Kanunsuz Emrin Uygulanması ve Bürokrasinin Yargıyla
Transkript
Kanunsuz Emrin Uygulanması ve Bürokrasinin Yargıyla
Yıl : 1 - Sayı : 3 - Ekim 2015 Yeni Yargısı! Kanunsuz Emrin Uygulanması ve Bürokrasinin Yargıyla İmtihanı TÜRK çok yakında Apple Store’da... Siz de BAROTÜRK’ün haberlerine daha hızlı ulaşmak için BAROTÜRK uygulamasını cep telefonunuza ya da tableinize ücretsiz olarak indirebilirsiniz. “Ülkem Adına Kaygılar, TBMM’deki Hukukçular Adına Utanç İçindeyim” Prof. Dr. Metin Günday: “Hukuka Aykırı Emri Hem Veren Sorumludur, Hem de Yerine Getiren Sorumludur” Yargının Kurucu Unsuru Avukatlar Güven Açısından Yaşamsal Krizin İçinde Olduğu Bir Adli Yıl Baro Başkanları BAROTÜRK İçin Yazdı Baro Başkanları BAROTÜRK İçin Yazdı www.baroturk.com Danışma Kurulu Av. Gültekin UZUNALİOĞLU Giresun Barosu Başkanı Av. Aydın ÖZCAN İzmir Barosu Başkanı Av. Sertif GÖKÇE Kocaeli Barosu Başkanı Av. Ahmet ATAM İmtiyaz Sahibi Mehmet AYSAN Genel Yayın Yönetmeni Mehmet AYSAN Sorumlu Yazı İşleri Müdürü İsmail ÇOLAK Tasarım M. DÜZGÜN Baskı & Cilt İmpress www.impress.com.tr Kütahya Barosu Başkanı Av. Zafer KAZAN Yayın Türü Süreli Yayın 3 ayda bir yayınlanır. Sakarya Barosu Başkanı BAROTÜRK Ostim Mahallesi 1240. Sokak No: 2-C Daire: 7 Yenimahalle / ANKARA KANUNSUZ EMİR ve YARGI KARARLARININ UYGULANMAMASI Barotürk Dergi’nin 3. sayısında kapak konusu olarak son zamanlarda ülkemizde sıkça tartışılan “Kanunsuz Emir” ve “Yargı Kararlarının Uygulanmaması” konularını belirledik. Kanunsuz emrin uygulanmasının, uygulayan ve emri verenler açısından ne gibi yaptırımlar doğuracağını kanunlar çerçevesinde inceledik. Türkiye’nin en tecrübeli İdare Hukuku hocalarından Prof. Dr. Metin Günday ile gerçekleştirdiğimiz röportajı özellikle okumanızı öneriyoruz. Dergimizin 2. sayısının çıktığı günden bu güne birçok vatandaşımızı maalesef teröre kurban verdik. Hayatını kaybeden insanlarımızı saygıyla anıyoruz. Ankara’da yaşanan katliamın son olmasını diliyoruz. Dergimize makaleleri ile katkıda bulunan kıymetli baro başkanlarımıza ve YARSAV Başkanı Sayın Murat Arslan’a çok teşekkür ediyoruz. Yeni sayımızda daha huzurlu bir Türkiye’de buluşmak dileğiyle… www.baroturk.com [email protected] twitter/@BaroTurk Mehmet AYSAN Genel Yayın Yönetmeni 10 20 04 Baro Haberleri İsmailÇolak 32 06 YineKan,YineAcı,YineGözyaşı Av.GültekinUzunalioğlu/GiresunBarosuBaşkanı 08 Baro Haberleri 10 SadeceSilahlaSavaşarakTerörüBüsbütünBitiremezsiniz Av.AhmetAtam/KütahyaBarosuBaşkanı 12 Baro Haberleri 14 YargıBağımsızlığıveHukukunÜstünlüğü Av.AydınÖZCAN/İzmirBarosuBaşkanı 18 Baro Haberleri 20 GüvenAçısındanYaşamsalKrizinİçindeOlduğuBirAdliYılBaşlarken MuratArslan/YARSAVBaşkanı 26 Baro Haberleri 28 Röportaj/Prof.Dr.MetinGünday 2 MehmetAysan 34 Baro Haberleri 36 46 53 36 BarotürkDosya/KanunsuzEmrinUygulanmasıveBürokrasininYargıylaİmtihanı MehmetAysan 44 Baro Haberleri 46 NeOlacak? Av.ZaferKazan/SakaryaBarosuBaşkanı 48 YargıKararlarınınUygulanmaması Av.SertifGökçe/KocaeliBarosuBaşkanı 50 Baro Haberleri 52 Röportaj/Prof.Dr.MetinFeyzioğlu MehmetAysan 53 İçtihat/YargıtayKararı YargıtayHukukGenelKuruluKararı 58 Baro Haberleri 60 SosyalMedyadaHukukHaberleri 62 Baro Haberleri 64 Kitap 3 Av. Hasan Demir açıklamasında, “Savunma hakkı olmadan verilen kararlar, ne kadar doğru da olsa Adil olamaz, vatandaşın adalet duygusunu tatmin edemez. Bu sebeple mesleğimize yönelik istiskal gayretlerinin hukuka, kanuna ve adalete zarar verdiğini bilinmesini isteriz.” dedi. ADANA BAROSU “Basın Özgürlüğü Kalmadı, 107 Yıl Öncesine Döndük” “Hiçbir Gerekçe Avukatlara Keyfi Muamele ve Şiddet Uygulanmasını Haklı Kılamaz” Türkiye Barolar Birliği Başkanı Av. Metin Feyzioğlu, İstanbul Adalet Sarayı önünde avukatların polis şiddetine uğramasına sosyal medya hesabı üzerinden tepki gösterdi. Av. Metin Feyzioğlu sosyal medya hesabı üzerinden şu ifadeleri kullandı; “Avusturya Devletinin kardeşine yönelik bir uygulamasını protesto etmek için Başkonsolosluk önünde imza toplarken gözaltına alınan ve tutuklamaya sevk edilen bir avukat meslektaşımıza destek için basın açıklaması yapan avukatlara, İstanbul Adliyesi’nde polisler orantısız güç kullanarak, biber gazı ve kalkanlarla saldırmışlardır. Hiçbir gerekçe, vatandaşlara ve onların haklarını savunan avukatlara keyfi muamele ve şiddet uygulanmasını haklı kılamaz.” ADIYAMAN BAROSU “Otoriter Ve Despot Yöntemler İle Barışı Sağlamak, Sorunu Çözmek Mümkün Değil” Adıyaman Barosu Başkanı Av. Hasan Demir, yaptığı basın açıklamasıyla yeni adli yıl açılışı ile ilgili düşüncelerini paylaştı. Adıyaman Baro Başkanı Av. Hasan Demir tarafından yapılan basın açıklaması, Adalet Sarayı önünde gerçekleşti. Baro Başkanı av. Hasan Demir, avukatların katıldığı basın açıklamasında 2015-2016 adli yılı açılış programında avukatların yargının en önemli unsurları olduğunu dile getirdi. 4 Adana Baro Başkanı Av. Mengücek Gazi Çıtırık, sansürün kaldırılışının 107. yıldönümü ve 24 Temmuz Basın Bayramı nedeniyle mesaj yayınladı. Av. Çıtırık, “Basın özgürlüğü ülkemizde kalmamıştır. 107 yıl öncesini yaşatan tüm uygulamaları görüyoruz” dedi. Demokratik olma iddiasındaki toplumların en önemli güvencelerinden birinin basın ve ifade özgürlüğü olduğunu söyleyen Av. Çıtırık, “Ülkemizde anayasal güvence altında olan ‘basın özgürlüğü’ gerçek anlamda halen yaşanmamaktadır. Medyanın üstlendiği görev yurttaşın haber alma hakkının, siyasi iktidarlarca uygulanan sansürle, baskı ile kısıtlanmaması gerekmektedir. Siyasi iktidarın medyaya bakışı ve medyaya karşı tutumu, medyanın da ister istemez kendisini oto sansüre tabi tutmak zorunda bırakmaktadır. 2015 yılı Dünya Basın Özgürlüğü Endeksi’ni yayınlayan Sınır Tanımayan Gazeteciler örgütü, 180 ülkelik basın özgürlüğü listesinde Türkiye’yi 149’uncu sıraya yerleştirdi.” diye konuştu. AFYONKARAHİSAR BAROSU “Terörü Ve Teröristleri Kınıyorum” Afyonkarahisar Baro Başkanı Av. Turgay Şahin, ailelerinin gözleri önünde şehit edilen güvenlik güçleri mensuplarına vicdanların kayıtsız kalmaması gerektiğini kaydederek, “Terörü ve teröristleri kınıyorum” dedi. Yazılı bir basın açıklaması yaparak son günlerde yaşanan terör olaylarını kınayan Afyonkarahisar Barosu Başkanı Av. Turgay Şahin açıklamalarında şu ifadelere yer verdi; “Vicdanlarımız ağlıyor, ruhlarımız ağlıyor, bedenlerimiz ağlıyor. Ailesinin gözü önünde şehit edilen Jandarma Binbaşı Arslan Kulaksız için ağlıyor, tüm şehitlerimiz için ağlıyor. Şehitlerimizin amacı emanetimizdir, şehitlerimizin evlatları emanetimizdir, şehitlerimizin aileleri emanetimizdir, tüm milletimize emanettir.” Ağrı Barosu Başkanı Av. Ali Artuk, Ağrı’nın Diyadin ilçesinde dün gece İlçe Jandarma Komutanlığı’na düzenlenen silahlı saldırı sonrasında 15 yaşındaki Muhammed Aydemir ve 16 yaşındaki Orhan Arslan’ın kolluk güçleri tarafından öldürüldükleri iddialarının gerçek olduğunu, sabah ölü bulunan kişinin ise PKK’lı olduğunu söyledi. AMASYA BAROSU “Terörün Olduğu Yerde Hukuk Devletine Açık Bir Saldırı Vardır” AKSARAY BAROSU “Doğruya Doğru, Yanlışa Yanlış Demek Biz Avukatların Ve Baroların Namus Borcudur” Aksaray Baro Başkanı Av. Levent Bozkurt, 2015-2016 Adli Yıl açılışının ilk günü nedeniyle bir mesaj yayınladı. Aksaray Baro Başkanı Av. Levent Bozkurt’un 2015 Yılı Yeni Adli Yıl Açılış Konuşması şöyle: “Geçtiğimiz yıl Danıştay bu yıl ise Yargıtay da düzenlenen programa Türkiye Barolar Birliği’nin davet edilmemiş olması düşündürücüdür. Avukatlar siyaset yapmazlar. Ancak hukuk siyaseti yapmak da başka bir deyimle hukuku ve hukukun üstünlüğünü savunmak adına gördüğümüz eksiklikleri dile getirmek de görevimizdir. Bizim tarafımız; daima hukuktur, hukukun üstünlüğüdür.” AĞRI BAROSU Baro Başkanı: “İki Çocuğu Kolluk Güçleri Öldürdü” Ağrı Barosu Başkanı Ali Artuk, Diyadin’de yaptıkları görüşmeler neticesinde, kolluk güçlerinin fırında çalışan iki çocuğu öldürdüğü iddialarının doğru olduğunu söyledi. Amasya Barosu Başkanı Av. Melik Derindere, Malazgirt’te ailesinin gözü önünde şehit olan Binbaşı Arslan Kulaksız’a yapılan saldırıyı kınadı. Av. Derindere şu açıklamalarda bulundu; “Bir süredir çözüm süreci adı altında yürütülen faaliyetlerin ne kadar temelsiz ve ince iple birbirine bağlı olduğu terör ve terörist ile anlaşma yapılamayacağı, terör dâhil tüm sorunların hukuk devleti ve hukukun üstünlüğü temel ilkeleri ile çözülebileceği bir kez daha anlaşılmaktadır.” ANKARA BAROSU “Terörün Sebebinin, Alamadıkları Milletvekilleri Olduğunu İtiraf Etti” Ankara Barosu Başkanı Av. Hakan Canduran, dün Dağlıca’da şehit olan askerlerimiz için taziyede bulundu. Av. Canduran, terör faaliyetlerine göz yuman siyasilere de çok sert tepki gösterdi. Av. Canduran’ın Facebook hesabından yaptığı paylaşım şöyle: “Bölücü terör nedeni ile bugün yine yüreğimizi yakan acı bir haber aldık. Dağlıca’da şehit edilen askerlerimize Allah’tan rahmet, yakınlarına ve milletimize sabır diliyorum. Terörü bitirmesi gerekenler bu acı haberi aldıktan sonra, canlı yayında terörün sebebinin, alamadıkları milletvekilleri olduğunu itiraf etti az önce. Bu kirli oyunun bir an önce son bulması için Anayasal tüm kurumları göreve davet ediyorum.” 5 Av. Gültekin Uzunalioğlu Giresun Barosu Başkanı YİNE KAN, YİNE ACI, YİNE GÖZYAŞI ze ve bu vatandaşlarımıza Allah’tan rahmet, yakınlarına ve Türk Milletine başsağlığı diliyorum. Bir insanlık suçu olan terörü lanetliyor, yaşamlarının baharındayken aramızdan ayrılan şehitlerimi- Terör, dinine, etnik kimliğine ve siyasi görüşüne göre ayrım yapılarak veya hangi gerekçe ile olursa olsun hiçbir şekilde hoş görülemez ve gösterilemez. Hiç tanımadığı, hayatında yüzünü görmediği ve göremeyeceği, suçları sadece “Savaş istemiyoruz, Barış istiyoruz” “Teröre hayır, kardeşliğe evet” diyen insanları canlı bomba yöntemi ile öldüren terörle, askerlik görevini ifa eden genç fidanlarımızı kurşunlayan, eşinin çocuğunun gözü önünde alçakça saldırı ile hayatına son verilen polisimize 07 Haziran 2015 Milletvekili Genel Seçimlerinden sonra adeta bir yerlerden düğmeye basılmışçasına güzel ülkemiz terörün yaktığı ateşle kan gölüne dönmüştür. Onlarca kişinin katledildiği Suruç katliamı ile başlayan, askerlerimizi, polislerimizi ve güvenlik güçlerimizi haince ve kalleşçe şehit eden terör, en son başkentimiz Ankara’nın ortasında barış mitinginin yapılacağı alanda yüz kişiyi aşkın vatandaşımızı bombalayarak katletmiştir. 6 yönelen terör arasında hiç bir fark yoktur, çünkü her ikisi de alçakça, her ikisi de kalleşçe olup hiç bir şekilde biri diğerinde hafif gösterilemez. Terör nereden gelirse gelsin bir insanlık suçudur. Terörün amacı insanlarımızı ayrıştırarak, farklılaştırarak, ülkemizi bölüp parçalamaktır. Sorumlu vatandaşlar olarak terörün istediği bu tuzağa düşmemeliyiz. Ülkemizde farklı bölgelerde yaşamlarını sürdüren, yüzyıllardır birlikte yaşama kültürünü kabul etmiş, savaşta ve barışta birlikteliğini bozmamış, akrabalık ilişkisi kurmuş insanlarımız arasına ayrıştırıcı ve bütünlüğümüzü bozucu dil kullanarak nifak tohumları ekilmemelidir. Doğarken insanlar bölgelerini ve etnik kimliklerini seçme hakkına sahip değildir. Biraz insan sevgisi ile empati yaparsak birlikte yaşama iradesini değiştirmeye yönelik tüm çabalar boşa çıkacağı gibi, terörü siyasi kazanç aracı görenlerin hesaplarının tutmayacağı da görülecek, Türkiye Cumhuriyeti Devleti bölünmeksizin birlik ve beraberlik içinde farklılıkları ile birlikte barış içerisinde yaşamaya devam edecektir. Terörle etkin ve kararlı bir şekilde mücadele etmek devletin tartışılmaz en temel görevlerindendir. Bu mücadelede, insan hakları ve hukuk kuralları içerisinde kalınmalı, teröre bulaşan kişi ve kurumlarla, masum halk ayrımı iyi yapılmalıdır. Terörle mücadele konusunda ihmali bulunan ya da yetkilerini amacı dışında kullanan kamu görevlilerinden de hukuk devleti çerçevesinde gerektiğinde hesap sorulabilmelidir. Tam bu yazımı bitirmek üzere iken gelen bir kara haber... Ne yazık ki Dağlıca ‘da yine şehitlerimiz var. Analar ağlamaya, babalar acı çekmeye ve ocaklara ateş düşmeye devam ediyor. Lanet olsun bu teröre. Neler oluyor bize... Bir tarafta “oluk oluk kanları akacak” nidaları, diğer yanda “teröre hayır kardeşliğe evet” “Barış istiyoruz” diye bağıranlara bomba, bir tarafta gençliğinin baharında kara toprağa giren şehitlerimiz; Sevgiye ve barışa bu kadar tahammülsüzlük niye? Bu ortamda sorumluluk alması gereken siyasiler ise 1 Kasım iktidar hesapları için seçim meydanlarında nutuk atmaya devam ediyor. Orhan Veli Kanık usta ne güzel demiş; “Neler yapmadık şu vatan için! Kimimiz öldük; Kimimiz nutuk söyledik.” Artık bu acımız son olsun. Artık bu kabus bitsin. Bu güzel ülkemizde birlik ve beraberlik içinde farklılıkları ile birlikte barış içerisinde yaşamak için sonuna kadar Barış diyoruz. 7 ANTALYA BAROSU dışlanmaya kalkışılmamız, bize rağmen adaletin tecelli edeceğine dair yanlış bir düşüncenin oluşmasını da anlayabilmiş değilim.” BATMAN BAROSU “Hiçbir Siyasal Kazanç İnsan Yaşamından Daha Değerli Değildir” Türkiye Barolar Birliği (TBB) 2015-2106 adli yıl açılışını, yaptığı alternatif programla kutladı. “Devleti Bu Kadar Aciz Duruma Düşürenler Utansın!” Antalya Baro Başkanı Av. Alper Tunga Bacanlı, Dağlıca ve Iğdır’daki hain terör saldırılarını kınadı. Av. Bacanlı, PKK çözüm sürecinde silah depoladı diyen siyasetçilere de sert tepki gösterdi. Facebook hesabından açıklamada bulunan Av. Bacanlı, “Iğdır ‘dan 10 şehit haberi geldi. Askerin, polisin belini kırarsan, kentlerimizi savaş meydanına döndürmek için silah depolayanlara meydanı boş bırakıp masa başı sohbetleri yaparsan daha çok kurban verir bu millet. Devleti bu kadar aciz duruma düşürenler utansın!” ifadelerini kullandı. BALIKESİR BAROSU “Bizim Olmadığımız Yerde Yargının İşlevinden, Hukuk Devletinden Söz Edilemez!” Türkiye Barolar Birliği (TBB) 2015-2106 adli yıl açılışını, yaptığı alternatif programla kutladı. Programa katılanlar arasında bulunan Balıkesir Barosu Başkanı Av. Yaşar Meyvacı, hem “alternatif” adli yıl açılış programını, hem son dönemlerde giderek artan terör olaylarını BAROTÜRK’e değerlendirdi; “Eğer biz yargının ayrılmaz bir parçasıysak, bu sacayağının ayaklarından biriysek, bizim olmadığımız yerde yargının işlevinden ve hukuk devletinden söz etmek mümkün değil. Biz yargının diğer unsurlarını bugüne kadar asla dışlamayı aklımızın köşesinden bile geçirmedik. Olmayacak bir şey bu… Ama bizim 8 Programa katılanlar arasında bulunan Batman Barosu Başkanı Av. Ahmet Sevim, hem “alternatif” adli yıl açılış programını, hem son dönemlerde giderek artan terör olaylarını BAROTÜRK’e değerlendirdi. “Her ne olursa olsun bir fikre tahammül etmemeyi doğru bulmuyorum. Bütün fikirlerin eleştiriye açık olduğunu, eleştirilebileceğini hatta kınanabileceğini düşünüyorum. Ama bir fikrin susturulmasını doğru bulmuyorum. Bu anlamda bizim tutumumuz duruşumuz bellidir. Adli yıl açılışı, doğası gereği, bütün yargısal makamların birlikte hareket etmesi gerektiği ve düşüncelerini ifade etmesi gerektiği bir zeminken, böyle bir zemine gelmiş olmasını doğru bulmuyorum. Umarım kısa zamanda doğasına uygun bir adli yıl açılış törenine, programına döneriz.” dedi. AYDIN BAROSU “Terörü Bitirmesi Gerekenlerin Maçlarda Sırıtarak Poz Vermesini Kınıyorum” Aydın Barosu Başkanı Av. Gökhan Bozkurt, dün Dağlıca ‘da şehit olan askerlerimiz için taziyede bulundu. Av. Bozkurt, terör saldırısını ve şehit sayısını gizleyen siyasilere de çok sert tepki gösterdi. Av. Gökhan Bozkurt şu ifadeleri kullandı; “Dağlıca’dan gelen hain saldırı ve şehit haberleriyle yüreklerimiz dağlandı yine. Haber verilmediği için sayısını bilemediğimiz kadar baba ocağı yas evi şimdi. Terörü bitirmesi gerekenlerin bizden gizlenen bu acı haberi bile bile maçlarda sırıtarak poz vermesini, devlet adamı olması gerekenlerin alenen milletvekili sayısı hesabından bahsetmesini kınıyorum.” ARTVİN BAROSU Artvin Barosu Hizmet Binası Törenle Açıldı Artvin Barosu İsmail Suat Varan Hizmet Binası ve Sosyal Tesisleri, düzenlenen törenle hizmete girdi. Türkiye Barolar Birliği (TBB) Başkanı Metin Feyzioğlu, törendeki konuşmasında, 2 yıl önce göreve başladıktan sonra baroların hizmet ve sosyal hizmet binalarının yapılması için gayret gösterdiklerini söyledi. Ülke genelinde 9 ilin dışında tüm vilayetlerin hizmet binalarının bittiğini belirten Feyzioğlu, “Kalan 9 ilin binasını da en kısa sürede bitirmeyi hedeliyoruz. Bundan dolayı da mutlu olduğumu belirtmek isterim” dedi. BİLECİK BAROSU “TBMM Başkanlığı Yapmış Birinden Bu Kelimeleri Duymak Üzücü” TBMM Genel Kurulunda HDP’li Osman Baydemir’e yanıt veren Bülent Arınç, bu sırada ayağa kalkarak tepki gösteren HDP Diyarbakır Milletvekili Nursel Aydoğan’a, “Hanımefendi sus, bir kadın olarak sus” diye bağırdı. Bülent Arınç’ın bu davranışını, Türkiye’deki 6 kadın baro başkanından biri olan Bilecik Baro Başkanı Av. Halime Aynur’a sorduk. Av. Aynur şöyle konuştu: “Son derece talihsiz, üzüntü veren bir açıklama. Üstelik Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı yapmış birinin ağzından bu kelimeleri duymak daha üzücü. Kadını birey olarak görmeyen, kadını yok sayan toplumsal cinsiyet eşitliğine inanmayan bir düşüncenin göstergesi bence bu açıklama… Oysa kadı aile ve toplum arasında bir köprü görevini görür. Keşke kadınlarımız daha fazla konuşabilse kendilerini ifade edebilse…” BİNGÖL BAROSU “PKK Türkiye’den Çıkmalı, Türkiye’ye Karşı Silah Doğrultmamalı” Türkiye Barolar Birliği tarafından, Erzurum Barosu’nun ev sahipliğinde düzenlenen “9. Avukatlar Spor Oyunları” Palandöken Dağı’nda verilen kokteyl ile başladı. Programa katılan Bingöl Barosu Başkanı Av. Abdullah Alakuş, gündemi BAROTÜRK’e değerlendirdi; “Bu kanın durması lazım, çatışma şiddet ortamının sona ermesi lazım. Bu tek taralı olmuyor. Bir tarafa gelin silahları bırakın çatışmasızlık ortamına girin desek bile olmuyor. PKK’ye en azından şu çağrıda bulunulabilir: Türkiye sınırları dışına çekilsin, silahlarını Türkiye’ye doğrultmasın, Ortadoğu’da DAİŞ’le mücadele etsin.” BARTIN BAROSU “Şehitlerin Olduğu Bugünlerde Avukatlar Adli Yıl Açılışında Göbek Atmamaktadır” Bartın Barosu Başkanı Av. Ferhat Parlatır, Türkiye Barolar Birliği’nin adli yıl için düzenlediği etkinlikte avukatlar göbek atarak doyasıya eğlendiği yönünde basında yer alan haberlere tepki gösterdi. Konuyla ilgili açıklamasında Av. Parlatır: “Hürriyet Gazetesi’nde yayınlanan 64 Baro ve TBB imzası ile basın bildirisi terörü lanetlemiş bulunmaktayız. Terör ortamında her gün şehit haberlerinin olduğu bugünlerde avukatlar Adli Yıl Açılısında göbek atmamaktadır! Bildiklerimiz değil doğru zannettiklerimiz başımızı belaya sokar. Memlekette gerçek dışı haber yapanlar yargıya hesap verecektir” dedi. 9 Av. Ahmet Atam Kütahya Barosu Başkanı SADECE SİLAHLA SAVAŞARAK TERÖRÜ BÜSBÜTÜN BİTİREMEZSİNİZ Terör olaylarının bitirilmesinde kanımca, başlangıçta iyi bir analiz yapmak gerekir. Sorun ne? Sorunun kökeni ne? Karşınızdaki ne istiyor, siz ne yapmak istiyorsunuz? İstedikleri kabul edilebilir mi, bunların iyi araştırılıp tartışılması gerekir. Karşılıklı görüşülerek masada çözülme olasılığı var mı? Varsa, teröristle aynı masaya oturulur mu? Masaya oturmak ve teröristi muhatap olarak almak, onu meşrulaştırıp tavizin yolunu mu açar? Masaya oturdunuz var sayalım. Bu durumda asgari müşterekte mutabakat yolumu seçilecek? Yada ne istiyorsa ver kurtul mu denilecek? 30 yıldan bu yana devam eden, bazen geçici bir süre durdu zannedilen terör gerçekten duruyor mu, aksine güç mü topluyor? Kanaatimce masada çözümlenecekse ilk şart, teröristin önce silahını bırakması olmalıdır. Siz bırakın, biz de bırakalım gibi devletle pazarlık yaparcasına teklilerin kabul edilemez olduğu unutulmamalıdır. Devletin silahlı gücü ve gereğinde başvurması meşrudur. Ama karşısındakinin hayır. 10 İstihbari çalışmalarımız ne âlemde ve iyi bir istihbarat çalışması yapılabiliyor mu? Görüyoruz ki yol çalışmaları yapılırken dahi tonlarca patlayıcı döşenmiş, haberimiz yok. Anlaşılan bu yönde bir zafiyet gösterilmiş veya teröristin sahte samimiyetine inanmışız. Buradan da şu çıkıyor; Kararlı bir mücadele başlatılmalıdır. Terörle mücadeledeki tutarsızlıklardan kaçınılmalıdır fakat biraz öncede belirttiğim gibi, masada mı çözümlenecek, silahla mı? Silahı seçtiyseniz; Şu anki profesyonel olmayan, hayatında silahla ilk defa askerde karşılaşmış çocukları iki aylık eğitimle cepheye gönderip bu ana kuzularıyla mı bu işi çözmeyi düşünüyorsunuz. Vatani görevimizi yaparken her gün tekrar ettirilen ve namusumuzdur diye öğretilen sınır güvenliğimize gerekli önemi verdik mi? Yoksa yolgeçen hanına mı döndü? Aksi hal bize neler kaybettirir? Görebiliyor muyuz? Yoksa ne yaptığımızı bizde mi bilmiyor ve günü kurtarma yolunda geçici çözümler mi arıyoruz. Milletlerarası ilişkilerde ancak ve en iyi ihtimal müttefik olunabilineceği gerçeğini, diplomasinin bunu gerektirdiğini unutup diğer devletleri dost mu zannediyoruz. Eğer öyle zannediyorsak eğer, hiç kandırıldık diye bağırmayalım. Türkiye ulusalcı kimliğini muhafaza edip, üniter devlet yapısını devam mı ettirmek istiyor? Birleştirici unsur olarak bunları kabul etmeyip, bir yana bırakıp, hatta reddedip, aynı topraklarda yaşanmışlık, kız alıp vermişlik veya aynı dine mensubiyet gibi başkaca birleştirici unsurları mı ön plana çıkarmak istiyoruz. Avrupa Birliği süreci bir aldatmaca mıdır? Buna benzer değişik görüşmeler neticesi önümüze konulan, insan hak ve ihlallerinin giderilmesi gerektiği yönünde ki şartlar, kriterler ve dayatmaların altındaki gizli sebepleri algılayabiliyor ve iyi tahlil edebiliyor muyuz? Kendi aralarına alma, kabul ve entegrasyon sürecinde batılı devletler ne kadar samimiydiler? Bize ne verebilirler, ne verdiler. Ne götürdü. Bunun muhasebesini iyi yapmalıyız. Terörü bitirebilmemiz için kaynaklarını iyi saptamamız gerekir. Nereden, neden ve nasıl besleniyor. Bu noktada yardım ve yataklık yapanı, sosyal ve ekonomik sebeplerden mi, ırkçılıktan mı, hükümetlerin yanlış politikalarından mı doğdu ve beslendi? Zahiri mazeretler gerçek sebeplerle örtüşüyor mu? Tüm bu soruların cevabının yeterince hızlı ve kararlı bir biçimde bulunamayışı, çözüm sürecinde bu noktalardan işin üzerine yürünüp, sorunun izalesi yoluna gi- dilmemesi ipin ucunun kaçmasına neden olmaktadır. Acaba terör örgütü ile o bölge halkının siyasal temsilcileri ve akilleri arasındaki ilişki ne şekilde işlemektedir. Bunu bilmeli ve bu konudaki şüphe ve belirsizliği ortadan kaldırmalıyız. Birbirlerinden bağımsız bir tavır ve strateji içindeler mi, yoksa görüntüyü o şekilde sağlayıp, böyle bir algı mı yaratıyorlar? Aralarında bir işbirliği ve ortaklık var mı? Ya da orada da ipin ucu kaçtı, artık birbirlerine söz mü geçiremiyorlar. Türkiye’nin demokratik, sosyal, özgürlükçü hukuk devleti yapısını güçlendirmek zorunda olduğumuz kesin, fırsat eşitliği evet olmalı. Bütün Kürtler, aklıselim her vatandaş gibi ayrımcılığın, ezilmenin sona ermesini, refah seviyesinin yükselmesini istiyor. Bunu batıdaki vatandaş da istiyor. Memleket deki herkes rahat etmek, insanca yaşamak istiyor. Belki başlangıçta, iddia edilen etnik kökene dayalı ayrımcılığın giderilmesi için destek veren halk bu gün belki farkında olmadan bambaşka amaçlara hizmet etmeye, destek vermeye mi başladı. Bunu görebiliyor muyuz? Kanımca şunu iyi anlamalıyız. Sadece silahla savaşarak terörü büsbütün bitiremezsiniz. Gündüz normal bir vatandaşken gece terörist olanlar da var. Bunu nasıl tespit edeceksiniz? Kurunun yanında yaşta yansın diyerek bütün Kürt nüfusu yok etmeyi mi düşünüyorsunuz. İçlerinde hiç vatansever yok mu? Fakat şu da ortaya çıkmalı, ben nasıl terörün sebebini ve teröristi sadece etnik kökene bağlamıyorsam, ayırıyorsam, oradaki insanımızda, o bölge halkının siyasi temsilcisiyiz diyenlerde, niyetini samimiyetle söyleyebilmeli. Bu durum bir yandan Türkiye’ye zarar verirken, her ne sebeple olursa olsun, sessiz kalıp teröre yol veren, palazlanmasını izleyen vatandaşında, bir avuç teröriste ses çıkarmayarak adeta kendi tabutuna çivi çaktığını unutmaması gerekir. 11 BOLU BAROSU kınlarda da görünen o ki muhalif medya gruplarının bastırılması operasyonudur” dedi. ÇANKIRI BAROSU “Otorite Boşluğunun Ne Şekilde Oluştuğunun Açıklanmasını Bekliyoruz” “Yargı Bağımsızlığı Eylemli Olarak Ortadan Kaldırıldı” Bolu Barosu Başkanı Av. Ferit Atalay, 2015-2016 Adli Yıl açılışının ilk günü nedeniyle bir mesaj yayınladı. Av. Atalay’ın mesajı şöyle: 2015/2016 Adli Yılı bu gün itibariyle başlamakta. Ülkemizin içinde bulunduğu sancılı koşullar, Adalete duyulan güven ve inancın örselenmesi, Yargının tarafsızlığına düşen koyu gölgeler, Kuvvetler ayrılığının, Hukuk Devletinin ve Yargı Bağımsızlığının eylemli olarak ortadan kalkmış olması hukukçu ve savunma mesleğinin mensupları olarak bizleri, ülkemizin geleceği ile ilgili olarak umutsuzluğa ve karamsarlığa itmiştir. Etkin ve bağımsız bir yargı ancak ve ancak kolektif bir çalışmanın ürünüdür. Yargılamanın olmasa olmazı olan Savunmanlık mesleği etkisiz kılınmaya çalışılmakta, avukatsız bir yargı özlemleri gün geçtikçe daha yüksek sesle dillendirilmektedir.” BİTLİS BAROSU “Medyaya Yapılan Operasyon, Demokrasiye Vurulmuş Bir Darbedir” Doğu Anadolu Bölgesi’ndeki Baro Başkanları Koza-İpek Grubu şirketlerine düzenlenen polis baskınına tepki gösterdi. Operasyonun siyasi olduğunu belirten Bitlis Barosu Başkanı Av. Enis Gül, “Muhalif olmak bir düşmanlık değil, bir renkliliktir. Herkes aynı şeyi düşünecek ve aynı şeyi söyleyecek diye bir şey yok. Yapılan bas- 12 Çankırı Baro Başkanı Av. Erkan Köroğlu, Hakkari Dağlıca’da askerlerimize yönelik terör saldırıları nedeniyle bir mesaj yayınladı; “Devletimizin terörle mücadelede hukuka uygun atacağı her adımı desteklediğimizi; yurt içinde ve yurt dışında bölücü terör örgütünün taban kazanmaması için var gücümüzle mücadeleye devam edeceğimizi bir kez daha ilan ediyoruz. Öte yandan, bölücü terör örgütünün devlete karşı bir kalkışmayı sağlayacak boyutta nasıl silah depoladığının, yolları nasıl ve ne zaman mayınladığının, ülkenin bir bölümünde egemenliğin terör örgütüne devredildiği algısı yaratacak şekilde otorite boşluğunun ne şekilde oluştuğunun yetkili mercilerce açıklanmasını bekliyoruz.” BURSA BAROSU “Bu Dönem Kadar Yargının Yok Sayıldığı Başka Bir Dönem Yaşanmamıştır” Bursa Barosu Başkanı Av. Ekrem Demiröz, Bozcaada’da yapılan Baro Başkanları Toplantısı öncesi BAROTÜRK’ün sorularını yanıtladı. Böylesine büyük bir sosyal hadiseyi tek bir cümleyle tek bir koşulla açıklamak işin doğasına aykırı ama benim edindiğim izlenim ve algım şu; açılım süreciyle Kürtlerin oylarını hesaplayan bir siyasi iktidar tersi bir sonuçla karşılaştı. Şimdi olayların başlangıcına bakın, şimdi bu bir siyasi tercihtir. Top yekûn bir savaş akşamdan sabaha olabilir mi? Bu inandırıcı geliyor mu size? Özetle bu süreçten iktidar vazgeçmiştir çünkü Türkiye’de barış istediği için değil kendi politik çıkarlarına ve oy taleplerine uygun bir siyaset gibi algılandı. Biraz küresel taleplere de uygun geldiği için bunu yürüttüler ettiler şimdi ise tam tersi bir durum var. O açıdan terör dayatılmış ve bunca insanın kanı bir siyasal hedef bir siyasal beklenti adına verilmiş canlardır. Gün olur tarih bunu yazar. Yakın zamanda da ateşkes bekliyorum. ÇANAKKALE BAROSU Baro Başkanları Toplantısı Bozcaada’da Gerçekleşti Çanakkale Barosunun ev sahipliğinde düzenlenen Marmara ve Ege Genişletilmiş Baro Başkanları Toplantısı, 22 Baro Başkanının katılımıyla düzenlendi. Toplantının açılış konuşmasını yapan Çanakkale Baro Başkanı Av. Bülent Şarlan, yaptıkları son toplantıdan bu yana geçen 80 gün içinde ülkede yaşanan sorunlara, avukatların önemine ve gelinen duruma ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Çanakkale Baro Başkanı konuşmasında “Bozcaada’yı savunmak için kalesi, halkı ve adaleti savunmak için avukatlar olmuştur. Bozcaada savaşlara, avukatlar da mücadelelere tanıklık etmiştir.” dedi. Çanakkale Baro Başkanı Av. Bülent Şarlan, Çanakkale Savaşlarının 100. Yılı münasebetiyle, barolardan Çanakkale’de el birliği içinde çeşitli programlar düzenleme arzusunu dile getirdi. BURDUR BAROSU “Keyfilikten Uzak, Herkesin Doğru Ve Adil Yargılanabildiği Bir Yıl Olmasını Diliyorum” Yeni Adli Yıl başladı. Burdur Barosu Başkanı Av. Ramazan Gedik, ‘keyfilikten uzak, herkesin doğru ve adil yargılanabildiği bir yıl’ olması temennisinde bulundu. 2015-2016 yeni adli yılı, dün Cumhuriyet Meydanı Atatürk Anıtı önünde düzenlenen çelenk sunma töreni ile başladı. Törene; Burdur Cumhuriyet Başsavcısı Sadi Doğan, Burdur Barosu Başkanı Avukat Ramazan Gedik, Burdur’da görev yapan hâkim, savcı ve avukatlar katıldı. DENİZLİ BAROSU “Siyasi Anlaşmazlıklar Bir Kenara Bırakılıp, Derhal Kalıcı Çözümler Bulunmalıdır” Denizli Barosu Başkanı Müjdat İlhan, Siirt’te sekiz askerin PKK terör örgütü tarafından şehit edilmesine sert tepki gösterip, “Haince, kalleşçe saldırıları nefretle kınıyoruz” dedi. Denizli Barosu Başkanı Av. Müjdat İlhan, yaptığı yazılı açıklamada, son günlerde artan terör saldırıları nedeniyle milletçe çok zor günler geçirildiğini belirtip, gelen acı haberlere dayanacak, sabredecek, katlanacak gücün kalmadığı belirtti. ÇORUM BAROSU “Barolar Toplumun Güven Odağı Haline Geldi” Çorum’da 2015-2016 adli yılı, açılış töreni ile başladı. 2015-2016 adli yılının açılışında konuşan Baro Başkanı Av. Altan Akpınar, Ülkenin terörle kasıp kavrulduğu, adalete duyulan güvenin her geçen gün azaldığı ve yurttaşların giderek karamsarlığa kapıldığı bu günlerde; avukatlar, barolar ve Türkiye Barolar Birliği’nin toplumun güven odağı haline gelmeyi başardığını ifade etti. Yaklaşık 87.000 üyesi olan TBB, 308 üyesi olan Çorum Barosu avukatları olarak bu güvene layık olmak için bundan sonra da üzerlerine düşeni yapacakları sözünü verdiklerini belirten Av. Akpınar, Adliye Sarayı önünde gerçekleştirilen törende, “Bizim tarafımız daima hukuktur, hukukun üstünlüğüdür. Pusulamız; haktır, adalettir. Doğruya doğru demek namus borcumuzdur” dedi. 13 Av. Aydın Özcan İzmir Barosu Başkanı YARGI BAĞIMSIZLIĞI VE HUKUKUN ÜSTÜNLÜĞÜ Ülkemiz kuvvetler ayrılığı ilkesi / parlamenter sistem ile yönetilmektedir. Kuvvetler ayrılığı ilkesi, devlet gücünün birbirinden ayrı organlara dağıtıldığı ve her birinin de bir diğerini denetlediği ve bunların birbirleri karşısında bağımsız bir statüye sahip oldukları esasına dayanmaktadır. Devlet gücü; kanunları yapan yasama gücü, yapılan kanunları uygulayan yürütme gücü ve uygulamadan doğan uyuşmazlıkların giderilmesini ve hatta başta Anayasa olmak üzere evrensel hukuk ile bağlı olduğumuz yasalara aykırı çıkarılan yasaların yürürlüğe girip girmemesini de sağlayan yargı gücünün ayrı organ- 14 lara verilmesini ve bu organların birbirinden bağımsız olmasını gerektirmektedir. YARGI BAĞIMSIZLIĞI Hiçbir devlet organı, ya da devlet organını temsilen herhangi bir makamda bulunan kişinin ya da kişilerin yargı yetkisini kullanan yargıçlara ve mahkemelere müdahale edememesi, mahkemelerin ve yargıçların özgür iradeleri ile vicdani kanaatlerine göre karar vermeleri ilkesidir. Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 2. Maddesine göre Türkiye Cumhuriyeti demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devletidir. Hukuk devletinin zorunlu unsurları yargı denetimi ve yargı bağımsızlığıdır. Hukuk devletinin amacı; insan haklarının gerçekleştirilmesi, adaletin ve kamusal güvenliğin sağlanmasıdır. Demokratik bir hukuk devletinde, temel hak ve özgürlükler yönünden en önemli güvence yasama ve yürütme organlarının yargı erki tarafından denetlenmesidir. Bağımsız ve tarafsız bir yargısı olmayan bir ülkede, temel hak ve özgürlüklerin güvencede bulunduğundan ve hukukun üstünlüğünden söz edilemez. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6/1.maddesinde de; herkesin, bağımsız ve tarafsız bir mahkemede makul sürede hakkaniyete uygun ve aleni surette yargılanması, adil yargılanma hakkının temel unsurları olarak kabul edilmektedir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi de Avrupa insan hakları sözleşmesini uygulamakta ve yargı bağımsızlığına vurgu yapmakta bu yönde içtihatlar oluşturmaktadır. Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 9. Maddesinde de Yargı yetkisi, Türk Milleti adına bağımsız mahkemelerce kullanılır, şeklindedir. Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 138. Maddesi Mahkemelerin Bağımsızlığını düzenlemiştir. Hâkimler, görevlerinde bağımsızdırlar; Anayasaya, kanuna ve hukuka uygun olarak vicdanı kanaatlerine göre hüküm verirler. Hiçbir organ, makam, merci veya kişi, yargı yetkisinin kullanılmasında mahkemelere ve hâkimlere emir ve talimat veremez; genelge gönderemez; tavsiye ve telkinde bulunamaz. Görülmekte olan bir dava hakkında Yasama Meclisinde yargı yetkisinin kullanılması ile ilgili soru sorulamaz, görüşme yapılamaz veya herhangi bir beyanda bulunulamaz. Yasama ve yürütme organları ile idare, mahkeme kararlarına uymak zorundadır; bu organlar ve idare, mahkeme kararlarını hiçbir suretle değiştiremez ve bunların yerine getirilmesini geciktiremez. Türkiye Cumhuriyeti Anayasa’sının 139. Maddesi Hâkimlik ve Savcılık Teminatını düzenlemiştir. Hâkimler ve savcılar azlolunamaz, kendileri istemedikçe Anayasada gösterilen yaştan önce emekliye ayrılamaz; bir mahkemenin veya kadronun kaldırılması sebebiyle de olsa, aylık, ödenek ve diğer özlük haklarından yoksun kılınamaz. Meslekten çıkarılmayı gerektiren bir suçtan dolayı hüküm giymiş olanlar, görevini sağlık bakımından yerine getiremeyeceği kesin olarak anlaşılanlar veya meslekte kalmalarının uygun olmadığına karar verilenler hakkında kanundaki istisnalar saklıdır. HUKUKUN ÜSTÜNLÜĞÜ Hukuka dayalı bir yönetim biçimi olan demokrasilerde hak ve özgürlükler, görev ve sorumluluklar yasalar tarafından güvence altına alınmakta ve yasalar her kim olursa olsun, her ne makam, merci veya sahibi olursa olsun her bireye eşit olarak uygulanmaktadır. Üstünlerin hukuku değil, hukukun üstünlüğü esastır. PEKİ, YASAL OLARAK BU GÜVENCELERE SAHİP ÜLKEMİZ NEDEN YARGI BAĞIMSIZLIĞI ANLAMINDA DÜNYA ÖLÇEĞİNDE ALT SIRALARDA YERALMAKTADIR. Dünyada ve ülkemizde tarihsel sürece baktığımızda, yasama ve özellikle yürütme organları yargının denetiminde olmaktan hoşlanmamakta, yargıdan kurtulmak ve onu kendi denetimleri altına almak istemektedir. Bu hedefe ulaştıkları oranda yargı bağımsızlığı ve bunun doğal sonucu olarak da, hukuk, adalet ve temel hak ve özgürlükler büyük zarar görmektedir. Özellikle ülkemizde son yıllarda bu anlamda yargıya müdahale anlamında her türlü girişimler yapılmış, Roma’da Milattan önce torba kanun siyasi rüşvet ve antidemokratik kabul edilerek yasaklanmış, günümüzde de Amerika Birleşik Devletlerinde 43 eyalette torba kanun kanunun tekliği ilkesi gereğince yasaklanmış olmasına rağmen ülkemiz adeta torba kanunlar ile yönetilir hale gelmiş, bu durum başta yasama organının etkinliğini ortadan kaldırmakta, kamu yararı olan konuların içine birçok konu eklenerek normalde yasalaşma- 15 sı mümkün olmayan, iktidarın lehine toplumun veya meslek kuruluşlarının ya da yargının aleyhine olabilecek durumlar yasalaştırılmaktadır. Torba yasalar ile yönetilen toplumlar demokrasiden, hukukun üstünlüğünden ve yargı bağımsızlığından hızla uzaklaşmaktadır. Yargısal denetim yapılamamakta ve yargı bağımsızlığını ortadan kaldıracak birçok düzenleme aniden ortaya çıkabilmektedir. Son dönemlerde çıkarılan birden fazla torba yasa ile ceza hukukunun evrensel ilkesi olan şüpheden sanık yararlanır ilkesi ve buna benzer temel ilkeler ciddi erozyona uğratılmış ve mağduriyetler ortaya çıkmıştır. Geçtiğimiz süreç, hukukla oyuncak gibi oynamanın, hukuku siyasete alet etmenin, yargıyı itibarsızlaştırmanın, yargıyı ve hukuku bir silah gibi kullanmanın hiç bir kimseye bir yararının olmadığını göstermiştir. Böyle bir ortamda hiç bir kimsenin hukuk güvenliği yoktur ve olamaz. Kişiye göre, muhalif olmasına göre özel kanunların çıkarılması, suça ve kişiye göre özel mahkemelerin kurulması, yine davanın mahiyetine veya gidişatına göre hâkim ve savcıların görevlerin- den alınması, atanması nedeniyle başta anayasamız olmak üzere birçok kanun ile teminat altına alınmış olan yasaların fiilen ortadan kaldırılması, örneğin Hâkimlik ve Savcılık teminatını düzenleyen Anayasanın 139. Maddesinin fiilen ortadan kaldırılması ve yargının da bu durumu denetleyememesi maalesef ki ülkemizde yargı bağımsızlığını ve hukukun üstünlüğünü zedeleyen en önemli faktörler arasında yer almıştır. Demokratik bir hukuk devletinde, temel hak ve özgürlükler yönünden en önemli güvence yasama ve yürütme organlarının yargı erki tarafından denetlenmesidir. Bağımsız ve tarafsız bir yargısı olmayan bir ülkede, temel hak ve özgürlüklerin güvencede bulunduğundan ve hukukun üstünlüğünden söz edilemez. 16 Vatandaşın ifade özgürlüğü başta olmak üzere temel hak ve özgürlüklerini kullanma hakkı ile bilgi edinme hakkı kısıtlanmakta, basın özgürlüğü ciddi şekilde sekteye uğratılmaktadır. Ülkemiz Yargı Bağımsızlığı anlamında dünya sıralamasında 85. sırada Basın Özgürlüğü sıralamasında da 154.sırada yer alarak her iki başlıkta da maalesef ki sınıfta kalmış durumdadır, acı olan durum ise bu gerçeklere rağmen iş bu standartlarımızı hızla yukarılara çekmek için çok ciddi çalışmalar yapmamız gerekirken aksine çalışmaların tüm hızla yapılıyor olmasıdır. Bu sıralamalardan Türkiye’yi hızla yukarı çıkarmamız gerekiyor. İktidarı, muhalefeti, toplumsal katmanları ve sivil toplum örgütleri ile Türkiye’yi yargı bağımsız- lığına, hukukun üstünlüğüne, adil yargılama hakkına, basın özgürlüğüne değer veren bir ülke haline getirmemiz gerekmektedir. Bunu yapabilmemiz için de hukukun objektif kurallarını uygulamak, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunu hem idari anlamda hem de ekonomik anlamda özerk bir yapıya büründürmek gerekmektedir. HSYK’nın içinden Adalet Bakanı ile Adalet Bakanlığı Müsteşarını çıkartmak, bütçesini oluşturmak, Hâkim ve Savcıların denetiminde de tek söz sahibi kurum haline getirmek ve adli kolluk gücünü oluşturmak gerekmektedir. Türkiye bugün Yargı bağımsızlığından, ifade özgürlüğünden, basın özgürlüğünden, hukukun üstünlüğünden hızla uzaklaşmaktadır. Bu değerlerden uzaklaşınca demokrasiden de hızla uzaklaşılmış olmaktadır. Türkiye’yi yönetenler, bu fiili durumu göz önüne almalı, ülkenin itibarı- Görülmekte olan bir dava hakkında Yasama Meclisinde yargı yetkisinin kullanılması ile ilgili soru sorulamaz, görüşme yapılamaz veya herhangi bir beyanda bulunulamaz. Yasama ve yürütme organları ile idare, mahkeme kararlarına uymak zorundadır; bu organlar ve idare, mahkeme kararlarını hiçbir suretle değiştiremez ve bunların yerine getirilmesini geciktiremez. nın gerek iç kamuoyunda gerekse dış kamuoyunda hızla zedelendiğini görmelidir. Türkiye’de yargı bağımsızlığı ve hukukun üstünlüğü varsa dış yatırımcı da güvenerek gelir. Hukukun üstünlüğüne inanılmaması, yargı bağımsızlığının yok edilmesi, bu anlamda da Türkiye’yi sıkıntıya sokacak bir durumdur. Vatandaşın yargıya, hukuka güveni hızla zedelendiğinde, artık ifade özgürlüğünün, temel hak ve özgürlüklerinin kısıtlandığı, yargı bağımsızlığı ve hukukun üstünlüğünün yok olduğu korkusu egemen hale gelmektedir. SONUÇ OLARAK Önceliğimiz hukuk, hukuk devleti ve hukuk güvenliği olmalıdır. Her iktidar, yargı denetimini kabullenmek ve hukuk devletini içselleştirmek zorunda olduğunu bilmelidir. Demokrasinin temelinin hukuk devleti olduğu, hukuk devletinin de temelinin de kuvvetler ayrılığı olduğu unutulmamalıdır. 17 DİYARBAKIR BAROSU “Cizre’de Olay Yeri İnceleme Yapılmadı, Delil Toplanmadı!” Diyarbakır Barosu Başkanı Tahir Elçi, 21 vatandaşın yaşamını yitirdiği Cizre’deki ölümlerle ilgili faillerin ortaya çıkması adına savcılığın olay yeri incelemesi yapmadığını ve delil toplamadığını açıkladı. Diyarbakır Barosu Başkanı Av. Elçi, sokağa çıkma yasağının kalkmasının üzerinden 5 gün geçmiş olmasına rağmen savcılığın failleri ortaya çıkaracak etkin bir soruşturma yürütmediğine dikkat çekerek toplanmayan delillerin çocukların elinde ve ayaklar altında gezdiğini ve çöplüğe gittiğini söyledi. Ateşli silahtan kaynaklanan hiçbir ölümle ilgili olay yeri incelemesi yapılmadığını, hayatını kaybedenlerin ailelerinin ve diğer tanıkların ifadesinin alınmadığını aktaran Av. Elçi, “Hâlâ olay yerinde kovanlar duruyor. 16 insanın silahla öldürüldüğü bu kadar önemli meselede sokağa çıkma yasağının kalkmasının üzerinden 5 gün geçmiş olmasına rağmen, otopsi işlemi dışında şu ana kadar ne olay yeri incelemesi, ne delil toplaması yapılmış ne de herhangi bir ölümle ilgili otopsi işlemi sırasındaki teşhis tanıklığı dışında, birinci derece yakınlar ve diğer tanıkların ifadesine başvurulmuş” dedi. EDİRNE BAROSU “Ülkeyi Yönetmeye Talip Olanların Gözü Devletin Kasasında...” Edirne Barosu Başkanı Av. Özgür Yıldırım, Devletin üretim yapmadığı ve dış alım yoluyla temin ettiği ürünler üzerinden yolsuzluk yapıldığını ve yetkililerin buna göz yumduğunu savundu. 18 Sosyal medya hesabından, Devletin üretim ve alım politikasını eleştiren Av. Yıldırım şöyle konuştu: “Devlet neden medikal malzeme üretmez? Niçin medikal malzemeleri ihale yoluyla temin edip, bu sayede belli bir zümreyi zengin etme yolunu seçer? Vatandaştan alınan vergilere, tüyü bitmemiş yetimin hakkına yazık değil midir? Devlet, bu malzemeleri kendisi üretse ve hastanelerine gönderse günaha mı girer? Bugüne kadar niçin hiçbir siyasi iktidar bu durumu değiştirmemiştir?” ELAZIĞ BAROSU Elazığ Barosu Bayramda Çocukları Sevindirdi Elazığ Barosu Çocuk Hakları Komisyonu üyesi avukatlar, Kurban Bayramında Sevgi Evi’nde kalan bir grup çocuğu sinemaya götürdü. Elazığ Barosu Kadın ve Çocuk Hakları Komisyonu üyesi avukatlar, sevgi evinde bulunan çocuklar ile birlikte bayram etkinliği olarak “Minyonlar” adlı animasyon filmine giderek, çocuklar ile birlikte hoşça vakit geçirdiler. Bayramda sinemaya gitme fırsatı bulan çocukların mutlulukları gözlerinden okunuyordu. DÜZCE BAROSU Sahteciliği Önleyen Memura Düzce Barosundan Plaket Düzce Tapu Müdürlüğündeki bir sahtecilik olayını dikkatli ve titiz çalışması sonucu ortaya çıkaran Aysun Aydın ve Müdür Yardımcısı Fatih Başaran, Düzce Barosu tarafından ödüllendirildi. Düzce Tapu Müdürlüğündeki bir sahtecilik olayını dikkatli ve titiz çalışması sonucu ortaya çıkaran Aysun Aydın ve Müdür Yardımcısı Fatih Başaran’a Düzce Barosu Başkanı Av. Ali Dilber tarafından Tapu Müdürü Orhan Çalık ile birlikte göstermiş olduğu dikkatli hizmeti ile toplumda hukuka ve adalete olan saygınlığı pekiştirdiğinden dolayı teşekkür plaketi verildi. GAZİANTEP BAROSU hem Türkiye Barolar Birliği yönetimi çok cesur bir karar verdi ve kıyıdan uzak bir yerde/Anadolu’da turnuva düzenlediler. Bu nedenle kendilerine çok teşekkür ediyoruz.” ESKİŞEHİR BAROSU “Yarbay Mehmet Alkan’a Sahip Çıkmak Tarihsel Görevinizdir” “Kent Nüfusunun Yüzde 25’i Borçlu Durumda” Gaziantep Baro Başkanı Av. Bektaş Şarklı, dosyaların her geçen gün artmasının altında ekonomik gelirin düşük olmasının yattığını söyledi. Vatandaşın plansız harcamalar yaptığına işaret eden Av. Şarklı, “bu kadar çok icralık dosyanın olmasının başlıca nedeninin ekonomik gelirin düşük olması, plansız harcamalar, kişilerin gelirinden daha fazla borçlanması ve harcamasından kaynaklanıyor” diye konuştu. “Asgari ücret ülkemizde 2-3 bin TL olsa bu icralık dosyaların en az yüzde 70-80 oranında ortadan kalkacağını iddia ediyorum” diyen Şarklı, “Çünkü yıl içerinde açılan icra takip dosyalarının en az yüzde 50’si 1000 TL’nin altında açılan takiplerdir. Bu takiplerin yine çoğu elektrik, su, doğal gaz, telekomünikasyon ve düşük bedelli banka kredi kartları oluşturmaktadır” dedi. Eskişehir Barosu Başkanı Av. Rıza Öztekin, şehit kardeşinin cenazesinde gösterdiği tepki nedeniyle Yarbay Mehmet Alkan’a soruşturma açılmasına tepki gösterdi. Türk Silahlı Kuvvetleri’nin Yarbay Mehmet Alkan’a sahip çıkması gerektiğini belirten Av. Rıza Öztekin, sosyal medya hesabı üzerinden şu mesajı paylaştı; “Yarbay ALKAN hakkında soruşturma açılmış. Yapılacak soruşturmaların halk nezdinde bir geçerliliği yoktur. Bu kahraman Türk Subayını bir kez daha kutluyorum. Darısı çok daha üst rütbeli komutanlarının başına. Öyle malum Saraylarda Cumhurbaşkanı ile tebessümle fotoğralar çektirmekle olmuyor. Gerçekler ortada. Subay’a sahip çıkmak tarihsel görevinizdir.” ERZİNCAN BAROSU ERZURUM BAROSU “Türkiye Barolar Birliği Yönetimi Çok Cesur Bir Karar Verdi” Türkiye Barolar Birliği tarafından, Erzurum Barosu’nun ev sahipliğinde düzenlenen “9’uncu Avukatlar Spor Oyunları” Palandöken Dağı’nda verilen kokteylle başladı. 350’ye yakın avukatın katıldığı programa; toplam 5 Baro Başkanı katıldı. Organizasyona ev sahipliği yapan Erzurum Barosu’nun Başkanı Av. Talat Göğebakan, şöyle konuştu: “Çok güzel bir organizasyon… Hem Barolar Birliği Başkanımız Metin Feyzioğlu, Staj Eğitim Programı Tamamlandı Erzincan Barosu Staj Eğitim Kurulu tarafından düzenli olarak organize edilen, 18. Staj Eğitim Programı yapıldı. Adliye Sarayı toplantı salonunda yapılan eğitim programına Baro Başkanımız Av. Cemalettin Özer ve Baro Yönetim Kurulu Üyelerinden Av. Şeydanur Adıgüzel Sarıgül ile baromuza kayıtlı stajyer avukatlar katıldılar. Düzenlenen eğitim programında Stj. Av. Mehmet Uzun meslek kuralları hakkındaki hazırladığı sunumu toplantıya katılanlara anlattı. 19 Bugün, Anayasal esaslara dayalı Türkiye Cumhuriyetinin ve devlet sisteminin çökertildiği, devletin tüm kurum ve kurallarıyla ilas ettiği, teoride bilinen herhangi bir sisteme karşılık gelmeyen “Fiili Durum Rejimi“ ne geçildiği ve bu sistemsizlik cenderesinde yargının; hem yapısı, hem işleyişi, hem de ürettiği adalet hizmeti ile toplumda karşılık bulduğu güven açısından yaşamsal krizin içinde olduğu bir süreçte yeni adli yıla giriyoruz. Adli yıl açılışları, geride bıraktığımız yılın genel bir değerlendirmesini yapmak ve gelecek hakkında beklentileri ve öngörüleri paylaşmak bakımından bir fırsat olarak görülmekteydi. Ancak “söz”, gerçeklerin olanca vahameti karşısında duyulabilir ve anlaşılabilir olma yeteneğini kaybetti. Bu yüzden yeni adli yıl için mesaj hazırlarken yine havanda su dövüyor ve abesle iştigal ediyor gibi bir duyguya muhatabız. Uzunca bir süredir, bir aymazlık ve vurdumduymazlık boşluğunda, duyduğumuzun yine kendi sesimiz olması, umutlarımızın önünde 20 bir engel olarak gözükse bile doksan yıl öncesinde “Gençliğe Hitabe” deki buyruk, bize diz çökme, teslim olma hakkını asla vermiyor. Hukuk Devleti idealine olan bağlılığımız ve hukukun üstünlüğüne inancımız; gerçekleri haykırışımızın, her türlü baskı ve zulme direnişimizin Murat Arslan YARSAV Başkanı GÜVEN AÇISINDAN YAŞAMSAL KRİZİN İÇİNDE OLDUĞU BİR ADLİ YIL BAŞLARKEN Geçtiğimiz yıl; Bir yurttaşın, “Hırsız var” dediği gerekçesiyle karakola götürüldüğü, ifadesinin alınması sonrasında serbest bırakılması yönünde talimat veren nöbetçi savcının da geçici olarak başka bir ile görevlendirildiği, 16 yaşındaki bir çocuğumuzun okuldan gözaltına alınarak CMK´daki tutuklamaya ilişkin hükümlere, AİHS ve Anayasa’da yer bulan ifade özgürlüğüne, ülkemizin taraf olduğu çocuk haklarına dair uluslararası sözleşmelere aykırı olarak tutuklandığı, Adalet Bakanının YARSAV hesabından atılan ve HSYK´yı eleştiren bir tweet nedeniyle ‘durumun HSYK´ya iletildiğini, gereken inceleme ve soruşturmanın yapılacağını’ ifade ederek bir yargı örgütünü dolaylı tehdit etme cüreti gösterebildiği, Ülkemizin bir nevi insan hakları mahkemesi niteliğinde kurgulanan, hak ve özgürlüklerin korunmasında ve hukuk devletine bağlılığın pekiştirilmesinde başrol oynaması düşünülen Anayasa Mahkemesi’nin yeni başkanının takdir yetkisini, tek kabahati yargıda ifade ve örgütlenme özgürlüğünü kullanmak olan YARSAV Başkanı’nın yıllardır emek verdiği kurumundan gerekçesiz bir şekilde ilişiğini keserek ve bunu anlamlı zamanlama ile adli tatilde yaparak kullandığı, Sulh Ceza Hâkimlikleri ve ihtisaslaşma adı altında oluşturulan yeni Ağır Ceza Mahkemelerinin iktidarın silahsız kuvvetleri olarak görev yaptığı, Son dönemde sürgünler, disiplin cezaları, adliyelerde tartaklanma, yaka paça dışarıya atılma, hatta sokakta, büroda, lojmanda, adliyede ölümlü saldırılarla birlikte anılan yargı mensupları için tutuklanmalarının da gündelik yaşamlarının bir parçasına dönüştüğü, tutuklanmanın, siyasal egemenlerin istemediği kararları veren tüm yargı mensuplarını bekleyen yazgı olarak zihinlere işlendiği, Cumhuriyet Savcısının İstanbul’un göbeğinde en modern! Adliye sarayında şehit edildiği, gerçek faillerin, yapılan sözde kurtarma operasyonunun ve meslektaşımızın katledilişindeki çok önemli ayrıntıların kamuoyundan gizlendiği, soruşturmanın halen “bir savcıdan diğerine havale” labirentlerinde unutturulmaya ve kapatılmaya çalışıldığı, Yargıç ve savcıların güvenliğinin sağlanması için, yine yargıç ve savcıların aranmasının bir çözüm olarak sunulması öngörüsüzlüğü ve beceriksizliğinin sergilendiği, 2014 yılı HSYK seçim sürecinde imzaladıkları etik sözleşmesi ile liyakat ve objektiliği esas alacaklarını belirterek yargıç ve Cumhuriyet savcılarından oy isteyen anlayışın, göreve geldikten sonra bu kapsamdaki ilk ve en önemli sınavı olan yüksek yargı organlarına üyelik seçimlerinde, kendilerinden olanları “ödüllendirme”, kendilerinden olmayanları ise “düşman görme-yok sayma” mantığını artırarak devam ettirdikleri, Kararnamelerin; HSYK üye seçimi sonrası, kazananlar için ganimet paylaşımını sürdüren, yenilenler için ise burnunu sürtme ve cezalandırma politikasını hoyratça devam ettiren bir kurum kültürünün pekiştirildiği, Devletin istihbarat kurumuna ait tırlarda yapılan aramada Suriye’deki terör örgütlerine gönderilmek üzere silah ve mühimmat taşındığı gibi ülkemizi uluslararası düzlemde ciddi anlamda sıkıntıya sokacak bir eylemin soruşturulmasının, görevini yapan savcılar açısından cezaevinde son bulduğu, Basın emekçilerinin hükümete yakın ve uzak olarak ikiye ayrıldığı, birincisi için bol gelirli özgür bir basın, ikincisi için ise cezaevinin ya da işsizliğin sunulduğu, Her türlü demokratik örgütlenmenin iktidar için bir tehdit unsuru olarak görüldüğü, acılarla, kanla ve hukuk tanımazlıkla geçen bir kara yıl oldu. 21 sönmeyen kaynağıdır. Halkımızın, bu eşşiz yurda sahip olmasının rastlantı olmadığını, bir “hak edilmişlik” içerdiğini tüm dünyaya bir kez daha gösterene kadar asla durmayacağız. Karanlıklara yalnızca huzursuzluk vererek değil aynı zamanda aydınlığı, güneşli günleri de haber veren çığlığımızı duyuracak, akıl ve vicdan süzgecinden damıtarak konuşmaya devam edeceğiz. Yakın zamana kadar, içinde yer aldığı coğrafyada laiklik ve demokrasi kulvarında örnek olarak gösterilen, ancak cehaletin, kibrin ve hırsın el ele verdiği bir çılgınlığın peşinden iç savaşın eşiğine getirilen, dışarıyla savaş için türlü bahaneler peşinde fırsat kollanan bir ülkenin yargısı olarak, adeta boşa pedal çevireceği duygusu eşliğinde yeni bir çalışma dönemine başlıyoruz. Geriye baktığımızda, biat ettirilmiş, onuru ayaklar altına alınmış, kararları, hukuki mütalaa kadar değer taşımamaktan öte, yargı mensupları aleyhine suç unsuruna dönüştürülmüş, mesleki güvence diye haykırırken can güvenliği kalmamış koşullarda bu çalışma döneminin sonuna ilişkin maalesef hiçbir iyimser öngörümüz bulunmamaktadır. 22 Geride kalan ve acıyla hatırlanacak yılın sonunda geldiğimiz noktaya bakıldığında, yargının sürüklendiği felaket çok daha kolay anlaşılacaktır. Her şey öylesine alenileşti ki, bu yıl artık yargının problemlerini nasıl bir üslup ve yaklaşım sergileyerek kamuoyuna anlatalım da sorunlara karşı yüksek farkındalık yaratılabilsin kaygısını taşımıyoruz. Gerçekten de, fütursuzluk, kural tanımazlık, rejim düşmanlığı ve benzeri bir görüntü ve bu görüntüye hizmet eden, yürütmenin emrinde HSYK’nın araçsallaştırıldığı, mahkemelerin muhalilerin sesini kısmada silahsız güç olarak kullanıldığı bir yargı gerçeği tüm çıplaklığıyla halkın karşısındadır. Artık herkes ne olup bittiğinin farkındadır. 12 Ekim 2014’te, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun 10 asıl 6 yedek üyesinin belirlenmesine yönelik, adli ve idari yargıdan toplam 13.993 yargıç ve savcı meslektaşımızın seçmen olarak yer aldığı seçimler yapıldı. Bu seçimlerde, siyasi iktidarın Yargıda Birlik Platformu olarak kurduğu yapının desteklediği (doğal olarak siyasi iktidarın onayından geçen) adaylar lehine yürütmenin tüm olanakları seferber edilmiş- tir. Başsavcı ve komisyon başkanlarının tüm ekipmanıyla seferber olduğu, zayıf kalınan yerlerde mülki amirlerin devreye girdiği, Cumhurbaşkanı, Başbakan, Adalet Bakanı, Adalet Bakanlığı Müsteşarı, Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri, Adalet Bakanı Basın Müşaviri ve bilumum yandaş medyanın açıkça sahada olduğu bu seçimin, Hükümet temsilcilerine “kazandık” sevinci yaşatması, bağımlı HSYK tablosunu değiştirmediğinin göstergesi olmuştur. Hukuk Devleti idealine olan bağlılığımız ve hukukun üstünlüğüne inancımız; gerçekleri haykırışımızın, her türlü baskı ve zulme direnişimizin sönmeyen kaynağıdır. Halkımızın, bu eşşiz yurda sahip olmasının rastlantı olmadığını, bir “hak edilmişlik” içerdiğini tüm dünyaya bir kez daha gösterene kadar asla durmayacağız. Karanlıklara yalnızca huzursuzluk vererek değil aynı zamanda aydınlığı, güneşli günleri de haber veren çığlığımızı duyuracak, akıl ve vicdan süzgecinden damıtarak konuşmaya devam edeceğiz. 2010 ve 2014 seçimlerinin ortak noktası, yürütmenin forması ve armasını taşıyanların belirgin üstünlük kurmalarıdır. Değerler ve ilkeler değil yargı dışı aktörler belirleyici olmuştur. Olumsuz 2010 tecrübesinin acı ve telafisi çok zor sonuçlarını halen yaşamakta iken, üzülerek ifade ediyorum ki, zaman yine bizi haklı çıkarmış ve HSYK, belirtmiş olduğumuz bu acı, ürkütücü ve bir o kadar da korkutucu tespitin doğruluğunu seçim sonrası ilk bir yıllık faaliyet ve kararlarıyla tüm kamuoyuna göstermiştir. Yürütmenin, yargısal faaliyetlere dönük en nazik taleplerine dahi gözünü ve kulağını yargı bağımsızlığı adına kapatması, evrensel hukuku da içine alan mevzuat ve vicdanına göre karar vermesi gerektiğine inandığımız ve savunduğumuz bir HSYK anlayışından, yürütmenin emir ve talimatlarını istenilen süratte yerine getiremediği için yürütmeden tüm kamuoyu huzurunda özür dileyen bir HSYK anlayışına evrilinmiştir. Seçimden bu yana ortaya konulan uygulamalar ve kararlar; HSYK seçimi ile birlikte sağdan hizaya sokulan yargının, siyasal iktidara tekmil vermeye hazır hale getirildiğini ve bu uygulamalarıyla görevlerini hakkıyla ifa ettiklerini kendilerine bu mizansende rol verenleri bile şaşırtacak derecede ortaya koymaktadır. 23 ‘Hizmet gereği’ kavramının bir atama/yer değiştirme gerekçesi olamayacağı ve bunun tarihe gömüleceği vaadiyle oy devşirenler, bugün her şeylerini bu kavram üzerinden gerekçelendirmeye başlamışlardır. Yürürlükteki düzenlemelere aykırı yapılan atama ve yer değiştirme tasarrularına karşı yapılan itirazlara verilen yanıtlarda, tüm tasarruların hizmet gereği olduğu HSYK tarafından kes kopyala yöntemi ile ilgililere tebliğ edilmektedir. Hâlihazırda 14.000’i aşkın sayıda yargı mensubunun bulunduğu yargı teşkilatında, 2014 Ekim ayı sonrasında çıkartılan 12 kararname ile üçte birinin görev yerleri değiştirilmiştir. Yine aynı dönem içerisinde yüzlerce kişi unvan değişikliğine tabi tutulmuştur. Artık kimsenin mevcut yargı yönetiminden objektif hareket edebileceğine yönelik ne bir umudu ne de beklentisi bulunmamaktadır. Her şeyin kontrolden çıktığı ya da birileri açısından tamamen kontrol altına alındığı bir kaos/düzen ikliminde soluklanıyoruz. Yüksek yargıya yapılan atamalar, kapalı devre sulh ceza hâkimlikleri, ardı arkası gelmeyen kararnameler, isimsiz ihbarlarla başlayan soruşturmalar, tartışmaya kapalı yargıç kimliği, tutuklanan 24 çocuklar, kapatılan internet siteleri ve daha niceleri, yargının, oligarşik iktidarın korkutucu bir aracı olarak toplumu hizaya çekmekte kullanıldığının, iktidarın ve eklentilerinin ekseninde bir yandan toplumu dizayn ederken bir yandan da bindiği dalı kesmekte olduğunun en açık örnekleri olarak tarihimizde kara bir leke olarak yerini almıştır. Ancak, siyasal iktidar koltuklarından, sofralarından, keselerinden saygınlık devşirilmesi mümkün değildir. Elde edilen kazanımlar, kısa süreli olacak ve silinmez kötü sicil ile utanca evrilecektir. Bilinmelidir ki, kimse ama kimse, toplumsal kesimleri barış ve huzur içinde bir arada tutan çimento olması gereken hukuku ve yargısal eylem ve etkinliği, iktidar hırsı ve hegemonyası için muhalilere taş atılan mekanizmaya dönüştürmenin tarihsel sorumluluğundan kurtulamaz. Güç odaklı projeler, ancak gücün ömrü süresince hukuksal sorumluluğu öteleyebilir, asla yok edemez. Yargıçların korku ya da yakınlık hisleri ile karar verdikleri, verilen kararların sonuçlarına göre taltif ya da tecziye edildikleri bir sistemde bağımsız bir yargıdan söz etmeye olanak yoktur. Yargıçların karar- larından ve hatta sosyal medyadaki görüşlerinden dolayı cezalandırıldıkları veya görev yerlerinin ve unvanlarının değiştirildiği bir ülkede ne demokrasi ne de hukuk devleti ayakta kalabilir. Yönetimlerin temel görevlerinden birisi, normatif kuralların uygulanması yanı sıra kurallara uyum konusunda örnek olmasıdır. Yönetimin bizzat kendisinin, meşruiyetinin dayanağı anayasa başta olmak üzere yasal düzenlemelere ve sistemin saç ayaklarına inanmadığını ve uymayacağını beyan etmesi ve buna koşut eylemlerde bulunması halinde ne yapılacağı bugünün temel sorusudur. Parlamenter sistemin buzdolabına konulduğu ve bir adım daha öteye rejimin fiilen değiştiği/değiştirildiği ve kuralların buna göre yeniden dizayn edilmesi gerektiğine ilişkin en tepe söylem ve eylemlerin, güven ve meşruiyet kavramlarının bilimsel tartışmasında nereye konulabileceği sorunsalına batılı/doğulu tüm sosyal bilimciler bir araya gelse yanıt bulamayacaklardır. İçerisinde yaşadığımız durumun vahametiyle gelen yeni şartlar, hukuk devletine ilişkin koşulsuz bir bağlılığı hiç olmadığı kadar zorunlu kılmakta ve fakat yargı ve adalet sistemine ilişkin sorunlara ta baştan/en başından bir bakış açısı geliştirilmesini dayatmaktadır. On yıllar önce geride bırakmış olmamız gereken hukuka ilişkin temel prensipler ve bu prensiplerin sosyal, ekonomik ve politik yaşam açısından, bir ulusun hayatta kalma çabası düzeyinde taşıdığı öneme yeniden ve daha güçlü bir vurgu yapılmalıdır. Aslında önümüzde sorun olarak gözüken, çözümü gereken ve kesintisiz çaba isteyen bir dolu ajandamız var. Başta yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığı, yargıç güvencesi, yargıda iş yükü ve yargı mensuplarının özlük hakları olmak üzere birçok kronik sorunun normale dönüşmesine izin vermeden çözümü adına sürekli gündem oluşturmak zorundayız. Ancak, hukukun nefessiz kaldığı bu atmosferde, modern demokrasilerde hukuka dayanmayan bir iktidarın hiçbir meşruiyeti olamayacağını hatırlatma ve hukukun üstün kılınması için çaba gösterme, önceliğimizdir. Faşizan ve otoriter eğilimlere karşı örgütlü mücadeleden başka yol yoktur. Dünyanın her yerinde örgütlü mücadele suretiyle yürütmenin müdahalelerine karşı konulmakta, hâ- Yargıçların korku ya da yakınlık hisleri ile karar verdikleri, verilen kararların sonuçlarına göre taltif ya da tecziye edildikleri bir sistemde bağımsız bir yargıdan söz etmeye olanak yoktur. Yargıçların kararlarından ve hatta sosyal medyadaki görüşlerinden dolayı cezalandırıldıkları veya görev yerlerinin ve unvanlarının değiştirildiği bir ülkede ne demokrasi ne de hukuk devleti ayakta kalabilir. On yıllar önce geride bırakmış olmamız gereken hukuka ilişkin temel prensipler ve bu prensiplerin sosyal, ekonomik ve politik yaşam açısından, bir ulusun hayatta kalma çabası düzeyinde taşıdığı öneme yeniden ve daha güçlü bir vurgu yapılmalıdır. kim ve savcılar bakımından kullanılabilecek başka yöntem de bulunmamaktadır. Kişiye, aileye ve zümreye özel fetvalardan yararlanma şansı olmayan, olmasını da 21. yüzyılda bir uygarlık ilası olarak görmesi gereken toplumun da, sığınacağı son çatı olan laik yargı kurumunun elinden alınmasına rıza göstermeyeceği inancındayız. Bu konuda sessizlik ya da ikircikli bir tavrı afedilmez bir hata, karşı koyuşu ise tarihsel bir sorumluluk olarak görüyoruz. Gezi ruhunun sembolize ettiği, insan onurundan kaynaklanan değerlerin güvencesi olması gereken yargı, aynı anlamlı ve bir o kadar görkemli sahip çıkışı hak etmektedir. Bu vesile ile başta yargı şehidimiz değerli meslektaşımız Mehmet Selim Kiraz olmak üzere, tüm şehitlerimizin yakınlarına, yargı camiasına ve yurttaşlarımıza başsağlığı diliyorum. Yeni adli yılın, baskının ve hukuksuzluğun zirve yaptığı bu baş döndürücü ve kaotik sürecin sonlandırıldığı bir yıl olması umuduyla; yargıç, Cumhuriyet savcısı ve avukat meslektaşlarımız, adliye personelimiz ve adalet beklentisi içinde güvenebileceği son liman arayan tüm halkımız için aydınlık günlerle dolu olmasını diliyorum. 25 GİRESUN BAROSU şimdi en tepesindeki isim oldu. Prof. Dr. Zühtü Arslan, Polis Akademisi Güvenlik Bilimleri Enstitüsü’nde öğretim üyesiyken Iğdır Barosu’nun düzenlediği ‘Demokrasi hukuk devleti ve yeni anayasa arayışı’ konulu panelde şöyle konuşmuştu: “Anayasa Mahkemesi’nin, AKP’nin kapatılma davasını kabul etme kararı daha çok tartışılır. Çok tartışıldı, çok da tartışılacak bir karar. Bu karar son zamanların moda tabiriyle ‘yargı darbesi’ niteliğindedir.” GÜMÜŞHANE-BAYBURT BÖLGE BAROSU “Sanki Bir Yerlerden Düğmeye Basılmış Gibi Ülkemiz Ateş Çemberine Döndü” “Bürokratların, Siyasetçilere Değil, Hukukçulara Danışarak Hareket Etmesi Gerek” Giresun Baro Başkanı Av. Gültekin Uzunalioğlu, 2015-2016 Adli Yıl açılışının ilk günü nedeniyle bir mesaj yayınladı. Gümüşhane-Bayburt Barosu Başkanı Av. İsmail Taştan, Anayasa Mahkemesi’nin dershanelere yasak getiren yasayı iptal ettiği için dershanelerin işlevlerine devam edebileceğini söyledi. Giresun Baro Başkanı Av. Gültekin Uzunalioğlu’nun 2015 Yılı Yeni Adli Yıl Açılış Konuşması şöyle: “Ülkemizin çok sıkıntılı olduğu, her gün şehit haberleri aldığımız, siyasi belirsizliğin egemen olduğu, özerklik ilanları ile ayaklanmaya, parçalanmaya doğru bir gidişin bulunduğu ve sosyal-ekonomik yönden kaygılı olan bir ortamda yeni adli yılın açılışını yapmaktayız. Ancak ülkemizde neredeyse her gün aldığımız şehit haberleri ile ocaklara ateş düşmeye, analar gözyaşı akıtmaya ve babalar evlat acıları yaşamaya devam ediyor. Geçmişte yaşadığımızın sürecin çözüm süreci olmadığını, çözülme süreci olduğunu ne yazık ki gördük.” Yüksek mahkemenin kararının aksine hareket eden bürokratların suç işlediğinin altını çizen Av. İsmail Taştan, “Bürokratlar siyasetçilere değil, hukukçulara danışarak hareket etmelidir. Yasalara aykırı hareket edenler bir gün mutlaka yargılanırlar.” dedi. Baro Başkanı Av. İsmail Taştan, yaptığı açıklamada, hukuk sisteminde mevcut yasalar, yönetmenlikler ve uygulamaların kanuna aykırı olamayacağını vurguladı. HATAY BAROSU “Avukatlar İçinde Sürükleniyorsa, Batsın O Saraylar...” IĞDIR BAROSU Iğdır Barosu’nda Anayasa Mahkemesi’ni Topa Tutmuştu! Anayasa Mahkemesi’nin yeni Başkanı Zühtü Arslan Polis Akademisi Güvenlik Bilimleri Enstitüsü Öğretim Üyeliği sırasında AKP’nin kapatılması ile ilgili davayı kabul eden Anayasa Mahkemesi’ni topa tutmuştu. “Anayasa Mahkemesi’nin kararı yargı darbesi niteliğindedir” diyen Arslan bu açıklamasıyla AYM’yi darbeci ilan etmişti. Arslan darbeci ilan ettiği kurumun 26 Hatay Barosu Başkanı Av. Ekrem Dönmez, İstanbul Adalet Sarayı önünde avukatlara yönelik uygulanan polis şiddetine sert tepki gösterdi. Hatay Barosu Başkanı Av. Ekrem Dönmez, avukatlara yönelik polis şiddetine şu ifadelerle tepki gösterdi; “İstanbul Adalet Sarayı’nın ‘C’ kapısı önünde açıklama yapan Avukatlara biber gazı sıkınca, yaka paça sürükleyince o cüppe lekelenmiyor. Avukatlar için- de sürükleniyorsa, batsın o saraylar. Adliyeler çiftlikleriniz değil. Siz vatanperverseniz, siz yurtseverseniz; yazın Avukatlar vatan hainliğine devam ediyor hâlâ…” HAKKARİ BAROSU Yüksekova’daki Görüntüler İçin Barodan Suç Duyurusu Hakkâri’nin Yüksekova İlçesi’nde polisin yaptığı bir operasyonda çekildiği öne sürülen görüntülerle ilgili Hakkâri Barosu Yüksekova Cumhuriyet Başsavcılığı’na suç duyurusunda bulundu. Hakkâri Barosu Başkanı Av. Muhittin Güngör imzasıyla Yüksekova Cumhuriyet Savcılığı’na suç duyurusu dilekçesini verdi. Dilekçede, söz konusu görüntülerde kolluk görevlilerinin Olağanüstü Hal dönemini andıran toplu gözaltı işlemi gerçekleştirdiklerinin görüldüğü belirtilirken, gözaltına alma işlemlerine tepki gösterildi. İSTANBUL BAROSU “Bu Yıl da Adil Bir Yıl Olmayacaktır!” İstanbul Barosu, bugün başlayan yeni adli yıl ile ilgili gazetelere verdiği ilanda yeni adli yılın adil bir yıl olmayacağını bildirdi. İstanbul Barosu, bugün başlayan yeni adli yıl ile ilgili gazetelere verdiği ilanda yeni adli yılın adil bir yıl olmayacağını bildirdi. ‘Kimse kimseyi ve yurttaşları kandırmasın, bu yıl da adil bir yıl olmayacaktır’ başlığı ile yayınlanan mesajda siyasi iktidarın kendi zaalarını ve yetersizliklerini avukatlara fatura etmeye çalışabildiği bir ortamda adli yılın hukuk güvenliğini sağlayabilecek adil bir yıl olamayacağı kaydedildi. İstanbul Barosu’nun yayınladığı yeni adli yıl mesajında hukuk ve hukuk devleti vurgusu yer aldı. İZMİR BAROSU “İktidarın Uygulamaları, Hukuk Devleti İlkelerini Yok Sayar Boyutlara Varmıştır” İzmir’de 2015- 2016 yeni adli yılın açılışı için düzenlenen törende konuşan İzmir Barosu Başkanı Av. Aydın Özcan, “Siyasal iktidarın, avukatlık mesleğinin saygınlığına, onuruna, bağımsızlığına yönelik olumsuz uygulama ve yasa çalışmaları, yargı bağımsızlığını ve hukuk devleti ilkelerini yok sayar boyutlara varmıştır” dedi. Av. Özcan, konuşmasında şu görüşleri dile getirdi: “2015/2016 adli yılın; insanların birbirlerini farklılıkları ile kabul ettiği her türlü nefret ve şiddet söyleminin terk edildiği, kadına yönelik her türlü ayrımcılığın ve şiddetin sona erdiği, barış içinde geçirilen bir yıl olmasını diliyorum. Ülkemiz, çok sıkıntılı günlerden geçmekte; hızla bir kardeş kavgasına ve bölünmeye, parçalanmaya, kaosa sürüklenmektedir. Emperyalist bir planlama içerisinde Anayasal sisteme, üniter devlete, ülkenin bölünmez bütünlüğüne karşı, sözde ‘özerklik’ ilanlarıyla fiili, eylemli bir kalkışma ve ayaklanma söz konusudur.” ISPARTA BAROSU “Gün Birleşme Günü, Gün Tek Vücut Olma Günüdür” Isparta Barosu Başkanı Av. Gökmen Hakkı Gökmenoğlu, sosyal medyadan yaptığı çağrıda “gün birleşme günüdür” dedi. “Gün birleşme günü, gün tek vücut olma günü, sorumlu arama ve sorumluları tespit edeceğiz diye daha fazla ayrışmanın anlamı yok. Biz bu filmi her 10 yılda bir seyretmeye alıştık nasıl olsa. Tarih tekerrürden ibarettir. Fazla uzağa gitmemize gerek yok zaten. Yakın tarihimize baktığımızda bizi bize parçalattılar. Tek yapmamız gereken birlik olmamız, birbirimizi sevip kucaklamamız.” 27 RÖPORTAJ “Hukuka Aykırı Emri Hem Veren Sorumludur, Hem de Yerine Getiren Sorumludur” Sayın Hocam Baro Türk Dergi’nin 3. sayısının kapak konusu kanunsuz emrin uygulaması ve yargı kararlarının tanımaması. Biz de bu konuda Türkiye’nin sayılı idari hukukçularından biri olarak sizden randevu istedik bizi kırmadınız çok teşekkür ediyoruz. Öncelikle kanunsuz emrin verilmesinin emri veren açısından hukuki sonuçları nelerdir? Prof. Dr. Metin Günday Kimdir? “Türkiye’nin duayen hukukçularından İdare Hukuku hocası Prof. Dr. Metin Günday, Ankara Hukuk Fakültesi mezunu. Doktorasını Heidelberg Üniversitesi’nde yapan Günday, uzun yıllar Ankara Üniversitesi’nde İdare Hukuku dersleri verdi. İdare Hukuku alanında birçok üniversitede okutulan kitaplar yazan Prof. Günday, Halen Atılım Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde öğretim görevlisi olarak görev yapmakta ve aynı zamanda Ankara Barosu’na kayıtlı olarak avukatlık yapmaktadır.” 28 Şimdi bu kanunsuz emir anayasada da düzenlenmiş. Anayasanın 137.maddesinde düzenlenmiş hatta dünkü gazetede de tesadüfen ben bu konuyu anlattım. Şimdi kural şu kanunsuz emir verilmemesi gerekir. Yani bir emir hukuka uygun ise ancak yerine getirilebilir yani kural bu. Dolayısıyla diyelim ki memur amirinden aldığı bir emri inceleyip işte yönetmeliğe, tüzüğe, genelgeye neyse kanuna hatta anayasaya aykırı bir yön bulursa anayasanın açık hükmü bu emri yerine getirmez diyor. Amirine başvurmak suretiyle amirinden bu emrin yinelenmesini ister diyor ve ancak diyor amir emri yazılı olarak yine yaparsa o takdirde emri yerine getiriyor ama bu takdirde sorum- luluk hukuka aykırı olduğu emri veren amire düşer. Emri yerine getiren sorumlu olmaz diyor kural bu. Gayet açık. İki hemen akabinde geliyor bu hukuka aykırı emirler için. İki, hukuka aykırılık eğer bir suç konusu suç teşkil eden bir emir niteliğindeyse yani emrin içeriği diyelim ki pek fena muamele yapacaksın, işkence yapacaksın yahut işte zaman zaman söylüyor ya neydi o ismi eski içişleri bakanı beyefendini, alayını getirin işte yaka paça bilmem, neyse yani konusu bu şekilde suç teşkil eden emir diyor hiçbir surette yerine getirilmez. Getirilirse bundan mütevellit efendim hem emri veren sorumludur hem de emri yerine getiren sorumludur, kural bu. Bugünlerde bu tarz emirleri verenler ve uygulayanlar soruşturulamıyor. İleride soruşturulma durumları olur mu? Şimdi olay gayet açık. Konusu suç teşkil eden emir bakımından söyleyelim veya hukuka aykırı emir bakımından söyleyelim. Hukuka aykırı emri bu şekilde verdiler uyguladılar. Bugün bunun sorunu olmaz ama yargı bir disiplin soruşturması başka bir sorumluluk şeyi olarak ele alınabilir yani bu. Ceza açısından ise cezai sorumluluk açısından ise kuşkusuz olumsuz suç teşkil eden emrin uygulanması bir suç işlendiğini ortaya koyar değil mi? Eğer o emir uygulanmışsa suç teşkil eder. Dolayısıyla o bugün olmazsa yarın, yarın olmazsa bir gün, ceza zaman aşımı yani suçun konusuna göre tabi zaman aşımı süresinde kalmak kaydıyla bugün olmasa yarın takip edilir. Evet çıktı ve hatta talep edilen operasyon isteklerinin neredeyse %1’lerinin kabul edildiği, diğerlerinin valiler tarafından reddedildiği söylendi. Bizzat Cumhurbaşkanı açıkladı, valilere operasyon izni vermeyin denildi. Şimdi bu talimatlar da kanunsuz emir kapsamında değerlendirilebilir mi? Bununla ilgili olduğu için sormak istiyorum. Çözüm süreci diye bir süreç yaşadı Türkiye. Çözüm sürecinde askerin operasyon yapmak istediği, terör örgütü üyelerinin alenen mesela karakolların önünden geçtiği söylendi. Şimdi bunu şöyle düşünmek lazım. Yani anladığım kadarıyla efendim bir çözüm süreci denilen bir süreç başlatıldı. Bu süreç devam ederken valilere veya diğer birimlere mümkün olduğu kadar, çözüm süreci devam ediyor bozmayın, operasyon yapmayın veya yetkileriniz kullanmayın anlamında değil mi efendim? Bir talimat bir direktif verildiği söyleniyor söylenen bu. Devamlı basında da çıkıyor zaten. Şöyle oluyor mesela hocam. Mesela Jandarma Kara Birliği gördüm diyor, müdahale etmem lazım diyor. Valilik izin vermiyor. Şimdi burada tabi şimdi şöyle bir durum söz konusu. Burada da aslında bir yetkinin kullanılmaması söz konusu oluyor. Ben tabi ceza hukukçusu değilim bu boyutuyla ama eğer bu şekildeki bir şey bu anlamdaki bir yetkinin kullanılmaması pasif kalınması suç ise, bu emrin de yerine getirilmemesi gerekir. Yani Vali inisiyatif alıp veya Jandarma Komutanı kimse bu operasyonu buna rağmen yapması lazım ama yapmıyor. Tabi burada asıl bence bu emri verenler açısından da sorumluluk söz konusu oluyor değil mi? Yani eğer böyle bir operasyon zorunlu olduğu halde ya sen bunu yapma. Çözüm süreci hukuki bir şey değil ki siyasi bir şey yani. Dolayısıyla hukuki bir 29 süreç olmadığına göre tamamen hükümetin aldığı bir karar çerçevesinde yürütüldüğüne göre, dolayısıyla hukuki açıdan baktığımızda burada emri veren de sorumlu olur. İhmal en azından ihmali vardır. İdari hukuku ile şahsi sorumluluğuna da indirilebilir mi valilerin? Mesela bu olaydan dolayı bir vatandaş vefat etti ya da bir jandarma vefat etti. Şimdi olay şu bizim hukukumuzda şöyle bir durum var. Burada aslında idare sorumlu genel olarak yani topyekûn idarenin bir sorumluluğu var. Biz buna idarenin hizmet kusuru diyoruz. Yani yapması gereken şeyi yapmaması ihmali diyoruz veya kullanması gereken bir yetkiyi kullanmaması. Bu bir eylem ihmalde eylem ve bundan dolayı idare sorumludur. Tabi bu sorumlulukta bu sorumluluğun ortaya çıkmasında kamu görevlilerinde payı olabilir. Bakanın da payı olabilir. Birileri- 30 nin payı olabilir. İdare dediğimiz şey tüzel bir kişilik yani onu işleten insanlar değil mi? Görevliler yani değil mi? Şimdi bunlar bizim sistemimizde anayasada da var bu hüküm. 129. maddenin beşinci fıkrası bu gibi hallerde açılacak tazminat davası doğrudan doğruda idare aleyhine açılır diyor. Yani şahsa karşı kusurlu olan personele karşı doğrudan doğruda adli yargıda dava açma olanağı yok bizim sistemimizde. Ama anayasa hemen söylüyor. Kusurlu personele (...) kaydıyla diyor yani. Devlete karşı açılacak hükmedilirse devlet bu tazminatı ödeyecek. Ondan sonda da bu tazminat ödenmesine yol açan kusurlu davranışı kimden hangi kamu görevlisinden kaynak görülüyorsa bu tespit edilecek. Tespit edildikten sonra her birisine anayasadaki deyimiyle söylüyorum. Kusuru oranında ücret edilecek. Sistem bu. Dolayısıyla burada karşımıza çıkan devletin ve idarenin sorumluluğu oluyor. Kamu görevlisinin kusuru devletin sorumluluğunu bertaraf etmez. Çünkü o devletin ajanı yani. Devlet yetkisi kullanıyor. Peki hocam şimdi bu çözüm sürecinde siz çok güzel söylediniz yani bu hukuki bir süreç değil siyasi bir süreç dediğiniz. Yani siyasi süreç yürütülürken bu terörle mücadelenin durdurulmasına, göz yumulmasına, operasyonların engellenmesine ve terör örgütünün faaliyetlerinin gözden gelinmesine onay verir mi? Yani öyle bir süreç yürür mü? Çok güzel bir soru. Hukuka aykırı bir siyasal süreç olmaz. Bu kadar basit. Tamam, siyasal süreç olabilir. Yani hükümet belli bir konuda siyasal süreç başlatabilir. Onun yetkisinde ve sorumluluğundadır bu yani. Bu sorumluluk öncelikle siyasi bir sorumluluktur. Dolayısıyla halka karşı sorumluluktur bunda hiç tereddüt yok. Ama hukuka aykırı hukuk kurallarını hiçe sayan, hukuk kurallarını göz ardı eden bir siyasi süreç düşünülemez hukuk devletinde. Siyasi süreç de herhangi bir konuda. Bu ekonomi politikasında da olabilir yani. Yani illa terör olaylarında veya kamu düzeninin korunması bakımından değil. Başka bir alan da olabilir. Mesela eğitimde de olabilir. Sağlıkta olabilir ne bileyim yani. Sağlık politikası vardır onu uygulamaya sokar. Eğitim politikası vardır devlet. Bu her alanda böyle. Sağlıkta da böyle olması lazım, kamu düzeni korunmasında da böyle olması lazım. Hukuka aykırı bir siyasi süreç olamaz hukuk devletinde. Aksi takdirde artık hukuk kalmaz siyaset istediği gibi ben nasılsa sorumluyum milletin oyuna başvuracağım kafa bu. Beni sandık aklar, beni sandık şey eder, sandık yaptırım uygular vesaire. Böyle şey olmaz yani. Hukuka aykırı bir süreç hiçbir hukuk devletinde söz konusu olmaz. Yapılacaksa hukuk kuralları vardır. Kazanılmış haklara saygı vardır bunun içerisinde şefalık vardır, hukuki güvenlik ilkesi vardır, bir yığın hukuk devletinden kaynaklı şeyler. Bunlara riayet etmek koşulu ile sen bir süreç başlatabilirsin. Burada da öyle şeye gelelim. Süreç ne bileyim işte açılım süreci adına ne derseniz deyin. Açabilirsin güzel. Ama sen mevcut hukuk kurallarına mevcut yasaları kamu düzeninin korunması için vermiş olduğu yetkileri göz ardı edemezsin. Olay bu. Hukuka aykırı bir siyasi süreç olamaz hukuk devletinde. Aksi takdirde artık hukuk kalmaz siyaset istediği gibi ben nasılsa sorumluyum milletin oyuna başvuracağım kafa bu. Beni sandık aklar, beni sandık şey eder, sandık yaptırım uygular vesaire. bir de Danıştay’ınki. Danıştay’ınki ikinci aşamada. Şimdi Anayasa Mahkemesi dershaneleri bu şekilde, dershanelerin faaliyetine son veren ve dolayısıyla dershanelerin belli bir şekilde uyarlama olacaktı değil mi yani öyle olacaktı geçici hükmünde. Eylüle kadar mı öyle bir şey. Adı neydi onun. Temel Lise. Aksi takdirde bunlar kapatılacaktı yani kanun bunu öngörüyordu. Peki hocam şimdi dershane konusunu açıldı, oradan devam edersek, dershanelerle ilgili yasayı Anayasa Mahkemesi iptal etti. MEB ısrarlar bu yasayı tanımıyor ve diyor ki dershane diye bir şey kalmadı ben yeni yönetmelikle kursa çeviriyorum dedi. O yönetmeliği de Danıştay iptal etti. Ama hala daha dershanelerin devam etmeyeceği söyleniyor artık dershane diye bir şeyin kalmadığı söyleniyor. Genel bu bağlamda Türkiye’de yargı kararlarının sistematik bir şekilde uygulanmaması var artık. Resmi gazete yayınından itibaren 3 ay 6 ay gibi belli bir süre sonra hukuki boşluk ortaya çıkacağı için, anayasa da Anayasa Mahkemesine böyle bir yetki veriyor yani. Çünkü sen iptal edersin kanunu, kanunu iptal edersin de orada hukuk boşluğu doğar. Bu hukuk boşluğunun doldurulabilmesi için yasa koyucuya belli bir süre verirsin. Fakat bu iptal kararında bir ay oldu. Dershaneden iptal kararında bu yok. Yayınlandığı gün yürürlüğe girdi. Yani yasa iptal edildi. İptal edilen yasa yürürlükten kalkar bitti. Efendim bu dershane konusunu hemen söyleyeyim. Dershane hukuku iki tane yargı kararı uygulanmıyor. Bir Anayasa Mahkemesinin verdiği karar uygulanmıyor Şimdi 153. madde son fıkra diyor ki Anaysa Mahkemesi kararları gene yürümez dedikten sonra yukarıda, yasama organı. Yani şu demek TBMM aktif, iptal Hukuka aykırı bir siyasal süreç olmaz. Bu kadar basit. Tamam, siyasal süreç olabilir. Yani hükümet belli bir konuda siyasal süreç başlatabilir. Onun yetkisinde ve sorumluluğundadır bu yani. Bu sorumluluk öncelikle siyasi bir sorumluluktur. Dolayısıyla halka karşı sorumluluktur bunda hiç tereddüt yok. Ama hukuka aykırı hukuk kurallarını hiçe sayan, hukuk kurallarını göz ardı eden bir siyasi süreç düşünülemez hukuk devletinde. 31 edilmiş bir yasanın aynısını çıkartamaz. İptal kararını hükümsüz kılmaz etkisiz kılmak amacıyla bir düzenleme yapamaz. Yürütme organı idare makamlarını, yargı organlarını gerçek ve tüzel tüm kişileri bağlar diyor Anayasa Mahkemesi değil mi? Şimdi bu iptal kararı dershaneler için de olabilir başka bir şey için de olabilir. Genel olarak söylüyorum ben. Anayasa Mahkemesinin vermiş olduğu iptal kararı eğer yürürlüğü ötelenmemişse yürürlüğe girdiği tarih itibari ile iptal edilen yasa yoktur yürürlükten kalkmıştır. O tarihe kadar uygulanmıştır. Geçmişe yürümezlik ilkesi gereğince ona dokunulamaz o tarihten önceki işlemlere ama iptal kararından sonra Ana- Benim şahsi düşünceme göre Anayasa Mahkemesi’nin vermiş olduğu iptal kararının hayata geçirilebilmesi için, uygulanabilmesi için herhangi bir idari düzenlemeye gerek yoktur. yasa Mahkemesi kararı geri yürümez, ileri yürür. Efendim Anayasa Mahkemesi kararı geri yürümez ben istediğim gibi at oynatayım. O zaman sen Anayasa Mahkemesi kararını al çöpe at. Yani değil mi? Geri yürümez ama ileriye yürür, bağlayıcıdır. Sen Anayasa Mahkemesinin iptal kararının gerekleri doğrultusunda hareket etmek hem yasama organı hem yürütme organı hem idare makamları, hem de yargı organları önlerine ihtilaf geldiğinde hareket eder. Nitekim Danıştay benim şahsi düşünceme göre Anayasa Mahkemesi’nin vermiş olduğu iptal kararının hayata geçirilebilmesi için, uygulanabilmesi için herhangi bir idari düzenlemeye gerek yoktur. Ötelenmiyor. Yani Twitter hesabından da bunu açıkça söyledim. Gayet açık Anayasa Mahkemesi kararı. Dolayısıyla herhangi bir idari düzenlemeye yönetmelik gibi vesaire genelge gibi. Öyle bir düzenlemeye yer kalmaz. Bunu ilgili bakanlık tarafından MEB tarafından uygulamaya konulması ve bunun uyulması zorunludur. Ama bunu yapmadılar bir yönetmelik çıkardılar. Bunu görmek için. Tabi genelge yayınladılar. Deyim yerindeyse işi yokuşa sürdüler. Yani hiçe saydılar. Danıştay da 8. daire gayet güzel bir gerekçe ile ve söylediği buydu, Anayasa mahkemesi kararlarının bağlayıcılığından hareket ederek, onun hakkında da yürütmeyi durdurma kararı verdi. Şimdi ne oldu? Ne yapacaklar şimdi? Şimdi bunu da yapmazlarsa bu sefer Danıştay kararında uygulayacaklar değil mi? Peki hocam bunula birlikte mesela YSK bir karar verdi AKP’nin secim müziği için. Haydi, Bismillah ile başlayan. Kullanamazsınız dedi. Çıktı partinin genel başkan yardımcısı biz kullanacağız dedi ne ceza verirlerse versinler dedi. Yani genel bir sistematik olarak birçok, mesela görevden alınan memurların geri ataması yapılmıyor. Yani bir sürü yargı kararı uygulanmıyor. Ben size çok örnek de sayarım şimdi. YSK bu karara hakkıyla düşünce açıklayan zatı muhte- rem, işin hazin tarafı yıllarca bu ülkenin Adalet Bakanlığını yapmıştır. Konya Hukuk Fakültesi mezunudur. Şimdi biz bu zat ile Anayasanın 24. maddesi çok açık söylüyor diyor ki, dince kutsal sayılan değerler siyasi amaçlar, kişisel amaçlar, bilmem ne kişisel amaçlar şunla bunla katiyen istismar edilemez. Çok açık. Ya onu okumamış bu beyefendi, okumamışsa ayıp bir şey yani. Anayasa, üstelik de hukuk fakültesi mezunu, ilaveten de Adalet Bakanı değil mi? İkincisi ben diyorum ki okumuştur mutlaka yani okumaz olur mu? En azından yerini filan biliyorlardır. Anayasaya yemin ediyorlar her şeyde. Okumuş anlamamış daha kötü. Daha kötü yani anılamazsa başka bir şey var yani. Okuduğunu anlayamayan bir adam, yani Türkiye’de yıllarca Adalet Bakanlığı yapmış. Okumuş anlamış ama yine bunu yapıyorsa o zaman klinik vaka. Sadece o yayın yasağı ona konulmuş o kişiye savunma anlamını kısıtlama anlamında bir yasak değil ki halkın hepimizin haber alma özgürlüğünü ortadan kaldıran bir şey Bunu da yap. E ne olacak? O zaman en basit hukuk kuralları bunlar yani. Bunları ne var? Şu konuştuğumuz konular hiçbir uygar ülkede telafuz edilmez. Çünkü böyle bir şey olmaz. Böyle bir şey hiçbir uygar ülkede böyle bir sorun çıkmaz. Böyle ülkeye hukuk devleti denilebilir mi? Hayır. Bu ülkeye hukuk değil böyle bir ülkeye kanun devleti de denmez. Hukuk devletinden TBMM aktif, iptal edilmiş bir yasanın aynısını çıkartamaz. İptal kararını hükümsüz kılmaz etkisiz kılmak amacıyla bir düzenleme yapamaz. Yürütme organı idare makamlarını, yargı organlarını gerçek ve tüzel tüm kişileri bağlar. Hukuk devletinden vazgeçtik yani kanun devleti vasfına dahi Türkiye Cumhuriyeti devleti aşağı yukarı bir 6-7 yıldan beri tamamen yitirmiştir benim şahsi düşünceme göre. vazgeçtim ben ya kanun devleti de denmez. Yani bu bir en totaliter rejimlerde bile hukuk polis devletidir hukuk devleti değildir onlar. Ama çıkarttığı kanuna sadık kalır. O kanun çok kötü kanun olabilir. O kanun vatandaşın canına okuyan bir kanun, özgürlüklerini alabildiğine sınırlayan idam sehpasına gönderen kanun ama onu uygular harfiyen uygular. Hukuk devletinden vazgeçtik yani kanun devleti vasfına dahi Türkiye Cumhuriyeti devleti aşağı yukarı bir 6-7 yıldan beri tamamen yitirmiştir benim şahsi düşünceme göre. Sayın hocam YSK’nın sandık taşıma ile ilgili kararını nasıl buldunuz? Şimdi efendim ben sandık taşımaya karşıyım. Şu anlamda karşıyım. Neticeten olumlu buluyorum yani. Sandıklar taşınamaz diyordu. Ama buna örnek emsal kararlar da var değil mi? Yani yetkisizlik geneli ile reddediyor zaten bizim böyle yetkimiz yok diyor. Sandık taşıma izni vermeye yetkimiz diyor. Yetkim yok yasal yetkim yok durumu var yani yasada olmayan bir yetki kullanılamaz ki bir hukuk devletinde değil mi? Sandık taşıma ne demektir? Sandık taşıma benim sandığa gitme ve vatandaş olarak oy kullanma hakkımı güçleştiren bir durumdur. Son olarak hocam, HSYK’nın bağımsız ve tarafsız olduğunu düşünüyor musunuz? Yani genel olarak nedir mevcut HSYK ile ilgili görüşünüz? Ben 1982 anayasasının yürürlüğe girdiği tarihten itibaren o anayasada 1982 anayasasında ilk biçiminde yer alan HSYK’nın da ondan sonraki düzenlemelerle bir başka biçimde değiştirilen HSYK’nın da mahkeme bağımsızlığı ve yargıç teminatını sağladığına, eskiden sağlıyordu, şimdi sağlayacağına inanmıyorum. Çünkü HSYK niye kurulmuş? HSYK Anayasada çok açık. 159. madde galiba en başında diyor ki, mahkeme bağımsızlığı ve yargıç bağımsızlığı teminatlarına göre diyor. Yani amacı bunu sağlamak. Ben ilk biçimiyle de bugünkü biçimiyle de HSYK’nın bundan, böyle bir şeyi yerine getireceğine, mahkeme bağımsızlığı ve yargı teminatını sağlayacağına inanmıyorum. 33 KAHRAMANMARAŞ BAROSU KARAMAN BAROSU Baro Başkanından Adli Yıl Mesajı Karaman Barosu Başkanı Av. Oktay Yılmaz, Yeni Adli Yıl Açılışı öncesi bir mesaj yayınladı. Baro Başkanı Av. Oktay Yılmaz, mesajında şu ifadeleri paylaştı; “Yargının bağımsız, savunmanın özgür ve güçlü, her yerde hukukun egemen olacağı bir adli yıl olması temennisiyle, yeni adli yılın tüm meslektaşlarımıza sağlık, başarı ve mutluluklar getirmesini, 2015-2016 Yargı Yılının başarılarla dolu ve adil bir yıl olmasını diliyoruz.” “Bu Topraklar Her Türlü Terör Ve Saldırgan Tutumun Mezarı Olacaktır” Kahramanmaraş Barosu’na üye avukatlar, son günlerde güvenlik güçlerine yönelik artan terör saldırına basın açıklaması yaparak tepki gösterdi. KASTAMONU BAROSU Baro binası önünde toplanan avukatlar adına basın açıklamasını okuyan Baro Başkanı Av. Vahit Bağcı, PKK terör örgütü mensuplarınca asker ve polise karşı düzenlenen saldırıların millet nezdinde derin üzüntüye yol açtığını belirtti. KAYSERİ BAROSU “Asıl Tehlike Terör İken Türk - Kürt Kardeşliğini Bozacak Eylemler Doğru Değil” Asıl terörün dağlarda olduğunu vurgulayan Av. Fevzi Konaç, “Biz şehirlerde kardeşliğimizi bozacak Kürt komşumuza, doğuya giden otobüse ve işyeri sahiplerine saldırarak ancak teröristin istediği manzaraları veririz” dedi. 7 Haziran seçimleri sonrası tırmanan terör olayları, bütün il ve ilçelerde protesto ediliyor. Eylemler sırasında doğu plakalı otobüslerin taşlanması, işadamlarının işyerini yakılması ve parti binalarına saldırılması tehlikeli boyutlara ulaştı. Sağduyu çağrısında bulunan Kayseri Barosu Başkanı Av. Fevzi Konaç, Türk ve Kürtlerin bin yılı aşkın süredir bu topraklarda barış içinde yaşadığını anımsattı. Bu kardeşliği bozmaya çalışanların Türkiye üzerinde bir operasyon gerçekleştirmeye çalıştığını vurgulayan Av. Konaç, asıl tehlikenin dağlardaki PKK olduğunu söyledi. 34 “Türk Milletini Mücadeleye Çağırıyoruz!” Kastamonu Barosu Başkanlığı, dün Dağlıca’da şehit olan askerlerimiz için taziyede bulundu. Yazılı bir açıklama ile terör olaylarını değerlendiren Baro, birlik beraberlik çağrısı yaptı. Barodan yapılan açıklama şöyle: “Kastamonu Barosu olarak, devletimizin bölünmez bütünlüğüne yönelik devam eden gelen terör eylemlerini ve en son Dağlıca’da güvenlik güçlerimize yönelik gerçekleştirilen hain ve kalleş saldırıyı şiddetle kınıyoruz. Siyasi kaygıları bir tarafa bırakarak, önce vatan düsturu ile bütün Siyasi partileri, kamu kurum ve kuruluşlarını, meslek odalarını, sivil toplum örgütlerini ve hiçbir zaman teröre boyun eğmeyecek olan aziz Tük Milletini hain terör örgütü ve uzantılarına karşı, terör sona erinceye kadar tek yürek olmaya, son teröristte bertaraf edilinceye kadar provokasyonlara gelmeden ve itidali elden bırakmadan birlik ve beraberlik ruhuyla mücadeleye çağırıyoruz.” KARABÜK BAROSU Konya Barosu’na Destek Çığ Gibi KARS-ADRAHAN BÖLGE BAROSU “Bin Yıldır Beraber Yaşayan Anadolu Halkları Sağduyulu Olmalıdır” Karabük Barosu Başkanı Av. Rıdvan Erdoğan yazılı bir basın açıklaması ile, Adliyedeki fotokopi odalarının boşaltılması istenen ve elektriği kesilen Konya Barosu’na destek çıktı. Kars-Ardahan Bölge Baro Başkanı İbrahim Baştimar, Şanlıurfa’nın Suruç ilçesinde meydana gelen katliamı kınadı. “Barolar adliyelerde misafir değil ev sahibi konumundadır!“ diyen Karabük Barosu Başkanı Av. Rıdvan Erdoğan, şu açıklamasında şu ifadelere yer verdi: Av. Baştimar, saldırıda yaşamını kaybedenlere Allah’tan rahmet, yakınlarına başsağlığı ve yaralılara acil şifalar diledi. Konya Adliyesinde baroya ait bazı birimlerin boşaltılmasının istenmesi ve boşaltma gerçekleşmeyince elektriklerinin kesilmesi hadisesi asla kabul edilemeyecek olan hukuksuz bir uygulamadır. Avukatlık Kanununa açıkça aykırı olan bu uygulamaya karşı Konya Barosu’nun ve Konyalı meslektaşlarımızın yanındayız.” KIRKLARELİ BAROSU “Adalet İçin Çaba Saba Sarf Etmekten Geri Durmayacağız” Türkiye Barolar Birliği (TBB) 2015-2106 adli yıl açılışını, yaptığı alternatif programla kutladı. Programa katılanlar arasında bulunan Kırklareli Barosu Başkanı Av. Harun Saygılı, “alternatif” adli yıl açılış programını, BAROTÜRK’e değerlendirdi; “Adli yılın, Barolar Birliği’nin organizasyonuyla beraber, Baro Başkanlarının ve yabancı hukukçuların katılımıyla düzenlediği programla açılmış olması isabetli bir tavır oldu. Adli yılın açılış törenlerine biz avukatların katılmaması için yasal düzenleme yapılmış olması hoş karşılanacak bir durum değildir. Savunmanın aslî unsurlarından olan avukatların adli yılın açılışı gibi çok önemli bir törende, söz söylemekten yoksun bırakılmaları, söyleyeceklerinin halka dinleme imkânının sağlanmamış olması şiddetle kınadığımız bir durumdur.” Baro Başkanı Av. İbrahim Baştimar, Baro olarak Şanlıurfa’nın Suruç İlçesi’nde meydana gelen ve ülkenin pek çok yerinden bir araya gelen gençlerimizin ölümüne ve yaralanmasına neden olan terör saldırısını şiddetle ve nefretle kınadıklarını söyledi. KIRIKKALE BAROSU Kırıkkale Barosu Yeni Başkanını Seçti Kırıkkale Barosu 14. Olağan Genel Kurulunu Milli Eğitim Müdürlüğü Toplantı salonunda gerçekleştirdi. Gerçekleşen seçimde 59 oy alan Av. Erol Çakır Başkanlığa seçildi. İl Milli Eğitim Müdürlüğü Toplantı salonunda yapılan Kırıkkale Barosu 14’üncü Olağan Genel Kurulunda ilk olarak faaliyet raporları okundu. Faaliyet raporlarının okunmasının ardından Barolar Birliği Genel Başkan Yardımcısı Av. Başar Yaltı bir konuşma yaptı. Konuşmaların ardından Olağan Genel Kurula katılan avukatlar oylarını kullandı. Yapılan oy kullanımının ardından kullanılan 144 geçerli oyun 59 oyunu alan Av. Erol Çakır başkanlığa seçildi. Yeni başkan seçilen Av. Çakır, “Güzel günümüzde yanımızda olan arkadaşlarımıza meslektaşlarımıza teşekkür ediyorum. El birliğiyle çalışacağız ve Baromuzu bir üst çıtaya çıkaracağız. Bana bu görevi layık gören meslektaşlarıma teşekkür ediyorum.” dedi. 35 DOSYA Kanunsuz Emrin Uygulanması ve Bürokrasinin Yargıyla İmtihanı Mehmet AYSAN KANUNSUZ EMİR NEDİR? Kanunsuz emir ilkesi Anayasamızda kendine yer bulmuş konulardan bir tanesidir. Bu ilkeye göre, kamu hizmetlerinde herhangi bir sıfat ve suretle çalışmakta olan kimse, üstünden aldığı emri, yönetmelik, tüzük, kanun veya Anayasa hükümlerine aykırı görürse yerine getirmeyebilecektir. Emrin hukuka aykırı olduğu değerlendirmesini yaparsa bunu emri verene bildirecektir. Ancak, amir emrinde ısrar eder ve bu emrini yazılı olarak iletirse ast emri yerine getirmek durumundadır. Böyle bir durumda sadece emri veren sorumlu tutulacak, emri yerine getiren sorumlu olmayacaktır. Ancak, emrin konusu suç teşkil ediyorsa kanun bu emrin yerine getirilmesine izin vermemiştir. Amir bu emrinde ısrar etse ve yazılı olarak iletse dahi ast emri yerine getirmemelidir, aksi halde emri verenle birlikte kendisi de sorumlu olacaktır. 36 Bunların yanında, askerî hizmetlerin görülmesi ve acele hallerde kamu düzeni ve kamu güvenliğinin korunması için kanunla gösterilen istisnalar saklı tutulmuştur. T.C. Anayasası’nın 129. maddesine göre ”memurlar ve diğer kamu görevlileri anayasa ve diğer kanunlara sadık kalarak faaliyette bulunmakla yükümlüdürler.“ Yine anayasanın 137. maddesinde “Konusu suç teşkil eden emir hiç bir surette yerine getirilmez ve yerine getiren kimse sorumluluktan kurtulamaz” demek suretiyle bu uluslararası ilkeyi tam olarak benimsemiştir. Aynı şekilde Devlet Memurları Kanunu’nun 11. Maddesi’nde bu durum tekrar edilmiştir; “Devlet memuru amirinden aldığı emri, Anayasa, kanun, tüzük ve yönetmelik hükümlerine aykırı görürse, yerine getirmez ve bu aykırılığı o emri verene bildirir. Amir emrinde ısrar eder ve bu emrini yazı ile yenilerse, memur bu emri yapmağa mecburdur. Ancak emrin yerine getirilmesinden doğacak sorumluluk emri verene aittir. “Konusu suç teşkil eden emir, hiçbir suretle yerine getirilmez; yerine getiren kimse sorumluluktan kurtulamaz.” Görüldüğü gibi hukuk sistemimiz uzun deneyimlerden sonra evrensel hukukun geldiği son noktayı, anayasa ve kanunlarımıza yansıtmıştır. Uygulamada bu durumun en tipik örneklerinden birisi de, mahkeme kararlarının uygulanmaması ya da mahkeme kararlarının şeklen uygulanmak suretiyle etkisiz hale getirildiği durumlardır. Danıştay 1. Daire’si 2006 yılında verdiği bir kararında mahkemece iptal edilmesine rağmen İznik Gölü etrafının Bakanlar Kurulu kararıyla imara açılması konusunda Bursa Valiliğini sorumlu tutmuştur. Yüksek Mahkeme “mahkeme kararının uygulanmamasını” konusu suç teşkil eden bir fiil kabul etmiştir. Davalının Bakanlar Kurulu’nun yazılı emri üzerine mahkeme kararının uygulanmamak zorunda kalındığı savunmasını, konusu suç teşkil eden bir emrin yerine Özellikle bugünlerde “layüsel” ya da “dokunulmaz” gibi görünen kamu görevlileri kendilerine bu talimatları veren siyasiler ortadan kaybolduklarında bu hesaplaşmayla yüz yüze kalacaklarını unutmamalıdırlar. TBMM aktif, iptal edilmiş bir yasanın aynısını çıkartamaz. İptal kararını hükümsüz kılmaz etkisiz kılmak amacıyla bir düzenleme yapamaz. Yürütme organı idare makamlarını, yargı organlarını gerçek ve tüzel tüm kişileri bağlar. Hukuk devletinden vazgeçtik yani kanun devleti vasfına dahi Türkiye Cumhuriyeti devleti aşağı yukarı bir 6-7 yıldan beri tamamen yitirmiştir benim şahsi düşünceme göre. getireni sorumluluktan kurtarmayacağına hükmetmiştir. (Danıştay 1. Daire 26/01/2006 tarih ve E. 2005/1377 K. 2006/83) Ayrıca mahkeme kararlarının uygulanmamasını Türk Ceza Kanunu kapsamında “Eziyet” suçu kapsamında değerlendirenlerin sayısının azımsanmayacak kadar çok olduğunu da belirtmemiz gerekir. Özellikle bugünlerde “layüsel” ya da “dokunulmaz” gibi görünen kamu görevlileri kendilerine bu talimatları veren siyasiler ortadan kaybolduklarında bu hesaplaşmayla yüz yüze kalacaklarını unutmamalıdırlar. T.C. ANAYASASI 137. MADDE KANUNSUZ EMİR Kamu hizmetlerinde herhangi bir sıfat ve suretle çalışmakta olan kimse, üstünden aldığı emri, yönetmelik, tüzük, kanun veya Anayasa hükümlerine aykırı görürse, yerine getirmez ve bu aykırılığı o emri verene bildirir. Ancak, üstü emrinde ısrar eder ve bu emrini yazı ile yenilerse, emir yerine getirilir; bu halde, emri yerine getiren sorumlu olmaz. Konusu suç teşkil eden emir, hiçbir suretle yerine getirilmez; yerine getiren kimse sorumluluktan kurtulamaz. Askeri hizmetlerin görülmesi ve acele hallerde kamu düzeni ve kamu güvenliğinin korunması için kanunla gösterilen istisnalar saklıdır. HUKUKÇU GÖRÜŞÜ PROF. DR. ERSAN ŞEN “Kanunsuz emir” başlıklı Anayasa m.137 yürürlükte olduğu ve görüşülen tarafın “suçlu” sayıldığı durumda, ceza normları tarafından suç olarak tanımlanıp karşılığında ceza öngörülen fiillerin hukuka uygun hale dönüştürülmesi mümkün olamaz. Bu kapsamda, 6551 sayılı Kanunun 4. maddesinin 2. fıkrası yeterli olmayacaktır. Bir hukuk devleti, terör örgütü olduğu yargı kararı ile tescillenmiş, kurucusu ve liderinin ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına mahkum olduğu durumu yok sayıp görmezden gelemez. Anayasasının her yerinde “hukuk” yazan bir ülkede, hukuki meşruiyet taşımayan temel üzerine yeni yapı kurulamaz. 37 Kanunsuz emir verilmesi ve bu emrin ifası yasaktır “Kanunsuz emir” başlıklı Anayasa m.137’ye göre; “Kamu hizmetlerinde herhangi bir sıfat ve suretle çalışmakta olan kimse, üstünden aldığı emri, yönetmelik, tüzük, kanun veya Anayasa hükümlerine aykırı görürse, yerine getirmez ve bu aykırılığı o emri verene bildirir. Ancak, üstü emrinde ısrar eder ve bu emrini yazı ile yenilerse, emir yerine getirilir; bu halde, emri yerine getiren sorumlu olmaz. Konusu suç teşkil eden emir, hiçbir suretle yerine getirilmez; yerine getiren kimse sorumluluktan kurtulamaz. Askeri hizmetlerin görülmesi ve acele hallerde kamu düzeni ve kamu güvenliğinin korunması için kanunla gösterilen istisnalar saklıdır”. 38 İdari yargı düzeni tarafından verilen kararların, açık anayasal ve yasal kurallar olmasına karşın uygulanmaması sorununu çözmek için, kullanılan ve pek de etkili olmayan yollara ek olarak Danıştay Başsavcılığının devrede olacağı bir yol daha bulunmaktadır. Bugüne kadar hiç devreye sokulmamış bu yolun kullanılarak geliştirilmesi, hukuk devleti için tehlikeli gelişmeyi durduracaktır. İDARİ YARGI KARARLARININ UYGULANMAMASI SORUNU* Hukuksal Çözüm Bulunması Gereken Sorun İdari yargı düzeni tarafından verilen kararların, idare tarafından uygulanmaması önemli bir sorun olarak varlığını sürdürmektedir. Sorun, idari yargının varlık nedenini sarsacak bir noktaya doğru ilerlemektedir. İdare, artık istediği kadar denetlenebilen bir kuruma dönüşmüştür. Yargısal denetimin anlamı, denetim sonucunda verilecek kararın, taraların iradesine rağmen uygulanabilmesidir. “Hüküm” bu anlama gelir. Aksi takdirde, idari yargının “tavsiye”sinden söz edilebilir. İdari yargı düzeni tarafından verilen kararların uygulanmaması, modern Türk hukuk sisteminin çoktan aşmış olduğu, idari yargı tarihinin ilkel aşamalarına dönüşü akla getirmektedir. Yargının idareyi, idarenin izin verdiği kadar denetlediği “izinli (tutuk) adalet(justice retenue)” dönemini. Bu dönemde, idareyi denetleyen, mahkeme benzeri yapı, kararını vermekte, karar idarenin en üst makamına gitmekte ve orası tarafından uygun görülürse hukuki etki kazanıp uygulanabilmektedir. Fransa’daki geçmişini bir yana bırakalım, bu ilkel aşama, kısmen Osmanlı döneminde yaşanmış ve modern Cumhuriyetin hukuksal düzeni ile aşılmıştır. İdari yargı, idarenin denetimi için Anayasal olarak yetkili (justice déléguée) bir yargı düzeni olarak kurulmuştur. Kararlarının hukuki etkisi ve gücü, yargı organı olmasından gelmektedir, idarenin rızasından değil. Buna karşılık, uzun bir süredir, idare, aleyhinde verilen kararları seçmekte, idari yargı düzeninin faaliyetinin hukuksal etkisini ve gücünü kendi rızasına tabi kılmaktadır. Sonuçta, yavaş yavaş ancak sürekli biçimde, Cumhuriyet’in Kuruluşundan itibaren anayasal güvencelerle oluşturulmuş olan modern idari yargı düzeni dönüştürülmektedir. Bu basit bir hukuksal sorun değildir. İdarenin yargısal denetimi ve yargı kararlarına idarece uyulması anayasal düzenin temel unsurlarındandır. Hukuk devleti, bu iki basit fakat çok etkili anayasal kural ile gerçeklik kazanır. Gelişmekte olan, bu mekanizmanın etkisizleştirilmesidir. Bu nedenle, eğer bunu bir sorun olarak görüyorsak, sorun, herhangi bir davacının açtığı ve kazandığı herhangi bir dava sonucunda hakkını alıp almaması değil, hukuk devletinin kurucu anayasal mekanizmasının korunmasıdır. İdari yargı düzeni tarafından verilen kararların, açık anayasal ve yasal kurallar olmasına karşın uygulanmaması sorununu çözmek için, kullanılan ve pek de etkili olmayan yollara ek olarak Danıştay Başsavcılığının devrede olacağı bir yol daha bulunmaktadır. Bugüne kadar hiç devreye sokulmamış bu yolun kullanılarak geliştirilmesi, hukuk devleti için tehlikeli gelişmeyi durduracaktır. Yargının, denetlemekle görevli olduğu ve denetimden kaçmak gayreti içinde olan birimlere karşı etkili önlemler geliştirmesinin tarihi örneğini yürürlüğün durdurulması kararı ile Anayasa Mahkemesi vermiştir. Anayasa Mahkemesinin, Türk hukuk sistemine kazandırdığı bu kurum anayasa yargısının etkililiğini İdari yargı düzenini korumakla görevli olan Danıştay Başsavcısı, bu koruma yetkisini sadece “görev alanını” korumak ile sınırlamaması, idari yargı düzeninin işleyişine yönelik diğer yargı düzenlerinden ve idareden gelen her türlü müdahaleye karşı, yasal dayanak bulduğu oranda girişimde bulunmalıdır. olağanüstü geliştirmiştir. Vermiş olduğu kararlarla Türkiye’de hukuk devletinin yerleşmesine tarihi katkılarda bulunmuş idari yargı da kendisine yönelik etkisizleştirme/geriye götürme arayışlarına karşı yine anayasal ve yasal düzen içinden mekanizmalarla karşı duracaktır. Aşağıda Danıştay Başsavcısı’nın, idari yargı düzeni tarafından verilen kararların uygulanmasındaki sahip olduğu potansiyel, fakat kullanılmayan yetkilerini açıklamaya çalışacağım. İdari yargı kararlarının uygulanma zorunluluğuna ilişkin klasik mekanizmaları aktarmayacağız. YARGI DÜZENİNİN KORUYUCUSU OLARAK BAŞSAVCI Hukuk sistemimizde, bir yüksek mahkemede birleştirilen ilk derece mahkemeler topluluğu anlamında, üç yargı düzeni bulunmaktadır. Nitekim adli, idari ve askeri yargı düzenleri, Anayasa tarafından düzenlendiği gibi, Uyuşmazlık Mahkemesi Kanununda da, uyuşmazlığın mekanı olarak bu üç yargı düzeni belirlenmiştir. Her yargı düzeninde ayrı bir savcılık teşkilatı kurulmuştur. Savcılık teşkilatının başında başsavcı bulunmaktadır. İdari yargı düzenindeki savcılık kurumu Danıştay’da oluşturulmuştur. Danıştay Başsavcısı Anayasal bir dayanağa ve güvenceye sahiptir. (Anayasa madde 155/IV: “Danıştay Başkanı, Başsavcı, başkanvekilleri ve daire başkanları, kendi 39 üyeleri arasından Danıştay Genel Kurulunca üye tamsayısının salt çoğunluğu ve gizli oyla dört yıl için seçilirler. Süresi bitenler yeniden seçilebilirler./ Danıştayın, kuruluşu, işleyişi, Başkan, Başsavcı, başkanvekilleri, daire başkanları ile üyelerinin nitelikleri ve seçim usulleri, idari yargının özelliği, mahkemelerin bağımsızlığı ve hakimlik teminatı esaslarına göre kanunla düzenlenir.”) İdari yargı düzeninde (Danıştay’da) savcılık, yargılama sırasında, konuyu “heyetten ayrı ve bağımsız” olarak inceleyerek hukuksal aydınlatmaya katkı sağlamanın dışında da bir işleve sahiptir. Bu işlev, Danıştay Başsavcısı’nda somutlaşmaktadır. Danıştay Başsavcısı, diğer görevlerinin yanısıra “idari yargı düzenini koruma” işlevine de sahiptir. Bu işlev esas olarak yargı düzeni uyuşmazlıklarında görülmektedir. (2247 sayılı Uyuşmazlık Mahkemesinin Kuruluş Ve İşleyişi Hakkında Kanunun 10. maddesine göre, “Görev uyuşmazlığı çıkarma; adli, idari ve askeri bir yargı merciinde açılmış olan davada ileri sürülen görev itirazının reddi üzerine ilgili Başsavcı veya Başkanunsöz- cüsü tarafından görev konusunun incelenmesinin Uyuşmazlık Mahkemesinden istenmesidir.... Uyuşmazlık çıkarma isteminde bulunmaya yetkili makam; reddedilen görevsizlik itirazı adli yargı yararına ileri sürülmüş ise Cumhuriyet Başsavcısı, idari yargı yararına ileri sürülmüş ise Danıştay Başkanunsözcüsü, askeri ceza yargısı yararına ileri sürülmüş ise Askeri Yargıtay Başsavcısı, Askeri İdari Yargı yararına ileri sürülmüş ise bu mahkemeninBaşkanunsözcüsüdür.”) Görev uyuşmazlıklarında idari yargı düzeninin alanını korumak görevi, Danıştay Başsavcısı’na verilmiştir. koruyucusu olan Danıştay Başsavcısı devreye girmelidir. Danıştay Kanunununda ve ilgili diğer mevzuatta Başsavcının etkili olabilmesi için gerekli olan yasal dayanak da bulunmaktadır. İdari yargı düzenini korumakla görevli olan Danıştay Başsavcısı, bu koruma yetkisini sadece “görev alanını” korumak ile sınırlamaması, idari yargı düzeninin işleyişine yönelik diğer yargı düzenlerinden ve idareden gelen her türlü müdahaleye karşı, yasal dayanak bulduğu oranda girişimde bulunmalıdır. Danıştay Başsavcısı, idari yargı düzeninde verilen kararların uygulanması konusundaki sorunları raporlayabilir. 60. madde bu konuda dayanak olmaktadır. İdari yargı düzeni tarafından verilen kararların idare tarafından uygulanmaması, idari yargı düzenine yönelik en tehlike müdahaledir. Bu müdahalenin giderilmesi için, yargı düzeninin Raporlama yönteminde temel sorun, veri toplanmasıdır. Danıştay Başsavcılığının binlerce kararın akıbetini takip etmesi mümkün değildir. Bu nedenle, ilk yıllarda esas olarak Danıştay’a gelen şikayetler ve bundan da önemlisi basında yer alan haberler temel alınarak veri toplanabilir. Raporlama sisteminin yerleşmesi ve yurttaşlar tarafından duyulması, veri toplama işini etkili bir yönteme kavuşturacaktır. 40 RAPORLAMA Danıştay Kanununun, Danıştay Başsavcısının görevleri; “başlıklı 60. maddesinin 3. bendine göre, “Başsavcı her takvim yılı sonunda, işlerin durumu ve bunların yürütülmesinde aksaklık varsa sebepleri hakkında Danıştay Başkanlığına bir rapor verir ve alınmasını lüzumlu gördüğü idari tedbirleri bildirir.” Raporlama, aksaklıkları gidermede en etkili yöntemlerden biridir. Dünyada ombudsman kurumunun, esas olarak raporlama ile işlev gördüğü hatırlanırsa etki gücü daha iyi anlaşılacaktır. Unutulmaması gereken nokta, adil yargılanma hakkının kararların sonuçlarından yararlanmayı da gerektirdiğidir. Hukuki ve fiili etkisi olmayan kararlar vermek yargılama değildir. Bu nedenle, “işlerin durumu” ile sadece eldeki dosya sayısı veya dosya yoğunluğu vb. anlaşılmamalıdır. Başsavcı, idari yargı düzeni tarafından verilen kararların idare tarafından uygulanma durumuna ilişkin yıllık raporunu, bir özel rapor olarak da hazırlayabilir. Yani, sadece bu konuya hasredilmiş bir rapor hazırlayabileceği gibi, yıllık genel raporunda bir bölüm olarak da düzenleyebilir. Ancak bu ikinci durumda da büyük bir olasılıkla bir süre sonra özel rapor düzenleme ihtiyacı hissedilecektir. Başsavcı tarafından hazırlanacak idari yargı düzeninin durumu veya idari yargı kararlarının uygulanması yıllık raporu, sorunun giderilmesi için Başsavcı’nın önerilerini içerebilir. Bu öneriler genel nitelikli, sorun kategorilerine ilişkin veya özellikle kamuoyunun ilgisinde olan somut konulara özel nitelikte olabilir. Ancak, raporlama tekniğine uygun olan ikinci yöntemdir. Danıştay Başsavcısı tarafından hazırlanacak olan rapor, Danıştay Başkanlığı’na sunulduktan sonra Başkanlık tarafından kamuoyuna açıklanmalıdır. İdari yargı düzeninin yüksek mahkemesi başkanının, idari yargı kararlarının uygulanmasına ilişkin yıllık Anayasanın “Temel hak ve hürriyetlerin korunması” başlıklı 40. maddesinde “Anayasa ile tanınmış hak ve hürriyetleri ihlâl edilen herkes, yetkili makama geciktirilmeden başvurma imkânının sağlanmasını isteme hakkına sahiptir. Devlet, işlemlerinde, ilgili kişilerin hangi kanun yolları ve mercilere başvuracağını ve sürelerini belirtmek zorundadır.” rapor açıklaması, idari yargının, idarenin müdahaleleri karşısında edilgin olmadığını göstermesi bakımından son derece önemli olacaktır. Raporlama yönteminde temel sorun, veri toplanmasıdır. Danıştay Başsavcılığının binlerce kararın akıbetini takip etmesi mümkün değildir. Bu nedenle, ilk yıllarda esas olarak Danıştay’a gelen şikayetler ve bundan da önemlisi basında yer alan haberler temel alınarak veri toplanabilir. Raporlama sisteminin yerleşmesi ve yurttaşlar tarafından duyulması, veri toplama işini etkili bir yönteme kavuşturacaktır. Veri toplama ve idari yargı kararlarının uygulanması yıllık raporu hazırlamakta Başsavcı, Danıştay Kanununun 60. maddesinin 4. bendindeki hükümden yararlanarak, savcılardan birini kendisine yardım etmekte görevlendirebilir. (m.60/4: “Başsavcı, savcılardan birini, idari işlerde kendisine yardım etmekte görevlendirebilir.”) Danıştay’da bir savcının, idari yargı kararlarının uygulanmasını takip etmek uzmanlaşması ve buna ilişkin yöntemler geliştirilmesi elbette daha etkili sonuçlar doğurabilecektir. 41 Veri toplanması konusunda, elbette en etkili kaynak davacılar olacaktır. Bu konuda, Anayasanın 40. maddesinde yer alan düzenleme kullanılabilir. Anayasanın “Temel hak ve hürriyetlerin korunması” başlıklı 40. maddesinde “Anayasa ile tanınmış hak ve hürriyetleri ihlâl edilen herkes, yetkili makama geciktirilmeden başvurma imkânının sağlanmasını isteme hakkına sahiptir. Devlet, işlemlerinde, ilgili kişilerin hangi kanun yolları ve mercilere başvuracağını ve sürelerini belirtmek zorundadır.” Maddede “devlet”ten söz etmektedir. İdari yargı düzeninde verilen kararlarda, kararın altında bir yerde, davacıya, karara karşı başvuru yollarının yanısıra, kararın uygulanmaması durumunda başvurabilecekleri yollar belirtilmelidir. Bu anayasal zorunluluk, kararın uygulanmaması durumunda ilgilinin konuyu “Danıştay Başsavcısına iletebileceği” bilgisi ile de tamamlanabilir. Faks, mektup veya basitçe elektronik posta yolu kullanılabilir. Böylece, kararın uygulanmaması durumunda kullanılabilecek klasik yolların kararın altında belirtilmesi ve Danıştay Başsavcılığını haberdar etme imkanının hatırlatılması ile mahkemeden idare aleyhinde karar alan yurttaş, idare ile başbaşa bırakılmamış olacağı gibi, raporlama yöntemi için de sağlam bir veri toplama yolu açılmış olacaktır. Raporlamada bir diğer önemli sorun da toplanan verilerin gerçekliğinin değerlendirilmesidir. Bu konuda da Danıştay Başsavcılığının kullanabileceği bir yetkisi bulunmaktadır. Danıştay Kanunu’nun “Savcıların Görevleri” başlıklı 61. maddesine göre, “Savcılar, ilgili yerlerden Danıştay Başkanlığı aracılığı ile her türlü bilgileri isteyebilecekleri gibi işlem dosyalarını da getirtebilirler.” Savcıların, hakkında idari yargı kararını uygulamadığı yönünde bir yakınma bulunan idareden Bilindiği gibi idarenin yargı kararlarını uygulamaması, suç oluşturacak bir yoğunlukta hukuka aykırılık da taşıyabilmektedir. Yargı kararlarının uygulanmaması kamu görevlisinin, görevi ihmal (TCK m. 257/II) veya görevi kötüye kullanma (TCK m. 257/I) suçları olarak ortaya çıkabilir. veya hakkında basında böyle bir haber bulunan idareden bilgiistemesi, rapor için güvenilir veriler sağlayacağı gibi, yanlış anlaşılma varsa bunu giderecek ve hatta kararın uygulanmaması sorununu da çözebilecektir. Danıştay Başsavcılığı tarafından, hukukumuzda yer alan olanakları kullanarak gerçekleştirilecek raporlama yöntemi, kısa bir sürede yerleşiklik kazanarak hukuk devletinin koruyucu mekanizmaları arasındaki yerini alacaktır. İdari yargı düzeni tarafından verilen kararların uygulanmaması sorununun çözümü için kullanılabilecek bir başka yol daha bulunmaktadır. SUÇU BİLDİRMEK Bilindiği gibi idarenin yargı kararlarını uygulamaması, suç oluşturacak bir yoğunlukta hukuka aykırılık da taşıyabilmektedir. Yargı kararlarının uygulanmaması kamu görevlisinin, görevi 42 ihmal (TCK m. 257/II) veya görevi kötüye kullanma (TCK m. 257/I) suçları olarak ortaya çıkabilir. Nitekim, idari yargı düzeni tarafından verilen kararları uygulamayan kamu görevlileri aleyhine, ilgililer Cumhuriyet Savcılıklarına şikayette bulunmakta ve suç duyuruları yapılmaktadır. Yurttaşların yaptıkları bu başvurulardan çok azı, yargı önüne gelebilmektedir. Bu konuyla ilgili olarak Danıştay Başsavcısı’nın, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı ile bağlantı kurarak konuyla ilgili düzenli bilgi alması önemlidir. Cumhuriyet Savcılıklarına, idari yargı kararlarının uygulanmaması ile ilgili olarak yapılan şikayet ve suç duyurularının sayı ve konu olarak Danıştay Başsavcısı tarafından bilinmesi, bu bilgilerin raporlama mekanizmasında kullanılması bakımından önemlidir. Bunun dışında, Danıştay Başsavcısının, önemli gördüğü, çok açık ve ağır müdahaleleri bir suç duyurusu olarak Cumhuriyet Savcılarına iletmesinin önünde hiçbir hukuki engel bulunmamaktadır. 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun “Suçlara İlişkin İhbarlar ve Soruşturma” başlıklı kısmında yer alan 158. maddesine göre, “Suça ilişkin ihbar veya şikâyet, Cumhuriyet Başsavcılığına veya kolluk makamlarına yapılabilir.” 170. maddeye göre ise, “Kamu davasını açma görevi, Cumhuriyet savcısı tarafından yerine getirilir. Soruşturma evresi sonunda toplanan deliller, suçun işlendiği hususunda yeterli şüphe oluştu- ruyorsa; Cumhuriyet savcısı, bir iddianame düzenler.” görevlisi, altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.) Danıştay Başsavcısı’nın, idari yargı düzeninden verilen kararları uygulamayan kamu görevlilerinin bu davranışlarının yarattığı suç şüphesini Cumhuriyet Savcılarına bildirmesi konusunda hukuksal bir engel bulunmamaktadır. Bu noktada önemli olan sözkonusu yolun, etkiliğini ve saygınlığını koruyabilmek için Danıştay Başsavcısı’nın kendisine iletilen veya kendisinin haberdar olduğu her olayda değil de, özelikle açık ve ağır müdahalelerde ve yeterince veriye sahip olduğu durumlarda kullanılmasıdır. SONUÇ OLARAK Danıştay Başsavcısı’nın yargı kararlarının uygulanmaması nedeniyle doğan suç şüphelerini Cumhuriyet Savcılarına iletmelerinin önünde bir engel olmadığı gibi bu yönde davranması için bir yükümlülük olduğu da söylenebilir. 5237 sayılı Türk Ceza Yasasına göre, göre, “kamu görevlisinin suçu bildirmemesi” bir suçtur (Kamu görevlisinin suçu bildirmemesi, m.279: Kamu adına soruşturma ve kovuşturmayı gerektiren bir suçun işlendiğini göreviyle bağlantılı olarak öğrenip de yetkili makamlara bildirimde bulunmayı ihmal eden veya bu hususta gecikme gösteren kamu İdari yargı düzeninden verilen kararlarının uygulanmaması, idari yargının idarece etkisizleştirilmesi yönünde güçlü bir eğilim yaratmaktadır. Bu tehlikeli eğilimin bir süre sonra, hukuk devletini korumanın bugüne kadar keşfedilen en etkili yolu olarak nitelenen idarenin yargısal denetimini etkisizleştireceği açıktır. Sorun hukuk devletinin varlık mücadelesi olarak ortaya konabilir. Hukuk devletinin varlık mücadelesinde, hukuk sistemi içindeki öznelerin, sistemin kendilerine tanıdığı hukuksal olanakları kullanarak yapıyı korumaları, vicdani ve tarihsel olmanın ötesinde, hukuksal bir görevdir. Danıştay Başsavcısı, idari yargı düzeninde verilen kararların, idare tarafından seçilerek uygulanması karşısında yasaların verdiği yetkileri kullanarak, özellikle raporlama ve suçu bildirme yöntemleri ile kendisine düşen hukuksal görevi yerine getirebilecektir. *Dr. Onur Karahanoğulları / A.Ü. Siyasal Bilgiler Fakültesi İdare Hukuku Öğretim Görevlisi İdari yargı düzeninden verilen kararlarının uygulanmaması, idari yargının idarece etkisizleştirilmesi yönünde güçlü bir eğilim yaratmaktadır. Bu tehlikeli eğilimin bir süre sonra, hukuk devletini korumanın bugüne kadar keşfedilen en etkili yolu olarak nitelenen idarenin yargısal denetimini etkisizleştireceği açıktır. 43 MARDİN BAROSU KİLİS BAROSU Kilis Barosu’nda Fazlıağaoğlu Yeniden Başkan Seçildi Kilis Barosu’nun 2. Olağan Genel Kurul toplantısında Kilis Baro Başkanı Av. Hayri Muammer Fazlıağaoğlu yeniden baro başkanı seçildi. “Cizre Gestapo Kampına Dönmüş Durumda!” Mardin Barosu Başkanı Av. Azat Yıldırım, son bir haftadır Cizre’de yaşanan çatışmalara ve sokağa çıkma yasağına hakkında sosyal medya hesabı üzerinden tepki gösterdi. Mardin Barosu Başkanı Av. Azat Yıldırım, 5 gündür Cizre’de uygulanan sokağa çıkma yasağının, şehirde yaşayanlara zor anlar yaşattığını belirtti. Av. Yıldırım, şu ifadeleri kullandı; “Cizre’de 150000 kişi 5 gündür sokağa çıkamıyorlar, hastalar hastaneye, doktora gidemedikleri için ölüyorlar. Ölenler morga götürülemediği için derin dondurucularda saklanıyor. 35 günlük bebeğin de, 14 yaşındaki genç kızın da cenazeleri derin dondurucuda. Cizre gestapo kampına dönmüş durumda.” KIRŞEHİR BAROSU “Var Gücümüzle Mücadeleye Devam Edeceğiz” Kırşehir Baro Başkanı Av. Mehtap Karaburçak Tuzcu, Başta Dağlıca olmak üzere Iğdır ve yurdun çeşitli yerlerinde yaşanan terör olaylarını kınayan yazılı bir basın açıklaması yaptı. Kırşehir Baro Başkanı Av. Tuzcu yaptığı yazılı açıklamada, “Bölücü terör örgütünün Dağlıca ve Iğdır’da gerçekleştirdiği alçakça saldırılar, teröre karşı akıllı, kararlı ve tek vücut olmamız gerektiğini bir kez daha ortaya koymuştur. Devletimizin terörle mücadelede hukuka uygun atacağı her adımı Türkiye Barolar Birliği ve barolar olarak desteklediğimizi, yurt içinde ve yurt dışında bölücü terör örgütünün taban kazanmaması için var gücümüzle mücadeleye devam edeceğimizi bir kez daha ilan ediyoruz.” dedi. 44 Kilis Barosu’nun 2. Olağan Genel Kurul toplantısında Kilis Baro Başkanı Av. Hayri Muammer Fazlıağaoğlu yeniden baro başkanı seçilirken, Yönetim Kurulu Üyeleri ise şu isimlerden oluştu; “Av. Kevser Arslan, Av. Aziz Akgül, Av.Hakan Bilecen, Av. Sıdıka Alpaydın.” Disiplin Kurulu Başkanlığına Mahmut Şekeroğlu Denetleme Kurulu Başkanlığına Şevki Akbayram Türkiye Barolar Birliği Delegeleri ise, Mehmet Murat Karataş ve Mehmet Alper Ünver seçildi. KOCAELİ BAROSU Av. Gökçe’den Şehit Yakınının Tutuklanmasına Tepki: “Şehit Acısını Uzaktan Gazel Okuyan Hissedemez” Kocaeli Baro Başkanı Sertif Gökçe, Siirt’te şehit düşen Erzurumlu asker Recep Beycur’un yakını 60 yaşındaki Kazım İpek’in Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a hakaret iddiasıyla tutuklanmasına tepki gösterdi. Kocaeli Baro Başkanı Av. Sertif Gökçe, yaptığı açıklamada, tutuklamanın sebeplerinin belli olduğunu söyledi. Hakaretten tutuklanmanın olmayacağının altını çizen Av. Gökçe, şunları kaydetti: “Bugün Türkiye’de tutuklama sebepleri bellidir. Suçüstü halleri, ağır ceza gerektiren işte 5 yıl ve üstü gibi ağır suçlar gerektiren suçlamalarda tutuklama verilebilir. Hakaretten tutuklama verildiği dünyada görülmemiş bir olay. Hakaret sonunda, mahkemedeki yargılama sonunda verilebilecek ceza belli. Bu cezanın alt ve üst sınırına baktığımızda bu tutuklamayı gerektiren bir suç değil. Soruşturmayı gerektirebilir, yargılamayı gerektirebilir hatta yargılama sonucunda cezada verilebilir. Ama tutuklamayı gerektiren bir şey değil.” KÜTAHYA BAROSU “Müdahale Emri Verenlerin Nasıl Bir Ruh Halinde Olduklarını Anlamakta Zorlanıyorum” Kütahya Barosu Başkanı Av. Ahmet Atam, İstanbul Adalet Sarayı önünde avukatlara yönelik uygulanan polis şiddetine tepki gösterdi. Meslektaşlarına “geçmiş olsun” dileklerini ileten Av. Atam, şu ifadeleri kullandı; “İstanbul Çağlayan adliyesinin önünde basın açıklaması yapmak isteyen avukatlara polis tarafından yapılan saldırıyı kınıyorum. Sanki yasadışı bir eyleme kalkışmışçasına, sanki güvenlik güçlerine Molotof atacaklarda, engellemeye çalışılıyormuşçasına yapılan, elleri arkadan kelepçeleyecek kadar ileri götürülen bu yersiz güç kullanımını içeren müdahale emrini verenlerin de nasıl bir ruh halinde olduklarını anlamakta zorlanıyorum. Şiddete maruz kalan tüm meslektaşlarımıza da geçmiş olsun diyorum.” veya temsil ettiğim Baromuz değildir. Orada misafir konumundayım. Benimle birlikte yaklaşık 70 baro başkanı da katılmıştır. Ben Baro Başkanları için ayrılan yerde oturarak programı izlemeye başladım. Benimle birlikte diğer baro başkanları da izlediler. Hiçbir şekilde oynamadım, hiçbir şekilde eğlenmedim. Kürsüye baro başkanları çağrıldığında; milli birlik ve beraberlik vurgusu yaptım. Program devam ettiği halde sağlık sorunları nedeniyle ayrılarak Konya’ya döndüm. Hepsi bu.” MALATYA BAROSU “Lozan, Uluslararası Bir Başarı Abidesidir” Malatya Baro Başkanı Av. Enver Han, hem Lozan Antlaşmasının 92’nci yılı hem de “Türk basınında sansürün” kaldırılmasının 107’nci yılı dolayısıyla bir mesaj yayınladı. Malatya Baro Başkanı Avukat Enver Han, hem Lozan Antlaşmasının 92’nci kutlamaları hem de “Türk basınında sansürün” kaldırılmasıyla ilgili bir mesaj yayınladı. Han, “Lozan Antlaşması sadece Kurtuluş Savaşı’na son veren bir hukuk metni olarak yorumlanamaz. Lozan çekilen acıların, gösterilen özverilerin sonucu kazanılmış uluslararası bir başarı abidesidir” diye konuştu. KONYA BAROSU Konya Barosu Başkanı Hakkındaki Haberlere İsyan Etti TBB’nin düzenlediği Adli Yıl Açılış Töreninde oynadığı gerekçesiyle Konya’daki yerel medyasında hedefe konulan Konya Barosu Başkanı Av. Fevzi Kayacan, sosyal medya hesabı üzerinden hakkındaki haberlere isyan etti. Av. Kayacan hakkında çıkan haberlere, sosyal medya hesabı üzerinden tepki gösterdi; “Yargıtay ve Danıştay bu yıl ki adli yıl açılışında savunma gücünün en üst çatısı olan TBB ni davet etmemiştir. Bunun üzerine TBB 5 Eylülde adli yıl açılış programı düzenlemiş, bu programa çok sayıda yurt dışı ve yurt içinde bulunan hukukçular davet edilmiştir. Bir parti genel başkanının yanı sıra, programa HSYK Başkan vekili ve üyeleri de katılmıştır. Baromuz Yönetim Kurulunun kararı uyarınca ben de bu açılış davetine iştirak ettim. Programı düzenleyen içeriğini belirleyen ben MANİSA BAROSU “Terörün Bu Noktaya Gelmesinden Yöneticiler Sorumlu” Manisa Barosu Başkanı Av. Ali Arslan, terörün bu noktaya gelmesinde yöneticilerin sorumluluklarının olduğunu söyledi. 1980’den önce kardeşin kardeşi vurduğunu hatırlatan Av. Arslan, “1980 sonrasında PKK terörü hortladı. Dış güçlerden destek alarak, 12 Eylül ihtilalinin yanlış uygulamaları ile çok kısa zamanda güç kazandı ve ülkemiz tekrar kan gölüne döndü. 2000’li yıllarda gerileyen terör, çözüm süreci denilen dönemde lojistik gücünü arttırdı ve 7 Haziran seçimlerinden sonra haince ve kalleşçe yeni saldırılara başladı.” dedi. 45 Av. Zafer Kazan Sakarya Barosu Başkanı NE OLACAK? Olmuyor! Yapamıyoruz! Beceremiyoruz! Tarihimizde tam 16 devlet kurmuşuz. Ama hepsini de yıkmışız. 16 devlet kurmakla hep övünmüşüz ama bu devletlerin neden yıkıldığı sanki hiç sorgulanmamış! Şimdi 17. devlet olan “Türkiye Cumhuriyeti” tehlike altında..! Hukukun içinde olduğu bu kaos nasıl sonuçlanırsa sonuçlansın, artık bu şekilde devam edilemeyeceği ortada. Cumhuriyetin en temel ilkeleri hukuk, demokrasi, sosyal adalet, laiklik, evrensel insan hakları, ne varsa bugün ayaklar altında. İktidar gücünü kullananlar Türkiye Cumhuriyetinde ilk defa olan bir şey yaptılar; “Biz bu yargıyı tanımıyoruz” dediler! Eski göçebe kültürümüze geri mi döneceğiz, çadırlarımızı kurup her şeye yeniden mi başlayacağız kimse bilmiyor! Ancak vatandaşların da birer ikişer, üçer beşer, derken yüzer biner, milyonlar meydanlara çıkıp “madem sözleşme ile kendilerine yetki verilenler sözleşmeyi ihlal ettiler, o halde biz de bu sözleş- Bildiğimiz her şeyi unutmak üzereyiz, tecrübelerimizi bile! Cumhuriyetin en temel ilkeleri hukuk, demokrasi, sosyal adalet, laiklik, evrensel insan hakları, ne varsa bugün ayaklar altında. Bildiğimiz her şeyi unutmak üzereyiz, tecrübelerimizi bile! 46 Yeni bir “Toplum Sözleşmesine” ihtiyacımız var! Zira kendilerine yetki verilenler sözleşmeyi ihlal ettiler! meyi haklı sebeplere dayanarak feshediyoruz, artık ne iktidar olarak sizi ne de yargı olarak mahkemeleri tanımıyoruz!” demeleri halinde bu işin sonunun nereye çıkacağını hiç düşünmediler! Tek taralı bir “Toplum sözleşmesi” olmaz! Devlet aygıtını kullananların bunu bilerek aklı başında hareket etmesi gerekmektedir! Zira bireylerin devlete olan bağlılıkları koşulsuz değildir. “Hem Yasama hem Yürütme” olduğunu ifade eden ve fakat bununla da yetinmeyen Yargı da olmak isteyen, bu sayede denetimden kaçan (Meclisteki Sayıştay denetimi tartışmalarını hatırlayınız), hesap vermek istemeyen, bunun için “çılgınca” denilebilecek yollara başvurmaktan çekinmeyen bir gücün toplum sözleşmesini daha fazla ayakta tutması düşünülemez! Yargısı tarafından zulme uğrayan ve toplum sözleşmesi ihlal edilen bir halk, sonunda “halk” olmaktan çıkıp birer “kalabalık” haline gelir! Bir kez “kalabalık” haline gelen bir toplumun ise tekrar “halk” olabilmesi kolay olmaz! Bu nedenle her şeyden önce Yargı üzerindeki vesayetin artık sona ermesi bir zorunluluktur. Zira bu yolun başka çıkışı yok! Geçmişten bu yana Yargı’dan, Yargılama sisteminden, Avukat-Hâkim-Savcı denkleminden memnun değiliz ancak bugün bambaşka, yargının tamamen işlevsizleştirilmesi tehlikesi ile karşı karşıyayız! Bunun böyle gitmeyeceği ve bu denklemi, yeniden kurmak zorunda olduğumuz gerçeği orta yerde durmaktadır! Avukat-Savcı eşitliği sağlanırken Hâkimin gerekçesiz, savunma hakkını açıkça ihlal eden, evrensel hukuk normlarına açıkça aykırı kararlar verebilmesinin önüne geçmek ve yasama yürütme yargı denklemini yeniden inşa etmek gerekmektedir. Yargıçları ve Savcıları görevleri bakımından denetleyecek etkili bir sistemi yeniden kurmak gerekiyor. Bunu tartışmalıyız. Ancak kesin olan bir şey var ki, o da siyaset yargı üzerindeki elini ebedi olarak çekmeli ve mesleğe kabul, atama, tayin, yer değiştirme, disiplin işlemleri gibi konuların tümüyle dışında olmalı ve en küçük bir dahli bulunmamalıdır! Yargısı tarafından zulme uğrayan ve toplum sözleşmesi ihlal edilen bir halk, sonunda “halk” olmaktan çıkıp birer “kalabalık” haline gelir! Bir kez “kalabalık” haline gelen bir toplumun ise tekrar “halk” olabilmesi kolay olmaz! Yürütmenin denetim ve kontrolü ne kadar hayati ve önemliyse Yargı’nın da denetim ve kontrolü aynı şekilde hayati ve önemlidir. Yürütmenin denetim ve kontrolü ne kadar hayati ve önemliyse Yargı’nın da denetim ve kontrolü aynı şekilde hayati ve önemlidir. Sıradan vatandaşların dahi artık güvenmediği Yargıyı tüm unsurları ile birlikte yeniden inşa etmeliyiz. Bu ülke artık rotasını hukuka doğru yöneltmek mecburiyetindedir aksi halde bu gidişatın tek bir muhtemel sonucu olacaktır; eski göçebe kültürüne geri dönüp ileri bir “çadır devleti” olmak..! Ya hukuk başa ya kuzgun leşe… Durum budur! 47 Av. Sertif Gökçe Kocaeli Barosu Başkanı YARGI KARARLARININ UYGULANMAMASI Yargı kararlarının uygulanması hukuk devleti açısından oldukça önem taşımaktadır. Çünkü hukuk devleti; hukukun üstün olduğu, hukuk kurallarının onu koyanlar da dâhil olmak üzere herkesi ve her kuruluşu bağladığı, kişilere hukuk güvenliğinin sağlandığı devletin tanımıdır. Oysaki son yıllarda yargı kararlarının uygulanmadığını sıklıkla görmekteyiz. Özellikle İdare Mahkemeleri kararları ve Danıştay kararları ülkemizde idare tarafından uygulanmamaya başlamıştır. Bu da hukuk devleti ilkesini ortadan kaldırır duruma getirmiş, bireylerin hukuka karşı bakış açısını değiştirmiştir. Anayasamızın 138. Maddesi “Yasama ve yürütme organları ile idare, mahkeme kararlarına uy- mak zorundadır; bu organlar ve idare, mahkeme kararlarını hiçbir suretle değiştiremez ve bunların yerine getirilmesini geciktiremez” demektedir. Anayasamızın 10. Maddesinde kanun önünde herkesin eşit olduğu belirtilmiş, 11. Maddesinde ise “Anayasa hükümleri, yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını ve diğer kuruluş ve kişileri bağlayan temel hukuk kurallarıdır” denilmiştir. Bu maddelerden de anlaşılacağı üzere son yıllarda ülkeyi yönetenler yargı kararlarını uygulamayarak yargı organını ve Anayasayı yok saymaktadırlar. Bunun sonucu olarak da Devlete ve ne yazık ki hukuka olan güven ortadan kalkmaktadır. İdari yargı kararlarının uygulanması adli yargıdakinden farklılık Adli yargıda kararların yerine getirilebilmesi için icra daireleri ve savcılık kurumları mevcut iken idari yargıda idarenin davalarda taraf olması bir yana ilamları uygulayacak bir kurum dahi bulunmamaktadır. Bu da idarenin kararları uygulamamasında adeta idareye kolaylık sağlamaktadır. Kararların yerine getirilip getirilmemesi tamamen idarenin tasarrufuna bırakılmıştır. 48 göstermektedir. Adli yargıda kararların yerine getirilebilmesi için icra daireleri ve savcılık kurumları mevcut iken idari yargıda idarenin davalarda taraf olması bir yana ilamları uygulayacak bir kurum dahi bulunmamaktadır. Bu da idarenin kararları uygulamamasında adeta idareye kolaylık sağlamaktadır. Kararların yerine getirilip getirilmemesi tamamen idarenin tasarrufuna bırakılmıştır. Yargı kararlarının davalı idareye tebliğ edildiği tarihten itibaren 30 gün içerisinde uygulanma zorunluluğu olup, bu durum hem Anayasamızın 138. Maddesi hem de İdari Yargılama Usulü Kanununun 28. Maddesinde güvence altına alınmıştır. Ancak buna rağmen günümüzde idare bazı kararları uygulanmamaktadır. Buna birçok örnek verilebilir. Milli Eğitim Bakanlığı; 07.09.2013 Tarihli ve 28758 Sayılı Resmi Gazete’de Yayımlanan Milli Eğitim Bakanlığı Ortaöğretim Kurumları Yönetmeliğinde 2014 yılında yapılan değişiklikle TEOG yerleştirmelerinden sonra boş kalan kontenjanlara “taban puana” yani, bir okula yerleşen en son öğrencinin puanına göre değil, başvuranlar arasında ‘puan üstünlüğüne’ göre nakille geçiş yapılması sistemini getirmişti. Bu değişiklikten sonra çok düşük puanlı öğrencilerin yüksek puanla öğrenci alan Anadolu veya Fen liselerine yerleşmelerine neden olmuş açılan davada Danıştay 8. Dairesinin E:2014/9354 ve E:2014/10638 No’lukararı gereği yürütmesi durdurulmuştur. MEB Bakanı Nabi Avcı, kararın uygulanacağını açıklasa da karar uygulanmamıştı. Yine Danıştay 8. Dairesi, Polis Koleji öğrencilerinin doğrudan Polis Akademisi’ne geçişini engelleyen yönetmelik değişikliğinin yürütmesini durdurmuştu. Yönetmeliğin Anayasa ve kanuna aykırı olduğu, yürürlükteki mevzuata göre polis amiri olmak için koleje giren ve başarıyla okullarını bitirenlerin haklarını kısıtladığı belirtilmişti. Ancak hükümet Danıştay’ın kararını uygulamadı. Yönetmelikle konulan mülakatla 316 kolej öğrencisinden 236’sının akademiye geçişine izin verilmedi. Polis Koleji öğrencileri uygulanmayan yargı kararıyla ilgili AYM’ye bireysel başvuruda bulundu. İdare bu ve bunun gibi birçok yargı kararlarını son zamanlarda uygulamamayı bir Yargısal denetim, hukuk devletinin olmazsa olmaz bir koşuludur. İdare karşısında, kişilerin hak ve menfaatlerinin korunabilmesi idarenin hukuk içinde tutulmasına bağlıdır. İdarenin hukuk kuralları içinde eylemde bulunmasını sağlamanın yöntemi de idarenin Yargısal denetime tabi tutulmasıdır. Kişilerin idare karsısında korunması Yargısal denetim ile olasıdır. Ancak idare, bu denetim sonucunda dahi kararları uygulamayarak hukuku çiğnemekte Anayasayı yok saymaktadır. alışkanlık haline getirmiştir. Danıştay’ca verilen yürütmenin durdurulması veya iptal kararlarının uygulanmaması, bu kararları uygulamayan Kamu görevlilerinin tazminatla sorumlu tutulması için yeterlidir. Ancak tazminata mahkûm edilseler dahi kararın uygulanmamasından dolayı mağduriyetler devam etmektedir. Yargısal denetim, hukuk devletinin olmazsa olmaz bir koşuludur. İdare karşısında, kişilerin hak ve menfaatlerinin korunabilmesi idarenin hukuk içinde tutulmasına bağlıdır. İdarenin hukuk kuralları içinde eylemde bulunmasını sağlamanın yöntemi de idarenin Yargısal denetime tabi tutulma- sıdır. Kişilerin idare karsısında korunması Yargısal denetim ile olasıdır. Ancak idare, bu denetim sonucunda dahi kararları uygulamayarak hukuku çiğnemekte Anayasayı yok saymaktadır. İdare, kendi yapısına uymayan kararları uygulamayarak adalet duygusunu, devlete olan güveni zedelemekte ve bireylerin hukuka bakış açısını değiştirmektedir. Ortada bir kural varsa bu kural herkes için geçerli olmalı ve uygulanmalıdır. Bu Anayasamızda açıkça ifade edilmiştir. İdarenin de yargı kararlarını uygulamamasına bir çözüm getirilmeli ve kaybolmaya başlayan adalet duygusu tekrardan gün yüzüne çıkartılmalıdır. 49 MERSİN BAROSU yardım işinin erbabı, uzmanı tarafından yapılması gerektiğini düşündüklerini ifade etti. NEVŞEHİR BAROSU Nevşehir Barosu’ndan Teröre Kınama Nevşehir Barosu Başkanı Av. Mustafa Necmi Öncül, son günlerde meydana gelen menfur terör saldırılarını şiddetle kınadıklarını ve lanetlediklerini belirtti. “Uyan Artık Güzel Ülkem... 1 Kasım’da En Demokratik Hakkını Kullanarak Gereğini Yap...” Mersin Barosu Başkanı Av. Alpay Antmen, gazeteci Ahmet Hakan’a yapılan saldırıyı kınadı. Saldırıyı sosyal medya hesabından kınayan Av. Antmen, yayınladığı mesajda şu ifadelere yer verdi: “Gazeteci, köşe yazarı Ahmet Hakan’a yapılan saldırı “kendisinden olmayana” her alanda saldıran, ekonomik olarak her şeyi kendi ve kendi gibilere yönlendiren başkalarının haklarına saygı göstermeyen, anti demokratik, totaliter ve baskıcı anlayışın son tezahürüdür. Bu ve bu güne kadar yapılanları sadece kınamak yetmez... Uyan artık güzel Ülkem... Susma, itiraz et, şikâyet et ve 1 Kasım’da en demokratik hakkını kullanarak gereğini yap... Kendin için değilse bile çocuklarımız için...” ORDU BAROSU Ordu Barosu’ndan ‘Yargı Reformu’na Eleştiri Ordu Baro Başkanı Av. İlhan Kurt, Adalet Bakanlığı’nın yargıda ihtisaslaşma adı altında öncelikle fikri, sınai ve ticaret mahkemelerine hukukçu olmayan isimlerin hakim olarak atanabileceği şeklindeki adımını yanlış bulduklarını söyledi. Adalet Bakanlığı’nın 2015-2019 yıllarını kapsayan Yargı Reformu Stratejisi kapsamında hukukçu olmayan isimlerinde yargıda ihtisaslaşma adı altında öncelikle fikri, sınai ve ticaret mahkemelerinde hakim olarak atanabilmesine yönelik çalışmalar yaptığını belirten Ordu Baro Başkanı Av. İlhan Kurt, hukuki 50 Baro Başkanı Av. Necmi Öncül yaptığı yazılı açıklamada, “Teröre karşı milletimiz ve devletimizle birlikte, milli birlik ve beraberlik duygusu ile hareket edilmesi yönündeki inancımız tamdır. Şehitlerimize Allahtan rahmet, ailelerine, yakınlarına ve milletimize başsağlığı, sabır ve metanet diliyoruz.” dedi. MUĞLA BAROSU “Üstünler, Kendi Hukuklarını Yaratmak Amacıyla Hukukun Üstünlüğünü Örselediler” Muğla Barosu Başkanı Av. Cumhur Uzun, 2015-2016 Adli Yıl açılışının ilk günü nedeniyle bir mesaj yayınladı. Mesajında, hukukun üstünlüğüne vurgu yapan Av. Uzun, hukuk devleti ilkelerinden taviz verilmemesi gerektiğini söyledi ve gündeme dair çok çarpıcı değerlendirmelerde bulundu. Av. Uzun’un mesajı şöyle: “Yeni bir adli yıla başlıyoruz. Bu yılki görevimiz geçmiş yıllardan daha zor ve daha yoğun uğraş gerektiriyor. Çünkü geçtiğimiz yıl yargı hiç olmadığı kadar itibar kaybetti, kaybettirildi. Üstünler, kendi hukuklarını yaratmak amacıyla hukukun üstünlüğünü örselediler, yıprattılar. Hukuk devletinde hukuk kuralları önceden belirlenip her kesim için uygulanmak üzere yürürlüğe alınır ve devlet dahil herkes bu önceden belirlenen yürürlükteki kurallara saygılı olarak davranır.” MUŞ BAROSU Muş Baro Başkanı Av. Feridun Taş Güven Tazeledi Muş Barosu Başkanlığı 6. Olağan Genel Kurulu seçimini gerçekleştirdi. 3 adayın yarıştığı seçimde Av. Feridun Taş, 75 üyenin kullandığı oyların 40’ını alarak güven tazeledi. Muş Baro Başkanlığı toplantı salonunda yapılan 6. Olağan Genel Kurulu’nda mevcut Baro Başkanı Av. Feridun Taş, Av. Sabahattin Göçmen ve Av. Kadir Karaçelik aday oldu. Toplam 84 avukat üyesi olan Muş Barosu’nun 75 delegenin kullandığı Oyun 40’ını Feridun Taş, 19’unu Kadir Karaçelik ve 13’ünü ise Sabahattin Göçmen aldı. Yapılan oylamanın ardından Muş Baro Başkanlığı’na yeniden getirilen Av. Taş, destekleyen avukat arkadaşlarına teşekkür etti. NİĞDE BAROSU “Görev Düştüğü Zaman Hiç Tereddüt Etmeden Cübbeleri Çıkarırız” Niğde’de, 2015-2016 adli yılın başlaması nedeniyle Niğde Barosu’nda tören düzenlendi. Törende konuşan Niğde Barosu Başkanı Av. Hüseyin Demirbilek, “Niğde Barosu kadın ve erkek avukatları nasıl hukuku savunuyorsa nasıl adaleti savunuyorsa görev düştüğü zaman hiç tereddüt etmeden cübbelerini çıkarır ve Türkiye Cumhuriyetinin askerinin ve polisinin yanında topraklarını da savunur” dedi. Hükümet meydanında Atatürk anıtına çelenk konulması, saygı duruşunda bulunulması ve istiklal Marşının okunmasıyla başlayan törende konuşma yapan Niğde Barosu Başkanı Av. Hüseyin Demirbilek, ülkesi ve milleti uğruna canlarını feda etmiş tüm şehitle- rimize, kahramanlarımıza Allah’tan rahmet diliyor, yakınlarına ve Milletimize başsağlığı diliyorum. Şehitlerimiz bizim onurumuz geride kalanları ise başımızın üstündedir” dedi. RİZE BAROSU Baro Başkanından Yeni Öğretim Yılı Mesajı Rize Barosu Başkanı Av. Yunus Çoruh, Yeni Eğitim Öğretim Yılı nedeniyle bir mesaj yayınladı. Av. Çoruh, mesajında şu ifadeleri kullandı; “20152016 eğitim öğretim döneminin Rize’mize ve ülkemize hayırlı olmasını temenni ediyorum. Geleceğimizin teminatı olan öğrencilerimize bu eğitim öğretim döneminde başarılar diliyorum.” OSMANİYE BAROSU “Güç Ya Da Güçlü Değişse de Değişmeyen Tek Şey Haktır!” Osmaniye Baro Başkanı Av. Dilem Aksoy, 20152016 Adli Yıl açılışının ilk günü nedeniyle bir mesaj yayınladı. Osmaniye Baro Başkanı Av. Dilem Aksoy, mesajında şu ifadelere yer verdi; “Bizler bağımsız yargının kurucu unsuru avukatlar olarak demokratik hukuk devletlerinde olduğu gibi; Silahların eşitliği prensibine saygı duyulmasını istiyoruz. Savunma görevi nedeni ile savunduğumuz kişi ve kurumlarla özdeşleştirilmek istemiyoruz. Yargılamayı tamamlayan değil engelleyen bir unsur olarak görülmek istemiyoruz. Savunma hakkının lüks olmaktan çıkarılmasını, Avukatlık hizmetlerindeki KDV’nin % 18 den aşağıya çekilmesini istiyoruz. CMK uyarınca görevlendirilen müdafilerin ücretlerinin Avukatlık asgarî ücret seviyesine yükseltilmesini istiyoruz. Savunduğumuz kişiler adına bilgi ve belgelere sıkıntı çekmeden ulaşmak istiyoruz.” 51 “TBB ve Barolar, Hiçbir Dönemde Bu Kadar Avukatların Yanında Olmamıştır” Diyarbakır Barosu Başkanı Av. Tahir Elçi’nin gözaltına alınmasının ardından avukatlar tarafından sosyal medyada ve BAROTÜRK’e gönderilen mesajlarla fazlaca yorum yapıldı. Bu yorumlarda Türkiye Barolar Birliği ve Başkanı Av. Metin Feyzioğlu ile ilgili iki noktada yoğun eleştiriler yapıldı. Biz de bu konuda Sayın Feyzioğlu’nun görüşlerini aldık. Sayın Başkanım, Diyarbakır Barosu Başkanı Av. Tahir Elçi’nin gözaltına alınmasının ardından yaptığınız açıklamada, ifade özgürlüğüne yeterince vurgu yapmadığınız yönünde eleştiriler var. Sizce bu eleştirilerde haklılık payı bulunuyor mu? Mehmet bey, bugüne kadar yaptığımız hizmetler ve verdiğimiz mücadele ortadadır. Görmek isteyenler görüyor, olumlu katkı vermek isteyenler de bunu yapıyor. Yapıcı her eleştiri ve öneriye daima minnettarız. Öte yandan bizi yıkıcı cümlelerle taciz edenleri, askerlerimiz ve polislerimiz şehit edilirken sürdürdükleri suskunluklarını veya gönülsüz ve pek cılız cümlelerini 52 sorgulamaya davet ediyorum. Kendileri bunu sorgulamasalar da, meslektaşlarımızın büyük çoğunluğu, kimin ne yaptığını ve kimin kim olduğunu sağduyularıyla gayet iyi bilmektedir. Öte yandan Sn. Elçi’nin tutuklanmaması için verdiğimiz mücadeleyi en iyi bilen yine kendisidir. Daha evvel avukatlara yönelik polis şiddeti, gözaltı, tutuklama gibi işlemlerde meslektaşlarınıza yeterince sahip çıkmadığınız yönünde eleştiriler ve yine Av. Tahir Elçi hakkında bu kararın verilebilmesinde de avukatların sahipsiz olduklarının etkisi olduğunu iddia edenler var. Bu konuda yorumunuz nedir Sayın Başkanım? Birilerinin yapmaya çalıştığının aksine, bizim amacımız, kaos yaratmak ve bundan beslenmek değil, hukukun üstünlüğünü, hukuka uygun yollarla sağlamaktır. Son olarak söyleyeceğim, hiçbir dönemde barolarımızın ve TBB’nin, avukatlara bu kadar sahip çıkmadığı ve hiçbir dönemde de barolar ile TBB’nin halkımızın gözünde itibarının bu kadar yüksek olmadığıdır. Bu da yılmadan ve bütün tehditlere karşı tarafsızca yürüttüğümüz, arkasına milyonlarca vatandaşımızı aldığımız adalet mücadelemizin sonucudur. “Mahkeme Kararlarına, Yürütme ve İdarenin Uyması Zorunludur” Hukuk Genel Kurulu’nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra GEREĞİ GÖRÜŞÜLDÜ: Dava, yargı kararının uygulanmaması nedeniyle kişilik haklarına saldırıdan dolayı uğranılan manevi zararın ödetilmesi İSTEMİNE İLİŞKİNDİR. YEREL MAHKEMECE, davanın reddine dair verilen karar davacı vekilinin temyizi üzerine, Özel Dairece yukarıda başlık bölümünde yazılı gerekçeyle bozulmuş; mahkemece önceki KARARDA DİRENİLMİŞTİR. Direnme kararını, davacı vekili TEMYİZE GETİRMİŞTİR. Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; yargı kararının uygulanmaması nedeniyle kişilik haklarına saldırıdan dolayı uğranılan manevi zararın ödetilmesi istemine ilişkin davada yargı kararını uygulamadığı ileri sürülen kamu görevlilerinin kişisel kusurlarının aranıp aranmayaca- ğı, burada varılacak sonuca göre davalıların manevi tazminatla sorumlu tutulmalarının gerekip gerekmediği NOKTASINDA TOPLANMAKTADIR. Bilindiği üzere, Anayasa’nın 2. maddesine göre, Türkiye Cumhuriyeti sosyal bir Hukuk Devleti’dir. Bu noktada Hukuk Devleti, insan hak ve özgürlüklerini ön planda tutan, bu hakları koruyucu, adaletli bir hukuk düzeni kuran ve bunu sürdürmekle kendini yükümlü sayan, Anayasa’ya aykırı durum ve tutumlardan kaçınan, hukuku tüm devlet organlarına egemen kılan Anayasa ve Hukukun üstün kurallarıyla kendini bağlı sayan, yönetenlerin her türlü işlem ve eylemleri yargı denetimine tabi olan BİR DEVLETTİR. Gerçekte de bireylerin devlete karşı güven duyabilmeleri, maddi ve manevi varlıklarını serbestçe, korkusuzca geliştirebilmeleri, ancak hukuk güvenli- 53 Anayasa’nın 2. maddesine göre, Türkiye Cumhuriyeti sosyal bir Hukuk Devleti’dir. Bu noktada Hukuk Devleti, insan hak ve özgürlüklerini ön planda tutan, bu hakları koruyucu, adaletli bir hukuk düzeni kuran ve bunu sürdürmekle kendini yükümlü sayan, Anayasa’ya aykırı durum ve tutumlardan kaçınan, hukuku tüm devlet organlarına egemen kılan Anayasa ve Hukukun üstün kurallarıyla kendini bağlı sayan, yönetenlerin her türlü işlem ve eylemleri yargı denetimine tabi olan BİR DEVLETTİR. ğinin sağlandığı bir sistem İÇİNDE OLANAKLIDIR. Şu durum karşısında Hukuk Devleti ilkelerinin yaşamda tutulması, amacının sağlanması için bağımsız yargı kararlarına uymak kaçınılmaz BİR ZORUNLULUKTUR. İşte bu nedenledir ki, yasa koyucu idarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolunu açık tutmuş, yasama ve yürütme organlarıyla idarenin, mahkeme kararlarına uyma zorunluluğunu hükme bağlamıştır (Anayasa m. 125, 138). 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu (İYUK)’nun 28 inci maddesinde; Danıştay, bölge idare mahkemeleri, idare ve vergi mahkemelerinin esasa ve yürütmenin durdurulmasına ilişkin kararlarının icaplarına göre idarenin, kararın tebliği tarihinden itibaren 30 gün içinde işlem tesis etmek veya eylemde bulunmak zorunda bulunduğu, olay tarihinde yürürlükte bulunan aynı maddenin 4 üncü fıkrasında, mahkeme kararlarını 30 gün içinde yerine getirmeyen kamu görevlisi hakkında tazminat davası açılabileceği HÜKME BAĞLANMIŞTIR. Her ne kadar olay ve dava tarihinden sonra 21.02.2014 tarih ve 6526 s. Kanunun 18 inci maddesiyle İYUK’nun 28 inci maddesinin 4 üncü fıkrası “Mahkeme kararlarının süresi içinde 54 kamu görevlilerince yerine getirilmemesi hâlinde tazminat davası ancak ilgili idare aleyhine açılabilir.” şeklinde değiştirilmiş ise de, söz konusu değişikliğin geçmişteki olaylara uygulanacağına ilişkin bir düzenlenme de adı geçen Kanun’da ÖNGÖRÜLMEMİŞTİR. Uygulamada, yargı kararlarını yerine getirmeyenlerin tazminatla sorumlu tutulacakları kabul edilmekte, kararın otuz gün içinde uygulanmamış olması kişisel sorumluluk için YETERLİ SAYILMAKTADIR. Yargı kararını uygulamak durumunda bulunanların, kararın eksikliğini veya yanlışlığını tartışma yetkileri bulunmadığı gibi bu kararları eksik uygulamaları, uygulamış gibi davranarak işleme yapay bir görüntü vermeleri de kararın uygulandığı sonucunu doğurmaz. Kararın 30 gün içinde uygulanmamış olması kişisel sorumluluk için yeterli sayılmaktadır (Aynı yönde Hukuk Genel Kurulu’nun 02.07.2008 gün ve 2008/4-464 esas, 2008/465 karar sayılı ilamı). Gerek öğretide, gerekse sapma göstermeyen yargısal içtihatlarda yargı kararlarını uygulamamanın, salt kişisel kusuru OLUŞTURACAĞI BENİMSENMİŞTİR. Hemen belirtilmelidir ki, yürütmenin durdurulması kararları da nihai kararlar gibi bir mahkeme kararı olduğundan, anılan kararlara yürütme ve idarenin uyma zorunluluğunun BULUNDUĞU KUŞKUSUZDUR. Öte yandan, idari yargı ve Danıştay tarafından verilen yürütmenin durdurulması veya iptal kararlarının salt uygulanmaması, bu kararları uygulamayan kamu görevlilerinin, zararın gerçekleşmesi halinde tazminatla sorumlu tutulmasını gerektirici bir olgudur (Hukuk Genel Kurulu’nun 07.06.2006 gün ve 2006/4-309 esas, 2006/359 karar sayılı ilamı). Diğer anlatımla sorumluluk için idarenin ve kamu görevlisinin ayrıca kin, garez, husumet ve benzeri duyguların etkisi altında hareket ettiklerinin araştırılmasına GEREK YOKTUR. Salt yargı kararlarının yerine getirilmemesi sorumluluk için yeterli bir unsurdur (YARGITAY İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu’nun 22.10.1979 gün ve 7/2 sayılı kararı). Ayrıca Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS)’nin 6. maddesinin 1 inci fıkrasına göre, herkes medeni hak ve yükümlülüklerinin karara bağlanmasını bir yargı yerinden isteme HAKKINA SAHİPTİR. Şüphesiz bu hak yargı kararlarının uygulanmasını DA KAPSAMAKTADIR. Bunun aksini düşünmek yasaların bağlayıcılığı ve hukukun üstünlüğü üzerine kurulmuş olan hukuk devleti ilkesine de uymaz. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) Tunç/Türkiye (başvuru no: 54040/00, 24 Mayıs 2005), Okyay ve diğerleri/Türkiye (başvuru no: 55 36220/97, 12 Temmuz 2005), Süzer ve Eksen Holding A.Ş./Türkiye (başvuru no: 6334/05, 23 Ekim 2012) başvurularında idare tarafından yargı kararlarının yerine getirilmemesinin AİHS’nin 6/1 inci maddesini ihlal ettiği SONUCUNA VARMIŞTIR. Yapılan bu açıklamalardan sonra somut olaya gelince; İl Milli Eğitim Müdürü olarak görev yapan davacının 11.11.2004 günü Araştırma, Planlama ve Koordinasyon Kurulu Başkanlığı’na uzman olarak atandığı, işlemin iptali ve yürütmenin durdurulması istemiyle açılan Ankara 3. İdare Mahkemesi’nin 2005/36 esas sayılı dava dosyasında verilen 17.03.2005 günlü yürütülmesinin durdurulmasına ilişkin kararın idare tarafından uygulandığı; işlemin iptaline ilişkin 30.09.2005 günlü kararının idareye tebliğ edildiği 15.02.2006 gününden önce, 16.01.2006 gününde, davacının bu kez Personel Genel Müdürlüğü’nde oluşturulan komisyonda 6 ay süreyle görevlendirildiği, davacının 03.03.2006 günlü dilekçeyle idareye başvurarak iptal kararının süresi içerisinde uygulanmasını talep ettiği, davalıların 14.03.2006 günü aldığı karar ile 16.01.2006 günlü görevlendirmenin sona erdirildiği ve bu kararın davacıya 23.03.2006 tarihinde tebliğ edilerek davacının geçici görevlendirmeden ayrılışının 24.03.2006 tarihinde yapıldığı ve davacının önceki görevine eylemli olarak 27.03.2006 günü BAŞLADIĞI ANLAŞILMAKTADIR. 56 Gerek öğretide, gerekse sapma göstermeyen yargısal içtihatlarda yargı kararlarını uygulamamanın, salt kişisel kusuru OLUŞTURACAĞI BENİMSENMİŞTİR. Hemen belirtilmelidir ki, yürütmenin durdurulması kararları da nihai kararlar gibi bir mahkeme kararı olduğundan, anılan kararlara yürütme ve idarenin uyma zorunluluğunun BULUNDUĞU KUŞKUSUZDUR. Davacı iddiasını yürütmenin durdurulma kararının geçici olarak görevlendirme nedeniyle uygulanmasının engellenmesine ve iptal kararına rağmen yasal sürede eylemli olarak göreve BAŞLATILMAMASINA DAYANDIRMIŞTIR. Anayasa’nın 138/4 üncü maddesi gereğince; yasama ve yürütme organlarıyla idare, mahkeme kararlarına uymak zorundadır; bu organlar ve idare, mahkeme kararlarını hiçbir suretle değiştiremez ve bunların yerine getirilmesini geciktiremez. 2577 sayılı İYUK’nun 28/1 inci maddesi gereğince de; idare, idare mahkemelerinin esasa ve yürütmenin durdurulmasına ilişkin kararlarının gereklerine göre gecikmeksizin işlem yapmak veya eylemde bulunmak zorunda olup, bu süre hiçbir biçimde kararın idareye tebliğinden başlayarak otuz günü geçemez. 2577 sayılı İYUK’nun 28/1 inci maddesinde düzenlenen 30 günlük sürenin ilgilinin eylemli olarak göreve başlatılması için öngörülen en fazla süre OLDUĞU ANLAŞILMAKTADIR. Bu süre içerisinde ilgilinin göreve başlatmasına yönelik işlemlerin başlatılmış olması yargı kararı gereğinin yerine getirildiği biçiminde yorumlanamaz. Dava konusu olayda, hakkında verilen yürütmenin durdurulması kararı biçimsel olarak uygulanan davacı, bunun hemen arkasından başka yerde görevlendirilerek idare mahkemesince verilen yürütmenin durdurulması kararı etkisiz HALE GETİRİLMİŞTİR. Ayrıca, iptal kararına yönelik ilk işlem 30 gün dolmadan gerçekleştirilmiş olmasına karşın, davacının yasada öngörülen 30 günlük sürede eylemli olarak göreve BAŞLAMASI SAĞLANMAMIŞTIR. Açıklanan olgular ve yasal düzenlemelerle İçtihadı Birleştirme Kararı gözetilerek, davalıların eylemlerinin hukuka aykırı olduğu sonucuna varılıp, davacı yararına uygun bir tutarda manevi tazminat takdir EDİLMESİ GEREKMEKTEDİR. Kaldı ki, davacı lehine verilen yargı kararlarının uygulanmasını sağlamak için ayrıca uğraşı göstermiş, ancak tüm bunlara rağmen istediği SONUCA ULAŞAMAMIŞTIR. Böyle bir durum hukukun üstünlüğüyle yönetilen devletin temel ilkelerinin ihlal edilmesi anlamına geldiğinden, davacının medeni hakları kapsamındaki sosyal kişilik değerlerine zarar verildiği kabul edilmeli ve olayın gösterdiği tüm özellikler değerlendirilmek suretiyle uygun miktarda manevi TAZMİNAT VERİLMELİDİR. Bu itibarla, davalıların imza ve katkılarıyla yapılan işlemlerle, yürütmeyi durdurma kararı gerçek ve kalıcı nitelikte uygulanmadığı gibi, iptal kararı da süresi içerisinde yerine getirilmediğinden; davacının zararının varlığının kabulü ile davalıların manevi tazminatla sorumlu tutulmaları gerektiği kuşku ve DURAKSAMADAN UZAKTIR. Görüşmeler sırasında bir kısım üyeler tarafından, davalıların sorumluluklarının bulunmadığına ilişkin yerel mahkeme kararının usul ve yasaya uygun olduğu belirtilerek onanması yönünde görüş ileri sürülmüş ise de, bu görüş Kurul çoğunluğu tarafından yukarıda belirtilen nedenlerle KABUL EDİLMEMİŞTİR. Hal böyle olunca; YEREL MAHKEMECE, Hukuk Genel Kurulu’nca da benimsenen ve davacı yararına ma- nevi tazminat takdir edilmesi gereğine işaret eden Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, yanılgılı gerekçeyle davanın reddine dair önceki kararda direnilmesi usul ve YASAYA AYKIRIDIR. Bu nedenle direnme KARARI BOZULMALIDIR. SONUÇ: Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının yukarıda ve Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6217 s. Kanunun 30. maddesiyle 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici Madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429 uncu maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, 14.01.2015 tarihinde OYÇOKLUĞUYLA KARAR VERİLDİ. Kaynak: Corpus Gerek öğretide, gerekse sapma göstermeyen yargısal içtihatlarda yargı kararlarını uygulamamanın, salt kişisel kusuru OLUŞTURACAĞI BENİMSENMİŞTİR. Hemen belirtilmelidir ki, yürütmenin durdurulması kararları da nihai kararlar gibi bir mahkeme kararı olduğundan, anılan kararlara yürütme ve idarenin uyma zorunluluğunun BULUNDUĞU KUŞKUSUZDUR. 57 SAKARYA BAROSU Atatürk’ün İstiklal Savaşı’nı başlattığı Samsun’da bulunmaktan çok mutlu olduğunu söyleyen Yargıtay 19. Hukuk Daire Başkanı Şükrü Saraç, “ Bu tür seminerlerin hukukçular açısından son derece önemli olduğunu düşünüyorum. Yurdun değişik yerlerinde değişik seminerlere katılarak tecrübelerimizi, Yargıtay’ın uygulamasını, hâkim ve avukatlara aktarmak kaydıyla hukukun en doğru şekilde uygulanması yönünde çabalarımızı sürdürmekteyiz” dedi. “Sandık Taşımak Oradaki Egemenlikten Vazgeçmektir, Anayasa’ya Aykırıdır” Sakarya Barosu Başkanı Avukat Zafer Kazan, Doğu ve Güneydoğu’da güvenlik gerekçesiyle bazı yerleşim bölgelerinden sandık taşınmasının o bölgenin egemenliğinden vazgeçmek anlamına geldiğini ve anayasaya aykırı olduğunu belirtti. Sakarya Barosu Başkanı Avukat Zafer Kazan, Doğu ve Güneydoğu’da güvenlik gerekçesiyle bazı yerleşim bölgelerinden sandık taşınmasının o bölgenin egemenliğinden vazgeçmek anlamına geldiğini ve anayasaya aykırı olduğunu belirtti. Doğu ve Güneydoğu’da Cizre ve Yüksekova olmak üzere bazı yerleşim birimlerinde sandık taşıma talepleri baroların tepkisine sebep oldu. Sakarya Barosu Başkanı Avukat Zafer Kazan yaptığı açıklamada, Türkiye Cumhuriyeti sınırları içerisinde güvenlik sebebiyle ‘Ben burada güvenli seçim yapamıyorum’ diye oradan sandık taşımanın bölgenin egemenlik hakkından vazgeçmeye eşdeğer bir şey olduğunu vurguladı. SAMSUN BAROSU “Hukukun Üstünlüğü İçinde Yaşarsak, Dirlik Olacak, Düzen Olacak” Samsun’da, Yargıtay 19. Hukuk Daire Başkanı Şükrü Saraç’ın eğitmen olarak katıldığı “Ticaret Hukuku’na Getirilen Yenilikler” konulu meslek içi semineri düzenlendi. Türkiye Barolar Birliği Eğitim Merkezi ve Samsun Barosu’nun düzenlediği seminer Yeni Adliye Sarayı Konferans Salonu’nda düzenlendi. 58 SİİRT BAROSU “Karanlık Odaklar Devrede, 90’ların Bürokratik Aklı Tekrar Devreye Girdi” Türkiye Barolar Birliği 2015-2106 adli yıl açılışını, yaptığı alternatif programla kutladı. Programa yüzlerce avukat, Baro Başkanları ve dünyanın değişik yerlerinden hukukçular katıldı. Programa katılanlar arasında bulunan Siirt Barosu Başkanı Av. M. Cemal Acar, hem “alternatif” adli yıl açılış programını, hem son dönemlerde giderek artan terör olaylarını BAROTÜRK’e değerlendirdi. İlk olarak, Adli Yıl açılış törenlerinin iptal edilmesini ve Türkiye Barolar Birliği’nin bu durum karşısında kendi bünyesinde bir tören düzenlemesini yorumlayan Av. Acar, şunları söyledi; “Yasakçı bir anlayışın ürünü… Adli yıl açılış töreninin kaldırılması Türkiye’ye yakışmamıştır. Yasaklama olunca daha güçlü bir programla avukatlar bu işi sahiplenmişleridir. Türkiye’nin her yerinden katılım var. Ve hatta bu katılım bizleri de şaşırttı. Bu kadar büyük katılım beklemiyorduk. Bu, yasaklamaya karşı koyulan bir tepkidir. Doğru ve de güzel bir demokratik tepki olmuştur.” 7 Haziran seçimlerinden sonra bir anda ülkeye kaosun hâkim olmasını da yorumlayan Siirt Barosu Başkanı Av. M. Cemal Acar, karanlık odakların devreye girdiğini ve terör olaylarının yeniden ortaya çıktığını söyledi. SİNOP BAROSU Baro Başkanından Adli Yıl Mesajı Sinop Barosu Başkanı Av. Hicran Kandemir, yeni Adli Yıl açılışı ile ilgili bir mesaj yayınladı. Av. Hicran Kandemir, mesajında şu ifadeleri kullandı; “Tüm meslektaşlarımın yeni adli yılını kutlar; hukukun ve barışın hâkim olduğu bir yıl dilerim.” SİVAS BAROSU Tekerlekli Sandalyeler Baro Tarafından Adliyeye Teslim Edildi Sivas Adliyesi’nde kullanılmak üzere baro tarafından temin edilen tekerlekli sandalyeler, Sivas Barosu Başkanı Av. Hakan Bahadır tarafından, Adliyeye teslim edildi. Sivas Barosu tarafından, Sivas Aile ve Sosyal Politikalar İl Müdürlüğü’nden temin edilen tekerlekli sandalyeler, Sivas Adliyesi’nde kullanılmak üzere, Baro Başkanı Av. Hakan Bahadır tarafından Sivas Cumhuriyet Başsavcısı Murat İrcal’a teslim edildi. ŞANLIURFA BAROSU Şanlıurfa Barosu’ndan “Hemen Şimdi Barış” Çağrısı “Kardeş Kavgasına Son!”, “Savaşa Hayır!”, “Barış! Hemen Şimdi” sloganıyla bir araya gelen Şanlıurfa Barosu Avukatları, Şanlıurfa Adliyesi önünde basın açıklamasında bulundu. Şanlıurfa Barosu adına basın açıklamasını yapan Baro Başkan Av. Hikmet Delebe, “Bir devlet projesi olarak yürütülen “barış süreci” maalesef hedelenen amaca ulaşmadan sona erdi. İki buçuk yıl süren bu süreç boyunca ülke şiddet sarmalından kurtulmuş, insanlar ölmüyordu. Ancak ne oldu ise önce Suruç sonra da Ceylanpınar’daki katliam bu süreci bir anda yok etti. Sürecin bitmesi ile birlikte, yaklaşık üç aydır ülkemiz adeta kan gölüne döndü. Her gün gencecik insanlar hayattan kopmakta, yüreklere ateş düşmektedir” dedi. ŞIRNAK BAROSU “Muhalefet Basınına Yapılan Girişimler Kabul Edilemez” Doğu Anadolu Bölgesi’ndeki baro başkanları Koza-İpek Grubu şirketlerine düzenlenen polis baskınına tepki gösterdi. Şırnak Baro Başkanı Av. Nuşirevan Elçi, “Eğer bir suç varsa yargı olarak üzerine gidilmesi gerekir. Ama Türkiye’de bu tür operasyonların yanlı yapıldığı algısı herkeste mevcuttur. Bu sebeple demokratik bir yöntemle bunu izah etmek mümkün değil. Türkiye eğer demokratik yerleşimi gibi bir beklentisi varsa bu tür operasyonlara vazgeçmesi gerekiyor. Kim olursa olsun, muhalefetin susturulması ciddi bir tehlikedir. Toplumların gelişmesi, siyasetin gelişmesi, demokratik yaşamın gelişmesi vs. düşüncesi ne olursa olsun muhalefet basınına yapılan girişimler kabul edilemez.” diye konuştu. TEKİRDAĞ BAROSU Hukuksuz Bir Devlet, Adaletsiz Bir Hukuk, Avukatsız Bir Adaleti İstemiyoruz Tekirdağ’da düzenlenen “Adli Yıl Açılışı”nda konuşan Tekirdağ Barosu Başkanı Av. Huriye Altay Erol, “Hukuksuz bir devlet, adaletsiz bir hukuk istemiyoruz. Avukatsız bir adaleti de kabul etmiyoruz” dedi. Başkan Av. Huriye Altay Erol yaptığı konuşmasında; “2015-2016 Adli Yıl Açılışı nedeniyle sizleri; Tekirdağ Barosu ve şahsım adına saygı ile selamlıyor, 87 hin meslektaşımın, ilimizde görev yapan Hâkim, Savcı ve adliye personeli başta olmak üzere, ülkemizin tüm yargı çalışanlarının yeni adli yılı kutluyor, bu yılın öncekilere inat adaletli bir yıl olmasını diliyorum. Değerli Meslektaşlarım, Bugün, bir başka açıdan da özel bir gündür. Bugün, DÜNYA BARIŞ GÜNÜ’DÜR” dedi. 59 Son Üç Ayda Sosyal Medyada En Çok Tartışılan Haberler Anayasa hukukçusu Kuzu yürüyüş yasağını savundu, AİHM yargıcı Türmen ‘olağanüstü hal rejiminin göstergesi’ dedi Suruç’ta 32 kişinin yaşamını yitirdiği IŞİD saldırısını protesto için Barış Bloku’nun çağrısıyla 26 Temmuz pazar günü yapılması planlanan ‘Büyük Barış Yürüyüşü’nün İstanbul Valiliğince yasaklanmasına iki hukukçudan iki farklı yorum geldi. AKP’nin anayasa hukukçusu eski vekili Burhan Kuzu, “HDP ve Avaneleri İstanbul’da Büyük Barış Yürüyüşü yapacaklarmış. Bunu da istedikleri güzergahta yapacaklarmış. Vali dur demiş; doğru yapmış” mesajıyla yasağı savundu. Herkesin toplantı ve gösteri hakkı olduğunu belirten Kuzu, “Ancak bunu istediği yerde değil Valiliği’n gösterdiği yerde yapar. Türkiye yol geçen hanı değil” diye yazdı. Eski Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) yargıcı ve eski CHP milletvekili Rıza Türmen ise, “Barışçı yürüyüşler izne tabi değil. Yürüyüşün yerine organize edenler karar verir. Yürüyüşün iptali olağanüstü hal rejiminin göstergesi” tweetiyle yasağa karşı çıktı. “Şiddetin panzehiri özgürlüklerin yok edilmesi değil daha fazla demokrasi” diyen Türmen, demokrasinin aynı zamanda egemen güçlere karşı direniş demek olduğunu vurguladı. Yırca’da hukuksuzca kesilen zeytin ağaçlarının yerine dikilen fidanlar da kül oldu Manisa’nın Soma ilçesindeki Yırca köyünde Kolin Grubu’nun hukuksuzca kestiği binlerce ağacın yerine dikilen fidanların olduğu arazide yangın çıktı. Manisa’nın Soma ilçesine bağlı Yırca Mahallesi’ndeki Kolin Firması tarafından termik santral yapmak için kesilen 6 bin 666 zeytin ağacının köklerinin bulunduğu arazide yangın çıktı. Alevler kesilen ağaçların yerine dikilen 100 zeytin fidanı ile yakındaki 8 dönümlük bir bahçedeki meyve ağaçlarına zarar verdi. 25 dönümlük alana yayılan yangında, dikilen 200 zeytin fidanıyla sekiz dönümlük arazide bulunan meyve ağaçlarının tamamı yandı. 60 ‘Ak Trol’ den CHP’li vekile tehdit: ‘Ona söyleyin, vekillik sadece hukuki dokunulmazlık veriyor’ Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın danışmanlarına yakın bir isim olarak tanınan Twitter’ın ünlü ‘Ak Trol’lerinden Esat Ç., CHP İstanbul Milletvekili Eren Erdem’i, Suruç katliamına ilişkin açıklamasında Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’a ‘saray delisi’ dediği gerekçesiyle tehdit etti. ‘Hem suçlu hem güçlü’: Gökçek, ‘hukuksuz yolları’ kapatıp suçu dava açanlara attı Ankara’da Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek ile Mimarlar Odası arasında tartışmaya neden olan ve sonunda 5’inci İdare Mahkemesi’nin Atatürk Orman Çiftliği imar planlarını iptal etmesiyle kapatılacağı kesinleşen Ankara Bulvarı bugün saat 03.00 itibariyle trafiğe kapatıldı. Gökçek, bulvar girişlerine konulan uyarı yazılarında odaları hedef gösterdi. Cumhurbaşkanlığı Sarayı’na bağlantı noktaları bulunan Ankara Bulvarı Fen İşleri Dairesi Başkanlığında görevli işçiler tarafından 28 noktadan kapatıldı. Halkın Hukuk Bürosu’ndan polislere yargısız infaz suçlaması Halkın Hukuk Bürosu avukatları, Bağcılar’da baskın yapılan bir evde polisle çatışırken öldürüldüğü öne sürülen Günay Özarslan’ın polisler tarafından bir odaya alınarak infaz edildiğini savundu. Hukukçular Hürriyet’e açılan soruşturmayı yorumladı: Algı operasyonu diye suç yok “Hukuk fakültelerinde ‘Nasıl duruşma yapılmaz’ dersi için Hasan Ferit davası izlenmeli” Gülsuyu’nda uyuşturucu çetelerinin saldırısı sonucu hayatını kaybeden Hasan Ferit Gedik’in ölümüne ilişkin davayı takip eden CHP’li vekil Mahmut Tanal, bugünkü duruşmanın hukuk fakültelerinde, ‘Nasıl duruşma yapılmaz?’ konusunda uygulamalı ders olarak izletilmesi gerektiğini söyledi. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın ‘400 vekil‘ ifadesini çarpıtmakla suçlanan Hürriyet gazetesine yönelik, dünkü tekbirli saldırının ardından bugün de Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığı, söz konusu haberin paylaşıldığı tweet’e ‘Cumhurbaşkanına hakaret’ suçundan soruşturma başlatmıştı. Suçlamada ‘algı operasyonu‘ ifadeleri kullanılmıştı. Adalar Savunması bir kez daha haykırdı: “Yassıada ve Sivriada’daki inşaatlar hukuksuz” Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın başbakanlığı döneminde, ‘demokrasi ve özgürlük adası haline getirmek istediklerini’ açıkladığı Sivriada ve Yassıada’ya planlanan inşaatlar için kepçe vurulmasının ardından, inşaatın yasadışı olduğu bir kez daha belirtildi. Haydarpaşa Limanı imar planları ‘hukuka aykırı’ olduğu gerekçesiyle iptal edildi ‘Harem bölgesi ile Haydarpaşa Liman ve geri sahası 1/5000 ölçekli Nazım İmar Planı’nın şehircilik ilkeleri, planlama esasları ve kamu yararına uygun olmadığını belirtilerek iptal edildi. bianet.org’dan Beyza Kural’ın haberine göre, iptal kararı, “Savaşa hayır, Haydarpaşa Gardır” sloganlarıyla gar merdivenlerinde ‘Haydarpaşa Dayanışması’ tarafından duyuruldu. Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığı’nın hurriyet.com.tr hakkında ‘Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın söylemediği bir sözü çarpıtarak algı operasyonu yapıldığı’ iddiasıyla başlattığı soruşturmayı yorumlayan hukukçular ‘algı operasyonu‘ diye bir suçun olmadığını söyledi. Basına akreditasyona, ‘Türkiye hukuk tarihinin utanç kararı’yla savunma Başbakan Ahmet Davutoğlu, İstanbul Adliyesi’nde DHKC militanları tarafından rehin alınması üzerine düzenlenen operasyon sırasında hayatını kaybeden savcı Mehmet Selim Kiraz’ın cenaze törenine bazı basın kuruluşlarının alınmamasını Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun AİHM’den dönen ‘Hrant Dink’in mahkumiyeti’ne ilişkin kararını emsal göstererek savundu. Af Örgütü: “Zergele’de sivillerin hedef alınması uluslararası hukuka göre yasadışı” TSK’ya ait savaş uçaklarının bombardımanı sonucu sekiz sivilin yaşamını yitirdiği bildirilen Kandil Dağı eteklerindeki Zergele köyüne bir durum tespit heyeti gönderen Uluslararası Af Örgütü’nden yapılan açıklamada, “Zergele’de köy sakinlerinin hedef alınması uluslararası hukuka göre yasadışıdır” denildi. ‘İpek Koza’ baskını ekonomiyi de sarstı: ‘Hukuk yoksa kalkınma da olmaz’ Gülen Cemaati’ne yakınlığıyla bilinen İpek Koza Holding’e yapılan polis baskınının ardından şirketin hisselerinde yaşanan sert düşüşü değerlendiren Taraf yazarı Süleyman Yaşar, “Hukuksuzluk Türkiye ekonomisine zarar veriyor” dedi. Hukukçu Rıza Türmen: Yargıtay’a geçen Yüce Divan, dört bakan için güvenli olur Hukukçu Rıza Türmen, Yargıtay Başkanı İsmail Rüştü Cirit’in, Anayasa Mahkemesi’nin Yüce Divan yetkisinin Yargıtay’a verilmesine yönelik isteğini, “Bu talep yolsuzluk iddialarıyla yargılanması talep edilen dört eski bakan için Yargıtay’ı emniyetli bir alan haline getirir” sözleriyle değerlendirdi. 61 VAN BAROSU inancın kaybolmasına sebebiyet vermektedir. Son yıllarda yapılan modern hizmet binalarına, personel sayısının arttırılmasına ve başka iyileştirmelere rağmen, toplumun hemen her kesiminin yine de yargıdan şikâyetçi olması üzerinde ciddiyetle durulması ve gözüme kavuşturulması gereken asıl konudur” dedi. TUNCELİ BAROSU “Savunmayı Yargının Ayağı Olarak Görmeyen Her Türlü Zihniyete Karşı Tepkimizi Koyacağız” Van Barosu Başkanı Av. Murat Timur, hakkında açılan dava ile ilgili BAROTÜRK’ün sorularını yanıtladı. Av. Timur, “tehdit ve baskılardan yılmayacağız” dedi. Kolluk görevlilerine hakaret ettiği gerekçesiyle hakkında dava açılan ve yarın hâkim karşısına çıkacak olan Van Barosu Başkanı Av. Murat Timur, konuyla ilgili BAROTÜRK’e değerlendirmelerde bulundu. Geçen Mayıs ayında Baro Başkan Yardımcısı’nın polis tarafından darp edilmesi üzerine Emniyet Müdürlüğü’ne gittiğini ve oraya alınmak istemediklerini belirten Av. Timur, ardından kolluk tarafından şikâyet edildiklerini ve hakkında dava açıldığını söyledi. TRABZON BAROSU Trabzon Barosu İle Büyükşehir Belediyesi Mahkemelik Oldu Trabzon Büyükşehir Belediyesinin tahsis iptaline gittiği Trabzon Baro Binası ile ilgili dikkat çeken bir gelişme yaşandı. Trabzon Barosu, tahsis iptaliyle ilgili yargıya başvurdu. Trabzon Baro Başkanı Av. Orhan Öngöz, konuyla ilgili Trabzon İdare Mahkemesine dava açtıklarını açıkladı. Basın açıklamasında konuşan Trabzon Baro Başkanı Av. Orhan Öngöz, dikkat çeken açıklamalar yaptı. Av. Öngöz, “Bağımsız yargının temeli Anayasa, meşruiyet kaynağı toplumdur. Yargının bağımsızlığını yitirmesi ve siyasallaşması, hukuk kurallarının yok sayılması, yargı kararlarının uygulanmaması, çifte standart ve keyfiyet içeren uygulamalar toplumun yargıya olan güvenini zedelemesine ve adalete olan 62 Tunceli Barosu’ndan ‘Özel Güvenlik Bölgesi’ Davası Tunceli Barosu, Tunceli’deki “geçici askeri güvenlik bölgelerine” iptal istemiyle dava açtı. Tunceli Barosu, terör örgütüyle mücadele kapsamında bazı bölgelerin “geçici askeri güvenlik bölgesi” ilan edilmesine ilişkin kararların vatandaşların mağduriyetine yol açtığı iddiasıyla mahkemeye başvurdu. Tunceli Barosu adına avukat Özgür Ulaş Kaplan tarafından Tunceli Asliye Hukuk Mahkemesine verilen dilekçeyle, Tunceli Valiliğince 21 Ağustos 2015 tarihli Bakanlar Kurulu kararına dayandırılan şehirdeki “geçici askeri güvenlik bölgesi” ilanlarının iptali istendi. UŞAK BAROSU “Gizlilik Kararı Alınmadı” Uşak Barosu Başkanı Av. Baki Kantar, MHP Merkez İlçe Başkan Yardımcısı Seher Kayıhan’ın, “bozkurt” işareti yapması sebebiyle gözaltına alınması sürecinde, basına yönelik olarak Uşak Adliyesi’nce gizlilik kararı almadığını söyledi. Uşak Barosu Başkanı Av. Baki Kantar, MHP Merkez İlçe Başkan Yardımcısı Seher Kayıhan’ın, bir toplu açılış töreni için şehre gelen Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a “bozkurt” işareti yapması sebebiyle gözaltına alınması sürecinde, basına yönelik olarak Uşak Adliyesi’nce gizlilik kararı almadığını söyledi. Uşak Barosu Başkanı Av. Baki Kantar, MHP Merkez İlçe Başkan Yardımcısı Seher Kayıhan’ın, bir toplu açılış töreni için şehre gelen Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a “bozkurt” işareti yapması sebebiyle gözaltına alınması sürecinde, basına yönelik olarak Uşak Adliyesi’nce gizlilik kararı almadığını söyledi. Söz konusu haberi yazdığı için Cihan haber Ajansı adına olayı takip eden Mevlut Öztaş hakkında, “gizliliği ihlâl” gerekçesiyle soruşturma açılmıştı. YALOVA BAROSU “Bütün Bu Doğa Yıkımının Nedeni, Siyasetçilerin Göz Yummasıdır” Türkiye Barolar Birliği Çevre ve Kent Hukuku Komisyonu toplantısı 12 - 13 Eylül tarihlerinde Yalova Barosu’nun ev sahipliğinde gerçekleştirildi. Toplantı sonrası yapılan basın açıklamasında, şu ifadelere yer verildi; “Bugün burada TBB Çevre ve Kent Hukuku Komisyonu, Yalova Barosu ve Yalova Platformu olarak Yalova’nın çevre ve kent sorunlarını yerinde incelemek, yaşamı, yaşam alanlarını savunanlarla dayanışma içinde olmak, mücadeleye güç katabilmek için bulunuyoruz. 17 Ağustos 1999 Depreminde ağır kayıplar veren Yalova’da, yaşananlardan ders alınmadığını üzülerek görmekteyiz.” YOZGAT BAROSU Av. Şimşek’ten Birlik Çağrısı Yozgat Baro Başkanı Av. Mehmet Şimşek, Dağlıca ve Iğdır’daki hain terör saldırılarını kınadı. Yozgat Baro Başkanı Av. Mehmet Şimşek, Dağlıca ve Iğdır’daki hain terör saldırılarını kınadı. Şimşek, yaptığı yazılı açıklamada şu görüşlere yer verdi: “Bölücü terör örgütünün Dağlıca Iğdır da gerçekleştirdiği alçakça saldırılar, teröre karşı akıllı, kararlı ve tek vücut olmamız gerektiğini bir kez daha ortaya koymuştur. Devletimizin terörle mücadelede hukuka uygun olarak atacağı her adımı Yozgat Barosu olarak desteklediğimizi, yurtiçinde ve yurtdışında bölücü terör örgütünün taban kazanmaması için var gücümüzle mücadeleye devam edeceğimizi bir kez daha ilan ediyoruz.” ZONGULDAK BAROSU “Hukukun Ve Adaletin Hayatın İçinde Egemen Kılınması Gerek” Zonguldak Barosu avukatları, adli yıl açılışı sebebiyle Zonguldak Valiliği önünde düzenlenen törene katıldı. Baro Başkanı Av. Kerem Ertem, konuşmasına terör olaylarına tepki gösterdiği konuşmasında “Son birkaç ay içinde, yüreğimize kor olarak düşen ve her gün aşılanan şehit haberleri, dağları eritir niteliktedir. Şehitlerimize, hayatını kaybeden vatandaşlarımıza rahmet diliyor, terörü adı ne olursa olsun, nereden gelirse gelsin kınıyor, lanetliyoruz. Adaletin, Habil’in kardeşi Kabil tarafından öldürülmesinden sonra başlayan bir hakkı tesis etme mücadelesi mi olduğu, yoksa bir başucu kitabı mı olduğu tartışılabilir. Kanımızca tartışılmayacak olan, adaletin bu dünyanın her santimetrekaresinde, hayatın her alanında, hayatın her anında, insanı insan yapan anahtar değer olduğudur. Ve şunu da söylemeliyiz ki adalete ulaşmak, onu korumak ve değerine değer katmak, açıkça bir mücadeledir. Bu mücadele insan içindir, mücadele, adil olma peşinde koşanlarındır” diye konuştu. TOKAT BAROSU Tokat Barosu’nda CMK Semineri Düzenlendi 03 Ekim 2015 tarihinde Tokat Barosu Sosyal Tesisleri’nde CMK Eğitim Semineri düzenlendi. Av. Ufuk Petanoğlu’ nun sunum yaptığı seminere merkez ve ilçelerimizde görev yapan Tokat Barosu’na kayıtlı avukatlar ile avukat stajyerleri katıldı. Tokat Barosu Yönetim Kurulu Üyesi Av. Volkan Bozkurt ve Tokat Barosu Disiplin Kurulu Başkanı Av. Ufuk Petanoğlu, düzenlenen seminerin ardından katılımcılara sertifikalarını takdim etti. 63 Osmanlı-Türk Anayasal Gelişmeleri Bülent Tanör YAPI KREDİ YAYINLARI Kimsiniz? Neyi temsil ediyorsunuz? Nedir tarihsel olarak varlık nedeniniz? Bunlar yargıçların, savcıların ve sanıkların her davanın eşiğinde kendi kendilerine sormaları gereken sorular. Savunma politikasında her zaman iki yöntem olmuştur: Varolan adalet mekanizmasını kabul eden uyum savunmaları (Dreyfus, Challe) ve yeni bir gerçekliği gözler önüne sermeyi hedeleyen kopuş savunmaları (Sokrates, Dimitrov). Birinciler kafalarını kurtarırken, ikinciler davalarını kazanmışlardır. Davaların, mahkeme salonunun dört duvarı arasında kalmadığı, dünyanın gözleri ve kulakları önünde yer aldığı günümüzde, hem davasını kazanıp hem de kafasını kurtaranların sayısı artmaktadır. “Uygarlık”larının ve ellerinde tuttukları öldürme gücünün verdiği güvenle davranan tuzukurular, Adaletlerinin geçerliği kalmadığını ve tek söz söyleme hakkının kendilerinde olmadığını anlamalıdırlar artık. Savunma Saldırıyor Jacques Verges METİS YAYINLARI Kimsiniz? Neyi temsil ediyorsunuz? Nedir tarihsel olarak varlık nedeniniz? Bunlar yargıçların, savcıların ve sanıkların her davanın eşiğinde kendi kendilerine sormaları gereken sorular. Savunma politikasında her zaman iki yöntem olmuştur: Varolan adalet mekanizmasını kabul eden uyum savunmaları (Dreyfus, Challe) ve yeni bir gerçekliği gözler önüne sermeyi hedeleyen kopuş savunmaları (Sokrates, Dimitrov). Birinciler kafalarını kurtarırken, ikinciler davalarını kazanmışlardır. Davaların, mahkeme salonunun dört duvarı arasında kalmadığı, dünyanın gözleri ve kulakları önünde yer aldığı günümüzde, hem davasını kazanıp hem de kafasını kurtaranların sayısı artmaktadır. “Uygarlık”larının ve ellerinde tuttukları öldürme gücünün verdiği güvenle davranan tuzukurular, Adaletlerinin geçerliği kalmadığını ve tek söz söyleme hakkının kendilerinde olmadığını anlamalıdırlar artık. Bir Savcının Anıları Namık Kemal Behramoğlu YİTİK ÜLKE YAYINLARI “Görevini iyi yapmaya çalışan herkesin başından Türkiye’de çoğu kez olumsuz şeylerin geçmesi sadece bugünün değil, maalesef tarihimizin de yaygın bir gerçeğidir. Bir Savcının Anıları’nı yukarıdaki düşüncenin ışığı altında okuyacağım.” Oktay Ekşi “Behramoğlu, anılarında bizi 1980 öncesine götürüyor; eli kanlı çetelerin, vurgunun, soygunun fotoğralarını önümüze seriyor. Kitapta sevginin, umudun, hüznün haykırışı; insan olmanın, yürekli olmanın çizgileri var.” Hikmet Çetinkaya 64 www.baroturk.com Hukuk ve Baro Haberlerinde Türkiye’nin Gündem Belirleyen Sitesi Yıl : 1 ARTIK - Sayı : 3 - Ekim 2015 STORE’DA Yeni Yargısı! Kanunsuz Emrin Uygulanması ve Bürokrasinin Yargıyla İmtihanı BAROTÜRK çok yakında Apple Store’da... Siz de BAROTÜRK’ün haberlerine daha hızlı ulaşmak için BAROTÜRK uygulamasını cep telefonunuza ya da tableinize ücretsiz olarak indirebilirsiniz. “Ülkem Adına Kaygılar, TBMM’deki Hukukçular Adına Utanç İçindeyim” Yargının Kurucu Unsuru Avukatlar Baro Başkanları BAROTÜRK İçin Yazdı
Benzer belgeler
Adalet ve - Bağımsız Savunma
Muhammed Aydemir ve 16 yaşındaki Orhan Arslan’ın kolluk güçleri tarafından öldürüldükleri iddialarının gerçek olduğunu, sabah ölü bulunan kişinin ise PKK’lı olduğunu söyledi. AMASYA BAROSU “Terörün...
Detaylı