak
Paris'e giderken ne yapması gerektiğini
biliyor denmese bile hissediyordu:
Sokaktan gelen ile sahnede öğrenilen
kavuşacaktı.
pe
sokaktan sahneye geçiş alıştırması olarak
ele alınabilir. Metin Denizin dediği gibi
bu oyun için sahne özellikle gerekli
değildi, istenirse sokakta rahatlıkla
oynanabilirdi. Öyle görülüyor ki Mehmet
Ulusoy "sahne"ye bütün çekiciliğine
karşın teslim olmak niyetinde değildi.
Sokaklara olan özlemini sık sık yaptığı
hızlı ve hareketli turnelerle gideriyordu.
Sokak ve Sahnenin Olağanüstü
Kavuşumu
Bu sırada Paris'te bulunan Mehmet
Ulusoy'un da hayatın bir cilvesi ya da
gelişmenin kaçınılmaz sonucu Nâzım
Hikmet'ten uyarlayarak sahnelediği
"Sevdalı Bulut" oyunu, bir bakıma
38
Denebilir ki Kuzgun Acar ve Mehmet
Ulusoy, Brecht'in Kafkas Tebeşir Dairesi
oyununu büyük bir salon ve sahnede
oynamak üzere Paris'te bir araya
geldiklerinde bu aşama için oldukça
hazırdılar. Üzerlerindeki en önemli baskı
Brecht konusunda alışılmış yorumlar ve
beklentilerdi. Gerçi Brecht oyunlarında
maske kullanılıyor olması onlar için bir
avantajdı, ama sorunlar çözülmüyordu.
Ancak yine de Kafkas Tebeşir
Dairesi'nin, Brecht'in oyunları içinde
"devrimci atmosferi" ve iyimser mesajlar
içermesinin yanı sıra değişik uygulamalar
için yarattığı olanaklarla bu aşama için
en uygun oyun olduğunu söyleyebiliriz.
Mehmet Ulusoy-Kuzgun Acar ikilisine
dekorları yapmak üzere Metin Deniz
katıldı. Metin Deniz operadan
yetişmeydi, sonra tiyatroya geçmişti.
Oldukça deneyimliydi. İstanbul'da Brecht
oyunları için de dekorlar yapmıştı. Paris'e
büyük bez bir dekor önerisiyle gelmişti.
Sahnenin tam ortasında ise bir at arabası
ve hurda eşyalar bulunacaktı. Bu tasarım
Mehmet Ulusoy'un pek hoşuna
gitmeyecek, ancak Kuzgun Acar tasarımı
beğenecek ve destekleyecekti.
Metin Deniz'in tasarımında, oyun
boyunca çeşitli amaçlarla kullanılacak bir
bez dekorun sağladığı düşsel bir ortamla
sahnenin orta yerinde kümelendirdiği
araba, hurda araç-gereç gibi maddelerin
yarattığı gerçekliğin karşıtlığı
hissediliyordu. Bu karşıtlık Mehmet
Ulusoy'un sokak tiyatrolarında
düşle-gerçek arasında yaptığı oyunlara
hiç de yabancı değildir. Aynı zamanda
sürekli değişen bir perdenin sağladığı
geniş hareket olanağı ile sahnedeki sabit
kütleler arasında, eğer "sokak
harekettir" dersek bir bakıma sokakla
sahne arasındaki dengenin kurulduğunu
da düşünebiliriz. Sonuç olarak Metin
Deniz bu oyunla sokakla sahneyi
birleştirmek yolunda olan Mehmet
Ulusoy-Kuzgun Acar ikilisine en uygun
sahne olanaklarını sunuyordu.
cy
Sokak tiyatrolarından farklı olarak
Kuzgun Acar kendisine sağlanan
olanaklarla bu çalışmalarında daha fazla
heykeltraştır. Hazırladığı her mask usta
bir sanatçının elinden çıkma bir "hazır
malzeme"yle yapılmış bir heykeldir.
Hepsi de sahne dışında herhangi bir
sergi salonunda her an sahnelenmeye
hazırdır. Bu da kuşkusuz sahnenin ve
Brecht'in bir oyununun çalışıyor
olmasının yarattığı bir sonuçtur.
Kuşkusuz bu maskları takan ve sahnede
dolaşan oyuncular Kuzgun Acar'ın
gözünde her zamankinden daha fazla
heykeldir. Çalışma tarzına bakılınca da
yapacağı maskla oyuncu arasında en
uygun noktayı yakalamaya çalışması
yaptığı işe bir heykeltraş gibi
yaklaşmasının en önemli işaretidir.
a
Sokaktan gelen hareket, çarpıklık,
pratiklik ve özgür yaratıcılıktı. Mehmet
Ulusoy için Kuzgun Acar'ın değişik
masklarını kullanan oyuncular, Kuzgun
Acar için ise Mehmet Ulusoy'un
talimatlarıyla hareket eden heykelleri
vardı sahnede. Kuzgun Acar'ın bu oyun
için yaptığı masklar ve büyük deniz
kaplumbağası kabuklarından yaptığı
aksesuarlarda sokaktaki çarpıcılığı,
özgün yaratıcılığı bulmamak mümkün
değildir. Aynı zamanda, gerçi
Saint-Denis Tiyatrosu'nun sahnesinde
polisten kaçmak gibi sorun olmasa da
maskların ve aksesuarların hepsi son
derece işlevsel ve pratikti.
pe
olan hem de yapıdan bağımsız olarak
var olabilen ve hatta yapıya kişilik
kazandıran bir heykel yapmayı
başarabildiği gibi. Orada nasıl
mimariyle-heykel arasında yaşayan
gerginliğe sessizce ama başarılı bir
çözüm bulmuşsa tiyatroda masklarıyla
yaptığı da çok farklı değildir. Heykelin
özgür yaratıcılığıyla birleşen tiyatro
mutlaka daha farklılaşıyor ve
zenginleşiyordu. Nitekim Mehmet
Ulusoy, Kuzgun Acar ve Mehmet
Denizin "Kafkas Tebeşir Dairesi" oyunu
çok farklı bir Brecht yorumu olarak
ortaya çıkacak ve tartışılacaktı. Sonuç
başarılıydı.
O Bir Heykeltraş
Sonuç olarak sahnede hem Mehmet
Ulusoy'un oyuncuları hem de Kuzgun
Acar'ın heykelleri dolaşmaktadır. Kuzgun
Acar mask yapmakla heykel yapmayı
birleştirerek heykeltraşlığı tiyatro sanatı
içinde heykeltraşlığın dekoratif ve
kuralları belirlenmiş bir alanın ötesine
taşımış, hem tiyatro ile birlikte hem de
ondan bağımsız olarak nasıl var
olabileceğini göstermişti. Tıpkı yıllar önce
Ankara'da Kızılay'daki gökdelende
yaptığı heykelle hem yapıyla birleşen ve
onunla uyum içinde bir süsleme unsuru
Bu başarıda ve Mehmet Ulusoy ve
Kuzgun Acar'ın sokaktan sahneye geçiş
serüvenlerinde, aynı zamanda,
1960'ların Türk tiyatrosunda Muhsin
Ertuğrul'un etrafında Beklan ve Ayla
Algan'la, Haldun Taner'le, Vasıf
Öngören'le, Engin Cezzar ve Gülriz
Sururi'yle, Genç Oyuncularla ve
diğerleriyle sahne üzerinde gelişen bir
ana damarla, Sermet Çağan'ın daha
siyasi içerikli, daha amatör bir tiyatro için
İstanbul'da başlayıp Anadolu'da süren
sokağa daha açık, halka daha yakın
olma çabasının devamı olan ve Mehmet
Ulusoy üzerinde sokağa taşan ikinci ana
damarın kesişmesini ve bütün verimini
ortaya koymasını da bulabiliriz.
Kuzgun Acar heykeltraştı. Heykel
sanatının dışında diğer sanatlara da
tutkuyla bağlanmış olması bunu
değiştirmiyor. Hatta tam tersine iyi bir
heykeltraş olduğundan ve bu özelliğini
sonuna kadar koruyabildiği için tiyatroyla
ilgilendiğinde de özgün bir yere sahip
olabiliyordu. Bunun için farklıydı. O
sahnedeki heykeltraştı
(1) Edgü, Ferit. "Ölüm mü Çaldı Kapını Kuzgun
Yoksa Sen mi Ölümün Kapısını", Politika, Şubat
1976.
(2) TRT televizyonunun muhtemelen 1975 yılında
yaptığı belgesel filmin ses bantlarının
çözümünden. Filmin aslı T R T arşivlerinde
bulunamamıştır.
(3) agy.
(4) Kutlar, Onat. "Paris'te İstanbullu bir Büyücü",
Milliyet Sanat Dergisi, Sayı 2 0 5 / 1 , Aralık 1988
(5) agy.
(6) agy.
(7) TRT televizyonunu belgesel filmin ses
bantlarının çözümünden.
39
PERDE AKASI
Cemal
Perdelerin Arkasında Ne Var?
Gazete ve dergiler ilân etti:
Ekim ayıyla birlikte perdeler açılıyor...
Güzel.
Çok sevindik.
Özlemiştik.
Yalnız şimdi sormak istediğimiz bir şey var.
Yalnızca "sıradan ölümler" olarak, yalnızca" izleyici" kimliğimize sığınarak, sormak istediğimiz
bir şey var.
Herhangi bir ard niyetle falan değil, tamamen yine tiyatroya kavuşabilmenin coşkusuyla!
Evet, fazla bekletmeden soralım isterseniz:
Bu yıl, perdelerin arkasında ne var?
Ne yapacaksınız?
Bize neler oynayacaksınız?
Neler göstereceksiniz?
Günümüzü gösterecek misiniz?
Yoksa oyunculuğu, aslında bizim olmayan bir günü bizim olduğunu sanmamız için mi
kullanacaksınız?
cy
a
Perdelerin arkasından hangi yaşamların hangi sahneleri çıkacak?
Bizi, yaşamakta olduklarımız üzerinde düşünmeye - elbet belli etmeden, elbet eğlendirerek! zorlayabilecek misiniz?
Yoksa yaşamakta olduklarımızı bize yok saydırtmaya mı çalışacaksınız?
Evet, bize nasıl bir oyun oynayacaksınız?
Başta "hukuk devleti" niteliği ve "demokrasisi" olmak üzere, hemen her şeyi göstermelik bir
ülkede, sizler de salt gösteriyle mi yetineceksiniz?
Nasıl oynayacaksınız?
Varolmayan bir gerçeklik varmışçasına mı,
yoksa olmayanın olmamaklığını, olanın da yetersizliğini ve aksaklıklarını vurgularcasına mı?
Evet, nasıl oynayacaksınız?
Tiyatronun büyüsünü, bütün olup bitenleri perdeleyen bir esrikliğe dönüştürmek için mi, yoksa
pe
Ahmet
bizi ayıltmak amacıyla mı kullanacaksınız?
Eğer yalnızca bizleri büyülemekle yetineceksiniz, bütün içtenliğimizle söylüyoruz, hiç zahmet
etmeyin ve boşuna çaba harcamayın. Çünkü biz, nicedir zaten büyülenmiş bir toplumuz.
Sahneye yalnızca oynamak için çıkacaksanız, onu da boşuna yapmayın. Çünkü biz, onyıllardır
birbirimize ve - asıl önemlisi! - kendimize oynamayı zaten yaşamak sanmaktayız.
Kendimizi bu oyunculuğa öyle bir kaptırdık ki, artık hemen hiçbir şeyin gerçek yüzünü görmek
istemez olduk. Biz, yanılsamalarımızla geçinip gidiyoruz.
Biz, nicedir tüm gerçeklerimizi yalnızca gerçekdışında arar olduk.
Sizlerin işi, bu yüzden hem çok kolay, hem de çok zor.
Kolay yanı, bizi yanılsamalarımızda pekiştirmeyi seçmeniz. Eğer seçiminiz bu yönde olursa,
bizimle çok kolay anlaşabilirsiniz. Müthiş bir iletişim yanılsaması kurabiliriz. Olsa olsa sizlerden,
nasıl daha yoğun yanılsamalar yaşayabileceğimizi öğreniriz. Böylesi de bizi, temel soruların
yanıtlarını kendi iç dünyamızda aramak zahmetinden bir kez daha kurtarır.
Ama zoru seçerseniz, kalkıp: "Ben sizlerin gözünü açacağım", derseniz, "eğlenmeye
geldiğinizi sanacaksınız, ama sonradan beyninizden vurulmuşa döneceksiniz", derseniz, o da
sizin bileceğiniz şey.
Bu yolu da seçebilirsiniz.
Bunu da yapabilirsiniz.
YAPABİLECEK MİSİNİZ?
a
cy
pe
AKBANK CAZ FESTİVALİ '97
AKBANK'TAN CAZ
BULUŞMALARI...
Ilgın
Sönmez
Ay geçmiyor ki dergimizde bir festivalin
tanıtımını yapmayalım. Ve yine ay
geçmiyor ki şehrimize dünyaca ünlü
isimler gelmesin. Son olarak 8-18 Ekim
günleri arası İstanbul, 17-19 Ekim
günleri arası Ankara'da yapılacak olan
Akbank 7. Caz Festivali oluşturuyor
gündemimizi.
cy
a
Festival kapsamında konser verecek
sanatçılara, yaptıkları işlere ve
eğilimlerine bakıldığında ortak bir yan
çıkıyor ortaya. Genelde çokkültürlü bir
yaklaşımla müzik yaptıklarını, doğu ile
kendi müziklerini sentezleyip yeni ifade
biçimleri yaratmaya çalıştıklarını
görüyoruz. Bu da Akbank Caz'ın belirli
bir konsept ve bilinçli bir seçim teniğiyle
sanatçı davet ettiği gerçeğini su yüzüne
çıkarıyor.
pe
Konserler için bilet satışları 15 Eylül
tarihinden itibaren başlamıştı ve festival
gününe dek sürecek. Akbank Caz, bilet
fiyatları konusunda biz öğrencilere
kabuslar yaşatmayacak türden
ekonomik seçenekler sunuyor. Tam bilet
1.5 milyon, öğrenci bileti ise 750 bin
liradan satılıyor. Festivallerdeki yan
etkinliklerde en az festival programı
kadar ilgi görüyor. Akbank Caz'ın da bir
resim sergisi sürprizi var. Caz efsanesi,
trompetçi ve kompozitör Miles Davis'in
resim sergisi bu. 7-25 Ekim tarihleri
arasında gerçekleşecek sergide Davis'in
80 adet eseri yer alacak. Bu tabloların
ilk kez sanatseverlerin karşısına çıkacak
olmasıda ayrıca önem taşıyor. Festivale
katılan sanatçılardan Yusef Lateef,
Adam Rudolph, James Carter, Ned
Rothenberg, Craig Harris ve Muhal
Richard Abrams Aksanat binasında
ücretsiz söyleşiler yapacaklar. Aksanat'ta
ayrıca yine ücretsiz video gösterileri de
olacak.
Akbank 7. Caz Festivali 8 Ekim'de Betty
42
Carter Trio 'nun Sabancı Center'da
yapılacak konseri ile başlayacak. Betty
Carter Trio, Yusef Lateef & Adam
Rudolph's Moving Pictures, Egberto
Gismonti Trio, James Carter Quartet,
Ned Rothenberg's Sync, Acid Trippin,
Courtney Pine Group, Muhal Richard
Abrahms Quartet, Craig Harris &
Barbaros Erköse Project, Imer Demirer,
Tuna Ötenel, Mahmut Yalay & Ateş
Tezer ise festival programında yer alan
diğer sanatçılar. Festivalin İstanbul
mekanları Sabancı Center ve Cemal
Reşit Rey Konser Salonu. Ankara ise
festivali ODTÜ ve Ankara Hilton
Otelinde ağırlayacak.
Katılımcı listesine şöyle bir baktığımızda
Amerika , İngiltere, Brezilya ve Türk
cazının isimlerinin buluştuğunun farkına
varıyoruz. Bunların içinde Yusef Lateef
ve Betty Carter kuşkusuz en dikkat
çekici olanları. Yusef Lateef Uzak Doğu
ve Asya enstrümanlarını en çağdaş
biçimde caz tekniği ile harmanlamış bir
isim olarak tanınıyor. Carter ise vokal
performansın kalite ismi. Ayrıca
trombon ustası Craig Harris roman
müziği isimlerinden Barbaros Erköse ile
özel bir proje gerçekleştirecek.
BETTY CARTER TRİO
(Vokal, Betty Carter-piyano Bruce
Flowers-bas, Neal Caine-davul, Eric D.
Harland)
Betty Carter müzik yaşamına caz
severlerin yakından tanıdığı Dizzy
Gillespie ve Charlie Parker ile birlikte
şarkı söyleyerek başlamış. Anımsatmak
adına da olsa Carter'ın Ray Charles ile
birlikte yaptığı klasik düet "Baby It's cold
outside"ı da burada anmakta yarar var.
Carter 1988'de "Look What l've Got",
1990'da"Dropping Things"
ve1992'de"lt's Not About the
Melody'ile Grammy almıştı. Carter
festivalin gala gecesinde, 8-9 Ekim
pe
cy
a
akşamları saat 20:30'da cazseverlerin
karşısına çıkacak.
pe
cy
YUSEF LATEEF& ADAM RUDOLPH's
MOVING PICTURES
(Saksafon ve flüt, Yusef Lateef- el
vurmalı çalgılar, didjeridoo, Adam
Rudolph- alto ve C flüt, bas klarnet,
tenor&soprano saksafon, ney, piyano,
Ralph Jones- davul, tabla, kongas, vokal,
Hamid Drake)
1921 Tennesse doğumlu müzisyen
özellikle flüt ve obua ile yaptığı
doğaçlamalar ve kompozisyonlarla
biliniyor. Bu doğaçlamalarda Orta Doğu
ve Avrupa dışı müziklerin etkisi ortada.
Lateef ifadelerini Taiwan flütü, shanni,
Hint rüzgar enstrümanı ve kendi üretimi
olan başka enstrümanlarla
zenginleştirerek araştırmalarına devam
ediyor. Hint, iran, Yahudi, Çin ve Alman
müzikleri üzerinde çalışan Lateef, Rus,
Kafkas ve Afrikalı kompozitörlerin şiirsel
senfonilerini ele alarak inceledi. Lateef
tarz olarak sanatçının kendini
yinelememesinden yana. Lateef, 12
Ekim saat 15:30'da Aksanat seminerleri
bünyesinde '50'lerden beri devam eden
caz macerasını anlatacak. Adam
Rudolph'a gelince... Müziği başta
Amerikan geleneklerinden doğmuştu
ancak zamanla Avrupa, Orta Doğu ve
Asya form, dil ve enstrümanları ile
sentez oluşturarak derinlik kazandı.
Rudolph, 11 Ekim günü Aksanat'ta
çeşitli davul teknikleri ve farklı ritimler
üzerine konuşacak. Konserler 14 Ekim
21:30 ve 15 Ekim 18:30"da CRR'de
yapılacak.
a
EGBERTO GISMONTI TRIO
(Gitar&piyano, Egberto Gismonti-bas,
Jose Assumpcao-gitar, Fernando Ribeiro
Carneiro)
Brezilya'lı Gismonti'nin müzik
geçmişindeki en ilgi çekici yan kuşkusuz
ciddi biçimde aldığı klasik müzik eğitimi.
Daha sonraları kendini müzikle ifade
edebilmenin yollarını ararken yaklaşıyor
caz müziğine ve onun olanaklarına.
Charlie Haden ve Jan Garbarek ile
çalışmalar yapıyor. Bugün Batı Avrupa
müziği ile Brezilya müziğinin sentezini
çıkarmaya çalışıyor. Villa-Lobos, Baden
Powell veya Joa Gilberto'da ona benzer
çalışmalar yapan müzisyenler. Naif,
kırılgan ve özenle birleştirilmiş, enerji
yüklü bir tarzı var Gismonti'nin. Trio 14
Ekim günü saat 18:30'da CRR Konser
Salonu'nda.
44
Ned Rothenberg's Sync
JAMES CARTER QUARTET
(Soprano, tenor&bariton saksafon, bas
flüt, bas klarnette James Carter- piyano,
Craig Taborn- akustik bas, Jaribu Shahiddavul, Tani Tabbal) Carter son 25 yıla
damga vuran isimlerden. Swing, pop ve
free jazz'ı bir araya getirdiği melodileri
ile caza yeni tanımlar katıyor. Genç,
otantik bir müzikal kimlik olarak
1991'de çıkardığı "Though Young
Tenor"dan bu yana sürekli dikkat çekici
isimlerle çalışıp, albümler yapıyor. En son
Robert Altman'ın "Kansas City" filminin
soundtrack'iyle çıktı karşımıza. Carter,
1995'te tiyatro, dans, görsel sanatlar,
sinema ve müzik alanlarında devrim
yaratan genç sanatçılara verilecek olan
Cal Arts/ Alpert ödülünün ilkinin sahibi
oldu. 1996'da ise bir radyo ödülü olan
"Global Jazz Poll" u aldı. Carter 15 Ekim
Çarşamba günü Aksanat'ta caz,
saksafon ve genç yaşta zirvede olmanın
zorlukları üzerine konuşacak. 15 Ekim
21:30 ve 16 Ekim 18:30 saatlerinde
konserleri CRR'de gerçekleşecek.
NED ROTHENBERG'S SYNC
(Alto saksafon, bas klarnette Ned
Rothenberg- gitar, bas, Jerome Harristabla, Samir Chatterjee)
Rothenberg'in çaldığı aletler alto
saksafon, bass klarnet ve
şakuhaçi(Japon bambu flütü). Müziği
teknik açıdan üstün, kişisel müzik dili
beğenilen bir isim. Rothenberg'in son
projesi olan "SYNC", gitar ve bası ustaca
kullanan Jerome Harris ve Hindistan'ın
tabla ustalarından Samir Chalterjee'i
biraraya getiriyor. Sanatçı 16 Ekim
Perşembe günü saat 15:30'da nefesli
çalgılarda doğaçlama teknik ve
prensiplerini konu alan bir söyleşi
yapacak ve alto saksafon, bas klarnet ve
Japon flütü "şakuhaçi" üzerine
yoğunlaşacak. Konser 16 Ekim akşamı
21:30'da CRR Konser Salonu'nda.
COURTNEY PINE BAND
(Saksafon, Courtney Pine- davul, Robert
Fordjour- klavyeli çalgılar, org, Ahmed
Ben Imhotep- bas, Oroh Angiama- gitar,
pe
cy
a
Acid Trippin
Cameron Pierre- turntables, DJ Pogohardvvare, DJ Sparki-vokal, Julia Dexter)
İngiliz cazının yenilikçi isimlerindenbiri.
Son çalışmalarında Afrika, Hint ve
Kızılderili müziklerini caz ile sentezleyen
Courtney Pine "To Eyes of
Creation"adını verdiği albümde bu
çalışmalarını kullandı. Sanatçının ismini
pek çok ünlü ismin çalışmalarında konuk
sanatçı olarak görmek mümkün. Pine
yedinci ve son albümü "Modern Day
Jazz Stories" i 1996'da çıkarttı.
Dünyanın pek çok yerinde konserler
verdi. Sanatçının konseri 17 Ekim akşamı
saat 21:30'da.
MUHAL RICHARD ABRAHMS
QUARTET
(Piyano, Muhal Richard Abramstenor&soprano saksafon, Patience
Higgins- bas, Brad Jones- davul, Reggie
Nicholson)
Chicago doğumlu sanatçı bir süre için
aldığı elektronik müzik eğitiminden
başka müzik eğitimi almadı. Piyanist ve
kompozitör olarak isim yaptı. Son yirmi
yıldır çeşitli merkezlerde caz
kompozisyonu ve doğaçlama dersleri
veriyor, çok sayıda albüm yapan
sanatçının en son çıkardığı albümün adı
"Roots of Blue". Abrahms 18 Ekim
Cumartesi saat 14:00'de Aksanat
etkinlikleri çerçevesinde , '60'lı yılların
sonunda Şikago'da öncülüğünü yaptığı
AACM(Yaratıcı Müzisyenleri Eğitme
Birliği) ve doğaçlama üzerine konuşacak.
Konser aynı akşam 18:30'da CRR'de
izlenebilir.
ACİD TRİPPİN
(Klavye, Ali Perret- alto&soprano
saksafon, Yahya Dai- gitar, Sarp Mdenbas, Raci Pişmişoğlu- davul, Erdinç Şenolvurmalı çalgılar, Murat Özbey)
Acid Trippin 1995 yılında Ali Perret
tarafından kuruldu. O günden beri
bünyesinde müzikal çizgileri farklı olan
rock, folk, klasik caz, blues, modern caz,
funk akımlarından müzisyenleri
barındırdı. Grup 'acid caz'ı benimsemiş
bir vizyon içinde çalışıyor. Konserleri 17
Ekim saat 18:30'da Crr'de izlenebilir.
CRAIG HARRIS& BARBAROS ERKÖSE
PROJECT
(Trombon, didijero, Craig Harris- vokal,
Carla Cook- gitar, Kelvyn Bell- bas, Al
McDovvell- davul, Anthony Levvisklarnet, Barbaros Erköse ve ud, çello ve
darbukada Erköse'nin arkadaşları.)
Harris iyi isim yapmış bir tromboncu
olmasının dışında New York'ta iki grup
yöneten bir kompozitör. Gruplardan biri
1986 yılında kurduğu Taigater's Tles,
diğeri ise Cold Sweat.
Erköse kardeşler İstanbul köklü ve çok
yönlü müzik yapan isimler arasında
başta gelir. Onlara her türlü müzikal
ortamda rastlamak mümkündür.
Craig Harris 17 Ekim Cuma saat
18:00'de trombon tekniği üzerine bir
seminer verecek.Caz ile Türk müziği
tekniklerinin birleştirileceği konser 18
Ekim akşamı saat 21:30'da CRR'de
izlenebilir.
Festivalin ikinci ayağı olan Ankara'da ise
üç önemli konser var. Bunlardan ilki 17
Ekim'de gerçekleşecek olan Ned
Rothenberg's Sync'nin OTDÜ
Salonu'nda vereceği Ankara konseri.
İkincisi ise Imer Demirer, Tuna Ötenel,
Mahmut Yalay&Ateş Tezer'in Ankara
Hilton Oteli Salonu'nda verecekleri
konser. Bir diğer konser OTDÜ Halk
Bilimi Topluluğu Deneysel Müzik
Grubu'nun konseri. Topluluk Türk ve
Caz müziği formlarını toplayıp yeni bir
müzikal renk ortaya çıkarmak ve
doğaçlama boyutunu derinleştirmek için
çalışmalarını 1994 yılından beri
sürdürüyor. Halk ve klasik Türk Müziği
eserlerini caz formunda seslendirmeyi
hedefliyorlar. Festivalin kapanış konseri
19 Ekim akşamı Craig Harris & Barbaros
Erköse Project ile yapılacak.
Festival boyunca her iki ayakta iyi
seyirler, pür muhabbetler..
ELEŞTİRİ
... PERFORMANS
OLMAZ
Nadi Güler
üreten diğer sanatçılara rağmen, performans sanatı anlamında
riske daha yakındırlar, zira form sayabilecekleri şey, sadece
metinleridir ya da kendileridir.
Bir plastik sanatçının formunu kurabilmek için metni
kullanmasıyla, elinde sadece metin olan sanatçının, metni,
düşünceyi kullanma biçimleri çok farklıdır ve yukarıda risk diye
bahsettiğimiz bu fark (basit bir genellemeyle) daha derinlikli
düzlemler kurar.
a
11-14 Eylül 1997 tarihlerinde Disiplinlerarası Genç Sanatçılar
Derneği tarafından Darphane'de yapılan Performans Günleri'ni,
pek de alışık olmadığımız özeleştiri ile değerlendirmek daha
doğru olur. Zira belleği olmayan bir konuda bir iş yapmak, başta
düşünsel problemlerle birlikte, bir sürü konuyu gündeme getirir.
Belleksizlik zeminin kayganlaşması demektir. Kaygan zeminde
bir şeyler yapmak kolay gibi gözükse de, tehlikelidir. Konu sanat
olduğunda bu tehlike ölümcül gibi gözükmese de, yaşamı
tümden etkileyebilir. Öncelikle bu özeleştiri süreci tehlikeyi
somutlaştırıp, kendi belleğini oluşturur. Belleksiz iş yapmak,
insanda yön kavramı bırakmaz. Öncelikle yönü tercih etmek
gerekir. Çünkü "yönü olmayanın, yolu olmaz".(1)
pe
cy
Konsept, tasarlanan plastik uygulamaları, performans seyircisi,
performans ve eleştiri mantığı kabaca 'yetersiz' olarak
değerlendirilebilir. Çünkü performansı sadece, neon ışıklarla
yazılmış parıltılı 'performans' olarak değerlendirmek eksik olur.
Yaşadığımız sosyokültürel toplumsal ilişkilerimiz ve daha bir sürü
politik sürecimiz, demokrasimiz, geç kalmış devrimlerimiz
performansımızı et-ki-ler. Özellikle performans sanatının bu tip
sosyokültürel referanslarla değerlendirerek, kendi retoriğini
oluşturması gerekir.
Tüm hareket alanı metin olan, metni mekân kabul eden bir
sanatçının zamanı, an'ı kullanma biçimi ve bilinci 'göçebe bir
sanat'(2) olan performans sanatı için daha gerekli bir durumdur.
Zira formun oluşma sürecinde zamanı kullanmak yerine,
zamanın gereksinimleriyle formun oluşmasına olanak
sağlanacaktır.
Büyüklerimizden öyle garip bir ahlâklı dünya devraldık ki, çok
güçlü ve onurluymuş gibi, ama içi boş ve zavallıca. Ortaasya'dan
at sırtında gelen'lerden, çok çağdaşmış gibi gözüken ama at ve
avrat arketipleriyle oluşan garip bir milli ahlâk tutkusundan,
farkında olmadan genlerimize geçmiş davranışlar, refleksler ve
tepkilerimizden bahsediyorum. Sonuçta, tembihlerle eğitilen ve
büyütülen insanlarız, bunu unutmamalıyız. Bu etkenleri başka
değerlerle soyutlaştırabiliriz. Bu bizi rahatlatır ve (sözümona)
nesnel bir bakış üretir. Ama ne zaman çağdaşlıkla ilgili bir şey,
ihtiyaç hissedilse, Batı 'formu'nu gururla ve cahil cesearetiyle
kurmaya çalışan insanların yaptığı, hiç de olması gereken gibi
değil. Yapılmak isteneni tarif eder gibi, onları tasvir eder gibi.
Asla kendisi gibi değil. Oysa yeni tanıştığımız performans
sanatını 'mozaik' diyebildiğimiz kültürümüzün değerleriyle
karşılaştırıp, bir özümsemeye gitmemiz gerekir. Yoksa sadece
biçimlerle uğraşmak, "ama bunlar Amerika'da yapılmıştı"yla
değerlendirilir.
Kavramsal düşünceden forma giden süreçte, kavramın biçime
dönüşmesini izleriz. Ya da biçimden başlanarak, bir sanat
nesnesinin kavramı oluşturulur. Yalnızca düşünceyi ya da imgeyi
kullanan, çıkış noktası olarak metni ve düşünceyi bir düzlem
olarak alan (daha çok plastik kökenli olmayan) sanatçılar, form
46
Eğer zamanı kullanamazsak, yazının başlığı olur...
Aşağıda bahsedilen üç sanatçıya Performans Günleri'nde
yaptıkları işler nedeniyle, 'mekân değiştirdiler' demek gerekir.
Sahip oldukları mekânlarının dışında, kendi ifade güçlerinin
olanaklarını genişletmek ve başka bir problematiği gündeme
getirebilmek için, başka mekânlarda varlıklarını gösterdiler. Bu
sanatçılar kendi ifade biçimlerini kullanmayıp, başka bir disiplinin
ifadelerini (ödünç) alarak, kendi sanatsal prensipleriyle başka bir
dil kurmaya çalıştılar. Bu noktada büyük bir problem vardır.
Sanatçı kendi disiplininin dışında bir iş yapmaya kalktığı zaman,
ifadesini kullandığı disiplinin retoriğini iyi tanımladığı için, güçlü
olduğuna inandığı en kolay bulduğu biçimleri kullanır. Bu bire bir
anlatımın oluşma koşullarıdır. Fakat sanatçıların işlerinde bu
tehlike aşılmıştı. Ödünç alma mantığını göçebe bir sanat olan
performans sanatı prensipleriyle buluşturmuşlardı. Bu gereklidir.
Çünkü "durduğumuz yön, yolumuzu gösterir."(3)
"De ki Benim Zamanım Başka"(4)
O. Cem Çetin'in "Uyku" adlı performansında zamanını
bedeninde sıkıştırarak, zamanı somutlaştırdığı, gözle görülebilir
bir nesne haline getirdiği söylenebilir. O. Cem Çetin kendi özel
sebeplerinden dolayı, günahlarından kurtulmak için bir tür çile
çekme, kendini cezalandırma adına kendini seksen dokuz saat
uykusuz bırakarak, fiziksel ve ruhsal baskılarla (ya da
özgürlüklerle) kendisiyle karşılaşabilirle şartlarını oluşturmaya
çalıştı.
Zamanı ve mekânı kendi bedeninde birleştirdi. Uykusuzluğun
ardından günahsız bir bebek gibi uyanıp yeniden doğmak
arzusuyla, insanlardan uzakta çektiği bu çileyi, seyircinin
gözünde somutlayabilmek için, yakın arkadaşından çok sert bir
tokat yedikten sonra, bu yaşadığı deneyimlerden bazı bölümleri
seyirciye anlatarak, bir iletişim kurmaya çalışır. Günlerdir süren
uykusuzluğun kendisinde etkilerini gösterirken, günahlarından
arınmak için acı çekerken, zevk aldığını da hesaplarsak, ortaya
biraz da sadomazoşist bir durum çıkıyor. Kenarda duran
yatağına girip uyumaya çalışan sanatçı, vücudunun ürettiği
adrenalinden dolayı ancak yedi saat sonra uyuyabildi.
Gündelik ihtiyaçlarımızla şeklini bulmuş vücudumuz ve sıklıkla
problemli ruhumuzun bu tür bir sınanmaya ihtiyacı hep vardır.
Dinlerde bu tür dünya zevklerinden uzaklaşmak ve nefsini
muhafaza etmek karşılığında kazanılan sevap bizi öteki dünyada
mutlu edecektir. Yine dinsel söylemle devam edersek, tanrı
kaygısı olmadan, bu tip bir nefsi kontrol altına almaya çalışmak,
yaratmak anlamında tanrıya koşut sunmaktır. Örneklerini
ülkemizde çok az gördüğümüz modern primitifler bu anlamdaki
vücutlarına uyguladıkları şiddetle, başka bir varoluşu
oluşturmaya çalışırlar.
O. Cem Çetinin polaroid makineyle çektiği kendisi (12 Eylül 97 - 16.30)
pe
cy
a
"Yaratmadaki Zaman Bilinci"
Ferdi Arutan ise "Heykelin dönüşümü ve zaman" adlı işinde daha
önce yaptığı heykellerini, su dolu kapların içine koyarak,
çamurun suda çözülmesine izin verip, bildiğimiz anlamda formu
bozarak, başka biçimin peşindedir. Sanatçı, zamanı formu
kurmak için değil, bozmak ve parçalamak için kullandı. Formu
üretme sürecini 'performans öncesi' olarak kabul ederek,
yaratıcılığı performanstaki an'a bırakıyordu. Bu gerçek biçimini
bulması için zamana olanak tanımaktır. Heykel çamurunun yavaş
yavaş çözülmesi, başka bir zaman ve evren bilinci getiriyordu.
Evrenin kendisi için an'ların önemi çok büyüktür. Sanatçı
zamanın göreceliği alegorisiyle ilk önce Einstein'nın çamurdan
büstünü suya batırdı.
"Politik Bilincin Mikrorganizmal Süreci"
Insel Inal'ın performansı ise mikrorganizmal sürecin, tarihsel
bağlamdaki devinimleriyle ilgilidir. Sanatçı sedyeye yatarak, bir
hastabakıcının yardımıyla yalnızca kanını aldırdı. Cam tüplere
doldurulan kanlar bir duvardaki pencerenin camına asılarak,
zaman içindeki uzun biyolojik yolculuğuna başladı. Oksijenle
buluşan kan, ilk gün önce yağ tabakasından ayrılarak,
kurtlanmaya başladı. Daha sonraları ise, kanın durduğu yerde
başka bir doku oluşturması umulmaktadır. Şehit kanlarıyla
sulanmış bu ülke topraklarında, Insel Inal'ın kanının üzerine ay
ve yıldızın yansımasını beklemek gerekli değildir. Yaptığı işi
tanımlamak için "17 yıl sonra" ifadesini de kullanan sanatçı
aşağıdaki paragrafla problemini hissettirebilir;
Uykusuzluğun seksenli saatleri... (12 Eylül 97 - 03.40)
"Yukarıda saydığımız üç performans kendi tarihsel süreçleri
içinde doğal bir konsepti oluşturmuştur. 12 Eylül günü yapılan
işlerin doğal konseptiyle ilgili tüm değerlendirmeler her izleyici ve
okuyucunun belleğiyle yapılmalıdır."
(1) Oruç Aruoba
(2) Öykü Potuoğlu
(3) Oruç Aruoba
(4) Melih C. Anday
Insal Inal'ın mikrorganizmalsürecinin başlangıcı...
AMATÖR TİYATROLAR
Lale
YERYÜZÜ AMATÖRLERİNİN
MONACO BULUŞMASI...
Ulutepe
lATA'nın (Uluslararası Amatör Tiyatrolar Birliği) iki yılda bir yapılan genel kongresi
24-25 Ağustos 1997 tarihlerinde, 40 yıldır IATA organizasyonlarına evsahipliği
yapan ve destek veren Monaco'da gerçekleştirildi. Kongreye Türkiye'yi temsilen
AmatörTiyatrolar Çevresi'nden (ATÇ) Lale Ulutepe katıldı. ATÇ, 1991 yılından beri
(başlangıçta gözlemci, şimdilerde delege statüsünde) bu kongrelere katılmayı
sürdürüyor. 1993'ten bu yana, şimdi TOBAV tarafından temsil edilen IATA ulusal
merkezinin amatör tiyatroların oluşturduğu bir yapıya geçmesi için çaba harcayan,
a
amatör tiyatro örgütlülüğünün ülke çapında yaygınlaşması yolunda kararlar alan
İstanbul, Ankara, Samsun, Gönen ve Zonguldaklı amatör tiyatrocular
cy
Monaco'da bu çabalarını ve tartışmalarını anlatan bir metni
dünya amatörlerine ATÇ aracılığıyla ilettiler.
pe
1995 yılında, Ankara'da düzenlenen 22.
IATA Kongresi'nden iki yıl sonra dünya
amatörlerinin buluşma adresi
Monaco'ydu. Yüreği tiyatro için atanların
tüm koşullarını zorlayarak bir araya
geldikleri 23. Kongre'de kültür,
örgütlenme, sanatın yaygınlaşması ve
lATA'nın gelecek dönem hedefleri
tartışıldı; çeşitli ülkelerden gelen amatörler
oyunlarını sahnelediler. 35 ülkeden 206
delegenin katıldığı, kongre lATA'nın 40.
kuruluş yılını selamlıyordu.
1957 yılında kurulan IATA önceleri birkaç
"deli"nin girişimleriyle biçimlenmişti.
Avrupalılar Asyalaları kışkırttı sonra çılgın
Afrikalılar ve Latin Amerikalılar lATA'ya
dahil oldular. Giderek yangın kıtaları sardı.
Bugün amatör tiyatrocuların dünya
çapında bir örgütlenmesi haline gelen
IATA, aralarında Türkiye'nin de
bulunduğu 80 ülkenin amatörlerini bir
araya getiriyor. İki yılda bir yapılan genel
kongrelerin dışında bütün bir yıla yayılan
planlı etkinlikler, festivaller, şenlikler,
atölye çalışmaları, konferans ve teatral
buluşmalar-lATA üyelerine sanatsal
birikimlerini paylaşma ve teatral
tartışmalar yapma fırsatını veriyor. Dünya
48
amatörlerinin, paylaştıkları ortak sorunlar
karşısında benzer tavırlar alabilmesini
sağlayan bir dayanışma platformu işlevi
görüyor.
Bizler Hisarüstü'nde, Sarıyer'de,
Kadıköy'de, Samsun'da, Lüleburgaz'da,
Gönen'de, Ankara'da, İzmir'de,
Diyarbakır'da... perde açarken biliyoruz ki
birazdan Fildişi Sahilleri'nde bizim
Eyou'ların topluluğu da tek perde açacak.
Oyun sonrası bizim söyleşide tartıştığımız
konunun bir başka yanını da şu anda
Norbert, Almanya'da tartışıyor. Amatörlük
sözcüğünü acemilikle eş tutan bir laf
ediliyorsa eminiz ki Kanada'da, Aruba'da,
Danimarka'da, Zimbabwe'de, Nepal'de
"bizimkiler" gereken yanıtı veriyorlardır.
"Tiyatro öldü!" haykırışlarına karşı
amatörler, tiyatronun 2500 yıllık
geleneğine sahip çıkıyorlar. Çünkü aynı
nakaratın daha önceleri edebiyat, plastik
sanatlar ve felsefe için de tekrarlandığını
ama boşa çıkarıldığını duyuyor ve
biliyorlar. Ufukları, yaşadığımız dünyanın
postmodernist bir haritasını çıkarmaktan
öteye geçemeyen, anlama ve anlatma
arayışını bir kenara bırakıp narsist yaşam
biçimlerini yeğleyen kahinlerin karşısında
yaşama daha bir hırsla sarılıyorlar.
Yeryüzü zor bir zamandan geçiyor
geçmesine, ancak amatörler kendilerini bu
geçici rüzgârın dışında tanımlamaya ve
yaşamlarının önemli bir bölümünü
sanatsal etkinliklere ayırmaya devam
ediyorlar. Televizyon ve iş yaşamı
arasındaki kısır döngüye kapılıp gitmenin
bir kader değil, bir tercih olduğunun
bilincindeler.
Amatör tiyatronun, kendi ülkesindeki
tiyatroya belli bir mesafe ile yaklaşması
yani haddini bilmez bir tavır değişikliğine
girmesi; sanatsal, kültürel ve siyasal politikalardan
hoşnutsuzluğunu dile getirmesi, apaçık muhalefet etmesi, hele
hele bir yurtdışı organizasyona katılması eskiden pek mümkün
değildi. Ortada kararlı geçinen bir dolu sanatçı vardı.
Yaptıklarını yere göğe koyamıyorlardı. Bir yel esti. Eylül, her
yaprağa kendi rengini verdi. Renkler değişti, özüne döndü.
Duvarlar yıkıldı, beraberinde, evvelden öte yanda olanlar için
yeni kariyer olanaklarını getirdi. Meğer, o iddialı adam, ahu
gözlü starla bir başrol oynamağa "fit"miş, meğer bir başka
ağabeyimize göre Müslüman mistisizmi mekruh, Hıristiyan
mistisizmi makbulmüş. Zor yollardan geçtik. Duman çözüldü,
sis dağıldı. Tiyatronun 2500 yıllık onurunu savunmak bize
düştü. Haldun Taner'in armağanı "iki kalas bir heves"le düştük
yollara.
Yolda dünyanın değişik yörelerinden "insan'larla karşılaştık.
Oturduk bir kahve içimi birbirimizi dinledik. Sonunda anladık ki
"Yeni Dünya Düzeni"nin kokusunu ve rengini saldığı her
yörede aynı rüzgârlar esiyordu.
'97 Ağustosu'nda durumun farkında olan ve olmayan 35
ülkeden amatör tiyatrocuyla buluştuğumuzda, dağlar gibi
sorunlar ve atılacak yeni adımlar bizi bekliyordu. Uluslararası
Amatör Tiyatrolar Birliği Başkanı Thomas Hauger son dönemi
şöyle özetledi:
pe
cy
a
Ankara 1995'ten bu yana yoğun bir biçimde çalışıyoruz.
Birliğimize yeni üyeler kazanmak, etkinlik ve toplantıları sürekli
kılmak ve niteliğini yükseltmek zorundayız. Üyelerimizin bu
alandaki çabaları ve desteği en önemli dayanaklarımızdan
birini oluşturuyor.
Dünya çapında buluşmalar ve festivaller yaşamımızı ve
dünyaya bakışımızı zenginleştiriyor.
Ankara'daki kongreden bu yana, çeperimizdeki amatör tiyatro
potansiyeli yükselen ülkelerle ilişkilerimizi çok yönlü olarak
geliştirdik. Bunu kimi zaman kişisel, kimi zaman da yönetim
düzeyinde ilişkilerle sağladık. Örneğin Kopenhag'da
Zimbabwe temsilcisi ile karşılıklı tartışarak ulusal merkez
oluşturmaları yolunda görüşmeler yaparken, Yunanistan ve
Bangladeş'in de tek grup üyeliğini, ulusal merkez durumuna
dönüştürmek için temaslarımızı sürdürüyoruz. Bu arada
Nepal'e ziyaret yaparak orada da birçok tiyatro adamıyla
görüşmeler yaptık. Bir başka hedefimiz de Amerika ve
Afrika'da oluşan yeni bölgelerle ilişkileri geliştirmek
oluşturuyor.
Önlerindeki hedefleri gerçekleştirmek ve birliğin daha üst
düzeyde çalışmasını sağlamak için yeni maddi kaynaklara
gereksinim duyduklarını anlatan Hauger, bu alanda en büyük
desteği Kuzey Avrupa ülkerinin verdiğini açıkladı. Başkanın bu
yıldan itibaren 150 USD olan üyelik aidatının 600 USD'a
yükseltme önerisi de oy çokluğu ile kabul edildi.
lATA'nın örgütlenmesi ve ilişkileri geliştikçe bunun biçimleri ve
işlevleri üzerine olan tartışmalar da yoğunlaşıyor. Danimarkalı
Villy Dall'ın kongrede yaptığı konuşma şu ana kadar birliğin
önüne çıkan değişik sorunların çözümüne öneriler içeriyordu.
IATA etkinliklerinin bir kongre turizmine dönüşme tehlikesine
dikkat çeken Dall, bu tip organizasyonların daha verimli ve
üretken geçmesi için çaba sarf edilmesi gerektiğini belirtti.
lATA'nın şu anki örgütlenmesinin bulunmuş en ideal biçim
olduğu için buna sadık kalınmasını öneren Dall, her türlü grubs
ve değişik kültürlere açık olma ilkesini hayata geçirme yolunda
ulusal merkezlerin işlevlerini yeterince yerine getiremediklerine
dikkati çekti. Birliğin sağlam bir zemine olunmasının yolunun
gerçek bir demokrasiden geçtiğini anlatan Dall bunun da
yolunun çoğunluğun değil azınlığın haklarını korumaktan
geçtiğini ifade etti.
1999'da yapılacak olan 24. Kongre için aday olan iki
ülke-Kanada ve Fas- için yapılan oylama sonucunda, kongre
ve festivali Fas'ın düzenlemesine karar verildi.
Dünya amatörlerinin bir başka buluşması da tiyatro festivalindi
yaşandı. Avusturya, Güney Kore, Belçika, Filipinler, Macaristan
Fas, Kolombiya, Litvanya, Fransa, Fildişi Sahilleri, Slovakya,
ABD, İtalya, Gürcistan, Japonya, Almanya, Hırvatistan, İrlanda,
Çek Cumhuriyeti, Finlandiya, İngiltere, Rusya, Singapur,
Venezuela'dan amatör toplulukların katıldığı festivalde
Afrika'dan katılan topluluklar yoğun ilgi gördü. Kongrenin
dışında en yoğun tartışmaların yaşandığı alanlardan biri de
oyunların teknik ve artistik yanlarının ele alındığı toplantılar
49
oldu. Bu tartışmalarda, özellikle kaynak eksikliği içinde bulunan
ülkelerin, iletişim teknolojisi aracılığıyla diğer merkezlerle ilişki
kurmasına karar verildi.
İletişim araçlarının oldukça geliştiği bir dönemde amatörler
arasındaki ilişkinin kongreden kongreye olmaması gerektiğine
dikkat çeken amatör tiyatrocular, bu tartışmaları değişik yayın
organları aracılığıyla ülkemizdeki tiyatrocular arasında
yaygınlaştırmayı hedefliyorlar.
İATA Nedir?
Merkezi Kopenhag'da bulunan İATA, uluslararası Amatör
Tiyatrolar Birliği, amatör tiyatro topluluklarının ve amatör
tiyatrocuların en önemli örgütü. Parolası "tiyatro yoluyla eğitim
ve anlayış". 60 ülkede üyeleri bulunan İATA, 1957 yılındaki
kuruluşundan bu yana amatör tiyatro adına çok önemli
etkinliklerin düzenlenmesine ön ayak oldu. Periyodik olarak
düzenlenen birçok etkinlik dünyanın dört bir yanından gelen
tiyatrocular için hem bir deneyim paylaşımı hem de önemli bir
tartışma platformu işlevi görüyor.
I A T A Etkinlikleri
. Her dört yılda bir Monaco'da düzenlenen Dünya Amatör
Tiyatro Festivali;
• Her dört yılda bir Monaco dışı bir kentte Uluslararası Amatör
Tiyatro Festivali;
• Dünya Çocuk Tiyatrosu Festivali her dört yılda bir Lingen,
Almanya'da; dört yılda bir de başka bir kentte.
• Dünya Gençlik Tiyatrosu Festivali, İngiltere (ilk olarak 2000
yılında gerçekleştirilecek;
• Uluslararası Eğitimde Tiyatro Atölyesi, İngiltere;
• İATA Dünya Tiyatro Kongresi, Avusturya, iki yılda bir;
• Uluslararası Stanislavski Semineri, her yıl Birleşik Devletler
Topluluğu'nda;
• TİP - Uluslararası gençlik eğitimi, her yıl;
• Kızıldereli Tiyatro Olimpiyatı, üç yılda bir;
• Aruba Uluslararası Amatör Tiyatro Festivali, iki yılda bir,
Aruba;
• Chunchon Uluslararası Tiyatro Festivali, Güney Kore, dört
yılda bir;
• Liverpool Uluslararası Tiyatro Festivali, iki yılda bir, Nova
Scotia, Kanada;
• E S T I V A D E S , üç yılda bir Belçika.
pe
cy
a
İATA'ya üye olmak için hiçbir özel şart aranmıyor. Ancak çeşitli
üyelik kademeleri var: Ulusal merkezler, kendi ülkelerindeki
amatör tiyatroyu İATA nezdinde resmi olarak temsil etme
etkisine ve Genel Kurul'da oy kullanma hakkına sahip. Ulusal
merkezlerini oluşturma yolunda çalışan ülkelerdeki ulusal
temsili yapılar da fahri üye kabul ediliyorlar ve oy kullanma
hakkına sahip üye statüsündeler. Üçüncü grupta ise dünyanın
hangi ülkesinden gelirse gelsin her bir kurum, festival, tiyatro
grubu veya bireyler yer alıyor; bütün İATA etkinliklerine
Katılabiliyorlar, ancak oy kullanma hakları bulunmuyor,
iki yılda bir toplanan Genel Kurul/Dünya Kongresi, İATA
konseyi'ni (Yürütme Kurulu ve Temsilciler Kurulu) seçiyor
Genel Kurul, lATA'nın karar organı niteliğinde.
Orta Avrupa Komitesi (CEC), Uluslararası Latin Kültürü Amatör
Tiyatrolar Federasyonu Komitesi (CIFTA), Kuzey Amatör Tiyatro
Konseyi (NAR), Kuzey Amerika Bölgesel Birliği (NARA) ve
Güney Amerika Bölgesel Birliği (SARA) temsilcileri kendi
bölgelerindeki amatör tiyatro etkinliklerini yaygınlaştırmaya ve
güçlendirmeye çalışıyor, iki yılda bir Genel Kurul'a bir rapor
hazırlıyorlar.
Yürütme kurulu Genel Kurul'un kararlarını uygulamak,
Yönetmek ve Genel Kurul onayına sunmak üzere politika ve
program önerileri hazırlamakla yükümlü. Temsilciler Kurulu,
sekiz ayrı İATA bölgesel/kültürel grubundan birer temsilcinin
katılımıyla oluşuyor. Asya Bölge Merkezi (ARC), Karayipler
Bölgesel Birliği (CARA), Orta Amerika Bölgesel Birliği (CEARA),
Türkiye'yi, 23 IATA toplantısında ATÇ adına Lale Ulutepe temsil etti.
Bu etkinlikler ek olarak İATA desteğinde yapılan yüzlerce
festival, atölye çalışması, seminer çalışmaları ve konferanslar
sayılabilir.
lATA'nın U N E S C O ile resmi bağlantıları vardır ve Uluslararası
Tiyatro Örgütleri Daimi Komitesi'nin üyesidir.
lATA'nın iki daimi komitesi, Çocuk ve Gençlik Komitesi ile yeni
kurulan Sanatsal Komite'nin etkinlik alanlarındaki
politikalarının belirlenmesinde önemli bir işlev üstlenmesi ve
yaratıcı öneriler oluşturmaları bekleniyor.
SÖYLEŞİ
Yarışmacıların bu kadar
önemli kişilere kendilerini
tanıtmaları ne büyük bir
fırsat
dinlediğim zaman işinizin
çok güç olduğunu
düşündüm. Derece
alamayan bir Rus tenor, bir
Alman soprano da çok iyiydi.
Ama birinciliği kazanan
Norveçli Gustava Hege
Tjonn'un başarısı
tartışılmazdı. Hem kusursuz
şan tekniği, hem fizik
güzelliği, hem sahne
sempatisi hem de en zor
partileri söylemedeki
rahatlığı ile. Örneğin Elsbeth
Devlet sanatçısı Aydın
Gün'e soruyorum:
Yaşlanmak ve Yorulmak Bilmeyen Bir Kadın, Bir Erkek
Leyla Gencer ve Aydın Gün
Sevgi Sanlı
Bu yarışmanın anlam ve
önemini bir de sizin
ağzınızdan okurlarımıza
iletebilir miyiz?
Leyla Gencer ülkemizi
dünyaya tanıtan büyük sanal
elçimiz. La Scala Operası
Genel Müdürü ve şef
Riccardo Muti'nin dediği gibi
yüzyılımızın en büyük 'prima
donna'larından biri.
Operadaki büyük adlar Leyla
Gencer ile çalışmayı kendileri
için büyük bir ayrıcalık
saymışlardır. Bu yıl Paris
Opera Comique Intendantı
Beni de. Oy verirken çeşitli
evrelerde alınan notlar ve
sahnedeki sunma biçimi de
rol oynuyor.'
Geçen yıl olduğu gibi bu yıl
da başarılı sanatçılara
operalardan teklifler,
angajmanlar geldi mi?
Hiç şüphesiz. Norveçli Tjhonn
derhal Covent Garden'de rol
almak için Londra'ya davet
edildi. Başka sanatçılara da
İtalya, Fransa ve Polonya'dan
teklifler geldi. Bu yarışmanın
büyük bir özelliği de ticari
başarıyı öne çıkaran
emprezaryoları aradan
çıkarıp sanatçıyı işverenle
direkt temasa geçirmek.
Yapı Kredi Sanat Festivalinin
bu yıl ki özelliği nedir sizce?
pe
cy
Yaşlılığa meydan okuyan
bir kadınla bir erkek, Leyla
Gencer ile Aydın Gün
birçok genç sanatçıya kol
kanat geriyorlar. Yalnız
yurdumuzda yetişenlere
değil, başka ülkelerden
gelip uluslararası bir
platformda yeteneklerini
ölçmek isteyenlere de. İki
yıldır süren Yapı Kredi
Leyla Gencer Şan
Yarışması'nda doksan
kadar genç sesini
duyurmak fırsatını
buluyor.
Pierre Medicin, Royal Opera
House Sanat Danışmanı
Helga Schmidt, Teatro
Communale Bologna Artistik
Direktörü Giannı Tangucci,
Roma Operası Artistik
Direktörü Vincenço da Vivo
jürimizde yer almayı seve
seve kabul ettiler.
a
Son yıllarda Hint asıllı bir
Amerikalı doktor, Deebak
Chopra, doğu bilgeliği ile
batıdaki bilimsel buluşları
birleştiren öğretiler
sunuyor. Kitapları
kapışılıyor. Özel
kliniklerinde yer bulmak
için ünlüler sıraya giriyor.
Chopra'nın yaşlılara
sevindirici haberleri var:
'Ruhun gücü sınırsızdır. Siz
izin vermezseniz beden de
yaşlanmaz.'
Gerçekten de öyle. Almanya,
Rusya, ABD, Japonya, İtalya,
Kore, Bulgaristan,
Arnavutluk, Yugoslavya,
Estonya, Gürcistan,
Azerbeycan, Norveç ve
Türkiye'den yarışmaya
katılan 90 genç hem ilerdeki
kariyerleri için önemli
adımlar atarlar hem de
birbirlerini tanıyıp değişik
eğitimler, değişik ses
teknikleri üstünde bilgi
edinirler. Uluslararası
dostlukların gelişmesi de işin
cabası.
6 Eylül'deki yarı finalde
yarışan on sanatçıyı
Reuter'in yüz mimikleri beni
rahatsız ediyordu.
Festival içinde bir festival
yaptım. Bir piyano festivali.
Dünyada yankılar uyandıran
altı genç piyanisti aynı
festivalde bir araya getirdim.
Gelecek yıllarda başka
enstrümanlara ya da
üçlülere, dörtlülere, oda
orkestralarına öncelik
tanıyabiliriz.
Yaşlanmak ve yorulmak
bilmeyen Leyla Gencer ile
Aydın Gün'e sonsuz
teşekkürler
tiyatro
Tiyatro'dan Önce...
Tiyatrodan Sonra...
TİYATRO KLÜBÜ
İNİDİRİM YAPAN KURULUŞLAR
Balık Pazarı Nevizade Sk. No.23
Beyoğlu-istanbul
Tel: (0212) 244 13 09
Memnun kalan konuk her
zaman hatırlar, memnun
kalmayan konuk asla unutmaz.
ALA TURKA RESTAURANT
İndirim: %10
•Cami Meydanı Hazine Sk. No: 8
Ortaköy-lstanbul
Tel: (0212) 258 79 24
Ortaköy'ün ilklerinden.
Meydanın ve boğazın otantik
atmosferinde Türk mutfağının
en güzel örneklerini sunuyor. Ûst
katında yer alan ODA 'Kişiye
özel Salon' ise her türlü grup
organizasyonları, seminer,
Konferans, toplantı, doğum
yünleri, kahvaltılar için sadece
"SİZE ÖZEL"
Tel: (0216) 337 49 20
Fransız Cafelerinin kendine özgü
havasında, günün her saati hoş
vakitler geçirebilirsiniz.
CAFE SIĞINAK
İndirim: %15
Caferağa Mah. Muvakkithane
Cad. No:30/4 Kadıköy-İst.
Tel: (0216) 349 18 94
Yozlaşma, iletişimsizlik,
üretkensizlik ve sevgisizlik
yağmurunun sağnak haline
geldiği bu topraklarda
sığınabilecek bir yer ararsanız
Sığınak Cafe'deyiz.
ÇATI RESTAURANT
İndirim: % 8
İstiklal Cad. Orhan. A. Apaydın
Sk. No: 20/7 Beyoğlu-lst Tel:
(0212)251 00 00
DARÜZZİYAFE
İndirim: %15
Şifahane Sk. No: 6
Süleymaniye-lst
Tel: (0212) 511 84 14
Türk Musikisi'nin sihirli
nağmelerini dinleyerek
mutfağımızın eşsiz lezzetlerini
tarihi bir mekânda tadabilirsiniz.
Not: Ctesi akşamları saat
8.00-10.00 arası Canlı Fasıl
EL MARIACCHI
İndirim: %10
Mim Hotel içi Fulya Bayırı Ferah
Sk. No: 16 Ihlamur-lst
Tel: (0212) 231 28 07
Meksika mutfağının tadına
doyulmaz yemeklerini tattınız
mı? Tatmadıysanız o halde El
Marıacchı'ye sizleri bekliyoruz.
FEHMİ BABA ET LOKANTASI
İndirim: %10
Meşrutiyet Cad. No: 33
Galatasaray-lst
Tel: (0212) 293 93 26
pe
ALA-TURKA MEŞK REST.
İndirim: %10
Çarşıarkası Sk. No: 32. 1.
Levent-İst
Tel:(0212)283 45 63
Sıcacık bir ortamda özlediğiniz
tatlarla annenizin mutfağı kadar
özenli, sevgi dolu sofralarda
Al-Turka Meşk sizin için alâsıyla.
ASİTANE RESTAURANT
İndirim: %10
Kariye Camii Sk. No: 18
Edirnekapı-lst
Tel: (212)534 84 14
Osmanlı Saray Mutfağının
doyumsuz lezzetlerini UDİ'nin
Hoş nağmeleri esliğinde tatmak
için Asitane de buluşalım.
AŞİYAN RESTAURANT
indirim: %10
Karides Güveç'te, Balık ve çeşidi
et yemeklerinin sunulduğu
zengin menüsü ile sabaha karşı
tadına duyamayacağınız İşkembe
Çorbasıyla son bulan
unutamayacağınız bir gece için
her Çarşamba, Cuma, Ctesi
günleri İ. T. Ü. Devlet
Konservatuvarı Yüksek Lisans
öğrencilerinin yaptığı Fasıl ve
Türk Sanat müziği eşliğinde
nezih bir ortamda leziz
yemeklerimizi tadarak hoş
saatler geçirebilirsiniz...
Not: Kredi Kartı geçerli değildir.
BAHAR LOKANTASI
İndirim: %10
İstinye Cad. No: 134 Istinye-İst
Tel: (0212) 277 85 55
BAY BALIKÇI
İndirim: %10
Kefeliköy Cad. No: 14
Kireçburnu-İst
Tel: (0212) 262 36 64
Balık deyince ilk akla gelen Bay
Balıkçının taze balık ve deniz
ürünlerini bulabileceğiniz bir
mekân.
CAFE LA PORTE
İndirim: %15
Miralay Nazım Sk. No: 15
Bahariye-İst.
Tel: (0216) 418 08 59
Alışılagelmişin dışında zengin
menüleriyle sıcak bir sevgi
ortamında buluşalım.
CAFE LEBON
İndirim: %10
İstiklâl Cad. No: 445
Beyoğlu-İstanbul
Tel: (0.212) 252 54 60
CAFE SHOP
İndirim: %10
Bahariye Cad. Miralay Nazım Sk.
No:34 Bahariye-İst.
Kalamış Yat Limanı Kalamış-İst
Tel:(0216)349 55 69
SERAGLİO BAR
Not: Salı günü saat 9.00'da Fasıl
GALATA BAR/MEYHANE
İndirim: %8
Orhan Apaydın Sk. No: 11
Beyoğlu-lst.
Tel: (0212)293 11 39
Her akşam fasıl eşliğinde nefis
yemekleriyle sizlerle.
GARİBALDİ
İndirim: %10
İstiklal Cad. Oda Kule yanı No: 1
Beyoğlu-lst
Tel: (0212) 249 68 95
Nostaljik bir ortamda güzel vakit
geçirmek için tek adres
Garıbaldi.
GOLDEN KYLIN CHINESE
RESTAURANT
İndirim: %15
Receppaşa Cad. No: 5 Taksim-lst
Tel: (0212) 256 36 45
Uzak Doğu'dan gelen esinti
rüzgârlarıyla hoş bir ortamda
hakiki Çin Mutfağını ta­
dabilirsiniz.
GOODFELLAS BAR-REST.
İndirim: %15
Bomonti Fırın Sk. No: 43 Şişli-lst
Tel: (0212) 233 00 36
Şafak Yaprak & Orkestrası
MOLIERE
CAFE & BAR
Harikulade ortam
ve manzara
Her gün canlı süper müzik
Salacak Sahil Yolu No: 41
Üsküdar
Tel: (0216) 341 04 03
334 40 46
FLAMİNGO BAR-REST.
İndirim: %10
Receppaşa Cad. No: 15/B
Taksim-İst
Tel: (0212) 235 78 54
Alt kattaki Akşam Barımızda
nefis içecekler üst kattaki
Restaurantımızda zengin mutfak
çeşitleri ile özel günlerinizde tüm
beklentilerinize yanıt verecek ve
dostlarınızla unutamayacağına
saatler yaşamak istermisiniz?
Böyle bir ortamı bulamadıysanız
o halde; biz bu ortamı size
yaşatacağız...
a
İndirim: %10
cy
KANAT RESTAURANT
DENİZ ÜRÜNLERİNDE
EN İYİSİ
Sahil Yolu No: 41 Üsküdar
(Kız Kulesi karşısı)
Tel: (0216) 341 04 03 - 334 40 46
EN İYİ YER MOLIERE
BABAM ÖYLE DİYOO!
Lamartin Cad. No: 3/1 Taksim
Tel: (0212) 256 92 80
eşliğinde her Salı, Perşembe,
Cuma, C. fes/ günleri. Canlı Caz
Müzik dinleyebilirsiniz.
CAFE KİKKA
İndirim: %10
Abdulkadir Noyan Sk. No: 17/18
Erenköy-lst Tel: (0216) 4 1 1 1 5 '
20
Cafe Kikka'da kahve cehennem
kadar karanlık, ölüm kadar güçlü
aşk kadar tatlıdır.
KHALKEDON
RESTAURANT-BAR
İndirim: %10
Münir Nurettin Selçuk Cad
Kalamış Spor Tesisleri KadıköyTel: (0216) 349 58 72
Altı yıl boyunca adıyla
özdeşleşmiş, Bizans harabeleri
dekoruyla hizmet veren
Khalkedon Bar bahçesindeki
Vikıng dekoruyla; restaurant
bölümü ile Grup Tempo
eşliğinde yemek yemeniz ve
eğlenmeniz için Kalamış'ta
LA BOHEME - ŞAMATA
GARDEN
İndirim: %10
Yalı Sk. No:3 Beşiktaş-lst.
Tel: (0212) 261 75 20
Boğaz manzaralı yazlık
restaurant ve barımızda canlı
müzik eşliğinde uluslararası
mutfağımızdan seçmeleri
tadabilirsiniz.
LESELECT
İndirim: %20
Manolya Sk. No: 21 Levent-lst
Tel: (0212) 268 21 20
Uluslararası Mutfağı ile Le Select
LITTE CHİNA
İndirim: % 10
1. Plaj Yolu No: 3
Caddebostan -İst.
İSTANBUL'DA YAŞAMAK
Gün Satımında Haliç
sakin bir ortamda sohbet olanağı
hafif müzik.
Çar, Cuma, C.tesi günleri akustik
canlı müzik, günlük gazete,
dergi, kitap okuma olanağı grup
toplantıları ve grup yemekleri için
ayrı bir mekân.
MOLIERA CAFE-BAR
İndirim: % 20
Lamartin cad. No: 23/1 Taksim
Tel: (0.212) 256 92 80
PANE VİNO
İndirim: %10
İndirim: % 5 (Kredi kartı indirimi)
Bağarası Sk. No: 2/A Bebek -İst
Tel: (0212) 248 84 65
Kuzey İtalya mutfağının mevsime
göre üç ayda bir değişen leziz
yemekleri ve sürpriz specıalleri
özel Grappa içeceği eşliğinde.
Not: Pazar günleri kapalıdır.
PARSİFAL
İndirim: %15
Kurabiye Sk. No: 13 Beyoğlu -İst
Tel: (0212) 245 25 88
Vejeteryenler, ağzının tadını
bilenler ve küçük bir serüvene
hazır herkes için Parsifal
Beyoğlu'nda.
RAQUETE RESTAURANT-BAR
İndirim: %10
Sadi Gülçelik Spor Sitesi Istinye
Tel: (0212) 276 50 87
RİSTORANTE İTALİANO
İndirim: %7
Cumhuriyet Cad. No: 6 Elmadağ
Tel: (0212) 247 86 40
ROUTE CAFE 66
İndirim: %15
Osmanağa Mah. Süleymanpaşa
Sk. No: 13 Bahariye-İst Tel:
(0216)336 24 66
Geçmişten gelen geleceğin adı.
Not: İndirim Alışveriş Merkezi için
de geçerlidir.
SAHAF CAFE - KÜLTÜR MERK.
İndirim: % 15
Mühürdar Cad. Dumlupınar Sk.
No:12 Kadıköy-lst
Tel: (0216)414 42 06
Kitabevi ve cafenin ötesinde
sanatsal-kültürel etkinliklerde
bulunan Sahaf Cafe şimdi de
Ergün-Özcan Tamer
Karaboğalı'nın katkılarıyla okuma
tiyatrosu her pazartesi saat
18.30'da sizlerle
SEAPORT
İndirim: % 10
Yalıboyu Cad. No: 36 Beylerbeyi
Tel: (0216) 321 14 93
SICAK RESTAURANT
İndirim: %10
Keskin Kalem Sk. No: 37
Esentepe -İst
Tel: (0212) 267 38 56
Akdeniz mutfağının seçme
yemekleriyle sıcak bir ortamda
yemek yemek ister misina?
TANDOORI RESTAURANT
İndirim: % 20
Alkent Sitesi Tepecik Yolu
Etiler -İst
Tel: (0212) 257 84 79
Türkiye'de ilk ve tek Pakistan
Hint Mutfağı.
TEGİK RESTAURANT
İndirim: %10
Receppaşa Cad. No: 20
Taksim-lst
Tel: (0212) 254 66 99
Kore Mutfağının yanı sıra Çin ve
Japon Mutfaklarından da
örnekler sunan Uzak Doğu
Mekânı. Kore Mutfağını tanımak
isteyenlere özel menü öneriliyor.
Koreden getirilen özel pişirme
üniteli masalarda yer alıyor.
T-BONE STEAK HOUSE REST.
İndirim: %15
İndirim: % 5 (kredi kartı indirimi)
Küçük Bebek Cad No: 16 K.
Bebek-lst Tel: (0212) 287 05 11
Fransız ve İtalyan Mutfağının
sizlere sunduğu lezzetli ve
değişik yemeklerle hoş bir
ortamda hafta sonu canlı müzik
eşliğinde güzel saatler
geçirebilirsiniz.
TIFFANY T-R-M
İndirim: % 5
Bağdat Cad. 167/3 Küçükyalı-lst.
Tel: (0212) 262 36 64
Balık deyince ilk akla gelen Bay
Balıkçının taze balık ve deniz
ürünlerini bulabileceğiniz bir
mekân
THE CHINA RESTAURANT
İndirim: % 10 (Gece)
indirim: % 5 (Gece, kredi kartı
indirimi)
İndirim: %15 (Gündüz)
İndirim: %10 (Gündüz, kredi kartı
indirimi)
Lamartin Cad. No: 17 Taksim-lst
Tel: (0212)250 62 63
Sizlere ilk defa Çin mutfağının
lezzetlerini tattıran, 40 yıldır aynı
yerde; aynı kalite ile evinizdeymi,
gibi rahat, huzurlu bir şekilde Çil
mutfağını sevenler veya Çin
mutfağının tatlarını merak
edenler için hizmetinizde.
VAGABONDO'S RESTAURANT
İndirim: %10
İndirim: % 5 (Kredi kartı indirimi)
Köybaşı Cad. No: 278
Yeniköy -İst
Tel: (0212) 299 00 54
pe
cy
a
Tel (0216) 363 50 90
2. Tepecik Yolu Alkent Alışveriş
Merkezi Etiler-İst Tel: (0212) 263
17 15
3. Cevdet Paşa Cad. No:226/5
Bebek
Litte China'larda sunulan
yemekler Çin'in 'Cantonese"
bölgesinin özel yemekleri, bu
mutfağı bilenler ve merak
edenler için..?
LİTTE İTALY BAR-REST.
İndirim: %10
İstiklal Cad. Örs Turistik İş
Merkezi No: 251-253 Kat1/7-8
Beyoğlu -İst
Tel (0212) 243 17 18
MANDRA TAVERNA
İndirim: %10
Ergenekon Cad. No: 73/B
Pangaltı-İstanbul
Tel: (0.212) 241 47 36
MAVİŞ MANTI
İndirim: %10
Yeni Çarşı Cad. No: 76
Galatasaray -İst
Tel: (0212) 249 48 94
MESERRET
CAFE-BAR-RESTAURANT
İndirim: %10
Çavuşoğlu İş Merkezi No: 131/4
Tepebaşı -İst Tel: 244 39 55
KRYOLAN
Profesyonel Makyaj Malzemeleri
ACADEMİE
Profesyonel Cilt Bakım Ürünleri
FREED
Dans ve Bale Malzemeleri
DANSKIN
Dans, Bale ve Spor Kıyafetleri
SHOW & KARNAVAL
Malzemeleri ve Aksesuarları
PROFESYONEL SİHİRBAZLIK
Malzemeleri
KOSTÜM ve MASKOTLAR
Sakal, Bıyık, Peruk Yapım Malzemeleri
VİRA KOZMETİK SAN. ve TİC. A.Ş. Merkez: Fener Kalamış Cad. No: 26/13 Kat: 3 81030 Kızıltoprak-istanbul Tel: (0-216) 347 30 70-347 7160 Fax: (0216) 337 05 25
Şube: Kastel İş Merkezi No: 36 Beyoğlu-istanbul (Atlas Sineması Pasajı Kuyumcular ve Antikacılar Çarşısı) Tel: (0-212) 293 36 37
İSTANBUL'DA YAŞAMAK
Kadıköy İş Merkezi
Kadıköy-lstanbul
Tel: (0.216)347 79 06
• Dünya Cağaloğlu Kitabevi
İndirim: %5
Narlıbahçe Sk. No: 13
Cağaloğlu-lstanbul
Tel: (0.212) 513 50 79
• Dünya Capitol Kitabevi
İndirim: %5
Tophanelioğlu Cad. Altunizade
Üsküdar-lstanbul
Tel: (0.216) 391 18 80
• Dünya Swiss Otel Kitabevi
İndirim: %5
Swiss Oteli Maçka
Maçka-lstanbul
Tel: (0.212) 259 02 26
• Dünya Hilton Oteli
Köşk Kitabevi
KOCAELİ
İndirim: %5
Hilton Oteli Elmadağ
Harbiya-lstanbul
Tel: (0.212) 233 00 94
• Dünya Holliday İn Crown
Plaza Kitabevi
İndirim: %5
Holliday İn Oteli
Ataköy-lstanbul
Tel: (0.212)559 11 95
• Dünya Maltepe Kitabevi
İndirim: %5
Maltepe Sahil Yolu S Plajı
İstasyon yanı
Maltepe-lstanbul
Tel: (0.216) 442 09 50
• Dünya Borsa Kitabevi
İndirim: %5
I.M.K.B. Binası
Maslak-lstanbul
GENÇLİK KİTABEVİ
İndirim: %10
Mühürdar Cad. No: 68
Kadıköy-lstanbul
Tel: (0.216) 337 96 05
MEFİSTO KİTABEVİ
İndirim: %15
İstiklâl Cad. No: 173
Beyoğlu-lstanbul
Tel: (0.212) 293 19 09
SİNEMALAR
AS (Harbiye) Tel: 247 63 15
AS (Kadıköy)Tel: (0216)336 00 50
ATLANTİS Tel:(0216)418 26 56
ATLAS Tel: 252 85 76
AVŞARTel: 583 14 97
BAHARİYE Tel: (0216)414 35 05
BAKIRKÖY 74 Tel: 572 04 44
BEYOĞLU Tel: 251 32 40
BROADVVAY Tel: (0216)346 1481
CAPİTOL Tel: (216) 310 06 16
CAROUSELTel: 571 83 80
DÜNYA Tel: 249 93 61
EMEK Tel: 293 84 39
FİTAŞ Tel: 249 01 66
FRANSIZ K.M Tel: 249 07 76
GALLERİA PRES.Tel:560 72 66
GAZİ Tel: 247 96 65
GÜNEY Tel: (0216) 354 13 88
HAKAN Tel: (0216) 337 96 37
İNCİ Tel: 240 45 95
İNCİRLİ Tel: 572 64 39
KADIKÖY Tel:(0216)337 74 00
KENT Tel: 241 62 03
LALE Tel: 249 25 24
MODA Tel: (0216)337 01 28
OSCARTel:(0216)390 09 69
PARLIAMENT Tel: 263 18 38
PERA Tel: 251 32 40
PRINCESSTel:285 06 95
PRINCESSTel: 227 91 47
PYRAMIDTel:(0216)348 01 50
REKSTel: (0216)336 01 12
RENK Tel: 572 18 63
SİNEPOPTel: 251 11 76
SİTE Tel: 247 69 47
SÜREYYA Tel:(0216)336 06 82
ABC Kitabevi
İstiklal C. 461-Beyoğlu
a
AFA KİTABEVİ
İndirim: %20
İstiklâl Cad. Bekar Sok. No: 17
Beyoğlu-lstanbul
Tel: (0.212) 249 22 18
AKYÜZ KİTABEVİ
İndirim: %10
Kadıköy İş Merkezi
Kadıköy-lstanbul
Tel: (0.216)336 90 81
BAKIRKÖY KİTAP SARAYI
İndirim: %15
Mektupçu Sk. Hacer Apt. No: 8
Bakırköy-lstanbul
Tel: (0.212) 542 48 83
BEYAZ A D A M KİTABEVİ
İndirim: %15
İstanbul Cad. Mor Sümbül Sk.
No: 1/A Bakırköy-lst.
Tel: (0.212) 561 20 92
EVRİM KİTABEVİ
İndirim: %10
Kadıköy İş Merkezi No: 78-106
Kadıköy-lstanbul
Tel: (0.216)347 49 63
DÜNYA AKTÜEL
KİTABEVLERİ
• Dünya Tünel Kitabevi
İndirim: %5
İstiklal Cad. No: 496
Beyoğlu-lstanbul
Tel: (0.212) 249 10 06
• Dünya Bebek Kitabevi
İndirim: %5
Cevdet Paşa Cad. No: 232/1
Bebek-lstanbul
Tel: (0.212)265 71 03
• Dünya Nişantaşı Kitabevi
İndirim: %5
Teşvikiye Cad. No: 164/3
Nişantaşı-lstanbul
Tel: (0.212) 247 05 90
• Dünya Kadıköy Kitabevi
İndirim: %5
AFM (Nişantaşı) Tel: 230 94 38
AKMERKEZ (Etiler)Tel: 282 0505
ALMAN K. M. Tel: 249 45 82
APOLLON Tel:(0216)362 51 00
cy
YANYALI RESTAURANT
İndirim: %10
Söğütlüçeşme Cad. Yağlıkçı
İsmail Sk. No:1 Kadıköy-lst.
Tel: (0216) 336 33 33
1919'dan beri Anadolu
yakasında Türk mutfağını
yaşatan Yanyalı; nostaljik
salonu, seçkin kadrosu ile
damak zevkine hitap eden
100'e yakın yemek çeşidiyle
hizmet vermektedir.
BÖLGE
KİTABEVLERİ
Acar Kitabevi
1- Bağdat C. 374
Şaşkınbakkal
Tel. (216)358 20 51
2- Moda C. 102 Kadıköy
Tel. (0216)338 53 47
3- Bağdat C. Yolaç İş Mrk.
No: 68-Kızıltoprak
Tel. (216)338 53 73
Adam Kitabevi
İstanbul C. Morsümbül S.
No:1-Bakırköy
Tel. (212)571 96 54
Afa Kitabevi
İstiklale. Bekar S. 17 Beyoğlu
Tel. (212)249 22 18
Akademi Kitabevi
Akkavak S. 2 - Nişantaşı
Tel. (212)248 43 96
Akyüz Kitabevi
Kadıköy İş Merk.
Tel. (216)336 90 81
Alkım Kitabevi
Kadıköy Çarşısı Orta Kat
101-Kadıköy
Tel. (216)349 40 75
Arion Kitabevi
Sıraselviler C. 1 Taksim
Tel. (212)243 23 70
Arşiv Kitabevi
Bahariye C. 86/2 Kadıköy
Tel. (216)338 43 12
Bakırköy Kitap Sarayı
Gençler C. 8 Bakırköy
Tel. (212)583 09 03
T İ Y A T R O S U
Telefax: 0.262. 324 10 90 Tel: 0.262. 331 62 54
A Z İ Z N A M E '95
HAKKARİ'DE
BİR M E V S İ M
- 2 Perde -
- 2 Perde -
pe
başlıyoruz...
19. D ö n e m Ö z g ü n Eğitim
Tiyatro ve Yaratıcı Drama Kursları
1997-1998
Çocuklarımıza özgüven duygusu,
Yazan
Roman
estetik yaratım yeteneği, doğru ve
Aziz NESİN
Ferit EDGÜ
güzel konuşma, uyumlu kişilik,
perspektif algılama, güzel sanatlara
yönelim, kültürel gelişim, üretkenlik,
sanatçılığa ilk adım
Yeniden Düzenleyen
Oyunlaştıran
Yücel ERTEN
Kadir YÜKSEL
Yöneten
Yöneten
Burhan AKÇİN
B. AKÇİN - K. YÜKSEL
7-17 Yaşlar Arası Farklı Yaş Grupları
BU YIL VERİLECEK DERSLER
X MİMİK ROL
X MÜZİK
X YARATICI DRAMA X SAHNE
X DOĞAÇLAMA
X HAREKET
X DANS
X TİYATRO TARİHİ
SEN B E N Y O K
BİZ V A R I Z
- Çocuk Oyunu -
GODOT'YU BEKLERKEN
- 2 Perde -
ŞİRİNLER
Müzikli Çocuk Oyunu
Yazan
Yazan
Muharrem BUHARA
Petra FORHMANN
Yazan
Samuet BECKET
Yöneten
Yöneten
Yöneten
Burhan AKÇİN
Burhan AKÇİN
Taner BÜYÜKARMAN
GİŞE: 331 62 54 - 321 48 61'DEN Belediye İşhanı Batı Blok Kat. 5 41040 İZMİT
pe
cy
a
cy
pe
a

Benzer belgeler

izlenim - Tiyatro Dergisi

izlenim - Tiyatro Dergisi Sahibi: ve Sorumlu Yazı İşleri Müdürü: Tiyatro Yapım Yayıncı­ lık Tic. ve San. Ltd. Şti adına:

Detaylı