osmanlı türkçesi sözlüğü

Transkript

osmanlı türkçesi sözlüğü
m
b.c
o
ott
o
OSMANLI TÜRKÇESİ SÖZLÜĞÜ
ww
w.
alk
Prof. Dr. Mehmet KANAR
1
www.alkottob.com
m
â (F.) [‫]ﺁ‬
b.c
o
A
1.ünlem edatı ey, hey. 2.iki kelimenin arasına girerek, anlamı
pekiştiren yeni kelimeler türetmeye yarayan orta ek.
a’dâ (A.) [‫ ]اﻋﺪا‬düşmanlar.
â’ik (A.) [‫ ]ﻋﺎﺋﻖ‬engel.
a’lâ (A.) [‫ ]اﻋﻠﯽ‬en yüksek, en yüce.
a’lâf (A.) [‫ ]ﺁﻻف‬otlar.
ott
o
a’dâd (A.) [‫ ]اﻋﺪاد‬sayılar.
a’lâl (A.) [‫ ]اﻋﻼل‬1.hastalıklar. 2.sebepler.
w.
alk
a’lâm (A.) [‫ ]اﻋﻼم‬1.bayraklar. 2.özel isimler.
a’lem (A.) [‫ ]اﻋﻠﻢ‬en iyi bilen.
a’mâ (A.) [‫ ]اﻋﻤﯽ‬kör.
a’mâk (A.) [‫ ]اﻋﻤﺎق‬derinlikler.
a’mâl (A.) [‫ ]اﻋﻤﺎل‬işler, ameller, davranışlar.
a’mâr (A.) [‫ ]اﻋﻤﺎر‬1.ömürler. 2.yaşlar.
ww
a’nî (A.) [‫ ]اﻋﻨﯽ‬yani.
a’râb (A.) [‫ ]اﻋﺮاب‬Araplar, çöl arapları.
a’râbî (A.) [‫ ]اﻋﺮاﺑﯽ‬çöl arabı.
a’râz (A.) [‫ ]اﻋﺮاض‬belirtiler.
2
www.alkottob.com
a’sâb (A.) [‫ ]اﻋﺼﺎب‬sinirler.
m
a’sâr (A.) [‫ ]اﻋﺼﺎر‬yüz yıllar.
a’şâr (A.) [‫ ]اﻋﺸﺎر‬öşür vergileri, onda birler.
b.c
o
a’şârî (A.) [‫ ]اﻋﺸﺎری‬ondalık.
a’vec (A.) [‫ ]اﻋﻮج‬yamuk, eğri büğrü.
a’ver (A.) [‫ ]اﻋﻮر‬tek gözlü.
a’yâd (A.) [‫ ]اﻋﻴﺎد‬bayramlar.
a’yân (A.) [‫ ]اﻋﻴﺎن‬1.ileri gelenler, eşraf, sosyete. 2.gözler.
ott
o
a’yün (A.) [‫ ]اﻋﻴﻦ‬1.gözler. 2.pınarlar.
a’zâ (A.) [‫ ]اﻋﻀﺎ‬1.üyeler. 2.organlar.
a’zam (A.) [‫ ]اﻋﻈﻢ‬en büyük.
âb (F.) [‫]ﺁب‬
1.su. 2.deniz. 3.ırmak. 4.tükürük. 5.özsuyu. 6.ter. 7.döl suyu.
8.sidik. 9.parlaklık. 10.yüzsuyu. 11.letafet, hava.
w.
alk
âb (F.) [‫ ]ﺁب‬Ağustos.
âb -ı âbistenî [‫ ]ﺁب ﺁﺑﺴﺘﻨﯽ‬1.meni; 2.bitkilerin yetişmesine neden olan su.
âb -ı adâlet [‫ ]ﺁب ﻋﺪاﻝﺖ‬1.adalet suyu; 2.doğruluğun bereketi.
âb -ı ahmer [‫ ]ﺁب اﺣﻤﺮ‬1.kızıl su. 2.kırmızı şarap. 3.gözyaşı.
âb -ı âteşîn [‫ ]ﺁب ﺁﺕﺸﻴﻦ‬1.ateşli su; 2.kırmızı şarap; 3.gözyaşı.
âb -ı bâdereng [‫ ]ﺁب ﺑﺎدﻩ رﻥﮓ‬1.kızıl su. 2.gözyaşı, kanlı gözyaşı.
ww
âb -ı engûr [‫ ]ﺁب اﻥﮕﻮر‬1.üzüm suyu. 2.şarap.
âb -ı harâbât [‫( ]ﺁب ﺧﺮاﺑﺎت‬meyhane suyu) şarap.
âb -ı kevser [‫ ]ﺁب ﮐﻮﺛﺮ‬1.cennet suyu, 2.şarap.
ab’âb (A.) [‫ ]ﻋﺒﻌﺎب‬vantrolog.
3
www.alkottob.com
abâ (A.) [‫ ]ﻋﺒﺎ‬1.kaba yün kumaş. 2.aba.
m
âbâ’ (A.) [‫ ]ﺁﺑﺎء‬1.babalar. 2.gezegenler.
âbâd (A.) [‫ ]ﺁﺑﺎد‬ebedler.
b.c
o
âbâd (F.) [‫ ]ﺁﺑﺎد‬bayındır, mamûr.
âbâd etmek/eylemek 1.mamûr etmek. 2.zenginleştirmek. 3.huzur vermek.
âbâd olmak 1.mamûrlaşmak. 2.zenginleşmek. 3.huzura kavuşmak.
âbâdân (F.) [‫ ]ﺁﺑﺎدان‬bayındır.
âbâdânî (F.) [‫ ]ﺁﺑﺎداﻥﯽ‬bayındırlık.
âbâl (A.) [‫ ]ﺁﺑﺎل‬develer.
âbân (F.) [‫ ]ﺁﺑﺎن‬Âbân ayı.
ott
o
âbâdî (F.) [‫ ]ﺁﺑﺎدی‬1.bayındırlık. 2.ince Hint kağıdı.
abâpûş (A.-F.) [‫ ]ﻋﺒﺎﭘﻮش‬1.abalı. 2.derviş. 3.yoksul.
âbâr (A.) [‫ ]ﺁﺑﺎر‬kuyular.
w.
alk
âbcâme (F.) [‫ ]ﺁﺑﺠﺎﻡﻪ‬su kabı.
âbçîn (F.) [‫ ]ﺁﺑﭽﻴﻦ‬peştemal.
abd (A.) [‫ ]ﻋﺒﺪ‬1.kul. 2.köle.
âbdân (F.) [‫ ]ﺁﺑﺪان‬1.su kabı. 2.mesane.
âbdâr (F.) [‫ ]ﺁﺑﺪار‬1.sulu. 2.parlak. 3.hoş
âbdendân (F.) [‫ ]ﺁﺑﺪﻥﺪان‬1.bön. 2.âciz.
ww
abdest (F.) [‫ ]ﺁﺑﺪﺱﺖ‬1.abdest. 2.paylama.
abdesthâne (F.) [‫ ]ﺁﺑﺪﺱﺘﺨﺎﻥﻪ‬1.tuvalet. 2.abdest alınan yer.
abdestlik (F.-T.) kısa cübbe.
âbek (F.) [‫ ]ﺁﺑﮏ‬1.sulu. 2.cıva.
4
www.alkottob.com
abes (A.) [‫ ]ﻋﺒﺚ‬saçma, abes.
m
âbgîne (F.) [‫ ]ﺁﺑﮕﻴﻨﻪ‬1.kristal. 2.kadeh. 3.sürahi. 4.ayna. 5.gözyaşı.
âbgîr (F.) [‫ ]ﺁﺑﮕﻴﺮ‬1.havuz. 2.su birikintisi.
b.c
o
âbgûn (F.) [‫ ]ﺁﺑﮕﻮن‬1.su rengi. 2.mavi.
abher (A.) [‫ ]ﻋﺒﻬﺮ‬1.nergis. 2.zerrinkadeh çiçeği. 3.yasemin.
âbhîz (F.) [‫ ]ﺁﺑﺨﻴﺰ‬büyük dalga.
âbhord (F.) [‫ ]ﺁﺑﺨﻮرد‬nasip.
âbırû (F.) [‫ ]ﺁﺑﺮو‬yüzsuyu.
ott
o
âbî (F.) [‫ ]ﺁﺑﯽ‬mavi.
âbid (A.) [‫ ]ﻋﺎﺑﺪ‬1.ibadet eden. 2.erkek adı.
abîd (A.) [‫ ]ﻋﺒﻴﺪ‬1.kullar. 2.köleler.
âbidât [‫ ]ﺁﺑﺪات‬anıtlar.
âbide (A.) [‫ ]ﺁﺑﺪﻩ‬anıt.
w.
alk
âbidevî (A.) [‫ ]ﺁﺑﺪوی‬anıtsal.
âbile (F.) [‫ ]ﺁﺑﻠﻪ‬1.su çiçeği. 2.sivilce. 3.su kabarcığı.
âbir (A.) [‫ ]ﻋﺎﺑﺮ‬yaya.
âbisten (F.) [‫ ]ﺁﺑﺴﺘﻦ‬gebe.
âbistengâh (F.) [‫ ]ﺁﺑﺴﺘﻨﮕﺎﻩ‬döl yatağı.
âbişhor (F.) [‫ ]ﺁﺑﺸﺨﻮر‬1.sulama yeri. 2.nasip.
ww
âbkâr (F.) [‫ ]ﺁﺑﮑﺎر‬1.saka. 2.ayyaş.
âbkeş (F.) [‫ ]ﺁﺑﮑﺶ‬1.saka, su çeken. 2.kevgir.
âbnûs (F.) [‫ ]ﺁﺑﻨﻮس‬abanoz.
âbrâh (F.) [‫ ]ﺁﺑﺮاﻩ‬su yolu, kanal.
5
www.alkottob.com
abraş (A.) [‫ ]اﺑﺮش‬alacalı.
m
âbrîz (F.) [‫ ]ﺁﺑﺮیﺰ‬1.tuvalet. 2.ıbrık.
âbşâr (F.) [‫ ]ﺁﺑﺸﺎر‬çağlayan.
âbühava (F.-A.) [‫ ]ﺁب و هﻮا‬iklim.
âbzih (F.) [‫ ]ﺁﺑﺰﻩ‬1.su kaynağı. 2.gözyaşı.
âc (A.) [ ‫ ]ﻋﺎج‬fildişi.
âc (F.) [‫ ]ﺁج‬ılgın ağacı.
acâleten (A.) [‫ ]ﻋﺠﺎﻝﺔ‬alelacele.
ott
o
acâib (A.) [‫ ]ﻋﺠﺎﺋﺐ‬tuhaf, ilginç, acaip.
b.c
o
abûs (A.) [‫ ]ﻋﺒﻮس‬somurtkan.
aceb (A.) [‫ ]ﻋﺠﺐ‬1.tuhaflık. 2.acaba.
acebâ (A.) [‫ ]ﻋﺠﺒﺎ‬acaba.
acele (A.) [‫ ]ﻋﺠﻠﻪ‬acele.
w.
alk
aceleten (A.) [‫ ]ﻋﺠﻠﺔ‬çarçabuk, alelacele.
acem (A.) [‫ ]ﻋﺠﻢ‬1.arap olmayan. 2.İranlı, acem.
acemaşîran (A.) [‫ ]ﻋﺠﻢ ﻋﺸﻴﺮان‬Türk mûsikisinde bir makam.
acemce (A.-T.) Farsça.
acemî (A.) [‫ ]ﻋﺠﻤﯽ‬1.deneyimsiz, acemi. 2.İranlı.
acemistan (A.-F.) [‫ ]ﻋﺠﻤﺴﺘﺎن‬İran.
ww
acemiyân (A.-F.) [‫ ]ﻋﺠﻤﻴﺎن‬1.deneyimsizler. 2.İranlılar.
aceze (A.) [‫ ]ﻋﺠﺰﻩ‬düşkünler, âcizler.
acîb (A.) [‫ ]ﻋﺠﻴﺐ‬tuhaf, acayip, ilginç.
acîbe (A.) [‫ ]ﻋﺠﻴﺒﻪ‬şaşılacak şey.
6
www.alkottob.com
âcil (A.) [‫ ]ﻋﺎﺝﻞ‬acil.
m
âcilen (A.) [‫ ]ﻋﺎﺝﻼ‬derhal, acil olarak.
acîn (A.) [‫ ]ﻋﺠﻴﻦ‬macun, yoğurulmuş.
b.c
o
âciz (A.) [‫ ]ﻋﺎﺝﺰ‬1.aciz. 2.ben.
âcizâne (A.-F.) [‫ ]ﻋﺎﺝﺰاﻥﻪ‬1.acizce. 2.alçakgönüllüce.
âcizî (A.-F.) [‫ ]ﻋﺎﺝﺰی‬acizlik.
âciziyyet (A.) [‫ ]ﻋﺎﺝﺰیﺖ‬acizlik.
âcizleri (A.-T.) bendeniz, ben.
ott
o
acûl (A.) [‫ ]ﻋﺠﻮل‬aceleci.
acûlâne (A.-F.) [‫ ]ﻋﺠﻮﻻﻥﻪ‬acele acele.
acûz (A.) [‫ ]ﻋﺠﻮز‬1.kocakarı. 2.cadı.
acûze (A.) [‫ ]ﻋﺠﻮزﻩ‬1.kocakarı. 2.cadı.
âcür (F.) [‫ ]ﺁﺝﺮ‬1.tuğla. 2.kiremit.
w.
alk
acz (A.) [‫ ]ﻋﺠﺰ‬acizlik, çaresizlik, bir şey yapamama.
âdâb (A.) [‫ ]ﺁداب‬1.edepler, terbiyeler. 2.yol yordam.
adalât (A.) [‫ ]ﻋﻀﻼت‬kaslar.
adale (A.) [‫]ﻋﻀﻠﻪ‬1.kas. 2.kaslar.
adâlet (A.) [‫ ]ﻋﺪاﻝﺖ‬adalet.
adaletkâr (A.-F.) [‫ ]ﻋﺪاﻝﺘﮑﺎر‬adil, adaletli.
ww
âdât (A.) [‫ ]ﻋﺎدات‬âdetler, alışkanlıklar.
adâvet (A.) [‫ ]ﻋﺪاوت‬düşmanlık.
adâvet etmek/eylemek düşmanlık gütmek.
add (A.) [‫ ]ﻋﺪ‬sayma, görme, değerlendirme, kabul etme.
7
www.alkottob.com
addedilmek sayılmak, görülmek, değerlendirilmek.
m
addetmek/eylemek saymak, görmek, değerlendirmek.
addolunmak sayılmak, kabul edilmek.
adeden (A.) [‫ ]ﻋﺪدا‬sayıca.
adedî (A.) [‫ ]ﻋﺪدی‬sayısal.
b.c
o
aded (A.) [‫ ]ﻋﺪد‬sayı.
âdem (A.) [‫ ]ﺁدم‬1.ilk insan, Adem Peygamber. 2.insan, adam.
adem (A.) [‫ ]ﻋﺪم‬yokluk, bulunmama, adem.
ott
o
adem -i muvaffakiyet [ ‫ ]ﻋﺪم ﻡﻮﻓﻘﻴﺖ‬başarısızlık.
adem -i muvazenet [ ‫ ]ﻋﺪم ﻡﻮازﻥﺖ‬dengesizlik.
adem -i riâyet [ ‫ ]ﻋﺪم رﻋﺎیﺖ‬uymama..
adem -i te’lîfiyet [ ‫ ]ﻋﺪم ﺕﺄﻝﻴﻔﻴﺖ‬uzlaşamama, bir araya gelememe.
adem -i teveccüh [‫ ] ﻋﺪم ﺕﻮﺝﻪ‬ilgisizlik.
w.
alk
ademâbâd (A.-F.) [‫ ]ﻋﺪم ﺁﺑﺎد‬yokluk ülkesi.
âdemhâr (A.-F.) [‫ ]ﺁدم ﺧﻮار‬yamyam, insan yiyen.
âdemî (A.-F.) [‫]ﺁدﻡﯽ‬1.insanoğlu. 2.insanlık.
âdemiyân (A.-F.) [‫ ]ﺁدﻡﻴﺎن‬insanlar.
âdemiyyet (A.) [‫ ]ﺁدﻡﻴﺖ‬1.insanlık. 2.adamlık.
ades (A.) [‫ ]ﻋﺪس‬mercimek.
ww
adese (A.) [‫ ]ﻋﺪﺱﻪ‬mercek.
âdet (A.) [‫ ]ﻋﺎدت‬alışkanlık, âdet.
âdeta (A.) [‫ ]ﻋﺎدﺕﺎ‬basbayağı.
âdeten (A.) [‫ ]ﻋﺪﺕﺎ‬âdet olarak, geleneklere göre.
8
www.alkottob.com
adhâ (A.) [‫ ]اﺽﺤﯽ‬kurbanlar.
m
âdi (A.) [‫ ]ﻋﺎدی‬sıradan, âdi, değersiz.
adîd (A.) [‫ ]ﻋﺪیﺪ‬birçok.
âdil (A.) [‫ ]ﻋﺎدل‬adaletli.
adîl (A.) [‫ ]ﻋﺪیﻞ‬eşit, denk.
âdilâne (A.-F.) [‫ ]ﻋﺪﻻﻥﻪ‬adilce.
adîm (A.) [‫ ]ﻋﺪیﻢ‬yok olan.
âdiye (A.) [‫ ]ﻋﺎدیﻪ‬alışılmış, sıradan.
adl (A.) [‫ ]ﻋﺪل‬adalet.
adlâ’ (A.) ‫ ]اﺽﻼع‬kenarlar.
adlî (A.) [‫ ]ﻋﺪﻝﯽ‬adalet ile ilgili.
ott
o
adîmülimkân (A.) [‫ ]ﻋﺪیﻢ اﻻﻡﮑﺎن‬imkânsız.
b.c
o
adîde (A.) [‫ ]ﻋﺪیﺪﻩ‬birçok.
w.
alk
adliyye (A.) [‫ ]ﻋﺪﻝﻴﻪ‬mahkeme, adliye.
adn (A.) [‫ ]ﻋﺪن‬cennet.
adû (A.) [‫ ]ﻋﺪو‬düşman.
âfâk (A.) [‫ ]ﺁﻓﺎق‬ufuklar.
âfâkî (A.) [‫ ]ﺁﻓﺎﻗﯽ‬1.nesnel. 2.şuradan buradan konuşma.
âfât (A.) [‫ ]ﺁﻓﺎت‬afetler, belalar.
ww
âferîde (F.) [‫ ]ﺁﻓﺮیﺪﻩ‬yaratık, yaratılmış, mahluk.
âferîdgâr (F.) [‫ ]ﺁﻓﺮیﺪﮔﺎر‬yaratan, Tanrı.
âferîn (F.) [‫ ]ﺁﻓﺮیﻦ‬bravo, çok yaşa, aferin.
âferîn (F.) [‫ ]ﺁﻓﺮیﻦ‬yaratan.
9
www.alkottob.com
âferînende (F.) [‫ ]ﺁﻓﺮیﻨﻨﺪﻩ‬yaratıcı.
m
âferîniş (F.) [‫ ]ﺁﻓﺮیﻨﺶ‬yaratılış.
âfet (A.) [‫ ]ﺁﻓﺖ‬1.afet, bela, felaket. 2.güzel sevgili.
âfet -i devrân [ ‫ ]ﺁﻓﺖ دوران‬1.güzel, dilber.
âfetengîz (A.-F.) [‫ ]ﺁﻓﺖ اﻥﮕﻴﺰ‬afet getiren.
âfetresân (A.-F.) [‫ ]ﺁﻓﺖ رﺱﺎن‬bela getiren.
b.c
o
âfet -i cân [ ‫ ]ﺁﻓﺖ ﺝﺎن‬1.can belası. 2.güzel.
âfetzede (A.-F.) [‫ ]ﺁﻓﺖ زدﻩ‬belaya uğramış, afet görmüş.
ott
o
afîf (A.) [‫ ]ﻋﻔﻴﻒ‬iffetli.
âfil (A.) [‫ ]ﺁﻓﻞ‬1.batan. 2.görünmez olan.
âfitâb (F.) [ ‫ ]ﺁﻓﺘﺎب‬güneş.
âfitâbcemâl (F.-A.) [ ‫ ]ﺁﻓﺘﺎب ﺝﻤﺎل‬güzel yüzlü, parlak yüzlü, yüzü güneş gibi
parlayan, sevgili, maşuk.
w.
alk
âfiyet (A.) [‫ ]ﻋﺎﻓﻴﺖ‬esenlik.
âfiyet bulmak sağlığına kavuşmak.
afiyetbahş [ ‫ ]ﺁﻓﻴﺖ ﺑﺨﺶ‬afiyet verici.
afrika (A.) [‫ ]اﻓﺮیﻘﺎ‬Afrika kıtası.
afsun (F.) [‫ ]اﻓﺴﻮن‬büyü, efsun.
âftâb (F.) [‫ ]ﺁﻓﺘﺎب‬güneş.
ww
âftâbe (F.) [‫ ]ﺁﻓﺘﺎﺑﻪ‬ıbrık, su kabı.
âftâbgîr (F.) [‫ ]ﺁﻓﺘﺎﺑﮕﻴﺮ‬güneş alan, güneş gören.
âftâbî (F.) [‫ ]ﺁﻓﺘﺎﺑﯽ‬güneşlik.
âftâbrû (F.) [‫ ]ﺁﻓﺘﺎب رو‬parlak yüzlü.
10
www.alkottob.com
afv (A.) [‫ ]ﻋﻔﻮ‬bağışlama, af.
m
âgâh (F.) [‫ ]ﺁﮔﺎﻩ‬haberdar.
âgâh etmek haberdar etmek.
b.c
o
âgâh olmak haberdar olmak.
âgâhî (F.) [‫ ]ﺁﮔﺎهﯽ‬haberdarlık.
âgeh (F.) [‫ ]ﺁﮔﻪ‬haberdar.
âgehî (F.) [‫ ]ﺁﮔﻬﯽ‬haberdarlık.
âgîn (F.) [‫ ]ﺁﮔﻴﻦ‬dolu.
âğâliş (F.) [‫ ]ﺁﻏﺎﻝﺶ‬kışkırtma.
ağayân (T.-F.) [‫ ]ﺁﻏﺎیﺎن‬ağalar.
ott
o
âgûş (A.) [‫ ]ﺁﻏﻮش‬kucak.
âğâz (F.) [‫ ]ﺁﻏﺎز‬1.başlama. 2.başlangıç.
ağbiyâ (A.) [‫ ]اﻏﺒﻴﺎ‬kalın kafalılar.
w.
alk
âğişte (F.) [‫ ]ﺁﻏﺸﺘﻪ‬bulaşmış, bulanık.
ağlâl (A.) [‫ ]اﻏﻼل‬1.boyunduruklar. 2.zincirler.
ağlât (A.) [‫ ]اﻏﻼط‬hatalar.
ağleb [(A.) [‫ ]اﻏﻠﺐ اﺣﺘﻤﺎل‬çoğunlukla, genellikle, sık sık.
ağleb -i ihtimâl [‫ ]اﻏﻠﺐ اﺣﺘﻤﺎل‬büyük bir ihtimalle, büyük bir olasılıkla.
ağnâ (A.) [‫ ]اﻏﻨﯽ‬en zengin.
ww
ağnâm (A.) [‫ ]اﻏﻨﺎم‬koyunlar.
ağniyâ (A.) [‫ ]اﻏﻨﻴﺎ‬zenginler.
ağniye (A.) [‫ ]اﻏﻨﻴﻪ‬şarkılar.
ağrâs (A.) [‫ ]اﻏﺮاس‬fidanlar.
11
www.alkottob.com
ağrâz (A.) [‫ ]اﻏﺮاض‬maksatlar.
m
ağsân (A.) [‫ ]اﻏﺼﺎن‬dallar.
ağşiye (A.) [‫ ]اﻏﺸﻴﻪ‬1.perdeler. 2.zarlar.
ah (A.) [‫ ]اخ‬1.kardeş. 2.dost.
âh (F.) [‫ ]ﺁﻩ‬1.feryat etme, feryat. 2.ilenme.
âh almak biri tarafından kendisine ilenilmek.
âh ü zâr [ ‫ ]ﺁﻩ و زار‬âh edip inleme.
ahad (A.) [‫ ]اﺣﺪ‬bir.
ott
o
âhâd (A.) [‫ ]ﺁﺣﺎد‬birler.
b.c
o
ağyâr (A.) [‫ ]اﻏﻴﺎر‬yabancılar.
ahali (A.) [‫ ]اهﺎﻝﯽ‬halk, ahali, insan topluluğu.
ahavât (A.) [‫ ]اﺧﻮات‬kızkardeşler.
ahbâb (A.) [‫ ]اﺣﺒﺎب‬1.dostlar. 2.dost.
w.
alk
ahbap (A.) [‫ ]اﺣﺒﺎب‬dostlar, sevdikler.
ahbâr (A.) [‫ ]اﺧﺒﺎر‬haberler.
ahcâr (A.) [‫ ]اﺣﺠﺎر‬taşlar.
ahd (A.) [‫ ]ﻋﻬﺪ‬1.yemin, and. 2.çağ, devir. 3.söz verme.
ahd -i atîk [‫ ]ﻋﻬﺪ ﻋﺘﻴﻖ‬Tevrat, Zebur ve Mezâmir.
ahd -i cedîd [‫ ]ﻋﻬﺪ ﺝﺪیﺪ‬İncil ve ekleri.
ww
ahdar (A.) [‫ ]اﺣﻀﺮ‬yemyeşil.
ahdâs (A.) [‫ ]اﺣﺪاث‬1.yeni olaylar. 2.dertler. 3.gençler.
ahdeb (A.) [‫ ]اﺣﺪب‬kambur.
ahdnâme (A.-F.) [‫ ]ﻋﻬﺪﻥﺎﻡﻪ‬ahitname, antlaşma metni.
12
www.alkottob.com
ahdüpeymân (A.-F.) [‫ ]ﻋﻬﺪ و ﭘﻴﻤﺎن‬and.
m
âhek (F.) [‫ ]ﺁهﮏ‬kireç.
âhen (F.) [‫ ]ﺁهﻦ‬demir.
âheng (F.) [‫ ]ﺁهﻨﮓ‬1.uyum, ahenk. 2.eğlence.
âheng -i esvât [‫ ]ﺁهﻨﮓ اﺹﻮات‬ses uyumu.
âhengdâr (F.) [‫ ]ﺁهﻨﮕﺪار‬uyumlu.
âhenger (F.) [‫ ]ﺁهﻨﮕﺮ‬demirci.
ott
o
âhenggüzâr (F.) [ ‫ ]ﺁهﻨﮓ ﮔﺬار‬uyumlu, ahenkli.
b.c
o
âhendil (F.) [‫ ]ﺁهﻦ دل‬acımasız.
âhenîn (F.) [‫ ]ﺁهﻨﻴﻦ‬1.demirden. 2.demir gibi.
âhenîndil (F.) [‫ ]ﺁهﻨﻴﻦ دل‬1.katı yürekli. 2.yiğit.
âhenk (F.) [‫ ]ﺁهﻨﮓ‬ahenk, uyum.
âhenkdâr (F.) [‫ ]ﺁهﻨﮓ دار‬uyumlu, ahenkli.
w.
alk
âhenkeş (F.) [‫ ]ﺁهﻨﮑﺶ‬miknatıs.
âhenrüba (F.) [‫ ]ﺁهﻦ رﺑﺎ‬miknatıs.
âhensâ(y) (F.) [‫ ]ﺁهﻦ ﺱﺎی‬törpü.
âher (A.) [‫ ]ﺁﺧﺮ‬başka, diğer.
âheste (F.) [‫ ]ﺁهﺴﺘﻪ‬yavaş, usul, ağır.
âhestegî (F.) [‫ ]ﺁهﺴﺘﮕﯽ‬yavaşlık.
ww
ahfâ (A.) [‫ ]اﺧﻔﺎ‬en gizli.
ahfâd (A.) [‫ ]اﺣﻔﺎد‬torunlar.
ahger (F.) [‫ ]اﺧﮕﺮ‬kor ateş.
ahibbâ (A.) [‫ ]اﺣﺒﺎ‬dostlar, sevilenler; sevgililer.
13
www.alkottob.com
ahid (A.) [‫ ]ﻋﻬﺪ‬söz, yemin.
m
ahidşiken (A.-F.) [‫ ]ﻋﻬﺪﺵﮑﻦ‬sözünden dönen, antlaşmayı bozan.
âhîhte (F.) [‫ ]ﺁهﻴﺨﺘﻪ‬kınından çıkmış, sıyrılmış.
âhir -i kâr [‫ ]ﺁﺧﺮ ﮐﺎر‬1.sonunda. 2.sonuç.
âhirbîn (A.-F.) [‫ ]ﺁﺧﺮﺑﻴﻦ‬ileri görüşlü.
âhire (A.) [‫ ]ﺁﺧﺮﻩ‬son.
b.c
o
ahîr (A.) [‫ ]ﺁﺧﺮ‬son, en son.
ahîren (A.) [‫ ]اﺧﻴﺮا‬geçenlerde, son zamanlarda, son olarak.
ott
o
âhiret (A.) [‫ ]ﺁﺧﺮت‬öbür dünya.
âhiretlik (A.-T.) 1.ahiret kardeşi. 2.evlat edinilen öksüz.
âhirin (A.-F.) [‫ ]ﺁﺧﺮیﻦ‬1.sonuncu. 2.sonrakiler.
âhirkâr (A.-F.) [‫ ]ﺁﺧﺮﮐﺎر‬sonunda, nihayet.
âhirülemr (A.) [‫ ]ﺁﺧﺮاﻻﻡﺮ‬sonunda, işin sonunda.
w.
alk
âhiz (A.) [‫ ]ﺁﺧﺬ‬alan.
ahize (A.) [‫ ]ﺁﺧﺬﻩ‬alıcı gereç.
ahkâm (A.) [‫ ]اﺣﮑﺎم‬hükümler.
ahlâf (A.) [‫ ]اﺧﻼف‬halefler.
ahlâk (A.) [‫ ]اﺧﻼق‬huy, ahlak.
ahlâk -ı amelî [‫ ]اﺧﻼق ﻋﻤﻠﯽ‬uygulamadaki ahlak anlayışı.
ww
ahlâk -ı hasene [‫ ]اﺧﻼق ﺣﺴﻨﻪ‬iyi huy.
ahlâk -ı nazarî [‫ ]اﺧﻼق ﻥﻈﺮی‬teorideki ahlak anlayışı.
ahlâk -ı zemîme [‫ ]اﺧﻼق ذﻡﻴﻤﻪ‬kötü huy.
ahlâken (A.) [‫ ]اﺧﻼﻗﺎ‬ahlakça.
14
www.alkottob.com
ahlâkiyat (A.) [‫ ]اﺧﻼﻗﻴﺎت‬ahlak bilgisi.
ahlâm (A.) [‫ ]اﺣﻼم‬1.karmakarışık rüyalar. 2.düşazmalar.
b.c
o
ahlât (A.) [‫ ]اﺧﻼط‬salgılar.
m
ahlâkiyûn (A.) [‫ ]اﺧﻼﻗﻴﻮن‬ahlakçılar.
ahlât -ı erba’a [‫ ]اﺧﻼط ارﺑﻌﻪ‬dört özsuyu kan, salya, safra, dalak.
ahmak (A.) [‫ ]اﺣﻤﻖ‬budala, aptal, ahmak.
ahmakâne (A.-F.) [‫ ]اﺣﻤﻘﺎﻥﻪ‬ahmakça.
ahmakî (A.-F.) [‫ ]اﺣﻤﻘﯽ‬ahmaklık.
ott
o
ahmer (A.) [‫ ]اﺣﻤﺮ‬kırmızı, kızıl.
ahrâm (A.) [‫ ]اﺣﺮام‬1.kutsal yerler. 2.haremler. 3.hanımlar, eşler.
ahrâr (A.) [‫ ]اﺣﺮار‬özgürler.
ahrârâne (A.-F.) [‫ ]اﺣﺮاراﻥﻪ‬özgürce.
ahrâs (A.) [‫ ]اﺣﺮاس‬koruyucular, muhafızlar.
w.
alk
ahret (A.) [‫ ]ﺁﺧﺮت‬öbür dünya, ahiret.
ahretlik (A.-T.) 1.ahiret kardeşi. 2.evlat edinilen öksüz.
ahsâs (A.) [‫ ]اﺣﺴﺎس‬duygular.
ahsen (A.) [‫ ]اﺣﺴﻦ‬en güzel.
ahşâ’ (A.) [‫ ]اﺣﺸﺎء‬1.iç organlar, 2.bölgeler, yöreler.
ahşâb (A.>T.) [‫ ]اﺧﺸﺎب‬1.ahşap. 2.keresteler.
ww
ahşâm (A.) [‫ ]اﺣﺸﺎم‬maiyet.
ahtâb (A.) [‫ ]اﺣﻄﺎب‬odunlar.
ahtâr (A.) [‫ ]اﺧﻄﺎر‬tehlikeler.
âhte (F.) [‫ ]ﺁﺧﺘﻪ‬1.iğdiş edilmiş. 2.kınından çıkarılmış.
15
www.alkottob.com
ahter (F.) [‫ ]اﺧﺘﺮ‬yıldız.
m
ahter -i dünbâledâr [‫ ]اﺧﺘﺮ دﻥﺒﺎﻝﻪ دار‬kuyruklu yıldız.
ahterbîn (F.) [‫ ]اﺧﺘﺮﺑﻴﻦ‬astrolog, yıldızbilimci.
b.c
o
ahterşinâs (F.) [‫ ]اﺧﺘﺮﺵﻨﺎس‬yıldızbilimci.
ahterşümâr (F.) [‫ ]اﺧﺘﺮﺵﻤﺎر‬1.yıldızbilimci. 2.geceleri uyuyamayan.
ahu (A.) [‫ ]اﺧﻮ‬kardeş.
âhû (F.) [‫ ]ﺁهﻮ‬ceylan, karaca.
âhûbere (F.) [‫ ]ﺁهﻮﺑﺮﻩ‬ceylan yavrusu.
âhund (F.) [‫ ]ﺁﺧﻮﻥﺪ‬molla, hoca.
ott
o
âhûdil (F.) [‫ ]ﺁهﻮدل‬ödlek, korkak.
âhûnigah (F.) [‫ ]ﺁهﻮﻥﮕﺎﻩ‬ceylan bakışlı.
âhur (F.) [‫ ]ﺁﺧﺮ‬ahır.
âhuvân (F.) [‫ ]ﺁهﻮان‬ceylanlar.
w.
alk
âhûvâne (F.) [‫ ]ﺁهﻮاﻥﻪ‬ceylan gibi.
âhüvâh(F.) [‫ ]ﺁﻩ و واﻩ‬feryat, sızlanma, hayıflanma.
âhüvâveylâ (F.-A.) [ ‫ ]ﺁﻩ و واویﻼ‬feryat, âh çekme, figan etme.
âhüzâr (F.) [‫ ]ﺁﻩ و زار‬âh çekip inleme.
ahvâl (A.) [‫ ]اﺣﻮال‬haller, durumlar.
ahvâl -i âdiye [‫ ]اﺣﻮال ﻋﺎدیﻪ‬olağan haller.
ww
ahvâl -i sıhhiye [‫ ]اﺣﻮال ﺹﺤﻴﻪ‬sağlık durumu
ahvef (A.) [‫ ]اﺧﻮف‬en korkunç.
ahvel (A.) [‫ ]اﺣﻮل‬şaşı.
ahyâ (A.) [‫ ]اﺣﻴﺎ‬diriler.
16
www.alkottob.com
ahyâl (A.) [‫ ]اﺧﻴﺎل‬yılkılar.
m
ahyânen (A.) [‫ ]اﺣﻴﺎﻥﺎ‬arasıra, kimi zaman.
ahyâr (A.) [‫ ]اﺧﻴﺎر‬iyiler.
b.c
o
ahyât (A.) [‫ ]اﺧﻴﺎط‬iplikler.
ahz (A.) [‫ ]اﺧﺬ‬alma.
ahz ü kabul etmek alıp kabul etmek.
ahzâb (A.) [‫ ]اﺣﺰاب‬1.kütleler. 2.partiler. 3.Ahzâb sûresi.
ahzân (A.) [‫ ]اﺣﺰان‬hüzünler.
ahzen (A.) [‫ ]اﺣﺰن‬çok hüzünlü.
ahzetmek almak.
ahzüi’tâ (A.) [‫ ]اﺧﺬ و ﻋﻄﺎ‬alış veriş.
ott
o
ahzar (A.) [‫ ]اﺧﻀﺮ‬yeşil.
ahzükabz (A.) [‫ ]اﺧﺬ و ﻗﺒﺾ‬alıp sahip çıkma.
w.
alk
âid (A.) [‫ ]ﻋﺎﺋﺪ‬1.ait, ilişkin. 2.geri dönen.
âidât (A.) [‫ ]ﻋﺎﺋﺪات‬gelirler, aidat.
âide (A.) [‫ ]ﻋﺎﺋﺪﻩ‬kâr, kazanç, gelir.
âika (A.) [‫ ]ﻋﺎﺋﻘﻪ‬engel.
âile (A.) [‫ ]ﻋﺎﺋﻠﻪ‬1.aile. 2.eş, karı.
ailevî (A.) [‫ ]ﻋﺎﺋﻠﻮی‬aile ile ilgili.
ww
âjeng (F.) [‫ ]ﺁژﻥﮓ‬buruşuk, cilt kırışığı.
âk (A.) [‫ ]ﻋﺎق‬serkeş.
akab (A.) [‫ ]ﻋﻘﺐ‬1.arka, art. 2.topuk, ökçe.
akabât (A.) [‫ ]ﻋﻘﺒﺎت‬1.yokuşlar. 2.tehlikeli anlar.
17
www.alkottob.com
akabe (A.) [‫ ]ﻋﻘﺒﻪ‬1.geçilmesi güç geçit. 2.yokuş.
m
akabinde (A.-T.) ardından.
akâid (A.) [‫ ]ﻋﻘﺎﺋﺪ‬inançlar, akideler.
b.c
o
akâmet (A.) [‫ ]ﻋﻘﺎﻡﺖ‬1.verimsizlik, durgunlaştırma, aksatma. 2.kısırlık.
akar (A.) [‫ ]ﻋﻘﺎر‬kazanç sağlayan mülk.
akarât (A.) [‫ ]ﻋﻘﺮات‬kazanç sağlayan mülkler, akarlar.
akbeh (A.) [‫ ]اﻗﺒﺢ‬çok çirkin.
akd (A.) [‫ ]ﻋﻘﺪ‬1.düğümleme, bağlama. 2.nikah. 3.kararlaştırma. 4.kurma.
akdâm (A.) [‫ ]اﻗﺪام‬ayaklar.
ott
o
akdâh (A.) [‫ ]اﻗﺪاح‬kadehler.
akdedilmek yapılmak, uygulanmak, icra edilmek.
akdem (A.) [‫ ]اﻗﺪم‬önce, önceki.
akdes (A.) [‫ ]اﻗﺪس‬en kutsal.
w.
alk
akdetmek/ eylemek yapmak, uygulamak, icra etmek, imzalamak, antlaşma
yapmak, sözleşme yapmak.
akıbet (A.) [‫ ]ﻋﺎﻗﺒﺖ‬son.
âkıbetbîn (A.-F.) [‫ ]ﻋﺎﻗﺒﺖ ﺑﻴﻦ‬sonu gören, ileri görüşlü.
âkıbetendîş (A.-F.) [‫ ]ﻋﺎﻗﺒﺖ اﻥﺪیﺶ‬sonunu düşünen.
âkıbetülemr (A.) [‫ ]ﻋﺎﻗﺒﺖ اﻻﻡﺮ‬sonunda.
ww
âkıl (A.) [‫ ]ﻋﺎﻗﻞ‬akıllı, akıl sahibi.
akıl (A.) [‫ ]ﻋﻘﻞ‬akıl.
âkılâne (A.-F.) [‫ ]ﻋﺎﻗﻞ‬akıllıca.
âkıle (A.) [‫ ]ﻋﺎﻗﻠﻪ‬akıllı kadın.
18
www.alkottob.com
âkır (A.) [‫ ]ﻋﺎﻗﺮ‬1.kısır. 2.verimsiz.
m
âkid (A.) [‫ ]ﻋﺎﻗﺪ‬akit yapan.
akîde (A.) [‫ ]ﻋﻘﻴﺪﻩ‬inanç, akide.
akîk (A.) [‫ ]ﻋﻘﻴﻖ‬akik taşı.
âkil (A.) [‫ ]ﺁﮐﻞ‬yiyen.
akîm (A.) [‫ ]ﻋﻘﻴﻢ‬1.kısır. 2.sonuçsuz.
akim kalmak gerçekleşememek, sonuçsuz kalmak.
akl (A.) [‫ ]ﻋﻘﻞ‬akıl.
akl -ı bâliğ [‫ ]ﻋﻘﻞ ﺑﺎﻝﻎ‬ergin.
akl -ı evvel [‫ ]ﻋﻘﻞ اول‬Tanrı.
ott
o
akis (A.) [‫ ]ﻋﮑﺲ‬yansıma, aksetme, akis.
b.c
o
akîdefurûş (A.-F.) [ ‫ ]ﻋﻘﻴﺪﻩ ﻓﺮوش‬inanç tüccarı.
akl -ı küll [‫ ]ﻋﻘﻞ ﮐﻞ‬1.doğadaki genel uyum. 2.Cebrail.
w.
alk
akl -ı mücerred [‫ ]ﻋﻘﻞ ﻡﺠﺮد‬soyut akıl.
akl -ı selim [‫ ]ﻋﻘﻞ ﺱﻠﻴﻢ‬sağduyu.
aklâm (A.) [‫ ]اﻗﻼم‬1.kalemler. 2.yazı gereçleri. 3.devlet daireleri.
aklen (A.) [‫ ]اﻗﻼ‬akılca.
aklıselim (A.-F.) [‫ ]ﻋﻘﻞ ﺱﻠﻴﻢ‬sağduyu.
aklî (A.) [‫ ]ﻋﻘﻠﯽ‬akılca, akıl bakımından, rasyonel.
ww
akliyye (A.) [‫ ]ﻋﻘﻠﻴﻪ‬akılcılık, rasyonalizm.
akliyyûn (A.) [‫ ]ﻋﻘﻠﻴﻮن‬akılcılar, rasyonalistler.
akm (A.) [‫ ]ﻋﻘﻢ‬kısırlık.
akmâr (A.) [‫ ]اﻗﻤﺎر‬aylar.
19
www.alkottob.com
akmişe (A.) [‫ ]اﻗﻤﺸﻪ‬kumaşlar.
m
akrabâ (A.) [‫ ]اﻗﺮﺑﺎء‬akraba, yakınlar.
akran (A.) [‫ ]اﻗﺮان‬yaşıtlar.
akreb (A.) [‫ ]ﻋﻘﺮب‬1.akrep. 2.saat ibresi.
akrebek (A.-F.) [‫ ]ﻋﻘﺮﺑﮏ‬saati gösteren ibre.
aks (A.) [‫ ]ﻋﮑﺲ‬yansıma, akis.
aks -i müddeâ [‫ ]ﻋﮑﺲ ﻡﺪﻋﺎ‬çatışkı.
aksâ (A.) [‫ ]اﻗﺼﯽ‬uzak, en son.
ott
o
aks -i sedâ [‫ ]ﻋﮑﺲ ﺹﺪا‬yankı.
b.c
o
akreb (A.) [‫ ]اﻗﺮب‬en yakın.
aksâ -yı emel [‫ ]اﻗﺼﺎی اﻡﻞ‬ülkü, ideal.
aksâ -yı şark [‫ ]اﻗﺼﺎی ﺵﺮق‬Uzakdoğu.
aksâm (A.) [‫ ]اﻗﺴﺎم‬kısımlar, bölümler.
w.
alk
aksâm -ı sâire [‫ ]اﻗﺴﺎم ﺱﺎﺋﺮﻩ‬diğer kısımlar, öbür bölümler.
akser (A.) [‫ ]اﻗﺼﺮ‬en kısa.
aksetmek yansımak, vurmak.
aksî (A.) [‫ ]ﻋﮑﺴﯽ‬1.inatçı. 2.ters, zıt. 3.huysuz.
aksülamel (A.) [‫ ]ﻋﮑﺲ اﻝﻌﻤﻞ‬tepki, reaksiyon.
aktâ’ (A. [‫ ]اﻗﻄﺎع‬1.kesmeler. 2.beylik araziler.
ww
aktâb (A.) [‫ ]اﻗﻄﺎب‬1.kutuplar. 2.azizler. 3.efendiler.
aktâr (A.) [‫ ]اﻗﻄﺎر‬taraflar, yöreler.
aktâr-ı cihân [ ‫ ]اﻗﻄﺎر ﺝﻬﺎن‬dünyanın her tarafı.
akûr (A.) [‫ ]ﻋﻘﻮر‬azgın, kudurmuş, saldırgan.
20
www.alkottob.com
akûrâne (A.-F.) [‫ ]ﻋﻘﻮراﻥﻪ‬kudurmuşçasına.
m
akvâl (A.) [‫ ]اﻗﻮال‬sözler.
akvâm (A.) [‫ ]اﻗﻮام‬kavimler.
âl (A.) [‫ ]ﺁل‬1.aile. 2.sülale. 3.evlat.
âl (A.) [‫ ]ﻋﺎل‬yüce, yüksek.
alâ (A.) [‫ ]ﻋﻼء‬yücelik, şeref.
alâ (A.) [‫ ]ﻋﻠﯽ‬üst, üstü, üzeri.
âlâf (A.) [‫ ]ﺁﻻف‬binler.
ott
o
alâeyyihâl (A.) [‫ ]ﻋﻠﯽ ای ﺣﺎل‬her nasıl olsa.
b.c
o
akviyâ (A.) [‫ ]اﻗﻮیﺎ‬kuvvetliler.
alâhide (A.) [‫ ]ﻋﻠﻴﺤﺪﻩ‬tek başına, başlı başına.
alâik (A.) [‫ ]ﻋﻼﺋﻖ‬alakalar, ilgiler.
alâim (A.) [ ] işaretler, alametler.
w.
alk
alâim-i semâ [‫ ]ﻋﻼﺋﻢ ﺱﻤﺎ‬gökkuşağı.
alak (A.) [‫ ]ﻋﻠﻖ‬1.kan pıhtısı. 2.sülük.
alâka (A.) [‫ ]ﻋﻼﻗﻪ‬ilgi, alaka.
alâkabahş (A.-F.) [‫ ]ﻋﻼﻗﻪ ﺑﺨﺶ‬ilgilendiren, ilgili.
alâkadar (A.-F.) [‫ ]ﻋﻼﻗﻪ دار‬ilgili, alakalı.
alâkadar etmek ilgilendirmek.
ww
alâkadar olmak ilgilenmek.
alakadârân (A.-F.) [‫ ]ﻋﻼﻗﻪ داران‬ilgililer.
alâkadrilimkân (A.) [‫ ]ﻋﻼﻗﺪراﻻﻡﮑﺎن‬olabildiğince.
âlâm (A.) [‫ ]ﺁﻻم‬elemler, acılar.
21
www.alkottob.com
alâmât (A.) [‫ ]ﻋﻼﻡﺎت‬işaretler, alametler.
m
alâmet (A.) [‫ ]ﻋﻼﻡﺖ‬işaret, iz, alamet, belirti. 2.çok iri.
âlât (A.) [‫ ]ﺁﻻت‬aletler.
alâvefk (A.) [‫ ]ﻋﻠﯽ وﻓﻖ‬uygun olarak.
âlâyiş (F.) [‫ ]ﺁﻻیﺶ‬1.bulaşma. 2.gösteriş.
aleddevam (A.) [‫ ]ﻋﻠﯽ اﻝﺪوام‬sürekli.
alef (A.) [‫ ]ﻋﻠﻒ‬1.ot. 2.hayvan yemi.
alelacele (A.) [‫ ]ﻋﻠﯽ اﻝﻌﺠﻠﻪ‬çarçabuk.
ott
o
aleka (A.) [‫ ]ﻋﻠﻘﻪ‬1.kan pıhtısı. 2.balçık.
b.c
o
alâvechi (A.) [‫ ]ﻋﻠِﯽ وﺝﻪ‬üzere.
alelâde (A.) [‫ ]ﻋﻠﯽ اﻝﻌﺎدﻩ‬sıradan, bayağı.
alelamyâ (A.) [‫ ]ﻋﻠﯽ اﻝﻌﻤﻴﺎ‬körükörüne.
alelekser (A.) [‫ ]ﻋﻠﯽ اﻻﮐﺜﺮ‬çok defa.
w.
alk
alelhusûs (A.) [‫ ]ﻋﻠﯽ اﻝﺨﺼﻮص‬özellikle.
alelıtlâk (A.) [‫ ]ﻋﻠﯽ اﻻﻃﻼق‬1.genellikle. 2.rastgele.
alelicmâl (A.) [‫ ]ﻋﻠﯽ اﻻﺝﻤﺎل‬topluca.
alelinfirâd (A.) [‫ ]ﻋﻠﯽ اﻻﻥﻔﺮاد‬birer birer.
alelistimrâr (A.) [‫ ]ﻋﻠﯽ اﻻﺱﺘﻤﺮار‬sürekli, aralıksız.
aleliştirâk (A.) [‫ ]ﻋﻠﯽ اﻻﺵﺘﺮاک‬ortaklaşa.
ww
alelkifâye (A.) [‫ ]ﻋﻠﯽ اﻝﮑﻔﺎیﻪ‬yeterince.
alelumûm (A.) [‫ ]ﻋﻠﯽ اﻝﻌﻤﻮم‬genellikle, genelde, genel olarak.
âlem (A.) [‫ ]ﻋﺎﻝﻢ‬dünya; evren.
alem (A.) [‫ ]ﻋﻠﻢ‬1.sancak. 2.alem. 3.nişan, alamet.
22
www.alkottob.com
âlemârâ (A.-F.) [‫ ]ﻋﺎﻝﻢ ﺁرا‬dünyayı süsleyen.
âlemefrûz (A.-F.) [‫ ]ﻋﺎﻝﻢ اﻓﺮوز‬dünyayı parlatan.
âlemiyân (A.-F.) [‫ ]ﻋﺎﻝﻤﻴﺎن‬insanlar.
âlemşümûl (A.) [‫ ]ﻋﻠﻢ ﺵﻤﻮل‬dünyayı kaplayan.
âlemtâb (A.-F.) [‫ ]ﻋﺎﻝﻤﺘﺎب‬dünyayı aydınlatan.
alenen (A.) [‫ ]ﻋﻠﻨﺎ‬açıkça.
âlet (A.) [‫ ]ﺁﻝﺖ‬1.araç, alet. 2.aygıt.
ott
o
alenî (A.) [‫ ]ﻋﻠﻨﯽ‬açık, aşikâr.
b.c
o
âlemgîr (A.-F.) [‫ ]ﻋﺎﻝﻤﮕﻴﺮ‬1.dünyayı fetheden. 2.dünyaya yayılan.
m
alemdâr (A.-F.) [‫ ]ﻋﻠﻤﺪار‬sancaktar.
alettafsîl (A.) [‫ ]ﻋﻠﯽ اﻝﺘﻔﺼﻴﻞ‬ayrıntılı olarak.
alettevâlî (A.) [‫ ]ﻋﻠﯽ اﻝﺘﻮاﻝﯽ‬peşpeşe.
aleyh (A.) [‫ ]ﻋﻠﻴﻪ‬karşı, karşıt; üzerine.
w.
alk
aleyhdar (A.-F.) [‫ ]ﻋﻠﻴﻪ دار‬karşıt, zıt.
aleyhisselâm (A.) [‫ ]ﻋﻠﻴﻪ اﻝﺴﻼم‬selam onun üzerine olsun.
âlî (A.) [‫ ]ﻋﺎﻝﯽ‬yüce; yüksek.
âlîcâh (A.-F.) [‫ ]ﻋﺎﻝﯽ ﺝﺎﻩ‬yüksek dereceli.
âlîcenâb (A.) [‫ ]ﻋﺎﻝﯽ ﺝﻨﺎب‬1.cömert. 2.haysiyetli.
âlihe (A.) [‫ ]ﺁﻝﻬﻪ‬ilahlar.
ww
âlîhimmet (A.) [‫ ]ﻋﺎﻝﯽ هﻤﺖ‬yüce himmetli.
âlîkadr (A.) [‫ ]ﻋﺎﻝﯽ ﻗﺪر‬saygıdeğer.
alîl (A.) [‫ ]ﻋﻠﻴﻞ‬1.hasta, hastalıklı, illetli. 2.sakat.
âlim (A.) [‫ ]ﻋﺎﻝﻢ‬bilgin.
23
www.alkottob.com
alîm (A.) [‫ ]ﻋﻠﻴﻢ‬çok bilen.
m
âlîmakâm (A.) [‫ ]ﻋﺎﻝﯽ ﻡﻘﺎم‬yüksek makamlı.
âlînazar (A.) [‫ ]ﻋﺎﻝﯽ ﻥﻈﺮ‬yüksek görüşlü.
b.c
o
âlîşan (A.) [‫ ]ﻋﺎﻝﯽ ﺵﺎن‬şanı yüce.
âliye (A.) [‫ ]ﻋﺎﻝﻴﻪ‬yüce, yüksek.
aliyyülâlâ (A.) [‫ ]ﻋﻠﯽ اﻻﻋﻼ‬en iyisi.
Allâh (A.) [‫ ]اﷲ‬Tanrı, Allah.
allâme (A.) [‫ ]ﻋﻼﻡﻪ‬büyük bilgin.
âlûbâlu (F.) [‫ ]ﺁﻝﻮﺑﺎﻝﻮ‬vişne.
âlûd (F.) [‫ ]ﺁﻝﻮد‬bulanmış, bulaşmış.
ott
o
âlû (F.) [‫ ]ﺁﻝﻮ‬erik.
âlûde (F.) [‫ ]ﺁﻝﻮدﻩ‬bulanmış, bulaşmış.
âlûdedâmen (F.) [‫ ]ﺁﻝﻮدﻩ داﻡﻦ‬iffetsiz.
w.
alk
âlûdegî (F.) [‫ ]ﺁﻝﻮدﮔﯽ‬bulaşma, bulaşıklık.
âlüfte (F.) [‫ ]ﺁﻝﻔﺘﻪ‬1.iffetsiz, fahişe. 2.alışık.
âmâc (F.) [‫ ]ﺁﻡﺎج‬1.hedef. 2.nişan tahtası.
âmâcgâh (F.) [‫ ]ﺁﻡﺎﺝﮕﺎﻩ‬nişan alınan yer.
âmâde (F.) [‫ ]ﺁﻡﺎدﻩ‬hazır.
âmâdegî (F.) [‫ ]ﺁﻡﺎدﮔﯽ‬hazırlık.
ww
a'mâl (A.) [‫ ]اﻋﻤﺎل‬davranışlar, ameller.
âmâl (A.) [‫ ]ﺁﻡﺎل‬emeller.
âmâl (A.) [‫ ]ﺁﻡﺎل‬emeller.
âmâr (F.) [‫ ]ﺁﻡﺎر‬1.sayım. 2.hesap.
24
www.alkottob.com
amd (A.) [‫ ]ﻋﻤﺪ‬kasıt.
m
amden (A.) [‫ ]ﻋﻤﺪا‬kasıtlı olarak.
âmed (F.) [‫ ]ﺁﻡﺪ‬gelme, geliş.
b.c
o
âmedşüd (F.) [‫ ]ﺁﻡﺪﺵﺪ‬geliş gidiş.
âmedüreft (F.) [‫ ]ﺁﻡﺪورﻓﺖ‬geliş gidiş.
âmedüşüd (F.) [‫ ]ﺁﻡﺪوﺵﺪ‬geliş gidiş.
amel (A.) [‫ ]ﻋﻤﻞ‬1.iş. 2.ishal.
amele (A.) [‫ ]ﻋﻤﻠﻪ‬işçi.
ott
o
amelen (A.) [‫ ]ﻋﻤﻼ‬bilfiil, işleyerek.
amelî (A.) [‫ ]ﻋﻤﻠﯽ‬pratik, uygulamalı.
ameliyât (A.) [‫ ]ﻋﻤﻠﻴﺎت‬1.işlemler, uygulamalar. 2.ameliyat.
ameliye(A.) [‫ ]ﻋﻤﻠﻴﻪ‬işlem, uygulama.
âmennâ (A.) [‫ ]ﺁﻡﻨﺎ‬diyecek bir şey yok, inandık.
w.
alk
âmîhte (A.) [‫ ]ﺁﻡﻴﺨﺘﻪ‬karışık, karışmış.
amîk (A.) [‫ ]ﻋﻤﻴﻖ‬derin.
âmil (A.) [‫ ]ﻋﺎﻡﻞ‬1.yapan, işleyen. 2.faktör, etken. 3.vergi memuru. 4.vali.
amîm (A.) [‫ ]ﻋﻤﻴﻢ‬yaygın.
âmîn (A.) [‫ ]ﺁﻡﻦ‬amin.
âminen (A.) [‫ ]ﺁﻡﻨﺎ‬emin olarak.
ww
âmir (A.) [‫ ]ﺁﻡﺮ‬emreden.
âmirâne (A.-F.) [‫ ]ﺁﻡﺮاﻥﻪ‬emredercesine.
âmiyâne (A.-F.) [‫ ]ﻋﺎﻡﻴﺎﻥﻪ‬bayağı, avamca.
âmm (A.) [‫ ]ﻋﺎم‬genel, yaygın.
25
www.alkottob.com
âmm (A.) [‫ ]ﻋﺎم‬yıl.
m
amm (A.) [‫ ]ﻋﻢ‬amca.
ammâ (A.) [‫ ]اﻡﺎ‬ama.
amme (A.) [‫ ]ﻋﻤﻪ‬hala.
amûd (A.) [‫ ]ﻋﻤﻮد‬direk.
amûden (A.) [‫ ]ﻋﻤﻮدا‬dikine.
amûdî (A.) [‫ ]ﻋﻤﻮدی‬dikey.
ott
o
âmurziş (F.) [‫ ]ﺁﻡﺮزش‬1.bağışlama, affetme.
b.c
o
ammâba’d (A.) [(‫ ]اﻡﺎﺑﻌﺪ‬maksada gelince.
âmûz (F.) [‫ ]ﺁﻡﻮز‬1.öğrenen. 2.öğreten.
âmûzgâr (F.) [‫ ]ﺁﻡﻮزﮔﺎر‬öğretmen.
âmürzgâr (F.) [‫ ]ﺁﻡﺮزﮔﺎر‬bağışlayıcı, Tanrı.
ân (A.) [‫ ]ﺁن‬an.
w.
alk
âmürziş (F.) [‫ ]ﺁﻡﺮزش‬bağışlama.
an (A.) [‫– ]ﻋﻦ‬den, -dan.
ân (F.) [‫ ]ان‬1.çoğul eki -ler, -lar. 2.zarf yapan ek -erek, -arak.
ân (F.) [‫ ]ﺁن‬alım, cazibe, hava.
an’anât (A.) [‫ ]ﻋﻨﻌﻨﺎت‬gelenekler.
an’ane (A.) [‫ ]ﻋﻨﻌﻨﻪ‬gelenek.
ww
an’anevî (A.) [‫ ]ﻋﻨﻌﻨﻮی‬geleneksel.
ânân (F.) [‫ ]ﺁﻥﺎن‬onlar.
anâsır (A.) [‫ ]ﻋﻨﺎﺹﺮ‬unsurlar, elemanlar.
anâsır-ı erba’a [‫ ]ﻋﻨﺎﺹﺮ ارﺑﻌﻪ‬dört unsur ateş, hava, su, toprak.
26
www.alkottob.com
ânât (A.) [‫ ]ﺁﻥﺎت‬anlar.
m
anbean (A.-F.) [‫ ]ﺁن ﺑﻪ ﺁن‬her an, gittikçe.
anber (A.) [‫ ]ﻋﻨﺒﺮ‬amber.
b.c
o
anberbû (A.-F.) [‫ ]ﻋﻨﺒﺮﺑﻮ‬amber kokulu.
andelîb (A.) [‫ ]ﻋﻨﺪﻝﻴﺐ‬bülbül.
âne (F.) [‫ ]اﻥﻪ‬gibi anlamını verecek şekilde sıfat ve zarf yapan son ek.
anh (A.) [‫ ]ﻋﻨﻪ‬ondan.
anhâ (A.) [‫ ]ﻋﻨﻬﺎ‬ondan.
ânî (A.-F.) [‫ ]ﺁﻥﯽ‬1.bir an. 2.derhal.
ott
o
anhâ (F.) [‫ ]ﺁﻥﻬﺎ‬onlar.
ânifen (A.) [‫ ]ﺁﻥﻔﺎ‬1.az önce, demin. 2.yukarıda.
âniyen (A.) [‫ ]ﺁﻥﻴﺎ‬bir anda, der hal, o anda.
ankâ (A.) [‫ ]ﻋﻨﻘﺎ‬zümrütüanka,
w.
alk
ankarîb (A.) [‫ ]ﻋﻦ ﻗﺮیﺐ‬yakında, yakından, çok geçmeden.
ankasdin (A.) [‫ ]ﻋﻦ ﻗﺼﺪ‬kasıtlı olarak, bile bile.
ankebût (A.) [‫ ]ﻋﻨﮑﺒﻮت‬örümcek.
ansamîmilkalb (A.) [‫ ]ﻋﻦ ﺹﻤﻴﻢ اﻝﻘﻠﺐ‬içtenlikle, canügönülden.
anûd (A.) [‫ ]ﻋﻨﻮد‬inatçı.
âr (A.) [‫ ]ﻋﺎر‬utanma, ar.
ww
ar’ar (A.) [‫ ]ﻋﺮﻋﺮ‬1.anırma. 2.dikenli ardıç.
ârâ (F.) [‫ ]ﺁرا‬süsleyen.
ârâ’ (A.) [‫ ]ﺁراء‬oylar.
arâ’is (A.) [‫ ]ﻋﺮاﺋﺲ‬gelinler.
27
www.alkottob.com
arab (A.) [‫ ]ﻋﺮب‬arap
m
arabî (A.) [‫ ]ﻋﺮﺑﯽ‬arapça.
arak (A.) [‫ ]ﻋﺮق‬1.ter. 2.rakı.
arakdâr (A.-F.) [‫ ]ﻋﺮﻗﺪار‬terli.
arakıyye (A.) [‫ ]ﻋﺮﻗﻴﻪ‬derviş külahı.
ârâm (F.) [‫ ]ﺁرام‬1.dinlenme. 2.yerleşme.
ârâm etmek yerleşmek
ott
o
ârâmbahş (F.) [‫ ]ﺁرام ﺑﺨﺶ‬dinlendiren, huzur veren.
b.c
o
arakçîn (A.-F.) [‫ ]ﻋﺮﻗﭽﻴﻦ‬takke kavuk altı takkesi.
ârâmgâh (F.) [‫ ]ﺁراﻡﮕﺎﻩ‬1.dinlenme yeri. 2.mezar.
ârâmiş (F.) [‫ ]ﺁراﻡﺶ‬1.dinlenme. 2.huzur.
ârâste (F.) [‫ ]ﺁراﺱﺘﻪ‬süslenmiş, süslü.
ârâyiş (F.) [‫ ]ﺁرایﺶ‬1.süs. 2.süslenme.
w.
alk
araz (A.) [‫ ]ﻋﺮض‬1.işaret, belirti. 2.tesadüf.
arâzî (A.) [‫ ]اراﺽﯽ‬yerler, arazi.
arbede (A.) [‫ ]ﻋﺮﺑﺪﻩ‬kavga.
arbedecû (A.-F.) [‫ ]ﻋﺮﺑﺪﻩ ﺝﻮ‬kavgacı.
ard (F.) [‫ ]ﺁرد‬un.
ardbîz (F.) [‫ ]ﺁردﺑﻴﺰ‬elek.
ww
arefe (A.) [‫ ]ﻋﺮﻓﻪ‬arife, bayramdan önceki gün.
ârız (A.) [‫ ]ﻋﺎرض‬1.yanak. 2.gelen. 3.engel.
ârızî (A.) [‫ ]ﻋﺎرﺽﯽ‬geçici.
ârî (A.) [‫ ]ﻋﺎری‬1.çıplak. 2.uzak, uzakta, soyutlanmış.
28
www.alkottob.com
ârî (F.) [‫ ]ﺁری‬evet.
m
ârif (A.) [‫ ]ﻋﺎرف‬bilen, arif, irfan sahibi.
âriyyet (A.) [‫ ]ﻋﺎریﺖ‬ödünç.
b.c
o
arîz (A.) [‫ ]ﻋﺮیﺾ‬geniş, genişlemesine.
arman (F.) [‫ ]ﺁرﻡﺎن‬1.özlem. sıkıntı.
arsa (A.) [‫ ]ﻋﺮﺹﻪ‬yer, meydan.
arş (A.) [‫ ]ﻋﺮش‬1.gök. 2.taht. 3.çardak.
arşa (A.) [‫ ]ﻋﺮﺵﻪ‬güverte.
ott
o
arûs (A.) [ ] gelin.
arz (A.) [‫ ]ارض‬1.yer. 2.dünya, yeryüzü.
arz (A.) [‫ ]ﻋﺮض‬1.genişlik, en. 2.enlem.
arz (A.) [‫ ]ﻋﺮض‬sunma, arzetme.
arzan (A.) [‫ ]ارﺽﺎ‬enine, genişliğine.
w.
alk
arzıhâl (A.) [‫ ]ارض ﺣﺎل‬dilekçe.
ârzû (F.) [‫ ]ﺁرزو‬istek, heves.
asâ (A.) [‫ ]ﻋﺼﺎ‬1.değnek, sopa. 2.derviş değneği.
âsâ (F.) [‫ ]ﺁﺱﺎ‬gibi.
asab (A.) [‫ ]ﻋﺼﺐ‬sinir.
asabî (A.) [‫ ]ﻋﺼﺒﯽ‬sinirli.
ww
asabiyülmizac (A.) [‫ ]ﻋﺼﺒﯽ اﻝﻤﺰاج‬asabî mizaçlı.
asabiyyet (A.) [‫ ]ﻋﺼﺒﻴﺖ‬sinirlilik.
âsaf (A.) [‫ ]ﺁﺹﻒ‬1.vezir. Hz. Süleyman’ın veziri.
asâkir (A.) [‫ ]ﻋﺴﺎﮐﺮ‬askerler.
29
www.alkottob.com
asalet (A.) [‫ ]اﺹﺎﻝﺖ‬asillik.
m
asamm (A.) [‫ ]اﺹﻢ‬sağır.
âsân (F.) [‫ ]ﺁﺱﺎن‬kolay.
b.c
o
âsâr (A.) [‫ ]ﺁﺛﺎر‬1.izler. 2.eserler.
âsâyiş (F.) [‫ ]ﺁﺱﺎیﺶ‬1.huzur. 2.güvenlik.
âsâyiş berkemâl [ ‫ ] ﺁﺱﺎیﺶ ﺑﺮﮐﻤﺎل‬her yerde huzur hakim.
asdika (A.) [‫ ]اﺹﺪﻗﺎ‬gerçek dostlar.
asel (A.) [‫ ]ﻋﺴﻞ‬bal.
ott
o
ases (A.) [‫ ]ﻋﺴﺲ‬gece bekçisi.
asfer (A.) [‫ ]اﺹﻔﺮ‬1.sarı. 2.soluk benizli.
asgar (A.) [‫ ]اﺹﻐﺮ‬en küçük.
asgarî (A.) [‫ ]اﺹﻐﺮی‬en az.
ashâb (A.) [‫ ]اﺹﺤﺎب‬1.dostlar, arkadaşlar. 2.sahipler.
w.
alk
âsım (A.) [‫ ]ﻋﺎﺹﻢ‬1.günahtan sakınan. 2.iffetli.
asır ba’de asır (A.) [‫ ]ﻋﺼﺮ ﺑﻌﺪ ﻋﺼﺮ‬asırlarca, yüzyıllarca.
âsî (A.) [‫ ]ﻋﺎﺹﯽ‬1.isyancı. 2.günahkâr.
âsîb (F.) [‫ ]ﺁﺱﻴﺐ‬felaket, bela, zarar.
asîl (A.) [‫ ]اﺹﻴﻞ‬1.sağlam. 2.soylu.
asîlzâde (A.-F.) [‫ ]اﺹﻴﻞ زادﻩ‬soylu çocuğu, asilzade.
ww
asîr (A.) [‫ ]ﻋﺼﻴﺮ‬özsuyu, usare.
âsitan (F.) [‫ ]ﺁﺱﺘﺎن‬eşik.
âsiyâ (F.) [‫ ]ﺁﺱﻴﺎ‬değirmen.
âsiyâb (F.) [‫ ]ﺁﺱﻴﺎب‬değirmen.
30
www.alkottob.com
asker (A.) [‫ ]ﻋﺴﮑﺮ‬asker, er.
m
asl (A.) [‫ ]اﺹﻞ‬1.asıl. 2.kök. 3.gerçek.
asla (A.) [‫ ]اﺹﻼ‬hiçbir zaman.
b.c
o
aslî (A.) [‫ ]اﺹﻠﯽ‬asıl.
aslünesl (A.-F.) [‫ ]اﺹﻞ و ﻥﺴﻞ‬soy sop.
âsmân (F.) [‫ ]ﺁﺱﻤﺎن‬gök, gökyüzü.
âsmânî (F.) [‫ ]ﺁﺱﻤﺎﻥﯽ‬1.gökyüzüne ait. 2.melek. 3.açık mavi.
asnâm (A.) [‫ ]اﺹﻨﺎم‬1.putlar. 2.dilberler.
asrî (A.) [‫ ]ﻋﺼﺮی‬modern.
âstân (F.) [‫ ]ﺁﺱﺘﺎن‬1.eşik. 2.tekke.
ott
o
asr (A.) [‫ ]ﻋﺼﺮ‬1.yüzyıl. 2.ikindi vakti.
âstâne (F.) [‫ ]ﺁﺱﺘﺎﻥﻪ‬1.eşik. 2.başkent. 3.tekke. 4.İstanbul.
âster (F.) [‫ ]ﺁﺱﺘﺮ‬astar.
w.
alk
âstîn (F.) [‫ ]ﺁﺱﺘﻴﻦ‬yen.
âsûde (F.) [‫ ]ﺁﺱﻮدﻩ‬rahat, huzurlu.
âsûdegî (F.) [‫ ]ﺁﺱﻮدﮔﯽ‬huzur.
âsûdehâtır (F.-A.) [‫ ]ﺁﺱﻮدﻩ ﺧﺎﻃﺮ‬gönlü rahat, huzurlu.
âsüman (F.) [‫ ]ﺁﺱﻤﺎن‬gökyüzü.
âş (F.) [‫ ]ﺁش‬1.yemek. 2.aşûre.
ww
âşâm (F.) [‫ ]ﺁﺵﺎم‬içen.
aşer (A.) [‫ ]ﻋﺸﺮ‬on.
aşere (A.) [‫ ]ﻋﺸﺮﻩ‬onlar.
aşhâne (F.) [‫ ]ﺁﺵﺨﺎﻥﻪ‬mutfak.
31
www.alkottob.com
âşık (A.) [‫ ]ﻋﺎﺵﻖ‬aşık.
m
âşıkân (A.-F.) [‫ ]ﻋﺎﺵﻘﺎن‬aşıklar.
âşifte (F.) [‫ ]ﺁﺵﻔﺘﻪ‬1.perişan. 2.iffetsiz kadın.
âşikâr etmek ortaya çıkarmak, belli etmek.
âşikâr olmak ortaya çıkmak, belli olmak.
âşikâre (F.) [‫ ]ﺁﺵﮑﺎرﻩ‬açık, belli.
âşina (F.) [‫ ]ﺁﺵﻨﺎ‬1.tanıdık, bildik. 2.bilen.
aşîr (A.) [‫ ]ﻋﺸﻴﺮ‬onda bir.
âşiren (A.) [‫ ]ﻋﺎﺵﺮا‬onuncusu.
âşiyân (F.) [‫ ]ﺁﺵﻴﺎن‬1.yuva. 2.ev.
aşk (A.) [‫ ]ﻋﺸﻖ[ ]ﻋﺸﻖ‬aşk.
ott
o
âşir (A.) [‫ ]ﻋﺎﺵﺮ‬onuncu.
b.c
o
âşikâr (F.) [‫ ]ﺁﺵﮑﺎر‬açık, belli, aşikâr.
w.
alk
âşkâr (F.) [‫ ]ﺁﺵﮑﺎر‬1.açık, belli, aşikâr.
âşkârâ (F.) [‫ ]ﺁﺵﮑﺎرا‬açık, belli, aşikâr.
âşnâ (F.) [‫ ]ﺁﺵﻨﺎ‬tanıdık, dost, aşina.
âşnâyân (F.) [‫ ]ﺁﺵﻨﺎیﺎن‬tanıdıklar, dostlar.
âşnâyî (F.) [‫ ]ﺁﺵﻨﺎیﯽ‬1.dostluk. 2.bilme, haberdarlık.
âşpez (F.) [‫ ]ﺁﺵﭙﺰ‬aşçı.
ww
aşre (A.) [‫ ]ﻋﺸﺮﻩ‬on.
âşûb (F.) [‫ ]ﺁﺵﻮب‬1.kargaşa. 2.karıştırıcı.
âşûbengîz (F.) [‫ ]ﺁﺵﻮب اﻥﮕﻴﺰ‬kargaşa çıkaran.
âşûrâ (A.) [‫ ]ﻋﺎﺵﻮرا‬aşûre.
32
www.alkottob.com
âşüfte (F.) [‫ ]ﺁﺵﻔﺘﻪ‬1.iffetsiz kadın. 2.perişan.
m
âşüftedil (F.) [‫ ]ﺁﺵﻔﺘﻪ دل‬gönlü perişan.
ât (A.) [‫ ]ات‬çoğul eki -ler, -lar.
atâ (A.) [‫ ]ﻋﻄﺎء‬bağış, ihsan, bahşiş.
b.c
o
at’ime (A.) [‫ ]اﻃﻌﻤﻪ‬taamlar, yiyecekler.
atâbahş (A.-F.) [‫ ]ﻋﻄﺎ ﺑﺨﺶ‬bahşiş veren, ihsanda bulunan.
atâlet (A.) [‫ ]ﻋﻄﺎﻝﺖ‬1.durgunluk. 2.tembellik.
ataş (A.) [‫ ]ﻋﻄﺶ‬susuzluk.
ott
o
atâyâ (A.) [‫ ]ﻋﻄﺎیﺎ‬bağışlar, ihsanlar, bahşişler.
atebât (A.) [‫ ]ﻋﺘﺒﺎت‬1.eşikler. 2.şiîlerin ziyaret yerleri Necef, Kerbela, Kâzımiye.
atebe (A.) [‫ ]ﻋﺘﺒﻪ‬eşik.
ateh (A.) [‫ ]ﻋﺘﻪ‬bunama.
ateh getirmek bunamak.
w.
alk
âteş (F.) [‫ ]ﺁﺕﺶ‬ateş.
âteşbâr (F.) [‫ ]ﺁﺕﺶ ﺑﺎر‬ateş yağdıran.
âteşbâz (F.) [‫ ]ﺁﺕﺸﺒﺎز‬fişekçi.
âteşdân (F.) [‫ ]ﺁﺕﺸﺪان‬1.mangal. 2.ocak.
âteşdem (F.) [‫ ]ﺁﺕﺶ دم‬acı sözlü.
âteşefrûz (F.) [‫ ]ﺁﺕﺶ اﻓﺮوز‬ateş yakan.
ww
âteşfâm (F.) [‫ ]ﺁﺕﺶ ﻓﺎم‬1.ateş rengi. 2.kırmızı.
âteşfeşân (F.) [‫ ]ﺁﺕﺶ ﻓﺸﺎن‬ateş saçan.
âteşgâh (F.) [‫ ]ﺁﺕﺸﮕﺎﻩ‬ateşkede, ateşperest tapınağı.
âteşgede (F.) [‫ ]ﺁﺕﺸﮕﺪﻩ‬ateşkede, ateşperest tapınağı.
33
www.alkottob.com
âteşgîre (F.) [‫ ]ﺁﺕﺶ ﮔﻴﺮﻩ‬1.maşa. 2.çıra.
m
âteşgûn (F.) [‫ ]ﺁﺕﺶ ﮔﻮن‬ateş rengi, kırmızı.
âteşî (F.) [‫ ]ﺁﺕﺸﯽ‬1.ateşli. 2.öfkeli, kızgın. 3.acı, dokunaklı. 4.cehennemlik.
âteşkâr (F.) [‫ ]ﺁﺕﺶ ﮐﺎر‬külhancı, ateşçi.
âteşmizâc (F.-A.) [‫ ]ﺁﺕﺶ ﻡﺰاج‬sert mizaçlı.
âteşpâre (F.) [‫ ]ﺁﺕﺶ ﭘﺎرﻩ‬kıvılcım.
âteşperest (F.) [‫ ]ﺁﺕﺶ ﭘﺮﺱﺖ‬ateşe tapan, ateşperest.
b.c
o
âteşîn (F.) [‫ ]ﺁﺕﺸﻴﻦ‬1.ateşli. 2.hararetli.
atfen (A.) [‫ ]ﻋﻄﻔﺎ‬atıfta bulunarak,
atfetmek yöneltmek, vermek.
ott
o
atf (A.) [‫ ]ﻋﻄﻒ‬1.eğme. 2.bağlaç. 3.çevirme,yöneltme.
âtıf (A.) [‫ ]ﻋﺎﻃﻒ‬1.şefkatli. 2.meyleden. 3.bağlayan.
âtıfet (A.) [‫ ]ﻋﺎﻃﻔﺖ‬şefkat gösterme.
w.
alk
âtıfetkâr (A.-F) [‫ ]ﻋﺎﻃﻔﺘﮑﺎر‬şefkat gösteren, gözeten.
âtıl (A.) [‫ ]ﻋﺎﻃﻞ‬1.yararsız. 2.tembel.
âtî (A.) [‫ ]ﺁﺕﯽ‬1.gelecek.
âtîdeki (A.-T.) [ ] ilerideki, aşağıdaki, gelecek olan.
atîk (A.) [‫ ]ﻋﺘﻴﻖ‬1.eski, antik. 2.asil. 3.özgür.
atîka (A.) [‫ ]ﻋﺘﻴﻘﻪ‬1.eski, antik. 2.asil. 3.özgür.
ww
atîkiyyât (A.) [‫ ]ﻋﺘﻴﻘﻴﺎت‬arkeoloji.
âtiye (A.) [‫ ]ﺁﺕﻴﻪ‬gelecek.
âtiyen (A.) [‫ ]ﺁﺕﻴﺎ‬1.gelecekte. 2.aşağıda görüleceği gibi.
âtiyülbeyân (A.) [‫ ]ﺁﺕﯽ اﻝﺒﻴﺎن‬aşağıda açıklanacak olan.
34
www.alkottob.com
âtiyüzzikr (A.) [‫ ]ﺁﺕﯽ اﻝﺬﮐﺮ‬aşağıda zikredilecek olan.
atiyye-i seniyye [‫ ]ﻋﻄﻴﻪء ﺱﻨﻴﻪ‬padişah tarafından verilen hediye.
b.c
o
atlas (A.) [‫ ]اﻃﻠﺲ‬1.atlas kumaş. 2.büyük harita, dünya haritası.
m
atiyyât (A.) [‫ ]ﻋﻄﻴﺎت‬bağışlar, ihsanlar.
atnâb (A.) [‫ ]اﻃﻨﺎب‬1.ipler. 2.çadır ipleri. 3.ağaç kökleri.
ats (A.) [‫ ]ﻋﻄﺲ‬hapşırma, aksırma.
atse (A.) [‫ ]ﻋﻄﺴﻪ‬hapşırık, aksırık.
atş (A.) [‫ ]ﻋﻄﺶ‬susuzluk.
attar (A.) [‫ ]ﻋﻄﺎر‬attar, baharatçı.
ott
o
atşân (A.) [‫ ]ﻋﻄﺸﺎن‬susuz, susamış.
attârî (A.-F.) [‫ ]ﻋﻄﺎری‬1.attarlık. 2.attar dükkanı.
atûfet (A.) [‫ ]ﻋﻄﻮﻓﺖ‬şefkat.
avâid (A.) [‫ ]ﻋﻮاﺋﺪ‬gelirler.
w.
alk
avâkıb (A.) [‫ ]ﻋﻮاﻗﺐ‬1.sonuçlar. 2.sonlar.
avâlim (A.) [‫ ]ﻋﻮاﻝﻢ‬âlemler, dünyalar.
avâm (A.) [‫ ]ﻋﻮام‬halk tabakası.
avâmil (A.) [‫ ]ﻋﻮاﻡﻞ‬1.etkenler, faktörler.
avâmpesend (A.-F.) [‫ ]ﻋﻮام ﭘﺴﻨﺪ‬halkın beğendiği.
avân (A.) [‫ ]اوان‬zaman.
ww
âvâre (F.) [‫ ]ﺁوارﻩ‬aylak.
âvâreser (F.) [‫ ]ﺁوارﻩ ﺱﺮ‬aylak.
avârız (A.) [‫ ]ﻋﻮارض‬1.belalar. 2.engeller. 3.geçici vergi.
avârif (A.) [‫ ]ﻋﻮارف‬bilginler, arifler.
35
www.alkottob.com
âvâz (F.) [‫ ]ﺁواز‬ses.
m
âvâze (F.) [‫ ]ﺁوازﻩ‬1.bağırma. 2.ün.
avdet (A.) [‫ ]ﻋﻮدت‬geri dönüş.
b.c
o
avdet etmek dönmek.
avene (A.) [‫ ]ﻋﻮﻥﻪ‬yardakçılar, avene.
âvîze (F.) [‫ ]ﺁویﺰﻩ‬asılı.
avn (A.) [‫ ]ﻋﻮن‬yardım.
avrât (A.) [‫ ]ﻋﻮرات‬kadınlar.
âyâ (F.) [‫ ]ﺁیﺎ‬acaba.
ayân (A.) [‫ ]ﻋﻴﺎن‬açık, belli, aşikâr.
ayâr (A.) [‫ ]ﻋﻴﺎر‬ayar.
âyât (A.) [‫ ]ﺁیﺎت‬ayetler.
w.
alk
ayb (A.) [‫ ]ﻋﻴﺐ‬ayıp.
ott
o
avret (A.) [‫ ]ﻋﻮرت‬kadın.
âyet (A.) [‫ ]ﺁیﺖ‬1.ayet. 2.işaret.
âyîn (F.) [‫ ]ﺁیﻴﻦ‬1.tören. 2.ayin. 3.din.
âyine (F.) [‫ ]ﺁیﻨﻪ‬ayna.
âyînhân (F.) [‫ ]ﺁیﻴﻦ ﺧﻮان‬ayin okuyan.
ayn (A.) [‫ ]ﻋﻴﻦ‬1.göz. 2.tıpkı. 3.ayın harfi.
ww
aynen (A.) [‫ ]ﻋﻴﻨﺎ‬tıpkı, aynen, olduğu gibi.
ayniyye (A.) [‫ ]ﻋﻴﻨﻴﻪ‬1.taşınabilir değerli eşya. 2.göz hastalıkları bölümü.
ayniyyet (A.) [‫ ]ﻋﻴﻨﻴﺖ‬aynılık.
aynülyakîn (A.) [‫ ]ﻋﻴﻦ اﻝﻴﻘﻴﻦ‬kesin, kesin bilgi.
36
www.alkottob.com
ayş (A.) [‫ ]ﻋﻴﺶ‬yaşama, keyif alma, gününü gün etme.
m
ayyâr (A.) [‫ ]ﻋﻴﺎر‬1.kurnaz. 2.düzenbaz.
ayyârî (A.-F.) [‫ ]ﻋﻴﺎری‬1.kurnazlık. 2.düzenbazlık.
azab (A.) [‫ ]ﻋﺰب‬bekar.
azâbengiz (A.-F.) [‫ ]ﻋﺬاب اﻥﮕﻴﺰ‬azap veren.
âzâd (F.) [‫ ]ﺁزاد‬özgür.
âzâde (F.) [‫ ]ﺁزادﻩ‬özgür.
ott
o
âzâdî (F.) [‫ ]ﺁزادی‬özgürlük.
b.c
o
azâb (A.) [‫ ]ﻋﺬاب‬azap.
azamet (A.) [‫ ]ﻋﻈﻤﺖ‬1.büyüklük, ululuk. 2.çalım.
âzâr (F.) [‫ ]ﺁزار‬1.incitme. 2.inciten.
azdâd (A.) [‫ ]اﺽﺪاد‬zıtlar, karşıtlar.
âzer (F.) [‫ ]ﺁذر‬1.ateş. 2.Âzer ayı.
w.
alk
âzerâsâ (F.) [‫ ]ﺁذرﺁﺱﺎ‬1.ateş gibi. 2.ateş rengi.
azil (A.) [‫ ]ﻋﺰل‬görevden alma.
âzim (A.) [‫ ]ﻋﺎزم‬kararlı.
azîm (A.) [‫ ]ﻋﻈﻴﻢ‬büyük.
azîmet (A.) [‫ ]ﻋﺰیﻤﺖ‬gitme, yola çıkma.
azimet etmek gitmek.
ww
aziz (A.) [‫ ]ﻋﺰیﺰ‬değerli, saygın.
azîzan (A.-F.) [‫ ]ﻋﺰیﺰان‬değerliler.
azîze (A.) [‫ ]ﻋﺰیﺰﻩ‬1.sevgili. 2.saygın.
azl (A.) [‫ ]ﻋﺰل‬görevden alma.
37
www.alkottob.com
azm (A.) [‫ ]ﻋﺰم‬1.azim. 2.niyet.
m
azm (A.) [‫ ]ﻋﻈﻢ‬kemik.
âzmâyiş (F.) [‫ ]ﺁزﻡﺎیﺶ‬deneme, sınama.
b.c
o
âzmend (F.) [‫ ]ﺁزﻡﻨﺪ‬hırslı.
azrâ (A.) [‫ ]ﻋﺬرا‬bâkire.
azrâil (A.) [‫ ]ﻋﺰداﺋﻴﻞ‬Azrail.
azrar (A.) [‫ ]اﺽﺮار‬zararlar.
azulât (A.) [‫ ]ﻋﻀﻼت‬adaleler.
ww
w.
alk
ott
o
âzürde (F.) [‫ ]ﺁزردﻩ‬incinmiş, gücenmiş.
38
www.alkottob.com
m
bâ (F.) [‫ ]ﺑﺎ‬1.ile. 2.sahip.
ba’de (A.) [‫ ]ﺑﻌﺪ‬sonra.
ba’dehu (A.) [‫ ]ﺑﻌﺪﻩ‬daha sonra, ondan sonra.
b.c
o
B
ba’demâ (A.) [‫ ]ﺑﻌﺪﻡﺎ‬bundan böyle.
ott
o
ba’delmîlâd (A.) [‫ ]ﺑﻌﺪاﻝﻤﻴﻼد‬milattan sonra, İsa’dan sonra.
ba’dezin (A.-F.) [‫ ]ﺑﻌﺪازایﻦ‬bundan sonra, bundan böyle.
ba’s (A.) [‫ ]ﺑﻌﺚ‬diriliş.
ba’süba’delmevt (A.) [‫ ]ﺑﻌﺚ ﺑﻌﺪ اﻝﻤﻮت‬ölümden sonra diriliş.
w.
alk
ba’zan (A.) [‫ ]ﺑﻌﻀﺎ‬bazen, kimi zaman.
bâb (A.) [‫ ]ﺑﺎب‬1.kapı. 2.konu. 3.bölüm.
bâbâ (F.) [‫ ]ﺑﺎﺑﺎ‬1.baba. 2.ata.
bâbâyâne (F.) [‫ ]ﺑﺎﺑﺎیﺎﻥﻪ‬babaca, babacan.
bâbûne (F.) [‫ ]ﺑﺎﺑﻮﻥﻪ‬babuna, papatya.
bâc (F.) [‫ ]ﺑﺎج‬1.haraç. 2.vergi. 3.gümrük vergisi.
ww
bâcgîr (F.) [‫ ]ﺑﺎﺝﮕﻴﺮ‬vergi memuru.
bâd (F.) [‫ ]ﺑﺎد‬1.rüzgar, yel. 2.defa, kez. 3.yük. 4.olsun.
bâdâm (F.) [‫ ]ﺑﺎدام‬badem.
bâdbân (F.) [‫ ]ﺑﺎدﺑﺎن‬yelken.
39
www.alkottob.com
bâdbedest (F.) [‫ ]ﺑﺎدﺑﺪﺱﺖ‬eli boş, züğürt.
m
bâdbîz (F.) [‫ ]ﺑﺎدﺑﻴﺰ‬yelpaze.
bâde (F.) [‫ ]ﺑﺎدﻩ‬1.içki. 2.şarap.
b.c
o
bâdefürûş (F.) [‫ ]ﺑﺎدﻩ ﻓﺮوش‬meyhaneci.
bâdehâr (F.) [‫ ]ﺑﺎدﻩ ﺧﻮار‬içki içen.
bâdekeş (F.) [‫ ]ﺑﺎدﻩ ﮐﺶ‬şarap içen.
bâdenûş (F.) [‫ ]ﺑﺎدﻩ ﻥﻮش‬içki içen.
bâdî (A.) [‫ ]ﺑﺎدی‬sebep olan, yol açan.
ott
o
bâdî olmak sebep olmak, yol açmak.
bâdire (A.) [‫ ]ﺑﺎدرﻩ‬tehlikeli olay, felaket.
bâdiye (A.) [‫ ]ﺑﺎدیﻪ‬çöl.
bâğ (F.) [‫ ]ﺑﺎغ‬bahçe, bağ.
bağal (F.) [‫ ]ﺑﻐﻞ‬koltuk.
w.
alk
bâğbân (F.) [‫ ]ﺑﺎﻏﺒﺎن‬bahçıvan.
bâğçe (F.) [‫ ]ﺑﺎﻏﭽﻪ‬bahçe.
bağçevan (F.) [‫ ]ﺑﺎﻏﭽﻮان‬bahçıvan.
bağteten (A.) [‫ ]ﺑﻐﺘﺔ‬ansızın, birdenbire.
bâh (A.) [‫ ]ﺑﺎﻩ‬cinsel güç.
bahâ (F.) [‫ ]ﺑﻬﺎ‬değer, kıymet.
ww
bâhaber (F.-A.) [‫ ]ﺑﺎﺧﺒﺮ‬haberli, haberdar.
bahâdar (F.) [‫ ]ﺑﻬﺎدار‬kıymetli.
bahâdır (F.) [‫ ]ﺑﻬﺎدر‬yiğit.
bahâne (F.) [‫ ]ﺑﻬﺎﻥﻪ‬1.bahane. 2.sebep.
40
www.alkottob.com
bahânecû (F.) [‫ ]ﺑﻬﺎﻥﻪ ﺝﻮ‬bahaneci.
m
bahâr (F.) [‫ ]ﺑﻬﺎر‬1.ilkbahar. 2.bahar. 3.baharat.
bahârî (F.) [‫ ]ﺑﻬﺎری‬ilkbahar ile ilgili.
b.c
o
bahâyim (A.) [‫ ]ﺑﻬﺎیﻢ‬dört ayaklı hayvanlar.
bahîl (A.) [‫ ]ﺑﺨﻴﻞ‬cimri.
bâhired (F.) [‫ ]ﺑﺎﺧﺮد‬akıllı.
bâhis (A.) [‫ ]ﺑﺎﺣﺚ‬bahseden, söz eden.
bahis (A.) [‫ ]ﺑﺤﺚ‬1.konu. 2.tartışma.
bahr (A.) [‫ ]ﺑﺤﺮ‬deniz.
ott
o
bahr -i siyâh [‫ ]ﺑﺤﺮ ﺱﻴﺎﻩ‬Karadeniz.
bahr -i ahdar [‫ ]ﺑﺤﺮ اﺣﻀﺮ‬Hint Okyanusu.
bahr -i ahmer [‫ ]ﺑﺤﺮ اﺣﻤﺮ‬Kızıldeniz.
bahr -i hazer [‫ ]ﺑﺤﺮ ﺧﺰر‬Hazar Denizi.
w.
alk
bahr -i kulzum [‫ ]ﺑﺤﺮ ﻗﻠﺰم‬Kızıldeniz.
bahr -i muhît-i atlasî [‫ ]ﺑﺤﺮ ﻡﺤﻴﻂ اﻃﻠﺴﯽ‬Atlas Okyanusu.
bahr -i muhît-i kebîr [‫ ]ﺑﺤﺮ ﻡﺤﻴﻂ ﮐﺒﻴﺮ‬Büyük Okyanus.
bahr -i mutavassıt [‫ ]ﺑﺤﺮ ﻡﺘﻮﺱﻂ‬Akdeniz.
bahs (A.) [‫ ]ﺑﺤﺚ‬1.konu. 2.tartışma.
bahs edilmek ele alınmak, söz edilmek.
ww
bahs etmek ele almak, söz etmek.
bahş (F.) [‫ ]ﺑﺨﺶ‬bağışlayan.
bahş edilmek 1.bağışlanmak. 2.verilmek.
bahş etmek 1.bağışlamak. 2.vermek.
41
www.alkottob.com
bahşâyiş (F.) [‫ ]ﺑﺨﺸﺎیﺶ‬1.bağışlama. 2.bağış, ihsan.
m
bahşiş (F.) [‫ ]ﺑﺨﺸﺶ‬1.bağış. 2.bahşiş.
baht (F.) [‫ ]ﺑﺨﺖ‬talih.
bâhûr (A.) [‫ ]ﺑﺎﺧﻮر‬aşırı sıcak.
bâhusus (F.-A.) [‫ ]ﺑﺎﺧﺼﻮص‬hele hele, özellikle.
baîd (A.) [‫ ]ﺑﻌﻴﺪ‬uzak.
bâis (A.) [‫ ]ﺑﺎﻋﺚ‬yol açan, sebep olan.
ott
o
bâis olmak yol açmak, sebep olmak.
b.c
o
bahtiyârî (F.) [‫ ]ﺑﺨﺘﻴﺎری‬bahtiyarlık.
bâjurnal (F.-Fr.) [‫ ]ﺑﺎژورﻥﺎل‬tutanak ile.
bâk (F.) [‫ ]ﺑﺎک‬korku.
bakâyâ (A.) [‫ ]ﺑﻘﺎیﺎ‬geriye kalanlar.
bakıyye (A.) [‫ ]ﺑﻘﻴﻪ‬geriye kalan, bakiye.
w.
alk
bâkî (A.) [‫ ]ﺑﺎﻗﯽ‬1.kalıcı, ölümsüz. 2.artan, geri kalan.
bâkir (A.) [‫ ]ﺑﺎﮐﺮ‬el sürülmemiş.
bâkire (A.) [‫ ]ﺑﺎﮐﺮﻩ‬kızoğlan kız.
bâl (F.) [‫ ]ﺑﺎل‬kanat.
bâlâ (F.) [‫ ]ﺑﺎﻻ‬1.yukarı, üst. 2.boy.
bâlâbülend (F.) [‫ ]ﺑﺎﻻﺑﻠﻨﺪ‬uzun boylu.
ww
bâlâhâne (F.) [‫ ]ﺑﺎﻻﺧﺎﻥﻪ‬tavan arası, çatı.
bâlâpervaz (F.) [‫ ]ﺑﺎﻻﭘﺮواز‬yükseklerden uçan.
bâliğ (A.) [‫ ]ﺑﺎﻝﻎ‬1.erişkin. 2.tutan, varan.
bâliğ olmak 1.erişkin olmak. 2.tutmak, ulaşmak, varmak
42
www.alkottob.com
bâlîn (F.) [‫ ]ﺑﺎﻝﻴﻦ‬1.başucu. 2.yastık.
m
bâliş (F.) [‫ ]ﺑﺎﻝﺶ‬yastık.
bâm (F.) [‫ ]ﺑﺎم‬dam, çatı.
bâmdâd (F.) [‫ ]ﺑﺎﻡﺪاد‬sabah, sabahleyin.
b.c
o
bâmazbata (F.-A.) [‫ ]ﺑﺎﻡﻀﺒﻄﻪ‬tutanak ile.
bâmukâvele (F.-A.) [‫ ]ﺑﺎﻡﻘﺎوﻝﻪ‬sözleşme ile, sözleşmeli.
bâng (F.) [‫ ]ﺑﺎﻥﮓ‬1.ses. 2.haykırış.
bânû (F.) [‫ ]ﺑﺎﻥﻮ‬1.bayan. 2.büyük hanım.
bâr vermek meyva vermek.
bârân (F.) [‫ ]ﺑﺎران‬yağmur.
ott
o
bâr (F.) [‫ ]ﺑﺎر‬1.yük. 2.defa, kez. 3.Tanrı. 4.meyva. 5.yağdıran.
bârapor (F.-Fr.) [‫ ]ﺑﺎراﭘﻮر‬rapor ile birlikte, raporlu.
bârber (F.) [‫ ]ﺑﺎرﺑﺮ‬hamal.
w.
alk
bâre (F.) [‫ ]ﺑﺎرﻩ‬1.defa. 2.sur.
bârgâh (F.) [‫ ]ﺑﺎرﮔﺎﻩ‬1.yüksek huzur, padişah huzuru. 2.otağ.
bârgîr (F.) [‫ ]ﺑﺎرﮔﻴﺮ‬beygir.
bârî (F.) [‫ ]ﺑﺎری‬hiç olmazsa, en azından.
bârid (A.) [‫ ]ﺑﺎرد‬soğuk.
bârîk (F.) [‫ ]ﺑﺎریﮏ‬ince.
ww
bârika (A.) [‫ ]ﺑﺎرﻗﻪ‬şimşek.
bâriz (A.) [‫ ]ﺑﺎرز‬belirgin.
bârû (F.) [‫ ]ﺑﺎرو‬burç, hisar burcu.
bârver (F.) [‫ ]ﺑﺎرور‬1.verimli. 2.meyvalı.
43
www.alkottob.com
basar (A.) [‫ ]ﺑﺼﺮ‬1.görme. 2.görme yetisi.
m
basîret (A.) [‫ ]ﺑﺼﻴﺮت‬görüş, ileriyi görme gücü.
basît (A.) [‫ ]ﺑﺴﻴﻂ‬1.sade. 2.kolay.
b.c
o
bast (A.) [‫ ]ﺑﺴﻂ‬yayma.
batâet (A.) [‫ ]ﺑﻄﺎﺋﺖ‬ağırlık, yavaşlık.
bâtakrîr (F.-A.) [‫ ]ﺑﺎﺕﻘﺮیﺮ‬rapor halinde.
bâtıl (A.) [‫ ]ﺑﺎﻃﻞ‬1.hükümsüz. 2.boş.
batın (A.) [‫ ]ﺑﻄﻦ‬1.karın. 2.kuşak, nesil.
batî (A.) [‫ ]ﺑﻄﯽ‬ağır, yavaş.
ott
o
bâtınen (A.) [‫ ]ﺑﺎﻃﻨﺎ‬işin iç yüzünde.
batn (A.) [‫ ]ﺑﻄﻦ‬1.karın. 2.kuşak, nesil.
batt (A.) [‫ ]ﺑﻂ‬kaz.
battal (A.) [‫ ]ﺑﻄﺎل‬1.yiğit. 2.köhnemiş. 3.hantal.
w.
alk
bâvekar (F.-A.) [‫ ]ﺑﺎوﻗﺎر‬ağırbaşlı.
bâyi (A.) [‫ ]ﺑﺎیﻊ‬satıcı.
bayrakdâr (A.-F.) [‫ ]ﺑﻴﺪﻗﺪار‬bayraktar, sancaktar.
baytâr (A.) [‫ ]ﺑﻴﻄﺎر‬veteriner.
bâz (F.) [‫ ]ﺑﺎز‬1.tekrar. 2.açık. 3.doğan.
bazargâh (F.) [‫ ]ﺑﺎزارﮔﺎﻩ‬pazar yeri.
ww
bazen (A.) [‫ ]ﺑﻌﻀﺎ‬kimi zaman
bazı (A.) [‫ ]ﺑﻌﺾ‬kimi.
bâzî (F.) [‫ ]ﺑﺎزی‬oyun.
bâzîçe (F.) [‫ ]ﺑﺎزیﭽﻪ‬oyuncak.
44
www.alkottob.com
bâzû (F.) [‫ ]ﺑﺎزو‬1.kol. 2.güç.
m
be’s (A.) [‫ ]ﺑﺄس‬zarar, kötü yan.
bebr (F.) [‫ ]ﺑﺒﺮ‬kaplan.
becâyiş (F.) [‫ ]ﺑﺠﺎیﺶ‬yer değişimi.
beççe (F.) [‫ ]ﺑﭽﻪ‬1.çocuk. 2.yavru.
bed (F.) [‫ ]ﺑﺪ‬kötü.
bed’ etmek başlamak.
bedâheten (A.) [‫ ]ﺑﺪاهﺔ‬düşünmeden.
bedahlâk (F.-A.) [‫ ]ﺑﺪاﺧﻼق‬ahlaksız.
bedâvâz (F.) [‫ ]ﺑﺪﺁواز‬kötü sesli.
ott
o
bedahd (F.-A.) [‫ ]ﺑﺪﻋﻬﺪ‬sözünde durmayan.
b.c
o
becâ (F.) [‫ ]ﺑﺠﺎ‬yerinde.
bedâvet (A.) [‫ ]ﺑﺪاوت‬1.göçebelik. 2.bedevîlik.
w.
alk
bedâyi’ (A.) [‫ ]ﺑﺪایﻊ‬yeni ve güzel şeyler.
bedbaht (F.) [‫ ]ﺑﺪﺑﺨﺖ‬tahilsiz.
bedbaht etmek mutsuz etmek.
bedbîn (F.) [‫ ]ﺑﺪﺑﻴﻦ‬kötümser, karamsar.
bedbû (F.) [‫ ]ﺑﺪﺑﻮ‬kötü kokulu.
bedcins (F.-A.) [‫ ]ﺑﺪﺝﻨﺲ‬kötü cinsli, cinsi bozuk.
ww
bedçeşm (F.) [‫ ]ﺑﺪچﺸﻢ‬kötü gözlü.
beddil (F.) [‫ ]ﺑﺪدل‬ödlek.
bedduâ (F.-A.) [‫ ]ﺑﺪدﻋﺎ‬ilenç.
bedelât (A.) [‫ ]ﺑﺪﻻت‬bedeller.
45
www.alkottob.com
bedendîş (F.) [‫ ]ﺑﺪاﻥﺪیﺶ‬kötü düşünceli.
m
bedenen (A.) [‫ ]ﺑﺪﻥﺎ‬vücutça.
bedestân (F.) [‫ ]ﺑﺰﺱﺘﺎن‬bedesten.
bedeviyyet (A.) [‫ ]ﺑﺪویﺖ‬1.göçebelik. 2.bedevîlik.
bedfercâm (F.) [‫ ]ﺑﺪﻓﺮﺝﺎم‬kötü sonlu.
bedgû (F.) [‫ ]ﺑﺪﮔﻮ‬dedikoducu.
bedgüher (F.) [‫ ]ﺑﺪﮔﻬﺮ‬kalbi bozuk, mayası bozuk.
b.c
o
bedevî (A.) [‫ ]ﺑﺪوی‬çöl arabı.
ott
o
bedhâh (F.) [‫ ]ﺑﺪﺧﻮاﻩ‬birinin kötülüğünü isteyen, kötü niyetli.
bedhû (F.) [‫ ]ﺑﺪﺧﻮ‬huysuz, kötü huylu.
bedî’ (A.) [‫ ]ﺑﺪیﻊ‬güzel, yepyeni.
bedîa (A.) [‫ ]ﺑﺪیﻌﻪ‬yepyeni şey.
bedîhe (A.) [‫ ]ﺑﺪیﻬﻪ‬düşünmeden.
w.
alk
bedîhî (A.) [‫ ]ﺑﺪیﻬﯽ‬kuşkusuz.
bedkâr (F.) [‫ ]ﺑﺪﮐﺎر‬kötü hareketli.
bedlikâ (F.-A.) [‫ ]ﺑﺪﻝﻘﺎ‬çirkin.
bedmâye (F.) [‫ ]ﺑﺪﻡﺎیﻪ‬mayası bozuk.
bedmest (F.) [‫ ]ﺑﺪﻡﺴﺖ‬içip içip dağıtan.
bedmestî (F.) [‫ ]ﺑﺪﻡﺴﺘﯽ‬içip içip dağıtma.
ww
bedmestlik (F.-T.) [ed+mes] içip içip dağıtma.
bedmestlik etmek içip için dağıtmak.
bedmihr (F.) [‫ ]ﺑﺪﻡﻬﺮ‬sevgisiz.
bednâm (F.) [‫ ]ﺑﺪﻥﺎم‬adı kötüye çıkmış.
46
www.alkottob.com
bednigâh (F.) [‫ ]ﺑﺪﻥﮕﺎﻩ‬kötü gözlü, kötü bakışlı.
m
bednihâd (F.) [‫ ]ﺑﺪﻥﻬﺎد‬kötü yaratılışlı, soysuz.
bedr (A.) [‫ ]ﺑﺪر‬dolunay.
b.c
o
bedre (A.) [‫ ]ﺑﺪرﻩ‬para kesesi.
bedreftâr (F.) [‫ ]ﺑﺪرﻓﺘﺎر‬kötü davranışlı.
bedreka (F.) [‫ ]ﺑﺪرﻗﻪ‬1.uğurlama, yolcu etme. 2.kılavuz.
bedrûd (F.) [‫ ]ﺑﺪرود‬veda.
bedsigâl (F.) [‫ ]ﺑﺪﺱﮕﺎل‬kötü düşünceli.
ott
o
bedsîret (F.-A.) [‫ ]ﺑﺪﺱﻴﺮت‬ahlaksız.
bedsirişt (F.) [‫ ]ﺑﺪﺱﺮﺵﺖ‬kötü yaratılışlı, mayası bozuk.
bedter (F.) [‫ ]ﺑﺪﺕﺮ‬daha kötü, beter.
bedtıynet (F.-A.) [‫ ]ﺑﺪﻃﻴﻨﺖ‬tıynetsiz, karaktersiz.
bedzebân (F.) [‫ ]ﺑﺪزﺑﺎن‬ağzı bozuk.
w.
alk
bedzehre (F.) [‫ ]ﺑﺪزهﺮﻩ‬ödlek.
begâyet (F.-A.) [‫ ]ﺑﻐﺎیﺖ‬çok, son derece.
behâ (F.) [‫ ]ﺑﻬﺎ‬değer, kıymet.
behbûd (F.) [‫ ]ﺑﻬﺒﻮد‬sağlık.
behcet (A.) [‫ ]ﺑﻬﺠﺖ‬1.sevinç. 2.güzellik.
behem (F.) [‫ ]ﺑﻬﻢ‬birlikte, beraber.
ww
behemehâl (F.-A.) [‫ ]ﺑﻬﻪ ﺣﺎل‬her halükârda, mutlaka, ne olursa olsun.
beher (F.) [‫ ]ﺑﻬﺮ‬her, her biri.
behic (A.) [‫ ]ﺑﻬﻴﺞ‬güleryüzlü.
behîmî (A.) [‫ ]ﺑﻬﻴﻤﯽ‬hayvanî.
47
www.alkottob.com
behîmiyyet (A.) [‫ ]ﺑﻬﻴﻤﻴﺖ‬hayvanlık.
m
behişt (F.) [‫ ]ﺑﻬﺸﺖ‬cennet.
behiştî (F.) [‫ ]ﺑﻬﺸﺘﯽ‬cennetlik.
b.c
o
behiyye (A.) [‫ ]ﺑﻬﻴﻪ‬güzel.
behmân (F.) [‫ ]ﺑﻬﻤﺎن‬falan, filan.
behre (F.) [‫ ]ﺑﻬﺮﻩ‬nasip.
behremend (F.) [‫ ]ﺑﻬﺮﻡﻨﺪ‬1.hisse sahibi. 2.yararlanan.
beht (A.) [‫ ]ﺑﻬﺖ‬şaşkınlık.
bekâ (A.) [‫ ]ﺑﻘﺎ‬kalıcılık.
bekâm (F.) [‫ ]ﺑﮑﺎم‬muradına ermiş.
bekâm olmak muradına ermek.
ott
o
behte uğramak şaşakalmak, şaşkınlığından donakalmak.
bekâya (A.) [‫ ]ﺑﻘﺎیﺎ‬geriye kalanlar; kalıntılar.
w.
alk
bekrî (A.) [‫ ]ﺑﮑﺮی‬içki düşkünü.
beksimat (F.) [‫ ]ﺑﮑﺴﻤﺎت‬peksimet.
bel (A.) [‫ ]ﺑﻞ‬belki.
bel’ (A.) [‫ ]ﺑﻠﻊ‬1.yutma. 2.yutulma.
bel’ edilmek yutulmak.
bel’ etmek yutmak.
ww
belâ (A.) [‫ ]ﺑﻼ‬felaket, musibet.
belâ (A.) [‫ ]ﺑﻠﯽ‬evet.
belâdet (A.) [‫ ]ﺑﻼدت‬dangalaklık.
belâdîde (A.-F.) [‫ ]ﺑﻼدیﺪﻩ‬belaya uğramış.
48
www.alkottob.com
belâgat (A.) [‫ ]ﺑﻼﻏﺖ‬kusursuz söz söyleme
m
belâhet (A.) [‫ ]ﺑﻼهﺖ‬eblehlik.
belâyâ (A.) [‫ ]ﺑﻼیﺎ‬belalar.
beled (A.) [‫ ]ﺑﻠﺪ‬1.kent. 2.memleket.
beledî (A.) [‫ ]ﺑﻠﺪی‬kentli.
belediyye (A.) [‫ ]ﺑﻠﺪیﻪ‬belediye.
belî (A.) [‫ ]ﺑﻠﯽ‬evet.
beliyyât (A.) [‫ ]ﺑﻠﻴﺎت‬belalar.
belki (F.-A.) [‫ ]ﺑﻠﮑﻪ‬olabilir, belki.
ott
o
belîğ (A.) [‫ ]ﺑﻠﻴﻎ‬1.fasih konuşan. 2.fasih, düzgün.
b.c
o
belde (A.) [‫ ]ﺑﻠﺪﻩ‬1.kent. 2.diyar, memleket.
belût (A.) [‫ ]ﺑﻠﻮط‬1.pelit, palamut. 2.meşe.
benâdir (A.<F.) [‫ ]ﺑﻨﺎدر‬limanlar.
w.
alk
benâm (F.) [‫ ]ﺑﻨﺎم‬1.ünlü. 2.adında.
benân (A.) [‫ ]ﺑﻨﺎن‬1.parmaklar. 2.parmak uçları.
benât (A.) [‫ ]ﺑﻨﺎت‬kızlar.
bend (F.) [‫ ]ﺑﻨﺪ‬1.bağ. 2.zincir. 3.boğum. 4.bend, fıkra. 4.baraj, su bendi.
bend olmak bağlanmak.
bende (F.) [‫ ]ﺑﻨﺪﻩ‬1.kul. 2.köle.
ww
bendegân (F.) [‫ ]ﺑﻨﺪﮔﺎن‬1.kullar. 2.köleler.
bendegî (F.) [‫ ]ﺑﻨﺪﮔﯽ‬1.kulluk. 2.kölelik.
bendehâne (F.) [‫ ]ﺑﻨﺪﻩ ﺧﺎﻥﻪ‬benim evim.
bender (F.) [‫ ]ﺑﻨﺪر‬liman.
49
www.alkottob.com
bendergâh (F.) [‫ ]ﺑﻨﺪرﮔﺎﻩ‬rıhtım.
m
bendezâde (F.) [‫ ]ﺑﻨﺪﻩ زادﻩ‬1.köle çocuğu. 2.benim çocuğum.
benefşe (F.) [‫ ]ﺑﻨﻔﺸﻪ‬menekşe.
beng (F.) [‫ ]ﺑﻨﮓ‬esrar.
bengî (F.) [‫ ]ﺑﻨﮕﯽ‬esrarkeş.
benî (A.) [‫ ]ﺑﻨﯽ‬oğullar.
benîâdem [ ‫ ] ﺑﻨﯽ ﺁدم‬insanlar, Adem oğulları.
bennâ (A.) [‫ ]ﺑﻨﺎء‬yapı ustası.
benû (A.) [‫ ]ﺑﻨﻮ‬oğullar.
ott
o
benîisrâîl ı [ ‫ ] ﺑﻨﯽ اﺱﺮاﺋﻴﻞ‬İsrailoğulları.
b.c
o
benefşî (F.) [‫ ]ﺑﻨﻔﺸﯽ‬mor.
ber (F.) [‫ ]ﺑﺮ‬1.üzeri. 2.üzere. 3.göğüs. 4.meyva.
berâ’et (A.) [‫ ]ﺑﺮاﺋﺖ‬aklanma.
w.
alk
berâ’et etmek aklanmak.
berâber (F.) [‫ ]ﺑﺮاﺑﺮ‬1.birlikte. 2.eşit.
berâberî (F.) [‫ ]ﺑﺮاﺑﺮی‬1.birliktelik. 2.eşitlik.
berâhîn (A.) [‫ ]ﺑﺮاهﻴﻦ‬deliller, kanıtlar.
berâyı (F.) [‫ ]ﺑﺮای‬için.
berâyı malûmât [ ‫ ] ﺑﺮای ﻡﻌﻠﻮﻡﺎت‬bilgi edinmek için, bilgi vermek için, bilgi sahibi
ww
olmak için.
berbâd (F.) [‫ ]ﺑﺮﺑﺎد‬1.mahvolmuş. 2.kötü, pis, berbat.
bercâ (F.) [‫ ]ﺑﺮﺝﺎ‬yerinde, uygun.
berceste (F.) [‫ ]ﺑﺮﺝﺴﺘﻪ‬seçkin, seçme.
50
www.alkottob.com
berd (A.) [‫ ]ﺑﺮد‬soğuk.
m
berde (F.) [‫ ]ﺑﺮدﻩ‬köle.
berdevâm (F.-A.) [‫ ]ﺑﺮدوام‬sürekli, devam eden.
b.c
o
berdülacuz (A.) [‫ ]ﺑﺮداﻝﻌﺠﻮز‬kocakarı soğuğu.
bere (F.) [‫ ]ﺑﺮﻩ‬kuzu.
berehne (F.) [‫ ]ﺑﺮهﻨﻪ‬çıplak.
berekât (A.) [‫ ]ﺑﺮﮐﺎت‬bereketler.
bereket (A.) [‫ ]ﺑﺮﮐﺖ‬1.bolluk. 2.uğur.
berf (F.) [‫ ]ﺑﺮف‬kar.
berfîn (F.) [‫ ]ﺑﺮﻓﻴﻦ‬karlı.
berg (F.) [‫ ]ﺑﺮگ‬yaprak.
ott
o
berevât (A.) [‫ ]ﺑﺮوات‬beratlar.
bergüzâr (F.) [‫ ]ﺑﺮﮔﺬار‬hatıra, hediye, yadigâr.
w.
alk
berhâne (F.) [‫ ]ﺑﺮﺧﺎﻥﻪ‬harap vaziyetteki ev.
berhayât (F.-A.) [‫ ]ﺑﺮﺣﻴﺎت‬hayatta olan, sağ.
berhayât bulunmak yaşamak, hayatta olmak.
berhürdâr (F.) [‫ ]ﺑﺮﺧﻮردار‬mutlu, muradına ermiş.
berî (A.) [‫ ]ﺑﺮی‬arınmış, temiz, uzak.
berîd (A.) [‫ ]ﺑﺮیﺪ‬1.ulak. 2.postacı.
ww
berîn (F.) [‫ ]ﺑﺮیﻦ‬yüksek, yüce.
berk (A.) [‫ ]ﺑﺮق‬şimşek.
berkarâr (F.-A.) [‫ ]ﺑﺮﻗﺮار‬yerinde duran, karar eden.
berkarâr olmak devam etmek, kalmak.
51
www.alkottob.com
berkemâl (F.-A.) [‫ ]ﺑﺰﮐﻤﺎل‬en iyi şekilde, mükemmel.
bermu’tâd (F.-A.) [‫ ]ﺑﺮﻡﻌﺘﺎد‬alışıldığı gibi, mutâd olduğu üzere.
b.c
o
bermûcib-i (F.-A.) [‫ ]ﺑﺮﻡﻮﺝﺐ‬uyarınca, gereğince.
bernâ (F.) [‫ ]ﺑﺮﻥﺎ‬genç.
berpâ (F.) [‫ ]ﺑﺮﭘﺎ‬ayakta.
berr (A.) [‫ ]ﺑﺮ‬1.toprak. 2.kara. 3.kıta.
berrak (A.) [‫ ]ﺑﺮاق‬duru.
ott
o
berren (A.) [‫ ]ﺑﺮا‬kara yolu ile.
berrî (A.) [‫ ]ﺑﺮی‬kara ile ilgili.
m
bermâh (F.) [‫ ]ﺑﺮﻡﺎﻩ‬matkap, burgu.
bersâbık (F.-A.) [‫ ]ﺑﺮﺱﺎﺑﻖ‬eskiden olduğu gibi.
bertaraf (F.-A.) [‫ ]ﺑﺮﻃﺮف‬1.bir yana. 2.giderilmiş.
bertaraf etmek gidermek.
w.
alk
bertaraf olmak giderilmek.
berter (F.) [‫ ]ﺑﺮﺕﺮ‬daha üstün.
berterîn (F.) [‫ ]ﺑﺮﺕﺮیﻦ‬en üstün.
bervech-i (F.-A.) [‫ ]ﺑﺮوﺝﻪ‬gibi.
berzah (A.) [‫ ]ﺑﺮزخ‬1.cehennem. 2.dil, kara uzantısı. 3.sorun, dert.
berzger (F.) [‫ ]ﺑﺮزﮔﺮ‬çiftçi.
ww
bes (F.) [‫ ]ﺑﺲ‬1.yeterli. 2.çok.
besâ (F.) [‫ ]ﺑﺴﺎ‬nice.
besâtîn (A.) [‫ ]ﺑﺴﺎﺕﻴﻦ‬bahçeler.
besend (F.) [‫ ]ﺑﺴﻨﺪ‬yeterli.
52
www.alkottob.com
besende (F.) [‫ ]ﺑﺴﻨﺪﻩ‬yeterli.
m
beserüçeşm (F.) [‫ ]ﺑﺴﺮ و چﺸﻢ‬başüstüne, başım gözüm üstüne.
besî (F.) [‫ ]ﺑﺴﯽ‬birçok.
b.c
o
besîm (A.) [‫ ]ﺑﺴﻴﻢ‬güleç.
beste (F.) [‫ ]ﺑﺴﺘﻪ‬1.kapalı. 2.beste.
bestekâr (F.) [‫ ]ﺑﺴﺘﻪ ﮐﺎر‬besteci.
bestenigâr (F.) [‫ ]ﺑﺴﺘﻪ ﻥﮕﺎر‬Türk mûsikîsinde bir makam adı.
beşâret (A.) [‫ ]ﺑﺸﺎرت‬müjde.
beşere (A.) [‫ ]ﺑﺸﺮﻩ‬deri, dış deri.
ott
o
beşer (A.) [‫ ]ﺑﺸﺮ‬1.insan. 2.insanlık.
beşerî (A.) [‫ ]ﺑﺸﺮی‬insanlıkla ilgili, insanî.
beşeriyyât (A.) [‫ ]ﺑﺸﺮیﺎت‬antropoloji.
beşeriyyet (A.) [‫ ]ﺑﺸﺮیﺖ‬insanlık.
w.
alk
beşîr (A.) [‫ ]ﺑﺸﻴﺮ‬müjdeci.
beşûş (A.) [‫ ]ﺑﺸﻮش‬güleç.
beşûşâne (A.-F.) [‫ ]ﺑﺸﻮﺵﺎﻥﻪ‬güleryüzle.
betâet (A.) [‫ ]ﺑﻄﺎﺋﺖ‬ağırlık, yavaşlık.
beter (F.) [‫ ]ﺑﺪﺕﺮ‬daha kötü, beter, şiddetli.
bevl (A.) [‫ ]ﺑﻮل‬1.idrar. 2.işeme.
ww
bevlî (A.) [‫ ]ﺑﻮﻝﯽ‬idrar ile ilgili.
bevliyye (A.) [‫ ]ﺑﻮﻝﻴﻪ‬üroloji.
bevvâb (A.) [‫ ]ﺑﻮاب‬kapıcı.
bevvâbîn (A.) [‫ ]ﺑﻮاﺑﻴﻦ‬kapıcılar.
53
www.alkottob.com
bey’ (A.) [‫ ]ﺑﻴﻊ‬satış.
beyân (A.) [‫ ]ﺑﻴﺎن‬açıklama, ifade etme, dile getirme.
beyân etmek açıklamak, dile getirmek.
beyânât (A.) [‫ ]ﺑﻴﺎﻥﺎت‬açıklamalar, demeç.
beyânnâme (A.-F.) [‫ ]ﺑﻴﺎن ﻥﺎﻡﻪ‬bildirge.
beyâz (A.) [‫ ]ﺑﻴﺎض‬ak, beyaz.
beyn (A.) [‫ ]ﺑﻴﻦ‬ara, orta.
ott
o
beyhûde (F.) [‫ ]ﺑﻴﻬﻮدﻩ‬boş, boşuna.
b.c
o
beyân edilmek açıklanmak, dile getirilmek.
m
beyâbân (F.) [‫ ]ﺑﻴﺎﺑﺎن‬çöl.
beynelmilel (A.) [‫ ]ﺑﻴﻦ اﻝﻤﻠﻞ‬uluslararası.
beyn-i (A.-F.) [ِ ‫ ]ﺑﻴﻦ‬arasında, ortasında.
beynülmilel (A.) [‫ ]ﺑﻴﻦ اﻝﻤﻠﻞ‬uluslararası.
w.
alk
beyt (A.) [‫ ]ﺑﻴﺖ‬1.ev. 2.konut. 3.beyit.
beytâr (A.) [‫ ]ﺑﻴﻄﺎر‬veteriner.
beytullah (A.) [‫ ]ﺑﻴﺖ اﷲ‬Kâbe.
beytûtet (A.) [‫ ]ﺑﻴﺘﻮﺕﺖ‬geceleme.
beytülmal (A.) [‫ ]ﺑﻴﺖ اﻝﻤﺎل‬hazine, maliye hazinesi.
beyzâ (A.) [‫ ]ﺑﻴﻀﺎ‬bembeyaz, çok beyaz.
ww
beyze (A.) [‫ ]ﺑﻴﻀﻪ‬1.yumurta. 2.husye.
beyzî (A.) [‫ ]ﺑﻴﻀﯽ‬oval.
beze (F.) [‫ ]ﺑﺰﻩ‬1.günah. 2.suç.
bezekâr (F.) [‫ ]ﺑﺰﻩ ﮐﺎر‬1.günahkar. 2.suçlu.
54
www.alkottob.com
bezir (A.) [‫ ]ﺑﺬر‬tohum.
m
bezirgân (F.) [‫ ]ﺑﺎزرﮔﺎن‬tüccar.
bezistân (A.-F.) [‫ ]ﺑﺰﺱﺘﺎن‬bedesten.
bezlegû (A.-F.) [‫ ]ﺑﺬﻝﻪ ﮔﻮ‬şakacı.
bezm (F.) [‫ ]ﺑﺰم‬1.eğlence meclisi. 2.içki meclisi.
b.c
o
bezle (A.) [‫ ]ﺑﺬﻝﻪ‬şaka, latife.
bezmgâh (F.) [‫ ]ﺑﺰﻡﮕﺎﻩ‬eğlence yeri, eğlence meclisi.
bezzaz (A.) [‫ ]ﺑﺰﺑﺰ‬manifaturacı, kumaşçı.
ott
o
bi’r (A.) [‫ ]ﺑﺌﺮ‬kuyu.
bi’set (A.) [‫ ]ﺑﺌﺜﺖ‬gönderiliş, Hz. Muhammed’in peygamber olarak gönderilişi.
bîaman (F.) [‫ ]ﺑﯽ اﻡﺎن‬amansız.
bîâr (F.-A.) [‫ ]ﺑﯽ ﻋﺎر‬arsız.
bîbahâ (F.) [‫ ]ﺑﯽ ﺑﻬﺎ‬çok değerli, paha biçilmez.
w.
alk
bîbedel (F.-A.) [‫ ]ﺑﯽ ﺑﺪل‬eşsiz, benzersiz.
bîbehre (F.) [‫ ]ﺑﯽ ﺑﻬﺮﻩ‬nasipsiz.
bîcâ (F.) [‫ ]ﺑﻴﺠﺎ‬yersiz.
bîcan (F.) [‫ ]ﺑﯽ ﺝﺎن‬cansız.
bîçâre (F.) [‫ ]ﺑﻴﭽﺎرﻩ‬1.çaresiz. 2.zavallı.
bîçâregân (F.) [‫ ]ﺑﻴﭽﺎرﮔﺎن‬1.çaresizler. 2.zavallılar.
ww
bîçunuçirâ (F.) [‫ ]ﺑﯽ چﻮن و چﺮا‬1.sorgusuz sualsiz. 2.Tanrı.
bîd (F.) [‫ ]ﺑﻴﺪ‬söğüt.
bid’at (A.) [‫ ]ﺑﺪﻋﺖ‬1.sonradan ortaya çıkma. 2.dinde yeni getirilmiş şey.
bîdâd (F.) [‫ ]ﺑﻴﺪاد‬zulüm.
55
www.alkottob.com
bîdâdger (F.) [‫ ]ﺑﻴﺪادﮔﺮ‬zalim.
m
bîdâr (F.) [‫ ]ﺑﻴﺪار‬uyanık.
bîdârbaht (F.) [‫ ]ﺑﻴﺪارﺑﺨﺖ‬talihli.
bidâyette (A.-T.) [d] başlangıçta.
bîd-i mecnûn [ ‫ ] ﺑﻴﺪ ﻡﺠﻨﻮن‬salkımsöğüt.
bîdil (F.) [‫ ]ﺑﻴﺪل‬aşık.
bîdin (F.-A.) [‫ ]ﺑﯽ دیﻦ‬dinsiz.
bîeman (F.) [‫ ]ﺑﯽ اﻡﺎن‬amansız.
ott
o
bîedeb (F.-A.) [‫ ]ﺑﯽ ادب‬terbiyesiz, edepsiz.
b.c
o
bidâyet (A.) [‫ ]ﺑﺪایﺖ‬başlangıç.
bîendişe (F.) [‫ ]ﺑﯽ اﻥﺪیﺸﻪ‬düşünmeyen, umursamayan.
bîgâne (F.) [‫ ]ﺑﻴﮕﺎﻥﻪ‬yabancı.
bîgüman (F.) [‫ ]ﺑﯽ ﮔﻤﺎن‬kuşkusuz.
w.
alk
bîgünah (F.) [‫ ]ﺑﯽ ﮔﻨﺎﻩ‬1.günahsız. 2.suçsuz.
bîh (F.) [‫ ]ﺑﻴﺦ‬kök.
bîhaber (F.-A.) [‫ ]ﺑﯽ ﺧﺒﺮ‬habersiz.
bîhadd (F.-A.) [‫ ]ﺑﯽ ﺣﺪ‬sınırsız.
bihakkın (A.) [‫ ]ﺑﺤﻖ‬hakkıyla, hak ederek.
bihamdillah (A.) [‫ ]ﺑﺤﻤﺪاﷲ‬Allah’a şükürler olsun.
ww
bihâr (A.) [‫ ]ﺑﺤﺎر‬denizler.
bîhareket (F.-A.) [‫ ]ﺑﯽ ﺣﺮﮐﺖ‬hareketsiz.
bîhâsıl (F.-A.) [‫ ]ﺑﯽ ﺣﺎﺹﻞ‬sonuçsuz.
bîhayâ (F.-A.) [‫ ]ﺑﯽ ﺣﻴﺎ‬utanmaz, hayasız.
56
www.alkottob.com
bîhayat (F.-A.) [‫ ]ﺑﯽ ﺣﻴﺎت‬cansız, yaşamayan.
m
bihâzelemr (A.) [ ‫ ]ﺑﻬﺬا اﻻﻡﺮ‬buna göre, bu durumda, böylelikle.
bihbûd (F.) [‫ ]ﺑﻬﺒﻮد‬sağlık.
bîhesâb (F.-A.) [‫ ]ﺑﯽ ﺣﺴﺎب‬hesapsız, sonsuz.
bîhiss (F.-A.) [‫ ]ﺑﯽ ﺣﺲ‬hissiz, duygusuz.
bihişt (F.) [‫ ]ﺑﻬﺸﺖ‬cennet.
b.c
o
bîhemtâ (F.) [‫ ]ﺑﯽ هﻤﺘﺎ‬benzersiz.
bîhod (F.) [‫ ]ﺑﻴﺨﻮد‬1.baygın. 2.kendine olmama, kendinden geçme.
bîhude (F.) [‫ ]ﺑﻴﻬﺪﻩ‬boşuna, beyhude.
bîinsâf (F.-A.) [‫ ]ﺑﯽ اﻥﺼﺎف‬insafsız.
bîkâr (F.) [‫ ]ﺑﻴﮑﺎر‬1.işsiz. 2.bekar.
bîkarâr (F.-A.) [‫ ]ﺑﯽ ﻗﺮار‬kararsız.
ott
o
bihter (F.) [‫ ]ﺑﻬﺘﺮ‬daha iyi.
w.
alk
bikr (A.) [‫ ]ﺑﮑﺮ‬1.el sürülmemiş. 2.yepyeni, orijinal.
bîl (F.) [‫ ]ﺑﻴﻞ‬bel.
bilâd (A.) [‫ ]ﺑﻼد‬1.beldeler. 2.memleketler.
bilâfâsıla (A.) [‫ ]ﺑﻼﻓﺎﺹﻠﻪ‬aralıksız, kesintisiz.
bilâhareket (A.) [‫ ]ﺑﻼﺣﺮﮐﺖ‬hareketsiz, hareket etmeden.
bilâhere (A.) [‫ ]ﺑﺎﻵﺧﺮﻩ‬1.sonradan. 2.sonunda, nihayet.
ww
bilâinkıtâ (A.) [‫ ]ﺑﻼاﻥﻘﻄﺎع‬kesintisiz, aralıksız.
bilâkayt (A.) [‫ ]ﺑﻼﻗﻴﺪ‬kayıtsız şartsız, kesin.
bilakis (A.) [‫ ]ﺑﺎﻝﻌﮑﺲ‬aksine, tersine.
bilâmâni’a (A.) [‫ ]ﺑﻼﻡﺎﻥﻌﻪ‬engelsiz
57
www.alkottob.com
bilâmazeret (A.) [‫ ]ﺑﻼﻡﻌﺬرت‬mazeretsiz, özür bildirmeksizin.
bilâmühlet (A.) [‫ ]ﺑﻼﻡﻬﻠﺖ‬zaman tanımadan, süre vermeden.
bilâşikâyet (A.) [‫ ]ﺑﻼﺵﮑﺎیﺖ‬şikayet etmeden.
bilâte’ehhür (A.) [‫ ]ﺑﻼﺕﺄﺧﺮ‬gecikmeden.
b.c
o
bilâpervâ (A.-F.) [‫ ]ﺑﻼﭘﺮوا‬korkusuzca.
m
bilâmerhamet (A.) [‫ ]ﺑﻼﻡﺮﺣﻤﺖ‬acımasızca.
bilâtefrik (A.) [‫ ]ﺑﻼﺕﻔﺮیﻖ‬hiçbir ayırım gözetmeksizin.
bilâtehlike (A.) [‫ ]ﺑﻼﺕﻬﻠﮑﻪ‬tehlikesizce.
ott
o
bilâteminat (A.) [‫ ]ﺑﻼﺕﺄﻡﻴﻨﺎت‬güvencesiz, teminatsız.
bilâücret (A.) [‫ ]ﺑﻼأﺝﺮت‬parasız, ücretsiz.
bilcümle (A.) [‫ ]ﺑﺎﻝﺠﻤﻠﻪ‬tümüyle.
bilfarz (A.) [‫ ]ﺑﺎﻝﻔﺮض‬diyelim ki.
bilfiil (A.) [‫ ]ﺑﺎﻝﻔﻌﻞ‬gerçekten, yaparak, katılarak, bizzat.
w.
alk
bilhassa (A.) [‫ ]ﺑﺎﻝﺨﺎﺹﻪ‬özellikle, hele hele.
biliktizâ (A.) [‫ ]ﺑﺎﻻﻗﺘﻀﺎ‬gerektiğinden.
bililtizâm (A.) [‫ ]ﺑﺎﻻﻝﺘﺰام‬bilerek, bile bile.
bilistifade (A.) [‫ ]ﺑﺎﻻﺱﺘﻔﺎدﻩ‬yararlanarak, istifade ederek.
bilistihsâl (A.) [‫ ]ﺑﺎﻻﺱﺘﺤﺼﺎل‬alarak, elde ederek.
biliştirâk (A.) [‫ ]ﺑﺎﻻﺵﺘﺮاک‬katılarak.
ww
billûr (A.) [‫ ]ﺑﻠﻮر‬kristal.
bilmecbûriye (A.) [‫ ]ﺑﺎﻝﻤﺠﺒﺌﺮیﻪ‬zorunlu olarak, mecburen.
bilmukabele (A.) [‫ ]ﺑﺎﻝﻤﻘﺎﺑﻠﻪ‬karşılığında, aynen, mukabele ederek, mukâbil olarak.
bilmünâsebe (A.) [‫ ]ﺑﺎﻝﻤﻨﺎﺱﺒﻪ‬bir münasebetle, sırası geldiğinde.
58
www.alkottob.com
bilmünâvebe (A.) [‫ ]ﺑﺎﻝﻤﻨﺎوﺑﻪ‬dönüşümlü.
m
bilmüzakere (A.) [‫ ]ﺑﺎﻝﻤﺬاﮐﺮﻩ‬görüşülerek.
bilumum (A.) [‫ ]ﺑﺎﻝﻌﻤﻮم‬tüm, bütün.
bîm (F.) [‫ ]ﺑﻴﻢ‬korku.
bîma’nâ (F.-A.) [‫ ]ﺑﯽ ﻡﻌﻨﯽ‬anlamsız.
bîmâr (F.) [‫ ]ﺑﻴﻤﺎر‬hasta.
bîmârân (F.) [‫ ]ﺑﻴﻤﺎران‬hastalar.
ott
o
bîmecâl (F.-A.) [‫ ]ﺑﯽ ﻡﺠﺎل‬takatsiz, dermansız.
b.c
o
bilvâsıta (A.) [‫ ]ﺑﺎﻝﻮاﺱﻄﻪ‬dolaylı olarak.
bîmekân (F.-A.) [‫ ]ﺑﯽ ﻡﮑﺎن‬1.yersiz. 2.aylak.
bîmerhamet (F.-A.) [‫ ]ﺑﯽ ﻡﺮﺣﻤﺖ‬acımasız.
bîmeze (F.) [‫ ]ﺑﯽ ﻡﺰﻩ‬lezzetsiz, tatsız.
bîmihr (F.) [‫ ]ﺑﯽ ﻡﻬﺮ‬sevgisiz, şefkatsiz.
w.
alk
bîmisâl (F.-A.) [‫ ]ﺑﯽ ﻡﺜﺎل‬benzersiz.
bîmuhâbâ (F.-A.) [‫ ]ﺑﯽ ﻡﺤﺎﺑﺎ‬çekinmeden.
bîmübâlât (F.-A.) [‫ ]ﺑﯽ ﻡﺒﺎﻻت‬kayıtsız, umursamaz.
bîmürüvvet (F.-A.) [‫ ]ﺑﯽ ﻡﺮوت‬mürüvvetsiz.
bin (A.) [‫ ]ﺑﻦ‬oğul.
binâ (A.) [‫ ]ﺑﻨﺎء‬yapı.
ww
bînâ (F.) [‫ ]ﺑﻴﻨﺎ‬gören, iyi gören.
binâberin (A.-F.) [‫ ]ﺑﻨﺎﺑﺮیﻦ‬bundan dolayı, buna dayanarak.
binâen (A.) [‫ ]ﺑﻨﺎء‬dayanarak, göre.
binâenaleyh (A.) [‫ ]ﺑﻨﺎء ﻋﻠﻴﻪ‬bu yüzden, bundan dolayı.
59
www.alkottob.com
bînâm (F.) [‫ ]ﺑﻴﻨﺎم‬adsız, tanınmamış.
m
bînamaz (F.) [‫ ]ﺑﯽ ﻥﻤﺎز‬beynamaz.
bînasîb (F.-A.) [‫ ]ﺑﯽ ﻥﺼﻴﺐ‬nasipsiz, kısmetsiz.
bînemek (F.) [‫ ]ﺑﯽ ﻥﻤﮏ‬tuzsuz.
bînevâ (F.) [‫ ]ﺑﻴﻨﻮا‬1.zavallı. 2.yoksul.
bînî (F.) [‫ ]ﺑﻴﻨﯽ‬burun.
b.c
o
bînazîr (F.-A.) [‫ ]ﺑﯽ ﻥﻈﻴﺮ‬benzersiz.
bînihaye (F.-A.) [‫ ]ﺑﯽ ﻥﻬﺎیﻪ‬sonsuz, bitmez tükenmez.
ott
o
binnetice (A.) [‫ ]ﺑﺎﻝﻨﺘﻴﺠﻪ‬sonuçta, sonuç olarak.
binnisbe (A.) [‫ ]ﺑﺎﻝﻨﺴﺒﻪ‬bir dereceye kadar, nispeten.
bint (A.) [‫ ]ﺑﻨﺖ‬kız.
bîpâyân (F.) [‫ ]ﺑﯽ ﭘﺎیﺎن‬sonsuz.
bîpervâ (F.) [‫ ]ﺑﯽ ﭘﺮوا‬1.korkusuz. 2.çekinmeden.
w.
alk
bir gûna (T.-F.) [ ] hiçbir, herhangi bir.
bir nevi (T.-A.) [ ] adeta, bir bakıma.
birâder (F.) [‫ ]ﺑﺮادر‬erkek kardeş.
bîrahm (F.-A.) [‫ ]ﺑﯽ رﺣﻢ‬merhametsiz, acımasız.
bîrayb (F.-A.) [‫ ]ﺑﯽ ریﺐ‬kuşkusuz.
birinc (F.) [‫ ]ﺑﺮﻥﺞ‬pirinç.
ww
birişte (F.) [‫ ]ﺑﺮﺵﺘﻪ‬kavrulmuş.
bîrûn (F.) [‫ ]ﺑﻴﺮون‬1.dış. 2.dışarı.
biryân (F.) [‫ ]ﺑﺮیﺎن‬kebap.
bisât (A.) [‫ ]ﺑﺴﺎط‬yaygı.
60
www.alkottob.com
bîsebat (F.-A.) [‫ ]ﺑﯽ ﺛﺒﺎت‬dayanıksız.
m
bîsebeb (F.-A.) [‫ ]ﺑﯽ ﺱﺒﺐ‬dayanıksız.
bîser (F.) [‫ ]ﺑﯽ ﺱﺮ‬başsız.
b.c
o
bîst (F.) [‫ ]ﺑﻴﺴﺖ‬yirmi.
bister (F.) [‫ ]ﺑﺴﺘﺮ‬yatak.
bîsûd (F.) [‫ ]ﺑﯽ ﺱﻮد‬yararsız.
bisyâr (F.) [‫ ]ﺑﺴﻴﺎر‬çok.
bîşe (F.) [‫ ]ﺑﻴﺸﻪ‬orman.
bîşuur (F.-A.) [‫ ]ﺑﯽ ﺵﻌﻮر‬bilinçsiz.
ott
o
bîşerm (F.) [‫ ]ﺑﯽ ﺵﺮم‬orman.
bîşübhe (F.-A.) [‫ ]ﺑﯽ ﺵﺒﻬﻪ‬kuşkusuz, şüphesiz.
bîşümâr (F.) [‫ ]ﺑﯽ ﺵﻤﺎر‬sayısız.
bîtâb (F.-A.) [‫ ]ﺑﻴﺘﺎب‬yorgun, takatsiz.
w.
alk
bîtâb kalmak bitkin düşmek.
bîtâbane (F.) [‫ ]ﺑﻴﺘﺎﺑﺎﻥﻪ‬bitkince.
bitamâmihâ (A.) [‫ ]ﺑﺘﻤﺎﻡﻬﺎ‬tümüyle, tamamen.
bîtaraf (F.-A.) [‫ ]ﺑﯽ ﻃﺮف‬tarafsız.
bîtarafâne (F.-A.) [‫ ]ﺑﯽ ﻃﺮﻓﺎﻥﻪ‬tarafsızca, yan tutmadan.
bittab’ (A.) [‫ ]ﺑﺎﻝﻄﺒﻊ‬doğal olarak.
ww
bittafsîl (A.) [‫ ]ﺑﺎﻝﺘﻔﺼﻴﻞ‬ayrıntılı olarak, uzun uzadıya.
bittamâm (A.) [‫ ]ﺑﺎﻝﺘﻤﺎم‬tümüyle.
bîve (F.) [‫ ]ﺑﻴﻮﻩ‬dul.
bîvefâ (F.-A.) [‫ ]ﺑﯽ وﻓﺎ‬vefasız.
61
www.alkottob.com
bîvezen (F.) [‫ ]ﺑﻴﻮﻩ زن‬dul kadın.
m
bîzâr (F.) [‫ ]ﺑﻴﺰار‬bıkmış, usanmış.
bîzâr olmak bıkmak, usanmak.
bizzarûre (A.) [‫ ]ﺑﺎﻝﻀﺮورﻩ‬zorunlu olarak.
bostân (F.) [‫ ]ﺑﻮﺱﺘﺎن‬bahçe.
bû (F.) [‫ ]ﺑﻮ‬koku.
bu’d (A.) [‫ ]ﺑﻌﺪ‬1.uzaklık. 2.boyut.
bûd (F.) [‫ ]ﺑﻮد‬varlık.
buğrâ (F.) [‫ ]ﺑﻐﺮا‬turna.
buhalâ (A.) [‫ ]ﺑﺨﻼ‬cimriler.
buhâr (A.) [‫ ]ﺑﺨﺎر‬buğu, buhar.
w.
alk
buhl (A.) [‫ ]ﺑﺨﻞ‬cimrilik.
ott
o
bu’diyet (A.) [‫ ]ﺑﻌﺪیﺖ‬uzaklık, mesafe.
b.c
o
bizâtihi (A.) [‫ ]ﺑﺬاﺕﻪ‬kendiliğinden.
buhrân (A.) [‫ ]ﺑﺤﺮان‬bunalım, kriz.
buht (A.) [‫ ]ﺑﻬﺖ‬şaşkınlık.
buhûr (F.) [‫ ]ﺑﺨﻮر‬tütsü.
buhurdan (F.) [‫ ]ﺑﺨﻮردان‬tütsülük, tütsü kabı.
buk’a (A.) [‫]ﺑﻘﻌﻪ‬1.yer, diyar. 2.ülke.
ww
buk’avî (A.) [‫ ]ﺑﻘﻌﻮی‬yerel.
bûm (F.) [‫ ]ﺑﻮم‬1.yer. 2.ülke.
bûm (F.) [‫ ]ﺑﻮم‬baykuş.
bûmehen (F.) [‫ ]ﺑﻮﻡﻬﻦ‬deprem.
62
www.alkottob.com
bundan mâada (T.-A.) [dan+m] bundan başka, bunun yanısıra.
m
bûr (F.) [‫ ]ﺑﻮر‬kumral.
burc (A.) [‫ ]ﺑﺮج‬1.burç. 2.yıldız kümesi.
b.c
o
burhan (A.) [‫ ]ﺑﺮهﺎن‬kanıt, delil.
bûriya (F.) [‫ ]ﺑﻮریﺎ‬hasır.
burûc (A.) [‫ ]ﺑﺮوج‬burçlar.
burûdet (A.) [‫ ]ﺑﺮودت‬soğukluk.
bûs etmek öpmek.
bûstân (F.) [‫ ]ﺑﻮﺱﺘﺎن‬bahçe.
bûte (F.) [‫ ]ﺑﻮﺕﻪ‬1.çalı çırpı. 2.pota.
ott
o
bûse (F.) [‫ ]ﺑﻮﺱﻪ‬öpücük.
bûtimar (F.) [‫ ]ﺑﻮﺕﻴﻤﺎر‬balıkçıl, botimar.
butlân (A.) [‫ ]ﺑﻄﻼن‬1.boşluk, anlamsızlık. 2.yalan.
w.
alk
butûn (A.) [‫ ]ﺑﻄﻮن‬1.karınlar. 2.kuşaklar, nesiller.
bûy (F.) [‫ ]ﺑﻮی‬koku.
bûydâr (F.) [‫ ]ﺑﻮیﺪار‬kokulu.
bûzîne (F.) [‫ ]ﺑﻮزیﻨﻪ‬maymun.
bühtân (A.) [‫ ]ﺑﻬﺘﺎن‬iftira.
bühtân etmek iftira etmek.
ww
bükâ (A.) [‫ ]ﺑﮑﺎء‬ağlama.
bülaceb (A.) [‫ ]ﺑﻮاﻝﻌﺠﺐ‬şaşılacak şey.
büldân (A.) [‫ ]ﺑﻠﺪان‬beldeler, diyarlar, ülkeler.
büleğâ (A.) [‫ ]ﺑﻠﻐﺎء‬belagat sahipleri.
63
www.alkottob.com
bülend (F.) [‫ ]ﺑﻠﻨﺪ‬1.yüksek. 2.yüce.
bülendpervâz (F.) [‫ ]ﺑﻠﻨﺪﭘﺮواز‬1.yükseklerden uçan. 2.şerefli.
bülûğ (A.) [‫ ]ﺑﻠﻮغ‬erginlik.
bün (F.) [‫ ]ﺑﻦ‬1.kök. 2.dip. 3.temel.
bünyâd (F.) [‫ ]ﺑﻨﻴﺎد‬1.temel, kök. 2.yapı, bina.
bünye (A.) [‫ ]ﺑﻨﻴﻪ‬yapı.
b.c
o
bülheves (A.) [‫ ]ﺑﻮاﻝﻬﻮس‬maymun iştahlı.
m
bülendbâlâ (F.) [‫ ]ﺑﻠﻨﺪﺑﺎﻻ‬uzun boylu.
bürdbâr (F.) [‫ ]ﺑﺮدﺑﺎر‬sabırlı.
bürde (A.) [‫ ]ﺑﺮدﻩ‬hırka.
bürhân (A.) [‫ ]ﺑﺮهﺎن‬kanıt.
bürîde (F.) [‫ ]ﺑﺮیﺪﻩ‬kesik.
w.
alk
bürka (A.) [‫ ]ﺑﺮﻗﻊ‬peçe.
ott
o
bünyeviyat (A.) [‫ ]ﺑﻨﻴﻮیﺎت‬bünye ile ilgili bilim dalı, morfoloji.
bürnâ (F.) [‫ ]ﺑﺮﻥﺎ‬genç.
bürrân (F.) [‫ ]ﺑﺮان‬keskin.
bürûdet (A.) [‫ ]ﺑﺮودت‬soğukluk.
bürûz (A.) [‫ ]ﺑﺮوز‬ortaya çıkma.
büstân (F.) [‫ ]ﺑﺴﺘﺎن‬bahçe.
ww
büşrâ (A.) [‫ ]ﺑﺸﺮا‬müjde.
büt (F.) [‫ ]ﺑﺖ‬put.
büthâne (F.) [‫ ]ﺑﺖ ﺧﺎﻥﻪ‬puthane.
bütperest (F.) [‫ ]ﺑﺖ ﭘﺮﺱﺖ‬putperest, puta tapan.
64
www.alkottob.com
bütûn (A.) [‫ ]ﺑﻄﻮن‬1.karınlar. 2.kuşaklar, nesiller.
m
büyût (A.) [‫ ]ﺑﻴﻮت‬1.evler. 2.beyitler.
büz (F.) [‫ ]ﺑﺰ‬keçi.
büzûr (A.) [‫ ]ﺑﺬور‬tohumlar.
büzürg (F.) [‫ ]ﺑﺰرگ‬1.büyük. 2.ulu.
büzürgân (F.) [‫ ]ﺑﺰرﮔﺎن‬1.büyükler. 2.ulular.
b.c
o
büzdil (F.) [‫ ]ﺑﺰدل‬ödlek.
ww
w.
alk
ott
o
büzürgzâde (F.) [‫ ]ﺑﺰرگ زادﻩ‬seçkin kişinin çocuğu, asilzade, kişizade.
65
www.alkottob.com
m
câ (F.) [‫ ]ﺝﺎ‬1.yer. 2.mevki. 3.makam.
ca’l (A.) [‫ ]ﺝﻌﻞ‬yapma.
ca’lî (A.) [‫ ]ﺝﻌﻠﯽ‬1.yapma, uydurma. 2.sahte.
câbir (A.) [‫ ]ﺝﺎﺑﺮ‬zorlayıcı.
câdde (A.) [‫ ]ﺝﺎدﻩ‬ana yol, cadde.
câdû (F.) [‫ ]ﺝﺎدو‬1.büyücü. 2.cadı.
câdûger (F.) [‫ ]ﺝﺎدوﮔﺮ‬büyücü.
w.
alk
câh (F.) [‫ ]ﺝﺎﻩ‬makam, mevki.
ott
o
câbecâ (F.) [‫ ]ﺝﺎﺑﺠﺎ‬yer yer.
b.c
o
C
câhid (A.) [‫ ]ﺝﺎهﺪ‬çalışıp çabalayan.
câhil (A.) [‫ ]ﺝﺎهﻞ‬bilgisiz.
câhilâne (A.-F.) [‫ ]ﺝﺎهﻼﻥﻪ‬cahilce.
câiz (A.) [‫ ]ﺝﺎﺋﺰ‬uygun.
câize (A.) [‫ ]ﺝﺎﺋﺰﻩ‬ödül.
ww
câlib (A.) [‫ ]ﺝﺎﻝﺐ‬ilginç, çekici.
câlib -i dikkat [ ‫] ﺝﺎﻝﺐ دﻗﺖ‬dikkat çekici.
câm (F.) [‫ ]ﺝﺎم‬1.kadeh. 2.şişe. 3.cam.
câme (F.) [‫ ]ﺝﺎﻡﻪ‬giysi.
66
www.alkottob.com
câmedân (F.) [‫ ]ﺝﺎﻡﻪ دان‬gardrop.
m
câmegî (F.) [‫ ]ﺝﺎﻡﮕﯽ‬1.giysi parası. 2.hizmetçi.
câmekan (F.) [‫ ]ﺝﺎﻡﮑﺎن‬hamamda soyunma odası.
b.c
o
câmekan (F.-A.) [‫ ]ﺝﺎﻡﮑﺎن‬1.camlı bölme. 2.vitrin.
câmeşûy (F.) [‫ ]ﺝﺎﻡﻪ ﺵﻮی‬çamaşırcı.
câmi’ (A.) [‫ ]ﺝﺎﻡﻊ‬1.toplayan. 2.cami.
câmia (A.) [‫ ]ﺝﺎﻡﻌﻪ‬topluluk.
câmid (A.) [‫ ]ﺝﺎﻡﺪ‬1.cansız. 2.donuk.
ott
o
câmûs (A.) [‫ ]ﺝﺎﻡﻮس‬manda, camız.
cân (F.) [‫ ]ﺝﺎن‬1.ruh. 2.can. 3.sevgili.
cânâ (F.) [‫ ]ﺝﺎﻥﺎ‬sevgilim, ey sevgili.
cânân (F.) [‫ ]ﺝﺎﻥﺎن‬sevgili.
cânâne (F.) [‫ ]ﺝﺎﻥﺎﻥﻪ‬sevgili.
w.
alk
cânbâz (F.) [‫ ]ﺝﺎﻥﺒﺎز‬1.canını hiçe sayan. 2.fedai. 3.cambaz.
cândâr (F.) [‫ ]ﺝﺎﻥﺪار‬1.canlı. 2.koruyucu.
canefşân (F.) [‫ ]ﺝﺎن اﻓﺸﺎن‬canını hiçe sayan, fedai.
cânefzâ (F.) [‫ ]ﺝﺎن اﻓﺰا‬cana can katan.
cânfersâ (F.) [‫ ]ﺝﺎن ﻓﺮﺱﺎ‬ömür törpüsü, yürek tüketen.
cânfeşân (F.) [‫ ]ﺝﺎن ﻓﺸﺎن‬canını hiçe sayan, fedai.
ww
cânfezâ (F.) [‫ ]ﺝﺎن ﻓﺰا‬cana can katan.
cângüdâz (F.) [‫ ]ﺝﺎن ﮔﺪاز‬yürek yakan.
canhıraş (F.) [‫ ]ﺝﺎن ﺧﺮاش‬yürek paralayan.
cânib (A.) [‫ ]ﺝﺎﻥﺐ‬taraf.
67
www.alkottob.com
cânişin (F.) [‫ ]ﺝﺎﻥﺸﻴﻦ‬halef, birinin yerine oturan.
cânsipâr (F.) [‫ ]ﺝﺎن ﺱﭙﺎر‬canını feda eden.
cânsitân (F.) [‫ ]ﺝﺎن ﺱﺘﺎن‬can alan.
cânver (F.) [‫ ]ﺝﺎن ور‬1.canlı. 2.canavar.
câr (A.) [‫ ]ﺝﺎر‬komşu.
cârî (A.) [ِ‫ ]ﺝﺎر‬geçerli, yürürlükte.
câriye (A.) [‫ ]ﺝﺎریﻪ‬halayık.
cârû (F.) [‫ ]ﺝﺎرو‬süpürge.
cârûb (F.) [‫ ]ﺝﺎروب‬süpürge.
ott
o
câriha (A.) [‫ ]ﺝﺎرﺣﻪ‬1.yırtıcı kuş. 2.yırtıcı hayvan.
b.c
o
cânsiperâne (F.) [‫ ]ﺝﺎن ﺱﭙﺮاﻥﻪ‬canını feda edercesine.
m
cânnisâr (F.-A.) [‫ ]ﺝﺎن ﻥﺜﺎر‬canını feda eden.
câsûsî (A.-F.) [‫ ]ﺝﺎﺱﻮﺱﯽ‬casusluk, ajanlık.
w.
alk
câvid (F.) [‫ ]ﺝﺎود‬kalıcı, sonsuz, ebedi.
câvidân (F.) [‫ ]ﺝﺎودان‬kalıcı, sonsuz, ebedi.
cây (F.) [‫ ]ﺝﺎی‬yer.
câygâh (F.) [‫ ]ﺝﺎیﮕﺎﻩ‬1.yer. 2.makam.
câyi’ (A.) [‫ ]ﺝﺎیﻊ‬aç.
câynişîn (F.) [‫ ]ﺝﺎیﻨﺸﻴﻦ‬birinin yerine geçen, halef.
ww
câzib (A.) [‫ ]ﺝﺎذب‬1.ilginç. 2.çekici.
câzibe (A.) [‫ ]ﺝﺎذﺑﻪ‬çekicilik.
cazibedar (A.-F.) [‫ ]ﺝﺎذﺑﻪ دار‬çekici, cazibeli.
câzibiyyet (A.) [‫ ]ﺝﺎذﺑﻴﺖ‬çekicilik.
68
www.alkottob.com
cebâbire (A.) [‫ ]ﺝﺒﺎﺑﺮﻩ‬zorbalar.
m
cebânet (A.) [‫ ]ﺝﺒﺎﻥﺖ‬korkaklık.
cebbâr (A.) [‫ ]ﺝﺒﺎر‬1.zorba. 2.güçlü. 3.Tanrı. 4.tuttuğunu koparan, becerikli.
cebel (A.) [‫ ]ﺝﺒﻞ‬dağ.
cebhe (A.) [‫ ]ﺝﺒﻬﻪ‬1.cephe. 2.alın. 3.yüz.
cebîn (A.) [‫ ]ﺝﺒﻴﻦ‬korkak.
cebr (A.) [‫ ]ﺝﺒﺮ‬1.zorlama. 2.cebir.
cebren (A.) [‫ ]ﺝﺒﺮا‬zorla.
cebrî (A.) [‫ ]ﺝﺒﺮی‬zoraki, zorla.
ott
o
cebr etmek zorlamak.
b.c
o
cebbârî (A.-F.) [‫ ]ﺝﺒﺎری‬1.zorbalık. 2.beceriklilik, tuttuğunu koparma.
cedâvil (A.) [‫ ]ﺝﺪاول‬cetveller, çizelgeler.
cedd (A.) [‫ ]ﺝﺪ‬ata.
w.
alk
cedel (A.) [‫ ]ﺝﺪل‬1.tartışma. 2.mücadele.
cedelî (A.) [‫ ]ﺝﺪﻝﯽ‬tartışmaya dayalı, münakaşa üstüne oturmuş.
cedî (A.) [‫ ]ﺝﺪی‬1.oğlak. 2.oğlak burcu.
cedîd (A.) [‫ ]ﺝﺪیﺪ‬yeni.
cedîde (A.) [‫ ]ﺝﺪیﺪﻩ‬yeni.
cedvel (A.) [‫ ]ﺝﺪول‬1.cetvel. 2.çizelge.
ww
cefâ (A.) [‫ ]ﺝﻔﺎ‬üzme, eziyet etme.
cefâ çekmek cefaya katlanan, üzülen.
cefâcû (A.-F.) [‫ ]ﺝﻔﺎﺝﻮ‬üzen, cefa eden.
cefâdîde (A.-F.) [‫ ]ﺝﻔﺎدیﺪﻩ‬üzülmüş, cefa çekmiş.
69
www.alkottob.com
cefâkâr (A.-F.) [‫ ]ﺝﻔﺎﮐﺎر‬1.cefa eden, üzen. 2.cefa çeken, üzülen.
cefâkeş (A.-F.) [‫ ]ﺝﻔﺎﮐﺶ‬üzülen, cefa çeken, eziyete katlanan.
m
cefâkârî (A.-F.) [‫ ]ﺝﻔﺎﮐﺎری‬1.cefa etme, üzme. 2.cefa çekme.
sevgili.
cefcâf (F.) [‫ ]ﺝﻔﺠﺎف‬1.hoppa kadın. 2.orospu.
ceffelkalem (A.) [‫ ]ﺝﻒ اﻝﻘﻠﻢ‬çalakalem.
cefr (A.) [‫ ]ﺝﻔﺮ‬gaipten haber veren bilim.
cehd (A.) [‫ ]ﺝﻬﺪ‬çalışma, çabalama.
cehd etmek çalışıp çabalamak.
cehele (A.) [‫ ]ﺝﻬﻠﻪ‬cahiller.
ott
o
cehâlet (A.) [‫ ]ﺝﻬﺎﻝﺖ‬cahillik, bilgisizlik.
b.c
o
cefâpîşe (A.-F.) [‫ ]ﺝﻔﺎﭘﻴﺸﻪ‬1.üzmeyi huy edinmiş, cefa eden. 2.aşığını üzen
cehennemî (A.-F.) [‫ ]ﺝﻬﻨﻤﯽ‬1.cehennemlik. 2.cehennem gibi sıcak.
w.
alk
cehl (A.) [‫ ]ﺝﻬﻞ‬cahillik, bilgisizlik.
cehren (A.) [‫ ]ﺝﻬﺮا‬açıkça.
celâdet (A.) [‫ ]ﺝﻼدت‬yiğitlik.
celâl (A.) [‫ ]ﺝﻼل‬ululuk.
celb (A.) [‫ ]ﺝﻠﺐ‬kendine çekme.
celb edilmek 1.kendine çekilmek. 2.yazı ile çağırılmak.
ww
celb etmek 1.kendine çekmek. 2.yazı ile çağırmak.
celbnâme (A.-F.) [‫ ]ﺝﻠﺐ ﻥﺎﻡﻪ‬çağırı mektubu.
celeb (A.) [‫ ]ﺝﻠﺐ‬sığır tüccarı.
celesât (A.) [‫ ]ﺝﻠﺴﺎت‬oturumlar.
70
www.alkottob.com
celîl (A.) [‫ ]ﺝﻠﻴﻞ‬ulu.
m
celîs (A.) [‫ ]ﺝﻠﻴﺲ‬arkadaş.
cellâd (A.) [‫ ]ﺝﻼد‬cellat.
b.c
o
cellâdî (A.-F.) [‫ ]ﺝﻼدی‬cellatlık.
celse (A.) [‫ ]ﺝﻠﺴﻪ‬oturum.
cem’ (A.) [‫ ]ﺝﻤﻊ‬1.toplama. 2.çoğul.
cem’ edilmek toplanılmak.
cem’ etmek toplamak, derlemek, bir araya getirmek.
ott
o
cem’an (A.) [‫ ]ﺝﻤﻌﺎ‬toplam.
cem’iyyât (A.) [‫ ]ﺝﻤﻌﻴﺎت‬cemiyetler, dernekler.
cem’iyyet (A.) [‫ ]ﺝﻤﻌﻴﺖ‬1.cemiyet, dernek. 2.topluluk.
cem’iyyet -i akvâm [ ‫] ﺝﻤﻌﻴﺖ اﻗﻮام‬Birleşmiş Milletler.
cemâat (A.) [‫ ]ﺝﻤﺎﻋﺖ‬1.topluluk. 2.camide ibadet edenler.
w.
alk
cemâd (A.) [‫ ]ﺝﻤﺎد‬cansız varlık.
cemâdât (A.) [‫ ]ﺝﻤﺎدات‬cansız varlıklar.
cemâhîr (A.) [‫ ]ﺝﻤﺎهﻴﺮ‬cumhuriyetler.
cemâl (A.) [‫ ]ﺝﻤﺎل‬yüz güzelliği.
cemel (A.) [‫ ]ﺝﻤﻞ‬deve.
cemî’ (A.) [‫ ]ﺝﻤﻴﻊ‬tümü.
ww
cemî’an (A.) [‫ ]ﺝﻤﻴﻌﺎ‬tümüyle.
cemil (A.) [‫ ]ﺝﻤﻴﻞ‬1.güzel. 2.yüzü güzel.
cemîle (A.) [‫ ]ﺝﻤﻴﻠﻪ‬iyilik.
cemiyet (A.) [‫ ]ﺝﻤﻌﻴﺖ‬topluluk, toplum.
71
www.alkottob.com
cemm (A.) [‫ ]ﺝﻢ‬kalabalık.
cenâbet (A.) [‫ ]ﺝﻨﺎﺑﺖ‬1.pis, murdar. 2.cünüplük hali.
b.c
o
cenâh (A.) [‫ ]ﺝﻨﺎح‬kanat.
m
cenâb (A.) [‫ ]ﺝﻨﺎب‬hazret.
cenb (A.) [‫ ]ﺝﻨﺐ‬taraf.
cendere (A.) [‫ ]ﺝﻨﺪرﻩ‬1.pres. 2.basınç, baskı. 3.oklava.
ceng (F.) [‫ ]ﺝﻨﮓ‬savaş.
ceng etmek 1.savaşmak. 2.dövüşmek.
cengâverî (F.) [‫ ]ﺝﻨﮕﺎوری‬savaşçılık.
ott
o
cengâver (F.) [‫ ]ﺝﻨﮕﺎور‬savaşçı.
cengcû (F.) [‫ ]ﺝﻨﮕﺠﻮ‬1.savaşçı. 2.kavgacı.
cengel (F.) [‫ ]ﺝﻨﮕﻞ‬orman.
cennât (A.) [‫ ]ﺝﻨﺎت‬1.cennetler. 2.bahçeler.
w.
alk
cennet (A.) [‫ ]ﺝﻨﺖ‬1.cennet. 2.bahçe.
cennet -i a’lâ [ ‫ ] ﺝﻨﺖ اﻋﻠﯽ‬cennet.
cennetmekân (A.) [ ‫ ] ﺝﻨﺖ ﻡﮑﺎن‬mekanı cennet olan.
cenûb (A.) [‫ ]ﺝﻨﻮب‬güney.
cenûb -i garb [ ‫ ] ﺝﻨﻮب ﻏﺮب‬güneybatı.
cenûb -i garbî [ ‫ ] ﺝﻨﻮب ﻏﺮﺑﯽ‬güneybatı.
ww
cenûb -i şark [ ‫ ] ﺝﻨﻮب ﺵﺮق‬güneydoğu.
cenûb -i şarkî [ ‫ ] ﺝﻨﻮب ﺵﺮﻗﯽ‬güneydoğu.
cenûbî (A.) [‫ ]ﺝﻨﻮﺑﯽ‬güneye ait.
cerâd (A.) [‫ ]ﺝﺮاد‬çekirge.
72
www.alkottob.com
cerâhat (A.) [‫ ]ﺝﺮاﺣﺖ‬yara.
m
cerâid (A.) [‫ ]ﺝﺮاﺋﺪ‬gazeteler.
cerâim (A.) [‫ ]ﺝﺮاﺋﻢ‬suçlar.
ceres (A.) [‫ ]ﺝﺮس‬1.çan. 2.çıngırak.
cereyân (A.) [‫ ]ﺝﺮیﺎن‬1.akış. 2.oluş. 3.akım.
cereyân etmek olmak, gerçekleşmek.
cerge (F.) [‫ ]ﺝﺮﮔﻪ‬küme.
ott
o
cerh (A.) [‫ ]ﺝﺮح‬1.yaralama. 2.çürütme.
b.c
o
cerbeze (A.) [‫ ]ﺝﺮﺑﺰﻩ‬beceriklilik.
cerh edilmek 1.yaralanmak. 2.çürütülmek.
cerh etmek 1.yaralamak. 2.çürütmek.
cerîde (A.) [‫ ]ﺝﺮیﺪﻩ‬1.gazete. 2.tutanak.
cerîha (A.) [‫ ]ﺝﺮیﺤﻪ‬yara.
w.
alk
cerîme (A.) [‫ ]ﺝﺮیﻤﻪ‬1.suç. 2.para cezası, cereme. 3.ceza ödeme.
cerrâh (A.) [‫ ]ﺝﺮاح‬operatör.
cerrâhî (A.) [‫ ]ﺝﺮاﺣﯽ‬operatörlük.
cesâmet (A.) [‫ ]ﺝﺴﺎﻡﺖ‬irilik.
cesâret (A.) [‫ ]ﺝﺴﺎرت‬cesurluk.
cesîm (A.) [‫ ]ﺝﺴﻴﻢ‬iri, büyük.
ww
cesîmülcüsse (A.) [‫ ]ﺝﺴﻴﻢ اﻝﺠﺜﻪ‬iri yapılı, iriyarı.
cesûr (A.) [‫ ]ﺝﺴﻮر‬cesaret sahibi.
cev (F.) [‫ ]ﺝﻮ‬arpa.
cevâb (A.) [‫ ]ﺝﻮاب‬1.yanıt. 2.karşılık.
73
www.alkottob.com
cevâben (A.) [‫ ]ﺝﻮاﺑﺎ‬yanıt olarak.
m
cevâd (A.) [‫ ]ﺝﻮاد‬cömert.
cevâhir (A.) [‫ ]ﺝﻮاهﺮ‬1.mücevherler. 2.mücevher.
b.c
o
cevâmi’ (A.) [‫ ]ﺝﻮاﻡﻊ‬camiler.
cevâmid (A.) [‫ ]ﺝﻮاﻡﺪ‬cansız varlıklar.
cevâmîs (A.) [‫ ]ﺝﻮاﻡﻴﺲ‬mandalar.
cevân (F.) [‫ ]ﺝﻮان‬genç.
cevânib (A.) [‫ ]ﺝﻮاﻥﺐ‬yanlar, yönler.
ott
o
cevârî (A.) [‫ ]ﺝﻮاری‬halayıklar.
cevâz (A.) [‫ ]ﺝﻮاز‬izin, uygun verme.
cevâz vermek uygun vermek, olur vermek, müsaade etmek.
cevdet (A.) [‫ ]ﺝﻮدت‬1iyilik. 2.olgunluk. 3.tazelik.
cevelân (A.) [‫ ]ﺝﻮﻻن‬dolaşma, gezinti.
w.
alk
cevelân etmek 1.dolaşmak, akmak. 2.gezinmek.
cevelângâh (A.-F.) [‫ ]ﺝﻮﻻﻥﮕﺎﻩ‬1.gezinti yeri, mesire yeri. 2.dolaşım yeri.
cevf (A.) [‫ ]ﺝﻮف‬boşluk.
cevher (A.) [‫ ]ﺝﻮهﺮ‬1.mücevher. 2.öz. 3.elmas.
cevherfürûş (A.-F.) [‫ ]ﺝﻮهﺮﻓﺮوش‬mücevherci.
cevherî (A.) [‫ ]ﺝﻮهﺮی‬1.mücevherle ilgili. 2.mücevherli. 3.öz ile ilgili.
ww
cevîn (F.) [‫ ]ﺝﻮیﻦ‬arpadan yapılmış.
cevir (A.) [‫ ]ﺝﻮر‬haksızlık, üzülme, üzme, zulüm.
cevir çekmek acı çekmek, zulüm görmek.
cevr (A.) [‫ ]ﺝﻮر‬haksızlık, üzme, üzülme, zulüm.
74
www.alkottob.com
cevr etmek haksızlık etmek, üzmek, acı çektirmek.
m
cevşen (F.) [‫ ]ﺝﻮﺵﻦ‬zırhlı giysi.
cevv (A.) [‫ ]ﺝﻮ‬1.hava. 2.boşluk.
b.c
o
cevvâl (A.) [‫ ]ﺝﻮال‬çok hareketli, koşan.
cevvî (A.) [‫ ]ﺝﻮی‬hava ile ilgili.
cevzâ (A.) [‫ ]ﺝﻮزاء‬ikizler burcu.
ceyb (A.) [‫ ]ﺝﻴﺐ‬cep.
ceyş (A.) [‫ ]ﺝﻴﺲ‬asker.
cezâ (A.) [‫ ]ﺝﺰاء‬1.karşılık. 2.ceza.
cezâir (A.) [‫ ]ﺝﺰاﺋﺮ‬adalar.
ott
o
ceyyid (A.) [‫ ]ﺝﻴﺪ‬iyi, güzel.
cezâlet (A.) [‫ ]ﺝﺰاﻝﺖ‬akıcılık, düzgünlük.
cezb (A.) [‫ ]ﺝﺬب‬kendine çekme.
w.
alk
cezb edilmek kendine çekilmek.
cezb etmek kendine çekmek.
cezbe (A.) [‫ ]ﺝﺬﺑﻪ‬1.coşku. 2.kendinden geçiş.
cezer (A.) [‫ ]ﺝﺰر‬havuç.
cezîre (A.) [‫ ]ﺝﺰیﺮﻩ‬ada.
cezm (A.) [‫ ]ﺝﺰم‬kesin karar.
ww
cezm etmek kesin karar vermek, kesin olarak niyetlenmek.
cezzâb (A.) [‫ ]ﺝﺬاب‬çekici, cazibeli.
cibâl (A.) [‫ ]ﺝﺒﺎل‬dağlar.
cibillet (A.) [‫ ]ﺝﺒﻠﺖ‬karakter, yaratılış.
75
www.alkottob.com
cibilliyet (A.) [‫ ]ﺝﺒﻠﻴﺖ‬karakter, yaratılış.
m
cibilliyetsiz (A.-T.) [‫ ]ﺝﺒﻠﺘﺴﺰ‬karaktersiz, kötü yaratılışlı.
cidâl (A.) [‫ ]ﺝﺪال‬mücadele.
cidâr (A.) [‫ ]ﺝﺪار‬1.duvar. 2.zar.
cidden (A.) [‫ ]ﺝﺪا‬ciddi olarak.
ciddî (A.) [‫ ]ﺝﺪی‬1.ağırbaşlı. 2.önemli.
ciddiyyet (A.) [‫ ]ﺝﺪیﺖ‬1.ciddilik. 2.ağırbaşlılık.
ciger (F.) [‫ ]ﺝﮕﺮ‬ciğer.
ott
o
cîfe (A.) [‫ ]ﺝﻴﻔﻪ‬leş.
b.c
o
cidâlcû (A.-F.) [‫ ]ﺝﺪال ﺝﻮ‬mücadeleci.
cigergûşe (F.) [‫ ]ﺝﮕﺮﮔﻮﺵﻪ‬1.ciğerköşe, evlat. 2.sevgili.
cigerpâre (F.) [‫ ]ﺝﮕﺮﭘﺎرﻩ‬1.ciğer parçası. 2.evlat.
cigersûz (F.) [‫ ]ﺝﮕﺮﺱﻮز‬yürek yakan.
w.
alk
cihâd (A.) [‫ ]ﺝﻬﺎد‬din uğrunda savaş.
cihâd etmek din uğrunda savaşmak.
cihân (F.) [‫ ]ﺝﻬﺎن‬1.dünya. 2.âlem.
cihânâferîn (F.) [‫ ]ﺝﻬﺎن ﺁﻓﺮیﻦ‬dünyayı yaratan, Tanrı.
cihandar (F.) [‫ ]ﺝﻬﺎﻥﺪار‬büyük hükümdar, imparator.
cihandîde (F.) [‫ ]ﺝﺨﺎن دیﺪﻩ‬görmüş geçirmiş.
ww
cihangîr (F.) [‫ ]ﺝﻬﺎﻥﮕﻴﺮ‬büyük hükümdar, imparator.
cihangîrî (F.) [‫ ]ﺝﻬﺎﻥﮕﻴﺮی‬büyük hükümdarlık, imparatorluk.
cihângüşâ (F.) [‫ ]ﺝﻬﺎﻥﮕﺸﺎ‬dünyayı feth eden, fatih hükümdar.
cihânî (F.) [‫ ]ﺝﻬﺎﻥﯽ‬1.dünya ile ilgili. 2.insan.
76
www.alkottob.com
cihannüma (F.) [‫ ]ﺝﻬﺎن ﻥﻤﺎ‬1.dünya atlası. 2.taraça.
m
cihâr (F.) [‫ ]چﻬﺎر‬dört.
cihâren (A.) [‫ ]ﺝﻬﺎرا‬açıkça.
cihâz (A.) [‫ ]ﺝﻬﺎز‬1.çeyiz. 2.aygıt. 3.sistem.
b.c
o
cihât (A.) [‫ ]ﺝﻬﺎت‬1.yönler. 2.sebepler. 3.yerler.
cihet (A.) [‫ ]ﺝﻬﺖ‬1.yön, taraf. 2.bakım, nokta. 3.sebep.
cilâ (A.) [‫ ]ﺝﻼء‬1.parlaklık. 2.cila.
cilâdar (A.-F.) [‫ ]ﺝﻼدار‬cilalı.
ott
o
cild (A.) [‫ ]ﺝﻠﺪ‬1.deri, cilt. 2.kitap.
cilve (A.) [‫ ]ﺝﻠﻮﻩ‬1.görünme. 2.kırıtma.
cilvegâh (A.-F.) [‫ ]ﺝﻠﻮﻩ ﮔﺎﻩ‬görünme yeri.
cilvegâh olmak yatak teşkil etmek, yurt olmak.
cilveger (A.-F.) [‫ ]ﺝﻠﻮﻩ ﮔﺮ‬1.görünen. 2.kırıtan.
w.
alk
cilvesâz (A.-F.) [‫ ]ﺝﻠﻮﻩ ﺱﺎز‬kırıtan, cilve yapan.
cimâ’ (A.) [‫ ]ﺝﻤﺎع‬cinsel ilişki.
cimâ’ etmek cinsel ilişkide bulunmak.
cinâ’î (A.) [‫ ]ﺝﻨﺎﺋﯽ‬cinayetle ilgili.
cinân (A.) [‫ ]ﺝﻨﺎن‬1.cennetler. 2.bahçeler.
cinayetkâr (A.-F.) [‫ ]ﺝﻨﺎیﺘﮑﺎر‬câni, cinayet işleyen.
ww
cinâze (A.) [‫ ]ﺝﻨﺎزﻩ‬tabut.
cindar (A.-F.) [‫ ]ﺝﻨﺪار‬cinci, afsuncu.
cindarlık (A.-F.-T.) cincilik, afsunculuk, muskacılık.
cinnet (A.) [‫ ]ﺝﻨﺖ‬çıldırma.
77
www.alkottob.com
cins (A.) [‫ ]ﺝﻨﺲ‬1.tür. 2.soy.
m
cinsî (A.) [‫ ]ﺝﻨﺴﯽ‬cinsel.
cirm (A.) [‫ ]ﺝﺮم‬cismin kapladığı yer, hacim.
cismânî (A.) [‫ ]ﺝﺴﻤﺎﻥﯽ‬1.cisim ile ilgili. 2.bedensel.
cismen (A.) [‫ ]ﺝﺴﻤﺎ‬bedenen.
cisr (A.) [‫ ]ﺝﺴﺮ‬köprü.
civan (F.) [‫ ]ﺝﻮان‬genç.
civanbaht (F.) [‫ ]ﺝﻮان ﺑﺨﺖ‬talihli.
civânî (F.) [‫ ]ﺝﻮاﻥﯽ‬gençlik.
ott
o
civânân (F.) [‫ ]ﺝﻮاﻥﺎن‬gençler.
b.c
o
cism (A.) [‫ ]ﺝﺴﻢ‬1.cisim, madde. 2.vücut, beden.
civânmerd (F.) [‫ ]ﺝﻮاﻥﻤﺮد‬1.cömert. 2.soylu.
civâr (A.) [‫ ]ﺝﻮار‬yakın çevre.
w.
alk
cîve (F.) [‫ ]ﺝﻴﻮﻩ‬cıva.
cizye (A.) [‫ ]ﺝﺰیﻪ‬gayrimüslim vergisi.
cû (F.) [‫ ]ﺝﻮ‬1.arayan. 2.arama.
cû (F.) [‫ ]ﺝﻮ‬çay, ırmak.
cû’ (A.) [‫ ]ﺝﻮش‬açlık.
cûce (F.) [‫ ]ﺝﻮﺝﻪ‬civciv.
ww
cûd (A.) [‫ ]ﺝﻮد‬cömertlik.
cuğd (A.) [‫ ]ﺝﻐﺪ‬baykuş.
cûlâh (F.) [‫ ]ﺝﻮﻻﻩ‬1.dokumacı. 2.çulha.
cum’a (A.) [‫ ]ﺝﻤﻌﻪ‬cuma.
78
www.alkottob.com
cumhûr (A.) [‫ ]ﺝﻤﻬﻮر‬1.halk. 2.kalabalık.
m
cumhûrî (A.) [‫ ]ﺝﻤﻬﻮری‬cumhuriyetle ilgili.
cumhûriyyet (A.) [‫ ]ﺝﻤﻬﻮریﺖ‬cumhuriyet.
cûş eylemek coşmak, coşup taşmak.
cûşâcûş (F.) [‫ ]ﺝﻮﺵﺎﺝﻮش‬coşkun, coşkulu.
cûşân (F.) [‫ ]ﺝﻮﺵﺎن‬1.coşan. 2.kaynayan.
cûşiş (F.) [‫ ]ﺝﻮﺵﺶ‬coşku.
cûy (F.) [‫ ]ﺝﻮی‬çay, ırmak.
cûybâr (F.) [‫ ]ﺝﻮیﺒﺎر‬ırmak.
cûyende (F.) [‫ ]ﺝﻮیﻨﺪﻩ‬arayan.
cübn (A.) [‫ ]ﺝﺒﻦ‬korkaklık.
w.
alk
cüdâ (F.) [‫ ]ﺝﺪا‬ayrı.
ott
o
cûy (F.) [‫ ]ﺝﻮی‬1.arayan. 2.arama.
b.c
o
cûş (F.) [‫ ]ﺝﻮش‬1.coşku. 2.kaynama.
cüda kalmak ayrı düşmek, uzak kalmak.
cüdâyî (F.) [‫ ]ﺝﺪایﯽ‬ayrılık.
cüdrân (A.) [‫ ]ﺝﺪران‬duvarlar.
cüft (F.) [‫ ]ﺝﻔﺖ‬çift.
cüfte (F.) [‫ ]ﺝﻔﺘﻪ‬çifte.
ww
cühelâ (A.) [‫ ]ﺝﻬﻼء‬cahiller.
cühhâl (A.) [‫ ]ﺝﻬﺎل‬cahiller.
cüllâh (A.) [‫ ]ﺝﻼﻩ‬dokumacı, çulhacı.
cülûs (A.) [‫ ]ﺝﻠﻮس‬1.oturma. 2.tahta geçme.
79
www.alkottob.com
cülûs etmek tahta geçmek.
m
cülûsiyye (A.) [‫ ]ﺝﻠﻮﺱﻴﻪ‬1.tahta çıkan hükümdarın dağıttığı bahşiş. 2.tahta çıkan
hükümdar için yazılan şiir.
cümel (A.) [‫ ]ﺝﻤﻞ‬cümleler.
cümle (A.) [‫ ]ﺝﻤﻠﻪ‬1.bütün, tüm. 2.tümce.
cümleten (A.) [‫ ]ﺝﻤﻠﺔ‬tümüyle
cümûd (A.) [‫ ]ﺝﻤﻮد‬donukluk.
cümûdiyye (A.) [‫ ]ﺝﻤﻮدیﻪ‬buzul.
ott
o
cünbân (F.) [‫ ]ﺝﻨﺒﺎن‬1.sallayan. 2.sallanan.
b.c
o
cümcüme (A.) [‫ ]ﺝﻤﺠﻤﻪ‬kafatası.
cünbiş (F.) [‫ ]ﺝﻨﺒﺶ‬kıpırtı, hareket, sallanma.
cünd (A.) [‫ ]ﺝﻨﺪ‬1.asker. 2.ordu.
cündî (A.) [‫ ]ﺝﻨﺪی‬usta binici.
w.
alk
cündîlik (A.-T.) [ ] binicilik, at binme.
cünha (A.) [‫ ]ﺝﻨﺤﻪ‬küçük suç.
cünûd (A.) [‫ ]ﺝﻨﻮد‬1.askerler. 2.ordular.
cürm (A.) [‫ ]ﺝﺮم‬suç.
cürûf (A.) [‫ ]ﺝﺮوف‬maden atığı, maden posası.
cüsse (A.) [‫ ]ﺝﺜﻪ‬gövde, yapı.
ww
cüstücû (F.) [‫ ]ﺝﺴﺖ و ﺝﻮ‬arayış, arama.
cüvâl (F.) [‫ ]ﺝﻮال‬çuval.
cüvân bk. civan.
cüz’ (A.) [‫ ]ﺝﺰء‬1.parça. 2.medrese alfabe kitabı.
80
www.alkottob.com
cüz’î (A.) [‫ ]ﺝﺰﺋﯽ‬çok az.
cüzâm (A.) [‫ ]ﺝﺬام‬cüzzam.
ww
w.
alk
ott
o
b.c
o
cüzdan (A.-F.) [‫ ]ﺝﺰﺋﺪان‬1.para çantası. 2.evrak çantası.
m
cüz’iyyât (A.) [‫ ]ﺝﺰﺋﻴﺎت‬küçük şeyler, önemsiz şeyler.
81
www.alkottob.com
m
Ç
çâbükî (F.) [‫ ]چﺎﺑﮑﯽ‬kıvraklık, çeviklik, çabukluk.
çâbükpâ (F.) [‫ ]چﺎﺑﮏ ﭘﺎ‬ayağına çabuk.
çâbükrev (F.) [‫ ]چﺎﺑﮏ رو‬hızlı giden.
çâbüksüvar (F.) [‫ ]چﺎﺑﮏ ﺱﻮار‬usta binici.
b.c
o
çâbük (F.) [‫ ]چﺎﺑﮏ‬kıvrak, çevik, çabuk.
ott
o
çâder (F.) [‫ ]چﺎدر‬1.çadır. 2.örtü, kadınların giydiği örtü.
çâdernişin (F.) [‫ ]چﺎدرﻥﺸﻴﻦ‬göçebe, çadırda yaşayan.
çadır (F.) [‫ ]چﺎدر‬1.çadır. 2.örtü, kadınların giydiği örtü.
çağz (F.) [‫ ]چﻐﺰ‬kurbağa.
çâh (F.) [‫ ]چﺎﻩ‬1.kuyu. 2.çukur.
w.
alk
çâk (F.) [‫ ]چﺎک‬1.yırtık. 2.yırtmaç.
çâk etmek yırtmak.
çâk olmak yırtılmak.
çâkâçâk (F.) [‫ ]چﺎﮐﺎچﺎک‬kılıç şakırtısı.
çâker (F.) [‫ ]چﺎﮐﺮ‬1.kul. 2.hizmetkâr.
çâkerî (F.) [‫ ]چﺎﮐﺮی‬1.kulluk. 2.hizmetkârlık.
ww
çâkûç (F.) [‫ ]چﺎﮐﻮچ‬çekiç.
çâlâk (F.) [‫ ]چﺎﻻک‬çevik, kıvrak.
çâlâkî (F.) [‫ ]چﺎﻻﮐﯽ‬çeviklik, kıvraklık.
çâlik (F.) [‫ ]چﺎﻝﻴﮏ‬çelik çomak.
82
www.alkottob.com
çâlpâre (F.) [‫ ]چﺎرﭘﺎرﻩ‬çalpara.
m
çâme (F.) [‫ ]چﺎﻡﻪ‬şiir.
çâne (F.) [‫ ]چﺎﻥﻪ‬çene.
b.c
o
çâpâr (F.) [‫ ]چﺎﭘﺎر‬1.ulak. 2.postacı.
çâplûs (F.) [‫ ]چﺎﭘﻠﻮس‬dalkavuk.
çâr (F.) [‫ ]چﺎر‬çare.
çâr (F.) [‫ ]چﺎر‬dört.
çârçûbe (F.) [‫ ]چﺎرچﻮﺑﻪ‬çerçeve.
çârdeh (F.) [‫ ]چﺎردﻩ‬ondört.
ott
o
çardak (F.) [‫ ]چﺎرﻃﺎق‬çardak.
çâre (F.) [‫ ]چﺎرﻩ‬1.tedbir. 2.çare. 3.ilaç, derman.
çârecû (F.) [‫ ]چﺎرﻩ ﺝﻮ‬çare arayan.
çâresâz (F.) [‫ ]چﺎرﻩ ﺱﺎز‬çare bulan.
w.
alk
çâresâz olmak çare bulmak.
çâresâzî (F.) [‫ ]چﺎرﻩ ﺱﺎزی‬çare bulma.
çârgâh (F.) [‫ ]چﺎرﮔﺎﻩ‬Türk musikîsinde bir makam.
çârgûşe (F.) [‫ ]چﺎرﮔﻮﺵﻪ‬dört köşe.
çarh (F.) [‫ ]چﺮخ‬1.tekerlek. 2.çarkıfelek. 3.felek. 4.tef. 5.çıkrık.
çarmıh (F.) [‫ ]چﺎرﻡﻴﺦ‬çarmıh.
ww
çârnâçâr (F.) [‫ ]چﺎرﻥﺎچﺎر‬ister istemez, çaresiz, mecburen.
çârpâ (F.) [‫ ]چﺎرﭘﺎ‬dört ayaklı.
çârsû (F.) [‫ ]چﺎرﺱﻮ‬dört yön.
çârsû (F.-A.) [‫ ]چﺎرﺱﻮ‬çarşı.
83
www.alkottob.com
çârşeb (F.) [‫ ]چﺎرﺵﺐ‬çarşaf.
çârtâk (F.) [‫ ]چﺎرﻃﺎق‬1.çardak. 2.kare şeklinde çadır.
b.c
o
çârüm (F.) [‫ ]چﺎرم‬dördüncü.
m
çârşenbe (F.) [‫ ]چﺎرﺵﻨﺒﻪ‬çarşamba.
çâryâr (F.) [‫ ]چﺎریﺎر‬dört halife, Ebubekir, Ömer, Osman ve Ali.
çâşni (F.) [‫ ]چﺎﺵﻨﯽ‬çeşni.
çâşnigîr (F.) [‫ ]چﺎﺵﻨﯽ ﮔﻴﺮ‬çeşnici.
çâşt (F.) [‫ ]چﺎﺵﺖ‬kuşluk vakti.
çeh (F.) [‫ ]چﻪ‬1.kuyu. 2.çukur.
çehâr (F.) [‫ ]چﻬﺎر‬dört.
çehre (F.) [‫ ]چﻬﺮﻩ‬yüz.
ott
o
çeğâle (F.) [‫ ]چﻐﺎﻝﻪ‬çağla.
çehreperdâz (F.) [‫ ]چﻬﺮﻩ ﭘﺮداز‬ressam.
w.
alk
çekâçâk (F.) [‫ ]چﮑﺎچﺎک‬kılıç şakırtısı.
çekîde (F.) [‫ ]چﮑﻴﺪﻩ‬damlamış.
çekûç (F.) [‫ ]چﮑﻮچ‬çekiç.
çelîpâ (F.) [‫ ]چﻠﻴﭙﺎ‬haç.
çem (F.) [‫ ]چﻢ‬1.salınma. 2.süslü.
çemen (F.) [‫ ]چﻤﻦ‬1.çimenlik, çayırlık. 2.yeşillik.
ww
çemenzâr (F.) [‫ ]چﻤﻨﺰار‬çimenlik.
çenâr (F.) [‫ ]چﻨﺎر‬çınar.
çenber (F.) [‫ ]چﻨﺒﺮ‬1.çember. 2.kasnak.
çend (F.) [‫ ]چﻨﺪ‬1.kaç. 2.birkaç. 3.ne zamana kadar.
84
www.alkottob.com
çendan (F.) [‫ ]چﻨﺪان‬o kadar, onca.
m
çendin (F.) [‫ ]چﻨﺪیﻦ‬bu kadar, bunca.
çeng (F.) [‫ ]چﻨﮓ‬1.pençe. 2.el. 3.harp, çeng.
çengî (F.) [‫ ]چﻨﮕﯽ‬1.çeng çalan. 2.dansöz, çengi.
çep (F.) [‫ ]چﭗ‬sol.
çerâ (F.) [‫ ]چﺮا‬otlama.
çerâgâh (F.) [‫ ]چﺮاﮔﺎﻩ‬otlak.
ott
o
çerâğ (F.) [‫ ]چﺮاغ‬1.mum. 2.kandil.
b.c
o
çengâl (F.) [‫ ]چﻨﮕﺎل‬1.pençe. 2.çengel.
çerâğân (F.) [‫ ]چﺮاﻏﺎن‬aydınlatma, donatma.
çerâkese (A.) [‫ ]چﺮاﮐﺴﻪ‬çerkesler.
çerb (F.) [‫ ]چﺮب‬semiz.
çerbzebân (F.) [‫ ]چﺮب زﺑﺎن‬1.yaltakçı. 2.ağzı laf yapan.
w.
alk
çerh (F.) [‫ ]چﺮخ‬1.çark. 2.felek. 3.tekerlek. 4.çıkrık. 5.çarkıfelek. 6.tef.
çerm (F.) [‫ ]چﺮم‬deri.
çeşm (F.) [‫ ]چﺸﻢ‬göz.
çeşmân (F.) [‫ ]چﺸﻤﺎن‬gözler.
çeşmderîde (F.) [‫ ]چﺸﻢ دریﺪﻩ‬arsız.
çeşme (F.) [‫ ]چﺸﻤﻪ‬1.pınar. 2.çeşme.
ww
çetr (F.) [‫ ]چﺘﺮ‬1.gölgelik. 2.şemsiye.
çevgân (F.) [‫ ]چﻮﮔﺎن‬çevgen.
çeyrek (F.) [‫ ]چﻬﺎریﮏ‬dörtte bir, çeyrek.
çîgûne (F.) [‫ ]چﮕﻮﻥﻪ‬nasıl.
85
www.alkottob.com
çigûnegî (F.) [‫ ]چﮕﻮﻥﮕﯽ‬nitelik.
çihar yâr (F.) [‫ ]چﻬﺎریﺎر‬dört halife. Ebubekir, Ömer, Osman, Ali.
b.c
o
çihârüdü (F.) [‫ ]چﻬﺎر و دو‬dört ve iki.
çihârüse (F.) [‫ ]چﻬﺎر و ﺱﻪ‬dört ve üç.
çihârüyek (F.) [‫ ]چﻬﺎر و یﮏ‬dört ve bir.
çihil (F.) [‫ ]چﻬﻞ‬kırk.
çihilpâ (F.) [‫ ]چﻬﻞ ﭘﺎ‬kırkayak.
ott
o
çihre (F.) [‫ ]چﻬﺮﻩ‬yüz.
çil (F.) [‫ ]چﻞ‬kırk.
m
çihâr (F.) [‫ ]چﻬﺎر‬dört.
çile (F.) [‫ ]چﻠﻪ‬1.kırk günlük ibadet. 2.sıkıntı, azap. 3.iplik demeti.
çilekeş (F.) [‫ ]چﻠﻪ ﮐﺶ‬çile çeken, acı çeken.
çimen (F.) [‫ ]چﻤﻦ‬çimenlik.
w.
alk
çîn (F.) [‫ ]چﻴﻦ‬kırışık.
çirâğ (F.) [‫ ]چﺮاغ‬1.mum. 2.kandil. 2.çırak.
çîredest (F.) [‫ ]چﻴﺮﻩ دﺱﺖ‬yetenekli, becerikli.
çirk (F.) [‫ ]چﺮک‬1.kir. 2.irin.
çirkâb (F.) [‫ ]چﺮک ﺁب‬pis su.
çirkîn (F.) [‫ ]چﺮﮐﻴﻦ‬1.kirlenmiş. 2.çirkin.
ww
çîz (F.) [‫ ]چﻴﺰ‬şey.
çûb (F.) [‫ ]چﻮب‬1.sopa. 2.odun. 3.tahta.
çûbân (F.) [‫ ]چﻮﺑﺎن‬çoban.
çûbek (F.) [‫ ]چﻮﺑﮏ‬1.tokmak, tokaç. 2.çomak.
86
www.alkottob.com
çun (F.) [‫ ]چﻮن‬1.gibi. 2.mademki. 3.nasıl. 4.için. 5.çünkü.
m
çün (F.) [‫ ]چﻦ‬1.gibi. 2.mademki. 3.nasıl. 4.için. 5.çünkü.
çünki (F.) [‫ ]چﻮﻥﮑﻪ‬çünkü.
b.c
o
çüst (F.) [‫ ]چﺴﺖ‬çevik, kıvrak.
çüstî (F.) [‫ ]چﺴﺘﯽ‬çeviklik, kıvraklık.
çüvâl (F.) [‫ ]چﻮال‬çuval.
ww
w.
alk
ott
o
çüvaldûz (F.) [‫ ]چﻮاﻝﺪوز‬çuvaldız.
87
www.alkottob.com
m
D
b.c
o
dâ’î (A.) [‫ ]داﻋﯽ‬1.dua eden, duacı. 2.davet eden.
dâ’ussıla (A.) [‫ ]داء اﻝﺼﻠﻪ‬yurdunu özleme, köyünü özleme.
dâd (F.) [‫ ]داد‬1.adalet. 2.iyilik, ihsan.
dâd (F.) [‫ ]داد‬1.verme. 2.verdi. 3.vergi.
dâdgâh (F.) [‫ ]دادﮔﺎﻩ‬mahkeme.
dâdres (F.) [‫ ]دادرس‬imdada koşan.
dâdû (F.) [‫ ]دادو‬dadı.
ott
o
dâdhâh (F.) [‫ ]دادﺧﻮاﻩ‬davacı.
dâdüferyâd (F.) [‫ ]دادوﻓﺮیﺎد‬feryat figan.
dâdüsited (F.) [‫ ]داد و ﺱﺘﺪ‬alışveriş.
w.
alk
dâfi’ (A.) [‫ ]داﻓﻊ‬uzaklaştıran, defeden.
dâğ (F.) [‫ ]داغ‬1.yara. 2.kızgın demirle vurulmuş işaret.
dağal (F.) [‫ ]دﻏﻞ‬hile, hilehurda, alavere dalavere.
dağalbâz (F.) [‫ ]دﻏﻞ ﺑﺎز‬hileci.
dağdağa (A.) [‫ ]دﻏﺪﻏﻪ‬telaş, gürültü patırtı.
dâhî (A.) [‫ ]داهﯽ‬deha sahibi.
ww
dâhil (A.) [‫ ]داﺧﻞ‬iç, içeri.
dâhil olmak içeri girmek.
dâhile (A.) [‫ ]داﺧﻠﻪ‬iç, iç yüz.
dâhilen (A.) [‫ ]داﺧﻼ‬içten.
88
www.alkottob.com
dâhilî (A.) [‫ ]داﺧﻠﯽ‬iç ile ilgili, iç yüze ait.
m
dâhiliye (A.) [‫ ]داﺧﻠﻴﻪ‬iç ile ilgili, iç yüze ait.
dahl (A.) [‫ ]دﺧﻞ‬müdahale etme, karışma.
dâim (A.) [‫ ]داﺋﻢ‬sürekli, devamlı.
dâimî (A.) [‫ ]داﺋﻤﯽ‬sürekli, devamlı.
dâir (A.) [‫ ]داﺋﺮ‬1.ilişkin, hakkında. 3.dönen.
b.c
o
dahme (F.) [‫ ]ﺽﺨﻤﻪ‬1.mezar. 2.mezarlık. 3.lahit.
dâire (A.) [‫ ]داﺋﺮﻩ‬1.daire. 2.büro, ofis. 3.devlet dairesi. 4.tef, zilli tef.
dâirevî (A.) [‫ ]داﺋﺮوی‬dairemsi.
ott
o
dâirenmâdâr (A.) [‫ ]داﺋﺮا ﻡﺎدار‬çepeçevre.
dâirezen (A.-F.) [‫ ]داﺋﺮﻩ زن‬daire çalan.
dâiye (A.) [‫ ]داﻋﻴﻪ‬1.arzu, istek. 2.iddia.
dakâyık (A.) [‫ ]دﻗﺎیﻖ‬1.incelikler. 2.dakikalar.
w.
alk
dakîk (A.) [‫ ]دﻗﻴﻖ‬1.ince, hassas. 2.dakika şaşmayan.
dakîka (A.) [‫ ]دﻗﻴﻘﻪ‬1.incelik. 2.dakika.
dalâlet (A.) [‫ ]ﺽﻼﻝﺖ‬sapkınlık.
dâll (A.) [‫ ]دال‬delalet eden.
dâlle (A.) [‫ ]ﺽﺎﻝﻪ‬sapık, yoldan çıkmış.
dâm (F.) [‫ ]دام‬1.tuzak, kapan. 2.besi hayvanı.
ww
dâmâd (F.) [‫ ]داﻡﺎد‬damat, güveyi.
dâmân (F.) [‫ ]داﻡﺎن‬etek.
dâmen (F.) [‫ ]داﻡﻦ‬etek.
dâmenâlûde (F.) [‫ ]داﻡﻦ ﺁﻝﻮدﻩ‬iffetsiz.
89
www.alkottob.com
dâmenbûs (F.) [‫ ]داﻡﻦ ﺑﻮس‬etek öpen.
dâmengîr (F.) [‫ ]داﻡﻦ ﮔﻴﺮ‬1.davacı, şikayetçi. 2.eteğe sarılan.
b.c
o
dâmgâh (F.) [‫ ]داﻡﮕﺎﻩ‬tuzak kurulmuş yer.
m
dâmene (F.) [‫ ]داﻡﻨﻪ‬yamaç, dağ eteği.
dân (F.) [‫ ]دان‬bilen.
dân (F.) [‫ ]دان‬kap.
dânâ (F.) [‫ ]داﻥﺎ‬bilgili, iyi bilen.
dâne (F.) [‫ ]داﻥﻪ‬1.tohum. 2.yem. 3.tane.
ott
o
dânende (F.) [‫ ]داﻥﻨﺪﻩ‬bilen.
dâng (F.) [‫ ]داﻥﮓ‬altıdabirlik dirhem.
dâniş (F.) [‫ ]داﻥﺶ‬1.bilgi. 2.bilim.
dânişâmûz (F.) [‫ ]داﻥﺶ ﺁﻡﻮز‬öğrenci.
dânişgâh (F.) [‫ ]داﻥﺸﮕﺎﻩ‬üniversite.
w.
alk
dânişmend (F.) [‫ ]داﻥﺸﻤﻨﺪ‬1.bilgin, alim. 2.stajiyer kadı.
dânişver (A.) [‫ ]داﻥﺸﻮر‬bilgin.
dâr (A.) [‫ ]دار‬1.yurt. 2.ev.
dâr (F.) [‫ ]دار‬dar ağacı.
dâr (F.) [‫ ]دار‬sahip olan, bulunduran, tutan.
dâr -ı bekâ [ ‫ ] دار ﺑﻘﺎ‬ahiret.
ww
dâr -ı fenâ [ ‫ ] دار ﻓﻨﺎ‬dünya.
dârâ (F.) [‫ ]دارا‬1.sahip. 2.büyük hükümdar.
darabân (A.) [‫ ]ﺽﺮﺑﺎن‬1.çarpıntı. 2.vuruş.
darabât (A.) [‫ ]ﺽﺮﺑﺎت‬1.darbeler, vuruşlar.
90
www.alkottob.com
darb (A.) [‫ ]ﺽﺮب‬1.vuruş. 2.para basımı. 3.dövme.
darbhâne (A.) [‫ ]ﺽﺮب ﺧﺎﻥﻪ‬darphane, para basımevi.
b.c
o
darbımesel (A.-F.) [‫ ]ﺽﺮب ﻡﺜﻞ‬atasözü.
m
darbe (A.) [‫ ]ﺽﺮﺑﻪ‬1.vuruş, darbe. 2.bela.
dârçîn (F.) [‫ ]دارچﻴﻦ‬tarçın.
dârende (F.) [‫ ]دارﻥﺪﻩ‬sahip.
darîr (A.) [‫ ]ﺽﺮیﺮ‬doğuştan kör.
dârû (F.) [‫ ]دارو‬ilaç.
ott
o
dârûhâne (F.) [‫ ]داروﺧﺎﻥﻪ‬eczane.
dârülaceze (A.) [‫ ]داراﻝﻌﺠﺰﻩ‬düşkünler evi.
dârülbedâyi (A.) [‫ ]داراﻝﺒﺪایﻊ‬konservatuvar.
dârülelhân (A.) [‫ ]داراﻻﻝﺤﺎن‬konservatuvar.
dârüleytâm (A.) [‫ ]داراﻻیﺘﺎم‬yetimhane.
w.
alk
dârülfünun (A.) [‫ ]داراﻝﻔﻨﻮن‬üniversite.
dârülhilâfe (A.) [‫ ]داراﻝﺨﻼﻓﻪ‬1.İstanbul. 2.halifelik merkezi.
dârülkütüb (A.) [‫ ]داراﻝﮑﺘﺐ‬kütüphane.
dârülmuallimât (A.) [‫ ]داراﻝﻤﻌﻠﻤﺎت‬kız öğretmen okulu.
dârülmuallimîn (A.) [‫ ]داراﻝﻤﻌﻠﻤﻴﻦ‬erkek öğretmen okulu.
dârülmülk (A.) [‫ ]داراﻝﻤﻠﮏ‬başkent.
ww
dârülvilâde (A.) [‫ ]داراﻝﻮﻻدﻩ‬doğumevi.
dârüssaltana (A.) [‫ ]داراﻝﺴﻠﻄﻨﻪ‬İstanbul.
dârüsselam (A.) [‫ ]داراﻝﺴﻼم‬1.Bağdat. 2.cennet.
dâs (F.) [‫ ]داس‬orak.
91
www.alkottob.com
dâstân (F.) [‫ ]داﺱﺘﺎن‬1.destan. 2.hikaye. 3.masal.
m
dâstânî (F.) [‫ ]داﺱﺘﺎﻥﯽ‬destânî, kahramanlıkla ilgili, epik.
davâ (A.) [‫ ]دﻋﻮی‬1.dava. 2.teorem. 3.mesele.
b.c
o
dâver (F.) [‫ ]داور‬1.yargıç. 2.hükümdar. 3.Tanrı.
davet (A.) [‫ ]دﻋﻮت‬çağrı.
dâye (F.) [‫ ]دایﻪ‬dadı.
dâyin (A.) [‫ ]دایﻦ‬alacaklı.
deâvî (A.) [‫ ]دﻋﺎوی‬davalar.
debdebe (A.) [‫ ]دﺑﺪﺑﻪ‬gösteriş.
debir (F.) [‫ ]دﺑﻴﺮ‬katip.
ded (F.) [‫ ]دد‬yırtıcı hayvan.
def (F.) [‫ ]دف‬tef.
w.
alk
def’ (A.) [‫ ]دﻓﻊ‬uzaklaştırma.
ott
o
debbağ (A.) [‫ ]دﺑﺎغ‬sepici.
def’ edilmek 1.uzaklaştırılmak. 2.giderilmek.
def’ etmek 1.uzaklaştırmak. 2.gidermek.
def’a (A.) [‫ ]دﻓﻌﻪ‬kez, kere, defa.
def’aten (A.) [‫ ]دﻓﻌﺔ‬bir defada.
defaât (A.) [‫ ]دﻓﻌﺎت‬kereler, defalar.
ww
defâin (A.) [‫ ]دﻓﺎﺋﻦ‬gömüler, defineler.
defâtir (A.) [‫ ]دﻓﺎﺕﻴﺮ‬defterler.
define (A.) [‫ ]دﻓﻴﻨﻪ‬gömü.
defn (A.) [‫ ]دﻓﻦ‬gömme, defin.
92
www.alkottob.com
defter (A.) [‫ ]دﻓﺘﺮ‬defter.
m
defterdâr (A.-F.) [‫ ]دﻓﺘﺮدار‬1.ildeki en üst düzey maliye yetkilisi. 2.maliye bakanı.
defzen (A.-F.) [‫ ]دﻓﺰن‬tef çalan.
dehâ (A.) [‫ ]دهﺎ‬dahilik.
dehâlet (A.) [‫ ]دﺧﺎﻝﺖ‬1.karışma. 2.sığınma.
dehâlîz (A.) [‫ ]دهﺎﻝﻴﺰ‬dehlizler.
dehân (F.) [‫ ]دهﺎن‬ağız.
dehen (F.) [‫ ]دهﻦ‬ağız.
dehliz (A.) [‫ ]دهﻠﻴﺰ‬koridor.
ott
o
dehânbeste (F.) [‫ ]دهﺎن ﺑﺴﺘﻪ‬suskun.
b.c
o
deh (F.) [‫ ]دﻩ‬on.
dehr (A.) [‫ ]دهﺮ‬1.dünya. 2.devir, zamane.
dehrî (A.) [‫ ]دهﺮی‬materyalist.
w.
alk
dehriyye (A.) [‫ ]دهﺮیﻪ‬materyalistlik.
dehşetâver (A.-F.) [‫ ]دهﺸﺖ ﺁور‬dehşet verici.
dehşetengîz (A.-F.) [‫ ]دهﺸﺖ اﻥﮕﻴﺰ‬ürkünç, dehşet verici.
dekâkîn (A.) [‫ ]دﮐﺎﮐﻴﻦ‬dükkanlar.
delâil (A.) [‫ ]دﻻﺋﻞ‬kanıtlar, deliller.
delâlet (A.) [‫ ]دﻻﻝﺖ‬delillik, yol gösterme.
ww
delâlet etmek 1.yol göstermek. 2.anlamına gelmek.
delîl (A.) [‫ ]دﻝﻴﻞ‬1.kanıt. 2.rehber. 3.şahit.
delk (F.) [‫ ]دﻝﻖ‬derviş hırkası.
dellâk (A.) [‫ ]دﻻک‬tellak.
93
www.alkottob.com
dellâl (A.) [‫ ]دﻻل‬komisyoncu, tellal.
m
delv (A.) [‫ ]دﻝﻮ‬1.kova. 2.kova burcu.
dem (A.) [‫ ]دم‬kan.
demâdem (F.) [‫ ]دﻡﺎدم‬her an.
dembedem (F.) [‫ ]دﻡﺒﺪم‬her an.
demsâz (F.) [‫ ]دﻡﺴﺎز‬1.yakın arkadaş.2.sırdaş.
denâet (A.) [‫ ]دﻥﺎﺋﺖ‬alçaklık.
ott
o
dendân (F.) [‫ ]دﻥﺪان‬diş.
b.c
o
dem (F.) [‫ ]دم‬1.zaman. 2.nefes. 3.içki.
dendanmüzd (F.) [‫ ]دﻥﺪان ﻡﺰد‬diş kirası.
denî (A.) [‫ ]دﻥﯽ‬alçak.
der (F.) [‫ ]در‬kapı.
derâhim (A.) [‫ ]دراهﻢ‬dirhemler.
w.
alk
derakab (F.-A.) [‫ ]درﻋﻘﺐ‬ardından, hemen, derhal, hemen ardından.
derâmed (F.) [‫ ]در ﺁﻡﺪ‬kazanç, gelir.
derâz (F.) [‫ ]دراز‬uzun.
derbân (F.) [‫ ]درﺑﺎن‬kapıcı.
derbâr (F.) [‫ ]درﺑﺎر‬saray.
derbeder (F.) [‫ ]درﺑﺪر‬aylak, avare.
ww
derbend (F.) [‫ ]درﺑﻨﺪ‬1.dar geçit. 2.sınır kalesi. 3.hudut.
derc (A.) [‫ ]درج‬içine alma, biriktirme.
derc edilmek içine alınmak.
derc etmek içine almak.
94
www.alkottob.com
derd (F.) [‫ ]درد‬1.dert. acı. 3.ağrı.
m
derdâ (F.) [‫ ]دردا‬ne yazık ki, eyvahlar olsun.
derdest (F.) [‫ ]دردﺱﺖ‬1.yakalama. 2.el altında olma.
b.c
o
derdest edilmek yakalanmak.
derdest etmek yakalamak.
derdiser (F.) [‫ ]درد ﺱﺮ‬baş belası, baş ağrısı, sorun, problem.
derdmend (F.) [‫ ]دردﻡﻨﺪ‬dertli.
derecât (A.) [‫ ]درﺝﺎت‬dereceler.
ott
o
derece (A.) [‫ ]درﺝﻪ‬1.derece. 2.aşama. 3.kat. 3.miktar.
derekât (A.) [‫ ]درﮐﺎت‬1.katlar. 2.basamaklar.
dereke (A.) [‫ ]درﮐﻪ‬1.kat. 2.basamak.
derende (F.) [‫ ]درﻥﺪﻩ‬yırtıcı.
dergâh (F.) [‫ ]درﮔﺎﻩ‬1.dergah. 2.saray. 3.tekke. 4.tapı, huzur.
w.
alk
derhâl (F.-A.) [‫ ]درﺣﺎل‬hemen.
derhâst (F.) [‫ ]درﺧﻮاﺱﺖ‬1.istek, talep, rica. 2.dilekçe.
derhâtır (F.-A.) [‫ ]در ﺧﺎﻃﺮ‬1.hatırlama. 2.hatırda tutma.
derhâtır ettirmek hatırlatmak, akla getirmek.
derhâtır eylemek hatırlamak.
derhor (F.) [‫ ]درﺧﻮر‬layık.
ww
derîçe (F.) [‫ ]دریﭽﻪ‬1.pencere. 2.küçük kapı.
derk (A.) [‫ ]درک‬1.anlama, idrak etme. 2.alma.
derk etmek anlamak, idrak etmek.
derkenâr (F.-A.) [‫ ]درﮐﻨﺎر‬kenar yazısı.
95
www.alkottob.com
dermân (F.) [‫ ]درﻡﺎن‬1.ilaç. 2.çare. 3.güç.
m
dermânde (F.) [‫ ]درﻡﺎﻥﺪﻩ‬1.aciz. 2.zavallı.
dermeyân (F.) [‫ ]درﻡﻴﺎن‬ortada.
dermeyân etmek ortaya koymak, ele almak.
derpîş (F.) [‫ ]درﭘﻴﺶ‬göz önünde.
derpîş edilmek göz önünde bulundurulmak.
derpîş etmek göz önünde bulundurmak.
derre (F.) [‫ ]درﻩ‬dere.
ott
o
derrâk (A.) [‫ ]دراک‬anlayışlı.
b.c
o
dermeyân edilmek ortaya konulmak, ele alınmak.
dersaadet (F.-A.) [‫ ]در ﺱﻌﺎدت‬İstanbul.
dershân (A.-F.) [‫ ]درﺱﺨﻮان‬öğrenci.
deruhde edilmek üste alınmak, görev bilinmek.
w.
alk
deruhde etmek üstüne almak.
derûn (F.) [‫ ]درون‬1.iç, içerisi. 2.gönül.
derûnî (F.) [‫ ]دروﻥﯽ‬içten gelen, içe ait.
dervâze (F.) [‫ ]دروازﻩ‬1.ana kapı. 2.kale kapısı. 3.şehir kapısı.
dervîş (F.) [‫ ]درویﺶ‬1.yoksul. 2.tarikat şeyhine bağlı mürit.
dervîşân (F.) [‫ ]درویﺸﺎن‬dervişler.
ww
deryâ (F.) [‫ ]دریﺎ‬deniz.
deryâdil (F.) [‫ ]دریﺎدل‬1.gönlü zengin. 2.büyük himmetli.
deryâneverd (F.) [‫ ]دریﺎﻥﻮرد‬denizci.
derzî (F.) [‫ ]درزی‬terzi.
96
www.alkottob.com
desâis (A.) [‫ ]دﺱﺎﺋﺲ‬hileler, oyunlar.
m
desîse (A.) [‫ ]دﺱﻴﺴﻪ‬hile, oyun.
desîsekâr (A.-F.) [‫ ]دﺱﻴﺴﻪ ﮐﺎر‬hileci, düzenbaz.
dest (F.) [‫ ]دﺱﺖ‬el.
destân (F.) [‫ ]دﺱﺘﺎن‬1.hikaye. 2.destan. 3.masal.
destâr (F.) [‫ ]دﺱﺘﺎر‬sarık.
destâvîz (F.) [‫ ]دﺱﺘﺎویﺰ‬küçük hediye.
destbûs (F.) [‫ ]دﺱﺖ ﺑﻮس‬el öpen.
destbûsî (F.) [‫ ]دﺱﺖ ﺑﻮﺱﯽ‬el öpme.
ott
o
destbedest (F.) [‫ ]دﺱﺖ ﺑﺪﺱﺖ‬elden ele.
b.c
o
dessâs (A.) [‫ ]دﺱﺎس‬hileci, düzenbaz.
deste (F.) [‫ ]دﺱﺘﻪ‬1.grup. 2.demet. 3.kulp.
destere (F.) [‫ ]دﺱﺘﺮﻩ‬testere, bıçkı.
w.
alk
destgâh (F.) [‫ ]دﺱﺘﮕﺎﻩ‬1.tezgah. 2.atölye. 3.halı dokuma tezgahı.
destgîr (F.) [‫ ]دﺱﺘﮕﻴﺮ‬elden tutan, yardım eden.
destî (F.) [‫ ]دﺱﺘﯽ‬testi.
destkâr (F.) [‫ ]دﺱﺘﮑﺎر‬il işi.
destmâl (F.) [‫ ]دﺱﺘﻤﺎل‬1.mendil. 2.el bezi.
destmüzd (F.) [‫ ]دﺱﺖ ﻡﺰد‬1.ücret, el emeği. 2.bahşiş.
ww
destres (F.) [‫ ]دﺱﺘﺮس‬ulaşma, elde etmek.
destres olmak ulaşmak, elde etmek.
destres olunmak ulaşılmak.
destûr (F.) [‫ ]دﺱﺘﻮر‬1.izin. 2.zerdüşt rahibi. 3.uzak dur. 4.izin ver.
97
www.alkottob.com
deşne (F.) [‫ ]دﺵﻨﻪ‬hançer.
devâ (A.) [‫ ]دواء‬1.ilaç. 2.çare.
devâir (A.) [‫ ]دواﺋﺮ‬daireler.
devâm (A.) [‫ ]دوام‬1.süreklilik. 2.kalıcılık. 3.devam.
b.c
o
devâbb (A.) [‫ ]دواب‬1.yük hayvanları. 2.binek hayvanları.
m
deşt (F.) [‫ ]دﺵﺖ‬1.kır. 2.ova. 3.çöl.
devâsâz (A.-F.) [‫ ]دواﺱﺎز‬1.çare olan. 2.tedavi eden, şifa veren.
devât (A.) [‫ ]دوات‬divit.
ott
o
devâvîn (A.) [‫ ]دواویﻦ‬divanlar.
deverân (A.) [‫ ]دوران‬dönme, dolaşma, dolaşım.
deverân etmek dönmek, dolanmak.
devlet (A.) [‫ ]دوﻝﺖ‬1.devlet. 2.talih. 3.mevki.
devr (A.) [‫ ]دور‬1.devir. 2.dönme.
w.
alk
devrân (A.) [‫ ]دوران‬felek, zamane.
devre (A.) [‫ ]دورﻩ‬dönem.
dey (F.) [‫ ]دی‬kış.
deyn (A.) [‫ ]دیﻦ‬borç.
deyr (A.) [‫ ]دیﺮ‬manastır.
dıl’ (A.) [‫ ]ﺽﻠﻊ‬kenar.
ww
dırâz (F.) [‫ ]دراز‬uzun.
dî (F.) [‫ ]دی‬dün.
dîbâ (F.) [‫ ]دیﺒﺎ‬ipekli kumaş.
dîbâce (F.) [‫ ]دیﺒﺎﺝﻪ‬giriş, önsöz.
98
www.alkottob.com
dicâce (A.) [‫ ]دﺝﺎﺝﻪ‬tavuk.
m
dîdâr (F.) [‫ ]دیﺪار‬1.görüşme, buluşma. 2.yüz.
dîde (F.) [‫ ]دیﺪﻩ‬görmüş.
dîdegân (F.) [‫ ]دیﺪﮔﺎن‬gözler.
dîg (F.) [‫ ]دیﮓ‬tencere.
diger (F.) [‫ ]دﮔﺮ‬diğer, başka.
dîgergûn (F.) [‫ ]دﮔﺮﮔﻮن‬başka.
dih (F.) [‫ ]دﻩ‬köy.
dihât (F.) [‫ ]دهﺎت‬köyler.
ott
o
dîgerkâm (F.) [‫ ]دیﮕﺮﮐﺎم‬başkalarını düşünen.
b.c
o
dîde (F.) [‫ ]دیﺪﻩ‬göz.
dihhodâ (F.) [‫ ]دهﺨﺪا‬1.köy ağası. 2.köy kahyası.
dihkân (F.) [‫ ]دهﻘﺎن‬1.çiftçi. 2.köy ağası.
w.
alk
dikkat (A.) [‫ ]دﻗﺖ‬1.dakiklik. 2.incelik. 3.dikkat.
dil (F.) [‫ ]دل‬gönül.
dilârâ (F.) [‫ ]دل ﺁرا‬gönül süsleyen.
dilâşûb (F.) [‫ ]دل ﺁﺵﻮب‬gönül karıştıran, sevgili.
dilâver (F.) [‫ ]دﻻور‬yürekli, yiğit.
dilâvîz (F.) [‫ ]دﻻویﺰ‬güzel, gönül çekici.
ww
dilâzâr (F.) [‫ ]دل ﺁزار‬gönül kıran, inciten.
dilâzürde (F.) [‫ ]دل ﺁزردﻩ‬kalbi kırık.
dilbâz (F.) [‫ ]دﻝﺒﺎز‬gönül şenlendiren.
dilbend (F.) [‫ ]دﻝﺒﻨﺪ‬gönül bağlanan, sevgili.
99
www.alkottob.com
dilber (F.) [‫ ]دﻝﺒﺮ‬gönül alan, güzel, sevgili.
m
dilbeste (F.) [‫ ]دﻝﺒﺴﺘﻪ‬gönlü bağlanmış, aşık.
dilcû (F.) [‫ ]دﻝﺠﻮ‬gönlün aradığı, güzel, sevgili.
dildâr (F.) [‫ ]دﻝﺪار‬gönül tutan, sevgili.
dildüzd (F.) [‫ ]دل دزد‬gönül hırsızı.
dilefgâr (F.) [‫ ]دل اﻓﮕﺎر‬gönlü yaralı, aşık.
dilefrûz (F.) [‫ ]دل اﻓﺮوز‬gönül aydınlatan, sevgili.
ott
o
dilfigâr (F.) [‫ ]دل ﻓﮕﺎر‬gönlü yaralı, aşık.
b.c
o
dildâde (F.) [‫ ]دل دادﻩ‬gönlünü vermiş, aşık.
dilfirîb (F.) [‫ ]دل ﻓﺮیﺐ‬gönül aldatan, sevgili.
dilgîr (F.) [‫ ]دﻝﮕﻴﺮ‬kırgın, alınmış.
dilgüdâz (F.) [‫ ]دل ﮔﺪاز‬gönül eriten, yürek törpüsü.
dilgüşâ (F.) [‫ ]دﻝﮕﺸﺎ‬iç açıcı, ferahlık verici.
w.
alk
dilhâh (F.) [‫ ]دﻝﺨﻮاﻩ‬gönlün istediği.
dilhaste (F.) [‫ ]دﻝﺨﻮاﺱﺘﻪ‬gönlü yaralı.
dilhırâş (F.) [‫ ]دل ﺧﺮاش‬yürek parçalayan.
dilhûn (F.) [‫ ]دﻝﺨﻮن‬yüreği kanlı, içi kan ağlayan.
dilîr (F.) [‫ ]دﻝﻴﺮ‬yürekli, yiğit.
dilkeş (F.) [‫ ]دﻝﮑﺶ‬cazibeli, gönül çekici.
ww
dilnişîn (F.) [‫ ]دﻝﻨﺸﻴﻦ‬makbul, hoş.
dilnüvaz (F.) [‫ ]دل ﻥﻮاز‬gönül okşayan.
dilpesend (F.) [‫ ]دل ﭘﺴﻨﺪ‬gönlün beğendiği.
dilrübâ (F.) [‫ ]دﻝﺮﺑﺎ‬gönül hırsızı, gönül çalan.
100
www.alkottob.com
dilsûhte (F.) [‫ ]دل ﺱﻮﺧﺘﻪ‬bağrı yanık, gönlü yaralı.
m
dilsûz (F.) [‫ ]دﻝﺴﻮز‬yürek yakan.
dilşâd (F.) [‫ ]دﻝﺸﺎد‬gönlü şen.
dilşâd olmak gönlü şenlenmek, mutlu olmak.
dilşikâr (F.) [‫ ]دل ﺵﮑﺎر‬gönül avcısı.
dilşiken (F.) [‫ ]دل ﺵﮑﻦ‬kalp kıran.
dilşikeste (F.) [‫ ]دل ﺵﮑﺴﺘﻪ‬kalbi kırık.
dilteşne (F.) [‫ ]دل ﺕﺸﻨﻪ‬can atan.
ott
o
dilteng (F.) [‫ ]دل ﺕﻨﮓ‬yüreği daralmış, sıkıntılı.
b.c
o
dilşâd etmek gönlünü şenlendirmek, mutlu etmek.
dimâğ (A.) [ ‫ ] دﻡﺎغ‬1.beyin. 2.bilinç, şuur.
dindârî (A.-F.) [ ‫ ] دیﻨﺪاری‬dindarlık.
dînen (A.) [ ‫ ] دیﻨﺎ‬dince, din bakımından.
w.
alk
dînî (A.) [ ‫ ] دیﻨﯽ‬dinsel.
dîr (F.) [ ‫ ] دیﺮ‬geç.
dirahşân (F.) [ ‫ ] درﺧﺸﺎن‬parlak, parlayan.
diraht (F.) [ ‫ ] درﺧﺖ‬ağaç.
dirâyetli (A.-T.) bilgili ve kavrama yeteneği olan.
direfş (F.) [ ‫ ] درﻓﺶ‬1.sancak. 2.bayrak.
ww
direm (F.) [ ‫ ] درم‬dirhem, akçe, gümüş para.
dirîğ (F.) [ ‫ ] دریﻎ‬esirgeme.
dirîğ etmek esirgemek.
dirîğâ (F.) [ ‫ ] دریﻐﺎ‬ne yazık ki, vah vah, eyvahlar olsun.
101
www.alkottob.com
dîrîn (F.) [ ‫ ] دیﺮیﻦ‬eski.
m
dîrîne (F.) [ ‫ ] دیﺮیﻨﻪ‬eski.
dîşeb (F.) [ ‫ ] دیﺸﺐ‬dün gece.
getirildiği eser.
dîvâne (F.) [ ‫ ] دیﻮاﻥﻪ‬deli, çılgın.
dîvânegî (F.) [ ‫ ] دیﻮاﻥﮕﯽ‬delilik, çılgınlık.
dîvâr (F.) [ ‫ ] دیﻮار‬duvar.
dizdâr (F.) [ ‫ ] دزدار‬kale muhafızı.
ott
o
diyâr (A.) [ ‫ ] دیﺎر‬ülke, topraklar, memleket.
b.c
o
dîvân (A.) [ ‫ ] دیﻮان‬1.meclis. 2.padişah meclisi. 3.şairin şiirlerinin bir araya
dost (F.) [ ‫ ] دوﺱﺖ‬1.sevgili. 2.yakın arkadaş. 3.Tanrı.
dostâne (F.) [ ‫ ] دوﺱﺘﺎﻥﻪ‬dostça.
dostî (F.) [ ‫ ] دوﺱﺘﯽ‬dostluk.
w.
alk
dostkâm (F.) [ ‫ ] دوﺱﺘﮑﺎم‬dost canlısı.
duâgû (A.-F.) [ ‫ ] دﻋﺎﮔﻮ‬duacı, dua eden.
dûçâr (F.) [ ‫ ] دچﺎر‬uğramış, yakalanmış, maruz kalmış.
dûçâr etmek uğratmak, müptela etmek.
dûçâr olmak uğramak, müptela olmak.
dûd (A.) [ ‫ ] دود‬böcek, kurtçuk, kurt.
ww
dûd (F.) [ ‫ ] دود‬duman.
dûde (F.) [ ‫ ] دودﻩ‬is.
dûdmân (F.) [ ‫ ] دودﻡﺎن‬soy sop.
dûğ (F.) [ ‫ ] دوغ‬ayran.
102
www.alkottob.com
duhân (A.) [ ‫ ] دﺧﺎن‬1.tütün. 2.duman.
m
duht (F.) [ ‫ ] دﺧﺖ‬kız.
duhter (F.) [ ‫ ] دﺧﺘﺮ‬kız.
duhûl etmek girmek, içeri girmek.
duhûliye (A.) [ ‫ ] دﺧﻮﻝﻴﻪ‬giriş ücreti.
dumûr (A.) [ ‫ ] دﻡﻮر‬körelme.
dûn (A.) [ ‫ ] دون‬1.aşağı, alt. 2.aşağılık, adi.
b.c
o
duhûl (A.) [ ‫ ] دﺧﻮل‬giriş, içeri girme.
dûr (F.) [ ‫ ] دور‬uzak.
dûrbîn (F.) [ ‫ ] دورﺑﻴﻦ‬dürbün.
ott
o
dûnperver (A.-F.) [ ‫ ] دون ﭘﺮور‬aşağılık kimseleri koruyan.
dûrdest (F.) [ ‫ ] دوردﺱﺖ‬ırak, çok uzak.
dûrendîş (F.) [ ‫ ] دوراﻥﺪیﺶ‬ileri görüşlü, ileriyi düşünen.
w.
alk
dûrî (F.) [ ‫ ] دوری‬uzaklık.
durûb-i emsâl (A.-F.) [ ‫ ] ﺽﺮوب اﻡﺜﺎل‬atasözleri.
durûd (F.) [ ‫ ] درود‬1.övgü. 2.selam.
dûst (F.) [ ‫ ] دوﺱﺖ‬1.dost. 2.sevgili. 3.Tanrı.
dûş (F.) [ ‫ ] دوش‬dün gece.
dûş (F.) [ ‫ ] دوش‬omuz.
ww
dûşîze (F.) [ ‫ ] دوﺵﻴﺰﻩ‬kız, matmazel.
dûzah (F.) [ ‫ ] دوزخ‬cehennem.
dü (F.) [ ‫ ] دو‬iki.
dübâre (F.) [ ‫ ] دوﺑﺎرﻩ‬tekrar, yeniden.
103
www.alkottob.com
dübb (A.) [ ‫ ] دب‬ayı.
m
dübür (A.) [ ‫ ] دﺑﺮ‬1.makat. 2.arka.
dücâce (A.) [ ‫ ] دﺝﺎﺝﻪ‬tavuk.
düdil (F.) [ ‫ ] دودل‬ikircikli, tereddütlü.
dühûr (A.) [ ‫ ] دهﻮر‬1.devirler. 2.dünyalar.
dühül (F.) [ ‫ ] دهﻞ‬davul.
düm (F.) [ ‫ ] دم‬kuyruk.
dümel (A.) [ ‫ ] دﻡﻞ‬kan çıbanı.
dümûy (F.) [ ‫ ] دوﻡﻮی‬kırçıl.
ott
o
dümbâl (F.) [ ‫ ] دﻥﺒﺎل‬1.kuyruk. 2.peş, art.
b.c
o
düçar-ı inkıtâ olmak kesintiye uğramak.
dünbâl (F.) [ ‫ ] دﻥﺒﺎل‬1.kuyruk. 2.peş, art.
dünbek (F.) [ ‫ ] دﻥﺒﮏ‬dümbelek.
w.
alk
dünîm (F.) [ ‫ ] دوﻥﻴﻢ‬ikiye bölünmüş.
dünyâperest (A.-F.) [ ‫ ] دﻥﻴﺎﭘﺮﺱﺖ‬dünya düşkünü.
dünyevî (A.) [ ‫ ] دﻥﻴﻮی‬dünya ile ilgili.
dürc (A.) [ ‫ ] درج‬1.kutu. 2.mücevher kutusu. 3.sevgilinin küçük ağzı.
dürd (F.) [ ‫ ] درد‬tortu.
dürdâne (A.-F.) [ ‫ ] درداﻥﻪ‬1.inci tanesi. 2.sevgili.
ww
dürdkeş (F.) [ ‫ ] دردﮐﺶ‬tortulu şarap içen.
dürer (A.) [ ‫ ] درر‬inciler.
dürr (A.) [ ‫ ] در‬inci.
dürrâ’a (A.) [ ‫ ] دراﻋﻪ‬ferace.
104
www.alkottob.com
dürre (A.) [ ‫ ] درﻩ‬iri inci.
m
dürû (F.) [ ‫ ] دورو‬ikiyüzlü.
dürûğ (F.) [ ‫ ] دروغ‬yalan.
dürûs (A.) [ ‫ ] دروس‬dersler.
dürüst (F.) [ ‫ ] درﺱﺖ‬1.sağlıklı. 2.tam. 3.doğru.
dürüşt (F.) [ ‫ ] درﺵﺖ‬1.kaba. 2.iri. 3.kalın.
b.c
o
dürûğzen (F.) [ ‫ ] دروغ زن‬yalancı.
düstûr (A.) [ ‫ ] دﺱﺘﻮر‬1.kural, prensip. 2.kanun kitabı.
düşine (F.) [ ‫ ] دوﺵﻴﻨﻪ‬dün geceki.
düşmen (F.) [ ‫ ] دﺵﻤﻦ‬düşman.
düşnâm (F.) [ ‫ ] دﺵﻨﺎم‬küfür, sövgü.
düşvâr (F.) [ ‫ ] دﺵﻮار‬güç.
w.
alk
düvâzdeh (F.) [ ‫ ] دوازدﻩ‬oniki.
ott
o
düşenbe (F.) [ ‫ ] دوﺵﻨﺒﻪ‬pazartesi.
düvel (A.) [ ‫ ] دول‬devletler.
düvist (F.) [ ‫ ] دویﺴﺖ‬ikiyüz.
düvüm (F.) [ ‫ ] دوم‬ikinci.
düyûn (A.) [ ‫ ] دیﻮن‬borçlar.
düzd (F.) [ ‫ ] دزد‬hırsız.
ww
düzdî (F.) [ ‫ ] دزدی‬hırsızlık.
düzdîde (F.) [ ‫ ] دزدیﺪﻩ‬çalıntı, çalınmış.
105
www.alkottob.com
m
E
eamm (A.) [ ‫ ] اﻋﻢ‬genelde, yaygın haliyle.
eâzım (A.) [ ‫ ] اﻋﺎﻇﻢ‬büyükler, ileri gelenler.
eazz (A.) [ ‫ ] اﻋﺰ‬çok değerli.
eb (A.) [ ‫ ] اب‬1.baba. 2.ata, ced.
eb’ad (A.) [ ‫ ] اﺑﻌﺪ‬çok uzak.
ebâbil (A.) [ ‫ ] اﺑﺎﺑﻴﻞ‬kırlangıç.
ott
o
eb’âd (A.) [ ‫ ] اﺑﻌﺎد‬1.boyutlar. 2.uzunluklar.
b.c
o
eâcîb (A.) [ ‫ ] اﻋﺎﺝﺐ‬şaşılası şeyler.
ebâtil (A.) [ ‫ ] اﺑﺎﻃﻞ‬saçma sapan sözler, ipe sapa gelmez şeyler.
ebced (A.) [ ‫ ] اﺑﺠﺪ‬sayısal değer verilmiş arap alfabesi.
deneyimsiz.
w.
alk
ebcedhân (A.-F.) [ ‫ ] اﺑﺠﺪﺧﻮان‬1.okula yeni başlamış öğrenci. 2.acemi,
ebdâl (A.) [ ‫ ] اﺑﺪال‬derviş, abdal.
ebdân (A.) [ ‫ ] اﺑﺪان‬bedenler.
ebed (A.) [ ‫ ] اﺑﺪ‬sonsuz gelecek zaman.
ebeden (A.) [ ‫ ] اﺑﺪا‬asla, hiçbir zaman.
ww
ebedî (A.) [ ‫ ] اﺑﺪی‬sonsuz.
ebediyyen (A.) [ ‫ ] اﺑﺪیﺎ‬sonsuza kadar, asla, hiçbir zaman
ebediyyet (A.) [ ‫ ] اﺑﺪیﺖ‬sonsuzluk.
ebeveyn (A.) [ ‫ ] اﺑﻮیﻦ‬anababa.
106
www.alkottob.com
ebhâr (A.) [ ‫ ] اﺑﺤﺎر‬denizler.
m
ebhâs (A.) [ ‫ ] اﺑﺤﺎث‬bahisler, tartışmalar.
ebî (A.) [ ‫ ] اﺑﯽ‬baba.
b.c
o
ebkem (A.) [ ‫ ] اﺑﮑﻢ‬dilsiz.
eblak (A.) [ ‫ ] اﺑﻠﻖ‬alacalı.
ebleh (A.) [ ‫ ] اﺑﻠﻪ‬bön.
eblehâne (A.-F.) [ ‫ ] اﺑﻠﻬﺎﻥﻪ‬bön bön.
eblehî (A.-F.) [ ‫ ] اﺑﻠﻬﯽ‬bönlük.
ebniye (A.) [ ‫ ] اﺑﻨﻴﻪ‬binalar.
ebr (F.) [ ‫ ] اﺑﺮ‬bulut.
ebrâlûd (F.) [ ‫ ] اﺑﺮﺁﻝﻮد‬bulutlu.
ott
o
ebnâ (A.) [ ‫ ] اﺑﻨﺎ‬oğullar.
ebrâr (A.) [ ‫ ] اﺑﺮار‬iyi insanlar, dürüst insanlar.
w.
alk
ebred (A.) [ ‫ ] اﺑﺮد‬dondurucu soğuk, çok soğuk.
ebreş (A.) [ ‫ ] اﺑﺮش‬1.alacalı at. 2.alaca.
ebrişüm (F.) [ ‫ ] اﺑﺮیﺸﻢ‬ipek, bükülü ipek.
ebrû (F.) [ ‫ ] اﺑﺮو‬kaş.
ebsâr (A.) [ ‫ ] اﺑﺼﺎر‬gözler.
ebülbeşer (A.) [ ‫ ] اﺑﻮاﻝﺒﺸﺮ‬Âdem.
ww
ebvâb (A.) [ ‫ ] اﺑﻮاب‬1.kapılar. 2.bölümler, bâblar.
ebyât (A.) [ ‫ ] اﺑﻴﺎت‬beyitler.
ebyaz (A.) [ ‫ ] اﺑﻴﺾ‬bembeyaz.
ecânib (A.) [ ‫ ] اﺝﺎﻥﺐ‬yabancılar.
107
www.alkottob.com
ecdâd (A.) [ ‫ ] اﺝﺪاد‬atalar, cedler.
m
ecel (A.) [ ‫ ] اﺝﻞ‬hayatın sonu.
ecell (A.) [ ‫ ] اﺝﻞ‬çok büyük, ulular ulusu.
b.c
o
echel (A.) [ ‫ ] اﺝﻬﻞ‬zırcahil.
echelüminkaragöz (A.-T.) [‫ ]اﺝﻬﻞ ﻡﻦ ﻗﺮﻩ ﮔﻮز‬zırcahil.
ecir (A.) [ ‫ ] اﺝﺮ‬1.ödül. 2.ücret.
ecnâs (A.) [ ‫ ] اﺝﻨﺎس‬türler, cinsler.
ecnebî (A.) [ ‫ ] اﺝﻨﺒﯽ‬yabancı.
ecrâm (A.) [ ‫ ] اﺝﺮام‬cansız varlıklar.
ott
o
ecr (A.) [ ‫ ] اﺝﺮ‬1.ödül. 2.ücret.
ecrâm -ı semâviyye [ ‫] اﺝﺮام ﺱﻤﺎویﻪ‬gök cisimleri.
ecsâd (A.) [ ‫ ] اﺝﺴﺎد‬1.cesetler. 2.bedenler.
ecsâm (A.) [ ‫ ] اﺝﺴﺎم‬1.cisimler. 2.vücutlar.
w.
alk
ecvef (A.) [ ‫ ] اﺝﻮف‬1.kof. 2.dangalak.
ecvibe (A.) [ ‫ ] اﺝﻮﺑﻪ‬cevaplar.
eczâ (A.) [ ‫ ] اﺝﺰا‬1.parçalar. 2.ilaç hammaddeleri.
eczâhâne (A.-F.) [ ‫ ] اﺝﺰاﺧﺎﻥﻪ‬eczane.
ed’iye (A.) [ ‫ ] ادﻋﻴﻪ‬dualar.
edâ (A.) [ ‫ ] ادا‬1.ödeme. 2.yapma, yerine getirme. 3.tarz, tavır. 4.çalım.
ww
edeb (A.) [ ‫ ] ادب‬1.terbiye. 2.utanma duygusu. 3.edebiyat.
edepli (A.-T.) terbiyeli, edep sahibi.
edevât (A.) [ ‫ ] ادوات‬avadanlık, araçlar, aletler.
edîb (A.) [ ‫ ] ادیﺐ‬1.edebiyatçı. 2.edepli.
108
www.alkottob.com
edîbe (A.) [ ‫ ] ادیﺒﻪ‬1.bayan edebiyatçı. 2.edepli bayan.
m
edille (A.) [ ‫ ] ادﻝﻪ‬1.deliller. 2.rehberler.
edîm (A.) [ ‫ ] ادیﻢ‬tabaklanmış deri. 2.yüzey, yüz.
edvâr (A.) [ ‫ ] ادوار‬devirler, çağlar.
edviye (A.) [ ‫ ] ادویﻪ‬ilaçlar, devalar.
edyân (A.) [ ‫ ] ادیﺎن‬dinler.
edyâr (A.) [ ‫ ] ادیﺎر‬manastırlar.
ef’î (A.) [ ‫ ] اﻓﻌﯽ‬engerek yılanı.
ott
o
ef’âl (A.) [ ‫ ] اﻓﻌﺎل‬1.fiiller. 2.hareketler, eylemler.
b.c
o
ednâ (A.) [ ‫ ] ادﻥﯽ‬1.en aşağı. 2.alçak mı alçak.
efâzıl (A.) [ ‫ ] اﻓﺎﺽﻞ‬1.seçkin insanlar. 2.bilginler.
efdal (A.) [ ‫ ] اﻓﻀﻞ‬en üstün, en iyi.
efgân (F.) [ ‫ ] اﻓﻐﺎن‬feryat etme, figan etme.
w.
alk
efkâr (A.) [ ‫ ] اﻓﮑﺎر‬fikirler, düşünceler.
efkâr -ı âmme [ ‫ ] اﻓﮑﺎر ﻋﺎﻡﻪ‬kamuoyu.
eflâk (A.) [ ‫ ] اﻓﻼک‬gökler, felekler.
efrâd (A.) [ ‫ ] اﻓﺮاد‬fertler, bireyler.
efrenc (A.) [ ‫ ] اﻓﺮﻥﺞ‬Batılı, Avrupalı.
efsâne (F.) [ ‫ ] اﻓﺴﺎﻥﻪ‬1.masal. 2.efsane.
ww
efsâr (F.) [ ‫ ] اﻓﺴﺎر‬yular.
efser (F.) [ ‫ ] اﻓﺴﺮ‬subay.
efser (F.) [ ‫ ] اﻓﺴﺮ‬taç.
efsun (F.) [ ‫ ] اﻓﺴﻮن‬afsun, büyü.
109
www.alkottob.com
efsunger (F.) [ ‫ ] اﻓﺴﻮﻥﮕﺮ‬1.afsuncu. 2.büyüleyici.
m
efsûs (F.) [ ‫ ] اﻓﺴﻮس‬yazık, çok yazık, eyvahlar olsun.
efsürde (F.) [ ‫ ] اﻓﺴﺮدﻩ‬1.donuk. 2.üzgün, moral çöküntüsü içinde. 3.duygusuz.
b.c
o
efşüre (F.) [ ‫ ] اﻓﺸﺮﻩ‬sıkılmış meyva suyu.
efvâc (A.) [ ‫ ] اﻓﻮاج‬bölükler.
efvâh (A.) [ ‫ ] اﻓﻮاﻩ‬ağızlar.
efyûn (F.) [ ‫ ] اﻓﻴﻮن‬afyon.
efzâr (F.) [ ‫ ] اﻓﺰار‬alet, araç gereç.
efzûn (F.) [ ‫ ] اﻓﺰون‬fazla.
eger (F.) [ ‫ ] اﮔﺮ‬eğer.
ehad (A.) [ ‫ ] اﺣﺪ‬1.bir, tek. 2.Tanrı.
ehâdîs (A.) [ ‫ ] اﺣﺎدیﺚ‬hadisler.
ott
o
efzâyiş (F.) [ ‫ ] اﻓﺰایﺶ‬artış.
w.
alk
ehadiyyet (A.) [ ‫ ] اﺣﺪیﺖ‬1.birlik. 2.Tanrı’nın birliği.
ehâlî (A.) [ ‫ ] اهﺎﻝﯽ‬ahali, halk.
ehass (A.) [ ‫ ] اﺧﺺ‬başlıca.
ehdâf (A.) [ ‫ ] اهﺪاف‬hedefler.
ehemm (A.) [ ‫ ] اهﻢ‬en önemlisi.
ehemmiyet atfetmek önem vermek, önemsemek
ww
ehemmiyet kesb eylemek önem kazanmak.
ehemmiyyet (A.) [ ‫ ] اهﻤﻴﺖ‬önem.
ehibbâ (A.) [ ‫ ] اﺣﺒﺎ‬dostlar.
110
www.alkottob.com
ehil (A.) [ ‫ ] اهﻞ‬1.maharet sahibi. 2.evcil. 3.bir yerde ikamet eden. 4.bir yere
m
mensup.
ehl (A.) [ ‫ ] اهﻞ‬1.maharet sahibi. 2.evcil. 3.bir yerde ikamet eden. 4.bir yere
ehl -i din [ ‫ ] اهﻞ دیﻦ‬bir dine inananlar.
ehl -i hâl [ ‫ ] اهﻞ ﺣﺎل‬halden anlayan
ehl -i hubre [ ‫ ] اهﻞ ﺧﺒﺮﻩ‬bilirkişi.
ehl -i îman [ ‫ ] اهﻞ ایﻤﺎن‬iman edenler, inananlar.
ehl -i vukûf [ ‫ ] اهﻞ وﻗﻮف‬bilirkişi.
ott
o
ehl -i salib [ ‫ ] اهﻞ ﺹﻠﻴﺐ‬haçlılar.
b.c
o
veya görüşe mensup.
ehliyyet (A.) [ ‫ ] اهﻠﻴﺖ‬1.beceri sahipliği, yeterlilik, yetki. 3.yeterlilik belgesi.
ehrâm (A.) [ ‫ ] اهﺮام‬piramit.
ehrimen (F.) [ ‫ ] اهﺮﻡﻦ‬kötülük tanrısı, şeytan.
w.
alk
ehsâs (A.) [ ‫ ] اﺣﺴﺎس‬duygular, hisler.
ehven (A.) [ ‫ ] اهﻮن‬1.çok ucuz. 2.çok kolay.
ehzâb (A.) [ ‫ ] اﺣﺰاب‬1.hizipler. 2.partiler. 3.gruplar.
eimme (A.) [ ‫ ] اﺋﻤﻪ‬imamlar, önderler.
eizze (A.) [ ‫ ] اﻋﺰﻩ‬1.azizler, ermişler. 2.saygın kişiler.
ejder (F.) [ ‫ ] اژدر‬1.büyük yılan. 2.ejderha.
ww
ejderhâ (F.) [ ‫ ] اژدرهﺎ‬1.büyük yılan. 2.ejderha.
ekâbir (A.) [ ‫ ] اﮐﺎﺑﺮ‬büyükler, ileri gelenler.
ekâlîm (A.) [ ‫ ] اﻗﺎﻝﻴﻢ‬1.ülkeler. 2.büyük toprak parçaları.
ekall (A.) [ ‫ ] اﻗﻞ‬en az.
ekalliyet (A.) [ ‫ ] اﻗﻠﻴﺖ‬azınlık.
111
www.alkottob.com
ekârib (A.) [ ‫ ] اﻗﺎرب‬yakınlar, akrabalar.
m
ekâvîl (A.) [ ‫ ] اﻗﺎویﻞ‬sözler.
ekber (A.) [ ‫ ] اﮐﺒﺮ‬en büyük.
b.c
o
ekdâr (A.) [ ‫ ] اﮐﺪار‬kederler, üzüntüler.
ekfân (A.) [ ‫ ] اﮐﻔﺎن‬kefenler.
ekhâl (A.) [ ‫ ] اﮐﺤﺎل‬sürmeler.
ekîd (A.) [ ‫ ] اﮐﻴﺪ‬kesin.
ekîden (A.) [ ‫ ] اﮐﻴﺪا‬kesinlikle.
ekl edilmek yenilmek.
ekmel (A.) [ ‫ ] اﮐﻤﻞ‬mükemmel, tam.
ott
o
ekl (A.) [ ‫ ] اﮐﻞ‬yeme.
eknâf (A.) [ ‫ ] اﮐﻨﺎف‬yerler, yöreler, taraflar.
eknûn (F.) [ ‫ ] اﮐﻨﻮن‬şimdi.
w.
alk
ekrem (A.) [ ‫ ] اﮐﺮم‬çok cömert.
ekser (A.) [ ‫ ] اﮐﺜﺮ‬en çok.
ekserî (A.) [ ‫ ] اﮐﺜﺮی‬1.çoğu. 2.çoğu kez.
ekseriyyâ (A.) [ ‫ ] اﮐﺜﺮیﺎ‬çoğu zaman, sık sık.
ekseriyyet (A.) [ ‫ ] اﮐﺜﺮیﺖ‬çoğunluk.
ekseriyyet -i ârâ [ ‫ ] اﮐﺜﺮیﺖ ﺁراء‬oy çokluğu.
ww
ekseriyyet -i mutlaka [ ‫ ] اﮐﺜﺮیﺖ ﻡﻄﻠﻘﻪ‬çoğunluk.
ektâf (A.) [ ‫ ] اﮐﺘﺎف‬1.omuzlar. 2.kürek kemikleri.
ekûl (A.) [ ‫ ] اﮐﻮل‬pisboğaz.
ekvân (A.) [ ‫ ] اﮐﻮان‬1.dünyalar. 2.varlıklar.
112
www.alkottob.com
ekyâl (A.) [ ‫ ] اﮐﻴﺎل‬1.kileler. 2.ölçekler.
m
ekzeb (A.) [ ‫ ] اﮐﺬب‬kuyruklu yalan.
el’an (A.) [ ‫ ] اﻵن‬şimdi.
b.c
o
elaman (A.) [ ‫ ] اﻻﻡﺎن‬aman dileme, imdat, yardım
elbise (A.) [ ‫ ] اﻝﺒﺴﻪ‬giysiler.
elem (A.) [ ‫ ] اﻝﻢ‬acı, üzüntü.
elemzede (A.-F.) [ ‫ ] اﻝﻢ زدﻩ‬elemli.
elf (A.) [ ‫ ] اﻝﻒ‬bin.
elhâc (A.) [ ‫ ] اﻝﺤﺎج‬hacı.
ott
o
elfâz (A.) [ ‫ ] اﻝﻔﺎظ‬sözler, lafızlar.
elhâlet hâzihi (A.) [ ‫ ] اﻝﺤﺎﻝﺔ هﺬﻩ‬şimdiki, günümüzdeki
elhân (A.) [ ‫ ] اﻝﺤﺎن‬şarkılar, melodiler.
elhâsıl (A.) [ ‫ ] اﻝﺤﺎﺹﻞ‬sonuçta.
w.
alk
elifba (A.) [ ‫ ] اﻝﻔﺒﺎ‬alfabe.
elîm (A.) [ ‫ ] اﻝﻴﻢ‬acı, acıklı.
elîme (A.) [ ‫ ] اﻝﻴﻤﻪ‬acı, acıklı.
elkıssa (A.) [ ‫ ] اﻝﻘﺼﻪ‬kısacası, sonuç olarak.
elsine (A.) [ ‫ ] اﻝﺴﻨﻪ‬diller, lisanlar.
eltâf (A.) [ ‫ ] اﻝﻄﺎف‬iyilikler, lütuflar.
ww
elvâh (A.) [ ‫ ] اﻝﻮاح‬levhalar, tablolar.
elvân (A.) [ ‫ ] اﻝﻮان‬renkler.
elvedâ (A.) [ ‫ ] اﻝﻮداع‬elveda.
elviye (A.) [ ‫ ] اﻝﻮیﻪ‬sancaklar.
113
www.alkottob.com
elyâf (A.) [ ‫ ] اﻝﻴﺎف‬lifler.
m
elyevm (A.) [ ‫ ] اﻝﻴﻮم‬bugün.
elzem (A.) [ ‫ ] اﻝﺰم‬çok gerekli.
emâkin (A.) [ ‫ ] اﻡﺎﮐﻦ‬mekanlar.
emân (A.) [ ‫ ] اﻡﺎن‬aman dileme.
b.c
o
em’â (A.) [ ‫ ] اﻡﻌﺎ‬bağırsaklar.
emânât-ı mübâreke (A.-F.) [ ‫ ] اﻡﺎﻥﺎت ﻡﺒﺎرﮐﻪ‬kutsal emanetler.
emânet (A.) [ ‫ ] اﻡﺎﻥﺖ‬1.eminlik. 2.emanet.
ott
o
emânetdâr (A.-F.) [ ‫ ] اﻡﺎﻥﺖ دار‬emanetçi.
emâneten (A.) [ ‫ ] اﻡﺎﻥﺔ‬emanet olarak.
emârât (A.) [ ‫ ] اﻡﺎرات‬işaretler, belirtiler.
emâre (A.) [ ‫ ] اﻡﺎرﻩ‬işaret, belirti.
emaret (A.) [ ‫ ] اﻡﺎرت‬beylik, emirlik.
w.
alk
emced (A.) [ ‫ ] اﻡﺠﺪ‬çok onurlu, çok şerefli.
emel (A.) [ ‫ ] اﻡﻞ‬arzu.
emhâl (A.) [ ‫ ] اﻡﻬﺎل‬mühletler.
emhâr (A.) [ ‫ ] اﻡﻬﺎر‬mehirler.
emîn (A.) [ ‫ ] اﻡﻴﻦ‬1.güvenilir. 2.emniyetli.
emir (A.) [ ‫ ] اﻡﺮ‬buyruk, emir.
ww
emîr (A.) [ ‫ ] اﻡﻴﺮ‬bey, emirlik başkanı, emir.
emir ısdâr edilmek (A.-T.) emir çıkartılmak.
emirnâme (A.-F.) [ ‫ ] اﻡﺮﻥﺎﻡﻪ‬ferman, emir belgesi.
emkine (A.) [ ‫ ] اﻡﮑﻨﻪ‬mekanlar, yerler.
114
www.alkottob.com
emlâk (A.) [ ‫ ] اﻡﻼک‬mülkler.
emn (A.) [ ‫ ] اﻡﻦ‬güvenlik, emniyet.
emr (A.) [ ‫ ] اﻡﺮ‬1.emir, buyruk. 2.iş.
emrâz (A.) [ ‫ ] اﻡﺮاض‬hastalıklar.
emred (A.) [ ‫ ] اﻡﺮد‬bıyıkları yeni terlemiş genç.
emsâl (A.) [ ‫ ] اﻡﺜﺎل‬1.hikayeler. 2.masallar.
emsile (A.) [ ‫ ] اﻡﺜﻠﻪ‬örnekler.
emtia (A.) [ ‫ ] اﻡﺘﻌﻪ‬mallar.
emvâc (A.) [ ‫ ] اﻡﻮاج‬dalgalar.
emvâl (A.) [ ‫ ] اﻡﻮال‬mallar.
ott
o
emsâl (A.) [ ‫ ] اﻡﺜﺎل‬1.örnekler. 2.benzerler.
b.c
o
emniyyet (A.) [ ‫ ] اﻡﻨﻴﺖ‬1.güvenlik. 2.emniyet teşkilatı.
m
emmâre (A.) [ ‫ ] اﻡﺎرﻩ‬emredici.
w.
alk
emvâl -ı gayr-i menkûle [ ‫ ] اﻡﻮال ﻏﻴﺮ ﻡﻨﻘﻮﻝﻪ‬taşınmaz mallar.
emvât (A.) [ ‫ ] اﻡﻮات‬ölüler.
emzice (A.) [ ‫ ] اﻡﺰﺝﻪ‬mizaçlar, karakterler.
enâm (A.) [ ‫ ] اﻥﺎم‬1.canlılar. 2.insanlar.
enbân (F.) [ ‫ ] اﻥﺒﺎن‬heybe.
enbâr (F.) [ ‫ ] اﻥﺒﺎر‬ambar.
ww
enbîk (A.) [ ‫ ] اﻥﺒﻴﻖ‬imbik.
enbiyâ (A.) [ ‫ ] اﻥﺒﻴﺎ‬peygamberler.
enbûh (F.) [ ‫ ] اﻥﺒﻮﻩ‬1.kalabalık. 2.gür. 3.yoğun.
encâm (F.) [ ‫ ] اﻥﺠﺎم‬son.
115
www.alkottob.com
encîr (F.) [ ‫ ] اﻥﺠﻴﺮ‬incir.
encümen (F.) [ ‫ ] اﻥﺠﻤﻦ‬1.topluluk. 2.dernek. 3.heyet. 4.komisyon.
endâze (F.) [ ‫ ] اﻥﺪازﻩ‬60 cm.lik uzunluk ölçüsü.
endek (F.) [ ‫ ] اﻥﺪک‬az.
ender (A.) [ ‫ ] اﻥﺪر‬çok az bulunan.
b.c
o
endâm (F.) [ ‫ ] اﻥﺪام‬boy bos.
m
encüm (A.) [ ‫ ] اﻥﺠﻢ‬yıldızlar.
enderûn (F.) [ ‫ ] اﻥﺪرون‬1.iç, içerisi. 2.harem dairesi. 3.gönül, kalp.
ott
o
enderü’l-vukû (A.) [ ‫ ] اﻥﺪراﻝﻮﻗﻮع‬az rastlanır.
endîşe (F.) [ ‫ ] اﻥﺪیﺸﻪ‬1.düşünce. 2.kaygı.
endişeli (F.-T.) kaygılı.
endîşenâk olmak kaygılanmak.
endîşnâk (F.) [ ‫ ] اﻥﺪیﺸﻨﺎک‬1.düşünceli. 2.kaygılı.
w.
alk
endûh (F.) [ ‫ ] اﻥﺪوﻩ‬keder.
ene (A.) [ ‫ ] اﻥﺎ‬ben.
enf (A.) [ ‫ ] اﻥﻒ‬burun.
enfâs (A.) [ ‫ ] اﻥﻔﺎس‬nefesler, soluklar.
enfes (A.) [ ‫ ] اﻥﻔﺲ‬çok nefis.
enfüs (A.) [ ‫ ] اﻥﻔﺲ‬1.nefisler. 2.ruhlar.
ww
engâr (F.) [ ‫ ] اﻥﮕﺎر‬san.
engûr (F.) [ ‫ ] اﻥﮕﻮر‬üzüm.
engübin (F.) [ ‫ ] اﻥﮕﺒﻦ‬bal.
engüşt (F.) [ ‫ ] اﻥﮕﺸﺖ‬parmak.
116
www.alkottob.com
engüşter (F.) [ ‫ ] اﻥﮕﺸﺘﺮ‬yüzük.
m
engüştnümâ (F.) [ ‫ ] اﻥﮕﺸﺖ ﻥﻤﺎ‬parmakla gösterilen.
enhâr (A.) [ ‫ ] اﻥﻬﺎر‬nehirler, ırmaklar.
enîs (A.) [ ‫ ] اﻥﻴﺲ‬1.dost. 2.sevgili.
enkâz (A.) [ ‫ ] اﻥﻘﺎض‬yıkıntı.
enmûzec (A.) [ ‫ ] اﻥﻤﻮزج‬örnek, numûne.
ensâb (A.) [ ‫ ] اﻥﺴﺎب‬nesepler, soylar.
ott
o
ensâc (A.) [ ‫ ] اﻥﺴﺎج‬dokular.
b.c
o
enîn (A.) [ ‫ ] اﻥﻴﻦ‬inleme, inilti.
ensâl (A.) [ ‫ ] اﻥﺴﺎل‬nesiller, kuşaklar.
ensâr (A.) [ ‫ ] اﻥﺼﺎر‬yardımcılar.
ensice (A.) [ ‫ ] اﻥﺴﺠﻪ‬1.dokular. 2.kumaşlar.
envâ’ (A.) [ ‫ ] اﻥﻮاع‬çeşitler, neviler.
w.
alk
envâr (A.) [ ‫ ] اﻥﻮار‬ışıklar.
enver (A.) [ ‫ ] اﻥﻮر‬çok parlak.
enzâr (A.) [ ‫ ] اﻥﻈﺎر‬bakışlar, gözler.
erâcîf (A.) [ ‫ ] اراﺝﻴﻒ‬saçmalıklar, uydurmalar.
erâmil (A.) [ ‫ ] اراﻡﻞ‬dullar.
erâzî (A.) [ ‫ ] اراﺽﯽ‬arazi.
ww
erâzil (A.) [ ‫ ] اراذل‬reziller, aşağılıklar.
erba’ (A.) [ ‫ ] ارﺑﻊ‬dört.
erba’a (A.) [ ‫ ] ارﺑﻌﻪ‬dört.
erbâb (A.) [ ‫ ] ارﺑﺎب‬1.sahip. 2.başkan. 3.usta.
117
www.alkottob.com
erbain (A.) [ ‫ ] ارﺑﻌﻴﻦ‬kırk. hadîs-i ~ kırk hadis.
m
erc (F.) [ ‫ ] ارج‬değer.
ercmend (F.) [ ‫ ] ارﺝﻤﻨﺪ‬değerli, saygın.
erfa’ (A.) [ ‫ ] ارﻓﻊ‬çok yüce, çok yüksek.
erganun (F.) [ ‫ ] ارﻏﻨﻮن‬org.
ergevân (F.) [ ‫ ] ارﻏﻮان‬erguvan.
erguvân (F.) [ ‫ ] ارﻏﻮان‬erguvan.
erîke (A.) [ ‫ ] اریﮑﻪ‬taht.
eriş (F.) [ ‫ ] ارش‬arşın.
ott
o
erguvânî (F.) [ ‫ ] ارﻏﻮاﻥﯽ‬erguvan rengi.
b.c
o
ercümend (F.) [ ‫ ] ارﺝﻤﻨﺪ‬değerli, saygın.
erkâm (A.) [ ‫ ] ارﻗﺎم‬1.rakamlar. 2.yazılar.
erkân (A.) [ ‫ ] ارﮐﺎن‬1.direkler. 2.temeller, esaslar. 3.ileri gelenler, üst düzeyde
w.
alk
bulunanlar. 4.önderler.
erkân-ı harbiyye-i umûmiyye [ ‫ ] ارﮐﺎن ﺣﺮﺑﻴﻪء ﻋﻤﻮﻡﻴﻪ‬genel kurmay başkanlığı.
ermeğân (F.) [ ‫ ] ارﻡﻐﺎن‬armağan.
erneb (A.) [ ‫ ] ارﻥﺐ‬tavşan.
erre (F.) [ ‫ ] ارﻩ‬testere.
ervâh (A.) [ ‫ ] ارواح‬ruhlar.
ww
erz (F.) [ ‫ ] ارز‬değer, kıymet.
erzâk (A.) [ ‫ ] ارزاق‬yiyecek, erzak.
erzân (F.) [ ‫ ] ارزان‬1.ucuz. 2.yaraşır, layık.
erzânî (F.) [ ‫ ] ارزاﻥﯽ‬1.ucuzluk. 2.liyakat, yeterlilik.
118
www.alkottob.com
erzel (A.) [ ‫ ] ارذل‬en rezil, en aşağılık.
m
erzen (F.) [ ‫ ] ارزن‬darı.
erziş (F.) [ ‫ ] ارزش‬değer, kıymet, itibar.
b.c
o
erzîz (F.) [ ‫ ] ارزیﺰ‬kalay.
es’ad (A.) [ ‫ ] اﺱﻌﺪ‬çok mutlu.
es’âr (A.) [ ‫ ] اﺱﻌﺎر‬fiyatlar.
es’ile (A.) [ ‫ ] اﺱﺌﻠﻪ‬sorular.
esâmî (A.) [ ‫ ] اﺱﺎﻡﯽ‬isimler.
esâs (A.) [ ‫ ] اﺱﺎس‬asıl, kök, temel.
ott
o
esâret (A.) [ ‫ ] اﺱﺎرت‬tutsaklık.
esâsât (A.) [ ‫ ] اﺱﺎﺱﺎت‬asıllar, esaslar.
esâsen (A.) [ ‫ ] اﺱﺎﺱﺎ‬aslında.
esâtîr (A.) [ ‫ ] اﺱﺎﻃﻴﺮ‬1.mitoloji. 2.uydurma sözler.
w.
alk
esâtîz (A.) [ ‫ ] اﺱﺎﺕﻴﺬ‬1.ustalar. 2.üstadlar.
esb (F.) [ ‫ ] اﺱﺐ‬at.
esbâb (A.) [ ‫ ] اﺱﺒﺎب‬sebepler.
esbâb -ı mûcibe [ ‫ ] اﺱﺒﺎب ﻡﻮﺝﺒﻪ‬gerekçe, gerekçeler.
esbâb -ı mücbire [ ‫ ] اﺱﺒﺎب ﻡﺠﺒﺮﻩ‬zorlayıcı sebepler.
esbâb -ı zarûriyye [ ‫ ] اﺱﺒﺎب ﺽﺮوریﻪ‬zorunlu sebepler.
ww
esbak (A.) [ ‫ ] اﺱﺒﻖ‬önceki, daha önceki, eski.
esed (A.) [ ‫ ] اﺱﺪ‬arslan.
esef (A.) [ ‫ ] اﺱﻒ‬üzülme, hayıflanma.
esefâ (A.) [ ‫ ] اﺱﻔﺎ‬vah vah, eyvahlar olsun, yazık!
119
www.alkottob.com
esefnâk (A.-F.) [ ‫ ] اﺱﻔﻨﺎک‬üzücü.
esfâr (A.) [ ‫ ] اﺱﻔﺎر‬seferler, yolculuklar.
eshâb (A.) [ ‫ ] اﺹﺤﺎب‬1.sahipler. 2.ashab.
eshâm (A.) [ ‫ ] اﺱﻬﺎم‬1.hisseler. 2.senetler.
eshâr (A.) [ ‫ ] اﺱﺤﺎر‬seherler.
eshel (A.) [ ‫ ] اﺱﻬﻞ‬en kolay.
esîr (A.) [ ‫ ] اﺱﻴﺮ‬tutsak.
esîrân (A.-F.) [ ‫ ] اﺱﻴﺮان‬tutsaklar.
ott
o
eshiyâ (A.) [ ‫ ] اﺱﺨﻴﺎ‬cömertler.
b.c
o
esfel (A.) [ ‫ ] اﺱﻔﻞ‬1.en aşağı. 2.aşağılıkların en aşalığı.
m
eser (A.) [ ‫ ] اﺛﺮ‬1.iz. 2.eser, yapıt. 3.kitap.
eslâf (A.) [ ‫ ] اﺱﻼف‬selefler, geçmişler.
esliha (A.) [ ‫ ] اﺱﻠﺤﻪ‬silahlar.
w.
alk
esmâ (A.) [ ‫ ] اﺱﻤﺎ‬isimler.
esmân (A.) [ ‫ ] اﺛﻤﺎن‬değerler, kıymetler, bedeller.
esmâr (A.) [ ‫ ] اﺛﻤﺎر‬meyvalar.
esmer (A.) [ ‫ ] اﺱﻤﺮ‬karayağız, esmer, koyu tenli.
esnâ (A.) [ ‫ ] اﺛﻨﺎ‬sıra, an.
esnâf (A.) [ ‫ ] اﺹﻨﺎف‬1.sınıflar. 2.esnaf.
ww
esnâm (A.) [ ‫ ] اﺹﻨﺎم‬putlar.
esnân (A.) [ ‫ ] اﺱﻨﺎن‬dişler.
esra’ (A.) [ ‫ ] اﺱﺮع‬en çabuk, en hızlı.
esrâr (A.) [ ‫ ] اﺱﺮار‬sırlar, gizler.
120
www.alkottob.com
esrârengîz (A.-F.) [ ‫ ] اﺱﺮاراﻥﮕﻴﺰ‬gizemli.
m
esrarkeş (A.-F.) [ ‫ ] اﺱﺮارﮐﺶ‬esrar içen, esrarcı.
ester (F.) [ ‫ ] اﺱﺘﺮ‬katır.
b.c
o
esvâb (A.) [ ‫ ] اﺛﻮاب‬giysiler.
esvât (A.) [ ‫ ] اﺹﻮات‬sesler.
esved (A.) [ ‫ ] اﺱﻮد‬siyah.
esyâf (A.) [ ‫ ] اﺱﻴﺎف‬kılıçlar.
eş’âr (A.) [ ‫ ] اﺵﻌﺎر‬şiirler.
eşhâs (A.) [ ‫ ] اﺵﺨﺎص‬kişiler.
eşhür (A.) [ ‫ ] اﺱﻬﺮ‬aylar.
eşi’a (A.) [ ‫ ] اﺵﻌﻪ‬ışıklar, ışınlar.
eşk (F.) [ ‫ ] اﺵﮏ‬gözyaşı.
w.
alk
eşkâl (A.) [ ‫ ] اﺵﮑﺎل‬şekiller
ott
o
eşcâr (A.) [ ‫ ] اﺵﺠﺎر‬ağaçlar.
eşkâlûd (F.) [ ‫ ] اﺵﮏ ﺁﻝﻮد‬gözyaşlı.
eşkiyâ (A.) [ ‫ ] اﺵﻘﻴﺎ‬haydutlar, yol kesenler.
eşna’ (A.) [ ‫ ] اﺵﻨﻊ‬en kötü, en çirkin.
eşrâf (A.) [ ‫ ] اﺵﺮاف‬seçkinler, ileri gelenler, sosyete.
eşref (A.) [ ‫ ] اﺵﺮف‬en şerefli.
ww
eşref -i mahlûkât [ ‫ ] اﺵﺮف ﻡﺨﻠﻮﻗﺎت‬varlıkların en şereflisi, insan.
et’ime (A.) [ ‫ ] اﻃﻌﻤﻪ‬yiyecekler.
etemm (A.) [ ‫ ] اﺕﻢ‬tam, mükemmel, eksiksiz.
etfâl (A.) [ ‫ ] اﻃﻔﺎل‬çocuklar.
121
www.alkottob.com
etıbbâ (A.) [ ‫ ] اﻃﺒﺎ‬doktorlar, tabipler.
m
etrâf (A.) [ ‫ ] اﻃﺮاف‬yöre, çevre.
etrâk (A.) [ ‫ ] اﺕﺮاک‬Türkler.
evâhir (A.) [ ‫ ] اواﺧﺮ‬sonlar, son günler.
evâil (A.) [ ‫ ] اواﺋﻞ‬başlar, ilk günler.
evâmir (A.) [ ‫ ] اواﻡﺮ‬emirler, buyruklar.
evân (A.) [ ‫ ] اوان‬çağ.
b.c
o
etvâr (A.) [ ‫ ] اﻃﻮار‬tavırlar.
ott
o
evânî-i turâbe (A.-F.) [ ‫ ] اواﻥﯽ ﺕﺮاﺑﻪ‬toprak çanak çömlek.
evâsıt (A.) [ ‫ ] اواﺱﻂ‬ortalar, ortadakiler.
evbâş (A.) [ ‫ ] اوﺑﺎش‬ayak takımı, külhanbeyler.
evc (A.) [ ‫ ] اوج‬doruk, zirve.
evdiye (A.) [ ‫ ] اودیﻪ‬vadiler, dereler.
w.
alk
evhad (A.) [ ‫ ] اوﺣﺪ‬bir tane, biricik.
evhâm (A.) [ ‫ ] اوهﺎم‬vehimler, kuruntular.
evkâf (A.) [ ‫ ] اوﻗﺎف‬vakıflar.
evkât (A.) [ ‫ ] اوﻗﺎت‬vakitler.
evlâ (A.) [ ‫ ] اوﻝﯽ‬en iyi, en uygun.
evlâd (A.) [ ‫ ] اوﻻد‬1.çocuklar. 2.soy.
ww
evleviyyet (A.) [ ‫ ] اوﻝﻮیﺖ‬öncelik.
evliyâ (A.) [ ‫ ] اوﻝﻴﺎ‬1.velîler. 2.önderler. 3.yetkililer.
evrâd (A.) [ ‫ ] اوراد‬dualar.
evrâk (A.) [ ‫ ] اوراق‬1.kağıtlar. 2.belgeler. 3.arşiv.
122
www.alkottob.com
evreng (F.) [ ‫ ] اورﻥﮓ‬taht.
m
evsâf (A.) [ ‫ ] اوﺹﺎف‬vasıflar, özellikler.
evsat (A.) [ ‫ ] اوﺱﻂ‬orta, ortadaki.
evvel (A.) [ ‫ ] اول‬1.ilk. 2.başlangıç. 3.önce.
evvelâ (A.) [ ‫ ] اوﻻ‬ilkin, ilk önce.
evvelâhır (A.) [ ‫ ] اول ﺁﺧﺮ‬alt tarafı, önü sonu.
evvelbahar (A.-F.) [ ‫ ] اول ﺑﻬﺎر‬ilkbahar.
ott
o
evvelemirde (A.-T.) işin başında, her şeyden önce.
b.c
o
evtâd (A.) [ ‫ ] اوﺕﺎد‬kazıklar.
evveliyyât (A.) [ ‫ ] اوﻝﻴﺎت‬daha öncesi, eski durumu.
evzân (A.) [ ‫ ] اوزان‬1.ölçüler. 2.vezinler. 3.ağırlıklar.
eyâlât (A.) [ ‫ ] ایﺎﻻت‬1.eyaletler. 2.memleketler, topraklar.
eytâm (A.) [ ‫ ] ایﺘﺎم‬yetimler, öksüzler.
w.
alk
eyvân (F.) [ ‫ ] ایﻮان‬1.ayvan. 2.sundurma. 3.çardak.
eyyâm (A.) [ ‫ ] ایﺎم‬günler.
eyzan (A.) [ ‫ ] ایﻀﺎ‬ve yine, aynı şekilde.
ezânî (A.) [ ‫ ] اذاﻥﯽ‬ezan ile ilgili.
ezdâd (A.) [ ‫ ] اﺽﺪاد‬karşıtlar, zıtlar.
ezel (A.) [ ‫ ] ازل‬öncesizlik, geçmişe doğru sonsuzluk.
ww
ezelbeezel (A.-F.) [ ‫ ] ازل ﺑﻪ ازل‬ezelden beri.
ezelî (A.) [ ‫ ] ازﻝﯽ‬ezele ilişkin.
ezeliyyet (A.) [ ‫ ] ازﻝﻴﺖ‬ezellik durumu.
ezhân (A.) [ ‫ ] اذهﺎن‬zihinler.
123
www.alkottob.com
ezhâr (A.) [ ‫ ] ازهﺎر‬çiçekler.
m
eziyyet (A.) [ ‫ ] اذیﺖ‬üzme.
ezkâr (A.) [ ‫ ] اذﮐﺎر‬1.zikirler. 2.anmalar.
ezkiyâ (A.) [ ‫ ] اذﮐﻴﺎ‬zekiler.
ezmân (A.) [ ‫ ] ازﻡﺎن‬zamanlar.
ezmine (A.) [ ‫ ] ازﻡﻨﻪ‬zamanlar, çağlar.
ezmine -i cedîde [ ‫ ] ازﻡﻨﻪء ﺝﺪیﺪﻩ‬yeni çağ.
b.c
o
ezkazâ (F.-A.) [ ‫ ] ازﻗﻀﺎ‬tesadüfen.
ott
o
ezmine -i kadîme [ ‫ ] ازﻡﻨﻪء ﻗﺪیﻤﻪ‬eski zamanlar, eski çağlar.
ezmine -i mütekaddime [ ‫ ] ازﻡﻨﻪء ﻡﺘﻘﺪﻡﻪ‬eski çağlar.
ezrak (A.) [ ‫ ] ازرق‬mavi.
ezvâc (A.) [ ‫ ] ازواج‬çiftler.
ezvâk (A.) [ ‫ ] اذواق‬zevkler.
ww
w.
alk
ezyâl (A.) [ ‫ ] اذیﺎل‬1.ekler, zeyiller. 2.kuyruklar.
124
www.alkottob.com
m
F
fa’âliyyet (A.) [ ‫ ] ﻓﻌﺎﻝﻴﺖ‬hareketlilik, çalışma.
fâcia (A.) [ ‫ ] ﻓﺎﺝﻌﻪ‬1.acıklı olay. 2.felaket. 3.dram.
b.c
o
fa’âl (A.) [ ‫ ] ﻓﻌﺎل‬hareketli, çalışkan.
fâciât (A.) [ ‫ ] ﻓﺎﺝﻌﺎت‬1.acıklı olaylar, facialar. 2.felaketler.
fâcir (A.) [ ‫ ] ﻓﺎﺝﺮ‬1.günah işleyen. 2.karşı cinse düşkün olan.
fağfûrî (F.) [ ‫ ] ﻓﻐﻔﻮری‬çini.
ott
o
fağfur (F.) [ ‫ ] ﻓﻐﻔﻮر‬Çin imparatoru.
fahâmet (A.) [ ‫ ] ﻓﺨﺎﻡﺖ‬1.yücelik, ululuk. 2.kıymet.
fahhâr (A.) [ ‫ ] ﻓﺨﺎر‬övüngen.
fâhir (A.) [ ‫ ] ﻓﺎﺧﺮ‬1.değerli. 2.şerefli, onurlu.
w.
alk
fâhiş (A.) [ ‫ ] ﻓﺎﺣﺶ‬1.aşırı. 2.büyük. çirkin, kötü.
fâhişe (A.) [ ‫ ] ﻓﺎﺣﺸﻪ‬fuhuş yapan kadın.
fâhişehane (A.-F.) [ ‫ ] ﻓﺎﺣﺸﻪ ﺧﺎﻥﻪ‬genelev.
fahr (A.) [ ‫ ] ﻓﺨﺮ‬övünç, kıvanç.
fahrî (A.) [ ‫ ] ﻓﺨﺮی‬1.onursal. 2.ücret almadan, kendi isteğiyle
fahşâ (A.) [ ‫ ] ﻓﺤﺸﺎ‬fuhuş.
ww
fâhte (A.) [ ‫ ] ﻓﺎﺧﺘﻪ‬güvercin, yaban güvercini.
fahûr (A.) [ ‫ ] ﻓﺨﻮر‬övüngen.
fâide (A.) [ ‫ ] ﻓﺎﺋﺪﻩ‬yarar, kazanç, fayda.
fâidebahş (A.-F.) [ ‫ ] ﻓﺎﺋﺪﻩ ﺑﺨﺶ‬yararlı, faydalı.
125
www.alkottob.com
fâik (A.) [ ‫ ] ﻓﺎﺋﻖ‬üstün.
m
fâikiyyet (A.) [ ‫ ] ﻓﺎﺋﻘﻴﺖ‬üstünlük.
fâil (A.) [ ‫ ] ﻓﺎﻋﻞ‬1.yapan. 2.özne. 3.etkili.
b.c
o
fâiliyyet (A.) [ ‫ ] ﻓﺎﻋﻠﻴﺖ‬etkenlik, aktivite.
fâiz (A.) [ ‫ ] ﻓﺎﺋﺾ‬1.taşan. 2.faiz, paradan elde edilen kazanç.
fâka (A.) [ ‫ ] ﻓﺎﻗﻪ‬yoksulluk.
fakâhet (A.) [ ‫ ] ﻓﻘﺎهﺖ‬fıkıhçılık.
fakat (A.) [ ‫ ] ﻓﻘﻂ‬ancak, yalnız.
fakîd (A.) [ ‫ ] ﻓﻘﻴﺪ‬eşi az bulunur.
ott
o
fakd (A.) [ ‫ ] ﻓﻘﺪ‬yokluk, yoksunluk.
fakîh (A.) [ ‫ ] ﻓﻘﻴﻪ‬islam hukukçusu, fakih.
fâkiha (A.) [ ‫ ] ﻓﺎﮐﻬﻪ‬meyva.
fakîr (A.) [ ‫ ] ﻓﻘﻴﺮ‬1.yoksul. 2.bendeniz. 3.dilenci. 4.derviş.
w.
alk
fakirhâne (A.-F.) [ ‫ ] ﻓﻘﻴﺮﺧﺎﻥﻪ‬bendenizin evi.
fakr (A.) [ ‫ ] ﻓﻘﺮ‬yoksulluk.
fâl (F.) [ ‫ ] ﻓﺎل‬fal.
falaka (A.) [ ‫ ] ﻓﻠﻘﻪ‬falaka, ayağa sopa atarak acı çektirmek için hazırlanan
düzenek.
fâlic (A.) [ ‫ ] ﻓﻠﺞ‬felç.
ww
fâlnâme (F.) [ ‫ ] ﻓﺎﻝﻨﺎﻡﻪ‬fal kitabı.
fâm (F.) [ ‫ ] ﻓﺎم‬renk.
fânî (A.) [ ‫ ] ﻓﺎﻥﯽ‬1.ölümlü. 2.yok olucu. 3.geçici.
fânûs (A.) [ ‫ ] ﻓﺎﻥﺌﺲ‬fener.
126
www.alkottob.com
fâr (A.) [ ‫ ] ﻓﺎر‬fare.
m
farazâ (A.) [ ‫ ] ﻓﺮﺽﺎ‬diyelim ki.
faraziyye (A.) [ ‫ ] ﻓﺮﺽﻴﻪ‬varsayım.
b.c
o
fârıka (A.) [ ‫ ] ﻓﺎرﻗﻪ‬ayırıcı.
fâriğ (A.) [ ‫ ] ﻓﺎرغ‬1.boş. 2.rahat, huzurlu. 3.vazgeçen.
fâris (A.) [ ‫ ] ﻓﺎرس‬atlı.
fârisî (F.) [ ‫ ] ﻓﺎرﺱﯽ‬1.Farsça. 2.Fars, İranlı.
farîza (A.) [ ‫ ] ﻓﺮیﻀﻪ‬1.farz. 2.borç.
fart (A.) [ ‫ ] ﻓﺮط‬aşırı, aşırılık.
ott
o
fark (A.) [ ‫ ] ﻓﺮق‬ayrıcalık, ayrılık.
farz (A.) [ ‫ ] ﻓﺮض‬1.Tanrı emri. 2.borç, ödev. 3.zorunlu.
farz edilmek sayılmak, tutulmak, tasavvur edilmek.
farz etmek saymak, tutmak, tasavvur etmek.
w.
alk
farz olunmak 1.tasavvur edilmek. 2.Tanrı tarafından yapılması zorunlu kılınmak.
farzâ (A.) [ ‫ ] ﻓﺮﺽﺎ‬tut ki, diyelim ki.
farziyye (A.) [ ‫ ] ﻓﺮﺽﻴﻪ‬varsayım.
fâsık (A.) [ ‫ ] ﻓﺎﺱﻖ‬kötülük düşünen.
fâsıla (A.) [ ‫ ] ﻓﺎﺹﻠﻪ‬1.ara. 2.aralayıcı. 3.uzaklık.
fâsid (A.) [ ‫ ] ﻓﺎﺱﺪ‬bozulmuş, bozuk.
ww
fasîh (A.) [ ‫ ] ﻓﺼﻴﺢ‬güzel konuşan.
fasîle (A.) [ ‫ ] ﻓﺼﻴﻠﻪ‬aile.
fasl (A.) [ ‫ ] ﻓﺼﻞ‬1.mevsim. 2.bölüm. 3.çözümleme.
fassâd (A.) [ ‫ ] ﻓﺼﺎد‬hacamat yapan.
127
www.alkottob.com
fâş (F.) [ ‫ ] ﻓﺎش‬ifşa olmuş, aşikar olmuş.
m
fâtih (A.) [ ‫ ] ﻓﺎﺕﺢ‬fetheden
fatin (A.) [ ‫ ] ﻓﻄﻴﻦ‬zeki, kavrayışlı.
fâzıl (A.) [ ‫ ] ﻓﺎﺽﻞ‬erdemli.
fazîha (A.) [ ‫ ] ﻓﻀﻴﺤﻪ‬rezillik, skandal.
fazîlet (A.) [ ‫ ] ﻓﻀﻴﻠﺖ‬erdem.
faziletkâr (A.-F.) [ ‫ ] ﻓﻀﻴﻠﺘﮑﺎر‬erdemli.
ott
o
faziletperest (A.-F.) [ ‫ ] ﻓﻀﻴﻠﺖ ﭘﺮﺱﺖ‬erdem yanlısı.
b.c
o
fayda (A.) [ ‫ ] ﻓﺎیﺪﻩ‬yarar, fayda, kazanç.
fazl (A.) [ ‫ ] ﻓﻀﻞ‬1.erdem. 2.üstünlük.
fazla (A.) [ ‫ ] ﻓﻀﻠﻪ‬1.çok. 2.artık.
fecâ’at (A.) [ ‫ ] ﻓﺠﺎﻋﺖ‬feci durum.
fecere (A.) [ ‫ ] ﻓﺠﺮﻩ‬1.günahkarlar. 2.kötü insanlar.
w.
alk
fecî’ (A.) [ ‫ ] ﻓﺠﻴﻊ‬çok kötü, korkunç.
fecî’a (A.) [ ‫ ] ﻓﺠﻴﻌﻪ‬facia, felaket.
fecir (A.) [ ‫ ] ﻓﺠﺮ‬tan ağartısı.
fecr (A.) [ ‫ ] ﻓﺠﺮ‬tan ağartısı.
fecr -i kâzib [ ‫ ] ﻓﺠﺮﮐﺎذب‬gerçek tan ağartısından önceki geçici aydınlık
fecr -i sâdık [ ‫ ] ﻓﺠﺮ ﺹﺎدق‬tan ağartısı, şafak sökmesi.
ww
fedâ (A.) [ ‫ ] ﻓﺪا‬1.yoluna can koyma. 2.kurban. 3.uğruna verme.
fedâ edilmek 1.uğruna harcanmak. 2.kurban edilmek.
fedâ etmek 1.uğruna harcamak. 2.kurban etmek.
fedâ’î (A.) [ ‫ ] ﻓﺪاﺋﯽ‬yoluna canını hiçe sayan.
128
www.alkottob.com
fedâkâr (A.-F.) [ ‫ ] ﻓﺪاﮐﺎر‬özverili.
m
fedâkârâne (A.-F.) [ ‫ ] ﻓﺪاﮐﺎراﻥﻪ‬özveri ile, özverili.
fedâkârî (A.-F.) [ ‫ ] ﻓﺪاﮐﺎری‬özveri.
fehîm (A.) [ ‫ ] ﻓﻬﻴﻢ‬anlayışlı.
fehm (A.) [ ‫ ] ﻓﻬﻢ‬anlama.
fehm eylemek anlamak.
fehvâ (A.) [ ‫ ] ﻓﺤﻮا‬içerik.
fekk (A.) [ ‫ ] ﻓﮏ‬1.çene. 2.ayırma.
ott
o
fekâhet (A.) [ ‫ ] ﻓﮑﺎﺣﺖ‬şakacılık, muziplik.
b.c
o
fehâris (A.) [ ‫ ] ﻓﻬﺎرس‬fihristler.
felâh (A.) [ ‫ ] ﻓﻼح‬kurtulma, rahata erme.
felâket (A.) [ ‫ ] ﻓﻼﮐﺖ‬büyük bela, musibet.
felâketzede (A.-F.) [ ‫ ] ﻓﻼﮐﺖ زدﻩ‬felakete uğrayan.
w.
alk
felâsife (A.) [ ‫ ] ﻓﻼﺱﻔﻪ‬filozoflar, felsefeciler.
felc (A.) [ ‫ ] ﻓﻠﺞ‬inme, felç.
felek (A.) [ ‫ ] ﻓﻠﮏ‬1.gökyüzü. 2.talih. 3.kader.
felekiyyât (A.) [ ‫ ] ﻓﻠﮑﻴﺎت‬astronomi.
felekzede (A.-F.) [ ‫ ] ﻓﻠﮏ زدﻩ‬kader kurbanı, felek vurgunu.
fellâh (A.) [ ‫ ] ﻓﻼح‬çiftçi.
ww
felsefî (A.) [ ‫ ] ﻓﻠﺴﻔﯽ‬felsefe ile ilgili.
fem (A.) [ ‫ ] ﻓﻢ‬ağız.
fenâ (A.) [ ‫ ] ﻓﻨﺎ‬1.yokluk. 2.kötü.
fenâpezîr (A.-F.) [ ‫ ]ﻓﻨﺎﭘﺬیﺮ‬yok olucu, fani.
129
www.alkottob.com
fend (F.) [ ‫ ] ﻓﻨﺪ‬hile.
m
fenn (A.) [ ‫ ] ﻓﻦ‬1.bilim. 2..tür. 3.teknik.
fennen (A.) [ ‫ ] ﻓﻨﺎ‬teknik açıdan.
b.c
o
fennî (A.) [ ‫ ] ﻓﻨﯽ‬teknik.
fenniyyât (A.) [ ‫ ] ﻓﻨﻴﺎت‬teknoloji.
fer (F.) [ ‫ ] ﻓﺮ‬parlaklık.
fer’ (A.) [ ‫ ] ﻓﺮع‬1.yan. 2.dal.
fer’î (A.) [ ‫ ] ﻓﺮﻋﯽ‬yan dal, tâli, ikincil.
ott
o
ferâgat (A.) [ ‫ ] ﻓﺮاﻏﺖ‬1.bırakma, terketme. 2.rahatlık. 3.zenginlik.
ferâğ (A.) [ ‫ ] ﻓﺮاغ‬1.bırakma, terk etme, vazgeçme. 2.boş durma.
ferâğ etmek bırakmak
ferah (A.) [ ‫ ] ﻓﺮح‬sevinç.
ferâh (F.) [ ‫ ] ﻓﺮاخ‬geniş.
w.
alk
ferahbahş (A.-F.) [ ‫ ] ﻓﺮح ﺑﺨﺶ‬ferahlık veren, iç açıcı.
ferâine (A.) [ ‫ ] ﻓﺮاﻋﻨﻪ‬firavunlar.
ferâiz (A.) [ ‫ ] ﻓﺮاﺋﺾ‬1.farzlar. 2.ödevler.
ferâmîn (A.<F.) [ ‫ ] ﻓﺮاﻡﻴﻦ‬fermanlar.
ferâmûş (F.) [ ‫ ] ﻓﺮاﻡﻮش‬unutma.
ferâmuş etmek unutmak.
ww
ferâset (A.) [ ‫ ] ﻓﺮاﺱﺖ‬sezgi.
ferbih (F.) [ ‫ ] ﻓﺮﺑﻪ‬semiz.
ferc (A.) [ ‫ ] ﻓﺮج‬1.yarık. 2.vajina.
fercâm (F.) [ ‫ ] ﻓﺮﺝﺎم‬son, akıbet.
130
www.alkottob.com
ferd (A.) [ ‫ ] ﻓﺮد‬1.tek. 2.birey.
m
ferdâ (F.) [ ‫ ] ﻓﺮدا‬yarın.
ferdî (A.) [ ‫ ] ﻓﺮدی‬kişisel.
ferec (A.) [ ‫ ] ﻓﺮج‬rahatlama.
feres (A.) [ ‫ ] ﻓﺮس‬at.
ferhân (A.) [ ‫ ] ﻓﺮﺣﺎن‬sevinçli, neşeli.
ferheng (F.) [ ‫ ] ﻓﺮهﻨﮓ‬1.kültür. 2.sözlük.
ferîd (A.) [ ‫ ] ﻓﺮیﺪ‬biricik, tek.
ott
o
ferhunde (F.) [ ‫ ] ﻓﺮﺧﻨﺪﻩ‬kutlu.
b.c
o
ferdiyyet (A.) [ ‫ ] ﻓﺮدیﺖ‬bireylik.
ferikân (A.-F.) [ ‫ ] ﻓﺮیﻘﺎن‬tüm veya korgeneraller.
ferîk-i evvel (A.-F.) [ ‫ ] ﻓﺮیﻖ اول‬korgeneral.
ferîk-i sânî (A.-F.) [ ‫ ] ﻓﺮیﻖ ﺛﺎﻥﯽ‬tümgeneral.
w.
alk
ferişte (F.) [ ‫ ] ﻓﺮﺵﺘﻪ‬melek.
fermân (F.) [ ‫ ] ﻓﺮﻡﺎن‬buyruk.
fermandih (F.) [ ‫ ] ﻓﺮﻡﺎن دﻩ‬komutan.
fermânfermâ (F.) [ ‫ ] ﻓﺮﻡﺎن ﻓﺮﻡﺎ‬1.padişah. 2.komutan. 3.buyrukçu, buyruk veren.
fermâyiş (F.) [ ‫ ] ﻓﺮﻡﺎیﺶ‬buyruk.
ferrâş (A.) [ ‫ ] ﻓﺮاش‬1.döşemeci. 2.hizmetkâr.
ww
ferruh (F.) [ ‫ ] ﻓﺮخ‬kutlu.
fersûde (F.) [ ‫ ] ﻓﺮﺱﻮدﻩ‬1.solgun. 2.yıpranmış. 3.eprimiş.
ferş (A.) [ ‫ ] ﻓﺮش‬1.döşeme. 2.yaygı.
fertût (F.) [ ‫ ] ﻓﺮﺕﻮت‬bunamış ihtiyar.
131
www.alkottob.com
ferverdîn (F.) [ ‫ ] ﻓﺮوردیﻦ‬İran takvimine göre baharın ilk ayı.
m
feryâd (F.) [ ‫ ] ﻓﺮیﺎد‬1.bağırma, çığlık. 2.imdat isteme.
feryâd etmek bağırmak, çığlık atmak
ferzâne (F.) [ ‫ ] ﻓﺮزاﻥﻪ‬bilge.
ferzend (F.) [ ‫ ] ﻓﺮزﻥﺪ‬evlat.
fesâd (A.) [ ‫ ] ﻓﺴﺎد‬1.fesat, bozukluk. 2.kötülük.
fesahat (A.) [ ‫ ] ﻓﺼﺎﺣﺖ‬fasihlik, dilde düzgünlük.
ott
o
fesâne (F.) [ ‫ ] ﻓﺴﺎﻥﻪ‬efsane, masal.
b.c
o
feryâdres (F.) [ ‫ ] ﻓﺮیﺎدرس‬imdada koşan.
fesat (A.) [ ‫ ] ﻓﺴﺎد‬bozukluk, kötülük.
fesh (A.) [ ‫ ] ﻓﺴﺦ‬iptal etme, kaldırma, bozma.
fetâ (A.) [ ‫ ] ﻓﺘﯽ‬1.genç. 2.cömert.
fetâvâ (A.) [ ‫ ] ﻓﺘﺎوی‬fetvalar.
w.
alk
feth (A.) [ ‫ ] ﻓﺘﺢ‬1.fetih, tamamen ele geçirme. 2.açma. 3.açılma.
fetîle (A.) [ ‫ ] ﻓﺘﻴﻠﻪ‬fitil.
fetret (A.) [ ‫ ] ﻓﺘﺮت‬1.duraklama. 2.iki olay arasındaki zaman.
fettâh (A.) [ ‫ ] ﻓﺘﺎح‬1.fetheden. 2.açan. 3.Tanrı.
fettan (A.) [ ‫ ] ﻓﺘﺎن‬1.işveli, oynak, cilveli. 2.fitne koparan.
fetvâ (A.) [ ‫ ] ﻓﺘﻮی‬kadının verdiği şer’î karar.
ww
fevâhiş (A.) [ ‫ ] ﻓﻮاﺣﺶ‬fahişeler.
fevâid (A.) [ ‫ ] ﻓﻮاﺋﺪ‬yararlar, faydalar, kazançlar.
fevâkih (A.) [ ‫ ] ﻓﻮاﮐﻪ‬1.meyvalar. 2.yemişler.
fevâris (A.) [ ‫ ] ﻓﻮارس‬atlılar.
132
www.alkottob.com
fevc (A.) [ ‫ ] ﻓﻮج‬1.grup, cemaat, zümre. 2.bölük, takım.
m
feverân (A.) [ ‫ ] ﻓﻮران‬1.fışkırma. 2.kaynama.
feverân etmek fışkırmak.
b.c
o
fevk (A.) [ ‫ ] ﻓﻮق‬üst, üstü.
fevkalâde (A.) [‫ ]ﻓﻮق اﻝﻌﺎدﻩ‬olağanüstü, olağan dışı, alışılmışın ötesinde.
fevkalbeşer (A.) [ ‫ ] ﻓﻮق اﻝﺒﺸﺮ‬insan üstü.
fevkalferd (A.) [ ‫ ] ﻓﻮق اﻝﻔﺮد‬birey üstü.
fevkalhad (A.) [ ‫ ] ﻓﻮق اﻝﺤﺪ‬haddinden fazla.
ott
o
fevkânî (A.) [ ‫ ] ﻓﻮﻗﺎﻥﯽ‬üstteki, yukarıdaki.
fevkattabîa (A.) [ ‫ ] ﻓﻮق اﻝﻄﺒﻴﻌﻪ‬doğa üstü.
fevren (A.) [ ‫ ] ﻓﻮرا‬hemen, derhal, çarçabuk.
fevrî (A.) [ ‫ ] ﻓﻮری‬âni.
fevt (A.) [ ‫ ] ﻓﻮت‬1.geçip gitme. 2.ölüm.
w.
alk
fevvâre (A.) [ ‫ ] ﻓﻮارﻩ‬fıskiye.
feyezân (A.) [ ‫ ] ﻓﻴﻀﺎن‬taşkın.
feyiz (A.) [ ‫ ] ﻓﻴﺾ‬1.bereket, bolluk. 2.ilim.
feylesof (A.) [ ‫ ] ﻓﻴﻠﺴﻮف‬filozof, felsefeci.
feyyâz (A.) [ ‫ ] ﻓﻴﺎض‬1.verimli, bereketli. 2.Tanrı.
feyz (A.) [ ‫ ] ﻓﻴﺾ‬1.bereket, bolluk. 2.ilim.
ww
feyzbahş (A.-F.) [ ‫ ] ﻓﻴﺾ ﺑﺨﺶ‬1.verimli, bereketli. 2.feyiz veren.
fezâ (A.) [ ‫ ] ﻓﻀﺎ‬1.uzay. 2.geniş düzlük.
fezâil (A.) [ ‫ ] ﻓﻀﺎﺋﻞ‬erdemler.
fezleke (A.) [ ‫ ] ﻓﺬﻝﮑﻪ‬1.soruşturma özeti. 2.özet.
133
www.alkottob.com
fıdda (A.) [ ‫ ] ﻓﻀﻪ‬gümüş.
fıkdân (A.) [ ‫ ] ﻓﻘﺪان‬yoksunluk, bulunmama, yokluk.
fıkra (A.) [ ‫ ] ﻓﻘﺮﻩ‬1.fıkra. 2.bölüm. 3.omur.
b.c
o
fıkh (A.) [ ‫ ] ﻓﻘﻪ‬islam hukuku, fıkıh.
m
fıkarât (A.) [ ‫ ] ﻓﻘﺮات‬1.fıkralar. 2.bölümler. 3.omurlar.
fırak (A.) [ ‫ ] ﻓﺮق‬1.fırkalar, partiler. 2.bölükler. 3.zümreler.
fırka (A.) [ ‫ ] ﻓﺮﻗﻪ‬1.parti. 2.bölük. 3.zümre.
fırsat (A.) [ ‫ ] ﻓﺮﺹﺖ‬uygun an, fırsat.
fıskiyye (A.) [ ‫ ] ﻓﺴﻘﻴﻪ‬fıskiye.
ott
o
fısk (A.) [ ‫ ] ﻓﺴﻖ‬1.kötülük, sefihlik. 2.dinsizlik. 3.Tanrı’ya karşı isyan.
fıtnat (A.) [ ‫ ] ﻓﻄﻨﺖ‬kavrayış, zekîlik.
fıtra (A.) [ ‫ ] ﻓﻄﺮﻩ‬1.fitre. 2.kuru üzüm.
fıtrat (A.) [ ‫ ] ﻓﻄﺮت‬yaratılış.
w.
alk
fıtraten (A.) [ ‫ ] ﻓﻄﺮﺕﺎ‬yaratılıştan.
fıtrî (A.) [ ‫ ] ﻓﻄﺮی‬yaratılıştan gelen.
fî (A.) [ ‫ ] ﻓﯽ‬fiyat, değer, kıymet, eder.
fi’l (A.) [ ‫ ] ﻓﻌﻞ‬1.hareket, davranış, eylem. 2.fiil.
fi’len (A.) [ ‫ ] ﻓﻌﻼ‬yaparak, işleyerek, bilfiil.
fi’liyyât (A.) [ ‫ ] ﻓﻌﻠﻴﺎت‬eyleme dökülen işler.
ww
fîât (A.) [ ‫ ] ﻓﻴﺌﺎت‬1.fiyat. 2.fiyatlar.
figân (F.) [ ‫ ] ﻓﻐﺎن‬feryat etme, ah çekme.
figân eylemek bağırmak, feryat etmek, inlemek.
fihris (A.) [ ‫ ] ﻓﻬﺮس‬1.içindekiler. 2.indeks, dizin.
134
www.alkottob.com
fikir (A.) [ ‫ ] ﻓﮑﺮ‬fikir, düşünce.
m
fikr (A.) [ ‫ ] ﻓﮑﺮ‬düşünce, fikir.
fikren (A.) [ ‫ ] ﻓﮑﺮا‬düşünce bakımından.
b.c
o
fikrî (A.) [ ‫ ] ﻓﮑﺮی‬düşünce ile ilgili.
fikriyyât (A.) [ ‫ ] ﻓﮑﺮیﺎت‬düşünce ile ilgili çalışmalar.
fil (A.) [ ‫ ] ﻓﻴﻞ‬fil.
filâhat (A.) [ ‫ ] ﻓﻼﺣﺖ‬çiftçilik.
filasl (A.) [ ‫ ] ﻓﯽ اﻻﺹﻞ‬aslında.
filhâl (A.) [ ‫ ] ﻓﯽ اﻝﺤﺎل‬şimdi, derhal.
filiz (A.) [ ‫ ] ﻓﻠﺰ‬maden külçesi.
ott
o
filhakîka (A.) [ ‫ ] ﻓﯽ اﻝﺤﻘﻴﻘﻪ‬gerçekte, aslında, doğrusu.
filmesel (A.) [ ‫ ] ﻓﯽ اﻝﻤﺜﻞ‬örneğin, örnekte olduğu gibi.
filvâki (A.) [ ‫ ] ﻓﯽ اﻝﻮاﻗﻊ‬aslında, gerçekte.
w.
alk
fîmâba’d (A.) [ ‫ ] ﻓﯽ ﻡﺎ ﺑﻌﺪ‬bundan böyle.
fînefsilemr (A.) [ ‫ ] ﻓﯽ ﻥﻔﺲ اﻻﻡﺮ‬işin aslında, gerçekte.
fir’avn (A.) [ ‫ ] ﻓﺮﻋﻮن‬firavun.
firâk (A.) [ ‫ ] ﻓﺮاق‬1.ayrılık. 2.ayrılık acısı.
firâr (A.) [ ‫ ] ﻓﺮار‬kaçış, kaçma.
firâr etmek kaçmak.
ww
firârî (A.) [ ‫ ] ﻓﺮاری‬kaçak.
firâvân (F.) [ ‫ ] ﻓﺮاوان‬bol, çok.
firâz (F.) [ ‫ ] ﻓﺮاز‬1.üst, yukarı. 2.yokuş.
firdevs (A.) [ ‫ ] ﻓﺮدوس‬1.cennet. 2.bahçe.
135
www.alkottob.com
fireng (F.) [ ‫ ] ﻓﺮﻥﮓ‬Batı, Avrupa.
m
firîfte (F.) [ ‫ ] ﻓﺮیﻔﺘﻪ‬aldanmış, aldatılmış.
firîfte olmak aldanmak.
firişte (F.) [ ‫ ] ﻓﺮﺵﺘﻪ‬melek.
b.c
o
firistâde (F.) [ ‫ ] ﻓﺮﺱﺘﺎدﻩ‬elçi.
firiştehû (F.) [ ‫ ] ﻓﺮﺵﺘﻪ ﺧﻮ‬melek gibi, melek huylu, güzel huylu.
firkat (A.) [ ‫ ] ﻓﺮﻗﺖ‬ayrılık.
fîrûz (F.) [ ‫ ] ﻓﻴﺮوز‬1.talihli, kutlu. 2.muzaffer.
ott
o
fîrûze (F.) [ ‫ ] ﻓﻴﺮوزﻩ‬turkuaz, firuze taşı.
fîrûzefâm (F.) [ ‫ ] ﻓﻴﺮوزﻩ ﻓﺎم‬turkuaz, açık mavi.
fîsebîlillah (A.) [ ‫ ] ﻓﯽ ﺱﺒﻴﻞ اﷲ‬Tanrı rızası için, Tanrı yolunda.
fiten (A.) [ ‫ ] ﻓﺘﻦ‬fitneler.
fitne (A.) [ ‫ ] ﻓﺘﻨﻪ‬1.bölücülük, kargaşa çıkartma. 2.sıkıntı.
w.
alk
fityân (A.) [ ‫ ] ﻓﺘﻴﺎن‬gençler.
fuâd (A.) [ ‫ ] ﻓﺆاد‬yürek.
fuhş (A.) [ ‫ ] ﻓﺤﺶ‬fuhuş.
fuhuş (A.) [ ‫ ] ﻓﺤﺶ‬fuhuş.
fukahâ (A.) [ ‫ ] ﻓﻘﻬﺎ‬fıkıhçılar, islam hukukçuları.
fukarâ (A.) [ ‫ ] ﻓﻘﺮا‬yoksullar.
ww
fûlâd (F.) [ ‫ ] ﻓﻮﻻد‬çelik.
furkân (A.) [ ‫ ] ﻓﺮﻗﺎن‬1.Kur’ân. 2.iyi ile kötünün ayrıldığı yerleri gösteren.
fursat (A.) [ ‫ ] ﻓﺮﺹﺖ‬fırsat, uygun an.
fursatcû (A.-F.) [ ‫ ] ﻓﺮﺹﺖ ﺝﻮ‬fırsatçı.
136
www.alkottob.com
fusahâ (A.) [ ‫ ] ﻓﺼﺤﺎ‬fasih konuşanlar.
m
fusûl (A.) [ ‫ ] ﻓﺼﻮل‬1.fasıllar, bölümler. 2.mevsimler.
fuzalâ (A.) [ ‫ ] ﻓﻀﻼ‬1.erdemliler. 2.bilginler.
b.c
o
fuzûl (A.) [ ‫ ] ﻓﻀﻮل‬1.fazla, çok. 2.gereksiz, fuzuli.
fuzûlî (A.) [ ‫ ] ﻓﻀﻮﻝﯽ‬1.zevzek, boşboğaz. 2.gereksiz, boşuna, fazladan.
füceten (A.) [ ‫ ] ﻓﺠﺌﺔ‬apansız, ansızın.
fücûr (A.) [ ‫ ] ﻓﺠﻮر‬1.yakın akraba evliliği. 2.günahkarlık, sefihlik.
fülân (A.) [ ‫ ] ﻓﻼن‬falan, filan, falanca.
füls (A.) [ ‫ ] ﻓﻠﺲ‬mangır.
fülûs (A.) [ ‫ ] ﻓﻠﻮس‬mangırlar.
ott
o
fülfül (A.) [ ‫ ] ﻓﻠﻔﻞ‬biber, karabiber.
fünûn (A.) [ ‫ ] ﻓﻨﻮن‬1.teknikler. 2.bilimler.
fürs (F.) [ ‫ ] ﻓﺮس‬1.Farsça. 2.Fars ülkesi, İran. 3.Fars, İranlı.
w.
alk
fürû’ (A.) [ ‫ ] ﻓﺮوع‬yan dallar, şubeler.
fürûğ (A.) [ ‫ ] ﻓﺮوغ‬1.ışık. 2.parıltı.
fürûht (F.) [ ‫ ] ﻓﺮوﺧﺖ‬satış.
fürûmâye (F.) [ ‫ ] ﻓﺮوﻡﺎیﻪ‬aşağılık, alçak.
fürûzân (F.) [ ‫ ] ﻓﺮوزان‬parlak.
füshat (A.) [ ‫ ] ﻓﺴﺤﺖ‬genişlik.
ww
füsûn (F.) [ ‫ ] ﻓﺴﻮن‬afsun, büyü.
füsûnger (F.) [ ‫ ] ﻓﺴﻮﻥﮕﺮ‬1.afsuncu, büyücü. 2.büyüleyici.
füsürde (F.) [ ‫ ] ﻓﺴﺮدﻩ‬donuk, solgun.
fütâde (F.) [ ‫ ] ﻓﺘﺎدﻩ‬1.düşkün. 2.düşmüş. 3.aşık. 4.tutkun.
137
www.alkottob.com
fütûhât (A.) [ ‫ ] ﻓﺘﻮﺣﺎت‬fetihler.
m
fütûr (A.) [ ‫ ] ﻓﺘﻮر‬1.gevşeklik. 2.bıkkınlık.
fütüvvet (A.) [‫ ] ﻓﺘﻮت‬1.gençlik. 2.yiğitlik. 3.eskiden Anadolu’da kurulup gelişen
füyûz (A.) [ ‫ ] ﻓﻴﻮض‬feyizler, bolluklar, bereketler.
ww
w.
alk
ott
o
füzûn (F.) [ ‫ ] ﻓﺰون‬fazla.
b.c
o
esnaf teşkilatı.
138
www.alkottob.com
gabî (A.) [ ‫ ] ﻏﺒﯽ‬bön, dangalak, kalınkafalı.
gabn (A.) [ ‫ ] ﻏﺒﻦ‬kazıklama, alışverişte aldatma.
gaddâr (A.) [‫ ] ﻏﺪار‬zalim, acımasız.
gadr (A.) [ ‫ ] ﻏﺪر‬haksızlık, zulüm.
gâfil (A.) [ ‫ ] ﻏﺎﻓﻞ‬habersiz.
ott
o
gaffâr (A.) [ ‫ ] ﻏﻔﺎر‬bağışlayıcı Tanrı.
b.c
o
gabâvet (A.) [ ‫ ] ﻏﺒﺎوت‬bönlük, dangalaklık, kalınkafalılık.
m
G
gaflet (A.) [ ‫ ] ﻏﻔﻠﺖ‬habersizlik, dikkatsizlik, dalgınlık.
gafleten (A.) [ ‫ ] ﻏﻔﻠﺔ‬dalgınlıkla.
gafûr (A.) [ ‫ ] ﻏﻔﻮر‬bağışlayıcı.
w.
alk
gâh (F.) [ ‫ ] ﮔﺎﻩ‬1.kâh. 2.yer ve zaman bildiren kelimeler türetir.
gâhî (F.) [ ‫ ] ﮔﺎهﯽ‬kimi zaman, bazen, arasıra.
gâhvâre (F.) [ ‫ ] ﮔﺎهﻮارﻩ‬beşik.
gâib (A.) [ ‫ ] ﻏﺎﺋﺐ‬bulunmayan, ortada görünmeyen, kayıp.
gâile (A.) [ ‫ ] ﻏﺎﺋﻠﻪ‬1.uğraşı, telaş, meşakkat. 2.savaş.
gâita (A.) [ ‫ ] ﻏﺎﺋﻄﻪ‬dışkı.
ww
galat (A.) [ ‫ ] ﻏﻠﻂ‬yanlış.
galebe (A.) [ ‫ ] ﻏﻠﺒﻪ‬1.baskın çıkma, ağır basma. 2.kalabalık.
galeyân (A.) [ ‫ ] ﻏﻠﻴﺎن‬kaynama.
gâlib (A.) [ ‫ ] ﻏﺎﻝﺐ‬1.ağır basan. 2.galip.
139
www.alkottob.com
gâliba (A.) [ ‫ ] ﻏﺎﻝﺒﺎ‬sanırım, belki.
m
gâlibiyyet (A.) [ ‫ ] ﻏﺎﻝﺒﻴﺖ‬zafer, ağır basma, yenme.
galîz (A.) [ ‫ ] ﻏﻠﻴﻆ‬koyu, yoğun, kaba.
gam (A.) [ ‫ ] ﻏﻢ‬keder, üzüntü.
gâm (F.) [ ‫ ] ﮔﺎم‬1.adım. 2.ayak.
gâmız (A.) [ ‫ ] ﻏﺎﻡﺾ‬çapraşık, güç anlaşılır.
gammâz (A.) [ ‫ ] ﻏﻤﺎز‬ispiyoncu.
ott
o
gamnâk (A.-F.) [ ‫ ] ﻏﻤﻨﺎک‬kederli, üzgün.
b.c
o
galle (A.) [ ‫ ] ﻏﻠﻪ‬tahıl.
gamze (A.) [ ‫ ﻏﻤﺰﻩ‬1.yanak çukuru. 2.çene çukuru. 3.süzgün bakış.
ganâim (A.) [ ‫ ] ﻏﻨﺎﺋﻢ‬ganimetler.
ganem (A.) [ ‫ ] ﻏﻨﻢ‬koyun.
ganî (A.) [ ‫ ] ﻏﻨﯽ‬zengin.
kazanç.
w.
alk
ganîmet (A.) [ ‫ ] ﻏﻨﻴﻤﺖ‬1.savaşta düşmandan alınan her türlü eşya. 2.bedelsiz
gâr (A.) [ ‫ ] ﻏﺎر‬mağara.
garâbet (A.) [ ‫ ] ﻏﺮاﺑﺖ‬gariplik.
garâib (A.) [ ‫ ] ﻏﺮاﺋﺐ‬gariplikler.
garâm (A.) [ ‫ ] ﻏﺮام‬tutku, aşk.
ww
garaz (A.) [ ‫ ] ﻏﺮض‬maksat.
garazâlûd (A.-F.) [ ‫ ] ﻏﺮض ﺁﻝﻮد‬maksatlı.
garazkâr (A.-F.) [ ‫ ] ﻏﺮﺽﮑﺎر‬garazlı, maksatlı.
garb (A.) [ ‫ ] ﻏﺮب‬1.batı. 2.Batı dünyası.
140
www.alkottob.com
garben (A.) [ ‫ ] ﻏﺮﺑﺎ‬batıdan.
m
garbî (A.) [ ‫ ] ﻏﺮﺑﯽ‬garbî batı, batı ile ilgili.
garbiyyûn (A.) [ ‫ ] ﻏﺮﺑﻴﻮن‬batılılar, Avrupalılar.
gâretger (A.-F.) [ ‫ ] ﻏﺎرﺕﮕﺮ‬yağmacı.
b.c
o
gâret (A.) [ ‫ ] ﻏﺎرت‬yağma.
garîb (A.) [ ‫ ] ﻏﺮیﺐ‬1.gurbette yaşayan. 2.yabancı. 3.kimsesiz. 4.tuhaf.
garibü’d-diyâr (A.) [ ‫ ] ﻏﺮیﺐ اﻝﺪیﺎر‬gurbette.
garîk (A.) [ ‫ ] ﻏﺮیﻖ‬boğulmuş.
garizî (A.) [ ‫ ] ﻏﺮیﺰی‬içgüdüsel.
ott
o
garîze (A.) [ ‫ ] ﻏﺮیﺰﻩ‬içgüdü.
gark (A.) [ ‫ ] ﻏﺮق‬1.boğulma, suda boğulma. 2.batırma.
garrâ (A.) [ ‫ ] ﻏﺮا‬parlak.
gars (A.) [ ‫ ] ﻏﺮس‬ağaç dikme.
w.
alk
gasb (A.) [ ‫ ] ﻏﺼﺐ‬el koyma, zorla elinden alma.
gaseyan (A.) [ ‫ ] ﻏﺼﻴﺎن‬1.kusma. 2.kusmuk.
gâsıb (A.) [ ‫ ] ﻏﺼﻴﺐ‬gasp edici.
gasl (A.) [ ‫ ] ﻏﺴﻞ‬ölü yıkama.
gassâl (A.) [ ‫ ] ﻏﺴﺎل‬ölü yıkayıcı.
gâşiye (A.) [ ‫ ] ﻏﺎﺵﻴﻪ‬1.perde, örtü. 2.zar.
ww
gaşy (A.) [ ‫ ] ﻏﺸﯽ‬bayılma, kendinden geçme.
gâv (F.) [ ‫ ] ﮔﺎو‬1.inek. 2.öküz.
gavgâ (F.) [ ‫ ] ﻏﻮﻏﺎ‬1.kavga. 2.savaş.
gavvâs (A.) [ ‫ ] ﻏﻮاص‬dalgıç.
141
www.alkottob.com
gâyât (A.) [ ‫ ] ﻏﺎیﺎت‬gayeler.
m
gayb (A.) [ ‫ ] ﻏﺎیﺐ‬1.gözle görülmeyen, gizli. 2.kayıp.
gaybûbet (A.) [ ‫ ] ﻏﻴﺒﻮﺑﺖ‬bulunmama, yokluk.
gâyet (A.) [ ‫ ] ﻏﺎیﺖ‬1.son. 2.çok. 3.son derece.
b.c
o
gâye (A.) [ ‫ ] ﻏﺎیﻪ‬amaç.
gayr -i mahsûs [ ‫ ] ﻏﻴﺮ ﻡﺤﺴﻮس‬hissedilmeyecek şekilde.
gayr (A.) [ ‫ ] ﻏﻴﺮ‬1.başka. 2.yabancı. 2.olmayan, değil.
gayr -i idrakî [ ‫ ] ﻏﻴﺮ ادراﮐﯽ‬idrak dışı.
ott
o
gayr -i ihtiyarî [ ‫ ] ﻏﻴﺮ اﺧﺘﻴﺎری‬elinde olmadan.
gayr -i kâbil [ ‫ ]ﻏﻴﺮ ﻗﺎﺑﻞ‬mümkün olmayan, imkansız.
gayr -i kâbil-i fehm [ ‫ ] ﻏﻴﺮ ﻗﺎﺑﻞ ﻓﻬﻢ‬anlaşılmaz.
gayr -i kâbil-i izâle [ ‫ ] ﻏﻴﺮ ﻗﺎﺑﻞ ازاﻝﻪ‬yok edilemez, giderilemez.
gayr -i kâbil-i mukavemet [ ‫ ] ﻏﻴﺮ ﻗﺎﺑﻞ ﻡﻘﺎوﻡﺖ‬karşı konulmaz.
w.
alk
gayr -i kâbil-i tebdil [ ‫ ] ﻏﻴﺮ ﻗﺎﺑﻞ ﺕﺒﺪیﻞ‬değiştirilmez.
gayr -i kâbil-i tefrik [ ‫ ] ﻏﻴﺮ ﻗﺎﺑﻞ ﺕﻔﺮیﻖ‬ayırdedilmez.
gayr -i kâbil-i telif [ ‫ ] ﻏﻴﺮ ﻗﺎﺑﻞ ﺕﺄﻝﻴﻒ‬birleştirilemez, uzlaştırılamaz.
gayr -i mahdûd [ ‫ ] ﻏﻴﺮ ﻡﺤﺪود‬sınırsız.
gayr -i mer’î [ ‫ ] ﻏﻴﺮ ﻡﺮﺋﯽ‬görülmez.
gayr -i meşrû [ ‫ ] ﻏﻴﺮ ﻡﺸﺮوع‬yasal olmayan.
ww
gayr -i muayyen [ ‫ ] ﻏﻴﺮ ﻡﻌﻴﻦ‬belirsiz.
gayr -i muhtemel [ ‫ ] ﻏﻴﺮ ﻡﺤﺘﻤﻞ‬ihtimal verilmeyen.
gayr -i muntazam [ ‫ ] ﻏﻴﺮ ﻡﻨﺘﻈﻢ‬düzgün olmayan, düzenli olmayan, düzensiz.
gayr -i müslim [ ‫ ] ﻏﻴﺮ ﻡﺴﻠﻢ‬müslüman olmayan.
142
www.alkottob.com
gayrendîş (A.-F.) [ ‫ ] ﻏﻴﺮ اﻥﺪیﺶ‬başkalarını düşünen.
m
gayret (A.) [ ‫ ] ﻏﻴﺮت‬1.çaba. 2.kıskançlık.
gayretkeş (A.-F.) [ ‫ ] ﻏﻴﺮﺕﮑﺶ‬1.gayretli. 2.kıskanç.
b.c
o
gayretmend (A.-F.) [ ‫ ] ﻏﻴﺮﺕﻤﻨﺪ‬gayretli.
gayriyyet (A.) [ ‫ ] ﻏﻴﺮیﺖ‬gayrılık.
gayyâ (A.) [ ‫ ] ﻏﻴﺎ‬cehennemdeki kuyulardan birinin adı.
gayz (A.) [ ‫ ] ﻏﻴﻆ‬öfke.
gazâ (A.) [ ‫ ] ﻏﺰا‬savaş.
gazâl (A.) [ ‫ ] ﻏﺰال‬ceylan.
gazanfer (A.) [ ‫ ] ﻏﻀﻨﻔﺮ‬arslan.
ott
o
gazab (A.) [ ‫ ] ﻏﻀﺐ‬hiddet, kızgınlık.
gazavât (A.) [ ‫ ] ﻏﺰوات‬savaşlar, harpler.
gazel (A.) [ ‫ ] ﻏﺰل‬lirik şiir.
w.
alk
gazelhân (A.-F.) [ ‫ ] ﻏﺰل ﺧﻮان‬gazel okuyan.
gazeliyyât (A.) [ ‫ ] ﻏﺰﻝﻴﺎت‬gazeller.
gazelserâ (A.-F.) [ ‫ ] ﻏﺰل ﺱﺮا‬gazel şairi.
gazî (A.) [ ‫ ] ﻏﺎزی‬savaşmış, gaza yapmış.
gazve (A.) [ ‫ ] ﻏﺰوﻩ‬savaş, din savaşı.
gebr (F.) [‫ ] ﮔﺒﺮ‬ateşperest, ateşe tapan.
ww
gedâ (F.) [ ‫ ] ﮔﺪا‬1.dilenci. 2.yoksul.
geh (F.) [ ‫ ] ﮔﻪ‬kimi zaman, bazı.
gehvâre (F.) [ ‫ ] ﮔﻬﻮارﻩ‬beşik.
gele (F.) [ ‫ ] ﮔﻠﻪ‬sürü.
143
www.alkottob.com
gelû (F.) [ ‫ ] ﮔﻠﻮ‬boğaz.
m
genc (F.) [ ‫ ] ﮔﻨﺞ‬hazine.
gencîne (F.) [ ‫ ] ﮔﻨﺠﻴﻨﻪ‬hazine.
gendûmgûn (F.) [ ‫ ] ﮔﻨﺪﻡﮕﻮن‬buğday rengi.
gendüm (F.) [ ‫ ] ﮔﻨﺪم‬buğday.
ger (F.) [ ‫ ] ﮔﺮ‬eğer.
gerçi (F.) [ ‫ ] ﮔﺮچﻪ‬her ne kadar, ise de, gerçi.
gerdâlûd (F.) [ ‫ ] ﮔﺮد ﺁﻝﻮد‬tozlu.
gerdân (F.) [ ‫ ] ﮔﺮدان‬dönen.
gerden (F.) [ ‫ ] ﮔﺮدن‬boyun.
ott
o
gerd (F.) [ ‫ ] ﮔﺮد‬toz.
b.c
o
gendîde (F.) [ ‫ ] ﮔﻨﺪیﺪﻩ‬kokuşmuş, kötü kokmuş.
gerdenbend (F.) [ ‫ ] ﮔﺮدن ﺑﻨﺪ‬kolye, gerdanlık.
w.
alk
gerdenferâz (F.) [ ‫ ] ﮔﺮدن ﻓﺮاز‬mağrur.
gerdenkeş (F.) [ ‫ ] ﮔﺮدن ﮐﺶ‬başkaldıran, asi, dikbaşlı.
gerdiş (F.) [ ‫ ] ﮔﺮدش‬dönüş.
gerdûn (F.) [ ‫ ] ﮔﺮدون‬1.felek. 2.dünya.
gerdûne (F.) [ ‫ ] ﮔﺮدوﻥﻪ‬at arabası.
germ (F.) [ ‫ ] ﮔﺮم‬sıcak.
ww
germâ (F.) [ ‫ ] ﮔﺮﻡﺎ‬1.sıcak. 2.sıcaklık.
germâbe (F.) [ ‫ ] ﮔﺮﻡﺎﺑﻪ‬1.hamam. 2.kaplıca.
germî (F.) [ ‫ ] ﮔﺮﻡﯽ‬sıcaklık.
geşt (F.) [ ‫ ] ﮔﺸﺖ‬dolaşma, gezinti.
144
www.alkottob.com
geştügüzâr (F.) [ ‫ ] ﮔﺸﺖ و ﮔﺰار‬dolaşma, gezinti, gezip tozma.
m
gevher (F.) [ ‫ ] ﮔﻮهﺮ‬1.elmas. 2.mücevher. 3.öz.
gevherî (F.) [ ‫ ] ﮔﻮهﺮی‬mücevherci.
b.c
o
gevz (F.) [ ‫ ] ﮔﻮز‬ceviz.
gezend (F.) [ ‫ ] ﮔﺰﻥﺪ‬1.zarar. 2.bela.
gıbta (A.) [ ‫ ] ﻏﺒﻄﻪ‬imrenme.
gıdâ (A.) [ ‫ ] ﻏﺪا‬besin, gıda.
gılâf (A.) [ ‫ ] ﻏﻼف‬kın, kılıf.
ott
o
gıllügış (A.) [ ‫ ] ﻏﻞ و ﻏﺶ‬kin.
gılmân (A.) [ ‫ ] ﻏﻠﻤﺎن‬1.köle. 2.genç, yeni yetme.
gılzet (A.) [ ‫ ] ﻏﻠﻈﺖ‬1.yoğunluk. 2.kabalık. 3.kalınlık.
gınâ (A.) [ ‫ ] ﻏﻨﺎ‬1.zenginlik. 2.bıkkınlık.
gırbâl (A.) [ ‫ ] ﻏﺮﺑﺎل‬elek, kalbur.
w.
alk
gırîv (F.) [ ‫ ] ﮔﺮیﻮ‬haykırış, çığlık.
gışâ (A.) [ ‫ ] ﻏﺸﺎ‬1.örtü. 2.perde. 3.zar.
gışş (A.) [ ‫ ] ﻏﺶ‬hile, kötülük.
gıyâb (A.) [ ‫ ] ﻏﻴﺎب‬bulunmama, yokluk.
gıyâben (A.) [ ‫ ] ﻏﻴﺎﺑﺎ‬yokluğunda, yokken, ardından.
gıyâs (A.) [ ‫ ] ﻏﻴﺎث‬yardım.
ww
gıybet (A.) [ ‫ ] ﻏﻴﺒﺖ‬1.çekiştirme. 2.bulunmama, yokluk.
gil (F.) [ ‫ ] ﮔﻞ‬1.çamur, balçık. 2.kil.
gile (F.) [ ‫ ] ﮔﻠﻪ‬sızlanma, yanıp yakılma.
gilemend (F.) [ ‫ ] ﮔﻠﻪ ﻡﻨﺪ‬şikayetçi, sızlanan.
145
www.alkottob.com
girâmî (F.) [ ‫ ] ﮔﺮاﻡﯽ‬değerli, kıymetli, saygın, sayın.
m
girân (F.) [ ‫ ] ﮔﺮان‬1.ağır. 2.pahalı. 3.kokuşmuş. 4.katı.
giranbehâ (F.) [ ‫ ] ﮔﺮان ﺑﻬﺎ‬değerli, kıymetli.
b.c
o
girankadr (F.-A.) [ ‫ ] ﮔﺮان ﻗﺪر‬kıymetli.
girankıymet (F.-A.) [ ‫ ] ﮔﺮان ﻗﻴﻤﺖ‬kıymetli, değerli, pahalı.
girânmâye (F.) [ ‫ ] ﮔﺮان ﻡﺎیﻪ‬değerli.
girânser (F.) [ ‫ ] ﮔﺮان ﺱﺮ‬mağrur, kendini beğenmiş, kasıntı.
gird (F.) [ ‫ ] ﮔﺮد‬yuvarlak.
ott
o
girdâb (F.) [ ‫ ] ﮔﺮداب‬anafor, girdap.
girdâgird (F.) [ ‫ ] ﮔﺮداﮔﺮد‬çepeçevre, fırdolayı.
girdbâd (F.) [ ‫ ] ﮔﺮدﺑﺎد‬kasırga.
girdû (F.) [ ‫ ] ﮔﺮدو‬ceviz.
girîbân (F.) [ ‫ ] ﮔﺮیﺒﺎن‬yaka.
w.
alk
girift (F.) [ ‫ ] ﮔﺮﻓﺖ‬karmaşık, çapraşık.
giriftâr (F.) [ ‫ ] ﮔﺮﻓﺘﺎر‬yakalanmış, tutulmuş, müptela.
girih (F.) [ ‫ ] ﮔﺮﻩ‬düğüm.
girihgîr (F.) [ ‫ ] ﮔﺮﻩ ﮔﻴﺮ‬dolaşık.
girihgüşâ (F.) [ ‫ ] ﮔﺮﻩ ﮔﺸﺎ‬1.düğüm çözen. 2.sorunları halleden.
girîve (F.) [ ‫ ] ﮔﺮیﻮﻩ‬1.çıkmaz, sorun. 2.geçit.
ww
gîrûdâr (F.) [ ‫ ] ﮔﻴﺮودار‬kargaşa, kavga.
giryân (F.) [ ‫ ] ﮔﺮیﺎن‬ağlayan.
giryân etmek ağlatmak.
giryân olmak ağlamak.
146
www.alkottob.com
girye (F.) [ ‫ ] ﮔﺮیﻪ‬ağlama, ağlayış.
m
giryeengîz (F.) [ ‫ ] ﮔﺮیﻪ اﻥﮕﻴﺰ‬ağlatıcı.
giryenâk (F.) [ ‫ ] ﮔﺮیﻪ ﻥﺎک‬ağlamaklı, ağlayan.
gîsûbend (F.) [ ‫ ] ﮔﻴﺴﻮﺑﻨﺪ‬saç bağı.
gîtî (F.) [ ‫ ] ﮔﻴﺘﯽ‬dünya.
giyâh (F.) [ ‫ ] ﮔﻴﺎﻩ‬bitki.
gonca (F.) [ ‫ ] ﻏﻨﺠﻪ‬açmamış tomurcuk, gonca.
b.c
o
gîsû (F.) [ ‫ ] ﮔﻴﺴﻮ‬saç.
gonce (F.) [ ‫ ] ﻏﻨﺠﻪ‬gonca.
ott
o
goncaruhsâr (F.) [ ‫ ] ﻏﻨﺠﻪ رﺧﺴﺎر‬yanağı goncaya benzeyen.
goncedehân (F.) [ ‫ ] ﻏﻨﺠﻪ دهﺎن‬küçük ağızlı, gonca ağızlı.
gubâr (A.) [ ‫ ] ﻏﺒﺎر‬toz.
gubârâlûd (A.-F.) [ ‫ ] ﻏﺒﺎر ﺁﻝﻮد‬tozlu.
w.
alk
gudde (A.) [ ‫ ] ﻏﺪﻩ‬bez, salgı bezi.
guded (A.) [ ‫ ] ﻏﺪد‬salgı bezleri.
gufrân (A.) [ ‫ ] ﻏﻔﺮان‬bağışlama.
gûgerd (F.) [ ‫ ] ﮔﻮﮔﺮد‬kükürt.
gûk (F.) [ ‫ ] ﻏﻮک‬kurbağa.
gûl (A.) [ ‫ ] ﮔﻮل‬gulyabani.
ww
gulâm (A.) [ ‫ ] ﻏﻼم‬1.köle. 2.genç.
gulât (A.) [ ‫ ] ﻏﻼت‬dinde aşırıya kaçanlar.
gulgule (F.) [‫ ]ﻏﻠﻐﻠﻪ‬kaynaşma.
gumûm (A.) [ ‫ ] ﻏﻤﻮم‬gamlar, kederler.
147
www.alkottob.com
gûnâgûn (F.) [ ‫ ] ﮔﻮﻥﺎﮔﻮن‬rengarenk.
m
gûne (F.) [ ‫ ] ﮔﻮﻥﻪ‬biçim, tarz.
gunûde (F.) [‫ ]ﻏﻨﻮدﻩ‬1.uyumuş. 2.ölü.
gurâb (A.) [ ‫ ] ﻏﺮاب‬karga.
gurbet (A.) [ ‫ ] ﻏﺮﺑﺖ‬1.gariplik. 2.yabancı diyar.
b.c
o
gûr (F.) [ ‫ ] ﮔﻮر‬1.mezar. 2.yaban eşeği.
gurbetzede (A.-F.) [ ‫ ] ﻏﺮﺑﺖ زدﻩ‬gurbet elde yaşayan.
gurebâ (A.) [ ‫ ] ﻏﺮﺑﺎ‬garipler.
gûrken (F.) [ ‫ ] ﮔﻮرﮐﻦ‬mezarcı.
ott
o
gûristân (F.) [ ‫ ] ﮔﻮرﺱﺘﺎن‬mezarlık.
gurrân (F.) [ ‫ ] ﻏﺮان‬1.kükreyen. 2.gürleyen.
gurre (A.) [ ‫ ] ﻏﺮﻩ‬1.arap aylarının ilk günü. 2.akıtma.
gurûb (A.) [ ‫ ] ﻏﺮوب‬batış.
w.
alk
gurûr (A.) [ ‫ ] ﻏﺮور‬1.mağrurluk. 2.aldanış.
gûsâle (F.) [ ‫ ] ﮔﻮﺱﺎﻝﻪ‬buzağı.
gûsâle (F.) [ ‫ ] ﮔﻮﺱﺎﻝﻪ‬dana.
gûsfend (F.) [ ‫ ] ﮔﻮﺱﻔﻨﺪ‬koyun.
gusl (A.) [ ‫ ] ﻏﺴﻞ‬yıkanma.
gusn (A.) [ ‫ ] ﻏﺼﻦ‬dal.
ww
gussa (A.) [ ‫ ] ﻏﺼﻪ‬üzüntü, keder.
gûş (F.) [ ‫ ] ﮔﻮش‬kulak.
gûşe (F.) [ ‫ ] ﮔﻮﺵﻪ‬köşe.
gûşenişîn (F.) [ ‫ ] ﮔﻮﺵﻪ ﻥﺸﻴﻦ‬köşesine çekilen, inziva hayatı süren.
148
www.alkottob.com
gûşt (F.) [ ‫ ] ﮔﻮﺵﺖ‬et.
m
gûşvâre (F.) [ ‫ ] ﮔﻮﺵﻮارﻩ‬küpe.
gûy (F.) [ ‫ ] ﮔﻮی‬çevgen topu, polo topu.
güdâhte (F.) [ ‫ ] ﮔﺪاﺧﺘﻪ‬erimiş.
güftâr (F.) [ ‫ ] ﮔﻔﺘﺎر‬söz.
güfte (F.) [ ‫ ] ﮔﻔﺘﻪ‬1.söz. 2.şarkı sözü.
güftügû (F.) [ ‫ ] ﮔﻔﺖ و ﮔﻮ‬dedikodu.
ott
o
güher (F.) [ ‫ ] ﮔﻬﺮ‬1.elmas. 2.mücevher.
b.c
o
gûyâ (F.) [ ‫ ] ﮔﻮیﺎ‬sözümona.
güherfurûş (F.) [‫ ]ﮔﻬﺮﻓﺮوش‬mücevheratçı.
gül (F.) [ ‫ ] ﮔﻞ‬1.çiçek. 2.gül.
gülâb (F.) [ ‫ ] ﮔﻼب‬gül suyu.
gülabdan (F.) [ ‫ ] ﮔﻼﺑﺪان‬gülüptan.
w.
alk
gülbang (F.) [ ‫ ] ﮔﻠﺒﺎﻥﮓ‬ilahi.
gülbang -ı muhammedî [ ‫ ] ﮔﻠﺒﺎﻥﮓ ﻡﺤﻤﺪی‬ezan.
gülberg (F.) [ ‫ ] ﮔﻠﺒﺮگ‬gül yaprağı.
gülbün (F.) [ ‫ ] ﮔﻠﺒﻦ‬1.gül ağacı. 2.güllük.
gülçehre (F.) [ ‫ ] ﮔﻞ چﻬﺮﻩ‬gül yüzlü.
gülçin (F.) [ ‫ ] ﮔﻠﭽﻴﻦ‬gül deren.
ww
güldan (F.) [ ‫ ] ﮔﻠﺪان‬vazo.
güldeste (F.) [ ‫ ] ﮔﻠﺪﺱﺘﻪ‬çiçek demeti.
gülendâm (F.) [ ‫ ] ﮔﻞ اﻥﺪام‬gül boylu.
gülfâm (F.) [ ‫ ] ﮔﻠﻔﺎم‬gül renkli.
149
www.alkottob.com
gülgonce (F.) [ ‫ ] ﮔﻞ ﻏﻨﺠﻪ‬gül goncası.
gülistân (F.) [ ‫ ] ﮔﻠﺴﺘﺎن‬gül bahçesi, güllük.
güllaç (F.) [ ‫ ] ﮔﻼج‬güllaç.
gülmih (F.) [ ‫ ] ﮔﻞ ﻡﻴﺦ‬kabara.
gülnâr (F.) [ ‫ ] ﮔﻠﻨﺎر‬nar çiçeği.
gülnihal (F.) [ ‫ ] ﮔﻞ ﻥﻬﺎل‬gül fidanı.
gülriz (F.) [ ‫ ] ﮔﻠﺮیﺰ‬gül saçan.
gülrû (F.) [ ‫ ] ﮔﻞ رو‬gül yüzlü.
gülruh (F.) [‫ ]ﮔﻞ رخ‬gül yüzlü.
gülşen (F.) [ ‫ ] ﮔﻠﺸﻦ‬gül bahçesi.
w.
alk
gülten (F.) [ ‫ ] ﮔﻞ ﺕﻦ‬gül vücutlu.
ott
o
gülreng (F.) [ ‫ ] ﮔﻞ رﻥﮓ‬gül rengi, pembe.
b.c
o
gülizar (F.-A.) [ ‫ ] ﮔﻠﻌﺬار‬gül yanaklı, pembe yanaklı.
m
gülgûn (F.) [ ‫ ] ﮔﻠﮕﻮن‬1.gül renkli. 2.pembe.
gülüptan (F.) [ ‫ ] ﮔﻼﺑﺪان‬gülsuyu kabı.
gülzâr (F.) [ ‫ ] ﮔﻠﺰار‬güllük, gül bahçesi.
gümân (F.) [ ‫ ] ﮔﻤﺎن‬zan, sanı.
gümnâm (F.) [ ‫ ] ﮔﻤﻨﺎم‬adı unutulmuş.
gümrâh (F.) [ ‫ ] ﮔﻤﺮاﻩ‬yoldan çıkmış.
ww
günah (F.) [ ‫ ] ﮔﻨﺎﻩ‬1.suç, kabahat. 2.dinî suç.
günahkâr (F.) [ ‫ ] ﮔﻨﺎهﮑﺎر‬günah sahibi, suçlu.
günbed (F.) [ ‫ ] ﮔﻨﺒﺪ‬kümbet.
güncişk (F.) [ ‫ ] ﮔﻨﺠﺸﮏ‬serçe.
150
www.alkottob.com
güneh (F.) [ ‫ ] ﮔﻨﻪ‬günah.
m
gürbe (F.) [ ‫ ] ﮔﺮﺑﻪ‬kedi.
gürbüz (F.) [ ‫ ] ﮔﺮﺑﺰ‬1.yiğit. 2.kahraman.
güriz (F.) [ ‫ ] ﮔﺮیﺰ‬kaçış.
gürîzân (F.) [ ‫ ] ﮔﺮیﺰان‬kaçan.
gürûh (F.) [ ‫ ] ﮔﺮوﻩ‬topluluk, zümre, bölük.
güstâh (F.) [ ‫ ] ﮔﺴﺘﺎخ‬1.küstah. 2.cesur.
güşâyiş (F.) [ ‫ ] ﮔﺸﺎیﺶ‬açılış.
güvâh (F.) [ ‫ ] ﮔﻮاﻩ‬tanık, şahıt.
ott
o
güşâderû (F.) [ ‫ ] ﮔﺸﺎدﻩ رو‬güleç, güleryüzlü.
b.c
o
gürg (F.) [ ‫ ] ﮔﺮگ‬kurt.
güzâf (F.) [ ‫ ] ﮔﺰاف‬saçma sapan, ipe sapa gelmez, boş, beyhude.
güzergâh (F.) [ ‫ ] ﮔﺬرﮔﺎﻩ‬geçit.
w.
alk
güzeşt (F.) [ ‫ ] ﮔﺬﺵﺖ‬1.geçiş. 2.hoşgörü.
güzîde (F.) [ ‫ ] ﮔﺰیﺪﻩ‬seçkin.
güzin (F.) [ ‫ ] ﮔﺰیﻦ‬1.seçen. 2.seçilmiş.
ww
güzîr (F.) [ ‫ ] ﮔﺰیﺮ‬1.çare. 2.derman.
151
www.alkottob.com
m
H
h [ ‫ ] ﻩ ح خ‬1. Osmanlı alfabesinin sekizinci harfi. 2.Ebced alfabesine göre sayısal
b.c
o
değeri: 8.
hâ (F.) [ ‫ ] ﺧﺎ‬çiğneyen.
hâ (F.) [ ‫ ] هﺎ‬çoğul eki: -ler, -lar.
hâb (F.) [ ‫ ] ﺧﻮاب‬1.uyku. 2.rüya.
habâbe (A.) [ ‫ ] ﺣﺒﺎﺑﻪ‬hava kabarcığı.
habâis (A.) [ ‫ ] ﺧﺒﺎﺋﺚ‬kötülükler.
hâbâlûd (F.) [ ‫ ] ﺧﻮاب ﺁﻝﻮد‬uykulu.
hâbâlûde (F.) [ ‫ ] ﺧﻮاب ﺁﻝﻮدﻩ‬uykulu.
ott
o
habâb (A.) [ ‫ ] ﺣﺒﺎب‬hava kabarcığı.
w.
alk
habâset (A.) [ ‫ ] ﺧﺒﺎﺛﺖ‬kötülük, alçaklık.
habb (A.) [ ‫ ] ﺣﺐ‬1.çekirdek, tohum. 2.hap.
habbât (A.) [ ‫ ] ﺣﺒﺎت‬1.hava kabarcıkları. 2.haplar.
habbâz (A.) [ ‫ ] ﺧﺒﺎز‬ekmekçi.
habbe (A.) [ ‫ ] ﺣﺒﻪ‬taneler.
habbe-i hadrâ [ ‫ ] ﺣﺒﻪء ﺣﻀﺮا‬çitlembik.
ww
habbe-i sevdâ [ ‫ ] ﺣﺒﻪء ﺱﻮدا‬çörekotu.
habbezâ (A.) [ ‫ ] ﺣﺒﺬا‬ne güzel.
habbülbülûğ (A.) [ ‫ ] ﺣﺐ اﻝﺒﻠﻮغ‬ergenlik sivilcesi.
hâbcâme (F.) [ ‫ ] ﺧﻮاب ﺝﺎﻡﻪ‬1.gecelik. 2.pijama.
152
www.alkottob.com
haber (A.) [ ‫ ] ﺧﺒﺮ‬haber.
m
haberdar (A.-F.) [ ‫ ] ﺧﺒﺮدار‬haberli.
habeşe (A.) [ ‫ ] ﺣﺒﺸﻪ‬1.Habeşistan. 2.Habeş.
b.c
o
hâbgâh (F.) [ ‫ ] ﺧﻮاﺑﮕﺎﻩ‬yatak odası.
habîb (A.) [ ‫ ] ﺣﺒﻴﺐ‬1.sevgili. 2.dost. 3.Hz. Muhammed
habîr (A.) [ ‫ ] ﺧﺒﻴﺮ‬haberli.
habis (A.) [ ‫ ] ﺧﺒﻴﺚ‬kötü, pis.
habl (A.) [ ‫ ] ﺣﺒﻞ‬ip.
hâbnâk (F.) [ ‫ ] ﺧﻮاﺑﻨﺎک‬uykulu.
ott
o
hablülmesâkin (A.) [ ‫ ] ﺣﺒﻞ اﻝﻤﺴﺎﮐﻦ‬sarmaşık.
hâbnâme (F.) [ ‫ ] ﺧﻮاب ﻥﺎﻡﻪ‬rüya tabiri kitabı.
habr (A.) [ ‫ ] ﺣﺒﺮ‬bilgin.
habs (A.) [ ‫ ] ﺣﺒﺲ‬1.hapis. 2.tutma.
w.
alk
habshâne (A.-F.) [ ‫ ] ﺣﺒﺲ ﺧﺎﻥﻪ‬hapishane, tutukevi.
habt (A.) [ ‫ ] ﺧﺒﻂ‬yanlış hareket.
habtühata (A.) [ ‫ ] ﺧﺒﻂ و ﺧﻄﺎ‬yanlış yapma.
hac (A.) [ ‫ ] ﺣﺎج‬hacı.
hacâlet (A.) [ ‫ ] ﺧﺠﺎﻝﺖ‬utanma.
hacâletâver (A.) [ ‫ ] ﺧﺠﺎﻝﺖ ﺁور‬utanç verici.
ww
hacamat (A.) [ ‫ ] ﺣﺠﺎﻡﺖ‬kan alma.
hacamat yapmak kan almak.
hacâmet (A.) [ ‫ ] ﺣﺠﺎﻡﺖ‬kan alma, hacamat.
hâcât (A.) [ ‫ ] ﺣﺎﺝﺎت‬1.ihtiyaçlar. 2.istekler.
153
www.alkottob.com
haccâm (A.) [ ‫ ] ﺣﺠﺎم‬hacamatçı.
hâcce (A.) [ ‫ ] ﺣﺎﺝﻪ‬bayan hacı.
hâcegân (F.) [ ‫ ] ﺧﻮاﺝﮕﺎن‬1.hocalar. 2.efendiler.
b.c
o
hâce (F.) [ ‫ ] ﺧﻮاﺝﻪ‬1.hoca. 2.efendi. 3.ağa. 4.sahip. 5.vezir.
m
haccar (A.) [ ‫ ] ﺣﺠﺎر‬taş işçisi, taşçı.
hâcegî (F.) [ ‫ ] ﺧﻮاﺝﮕﯽ‬1.hocalık. 2.efendilik. 3.ağalık. 4.sahiplik. 5.tüccar.
hacel (A.) [ ‫ ] ﺧﺠﻞ‬utanma.
hacer (A.) [ ‫ ] ﺣﺠﺮ‬taş.
hacer-i semâî [ ‫ ] ﺣﺠﺮ ﺱﻤﺎﺋﯽ‬göktaşı.
ott
o
hacer-i esved [ ‫ ]ﺣﺠﺮ اﺱﻮد‬karataş.
hâceserâ (F.) [ ‫ ] ﺧﻮاﺝﻪ ﺱﺮا‬harem ağası.
hâcet (A.) [ ‫ ] ﺣﺎﺝﺖ‬ihtiyaç.
hâcetmend (A.-F.) [ ‫ ] ﺣﺎﺝﺘﻤﻨﺪ‬muhtaç.
w.
alk
hacı (A.) [ ‫ ] ﺣﺎﺝﯽ‬hacı.
hacıyân (A.-F.) [ ‫ ] ﺣﺎﺝﻴﺎن‬hacılar.
hâcî (A.) [ ‫ ] هﺎﺝﯽ‬hicveden, yeren.
hâcib (A.) [ ‫ ] ﺣﺎﺝﺐ‬1.kapıcı. 2.perdedar. 3.engel. 4.kaş.
hacîl (A.) [ ‫ ] ﺧﺠﻴﻞ‬utangaç.
hâcir (A.) [ ‫ ] هﺎﺝﺮ‬göçmen.
ww
hâciz (A.) [ ‫ ] ﺣﺎﺝﺰ‬1.ayıran. 2.haczeden.
hacle (A.) [ ‫ ] ﺣﺠﻠﻪ‬gerdek odası.
haclegâh (A.-F.) [ ‫ ] ﺣﺠﻠﻪ ﮔﺎﻩ‬gerdek odası.
haclet (A.) [ ‫ ] ﺧﺠﻠﺖ‬utanma.
154
www.alkottob.com
hacletâver (A.-F.) [ ‫ ] ﺧﺠﻠﺖ ﺁور‬utanç verici.
m
hacm (A.) [ ‫ ] ﺣﺠﻢ‬hacim.
hacmen (A.) [ ‫ ] ﺣﺠﻤﺎ‬hacimce.
hadâik (A.) [ ‫ ] ﺣﺪاﺋﻖ‬bahçeler.
hâdd (A.) [ ‫ ] ﺣﺎد‬1.keskin. 2.sivri. 3.dar.
hadd (A.) [ ‫ ] ﺣﺪ‬1.sınır. 2.şer’î ceza.
hadd (A.) [ ‫ ] ﺧﺪ‬yanak.
haddâd (A.) [ ‫ ] ﺣﺪاد‬demirci.
ott
o
haddâ’ (A.) [ ‫ ] ﺧﺪاع‬düzenbaz.
b.c
o
hacz (A.) [ ‫ ] ﺣﺠﺰ‬haciz.
haddâdî (A.-F.) [ ‫ ] ﺣﺪادی‬demircilik.
hadd-i asgarî [ ‫ ] ﺣﺪ اﺹﻐﺮی‬en az.
hadd-i azamî [ ‫ ] ﺣﺪ اﻋﻈﻤﯽ‬en çok.
w.
alk
hadd-i tabiî [ ‫ ]ﺣﺪ ﻃﺒﻴﻌﯽ‬normal hal.
hadd-i zâtında aslında.
hadeb (A.) [ ‫ ] ﺣﺪب‬kamburluk.
hadem (A.) [ ‫ ] ﺧﺪم‬hizmetçiler.
hademe (A.) [ ‫ ] ﺧﺪﻡﻪ‬hizmetçiler.
hadeng (F.) [ ‫ ] ﺧﺪﻥﮓ‬ok.
ww
hader (A.) [ ‫ ] ﺧﺪر‬uyuşma.
hades (A.) [ ‫ ] ﺣﺪس‬sezi, tahmin.
hâdî (A.) [ ‫ ] هﺎدی‬doğru yolu gösteren.
hâdi’ (A.) [ ‫ ] ﺧﺎدع‬düzenbaz.
155
www.alkottob.com
hadîka (A.) [ ‫ ] ﺣﺪیﻘﻪ‬bahçe.
m
hâdim (A.) [ ‫ ] ﺧﺎدم‬hizmetçi.
hâdim olmak hizmet etmek.
hâdis (A.) [ ‫ ] ﺣﺎدث‬1.meydana gelen. 2.yeni.
hadîs (A.) [ ‫ ] ﺣﺪیﺚ‬hadis, Peygamber sözü.
hâdisat (A.) [ ‫ ] ﺣﺎدﺛﺎت‬olaylar.
hâdise (A.) [ ‫ ] ﺣﺎدﺛﻪ‬olay.
hadrâ (A.) [ ‫ ] ﺣﻀﺮا‬yeşil.
hads (A.) [ ‫ ] ﺣﺪس‬1.tahmin. 2.seziş.
hadşe (A.) [ ‫ ] ﺧﺪﺵﻪ‬ürküntü.
ott
o
hadnâşinas (A.-F.) [ ‫ ] ﺣﺪﻥﺎﺵﻨﺎس‬haddini bilmez.
b.c
o
hâdime (A.) [ ‫ ] ﺧﺎدﻡﻪ‬bayan hizmetçi.
hadşeâver (A.-F.) [ ‫ ] ﺧﺪﺵﻪ ﺁور‬ürküntü verici.
w.
alk
hafâ (A.) [ ‫ ] ﺧﻔﺎ‬gizlilik.
hafâfîş (A.) [ ‫ ] ﺧﻔﺎﻓﻴﺶ‬yarasalar.
hafâgâh (A.-F.) [ ‫ ] ﺧﻔﺎﮔﺎﻩ‬gizlenilecek yer.
hafâir (A.) [ ‫ ] ﺣﻔﺎﺋﺮ‬1.çukurlar. 2.oyuklar.
hafakan (A.) [ ‫ ] ﺧﻔﻘﺎن‬yürek çarpıntısı.
hafâyâ (A.) [ ‫ ] ﺧﻔﺎیﺎ‬gizli şeyler.
ww
hafız (A.) [ ‫ ] ﺣﺎﻓﻆ‬1.koruyan. 2.ezberleyen. 3.Kur’ân hafızı.
hafıza (A.) [ ‫ ] ﺣﺎﻓﻈﻪ‬bellek.
hâfız-ı kütüb [ ‫ ] ﺣﺎﻓﻆ ﮐﺘﺐ‬kütüphaneci.
hâfî (A.) [ ‫ ] ﺣﺎﻓﯽ‬yalınayak koşan.
156
www.alkottob.com
hafî (A.) [ ‫ ] ﺧﻔﯽ‬gizli
m
hafîd (A.) [ ‫ ] ﺣﻔﻴﺪ‬torun.
hafîde (A.) [ ‫ ] ﺣﻔﻴﺪﻩ‬kız torun.
b.c
o
hafif (A.) [ ‫ ] ﺧﻔﻴﻒ‬hafif.
hâfir (A.) [ ‫ ] ﺣﺎﻓﺮ‬kazan, kazıcı.
hafîr (A.) [ ‫ ] ﺣﻔﻴﺮ‬1.çukur. 2.mezar.
hafiyyât (A.) [ ‫ ] ﺧﻔﻴﺎت‬gizli şeyler.
hafiyye (A.) [ ‫ ] ﺧﻔﻴﻪ‬gizli polis.
hafr (A.) [ ‫ ] ﺣﻔﺮ‬kazma.
hafriyyât (A.) [ ‫ ] ﺣﻔﺮیﺎت‬kazı.
haftân (A.) [ ‫ ] ﺧﻔﺘﺎن‬kaftan.
hâh (F.) [ ‫ ] ﺧﻮاﻩ‬isteyen.
w.
alk
hâhân (F.) [ ‫ ] ﺧﻮاهﺎن‬isteyen, istekli.
ott
o
hafiyyen (A.) [ ‫ ] ﺧﻔﻴﺎ‬gizlice.
hâher (F.) [ ‫ ] ﺧﻮاهﺮ‬kızkardeş.
hâherzâde (F.) [ ‫ ] ﺧﻮاهﺮزادﻩ‬yeğen, kızkardeşin çocuğu.
hâhiş (F.) [ ‫ ] ﺧﻮاهﺶ‬rica, istek.
hâhişger (F.) [ ‫ ] ﺧﻮاهﺸﮕﺮ‬istekli.
hâhişkâr (F.) [ ‫ ] ﺧﻮاهﺸﮑﺎر‬istekli.
ww
hâhişkerde (F.) [ ‫ ] ﺧﻮاهﺶ ﮐﺮدﻩ‬istekli.
hâhnâhâh (F.) [ ‫ ] ﺧﻮاﻩ ﻥﺎﺧﻮاﻩ‬ister istemez.
hâif (A.) [ ‫ ] ﺧﺎﺋﻒ‬korkak.
hâifen (A.) [ ‫ ] ﺧﺎﺋﻔﺎ‬korkarak.
157
www.alkottob.com
hâil (A.) [ ‫ ] هﺎﺋﻞ‬korkunç.
m
hâin (A.) [ ‫ ] ﺧﺎﺋﻦ‬1.hain. 2.acımasız.
hâinâne (A.-F.) [ ‫ ] ﺧﺎﺋﻨﺎﻥﻪ‬haince.
hâiz olmak bulundurmak, sahip olmak.
hâiz-i ehemmiyet [ ‫ ] ﺣﺎﺋﺰ اهﻤﻴﺖ‬önemli.
hak (A.) [ ‫ ] ﺣﻖ‬1.Tanrı. 2.doğru. 3.pay.
hâk (F.) [ ‫ ] ﺧﺎک‬toprak.
ott
o
hak etmek kazanmak.
b.c
o
hâiz (A.) [ ‫ ] ﺣﺎﺋﺰ‬sahip, bulunduran.
hâk ile yeksân edilmek yerle bir edilmek.
hâk ile yeksân etmek yerle bir etmek.
hâk ile yeksân olmak yerle bir olmak.
Hak Teâlâ (A.) [‫ ] ﺣﻖ ﺕﻌﺎﻝﯽ‬Yüce Tanrı.
w.
alk
hakâik (A.) [ ‫ ] ﺣﻘﺎﺋﻖ‬gerçekler.
hakâret (A.) [ ‫ ] ﺣﻘﺎرت‬aşağılama, hakaret.
hakaretâmiz (A.-F.) [ ‫ ] ﺣﻘﺎرت ﺁﻡﻴﺰ‬aşağılayıcı.
hakâyık (A.) [ ‫ ] ﺣﻘﺎیﻖ‬gerçekler.
hâkbîz (F.) [ ‫ ] ﺧﺎک ﺑﻴﺰ‬kalbur.
hakem (A.) [ ‫ ] ﺣﮑﻢ‬hakem.
ww
hâkezâ (A.) [ ‫ ] هﮑﺬا‬aynı şekilde.
hakgû (A.-F.) [ ‫ ] ﺣﻖ ﮔﻮ‬doğru sözlü.
hâkî (A.) [ ‫ ] ﺣﺎﮐﯽ‬hikaye eden.
hâkî (F.) [ ‫ ] ﺧﺎﮐﯽ‬1.hâki, toprak rengi. 2.toprak ile ilgili.
158
www.alkottob.com
hakîkat (A.) [ ‫ ] ﺣﻘﻴﻘﺖ‬gerçek.
m
hakîkaten (A.) [ ‫ ] ﺣﻘﻴﻘﺔ‬gerçekten.
hakikat-ı halde aslında, gerçekte, işin aslında.
hakikî (A.) [ ‫ ] ﺣﻘﻴﻘﯽ‬gerçek.
hakikiye (A.) [ ‫ ] ﺣﻘﻴﻘﻴﻪ‬gerçek.
hakîm (A.) [ ‫ ] ﺣﮑﻴﻢ‬1.Tanrı. 2.hakim, yargıç.
hâkimiyet (A.) [ ‫ ] ﺣﺎﮐﻤﻴﺖ‬egemenlik.
b.c
o
hakikatperver (A.-F.) gerçekçi.
hâkister (F.) [ ‫ ] ﺧﺎﮐﺴﺘﺮ‬kül.
hâkisterî (F.) [ ‫ ] ﺧﺎﮐﺴﺘﺮی‬kül rengi.
ott
o
hakîr (A.) [ ‫ ] ﺣﻘﻴﺮ‬1.değersiz. 2.küçük. 3.bendeniz, ben.
hakk (A.) [ ‫ ] ﺣﻖ‬1.Tanrı. 2.doğru. 3.hak.
hakk (A.) [ ‫ ] ﺣﮏ‬kazıma.
w.
alk
hakkâ [ ‫ ] ﺣﻘﺎ‬gerçekten.
hakkâk (A.) [ ‫ ] ﺣﮑﺎک‬1.mühürcü. 2.kazıyıcı.
hakkaniyet (A.) [ ‫ ] ﺣﻘﺎﻥﻴﺖ‬doğruluk.
hâkkedilmek kazılmak.
hâkketmek kazımak.
hâkrûb (F.) [ ‫ ] ﺧﺎﮐﺮوب‬süpürge.
ww
hakşinas (A.-F.) [ ‫ ] ﺣﻖ ﺵﻨﺎس‬haktanır.
hakşinâsî (A.-F.) [ ‫ ] ﺣﻖ ﺵﻨﺎﺱﯽ‬haktanırlık.
hâl (A.) [ ‫ ] ﺣﺎل‬1.hal, durum. 2.şimdiki durum, şimdiki zaman.
hâl (A.) [ ‫ ] ﺧﺎل‬dayı.
159
www.alkottob.com
hâl (F.) [ ‫ ] ﺧﺎل‬1.ben. 2.benek.
m
hal’ (A.) [ ‫ ] ﺧﻠﻊ‬tahttan indirme.
hal’edilmek tahttan indirilmek.
hâlâ (A.) [ ‫ ] ﺣﺎﻻ‬şimdi, hâlâ.
halâ (A.) [ ‫ ] ﺧﻼ‬1.tuvalet. 2.boş.
halâik (A.) [ ‫ ] ﺧﻼﺋﻖ‬1.yaratıklar. 2.halayık.
halâl (A.) [ ‫ ] ﺧﻼل‬mesafe, aralık, açıklık.
halâs bulmak kurtulmak.
halâs olmak kurtulmak.
ott
o
halâs (A.) [ ‫ ] ﺧﻼص‬kurtuluş, kurtulma.
b.c
o
hal’etmek tahttan indirmek.
halaskâr (A.-F.) [ ‫ ] ﺧﻼﺹﮑﺎر‬kurtarıcı.
hâlâşina (A.-F.) [ ‫ ] ﺣﺎل ﺁﺵﻨﺎ‬halden anlayan.
w.
alk
hâlât (A.) [ ‫ ] ﺣﺎﻻت‬haller.
halâvet (A.) [ ‫ ] ﺣﻼوت‬tatlılık.
haldâr (F.) [ ‫ ] ﺧﺎﻝﺪار‬benli.
hâle (A.) [ ‫ ] ﺧﺎﻝﻪ‬1.hala. 2.teyze.
hâle (A.) [ ‫ ] هﺎﻝﻪ‬ayça, hâle.
halecan (A.) [ ‫ ] ﺧﻠﺠﺎن‬çarpıntı.
ww
halef (A.) [ ‫ ] ﺧﻠﻒ‬1.evlat, oğul. 2.halef, yerine geçen, arkadan gelen
halel (A.) [ ‫ ] ﺧﻠﻞ‬bozukluk.
halel gelmek bozulmak, lekelenmek, gölge düşmek.
haleldâr (A.-F.) [ ‫ ] ﺧﻠﻠﺪار‬bozulmuş, bozuk.
160
www.alkottob.com
haleldâr etmek bozmak, halel getirmek.
m
haleldâr olmak bozulmak, halel gelmek.
halen (A.) [ ‫ ] ﺣﺎﻻ‬şimdilik, henüz.
hâlet-i ruhiye [‫ ] ﺣﺎﻝﺖ روﺣﻴﻪ‬ruhsal durum.
halhal (A.) [ ‫ ] ﺧﻠﺨﺎل‬ayak bileziği, halhal.
hâlık (A.) [ ‫ ] ﺧﺎﻝﻖ‬Yaratan, Tanrı.
hâlî (A.) [ ‫ ] ﺧﺎﻝﯽ‬boş.
halîb (A.) [ ‫ ] ﺣﻠﻴﺐ‬süt.
halîc (A.) [ ‫ ] ﺧﻠﻴﺞ‬körfez.
hâlid (A.) [ ‫ ] ﺧﺎﻝﺪ‬sonsuz, ebedî.
halîfe (A.) [ ‫ ] ﺧﻠﻴﻔﻪ‬1.halife. 2.kalfa.
ott
o
hâlî kalmak geri durmak.
b.c
o
hâlet (A.) [ ‫ ] ﺣﺎﻝﺖ‬1.hal. 2.nitelik.
w.
alk
halihazır (A.-F.) [‫ ] ﺣﺎل ﺣﺎﺽﺮ‬şimdiki durum.
hâlik (A.) [ ‫ ] ﺧﺎﻝﻖ‬1.Tanrı. 2.yaratan.
hâlikiyet (A.) [ ‫ ] ﺧﺎﻝﻘﻴﺖ‬yaratıcılık.
halîm (A.) [ ‫ ] ﺣﻠﻴﻢ‬yumuşak huylu.
hâlis (A.) [ ‫ ] ﺧﺎﻝﺺ‬1.katışıksız, saf, som.
hâlisâne (A.-F.) [ ‫ ] ﺧﺎﻝﺼﺎﻥﻪ‬içtenlikle.
ww
halîta (A.) [ ‫ ] ﺧﻠﻴﻄﻪ‬1.karışım. 2.alaşım.
hâliyâ (A.) [ ‫ ] ﺣﺎﻝﻴﺎ‬şimdi, şu anda.
halk (A.) [ ‫ ] ﺣﻠﻖ‬boğaz.
halk (A.) [ ‫ ] ﺧﻠﻖ‬1.yaratma. 2.yaratılma. 3.halk.
161
www.alkottob.com
halk etmek yaratmak.
m
halka (A.) [ ‫ ] ﺣﻠﻘﻪ‬halka.
halkabegûş (A.-F.) [ ‫ ] ﺣﻠﻘﻪ ﺑﮕﻮش‬köle.
hall (A.) [ ‫ ] ﺣﻞ‬1.çözülme, erime. 2.çözme.
hallâc (A.) [ ‫ ] ﺣﻼج‬halaç.
hallâk (A.) [ ‫ ] ﺧﻼق‬yaratıcı.
hallâl (A.) [ ‫ ] ﺣﻼل‬çözen.
b.c
o
halkiyat (A.) [ ‫ ] ﺧﻠﻘﻴﺎت‬folklor, halk bilimi.
halt (A.) [ ‫ ] ﺧﻠﻂ‬karıştırma.
halûk (A.) [ ‫ ] ﺧﻠﻮق‬iyi huylu.
ott
o
hallüfasl (A.) [ ‫ ] ﺣﻞ و ﻓﺼﻞ‬halletme, yoluna koyma.
halvet (A.) [ ‫ ] ﺧﻠﻮت‬1.tenha. 2.başbaşa kalma.
halvetgâh (A.-F.) [ ‫ ] ﺧﻠﻮﺕﮕﺎﻩ‬başbaşa kalınacak yer.
w.
alk
ham (F.) [ ‫ ] ﺧﺎم‬çiğ, ham.
ham (F.) [ ‫ ] ﺧﻢ‬1.eğik eğri, bükük.
hamâil (A.) [ ‫ ] ﺣﻤﺎﺋﻞ‬kılıç kayışı.
hamâkat (A.) [ ‫ ] ﺣﻤﺎﻗﺖ‬ahmaklık.
hamâme (A.) [ ‫ ] ﺣﻤﺎﻡﻪ‬güvercin.
hamâse (A.) [ ‫ ] ﺣﻤﺎﺱﻪ‬kahramanlık şiiri.
ww
hamâset (A.) [ ‫ ] ﺣﻤﺎﺱﺖ‬kahramanlık şiiri, hamase.
hamd (A.) [ ‫ ] ﺣﻤﺪ‬şükür.
hâme (F.) [ ‫ ] ﺧﺎﻡﻪ‬kalem.
hamel (A.) [ ‫ ] ﺣﻤﻞ‬kuzu.
162
www.alkottob.com
hamelât (A.) [ ‫ ] ﺣﻤﻼت‬saldırılar, hamleler.
m
hâmî (A.) [ ‫ ] ﺣﺎﻡﯽ‬gözeten, himaye eden.
hâmid (A.) [ ‫ ] ﺣﺎﻡﺪ‬hamd eden, şükreden.
hâmil (A.) [ ‫ ] ﺣﺎﻡﻞ‬1.taşıyan. 2.hamile. 3.sahip.
hâmil olmak taşımak.
hâmile (A.) [ ‫ ] ﺣﺎﻡﻠﻪ‬gebe, hamile.
hamîr (A.) [ ‫ ] ﺣﻤﻴﺮ‬hamur.
hâmisen (A.) [ ‫ ] ﺧﺎﻡﺴﺎ‬beşincisi.
hâmiş (A.) [ ‫ ] هﺎﻡﺶ‬mektup ilavesi.
ott
o
hâmis (A.) [ ‫ ] ﺧﺎﻡﺲ‬beşinci.
b.c
o
hamîde (F.) [ ‫ ] ﺧﻤﻴﺪﻩ‬eğik, eğri.
hâmiz (A.) [ ‫ ] ﺣﺎﻡﺾ‬1.ekşi. 2.kekre.
haml (A.) [ ‫ ] ﺣﻤﻞ‬1.taşıma. 2.gebelik. 3.yükleme.
w.
alk
hamle (A.) [ ‫ ] ﺣﻤﻠﻪ‬1.saldırı. 2.atak.
hamletmek yüklemek.
hammâl (A.) [ ‫ ] ﺣﻤﺎل‬hamal.
hammâm (A.) [ ‫ ] ﺣﻤﺎم‬1.banyo. 2.hamam.
hammâr (A.) [ ‫ ] ﺧﻤﺎر‬meyhaneci.
hamr (A.) [ ‫ ] ﺧﻤﺮ‬şarap.
ww
hamrâ (A.) [ ‫ ] ﺧﻤﺮا‬kırmızı, kızıl.
hamrâlanmak kızarmak, kırmızılaşmak, al al olmak.
hams (A.) [ ‫ ] ﺧﻤﺲ‬beş.
hamse (A.) [ ‫ ] ﺧﻤﺴﻪ‬beş mesnevîlik eser.
163
www.alkottob.com
hamsin (A.) [ ‫ ] ﺧﻤﺴﻴﻦ‬elli.
m
hamûl (A.) [ ‫ ] ﺣﻤﻮل‬dayanıklı.
hamûle (A.) [ ‫ ] ﺣﻤﻮﻝﻪ‬yük.
b.c
o
hâmûn (F.) [ ‫ ] هﺎﻡﻮن‬çöl.
hâmûş (F.) [ ‫ ] ﺧﺎﻡﻮش‬suskun, sessiz.
hamyâze (F.) [ ‫ ] ﺧﻤﻴﺎزﻩ‬esneme.
hamz (A.) [ ‫ ] ﺣﻤﺾ‬ekşilik.
hân (F.) [ ‫ ] ﺧﻮان‬okuyan.
hanâzir (A.) [ ‫ ] ﺧﻨﺎزیﺮ‬domuzlar.
hancer (A.) [ ‫ ] ﺧﻨﺠﺮ‬hançer.
ott
o
hân (F.) [ ‫ ] ﺧﻮان‬sofra.
hancere (A.) [ ‫ ] ﺣﻨﺠﺮﻩ‬gırtlak, hançere.
handan (F.) [ ‫ ] ﺧﻨﺪان‬güleç, gülen.
w.
alk
handan etmek güldürmek.
hande (F.) [ ‫ ] ﺧﻨﺪﻩ‬gülüş.
handek (A.) [ ‫ ] ﺧﻨﺪق‬hendek.
handerûy (F.) [ ‫ ] ﺧﻨﺪﻩ روی‬güleryüzlü.
hâne (F.) [ ‫ ] ﺧﺎﻥﻪ‬ev.
hanedan (F.) [ ‫ ] ﺧﺎﻥﺪان‬sülale, hanedan.
ww
hâneharâb (F.) [ ‫ ] ﺧﺎﻥﻪ ﺧﺮاب‬1.perişan. 2.evsiz yurtsuz. 3.cahil.
hânende (F.) [ ‫ ] ﺧﻮاﻥﻨﺪﻩ‬1.şarkıcı. 2.okuyucu.
hanif [ ‫ ] ﺣﻨﻴﻒ‬İslâmiyetten önce Tanrı’ya inanan.
hânkah (A.) [ ‫ ] ﺧﺎﻥﻘﺎﻩ‬tekke.
164
www.alkottob.com
hânman (F.) [ ‫ ] ﺧﺎﻥﻤﺎن‬ev bark, yurt.
m
hannas (A.) [ ‫ ] ﺧﻨﺎس‬şeytan.
hânsâlar (F.) [ ‫ ] ﺧﻮان ﺱﺎﻻر‬kilerci.
hapis (A.) [ ‫ ] ﺣﺒﺲ‬bir yere kapatma veya kapanma.
b.c
o
hânüman (F.) [ ‫ ] ﺧﺎﻥﻤﺎن‬ev bark, yurt.
hapishane (A.-F.) [ ‫ ] ﺣﺒﺲ ﺧﺎﻥﻪ‬tutukevi, mahpushane.
hâr (F.) [ ‫ ] ﺧﺎر‬diken.
har (F.) [ ‫ ] ﺧﺮ‬eşek.
hâr (F.) [ ‫ ] ﺧﻮار‬yiyen.
ott
o
hâr (F.) [ ‫ ] ﺧﻮار‬aşağılık, adi.
harâb (A.) [ ‫ ] ﺧﺮاب‬1.yıkık, harap. 2.fitil gibi sarhoş.
harâb etmek yıkmak, bozmak, tahrip etmek.
harâb olmak yıkılmak, bozulmak, kırılmak.
w.
alk
harâbat (A.) [ ‫ ] ﺧﺮاﺑﺎت‬meyhane.
harâbe (A.) [ ‫ ] ﺧﺮاﺑﻪ‬yıkıntı, harabe.
harâc (A.) [ ‫ ] ﺧﺮاج‬haraç.
haram (A.) [ ‫ ] ﺣﺮام‬haram.
harâmi (A.) [ ‫ ] ﺣﺮاﻡﯽ‬eşkıya.
haramzâde (A.-F.) [ ‫ ] ﺣﺮام زادﻩ‬piç.
ww
harâret (A.) [ ‫ ] ﺣﺮارت‬1.sıcaklık.
harâtin (A.) [ ‫ ] ﺧﺮاﻃﻴﻦ‬solucan.
harb (A.) [ ‫ ] ﺣﺮب‬harp, savaş.
harbe (A.) [ ‫ ] ﺣﺮﺑﻪ‬süngü.
165
www.alkottob.com
harb-i umûmî [ ‫ ] ﺣﺮب ﻋﻤﻮﻡﯽ‬Birinci Dünya Savaşı.
m
harbiye (A.) [ ‫ ] ﺣﺮﺑﻴﻪ‬harp okulu.
harbiye nezareti savunma bakanlığı.
harbüze (F.) [ ‫ ] ﺧﺮﺑﺰﻩ‬kavun.
harc (A.) [ ‫ ] ﺧﺮج‬1.vergi. 2.masraf.
harcıâlem [ ‫ ] ﺧﺮج ﻋﺎﻝﻢ‬herkese açık, herkese uygun.
harcırah [ ‫ ]ﺧﺮج راﻩ‬yol parası.
hardal (A.) [ ‫ ] ﺧﺮدل‬hardal.
hâre (F.) [ ‫ ] ﺧﺎرﻩ‬granit, sert taş.
harekât (A.) [ ‫ ] ﺣﺮﮐﺎت‬hareketler.
ott
o
harçeng (F.) [ ‫ ] ﺧﺮچﻨﮓ‬yengeç.
b.c
o
harbiyeli Harp Okulu öğrencisi.
hareket (A.) [ ‫ ] ﺣﺮﮐﺖ‬1.hareket. 2.davranış.
w.
alk
hareketsizlik hareket etmeme.
harem (A.) [ ‫ ] ﺣﺮم‬harem, herkesin giremeyeceği yer.
haremlik (A.-T.) harem dairesi, evde harem kısmy, herkesin uluorta
giremeyeceği yer.
haremserây (A.-F.) [ ‫ ] ﺣﺮم ﺱﺮای‬harem dairesi.
harf (A.) [ ‫ ] ﺣﺮف‬1.harf. 2.söz.
ww
hargâh (F.) [ ‫ ] ﺧﺮﮔﺎﻩ‬otağ.
hargûş (F.) [ ‫ ] ﺧﺮﮔﻮش‬tavşan.
hârî (F.) [ ‫ ] ﺧﻮاری‬düşkünlük.
hârib (A.) [ ‫ ] هﺎرب‬kaçan.
166
www.alkottob.com
hâric (A.) [ ‫ ] ﺧﺎرج‬dış, dışarı.
m
hâricen (A.) [ ‫ ] ﺧﺎرﺝﺎ‬dıştan, dışarıdan.
hâricî (A.) [ ‫ ] ﺧﺎرﺝﯽ‬dış ile ilgili.
harîd (F.) [ ‫ ] ﺧﺮیﺪ‬satın alma.
harîdâr (F.) [ ‫ ] ﺧﺮیﺪار‬müşteri, alıcı.
harîf (A.) [ ‫ ] ﺣﺮیﻒ‬1.rakip. 2.meslektaş.
harîk (A.) [ ‫ ] ﺣﺮیﻖ‬yangın.
ott
o
hârika (A.) [ ‫ ] ﺧﺎرﻗﻪ‬harika.
b.c
o
hariciye (A.) [ ‫ ] ﺧﺎرﺝﻴﻪ‬1.dışa bağlı, dışarıya ilişkin. 2.dışişleri bakanlığı.
hârikulâde (A.) [ ‫ ] ﺧﺎرق اﻝﻌﺎدﻩ‬olağanüstü.
harîm (A.) [ ‫ ] ﺣﺮیﻢ‬1.kutsal. 2.harem. 3.avlu.
harîm-i ismet (F.) [ ‫ ] ﺣﺮیﻢ ﻋﺼﻤﺖ‬kutsal saha.
harîr (A.) [ ‫ ] ﺣﺮیﺮ‬ipek.
w.
alk
harîrî (A.) [ ‫ ] ﺣﺮیﺮی‬ipekli.
hâris (A.) [ ‫ ] ﺣﺎرث‬çiftçi.
hâris (A.) [ ‫ ] ﺣﺎرس‬bekçi.
harîs (A.) [ ‫ ] ﺣﺮیﺺ‬hırslı.
hâristan (F.) [ ‫ ] ﺧﺎرﺱﺘﺎن‬dikenlik.
harita (A.) [ ‫ ] ﺧﺮیﻄﻪ‬harita.
ww
harmen (F.) [ ‫ ] ﺧﺮﻡﻦ‬harman.
harmengâh (F.) [ ‫ ] ﺧﺮﻡﻨﮕﺎﻩ‬harman yeri.
harmühre (F.) [ ‫ ] ﺧﺮﻡﻬﺮﻩ‬katır boncuğu.
harnub (A.) [ ‫ ] ﺧﺮﻥﻮب‬keçi boynuzu.
167
www.alkottob.com
hârpuşt (F.) [ ‫ ] ﺧﺎرﭘﺸﺖ‬kirpi.
m
hârr (A.) [ ‫ ] ﺣﺎر‬kızgın, yakıcı.
harrât (A.) [ ‫ ] ﺧﺮاط‬doğramacı.
harsî (A.) [ ‫ ] ﺣﺮﺛﯽ‬kültürel.
harvâr (F.) [ ‫ ] ﺧﺮوار‬eşek yükü.
hârzâr (F.) [ ‫ ] ﺧﺎرزار‬dikenlik.
hâs (A.) [ ‫ ] ﺧﺎص‬1.özgü, has. 2.saf. 3.özel.
hasâdet (A.) [ ‫ ] ﺣﺴﺎدت‬kıskançlık.
ott
o
has (F.) [ ‫ ] ﺧﺲ‬çöp.
b.c
o
hars (A.) [ ‫ ] ﺣﺮث‬kültür.
hasâil (A.) [ ‫ ] ﺧﺼﺎﺋﻞ‬hasletler, tabiatlar.
hasâis (A.) [ ‫ ] ﺧﺼﺎﺋﺺ‬nitelikler, özellikler.
hasâr (A.) [ ‫ ] ﺧﺴﺎر‬zarar, hasar.
w.
alk
hasarât (A.) [ ‫ ] ﺧﺴﺮات‬zararlar.
hasardîde (A.-F.) [ ‫ ] ﺧﺴﺎردیﺪﻩ‬hasarlı.
hasâret (A.) [ ‫ ] ﺧﺴﺎرت‬zarar, hasar.
hasâset (A.) [ ‫ ] ﺧﺴﺎﺱﺖ‬pintilik.
hasb (A.) [ ‫ ] ﺣﺴﺐ‬göre.
hasbe (A.) [ ‫ ] ﺣﺼﺒﻪ‬kızamık.
ww
hasbelkader (A.) [ ‫ ] ﺣﺴﺐ اﻝﻘﺪر‬kaderden ileri gelen, kadere bak.
hasbetenlillah (A.) [ ‫ ] ﺣﺴﺒﺔ ﷲ‬Allah rızası için.
hasbihal (A.-F.) [ ‫ ]ﺣﺴﺐ ﺣﺎل‬halleşme, dertleşme.
hasbihal etmek halleşmek, dertleşmek.
168
www.alkottob.com
hasbü’l-mâhiye (A.) [ ‫ ] ﺣﺴﺐ اﻝﻤﺎهﻴﻪ‬yapı bakımından.
m
hasebe (A.) [ ‫ ] ﺣﺼﺒﻪ‬kızamık.
hased (A.) [ ‫ ] ﺣﺴﺪ‬kıskançlık.
hasen (A.) [ ‫ ] ﺣﺴﻦ‬güzel.
hasenât (A.) [ ‫ ] ﺣﺴﻨﺎت‬iyilikler.
hasene (A.) [ ‫ ] ﺣﺴﻨﻪ‬güzel, iyi.
hasenülhulk (A.) [ ‫ ] ﺣﺴﻦ اﻝﺨﻠﻖ‬huyu güzel.
ott
o
hasf (A.) [ ‫ ] ﺧﺴﻒ‬ay tutulması.
b.c
o
hased etmek kıskanmak.
hâsıd (A.) [ ‫ ] ﺣﺎﺹﺪ‬ekin biçen, hasatçı.
hâsıl (A.) [ ‫ ] ﺣﺎﺹﻞ‬ortaya çıkan, var olan.
hasıl etmek meydana getirmek, ortaya çıkarmak.
hâsıl olmak ortaya çıkmak, var olmak.
w.
alk
hâsılat (A.) [ ‫ ] ﺣﺎﺹﻼت‬kazanç, gelir.
hâsılât-ı gayr-i sâfiye [ ‫ ] ﺣﺎﺹﻼت ﻏﻴﺮ ﺹﺎﻓﻴﻪ‬brüt gelir.
hâsılât-ı sâfiye [ ‫ ] ﺣﺎﺹﻼت ﺹﺎﻓﻴﻪ‬net gelir.
hasıl-ı kelâm [ ‫ ] ﺣﺎﺹﻞ ﮐﻼم‬sözün kısası.
hâsılı kısacası, sonuç olarak.
hasım (A.) [ ‫ ] ﺧﺼﻢ‬düşman.
ww
hasîb (A.) [ ‫ ] ﺣﺴﻴﺐ‬1.değerli. 2.muhasebeci.
hâsid (A.) [ ‫ ] ﺣﺎﺱﺪ‬kıskanç.
hasîn (A.) [ ‫ ] ﺣﺼﻴﻦ‬sağlam, müstahkem.
hasîr (A.) [ ‫ ] ﺣﺼﻴﺮ‬hasır.
169
www.alkottob.com
hâsir (A.) [ ‫ ] ﺧﺎﺱﺮ‬zarar eden, hüsrana uğrayan.
m
hasis (A.) [ ‫ ] ﺧﺴﻴﺲ‬pinti.
hasîsa (A.) [ ‫ ] ﺧﺼﻴﺼﻪ‬karakter.
haslet (A.) [ ‫ ] ﺧﺼﻠﺖ‬tabiat, yaratılıştan gelen huy.
hasm (A.) [ ‫ ] ﺧﺼﻢ‬düşman, hasım.
hasmâne (A.-F.) [ ‫ ] ﺧﺼﻤﺎﻥﻪ‬düşmanca.
hasmî (A.-F.) [ ‫ ] ﺧﺼﻤﯽ‬düşmanlık.
ott
o
hasnâ (A.) [ ‫ ] ﺣﺴﻨﺎ‬güzel kız, güzel kadın.
b.c
o
hasiy (A.) [ ‫ ] ﺧﺼﯽ‬iğdiş, hadım edilmiş.
hasr (A.) [ ‫ ] ﺣﺼﺮ‬tahsis etme, ayırma, vakfetme, adama.
hasret (A.) [ ‫ ] ﺣﺴﺮت‬özlem.
hasret çekmek özlem duymak.
hasretkeş (A.-F.) [ ‫ ] ﺣﺴﺮت ﮐﺶ‬hasret çeken.
w.
alk
hasretmek adamak, ayırmak, tahsis etmek.
hassa (A.) [ ‫ ] ﺧﺎﺹﻪ‬özellik.
hassâd (A.) [ ‫ ] ﺣﺼﺎد‬orakçı.
hassas (A.) [ ‫ ] ﺣﺴﺎس‬duygulu, hassas.
hassâsiyyet (A.) [ ‫ ] ﺣﺴﺎﺱﻴﺖ‬hassaslık.
hâsse (A.) [ ‫ ] ﺧﺎﺹﻪ‬duyu.
ww
hâsseten (A.) [ ‫ ] ﺧﺎﺹﺔ‬özellikle, hele hele.
hâssuâmm [ ‫ ] ﺧﺎص و ﻋﺎم‬herkes.
hâste (F.) [ ‫ ] ﺧﺎﺱﺘﻪ‬kalkmış, ayağa kalkmış.
haste (F.) [ ‫ ] ﺧﺴﺘﻪ‬hasta.
170
www.alkottob.com
hâste (F.) [ ‫ ] ﺧﻮاﺱﺘﻪ‬1.istemiş. 2.istek.
m
hastegî (F.) [ ‫ ] ﺧﺴﺘﮕﯽ‬hastalık.
hâstgâr (F.) [ ‫ ] ﺧﻮاﺱﺘﮕﺎر‬görücü.
b.c
o
hâstgârî (F.) [ ‫ ] ﺧﻮاﺱﺘﮕﺎری‬görücülük.
hasûd (A.) [ ‫ ] ﺣﺴﻮد‬kıskanç.
hasûdâne (A.-F.) [ ‫ ] ﺣﺴﻮداﻥﻪ‬kıskanarak, kıskançlıkla.
hasûdî (A.-F.) [ ‫ ] ﺣﺴﻮدی‬kıskançlık.
hâşâ (A.) [ ‫ ] ﺣﺎﺵﺎ‬uzak dursun, hâşa.
haşeb (A.) [ ‫ ] ﺧﺸﺐ‬odun.
haşem (A.) [ ‫ ] ﺣﺸﻢ‬maiyet.
ott
o
hâşâk (F.) [ ‫ ] ﺧﺎﺵﺎک‬çerçöp.
haşerat (A.) [ ‫ ] ﺣﺸﺮات‬haşereler, börtü böcek.
haşere (A.) [ ‫ ] ﺣﺸﺮﻩ‬böcek, haşere.
w.
alk
haşhaş (A.) [ ‫ ] ﺧﺸﺨﺎش‬haşhaş.
haşîn (A.) [ ‫ ] ﺧﺸﻴﻦ‬kaba, sert.
hâşiye (A.) [ ‫ ] ﺣﺎﺵﻴﻪ‬1.kenar. 2.şerh kitabı.
haşmet (A.) [ ‫ ] ﺣﺸﻤﺖ‬1.görkem. 2.hiddet.
haşmetmeab (A.) [ ‫ ] ﺣﺸﻤﺖ ﻡﺂب‬görkemli, haşmetli.
haşmgîn (F.) [ ‫ ] ﺧﺸﻤﮕﻴﻦ‬öfkeli, hışımlı.
ww
haşr (A.) [ ‫ ] ﺣﺸﺮ‬kıyamet, haşır.
haşv (A.) [ ‫ ] ﺣﺸﻮ‬1.doldurulmuş, yararsız söz. 2.kuru ot.
haşyet (A.) [ ‫ ] ﺧﺸﻴﺖ‬korkma.
haşyetengiz (A.-F.) [ ‫ ] ﺧﺸﻴﺖ اﻥﮕﻴﺰ‬korku salan, korkunç.
171
www.alkottob.com
hatâ (A.) [ ‫ ] ﺧﻄﺎ‬1.yanlış, hata. 2.kusur.
m
hataâlûd (A.-F.) [ ‫ ] ﺧﻄﺎ ﺁﻝﻮد‬hatalı, yanlış dolu.
hatab (A.) [ ‫ ] ﺣﻄﺐ‬odun.
hatâen (A.) [ ‫ ] ﺧﻄﺎء‬yanlışlıkla.
hatâiyyât (A.) [ ‫ ] ﺧﻄﺎﺋﻴﺎت‬hatalar, yanlışlıklar.
hatakâr (A.-F.) [ ‫ ] ﺧﻄﺎﮐﺎر‬hatalı, hata yapan.
hatâpûş (A.-F.) [ ‫ ] ﺧﻄﺎﭘﻮش‬hataları örten.
hatarât (A.) [ ‫ ] ﺧﻄﺮات‬tehlikeler.
ott
o
hatar (A.) [ ‫ ] ﺧﻄﺮ‬tehlike.
b.c
o
hatâbahş (A.-F.) [ ‫ ] ﺧﻄﺎ ﺑﺨﺶ‬hataları affeden.
hatarnâk (A.-F.) [ ‫ ] ﺧﻄﺮﻥﺎک‬tehlikeli.
hatâyâ (A.) [ ‫ ] ﺧﻄﺎیﺎ‬yanlışlar, hatalar.
hâtem (A.) [ ‫ ] ﺧﺎﺕﻢ‬1.mühür. 2.yüzük.
w.
alk
hâtıf (A.) [ ‫ ] هﺎﺕﻒ‬gaipten gelen ses.
hâtır (A.) [ ‫ ] ﺧﺎﻃﺮ‬hatır, gönül.
hâtıra (A.) [ ‫ ] ﺧﺎﻃﺮﻩ‬hatıra, hatıra gelen.
hatıra getirmek aklına getirmek, düşünmek.
hâtıra hutûr etmek hatırlamak, anımsamak.
hâtırat (A.) [ ‫ ] ﺧﺎﻃﺮات‬1.hatıralar. 2.anı kitabı.
ww
hâtırâzâr (A.-F.) [ ‫ ] ﺧﺎﻃﺮ ﺁزار‬gönül inciten, hatır kıran.
hâtırâzürde (A.-F.) [ ‫ ] ﺧﺎﻃﺮ ﺁزردﻩ‬kalbi kırık.
hâtırşinâs (A.-F.) [ ‫ ] ﺧﺎﻃﺮﺵﻨﺎس‬hatırbilir.
hatîa (A.) [ ‫ ] ﺧﻄﻴﺌﻪ‬kabahat.
172
www.alkottob.com
hatîb (A.) [ ‫ ] ﺧﻄﻴﺐ‬hatip.
m
hâtime (A.) [ ‫ ] ﺧﺎﺕﻤﻪ‬son.
hâtime vermek son vermek.
b.c
o
hatîr (A.) [ ‫ ] ﺧﻄﻴﺮ‬1.tehlikeli. 2.yüce.
hatm (A.) [ ‫ ] ﺧﺘﻢ‬1.hatim, hatim indirme. 2.mühürleme.
hatn (A.) [ ‫ ] ﺧﺘﻦ‬sünnet.
hatt (A.) [ ‫ ] ﺧﻂ‬1.çizgi. 2.yol. 3.yeni terlemiş bıyık.
hattâ (A.) [ ‫ ] ﺣﺘﯽ‬üstelik, hatta.
ott
o
hattâb (A.) [ ‫ ] ﺣﻄﺎب‬oduncu.
hattat (A.) [ ‫ ] ﺧﻄﺎط‬hattat, güzel yazı yazan.
hatve (A.) [ ‫ ] ﺧﻄﻮﻩ‬adım.
havâ (A.) [ ‫ ] هﻮا‬hava.
havadar (F.) [ ‫ ] هﻮادار‬açık mekanlı
w.
alk
havâdis (A.) [ ‫ ] ﺣﻮادث‬1.yeni haberler. 2.olaylar.
havaî (A.) [ ‫ ] هﻮاﺋﯽ‬havaya ait.
havâkin (T.>A.) [ ‫ ] ﺧﻮاﻗﻴﻦ‬hakanlar.
havale (A.) [ ‫ ] ﺣﻮاﻝﻪ‬ısmarlama, havale.
havali (A.) [ ‫ ] ﺣﻮاﻝﯽ‬yöre.
havârik (A.) [ ‫ ] ﺧﻮارق‬harikalar.
ww
havâss (A.) [ ‫ ] ﺧﻮاص‬1.seçkin kişiler. 2.nitelikler.
havâtîn (T.>A.) [ ‫ ] ﺧﻮاﺕﻴﻦ‬hatunlar, saygın hanımlar.
havâyic (A.) [ ‫ ] ﺣﻮایﺞ‬ihtiyaçlar, gereksinimler.
hâven (A.) [ ‫ ] هﺎون‬havan.
173
www.alkottob.com
hâver (F.) [ ‫ ] ﺧﺎور‬doğu.
hâverşinas (F.) [ ‫ ] ﺧﺎورﺵﻨﺎس‬doğubilimci, oryantalist, müsteşrik.
havf eylemek korkmak.
havfnâk (A.-F.) [ ‫ ] ﺧﻮﻓﻨﺎک‬korkulu.
hâvî (A.) [ ‫ ] ﺣﺎوی‬içeren, ihtiva eden.
havl (A.) [ ‫ ] ﺣﻮل‬1.güç. 2.çevre.
havz (A.) [ ‫ ] ﺣﻮض‬havuz.
hayâ (A.) [ ‫ ] ﺣﻴﺎ‬utanma, haya, ar.
hayâl (A.) [ ‫ ] ﺧﻴﺎل‬hayal, düş.
ott
o
havsala (A.) [ ‫ ] ﺣﻮﺹﻠﻪ‬kavrama gücü, havsala.
b.c
o
havf (A.) [ ‫ ] ﺧﻮف‬korku.
m
hâveran (F.) [ ‫ ] ﺧﺎوران‬doğu ve batı.
hayâlât (A.) [ ‫ ] ﺧﻴﺎﻻت‬hayaller, düşler.
w.
alk
hayâlen (A.) [ ‫ ] ﺧﻴﺎﻻ‬hayali olarak.
hayâlet (A.) [ ‫ ] ﺧﻴﺎﻝﺖ‬hayalet.
hayalî (A.) [ ‫ ] ﺧﻴﺎﻝﯽ‬1.hayalî, hayal ürünü. 2.Karagöz oynatan.
hayalperest (A.-F.) [ ‫ ] ﺧﻴﺎل ﭘﺮﺱﺖ‬hayalci.
hayat (A.) [ ‫ ] ﺣﻴﺎت‬yaşam.
hayatbahş (A.-F.) [ ‫ ] ﺣﻴﺎت ﺑﺨﺶ‬hayat veren.
ww
hayât-ı cinsiye [ ‫ ] ﺣﻴﺎت ﺝﻨﺴﻴﻪ‬cinsel yaşam.
hayât-ı diniye [ ‫ ] ﺣﻴﺎت دیﻨﻴﻪ‬dinsel yaşam.
hayât-ı rûz-i merre [ ‫ ] ﺣﻴﺎت روز ﻡﺮﻩ‬gündelik yaşam.
hayatî (A.) [ ‫ ] ﺣﻴﺎﺕﯽ‬hayatla ilgili, yaşamsal.
174
www.alkottob.com
hayâtiyyât (A.) [ ‫ ] ﺣﻴﺎﺕﻴﺎت‬biyoloji, yaşambilim.
m
haydud (Macarca>A.) [ ‫ ] ﺣﻴﺪود‬eşkiya, haydut, yolkesen.
hâye (F.) [ ‫ ] ﺧﺎیﻪ‬yumurta, haya.
hayır (A.) [ ‫ ] ﺧﻴﺮ‬iyilik, hayır.
hayırhah (A.-F.) [ ‫ ] ﺧﻴﺮﺧﻮاﻩ‬iyiliksever.
hayız bk. hayz.
hayl (A.) [ ‫ ] ﺧﻴﻞ‬1.yılkı, at sürüsü. 2.zümre.
hayme (A.) [ ‫ ] ﺧﻴﻤﻪ‬çadır.
ott
o
hayli (F.) [ ‫ ] ﺧﻴﻠﯽ‬çok, fazla.
b.c
o
hayf (A.) [ ‫ ] ﺣﻴﻒ‬yazık, vah vah.
haymegâh (A.-F.) [ ‫ ] ﺧﻴﻤﻪ ﮔﺎﻩ‬çadır kurulan yer.
haymenişin (A.-F.) [ ‫ ] ﺧﻴﻤﻪ ﻥﺸﻴﻦ‬göçebe, çadırda yaşayan.
hayr (A.) [ ‫ ] ﺧﻴﺮ‬iyilik, hayır.
w.
alk
hayran (A.) [ ‫ ] ﺣﻴﺮان‬1.şaşkın. 2.hayran, tutkun.
hayrendiş (A.-F.) [ ‫ ] ﺧﻴﺮاﻥﺪیﺶ‬iyi düşünceli.
hayret (A.) [ ‫ ] ﺣﻴﺮت‬şaşkınlık.
hayretbahş (A.-F.) [ ‫ ] ﺣﻴﺮت ﺑﺨﺶ‬hayret verici.
hayretkâr (A.-F.) [ ‫ ] ﺣﻴﺮت ﮐﺎر‬hayret eden.
hayretzede (A.-F.) [ ‫ ] ﺣﻴﺮت زدﻩ‬şaşkın.
ww
haysiyyet (A.) [ ‫ ] ﺣﻴﺜﻴﺖ‬şeref, onur.
hayvan (A.) [ ‫ ] ﺣﻴﻮان‬1.canlı. 2.hayvan.
hayvanî (A.) [ ‫ ] ﺣﻴﻮاﻥﯽ‬hayvansal.
hayvaniye (A.) [ ‫ ] ﺣﻴﻮاﻥﻴﻪ‬hayvana özgü, hayvansal.
175
www.alkottob.com
hayy (A.) [ ‫ ] ﺣﯽ‬diri.
m
hayyât (A.) [ ‫ ] ﺧﻴﺎط‬terzi.
hayye (A.) [ ‫ ] ﺣﻴﻪ‬yılan.
b.c
o
hayyir (A.) [ ‫ ] ﺧﻴﺮ‬çok iyilik eden.
hayz (A.) [ ‫ ] ﺧﻴﺾ‬regl, aybaşı.
hazâin (A.) [ ‫ ] ﺧﺰاﺋﻦ‬hazineler.
hazân (F.) [ ‫ ] ﺧﺰان‬güz, sonbahar.
hazar (A.) [ ‫ ] ﺣﻀﺮ‬güvenlik.
hazerat (A.) [ ‫ ] ﺣﻀﺮات‬hazretler.
ott
o
hazer (A.) [ ‫ ] ﺣﺬز‬sakınma.
hazf (A.) [ ‫ ] ﺣﺬف‬silme, kaldırıp atma.
hâzık (A.) [ ‫ ] ﺣﺎذق‬usta, yetenekli, ehil.
hazır (A.) [ ‫ ] ﺣﺎﺽﺮ‬1.huzurda. 2.hazır, mevcut.
w.
alk
hâzırûn (A.) [ ‫ ] ﺣﺎﺽﺮون‬bulunanlar, hazır olanlar.
hâzi (A.) [ ‫ ] ﺧﺎﺽﻊ‬alçakgönüllü.
hazîn (A.) [ ‫ ] ﺣﺰیﻦ‬hüzün dolu.
hâzin (A.) [ ‫ ] ﺧﺎزن‬haznedar.
hazine (A.) [ ‫ ] ﺧﺰیﻨﻪ‬hazine.
hazinedar (A.-F.) [ ‫ ] ﺧﺰیﻨﻪ دار‬haznedar, hazinenin birinci derecede sorumlusu.
ww
hazîre (A.) [ ‫ ] ﺣﻈﻴﺮﻩ‬etrafı çevrili yer (mezarlık vs.)
hazm (A.) [ ‫ ] ﺣﻀﻢ‬sindirim.
hazret (A.) [ ‫ ] ﺣﻀﺮت‬sayın, hazret.
hazz (A.) [ ‫ ] ﺣﻆ‬sevinç, haz.
176
www.alkottob.com
hebâ (A.) [ ‫ ] هﺒﺎ‬boş.
m
hebâ etmek yitirmek, yazık etmek, elden kaçırmak.
hebâ olmak yitmek, yazık olmak, yok olmak.
hecâ (A.) [ ‫ ] هﺠﺎ‬1.hece. 2.yerme, hiciv.
hecâgû (A.-F.) [ ‫ ] هﺠﺎﮔﻮ‬hicveden, yeren.
hecîn (A.) [ ‫ ] هﺠﻴﻦ‬iki hörgüçlü deve.
hecr (A.) [ ‫ ] هﺠﺮ‬ayrılık.
hedef (A.) [ ‫ ] هﺪف‬amaç, hedef.
ott
o
hedâyâ (A.) [ ‫ ] هﺪایﺎ‬armağanlar, hediyeler.
b.c
o
hebâya gitmek boşa gitmek, yazık olmak.
heder (A.) [ ‫ ] هﺪر‬yazık olma, boşa gitme.
heder etmek yazık etmek, yitirmek, boşa harcamak.
heder olmak yazık olmak, yitmek, kaybolmak.
w.
alk
hediyye (A.) [ ‫ ] هﺪیﻪ‬armağan, hediye.
heft (F.) [ ‫ ] هﻔﺖ‬yedi.
heftâd (F.) [ ‫ ] هﻔﺘﺎد‬yetmiş.
hefte (F.) [ ‫ ] هﻔﺘﻪ‬hafta.
heftevreng (F.) [ ‫ ] هﻔﺖ اورﻥﮓ‬yedi yıldız.
helâhil (A.) [ ‫ ] هﻼهﻞ‬zehir, ağı, boğanotu.
ww
helâk (A.) [ ‫ ] هﻼک‬1.yok olma. 2.ölme.
helâk etmek 1.yok etmek, ortadan kaldırmak. 2.öldürmek.
helâk olmak 1.yok olmak, ortadan kalkmak. 2.ölmek. 3.çırpınmak.
helal (A.) [ ‫ ] ﺣﻼل‬1.helal. 2.eş, hanım.
177
www.alkottob.com
helalzâde (A.-F.) [ ‫ ] ﺣﻼل زادﻩ‬1.helal süt emmiş. 2.evli anne babanın çocuğu.
m
helezon (A.) [ ‫ ] ﺣﻠﺰون‬1.sümüklüböcek. 2.yılankavî.
helva (A.) [ ‫ ] ﺣﻠﻮا‬helva.
helvâyî (A.) [ ‫ ] ﺣﻠﻮایﯽ‬helvacı.
b.c
o
helvafurûş (A.-F.) [ ‫ ] ﺣﻠﻮا ﻓﺮوش‬helvacı.
hem (F.) [ ‫ ] هﻢ‬1. -deş, -daş anlamını verecek şekilde kelimeye türetmeye
yarayan ön ek. 2.hem, üstelik.
hemâgûş (F.) [ ‫ ] هﻢ ﺁﮔﻮش‬sarmaş dolaş, kucak kucağa.
hemâheng (F.) [ ‫ ] هﻢ ﺁهﻨﮓ‬uyumlu.
hemâhenk bk. hemâheng.
heman (F.) [ ‫ ] هﻤﺎن‬derhal, hemen.
hemânâ (F.) [ ‫ ] هﻤﺎﻥﺎ‬adeta, tıpkı.
w.
alk
hemandem (F.) [ ‫ ] هﻤﺎﻥﺪم‬o anda.
ott
o
hemâgûş olmak sarmaş dolaş olmak, kucaklaşmak.
hemânend (F.) [ ‫ ] هﻤﺎﻥﻨﺪ‬gibi.
hemasr (F.-A.) [ ‫ ] هﻢ ﻋﺼﺮ‬çağdaş.
hemâvâz (F.) [ ‫ ] هﻢ ﺁواز‬bir ağız.
hembâz (F.) [ ‫ ] هﻤﺒﺎز‬ortak.
hemcevherlik (F.-T.) aynı cevherden olma, aynı asıldan gelme.
ww
hemcins (F.-A.) [ ‫ ] هﻢ ﺝﻨﺲ‬aynı cinsten.
hemcivâr (F.-A.) [ ‫ ] هﻢ ﺝﻮار‬komşu.
hemçü (F.) [ ‫ ] هﻤﭽﻮ‬gibi.
hemdem (F.) [ ‫ ] هﻤﺪم‬arkadaş, yakın dost, sohbet arkadaşı.
178
www.alkottob.com
hemderd (F.) [ ‫ ] هﻢ درد‬dert ortağı.
m
hemdîger (F.) [ ‫ ] هﻤﺪیﮕﺮ‬birbiri.
heme (F.) [ ‫ ] هﻤﻪ‬tümü, hepsi.
b.c
o
hemegân (F.) [ ‫ ] هﻤﮕﺎن‬tümü, hepsi, herkes.
hemfikir bk. hemfikr.
hemfikr (F.-A.) [ ‫ ] هﻤﻔﮑﺮ‬aynı düşüncede, hemfikir.
hemfikr olmak aynı fikri paylaşmak.
hemginân (F.) [ ‫ ] هﻤﮕﻨﺎن‬herkes.
hemhudut bk. hemhudûd.
hemin (F.) [ ‫ ] هﻤﻴﻦ‬bu, işte bu.
ott
o
hemhudûd (F.-A.) [ ‫ ] هﻢ ﺣﺪود‬sınırdaş.
hemîşe (F.) [ ‫ ] هﻤﻴﺸﻪ‬daima, her zaman.
hemkadd (F.-A.) [ ‫ ] هﻢ ﻗﺪ‬boydaş, aynı boyda.
w.
alk
hemkâr (F.) [ ‫ ] هﻤﮑﺎر‬meslektaş.
hemkîş (F.) [ ‫ ] هﻤﮑﻴﺶ‬dindaş.
hemm (A.) [ ‫ ] هﻢ‬kaygı.
hemnâm (F.) [ ‫ ] هﻤﻨﺎم‬adaş.
hempâ (F.) [ ‫ ] هﻤﭙﺎ‬arkadaş, kafadar.
hemrâh (F.) [ ‫ ] هﻤﺮاﻩ‬yoldaş, yol arkadaşı.
ww
hemrâz (F.) [ ‫ ] هﻤﺮاز‬sırdaş.
hemrîş (F.) [ ‫ ] هﻤﺮیﺶ‬bacanak.
hemsâl (F.) [ ‫ ] هﻤﺴﺎل‬yaşıt.
hemsâye (F.) [ ‫ ] هﻤﺴﺎیﻪ‬komşu.
179
www.alkottob.com
hemsefer (F.-A.) [ ‫ ] هﻤﺴﻔﺮ‬yoldaş.
m
hemser (F.) [ ‫ ] هﻤﺴﺮ‬eş, karı kocadan her biri.
hemsinn (F.-A.) [ ‫ ] هﻢ ﺱﻦ‬yaşıt.
hemşehrî (F.-A.) [ ‫ ] هﻢ ﺵﻬﺮی‬1.hemşeri. 2.yurttaş.
hemşeri bk. hemşehrî.
hemşîre (F.) [ ‫ ] هﻤﺸﻴﺮﻩ‬kızkardeş.
hemtâ (F.) [ ‫ ] هﻤﺘﺎ‬eş, benzer, denk.
hemvâre (F.) [ ‫ ] هﻤﻮارﻩ‬daima.
hemyân (F.) [ ‫ ] هﻤﻴﺎن‬heybe.
ott
o
hemvâr (F.) [ ‫ ] هﻤﻮار‬düz.
b.c
o
hemsohbet (F.-A.) [ ‫ ] هﻢ ﺹﺤﺒﺖ‬sohbet arkadaşı.
hemzâd (F.) [ ‫ ] هﻤﺰاد‬1.doğuşla birlikte gelen. 2.birlikte doğan.
hemzebân (F.) [ ‫ ] هﻤﺰﺑﺎن‬aynı dili konuşan.
w.
alk
henâzir (A.) [ ‫ ] ﺧﻨﺎزیﺮ‬domuzlar.
hendese (Peh.>A.) [ ‫ ] هﻨﺪﺱﻪ‬geometri.
hendesî (A.) [ ‫ ] هﻨﺪﺱﯽ‬geometrik.
hengâm (F.) [ ‫ ] هﻨﮕﺎم‬vakit, zaman.
hengâme (F.) [ ‫ ] هﻨﮕﺎﻡﻪ‬kargaşa.
henüz (F.) [ ‫ ] هﻨﻮز‬ancak, daha.
ww
her (F.) [ ‫ ] هﺮ‬her.
her halde 1.mutlaka, her durumda.
her vakit her zaman, daima.
herâyîne (F.) [ ‫ ] هﺮ ﺁیﻴﻨﻪ‬mutlaka.
180
www.alkottob.com
herbâr (F.) [ ‫ ] هﺮﺑﺎر‬her defasında.
hercâyî bk. hercâî.
herçend (F.) [ ‫ ] هﺮچﻨﺪ‬ise de, her ne kadar.
herçibâdâbâd (F.) [ ‫ ] هﺮچﻪ ﺑﺎدا ﺑﺎد‬ne olursa olsun.
herdem (F.) [ ‫ ] هﺮدم‬her an, daima.
herem (A.) [ ‫ ] هﺮم‬ehram.
b.c
o
hercümerc (F.) [ ‫ ] هﺮج و ﻡﺮج‬kargaşa, dağınıklık, düzensizlik.
m
hercâî (F.) [ ‫ ] هﺮﺝﺎﺋﯽ‬1.şıpsevdi. 2.kararsız.
3.haylaz, yaramaz adam.
hergiz (F.) [ ‫ ] هﺮﮔﺰ‬asla.
herze (F.) [ ‫ ] هﺮزﻩ‬saçma.
ott
o
hergele (F.) [ ‫ ] ﺧﺮﮔﻠﻪ‬1.sürünün başında giden kılavuz eşek. 2.eşek sürüsü.
herzegû (F.) [ ‫ ] هﺮزﻩ ﮔﻮ‬saçmalayan.
w.
alk
herzegûyî (F.) [ ‫ ] هﺮزﻩ ﮔﻮیﯽ‬saçmalama.
hesâb (A.) [ ‫ ] ﺣﺴﺎب‬hesap.
hestî (F.) [ ‫ ] هﺴﺘﯽ‬varlık.
heşt (F.) [ ‫ ] هﺸﺖ‬sekiz.
heştâd (F.) [ ‫ ] هﺸﺘﺎد‬seksen.
hetk (A.) [ ‫ ] هﺘﮏ‬yırtma.
ww
hettâk (A.) [ ‫ ] هﺘﺎک‬yırtan.
hevâ (A.) [ ‫ ] هﻮا‬istek, nefis isteği.
hevâdâr (A.-F.) [ ‫ ] هﻮادار‬istekli, taraftar.
hevâdâr (F.) [ ‫ ] هﻮادار‬havalı, havadar.
181
www.alkottob.com
hevâperest (A.-F.) [ ‫ ] هﻮاﭘﺮﺱﺖ‬nefsinin istekleri peşinde koşan.
m
heves (A.) [ ‫ ] هﻮس‬istek, heves.
hevesât (A.) [ ‫ ] هﻮﺱﺎت‬istekler, hevesler.
heveskâr (A.-F.) [ ‫ ] هﻮﺱﮑﺎر‬hevesli, istekli.
hevl (A.) [ ‫ ] هﻮل‬korku.
hevlnâk (A.-F.) [ ‫ ] هﻮﻝﻨﺎک‬korkunç.
b.c
o
hevesdâr (A.-F.) [ ‫ ] هﻮﺱﺪار‬hevesli.
hey’et (A.) [ ‫ ] هﻴﺌﺖ‬1.ekip. 2.dış görünüş. 3.kurul. 4.topluluk. 5.astronomi.
heyâkil (A.) [ ‫ ] هﻴﺎﮐﻞ‬heykeller.
ott
o
hey’etşinâs (A.-F.) [ ‫ ] هﻴﺌﺖ ﺵﻨﺎس‬astronom.
heyecân (A.) [ ‫ ] هﻴﺠﺎن‬1.coşku. 2.heyecan.
heyelân (A.) [ ‫ ] هﻴﻼن‬toprak kayması, heyelan.
heyet bk. hey’et
w.
alk
heyet-i ictimâiye [ ‫ ] هﻴﺌﺖ اﺝﺘﻤﺎﻋﻴﻪ‬toplum.
heyet-i mecmua [ ‫ ] هﻴﺌﺖ ﻡﺠﻤﻮﻋﻪ‬genel, tüm.
heyet-i muallimîn [ ‫ ] هﻴﺌﺖ ﻡﻌﻠﻤﻴﻦ‬öğretmenler kurulu
heyhât (A.) [ ‫ ] هﻴﻬﺎت‬yazık.
heykel (A.) [ ‫ ] هﻴﮑﻞ‬1.heykel. 2.gövde.
heykeltıraş (A.-F.) [ ‫ ] هﻴﮑﻞ ﺕﺮاش‬heykelci, heykeltıraş.
ww
heyûlâ (A.) [ ‫ ] هﻴﻮﻻ‬1.ana madde. 2.zihinde tasarlanmış varlık.
heyzüm (F.) [ ‫ ] هﻴﺰم‬odun.
hezâr (F.) [ ‫ ] هﺰار‬1.bin. 2.bülbül.
hezârân (F.) [ ‫ ] هﺰاران‬binlerce.
182
www.alkottob.com
hezârân (F.) [ ‫ ] هﺰاران‬bülbül.
m
hezârdestân (F.) [ ‫ ] هﺰاردﺱﺘﺎن‬bülbül.
hezârpâ (F.) [ ‫ ] هﺰارﭘﺎ‬kırkayak.
b.c
o
hezeyân (A.) [ ‫ ] هﺰیﺎن‬1.sayıklama. 2.saçmalama.
hezîmet (A.) [ ‫ ] هﺰیﻤﺖ‬bozgun.
hezîmete uğramak bozguna uğramak.
hezl (A.) [ ‫ ] هﺰل‬şaka, şakalaşma.
hezlgû (A.-F.) [ ‫ ] هﺰل ﮔﻮ‬şakacı.
ott
o
hıdiv (F.) [ ‫ ] ﺧﺪیﻮ‬Mısır valisi.
hıfz (A.) [ ‫ ] ﺣﻔﻆ‬1.koruma. 2.ezberleme.
hıfzetmek 1.ezberlemek. 2.korumak.
hıfzıssıhha (A.) [ ‫ ] ﺣﻔﻆ اﻝﺼﺤﻪ‬sağlık koruma.
hılt (A.) [ ‫ ] ﺧﻠﻂ‬safra, sevda, dem (kan) ve balgam olmak üzere insan
w.
alk
vücudundaki dört ana maddenin herbiri.
hınâ (A.) [ ‫ ] ﺣﻨﺎ‬kına.
hınzîr (A.) [ ‫ ] ﺧﻨﺰیﺮ‬domuz.
hırâmân (F.) [ ‫ ] ﺧﺮاﻡﺎن‬1.salınan. 2.salınarak.
hıred (F.) [ ‫ ] ﺧﺮد‬akıl.
hıredmend (F.) [ ‫ ] ﺧﺮدﻡﻨﺪ‬akıllı.
ww
hırka (A.) [ ‫ ] ﺧﺮﻗﻪ‬hırka.
hırkapûş (A.-F.) [ ‫ ] ﺧﺮﻗﻪ ﭘﻮش‬1.hırka giyen. 2.derviş.
hırkapûş olmak 1.hırka giymek. 2.derviş olmak.
hırmân (A.) [ ‫ ] ﺣﺮﻡﺎن‬mahrumluk.
183
www.alkottob.com
hırs (A.) [ ‫ ] ﺣﺮص‬hırs.
m
hırs (F.) [ ‫ ] ﺧﺮس‬ayı.
hırz (A.) [ ‫ ] ﺣﺮز‬1.sığınak. 2.nazar boncuğu.
b.c
o
hısâl (A.) [ ‫ ] ﺧﺼﺎل‬huy, haslet.
hısn (A.) [ ‫ ] ﺣﺼﻦ‬kale.
hışım (F.) [ ‫ ] ﺧﺸﻢ‬öfke.
hışımlanmak öfkelenmek.
hışm (F.) [ ‫ ] ﺧﺸﻢ‬öfke, hışım.
hışt (F.) [ ‫ ] ﺧﺸﺖ‬1.kerpiç. 2.tuğla.
hıtat (A.) [ ‫ ] ﺧﻄﻂ‬ülkeler, diyarlar.
hıtta (A.) [ ‫ ] ﺧﻄﻪ‬ülke, diyar.
hıyâbân (F.) [ ‫ ] ﺧﻴﺎﺑﺎن‬cadde.
w.
alk
hıyânet (A.) [ ‫ ] ﺧﻴﺎﻥﺖ‬hainlik.
ott
o
hışmgîn (F.) [ ‫ ] ﺧﺸﻤﮕﻴﻦ‬öfkeli, hışımlı.
hıyânetkâr (A.-F.) [ ‫ ] ﺧﻴﺎﻥﺘﮑﺎر‬hain.
hıyâr (A.) [ ‫ ] ﺧﻴﺎر‬seçme hakkı.
hıyre (F.) [ ‫ ] ﺧﻴﺮﻩ‬1.kamaşmış. 2.fersiz.
hıyreçeşm (F.) [ ‫ ] ﺧﻴﺮﻩ چﺸﻢ‬1.arsız, hayasız. 2.cesur, gözüpek.
hıyreser (F.) [ ‫ ] ﺧﻴﺮﻩ ﺱﺮ‬sersem.
ww
hibâb (A.) [ ‫ ] ﺣﺒﺎب‬1.haplar. 2.tohumlar.
hibâle (A.) [ ‫ ] ﺣﺒﺎﻝﻪ‬1.bağ. 2.tuzak.
hibe (A.) [ ‫ ] هﺒﻪ‬bağışlama, hibe.
hibr (A.) [ ‫ ] ﺣﺒﺮ‬1.Yahudi bilgini. 2.mürekkep.
184
www.alkottob.com
hibre (A.) [ ‫ ] ﺧﺒﺮﻩ‬deneyim.
hicâb (A.) [ ‫ ] ﺣﺠﺎب‬1.perde. 2.utanma.
hiciv (A.) [ ‫ ] هﺠﻮ‬yergi, taşlama.
hicr (A.) [ ‫ ] هﺠﺮ‬ayrılık.
hicrân (A.) [ ‫ ] هﺠﺮان‬1.ayrılık. 2.ayrılık acısı.
hicret (A.) [ ‫ ] هﺠﺮت‬göç.
hicviye bk. hicviyye.
ott
o
hicv (A.) [ ‫ ] هﺠﻮ‬yergi, taşlama.
b.c
o
hicaz (A.) [ ‫ ] ﺣﺠﺎز‬1.Arabistan’da Hicaz bölgesi. 2.hicaz makamı.
m
hicâ (A.) [ ‫ ] هﺠﺎ‬yerme.
hicviyye (A.) [ ‫ ] هﺠﻮیﻪ‬taşlama, hicivle ilgili şiir veya düzyazı.
hîç (F.) [ ‫ ] هﻴﭻ‬hiç.
hîçkes (F.) [ ‫ ] هﻴﭽﮑﺲ‬hiç kimse.
w.
alk
hidâ’ (A.) [ ‫ ] ﺧﺪاع‬düzen, komplo.
hidayet (A.) [ ‫ ] هﺪایﺖ‬doğru yolu gösterme.
hidâyet etmek doğru yolu göstermek.
hiddet (A.) [ ‫ ] ﺣﺪت‬1.öfke. 2.keskinlik.
hiddetlenmek öfkelenmek.
hidemat (A.) [ ‫ ] ﺧﺪﻡﺎت‬hizmetler.
ww
hidiv (F.) [ ‫ ] ﺧﺪیﻮ‬Mısır valisi.
hidmet (A.) [ ‫ ] ﺧﺪﻡﺖ‬hizmet.
hidmetkâr (A.-F.) [ ‫ ] ﺧﺪﻡﺘﮑﺎر‬hizmetçi.
hiffet (A.) [ ‫ ] ﺧﻔﺖ‬1.hafiflik. 2.hoppalık.
185
www.alkottob.com
hijdeh (F.) [ ‫ ] هﮋدﻩ‬onsekiz.
m
hîk (F.) [ ‫ ] ﺧﻴﮏ‬tulum.
hikâyât (A.) [ ‫ ] ﺣﮑﺎیﺎت‬hikayeler, öyküler.
hikem (A.) [ ‫ ] ﺣﮑﻢ‬hikmetler.
hikmet (A.) [ ‫ ] ﺣﮑﻤﺖ‬1.bilgelik. 2.sebep.
b.c
o
hikâyet (A.) [ ‫ ] ﺣﮑﺎیﺖ‬öykü, hikaye.
hikmetşinâs (A.-F.) [ ‫ ] ﺣﮑﻤﺖ ﺵﻨﺎس‬hakîm, felsefeci.
hil’at (A.) [ ‫ ] ﺧﻠﻌﺖ‬kaftan.
hilâfına aykırı olarak.
hilafında aykırı olarak.
ott
o
hilâf (A.) [ ‫ ] ﺧﻼف‬aykırı, zıt.
hilâl (A.) [ ‫ ] ﺧﻼل‬1.aralık. 2.kürdan.
hilâl (A.) [ ‫ ] هﻼل‬yeni ay, ilkay.
w.
alk
hîle (A.) [ ‫ ] ﺣﻴﻠﻪ‬düzen, oyun, hile.
hîlebaz (A.-F.) [ ‫ ] ﺣﻴﻠﻪ ﺑﺎز‬hilekâr, düzenbaz.
hîlekâr (A.-F.) [ ‫ ] ﺣﻴﻠﻪ ﮐﺎر‬düzenbaz, hileci.
hilkat (A.) [ ‫ ] ﺧﻠﻘﺖ‬1.yaratılış. 2.Tanrı.
hilm (A.) [ ‫ ] ﺣﻠﻢ‬yumuşaklık.
hilye (A.) [ ‫ ] ﺣﻠﻴﻪ‬1.süs. 2.güzel yüz. 3.güzel özellikler.
ww
himâr (A.) [ ‫ ] ﺣﻤﺎر‬eşek.
himaye (A.) [ ‫ ] ﺣﻤﺎیﻪ‬koruma, esirgeme.
himayekârlık (A.-F.-T.) himaye etme.
hîme (F.) [ ‫ ] هﻴﻤﻪ‬odun.
186
www.alkottob.com
himem (A.) [ ‫ ] هﻤﻢ‬himmetler, çabalar.
m
himmet (A.) [ ‫ ] هﻤﺖ‬çaba.
himmet etmek çaba göstermek.
hinduvâne (F.) [ ‫ ] هﻨﺪواﻥﻪ‬karpuz.
hîn-i hâcette ihtiyaç duyulduğu zaman.
hirâs (F.) [ ‫ ] هﺮاس‬korku.
hired (F.) [ ‫ ] ﺧﺮد‬akıl.
hirem (A.) [ ‫ ] هﺮم‬piramit.
hirfet (A.) [ ‫ ] ﺣﺮﻓﺖ‬meslek.
hirmân (A.) [ ‫ ] ﺣﺮﻡﺎن‬mahrumluk.
his bk. hiss.
w.
alk
hisâb (A.) [ ‫ ] ﺣﺴﺎب‬hesap.
ott
o
hiref (A.) [ ‫ ] ﺣﺮف‬meslekler.
b.c
o
hîn (A.) [ ‫ ] ﺣﻴﻦ‬zaman, vakit, esna.
hisân (A.) [ ‫ ] ﺣﺼﺎن‬at, aygır.
hisar (A.) [ ‫ ] ﺣﺼﺎر‬kale, hisar.
hiss (A.) [ ‫ ] ﺣﺲ‬duygu.
hisse (A.) [ ‫ ] ﺣﺼﻪ‬pay.
hissedar (A.-F.) [ ‫ ] ﺣﺼﻪ دار‬pay sahibi.
ww
hissedar olmak payını almak.
hisset (A.) [ ‫ ] ﺧﺴﺖ‬pintilik.
hissetmek duymak, algılamak.
hisseyâb (A.-F.) [‫ ]ﺣﺼﻪ یﺎب‬pay alan.
187
www.alkottob.com
hisseyâb olmak payını almak.
m
hissî (A.) [ ‫ ] ﺣﺴﯽ‬duygulu.
hiss-i kablelvukû (F.-A.) [‫ ]ﺣﺲ ﻗﺒﻞ اﻝﻮﻗﻮع‬önsezi.
hissiye (A.) [ ‫ ] ﺣﺴﻴﻪ‬duygu.
hissolunmak duyulmak, hissedilmek.
hîş (F.) [ ‫ ] ﺧﻮیﺶ‬1.kendi. 2.akraba.
hitâb (A.) [ ‫ ] ﺧﻄﺎب‬konuşma, hitap etme.
hitâbe (A.) [ ‫ ] ﺧﻄﺎﺑﻪ‬konuşma.
hitabet (A.) [ ‫ ] ﺧﻄﺎﺑﺖ‬hatiplik.
hitâm (A.) [ ‫ ] ﺧﺘﺎم‬son. 2.son bulma.
hitam bulmak son bulmak, bitmek.
ott
o
hitâb etmek muhatap alıp konuşmak.
b.c
o
hissiyât (A.) [ ‫ ] ﺣﺴﻴﺎت‬duygular.
w.
alk
hitâma erdirmek bitirmek, sona erdirmek.
hitâma ermek sona ermek.
hitan (A.) [ ‫ ] ﺧﺘﺎن‬sünnet, sünnet etme.
hiyel (A.) [ ‫ ] ﺣﻴﻞ‬hileler.
hizâ (A.) [ ‫ ] ﺣﺬا‬sıra.
hizâb (F.) [ ‫ ] ﺧﻴﺰاب‬dalga.
ww
hizâne (A.) [ ‫ ] ﺧﺰاﻥﻪ‬hazine.
hizâya gelmek 1.boyun eğmek, itaat etmek, kabullenmek. 2.sırayı bozmadan
durmak.
hizâya girmek sıra olmak.
188
www.alkottob.com
hizb (A.) [ ‫ ] ﺣﺰب‬1.parti. 2.grup.
m
hizmet (A.) [ ‫ ] ﺧﺪﻡﺖ‬hizmet, görev yapma.
hizmet etmek görev yapmak.
b.c
o
hizmet-i vataniye [ ‫ ] ﺧﺪﻡﺖ وﻃﻨﻴﻪ‬1.askerlik. 2.vatan hizmeti, vatan borcu.
hoca (F.) [ ‫ ] ﺧﻮاﺝﻪ‬1.hoca. 2.sahip. 3.efendi. 4.üstad.
hod (F.) [ ‫ ] ﺧﻮد‬kendi.
hodbehod (F.) [ ‫ ] ﺧﻮدﺑﺨﻮد‬kendi kendine.
hodbin (F.) [ ‫ ] ﺧﻮدﺑﻴﻦ‬bencil.
ott
o
hodkâm (F.) [ ‫ ] ﺧﻮدﮐﺎم‬kendini beğenmiş, kendini düşünen.
hodkâmlık (F.-T.) kendini düşünme.
hodrey (F.-A.) [ ‫ ] ﺧﻮدرای‬başınabuyruk.
hodsitâ (F.) [ ‫ ] ﺧﻮدﺱﺘﺎ‬övüngen.
hokka (A.) [ ‫ ] ﺣﻘﻪ‬1.mürekkep kabı. 2.tükürük kabı.
w.
alk
hokkabaz (A.-F.) [ ‫ ] ﺣﻘﻪ ﺑﺎز‬düzenbaz.
hoşab (F.) [ ‫ ] ﺧﻮﺵﺎب‬hoşaf, komposto.
hoşaf (F.) [ ‫ ] ﺧﻮﺵﺎب‬hoşaf, komposto.
hoşâmedgû (F.) [ ‫ ] ﺧﻮش ﺁﻡﺪ ﮔﻮ‬hoşgeldiniz diyen.
hoşâvâz (F.) [ ‫ ] ﺧﻮش ﺁواز‬tatlıses, güzelses.
hoşbû (F.) [ ‫ ] ﺧﻮﺵﺒﻮ‬hoş kokulu.
ww
hoşgüvâr (F.) [ ‫ ] ﺧﻮش ﮔﻮار‬1.leziz. 2.hazmy kolay.
hoşlanmak hoşuna gitmek, sevmek.
hoşnûd (F.) [ ‫ ] ﺧﺸﻨﻮد‬memnun, razı.
hoşnut bk. hoşnûd.
189
www.alkottob.com
hoşrû (F.) [ ‫ ] ﺧﻮش رو‬sevimli.
m
hoşsohbet (F.-A.) [ ‫ ] ﺧﻮش ﺹﺤﺒﺖ‬tatlı sözü, sohbeti tatlı.
hû (A.) [ ‫ ] هﻮ‬Tanrı.
b.c
o
hûb (F.) [ ‫ ] ﺧﻮب‬1.güzel. 2.iyi.
hubb (A.) [ ‫ ] ﺣﺐ‬sevgi.
hubbü’l-vatan mine’l-îmân (A.) [ ‫ ] ﺣﺐ اﻝﻮﻃﻦ ﻡﻦ اﻻیﻤﺎن‬vatan sevgisi imandan
gelir.
hubeb (A.) [ ‫ ] ﺣﺒﺐ‬taneler.
hûbrûy (F.) [ ‫ ] ﺧﻮﺑﺮوی‬güzel yüzlü.
hûbter (F.) [ ‫ ] ﺧﻮﺑﺘﺮ‬daha güzel.
ott
o
hûbî (F.) [ ‫ ] ﺧﻮﺑﯽ‬güzellik.
hubûb (A.) [ ‫ ] ﺣﺒﻮب‬1.taneler. 2.haplar.
hububat (A.) [ ‫ ] ﺣﺒﻮﺑﺎت‬tahıl.
w.
alk
hubz (A.) [ ‫ ] ﺧﺒﺰ‬ekmek.
huccâc (A.) [ ‫ ] ﺣﺠﺎج‬hacılar.
huccet (A.) [ ‫ ] ﺣﺠﺖ‬delil, kanıt.
huceste (F.) [ ‫ ] ﺧﺠﺴﺘﻪ‬kutlu, uğurlu.
hûd (F.) [ ‫ ] ﺧﻮد‬miğfer.
hud’a (A.) [ ‫ ] ﺧﺪﻋﻪ‬düzen, dalavere.
ww
hudâ (F.) [ ‫ ] ﺧﺪا‬Tanrı.
hudâdâd (F.) [ ‫ ] ﺧﺪاداد‬1.Allah verdi. 2.Allah vergisi.
hudânekerde (F.) [ ‫ ] ﺧﺪاﻥﮑﺮدﻩ‬Allah göstermesin, Allah etmesin.
hudârâ (F.) [ ‫ ] ﺧﻮدﺁرا‬Allah aşkına.
190
www.alkottob.com
hudâşinas (F.) [ ‫ ] ﺧﺪاﺵﻨﺎس‬tanrıtanır.
m
hudâvend (F.) [ ‫ ] ﺧﺪاوﻥﺪ‬1.Tanrı. 2.padişah. 3.efendi.
hudâvendigâr (F.) [ ‫ ] ﺧﺪاوﻥﺪﮔﺎر‬padişah.
huddâm (A.) [ ‫ ] ﺧﺪام‬hizmetçiler.
hudperest (F.) [ ‫ ] ﺧﻮدﭘﺮﺱﺖ‬bencil.
hudperestlik (F.-T.) bencillik, kendini düşünme.
hudûd (A.) [ ‫ ] ﺣﺪود‬sınırlar.
huffâş (A.) [ ‫ ] ﺧﻔﺎش‬yarasa.
huffâz (A.) [ ‫ ] ﺣﻔﺎظ‬hafızlar.
ott
o
hudûs (A.) [ ‫ ] ﺣﺪوس‬meydana gelme, vukubulma.
b.c
o
hudâyâ (F.) [ ‫ ] ﺧﺪایﺎ‬Tanrım.
hufre (A.) [ ‫ ] ﺣﻔﺮﻩ‬1.çukur. 2.oyuk, delik.
hufte (F.) [ ‫ ] ﺧﻔﺘﻪ‬uyuyan, uyumuş.
w.
alk
hûk (F.) [ ‫ ] ﺧﻮک‬domuz.
hukne (A.) [ ‫ ] ﺣﻘﻨﻪ‬şırınga.
hukuk (A.) [ ‫ ] ﺣﻘﻮق‬1.hukuk. 2.haklar.
hukuk-i siyasiye [ ‫ ] ﺣﻘﻮق ﺱﻴﺎﺱﻴﻪ‬siyasal hukuk.
hukukşinas (A.-F.) [ ‫ ] ﺣﻘﻮق ﺵﻨﺎس‬hukukçu.
hulâsa (A.) [ ‫ ] ﺧﻼﺹﻪ‬özet.
ww
hulâsa-i kelâm [ ‫ ] ﺧﻼﺹﻪء ﮐﻼم‬kısacası, sözün kısası.
hulâsaten (A.) [ ‫ ] ﺧﻼﺹﺔ‬özetle, kısaca.
huld (A.) [ ‫ ] ﺧﻠﺪ‬cennet.
hulefa (A.) [ ‫ ] ﺧﻠﻔﺎ‬halifeler.
191
www.alkottob.com
hulk (A.) [ ‫ ] ﺧﻠﻖ‬huy.
m
hulkum (A.) [ ‫ ] ﺣﻠﻘﻮم‬boğaz.
hulûl (A.) [ ‫ ] ﺣﻠﻮل‬gelme, gelip çatma.
hulûs (A.) [ ‫ ] ﺧﻠﻮص‬içtenlik.
hulûskâr (A.-F.) [ ‫ ] ﺧﻠﻮﺹﮑﺎر‬yağcı, dalkavuk.
hulyâ (Yun.>A.) [ ‫ ] ﺧﻮﻝﻴﺎ‬hülya, hayal.
hum (F.) [ ‫ ] ﺧﻢ‬küp.
humekâ (A.) [ ‫ ] ﺣﻤﻘﺎ‬ahmaklar.
ott
o
humâr (A.) [ ‫ ] ﺧﻤﺎر‬mahmurluk.
b.c
o
hulûl etmek gelmek, gelip çatmak.
humhâne (F.) [ ‫ ] ﺧﻢ ﺧﺎﻥﻪ‬1.şarap mahzeni. 2.meyhane.
humk (A.) [ ‫ ] ﺣﻤﻖ‬ahmaklık.
hummâ (A.) [ ‫ ] ﺣﻤﺎ‬1.nöbet, ateş nöbeti. 2.sıtma.
w.
alk
humret (A.) [ ‫ ] ﺣﻤﺮت‬kırmızılık, kızıllık.
hums (A.) [ ‫ ] ﺧﻤﺲ‬beşte biri.
humûzet (A.) [ ‫ ] ﺣﻤﻮﺽﺖ‬ekşilik.
hûn (F.) [ ‫ ] ﺧﻮن‬kan.
hûnâlûd (F.) [ ‫ ] ﺧﻮن ﺁﻝﻮد‬kanlı, kana bulanmış.
hunbehâ (F.) [ ‫ ] ﺧﻮن ﺑﻬﺎ‬diyet.
ww
hunhâr (F.) [ ‫ ] ﺧﻮﻥﺨﻮار‬kan içen.
hunnâk (A.) [ ‫ ] ﺧﻨﺎق‬boğmaca.
hunrîz (F.) [ ‫ ] ﺧﻮﻥﺮیﺰ‬kan dökücü.
hunyâger (F.) [ ‫ ] ﺧﻨﻴﺎﮔﺮ‬şarkıcı.
192
www.alkottob.com
hûr (A.) [ ‫ ] ﺣﻮر‬huri.
hurafe (A.) [ ‫ ] ﺧﺮاﻓﻪ‬batıl inanç.
hurafeperverlik (A.-F.-T.) hurafelere inanış.
hurd (F.) [ ‫ ] ﺧﺮد‬küçük, ufak.
hurdebin (F.) [ ‫ ] ﺧﺮدﻩ ﺑﻴﻦ‬1.büyüteç. 2.mikroskop.
hurdegîr (F.) [ ‫ ] ﺧﺮدﻩ ﮔﻴﺮ‬kusur bulan.
ott
o
hûri (A.) [ ‫ ] ﺣﻮری‬huri, cennet kızı.
b.c
o
hurafeperver (A.-F.) [ ‫ ] ﺧﺮاﻓﻪ ﭘﺮور‬hurafelere inanan.
m
hurâfât (A.) [ ‫ ] ﺧﺮاﻓﺎت‬hurafeler, batıl inançlar.
hurûc (A.) [ ‫ ] ﺧﺮوج‬1.çıkış. 2.ayaklanma.
hurûş (F.) [ ‫ ] ﺧﺮوش‬coşku, coşma.
husemâ (A.) [ ‫ ] ﺧﺼﻤﺎ‬düşmanlar, hasımlar.
husûf (A.) [ ‫ ] ﺧﺴﻮف‬ay tutulması.
w.
alk
husûl (A.) [ ‫ ] ﺧﺼﻮل‬ortaya çıkma, gerçekleşme, var olma.
husûle getirmek meydana getirmek, gerçekleştirmek.
husûmet (A.) [ ‫ ] ﺧﺼﻮﻡﺖ‬düşmanlık.
husûs (A.) [ ‫ ] ﺧﺼﻮص‬konu.
husûsat (A.) [ ‫ ] ﺧﺼﻮﺹﺎت‬hususlar, konular.
hususî (A.) [ ‫ ] ﺧﺼﻮﺹﯽ‬özel.
ww
husûsiyet (A.) [ ‫ ] ﺧﺼﻮﺹﻴﺖ‬özellik.
husûsiyetle (A.-T.) özellikle, hele hele.
husûsiyle (A.-T.) özellikle, hele hele.
hûş (F.) [ ‫ ] هﻮش‬akıl.
193
www.alkottob.com
hûşe (F.) [ ‫ ] ﺧﻮﺵﻪ‬1.salkım. 2.başak.
m
huşk (F.) [ ‫ ] ﺧﺸﮏ‬kuru.
huşksâlî (F.) [ ‫ ] ﺧﺸﮏ ﺱﺎﻝﯽ‬kuraklık.
huşûnet (A.) [ ‫ ] ﺧﺸﻮﻥﺖ‬haşinlik, sertlik.
huşyâr (F.) [ ‫ ] هﺸﻴﺎر‬akıllı.
hutût (A.) [ ‫ ] ﺧﻄﻮط‬1.hatlar, yollar. 2.çizgiler.
hûy (F.) [ ‫ ] ﺧﻮی‬huy.
ott
o
huzme (A.) [ ‫ ] ﺣﺰﻡﻪ‬demet.
b.c
o
huşû (A.) [ ‫ ] ﺧﺸﻮع‬1.alçakgönüllülük. 2.Tanrı’ya karşı korku ve saygı duyma.
huzûr(A.) [ ‫ ] ﺣﻀﻮر‬1.hazır olma, bulunma. 2.rahatlık.
huzzâr (A.) [ ‫ ] ﺣﻀﺎر‬hazır olanlar, bulunanlar.
hüccet (A.) [ ‫ ] ﺣﺠﺖ‬delil, belge.
hücec (A.) [ ‫ ] ﺣﺠﺞ‬deliller, belgeler.
w.
alk
hüceyrat (A.) [ ‫ ] ﺣﺠﻴﺮات‬hücrecikler.
hüceyre (A.) [ ‫ ] ﺣﺠﻴﺮﻩ‬hücrecik.
hücre (A.) [ ‫ ] ﺣﺠﺮﻩ‬1.odacık. 2.hücre, canlı organizmaların en küçük yapıtaşı.
hücum (A.) [ ‫ ] هﺠﻮم‬saldırı, akın.
hücürât (A.) [ ‫ ] ﺣﺠﺮات‬hücreler.
hüdhüd (A.) [ ‫ ] هﺪهﺪ‬çavuşkuşu, ibibik.
ww
hükemâ (A.) [ ‫ ] ﺣﮑﻤﺎ‬bilgeler, hakîmler.
hükkâm (A.) [ ‫ ] ﺣﮑﺎم‬hakimler.
hükm (A.) [ ‫ ] ﺣﮑﻢ‬hüküm, emir, kesin karar.
hükmünde yerinde, gibi.
194
www.alkottob.com
hükmünü almak yerine geçmek, gibi olmak.
hükümat (A.) [‫ ]ﺣﮑﻮﻡﺎت‬hükümetler.
b.c
o
hükümdar (A.-F.) [ ‫ ] ﺣﮑﻤﺪار‬padişah, sultan, hüküm sahibi.
m
hüküm vermek kesin karar vermek.
hükümdârî (A.-F.) hükümdarlık.
hükümet (A.) [ ‫ ] ﺣﮑﻮﻡﺖ‬1.hükümet. 2.hakimiyet. 3.devlet.
hükümet sürmek hakim olmak, hükmetmek, hüküm sürmek.
hükümet-i müstebide [ ‫ ] ﺣﮑﻮﻡﺖ ﻡﺴﺘﺒﺪﻩ‬istibdat hükümeti.
hükümran olmak hakim olmak.
ott
o
hükümran (A.-F.) [ ‫ ] ﺣﮑﻤﺮان‬hüküm süren, hakim olan.
hükümrânî (A.-F.) [ ‫ ] ﺣﮑﻤﺮاﻥﯽ‬hüküm sürme, padişahlık.
hülâsa (A.) [ ‫ ] ﺧﻼﺹﻪ‬özet.
hülâsa etmek özetlemek.
w.
alk
hülâsatan (A.) [ ‫ ] ﺧﻼﺹﺔ‬özetle, kısaca.
hümâ (F.) [ ‫ ] هﻤﺎ‬1.zümrütüanka. 2.devletkuşu.
hümâyûn (F.) [ ‫ ] هﻤﺎیﻮن‬1.kutlu. 2.padişah ile ile ilgili.
hüner (F.) [ ‫ ] هﻨﺮ‬sanat, ustalık, beceri.
hünermend (F.) [ ‫ ] هﻨﺮﻡﻨﺪ‬marifetli, becerili, hüner sahibi.
hünkâr (F.) [ ‫ ] ﺧﻨﮑﺎر‬padişah.
ww
hünsâ (A.) [ ‫ ] ﺧﻨﺜﯽ‬1.erkek ve dişi organları üstünde bulunduran. 2.nötr.
hür (A.) [ ‫ ] ﺣﺮ‬özgür.
hürmet (A.) [ ‫ ] ﺣﺮﻡﺖ‬saygı.
hürmetkâr (A.-F.) [ ‫ ] ﺣﺮﻡﺘﮑﺎر‬saygı duyan.
195
www.alkottob.com
hürr (A.) [ ‫ ] ﺣﺮ‬özgür.
m
hürriyet (A.) [ ‫ ] ﺣﺮیﺖ‬özgürlük.
hüsam (A.) [ ‫ ] ﺣﺴﺎم‬kılıç.
hüsn-i ahlak (A.-F.) [‫ ] ﺣﺴﻦ اﺧﻼق‬güzel ahlak.
b.c
o
hüsn (A.) [ ‫ ] ﺣﺴﻦ‬güzellik.
hüsn-i idare (A.-F.) [ ‫ ] ﺣﺴﻦ ادارﻩ‬iyi yönetim, iyi idare.
hüsn-i kabul görmek iyi karşılanmak.
hüsn-i kabul göstermek ilgi göstermek, iyi karşılamak.
ott
o
hüsn-i sûret (A.-F.) [ ‫ ] ﺣﺴﻦ ﺹﻮرت‬1. yüz güzelliği. 2.en iyi biçim.
hüsnü kabul göstermek bk. hüsn-i kabul göstermek.
hüsr (A.) [ ‫ ] ﺧﺴﺮ‬zarar.
hüsran (A.) [ ‫ ] ﺧﺴﺮان‬1.zarar. 2.hayal kırıklığı.
hüsranhîz (A.-F.) [ ‫ ] ﺧﺴﺮان ﺧﻴﺰ‬zarar dolu, hüsran dolu.
w.
alk
hüsrev (F.) [ ‫ ] ﺧﺴﺮو‬hükümdar, padişah.
hüveydâ (F.) [ ‫ ] هﻮیﺪا‬açık, aşikâr, besbelli.
hüviyyet (A.) [ ‫ ] هﻮیﺖ‬asıl, kimlik.
hüzn (A.) [ ‫ ] ﺣﺰن‬hüzün, üzüntü.
hüznengîz (A.-F.) [ ‫ ] ﺣﺰن اﻥﮕﻴﺰ‬hüzün veren.
ww
hüzzam (A.) [ ‫ ] ﺣﺰام‬Türk musikîsinde bir makam.
196
www.alkottob.com
m
I
ık’âd (A.) [ ‫ ] اﻗﻌﺎد‬oturtma.
ıkd (A.) [ ‫ ] ﻋﻘﺪ‬1.dizi. 2.kolye, gerdanlık.
ıklîm (A.) [ ‫ ] اﻗﻠﻴﻢ‬iklim.
ıktıdâ (A.) [ ‫ ] اﻗﺘﺪا‬uyma.
ott
o
ırdâ (A.) [ ‫ ] ارﺽﺎع‬emzirme, süt verme.
b.c
o
ıhlamur (Yun.>A.) [ ‫ ] اﺧﻼﻡﻮر‬ıhlamur.
ırk (A.) [ ‫ ] ﻋﺮق‬1.soy, ırk. 2.damar. 3.kök.
ırk -ı ahmer [ ‫ ] ﻋﺮق اﺣﻤﺮ‬kızılderili ırkı.
ırk -ı ebyaz [ ‫ ]ﻋﺮق اﺑﻴﺾ‬beyaz ırk.
ırken (A.) [ ‫ ] ﻋﺮﻗﺎ‬ırk bakımından.
w.
alk
ırkî (A.) [ ‫ ] ﻋﺮﻗﯽ‬ırk ile ilgili.
ırz (A.) [ ‫ ] ﻋﺮض‬namus, iffet.
ırzâ (A.) [ ‫ ] ارﺽﺎع‬emzirme, süt verme.
ısdâr (A.) [ ‫ ] اﺹﺪار‬çıkartma.
ısfırâr (A.) [ ‫ ] اﺹﻔﺮار‬sararma.
ıskât (A.) [ ‫ ] اﺱﻘﺎط‬düşürme.
ww
ıslâh (A.) [ ‫ ] اﺹﻼح‬düzeltme, iyileştirme, reform.
ıslâh etmek düzeltmek, iyileştirmek.
ıslâhât (A.) [ ‫ ] اﺹﻼﺣﺎت‬düzeltmeler, iyileştirmeler, reformlar.
ıslâhpezîr (A.-F.) [ ‫ ] اﺹﻼح ﭘﺬیﺮ‬ıslah edilebilir, iyileştirilebilir.
197
www.alkottob.com
ısrar (A.) [ ‫ ] اﺹﺮار‬diretme, üsteleme.
m
ıstıbâr (A.) [ ‫ ] اﺹﻄﺒﺎر‬sabretme.
ıstıfâ (A.) [ ‫ ] اﺹﻄﻔﺎ‬seçme, ayıklama.
ıstılâh (A.) [ ‫ ] اﺹﻄﻼح‬terim, tabir.
ıstılâhât (A.) [ ‫ ] ﺹﻄﻼﺣﺎت‬terimler, tabirler.
ıstınâ’ (A.) [ ‫ ] اﺹﻄﻨﺎع‬seçme.
ıstırab (A.) [ ‫ ] اﺽﻄﺮاب‬acı, ızdırap.
ışka (A.) [ ‫ ] ﻋﺸﻘﻪ‬sarmaşık.
ott
o
ışk (A.) [ ‫ ] ﻋﺸﻖ‬aşk.
b.c
o
ıstıfâî (A.) [ ‫ ] اﺹﻄﻔﺎﺋﯽ‬seçimle ilgili.
ıtk (A.) [ ‫ ] ﻋﺘﻖ‬âzâd etme, köle âzâd etme.
ıtknâme (A.-F.) [ ‫ ] ﻋﺘﻖ ﻥﺎﻡﻪ‬âzâdlık belgesi.
ıtlak (A.) [ ‫ ] اﻃﻼق‬bırakma, salma.
w.
alk
ıtnâb (A.) [ ‫ ] اﻃﻨﺎب‬sözü uzatma.
ıtr (A.) [ ‫ ] ﻋﻄﺮ‬koku, ıtır.
ıtrî (A.) [ ‫ ] ﻋﻄﺮی‬ıtırlı, kokulu.
ıtriyyât (A.) [ ‫ ] ﻋﻄﺮیﺎت‬kokular, ıtırlar, parfümler.
ıttılâ’ (A.) [ ‫ ] اﻃﻼع‬bilgi sahibi olma.
ıttılâât (A.) [ ‫ ] اﻃﻼﻋﺎت‬bilgiler.
ww
ıttırad (A.) [ ‫ ] اﻃﺮاد‬ritm.
ıyâdet (A.) [ ‫ ] ﻋﻴﺎدت‬hasta ziyareti.
ıyâl (A.) [ ‫ ] ﻋﻴﺎل‬eş, hanım.
ız’âf (A.) [ ‫ ] اﺽﻌﺎف‬zayıf düşürme, zayıflatma.
198
www.alkottob.com
ızdırap (A.) [ ‫ ] اﺽﻄﺮاب‬acı.
m
ızlâl (A.) [ ‫ ] اﺽﻼل‬yoldan çıkarma.
ızlâl (A.) [ ‫ ] اﻇﻼل‬gölgede bırakma.
ızrâr etmek zarar vermek, zarara sokmak.
ıztırâb (A.) [ ‫ ] اﺽﻄﺮاب‬ızdırap, acı.
ıztırâbâver (A.) [‫ ]اﺽﻄﺮاب ﺁور‬acı verici.
ıztırâr (A.) [ ‫ ] اﺽﻄﺮار‬zorunluluk.
ww
w.
alk
ott
o
ıztırârî (A.) [ ‫ ] اﺽﻄﺮاری‬zorunlu.
b.c
o
ızrâr (A.) [ ‫ ] اﺽﺮار‬zarar verme, zarara sokma.
199
www.alkottob.com
m
İ
i’câz (A.) [ ‫ ] اﻋﺠﺎز‬1.aciz bırakma. 2.şaşırtma.
i’dâm (A.) [ ‫ ] اﻋﺪام‬yok etme, öldürme.
i’lâ (A.) [ ‫ ] اﻋﻼ‬yükseltme, yüceltme.
i’lâ edilmek yükseltilmek, yüceltilmek.
i’lâm (A.) [ ‫ ] اﻋﻼم‬bildirme.
i’lân (A.) [ ‫ ] اﻋﻼن‬ilan.
i’mâl (A.) [ ‫ ] اﻋﻤﺎل‬yapma, işleme.
ott
o
i’lâm edilmek bildirilmek.
b.c
o
i’dâdî (A.) [ ‫ ] اﻋﺪادی‬lise.
i’mâr (A.) [ ‫ ] اﻋﻤﺎر‬bayındırlaştırma, mamûr etme.
i’râz (A.) [ ‫ ] اﻋﺮاض‬1.yüz çevirme. 2.uzak durma.
w.
alk
i’tâ (A.) [ ‫ ] اﻋﻄﺎ‬1.verme. 2.verilme. 3.ödeme. 4.ödenme.
i’tâ edilmek 1.verilmek. 2.ödenmek.
i’tâ etmek 1.vermek. 2.ödemek.
i’tâ olunmak verilmek.
i’tâk (A.) [ ‫ ] اﻋﺘﺎق‬âzâd etme, özgür bırakma.
i’tikâf (A.) [ ‫ ] اﻋﺘﮑﺎف‬bir yere kapanma, köşesine çekilerek yaşama.
ww
i’tilâ (A.) [ ‫ ] اﻋﺘﻼ‬1.yükselme. 2.yüksek rütbeye ulaşma.
i’tizâl (A.) [ ‫ ] اﻋﺘﺰال‬köşesine çekilme.
i’tizâr (A.) [ ‫ ] اﻋﺘﺬار‬özür dileme.
i’vicâc (A.) [ ‫ ] اﻋﻮﺝﺎج‬eğrilme, burkulma.
200
www.alkottob.com
i’zâm (A.) [ ‫ ] اﻋﺰام‬1.gönderme. 2.gönderilme.
m
i’zâm edilmek gönderilmek, yollanmak.
i’zâm etmek göndermek, yollamak.
iâde (A.) [ ‫ ] اﻋﺎدﻩ‬geri verme, geri gönderme.
iâde edilmek geri verilmek, geri gönderilmek,
iâde etmek geri vermek, geri göndermek.
iâde eylemek geri vermek.
ott
o
iâde -i âfiyet etmek sağlığına kavuşmak.
b.c
o
i’zâz (A.) [ ‫ ] اﻋﺰاز‬1.değer verme. 2.ağırlama.
iâde -i itibâr edilmek itibarı geri verilmek.
iâde -i ziyâret etmek ziyarete karşılık vermek.
iâdeten (A.) [ ‫ ] اﻋﺎدة‬geri verilmek üzere.
iânât (A.) [ ‫ ] اﻋﺎﻥﺎت‬yardımlar, bağışlar.
w.
alk
iâne (A.) [ ‫ ] اﻋﺎﻥﻪ‬yardım, bağış.
iâşe (A.) [ ‫ ] اﻋﺎﺵﻪ‬geçindirme.
ib’âd (A.) [ ‫ ] اﺑﻌﺎد‬uzaklaştırma.
ibâ’ (A.) [ ‫ ] اﺑﺎء‬çekinme, uzak durma, kaçınma.
ibâ’ etmek çekinmek, uzak durmak, kaçınmak.
ibâd (A.) [ ‫ ] ﻋﺒﺎد‬kullar.
ww
ibâdât (A.) [ ‫ ] ﻋﺒﺎدات‬ibadetler.
ibâdet (A.) [ ‫ ] ﻋﺒﺎدت‬klluk, tapınma.
ibâdet etmek kulluk etmek, tapınmak.
ibadetgâh (A.-F.) [ ‫ ] ﻋﺒﺎدﺕﮕﺎﻩ‬ibadet yeri, mabet.
201
www.alkottob.com
ibâdethâne (A.-F.) [ ‫ ] ﻋﺒﺎدت ﺧﺎﻥﻪ‬ibadet edilecek yer.
m
ibâdullah (A.) [ ‫ ] ﻋﺒﺎداﷲ‬1.Tanrı’nın kulları. 2.çok, bol.
ibâhat (A.) [ ‫ ] اﺑﺎﺣﺖ‬helal sayma, mübah görme.
ibârât (A.) [ ‫ ] ﻋﺒﺎرات‬1.cümleler. 2.paragraflar.
ibâre (A.) [ ‫ ] ﻋﺒﺎرﻩ‬1.cümle. 2.paragraf.
ibâret (A.) [ ‫ ] ﻋﺒﺎرت‬meydana gelen, oluşan.
b.c
o
ibâhî (A.) [ ‫ ] اﺑﺎﺣﯽ‬helal sayan, mübah gören.
ibâte (A.) [ ‫ ] اﺑﺎﺕﻪ‬gece yatırma, geceyi geçirtme, barındırma.
ott
o
ibdâ’ (A.) [ ‫ ] اﺑﺪاع‬yeni bir şey getirme, yaratma, geliştirme.
ibdâ’ etmek yeni bir şey getirmek, yaratmak, geliştirmek.
ibdâ’kâr (A.-F.) [ ‫ ] اﺑﺪاﻋﮑﺎر‬yaratıcı, yenilik getiren.
ibhâm (A.) [ ‫ ] اﺑﻬﺎم‬belirsizlik.
ibhâmât (A.) [ ‫ ] اﺑﻬﺎﻡﺎت‬belirsizlikler.
w.
alk
ibkâ (A.) [ ‫ ] اﺑﻘﺎ‬1.devamlılık kazandırma. 2.sınıfta bırakma.
ibkâ etmek devamlılık kazandırmak, yaşatmak.
ibkâen (A.) [ ‫ ] اﺑﻘﺎء‬eski yerinde bırakarak.
ibl (A.) [ ‫ ] اﺑﻞ‬deve.
iblâğ (A.) [‫ ]اﺑﻼغ‬1.bildirme. 2.ulaştırma.
iblîs (A.) [ ‫ ] اﺑﻠﻴﺲ‬1.şeytan. 2.hileci.
ww
iblîsâne (A.-F.) [ ‫ ] اﺑﻠﻴﺴﺎﻥﻪ‬şeytanca.
ibn (A.) [ ‫ ] اﺑﻦ‬oğul.
ibrâ’ (A.) [ ‫ ] اﺑﺮاء‬aklanma.
ibrâ’ etmek aklanmak.
202
www.alkottob.com
ibrâm (A.) [ ‫ ] اﺑﺮام‬zorlama.
m
ibrânâme (A.-F.) [ ‫ ] اﺑﺮاﻥﺎﻡﻪ‬aklanma belgesi.
ibrâz (A.) [ ‫ ] اﺑﺮاز‬gösterme.
ibrâz etmek göstermek.
ibre (A.) [ ‫ ] اﺑﺮﻩ‬1.iğne. 2.gösterge.
ibret (A.) [ ‫ ] ﻋﺒﺮت‬hayat dersi.
b.c
o
ibrâz edilmek gösterilmek.
ibretâmîz (A.-F.) [ ‫ ] ﻋﺒﺮت ﺁﻡﻴﺰ‬ibret verici, ders verici.
ott
o
ibretbahş (A.-F.) [ ‫ ] ﻋﺒﺮت ﺑﺨﺶ‬ibret verici.
ibreten (A.) [ ‫ ] ﻋﺒﺮة‬ibret olsun diye, ibret olarak.
ibrîk (A.) [ ‫ ] اﺑﺮیﻖ‬ibrik, ıbrık, su, şarap gibi sıvı konulan kap.
ibrişim (F.) [‫ ]اﺑﺮیﺸﻢ‬ipek, ibrişim.
ibtâl (A.) [ ‫ ] اﺑﻄﺎل‬geçersiz kılma, kaldırma, bozma.
w.
alk
ibtâl edilmek geçersiz kılınmak, kaldırılmak, bozulmak.
ibtâl etmek geçersiz kılmak, kaldırmak, bozmak.
ibtidâ (A.) [ ‫ ] اﺑﺘﺪا‬1.ilkin, önce. 2.başlangıç. 3.başlama.
ibtidâ’ etmek başlamak.
ibtidâ’î (A.) [ ‫ ] اﺑﺘﺪاﺋﯽ‬1.ilkel. 2.ilkokul.
ibtidâr (A.) [ ‫ ] اﺑﺘﺪار‬başlama, girişme.
ww
ibtidâr edilmek başlanmak, girişilmek.
ibtidâr etmek başlamak, girişmek.
ibtihâc (A.) [ ‫ ] اﺑﺘﻬﺎج‬sevinme.
ibtilâ (A.) [ ‫ ] اﺑﺘﻼ‬tutkunluk, müptelalık, düşkünlük.
203
www.alkottob.com
ibtinâ (A.) [ ‫ ] اﺑﺘﻨﺎ‬1.bina etme. 2.dayanma. 3.bina edilme.
m
ibtinâ etmek 1.kurmak. 2.dayanmak.
ibtinâ’en (A.) [ ‫ ] اﺑﺘﻨﺎء‬dayanarak.
îcâb (A.) [ ‫ ] ایﺠﺎب‬gerekme, gerek.
îcâbât (A.) [ ‫ ] ایﺠﺎﺑﺎت‬gereklilikler, gerekler.
icâbet (A.) [ ‫ ] اﺝﺎﺑﺖ‬1.kabul edilme. 2.uyma.
icâbet etmek uymak, muvafakat etmek.
ott
o
îcâd (A.) [ ‫ ] ایﺠﺎد‬1.var etme, yaratma. 2.icat.
b.c
o
ibzâr (A.) [ ‫ ] اﺑﺰار‬gösterme.
îcâd edilmek 1.var edilmek, yaratılmak. 2.icat edilmek, buluş yapılmak.
îcâd etmek 1.var etmek, yaratmak. 2.icat etmek, buluş yapmak.
icâleten (A.) [ ‫ ] ﻋﺠﺎﻝﺔ‬aceleyle, acele olarak.
îcâr (A.) [ ‫ ] ایﺠﺎر‬1.kiralama. 2.kiraya verme. 3.kira.
w.
alk
îcâr edilmek kiraya verilmek.
îcâr etmek kiraya vermek.
icâre (A.) [ ‫ ] اﺝﺎرﻩ‬kira geliri.
îcâz (A.) [ ‫ ] ایﺠﺎز‬veciz anlatma, özlü söyleme.
icâzet (A.) [ ‫ ] اﺝﺎزت‬1.izin. 2.mezuniyet belgesi, diploma.
icâzetnâme (A.-F.) [ ‫ ] اﺝﺎزت ﻥﺎﻡﻪ‬diploma.
ww
icbâr (A.) [ ‫ ] اﺝﺒﺎر‬zorlama.
icbâr edilmek zorlanmak.
icbâr etmek zorlamak.
iclâl (A.) [ ‫ ] اﺝﻼل‬ululama.
204
www.alkottob.com
icmâ’ (A.) [ ‫ ] اﺝﻤﺎع‬bir araya getirme.
m
icmâl (A.) [ ‫ ] اﺝﻤﺎل‬1.özetleme. 2.özet. 3.toplam.
icmâl edilmek öçetlenmek.
icmâlen (A.) [ ‫ ] اﺝﻤﺎﻻ‬özetle, özetleyerek.
icmâlî (A.) [ ‫ ] اﺝﻤﺎﻝﯽ‬derli toplu, özet halinde.
b.c
o
icmâl etmek özetlemek.
icrâ (A.) [ ‫ ] اﺝﺮا‬1.yürütme, yapma, yerine getirme. 2.yapılma, yerine getirilme,
yürütülme.
icrâ edilmek yürütülmek, yapılmak, yerine getirilmek.
icrâât (A.) [ ‫ ] اﺝﺮاﺁت‬yapılanlar.
ott
o
icrâ etmek yürütmek, yapmak, yerine getirmek.
ictihâd (A.) [ ‫ ] اﺝﺘﻬﺎد‬1.çalışma, çabalama. 2.görüş. 3.dinî kaynaklar ışığında
görüş bildirme.
w.
alk
ictimâ’ (A.) [ ‫ ] اﺝﺘﻤﺎع‬1.toplanma, bir araya gelme, toplantı. 2.toplum.
ictimâ’ etmek toplanmak, bir araya gelmek.
ictimâât (A.) [ ‫ ] اﺝﺘﻤﺎﻋﺎت‬toplantılar, bir araya gelişler.
ictimâî (A.) [ ‫ ] اﺝﺘﻤﺎﻋﯽ‬toplumsal, sosyal, toplumbilimsel.
ictimâileşme (A.-T.) sosyalleşme, sosyalizasyon.
ictimâîleşmek sosyalleşmek.
ww
ictimâiyyât (A.) [ ‫ ] اﺝﺘﻤﺎﻋﻴﺎت‬sosyoloji, toplumbilim.
ictimâiyyâtçı (A.-T.) sosyolog, toplumbilimci.
ictimâiyyûn (A.) [ ‫ ] اﺝﺘﻤﺎﻋﻴﻮن‬sosyologlar, toplumbilimciler.
ictinâb (A.) [ ‫ ] اﺝﺘﻨﺎب‬kaçınma, uzak durma, çekinme.
ictinâb etmek kaçınmak, uzak durmak, çekinmek.
205
www.alkottob.com
ictisâr (A.) [ ‫ ] اﺝﺘﺴﺎر‬yüreklenme, cesaret bulma.
m
ictisâr etmek cesaretlenmek, cesaret bulmak.
îd (A.) [ ‫ ] ﻋﻴﺪ‬bayram.
b.c
o
îd -i adhâ [ ‫ ] ﻋﻴﺪ اﺽﺤﯽ‬kurban bayramı.
îd -i fıtr [ ‫ ] ﻋﻴﺪ ﻓﻄﺮ‬ramazan bayramı, şeker bayramı.
idâme (A.) [ ‫ ] اداﻡﻪ‬devam ettirme, sürdürme.
idâme edilmek sürdürülmek, devam edilmek.
idâre (A.) [ ‫ ] ادارﻩ‬1.döndürme. 2.çekip çevirme, yönetme. 3.devlet dairesi.
4.yönetim.
ott
o
idâre -i maslahat etmek işleri öyle veya böyle idare etmek.
idâre -i örfiyye [ ‫ ] ادارﻩ ﻋﺮﻓﻴﻪ‬sıkıyönetim.
idârehâne (A.-F.) [ ‫ ] ادارﻩ ﺧﺎﻥﻪ‬yönetim bürosu.
idârî (A.) [ ‫ ] اداری‬yönetimsel.
w.
alk
idbâr (A.) [ ‫ ] ادﺑﺎر‬talihsizlik.
iddiâ (A.) [ ‫ ] ادﻋﺎ‬1.düşüncesinde ısrar etme. 2.dava etme. 3.inat.
idhâl (A.) [ ‫ ] ادﺧﺎل‬1.içeri alma, sokma. 2.yurt dışından getirme, dışalım, ithal.
idhâl edilmek 1.içeri alınmak, sokulmak. 2.dışalım yapılmak.
idhâl etmek 1.içeri almak, sokmak. 2.yurt dışından getirmek, dışalım yapmak,
ithal etmek.
ww
idhâlât (A.) [ ‫ ] ادﺧﺎﻻت‬ithalat, dışalım malları.
îdiyye (A.) [ ‫ ] ﻋﻴﺪیﻪ‬bayramlık, bayram bahşişi.
idmân (A.) [ ‫ ] ادﻡﺎن‬1.alıştırma. 2.spor, egzersiz.
idrâk (A.) [ ‫ ] ادراک‬1.kavrama, anlama. 2.erişme.
idrâk edilmek 1.kavranmak, anlaşılmak. 2.yaşanmak.
206
www.alkottob.com
idrak etmek1.kavramak, anlamak. 2.yaşamak, görmek.
îfâ (A.) [ ‫ ] ایﻔﺎ‬1.yapma, yerine getirme. 2.ödeme.
îfâ etmek 1.yapmak, yerine getirmek. 2.ödemek.
îfâ -yı vazife [ ‫ ] ایﻔﺎی وﻇﻴﻔﻪ‬görev yapma.
b.c
o
îfâ edilmek 1.yapılmak, yerine getirilmek. 2.ödenmek.
m
idrâr (A.) [ ‫ ] ادرار‬sidik.
îfâ -yı vazife etmek görev yapmak, görevini yerine getirmek.
ifâdât (A.) [ ‫ ] اﻓﺎدات‬ifadeler.
ott
o
ifâde (A.) [ ‫ ] اﻓﺎدﻩ‬söylem, anlatım, dile getirme.
ifâde edilmek anlatılmak, belirtilmek, dile getirilmek.
ifâde etmek anlatmak, belirtmek, dile getirmek.
ifâkat (A.) [ ‫ ] اﻓﺎﻗﺖ‬iyileşme.
ifâkat bulmak iyileşmek.
w.
alk
ifâze (A.) [ ‫ ] اﻓﺎﺽﻪ‬1.taşma. 2.bereketlendirme.
iffet (A.) [ ‫ ] ﻋﻔﺖ‬namusluluk, namus düşkünlüğü.
ifhâm (A.) [ ‫ ] اﻓﻬﺎم‬anlatma.
ifhâm etmek anlatmak.
iflâh (A.) [ ‫ ] اﻓﻼح‬rahata erme, kurtulma.
iflâh etmek ondurmak, dertten kurtarmak.
ww
iflâh olmak iyileşmek, kurtulmak.
iflâs (A.) [ ‫ ] اﻓﻼس‬her şeyini yitirme, bitip tükenme.
ifnâ (A.) [ ‫ ] اﻓﻨﺎ‬yok etme.
ifrâğ (A.) [ ‫ ] اﻓﺮاغ‬dökme, boşaltma.
207
www.alkottob.com
ifrât (A.) [ ‫ ] اﻓﺮاط‬aşırıya kaçma.
ifratperestî (A.) [ ‫ ] اﻓﺮاط ﭘﺮﺱﺘﯽ‬aşırıcılık.
ifraz edilmek salgılanmak, çıkarılmak.
ifrâzât (A.) [ ‫ ] اﻓﺮاﺽﺎت‬1.salgılar. 2.parsellemeler.
ifrît (A.) [ ‫ ] ﻋﻔﺮیﺖ‬mitolojik canavar.
ifsâd (A.) [ ‫ ] اﻓﺴﺎد‬1.bozma. 2.bozgunculuk yapma.
ifşâ (A.) [ ‫ ] اﻓﺸﺎ‬açığa vurma.
ifşâ edilmek açığa vurulmak.
ifşâ etmek açığa vurmak.
ifşâât (A.) [ ‫ ] اﻓﺸﺎﺁت‬açığa vurmalar.
ott
o
ifsâd etmek bozmak, fesada sürüklemek.
b.c
o
ifrâz (A.) [ ‫ ] اﻓﺮاز‬1.parçalara bölme. 2.parselleme. 3.salgı.
m
ifrâtkâr (A.-F.) [ ‫ ] اﻓﺮاﻃﮑﺎر‬aşırıya kaçan.
w.
alk
iftâr (A.) [ ‫ ] اﻓﻄﺎر‬1.oruç açma. 2.Ramazan ayında verilen akşam yemeği.
iftâr etmek oruç açmak.
iftâriyye (A.) [ ‫ ] اﻓﻄﺎریﻪ‬iftarlık, iftar için hazırlanan yiyecek.
iftihâr (A.) [ ‫ ] اﻓﺘﺨﺎر‬övünme, kıvanma, kıvanç.
iftihar etmek övünmek, gurur duymak.
iftihâr etmek övünmek, kıvanç duymak.
ww
iftikâr (A.) [ ‫] اﻓﺘﻘﺎر‬yoksulluk çekme.
iftirâ (A.) [ ‫ ] اﻓﺘﺮا‬birine işlemediği suçu yıkma.
iftirâk (A.) [ ‫ ] اﻓﺘﺮاق‬ayrılık.
iftirâs (A.) [ ‫ ] اﻓﺘﺮاس‬parçalama.
208
www.alkottob.com
iftitâh (A.) [ ‫ ] اﻓﺘﺘﺎح‬1.açılış. 2.başlama.
iğbirâr (A.) [ ‫ ] اﻏﺒﺮار‬kırılma, alınma, gücenme.
b.c
o
iğfâl (A.) [ ‫ ] اﻏﻔﺎل‬1.aldatma, kandırma. 2.ırza geçme.
m
iftizâh (A.) [ ‫ ] اﻓﺘﻀﺎح‬rezillik, skandal.
iğfâl edilmek 1.aldatılmak, kandırılmak. 2.ırzına geçilmek.
iğfâl etmek 1.aldatmak, kandırmak. 2.ırzına geçmek.
iğlâk (A.) [ ‫ ] اﻏﻼق‬üstü kapalı konuşma.
iğlât (A.) [ ‫ ] اﻏﻼط‬yanıltma.
ott
o
iğmâz (A.) [ ‫ ] اﻏﻤﺎض‬görmezden gelme, göz yumma.
iğnâ (A.) [ ‫ ] اﻏﻨﺎ‬zengin etme, kimseye muhtaç olmayacak hale getirme.
iğrâk (A.) [ ‫ ] اﻏﺮاق‬1.boğma. 2.abartma.
iğtinâm (A.) [ ‫ ] اﻏﺘﻨﺎم‬1.ganimet bilme. 2.ganimet alma.
iğtişâş (A.) [ ‫ ] اﻏﺘﺸﺎش‬karışıklık, kargaşa, anarşi.
w.
alk
iğtişâşât (A.) [ ‫ ] اﻏﺘﺸﺎﺵﺎت‬karışıklıklar, anarşiler.
iğvâ (A.) [ ‫ ] اﻏﻮا‬azdırma, ayartma.
iğvâ etmek azdırmak, ayartmak.
ihâle (A.) [ ‫ ] اﺣﺎﻝﻪ‬havale etme, bırakma.
îhâm (A.) [ ‫ ] ایﻬﺎم‬iki anlama gelen kelimenin uzak anlamını kasdetme.
ihânet (A.) [ ‫ ] اهﺎﻥﺖ‬hainlik.
ww
ihâta (A.) [ ‫ ] اﺣﺎﻃﻪ‬1.kavrama. 2.kuşatma, sarma.
ihâta edilmek çevrelenmek, sarılmak, kuşatılmak.
ihâta etmek 1.kavramak. 2.kuşatmak, sarmak.
ihbâr (A.) [ ‫ ] اﺧﺒﺎر‬bildirme, haber verme.
209
www.alkottob.com
ihbar etmek bildirmek, haber vermek.
m
ihbârnâme (A.-F.) [ ‫ ] اﺧﺒﺎرﻥﺎﻡﻪ‬bildiri kağıdı.
ihdâ (A.) [ ‫ ] اهﺪا‬hediye etme.
ihdâ etmek hediye etmek.
b.c
o
ihdâ edilmek hediye edilmek.
ihdâs (A.) [ ‫ ] اﺣﺪاث‬kurma, oluşturma, meydana getirme.
ihdâs edilmek kurulmak, oluşturulmak, meydana getirilmek.
ihdâs etmek kurmak, oluşturmak, meydana getirmek.
ihfâ (A.) [ ‫ ] اﺧﻔﺎ‬gizleme, saklama.
ihfâf (A.) [ ‫ ] اﺧﻔﺎف‬hafife alma.
ihkâk (A.) [ ‫ ] اﺣﻘﺎق‬hakkını verme.
ott
o
ihdas olunmak kurulmak, oluşturulmak, konulmak.
ihkâk -ı hak [ ‫ ] اﺣﻘﺎق ﺣﻖ‬hakkını verme.
w.
alk
ihlâ (A.) [ ‫ ] اﺧﻼ‬boşaltma.
ihlâk (A.) [ ‫ ] اهﻼک‬helak etme, yok etme, öldürme.
ihlâl (A.) [ ‫ ] اﺧﻼل‬bozma, lekeleme, halel getirme.
ihlâl edilmek bozulmak, halel getirilmek.
ihlâl etmek bozmak, halel getirmek.
ihlâs (A.) [ ‫ ] اﺧﻼص‬içtenlik, dürüstlük.
ww
ihmâl (A.) [ ‫ ] اهﻤﺎل‬önemsememe, savsaklatma.
ihmâlkâr (A.-F.) [ ‫ ] اهﻤﺎﻝﮑﺎر‬ihmalci.
ihrâc (A.) [ ‫ ] اﺧﺮاج‬1.çıkartma. 2.dışsatım, yurt dışına gönderme.
ihrâc edilmek 1.çıkarılmak. 2.dışsatım yapılmak, ihraç edilmek.
210
www.alkottob.com
ihrâc etmek 1.çıkarmak. 2.dışsatım yapmak, ihraç etmek.
m
ihrac olunmak çıkarılmak.
ihrâcât (A.) [ ‫ ] اﺧﺮاﺝﺎت‬1.çıkarmalar. 2.dışsatımlar.
ihrak edilmek yakılmak.
ihrak olunmak yakılmak.
ihrâm (A.) [ ‫ ] اﺣﺮام‬hac zamanı giyilen beyaz giysi.
ihrâz (A.) [ ‫ ] اﺣﺮاز‬kazanma, elde etme.
ihsâ (A.) [ ‫ ] اﺣﺼﺎ‬sayma.
ott
o
ihraz etmek kazanmak, elde etmek.
b.c
o
ihrâk (A.) [ ‫ ] اﺣﺮاق‬yakma.
ihsâî (A.) [ ‫ ] اﺣﺼﺎﺋﯽ‬sayım ile ilgili, istatistik.
ihsâiyyât (A.) [ ‫ ] اﺣﺼﺎﺋﻴﺎت‬istatistik.
ihsâiyye (A.) [ ‫ ] اﺣﺼﺎﺋﻴﻪ‬istatistik.
w.
alk
ihsân (A.) [ ‫ ] اﺣﺴﺎن‬1.bağış. 2.iyilik.
ihsâs (A.) [ ‫ ] اﺣﺴﺎس‬hissettirme.
ihtâr (A.) [ ‫ ] اﺧﻄﺎر‬uyarı, hatırlatma.
ihtâr edilmek uyarılmak, hatırlatılmak.
ihtâr etmek uyarmak, hatırlatmak.
ihticâc (A.) [ ‫ ] اﺣﺘﺠﺎج‬kanıt gösterme.
ww
ihtidâ (A.) [ ‫ ] اهﺘﺪا‬hidayete erme, müslüman olma.
ihtidâ etmek hidayete ermek, müslüman olmak.
ihtifâ (A.) [ ‫ ] اﺧﺘﻔﺎ‬gizlenme.
ihtifâl (A.) [ ‫ ] اﺣﺘﻔﺎل‬anma töreni.
211
www.alkottob.com
ihtikâr (A.) [ ‫ ] اﺣﺘﮑﺎر‬vurgun.
m
ihtilâc (A.) [ ‫ ] اﺧﺘﻼج‬1.çırpınma. 2.seğirme.
ihtilâf (A.) [ ‫ ] اﺧﺘﻼف‬uyuşmazlık.
ihtilâl (A.) [ ‫ ] اﺧﺘﻼل‬1.bozukluk, arıza. 2.ihtilal.
ihtilâlat (A.) [ ‫ ] اﺧﺘﻼﻻت‬1.bozukluklar. 2.ihtilaller.
ihtilâm (A.) [ ‫ ] اﺣﺘﻼم‬düşazma, şeytan aldatması.
b.c
o
ihtilâfat (A.) [ ‫ ] اﺧﺘﻼﻓﺎت‬uyuşmazlıklar.
ihtilâs (A.) [ ‫ ] اﺧﺘﻼس‬zimmetine para geçirme, para çalma.
ihtilât etmek karışmak.
ott
o
ihtilât (A.) [ ‫ ] اﺧﺘﻼط‬1.karışma. 2.görüşme, kaynaşma.
ihtimâl (A.) [ ‫ ] اﺣﺘﻤﺎل‬1.olasılık. 2.yüklenme. 3.belki.
ihtimal ki (A.-F.) [ ‫ ] اﺣﺘﻤﺎل ﮐﻪ‬belki de, muhtemelen.
ihtimal vermek sanmak, tahmin etmek.
w.
alk
ihtimâlât (A.) [ ‫ ] اﺣﺘﻤﺎﻻت‬olasılıklar.
ihtimâm (A.) [ ‫ ] اهﺘﻤﺎم‬özen.
ihtinâk (A.) [ ‫ ] اﺧﺘﻨﺎق‬boğulma.
ihtirâ (A.) [ ‫ ] اﺧﺘﺮاع‬icat, buluş.
ihtirâat (A.) [ ‫ ] اﺧﺘﺮاﻋﺎت‬buluşlar.
ihtirak (A.) [ ‫ ] اﺣﺘﺮاق‬yanma.
ww
ihtirâm (A.) [ ‫ ] اﺣﺘﺮام‬saygı duyma, hürmet etme.
ihtirâmen (A.) [ ‫ ] اﺣﺘﺮاﻡﺎ‬saygıyla, saygı duyarak.
ihtirâs (A.) [ ‫ ] اﺣﺘﺮاص‬aşırı hırs.
ihtirâz (A.) [ ‫ ] اﺣﺘﺮاز‬kaçınma, çekinme, uzak durma, geri durma.
212
www.alkottob.com
ihtirâz etmek kaçınmak, çekinmek, uzak durmak, geri durmak.
m
ihtisâr (A.) [ ‫ ] اﺧﺘﺼﺎر‬kısaltma, özetleme.
ihtisâr edilmek kısaltılmak, özetlenmek.
ihtisâren (A.) [ ‫ ] اﺧﺘﺼﺎرا‬özetle, kısaltarak, kısaca.
ihtisâs (A.) [ ‫ ] اﺧﺘﺼﺎص‬uzmanlık.
ihtişâm (A.) [ ‫ ] اﺣﺘﺸﺎم‬görkem.
ihtitâm (A.) [ ‫ ] اﺧﺘﺘﺎم‬sona erme.
ihtivâ etmek içermek.
ott
o
ihtivâ (A.) [ ‫ ] اﺣﺘﻮا‬içerme.
b.c
o
ihtisâr etmek kısaltmak, özetlemek.
ihtiyâc (A.) [ ‫ ] اﺣﺘﻴﺎج‬1.gereksinim2.yoksulluk.
ihtiyâcât (A.) [ ‫ ] اﺣﺘﻴﺎﺝﺎت‬gereksinimler.
ihtiyâl (A.) [ ‫ ] اﺣﺘﻴﺎل‬hile yapma.
w.
alk
ihtiyâr (A.) [ ‫ ] اﺧﺘﻴﺎر‬1.seçme. 2.seçilme. 3.seçme hakky. 4.yaşlı.
ihtiyârî (A.) [ ‫ ] اﺧﺘﻴﺎری‬kişisel seçime bağlı, isteğe bağlı.
ihtiyât (A.) [ ‫ ] اﺣﺘﻴﺎط‬1.tedbirli davranış. 2.yedek.
ihtiyâten (A.) [ ‫ ] اﺣﺘﻴﺎﻃﺎ‬tedbirli davranarak, ihtiyatlı olarak.
ihtiyatkâr (A.-F.) [ ‫ ] اﺣﺘﻴﺎط ﮐﺎر‬tedbirli, ihtiyatlı.
ihtizâr (A.) [ ‫ ] اﺣﺘﻀﺎر‬can çekişme.
ww
ihtizâz (A.) [ ‫ ] اهﺘﺰاز‬titreme, titreyiş.
ihvân (A.) [ ‫ ] اﺧﻮان‬dostlar.
ihyâ (A.) [ ‫ ] اﺣﻴﺎ‬1.diriltme, yaşatma. 2.canlılık kazandırma. 3.geceyi ibadet
ederek geçirme.
213
www.alkottob.com
ihyâ olunmak yaşatılmak, canlandırılmak.
m
ihzâr (A.) [ ‫ ] اﺣﻀﺎر‬1.çağırma, huzura getirme. 2.hazırlama. 3.hazırlanma.
ihzar etmek 1.hazırlamak. 2.getirmek.
ik’âd (A.) [ ‫ ] اﻗﻌﺎد‬oturtma.
îkâ (A.) [ ‫ ] ایﻘﺎ‬yapma.
îka etmek vermek, bırakmak.
ikâb (A.) [ ‫ ] ﻋﻘﺎب‬ceza.
ott
o
ikâl (A.) [ ‫ ] ﻋﻘﺎل‬1.bağ. 2.köstek, pranga.
b.c
o
ihzârî (A.) [ ‫ ] اﺣﻀﺎری‬hazırlayıcı.
ikâme (A.) [ ‫ ] اﻗﺎﻡﻪ‬1.kaldırma. 2.oturma. 3.yerine koyma.
ikâme etmek yerine koymak.
ikâmet (A.) [ ‫ ] اﻗﺎﻡﺖ‬1.oturma. 2.namaza durma.
ikâmetgah (A.-F.) [ ‫ ] اﻗﺎﻡﺘﮕﺎﻩ‬oturma yeri.
w.
alk
îkâz (A.) [ ‫ ] ایﻘﺎظ‬1.uyandırma. 2.uyarma.
îkâz edilmek uyarılmak.
îkâz etmek uyarmak.
ikbâl (A.) [ ‫ ] اﻗﺒﺎل‬1.talih. 2.mutluluk.
ikdâm (A.) [ ‫ ] اﻗﺪام‬girişim.
iklîm (A.) [ ‫ ] اﻗﻠﻴﻢ‬1.ülke, yer, diyar. 2.coğrâfî yaşam koşulları.
ww
ikmâl (A.) [ ‫ ] اﮐﻤﺎل‬1.tamamlama, bitirme. 2.bütünleme.
ikmâl edilmek tamamlanmak, bitirilmek.
ikmâl etmek tamamlamak, bitirmek.
iknâ (A.) [ ‫ ] اﻗﻨﺎع‬razı etme.
214
www.alkottob.com
iknâ etmek razı etmek.
m
ikrâh (A.) [ ‫ ] اﮐﺮاﻩ‬tiksinme, iğrenme.
ikrâh etmek tiksinmek, iğrenmek.
b.c
o
ikrâhen (A.) [ ‫ ] اﮐﺮاهﺎ‬tiksinerek, iğrenerek.
ikrâm (A.) [ ‫ ] اﮐﺮام‬1.cömertlik. 2.sunma, armağan etme.
ikrâmiyye (A.) [ ‫ ] اﮐﺮاﻡﻴﻪ‬1.bahşiş. 2.ikrâm olarak verilen para veya eşya.
ikrâr (A.) [ ‫ ] اﻗﺮار‬1.itiraf. 2.dile getirme. 3.kabullenme.
ikrâr etmek 1.itiraf etmek. 2.dile getirmek. 3.kabullenmek.
ott
o
ikrâz (A.) [ ‫ ] اﻗﺮاض‬borçlandırma, borç verme.
iksîr (A.) [ ‫ ] اﮐﺜﻴﺮ‬olağanüstü etkileri olan şurup.
iktibâs (A.) [ ‫ ] اﻗﺘﺒﺎس‬alıntı.
iktibâs edilmek alınmak.
iktibâs etmek alıntı yapmak, ödünç almak.
w.
alk
iktibâsât (A.) [ ‫ ] اﻗﺘﺒﺎﺱﺎت‬alıntılar.
iktidâ (A.) [ ‫ ] اﻗﺘﺪا‬uyma.
iktidâ etmek uymak.
iktidâr (A.) [ ‫ ] اﻗﺘﺪار‬1.güçlülük, kudret. 2.görev başındaki yönetim.
iktifâ (A.) [ ‫ ] اﮐﺘﻔﺎ‬yetinme.
iktifâ edilmek yetinilmek.
ww
iktifâ etmek yetinmek.
iktihâl (A.) [ ‫ ] اﮐﺘﺤﺎل‬sürme çekme.
iktirâh (A.) [ ‫ ] اﻗﺘﺮاﻩ‬içinden gelerek konuşma.
iktirân (A.) [ ‫ ] اﻗﺘﺮان‬yakınlaşma, yaklaşma.
215
www.alkottob.com
iktisâ (A.) [ ‫ ] اﮐﺘﺴﺎ‬giyinme, bürünme.
m
iktisâ etmek giymek
iktisâb (A.) [ ‫ ] اﮐﺘﺴﺎب‬kazanma, çalışarak kazanma.
iktisâb eylemek kazanmak.
iktisâd (A.) [ ‫ ] اﻗﺘﺼﺎد‬1.tutum. 2.ekonomi.
iktisâdî (A.) [ ‫ ] اﻗﺘﺼﺎدی‬ekonomik.
iktisâdiyyât (A.) [ ‫ ] اﻗﺘﺼﺎدیﺎت‬ekonomi.
b.c
o
iktisâb etmek kazanmak.
iktisâr (A.) [ ‫ ] اﻗﺘﺼﺎر‬kısaltma.
ott
o
iktisâdiyyûn (A.) [ ‫ ] اﻗﺘﺼﺎدیﻮن‬iktisatçılar, ekonomistler.
iktitâf (A.) [ ‫ ] اﻗﺘﻄﺎف‬derme, devşirme, seçme.
iktizâ (A.) [ ‫ ] اﻗﺘﻀﺎ‬1.gerekme. 2.ihtiyaç.
iktizâ etmek gerekmek.
w.
alk
ilâ (A.) [ ‫– ] اﻝﯽ‬e kadar.
ilâc (A.) [ ‫ ] ﻋﻼج‬1.ilaç. 2.tedavi. 3.çare.
ilâcnâpezîr (A.-F.) [ ‫ ] ﻋﻼج ﻥﺎﭘﺬیﺮ‬tedavi edilmez.
ilâh (A.) [ ‫ ] اﻝﺦ‬ve benzerleri, ve diğerleri.
ilâh (A.) [ ‫ ] اﻝﻪ‬tanrı, ilah.
ilâhe (A.) [ ‫ ] اﻝﻬﻪ‬tanrıça.
ww
ilâhî (A.) [ ‫ ] اﻝﻬﯽ‬1.tanrısal. 2.ilahî, dinî şarkı.
ilâhî (A.) [ ‫ ] اﻝﻬﯽ‬Tanrım.
ilâhiyyât (A.) [ ‫ ] اﻝﻬﻴﺎت‬tanrıbilim, teoloji.
ilânihâye (A.) [ ‫ ] اﻝﯽ ﻥﻬﺎیﻪ‬sonuna kadar.
216
www.alkottob.com
ilâvât (A.) [ ‫ ] ﻋﻼوات‬ilaveler, ekler.
m
ilâve (A.) [ ‫ ] ﻋﻼوﻩ‬ek.
ilave etmek eklemek.
ilel (A.) [ ‫ ] ﻋﻠﻞ‬1.hastalıklar. 2.sebepler.
ilelebed (A.) [ ‫ ] اﻝﯽ اﻻﺑﺪ‬sonsuza dek.
ilgâ (A.) [ ‫ ] اﻝﻐﺎ‬lağvetme, kaldırma.
ilgâ eylemek lağvetmek, kaldırmak.
ott
o
ilhâd (A.) [ ‫ ] اﻝﺤﺎد‬dinden çıkma, dinsizlik.
b.c
o
ilâveten (A.) [ ‫ ] ﻋﻼوة‬ek olarak, yanı sıra.
ilhâk (A.) [ ‫ ] اﻝﺤﺎق‬1.katma, karıştırma. 2.katılma.
ilhak olunmak katılmak.
ilhâm (A.) [ ‫ ] اﻝﻬﺎم‬esin.
ilhâmât (A.) [ ‫ ] اﻝﻬﺎﻡﺎت‬ilhamlar, esinler.
w.
alk
ilim (A.) [ ‫ ] ﻋﻠﻢ‬ilim.
ilkâ (A.) [ ‫ ] اﻝﻘﺎ‬atma, bırakma.
ilkâ etmek atmak.
ilkâh (A.) [ ‫ ] اﻝﻘﺎح‬aşılama, dölleme.
illâ (A.) [ ‫ ] اﻻ‬1. -den başka. 2.ille de, mutlaka. 3.yoksa, aksi takdirde.
illet (A.) [ ‫ ] ﻋﻠﺖ‬1.hastalık. 2.sebep.
ww
illî (A.) [ ‫ ] ﻋﻠﯽ‬nedensel.
illiyyet (A.) [ ‫ ] ﻋﻠﻴﺖ‬nedensellik.
ilm (A.) [ ‫ ] ﻋﻠﻢ‬bilim.
ilmî (A.) [ ‫ ] ﻋﻠﻤﯽ‬bilimsel.
217
www.alkottob.com
ilmiyye (A.) [ ‫ ] ﻋﻠﻤﻴﻪ‬din bilginleri.
m
ilsâk (A.) [ ‫ ] اﻝﺼﺎق‬bitiştirme, yapıştırma, kavuşturma.
iltibâs (A.) [ ‫ ] اﻝﺘﺒﺎس‬benzerlik.
ilticâgâh (A.-F.) [ ‫ ] اﻝﺘﺠﺎﮔﺎﻩ‬sığınak, sığınma yeri.
b.c
o
ilticâ (A.) [ ‫ ] اﻝﺘﺠﺎ‬sığınma.
iltifat (A.) [ ‫ ] اﻝﺘﻔﺎت‬1.dönme. 2.ilgi gösterme. 2.gönül alma.
iltihâb (A.) [ ‫ ] اﻝﺘﻬﺎب‬1.alevlenme. 2.yangı.
iltihak (A.) [ ‫ ] اﻝﺘﺤﺎق‬katılma.
ott
o
iltihak etmek katılmak.
iltihâm (A.) [ ‫ ] اﻝﺘﻬﺎم‬yara kapanması.
iltimâs (A.) [ ‫ ] اﻝﺘﻤﺎس‬kayırma.
iltisâk (A.) [ ‫ ] اﻝﺘﺼﺎق‬kavuşma, yapışma.
iltisak etmek kavuşmak.
w.
alk
iltiyâm (A.) [ ‫ ] اﻝﺘﻴﺎم‬yara iyileşmesi.
iltizâm (A.) [ ‫ ] اﻝﺘﺰام‬1.gerekli görme. 2.taraf tutma.
iltizâz (A.) [ ‫ ] اﻝﺘﺬاذ‬lezzet alma.
ilzâm (A.) [ ‫ ] اﻝﺰام‬susturma.
îmâ (A.) [ ‫ ] ایﻤﺎ‬dolaylı anlatım, işaret.
îmâ etmek işaret etmek, göstermek.
ww
imâd (A.) [ ‫ ] ﻋﻤﺎد‬direk.
imâl etmek yapmak.
imâle (A.) [ ‫ ] اﻡﺎﻝﻪ‬kısa heceyi uzun okuma.
imâm (A.) [ ‫ ] اﻡﺎم‬1.namaz kıldıran. 2.önder, lider. 3.Hz. Ali’nin soyundan gelen.
218
www.alkottob.com
îmân (A.) [ ‫ ] ایﻤﺎن‬inanma.
m
iman etmek inanmak.
imâret (A.) [ ‫ ] ﻋﻤﺎرت‬1.aşevi. 2.bayındırlık.
imhâ (A.) [ ‫ ] اﻡﺤﺎ‬1.yok etme. 2.yok edilme.
imhâ edilmek yok edilmek.
imhâ etmek yok etmek.
imkân (A.) [ ‫ ] اﻡﮑﺎن‬olanak.
imrâr (A.) [ ‫ ] اﻡﺮار‬geçirme.
ott
o
imlâ (A.) [ ‫ ] اﻡﻼ‬1.doldurma. 2.yazı bilgisi. 3.yazı
b.c
o
imdâd (A.) [ ‫ ] اﻡﺪاد‬yardım isteme, imdat.
imsâk (A.) [ ‫ ] اﻡﺴﺎک‬orucun başlangıç saati.
imsâkiyye (A.) [ ‫ ] اﻡﺴﺎﮐﻴﻪ‬oruca başlama ve oruç açma saatlerini gösteren
çizelge.
w.
alk
imtidad etmek uzanmak.
imtihân (A.) [ ‫ ] اﻡﺘﺤﺎن‬1.sınav. 2.deneme.
imtinâ (A.) [ ‫ ] اﻡﺘﻨﺎع‬kaçınma.
imtinâ etmek kaçınmak, geri durmak.
imtisâl (A.) [ ‫ ] اﻡﺘﺜﺎل‬1.boyun eğme. 2.verilen işi yapma.
imtiyâz (A.) [ ‫ ] اﻡﺘﻴﺎز‬1.ayrıcalık. 2.kapitülasyon.
ww
imtizâc (A.) [ ‫ ] اﻡﺘﺰاج‬uyuşma, uzlaşma.
imtizâc etmek uyuşmak, uzlaşmak.
în (F.) [ ‫ ] ایﻦ‬bu.
in’âm (A.) [ ‫ ] اﻥﻌﺎم‬1.bağış, ihsan. 2.bahşiş.
219
www.alkottob.com
in’ikâd (A.) [ ‫ ] اﻥﻌﻘﺎد‬1.bağlanma. 2.toplanma.
m
in’ikâs (A.) [ ‫ ] اهﻌﮑﺎس‬yanıyma.
in’itâf (A.) [ ‫ ] اﻥﻌﻄﺎف‬1.bükülme. 2.dönme.
b.c
o
in’itâf etmek çevrilmek, dönmek.
inâd (A.) [ ‫ ] ﻋﻨﺎد‬inat.
inân (A.) [ ‫ ] ﻋﻨﺎن‬dizgin.
inâre (A.) [ ‫ ] اﻥﺎرﻩ‬aydınlatma.
inâyât (A.) [ ‫ ] ﻋﻨﺎیﺎت‬iyilikler.
ott
o
inâyet (A.) [ ‫ ] ﻋﻨﺎیﺖ‬iyilik.
incizâb (A.) [ ‫ ] اﻥﺠﺬاب‬cazibeye kapılma.
ind (A.) [ ‫ ] ﻋﻨﺪ‬1.kat. 2.görüş. 3.yan.
indî (A.) [ ‫ ] ﻋﻨﺪی‬kişisel, kişinin kendi kanısına dayanan.
indifâ (A.) [ ‫ ] اﻥﺪﻓﺎع‬püskürme.
w.
alk
indifâ etmek püskürmek.
ineb (A.) [ ‫ ] ﻋﻨﺐ‬üzüm.
infâk (A.) [ ‫ ] اﻥﻔﺎق‬geçindirme, nafakalandırma.
infâz (A.) [ ‫ ] اﻥﻔﺎذ‬uygulama, yerine getirme, yapma.
infiâl (A.) [ ‫ ] اﻥﻔﻌﺎل‬kırılma, gücenme.
infikâk (A.) [ ‫ ] اﻥﻔﮑﺎک‬ayrılış.
ww
infilâk (A.) [ ‫ ] اﻥﻔﻼق‬patlama.
infirâd (A.) [ ‫ ] اﻥﻔﺮاد‬bir başına kalma.
infirâd ettirilmek bir başına bırakılmak.
infisâl (A.) [ ‫ ] اﻥﻔﺼﺎل‬ayrılma.
220
www.alkottob.com
inhibât (A.) [ ‫ ] اﻥﻬﺒﺎط‬düşüş.
inhilâl (A.) [ ‫ ] اﻥﺤﻼل‬1.çözülme, ayrışma. 2.dağılma.
b.c
o
inhimâk (A.) [ ‫ ] اﻥﻬﻤﺎک‬aşırı düşkünlük.
m
inhidâm (A.) [ ‫ ] اﻥﻬﺪام‬yıkılma.
inhinâ (A.) [ ‫ ] اﻥﺤﻨﺎ‬1.eğri, yay. 2.kıvrılma, bükülme, yay şeklini alma.
inhirâf (A.) [ ‫ ] اﻥﺤﺮاف‬sapma.
inhiraf olunmak dönülmek.
inhisâf (A.) [ ‫ ] اﻥﺨﺴﺎف‬1.ay tutulması. 2.gelişimini yitirmek, parlaklığını
inhisâr (A.) [ ‫ ] اﻥﺤﺼﺎر‬tekel.
inhitat (A.) [ ‫ ] اﻥﺤﻄﺎط‬çöküş, düşüş.
ott
o
kaybetmek.
inhizâm (A.) [ ‫ ] اﻥﻬﺰام‬bozguna uğrama.
inkâr (A.) [ ‫ ] اﻥﮑﺎر‬yadsıma, reddetme.
w.
alk
inkâr edilmek yadsınmak.
inkâr etmek yadsımak.
inkılâb (A.) [ ‫ ] اﻥﻘﻼب‬1.devrim. 2.değişim, dönüşüm.
inkılâb etmek dönüşmek.
inkırâz bulmak tükenmek, çökmek.
inkıtâ (A.) [ ‫ ] اﻥﻘﻄﺎع‬kesilme, kesintiye uğrama.
ww
inkıyâd (A.) [ ‫ ] اﻥﻘﻴﺎد‬bağlanma, boyun eğme.
inkızâ (A.) [ ‫ ] اﻥﻘﻀﺎ‬geçip gitme.
inkibâz (A.) [ ‫ ] اﻥﻘﺒﺎض‬kabızlık.
inkirâz (A.) [ ‫ ] اﻥﻘﺮاض‬çökme, tükeniş.
221
www.alkottob.com
inkisâm (A.) [ ‫ ] اﻥﻘﺴﺎم‬bölünme.
inkisâr (A.) [ ‫ ] اﻥﮑﺴﺎر‬1.ilenme, beddua etme. 2.kırılma.
inkişaf bulmak gelişmek.
inkişaf etmek gelişmek.
insâf (A.) [ ‫ ] اﻥﺼﺎف‬acıma.
insânî (A.) [ ‫ ] اﻥﺴﺎﻥﯽ‬1.insanlık. 2.insan ile ilgili.
b.c
o
inkişâf (A.) [ ‫ ] اﻥﮑﺸﺎف‬1.ortaya çıkma. 2.gelişim, gelişme.
m
inkisâm etmek bölünmek.
insâniyyet (A.) [‫ ]اﻥﺴﺎﻥﻴﺖ‬insanlık.
insibab etmek dökülmek.
insicâm (A.) [ ‫ ] اﻥﺴﺠﺎم‬düzen, sıra.
insiyâk (A.) [ ‫ ] اﻥﺴﻴﺎق‬içgüdü.
w.
alk
insiyâkî (A.) [ ‫ ] اﻥﺴﻴﺎﻗﯽ‬içgüdüsel.
ott
o
insaniyu’l-merkez (A.) [ ‫ ] اﻥﺴﺎﻥﯽ اﻝﻤﺮﮐﺰ‬insan merkezli.
insücin (A.) [ ‫ ] اﻥﺲ و ﺝﻦ‬insanlar ve cinler.
inşâ (A.) [ ‫ ] اﻥﺸﺎ‬1.yapma. 2.güzel yazı yazma. 3.kompozisyon.
inşiâb (A.) [ ‫ ] اﻥﺸﻌﺎب‬1.bölünme. 2.dallanma.
inşikâk (A.) [ ‫ ] اﻥﺸﻘﺎق‬yarılma, bölünme.
inşikâk etmek yarılmak, bölünmek.
ww
inşirâh (A.) [ ‫ ] اﻥﺸﺮاح‬açılma, ferahlama.
intâc (A.) [ ‫ ] اﻥﺘﺎج‬1.sonuçlandırma. 2.doğurma.
intâc etmek 1.sonuçlandırmak. 2.doğurmak.
intâk (A.) [ ‫ ] اﻥﻄﺎق‬konuşturma.
222
www.alkottob.com
intânî (A.) [ ‫ ] اﻥﺘﺎﻥﯽ‬mikroplu.
m
intibâ (A.) [ ‫ ] اﻥﻄﺒﺎع‬1.izlenim. 2.basılma.
intibâh (A.) [ ‫ ] اﻥﺘﺒﺎﻩ‬uyanış.
intifâ (A.) [ ‫ ] اﻥﻄﻔﺎ‬ateşin sönmesi.
intifâ’ (A.) [ ‫ ] اﻥﺘﻔﺎع‬yararlanma.
intihâ (A.) [ ‫ ] اﻥﺘﻬﺎ‬1.son. 2.sona erme.
intihâb (A.) [ ‫ ] اﻥﺘﺨﺎب‬1.seçme. 2.seçilme. 3.seçim.
intihab eylemek seçmek.
intihâbât (A.) [ ‫ ] اﻥﺘﺨﺎﺑﺎت‬seçimler.
ott
o
intihâb edilmek seçilmek.
b.c
o
intibâk (A.) [ ‫ ] اﻥﻄﺒﺎق‬uyum.
intihâl (A.) [ ‫ ] اﻥﺘﺤﺎل‬bir başkasının eserini sahiplenme.
intihâr (A.) [ ‫ ] اﻥﺘﺤﺎر‬kendini öldürme, canına kıyma.
w.
alk
intihâr etmek kendini öldürmek, canına kıymak.
intikâd (A.) [ ‫ ] اﻥﺘﻘﺎد‬eleştiri, tenkit.
intikâl (A.) [ ‫ ] اﻥﺘﻘﺎل‬1.göçme, taşınma. 2.kavrama. 3.miras geçmesi.
intikal etmek geçmek
intikâm (A.) [ ‫ ] اﻥﺘﻘﺎم‬öc.
intikam almak öc almak.
ww
intikâmcû (A.-F.) [ ‫ ] اﻥﺘﻘﺎم ﺝﻮ‬intikamcı.
intisâb (A.) [ ‫ ] اﻥﺘﺴﺎب‬1.bir yere mensup olma. 2.bir yere bağlanma, bir yerde
çalışmaya başlama.
intişâr (A.) [ ‫ ] اﻥﺘﺸﺎر‬1.yayılma. 2.yayınlanma. 3.üreme.
223
www.alkottob.com
intişâr etmek 1.yayılmak. 2.yayınlanmak.
intizâm (A.) [ ‫ ] اﻥﺘﻈﺎم‬düzen.
intizâr (A.) [ ‫ ] اﻥﺘﻈﺎر‬bekleme, bekleyiş.
intizâr etmek beklemek.
inzâl (A.) [ ‫ ] اﻥﺰال‬indirme.
b.c
o
intizamperver (A.-F.) [ ‫ ] اﻥﺘﻈﺎم ﭘﺮور‬düzeni seven, düzenli, tertipli.
m
intizâ’ (A.) [ ‫ ] اﻥﺘﺰاع‬söküp alma.
inzibât (A.) [ ‫ ] اﻥﻀﺒﺎط‬zapturapt altında bulunma, düzen.
ott
o
inzimâm (A.) [ ‫ ] اﻥﻀﻤﺎم‬eklenme.
inzivâ (A.) [ ‫ ] اﻥﺰوا‬köşesine çekilme, tek başına yaşama.
inzivagâh (A.-F.) [ ‫ ] اﻥﺰواﮔﺎﻩ‬köşeye çekilme yeri, inziva yeri.
irâ’e (A.) [ ‫ ] اراﺋﻪ‬gösterme.
irâ’e etmek göstermek.
w.
alk
îrâd (A.) [ ‫ ] ایﺮاد‬1.getirme, söyleme. 2.gelir, kazanç.
irâde (A.) [ ‫ ] ارادﻩ‬1.istek. 2.buyruk.
irâdet (A.) [ ‫ ] ارادت‬isteme, istek.
îrânî (F.) [ ‫ ] ایﺮاﻥﯽ‬İranlı.
ircâ’ (A.) [ ‫ ] ارﺝﺎع‬eski haline döndürme, çevirme.
ircâ’ etmek döndürmek, çevirmek.
ww
irfân (A.) [ ‫ ] ﻋﺮﻓﺎن‬1.bilme. 2.kültür.
irfanperver (A.-F.) [ ‫ ] ﻋﺮﻓﺎن ﭘﺮور‬kültürlü.
irs (A.) [ ‫ ] ارث‬1.miras. 2.soyaçekim, kalıtım.
irsâl (A.) [ ‫ ] ارﺱﺎل‬gönderme.
224
www.alkottob.com
irsen (A.) [ ‫ ] ارﺛﺎ‬kalıtımsal, miras yoluyla.
irsiyyet (A.) [ ‫ ] ارﺛﻴﺖ‬kalıtımsallık, irsîlik.
b.c
o
irşâd (A.) [ ‫ ] ارﺵﺎد‬hidayete erdirme, doğru yolu gösterme.
m
irsî (A.) [ ‫ ] ارﺛﯽ‬kalıtımsal.
irşâd etmek hidayete erdirmek, doğru yolu göstermek.
irtiâş (A.) [ ‫ ] ارﺕﻌﺎش‬titreme.
irtibât (A.) [ ‫ ] ارﺕﺒﺎط‬bağlantı, ilişki, ilgi.
irticâ (A.) [ ‫ ] ارﺕﺠﺎع‬1.geriye dönüş. 2.gericilik.
ott
o
irticakâr (A.-F.) [ ‫ ] ارﺕﺠﺎﻋﮑﺎر‬gerici.
irticâlen (A.) [ ‫ ] ارﺕﺠﺎﻻ‬düşünmeden söyleyerek.
irtidâd (A.) [ ‫ ] ارﺕﺪاد‬dinden çıkma.
irtifâ (A.) [ ‫ ] ارﺕﻔﺎع‬yükseklik.
irtihâl (A.) [ ‫ ] ارﺕﺤﺎل‬1.göçme. 2.ölüm.
w.
alk
irtihâl etmek ölmek.
irtikâ (A.) [ ‫ ] ارﺕﻘﺎ‬1.yükselme. 2.yüksek mevkiye gelme.
irtikâb (A.) [ ‫ ] ارﺕﮑﺎب‬suç işleme.
irtisam etmek resmedilmek, izi düşmek.
irtişâ (A.) [ ‫ ] ارﺕﺸﺎ‬rüşvet yeme.
irtizâk (A.) [ ‫ ] ارﺕﺰاق‬rızıklanma.
ww
irzâ (A.) [ ‫ ] ارﺽﺎ‬ikna etme, razı etme.
irzâ’ (A.) [ ‫ ] ارﺽﺎع‬emzirme, süt verme.
is’âd (A.) [ ‫ ] اﺹﻌﺎد‬yükseltme.
is’âd etmek yükseltmek, çıkartmak.
225
www.alkottob.com
is’âd olunmak yükseltilmek.
m
is’af olunmak yerine getirilmek.
is’âr (A.) [ ‫ ] اﺱﻌﺎر‬fiyat belirleme.
isâet (A.) [ ‫ ] اﺱﺎﺋﺖ‬kötülük etme.
îsâl (A.) [ ‫ ] ایﺼﺎل‬kavuşturma, ulaştırma.
isâl etmek ulaştırmak.
isâle (A.) [ ‫ ] اﺱﺎﻝﻪ‬akıtma.
ott
o
isbât (A.) [ ‫ ] اﺛﺒﺎت‬kanıtlama.
b.c
o
isâbet (A.) [ ‫ ] اﺹﺎﺑﺖ‬rastgelme. 2.tutarlılık.
isbât -ı vücûd etmek bir yerde bulunmak, varlığını göstermek.
îsevî (A.) [ ‫ ] ﻋﻴﺴﻮی‬Hıristiyan.
îseviyyet (A.) [ ‫ ] ﻋﻴﺴﻮیﺖ‬Hıristiyanlık.
isfenc (F.) [ ‫ ] اﺱﻔﻨﺞ‬sünger.
w.
alk
ishâl (A.) [ ‫ ] اﺱﻬﺎل‬sürgün, cırcır olma.
iskân (A.) [ ‫ ] اﺱﮑﺎن‬1.yerleştirme. 2.yerleştirilme.
iskân edilmek yerleştirilmek.
iskân etmek yerleştirmek.
iskat (A.) [ ‫ ] اﺱﻘﺎط‬düşürme.
iskât (A.) [ ‫ ] اﺱﮑﺎت‬susturma.
ww
iskât etmek susturmak.
islâm (A.) [ ‫ ] اﺱﻼم‬1.müslümanlık. 2.müslüman.
islâmiyyet (A.) [ ‫ ] اﺱﻼﻡﻴﺖ‬müslümanlık.
ism (A.) [ ‫ ] اﺱﻢ‬ad.
226
www.alkottob.com
ismet (A.) [ ‫ ] ﻋﺼﻤﺖ‬1.masumluk. 2.haramdan kaçınma.
m
isnâ’aşer (A.) [ ‫ ] اﺛﻨﯽ ﻋﺸﺮ‬oniki.
isnâd (A.) [ ‫ ] اﺱﻨﺎد‬1.dayama, yükleme. 2.iftira.
isrâf (A.) [ ‫ ] اﺱﺮاف‬savurganlık.
b.c
o
isneyn (A.) [ ‫ ] اﺛﻨﻴﻦ‬pazartesi.
istî’âb (A.) [ ‫ ] اﺱﺘﻴﻌﺎب‬kapasite, alım gücü, sığıdırma.
isti’câl (A.) [ ‫ ] اﺱﺘﻌﺠﺎل‬aceleci davranış.
isti’fâ (A.) [ ‫ ] اﺱﺘﻌﻔﺎ‬1.affını isteme. 2.görevinden ayrılma.
isti’lâm (A.) [ ‫ ] اﺱﺘﻌﻼم‬bilgi isteme.
ott
o
isti’kâf (A.) [ ‫ ] اﺱﻌﮑﺎف‬bir yere kapanma.
isti’mâl (A.) [ ‫ ] اﺱﺘﻌﻤﺎل‬1.kullanma. 2.kullanılma. 3.yapılma.
isti’mâl edilmek kullanılmak.
isti’mâl etmek kullanmak.
w.
alk
istiâne (a.) [ ‫ ] اﺱﺘﻌﺎﻥﻪ‬yardım isteme.
istiâne olunmak yardım istenmek.
istib’âd (A.) [ ‫ ] اﺱﺘﺒﻌﺎد‬uzak görme.
istibdâd (A.) [ ‫ ] اﺱﺘﺒﺪاد‬baskı rejimi.
istibdâdkâr (A.-F.) [ ‫ ] اﺱﺘﺒﺪادﮐﺎر‬baskıcı.
isticâbet (A.) [ ‫ ] اﺱﺘﺠﺎﺑﺖ‬kabul edilme.
ww
isticvâb etmek sorgulamak.
istid’â (A.) [ ‫ ] اﺱﺘﺪﻋﺎ‬1.dilekçe. 2.yalvararak isteme.
istid’ânâme (A.-F.) [ ‫ ] اﺱﺘﺪﻋﺎﻥﺎﻡﻪ‬dilekçe.
istîdâd (A.) [ ‫ ] اﺱﺘﻌﺪاد‬yetenek.
227
www.alkottob.com
istidlâl (A.) [ ‫ ] اﺱﺘﺪﻻل‬delil ile hüküm çıkarma, akıl yürütme, delillerin ışığında
m
yargıda bulunma.
istifâdebahş (A.-F.) [ ‫ ] اﺱﺘﻔﺎدﻩ ﺑﺨﺶ‬yararlı.
istifhâm (A.) [ ‫ ] اﺱﺘﻔﻬﺎم‬1.sorma. 2.soru işareti.
b.c
o
istifrâğ (A.) [‫ ]اﺱﺘﻔﺮاغ‬kusma.
istifrâğ etmek kusmak.
istifsâr etmek açıklama istemek.
istigâse (A.) [ ‫ ] اﺱﺘﻐﺎﺛﻪ‬yardım isteme.
3.tokgözlülük.
ott
o
istiğnâ (A.) [ ‫ ] اﺱﺘﻐﻨﺎ‬1.kimseye muhtaç olmama. 2.eyvallah etmeme.
istiğrâk (A.) [ ‫ ] اﺱﺘﻐﺮاق‬1.dalma, gömülme. 2.boğulma. 3.kendinden geçme.
istihâle (A.) [ ‫ ] اﺱﺘﺤﺎﻝﻪ‬1.başkalaşım, değişim. 2.imkansızlık.
istihâre (A.) [ ‫ ] اﺱﺘﺨﺎرﻩ‬bir işin nasıl sonuçlanacağını anlamak için ibadetten
sonra uykuya yatma.
w.
alk
istihâse (A.) [ ‫ ] اﺱﺘﺤﺎﺛﻪ‬fosilleşme.
istihbâr (A.) [ ‫ ] اﺱﺘﺨﺒﺎر‬duyum, haber alma.
istihbârât (A.) [ ‫ ] اﺱﺘﺨﺒﺎرات‬duyumlar, haber almalar.
istihdâf (A.) [ ‫ ] اﺱﺘﻬﺪاف‬hedef edinme.
istihdaf eylemek hedef edinmek.
istihdâm (A.) [ ‫ ] اﺱﺘﺨﺪام‬hizmete alma.
ww
istihfâf (A.) [ ‫ ] اﺱﺘﺨﻔﺎف‬hafife alma, küçümseme.
istihfâfkâr (A.-F.) [ ‫ ] اﺱﺘﺨﻔﺎﻓﮑﺎر‬hafife alan, küçümseyen.
istihfafkârlık (A.-F.-T.) küçümseme, hafife alma.
istihkak (A.) [ ‫ ] اﺱﺘﺤﻘﺎق‬1.hak etme. 2.hak edilmiş şey.
228
www.alkottob.com
istihkâm (A.) [ ‫ ] اﺱﺘﺤﮑﺎم‬1.sağlamlık. 2.siper.
m
istihkâr (A.) [ ‫ ] اﺱﺘﺤﻘﺎر‬aşağılama.
istihlâk (A.) [ ‫ ] اﺱﺘﻬﻼک‬tüketim.
istihmâm (A.) [ ‫ ] اﺱﺘﺤﻤﺎم‬banyo yapma, yıkanma.
b.c
o
istihlâk etmek tüketmek, harcamak.
istihrâc (A.) [ ‫ ] اﺱﺘﺨﺮاج‬1.çıkarma. 2.hüküm çıkarma. 3.anket.
istihrâc etmek çıkarmak.
istihsâl (A.) [ ‫ ] اﺱﺘﺤﺼﺎل‬1.elde etme. 2.elde edilme. 3.üretim.
istihyâ (A.) [ ‫ ] اﺱﺘﺤﻴﺎ‬utanma.
istihzâ (A.) [ ‫ ] اﺱﺘﻬﺰا‬alay.
istihzâ etmek alay etmek.
ott
o
istihsân (A.) [ ‫ ] اﺱﺘﺤﺴﺎن‬güzel bulma, beğenme.
istihzâr (A.) [ ‫ ] اﺱﺘﺤﻀﺎر‬1.hazırlama. 2.hazırlanma. 2.huzura çağırma.
w.
alk
istikâmet (A.) [ ‫ ] اﺱﺘﻘﺎﻡﺖ‬1.doğruluk. 2.dürüstlük. 3.yön.
istikamet vermek yön vermek.
istikbâh (A.) [ ‫ ] اﺱﺘﻘﺒﺎح‬ayıplama.
istikbâl (A.) [ ‫ ] اﺱﺘﻘﺒﺎل‬1.karşılama. 2.gelecek. 3.kıbleye dönme.
istikbal etmek karşılamak.
istikbâr (A.) [ ‫ ] اﺱﺘﮑﺒﺎر‬büyüklenme.
ww
istikfâf (A.) [ ‫ ] اﺱﺘﮑﻔﺎف‬yetinme.
istiklâl (A.) [ ‫ ] اﺱﺘﻘﻼل‬bağımsızlık.
istikmâl (A.) [ ‫ ] اﺱﺘﮑﻤﺎل‬tamamlama.
istikrâh (A.) [ ‫ ] اﺱﺘﮑﺮاﻩ‬iğrenme, tiksinme.
229
www.alkottob.com
istikrâh etmek iğrenmek, tiksinmek.
m
istikrâr (A.) [ ‫ ] اﺱﺘﻘﺮار‬kararlılık.
istikrâz (A.) [ ‫ ] اﺱﺘﻘﺮاض‬borçlanma.
istîlâ (A.) [ ‫ ] اﺱﺘﻴﻼ‬yayılma, ele geçirme.
istîlâ etmek yayılmak, ele geçirmek.
istilzâm (A.) [ ‫ ] اﺱﺘﻠﺰام‬gerekme, gerektirme.
istilzâm etmek gerekmek, gerektirmek.
ott
o
istilzâm eylemek gerektirmek.
b.c
o
istikşâf (A.) [ ‫ ] اﺱﺘﮑﺸﺎف‬keşif çalışması yapma.
istimâ’ (A.) [ ‫ ] اﺱﺘﻤﺎع‬dinleme, kulak verme.
istimâ’ etmek kulak vermek, dinlemek.
istimdâd (A.) [ ‫ ] اﺱﺘﻤﺪاد‬yardım isteme.
istimhâl (A.) [ ‫ ] اﺱﺘﻤﻬﺎل‬ek süre isteme.
w.
alk
istimlâk (A.) [ ‫ ] اﺱﺘﻤﻼک‬kamulaştırma.
istimlâk edilmek kamulaştırılmak.
istimlâk etmek kamulaştırmak.
istimnâ’ (A.) [ ‫ ] اﺱﺘﻤﻨﺎء‬mastürbasyon.
istimrâr (A.) [ ‫ ] اﺱﺘﻤﺮار‬süreklilik.
istinâd (A.) [ ‫ ] اﺱﺘﻨﺎد‬1.dayanma. 2.güvenme.
ww
istinâd etmek dayanmak.
istinâden (A.) [ ‫ ] اﺱﺘﻨﺎدا‬1.dayanarak. 2.güvenerek.
istinadgâh (A.-F.) [ ‫ ] اﺱﺘﻨﺎدﮔﺎﻩ‬dayanak.
230
www.alkottob.com
istînâf (A.) [ ‫ ] اﺱﺘﻴﻨﺎف‬üst mahkemeye başvurarak alt mahkemenin kararının
istinbât (A.) [ ‫ ] اﺱﺘﻨﺒﺎط‬anlam çıkarma, hüküm çıkarma.
istinkâf etmek çekimser kalmak.
istinşâk (A.) [ ‫ ] اﺱﺘﻨﺸﺎق‬buruna su çekme.
istintâk (A.) [ ‫ ] اﺱﺘﻨﻄﺎق‬sorgulama.
istintâk etmek sorgulamak, sorguya çekmek.
istirâhat etmek dinlenmek.
ott
o
istirâhat (A.) [ ‫ ] اﺱﺘﺮاﺣﺖ‬dinlenme.
b.c
o
istinkâf (A.) [ ‫ ] اﺱﺘﻨﮑﺎف‬çekimserlik.
m
feshini isteme.
istirâk-ı sem’ etmek kulak misafiri olmak.
istirdâd (A.) [ ‫ ] اﺱﺘﺮداد‬geri isteme, geri alma.
istirdâd edilmek geri alınmak.
w.
alk
istirdâd etmek geri almak.
istirhâm (A.) [ ‫ ] اﺱﺘﺮﺣﺎم‬rica etme, yalvararak isteme.
istirhâm etmek rica etmek, yalvararak istemek.
istirhamkâr (A.-F.) [ ‫ ] اﺱﺘﺮﺣﺎﻡﮑﺎر‬yalvarırcasına.
istirkab etmek çekememek.
istiskâ (A.) [ ‫ ] اﺱﺘﺴﻘﺎ‬1.yağmur duasına çıkma. 2.vücutta su toplanması.
ww
istiskâl (A.) [ ‫ ] اﺱﺘﺜﻘﺎل‬hoş karşılamama, yüz vermeme.
istisnâ (A.) [ ‫ ] اﺱﺘﺜﻨﺎ‬kural dışı.
istisnâ’î (A.) [ ‫ ] اﺱﺘﺜﻨﺎﺋﯽ‬kural dışı.
istişâre (A.) [ ‫ ] اﺱﺘﺸﺎرﻩ‬danışma.
231
www.alkottob.com
istişâre etmek danışmak.
m
istişhâd (A.) [ ‫ ] اﺱﺘﺸﻬﺎد‬1.kanıt gösterme. 2.örnek verme.
istişhâd yapmak örnek vermek.
istitâr (A.) [ ‫ ] اﺱﺘﺘﺎر‬örtünme.
istitrâden (A.) [ ‫ ] اﺱﺘﻄﺮادا‬sırası gelmişken.
istivâ (A.) [ ‫ ] اﺱﺘﻮا‬1.eşitlik. 2.düzlük.
b.c
o
istitâat (A.) [ ‫ ] اﺱﺘﻄﺎﻋﺖ‬güç.
istiz’âf (A.) [ ‫ ] اﺱﺘﻀﻌﺎف‬zayıf düşürme, zayıf görme.
istîzân (A.) [ ‫ ] اﺱﺘﻴﺬان‬izin isteme.
isyân (A.) [ ‫ ] ﻋﺼﻴﺎن‬başkaldırı.
ott
o
istîzâh (A.) [ ‫ ] اﺱﺘﻴﻀﺎح‬gensoru.
îş (A.) [ ‫ ] ﻋﻴﺶ‬1.yaşama. 2.eğlenme, gününü gün etme.
iş’âr (A.) [ ‫ ] اﺵﻌﺎر‬bildirme, gösterme.
w.
alk
işâa (A.) [ ‫ ] اﺵﺎﻋﻪ‬duyurma, yayma.
işârât (A.) [ ‫ ] اﺵﺎرات‬işaretler.
işâret (A.) [ ‫ ] اﺵﺎرت‬1.gösterme. 2.alamet. 3.iz.
işâreten (A.) [ ‫ ] اﺵﺎرة‬işaret ederek.
işbâ’ (A.) [ ‫ ] اﺵﺒﺎع‬1.doyurma. .doldurma.
işgâl (A.) [ ‫ ] اﺵﻐﺎل‬1.meşgul etme. 2.ele geçirme.
ww
işgal etmek 1.meşgul etmek. 2.ele geçirmek.
işhâd (A.) [ ‫ ] اﺵﻬﺎد‬tanık getirme.
işkence (F.) [ ‫ ] اﺵﮑﻨﺠﻪ‬acı verme, eziyet etme.
işmi’zâz (A.) [ ‫ ] اﺵﻤﺌﺰاز‬1.surat ekşitme. 2.ürperme.
232
www.alkottob.com
işrâk (A.) [ ‫ ] اﺵﺮاق‬1.doğma. 2.aydınlatma.
m
işrâkî (A.) [ ‫ ] اﺵﺮاﻗﯽ‬Pisagorcu.
işret (A.) [ ‫ ] ﻋﺸﺮت‬1.içki. 2.içki alemi.
b.c
o
işrîn (A.) [ ‫ ] ﻋﺸﺮیﻦ‬yirmi.
iştiâl (A.) [ ‫ ] اﺵﺘﻌﺎل‬alevlenme, yalazlanma, parlama, tutuşma.
iştibâh (A.) [ ‫ ] اﺵﺘﺒﺎﻩ‬kuşkuya düşme.
iştigâl (A.) [ ‫ ] اﺵﺘﻐﺎل‬uğraşı.
iştigâl etmek uğraşmak, meşgul olmak.
ott
o
iştihâ (A.) [ ‫ ] اﺵﺘﻬﺎ‬iştah.
iştihâengîz (A.) [ ‫ ] اﺵﺘﻬﺎ اﻥﮕﻴﺰ‬iştah açıcı, iştah verici.
iştihâr (A.) [ ‫ ] اﺵﺘﻬﺎر‬meşhur olma.
iştihâr etmek meşhur olmak.
iştikâk (A.) [ ‫ ] اﺵﺘﻘﺎق‬türeme.
w.
alk
iştimâl (A.) [ ‫ ] اﺵﺘﻤﺎل‬kapsama.
iştirâ (A.) [ ‫ ] اﺵﺘﺮا‬satın alma.
iştirâ etmek satın almak.
iştirâk (A.) [ ‫ ] اﺵﺘﺮاک‬1.katılım. 2.ortaklık.
iştirâkiyye (A.) [ ‫ ] اﺵﺘﺮاﮐﻴﻪ‬komünizm.
iştiyâk (A.) [ ‫ ] اﺵﺘﻴﺎق‬şevklenme, şevk duyma.
ww
îşü nûş etmek yiyip içmek, gününü gün etmek.
işve (A.) [ ‫ ] ﻋﺸﻮﻩ‬cilve, naz, eda.
işvebâz (A.-F.) [ ‫ ] ﻋﺸﻮﻩ ﺑﺎز‬işveli.
işveger (A.-F.) [ ‫ ] ﻋﺸﻮﻩ ﮔﺮ‬işveli.
233
www.alkottob.com
işvekâr (A.-F.) [ ‫ ] ﻋﺸﻮﻩ ﮐﺎر‬işveli, şivekâr.
m
it’âm (A.) [ ‫ ] اﻃﻌﺎم‬doyurma, yemek verme.
itâat (A.) [ ‫ ] اﻃﺎﻋﺖ‬uyma, boyun eğme.
itâb (A.) [ ‫ ] ﻋﺘﺎب‬azarlama, paylama, çıkışma.
itâle (A.) [ ‫ ] اﻃﺎﻝﻪ‬uzatma.
itbâ (A.) [ ‫ ] اﺕﺒﺎع‬tabi kılma.
itfâ (A.) [ ‫ ] اﻃﻔﺎ‬söndürme.
ott
o
itfâ etmek söndürmek.
b.c
o
itâat etmek uymak, boyun eğmek.
itfâiyye (A.) [ ‫ ] اﻃﻔﺎﺋﻴﻪ‬yangın söndürme teşkilatı.
ithâf (A.) [ ‫ ] اﺕﺤﺎف‬1.hediye etme. 2.eser sahibinin eserini birine veya bir
kuruluşa manen hediye etmesi.
ithâm (A.) [ ‫ ] اﺕﻬﺎم‬suçlama, töhmet altında bırakma.
w.
alk
itham etmek suçlamak.
itibâr (A.) [ ‫ ] اﻋﺘﺒﺎر‬saygınlık.
itibar etmek 1.değerlendirmek, dikkate almak.
itibâren (A.) [ ‫– ] اﻋﺘﺒﺎرا‬den beri.
itibârî (A.) [ ‫ ] اﻋﺘﺒﺎری‬1.göz kararı. 2.var sayılan.
itibariyle (A.-T.) bakımından.
ww
itidâl (A.) [ ‫ ] اﻋﺘﺪال‬denge, ölçülü olma.
itikâd (A.) [ ‫ ] اﻋﺘﻘﺎد‬inanç.
itikâd etmek inanmak.
itikâdât (A.) [ ‫ ] اﻋﺘﻘﺎدات‬inançlar.
234
www.alkottob.com
itikadiyât (A.) [ ‫ ] اﻋﺘﻘﺎدیﺎت‬inançla ilgili şeyler.
itilâf (A.) [ ‫ ] اﺋﺘﻼف‬1.uzlaşma, görüş birliğine varma. 2.alışma.
itimâd (A.) [ ‫ ] اﻋﺘﻤﺎد‬güven.
itimâd edilmek güvenilmek.
itimâd etmek güvenmek.
itimâden (A.) [ ‫ ] اﻋﺘﻤﺎدا‬güvenerek.
itinâ (A.) [ ‫ ] اﻋﺘﻨﺎ‬özen.
itinâ edilmek özen gösterilmek.
itinâ etmek özen göstermek.
ott
o
itimâdnâme (A.-F.) [ ‫ ] اﻋﺘﻤﺎدﻥﺎﻡﻪ‬güven mektubu.
b.c
o
itilafkâr (A.-F.) [ ‫ ] اﺋﺘﻼﻓﮑﺎر‬uzlaştırıcı, birleştirici.
m
itikadperverlik (A.-F.-T.) inanç besleme.
itinakâr (A.-F.) [ ‫ ] اﻋﺘﻨﺎﮐﺎر‬özen gösteren, itinalı.
w.
alk
itirâf (A.) [ ‫ ] اﻋﺘﺮاف‬1.sakladığı şeyi söyleme. 2.hakkın verme.
itisâf (A.) [ ‫ ] اﻋﺘﺴﺎف‬yolsuzluk.
itiyâd (A.) [ ‫ ] اﻋﺘﻴﺎد‬alışkanlık.
itiyâd kesb etmek alışkanlık kazanmak.
itizâm -ı mâ lâ yelzem [ ‫ ] اﻝﺘﺰام ﻡﺎ ﻻ یﻠﺰم‬abesle iştigal etmek.
itkân (A.) [ ‫ ] اﺕﻘﺎن‬1.emin olma. 2.sağlamlaştırma.
ww
itlâf (A.) [ ‫ ] اﺕﻼف‬öldürme, telef etme, ortadan kaldırma.
itmâm (A.) [ ‫ ] اﺕﻤﺎم‬tamamlama, bitirme.
itmâm edilmek tamamlanmak, bitirilmek.
itmâm etmek tamamlamak, bitirmek.
235
www.alkottob.com
itmînân (A.) [ ‫ ] اﻃﻤﻴﻨﺎن‬emin olma, kendine güvenme.
ittibâ etmek uymak, izlemek.
ittifâk (A.) [ ‫ ] اﺕﻔﺎق‬birleşme.
ittifâken (A.) [ ‫ ] اﺕﻔﺎﻗﺎ‬tesadüfen, rastgele.
ittifâkî (A.) [ ‫ ] اﺕﻔﺎﻗﯽ‬tesadüfî.
ittihâd (A.) [ ‫ ] اﺕﺤﺎد‬birlik.
ott
o
ittihâd -ı islâm [ ‫ ] اﺕﺤﺎد اﺱﻼم‬panislamizm.
b.c
o
ittibâen (A.) [ ‫ ] اﺕﺒﺎﻋﺎ‬uyarak, izleyerek, ardından giderek.
m
ittibâ (A.) [ ‫ ] اﺕﺒﺎع‬uyma, izleme.
ittihâm (A.) [ ‫ ] اﺕﻬﺎم‬töhmet altında kalma.
ittihâz (A.) [ ‫ ] اﺕﺨﺎذ‬1.alma. 2.kabul etme. 3.kullanma. 4.değerlendirme.
ittihâz edilmek 1.alınmak. 2.kabul edilmek. 3.kullanılmak. 4.değerlendirilmek.
ittihâz etmek 1.almak. 2.kabul etmek. 3.kullanmak. 4.değerlendirmek.
w.
alk
ittikâ (A.) [ ‫ ] اﺕﮑﺎ‬dayanma, yaslanma.
ittikâ etmek dayanmak, yaslanmak.
ittisâ (A.) [ ‫ ] اﺕﺴﺎع‬1.genişlik. 2.genişleme.
ittisâl (A.) [ ‫ ] اﺕﺼﺎل‬1.birleşme, kavuşma. 2.bitişik.
ityân (A.) [ ‫ ] اﺕﻴﺎن‬getirme.
ivaz (A.) [ ‫ ] ﻋﻮض‬karşılık, bedel.
ww
ivazan (A.) [ ‫ ] ﻋﻮﺽﺎ‬karşılığında, karşılık olarak.
iyâbüzihâb (A.) [ ‫ ] ﻋﻴﺎب و ذهﺎب‬gidiş geliş.
iyâl (A.) [ ‫ ] ﻋﻴﺎل‬hanım, eş.
iyân (A.) [ ‫ ] ﻋﻴﺎن‬açık, ayan beyan.
236
www.alkottob.com
iz’âc etmek rahatsız etmek.
m
iz’âf (A.) [ ‫ ] اﺽﻌﺎف‬zayıflatma.
iz’ân (A.) [ ‫ ] اذﻋﺎن‬1.kavrayış. 2.terbiye.
izâbe (A.) [ ‫ ] اذاﺑﻪ‬eritme.
izâe (A.) [ ‫ ] اﺽﺎﺋﻪ‬aydınlatma.
izâfe (A.) [ ‫ ] اﺽﺎﻓﻪ‬ekleme.
izâfet (A.) [ ‫ ] اﺽﺎﻓﺖ‬1.ilgi, bağ. 2.tamlama.
izâfî (A.) [ ‫ ] اﺽﺎﻓﯽ‬göreceli.
izâfiyyet (A.) [ ‫ ] اﺽﺎﻓﻴﺖ‬görecelilik.
îzâh (A.) [ ‫ ] ایﻀﺎح‬açıklama.
îzâh edilmek açıklanmak.
w.
alk
îzâh etmek açıklamak.
ott
o
izâfeten (A.) [ ‫ ] اﺽﺎﻓﺔ‬ek olarak, yanı sıra.
b.c
o
iz’ân etmek akıl etmek.
îzâhât (A.) [ ‫ ] ایﻀﺎﺣﺎت‬açıklamalar.
îzâhât vermek açıklamada bulunmak, açıklama yapmak.
îzâhen (A.) [ ‫ ] ایﻀﺎﺣﺎ‬açıklayarak.
izâle (A.) [ ‫ ] ازاﻝﻪ‬1.yok etme. 2.giderme.
izâle edilmek 1.yok edilmek. 2.giderilmek.
ww
izâle etmek 1.yok etmek. 2.gidermek.
izâm (A.) [ ‫ ] ﻋﻈﺎم‬büyükler, ulular.
izâr (A.) [ ‫ ] ازار‬peştemal.
izâr (A.) [ ‫ ] ﻋﺬار‬yanak.
237
www.alkottob.com
izdihâm (A.) [ ‫ ] ازدﺣﺎم‬aşırı kalabalık, aşırı yığılma.
m
izdivâc (A.) [ ‫ ] ازدواج‬evlilik.
izdiyâd (A.) [ ‫ ] ازدیﺎد‬artış, çoğalma.
izhâr (A.) [ ‫ ] اﻇﻬﺎر‬gösterme.
izhâr etmek göstermek, belli etmek, açığa vurmak.
izin (A.) [ ‫ ] اذن‬izin.
b.c
o
îzed (F.) [ ‫ ] ایﺰد‬Tanrı.
izkâr (A.) [ ‫ ] اذﮐﺎر‬zikretme, dile getirme, hatırlatma.
izmihlâl (A.) [ ‫ ] اﺽﻤﺤﻼل‬yok olma.
izn (A.) [ ‫ ] اذن‬izin.
izz (A.) [ ‫ ] ﻋﺰ‬1.değer. 2.yücelik.
ott
o
izlâl (A.) [ ‫ ] اذﻻل‬alçaltma.
ww
w.
alk
izzet (A.) [ ‫ ] ﻋﺰت‬1.değer. 2.yücelik. 3.saygı.
238
www.alkottob.com
m
J
jâjhây (F.) [ ‫ ] ژاژﺧﺎی‬boşboğaz, zevzek.
jâle (F.) [ ‫ ] ژاﻝﻪ‬çiy, şebnem.
jeng (F.) [ ‫ ] ژﻥﮓ‬pas.
jengâr (F.) [ ‫ ] ژﻥﮕﺎر‬pas.
jerfâ (F.) [ ‫ ] ژرﻓﺎ‬derinlik.
ott
o
jerf (F.) [ ‫ ] ژرف‬derin.
b.c
o
jâj (F.) [ ‫ ] ژاژ‬anlamsız söz, zırva.
jerfbîn (F.) [ ‫ ] ژرف ﺑﻴﻦ‬ayrıntılı düşünen, dikkatli.
jinde (F.) [ ‫ ] ژﻥﺪﻩ‬1.yırtık, eski. 2.yamalı hırka.
jindepûş (F.) [ ‫ ] ژﻥﺪﻩ ﭘﻮش‬1.yamalı hırka giyen. 2.derviş.
w.
alk
jiyân (F.) [ ‫ ] ژیﺎن‬1.kükremiş. 2.kızgın.
ww
jülîde (F.) [ ‫ ] ژوﻝﻴﺪﻩ‬dağınık, karışık.
239
www.alkottob.com
m
K
ka’r (A.) [ ‫ ] ﻗﻌﺮ‬1.derinlik. 2.çukur. 3.dip.
kabâ (A.) [ ‫ ] ﻗﺒﺎ‬cübbe.
kabahat (A.) [ ‫ ] ﻗﺒﺎﺣﺖ‬suç, kusur.
kabâih (A.) [ ‫ ] ﻗﺒﺎﺋﺢ‬suçlular, kabahatliler.
ott
o
kabâil (A.) [ ‫ ] ﻗﺒﺎﺋﻞ‬kâbileler.
b.c
o
ka’b (A.) [ ‫ ] ﮐﻌﺐ‬1.aşık kemiği. 2.tavla zarı. 3.küp.
kabîh (A.) [ ‫ ] ﻗﺒﻴﺢ‬çirkin, hoş olmayan.
kâbil (A.) [ ‫ ] ﻗﺎﺑﻞ‬1.mümkün. 2.yetenekli.
kabîl (A.) [ ‫ ] ﻗﺒﻴﻞ‬gibi, benzeri.
kâbil olmak mümkün olmak, elvermek.
w.
alk
kâbile (A.) [ ‫ ] ﻗﺎﺑﻠﻪ‬ebe.
kabîle (A.) [ ‫ ] ﻗﺒﻴﻠﻪ‬boy, kâbile.
kâbil-i kıyas [ ‫ ] ﻗﺎﺑﻞ ﻗﻴﺎس‬kıyaslanabilir, karşılaştırılabilir.
kâbiliyet (A.) [ ‫ ] ﻗﺎﺑﻠﻴﺖ‬yetenek.
kâbiliyyât (A.) [ ‫ ] ﻗﺎﺑﻠﻴﺎت‬yetenekler.
kâbin (F.) [ ‫ ] ﮐﺎﺑﻴﻦ‬mehir.
ww
kabir (A.) [ ‫ ] ﻗﺒﺮ‬mezar.
kabl (A.) [ ‫ ] ﻗﺒﻞ‬önce.
kablelmîlad (A.) [ ‫ ] ﻗﺒﻞ اﻝﻤﻴﻼد‬milattan önce.
kablettârih (A.) [ ‫ ] ﻗﺒﻞ اﻝﺘﺎریﺦ‬tarih öncesi.
240
www.alkottob.com
kablettarihî (A.) [ ‫ ] ﺹﺒﻞ اﻝﺘﺎریﺨﯽ‬tarih öncesi.
m
kabr (A.) [ ‫ ] ﻗﺒﺮ‬mezar kabir.
kabristan (A.-F.) [ ‫ ] ﻗﺒﺮﺱﺘﺎن‬mezarlık.
b.c
o
kabul (A.) [ ‫ ] ﻗﺒﻮل‬1.kabul etme. 2.alma.
kâbûs (A.) [ ‫ ] ﮐﺎﺑﻮس‬karabasan.
kabz (A.) [ ‫ ] ﻗﺒﺾ‬tutma, kavrama.
kabza (A.) [‫ ] ﻗﺒﻀﻪ‬sap.
kâc (F.) [ ‫ ] ﮐﺎج‬çam.
kadd (A.) [ ‫ ] ﻗﺪ‬boy.
ott
o
kad (A.) [ ‫ ] ﻗﺪ‬boy.
kadeh (A.) [ ‫ ] ﻗﺪح‬1.bardak. 2.içki kadehi.
kadem (A.) [ ‫ ] ﻗﺪم‬1.adım. 2.ayak.
kademe (A.) [ ‫ ] ﻗﺪﻡﻪ‬1.basamak. 2.derece.
w.
alk
kader (A.) [ ‫ ] ﻗﺪر‬ilahî takdir.
kadh (A.) [ ‫ ] ﻗﺪح‬kötüleme, kınama.
kadı (A.) [ ‫ ] ﻗﺎﺽﯽ‬dinî yargıç.
kadid (A.) [ ‫ ] ﻗﺪیﺪ‬1.kurutulmuş et, kadit. 2.canlı cenaze.
kâdilkudât (A.) [ ‫ ] ﻗﺎﺽﯽ اﻝﻘﻀﺎت‬başkadı.
kadim (A.) [ ‫ ] ﻗﺪیﻢ‬eski.
ww
kadîmen (A.) [ ‫ ] ﻗﺪیﻤﺎ‬eskiden.
kâdir (A.) [ ‫ ] ﻗﺎدر‬güçlü.
kadîr (A.) [ ‫ ] ﻗﺪیﺮ‬çok güçlü.
kadirdân (A.-F.) [ ‫ ] ﻗﺪردان‬değerbilir.
241
www.alkottob.com
kadirşinâs (A.-F.) [ ‫ ] ﻗﺪرﺵﻨﺎس‬değerbilir.
m
kadirşinaslık (A.-F.-T.) değerbilirlik.
kadr (A.) [ ‫ ] ﻗﺪر‬1.değer. 2.şeref. 3.derece.
kadrşinâs (A.-F.) [ ‫ ] ﻗﺪرﺵﻨﺎس‬değerbilir.
kafâ (A.) [ ‫ ] ﻗﻔﺎ‬baş.
kafes (F.) [ ‫ ] ﻗﻔﺲ‬1.kafes. 2.pencere kafesi.
kâffe (A.) [ ‫ ] ﮐﺎﻓﻪ‬tümü, hepsi.
ott
o
kâfi (A.) [ ‫ ] ﮐﺎﻓﯽ‬yeterli.
b.c
o
kadrdân (A.-F.) [ ‫ ] ﻗﺪردان‬değerbilir.
kâfile (A.) [ ‫ ] ﻗﺎﻓﻠﻪ‬1.kervan. 2.topluluk, kafile.
kafiyeperdâz (A.-F.) [ ‫ ] ﻗﺎﻓﻴﻪ ﭘﺮداز‬şair.
kâğıd (F.) [ ‫ ] ﮐﺎﻏﺪ‬kağıt.
kâh (F.) [ ‫ ] ﮐﺎخ‬köşk, kasır.
w.
alk
kâh (F.) [ ‫ ] ﮐﺎﻩ‬saman.
kahbe (A.) [ ‫ ] ﻗﺤﺒﻪ‬1.fahişe, 2.alçak, namussuz.
kâhgil (F.) [ ‫ ] ﮐﺎهﮕﻞ‬sıva.
kahhar (A.) [ ‫ ] ﻗﻬﺎر‬kahredici.
kahır (A.) [ ‫ ] ﻗﻬﺮ‬1.yok etme. 2.çok üzülme.
kâhil (A.) [ ‫ ] ﮐﺎهﻞ‬tembel.
ww
kâhin (A.) [ ‫ ] ﮐﺎهﻦ‬gaipten haber veren, kehanette bulunan.
kâhir (A.) [ ‫ ] ﻗﺎهﺮ‬kahreden, yok eden.
kahpe (A.) [ ‫ ] ﻗﺤﺒﻪ‬1.fahişe. 2.alçak, namussuz.
kahr (A.) [ ‫ ] ﻗﻬﺮ‬1.yok etme. 2.çok üzülme.
242
www.alkottob.com
kahraman (F.) [ ‫ ] ﻗﻬﺮﻡﺎن‬yiğit
m
kahrübâ (A.) [ ‫ ] ﮐﺎهﺮﺑﺎ‬kehribar.
kaht (A.) [ ‫ ] ﻗﺤﻂ‬kıtlık.
kâid (A.) [ ‫ ] ﻗﺎﺋﺪ‬komutan.
kâide (A.) [ ‫ ] ﻗﺎﻋﺪﻩ‬1.kural. 2.temel, esas.
kâideten (A.) [ ‫ ] ﻗﺎﻋﺪة‬kural olarak, esas itibarıyla.
kâil (A.) [ ‫ ] ﻗﺎﺋﻞ‬1.söyleyen. 2.razı olan.
ott
o
kâil olmak razı olmak.
b.c
o
kahve (A.) [ ‫ ] ﻗﻬﻮﻩ‬kahve.
kâim (A.) [ ‫ ] ﻗﺎﺋﻢ‬1.ayakta. 2.yerine geçen. 3.dik.
kâim olmak (A.-T.) yerine geçmek.
kâime (A.) [ ‫ ] ﻗﺎﺋﻤﻪ‬1.kağıt para. 2.ferman.
kâimmakam (A.) [ ‫ ] ﻗﺎﺋﻢ ﻡﻘﺎم‬1.kaymakam. 2.yerine geçen.
w.
alk
kâin (A.) [ ‫ ] ﮐﺎﺋﻦ‬bulunan, yer alan.
kâinât (A.) [ ‫ ] ﮐﺎﺋﻨﺎت‬1.evren. 2.dünya.
kâkül (F.) [ ‫ ] ﮐﺎﮐﻞ‬perçem.
kâl (A.) [ ‫ ] ﻗﺎل‬söz, laf.
kal’ (A.) [ ‫ ] ﻗﻠﻊ‬koparma, sökme.
kal’a (A.) [ ‫ ] ﻗﻠﻌﻪ‬kale
ww
kâlâ (F.) [ ‫ ] ﮐﺎﻻ‬1.mal. 2.kumaş.
kalb (A.) [ ‫ ] ﻗﻠﺐ‬1.yürek. 2.gönül.
kalb (A.) [ ‫ ] ﻗﻠﺐ‬değiştirme.
kalb etmek dönüştürmek, değiştirmek.
243
www.alkottob.com
kalbî (A.) [ ‫ ] ﻗﻠﺒﯽ‬1.yürekten. 2.kalp ile ilgili.
m
kalbüd (F.) [ ‫ ] ﮐﺎﻝﺒﺪ‬1.beden. 2.kalıp. 3.kireç kalıpı.
kalbzen (A.-F.) [ ‫ ] ﻗﻠﺐ زن‬kalpazan.
b.c
o
kalem (A.) [ ‫ ] ﻗﻠﻢ‬1.kalem. 2.keski. 3.büro.
kalemkârî (A.-F.) [ ‫ ] ﻗﻠﻤﮑﺎری‬1.nakkaşlık. 2.kalem işi.
kalemrev (A.-F.) [ ‫ ] ﻗﻠﻤﺮو‬ülke, diyar, topraklar.
kâlıb (A.) [ ‫ ] ﻗﺎﻝﺐ‬1.kalıp. 2.beden.
kalil (A.) [ ‫ ] ﻗﻠﻴﻞ‬az.
kalyân (F.) [ ‫ ] ﻗﻠﻴﺎن‬nargile.
kâm (F.) [ ‫ ] ﮐﺎم‬1.damak. 2.arzu.
kamer (A.) [ ‫ ] ﻗﻤﺮ‬ay.
kameriyye (A.) [ ‫ ] ﻗﻤﺮیﻪ‬çardak.
w.
alk
kâmet (A.) [ ‫ ] ﻗﺎﻡﺖ‬boy.
ott
o
kallâş (A.) [ ‫ ] ﻗﻼش‬kalleş.
kâmil (A.) [ ‫ ] ﮐﺎﻡﻞ‬1.tam. 2.olgun. 3.bilgili.
kâmilen (A.) [ ‫ ] ﮐﺎﻡﻼ‬tamamen, büsbütün, tümüyle.
kamîs (A.) [ ‫ ] ﻗﻤﻴﺺ‬gömlek.
kâmkâr (F.) [ ‫ ] ﮐﺎﻡﮑﺎر‬mutlu.
kamus (A.) [ ‫ ] ﻗﺎﻡﻮس‬sözlük.
ww
kâmyâb (F.) [ ‫ ] ﮐﺎﻡﻴﺎب‬mutlu.
kân (F.) [ ‫ ] ﮐﺎن‬1.maden ocağı. 2.yurt, ocak.
kanâat (A.) [ ‫ ] ﻗﻨﺎﻋﺖ‬yetinme.
kanaat etmek yetinmek.
244
www.alkottob.com
kanât (A.) [ ‫ ] ﻗﻨﺎت‬yeraltı su kanalı.
m
kand (A.) [ ‫ ] ﻗﻨﺪ‬şeker.
kâni (A.) [ ‫ ] ﻗﺎﻥﻊ‬yetinen, kanaat eden.
kâni olmak ikna olmak.
kannâd (A.) [ ‫ ] ﻗﻨﺎد‬şekerci.
kantar (A.) [ ‫ ] ﻗﻨﻄﺎر‬baskül.
kanun (A.) [ ‫ ] ﻗﺎﻥﻮن‬1.yasa. 2.yol yordam.
b.c
o
kâni etmek ikna etmek.
ott
o
kânûn (A.) [ ‫ ] ﮐﺎﻥﻮن‬1.ocak. 2.mangal. 3.Aralık ve Ocak ayları.
kanunî (A.) [ ‫ ] ﻗﺎﻥﻮﻥﯽ‬1.yasal. 2.kanun çalan. 3.yasa koyucu.
kâr (F.) [ ‫ ] ﮐﺎر‬iş.
kâr etmek işlemek, tesir etmek.
karâbet (A.) [ ‫ ] ﻗﺮاﺑﺖ‬yakınlık, akrabalık.
w.
alk
karâin (A.) [ ‫ ] ﻗﺮاﺋﻦ‬ipuçları, karineler.
karar (A.) [ ‫ ] ﻗﺮار‬1.durma. 2.devamlılık. 3.yeterli ölçü.
karargîr (A.-F.) [ ‫ ] ﻗﺮارﮔﻴﺮ‬karar verilmiş.
karargîr olmak karara bağlanmak.
kârbân (F.) [ ‫ ] ﮐﺎرﺑﺎن‬kervan.
kârd (F.) [ ‫ ] ﮐﺎرد‬bıçak.
ww
kârdân (F.) [ ‫ ] ﮐﺎردان‬işbilir.
kârgâh (F.) [ ‫ ] ﮐﺎرﮔﺎﻩ‬işlik, iş yeri.
kârger (F.) [ ‫ ] ﮐﺎرﮔﺮ‬işçi.
karha (A.) [ ‫ ] ﻗﺮﺣﻪ‬yara.
245
www.alkottob.com
kârhane (F.) [ ‫ ] ﮐﺎرﺧﺎﻥﻪ‬1.fabrika. 2.işlik.
m
kâr-ı kadim [ ‫ ] ﮐﺎر ﻗﺪیﻢ‬eski el işi.
kâri’ (A.) [ ‫ ] ﻗﺎرء‬okuyucu.
b.c
o
kâri’în (A.) [ ‫ ] ﻗﺎرﺋﻴﻦ‬okuyucular.
kâria (A.) [ ‫ ] ﻗﺎرﺋﻪ‬bayan okuyucu.
karîb (A.) [ ‫ ] ﻗﺮیﺐ‬yakın.
karîben (A.) [ ‫ ] ﻗﺮیﺒﺎ‬yakında.
karîha (A.) [ ‫ ] ﻗﺮیﺤﻪ‬düşünme gücü.
karîne (A.) [ ‫ ] ﻗﺮیﻨﻪ‬ipucu.
kâriz (F.) [ ‫ ] ﮐﺎریﺰ‬yeraltı su kanalı.
ott
o
karin (A.) [ ‫ ] ﻗﺮیﻦ‬1.yakın. 2.eş dost.
karn (A.) [ ‫ ] ﻗﺮن‬1.boynuz. 2.yüzyıl.
kârşinâs (F.) [ ‫ ] ﮐﺎرﺵﻨﺎس‬uzman, işten anlayan.
w.
alk
karûre (A.) [ ‫ ] ﻗﺎرورﻩ‬idrar şişesi, ördek.
kârvan (F.) [ ‫ ] ﮐﺎروان‬kervan.
karvanserây (A.) [ ‫ ] ﮐﺎروان ﺱﺮای‬kervansaray.
karye (A.) [ ‫ ] ﻗﺮیﻪ‬köy.
karz (A.) [ ‫ ] ﻗﺮض‬borç.
kârzâr (F.) [ ‫ ] ﮐﺎرزار‬savaş.
ww
kasab (A.) [ ‫ ] ﻗﺼﺐ‬1.şeker kamışı. 2.nefes borusu. 3.ince keten.
kasaba (A.) [ ‫ ] ﻗﺼﺒﻪ‬kasaba.
kasâid (A.) [ ‫ ] ﻗﺼﺎﺋﺪ‬kasideler.
kasâvet (A.) [ ‫ ] ﻗﺴﺎوت‬1.katılık, sertlik. 2.keder.
246
www.alkottob.com
kasd (A.) [ ‫ ] ﻗﺼﺪ‬1.kasıt. 2.dövme.
m
kasden (A.) [ ‫ ] ﻗﺼﺪا‬kasıtlı olarak.
kâse (F.) [ ‫ ] ﮐﺎﺱﻪ‬1.çanak, kâse.
b.c
o
kâse-i ser [ ‫ ] ﮐﺎﺱﻪء ﺱﺮ‬kafatası.
kâselîs (F.) [ ‫ ] ﮐﺎﺱﻪ ﻝﻴﺲ‬çanak yalayıcı.
kasem (A.) [ ‫ ] ﻗﺴﻢ‬yemin.
kasır (A.) [ ‫ ] ﻗﺼﺮ‬köşk.
kâsib (A.) [ ‫ ] ﮐﺎﺱﺐ‬kazanan.
kaside (A.) [ ‫ ] ﻗﺼﻴﺪﻩ‬kaside.
ott
o
kâsid (A.) [ ‫ ] ﻗﺎﺹﺪ‬1.ulak. 2.kasteden.
kasîdeserâ (A.-F.) [ ‫ ] ﻗﺼﻴﺪﻩ ﺱﺮا‬kaside şairi.
kasîr (A.) [ ‫ ] ﻗﺼﻴﺮ‬kısa.
kasr (A.) [ ‫ ] ﻗﺼﺮ‬kasır, köşk.
w.
alk
kassab (A.) [ ‫ ] ﻗﺼﺎب‬kasap.
kassar (A.) [ ‫ ] ﻗﺼﺎر‬çamaşırcı, çırpıcı.
kasvet (A.) [ ‫ ] ﻗﺴﻮت‬1.katılık. 2.gönül darlığı.
kasvet basmak gönlü daralmak.
kâş (F.) [ ‫ ] ﮐﺎش‬keşke.
kâşâne (F.) [ ‫ ] ﮐﺎﺵﺎﻥﻪ‬1.yuva. 2.mâlikâne.
ww
kâşî (F.) [ ‫ ] ﮐﺎﺵﯽ‬çini, fayans.
kâşif (A.) [ ‫ ] ﮐﺎﺵﻒ‬keşfeden.
kâşki (F.) [ ‫ ] ﮐﺎﺵﮑﯽ‬keşke.
kat’ (A.) [ ‫ ] ﻗﻄﻊ‬1.kesme. 2.kesilme.
247
www.alkottob.com
kat’an (A.) [ ‫ ] ﻗﻄﻌﺎ‬kesinlikle.
m
kat’en (A.) [ ‫ ] ﻗﻄﻌﺎ‬kesinlikle.
kat’î (A.) [ ‫ ] ﻗﻄﻌﯽ‬kesin.
kat’iyet (A.) [ ‫ ] ﻗﻄﻌﻴﺖ‬kesinlik.
kat’iyyen (A.) [ ‫ ] ﻗﻄﻌﻴﺎ‬1.kesinlikle. 2.asla.
katarât (A.) [ ‫ ] ﻗﻄﺮات‬damlalar.
katf (A.) [ ‫ ] ﻗﻄﻒ‬devşirme.
kâti’ (A.) [ ‫ ] ﻗﺎﻃﻊ‬kesen, kesici.
kâtib (A.) [ ‫ ] ﮐﺎﺕﺐ‬yazıcı.
kâtil (A.) [ ‫ ] ﻗﺎﺕﻞ‬öldüren.
katil (A.) [ ‫ ] ﻗﺘﻞ‬öldürme.
w.
alk
kâtip (A.) [ ‫ ] ﮐﺎﺕﺐ‬yazıcı.
ott
o
kâtıbeten (A.) [ ‫ ] ﻗﺎﻃﺒﺔ‬asla, kesinlikle.
b.c
o
kat’î sûrette kesin olarak, kesinlikle.
katl (A.) [ ‫ ] ﻗﺘﻞ‬öldürme, katil.
katre (A.) [ ‫ ] ﻗﻄﺮﻩ‬damla.
kavâfil (A.) [ ‫ ] ﻗﻮاﻓﻞ‬kafileler.
kavâid (A.) [ ‫ ] ﻗﻮاﻋﺪ‬kurallar, kâideler.
kavânîn (A.) [ ‫ ] ﻗﻮاﻥﻴﻦ‬kanunlar.
ww
kavî (A.) [ ‫ ] ﻗﻮی‬güçlü.
kavim (A.) [ ‫ ] ﻗﻮم‬topluluk, ulus.
kavis (A.) [ ‫ ] ﻗﻮس‬yay.
kaviyü’l-bünye (A.) [ ‫ ] ﻗﻮی اﻝﺒﻨﻴﻪ‬sağlam yapılı.
248
www.alkottob.com
kavl (A.) [ ‫ ] ﻗﻮل‬söz.
m
kavm (A.) [ ‫ ] ﻗﻮم‬kavim, topluluk.
kavmî (A.) [ ‫ ] ﻗﻮﻡﯽ‬kavme dayalı.
kavs (A.) [ ‫ ] ﻗﻮس‬yay.
kay’ (A.) [ ‫ ] ﻗﯽ ء‬kusma.
kayd (A.) [ ‫ ] ﻗﻴﺪ‬1.bağ. 2.zincir. 3.kayıt.
b.c
o
kavmiyet (A.) [ ‫ ] ﻗﻮﻡﻴﺖ‬kavimlik.
kazâ (A.) [ ‫ ] ﻗﻀﺎ‬1.ilahî takdir. 2.kadılık. 3.kaza. 4.ilçe.
kazârâ (A.-F.) [ ‫ ] ﻗﻀﺎرا‬tesadüfen.
ott
o
kazâî (A.) [ ‫ ] ﻗﻀﺎﺋﯽ‬yargı ile ilgili.
kazâyâ (A.) [ ‫ ] ﻗﻀﺎیﺎ‬meseleler, problemler.
kâzî (A.) [ ‫ ] ﻗﺎﺽﯽ‬kadı.
kâzib (A.) [ ‫ ] ﮐﺎذب‬yalancı.
w.
alk
kaziyye (A.) [ ‫ ] ﻗﻀﻴﻪ‬1.mesele. 2.önerme.
ke’enlemyekün (A.) [ ‫ ] ﮐﺄن ﻝﻢ یﮑﻦ‬olmamışçasına, yok sayarak.
ke’s (A.) [ ‫ ] ﮐﺄس‬1.çanak. 2.kadeh.
kebed (A.) [ ‫ ] ﮐﺒﺪ‬karaciğer.
kebîr (A.) [ ‫ ] ﮐﺒﻴﺮ‬büyük.
kebş (A.) [ ‫ ] ﮐﺒﺶ‬koç.
ww
kebûd (F.) [ ‫ ] ﮐﺒﻮد‬mavi.
kebûter (F.) [ ‫ ] ﮐﺒﻮد‬güvercin.
kec (F.) [ ‫ ] ﮐﺞ‬eğri.
kecbîn (F.) [ ‫ ] ﮐﺠﺒﻴﻦ‬şaşı.
249
www.alkottob.com
keçel (F.) [ ‫ ] ﮐﭽﻞ‬kel.
m
kedd (A.) [ ‫ ] ﮐﺪ‬emek.
keder (A.) [ ‫ ] ﮐﺪر‬1.üzüntü. 2.bulanıklık.
b.c
o
kedernâk (A.-F.) [ ‫ ] ﮐﺪرﻥﺎک‬üzüntülü, kederli.
kedhüda (F.) [ ‫ ] ﮐﺪﺧﺪا‬kâhya.
kedû (F.) [ ‫ ] ﮐﺪو‬kabak.
kef (F.) [ ‫ ] ﮐﻒ‬köpük.
kefâlet (A.) [ ‫ ] ﮐﻔﺎﻝﺖ‬kefillik.
kefel (A.) [ ‫ ] ﮐﻔﻞ‬kalça.
kefere (A.) [ ‫ ] ﮐﻔﺮﻩ‬kafirler.
keff (A.) [ ‫ ] ﮐﻒ‬1.aya. 2.avuç.
keffe (A.) [ ‫ ] ﮐﻔﻪ‬kefe.
w.
alk
kefgîr (F.) [ ‫ ] ﮐﻔﮕﻴﺮ‬kevgir.
ott
o
kefçe (F.) [ ‫ ] ﮐﻔﭽﻪ‬kepçe.
kefil (A.) [ ‫ ] ﮐﻔﻴﻞ‬kefil, kefalet eden.
kefş (F.) [ ‫ ] ﮐﻔﺶ‬ayakkabı.
keftâr (F.) [ ‫ ] ﮐﻔﺘﺎر‬sırtlan.
kefter (F.) [ ‫ ] ﮐﻔﺘﺮ‬güvercin.
kehânet (A.) [ ‫ ] ﮐﻬﺎﻥﺖ‬falcılık, kahinlik.
ww
kehene (A.) [ ‫ ] ﮐﻬﻨﻪ‬kahinler.
kehf (A.) [ ‫ ] ﮐﻬﻒ‬mağara.
kehhâl (A.) [ ‫ ] ﮐﺤﺎل‬1.göze sürme çeken. 2.göz hekimi.
kehkeşan (F.) [ ‫ ] ﮐﻬﮑﺸﺎن‬samanyolu.
250
www.alkottob.com
kej (F.) [ ‫ ] ﮐﮋ‬eğik, eğri.
m
kejdüm (F.) [ ‫ ] ﮐﮋدم‬akrep.
kelâğ (F.) [ ‫ ] ﮐﻼغ‬karakarga, kuzgun.
kelâm-ı kadim [ ‫ ] ﮐﻼم ﻗﺪیﻢ‬Kur’ân.
b.c
o
kelâm (A.) [ ‫ ] ﮐﻼم‬söz.
kelâm-ı kibâr [ ‫ ] ﮐﻼم ﮐﺒﺎر‬büyük insanların özlü sözleri.
kelb (A.) [ ‫ ] ﮐﻠﺐ‬köpek.
kelimât (A.) [ ‫ ] ﮐﻠﻤﺎت‬kelimeler, sözcükler.
kelle (F.) [ ‫ ] ﮐﻠﻪ‬baş.
kem (F.) [ ‫ ] ﮐﻢ‬az, eksik.
ott
o
kelime (A.) [ ‫ ] ﮐﻠﻤﻪ‬sözcük.
kemâbîş (F.) [ ‫ ] ﮐﻤﺎﺑﻴﺶ‬az çok, aşağı yukarı.
kemâfissâbık (A.) [ ‫ ] ﮐﻤﺎ ﻓﯽ اﻝﺴﺎﺑﻖ‬eskiden olduğu gibi.
w.
alk
kemâkân (A.) [ ‫ ] ﮐﻤﺎﮐﺎن‬eskiden olduğu gibi.
kemâl (A.) [ ‫ ] ﮐﻤﺎل‬olgunluk, mükemmellik.
kemal-i dikkatle (A.-F.-T.) büyük bir dikkatle.
kemâl-i ihtimâm ile büyük bir özenle.
kemân (F.) [ ‫ ] ﮐﻤﺎن‬1.yay. 2.keman.
kemânebrû (F.) [ ‫ ] ﮐﻤﺎن اﺑﺮو‬kaşı yay gibi olan sevgili.
ww
kemankeş (F.) [ ‫ ] ﮐﻤﺎﻥﮑﺶ‬okçu, yay çeken.
kemâyenbağî (A.) [ ‫ ] ﮐﻤﺎ یﻨﺒﻐﯽ‬gerektiği gibi.
kemend (F.) [ ‫ ] ﮐﻤﻨﺪ‬kement.
kemend-i zülf (F.) [ ‫ ] ﮐﻤﻨﺪ زﻝﻒ‬saçlarının kemendi.
251
www.alkottob.com
kemer (F.) [ ‫ ] ﮐﻤﺮ‬bel.
m
kemerbend (F.) [ ‫ ]] ﮐﻤﺮﺑﻨﺪ‬bel kayışı.
kemîn (F.) [ ‫ ] ﮐﻤﻴﻦ‬pusu, tuzak.
kemmiyet (A.) [ ‫ ] ﮐﻤﻴﺖ‬nicelik.
kemter (F.) [ ‫ ] ﮐﻤﺘﺮ‬1.daha az. 2.değersiz.
kemyâb (F.) [ ‫ ] ﮐﻤﻴﺎب‬az bulunur.
kenâr (F.) [ ‫ ] ﮐﻨﺎر‬1.kıyı. 2.kenar, yan.
kenîse (A.) [ ‫ ] ﮐﻨﻴﺴﻪ‬kilise.
kenîz (F.) [ ‫ ] ﮐﻨﻴﺰ‬cariye.
kenz (A.) [ ‫ ] ﮐﻨﺰ‬hazine.
ker (F.) [ ‫ ] ﮐﺮ‬sağır.
ott
o
kenef (A.) [ ‫ ] ﮐﻨﻒ‬1.çevre. 2.sığınacak yer.
b.c
o
kemmiyet (A.) [ ‫ ] ﮐﻤﻴﺖ‬nicelik.
w.
alk
kerâhet (A.) [ ‫ ] ﮐﺮاهﺖ‬iğrenme tiksinme.
kerâmet (A.) [ ‫ ] ﮐﺮاﻡﺖ‬1.cömertlik, kerem. 2.velîlerin gösterdikleri olağandışı
hal.
kerân (F.) [ ‫ ] ﮐﺮان‬uç, kıyı.
kere (A.) [ ‫ ] ﮐﺮﻩ‬kez.
kerefs (F.) [ ‫ ] ﮐﺮﻓﺲ‬kereviz.
ww
kerem (A.) [ ‫ ] ﮐﺮم‬cömertlik.
kerem kılmak kerem etmek, iyilik etmek.
keremkâr (A.-F.) [ ‫ ] ﮐﺮﻡﮑﺎر‬cömert.
kerhen (A.) [ ‫ ] ﮐﺮهﺎ‬istemeyerek, iğrenerek.
252
www.alkottob.com
kerîh (A.) [ ‫ ] ﮐﺮیﻪ‬iğrenç.
m
kerîm (A.) [ ‫ ] ﮐﺮیﻢ‬1.cömert. 2.yüce.
kerîme (A.) [ ‫ ] ﮐﺮیﻤﻪ‬kız çocuk.
b.c
o
kerkes (A.) [ ‫ ] ﮐﺮﮐﺲ‬akbaba.
kerrât (A.) [ ‫ ] ﮐﺮات‬defalar.
kerre (A.) [ ‫ ] ﮐﺮﻩ‬defa.
kerûbî (A.) [ ‫ ] ﮐﺮوﺑﯽ‬büyük melek.
kervan (F.) [ ‫ ] ﮐﺮوان‬kafile, kervan.
kes (F.) [ ‫ ] ﮐﺲ‬kişi, kimse.
kesâd (A.) [ ‫ ] ﮐﺴﺎد‬sürümsüz, kesat.
ott
o
kervansaray bk. karvanserây.
kesâfet (A.) [ ‫ ] ﮐﺜﺎﻓﺖ‬1.yoğunluk. 2.çokluk.
kesâlet (A.) [ ‫ ] ﮐﺴﺎﻝﺖ‬tembellik, gevşeklik.
w.
alk
kesb (A.) [ ‫ ] ﮐﺴﺐ‬çalışarak kazanma.
kesbî (A.) [ ‫ ] ﮐﺴﺒﯽ‬çalışarak elde edilen.
kese (F.) [ ‫ ] ﮐﻴﺴﻪ‬torba, küçük torba.
kesîf (A.) [ ‫ ] ﮐﺜﻴﻒ‬1.yoğun. 2.kalın. 3.koyu.
kesîr (A.) [ ‫ ] ﮐﺜﻴﺮ‬çok, bol.
kesîrü’l-istimâl (A.) [ ‫ ] ﮐﺜﻴﺮاﻻﺱﺘﻌﻤﺎل‬çok kullanılan.
ww
kesret (A.) [ ‫ ] ﮐﺜﺮت‬çokluk, bolluk.
kesretle :(A.-T.) çokça, bolca.
kesretli (A.-T.) çok, fazla.
keşf (A.) [ ‫ ] ﮐﺸﻒ‬keşif, bulma, ortaya çıkarma.
253
www.alkottob.com
keşif (A.) [ ‫ ] ﮐﺸﻒ‬keşfetme, bulma.
m
keşkûl (F.) [ ‫ ] ﮐﺸﮑﻮل‬1.dilenci çanağı. 2.keşkül, bir tür tatlı.
keşmekeş (F.) [ ‫ ] ﮐﺸﻤﮑﺶ‬kargaşa, çekişme.
keştîbân (F.) [ ‫ ] ﮐﺸﺘﻴﺒﺎن‬kaptan.
ketif (A.) [ ‫ ] ﮐﺘﻒ‬1.omuz. 2.kürek kemiği.
ketm (A.) [ ‫ ] ﮐﺘﻢ‬gizleme, saklama.
kettân (A.) [ ‫ ] ﮐﺘﺎن‬keten.
kevâkib (A.) [ ‫ ] ﮐﻮاﮐﺐ‬yıldızlar.
kevkeb (A.) [ ‫ ] ﮐﻮﮐﺐ‬yıldız.
kevkebe (A.) [ ‫ ] ﮐﻮﮐﺒﻪ‬gösteriş.
kevn (A.) [ ‫ ] ﮐﻮن‬varlık.
ott
o
ketûm (A.) [ ‫ ] ﮐﺘﻮم‬sır saklayan, ağzı sıkı.
b.c
o
keştî (F.) [ ‫ ] ﮐﺸﺘﯽ‬gemi.
w.
alk
kevser (A.) [ ‫ ] ﮐﻮﺛﺮ‬1.cennet. 2.cennetteki bir havuz.
keyd (A.) [ ‫ ] ﮐﻴﺪ‬hile, düzen.
keyf (A.) [ ‫ ] ﮐﻴﻒ‬keyif, afiyet.
keyfe mâ ittafak (A.) [ ‫ ] ﮐﻴﻒ ﻡﺎ اﺕﻔﻖ‬rastgele.
keyfiyet (A.) [ ‫ ] ﮐﻴﻔﻴﺖ‬nitelik
keyfiyyet (A.) [ ‫ ] ﮐﻴﻔﻴﺖ‬nitelik.
ww
keyhân (F.) [ ‫ ] ﮐﻴﻬﺎن‬dünya.
keyvan (F.) [ ‫ ] ﮐﻴﻮان‬Satürn, Zuhal.
kezâ (A.) [ ‫ ] ﮐﺬا‬aynı şekilde, böylece.
kezâlik (A.) [ ‫ ] ﮐﺬاﻝﮏ‬aynı şekilde.
254
www.alkottob.com
kezzâb (A.) [ ‫ ] ﮐﺬاب‬çok yalancı.
kıbel (A.) [ ‫ ] ﻗﺒﻞ‬taraf, yön.
b.c
o
kıble (A.) [ ‫ ] ﻗﺒﻠﻪ‬1.Kâbe tarafı. 2.güney. 3.güney rüzgarı.
kıbtî (A.) [ ‫ ] ﻗﺒﻄﯽ‬çingene.
kıdem (A.) [ ‫ ] ﻗﺪم‬eskilik.
kıdve (A.) [ ‫ ] ﻗﺪوﻩ‬önder.
kılâ’ (A.) [ ‫ ] ﻗﻼع‬kaleler.
kırâat etmek okumak.
ott
o
kıllet (A.) [ ‫ ] ﻗﻠﺖ‬azlık.
kırâat (A.) [ ‫ ] ﻗﺮاﺋﺖ‬okuma.
m
kıbâb (A.) [ ‫ ] ﻗﺒﺎب‬kubbeler.
kırâathâne (A.-F.) [ ‫ ] ﻗﺮاﺋﺖ ﺧﺎﻥﻪ‬1. kahvehane. 2.okuma salonu.
kıran (A.) [ ‫ ] ﻗﺮان‬1.yakınlaşma. 2.iki gezegenin aynı burçta birbirine
w.
alk
yaklaşması.
kırba (A.) [ ‫ ] ﻗﺮﺑﻪ‬deriden yapılmış su kabı.
kırtâsiye (A.) [ ‫ ] ﻗﺮﻃﺎﺱﻴﻪ‬kağıt işleri.
kısas (A.) [ ‫ ] ﻗﺼﻪ‬kıssalar, hikayeler.
kısm (A.) [ ‫ ] ﻗﺴﻢ‬kısım, bölüm.
kısmen (A.) [ ‫ ] ﻗﺴﻤﺎ‬bir kısmı.
ww
kısmet (A.) [ ‫ ] ﻗﺴﻤﺖ‬1.nasip, pay. 2.bölme.
kıssa (A.) [ ‫ ] ﻗﺼﻪ‬1.öykü, fıkra. 2.olay.
kıst (A.) [ ‫ ] ﻗﺴﻂ‬1.taksit. 2.parça.
kıstas (A.) [ ‫ ] ﻗﺴﻄﺎس‬1.ölçü. 2.terazi.
255
www.alkottob.com
kışr (A.) [ ‫ ] ﻗﺸﺮ‬kabuk.
m
kıt’a (A.) [ ‫ ] ﻗﻄﻌﻪ‬parça.
kıtal (A.) [ ‫ ] ﻗﺘﺎل‬1.savaş. 2.birbirini öldürme.
kıyâm (A.) [ ‫ ] ﻗﻴﺎم‬1.kalkma. 2.ayaklanma.
b.c
o
kıyafet (A.) [ ‫ ] ﻗﻴﺎﻓﺖ‬kılık, görünüm.
kıyam etmek başkaldırmak, isyan etmek, ayaklanmak.
kıyamet (A.) [ ‫ ] ﻗﻴﺎﻡﺖ‬1.mahşer günü. 2.gürültü patırtı.
kıyas (A.) [ ‫ ] ﻗﻴﺎس‬karşılaştırma, mukayese.
kıymet vermek değer vermek.
ott
o
kıymet (A.) [ ‫ ] ﻗﻴﻤﺖ‬değer.
kıymetbilmez (A.-T.) değer bilmeyen.
kıymetdar (A.-F.) [ ‫ ] ﻗﻴﻤﺘﺪار‬değerli.
kıyr (A.) [ ‫ ] ﻗﻴﺮ‬katran, zift.
w.
alk
kıyye (A.) [ ‫ ] ﻗﻴﻪ‬okka.
kibar (A.) [ ‫ ] ﮐﺒﺎر‬büyükler.
kibr (A.) [ ‫ ] ﮐﺒﺮ‬büyüklük taslama, şişinme.
kifayet (A.) [ ‫ ] ﮐﻔﺎیﺖ‬1.yeterli olma. 2.yararlılık.
kifâyetsizlik (A.-T.) yetersizlik.
kihâlet (A.) [ ‫ ] ﮐﺤﺎﻝﺖ‬1.göz hekimliği. 2.sürmecilik.
ww
kîl (A.) [ ‫ ] ﻗﻴﻞ‬söz.
kilâb (A.) [ ‫ ] ﮐﻼب‬köpekler.
kîle (A.) [ ‫ ] ﮐﻴﻠﻪ‬kile.
kilîsa (F.) [ ‫ ] ﮐﻠﻴﺴﺎ‬kilise.
256
www.alkottob.com
kilk (F.) [ ‫ ] ﮐﻠﮏ‬kamış kalem.
m
kîlükâl (A.) [ ‫ ] ﻗﻴﻞ و ﻗﺎل‬dedikodu.
kilye (A.) [ ‫ ] ﮐﻠﻴﻪ‬böbrek.
kimyevî (A.) [ ‫ ] ﮐﻴﻤﻴﻮی‬kimyasal.
kinâyeâmîz (A.-F.) [ ‫ ] ﮐﻨﺎیﻪ ﺁﻡﻴﺰ‬kinayeli.
kindar (F.) [ ‫ ] ﮐﻴﻨﺪار‬kinci.
kînecû (F.) [ ‫ ] ﮐﻴﻨﻪ ﺝﻮ‬kinci.
kirâren (A.) [ ‫ ] ﮐﺮارا‬defalarca.
kirbâs (A.) [ ‫ ] ﮐﺮﺑﺎس‬bez.
kirm (F.) [ ‫ ] ﮐﺮم‬kurt, kurtçuk.
ott
o
kirâm (A.) [ ‫ ] ﮐﺮام‬1.yüce kişiler. 2.cömertler.
b.c
o
kimyâger (A.-F.) [ ‫ ] ﮐﻴﻤﻴﺎﮔﺮ‬kimyacı.
kirm-i ebrîşem [ ‫ ] ﮐﺮم اﺑﺮیﺸﻢ‬ipek böceği.
w.
alk
kirm-i şebefruz [ ‫ ] ﮐﺮم ﺵﺐ اﻓﺮوز‬ateş böceği.
kîse (F.) [ ‫ ] ﮐﻴﺴﻪ‬1.torba, kese. 2.para kesesi.
kisve (A.) [ ‫ ] ﮐﺴﻮﻩ‬giysi.
kisvet (A.) [ ‫ ] ﮐﺴﻮت‬1.giysi. 2.güreşçi kisbeti.
kîş (F.) [ ‫ ] ﮐﻴﺶ‬din.
kişt (F.) [ ‫ ] ﮐﺸﺖ‬ekin.
ww
kiştzar (F.) [ ‫ ] ﮐﺸﺘﺰار‬tarla.
kişver (F.) [ ‫ ] ﮐﺸﻮر‬ülke.
kişverküşâ (F.) [ ‫ ] ﮐﺸﻮرﮐﺸﺎ‬fatih, ülkeler alan.
kitâb (A.) [ ‫ ] ﮐﺘﺎب‬kitap.
257
www.alkottob.com
kitâbe (A.) [ ‫ ] ﮐﺘﺎﺑﻪ‬1.mezar taşı yazısı. 2.yazıt.
m
kitabhâne (A.-F.) [ ‫ ] ﮐﺘﺎﺑﺨﺎﻥﻪ‬kütüphane.
kitmân (A.) [ ‫ ] ﮐﺘﻤﺎن‬sır saklama, ketumluk.
kiyâset (A.) [ ‫ ] ﮐﻴﺎﺱﺖ‬zekilik, uyanıklık.
kizb (A.) [ ‫ ] ﮐﺬب‬yalan.
köhne (F.) [ ‫ ] ﮐﻬﻨﻪ‬eski.
kubh (A.) [ ‫ ] ﻗﺒﺢ‬çirkinlik.
kûçe (F.) [ ‫ ] ﮐﻮچﻪ‬sokak.
kudât (A.) [ ‫ ] ﻗﻀﺎت‬kadılar.
kûdek (F.) [ ‫ ] ﮐﻮدک‬çocuk.
kudemâ (A.) [ ‫ ] ﻗﺪﻡﺎ‬eskiler.
w.
alk
kudret (A.) [ ‫ ] ﻗﺪرت‬güç.
ott
o
kubûr (A.) [ ‫ ] ﻗﺒﻮر‬mezarlar.
b.c
o
kitmân etmek saklamak.
kudsî (A.) [ ‫ ] ﻗﺪﺱﯽ‬kutsal.
kudsiyân (A.-F.) [ ‫ ] ﻗﺪﺱﻴﺎن‬melekler.
kudsiyet (A.) [ ‫ ] ﻗﺪﺱﻴﺖ‬kutsallık.
kudsiyetşiken (A.-F.) [ ‫ ] ﻗﺪﺱﻴﺖ ﺵﮑﻦ‬kutsallığı bozan; kutsal olan şeylere karşı
saygısız.
ww
kudûm (A.) [ ‫ ] ﻗﺪوم‬1.gelme. 2.kudüm.
kudûmzen (A.-F.) [ ‫ ] ﻗﺪوم زن‬kudüm çalan.
kûfe (F.) [ ‫ ] ﮐﻮﻓﻪ‬küfe.
kufl (A.) [ ‫ ] ﻗﻔﻞ‬kilit.
258
www.alkottob.com
kûfte (F.) [ ‫ ] ﮐﻮﻓﺘﻪ‬1.ezik. 2.köfte.
m
kûh (F.) [ ‫ ] ﮐﻮﻩ‬dağ.
kûhân (F.) [ ‫ ] ﮐﻮهﺎن‬hörgüç.
b.c
o
kûhistan (F.) [ ‫ ] ﮐﻮهﺴﺘﺎن‬dağlık.
kuhl (A.) [ ‫ ] ﮐﺤﻞ‬göz sürmesi.
kulel (A.) [ ‫ ] ﻗﻠﻞ‬1.kuleler. 2.doruklar.
kullâb (A.) [ ‫ ] ﻗﻼب‬kanca, çengel.
kulle (A.) [ ‫ ] ﻗﻠﻪ‬1.kule. 2.doruk.
kumâr (A.) [ ‫ ] ﻗﻤﺎر‬kumar.
kumâş (A.) [ ‫ ] ﻗﻤﺎش‬kumaş.
kumrî (A.) [ ‫ ] ﻗﻤﺮی‬kumru.
kûr (F.) [ ‫ ] ﮐﻮر‬kör.
w.
alk
kur’a (A.) [ ‫ ] ﻗﺮﻋﻪ‬kur’a, ad çekme.
ott
o
kulûb (A.) [ ‫ ] ﻗﻠﻮب‬kalpler.
kurâ (A.) [ ‫ ] ﻗﺮاء‬köyler.
kurâze (A.) [ ‫ ] ﻗﺮاﺽﻪ‬kırıntı, döküntü.
kurb (A.) [ ‫ ] ﻗﺮب‬1.yakınlık. 2.yakın.
kûre (F.) [ ‫ ] ﮐﻮرﻩ‬kuyumcu ocağı.
kûrî (F.) [ ‫ ] ﮐﻮری‬körlük.
ww
kurrâ (A.) [ ‫ ] ﻗﺮاء‬Kur’ân okuyucular.
kurs (A.) [ ‫ ] ﻗﺮص‬yuvarlak.
kurûn (A.) [ ‫ ] ﻗﺮون‬1.yüzyıllar. 2.çağlar.
kurûn-i kadîme (F.) [ ‫ ] ﻗﺮون ﻗﺪیﻤﻪ‬eski çağlar.
259
www.alkottob.com
kurûn-i ûlâ [ ‫ ] ﻗﺮون اوﻝﯽ‬ilkçağ.
m
kurûn-i vüstâ [ ‫ ] ﻗﺮون وﺱﻄﯽ‬ortaçağ.
kûs (F.) [ ‫ ] ﮐﻮس‬kös, büyük davul.
b.c
o
kûse (F.) [ ‫ ] ﮐﻮﺱﻪ‬köse.
kusûr (A.) [ ‫ ] ﻗﺼﻮر‬1.kasırlar. 2.eksiklik, hata, ihmal.
kusur eylemek ihmalde bulunmak, hata yapmak.
kûşe (F.) [ ‫ ] ﮐﻮﺵﻪ‬köşe.
kûşiş (F.) [ ‫ ] ﮐﻮﺵﺶ‬çaba.
kût (A.) [ ‫ ] ﻗﻮت‬azık, yiyecek.
kûtah (F.) [ ‫ ] ﮐﻮﺕﺎﻩ‬kısa.
ott
o
kûşk (F.) [ ‫ ] ﮐﻮﺵﮏ‬köşk.
kûtahnazar (F.-A.) [ ‫ ] ﮐﻮﺕﺎﻩ ﻥﻈﺮ‬kıt görüşlü, basiretsiz.
kutb (A.) [ ‫ ] ﻗﻄﺐ‬kutup.
w.
alk
kutn (A.) [ ‫ ] ﻗﻄﻦ‬pamuk.
kutr (A.) [ ‫ ] ﻗﻄﺮ‬çap.
kuûd (A.) [ ‫ ] ﻗﻌﻮد‬oturma.
kuvâ (A.) [ ‫ ] ﻗﻮا‬güçler, kuvvetler.
kuvve (A.) [ ‫ ] ﻗﻮﻩ‬güç, kuvvet.
kuvve-i muhayyile [ ‫ ] ﻗﻮﻩء ﻡﺨﻴﻠﻪ‬hayal gücü.
ww
kuvve-i müeyyide [ ‫ ] ﻗﻮﻩء ﻡﺆیﺪﻩ‬yaptırım gücü.
kuvvet (A.) [ ‫ ] ﻗﻮت‬1.güç. 2.askerî güç.
kûy (F.) [ ‫ ] ﮐﻮی‬1.köy. 2.sokak. 3.sevgilinin evinin bulunduğu yer.
kuyûd (A.) [ ‫ ] ﻗﻴﻮد‬1.bağlar. 2.kayıtlar.
260
www.alkottob.com
kuyûdat (A.) [ ‫ ] ﻗﻴﻮدات‬kayıtlar.
m
kuzât (A.) [ ‫ ] ﻗﻀﺎت‬kadılar.
kûze (F.) [ ‫ ]] ﮐﻮزﻩ‬testi.
küdûr (A.) [ ‫ ] ﮐﺪور‬kederler.
küdûret (A.) [ ‫ ] ﮐﺪورت‬1.bulanıklık. 2.tasa.
küffar (A.) [ ‫ ] ﮐﻔﺎر‬kafirler.
küfr (A.) [ ‫ ] ﮐﻔﺮ‬1.kafirlik. 2.küfür.
kühen (F.) [ ‫ ] ﮐﻬﻦ‬eski.
külah (F.) [ ‫ ] ﮐﻼﻩ‬şapka.
külbe (F.) [ ‫ ] ﮐﻠﺒﻪ‬kulübe.
küleh (F.) [ ‫ ] ﮐﻠﻪ‬külah, şapka.
ott
o
küfrbâz (A.-F.) [ ‫ ] ﮐﻔﺮﺑﺎز‬küfürbaz.
b.c
o
kübrâ (A.) [ ‫ ] ﮐﺒﺮا‬en büyük.
w.
alk
külfet (A.) [ ‫ ] ﮐﻠﻔﺖ‬1.zahmet. 2.merasim.
küll (A.) [ ‫ ] ﮐﻞ‬tüm, bütün.
küllî (A.) [ ‫ ] ﮐﻠﯽ‬1.genel. 2.çok.
külliyyen (A.) [ ‫ ] ﮐﻠﻴﺎ‬tamamen, tümü.
künc (F.) [ ‫ ] ﮐﻨﺞ‬köşe.
küngüre (F.) [ ‫ ] ﮐﻨﮕﺮﻩ‬şerefe.
ww
künh (A.) [ ‫ ] ﮐﻨﻪ‬asıl, öz.
künûn (F.) [ ‫ ] ﮐﻨﻮن‬şimdi.
künûz (A.) [ ‫ ] ﮐﻨﻮز‬hazineler.
küre (A.) [ ‫ ] ﮐﺮﻩ‬küre.
261
www.alkottob.com
küre-i arz [ ‫ ] ﮐﺮﻩء ارض‬yerküre, dünya.
m
kürevî (A.) [ ‫ ] ﮐﺮوی‬küresel.
kürre (F.) [ ‫ ] ﮐﺮﻩ‬1.sıpa. 2.tay.
küsûf (A.) [ ‫ ] ﮐﺜﻮف‬1.güneş tutulması. 2.tutulma.
küsûr (A.) [ ‫ ] ﮐﺴﻮر‬1.kesirler. 2.parçalar.
küşad (F.) [ ‫ ] ﮐﺸﺎد‬1.açma. 2.açılma, açılış.
küşâd etmek açılış yapmak, açmak.
ott
o
küştî (F.) [ ‫ ] ﮐﺸﺘﯽ‬güreş.
b.c
o
kürsî (A.) [ ‫ ] ﮐﺮﺱﯽ‬1.kürsü, taht. 2.başkent.
küttâb (A.) [ ‫ ] ﮐﺘﺎب‬kâtipler, yazıcılar.
kütüb (A.) [ ‫ ] ﮐﺘﺐ‬kitaplar.
ww
w.
alk
kütübhâne (A.-F.) [ ‫ ] ﮐﺘﺒﺨﺎﻥﻪ‬kütüphane.
262
www.alkottob.com
m
L
la’l (A.) [ ‫ ] ﻝﻌﻞ‬1.al. 2.lal taşı. 3.kırmızı dudak.
lâakal (A.) [ ‫ ] ﻻاﻗﻞ‬en azından, hiç olmazsa.
lâbe (F.) [ ‫ ] ﻻﺑﻪ‬yalvarma.
lâbis (A.) [ ‫ ] ﻻﺑﺲ‬giyen.
lâbüd (A.) [ ‫ ] ﻻﺑﺪ‬gerekli, lazım.
lâcerem (A.) [ ‫ ] ﻻﺝﺮم‬kuşkusuz.
lâcverd (F.) [ ‫ ] ﻻﺝﻮرد‬lacivert.
lâdînî (A.) [ ‫ ] ﻻدیﻨﯽ‬laik, din dışı.
w.
alk
lâf (F.) [ ‫ ] ﻻف‬söz.
ott
o
lâbis olmak giymek.
b.c
o
lâ (A.) [ ‫ ] ﻻ‬1.hayır. 2.yoktur.
lafazan (F.) [ ‫ ] ﻻﻓﺰن‬geveze.
lafız (A.) [ ‫ ] ﻝﻔﻆ‬söz.
lâfügüzâf (F.) [ ‫ ] ﻻف و ﮔﺰاف‬boş söz, zırva.
lafz (A.) [ ‫ ] ﻝﻔﻆ‬söz, lafız.
lafzî (A.) [ ‫ ] ﻝﻔﻈﯽ‬lafız ile ilgili, söz ile ilgili.
ww
lâgar (F.) [ ‫ ] ﻻﻏﺮ‬zayıf, cılız.
lağv (A.) [ ‫ ] ﻝﻐﻮ‬1.kaldırma. 2.boşuna.
lağvedilmek (A.-T.) 1.kaldırılmak. 2.hükümsüz kılınmak.
lağvetmek (A.-T.) 1.kaldırmak. 2.hükümsüz kılmak.
263
www.alkottob.com
lağvolmak (A.-T.) 1.kaldırılmak. 2.hükümsüz kalmak.
m
lağvolunmak (A.-T.) 1.kaldırılmak. 2.hükümsüz kılınmak.
lağz (A.) [ ‫ ] ﻝﻐﺰ‬sürçme.
b.c
o
lağziş (F.) [ ‫ ] ﻝﻐﺰش‬sürçme, kayma.
lahd (A.) [ ‫ ] ﻝﺤﺪ‬mezar, lahit.
lahika (A.) [ ‫ ] ﻻﺣﻘﻪ‬ek.
lahm (A.) [ ‫ ] ﻝﺤﻢ‬et.
lahn (A.) [ ‫ ] ﻝﺤﻦ‬1.uyum. 2.tavır. 3.dil.
lâhûtî (A.) [ ‫ ] ﻻهﻮﺕﯽ‬ilahî.
lahza (A.) [ ‫ ] ﻝﺤﻈﻪ‬an, lahza.
laîn (A.) [ ‫ ] ﻝﻌﻴﻦ‬lanetlenmiş.
lakab (A.) [ ‫ ] ﻝﻘﺐ‬lakap.
w.
alk
lâkayd (A.) [ ‫ ] ﻻﻗﻴﺪ‬kayıtsız.
ott
o
laht (F.) [ ‫ ] ﻝﺨﺖ‬parça.
lâkaydî (A.) [ ‫ ] ﻻﻗﻴﺪی‬kayıtsızlık.
lâkin (A.) [ ‫ ] ﻝﮑﻦ‬ancak, ne var ki.
laklâk (A.) [ ‫ ] ﻝﻘﻼق‬leylek.
laklaka (A.) [ ‫ ] ﻝﻘﻠﻘﻪ‬boş laf.
lâl (F.) [ ‫ ] ﻻل‬dilsiz.
ww
lâle (F.) [ ‫ ] ﻻﻝﻪ‬lale çiçeği.
lâlekâ (F.) [ ‫ ] ﻻﻝﮑﺎ‬1.pabuç. 2.taç, ibik.
lâlettayin (A.) [ ‫ ] ﻻ ﻋﻠﯽ اﻝﺘﻌﻴﻴﻦ‬gelişigüzel.
lâlezar (F.) [ ‫ ] ﻻﻝﻪ زار‬lale bahçesi.
264
www.alkottob.com
lâmehâle (A.) [ ‫ ] ﻻﻡﺤﺎﻝﻪ‬ister istemez, çaresiz.
m
lâmekan (A.) [ ‫ ] ﻻﻡﮑﺎن‬mekansızlık.
lâmi’ (A.) [ ‫ ] ﻻﻡﻊ‬parlayan.
b.c
o
lâmia (A.) [ ‫ ] ﻻﻡﻌﻪ‬parlayan.
lâmise (A.) [ ‫ ] ﻻﻡﺴﻪ‬dokunma duyusu.
lâne (F.) [ ‫ ] ﻻﻥﻪ‬yuva.
lanet (A.) [ ‫ ] ﻝﻌﻨﺖ‬lanet, beddua.
lâsiyyema (A.) [ ‫ ] ﻻﺱﻴﻤﺎ‬özellikle.
lâşehâr (F.) [ ‫ ] ﻻﺵﻪ ﺧﻮار‬leş yiyen.
latif (A.) [ ‫ ] ﻝﻄﻴﻒ‬hoş, yumuşak.
latife (A.) [ ‫ ] ﻝﻄﻴﻔﻪ‬şaka.
latife etmek (A.-T.) şaka yapmak.
w.
alk
latifegû (A.-F.) [ ‫ ] ﻝﻄﻴﻔﻪ ﮔﻮ‬şakacı.
ott
o
lâşe (F.) [ ‫ ] ﻻﺵﻪ‬leş.
latme (A.) [ ‫ ] ﻝﻄﻤﻪ‬tokat.
lâubali (A.) [ ‫ ] ﻻاﺑﺎﻝﯽ‬kayıtsız, gamsız.
lâubalîlik (A.-T.) kayıtsızlık, gamsızlık.
lây (F.) [ ‫ ] ﻻی‬1.çamur. 2.tortu.
lâya’kil (A.) [ ‫ ] ﻻیﻌﻘﻞ‬kendinde olmayan.
ww
lâyemut (A.) [ ‫ ] ﻻیﻤﻮت‬ölümsüz.
lâyenkatı (A.) [ ‫ ] ﻻیﻨﻘﻄﻊ‬kesintisiz, sürekli.
lâyetecezza (A.) [ ‫ ] ﻻیﺘﺠﺰا‬parçalanmaz, ayrılmaz.
lâyetegayyer (A.) [ ‫ ] ﻻیﺘﻐﻴﺮ‬değişmez.
265
www.alkottob.com
lâyetenâhi (A.) [ ‫ ] ﻻ یﺘﻨﺎهﯽ‬sonsuz.
m
lâyetezelzül (A.) [ ‫ ] ﻻ یﺘﺰﻝﺰل‬sarsılmaz.
lâyiha (A.) [ ‫ ] ﻻیﺤﻪ‬tasarı.
lâzevâl (A.) [ ‫ ] ﻻزوال‬yok olmaz, ölümsüz.
lâzım (A.) [ ‫ ] ﻻزم‬1.gerekli. 2.geçişsiz.
lâzıme (A.) [ ‫ ] ﻻزﻡﻪ‬gerekli.
leâli (A.) [ ‫ ] ﻝﺌﺎﻝﯽ‬inciler.
ott
o
leb (F.) [ ‫ ] ﻝﺐ‬dudak.
b.c
o
lâyuad (A.) [ ‫ ] ﻻیﻌﺪ‬sayısız.
lebâleb (F.) [ ‫ ] ﻝﺒﺎﻝﺐ‬ağzına kadar dolu.
leben (A.) [ ‫ ] ﻝﺒﻦ‬süt.
leb-i derya (F.) [ ‫ ] ﻝﺐ دریﺎ‬sahil, deniz kenarı.
lecâcet (A.) [ ‫ ] ﻝﺠﺎﺝﺖ‬inat.
w.
alk
lecûc (A.) [ ‫ ] ﻝﺠﻮج‬inatçı.
ledünnî (A.) [ ‫ ] ﻝﺪﻥﯽ‬Tanrı sırlarıyla ilgili.
leffen (A.) [ ‫ ] ﻝﻔﺎ‬ilişikte.
leh (A.) [ ‫ ] ﻝﻪ‬yan, yana, yararına.
lehv (A.) [ ‫ ] ﻝﻬﻮ‬1.oyun. 2.yararı olmayan işler.
leîm (A.) [ ‫ ] ﻝﺌﻴﻢ‬alçak.
ww
leîmâne (A.-F.) [ ‫ ] ﻝﺌﻴﻤﺎﻥﻪ‬alçakça.
leked (F.) [ ‫ ] ﻝﮑﺪ‬1.tekme. 2.çifte.
lekedâr (F.) [ ‫ ] ﻝﮑﻪ دار‬lekeli.
lem’a (A.) [ ‫ ] ﻝﻤﻌﻪ‬parıltı.
266
www.alkottob.com
lemeân (A.) [ ‫ ] ﻝﻤﻌﺎن‬parıldama.
lems (A.) [ ‫ ] ﻝﻤﺲ‬dokunma.
b.c
o
lemyezel (A.) [ ‫ ] ﻝﻢ یﺰل‬1.yok olmayan, kalıcı. 2.Tanrı.
m
lemeât (A.) [ ‫ ] ﻝﻤﻌﺎت‬parıltılar.
leng (F.) [ ‫ ] ﻝﻨﮓ‬aksak, topal.
lerzân (F.) [ ‫ ] ﻝﺮزان‬titrek.
lerziş (F.) [ ‫ ] ﻝﺮزش‬titreme.
leşker (F.) [ ‫ ] ﻝﺸﮑﺮ‬1.asker. 2.ordu.
ott
o
letâfet (A.) [ ‫ ] ﻝﻄﺎﻓﺖ‬1.hoşluk. 2.yumuşaklık. 3.güzellik.
letâif (A.) [ ‫ ] ﻝﻄﺎﺋﻒ‬şakalar, fıkralar, latifeler.
levâhık (A.) [ ‫ ] ﻝﻮاﺣﻖ‬ekler.
levâyih (A.) [ ‫ ] ﻝﻮایﺢ‬tasarılar.
levâzım (A.) [ ‫ ] ﻝﻮازم‬gereçler, gerekli şeyler.
w.
alk
levend (F.) [ ‫ ] ﻝﻮﻥﺪ‬1.Osmanlı deniz eri. 2.ayyaş. 3.zampara. 4.kabadayı.
levh (A.) [ ‫ ] ﻝﻮح‬levha.
levha (A.) [ ‫ ] ﻝﻮﺣﻪ‬plaka, tabela.
levn (A.) [ ‫ ] ﻝﻮن‬1.renk. 2.tür.
levs (A.) [ ‫ ] ﻝﻮث‬pislik.
levze (A.) [ ‫ ] ﻝﻮزﻩ‬1.badem. 2.bademcik.
ww
leyâlî (A.) [ ‫ ] ﻝﻴﺎﻝﯽ‬geceler.
leyl (A.) [ ‫ ] ﻝﻴﻞ‬gece.
leyle (A.) [ ‫ ] ﻝﻴﻠﻪ‬gece.
leylî (A.) [ ‫ ] ﻝﻴﻠﯽ‬yatılı.
267
www.alkottob.com
leylünehâr (A.) [ ‫ ] ﻝﻴﻞ و ﻥﻬﺎر‬gece gündüz.
m
leyyin (A.) [ ‫ ] ﻝﻴﻦ‬yumuşak.
lezâiz (A.) [ ‫ ] ﻝﺬات‬lezzetler.
lezzât (A.) [ ‫ ] ﻝﺬات‬1.lezzetler. 2.zevkler.
lezzet (A.) [ ‫ ] ﻝﺬت‬1.lezzet, tad. 2.zevk.
libas (A.) [ ‫ ] ﻝﺒﺎس‬giysi.
licâm (F.) [ ‫ ] ﻝﺠﺎم‬gem.
ligâm (F.) [ ‫ ] ﻝﮕﺎم‬1.gem. 2.dizgin.
lihâf (A.) [ ‫ ] ﻝﺤﺎف‬yorgan.
lihye (A.) [ ‫ ] ﻝﺤﻴﻪ‬sakal.
lîk (F.) [ ‫ ] ﻝﻴﮏ‬ama ancak.
w.
alk
likâ (A.) [ ‫ ] ﻝﻘﺎ‬1.buluşma. 2.yüz.
ott
o
lifâfe (A.) [ ‫ ] ﻝﻔﺎﻓﻪ‬sargı.
b.c
o
lezîz (A.) [ ‫ ] ﻝﺬیﺬ‬lezzetli.
lîme (F.) [ ‫ ] ﻝﻴﻤﻪ‬parça.
lîmû (F.) [ ‫ ] ﻝﻴﻤﻮ‬limon.
lisân (A.) [ ‫ ] ﻝﺴﺎن‬dil.
lisanî (A.) [ ‫ ] ﻝﺴﺎﻥﯽ‬dil ile ilgili.
lisâniyyat (A.) [ ‫ ] ﻝﺴﺎﻥﻴﺎت‬dilbilim.
ww
lise (A.) [ ‫ ] ﻝﺜﻪ‬diş eti.
livâ (A.) [ ‫ ] ﻝﻮا‬sancak, bayrak.
livata (A.) [‫ ] ﻝﻮاﻃﻪ‬kulamparalık, oğlancılık.
liyakat (A.) [ ‫ ] ﻝﻴﺎﻗﺖ‬yaraşma.
268
www.alkottob.com
lu’bet (A.) [ ‫ ] ﻝﻌﺒﺖ‬oyuncak.
m
lu’betbaz (A.-F.) [ ‫ ] ﻝﻌﺒﺖ ﺑﺎز‬kuklacı.
luâb (A.) [ ‫ ] ﻝﻌﺎب‬salya.
lugat (A.) [ ‫ ] ﻝﻐﺖ‬1.söz. 2.sözlük. 3.kelime.
lugaz (A.) [ ‫ ] ﻝﻐﺰ‬bilmece.
lukme (A.) [ ‫ ] ﻝﻘﻤﻪ‬lokma.
lûle (F.) [ ‫ ] ﻝﻮﻝﻪ‬1.boru. 2.lüle, kağıt külah.
ott
o
lutf (A.) [ ‫ ] ﻝﻄﻒ‬1.iyilik, lütuf. 2.güzellik.
b.c
o
lugât (A.) [ ‫ ] ﻝﻐﺎت‬1.sözlük. 2.kelimeler.
lutfeylemek ilgi göstermek, iyilik etmek.
lutfkâr (A.-F.) [ ‫ ] ﻝﻄﻔﮑﺎر‬lütuf sahibi.
lutufdîde (A.-F.) [ ‫ ] ﻝﻄﻒ دیﺪﻩ‬iyilik görmüş, lütuf görmüş.
lutufkâr (A.-F.) [ ‫ ] ﻝﻄﻔﮑﺎر‬lütuf sahibi.
w.
alk
lü’lü (A.) [ ‫ ] ﻝﺆﻝﺆ‬inci.
lübb (A.) [ ‫ ] ﻝﺐ‬öz.
lücce (A.) [ ‫ ] ﻝﺠﻪ‬1.kalabalık. 2.gümüş. 3.deniz, engin su.
lüknet (A.) [ ‫ ] ﻝﮑﻨﺖ‬dil tutukluğu.
lüle (F.) [ ‫ ] ﻝﻮﻝﻪ‬1.boru. 2.lüle, kağıt külah.
lüzum (A.) [ ‫ ] ﻝﺰوم‬gereklilik, lazım olma.
ww
lüzum görmek gerekli bulmak.
269
www.alkottob.com
mâ (A.) [ ‫ ] ﻡﺎ‬su.
mâ (F.) [ ‫ ] ﻡﺎ‬biz.
ma’âyib (A.) [ ‫ ] ﻡﻌﺎیﺐ‬kusurlar, ayıplar.
ma’ber (A.) [ ‫ ] ﻡﻌﺒﺮ‬geçit.
ma’raz (A.) [ ‫ ] ﻡﻌﺮض‬sergi.
ma’reke (A.) [‫ ] ﻡﻌﺮﮐﻪ‬savaş alanı.
ma’şerî (A.) [ ‫ ] ﻡﻌﺸﺮی‬kollektif.
m
ott
o
ma’ni (A.) [ ‫ ] ﻡﻌﻨﯽ‬anlam.
b.c
o
M
maâbid (A.) [ ‫ ] ﻡﻌﺎﺑﺪ‬mabetler, ibadet yerleri.
w.
alk
maâbir (A.) [ ‫ ] ﻡﻌﺎﺑﺮ‬geçitler.
maâd (A.) [ ‫ ] ﻡﻌﺎد‬1.dönüş yeri. 2.ahiret.
mâadâ (A.) [ ‫ ] ﻡﺎﻋﺪا‬dışında, -den başka, başka, öte, yanı sıra.
maâdin (A.) [ ‫ ] ﻡﻌﺎدن‬madenler.
maalesef (A.) [ ‫ ] ﻡﻊ اﻷﺱﻒ‬ne yazık ki.
maalmemnûniye (A.) [ ‫ ] ﻡﻊ اﻝﻤﻤﻨﻮﻥﻴﻪ‬seve seve.
ww
maânî (A.) [ ‫ ] ﻡﻌﺎﻥﯽ‬anlamlar.
maârif (A.) [ ‫ ] ﻡﻌﺎرف‬1.bilimler. 2.kültür. 3.Millî Eğitim Bakanlığı.
maarif nezareti millî eğitim bakanlığı.
maâş (A.) [ ‫ ] ﻡﻌﺎش‬1.geçim. 2.aylık.
270
www.alkottob.com
maatteessüf (A.) [ ‫ ] ﻡﻊ اﻝﺘﺄﺱﻒ‬ne yazık ki, üzülerek, maalesef.
maâzallah (A.) [ ‫ ] ﻡﻌﺎذ اﷲ‬Allah esirgesin.
b.c
o
mâba’dut-tabîa (A.) [ ‫ ] ﻡﺎﺑﻌﺪاﻝﻄﺒﻴﻌﻪ‬fizik ötesi, doğa ötesi.
m
maazâlik (A.) [ ‫ ] ﻡﻊ ذﻝﮏ‬bununla birlikte.
mâba’duttabîiyye (A.) [ ‫ ] ﻡﺎﺑﻌﺪاﻝﻄﺒﻴﻌﻴﻪ‬metafizik, doğa ötesi.
mâbad (A.) [ ‫ ] ﻡﺎﺑﻌﺪ‬sonraki.
mâbadı var (A.-T.) devam edecek, sürecek, arkası var.
mabed (A.) [ ‫ ] ﻡﻌﺒﺪ‬1.tapınak. 2.ibadethane.
mabud (A.) [ ‫ ] ﻡﻌﺒﻮد‬ibadet edilen,
ott
o
mâbeyn (A.) [ ‫ ] ﻡﺎﺑﻴﻦ‬1.arası. 2.padişah sarayı.
mâcera (A.) [ ‫ ] ﻡﺎﺝﺮا‬1.cereyan eden. 2.serüven.
mâceraperest (A.-F.) [ ‫ ] ﻡﺎﺝﺮاﭘﺮﺱﺖ‬maceracı.
maceraperestî (A.-F.) [ ‫ ] ﻡﺎﺝﺮاﭘﺮﺱﺘﯽ‬maceracılık, maceraperestlik.
w.
alk
mâdâmülhayat (A.) [ ‫ ] ﻡﺎداﻡﺎﻝﺤﻴﺎت‬ömür boyu.
madde be madde (A.-F.) [ ‫ ] ﻡﺎدﻩ ﺑﻤﺎدﻩ‬madde madde.
maddî (A.) [ ‫ ] ﻡﺎدی‬1.madde ile ilgili. 2.materyalist.
maddiyet (A.) [ ‫ ] ﻡﺎدیﺖ‬maddîlik.
maddiyye (A.) [ ‫ ] ﻡﺎدیﻪ‬1.madde ile ilgili. 2.matetaryalist.
mâde (F.) [ ‫ ] ﻡﺎدﻩ‬dişi.
ww
mâdelet (A.) [ ‫ ] ﻡﻌﺪﻝﺖ‬adalet.
madeniyyât (A.) [ ‫ ] ﻡﻌﺪﻥﻴﺎت‬madencilik bilimi, mineraloji.
mâder (F.) [ ‫ ] ﻡﺎدر‬anne.
maderî (F.) [ ‫ ] ﻡﺎدری‬anne ile ilgili, ana tarafı.
271
www.alkottob.com
mâderzâd (F.) [ ‫ ] ﻡﺎدرزاد‬anadan doğma.
m
mâdiyân (F.) [ ‫ ] ﻡﺎدیﺎن‬kısrak.
madûd (A.) [ ‫ ] ﻡﻌﺪود‬sayılı.
mâdum (A.) [ ‫ ] ﻡﻌﺪوم‬yok olmuş.
mâdumiyet (A.) [ ‫ ] ﻡﻌﺪوﻡﻴﺖ‬yokluk.
mâdun (A.) [ ‫ ] ﻡﺎدون‬ast, aşağıda, alt.
mâfevk (A.) [ ‫ ] ﻡﺎﻓﻮق‬üst, üstü, yukarısı.
magâre (A.) [ ‫ ] ﻡﻐﺎرﻩ‬mağara.
ott
o
mafsal (A.) [ ‫ ] ﻡﻔﺼﻞ‬eklem.
b.c
o
madûd olmak sayılmak.
mağâk (F.) [ ‫ ] ﻡﻐﺎک‬1.çukur. 2.mezar.
mağâzî (A.) [ ‫ ] ﻡﻐﺎزی‬1.savaşlar, gazalar. 2.savaş öyküleri.
mağbûn (A.) [ ‫ ] ﻡﻐﺒﻮن‬aldatılmış.
w.
alk
mağdûr (A.) [ ‫ ] ﻡﻐﺪور‬haksızlığa uğramış.
mağdur etmek haksızlığa uğratarak zor durumda bırakmak.
mağdur olmak haksızlığa uğramayarak zor durumda kalmak.
mağduriyet (A.) [ ‫ ] ﻡﻐﺪوریﺖ‬haksızlığa uğrama, mağdur olma.
mağfiret (A.) [ ‫ ] ﻡﻐﻔﺮت‬yarlıgama.
mağfiret etmek yarlıgamak.
ww
mağfur (A.) [ ‫ ] ﻡﻐﻔﻮر‬yarlıganmış.
mağlata (A.) [ ‫ ] ﻡﻐﻠﻄﻪ‬laf salatası, yanıltmaca.
mağlub (A.) [ ‫ ] ﻡﻐﻠﻮب‬yenik.
mağmûm (A.) [ ‫ ] ﻡﻐﻤﻮم‬gamlı, kederli.
272
www.alkottob.com
mağrib (A.) [ ‫ ] ﻡﻐﺮب‬1.batı. 2.akşam namazı. 3.Kuzeybatı Afrika. 4.Fas.
mağrûr olmak gururlanmak.
mağsub (A.) [ ‫ ] ﻡﻐﺼﻮب‬gaspedilmiş.
mağşuş (A.) [ ‫ ] ﻡﻐﺸﻮش‬karışmış.
mağz (F.) [ ‫ ] ﻡﻐﺰ‬1.beyin. 2.iç, öz. 3.ilik.
mağzûb (A.) [ ‫ ] ﻡﻐﻀﻮب‬gazaba uğratılmış.
mahabbet (A.) [ ‫ ] ﻡﺤﺒﺖ‬sevgi.
mahabbet eylemek sevmek.
ott
o
mâh (F.) [ ‫ ] ﻡﺎﻩ‬ay.
b.c
o
mağrûrane (A.-F.) [ ‫ ] ﻡﻐﺮوراﻥﻪ‬gururlanarak, kendini beğenerek.
m
mağrur (A.) [ ‫ ] ﻡﻐﺮور‬gururlu, kendini beğenmiş.
mahâfil (A.) [ ‫ ] ﻡﺤﺎﻓﻞ‬1.mahfiller. 2.toplantı yerleri.
mahâkim (A.) [ ‫ ] ﻡﺤﺎﮐﻢ‬mahkemeler.
w.
alk
mahal (A.) [ ‫ ] ﻡﺤﻞ‬yer.
mahall (A.) [ ‫ ] ﻡﺤﻞ‬yer.
mahallî (A.) [ ‫ ] ﻡﺤﻠﯽ‬1.yerel. 2.yerli.
mahalliye (A.) [ ‫ ] ﻡﺤﻠﻴﻪ‬yerel.
mâhâne (F.) [ ‫ ] ﻡﺎهﺎﻥﻪ‬aylık.
mahâret (A.) [ ‫ ] ﻡﻬﺎرت‬beceri.
ww
mâhasal (A.) [ ‫ ] ﻡﺎﺣﺼﻞ‬sonuç.
mahâsin (A.) [ ‫ ] ﻡﺤﺎﺱﻦ‬iyilikler, güzellikler.
mâhazar (A.) [ ‫ ] ﻡﺎﺣﻀﺮ‬hazırda olan.
mahâzin (A.) [ ‫ ] ﻡﺨﺎزن‬mahzenler.
273
www.alkottob.com
mahâzîr (A.) [ ‫ ] ﻡﺤﺎذیﺮ‬sakıncalar.
m
mahbes (A.) [ ‫ ] ﻡﺤﺒﺲ‬hapishane.
mahbûb (A.) [ ‫ ] ﻡﺤﺒﻮب‬1.sevilen. 2.sevgili.
mahcûb (A.) [ ‫ ] ﻡﺤﺠﻮب‬1.örtülmüş. 2.utangaç.
mahcûb etmek utandırmak.
mahcûb olmak utanmak.
mahcûbiyet (A.) [ ‫ ] ﻡﺤﺠﻮﺑﻴﺖ‬utangaçlık.
mahcûz olmak haczedilmek.
ott
o
mahcûz (A.) [ ‫ ] ﻡﺤﺠﻮظ‬hacizli.
b.c
o
mahbus (A.) [ ‫ ] ﻡﺤﺒﻮس‬1.hapsedilmiş. 2.hapishane.
mahdud (A.) [ ‫ ] ﻡﺤﺪود‬sınırlı, kasıtlı.
mahdum (A.) [ ‫ ] ﻡﺨﺪوم‬oğul.
mâhe (F.) [ ‫ ] ﻡﺎهﻪ‬matkap.
w.
alk
mahfaza (A.) [ ‫ ] ﻡﺤﻔﻈﻪ‬kutu, kap.
mahfî (A.) [ ‫ ] ﻡﺨﻔﯽ‬gizli.
mahfil (A.) [ ‫ ] ﻡﺤﻔﻞ‬1.toplantı yeri. 2.cami mahfili.
mahfiyyen (A.) [ ‫ ] ﻡﺨﻔﻴﺎ‬gizlice.
mahfuz (A.) [ ‫ ] ﻡﺤﻔﻮظ‬korunmuş, saklanmış.
mâh-ı nev (F.) [ ‫ ] ﻡﺎﻩ ﻥﻮ‬hilal, ay.
ww
mâh-ı sipihr [ ‫ ] ﻡﺎﻩ ﺱﭙﻬﺮ‬ay, gökyüzündeki ay.
mâhî (F.) [ ‫ ] ﻡﺎهﯽ‬balık.
mahir (A.) [ ‫ ] ﻡﺎهﺮ‬becerili, maharetli.
mahiyet (A.) [ ‫ ] ﻡﺎهﻴﺖ‬asıl, esas, içyüzü.
274
www.alkottob.com
mahkûk (A.) [ ‫ ] ﻡﺤﮑﻮک‬kazılmış, kazılarak yazılmış, yontulmuş.
m
mahkum (A.) [ ‫ ] ﻡﺤﮑﻮم‬hüküm giymiş.
mahkûm etmek hüküm giydirmek.
mahlas (A.) [ ‫ ] ﻡﺨﻠﺺ‬takma ad.
mahlû (A.) [ ‫ ] ﻡﺨﻠﻮع‬tahttan indirilmiş.
mahluk (A.) [ ‫ ] ﻡﺨﻠﻮق‬yaratık.
mahlul (A.) [ ‫ ] ﻡﺤﻠﻮل‬erimiş, çözülmüş, hallolmuş.
ott
o
mahlut (A.) [ ‫ ] ﻡﺨﻠﻮط‬karışık.
b.c
o
mahkum olmak hüküm giymek.
mahmûd (A.) [ ‫ ] ﻡﺤﻤﻮد‬1.övülmüş. 2.hamd edilmiş.
mahmul (A.) [ ‫ ] ﻡﺤﻤﻮل‬yüklü.
mahmur (A.) [ ‫ ] ﻡﺨﻤﻮر‬uykulu, baygın.
mâhpâre (F.) [ ‫ ] ﻡﺎﻩ ﭘﺎرﻩ‬1.ay parçası. 2.çok güzel.
w.
alk
mahrec (A.) [ ‫ ] ﻡﺨﺮج‬çıkış yeri.
mahrem (A.) [ ‫ ] ﻡﺤﺮم‬1.nikah düşmeyen. 2.gizli.
mâhru (F.) [ ‫ ] ﻡﺎهﺮو‬ay yüzlü, güzel yüzlü.
mahruk (A.) [ ‫ ] ﻡﺤﺮوق‬yanık, yanmış.
mahrûkat (A.) [ ‫ ] ﻡﺤﺮوﻗﺎت‬yakacak.
mahrum (A.) [ ‫ ] ﻡﺤﺮوم‬yoksun.
ww
mahrum etmek yoksun bırakmak.
mahrum olmak yoksun kalmak.
mahrumiyet (A.) [ ‫ ] ﻡﺤﺮوﻡﻴﺖ‬yoksunluk, mahrumluk.
mahrut (A.) [ ‫ ] ﻡﺨﺮوط‬koni.
275
www.alkottob.com
mahsûb (A.) [ ‫ ] ﻡﺤﺴﻮب‬hesap edilen.
mahsur (A.) [ ‫ ] ﻡﺤﺼﻮر‬kuşatılmış.
mahsûs (A.) [ ‫ ] ﻡﺨﺼﻮص‬hissedilen, hissedilir.
b.c
o
mahsus (A.) [ ‫ ] ﻡﺨﺼﻮص‬1.özgü, ayrılmış. 2.bilerek.
m
mahsûl (A.) [ ‫ ] ﻡﺤﺼﻮل‬ürün, sonuç.
mahşer (A.) [ ‫ ] ﻡﺤﺸﺮ‬1.kıyamet yeri. 2.aşırı kalabalık.
mâhtâb (F.) [ ‫ ] ﻡﺎهﺘﺎب‬mehtap.
mahtûm (A.) [ ‫ ] ﻡﺨﺘﻮم‬mühürlü.
ott
o
mahtût (A.) [ ‫ ] ﻡﺨﻄﻮط‬1.yazılı. 2.çizili.
mahv (A.) [ ‫ ] ﻡﺤﻮ‬1.yok etme. 2.yok olma.
mahvetmek (A.-T.) yok etmek.
mahz (A.) [ ‫ ] ﻡﺤﺾ‬sırf, sade, tam.
mahzar (A.) [ ‫ ] ﻡﺤﻀﺮ‬1.huzur, kat. 2.görünüş.
w.
alk
mahzun (A.) [ ‫ ] ﻡﺤﺰون‬hüzünlü.
mahzun etmek hüzünlendirmek.
mahzun olmak hüzünlenmek.
mahzûnane (A.-F.) [ ‫ ] ﻡﺤﺰوﻥﺎﻥﻪ‬hüzünlü bir halde.
mahzur (A.) [ ‫ ] ﻡﺤﺬور‬sakınca.
mahzur görmek sakıncalı bulmak.
ww
mahzûzat (A.) [ ‫ ] ﻡﺤﻈﻮﻇﺎت‬hoşa gidecek şeyler.
mâî (A.) [ ‫ ] ﻡﺎﺋﯽ‬1.su ile ilgili. 2.mavi.
mâ-i mukattar [ ‫ ] ﻡﺎء ﻡﻘﻄﺮ‬damıtık su.
mâide (A.) [ ‫ ] ﻡﺎﺋﺪﻩ‬sofra.
276
www.alkottob.com
mâil (A.) [ ‫ ] ﻡﺎﺋﻞ‬1.eğilimli, istekli. 2.eğimli, meyilli. 3.çalan.
maîşet (A.) [ ‫ ] ﻡﻌﻴﺸﺖ‬geçim, dirlik.
mak’ad (A.) [ ‫ ] ﻡﻘﻌﺪ‬1.makat, kıç. 2.minder.
makâbir (A.) [ ‫ ] ﻡﻘﺎﺑﺮ‬mezarlar, kabirler.
mâkabl (A.) [ ‫ ] ﻡﺎﻗﺒﻞ‬önceki, önü.
mâkablettârih (A.) [ ‫ ] ﻡﺎﻗﺒﻞ اﻝﺘﺎریﺦ‬tarih öncesi.
ott
o
makâl (A.) [ ‫ ] ﻡﻘﺎل‬söz.
b.c
o
maiyyet (A.) [ ‫ ] ﻡﻌﻴﺖ‬birlik, beraberlik, yanında bulunma.
m
mâil olmak eğilim göstermek.
makam (A.) [ ‫ ] ﻡﻘﺎم‬1.yer. 2.kat, huzur. 3.musikî makamı
makâmat (A.) [ ‫ ] ﻡﻘﺎﻡﺎت‬makamlar.
makarr (A.) [ ‫ ] ﻡﻘﺮ‬1.başkent. 2.merkez.
makâsıd (A.) [ ‫ ] ﻡﻘﺎﺹﺪ‬maksatlar.
w.
alk
makber (A.) [ ‫ ] ﻡﻘﺒﺮ‬mezar.
makbere (A.) [ ‫ ] ﻡﻘﺒﺮﻩ‬mezar.
makbul (A.) [ ‫ ] ﻡﻘﺒﻮل‬kabul edilen, beğenilen.
makbuz (A.) [ ‫ ] ﻡﻘﺒﻮض‬1.alınmış. 2.alındı belgesi.
makdem (A.) [ ‫ ] ﻡﻘﺪم‬gelme, geliş.
makdur (A.) [ ‫ ] ﻡﻘﺪور‬1.güç. 2.elden gelen.
ww
makes (A.) [ ‫ ] ﻡﻌﮑﺲ‬yansıma yeri.
makes bulmak (A.-T.) yansımak, yansıyacak yer bulmak.
makes olmak (A.-T.) yansıtmak, yansıma yeri olmak.
makhûr (A.) [ ‫ ] ﻡﻘﻬﻮر‬1.kahrolmuş, yenilmiş. 2.gazaba uğramış.
277
www.alkottob.com
mâkiyan (F.) [ ‫ ] ﻡﺎﮐﻴﺎن‬tavuk.
m
makrun (A.) [ ‫ ] ﻡﻘﺮون‬yakın.
maksad (A.) [ ‫ ] ﻡﻘﺼﺪ‬amaç.)
makta (A.) [ ‫ ] ﻡﻘﻄﻊ‬1.kesim yeri. 2.kesit.)
b.c
o
maksûd (A.) [ ‫ ] ﻡﻘﺼﻮد‬istenilen, maksat.
maktel (A.) [ ‫ ] ﻡﻘﺘﻞ‬1.öldürme yeri. 2.ünlü birinin ölümü üzerine yazılan şiir.
maktû (A.) [ ‫ ] ﻡﻘﻄﻮع‬1.kesilmiş, kesik. 2.pazarlık yapılmaz.
maktül (A.) [ ‫ ] ﻡﻘﺘﻮل‬öldürülen.
mâkul (A.) [ ‫ ] ﻡﻌﻘﻮل‬akla uygun.
ott
o
maktül olmak öldürülmek.
makûlat (A.) [ ‫ ] ﻡﻌﻘﻮﻻت‬aklî bilgiler.
makûle (A.) [ ‫ ] ﻡﻘﻮﻝﻪ‬kategori.
makûs (A.) [ ‫ ] ﻡﻌﮑﻮس‬1.ters. 2.uğursuz.
w.
alk
mal (A.) [ ‫ ] ﻡﺎل‬1.mal. 2.servet.
mâlâmâl (F.) [ ‫ ] ﻡﺎﻻﻡﺎل‬dopdolu.
mâlî (A.) [ ‫ ] ﻡﺎﻝﯽ‬1.mal ile ilgili. 2.maliye ile ilgili.
mâlihulya (Yun.-A.) [ ‫ ] ﻡﺎﻝﯽ ﺧﻮﻝﻴﺎ‬melankoli.
mâlik (A.) [ ‫ ] ﻡﺎﻝﮏ‬sahip.
mâlikiyet (A.) [ ‫ ] ﻡﺎﻝﮑﻴﺖ‬sahip olma.
ww
maliye (A.) [ ‫ ] ﻡﺎﻝﻴﻪ‬devletin gelir ve gider işlerini takip eden bakanlık ve ona
bağlı daireler.
malûl (A.) [ ‫ ] ﻡﻌﻠﻮل‬özürlü, hastalıklı.
malûlen (A.) [ ‫ ] ﻡﻌﻠﻮﻻ‬sakatlanmış olarak, özürlü olarak.
278
www.alkottob.com
malûlîn (A.) [ ‫ ] ﻡﻌﻠﻮﻝﻴﻦ‬hastalar, sakatlar.
m
malûm (A.) [ ‫ ] ﻡﻌﻠﻮم‬bilinen.
malûm olmak anlaşılmak, bilinmek.
b.c
o
malûmat (A.) [ ‫ ] ﻡﻌﻠﻮﻡﺎت‬bilgi.
malûmatfurûş (A.-F.) [ ‫ ] ﻡﻌﻠﻮﻡﺎت ﻓﺮوش‬bilgiçlik taslayan.
malûmatfurûşluk (A.-F.-T.) bilgiçlik taslama.
malûmatfurûşluk etmek bilgiçlik taslamak.
mâmafih (A.) [ ‫ ] ﻡﻊ ﻡﺎﻓﻴﻪ‬bununla birlikte.
ott
o
mâmelek (A.) [ ‫ ] ﻡﺎﻡﻠﮏ‬sahip olunan.
mamûl (A.) [ ‫ ] ﻡﻌﻤﻮل‬1.yapılmış, imal edilmiş. 2.alışılmış.
mamûlat (A.) [ ‫ ] ﻡﻌﻤﻮﻻت‬imal edilenler.
mamûlün fevkinde alışılmışın ötesinde.
mamûr (A.) [ ‫ ] ﻡﻌﻤﻮر‬bayındır, imar edilmiş.
w.
alk
mamûr edilmek bayındırlaştırılmak, imar edilmek.
mamûr etmek bayındırlaştırmak.
mamûr olmak bayındır olmak.
mamûre (A.) [ ‫ ] ﻡﻌﻤﻮرﻩ‬bayındır yer.
mamûriyet (A.) [ ‫ ] ﻡﻌﻤﻮریﺖ‬bayındırlık.
mana (A.) [ ‫ ] ﻡﻌﻨﯽ‬anlam.
ww
manalandırmak anlam kazandırmak.
manen (A.) [ ‫ ] ﻡﻌﻨﺎ‬1.mana yolu ile. 2.gönülden.
mânend (F.) [ ‫ ] ﻡﺎﻥﻨﺪ‬gibi.
manevî (A.) [ ‫ ] ﻡﻌﻨﻮی‬1.anlam ile ilgili. 2.ruh ile ilgili.
279
www.alkottob.com
maneviyat (A.) [ ‫ ] ﻡﻌﻨﻮیﺎت‬1.manaya dayalı şeyler. 2.moral değerler.
m
mani (A.) [ ‫ ] ﻡﻌﻨﯽ‬engel.
mani olmak engel olmak.
manidar (A.-F.) [ ‫ ] ﻡﻌﻨﯽ دار‬anlamlı.
b.c
o
mânia (A.) [ ‫ ] ﻡﺎﻥﻌﻪ‬engel.
mansıb (A.) [ ‫ ] ﻡﻨﺼﺐ‬devlet memuriyetindeki makam.
mansıbdar (A.-F.) [ ‫ ] ﻡﻨﺼﺒﺪار‬makam sahibi devlet memuru.
mansur (A.) [ ‫ ] ﻡﻨﺼﻮر‬Tanrı’nın yardımıyla zafer kazanan.
mantıkî (A.) [ ‫ ] ﻡﻨﻄﻘﯽ‬mantıklı.
ott
o
mantıkan (A.) [ ‫ ] ﻡﻨﻄﻘﺎ‬mantık bakımından.
mantıkiyyûn (A.) [ ‫ ] ﻡﻨﻄﻘﻴﻮن‬mantıkçılar, mantık bilginleri.
manzar (A.) [ ‫ ] ﻡﻨﻈﺮ‬1.seyir yeri. 2.görünüş. 3.yüz.
manzara (A.) [ ‫ ] ﻡﻨﻈﺮﻩ‬görünüm.
w.
alk
manzum (A.) [ ‫ ] ﻡﻨﻈﻮم‬nazmedilmiş.
manzûmât (A.) [ ‫ ] ﻡﻨﻈﻮﻡﺎت‬manzumeler.
manzûme (A.) [ ‫ ] ﻡﻨﻈﻮﻡﻪ‬1.dizilmiş. 2.vezinli söz, şiir. 3.sistem.
manzur (A.) [ ‫ ] ﻡﻨﻈﻮر‬1.bakılan. 2.dikkat çeken.
manzur olmak görülmek, göze çarpmak.
mâr (F.) [ ‫ ] ﻡﺎر‬yılan.
ww
maraz (A.) [ ‫ ] ﻡﺮض‬hastalık.
marazî (A.) [ ‫ ] ﻡﺮﺽﯽ‬hastalıklı, hastalkla ilgili.
mârgîr (F.) [ ‫ ] ﻡﺎرﮔﻴﺮ‬yılancı, yılan tutan.
marifet (A.) [ ‫ ] ﻡﻌﺮﻓﺖ‬1.bilme. 2.ustalık, beceri. 3.aracı.
280
www.alkottob.com
mariz (A.) [ ‫ ] ﻡﺮیﺾ‬hasta.
m
mârpîç (F.) [ ‫ ] ﻡﺎرﭘﻴﭻ‬marpuç, nargile marpucu.
maruf (A.) [ ‫ ] ﻡﻌﺮوف‬1.bilinen. 2.ünlü, tanınmış.
b.c
o
marûf olmak tanınmak, bilinmek.
maruz (A.) [ ‫ ] ﻡﻌﺮوض‬1.arzedilen, sunulan. 2.karşı karşıya kalma, tutulma.
maruz olmak karşı karşıya kalmak.
maruzat (A.) [ ‫ ] ﻡﻌﺮوﺽﺎت‬sunulanlar, arzedilecek şeyler.
mâsabak (A.) [ ‫ ] ﻡﺎﺱﺒﻖ‬geçen, geçmiş.
masârif (A.) [ ‫ ] ﻡﺼﺎرف‬harcamalar.
ott
o
masâri (A.) [ ‫ ] ﻡﺼﺎرع‬dizeler, mısralar.
masdar (A.) [ ‫ ] ﻡﺼﺪر‬1.çıkış yeri, kaynak. 2.masdar.
mâsebak (A.) [ ‫ ] ﻡﺎﺱﺒﻖ‬geçen, geçmiş.
mashara (A.) [ ‫ ] ﻡﺴﺨﺮﻩ‬soytarı.
w.
alk
mâsiva (A.) [ ‫ ] ﻡﺎﺱﻮی‬1.Tanrı’nın dışındaki varlıklar. 2.dünyaya özgü her şey.
masiyet (A.) [ ‫ ] ﻡﻌﺼﻴﺖ‬1.günah. 2.isyan.
maskat (A.) [ ‫ ] ﻡﺴﻘﻂ‬1.düşüş yeri.
maskat-ı re’s [ ‫ ] ﻡﺴﻘﻂ رأس‬doğum yeri.
maslahat (A.) [ ‫ ] ﻡﺼﻠﺤﺖ‬1.iş. 2.dirlik düzenlik.
maslahatgüzar (A.-F.) [‫ ] ﻡﺼﻠﺤﺖ ﮔﺰار‬elçi adına devlet işlerini yürüten.
ww
masnû (A.) [ ‫ ] ﻡﺼﻨﻮع‬1.yapma, yapay. 2.sanatlı.
masraf (A.) [ ‫ ] ﻡﺼﺮف‬harcama, gider.
masrû (A.) [ ‫ ] ﻡﺼﺮوع‬saralı.
masrûf (A.) [ ‫ ] ﻡﺼﺮوف‬harcanmış.
281
www.alkottob.com
masruf olmak harcanmak.
m
mass (A.) [ ‫ ] ﻡﺺ‬emme.
massetmek emmek, çekmek.
mastaba (A.) [ ‫ ] ﻡﺼﻄﺒﻪ‬1.meyhane. 2.sedir.
b.c
o
mâst (F.) [ ‫ ] ﻡﺎﺱﺖ‬yoğurt.
masum (A.) [ ‫ ] ﻡﻌﺼﻮم‬1.suçsuz, günahsız. 2.küçük çocuk.
masumane (A.-F.) [ ‫ ] ﻡﻌﺼﻮﻡﺎﻥﻪ‬masumca.
masume (A.) [ ‫ ] ﻡﻌﺼﻮﻡﻪ‬1.suçsuz, günahsız. 2.küçük kız çocuğu.
ott
o
masumiyet (A.) [ ‫ ] ﻡﻌﺼﻮﻡﻴﺖ‬masumluk, suçsuzluk.
masûn (A.) [ ‫ ] ﻡﺼﻮن‬korunmuş, saklanmış.
masûn kalmak korunmak, zarar gelmemek.
mâşe (F.) [ ‫ ] ﻡﺎﺵﻪ‬maşa.
maşer (A.) [ ‫ ] ﻡﻌﺸﺮ‬toplum.
w.
alk
maşerî (A.) [ ‫ ] ﻡﻌﺸﺮی‬kollektif, ortaklaşa.
mâşıta (A.) [ ‫ ] ﻡﺎﺵﻄﻪ‬kadın makyajcısı, kadın kuaförü.
mâşî (A.) [ ‫ ] ﻡﺎﺵﯽ‬yürüyen.
mâşiyen (A.) [ ‫ ] ﻡﺎﺵﻴﺎ‬yürüyerek.
maşrık (A.) [ ‫ ] ﻡﺸﺮق‬doğu.
maşûk (A.) [ ‫( ] ﻡﻌﺸﻮق‬erkek) sevgili.
ww
maşuka (A.) [ ‫( ] ﻡﻌﺸﻮﻗﻪ‬bayan) sevgili.
matbaa (A.) [ ‫ ] ﻡﻄﺒﻌﻪ‬basımevi.
matbah (A.) [ ‫ ] ﻡﻄﺒﺦ‬mutfak.
matbû (A.) [ ‫ ] ﻡﻄﺒﻮع‬1.basılı. 2.hoşa giden, hoş.
282
www.alkottob.com
matbûat (A.) [ ‫ ] ﻡﻄﺒﻮﻋﺎت‬1.basın. 2.basılı şeyler.
m
mâtem (A.) [ ‫ ] ﻡﺎﺕﻢ‬yas.
mâtem tutmak yas tutmak.
mâtemî (A.-F.) [ ‫ ] ﻡﺎﺕﻤﯽ‬yaslı.
mâtemli (A.-T.) yaslı.
mâtemserâ (A.-F.) [ ‫ ] ﻡﺎﺕﻤﺴﺮا‬yas tutulan ev.
mâtemzede (A.-F.) [ ‫ ] ﻡﺎﺕﻢ زدﻩ‬yaslı.
b.c
o
mâtemdar (A.-F.) [ ‫ ] ﻡﺎﺕﻤﺪار‬yaslı.
ott
o
matla (A.) [ ‫ ] ﻡﻄﻠﻊ‬1.doğuş yeri. 2.kaside ve gazelin ilk beyti.
matlab (A.) [ ‫ ] ﻡﻄﻠﺐ‬1.konu. 2.istek.
matlub (A.) [ ‫ ] ﻡﻄﻠﻮب‬1.istenilen, aranan. 2.alacak.
matlûb etmek istemek.
matrûd (A.) [ ‫ ] ﻡﻄﺮود‬kovulmuş.
w.
alk
matrûş (A.) [ ‫ ] ﻡﻄﺮوش‬1.sakalsız. 2.tıraşlanmış.
matuf (A.) [ ‫ ] ﻡﻌﻄﻮف‬yönelik, çevrili.
matûh (A.) [ ‫ ] ﻡﻌﺘﻮﻩ‬bunak, bunamış.
matûhe (A.) [ ‫ ] ﻡﻌﺘﻮهﻪ‬bunak, bunamış (bayan).
mâvaka (A.) [ ‫ ] ﻡﺎوﻗﻊ‬olup biten.
mâverâ (A.) [ ‫ ] ﻡﺎورا‬1.öte, ötesinde. 2.ahiret, öbür dünya.
ww
mavtın (A.) [ ‫ ] ﻡﻮﻃﻦ‬yurt tutulan yer.
mâye (F.) [ ‫ ] ﻡﺎیﻪ‬1.maya. 2.para. 3.mal. 4.güç.
mâyedar (F.) [ ‫ ] ﻡﺎیﻪ دار‬1.mayalı. 2.paralı. 3.mal sahibi. 4.güçlü.
mâyi (A.) [ ‫ ] ﻡﺎیﻊ‬sıvı.
283
www.alkottob.com
mayûb (A.) [ ‫ ] ﻡﻌﻴﻮب‬1.kusurlu. 2.ayıplanmış.
m
mazanna (A.) [ ‫ ] ﻡﻈﻨﻪ‬1.ermiş sanılan.2.zan altındaki.
mazarrat (A.) [ ‫ ] ﻡﻀﺮت‬1.zarar verme. 2.zarar.
mazbata (A.) [ ‫ ] ﻡﻀﺒﻄﻪ‬tutanak.
mazbata tanzim etmek tutanak düzenlemek.
b.c
o
mazarrât (A.) [ ‫ ] ﻡﻀﺮات‬zararlar.
mazbut (A.) [ ‫ ] ﻡﻀﺒﻮط‬1.zaptedilmiş. 2.kayda geçirilmiş. 3.derli toplu. 4.sağlam.
mazbutat (A.) [ ‫ ] ﻡﻀﺒﻮﻃﺎت‬kayda geçirilenler.
ott
o
mazeret (A.) [ ‫ ] ﻡﻌﺬرت‬özür.
mazerethâh (A.-F.) [ ‫ ] ﻡﻌﺬرت ﺧﻮاﻩ‬özür dileyen.
mazhar (A.) [ ‫ ] ﻡﻈﻬﺮ‬1.ortaya çıkış yeri. 2.şereflenme, nail olma.
mazhar olmak karşılaşmak, nail olmak.
mâzi (A.) [ ‫ ] ﻡﺎﺽﯽ‬geçmiş, geçmiş zaman.
w.
alk
mazlum (A.) [ ‫ ] ﻡﻈﻠﻮم‬1.zulme uğramış. 2.sesiz sedasız.
mazlumâne (A.-F.) [ ‫ ] ﻡﻈﻠﻮﻡﺎﻥﻪ‬mazlumca.
mazlûmiyet (A.) [ ‫ ] ﻡﻈﻠﻮﻡﻴﺖ‬1.mazlumluk, zulme uğramışlık. 2.sesiz sedasız
olma.
mazmaza (A.) [ ‫ ] ﻡﻀﻤﻀﻪ‬gargara.
mazmaza yapmak gargara yapmak, ağızda su çalkalamak.
ww
mazmun (A.) [ ‫ ] ﻡﻀﻤﻮن‬1.kavram. 2.ince söz.
maznun (A.) [ ‫ ] ﻡﻈﻨﻮن‬zanlı.
maznun olmak zan altında kalmak.
mazrub (A.) [ ‫ ] ﻡﻀﺮوب‬1.dövülen. 2.çarpılan.
284
www.alkottob.com
mazruf (A.) [ ‫ ] ﻡﻈﺮوف‬1.kaba konulan. 2.zarflı.
m
mâzu (F.) [ ‫ ] ﻡﺎزو‬mazı.
mazûl (A.) [ ‫ ] ﻡﻌﺰول‬görevden alınmış, azledilmiş.
b.c
o
mazul olmak görevden alınmak, azledilmek.
mazur (A.) [ ‫ ] ﻡﻌﺬور‬özürlü.
me’vâ (A.) [ ‫ ] ﻡﺄوا‬sığınma yeri.
me’yûs (A.) [ ‫ ] ﻡﺄیﻮس‬umutsuz.
me’yûs etmek umutsuz bırakmak.
meâb (A.) [ ‫ ] ﻡﺂب‬sığınma yeri.
ott
o
me’yûs olmak umudunu yitirmek.
meâd (A.) [ ‫ ] ﻡﻌﺎد‬1.dönüş yeri. 2.ahiret.
meâhiz (A.) [ ‫ ] ﻡﺂﺧﺬ‬kaynaklar.
meâl (A.) [ ‫ ] ﻡﺂل‬anlam.
w.
alk
meâric (A.) [ ‫ ] ﻡﻌﺎرج‬merdivenler.
meâsî (A.) [ ‫ ] ﻡﻌﺎﺹﯽ‬1.isyanlar. 2.günahlar.
meâyib (A.) [ ‫ ] ﻡﻌﺎیﺐ‬kusurlar, ayıplar.
mebâd (F.) [ ‫ ] ﻡﺒﺎد‬sakın, aman sakın, olmaya.
mebâdâ (F.) [ ‫ ] ﻡﺒﺎدا‬sakın, aman sakın, olmaya.
mebâdî (A.) [ ‫ ] ﻡﺒﺎدی‬ilkeler, prensipler.
ww
mebâhis (A.) [ ‫ ] ﻡﺒﺎﺣﺚ‬konular, bahisler.
mebânî (A.) [ ‫ ] ﻡﺒﺎﻥﯽ‬1.temeller. 2.yapılar, binalar.
mebde’ (A.) [ ‫ ] ﻡﺒﺪأ‬1.başlangıç noktası.
mebde-i tarih [ ‫ ] ﻡﺒﺪأ ﺕﺎریﺦ‬tarih başlangıcı.
285
www.alkottob.com
mebhas (A.) [ ‫ ] ﻡﺒﺤﺚ‬1.bölüm, fasıl. 2.bilim.
m
mebhûs (A.) [ ‫ ] ﻡﺒﺤﻮث‬bahsedilen.
mebhût (A.) [ ‫ ] ﻡﺒﻬﻮت‬şaşkın.
mebnâ (A.) [ ‫ ] ﻡﺒﻨﯽ‬bina.
mebnî (A.) [ ‫ ] ﻡﺒﻨﯽ‬1.dayanan. 2.bina edilmiş.
mebsût (A.) [ ‫ ] ﻡﺒﺴﻮط‬yaygın, açık.
mebsûten (A.) [ ‫ ] ﻡﺒﺴﻮﻃﺎ‬yaygın olarak.
b.c
o
meblağ (A.) [ ‫ ] ﻡﺒﻠﻎ‬1.tutar. 2.para.
mebzûl (A.) [ ‫ ] ﻡﺒﺬول‬bol.
mebzûlen (A.) [ ‫ ] ﻡﺒﺬوﻻ‬bolca.
mebzûliyet (A.) [ ‫ ] ﻡﺒﺬوﻝﻴﺖ‬bolluk.
mec’ûl (A.) [ ‫ ] ﻡﺠﻌﻮل‬yapay.
ott
o
mebus (A.) [ ‫ ] ﻡﺒﻌﻮث‬1.gönderilmiş. 2.milletvekili. 3.ölümden sonra dirilen.
w.
alk
mecâl (A.) [ ‫ ] ﻡﺠﺎل‬1.güç, kuvvet. 2.fırsat.
mecâlis (A.) [ ‫ ] ﻡﺠﺎﻝﺲ‬meclisler.
mecâmi (A.) [ ‫ ] ﻡﺠﺎﻡﻊ‬toplantı yerleri.
mecânîn (A.) [ ‫ ] ﻡﺠﺎﻥﻴﻦ‬mecnunlar, çılgınlar.
mecbûr (A.) [ ‫ ] ﻡﺠﺒﻮر‬1.zorunlu. 2.zora koşulmuş.
mecbûrî (A.) [ ‫ ] ﻡﺠﺒﻮری‬zorunlu.
ww
mecbûriyet (A.) [ ‫ ] ﻡﺠﺒﻮریﺖ‬zorunluluk.
meccânen (A.) [ ‫ ] ﻡﺠﺎﻥﺎ‬parasız olarak.
meccânî (A.) [ ‫ ] ﻡﺠﺎﻥﯽ‬parasız.
mecd (A.) [ ‫ ] ﻡﺠﺪ‬ululuk.
286
www.alkottob.com
mecelle (A.) [ ‫ ] ﻡﺠﻠﻪ‬dergi.
m
mechûl (A.) [ ‫ ] ﻡﺠﻬﻮل‬bilinmeyen.
mechûlât (A.) [ ‫ ] ﻡﺠﻬﻮﻻت‬bilinmeyenler.
b.c
o
mechûliyet (A.) [ ‫ ] ﻡﺠﻬﻮﻝﻴﺖ‬bilinmezlik.
mechûlünneseb (A.) [ ‫ ] ﻡﺠﻬﻮل اﻝﻨﺴﺐ‬onun bunun çocuğu.
mecîd (A.) [ ‫ ] ﻡﺠﻴﺪ‬ulu.
meclis (A.) [ ‫ ] ﻡﺠﻠﺲ‬toplantı yeri.
meclisefrûz (A.-F.) [ ‫ ] ﻡﺠﻠﺲ اﻓﺮوز‬meclisi aydınlatan, meclisi şenlendiren.
mecma’ (A.) [ ‫ ] ﻡﺠﻤﻊ‬toplantı yeri.
ott
o
meclûb (A.) [ ‫ ] ﻡﺠﻠﻮب‬1.celbedilmiş. 2.aşık, tutkun.
mecmû’ (A.) [ ‫ ] ﻡﺠﻤﻮع‬toplam, tümü.
mecmûa (A.) [ ‫ ] ﻡﺠﻤﻮﻋﻪ‬1.dergi. 2.küçük risale veya farklı kitapların bir araya
getirildiği eser.
w.
alk
mecmûan (A.) [ ‫ ] ﻡﺠﻤﻮﻋﺎ‬toplam olarak.
mecnûn (A.) [ ‫ ] ﻡﺠﻨﻮن‬1.delice seven. 2.cinli. 3.Leyla’nın aşığı.
mecnûnâne (A.-F.) [ ‫ ] ﻡﺠﻨﻮﻥﺎﻥﻪ‬çılğınca, delicesine.
mecrâ (A.) [ ‫ ] ﻡﺠﺮا‬1.su yatağı. 2.yol, güzergah.
mecrûh (A.) [ ‫ ] ﻡﺠﺮوح‬yaralı.
mecrûhîn (A.) [ ‫ ] ﻡﺠﺮوﺣﻴﻦ‬yaralılar.
ww
mecûsî (A.) [ ‫ ] ﻡﺠﻮﺱﯽ‬ateşperest, ateşe tapan.
meczûb (A.) [ ‫ ] ﻡﺠﺬوب‬1.cezbedilmiş. 2.Tanrı sevgisiyle cezbeye kapılan. 2.deli.
med’uv (A.) [ ‫ ] ﻡﺪﻋﻮ‬davetli.
med’uvvîn (A.) [ ‫ ] ﻡﺪﻋﻮیﻦ‬davetliler.
287
www.alkottob.com
medâfin (A.) [ ‫ ] ﻡﺪاﻓﻦ‬mezarlar.
m
medâr (A.) [ ‫ ] ﻡﺪار‬1.yörünge 2.dönence. 3.vesile, vasıta. 4.yardımcı.
medâric (A.) [ ‫ ] ﻡﺪارج‬merdivenler.
medd (A.) [ ‫ ] ﻡﺪ‬1.uzatma. 2.çekme.
meddâh (A.) [ ‫ ] ﻡﺪاح‬1.çok öven. 2.meddah.
meded (A.) [ ‫ ] ﻡﺪد‬yardım, medet.
mededhâh (A.-F.) [ ‫ ] ﻡﺪدﺧﻮاﻩ‬yardım isteyen.
ott
o
mededkâr (A.-F.) [ ‫ ] ﻡﺪدﮐﺎر‬yardım eden, yardımcı.
b.c
o
medâris (A.) [ ‫ ] ﻡﺪارس‬medreseler.
mededres (A.-F.) [ ‫ ] ﻡﺪدرس‬yardıma koşan, imdada koşan.
medenî (A.) [ ‫ ] ﻡﺪﻥﯽ‬1.şehirli. 2.uygar. 3.görgülü. 4.Medineli.
medenîleşmek uygarlaşmak.
medeniyyet (A.) [ ‫ ] ﻡﺪﻥﻴﺖ‬uygarlık.
w.
alk
medfa (A.) [ ‫ ] ﻡﺪﻓﻊ‬top.
medfen (A.) [ ‫ ] ﻡﺪﻓﻦ‬mezar, defin yeri.
medfû (A.) [ ‫ ] ﻡﺪﻓﻮع‬1.çıkarılmış. 2.dışkı. 3.para kasasından çıkmış.
medfûn (A.) [ ‫ ] ﻡﺪﻓﻮن‬gömülü, defnedilmiş.
medfûn edilmek gömülmek.
medh (A.) [ ‫ ] ﻡﺪح‬övgü.
ww
medhal (A.) [ ‫ ] ﻡﺪﺧﻞ‬1.giriş. 2.giriş yeri. 3.başlangıç. 4.dehalet.
medhaldâr (A.-F.) [ ‫ ] ﻡﺪﺧﻠﺪار‬parmağı olan, müdahale etmiş olan.
medhaldar bulunmak (A.-F.-T.) parmağı olmak; müdahalesi bulunmak.
medhedilmek övülmek.
288
www.alkottob.com
medhetmek övmek.
m
medhiye (A.) [ ‫ ] ﻡﺪﺣﻴﻪ‬övgü.
medhiyyât (A.) [ ‫ ] ﻡﺪﺣﻴﺎت‬övgüler.
medîd (A.) [ ‫ ] ﻡﺪیﺪ‬1.uzun. 2.çekilmiş.
medîde (A.) [ ‫ ] ﻡﺪیﺪﻩ‬1.uzun. 2.çekilmiş.
medîha (A.) [ ‫ ] ﻡﺪیﺤﻪ‬övgü şiiri, kaside.
b.c
o
medhûş (A.) [ ‫ ] ﻡﺪهﻮش‬dehşete kapılmış.
medîhagû (A.-F.) [ ‫ ] ﻡﺪیﺤﻪ ﮔﻮ‬övgü şairi, kaside şairi.
ott
o
medîne (A.) [ ‫ ] ﻡﺪیﻨﻪ‬1.şehir. 2.Medine.
medînetünnebî (A.) [ ‫ ] ﻡﺪیﻨﺔ اﻝﻨﺒﯽ‬Medine.
medînetüsselam (A.) [ ‫ ] ﻡﺪیﻨﺔ اﻝﺴﻼم‬Bağdat.
medlûl (A.) [ ‫ ] ﻡﺪﻝﻮل‬kanıt olarak gösterilen.
medresevî (A.) [ ‫ ] ﻡﺪرﺱﻮی‬medrese ile ilgili.
w.
alk
medrûs (A.) [ ‫ ] ﻡﺪروس‬1.eski, yırtık pırtık. 2.ders olarak verilen.
medyûn (A.) [ ‫ ] ﻡﺪیﻮن‬borçlu.
mefâhîm (A.) [ ‫ ] ﻡﻔﺎهﻴﻢ‬mefhumlar.
mefâhir (A.) [ ‫ ] ﻡﻔﺎﺧﺮ‬övünülecek şeyler.
mefâsıl (A.) [ ‫ ] ﻡﻔﺎﺹﻞ‬eklemler.
mefâtih (A.) [ ‫ ] ﻡﻔﺎﺕﻴﺢ‬anahtarlar.
ww
mefhar (A.) [ ‫ ] ﻡﻔﺨﺮ‬övünç kaynağı.
mefhum (A.) [ ‫ ] ﻡﻔﻬﻮم‬kavram.
mefhûm olmak anlaşılmak.
mefkûd (A.) [ ‫ ] ﻡﻔﻘﻮد‬1.kayıp. 2.yok olmuş.
289
www.alkottob.com
mefkûd olmak 1.kaybolmak. 2.yok olmak.
m
mefkûre (A.) [ ‫ ] ﻡﻔﮑﻮرﻩ‬ülkü, ideal.
mefkûrevî (A.) [ ‫ ] ﻡﻔﮑﻮروی‬ülkü ile ilgili.
b.c
o
meflûc (A.) [ ‫ ] ﻡﻔﻠﻮج‬felçli.
meflûc olmak felç olmak, kımıldayamaz hale gelmek.
meflûciyet (A.) [ ‫ ] ﻡﻔﻠﻮﺝﻴﺖ‬1.felçlilik. 2.kıpırdayamama.
mefrûş (A.) [ ‫ ] ﻡﻔﺮوش‬döşenmiş.
mefrûşat (A.) [ ‫ ] ﻡﻔﺮوﺵﺎت‬döşeme.
mefrûz (A.) [ ‫ ] ﻡﻔﺮوض‬farzedilmiş.
ott
o
mefrûz (A.) [ ‫ ] ﻡﻔﺮوز‬ayırılmış.
meftûh (A.) [ ‫ ] ﻡﻔﺘﻮح‬1.açık. 2.fethedilmiş. 3.fethalı.
meftûn (A.) [ ‫ ] ﻡﻔﺘﻮن‬tutkun, aşık.
meftûn etmek aşık etmek.
w.
alk
meftûn olmak aşık olmak, tutulmak.
meftûniyet (A.) [ ‫ ] ﻡﻔﺘﻮﻥﻴﺖ‬tutkunluk.
meger (F.) [ ‫ ] ﻡﮕﺮ‬1.meğer. 2.oysa.
meges (F.) [ ‫ ] ﻡﮕﺲ‬sinek.
meğâk (F.) [ ‫ ] ﻡﻐﺎک‬1.çukur. 2.mezar.
meh (F.) [ ‫ ] ﻡﻪ‬ay.
ww
mehâbet (A.) [ ‫ ] ﻡﻬﺎﺑﺖ‬heybetlilik.
mehâlik (A.) [ ‫ ] ﻡﻬﺎﻝﮏ‬tehlikeli yerler.
mehâr (F.) [ ‫ ] ﻡﻬﺎر‬yular, dizgin.
mehaz (A.) [ ‫ ]] ﻡﺄﺧﺬ‬kaynak.
290
www.alkottob.com
mehbil (A.) [ ‫ ] ﻡﻬﺒﻞ‬rahim yolu.
m
mehd (A.) [ ‫ ] ﻡﻬﺪ‬beşik.
mehekk (A.) [ ‫ ] ﻡﺤﮏ‬mihenk taşı.
mehl (A.) [ ‫ ] ﻡﻬﻞ‬süre tanıma.
mehleke (A.) [ ‫ ] ﻡﻬﻠﮑﻪ‬tehlikeli yer.
mehlikâ (F.-A.) [ ‫ ] ﻡﻪ ﻝﻘﺎ‬ay yüzlü, güzel yüzlü.
mehpare (F.) [ ‫ ] ﻡﻪ ﭘﺎرﻩ‬1.ay parçası. 2.güzel yüzlü.
b.c
o
mehîb (A.) [ ‫ ] ﻡﻬﻴﺐ‬heybetli.
mehr (A.) [ ‫ ] ﻡﻬﺮ‬mehir.
ott
o
mehpeyker (F.) [ ‫ ] ﻡﻪ ﭘﻴﮑﺮ‬güzel yüzlü, parlak yüzlü.
mehrû (F.) [ ‫ ] ﻡﻬﺮو‬ay yüzlü, güzel yüzlü.
mehtâb (F.) [ ‫ ] ﻡﻬﺘﺎب‬mehtap, ay ışığı.
mehûz (A.) [ ‫ ] ﻡﺄﺧﻮذ‬alınmış.
w.
alk
mehveş (F.) [ ‫ ] ﻡﻬﻮش‬1.ay gibi, ay kadar güzel. 2.güzel yüzlü.
mekân (A.) [ ‫ ] ﻡﮑﺎن‬1.yer. 2.ev.
mekâre (A.) [ ‫ ] ﻡﮑﺎرﻩ‬kiralık binek veya yük hayvanı.
mekâreci (A.-T.) binek veya yük hayvanı kiralayan.
mekârim (A.) [ ‫ ] ﻡﮑﺎرم‬cömertlikler.
mekâtîb (A.) [ ‫ ] ﻡﮑﺎﺕﻴﺐ‬mektuplar.
ww
mekâtib (A.) [ ‫ ] ﻡﮑﺎﺕﺐ‬okullar.
mekâtib-i âliye [ ‫ ] ﻡﮑﺎﺕﺐ ﻋﺎﻝﻴﻪ‬yüksekokullar.
mekâtib-i askeriye [ ‫ ] ﻡﮑﺎﺕﺐ ﻋﺴﮑﺮیﻪ‬askerî okullar.
mekhûl (A.) [ ‫ ] ﻡﮑﺤﻮل‬sürmeli.
291
www.alkottob.com
meknûn (A.) [ ‫ ] ﻡﮑﻨﻮن‬1.dizili. 2.gizli.
m
mekr (A.) [ ‫ ] ﻡﮑﺮ‬hile.
mekrûh (A.) [ ‫ ] ﻡﮑﺮوﻩ‬iğrenç.
meksur (A.) [ ‫ ] ﻡﮑﺴﻮر‬kırık.
mekşûf (A.) [ ‫ ] ﻡﮑﺸﻮف‬keşfedilmiş.
mekteb (A.) [ ‫ ] ﻡﮑﺘﺐ‬1.okul. 2.ekol.
mekteb-i âlî [ ‫ ] ﻡﮑﺘﺐ ﻋﺎﻝﯽ‬yüksekokul.
mekteb-i i’dâdî [ ‫ ] ﻡﮑﺘﺐ اﻋﺪادی‬lise.
ott
o
mekteb-i harbiye [ ‫ ] ﻡﮑﺘﺐ ﺣﺮﺑﻴﻪ‬harp okulu.
b.c
o
meks (A.) [ ‫ ] ﻡﮑﺚ‬duralama, duraklama.
mekteb-i ibtidâî [ ‫ ] ﻡﮑﺘﺐ اﺑﺘﺪاﺋﯽ‬ilkokul.
mekteb-i rüşdî [ ‫ ] ﻡﮑﺘﺐ رﺵﺪی‬ortaokul.
mekteb-i sultânî [ ‫ ] ﻡﮑﺘﺐ ﺱﻠﻄﺎﻥﯽ‬Galatasaray Lisesi.
w.
alk
mektep (A.) [ ‫ ] ﻡﮑﺘﺐ‬okul.
mektub (A.) [ ‫ ] ﻡﮑﺘﻮب‬1.yazılı. 2.mektup.
mektûbat (A.) [ ‫ ] ﻡﮑﺘﻮﺑﺎت‬mektuplar.
mektûbî (A.) [ ‫ ] ﻡﮑﺘﻮﺑﯽ‬valilik özel kalem müdürü.
mektûm (A.) [ ‫ ] ﻡﮑﺘﻮم‬gizli.
melabe (A.) [ ‫ ] ﻡﻠﻌﺒﻪ‬oyuncak.
ww
melâbis (A.) [ ‫ ] ﻡﻼﺑﺲ‬giysiler.
melah (F.) [ ‫ ] ﻡﻠﺦ‬çekirge.
melahat (A.) [ ‫ ] ﻡﻼﺣﺖ‬yüz güzelliği.
melâhide (A.) [ ‫ ] ﻡﻼﺣﺪﻩ‬dinsizler, tanrıtanımazlar.
292
www.alkottob.com
melâik (A.) [ ‫ ] ﻡﻼﺋﮏ‬melekler.
m
melâike (A.) [ ‫ ] ﻡﻼﺋﮑﻪ‬melekler.)
melâl (A.) [ ‫ ] ﻡﻼل‬sıkıntı, usanma.
melanet (A.) [ ‫ ] ﻡﻠﻌﻨﺖ‬melunluk.
melce (A.) [ ‫ ] ﻡﻠﺠﺄ‬sığınak, sığınacak yer.
melekât (A.) [ ‫ ] ﻡﻠﮑﺎت‬yetiler.
meleke (A.) [ ‫ ] ﻡﻠﮑﻪ‬yeti.
melekût (A.) [ ‫ ] ﻡﻠﮑﻮت‬ruhlar alemi.
melfûfen (A.) [ ‫ ] ﻡﻠﻔﻮﻓﺎ‬ilişikte.
ott
o
meleksîmâ (A.) [ ‫ ] ﻡﻠﮏ ﺱﻴﻤﺎ‬melek yüzlü güzel.
b.c
o
melalli (A.-T.) sıkıntılı.
melhûz (A.) [ ‫ ] ﻡﻠﺤﻮظ‬düşünülen, öngörülen.
melik (A.) [ ‫ ] ﻡﻠﮏ‬padişah.
w.
alk
mellah (A.) [ ‫ ] ﻡﻼح‬gemici.
melsûk (A.) [ ‫ ] ﻡﻠﺼﻮق‬yapışık.
melûf (A.) [ ‫ ] ﻡﺄﻝﻮف‬alışık.
melun (A.) [ ‫ ] ﻡﻠﻌﻮن‬lanet olası.
memâlik (A.) [ ‫ ] ﻡﻤﺎﻝﮏ‬1.ülkeler. 2.topraklar, diyarlar.
memât (A.) [ ‫ ] ﻡﻤﺎت‬ölüm.
ww
memduh (A.) [ ‫ ] ﻡﻤﺪوح‬övülmüş.
memer (A.) [ ‫ ] ﻡﻤﺮ‬geçit.
memhûr (A.) [ ‫ ] ﻡﻤﻬﻮر‬mühürlü.
memleket (A.) [ ‫ ] ﻡﻤﻠﮑﺖ‬1.ülke. 2.şehir.
293
www.alkottob.com
memlûk (A.) [ ‫ ] ﻡﻤﻠﻮک‬köle.
m
memnû (A.) [ ‫ ] ﻡﻤﻨﻮع‬yasak.
memnûa (A.) [ ‫ ] ﻡﻤﻨﻮﻋﻪ‬yasak.
memnûn (A.) [ ‫ ] ﻡﻤﻨﻮن‬1.mutlu, razı. 2.sevinçli.
b.c
o
memnûiyet (A.) [ ‫ ] ﻡﻨﻮﻋﻴﺖ‬yasak olma hali.
memnun etmek 1.mutlu edilmek, razı edilmek. 2.sevindirilmek.
memnuniyet (A.) [ ‫ ] ﻡﻤﻨﻮﻥﻴﺖ‬memnunluk.
memûl (A.) [ ‫ ] ﻡﺄﻡﻮل‬umulan, beklenilen.
ott
o
memur (A.) [ ‫ ] ﻡﺄﻡﻮر‬1.görevli. 2.devlet memuru.
memurîn (A.) [ ‫ ] ﻡﺄﻡﻮریﻦ‬memurlar, görevliler.
memûriyet (A.) [ ‫ ] ﻡﺄﻡﻮریﺖ‬memurluk.
memzuc (A.) [ ‫ ] ﻡﻤﺰوج‬karışık.
men (F.) [ ‫ ] ﻡﻦ‬ben.
1.engel olma, alıkoyma. 2.engel olunma, alıkonulma.
w.
alk
men’ (A.) [ ‫] ﻡﻨﻊ‬
3.yasaklama. 4.yasaklanma.
men’ edilmek yasaklanmak.
men’ etmek 1.engel olmak, alıkoymak. 2.yasaklamak.
men’ olunmak yasaklanmak.
menâbi’ (A.) [ ‫ ] ﻡﻨﺎﺑﻊ‬kaynaklar.
ww
menâfi’ (A.) [ ‫ ] ﻡﻨﺎﻓﻊ‬menfaatler, çıkarlar, yararlar.
menâkıb (A.) [ ‫ ] ﻡﻨﺎﻗﺐ‬menkıbeler, övgüye değer özellikler.
menâm (A.) [ ‫ ] ﻡﻨﺎم‬1.uyku. 2.rüya.
menâre (A.) [ ‫ ] ﻡﻨﺎرﻩ‬minare.
294
www.alkottob.com
menâsıb (A.) [ ‫ ] ﻡﻨﺎﺹﺐ‬makamlar.
m
menâtık (A.) [ ‫ ] ﻡﻨﺎﻃﻖ‬bölgeler.
menâzır (A.) [ ‫ ] ﻡﻨﺎﻇﺮ‬manzaralar.
menba (A.) [ ‫ ] ﻡﻨﺒﻊ‬1.kaynak. 2.pınar.
menfâ (A.) [ ‫ ] ﻡﻨﻔﯽ‬sürgün.
menfaat (A.) [ ‫ ] ﻡﻨﻔﻌﺖ‬çıkar, yarar.
menfaatperest (A.-F.) [ ‫ ] ﻡﻨﻔﻌﺖ ﭘﺮﺱﺖ‬çıkarcı.
ott
o
menfâlık (A.-T.) sürgün hayatı.
b.c
o
menâzil (A.) [ ‫ ] ﻡﻨﺎزل‬1.konaklar. 2.aşamalar.
menfez (A.) [ ‫ ] ﻡﻨﻔﺬ‬nüfuz etme yeri, delik, yarık, giriş veya çıkış yolu.
menfî (A.) [ ‫] ﻡﻨﻔﯽ‬
1.olumsuz. 2.hep olumsuz düşünen, her şeye olumsuz
yaklaşan. 3.sürgüne gönderilmiş.
menfur (A.) [ ‫ ] ﻡﻨﻔﻮر‬nefret edilen.
w.
alk
menhî (A.) [ ‫ ] ﻡﻨﻬﯽ‬yasaklanmış.
menhiyat (A.) [ ‫ ] ﻡﻨﻬﻴﺎت‬yasaklar.
menhus (A.) [‫ ] ﻡﻨﺤﻮس‬uğursuz.
meni (A.) [ ‫ ] ﻡﻨﯽ‬sperma.
menî (F.) [ ‫ ] ﻡﻨﯽ‬benlik.
menî’ (A.) [ ‫ ] ﻡﻨﻴﻊ‬aşılmaz, sarp, geçit vermez.
ww
menkabe (A.) [ ‫ ] ﻡﻨﻘﺒﻪ‬ünlü kişilerin yaşamlarına ilişkin ve çoğu gerçekle
bağdaşmaz öyküler.
menkûha (A.) [ ‫ ] ﻡﻨﮑﻮﺣﻪ‬nikahlı hanım, eş.
menkul (A.) [ ‫ ] ﻡﻨﻘﻮل‬1.nakledilen. 2.anlatılan, rivayet edilen.
menkûş (A.) [ ‫ ] ﻡﻨﻘﻮش‬nakışlı, işlemeli, desenli.
295
www.alkottob.com
mensûb (A.) [ ‫ ] ﻡﻨﺼﻮب‬nispet edilen, ait, bağlı.
mensubiyet (A.) [ ‫ ] ﻡﻨﺼﻮﺑﻴﺖ‬mensup olma, bağlı olma.
b.c
o
mensûc (A.) [ ‫ ] ﻡﻨﺴﻮج‬dokunmuş.
m
mensûbîn (A.) [ ‫ ] ﻡﻨﺼﻮﺑﻴﻦ‬mensuplar.
mensûcât (A.) [ ‫ ] ﻡﻨﺴﻮﺝﺎت‬1.dokumalar. 2.dokuma sektörü.
mensûh (A.) [ ‫ ] ﻡﻨﺴﻮخ‬hükümsüz.
mensûr (A.) [ ‫ ] ﻡﻨﺜﻮر‬düzyazı.
menşe (A.) [ ‫ ] ﻡﻨﺸﺎ‬köken..
ott
o
menşur (A.) [ ‫ ] ﻡﻨﺸﻮر‬1.ferman. 2.prizma.
menus (A.) [ ‫ ] ﻡﺄﻥﻮس‬1.alışılmış. 2.alışkın.
menût (A.) [ ‫ ] ﻡﻨﻮط‬bağlı.
menzil (A.) [ ‫ ] ﻡﻨﺰل‬1.konak. 2.ev. 3.bir günde gidilebilen yol.
menzil alınmak yol alınmak.
w.
alk
menzil almak yol almak.
menzilgâh (A.-F.) [ ‫ ] ﻡﻨﺰﻝﮕﺎﻩ‬konak yeri.
mer’î (A.) [ ‫ ] ﻡﺮﺋﯽ‬yürürlükte, geçerli.
mera (A.) [ ‫ ] ﻡﺮﻋﯽ‬otlak.
merâkiz (A.) [ ‫ ] ﻡﺮاﮐﺰ‬merkezler.
merâm (A.) [ ‫ ] ﻡﺮام‬amaç, anlatılmak istenen şey.
ww
merâret (A.) [ ‫ ] ﻡﺮارت‬acılık.
merâsî (A.) [ ‫ ] ﻡﺮاﺛﯽ‬ağıtlar, mersiyeler.
merâsim (A.) [ ‫ ] ﻡﺮاﺱﻢ‬1.törenler. 2.tören.
merâtib (A.) [ ‫ ] ﻡﺮاﺕﺐ‬rütbeler, mertebeler.
296
www.alkottob.com
merbut (A.) [ ‫ ] ﻡﺮﺑﻮط‬bağlı.
m
merbûtiyet (A.) [ ‫ ] ﻡﺮﺑﻮﻃﻴﺖ‬1.bağlılık. 2.düşkünlük, aşırı ilgi.
mercân (A.) [ ‫ ] ﻡﺮﺝﺎن‬mercan.
merd (F.) [ ‫ ] ﻡﺮد‬1.adam. 2.yiğit.
merdâne (F.) [ ‫ ] ﻡﺮداﻥﻪ‬yiğitçe.
merdiven (F.) [ ‫ ] ﻥﺮدﺑﺎن‬merdiven.
b.c
o
merci (A.) [ ‫ ] ﻡﺮﺝﻊ‬başvuru yeri.
merdûd (A.) [ ‫ ] ﻡﺮدود‬reddedilmiş, kabul edilmemiş.
ott
o
merdum (F.) [ ‫ ] ﻡﺮدم‬1.insan. 2.halk. 3.gözbebeği.
merdumharlık (F.-T.) insan eti yeme, yamyamlık..
merdüm (F.) [ ‫ ] ﻡﺮدم‬1.insan. 2.halk. 3.gözbebeği.
merdümek (F.) [ ‫ ] ﻡﺮدﻡﮏ‬gözbebeği.
merdümgiriz (F.) [ ‫ ] ﻡﺮﻡﮕﺮیﺰ‬insanlardan kaçan.
w.
alk
merdümhar (F.) [ ‫ ] ﻡﺮدم ﺧﻮار‬insan yiyen, yamyam.
merdümî (F.) [ ‫ ] ﻡﺮدﻡﯽ‬1.insanlık. 2.yiğitlik.
meremmet (A.) [ ‫ ] ﻡﺮﻡﺖ‬onarım.
meremmet etmek onarmak.
merg (F.) [ ‫ ] ﻡﺮگ‬ölüm.
mergub (A.) [ ‫ ] ﻡﺮﻏﻮب‬rağbet edilen, aranılan, istenilen.
ww
merhale (A.) [ ‫ ] ﻡﺮﺣﻠﻪ‬1.aşama. 2.konak, menzil.
merhamet (A.) [ ‫ ] ﻡﺮﺣﻤﺖ‬acıma.
merhamet etmek acımak.
merhametli (A.-T.) acıyan.
297
www.alkottob.com
merhametsiz (A.-T.) acımasız.
m
merhem (A.) [ ‫ ] ﻡﺮهﻢ‬pomad, yara kremi.
merhemsâz olmak çare bulmak.
b.c
o
merhûm (A.) [ ‫( ] ﻡﺮﺣﻮم‬erkek) ölü.
merhûme (A.) [ ‫( ] ﻡﺮﺣﻮﻡﻪ‬bayan) ölü.
merhun (A.) [ ‫ ] ﻡﺮهﻮن‬1.rehinli, ipotekli. 2.zamana bağlı, bir şeye bağlı.
merih (A.) [ ‫ ] ﻡﺮیﺦ‬Mars.
merkad (A.) [ ‫ ] ﻡﺮﻗﺪ‬mezar.
ott
o
merkeb (A.) [ ‫ ] ﻡﺮﮐﺐ‬1.binit. 2.eşek.
merkum (A.) [ ‫ ] ﻡﺮﻗﻮم‬adı geçen, anılan; yazılmış.
merkûz (A.) [ ‫ ] ﻡﺮﮐﻮز‬dikili, dikilmiş.
mermi (A.) [ ‫ ] ﻡﺮﻡﯽ‬kurşun.
mermûz (A.) [ ‫ ] ﻡﺮﻡﻮز‬1.gizemli. 2.rumuzlu.
w.
alk
merrât (A.) [ ‫ ] ﻡﺮات‬defalar.
merre (A.) [ ‫ ] ﻡﺮﻩ‬defa.
mersiye (A.) [ ‫ ] ﻡﺮﺛﻴﻪ‬ağıt, mersiye.
mertebe (A.) [ ‫ ] ﻡﺮﺕﺒﻪ‬1.derece. 2.miktar.
merzagî (A.) [ ‫ ] ﻡﺮزﻏﯽ‬bataklık.
merzüban (F.) [ ‫ ] ﻡﺮزﺑﺎن‬1.sınır muhafızı. 2.sınır beyi.
ww
mesâ (A.) [ ‫ ] ﻡﺴﺎ‬akşam.
mesâcid (A.) [ ‫ ] ﻡﺴﺎﺝﺪ‬mesçitler.
mesafe (A.) [ ‫ ] ﻡﺴﺎﻓﻪ‬uzaklık.
mesâha (A.) [ ‫ ] ﻡﺴﺎﺣﻪ‬ölçüm.
298
www.alkottob.com
mesai (A.) [ ‫ ] ﻡﺴﺎﻋﯽ‬çalışma, çalışmalar.
m
mesâib (A.) [ ‫ ] ﻡﺼﺎﺋﺐ‬musibetler.
mesâil (A.) [ ‫ ] ﻡﺴﺎﺋﻞ‬meseleler.
mesâkin (A.) [ ‫ ] ﻡﺴﺎﮐﻦ‬konutlar.
mesâme (A.) [ ‫ ] ﻡﺴﺎﻡﻪ‬derideki küçük delikler.
mesârif (A.) [ ‫ ]ﻡﺼﺎرف‬harcamalar.
mesâvî (A.) [ ‫ ] ﻡﺴﺎوی‬kötülükler.
ott
o
mescid (A.) [ ‫ ] ﻡﺴﺠﺪ‬mesçit.
b.c
o
mesâkîn (A.) [ ‫ ] ﻡﺴﺎﮐﻦ‬1.yoksullar. 2.miskinler.
mesdûd (A.) [ ‫ ] ﻡﺴﺪود‬kapalı, set çekili, tıkalı.
mesel (A.) [ ‫ ] ﻡﺜﻞ‬1.örnek. 2.özlü söz. 3.öğretici hikaye.
meselâ (A.) [ ‫ ] ﻡﺜﻼ‬örneğin.
mesele (A.) [ ‫ ] ﻡﺴﺌﻠﻪ‬1.mesele, konu. 2.sorun. 3.problem.
w.
alk
meserrât (A.) [ ‫ ] ﻡﺴﺮات‬sevinçler.
meserret (A.) [ ‫ ] ﻡﺴﺮت‬sevinç.
mesh (A.) [ ‫ ] ﻡﺴﺦ‬silme, sıvama.
meshetmek silmek, sıvamak.
meshûr (A.) [ ‫ ] ﻡﺴﺤﻮر‬büyülenmiş.
meshûr etmek büyülemek.
ww
meshûr olmak büyülenmek.
mesîh (A.) [ ‫ ] ﻡﺴﻴﺢ‬İsa.
mesîhî (A.) [ ‫ ] ﻡﺴﻴﺤﯽ‬Hıristiyan.
mesîhiyyet (A.) [ ‫ ] ﻡﺴﻴﺤﻴﺖ‬Hıristiyanlık.
299
www.alkottob.com
mesîr (A.) [ ‫ ] ﻡﺴﻴﺮ‬1.seyir yeri. 2.güzergah.
m
mesîre (A.) [ ‫ ] ﻡﺴﻴﺮﻩ‬gezinti yeri.
mesken (A.) [ ‫ ] ﻡﺴﮑﻦ‬konut.
b.c
o
mesken etmek yurt tutmak.
mesken ittihaz etmek (A.-T.) yurt tutmak, mesken edinmek.
meskenet (A.) [ ‫ ] ﻡﺴﮑﻨﺖ‬miskinlik.
meskûkât (A.) [ ‫ ] ﻡﺴﮑﻮﮐﺎت‬madenî paralar, sikkeler.
meskûn (A.) [ ‫ ] ﻡﺴﮑﻮن‬yerleşilmiş, iskan edilmiş.
ott
o
meslah (A.) [ ‫ ] ﻡﺴﻠﺦ‬mezbaha.
meslek (A.) [ ‫ ] ﻡﺴﻠﮏ‬1.yol, tarz. 2.sistem. 3.uğraşı, meslek.
meslûl (A.) [ ‫ ] ﻡﺴﻠﻮل‬veremli.
mesmû (A.) [ ‫ ] ﻡﺴﻤﻮع‬duyulan, işitilen.
mesmûat (A.) [ ‫ ] ﻡﺴﻤﻮﻋﺎت‬duyulanlar, işitilenler.
w.
alk
mesmûm (A.) [ ‫ ] ﻡﺴﻤﻮم‬zehirli.
mesned (A.) [ ‫ ] ﻡﺴﻨﺪ‬1.dayanak. 2.makam.
mesnevîhan (A.-F.) [ ‫ ] ﻡﺜﻨﻮی ﺧﻮان‬mesnevi okuyan.
mesruk (A.) [ ‫ ] ﻡﺴﺮوق‬çalınmış.
mesrûr (A.) [ ‫ ] ﻡﺴﺮور‬sevinçli.
mesrûrane (A.-F.) [ ‫ ] ﻡﺴﺮوراﻥﻪ‬sevinçle.
ww
messah (A.) [ ‫ ] ﻡﺴﺎح‬ölçümcü.
mest (F.) [ ‫ ] ﻡﺴﺖ‬sarhoş, mest.
mestâne (F.) [ ‫ ] ﻡﺴﺘﺎﻥﻪ‬sarhoşça.
mestî (F.) [ ‫ ] ﻡﺴﺘﯽ‬sarhoşluk.
300
www.alkottob.com
mest-i harâb (F.-A.) [ ‫ ] ﻡﺴﺖ ﺧﺮاب‬körkütük sarhoş.
m
mest-i harâb olmak körkütük sarhoş olmak.
mestûr (A.) [ ‫ ] ﻡﺴﺘﻮر‬örtülü, gizli, kapalı.
mesud (A.) [ ‫ ] ﻡﺴﻌﻮد‬1.mutlu, saadetli. 2.kutlu.
b.c
o
mestûr (A.) [ ‫ ] ﻡﺴﻄﻮر‬yazılı.
mesûdâne (A.-F.) [ ‫ ] ﻡﺴﻌﻮداﻥﻪ‬mesutça, bahtiyarlıkla.
mesuliyet (A.) [ ‫ ] ﻡﺴﺌﻮﻝﻴﺖ‬sorumluluk.
meş’al (A.) [ ‫ ] ﻡﺸﻌﻞ‬meşale.
ott
o
meş’um (A.) [ ‫ ] ﻡﺸﺌﻮم‬uğursuz, şom.
meş’ûr (A.) [ ‫ ] ﻡﺸﻌﻮر‬bilinçli, şuurlu.
meşâgil (A.) [ ‫ ] ﻡﺸﺎﻏﻞ‬uğraşlar.
meşâhîr (A.) [ ‫ ] ﻡﺸﺎهﻴﺮ‬ünlüler.
meşâil (A.) [ ‫ ] ﻡﺸﺎﻋﻞ‬meşaleler.
w.
alk
meşakkat (A.) [ ‫ ] ﻡﺸﻘﺖ‬sıkıntı, güçlük.
meşakkat çekmek sıkıntı çekmek, güçlüğe katlanmak.
meşâmm (A.) [ ‫ ] ﻡﺸﺎم‬burun.
meşârık (A.) [ ‫ ] ﻡﺸﺎرق‬doğular.
meşâyih (A.) [ ‫ ] ﻡﺸﺎیﺦ‬şeyhler.
meşbû (A.) [ ‫ ] ﻡﺸﺒﻮع‬1.dolu. 2.tok, doygun.
ww
meşcer (A.) [ ‫ ] ﻡﺸﺠﺮ‬ağaçlık.
meşcere (A.) [ ‫ ] ﻡﺸﺠﺮﻩ‬ağaçlık.
meşgale (A.) [ ‫ ] ﻡﺸﻐﻠﻪ‬uğraşı.
meşgûliyet (A.) [ ‫ ] ﻡﺸﻐﻮﻝﻴﺖ‬iş güç.
301
www.alkottob.com
meşhed (A.) [ ‫ ] ﻡﺸﻬﺪ‬şehit düşülen yer.
m
meşher (A.) [ ‫ ] ﻡﺸﻬﺮ‬sergi, sergilenen yer.
meşhûd (A.) [ ‫ ] ﻡﺸﻬﻮد‬görülmüş, gözlenmiş.
meşhûn (A.) [ ‫ ] ﻡﺸﺤﻮن‬dolu.
meşhûr (A.) [ ‫ ] ﻡﺸﻬﻮر‬ünlü, tanınmış, bilinen.
b.c
o
meşhûd olmak görülmek, gözlenmek.
meşîhat (A.) [ ‫ ] ﻡﺸﻴﺨﺖ‬1.şeyhlik. 2.şeyhlik makamı.
meşk (A.) [ ‫ ] ﻡﺸﻖ‬1.yazı örneği. 2.temrin.
ott
o
meşk (F.) [ ‫ ] ﻡﺸﮏ‬kırba.
meşkûk (A.) [ ‫ ] ﻡﺸﮑﻮک‬şüphe götürür.
meşkûkiyyet (A.) [ ‫ ] ﻡﺸﮑﻮﮐﻴﺖ‬şüphe götürme.
meşkûr (A.) [ ‫ ] ﻡﺸﮑﻮر‬övülen, beğenilen.
meşreb (A.) [ ‫ ] ﻡﺸﺮب‬1.yaratılış, tabiat. 2.içme yeri.
w.
alk
meşrebe (A.) [ ‫ ] ﻡﺸﺮﺑﻪ‬maşrapa.
meşrû (A.) [ ‫ ] ﻡﺸﺮوع‬yasal.
meşrûbât (A.) [ ‫ ] ﻡﺸﺮوﺑﺎت‬içilecek şeyler.
meşrûh (A.) [ ‫ ] ﻡﺸﺮوح‬açıklanmış, şerhedilmiş.
meşrûhât (A.) [ ‫ ] ﻡﺸﺮوﺣﺎت‬açıklamalar.
meşrûiyyet (A.) [ ‫ ] ﻡﺸﺮوﻋﻴﺖ‬yasallık.
ww
meşrût (A.) [ ‫ ] ﻡﺸﺮوط‬koşullu.
meşrut olunmak şart koşulmak.
meşşâte (A.) [ ‫ ] ﻡﺸﺎﻃﻪ‬gelin süsleyen.
meşveret (A.) [ ‫ ] ﻡﺸﻮرت‬danışma.
302
www.alkottob.com
meşveret etmek danışmak.
m
metâ (A.) [ ‫ ] ﻡﺘﺎع‬mal, eşya.
metâli (A.) [ ‫ ] ﻡﻄﺎﻝﻊ‬doğuş yerleri.
b.c
o
metânet (A.) [ ‫ ] ﻡﺘﺎﻥﺖ‬dayanıklılık.
metbû (A.) [ ‫ ] ﻡﺘﺒﻮع‬uyulan, izinden gidilen, tâbi olunan.
metin (A.) [ ‫ ] ﻡﺘﻴﻦ‬sağlam, dayanıklı.
metn (A.) [ ‫ ] ﻡﺘﻦ‬yazıya dökülmüş bilgi.
metremik’ab (A.) [ ‫ ] ﻡﺘﺮو ﻡﮑﻌﺐ‬metreküp.
ott
o
metrûk (A.) [ ‫ ] ﻡﺘﺮوک‬terkedilmiş.
metrûkat (A.) [ ‫ ] ﻡﺘﺮوﮐﺎت‬miras olarak bırakılanlar, geride bırakılanlar.
metrûkiyete uğramak (A.-T.) terkedilmek, metruk bırakılmak.
mev’ize (A.) [ ‫ ] ﻡﻮﻋﻈﻪ‬öğüt.
mev’ûd (A.) [ ‫ ] ﻡﻮﻋﻮد‬1.vaat edilmiş. 2.vadeli.
w.
alk
mevâd (A.) [ ‫ ] ﻡﻮاد‬maddeler.
mevârid (A.) [ ‫ ] ﻡﻮارد‬konular, hususlar, yerler.
mevc (A.) [ ‫ ] ﻡﻮج‬dalga.
mevce (A.) [ ‫ ] ﻡﻮﺝﻪ‬dalga.
mevcûd (A.) [ ‫ ] ﻡﻮﺝﻮد‬1.var. 2.hazır. 3.varlık.
mevcûdât (A.) [ ‫ ] ﻡﻮﺝﻮدات‬varlıklar.
ww
mevcûdiyet göstermek varlık göstermek.
mevcûdiyyet (A.) [ ‫ ] ﻡﻮﺝﻮدیﺖ‬var olma, varlık.
meveddet (A.) [ ‫ ] ﻡﻮدت‬sevgi.
mevhibe (A.) [ ‫ ] ﻡﻮهﺒﻪ‬bağış.
303
www.alkottob.com
mevhûm (A.) [ ‫ ] ﻡﻮهﻮم‬vehmedilmiş, asılsız, kuruntuya dayalı.
m
mevki (A.) [ ‫ ] ﻡﻮﻗﻊ‬1.durum, konum. 2.yer.
mevkib (A.) [ ‫ ] ﻡﻮﮐﺐ‬alay, kafile.
b.c
o
mevkif (A.) [ ‫ ] ﻡﻮﻗﻒ‬1.durak. 2.istasyon.
mevki-i rüchan (A.-F.) [ ‫ ] ﻡﻮﻗﻊ رﺝﺤﺎن‬tercih mevkii.
mevkûf (A.) [ ‫ ] ﻡﻮﻗﻮف‬vakfedilmiş.
mevkufleh (A.) [ ‫ ] ﻡﻮﻗﻮف ﻝﻪ‬vakfeden.
mevlâ (A.) [ ‫ ] ﻡﻮﻝﯽ‬1.Tanrı. 2.efendi. 3.velî. 4.köle azat eden.
ott
o
mevlid (A.) [ ‫ ] ﻡﻮﻝﺪ‬1.doğum yeri, doğuş yeri. 2.mevlüt.
mevsuk (A.) [ ‫ ] ﻡﻮﺛﻮق‬güvenilir, belgeye dayanan.
mevsûkiyet (A.) [ ‫ ] ﻡﻮﺛﻮﻗﻴﺖ‬güvenilirlik, belgeye dayanma.
mevsûm (A.) [ ‫ ] ﻡﻮﺱﻮم‬adlandırılmış.
mevt (A.) [ ‫ ] ﻡﻮت‬ölüm.
w.
alk
mevtâ (A.) [ ‫ ] ﻡﻮﺕﺎ‬ölüler.
mevtâî (A.) [ ‫ ] ﻡﻮﺕﺎﺋﯽ‬ölümcül.
mevtın (A.) [ ‫ ] ﻡﻮﻃﻦ‬yurt.
mevzi (A.) [ ‫ ] ﻡﻮﺽﻊ‬yer.
mevzi’î (A.) [ ‫ ] ﻡﻮﺽﻌﯽ‬yerel.
mevzû (A.) [ ‫ ] ﻡﻮﺽﻮع‬konu.
ww
mevzu-i bahis (A.-F.) [ ‫ ] ﻡﻮﺽﻮع ﺑﺤﺚ‬sözkonusu.
mevzun (A.) [ ‫ ] ﻡﻮزون‬1.biçimli, düzgün. 2.vezinli.
mey (F.) [ ‫ ] ﻡﯽ‬1.şarap. 2.içki.
meyânında (F.-T.) arasında.
304
www.alkottob.com
meydân (A.) [ ‫ ] ﻡﻴﺪان‬alan.
m
meygûn (F.) [ ‫ ] ﻡﻴﮕﻮن‬şarap rengi.
meyhâne (F.) [ ‫ ] ﻡﻴﺨﺎﻥﻪ‬şarap içilen yer, içkievi.
b.c
o
meyhâr (F.) [ ‫ ] ﻡﻴﺨﻮار‬içkici.
meyil (A.) [ ‫ ] ﻡﻴﻞ‬istek, eğilim.
meyil vermek eğilim göstermek.
meykede (F.) [ ‫ ] ﻡﻴﮑﺪﻩ‬meyhane.
meyl (A.) [ ‫ ] ﻡﻴﻞ‬1.eğim. 2.eğilim, istek. 3.yatkınlık.
meymene (A.) [ ‫ ] ﻡﻴﻤﻨﻪ‬sağ kanat.
meymûn (A.) [ ‫ ] ﻡﻴﻤﻮن‬uğurlu.
meysere (A.) [ ‫ ] ﻡﻴﺴﺮﻩ‬sol kanat.
meyt (A.) [ ‫ ] ﻡﻴﺖ‬ölü.
ott
o
meyl etmek (A.-T.) eğilmek.
w.
alk
meyus (A.) [ ‫ ] ﻡﺄیﻮس‬umutsuz, üzgün.
meyvedâr (F.) [ ‫ ] ﻡﻴﻮﻩ دار‬meşveli.
meyyâl (A.) [ ‫ ] ﻡﻴﺎل‬1.eğimli. 2.eğilimli.
meyyit (A.) [ ‫ ] ﻡﻴﺖ‬ölü.
mezâhib (A.) [ ‫ ] ﻡﺬاهﺐ‬mezhepler.
mezâlim (A.) [ ‫ ] ﻡﻈﺎﻝﻢ‬zulümlerr.
ww
mezâmin (A.) [ ‫ ] ﻡﻀﺎﻡﻦ‬1.kavramlar. 2.incelikler. 3.semboller.
mezargâh (A.-F.) [ ‫ ] ﻡﺰارﮔﺎﻩ‬mezar yeri.
mezâri (A.) [ ‫ ] ﻡﺰارع‬tarlalar.
mezâyâ (A.) [ ‫ ] ﻡﺰایﺎ‬meziyetler, üstünlükler.
305
www.alkottob.com
mezbele (A.) [ ‫ ] ﻡﺰﺑﻠﻪ‬çöplük, döküntü alanı.
m
mezbuh (A.) [ ‫ ] ﻡﺬﺑﻮح‬boğazlanmış.
mezbûr (A.) [ ‫ ] ﻡﺰﺑﻮر‬anılan, belirtilen.
mezcetmek (A.-T.) karıştırmak.
mezellet (A.) [ ‫ ] ﻡﺬﻝﺖ‬düşkünlük.
mezheb (A.) [ ‫ ] ﻡﺬهﺐ‬1.yol. 2.mezhep. 3.ekol.
mezîd etmek (A.-T.) arttırmak, çoğaltmak.
meziyyet (A.) [ ‫ ] ﻡﺰیﺖ‬üstünlük.
ott
o
meziyyât (A.) [ ‫ ] ﻡﺰیﺎت‬meziyetler, üstünlükler.
b.c
o
mezc (A.) [ ‫ ] ﻡﺰج‬karıştırma.
mezkûr (A.) [ ‫ ] ﻡﺬﮐﻮر‬zikredilen, belirtilen, adı geçen.
mezmûm (A.) [ ‫ ] ﻡﺬﻡﻮم‬kötülenmiş, ayıplanmış.
mezra (A.) [ ‫ ] ﻡﺰرع‬tarla.
w.
alk
mezra’a (A.) [ ‫ ] ﻡﺰرﻋﻪ‬tarla.
mezrû (A.) [ ‫ ] ﻡﺰروع‬ekili.
mezun (A.) [ ‫ ] ﻡﺄذون‬1.izinli. 2.diplomalı.
mezunen (A.) [ ‫ ] ﻡﺄذوﻥﺎ‬izin alarak, izinli olarak.
mıkraz (A.) [ ‫ ] ﻡﻘﺮاض‬makas.
mıntaka (A.) [ ‫ ] ﻡﻨﻄﻘﻪ‬1.bölge, mıntıka. 2.iklim kuşağı.
ww
mısbah (A.) [ ‫ ] ﻡﺼﺒﺎح‬kandil.
mısdak (A.) [ ‫ ] ﻡﺼﺪاق‬ölçüt, kriter.
mısra (A.) [ ‫ ] ﻡﺼﺮاع‬dize.
mıtrak (A.) [ ‫ ] ﻡﻄﺮق‬1.değnek. 2.tokmak. 3.çekiç.
306
www.alkottob.com
mızrab (A.) [ ‫ ] ﻡﻀﺮب‬mızrap.
m
mızrak (A.) [ ‫ ] ﻡﺰراق‬kargı.
miâd (A.) [ ‫ ] ﻡﻴﻌﺎد‬buluşma yeri.
midevî (A.) [ ‫ ] ﻡﻌﺪوی‬mideyi yormayan.
midhat (A.) [ ‫ ] ﻡﺪﺣﺖ‬övgü.
mie (A.) [ ‫ ] ﻡﺎﺋﻪ‬yüz.
miftah (A.) [ ‫ ] ﻡﻔﺘﺎح‬anahtar.
mîh (F.) [ ‫ ] ﻡﻴﺦ‬çivi.
mihekk (A.) [ ‫ ] ﻡﺤﮏ‬mihenk taşı.
mihen (A.) [ ‫ ] ﻡﺤﻦ‬sıkıntılar.
mihmân (F.) [ ‫ ] ﻡﻬﻤﺎن‬konuk.
ott
o
miğfer (A.) [ ‫ ] ﻡﻐﻔﺮ‬tulga.
b.c
o
micmer (A.) [ ‫ ] ﻡﺠﻤﺮ‬buhurdan.
w.
alk
mihmannevaz (F.) [ ‫ ] ﻡﻬﻤﺎن ﻥﻮاز‬misafirsever.
mihmannevazlık (F.-T.) misavirseverlik.
mihmannüvaz (F.) [ ‫ ] ﻡﻬﻤﺎن ﻥﻮاز‬misafirsever.
mihmânserâ (F.) [ ‫ ] ﻡﻬﻤﺎن ﺱﺮا‬misafirhane.
mihnet (A.) [ ‫ ] ﻡﺤﻨﺖ‬sıkıntı, acı, dert.
mihr (F.) [ ‫ ] ﻡﻬﺮ‬1.sevgi. 2.güneş.
ww
mihrak (A.) [ ‫ ] ﻡﺤﺮاق‬odak.
mihrbân (F.) [ ‫ ] ﻡﻬﺮﺑﺎن‬sevgi dolu, şefkatli.
mihter (F.) [ ‫ ] ﻡﻬﺘﺮ‬1.daha büyük. 2.büyük insan.
mihver (A.) [ ‫ ] ﻡﺤﻮر‬eksen.
307
www.alkottob.com
mik’ab (A.) [ ‫ ] ﻡﮑﻌﺐ‬küp.
m
mîkat (A.) [ ‫ ] ﻡﻴﻘﺎت‬1.buluşma yeri. 2.buluşma zamanı.
mikdar (A.) [ ‫ ] ﻡﻘﺪار‬1.miktar. 2.değer. 3.derece.
b.c
o
mikraz (A.) [ ‫ ] ﻡﻘﺮاض‬makas.
mikyas (A.) [ ‫ ] ﻡﻘﻴﺎس‬ölçek, ölçü.
mil (A.) [ ‫ ] ﻡﻴﻞ‬1.şiş. 2.yol işareti.
mîlâd (A.) [ ‫ ] ﻡﻴﻼد‬doğum günü.
milel (A.) [ ‫ ] ﻡﻠﻞ‬1.milletler. 2.dinler.
milk (A.) [ ‫ ] ﻡﻠﮏ‬mülk.
millet (A.) [ ‫ ] ﻡﻠﺖ‬1.din. 2.ulus.
millî (A.) [ ‫ ] ﻡﻠﯽ‬ulusal.
ott
o
milhafe (A.) [ ‫ ] ﻡﻠﺤﻔﻪ‬yorgan.
milliyetperver (A.-F.) [ ‫ ] ﻡﺎیﺖ ﭘﺮور‬milliyetçi, nasyonalist.
w.
alk
milliyetperverlik (A.-F.-T.) milliyetçilik, nasyonalizm.
milliyye (A.) [ ‫ ] ﻡﻠﻴﻪ‬ulusal.
mîna (F.) [ ‫ ] ﻡﻴﻨﺎ‬mine.
minba’d (A.) [‫ ] ﻡﻦ ﺑﻌﺪ‬bundan sonra.
minelkadim (A.) [ ‫ ] ﻡﻦ اﻝﻘﺪیﻢ‬eskiden beri.
minen (A.) [ ‫ ] ﻡﻨﻦ‬minnetler.
ww
minkale (A.) [ ‫ ] ﻡﻨﻘﻠﻪ‬iletki.
minkar (A.) [ ‫ ] ﻡﻨﻘﺎر‬gaga.
minkaş (A.) [ ‫ ] ﻡﻨﻘﺎش‬cımbız.
minnetdâr (A.-F.) [ ‫ ] ﻡﻨﺘﺪار‬minnet altında kalan.
308
www.alkottob.com
minşâr (A.) [ ‫ ] ﻡﻨﺸﺎر‬bıçkı.
m
minvâl (A.) [ ‫ ] ﻡﻨﻮال‬tarz, yol.
mir’ât (A.) [ ‫ ] ﻡﺮﺁت‬ayna.
mîrahur (A.-F.) [ ‫ ] ﻡﻴﺮﺁﺧﻮر‬imrahor.
miralay (F.-T.) [ ‫ ] ﻡﻴﺮﺁﻻی‬albay.
mirâren (A.) [ ‫ ] ﻡﺮارا‬defalarca, birçok kez.
mirashâr (A.-F.) [ ‫ ] ﻡﻴﺮاث ﺧﻮار‬mirasyedi.
ott
o
mirliva (F.-A.) [ ‫ ] ﻡﻴﺮﻝﻮا‬tuğgeneral.
b.c
o
mirâc (A.) [ ‫ ] ﻡﻌﺮاج‬miraç, göğe ağma.
mirsâd (A.) [ ‫ ] ﻡﺮﺹﺎد‬gözlemevi, gözlem yeri.
mirvaha (A.) [ ‫ ] ﻡﺮوﺣﻪ‬yelpaze.
mirza (F.) [ ‫ ] ﻡﻴﺮزا‬beyzade.
mîsak (A.) [ ‫ ] ﻡﻴﺜﺎق‬sözleşme.
w.
alk
misal (A.) [ ] örnek.
misal almak örnek almak.
misâli (A.-T.) gibi.
misillü (A.-T.) gibi.
miskin (A.) [ ‫ ] ﻡﺴﮑﻴﻦ‬1.zavallı, uyuşuk. 2.cüzzamlı.
miskîn (F.) [ ‫ ] ﻡﺴﮑﻴﻦ‬misk sürülmüş, miskli.
ww
misl (A.) [ ‫ ] ﻡﺜﻞ‬1.gibi. 2.kat.
mîşîn (F.) [ ‫ ] ﻡﻴﺸﻴﻦ‬meşin.
mithara (A.) [ ‫ ] ﻡﻄﻬﺮﻩ‬matara.
mîvedar (F.) [ ‫ ] ﻡﻴﻮﻩ دار‬meyvalı.
309
www.alkottob.com
miyâh (A.) [ ‫ ] ﻡﻴﺎﻩ‬sular.
m
miyân (F.) [ ‫ ] ﻡﻴﺎن‬1.orta. 2.bel. 3.ara.
miyâr (A.) [ ‫ ] ﻡﻌﻴﺎر‬ölçü.
b.c
o
mizâc (A.) [ ‫ ] ﻡﺰاج‬huy, tabiat, mizaç.
mîzan (A.) [ ‫ ] ﻡﻴﺰان‬1.terazi. 2.ölçü. 3.terazi burcu. 4.mahşer günü, kıyamet
günü.
mû (F.) [ ‫ ] ﻡﻮ‬kıl.
muhafazakâr (A.-F.) [ ‫ ] ﻡﺤﺎﻓﻈﻪ ﮐﺎر‬tutucu.
okuyan müezzin.
mu’cizât (A.) [ ‫ ] ﻡﻌﺠﺰات‬mucizeler.
ott
o
mu‘arrif (A.) [ ‫ ] ﻡﻌﺮف‬1.tanıtan, sunan, bildiren. 2.hayır sahiplerinin adlarını
mu’cizegû (A.-F.) [ ‫ ] ﻡﻌﺠﺰﻩ ﮔﻮ‬1.mucizeler anlatan. 2.mucize gibi söyleyen.
mu’tâ (A.) [ ‫ ] ﻡﻌﻄﯽ‬1.veri. 2.verilen, verilmiş.
w.
alk
mu’tâd (A.) [ ‫ ] ﻡﻌﺘﺎد‬alışılmış.
mu’tâde (A.) [ ‫ ] ﻡﻌﺘﺎدﻩ‬alışılmış.
mu’tiyat (A.) [ ‫ ] ﻡﻌﻄﻴﺎت‬veri.
muabbir (A.) [ ‫ ] ﻡﻌﺒﺮ‬rüya yorumcusu.
muaccel (A.) [ ‫ ] ﻡﻌﺠﻞ‬1.peşin. 2.acele edilmiş.
muaddil (A.) [ ‫ ] ﻡﻌﺪل‬denk.
ww
muâdele (A.) [ ‫ ] ﻡﻌﺎدﻝﻪ‬denklem.
muâdelet (A.) [ ‫ ] ﻡﻌﺎدﻝﺖ‬denklik.
muâdil (A.) [ ‫ ] ﻡﻌﺎدل‬denk, eşdeğer.
muâfiyet (A.) [ ‫ ] ﻡﻌﺎﻓﻴﺖ‬1.muaf tutulma. 2.bağışıklık.
muâhede (A.) [ ‫ ] ﻡﻌﺎهﺪﻩ‬ahitleşme, antlaşma.
310
www.alkottob.com
muâhede yapmak antlaşma yapmak.
muâheze (A.) [ ‫ ] ﻡﺆاﺧﺬﻩ‬çıkışma, azarlama, paylama.
muakkib (A.) [ ‫ ] ﻡﻌﻘﺐ‬takip eden, izleyen.
mualla (A.) [ ‫ ] ﻡﻌﻠﯽ‬yüce, yüksek.
muallak (A.) [ ‫ ] ﻡﻌﻠﻖ‬asılı, havada.
b.c
o
muahhar (A.) [ ‫ ] ﻡﺆﺧﺮ‬sonraki, daha sonraki, geç.
m
muâhedenâme (A.-F.) [ ‫ ] ﻡﻌﺎهﺪﻩ ﻥﺎﻡﻪ‬antlaşma metni.
muallakiyet (A.) [ ‫ ] ﻡﻌﻠﻘﻴﺖ‬havada kalma, asılı kalma, hükümsüz olma.
ott
o
muallim (A.) [ ‫ ] ﻡﻌﻠﻢ‬öğretmen.
muallimât (A.) [ ‫ ] ﻡﻌﻠﻤﺎت‬bayan öğretmenler.
muallime (A.) [ ‫ ] ﻡﻌﻠﻤﻪ‬bayan öğretmen.
muallimîn (A.) [ ‫ ] ﻡﻌﻠﻤﻴﻦ‬öğretmenler.
muamelat (A.) [ ‫ ] ﻡﻌﺎﻡﻼت‬işlemler.
w.
alk
muamele (A.) [ ‫ ] ﻡﻌﺎﻡﻠﻪ‬1.işlem. 2.davranış.
muamma (A.) [ ‫ ] ﻡﻌﻤﺎ‬bilmece.
muanber (A.) [ ‫ ] ﻡﻌﻨﺒﺮ‬hoş kokulu, amberli.
muânid (A.) [ ‫ ] ﻡﻌﺎﻥﺪ‬inatçı.
muannid (A.) [ ‫ ] ﻡﻌﻨﺪ‬inatçı.
muâraza (A.) [ ‫ ] ﻡﻌﺎرﺽﻪ‬çatışkı.
ww
muârız (A.) [ ‫ ] ﻡﻌﺎرض‬karşıt, itirazcı.
muarrâ (A.) [ ‫ ] ﻡﻌﺮی‬arınmış.
muâsır (A.) [ ‫ ] ﻡﻌﺎﺹﺮ‬çağdaş.
muasırlaşmak çağdaşlaşmak.
311
www.alkottob.com
muâşaka (A.) [ ‫ ] ﻡﻌﺎﺵﻘﻪ‬sevişme.
m
muâvaza (A.) [ ‫ ] ﻡﻌﺎوﺽﻪ‬değiştokuş.
muavenet (A.) [ ‫ ] ﻡﻌﺎوﻥﺖ‬yardım.
muavin (A.) [ ‫ ] ﻡﻌﺎون‬yardımcı.
muayede (A.) [ ‫ ] ﻡﻌﺎیﺪﻩ‬bayramlaşma.
muayyen (A.) [ ‫ ] ﻡﻌﻴﻦ‬belirli.
muazzam (A.) [ ‫ ] ﻡﻌﻈﻢ‬azametli, ulu.
muazzez (A.) [ ‫ ] ﻡﻌﺰز‬değerli, aziz.
ott
o
muazzeb (A.) [ ‫ ] ﻡﻌﺬب‬acı çeken, azap çeken.
b.c
o
muavenet etmek yardım etmek.
mubassır (A.) [ ‫ ] ﻡﺒﺼﺮ‬okul düzenini sağlayan görevli.
mûcez (A.) [ ‫ ] ﻡﻮﺝﺰ‬derli toplu, özlü.
mûcib (A.) [ ‫ ] ﻡﻮﺝﺐ‬1.gereken. 2.sebep.
w.
alk
mûcib olmak sebep olmak.
mûcid (A.) [ ‫ ] ﻡﻮﺝﺪ‬icat eden, mucit.
mudhike (A.) [ ‫ ] ﻡﻀﺤﮑﻪ‬gülünç.
mufassalan (A.) [ ‫ ] ﻡﻔﺼﻼ‬ayrıntılı olarak.
mugâlata (A.) [ ‫ ] ﻡﻐﺎﻝﻄﻪ‬yanıltmaca.
mugannî (A.) [ ‫ ] ﻡﻐﻨﯽ‬şarkıcı.
ww
muganniye (A.) [ ‫ ] ﻡﻐﻨﻴﻪ‬bayan şarkıcı.
mugâyeret (A.) [ ‫ ] ﻡﻐﺎیﺮت‬zıtlık, aykırılık.
mugayir (A.) [ ‫ ] ﻡﻐﺎیﺮ‬aykırı, zıt.
mugîlân (A.>F.) [ ‫ ] ﻡﻐﻴﻼن‬deve dikeni.
312
www.alkottob.com
muğber (A.) [ ‫ ] ﻡﻐﺒﺮ‬kırgın, gücenik.
m
muğber olmak kırılmak, gücenmek.
muğfil (A.) [ ‫ ] ﻡﻐﻔﻞ‬aldatan, aldatıcı.
muğlakiyet (A.) [ ‫ ] ﻡﻐﻠﻘﻴﺖ‬karmaşıklık, çapraşıklık.
muhabbet (A.) [ ‫ ] ﻡﺤﺒﺖ‬sevgi.
muhabere (A.) [ ‫ ] ﻡﺨﺎﺑﺮﻩ‬haberleşme.
muhabir (A.) [ ‫ ] ﻡﺨﺎﺑﺮ‬haberci.
ott
o
muhâceret (A.) [ ‫ ] ﻡﻬﺎﺝﺮت‬göç.
b.c
o
muğlak (A.) [ ‫ ] ﻡﻐﻠﻖ‬karmaşık, çapraşık.
muhacim (A.) [ ‫ ] ﻡﻬﺎﺝﻢ‬1.saldıran. 2.saldırgan.
muhacir (A.) [ ‫ ] ﻡﻬﺎﺝﺮ‬göçmen.
muhaddir (A.) [ ‫ ] ﻡﺨﺪر‬uyuşturucu.
muhaddis (A.) [ ‫ ] ﻡﺤﺪث‬hadis bilgini.
w.
alk
muhafaza (A.) [ ‫ ] ﻡﺤﺎﻓﻈﻪ‬koruma.
muhafaza etmek korumak, saklamak.
muhafaza olunmak korunmak, saklanmak.
muhafazakâr (A.-F.) [ ‫ ] ﻡﺤﺎﻓﻈﻪ ﮐﺎر‬tutucu.
muhafazakârlık (A.-F.-T.) tutuculuk.
muhaffef (A.) [ ‫ ] ﻡﺨﻔﻒ‬hafifletilmiş.
ww
muhaffif (A.) [ ‫ ] ﻡﺨﻔﻒ‬hafifletici.
muhâfız (A.) [ ‫ ] ﻡﺤﺎﻓﻆ‬koruyucu.
muhâkemat (A.) [ ‫ ] ﻡﺤﺎﮐﻤﺎت‬1.hüküm yürütmeler. 2.yargılamalar.
muhakeme (A.) [ ‫ ] ﻡﺤﺎﮐﻤﻪ‬1.hüküm yürütme. 2.yargılama.
313
www.alkottob.com
muhakkak (A.) [ ‫ ] ﻡﺤﻘﻖ‬1.doğru. 2.kesin. 3.mutlaka.
m
muhakkık (A.) [ ‫ ] ﻡﺤﻘﻖ‬araştırmacı, tahkik edici.
muhâl (A.) [ ‫ ] ﻡﺤﺎل‬imkansız.
muhallil (A.) [ ‫ ] ﻡﺤﻠﻞ‬hülleci.
muhammen (A.) [ ‫ ] ﻡﺨﻤﻦ‬tahmin edilen.
muhammer (A.) [ ‫ ] ﻡﺨﻤﺮ‬mayalı.
b.c
o
muhalefet (A.) [ ‫ ] ﻡﺨﺎﻝﻔﺖ‬karşı düşüncede olma.
muhammes (A.) [ ‫ ] ﻡﺨﻤﺲ‬1.beşli. 2.beşgen. 3.beş dizeli şiir.
muhannet (A.) [ ‫ ] ﻡﺤﻨﻂ‬kalleş.
ott
o
muhannens (A.) [ ‫ ] ﻡﺨﻨﺚ‬kalleş.
muhannetlik etmek kalleşlik etmek, edilik etmek.
muharebat (A.) [ ‫ ] ﻡﺤﺎرﺑﺎت‬harpler, muharebeler.
muharebe (A.) [ ‫ ] ﻡﺤﺎرﺑﻪ‬harbetme, savaş.
w.
alk
muharib (A.) [ ‫ ] ﻡﺤﺎرب‬savaşçı.
muharremât (A.) [ ‫ ] ﻡﺤﺮﻡﺎت‬dinî yasaklar.
muharrer (A.) [ ‫ ] ﻡﺤﺮر‬yazılı.
muharrib (A.) [ ‫ ] ﻡﺨﺮب‬tahrip edici, yıkıcı.
muharrik (A.) [ ‫ ] ﻡﺤﺮق‬yakıcı.
muharrir (A.) [ ‫ ] ﻡﺤﺮر‬yazar.
ww
muhasara (A.) [ ‫ ] ﻡﺤﺎﺹﺮﻩ‬sarma, kuşatma.
muhasara etmek sarmak, kuşatmak.
muhasib (A.) [ ‫ ] ﻡﺤﺎﺱﺐ‬muhasebeci.
muhassala (A.) [ ‫ ] ﻡﺤﺼﻠﻪ‬sonuç.
314
www.alkottob.com
muhassas (A.) [ ‫ ] ﻡﺨﺼﺺ‬tahsis edilmiş, özgü.
m
muhât (A.) [ ‫ ] ﻡﺤﺎط‬çevrili, kuşatılmış.
muhatara (A.) [ ‫ ] ﻡﺨﺎﻃﺮﻩ‬1.tehlike. 2.zarar, ziyan.
muhayyel (A.) [ ‫ ] ﻡﺨﻴﻞ‬hayal edilen.
muhayyile (A.) [ ‫ ] ﻡﺨﻴﻠﻪ‬hayal gücü.
b.c
o
muhavere (A.) [ ‫ ] ﻡﺤﺎورﻩ‬konuşma.
muhayyirülukûl (A.) [ ‫ ] ﻡﺤﻴﺮاﻝﻌﻘﻮل‬akıllara durgunluk veren.
muhbir (A.) [ ‫ ] ﻡﺨﺒﺮ‬haber veren, haberci.
muhib (A.) [ ‫ ] ﻡﺤﺐ‬seven.
ott
o
muhık (A.) [ ‫ ] ﻡﺤﻖ‬haklı.
mûhiş (A.) [ ‫ ] ﻡﻮﺣﺶ‬korkunç, korkutucu.
muhit (A.) [ ‫ ] ﻡﺤﻴﻂ‬1.çevre. 2.saran, kuşatan.
muhtâc (A.) [ ‫ ] ﻡﺤﺘﺎج‬1.ihtiyaç sahibi. 2.yoksul.
w.
alk
muhtariyet (A.) [ ‫ ] ﻡﺨﺘﺎریﺖ‬özerklik.
muhtasar (A.) [ ‫ ] ﻡﺨﺘﺼﺮ‬kısa, özlü.
muhtasaran (A.) [ ‫ ] ﻡﺨﺘﺼﺮا‬kısaca.
muhtekir (A.) [ ‫ ] ﻡﺤﺘﮑﺮ‬vurguncu.
muhtelefünfîh (A.) [ ‫ ] ﻡﺨﺘﻠﻒ ﻓﻴﻪ‬ihtilaflı.
muhtelif (A.) [ ‫ ] ﻡﺨﺘﻠﻒ‬türlü.
ww
muhtelit (A.) [ ‫ ] ﻡﺨﺘﻠﻂ‬karışık.
muhterem (A.) [ ‫ ] ﻡﺤﺘﺮم‬saygın, saygıdeğer.
muhterik olmak yanmak.
muhteriz (A.) [ ‫ ] ﻡﺤﺘﺮز‬kaçınan, uzak duran.
315
www.alkottob.com
muhteşem (A.) [ ‫ ] ﻡﺤﺘﺸﻢ‬görkemli, ihtişamlı.
m
muhteva (A.) [ ‫ ] ﻡﺤﺘﻮا‬içerik.
muhtevî (A.) [ ‫ ] ﻡﺤﺘﻮی‬içeren, içine alan.
muhteviyat (A.) [ ‫ ] ﻡﺤﺘﻮیﺎت‬içindekiler.
muhyî (A.) [ ‫ ] ﻡﺤﻴﯽ‬hayat veren.
mukâbil (A.) [ ‫ ] ﻡﻘﺎﺑﻞ‬1.karşılığında. 2.karşılık.
mukaddem (A.) [ ‫ ] ﻡﻘﺪم‬1.önde. 2.önce, önceki.
mukadderat (A.) [ ‫ ] ﻡﻘﺪرات‬yazgı.
mukaddes (A.) [ ‫ ] ﻡﻘﺪس‬kutsal.
ott
o
mukaddemâ (A.) [ ‫ ] ﻡﻘﺪﻡﺎ‬önceden.
b.c
o
muhtevî olmak içermek, içine almak.
mukaddesat (A.) [ ‫ ] ﻡﻘﺪﺱﺎت‬kutsal değerler.
mukaddime (A.) [ ‫ ] ﻡﻘﺪﻡﻪ‬1.giriş. 2.önsöz.
w.
alk
mukallid (A.) [ ‫ ] ﻡﻘﻠﺪ‬taklitçi.
mukanna (A.) [ ‫ ] ﻡﻘﻨﻊ‬peçeli.
mukannin (A.) [ ‫ ] ﻡﻘﻨﻦ‬yasa koyucu.
mukarreb (A.) [ ‫ ] ﻡﻘﺮب‬yakın.
mukarrer (A.) [ ‫ ] ﻡﻘﺮر‬1.kararlaştırılmış. 2.kesin.
mukarrerat (A.) [ ‫ ] ﻡﻘﺮرات‬kararlar.
ww
mukassır (A.) [ ‫ ] ﻡﻘﺼﺮ‬kusurlu.
mukattar (A.) [ ‫ ] ﻡﻘﻄﺮ‬damıtılmış.
mukavelat (A.) [ ‫ ] ﻡﻘﺎوﻻت‬sözleşmeler.
mukavele (A.) [ ‫ ] ﻡﻘﺎوﻝﻪ‬sözleşme.
316
www.alkottob.com
mukavelename (A.-F.) [ ‫ ] ﻡﻘﺎوﻝﻪ ﻥﺎﻡﻪ‬sözleşme metni.)
mukavemet etmek karşı koymak, direnmek.
mukavvî (A.) [ ‫ ] ﻡﻘﻮی‬güç veren.
mukâyese (A.) [ ‫ ] ﻡﻘﺎیﺴﻪ‬kıyaslama, karşılaştırma.
b.c
o
mukavim (A.) [ ‫ ] ﻡﻘﺎوم‬karşı koyan, direnen, dirençli.
m
mukavemet (A.) [ ‫ ] ﻡﻘﺎوﻡﺖ‬karşı koyma, direnme.
mukayyed (A.) [ ‫ ] ﻡﻘﻴﺪ‬1.bağlı, zincire vurulmuş. 2.kayıtlı.
mukayyi (A.) [ ‫ ] ﻡﻘﻴﯽء‬kusturucu.
mukîm (A.) [ ‫ ] ﻡﻘﻴﻢ‬oturan, yerleşik.
mukni (A.) [ ‫ ] ﻡﻘﻨﻊ‬ikna edici.
ott
o
mukırr (A.) [ ‫ ]ﻡﻘﺮ‬itirafçı.
muktebes (A.) [ ‫ ] ﻡﻘﺘﺒﺲ‬alıntı yapılmış.
muktedâ (A.) [ ‫ ] ﻡﻘﺘﺪا‬uyulan.
w.
alk
muktedî (A.) [ ‫ ] ﻡﻘﺘﺪی‬uyan.
muktedî olmak uymak.
muktedir (A.) [ ‫ ] ﻡﻘﺘﺪر‬güçlü, iktidarlı.
muktesid (A.) [ ‫ ] ﻡﻘﺘﺼﺪ‬tutumlu, iktisatlı.)
muktezî (A.) [ ‫ ] ﻡﻘﺘﻀﯽ‬gereken.
mûmâileyh (A.) [ ‫ ] ﻡﻮﻡﯽ اﻝﻴﻪ‬anılan, adı geçen.
ww
mûmâileyhim (A.) [ ‫ ] ﻡﻮﻡﯽ اﻝﻴﻬﻢ‬adı geçenler.
mumza (A.) [ ‫ ] ﻡﻤﻀﯽ‬imzalı, imzalanmış.
munfasıl (A.) [ ‫ ] ﻡﻨﻔﺼﻞ‬ayrı.
munis (A.) [ ‫ ] ﻡﻮﻥﺲ‬cana yakın, alışılmış.
317
www.alkottob.com
munkalib (A.) [ ‫ ] ﻡﻨﻘﻠﺐ‬değişen, dönüşen.
m
munkalib olmak değişmek, dönüşmek.
munkarız (A.) [ ‫ ] ﻡﻨﻘﺮض‬yıkılan, çöken, sönen.
munsarif (A.) [ ‫ ] ﻡﻨﺼﺮف‬vazgeçen.
munsarif olmak vazgeçmek.
munsif (A.) [ ‫ ] ﻡﻨﺼﻒ‬insaflı.
muntabık (A.) [ ‫ ] ﻡﻨﻄﺒﻖ‬uygun, uyumlu.
ott
o
muntazam (A.) [ ‫ ] ﻡﻨﺘﻈﻢ‬düzenli, düzgün, intizamlı.
b.c
o
munkarız olmak yıkılmak, çökmek, sönmek.
muntazaman (A.) [ ‫ ] ﻡﻨﺘﻈﻤﺎ‬düzenli olarak.
muntazır (A.) [ ‫ ] ﻡﻨﺘﻈﺮ‬bekleyen.
munzam (A.) [ ‫ ] ﻡﻨﻀﻢ‬ek.
mûr (F.) [ ‫ ] ﻡﻮر‬karınca.
w.
alk
murabba (A.) [ ‫ ] ﻡﺮﺑﻊ‬1.dörtgen. 2.kare.
murabbauşşekl (A.) [ ‫ ] ﻡﺮﺑﻊ اﻝﺸﮑﻞ‬dörtgen şeklinde, kare şeklinde.
murâd (A) [ ‫ ] ﻡﺮاد‬istek, arzu.
murâfaa (A.) [ ‫ ] ﻡﺮاﻓﻌﻪ‬duruşma.
murahhas (A.) [ ‫ ] ﻡﺮﺧﺺ‬delege.
murakabe (A.) [ ‫ ] ﻡﺮاﻗﺒﻪ‬1.denetim. 2.kendi iç dünyasına dalma.
ww
murakıb (A.) [ ‫ ] ﻡﺮاﻗﺐ‬denetçi.
murakka (A.) [ ‫ ] ﻡﺮﻗﻊ‬yamalı.
murassa (A.) [ ‫ ] ﻡﺮﺹﻊ‬değerli taşlarla süslenmiş.
murg (F.) [ ‫ ] ﻡﺮغ‬kuş.
318
www.alkottob.com
murûr etmek geçmek.
musâb (A.) [ ‫ ] ﻡﺼﺎب‬yakalanmış, tutulmuş, uğramış.
musadif (A.) [ ‫ ] ﻡﺼﺎدف‬rastlayan.
musâfaha (A.) [ ‫ ] ﻡﺼﺎﻓﺤﻪ‬tokalaşma.
musâfaha etmek tokalaşmak, el sıkışmak.
musahabe (A.) [ ‫ ] ﻡﺼﺎﺣﺒﻪ‬konuşma, sohbet etme.
ott
o
musahhah (A.) [ ‫ ] ﻡﺼﺤﺢ‬düzeltilmiş.
b.c
o
musâb olmak yakalanmak, tutulmak.
m
murzia (A.) [ ‫ ] ﻡﺮﺽﻌﻪ‬sütanne.
musahib (A.) [ ‫ ] ﻡﺼﺎﺣﺐ‬1.arkadaş, sohbet arkadaşı. 2.padişahın özel işlerine
bakan.
musalaha (A.) [ ‫ ] ﻡﺼﺎﻝﺤﻪ‬barış.
musanna 1.gösterişli. 2.usta elinden çıkmış.
w.
alk
musannif (A.) [ ‫ ] ﻡﺼﻨﻒ‬yazar, kitap yazarı.
musarra (A.) [ ‫ ] ﻡﺼﺮع‬iki mısraı birbiriyle kafiyelendirilmiş beyit.
musattah (A.) [ ‫ ] ﻡﺴﻄﺢ‬düz.
musavver (A.) [ ‫ ] ﻡﺼﻮر‬1.resimli. 2.tasvir edilmiş.
musavvir (A.) [ ‫ ] ﻡﺼﻮر‬ressam.
mushaf (A.) [ ‫ ] ﻡﺼﺤﻒ‬Kur’ân.
ww
musîbet (A.) [ ‫ ] ﻡﺼﻴﺒﺖ‬1.bela. 2.şirret, uğursuz.
mûsikîşinas (A.-F.) [ ‫ ] ﻡﻮﺱﻴﻘﯽ ﺵﻨﺎس‬müzisyen.
musir (A.) [ ‫ ] ﻡﺼﺮ‬ısrarcı, ısrar eden.
musirrane (A.-F.) [ ‫ ] ﻡﺼﺮاﻥﻪ‬ısrarla, ısrar ederek.
319
www.alkottob.com
mustakim (A.) [ ‫ ] ﻡﺴﺘﻘﻴﻢ‬doğru, düz, dosdoğru.
m
mûş (F.) [ ‫ ] ﻡﻮش‬fare.
muşamma (A.) [ ‫ ] ﻡﺸﻤﻊ‬muşamba.
muşt (F.) [ ‫ ] ﻡﺸﺖ‬1.yumruk. 2.avuç.
b.c
o
mûşikâfâne (F.) [ ‫ ] ﻡﻮﺵﮑﺎﻓﺎﻥﻪ‬kılı kırk yararak.
muta’assıb (A.) [ ‫ ] ﻡﺘﻌﺼﺐ‬taassup gösteren, aşırı tutucu, yobaz.
mutabık (A.) [ ‫ ] ﻡﻄﺎﺑﻖ‬uyan, uyumlu.
mutâlebât (A.) [ ‫ ] ﻡﻄﺎﻝﺒﺎت‬istekler.
ott
o
mutâlebe (A.) [ ‫ ] ﻡﻄﺎﻝﺒﻪ‬1.istek. 2.isteme, talep.
mutâlebe etmek istemek, talep etmek.
mutantan (A.) [ ‫ ] ﻡﻄﻨﻄﻦ‬1.tantanalı. 2.gösterişli.
mutarriden (A.) [ ‫ ] ﻡﻄﺮدا‬biteviye.
mutasarrıf (A.) [ ‫ ] ﻡﺘﺼﺮف‬sancak beyi.
w.
alk
mutasavvıfâne (A.-F.) [ ‫ ] ﻡﺘﺼﻮﻓﺎﻥﻪ‬sûfice.
mutâva’at (A.) [ ‫ ] ﻡﻄﺎوﻋﺖ‬baş eğme, boyun eğme, itaat.
mutavattın (A.) [ ‫ ] ﻡﺘﻮﻃﻦ‬yurt tutmuş.
mutayebe (A.) [ ‫ ] ﻡﻄﺎیﺒﻪ‬şakalaşma, birbirine fıkra anlatma.
mutazammin (A.) [ ‫ ] ﻡﺘﻀﻤﻦ‬içeren.
mutazarrır (A.) [ ‫ ] ﻡﺘﻀﺮر‬zarar gören.
ww
mutazarrır olmak zarar görmek.
muteber (A.) [ ‫ ] ﻡﻌﺘﺒﺮ‬1.itibarlı. 2.geçerli.
mutedil (A.) [ ‫ ] ﻡﻌﺘﺪل‬1.ylıman. 2.mülayim, hoşgörülü.
mutekid (A.) [ ‫ ] ﻡﻌﺘﻘﺪ‬inanan, inancında olan.
320
www.alkottob.com
mutemed (A.) [ ‫ ] ﻡﻌﺘﻤﺪ‬güvenilir.
m
mutî (A.) [ ‫ ] ﻡﻄﻴﻊ‬itaat eden, boyun eğen.
mutî olmak itaat etmek, boyun eğmek.
b.c
o
mutlak (A.) [ ‫ ] ﻡﻄﻠﻖ‬kesin.
mutlaka (A.) [ ‫ ] ﻡﻄﻠﻘﺎ‬kesinlikle, zorunlu olarak, kayıtsız şartsız.
mutrib (A.) [ ‫ ] ﻡﻄﺮب‬1.çalgıcı. 2.şarkıcı.
muttasıl (A.) [ ‫ ] ﻡﺘﺼﻞ‬sürekli, durmadan.
muvacehe (A.) [ ‫ ] ﻡﻮاﺝﻬﻪ‬karşı, yüzyüze.
ott
o
muvaffak (A.) [ ‫ ] ﻡﻮﻓﻖ‬başarılı.
muvaffak olmak başarmak, başarılı olmak.
muvaffakiyet (A.) [ ‫ ] ﻡﻮﻓﻘﻴﺖ‬başarı.
muvaffakiyet ihraz etmek başarı göstermek.
muvafık gelmek uygun olmak.
w.
alk
muvahhiş (A.) [ ‫ ] ﻡﻮﺣﺶ‬korkutucu.
muvakkar (A.) [ ‫ ] ﻡﻮﻗﺮ‬ağırbaşlı.
muvakkat (A.) [ ‫ ] ﻡﻮﻗﺖ‬geçici.
muvakkaten (A.) [ ‫ ] ﻡﻮﻗﺘﺎ‬geçici olarak.
muvâsalat (A.) [ ‫ ] ﻡﻮاﺹﻼت‬varma, ulaşma.
muvâsalat etmek ulaşmak, varmak.
ww
muvâzaten (A.) [ ‫ ] ﻡﻮازاﺕﺎ‬paralel olarak.
muvazene (A.) [ ‫ ] ﻡﻮازﻥﻪ‬denge.
muvazene-i umûmiye kanunu bütçe kanunu.
muvazenesiz (A.-T.) dengesiz.
321
www.alkottob.com
muvazi (A.) [ ‫ ] ﻡﻮازی‬paralel.
m
muvazzaf (A.) [ ‫ ] ﻡﻮﻇﻒ‬görevli.
muzaffer olmak zafer kazanmak.
muzdarip (A.) [ ‫ ] ﻡﻀﻄﺮب‬ızdıraplı, acı çeken.
muzdarip etmek ızdırap vermek, üzmek.
muzır (A.) [ ‫ ] ﻡﻀﺮ‬zararlı, muzur.
muzlim (A.) [ ‫ ] ﻡﻈﻠﻢ‬karanlık.
ott
o
muztarib (A.) [ ‫ ] ﻡﻀﻄﺮب‬acı çeken, ızdıraplı.
b.c
o
muzafferiyet (A.) [ ‫ ] ﻡﻈﻔﺮیﺖ‬zafer kazanma.
mübadele (A.) [ ‫ ] ﻡﺒﺎدﻝﻪ‬değiştokuş, alışveriş.
mübahesat (A.) [ ‫ ] ﻡﺒﺎﺣﺜﺎت‬tartışmalar.
mübahese (A.) [ ‫ ] ﻡﺒﺎﺣﺜﻪ‬tartışma.
mübahese olunmak tartışılmak.
w.
alk
mübalağa (A.) [ ‫ ] ﻡﺒﺎﻝﻐﻪ‬1.abartma. 2.abartı.
mübalağa edilmek abartılmak.
mübalağa etmek abartmak.
mübarek (A.) [ ‫ ] ﻡﺒﺎرک‬kutlu, bereketli.
mübareze (A.) [ ‫ ] ﻡﺒﺎرزﻩ‬1.uğraşı, mücadele. 2.savaş.
mübareze etmek mücadele etmek.
ww
mübaşeret olunmak girişilmek, işe başlanmak.
mübâyaa (A.) [ ‫ ] ﻡﺒﺎیﻌﻪ‬satın alma.
mübâyaa edilmek alınmak, satın alınmak.
mübâyaa etmek almak, satın almak.
322
www.alkottob.com
mübdi (A.) [ ‫ ] ﻡﺒﺪع‬yenilik getiren, yeni bir şey bulan.
m
mübeşşir (A.) [ ‫ ] ﻡﺒﺸﺮ‬müjdeci, müjdeleyen.
mübhem (A.) [ ‫ ] ﻡﺒﻬﻢ‬belirsiz.
mübrem (A.) [ ‫ ] ﻡﺒﺮم‬kaçınılmaz, zorunlu.
mübremleşmek kaçınılmaz bir hal almak.
b.c
o
mübin (A.) [ ‫ ] ﻡﺒﻴﻦ‬açıklayan, açıklayıcı.
mübtedi (A.) [ ‫ ] ﻡﺒﺘﺪی‬1.başlayan. 2.ilkokula başlayan öğrenci.
mübtela (A.) [ ‫ ] ﻡﺒﺘﻼ‬uğramış, tutulmuş, yakalanmış.
mübtenî (A.) [ ‫ ] ﻡﺒﺘﻨﯽ‬dayanan.
ott
o
mübtela olmak uğramak, tutulmak, yakalanmak.
mübtezel (A.) [ ‫ ] ﻡﺒﺘﺬل‬1.ele ayağa düşmüş. 2.orta malı. 3.çok bulunan.
mücadele (A.) [ ‫ ] ﻡﺠﺎدﻝﻪ‬savaşım.
mücavir (A.) [ ‫ ] ﻡﺠﺎور‬komşu.
w.
alk
mücazat (A.) [ ‫ ] ﻡﺠﺎزات‬1.cezalandırma. 2.karşılık verme.
mücbir (A.) [ ‫ ] ﻡﺠﺒﺮ‬zorlayıcı.
müceddid (A.) [ ‫ ] ﻡﺠﺪد‬yenilikçi.
mücehhez (A.) [ ‫ ] ﻡﺠﻬﺰ‬donanmış.
mücellâ (A.) [ ‫ ] ﻡﺠﻼ‬cilalı.
mücellid (A.) [ ‫ ] ﻡﺠﻠﺪ‬ciltçi.
ww
mücerreb (A.) [ ‫ ] ﻡﺠﺮب‬deneyimli.
mücerred (A.) [ ‫ ] ﻡﺠﺮد‬1.bekar. 2.soyut.
mücmelen (A.) [ ‫ ] ﻡﺠﻤﻼ‬özetle.
mücrim (A.) [ ‫ ] ﻡﺠﺮم‬suçlu.
323
www.alkottob.com
müctemi’ (A.) [ ‫ ] ﻡﺠﺘﻤﻊ‬derli toplu.
m
müdafaa (A.) [ ‫ ] ﻡﺪاﻓﻌﻪ‬savunma.
müdahale (A.) [ ‫ ] ﻡﺪاﺧﻠﻪ‬karışma.
müdavim (A.) [ ‫ ] ﻡﺪاوم‬devam eden.
müddeî (A.) [ ‫ ] ﻡﺪﻋﯽ‬1.davacı. 2.inatçı.
müddet (A.) [ ‫ ] ﻡﺪت‬süre.
müddet-i muvakkata [ ‫ ] ﻡﺪت ﻡﻮﻗﺘﻪ‬geçici süre.
müdevver (A.) [ ‫ ] ﻡﺪور‬yuvarlak.
müdhiş (A.) [ ‫ ] ﻡﺪهﺶ‬dehşet verici.
ott
o
müddet-i tahsiliye [ ‫ ] ﻡﺪت ﺕﺤﺼﻴﻠﻴﻪ‬öğrenim süresi.
b.c
o
müdahene (A.) [ ‫ ] ﻡﺪاهﻨﻪ‬yağcılık, yardakçılık.
müdhişe (A.) [ ‫ ] ﻡﺪهﺸﻪ‬dehşet verici.
müdrik (A.) [ ‫ ] ﻡﺪرک‬idrak eden.
w.
alk
müdrik olmak idrak etmek.
müebbeden (A.) [ ‫ ] ﻡﺆﺑﺪا‬ömür boyu.
müellefat (A.) [ ‫ ] ﻡﺆﻝﻔﺎت‬telif edilmiş yapıtlar.
müellif (A.) [ ‫ ] ﻡﺆﻝﻒ‬yazar.
müesses (A.) [ ‫ ] ﻡﺆﺱﺲ‬kurulu, kurulmuş.
müessesat (A.) [ ‫ ] ﻡﺆﺱﺴﺎت‬kurumlar, kuruluşlar, müesseseler.
ww
müessese (A.) [ ‫ ] ﻡﺆﺱﺴﻪ‬kurum, kuruluş.
müessif (A.) [ ‫ ] ﻡﺆﺱﻒ‬üzücü.
müessir (A.) [ ‫] ﻡﺆﺛﺮ‬1.etkileyici, etkili.
müessiriyet (A.) [ ‫ ] ﻡﺆﺛﺮیﺖ‬etkileme gücü.
324
www.alkottob.com
müessis (A.) [ ‫ ] ﻡﺆﺱﺲ‬kurucu.
m
müeyyide (A.) [ ‫ ] ﻡﺆیﺪﻩ‬yaptırım.
müfekkire (A.) [ ‫ ] ﻡﻔﮑﺮﻩ‬düşünme gücü.
müflis (A.) [ ‫ ] ﻡﻔﻠﺲ‬1.iflas etmiş. 2.sefil.
müfreze (A.) [ ‫ ] ﻡﻔﺮزﻩ‬askerî birlik.
müfrit (A.) [ ‫ ] ﻡﻔﺮط‬aşırı.
müfsid (A.) [ ‫ ] ﻡﻔﺴﺪ‬bozucu.
ott
o
müftehir (A.) [ ‫ ] ﻡﻔﺘﺨﺮ‬iftihar eden.
b.c
o
müfid (A.) [ ‫ ] ﻡﻔﻴﺪ‬yararlı.
müftekir (A.) [ ‫ ] ﻡﻔﺘﻘﺮ‬1.yoksul. 2.bağlı, muhtaç.
müfteri (A.) [ ‫ ] ﻡﻔﺘﺮی‬iftiracı.
müheyya (A.) [ ‫ ] ﻡﻬﻴﺎ‬hazır.
müheyyic (A.) [ ‫ ] ﻡﻬﻴﺞ‬heyecan verici.
w.
alk
mühim (A.) [ ‫ ] ﻡﻬﻢ‬önemli.
mühimmat (A.) [ ‫ ] ﻡﻬﻤﺎت‬savaş malzemesi.
mühimme (A.) [ ‫ ] ﻡﻬﻤﻪ‬önemli.
mühlet (A.) [ ‫ ] ﻡﻬﻠﺖ‬tanınmış süre.
mühlet vermek süre tanımak.
mühlik (A.) [ ‫ ] ﻡﻬﻠﮏ‬öldürücü.
ww
mühr (F.) [ ‫ ] ﻡﻬﺮ‬mühür.
mühtedî (A.) [ ‫ ] ﻡﻬﺘﺪی‬islam dinini kabul etmiş.
mühtez (A.) [ ‫ ] ﻡﻬﺘﺰ‬titrek.
mühürdar (F.) [ ‫ ] ﻡﻬﺮدار‬özel kalem müdürü.
325
www.alkottob.com
müje (F.) [ ‫ ] ﻡﮋﻩ‬kirpik.
m
müjgan (F.) [ ‫ ] ﻡﮋﮔﺎن‬1. kirpik. 2.kirpikler.
mükâfat (A.) [ ‫ ] ﻡﮑﺎﻓﺎت‬ödül.
mükâtebe (A.) [ ‫ ] ﻡﮑﺎﺕﺒﻪ‬yazışma.
mükedder (A.) [ ‫ ] ﻡﮑﺪر‬kederli.
b.c
o
mükâleme (A.) [ ‫ ] ﻡﮑﺎﻝﻤﻪ‬konuşma.
mükemmelen (A.) [ ‫ ] ﻡﮑﻤﻼ‬tam olarak, mükemmel olarak.
mükemmeliyet (A.) [ ‫ ] ﻡﮑﻤﻠﻴﺖ‬mükemmellik.
ott
o
mükerrer (A.) [ ‫ ] ﻡﮑﺮر‬tekrarlanmış, yinelenmiş.
mükerreren (A.) [ ‫ ] ﻡﮑﺮرا‬tekrar tekrar.
mükeyyif (A.) [ ‫ ] ﻡﮑﻴﻒ‬keyif verici.
mükteseb (A.) [ ‫ ] ﻡﮑﺘﺴﺐ‬kazanılmış.
müktesebat (A.) [ ‫ ] ﻡﮑﺘﺴﺒﺎت‬bilgi birikimi.
w.
alk
müktesebe (A.) [ ‫ ] ﻡﮑﺘﺴﺒﻪ‬kazanılmış.
mülakat (A.) [ ‫ ] ﻡﻼﻗﺎت‬1.buluşma. 2.görüşme.
mülâki olmak 1.karşılaşmak. 2.görüşmek.
mülayim (A.) [ ‫ ] ﻡﻼیﻢ‬yumuşak.
mülazemet etmek 1.devam etmek. 2.staj yapmak. 3.bir işle ilgilenmek.
mülazım (A.) [ ‫ ] ﻡﻼزم‬teğmen.
ww
mülazım-ı evvel [ ‫ ] ﻡﻼزم اول‬üsteğmen.
mülazım-ı sâni [ ‫ ] ﻡﻼزم ﺛﺎﻥﯽ‬teğmen.
mülevven (A.) [ ‫ ] ﻡﻠﻮن‬rengarenk.
mülevves (A.) [ ‫ ] ﻡﻠﻮث‬kirli.
326
www.alkottob.com
mülga (A.) [ ‫ ] ﻡﻠﻐﺎ‬kaldırılmış.
mülk (A.) [ ‫ ] ﻡﻠﮏ‬1.yurt. 2.kazanç getiren taşınmaz.
mültefit (A.) [ ‫ ] ﻡﻠﺘﻔﺖ‬iltifat eden, güleryüzlü.
mülûk (A.) [ ‫ ] ﻡﻠﻮک‬melikler.
mümane’et (A.) [ ‫ ] ﻡﻤﺎﻥﻌﺖ‬engelleme.
mümaselet (A.) [ ‫ ] ﻡﻤﺎﺛﻠﺖ‬benzerlik.
ott
o
mümasil (A.) [ ‫ ] ﻡﻤﺎﺛﻞ‬benzer, andıran.
b.c
o
mülteci (A.) [ ‫ ] ﻡﻠﺘﺠﯽ‬sığınmacı.
m
mülhakat (A.) [ ‫ ] ﻡﻠﺤﻘﺎت‬1.ekler. 2.bir yere bağlı olan başka yerler.
mümasil olmak berbirine benzemek.
mümâşat (A.) [ ‫ ] ﻡﻤﺎﺵﺎت‬uysallık, suyuna gitme, alttan alma.
mümessil (A.) [ ‫ ] ﻡﻤﺜﻞ‬1.temsilci. 2.sınıf temsilcisi.
mümeyyiz (A.) [ ‫ ] ﻡﻤﻴﺰ‬1.katip. 2.sınava giren öğretmen.
w.
alk
mümeyyize (A.) [ ‫ ] ﻡﻤﻴﺰﻩ‬tırnak işareti.
mümin (A.) [ ‫ ] ﻡﺆﻡﻦ‬inanan, iman eden.
müminîn (A.) [ ‫ ] ﻡﺆﻡﻨﻴﻦ‬inananlar, iman edenler.
mümkin (A.) [ ‫ ] ﻡﻤﮑﻦ‬mümkün.
mümsik (A.) [ ‫ ] ﻡﻤﺴﮏ‬elisıkı.
mümtaz (A.) [ ‫ ] ﻡﻤﺘﺎز‬seçkin.
ww
mümtehin (A.) [ ‫ ] ﻡﻤﺘﺤﻦ‬sınav yapan, sınayan.
mümteni (A.) [ ‫ ] ﻡﻤﺘﻨﻊ‬imkansız.
mümzâ (A.) [ ‫ ] ﻡﻤﻀﯽ‬imzalı, imzalanmış.
mün’adim olmak yok olmak.
327
www.alkottob.com
mün’akid (A.) [ ‫ ] ﻡﻨﻌﻘﺪ‬yapılmış, imzalanmış, kabul edilmiş.
m
mün’akis (A.) [ ‫ ] ﻡﻨﻌﮑﺲ‬yansıtan.
mün’im (A.) [ ‫ ] ﻡﻨﻌﻢ‬1.Tanrı. 2.velînimet.
münâdi (A.) [ ‫ ] ﻡﻨﺎدی‬1.müezzin. 2.tellal, çığırtkan.
münafık (A.) [ ‫ ] ﻡﻨﺎﻓﻖ‬ikiyüzlü, nifak sokucu.
münâkalat (A.) [ ‫ ] ﻡﻨﺎﻗﻼت‬taşımacılık.
münâkasa (A.) [ ‫ ] ﻡﻨﺎﻗﺼﻪ‬açık eksiltme.
münâkız olmak (A.-T.) çelişmek.
ott
o
münâkaşa [ ‫ ] ﻡﻨﺎﻗﺸﻪ‬1.tartışma. 2.irdeleme.
b.c
o
münâcat (A.) [ ‫ ] ﻡﻨﺎﺝﺎت‬Tanrı’ya yakarma.
münakkaş (A.) [ ‫ ] ﻡﻨﻘﺶ‬nakışlı, işlemeli, desenli.
münasebat (A.) [ ‫ ] ﻡﻨﺎﺱﺒﺎت‬münasebetler.
münatif (A.) [ ‫ ] ﻡﻨﻌﻄﻒ‬çevrilmiş,yönelik.
w.
alk
münatif olmak çevrilmek.
münâvebeten (A.) [ ‫ ] ﻡﻨﺎوﺑﺔ‬dönüşümlü olaram.
münaza’ât (A.) [ ‫ ] ﻡﻨﺎزﻋﺎت‬çatışmalar, çekişmeler.
münbais (A.) [ ‫ ] ﻡﻨﺒﻌﺚ‬ileri gelen, kaynaklanan.
münbit (A.) [ ‫ ] ﻡﻨﺒﺖ‬verimli.
müncemid (A.) [ ‫ ] ﻡﻨﺠﻤﺪ‬donuk.
ww
müncer olmak sonuçlanmak.
mündemic (A.) [ ‫ ] ﻡﻨﺪﻡﺞ‬içinde yer alan, içinde bulunan.
mündericât (A.) [ ‫ ] ﻡﻨﺪرﺝﺎت‬içindekiler.
münderis olmak izi kalmamak.
328
www.alkottob.com
münebbih (A.) [ ‫ ] ﻡﻨﺒﻪ‬uyarıcı, uyandırıcı.
münevver (A.) [ ‫ ] ﻡﻨﻮر‬1.aydınlanmış, parlak. 2.aydın fikirli.
münfail olmak gücenmek, alınmak.
münferid (A.) [ ‫ ] ﻡﻨﻔﺮد‬1.ayrı, tek başına. 2.tektük.
münhal (A.) [ ‫ ] ﻡﻨﺤﻞ‬1.boş, açık. 2.çölülmüş.
münhasır (A.) [ ‫ ] ﻡﻨﺤﺼﺮ‬dönük, ait, yönelik.
ott
o
münhasıran (A.) [ ‫ ] ﻡﻨﺤﺼﺮا‬sırf, sadece.
b.c
o
münevver eylemek aydınlatmak.
m
münekkid (A.) [ ‫ ] ﻡﻨﻘﺪ‬eleştirmen.
münhedim olmak yıkılmak, yok olmak.
münhezim (A.) [ ‫ ] ﻡﻨﻬﺰم‬bozguna uğramış.
münhezim olmak bozguna uğramak.
müneccim (A.) [ ‫ ] ﻡﻨﺠﻢ‬yıldızbilimci, astrolog.
w.
alk
münkasım (A.) [ ‫ ] ﻡﻨﻘﺴﻢ‬bölünmüş.
münkasım olmak bölünmek, bölünmüş olmak.
münker (A.) [ ‫ ] ﻡﻨﮑﺮ‬inkâr edilen.
münkesir (A.) [ ‫ ] ﻡﻨﮑﺴﺮ‬kırık.
münkesir olmak kırılmak.
münkir (A.) [ ‫ ] ﻡﻨﮑﺮ‬inkâr eden.
ww
münselib olmak kalmamak.
müntahab (A.) [ ‫ ] ﻡﻨﺘﺨﺐ‬seçilmiş, seçkin.
müntahabat (A.) [ ‫ ] ﻡﻨﺘﺨﺒﺎت‬seçki, antoloji.
müntakim (A.) [ ‫ ] ﻡﻨﺘﻘﻢ‬intikam alan.
329
www.alkottob.com
münteha (A.) [ ‫ ] ﻡﻨﺘﻬﺎ‬son.
m
müntehi olmak sona ermek, son bulmak.
müntesib (A.) [ ‫ ] ﻡﻨﺘﺴﺐ‬mensup, intisab etmiş.
münteşir (A.) [ ‫ ] ﻡﻨﺘﺸﺮ‬yaygın.
müphem (A.) [ ‫ ] ﻡﺒﻬﻢ‬belirsiz, belli belirsiz.
b.c
o
müntesip bk. müntesib.
müptelâ (A.) [ ‫ ] ﻡﺒﺘﻼ‬uğramış, tutulmuş, yakalanmış.
müptelâ olmak tutulmak, yakalanmak, uğramak.
ott
o
mürâat (A.) [ ‫ ] ﻡﺮاﻋﺎت‬gözetme.
müracaat (A.) [ ‫ ] ﻡﺮاﺝﻌﺖ‬başvuru. 2.geri dönüş.
müracaat etmek 1.başvurmak. 2.geri dönmek.
müradif (A.) [ ‫ ] ﻡﺮادف‬eşanlamlı.
mürai (A.) [ ‫ ] ﻡﺮاﺋﯽ‬ikiyüzlü.
w.
alk
müraselât (A.) [ ‫ ] ﻡﺮاﺱﻼت‬mektuplaşmalar.
mürasele (A.) [ ‫ ] ﻡﺮاﺱﻠﻪ‬mektuplaşma.
mürde (F.) [ ‫ ] ﻡﺮدﻩ‬ölü.
mürebbî (A.) [ ‫ ] ﻡﺮﺑﯽ‬eğitmen, eğitici.
müreccah (A.) [ ‫ ] ﻡﺮﺝﺢ‬tercih sebebi, tercih edilir.
müreffeh (A.) [ ‫ ] ﻡﺮﻓﻪ‬refah içinde, bolluk içinde.
ww
mürekkeb (A.) [ ‫ ] ﻡﺮﮐﺐ‬1.oluşan, bileşen. 2.mürekkep.
müretteb (A.) [ ‫ ] ﻡﺮﺕﺐ‬1.düzenlenmiş, tertip edilmiş. 2.dizilmiş.
mürettib (A.) [ ‫ ] ﻡﺮﺕﺐ‬dizgici.
mürevvic (A.) [ ‫ ] ﻡﺮوج‬revaç veren, propagandasını yapan.
330
www.alkottob.com
mürg (F.) [ ‫ ] ﻡﺮغ‬kuş.
mürid (A.) [ ‫ ] ﻡﺮیﺪ‬1.buyuran. 2.şeyhe bağlı kişi, mürit.
b.c
o
mürit bk. murid.
m
mürgâb (F.) [ ‫ ] ﻡﺮﻏﺎب‬1.ördek. 2.kurbağa.
mürşid (A.) [ ‫ ] ﻡﺮﺵﺪ‬1.şeyh. 2.doğru yolu gösteren, irşad eden.
mürteci (A.) [ ‫ ] ﻡﺮﺕﺠﻊ‬gerici.
mürted (A.) [ ‫ ] ﻡﺮﺕﺪ‬islam dininden çıkan.
mürtefi (A.) [ ‫ ] ﻡﺮﺕﻔﻊ‬yüksek.
mürteiş (A.) [ ‫ ] ﻡﺮﺕﻌﺶ‬titrek.
ott
o
mürtehen (A.) [ ‫ ] ﻡﺮﺕﻬﻦ‬rehinli, ipotekli.
mürtekib (A.) [ ‫ ] ﻡﺮﺕﮑﺐ‬kötü bir iş yapan, işleyen.
mürteşî (A.) [ ‫ ] ﻡﺮﺕﺸﯽ‬rüşvetçi, rüşvet yiyen.
mürûr (A.) [ ‫ ] ﻡﺮور‬geçme, geçip gitme, geçiş.
w.
alk
mürûr -i zaman [ ‫ ] ﻡﺮور زﻡﺎن‬zamanın akışı.
mürûr etmek geçmek.
mürûr eylemek 1.geçmek. 2.uğramak.
mürüvvet (A.) [ ‫ ] ﻡﺮوت‬1.insanlık. 2.iyilik.
müsaade (A.) [ ‫ ] ﻡﺴﺎﻋﺪﻩ‬1.izin. 2.yardım.
müsaade edilmek izin verilmek.
ww
müsaade etmek izin vermek.
müsaadekâr (A.-F.) [ ‫ ] ﻡﺴﺎﻋﺪﻩ ﮐﺎر‬yardımcı, izin verici.
müsaadekârlık (A.-F.-T.) yardımcı olma, izin verme.
müsabaka (A.) [ ‫ ] ﻡﺴﺎﺑﻘﻪ‬yarışma.
331
www.alkottob.com
müsabık (A.) [ ‫ ] ﻡﺴﺎﺑﻖ‬yarışmacı.
m
müsademe (A.) [ ‫ ] ﻡﺼﺎدﻡﻪ‬1.çarpışma. 2.çatışma.
müsadere (A.) [ ‫ ] ﻡﺼﺎدرﻩ‬mal varlığına el koyma.
müsadere etmek mal varlığına el koymak.
müsâdif (A.) [ ‫ ] ﻡﺼﺎدف‬rastlar, rastlayan.
müsafir (A.) [ ‫ ] ﻡﺴﺎﻓﺮ‬1.yolcu. 2.konuk.
müsâhelekârlık (A.-F.-T.) kolaylık gösterme.
ott
o
müsaid (A.) [ ‫ ] ﻡﺴﺎﻋﺪ‬uygun.
b.c
o
müsadere edilmek mal varlığına el konulmak.
müsalaha (A.) [ ‫ ] ﻡﺼﺎﻝﺤﻪ‬barış yapma.
müsalemetkâr (A.-F.) [ ‫ ] ﻡﺴﺎﻝﻤﺖ ﮐﺎر‬barışçıl.
müsâmaha (A.) [ ‫ ] ﻡﺴﺎﻡﺤﻪ‬hoşgörü.
müsâmahakâr (A.-F.) [ ‫ ] ﻡﺴﺎﻡﺤﻪ ﮐﺎر‬hoşgörülü.
w.
alk
müsamere (A.) [ ‫ ] ﻡﺴﺎﻡﺮﻩ‬1.gece eğlencesi. 2.okul piyesi.
müsâvat (A.) [ ‫ ] ﻡﺴﺎوات‬eşitlik.
müsâvatsızlık (A.-T.) eşitsizlik.
müsbet (A.) [ ‫ ] ﻡﺜﺒﺖ‬olumlu, pozitif.
müsebbib (A.) [ ‫ ] ﻡﺴﺒﺐ‬yol açan, sebep olan.
müseccel (A.) [ ‫ ] ﻡﺴﺠﻞ‬tescilli.
ww
müsekkin (A.) [ ‫ ] ﻡﺴﮑﻦ‬sakinleştirici, yatıştırıcı.
müsekkit (A.) [ ‫ ] ﻡﺴﮑﺖ‬susturucu.
müsellah (A.) [ ‫ ] ﻡﺴﻠﺢ‬silahlı.
müselleme (A.) [ ‫ ] ﻡﺴﻠﻤﻪ‬herkes tarafından kabul edilmiş.
332
www.alkottob.com
müselles (A.) [ ‫ ] ﻡﺜﻠﺚ‬üçgen.
m
müsellesat (A.) [ ‫ ] ﻡﺜﻠﺜﺎت‬trigonometri.
müsellesüşşekl (A.) [ ‫ ] ﻡﺜﻠﺚ اﻝﺸﮑﻞ‬üçgen şeklinde.
müselsel (A.) [ ‫ ] ﻡﺴﻠﺴﻞ‬zincirleme.
müsemma (A.) [ ‫ ] ﻡﺴﻤﯽ‬adlandırılmış.
müshil (A.) [ ‫ ] ﻡﺴﻬﻞ‬1.kolaylaştıran. 2.ishal edici.
müsin (A.) [ ‫ ] ﻡﺴﻦ‬yaşlı.
müslim (A.) [ ‫ ] ﻡﺴﻠﻢ‬müslüman.
ott
o
müskirat (A.) [ ‫ ] ﻡﺴﮑﺮات‬sarhoş edici şeyler.
b.c
o
müselmân (A.) [ ‫ ] ﻡﺴﻠﻤﺎن‬müslüman.
müsmir (A.) [ ‫ ] ﻡﺜﻤﺮ‬1.verimli. 2.iyi sonuç veren.
müsmiriyet (A.) [ ‫ ] ﻡﺜﻤﺮیﺖ‬verimlilik.
müsrif (A.) [ ‫ ] ﻡﺴﺮف‬savurgan.
w.
alk
müsta’mere (A.) [ ‫ ] ﻡﺴﺘﻌﻤﺮﻩ‬sömürge.
müstab'ed (A.) [ ‫ ] ﻡﺴﺘﺒﻌﺪ‬uzak.
müsta'fî (A.) [ ‫ ] ﻡﺴﺘﻌﻔﯽ‬istifa etmiş, istifa eden.
müstağnî (A.) [ ‫ ] ﻡﺴﺘﻐﻨﯽ‬doygun, eyvallah etmeyen.
müstahak (A.) [ ‫ ] ﻡﺴﺘﺤﻖ‬hak kazanmış.
müstahdem (A.) [ ‫ ] ﻡﺴﺘﺨﺪم‬çalışan, hizmet eden.
ww
müstahdemîn (A.) [ ‫ ] ﻡﺴﺘﺨﺪﻡﻴﻦ‬çalışanlar, hizmet edenler.
müstaid (A.) [ ‫ ] ﻡﺴﺘﻌﺪ‬yetenekli.
müstakil (A.) [ ‫ ] ﻡﺴﺘﻘﻞ‬bağımsız.
müstakillen (A.) [ ‫ ] ﻡﺴﺘﻘﻼ‬bağımsız olarak, ayrıca.
333
www.alkottob.com
müstakraza (A.) [ ‫ ] ﻡﺴﺘﻘﺮﺽﻪ‬borç alınan.
m
müstamel (A.) [ ‫ ] ﻡﺴﺘﻌﻤﻞ‬1.kullanılmış. 2.kullanılan.
müstantık (A.) [ ‫ ] ﻡﺴﺘﻨﻄﻖ‬sorgu yargıcı.
b.c
o
müste’cir (A.) [ ‫ ] ﻡﺴﺘﺄﺝﺮ‬kiracı.
müstebân olmak anlaşılmak.
müstebid (A.) [ ‫ ] ﻡﺴﺘﺒﺪ‬despot.
müstefid olmak yararlanmak.
müstehlik (A.) [ ‫ ] ﻡﺴﺘﻬﻠﮏ‬tüketici.
ott
o
müstehzi (A.) [ ‫ ] ﻡﺴﺘﻬﺰی‬alaycı.
müstemleke (A.) [ ‫ ] ﻡﺴﺘﻤﻠﮑﻪ‬sömürge, koloni.
müstenid (A.) [ ‫ ] ﻡﺴﺘﻨﺪ‬dayanan.
müsteniden (A.) [ ‫ ] ﻡﺴﺘﻨﺪا‬dayanarak.
müsterih (A.) [ ‫ ] ﻡﺴﺘﺮیﺢ‬gönlü rahat.
w.
alk
müstesnâ (A.) [ ‫ ] ﻡﺴﺘﺜﻨﯽ‬1.apayrı. 2.dışında haricinde.
müsteşar (A.) [ ‫ ] ﻡﺴﺘﺸﺎر‬danışman.
müsteşrik (A.) [ ‫ ] ﻡﺴﺘﺸﺮق‬doğubilimci, oryantalist.
müsvedde (A.) [ ‫ ] ﻡﺴﻮدﻩ‬taslak.
müşa’şa (A.) [ ‫ ] ﻡﺸﻌﺸﻊ‬gösterişli, şaşaalı.
müşabehet (A.) [ ‫ ] ﻡﺸﺎﺑﻬﺖ‬benzerlik.
ww
müşabih (A.) [ ‫ ] ﻡﺸﺎﺑﻪ‬benzer.
müşahedât (A.) [ ‫ ] ﻡﺸﺎهﺪات‬gözlemler.
müşâhede (A.) [ ‫ ] ﻡﺸﺎهﺪﻩ‬gözlem.
müşâhede edilmek gözlemlenmek.
334
www.alkottob.com
müşâhede olunmak gözlemlenmek.
m
müşahhas (A.) [ ‫ ] ﻡﺸﺨﺺ‬somut.
müşarik (A.) [ ‫ ] ﻡﺸﺎرک‬ortak.
müşavere (A.) [ ‫ ] ﻡﺸﺎورﻩ‬danışma.
müşavere etmek danışmak.
müşekkel (A.) [ ‫ ] ﻡﺸﮑﻞ‬biçimli, kalıplı.
müşerref olmak şeref kazanmak.
müşfik (A.) [ ‫ ] ﻡﺸﻔﻖ‬şefkatli.
müşir (A.) [ ‫ ] ﻡﺸﻴﺮ‬mareşal.
müşkil (A.) [ ‫ ] ﻡﺸﮑﻞ‬güç, zor.
ott
o
müşevveş (A.) [ ‫ ] ﻡﺸﻮش‬karışık.
b.c
o
müşarünileyh (A.) [ ‫ ] ﻡﺸﺎر اﻝﻴﻪ‬anılan, adı geçen.
müşkilât (A.) [ ‫ ] ﻡﺸﮑﻼت‬güçlükler, zorluklar.
w.
alk
müşkilat çekmek zorluk çekmek, sıkıntı çekmek.
müşkilpesend (A.-F.) [ ‫ ] ﻡﺸﮑﻞ ﭘﺴﻨﺪ‬güç beğenen.
müşt (F.) [ ‫ ] ﻡﺸﺖ‬1.yumruk. 2.avuç.
müştail (A.) [ ‫ ] ﻡﺸﺘﻌﻞ‬alevli.
müştak (A.) [ ‫ ] ﻡﺸﺘﺎق‬çok isteyen, can atan.
müştehir (A.) [ ‫ ] ﻡﺸﺘﻬﺮ‬ünlü.
ww
müşteki (A.) [ ‫ ] ﻡﺸﺘﮑﯽ‬şikayetçi.
müştemilat (A.) [ ‫ ] ﻡﺸﺘﻤﻼت‬eklentiler, ek yapılar.
müştereken (A.) [ ‫ ] ﻡﺸﺘﺮﮐﺎ‬ortaklaşa.
mütalaa (A.) [ ‫ ] ﻡﻄﺎﻝﻌﻪ‬1.okuma. 2.görüş. 3.inceleme.
335
www.alkottob.com
mütareke (A.) [ ‫ ] ﻡﺘﺎرﮐﻪ‬bırakışma, karşılıklı silah bırakma.
m
müteaddid (A.) [ ‫ ] ﻡﺘﻌﺪد‬birçok.
müteaffin (A.) [ ‫ ] ﻡﺘﻌﻔﻦ‬kokuşmuş.
b.c
o
müteahhid (A.) [ ‫ ] ﻡﺘﻌﻬﺪ‬taahhüt eden, üstlenen.
müteakib (A.) [ ‫ ] ﻡﺘﻌﺎﻗﺐ‬ardından.
müteallik (A.) [ ‫ ] ﻡﺘﻌﻠﻖ‬ilgili, ilişkin.
müteallim (A.) [ ‫ ] ﻡﺘﻌﻠﻢ‬öğrenci.
müteammim (A.) [ ‫ ] ﻡﺘﻌﻤﻢ‬yaygın.
ott
o
müteannid (A.) [ ‫ ] ﻡﺘﻌﻨﺪ‬inatçı.
müteârife (A.) [ ‫ ] ﻡﺘﻌﺎرﻓﻪ‬kanıtlanmak gerektirmeyecek kadar açık.
müteassıb (A.) [ ‫ ] ﻡﺘﻌﺼﺐ‬taassup gösteren.
mütebahhir (A.) [ ‫ ] ﻡﺘﺒﺤﺮ‬derin bilgi sahibi.
mütebahhirane (A.-F.) [ ‫ ] ﻡﺘﺒﺤﺮاﻥﻪ‬derinlemesine.
w.
alk
mütebaki (A.) [ ‫ ] ﻡﺘﺒﺎﻗﯽ‬kalan, geriye kalan.
mütebariz (A.) [ ‫ ] ﻡﺘﺒﺎرز‬açık seçik, belirgin.
mütebasbıs (A.) [ ‫ ] ﻡﺘﺒﺼﺒﺺ‬yaltakçı, yardakçı.
mütebessim (A.) [ ‫ ] ﻡﺘﺒﺴﻢ‬gülümseyen, tebessüm eden.
mütecânis (A.) [ ‫ ] ﻡﺘﺠﺎﻥﺲ‬aynı cinsten, homojen.
mütecâviz (A.) [ ‫ ] ﻡﺘﺠﺎوز‬1.aşkın. 2.saldırgan, tecavüzkâr. 3.sarkıntılık eden,
ww
tecavüzcü.
müteceddid (A.) [ ‫ ] ﻡﺘﺠﺪد‬1.yenilikçi. 2.yenileşen.
mütecellî (A.) [ ‫ ] ﻡﺘﺠﻠﯽ‬görünen, tecelli eden.
mütecessis (A.) [ ‫ ] ﻡﺘﺠﺴﺲ‬meraklı, merak eden.
336
www.alkottob.com
mütecessisâne (A.-F.) [ ‫ ] ﻡﺘﺠﺴﺴﺎﻥﻪ‬merak ederek, meraklı.
m
mütedair (A.) [ ‫ ] ﻡﺘﺪاﺋﺮ‬ilişkin.
mütedeyyin (A.) [ ‫ ] ﻡﺘﺪیﻦ‬dindar, dinine düşkün.
müteellim (A.) [ ‫ ] ﻡﺘﺄﻝﻢ‬elemli.
müteessif (A.) [ ‫ ] ﻡﺘﺄﺱﻒ‬üzgün.
müteessif olmak üzülmek.
müteessifâne (A.-F.) [ ‫ ] ﻡﺘﺄﺱﻔﺎﻥﻪ‬üzgün, esefli.
ott
o
müteessir (A.) [ ‫ ] ﻡﺘﺄﺛﺮ‬1.üzgün. 2.etkilenen.
b.c
o
müteehhil (A.) [ ‫ ] ﻡﺘﺄهﻞ‬evli.
müteessir olmak 1.üzülmek. 2.etkilenmek.
müteezzî (A.) [ ‫ ] ﻡﺘﺄذی‬eziyet çekmiş, eza görmüş.
müteezzi etmek acı çektirmek.
mütefekkir (A.) [ ‫ ] ﻡﺘﻔﮑﺮ‬1.düşünür. 2.düşünceli.
w.
alk
mütefekkirane (A.-F.) [ ‫ ] ﻡﺘﻔﮑﺮاﻥﻪ‬düşünceli düşünceli.
mütefelsifâne (A.-F.) [ ‫ ] ﻡﺘﻔﻠﺴﻔﺎﻥﻪ‬bir filozof gibi.
mütefennin (A.) [ ‫ ] ﻡﺘﻔﻨﻦ‬fen bilimleri ile uğraşan, teknik ile uğraşan.
müteferrik (A.) [ ‫ ] ﻡﺘﻔﺮق‬dağınık.
mütefessih (A.) [ ‫ ] ﻡﺘﻔﺴﺦ‬bozulmuş, kokuşmuş, çürümüş.
mütegallib (A.) [ ‫ ] ﻡﺘﻐﻠﺐ‬zorba.
ww
mütegâyir (A.) [ ‫ ] ﻡﺘﻐﺎیﺮ‬birbirine zıt.
mütehaccir (A.) [ ‫ ] ﻡﺘﺤﺠﺮ‬taşlaşmış, fosilleşmiş.
mütehalif (A.) [ ‫ ] ﻡﺘﺨﺎﻝﻒ‬birbirine uymayan.
mütehammil (A.) [ ‫ ] ﻡﺘﺤﻤﻞ‬dayanan.
337
www.alkottob.com
müteharrî (A.) [ ‫ ] ﻡﺘﺤﺮی‬araştırıcı, araştıran.
m
müteharrik (A.) [ ‫ ] ﻡﺘﺤﺮک‬hareket eden, kıpırdayan.
mütehassıs (A.) [ ‫ ] ﻡﺘﺨﺼﺺ‬uzman.
mütehassis (A.) [ ‫ ] ﻡﺘﺤﺴﺲ‬duygulu.
mütehâşi (A.) [ ‫ ] ﻡﺘﺤﺎﺵﯽ‬çekingen.
mütehavvil (A.) [ ‫ ] ﻡﺘﺤﻮل‬değişken.
mütehayyir (A.) [ ‫ ] ﻡﺘﺤﻴﺮ‬şaşkın, şaşırmış.
mütekâbile (A.) [ ‫ ] ﻡﺘﻘﺎﺑﻠﻪ‬karşılıklı.
ott
o
mütekâbil (A.) [ ‫ ] ﻡﺘﻘﺎﺑﻞ‬karşılıklı.
b.c
o
mütehassir (A.) [ ‫ ] ﻡﺘﺤﺴﺮ‬özlem duyan.
mütekâbilen (A.) [ ‫ ] ﻡﺘﻘﺎﺑﻼ‬karşılıklı olarak.
mütekaddim (A.) [ ‫ ] ﻡﺘﻘﺪم‬geçmiş, eski.
mütekaid (A.) [ ‫ ] ﻡﺘﻘﺎﻋﺪ‬emekli.
w.
alk
mütekamil (A.) [ ‫ ] ﻡﺘﮑﺎﻡﻞ‬olgun, tam, gelişmiş.
mütekebbir (A.) [ ‫ ] ﻡﺘﮑﺒﺮ‬kendini beğenmiş, şişinen, büyüklenen.
mütekeddir (A.) [ ‫ ] ﻡﺘﮑﺪر‬kederli.
mütekellim (A.) [ ‫ ] ﻡﺘﮑﻠﻢ‬1.konuşan. 2.birinci tekil şahıs.
mütelebbis (A.) [ ‫ ] ﻡﺘﻠﺒﺲ‬giyinmiş, kuşanmış.
mütelevvin (A.) [ ‫ ] ﻡﺘﻠﻮن‬renkten renge giren, yanar döner.
ww
mütemadi (A.) [ ‫ ] ﻡﺘﻤﺎدی‬sürekli.
mütemadiyen (A.) [ ‫ ] ﻡﺘﻤﺎدیﺎ‬sürekli olarak.
mütemayil (A.) [ ‫ ] ﻡﺘﻤﺎیﻞ‬1.eğimli. 2.eğilimli, yönelik.
mütemeddin (A.) [ ‫ ] ﻡﺘﻤﺪن‬uygar.
338
www.alkottob.com
mütemellik (A.) [ ‫ ] ﻡﺘﻤﻠﮏ‬dalkavuk, yardakçı.
m
mütemerkiz (A.) [ ‫ ] ﻡﺘﻤﺮﮐﺰ‬bir merkezde toplanma.
mütemevvic (A.) [ ‫ ] ﻡﺘﻤﻮج‬dalgalı.
mütemmim (A.) [ ‫ ] ﻡﺘﻤﻢ‬1.tamamlayıcı. 2.tümleç.
mütenâhi (A.) [ ‫ ] ﻡﺘﻨﺎهﯽ‬sona eren.
mütenasib (A.) [ ‫ ] ﻡﺘﻨﺎﺱﺐ‬uygun, uyumlu.
mütenavib (A.) [ ‫ ] ﻡﺘﻨﺎوب‬dönüşümlü.
b.c
o
mütemevvil (A.) [ ‫ ] ﻡﺘﻤﻮل‬varlıklı, zengin.
ott
o
mütenâzır (A.) [ ‫ ] ﻡﺘﻨﺎﻇﺮ‬1.birbirine bakan. 2.simetrik.
müteneffizân (A.-F.) [ ‫ ] ﻡﺘﻨﻔﺬان‬etkili kişiler, nüfuz sahipleri, sözü geçenler.
mütenevvi (A.) [ ‫ ] ﻡﺘﻨﻮع‬çeşitli, türlü türlü.
müteradif (A.) [ ‫ ] ﻡﺘﺮادف‬eşanlamlı.
müterafik (A.) [ ‫ ] ﻡﺘﺮاﻓﻖ‬1.refakat eden. 2.karışık, bir arada.
w.
alk
mütercem (A.) [ ‫ ] ﻡﺘﺮﺝﻢ‬çevrilmiş, tercüme edilmiş.
mütercim (A.) [ ‫ ] ﻡﺘﺮﺝﻢ‬çevirmen.
mütesadif (A.) [ ‫ ] ﻡﺘﺼﺎدف‬rastlayan, tesadüf eden.
mütesâvi (A.) [ ‫ ] ﻡﺘﺴﺎوی‬eşit.
mütesâviyen (A.) [ ‫ ] ﻡﺘﺴﺎویﺎ‬eşit olarak.
müteselli (A.) [ ‫ ] ﻡﺘﺴﻠﯽ‬teselli bulan, avunan.
ww
müteselli olmak teselli bulmak, avunmak.
müteselsil (A.) [ ‫ ] ﻡﺘﺴﻠﺴﻞ‬zincirleme.
müteselsilen (A.) [ ‫ ] ﻡﺘﺴﻠﺴﻼ‬zincirleme olarak, birbirinin ardı sıra.
müteşâir (A.) [ ‫ ] ﻡﺘﺸﺎﻋﺮ‬şair geçinen, şair müsveddesi.
339
www.alkottob.com
müteşebbis (A.) [ ‫ ] ﻡﺘﺸﺒﺚ‬1.girişen, teşebbüs eden. 2.girişimci.
m
müteşekkî (A.) [ ‫ ] ﻡﺘﺸﮑﯽ‬şikayetçi.
müteşekkil (A.) [ ‫ ] ﻡﺘﺸﮑﻞ‬oluşmuş, teşekkül etmiş.
müteşettit (A.) [ ‫ ] ﻡﺘﺸﺘﺖ‬karışık, dağınık.
mütetebbi (A.) [ ‫ ] ﻡﺘﺘﺒﻊ‬araştırmacı.
mütevakkıf (A.) [ ‫ ] ﻡﺘﻮﻗﻒ‬bağlı.
mütevaliyen (A.) [ ‫ ] ﻡﺘﻮاﻝﻴﺎ‬sürekli olarak.
ott
o
mütevattın (A.) [ ‫ ] ﻡﺘﻮﻃﻦ‬yerleşik, yurt tutmuş.
b.c
o
müteşekkir (A.) [ ‫ ] ﻡﺘﺸﮑﺮ‬şükran borçlu.
mütevâzı (A.) [ ‫ ] ﻡﺘﻮاﺽﻊ‬alçakgönüllü.
mütevâzıyâne (A.-F.) [ ‫ ] ﻡﺘﻮاﺽﻴﺎﻥﻪ‬alçakgönüllülükle.
mütevazin (A.) [ ‫ ] ﻡﺘﻮازن‬oranlı, uyumlu, dengeli.
müteveccih (A.) [ ‫ ] ﻡﺘﻮﺝﻪ‬dönük, yönelik.
w.
alk
müteveccihen (A.) [ ‫ ] ﻡﺘﻮﺝﻬﺎ‬1.dönük olarak. 2.bir yere gitmek üzere.
müteveffâ (A.) [ ‫ ] ﻡﺘﻮﻓﺎ‬ölmüş, ölü.
mütevekkil (A.) [ ‫ ] ﻡﺘﻮﮐﻞ‬tevekkül eden her işini Tanrı’nın iradesine bırakan.
mütevellî (A.) [ ‫ ] ﻡﺘﻮﻝﯽ‬bir vakfın üst yöneticisi.
mütevellid (A.) [ ‫ ] ﻡﺘﻮﻝﺪ‬1.doğan. 2.ileri gelen, kaynaklanan.
müteverrim (A.) [ ‫ ] ﻡﺘﻮرم‬veremli, verem hastası.
ww
müteyakkız (A.) [ ‫ ] ﻡﺘﻴﻘﻆ‬uyanık, teyakkuz durumunda olan.
mütezâyid (A.) [ ‫ ] ﻡﺘﺰایﺪ‬artan, çoğalan.
mütezelzil (A.) [ ‫ ] ﻡﺘﺰﻝﺰل‬sarsılan.
mütezelzil olmak 1.sarsılmak. 2.bozulmak.
340
www.alkottob.com
müttefik (A.) [ ‫ ] ﻡﺘﻔﻖ‬birlik olmuş, ittifak yapmış.
m
müttehid (A.) [ ‫ ] ﻡﺘﺤﺪ‬birleşik.
müvekkil (A.) [ ‫ ] ﻡﻮﮐﻞ‬vekalet veren.
müverrih (A.) [ ‫ ] ﻡﻮرخ‬tarihçi, tarih yazarı.
müverrihin (A.) [ ‫ ] ﻡﻮرﺧﻴﻦ‬tarihçiler.
müyesser olmak gerçekleşmek.
b.c
o
müverrah (A.) [ ‫ ] ﻡﻮرخ‬tarihli.
müzaheret (A.) [ ‫ ] ﻡﻈﺎهﺮت‬destek, yardım, arka çıkma.
müzakere (A.) [ ‫ ] ﻡﺬاﮐﺮﻩ‬görüşme.
ott
o
müzahrefat (A.) [ ‫ ] ﻡﺰﺧﺮﻓﺎت‬1.pislikler, süprüntüler, döküntüler.
müzayede (A.) [ ‫ ] ﻡﺰایﺪﻩ‬açık arttırma.
müzehheb (A.) [ ‫ ] ﻡﺬهﺐ‬altın yaldızlı.
müzekker (A.) [ ‫ ] ﻡﺬﮐﺮ‬eril.
w.
alk
müzevvir (A.) [ ‫ ] ﻡﺰور‬arabozucu.
müzeyyen (A.) [ ‫ ] ﻡﺰیﻦ‬süslü, ziynetli.
ww
müzmin (A.) [ ‫ ] ﻡﺰﻡﻦ‬kronik, süreğen.
341
www.alkottob.com
m
b.c
o
N
nâ (F.) [ ‫ ] ﻥﺎ‬olumsuzluk eki.
na’l (A.) [ ‫ ] ﻥﻌﻞ‬nal.
na’lbend (A.-F.) [ ‫ ] ﻥﻌﻠﺒﻨﺪ‬nalbant.
na’lbur (A.-F.) [ ‫ ] ﻥﻌﻠﺒﺮ‬nalbur.
na’nâ’ (A.) [ ‫ ] ﻥﻌﻨﺎع‬nane.
na’re (A.) [ ‫ ] ﻥﻌﺮﻩ‬nara, haykırma.
na’ş (A.) [ ‫ ] ﻥﻌﺶ‬naaş, cenaze.
ott
o
na’lçe (A.-F.) [ ‫ ] ﻥﻌﻠﭽﻪ‬nalça.
na’t (A.) [ ‫ ] ﻥﻌﺖ‬1.övme. 2.Hz. Muhammed’i övücü şiir.
w.
alk
nââşnâ (F.) [ ‫ ] ﻥﺎ ﺁﺵﻨﺎ‬yabancı.
naat (A.) [ ‫ ] ﻥﻌﺖ‬1.övme. 2.Hz. Muhammed’i övücü şiir.
nâb (F.) [ ‫ ] ﻥﺎب‬saf, halis, katışıksız.
nâbecâ (F.) [ ‫ ] ﻥﺎﺑﺠﺎ‬yersiz.
nâbehre (F.) [ ‫ ] ﻥﺎﺑﻬﺮﻩ‬1.nasipsiz. 2.soysuz.
nâbekâr (F.) [ ‫ ] ﻥﺎﺑﮑﺎر‬1.hayırsız. 2.işe yaramaz.
ww
nâbîna (F.) [ ‫ ] ﻥﺎﺑﻴﻨﺎ‬kör.
nâbûd (F.) [ ‫ ] ﻥﺎﺑﻮد‬1.yok. 2.yokluk. 3.perişan.
nabz (A.) [ ‫ ] ﻥﺒﺾ‬nabız.
nabzgîr (A.-F.) [ ‫ ] ﻥﺒﺾ ﮔﻴﺮ‬nabza göre şerbet veren.
342
www.alkottob.com
nâcî (A.) [ ‫ ] ﻥﺎﺝﯽ‬kurtulan.
nâçâr (F.) [ ‫ ] ﻥﺎچﺎر‬1.çaresiz, sorunda. 2.ister istemez.
nâdân (F.) [ ‫ ] ﻥﺎدان‬1.cahil. 2.hödük.
nâdânlık (F.-T.) 1.cahillik. 2.hödüklük.
nâdî (A.) [ ‫ ] ﻥﺎدی‬seslenen, çağıran.
nâdim (A.) [ ‫ ] ﻥﺎدم‬pişman.
nâdim olmak pişman olmak.
nâdir (A.) [ ‫ ] ﻥﺎدر‬az bulunur.
ott
o
nâdim etmek pişman etmek.
b.c
o
nâçîz (F.) [ ‫ ] ﻥﺎچﻴﺰ‬değersiz, önemsiz.
m
nâcins (F.-A.) [ ‫ ] ﻥﺎﺝﻨﺲ‬soysuz, cinsi bozuk.
nâdirât (A.) [ ‫ ] ﻥﺎدرات‬az bulunur şeyler.
nâdire (A.) [ ‫ ] ﻥﺎدرﻩ‬az bulunur.
w.
alk
nâdiren (A.) [ ‫ ] ﻥﺎدرا‬nadir olarak.
nâehl (F.-A.) [ ‫ ] ﻥﺎأهﻞ‬ehil olmayan, ehliyetli olmayan.
nâf (F.) [ ‫ ] ﻥﺎف‬göbek.
nafaka (A.) [ ‫ ] ﻥﻔﻘﻪ‬geçim parası.
nâfe (F.) [ ‫ ] ﻥﺎﻓﻪ‬1.ceylanın göbeğinden çıkan misk. 2.sevgilinin saçı.
nâfercâm (F.) [ ‫ ] ﻥﺎﻓﺮﺝﺎم‬sonu iyi olmayan, yararsız.
ww
nâfıa (A.) [ ‫ ] ﻥﺎﻓﻌﻪ‬bayındırlık işleri.
nâfıa müdüriyeti bayındırlık müdürlüğü.
nâfıa nâzırı bayındırlık bakanı.
nâfıa nezareti bayındırlık bakanlığı.
343
www.alkottob.com
nâfıa vekâleti bayındırlık bakanlığı.
m
nâfile (A.) [ ‫ ] ﻥﺎﻓﻠﻪ‬1.boşuna. 2.nafile namazı, farz dışında kılınan namaz.
nâfiz (A.) [ ‫ ] ﻥﺎﻓﺬ‬etkileyici, nüfuz edici, işleyici.
b.c
o
nâgâh (F.) [ ‫ ] ﻥﺎﮔﺎﻩ‬ansızın.
nâgehan (F.) [ ‫ ] ﻥﺎﮔﻬﺎن‬ansızın.
nağamât (A.) [ ‫ ] ﻥﻐﻤﺎت‬nağmeler.
nağme (A.) [ ‫ ] ﻥﻐﻤﻪ‬ezgi, melodi.
nağz (F.) [ ‫ ] ﻥﻐﺰ‬güzel, hoş.
ott
o
nâhak (F.-A.) [ ‫ ] ﻥﺎﺣﻖ‬haksız.
nâhalef (F.-A.) [ ‫ ] ﻥﺎﺧﻠﻒ‬hayırsız evlat.
nahçîr (F.) [ ‫ ] ﻥﺨﭽﻴﺮ‬av hayvanı.
nâhencâr (F.) [ ‫ ] ﻥﺎهﻨﺠﺎر‬doğru olmayan, uygun olmayan.
nâhid (F.) [ ‫ ] ﻥﺎهﻴﺪ‬Venüs, Çulpan, Zühre.
w.
alk
nahif (A.) [ ‫ ] ﻥﺤﻴﻒ‬cılız.
nâhiye (A.) [ ‫ ] ﻥﺎﺣﻴﻪ‬1.yöre, bölge. 2.bucak. 3.taraf.
nahl (A.) [ ‫ ] ﻥﺨﻞ‬hurma ağacı.
nahl (A.) [ ‫ ] ﻥﺤﻞ‬bal arısı.
nahlistan (A.-F.) [ ‫ ] ﻥﺨﻠﺴﺘﺎن‬hurmalık.
nâhoş (F.) [ ‫ ] ﻥﺎﺧﻮش‬hoş olmayan.
ww
nahs (A.) [ ‫ ] ﻥﺤﺲ‬uğursuzluk.
nâhudâ (F.) [ ‫ ] ﻥﺎﺧﺪا‬kaptan.
nâhudâ (F.) [ ‫ ] ﻥﺎﺧﺪا‬Allahsız.
nâhun (F.) [ ‫ ] ﻥﺎﺧﻦ‬tırnak.
344
www.alkottob.com
nahv (A.) [ ‫ ] ﻥﺤﻮ‬1.sözdizimi. 2.taraf. 3.gibi.
m
nahvet (A.) [ ‫ ] ﻥﺨﻮت‬böbürlenme.
nahvî (A.) [ ‫ ] ﻥﺤﻮی‬gramerci, nahiv uzmanı.
nâil (A.) [ ‫ ] ﻥﺎﺋﻞ‬erişen, kavuşan, murada eren.
nail olmak muradına ermek, kavuşmak, erişmek.
nâim (A.) [ ‫ ] ﻥﺎﺋﻢ‬uyuyan.
nâka (A.) [ ‫ ] ﻥﺎﻗﻪ‬dişi deve.
nakden (A.) [ ‫ ] ﻥﻘﺪا‬peşin olarak.
ott
o
nakd (A.) [ ‫ ] ﻥﻘﺪ‬1.nakit. 2.madeni para.
b.c
o
nâib (A.) [ ‫ ] ﻥﺎﺋﺐ‬1.vekil. 2.kadı, yargıç.
nâkes (F.) [ ‫ ] ﻥﺎﮐﺲ‬1.soysuz, işe yaramaz. 2.pinti, nekes.
nâkıs (A.) [ ‫ ] ﻥﺎﻗﺺ‬1.eksik. 2.eksi.
nakış (A.) [ ‫ ] ﻥﻘﺶ‬desen.
w.
alk
nakib (A.) [ ‫ ] ﻥﻘﻴﺐ‬1.şeyh yardımcısı. 2.reis vekili.
nâkil (A.) [ ‫ ] ﻥﺎﻗﻞ‬1.taşıma, nakil. 2.anlatan, nakleden.
nakîsa (A.) [ ‫ ] ﻥﻘﻴﺼﻪ‬kusur.
nakîse (A.) [ ‫ ] ﻥﻘﻴﺼﻪ‬kusur.
nakkad (A.) [ ‫ ] ﻥﻘﺎد‬eleştirmen.
nakkal (A.) [ ‫ ] ﻥﻘﺎل‬nakleden, öykü veya masal anlatan.
ww
nakkare (A.) [ ‫ ] ﻥﻘﺎرﻩ‬1.davul. 2.dümbelek.
nakl (A.) [ ‫ ] ﻥﻘﻞ‬1.nakil, anlatma. 2.taşıma.
nakledilmek 1.anlatılmak. 2.taşınmak.
naklen (A.) [ ‫ ] ﻥﻘﻼ‬naklederek, nakil yolu ile.
345
www.alkottob.com
nakletmek 1.anlatmak. 2.taşımak.
nakliye (A.) [ ‫ ] ﻥﻘﻠﻴﻪ‬taşıma.
nakşedilmek işlenmek.
nakş etmek işlemek.
nâkus (A.) [ ‫ ] ﻥﺎﻗﻮس‬çan.
nakz (A.) [ ‫ ] ﻥﻘﺾ‬1.yok sayma. 2.bozma, çözme.
ott
o
nâlân (F.) [ ‫ ] ﻥﺎﻻن‬inleyen.
b.c
o
nakş (A.) [ ‫ ] ﻥﻘﺶ‬1.nakış, desen. 2.resim. 3.duvar resmi.
m
nakliyat (A.) [ ‫ ] ﻥﻘﻠﻴﺎت‬taşımacılık.
nâlân etmek inletmek.
nâlân olmak inlemek.
nâle (F.) [ ‫ ] ﻥﺎﻝﻪ‬inilti.
nâlende (F.) [ ‫ ] ﻥﺎﻝﻨﺪﻩ‬inleyen.
w.
alk
nâm (F.) [ ‫ ] ﻥﺎم‬1.ad. 2.adında, adlı. 3.ün, şöhret.
nam vermek ad vermek, adlandırmak.
nâmahdud (F.-A.) [ ‫ ] ﻥﺎﻡﺤﺪود‬sınırsız.
nâmahrem (F.-A.) [ ‫] ﻥﺎﻡﺤﺮم‬
3.yabancı.
1.mahrem olmayan. 2.nikah düşmeyen kişi.
nâmahsus (F.-A.) [ ‫ ] ﻥﺎﻡﺤﺴﻮس‬hissedilmeyen.
ww
nâmakbul (F.-A.) [ ‫ ] ﻥﺎﻡﻘﺒﻮل‬makbul olmayan.
nâmakul (F.-A.)) [ ‫ ] ﻥﺎﻡﻌﻘﻮل‬makul olmayan.
nâmalûm (F.-A.) [ ‫ ] ﻥﺎﻡﻌﻠﻮم‬bilinmeyen.
nâmâver (F.) [ ‫ ] ﻥﺎم ﺁور‬ünlü, sanlı.
346
www.alkottob.com
namaz (F.) [ ‫ ] ﻥﻤﺎز‬namaz.
m
namazgâh (F.) [ ‫ ] ﻥﻤﺎزﮔﺎﻩ‬namazlık, üstü açık mesçit.
nâmberdar (F.) [ ‫ ] ﻥﺎﻡﺒﺮدار‬ünlü, sanlı.
nâmdar (F.) [ ‫ ] ﻥﺎﻡﺪار‬ünlü, namlı.
nâme (F.) [ ‫ ] ﻥﺎﻡﻪ‬1.mektup. 2.kitap.
b.c
o
nâmcû (F.) [ ‫ ] ﻥﺎﻡﺠﻮ‬yiğit.
nâme’mûl (F.-A.) [ ‫ ] ﻥﺎﻡﺄﻡﻮل‬umulmayan, beklenmedik.
nâmefhûm (F.-A.) [ ‫ ] ﻥﺎﻡﻔﻬﻮم‬anlaşılmaz.
ott
o
nâmer’î (F.-A.) [ ‫ ] ﻥﺎﻡﺮﺋﯽ‬görülmeyen, görülmez.
nâmerd (F.) [ ‫ ] ﻥﺎﻡﺮد‬alçak, aşağılık, namert.
nâmesbûk (F.-A.) [ ‫ ] ﻥﺎﻡﺴﺒﻮق‬olmamış, geçmemiş, cereyan etmemiş.
nâmına (F.-T.) adına.
nâmî (F.) [ ‫ ] ﻥﺎﻡﯽ‬ünlü, namlı.
w.
alk
nâmurad (F.-A.) [ ‫ ] ﻥﺎﻡﺮاد‬muradına ermemiş.
nâmus (A.<Yun.) [ ‫ ] ﻥﺎﻡﻮس‬1.ırz. 2.dürüstlük. 3.yasa.
nâmuskâr (A.-F.) [ ‫ ] ﻥﺎﻡﻮﺱﮑﺎر‬namuslu.
namuskârane (A.-F.) [ ‫ ] ﻥﺎﻡﻮﺱﮑﺎراﻥﻪ‬namusluca, namuslulara yakışır.
nâmüsaid (F.-A.) [ ‫ ] ﻥﺎﻡﺴﺎﻋﺪ‬uygun olmayan.
nâmütenahi (F.-A.) [ ‫ ] ﻥﺎﻡﺘﻨﺎهﯽ‬sonsuz, engin.
ww
nâmver (F.) [ ‫ ] ﻥﺎﻡﻮر‬ünlü.
namzed (F.) [ ‫ ] ﻥﺎﻡﺰد‬1.aday. 2.nişanlı.
nân (F.) [ ‫ ] ﻥﺎن‬ekmek.
nâpâyidar (F.) [ ‫ ] ﻥﺎﭘﺎیﺪار‬kalıcı olmayan.
347
www.alkottob.com
nâpervâ (F.) [ ‫ ] ﻥﺎﭘﺮوا‬korkusuz, pervasız.
m
nâr (A.) [ ‫ ] ﻥﺎر‬ateş.
nâr (F.) [ ‫ ] ﻥﺎر‬nar.
nâres (F.) [ ‫ ] ﻥﺎرس‬ham, olgunlaşmamış.
nâresâ (F.) [ ‫ ] ﻥﺎرﺱﺎ‬1.ham. 2.uygun olmayan.
nârevâ (F.) [ ‫ ] ﻥﺎروا‬yakışık almaz.
narh (F.) [ ‫ ] ﻥﺮخ‬nark.
nasâra (A.) [ ‫ ] ﻥﺼﺎرا‬Hıristiyanlar.
nasâyih (A.) [ ‫ ] ﻥﺼﺎیﺢ‬öğütler.
ott
o
nâs (A.) [ ‫ ] ﻥﺎس‬insanlar.
b.c
o
nârencî (F.) [ ‫ ] ﻥﺎرﻥﺠﯽ‬turuncu.
nasib (A.) [ ‫ ] ﻥﺼﻴﺐ‬1.pay. 2.Tanrı’nın kula verdiği.
nasihat (A.) [ ‫ ] ﻥﺼﻴﺤﺖ‬öğüt.
w.
alk
nâsipas (F.) [ ‫ ] ﻥﺎﺱﭙﺎس‬nankör.
nâsiye (A.) [ ‫ ] ﻥﺎﺹﻴﻪ‬alın.
nasrâni (A.) [ ‫ ] ﻥﺼﺮاﻥﯽ‬Hıristiyan.
nass (A.) [ ‫ ] ﻥﺺ‬kesinlik.
nâsûtî (A.) [ ‫ ] ﻥﺎﺱﻮﺕﯽ‬insanlık ile ilgili.
nâşî (A.) [ ‫ ] ﻥﺎﺵﯽ‬ileri gelen, kaynaklanan, dolayı.
ww
nâşinas (F.) [ ‫ ] ﻥﺎﺵﻨﺎس‬yabancı.
nâşir (A.) [ ‫ ] ﻥﺎﺵﺮ‬yayıncı.
nâtamam (F.-A.) [ ‫ ] ﻥﺎﺕﻤﺎم‬tamamlanmamış, yarım kalmış.
nâtık (A.) [ ‫ ] ﻥﺎﻃﻖ‬konuşan.
348
www.alkottob.com
nâtıka (A.) [ ‫ ] ﻥﺎﻃﻘﻪ‬konuşma gücü.
m
nâtıkaperdâz (A.-F.) [ ‫ ] ﻥﺎﻃﻘﻪ ﭘﺮداز‬düzgün ve etkili konuşan.
nats (A.) [ ‫ ] ﻥﻄﺲ‬nadas.
b.c
o
natûk (A.) [ ‫ ] ﻥﻄﻮق‬düzgün konuşan.
nâtüvân (F.) [ ‫ ] ﻥﺎﺕﻮان‬güçsüz, zayıf.
nâv (F.) [ ‫ ] ﻥﺎو‬1.gemi. 2.kayık.
nâvdan (F.) [ ‫ ] ﻥﺎودان‬oluk.
nâvek (F.) [ ‫ ] ﻥﺎوک‬ok.
nâyçe (F.) [ ‫ ] ﻥﺎیﭽﻪ‬küçük ney.
nâyî (F.) [ ‫ ] ﻥﺎیﯽ‬neyzen.
nâyzen (F.) [ ‫ ] ﻥﺎیﺰن‬neyzen.
ott
o
nây (F.) [ ‫ ] ﻥﺎی‬1.ney. 2.kamış.
naz (F.) [ ‫ ] ﻥﺎز‬1.işve, cilve. 2.kapris. 3.naz.
w.
alk
naza çekmek nazlanmak.
nâzan (F.) [ ‫ ] ﻥﺎزان‬nazlı.
nazar (A.) [ ‫ ] ﻥﻈﺮ‬1.bakış. 2.ilgi gösterme, iltifat etme. 3. bakış açısı.
nazaran (A.) [ ‫ ] ﻥﻈﺮا‬göre, nispetle, bakılırsa.
nazargâh (A.-F.) [ ‫ ] ﻥﻈﺮﮔﺎﻩ‬1.bakış yeri. 2.bakılan yer.
nazar-ı şübhe [ ‫ ] ﻥﻈﺮ ﺵﺒﻬﻪ‬şüpheli göz, şüpheli bakış.
ww
nazarında (A.-T.) göre, fikrince, gözünde.
nazarî (A.) [ ‫ ] ﻥﻈﺮی‬teorik.
nazariyat (A.) [ ‫ ] ﻥﻈﺮیﺎت‬teoriler, nazariyeler.
nazariye (A.) [ ‫ ] ﻥﻈﺮیﻪ‬teori.
349
www.alkottob.com
nazariyyat (A.) [ ‫ ] ﻥﻈﺮیﺎت‬teoriler, nazariyeler.
m
nâzende (F.) [ ‫ ] ﻥﺎزﻥﺪﻩ‬nazlı.
nâzenin (F.) [ ‫ ] ﻥﺎزﻥﻴﻦ‬1.nazlı. 2.narin.
nâzır (A.) [ ‫ ] ﻥﺎﻇﺮ‬1.bakan. 2.nezaret eden.
nâzırlık (A.-T.) bakanlık.
nazif (A.) [ ‫ ] ﻥﻈﻴﻒ‬temiz.
nâzik (F.) [ ‫ ] ﻥﺎزک‬1.ince. 2.kibar.
nâzil (A.) [ ‫ ] ﻥﺎزل‬inen.
nâzil olmak inmek.
ott
o
nâzikâne (F.) [ ‫ ] ﻥﺎزﮐﺎﻥﻪ‬kibarca, nazikçe.
b.c
o
nâzım (A.) [ ‫ ] ﻥﺎﻇﻢ‬1.düzenleyen. 2.nazmeden.
nazile (A.) [ ‫ ] ﻥﺎزﻝﻪ‬1.nezle. 2.inmiş. 3.sıkıntı.
nazîr (A.) [ ‫ ] ﻥﻈﻴﺮ‬benzer.
söyleme.
w.
alk
nazm (A.) [ ‫ ] ﻥﻈﻢ‬1.dizme. 2.düzenleme, tertip etme. 3.vezinli ve kafiyeli söz
nazmen (A.) [ ‫ ] ﻥﻈﻤﺎ‬manzum olarak.
nâzperver (F.) [ ‫ ] ﻥﺎزﭘﺮور‬nazlı, naz eden.
nâzperverde (F.) [ ‫ ] ﻥﺎزﭘﺮوردﻩ‬nazlı, naz içinde büyümüş.
nebât (A.) [ ‫ ] ﻥﺒﺎت‬bitki.
ww
nebat (F.) [ ‫ ] ﻥﺒﺎت‬nöbet şekeri.
nebâtât (A.) [ ‫ ] ﻥﺒﺎﺕﺎت‬1.bitkiler. 2.botanik.
nebatî (A.) [ ‫ ] ﻥﺒﺎﺕﯽ‬bitkisel.
neberd (F.) [ ‫ ] ﻥﺒﺮد‬savaş.
350
www.alkottob.com
nebî (A.) [ ‫ ] ﻥﺒﯽ‬peygamber.
m
nebîre (A.) [ ‫ ] ﻥﺒﻴﺮﻩ‬torun.
necabet (A.) [ ‫ ] ﻥﺠﺎﺑﺖ‬soyluluk.
necîb (A.) [ ‫ ] ﻥﺠﻴﺐ‬soylu, asil, kişizade.
necîs (A.) [ ‫ ] ﻥﺠﻴﺲ‬pis.
necm (A.) [ ‫ ] ﻥﺠﻢ‬yıldız.
nedâmet (A.) [ ‫ ] ﻥﺪاﻡﺖ‬pişmanlık.
ott
o
nedâmet getirmek pişman olmak.
b.c
o
necâset (A.) [ ‫ ] ﻥﺠﺎﺱﺖ‬pislik.
nedim (A.) [ ‫ ] ﻥﺪیﻢ‬1.padişahların ve yüksek rütbeli devlet ricalinin sohbet
arkadaşı. 2.güzel hikaye anlatan.
nedret (A.) [ ‫ ] ﻥﺪرت‬azlık.
nef’ (A.) [ ‫ ] ﻥﻔﻊ‬çıkar, yarar.
w.
alk
nefâis (A.) [ ‫ ] ﻥﻔﺎﺋﺲ‬değerli ve nefis eserler.
nefâset (A.) [ ‫ ] ﻥﻔﺎﺱﺖ‬nefislik.
nefer (A.) [ ‫ ] ﻥﻔﺮ‬1.kişi. 2.asker.
nefh etmek nefes vermek, kazandırmak.
nefha (A.) [ ‫ ] ﻥﻔﺤﻪ‬üfürme.
nefîr (A.) [ ‫ ] ﻥﻔﻴﺮ‬boynuzdan yapılmış boru.
ww
nefrin (F.) [ ‫ ] ﻥﻔﺮیﻦ‬lanet, ilenç.
nefs (A.) [ ‫ ] ﻥﻔﺲ‬1.nefis, can. 2.kendi. 3.iç.
nefs- i emmâre [ ‫ ] ﻥﻔﺲ اﻡﺎرﻩ‬kötülükleri emreden nefis.
nefs-i (A.-F.) [ ِ ‫ ] ﻥﻔﺲ‬içinde.
351
www.alkottob.com
nefsî (A.) [ ‫ ] ﻥﻔﺴﯽ‬1.nefis ile ilgili. 2.subjektif.
m
neftî (F.) [ ‫ ] ﻥﻔﺘﯽ‬petrol yeşili.
nefy (A.) [ ] sürgün.
nehârî (A.) [ ‫ ] ﻥﻬﺎری‬yatılı olmayan okul.
nehc (A.) [ ‫ ] ﻥﻬﺞ‬1.yol. 2.kast teşkilatı.
neheng (F.) [ ‫ ] ﻥﻬﻨﮓ‬timsah.
nehiy (A.) [ ‫ ] ﻥﻬﯽ‬1.olumsuzluk. 2.yasaklama.
ott
o
nehr (A.) [ ‫ ] ﻥﻬﺮ‬ırmak, nehir.
b.c
o
nehâr (A.) [ ‫ ] ﻥﻬﺎر‬gündüz.
nehy (A.) [ ‫ ] ﻥﻬﯽ‬1.olumsuzluk. 2.yasaklama.
nehy etmek yasaklamak.
nejad (F.) [ ‫ ] ﻥﮋاد‬soy, ırk.
nekahet (A.) [ ‫ ] ﻥﻘﺎهﺖ‬hastalıktan sonraki tehlikeli geçiş dönemi.
w.
alk
nekbet (A.) [ ‫ ] ﻥﮑﺒﺖ‬1.talihsizlik. 2.felaket.
nekes (F.) [ ‫ ] ﻥﮑﺲ‬1.hayırsız. 2.elisıkı.
nem (F.) [ ‫ ] ﻥﻢ‬rutubet.
nemâ (A.) [ ‫ ] ﻥﻤﺎ‬1.gelişme, büyüme, serpilme. 2.faiz.
nemed (F.) [ ‫ ] ﻥﻤﺪ‬keçe.
nemedpûş (F.) [ ‫ ] ﻥﻤﺪﭘﻮش‬derviş.
ww
nemek (F.) [ ‫ ] ﻥﻤﮏ‬tuz.
neml (A.) [ ‫ ] ﻥﻤﻞ‬karınca.
nemnâk (F.) [ ‫ ] ﻥﻤﻨﺎک‬nemli.
neng (F.) [ ‫ ] ﻥﻨﮓ‬ar, utanma.
352
www.alkottob.com
nerd (F.) [ ‫ ] ﻥﺮد‬tavla.
m
nerm (F.) [ ‫ ] ﻥﺮم‬yumuşak.
nermin (F.) [ ‫ ] ﻥﺮﻡﻴﻦ‬yumuşak.
neseb (A.) [ ‫ ] ﻥﺴﺐ‬soy.
nesh (A.) [ ‫ ] ﻥﺴﺦ‬1.hükümsüz kılma. 2.nesih yazı.
nesîm (F.) [ ‫ ] ﻥﺴﻴﻢ‬meltem, esinti.
nesl (A.) [ ‫ ] ﻥﺴﻞ‬kuşak, nesil.
nesren (A.) [ ‫ ] ﻥﺜﺮا‬düzyazı ile.
nesrin (F.) [ ‫ ] ﻥﺴﺮیﻦ‬yaban gülü.
nessac (A.) [ ‫ ] ﻥﺴﺎج‬dokumacı.
nesteren (F.) [ ‫ ] ﻥﺴﺘﺮن‬yaban gülü.
ott
o
nesr (A.) [ ‫ ] ﻥﺜﺮ‬düzyazı.
b.c
o
nesc (A.) [ ‫ ] ﻥﺴﺞ‬doku.
w.
alk
neş’et (A.) [ ‫ ] ﻥﺸﺌﺖ‬kaynaklanma, ileri gelme, doğma, doğuş.
neş’et etmek kaynaklanmak, ileri gelmek.
neşat (A.) [ ‫ ] ﻥﺸﺎط‬sevinç.
neşîde (A.) [ ‫ ] ﻥﺸﻴﺪﻩ‬1.şiir. 2.besteli ve güfteli eser.
neşr (A.) [ ‫ ] ﻥﺸﺮ‬1.yayma. 2.yayınlama. 3.yayınlanma.
neşr etmek 1.yaymak. 2.yayınlamak.
ww
neşr olunmak yayınlanmak.
neşriyat (A.) [ ‫ ] ﻥﺸﺮیﺎت‬yayın.
neşv ü nemâ (A.) [ ‫ ] ﻥﺸﻮ و ﻥﻤﺎ‬serpilme, gelişme, büyüme.
neşv ü nemâ bulmak gelişmek, yayılmak.
353
www.alkottob.com
neşve (A.) [ ‫ ] ﻥﺸﻮﻩ‬sevinç.
m
neşvedâr (A.-F.) [ ‫ ] ﻥﺸﻮﻩ دار‬neşeli.
neşveyâb olmak neşelenmek.
netîce (A.) [ ‫ ] ﻥﺘﻴﺠﻪ‬sonuç.
netice çıkarmak sonuç çıkarmak, sonuca varmak.
netîcepezîr olmak sonuçlanmak.
nev (F.) [ ‫ ] ﻥﻮ‬1.yeni. 2.taze, körpe.
ott
o
nev’ (A.) [ ‫ ] ﻥﻮع‬tür, nevi, çeşit.
b.c
o
netâic (A.) [ ‫ ] ﻥﺘﺎﺋﺞ‬sonuçlar.
nev’an mâ (A.) [ ‫ ] ﻥﻮﻋﺎ ﻡﺎ‬bir bakıma.
nevâ (F.) [ ‫ ] ﻥﻮا‬ses.
nevâde (F.) [ ‫ ] ﻥﻮادﻩ‬torun.
nevâdir (A.) [ ‫ ] ﻥﻮادر‬nadir olan değerli eşyalar.
w.
alk
nevâle (A.) [ ‫ ] ﻥﻮاﻝﻪ‬1.kısmet. 2.azık.
nevâz (F.) [ ‫ ] ﻥﻮاز‬okşayan.
nevâziş (F.) [ ‫ ] ﻥﻮازش‬okşama.
nevâziş eylemek okşamak.
nevbahar (F.) [ ‫ ] ﻥﻮﺑﻬﺎر‬ilkbahar.
nevbet (A.) [ ‫ ] ﻥﻮﺑﺖ‬sıra, nöbet.
ww
nevcivan (F.) [ ‫ ] ﻥﻮﺝﻮان‬delikanlı, genç.
nevdevlet (F.-A.) [ ‫ ] ﻥﻮدوﻝﺖ‬sonradan görme.
neve (F.) [ ‫ ] ﻥﻮﻩ‬torun.
nevha (A.) [ ‫ ] ﻥﻮﺣﻪ‬ağıt.
354
www.alkottob.com
nevi (A.) [ ‫ ] ﻥﻮع‬tür, çeşit.
m
nevid (F.) [ ‫ ] ﻥﻮیﺪ‬müjde.
nevin (F.) [ ‫ ] ﻥﻮیﻦ‬yeni.
b.c
o
nevm (A.) [ ‫ ] ﻥﻮم‬uyku.
nevmîd (F.) [ ‫ ] ﻥﻮﻡﻴﺪ‬umutsuz.
nevmîd etmek umutsuzluğa düşürmek.
nevmîd olmak umutsuzluğa kapılmak.
nevnihal (F.) [ ‫ ] ﻥﻮﻥﻬﺎل‬genç fidan.
ott
o
nevres (F.) [ ‫ ] ﻥﻮرس‬yeti yetişmiş.
nevruz (F.) [ ‫ ] ﻥﻮروز‬1.yeni gün. 2.nevruz.
nevruziye (F.-A.) [ ‫ ] ﻥﻮروزیﻪ‬nevruz için yazılan kaside.
nevzad (F.) [ ‫ ] ﻥﻮزاد‬1.yeni doğmuş. 2.bebek.
neyistan (F.) [ ‫ ] ﻥﻴﺴﺘﺎن‬sazlık, kamışlık.
w.
alk
neyzâr (F.) [ ‫ ] ﻥﻴﺰار‬sazlık, kamışlık.
neyzen (F.) [ ‫ ] ﻥﻴﺰن‬ney üfleyen.
nez’ edilmek (A.-T.) ayırılmak, çekip atılmak, sökülmek.
nez’ (A.) [ ‫ ] ﻥﺰع‬1.can çekişme. 2.sökme, koparma, zorla alma.
nez’ eylemek ayırmak, çekip atmak, sökmek, koparmak.
nezâfet (A.) [ ‫ ] ﻥﻈﺎﻓﺖ‬temizlik.
ww
nezâket (Osmanlıca>A.) [ ‫ ] ﻥﺰاﮐﺖ‬1.incelik. 2.hassaslık.
nezâret (A.) [ ‫ ] ﻥﻈﺎرت‬1.nazırlık. 2.gözetme.
nezd (F.) [ ‫ ] ﻥﺰد‬1.yan, yanı. 2.kat.
nezih (A.) [ ‫ ] ﻥﺰیﻪ‬temiz.
355
www.alkottob.com
nezr (A.) [ ‫ ] ﻥﺬر‬adak.
m
nezr etmek adamak.
nısf (A.) [ ‫ ] ﻥﺼﻒ‬yarı, yarım.
nısfunnehâr (A.) [ ‫ ] ﻥﺼﻒ اﻝﻨﻬﺎر‬meridyen.
niam (A.) [ ‫ ] ﻥﻌﻢ‬nimetler.
nida etmek seslenmek.
nidâ eylemek seslenmek, duyurmak.
nifâk (A.) [ ‫ ] ﻥﻔﺎق‬ikiyüzlülük.
nigâh (F.) [ ‫ ] ﻥﮕﺎﻩ‬bakış.
nigâh eylemek bakmak.
nigâr (F.) [ ‫ ] ﻥﮕﺎر‬1.sevgili. 2.resim.
w.
alk
nigeh (F.) [ ‫ ] ﻥﮕﻪ‬bakış.
ott
o
nidâ’ (A.) [ ‫ ] ﻥﺪاء‬ses.
b.c
o
nısf -ı ahîr [ ‫ ] ﻥﺼﻒ اﺧﻴﺮ‬son yarısı.
nigîn (F.) [ ‫ ] ﻥﮕﻴﻦ‬1.yüzük. 2.yüzük kaşı. 3.mühür.
nihâd (F.) [ ‫ ] ﻥﻬﺎد‬yaratılış, tabiat.
nihâl (F.) [ ‫ ] ﻥﻬﺎل‬fidan.
nihân (F.) [ ‫ ] ﻥﻬﺎن‬1.gizli. 2.gizlice.
nihan olmak gizlenmek, saklanmak, kaybolmak.
ww
nihayet (A.) [ ‫ ] ﻥﻬﺎیﺖ‬son.
nihayet bulmak sona ermek.
nijâd (F.) [ ‫ ] ﻥﮋاد‬soy.
nîk (F.) [ ‫ ] ﻥﻴﮏ‬iyi, güzel.
356
www.alkottob.com
nikab (A.) [ ‫ ] ﻥﻘﺎب‬peçe.
m
nikbin (F.) [ ‫ ] ﻥﻴﮑﺒﻴﻦ‬iyimser.
nilgun (F.) [ ‫ ] ﻥﻴﻠﮕﻮن‬lacivert.
nîm muzlim (F.-A.) [ ‫ ] ﻥﻴﻢ ﻡﻈﻠﻢ‬loş.
nîm cahilî (F.-A.) [ ‫ ] ﻥﻴﻢ ﺝﺎهﻠﯽ‬yarıcahil, yarı cahilî.
nimet (A.) [ ‫ ] ﻥﻌﻤﺖ‬1.iyilik. 2.yiyecek.
nîm resmî (F.-A.) [ ‫ ] ﻥﻴﻢ رﺱﻤﯽ‬yarı resmî.
nisâ (A.) [ ‫ ] ﻥﺴﺎ‬kadınlar.
ott
o
nîreng (F.) [ ‫ ] ﻥﻴﺮﻥﮓ‬1.afsun. 2.hile, düzen.
b.c
o
nîm (F.) [ ‫ ] ﻥﻴﻢ‬1.yarı. 2.yarım. 3.buçuk.
nisâb (A.) [ ‫ ] ﻥﺼﺎب‬1.aranan sınır. 2.sermaye.
nisâr (A.) [ ‫ ] ﻥﺜﺎر‬saçma.
nisâr etmek saçmak.
w.
alk
nisbet (A.) [ ‫ ] ﻥﺴﺒﺖ‬1.oran. 2.oranla.
nisbî (A.) [ ‫ ] ﻥﺴﺒﯽ‬göreceli.
nisvân (A.) [ ‫ ] ﻥﺴﻮان‬kadınlar.
nisyân (A.) [ ‫ ] ﻥﺴﻴﺎن‬1.unutma. 2.unutulma.
nişan (F.) [ ‫ ] ﻥﺸﺎن‬1.iz. 2.belirti. 3.nişan yeri. 4.devlet madalyası.
nişâne (F.) [ ‫ ] ﻥﺸﺎﻥﻪ‬belirti, işaret.
ww
nişangâh (F.) [ ‫ ] ﻥﺸﺎﻥﮕﺎﻩ‬nişan tahtası.
nişîn (F.) [ ‫ ] ﻥﺸﻴﻦ‬oturan.
niyâbet (A.) [ ‫ ] ﻥﻴﺎﺑﺖ‬naiplik, vekillik.
niyâm (F.) [ ‫ ] ﻥﻴﺎم‬kın.
357
www.alkottob.com
niyâz (F.) [ ‫ ] ﻥﻴﺎز‬1.yalvarma. 2.dua.
m
niyâz etmek 1.yalvarmak. 2.rica etmek.
niyâzmend (F.) [ ‫ ] ﻥﻴﺎزﻡﻨﺪ‬muhtaç.
b.c
o
niyyet (A.) [ ‫ ] ﻥﻴﺖ‬niyet.
nizâ (A.) [ ‫ ] ﻥﺰاع‬kavga, çekişme.
nizâm (A.) [ ‫ ] ﻥﻈﺎم‬düzen.
nizâm bulmak düzene girmek.
nizâmname (A.-F.) [ ‫ ] ﻥﻈﺎم ﻥﺎﻡﻪ‬tüzük.
nohudî (F.) [ ‫ ] ﻥﺨﻮدی‬nohut rengi.
ott
o
nîze (F.) [ ‫ ] ﻥﻴﺰﻩ‬1.mızrak. 2.süngü.
noksân (A.) [ ‫ ] ﻥﻘﺼﺎن‬1.eksiklik. 2.kusur. 3.eksik.
nokta-i nazar [ ‫ ] ﻥﻘﻄﻪء ﻥﻈﺮ‬görüş açısı, bakım.
nuhbe (A.) [ ‫ ] ﻥﺨﺒﻪ‬seçkin.
w.
alk
nukât (A.) [ ‫ ] ﻥﻘﺎط‬noktalar, hususlar.
nukud (A.) [ ‫ ] ﻥﻘﻮد‬nakitler.
nukûş (A.) [ ‫ ] ﻥﻘﻮش‬nakışlar, işlemeler.
nur (A.) [ ‫ ] ﻥﻮر‬ışık.
nuranî (A.) [ ‫ ] ﻥﻮراﻥﯽ‬nurlu, ışıklı.
nush (A.) [ ‫ ] ﻥﺼﺢ‬öğüt, nasihat.
ww
nusrat vermek üstünlük vermek.
nusret (A.) [ ‫ ] ﻥﺼﺮت‬1.Tanrı’nın yardımı. 2.üstünlük.
nûş etmek içmek.
nûşin (F.) [ ‫ ] ﻥﻮﺵﻴﻦ‬tatlı.
358
www.alkottob.com
nutfe (A.) [ ‫ ] ﻥﻄﻔﻪ‬sperma.
m
nutk (A.) [ ‫ ] ﻥﻄﻖ‬1.nutuk, söylev. 2.konuşma.
nuzzâr (A.) [ ‫ ] ﻥﻈﺎر‬nazırlar.
nücum (A.) [ ‫ ] ﻥﺠﻮم‬1.yıldızlar. 2.astoroloji.
nüfus (A.) [ ‫ ] ﻥﻔﻮس‬1.nefisler. 2.insanlar.
nüfuz (A.) [ ‫ ] ﻥﻔﻮذ‬1.etki etme, işleme. 2.etki gücü.
nüfuz etmek işlemek, etki etmek.
nükte (A.) [ ‫ ] ﻥﮑﺘﻪ‬ince anlam.
ott
o
nükhet (A.) [ ‫ ] ﻥﮑﻬﺖ‬koku.
b.c
o
nübüvvet (A.) [ ‫ ] ﻥﺒﻮت‬peygamberlik.
nüktedan (A.-F.) [ ‫ ] ﻥﮑﺘﻪ دان‬zarif insan, nükteli sözler bilen.
nümayan (F.) [ ‫ ] ﻥﻤﺎیﺎن‬görünen.
nümayan olmak görünmek.
w.
alk
nümayiş (F.) [ ‫ ] ﻥﻤﺎیﺶ‬gösteri.
nümune (F.) [ ‫ ] ﻥﻤﻮﻥﻪ‬örnek.
nüsah (A.) [ ‫ ] ﻥﺴﺦ‬nüshalar.
nüsha (A.) [ ‫ ] ﻥﺴﺨﻪ‬1.yazılı belge. 2.muska. 3.süreli yayın sayısı.
nüve (A.) [ ‫ ] ﻥﻮﻩ‬çekirdek.
nüvid (F.) [ ‫ ] ﻥﻮیﺪ‬müjde.
ww
nüzhet (A.) [ ‫ ] ﻥﺰهﺖ‬gezinti, gezip dolaşma.
nüzul (A.) [ ‫ ] ﻥﺰول‬1.inme. 2.felç. 3.konaklama.
359
www.alkottob.com
m
b.c
o
Ö
ömr (A.) [ ‫ ] ﻋﻤﺮ‬ömür.
örf (A.) [ ‫ ] ﻋﺮف‬gelenek, âdet.
örfen (A.) [ ‫ ] ﻋﺮﻓﺎ‬geleneğe göre.
örfî (A.) [ ‫ ] ﻋﺮﻓﯽ‬geleneksel.
ott
o
örfî idare [ ‫ ] ﻋﺮﻓﯽ ادارﻩ‬sıkıyönetim.
örfiyyât (A.) [ ‫ ] ﻋﺮﻓﻴﺎت‬gelenekle ilgili şeyler.
öşr (A.) [ ‫ ] ﻋﺸﺮ‬1.onda bir. 2.öşür vergisi.
özr (A.) [ ‫ ] ﻋﺬر‬1.özür. 2.bahane. 3.engel.
ww
w.
alk
özrhâh (A.-F.) [ ‫ ] ﻋﺬرﺧﻮاﻩ‬özür dileyen.
360
www.alkottob.com
pâ (F.) [ ‫ ] ﭘﺎ‬ayak.
pâbend (F.) [ ‫ ] ﭘﺎﺑﻨﺪ‬ayak bağı.
pâbercâ (F.) [ ‫ ] ﭘﺎﺑﺮﺝﺎ‬yerinde, duran, ayakta duran.
m
b.c
o
P
pâberikâb (F.-A.) [ ‫ ] ﭘﺎﺑﺮﮐﺎب‬gitmek üzere, hareket etmek üzere.
pâbirehne (F.) [ ‫ ] ﭘﺎﺑﺮهﻨﻪ‬yalınayak.
pâbûsî (F.) [ ‫ ] ﭘﺎﺑﻮﺱﯽ‬ayak öpme.
pâcâme (F.) [ ‫ ] ﭘﺎﺝﺎﻡﻪ‬pijama.
pâçe (F.) [ ‫ ] ﭘﺎچﻪ‬paça.
w.
alk
pâdşâh (F.) [ ‫ ] ﭘﺎدﺵﺎﻩ‬padişah.
ott
o
pâbeste (F.) [ ‫ ] ﭘﺎﺑﺴﺘﻪ‬ayağı bağlı.
pâdşâhî (F.) [ ‫ ] ﭘﺎدﺵﺎهﯽ‬padişahlık.
pâdzehr (F.) [ ‫ ] ﭘﺎدزهﺮ‬panzehir.
paha (F.) [ ‫] ﺑﻬﺎ‬değer, kıymet.
pâk (F.) [ ‫ ] ﭘﺎک‬temiz.
pâkbâz (F.) [ ‫ ] ﭘﺎﮐﺒﺎز‬1.fedai. 2.canını hiçe sayan aşık.
ww
pâkdâmen (F.) [ ‫ ] ﭘﺎک داﻡﻦ‬iffetli.
pâkîze (F.) [ ‫ ] ﭘﺎﮐﻴﺰﻩ‬temiz.
paklanmak temizlenmek.
pâlân (F.) [ ‫ ] ﭘﺎﻻن‬semer, palan.
361
www.alkottob.com
pâlânduz (F.) [ ‫ ] ﭘﺎﻻن دوز‬semerci.
pâmâl olmak ezilmek, çiğnenmek, ayaklar altında kalmak.
paralamak parçalamak, parça parça etmek.
paralanmak parça parça olmak.
pârçe (F.) [ ‫ ] ﭘﺎرچﻪ‬parça.
pâre (F.) [ ‫ ] ﭘﺎرﻩ‬parça.
pârelenmek parça parça olmak.
pars (F.) [ ‫ ] ﭘﺎرس‬İran, Pers ülkesi.
pars (F.) [ ‫ ] ﭘﺎرس‬panter.
pârsâ (F.) [ ‫ ] ﭘﺎرﺱﺎ‬sofu.
w.
alk
pârsî (F.) [ ‫ ] ﭘﺎرﺱﯽ‬farsça.
ott
o
pâre pâre (F.) 1.parça parça. 2.paramparça.
b.c
o
pâpûş (F.) [ ‫ ] ﭘﺎﭘﻮش‬pabuç.
m
pâmâl (F.) [ ‫ ] ﭘﺎﻡﺎل‬ezilmek, çiğnenmek.
pâsban (F.) [ ‫ ] ﭘﺎﺱﺒﺎن‬bekçi, gece bekçisi.
pâş (F.) [ ‫ ] ﭘﺎش‬saçan, serpen.
pây (F.) [ ‫ ] ﭘﺎی‬1.ayak. 2.dip.
pâyân (F.) [ ‫ ] ﭘﺎیﺎن‬son.
pâyânsız (F.-T.) sonsuz, bitmez tükenmez, engin.
ww
pâybend (F.) [ ‫ ] ﭘﺎیﺒﻨﺪ‬1.ayak bağı. 2.engel.
pâybûsî (F.) [ ‫ ] ﭘﺎیﺒﻮﺱﯽ‬ayak öpme.
pâydâr (F.) [ ‫ ] ﭘﺎیﺪار‬kalıcı, sağlam, sürekli, devamlı.
pâye (F.) [ ‫ ] ﭘﺎیﻪ‬1.rütbe, derece. 2.basamak.
362
www.alkottob.com
pâyende (F.) [ ‫ ] ﭘﺎیﻨﺪﻩ‬1.kalıcı, sürekli. 2.payanda, destek.
m
pâyidar (F.) [ ‫ ] ﭘﺎیﺪار‬kalıcı, sağlam, sürekli, devamlı.
pâyin (F.) [ ‫ ] ﭘﺎیﻴﻦ‬aşağı.
pâyîz (F.) [ ‫ ] ﭘﺎیﻴﺰ‬güz.
pâykûb (F.) [ ‫ ] ﭘﺎیﮑﻮب‬dans eden.
pâzâr (F.) [ ‫ ] ﺑﺎزار‬1.çarşı, pazar. 2.alışveriş.
pazar eylemek alışveriş yapmak.
pederâne (F.) [ ‫ ] ﭘﺪراﻥﻪ‬babaca.
ott
o
peder (F.) [ ‫ ] ﭘﺪر‬baba.
b.c
o
pâyitaht (F.) [ ‫ ] ﭘﺎیﺘﺨﺖ‬başkent.
pederî (F.) [ ‫ ] ﭘﺪری‬1.babalık. 2.babaya ait, baba tarafı.
pederşâhî (F.) [ ‫ ] ﭘﺪرﺵﺎهﯽ‬ataerkil.
pehlevân (F.) [ ‫ ] ﭘﻬﻠﻮان‬1.yiğit. 2.pehlivan.
w.
alk
pehlivan bk. pehlevân.
pehlû (F.) [ ‫ ] ﭘﻬﻠﻮ‬böğür, yan.
pehn (F.) [ ‫ ] ﭘﻬﻦ‬geniş.
pehnâver (F.) [ ‫ ] ﭘﻬﻨﺎور‬1.engin. 2.geniş.
pejmürde (F.) [ ‫ ] ﭘﮋﻡﺮدﻩ‬1.solgun. 2.dağınık. 3.yırtık.
pelas (F.) [ ‫ ] ﭘﻼس‬1.kilim. 2.çul.
ww
peleng (F.) [ ‫ ] ﭘﻠﻨﮓ‬1.leopar. 2.kaplan.
pelîd (F.) [ ‫ ] ﭘﻠﻴﺪ‬kirli.
penah (F.) [ ‫ ] ﭘﻨﺎﻩ‬sığınma.
penahgâh (F.) [ ‫ ] ﭘﻨﺎهﮕﺎﻩ‬sığınacak yer, sığınak.
363
www.alkottob.com
penâhî (F.) [ ‫ ] ﭘﻨﺎهﯽ‬sığınma.
m
penbe (F.) [ ‫ ] ﭘﻨﺎهﯽ‬1.pamuk. 2.pembe.
penc (F.) [ ‫ ] ﭘﻨﺞ‬beş.
b.c
o
pence (F.) [ ‫ ] ﭘﻨﺠﻪ‬pençe.
pencidü bk. pencüdü.
pencise bk. pencüse.
penciyek bk. pencüyek.
pencüdü (F.) [ ‫ ] ﭘﻨﺞ و دو‬beş ve iki.
ott
o
pencüse (F.) [ ‫ ] ﭘﻨﺞ و ﺱﻪ‬beş ve üç.
pencüyek (F.) [ ‫ ] ﭘﻨﺞ و یﮏ‬beş ve bir.
pençe (F.) [ ‫ ] ﭘﻨﺠﻪ‬pençe.
pend (F.) [ ‫ ] ﭘﻨﺪ‬öğüt.
pendname (F.) [ ‫ ] ﭘﻨﺪﻥﺎﻡﻪ‬öğüt kitabı.
w.
alk
penîr (F.) [ ‫ ] ﭘﻨﻴﺮ‬peynir.
per (F.) [ ‫ ] ﭘﺮ‬1.kanat. 2.kuşların iri tüyü, yelek.
perakende (F.) [ ‫ ] ﭘﺮاﮐﻨﺪﻩ‬1.dağınık. 2.toptan olmayan.
perçem (F.) [ ‫ ] ﭘﺮچﻢ‬1.kakül. 2.yele. 3.bayrak. 4.bayrak püskülü.
perdedar (F.) [ ‫ ] ﭘﺮدﻩ دار‬kapı görevlisi.
perend (F.) [ ‫ ] ﭘﺮﻥﺪ‬atlas.
ww
perende (F.) [ ‫ ] ﭘﺮﻥﺪﻩ‬1.kuş. 2.takla.
perest (F.) [ ‫ ] ﭘﺮﺱﺖ‬tapan.
perestâr (F.) [ ‫ ] ﭘﺮﺱﺘﺎر‬1.tapan. 2.besleme. 3.dalkavuk.
perestîde (F.) [ ‫ ] ﭘﺮﺱﺘﻴﺪﻩ‬1.tapınılan. 2.taparcasına sevilen, sevgili.
364
www.alkottob.com
perestiş (F.) [ ‫ ] ﭘﺮﺱﺘﺶ‬1.tapınma. 2.taparcasına sevme.
perestişkâr (F.) [ ‫ ] ﭘﺮﺱﺘﺸﮑﺎر‬1.tapan. 2.taparcasına seven.
perestû (F.) [ ‫ ] ﭘﺮﺱﺘﻮ‬kırlangıç.
pergâl (F.) [ ‫ ] ﭘﺮﮔﺎل‬pergel.
pergâr (F.) [ ‫ ] ﭘﺮﮔﺎر‬pergel.
perhizkâr (F.) [ ‫ ] ﭘﺮهﻴﺰﮐﺎر‬sakınan.
ott
o
perîçihre (F.) [ ‫ ] ﭘﺮی چﻬﺮﻩ‬1.peri kadar güzel yüzlü.
b.c
o
perestişkârâne (F.) [ ‫ ] ﭘﺮﺱﺘﺸﮑﺎراﻥﻪ‬taparcasına.
m
perestişgâh (F.) [ ‫ ] ﭘﺮﺱﺘﺶ‬mabet, tapınak.
perihan (F.) [ ‫ ]ﭘﺮی ﺧﺎن‬peri padişahı.
perîpeyker (F.) [ ‫ ] ﭘﺮی ﭘﻴﮑﺮ‬peri kadar güzel yüzlü.
perîşan (F.) [ ‫ ] ﭘﺮیﺸﺎن‬1.dağınık. 2.kötü durumda, perişan.
perişan olmak darmadağın olmak.
w.
alk
perîşanhal (F.-A.) [ ‫ ] ﭘﺮیﺸﺎن ﺣﺎل‬hali perişan olan.
perîveş (F.) [ ‫ ] ﭘﺮی وش‬peri gibi güzel.
perniyân (F.) [ ‫ ] ﭘﺮﻥﻴﺎن‬işlemeli atlas.
pertavsız (F.) büyüteç.
pertev (F.) [ ‫ ] ﭘﺮﺕﻮ‬ışık.
pertevsuz (F.) [ ‫ ] ﭘﺮﺕﻮﺱﻮز‬büyüteç.
ww
pervâ (F.) [ ‫ ] ﭘﺮوا‬1.çekinme. 2.korku.
pervâne (F.) [ ‫ ] ﭘﺮواﻥﻪ‬1.pervane böceği. 2.fırıldak, pervane. 3.ulak.
pervâneveş (F.) [ ‫ ] ﭘﺮواﻥﻪ وش‬pervane gibi.
pervâsız (F.-T.) [‫ ] ﭘﺮواﺱﺰ‬1.çekinmeyen. 2.korkmayan.
365
www.alkottob.com
pervaz (F.) [ ‫ ] ﭘﺮواز‬1.uçma. 2.saçak.
m
perver (F.) [ ‫ ] ﭘﺮور‬yetiştiren, eğiten, büyüten, besleyen.
perverde etmek beslemek, gütmek.
pervin (F.) [ ‫ ] ﭘﺮویﻦ‬Ülker, Süreyya.
pes (F.) [ ‫ ] ﭘﺲ‬arka.
pesend (F.) [ ‫ ] ﭘﺴﻨﺪ‬beğenen.
pesendîde (F.) [ ‫ ] ﭘﺴﻨﺪیﺪﻩ‬beğenilmiş, makbul.
ott
o
pesmânde (F.) [ ‫ ] ﭘﺲ ﻡﺎﻥﺪﻩ‬arta kalan.
b.c
o
perverdigâr (F.) [ ‫ ] ﭘﺮوردﮔﺎر‬Tanrı.
peszinde (F.) [ ‫ ] ﭘﺲ زﻥﺪﻩ‬geriye kalan, yaşayan son örnekler.
peşîman (F.) [ ‫ ] ﭘﺸﻴﻤﺎن‬pişman.
peşin (F.) [ ‫ ] ﭘﻴﺸﻴﻦ‬önceden.
peşm (F.) [ ‫ ] ﭘﺸﻢ‬yün.
w.
alk
peşşe (F.) [ ‫ ] ﭘﺸﻪ‬sivrisinek.
peşşebend (F.) [ ‫ ] ﭘﺸﻪ ﺑﻨﺪ‬cibinlik.
peştemal (F.) [ ‫ ] ﭘﺸﺘﻤﺎل‬peştemal, hamam havlusu.
peyâm (F.) [ ‫ ] ﭘﻴﺎم‬haber.
peyamber (F.) [ ‫ ] ﭘﻴﺎﻡﺒﺮ‬peygamber.
peydâ (F.) [ ‫ ] ﭘﻴﺪا‬ortada, açıkta.
ww
peyderpey (F.) [ ‫ ] ﭘﯽ در ﭘﯽ‬peşpeşe, ardy sıra.
peygam (F.) [ ‫ ] ﭘﻴﻐﺎم‬haber.
peygamber (F.) [ ‫ ] ﭘﻴﻐﻤﺒﺮ‬1.peygamber. 2.haberci.
peyk (F.) [ ‫ ] ﭘﻴﮏ‬ulak.
366
www.alkottob.com
peykân (F.) [ ‫ ] ﭘﻴﮑﺎن‬temren.
m
peyke (F.) [ ‫ ] ﭘﻴﮑﻪ‬sedir, kanepe.
peyker (F.) [ ‫ ] ﭘﻴﮑﺮ‬yüz.
peymâne (F.) [ ‫ ] ﭘﻴﻤﺎﻥﻪ‬kadeh.
pîl (F.) [ ‫ ] ﭘﻴﻞ‬fil.
pinhan (F.) [ ‫ ] ﭘﻨﻬﺎن‬gizli, saklı.
pîr (F.) [ ‫ ] ﭘﻴﺮ‬1.yaşlı. 2.tarikat kurucusu.
pîrâye (F.) [ ‫ ] ﭘﻴﺮایﻪ‬süs.
pîrezen (F.) [ ‫ ] ﭘﻴﺮﻩ زن‬yaşlı kadın.
pistan (F.) [ ‫ ] ﭘﺴﺘﺎن‬meme.
piste (F.) [ ‫ ] ﭘﺴﺘﻪ‬fıstık.
ott
o
pîrahen (F.) [ ‫ ] ﭘﻴﺮاهﻦ‬gömlek, mintan.
b.c
o
peymâ (F.) [ ‫ ] ﭘﻴﻤﺎ‬yol alan, kateden, ölçen.
w.
alk
pîş (F.) [ ‫ ] ﭘﻴﺶ‬1.ön. 2.yan. 3.huzur. 4.önce.
pîşânî (F.) [ ‫ ] ﭘﻴﺸﺎﻥﯽ‬alın.
pîşdar (F.) [ ‫ ] ﭘﻴﺸﺪار‬öncü.
pîşe (F.) [ ‫ ] ﭘﻴﺸﻪ‬1.meslek. 2.sanat. 3.huy.
pîşekâr (F.) [ ‫ ] ﭘﻴﺸﻪ ﮐﺎر‬1.sanatçı. 2.meslek sahibi. 3.ortaoyununda oyunu
başlatan sanatçı.
ww
pîşgâh (F.) [ ‫ ] ﭘﻴﺸﮕﺎﻩ‬1.ön. 2.huzur.
pîşgîr (F.) [ ‫ ] ﭘﻴﺸﮕﻴﺮ‬peşkir.
pîşîn (F.) [ ‫ ] ﭘﻴﺸﻴﻦ‬peşin.
pîşva (F.) [ ‫ ] ﭘﻴﺸﻮا‬önder, lider.
367
www.alkottob.com
piyâde (F.) [ ‫] ﭘﻴﺎدﻩ‬
1.yaya, yürüyen. 2.askerlikte piyade sınıfy. 3.satranç
m
taşlarından paytak.
piyâle (F.) [ ‫ ] ﭘﻴﺎﻝﻪ‬1.kadeh. 2.şarap kadehi.
postîn (F.) [ ‫ ] ﭘﺴﺘﻴﻦ‬kürk.
b.c
o
post (F.) [ ‫ ] ﭘﺴﺖ‬1.hayvan derisi. 2.post. 3.makam.
postnişin (F.) [ ‫ ] ﭘﺴﺖ ﻥﺸﻴﻦ‬1.postta oturan. 2.pîre vekaletle postta oturan, tekke
şeyhi.
pûd (F.) [ ‫ ] ﭘﻮد‬argaç, dokumada enine dokunulan ip.
pul (F.) [ ‫ ] ﭘﻮل‬para.
pûlâd (F.) [ ‫ ] ﭘﻮﻻد‬çelik, polat.
pulat (F.) [ ‫ ] ﭘﻮﻻد‬çelik, polat.
pur (F.) [ ‫ ] ﭘﺮ‬dolu.
w.
alk
pûr (F.) [ ‫ ] ﭘﻮر‬oğul.
ott
o
puhte (F.) [ ‫ ] ﭘﺨﺘﻪ‬pişmiş, pişkin, olgun.
pûş (F.) [ ‫ ] ﭘﻮش‬giyen, örten.
pûşîde (F.) [ ‫ ] ﭘﻮﺵﻴﺪﻩ‬1.örtülü. 2.gizli. 3.kapalı. 4.örtü.
pûte (F.) [ ‫ ] ﭘﻮﺕﻪ‬pota.
pûyân (F.) [ ‫ ] ﭘﻮیﺎن‬1.koşan, hızla giden. 2.geçip giden.
pûyân olmak geçip gitmek.
ww
pûziş (F.) [ ‫ ] ﭘﻮزش‬özür.
pür (F.) [ ‫ ] ﭘﺮ‬dolu.
pürhûn (F.) [ ‫ ] ﭘﺮﺧﻮن‬kan dolu, kanlı.
pürsükût (F.-A.) [ ‫ ] ﭘﺮﺱﮑﻮت‬derin sessizlik içinde.
pürz (F.) [ ‫ ] ﭘﺮز‬hav, kumaş havı.
368
www.alkottob.com
püser (F.) [ ‫ ] ﭘﺴﺮ‬oğul.
m
püşt (F.) [ ‫ ] ﭘﺸﺖ‬1.arka. 2.sırt. 3.homoseksüel erkek.
ww
w.
alk
ott
o
b.c
o
püştîban (F.) [ ‫ ] ﭘﺸﺘﻴﺒﺎن‬1.destek. 2.destek veren.
369
www.alkottob.com
ra’d (A.) [ ‫ ] رﻋﺪ‬gökgürültüsü.
ra’nâ (A.) [ ‫ ] رﻋﻨﺎ‬güzel, hoş.
ra’şe (A.) [ ‫ ] رﻋﺸﻪ‬titreme.
ra’şe vermek titretmek.
m
ott
o
ra’şedâr (A.-F.) [ ‫ ] رﻋﺸﻪ دار‬titrek, titreyen.
b.c
o
R
rabb (A.) [ ‫ ] رب‬1.Tanrı, Allah. 2.efendi.
rabbânî (A.) [ ‫ ] رﺑﺎﻥﯽ‬1.tanrısal, ilahî. 2.Tanrı’dan başka bir şey düşünmeyen.
rabbî (A.) [ ‫ ] رﺑﯽ‬Tanrım.
râbıta (A.) [ ‫ ] راﺑﻈﻪ‬1.bağ, ilişki, temas. 2.sıra, düzen.
w.
alk
râbıtadar (A.-F.) [ ‫ ] راﺑﻄﻪ دار‬bağlantılı, ilintili.
râbi (A.) [ ‫ ] راﺑﻊ‬dördüncü.
râbian (A.) [ ‫ ] راﺑﻌﺎ‬dördüncüsü.
rabt (A.) [ ‫ ] رﺑﻂ‬bağlama.
rabt edilmek bağlanmak, tutturulmak.
rabt etmek bağlamak, tutturmak.
ww
rabt olunmak bağlanmak, tutturulmak, ilişkilendirilmek.
râci (A.) [ ‫ ] راﺝﯽ‬1.rica eden. 2.ümitli.
raci olmak (A.-T.) ait olmak, dönük olmak, yönelik olmak.
râci’ (A.) [ ‫ ] راﺝﻊ‬1.hakkında. 2.dönen.
370
www.alkottob.com
racîm (A.) [ ‫ ] رﺝﻴﻢ‬taşlanmış, recmedilmiş.
m
radde (A.) [ ‫ ] رادﻩ‬1.derece. 2.civar.
rağbet (A.) [ ‫ ] رﻏﺒﺖ‬1.istek. 2.ilgi duyma.
b.c
o
rağbet etmek ilgi duymak.
râh (F.) [ ‫ ] راﻩ‬yol.
râhib (A.) [ ‫ ] راهﺐ‬rahip.
rahîm (A.) [ ‫ ] رﺣﻴﻢ‬1.merhametli. 2.merhamet eden Tanrı.
rahl (A.) [ ‫ ] رﺣﻞ‬semer.
ott
o
rahm (A.) [ ‫ ] رﺣﻢ‬acıma, merhamet.
rahm etmek acımak, merhamet etmek.
rahm (A.) [ ‫ ] رﺣﻢ‬rahim, döl yatağı.
rahman (A.) [ ‫ ] رﺣﻤﺎن‬merhametli Tanrı.
rahmet (A.) [ ‫ ] رﺣﻤﺖ‬1.acıma, merhamet. 2.yağmur.
w.
alk
râhname (F.) [ ‫ ] راهﻨﺎﻡﻪ‬yol haritası.
rahne (F.) [ ‫ ] رﺧﻨﻪ‬1.yarık, gedik. 2.bozukluk.
rahnedar etmek 1.gedik açmak. 2.zarar vermek.
rahnedar olmak 1.yarılmak, gedik açılmak. 2.bozulmak, zarar görmek.
rahnüma (F.) [ ‫ ] راهﻨﻤﺎ‬yol gösteren, kılavuz.
rahşan (F.) [ ‫ ] رﺧﺸﺎن‬parlak.
ww
rahşende (F.) [ ‫ ] رﺧﺸﻨﺪﻩ‬parlayan.
raht (F.) [ ‫ ] رﺧﺖ‬1.ev eşyası. 2.koşum takımı.
rahvar (F.) [ ‫ ] راهﻮار‬atın eşkin yürümesi.
râhzen (F.) [ ‫ ] راهﺰن‬yol kesen, haydut.
371
www.alkottob.com
raiyyet (A.) [ ‫ ] رﻋﻴﺖ‬halk, hükümdar tebası.
m
râkım (A.) [ ‫ ] راﻗﻢ‬1.yazan. 2.deniz seviyesinden yükseklik.
rakîb (A.) [ ‫ ] رﻗﻴﺐ‬rakip.
râkib olmak binmek.
râkiben (A.) [ ‫ ] راﮐﺒﺎ‬binerek.
râkid (A.) [ ‫ ] راﮐﺪ‬durgun.
rakik (A.) [ ‫ ] رﻗﻴﻖ‬1.ince. 2.hassas. 3.köle.
ott
o
rakkas (A.) [ ‫ ] رﻗﺎص‬1.dansçı. 2.sarkaç.
b.c
o
râkib (A.) [ ‫ ] راﮐﺐ‬1.binen. 2.binici.
rakkase (A.) [ ‫ ] رﻗﺎﺹﻪ‬dansöz, çengi.
raks (A.) [ ‫ ] رﻗﺺ‬dans.
raks etmek dans etmek.
râm (F.) [ ‫ ] رام‬itaat eden, boyun eğen.
w.
alk
râm etmek boyun eğdirmek, itaat ettirmek.
râm olmak boyun eğmek, itaat etmek.
ramak (A.) [ ‫ ] رﻡﻖ‬1.çok az. 2.son nefeslik hayat.
ramak kalmak çok az bir şey kalmak.
ramazaniye (A.) [ ‫ ] رﻡﻀﺎﻥﻴﻪ‬ramazan kasidesi.
raptetmek (A.-T.) bağlamak, tutturmak, ilişkilendirmek.
ww
rasad (A.) [ ‫ ] رﺹﺪ‬1.gözlem. 2.gözetleme.
rasad edilmek gözlemlenmek.
rasad etmek 1.gözlem yapmak. 2.gözetlemek.
rasadhane (A.-F.) [ ‫ ] رﺹﺪﺧﺎﻥﻪ‬gözlemevi.
372
www.alkottob.com
rasadî (A.) [ ‫ ] رﺹﺪی‬gözlemle ilgili.
m
râsih (A.) [ ‫ ] راﺱﺦ‬1.derin din bilgisi olan. 2.temeli sağlam olan.
rassad (A.) [ ‫ ] رﺹﺎد‬gözlemci, gözlem yapan.
râstbin (F.) [ ‫ ] راﺱﺖ ﺑﻴﻦ‬gerçekçi, doğruları gören.
râstgû (F.) [ ‫ ] راﺱﺖ ﮔﻮ‬doğru sözlü.
b.c
o
râst (F.) [ ‫ ] راﺱﺖ‬1.doğru. 2.düz. 3.sağ.
râstperverâne (F.) [ ‫ ] راﺱﺖ ﭘﺮوراﻥﻪ‬doğruluktan yana.
ratbüyâbis (A.) [ ‫ ] رﻃﺐ و یﺎﺑﺲ‬1.yaş ve kuru. 2.düşünmeden konuşan, boşboğaz.
râtibe (A.) [ ‫ ] راﺕﺒﻪ‬aylık, maaş.
ott
o
râtib (A.) [ ‫ ] راﻃﺐ‬nemli, rutubetli.
ratl (A.) [ ‫ ] رﻃﻞ‬1.hemen hemen bir litrelik sıvı ölçeği. 2.kadeh.
rauf (A.) [ ‫ ] رؤف‬esirgeyici.
râvi (A.) [ ‫ ] راوی‬1.rivayet eden. 2.anlatan, hikaye eden.
w.
alk
ravza (A.) [ ‫ ] روﺽﻪ‬bahçe.
ravza-i mutahhara [ ‫ ] روﺽﻪء ﻡﻄﻬﺮﻩ‬Hz. Muhammedin mezarının bulunduğu yer.
rây (A.) [ ‫ ] رای‬1.fikir. 2.oy.
râyât (A.) [ ‫ ] رایﺎت‬sancaklar.
rayb (A.) [ ‫ ] ریﺐ‬kuşku, şüphe.
râyet (A.) [ ‫ ] رایﺖ‬sancak.
ww
râygân (F.) [ ‫ ] رایﮕﺎن‬parasız, bedava.
râyic (A.) [ ‫ ] رایﺞ‬yaygın, revaçta.
râyiha (A.) [ ‫ ] رایﺤﻪ‬koku.
râyihadar (A.-F.) [ ‫ ] رایﺤﻪ دار‬kokulu.
373
www.alkottob.com
râz (F.) [ ‫ ] راز‬sır.
m
râzık (A.) [ ‫ ] رازق‬rızık veren Tanrı.
râzi (A.) [ ‫ ] راﺽﯽ‬rıza gösteren.
b.c
o
re’fet (A.) [ ‫ ] رأﻓﺖ‬esirgeme.
re’s (A.) [ ‫ ] رأس‬1.baş. 2.başkan.
re’sen (A.) [ ‫ ] رأﺱﺎ‬doğrudan doğruya, danışmaksızın.
re’sülmal (A.) [ ‫ ] رأس اﻝﻤﺎل‬sermaye, anapara, kapital.
re’y (A.) [ ‫ ] رأی‬görüş.
rebî’ (A.) [ ‫ ] رﺑﻴﻊ‬bahar.
recâ (A.) [ ‫ ] رﺝﺎ‬1.ümit. 2.rica.
ott
o
reâya (A.) [ ‫ ] رﻋﺎیﺎ‬halk.
recm (A.) [ ‫ ] رﺝﻢ‬taşlama, taşa tutma.
recm edilmek taşlanarak öldürülmek.
w.
alk
recül (A.) [ ‫ ] رﺝﻞ‬erkek.
recül-i siyasî [ ‫ ] رﺝﻞ ﺱﻴﺎﺱﯽ‬politikacı.
recüliyyet (A.) [ ‫ ] رﺝﻠﻴﺖ‬erkeklik.
redd (A.) [ ‫ ] رد‬1.geri çevirme. 2.inkar etme.
redd ü cerh etmek reddedip çürütmek.
ref’ (A.) [ ‫ ] رﻓﻊ‬1.kaldırma. 2.giderme. 3.yüceltme.
ww
refâh (A.) [ ‫ ] رﻓﺎﻩ‬bolluk.
refâkat (A.) [ ‫ ] رﻓﺎﻗﺖ‬eşlik.
refâkat etmek eşlik etmek.
refakatinde eşliğinde, beraberinde.
374
www.alkottob.com
reff (A.) [ ‫ ] رف‬raf.
m
refî’ (A.) [ ‫ ] رﻓﻴﻊ‬yüksek, yüce.
refik (A.) [ ‫ ] رﻓﻴﻖ‬arkadaş, yoldaş.
b.c
o
refîka (A.) [ ‫ ] رﻓﻴﻘﻪ‬eş, zevce, hayat arkadaşı.
reft (F.) [ ‫ ] رﻓﺖ‬gidiş.
reftâr (F.) [ ‫ ] رﻓﺘﺎر‬1.gidiş. 2.davranış.
reg (F.) [ ‫ ] رگ‬damar.
regzen (F.) [ ‫ ] رگ زن‬hacamatçı.
rehâ (F.) [ ‫ ] رهﺎ‬kurtuluş.
rehâkâr (F.) [ ‫ ] رهﺎﮐﺎر‬kurtarıcı.
ott
o
reh (F.) [ ‫ ] رﻩ‬yol.
rehavet (A.) [ ‫ ] رﺧﺎوت‬1.gevşeklik. 2.tembellik.
rehavetkâr (A.-F.) [ ‫ ] رﺧﺎوﺕﮑﺎر‬rehavet verici.
w.
alk
rehber (F.) [ ‫ ] رهﺒﺮ‬kılavuz.
rehgüzâr (F.) [ ‫ ] رهﮕﺬار‬geçit.
rehîn (A.) [ ‫ ] رهﻴﻦ‬rehinli, ipotekli.
rehn (A.) [ ‫ ] رهﻦ‬rehin.
rehnüma (F.) [ ‫ ] رهﻨﻤﺎ‬yol gösterici.
reis (A.) [ ‫ ] رﺋﻴﺲ‬başkan.
ww
rekâket (A.) [ ‫ ] رﮐﺎﮐﺖ‬1.kekemelik. 2.söz kusuru.
rekz (A.) [ ‫ ] رﮐﺰ‬dikme.
rekz edilmek dikilmek.
rekz etmek dikmek.
375
www.alkottob.com
remîde (F.) [ ‫ ] رﻡﻴﺪﻩ‬ürkmüş.
m
remiz (A.) [ ‫ ] رﻡﺰ‬1.sembol, işaret, rumuz.
reml (A.) [ ‫ ] رﻡﻞ‬1.kum. 2.remil, falcılık.
b.c
o
remmal (A.) [ ‫ ] رﻡﺎل‬falcı.
remz (A.) [ ‫ ] رﻡﺰ‬1.sembol, işaret. 2.imalı konuşma.
renc (F.) [ ‫ ] رﻥﺞ‬sıkıntı, zahmet, meşakkat.
rencber (F.) [ ‫ ] رﻥﺠﺒﺮ‬1.sıkıntı çeken. 2.amele, yrgat.
rencîde (F.) [ ‫ ] رﻥﺞ دیﺪﻩ‬incinmiş.
rencîde olmak incinmek.
rencûr (F.) [ ‫ ] رﻥﺠﻮر‬hasta.
reng (F.) [ ‫ ] رﻥﮓ‬renk.
ott
o
rencîde etmek incitmek.
rengâreng (F.) [ ‫ ] رﻥﮕﺎرﻥﮓ‬renkli, renk renk.
w.
alk
rengin (F.) [ ‫ ] رﻥﮕﻴﻦ‬1.renkli. 2.hoş, havalı.
resâ (F.) [ ‫ ] رﺱﺎ‬olgun.
resâil (A.) [ ‫ ] رﺱﺎﺋﻞ‬1.risaleler. 2.dergiler.
resm (A.) [ ‫ ] رﺱﻢ‬1.resim. 2.çizme. 3.fotoğraf. 4.tören. 5.usül. 6.vergi.
resm -i geçit geçit töreni.
resm-i küşâd [ ‫ ] رﺱﻢ ﮐﺸﺎد‬açılış töreni.
ww
resmen (A.) [ ‫ ] رﺱﻤﺎ‬1.resmî olarak.. 2.kesinlikle.
resmiyet bk. resmiyyet.
resmiyete dökmek resmîleştirmek, resmîlik kazandırmak.
resmiyyet (A.) [ ‫ ] رﺱﻤﻴﺖ‬resmîlik.
376
www.alkottob.com
resul (A.) [ ‫ ] رﺱﻮل‬1.elçi. 2.peygamber.
reşid (A.) [ ‫ ] رﺵﻴﺪ‬1.ergin, büluğa ermiş. 2.doğru yolda giden.
reşkâver (F.) [ ‫ ] رﺵﮏ ﺁور‬kıskandırıcı.
retküfetk (A.) [ ‫ ] رﺕﻖ و ﻓﺘﻖ‬bir işi iyi idare etme.
revâ (F.) [ ‫ ] روا‬uygun, layık.
revâbıt (A.) [ ‫ ] رواﺑﻂ‬bağlar, ilgiler, ilişkiler.
revaç bk. revac.
ott
o
revac (A.) [ ‫ ] رواج‬yaygınlık, revaç, sürüm.
b.c
o
reşk (F.) [ ‫ ] رﺵﮏ‬kıskançlık.
m
reşehat (A.) [ ‫ ] رﺵﺤﺎت‬sızıntılar.
revak (A.) [ ‫ ] رواق‬1.sundurma. 2.çardak.
revân (F.) [ ‫ ] روان‬1.giden. 2.akan. 3.ruh.
revan olmak gitmek, yola koyulmak.
w.
alk
revgan bk. rugan
reviş (F.) [ ‫ ] روش‬1.gidiş. 2.tarz, yöntem.
revnak (A.) [ ‫ ] روﻥﻖ‬parlaklık.
revnak vermek canlılık kazandırmak.
revnakbahş (A.-F.) [ ‫ ] روﻥﻖ ﺑﺨﺶ‬parlaklık veren, canlılık kazandıran.
revnakdar (A.-F.) [ ‫ ] روﻥﻘﺪار‬revnaklı.
ww
revzen (F.) [ ‫ ] روزن‬pencere.
re'y (A.) [ ‫ ] رأی‬1.görüş. 2.oy.
reyhan (A.) [ ‫ ] ریﺤﺎن‬fesleğen.
rez (F.) [ ‫ ] رز‬asma.
377
www.alkottob.com
rezâil (A.) [ ‫ ] رذاﺋﻞ‬rezaletler.
m
rezâlet (A.) [ ‫ ] رذاﻝﺖ‬rezillik.
rezzak (A.) [ ‫ ] رزاق‬rızıklandıran.
rıhlet (A.) [ ‫ ] رﺣﻠﺖ‬1.göçüş. 2.ölme.
rızâ (A.) [ ‫ ] رﺽﺎ‬1.razılık, memnunluk. 2.istek.
rızk (A.) [ ‫ ] رزق‬rızık.
riâyet (A.) [ ‫ ] رﻋﺎیﺖ‬1.uyma. 2.sayma.
riâyetkâr (A.-F.) [ ‫ ] رﻋﺎیﺘﮑﺎر‬saygılı.
ott
o
riâyet etmek 1.uymak. 2.saymak.
b.c
o
rıdvan (A.) [ ‫ ] رﺽﻮان‬1.cennet. 2.cennetin kapıcısı.
ribâ (A.) [ ‫ ] رﺑﺎ‬tefecinin aldığı aşırı faiz.
ribâhar (F.-A.) [ ‫ ] رﺑﺎﺧﻮار‬tefeci.
ribat (A.) [ ‫ ] رﺑﺎط‬1.konak. 2.han, kervansaray. 3.tekke.
w.
alk
ric’at (A.) [ ‫ ] رﺝﻌﺖ‬1.geri dönüş. 2.geri çekilme.
ricakâr (A.-F.) [ ‫ ] رﺝﺎﮐﺎر‬ricası, yalvarırcasına.
ricâl (A.) [ ‫ ] رﺝﺎل‬1.erkekler. 2.üst düzeyde bulunanlar.
ridâ (A.) [ ‫ ] ردا‬1.örtü. 2.hırka. 3.derviş postu.
rie (A.) [ ‫ ] رﺋﻪ‬akciğer.
rihlet (A.) [ ‫ ] رﺣﻠﺖ‬1.göç. 2.ölme.
ww
rihlet etmek 1.göçmek. 2.ölmek.
rikâb (A.) [ ‫ ] رﮐﺎب‬1.üzengi. 2.huzur, kat.
rikkat (A.) [ ‫ ] رﻗﺖ‬1.incelik, hassaslık. 2.acıma.
rind (F.) [ ‫ ] رﻥﺪ‬dünyayı umursamayan.
378
www.alkottob.com
rîş (F.) [ ‫ ] ریﺶ‬1.yara. 2.sakal. 3.kök.
m
rîşe (F.) [ ‫ ] ریﺸﻪ‬kök, saçaklı kök.
rîşhand (F.) [ ‫ ] ریﺸﺨﻨﺪ‬bıyık altından gülüş.
rivâyât (A.) [ ‫ ] روایﺎت‬rivayetler, söylentiler.
b.c
o
rişvet (A.) [ ‫ ] رﺵﻮت‬rüşvet.
rivâyet (A.) [ ‫ ] روایﺖ‬1.nakletme, hikaye etme. 2.söylenti.
riyâ (A.) [ ‫ ] ریﺎ‬ikiyüzlü.
riyâkâr (A.-F.) [ ‫ ] ریﺎﮐﺎر‬ikiyüzlü.
riyakarlık (A.-F.-T.) ikiyüzlülük.
riyâset (A.) [ ‫ ] ریﺎﺱﺖ‬başkanlık.
riyâset etmek başkanlık yapmak.
riyâz (A.) [ ‫ ] ریﺎض‬bahçeler.
ott
o
riyâkârâne (A.-F.) [ ‫ ] ریﺎﮐﺎراﻥﻪ‬ikiyüzlüce.
w.
alk
riyâzet (A.) [ ‫ ] ریﺎﺽﺖ‬nefsinin isteklerine boyun eğmeden yaşama.
riyâzî (A.) [ ‫ ] ریﺎﺽﯽ‬1.matematikçi. 2.matematiksel.
riyâziyat (A.) [ ‫ ] ریﺎﺽﻴﺎت‬matematik.
riyâziyatçı (A.-T.) matematikçi.
riyâziyyûn (A.) [ ‫ ] ریﺎﺽﻴﻮن‬matematikçiler.
rû (F.) [ ‫ ] رو‬yüz.
ww
rub’ (A.) [ ‫ ] رﺑﻊ‬çeyrek, dörtte bir.
rûbah (F.) [ ‫ ] روﺑﺎﻩ‬tilki.
rubaiyat (A.) [ ‫ ] رﺑﺎﻋﻴﺎت‬rubailer.
rûbeh (F.) [ ‫ ] روﺑﻪ‬tilki.
379
www.alkottob.com
rûberû (F.) [ ‫ ] روﺑﺮو‬yüzyüze.
m
rugan (F.) [ ‫ ] روﻏﻦ‬yağ.
rûh (A.) [ ‫ ] روح‬can, ruh.
ruham (A.) [ ‫ ] رﺧﺎم‬mermer.
ruhbân (A.) [ ‫ ] رهﺒﺎن‬papazlar.
ruhbâniyyet (A.) [ ‫ ] رهﺒﺎﻥﻴﺖ‬ruhbanlık.
rûhefza (A.-F.) [ ‫ ] روح اﻓﺰا‬cana can katan.
rûhiyyat (A.) [ ‫ ] روﺣﻴﺎت‬psikoloji.
ruhsâr (F.) [ ‫ ] رﺧﺴﺎر‬yüz.
ruhsat (A.) [ ‫ ] رﺧﺼﺖ‬izin.
ott
o
rûhî (A.) [ ‫ ] روﺣﯽ‬1.ruh ile ilgili. 2.ruhsal.
b.c
o
ruh (F.) [ ‫ ] رخ‬yanak, yüz.
ruk’a (A.) [ ‫ ] رﻗﻌﻪ‬1.pusula. 2.dilekçe. 3.yama.
w.
alk
rumûz (A.) [ ‫ ] رﻡﻮز‬işaretler, semboller.
rûşen (F.) [ ‫ ] روﺵﻦ‬1.aydınlık. 2.açık, aşikar.
rûşen kılmak açıklamak, söylemek.
rutûbet (A.) [ ‫ ] رﻃﻮﺑﺖ‬nem.
rûy (F.) [ ‫ ] روی‬yüz.
rûy-i zemin (F.) [ ‫ ] روی زﻡﻴﻦ‬1.yeryüzü. 2.yer.
ww
rûz (F.) [ ‫ ] روز‬1.gün. 2.gündüz.
rûz -i cezâ [ ‫ ] روز ﺝﺰا‬kıyamet günü.
rûze (F.) [ ‫ ] روزﻩ‬oruç.
rûzgâr (F.) [ ‫ ] روزﮔﺎر‬zaman.
380
www.alkottob.com
rûznâmçe (F.) [ ‫ ] روزﻥﺎﻡﭽﻪ‬yevmiye defteri.
m
rûzüşeb (F.) [ ‫ ] روز و ﺵﺐ‬gündüz gece.
rü’yet (A.) [ ‫ ] رؤیﺖ‬görme.
b.c
o
rübab (A.) [ ‫ ] رﺑﺎب‬rebap.
rübai (A.) [ ‫ ] رﺑﺎﻋﯽ‬dörtlük, rubai.
rüchan (A.) [ ‫ ] رﺝﺤﺎن‬üstünlük.
rücû (A.) [ ‫ ] رﺝﻮع‬geri dönme.
rüesâ (A.) [ ‫ ] رؤﺱﺎ‬başkanlar, reisler.
ott
o
rüfekâ (A.) [ ‫ ] رﻓﻘﺎ‬arkadaşlar.
rükn (A.) [ ‫ ] رﮐﻦ‬1.direk, sütun. 2.esas.
rüsum (A.) [ ‫ ] رﺱﻮم‬1.vergi. 2.tören.
rüsûmat (A.) [ ‫ ] رﺱﻮﻡﺎت‬gümrük idaresi.
rüsvâ /y (F.) [ ‫ ] رﺱﻮای‬rezil.
w.
alk
rüşd (A.) [ ‫ ] رﺵﺪ‬1.gelişme. 2.erginlik. 3.doğru yolda gidiş.
rüşvet (A.) [ ‫ ] رﺵﻮت‬rüşvet.
rüya (A.) [ ‫ ] رویﺎ‬düş.
ww
rüzgâr (F.) [ ‫ ] روزﮔﺎر‬1.zaman. 2.devir.
381
www.alkottob.com
m
S
sâ’î olmak çalışmak, gayret etmek.
sa’leb (A.) [ ‫ ] ﺛﻌﻠﺐ‬tilki.
sa’y (A.) [ ‫ ] ﺱﻌﯽ‬çalışma, çaba gösterme.
saâdet (A.) [ ‫ ] ﺱﻌﺎدت‬mutluluk.
ott
o
saâdetbahş (A.-F.) [ ‫ ] ﺱﻌﺎدت ﺑﺨﺶ‬mutluluk veren.
b.c
o
sâ’î (A.) [ ‫ ] ﺱﺎﻋﯽ‬çalışan, gayret eden.
saâdetmend (A.-F.) [ ‫ ] ﺱﻌﺎدﺕﻤﻨﺪ‬mutlu, bahtiyar.
sabâ (A.) [ ‫ ] ﺹﺒﺎ‬1.meltem, gündoğusunden esen yel. 2.sabâ makamı.
sabâvet (A.) [ ‫ ] ﺹﺒﺎوت‬çocukluk.
sâbık (A.) [ ‫ ] ﺱﺎﺑﻖ‬1.eski. 2.bir önceki.
w.
alk
sâbıka (A.) [ ‫ ] ﺱﺎﺑﻘﻪ‬1.geçmişte kalan suç. 2.bir insanın geçmişteki hali.
sâbıküzzikr (A.) [ ‫ ] ﺱﺎﺑﻖ اﻝﺬﮐﺮ‬anılan, zikredilen.
sabır (A.) [ ‫ ] ﺹﺒﺮ‬dayanma, kendini tutma.
sabî (A.) [ ‫ ] ﺹﺒﯽ‬1.bebek. 2.küçük çocuk.
sâbi’ (A.) [ ‫ ] ﺱﺎﺑﻊ‬yedinci.
sâbi’an (A.) [ ‫ ] ﺱﺎﺑﻌﺎ‬yedincisi, yedinci olarak.
ww
sâbi’î (A.) [ ‫ ] ﺹﺎﺑﺌﯽ‬yıldıza tapan.
sâbir (A.) [ ‫ ] ﺹﺎﺑﺮ‬sabırlı.
sâbit (A.) [ ‫ ] ﺛﺎﺑﺖ‬1.kanıtlanmış. 2.yerinde duran.
sabr (A.) [ ‫ ] ﺹﺒﺮ‬sabır.
382
www.alkottob.com
sabûh (A.) [ ‫ ] ﺹﺒﻮح‬sabah içilen şarap.
m
sabun (A.) [ ‫ ] ﺹﺎﺑﻮن‬sabun.
sabûr (A.) [ ‫ ] ﺹﺒﻮر‬çok sabırlı.
sad (F.) [ ‫ ] ﺹﺪ‬yüz.
sadâ (A.) [ ‫ ] ﺹﺪا‬ses.
sadâkat (A.) [ ‫ ] ﺹﺪاﻗﺖ‬bağlılık.
sadâret (A.) [ ‫ ] ﺹﺪارت‬sadrazamlık.
sâdât (A.) [ ‫ ] ﺱﺎدات‬seyyitler.
ott
o
sadâretpenah (A.-F.) [ ‫ ] ﺹﺪارت ﭘﻨﺎﻩ‬sadrazam.
b.c
o
sâcid (A.) [ ‫ ] ﺱﺎﺝﺪ‬secde eden.
sâde (F.) [ ‫ ] ﺱﺎدﻩ‬1.basit. 2.yalın. 3.süssüz. 4.sadece.
saded (A.) [ ‫ ] ﺹﺪد‬konu, asıl mesele.
sâdedil (F.) [ ‫ ] ﺱﺎدﻩ دل‬1.saf, temiz yürekli. 2.ebleh, bön.
w.
alk
sâdedilâne (F.) [ ‫ ] ﺱﺎدﻩ دﻻﻥﻪ‬safça.
sadef (A.) [ ‫ ] ﺹﺪف‬sedef.
sâdelevh (F.-A.) [ ‫ ] ﺱﺎدﻩ ﻝﻮح‬saf, temiz yürekli.
sademat (A.) [ ‫ ] ﺹﺪﻡﺎت‬1.sadmeler, çarpmalar, darbeler. 2.musibetler.
sâdık (A.) [ ‫ ] ﺹﺎدق‬1.yürekten bağlı olan. 2.doğru.
sâdıkülkavl (A.) [ ‫ ] ﺹﺎدق اﻝﻘﻮل‬doğru sözlü.
ww
sâdır (A.) [ ‫ ] ﺹﺎدر‬çıkan.
sâdır olmak 1.çıkmak, meydana gelmek. 2.imzadan çıkmak.
sâdire (A.) [ ‫ ] ﺹﺎدرﻩ‬çıkan.
sâdis (A.) [ ‫ ] ﺱﺎدس‬altıncı.
383
www.alkottob.com
sâdisen (A.) [ ‫ ] ﺱﺎدﺱﺎ‬altıncısı, altıncı olarak.
sadpâre (F.) [ ‫ ] ﺹﺪﭘﺎرﻩ‬yüz parça.
sadra şifa vermek işe yaramak, rahatlatmak.
sadr-ı a’zam [ ‫ ] ﺹﺪر اﻋﻈﻢ‬sadrazam.
sadr-ı esbak [ ‫ ] ﺹﺪر اﺱﺒﻖ‬eski sadrazam.
sadsâl (F.) [ ‫ ] ﺹﺪﺱﺎل‬yüzyıl.
saf (A.) [ ‫ ] ﺹﻒ‬sıra.
ott
o
sâf (A.) [ ‫ ] ﺹﺎف‬1.temiz, arı, halis. 2.açık.
b.c
o
sadr (A.) [ ‫ ] ﺹﺪر‬1.göğüs. 2.baş. 3.başköşe. 4.sadrazam.
m
sadme (A.) [ ‫ ] ﺹﺪﻡﻪ‬1.çarpma, vurma, tokuşma. 2.musibet.
safâ (A.) [ ‫ ] ﺹﻔﺎ‬1.saflık. 2.gönül rahatlığı, gönlün şen olması.
safâ eylemek şenlenmek.
safâbahş (A.-F.) [ ‫ ] ﺹﻔﺎﺑﺨﺶ‬gönüle rahatlık veren.
w.
alk
safahât (A.) [ ‫ ] ﺹﻔﺤﺎت‬aşamalar.
safbeste (A.-F.) [ ‫ ] ﺹﻒ ﺑﺴﺘﻪ‬sıralanmış, sıra olmuş.
safder (A.-F.) [ ‫ ] ﺹﻔﺪر‬düşman saflarını yaran, savaşçı.
safderûn (A.-F.) [ ‫ ] ﺹﺎف درون‬1.saf, yüreği temiz. 2.ebleh, bön.
safderûnâne (A.-F.) [ ‫ ] ﺹﺎف دروﻥﺎﻥﻪ‬safça.
safdil (A.-F.) [ ‫ ] ﺹﺎف دل‬1.yüreği temiz. 2.saf.
ww
safdilâne (A.-F.) [ ‫ ] ﺹﺎف دﻻﻥﻪ‬1.yürek temizliği ile. 2.safça.
safdillik (A.-F.-T.) 1.yürek temizliği. 2.saflık.
saff (A.) [ ‫ ] ﺹﻒ‬sıra, dizi, saf.
safha (A.) [ ‫ ] ﺹﻔﺤﻪ‬1.aşama. 2.düz olan yüz. 3.sayfa.
384
www.alkottob.com
sâfî (A.) [ ‫ ] ﺹﺎﻓﯽ‬temiz, arı, halis.
m
sâfil (A.) [ ‫ ] ﺱﺎﻓﻞ‬aşağı, aşağıda.
safîr (A.) [ ‫ ] ﺹﻔﻴﺮ‬ıslık.
safsâf (A.) [ ‫ ] ﺹﻔﺼﺎف‬söğüt.
b.c
o
safra (A.) [ ‫ ] ﺹﻔﺮﻩ‬1.öd. 2.sarı.
safsata (A.) [ ‫ ] ﺱﻔﺴﻄﻪ‬doğru olmadığı halde doğru gibi gösterilen düşünce veya
söz.
safşikâf (A.-F.) [ ‫ ] ﺹﻒ ﺵﮑﺎف‬düşman saflarını yaran savaşçı.
safşiken (A.-F.) [ ‫ ] ﺹﺎف ﺵﮑﻦ‬düşman saflarını yaran savaşçı.
ott
o
safvet (A.) [ ‫ ] ﺹﻔﻮت‬saflık, temizlik, arılık.
sâgar (A.) [ ‫ ] ﺱﺎﻏﺮ‬kadeh, içki kadehi.
sagîr (A.) [ ‫ ] ﺹﻐﻴﺮ‬1.küçük. 2.küçük çocuk.
sağr (A.) [ ‫ ] ﺛﻐﺮ‬sınır, hudut.
w.
alk
sahâ (A.) [ ‫ ] ﺱﺎﺧﻪ‬cömertlik, eliaçıklık.
sâha (A.) [ ‫ ] ﺱﺎﺣﻪ‬alan.
sahâbe (A.) [ ‫ ] ﺹﺤﺎﺑﻪ‬Hz. Muhammed’in sohbetlerine katılan müslüman.
sahâbî (A.) [ ‫ ] ﺹﺤﺎﺑﯽ‬Hz. Muhammed’in sohbetlerini katılan müslüman.
sahâif (A.) [ ‫ ] ﺹﺤﺎﺋﻒ‬sayfalar.
sahâkâr bk. sehâkâr.
ww
sahâra (A.) [ ‫ ] ﺹﺤﺎری‬1.çöller. 2.kırlar.
sahâvet bk. sehâvet.
sahbâ (A.) [ ‫ ] ﺹﻬﺒﺎ‬şarap.
sahhaf (A.) [ ‫ ] ﺹﺤﺎف‬kitapçı.
385
www.alkottob.com
sahî (A.) [ ‫ ] ﺱﺨﯽ‬cömert, eliaçık.
sâhibcemâl (A.-F.) [ ‫ ] ﺹﺎﺣﺐ ﺝﻤﺎل‬güzel yüzlü, güzel.
sâhibkemal (A.-F.) [ ‫ ] ﺹﺎﺣﺐ ﮐﻤﺎل‬olgun insan.
b.c
o
sâhibe (A.) [ ‫ ] ﺹﺎﺣﺒﻪ‬bayan sahip.
m
sâhib (A.) [ ‫ ] ﺹﺎﺣﺐ‬sahip.
sâhibkerâmet (A.-F.) [ ‫ ] ﺹﺎﺣﺐ ﮐﺮاﻡﺖ‬keramet sahibi.
sâhibkıran (A.-F.) [ ‫ ] ﺹﺎﺣﺐ ﻗﺮان‬muzaffer hükümdar.
sâhibnazar (A.-F.) [ ‫ ] ﺹﺎﺣﺐ ﻥﻈﺮ‬görüş sahibi, deneyimli.
ott
o
sahife (A.) [ ‫ ] ﺹﺤﻴﻔﻪ‬sayfa.
sahih (A.) [ ‫ ] ﺹﺤﻴﺢ‬1.doğru. 2.gerçek.
sâhil (A.) [ ‫ ] ﺱﺎﺣﻞ‬kıyı.
sâhilhane (A.-F.) [ ‫ ] ﺱﺎﺣﻞ ﺧﺎﻥﻪ‬yalı.
sâhir (A.) [ ‫ ] ﺱﺎﺣﺮ‬1.büyücü. 2.büyüleyici.
w.
alk
sahleb (A.) [ ‫ ] ﺛﻌﻠﺐ‬sâlep.
sahn (A.) [ ‫ ] ﺹﺤﻦ‬1.avlu. 2.boşluk. 3.sahne. 4.üstü kubbeli alan.
sahr (A.) [ ‫ ] ﺹﺨﺮ‬kaya.
sahra (A.) [ ‫ ] ﺹﺤﺮا‬1.çöl. 2.kır.
sahre (A.) [ ‫ ] ﺹﺨﺮﻩ‬kaya.
saht (F.) [ ‫ ] ﺱﺨﺖ‬1.çok. 2.katı. 3.şiddetli. 4.güç.
ww
sahte (F.) [ ‫ ] ﺱﺎﺧﺘﻪ‬1.yapay, yapma. 2.düzmece. 3.kalp, sahte.
sahtekâr (F.) [ ‫ ] ﺱﺎﺧﺘﻪ ﮐﺎر‬1.sahteci. 2.kalpazan.
sahtiyan (F.) [ ‫ ] ﺱﺨﺘﻴﺎن‬işlenmiş cilalı deri.
sahûr (A.) [ ‫ ] ﺱﺎﺣﻮر‬sahur.
386
www.alkottob.com
sâib (A.) [ ‫ ] ﺹﺎﺋﺐ‬isabetli.
m
sâibî (A.) [ ‫ ] ﺹﺎﺋﺒﯽ‬yıldıza tapan.
sâid (A.) [ ‫ ] ﺱﺎﻋﺪ‬kol, bilek ile dirsek arası.
sâika (A.) [ ‫ ] ﺱﺎﺋﻘﻪ‬yıldırım.
sâil (A.) [ ‫ ] ﺱﺎﺋﻞ‬1.dilenci. 2.soran. 3.akan.
sâim (A.) [ ‫ ] ﺹﺎﺋﻢ‬oruçlu.
sâir (A.) [ ‫ ] ﺱﺎﺋﺮ‬1.diğer. 2.gezen.
saiy (A.) [ ‫ ] ﺱﻌﯽ‬çalışma, çaba.
sâk (A.) [ ‫ ] ﺱﺎق‬1.baldır. 2.sap.
ott
o
sâirfilmenâm (A.) [ ‫ ] ﺱﺎﺋﺮ ﻓﯽ اﻝﻤﻨﺎم‬uyurgezer.
b.c
o
sâik (A.) [ ‫ ] ﺱﺎﺋﻖ‬sevk eden.
sakâmet (A.) [ ‫ ] ﺱﻘﺎﻡﺖ‬1.sakatlık. 2.yanlışlık.
sâkeyn (A.) [ ‫ ] ﺱﺎﻗﻴﻦ‬ikizkenar.
w.
alk
sâkeyn-i şibh-i münharif [ ‫ ] ﺱﺎﻗﻴﻦ ﺵﺒﻪ ﻡﻨﺤﺮف‬yamuk.
sakf (A.) [ ‫ ] ﺱﻘﻒ‬1.tavan. 2.çatı.
sâkıb (A.) [ ‫ ] ﺛﺎﻗﺐ‬1.delici. 2.parlak yıldız.
sâkıt (A.) [ ‫ ] ﺱﺎﻗﻂ‬1.düşük, düşük cenin. 2.düşen.
sâkıt olmak düşmek.
sâkî (A.) [ ‫ ] ﺱﺎﻗﯽ‬1.içki sunan. 2.saka.
ww
sakil (A.) [ ‫ ] ﺛﻘﻴﻞ‬1.ağır. 2.hoş olmayan, yakışmayan.
sakim (A.) [ ‫ ] ﺱﻘﻴﻢ‬hastalıklı, sakat.
sâkin (A.) [ ‫ ] ﺱﺎﮐﻦ‬1.yerleşik. 2.kendi halinde.
sâkit (A.) [ ‫ ] ﺱﺎﮐﺖ‬suskun.
387
www.alkottob.com
sakka (A.) [ ‫ ] ﺱﻘﺎ‬saka.
m
sâl (F.) [ ‫ ] ﺱﺎل‬yıl.
salâbet (A.) [ ‫ ] ﺹﻼﺑﺖ‬sağlamlık.
salâhiyet (A.) [ ‫ ] ﺹﻼﺣﻴﺖ‬yetki..
salâhiyetdâr (A.-F.) [ ‫ ] ﺹﻼﺣﻴﺖ دار‬yetkili.
salât (A.) [ ‫ ] ﺹﻼت‬namaz.
sâldîde (F.) [ ‫ ] ﺱﺎل دیﺪﻩ‬1.yaşlı. 2.deneyimli.
salîbî (A.) [ ‫ ] ﺹﻠﻴﺒﯽ‬haçlı.
ott
o
salib (A.) [ ‫ ] ﺹﻠﻴﺐ‬haç.
b.c
o
salâh (A.) [ ‫ ] ﺹﻼح‬1.düzgünlük, yolunda gitme. 2.barış. 3.dine bağlılık.
sâlifüzzikr (A.) [ ‫ ] ﺱﺎﻝﻒ اﻝﺬﮐﺮ‬zikredilen, anılan.
sâlih (A.) [ ‫ ] ﺹﺎﻝﺢ‬dinin kurallarına uyan.
sâlik (A.) [ ‫ ] ﺱﺎﻝﮏ‬tarikat mensubu.
w.
alk
sâlim (A.) [ ‫ ] ﺱﺎﻝﻢ‬1.sağ, esenlik içinde. 2.sağlam.
sâlimen (A.) [ ‫ ] ﺱﺎﻝﻤﺎ‬sağ salim.
sâlis (A.) [ ‫ ] ﺛﺎﻝﺚ‬üçüncü.
sâlisen (A.) [ ‫ ] ﺛﺎﻝﺜﺎ‬üçüncüsü, üçüncü olarak.
sâlnâme (F.) [ ‫ ] ﺱﺎﻝﻨﺎﻡﻪ‬yıllık.
sâlûs (F.) [ ‫ ] ﺱﺎﻝﻮس‬iki yüzlü.
ww
sâmân (F.) [ ‫ ] ﺱﺎﻡﺎن‬1.zenginlik. 2.huzur. 3.düzen.
sâmî (A.) [ ‫ ] ﺱﺎﻡﯽ‬yüce.
sâmi’ (A.) [ ‫ ] ﺱﺎﻡﻊ‬dinleyen.
sâmia (A.) [ ‫ ] ﺱﺎﻡﻌﻪ‬işitme duyusu.
388
www.alkottob.com
samîmâne (A.-F.) [ ‫ ] ﺹﻤﻴﻤﺎﻥﻪ‬içtenlikle.
m
samîmî (A.) [ ‫ ] ﺹﻤﻴﻤﯽ‬içten.
samimiyet (A.) [ ‫ ] ﺹﻤﻴﻤﻴﺖ‬içtenlik.
sâminen (A.) [ ‫ ] ﺛﺎﻡﻨﺎ‬sekizincisi, sekizinci olarak.
sanâyi (A.) [ ‫ ] ﺹﻨﺎیﻊ‬sanatlar.
sanâyi -i nefîse [ ‫ ] ﺹﻨﺎیﻊ ﻥﻔﻴﺴﻪ‬güzel sanatlar.
sandûk (A.) [ ‫ ] ﺹﻨﺪوق‬sandık.
ott
o
sandukdar (A.-F.) [ ‫ ] ﺹﻨﺪوﻗﺪار‬veznedar.
b.c
o
sâmin (A.) [ ‫ ] ﺛﺎﻡﻦ‬sekezinci.
sanem (A.) [ ‫ ] ﺹﻨﻢ‬1.put. 2.put kadar güzel.
sânevî (A.) [ ‫ ] ﺛﺎﻥﻮی‬ikinci.
sânî (A.) [ ‫ ] ﺛﺎﻥﯽ‬ikinci.
sâni’ (A.) [ ‫ ] ﺹﺎﻥﻊ‬1.yaratıcı, Tanrı. 2.yapan.
w.
alk
saniye (A.) [ ‫ ] ﺛﺎﻥﻴﻪ‬ikinci.
sâniyen (A.) [ ‫ ] ﺛﺎﻥﻴﺎ‬ikincisi, ikinci olarak.
sâr (A.) [ ‫ ] ﺛﺎر‬öc.
sarâhat (A.) [ ‫ ] ﺹﺮاﺣﺖ‬açıklık.
sarâhaten (A.) [ ‫ ] ﺹﺮاﺣﺔ‬açıkça.
sârban (F.) [ ‫ ] ﺱﺎرﺑﺎن‬kervancı.
ww
sarf (A.) [ ‫ ] ﺹﺮف‬1.harcama. 2.gramer.
sarf olunmak harcanmak.
sarfiyat (A.) [ ‫ ] ﺹﺮﻓﻴﺎت‬1.harcamalar. 2.salgılar.
sârî (A.) [ ‫ ] ﺱﺎری‬bulaşıcı.
389
www.alkottob.com
sarîh (A.) [ ‫ ] ﺹﺮیﺢ‬açık, kuşku götürmeyen.
m
sarîhan (A.) [ ‫ ] ﺹﺮیﺤﺎ‬açıkça.
sârik (A.) [ ‫ ] ﺱﺎرق‬hırsız.
sarsar (A.) [ ‫ ] ﺹﺮﺹﺮ‬fırtına.
sath (A.) [ ‫ ] ﺱﻄﺢ‬yüzey, satıh.
sathî (A.) [ ‫ ] ﺱﻄﺤﯽ‬yüzeysel, üstünkörü.
satl (A.) [ ‫ ] ﺱﻄﻞ‬kova.
ott
o
satvet (A.) [ ‫ ] ﺱﻄﻮت‬güçlülük.
b.c
o
sârim (A.) [ ‫ ] ﺹﺎرم‬keskin.
savâb (A.) [ ‫ ] ﺛﻮاب‬1.doğru. 2.dürüstlük.
savb (A.) [ ‫ ] ﺹﻮب‬yön.
savlet (A.) [ ‫ ] ﺹﻮﻝﺖ‬akın, saldırı.
savm (A.) [ ‫ ] ﺹﻮم‬oruç.
w.
alk
savmaa (A.) [ ‫ ] ﺹﻮﻡﻌﻪ‬1.manastır. 2.mabet.
savt (A.) [ ‫ ] ﺹﻮت‬ses.
sayd (A.) [ ‫ ] ﺹﻴﺪ‬av.
saydgâh (A.-F.) [ ‫ ] ﺹﻴﺪﮔﺎﻩ‬avlak.
sâye (F.) [ ‫ ] ﺱﺎیﻪ‬gölge.
sâyeban (F.) [ ‫ ] ﺱﺎیﺒﺎن‬1.gölgelik. 2.çadır.
ww
sâyedar (F.) [ ‫ ] ﺱﺎیﻪ دار‬gölgeli.
sayf (A.) [ ‫ ] ﺹﻴﻒ‬yaz.
sayfiye (A.) [ ‫ ] ﺹﻴﻔﻴﻪ‬yazlık.
sayha (A.) [ ‫ ] ﺹﻴﺤﻪ‬haykırış.
390
www.alkottob.com
sâyis (A.) [ ‫ ] ﺱﺎیﺲ‬seyis.
m
saykal (A.) [ ‫ ] ﺹﻴﻘﻞ‬cila.
saykalkâr (A.-F.) [ ‫ ] ﺹﻴﻘﻠﺪار‬yaldızcı.
b.c
o
sayyad (A.) [ ‫ ] ﺹﻴﺎد‬avcı.
saz (F.) [ ‫ ] ﺱﺎز‬enstrüman, saz.
se (F.) [ ‫ ] ﺱﻪ‬üç.
seb’ (A.) [ ‫ ] ﺱﺒﻊ‬yedi.
seb’in (A.) [ ‫ ] ﺱﺒﻌﻴﻦ‬yetmiş.
sebak (A.) [ ‫ ] ﺱﺒﻖ‬ders.
ott
o
seb’ûn (A.) [ ‫ ] ﺱﺒﻌﻮن‬yetmiş.
sebât (A.) [ ‫ ] ﺛﺒﺎت‬yerinden kımıldamama, kararından vazgeçmeme.
sebâtkâr (A.-F.) [ ‫ ] ﺛﺒﺎﺕﮑﺎر‬sebat eden.
sebâyidü (F.) [ ‫ ] ﺱﻪ ﺑﺎ دو‬üç ve iki.
w.
alk
sebbâbe (A.) [ ‫ ] ﺱﺒﺎﺑﻪ‬işaret parmağı, şehadet parmağı.
sebeb (A.) [ ‫ ] ﺱﺒﺐ‬sebep, neden.
sebebiyet (A.) [ ‫ ] ﺱﺒﺒﻴﺖ‬sebep olma.
sebebiyet vermek sebep olmak.
sebed (A.) [ ‫ ] ﺱﺒﺪ‬sepet.
sebîke (A.) [ ‫ ] ﺱﺒﻴﮑﻪ‬külçe.
ww
sebil (A.) [ ‫ ] ﺱﺒﻴﻞ‬1.yol. 2.su dağıtım yeri, sebil.
sebk (A.) [ ‫ ] ﺱﺒﮏ‬üslup.
sebkat (A.) [ ‫ ] ﺱﺒﻘﺖ‬geçme.
seblâ (A.) [ ‫ ] ﺱﺒﻼ‬uzun kirpikli göz.
391
www.alkottob.com
sebt (A.) [ ‫ ] ﺛﺒﺖ‬kayda geçirme.
m
sebt edilmek kayda geçirilmek.
sebt etmek kayda geçirmek.
b.c
o
sebû (F.) [ ‫ ] ﺱﺒﻮ‬testi.
sebük (F.) [ ‫ ] ﺱﺒﮏ‬1.hafif. 2.kıvrak, çevik. 3.çabuk.
sebükmağz (F.) [ ‫ ] ﺱﺒﮏ ﻡﺰ‬dangalak.
sebükmizac (F.-A.) [ ‫ ] ﺱﺒﮏ ﻡﺰاج‬hoppa.
sebükpây (F.) [ ‫ ] ﺱﺒﮏ ﭘﺎی‬ayağına çabuk.
sebz (F.) [‫ ] ﺱﺒﺰ‬yeşil.
ott
o
sebükser (F.) [ ‫ ] ﺱﺒﮏ ﺱﺮ‬1.dangalak. 2.aşağılık.
sebze (F.) [ ‫ ] ﺱﺒﺰﻩ‬1.çimenlik. 2.sebze.
sec’ (A.) [ ‫ ] ﺱﺠﻊ‬seci sanatı. Düzyazıda kafiyelendirme sanatı.
secâyâ (A.) [ ‫ ] ﺱﺠﺎیﺎ‬karakterler.
w.
alk
secdegâh (A.-F.) [ ‫ ] ﺱﺠﺪﻩ ﮔﺎﻩ‬secde edilen yer.
seciyevî (A.) [ ‫ ] ﺱﺠﻴﻮی‬karakter ile ilgili.
seciyye (A.) [ ‫ ] ﺱﺠﻴﻪ‬karakter.
seciyyesiz (A.-T.) karaktersiz.
sedâ (A.) [ ‫ ] ﺹﺪا‬ses.
sedânüvis (A.-F.) [ ‫ ] ﺹﺪا ﻥﻮیﺲ‬1.teyp. 2.gramofon.
ww
sedâyâ (A.) [ ‫ ] ﺛﺪایﺎ‬memeler.
sedd (A.) [ ‫ ] ﺱﺪ‬1.set. 2.baraj. 3.engel. 3.kapama, tıkama. 4.kapatılma.
sedd edilmek örtülmek, örülmek, kapatılmak.
seddâd (A.) [ ‫ ] ﺱﺪاد‬1.tıkaç. 2.tampon.
392
www.alkottob.com
sedefî (A.) [ ‫ ] ﺹﺪﻓﯽ‬1.sedefli. 2.sedef ile ilgili. 3.sedef rengi.
sefâhat (A.) [ ‫ ] ﺱﻔﺎﺣﺖ‬sefihlik, zevk ve eğlence düşkünlüğü.
sefâlet (A.) [ ‫ ] ﺱﻔﺎﻝﺖ‬sefillik.
sefâret (A.) [ ‫ ] ﺱﻔﺎرت‬elçilik, büyükelçilik.
b.c
o
sefâin (A.) [ ‫ ] ﺱﻔﺎﺋﻦ‬gemiler.
m
sedy (A.) [ ‫ ] ﺛﺪی‬meme.
sefârethâne (A.-F.) [ ‫ ] ﺱﻔﺎرت ﺧﺎﻥﻪ‬elçilik binası, elçilik.
sefer (A.) [ ‫ ] ﺱﻔﺮ‬1.yolculuk. 2.savaş. 3.kez.
ott
o
seferber (A.-F.) [ ‫ ] ﺱﻔﺮﺑﺮ‬1.savaşa gönderilmiş. 2.savaşa hazırlanmış.
seferberlik (A.-F.-T.) savaşa hazırlanma hali, savaş hali.
seferî (A.) [ ‫ ] ﺱﻔﺮی‬1.yolcu. 2.savaş ile ilgili.
seffâh (A.) [ ‫ ] ﺱﻔﺎح‬1.kandökücü. 2.cömert.
seffâk (A.) [ ‫ ] ﺱﻔﺎک‬kandökücü.
w.
alk
sefîd (F.) [ ‫ ] ﺱﻔﻴﺪ‬beyaz, ak.
sefih (A.) [ ‫ ] ﺱﻔﻴﻪ‬zevk ve eğlence düşkünü.
sefil (A.) [ ‫ ] ﺱﻔﻴﻞ‬1.aşağılık. 2.yoksul.
sefile (A.) [ ‫ ] ﺱﻔﻴﻠﻪ‬1.aşağılık kadın. 2.yoksul kadın. 3.orospu.
sefîne (A.) [ ‫ ] ﺱﻔﻴﻨﻪ‬1.gemi. 2.şiir mecmuası.
sefir (A.) [ ‫ ] ﺱﻔﻴﺮ‬elçi.
ww
sefirikebir (A.-F.) [ ‫ ] ﺱﻔﻴﺮﮐﺒﻴﺮ‬büyükelçi.
seg (F.) [ ‫ ] ﺱﮓ‬köpek.
segâbi (F.) [ ‫ ] ﺱﮓ ﺁﺑﯽ‬kunduz.
sehâ (A.) [ ‫ ] ﺱﺨﺎ‬cömertlik, eliaçıklık.
393
www.alkottob.com
sehâb (A.) [ ‫ ] ﺱﺤﺎب‬bulut.
m
sehâbâlûd (A.-F.) [ ‫ ] ﺱﺤﺎب ﺁﻝﻮد‬bulutlu.
sehâkâr (A.-F.) [ ‫ ] ﺱﺨﺎﮐﺎر‬cömert, eliaçık.
sehâvet (A.) [ ‫ ] ﺱﺨﺎوت‬cömertlik, eliaçıklık.
sehergâh (A.-F.) [ ‫ ] ﺱﺤﺮﮔﺎﻩ‬seher vakti.
seherhîz (A.-F.) [ ‫ ] ﺱﺤﺮﺧﻴﺰ‬seher vakti kalkan.
sehhâr (A.) [ ‫ ] ﺱﺤﺎر‬büyüleyici.
ott
o
sehî (F.) [ ‫ ] ﺱﻬﯽ‬1.fidan gibi. 3.düz, doğru.
b.c
o
sehâkârlık (A.-F.-T.) cömertlik, eliaçıklık.
sehîkad (F.-A.) [ ‫ ] ﺱﻬﯽ ﻗﺪ‬servi boylu, düzgün boylu.
sehîkâmet (F.-A.) [ ‫ ] ﺱﻬﯽ ﻗﺎﻡﺖ‬servi boylu, düzgün boylu.
sehîm (A.) [ ‫ ] ﺱﻬﻴﻢ‬pay sahibi.
sehl (A.) [ ‫ ] ﺱﻬﻞ‬kolay.
w.
alk
sehm (A.) [ ‫ ] ﺱﻬﻢ‬1.pay. 2.ok.
sehm (F.) [ ‫ ] ﺱﻬﻢ‬korkunç.
sehmgîn (F.) [ ‫ ] ﺱﻬﻤﮕﻴﻦ‬korkunç.
sehmnâk (F.) [ ‫ ] ﺱﻬﻤﻨﺎک‬korkunç.
sehv (A.) [ ‫ ] ﺱﻬﻮ‬yanılgı.
sehven (A.) [ ‫ ] ﺱﻬﻮا‬yanlışlıkla.
ww
sehviyyât (A.) [ ‫ ] ﺱﻬﻮیﺎت‬1.yanlışlıklar. 2.yanılgılar.
sekene (A.) [ ‫ ] ﺱﮑﻨﻪ‬oturanlar, sâkinler.
sekiz zılı'lı (T.-A.) sekizgen, sekiz kenarlı.
sekr (A.) [ ‫ ] ﺱﮑﺮ‬sarhoşluk.
394
www.alkottob.com
sekrâver (A.-F.) [ ‫ ] ﺱﮑﺮ ﺁور‬sarhoşluk veren.
sekte vermek durgunluk vermek, sekteye uğratmak.
b.c
o
sektedâr etmek durdurmak, sekteye uğratmak.
selâmet (A.) [ ‫ ] ﺱﻼﻡﺖ‬esenlik.
selâs (A.) [ ‫ ] ﺛﻼث‬üç.
selâse (A.) [ ‫ ] ﺛﻼﺛﻪ‬üç.
selâset (A.) [ ‫ ] ﺱﻼﺱﺖ‬akıcılık.
selâsûn (A.) [ ‫ ] ﺛﻠﺜﻮن‬otuz.
selâtîn (A.) [ ‫ ] ﺱﻼﻃﻴﻦ‬sultanlar.
ott
o
selâsil (A.) [ ‫ ] ﺱﻼﺱﻞ‬zincirler.
selâsîn (A.) [ ‫ ] ﺛﻠﺜﻴﻦ‬otuz.
m
sekte (A.) [ ‫ ] ﺱﮑﺘﻪ‬1.durma. 2.kesilme.
selb (A.) [ ‫ ] ﺱﻠﺐ‬1.kapma, kendine çekme. 2.inkâr etme.
w.
alk
selb etmek 1.kapmak, çekmek, almak. 2.inkâr etmek. 3.yok etmek.
selcûkî (A.) [ ‫ ] ﺱﻠﺠﻮﻗﯽ‬Selçuklu.
selef (A.) [ ‫ ] ﺱﻠﻒ‬öncekiler, önceki görevliler.
selh (A.) [ ‫ ] ﺱﻠﺦ‬deri yüzme.
selhhâne (A.-F.) [ ‫ ] ﺱﻠﺦ ﺧﺎﻥﻪ‬kesim yeri, mezbaha, salhane.
selîka (A.) [ ‫ ] ﺱﻠﻴﻘﻪ‬güzel konuşma ve yazma yeteneği.
ww
selim (A.) [ ‫ ] ﺱﻠﻴﻢ‬sağlam.
selîmülkalb (A.) [ ‫ ] ﺱﻠﻴﻢ اﻝﻘﻠﺐ‬temiz yürekli.
selîs (A.) [ ‫ ] ﺱﻠﻴﺲ‬akıcı.
selle (A.) [ ‫ ] ﺱﻠﻪ‬sele.
395
www.alkottob.com
sellebâf (A.-F.) [ ‫ ] ﺱﻠﻪ ﺑﺎف‬sepetçi.
m
sem (A.) [ ‫ ] ﺱﻢ‬zehir.
sem’ (A.) [ ‫ ] ﺱﻤﻊ‬1.işitme. 2.kulak.
b.c
o
semâ (A.) [ ‫ ] ﺱﻤﺎ‬gökyüzü.
semâcet (A.) [ ‫ ] ﺱﻤﺎﺝﺖ‬çirkinlik.
semâhâne (A.-F.) [ ‫ ] ﺱﻤﺎع ﺧﺎﻥﻪ‬mevlevî dervişlerinin semâ ettikleri özel mekan.
semahat (A.) [ ‫ ] ﺱﻤﺎﺣﺖ‬iyilikseverlik.
semân (A.) [ ‫ ] ﺛﻤﺎن‬sekiz.
semâvât (A.) [ ‫ ] ﺱﻤﻮات‬gökler.
ott
o
semânun (A.) [ ‫ ] ﺛﻤﺎﻥﻮن‬seksen.
semâvî (A.) [ ‫ ] ﺱﻤﺎوی‬1.gök ile ilgili. 2.tanrısal.
semdâr (A.-F.) [ ‫ ] ﺱﻤﺪار‬zehirli.
semek (A.) [ ‫ ] ﺱﻤﮏ‬balık.
w.
alk
semen (A.) [ ‫ ] ﺛﻤﻦ‬değer, kıymet.
semen (A.) [ ‫ ] ﺱﻤﻦ‬semizlik.
semen (F.) [ ‫ ] ﺱﻤﻦ‬yasemin.
semenber (F.) [ ‫ ] ﺱﻤﻨﺒﺮ‬yasemin göğüslü.
semend (F.) [ ‫ ] ﺱﻤﻨﺪ‬güzel ve çevik at.
semer (A.) [ ‫ ] ﺛﻤﺮ‬1.meyva. 2.ürün. 3.sonuç.
ww
semerât (A.) [ ‫ ] ﺛﻤﺮات‬1.meyvalar. 2.ürünler. 3.sonuçlar.
semere (A.) [ ‫ ] ﺛﻤﺮﻩ‬1.meyva. 2.ürün. 3.sonuç.
semere vermek 1.meyva vermek. 2.sonuç vermek.
semeredâr (A.-F.) [ ‫ ] ﺛﻤﺮﻩ دار‬1.meyvalı. 2.ürün veren. 3.sonuç veren.
396
www.alkottob.com
semî (A.) [ ‫ ] ﺱﻤﻴﻊ‬çok iyi işiten.
m
semîn (A.) [ ‫ ] ﺛﻤﻴﻦ‬değerli.
semin (A.) [ ‫ ] ﺱﻤﻴﻦ‬semirmiş, semiz.
semra (A.) [ ‫ ] ﺱﻤﺮا‬esmer.
semt (A.) [ ‫ ] ﺱﻤﺖ‬1.taraf. 2.yöre. 3.mahalle.
senâ (A.) [ ‫ ] ﺛﻨﺎ‬övgü.
senâ etmek övmek.
senâhân (A.-F.) [ ‫ ] ﺛﻨﺎﺧﻮان‬öven.
senâkâr (A.-F.) [ ‫ ] ﺛﻨﺎﮐﺎر‬öven.
senâya (A.) [ ‫ ] ﺛﻨﺎیﺎ‬ön dişler.
sencîde (F.) [ ‫ ] ﺱﻨﺠﻴﺪﻩ‬tartılı.
w.
alk
sene (A.) [ ‫ ] ﺱﻨﻪ‬yıl.
ott
o
senâgû (A.-F.) [ ‫ ] ﺛﻨﺎﮔﻮ‬öven.
b.c
o
semmûr (A.) [ ‫ ] ﺱﻤﻮر‬samur.
sene -i hicriyye [ ‫ ] ﺱﻨﻪء هﺠﺮیﻪ‬hicrî yıl.
sene -i kameriyye [ ‫ ] ﺱﻨﻪء ﻗﻤﺮیﻪ‬kamerî yıl.
sene -i mîlâdiyye [ ‫ ] ﺱﻨﻪ> ﻡﻴﻼدیﻪ‬miladî yıl.
sene -i şemsiyye [ ‫ ] ﺱﻨﻪء ﺵﻤﺴﻴﻪ‬şemsî yıl.
senebesene (A.-F.) [ ‫ ] ﺱﻨﻪ ﺑﺴﻨﻪ‬yıldan yıla.
ww
sened (A.) [ ‫ ] ﺱﻨﺪ‬1.belge. 2.tapu.
senedât (A.) [ ‫ ] ﺱﻨﺪات‬belgeler.
senevât (A.) [ ‫ ] ﺱﻨﻮات‬yıllar.
senevî (A.) [ ‫ ] ﺱﻨﻮی‬yıllık.
397
www.alkottob.com
seng (F.) [ ‫ ] ﺱﻨﮓ‬taş.
m
sengdil (F.) [ ‫ ] ﺱﻨﮓ دل‬taş yürekli, acımasız.
sengdilâne (F.) [ ‫ ] ﺱﻨﮓ دﻻﻥﻪ‬acımasızca.
b.c
o
sengîn (F.) [ ‫ ] ﺱﻨﮕﻴﻦ‬1.ağır. 2.taştan.
senglâh (F.) [ ‫ ] ﺱﻨﮕﻼخ‬taşlık arazi.
sengtıraş (F.) [ ‫ ] ﺱﻨﮓ ﺕﺮاش‬taş ustası.
seniyye (A.) [ ‫ ] ﺱﻨﻴﻪ‬ulu, yüce.
sepîd (F.) [ ‫ ] ﺱﭙﻴﺪ‬beyaz, ak.
ser (F.) [ ‫ ] ﺱﺮ‬1.baş. 2.başkan. 3.uç.
serâ (A.) [ ‫ ] ﺛﺮا‬toprak.
serâ (F.) [ ‫ ] ﺱﺮا‬saray.
serâb (A.) [ ‫ ] ﺱﺮاب‬serap.
w.
alk
serâğâz (F.) [ ‫ ] ﺱﺮﺁﻏﺎز‬başlangıç.
ott
o
sepîdedem (F.) [ ‫ ] ﺱﭙﻴﺪﻩ دم‬tan ağartısı.
serâir (A.) [ ‫ ] ﺱﺮاﺋﺮ‬sırlar.
serâmed (F.) [ ‫ ] ﺱﺮﺁﻡﺪ‬ileri gelen, önde gelen.
serâmedân (F.) [ ‫ ] ﺱﺮ ﺁﻡﺪان‬ileri gelenler, önde gelenler.
serâpâ (F.) [ ‫ ] ﺱﺮاﭘﺎ‬baştan ayağa, bir baştan bir başa, tüm.
serâperde (F.) [ ‫ ] ﺱﺎراﭘﺮدﻩ‬1.saray perdesi. 2.otağ.
ww
serâser (F.) [ ‫ ] ﺱﺮاﺱﺮ‬bir baştan bir başa.
serâsîme (F.) [ ‫ ] ﺱﺮاﺱﻴﻤﻪ‬afallamış, sersemleşmiş.
serasker (F.-A.) [ ‫ ] ﺱﺮﻋﺴﮑﺮ‬1.başkomutan. 2.savunma bakanı, harbiye nazırı.
398
www.alkottob.com
seraskerî (F.-A.) [ ‫ ] ﺱﺮﻋﺴﮑﺮی‬1.başkomutanlık. 2.savunma bakanlığı, harbiye
m
nazırlığı.
serây (F.) [ ‫ ] ﺱﺮای‬saray.
serbest (F.) [ ‫ ] ﺱﺮﺑﺴﺖ‬1.özgür. 2.kayıtsız.
serbestî (F.) [ ‫ ] ﺱﺮﺑﺴﺘﯽ‬serbestlik.
serbesücûd (F.-A.) [ ‫ ] ﺱﺮ ﺑﺴﺠﻮد‬alnı secdede.
serbülend (F.) [ ‫ ] ﺱﺮﺑﻠﻨﺪ‬başı yüce, yücebaşlı..
b.c
o
serbeser (F.) [ ‫ ] ﺱﺮﺑﺴﺮ‬bir baştan bir başa.
serçeşme (F.) [ ‫ ] ﺱﺮچﺸﻤﻪ‬1.kaynak. 2.pınarbaşı. 3.önder.
ott
o
serd (A.) [ ‫ ] ﺱﺮد‬düzgün dile getirme.
serd (F.) [ ‫ ] ﺱﺮد‬1.soğuk. 2.sert, haşin.
serd etmek dile getirmek.
serdâr (F.) [ ‫ ] ﺱﺮدار‬1.önder. 2.komutan, başkomutan.
w.
alk
serden geçmek başından vazgeçmek, ölümü göze almak.
serefrâz (F.) [ ‫ ] ﺱﺮاﻓﺮاز‬1.başı yüce. 2.başta gelen.
serencâm (F.) [ ‫ ] ﺱﺮاﻥﺠﺎم‬1.son. 2.başa gelen olay.
seretân (A.) [ ‫ ] ﺱﺮﻃﺎن‬yengeç.
serfirâz (F.) [ ‫ ] ﺱﺮﻓﺮاز‬başı yüce.
serfürû (F.) [ ‫ ] ﺱﺮﻓﺮو‬başı önde, başı eğik, itaat eden.
ww
serfürû etmek 1.itaat etmek. 2.başını eğmek. 3.düşünceye dalmak.
sergerdân (F.) [ ‫ ] ﺱﺮﮔﺮدان‬1.avare, aylak. 2.şaşkın.
sergüzeşt (F.) [ ‫ ] ﺱﺮﮔﺬﺵﺖ‬macera, serüven.
serhad (F.-A.) [ ‫ ] ﺱﺮﺣﺪ‬sınır.
399
www.alkottob.com
serheng (F.) [ ‫ ] ﺱﺮهﻨﮓ‬çavuş.
m
serî (A.) [ ‫ ] ﺱﺮیﻊ‬hızlı.
serîr (A.) [ ‫ ] ﺱﺮیﺮ‬taht.
seriyye (A.) [ ‫ ] ﺱﺮیﻪ‬müfreze.
serkâtib (F.-A.) [ ‫ ] ﺱﺮﮐﺎﺕﺐ‬başkâtip.
serkerde (F.) [ ‫ ] ﺱﺮﮐﺮدﻩ‬1.lider, baş. 2.elebaşı.
serkeş (F.) [ ‫ ] ﺱﺮﮐﺶ‬dikkafalı, inatçı.
ott
o
serkeşî (F.) [ ‫ ] ﺱﺮﮐﺸﯽ‬dikkafalılık, inatçılık.
b.c
o
serîülintikal (A.) [ ‫ ] ﺱﺮیﻊ اﻻﻥﺘﻘﺎل‬kıvrak zekalı.
serkûy (F.) [ ‫ ] ﺱﺮﮐﻮی‬sokak başı, mahalle başı.
serlevha (F.-A.) [ ‫ ] ﺱﺮﻝﻮﺣﻪ‬başlık.
sermâ (F.) [ ‫ ] ﺱﺮﻡﺎ‬1.soğuk. 2.kış.
sermâye (F.) [ ‫ ] ﺱﺮﻡﺎیﻪ‬1.anapara. 2.genelev kadını.
w.
alk
sermâyedâr (F.) [ ‫ ] ﺱﺮﻡﺎیﻪ دار‬sermaye sahibi, kapitalist.
sermed (F.) [ ‫ ] ﺱﺮﻡﺪ‬ebedî, sürekli.
sermest (F.) [ ‫ ] ﺱﺮﻡﺴﺖ‬sarhoş.
sermestî (F.) [ ‫ ] ﺱﺮﻡﺴﺘﯽ‬sarhoşluk.
sermuharrir (F.-A.) [ ‫ ] ﺱﺮﻡﺤﺮر‬başyazar.
sermüneccim (F.-A.) [ ‫ ] ﺱﺮﻡﻨﺠﻢ‬müneccimbaşı.
ww
sernâme (F.) [ ‫ ] ﺱﺮﻥﺎﻡﻪ‬mektup başlığı.
sernigun (F.) [ ‫ ] ﺱﺮﻥﮕﻮن‬başaşağı, tepetakla.
sernigûn olmak tepetakla olmak, başaşağı gelmek, yenilmek.
sernüvişt (F.) [ ‫ ] ﺱﺮﻥﻮﺵﺖ‬yazgı, alın yazısı.
400
www.alkottob.com
serpuş (F.) [ ‫ ] ﺱﺮﭘﻮش‬başlık.
m
serrâc (A.) [ ‫ ] ﺱﺮاج‬saraç.
serrâchâne (A.-F.) [ ‫ ] ﺱﺮاج ﺧﺎﻥﻪ‬saraçhane.
serşâr (F.) [ ‫ ] ﺱﺮﺵﺎر‬dolu, ağzına kadar dolu.
sertâpâ (F.) [ ‫ ] ﺱﺮﺕﺎﭘﺎ‬baştan ayağa, baştanbaşa.
sertâser (A.) [ ‫ ] ﺱﺮﺕﺎﺱﺮ‬baştanbaşa.
serv (F.) [ ‫ ] ﺱﺮو‬servi, selvi.
b.c
o
serserî (F.) [ ‫ ] ﺱﺮﺱﺮی‬1.aylak. 2.anlamsız.
ott
o
serv -i bülend [ ‫ ] ﺱﺮو ﺑﻠﻨﺪ‬boyu servi gibi düzgün ve uzun olan sevgili.
serv -i hırâmân [ ‫ ] ﺱﺮو ﺧﺮاﻡﺎن‬salınarak yürüyen sevgili.
serv -i nihâl [ ‫ ] ﺱﺮو ﻥﻬﺎل‬1.fidan gibi düz servi. 2.servi boylu güzel.
serv -i revân [ ‫ ] ﺱﺮو روان‬1.yürüyen servi. 2.yürüyen servi boylu güzel.
servendâm (F.) [ ‫ ] ﺱﺮواﻥﺪام‬servi boylu.
w.
alk
server (F.) [ ‫ ] ﺱﺮور‬önder, lider, baş.
serverân (F.) [ ‫ ] ﺱﺮوران‬önderler, liderler, başlar.
servet (A.) [ ‫ ] ﺛﺮوت‬1.zenginlik, varlık. 2.ekonomi.
servistân (F.) [ ‫ ] ﺱﺮوﺱﺘﺎن‬servilik.
servkadd (F.-A.) [ ‫ ] ﺱﺮوﻗﺪ‬servi boylu.
serzeniş (F.) [ ‫ ] ﺱﺮزﻥﺶ‬sitem, başa kakma.
ww
serzenişkâr (F.) [ ‫ ] ﺱﺮزﻥﺸﮑﺎر‬sitem edici.
setr (A.) [ ‫ ] ﺱﺘﺮ‬örtme, gizleme.
setr etmek örtmek, gizlemek, kamufle etmek.
settâr (A.) [ ‫ ] ﺱﺘﺎر‬1.örten. 2.günahları örten Tanrı.
401
www.alkottob.com
sevâb (A.) [ ‫ ] ﺛﻮاب‬1.sevap. 2.hayır, iyilik.
m
sevâbit (A.) [ ‫ ] ﺛﻮاﺑﺖ‬yıldızlar.
sevâd (A.) [ ‫ ] ﺱﻮاد‬1.karalık. 2.karalama, yazma.
b.c
o
sevâhil (A.) [ ‫ ] ﺱﻮاﺣﻞ‬kıyılar.
sevb (A.) [ ‫ ] ﺛﻮب‬giysi.
sevdâ (A.) [ ‫ ] ﺱﻮدا‬1.kara, siyah. 2.insan yapısında bulunan dört maddeden biri.
sevdâzede (F.) [ ‫ ] ﺱﻮدازدﻩ‬sevdalı.
seviyye (A.) [ ‫ ] ﺱﻮیﻪ‬düzey.
sevk -i tabi’î [ ‫ ] ﺱﻮق ﻃﺒﻴﻌﯽ‬içgüdü.
ott
o
sevk (A.) [ ‫ ] ﺱﻮق‬gönderme.
sevk etmek göndermek, yönlendirmek, götürmek.
sevkülceyş (A.) [ ‫ ] ﺱﻮق اﻝﺠﻴﺶ‬strateji.
sevkülceyşî (A.) [ ‫ ] ﺱﻮق اﻝﺠﻴﺸﯽ‬stratejik.
w.
alk
sevr (A.) [ ‫ ] ﺛﻮر‬1.boğa. 2.öküz. 3.boğa burcu.
seyâhat (A.) [ ‫ ] ﺱﻴﺎﺣﺖ‬gezi.
seyelân (A.) [ ‫ ] ﺱﻴﻼن‬akış, akma.
seyf (A.) [ ‫ ] ﺱﻴﻒ‬kılıç.
seyfiyye (A.) [ ‫ ] ﺱﻴﻔﻴﻪ‬asker kesimi.
seyl (A.) [ ‫ ] ﺱﻴﻞ‬sel.
ww
seylâb (A.-F.) [ ‫ ] ﺱﻴﻼب‬sel suyu.
seylâbe (A.-F.) [ ‫ ] ﺱﻴﻼﺑﻪ‬sel suyu.
seylhîz (A.-F.) [ ‫ ] ﺱﻴﻠﺨﻴﺰ‬su taşkını, taşkın.
seyr (A.) [ ‫ ] ﺱﻴﺮ‬1.seyir. 2.yürüme. 3.gezi. 4.izleme.
402
www.alkottob.com
seyr etmek izlemek.
m
seyrân (A.) [ ‫ ] ﺱﻴﺮان‬gezinme.
seyrangâh (A.-F.) [ ‫ ] ﺱﻴﺮاﻥﮕﺎﻩ‬gezinti yeri.
seyrüsefer (A.) [ ‫ ] ﺱﻴﺮ و ﺱﻔﺮ‬trafik, gidişgeliş.
seyyâh (A.) [ ‫ ] ﺱﻴﺎح‬1.gezgin. 2.turist.
seyyâhin (A.) [ ‫ ] ﺱﻴﺎﺣﻴﻦ‬1.gezginler. 2.turistler.
seyyâl (A.) [ ‫ ] ﺱﻴﺎل‬akışkan.
ott
o
seyyâle (A.) [ ‫ ] ﺱﻴﺎﻝﻪ‬1.akıntı. 2.sıvı.
b.c
o
seyrfilmenâm (A.) [ ‫ ] ﺱﻴﺮ ﻓﯽ اﻝﻤﻨﺎم‬uyurgezer.
seyyar (A.) [ ‫ ] ﺱﻴﺎر‬1.taşınabilir. 2.gezen.
seyyârât (A.) [ ‫ ] ﺱﻴﺎرات‬gezegenler.
seyyâre (A.) [ ‫ ] ﺱﻴﺎرﻩ‬gezegen.
seyyiât (A.) [ ‫ ] ﺱﻴﺌﺎت‬1.günahlar. 2.kötülükler. 3.olumsuzluklar.
w.
alk
seyyib (A.) [ ‫ ] ﺛﻴﺐ‬dul kadın.
seyyibât (A.) [ ‫ ] ﺛﻴﺒﺎت‬dul kadınlar.
seyyibe (A.) [ ‫ ] ﺛﻴﺒﻪ‬dul kadın.
seyyid (A.) [ ‫ ] ﺱﻴﺪ‬1.Hz. Hasan’yn soyundan gelen. 2.efendi. 3.ağa. 4.başkan.
seyyie (A.) [ ‫ ] ﺱﻴﺌﻪ‬1.günah. 2.kötülük.
sezâ (F.) [ ‫ ] ﺱﺰا‬layık, yaraşır.
ww
sezâvar (F.) [ ‫ ] ﺱﺰاوار‬layık, yaraşır.
sıbt (A.) [ ‫ ] ﺱﺒﻂ‬torun.
sıbyân (A.) [ ‫ ] ﺹﺒﻴﺎن‬çocuklar.
sıddık (A.) [ ‫ ] ﺹﺪیﻖ‬sözünün eri.
403
www.alkottob.com
sıdk (A.) [ ‫ ] ﺹﺪق‬1.doğruluk. 2.kalp temizliği.
m
sıfat (A.) [ ‫ ] ﺹﻔﺖ‬özellik, vasıf.
sıfât (A.) [ ‫ ] ﺹﻔﺎت‬özellikler, vasıflar.
sığâr (A.) [ ‫ ] ﺹﻐﺎر‬küçükler.
sığar (A.) [ ‫ ] ﺹﻐﺮ‬küçüklük.
sıhhat (A.) [ ‫ ] ﺹﺤﺖ‬1.doğruluk. 2.sağlık.
sıhhî (A.) [ ‫ ] ﺹﺤﯽ‬sağlıkla ilgili.
ott
o
sıhhiye (A.) [ ‫ ] ﺹﺤﻴﻪ‬sağlık işleri dairesi.
b.c
o
sıfr (A.) [ ‫ ] ﺹﻔﺮ‬sıfır.
sıhr (A.) [ ‫ ] ﺹﻬﺮ‬evlilikten doğan akrabalık.
sıhriyet (A.) [ ‫ ] ﺹﻬﺮیﺖ‬evlilikten doğan akrabalık, kan bağı.
sıklet (A.) [ ‫ ] ﺛﻘﻠﺖ‬1.ağırlık. 2.sıkıntı.
sıklet vermek ağırlık vermek, rahatsız etmek, sıkıntı vermek.
w.
alk
sıla (A.) [ ‫ ] ﺹﻠﻪ‬yakınlarını ziyarete gitme özlemi.
sıla -i rahm [ ‫ ] ﺹﻠﻪء رﺣﻢ‬yakınlarını ziyaret edip özlem gidermek.
sıle (A.) [ ‫ ] ﺹﻠﻪ‬şaire verilen para ödülü.
sımt (A.) [ ‫ ] ﺱﻤﻂ‬dizi.
sınâ’î (A.) [ ‫ ] ﺹﻨﺎﻋﯽ‬1.sanatla ilgili. 2.sanayi ile ilgili.
sınâat (A.) [ ‫ ] ﺹﻨﺎﻋﺖ‬1.sanat. 2.sanayi.
ww
sınâât (A.) [ ‫ ] ﺹﻨﺎﻋﺎت‬sanatlar.
sınâât -ı edebî [ ‫ ] ﺹﻨﺎﻋﺎت ادﺑﯽ‬edebî sanatlar.
sınf (A.) [ ‫ ] ﺹﻨﻒ‬sınıf.
sırâc (A.) [ ‫ ] ﺱﺮاج‬kandil.
404
www.alkottob.com
sırât (A.) [ ‫ ] ﺹﺮاط‬yol.
m
sırât -ı müstakîm [ ‫ ] ﺹﺮاط ﻡﺴﺘﻘﻴﻢ‬1.doğru yol. 2.sırat köprüsü.
sırf (A.) [ ‫ ] ﺹﺮف‬sadece, yalnız.
sıyâm (A.) [ ‫ ] ﺹﻴﺎم‬oruç.
sıyânet (A.) [ ‫ ] ﺹﻴﺎﻥﺖ‬koruma.
sî (F.) [ ‫ ] ﺱﯽ‬otuz.
siâyet (A.) [ ‫ ] ﺱﻌﺎیﺖ‬çekiştirme, dedikodu.
sicill (A.) [ ‫ ] ﺱﺠﻞ‬kayıt kütüğü.
ott
o
sîb (F.) [ ‫ ] ﺱﻴﺐ‬elma.
b.c
o
sırr (A.) [ ‫ ] ﺱﺮ‬giz, sır.
sidrenişin (A.-F.) [ ‫ ] ﺱﺪرﻩ ﻥﺸﻴﻦ‬sidretülmüntehâda oturan melek.
sidretülmüntehâ (A.) [ ‫ ] ﺱﺪرة اﻝﻤﻨﺘﻬﺎ‬uzayda bulunduğu varsanılan ve ötesine
geçilemeyen bir ağaç.
w.
alk
sifâl (F.) [ ‫ ] ﺱﻔﺎل‬çanak çömlek.
sifâlîn (F.) [ ‫ ] ﺱﻔﺎﻝﻴﻦ‬topraktan yapılmış.
sih (F.) [ ‫ ] ﺱﻴﺦ‬şiş.
sihâm (A.) [ ‫ ] ﺱﻬﺎم‬1.oklar. 2.paylar.
sihir (A.) [ ‫ ] ﺱﺤﺮ‬büyü.
sihr (A.) [ ‫ ] ﺱﺤﺮ‬sihir, büyü.
ww
sihrâmîz (A.-F.) [ ‫ ] ﺱﺤﺮ ﺁﻡﻴﺰ‬büyüleyici.
sihrbâz (A.-F.) [ ‫ ] ﺱﺤﺮﺑﺎز‬1.sihirbaz. 2.büyücü.
sika (A.) [ ‫ ] ﺛﻘﻪ‬güvenilir kişi.
sikke (A.) [ ‫ ] ﺱﮑﻪ‬1.madenî para. 2.mevlevî külahı.
405
www.alkottob.com
sikkîn (A.) [ ‫ ] ﺱﮑﻴﻦ‬bıçak.
m
silâhdâr (A.-F.) [ ‫ ] ﺱﻼﺣﺪار‬silahtar.
sîlî (F.) [ ‫ ] ﺱﻴﻠﯽ‬tokat, sille.
sill (A.) [ ‫ ] ﺱﻞ‬verem.
sillürrie (A.) [ ‫ ] ﺱﻞ اﻝﺮﺋﻪ‬akciğer veremi.
b.c
o
silk (A.) [ ‫ ] ﺱﻠﮏ‬1.dizi. 2.iplik. 3.meslek.
silsile (A.) [ ‫ ] ﺱﻠﺴﻠﻪ‬1.zincir. 2.hanedan. 3.sıradağ. 4.dizi.
silsile -i merâtib [ ‫ ] ﺱﻠﺴﻠﻪء ﻡﺮاﺕﺐ‬hiyerarşi.
sîmâ (F.) [ ‫ ] ﺱﻴﻤﺎ‬1.yüz. 2.kişi.
sîmâb (F.) [ ‫ ] ﺱﻴﻤﺎب‬cıva.
ott
o
sîm (F.) [ ‫ ] ﺱﻴﻢ‬1.gümüş. 2.gümüş tel. 3.gümüş para.
simât (A.) [ ‫ ] ﺱﻤﺎط‬1.sofra. 2.ziyafet.
sîmber (F.) [ ‫ ] ﺱﻴﻤﺒﺮ‬gümüş gibi beyaz göğüslü.
w.
alk
sîmîn (F.) [ ‫ ] ﺱﻴﻤﻴﻦ‬1.gümüşten. 2.gümüş gibi beyaz.
simsâr (A.) [ ‫ ] ﺱﻤﺴﺎر‬komisyoncu.
simsâriyye (A.) [ ‫ ] ﺱﻤﺴﺎریﻪ‬komisyon ücreti.
sîmten (F.) [ ‫ ] ﺱﻴﻢ ﺕﻦ‬gümüş tenli.
sîmurg (F.) [ ‫ ] ﺱﻴﻤﺮغ‬zümrütüanka.
sin (A.) [ ‫ ] ﺱﻦ‬1.yaş. 2.diş.
ww
sinan (A.) [ ‫ ] ﺱﻨﺎن‬mızrak.
sindân (F.) [ ‫ ] ﺱﻨﺪان‬örs.
sîne (A.) [ ‫ ] ﺱﻴﻨﻪ‬1.göğüs. 2.yürek.
sine (A.) [ ‫ ] ﺱﻨﻪ‬uyuklama.
406
www.alkottob.com
sînebend (A.-F.) [ ‫ ] ﺱﻴﻨﻪ ﺑﻨﺪ‬sütyen.
m
sîneçâk (A.-F.) [ ‫ ] ﺱﻴﻪ چﺎک‬göğsü parçalanmış, göğsü yaralı.
sînezen (A.-F.) [ ‫ ] ﺱﻴﻨﻪ زن‬göğsünü döven.
b.c
o
sînî (F.) [ ‫ ] ﺱﻴﻨﯽ‬tepsi.
sinîn (A.) [ ‫ ] ﺱﻨﻴﻦ‬yıllar.
sinn (A.) [ ‫ ] ﺱﻦ‬1.yaş. 2.diş.
sinnen (A.) [ ‫ ] ﺱﻨﺎ‬yaşça.
sipâh (F.) [ ‫ ] ﺱﭙﺎﻩ‬1.ordu. 2.asker.
sipâs (F.) [ ‫ ] ﺱﭙﺎس‬şükür.
ott
o
sipâriş (F.) [ ‫ ] ﺱﭙﺎرش‬ısmarlama.
sipasgüzâr (F.) [ ‫ ] ﺱﭙﺎی ﮔﺰار‬şükreden.
sipeh (F.) [ ‫ ] ﺱﭙﻪ‬1.ordu. 2.asker.
sipehsâlâr (F.) [ ‫ ] ﺱﭙﻪ ﺱﺎﻻر‬başkomutan.
w.
alk
sipihr (F.) [ ‫ ] ﺱﭙﻬﺮ‬gökyüzü.
sîr (F.) [ ‫ ] ﺱﻴﺮ‬sarmısak.
sîr (F.) [ ‫ ] ﺱﻴﺮ‬tok.
sirâyet (A.) [ ‫ ] ﺱﺮایﺖ‬bulaşma, geçme.
sirâyet etmek geçmek, bulaşmak.
sîret (A.) [ ‫ ] ﺱﻴﺮت‬1.hal ve gidiş. 2.biyografi.
ww
sirişk (F.) [ ‫ ] ﺱﺮﺵﮏ‬gözyaşı.
sirişt (F.) [ ‫ ] ﺱﺮﺵﺖ‬yaratılış.
sirkat (A.) [ ‫ ] ﺱﺮﻗﺖ‬hırsızlık.
sirkat edilmek çalınmak.
407
www.alkottob.com
sitâre (F.) [ ‫ ] ﺱﺘﺎرﻩ‬yıldız.
m
sitâyiş (F.) [ ‫ ] ﺱﺘﺎیﺶ‬övgü.
sitâyişkâr (F.) [ ‫ ] ﺱﺘﺎیﺸﮑﺎر‬1.övücü. 2.öven.
sitem (F.) [ ‫ ] ﺱﺘﻢ‬1.zulüm. 2.haksızlık.
sitemdîde (F.) [ ‫ ] ﺱﺖ دیﺪﻩ‬zulme uğramış.
sitemger (F.) [ ‫ ] ﺱﺘﻤﮕﺮ‬zalim.
sitemkâr (F.) [ ‫ ] ﺱﺘﻤﮑﺎر‬zalim.
ott
o
sitîz (F.) [ ‫ ] ﺱﺘﻴﺰ‬1.kavga. 2.çekişme.
b.c
o
sitebr (F.) [ ‫ ] ﺱﺘﺒﺮ‬1.kalın. 2.yoğun. 3.kaba.
sitîze (F.) [ ‫ ] ﺱﺘﻴﺮﻩ‬1.kavga. 2.çekişme.
sitt (A.) [ ‫ ] ﺱﺖ‬altı.
sitte (A.) [ ‫ ] ﺱﺘﻪ‬altı.
sittîn (A.) [ ‫ ] ﺱﺘﻴﻦ‬altmış.
w.
alk
sittin sene [ ‫ ] ﺱﺘﺘﻴﻦ ﺱﻨﻪ‬1.altmış sene. 2.belirlenemeyecek kadar uzun bir zaman.
sivâ (A.) [ ‫ ] ﺱﻮا‬öte, başka, gayrı.
siyâb (A.) [ ‫ ] ﺛﻴﺎب‬giysiler.
siyâdet (A.) [ ‫ ] ﺱﻴﺎدت‬1.seyyidlik. 2.efendilik.
siyâh (F.) [ ‫ ] ﺱﻴﺎﻩ‬kara.
siyâhbaht (F.) [ ‫ ] ﺱﻴﺎﻩ ﺑﺨﺖ‬karatalihli.
ww
siyâhî (F.) [ ‫ ] ﺱﻴﺎهﯽ‬1.siyahlık. 2.zenci.
siyâk u sibak (A.) [ ‫ ] ﺱﻴﺎق و ﺱﺒﺎق‬sözün gelişi.
siyâset (A.) [ ‫ ] ﺱﻴﺎﺱﺖ‬1.politika. 2.idam cezası.
siyasî (A.) [ ‫ ] ﺱﻴﺎﺱﯽ‬1.siyasal. 2.politikacı.
408
www.alkottob.com
siyasiyat (A.) [ ‫ ] ﺱﻴﺎﺱﻴﺎت‬politika.
m
siyasiyûn (A.) [ ‫ ] ﺱﻴﺎﺱﻴﻮن‬siyasetçiler, politikacılar.
siyeh (F.) [ ‫ ] ﺱﻴﻪ‬kara, siyah.
sôfî (A.) [ ‫ ] ﺹﻮﻓﯽ‬tasavvufla ilgilenen, mutasavvıf.
sohbet (A.) [ ‫ ] ﺹﺤﺒﺖ‬konuşma.
sû (F.) [ ‫ ] ﺱﻮ‬yön, taraf.
sû’ (A.) [ ‫ ] ﺱﻮء‬kötülük.
su’âl eylemek soru sormak.
su’âl olunmak soru sorulmak.
su’âlât (A.) [ ‫ ] ﺱﺆاﻻت‬sorular.
su’bân (A.) [ ‫ ] ﺛﻌﺒﺎن‬ejderha.
w.
alk
su’ûbet (A.) [ ‫ ] ﺹﻌﻮﺑﺖ‬güçlük.
ott
o
su’âl (A.) [ ‫ ] ﺱﺆال‬soru.
b.c
o
siyyânen (A.) [ ‫ ] ﺱﻴﺎﻥﺎ‬eşit olarak.
suâl îrad edilmek soru yöneltmek.
sûbesû (F.) [ ‫ ] ﺱﻮﺑﺴﻮ‬her taraf, her tarafta.
subh (A.) [ ‫ ] ﺹﺒﺢ‬sabah.
subh ü mesâ [ ‫ ] ﺹﺒﺢ و ﻡﺴﺎ‬sabah akşam.
subhdem (A.-F.) [ ‫ ] ﺹﺒﺢ دم‬sabah vakti, sabahleyin.
ww
subhgâh (A.-F.) [ ‫ ] ﺹﺒﺤﮕﺎﻩ‬sabah vakti, sabahleyin.
sûd (F.) [ ‫ ] ﺱﻮد‬1. kâr, kazanç. 2.yarar.
sudâ’ (A.) [ ‫ ] ﺹﺪاع‬baş ağrısı.
sûdâger (F.) [ ‫ ] ﺱﻮداﮔﺮ‬tüccar.
409
www.alkottob.com
sûdmend (F.) [ ‫ ] ﺱﻮدﻡﻨﺪ‬yararlı.
m
sudûr (A.) [ ‫ ] ﺹﺪور‬1.çıkış. 2.göğüsler.
sûf (A.) [ ‫ ] ﺹﻮف‬yün.
sûfî (A.) [ ‫ ] ﺹﻮﻓﯽ‬1.mutasavvıf. 2.sofu.
b.c
o
suffe (A.) [ ‫ ] ﺹﻔﻪ‬sofa.
sûfiyye (A.) [ ‫ ] ﺹﻮﻓﻴﻪ‬mutasavvıflar, tasavvufla uğraşanlar.
sufûf (A.) [ ‫ ] ﺹﻔﻮف‬sıralar, saflar.
sugrâ (A.) [ ‫ ] ﺹﻐﺮا‬küçük.
sûhân (F.) [ ‫ ] ﺱﻮهﺎن‬törpü.
suhen (F.) [ ‫ ] ﺱﺨﻦ‬söz.
sûhte (F.) [ ‫ ] ﺱﻮﺧﺘﻪ‬yanık.
suhuf (A.) [ ‫ ] ﺹﺤﻒ‬sayfalar.
ott
o
suhan (F.) [ ‫ ] ﺱﺨﻦ‬söz.
w.
alk
sûikasd (A.-F.) [ ‫ ] ﺱﻮء ﻗﺼﺪ‬suikast, cana kıyma.
sûinazar (A.-F.) [ ‫ ] ﺱﻮء ﻥﻈﺮ‬kötü gözle bakış.
sûiniyet (A.-F.) [ ‫ ] ﺱﻮء ﻥﻴﺖ‬kötü niyet.
sûizan (A.-F.) [ ‫ ] ﺱﻮء ﻇﻦ‬kötü kanıya düşme.
sûk (A.) [ ‫ ] ﺱﻮق‬çarşı.
sukût (A.) [ ‫ ] ﺱﻘﻮط‬düşüş.
ww
sulb (A.) [ ‫ ] ﺹﻠﺐ‬1.döl, soy. 2.katı.
sulehâ (A.) [ ‫ ] ﺹﻠﺤﺎ‬salih kişiler, iyi amelli kullar.
sulh (A.) [ ‫ ] ﺹﻠﺢ‬barış.
sulhâmîz (A.-F.) [ ‫ ] ﺹﻠﺢ ﺁﻡﻴﺰ‬barışçıl.
410
www.alkottob.com
sulhen (A.) [ ‫ ] ﺹﻠﺤﺎ‬barış yoluyla.
m
sulta (A.) [ ‫ ] ﺱﻠﻄﻪ‬baskı.
sultân (A.) [ ‫ ] ﺱﻠﻄﺎن‬1.hükümdar. 2.hükümdar eşi ve kız çocuğu. 3.sevgili.
b.c
o
sun’ (A.) [ ‫ ] ﺹﻨﻊ‬1.yapma. 2.yaratma. 3.güç.
sun’î (A.) [ ‫ ] ﺹﻨﻌﯽ‬yapay.
sunûf (A.) [ ‫ ] ﺹﻨﻮف‬sınıflar.
sûr (A.) [ ‫ ] ﺱﻮر‬hisar.
sûr (A.) [ ‫ ] ﺹﻮر‬1.boru. 2.kıyamette üflenecek boru.
sûrâh (F.) [ ‫ ] ﺱﻮراخ‬delik.
surahî (A.) [ ‫ ] ﺹﺮاﺣﯽ‬sürahi.
ott
o
sûr (F.) [ ‫ ] ﺱﻮر‬1.düğün. 2.şenlik.
sûret (A.) [ ‫ ] ﺹﻮرت‬1.yüz. 2.çare. 3.biçim. 4.tarz.
sûretâ (A.) [ ‫ ] ﺹﻮرﺕﺎ‬görünüşte.
w.
alk
sûretger (A.-F.) [ ‫ ] ﺹﻮرﺕﮕﺮ‬ressam.
sûrnâ (F.) [ ‫ ] ﺱﻮرﻥﺎ‬zurna.
surre (A.) [ ‫ ] ﺹﺮﻩ‬1.para kesesi. 2.hükümdar tarafından Mekke’ye gönderilen
paralar ve armağanlar.
sûsen (F.) [ ‫ ] ﺱﻮﺱﻦ‬susam.
sûsmâr (F.) [ ‫ ] ﺱﻮﺱﻤﺎر‬kertenkele.
ww
sutûh (A.) [ ‫ ] ﺱﻄﻮح‬yüzeyler, satıhlar.
sutûr (A.) [ ‫ ] ﺱﻄﻮر‬satırlar.
suver (A.) [ ‫ ] ﺹﻮر‬1.yüzler. 2.çareler. 3.biçimler. 4.tarzlar.
sûy (F.) [ ‫ ] ﺱﻮی‬yön, taraf.
411
www.alkottob.com
sûz (F.) [ ‫ ] ﺱﻮز‬1.yanma. 2.yakma. 3.ateş. 4.yakan.
m
sûzân (F.) [ ‫ ] ﺱﻮزان‬1.yakıcı. 2.yanıcı.
sûzen (F.) [ ‫ ] ﺱﻮزن‬iğne.
b.c
o
sûzende (F.) [ ‫ ] ﺱﻮزﻥﺪﻩ‬yakıcı.
sûziş (F.) [ ‫ ] ﺱﻮزش‬yanma, yangı.
sûznâk (F.) [ ‫ ] ﺱﻮزﻥﺎک‬yakıcı.
sübhan (A.) [ ‫ ] ﺱﺒﺤﺎن‬Tanrı.
sübhânî (A.) [ ‫ ] ﺱﺒﺤﺎﻥﯽ‬tanrısal.
sübût bulmak gerçekleşmek, olmak.
ott
o
sübût (A.) [ ‫ ] ﺛﺒﻮت‬1.sabitleşme. 2.gerçekleşme. 3.kanıtlanma.
sücûd (A.) [ ‫ ] ﺱﺠﻮد‬secde etme, yere kapanma.
südde (A.) [ ‫ ] ﺱﺪﻩ‬1.kapı. 2.eşik.
süedâ (A.) [ ‫ ] ﺱﺆدا‬kutlu kişiler.
w.
alk
süfehâ (A.) [ ‫ ] ﺱﻔﻬﺎ‬alçaklar, sefihler.
süferâ (A.) [ ‫ ] ﺱﻔﺮا‬elçiler, büyükelçiler.
süflî (A.) [ ‫ ] ﺱﻔﻠﯽ‬1.aşağı, aşağıda. 2.adi, bayağı.
süfte (F.) [ ‫ ] ﺱﻔﺘﻪ‬delinmiş.
süfün (A.) [ ‫ ] ﺱﻔﻦ‬gemiler.
sügur (A.) [ ‫ ] ﺛﻐﻮر‬sınırlar.
ww
sühan (F.) [ ‫ ] ﺱﺨﻦ‬söz.
sühandan (F.) [ ‫ ] ﺱﺨﻨﺪان‬söz bilen, sözden anlayan.
sühanperdaz (F.) [ ‫ ] ﺱﺨﻦ ﭘﺮداز‬ağzı laf yapan.
sühûlet (A.) [ ‫ ] ﺱﻬﻮﻝﺖ‬kolaylık.
412
www.alkottob.com
sühûnet (A.) [ ‫ ﺱﺨﻮﻥﺖ‬sıcaklık.
m
sükkân (A.) [ ‫ﺱﮑﺎن‬oturanlar, sakinler.
sükker (A.) [ ‫ ﺱﮑﺮ‬şeker.
b.c
o
sükûn (A.) [ ‫ﺱﮑﻮن‬sakinlik, hareketsizlik.
sükûnet (A.) [ ‫ﺱﮑﻮﻥﺖ‬.sakinlik, hareketsizlik. 2.rahatlık.
sükûnet bulmak yatışmak, sakinleşmek.
sükût (A.) [ ‫ ] ﺱﮑﻮت‬sessizlik.
sülâle (A.) [ ‫ ] ﺱﻼﻝﻪ‬soy sop.
süllem (A.) [ ‫ ] ﺱﻠﻢ‬merdiven.
süls (A.) [ ‫ ] ﺛﻠﺚ‬üçtebir.
ott
o
sülâsâ (A.) [ ‫ ] ﺛﻠﺜﺎ‬salı.
sülûk (A.) [ ‫ ] ﺱﻠﻮک‬1.yola girme. 2.tarikata girme.
sülüsân (A.) [ ‫ ] ﺛﻠﺜﻼن‬üçte iki.
w.
alk
süm (F.) [ ‫ ] ﺱﻢ‬toynak.
sümpâre (F.) [ ‫ ] ﺱﻢ ﭘﺎرﻩ‬zımpara.
sümûm (A.) [ ‫ ] ﺱﻤﻮم‬zehirler.
sünbâde (F.) [ ‫ ] ﺱﻨﺒﺎدﻩ‬zımpara.
sünbül (F.) [ ‫ ] ﺱﻨﺒﻞ‬sümbül.
sünbüle (A.) [ ‫ ] ﺱﻨﺒﻠﻪ‬başak.
ww
sünen (A.) [ ‫ ] ﺱﻨﻦ‬sünnetler.
sünûhat (A.) [ ‫ ] ﺱﻨﻮﺣﺎت‬akla gelenler, içe doğanlar.
sürâdık (A.) [ ‫ ] ﺱﺮادق‬saray perdesi.
sürb (F.) [ ‫ ] ﺱﺮب‬1.kurşun. 2.kalay.
413
www.alkottob.com
süreyya (A.) [ ‫ ] ﺛﺮیﺎ‬Ülker, Pervin.
sürh (F.) [ ‫ ] ﺱﺮخ‬1.kırmızı, kızıl. 2.kırmızı mürekkep.
sürûd (F.) [ ‫ ] ﺱﺮود‬şarkı, melodi.
sürur (A.) [ ‫ ] ﺱﺮور‬sevinç.
sürûrengîz (A.-F.) [ ‫ ] ﺱﺮور اﻥﮕﻴﺰ‬sevinçli.
sürûş (F.) [ ‫ ] ﺱﺮوش‬melek.
sütre (A.) [ ‫ ] ﺱﺘﺮﻩ‬1.örtü. 2.perde.
sütûde (F.) [ ‫ ] ﺱﺘﻮدﻩ‬övülmüş.
sütûn (F.) [ ‫ ] ﺱﺘﻮن‬direk.
ott
o
süst (F.) [ ‫ ] ﺱﺴﺖ‬1.gevşek. 2.tembel, uyuşuk.
b.c
o
sürmedan (T.-F.) [ ‫ ] ﺱﺮﻡﻪ دان‬sürmelik.
m
sürfe (F.) [ ‫ ] ﺱﺮﻓﻪ‬öksürük.
sütur (F.) [ ‫ ] ﺱﺘﻮر‬1.binek hayvanı. 2.yük hayvanı.
w.
alk
süvar (F.) [ ‫ ] ﺱﻮار‬1.binmiş. 2.binen.
süvârî (F.) [ ‫ ] ﺱﻮاری‬1.binici. 2.atlı asker. 3.gemi kaptanı.
ww
süyûf (A.) [ ‫ ] ﺱﻴﻮف‬kılıçlar.
414
www.alkottob.com
şa’r (A.) [ ‫ ] ﺵﻌﺮ‬kıl.
şa’riyye (A.) [ ‫ ] ﺵﻌﺮیﻪ‬şehriye.
şa’şa’a (A.) [ ‫ ] ﺵﻌﺸﻌﻪ‬1.gösteriş. 2.parlaklık.
m
b.c
o
ş
şa’şa’adâr (A.-F.) [ ‫ ] ﺵﻌﺸﻌﻪ دار‬1.gösterişli. 2.parlak.
ott
o
şâd (F.) [ ‫ ] ﺵﺎد‬sevinçli.
şâd etmek sevindirmek, mutlu etmek.
şâd olmak sevinmek, mutlu olmak.
şâdân (F.) [ ‫ ] ﺵﺎدان‬sevinçli.
şâdî (F.) [ ‫ ] ﺵﺎدی‬sevinç.
w.
alk
şâdmân (F.) [ ‫ ] ﺵﺎدﻡﺎن‬sevinçli.
şâdmânî (F.) [ ‫ ] ﺵﺎدﻡﺎﻥﯽ‬sevinç.
şâdurvan (F.) [ ‫ ] ﺵﺎدروان‬şadırvan.
şafak (A.) [ ‫ ] ﺵﻔﻖ‬güneşin doğacağı sıradaki aydınlık.
şâfi’ (A.) [ ‫ ] ﺵﺎﻓﻊ‬şefaatçi.
şâgird (F.) [ ‫ ] ﺵﺎﮔﺮد‬1.öğrenci. 2.çırak.
ww
şâgirdân (F.) [ ‫ ] ﺵﺎﮔﺮدان‬1.öğrenciler. 2.çıraklar.
şâh (F.) [ ‫ ] ﺵﺎخ‬1.dal. 2.boynuz.
şâh (F.) [ ‫ ] ﺵﺎﻩ‬1.padişah. 2.ıran şahı.
şahâdet (A.) [ ‫ ] ﺵﻬﺎدت‬1.tanıklık, şahitlik. 2.şehadet getirme. 3.şehitlik.
415
www.alkottob.com
şahâdetname (A.-F.) [ ‫ ] ﺵﻬﺎدت ﻥﺎﻡﻪ‬diploma.
şâhâne (F.) [ ‫ ] ﺵﺎهﺎﻥﻪ‬1.şahlara yakışır. 2.şahlarla ilgili.
şâhenşâh (F.) [ ‫ ] ﺵﺎهﻨﺸﺎﻩ‬şahlar şahı.
şâheser (F.-A.) [ ‫ ] ﺵﺎﻩ اﺛﺮ‬üstün nitelikli eser.
şâhî (F.) [ ‫ ] ﺵﺎهﯽ‬şahlık.
şâhid (A.) [ ‫ ] ﺵﺎهﺪ‬1.tanık. 2.güzel. 3.sevgili.
şahin (F.) [ ‫ ] ﺵﺎهﻴﻦ‬şahin.
ott
o
şâhika (A.) [ ‫ ] ﺵﺎهﻘﻪ‬doruk.
b.c
o
şahbal (F.) [ ‫ ] ﺵﺎهﺒﺎل‬kanattaki en uzun tüy.
m
şâhân (F.) [ ‫ ] ﺵﺎهﺎن‬şahlar.
şâhkâr (F.) [ ‫ ] ﺵﺎهﮑﺎر‬şaheser, başyapıt.
şahne (A.) [ ‫ ] ﺵﺤﻨﻪ‬güvenlik görevlisi, polis.
şâhnişin (F.) [ ‫ ] ﺵﺎهﻨﺸﻴﻦ‬cumba.
w.
alk
şâhrah (F.) [ ‫ ] ﺵﺎهﺮاﻩ‬anayol.
şâhreg (F.) [ ‫ ] ﺵﺎهﺮگ‬atardamar.
şahs (A.) [ ‫ ] ﺵﺨﺺ‬kişi, şahıs.
şâhsâr (F.) [ ‫ ] ﺵﺎﺧﺴﺎر‬çalılık.
şahsen (A.) [ ‫ ] ﺵﺨﺼﺎ‬bizzet, kendisi.
şahsî (A.) [ ‫ ] ﺵﺨﺼﯽ‬kişisel.
ww
şahsiyet (A.) [ ‫ ] ﺵﺨﺼﻴﺖ‬kişilik.
şahsüvar (F.) [ ‫ ] ﺵﺎﻩ ﺱﻮار‬usta binici.
şahvar (F.) [ ‫ ] ﺵﺎهﻮار‬1.şah gibi. 2.büyük inci.
şâhzade (F.) [ ‫ ] ﺵﺎهﺰادﻩ‬şehzade.
416
www.alkottob.com
şâibe (A.) [ ‫ ] ﺵﺎﺋﺒﻪ‬leke, kötü iz.
m
şaîr (A.) [ ‫ ] ﺵﻌﻴﺮ‬arpa.
şâir (A.) [ ‫ ] ﺵﺎﻋﺮ‬ozan, şair.
şâirâne (A.-F.) [ ‫ ] ﺵﺎﻋﺮاﻥﻪ‬romantik, şairce.
şâire (A.) [ ‫ ] ﺵﺎﻋﺮﻩ‬bayan şair.
şakâikünnumân A.) [ ‫ ] ﺵﻘﺎءق اﻝﻨﻌﻤﺎن‬gelincik.
şakî (A.) [ ‫ ] ﺵﻘﯽ‬haydut.
şâkir (A.) [ ‫ ] ﺵﺎﮐﺮ‬şükr eden.
ott
o
şâkî (A.) [ ‫ ] ﺵﺎﮐﯽ‬şikayetçi.
b.c
o
şâiran (A.-F.) [ ‫ ] ﺵﺎﻋﺮان‬şairler.
şâkird (F.) [ ‫ ] ﺵﺎﮐﺮد‬1.öğrenci. 2.çırak.
şakk (A.) [ ‫ ] ﺵﻖ‬yarık, çatlak.
şâkûl (A.) [ ‫ ] ﺵﺎﮐﻮل‬çekül.
w.
alk
şâl (F.) [ ‫ ] ﺵﺎل‬şal.
şâm (F.) [ ‫ ] ﺵﺎم‬akşam.
şâme (F.) [ ‫ ] ﺵﺎﻡﻪ‬başörtüsü.
şâmgâh (F.) [ ‫ ] ﺵﺎﻡﮕﺎﻩ‬akşam vakti, akşamüstü.
şâmî (A.) [ ‫ ] ﺵﺎﻡﯽ‬şamlı.
şâmih (A.) [ ‫ ] ﺵﺎﻡﺦ‬yüksek, yüce.
ww
şâmil (A.) [ ‫ ] ﺵﺎﻡﻞ‬kapsayan.
şâmil olmak kapsamak.
şâmme (A.) [ ‫ ] ﺵﺎﻡﻪ‬koku alma duyusu.
şân (A.) [ ‫ ] ﺵﺎن‬1.şöhret, şan. 2.durum. 3.gösteriş.
417
www.alkottob.com
şâne (F.) [ ‫ ] ﺵﺎﻥﻪ‬tarak.
m
şarâb (A.) [ ‫ ] ﺵﺮاب‬şarap.
şarâbî (A.) [ ‫ ] ﺵﺮاﺑﯽ‬1.şarapçı. 2.şarap rengi.
b.c
o
şâri’ (A.) [ ‫ ] ﺵﺎرع‬yasa koyucu.
şâribülleyli vennehâr (A.) [‫ ] ﺵﺎرب اﻝﻠﻴﻞ واﻝﻨﻬﺎر‬ayyaş, gece demez gündüz demez
içki içen.
şârih (A.) [ ‫ ] ﺵﺎرح‬şerh eden.
şark (A.) [ ‫ ] ﺵﺮق‬1.doğu. 2.Doğu, Doğu dünyası.
şarkan (A.) [ ‫ ] ﺵﺮﻗﺎ‬1.doğudan. 2.doğusunda.
şarkiyat (A.) [ ‫ ] ﺵﺮﻗﻴﺎت‬doğubilim.
ott
o
şarkî (A.) [ ‫ ] ﺵﺮﻗﯽ‬doğu, doğu ile ilgili.
şarkiyatçı (A.-T.) doğubilimci, oryntalist, müsteşrik.
şarkiyyûn (A.) [ ‫ ] ﺵﺮﻗﻴﻮن‬doğulular.
w.
alk
şart (A.) [ ‫ ] ﺵﺮط‬1.koşul. 2.yemin. 3.durum.
şartiyyet (A.) [ ‫ ] ﺵﺮﻃﻴﺖ‬koşulluluk.
şartnâme (A.-F.) [ ‫ ] ﺵﺮط ﻥﺎﻡﻪ‬şart mektubu.
şast (F.) [ ‫ ] ﺵﺴﺖ‬altmış.
şathiyyat (A.) [ ‫ ] ﺵﻄﺤﻴﺎت‬ince anlamlı ve eğlendirici manzume.
şâtır (A.) [ ‫ ] ﺵﺎﻃﺮ‬neşeli.
ww
şatranc (A.) [ ‫ ] ﺵﻄﺮﻥﺞ‬satranç.
şatt (A.) [ ‫ ] ﺵﻂ‬ırmak, büyük nehir.
şâyân (F.) [ ‫ ] ﺵﺎیﺎن‬layık, yaraşır, yakışık alır.
şâyed (F.) [ ‫ ] ﺵﺎیﺪ‬belki, şayet.
418
www.alkottob.com
şâyeste (F.) [ ‫ ] ﺵﺎیﺴﺘﻪ‬yaraşır, layık.
m
şâyestegî (F.) [ ‫ ] ﺵﺎیﺴﺘﮕﯽ‬yaraşma.
şâygân (F.) [ ‫ ] ﺵﺎیﮕﺎن‬yaraşır, yakışık alır.
şâyia (A.) [ ‫ ] ﺵﺎیﻌﻪ‬söylenti.
şâz (A.) [ ‫ ] ﺵﺎذ‬kural dışı.
şe’n (A.) [ ‫ ] ﺵﺄن‬iş.
şe’niyet (A.) [ ‫ ] ﺵﺄﻥﻴﺖ‬gerçeklik, realite.
şeb (F.) [ ‫ ] ﺵﺐ‬gece.
ott
o
şeâmet (A.) [ ‫ ] ﺵﺂﻡﺖ‬uğursuzluk.
b.c
o
şâyi’ (A.) [ ‫ ] ﺵﺎیﻊ‬yayılmış.
şeb -i arûs [ ‫ ] ﺵﺐ ﻋﺮوس‬1.düğün gecesi. 2.Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî’nin
ölüm gecesi.
şeb -i yeldâ [ ‫ ] ﺵﺐ یﻠﺪا‬yılın en uzun gecesi.
w.
alk
şebâb (A.) [ ‫ ] ﺵﺒﺎب‬gençlik.
şebâhet (A.) [ ‫ ] ﺵﺒﺎهﺖ‬benzerlik.
şebân (F.) [ ‫ ] ﺵﺒﺎن‬geceler.
şebangâh (F.) [ ‫ ] ﺵﺒﺎﻥﮕﺎﻩ‬geceleyin, gece vakti.
şebâviz (F.) [ ‫ ] ﺵﺒﺎویﺰ‬ishak kuşu.
şebbûy (F.) [ ‫ ] ﺵﺐ ﺑﻮی‬şebboy.
ww
şebefrûz (F.) [ ‫ ] ﺵﺐ اﻓﺮوز‬geceyi aydınlatan.
şebeke (A.) [ ‫ ] ﺵﺒﮑﻪ‬1.ağ. 2.balık ağı. 3.dokular.
şebgerd (F.) [ ‫ ] ﺵﺒﮕﺮد‬bekçi.
şebgîr (F.) [ ‫ ] ﺵﺒﮕﻴﺮ‬geceleri uyuyamayan, uykusuzluk çeken. 2.sabah.
419
www.alkottob.com
şebîh (A.) [ ‫ ] ﺵﺒﻴﻪ‬benzer, benzeyen.
şebistan (F.) [ ‫ ] ﺵﺒﺴﺘﺎن‬1.yatak odası. 2.harem dairesi.
şebpere (F.) [ ‫ ] ﺵﺐ ﭘﺮﻩ‬yarasa.
şebreng (F.) [ ‫ ] ﺵﺐ رﻥﮓ‬1.siyah. 2.gece rengi.
şebtâb (F.) [ ‫ ] ﺵﺒﺘﺎب‬ateş böceği.
şeburûz (F.) [ ‫ ] ﺵﺐ و روز‬gece gündüz.
b.c
o
şebnem (F.) [ ‫ ] ﺵﺒﻨﻢ‬çiy.
m
şebîhûn (F.) [ ‫ ] ﺵﺒﻴﺨﻮن‬gece baskını.
ott
o
şebzindedâr (F.) [ ‫ ] ﺵﺐ زﻥﺪﻩ دار‬geceleri ibadet eden.
şecâat (A.) [ ‫ ] ﺵﺠﺎﻋﺖ‬cesaret, yiğitlik.
şecer (A.) [ ‫ ] ﺵﺠﺮ‬ağaç.
şecere (A.) [ ‫ ] ﺵﺠﺮﻩ‬soyağacı.
şecî (A.) [ ‫ ] ﺵﺠﻴﻊ‬cesur, yiğit.
w.
alk
şedîd (A.) [ ‫ ] ﺵﺪیﺪ‬şiddetli.
şefâat (A.) [ ‫ ] ﺵﻔﺎﻋﺖ‬af için aracılık etme.
şefafet (A.) [ ‫ ] ﺵﻔﺎﻓﺖ‬saydamlık.
şefakat (A.) [ ‫ ] ﺵﻔﻘﺖ‬şefkat.
şeffaf (A.) [ ‫ ] ﺵﻔﺎف‬saydam.
şefî’ (A.) [ ‫ ] ﺵﻔﻴﻊ‬şefaatçi, şefaat eden.
ww
şefik (A.) [ ‫ ] ﺵﻔﻴﻖ‬müşfik, şefkatli.
şeftâlû (F.) [ ‫ ] ﺵﻔﺘﺎﻝﻮ‬şeftali.
şegal (F.) [ ‫ ] ﺵﻐﺎل‬çakal.
şeh (F.) [ ‫ ] ﺵﻪ‬şah, padişah.
420
www.alkottob.com
şehâ (F.) [ ‫ ] ﺵﻬﺎ‬ey şah.
şehâdetnâme (A.-F.) [ ‫ ] ﺵﻬﺎدت ﻥﺎﻡﻪ‬diploma, mezuniyet belgesi.
şehbâl (F.) [ ‫ ] ﺵﻬﺒﺎل‬kanattaki en uzun tüy.
şehbender (F.) [ ‫ ] ﺵﻬﺒﻨﺪر‬konsolos.
şehbenderhâne (F.) [ ‫ ] ﺵﻬﺒﻨﺪر ﺧﺎﻥﻪ‬konsolosluk.
şehd (A.) [ ‫ ] ﺵﻬﺪ‬bal.
şehevât (A.) [ ‫ ] ﺵﻬﻮات‬şehvetler.
şehîd (A.) [ ‫ ] ﺵﻬﻴﺪ‬şehit.
şehîr (A.) [ ‫ ] ﺵﻬﻴﺮ‬ünlü, meşhur.
ott
o
şehenşâh (F.) [ ‫ ] ﺵﻬﻨﺸﺎﻩ‬büyük şah, şahlar şahı.
b.c
o
şehâmet (A.) [ ‫ ] ﺵﻬﺎﻡﺖ‬yiğitlik.
m
şehâdet (A.) [ ‫ ] ﺵﻬﺎدت‬1.tanıklık. 2.şehitlik.
şehlâ (A.) [ ‫ ] ﺵﻬﻼ‬1.hafif şaşı. 2.ela gözlü.
w.
alk
şehnişin (F.) [ ‫ ] ﺵﻬﻨﺸﻴﻦ‬cumba.
şehper (F.) [ ‫ ] ﺵﻬﭙﺮ‬kuş kanadındaki en uzun tüy.
şehr (A.) [ ‫ ] ﺵﻬﺮ‬ay.
şehr (Pehlevî>F.) [ ‫ ] ﺵﻬﺮ‬kent, şehir.
şehrâşûb (F.) [ ‫ ] ﺵﻬﺮ ﺁﺵﻮب‬şehir karıştıran.
şehremâneti (F.-A.-T.) 1.belediye. 2.belediye başkanlığı.
ww
şehremini (F.-A.-T.) belediye başkanı.
şehrî (F.) [ ‫ ] ﺵﻬﺮی‬şehirli, kentli.
şehristan (F.) [ ‫ ] ﺵﻬﺮﺱﺘﺎن‬kent, büyük şehir.
şehryâr (F.) [ ‫ ] ﺵﻬﺮیﺎر‬hükümdar, şah.
421
www.alkottob.com
şehryârî (F.) [ ‫ ] ﺵﻬﺮیﺎری‬hükümdarlık, şahlık.
şehvânî (A.) [ ‫ ] ﺵﻬﻮاﻥﯽ‬1.şehvetle ilgili. 2.şehvet düşkünü.
b.c
o
şehvât (A.) [ ‫ ] ﺵﻬﻮات‬şehvetler.
m
şehsüvar (F.) [ ‫ ] ﺵﻬﺴﻮار‬binici, usta binici.
şehvet (A.) [ ‫ ] ﺵﻬﻮت‬1.aşırı cinsel istek. 2.aşırı istek.
şehvetengîz (A.-F.) [ ‫ ] ﺵﻬﻮت اﻥﮕﻴﺰ‬şehvet verici.
şehvetperest (A.-F.) [ ‫ ] ﺵﻬﻮت ﭘﺮﺱﺖ‬şehvet düşkünü.
şehzâde (F.) [ ‫ ] ﺵﻬﺰادﻩ‬şah çocuğu, şehzade.
şekâvet (A.) [ ‫ ] ﺵﻘﺎوت‬haydutluk.
şeker (F.) [ ‫ ] ﺵﮑﺮ‬şeker.
ott
o
şehzâdegân (F.) [ ‫ ] ﺵﻬﺰادﮔﺎن‬şehzadeler.
şekerâb (F.) [ ‫ ] ﺵﮑﺮاب‬tatsızlık, kırgınlık.
şekerhand (F.) [ ‫ ] ﺵﮑﺮﺧﻨﺪ‬tatlı gülüş, sevgilinin tatlı gülüşü.
w.
alk
şekerleb (F.) [ ‫ ] ﺵﮑﺮﻝﺐ‬1.tatlı dudaklı. 2.şirin sözlü.
şekîbâ (F.) [ ‫ ] ﺵﮑﻴﺒﺎ‬sabırlı.
şekk (A.) [ ‫ ] ﺵﮏ‬kuşku, şüphe.
şekl (A.) [ ‫ ] ﺵﮑﻞ‬1.şekil. 2.tür. 3.resim, çizim, kroki.
şeklen (A.) [ ‫ ] ﺵﮑﻼ‬şekilce.
şeklî (A.) [ ‫ ] ﺵﮑﻠﯽ‬şekle dayanan, biçimsel.
ww
şekvâ (A.) [ ‫ ] ﺵﮑﻮا‬şikayet, sızlanma.
şekvâ etmek şikayet etmek.
şekvâ eylemek şikayet etmek, sızlanmak.
şekvâlanmak sızlanmak, şikayetçi olmak.
422
www.alkottob.com
şelgam (F.) [ ‫ ] ﺵﻠﻐﻢ‬şalgam.
m
şellâle (A.) [ ‫ ] ﺵﻼﻝﻪ‬çağlayan, şelale.
şelvâr (F.) [ ‫ ] ﺵﻠﻮار‬1.pantolon. 2.şalvar.
şem’ (A.) [ ‫ ] ﺵﻤﻊ‬1.mum. 2.balmumu.
şem’dan (A.-F.) [ ‫ ] ﺵﻤﻌﺪان‬mumluk, şamdan.
şemâil (A.) [ ‫ ] ﺵﻤﺎﺋﻞ‬huylar, tavırlar.
şemâte (A.) [ ‫ ] ﺵﻤﺎﻃﻪ‬şamata.
şemme (A.) [ ‫ ] ﺵﻤﻪ‬çok az.
şems (A.) [ ‫ ] ﺵﻤﺲ‬güneş.
ott
o
şemîm (A.) [ ‫ ] ﺵﻤﻴﻢ‬1.güzel koku. 2.güzel kokulu.
b.c
o
şelvârbend (F.) [ ‫ ] ﺵﻠﻮارﺑﻨﺪ‬uçkur.
şemsî (A.) [ ‫ ] ﺵﻤﺴﯽ‬1.güneşle ilgili. 2.güneş takvimi.
şemsiye (A.) [ ‫ ] ﺵﻤﺴﻴﻪ‬1.güneşlik. 2.şemsiye.
w.
alk
şemşîr (F.) [ ‫ ] ﺵﻤﺸﻴﺮ‬kılıç.
şenâat (A.) [ ‫ ] ﺵﻨﺎﻋﺖ‬kötülük.
şenbe (F.) [ ‫ ] ﺵﻨﺒﻪ‬cumartesi.
şenî’ (A.) [ ‫ ] ﺵﻨﻴﻊ‬kötü, çirkin.
şer (A.) [ ‫ ] ﺵﺮ‬kötülük.
şer’ (A.) [ ‫ ] ﺵﺮع‬din kuralları.
ww
şer’an (A.) [ ‫ ] ﺵﺮﻋﺎ‬şer’î olarak, şeriat hükümlerine göre.
şer’î (A.) [ ‫ ] ﺵﺮﻋﯽ‬şeriat ile ilgili, şeriata uyan.
şer’iye (A.) [ ‫ ] ﺵﺮﻋﻴﻪ‬şeriat ile ilgili, şeriata uyan.
şerâbhâr (A.-F.) [ ‫ ] ﺵﺮاﺑﺨﻮار‬şarap içen.
423
www.alkottob.com
şerâfet (A.) [ ‫ ] ﺵﺮاﻓﺖ‬1.şereflilik. 2.soyluluk.
m
şerâit (A.) [ ‫ ] ﺵﺮاﺋﻂ‬koşullar.
şerâket (A.) [ ‫ ] ﺵﺮاﮐﺖ‬ortaklık.
şerâret (A.) [ ‫ ] ﺵﺮارت‬kötülük, şerlilik.
şerâyi’ (A.) [ ‫ ] ﺵﺮایﻊ‬şeriat hükümleri.
şerbet (A.) [ ‫ ] ﺵﺮﺑﺖ‬şurup.
şeref (A.) [ ‫ ] ﺵﺮف‬1.şeref. 2.üstünlük. 3.kıvanç.
ott
o
şerefbahş (A.-F.) [ ‫ ] ﺵﺮﻓﺒﺨﺶ‬şeref veren.
b.c
o
şerâre (A.) [ ‫ ] ﺵﺮارﻩ‬kıvılcım.
şerefsâdır olmak padişahın emriyle çıkmak.
şerefsudûr olmak padişahın emriyle çıkmak.
şerefvârid olmak şerefle gelmek.
şerefvusûl olmak şerefle gelmek.
w.
alk
şerefzâhir olmak şerefle çıkmak.
şerefzuhûr olmak şerefle çıkmak.
şerer (A.) [ ‫ ] ﺵﺮر‬kıvılcımlar.
şerh (A.) [ ‫ ] ﺵﺮح‬1.açma. 2.açılama.
şerha (A.) [ ‫ ] ﺵﺮﺣﻪ‬dilim dilim olmuş.
şerha şerha dilim dilim, parçamparça.
ww
şeriat (A.) [ ‫ ] ﺵﺮیﻌﺖ‬1.din hükümleri. 2.doğru yol.
şerif (A.) [ ‫ ] ﺵﺮیﻒ‬1.şerefli. 2.Hz. Hüseyin soyundan gelen.
şerik (A.) [ ‫ ] ﺵﺮیﮏ‬1.ortak. 2.okul arkadaşı.
şerîr (A.) [ ‫ ] ﺵﺮیﺮ‬kötü, şirret.
424
www.alkottob.com
şerîta (A.) [ ‫ ] ﺵﺮیﻄﻪ‬koşul.
m
şerm (F.) [ ‫ ] ﺵﺮم‬utanç, utanma.
şermende (F.) [ ‫ ] ﺵﺮﻡﻨﺪﻩ‬utangaç.
şermgîn (F.) [ ‫ ] ﺵﺮﻡﮕﻴﻦ‬utangaç.
şermnâk (F.) [ ‫ ] ﺵﺮﻡﻨﺎک‬utangaç.
şermsâr (F.) [ ‫ ] ﺵﺮﻡﺴﺎر‬utangaç.
şerr (A.) [ ‫ ] ﺵﺮ‬1.kötülük. 2.kötü davranış.
ott
o
şerîr (A.) [ ‫ ] ﺵﺮیﺮ‬kötü insan, kötülük eden insan.
b.c
o
şermendegî (F.) [ ‫ ] ﺵﺮﻡﻨﺪﮔﯽ‬utangaçlık.
şest (F.) [ ‫ ] ﺵﺴﺖ‬1.okçu yüksüğü. 2.olta.
şeş (F.) [ ‫ ] ﺵﺶ‬altı.
şeşbeş (F.-T.) [ ‫ ] ﺵﺶ ﺑﺶ‬altı ve beş.
şeşcihar (F.) [ ‫ ] ﺵﺶ ﺝﻬﺎر‬altı ve dört.
w.
alk
şeşise (F.) [ ‫ ] ﺵﺶ و ﺱﻪ‬altı ve üç.
şeşiyek (F.) [ ‫ ] ﺵﺶ و یﮏ‬altı ve bir.
şeşper (F.) [ ‫ ] ﺵﺶ ﭘﺮ‬topuz.
şeşüdü (F.) [ ‫ ] ﺵﺶ و دو‬altı ve iki.
şeşüm (F.) [ ‫ ] ﺵﺸﻢ‬altıncı.
şeşüse (F.) [ ‫ ] ﺵﺶ و ﺱﻪ‬altı ve üç.
ww
şeşüyek (F.) [ ‫ ] ﺵﺶ و یﮏ‬altı ve bir.
şetâret (A.) [ ‫ ] ﺵﻄﺎرت‬neşe.
şetm (A.) [ ‫ ] ﺵﺘﻢ‬küfür, sövgü.
şetm etmek küfretmek, sövmek.
425
www.alkottob.com
şevâgil (A.) [ ‫ ] ﺵﻮاﻏﻞ‬uğraşılar.
m
şevher (F.) [ ‫ ] ﺵﻮهﺮ‬koca.
şevk (A.) [ ‫ ] ﺵﻮق‬1.çok isteme. 2.sevinç.
şevketmeâb (A.) [ ‫ ] ﺵﻮﮐﺖ ﻡﺂب‬yüce padişah.
şevketpenâh (A.-F.) [ ‫ ] ﺵﻮﮐﺖ ﭘﻨﺎﻩ‬yüce padişah.
şey’ (A.) [ ‫ ] ﺵﯽء‬şey.
şey’î (A.) [ ‫ ] ﺵﻴﺌﯽ‬nesnel, objektif.
şeyâtin (A.) [ ‫ ] ﺵﻴﺎﻃﻴﻦ‬şeytanlar.
ott
o
şey’iyet (A.) [ ‫ ] ﺵﻴﺌﻴﺖ‬nesnellik, objektiflik.
b.c
o
şevket (A.) [ ‫ ] ﺵﻮﮐﺖ‬ululuk.
şeyb (A.) [ ‫ ] ﺵﻴﺐ‬yaşlılık, ihtiyarlık.
şeydâ (F.) [ ‫ ] ﺵﻴﺪا‬mecnun.
şeyh (A.) [ ‫ ] ﺵﻴﺦ‬1.yaşlı, ihtiyar. 2.tarikat şeyhi.
w.
alk
şeyhûhet (A.) [ ‫ ] ﺵﻴﺨﻮﺧﺖ‬yaşlılık.
şeytanet (A.) [ ‫ ] ﺵﻴﻄﻨﺖ‬şeytanlık, hilekârlık.
şeytânî (A.) [ ‫ ] ﺵﻴﻄﺎﻥﯽ‬1.şeytanlık. 2.şeytanca.
şıhne (A.) [ ‫ ] ﺵﺤﻨﻪ‬güvenlik görevlisi, inzibat görevlisi.
şık (A.) [ ‫ ] ﺵﻖ‬ikiye bölünmüş bir şeyin her parçası.
şi’r (A.) [ ‫ ] ﺵﻌﺮ‬şiir.
ww
şîa (A.) [ ‫ ] ﺵﻴﻌﻪ‬şiî.
şiâr (A.) [ ‫ ] ﺵﻌﺎر‬1.slogan. 2.işaret.
şiâr edinmek slogan haline getirmek, meslek edinmek.
şibh (A.) [ ‫ ] ﺵﺒﻪ‬1.benzeme. 2.benzer.
426
www.alkottob.com
şibh-i cezîre (A.-F.) [ ‫ ] ﺵﺒﻪ ﺝﺰیﺮﻩ‬yarımada.
m
şibh-i münharif (A.-F.) [ ‫ ] ﺵﺒﻪ ﻡﻨﺤﺮف‬yamuk.
şicâ’ (A.) [ ‫ ] ﺵﺠﺎع‬cesurlar.
şiddetle (A.-T.) kesin olarak.
şifa bahşetmek şifa vermek, iyileştirmek.
şifa bulmak iyileşmek.
şifâ’ (A.) [ ‫ ] ﺵﻔﺎء‬şifa,iyileşme.
ott
o
şifâbahş (A.-F.) [ ‫ ] ﺵﻔﺎﺑﺨﺶ‬şifa verme, iyileştirme.
b.c
o
şiddet (A.) [ ‫ ] ﺵﺪت‬1.sertlik. 2.aşırılık, fazlalık.
şifâbahş olmak şifa vermek, iyileştirmek.
şifâhane (A.-F.) [ ‫ ] ﺵﻔﺎﺧﺎﻥﻪ‬hastane.
şifâhen (A.) [ ‫ ] ﺵﻔﺎهﺎ‬sözlü olarak.
şifâhî (A.) [ ‫ ] ﺵﻔﺎهﯽ‬sözlü olarak.
w.
alk
şifakâr (A.-F.) [ ‫ ] ﺵﻔﺎﮐﺎر‬şifa veren, iyileştiren.
şifânâpezîr (A.-F.) [ ‫ ] ﺵﻔﺎﻥﺎﭘﺬیﺮ‬iyileşmez, onulmaz, şifa bulmaz.
şifâresân (A.-F.) [ ‫ ] ﺵﻔﺎرﺱﺎن‬şifa veren, iyileştiren.
şifâyâb (A.-F.) [ ‫ ] ﺵﻔﺎیﺎب‬şifa bulan.
şifâyâb olmak şifa bulmak, iyileşmek.
şîfte (F.) [ ‫ ] ﺵﻴﻔﺘﻪ‬delicesine aşık.
ww
şîftedil (F.) [ ‫ ] ﺵﻴﻔﺘﻪ دل‬gönlünü kaptırmış, delicesine aşık.
şihâb (A.) [ ‫ ] ﺵﻬﺎب‬1.akan yıldız, kayan yıldız. 2.kıvılcım.
şîhe (F.) [ ‫ ] ﺵﻴﻬﻪ‬kişneme.
şîî (A.) [ ‫ ] ﺵﻴﻌﯽ‬şiî, şîa mezhebine mensup.
427
www.alkottob.com
şiirâlud (A.-F.) [ ‫ ] ﺵﻌﺮ ﺁﻝﻮد‬şiirli.
m
şîiyyet (A.) [ ‫ ] ﺵﻴﻌﻴﺖ‬şiîlik.
şikâf (F.) [ ] ‫ ﺵﮑﺎف‬1.yarık. 2.yaran.
şikâr etmek avlamak.
şikâr olmak avlanmak, av olmak.
şikârgah (F.) [ ‫ ] ﺵﮑﺎرﮔﺎﻩ‬avlak.
şikârî (F.) [ ‫ ] ﺵﮑﺎری‬1.avcı. 2.av ile ilgili.
ott
o
şikâyât (A.) [ ‫ ] ﺵﮑﺎیﺎت‬şikayetler.
b.c
o
şikâr (F.) [ ‫ ] ﺵﮑﺎر‬1.av. 2.av hayvanı.
şikâyet (A.) [ ‫ ] ﺵﮑﺎیﺖ‬sızlanma, şikayet.
şikâyetnâme (A.-F.) [ ‫ ] ﺵﮑﺎیﺖ ﻥﺎﻡﻪ‬1.şikayet mektubu. 2.şikayeti konu alan
yapıt.
şikem (F.) [ ‫ ] ﺵﮑﻢ‬1.karın. 2.mide.
w.
alk
şikembe (F.) [ ‫ ] ﺵﮑﻤﺒﻪ‬işkembe.
şikemderd (F.) [ ‫ ] ﺵﮑﻢ درد‬karın ağrısı.
şikemperest (F.) [ ‫ ] ﺵﮑﻢ ﭘﺮﺱﺖ‬obur.
şikemperver (F.) [ ‫ ] ﺵﮑﻢ ﭘﺮور‬obur.
şiken (F.) [ ‫ ] ﺵﮑﻦ‬1.kıran. 2.kıvrım, büklüm.
şikence (F.) [ ‫ ] ﺵﮑﻨﺠﻪ‬işkence.
ww
şikest (F.) [ ‫ ] ﺵﮑﺴﺖ‬1.kırık. 2.yenilgi. 3.kırma. 4.kırılma.
şikest bulmak kırılmak.
şikest olmak kırılmak.
şikeste (F.) [ ‫ ] ﺵﮑﺴﺘﻪ‬1.kırık. 2.yenik, mağlup.
428
www.alkottob.com
şikestebâl (F.) [ ‫ ] ﺵﮑﺴﺘﻪ ﺑﺎل‬1.kanadı kırık. 2.çaresiz, üzgün.
m
şikestebeste (F.) [ ‫ ] ﺵﮑﺴﺘﻪ ﺑﺴﺘﻪ‬kırık dökük.
şikestedil (F.) [ ‫ ] ﺵﮑﺴﺘﻪ دل‬gönlü yaralı.
şimâl (A.) [ ‫ ] ﺵﻤﺎل‬1.kuzey. 2.sol.
şimâlen (A.) [ ‫ ] ﺵﻤﺎﻻ‬1.kuzeyden. 2.kuzeyde.
b.c
o
şikestetâli’ (F.-A.) [ ‫ ] ﺵﮑﺴﺘﻪ ﻃﺎﻝﻊ‬talihsiz.
şimâlî (A.) [ ‫ ] ﺵﻤﺎﻝﯽ‬kuzeye ait. kutb-i ~ kuzey kutbu.
şimşâd (F.) [ ‫ ] ﺵﻤﺸﺎد‬şimşir.
ott
o
şimşir (F.) [ ‫ ] ﺵﻤﺸﻴﺮ‬kılıç.
şinâs (F.) [ ‫ ] ﺵﻨﺎس‬1.tanıyan. 2.bilen. 3.sayan.
şîr (F.) [ ‫ ] ﺵﻴﺮ‬arslan.
şîr (F.) [ ‫ ] ﺵﻴﺮ‬süt.
şîrâze (F.) [ ‫ ] ﺵﻴﺮازﻩ‬1.kitap sırtındaki kumaş şerit. 2.düzen.
w.
alk
şîrdan (F.) [ ‫ ] ﺵﻴﺮدان‬şirden.
şîrdil (F.) [ ‫ ] ﺵﻴﺮدل‬yiğit, arslan yürekli.
şîre (F.) [ ‫ ] ﺵﻴﺮﻩ‬1.şıra. 2.özsuyu. 3.süt.
şîrhar (F.) [ ‫ ] ﺵﻴﺮﺧﻮار‬süt çocuğu.
şîrin (F.) [ ‫ ] ﺵﻴﺮیﻦ‬1.tatlı. 2.şirin, sevimli.
şîrinkâr (F.) [ ‫ ] ﺵﻴﺮیﻨﮑﺎر‬davranışları güzel.
ww
şîrinzeban (F.) [ ‫ ] ﺵﻴﺮیﻦ زﺑﺎن‬tatlı dilli.
şirk (A.) [ ‫ ] ﺵﺮک‬Tanrı’ya ortak koşma.
şirket (A.) [ ‫ ] ﺵﺮﮐﺖ‬ortaklık.
şîrmerd (F.) [ ‫ ] ﺵﻴﺮﻡﺮد‬yürekli, yiğit.
429
www.alkottob.com
şîrpençe (F.) [ ‫ ] ﺵﻴﺮﭘﻨﭽﻪ‬1.arslan pençesi. 2.sırtta ve boyunda çıkan bir tür kan
m
çıbanı.
şirret (A.) [ ‫ ] ﺵﺮت‬1.kötülük. 2.kötü insan.
şîşe (F.) [ ‫ ] ﺵﻴﺸﻪ‬şişe.
şitâ (A.) [ ‫ ] ﺵﺘﺎ‬kış.
şitâbân (F.) [ ‫ ] ﺵﺘﺎﺑﺎن‬koşan, seğirten.
şitâbân olmak koşmak, seğirtmek.
b.c
o
şiryân (A.) [ ‫ ] ﺵﺮیﺎن‬atardamar.
şitâiyye (A.) [ ‫ ] ﺵﺘﺎﺋﻴﻪ‬1.kışlık. 2.kış için yazılan şiir.
şîvebaz (F.) [ ‫ ] ﺵﻴﻮﻩ ﺑﺎز‬işveli.
ott
o
şîve (F.) [ ‫ ] ﺵﻴﻮﻩ‬1.tarz, usül. 2.naz, işve. 3.aksan.
şîvekâr (F.) [ ‫ ] ﺵﻴﻮﻩ ﮐﺎر‬işveli, cilveli.
şîven (F.) [ ‫ ] ﺵﻴﻮن‬ağıt.
w.
alk
şöhre (A.) [ ‫ ] ﺵﻬﺮﻩ‬ünlü.
şöhret (A.) [ ‫ ] ﺵﻬﺮت‬ün.
şöhretşiâr (A.) [ ‫ ] ﺵﻬﺮت ﺵﻌﺎر‬ünlü.
şu’le (A.) [ ‫ ] ﺵﻌﻠﻪ‬alev, şule.
şu’ledar (A.-F.) [ ‫ ] ﺵﻌﻠﻪ دار‬alevli, şuleli.
şu’lereng (A.-F.) [ ‫ ] ﺵﻌﻠﻪ رﻥﮓ‬alev rengi.
ww
şu’lever (A.-F.) [ ‫ ] ﺵﻌﻠﻪ ور‬1.alevli. 2.parlak, aydınlık.
şuâ (A.) [ ‫ ] ﺵﻌﺎع‬ışın.
şuâât (A.) [ ‫ ] ﺵﻌﺎﻋﺎت‬ışınlar.
şuabât (A.) [ ‫ ] ﺵﻌﺒﺎت‬şubeler.
430
www.alkottob.com
şuarâ (A.) [ ‫ ] ﺵﻌﺮا‬şairler.
m
şube (A.) [ ‫ ] ﺵﻌﺒﻪ‬kol, dal, şube.
şubede (F.) [ ‫ ] ﺵﻌﺒﺪﻩ‬hokkabazlık.
şuebât (A.) [ ‫ ] ﺵﻌﺒﺎت‬şubeler.
şugl (A.) [ ‫ ] ﺵﻐﻞ‬iş, uğraşı.
şugûl (A.) [ ‫ ] ﺵﻐﻮل‬uğraşılar.
b.c
o
şubedebâz (F.) [ ‫ ] ﺵﻌﺒﺪﻩ ﺑﺎز‬hokkabaz.
şûh (F.) [ ‫ ] ﺵﻮخ‬1.oynak ve neşeli. 2.hareketlerinde serbest olan. 3. neşeli güzel.
şûm (F.) [ ‫ ] ﺵﻮم‬uğursuz, şom.
ott
o
şûhmeşreb (F.-A.) [ ‫ ] ﺵﻮخ ﻡﺸﺮب‬şen şakrak.
şûr (F.) [ ‫ ] ﺵﻮر‬1.heyecan, coşku. 2.tuzlu. 3.gürültü.
şûrâ (A.) [ ‫ ] ﺵﻮرا‬danışma.
şûrbaht (F.) [ ‫ ] ﺵﻮرﺑﺨﺖ‬talihsiz.
w.
alk
şûre (F.) [ ‫ ] ﺵﻮرﻩ‬çorak.
şûrezâr (F.) [ ‫ ] ﺵﻮرﻩ زار‬çorak arazi.
şûrîde (F.) [ ‫ ] ﺵﻮریﺪﻩ‬1.perişan. 2.karasevdalı.
şûrîdebaht (F.) [ ‫ ] ﺵﻮریﺪﻩ ﺑﺨﺖ‬talihsiz.
şûrîdehâtır (F.-A.) [ ‫ ] ﺵﻮریﺪﻩ ﺧﺎﻃﺮ‬gönlü perişan, aklı karışık.
şûristân (F.) [ ‫ ] ﺵﻮرﺱﺘﺎن‬çorak arazi.
ww
şûriş (F.) [ ‫ ] ﺵﻮرش‬kargaşa.
şurta (A.) [ ‫ ] ﺵﺮﻃﻪ‬öncü asker.
şurûb (A.) [ ‫ ] ﺵﺮوب‬şurup.
şurût (A.) [ ‫ ] ﺵﺮوط‬koşullar.
431
www.alkottob.com
şuûbiyye (A.) [ ‫ ] ﺵﻌﻮﺑﻴﻪ‬şuûbîlik.
m
şuûn (A.) [ ‫ ] ﺵﺌﻮن‬1.işler. 2.olaylar.
şuur (A.) [ ‫ ] ﺵﻌﻮر‬bilinç.
şübhe (A.) [ ‫ ] ﺵﺒﻬﻪ‬şüphe.
şübhedar (A.-F.) [ ‫ ] ﺵﺒﻬﻪ دار‬şüpheli, kuşkulu.
şücâ’ (A.) [ ‫ ] ﺵﺠﺎع‬cesur.
şücâ’at (A.) [ ‫ ] ﺵﺠﺎﻋﺖ‬cesurluk, yiğitlik.
şühedâ (A.) [ ‫ ] ﺵﻬﺪا‬şehitler.
ott
o
şüfeâ (A.) [ ‫ ] ﺵﻔﻌﺎ‬şefaatçılar.
b.c
o
şûy (F.) [ ‫ ] ﺵﻮی‬koca.
şühud (A.) [ ‫ ] ﺵﻬﻮد‬1.görme. 2.görünme. 3.tanıklar.
şühûr (A.) [ ‫ ] ﺵﻬﻮر‬aylar.
şükr (A.) [ ‫ ] ﺵﮑﺮ‬şükür, teşekkür.
w.
alk
şükrân (A.) [ ‫ ] ﺵﮑﺮان‬teşekkür borcu, iyiliğin bilinmesi.
şükrâne (A.-F.) [ ‫ ] ﺵﮑﺮاﻥﻪ‬teşekkür borcu olarak, teşekkür alameti.
şükrgüzar (A.-F.) [ ‫ ] ﺵﮑﺮﮔﺰار‬teşekkür eden.
şükûfe (F.) [ ‫ ] ﺵﮑﻮﻓﻪ‬çiçek.
şükûfezar (F.) [ ‫ ] ﺵﮑﻮﻓﻪ زار‬çiçeği çok olan yer, çiçek bahçesi.
şükûh (F.) [ ‫ ] ﺵﮑﻮﻩ‬görkem, ululuk.
ww
şüküfte (F.) [ ‫ ] ﺵﮑﻔﺘﻪ‬açılmış, çiçek açmış.
şükür (A.) [ ‫ ] ﺵﮑﺮ‬teşekkür, iyilik bilme.
şümâr (F.) [ ‫ ] ﺵﻤﺎر‬1.sayı. 2.sayan.
şümûl (A.) [ ‫ ] ﺵﻤﻮل‬1.kapsam. 2.kapsama.
432
www.alkottob.com
şümürde (F.) [ ‫ ] ﺵﻤﺮدﻩ‬sayılı.
şürb (A.) [ ‫ ] ﺵﺮب‬içme.
b.c
o
şürefâ (A.) [ ‫ ] ﺵﺮﻓﺎ‬şerifler, Hz. Muhammed soyundan gelenler.
şürekâ (A.) [ ‫ ] ﺵﺮﮐﺎ‬ortaklar.
şürû (A.) [ ‫ ] ﺵﺮوع‬başlama.
şürûh (A.) [ ‫ ] ﺵﺮوح‬şerhler, açılamalar.
şürûr (A.) [ ‫ ] ﺵﺮور‬kötülükler.
şüst (F.) [ ‫ ] ﺵﺴﺖ‬yıkama.
ott
o
şürut (A.) [ ‫ ] ﺵﺮوط‬koşullar.
şüs (F.) [ ‫ ] ﺵﺲ‬akciğer.
m
şüpüş (F.) [ ‫ ] ﺵﭙﺶ‬bit.
şüstüşû (F.) [ ‫ ] ﺵﺴﺖ و ﺵﻮ‬1.yıkama. 2.yıkanma.
şüş (F.) [ ‫ ] ﺵﺶ‬karaciğer.
w.
alk
şütür (F.) [ ‫ ] ﺵﺘﺮ‬deve.
şütürban (F.) [ ‫ ] ﺵﺘﺮﺑﺎن‬deveci.
şütürdil (F.) [ ‫ ] ﺵﺘﺮدل‬kinci.
şütürhâr (F.) [ ‫ ] ﺵﺘﺮﺧﻮار‬deve dikeni.
şütürmürg (F.) [ ‫ ] ﺵﺘﺮﻡﺮغ‬devekuşu.
şüûn (A.) [ ‫ ] ﺵﺌﻮن‬1.işler. 2.olaylar.
ww
şüûnât (A.) [ ‫ ] ﺵﺌﻮﻥﺎت‬olaylar.
şüyû (A.) [ ‫ ] ﺵﻴﻮع‬1.yayılma. 2.dağılma. 3.duyulma.
şüyûh (A.) [ ‫ ] ﺵﻴﻮخ‬1.şeyhler. 2.ihtiyarlar, yaşlılar.
433
www.alkottob.com
tâ (F.) [ ‫ ] ﺕﺎ‬1.kat. 2.büklüm. 3.tane.
tâ (F.) [ ‫ ] ﺕﺎ‬kadar.
m
b.c
o
T
ta’biye (A.) [ ‫ ] ﺕﻌﺒﻴﻪ‬1.yerine koyma. 2.kurulu düzen.
ta’biyetülceyş (A.) [ ‫ ] ﺕﻌﺒﻴﺔ اﻝﺠﻴﺶ‬strateji.
ott
o
ta’cîl (A.) [ ‫ ] ﺕﻌﺠﻴﻞ‬acele ettirme.
ta’dâd (A.) [ ‫ ] ﺕﻌﺪاد‬1.sayma. 2.sayım. 3.sayı.
ta’dâd etmek 1.saymak. 2.değerlendirmek, kabul etmek.
ta’dîl (A.) [ ‫ ] ﺕﻌﺪیﻞ‬1.değiştirme. 2.doğrulama.
ta’dîlat (A.) [ ‫ ] ﺕﻌﺪیﻼت‬değiştirmeler, değişiklik.
w.
alk
ta’dilât yapmak değişiklik yapmak.
ta’dîlen (A.) [ ‫ ] ﺕﻌﺪیﻼ‬değiştirilerek, değişiklik yapılarak.
ta’kîb (A.) [ ‫ ] ﺕﻌﻘﻴﺐ‬takip, ardına düşme.
ta’kîbât (A.) [ ‫ ] ﺕﻌﻘﻴﺒﺎت‬kovuşturma.
ta’kîbat yapmak kovuşturmak.
ta’kîben (A.) [ ‫ ] ﺕﻌﻘﻴﺒﺎ‬takip ederek, ardına düşerek.
ww
ta’lîk (A.) [ ‫ ] ﺕﻌﻠﻴﻖ‬1.askıya alma. erteleme.
ta’lîk edilmek asılmak, iliştirilmek, tutturulmak.
ta’lîl (A.) [ ‫ ] ﺕﻌﻠﻴﻞ‬1.sebep gösterme. 2.tümdengelim.
ta’lîm (A.) [ ‫ ] ﺕﻌﻠﻴﻢ‬1.öğretme. 2.öğrenme. 3.meşk. 4.idman, egzersiz.
434
www.alkottob.com
ta’lîmât (A.) [ ‫ ] ﺕﻌﻠﻴﻤﺎت‬direktif.
m
ta’lîmât vermek direktif vermek.
ta’lîmatname (A.-F.) [ ‫ ] ﺕﻌﻠﻴﻤﺎت ﻥﺎﻡﻪ‬yönetmelik.
ta’lîmî (A.) [ ‫ ] ﺕﻌﻠﻴﻤﯽ‬öğretici, didaktik.
b.c
o
ta’lîmhâne (A.-F.) [ ‫ ] ﺕﻌﻠﻴﻢ ﺧﺎﻥﻪ‬eğitim alanı.
ta’mîk (A.) [ ‫ ] ﺕﻌﻤﻴﻖ‬1.derinleştirme. 2.derinlemesine inceleme.
ta’mîm (A.) [ ‫ ] ﺕﻌﻤﻴﻢ‬1.genelleştirme. 2.genelge.
ta’mîmen (A.) [ ‫ ] ﺕﻌﻤﻴﻤﺎ‬1.genelleştirerek. 2.genelge ile.
ta’mîr edilmek onarılmak.
ta’mîr etmek onarmak.
ott
o
ta’mîr (A.) [ ‫ ] ﺕﻌﻤﻴﺮ‬onarım.
ta’mîrât (A.) [ ‫ ] ﺕﻌﻤﻴﺮات‬onarım, onarımlar.
ta’mîren (A.) [ ‫ ] ﺕﻌﻤﻴﺮا‬tamir ederek, onararak.
w.
alk
ta’n (A.) [ ‫ ] ﻃﻌﻦ‬ayıplama, kınama, kötüleme, suçlama.
ta’n edilmek ayıplanmak, kınanmak, kötülenmek, suçlanmak.
ta’n etmek ayıplamak, kınamak, kötülemek, suçlamak.
ta’ne (A.) [ ‫ ] ﻃﻌﻨﻪ‬ayıplama, kınama, kötüleme, suçlama.
ta’nezen (A.-F.) [ ‫ ] ﻃﻌﻨﻪ‬ayıplayan, kınayan, kötüleyen, suçlayan.
ta’rîb (A.) [ ‫ ] ﺕﻌﺮیﺐ‬arapçalaştırma.
ww
ta’rîb edilmek arapçalaştırılmak.
ta’rîb etmek arapçalaştırmak.
ta’rîf (A.) [ ‫ ] ﺕﻌﺮیﻒ‬1.anlatma. 2.tanımlama, tanım.
ta’rîf edilmek 1.anlatılmak. 2.tanımlanmak.
435
www.alkottob.com
ta’rîf etmek 1.anlatmak. 2.tanımlamak.
ta’rîz (A.) [ ‫ ] ﺕﻌﺮیﺾ‬laf çarpma, dokundurma, taşlama.
ta’tîlât (A.) [ ‫ ] ﺕﻌﻄﻴﻼت‬tatiller.
b.c
o
ta’tîl (A.) [ ‫ ] ﺕﻌﻄﻴﻞ‬1.durdurma. 2.kapatma. 3.faaliyete son verme.
m
ta’rife (A.) [ ‫ ] ﺕﻌﺮﻓﻪ‬çizelge.
ta’vîk (A.) [ ‫ ] ﺕﻌﻮیﻖ‬askıya alma, geciktirme, erteleme, oyalama.
ta’vîk edilmek geciktirilmek, ertelenmek, askıya alınmak.
ta’vîk etmek geciktirmek, ertelemek, askıya almak.
ott
o
ta’vîz (A.) [ ‫ ] ﺕﻌﻮیﺬ‬muska.
ta’vîz (A.) [ ‫ ] ﺕﻌﻮیﺾ‬1.ödün. 2.değiştirme.
ta’yîb (A.) [ ‫ ] ﺕﻌﻴﻴﺐ‬ayıplama.
ta’yîn (A.) [ ‫ ] ﺕﻌﻴﻴﻦ‬1.belirleme. 2.belirlenme. 3.atama. 4.atanma. 5.tayın.
ta’zîb (A.) [ ‫ ] ﺕﻌﺬیﺐ‬azap verme.
w.
alk
ta’zîm (A.) [ ‫ ] ﺕﻌﻈﻴﻢ‬1.saygı gösterme. 2.ululama, yüceltme.
ta’zîm etmek 1.saygı göstermek. 2.ululamak.
ta’zîmen (A.) [ ‫ ] ﺕﻌﻈﻴﻤﺎ‬1.saygı göstererek. 2.ululayarak, yücelterek.
ta’zîr (A.) [ ‫ ] ﺕﻌﺬیﺮ‬özrünü bildirme.
ta’ziye (A.) [ ‫ ] ﺕﻌﺰیﻪ‬1.başsağlığı dileme. 2.şiîlikte yas töreni.
ta’ziyet (A.) [ ‫ ] ﺕﻌﺰیﺖ‬başsağlığı dileme.
ww
ta’ziyetnâme (A.-F.) [ ‫ ] ﺕﻌﺰیﺖ ﻥﺎﻡﻪ‬başsağlığı mektubu.
ta’zîz (A.) [ ‫ ] ﺕﻌﺰیﺰ‬aziz tutma, değer verme.
taab (A.) [ ‫ ] ﺕﻌﺐ‬1.sıkıntı, zahmet. 2.yorgunluk.
taabbüd (A.) [ ‫ ] ﺕﻌﺒﺪ‬kulluk, ibadet, tapınma.
436
www.alkottob.com
taabbüd etmek kulluk etmek, tapınmak.
m
taaccüb (A.) [ ‫ ] ﺕﻌﺠﺐ‬şaşırma.
taaccüb etmek şaşırmak.
taaddî etmek 1.zulmetmek. 2.haksızlık etmek.
taaddüd (A.) [ ‫ ] ﺕﻌﺪد‬1.çokluk. 2.çoğalma.
taadiyât (A.) [ ‫ ] ﺕﻌﺪیﺎت‬1.zulümler. 2.haksızlıklar.
taaffün (A.) [ ‫ ] ﺕﻌﻔﻦ‬kokuşma.
taahhüd (A.) [ ‫ ] ﺕﻌﻬﺪ‬üstlenme.
taahhüd etmek üstlenmek.
ott
o
taaffün etmek kokuşmak.
b.c
o
taaddî (A.) [ ‫ ] ﺕﻌﺪی‬1.zulüm. 2.haksızlık.
taahhüdname (A.-F.) [ ‫ ] ﺕﻌﻬﺪ ﻥﺎﻡﻪ‬taahhüt belgesi.
taakkul (A.) [ ‫ ] ﺕﻌﻘﻞ‬1.akıl erdirme. 2.akıl etme.
w.
alk
taakkul etmek 1.akıl erdirmek. 2.akıl etmek.
taalluk (A.) [ ‫ ] ﺕﻌﻠﻖ‬1.ilgili olma. 2.ait olma.
taallukât (A.) [ ‫ ] ﺕﻌﻠﻘﺎت‬1.ilgili olanlar. 2.akraba, yakınlar.
taâm (A.) [ ‫ ] ﻃﻌﺎم‬yemek.
taâm etmek yemek yemek.
taâmhane (A.-F.) [ ‫ ] ﻃﻌﺎم ﺧﺎﻥﻪ‬yemekhane.
ww
taammuk (A.) [ ‫ ] ﺕﻌﻤﻖ‬derinleşme.
taammuk etmek derinleşmek.
taammüd (A.) [ ‫ ] ﺕﻌﻤﺪ‬bilerek yapma.
taammüden (A.) [ ‫ ] ﺕﻌﻤﺪا‬bilerek, kasıtlı olarak.
437
www.alkottob.com
taammüm (A.) [ ‫ ] ﺕﻌﻤﻢ‬genelleşme, yayılma.
m
taammüm etmek genelleşmek, yayılmak.
taannüd (A.) [ ‫ ] ﺕﻌﻨﺪ‬inat etme.
taarruz (A.) [ ‫ ] ﺕﻌﺮض‬1.saldırı. 2.sataşma.
taarrüb (A.) [ ‫ ] ﺕﻌﺮب‬araplaşma.
b.c
o
taannüd etmek inat etmek.
taassub (A.) [ ‫ ] ﺕﻌﺼﺐ‬1.fanatiklik, katı yandaşlık. 2.yobazlık.
taassubkâr (A.-F.) [ ‫ ] ﺕﻌﺼﺒﮑﺎر‬fanatik, mutaassıp.
taassür (A.) [ ‫ ] ﺕﻌﺴﺮ‬güçleşme.
taaşşuk (A.) [ ‫ ] ﺕﻌﺸﻖ‬aşık olma.
tâat (A.) [ ‫ ] ﻃﺎﻋﺖ‬1.ibadet. 2.itaat.
tâat kılmak ibadet etmek.
ott
o
taassubkârî (A.-F.) [ ‫ ] ﺕﻌﺼﺒﮑﺎری‬fanatiklik, mutaassıplık, taassup.
w.
alk
taavvuk (A.) [ ‫ ] ﺕﻌﻮق‬gecikme, oyalanma.
taayYün (A.) [ ‫ ] ﺕﻌﻴﻦ‬ortaya çıkma, belirme.
taayYüş (A.) [ ‫ ] ﺕﻌﻴﺶ‬yaşama.
taayYüş etmek yaşamak.
taazzuv (A.) [ ‫ ] ﺕﻌﻀﻮ‬şekillenme, biçim alma, organ oluşturma.
tâb (F.) [ ‫] ﺕﺎب‬
1.güç. 2.sıcaklık. 3.parlaklık. 4.kıvrım. 5.eğen, büken.
ww
6.aydınlatan.
tab’ (A.) [ ‫ ] ﻃﺒﻊ‬1.huy. 2.basım, baskı.
tab’ edilmek basılmak.
tab’ etmek basmak.
438
www.alkottob.com
tab’ olunmak basılmak.
m
tab’an (A.) [ ‫ ] ﻃﺒﻌﺎ‬doğal olarak, tabiatıyla.
tab’âniyye (A.) [ ‫ ] ﻃﺒﻌﺎﻥﻴﻪ‬natüralizm.
tabâhat (A.) [ ‫ ] ﻃﺒﺎﺧﺖ‬aşçılık.
tabak (A.) [ ‫ ] ﻃﺒﻖ‬tabak.
tabaka (A.) [ ‫ ] ﻃﺒﻘﻪ‬1.kat. 2.katman. 3.sınıf.
b.c
o
tabâbet (A.) [ ‫ ] ﻃﺒﺎﺑﺖ‬doktorluk.
tabakât (A.) [ ‫ ] ﻃﺒﻘﺎت‬1.katlar. 2.katmanlar. 3.sınıflar.
ott
o
tabakâtülarz (A.) [ ‫ ] ﻃﺒﻘﺔ اﻻرض‬jeoloji.
tabakhâne (A.-F.) [ ‫ ] ﻃﺒﻖ ﺧﺎﻥﻪ‬derilerin sepilendiği yer, tabakhane.
tâbân (F.) [ ‫ ] ﺕﺎﺑﺎن‬parlak, aydınlık.
tabasbus (A.) [ ‫ ] ﺕﺒﺼﺒﺺ‬yardakçılık, yaltaklanma.
tabasbus etmek yaltaklanmak.
w.
alk
tâbâver (F.) [ ‫ ] ﺕﺎب ﺁور‬dayanıklı.
tabâyi’ (A.) [ ‫ ] ﻃﺒﺎیﻊ‬tabiatler, huylar.
tabbâh (A.) [ ‫ ] ﻃﺒﺎخ‬aşçı.
tabbâl (A.) [ ‫ ] ﻃﺒﺎل‬davulcu.
tâbdar (F.) [ ‫ ] ﺕﺎﺑﺪار‬1.kıvrım kıvrım, kıvrık. 2.parlak.
tâbe (F.) [ ‫ ] ﺕﺎﺑﻪ‬tava.
ww
tâbende (F.) [ ‫ ] ﺕﺎﺑﻨﺪﻩ‬parlak, ışık veren.
tabh (A.) [ ‫ ] ﻃﺒﺦ‬pişirme.
tabhâne (A.-F.) [ ‫ ] ﻃﺒﻊ ﺧﺎﻥﻪ‬basımevi.
tâbi (A.) [ ‫ ] ﺕﺎﺑﻊ‬1.uyan, tabi olan. 2.boyun eğen.
439
www.alkottob.com
tâbi’ (A.) [ ‫ ] ﻃﺎﺑﻊ‬kitap basan.
m
tabiat (A.) [ ‫ ] ﻃﺒﻴﻌﺖ‬1.doğa. 2.huy, yaratılış.
tabib (A.) [ ‫ ] ﻃﺒﻴﺐ‬doktor.
tabîî (A.) [ ‫ ] ﻃﺒﻴﻌﯽ‬1.doğal. 2.doğal olarak.
tabîiyyât (A.) [ ‫ ] ﻃﺒﻴﻌﻴﺎت‬doğa bilimleri.
tâbiiyyet (A.) [ ‫ ] ﺕﺎﺑﻌﻴﺖ‬uyruk.
tabîiyyûn (A.) [ ‫ ] ﻃﺒﻴﻌﻴﻮن‬natüralistler.
ott
o
tabir (A.) [ ‫ ] ﺕﻌﺒﻴﺮ‬1.yorumlama. 2.terim.
b.c
o
tabîban (A.-F.) [ ‫ ] ﻃﺒﻴﺒﺎن‬doktorlar.
tâbirat (A.) [ ‫ ] ﺕﻌﺒﻴﺮات‬1.yorumlar. 2.terimler. 3.deyişler.
tâbistan (F.) [ ‫ ] ﺕﺎﺑﺴﺘﺎن‬yaz.
tâbistânî (F.) [ ‫ ] ﺕﺎﺑﺴﺘﺎﻥﯽ‬yazlık.
tâbiş (F.) [ ‫ ] ﺕﺎﺑﺶ‬parlama.
w.
alk
tabl (A.) [ ‫ ] ﻃﺒﻞ‬davul.
tablzen (A.-F.) [ ‫ ] ﻃﺒﻞ زن‬davulcu.
tâbnâk (F.) [ ‫ ] ﺕﺎﺑﻨﺎک‬parlak.
tâbut (A.) [ ‫ ] ﺕﺎﺑﻮت‬tabut.
tâc (A.) [ ‫ ] ﺕﺎج‬1.taç. 2.sorguç.
tâcdâr (A.-F.) [ ‫ ] ﺕﺎﺝﺪار‬taç sahibi, padişah.
ww
tâcıser (A.-F.) [ ‫ ] ﺕﺎج ﺱﺮ‬baştacı.
tacidar (A.-F.) [ ‫ ] ﺕﺎﺝﺪار‬taç sahibi, padişah.
tacir (A.) [ ‫ ] ﺕﺎﺝﺮ‬tüccar, ticaret yapan.
taciz (A.) [ ‫ ] ﺕﻌﺠﻴﺰ‬rahatsız etme.
440
www.alkottob.com
taciz etmek rahatsız etmek.
m
tâcser (A.-F.) [ ‫ ] ﺕﺎﺝﺴﺮ‬baştacı.
tâcver (A.-F.) [ ‫ ] ﺕﺎﺝﻮر‬taçlı, taç sahibi, padişah.
tafazzul (A.) [ ‫ ] ﺕﻔﻀﻞ‬bilgiçlik taslama.
tafra (A.) [ ‫ ] ﻃﻔﺮﻩ‬atıp tutma.
tafrafurûş (A.-F.) [ ‫ ] ﻃﻔﺪﻩ ﻓﺮوش‬atıp tutan.
tafrafurûşluk (A.-F.-T.) atıp tutma.
ott
o
tafsil (A.) [ ‫ ] ﺕﻔﺼﻴﻞ‬ayrıntılı açıklama.
b.c
o
tadâd (A.) [ ‫ ] ﺕﻌﺪاد‬1.sayı. 2.sayma.
tafsilât (A.) [ ‫ ] ﺕﻔﺼﻴﻼت‬1.ayrıntılı açıklama. 2.ayrıntı.
tafsilât vermek ayrıntılı açıklamada bulunmak.
tafsilâtıyla (A.-T.) bütün ayrıntılarıyla.
tafsilatlı (A.-T.) ayrıntılı.
w.
alk
tafsîlen (A.) [ ‫ ] ﺕﻔﺼﻴﻼ‬ayrıntılı olarak.
tagaddî (A.) [ ‫ ] ﺕﻐﺪی‬beslenme.
tagaddî etmek beslenmek.
tagallüb (A.) [ ‫ ] ﺕﻐﻠﺐ‬zorbalık.
tagannî (A.) [ ‫ ] ﺕﻐﻨﯽ‬1.zenginlik. 2.makamına göre şarkı söyleme.
tagannî etmek şarkı söylemek.
ww
tagayyür (A.) [ ‫ ] ﺕﻐﻴﺮ‬değişme, başkalaşma.
tagazzî (A.) [ ‫ ] ﺕﻐﺬی‬beslenme.
tagazzî etmek beslenmek.
tağdiye (A.) [ ‫ ] ﺕﻐﺬیﻪ‬besleme.
441
www.alkottob.com
tağdiye etmek beslemek.
m
tâğî (A.) [ ‫ ] ﻃﺎﻏﯽ‬isyancı.
tağlik (A.) [ ‫ ] ﺕﻐﻠﻴﻖ‬1.kilit vurma. 2.kapama.
tağrîb etmek uzaklaştırmak.
tâğun (A.) [ ‫ ] ﻃﺎﻏﻮن‬azılılar.
tâğût (A.) [ ‫ ] ﻃﺎﻏﻮت‬1.büyücü. 2.şeytan.
tağyîr (A.) [ ‫ ] ﺕﻐﻴﻴﺮ‬değiştirme, başkalaştırma.
tağyîr etmek değiştirmek.
ott
o
tağyîr edilmek değiştirilmek.
b.c
o
tağlît (A.) [ ‫ ] ﺕﻐﻠﻴﻂ‬yanıltma.
tağyîrât (A.) [ ‫ ] ﺕﻐﻴﻴﺮات‬değişiklikler.
tağziye (A.) [ ‫ ] ﺕﻐﺬیﻪ‬1.besleme. 2.beslenme.
tahaccür (A.) [ ‫ ] ﺕﺤﺠﺮ‬taşlaşma.
w.
alk
tahaccür etmek taşlaşmak.
tahaddüb (A.) [ ‫ ] ﺕﺤﺪب‬tümsekleşme.
tahaddüb etmek tümsekleşmek, kamburlaşmak.
tahaddüs (A.) [ ‫ ] ﺕﺤﺪس‬1.sezgi. 2.meydana gelme.
tahaddüs etmek meydana gelmek, ortaya çıkmak.
tahaddüsiyye (A.) [ ‫ ] ﺕﺤﺪﺱﻴﻪ‬sezgicilik.
ww
tahakkuk (A.) [ ‫ ] ﺕﺤﻘﻖ‬gerçekleşme.
tahakkuk etmek gerçekleşmek.
tahakküm (A.) [ ‫ ] ﺕﺤﮑﻢ‬hükmetme, hükmü altında tutma.
tahakküm etmek hükmetmek, hükmü altında tutmak.
442
www.alkottob.com
tahallüs (A.) [ ‫ ] ﺕﺨﻠﺺ‬1.kurtulma. 2.şiirde mahlas kullanma.
m
tahammur etmek mayalanmak.
tahammül (A.) [ ‫ ] ﺕﺤﻤﻞ‬dayanma, katlanma.
b.c
o
tahammül etmek dayanmak, katlanmak.
tahammülfersâ (A.-F.) [ ‫ ] ﺕﺤﻤﻞ ﻓﺮﺱﺎ‬dayanılmaz, takat kesici.
tahammür (A.) [ ‫ ] ﺕﺨﻤﺮ‬mayalaşma.
tahâret (A.) [ ‫ ] ﻃﻬﺎرت‬1.temizlik. 2.temizlenme.
tahâret etmek temizlenmek.
ott
o
taharrî (A.) [ ‫ ] ﺕﺤﺮی‬1.arama. 2.araştırma.
taharrî edilmek 1.aranmak. 2.araştırılmak.
taharrî etmek 1.aramak. 2.arştırmak.
taharriyât (A.) [ ‫ ] ﺕﺤﺮیﺎت‬araştırmalar.
taharriyatçı (A.-T.) araştırmacı.
w.
alk
tahassür (A.) [ ‫ ] ﺕﺤﺴﺮ‬1.özlem duyma. 2.üzülme.
tahassüs (A.) [ ‫ ] ﺕﺤﺴﺲ‬duygulanma, hislenme.
tahaşşî (A.) [ ‫ ] ﺕﺨﺸﯽ‬ürperme.
tahattî (A.) [ ‫ ] ﺕﺨﻄﯽ‬haddini bilmeme, sınırı geçme, çizgiyi geçme.
tahattur (A.) [ ‫ ] ﺕﺨﻄﺮ‬anımsama, hatırlama.
tahattur etmek anımsamak, hatırlamak.
ww
tahavvül (A.) [ ‫ ] ﺕﺤﻮل‬değişim.
tahavvül etmek değişmek.
tahavvülât (A.) [ ‫ ] ﺕﺤﻮﻻت‬değişimler.
tahayyül (A.) [ ‫ ] ﺕﺨﻴﻞ‬hayal etme.
443
www.alkottob.com
tahayyül etmek hayal etmek.
m
tahayyülât (A.) [ ‫ ] ﺕﺨﻴﻼت‬hayal etmeler, hayale dalışlar.
tahayyülî (A.) [ ‫ ] ﺕﺨﻴﻠﯽ‬hayalî.
tahayyür etmek hayran kalmak, şaşakalmak.
tahcîr (A.) [ ‫ ] ﺕﺤﺠﻴﺮ‬çit çekme.
tahdîd (A.) [ ‫ ] ﺕﺤﺪیﺪ‬sınırlandırma.
tahdîd edilmek sınırlandırılmak.
ott
o
tahdîd etmek sınırlandırmak.
b.c
o
tahayyür (A.) [ ‫ ] ﺕﺤﻴﺮ‬hayranlık.
tahdîdât (A.) [ ‫ ] ﺕﺤﺪیﺪات‬sınırlandırmalar, kısıtlamalar.
tahfîf (A.) [ ‫ ] ﺕﺨﻔﻴﻒ‬hafifletme.
tahfîf etmek hafifletmek.
tâhir (A.) [ ‫ ] ﻃﺎهﺮ‬temiz.
w.
alk
tahkik (A.) [ ‫ ] ﺕﺤﻘﻴﻖ‬araştırma, gerçeği arama.
tahkik edilmek araştırılmak.
tahkik etmek araştırmak.
tahkîkat (A.) [ ‫ ] ﺕﺤﻘﻴﻘﺎت‬araştırmalar.
tahkim (A.) [ ‫ ] ﺕﺤﮑﻴﻢ‬sağlamlaştırma.
tahkim edilmek sağlamlaştırılmak.
ww
tahkim etmek sağlamlaştırmak.
tahkîmât (A.) [ ‫ ] ﺕﺤﮑﻴﻤﺎت‬1.sağlamlaştırmalar. 2.sağlamlaştırılmış yer.
tahkîr (A.) [ ‫ ] ﺕﺤﻘﻴﺮ‬küçümseme, aşağılama.
tahkîr edilmek aşağılanmak.
444
www.alkottob.com
tahkîr etmek aşağılamak.
m
tahkîrâmiz (A.-F.) [ ‫ ] ﺕﺤﻘﻴﺮ ﺁﻡﻴﺰ‬aşağılayıcı.
tahkiye etmek anlatmak, hikaye etmek.
tahlîf etmek halef bırakmak.
tahlîl (A.) [ ‫ ] ﺕﺤﻠﻴﻞ‬ayrıştırma, çözümleme, analiz.
b.c
o
tahlîf (A.) [ ‫ ] ﺕﺤﻠﻴﻒ‬1.and içirme. 2.and içme.
tahlil etmek değerlendirme yapmak, analiz yapmak.
tahlîlât (A.) [ ‫ ] ﺕﺤﻠﻴﻼت‬analizler, tahliller.
tahlit (A.) [ ‫ ] ﺕﺨﻠﻴﻂ‬karıştırma.
ott
o
tahlîs (A.) [ ‫ ] ﺕﺨﻠﻴﺺ‬kurtarma.
tahliye (A.) [ ‫ ] ﺕﺨﻠﻴﻪ‬1.boşaltma. 2.salıverme.
tahliye edilmek 1.boşaltılmak. 2.salıverilmek.
tahliye etmek 1.boşaltmak. 2.salıvermek.
w.
alk
tahmîl (A.) [ ‫ ] ﺕﺤﻤﻴﻞ‬1.yükleme. 2.sorumluluk verme.
tahmînen (A.) [ ‫ ] ﺕﺨﻤﻴﻨﺎ‬tahminle, aşağı yukarı.
tahmînî (A.) [ ‫ ] ﺕﺨﻤﻴﻨﯽ‬tahmin edilen.
tahmîr (A.) [ ‫ ] ﺕﺨﻤﻴﺮ‬1.mayalandırma. 2.yoğurma.
tahmis (A.) [ ‫ ] ﺕﺨﻤﻴﺲ‬1.beşleme. 2.beş dizeye çıkarma.
tahnit (A.) [ ‫ ] ﺕﺤﻨﻴﻂ‬ilaçlama.
ww
tahrib (A.) [ ‫ ] ﺕﺨﺮیﺐ‬yıkma, harap etme.
tahrîb edilmek yıkılmak, bozulmak, harap edilmek.
tahrîb etmek yıkmak, bozmak, harap etmek.
tahrîbât (A.) [ ‫ ] ﺕﺨﺮیﺒﺎت‬yıkmalar, yıkımlar.
445
www.alkottob.com
tahrîbkâr (A.-F.) [ ‫ ] ﺕﺨﺮیﺒﮑﺎر‬tahrip edici, yıkıcı, bozucu.
tahrîfat (A.) [ ‫] ﺕﺤﺮیﻔﺎت‬
m
tahrîf (A.) [ ‫ ] ﺕﺤﺮیﻒ‬üstünde kalem oynatarak bozma, asıl anlamını bozma.
anlamından uzaklaştıracak şekilde üstünde kalem
oynatmalar.
b.c
o
tahrîk (A.) [ ‫ ] ﺕﺤﺮیﮏ‬1.hareket ettirme, oynatma. 2.kışkırtma.
tahrîkâmiz (A.-F.) [ ‫ ] ﺕﺤﺮیﮏ ﺁﻡﻴﺰ‬tahrik edici, kışkırtıcı.
tahrim (A.) [ ‫ ] ﺕﺤﺮیﻢ‬1.yasaklama. 2.yasaklanma.
tahrir (A.) [ ‫ ] ﺕﺤﺮیﺮ‬1.yazma. 2.yazılma. 3.kitap yazma. 4.serbest bırakma.
tahrîr etmek yazmak.
tahrîr ettirilmek yazdırılmak.
tahrîrî (A.) [ ‫ ] ﺕﺤﺮیﺮی‬yazılı.
tahris (A.) [ ‫ ] ﺕﺤﺮیﺺ‬hırslandırma.
w.
alk
tahrîs etmek hırslandırmak.
ott
o
tahrîr edilmek yazılmak.
tahriş (A.) [ ‫ ] ﺕﺨﺮیﺶ‬tırmalama, kazıma.
tahriş etmek tırmalamak.
tahsil (A.) [ ‫ ] ﺕﺤﺼﻴﻞ‬1.elde etme. 2.öğrenim.
tahsîlat (A.) [ ‫ ] ﺕﺤﺼﻴﻼت‬para ve vergi toplama.
tahsildar (A.-F.) [ ‫ ] ﺕﺤﺼﻴﻠﺪار‬vergi memuru.
ww
tahsin (A.) [ ‫ ] ﺕﺤﺴﻴﻦ‬beğenme, güzel bulma, takdir etme.
tahsis (A.) [ ‫ ] ﺕﺨﺼﻴﺺ‬özgü kılma, ayırma.
tahsis edilmek ayırılmak.
tahsis etmek ayırmak.
446
www.alkottob.com
tahsisat (A.) [ ‫ ] ﺕﺨﺼﻴﺼﺎت‬ödenek.
m
tahşiye (A.) [ ‫ ] ﺕﺤﺸﻴﻪ‬haşiye yazma.
tahşiye edilmek haşiye yazılmak.
b.c
o
tahşiye etmek haşiye yazmak.
taht (A.) [ ‫ ] ﺕﺤﺖ‬alt, aşağı.
taht (F.) [ ‫ ] ﺕﺨﺖ‬1.saltanat koltuğu. 2.saltanat makamı.
tahtânî (A.) [ ‫ ] ﺕﺤﺘﺎﻥﯽ‬alttaki.
tahte (F.) [ ‫ ] ﺕﺨﺘﻪ‬tahta.
ott
o
tahtelarz (A.) [ ‫ ] ﺕﺤﺖ اﻻرض‬yeraltı.
tahtelbahir (A.) [ ‫ ] ﺕﺤﺖ اﻝﺒﺤﺮ‬denizaltı.
tahteşşuur (A.) [ ‫ ] ﺕﺤﺖ اﻝﺸﻌﻮر‬bilinçaltı.
tahtgâh (F.) [ ‫ ] ﺕﺨﺘﮕﺎﻩ‬başkent.
tahtıe (A.) [ ‫ ] ﺕﺨﻄﺌﻪ‬hata bulma.
w.
alk
tahtît-i arazi (A.-F.) [ ‫ ] ﺕﺨﻄﻴﻂ اراﺽﯽ‬topoğrafya.
tahtnişin (F.) [ ‫ ] ﺕﺨﺖ ﻥﺸﻴﻦ‬tahtta oturan, hükümdar.
tahtüşşuûr (A.) [ ‫ ] ﺕﺤﺖ اﻝﺸﻌﻮر‬bilinçaltı.
tahvil (A.) [ ‫ ] ﺕﺤﻮیﻞ‬1.değiştirme. 2.borç senedi.
tahvil edilmek 1.değiştirilmek, dönüştürülmek.2.teslim edilmek.
tahvil etmek 1.değiştirmek. 2.teslim etmek.
ww
tahvîlât (A.) [ ‫ ] ﺕﺤﻮیﻼت‬tahviller, borç senetleri.
tahzîr (A.) [ ‫ ] ﺕﺤﺬیﺮ‬sakındırma.
tahzîr etmek sakındırmak.
tâib (A.) [ ‫ ] ﺕﺎﺋﺐ‬tövbekâr, tövbe eden.
447
www.alkottob.com
tâife (A.) [ ‫ ] ﻃﺎﺋﻔﻪ‬1.zümre. 2.tayfa. 3.kavim.
m
tâir (A.) [ ‫ ] ﻃﺎﺋﺮ‬kuş.
tâk (A.) [ ‫ ] ﻃﺎق‬kemer.
takabbül (A.) [ ‫ ] ﺕﻘﺒﻞ‬1.kabul etme. 2.benimseyiş.
takaddüm (A.) [ ‫ ] ﺕﻘﺪم‬1.öncelik. 2.öne geçme.
takaddüm etmek öne geçmek.
takallüs (A.) [ ‫ ] ﺕﻘﻠﺺ‬kasılma.
ott
o
takallüs etmek kasılmak.
b.c
o
tâk (F.) [ ‫ ] ﺕﺎک‬asma, asma kütüğü.
takarrüb (A.) [ ‫ ] ﺕﻘﺮب‬yaklaşma, yakınlaşma.
takarrüb etmek yaklaşmak, yakınlaşmak.
takarrür (A.) [ ‫ ] ﺕﻘﺮر‬1.karar kılma. 2.yerleşme.
takarrür etmek 1.karar kılmak. 2.kararlaştırılmak. 3.yerleşmek.
w.
alk
tâkat (A.) [ ‫ ] ﻃﺎﻗﺖ‬dayanma gücü.
tâkatfersâ (A.-F.) [ ‫ ] ﻃﺎﻗﺖ ﻓﺮﺱﺎ‬takat tüketici, dayanılmaz.
takattur (A.) [ ‫ ] ﺕﻘﻄﺮ‬damlama.
takâvim (A.) [ ‫ ] ﺕﻘﺎویﻢ‬takvimler.
takayyüd (A.) [ ‫ ] ﺕﻘﻴﺪ‬1.bağlanma. 2.özen gösterme.
takbîh (A.) [ ‫ ] ﺕﻘﺒﻴﺢ‬ayıplama, çirkin görme.
ww
takbîh etmek ayıplamak, kınamak.
tâkçe (A.-F.) [ ‫ ] ﻃﺎﻗﭽﻪ‬1.küçük kemer. 2.küçük pencere.
takdim (A.) [ ‫ ] ﺕﻘﺪیﻢ‬1.sunma, sunuş. 2.öne alma.
takdim edilmek sunulmak.
448
www.alkottob.com
takdim etmek sunmak.
takdir (A.) [ ‫ ] ﺕﻘﺪیﺮ‬1.değerlendirme. 2.beğenme. 3.Tanrı’nın isteği.
b.c
o
takdîr edilmek 1.değerlendirilmek. 2.beğenilmek. 3.değer biçilmek.
m
takdime (A.) [ ‫ ] ﺕﻘﺪﻡﻪ‬1.sunuş. 2.armağan.
takdîr etmek 1.değerlendirmek. 2.beğenmek. 3.değer biçmek.
takdîren (A.) [ ‫ ] ﺕﻘﺪیﺮا‬takdir ederek.
takdîrname (A.-F.) [ ‫ ] ﺕﻘﺪیﺮﻥﺎﻡﻪ‬başarı belgesi.
takdîs (A.) [ ‫ ] ﺕﻘﺪیﺲ‬kutsama, ululama.
tâkıyye (A.) [ ‫ ] ﻃﺎﻗﻴﻪ‬takke.
ott
o
takıyye (A.) [ ‫ ] ﺕﻘﻴﻪ‬1.gizleme. 2.sakınma.
takıyye yapmak 1.mezhebini gizlemek. 2.amacını gizlemek.
takîb etmek izlemek.
takiben (A.) [ ‫ ] ﺕﻌﻘﻴﺒﺎ‬takip ederek, izleyerek.
w.
alk
taklîd (A.) [ ‫ ] ﺕﻘﻠﻴﺪ‬1.taklit, öykünme. 2.sahte.
taklîden (A.) [ ‫ ] ﺕﻘﻠﻴﺪا‬öykünerek, taklit ederek.
taklîl (A.) [ ‫ ] ﺕﻘﻠﻴﻞ‬1.azaltma, kısma. 2.azaltılma, kısılma.
takrîb (A.) [ ‫ ] ﺕﻘﺮیﺐ‬yaklaştırma.
takrîben (A.) [ ‫ ] ﺕﻘﺮیﺒﺎ‬yaklaşık olarak.
takrîbî (A.) [ ‫ ] ﺕﻘﺮیﺒﯽ‬yaklaşık olarak.
ww
takrîr (A.) [ ‫ ] ﺕﻘﺮیﺮ‬1.yerleştirme. 2.anlatma. 3.önerge. 4.sağlama.
takrîren (A.) [ ‫ ] ﺕﻘﺮیﺮا‬anlatarak.
takrîz (A.) [ ‫ ] ﺕﻘﺮیﻆ‬eleştiri.
takrîz (A.) [ ‫ ] ﺕﻘﺮیﺾ‬1.borç verme. 2.kitaba beğeni yazısı yazma.
449
www.alkottob.com
taksîm (A.) [ ‫ ] ﺕﻘﺴﻴﻢ‬1.bölme. 2.bölüm. 3.bölü.
m
taksîm edilmek bölünmek.
taksîm etmek bölmek.
taksîr (A.) [ ‫ ] ﺕﻘﺼﻴﺮ‬1.kısaltma. 2.kusur.
taksîrât (A.) [ ‫ ] ﺕﻘﺼﻴﺮات‬kusurlar.
taksît (A.) [ ‫ ] ﺕﻘﺴﻴﻂ‬borç parçası, taksit.
b.c
o
taksimat (A.) [ ‫ ] ﺕﻘﺴﻴﻤﺎت‬bölümlendirme, bölme.
taktî’ (A.) [ ‫ ] ﺕﻘﻄﻴﻊ‬1.kesme. 2.şiiri veznine göre parçalara ayırma.
ott
o
taktîr (A.) [ ‫ ] ﺕﻘﻄﻴﺮ‬damıtma.
takvâ (A.) [ ‫ ] ﺕﻘﻮا‬haramdan kaçınma.
takviye (A.) [ ‫ ] ﺕﻘﻮیﻪ‬kuvvetlendirme.
takviye edilmek kuvvetlendirilmek, desteklenmek.
takviye etmek kuvvetlendirmek, desteklemek.
w.
alk
takviyet (A.) [ ‫ ] ﺕﻘﻮیﺖ‬kuvvetlendirme.
tal’at (A.) [ ‫ ] ﻃﻠﻌﺖ‬1.yüz. 2.güzellik.
talâk (A.) [ ‫ ] ﻃﻼق‬1.boşama. 2.boşanma.
talâknâme (A.-F.) [ ‫ ] ﻃﻼق ﻥﺎﻡﻪ‬boşanma belgesi.
tâlân (F.) [ ‫ ] ﺕﺎﻻن‬talan, yağma.
taleb (A.) [ ‫ ] ﻃﻠﺐ‬1.isteme. 2.istek.
ww
taleb edilmek istenmek.
taleb etmek istemek.
talebdar (A.-F.) [ ‫ ] ﻃﻠﺒﺪار‬alacaklı.
talebe (A.) [ ‫ ] ﻃﻠﺒﻪ‬1.öğrenci. 2.istekliler.
450
www.alkottob.com
talebkâr (A.-F.) [ ‫ ] ﻃﻠﺒﮑﺎر‬1.istekli. 2.alacaklı.
m
tâlî (A.) [ ‫ ] ﺕﺎﻝﯽ‬ikincil.
tâli’ (A.) [ ‫ ] ﻃﺎﻝﻊ‬1.doğan. 2.talih.
b.c
o
talîa (A.) [ ‫ ] ﻃﻠﻴﻌﻪ‬öncü.
tâlib (A.) [ ‫ ] ﻃﺎﻝﺐ‬istekli.
taltif (A.) [ ‫ ] ﺕﻠﻄﻴﻒ‬1.ödüllendirme. 2.gönlünü alma.
tama’ (A.) [ ‫ ] ﻃﻤﻊ‬tamah, açgözlülük.
tama’kâr (A.-F.) [ ‫ ] ﻃﻤﻌﮑﺎر‬açgözlü.
tamâmen (A.) [ ‫ ] ﺕﻤﺎﻡﺎ‬tümüyle.
ott
o
tamâm (A.) [ ‫ ] ﺕﻤﺎم‬1.tam. 2.bitiş, sona erme. 3.bütün.
tamâmıyla (A.-T.) tümüyle, tamamen.
ta'mîm (A.) [ ‫ ] ﺕﻌﻤﻴﻢ‬1.genelleştirme, yayma. 2.genelleştirilme, yayılma.
tâmm (A.) [ ‫ ] ﺕﺎم‬tam, eksiksiz.
w.
alk
tâmme (A.) [ ‫ ] ﺕﺎﻡﻪ‬tam, eksiksiz.
tanbûr (A.) [ ‫ ] ﻃﻨﺒﻮر‬tambur.
tanbûrî (A.) [ ‫ ] ﻃﻨﺒﻮری‬tanbur virtüözü.
tanîn (A.) [ ‫ ] ﻃﻨﻴﻦ‬tınlama, tını.
tanînendâz (A.-F.) [ ‫ ] ﻃﻨﻴﻦ اﻥﺪاز‬tınlayan, tını veren, çınlayan.
tannâz (A.) [ ‫ ] ﻃﻨﺎز‬alaya alan, eğlenen.
ww
tantana (A.) [ ‫ ] ﻃﻨﻄﻨﻪ‬gürültü patırtı ile gösteriş yapma.
tanz (A.) [ ‫ ] ﻃﻨﺰ‬alaya alma, eğlenme.
tanzîf (A.) [ ‫ ] ﺕﻨﻈﻴﻒ‬temizleme.
tanzîfât (A.) [ ‫ ] ﺕﻨﻈﻴﻔﺎت‬temizlik işleri.
451
www.alkottob.com
tanzîm (A.) [ ‫ ] ﺕﻨﻈﻴﻢ‬düzenleme, tertipleme.
m
tanzim edilmek düzenlenmek, tertip edilmek.
tanzim etmek düzenlemek, tertip etmek.
tanzîr edilmek 1.benzetilmek. 2.nazire yazılmak.
tanzîr etmek 1.benzetmek. 2.nazire yazmak.
b.c
o
tanzîr (A.) [ ‫ ] ﺕﻨﻈﻴﺮ‬1.benzetme. 2.nazire yazma.
târ (F.) [ ‫ ] ﺕﺎر‬1.tel. 2.saç teli. 3.enstrüman teli. 3.karanlık. 4.tepe. 5.karanlık.
târ olmak kararmak.
ott
o
tarab (A.) [ ‫ ] ﻃﺮب‬şenlik, neşelenme.
tarabengîz (A.-F.) [ ‫ ] ﻃﺮب اﻥﮕﻴﺰ‬neşe veren.
tarabgâh (A.-F.) [ ‫ ] ﻃﺮﺑﮕﺎﻩ‬neşelenme yeri, eğlence yeri.
târâc (F.) [ ‫ ] ﺕﺎراج‬yağma.
taraf (A.) [ ‫ ] ﻃﺮف‬1.yön. 2.ülke. 3.muhatap iki kişiden her biri. 4.yer.
w.
alk
tarafdâr (A.-F.) [ ‫ ] ﻃﺮﻓﺪار‬yandaş.
tarafdârân (A.-F.) [ ‫ ] ﻃﺮﻓﺪاران‬yandaşlar, taraftarlar.
tarafdârî (A.-F.) [ ‫ ] ﻃﺮﻓﺪاری‬yandaşlık.
tarafeyn (A.) [ ‫ ] ﻃﺮﻓﻴﻦ‬iki taraf.
tarafgîr (A.) [ ‫ ] ﻃﺮﻓﮕﻴﺮ‬yan tutan, yandaş.
tarafgîrlik etmek yan tutmak, taraf tutmak.
ww
tarassud (A.) [ ‫ ] ﺕﺮﺹﺪ‬gözleme.
tarassud edilmek gözlenmek.
tarassud etmek gözlemek.
tarâvet (A.) [ ‫ ] ﻃﺮاوت‬tazelik.
452
www.alkottob.com
tard (A.) [ ‫ ] ﻃﺮد‬1.kovma. 2.görevden uzaklaştırma.
m
tard etmek kovmak.
târem (F.) [ ‫ ] ﺕﺎرم‬kubbe.
tarfe (A.) [ ‫ ] ﻃﺮﻓﻪ‬göz açıp kapayış.
b.c
o
tarf (A.) [ ‫ ] ﻃﺮف‬akış.
tarfetülayn (A.) [ ‫ ] ﻃﺮﻓﺔ اﻝﻌﻴﻦ‬göz açıp kapayıncaya dek, bir anda.
tarh (A.) [ ‫ ] ﻃﺮح‬1.atma. 2.düzenleme. 3.desen. 4.plan.
târık (A.) [ ‫ ] ﻃﺎرق‬Çulpan, Zühre, Venüs.
ott
o
târihnüvis (A.-F.) [ ‫ ] ﺕﺎریﺦ ﻥﻮیﺲ‬tarihçi, tarih yazarı.
târihşinâs (A.-F.) [ ‫ ] ﺕﺎریﺦ ﺵﻨﺎس‬tarihçi.
tarîk (A.) [ ‫ ] ﻃﺮیﻖ‬1.yol. 2.yöntem. 3.meslek. 4.tarikat.
târîk (F.) [ ‫ ] ﺕﺎریﮏ‬karanlık.
tarrâr (A.) [ ‫ ] ﻃﺮار‬yankesici.
w.
alk
târümâr (F.) [ ‫ ] ﺕﺎروﻡﺎر‬1.dağınık. 2.perişan.
târümâr etmek 1.dağıtmak, karıştırmak. 2.perişan etmek.
tarümâr olmak 1.dağılmak, karışmak. 2.perişan olmak.
târüpûd (F.) [ ‫ ] ﺕﺎر و ﭘﻮد‬1.kumaşın çözgü ve atkısı. 2.doku.
tarz (A.) [ ‫ ] ﻃﺮز‬1.şekil, biçim. 2.yöntem.
tâs (F.) [ ‫ ] ﺕﺎس‬tas.
ww
tasaddî (A.) [ ‫ ] ﺕﺼﺪی‬girişme, başlama, el atma.
tasaddî etmek girişmek, başlamak, el atmak.
tasallut (A.) [ ‫ ] ﺕﺴﻠﻂ‬musallat olma.
tasannu (A.) [ ‫ ] ﺕﺼﻨﻊ‬yapmacık.
453
www.alkottob.com
tasarruf (A.) [ ‫ ] ﺕﺼﺮف‬1.tutum. 2.elinde bulundurma. 3.para arttırma.
m
tasâvîr (A.) [ ‫ ] ﺕﺼﺎویﺮ‬resimler.
tasavvufî (A.) [ ‫ ] ﺕﺼﻮﻓﯽ‬tasavvuf ile ilgili.
tasavvurât (A.) [ ‫ ] ﺕﺼﻮرات‬tasavvurlar.
tasdî’ (A.) [ ‫ ] ﺕﺼﺪیﻊ‬baş ağrıtma, rahatsız etme.
tasdî’ etmek baş ağrıtmak, rahatsız etmek.
tasdîk (A.) [ ‫ ] ﺕﺼﺪیﻖ‬onay, doğrulama.
tâse (F.) [ ‫ ] ﺕﺎﺱﻪ‬tasa.
ott
o
tasdîk etmek onaylamak.
b.c
o
tasavvur (A.) [ ‫ ] ﺕﺼﻮر‬zihinde kurma.
tasfiye (A.) [ ‫ ] ﺕﺼﻔﻴﻪ‬1.arıtma. 2.temizleme.
tasfiye edilmek 1.arıtılmak. 2.temizlenmek.
tasfiye etmek 1.arıtmak. 2.temizlemek.
w.
alk
tasfiyehane (A.-F.) [ ‫ ] ﺕﺼﻔﻴﻪ ﺧﺎﻥﻪ‬rafineri.
tasgîr (A.) [ ‫ ] ﺕﺼﻐﻴﺮ‬küçültme.
tashîf (A.) [ ‫ ] ﺕﺼﺤﻴﻒ‬kelimeyi yanlış yazma.
tashih (A.) [ ‫ ] ﺕﺼﺤﻴﺢ‬düzelti.
tashih edilmek düzeltilmek.
tashih etmek düzeltmek.
ww
tâsi’ (A.) [ ‫ ] ﺕﺎﺱﻊ‬dokuzuncu.
tâsi’an (A.) [ ‫ ] ﺕﺎﺱﻌﺎ‬dokuzuncusu.
tâsme (F.) [ ‫ ] ﺕﺎﺱﻤﻪ‬tasma.
tasmîm (A.) [ ‫ ] ﺕﺼﻤﻴﻢ‬kesin karar.
454
www.alkottob.com
tasmîm ittihaz etmek karar almak.
m
tasmîmât (A.) [ ‫ ] ﺕﺼﻤﻴﻤﺎت‬kesin kararlar.
tasnî’ (A.) [ ‫ ] ﺕﺼﻨﻴﻊ‬1.yapma. 2.uydurma.
b.c
o
tasnî’ olunmak yapılmak, oluşturulmak.
tasnîf (A.) [ ‫ ] ﺕﺼﻨﻴﻒ‬sınıflandırma.
tasrîf (A.) [ ‫ ] ﺕﺼﺮیﻒ‬fiil çekimi.
tasrîf etmek fiil çekmek.
tasrîh (A.) [ ‫ ] ﺕﺼﺮیﺢ‬açıkça belirtme.
ott
o
tasrîh etmek açıkça belirtmek.
tasrîhen (A.) [ ‫ ] ﺕﺼﺮیﺤﺎ‬açıkça bildirerek.
tasvib (A.) [ ‫ ] ﺕﺼﻮیﺐ‬uygun görme.
tasvîb edilmek uygun görülmek.
tasvîb etmek uygun görmek.
w.
alk
tasvîb olunmak uygun görülmek.
tasvîr (A.) [ ‫ ] ﺕﺼﻮیﺮ‬1.resmetme. 2.resim. 3.niteleme.
tasvirkâr (A.-F.) [ ‫ ] ﺕﺼﻮیﺮﮐﺎر‬tasvir edici, tasvir eden.
taşt (F.) [ ‫ ] ﻃﺸﺖ‬leğen.
tatbîk (A.) [ ‫ ] ﺕﻄﺒﻴﻖ‬uygulama.
tatbîkan (A.) [ ‫ ] ﺕﻄﺒﻴﻘﺎ‬uygulayarak.
ww
tatbîkat (A.) [ ‫ ] ﺕﻄﺒﻴﻘﺎت‬1.uygulamalar. 2.tatbikat.
tatbîkat yapmak uygulama yapmak.
tatbîkî (A.) [ ‫ ] ﺕﻄﺒﻴﻘﯽ‬uygulamalı.
tathîr (A.) [ ‫ ] ﺕﻄﻬﻴﺮ‬temizleme.
455
www.alkottob.com
tathîrat (A.) [ ‫ ] ﺕﻄﻬﻴﺮات‬temizlik.
m
tatlîk (A.) [ ‫ ] ﺕﻄﻠﻴﻖ‬boşama.
tatmin (A.) [ ‫ ] ﺕﻄﻤﻴﻦ‬1.doyurma. 2.doyma.
b.c
o
tatvîl (A.) [ ‫ ] ﺕﻄﻮیﻞ‬uzatma.
tâûn (A.) [ ‫ ] ﻃﺎﻋﻮن‬veba.
tav’ (A.) [ ‫ ] ﻃﻮع‬boyun eğme, itaat.
tav’an (A.) [ ‫ ] ﻃﻮﻋﺎ‬isteyerek.
tav’î (A.) [ ‫ ] ﻃﻮﻋﯽ‬kendiliğinden.
tavâf etmek etrafında dönmek.
ott
o
tavâf (A.) [ ‫ ] ﻃﻮاف‬etrafında dönme.
tavâif (A.) [ ‫ ] ﻃﻮاﺋﻒ‬1.zümreler. 2.tayfalar. 3.kavimler.
tavassut (A.) [ ‫ ] ﺕﻮﺱﻂ‬aracılık.
tavassut etmek aracılık etmek, aracı olmak.
w.
alk
tavattun (A.) [ ‫ ] ﺕﻮﻃﻦ‬yerleşme, yurt tutma.
tavattun etmek yerleşmek, yurt tutmak.
tavîl (A.) [ ‫ ] ﻃﻮیﻞ‬1.uzun. 2.uzun süreli.
tavk (A.) [ ‫ ] ﻃﻮق‬1.kolye, gerdanlık. 2.tasma.
tavr (A.) [ ‫ ] ﻃﻮر‬tavır.
tavsîf (A.) [ ‫ ] ﺕﻮﺹﻴﻒ‬vasıflandırma, niteleme.
ww
tavsîf edilmek vasıflandırılmak, nitelenmek.
tavsîf etmek vasıflandırmak, nitelemek.
tavsiye (A.) [ ‫ ] ﺕﻮﺹﻴﻪ‬1.vasiyet etme. 2.ısmarlama. 3.öğüt verme.
tâvus (A.) [ ‫ ] ﻃﺎوس‬tavus kuşu.
456
www.alkottob.com
tavzîf (A.) [ ‫ ] ﺕﻮﻇﻴﻒ‬görevlendirme.
m
tavzîh (A.) [ ‫ ] ﺕﻮﺽﻴﺢ‬açıklama.
tavzîh etmek açıklamak, açıklığa kavuşturmak.
tây (F.) [ ‫ ] ﺕﺎی‬denk, eşit.
taylasan (A.) [ ‫ ] ﻃﻴﻠﺴﺎن‬sarığın sarkan ucu.
tayr (A.) [ ‫ ] ﻃﻴﺮ‬kuş.
b.c
o
tavzîhat (A.) [ ‫ ] ﺕﻮﺽﻴﺤﺎت‬açıklamalar.
tayy (A.) [ ‫ ] ﻃﯽ‬1.geçip gitme. 2.katlama, dürme. 3.silme. 4.yok etme.
tayyâre (A.) [ ‫ ] ﻃﻴﺎرﻩ‬uçak.
tayyib (A.) [ ‫ ] ﻃﻴﺐ‬güzel, hoş.
tayyibe (A.) [ ‫ ] ﻃﻴﺒﻪ‬iyi davranış.
tâz (F.) [ ‫ ] ﺕﺎز‬koşma, koşuşturma.
ott
o
tayyâr (A.) [ ‫ ] ﻃﻴﺎر‬uçucu.
w.
alk
taz’îf (A.) [ ‫ ] ﺕﻀﻌﻴﻒ‬1.zayıf düşürme. 2.iki kat yapma.
tazallüm (A.) [ ‫ ] ﺕﻈﻠﻢ‬sızlanma, yakınma.
tazallüm etmek sızlanmak, yakınmak.
tazammun (A.) [ ‫ ] ﺕﻀﻤﻦ‬1.içinde bulundurma. 2.kefil olma.
tazammun etmek 1.içinde bulundurmak. 2.kefil olmak.
tazarru’ (A.) [ ‫ ] ﺕﻀﺮع‬yalvarıp yakarma.
ww
tazarru’ât (A.) [ ‫ ] ﺕﻀﺮﻋﺎت‬yalvarıp yakarmalar.
tazarrur (A.) [ ‫ ] ﺕﻀﺮر‬zarar görme, zarar etme.
tâze (F.) [ ‫ ] ﺕﺎزﻩ‬1.körpe, taze. 2.genç. 3.yeni.
tâzegî (F.) [ ‫ ] ﺕﺎزﮔﯽ‬1.körpelik, tazelik. 2.gençlik. 3.yenilik.
457
www.alkottob.com
tâzî (F.) [ ‫ ] ﺕﺎزی‬1.Arapça. 2.tazı.
m
tâziyân (F.) [ ‫ ] ﺕﺎزیﺎن‬araplar.
tâziyâne (F.) [ ‫ ] ﺕﺎزیﺎﻥﻪ‬1.kırbaç. 2.tezene.
tazmîn (A.) [ ‫ ] ﺕﻀﻤﻴﻦ‬1.zarar ödeme, tazminat verme, zarar karşılama. 2.bir
b.c
o
başka şaire ait beyti sahibinin adını da bildirerek kendi şiirinde kullanma.
tazmîn edilmek tazminat verilmek, zarar karşılanmak.
tazmîn etmek 1.tazminat vermek, zararı karşılamak. 2.içinde bulundurmak,
içermek.
tazmînât (A.) [ ‫ ] ﺕﻀﻤﻴﻨﺎت‬zarar ödemeleri, tazminat.
ott
o
tazmînat vermek zarar ödemesinde bulunmak.
tazyîk (A.) [ ‫ ] ﺕﻀﻴﻴﻖ‬1.sıkıştırma, daraltma. 2.basınç yapma, bastırma. 3.basınç.
tehâsum (A.) [ ‫ ] ﺕﺨﺎﺹﻢ‬birbirine düşmanlık gütme.
te’hîrli (A.-T.) gecikmeli.
w.
alk
te’cîl (A.) [ ‫ ] ﺕﺄﺝﻴﻞ‬geciktirme, erteleme.
te’cîl edilmek geciktirilmek, ertelenmek.
te’cîl etmek geciktirmek, ertelemek.
te’dîb (A.) [ ‫ ] ﺕﺄدیﺐ‬1.eğitme, terbiye etme. 2.cezalandırma.
te’dîb etmek 1.eğitmek, terbiye etmek. 2.cezalandırmak.
te’dîb olunmak 1.eğitilmek, terbiye edilmek. 2.cezalandırılmak.
ww
te’diyât (A.) [ ‫ ] ﺕﺄدیﺎت‬ödemeler.
te’diye (A.) [ ‫ ] ﺕﺄدیﻪ‬ödeme.
te’diye edilmek ödenmek.
te’diye etmek ödemek.
te’hîr (A.) [ ‫ ] ﺕﺄﺧﻴﺮ‬1.geciktirme. 2.gecikme.
458
www.alkottob.com
te’hîr edilmek geciktirilmek.
m
te’hîr etmek geciktirmek.
te’kîd (A.) [ ‫ ] ﺕﺄﮐﻴﺪ‬pekiştirme, sağlamlaştırma.
b.c
o
te’kîd etmek 1.pekiştirmek, sağlamlaştırmak. 2.önceki yazıyı tekrarlamak.
te’lîf (A.) [ ‫ ] ﺕﺄﻝﻴﻒ‬1.yanyana getirme, alıştırma. 2.kaleme alma, yazma.
te’lîf edilmek 1.bir araya getirilmek, birleştirilmek. 2.kaleme alınmak, yazılmak.
te’lîf etmek 1.bir araya getirmek. 2.kaleme almak, yazmak.
te’lîf olunmak 1.bir araya getirilmek, birleştirilmek. 2.kaleme alınmak.
ott
o
te’lîfât (A.) [ ‫ ] ﺕﺄﻝﻴﻔﺎت‬kaleme alınmış eserler.
te’lifbîn (A.-F.) [ ‫ ] ﺕﺄﻝﻴﻒ ﺑﻴﻦ‬uzlaştırıcı, birleşirici.
te’lîfkerde (F.) [ ‫ ] ﺕﺄﻝﻴﻒ ﮐﺮدﻩ‬biri tarafından kaleme alınmış.
te’nîs (A.) [ ‫ ] ﺕﺄﻥﻴﺲ‬alıştırma.
te’sîr (A.) [ ‫ ] ﺕﺄﺛﻴﺮ‬1.iz bırakma. 2.etkileme. 3.etki.
w.
alk
te’sîrât (A.) [ ‫ ] ﺕﺄﺛﻴﺮات‬etkiler.
te’sîs (A.) [ ‫ ] ﺕﺄﺱﻴﺲ‬1.kurma. 2.temel atma. 3.kuruluş.
te’sîs edilmek kurulmak.
te’sîs etmek kurmak.
te’sîsât (A.) [ ‫ ] ﺕﺄﺱﻴﺴﺎت‬1.kuruluşlar. 2.düzenek.
te’vîl (A.) [ ‫ ] ﺕﺄویﻞ‬başka bir yorum getirme.
ww
te’vîl etmek başka bir yorum getirmek.
te’yîd (A.) [ ‫ ] ﺕﺄیﻴﺪ‬pekiştirme.
te’yîd edilmek pekiştirilmek.
te’yîd etmek pekiştirmek.
459
www.alkottob.com
teâdül (A.) [ ‫ ] ﺕﻌﺎدل‬denklik.
m
teâkub (A.) [ ‫ ] ﺕﻌﺎﻗﺐ‬birbirini izleme.
teâkub etmek birbirini izlemek.
teâlî (A.) [ ‫ ] ﺕﻌﺎﻝﯽ‬yükselme.
b.c
o
teâkud etmek karşılıklı akitleşmek.
teâmül (A.) [ ‫ ] ﺕﻌﺎﻡﻞ‬1.alışılagelmiş uygulama. 2.iş. 3.tepkime.
teâmülât (A.) [ ‫ ] ﺕﻌﺎﻡﻼت‬alışılagelmiş uygulamalar.
tearrî (A.) [ ‫ ] ﺕﻌﺮی‬1.arınma. 2.çıplaklaşma.
teâruz etmek çelişmek.
ott
o
teâruz (A.) [ ‫ ] ﺕﻌﺎرض‬karşılıklı zıtlık, çelişme.
teârüf (A.) [ ‫ ] ﺕﻌﺎرف‬1.birbirini bilme. 2.herkesçe bilinme.
teâtî (A.) [ ‫ ] ﺕﻌﺎﻃﯽ‬birbirine verme.
teâtî edilmek birbirine verilmek.
w.
alk
teâvün (A.) [ ‫ ] ﺕﻌﺎون‬yardımlaşma.
teb (F.) [ ‫ ] ﺕﺐ‬1.ateş, hastalık harareti. 2.sıtma.
teb’îd (A.) [ ‫ ] ﺕﺒﻌﻴﺪ‬1.uzaklaştırma. 2.sürgün etme.
teb’îd edilmek 1.uzaklaştırılmak. 2.sürgün edilmek.
teb’îd etmek 1.uzaklaştırmak. 2.sürgün etmek.
tebaa (A.) [ ‫ ] ﺕﺒﻌﻪ‬uyruk, teba.
ww
tebâh (F.) [ ‫ ] ﺕﺒﺎﻩ‬1.yok olmuş. 2.yıkılmış. 3.bozulmuş, çürümüş.
tebâh etmek 1.yok etmek. 2.yıkmak. 3.bozmak, çürütmek.
tebâh olmak 1.yok olmak. 2.yıkılmak. 3.bozulmak, çürümek.
tebahhur (A.) [ ‫ ] ﺕﺒﺨﺮ‬buharlanma.
460
www.alkottob.com
tebahhur (A.) [ ‫ ] ﺕﺒﺤﺮ‬1.göllenme. 2.derin bilgi sahibi olma, uzmanlaşma.
tebâhkâr (F.) [ ‫ ] ﺕﺒﺎهﮑﺎر‬yok eden, mahveden, yıkan.
b.c
o
tebahtur (A.) [ ‫ ] ﺕﺒﺨﺘﺮ‬kibirlenerek yürüme.
m
tebahhur etmek buharlanmak.
tebaiyyet (A.) [ ‫ ] ﺕﺒﻌﻴﺖ‬uyrukluk.
tebaiyyeten (A.) [ ‫ ] ﺕﺒﻌﻴﺔ‬uyarak.
tebâr (F.) [ ‫ ] ﺕﺒﺎر‬soy.
tebâşîr (F.) [ ‫ ] ﺕﺒﺎﺵﻴﺮ‬tebeşir.
ott
o
tebâüd (A.) [ ‫ ] ﺕﺒﺎﻋﺪ‬uzaklaşma.
tebâüd etmek uzaklaşmak.
tebâyün (A.) [ ‫ ] ﺕﺒﺎیﻦ‬zıtlık, aykırılık.
tebcîl (A.) [ ‫ ] ﺕﺒﺠﻴﻞ‬ululama.
tebcîl edilmek ululanmak.
w.
alk
tebcîl etmek ululamak.
tebcilkârlık (A.-F.-T.) yüceltme, ululama.
tebdîl (A.) [ ‫ ] ﺕﺒﺪیﻞ‬değiştirme, dönüştürme, değişiklik.
tebdîl edilmek değiştirilmek, dönüştürülmek.
tebdîl etmek değiştirmek, dönüştürmek.
tebdîl olmak dönüşmek.
1.değiştirerek, dönüştürerek. 2.değiştirilerek,
ww
tebdîlen (A.) [ ‫] ﺕﺒﺪیﻼ‬
dönüştürülerek.
tebe’a (A.) [ ‫ ] ﺕﺒﻌﻪ‬tebalar, uyruklar.
tebe’an (A.) [ ‫ ] ﺕﺒﻌﺎ‬uyarak.
461
www.alkottob.com
tebeddül (A.) [ ‫ ] ﺕﺒﺪل‬değişim.
m
tebeddül etmek değişmek.
tebeddülât (A.) [ ‫ ] ﺕﺒﺪﻻت‬değişimler, değişiklikler.
b.c
o
tebellüğ (A.) [ ‫ ] ﺕﺒﻠﻎ‬alma.
tebellüğ etmek bizzat almak.
teber (F.) [ ‫ ] ﺕﺒﺮ‬balta.
teberdâr (F.) [ ‫ ] ﺕﺒﺮدار‬baltacı.
teberrâ (A.) [ ‫ ] ﺕﺒﺮا‬uzak durma.
ott
o
teberru (A.) [ ‫ ] ﺕﺒﺮع‬bağış.
teberruan (A.) [ ‫ ] ﺕﺒﺮﻋﺎ‬bağışlayarak.
teberruât (A.) [ ‫ ] ﺕﺒﺮﻋﺎت‬bağışlar.
teberrüd (A.) [ ‫ ] ﺕﺒﺮد‬soğuma.
teberrüd etmek soğumak.
w.
alk
teberrük (A.) [ ‫ ] ﺕﺒﺮک‬mübarek görme, kutlu sayma.
teberrüken (A.) [ ‫ ] ﺕﺒﺮﮐﺎ‬mübarek görerek,uğur sayarak.
teberzin (F.) [ ‫ ] ﺕﺒﺮزیﻦ‬savaş baltası.
tebessüm (A.) [ ‫ ] ﺕﺒﺴﻢ‬gülümseme.
tebessüm etmek gülümsemek.
tebettül (A.) [ ‫ ] ﺕﺒﺘﻞ‬köşesine çekilme.
ww
tebettül etmek köşesine çekilmek.
tebevvül (A.) [ ‫ ] ﺕﺒﻮل‬idrar yapma, işeme.
tebeyyün (A.) [ ‫ ] ﺕﺒﻴﻦ‬ortaya çıkma, anlaşılma.
tebeyyün etmek ortaya çıkmak, anlaşılmak.
462
www.alkottob.com
tebhâl (A.) [ ‫ ] ﺕﺒﺨﺎل‬uçuk.
m
tebhîr (A.) [ ‫ ] ﺕﺒﺨﻴﺮ‬buharlaştırma.
teblerze (F.) [ ‫ ] ﺕﺐ ﻝﺮزﻩ‬sıtma nöbeti.
teblîğât (A.) [ ‫ ] ﺕﺒﻠﻴﻐﺎت‬bildiriler.
tebrîd (A.) [ ‫ ] ﺕﺒﺮیﺪ‬soğutma.
tebrie (A.) [ ‫ ] ﺕﺒﺮﺋﻪ‬arındırma, temize çıkarma.
tebrie etmek temize çıkarmak.
tebrîk edilmek kutlanmak.
tebrîk etmek kutlamak.
tebrîkât (A.) [ ‫ ] ﺕﺒﺮیﮑﺎت‬kutlamalar.
ott
o
tebrîk (A.) [ ‫ ] ﺕﺒﺮیﮏ‬kutlama.
b.c
o
teblîğ (A.) [ ‫ ] ﺕﺒﻠﻴﻎ‬1.bildiri. 2.yetiştirme.
tebrîkname (A.-F.) [ ‫ ] ﺕﺒﺮیﮏ ﻥﺎﻡﻪ‬kutlama yazısı.
w.
alk
tebşîr (A.) [ ‫ ] ﺕﺒﺸﻴﺮ‬müjdeleme.
tebşîr etmek müjdelemek.
tebyîn etmek açıklığa kavuşturmak.
tebyîz etmek temize çekmek.
tebzîr etmek savurganlık etmek, israf etmek.
tecâhül (A.) [ ‫ ] ﺕﺠﺎهﻞ‬bilmezlikten gelme.
ww
tecârib (A.) [ ‫ ] ﺕﺠﺎرب‬tecrübeler, denemeler.
tecâsür (A.) [ ‫ ] ﺕﺠﺎﺱﺮ‬yüreklenme.
tecâvüz (A.) [ ‫ ] ﺕﺠﺎوز‬1.haddini aşma, sınırı geçme. 2.sarkıntılık etme.
tecâvüz etmek 1.sınırı geçmek, başkasının haklarını hiçe saymak. 2.ırza geçmek.
463
www.alkottob.com
tecavüzkâr (A.-F.) [ ‫ ] ﺕﺠﺎوزﮐﺎر‬1.sınırı geçen, saldırgan. 2.sarkıntılık eden.
m
tecdîd (A.) [ ‫ ] ﺕﺠﺪیﺪ‬1.yenileme. 2.yenilenme.
tecdîd edilmek yenilenmek.
tecdîd olunmak yinelenmek.
teceddüd (A.) [ ‫ ] ﺕﺠﺪد‬yenilenme, yenilik.
teceddüdât (A.) [ ‫ ] ﺕﺠﺪدات‬yenilenmeler, yenilikler.
b.c
o
tecdîd etmek yenilemek.
tecellî (A.) [ ‫ ] ﺕﺠﻠﯽ‬1.görünme, ortaya çıkma. 2.kader.
ott
o
tecellî etmek görünmek.
tecellîgâh (A.-F.) [ ‫ ] ﺕﺠﻠﻴﮕﺎﻩ‬görünme yeri, zuhur yeri, ortaya çıkış yeri.
tecemmu (A.) [ ‫ ] ﺕﺠﻤﻊ‬toplanma, bir araya gelme.
tecemmu etmek toplanmak, bir araya gelmek.
tecemmül (A.) [ ‫ ] ﺕﺠﻤﻞ‬süslenme.
w.
alk
tecennün (A.) [ ‫ ] ﺕﺠﻨﻦ‬cinnet geçirme.
tecerru’ (A.) [ ‫ ] ﺕﺠﺮع‬yudumlama.
tecerru’ etmek yudumlamak.
tecerrüd (A.) [ ‫ ] ﺕﺠﺮد‬1.bekarlık. 2.çıplaklık. 3.soyutlanma.
tecerrüd etmek 1.çıplak kalmak. 2.soyutlanmak.
tecessüm (A.) [ ‫ ] ﺕﺠﺴﻢ‬cisimleşme, şekillenme.
ww
tecessüm etmek cisim halinde ortaya çıkmak.
tecessüs (A.) [ ‫ ] ﺕﺠﺴﺲ‬1.araştırma. 2.merak.
tecessüs etmek araştırmak.
tecessüskâr (A.-F.) [ ‫ ] ﺕﺠﺴﺴﮑﺎر‬meraklı, mütecessis.
464
www.alkottob.com
tecevvüf (A.) [ ‫ ] ﺕﺠﻮف‬kofluk.
m
tecezzî (A.) [ ‫ ] ﺕﺠﺰی‬bölünme, parçalanma, ayrışma.
techîl (A.) [ ‫ ] ﺕﺠﻬﻴﻞ‬bilgisizliğini çıkarma.
techîz edilmek donatılmak.
techîz etmek donatmak.
techîzât (A.) [ ‫ ] ﺕﺠﻬﻴﺰات‬donatım.
b.c
o
techîz (A.) [ ‫ ] ﺕﺠﻬﻴﺰ‬donatım.
tecnîs (A.) [ ‫ ] ﺕﺠﻨﻴﺲ‬cinas yapma, iki anlamlı söz kullanma.
ott
o
tecribe (A.) [ ‫ ] ﺕﺠﺮﺑﻪ‬1.deneme, sınama. 2.deneyim.
tecribî (A.) [ ‫ ] ﺕﺠﺮﺑﯽ‬deneysel, tecrübî.
tecrîd (A.) [ ‫ ] ﺕﺠﺮیﺪ‬soyutlama.
tecrîd edilmek soyutlanmak.
tecrîd etmek soyutlamak.
w.
alk
tecrîden (A.) [ ‫ ] ﺕﺠﺮیﺪا‬soyutlayarak.
tecrübe (A.) [ ‫ ] ﺕﺠﺮﺑﻪ‬1.deneme, sınama. 2.deneyim.
tecrübe edilmek denenmek, sınanmak.
tecrübe etmek denemek, sınamak.
tecvîd (A.) [ ‫ ] ﺕﺠﻮیﺪ‬Kur’ân’ı usûlüne göre okuma.
tecvîz (A.) [ ‫ ] ﺕﺠﻮیﺰ‬1.uygun görme. 2.izin verme.
ww
teczie (A.) [ ‫ ] ﺕﺠﺰﺋﻪ‬parçalara ayırma, bölme.
teczîr (A.) [ ‫ ] ﺕﺠﺬیﺮ‬karekök alma.
tecziye (A.) [ ‫ ] ﺕﺠﺰیﻪ‬cezalandırma.
tecziye edilmek cezalandırılmak.
465
www.alkottob.com
tecziye etmek cezalandırmak.
m
tecziye olunmak cezalandırılmak.
tedâbir (A.) [ ‫ ] ﺕﺪاﺑﻴﺮ‬çareler, tedbirler.
tedâfüî (A.) [ ‫ ] ﺕﺪاﻓﻌﯽ‬savunma ile ilgili.
tedâhül (A.) [ ‫ ] ﺕﺪاﺧﻞ‬1.karışma. 2.yığılışma.
tedâî (A.) [ ‫ ] ﺕﺪاﻋﯽ‬çağrışım.
tedarikât (A.) [ ‫ ] ﺕﺪارﮐﺎت‬hazırlıklar.
ott
o
tedârukât (A.) [ ‫ ] ﺕﺪارﮐﺎت‬hazırlıklar.
b.c
o
tedâfü (A.) [ ‫ ] ﺕﺪاﻓﻊ‬savunma.
tedârük (A.) [ ‫ ] ﺕﺪارک‬hazırlama, temin etme.
tedâvül (A.) [ ‫ ] ﺕﺪاول‬dolaşım.
tedbîr (A.) [ ‫ ] ﺕﺪﺑﻴﺮ‬çare, önlem.
tedbîrülmenzil (A.) [ ‫ ] ﺕﺪﺑﻴﺮاﻝﻤﻨﺰل‬ekonomi.
w.
alk
tedennî (A.) [ ‫ ] ﺕﺪﻥﯽ‬gerileme, alçalma, düşüş.
tedennî etmek gerilemek, alçalmak.
tederrüs (A.) [ ‫ ] ﺕﺪرس‬ders alma.
tedfîn (A.) [ ‫ ] ﺕﺪﻓﻴﻦ‬gömme.
tedfîn edilmek gömülmek.
tedfîn etmek gömmek.
ww
tedhîn (A.) [ ‫ ] ﺕﺪﺧﻴﻦ‬1.dumanlama. 2.tütsüleme.
tedhîn (A.) [ ‫ ] ﺕﺪهﻴﻦ‬yağ sürme.
tedhîş (A.) [ ‫ ] ﺕﺪهﻴﺶ‬dehşet salma, dehşete düşürme.
tedkîk (A.) [ ‫ ] ﺕﺪﻗﻴﻖ‬inceleme, tetkik.
466
www.alkottob.com
tedkîk edilmek incelenmek.
m
tedkîk etmek incelemek.
tedkîk olunmak incelenmek.
b.c
o
tedkîkât (A.) [ ‫ ] ﺕﺪﻗﻴﻘﺎت‬incelemeler, tetkikler.
tedrîcen (A.) [ ‫ ] ﺕﺪریﺠﺎ‬gitgide, adım adım, yavaş yavaş.
tedrîcî (A.) [ ‫ ] ﺕﺪریﺠﯽ‬yavaş yavaş, azar azar, gittikçe.
tedrîs (A.) [ ‫ ] ﺕﺪریﺲ‬ders verme.
tedrîs etmek ders vermek.
ott
o
tedrîsât (A.) [ ‫ ] ﺕﺪریﺴﺎت‬öğretim.
tedvîn edilmek kitap haline getirilmek.
tedvîr (A.) [ ‫ ] ﺕﺪویﺮ‬1.döndürme. 2.idare etme.
tedviye etmek ilaç vermek.
teeddüb (A.) [ ‫ ] ﺕﺄدب‬utanma, terbiye ile çekinme.
w.
alk
teeddüb etmek utanmak.
teeddüben (A.) [ ‫ ] ﺕﺄدﺑﺎ‬terbiye ile çekinerek, utanarak.
teehhül (A.) [ ‫ ] ﺕﺄهﻞ‬1.evlenme. 2.evcilleşme.
teehhül etmek evlenmek.
teehhür (A.) [ ‫ ] ﺕﺄﺧﺮ‬gecikme.
teehhür etmek gecikmek.
ww
teekküd etmek (A.-T.) pekişmek, tekid edilmek.
teemmül (A.) [ ‫ ] ﺕﺄﻡﻞ‬enikonu düşünme.
teemmül etmek enikonu düşünmek.
teennî (A.) [ ‫ ] ﺕﺄﻥﯽ‬1.yavaşlama, duraksama. 2.dikkat gösterme.
467
www.alkottob.com
teessüf (A.) [ ‫ ] ﺕﺄﺱﻒ‬üzülme, hayıflanma.
m
teessüf etmek üzülmek, hayıflanmak.
teessür (A.) [ ‫ ] ﺕﺄﺛﺮ‬1.üzülme, üzüntü. 2.etkilenme.
teessüs etmek kurulmak.
teeyyüd etmek pekişmek.
tefahhur (A.) [ ‫ ] ﺕﻔﺨﺮ‬şişinme, övünme.
tefahhus (A.) [ ‫ ] ﺕﻔﺤﺺ‬derinlemesine araştırma.
ott
o
tefâhür (A.) [ ‫ ] ﺕﻔﺎﺧﺮ‬övünme.
b.c
o
teessüs (A.) [ ‫ ] ﺕﺄﺱﺲ‬kurulma.
tefakkud (A.) [ ‫ ] ﺕﻔﻘﺪ‬arkasını arayıp sorma.
tefâsîl (A.) [ ‫ ] ﺕﻔﺎﺹﻴﻞ‬ayrıntılar.
tefâsîr (A.) [ ‫ ] ﺕﻔﺎﺱﻴﺮ‬tefsirler, yorumlar.
tefâvüt (A.) [ ‫ ] ﺕﻔﺎوت‬farklılık.
w.
alk
tefavvuk (A.) [ ‫ ] ﺕﻔﻮق‬üstünlük.
tefazzul (A.) [ ‫ ] ﺕﻔﻀﻞ‬üstünlük taslama.
tefe’ül (A.) [ ‫ ] ﺕﻔﺄل‬1.fal açma. 2.hayra yorma, uğur sayma.
tefe’ül etmek 1.fal açmak. 2.hayra yormak, uğur saymak.
tefehhüm (A.) [ ‫ ] ﺕﻔﻬﻢ‬anlama.
tefehhüm etmek anlamak, farkına varmak.
ww
tefekkür (A.) [ ‫ ] ﺕﻔﮑﺮ‬düşünme, kafa yorma.
tefekkür etmek düşünmek, kafa yormak.
tefekkürât (A.) [ ‫ ] ﺕﻔﮑﺮات‬düşünmeler, düşünceler.
tefelsüf (A.) [ ‫ ] ﺕﻔﻠﺴﻒ‬felsefe yapma.
468
www.alkottob.com
teferru’ât (A.) [ ‫ ] ﺕﻔﺮﻋﺎت‬ayrıntılar.
m
teferrüc (A.) [ ‫ ] ﺕﻔﺮج‬gezinti.
teferrücgâh (A.-F.) [ ‫ ] ﺕﻔﺮﺝﮕﺎﻩ‬gezinti yeri.
tefessüh (A.) [ ‫ ] ﺕﻔﺴﺦ‬çürüme, çürüyerek dağılma.
tefessüh etmek çürümek, çürüyerek dağılmak.
tefevvuh (A.) [ ‫ ] ﺕﻔﻮﻩ‬dile getirme.
tefevvuk (A.) [ ‫ ] ﺕﻔﻮق‬üstünlük.
tefhîm (A.) [ ‫ ] ﺕﻔﻬﻴﻢ‬anlatma.
tefhîm etmek anlatmak.
tefrîh (A.) [ ‫ ] ﺕﻔﺮیﺢ‬ferahlık verme.
ott
o
tefhîm (A.) [ ‫ ] ﺕﻔﺨﻴﻢ‬yüceltme, ululama.
b.c
o
teferrüd (A.) [ ‫ ] ﺕﻔﺮد‬1.yalnızlık. 2.benzersizlik.
tefrîk (A.) [ ‫ ] ﺕﻔﺮیﻖ‬ayırma, ayırdetme.
w.
alk
tefrîk edilmek ayırılmak, ayırt edilmek.
tefrîk etmek ayırmak, ayırt etmek.
tefrîk olunmak ayrılmak.
tefrika (A.) [ ‫ ] ﺕﻔﺮﻗﻪ‬1.bölücülük. 2.ayrılma. 3.bölüm bölüm yayınlama.
tefriş (A.) [ ‫ ] ﺕﻔﺮیﺶ‬döşeme.
tefriş edilmek döşenmek.
ww
tefriş etmek döşemek.
tefrişat (A.) [ ‫ ] ﺕﻔﺮیﺸﺎت‬döşemeler.
tefrît (A.) [ ‫ ] ﺕﻔﺮیﻂ‬aşırılık.
tefsir (A.) [ ‫ ] ﺕﻔﺴﻴﺮ‬yorum.
469
www.alkottob.com
tefsir edilmek yorumlanmak.
m
tefsir etmek yorumlamak.
tefsirât (A.) [ ‫ ] ﺕﻔﺴﻴﺮات‬yorumlar.
teftîn (A.) [ ‫ ] ﺕﻔﺘﻴﻦ‬1.fitne sokma. 2.meftun etme.
teftiş (A.) [ ‫ ] ﺕﻔﺘﻴﺶ‬denetleme.
teftiş edilmek denetlenmek.
teftiş etmek denetlemek.
b.c
o
tefte (F.) [ ‫ ] ﺕﻔﺘﻪ‬kızgın.
ott
o
tefviz (A.) [ ‫ ] ﺕﻔﻮیﺾ‬1.birine bırakma. 2.ihale etme.
tefviz edilmek 1.birine bırakılmak. 2.ihale edilmek.
tegaddî etmek beslenmek.
tegafül (A.) [ ‫ ] ﺕﻐﺎﻓﻞ‬bilmezlikten gelme, anlamazlıktan gelme.
tegafül etmek anlamazlıktan gelmek.
w.
alk
tegayür (A.) [ ‫ ] ﺕﻐﺎیﺮ‬zıtlık.
tegayyür (A.) [ ‫ ] ﺕﻐﻴﺮ‬değişme, başkalaşma.
tegayyür etmek değişmek, başkalaşmak.
tegazzî etmek beslenmek.
tegazzül (A.) [ ‫ ] ﺕﻐﺰل‬gazel söyleme.
teh (F.) [ ‫ ] ﺕﻪ‬dip.
ww
tehâcî (A.) [ ‫ ] ﺕﻬﺎﺝﯽ‬hicivleşme.
tehâcüm (A.) [ ‫ ] ﺕﻬﺎﺝﻢ‬1.saldırı. 2.üşüşme.
tehâcüm etmek üşüşmek.
tehallüf (A.) [ ‫ ] ﺕﺨﻠﻒ‬uygunsuzluk, uymama.
470
www.alkottob.com
tehallüs (A.) [ ‫ ] ﺕﺨﻠﺺ‬mahlas kullanma.
tehâlük (A.) [ ‫ ] ﺕﻬﺎﻝﮏ‬can atış, can atma, atılma, çok arzu etme.
tehâşî (A.) [ ‫ ] ﺕﺤﺎﺵﯽ‬çekinme.
tehâvün (A.) [ ‫ ] ﺕﻬﺎون‬hafife alma.
tehcîr (A.) [ ‫ ] ﺕﻬﺠﻴﺮ‬göçe zorlama, göç ettirme.
tehcîr etmek göç ettirmek.
tehdîd edilmek gözdağı verilmek.
tehdîd etmek gözdağı vermek.
ott
o
tehdîd (A.) [ ‫ ] ﺕﻬﺪیﺪ‬gözdağı.
b.c
o
tehâsum (A.) [ ‫ ] ﺕﺨﺎﺹﻢ‬birbirine düşmanlık gütme.
m
tehâlüf (A.) [ ‫ ] ﺕﺨﺎﻝﻒ‬1.uygunsuzluk, uymama. 2.farklılık.
tehdîdâmîz (A.-F.) [ ‫ ] ﺕﻬﺪیﺪ ﺁﻡﻴﺰ‬gözdağı vererek, tehdit edici.
tehdîden (A.) [ ‫ ] ﺕﻬﺪیﺪا‬gözdağı vererek tehdit ederek.
w.
alk
tehdîdkâr (A.-F.) [ ‫ ] ﺕﻬﺪیﺪﮐﺎر‬gözdağı verici, tehdit edici.
tehdîdkârâne (A.-F.) [ ‫ ] ﺕﻬﺪیﺪﮐﺎراﻥﻪ‬tehdit ederek.
teheccî (A.) [ ‫ ] ﺕﻬﺠﯽ‬heceleme.
teheccî etmek hecelemek.
tehevvu (A.) [ ‫ ] ﺕﻬﻮع‬kusma.
tehevvu etmek kusmak.
ww
tehevvür (A.) [ ‫ ] ﺕﻬﻮر‬küplere binme, köpürme.
tehevvür etmek küplere binmek, köpürmek.
teheyyüc (A.) [ ‫ ] ﺕﻬﻴﺞ‬heyecanlanma.
tehî (F.) [ ‫ ] ﺕﻬﯽ‬1.boş. 2.anlamsız, yararsız.
471
www.alkottob.com
tehîdest (F.) [ ‫ ] ﺕﻬﯽ دﺱﺖ‬1.yoksul. 2.eli boş.
m
tehîdestî (F.) [ ‫ ] ﺕﻬﻴﺪﺱﺘﯽ‬1.yoksulluk. 2.eli boşluk.
tehîmağz (F.) [ ‫ ] ﺕﻬﯽ ﻡﻐﺰ‬samankafalı, boşkafalı.
b.c
o
tehîmiyân (F.) [ ‫ ] ﺕﻬﯽ ﻡﻴﺎن‬1.içi boş. 2.kof.
tehiyye (A.) [ ‫ ] ﺕﻬﻴﻪ‬hazırlama.
tehiyye edilmek hazırlanmak.
tehiyye etmek hazırlamak.
tehniyet (A.) [ ‫ ] ﺕﻬﻨﻴﺖ‬kutlama.
tehzîb (A.) [ ‫ ] ﺕﻬﺬیﺐ‬süsleme.
tehzîl (A.) [ ‫ ] ﺕﻬﺰیﻞ‬alaya alış.
tehzîz (A.) [ ‫ ] ﺕﻬﺰیﺰ‬titretme.
tekabül (A.) [ ‫ ] ﺕﻘﺎﺑﻞ‬karşılama.
w.
alk
tekabül etmek karşılamak.
ott
o
tehyie (A.) [ ‫ ] ﺕﻬﻴﺌﻪ‬hazırlama.
tekâlîf (A.) [ ‫ ] ﺕﮑﺎﻝﻴﻒ‬1.öneriler, teklifler. 2.vergiler. 3.ibadetler.
tekâmül (A.) [ ‫ ] ﺕﮑﺎﻡﻞ‬1.olgunlaşma. 2.evrim.
tekâmül etmek olgunlaşmak, gelişmek.
tekâpu (F.) [ ‫ ] ﺕﮑﺎﭘﻮ‬1.telaş, koşuşturma. 2.dalkavukluk.
tekârîr (A.) [ ‫ ] ﺕﻘﺎریﺮ‬önergeler.
ww
tekârub (A.) [ ‫ ] ﺕﻘﺎرب‬yakınlaşma.
tekâsüf (A.) [ ‫ ] ﺕﮑﺎﺛﻒ‬1.yoğunlaşma. 2.koyulaşma.
tekâsüf etmek yoğunlaşmak.
tekâsül (A.) [ ‫ ] ﺕﮑﺎﺱﻞ‬üşengeçlik, tembellik.
472
www.alkottob.com
tekâsür (A.) [ ‫ ] ﺕﮑﺎﺛﺮ‬çoğalma.
m
tekâtu’ (A.) [ ‫ ] ﺕﻘﺎﻃﻊ‬kesişme.
tekâüd (A.) [ ‫ ] ﺕﻘﺎﻋﺪ‬emeklilik.
b.c
o
tekâüd olmak emekliye ayrılmak, emekli olmak.
tekâüdiye (A.) [ ‫ ] ﺕﻘﺎﻋﺪیﻪ‬emekli aylığı.
tekâvîm (A.) [ ‫ ] ﺕﻘﺎویﻢ‬takvimler.
tekâyâ (A.) [ ‫ ] ﺕﮑﺎیﺎ‬tekkeler.
tekbîr (A.) [ ‫ ] ﺕﮑﺒﻴﺮ‬Allahuekber deme.
ott
o
tekbîr getirmek Allahuekber demek.
tekdîr (A.) [ ‫ ] ﺕﮑﺪیﺮ‬1.azarlama. 2.bulandırma.
tekebbür (A.) [ ‫ ] ﺕﮑﺒﺮ‬büyüklük taslama.
tekeffül (A.) [ ‫ ] ﺕﮑﻔﻞ‬kefil olma.
tekeffül etmek kefil olmak.
w.
alk
tekellüm (A.) [ ‫ ] ﺕﮑﻠﻢ‬konuşma.
tekemmül (A.) [ ‫ ] ﺕﮑﻤﻞ‬1.tamamlanma. 2.olgunlaşma.
tekemmül etmek 1.tamamlanmak. 2.olgunlaşmak.
tekerrür (A.) [ ‫ ] ﺕﮑﺮر‬tekrarlanma.
tekerrür etmek tekrarlanmak.
tekessur (A.) [ ‫ ] ﺕﮑﺴﺮ‬kırılma.
ww
tekessür (A.) [ ‫ ] ﺕﮑﺜﺮ‬çoğalma.
tekevvün (A.) [ ‫ ] ﺕﮑﻮن‬oluşum, oluşma.
tekevvün etmek 1.oluşmak. 2.meydana gelmek, olmak.
tekevvünât (A.) [ ‫ ] ﺕﮑﻮﻥﺎت‬oluşumlar, oluşmalar.
473
www.alkottob.com
tekeyyüf (A.) [ ‫ ] ﺕﮑﻴﻒ‬keyiflenme.
m
tekfîl (A.) [ ‫ ] ﺕﮑﻔﻴﻞ‬kefil etme, kefil gösterme.
tekfîn (A.) [ ‫ ] ﺕﮑﻔﻴﻦ‬kefenleme.
teklîf (A.) [ ‫ ] ﺕﮑﻠﻴﻒ‬1.öneri. 2.vergi.
teklîfât (A.) [ ‫ ] ﺕﮑﻠﻴﻔﺎت‬öneriler.
tekmîl (A.) [ ‫ ] ﺕﮑﻤﻴﻞ‬1.tamamlama. 2.bütün, tüm.
tekmile (A.) [ ‫ ] ﺕﮑﻤﻠﻪ‬ek.
tekrâren (A.) [ ‫ ] ﺕﮑﺮارا‬tekrar tekrar.
ott
o
tekrâr (A.) [ ‫ ] ﺕﮑﺮار‬yine.
b.c
o
tekfîr (A.) [ ‫ ] ﺕﮑﻔﻴﺮ‬kafirlikle suçlama.
tekrîm (A.) [ ‫ ] ﺕﮑﺮیﻢ‬saygı gösterme.
tekrîr (A.) [ ‫ ] ﺕﮑﺮیﺮ‬tekrarlama.
teksîf (A.) [ ‫ ] ﺕﮑﺜﻴﻒ‬1.yoğunlaştırma. 2.toplama.
w.
alk
teksîf etmek yoğunlaştırmak.
teksîr (A.) [ ‫ ] ﺕﮑﺜﻴﺮ‬çoğaltma.
teksîr edilmek çoğaltılmak.
teksîr etmek çoğaltmak.
tekvîn (A.) [ ‫ ] ﺕﮑﻮیﻦ‬yaratma, var etme.
tekye (A.) [ ‫ ] ﺕﮑﻴﻪ‬tekke.
ww
tekzîb (A.) [ ‫ ] ﺕﮑﺬیﺐ‬yalanlama.
tekzîb edilmek yalanlanmak.
tekzîb etmek yalanlamak.
tel’în (A.) [ ‫ ] ﺕﻠﻌﻴﻦ‬lanetleme.
474
www.alkottob.com
tel’în edilmek lanetlenmek.
m
tel’în etmek lanetlemek.
telâfî (A.) [ ‫ ] ﺕﻼﻓﯽ‬zarar karşılama.
telakkî (A.) [ ‫ ] ﺕﻠﻘﯽ‬anlayış, görüş, değerlendirme.
telakkî etmek anlamak, değerlendirmek.
b.c
o
telâkî (A.) [ ‫ ] ﺕﻼﻗﯽ‬buluşma, görüşme.
telakkiyât (A.) [ ‫ ] ﺕﻠﻘﻴﺎت‬görüşler, anlayışlar, değerlendirmeler.
telâmîz (A.) [ ‫ ] ﺕﻼﻡﻴﺬ‬öğrenciler.
telâşî (A.) [ ‫ ] ﺕﻼﺵﯽ‬dağılma.
ott
o
telâsuk (A.) [ ‫ ] ﺕﻼﺹﻖ‬bitişme, yapışma.
telattuf (A.) [ ‫ ] ﺕﻠﻄﻒ‬yumuşak davranma.
telâtum (A.) [ ‫ ] ﺕﻼﻃﻢ‬çalkantı.
telbîs (A.) [ ‫ ] ﺕﻠﺒﻴﺲ‬hile yaparak aldatma.
w.
alk
tele (A.) [ ‫ ] ﺕﻠﻪ‬kapan, tuzak.
tele’lu (A.) [ ‫ ] ﺕﻸﻝﺆ‬ışıldama.
telebbüs (A.) [ ‫ ] ﺕﻠﺒﺲ‬giyinme.
telef (A.) [ ‫ ] ﺕﻠﻒ‬1.ölme. 2.boşa gitme.
telef etmek harcamak, tüketmek, yok etmek.
telef olmak 1.ölmek. 2.boşa gitmek.
ww
telefât (A.) [ ‫ ] ﺕﻠﻔﺎت‬can kaybı, ölümler.
telehhüf (A.) [ ‫ ] ﺕﻠﻬﻒ‬yanıp yakılma.
telemmüz (A.) [‫ ]ﺕﻠﻤﺬ‬öğrencilik.
telemmüz etmek öğrenci olmak, öğrencilik etmek.
475
www.alkottob.com
televvün (A.) [ ‫ ] ﺕﻠﻮن‬yanardönerlik.
m
telh (F.) [ ‫ ] ﺕﻠﺦ‬acı.
telhîs (A.) [ ‫ ] ﺕﻠﺨﻴﺺ‬1.kısaltma. 2.özetleme.
telhîsen (A.) [ ‫ ] ﺕﻠﺨﻴﺼﺎ‬özetle.
telhkâm (F.) [ ‫ ] ﺕﻠﺨﮑﺎم‬üzgün, acılı.
telkârî (T.-F.) [ ‫ ] ﺕﻞ ﮐﺎری‬gümüş işleme.
telkîh (A.) [ ‫ ] ﺕﻠﻘﻴﺢ‬aşılama.
telkînî (A.) [ ‫ ] ﺕﻠﻘﻴﻨﯽ‬telkine dayalı.
tell (A.) [ ‫ ] ﺕﻞ‬tepe, sırt.
ott
o
telkîn (A.) [ ‫ ] ﺕﻠﻘﻴﻦ‬öğretme, kulağına anlatma.
b.c
o
telhîs etmek özetlemek.
telmîh (A.) [ ‫ ] ﺕﻠﻤﻴﺢ‬gönderme, îmâlı anlatma.
telmîhât (A.) [ ‫ ] ﺕﻠﻤﻴﺤﺎت‬göndermeler, îmâlı anlatmalar..
w.
alk
telmîhen (A.) [ ‫ ] ﺕﻠﻤﻴﺤﺎ‬göndermede bulunarak.
telvîn (A.) [ ‫ ] ﺕﻠﻮیﻦ‬boyama.
telvîs etmek kirletmek. Beni de telvis ettiniz.
temâdî (A.) [ ‫ ] ﺕﻤﺎدی‬uzama, sürme.
temâdî etmek uzamak, sürmek, devam etmek.
temâs (A.) [ ‫ ] ﺕﻤﺎس‬dokunma.
ww
temâs etmek dokunmak.
temâsîl (A.) [ ‫ ] ﺕﻤﺎﺛﻴﻞ‬1.resimler. 2.semboller.
temâsül (A.) [ ‫ ] ﺕﻤﺎﺛﻞ‬benzeşme.
temâşâ (F.) [ ‫ ] ﺕﻤﺎﺵﺎ‬seyretme.
476
www.alkottob.com
temâşâ etmek seyretmek.
m
temaşagâh (F.) [ ‫ ] ﺕﻤﺎﺵﺎﮔﺎﻩ‬seyir yeri.
temâyül (A.) [ ‫ ] ﺕﻤﺎیﻞ‬eğilim.
b.c
o
temâyülât (A.) [ ‫ ] ﺕﻤﺎیﻼت‬eğilimler.
temâyüz (A.) [ ‫ ] ﺕﻤﺎیﺰ‬seçkinlik, üstünlük, ayrıcalık.
temayüz etmek seçkinlik kazanmak, ayrıcalık kazanmak, dikkat çekmek.
temcîd (A.) [ ‫ ] ﺕﻤﺠﻴﺪ‬ululama.
temdîd (A.) [ ‫ ] ﺕﻤﺪیﺪ‬1.uzatma. 2.süre uzatma.
temdîd etmek uzatmak.
temeddün (A.) [ ‫ ] ﺕﻤﺪن‬uygarlık.
temeddün eylemek uygarlaşmak.
temekkün (A.) [ ‫ ] ﺕﻤﮑﻦ‬yerleşme.
w.
alk
temelluk (A.) [ ‫ ] ﺕﻤﻠﻖ‬yaltaklanma.
ott
o
temdîd edilmek uzatılmak.
temellük (A.) [ ‫ ] ﺕﻤﻠﮏ‬mülk edinme.
temellük etmek mülk edinmek.
temennî (A.) [ ‫ ] ﺕﻤﻨﯽ‬istek, arzu.
temennî edilmek arzu edilmek.
temennî etmek arzu etmek.
ww
temerküz (A.) [ ‫ ] ﺕﻤﺮﮐﺰ‬toplanma, yığılışma.
temerküz etmek toplanmak, yığılışmak.
temerrüd (A.) [ ‫ ] ﺕﻤﺮد‬dikbaşlılık, direniş.
temerrüd etmek direnmek, dikbaşlılık etmek.
477
www.alkottob.com
temeshur (A.) [ ‫ ] ﺕﻤﺴﺨﺮ‬maskaralık.
m
temeshur etmek maskaralık etmek.
temessüh etmek şekil değiştirmek.
b.c
o
temessük etmek sımsıkı tutunmak, sarılmak.
temessül etmek 1.cisimlenmek. 2.benzeşmek. 3.özümlemek.
temettü (A.) [ ‫ ] ﺕﻤﺘﻊ‬kazanç, kâr.
temevvüc (A.) [ ‫ ] ﺕﻤﻮج‬dalgalanma.
temevvüc etmek dalgalanmak.
ott
o
temevvül (A.) [ ‫ ] ﺕﻤﻮل‬zenginlik.
temeyyüz (A.) [ ‫ ] ﺕﻤﻴﺰ‬kendini gösterme, sivrilme, ayrıcalık kazanma.
temeyyüz etmek kendini göstermek.
temhîl etmek süre tanımak.
temîn (A.) [ ‫ ] ﺕﺄﻡﻴﻦ‬1.gerçekleştirme, sağlama. 2.gerçekleştirilme, sağlanma.
w.
alk
3.emin kılma, güvence verme.
temîn edilmek 1.sağlanmak, gerçekleştirilmek. 2.güvenci verilmek, emin
kılınmak.
temîn etmek güvence vermek, kesin konuşmak.
temînât (A.) [ ‫ ] ﺕﺄﻡﻴﻨﺎت‬güvence parası.
temînen (A.) [ ‫ ] ﺕﺄﻡﻴﻨﺎ‬sağlanarak, temin edilerek.
ww
temkîn (A.) [ ‫ ] ﺕﻤﮑﻴﻦ‬1.ihtiyatlı davranma. 2.sağlamlık. 3.ağırbaşlılık.
temlîk (A.) [ ‫ ] ﺕﻤﻠﻴﮏ‬mülk verme, mülk edindirme.
temr (A.) [ ‫ ] ﺕﻤﺮ‬hurma.
temrîn (A.) [ ‫ ] ﺕﻤﺮیﻦ‬alıştırma, egzersiz.
temsîl (A.) [ ‫ ] ﺕﻤﺜﻴﻞ‬1.tiyatro oyunu. 2.sözgelişi. 3.özümseme.
478
www.alkottob.com
temsîlât (A.) [ ‫ ] ﺕﻤﺜﻴﻼت‬tiyatro oyunları.
m
temyîz (A.) [ ‫ ] ﺕﻤﻴﻴﺰ‬1.ayırdetme. 2.seçme.
ten (F.) [ ‫ ] ﺕﻦ‬1.vücut, beden. 2.dış yüz.
b.c
o
tena’um (A.) [ ‫ ] ﺕﻨﻌﻢ‬bolluk içinde yaşama.
tenâfür (A.) [ ‫ ] ﺕﻨﺎﻓﺮ‬1.birbirinden nefret etme. 2.kulağa hoş gelmeyen sözcükleri
sık sık kullanma.
tenahnuh (A.) [ ‫ ] ﺕﻨﺤﻨﺢ‬boğazını temizleme.
tenâkus (A.) [ ‫ ] ﺕﻨﺎﻗﺺ‬eksilme, azalma.
tenâkuz (A.) [ ‫ ] ﺕﻨﺎﻗﺾ‬çelişki.
tenâkür (A.) [ ‫ ] ﺕﻨﺎﮐﺮ‬antipati.
ott
o
tenâkus etmek eksilmek, azalmak.
tenâsân (F.) [ ‫ ] ﺕﻦ ﺁﺱﺎن‬canının kıymetini bilen, rahatına düşkün.
tenâsur (A.) [ ‫ ] ﺕﻨﺎﺹﺮ‬yardımlaşma.
w.
alk
tenâsüb (A.) [ ‫ ] ﺕﻨﺎﺱﺐ‬1.uygunluk. 2.orantı.
tenâsüh (A.) [ ‫ ] ﺕﻨﺎﺱﺦ‬ruhun bedenler arası göçü.
tenâsül (A.) [ ‫ ] ﺕﻨﺎﺱﻞ‬üreme, üreyiş.
tenâsülî (A.) [ ‫ ] ﺕﻨﺎﺱﻠﯽ‬üreyiş ile ilgili.
tenâvüb (A.) [ ‫ ] ﺕﻨﺎوب‬dönüşüm.
tenâzur (A.) [ ‫ ] ﺕﻨﺎﻇﺮ‬bakışma, bıkışım, simetri.
ww
tenâzurî (A.) [ ‫ ] ﺕﻨﺎﻇﺮی‬bakışık, simetrik.
tenbân (F.) [ ‫ ] ﺕﻨﺒﺎن‬don.
tenbel (F.) [ ‫ ] ﺕﻨﺒﻞ‬tembel.
tenbîh (A.) [ ‫ ] ﺕﻨﺒﻴﻪ‬1.uyandırma. 2.uyarı, tembih.
479
www.alkottob.com
tenbîh edilmek 1.uyandırılmak. 2.uyarılmak, tembihlenmek.
m
tenbîh etmek uyarmak, tembihlemek.
tenbîhât (A.) [ ‫ ] ﺕﻨﺒﻴﻬﺎت‬uyarılar, tembihler.
tene (F.) [ ‫ ] ﺕﻨﻪ‬gövde.
tenebbüh (A.) [ ‫ ] ﺕﻨﺒﻪ‬1.uyanma. 2.uyarım.
tenebbüt (A.) [ ‫ ] ﺕﻨﺒﺖ‬bitme, yeşerme.
tenebbüt etmek bitmek, yeşermek.
ott
o
teneffür (A.) [ ‫ ] ﺕﻨﻔﺮ‬nefret etme, iğrenme.
b.c
o
tendürüst (F.) [ ‫ ] ﺕﻦ درﺱﺖ‬sağlıklı, sağlam yapılı.
teneffür etmek nefret etmek, iğrenmek.
teneffüs (A.) [ ‫ ] ﺕﻨﻔﺲ‬1.soluk alma.
teneffüs edilmek soluk alınmak.
teneffüs etmek soluk almak.
w.
alk
tenemmüv etmek serpilmek, gelişip büyümek.
tenevvü' (A.) [ ‫ ] ﺕﻨﻮع‬çeşitlilik.
tenevvür (A.) [ ‫ ] ﺕﻨﻮر‬aydınlanma.
tenevvür etmek aydınlanmak.
tenezzüh (A.) [ ‫ ] ﺕﻨﺰﻩ‬gezinti.
tenezzüh etmek gezinti yapmak, gezinmek.
ww
tenezzül (A.) [ ‫ ] ﺕﻨﺰل‬1.alçalma. 2.alçakgönüllülük.
tenezzülen (A.) [ ‫ ] ﺕﻨﺰﻻ‬alçakgönüllülükle.
teng (F.) [ ‫ ] ﺕﻨﮓ‬dar.
tengdest (F.) [ ‫ ] ﺕﻨﮓ دﺱﺖ‬elidarda, yoksul.
480
www.alkottob.com
tenhâ (F.) [ ‫ ] ﺕﻨﻬﺎ‬1.tek başına, yalnız. 2.boş yer, yssız yer.
m
tenkîd (A.) [ ‫ ] ﺕﻨﻘﻴﺪ‬eleştiri.
tenkîd edilmek eleştirilmek.
tenkîdât (A.) [ ‫ ] ﺕﻨﻘﻴﺪات‬eleştiriler.
tenkîh (A.) [ ‫ ] ﺕﻨﻘﻴﺢ‬nikahlama.
b.c
o
tenkîd etmek eleştirmek.
tenkîl (A.) [ ‫ ] ﺕﻨﮑﻴﻞ‬1.uzaklaştırma. 2.ortadan kaldırma. 3.cezalandırma.
tenkîs (A.) [ ‫ ] ﺕﻨﻘﻴﺺ‬azaltma, eksiltme.
ott
o
tenkîsât (A.) [ ‫ ] ﺕﻨﻘﻴﺼﺎت‬azaltmalar, eksiltmeler.
tenmiye (A.) [ ‫ ] ﺕﻨﻤﻴﻪ‬geliştirme, artırma, nemalandırma.
tenmiye etmek geliştirmek, artırmak.
tennûr (A.) [ ‫ ] ﺕﻨﻮر‬1.tandır. 2.fırın.
tennûre (A.) [ ‫ ] ﺕﻨﻮرﻩ‬mevlevî dervişlerinin sema giysisi.
w.
alk
tenperver (F.) [ ‫ ] ﺕﻦ ﭘﺮور‬rahatına düşkün.
tensîb (A.) [ ‫ ] ﺕﻨﺴﻴﺐ‬uygun görme.
tensîb edilmek uygun görülmek.
tensîb etmek uygun görmek.
tensîk (A.) [ ‫ ] ﺕﻨﺴﻴﻖ‬düzenleme, tertip etme.
tenşît (A.) [ ‫ ] ﺕﻨﺸﻴﻂ‬neşelendirme.
ww
tenûmend (F.) [ ‫ ] ﺕﻨﻮﻡﻨﺪ‬iriyarı, çamyarması.
tenvîm (A.) [ ‫ ] ﺕﻨﻮیﻢ‬uyutma.
tenvîr (A.) [ ‫ ] ﺕﻨﻮیﺮ‬1.aydınlatma, ışıklandırma. 2.düşünce yoluyla aydınlatma.
tenvîr etmek aydınlatmak.
481
www.alkottob.com
tenzîh (A.) [ ‫ ] ﺕﻨﺰیﻪ‬arındırma, uzak tutma, kusur kondurmama.
m
tenzîh etmek uzak tutmak, kusur kondurmamak.
tenzîl (A.) [ ‫ ] ﺕﻨﺰیﻞ‬1.indirme. 2.indirim.
tenzîlât yapmak fiyat düşürmek, indirim yapmak.
ter (F.) [ ‫ ] ﺕﺮ‬1.taze.. 2.ıslak.
ter’îb (A.) [ ‫ ] ﺕﺮﻋﻴﺐ‬korkutma.
terâfuk (A.) [ ‫ ] ﺕﺮاﻓﻖ‬yardımlaşma.
ott
o
terâfuk etmek birbirine yardım etmek.
b.c
o
tenzîlât (A.) [ ‫ ] ﺕﻨﺰیﻼت‬indirim.
terahhum (A.) [ ‫ ] ﺕﺮﺣﻢ‬acıma, merhamet etme.
terahhum etmek acımak, merhamet etmek.
terahhum kılmak acımak, merhamet etmek.
terakkî (A.) [ ‫ ] ﺕﺮﻗﯽ‬ilerleme, gelişme.
w.
alk
terakkîperver (A.-F.) [ ‫ ] ﺕﺮﻗﯽ ﭘﺮور‬ilerleme yanlısı.
terakkiyât (A.) [ ‫ ] ﺕﺮﻗﻴﺎت‬ilerlemeler.
terâküm (A.) [ ‫ ] ﺕﺮاﮐﻢ‬birikim, birikme, yığılma.
terâküm etmek birikmek, yığılmak.
terâküm ettirmek biriktirmek.
terâne (F.) [ ‫ ] ﺕﺮاﻥﻪ‬1.İran edebiyatına özgü rubai şekli. 2.makam, ahenk. 3.şarkı.
ww
terâzû (F.) [ ‫ ] ﺕﺮازو‬terazi.
terbî’ (A.) [ ‫ ] ﺕﺮﺑﻴﻊ‬1.dörtleme. 2.dördün.
terbiye (A.) [ ‫ ] ﺕﺮﺑﻴﻪ‬1.yetiştirme. 2.eğitim. 3.cezalandırma.
terbiyevî (A.) [ ‫ ] ﺕﺮﺑﻴﻮی‬eğitimsel.
482
www.alkottob.com
terceme (A.) [ ‫ ] ﺕﺮﺝﻤﻪ‬çeviri.
m
tercî’ (A.) [ ‫ ] ﺕﺮﺝﻴﻊ‬geri çevirme.
tercîh (A.) [ ‫ ] ﺕﺮﺝﻴﺢ‬yeğleme.
terdâmen (F.) [ ‫ ] ﺕﺮداﻡﻦ‬iffetsiz. 2.namussuz.
terdîd (A.) [ ‫ ] ﺕﺮدیﺪ‬geri çevirme.
b.c
o
tercüman (A.) [ ‫ ] ﺕﺮﺝﻤﺎن‬1.çevirmen. 2.duyguları, görüşleri dile getiren.
terdîf (A.) [ ‫ ] ﺕﺮدیﻒ‬1.ekleme, iliştirme. 2.terkiye alma.
terdîf eylemek eklemek.
ott
o
tereddî etmek soysuzlaşmak.
tereddüd (A.) [ ‫ ] ﺕﺮدد‬1.gidip gelme.2.ikirciklenme.
tereddüd etmek ikirciklenmek.
tereke (A.) [ ‫ ] ﺕﺮﮐﻪ‬ölenin geride bıraktıkları.
terekküb (A.) [ ‫ ] ﺕﺮﮐﺐ‬1.oluşum. 2.bileşim.
w.
alk
terekküb etmek oluşmak.
terekkübât (A.) [ ‫ ] ﺕﺮﮐﺒﺎت‬oluşumlar.
terennüm (A.) [ ‫ ] ﺕﺮﻥﻢ‬1. şarkı söyleme, şakıma. 2.dile getirme.
terennüm etmek 1.şarkı söylemek, şakımak. 2.dile getirmek.
teressüb (A.) [ ‫ ] ﺕﺮﺱﺐ‬tortulanma.
teressüb etmek tortulanmak.
ww
tereşşüh (A.) [ ‫ ] ﺕﺮﺵﺢ‬sızıntı.
terettüb (A.) [ ‫ ] ﺕﺮﺕﺐ‬1.gerekme. 2.üzerine görev düşmek.
terettüb etmek 1.gerekmek. 2.üzerine görev düşmek.
terfî’ (A.) [ ‫ ] ﺕﺮﻓﻴﻊ‬1.yükseltme. 2.rütbesini yükseltme. 3.bir üst sınıfa geçme.
483
www.alkottob.com
terfî’ etmek 1.yükselmek. 2.rütbesi yükselmek. 3.bir üst sınıfa geçme.
terfîk etmek ayak uydurmak.
tergîb etmek rağbet ettirmek, istek uyandırmak.
terhîb etmek gözünü korkutmak.
terhîn (A.) [ ‫ ] ﺕﺮهﻴﻦ‬rehin bırakma.
b.c
o
tergîb (A.) [ ‫ ] ﺕﺮﻏﻴﺐ‬rağbet ettirme, istek uyandırma.
m
terfîk (A.) [ ‫ ] ﺕﺮﻓﻴﻖ‬1.ayak uydurma. 2.arkadaş etme.
terhis (A.) [ ‫ ] ﺕﺮﺧﻴﺺ‬1.izin verme. 2.askerlik süresi dolanı serbest bırakma.
ott
o
terk (A.) [ ‫ ] ﺕﺮک‬1.bırakma. 2.vazgeçme. 3.ayrılma.
terk edilmek 1.bırakılmak. 2.vazgeçilmek.
terk etmek 1.bırakmak. 2.vazgeçmek. 4.ayrılmak.
terk olunmak 1.bırakılmak. 2.vazgeçilmek.
terkeş (F.) [ ‫ ] ﺕﺮﮐﺶ‬okluk, sadak.
w.
alk
terkîb (A.) [ ‫ ] ﺕﺮﮐﻴﺐ‬birleştirme, terkip.
terkuve (A.) [ ‫ ] ﺕﺮﻗﻮﻩ‬köprücük kemiği.
termîm (A.) [ ‫ ] ﺕﺮﻡﻴﻢ‬onarma, onarım.
termîm edilmek onarılmak.
termîm etmek onarmak.
termîmât (A.) [ ‫ ] ﺕﺮیﻤﺎت‬onarımlar.
ww
ters (F.) [ ‫ ] ﺕﺮس‬korku.
tersâ (F.) [ ‫ ] ﺕﺮﺱﺎ‬Hıristiyan.
tersân (F.) [ ‫ ] ﺕﺮﺱﺎن‬korku ile, korkarak.
tersâyân (F.) [ ‫ ] ﺕﺮﺱﺎیﺎن‬Hıristiyanlar.
484
www.alkottob.com
tersengîz (F.) [ ‫ ] ﺕﺮس اﻥﮕﻴﺰ‬korkunç, korku salan.
m
tersî’ (A.) [ ‫ ] ﺕﺮﺹﻴﻊ‬mücevher işleme, mücevher kakma.
tersîb (A.) [ ‫ ] ﺕﺮﺱﻴﺐ‬tortulandırma.
tersîm edilmek resimlenmek, resmedilmek.
tersîm etmek resimlemek, resmetmek.
tersnâk (F.) [ ‫ ] ﺕﺮﺱﻨﺎک‬korkunç.
b.c
o
tersîm (A.) [ ‫ ] ﺕﺮﺱﻴﻢ‬resmetme, resimleme.
tertîb (A.) [ ‫ ] ﺕﺮﺕﻴﺐ‬1.dizme. 2.düzen. 3.hazırlama, düzenleme.
ott
o
tertîb edilmek hazırlanmak, düzenlenmek.
tertîb etmek hazırlamak, düzenlemek.
tertîbât (A.) [ ‫ ] ﺕﺮﺕﻴﺒﺎت‬düzenlemeler, düzenler.
terütâze (F.) [ ‫ ] ﺕﺮوﺕﺎزﻩ‬taptaze, çok körpe.
tervîc (A.) [ ‫ ] ﺕﺮویﺞ‬1.yaygınlaştırma, rayiç kılma. 2.değerini artırma.
w.
alk
terzebân (F.) [ ‫ ] ﺕﺮزﺑﺎن‬hazırcevap.
terzîk (A.) [ ‫ ] ﺕﺮزیﻖ‬rızıklandırma.
terzîl (A.) [ ‫ ] ﺕﺮذیﻞ‬rezil etme.
terzîl edilmek rezil edilmek.
terzîl etmek rezil etmek.
tes’îd (A.) [ ‫ ] ﺕﺴﻌﻴﺪ‬kutlama.
ww
tes’îd edilmek kutlanmak.
tes’îd etmek kutlamak.
tesâdüf (A.) [ ‫ ] ﺕﺼﺎدف‬1.rastlama. 2.rastlantı.
tesâdüf edilmek rastlanmak.
485
www.alkottob.com
tesâdüf etmek rastlamak.
m
tesâdüfen (A.) [ ‫ ] ﺕﺼﺎدﻓﺎ‬rastlantı eseri, rastgele.
tesâdüfî (A.) [ ‫ ] ﺕﺼﺎدﻓﯽ‬rastlantı eseri, rastgele.
tesâdüm etmek çarpışmak, tokuşmak.
b.c
o
tesâdüm (A.) [ ‫ ] ﺕﺼﺎدم‬çarpışma, tokuşma.
tesâhub (A.) [ ‫ ] ﺕﺼﺎﺣﺐ‬1.sahip çıkma. 2.arkadaşlık etme.
tesâmüh (A.) [ ‫ ] ﺕﺴﺎﻡﺢ‬hoşgörü.
tesâmühkâr (A.-F.) [ ‫ ] ﺕﺴﺎﻡﺤﮑﺎر‬hoşgörülü.
ott
o
tesâmühkârlık (A.-F.-T.) hoşgörü.
tesâmühperver (A.-F.) [ ‫ ] ﺕﺸﺎﻡﺢ ﭘﺮور‬hoşgörülü.
tesânîf (A.) [ ‫ ] ﺕﺼﺎﻥﻴﻒ‬kitaplar.
tesânüd (A.) [ ‫ ] ﺕﺴﺎﻥﺪ‬dayanışma.
tesâud (A.) [ ‫ ] ﺕﺼﺎﻋﺪ‬göklere yükselme, ağma.
w.
alk
tesâvî (A.) [ ‫ ] ﺕﺴﺎوی‬eşitlik.
tesâvîr (A.) [ ‫ ] ﺕﺼﺎویﺮ‬resimler, tasvirler.
tesbîh (A.) [ ‫ ] ﺕﺴﺒﻴﺢ‬tespih.
tesbît (A.) [ ‫ ] ﺕﺜﺒﻴﺖ‬1.sağlamlaştırma, tutturma. 2.kanıtlama.
tesbît edilmek 1.tutturulmak. 2.kanıtlamak. 3.belirlenmek.
tesbît etmek 1.tutturmak. 2.kanıtlamak. 3.belirlemek.
ww
tescîl (A.) [ ‫ ] ﺕﺴﺠﻴﻞ‬kayıt defterine geçirme, sicile kaydetme.
tescîl edilmek sicile kaydedilmek.
tescîl etmek sicile kaydetmek.
tesdîs (A.) [ ‫ ] ﺕﺴﺪیﺲ‬altılama.
486
www.alkottob.com
tesellî (A.) [ ‫ ] ﺕﺴﻠﯽ‬avutma.
m
tesellî vermek avutmak.
tesellîkâr (A.-F.) [ ‫ ] ﺕﺴﻠﯽ ﮐﺎر‬avutan, teselli veren.
b.c
o
tesellüm (A.) [ ‫ ] ﺕﺴﻠﻢ‬teslim alma.
tesellüm etmek teslim almak.
teselsül (A.) [ ‫ ] ﺕﺴﻠﺴﻞ‬zincirleme.
tesettür (A.) [ ‫ ] ﺕﺴﺘﺮ‬örtünme.
teseyyüb (A.) [ ‫ ] ﺕﺜﻴﺐ‬dul kalma.
teshîl etmek kolaylaştırmak.
teshîlât (A.) [ ‫ ] ﺕﺴﻬﻴﻼت‬kolaylıklar.
teshîr (A.) [ ‫ ] ﺕﺴﺨﻴﺮ‬ele geçirme.
teshîr (A.) [ ‫ ] ﺕﺴﺤﻴﺮ‬büyüleme.
ott
o
teshîl (A.) [ ‫ ] ﺕﺴﻬﻴﻞ‬kolaylaştırma.
w.
alk
teskîn (A.) [ ‫ ] ﺕﺴﮑﻴﻦ‬yatıştırma, sakinleştirme.
teskîn etmek yatıştırmak, sakinleştirmek.
teskîn olmak yatışmak, sakinleşmek.
teslîh (A.) [ ‫ ] ﺕﺴﻠﻴﺢ‬1.silahlandırma. 2.silahlandırılma.
teslîh edilmek silahlandırılmak.
teslîh etmek silahlandırmak.
ww
teslîm (A.) [ ‫ ] ﺕﺴﻠﻴﻢ‬1.sahibine verme. 2.hakkını verme, doğrulama.
teslîs (A.) [ ‫ ] ﺕﺜﻠﻴﺚ‬üçleme.
tesmîm (A.) [ ‫ ] ﺕﺴﻤﻴﻢ‬1.zehirleme. 2.zehirlenme.
tesmîm edilmek zehirlenmek.
487
www.alkottob.com
tesmîm etmek zehirlemek.
m
tesmiye (A.) [ ‫ ] ﺕﺴﻤﻴﻪ‬adlandırma.
tesmiye edilmek adlandırılmak, denilmek.
tesmiye olunmak adlandırılmak, denilmek.
tesrî’ (A.) [ ‫ ] ﺕﺴﺮیﻊ‬hızlandırma.
tesrî’ edilmek hızlandırılmak.
tesrî’ etmek hızlandırmak.
b.c
o
tesmiye etmek adlandırmak, demek.
ott
o
tesvîd (A.) [ ‫ ] ﺕﺴﻮیﺪ‬1.karartma. 2.müsvedde yazma.
tesviye (A.) [ ‫ ] ﺕﺴﻮیﻪ‬1.eşitleme. 2.düzleme. 3.sonuçlandırma. 4.hesap kapatma.
tesviye edilmek 1.eşitlenmek. 2.düzlenmek. 3.sonuçlandırılmak. 4.hesap
katılmak.
tesviye etmek 1.eşitlemek. 2.düzlemek. 3.sonuçlandırmak. 4.hesap kapatmak.
w.
alk
teşa’şu’ (A.) [ ‫ ] ﺕﺸﻌﺸﻊ‬ışıma.
teşa’ub (A.) [ ‫ ] ﺕﺸﻌﺐ‬şubelenme, dallanma.
teşâbüh (A.) [ ‫ ] ﺕﺸﺎﺑﻪ‬benzeşme.
teşbîh (A.) [ ‫ ] ﺕﺸﺒﻴﻪ‬benzetme.
teşbîh edilmek benzetilmek.
teşbîh etmek benzetmek.
ww
teşcî’ (A.) [ ‫ ] ﺕﺸﺠﻴﻊ‬yüreklendirme.
teşcî’ edilmek yüreklendirilmek.
teşcî’ etmek yüreklendirmek.
teşcîr etmek ağaçlandırmak.
488
www.alkottob.com
teşdîd (A.) [ ‫ ] ﺕﺸﺪیﺪ‬şiddetlendirme, arttırma, çoğaltma.
m
teşdîd etmek şiddetlendirmek.
teşebbüs (A.) [ ‫ ] ﺕﺸﺒﺚ‬girişim.
b.c
o
teşebbüs etmek girişmek, girişimde bulunmak.
teşebbüsât (A.) [ ‫ ] ﺕﺸﺒﺜﺎت‬girişimler.
teşeccür etmek ağaçlaşmak.
teşekkül (A.) [ ‫ ] ﺕﺸﮑﻞ‬oluşma, oluşum.
teşekkül etmek oluşmak.
ott
o
teşekkürât (A.) [ ‫ ] ﺕﺸﮑﺮات‬teşekkürler.
teşennüc (A.) [ ‫ ] ﺕﺸﻨﺞ‬kasılma, spazm.
teşerrüf (A.) [ ‫ ] ﺕﺸﺮف‬şereflenme.
teşerrüf etmek şereflenmek.
teşevvüş (A.) [ ‫ ] ﺕﺸﻮش‬karışıklık.
w.
alk
teşeyyu’ (A.) [ ‫ ] ﺕﺸﻴﻊ‬şiîlik.
teşfiye (A.) [ ‫ ] ﺕﺸﻔﻴﻪ‬şifa verme.
teşhîr (A.) [ ‫ ] ﺕﺸﻬﻴﺮ‬1.meşhur etme. 2.sergileme. 3.sergilenme.
teşhîr edilmek sergilenmek.
teşhîr etmek sergilemek.
teşhîs (A.) [ ‫ ] ﺕﺸﺨﻴﺺ‬1.ayırt etme. 2.kişilik kazandırma. 3.tanı.
ww
teşhîs edilmek 1.ayırt edilmek. 2.tanı konulmak.
teşhîs etmek 1.ayırt etmek. 2.tanı koymak.
teşhîs olunmak. ayırt edilmek.
teşkîl (A.) [ ‫ ] ﺕﺸﮑﻴﻞ‬1.şekillendirme, oluşturma. 2.kurma.
489
www.alkottob.com
teşkîl edilmek kurulmak.
m
teşkîl etmek oluşturmak.
teşne (F.) [ ‫ ] ﺕﺸﻨﻪ‬susuz,susamış.
teşrî’ (A.) [ ‫ ] ﺕﺸﺮیﻊ‬yasa koyma.
teşrîf (A.) [ ‫ ] ﺕﺸﺮیﻒ‬1.şereflendirme. 2.gelme.
teşrîfât (A.) [ ‫ ] ﺕﺸﺮیﻔﺎت‬protokol.
teşrîfatçı (A.-T.) protokol görevlisi.
b.c
o
teşnedil (F.) [ ‫ ] ﺕﺸﻨﻪ دل‬seven, arzulu, can atan.
ott
o
teşrîh (A.) [ ‫ ] ﺕﺸﺮیﺢ‬1.açma. 2.açılama, şerh etme. 3.otopsi. 4.anatomi.
teşrîh etmek açılamak, açıklamalı olarak söylemek veya yazmak.
teşrîhhâne (A.-F.) [ ‫ ] ﺕﺸﺮیﺢ ﺧﺎﻥﻪ‬otopsi odası.
teşrîk (A.) [ ‫ ] ﺕﺸﺮیﮏ‬ortak etme.
teşrîn-i evvel (A.-F.) [ ‫ ] ﺕﺸﺮیﻦ اول‬Ekim.
w.
alk
teşrîn-i sânî (A.-F.) [ ‫ ] ﺕﺸﺮیﻦ ﺛﺎﻥﯽ‬Kasım.
teşvîk (A.) [ ‫ ] ﺕﺸﻮیﻖ‬şevklendirme.
teşvîk edilmek şevklendirilmek.
teşvîk etmek şevklendirmek.
teşvîkât (A.) [ ‫ ] ﺕﺸﻮیﻘﺎت‬teşvikler.
teşyî’ (A.) [ ‫ ] ﺕﺸﻴﻴﻊ‬uğurlama.
ww
teşyî’ edilmek uğurlanmak.
teşyî’ etmek uğurlamak.
tetâbuk (A.) [ ‫ ] ﺕﻄﺎﺑﻖ‬uyma, uygun düşme.
tetâbuk etmek uymak, uygun düşmek.
490
www.alkottob.com
tetebbu’ (A.) [ ‫ ] ﺕﺘﺒﻊ‬derinlemesine araştırma, inceleme.
m
tetebbu’ etmek incelemek.
tetebu’ât (A.) [ ‫ ] ﺕﺘﺒﻌﺎت‬incelemeler.
tevâfuk (A.) [ ‫ ] ﺕﻮاﻓﻖ‬uygun gelme.
tevaggul (A.) [ ‫ ] ﺕﻮﻏﻞ‬sürekli uğraşı.
tevahhuş (A.) [ ‫ ] ﺕﻮﺣﺶ‬korku, korkma.
tevakki (A.) [ ‫ ] ﺕﻮﻗﯽ‬sakınma, korunma, çekinme.
tevakkuf (A.) [ ‫ ] ﺕﻮﻗﻒ‬durma.
tevakkuf etmek durmak.
ott
o
tevakku’ (A.) [ ‫ ] ﺕﻮﻗﻊ‬beklenti.
b.c
o
tetimme (A.) [ ‫ ] ﺕﺘﻤﻪ‬tamamlayıcı ek.
tevâlî (A.) [ ‫ ] ﺕﻮاﻝﯽ‬kesintisiz sürme, birbirini izleme.
tevâlî etmek kesintisiz sürmek, birbirini izlemek.
w.
alk
tevânâ (F.) [ ‫ ] ﺕﻮاﻥﺎ‬güçlü.
tevârîh (A.) [ ‫ ] ﺕﻮاریﺦ‬tarihler.
tevârüs (A.) [ ‫ ] ﺕﻮارث‬miras alma.
tevârüs etmek miras almak.
tevâtur (A.) [ ‫ ] ﺕﻮاﺕﺮ‬yaygın söylenti.
tevâzu (A.) [ ‫ ] ﺕﻮاﺽﻊ‬alçakgönüllülük.
ww
tevâzün (A.) [ ‫ ] ﺕﻮازن‬denklik.
tevbe (A.) [ ‫ ] ﺕﻮﺑﻪ‬tövbe.
tevbîh (A.) [ ‫ ] ﺕﻮﺑﻴﺦ‬azarlama, azar.
tevbîh olunmak azarlanmak.
491
www.alkottob.com
tevcîh (A.) [ ‫ ] ﺕﻮﺝﻴﻪ‬1.yöneltme, yönlendirme. 2.yorumlama. 3.rütbe verme.
tevdî’ etmek bırakmak.
b.c
o
teveccüh (A.) [ ‫ ] ﺕﻮﺝﻪ‬1.yönelme, dönme. 2.ilgi gösterme.
m
tevdî’ (A.) [ ‫ ] ﺕﻮدیﻊ‬bırakma, görev verme.
teveccüh etmek 1.yönelmek, dönmek. 2.ilgi göstermek. 3.düşmek.
tevellüd (A.) [ ‫ ] ﺕﻮﻝﺪ‬1.doğma. 2.doğum. 3.doğum tarihi.
tevellüd etmek doğmak.
teverrüm (A.) [ ‫ ] ﺕﻮرم‬1.şişme. 2.verem olma.
tevessü (A.) [ ‫ ] ﺕﻮﺱﻊ‬genişleme.
tevessü etmek genişlemek.
ott
o
teverrüm etmek şişmek.
tevessül (A.) [ ‫ ] ﺕﻮﺱﻞ‬1.el atma, girişme. 3.inanma. 3.sarılma.
tevessül etmek 1.el atmak. 2.sarılmak.
w.
alk
tevezzü’ (A.) [ ‫ ] ﺕﻮزع‬dağılım.
tevfîkan (A.) [ ‫ ] ﺕﻮﻓﻴﻘﺎ‬-e göre, uyarak, bakılarak.
tevhîd (A.) [ ‫ ] ﺕﻮﺣﻴﺪ‬birleştirme.
tevhîd edilmek birleştirilmek.
tevhîd etmek birleştirmek.
tevhit etmek bk. tevhîd etmek.
ww
tevkîf (A.) [ ‫ ] ﺕﻮﻗﻴﻒ‬1.durdurma. 2.kapatma. 3.tutuklama.
tevkîf edilmek 1.durdurulmak. 2.kapatılmak. 3.tutuklanmak.
tevkîf etmek 1.durdurmak. 2.kapatmak. 3.tutuklamak.
tevkîl etmek vekil bırakmak.
492
www.alkottob.com
tevlîd (A.) [ ‫ ] ﺕﻮﻝﻴﺪ‬1.doğurtma, üretme. 2.meydana getirme.
m
tevlîd etmek 1.üretmek. 2.meydana getirmek.
tevsî etmek genişletmek.
tevsî’ edilmek genişletilmek.
tevsîk (A.) [ ‫ ] ﺕﻮﺛﻴﻖ‬1.belgeleme. 2sağlamlaştırma.
tevsîk edilmek belgelendirilmek.
tevsîk etmek belgelendirmek.
b.c
o
tevsî’ (A.) [ ‫ ] ﺕﻮﺱﻴﻊ‬1.genişletme. 2.genişletilme.
ott
o
tevşîh (A.) [ ‫ ] ﺕﻮﺵﻴﺢ‬1.süsleme. 2.çifte kafiye kullanma.
tevvâb (A.) [ ‫ ] ﺕﻮاب‬1.çok tövbe eden. 2.tövbe kabul eden Tanrı.
tevzî’ (A.) [ ‫ ] ﺕﻮزیﻊ‬dağıtım, dağıtma.
tevzî’ edilmek dağıtılmak.
tevzî’ etmek dağıtmak.
w.
alk
teyakkuz (A.) [ ‫ ] ﺕﻴﻘﻆ‬uyanıklık.
teyemmün (A.) [ ‫ ] ﺕﻴﻤﻢ‬uğur sayma.
tezâd (A.) [ ‫ ] ﺕﻀﺎد‬zıtlık, çelişki.
tezâhür (A.) [ ‫ ] ﺕﻈﺎهﺮ‬ortaya çıkma, belirme.
tezâhür etmek ortaya çıkmak, belirmek.
tezâhürât (A.) [ ‫ ] ﺕﻈﺎهﺮات‬1.ortaya çıkışlar, oluşlar. 2.destekler.
ww
tezâyüd (A.) [ ‫ ] ﺕﺰایﺪ‬artma, çoğalma.
tezâyüd etmek artmak, çoğalmak.
tezekkür (A.) [ ‫ ] ﺕﺬﮐﺮ‬ele alınma.
tezelzül (A.) [ ‫ ] ﺕﺰﻝﺰل‬sarsılma, sarsıntı.
493
www.alkottob.com
tezerv (F.) [ ‫ ] ﺕﺬرو‬sülün.
tezhîb (A.) [ ‫ ] ﺕﺬهﻴﺐ‬1.süsleme. 2.yaldızlama. 3.altın sürme.
tezkâr eylemek hatırlatmak.
tezkîr (A.) [ ‫ ] ﺕﺬﮐﻴﺮ‬hatırlatma.
tezkîr edilmek hatırlatılmak, dile getirilmek.
tezkîr etmek hatırlatmak, dile getirmek.
tezvîc (A.) [ ‫ ] ﺕﺰویﺞ‬evlendirme.
tezvîc etmek evlendirmek.
tezvîr (A.) [ ‫ ] ﺕﺰویﺮ‬arabozuculuk.
tezyîd (A.) [ ‫ ] ﺕﺰیﻴﺪ‬arttırma.
w.
alk
tezyîd etmek arttırmak.
ott
o
tezlîl (A.) [ ‫ ] ﺕﺬﻝﻴﻞ‬aşağılama, zelil etme.
b.c
o
tezkâr (A.) [ ‫ ] ﺕﺬﮐﺎر‬anma hatırlama.
m
tezevvüc (A.) [ ‫ ] ﺕﺰوج‬evllilik, evlenme.
tezyîd olunmak arttırılmak.
tezyîn (A.) [ ‫ ] ﺕﺰیﻴﻦ‬1.süsleme. 2.süslenme.
tezyîn edilmek süslenmek, bezenmek.
tezyînat (A.) [ ‫ ] ﺕﺰیﻴﻨﺎت‬süslemeler, süsler.
tıbb (A.) [ ‫ ] ﻃﺐ‬tıp.
ww
tıbbî (A.) [ ‫ ] ﻃﺒﯽ‬tıp ile ilgili.
tıbbiye (A.) [ ‫ ] ﻃﺒﻴﻪ‬tıp fakültesi, tıp okulu.
tıfl (A.) [ ‫ ] ﻃﻔﻞ‬küçük çocuk.
tıflâne (A.-F.) [ ‫ ] ﻃﻔﻼﻥﻪ‬çocukça, çocuksu.
494
www.alkottob.com
tılâ (A.) [ ‫ ] ﻃﻼع‬yaldız.
m
tınab (A.) [ ‫ ] ﻃﻨﺎب‬sicim, çadır ipi.
tıraş (F.) [ ‫ ] ﺕﺮاش‬tıraş.
tıynetsiz (A.-T.) kötü mayalı, karaktersiz.
tîb (A.) [ ‫ ] ﻃﻴﺐ‬güzel koku.
b.c
o
tıynet (A.) [ ‫ ] ﻃﻴﻨﺖ‬mizaç.
ticârethâne (A.-F.) [ ‫ ] ﺕﺠﺎرت ﺧﺎﻥﻪ‬ticaret yapılan işyeri.
tîğ (F.) [ ‫ ] ﺕﻴﻎ‬kılıç.
ott
o
tilâvet (A.) [ ‫ ] ﺕﻼوت‬güzel Kur’ân okuma.
tilâvet etmek usûlüne göre Kur’ân okumak.
tilmîz (A.) [ ‫ ] ﺕﻠﻤﻴﺬ‬öğrenci.
tîmâr (F.) [ ‫ ] ﺕﻴﻤﺎر‬1.bakım. 2.tımar.
tîmârhâne (F.) [ ‫ ] ﺕﻴﻤﺎرﺧﺎﻥﻪ‬akıl hastanesi.
w.
alk
timsâh (A.) [ ‫ ] ﺕﻤﺴﺎح‬timsah.
timsâl (A.) [ ‫ ] ﺕﻤﺜﺎل‬1.resim. 2.sembol.
timsâlî (A.) [ ‫ ] ﺕﻤﺜﺎﻝﯽ‬sembolik.
tîr (F.) [ ‫ ] ﺕﻴﺮ‬1.ok. 2.sevgilinin kirpiği.
tîrâje (F.) [ ‫ ] ﺕﻴﺮاژﻩ‬gökkuşağı.
tîrdân (F.) [ ‫ ] ﺕﻴﺮدان‬okluk, sadak.
ww
tîre (F.) [ ‫ ] ﺕﻴﺮﻩ‬1.karanlık. 2.bulanık. 3.koyu.
tîrendâz (F.) [ ‫ ] ﺕﻴﺮاﻥﺪاز‬okçu.
tîrkeş (F.) [ ‫ ] ﺕﻴﺮﮐﺶ‬okluk, sadak.
tiryâk (A.) [ ‫ ] ﺕﺮیﺎک‬1.panzehir. 2.afyon.
495
www.alkottob.com
tiryâkî (A.) [ ‫ ] ﺕﺮیﺎﮐﯽ‬1.esrarkeş. 2.sigara tutkunu.
m
tis’a (A.) [ ‫ ] ﺕﺴﻌﻪ‬dokuz.
tis’în (A.) [ ‫ ] ﺕﺴﻌﻴﻦ‬doksan.
tîz (F.) [ ‫ ] ﺕﻴﺰ‬1.keskin. 2.sivri. 3.çabuk tez.
tîzâb (F.) [ ‫ ] ﺕﻴﺰاب‬kezzap.
töhmet (A.) [ ‫ ] ﺕﻬﻤﺖ‬suç.
tu’me (A.) [ ‫ ] ﻃﻌﻤﻪ‬1.yem. 2.yiyecek. 2.tat.
tufeylât (A.) [ ‫ ] ﻃﻔﻴﻼت‬parazitler.
tufeylî (A.) [ ‫ ] ﻃﻔﻴﻠﯽ‬parazit.
tufeyliyet (A.) [ ‫ ] ﻃﻔﻴﻠﻴﺖ‬parazitlik.
tuffah (A.) [ ‫ ] ﺕﻔﺎح‬elma.
w.
alk
tufû (F.) [ ‫ ] ﺕﻔﻮ‬1.tükrük. 2.tüh!
ott
o
tûde (F.) [ ‫ ] ﺕﻮدﻩ‬yığın.
b.c
o
tîşe (F.) [ ‫ ] ﺕﻴﺸﻪ‬1.keser. 2.balta.
tufûliyyet (A.) [ ‫ ] ﻃﻔﻮﻝﻴﺖ‬çocukluk.
tuğrâkeş (T.-F.) [ ‫ ] ﻃﻐﺮاﮐﺶ‬tuğracı.
tuğyân (A.) [ ‫ ] ﻃﻐﻴﺎن‬1.taşkınlık, azgınlık. 2.taşkın.
tuhaf (A.) [ ‫ ] ﺕﺤﻒ‬1.ilginç. 2.hediyeler. 3.gülünç.
tuhfe (A.) [ ‫ ] ﺕﺤﻔﻪ‬hediye.
ww
tuhm (F.) [ ‫ ] ﺕﺨﻢ‬tohum.
tûl (A.) [ ‫ ] ﻃﻮل‬1.uzunluk. 2.boylam.
tûlânî (A.) [ ‫ ] ﻃﻮﻻﻥﯽ‬uzunluğuna.
tullâb (A.) [ ‫ ] ﻃﻼب‬öğrenciler.
496
www.alkottob.com
tulû (A.) [ ‫ ] ﻃﻠﻮع‬doğuş.
m
tulûât (A.) [ ‫ ] ﻃﻠﻮﻋﺎت‬doğaçlamalar.
tûranî (T.-F.) [ ‫ ] ﺕﻮراﻥﯽ‬Turanlı.
turfa (A.) [ ‫ ] ﻃﺮﻓﻪ‬yepyeni, görülmemiş şey.
turre (A.) [ ‫ ] ﻃﺮﻩ‬saç lülesi.
turş (F.) [ ‫ ] ﺕﺮش‬ekşi.
turuk (A.) [ ‫ ] ﻃﺮق‬yollar.
tûsen (F.) [ ‫ ] ﺕﻮﺱﻦ‬serkeş at.
tûşe (F.) [ ‫ ] ﺕﻮﺵﻪ‬azık.
tût (F.) [ ‫ ] ﺕﻮت‬dut.
ott
o
turuncî (F.) [ ‫ ]ﺕﺮﻥﺠﯽ‬turuncu.
b.c
o
tûraniyülasl (T.-A.) [ ‫ ] ﺕﻮراﻥﯽ اﻻﺹﻞ‬Tûran asıllı.
tûtî (F.) [ ‫ ] ﻃﻮﻃﯽ‬papağan, dudu kuşu.
w.
alk
tuyûf (A.) [ ‫ ] ﻃﻴﻮف‬tayflar.
tuyûr (A.) [ ‫ ] ﻃﻴﻮر‬kuşlar.
tüccâr (A.) [ ‫ ] ﺕﺠﺎر‬tacirler.
tükme (F.) [ ‫ ] ﺕﮑﻤﻪ‬düğme.
tünbek (F.) [ ‫ ] ﺕﻨﺒﮏ‬dümbelek.
tünd (F.) [ ‫ ] ﺕﻨﺪ‬1.hızlı. 2.keskin. 3.acı. 3.şiddetli.
ww
tündbâd (F.) [ ‫ ] ﺕﻨﺪﺑﺎد‬kasırga.
tündmizâc (F.-A.) [ ‫ ] ﺕﻨﺪﻡﺰاج‬asabî mizaçlı.
türâb (A.) [ ‫ ] ﺕﺮاب‬toprak.
türb (F.) [ ‫ ] ﺕﺮب‬turp.
497
www.alkottob.com
türbet (F.) [ ‫ ] ﺕﺮﺑﺖ‬türbe.
türkân (T.-F.) [ ‫ ] ﺕﺮﮐﺎن‬1.Türkler. 2.güzeller.
b.c
o
türkiyât (T.-A.) [ ‫ ] ﺕﺮﮐﻴﺎت‬Türklük araştırmaları, türkoloji.
m
türk 1.Türk. 2.güzel.
türktâz (T.-F.) [ ‫ ] ﺕﺮﮐﺘﺎز‬1.koşturma, koşma. 2.yağmalama.
türrehe (A.) [ ‫ ] ﺕﺮهﻪ‬zırva.
türşî (F.) [ ‫ ] ﺕﺮﺵﯽ‬1.ekşilik. 2.turşu.
türşrû (F.) [ ‫ ] ﺕﺮش رو‬suratı sirke satan, ekşi suratlı.
tüvânâ (F.) [ ‫ ] ﺕﻮاﻥﺎ‬güçlü.
ww
w.
alk
tüvânger (F.) [ ‫ ] ﺕﻮاﻥﮕﺮ‬zengin.
ott
o
tüvân (F.) [ ‫ ] ﺕﻮان‬güç.
498
www.alkottob.com
u’cûbe (A.) [ ‫ ] اﻋﺠﻮﺑﻪ‬acayip, şaşılacak şey.
ubûdiyyet (A.) [ ‫ ] ﻋﺒﻮدیﺖ‬kulluk.
ubûr (A.) [ ‫ ] ﻋﺒﻮر‬geçiş.
ucb (A.) [ ‫ ] ﻋﺠﺐ‬kendini beğenme.
ûdî (A.) [ ‫ ] ﻋﻮدی‬ud sanatçısı.
udûl (A.) [ ‫ ] ﻋﺪول‬vazgeçme.
udûl etmek vazgeçmek.
ufuk (A.) [ ‫ ] اﻓﻖ‬ufuk.
m
ott
o
ûd (A.) [ ‫ ] ﻋﻮد‬1.öd ağacı. 2.ud.
b.c
o
U
w.
alk
ufûnet (A.) [ ‫ ] ﻋﻔﻮﻥﺖ‬1.yangı. 2.kötü koku.
uhde (A.) [ ‫ ] ﻋﻬﺪﻩ‬sorumluluk.
uhrâ (A.) [ ‫ ] اﺧﺮی‬başka, diğer.
uhrevî (A.) [ ‫ ] اﺧﺮوی‬ahiret ile ilgili.
uht (A.) [ ‫ ] اﺧﺖ‬kızkardeş.
uhuvvet (A.) [ ‫ ] اﺧﻮت‬kardeşlik.
ww
ukâb (A.) [ ‫ ] ﻋﻘﺎب‬kartal.
ukalâ (A.) [ ‫ ] ﻋﻘﻼ‬akıl sahipleri.
ukbâ (A.) [ ‫ ] ﻋﻘﺒﯽ‬ahiret.
ukde (A.) [ ‫ ] ﻋﻘﺪﻩ‬1.düğüm. 2.gönül üzüntüsü. 3.sorun.
499
www.alkottob.com
ukûbât (A.) [ ‫ ] ﻋﻘﻮﺑﺎت‬cezalar.
m
ukûbet (A.) [ ‫ ] ﻋﻘﻮﺑﺖ‬ceza.
ukûbet bulmak cezalandırılmak.
ukûl (A.) [ ‫ ] ﻋﻘﻮل‬akıllar.
ûlâ (A.) [ ‫ ] اوﻝﯽ‬ilk, birinci.
ulemâ (A.) [ ‫ ] ﻋﻠﻤﺎ‬bilginler.
ulûfe (A.) [ ‫ ] ﻋﻠﻮﻓﻪ‬1.yem. 2.yeniçeri maaşı.
ulûm (A.) [ ‫ ] ﻋﻠﻮم‬ilimler.
ott
o
ulûhiyyet (A.) [ ‫ ] اﻝﻮهﻴﺖ‬tanrılık.
b.c
o
ukûd (A.) [ ‫ ] ﻋﻘﻮد‬akitler.
ûlülazm (A.) [ ‫ ] اوﻝﻮ اﻝﻌﻈﻢ‬büyük peygamber.
ûlülebsâr (A.) [ ‫ ] اوﻝﻮ اﻻﺑﺼﺎر‬görüş sahipleri.
ûlülemr (A.) [ ‫ ] اوﻝﻮ اﻻﻡﺮ‬padişah.
w.
alk
ulüvv (A.) [ ‫ ] ﻋﻠﻮ‬yücelik.
ulvî (A.) [ ‫ ] ﻋﻠﻮی‬yüce.
ulyâ (A.) [ ‫ ] ﻋﻠﻴﺎ‬1.çok yüce. 2.yukarı, üst.
umde (A.) [ ‫ ] ﻋﻤﺪﻩ‬1.dayanak. 2.ilke, prensip.
umk (A.) [ ‫ ] ﻋﻤﻖ‬derinlik.
ummâl (A.) [ ‫ ] ﻋﻤﺎل‬1.görevliler. 2.yöneticiler.
ww
ummân (A.) [ ‫ ] ﻋﻤﺎن‬okyanus.
umran (A.) [ ‫ ] ﻋﻤﺮان‬bayındırlık.
umûm (A.) [ ‫ ] ﻋﻤﻮم‬1.genel. 2.halk. 3.tüm.
umûmen (A.) [ ‫ ] ﻋﻤﻮﻡﺎ‬genellikle.
500
www.alkottob.com
umûmhâne (A.-F.) [ ‫ ] ﻋﻤﻮم ﺧﺎﻥﻪ‬genelev.
m
umûmî (A.) [ ‫ ] ﻋﻤﻮﻡﯽ‬genel.
umûmîleşmek genelleşmek.
umûmiyyetle (A.-T.) genellikle.
umûr (A.) [ ‫ ] اﻡﻮر‬işler.
unf (A.) [ ‫ ] ﻋﻨﻒ‬sertlik, katılık, şiddet.
b.c
o
umûmiyyet (A.) [ ‫ ] ﻋﻤﻮﻡﻴﺖ‬genellik.
unfen (A.) [ ‫ ] ﻋﻨﻔﺎ‬sertçe, şiddet kullanarak, kabalıkla.
unmûzec (A.) [ ‫ ] اﻥﻤﻮذج‬örnek.
unnâb (A.) [ ‫ ] ﻋﻨﺎب‬hünnap.
ott
o
unfuvân (A.) [ ‫ ] ﻋﻨﻔﻮان‬gençlik ödnemi.
unsur (A.) [ ‫ ] ﻋﻨﺼﺮ‬1.eleman.madde. 2.topluluk.
urefâ (A.) [ ‫ ] ﻋﺮﻓﺎ‬arifler.
w.
alk
urûc (A.) [ ‫ ] ﻋﺮوج‬yükselme, göklere ağma.
urûc etmek yükselmek, göklere ağmak.
urûk (A.) [ ‫ ] ﻋﺮوق‬1.damarlar. 2.ırklar.
urve (A.) [ ‫ ] ﻋﺮوﻩ‬kulp.
uryân (A.) [ ‫ ] ﻋﺮیﺎن‬çıplak, üryan.
usâre (A.) [ ‫ ] ﻋﺼﺎرﻩ‬özsuyu.
ww
usr (A.) [ ‫ ] ﻋﺴﺮ‬güçlük.
usret (A.) [ ‫ ] ﻋﺴﺮت‬güçlük, sıkıntı, zorluk.
ustûre (A.) [ ‫ ] اﺱﻄﻮرﻩ‬efsane, mitoloji.
ustûrevî (A.) [ ‫ ] اﺱﻄﻮروی‬efsanevî, mitolojik.
501
www.alkottob.com
usûl (A.) [ ‫ ] اﺹﻮل‬1.asıllar. 2.yöntem, yol yordam, metod.
m
usûlî (A.) [ ‫ ] اﺹﻮﻝﯽ‬metodik.
uşşâk (A.) [ ‫ ] ﻋﺸﺎق‬aşıklar.
b.c
o
utrûş (A.) [ ‫ ] اﻃﺮوش‬sağır.
utûfet (A.) [ ‫ ] ﻋﻄﻮﻓﺖ‬şefkat.
uyûb (A.) [ ‫ ] ﻋﻴﻮب‬kusurlar.
uyûn (A.) [ ‫ ] ﻋﻴﻮن‬gözler.
uzlet (A.) [ ‫ ] ﻋﺰﻝﺖ‬köşesine çekilme.
ott
o
uzletgâh (A.-F.) [ ‫ ] ﻋﺰﻝﺘﮕﺎﻩ‬inziva yeri.
uzletgüzin (A.-F.) [ ‫ ] ﻋﺰﻝﺖ ﮔﺰیﻦ‬köşesine çekilen, münzevi.
uzletgüzin olmak köşesine çekilmek.
uzmâ (A.) [ ‫ ] ﻋﻈﻤﯽ‬büyük, çok büyük.
uzûbet (A.) [ ‫ ] ﻋﺬوﺑﺖ‬1.tatlılık. 2.şirinlik, alımlılık.
w.
alk
uzûbet (A.) [ ‫ ] ﻋﺰوﺑﺖ‬bekarlık.
uzv (A.) [ ‫ ] ﻋﻀﻮ‬1.organ. 2.üye.
uzvî (A.) [ ‫ ] ﻋﻀﻮی‬organik.
uzviyye (A.) [ ‫ ] ﻋﻀﻮیﻪ‬canlı, organik.
ww
uzviyyet (A.) [ ‫ ] ﻋﻀﻮیﺖ‬canlı.
502
www.alkottob.com
m
b.c
o
Ü
übbehet (A.) [ ‫ ] اﺑﻬﺖ‬ululuk.
übüvvet (A.) [ ‫ ] اﺑﻮت‬babalık.
ücret (A.) [ ‫ ] اﺝﺮت‬hizmet karşılığında verilen para.
ücûr (A.) [ ‫ ] اﺝﻮر‬ücretler.
üdebâ (A.) [ ‫ ] ادﺑﺎ‬edipler.
ott
o
ücûrât (A.) [ ‫ ] اﺝﻮرات‬ücretler.
üf’ûle (A.) [ ‫ ] اﻓﻌﻮﻝﻪ‬.görev, fonksiyon.
üf’ûlevî (A.) [ ‫ ] اﻓﻌﻮﻝﻮی‬görevle ilgili, fonksiyonel.
üftâde (F.) [ ‫ ] اﻓﺘﺎدﻩ‬1.düşmüş. 2.düşkün. 3.aşık. 4.zavallı.
w.
alk
üftâdegân (F.) [ ‫ ] اﻓﺘﺎدﮔﺎن‬1.düşmüşler. 2.düşkünler. 3.aşıklar. 4.zavallılar.
üftânühîzân (F.) [ ‫ ] اﻓﺘﺎن و ﺧﻴﺰان‬düşe kalka.
üfûl (A.) [ ‫ ] اﻓﻮل‬1.batış. 2.ölüm.
ükül (A.) [ ‫ ] اﮐﻞ‬1.meyva. 2.azık. 3.zeka.
ülfet (A.) [ ‫ ] اﻝﻔﺖ‬1.dostluk. 2.kaynaşma. 3.görüşme, konuşma.
ülfet etmek 1.dostluk kurmak. 2.kaynaşmak, alışmak. 3.görüşmek, konuşmak.
ww
ümem (A.) [ ‫ ] اﻡﻢ‬ümmetler.
ümenâ (A.) [ ‫ ] اﻡﻨﺎ‬güvenilir kişiler.
ümerâ (A.) [ ‫ ] اﻡﺮا‬emirler.
ümîd (F.) [‫ ] اﻡﻴﺪ‬ümit, umut.
503
www.alkottob.com
ümîd etmek umutlanmak.
m
ümîdbahş (F.) [ ‫ ] اﻡﻴﺪﺑﺨﺶ‬ümit verici.
ümîdbahşî (F.) [ ‫ ] اﻡﻴﺪﺑﺨﺸﯽ‬ümit verme.
b.c
o
ümîdvâr (F.) [ ‫ ] اﻡﻴﺪوار‬ümitli.
ümîdvârî (F.) [ ‫ ] اﻡﻴﺪواری‬ümitli olma.
ümm (A.) [ ‫ ] ام‬anne, ana.
ümmehât (A.) [ ‫ ] اﻡﻬﺎت‬1.anneler. 2.temeller, esaslar.
ümmet (A.) [ ‫ ] اﻡﺖ‬ümmet, bir peygambere bağlı olanlar.
ott
o
ümmîd (F.) [ ‫ ] اﻡﻴﺪ‬ümit.
ümmiyyet (A.) [ ‫ ] اﻡﻴﺖ‬ümmîlik, hiç okuma yazma bilmeyen.
ümmülbilâd (A.) [ ‫ ] ام اﻝﺒﻼد‬Mekke.
ümmülkitâb (A.) [ ‫ ] ام اﻝﮑﺘﺎب‬1.Fâtiha sûresi. 2.levhimahfuz.
ümmülkurâ (A.) [ ‫ ] ام اﻝﻘﺮا‬Mekke.
w.
alk
ümrân (A.) [ ‫ ] ﻋﻤﺮان‬bayındırlık, kalkınma.
ünâs (A.) [ ‫ ] اﻥﺎس‬halk.
ünbûbe (A.) [ ‫ ] اﻥﺒﻮﺑﻪ‬1.boru. 2.kılcal damar.
üns (A.) [ ‫ ] اﻥﺲ‬alışma.
ünsiyyet (A.) [ ‫ ] اﻥﺴﻴﺖ‬alışma.
ünsiyyet kesb etmek alışmak.
ww
ünûset (A.) [ ‫ ] اﻥﻮﺛﺖ‬dişilik.
ürcûfe (A.) [ ‫ ] ارﺝﻮﻓﻪ‬yalan dolan, uydurma söz, martaval.
üryân (A.) [ ‫ ] ﻋﺮیﺎن‬çıplak, anadan doğma.
üsbû’ (A.) [ ‫ ] اﺱﺒﻮع‬hafta.
504
www.alkottob.com
üsbû’î (A.) [ ‫ ] اﺱﺒﻮﻋﯽ‬haftalık.
m
üserâ (A.) [ ‫ ] اﺱﺮا‬tutsaklar, esirler.
üskuf (A.) [ ‫ ] اﺱﻘﻒ‬papaz.
üss (A.) [ ‫ ] اس‬1.üs. 2.esas.
üssülesâs (A.) [ ‫ ] اس اﻻﺱﺎس‬asıl, temel.
üstâd (F.) [ ‫ ] اﺱﺘﺎد‬1.üstat. 2.profesör. 3.usta.
üstâdâne (F.) [ ‫ ] اﺱﺘﺎداﻥﻪ‬ustaca.
ott
o
üstâdî (F.) [ ‫ ] اﺱﺘﺎدی‬1.ustalık. 2.üstatlık.
b.c
o
üslûb (A.) [ ‫ ] اﺱﻠﻮب‬anlatım tarzı.
üstûr (F.) [ ‫ ] اﺱﺘﻮر‬binek ve yük hayvanı.
üstûre (A.) [ ‫ ] اﺱﻄﻮرﻩ‬1.efsane. 2.uydurma söz.
üstühan (F.) [ ‫ ] اﺱﺘﺨﻮان‬kemik.
üstüre (F.) [ ‫ ] اﺱﺘﺮﻩ‬ustura.
w.
alk
üstüvâne (A.) [ ‫ ] اﺱﺘﻮاﻥﻪ‬silindir.
üstüvâr (F.) [ ‫ ] اﺱﺘﻮار‬1.sağlam. 2.güvenilir.
üstüvârî (F.) [‫ ]اﺱﺘﻮاری‬1.sağlamlık. 2.güvenilirlik.
üştür (F.) [ ‫ ] اﺵﺘﺮ‬deve.
üştürban (F.) [ ‫ ] اﺵﺘﺮﺑﺎن‬deveci.
üştürdil (F.) [ ‫ ] اﺵﺘﺮدل‬kinci.
ww
üştürhâr (F.) [ ‫ ] اﺵﺘﺮﺧﺎر‬deve dikeni.
üzn (A.) [ ‫ ] اذن‬kulak.
505
www.alkottob.com
m
b.c
o
V
va’d (A.) [ ‫ ] وﻋﺪ‬vaat.
va’d edilmek vaat edilmek.
va’d etmek vaat etmek.
va’z (A.) [ ‫ ] وﻋﻆ‬vaaz, dinî öğüt.
vâbestegân (F.) [ ‫ ] واﺑﺴﺘﮕﺎن‬bağlılar.
vâcib (A.) [ ‫ ] واﺝﺐ‬gerekli.
vâcib olmak gerekmek.
ott
o
vâbeste (F.) [ ‫ ] واﺑﺴﺘﻪ‬bağlı.
vâcibât (A.) [ ‫ ] واﺝﺒﺎت‬gerekenler, yapılması gerekli olanlar.
w.
alk
vâcibe (A.) [ ‫ ] واﺝﺒﻪ‬gereken, yapılması gerekli olan.
vâcibülîfâ (A.) [ ‫ ] واﺝﺐ اﻻیﻔﺎ‬yapılması gereken, yerine getirilmesi gereken.
vâcibülvücûd (A.) [ ‫ ] واﺝﺐ اﻝﻮﺝﻮد‬Tanrı.
vâcid (A.) [ ‫ ] واﺝﺪ‬1.Tanrı. 2.meydana getiren.
vâdî (A.) [ ‫ ] وادی‬1.vadi. 2.nehir yatağı. 2.saha, alan.
vâfir (A.) [ ‫ ] واﻓﺮ‬bol.
ww
vâh (A.) [ ‫ ] واﻩ‬vah, yazık.
vâha (A.) [ ‫ ] واﺣﻪ‬vaha, çöl ortasındaki yeşil alan.
vahâmet (A.) [ ‫ ] وﺧﺎﻡﺖ‬korkunçluk, vehamet, tehlikeli durum.
vâhasretâ (A.) [ ‫ ] واﺣﺴﺮﺕﺎ‬eyvahlar olsun.
506
www.alkottob.com
vâhayfâ (A.) [ ‫ ] واﺣﻴﻔﺎ‬yazıklar olsun, eyvahlar olsun, vah vah.
m
vahdânî (A.) [ ‫ ] وﺣﺪاﻥﯽ‬Tanrı’nın birliği ile ilgili.
vahdâniyyet (A.) [ ‫ ] وﺣﺪاﻥﻴﺖ‬Tanrı’nın tekliği.
b.c
o
vahdet (A.) [ ‫ ] وﺣﺪت‬1.teklik. 2.birlik, beraberlik.
vâhî (A.) [ ‫ ] واهﯽ‬yararsız.
vâhid (A.) [ ‫ ] واﺣﺪ‬tek, bir tane.
vahîd (A.) [ ‫ ] وﺣﻴﺪ‬tek, biricik.
vahîm (A.) [ ‫ ] وﺧﻴﻢ‬korkunç.
ott
o
vahş (A.) [ ‫ ] وﺣﺶ‬yabanıl.
vahşet (A.) [ ‫ ] وﺣﺸﺖ‬1.yabanîlik. 2.korku.
vahşetengîz (A.-F.) [ ‫ ] وﺣﺸﺖ اﻥﮕﻴﺰ‬korkunç, korku salan.
vahşetnâk (A.-F.) [ ‫ ] وﺣﺸﺘﻨﺎک‬1.korkunç. 2.ıssız.
vahşî (A.) [ ‫ ] وﺣﺸﯽ‬1.yabanî. 2.acımasız.
w.
alk
vahy (A.) [ ‫ ] وﺣﯽ‬vahiy.
vâiz (A.) [ ‫ ] واﻋﻆ‬vaaz veren, dinî öğütler eden.
vâjgûn (F.) [ ‫ ] واژﮔﻮن‬baş aşağı, tepetakla, tersyüz olmuş.
vak’a (A.) [ ‫ ] وﻗﻌﻪ‬1.olay. 2.savaş.
vak’anüvis (A.-F.) [ ‫ ] وﻗﻌﻪ ﻥﻮیﺲ‬tarih yazarı.
vak’anüvîsân (A.-F.) [ ‫ ] وﻗﻌﻪ ﻥﻮیﺴﺎن‬tarih yazarları.
ww
vakar (A.) [ ‫ ] وﻗﺎر‬ağırbaşlılık.
vakâyi’ (A.) [ ‫ ] وﻗﺎیﻊ‬olaylar.
vakf (A.) [ ‫ ] وﻗﻒ‬1.durma, duruş. 2.durdurma. 3.vakıf. 4.adama.
vakfe (A.) [ ‫ ] وﻗﻔﻪ‬durma, duraklama.
507
www.alkottob.com
vakfegâh (A.-F.) [ ‫ ] وﻗﻔﻪ ﮔﺎﻩ‬durulacak yer, durak.
m
vakfiyye (A.) [ ‫ ] وﻗﻔﻴﻪ‬vakıf belgesi.
vâkıa (A.) [ ‫ ] واﻗﻌﻪ‬1.olay. 2.gerçek.
vâkıf (A.) [ ‫ ] واﻗﻒ‬1.vakfeden. 2.anlamak, bilmek.
b.c
o
vâkıât (A.) [‫ ] واﻗﻌﺎت‬olaylar.
vâki (A.) [ ‫ ] واﻗﻊ‬olan, meydana gelen, gerçekleşmiş olan.
vâki’ olmak 1.olmak, meydana gelmek, gerçekleşmek. 2.bulunmak, yer almak.
vakiyye (A.) [ ‫ ] وﻗﻴﻪ‬okka.
ott
o
vakt (A.) [ ‫ ] وﻗﺖ‬vakit.
vaktâki (A.-F.) [ ‫– ] وﻗﺘﺎﮐﻪ‬diği zaman.
vakûr (A.) [ ‫ ] وﻗﻮر‬ağırbaşlı.
vakûrâne (A.-F.) [ ‫ ] وﻗﻮراﻥﻪ‬ağırbaşlılıkla.
vâlâ (F.) [ ‫ ] واﻻ‬yüksek, yüce.
w.
alk
vâlâcâh (F.) [ ‫ ] واﻻﺝﺎﻩ‬yüksek mevki sahibi.
vâlâkadr (F.-A.) [ ‫ ] واﻻﻗﺪر‬saygıdeğer.
vâlid (A.) [ ‫ ] واﻝﺪ‬1.baba. 2.yol açan, doğuran.
vâlide (A.) [ ‫ ] واﻝﺪﻩ‬anne, ana.
vâlideyn (A.) [ ‫ ] واﻝﺪیﻦ‬anababa.
vâlih (A.) [ ‫ ] واﻝﻪ‬şaşkın.
ww
vâliyân (A.-F.) [ ‫ ] واﻝﻴﺎن‬valiler.
vâm (F.) [ ‫ ] وام‬borç.
vâmdâr (F.) [ ‫ ] واﻡﺪار‬borçlu.
vâmhâh (F.) [ ‫ ] واﻡﺨﻮاﻩ‬alacaklı.
508
www.alkottob.com
vâpesin (F.) [ ‫ ] واﭘﺴﻴﻦ‬sonuncu.
m
vâr (F.) [ ‫ ] وار‬gibi, benzer.
varak (A.) [ ‫ ] ورق‬1.yaprak. 2.kağıt. 3.plaka.
b.c
o
varaka (A.) [ ‫ ] ورﻗﻪ‬1.belge. 2.bir yaprak.
varakpâre (A.-F.) [ ‫ ] ورق ﭘﺎرﻩ‬1.kağıt parçası. 2.pusula, not.
vâreste (F.) [ ‫ ] وارﺱﺘﻪ‬1.kurtulmuş, rahat. 2.uzak.
vârî (F.) [ ‫ ] واری‬gibi.
vârid (A.) [ ‫ ] وارد‬1.gelen, ulaşan. 2.sözkonusu.
ott
o
vâridât (A.) [ ‫ ] واردات‬kazanç, gelir.
vâride (A.) [ ‫ ] واردﻩ‬1.gelen, ulaşan. 2.akla gelen.
vâris (A.) [ ‫ ] وارث‬mirasçı.
varta (A.) [ ‫ ] ورﻃﻪ‬1.uçurum. 2.tehlike.
vârûn (F.) [ ‫ ] وارون‬ters, başaşağı.
w.
alk
vârûne (F.) [ ‫ ] واروﻥﻪ‬ters, başaşağı.
vasat (A.) [ ‫ ] وﺱﻂ‬1.orta. 2.ortalama.
vasatî (A.) [ ‫ ] وﺱﻄﯽ‬1.ortalama. 2.orta.
vasf (A.) [ ‫ ] وﺹﻒ‬1.nitelik, özellik. 2.övgü.
vâsıl (A.) [ ‫ ] واﺹﻞ‬ulaşan, kavuşan, gelen.
vâsıl olmak ulaşmak, kavuşmak.
ww
vâsıta (A.) [ ‫ ] واﺱﻄﻪ‬1.aracı. 2.araç, alet.
vâsi’ (A.) [ ‫ ] واﺱﻊ‬1.geniş. 2.yaygın. 3.kapsamlı. 4.enli. 5.bol.
vasiyyet (A.) [ ‫ ] وﺹﻴﺖ‬vasiyet.
vasiyyetnâme (A.-F.) [ ‫ ] وﺹﻴﺖ ﻥﺎﻡﻪ‬vasiyet mektubu.
509
www.alkottob.com
vasl (A.) [ ‫ ] وﺹﻞ‬1.ulaşma. 2.kavuşma, vuslat. 3.bağlama, ulama.
m
vassaf (A.) [ ‫ ] وﺹﺎف‬öven, anlatan, tavsif eden.
vassal (A.) [ ‫ ] وﺹﺎل‬ulaştıran.
vatandaş (A.-T.) [ ‫ ] وﻃﻨﺪاش‬yurttaş.
vatanî (A.) [ ‫ ] وﻃﻨﯽ‬yurt ile ilgili.
vatanperver (A.-F.) [ ‫ ] وﻃﻦ ﭘﺮور‬yurtsever.
vatanperverâne (A.-F.) [ ‫ ] وﻃﻦ ﭘﺮوراﻥﻪ‬yurtseverce.
b.c
o
vatan (A.) [ ‫ ] وﻃﻦ‬yurt.
vâveylâ düşmek çığlıklar atılmak.
vâye (F.) [ ‫ ] وایﻪ‬kısmet.
ott
o
vâveylâ (A.) [ ‫ ] واویﻼ‬1.yazık, eyvahlar olsun. 2.çığlık.
vaz’ (A.) [ ‫ ] وﺽﻊ‬1.koyma, konulma. 2.bırakma. 3.atama. 4.durum, konum.
vaz’ -ı haml [ ‫ ] وﺽﻊ ﺣﻤﻞ‬doğum.
w.
alk
vaz’ -ı kadîm [ ‫ ] وﺽﻊ ﻗﺪیﻢ‬eski konum, eski durum.
vaz’ -ı yed [ ‫ ] وﺽﻊ یﺪ‬el koyma.
vaz’ -ı yed edilmek el konulmak.
vaz’ -ı yed etmek el koymak.
vaz’ etmek koymak.
vaz’an (A.) [ ‫ ] وﺽﻌﺎ‬konumu bakımından.
ww
vazâif (A.) [ ‫ ] وﻇﺎﺋﻒ‬görevler, ödevler.
vâzı’ (A.) [ ‫ ] واﺽﻊ‬1.koyan, koyucu. 2.hazırlayıcı.
vâzıh (A.) [ ‫ ] واﺽﺢ‬açık, net.
vâzıhan (A.) [ ‫ ] واﺽﺤﺎ‬açıkça, açık olarak.
510
www.alkottob.com
vazî' (A.) [ ‫ ] وﺽﻴﻊ‬1.alçak, aşağı. 2.mütevazi.
m
vazîfe (A.) [ ‫ ] وﻇﻴﻔﻪ‬1.görev. 2.ödev.
vazîfedâr (A.-F.) [ ‫ ] وﻇﻴﻔﻪ دار‬görevli.
b.c
o
vazîfeşinas (A.) [ ‫ ] وﻇﻴﻔﻪ ﺵﻨﺎس‬görevine düşkün.
vaziyet (A.) [ ‫ ] وﺽﻌﻴﺖ‬durum, konum.
vebâl (A.) [ ‫ ] وﺑﺎل‬günah.
vecâhet (A.) [ ‫ ] وﺝﺎهﺖ‬yüz güzelliği.
vecd (A.) [ ‫ ] وﺝﺪ‬coşku.
ott
o
vecdâver (A.-F.) [ ‫ ] وﺝﺪﺁور‬coşkulu, heyecanlandıran.
vech (A.) [ ‫ ] وﺝﻪ‬1.yüz. 2.sebep, ilgi, münasebet, vasıta. 3.yüzey.
veche (A.) [ ‫ ] وﺝﻬﻪ‬1.yüz. 2.yön, taraf.
vecîbe (A.) [ ‫ ] وﺝﻴﺒﻪ‬yapılması gereken, görev.
vecîz (A.) [ ‫ ] وﺝﻴﺰ‬özlü.
w.
alk
vecîze (A.) [ ‫ ] وﺝﻴﺰﻩ‬özdeyiş.
vedâ (A.) [ ‫ ] وداع‬ayrılış, ayrılma.
vedâyi’ (A.) [ ‫ ] ودایﻊ‬emanetler.
vedîa (A.) [ ‫ ] ودیﻌﻪ‬emanet.
vefâ (A.) [ ‫ ] وﻓﺎ‬1.sözünde durma. 2.dostluğu sürdürme.
vefâ etmek sözünde durmak, vefa göstermek.
ww
vefâdâr (A.-F.) [ ‫ ] وﻓﺎدار‬vefalı.
vefâkâr (A.-F.) [ ‫ ] وﻓﺎﮐﺎر‬vefalı.
vefât (A.) [ ‫ ] وﻓﺎت‬ölüm.
vefât etmek ölmek.
511
www.alkottob.com
vefeyât (A.) [ ‫ ] وﻓﻴﺎت‬ölümler.
m
vefk (A.) [ ‫ ] وﻓﻖ‬1.uyum. 2.uygun.
vegayrühü (A.) [ ‫ ] وﻏﻴﺮﻩ‬ondan başka.
veh (F.-A.) [ ‫ ] وﻩ‬vah.
vehb (A.) [ ‫ ] وهﺐ‬bağış, vergi.
vehbî (A.) [ ‫ ] وهﺒﯽ‬Tanrı vergisi.
b.c
o
vegayrühüm (A.) [ ‫ ] وﻏﻴﺮهﻢ‬ondan başkaları.
vehelümmecerrâ (A.) [ ‫ ] و هﻠﻢ ﺝﺮی‬var gerisini kıyas et.
ott
o
vehhâb (A.) [ ‫ ] وهﺎب‬çok bağışlayıcı Tanrı.
vehhâbiyyet (A.) [ ‫ ] وهﺎﺑﻴﺖ‬vehhâbîlik.
vehhâbiyyûn (A.) [ ‫ ] وهﺎﺑﻴﻮن‬vehhâbîler.
vehim (A.) [ ‫ ] وهﻢ‬kuruntu.
vehleten (A.) [ ‫ ] وهﻠﺔ‬ansızın.
w.
alk
vehm (A.) [ ‫ ] وهﻢ‬kuruntu.
vehmî (A.) [ ‫ ] وهﻤﯽ‬kuruntuya dayalı, evham üstüne kurulmuş.
vehmnâk (A.-F.) [ ‫ ] وهﻤﻨﺎک‬kuruntulu.
veillâ (A.) [ ‫ ] واﻻ‬yoksa, aksi takdirde.
vekâhat (A.) [ ‫ ] وﻗﺎﺣﺖ‬arsızlık, utanmazlık, hayasızlık.
vekâlet (A.) [ ‫ ] وﮐﺎﻝﺖ‬1.vekillik. 2.bakanlık. 3.avukatlık.
ww
vekâleten (A.) [ ‫ ] وﮐﺎﻝﺔ‬vekil olarak.
vekâletnâme (A.-F.) [ ‫ ] وﮐﺎﻝﺖ ﻥﺎﻡﻪ‬vekillik belgesi.
vekâletpenâh (A.-F.) [ ‫ ] وﮐﺎﻝﺖ ﭘﻨﺎﻩ‬sadrazam.
vekâyi’ (A.) [ ‫ ] وﻗﺎیﻊ‬1.olaylar. 2.savaşlar.
512
www.alkottob.com
vekıs’alâhâzâ (A.) [ ‫ ] وﻗﺲ ﻋﻠﯽ هﺬا‬bununla kıyasla.
m
vekil (A.) [ ‫ ] وﮐﻴﻞ‬1.avukat. 2.biri tarafından yetki verilmiş. 3.bakan.
velâdet (A.) [ ‫ ] وﻻدت‬1.doğum. 2.doğum günü.
velev (A.) [ ‫ ] وﻝﻮ‬olsa da.
velhâsıl (A.) [ ‫ ] واﻝﺤﺎﺹﻞ‬kısaca, sözün kısası.
b.c
o
velâyet (A.) [ ‫ ] وﻻیﺖ‬1.velîlik. 2.dostluk. 3.otorite.
velî (A.) [ ‫ ] وﻝﯽ‬1.ermiş, velî. 2.çocuktan sorumlu olan.
velî (F.) [ ‫ ] وﻝﯽ‬ama, fakat.
velîk (F.) [ ‫ ] وﻝﻴﮏ‬ama, ancak.
velîkin (F.) [ ‫ ] وﻝﻴﮑﻦ‬ama, ancak.
ott
o
velîahd (A.) [ ‫ ] وﻝﻴﻌﻬﺪ‬veliaht.
velîme (A.) [ ‫ ] وﻝﻴﻤﻪ‬1.ziyafet. 2.düğün.
velûd (A.) [ ‫ ] وﻝﻮد‬1.doğurgan. 2.üretken.
w.
alk
velvele (A.) [ ‫ ] وﻝﻮﻝﻪ‬gürültü patırtı.
verâ (A.) [ ‫ ] ورا‬öte.
verâset (A.) [ ‫ ] وراﺛﺖ‬varislik.
verd (A.) [ ‫ ] ورد‬gül.
verem (A.) [ ‫ ] ورم‬1.şişkinlik, şiş. 2.verem, tüberküloz.
verese (A.) [ ‫ ] ورﺛﻪ‬varisler, mirasçılar.
ww
verîd (A.) [ ‫ ] وریﺪ‬toplardamar.
vesâik (A.) [ ‫ ] وﺛﺎﺋﻖ‬belgeler.
vesâil (A.) [ ‫ ] وﺱﺎﺋﻞ‬sebepler.
vesâit (A.) [ ‫ ] وﺱﺎﺋﻂ‬1.araçlar. 2.aracılar.
513
www.alkottob.com
vesâtet (A.) [ ‫ ] وﺱﺎﻃﺖ‬aracılık.
m
vesâyâ (A.) [ ‫ ] وﺹﺎیﺎ‬vasiyetler.
vesîka (A.) [ ‫ ] وﺛﻴﻘﻪ‬belge.
b.c
o
vesîle (A.) [ ‫ ] وﺱﻴﻠﻪ‬1.sebep, bahane. 2.yol.
vesme (A.) [ ‫ ] وﺱﻤﻪ‬rastık.
vesvese (A.) [ ‫ ] وﺱﻮﺱﻪ‬kuruntu.
veş (F.) [ ‫ ] وش‬gibi.
veşak (A.) [ ‫ ] وﺵﻖ‬vaşak.
veter (A.) [ ‫ ] وﺕﺮ‬1.kiriş. 2.saz teli.
ott
o
veted (A.) [ ‫ ] وﺕﺪ‬kazık.
vetîre (A.) [ ‫ ] وﺕﻴﺮﻩ‬1.üslup. 2.süreç. 3.dar yol.
veyl (A.) [ ‫ ] ویﻞ‬yazık, yazıklar olsun, eyvahlar olsun.
vezâif (A.) [ ‫ ] وﻇﺎﺋﻒ‬görevler, ödevler.
w.
alk
vezân (F.) [ ‫ ] وزان‬esen.
vezâret (A.) [ ‫ ] وزارت‬vezirlik.
vezîr (A.) [ ‫ ] وزیﺮ‬eskiden bakanlık görevini üstlenen kişi.
vezn (A.) [ ‫ ] وزن‬ağırlık.
vezne (A.) [ ‫ ] وزﻥﻪ‬1.ağırlık. 2.tartı. 3.para gişesi.
veznedâr (A.-F.) [ ‫ ] وزﻥﻪ دار‬gişe görevlisi.
ww
vicâhen (A.) [ ‫ ] وﺝﺎهﺎ‬yüzleşerek, yüzüne karşı.
vicâhî (A.) [ ‫ ] وﺝﺎهﯽ‬yüzyüze.
vicdân (A.) [ ‫ ] وﺝﺪان‬iyi ile kötüyü ayırt edip değerlendirme duygusu.
vicdânen (A.) [ ‫ ] وﺝﺪاﻥﺎ‬vicdan bakımından.
514
www.alkottob.com
vidâd (A.) [ ‫ ] وداد‬1.sevgi. 2.dostluk.
m
vikâye (A.) [ ‫ ] وﻗﺎیﻪ‬koruma.
vikâye etmek korumak, esirgemek, kayırmak.
vilâyât (A.) [ ‫ ] وﻻیﺎت‬vilayetler.
vildân (A.) [ ‫ ] وﻝﺪان‬1.bebekler. 2.köleler.
b.c
o
vilâdet (A.) [ ‫ ] وﻻدت‬1.doğum. 2.doğum günü.
vîrân (F.) [ ‫ ] ویﺮان‬1.yıkık, harap olmuş. 2.yıkıntı, harabe.
vîrân etmek yıkmak, harap etmek.
ott
o
vîrân olmak 1.yıkılmak, harap olmak. 2.perişan olmak.
vîrâne (F.) [ ‫ ] ویﺮاﻥﻪ‬yıkıntı alan, harap yer, harap bina.
vîrânî (F.) [ ‫ ] ویﺮاﻥﯽ‬haraplık.
vird (A.) [ ‫ ] ورد‬dua.
vird etmek dua etmek.
w.
alk
visâk (A.) [ ‫ ] وﺛﺎق‬antlaşma.
visâl (A.) [ ‫ ] وﺹﺎل‬1.ulaşma, varma. 2.kavuşma, vuslat.
vufûr (A.) [ ‫ ] وﻓﻮر‬bolluk.
vuhûş (A.) [ ‫ ] وﺣﻮش‬1.vahşiler. 2.yaban hayvanları.
vukû bulmak meydana gelmek, cereyan etmek, gerçekleşmek.
vukû’ (A.) [ ‫ ] وﻗﻮع‬meydana gelme, cereyan etme.
ww
vukûât (A.) [ ‫ ] وﻗﻮﻋﺎت‬1.olaylar. 2.polisiye olaylar.
vukûf (A.) [ ‫ ] وﻗﻮف‬bir konu hakkında geniş bilgi sahibi olma.
vukufsuz (A.-T.) bilgisiz.
vuskâ (A.) [ ‫ ] وﺛﻘﯽ‬sağlam.
515
www.alkottob.com
vusla (A.) [ ‫ ] وﺹﻠﻪ‬1.ek. 2.yama.
m
vuslat (A.) [ ‫ ] وﺹﻠﺖ‬1.ulaşma. 2.kavuşma.
vustâ (A.) [ ‫ ] وﺱﻄﯽ‬orta, iç.
vusûl eylemek gelmek, ulaşmak.
vuzû (A.) [ ‫ ] وﺽﻮء‬abdest.
vuzûh (A.) [ ‫ ] وﺽﻮح‬açıklık.
vücûb (A.) [ ‫ ] وﺝﻮب‬gereklilik.
ott
o
vücûd (A.) [ ‫ ] وﺝﻮد‬1.varlık. 2.beden. 3.var oluş.
b.c
o
vusûl (A.) [ ‫ ] وﺹﻮل‬ulaşma, gelme.
vücûd bulmak meydana gelmek, oluşmak.
vücûh (A.) [ ‫ ] وﺝﻮﻩ‬1.yüzler. 2.şekiller, tarzlar. 3.yüzeyler. 4.ileri gelenler.
vüfûd (A.) [ ‫ ] وﻓﻮد‬elçiler.
vüfûr (A.) [ ‫ ] وﻓﻮر‬bolluk.
w.
alk
vükelâ (A.) [ ‫ ] وﮐﻼ‬1.vekiller. 2.bakanlar.
vülât (A.) [ ‫ ] وﻻت‬valiler.
vürûd (A.) [ ‫ ] ورود‬giriş, geliş.
vürûd etmek girmek, gelmek.
vüs’ (A.) [ ‫ ] وﺱﻊ‬1.genişlik. 2.kapasite. 3.takat.
vüs’at (A.) [ ‫ ] وﺱﻌﺖ‬1.genişlik. 2.kapasite. 3.parasal yeterlik. 4.genlik.
ww
vüskâ (A.) [ ‫ ] وﺛﻘﯽ‬sağlam.
vüsûk (A.) [ ‫ ] وﺛﻮق‬1.sağlamlık. 2.güvenilirlik.
vüzerâ (A.) [ ‫ ] وزرا‬vezirler.
516
www.alkottob.com
m
b.c
o
Y
yâ (A.) [ ‫ ] یﺎ‬ey.
yâb (F.) [ ‫ ] یﺎب‬bulan.
yâbis (A.) [ ‫ ] یﺎﺑﺲ‬kuru.
yâd (F.) [ ‫ ] یﺎد‬1.hatırlama. 2.gönül, hatır. 3.anı, hatıra.
yâd etmek anmak, hatırlamak.
yâdgâr (F.) [ ‫ ] یﺎدﮔﺎر‬1.anı. 2.hatıra.
yadigâr bk. yâdgâr.
yağmâ (F.) [ ‫ ] یﻐﻤﺎ‬talan, çapul.
ott
o
yâd edilmek anılmak, hatırlanmak.
w.
alk
yağma eylemek talan etmek, yağmalamak.
yağmâger (F.) [ ‫ ] یﻐﻤﺎﮔﺮ‬yağmacı.
yah (F.) [ ‫ ] یﺦ‬buz.
yahbeste (F.) [ ‫ ] یﺦ ﺑﺴﺘﻪ‬buzlanmış, donmuş.
yâhud (F.) [ ‫ ] یﺎﺧﻮد‬yahut.
yâis (A.) [ ‫ ] یﺎﺋﺲ‬umutsuz.
ww
yakaza (A.) [ ‫ ] یﻘﻈﻪ‬uyanıklık.
yakîn (A.) [ ‫ ] یﻘﻴﻦ‬kesin bilgi.
yakînen (A.) [ ‫ ] یﻘﻴﻨﺎ‬kesin olarak.
yâkût (A.) [ ‫ ] یﺎﻗﻮت‬1.yakut. 2.dudak.
517
www.alkottob.com
yakzân (A.) [ ‫ ] یﻘﻈﺎن‬uyanık.
m
yâl (F.) [ ‫ ] یﺎل‬1.yele. 2.boyun.
yâleyte (A.) [ ‫ ] یﺎ ﻝﻴﺖ‬keşke.
b.c
o
yâr (F.) [ ‫ ] یﺎر‬1.dost. 2.sevgili. 3.arkadaş.
yârâ (F.) [ ‫ ] یﺎرا‬güç.
yârân (F.) [ ‫ ] یﺎران‬dostlar, arkadaşlar.
yârî (F.) [ ‫ ] یﺎری‬1.dostluk. 2.yardım.
yâsemen (F.) [ ‫ ] یﺎﺱﻤﻦ‬yasemin.
ott
o
yâve (F.) [ ‫ ] یﺎوﻩ‬zırva, saçma.
yâvegû (F.) [ ‫ ] یﺎوﻩ ﮔﻮ‬zırvalayan, saçmalayan.
yâver (F.) [ ‫ ] یﺎور‬yardımcı.
yâzdeh (F.) [ ‫ ] یﺎزدﻩ‬onbir.
ye’s (A.) [ ‫ ] یﺄس‬umutsuzluk.
w.
alk
ye’sefzâ (A.-F.) [ ‫ ] یﺄس اﻓﺰا‬üzücü.
yebânî (F.) [ ‫ ] یﺒﺎﻥﯽ‬1.yabanıl. 2.ürkek. 3.kaba.
yed (A.) [ ‫ ] یﺪ‬1.el. 2.güç.
yegân (F.) [ ‫ ] یﮕﺎن‬birler.
yegân yegân (F.) [ ‫ ] یﮕﺎن یﮕﺎن‬bir bir, tek tek.
yegâne (F.) [ ‫ ] یﮕﺎﻥﻪ‬biricik.
ww
yegânegî (F.) [ ‫ ] یﮕﺎﻥﮕﯽ‬birlik, teklik.
yek (F.) [ ‫ ] یﮏ‬bir.
yekbeyek (F.) [ ‫ ] یﮏ ﺑﻴﮏ‬bir bir, birer birer.
yekcihet (F.-A.) [ ‫ ] یﮏ ﺝﻬﺖ‬1.tek yön. 2.aynı görüşlü.
518
www.alkottob.com
yekcins (F.-A.) [ ‫ ] یﮏ ﺝﻨﺲ‬aynı türden.
m
yekdîger (F.) [ ‫ ] یﮏ دیﮕﺮ‬birbiri.
yekdil (F.) [ ‫ ] یﮏ دل‬bir gönül.
yekpâre (F.) [ ‫ ] یﮏ ﭘﺎرﻩ‬1.tek parça. 2.bütün.
yeksân (F.) [ ‫ ] یﮑﺴﺎن‬1.bir şekilde. 2.birlikte.
b.c
o
yeknazarda (F.-A.-T.) ilk bakışta, bir bakışta.
yekseviye (F.-A.) [ ‫ ] یﮏ ﺱﻮیﻪ‬aynı düzeyde, eşit seviyeli.
yekşenbe (F.) [ ‫ ] یﮏ ﺵﻨﺒﻪ‬pazar.
yekûn (A.) [ ‫ ] یﮑﻮن‬toplam.
yel (F.) [ ‫ ] یﻞ‬yiğit.
yeldâ (F.) [ ‫ ] یﻠﺪا‬uzun.
ott
o
yektene (F.) [ ‫ ] یﮏ ﺕﻨﻪ‬tek başına.
yemîn (A.) [ ‫ ] یﻤﻴﻦ‬1.sağ, sağ yön. 2.ant, yemin.
w.
alk
yesâr (A.) [ ‫ ] یﺴﺎر‬sol, sol taraf.
yesîr (A.) [ ‫ ] یﺴﻴﺮ‬kolay.
yetîm (A.) [ ‫ ] یﺘﻴﻢ‬biricik, tek. 2.yetim.
yetîme (A.) [ ‫ ] یﺘﻴﻤﻪ‬yetim kız çocuğu.
yetîmhâne (A.-F.) [ ‫ ] یﺘﻴﻢ ﺧﺎﻥﻪ‬yetimler evi.
yevâkît (A.) [ ‫ ] یﻮاﻗﻴﺖ‬yakutlar.
ww
yevm (A.) [ ‫ ] یﻮم‬gün.
yevmenfeyevmen (A.) [ ‫ ] یﻮﻡﺎ ﻓﻴﻮﻡﺎ‬günden güne.
yevmî (A.) [ ‫ ] یﻮﻡﯽ‬günlük, gündelik.
yevmiyye (A.) [ ‫ ] یﻮﻡﯽ‬gündelik ücret.
519
www.alkottob.com
yezdân (F.) [ ‫ ] یﺰدان‬Tanrı.
m
yubûset (A.) [ ‫ ] یﺒﻮﺱﺖ‬kuruluk.
yûğ (F.) [ ‫ ] یﻮغ‬boyunduruk.
yübûset (A.) [ ‫ ] یﺒﻮﺱﺖ‬kuruluk.
yümkin (A.) [ ‫ ] یﻤﮑﻦ‬mümkün, olabilir, olası.
yümn (A.) [ ‫ ] یﻤﻦ‬uğur.
yümnâ (A.) [ ‫ ] یﻤﻨﯽ‬sağ taraf.
ott
o
yümnî (A.) [ ‫ ] یﻤﻨﯽ‬uğurlu.
b.c
o
yûz (F.) [ ‫ ] یﻮز‬pars.
yüsr (A.) [ ‫ ] یﺴﺮ‬1.kolaylık. 2.zenginlik.
ww
w.
alk
yüsrâ (A.) [ ‫ ] یﺴﺮی‬sol taraf.
520
www.alkottob.com
za’f (A.) [ ‫ ] ﺽﻌﻒ‬zayıflık, zaaf.
za’f gelmek zayıflamak.
za’ferân (A.) [ ‫ ] زﻋﻔﺮان‬safran.
za’fî (A.) [ ‫ ] ﺽﻌﻔﯽ‬zayıflıkla ilgili, zaaf ile ilgili.
m
ott
o
za’fiyyet (A.) [ ‫ ] ﺽﻌﻔﻴﺖ‬zayıflık, zafiyet.
b.c
o
Z
zâbıta (A.) [ ‫ ] ﺽﺎﺑﻄﻪ‬güvenlik görevlisi.
zâbih (A.) [ ‫ ] ذاﺑﺢ‬boğazlayan.
zâbit (A.) [ ‫ ] ﺽﺎﺑﻂ‬subay.
zâbitân (A.-F.) [ ‫ ] ﺽﺎﺑﻄﺎن‬subaylar.
w.
alk
zabt (A.) [ ‫ ] ﺽﺒﻂ‬1.tutma. 2.ele geçirme. 3.kavrama.
zabt edilmek ele geçirilmek.
zabt etmek ele geçirmek.
zabtiye nâzırı emniyet genel müdürü.
zabtiye nezâreti emniyet genel müdürlüğü.
zabtiyye (A.) [ ‫ ] ﺽﺒﻄﻴﻪ‬güvenlik güçleri, polis, jandarma.
ww
zabtnâme (A.-F.) [ ‫ ] ﺽﺒﻂ ﻥﺎﻡﻪ‬tutanak, zabıt yazısı.
zabtürabt (A.) [ ‫ ] ﺽﺒﻂ و رﺑﻂ‬disiplin.
zâc (A.) [ ‫ ] زاج‬göztaşı.
zâd (A.) [ ‫ ] زاد‬azık.
521
www.alkottob.com
zâd (F.) [ ‫ ] زاد‬1.doğmuş. 2.doğum.
m
zâde (F.) [ ‫ ] زادﻩ‬1.doğmuş. 2.evlat.
zâdegân (F.) [ ‫ ] زادﮔﺎن‬soylular, aristokratlar.
b.c
o
zâdgegânlık satmak soyluluk taslamak.
zafer (A.) [ ‫ ] ﻇﻔﺮ‬üstünlük kazanma.
zaferyâb (A.-F.) [ ‫ ] ﻇﻔﺮیﺎب‬üstünlük kazanan, muzaffer olan.
zaferyâb olmak üstünlük kazanmak, muzaffer olmak.
zâğ (F.) [ ‫ ] زاغ‬karga.
zahâir (A.) [ ‫ ] ذﺧﺎﺋﺮ‬zahireler.
ott
o
zağan (F.) [ ‫ ] زﻏﻦ‬çaylak.
zâhib (A.) [ ‫ ] ذاهﺐ‬1.giden. 2.sanıya kapılan.
zâhib olmak 1.gitmek. 2.sanıya kapılmak.
zâhid (A.) [ ‫ ] زاهﺪ‬aşırı dindar, zühd ile uğraşan.
w.
alk
zâhidâne (A.-F.) [ ‫ ] زاهﺪاﻥﻪ‬zahitçe.
zâhir (A.) [ ‫ ] ﻇﺎهﺮ‬1.ortaya çıkan, görünen, zuhur eden. 2.belli, açık, aşikâr.
3.sanırım. 4.görünüş, dış yüz.
zâhir olmak ortaya çıkmak, görünmek, zuhur etmek.
zâhirbîn (A.-F.) [ ‫ ] ﻇﺎهﺮﺑﻴﻦ‬sadece görünüşe bakan.
zahîre (A.) [ ‫ ] ذﺧﻴﺮﻩ‬depolanmış erzak.
ww
zâhiren (A.) [ ‫ ] ﻇﺎهﺮا‬görünüşte, görünüşe göre.
zâhirî (A.) [ ‫ ] ﻇﺎهﺮی‬dış görünüş ile ilgili, görünüşteki.
zâhirperest (A.-F.) [ ‫ ] ﻇﺎهﺮﭘﺮﺱﺖ‬sadece dış görünüşe bakan.
zahm (F.) [ ‫ ] زﺧﻢ‬yara.
522
www.alkottob.com
zahmdâr (F.) [ ‫ ] زﺧﻤﺪار‬yaralı.
m
zahme (F.) [ ‫ ] زﺧﻤﻪ‬1.vuruş. 2.yara. 3.tezene, mızrap.
zahmet (A.) [ ‫ ] زﺣﻤﺖ‬1.sıkıntı, meşakkat. 2.güç.
zahr (A.) [ ‫ ] ﻇﻬﺮ‬1.sırt, arka. 2.arka yüz.
zahriye (A.) [ ‫ ] ﻇﻬﺮیﻪ‬kağıdın arka yüzündeki yazı.
zâid (A.) [ ‫ ] زاﺋﺪ‬1.artık. 2.artan. 3.artı. 4.gereksiz.
zaîf (A.) [ ‫ ] ﺽﻌﻴﻒ‬zayıf, güçsüz.
zâika (A.) [ ‫ ] ذاﺋﻘﻪ‬tat alma duyusu.
ott
o
zâik (A.) [ ‫ ] ذاﺋﻖ‬tadan, tadına varan.
b.c
o
zahmzede (F.) [ ‫ ] زﺧﻢ زدﻩ‬yaralı.
zâil (A.) [ ‫ ] زاﺋﻞ‬yok olan, yok olucu.
zâil olmak yok olmak, ortadan kalkmak.
zâir (A.) [ ‫ ] زاﺋﺮ‬ziyaretçi.
w.
alk
zâkir (A.) [ ‫ ] ذاﮐﺮ‬zikreden.
zakkûm (A.) [ ‫ ] زﻗﻮم‬1.zakkum ağacı. 2.zıkkım.
zâl (F.) [ ‫ ] زال‬saçları ağarmış, ihtiyar.
zalâm (A.) [ ‫ ] ﻇﻼم‬karanlık.
zâlim (A.) [ ‫ ] ﻇﺎﻝﻢ‬zulüm eden.
zâlimâne (A.-F.) [ ‫ ] ﻇﺎﻝﻤﺎﻥﻪ‬zalimce.
ww
zamâim (A.) [ ‫ ] ﺽﻤﺎﺋﻢ‬ekler.
zamâne (A.) [ ‫ ] زﻡﺎﻥﻪ‬1.devir. 2.felek.
zamîme (A.) [ ‫ ] ﺽﻤﻴﻤﻪ‬ek.
zamimeten (A.) [ ‫ ] ﺽﻤﻴﻤﺔ‬ek olarak.
523
www.alkottob.com
zâmin (A.) [ ‫ ] ﺽﺎﻡﻦ‬tazmin eden.
m
zamîr (A.) [ ‫ ] ﺽﻤﻴﺮ‬1.gönül. 2.iç. 3.zamir, adıl.
zamm (A.) [ ‫ ] ﺽﻢ‬ekleme, arttırma.
zamm etmek eklemek, arttırmak.
zamm olunmak eklenmek, ilave edilmek.
zamme (A.) [ ‫ ] ﺽﻤﻪ‬ötre.
zan (A.) [ ‫ ] ﻇﻦ‬zan, sanı.
ott
o
zanbak (A.) [ ‫ ] زﻥﺒﻖ‬zambak.
b.c
o
zamm edilmek eklenmek, arttırılmak.
zanîn (A.) [ ‫ ] ﻇﻨﻴﻦ‬zan altında bulunan.
zann (A.) [ ‫ ] ﻇﻦ‬zan, sanı.
zannedilmek sanılmak.
zannetmek sanmak.
zapt bk. zabt.
w.
alk
zânû (F.) [ ‫ ] زاﻥﻮ‬diz.
zapt edilmek ele geçirmek.
zapt etmek ele geçirmek.
zaptiye bk. zabtiyye
zâr (F.) [ ‫ ] زار‬1.perişan, ağlayan, inleyen. 2.inilti.
ww
zâr (F.) [ ‫ ] زار‬yer.
zâr etmek ağlayıp inlemek.
zâr olmak ağlayıp inlemek.
zarâfet (A.) [ ‫ ] ﻇﺮاﻓﺖ‬zariflik.
524
www.alkottob.com
zarar (A.) [ ‫ ] ﺽﺮر‬ziyan.
m
zarardîde (A.-F.) [ ‫ ] ﺽﺮردیﺪﻩ‬zarar gören.
zarb (A.) [ ‫ ] ﺽﺮب‬vuruş.
zarf (A.) [ ‫ ] ﻇﺮف‬1.kap. 2.mektup zarfı. 3.zarf.
zarfiyyet (A.) [ ‫ ] ﻇﺮﻓﻴﺖ‬kapasite.
zârî (F.) [ ‫ ] زاری‬inleme, zar zar ağlama.
zâri’ (A.) [ ‫ ] زارع‬ekici, çiftçi.
zarîfâne (A.-F.) [ ‫ ] ﻇﺮیﻔﺎﻥﻪ‬zarifçe.
ott
o
zarîf (A.) [ ‫ ] ﻇﺮیﻒ‬zarafet sahibi, nazik, nüktedan.
b.c
o
zarbhâne (A.-F.) [ ‫ ] ﺽﺮب ﺧﺎﻥﻪ‬darphane.
zarûrât (A.) [ ‫ ] ﺽﺮورات‬sıkıntılar, mecburiyetler.
zarûret (A.) [ ‫ ] ﺽﺮورت‬1.sıkıntı. 2.yoksulluk. 3.zorunluluk.
zarûrî (A.) [ ‫ ] ﺽﺮوری‬zorunlu.
w.
alk
zarûriyyât (A.) [ ‫ ] ﺽﺮوریﺎت‬zorunluluklar.
zât (A.) [ ‫ ] ذات‬1.kişi. 2.kendi.
zâten (A.) [ ‫ ] ذاﺕﺎ‬aslında.
zâtî (A.) [ ‫ ] ذاﺕﯽ‬kişisel.
zâtülcenb (A.) [ ‫ ] ذات اﻝﺠﻨﺐ‬akciğer zarı iltihabı, zatülcenp.
zâtürrie (A.) [ ‫ ] ذات اﻝﺮﺋﻪ‬zatürriye, akciğer iltihabı.
ww
zav’ (A.) [ ‫ ] ﺽﻮء‬ışık.
zavâhir (A.) [ ‫ ] ﻇﻮاهﺮ‬dış yüzler.
zâviye (A.) [ ‫ ] زاویﻪ‬1.açı. 2.köşe. 3.küçük tekke.
zâyi’ (A.) [ ‫ ] ﺽﺎیﻊ‬kaybolan.
525
www.alkottob.com
zâyi’ etmek kaybetmek, yitirmek.
m
zâyi’ olmak kaybolmak, yitmek.
zâyi’ât (A.) [ ‫ ] ﺽﺎیﻌﺎت‬kayıplar.
zebândıraz (F.) [ ‫ ] زﺑﺎن دراز‬dili uzun.
zebâne (F.) [ ‫ ] زﺑﺎﻥﻪ‬1.yalaz. 2.dilimsi.
zebânzed (F.) [ ‫ ] زﺑﺎﻥﺰد‬ünlü, dillerde dolaşan.
zeber (F.) [ ‫ ] زﺑﺮ‬üst.
zebh (A.) [ ‫ ] ذﺑﺢ‬boğazlama.
ott
o
zebercedî (A.) [ ‫ ] زﺑﺮﺝﺪی‬fıstık yeşili.
b.c
o
zebân (F.) [ ‫ ] زﺑﺎن‬dil.
zebh edilmek boğazlanmak, kesilmek.
zebh etmek boğazlamak, kesmek.
zebîh (A.) [ ‫ ] ذﺑﻴﺢ‬kesilmiş hayvan, boğazlanmış.
w.
alk
zebîl (A.) [ ‫ ] زﺑﻴﻞ‬1.pislik. 2.gübre.
zebûn (F.) [ ‫ ] زﺑﻮن‬1.alçak. 2.aciz, zavallı. 3.güçsüz.
zebûn etmek 1.alçaltmak. 2.aciz bırakmak. 3.güçsüz bırakmak.
zebûn olmak 1.alçalmak. 2.aciz kalmak. 3.güçsüz kalmak.
zecr (A.) [ ‫ ] زﺝﺮ‬1.zorlama. 2.eziyet etme.
zecrî (A.) [ ‫ ] زﺝﺮی‬zorlayarak, zorlayıcı.
ww
zede (F.) [ ‫ ] زدﻩ‬1.vurmuş, dövmüş. 2.vurulmuş, dövülmüş. 3.uğramış, müptela
olmuş.
zehâb (A.) [ ‫ ] ذهﺎب‬1.gidiş. 2.sanıya kapılma.
zeheb (A.) [ ‫ ] ذهﺐ‬altın.
526
www.alkottob.com
zehr (A.) [ ‫ ] زهﺮ‬çiçek.
m
zehr (F.) [ ‫ ] زهﺮ‬zehir, ağı.
zehre (A.) [ ‫ ] زهﺮﻩ‬çiçek.
zehrnâk (F.) [ ‫ ] زهﺮﻥﺎک‬zehirli.
zekâ (A.) [ ‫ ] ذﮐﺎ‬zekilik.
zekan (A.) [ ‫ ] زﻗﻦ‬çene.
zekâvet (A.) [ ‫ ] ذﮐﺎوت‬zekilik.
zelâzil (A.) [ ‫ ] زﻻزل‬depremler.
zelîl (A.) [ ‫ ] ذﻝﻴﻞ‬düşkün, zavallı.
zell (A.) [ ‫ ] زل‬sürçme, kayma.
zelzele (A.) [ ‫ ] زﻝﺰﻝﻪ‬deprem.
ott
o
zeker (A.) [ ‫ ] ذﮐﺮ‬1.erkek. 2.erkeklik üreme organı.
b.c
o
zehrhand (F.) [ ‫ ] زهﺮﺧﻨﺪ‬acı gülüş.
w.
alk
zemân (A.) [ ‫ ] زﻡﺎن‬1.zaman. 2.çağ. 3.süre.
zemâne (A.) [ ‫ ] زﻡﺎﻥﻪ‬1.devir. 2.felek.
zemherîr (A.) [ ‫ ] زﻡﻬﺮیﺮ‬karakış.
zemîm (A.) [ ‫ ] ذﻡﻴﻢ‬kötü.
zemîn (F.) [ ‫ ] زﻡﻴﻦ‬1.yer. 2.dünya. 3.fon. 4.konu, alan.
zeminbûsî (F.) [ ‫ ] زﻡﻴﻦ ﺑﻮﺱﯽ‬saygı ile yer öpme.
ww
zemistan (F.) [ ‫ ] زﻡﺴﺘﺎن‬kış.
zemistânî (F.) [ ‫ ] زﻡﺴﺘﺎﻥﯽ‬kışlık.
zemm (A.) [ ‫ ] ذم‬kötüleme, yerme.
zemm edilmek kötülenmek, yerilmek.
527
www.alkottob.com
zemm etmek kötülemek, yermek.
m
zemzeme (A.) [ ‫ ] زﻡﺰﻡﻪ‬1.melodi. 2.mırıltı.
zen (F.) [ ‫ ] زن‬kadın.
zenâne (F.) [ ‫ ] زﻥﺎﻥﻪ‬1.kadınca, kadınsı. 2.kadın işi.
zenb (A.) [ ‫ ] ذﻥﺐ‬suç, günah.
zenbîl (A.) [ ‫ ] زﻥﺒﻴﻞ‬zembil.
zenbûrek (F.) [ ‫ ] زﻥﺒﻮرک‬zemberek.
zencî (A.) [ ‫ ] زﻥﺠﯽ‬siyahî, zenci.
zencîr (F.) [ ‫ ] زﻥﺠﻴﺮ‬zincir.
ott
o
zencebîl (A.) [ ‫ ] زﻥﺠﺒﻴﻞ‬zencefil.
b.c
o
zenâdıka (A.) [ ‫ ] زﻥﺎدﻗﻪ‬zındıklar.
zencîrî (F.) [ ‫ ] زﻥﺠﻴﺮی‬1.zincirli. 2.zincirlik deli.
zendeka (A.) [ ‫ ] زﻥﺪﻗﻪ‬zındıklık.
w.
alk
zendost (F.) [ ‫ ] زن دوﺱﺖ‬zampara.
zeneb (A.) [ ‫ ] ذﻥﺐ‬kuyruk.
zenehdân (F.) [ ‫ ] زﻥﺨﺪان‬çene.
zeng (F.) [ ‫ ] زﻥﮓ‬1.zil. 2.pas.
zengî (F.) [ ‫ ] زﻥﮕﯽ‬zenci, siyahî.
zengûle (F.) [ ‫ ] زﻥﮕﻮﻝﻪ‬1.çan. 2.çıngırak.
ww
zenne (F.) [ ‫ ] زﻥﻪ‬kadın rolünü üstlenen erkek sanatçı.
zenperest (F.) [ ‫ ] زن ﭘﺮﺱﺖ‬kadın düşkünü.
zer (F.) [ ‫ ] زر‬1.altın. 2.akçe.
zer’ (A.) [ ‫ ] زرع‬ekim.
528
www.alkottob.com
zerâfe (A.) [ ‫ ] زراﻓﻪ‬zürafa.
m
zerbâf (F.) [ ‫ ] زرﺑﺎف‬sırmacı.
zerd (F.) [ ‫ ] زرد‬sarı.
zerde (F.) [ ‫ ] زردﻩ‬1.zerde. 2.sarılık. 3.safran.
zerdûz (F.) [ ‫ ] زردوز‬sırmacı.
b.c
o
zerdâlû (F.) [ ‫ ] زرداﻝﻮ‬zerdali.
zerefşân (F.) [ ‫ ] زراﻓﺸﺎن‬altın saçılmış, altın yaldızlı.
zerger (F.) [ ‫ ] زرﮔﺮ‬kuyumcu.
zerîn (F.) [ ‫ ] زریﻦ‬altından.
ott
o
zerharîd (F.) [ ‫ ] زرﺧﺮیﺪ‬köle.
zerk (A.) [ ‫ ] زرق‬deri altına verme, şırınga etme.
zerrâ’ (A.) [ ‫ ] زراع‬ekici, çiftçi.
zerrâk (A.) [ ‫ ] زراق‬ikiyüzlü.
w.
alk
zerrât (A.) [ ‫ ] ذرات‬zerreler.
zerre (A.) [ ‫ ] ذرﻩ‬1.en küçük parça, molekül. 2.azıcık, birazcık.
zerreşikâf (A.-F.) [ ‫ ] ذرﻩ ﺵﮑﺎف‬kılı kırk yaran.
zerrin (F.) [ ‫ ] زریﻦ‬altından.
zevâl (A.) [ ‫ ] زوال‬1.yok olma, yok oluş. 2.batma. 3.öğle.
zevâlnâpezîr (A.-F.) [ ‫ ] زوال ﻥﺎﭘﺬیﺮ‬yok olmayan, kalıcı.
ww
zevâlpezîr (A.-F.) [ ‫ ] زواﻝﭙﺬیﺮ‬yok olucu, fani.
zevât (A.) [ ‫ ] ذوات‬kişiler.
zevâyâ (A.) [ ‫ ] زوایﺎ‬1.açılar. 2.köşeler. 3.küçük tekkeler, zaviyeler.
zevc (A.) [ ‫ ] زوج‬1.koca. 2.çiftin teki.
529
www.alkottob.com
zevcât (A.) [ ‫ ] زوﺝﺎت‬nikahlı kadınlar, karılar.
m
zevce (A.) [ ‫ ] زوﺝﻪ‬nikahlı kadın, karı.
zevceteyn (A.) [ ‫ ] زوﺝﺘﻴﻦ‬karıkoca.
zevciyet (A.) [ ‫ ] زوﺝﻴﺖ‬eşlik.
zevebân (A.) [ ‫ ] ذوﺑﺎن‬erime.
zevk (A.) [ ‫ ] ذوق‬1.beğeni, hoşlanma. 2.tat.
zevkbahş (A.-F.) [ ‫ ] ذوق ﺑﺨﺶ‬zevk veren.
zeyl (A.) [ ‫ ] ذیﻞ‬1.ek, zeyil. 2.etek.
zeylen (A.) [ ‫ ] ذیﻼ‬ek olarak.
zeyn (A.) [ ‫ ] زیﻦ‬süs.
zeyn olmak süslenmek.
w.
alk
zeytûn (A.) [ ‫ ] زیﺘﻮن‬zeytin.
ott
o
zevrak (A.) [ ‫ ] زورق‬kayık.
b.c
o
zevceyn (A.) [ ‫ ] زوﺝﻴﻦ‬karıkoca.
zıdd (A.) [ ‫ ] ﺽﺪ‬zıt, karşıt.
zıddiyyet (A.) [ ‫ ] ﺽﺪیﺖ‬zıtlık, karşıtlık.
zılâl (A.) [ ‫ ] ﻇﻼل‬gölgeler.
zıll (A.) [ ‫ ] ﻇﻞ‬gölge.
zımnen (A.) [ ‫ ] ﺽﻤﻨﺎ‬bu arada, dolayısıyla.
ww
zımnî (A.) [ ‫ ] ﺽﻤﻨﯽ‬dolaylı, üstü kapalı.
zırh (F.) [ ‫ ] زرﻩ‬zırh.
zırhpûş (F.) [ ‫ ] زرﻩ ﭘﻮش‬zırhlı.
zıyâ’ (A.) [ ‫ ] ﺽﻴﺎع‬kaybolma.
530
www.alkottob.com
zıyâ’ (A.) [ ‫ ] ﺽﻴﺎء‬çiftlikler.
m
zî (A.) [ ‫ ] ذی‬sahip.
zi’b (A.) [ ‫ ] ذﺋﺐ‬kurt.
b.c
o
zîbâyî (F.) [ ‫ ] زیﺒﺎیﯽ‬güzellik.
zîbâ (F.) [ ‫ ] زیﺒﺎ‬güzel.
zîbak (A.) [ ‫ ] زیﺒﻖ‬cıva.
zîc (A.) [ ‫ ] زیﺞ‬yıldız atlası.
zifâf (A.) [ ‫ ] زﻓﺎف‬gerdek.
zîhayât (A.) [ ‫ ] ذی ﺣﻴﺎت‬canlı.
zihgîr (F.) [ ‫ ] زهﮕﻴﺮ‬okçu yüzüğü.
zihî (F.) [ ‫ ] زهﯽ‬ne güzel, bravo.
zihin (A.) [ ‫ ] ذهﻦ‬zihin.
w.
alk
zihn (A.) [ ‫ ] ذهﻦ‬zihin.
ott
o
zih (F.) [ ‫ ] زﻩ‬kiriş.
zihnen (A.) [ ‫ ] ذهﻨﺎ‬zihin yoluyla.
zihnî (A.) [ ‫ ] ذهﻨﯽ‬sihinsel.
zihniyyet (A.) [ ‫ ] ذهﻨﻴﺖ‬düşünce tarzı, anlayış.
zîk (A.) [ ‫ ] ﺽﻴﻖ‬darlık.
zîkıymet (A.) [ ‫ ] ذی ﻗﻴﻤﺖ‬değerli.
ww
zikr (A.) [ ‫ ] ذﮐﺮ‬zikir, anma.
zikr etmek anmak.
zikr olunmak anılmak, zikredilmek.
zîkudret (A.) [ ‫ ] ذی ﻗﺪرت‬güçlü, kudretli.
531
www.alkottob.com
zillet (A.) [ ‫ ] ذﻝﺖ‬düşkünlük, aşağılık, alçaklık.
zimâm (A.) [ ‫ ] زﻡﺎم‬yular.
zîmedhal (A.) [ ‫ ] ذی ﻡﺪﺧﻞ‬müdahalesi olan.
zimmet (A.) [ ‫ ] ذﻡﺖ‬elde tutma zorunluluğu.
zîn (F.) [ ‫ ] زیﻦ‬eyer.
zinâ’ (A.) [ ‫ ] زﻥﺎء‬zina, nikahsız cinsel ilişki.
ott
o
zinâkâr (A.-F.) [ ‫ ] زﻥﺎﮐﺎر‬zina eden.
b.c
o
zimâmdâr (A.-F.) [ ‫ ] زﻡﺎﻡﺪار‬1.yular tutan. 2.işleri yürüten, sorumlu.
m
zilzâl (A.) [ ‫ ] زﻝﺰال‬sarsıntı.
zencîrbend (F.) [ ‫ ] زﻥﺠﻴﺮﺑﻨﺪ‬zincire vurulmuş.
zencîrbend edilmek zincire vurulmak.
zindân (F.) [ ‫ ] زﻥﺪان‬hapishane.
zindânî (F.) [ ‫ ] زﻥﺪاﻥﯽ‬1.zindancı. 2.mahpus.
w.
alk
zinde (F.) [ ‫ ] زﻥﺪﻩ‬1.diri, canlı. 2.sağlığı yerinde.
zindegânî (F.) [ ‫ ] زﻥﺪﮔﺎﻥﯽ‬yaşam.
zindîk (A.) [ ‫ ] زﻥﺪیﻖ‬zındık.
zînet (A.) [ ‫ ] زیﻨﺖ‬ziynet, süs.
zinhâr (F.) [ ‫ ] زﻥﻬﺎر‬sakın.
zîr (F.) [ ‫ ] زیﺮ‬alt, aşağı.
ww
zîrâ (F.) [ ‫ ] زیﺮا‬çünkü.
zirâ’ (A.) [ ‫ ] ذراع‬75-90 cm. lik bir uzunluk ölçüsü birimi, dirsek ile orta parmak
ucu arasındaki uzaklık.
zirâ’at (A.) [ ‫ ] زراﻋﺖ‬tarım.
532
www.alkottob.com
zirâ’î (A.) [ ‫ ] زراﻋﯽ‬tarımsal.
zîrdest (F.) [ ‫ ] زیﺮدﺱﺖ‬el altındaki, emir altındaki, ast.
zîrek (F.) [ ‫ ] زیﺮک‬uyanık, zeyrek.
zîrîn (F.) [ ‫ ] زیﺮیﻦ‬alttaki.
zîrûh (A.) [ ‫ ] ذی روح‬canlı.
zîrüzeber (F.) [ ‫ ] زیﺮ و زﺑﺮ‬altüst.
ott
o
zîrüzeber etmek altüst etmek, yerle bir etmek.
b.c
o
zîre (F.) [ ‫ ] زیﺮﻩ‬kimyon.
m
zirâ’at nezareti tarım bakanlığı.
zîrüzeber olmak altüst olmak, yerle bir olmak.
zirve (A.) [ ‫ ] زروﻩ‬doruk.
zîşan (A.) [ ‫ ] ذی ﺵﺎن‬şerefli.
zişt (F.) [ ‫ ] زﺵﺖ‬çirkin.
w.
alk
ziştî (F.) [ ‫ ] زﺵﺘﯽ‬çirkinlik.
zîvekâr (A.) [ ‫ ] ذی وﻗﺎر‬ağırbaşlı.
zîver (F.) [ ‫ ] زیﻮر‬1.süs. 2.ziynet, takı.
ziyâ’ (A.) [ ‫ ] ﺽﻴﺎء‬ışık.
ziyâdâr (A.-F.) [ ‫ ] ﺽﻴﺎدار‬aşıklı.
ziyâde (A.) [ ‫ ] زیﺎدﻩ‬fazla, çok.
ww
ziyâfet (A.) [ ‫ ] ﺽﻴﺎﻓﺖ‬şölen, ziyafet.
ziyân (F.) [ ‫ ] زیﺎن‬zarar.
ziyânkâr (F.) [ ‫ ] زیﺎﻥﮑﺎر‬zarar veren.
ziyâretgâh (A.-F.) [ ‫ ] زیﺎرﺕﮕﺎﻩ‬ziyaret yeri.
533
www.alkottob.com
zû’(A.) [ ‫ ] ﺽﻮء‬aydınlık, ışık.
m
zu’bân (A.) [ ‫ ] ذؤﺑﺎن‬kurtlar.
zu’m (A.) [ ‫ ] زﻋﻢ‬sanı.
zucret (A.) [ ‫ ] ﺽﺠﺮت‬yürek daralması, iç sıkıntısı.
zûd (F.) [ ‫ ] زود‬1.çabuk. 2.erken.
zufr (A.) [ ‫ ] ﻇﻔﺮ‬tırnak.
zuhr (A.) [‫ ] ﻇﻬﺮ‬öğle.
ott
o
zuhûr (A.) [ ‫ ] ﻇﻬﻮر‬ortaya çıkma, görünme.
b.c
o
zuafâ’ (A.) [ ‫ ] ﺽﻌﻔﺎ‬zayıflar.
zuhur etmek ortaya çıkmak, çıkmak.
zuhûrât (A.) [ ‫ ] ﻇﻬﻮرات‬beklenmedik gelişmeler.
zukâk (A.) [ ‫ ] زﻗﺎق‬sokak.
zulm (A.) [ ‫ ] ﻇﻠﻢ‬cefa, eziyet.
w.
alk
zulm etmek zulüm yapmak.
zulmânî (A.) [ ‫ ] ﻇﻠﻤﺎﻥﯽ‬karanlıkla ilgili.
zulmet (A.) [ ‫ ] ﻇﻠﻤﺖ‬karanlık.
zulmetefzâ (A.-F.) [ ‫ ] ﻇﻠﻤﺖ اﻓﺰا‬karanlığı arttıran.
zulümât (A.) [ ‫ ] ﻇﻠﻤﺎت‬karanlıklar.
zunûn (A.) [ ‫ ] ﻇﻨﻮن‬zanlar.
ww
zûr (F.) [ ‫ ] زور‬güç.
zurafâ (A.) [ ‫ ] ﻇﺮﻓﺎ‬1.zarifler. 2.seviciler, sevici kadınlar.
zûrbâ (F.) [ ‫ ] زورﺑﺎ‬1.güçlü. 2.zorba.
zûrmend (F.) [ ‫ ] زورﻡﻨﺪ‬güçlü.
534
www.alkottob.com
zurûf (A.) [ ‫ ] ﻇﺮوف‬1.kaplar. 2.zarflar.
m
zübde (A.) [ ‫ ] زﺑﺪﻩ‬öz.
zücâc (A.) [ ‫ ] زﺝﺎج‬cam.
zühd (A.) [ ‫ ] زهﺪ‬zahitlik, aşırı sofuluk.
zühhâd (A.) [ ‫ ] زهﺎد‬zahitler.
zühre (A.) [ ‫ ] زهﺮﻩ‬Venüs, Çoban Yıldızı.
zührevî (A.) [ ‫ ] زهﺮوی‬cinsel ilişkiyle bulaşan.
zükâm (A.) [ ‫ ] زﮐﺎم‬nezle.
zükûr (A.) [ ‫ ] ذﮐﻮر‬erkekler.
zülâl (A.) [ ‫ ] زﻻل‬berrak, saf.
zülf (F.) [ ‫ ] زﻝﻒ‬zülüf.
ott
o
zühûl (A.) [ ‫ ] ذهﻮل‬dalgınlıkla unutma.
b.c
o
zücâciyye (A.) [ ‫ ] زﺝﺎﺝﻴﻪ‬cam eşyalar.
w.
alk
züll (A.) [ ‫ ] ذل‬alçalma, alçaklık, düşkünlük, zillet.
zülüf (F.) [ ‫ ] زﻝﻒ‬zülüf, iki yandaki lüleli saç.
zümre (A.) [ ‫ ] زﻡﺮﻩ‬grup, topluluk.
zümûm (A.) [ ‫ ] ذﻡﻮم‬yermeler, kötülemeler.
zümürrüd (A.) [ ‫ ] زﻡﺮد‬zümrüt.
zünbûr (A.) [ ‫ ] زﻥﺒﻮر‬eşek arısı.
ww
zünnâr (A.) [ ‫ ] زﻥﺎر‬papaz kuşağı.
zünûb (A.) [ ‫ ] ذﻥﻮب‬1.suçlar, günahlar. 2.kuyruklar.
zürâfe (A.) [ ‫ ] زراﻓﻪ‬zürafa.
zürefâ (A.) [ ‫ ] ﻇﺮﻓﺎ‬zarifler.
535
www.alkottob.com
zürrâ’ (A.) [ ‫ ] زراع‬ekiciler, çiftçiler.
m
zürriyyât (A.) [ ‫ ] ذریﺎت‬soylar, zürriyetler.
zürriyyet (A.) [ ‫ ] ذریﺖ‬soy, zürriyet.
b.c
o
züvvâr (A.) [ ‫ ] زوار‬ziyaretçiler.
ww
w.
alk
ott
o
züyûl (A.) [ ‫ ] ذیﻮل‬ekler, zeyiller.
536
www.alkottob.com

Benzer belgeler

osmanlı türkçesi sözlüğü

osmanlı türkçesi sözlüğü ahzen (A.) [‫ ]اﺣﺰن‬çok hüzünlü. ahzetmek almak. ahzüi’tâ (A.) [‫ ]اﺧﺬ و ﻋﻄﺎ‬alış veriş. ahzükabz (A.) [‫ ]اﺧﺬ و ﻗﺒﺾ‬alıp sahip çıkma. âid (A.) [‫ ]ﻋﺎﺋﺪ‬1.ait, ilişkin. 2.geri dönen. âidât (A.) [‫ ...

Detaylı