Perry Anderson - New Left Review
Transkript
Perry Anderson - New Left Review
ASKER‹ F‹LOZOFLAR: SAVAfi ÇA⁄INDA RAWLS, HABERMAS VE BOBBIO* Perry Anderson gh Zaman›m›z›n en sayg›de¤er siyaset felsefecilerinden üçü, geçti¤imiz yüzy›l›n son on y›l› içerisinde dikkatlerini uluslararas› manzaraya çevirdiler. Her üçü de 1990’l› y›llar›n bafllar›nda, Bat›l› liberal demokrasilerin iç hayatlar› hakk›ndaki etrafl› düflüncelerinin doruk noktas› olarak görülebilecek nitelikte eserler verdiler; bunlar Jürgen Habermas’›n Olgusall›k ve Geçerlilik (1992), John Rawls’un Siyasal Liberalizm (1993) ve Norberto Bobbio’nun Sa¤ ve Sol (1994) adl› eserleridir. Bu eserleri, devletler aras› d›fl iliflkilere odaklanan eserler izledi; bunlar da Habermas’›n “Kant’›n Sürekli Bar›fl Fikri: ‹ki Yüzy›l›n Tarihsel Muhasebesi” (1995) ve “Ulus Sonras› Kümelenme” (1998) ile Rawls’un Halklar›n Yasas› (1999) adl› eserleridir. Ulusla*) NLR (II) 31, Ocak-fiubat 2005. 23 raras› iliflkiler üzerinde düflünmeye çok daha önce bafllayan ve pek çok düflüncesini “Demokrasi ve Uluslararas› Sistem” (1989) bafll›kl› makalesinde bir araya getirmifl olan Bobbio’ysa, hepsi de büyük entelektüel tart›flmalara yol açan daha dakik müdahalelerde bulunmufltur.1 Önceleri küresel meselelere yeterince e¤ilmedikleri için ay›planan Rawls ve Habermas’›n ilgilerinde gözlenen bu belirgin de¤ifliklik, tezat teflkil edecek kadar dikkat çekicidir. Bu üç düflünürün kafalar›nda olan bir dizi meflgalenin arkaplan›nda, dünya tarihinin gidiflat› yat›yordu; zira So¤uk Savafl, devletler aras›ndaki iliflkilerin durulmas›n› getirmemifl, askeri alanda 1960'lardan beri görülmeyen bir hareketlili¤e gebe olmufltu (Körfez Savafl›, Balkanlar, Hindikufl, Mezopotamya). Bu düflünürlerin üçü de zamanlar›na uygun öneriler getirmeye çal›flm›fllard›. Üç düflünür aras›nda, arzu edilir bir uluslararas› düzenin en sistematik çerçevesini sunan kifli John Rawls’dur. Onun kaleme ald›¤› Halklar›n Yasas›, Bir Adalet Teorisi’nin modelleme araçlar›n› ulusal düzlemden küresel düzleme do¤ru geniflletmektedir. Uluslararas› adalet nas›l sa¤lanacakt›r? Rawls, dünyan›n çeflitli halklar› için ulusdevlet içindeki bireylerin durumuna paralel bir ‘bafllang›ç durumu’ hayal etmemiz gerekti¤ini iddia eder. Bu konumdaki kolektif aktörler, uluslardan oluflan toplumlar içerisinde kendi boyutlar›, kaynaklar› veya güçlerini gizleyen bir bilgisizlik peçesi ard›ndan ideal adalet koflullar›n› seçeceklerdir. Rawls’a göre, buradan var›lacak sonuç, modern anayasal devlet içindeki vatandafllar›n sözleflmeleriyle karfl›laflt›r›labilir bir ‘halklar›n yasas›’ olacakt›r. Ancak modern anayasal devlet, liberal demokrasilere özgü bir düzenleme oldu¤undan, vatandafll›¤›n kapsam› da modern anayasal devletin ötesine, liberal diye tan›mlanamayacak toplumlara do¤ru, hiyerarflik olsalar da düzenli ve düzgün toplumlara do¤ru genifller. Demokratik ve düzgün halklar› idare etmesi gereken küresel adalet ilkeleri, genellikle uluslararas› hukukun var olan yasalar›na ve Birleflmifl Milletler sözleflmelerine karfl›l›k gelmektedir, ancak bunun iki kritik sonucu vard›r. 1) Bobbio’nun makalesi ilk kez Il problema della guerra e le vie della pace adl› eserin üçüncü bask›s›nda Bologna’da yay›nland›. ‹ngilizce’siyse Daniele Archibugi ve David Held’in derledi¤i Cosmopolitan Democracy adl› kitapta (Cambridge 1995, s. 17-41) ç›km›flt›r. Habermas’›n makaleleri, s›ras›yla Die Einbeziehung des Anderen, Frankfurt 1996, s. 192–236 ve Die postnationale Konstellation, Frankfurt 1998, s. 91–169’dedir. ‹ngilizce’leriyse, The Inclusion of the Other, Cambridge, MA 1998, s. 165–202 ve The Postnational Constellation, Cambridge 2001, s. 58–112’dedir. 24 Halklar›n Yasas› bir yandan, davran›fllar›yla, uluslar toplulu¤u içinde yasatan›maz devletler olarak damgalanan, düzgün ya da liberal olmayan devletlerdeki -bu nitelik bafllang›ç durumundan ç›karsanmaktad›r- insan haklar›n› korumak için askeri müdahaleye cevaz vermektedir. Bu ülkelere, Birleflmifl Milletler Sözleflmesi’ndeki ilgili maddelere bak›lmaks›z›n, demokratik uluslar toplulu¤una karfl› herhangi bir tehdit oluflturmasalar bile, kendi ülke içi politikalar› dolay›s›yla sald›r›labilir. Öte yandan Halklar›n Yasas›, demokratik ülkelerin kendi aralar›nda, adaletlerinin gereklilikleriyle orant›l› ekonomik yeniden da¤›t›m yükümlülü¤üne sahip de¤ildir. Rawls’un aç›klamas›na göre, Fark ‹lkesi halklar aras›nda geçerli de¤ildir, çünkü halklar›n zenginlikleri aras›ndaki farklar›n sebebi, kaynaklar›n›n eflitsiz olmas› de¤il, belirgin kültürel ayr›flmalard›r. Her toplum esasen kendi ekonomik kaderinden sorumludur. Daha iyi durumda olan halklar, tarihsel bak›mdan kültürleri dolay›s›yla daha zor durumda olan halklara yard›m etme yükümlülü¤üyle karfl› karfl›yad›rlar, ancak bu, iflleyen bir hiyerarflik düzen için gerekli olan seviyeye ulaflmalar›na yönelik katk›da bulunmaktan öteye gitmez. Bu kurallara uyan yasal bir imparatorlu¤un, dünyan›n dört bir köflesindeki demokrasilerde yüzy›l› aflk›n süredir hüküm sürmekte olan bar›fl› her koflulda yayma hakk› vard›r. Liberal toplumlar›n kendi aralar›nda süregelen bu uzun soluklu silahs›z suskunluktan esinlenen Halklar›n Yasas›, ‘gerçekçi bir ütopya’ tasarlamaktad›r. Rawls, Halklar›n Yasas›’n›n bafl›nda esas hedefinin, Kant’›n 1795’te yay›nlanan Sürekli Bar›fl ‹çin: Felsefi Bir Taslak adl› çal›flmas›n›n ça¤dafl bir uyarlamas›n› yapmak oldu¤unu söyler. Ayn› kaynaktan esinlenen Habermas’sa, daha aç›k bir flekilde, Kant’›n oluflturdu¤u fleman›n ölümünden sonraki seyrini, filozofun iki yüzüncü ölüm y›ldönümü vesilesiyle gözden geçirmek ve gerekti¤i takdirde günümüz koflullar›na uyarlayarak bu düflünceyi güncellemek istemektedir. Kant, Avrupa’da yavafl yavafl oluflmakta olan ve halklar›n›n, yok olmas› pahas›na da olsa tebalar›n›n mutlak monarklar› taraf›ndan sürekli savafla sürüklenen ölümcül dürtülere -iktidar veya zafer dürtüsü- sahip olmad›¤› cumhuriyetler federasyonuyla savafl›n yok edilebilece¤ine inan›yordu. Daha çok ticaretle u¤raflan ve akl›n hayata uygulanmas›yla ayd›nlanm›fl olan bu halklar, kendi hayatlar› ve mutluluklar› için bu kadar y›k›c› bir etkinli¤e do¤al olarak son vereceklerdi. Habermas, tarihin bir asr› aflk›n bir süre sonra bu öngörüyü yanl›fllad›¤›na iflaret etmektedir. 25 Demokratik halklar, en az otokratik prensler kadar savaflkan yarad›l›flta olduklar›n› göstermifllerdir. Bar›flsever ticaretin yerini alan s›nai devrim, toplumu birlefltirmek yerine bölen bir s›n›f mücadelesi ortaya ç›karm›flt›r. Modern medyan›n oluflmas›yla birlikte de, kamusal alan tahrifata ve manipülasyona aç›k hale gelmifltir. Ancak ‹kinci Dünya Savafl›’n›n bitmesiyle birlikte Kant’›n varsay›mlar› farkl› koflullarda gerçekleflince, öngörüsü tekrar hayat bulmufltur. ‹statistiki araflt›rmalar demokrasilerin art›k birbirleriyle savaflmad›¤›n› do¤rulamaktad›r. OECD içindeki ülkeler ekonomik olarak birbirlerine ba¤›ml› hale gelmifller, refah devleti s›n›flar› uzlaflt›rm›flt›r. Hükümet-d›fl› kurulufllar ve nüfus veya çevre hakk›ndaki küresel zirveler, art›k uluslararas› kamusal alan›n flekillenmekte oldu¤una iflaret etmektedir. Öyleyse, Kant’›n teflhisi bugün hakl› ç›km›flsa, o zaman onun sürekli bar›fl için çizdi¤i uluslararas› flema da gerçekleflmesi istenilir bir duruma gelmifl demektir. Kant’›n devletler aras› bar›fl modeli (ki üyeler gönüllü olarak bu birlikten ç›kabilirler) üzerinden kavrad›¤› saf bir foedus pacificum (bar›fl ittifak›) yetersiz bir ba¤lay›c›d›r. Gerçek bir kozmopolit düzen, sadece diplomatik r›zay› de¤il, hukukun gücünü de gerektirmektedir. Y›k›c› savafllar› yasaklayan ve bar›fl› korumak için kolektif güvenlik önlemleri almakla yetkili olan BM Sözleflmesi, ayr›ca ‹nsan Haklar› BM Deklarasyonu, baz› hukuksal esaslar› bir araya toplam›flt›r. Ancak Anlaflma, tutars›z biçimde ulusal egemenli¤in dokunulmaz oldu¤u iddias›n› hâlâ sürdürdü¤ü için Kant’›n en bafltaki kavray›fl›ndan çok öteye gidememifltir. Hâlâ at›lmas› beklenen dönüfltürücü ad›m, kozmopolit hukukun ulus-devleti devre d›fl› b›rakmas› ve bireylerin devlete karfl› kullanacaklar› tart›fl›labilir haklar›n›n kendilerine verilmesi için önemlidir. Bu tür yasal bir düzen, askeri bir gücü zorunlu k›lmakta, gerekti¤inde ulusal egemenli¤in günü geçmifl imtiyazlar›na karfl› gelecek bir askeri kapasite gerektirmektedir. Güvenlik Konseyi böylesi bir ihtiyac›n kusurlu bir örne¤idir, çünkü oluflum flekli tart›flmaya aç›kt›r ve uygulamalar› her zaman tarafs›z de¤ildir. Bu oluflum Avrupa Birli¤i içindeki Bakanlar Kurulu modeline daha yak›n olsa daha iyi olurdu, ancak komutas› alt›nda askeri bir güç olmak kayd›yla. Körfez Savafl› yine de BM’nin do¤ru yönde ilerledi¤inin bir kan›t›yd›. O yüzden flu ara aflama, devletler aras› iliflkileri düzenleyen geleneksel bir uluslararas› hukuk ile, bireyleri evrensel olarak yararlan›labilecek haklara sahip kifliler olarak kurgulayan kozmopolit hukuk aras›ndaki geçifl dönemi olarak görülmelidir. 26 Buna karfl›n, Bobbio’nun kalk›fl noktas› Hobbes’dur. Do¤al hukuk teorisyenlerine göre, do¤a durumundan medeni bir birli¤e geçifl iki farkl› sözleflme gerektirmektedir: bunlardan birincisi, savaflan bireyler aras›nda bir birlik oluflturma konusunda anlaflman›n olmas›; ikincisiyse, bireylerin kendi aralar›ndaki anlaflmazl›klar, sald›rmazl›k antlaflmalar›n›n ihlali ve çat›flmalar›n bar›flç› yolla çözülmesi do¤rultusunda bir otoritenin kararlar›na baflvurmalar›d›r. Hobbes’a göre, devletler aras› iliflkilerde ikisi de imkâns›zd›r. Devletler için bar›fl, savafl›n geçici süreli¤ine ask›ya al›nmas›ndan baflka bir fley de¤ildir; savafl, rekabet halindeki egemen güçler için kaç›n›lmaz bir kofluldur. Bobbio’ya göre bu, yirminci yüzy›la kadar süren klasik uluslararas› iliflkiler sisteminin eksiksiz bir tan›m›d›r. Ancak Milletler Cemiyeti’nin, sonra da Birleflmifl Milletler’in ortaya ç›kmas›yla, egemen devletler aras›nda ilk kez bir pactum societatis (müttefiklerin mukavelesi) flekillenmeye bafllam›flt›r. Yine de, ihtilaflar›n çözümlenmesi ve haklar›n uygulanmas› için gerekli olan pactum subiectionis (sahte mukavele) hâlâ eksiktir. Demokratik idealler BM’nin ‹nsan Haklar› Deklarasyonu’nu ve onun Genel Kurulu’nun temsil eflitli¤ini aç›k bir biçimde flekillendirmifltir. Ancak ulusal egemenlik anlay›fl› pactum societatis’i, Güvenlik Konseyi ise pactum subiectionis’i engellemeye devam etmifltir. Dünyan›n kaderini esas olarak hâlâ Büyük Güçler aras›ndaki iliflkiler belirlemektedir. Ancak bütün bunlar daha iyi bir çerçeve içerisinde bir arada bugün var olmaktad›r. BM’yi idealize etmek ne kadar yanl›flsa, onun hakk›nda flüphecili¤e kap›lmak da o kadar yanl›flt›r. Yeni uluslararas› iliflkiler sistemi eskisiyle tamamen ayr›flmam›flt›r, ancak eskisi de yenisi içinde baflar›yla var olamamaktad›r. Her ikisi de birbirleriyle sürtüflme halindedir, bir tanesi hâlâ etkilidir ancak meflruiyetini yitirmifltir, di¤eriyse meflrudur ancak henüz etkili de¤ildir.2 Çünkü günümüzün devletler aras› sisteminde hâlâ eksik olan bir fley vard›r, o da, herhangi bir itaat anlaflmas› taraf›ndan öngörülmüfl olan, Hobbes’un Leviathan’›ndaki gibi -bir Hakem, Arac› veya Yarg›ç rolü görecek olan- Üçüncü bir hukuki figürün eksikli¤idir; bu figür kendisine gönüllü olarak tabi olmufl insanlar› yönetecek, otokratik ve zora dayal› bir devletler aras› sistem oluflturacakt›r. Bugün böylesi bir Üçüncü taraf›n oluflturaca¤› soyut çerçeve, demokratik biçimin, 2) “Democracy and the International System”, s. 22–31. 27 devletlerin r›zas› üzerine bina edilmifl, evrensel bar›fl› güçlendirmek ve insan haklar›n›n kapsam›n› geniflletmek için yetkilendirilmifl kozmopolit bir egemenlik biçimi olmas›n› sa¤layabilir. Böyle arzu edilir bir düzenin ilk koflulu Kant taraf›ndan zaten öngörülmüfltür. Bu koflul, demokrasilerin ve benzer bir flekilde tiranl›klar›n d›fl politikalar›n›, devlet meselelerinin çok karmafl›k ve kamuya açmak için çok hassas oldu¤u ve düflmana kendini iffla edece¤i için çok tehlikeli oldu¤u bahaneleriyle belirleyen arcana imperii’yi (devlet s›rr›n›) alafla¤› eden fleffafl›k ilkesidir. Bu tür bir gizlilik, günümüz devletlerinin milli güvenlik teflkilatlar›n›n yurt içinde ve d›fl›ndaki say›s›z faaliyetlerinin ortaya koydu¤u gibi demokrasinin kendisini erozyona u¤ratacakt›r. Devletler ancak uluslararas› sistem fleffaf oldu¤unda tamam›yla demokratik olacaklard›r, ancak sistem de bütün devletler demokratik oldu¤unda fleffaf hale gelebilir. Yine de demokrasilerin say›s› artt›¤› ve belli bir demokratikleflme diplomasisi mevcut oldu¤u için hâlâ umut vard›r. Kant’›n Frans›z Devrimi’ne karfl› duyulan genel coflkuya bakarak insanl›¤›n ahlâki ilerleyiflinin ‘gelece¤i gösteren iflareti’ni gördü¤ünü söylemesinde oldu¤u gibi, bugün de insan haklar›n›n evrensel kapsamda benimseniflini, yaklaflmakta olan bar›flç› bir gelece¤in belirtisi fleklinde okuyabiliriz.3 Maryland, Rhineland, Piemonte Bu kurgular›n benzerlikleri, birbirlerinden ba¤›ms›z bir flekilde vard›klar› nokta, üç yazar›n, Rawls, Habermas ve Bobbio’nun birbirlerinden farkl› profilleri aç›s›ndan bile dikkate de¤erdir. Özyaflamöykülerine bak›ld›¤›nda her üçünü de flekillendiren deneyimin kayna¤› ‹kinci Dünya Savafl›’d›r, ancak üçünün de bu y›llardaki flahsi deneyimleri birbirine tamamen z›t koflullarda cereyan etmifltir. Maryland’in zengin ailelerinden birinden gelen ve esas olarak Protestan bir papaz olmaya niyet eden Rawls (1921-2002), Yeni Gine’de ve Pasifik Savafl›’n›n Filipin cephelerinde piyade eri olarak savaflm›flt›r. Görünüfle göre savafl alan›n›n ahlâki krizleri kendisini derinden etkilemifl, dini u¤rafl alan›n› felsefi alana kayd›rmas›na yol açm›flt›r. Akademik bir kariyeri için memleketine dönen Rawls, 1970’li y›llar›n bafl›nda yay›nlad›¤› Bir Adalet Teorisi bafll›kl› kitab›yla zaman›n›n 3) Il terzo assente, Milano, 1989, s. 115 dipnot. 28 en çok okunan siyasal düflünürü haline gelmifltir. Rawls, çal›flmas›n› tamamen soyut bir çerçeveye oturtmufltur ve uygulama konusunda her ne kadar mu¤lak bir çizgi çizmifl olsa da bu kitab›nda, birbiriyle tutarl› çeflitli reçeteler sunmaktad›r. Entelektüel referans ufku epey dar olarak tarif edilebilir (temel olarak Viktorya ça¤›ndan So¤uk Savafl dönemine kadarki Anglo-Amerikan ahlâk felsefesi ve muazzam bir Kant etkisinden bahsedilebilir). Rawls kendisini siyasal aç›dan sol liberal olarak tan›mlam›flt›r ve flüphesiz Demokratlara oy vermifltir. Ancak düflünürün en göze çarpan ve çal›flma arkadafllar› taraf›ndan s›kl›kla sayg› dolu ifadelerle dile getirilen özelli¤i, dünyevi olmamas›, ömrü boyunca herhangi bir kamusal mesele üzerinde yorum yapmaktan kesinlikle kaç›nmas›d›r. Ondan sekiz yafl küçük Habermas’sa, Hitler yönetimindeki küçük bir Rhen kasabas›nda büyümüfltür. Babas› 1933 y›l›nda Nazi partisine kat›lm›fl, kendisiyse savafl›n sonunda Hitler gençli¤iyle k›sa bir savunma faaliyetinde bulunmufltur. Üçüncü Reich’›n gerçeklerini keflfettikten ve kendisini çok etkileyen ilk kifli olan Heidegger’den koptuktan sonra, Frankfurt Okulu’nun Marx hakk›ndaki farkl› görüfllerini özümseyerek ve bunlar› Amerikan pragmatizm ve sistem teorisinin ›fl›¤›nda elefltirerek Okul’un en büyük felsefi varisi haline gelmifltir. Alman idealizminin bütünsellefltirici ihtiraslar›n›n entelektüel varisi olarak pek az felsefi gelenek, Habermas’›n ilgi alanlar›n›n (ki burada klasik ve ça¤dafl sosyoloji merkezi bir konum teflkil etmektedir) ötesine geçebilmifltir. Siyasal bir düflünür olarak Habermas’›n yaz›lar›n›n örüntüsü, somut niyetleri aç›s›ndan yetersiz gördü¤ü için elefltirdi¤i Rawls’unkileri tersine çevirmektedir. Habermas’›n siyaset teorisi tamamen prosedüreldir ve herhangi bir programatik öneriden kaç›nmaktad›r. Öte yandan, Habermas asla gündemdeki konulara siyasal müdahalelerde bulunma konusunda tereddüt etmemifl, solcu bir vatandafl olarak Almanya’n›n önde gelen güncel tart›flmalar›na karfl› kamusal tav›rlar alm›flt›r. K›sa Siyasal Makaleler adl› eseri dokuzuncu cilde do¤ru koflmakta ve Sartre’›n Durumlar adl› eseriyle yar›flmaktad›r. Ayn› zamanda SPD veya Yeflillere karfl› mesafesini korumufl ve herhangi bir siyasal örgütle asla iliflkiye geçmemifltir. ‹kisinden bir nesil yafll› olan Bobbio’ysa (1907-2004), Torino’da iyi iliflkileri olan bir ailede do¤mufltur; ailesi ‹talyan burjuvazisinin ço¤u gibi Roma’ya Yürüyüfl’ü ve Mussolini’nin diktatörlü¤ünü hofl 29 karfl›lam›flt›r. Erken dönem Husserl çal›flmalar›n›n ard›ndan hukuk felsefesine yönelten Bobbio, yirmili yafllar›n›n sonlar›nda anti-faflist direnifl içindeki entelektüellerle arkadafll›¤› yüzünden k›sa süreli¤ine tutuklanm›fl, fakat Mussolini’ye yazd›¤› mektupla ve rejim hiyerarflisinin üst kademelerinde tan›d›klar› olan amcas›n›n müdahalesiyle 1935’te sal›verilmifl ve üniversite kariyerine geri dönmüfltür. Savafl›n patlak vermesiyle gizli liberal sosyalist çevrenin üyesi ve 1942’de Partito d’Azione’nin, ‹talyan Direnifli’nin ba¤›ms›z Solu’nun önde gelen gücünün kurucular›ndan biri olmufltur. Partito d’Azione’de 1948 y›l›na, sahneden çekilene kadar faal kalm›fl olan Bobbio, So¤uk Savafl’›n yükseldi¤i s›ralarda ‹talyan komünizminin en de¤erli elefltirel sözcülü¤ünü üstlenmifltir. Bobbio, 1966 y›l›nda, uzun süredir bölünmüfl olan ‹talyan Sosyalistleri yeniden birleflti¤inde, birleflen olufluma üye olmufl ve hem iç tart›flmalarda hem de genifl kamusal tart›flmalarda, 1978’den sonra da Craxi’nin PSI’deki liderli¤ine keskin bir flekilde karfl› ç›karak önemli roller oynam›flt›r. 1984’te Torino Üniversitesi’nden emekli olduktan sonra ömür boyu Senatör yap›lm›fl ve ad› 1992’de Devlet Baflkanl›¤› adaylar› aras›nda geçmifltir. Bobbio’nun kariyeri Habermas’›nkine göre çok daha siyasetle içi içe geçmiflse de (Rawls’la karfl›laflt›rmaya gerek bile yoktur), bir teorisyen olarak çok daha az sistematik ve özgündür, ancak s›n›rl›l›klar› ilk vurgulayan da odur. Hukuk felsefesinde demlenen (ki hayat› boyunca hukuk felsefesi dersleri vermifltir) ve temel esin kayna¤›n› Kelsen’in pozitivizminden alan Bobbio, 1970’li y›llar›n bafl›ndan itibaren siyaset bilimi bölümü baflkanl›¤› yapm›flt›r. Her iki alanda da, Amerikal› ve Alman düflünüre k›yasla daha zengin bir tarihsel duyarl›l›k göstermifl, ciltler dolusu yaz›lar› aras›nda en etkili olanlar› demokrasinin kökenleri, kaderi, gelece¤i ve sosyalizmle iliflkisi üzerine yazd›klar› olmufltur. Bu çal›flmalar›nda, Marx’›n miras›na karfl› durmak için Constant ve Mill’e, Weber ve Pareto’ya eflit oranda baflvurmufltur. Bu metinler, ABD ile Federal Alman Cumhuriyeti’nin oluflturdu¤u tek renkli manzaraya karfl› oluflan keskin ferahlaman›n içine f›rlat›lm›fl, savafl sonras› dönemin ‹talyan siyasal kültürünün çeflitlili¤i içerisindeki enerjiyi epey canl› bir flekilde yans›tan metinlerdir. Bu aç›dan bak›ld›¤›nda Bobbio’nun düflüncesi, Bat›’da bir baflka benzeri olmayan bir ulusal deneyimin ürünüdür. Ancak Bobbio, belli bir noktada kendi ülkesine de elefltirel bir noktadan bak›yordu. 1960’l› y›llar›n bafl›ndan itibaren küresel boyutta savafl ve 30 bar›fl sorunlar›yla ilgilendi, ki bunlar genelde ‹talya’da neredeyse hiç yans›malar› olmayan fleylerdi; ‹talya, Amerikan güvenlik sisteminde ikincil derecede bir ülkeydi, tek bir savafl sonras› sömürgesi yoktu ve ad›ndan bahsetmeye de¤er bir d›fl politikas›n›n da pek esamisi okunmuyordu. Siyasal s›n›flar› ve seçmenleri iç çat›flmalar sebebiyle belirgin bir flekilde kutuplaflm›flt›, kendi s›n›rlar› ötesindeki meselelere de ayn› ölçüde pek az ilgi gösteriyordu. Bat› ile Do¤u aras›ndaki termonükleer savafl›n tehlikelerini pür dikkat izleyen Bobbio’ysa, en de¤erli makalelerinin büyük k›sm›n› atom ça¤›ndaki uluslararas› iliflkiler hakk›nda yazm›fl ve ilk kez 1979 y›l›nda, daha Rawls ve Habermas uluslararas› siyasetin yan›ndan geçmezken Il problema della guerra e le vie della pace bafll›¤› alt›nda derlemifltir. Americana Amerika’n›n Pasifik’teki varl›klar›n› yeniden ele geçirmek için yap›lan savaflta görev almak; Nazi Almanya’s›nda geçirilen yeniyetmelik; faflizme karfl› yeralt› direniflleri. Bu denli farkl› deneyimlerin bu üç düflünürün eserlerinde izlerinin bulunmamas› do¤rusu son derece flafl›rt›c› olurdu. Rawls ile Habermas aras›ndaki z›tl›k bunlar içinde en keskin olan›d›r. En bafl›ndan beri Bir Adalet Teorisi’nin z›mni varsay›mlar›n›n (hayal ürünü olan ve kendisinden adil bir toplumsal sözleflme biçimi -ulus-devlet- ç›karsayabilece¤imiz ‘bafllang›ç durumu’nun nas›l yegâne uygun birim oldu¤u asla tart›fl›lmazd›r) hayretler içerisinde b›rakt›¤› elefltirmenleri vard›r –elbette bütün bu elefltirmenler ayn› zamanda esere büyük sayg› da duymaktad›rlar. Nas›l Kantç› bir konstrüktivist, sonucu evrensel bir ilkeden ç›karsayabilmekte ve bunu belli bir cemaatin içine eklemlemektedir, koflulsuz buyruk da hiçbir bölgesel s›n›r tan›mamaktad›r. K›s›tlamaysa ayn› anda sakinlefltirici bir fley olarak ortaya ç›kmaktad›r, çünkü Rawls’un iki adalet ilkesi ve bunlar›n sözsel diziliflinin (ilk olarak, eflit haklar siyasal özgürlü¤e, ikinci olarak sadece sosyo-ekonomik eflitsizlikler herkesin yarar›na dönüflüyor) Bat›’n›n zengin kapitalist ülkeleri için ortak oldu¤u varsay›lmaktad›r. Bu nokta da, Ralws’un yorumcular›nca temel olarak ele al›nm›flt›r. Ancak, Siyasal Liberalizm’in bas›lmas›yla birlikte Rawls’un sadece tek bir ulus-devlete (ki bu ulus-devlet pek de tipik olmayan bir ulus-devlettir) yo¤unlaflm›fl olan ilgisi daha aç›k hale gelmifltir. Bu 31 eserin bütün sorunsal›, yine genel terimlerle dile getirilmifl olsa da, bu sefer azalan bir vicdan azab›yla birlikte siyasal hayat içindeki rolüne ne kadar izin verilece¤i gibi konular etraf›nda dolanan, tamamen Amerikan sorunlar› ve saplant›lar›yla ilgiliydi. Bu sorunlar›n hemen hiçbiri ABD d›fl›ndaki di¤er önde gelen ileri toplumlarda bir sorun teflkil etmiyordu. Arkaplandaki standart vatansever iflaretler (Ba¤›ms›zl›k Bildirgesi, Haklar Beyannamesi, Yüksek Mahkeme, Lincoln’ün Aç›l›fl Konuflmalar›, Yeni Düzen, vs.) Rawls’un düflüncesinin alan›n› belirliyordu. Daha az tan›d›k bir alana yönelen Halklar›n Yasas›’ysa bu tür bir içe kapal›l›¤›n mant›¤›n› ortaya sermektedir. Bir Adalet Teorisi’nde modelledi¤i bafllang›ç durumundaki bireylerin tercihlerini rasyonel bir bak›flla yapmalar›, prosedür olarak, halklar›n yasas›n› bulmak için neden ifle yaramas›nd›? Rawls’un en etkileyici ö¤rencisi olan Thomas Pogge, Rawls’un daha sonraki çal›flmalar›ndaki muhafazakâr e¤ilimleri onaylamay›p Rawls’un radikal bafllang›ç noktas›n› tam da onun reddetti¤i flekilde geniflletmifl, Fark ‹lkesi’nin uygulan›fl› esas›na dayanan bir ‘küresel adalet’ görüflü gelifltirmifl ve bunu hangi devletin vatandafl› olduklar›na bakmaks›z›n bütün insanlar› kapsayacak flekilde geniflletmifltir.4 Rawls’un bu geniflletmeyi reddediflinin sebebi, teorisinin konuflulmayan çekirde¤ine kadar uzan›r. Bafllang›ç durumundaki bireylerin iki adalet ilkesi üzerinde fikir birli¤ine vararak anlaflmalar› için, Rawls’un onlar› bir dizi malumat ve sadece liberal demokrasilerden ç›karsanabilecek bir dizi davran›flla donatmas› gerekir ki sözü geçen bafllang›ç durumu oluflturulabilsin; Rawls’un bilgisizlik peçesi bireylerin seçilecek toplumsal düzen içindeki talihlerini perdelemekte, ancak bu düzenin kendine özgü kurumlar› hakk›nda kolektif bir fark›ndal›k sa¤lamamaktad›r. Bu döngüsel bilgi, Halklar›n Yasas›’nda liberal toplumun ‘siyasal kültürü’ olarak yeniden karfl›m›za ç›kmaktad›r. Fakat tam da böyle bir kültür bir ulustan di¤erine de¤iflece¤i için herhangi bir adalet ilkeleri evrensellefltirmesi tasarlaman›n önü kapanm›flt›r. Bireylerin aksine devletler, küresel düzeyde çeflitli taraflarla anlaflma yapmak zorundad›rlar, çünkü bir devletin vatandafl›na esin veren siyasal kültürün bir di¤eriyle herhangi bir ortakl›¤› yoktur. Hatta bu ülkeler ara4) Bkz. Realizing Rawls, Ithaca 1989, s. 9-12; “Priorities of Global Justice”, der Pogge, Global Justice içinde, Oxford 2001, s. 6-23. 32 s›ndaki bölünmeyi yaratan sosyo-ekonomik eflitsizlikleri aç›klayan tam da siyasal kültürleri aras›ndaki farklard›r. “Bir halk›n zenginli¤inin ve bu zenginli¤in büründü¤ü biçimlerin sebepleri, siyasal kültürlerinde ve siyasal kurumlar›n temel yap›lar›n› etkileyen dini, felsefi ve ahlâki geleneklerinde yatar.”5 Müreffeh uluslar, baflar›lar›n› s›nai geleneklerinin körükledi¤i gayretli çal›flmalar›na borçludurlar, tembellerse bu özellikten yoksundurlar ve daha az refah içinde yaflad›klar› için suçlamalar› gereken birileri varsa o da kendileridir. Dolay›s›yla Rawls, ‘zorluk içindeki’ toplumlardan göçün bir hak oldu¤u konusunda ›srar ederken, liberal toplumlara yap›lacak göç gibi her türlü karfl›laflt›r›labilir hakk›ysa reddetmektedir, zira bu, kendi mülküne göz kulak olamayan bir beceriksizi ödüllendirmek demektir. Rawls bu tür halklar›n “kendi toprak ve do¤al kaynaklar›na bakamayarak sergiledikleri sorumsuzlu¤u, baflka halklar›n topraklar›na onlar›n r›zas› olmadan göç ederek telafi edemeyecekleri”ni iddia etmektedir.6 ‹çinde bu tür düflüncelerin bulundu¤u kitab›n kapa¤›n›, Abraham Lincoln heykelinin alt›n sar›s› bir haleyle çevrelenmifl gölgeli bir resmi süslemektedir. Burada milliyetçi ikon gayet uygun düflmüfltür asl›nda. Demek oluyor ki, Amerika Birleflik Devletleri bugünkü konumunu yerlilerin gayet adil bir zeminde vahflice mülksüzlefltirilmesine borçludur; yerliler kendi toprak ve kaynaklar›n› ‘sorumlulukla’ kullanmay› becerememifllerdir ve Rawls’un bugün, f›rsatlar›n veya zenginli¤in s›n›rlar›n ötesinde yeniden da¤›t›m›n›n reddedilmesi iddias›n›n kayna¤› budur. Bu temizlik faaliyetlerine baflkanl›k eden Kurucular ve onlar›n takipçileri, Rawls’un son yaz›lar›nda dikkate de¤er bir sayg› görmüfllerdir. Ancak panteondaki Lincoln, Halklar›n Yasas›’n›n iyice ortaya ç›kard›¤› ve çal›flma arkadafllar›n›n da onaylad›¤› gibi çok özel bir konum elde etmifltir (Lincoln, Halklar›n Yasas›’nda bir devlet adam›n›n ‘bilgeli¤i, gücü ve cesareti’nin timsali olarak selamlanm›fl ve Bismarck’›n aksine, ‘halk›na f›rt›nal› ve tehlikeli zamanlarda rehberlik eden’ bir siyasetçi etiketiyle onurland›r›lm›flt›r). 7 Apaç›k görülüyor ki, köleli¤in kald›r›lmas›, Rawls’un kendisine duydu¤u 5) The Law of Peoples, Cambridge, MA 1999, s. 108; ad› geçen eser bundan böyle LP olarak an›lacakt›r. 6) LP, s. 39. 7) LP, s. 97. Rawls’un Lincoln kültü için di¤er metinlerin yan› s›ra bkz. Thomas Nagel, “Justice, Justice Thou Shalt Pursue”, New Republic, 13 Ocak 2000. 33 sayg› içerisinde epey genifl bir yer tutmaktad›r. Maryland, ‹ç Savafl patlak verdi¤inde Kuzey’e do¤ru savafla giden köle devletlerinden biriydi ve belki de Rawls’un gençli¤inde hâlâ böyle genifl bir bölünme içinde olacakt›. Ancak fluras› kesindir ki, Lincoln iç savaflta köleleri özgürlefltirmek u¤runa savaflmad›; kölelerin özgürleflmesinin, onun mücadelesi aç›s›ndan sadece araçsal bir rolü vard›. Standart ulusalc› bir amaçla Birli¤i korumak ad›na bu mücadeleyi sürdürdü. Lincoln’ün ulusal birli¤i sa¤lamak amac›yla verdi¤i savafl›n maliyeti (600 bin ölü), Bismarck’›n sebep oldu¤undan çok fazlayd›. Bir nesil sonra Brezilya’da baflar›lan özgürleflme hareketindeyse neredeyse hiç kan dökülmedi. Ulusu flekillendiren figürleri mistik ö¤elerle donatmak, filozoflardan çok resmi tarihlerin varl›k sebebidir. Rawls’un vatanseverlik tarz› kendisini Kant’tan uzaklaflt›rmaktad›r. Kendisinin de aç›klad›¤› gibi, Halklar›n Yasas› kozmopolit bir bak›fl› yans›tmaz.8 Aflk›nsal Bir Birlik Habermas ise taban tabana z›t bir görüntü sergilemektedir. Bat›’da baflka hiç bir yerde efline rastlanmayan Üçüncü Reich’dan kalma kiflisel hat›ralara sahip Habermas’›n nesli için, savafl sonras› Almanya’s›nda ulus kültüne karfl› ç›kmak güçlü bir e¤ilimdi. So¤uk Savafl döneminde ülkenin ikiye bölünmesiyse bu e¤ilimi daha da fliddetlendirmekteydi. Bu noktada ulus-devleti siyasal düflünüflün z›mni bir verili ö¤esi olarak görme flans› pek yoktu. Habermas’a göre, soru tam tersi flekilde sorulmal›yd›: Liberal demokrasinin gerekli yap›s› içerisinde, s›n›rlar› silahlar ve rastlant›larla k›s›tlanm›fl ar›zi bir cemaat olarak, ulusun yerini alacak olan fley nedir? Rechtsstaat (Hukuk Devleti) evrensel ilkeleri temsil etti¤ine göre, tikelci bir çekirde¤e nas›l tahammül edebilir? Habermas biri teorik, di¤eri ampirik olmak üzere iki sebep göstermektedir. Birincisi için flu gözlemini ileri sürer: “Anayasal devletin yasal kuruluflunda, do¤alc› bir halk kavramsallaflt›rmas›yla doldurulmaya çal›fl›lan kavramsal bir boflluk vard›r,” çünkü “kifli, kendi ortak hayatlar›n›, oluflturulmas› gereken pozitif hukuk arac›l›¤›yla düzenlemek için bir araya gelmifl kiflilerin meydana getirdi¤i evreni tamamen nor8) LP, s. 119-120. 34 matif terimlerle aç›klayamaz.”9 ‹kincisi içinse, tarihsel pratik içerisinde, halk egemenli¤i ve insan haklar› gibi ideallerin, modern demokrasileri oluflturmak için gerek duyulan enerjiyi yaratmak aç›s›ndan fazla soyut kald›¤›n› iddia etmektedir. Kan ve dil ba¤lar› gereken hareketlenme için fazladan ivme sa¤lamakta ve böylece ulus, dine benzer bir flekilde duygusal bir itici güç haline, bir ‘anayasal devletteki aflk›nsal kal›nt›’ haline gelmektedir.10 Milliyetçilik, ard›ndan, yirminci yüzy›lla birlikte emperyalizmi do¤urmakta ve s›n›fsal çat›flmalar›, deniz afl›r› fetih ve d›flar› yay›lma savafllar›na dönüfltürmektedir. Ancak bugün iki büyük güç, ulus-devletin siyasal pençesini zay›flatmaktad›r. Bir yandan, finans ve meta piyasalar›n›n küreselleflmesi, devletin sosyo-ekonomik hayat› idare etme kapasitesinin alt›n› oymaktad›r: gümrük vergileri ve refah düzenlemeleri bu bask›ya karfl› çok ifle yaramazlar. Öte yandan, artan göç ve çokkültürcülü¤ün yükselmesi uluslar›n etnik homojenli¤ini çözmektedir. Habermas’a göre, bu iki tarafl› süreç a¤›r riskler tafl›maktad›r; geleneksel hayat dünyalar› ahlâki kodlar› ve toplumsal koruma yöntemleriyle birlikte parçalanmayla karfl› karfl›yad›r. Habermas, bu tehlikelerden kaç›nmak için, Karl Polanyi’nin Büyük Dönüflüm’de anlatt›¤› klasik b›rak›n›z yaps›nlar politikalar›na verilen toplumsal cevaba denk bir fleye ihtiyaç duyuldu¤unu iddia etmekte, yeni, ‘liberal biçimiyle yayg›n’ hale gelmifl moderniteye ikinci bir ‘duvarlarla çevrili’ bir çare ileri sürmektedir.11 Avrupa Birli¤i bu tür bir ulus-sonras› kümelenmenin nas›l görünece¤ine dair bir modeldir. AB içinde farkl› ulus-devletlerin güç ve koruma duvarlar›, art›k herhangi bir etnik veya dilsel temele ihtiyaç duymayan, meflruiyetini sadece ve sadece evrenselci siyasal normlardan ve sundu¤u toplumsal hizmetlerden alan ulusüstü bir egemene devredilmifltir. Ayr›ca, tam da bunlar›n birleflimi, ayn› zamanda Birli¤e ahlâki bir pusula sunacak olan, ac› dolu bir tarihsel deneyimden türetilmifl Avrupa de¤erlerini tan›mlamaktad›r.12 9) Die Einbeziehung des Anderen, s. 139-140; The Inclusion of the Other, s. 115; ad› geçen eserler bundan böyle EA ve IO olarak an›lacakt›r. 10) Die Normalität einer Berliner Republik, Frankfurt 1995, s. 177-179; A Berlin Republic: Writings on Germany, Lincoln, NE 1997, s. 170-172; ad› geçen eserler bundan böyle NBR ve BR.olarak an›lacakt›r. 11) Die Postnationale Konstellation, s. 122-135; The Postnational Constellation, s. 80-88; ad› geçen eserler bundan böyle PK ve PC olarak an›lacakt›r. 12) PK, s. 155-156; PC, s. 103. 35 Ulus-devletin dar çerçevesinin epey ilerisine at›lacak tarihi bir ad›m olarak sunulan böylesi bir Avrupa Federasyonu, kendi konumunu dünya çap›nda ortak riskler toplulu¤u içinde varsaymal›d›r. Çünkü “yerelden hanedana, ulusal bilinçten demokratik bilince do¤ru, tarihsel olarak çok önemli olan soyutlama dinami¤i” bir ad›m daha atabilir.13 Dünya hükümeti halen imkâns›zd›r, ancak dünya çap›nda bir yerel politika imkâns›z de¤ildir. Habermas’›n ortaya koydu¤u gibi, siyasal kat›l›m ve genel iradenin ifade edilmesi art›k demokratik meflruiyetin esas temeli olmad›¤›ndan, bundan böyle bütün dünyay› kapsayacak bir oy kullanma hakk› veya temsili meclis talep etmek mant›kl› de¤ildir. ‘Yap›s› rasyonel sonuç beklentisi üzerine temellenmifl bir müzakere sürecinin genele yay›lmas›’ art›k daha önemlidir ve uluslararas› arabuluculuk durumlar›nda hükümet-d›fl› kurulufllar ad›na bir rol olabilir ve bu, gerekli ilerleme için büyük oranda yeterli olabilir. Çünkü kozmopolit bir demokrasi, sivil dayan›flmay› veya Avrupa Birli¤i’nin refah-devleti politikalar›n› küresel ölçekte yeniden üretemez. ‘Bütün normatif çerçevesi’ sadece insan haklar›n›n korunmas›n›, yani ‘ahlâki içerikle birlikte yasal normlar’› kapsamal›d›r.14 Ulusa verdikleri de¤erde apaç›k bir flekilde görülen z›tl›¤a ra¤men, Rawls ile Habermas aras›nda genel görünüflte anlafl›labilir olan flöyle daha önemli bir fark vard›r. Habermas, zaman›n gereklerine dair görüfllerini daha sosyolojik bir temelde ifade etmekte ve ça¤dafl dünyadaki nesnel de¤iflikliklerin genel bir muhasebesini sunmaktad›r. Böyle bir sosyolojik tahayyülden yoksun olan Rawls’sa, Pogge’nin de belirtti¤i gibi, küresel kapitalist piyasan›n, insanlar› kendi do¤al varl›klar›na göz kulak olmalar› üzerinden ay›rt eden kendi ahlâki niteliklerine yapt›¤› etkiye karfl› kördür. Bu, Habermas’›n düflebilece¤i bir hata de¤ildir. Öte yandan Habermas, Rawls’un aksine, dünyan›n zengin ve yoksul bölgeleri aras›ndaki ekonomik iliflkiler hakk›nda, Halklar›n Yasas›’nda ileri sürülen tarzda bile en ufak bir öneri getirmekten kaç›nmaktad›r. Ortak riskler toplulu¤unun ilgilendi¤i tek fley, insan haklar›n›n uluslararas› düzlemde güçlendirilmesidir. Bu noktada iki düflünür birbirlerine dönmektedirler. Her ikisinin gözünde de insan haklar›, daha iyi bir gelecek ad›na ulusal egemenlik engellerini aflmakta kullan›lacak küresel bir tramplendir. 13) PK, s. 89; PC, s. 56. 14) PK, s. 162-166; PC, 108-111. 36 Dinde Uzlafl› Bu iki felsefedeki ayr›cal›klar nas›l olufltu? Bir Adalet Teorisi’nde ‘bafllang›ç durumu’ kavram›ndan sorunsuz bir flekilde, farazi bireylerin bilgisizlik peçesinin ard›ndan rasyonel bir temelde seçecekleri haklar olarak türetilmifllerdi. Bu, haklar›n gerçek dünyada talep edilen statüsünün belirleniminden kaç›nan zarif bir çözümdü. Siyasal Liberalizm zaman› geldi¤indeyse, farkl› ideolojik bak›fl aç›lar› ad›na kesiflen bir uzlafl› kurgulayabilmek için bu yaklafl›m art›k yeterli olmuyor, kaç›n›lmaz olarak daha fazla ampirik referans gerekiyordu. Art›k Rawls, bu tür bir uzlafl›n›n kendi adalet ilkelerini kapsayaca¤›n› göstermek için, bütün büyük dinlerin kendininkilerle uyumlu ahlâki kodlara sahip oldu¤unu iddia etmektedir. Halklar›n Yasas›’nda iki iddian›n ana hatlar› birleflmektedir. Evrensel insan haklar›, farkl› inançlara sahip çeflitli insanlar›n (hep beraber bafllang›ç durumuna tafl›nabildikleri takdirde) yapabilecekleri seçimlerden türetilebilirdir. Çünkü onlar, tam anlam›yla liberal haklardansa dar bir haklar kümesi oluflturmaktad›rlar; hem düzgün hem de demokratik halklar semptomatik olarak bunlar› seçeceklerdir. Rawls bu noktada düzgün halklar için tutarl› bir flekilde Müslümanlar› örnek vermektedir. Bu tür sonuçlara varmas›n› sa¤layacak karfl›-olgusal hileleri olmayan Habermas’sa, siyasal dünyan›n gerçekten istedi¤i bir insan haklar› görüflünü daha aç›k bir kapsamda ortaya koymak durumunda kalm›flt›r. Etraflar›n›n ‘belli bir felsefi huzursuzluk’la çevrili oldu¤unu belirten Habermas, insan haklar›n›n ‘do¤as› gere¤i hukuki’ olmas›ndan dolay›, bir baflka deyiflle, ancak pozitif hukukun bir belirlenimi olarak varolabilece¤i için her insanda do¤ufltan var olan ahlâki haklar olarak ele al›namayaca¤›n› kabul etmektedir. Ancak bunlar ayn› zamanda ‘pozitif üstü’dürler, zira di¤er hukuki normlar›n aksine, gerekçelendirilmeleri ancak ve ancak ahlâki bir yolla yap›labilir ve bunun ötesinde bir destek de gerekmez.15 Peki, insan haklar›n› meflrulaflt›ran ahlâk nedir? Bu noktada Habermas, Rawls’a tamamen kat›lmaktad›r. “‹nsan haklar›yla iliflkilendirdi¤imiz evrensellik iddias›n›n tek ifllevi, Bat›’n›n tahakkümünü kurnazca ve aldat›c› bir biçimde gizlemek midir?” diye sorar Habermas, ard›ndan da, “Yoksa evrensel dünya dinleri bu ahlâki sezgilerin merkezi temalar› üzerinde birleflmekte midirler?” diye ekler. Sorunun cevab› zor de¤ildir. 15) EA, s. 221-224; IO, s. 189-191. 37 “Uluslararas› hukukta vücut bulan ahlâki ilkelerin temel noktalar›n›n, büyük dünya-tarihsel dinlerin ve metafizik dünya-görüfllerinin, normatif özleriyle uyumlu oldu¤u konusunda Rawls’un hakl› oldu¤una ikna olmufl durumday›m.”16 Ancak, Habermas’›n Weber’i hat›rlayan daha sosyolojik yan›, meseleyi burada noktalamas›na engel olmaktad›r. Elbette, her fleyden önce insan haklar› doktrini, köken olarak dini bir kaynaktan esinlenmemifl, belirgin biçimde Bat›l› bir olgu mudur? Görüfllerini uyarlamaya çal›flan Habermas, flu aç›klamay› yaparken böylesi bir itirazla karfl›laflmaktad›r: “‹nsan haklar›, Bat› uygarl›¤›n›n kendine özgü kültürel arkaplan›ndan ortaya ç›kan bir fley de¤ildir, daha ziyade, günümüzde art›k bütün yeryüzünü kaplam›fl olan toplumsal modernitenin ortaya ç›kard›¤› spesifik sorunlara verilmeye çal›fl›lan cevaplardan meydana gelmifltir.”17 Peki o zaman, modernitenin yaratt›¤› toplumsal sorunlar nas›l oluyor da antikitenin ahlâki sezgileriyle kesifliyor, nas›l oluyor da Atomik ve Eski ça¤lar beklenmedik flekilde BM metinlerinin retori¤inde iç içe geçiyor? Habermas’›n bu çemberi tamamlamak için yedekte bir koflulu haz›r beklemektedir. Birbirleriyle bu kadar uyum içinde anlaflan ve laik bir bilgeli¤e sahip olan bu inançlar ‘kökten dinci’ olamazlar, ancak kendi ‘dini hakikatlerinin kamu taraf›ndan tan›nm›fl laik bilgiyle uyum içinde olmas› gerekti¤i’nin fark›ndad›rlar; t›pk› H›ristiyanl›¤›n Reform’dan bu yana izledi¤i yola benzer bir flekilde, modern hayat koflullar›n›n yaratt›¤› bask›yla ‘makul kapsay›c› doktrinler’e dönüflmüfllerdir.18 Bu cilayla birlikte, iddiadaki boflluk, insan haklar›n›n bütün dünya dinlerince onayland›¤› aç›kl›¤a kavuflturulmufl oluyor. Bu tür anakronistik bir kavramsallaflt›rman›n ne kadar saçma oldu¤unu göstermek için Pentatecuh’la*, Vahiy Kitab›’yla,** Kuran’la veya Bhagavadgita’yla*** en ufak bir tan›fl›kl›k yeterlidir. Rawls ve Ha16) Vergangenheit als Zukunft, Zurich 1991, s. 30; The Past as Future, Lincoln, NE 1994, s. 20-21; ad› geçen eserler bundan böyle VZ ve PF olarak an›lacakt›r. Rawls, tüm dünya dinlerinin kendi adalet ilkelerini kabul etme kapasitesine sahip ‘makul’ doktrinler olduklar›n›n iddia etmifltir: Political Justice, New York 1993, s. 170. 17) PK, s. 181; PC, s. 121. 18) PK, s. 191-192; PC, s. 128. Burada da referans (‘aklen kapsaml› doktrinler’) apaç›k bir flekilde Rawls’ad›r. *) Kutsal Kitap’›n ilk befl kitab›. (ç.n.) **) Revelations: Kutsal Kitap’›n Aziz Yuhanna taraf›ndan yaz›ld›¤› söylenen son bölümü. (ç.n.) ***) Kutsal Hindu kitab›. (ç.n.) 38 bermas’›n var sayd›klar› tek fley fludur: dini inanç, ‘kamusal ak›l’ veya ‘laik bilgi’den ay›rt edilmez hale geldi¤i anda, geleneksel bilgeli¤in her ne gerektiriyorsa onun destekçisi olarak basmakal›p fleyler listesine al›nabilirler. Aflk›n inançlar›n gerçek dünyada hâlâ çeliflik ahlâki buyruklar› temsil etmeyi sürdürmesi, aralar›ndaki ideolojik ve edebi savafl›n sürmekte oldu¤u gerçe¤i de¤ersiz bir kal›nt› haline gelmektedir: art›k bir din bile olmayan ‘köktendincili¤in’ alan› tamamen anlafl›lm›flt›r. Habermas’›n kurgusunda benzer bir fley de demokrasinin bafl›na gelmektedir. Demokrasi, temelde ‘iletiflim’ ve ‘bilinç’ meselesi fleklinde yeniden tan›mland›¤› anda, siyasal kat›l›m ve halk iradesi, kozmopolit hukuki düzen içerisinde devre d›fl› b›rak›lacak kal›nt›lar haline dönüflmektedir. Burada da arzu edilen sonucu güvence alt›na alan fley, varsay›lan kavramd›r; Habermas’›n söylem teorisi, Rawls’un kamusal akl› gibi çal›flmakta, demokrasi, din gibi nötrlefltirilmektedir. Habermas, klasik demokratik ideallerin Bat›’n›n bugünkü da¤›lm›fl ve depolitize olmufl temsili sistemlerinde ne hale geldi¤inin elefltirisini yapmaktansa, olumlu bir gayri flahsilik ve merkezsiz bir iletiflimsel ak›l ad›na etraf›n› metafizik bir gerekçelendirmeyle kaplamaktad›r. Sonuç, Avrupa düzeyinde halk iradesinin çözülüflüne ve küresel ölçekte tamamen buharlaflmas›na uygun bir siyaset teorisi gelifltiren bir teori terzisidir. Habermas lehine bir fley söylemek gerekirse, gözleri önündeki gerçek Avrupa Birli¤i hakk›nda yazarken, kendisine ait ve gittikçe zay›flayan kolektif öz-belirlenim fikrinin mant›¤›na direnmeye çal›flt›¤›n›, asl›nda Avrupa Parlamentosu’na ve Avrupa partilerinin oluflumuna daha fazla gücün kat›lmas› gerekti¤i ça¤r›s›nda bulundu¤unu söyleyebiliriz. Ancak herhangi karfl›laflt›r›labilir bir deneyimle karfl›laflmad›¤› zamanlarda kozmopolit bir düzenin gelece¤ini, kendi öngörü mant›¤›n›n siyasal hayaletle (demokrasisiz, hatta seçimlerin ve seçmenlerin olmad›¤› bir demokrasi hayaletiyle) sonlanaca¤›n› öngörmektedir. Hiroflima’n›n Korkutucu Gölgesi Bobbio’nun projesinin entelektüel çerçevesi bu iki düflünürden farkl›d›r. Farkl›l›¤›n sebebiyse, onun yola tamamen farkl› bir tarihsel noktadan bafllam›fl olmas›d›r. Rawls ve Habermas, devletler aras› sistem hakk›nda düflünceler üretmeye So¤uk Savafl bittikten sonra bafl39 lad›lar. Teorileri aç›kça, Körfez Savafl›’yla birlikte dile getirilen yeni dünya düzenine verilmifl cevaplardan oluflmaktayd›. Buna karfl›n Bobbio’nun derdi, di¤er ikisinin otuz y›l öncesine dayan›yordu ve bizzat So¤uk Savafl’›n ürünüydü. Nükleer de¤ifl tokuflun tehlikeleri ne Amerikal› ne de Alman düflünürün analitik görüfllerinde yer al›yordu. Fakat ‹talyan düflünürün uluslararas› sahneye yaklafl›m›n› belirleyen fleyler tam da bunlard›. Carlo Cattaneo’dan Risorgimento* ça¤›nda, Bobbio’nun ö¤retmeni Aldo Capitini’den ise Direnifl döneminde al›nan dersler, çat›flmalar› çözmekte araç olarak kullan›lan ve devletlerin kendi içinde demokrasi prosedürleriyle temsil edilen fliddetin yok edilmesi için, devletler aras›nda yap›sal bir tümleyiciye ihtiyaç duyuldu¤unu ö¤retmifltir. Aralar›ndaki ampirik boflluk veya bükülmeler ne olursa olsun, özgürlük ve bar›fl birbirlerine ait fleylerdir. On sekizinci yüzy›l›n sonunda ve on dokuzuncu yüzy›l›n ortalar›nda kayda de¤er say›da düflünür, tarihin birleflmeye do¤ru giden bir süreç içerisinde oldu¤una inan›yordu. Kant ya da Mazzini, cumhuriyetçi hükümetlerin yayg›nlaflmas›yla birlikte savafl›n ortadan kalkaca¤›na inan›yorlard›. Saint-Simon, Comte ve Spencer, sanayi toplumunun askeri çat›flmay› anakronik bir duruma düflürece¤i kan›s›ndayd›lar. Cobden, ticaretin artmas›yla uluslar aras›nda dostlu¤un sa¤lanaca¤› beklentisi içindeydi. Bebel ve Jaures, sosyalizmin halklara sonsuz bar›fl› getirece¤inden eminlerdi. Söylendikleri zamanda makul gelen bütün bu umutlar, yirminci yüzy›lda tuzla buz oldu. Karfl›l›kl› k›r›ma karfl› dikildi¤ine inan›lan engellerin çamurdan infla edildi¤i ortaya ç›kt›. Tüccarlar savafllar›n yerini almad›, halklar›n prensler kadar gaddar olduklar› ortaya ç›kt› ve komünist devletler birbirlerine sald›rd›.19 Ancak nükleer felaketin insanl›¤› tehdit etti¤i anda bar›fl, hiç olmad›¤› denli evrensel bir koflul haline gelmiflti. Bobbio’nun So¤uk Savafl ortodoksisi için kaybedecek zaman› yoktu. Cayd›rma teorisi zaten iç çeliflkileri olan bir teoriydi ve nükleer savafl›n tehlikelerinden korunmak ad›na bizzat savafl› yaratan silahlara iflaret ediyordu. Terör dengesi özü itibariyle istikrars›zd›, dengeden çok k›z›flmay› körüklüyordu.20 Silahs›zlanma anlaflma*) Risorgimento, ‹talya’n›n birleflmesinden sonra birleflme sürecine verilen ad. (ç.n.) 19) Il problema della guerra e le vie della pace, Bologna 1984, s. 113-114, 143-146; ad› geçen eser bundan böyle PGVP olarak an›lacakt›r; Il terzo assente, s. 34-38; ad› geçen eser bundan böyle TA olarak an›lacakt›r. 20) PGVP, s. 50-55; TA, s. 60-68. 40 lar› güvenli oldu¤u sürece hofl karfl›lanmaktayd›, ancak bu anlaflmalar ne radikal ne de güvenilir bir alternatif oluflturabildiler. Ne kadar soylu olursa olsunlar, savafl sorununa getirilen ahlâki çözümler, araçsal çözümlere k›yasla daha tatmin edici de¤ildi, çünkü insanl›¤›n mümkün olmayan bir flekilde dönüflmesini gerektiriyordu. Nükleer silahlanma yar›fl›na nokta koyacak en sayg›n çözüm, kurumsald›. E¤er savafl›n kökeni devletler sistemiyse, o zaman geriye mant›ken iki ihtimal kal›yordu. E¤er çat›flma uluslararas› iliflkilerin yap›s›ndan ileri geliyorsa hukuki bir çözüm gerekiyordu, e¤er sistemi oluflturan devletlerin iç yap›s›ndan kaynaklan›yorsa çözüm toplumsal olmal›yd›. Birinci fl›kta bar›fl, ancak, küresel bazda fliddet kullanma tekelini elinde bulunduran, dünya çap›nda tek tip bir hukuki düzen oluflturma yetisine sahip bir üst-devlet yaratmakla güvence alt›na al›nabilirdi. ‹kinci fl›ktaysa, ancak, devletin kendisinin evrensel ölçekte yok olmas›n› sa¤layacak olan sosyalizme geçiflle mümkün olabilirdi. Çözümler tek bir Hobbesçu egemenlik veya Marksist bir Sprung in die Freiheit (özgürlü¤e s›çray›fl) idi.21 Devlet, tan›m› gere¤i, fliddetin yo¤unlaflt›¤› ayg›t oldu¤undan, Bobbio, ‘zor’un yok olaca¤›na dair hiçbir fley söylemeden, küresel bar›fl›n tek gerçekçi seçene¤i olarak Hobbesçu çözüme yönelmifltir. Nükleer yang›n tehdidi ancak evrensel devletle bertaraf edilebilirdi. Yap›sal olarak bu devlet, tam Kant’›n korktu¤u gibi süper-despotizm flekline bürünebilirdi.22 Ancak Rawls ve Habermas’›n aksine Bobbio, bu riske karfl› haz›rl›kl›yd›, çünkü bu tehlike, onlar›n göz ard› etti¤i bütün gezegenin yok oluflu sorununa k›yasla daha küçüktü. So¤uk Savafl’›n bitmesiyle birlikte Bobbio, Hobbesçu çerçevesini Lockecu bir donan›mla güçlendirmeye daha çok zaman ay›rd›, bunu da otoriter de¤il demokratik bir düzene ihtiyaç oldu¤u, henüz Eksik Üçüncü Ö¤e’nin oluflmas› gerekti¤i vurgular›yla yapt› (Üçüncü Ö¤e her zaman makul bir seçenekti, ancak Sovyet blo¤unun çökmesiyle birlikte giderek daha fazla ihtimal dahiline girmifltir). Ancak Bobbio’nun savundu¤u dünya hükümeti, Rawls’un halklar›n yasas› veya Habermas’›n kozmopolit bilincine k›yasla çok daha merkezi olan yap›s›n› korumufl ve koflullar›n ideallefltirilmesiyle di¤erlerine göre çok daha az ilgi duymufltur. So¤uk Savafl sonras› koflullar›na göre 21) PGVP, s. 83-86. 22) PGVP, s. 116; TA, s. 49-50. 41 uyarlanm›flsa da mant›k olarak böylesi bir otoritenin demokrasiyle ba¤lant›s› zay›ft›r, zira meflruiyetinin birincil kayna¤› devlet içi normlar›n yeniden hayata geçirilmesi de¤il, devletler aras› iliflkilerde bar›fl›n sa¤lanmas›d›r. Burada, bafllang›ç durumu veya uluslararas› düzeyde kullan›lacak söylem teorisi gibi araçlar yerine, di¤er iki düflünürün düflünmelerinin bile mümkün olmad›¤› üst bir mant›k ifllemektedir. Bobbio’nun ünlü sözünü hat›rlarsak, “Tarihe illüzyonlara kap›lmadan bakan herkes, yönetenlerle yönetilenler aras›nda iliflkinin, d›fl politikan›n iç politikaya nazaran öncelikli olufluyla belirlendi¤ini görecektir.”23 K›l›çlar ve K⤛t ‹nsan haklar›, en nihayetinde Bobbio’nun bar›flç›l bir uluslararas› düzen reçetesinde, Rawls ve Habermas’›nkine benzer bir konum iflgal etse de her zaman baflka bir gözle görülmüfltür. Bobbio, insan haklar›n›, asla sihirli bir flekilde dünyan›n büyük dinlerinin ahlâki sezgilerine ahenk katacak bir fley olarak görmemifl veya do¤al hukuk ilkeleri olarak ele almam›fl, ya da modernitenin genel gerekliliklerinden biri olarak düflünmemifltir. ‹nsan haklar› bu sebeplerden dolay› de¤erli de¤ildir. Ancak gerçekçi bir bak›flla standart tan›mlar› aralar›nda bir ba¤daflmazl›k vard›r. ‘Esas’ olarak do¤al haklar diye bir fley vard›r, çünkü bize temel gibi görünen fley, ça¤ veya uygarl›k taraf›ndan verilmifltir. Bu tür haklar, örne¤in özel mülkiyetle eflit yurttafll›k, seçme özgürlü¤ü ile evrensel e¤itim, vs. haklar› sürekli birbirleriyle çat›flma içerisindedir. Nihai de¤erler çat›flmal› oldu¤u için bunlardan hareket eden haklar da kaç›n›lmaz olarak tutars›z olacakt›r. Bugüne dek liberal ve sosyalist kavray›fllar aras›nda hiçbir tarihsel sentez gerçeklefltirilememifltir. Dolay›s›yla, insan haklar›n›n felsefi bir temeli yoktur. Tek özelli¤i olgusal olmas›d›r: Bugün bütün hükümetler BM ‹nsan Haklar› Deklerasyonu’nu resmen benimsemifllerdir. Bu ampirik konsensüs, onlara kendi gerçek temellerini oluflturan ar›zi bir evrensellik sa¤lamaktad›r.24 K›sacas›, Bobbio’nun insan haklar›yla ilgili görüflleri, Rawls veya Habermas’›n ontolojik olmayan görüfllerinden çok farkl›d›r. Bob23) TA, s. 94. 24) PGVP (birinci bas›m), Bologna 1970, s. 119-157. 42 bio’nunki radikal biçimde tarihseldir. Hobbes’a göre, tek hak hayat›n kendisidir, birey bu hakk›ndan devlet ad›na vazgeçebilir. Hobbes’un zaman›ndan beri vatandafllar›n talep etti¤i haklar›n listesi sürekli uzamaktad›r; bu liste ilk olarak devletten al›nan özgürlükleri kapsamakta, sonra devlette özgürlükleri ve en sonunda da devlet arac›l›¤›yla özgürlükleri kapsamaktad›r. Habermas’›n kesin bir dille reddetti¤i uluslar›n kendi kaderlerini tayin hakk› bu kazan›mlara dayanmaktad›r. ‘Haklar Ça¤›’ kesinlikle bitmemifltir, bugün de do¤ru bilgi alma ve gündemdeki ekonomik güce kat›lma haklar› gündemdedir. Fakat teorik olan retorik bir fleydir, pratik gözlem ise baflka bir fley. ‹nsan haklar›n›n yeni küresel ethosu, ancak ciddi resmi deklarasyonlarda ve uleman›n yorumlar›nda göz kamaflt›rmaktad›r. Gerçeklik, insan haklar›n›n, “dünyan›n neredeyse her ülkesinde (belki de yanl›fl m› yap›yoruz, acaba demeden bütün ülkelerinde de diyebilir miyiz) güçlü ile zay›f, zengin ile yoksul, bilgili ile e¤itilmemifl aras›ndaki iliflkilerde sistematik bir flekilde çi¤nendi¤idir.”25 Hukuk, Habermas ve Rawls’un yapt›¤› gibi afl›r› idealist bir biçimde görülemez. Savafllar ve devrim -harici ve dahili fliddet uygulama yollar›- genelde hukuki kodlar›n kayna¤›d›r. Meflruiyet tipik biçimde zaferle elde edilir, baflka bir yolla de¤il. Hukuk, var olan toplumsal gruplar›n güçlerinin önüne baraj kurulmas› veya bir yere kanalize edilmesi olarak görülebilir. Ancak baraj kapaklar› k›r›ld›¤›nda s›rad›fl› bir yasa yap›c› güç ortaya ç›kar ve ex facto oritur jus (eylem sonucu, uygulamadan do¤an hak) yeni bir meflruiyet yarat›r. “Hukuk zor kullanmay› bir kenara b›rakamaz ve her zaman son kertede en güçlü olanlar›n haklar› üzerine kurulur ve bu nadiren ve rastlant›sal biçimde en adil olanlar›n haklar›yla kesiflir.”26 Bu noktada Habermasç› bir hukuk felsefesinin önkabullerinden oldukça uzaktay›z. Zaman zaman aksan› de¤iflse de Bobbio, hiçbir zaman Hobbes’un flu düsturuna ba¤l› kalmaktan vazgeçmemifltir: auctoritas sed non veritas facit legem (fakat gerçek yarg›, yasa yapmak de¤ildir). BM, resmen aç›klad›¤› insan haklar›n› korumak için gereken güçle yetkilendirilmelidir. Ancak vaatleriyle icraat› aras›nda büyük bir boflluk vard›r. BM, kendi sözleflmesinin gerektirdi¤i gibi uluslar aras›ndaki bar›fl› ve dostlu¤u güvence alt›na alamam›flt›r. Onun bugüne 25) Autobiografia, Bari 1999, s. 261. 26) PGVP, s. 111; s. 135. 43 kadarki en büyük baflar›s›, kurucular›n›n asla tahayyül etmedi¤i bir fleydir, o da Genel Kurul’un 1960 y›l›nda dekolonizasyon hareketlerine, yirminci yüzy›l›n ikinci yar›s›ndaki tek büyük siyasal özgürleflme hareketine kazand›rd›¤› h›zd›r.27 T›pk› Habermas gibi Bobbio da küresel ölçekte toplumsal eflitsizliklerin azalt›lmas› yönünde hiçbir somut program önermemektedir. Ancak bu sorunlara duydu¤u güçlü duygu, onu Habermas’tan epeyce ay›r›r. Zaman›m›z›n gerçek sorunu, nükleer silahlanma yar›fl› yüzünden zengin ülkelerin hiçbirinin iflaret etmedi¤i Güney ülkelerindeki açl›k ve k›tl›ktan kaynaklanan ölümlerdir.28 Yasatan›maz Güçlere Karfl› Savafl Bunlar üç düflünürün teorik projeleri aras›ndaki temel farklard›r, peki onlar›n So¤uk Savafl sonras› oluflan yeni fliddet co¤rafyas›na karfl› verdikleri siyasal cevaplar nelerdir? Rawls hayat› boyunca süren sessizli¤iyle tutarl› biçimde, 1990’lar›n bafl›ndaki zincirleme savafllar hakk›nda hiçbir yorum yapmam›flt›r. Ancak belli bir yapt›r›m mant›¤›, Halklar›n Yasas›’n›n her sayfas›nda görülebilir. Adaletin filozofu bu kitab›nda insan haklar›n› korumak için yap›lacak askeri müdahaleye aç›k çek vermekle kalm›yor, otoritenin ne oldu¤unu tam olarak belirlemeden bu otoriteyi, müdahaleye karar verme yetkisiyle donat›yor. Rawls ‘yasatan›maz devletler’den bahsederken hükümet temsilcilerinin kulland›¤› jargonun bile ötesine geçiyor ve bu jargonuyla kanunlara sayg›l› uluslar›, ‘serseri’ olanlara k›yasla, yasatan›mazlar› daha çabuk da¤›tmaya davet ediyor. Bu tür bir dille sunulan siyasal varsay›mlar, kitab›n sundu¤u baz› tarihsel örneklerde bulunabilir. Rawls herhangi ça¤dafl bir siyasal olaydan bahsetmese de, flafl›rt›c› bir flekilde elefltirel olmayan düflüncesini ortaya koymak için geçmifl olaylara yeterince de¤inmektedir. Birinci Dünya Savafl›’ndaki k›y›m kaç›n›lmazd›, çünkü ‘kendine sayg›s› olan hiçbir liberal halk’ Almanlar›n 1914’te Frans›zlardan istediklerini içine sindiremezdi.29 ‹kinci Dünya Savafl›’nda da, Dresden’deki de¤ilse de Hamburg’a yap›lan hava bombard›man› ayn› gerekçeyle hakl› görülmüfltür. Japon kentlerinin, Hiroflima ve Nagaza27) TA, s. 108-109. 28) TA, s. 181. 29) LP, s. 48. 44 ki’de doru¤a ç›kan büyük y›k›m› elbette büyük bir hatayd›, ancak bu ‘Truman’›n elinden ç›kan basit bir devlet adam› hatas›d›r, ki bu da olmasa Truman pek çok aç›dan -ba¤l›l›k yeminleriyle- iyi, hatta zaman›na göre çok iyi bir baflkand›r.”30 Eserde, adil savafl ad›na verilen kusursuz rehberdeyse, ‹srail’in 1967 y›l›nda yapt›¤› önleyici sald›r›n›n niye adil bir savafl oldu¤u aç›klanmaktad›r.31 Yasatan›maz devletlerin içine Habsburg ‹spanya’s› ve Bourborn veya Napoléon Fransa’s› girmekte, ancak -b›rak›n Parlak Amerikan Ça¤›’n›- Hanover veya Viktorya ‹ngiltere’si bile girmemektedir. Böylesi zalimler ‘tatmin olmam›fl’ güçlerdir. Nükleer silahlarsa, onlar›n modern muadillerini kontrolde tutmak aç›s›ndan zaruridir.32 Rawls’un uydurdu¤u ve demokratikten farkl› olan ‘düzgün’ halklar kavram› bile, apaç›k bir flekilde ABD güvenlik sisteminin co¤rafyas›n› gölgelemektedir. Rawls’un kavram olarak türetti¤i hayali Müslüman toplumu ‘Kazanistan’, Kuveyt veya Suudi Arabistan’›n (liberal olmasalar da, etraflar›ndaki yasatan›maz devletler yok edildi¤inde geleneksel siyasal sistemleriyle sayg› de¤er olacak olan, güvenilir uydu devletler) idealize edilmifl versiyonlar› fleklinde okunabilir. Böylesi bir güçle donanan Çöl F›rt›nas› Harekât›, Halklar›n Yasas›’n›n gerçeklikteki karfl›l›¤› olarak tan›mlanabilir. Habermas bu konuda daha aç›kt›r. Kuveyt’i iflgal etmek suretiyle uluslararas› hukuku küstahça çi¤neyen Irak’› cezaland›rmak için oluflturulan birlik, küresel kamusal alan›n yarat›lmas›nda at›lm›fl önemli bir ileri ad›md›r. Savafl BM komutas› alt›nda yürütülmemifl, Güvenlik Konseyi’ne hesab› verilemez olsa da BM’yi göreve ça¤›rm›flt›r ve bu da hiç yoktan iyidir: “Çünkü ABD ve müttefikleri ilk kez Birleflmifl Milletler’in geçici polis gücü rolüne (muhtemelen tarafs›z bir roldür) soyunmufllard›r.” Sonuç güya melez bir eylem olmufltur, çünkü güç-siyaset hesaplamalar› infazdan ayr› de¤ildir, ancak art›k aç›kt›r ki “uluslararas› hukukun uygulanmas›, uluslararas› toplumun örgütlü biraradal›¤›yla sa¤lanabilir, yoksa baz› ütopik fleylerle, kelimenin en kötü anlam›yla dünya hükümetleri taraf›ndan de¤il. Dahas› ve belki de en önemlisi, Körfez Savafl›’n›n temel30) LP, s. 99–102; Collected Papers, Cambridge, MA 1999, s. 572. 31) “Bu noktada Michale Walzer’in Just and Unjust Wars adl› eserini takip ediyorum. Bu çok etkileyici bir çal›flmad›r ve benim söylediklerim, önemli noktalarda bu eserden farkl› de¤ildir,” LP, s. 95. 32) LP, s. 48-49. 45 lendirilmesinin sadece Irak’›n Kuveyt’› iflgaline dayanmamas›d›r, bununla birlikte Irak’›n ‹srail’e karfl› oluflturdu¤u tehdidin, ‹srail’in bütün bir Arap dünyas› taraf›ndan çember içine al›naca¤› ve en korkunç silahlarla tehdit edildi¤i fleklindeki kâbus senaryosu”nun da büyük pay› olmufltur.33 Uluslararas› hukukun çi¤nenmesi (örne¤in, Türkiye’nin K›br›s’› iflgal etmesi, Endonezya’n›n Do¤u Timor’u ilhak etmesi, hatta ‹srail’in Do¤u Kudüs’ü ele geçirmesi ve Bat› fieria’y› iflgal etmesi; Habermas’›n bu konularda yorum yapt›¤›na dair hiçbir kay›t yoktur) Habermas’› bugüne kadar hiç rahats›z etmemifl olan fikirlerdir. Aç›kça görülüyor ki Habermas’›n Çöl F›rt›nas›’n› onaylamas›n›n ard›nda yatan temel güdü, hukuki savlardan ziyade siyasal duygular›d›r. Bir yanda Habermas’›n bizzat kendisinin aç›klad›¤› Bat›’ya karfl› duydu¤u uzun süreli sadakati durmaktad›r. Habermas k›rk y›ld›r Almanya’n›n ancak kendi kötü geçmifliyle temizlenece¤ini ve o flüpheli kendine özgü kavramlar›n› da bunun ard›na koymak gerekti¤ini düflünmüfl, bunun Bat›’ya do¤ru ‘koflulsuz bir yönelme’yle yap›laca¤›n› ileri sürmüfltür. Habermas’›n genç bir adamken anlayamad›¤› ve Federal Alman Cumhuriyeti’nin kutup y›ld›z› olarak kalmas› gereken Adenauer’in büyük baflar›s› budur. 1945 sonras›nda Almanlar›n ‘yukar› do¤ru gidifli’ni sa¤layan yönelim budur.34 Ancak bir yanda da, özellikle de Nihai Sonucun ard›ndan, Almanya’n›n ‹srail’e (‘Bat› dünyas›n›n Orta Do¤u’daki ileri karakolu görevini halen sürdürmekle yükümlü olan k›r›lgan bir demokrasi’) karfl› özel bir sorumlulu¤u vard›. Habermas’›n onaylayarak belirtti¤i gibi, Federal Almanya Cumhuriyeti’nin kuruluflunda yer alan “‹srail’le dayan›flma halinde olma, Alman d›fl politikas›n›n yaz›l› olmayan yasas› haline gelmiflti”; bunu sorgulayabilenler sadece anti-Semitistlerdi.35 Bu, Habermas’›n Körfez Savafl›’n› desteklemesindeki güdüsel kar›fl›m›n içindeki belki de en etkili ö¤edir. Vicdan Azab› ABD yönetiminin temel olarak petrol kaynaklar› üzerindeki denetim u¤runa yürüttü¤ü bu savafl›n felsefi zeminde teoriklefltiril33) VZ, s. 19, 18, 23; PF, s. 12, 11, 15. 34) VZ, s. 64; PF, s. 48; NBR, s. 93-94, 108; BR, s. 88-89, 102. 35) VZ, s. 28; PF, s. 18; “Letter to America”, The Nation, 16 Aral›k 2002. 46 mesi, Habermas’›n Almanya’daki ve Almanya d›fl›ndaki çok say›da hayran›n› flafl›rtm›flt›r. Savafl› kazanmak için kullan›lan askeri taktikler hakk›ndaki çekincelerini derhal aç›klayan Habermas’›n kendisinde, huzursuz bir vicdan›n izleri görülebilir, hatta BM’nin meflru çat›s›n›n ‘büyük ölçüde bahane ifllevi gördü¤ü’nü bile teslim etmifltir.36 Ancak kendisini elefltirenleri yat›flt›rmak için yap›lan bu tür düzeltmelerin bize gösterdi¤i tek fley, Habermas’›n daha önce, edimler ad›na bütün ilkeleri rahatça bir kenara atarak vard›¤› sonucun ne kadar vahim oldu¤udur. Sorunun bar›flç›l bir yolla çözümü için yap›lacak arabuluculuk yollar›n›n henüz tükenmedi¤i konusundaki itirazlar› reddeden Habermas, salonun -bar Realpolitikruhunda flöyle aç›klamalar yapm›flt›r: “Bu tür bir vahflet olay›n›n, olgunun peflinden entelektüel normatif bir flekilde ele al›nmas› biraz akademik kaçmaktad›r.”37 Bobbio’nun Körfez Savafl›’na verdi¤i karfl›l›ktaki retorik hamle ilginç biçimde buna benzerdir. Bobbio’nun Çöl F›rt›nas› Harekât› bafllad›ktan sonra yapt›¤› aç›klamaya göre, harekât sald›r›ya karfl› yap›lm›fl meflru savunma ihtiyac› sonucunda ortaya ç›kan adil bir savaflt›. ‹slamiyetin gelecekteki imparatoru olmak isteyen Saddam Hüseyin, büyük bir uluslararas› tehlikeydi. Kendi ülkesinde eli kanl› bir diktatör ve d›flar›daysa askeri bir yay›lmac› olan Saddam flimdi denetim alt›na al›namazsa hayat›n›n son gününe dek sald›r›lar›na devam edecekti. ‹srail’e ya¤d›rd›¤› roketlerin gösterdi¤i gibi, Hitler’e benzeyen Saddam’›n çat›flmay› daha genifl bir sahneye tafl›mas› önlenmifltir.38 Bobbio’nun konumu Habermas’›nkine k›yasla daha büyük bir gürültü koparm›flt›r; bunun sebebi k›smen ‹talya’daki Solun Almanya’dakine oranla hâlâ daha güçlü olmas›d›r, ayr›ca Bobbio’nun kendisi So¤uk Savafl’›n savaflkanl›¤›na karfl› en çok sesini yükseltenlerden biridir. Kendisinin apaç›k bir flekilde volte-face’si (cephe de¤ifltirmesi) karfl›s›nda flok olan dostlar› ve ö¤rencileri, Bobbio’ya hemen ve çok a¤›r elefltiriler getirmifllerdir. Bu durum karfl›s›nda Bobbio’nun kendisi bile, savafl› ilkesel olarak onaylamas›na ra¤men uygulamaya karfl› mesafe alm›flt›r. “Hemen anlad›m ki uluslararas› organizmalar aras›ndaki iliflkide yürütülen kavga ve savafl›n gidiflat›, 36) VZ, s. 20; PF, s. 12. 37) VZ, s. 22; PF, s. 14. 38) Una guerra giusta?, Venedik 1991, s. 39, 22, 48, 60; ad› geçen eser bundan böyle GG olarak an›lacakt›r. 47 mevcut çat›flman›n giderek daha çok geleneksel savafla benzemesiyle çok ölümcül hale gelmifltir; bu savafl›n geleneksel savafltan tek fark›, karfl›t güçler aras›ndaki muazzam güç fark›d›r. Büyük bir tarihsel f›rsat m› kaç›r›ld›?” diye sorar, aral›ks›z Amerikan bombard›man›n›n befl hafta sonras›nda. Bütün ihtimalleri dikkate alan Bobbio, “Vicdan›m›z hasar görmüfltür,” diye itirafta bulunmaktad›r. Savafl adildi ancak, bir baflka soru, flart m›yd›? fiayet flartsa bu flekilde mi yap›lmal›yd›? Bobbio’nun cevab› manidard›r. T›pk› Habermas gibi Bobbio’ya göre de savafl›n vicdan azab›ndan baflka sonucu olmam›flt›r. “Bu tür sorulara verilecek cevaplar›n hepsi, olaylar›n gidiflat›n› de¤ifltirmek için çok geç kalm›flt›r. Yersiz olmakla kalmayacakt›r -‘olan olmufltur’-, ayn› zamanda tamamen naif görünecektir, çünkü hiç kimse ayn› hedefe ulaflmak ad›na seçilecek baflka bir yolun nelere yol açaca¤›n› söyleyebilecek durumda de¤ildir.”39 Savafl gerekli veya bu kadar kanl› olmayabilirdi. Ancak flu an itibariyle bitmifl bir fleydir. fiu an bununla u¤raflman›n ne anlam› olabilir? NATO’nun Ahlâki Düzeni Sekiz y›l sonra Habermas, Müttefik Kuvvetler Harekât›’n› daha empatik bir alk›flla selamlad›. NATO’nun Yugoslavya sald›r›s›, Miloseviç rejiminin insanl›¤a karfl› iflledi¤i suçlar› durdurmak aç›s›ndan gerekliydi, Amerikan hava sald›r›lar› sayesinde kurtar›lmadan önce “300 bin kifli cinayete kurban gitmifl, teröre ve s›n›r d›fl› edilmeye maruz kalm›flt›”. ABD’nin karfl›l›¤›nda çok az fley kazanaca¤› bu müdahalenin sebeplerinde hiçbir flüpheye mahal yoktu. Bu, insanc›l ve BM mandas› olmasa bile ‘uluslararas› toplumun z›mnen yetki verdi¤i’ bir savaflt›. Alman Silahl› Kuvvetleri’nin sald›r›ya kat›lmas›, ilk kez Kant’›n veya Kelsen’in anlad›¤› kozmopolit yasal düzen anlam›nda bir ifle giriflen ve K›z›l-Yeflil koalisyonunun oluflturdu¤u ilk Alman hükümeti karar›yd›. Bu Federal Cumhuriyet’te hâkim olan kamusal durumu yans›tmaktayd› ve Bat› Avrupa’n›n geri kalan› aç›s›ndan da benzer bir tablo geçerliydi. K›ta Avrupas› devletleriyle Anglo-Saksonlar aras›nda, BM Genel Sekreterli¤i’nin rolü veya Rusya’n›n rüflvetle susturulmas› konusunda baz› anlaflmazl›klar olabiliyordu. Ancak ‘Rambouillet’deki müzakerelerin ba39) GG, s. 23, 90. 48 flar›s›zl›kla sonuçlanmas›’yla ABD ve AB’ye üye devletler ortak bir noktada hareket etmeye bafllad›lar.40 “Hukuk ile ahlâk aras›ndaki s›n›r mevcut durumda oldu¤u gibi bazen bulan›klaflabilir”, çünkü insan haklar›n›n uluslararas› düzeydeki kurumsallaflmas› çok zay›ft›r. Güvenlik Konseyi’nden al›nan yetki bir kez yads›nd›¤›nda NATO’nun yapabilece¤i “tek fley, uluslararas› hukukun ahlâki geçerlili¤ine bafl vurmakt›r”. Fakat bu, Carl Schmitt’in devletler aras› iliflkilerin, aradaki çat›flmalar›n son derece ciddi biçimde radikallefltirilmesi suretiyle ahlâkilefltirilmesine getirdi¤i elefltiri uygulan›yor anlam›na gelmez. Yugoslavya’n›n bombalanmas› türünden insani müdahaleler, ülkeleri, gelece¤in yarat›lmaya çal›fl›lan kozmopolit düzenine kat›lmaya zorlanm›flt›r. Bu noktada Washington’la ço¤u Avrupa baflkenti aras›nda bir ayr›m vard›r. ABD için, insan haklar›n›n küresel ölçekte uygulanmaya çal›fl›lmas› ulusal amaçlar do¤rultusunda ahlâki bir pusula sa¤lamaktad›r. Kökenleri Wilson ve Roosevelt’e giden idealizm ve pragmatizmin bu üretken birleflimine göre, Almanlar kendi özgürlüklerini buna borçludurlar ve bu durum halen hayati önemde olarak devam etmektedir. “ABD, Birleflmifl Milletler’in son derece zay›f bir flekilde düzenledi¤i devletler dünyas›nda düzeni sa¤lama ve korumay› kendi yükümlülü¤ü olarak görmüfltür.” Fakat kendi eylemlerine temel ald›¤› ahlâki ilkelerin, uluslararas› güçle iliflkili bir biçimde hukuki normlar olarak kurumsallaflt›r›lmas› gerekmektedir. Ne mutlu ki, güç siyasetleri ile oluflmakta olan kozmopolit düzen aras›ndaki geçifl halihaz›rda ortak bir ö¤renme süreci içindeyse de, BM, bu ikisi aras›ndaki bofllu¤u kapatmak için yola ç›km›fl durumdad›r.41 Habermas, Körfez’de oldu¤u gibi Balkanlar’da da savafl konusundaki görüfllerini savunmak için çok dikkatli bir dille vicdani ö¤elere baflvurmufltur. Yugoslav sivil nüfusuna verilmifl büyük çapta maddi hasar bir taraftan huzursuzluk yaratm›flt›r: Kosoval›lar› kurtarmak için kullan›lan vahfli askeri araçlar, her zaman flefkatli bir amaçla orant›l› m›d›r? Bundan flüphelenmek için sebepler mevcuttur. Öte yandan, Müttefik Güçler Harekât› insani müdahalenin bundan son40) “Bestialität und Humanität: ein Krieg an der Grenze zwischen Recht und Moral”, Die Zeit, 29 Nisan 1999; ‹ngilizce’si “Bestiality and Humanity: a War on the Border between Law and Morality”, William Buckley, der., Kosovo. Contending Voices on the Balkan Intervention içinde, Grand Rapids, MI 2000, s. 307-308, 312. 41) “Bestiality and Humanity”, s. 313-316. 49 raki modelini sa¤larsa ne olacak? Bat› bu durumda BM’yi devre d›fl› b›rakmakla yükümlüdür; fakat bu, istisnai bir durum olarak kalmal›d›r. “NATO’nun kendi kendini yetkilendirmesinin rutinleflmesine izin verilemez.”42 Bununla beraber, Habermas’›n ironik biçimde geldi¤i son nokta (bafll›¤› Schmitt’tin zekice deyiflinden, ‘insanl›k, hayvanl›k’tan al›nm›fl ve bu teoriyi reddetmeye adanm›fl bir makalesinde) reddetmek istedi¤i hukuk teorisinin ta kendisini masumca tasvir etmektir. “Egemen, istisnai duruma karar verendir,” Siyasal ‹lahiyat’›n meflhur girifl cümlesidir bu. Schmitt’e göre, hukuki düzenin temeli normlar de¤il, kararlard›r. “Kurallar hiçbir fley kan›tlamaz, ancak istisna her fleyi kan›tlar. O sadece kural› de¤il, ayn› zamanda onun varoluflunu da teyit eder, ki zaten kural, sadece istisnadan türetilebilir.”43 Bafllang›çta Habermas’›n baflvurdu¤u Kant veya Kelsen, Amerika’n›n Balkanlar’daki savafl›na hiçbir yorum getirmemifllerdir. Habermas bunu gerekçelendirmek için istemeden de olsa kendini Schmitt’i tekrarlarken bulmufltur. Çünkü egemen, gerçekte, savafl koflulunu yaratmak için Rambouillet ültimatomunu veren süper güçtür ve savafl› motive etmek için yüz bin ölü mitini etrafa yaym›flt›r; burada istisnan›n, gelece¤in kural›n› öngördü¤ünü aç›klayan kifli de ‘filozof egemen’dir. Habermas’›n aksine Bobbio, Schmitt’e hem sayg› duymufl hem de ondan yararlanm›flt›r. Ancak Balkan Savafl›’na gerekçe uydururken kafas›nda daha büyük bir otorite vard›r Bobbio’nun. Miloseviç, Saddam gibi dünya yüzünden silinmesi gereken bir tirand›r: NATO’nun sald›r›s› uluslararas› savafltan çok polisiye bir müdahale olarak görülmelidir ve kulland›¤› araçlar da bu amaçlarla orant›l›d›r. Art›k adil veya adil olmayan savafltan bahsetmek bir anlam ifade etmemektedir: Sorulacak esas soru, savafl›n hukuki ve etkili olup olmad›¤›d›r. Fakat bugün bir baflka durum daha söz konusudur. Çünkü bir süper güç olarak Amerika Birleflik Devletleri, ‘kendisini var olan uluslararas› düzenin tamamen d›fl›na koyan’ bir çeflit ‘mutlak hak’ edinmifltir. Uygulamada Amerika’n›n savafl için hukuki gerekçelere ihtiyac› yoktur, çünkü yirminci yüzy›l›n üç belirleyici savafl›nda -Birinci Dünya Savafl›, ‹kinci Dünya Savafl› ve So¤uk Savafl- demokrasiyi korumas› kendisine de facto (fiilen) ahlâki bir meflruiyet üstünlü42) “Bestiality and Humanity”, s. 309, 316. 43) Carl Schmitt, Politische Theologie, Münih ve Leipzig 1922, s. 15. 50 ¤ü sa¤lamaktad›r. Avrupal›lar özgürlüklerini Amerika Birleflik Devletleri’ne borçludurlar ve ona koflulsuz bir flükran duyuyorlar. Wilson, Roosevelt ve Reagan iyi amaçlar u¤runa savafl›p, ‹ttifak Devletleri’ni, faflizmi ve komünizmi yenmifl, böylece bugün içinde yaflad›¤›m›z normal demokratik dünyay› mümkün k›lm›fllard›r. Hegel’in Hukuk Felsefesi böylesi bir rolü anlamaktad›r. Tarihin her döneminde bir ulus bask›n olur ve “dünya tininin gelifliminin mevcut aflamas›n›n tafl›y›c›s› olarak mutlak bir güç” edinir; di¤er uluslar› bu hakk›n s›n›rlar›n›n d›fl›na iter.44 Buraya kadar gördü¤ümüz coflku dolu övgünün sesi, bir kez daha olay bittikten sonra dile getirilen düflüncelerle susturulmufltur. Yedi hafta süren bombalama sonras›nda Bobbio, Müttefik Güçler Harekât›’n›n yetersiz bir flekilde yürütüldü¤ünü ve geride bir düzensizlik b›rakt›¤›n› hissetti. Art›k Kosova’daki etnik temizli¤in savafl›n körükledi¤i bir durum olmaktan ziyade, savafltan önce bafllad›¤› yönündeki flüphelerini ifade eden Bobbio, bir insan haklar›n› koruma seferberli¤inin kendilerini alt etmesinden korkuyordu. Yine de bu, savafl›n genel özelli¤ini, yasal bir gücün yasal olmayan bir güce yapt›r›m› olma özelli¤ini de¤ifltirmemifltir. Habermas, uluslararas› hukukun birtak›m yayg›nlaflt›r›labilir kurallar bütünü olarak kurumsallaflmas›n›, tarihinin en s›rad›fl› ve yarat›c› geliflimleri s›ras›nda muhafaza etme konusunda hakl›yd›. ‹nsanl›k, Alman meslektafl›n›n gördü¤ü gibi, ahlâki olandan hukuki olana do¤ru s›n›r boyunda ilerliyordu.45 ‘Ba¤›fllanamaz Olan› Ba¤›fllamak’ Bir sonraki Bat›l› askeri sefer geldi¤inde, Bobbio art›k kamu meseleleri hakk›nda yorum yapmay› b›rakm›flt›. Fakat Habermas, Afganistan savafl›nda, zaman›n gidiflat› hakk›ndaki kendi yarg›s›n› do¤rulayan bir fley bulmufltu. Yeni Cumhuriyetçi yönetim içler ac›s› bir flekilde tek tarafl› davransa da (ve Avrupal› hükümetler Washington’da daha bilge yönetimlerin devam›n› sa¤layamad›klar› için sorumluluk hissetseler de), ABD taraf›ndan oluflturulan terörizme karfl› koalisyon zekice bir fleydi ve Taliban rejimini yok etmekle hare44) “Perché questa guerra ricorda una crociata”, L’Unità, 25 Nisan 1999. 45) “La guerra dei diritti umani sta fallendo”, L’Unità, 16 May›s 1999. 51 keti için iyi bir gerekçe bulmufltu. Gerçekten de göklerdeki Amerikan armadas›yla, uzun y›llar rakip sömürgeci güçlerin kurban› olan bir ülkedeki sakall› kabile insanlar›n›n silahlar› aras›ndaki neredeyse inan›lmaz olan fark, ‘ahlâken müstehcen bir görüntü’ydü. Fakat art›k bu durum sona ermiflti ve flikayet etmenin anlam› yoktu. Çünkü “her koflulda Taliban rejimi tarihe kar›flm›flt›”. BM kendi yükümlülüklerini yerine getirmekte hâlâ çok zay›ft›, dolay›s›yla ABD, Balkanlar’da oldu¤u gibi inisiyatifi ele ald›. Fakat BM’nin sponsorlu¤unu yapt›¤› ve özgürleflmifl Kabil’de yeni bir yönetim kurmak için Bonn’da toplanan konferans›n sonucunda, geçifl içinde ileriye do¤ru mutlu bir ad›m at›lm›flt›; ki bu geçifl, Irak’ta uçufla yasak bölgelerin kurulmas›yla, uluslararas› hukuktan kozmopolit hukuka geçiflle birlikte bafllam›flt›.46 Habermas bir y›l sonra daha sakindi. Cumhuriyetçi yönetimin yeni Ulusal Güvenlik Stratejisi provokatif biçimde tek tarafl›yd›. Amerika Birleflik Devletleri, Birleflmifl Milletler’in izni olmadan Irak’› iflgal etmemeliydi; Alman hükümetiyse Güvenlik Konseyi’nin karar› ne olursa olsun sayg› gösterece¤ini deklare etmektense böyle bir iflgali reddetmektedir. Burada Habermas’›n hayal bile edemeyece¤i bir ihtimal ortaya ç›km›fl, ‘Amerika Birleflik Devletleri ile Avrupa aras›nda sistematik olarak bozulan bir iletiflim’ oluflmufl olabilir ve birinin liberal milliyetçili¤i ile di¤erinin kozmopolitizmi karfl› karfl›ya gelebilir.47 Irak’› Özgürlefltirme Harekât›’n›n bafllamas›yla önceden hissedilen bu felaketler onaylanm›fl oldu. Bir yandan barbar bir rejim alt›nda gaddarlaflm›fl bir nüfusun özgürleflmesi ‘siyaseten iyi olan fleyler aras›nda en iyisi’ydi. Öte yandan ABD, Birleflmifl Milletler’in yetkisi olmaks›z›n hareket etmekle uluslararas› hukuku çi¤nemifl ve ahlâki otoritesini de y›k›nt›lar alt›nda b›rakarak, gelece¤e belal› bir emsal tafl›m›flt›r. ABD, yar›m yüzy›la yak›n süredir, hukuki güçlerin yetkilendirdi¤i, ulusal egemenlikleri aflan bir kozmopolit düzene do¤ru giden sürecin bar›fl› kuran etkeni olmufltu, amac›ysa muhtemel sald›r›lar› engellemek ve insan haklar›n› korumakt›. fiimdiyse Washington’daki yeni muhafazakâr ideologlar, BM’nin insan haklar› politikalar›ndaki reformizmi, söz konusu haklar› tüm dünyada devrimci bir programla yaymak için k›r›yorlard›. Bu tür bir tek taraf46) “Fundamentalism and Terror”, Giovanna Borradori, Philosophy in a Time of Terror. Dialogues with Jürgen Habermas and Jacques Derrida içinde, Chicago 2003, s. 27-28. 47) “Letter to America”, The Nation, 16 Aral›k 2002. 52 l› evrenselcilik sadece Amerikan›n kaynaklar›n› s›k›flt›rmak ve müttefiklerini yabanc›laflt›rmakla kalmad›, ayn› zamanda ‘dünyay› liberal vizyona göre gelifltirme misyonunu da zora sokmak’ gibi bir yan etkisi oldu. Ne iyi ki, BM bu süreçte hiçbir ciddi zarar görmedi. BM’nin ünü ancak “uzlaflma yoluyla ba¤›fllanamaz olan› ‘ba¤›fllamak’ gibi bir çabas›” olsayd› zedelenirdi.48 Bu tür düflünceler çok uzun ömürlü olmad›. Alt› ay sonra BM Güvenlik Konseyi, Amerika’n›n Irak’› ve Ba¤dat’taki uydu rejimi iflgali yönündeki karar›n› oy birli¤iyle onaylad›¤›nda Habermas bir kelime olsun elefltiri getirmedi. Amerika’daki siyasal sahnenin de¤ifliminden dolay› üzgünse de (“örnek olacak düzeyde liberal bir ülke olan Amerika Birleflik Devletleri’nin mevcut hükümet taraf›ndan bu kadar doldurulmas›n› hayal bile edemezdim”) Geçici Koalisyon Yönetimi’nin desteklenmesi konusunda en ufak bir flüphe duymuyordu. “Amerika Birleflik Devletleri’nin Irak’ta baflar›l› olmas›n› ummaktan baflka seçene¤imiz yok.”49 ‹ki filozofun, Bat›’n›n Sovyet blo¤u y›k›ld›ktan sonra yürüttü¤ü iki savafla verdikleri tepkileri, tutarl› bir çerçeve oluflturmaktad›r. ‹lk olarak Washington ve müttefiklerinin normatif zeminde gerekçelendirdikleri askeri eylemler, ya uluslararas› hukuka (Körfez), veya insan haklar›na (Kosova, Afganistan) ya da özgürlefltirmeye (Irak) baflvuruyordu. Oluflan vicdan azab›ysa, fliddetin, hakl› taraf taraf›ndan (Körfez, Kosova, Afganistan, Irak) insani bir titizlikle uyguland›¤› iddias›yla hafifletilmekteydi. Sonuçta bütün bunlar ya önemce küçültülüyor ya da oldubitti kabilinden unutuluyordu. Muhbirlik formülüyse bir kez yap›lan eylemi her koflulda kesin bir dille onayl›yor ve her fleyi söylüyordu. Bu tür konumlar›n siyasal düzlemde ne denli karmafl›k oldu¤u yeterince aç›kt›r. Ancak haklar›nda en çarp›c› olan fley entelektüel tutars›zl›klar›d›r. Kimse Bobbio veya Habermas’›n mant›ksal arkaplan›n›n yetersiz olmad›¤›ndan veya titiz bir flekilde ak›l yürütece¤inden flüphe etmez. Ancak bu noktada felsefe, karfl›l›kl› olarak tutars›z iddialar ve ancak kötü bir vicdan›n veya kötü bir inanc›n aç›klayabilece¤i türden özürlerle dolu, inand›r›c› olmayan bir yol sunuyor bize. 48) “Verschliessen wir nicht die Augen vor der Revolution der Weltordnung: Die normative Autorität Amerikas liegt in Trümmern”, Frankfurter Allgemeine Zeitung, 17 Nisan 2003; ‹ngilizce’si: “Interpreting the Fall of a Monument”, Constellations, cilt 10, no. 3, 2003, s. 364-370. 49) “Ojalá Estados Unidos tenga éxito en Iraq”, La Vanguardia, 4 Kas›m 2003. 53 Devletlerin En ‹yisi mi? Bu tesadüfilik manevralar›n›n arkas›nda her üç düflünürün de teorik kurgular›n› flekillendiren (tarafs›z ilke, merhametli bir vicdan azab› ve vahfli gerçeklik aras›nda gidip gelen) basit bir güdü bulunabilir. Rawls, Halklar›n Yasas› adl› çal›flmas›n› ‘gerçekçi bir ütopya’, yani dünyan›n nas›l oldu¤unu yans›tan ideal bir dizayn olarak tan›mlar. Habermas’›n kozmopolit demokrasisinin, yani kendi prosedürel teorisinin küresel projeksiyonun yap›s› da ayn›d›r. Olgular ile de¤erler aras›ndaki bu tür kar›fl›kl›klara karfl› geçmiflte direnç gösteren Bobbio bile, en sonunda, insanl›¤›n geliflimi olarak tarihsel ilerlemenin yeni signum rememorativum izleriyle birlikte kendine yenilmifltir. Her üçünün de alt›nda yatan arzu, s›radan gündelik e¤ilimlerin felsefi versiyonlar›d›r: hem onu hem de bunu istemektedirler. Devletler aras› iliflkilerin rezil gerçekli¤ine iflaret eden elefltirilere ra¤men ideal olan, bu tür ampirik kusurlar›n bozmad›¤› normatif bir standart olarak desteklenebilir. Bunun bofl bir ütopya oldu¤u fleklindeki suçlamalara ra¤men, dünyan›n gidiflat›na giderek daha çok umut dolu bir süreç gözüyle bak›labilir. Evrensel ahlâk›n ortaya koyaca¤› görünür gerekçelendirmeler ile önüne geçilemez tarihe gizli gizli baflvurmalar aras›ndaki bu va-et-vient, gitgel içinde sonuç asla kuflku götürmez: insanl›k sürecinin ilerleticisi olarak Amerikan imparatorlu¤una verilecek bir yetki belgesi. Elbette bunun üç düflünürümüz aç›s›ndan da ilk itki olmad›¤› ve üçünü de bu noktaya getiren süreçte trajik bir yan bulundu¤u gayet aç›kt›r. Peki, bunu nas›l aç›klamal›y›z? K›smen, düflüncelerinin genel çerçeveleri ‹kinci Dünya Savafl›’ndan etkilenmifl olan düflünürlerin görüfl ayr›l›klar›nda ve sonras›nda da So¤uk Savafl’›n bitimiyle birlikte oluflan yeni güç dengeleri manzaras›nda yat›yor olabilir. Eski ça¤, Rawls ve Bobbio’nun nihai kavramlar›n›n hükümlerini hafifletmektedir. Rawls Halklar›n Yasas›’n› yay›nlad›¤›nda çoktan bir k›r›lman›n kurban› olmufl, zaman›na karfl› yazan bir adamd›. Balkan Savafl’n› telaffuz etti¤inde Bobbio doksan yafl›n›n üzerindeydi ve hiçbir ça¤dafl› bu kadar yak›n zamanlar›n zafiyeti hakk›nda, kendisinin son makalelerinden biri olan De Senectute’ta yazd›¤› kadar harekete geçirici fleyler kaleme almam›flt›. Fakat elbette küresel hegemonik güce karfl› uzun süreli bir körlük söz konusuydu. Rawls’un durumunda, Washington ve Lincoln gibi 54 totemlere duyulan sayg›, ülkesinin rolünü apaç›k bir flekilde görmesini engellemifl, Amerika’n›n hem Kuzey Amerika’daki hem de dünyan›n geri kalan›ndaki durumunu inkâr etmesine yol açm›flt›r. ABD’nin Allende, Arbenz ve Musadd›k gibi kiflilerin (‘baz›lar› Nikaragua’daki Sandinistler’i de ekleyecektir) iktidardan indirilmesinde oynad›¤› rolü özlemle anan Rawls, belki de kendi fikrini oluflturmakta zorluk çekmektedir. Rawls’un buna verebilece¤i en iyi cevap, ‘demokratik halklar›n yay›lmac› olmad›klar›’, ancak ‘kendi güvenlik ç›karlar›n› savunacaklar›’n› söylemesi olacakt›r, ve bunu yaparken de hükümetler taraf›ndan aldat›labilirlerdi.50 Meksika veya ‹spanya-Amerika savafllar›, Karayip ülkelerine yap›lan say›s›z askeri müdahale, Uzak Do¤u’da sürekli tekrar eden kar›fl›kl›klar, dünyan›n 120 farkl› ülkesindeki askeri üsler bu flekilde görülebilir. “Bir miktar Avrupal› ulus, on sekizinci ve on dokuzuncu yüzy›lda imparatorluk inflas›yla u¤raflt›lar,” ancak görülüyor ki, ne mutlu, Amerika asla onlara kat›lmad›.51 Habermas’›n Amerika Birleflik Devletleri’yle ilgili görüflleri çok daha az iyimserdir. Amerika, Vietnam veya Panama’da yapt›klar›ndan dolay› flüphesiz suçludur, ancak Washington’›n özgürlük ve hukuk flampiyonu oldu¤u da kesindir; Amerika neredeyse yar›m yüzy›ld›r tarafs›z bir kozmopolit düzen ad›na 盤›r aç›c› bir rol üstlenmifltir. Habermas’›n siyaset üzerine yaz›lar›nda, vatandafllar›na Bat›’ya karfl› koflulsuz ba¤l›l›k ça¤r›s›nda bulundu¤u bu tür bir ›srarla birlikte herhangi bir tavsiye bulunmaz. Almanya’n›n kendisinin genelde Bat›’ya aitmifl gibi düflünülmesi, Habermas’›n kafas›ndaki daha özgül ve kolay kolay görülmeyen bir nitelemeye, Federal Cumhuriyet’in kurucusunun Anglofon Müttefikler oldu¤una iflaret eder. Amerika Birleflik Devletleri, Birleflik Krall›¤a göre flükran ve sadakat defterinde oldu¤undan daha büyük bir yer iflgal ediyorsa, bunun tek sebebi, güçleri aras›ndaki büyük fark de¤ildir. Habermas’a göre Amerika, Britanya’n›n hiç olmad›¤› flekilde, entelektüel uyan›fl›n vatan›d›r. General Clay ve Komiser McCloy’a borçlu olunan siyasal borcun üstüne, Peirce ve Dewey’den al›nan felsefi e¤itim, bir de Mead ve Parsons’›n saçt›¤› sosyolojik ›fl›k eklenmifltir. Bunlar Habermas’›n neslindeki Almanlar›n yeniden aya¤a kalkmas›n› sa¤layan itkilerdir. 50) LP, s. 53. 51) LP, s. 53-54. 55 Böyle bir arkaplanla beraber Amerika’n›n Körfez’e, Balkanlar’a ve Afganistan’a yapt›¤› askeri müdahalelerin desteklenmesi do¤ald›r. Ancak Habermas, Irak’›n iflgali konusunda muhalefet etmifltir. Bu tavr›n›n sebebiyse gayet aç›klay›c›d›r: Ba¤dat’a yürüyen ABD, Güvenlik Konseyi’nin onay›n› almadan hareket etmifltir. Asl›nda ayn› gerekçe tamamen Belgrad sald›r›lar›nda da geçerliydi. Herkes mutab›kt›r ki, Irak’taki insan haklar› ihlali Yugoslavya’dakinden çok daha kötüdür. Peki, bu durumda niye Yugoslavya’ya yap›lan cezaland›r›c› harekât tamamen meflru bulunulurken di¤eri meflru say›lm›yor? Habermas’a göre aradaki fark, Balkan Savafl›’n›n meflrulaflt›r›lmas›n›n ‘olaydan sonra’ olmas›d›r ve bu, sadece etnik temizli¤in durdurulmas› ve acil yard›m›n sa¤lanmas› ihtiyac›yla de¤il, hepsinin ötesinde ‘sefere kat›lan bütün askeri koalisyon üyelerince mutlak bir demokratik ve hukukun üstünlü¤ü yaklafl›m›’yla sa¤lanm›flt›r (her ne kadar ABD ve Birleflik Krall›k zorunlu görev meselesine Almanya, Fransa, ‹talya veya NATO’nun di¤er Avrupa’l› üyelerine göre daha az saf bir ruhla kat›lm›fllarsa da). Ancak Irak söz konusu olunca birleflik ‘uluslararas› toplum’ da¤›lm›flt›r. Bütün yalanc› resmi bas›n yay›n organlar›n›n standart üstü kapal› haberleri, Atlantik flansölyelerinin resmi aç›klamalar›... art›k bütün bunlar ayr› telden çal›yorlard›. Dünya için ayakta duran toplumun siyasal s›n›rlar› asla kuflku götürmez: “Bugün normatif muhalefet Bat›’n›n kendisini ikiye bölmüfltür.52 Ancak Habermas’›n kendi sözlerine göre, bir toplumu gaddar bir tiran›n elinden kurtarmak kadar büyük iyilik olamazken, neden etnik temizli¤in önüne geçmesi veya yard›m sa¤lamas› için (muhtemelen daha küçük amaçlar do¤rultusunda) General Clark’a verilen felsefi ehliyet General Franks’ten esirgensin? Aç›kça görülüyor ki esas distinguo (fark) baflka bir yerde, Amerikan inisiyatifine verilen Avrupal› cevaplarda yat›yor. Atlantik’in iki yakas›, bugüne kadar ‘uluslararas› toplum’un bir bütün olarak kald›¤›n› ve BM’nin göz ard› edilebilece¤i konusunda hemfikirdiler. Fakat e¤er itiraz eden taraf Avrupa olursa, BM kutsal ve sayg›s›zl›k edilemez bir kurum haline geliyordu. Böylesi çocukça ve kendi kendine hizmet eden bir varsay›m ancak gülümsemeye sebep oluyor. Bu varsay›m›n iflaret etti¤i nokta, büyük bütünün parçalanm›fl oldu¤udur. Habermas’›n 52) “Interpreting the Fall of a Monument”, s. 366. 56 amentüsünde desteklenen yan, her zaman ideolojik bir saptama, So¤uk Savafl’ça s›nanmam›fl bir topos (yer) olmufltur ve flu varsay›ma dayanmaktad›r: Bütün pratik amaçlar aç›s›ndan Amerika ve Avrupa, Amerika’n›n cömert liderli¤inde tek bir demokratik bütün olarak görülebilir. Berlin ve Paris’in Washington’›n Irak’› iflgalinde arka planda kalma konusundaki isteksizlikleri bu uzun vadeli kurguyu bozmufl ve Bat›’ya atfedilen koflulsuz yönelimi anlams›z k›lm›flt›r. Bu acil durumda Habermas, yüzünü, art›k daha az övülesi hale gelmifl olan Amerikan de¤erlerinden farkl› olan Avrupa de¤erlerine, uluslararas› meselelerin yeni kutup y›ld›z›na çevirmifltir. Fakat Avrupa’n›n kanl› geçmiflinden ortak bir ethos ç›karmak için gerekli olan cilalama iflini ya da Avrupa’n›n flimdiki durumundan memnun halini bir yana b›raksak bile, yeni kurgunun eskisi kadar tutars›z oldu¤unu görebiliriz. Habermas’›n bugün anlad›¤› Avrupa, sadece Britanya’y› d›fllamak zorunda kalmayacak, yak›n benzerliklerden dolay› Amerika Birleflik Devletleri’ni de d›fllamak durumunda kalacakt›r. Ancak Avrupa’n›n AB’nin k›ta ülkelerini bile kapsayabilece¤i flüphelidir, ki bunlar›n ço¤u BM Sözleflmesi’yle birlikte, ABD’nin edindi¤i özgürlüklere karfl› ç›kmam›fl, onu desteklemifllerdir. Dolay›s›yla Habermas, gelecekteki muhtemel bir jeopolitik daralmada, daha iyi bir AB ad›na nihai s›¤›nak olarak, toplumsal ve uluslararas› sorumluluklar›n›n daha çok fark›nda, bir gün oluflma ihtimali bulunan daha genifl tabanl› bir kozmopolit düzenin müjdecisi olan Frans›z-Alman ‘çekirde¤i’ savunacakt›r.53 Fakat bu özelefltirisiz bir reculer pour mieux sauter* halidir. Habermas, aksi yöndeki aç›k bulgulara ald›rmaz bir flekilde, NATO’nun Yugoslavya’ya yapt›¤› harekat›n hâlâ, Belgrad’›n uzlaflmaz tavr› ve düflmanlar›n› yok etmeye odaklanm›fl olmas› yüzünden gerçekleflti¤ine inan›yor gibi görünmektedir; ki ona göre bu harekât, Avro-Amerikan birli¤inin son de¤erli ân›d›r. Oysa, Rambouillet ültimatomunun aç›kça kabul edilemez oldu¤u ve t›pk› 1914’teki Avusturya S›rp meselesindeki gibi sadece bir savafl bahanesi ifllevini gördü¤ü net bir flekilde ortaya konmufltur. Kosova’daki kitlesel etnik temizli¤in D›fliflleri Bakan›’nca savafl› meflrulaflt›rmak aç›s›ndan baflvurulan bir yol ve 53) “Unsere Erneuerung —Nach dem Krieg: Die Wiedergeburt Europas” (Jacques Derrida’yla birlikte), Frankfurter Allgemeine Zeitung, 31 May›s 2003; ‹ngilizce’si: “February 15, or What Binds Europeans Together: A Plea for a Common Foreign Policy, Beginning in the Core of Europe’, Constellations, Eylül 2003, s. 291-297. *) (Fr.) Daha iyi s›çrama için geri çekilme. (ç.n.) 57 Bulgar gizli servisinin sahtekârl›¤› oldu¤u a盤a ç›km›flt›r; ve son olarak, S›rplar taraf›ndan bölgede öldürülen Arnavutlar›n say›s›n›n Bat›l› sözcülerin belirtti¤i gibi yüzlerce, binlerce de¤il, ancak befl-alt› kifli oldu¤u da anlafl›lm›flt›r. Bu türden ayr›nt›lar ahlâki hal›n›n alt›na süpürülüp pislikler eskiden oldu¤u gibi gizlenebilir. Bugün, t›pk› Taliban gibi Yugoslavya da ‘çoktan tarihe kar›flm›flt›r’. Irak’ta bile Habermas’›n itiraz etti¤i fley, bir ülkenin iflgal edilmesi de¤il, Amerika’n›n iflgal etmesidir ve bu noktada Almanya ve Fransa’daki pek çok dost ve yurttafl›yla ayn› fikirdedir. Eylem bir kez tamamlan›nca, kendisi tekrar etmesini istemese de bir baflka oldu bittiye dönüflüyor. Potomac Üzerindeki Leviathan Bobbio’nun Amerikan hegemonyas›n› kucaklay›fl›n›n temelinde epey farkl› bir fley yatmaktad›r. Habermas’›n aksine Bobbio, 1945 sonras› Amerika’s›na herhangi bir ba¤l›l›k hissetmemekte, hatta ilgi bile duymamaktad›r. Entelektüel öneme sahip hiçbir referans Bobbio’ya Amerikal› gibi görünmemektedir. Kendisinin savafl sonras›nda Emek deneyimi edindi¤i ve elefltirel olmasa da hakk›nda s›cak duygularla yazd›¤› bu deneyimi yaflad›¤› Britanya’ya karfl› bir sempatisi oluflmufltur. So¤uk Savafl’›n yükseldi¤i dönemlerde Do¤u ile Bat› aras›ndaki kutuplaflmaya son derece enerjik bir direnme aray›fl› içindedir ve 1970’lerle 1980’lerin bar›fl hareketleri aktif hale geldi¤inde, asla Amerika Birleflik Devletleri’ni ahlâki veya siyasal aç›dan SSCB’den daha yüksek bir mertebeye yerlefltirmemifltir. Bobbio’ya göre, nükleer güç sahibi ülkeler olarak insanl›¤› tehdit eden silahlanma yar›fl›n›n oluflturdu¤u tehlikelerden her ikisi de eflit oranda sorumluydular. Ancak Amerika, “hayat›m›z›n ve ölümümüzün iki efendisinden daha güçlü olan›yd›”, ve bu yüzden Reagan hakk›nda güzel sözler duymak çok daha cesaret k›r›c›yd›, çünkü Reagan ancak XIV. Louis’nin kendi kanonu için kulland›¤› özlü sözle karfl›laflt›r›labilirdi: Extrema ratio regis (kral›n hükmü son hükümdür).54 Fakat beklenmeyen fley gerçekleflti¤inde ve Gorbaçov, Sovyet bayra¤›n› indirip So¤uk Savafl’› mutlak bir Amerikan zaferiyle sonuçland›rd›¤›nda, Bobbio’da, yeni dünya düzenine radikal biçimde uyum sa¤lamas›n› sa¤layan kuvvetli bir fikir belirdi. Bobbio her za54) TA, s. 208; 28 A¤ustos 1983’te yaz›lm›flt›r. 58 man, devletler aras›ndaki endemik fliddet sorununa verilecek en uygun çözümün, bütün di¤er devletler üzerinde zor kullanma tekelini elinde bulunduran, evrensel bar›fl›n garantörü bir süper-devletin yarat›lmas› oldu¤unu düflünüyordu. So¤uk Savafl boyunca o güne kadar eksik olan Üçüncü’nün, devletlerin çoklu¤u temeline dayanan de jure (hukuken) bir birli¤i temsil eden dünya hükümeti formunda beden buldu¤unu hayal ediyordu. Ancak bunun yerine bir devlet de facto (fiili) bir flekilde eskiden hiç görülmemifl biçimde di¤er devletler karfl›s›nda üstünlük kazand›¤›nda, Bobbio, düflüncesini tarihin onu beklenmedik bir flekilde gerçeklefltirdi¤i flekline -tutars›zl›k arz etmeyerek- uyarlam›flt›r. Amerika, Bobbio’nun adland›r›fl›yla, bu dünyan›n Leviathan’› olmufltur. Olsun. Hobbesçu gerçekçili¤i ile kendisini Rawls veya Habermas’tan daima ay›ran ve So¤uk Savafl sürdü¤ü sürece uluslararas› düzene hep elefltirel yaklaflan Bobbio, So¤uk Savafl bitti¤inde ironik biçimde ABD imparatorlu¤una karfl› çok daha kapsaml› bir özre sahipti. Habermas ve Rawls’un aksine Hobbes, pax Americana’n›n (Amerikan bar›fl›) neden bu kadar s›k silahlara baflvurdu¤unu aç›klayabiliyordu, e¤er hukuki düzen en sonunda yarat›labilmifl olan küresel güç tekeliyle korunacaksa bu gerekliydi. “K›l›c›n olmad›¤› bir hukuki düzen, bofl ka¤›ttan baflka bir fley de¤ildir.” Bobbio’nun, düflüncesinin muhafazakâr yan› olarak görülebilecek olan gerçekçili¤i her zaman liberal ve sosyalist yanlar›yla birlikte var olmufltur ki, Bobbio daha çok kendisinin temel ahlâki sadakatini oluflturan bu liberal ve sosyalist ö¤elerle bilinir. ‹kisi aras›ndaki denge asla çok istikrarl› de¤il, herhangi bir senteze ulaflman›n oldukça uza¤›ndad›r. Fakat afl›r› ileri yafllar›nda art›k iç gerilimlerini kontrol edemez durumdad›r. Dolay›s›yla, Amerikan emperyal gücünün Hobbesçu gerçeklerini basitçe onaylamak veya hofl karfl›lamaktansa, yan›nda bu gücü demokratik de¤erlerin gerçeklefltirilmesi olarak anlat›p süslemek istemifl ve bunu belki de kariyerinde ilk kez yanl›fl ve daha önce yazd›klar›yla çeliflik bir flekilde yapm›flt›r. Balkan Savafllar›’n›n dünya-tarihsel gerekçelendirilmesi olarak görülen özgürlü¤ün üçlü görünümü o kadar güçlüdür ki gerçekte kendisini reddetmifltir. Bir grup emperyalist gücün Amerika’n›n karfl›l›kl› katliama katk›s›yla 1918 y›l›nda, baflka bir grup emperyalist güç karfl›s›ndaki zaferi dengeyi bozmufltur: özgürlük tarihindeki flanl› bir sayfa? Hitler’in ordular›n›n alt›da birinden daha az›n›n kat›ld›¤› 1944 59 Normandiya ç›kartmas› Do¤u’da çoktan darmada¤›n olmufltu: “Avrupa’n›n kurtuluflunun tek sorumlusu?”55 Reagan’› So¤uk Savafl’taki zaferinden dolay› ilahlaflt›rmak: Kim Il terzo assente’deki anlat›mlardan böyle bir fley ç›karsayabilir? Bu son dakika geri çekiliflinde ümitsiz bir yan vard›r, sanki Bobbio kendi entelektüel zekâs›n› susturmaya çal›fl›yormufl gibi. Meydan Okuman›n K›v›lc›mlar› Bu üç düflünürün son zamanlarda vard›klar› sonuçlar›, kolayca bugüne kadar yazd›klar› eserlerinin bütününden ç›karsamak hata olur. Ayn› fley, üçüne de de¤iflmez bir sayg›yla yaklaflan ve büyük eserlerinin bafllang›çtaki esin kayna¤›na ba¤l› olan ö¤renci ve takipçilerinin düfl k›r›kl›klar›nda da görülebilir. Pogge’nin Halklar›n Yasas›’ndan duydu¤u hayal k›r›kl›¤›, Matustik’in Olgular ve Normlar Aras›nda’dan duydu¤u rahats›zl›k ve Balkan Savafl›’na tutulan alk›fltan hissetti¤i kayg›, Bobbio’nun ö¤rencilerinin Una guerra giusta?’daki iddialar›... Bütün bunlar yeni uluslararas› konjonktürde tam yerini bulamam›fl yoldafllar aras›ndaki benzer tepkilerdir.56 Çaprafl›kl›¤›n, bu felsefi beyinlerin kendilerinde de tamamland›¤›n› düflünmek hatal› olur. En sonuna kadar daha radikal bir mizac›n izleri bulunabilir asl›nda bu yazarlarda, t›pk› geçmiflteki benli¤in hat›rlanmas› gibi. Sermayeyi aç›kça modernitenin mutlak koflulu olarak kabul etmesine, komünizm deneyiminin sorumsuzlu¤unu onaylamas›na ra¤men Habermas, yine de, iflsizlik, evsizlik ve eflitsizlik üreten bu sistemin yöneticileri hakk›nda hâlâ daha az güven verir biçimde yazmaktad›r: “Y›ld›zlarda, bir gün, anonim bir flekilde dünya piyasas›nda tatbik edilen bir baflka rejimin y›k›nt›lar›na iflaret eden bir fley hâlâ görülmektedir.”57 Bobbio, Körfez ve Balkan savafllar›n› onaylam›flsa da, ikisi aras›ndaki bofllukta, Clinton taraf›ndan emredilen ‘Ba¤dat’›n vahfli bir flekilde bombalanmas›’n› iffla edebilmifl ve di¤er Bat›l› yönetimlerin ‘i¤renç ve afla¤›l›k’ 55) “Perché questa guerra ricorda una crociata.” 56) Bkz. Thomas Pogge, Global Justice, s. 15-17; Martin Beck Matustík, Jürgen Habermas. A Philosophical-Political Profile, Lanham, MD 2001, s. 247-251, 269-274; Eleonora Missana, Massimo Novarino, Enrico Passini, Stefano Roggero, Daniela Steila, Maria Grazia Terzi, Stefania Terzi, “Guerra giusta, guerra ingiusta. Un gruppo di studenti torinesi risponde a Norberto Bobbio”, Il Manifesto, 29 Ocak 1991. 57) NBR, s. 17; BR, s. 12-13. 60 suç ortakl›¤›n› en az Amerikan›nki kadar ‘ahlâken suçlu’ bulmufl ve aç›klayabilmifltir. Pek az entelektüel bu kadar güçlü konuflabilmifltir.58 Rawls belki de elimizdeki en dikkat çekici ve tuhaf örnektir. Hayat›n›n son y›l›nda art›k verdi¤i dersler üzerinde çal›flamayacakken, yaklafl›k on y›l önce verdi¤i dersleri Hakkaniyet Olarak Adalet bafll›¤› alt›nda yay›nlam›flt›r. Tan›d›k ve pek de esin verici olmayan laf kalabal›¤›n›n ard›nda, b›rak›n Siyasal Liberalizm’i, Halklar›n Yasas›’n›n genel gidiflinden bile farkl› bir dizi iddia görülebiliyordu. Rawls Bir Adalet Teorisi’nde, kapitalist refah devletinin adil bir toplumsal düzen olabilece¤i iddias›n›n yanl›fl oldu¤unu öne sürüyordu. Fark ‹lkesi ancak iki genel toplum modeliyle uyumlu olabilirdi: mülkiyet sahibi olunabilen bir demokrasi veya liberal sosyalizm. ‹kisi de üretim araçlar›ndaki mülkiyet hakk›n› (kiflisel mülkiyetten farkl› olarak) d›fll›yordu. ‹kisi de ‘kapitalizme alternatif’ olarak görülmeliydi. ‹kisi aras›nda mülkiyet sahibi olunabilen bir demokrasi (Rawls bunun Amerika için, liberal sosyalizmin ise Avrupa için daha uygun oldu¤unun ipuçlar›n› vermifltir), Marx’›n zaman içinde istenmeyen eflitsizlikleri yeniden üretece¤i fleklindeki elefltirisine aç›kt›r ve iflyeri demokrasisi için yapaca¤› çok az fley vard›r. Marx’›n itirazlar› karfl›lansa bile veya liberal sosyalizm daha iyi sonuçlar verecekse de bunlar› ancak tecrübeyle görebiliriz. Bu sorunlar›n çözümünde, “adil anayasal bir rejimin uzun vadedeki görünümünden daha az› yeterli de¤ildir”.59 Bu tür düflünceler Siyasal Liberalizm’e yabanc›d›r ve bu, elbette sadece adil toplumun girebilece¤i ideal biçimlerin s›n›rlar›n› belirtmektedir. Peki, ya flu an var olanlar? Rawls’un buna cevab› endifle vericidir. Uygun maddi koflullar›n, uygulama için siyasal iradenin gerekti¤i anayasal bir rejimin varl›¤›n› garanti etmeye yetmedi¤ini gözlemledikten sonra -önceden yazd›¤› fleylere tamamen z›t biçimde- aniden flöyle bir noktaya savrulmaktad›r: “1870 ile 1945 aras›ndaki Almanya, ekonomisiyle, teknolojisiyle, kaynaklar›n›n eksik olmay›fl› ve e¤itimli vatandafllar›yla makul uygun koflullar›n var oldu¤u ancak demokratik rejim aç›s›ndan gereken siyasal iradenin büsbütün eksik oldu¤u ülkeye bir örnektir. E¤er anayasal rejimimizin sadece biçim58) “Questa volta dico no”, La Stampa, 1 Temmuz 1993. 59) Justice as Fairness, Cambridge, MA 2001, s. 178-179; ad› geçen eser bundan böyle JF olarak an›lacakt›r. 61 sel aç›dan demokratik oldu¤una karar verilirse, ayn› saptama bugünün Amerika Birleflik Devletleri için de tekrar edilebilir.”60 Bu zorlama koflul -sanki Amerikan siyasal sistemi bir gerçeklik de¤il de karar meselesiymifl gibi- aç›kça yarg›n›n ac›l›¤›n› saklamaktad›r. Bu, Rawls’un, hemen hemen adil oldu¤unu ima etti¤i ve kurumlar›yla ‘demokratik bir halk›n gururu’ olarak betimledi¤i toplumdur. Bir veciz dipnotta, çak›flan uzlafl›n›n bütün bir mülayim evreni alabora olmaktad›r. Ak›l ve Öfke Bu tür dürüstlük izlerinin, sadece geçici asilik anlar› oldu¤u flüphelidir. Bunlar, daha çok Rawls’un adalet teorisinin durgun yüzeyinin alt›nda gömülü bulunan keskin gerilime iflaret etmektedir. Bunun için belki de en anlaml› kan›t, Hegel’in en son yay›nlanan yaz›lar›ndan birine koydu¤u beklenmedik maddede bulunabilir. Ahlâk Felsefesinin Tarihi Üzerine Dersler adl› çal›flma, Hegel’in liberal bir özgürlük filozofu olarak sayg›n ve asl›nda takdire flayan bir portresiyle sona ermektedir. Apaç›k yarad›l›fl›na ra¤men Rawls’u Mutlak Tin’in filozofu olmaya iten fley nedir? Hukuk Felsefesi’nin yeniden kurgulay›fl›yla Rawls, Hegel’in tekil bireye karfl›n ‘toplumun temel yap›s›’ olarak ele ald›¤› kurumsal anlay›fl›na olan borcunu ödemekte, kurumlar› adaletin ilk öznesi olarak görmekte ve Hegel’in sivil toplum ve devlet teorisini tarihsel bir sempatiyle resmetmektedir.61 Burada da keskin bir ayr›m Siyasal Liberalizm’in cilal› sayfalar›nda yazanlardan daha çok fley söylemektedir. Rawls, Hegel’in anayasal flemas›n›n, üç statüsü ve tuhaf bir anakronizmle evrensel oy kullanma hakk›n›n eksikli¤i aç›s›ndan bizi rahats›z edebilece¤ine iflaret etmektedir. “Fakat modern anayasal bir toplum daha iyisini yapabilir mi? Elbette yürütmenin ‘özel ç›karlar’ do¤rultusunda sat›n al›nmas›n›n gündelik bir olay oldu¤u Amerika Birleflik Devletleri daha iyisini yapamaz.”62 Clinton’›n Amerika’s›, III Frederick William’›n Prusya’s›ndan daha ileri de¤ildir: Bundan daha y›k›c› bir varg› hayal edilmez. 60) JF, s. 101. 61) Lectures on the History of Moral Philosophy, Cambridge, MA 2000, s. 366; ad› geçen eser bundan böyle LHMP olarak an›lacakt›r. 62) LHMP, s. 357. 62 Ancak Hegel’in aslen ilgilendi¤i baflka bir noktad›r. Rawls’a göre, Hegel’in siyasal düflünüfle en önemli katk›s›, felsefenin görevinin bizi toplumsal dünyayla uzlaflt›rmak oldu¤unu iddia etmesidir; bu düflünceler Rawls taraf›ndan Dersler’de belirtilmifl ve Hakkaniyet Olarak Adalet metninde de yinelenmifltir. Raws uzlaflman›n teslim olma anlam›na gelmedi¤ini vurgulamaktad›r. Hegel’se Versöhnung’u (uzlaflma) kendi siyasal ve toplumsal kurumlar›m›z› zaman içindeki geliflimlerinin rasyonel bir sonucu olarak pozitif bir flekilde görmemiz olarak ele almaktad›r.63 Rawls, ‘hakkaniyet olarak adalet’ fikrinin, siyaset felsefesinin uzlaflma olarak ele al›nd›¤› bu tür bir kavramsallaflt›rmaya ait oldu¤unu söylemektedir. Çünkü ‘çürümüfl bir toplumda yaflayan’ bizler, yine de bu toplumun kamusal akl›n›n ›fl›¤›nda ‘dünyan›n siyasal adalete ve iyiye kendinde tahammülsüz olmad›¤›’n› düflünebiliriz. “Toplumsal dünyam›z daha farkl› olabilirdi ve baflka bir zaman ve mekânda olanlar için hâlâ umut var.”64 Bu dokunakl› ve tutars›z cümlelerle birlikte Rawls’un felsefesi çökmektedir. Toplumumuz kokuflmufl olabilir, ancak dünyan›n kendisi öyle de¤ildir. Ne dünyas›? Bizimki de¤il, ki biz ancak bizim toplumumuzun daha farkl› olmas›n› isteyebiliriz, ama henüz görünmez olan, nesiller, belki k›talar kadar uzakta baflka bir yer olabilir. Bu istekli not Hegel’den çok farkl›d›r. Uzlafl› temas›nn Rawls’da ifade etti¤i anlam baflka bir fleydir: Gerçek olan›n rasyonel oldu¤u tezinin aç›mlanmas› de¤il, ikisi aras›ndaki büyük denizin üstüne bir köprü kurma ihtiyac›d›r: adil toplum ideali ile adil olmayan (marjinal de¤il, radikal biçimde) gerçe¤i aras›nda bir köprü kurma ihtiyac›. Bu tek cümleden anlafl›ld›¤› kadar›yla Rawls’un kendisi her zaman bu ikisi aras›ndaki mesafeyle bafla ç›kamam›flt›r. Uzlafl› görevini yerine getirirken “siyaset felsefesi, kendi toplumumuz ve tarihimize karfl› duyaca¤›m›z k›zg›nl›k ve öfkeyi sakinlefltirmeyi deneyebilir”.65 Öfke: Kim Rawls’un kendi toplumu ve tarihine ra¤men öfkeli olabilece¤ini tahmin edebilirdi? Peki ama niye öfkemizi sakinlefltirelim? Rawls anayasal devlet hakk›ndaki içsel düflünceleri için Hegel’e baflvurmufltur. Devletler aras› iliflkiler konusundaysa, sürekli bar›fl›n 63) LHMP, s. 331-332. 64) JF, s. 37-38. 65) JF, s. 3. 63 koflullar›n›n teorisyeni olarak Kant temel felsefi referans› olmaya devam etmifltir. Habermas için de öyledir. Ancak Kant, Birleflmifl Milletler’in kal›c› kurumlar›yla birlikte flekillenmeye bafllayan kozmopolit düzenin gerekli hukuki çerçevesini görmeyi baflaramad›¤›ndan, 1945’ten bu yana kat edilen mesafeyi ele almak gerekti¤inde, Habermas nesnel idealizm filozoflar›na da bakm›flt›r. Habermas, yirminci yüzy›l›n ilk yar›s›ndaki felaketlerin karanl›k arkaplan›yla karfl›laflt›r›ld›¤›nda ‘Dünya Tini’nin Hegel’in ifade etti¤i biçimde ilerledi¤ine karar vermifltir.66 Daha önce gördü¤ümüz gibi, Bobbio üç düflünür aras›nda Hegel’e en aç›kça baflvuran kiflidir. Bir bak›ma bu yönelime en çok hakk› olan da odur. Rawls’un kendi kamusal ak›l kavram›na yak›n bir kavram olarak Hegel’in uzlafl› fikrini hofl karfl›lamas›, uluslararas› alan› (ki bu alanda egemen devletler aras›ndaki çekiflmeler, savafllarca düzenlenmektedir) fliddet ve anarfli alan› olarak görmesinin ana hatlar›n› çizmifltir. Buna karfl›n Habermas, Hegel’i kozmopolit düzenin hamisi olarak içine alm›flt›r. Rawls, kendi Halklar›n Yasas›’n› Hegel’in devletlerinin hukuksuzlu¤uyla uydurmam›flt›r, Habermas’sa ancak ve ancak Hegel’i felsefi bak›mdan ters yüz ettikten sonra bar›flç› bir ilerleme için kendi düflüncesine katabilmifltir. Buna karfl›n Bobbio, Hegel’in dünya tarihi kavramsallaflt›rmas›n› büyük güçlerin ac›mas›z yürüyüflü fleklinde alm›flt›r; bu yürüyüfl içinde artan güç artan bir hak anlam›na gelmekte ve Bobbio’nun Amerikan emperyal fliddetini kabul ediflini gerekçelendirecek bütün mant›¤› kapsamaktad›r. Yasa kuvvetten do¤maktad›r ve fatihin deyifli hâlâ geçerlidir: prior in tempore, potior in jure (zamansal olarak önce gelen, yasa üzerinde söz sahibidir). “Benim aç›mdan Hegel’in ‘gerçek olan rasyoneldir’ ilkesini paylaflmak zorsa da, tarihin Hegel’i hakl› ç›kard›¤› inkâr edilemez.”67 Yirminci yüzy›l›n sonunda ak›l, bir kez daha bugünün kesiflme noktas›nda bir gül oldu¤unu kan›tlam›fl oldu. Yine de bu üç düflünürden daha az Hegelci yazar hayal etmek zordur. Uluslararas› meselelerde üçüne de rehber olan ›fl›k, Kant’t›r. Kant’›n antitezinin sonuna do¤ru ulafl›rken her üçü de, farkl› yollardan, kendi adil düzen kavramsallaflt›rmalar›yla paradoks arz edecek y›k›c› bir iliflki içine girmifllerdir. Hegel hakk›nda 66) EA, s. 207; IO, s. 178. 67) “Perché questa guerra ricorda una crociata.” 64 en çok iddias› olan Bobbio bunun fark›ndayd› ve kendisini düzeltmeye çal›flt›. Dünyan›n gidiflat›n› hakl› ç›karmaya de¤il, sadece Rechtsphilosophie, hukuk felsefesi çerçevesinde yorumlamaya çal›flt›. Zamana dair tutarl› Hegelci kurgular vard›r, ancak bunlar çok az ortak noktalar› olan bu düflünürlerden gelmektedir. Belki de, ard›ndan gelen nesillere göre kötüler ›rk›n›n evrensel tarihini tahayyül ederek daha gerçekçi davranan Kant’›n kendisine tekrar bakarak, içine düfltükleri hüsnükuruntudan kurtulabilirler. (Türkçesi: Mehmet Evren Dinçer) 65