HAMİLELİKTE SİGARANIN ZARARLARI Serbest

Transkript

HAMİLELİKTE SİGARANIN ZARARLARI Serbest
8
Sayı:89 - 28 Şubat 2013
HAMİLELİKTE SİGARANIN ZARARLARI
- Erken doğum
- Düşük doğum ağırlığı, prematurite
- Bebeğin akciğer gelişimi daha
zayıf olur, doğum sonrasında
sıkıntı riski artar.
- Bebeğin doğumdan sonra erken
dönemde ölme riski 2 kat artar.
- Bebeğin doğumdan sonra hasta
olma oranı artar.
- Bebeğin eşinin erken ayrılma
(dekolman, ablasyo) riski artar.
- Bebeğin eşinin aşağı yerleşmesi
Sevcan Kasapoğlu - Serdarlı
(plasenta previa) artar.
Hamilelik sırasında kullanılan az
sayıda (günde 1-2 adet) sigaranın - Membranların erken yırtılması
bile bebek üzerinde çeşitli zararlı (erken su gelmesi) riski artar.
- Sigara içenlerde düşük yapma
etkileri vardır o yüzden gebelikte
sigara kesinlikle kullanılmamalıdır. riski de artar.
Sigara dumanı içinde binlerce biGebelikte sigaranın verebileceği
leşik vardır bunlardan en önemleri
başlıca zararlar:
nikotin ve karbon monoksid gebelikte bebek kanına da geçmektedir. Nikotin ve metabolitleri anne
sütünden de bebeğe geçebilir.
Hayvan çalışmaları nikotinin;
- Uterin arter kan akımını azalttığını
- Umblikal arter kan akımında
değişikliklere yol açtığını
- Fetal oksijenizasyonu bozduğunu
- Asit baz denge bozukluğuna
neden olduğu
- Fetal kalp hızının azalması ve
ortalama arter basıncının artışına
yol açtığı gösterilmiştir.
Genel olarak sigara kullanan
annelerin bebekleri 200-250
gram daha düşük ağırlıkta ve
1 cm daha kısa doğmaktadır.
Ayrıca doğum kilosu düşük olan
bebeklerin kronik bir hastalığa
yakalanma ve doğumdan sonraki
ilk 1 ay içerisinde ölüm riski 40 kat
artmaktadır.
Sigara içen gebelerde düşük
ve erken doğum olasılığı 2 kat
artmakta ve doğumdan sonraki ilk 1 yıl içerisinde ölüm riski
artmaktadır.
Doğumdan sonra 2. - 5. aylar
arasında “ani bebek ölümü” en
önemli bebek ölüm nedeni olup,
sigara içen annelerin bebeklerinde bu risk içilen sigara
sayısına bağlı olarak 2-6 kat
artmaktadır.
Solunum sistemi, sinir sistemi,
duyu organları, deri ve idrar
yolları hastalıkları sigara içen
saray
annelerin çocuklarında daha sık
görülmektedir.
Annenin süt vermesinde ve süt
miktarında azalmalara ve sorunlara neden olabilir.
Yapılan çalışmalarda doğum
öncesi sigaraya maruz kalan
bebeklerde hiperaktivite, dikkat
eksikliği, heceleme ve okuma
zorluklarının daha sık olduğu
görülmüştür. Yine bazı çalışmalarda bu bebeklerde entellektüel
gelişimde yetersizlik ve bazı
davaranış bozukluklarının daha
sık olduğu gösterilmiştir.
Ayrıca doğumdan sonra da etrafında sigara içenlerden dolayı
dumana maruz kalan çocuklarda da birçok sağlık problemi
daha sık görülmektedir.
Serbest güreş sporu çocukları olumsuz etkiliyor
Karzan Hevleri-Erbil
Serbest güreş sporunun
içerdiği şiddet görüntüleri
çocukları olumsuz etkiliyor.
Televizyonda serbest güreş müsabakalarını izleyen
çocuklar yaşıtlarına sert
davranabilirler.
Bu spor dalının kendi kuralları olduğunu ifade eden
hoca Abdülhalık Siyament,
serbest güreşin bir savaş
sanatı olduğunu söyledi.
Serbest güreş müsabakalarını izlemenin saldırgan
bir neslin yaratılmasına yol
açacağına inanmadığını
dile getiren Siyament, “Spor
ruhundan uzaklaşılmadığı sürece serbest güreşin
zararı olmaz. Ancak bu tür
sporların diğerlerine nazaran gerekli ilgiyi görmediğini
düşünüyorum” dedi.
Bu dalda yarışan güreşçi
Tuana Rebwari, bu spor
dalının çocuklara zarar vermediğini savunuyor. Show
havasında yapılan bu tür
müsabakalardaki güreşçileri taklit etmenin olumsuz
sonuçlara yol açtığını ifade
eden Rebwari, çocukları
güreşçilerin gösterdikle-
ri figürlere özenmemeye
çağırdı.
Spor öğretmeni Lokman
Ali, yakın dövüş sporunun
olimpiyatlarda yer aldığına
belirtti.
Serbest güreş müsabakalarını kaçırmayan Ahmet Abüzeyd adlı vatandaş, çocukların güreşçilere özendiğini
söyledi. Bu spora özenen
bazı çocukların gördüklerini
kendi yaşıtlarına uyguladıklarını, bunun da aralarında
kavgaya yol açtığını ifade
eden Abüzeyd, bu konudaki
tehlikeye dikkat çekti.
Spor yazarı Mesut Hasan
serbest güreşin saldırgan
bir neslin ortaya çıkmasına yol açtığını düşünmediğini söyledi. Serbest güreşin ana temasının spor
olduğunu belirten Hasan,
serbest güreşçilerin bilimsel temellerle yetiştirilmesini ve kendilerine sporun
yüksek mana, değer ve
ruhunun aşılanması gedikkat çekti. Bu sporların
rektiğini savundu. Hasan,
gelişmiş ülkelerde bilimsel
“Bunun yapılması duruyöntemlerle öğretildiğini ifa- munda saldırgan bir topde eden Ali, bu spor dalları- lum yaratmamış olacağız”
nın kendi kuralları olduğunu dedi.
Dünya kupalarında atılan en erken gol sahibi
Hakan Şükür’ün futbol ve siyasi kariyeri
Saray
Hakan Şükür, Kosova göçmeni bir ailenin 2. çocuğu
olarak 1 Eylül 1971′de Sakarya’da doğdu. İsmi Galatasaray ile özdeşleşmiş olan bir
Türk futbolcudur. Kâğıt üzerindeki doğum tarihinin aksine gerçek doğum tarihi 29
Temmuz 1971’dir. Boyu 1.89
olan Hakan Şükür, Türkiye’nin en çok kafa golü atan
milli futbolcusudur.
Sakarya’nın merkez ilçesi
Adapazarı’nda dünyaya gelmiştir. Basın danışmanlığını
Cüneyt Yalınkılıç yapmaktadır. Futbolculuğunda oynadığı kulüpler:
1987-1990 – Sakaryaspor
1990-1992 – Bursaspor
1992-1995 – Galatasaray
1995 – Torino
1995-2000 – Galatasaray
2000-2002 - Inter Milan
2002 – Parma
2002-2003 - Blackburn Rovers
2003- Galatasaray
Bireysel Başarıları
• 1997 FIFA Dünyanın En İyi
Golcüsü Ödülü
• UEFA Kupası’nda ilk Türk
Başyazar Yardımcısı
İsa Abdulkahhar
DİZGİ
ROMAN BEKİR
Gol Kralı: (1999-2000) 10 Gol
• 1998 Türkiye Ligi Gol Kralı
(32 gol)
• Cumhurbaşkanlığı Kupası
maçlarında en çok gol atan
futbolcu: 5 gol
• Türkiye liglerinde en çok gol
atan 2. oyuncu: 238 gol (1.
Tanju Çolak: 240)
• 2 kez Dünya Karmasına
çağrılan tek Türk futbolcu
• 1997 Bronz Ayakkabı Ödülü
• 1997 Türkiye Ligi Gol Kralı:
38 gol
• Avrupa kupalarında en çok
gol atan Türk futbolcu: 37 gol
• Yurt dışında en çok gol atan
2.Türk futbolcu: 11 gol (Torino 1 gol, Inter 5 gol, Parma 3
gol, Blackburn Rovers 2 gol)
• Toplamda en çok milli olan
Türk futbolcu: 158 defa (109
defa A Milli, 25 defa Ümit
Milli, 13 defa A Genç Milli,
6 defa B Genç Milli, 5 defa
Olimpik Milli)
• Milli takımda en çok gol
atan futbolcu: 51 gol (39
defa Galatasaray’da, 7 defa
Inter’de, 2 defa Torino’da, 2
defa Parma’da, 1 defa Blackburn Rovers’da)
-IFFHS (Uluslararası Futbol
Tarihi ve İstatistikleri Federasyonu) Dünyanın gelmiş
geçmiş en çok gol atan Türk
futbolcusu (07.01.2006): 466
lig maçında 254 gol
• Dünya kupalarında atılan
en erken gol: 9.saniye Türkiye 3-2 Güney Kore (29.06.2002) (2002 Dünya Kupası
Üçüncülük Maçı)
• IFFHS (Uluslararası Futbol
Tarihi ve İstatistikleri Federasyonu) 2005 yılı Dünyanın faal en iyi 5. golcüsü
(07.01.2006): 466 lig maçın-
BAŞYAZAR
07504487791
07704487791
Email: [email protected]
Email: [email protected]
da 254 gol
• Avrupa’da en çok hat-trick
yapan Türk futbolcu: 2 defa
• Şampiyonlar Ligi’nde en
çok gol atan Türk futbolcu: 8
gol
• Şampiyonlar Ligi’nde İtalyanlara deplasmanda gol
atan ilk futbolcu 1998-99
Juventus 2-2
• 1999 Türkiye Ligi Gol Kralı
(19 gol)
• Bir sezonda en çok maç
yapan Türk futbolcu: 54 maçta 4697 dakika
• Gümüş ve bronz ayakkabı
kazanan Türk futbolcusu…
• 2011 yılında televizyonu
bırakarak siyasete girmeye
karar verdi ve 12 Haziran
seçimlerinin ardından Adalet ve Kalkınma Partisi’nden
İstanbul 3. bölge milletvekili
seçildi.
Adres: Erbil,
Minare Mahallesi, Aşgal Caddesi
7
Mubarek Sonrası Mısır
Prof. Dr. Meliha Benli Altunışık,
ORSAM Ortadoğu Danışmanı, ODTÜ
Sosyal Bilimler Enstitüsü Md.
Mubarek sonrası Mısır bir
türlü durulmuyor. Bu aslında
çok da şaşırtıcı değil; uzun
yıllar otoriter bir rejim altında
yönetilen ve bu rejimin yarattığı siyasi, sosyal ve ekonomik çarpıklıklarla başetmeye
çalışan bir ülkede geçiş
sürecinin sorunlu olması beklenen bir gelişmeydi. Üstelik
bu sürecin nasıl evrileceğini
ve neyle sonuçlanacağını da
bugünden kestirmek mümkün
değil. Sonuçta bu yaşanan
mücadeleler Mısır’ın daha
demokratik bir yapıya kavuşmasına da, yeni bir diktatörlüğün ortaya çıkmasına da,
ya da, birçok geçiş ülkesinde
yaşandığı gibi, hem demokratik, hem de otoriter öğelerin
birarada
bulunduğu hibrid bir rejime
dönüşmesine de yol açabilir.
Bu anlamda Mısır’da bugün
yaşananları doğru okumak
çok önemli. Bazı analizlerde
iddia edildiği gibi Mısır’da
Mubarek sonrası yaşanan
mücadeleleri İslamcı-laik
çekişmesi ya da yeni demokratlar-eski rejim kalıntıları
arasındaki mücadele olarak
anlamak, geçiş sürecini tüm
karmaşıklığı içinde anlamamıza yardım etmeyecektir.
Mısır’da Mursi yönetimine
karşı çıkanları laiklik üzerinden tanımlamak bu muhalefetin yapısını anlatmakta
yetersiz kalacaktır. Muhalefet liderlerinden hiçbiri Anayasanın 2. maddesinde yer
alan şeriatın yasamanın
kaynaklarından biri olduğu
ibaresine (kaldı ki bu Mubarek zamanında da böyleydi)
karşı çıkmamaktadır. Yine
bu liderlerden hiçbiri din ve
devletin
birbirinden tamamen ayrıldığı
bir düzen isteğinde bulunmamışlardır. Muhalefeti oluştu-
saray
Sayı:89 - 28 Şubat 2013
ran kesimler içinde farklı din
ve devlet ilişkileri tahayyülü
olanlar vardır. Aynı durum
Müslüman Kardeşler için de
söz konusudur. Ancak bugün
Mursi yönetimi ile muhalefet
arasında yaşanan
çekişme laiklik üzerinden
tanımlanamaz. Benzer şekilde Mursi yönetimine karşı
çıkanlar arasında “eski rejim
kalıntıları” da olabilir, ancak
birçoğu canı pahasına eski
rejimin yıkılmasında rol oynamış muhalefeti bu şekilde
tanımlamak çok yanlış olacaktır.
O halde bugün muhalefet
Mursi yönetimini niçin eleştirmektedir? Muhalefetin
kızgınlığının en büyük sebebi
Müslüman Kardeşler’in siyaseti domine etmeye çalıştıkları algısıdır. Mubarek’in devrilmesinde başat rol oynayan
liberal ve solcu gruplar, genç
üyeleri liderlerini dinlemeden
gösterilere katılmış olsalar
dahi Mubarek’e karşı muhalefete geç destek veren Müslüman Kardeşler’in şimdi
“devrimlerini ellerinden aldıklarını” düşünmektedirler. Muhalefetin bu görüşe ulaşmasına ne tür gelişmeler sebep
oldu? Öncelikle muhalefet
Müslüman Kardeşler’in en
fazla oyu olacağından emin
olduğu için meclis ve cumhurbaşkanlığı seçimlerinin çok
hızlı bir şekilde yapılmasını
desteklediğine inanmaktadır.
Daha da önemlisi muhalefet
Mısır’ın bundan sonraki siyasi
düzeninin en önemli unsurlarından biri olacak Anayasanın
yapım ve onaylama sürecinin
de hızlıca yapılmasından
rahatsızlık duymaktadır. Kısacası, muhalefet siyasi geçis
süreci için
bir yol haritası oluşturmada
çabayı gösterdiğini görüyor,
ancak ülke içindeki muhalefetle uzlaşmak, geçiş sürecini
katılımcı bir şekilde yürütmek
için çaba göstermediğine
inanıyor.
Öte yandan Mursi yönetimi
ve genel olarak Müslüman
Kardeşler’in ise sınırlı bir
demokrasi anlayışı ile seçimlerde çoğunluğu elde ettikleri,
dolayısıyla ülkeyi yönetme
yetkisi aldıkları anlayışıyla
hareket ettikleri anlaşılıyor.
Bu anlamda kendilerine oy
vermeyenlerin de kendilerine
güvenmelerini bekliyorlar.
Geçiş döneminde siyaseti
daha da karmaşıklaştıran
başka bir unsur da seçimlerde Selefilerin oy oranları
oldu. Bu gruba ait Nur Partisinin beklenenden çok daha
fazla oy alması geçiş sürecini
iki nedenle daha
zora soktu. Öncelikle, Selefilerin oyları liberal ve solcu
grupları ülkedeki değişim
süreci ile ilgili endişeye sevk
etti. İkincisi, son yıllarda demokratik prensipleri ideolojileve yeni siyasi düzen ile ilgili
rine entegre etme çabasında
olarak Müslüman Kardeşolan Müslüman Kardeşler de
ler’in uzlaşma aramadığını
tabanlarını Selefilere kaptıriddia etmektedir. Müslüman
ma endişesine
Kardeşler’in sürecin başında kapıldılar. Dolayısıyla Seleficumhurbaşkanlığı için aday
lerin çıkışının son dönemde
göstermeyeceği, her keMısır’da yaşanan kutuplaşsimden muhalefetle diyalog
maya katkı sağladığı söyleiçinde olacağı konularında
nebilir.
verdiği sözleri yerine getirme- Sonuç olarak, Mısır geçiş
mesinin de güven bunalımısürecini hızlı yaşamanın
nın ortaya çıkmasında önemli (örneğin, Tunus ve Libya’da
rol oynadığı görülüyor. MurAnayasa çalışmaları halen süsi’nin
rüyor), Mubarek’in yıkılmasını
yetkilerini arttıran, daha sonra sağlayan muhalif gruplar arası
muhalefet nedeniyle geri aldı- artan kutuplaşmanın sonucu
ğı, 22 Kasım kararnamesi ise olarak istikrarsızlık yaşıyor.
muhalafet açısından bardağı Orta vadede daha da önemlisi
taşıran son damla oldu. SoMısır’ın karşı karşıya olduğu
nuç olarak, muhalefet Mursi
sosyo-ekonomik sorunların
yönetiminin eski rejimin ana
artarak devam etmesi. Bu
unsuru olan güvenlik güçlesorunlar ancak katılımcı ve
riyle hayli pragmatik bir ilişkisi uzlaşmaya dayalı bir siyasi
olduğunu, benzer bir şekilde süreçle çözülebilecekken, hekendini Batıya anlatmak ve
nüz Mısır’da bunun belirtileri
kabul ettirmek için her türlü
ufukta görünmüyor.
Binlerce Lübnanlı, Daha Yüksek Maaş Talebiyle Meydanlara Döküldü
Lübnan’da faaliyet gösteren
sendikalar aracılığıyla koordine olan öğretmenler ile diğer
kamu çalışanları, maaş zammı ve sosyal güvenlik paketlerinin genişletilmesi isteğiyle
meydanlara indi.
Lübnan’da faaliyet gösteren sendikalar aracılığıyla
koordine olan öğretmenler
ile diğer kamu çalışanları,
bugün kabine toplantısıyla
aynı saatte maaş zammı ve
sosyal güvenlik paketlerinin
genişletilmesi isteğiyle meydanlara indi.
Lübnan’da büyük kısmını
öğretmenlerin oluşturduğu
binlerce kamu sektörü çalışanı, yaklaşık 18 ay önce
kabine tarafından onaylanmış olan maaş bareminde
artış yasa tasarısının, hala
daha parlamentonun onayını
beklediği için kanunlaşamamasını protesto etmek adına
19 Şubat’ta başlattıkları açık
uçlu grevin devamı olarak
bugün meydanlara indi. Sendikalar Koordinasyon Komitesi Başkanı Hana Garib bugün
yaptığı coşkulu konuşmada
5 bin kişinin ‘açlığın devrimi’
yürüyüşünü başlattığını ve
sürecin ağırdan alınmaya
devam edilmesi durumunda
ulusal çapta bir grev çağrısı
yapılacağını belirterek, hükümete gözdağı verdi.
Lübnan Başbakanı Necip
Mikati geçen hafta yaptığı konuşmada Pazartesi günü meseleyi Parlamento’ya havale
edeceğini taahhüt etmiş fakat
gerçekleştirmemişti. Lübnan
Ekonomi ve Ticaret Bakanı
Nikolas Nahas da Pazartesi
günü maaş bareminde zammı öngören yasa tasarısının
yürürlüğe girmesi için gerekli
olan fonun sağlanabilmesi
adına bütçenin dengelenmesi
gerektiği ve bunun için çok
çalışılmasına ihtiyaç olduğu
açıklamalarında bulunmuştu. Nahas, Pazartesi yaptığı
konuşmada ayrıca parlamentonun ülke ekonomisini
nasıl etkileyeceğinin hesabını
yapmadan hiçbir adım atmayacağını da belirtmişti.
Ne var ki hükümet tarafından
yapılan bu açıklamalar greve çıkan kamu çalışanlarını
tatmin etmemiş görünüyor.
Lübnan’ın farklı kesimlerinden gelen ve Babir’den Beyrut’un merkezindeki Başbakanlık ofisine kadar yürüyen
göstericiler, ellerinde “Artık
usandık!” yazan pankartlar
taşıdılar. Yürüyüşün organizatörlerinden Muhammed
Kasım gazetecilere verdiği
demeçte, “Sendikalar Koordinasyon Komitesi yalnızca
uzun süredir onay bekleyen
maaş zammı yasa tasarısının
parlamentonun onayından
geçmesini istiyor. Eğer kanun onaylanmazsa biz belki
de tüm Lübnan’da harekete
sebep olacak bir grev başlatacağız” ifadelerine yer verdi.
Grev yürüyüşünün katılımcılarından Said Ebu Halil adlı
öğretmen de Muhammed
Kasım gibi kanunun onaylanmaması halinde ulusal çapta
bir grev başlatılacağının sinyalini vererek, “Devlet okulu
ve özel okul öğretmenleri
ile kamu çalışanları olarak
hepimiz bu grev ve gösteriye
yalnızca maaş sisteminde
yapılmasını istediğimiz artış
gibi basit bir isteğin onaylanması için katılıyoruz. Biz
uzun zamandır karşılıksız
taahhütlerle kandırılıyoruz.
Eğer hükümet bu meseleyi
çözmezse grev, biz isteklerimizi alana dek tümLübnan’da
devam edecek” şeklinde
konuştu.
Lübnan’da maaş artışı isteğiyle sokaklara dökülen
öğretmen ve diğer kamu
çalışanlarının başlattığı bu
protestonun ülkede 1975 ila
1990 yılları arasındaki iç savaşın ardından bugüne değin
gerçekleştirilen en büyük
çaptaki ekonomik protesto
olduğu düşünülüyor. Hükümetin maaş artışı için 1,2
milyar dolar bütçeye ihtiyaç
duyduğu tahmin ediliyor.
6
saray
Sayı:89 - 28 Şubat 2013
Müslüm vefat etti
Sibel Can Çekilişteki Cipe
Resmen Göz Dikti
Usulsüz evrak düzenlendiği
gerekçesiyle lüks cipine el
konulan, bu yüzden sıkıntılı
günler geçiren Sibel Can;
Antalya’da hayranlarıyla
buluştu.
Usulsüz evrak düzenlendiği
gerekçesiyle lüks cipine el
konulan, bu yüzden sıkıntılı
günler geçiren Sibel Can;
Antalya’da hayranlarıyla
buluştu. Calista Luxury Resort’ta sahneye çıkan ünlü
sanatçı, esprileriyle de güldürdü. Gecede düzenlenen
bir çekilişle, bir konuğa cip
verileceğini duyan Can,
kendi aracının evrak hatası
nedeniyle elinden alındığına
gönderme yaparak “Cipim
gitti, o cipi bana verin” diyerek, otelin sahibine takıldı.
Dört aydır Memorial Hastanesi’nde
tedavisi süren sanatçı Müslüm
Gürses’ten kötü haber var. Ajanslardan geçen haberler Müslüm
Gürses’in hayatını kaybettiği yönünde. Müslüm Gürses’in doktoru
iddialra üzerine hastane önünde
basına açıklama yaptı. Memorial
Hastanesi Kardiyoloji Uzmanı
Deniz Şener, sanatçı Müslüm
Gürses’in sağlık durumuna ilişkin,
“Gürses’in durumu iyi değil, kaybedebiliriz, ancak şu anda makineye
bağlı hayatı devam ediyor” dedi.
Şener, “Gürses’in durumu iyi değil,
kaybedebiliriz, ancak şu anda
makineye bağlı hayatı devam
Hülya Avşar’dan 50’yim
ama taş gibiyim pozları
ediyor. Şu anda durumu iyi değil,
kaybedilebilir ama şu an öyle bir
şey gelişmiş değil. Durumu, 2, 3,
5 gün, bir hafta öncesinden farklı
değil” ifadelerini kullandı. Deniz
Şener, Gürses’in bilincinin yerinde
olduğunu, kolunu bacağını oynattığını, ancak akciğerleri iyi olmadığı
için makine desteğiyle hayatını
sürdürdüğünü bildirdi.
Sanatçının tepkilerinin iyileşme
yönünde olmadığını ifade eden
Şener, süreç uzadıkça kendilerinin de dirençlerini kaybettiklerini,
sanatçının kaybedilme riski altında
olduğunu deklare ettiklerini kaydetti.
Özcan Deniz -10 Derecede Suya Girdi
Özcan Deniz; yeni filminin çekimleri için
gün sayarken, setlerden de uzak kalamıyor.
Yönetip oynadığı ‘Benim Evim Sensin’ adlı
sinema filmi ile geçtiğimiz yıl adından söz
ettiren Özcan Deniz; yeni filminin çekimleri için gün sayarken, setlerden de uzak
kalamıyor. Yaz başında çekeceği sinema
filminin son hazırlıklarını sürdüren Deniz;
‘Karagül’ adlı televizyon dizisinde konuk
oyuncu olarak yer alacak.
ROLÜ İÇİN...
Oyuncuyönetmen; Gaziantep ve Urfa’da
çekilen dizi için, -10 derecede suya girdi.
Deniz; oyunculuk için hiçbir fedakarlıktan
kaçınmayacağını göstermiş oldu.
TÖRELER VE AŞK
İlişkileri, hayatı ve kızıyla ilgili konuşan Avşar Kızı, çok
özel pozlar da verdi..
Oynadığı filmler, katıldığı
televizyon programları, aşkları, yaptığı sürpriz açıklamalarla medyanın en çok
konuştuğu isimlerden biri
olan Hülya Avşar, 50 yaşına
girdi. Hayatı ve ilişkileriyle
ilgili Elele dergisine açıklamalarda bulunan Avşar,
verdiği pozlarla da çok konuşulacak.
İşte Avşar’ın Elele dergisine
verdiği o röportaj ve pozlar:.
Hayatınızın nasıl bir dönemindesiniz? Nasıl hissediyorsunuz?
Şu an hayatımın keyfini
çıkarma dönemindeyim.
Allah’ın şanslı kullarından
biri olduğumu düşünüyorum. Çünkü hayatla ilgili
yapmam gerekenleri çok
kıvamında bir yaşta yaptım
ve bitirdim. Tabii ki yapmaya devam ediyorum, ama
bundan sonrası işin eğlence kısmı, keyfi, tadı... Dolayısıyla hayatımın en mutlu
dönemini yaşıyorum.
Ne zamandır böyle hissediyorsunuz?
Son bir senedir... Benim
hayatımda bir şeyin eksik
gidiyor olması; bu ufacık bir
şey bile olsa çok çabuk moralimi bozar. O yüzden hem
özel hayatım, hem iş hayatım, hem kendi görselliğim,
hayata bakış şeklim, zekamı kullanış şeklim, kısacası çok tadında bir hayat
yaşıyorum. Her şeyi halletmiş vaziyetteyim. Olayların
üzerinde dans ediyor gibi
hissediyorum kendimi.
Başrolünü Yavuz Bingöl’in oynadığı, yakında ekrana gelecek olan ‘Karagül’ dizisinde; töreler ve aşk konusu işlenecek.
Fransız ‘Buddha’ Diva’nın Elinden Öptü!
YAPMAM GEREKEN NE VARSA
YAPTIM
Biraz tamamlanma dönemi
gibi mi?
Kesinlikle... Yapmam gereken ne varsa; sanat
hayatım, evlenmek hatta
boşanmak, Allah uzun ömür
versin çocuk yapmak, manevi anlamda birçok şeyi
yapmış ve başarmış olmak,
kısacası maddi manevi her
şey artık tamamlandı, artık
raks ediyorum.
Dünyanın en önemli DJ’lerinden
Fransız Claude Challe, dinlemeye gittiği Bülent Ersoy’u övgü
yağmuruna tuttu.
Bülent Ersoy, yoğun istek üzerine önceki gün bir kez daha
Cahide’de sahneye çıktı. Türk
sanat müziğinin iddialı eserlerinin yanı sıra pop müziğin sevilen parçalarını da seslendiren
Ersoy’u dinleyenler arasında
birbirinden ünlü isimler vardı. Bu
isimlerden biri de; müzik dünyasının en ünlü DJ’lerinden ve
Buddha Bar’ın yaratıcılarından
Claude Challe’dı. Daha önceki
Türkiye ziyaretlerinde de Ersoy’a
ve sanatına övgüler yağdıran
Challe, yanına giderek Diva’nın
elini öptü. Ardından da ona
hayran olduğunu ve sanatına
büyük saygı duyduğunu söyleyip
birlikte bol bol hatıra fotoğrafı
çektirdi. Bülent Ersoy, kendisini
dinlemeye giden Tuğba Özerk,
Tufan Kayhan ve Rober Hatemo
ile de birlikte şarkı söylemeyi
ihmal etmedi. Ünlülerden fasıl
grubu kuran Ersoy, dinleyiciler
tarafından dakikalarca alkışlandı
5
Sayı:89 - 28 Şubat 2013
“Erbil’in Tarihi ve Sosyal Yapısı” adlı
kitaba objektif bakış
dini medreselerde görev yapan El-Assaflı,
Kur’an-ı Kerim’i tecvit
ve diğer okuma şekilleriyle çok iyi okuyabiliyordu.
Rahmetli Şeyh Merdan’dan Kur’an-ı Kerim’in tecvit usulünü
öğrenen El-Assaflı
tecvit icazetini birçok
kez almayı başardı.
El-Assaflı 50’li yıllarda
merhum Şeyh Muhiddin Tekkesi’nde verdiği
vaaz ve hutbeleriyle
herkesin dikkatini çekmeyi başarmıştır.
Şeyh Muhiddin’in dini
bilinçlendirme ve irşat
alanlarında büyük rolü
olmuştur. Din Âlimleri
Cemiyet Başkanı merhum Emced El-Zahavi
ve ünlü hatip Muham1931’de
Erbil’in
KaleŞeyh Hüsamettin Erbilli
met Mahmut El-SavHalil Süleyman El-As- si’nde doğdu. Annevaf tarafından ziyaret
sinin
adı
Nigar
Muhlis
safi’nin “Erbil’in Tarihi
ve Sosyal Yapısı” adlı Doğramacı’dır. Yazar, edilen Şeyh Muhiddin,
bölgede İslam’ı sailkokul tahsilini Erbil
eseri piyasaya çıktı.
vunması ve saptırıcı
El-Üla ilkokulunda biYazar eserinde Erakımlara karşı durmatirdi.
Erbil’in
aydın,
yabil’in eski tarihine ışık
zar ve bürokratlarının sı nedeniyle türlü entutarak şehrin eski
gelleme ve tacizlerle
yapısının korunmasını hemen hemen hepsi
karşı karşıya kalmıştır.
bu okuldan mezun
hedefliyor.
Bunun neticesinde
oldular.
Liseyi
Erbil
Yazar, eserin giriş
lisesinde tamamlayan büyük din âlimi Molla
kısmında şu bilgilere
Salih Kozapankeyi ile
El-Assaflı, ardından
yer veriyor: “Aile olaöğretmenlik okulundan birlikte sürgüne gönrak Erbil Kalesi’nin
derilen Şeyh MuhidTophane mahallesinde mezun oldu.
din’in hayatı hakkında
ikamet ediyorduk. Bu- El-Assaflı 1954’te
fazla şeyler yazmayı
Köysancak
Hazine
rada 1931’de dünyaya
ümit ediyorum.
geldim. Kale’de yaşa- Dairesi, Erbil’de MaHalil Süleyman Elliye
Dairesi,
1957’de
yanlar evde TürkmenMahmur Dairesi ve Er- Assafi hoca Hanaka
ce konuşuyordu”.
Camii’nde 30 yıl boHalil Süleyman El-As- bil Maarif Dairesi gibi
yunca Kur’an-ı Kerim
farklı kamu kurumlasafi kimdir?
okuyarak
Cuma günrında
görev
yaptıktan
El-Assafi’nin kızı baleri bazen imam yerisonra öğretmenliğe
basıyla ilgili bana şu
ne hutbe okurdu.
geçti.
bilgileri verdi; Halil
Ayrıca Kürdistan İslaErbil’de farklı okul ve
Süleyman El-Assafi
mi Birliği’nin Yekgirtü
Radyosu’nda programlar da yapan ElAssafi Türkmenliğiyle
her zaman iftihar
eder, duaları kendi
diliyle okurdu.
Dini için mücadele
eden Türkmen din
adamı ne kadar pahalı olursa olsun kütüphanesinde nadir
kitapları bulundurmaya gayret ederdi.
1992’de Rasan kitapçılığını açtığımda
beni ilk ziyaret eden
merhum El-Assafi olmuştur. Kendisi
babamın çok yakın
arkadaşıydı ve aynı
mahalledendiler. Aile
olarak biz dededen
Kaleliyiz.
El-Assafi, Bağdat’ta
İlahiyat Fakültesi’nde
tahsil yaparken ve
orada Hüseyin Paşa
Camii’nde imamlık
yaptığım günlerde de
beni ziyarete gelirdi.
Bağdat’a yerleşen Erbilli aileleri ziyaretinde kendisine refakat
ettim. O ziyaretlerin
tadı hâlâ damağımda. Çünkü burada
yaşadığını hiç tahmin
etmediğim Erbilli ailelerle yakından tanışma fırsatım olmuştu.
Bu aileler Erbil’e olan
sevgi ve özlemlerini
bize anlatırken ve
kentteki hatıralarını
bizimle paylaşırken
gözyaşlarımızı tutamıyorduk. Yaşadığımız o duygusal anlar
görmeye değerdi ...
Orta Asya’nın bazı
bölgelerinde yaşayan
halklar ve Irak Türkmenleri için kullanılmaktadır.
Modern Türkmenler,
kısmen Orta Asya’nın
büyük bir kesimini
içine alan Batı Türkistan yöresindeki Oğuz
Türklerinin soyundan
gelmektedirler. Oğuz
kabileleri 7. yüzyılda
Altay Dağları’ndan
Sibirya stepleri üzerinden batıya hareket
etmişler ve Güney
Rusya içlerine kadar girmişlerdir. Bu
ilk dönem Türkmen
halkının yerli İran
halklarıyla karıştığını
ve Rusya’nın işgaline
kadar göçer olarak
yaşadıklarına inanılmaktadır.
Irak Türkmenlerinin
konuştuğu birçok
şive bulunmaktadır.
Kerkük-Daukuk ve
etrafındaki şive, Telafer ve etrafındaki
şive, Erbil-Altunköprü ve etrafındaki
şive, Kifri-Karatepe
ve etrafındaki şive,
Hanekin-KızlarbatŞehraban- Mendeli
ve Karağan şivesi,
Tuzhurmatu ve etrafındaki şive.
Bu şivelerin en temizi
Azerbaycan ve yeni
Türkçeye yakınlığıyla
bilinen Kerkük şivesidir. Türkmen edebiyatçıları eserlerinde
bu şiveyi kullanmaktadırlar.
Kaynak:
- Irak Türkmenleri,
Dr. İbrahim Dakuklu
s14
-Irak’ta Türkmen varlığı, Abdüllatif Benderoğlu
Türkmen Sözcüğünün Kökeni
Azerilerin Türkmenlere halen Türkmen
demesi, diğer tezleri
Türkmen sözcüğünün kökeni hakkında fonetik bakımdan zayıflatmaktadır. İkinci
birkaç farklı bilimsel
teze göre Türkmen
görüş bulunmakla
kelimesi, Türk sözbirlikte en çok kabul
gören etimolojik tahlil, cüğüne İran dillerinden gelen ve “Türk’e
“Türk-i emin” terkibi
üzerinde yapılan tah- benzeyen” anlamı
veren manada sözcülildir.
ğünün eklenmesiyle
Araplar, savaşçı
oluşmuştur. Modern
Türklerin İslamlaşaraştırmacılar ise
masını çok önemsi-man/-men ekinin
yorlardı. Oğuzların
yoğunlaştırma işlevi
Maveraünnehir’deki
sivil ve askeri temas- gördüğü ve “saf Türk”
lar esnasında Müslü- veya “çoğu Türkler
man olanlarına ahlak gibi” şeklinde tercüve barış bakımından me edilebileceğini
aynı safta bulunmak- öne sürmektedirler.
Tarihi bakımdan tüm
la emanete kavuşBatı veya Oğuz Türkmaktan hareketle
“Türk-iman” demişler- lerine Türkmen veya
Turkoman denilmesidir. Kelime zamanla
Türkmen halini almış- ne karşın günümüzde terim genellikle
tır.
Türkmenistan’da ve
Kava Faris
saray
Siyasi Terminoloji
Federasyon nedir?
Çeviren: Nazım Saiğ
İki veya daha fazla devletin ortak ve
fakat sınırlı olmayan hayati menfaatlerini sağlamak amacıyla birleşmelerinden meydana gelen bir devletler
topluluğudur. Federasyon devlet
şekli, konfederasyon devlet şeklinin
ulaştığı son merhaledir. Bugün federasyon olan Amerika, Almanya ve
İsviçre bir zamanlar konfederasyon
devlet topluluğuydu. Federasyonda, konfederasyonun aksine olarak,
federasyona giren devletler arasındaki hukuki bağ sözleşmesi değil,
anayasa esastır. Yani federasyonu
meydana getiren devletler arasındaki
alakayı düzenleyen metin, bir antlaşma değil bir anayasadır.
Federasyonda, topluluğu meydana
getiren devletlerin üstünde bir federal devlet vardır. Bu devletin kendisine mahsus teşkilatı bulunur. Federal
devlet, federe devletlerin aracılığına
muhtaç olmaksızın onların ülkesi
ve vatandaşları üzerinde doğrudan
doğruya egemenlik hak ve yetkilerini
kullanır. Federasyonda ülke ve vatandaşlar aynı anda bir tarafta federal devletin egemenliğine, diğer tarafta federe devletlerin egemenliğine
tabidirler. Federasyonda federe devletlerin iç hâkimiyetleri olduğu halde,
harici hâkimiyetleri yoktur. Dışa karşı
hep federal devlet muhataptır. Başka ülkelerle münasebetleri federal
devlet yürütür. Federasyonda, konfederasyonun aksine üye devletlere
topluluktan ayrılma hakkı tanınmıştır.
Sovyet anayasası, devletlere topluluktan ayrılma hakkını tanımış ise
de mad. 17, vaktiyle Ukrayna’nın
gösterdiği ayrılma arzusu, çok kanlı
bir şekilde karşılanmakla, bu hakkın
tamamen göstermelik olarak verildiği
ispatlanmıştır. 1990 sonlarında Litvanya’nın bağımsızlık isteğine Sovyetler askerle karşılık verdiler.
Federasyon yürütme organı, eski
Alman federasyonunda olduğu gibi,
bir kraldır veya Birleşik Amerika’da
olduğu gibi halk tarafından seçilmiş
bir başkandır. Yahut İsviçre’de, Sovyet Rusya’da olduğu gibi, bir heyettir.
Şekli ne olursa olsun, federasyonda
yürütme organı oldukça güçlüdür.
Yasama organı ise federasyonun
mahiyeti icabı daima iki meclislidir.
Bunlardan biri, üye devletlerin nüfusuna bakılmaksızın her federe
devletten eşit sayıda meydana gelen meclis, diğeri de yalnız federasyonun birliğini sağlayan ve ülkede
yapılan bir seçimle teşkil edilen meclistir. Tarihin muhtelif dönemlerinde
devlet topluluğu birkaç şekilde meydana gelir. ABD’de ve Almanya’da
da görüldüğü gibi evvelce bağımsız
olan devletler birleşir, Britanya İmparatorluğu’nda olduğu gibi bir tek
devlet parçalanır ve bu parçalar yeni
bağlarla birbirine bağlanır veya eski
Rus Çarlığı’nın parçalanıp, yerine
SSCB’nin gelmesinde olduğu gibi,
eski devletin parçalanmasından
meydana gelir.
4
Sayı:89 - 28 Şubat 2013
Bernard Shaw
saray
Acaba meşhur oyun yazarı,
düşünce adamı, müzik, sanat
ve tiyatro eleştirmeni Bernard
Shaw’u tanımayan var mıdır?
Bu İrlandalı yazar tavır ve
komedi içerikli yazılarıyla tüm
eleştirmenlerini susturabilecek
güçteydi.
26 Temmuz 1856’da İrlanda’nın
başkenti Dublin’de dünyaya
gelen Bernard Shaw, 2 Kasım
1950’de Londra’da vefat etti.
Hem 1925’te Nobel Edebiyat
Ödülü’nü hem de 1938’de
Pygmalion için Oscar’ı alarak,
bu iki ödülü de alabilen ilk ve
tek insan olmuştur.
Shaw, 1856 yılında İrlanda’nın
Dublin şehrinde, yoksul bir
ailenin çocuğu olarak dünyaya
geldi. Klasik eğitimine başladıysa da bir süre sonra okuldan
ayrılarak eğitimini yarım bırakmak zorunda kaldı ve bir emlak
komisyoncusunun yanında çalışmaya başladı. Bir süre sonra
alkolik olduğu için babasını terk
edip annesi ve iki kız kardeşi
ile birlikte Dublin’den ayrılarak
Londra’ya geçti.
Bernard Shaw’un Peygamber
Efendimiz (s.a.v.) hakkında
söyledikleri:
Gerçekten İslam Peygamberine
büyük bir hürmet duyuyorum.
Kendisi tüm hayatını insanların
özgürlüğü ve eşit şekilde yaşa-
ması için harcadı. Eğer bugün
yaşamış olsaydı dünyayı çok
iyi bir biçimde yönetecekti. Orta
çağda bizim papazlar bu zata
karşı vicdansızca iftira ederek
Muhammed’in Hıristiyanlığa
karşı olduğunu söylüyordu. Fakat Muhammed kimseye karşı
değildi, O ıslah ve insanlık için
mücadele etmişti”.
Bernard Shaw 1915 yılında
Efendimiz hakkında bir oyun
yazmak istiyordu.
Bernard Shaw’dan kesitler
İrlandalı yazarın birçok konuda
ilginç görüşleri vardı. Reddettiği
Nobel ödülü için şöyle diyor;
“Nobel ödülü birisine verildiği
zaman sanki bu insana kurtuluş zinciri atılıyor ama bu insan
kendisi zaten özgürdür”.
Hayat için ise şöyle diyor;
“İnsan hayatının hiçbir manası
yoktur. Bu hayat sadece değişim sürecinden geçiyor”.
Maddi gelirin insanın kendisi
çalışarak elde etmesine inanan
Bernard Shaw okulun çocuklar için bir zindandan ibaret
olduğunu söylüyordu. Bernard
Shaw çocukların ebeveynlerinin sırf menfaati için baba ve
annelerinden bir süre uzaklaştırıldığını düşünüyor.
Siyaset ve seçimler konusunda da ilginç çıkışları bulunan
Bernard Shaw; “Kim der ki
seçmenler bu hükümete layıktır
ve beklentileri karşılanıyor. Demek ki hakla haksızlık arasında
kapalı bir daire vardır”.
Demokrasi konusundaki görüşleri ise şöyledir; “Demokrasinin lokomotifi yolsuzluk ya da
iradesiz bir cahil olabilir”.
Birinci Dünya Savaşı’na karşıtlığıyla da bilinen İrlandalı yazar,
Alman savaş uçaklarının Londra’ya bombardımanını mizahi
bir üslupla eleştirirken: “Arkadaşlar korkmayın; Hitler doğum
günümü Londra’ya bomba
yağdırarak kutluyor”.
1884’te Sharlot adlı bayanla
evlenen Bernard Shaw, kısa
bir süre sonra eşinden ayrıldı.
Kendisinin ayrıca evli birçok
kadınla da aşk yaşadığı biliniyor. Resmi eğitime de karşı
olan yazar ve düşünür, yarım
kalan eğitimini tamamlamak
için British Museum Kütüphanesi’nden istifade etmeye ve
bu yolla kendi kendine eğitimini
tamamlamaya çalıştı. Kendini
yetiştirmek maksadıyla konferansları takip ederek muhtelif
tartışmalara katıldı. Bu arada
geçimini sağlamak için de yazmaya başladı.
Sosyalist bir cemiyete de üye
olan yazar, Londra il meclisi
üyeliğini yapan bir kişidir. 1895’te Londra’da siyasi bilimler
ile idari ve iktisadi fakültelerinin
kurucu üyeleri arasında da yer
alan Bernard Shaw’un yakın bir
dostu da Arabistanlı Lorans’tır.
Arap devrimi ile İngiltere arasında koordinasyonu sağlamakla görevli Arabistanlı Lorans 1920’de İngiltere Krallık
Hava Kuvvetleri’nde, “Bernard
Shaw” lakabıyla yer aldı.
Nobel ödülünü reddeden Bernard Shaw, paranın İsveç eserlerinin İngilizceye tercüme işine
harcanmasını talep etti.
Çok ilginçtir ki yazar, kızamık
aşısına da karşıydı. Ancak sonunda kendisi de kızamık hastalığına maruz kalırken doktora
görünmek zorunda kaldı.
Bernard Shaw kendisini temiz
tutmasını ve kırmızı et yememesini tavsiye eden doktora;
“Ben zaten 25 yıldan beri
vejetaryenim, ancak belli ki o
günden beri insan eti yiyorum”
diye cevap verir.
Yaklaşık 25 bin mektup ve 50
tiyatroya imza atan yazarın
eserleri birçok ülkede sahnelendi. Bernard Shaw; Latince,
Fransızca ve Yunancayı da iyi
konuşabiliyordu.
Bernard Shaw, kurucu üyeleri
arasında yer aldığı Fabian Derneği’nde yaptığı bir konuşmada, reformun doğrudan devrim
yoluyla değil barışçıl temel
üzerinde gerçekleşmesini talep
etti.
94 yaşındayken ağaç budarken
merdivenden düşen Bernard
Shaw, kısa bir süre sonra vefat
etti.
Bernard Shaw keşke 5 dakika
hayata dönüp reform talebiyle Ortadoğu’da cereyan eden
Arap baharını ve değişiklikleri
görebilseydi. Eminim ki bunları
kaleme alırdı…
* Milletvekili
Saray
Dünyanın en büyük araba
firması olan Toyota’nın,
Japonya ve dünyanın 24
ülkesinde 42 fabrikası bulunuyor. Yılda yüz binlerce
araba üretimini gerçekleştiren Toyota ilk kurulduğunda aslında dikiş makinesi
üretiyordu.
Toyota hikâyesi
Toyota hikâyesi Japon Sakişi’ye dönüyor. Sakişi’nin
annesi bir terziydi. Büyüyünce Sakişi, annesine
bir dikiş makinesi almaya
karar verir. Ardından 1906’da Sakişi dikiş makinesi
üreten bir fabrika inşa eder.
O dönemlerde Amerikalı
General Motors firması
Japonya’da bir şube açar.
Bu Sakişi’nin dikkatini çeker ve hemen aklına araba
üretme fikrini yerleştirir.
İlk başta General Motor’dan bir araba alır ve
parçalara böler. Sonra
arabanın parçalarını tekrar
takmaya başlayan Sakişi,
fabrikasını araba üretmek
için dönüştürür. Bu işte ba-
şarılı olduktan sonra dikiş
makinesi üretiminden vazgeçen Sakişi’nin artık yeni
işi araba üretmek olur.
Sakişi’nin oğlu ve araba
Sakişi’nin oğlu Keşirwa
Toyoda 1920’de üniversite
tahsilini başarıyla tamamlar. 1926’da babasının
firmasında teknik bölümde
çalışmaya başlayan oğul
Sakişi, ardından kurulan
Toyoda Otomatik’te çalışmaya başlar.
1929’da Sakişi, ipek üreten bir fabrikanın bir İngiliz
firmasına satılması karşılığında 100 bin pound alır.
Bu parayı araştırmalarda
harcanmak üzere oğluna
veren Sakişi’nin bu girişimiyle Japonya’da ilk ulusal
araba üretilir.
Sakişi 1930’da vefat eder.
Ancak oğlu araba konusundaki araştırmalarına
devam eder. Bunun sonucu olarak 1935’de benzinle
çalışan bir motoru üretmeyi
başaran oğul Sakişi, 1936’da Toyota adlı ilk arabasını üretir. Arabanın motoru
Amerika yapımı olsa da diğer parçaları Japon imzası
taşır. Araba ulusal düzeyde
büyük bir beğeni toplar.
Genel merkezi Japonya’nın
Aişi kentinde bulunan Toyota Motors Corporation’in
toplam 315 bin çalışanı
var. Araba üretiminde dünyanın en büyük firmaları
arasında yer alan Toyota’nın yıllık cirosu 108 milyar dolardır.
Toyota sözcüğünün anlamı
Başta araba Toyoda adı
altında üretiliyordu. Ancak
daha sonra ailenin bir üyesiyle izdivaç yapan Risaboro Toyoda, bu adın yerine
Japonca daha kolay yazılan Toyota’nın kullanılmasını önerir. Öneri kabul edilir.
Toyota Japoncada pirinç
tarlası anlamına geliyor.
* Ahenk Nakşibendi
Dikiş makinesinden araba üretimine geçen marka Toyota
saray
3
Türkmen çevrelerinin tek ses olması talep ediliyor
Sayı:89 - 28 Şubat 2013
Saray-Erbil
Türkmen çevrelerinin birlik
olması isteniyor. Bölge
hükümeti, taleplerinin
uygulanabilmesi için Türkmen
siyasi çevrelerinin görüş
birliği içinde olmasını istiyor.
Bilindiği gibi bu çevreler bir
yıl önce bölge hükümetine
bir talep paketi sunmuştu.
Ancak aralarında görüş birliği
olmadığı için bu talepleri rafa
kaldırılmıştı.
Türkmen Liberaller Cemiyeti
Başkanı Sami Şebek,
Türkmen çevrelerinin saf
dışı edildiğini söyledi. Bu
çevrelerin hem Erbil’de Kürt
liderlerinin toplantısına hem
de Bağdat’taki toplantılara
çağrılmadığını ifade eden
Şebek, bu toplantılara
Türkmenleri değil kendi
partilerini temsil eden
çevrelerin davet edildiğine
dikkat çekti.
Türkmen çevreleri olarak
Neçirvan Barzani ile yapmış
oldukları toplantıda tek
ses olmaya anlaştıklarını
dile getiren Şebek, “Ancak
toplantı sonrası her parti
kendine bir şeyler istedi.
Fakat bölge hükümeti bu
ferdi talepleri dikkate almadı.
Çünkü toplantıda Barzani,
bizden taleplerimizi tek
pakette sunmamızı istedi”
dedi.
Şebek, “Türkmen çevreleri
olarak bazı makamlara
uygun unsurlar seçmek için
aramızda anlaştık. Ancak
ne yazık ki her grup bu
makamlara kendi adamlarını
veya ailelerinden birini
yerleştirmek istedi. Ancak biz
buna karşı çıktık. Çünkü bu
durum ne biz Türkmenlere
ne de bölgeye hizmet eder.
Türkmenler olarak üzerinde
anlaşmadığımız bir isim bizi
temsil edemez” diye konuştu.
Türkmen Demokrat
Partisi Başkanı Dilşat
Çavuşlu, bölgede henüz bir
anayasanın bulunmamış
olmasının birçok meselenin
askıda kalmasına yol açtığını
söyledi. Saray’a konuşan
Çavuşlu, Türkmenler olarak
kaderlerinin bölge kaderine
bağlı olduğunu kaydetti.
Bölgenin başarılarını
kendi başarıları olarak
kabul ettiklerini dile getiren
Türkmen parti başkanı,
“Bölgenin hem acı hem
güzel günlerini paylaştık.
Dolayısıyla haklı taleplerimize
kulak vermeleri gerekir ve
Türkmenler olarak ille de
tek ses olmamız gerekmez.
Bir talep, 5 parti imza atarsa
uygulanmalıdır. İlla ki tüm
Türkmen partilerinin imza
atması gerekmez” dedi.
Ancak bu görüşe katılmayan
bir Türkmen yetkili, bu
grupların tek ses olmasının
öneminin altını çizdi.
Türkmen Kardeşlik Ocağı
yöneticisi Abdülkerim
Mollaoğlu, Türkmen
çevrelerinin saf ve söylem
birliği içinde olması gereğini
savundu.
Türkmen taleplerini dikkate
almayan bölge hükümetine
hak veren Mollaoğlu, “Bölge
hükümeti bizden tek ses
olmamızı istemekte haklı.
Ferdi yaklaşımlar bize fayda
sağlamaz. Türkmenler olarak
bu sorunu kendi içimizde
çözüme kavuşturmalıyız”
dedi.
“Salt çoğunluk” şartının
kaçınılmaz olmadığını
savunan Mollaoğlu, “Eğer
6 Türkmen grup bir talepte
bulunuyorsa, bu hemen
kabul edilmelidir. Çünkü
bu şartlarda salt çoğunluk
elde etmek çok zordur” diye
konuştu.
Türkmen işlerinde uzman
siyasi gözlemci Dr. Salim
Otrakçı, bölge hükümetini
Türkmen taleplerini
uygulamamakla suçladı.
Hükümetin Türkmenlerin
tek ses olmamasını
bahane ederek taleplerini
dikkate almadığını belirten
Otrakçı, “Bölge hükümeti,
bölünmüş olarak hareket
eden Türkmenlerden tek ses
olmalarını istiyor” dedi.
Bölge hükümetinin
Türkmenlerin birlik olmasını
istemediğini iddia eden
Otrakçı şöyle devam
etti: “Bölge hükümeti
Türkmenlerin tek ses
olmayacağını zaten
çok iyi biliyor. Bazen de
kendisi bunu istiyor, çünkü
Türkmenler birleşirse bu
iktidarın yararına olmaz”.
Bölge hükümetinin
Türkmenlere karşı zekice
oynadığını ifade eden siyasi
gözlemci Otrakçı, “Bölge
yönetimi hiçbir zaman
birleşemeyen Türkmen
çevrelerinden birlik olmalarını
isteyerek zekice oynuyor”
diye konuştu.
Saray konuyla ilgili olarak
bölge yönetimi sözcüsü Sefin
Dizayi ile temas kurmaya
çalıştı. Ancak Dizayi telefona
çıkmadı.
Bazı milletvekillerimiz birbirleriyle konuşmuyor
Saray –Erbil
Görüş ayrılığı ve siyasi rekabet
bölgedeki bazı milletvekillerinin
birbirleriyle konuşmamasına
neden oluyor. Ancak bu
durumu medyadan saklamaya
çalışanlar var.
Bağımsız bir parlamenter
bu durumun Kürdistan
Parlamentosu’nda yaygın
olduğunu, hatta ve hatta aynı
gruptan bazı parlamenterlerin
birbirlerine küs olduğunu belirtti.
Bir uzman, parlamenterler
arasında görüş ayrılığının
sağlıklı bir durum olduğuna
dikkat çekerek bazı
milletvekillerin birbirleriyle
konuşmamasını eleştirdi.
Türkmen parlamenter Şerdil
Tahsin, bazı milletvekillerinin
birbirleriyle konuşmadığı
haberlerini doğruladı.
Saray’a konuşan Tahsin,
bazı parlamenterlerin 4 yıllık
görevleri süresinde temsil
ettikleri kitle değil sadece kendi
menfaatleri için çalıştıklarını
kaydetti.
Kendi milletlerini düşünen
parlamenterlerin zorluklarla
karşı karşıya kaldıklarını ifade
eden Tahsin, sırf kendileri için
çalışan vekillerin diğerlerinin
önünde engel teşkil ettiğini
söyledi.
Bağımsız parlamenterlerin
kendi irade ve kararlarının eri
olduklarını belirten Türkmen
vekil, bunların sırf kendileri için
çalışan vekillerle çoğu zaman
sürtüştüğünü belirtti.
Kimi parlamenterlerin diğer
grupların referansıyla bu
göreve geldiklerini dile getiren
Tahsin, bunların halkın menfaati
yönünde yapılan çalışmalara
engel teşkil ettiklerini kaydetti.
Bağımsız Milletvekili Karvan
Salih, “Bizler doğu insanları
olarak eğer birisi bize uymazsa
kendisine düşman gözüyle
bakarız veya ona küseriz” dedi.
Artık sorunların silah ile değil
oylama yoluyla çözüldüğünü
ifade eden Salih, “Bizler farklı
ortamlardan gelen insanlarız.
Dolayısıyla bir milletvekilinin bir
meslektaşı ile konuşmaması
doğaldır. Bazen aynı gruptan
milletvekilleri bile birbirlerine
küs oluyor” diye konuştu.
Bir Türkmen parlamenter bu
durumu şahsi meselelere
bağladı. Milletvekili Yaşar
Altıparmak, parlamenterlerin
birbirleriyle konuşmayacak
kadar alt seviyeye inmemeleri
gerektiğini söyledi.
Parlamenterlerin
hareketlerinde halkın
çıkarlarını her zaman göz
önünde bulundurmaları
gereğini savunan Altıparmak,
“Bazı milletvekilleri şahsi
meseleler nedeniyle
birbirleriyle konuşmuyor
olabilirler” dedi.
Altıparmak, “Parlamenterlerin
aramızda görüş ayrılığı olursa
bu doğal bir şeydir. Ancak
bu görüş ayrılığı birbirimizle
konuşmayacak seviyeye
gelmemelidir. Biz çocuk muyuz
ki birbirimize küs olalım? Her
birimiz 19 bin seçmeni temsil
ediyoruz. Şahsen kimseye
küs değilim ve hepsiyle iyi
ilişkilerim var. Mesela Zaholu
parlamenter Abdurrahman
Zahoyi taziyemize katılmıştı”
diye konuştu.
Parlamento işlerinden sorumlu
bir uzman, parlamenterlerin
oturumlarda görüş bildirmede
özgür olduğunu söyledi.
Uzman Zana Rostayi bu
durumun parlamenterler
arasındaki sosyal ilişkileri
etkilememesi gerektiğini
kaydetti.
“Eğer iki parlamenter arasında
husumet varsa bu anlaşılabilir,
ancak bunun dışındaki
sebepler parlamenterler
birbirleriyle konuşmayacak
arasında dargınlığa
kadar alt seviyeye inmemeleri
yol açmamalıdır” diyen
ve hareketlerinde halkın
Rostayi, iktidarla muhalefet
çıkarlarını göz önünde
parlamenterleri arasındaki
bulundurmaları gerekir. Bazı
ilişkilerin husumete dayanan
milletvekilleri şahsi meseleler
ilişkiler olmadığını kaydetti.
nedeniyle birbirleriyle
Aralarında görüş ayrılığı
konuşmuyor olabilirler” diye
olsa da hem iktidar hem de
konuştu.
muhalefet parlamenterlerinin
Değişim Hareketi grup
kamunun çıkarı için
milletvekillerinden Kostan
çalıştıklarını söyledi. Bu
Muhammet, parlamentoda
iki grubun isteklerini farklı
böyle bir durumun gözüne
şekillerde ifade ettiklerini dile
çarpmadığını söyledi. Saray’a
getiren uzman Rostayi, bazı
konuşan Muhammet, “Eğer
milletvekillerinin birbirleriyle
böyle bir şey söz konusu ise,
ben bunu sağlıklı görmüyorum. konuşmamasının normal bir
durum olmadığının altını çizdi.
Parlamenterler olarak
2
102. Türkmen Basın
Günü Anısına
102. Türkmen Basın Günü’nde Saray Ödüllendirildi
Ahmet Seyit Yakup
Dünyada, özellikle Ortadoğu’da basının önem ve
etkisinin her geçen gün
arttığını görüyoruz. Şöyle
ki; günlük ve siyasi hayatımızda bıraktığı etkiyle basın; icra, yasama ve yargı
kuvvetlerinden sonra bugün
dördüncü kuvvet konumundadır.
Biz Türkmenlerin basınla
tanışması bir hayli eski
yıllara dayanıyor. Bundan
102 yıl önce Ahmet Medeni
Kudsizade kardeşler Kerkük’te “Havadis” adı altında
bir gazete çıkararak adını
tarihe yazdırmayı başarmıştır. Ancak bu iş sanıldığı
gibi o kadar kolay değildi.
Çünkü o günlerin elverişsiz siyasi şartları bir yana,
maddi ve teknik açıdan
imkânlar da çok sınırlıydı.
Ancak bu olumsuzluklar
Kudsizade kardeşleri yıldırmadı. Kardeşler, Fransa’dan matbaa ithal ederek,
sorunların üstesinden geldiler ve Havadis’i çıkarmaya devam ettiler. Böylece
Kutsizade kardeşler birçok
gazete ve derginin de çıkmasına ön ayak oldular.
Bu süreç günümüze kadar devam ederek hem
krallık döneminde hem de
ondan sonraki cumhuriyet
döneminde Türkmen gazeteciliği, Irak gazeteciliği
arasında kendine iyi bir yer
edinebildi.
1991’deki bahar ayaklanmasına müteakip yıllarda
Türkmen basını büyük
bir gelişme kaydetti. Bu
dönemde de Arapça ve
Türkçe gazete ve dergiler
çıkarıldı.
Ancak ne yazık ki; şu
günlerde 102. yılını kutladığımız Türkmen basını can
çekişiyor. Şöyle ki; eğer
Türkmen Kültür ve Sanat
Müdürlüğü olmasaydı bu
günü kimse hatırlamazdı.
Müdürlük birkaç gün önce
düzenlemiş olduğu törenle
bu anıyı taze tutmaya çalıştı. Ne üzücüdür ki koskoca
Erbil’de sadece bir tek
Türkmen gazete var.
Bu içler acısı durum karşısında soruyorum: Acaba
neden bu kadar az gazetemiz var?
Acaba her gün karşımıza
çıkıp Türkmenlerin mücadelesi ve tarihinden söz
eden yetkililerimizin bundan
haberleri var mıdır?
saray
Sayı:89 - 28 Şubat 2013
Saray Erbil
102. Türkmen Basın
Günü törenlerle kutlandı.
Türkmen Kültür ve Sanat
Genel Müdürlüğü’nün
düzenlediği tören, Erbil’in
Çuarçıra Oteli’nde yapıldı.
Törende gazetemiz Saray
ödüllendirildi.
24 Şubat 2013 günü
gerçekleşen törene
Kültür Bakanı temsilcisi,
Türkmen parti ve grup
temsilcilerinin yanı sıra
gazeteci ve aydınlar da
katıldı.
Törende, aralarında
Saray’ın da bulunduğu
birtakım Türkmen gazete
ve dergi ödüllendirildi.
Türkmen Kültür ve Sanat
Genel Müdürü Ümit
Halife törende yaptığı
konuşmada 102. Türkmen
Basın Günü’nü kutlayarak
Türkmen medyacıların tek
ses ve tek saf olmasının
öneminin altını çizdi.
Türkmenler için büyük
bir medya kuruluşunun
inşa edilmesini talep
eden Halife, tahsisatı
kesilen Türkmen
gazete ve dergilerin
yeniden çıkarılması için
gerekli maddi desteğin
verilmesinin kaçınılmaz
olduğunu söyledi.
Halife, “Türkmenlere tek
bir gazete yetmez” dedi.
Kültür Bakanı’nın özel
temsilcisi Dr. Fazıl
Caf ise, Kürdistan
Bölgesi’ndeki süreçten
söz ederek, 102. Türkmen
Basın Günü’nü kutladı.
Caf, asil bir millet olarak
nitelediği Türkmenlerin
görüş ve taleplerini
yansıtabilmeleri için kendi
özel basın kuruluşlarına
sahip olmaları gereğini
savundu.
Törende bazı Türkmen
gazete ve dergilere
takdir plaketi verildi.
Ödüllendirilenler arasında
bölgenin tek Türkmen
gazetesi olan Saray da
vardı.
Erbil basın heyeti Türkiye’yi ziyaret etti
Saray-Türkiye
Dünya TV’nin daveti üzerine
Erbil’den bir basın heyeti
Türkiye’yi ziyaret etti.
Türk Fezalar Kurumu’nun
işbirliğiyle gerçekleşen
ziyarette heyet Gaziantep’te
yayın yapan Dünya TV
yetkilileriyle görüştü. 19 Şubat
2013 günü gerçekleşen
ziyaret üç gün sürdü.
Şanlıurfa’yı da ziyaret eden
heyette Fezalar Kurumu
Enformasyon Sorumlusu
Özgür Küçük, Saray Gazetesi
Başyazarı İmat Rifat, Xebat
gazetesinden Muhammet
Zengene, Kurdish Glop’tan
Salih Veledbegi, Hawlati’den
Suut Haşim ve Hewler’den
Saad Hawrami yer aldı.
Heyeti sıcak bir şekilde
karşılayan Dünya TV Genel
Müdürü Remzi Ketenci, heyeti
Türkiye’ye davet sebeplerini
anlattı.
Kürtçe yayın yapan Dünya
TV’nin Samanyolu yayın
grubunun bir parçası
olduğunu ifade eden Ketenci,
Kürdistan Bölgesi’ni ve Erbil’i
defalarca ziyaret ettiğini ve
burada basın mensuplarıyla
görüştüğünü söyledi.
Erbil’den bir basın heyetinin
Türkiye’yi ziyaret etmesini
sağlamak için Fezalar
Kurumu ile temasa geçtiklerini
dile getiren yetkili, heyetin
Dünya TV’yi ziyaret etmesini
istediklerini kaydetti.
Bölge ile Türkiye arasında
siyasi bir sınır bulunsa
da iki halkın birbirlerine
akraba ve dost olduğunu
savunan Dünya TV yetkilisi
Ketenci, aralarındaki mevcut
yakınlaşmanın çoktan
oluşması gerektiğini belirtti.
Dünyanın küçük bir köye
dönüştüğünü ve demokrasinin
her geçen gün ilerlediğini ifade
eden Ketenci, gazetecilerin
bu duruma ayak uydurmaları
gerektiğini söyledi. İki halk
olarak birbirlerinden uzun
bir süre uzak kaldıklarını
dile getiren Ketenci, “Artık
yakınlaşma zamanı geldi”
dedi.
Dünya TV olarak Erbil’de şube
açmayı planladıklarını ifade
eden yetkili, kanal olarak üç
aydan beri Turksat ve Nilsat
üzerinde yayın yaptıklarını
hatırlattı.
Canlı yayın, dini ve
kültür içerikli programlar
gerçekleştirdiklerini ifade eden
Ketenci, heyete Dünya TV’nin
bölümlerini gezdirdi.
Ziyaretten duyduğu sevinci
dile getiren Erbil basın heyeti
ise, ziyarete ön ayak olan
Fezalar Kurumu ve Dünya
TV yetkililerine teşekkür etti.
Ziyaretin bölge ile Türkiye’deki
basın mensupları arasında
yakınlaşma sağlamak için
faydalı olduğunu ifade eden
heyet, böyle bir yakınlaşmanın
her iki tarafa da yararlı
olacağını vurguladı.
Ziyaretin ilk gününde Erbil
basın heyeti, Gaziantep
gazetecileri ile bir akşam
yemeğinde buluştu.
Buluşmada ikili ilişkileri
geliştirme yolları ve iki
ülkedeki basın durumu
konuşuldu.
Basın mensuplarının iki
ülke arasındaki ilişkilere hız
kazandırılması için köprü
görevi üstlenmelerinin
vurgulandığı yemekte
Gaziantep gazetecileri ilk
fırsatta Erbil’i ziyaret etmek
istediklerini ifade ettiler.
Ardından Şanlıurfa’ya geçen
Erbil basın heyeti, buradaki
basın mensupları tarafından
karşılandı.
Kentteki tarihi, kültürel ve dini
mekânları da gezen heyetin
dikkatini çeken mekânların
başında Balıklı Göl vardı.
Balıklı Göl, (Aynzeliha ve
Halil-Ür Rahman Gölleri)
Şanlıurfa şehir merkezinin
güneybatısında yer alan ve
İbrahim Peygamberin ateşe
atıldığında düştüğü yer olarak
bilinen bu iki göl, kutsal
balıkları ve çevrelerindeki
tarihi eserler ile Şanlıurfa'nın
en çok ziyaretçi çeken
yerlerindendir.
İbrahim Peygamber, devrin
zalim hükümdarı Nemrut
ve halkının taptığı putlarla
mücadele etmeye ve tek tanrı
fikrini savunmaya başlayınca,
Nemrut tarafından bugünkü
kalenin bulunduğu tepeden
ateşe atılır. Bu sırada Allah
tarafından ateşe "Ey ateş,
İbrahim'e karşı serin ve
selamet ol"' emri verilir. Bu
emir üzerine, ateş suya
odunlar da balığa dönüşür.
İbrahim bir gül bahçesinin
içerisine sağ olarak düşer.
İbrahim'in düştüğü yer Halilür Rahman gölüdür. Rivayete
göre Nemrut'un kızı Zeliha
da İbrahim'e inandığından
onu da peşinden ateşe atar.
Zeliha'nın düştüğü yerde de
Aynzeliha Gölü oluşmuştur.
Her iki göldeki balıklar halk
tarafından kutsal kabul
edilerek yenilmemekte ve
korunmaktadır. Buraya
insanlar dua etmek için
gelirler.
Heyet Şanlıurfa kültürünü,
adet ve geleneklerini yansıtan
bir gösteriyi de izleme fırsatı
buldu.
Türkiye’de gördüğü ilgiden
gayet memnun kalan Erbil
basın heyeti, ziyarete vesile
olan Fezalar Kurumu’na,
Işık Koleji’ne ve buradaki
basın mensuplarına teşekkür
ederek, ziyaretin iki halk
arasında var olan kardeşliğe
hız kazandırmasını temenni
etti.
102. Türkmen Basın Günü Kutlu Olsun
102. Türkmen basın günü nedeniyle tüm
Türkmen basın mensuplarını kutlar, bu münasebetle Türkmen basın sürecinin mesafe
alarak daha da gelişmesini dileriz. Ayrıca Bu
münasebetin Türkmen halkının tek ses ve
tek tavır olmasını sağlayacak büyük bir Türkmen basın kurumunun inşasına da vesile
olmasını temenni ederiz.
Saray Gazetesi
Sayı:89 - 28 Şubat 2013
Erbil'deki tek Türkmen gazetesi
ödülendirildi
2
Bazı parlamenterler birbirleriyle
konuşmuyor
3
Bölge Başkanının Danışmanı:
Bölge yönetimi Türkmenlerin tek
ses olmasını istiyor
3
Mısır istikrara kavuşacak mı?
7
Bölge Başkan Yardımcısı Türkmen Olmalı
Saray-Erbil
Kürdistan Bölge Başkanı’nın
Danışmanı, bölgedeki
kilit görevlerin birisinin
Gazeteciler Sendikası Meclisi, 102. Türkmen Basın Günü’nü Kutladı
Saray Özel
Kürdistan Gazeteciler
Sendikası Meclisi tarafından
yayınlanan mesajda 102.
Türkmen Basın Günü
kutlandı. Sendika Başkanı
Azat Hamademin’in imzasıyla
yayınlanan mesajda, 1911’de
Kerkük’te Muhammet Kutsizade
tarafından çıkarılan ilk Türkmen
gazete olan Havadis’in
yıldönümü kutlandı. Sendika
Başkanı, mesajında ayrıca
Türkmen basın mensuplarını
da kutlayarak Kürdistan
Bölgesi’ndeki demokratik süreç
sayesinde çıkan Türkmen
basınının gelişmesini diledi.
Türkmenlere verilmesi
yönündeki talebe destek
verdi. Bölge Başkanı’nın
Basın Danışmanı Faysal
Debbağ, bölgede Kürtçe
yayınlanan Hewler
Gazetesi’nde kaleme
aldığı yazıda bölge başkan
yardımcısı, parlamento
başkan yardımcısı ya da
başbakan yardımcısının
Türkmen olması gereğini
savundu.
24 Şubat 2013 tarihli
yazısında Debbağ, bu üç kilit
görevden birisinin iyi yetişmiş
bir Türkmen’e verilmesini
istedi.
Debbağ yazısında şunlara
yer verdi: “Sayı olarak
bölgenin en büyük ikinci
topluluğu konumundaki
Kerkük Türkmenlerinin,
kendilerine hiçbir şey vaat
etmeden bizimle olmalarını
istemek acaba ne kadar
doğru bir yaklaşım? Bu
arada gün yoktur ki güney
Kürdistan’ın asil Arap
toplumundan söz etmeyelim.
Fakat bunlara bir bakanlık
vermeyi hiç düşündük mü?”.
Yazısında hem iktidarı
hem de muhalefeti bu
konuyu ciddi bir şekilde
ele almaya çağıran
Debbağ, bu meselenin,
muhalefeti hükümete alma
meselesinden öncelik
kazandığını kaydetti.
Barzani’nin danışmanı
Debbağ yazısına şöyle
devam etti: “Türkmen ve
Hıristiyanların birer bakana
sahip oldukları doğru, ama
bana göre bunlara bir veya
iki kilit görev vermemiz
lazım”.
Doğramacı Vakfı, Bilkent Koleji’ne 2
minibüs hediye eden Sefin Yasin’e teşekkür etti
Saray Özel
Erbil’de bir avukat,
İhsan Doğramacı
Bilkent Koleji’ne 2
araç hediye etti.
Avukat Sefin Yasin,
eğitim sürecine hız
kazandırmak amacıyla
okula 2 minibüs hediye
etti.
Doğramacı Vakfı,
bu anlamlı jesti
karşılığında Avukat
Yasin’e teşekkür
ederek, emsallerinin
artmasını diledi.
14 yolcu kapasiteli
iki minibüs İhsan
Doğramacı Bilkent
Koleji’ne teslim edildi.
İhsan Doğramacı Erbil Bilkent Kolejin’de kayıtlar başlamıştır
İhsan Doğramacı Bilkent Erbil Koleji Kayıt Başvuruları
İhsan Doğramacı Bilkent Erbil Koleji 2013- 2014 akademik yılı için öğrenci başvurularını kabul edecektir. Kontenjanlar 2008 ve 2009 yıllarında doğmuş olan öğrenciler için ayrılmıştır. 1.,2.,3.,4., sınıf öğrencileri için kontenjanlar sınırlı olup öğrencinin İngilizce dil becerilerine
bağlıdır. Hafta içi hergün (pazar-Perşembe) saat 8:00 – 16:00 arasında kayıt başvurusu yapabilirsiniz.
Admissions for ihsan Dogramaci Bilkent Erbil College
IDBEC will accept applications for the 2013 – 2014 school years.
Places will be offered to students born in 2008 and 2009 .Limited places are available for students in G1-G4 and will depend on the
students command of english .
School hours are Sunday to Thursday from 8:00AM to 4:00 PM.
Adreess; ıhsan dogramaci bikent erbil college /toreq village mosul road, erbil,ıraq Tel: 0750 383 8101 -0750 383 8102- 06626449180662644917- Web: www.bilkenterbil.org

Benzer belgeler

gazeteni okumak için buraya tıklayın

gazeteni okumak için buraya tıklayın Kahn, Alman futbolunun yakın tarihte yetiştirdiği en başarılı oyunculardan oldu. Bireysel çapta gösterdiği başarılar ona art arda dört UEFA Avrupa’nın En İyi Kalecisi, üç IFFHS Dünyanın En İyi Kale...

Detaylı

6 ayaklı canavar` Frankfurt`ta! Lahmacun böreği

6 ayaklı canavar` Frankfurt`ta! Lahmacun böreği kavgaya yol açtığını ifade eden Abüzeyd, bu konudaki tehlikeye dikkat çekti. Spor yazarı Mesut Hasan serbest güreşin saldırgan bir neslin ortaya çıkmasına yol açtığını düşünmediğini söyledi. Serbes...

Detaylı

SARAI LATINInew.indd

SARAI LATINInew.indd Dünya kupalarında atılan en erken gol sahibi Hakan Şükür’ün futbol ve siyasi kariyeri Saray Hakan Şükür, Kosova göçmeni bir ailenin 2. çocuğu olarak 1 Eylül 1971′de Sakarya’da doğdu. İsmi Galatasar...

Detaylı