Sayı 2 / Yaz 2011 - Başkent Üniversitesi Ankara Hastanesi

Transkript

Sayı 2 / Yaz 2011 - Başkent Üniversitesi Ankara Hastanesi
Sağlıkta Adres
Başkent
Sayı 2 / Yaz 2011
GÜNEŞİN KARANLIK YÜZÜ
Prof. Dr. A. Tülin GÜLEÇ
RAMAZAN AYI İÇİN BESLENME ÖNERİLERİ
İrem OLCAY EMİNSOY
ENFEKSİYON HASTALIKLARI ve KLİNİK MİKROBİYOLOJİ ABD
Prof. Dr. Hande ARSLAN
SU SPORLARI İLE İLİŞKİLİ ENFEKSİYON HASTALIKLARI
Prof. Dr. Hande ARSLAN
ERİŞKİN KEMİK İLİĞİ NAKİL MERKEZİ
Doç. Dr. İlknur Kozanoğlu
VARİS
Doç. Dr. Tankut AKAY
GEBELİK VE EGZERSİZ
Uzm. Fizyoterapist Emel ŞAHİN
HORLAMAK HASTALIK BELİRTİSİ OLABİLİR Mİ?
Öğr. Gör. Şerife BOZBAŞ
ÖZEL SAĞLIK SİGORTASI
Uzm. Dr. Fisun SÖZEN
Cengiz YILMAZ
Başkent Üniversitesi Hastanesi yayınıdır.
TANI VE TEDAVİ BİRİMLERİ
Acil Tıp
n Anesteziyoloji
- Ağrı kliniği
n Aile Hekimliği
n Beyin ve Sinir Cerrahisi
n Çocuk Cerrahisi
n Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları
n Dermatoloji
- Aşırı Terleme Tedavisi
- Botox Uygulaması
- Fototerapi
n Diş Hekimliği
n Endokrinoloji
n Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji
n Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon
n
n
n
n
n
n
n
n
n
n
n
n
n
n
n
n
n
n
n
n
n
n
Gastroenteroloji
Genel Cerrahi
- Yanık Polikliniği
Göğüs Hastalıkları
- Sigara Bırakma Kliniği
- Uyku Laboratuarı
Hematoloji
Kalp Damar Cerrahisi
Göz Hastalıkları
Kadın Hastalıkları ve Doğum
- Tüp Bebek
Kardiyoloji
Kulak Burun Boğaz Hastalıkları
Nefroloji
- Ayaş Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Merkezi
- Yapracık Geriatri ve Psikososyal Rehabilitasyon Merkezi
- Yenikent Diyaliz
Nöroloji
Nükleer Tıp
Ortopedi ve Travmatoloji
Patoloji
Plastik ve Rekonsrüktif Cerrahisi
Psikiyatri
Romatoloji
Radyodiagnostik
Tıbbi Genetik
Tıbbi Onkoloji
Üroloji
- Taş Kırma Kliniği
- Ürodinami Laboratuarı
İÇİNDEKİLER
04
08
10
14
18
24
28
32
34
1
Editörden
Sağlık ve Magazin Dergisi
Sahibi
Başkent Üniversitesi Hastanesi
Adına Başhekim
Prof. Dr. Ali HABERAL
Sorumlu Yazı İşleri Müdürü
Melek ALKAN ÇAKMAK
Tasarım Uygulama
Başkent Üniversitesi
İletişim Fakültesi
İletişim Tasarımı Bölümü
Baskı
Can Matematik Limited Şirketi
İvedik Organize Sanayi
Ağaç İşleri Sitesi, 21.Cadde
524. Sokak, No: 30
İvedik/ANKARA
Tel: (0312) 395 06 70
Merhaba sevgili okurlarımız;
Özlemi çekilen güneşin, yerini bunaltıcı
yaz sıcaklarına bıraktığı şu günlerde;
sizlere, mevsime özgü sağlıkla ilgili
yaşanabilecek sıkıntılardan ve beraberinde
koruyucu sağlık önlemlerinden oluşan bir
içerik hazırladık. Bu dönemki sayımızda;
Enfeksiyon Hastalıkları Anabilim Dalı
Başkanlığı bünyesinde yapılan çalışmaları
içeren bilgilendirmelere yer verilmiştir.
Hastalıklar ve tedavileri ekseninde
yayınlamayı amaç edindiğimiz dergimizde; her ne kadar teknolojik ekipmanlar, modern tedavi yöntemleri ve
erken teşhisin önemine vurgu yapsak da,
sağlıkla ilgili yaşadığımız her sıkıntının
atlatılmasında, moral ve motivasyon
yüksekliğinin gücünü de yadsıyamayız.
O yüzden sayfalarımızı karıştırmadan
önce, hastanemizde uzun zamandır tedavi
gören çocuk hastamız Hilal ÇALIK’ın
duygularını dile getirdiği mektubuna yer
vermek istedik.
Bu mektup; bizim için, yaşama dört ele
sarılmanın, başımıza ne gelirse gelsin
hayattan ümidi kesmemenin, bardağın
hep dolu tarafını görmenin hayatımıza
kattığı değerin en saf haliyle sunumuydu.
İstedik ki; Hilal’in cümleleri birileri için
ışık olsun yolunu aydınlatsın, el olsun
çeksin çıkarsın.
Sahip olduğumuz sağlık hazinesine
gerekli özeni gösterip, kıymetini bilen bireyler olmak dileğiyle hepinize sağlık dolu
yarınlar dileriz.
Melek ALKAN ÇAKMAK
Yayın Türü
Yerel Süreli Yayın
Basım Tarihi
24/08/2011
Okuyucu Köşesi için mail adresimiz
[email protected]
2
İdare Adresi
Mareşal Fevzi Çakmak Caddesi
10.Sokak, No:45
Bahçelievler/ANKARA
Tel: (0312) 212 68 68
Faks: (0312) 223 73 33
www.baskent-ank.edu.tr
3
Prof. Dr. A. Tülin GÜLEÇ
Başkent Üniversitesi Tıp Fakültesi
Deri ve Zührevi Hastalıkları ABD
GÜNEŞİN
KARANLIK YÜZÜ
Dünyamızdaki tüm varlıklara hayat kaynağı olan güneş ne yazık ki artık insanlar için bir
tehlike unsuru haline gelmeye başlamıştır. Bu nedenle güneş ışığının zararlarını ve yarattığı
riskleri iyi bilmek ve gerekli önlemleri zamanında almak büyük önem taşır. Ayrıca, güneş
ışığı ile ilişkili deri kanserlerinin kaçınılabilinmesi mümkün kanserler olduğu ve bunun da
etkili bir şekilde güneşten korunarak sağlanabileceği unutulmamalıdır.
4
Sağlıklı, uzun ve mutlu bir yaşam sürmenin
en önemli sırrı, başta güneş olmak üzere doğanın bizlere hediye ettiği imkanlardan uygun
ve doğru şekilde faydalanmaktır.
haline gelmiştir. Bu nedenle vücudumuzu
güneşin zararlı etkilerinden en etkin şekilde
korurken aynı zamanda güneşin dost etkisinden de faydalanabilmenin yolları giderek
önem kazanmıştır.
Dünyadaki tüm varlıklar için enerji kaynağı
olan güneş vücudumuzdaki D vitamini üretiminin yaklaşık %90-95’inden sorumludur. D
vitamininin kemik ve diş gelişimini sağlamak
ve bağışıklığı güçlendirmek gibi çok önemli
görevleri vardır. Bu nedenle güneş ışınlarından doğru şekilde faydalanmak her yaşta
daha sağlıklı ve güçlü olmak açısından oldukça önemlidir. Ancak tüm bu faydaları içinde
barındıran güneş, son 50 yıl içinde deri üzerindeki olumsuz ve korkutucu etkilerinin ortaya çıkmasıyla kaçınılması gereken bir güç
Güneş ışığına, yani ultraviyole
(UV) radyasyonuna, kısa sürede
aşırı maruz kalınması güneş
yanığına; uzun süreli maruz
kalınması ise; derideki bağışıklık
sistemini zayıflatarak, erken deri
yaşlanması ve deri kanserine yol
açması gibi çok önemli olumsuz
etkileri vardır.
UV radyasyonu dalga boyuna göre başlıca
UVA, UVB ve UVC olmak üzere 3 alt gruba
ayrılır. UVC: Tamamı ozon tabakası tarafından filtre edilir. Ekvatora yakınlık, mevsim, saat gibi faktörlere bağlı olmak üzere
UVB’nin %1-5’i, UVA’nın ise %95-99’u yeryüzüne ulaşır. UVB: Derinin üst tabakaları
tarafından tamamen emilir ve esas olarak
deride kızarıklık oluşumu ile güneş yanığından sorumludur.
Ayrıca hücre çekirdeğinde bulunan ve taşıdığı genler sayesinde hücredeki hayatsal faaliyetleri yöneten DNA üzerine doğrudan etki
göstererek yapısının bozulmasına yol açar.
Bu etki, deri kanserlerinin gelişimi için çok
önemli bir risktir.
5
UVA: Derinin daha derin tabakalarına kadar
ulaşır ve güneşe bağlı erken deri yaşlanmasına ve derideki renk koyulaşması ile lekelere
neden olur. Bu kişilerin derisi ince, gevşek,
mat, kırışık, lekeli ve çabuk zedelenir bir
durum alır. Etkisi henüz tam olarak anlaşılmamış olmakla birlikte UVA’nın deri kanseri
oluşumunda da rolü olduğu söylenmektedir.
Bağışıklık sisteminin zayıflaması ise hem
UVA hem de UVB radyasyonuna maruz kalma
sonucu görülür.
Güneş ışığına maruziyetin en önemli ve korkutucu etkisi elbette ki deri kanseri oluşumunda
rol oynamasıdır. Bunlardan en tehlikeli olanı
ise halk arasında “ben kanseri” olarak bilinen
melanomadır. Melanoma, deriye renk veren
melanin pigmentini yapan hücreler olan melanositlerin kanseridir.
Avustralya gibi yıl boyu fazla güneş alan ülkeler başta olmak üzere dünyanın birçok ülkesinde her yıl daha da artan sıklıkta görülmektedir.
Melanoma gelişiminde ben sayısının fazla olması, atipik (düzensiz kenarlı, çok sayıda renk
içeren, homojen görünümlü olmayan) benlerin bulunması, ailede ben kanseri görülmesi
ile kişinin açık tenli, renkli gözlü ve çilli olması
gibi pek çok risk faktörünü rolü vardır.
Ancak en önemli ve önlenebilir risk faktörü
aralıklı, ani ve yüksek miktarda güneş ışığına
maruz kalmaktır. Özellikle çocukluk çağında
içi su dolu kabarcıkların da eşlik ettiği şiddetli
güneş yanığı öyküsü olan kişilerde ben kanseri gelişimi ihtimali yükselmektedir. Melanoma eğer tedavi edilmezse veya tedavide geç
kalınırsa ölümcül olan bir kanserdir.
Güneş ışığına uzun yıllar boyunca daha düşük dozlarda da olsa maruz kalmak ise son
derece tehlikeli olabilen skuamöz hücreli karsinoma ve bu kanserin öncüsü olan aktinik
keratoza yol açar. Bunlar özellikle vücudun yıl
boyunca sürekli olarak güneşle karşı karşıya
kaldığı yüz ve eller gibi açık alanlarda oluşur.
Bu bölgelerde üzeri kabuklanan ve pullanan
kabarıklıkların veya iyileşmeyen yaraların
oluşması uyarıcı olmalı ve bu kişiler mutlaka
bir dermatoloğa başvurmalıdır.
6
Güneşin yukarıda sayılan zararlı etkilerinin
toplum sağlığını önemli ölçüde tehdit etmesi,
sağlık alanında çalışan uzmanların koruyucu
önlemler almasına neden olmuştur.
güneşe çıkmadan 20-30 dk önce kalın bir
tabaka halinde sürülmeli ve koruyuculukları
kaybolduğu için 2-3 saatte bir tekrar edilmelidir.
Güneşten korunma
ne kadar erken yaşlarda
başlarsa o kadar yararlı olur.
Bu nedenle doğum sonrası 6
aylıktan itibaren bebekleri güneş
ışığından korumaya başlamak,
çocuklara güneşin zararlarını
anlatarak onlara kendilerini
güneşten nasıl koruyacaklarını
öğretmek gereklidir.
Ayrıca aşırı terleme, duş alma ve yüzme sonrası da mutlaka yenilenmelidir. Dudakların da
yanabileceği ve bu bölgede de güneşe bağlı
olarak dudak kanseri gelişebileceği unutulmamalı ve 15-30 koruma faktörlü dudak
nemlendiricileri kullanılmalıdır. Güneşten koruyucu kremler ve diğer koruyucu önlemler
sadece yazın veya tatile gidince değil, ideal
olarak tüm yıl boyunca uygulanmalıdır.
Bu amaçla öncelikle güneşin yeryüzüne en
yoğun ve dik olarak olarak ulaştığı saatler
olan 10:00-16:00 arasında açık havaya kızgın güneş altına çıkmamaya dikkat edilmelidir. Güneşi yansıtan açık renkli ve mümkün
olduğunca güneşe temas eden bölgeleri
kapatan koruyucu kıyafetler giymek, geniş
kenarlı şapkalar ile güneş gözlüğü takmak
ayrıca önemlidir.
Güneşten koruyucu kremler güneşten korunma amacıyla geliştirilmiş en önemli ürünlerdir. Bu ürünler deriyi UV radyasyonun hem
akut (kızarıklık ve güneş yanığı) hem de kronik
(deri kanseri gelişimi ve erken deri yaşlanması) etkilerine karşı korur. Güneşten koruyucu
kremler alırken doktorun tavsiye ettiği, hem
UVA hem de UVB radyasyona karşı koruyan,
SPF’si yüksek ve suya dayanaklı olan ürünler
tercih edilmelidir.
PF (güneşten koruma faktörü)
bir kremin güneşin yakıcı
ışını olan UVB’den ne ölçüde
koruduğunun bir göstergesidir
ve etkili bir korunma için
en az 30 faktörlü koruyucular
tercih edilmelidir.
Bu kremler, giysi dışında kalan yani güneş gören her alana uygulanmalı, özellikle
Bulutlu havalar ve gölge, şemsiye veya saçak
altınının güneş ışığının etkisini en fazla yarıya
indirmesi ve dolayısıyla koruyucu olmaması
nedeniyle bu durumlarda da korunmaya devam edilmelidir.
Kum, cam, su, kar ve beyaz boyanmış yüzeyler güneş ışınlarının yaklaşık %85’ini yansıtır, yani güneşin zararlı etkilerini artırır. Bu
nedenle havuz veya denize gidildiğinde, karlı
havalarda ve araba ile seyahat esnasında da
güneşten mutlaka korunmak gerekir.
Kemik gelişimi için önemli olan D vitamini
güneş ışınlarının yardımıyla vücutta sentezlenir ve bu vitamin özellikle hayatın ilk yıllarındasağlıklı gelişim için çok gereklidir. D
vitamini eksikliği çocuklarda raşitizm, erişkinlerde ise kemiklerin sertliğini kaybetmesi
ve kas-iskelet ağrısına neden olur. Ayrıca,
bazı bilimsel çalışmalarda D vitamini seviyesinin kolon, meme ile prostat kanseri ve
lenfoması olan kişilerde düşük olduğu bulunmuştur.
Son yıllarda güneşten koruyucu kremler de
dahil olmak üzere güneşten korunma yöntemlerinin D vitamini eksikliğine yol açabileceği öne sürülmüştür. Bununla birlikte, bu
kremlerin D vitamini eksikliğine yol açtığını
gösteren klinik bir kanıt bulunmamaktadır.
Ayrıca uzun süreli güneşten koruyucu krem
kullanan bireylerin izleminde de bu ürünlerin
D vitamini eksikliğinde yol açmadığı gösterilmiştir.
7
İrem OLCAY EMİNSOY
Başkent Üniversitesi Hastanesi
Beslenme ve Diyet Bölümü
Ramazan sofralarımızı zengin tutmayı, pek çok yemek
çeşidini beraber sunmayı, davetler verip, keyifli sofraları
sevdiklerimizle paylaşmaya severiz.
RAMAZAN AYI
İÇİN BESLENME
ÖNERİLERİ
Toplumsal hayatımızda
meydana gelen bazı
degişiklikler, Ramazan
ayında beslenme
şeklini de etkilemektedir.
Yemek yenilen
saatlerin değişmesinin
yanı sıra yediğimiz
yemeklerin çeşitleri de
farklılaşmaktadır.
Ramazan ayında İftar ve Sahur olmak üzere
iki ana öğün bulunmaktadır. İftarda orucu
zeytin, peynir, reçel gibi çeşitli yiyeceklerle
açmak, ardından çorba, etli yemek, pilav,
börek, tatlı ya da meyve ile yemeği bitirme
alışkanlığı vardır. Sahurda ise yine özel yemekler yapılabildiği gibi, akşamdan kalan yemekler ya da sabah kahvaltısının biraz daha
çeşitlendirilmişi ile oruca hazırlanılır. Bu iki
öğün arasında ise hem sıvı tüketimine dikkat
etmek, hem de ara öğün olarak meyve, sütlü
tatlı, dondurma gibi yiyecekler tüketmek söz
konusu olabilmektedir.
Yeterli ve dengeli beslenme ile ramazan ayını sağlıklı geçirmek sağlanabilir. Yanlış beslenme şekli
mide ve barsak rahatsızlıklarına neden olabilir.
İftar
İftar da kahvaltılık ürünler tüketerek başlamak
önemlidir. Uzun süre aç kaldıktan sonra biraz peynir, zeytin, bal veya reçel, 1-2 dilim
ekmek tüketilebilir. Ramazan ayının en güzel
tatlarından biri olan pideyi de dikkatli yemek
önemlidir. Yemekler mümkün olduğunca yavaş yenmelidir. Açlık hissini yemek yemeğe
başladıktan 20 dakika sonra azalmaya başlamaktadır, bu nedenle hızlı yediğimizde bu
süre geçinceye kadar yedimiz yemek miktarı
da fazla olacaktır. Bu şişkinliğe, hazımsızlığı
en önemlisi de kilo almaya neden olabilir.
Kahvaltılık yiyecekler arasında sosis, salam,
sucuk gibi besinler olmaması daha uygundur. Bu yiyeceklerin yağ oranları yüksek ve
baharatları özellikle tuz miktarları daha yoğundur. Bu nedenle sofralarımızda daha az
yer bulmalarında bir sakınca yoktur. Yemek
olarak çorba, etli sebze yemeği, kurubaklagil,
et – tavuk- balık yemekleri, pilav – makarnabörek, salata ve meyve tercih edilebilir. Bu
yemekler hazırlanırken kızartma olmaması,
katı yağ kullanılmaması, porsiyon ölçülerinin
büyük olmaması önemlidir. Yemekleri iyi çiğnemek, yavaş yemek gereklidir. Haftada 1-2
defa kurubaklagil yemeği yenmelidir. Salata
ve meyve vitamin ve mineral desteğinin yanı
sıra, posa açısından da beslenmemizi desteklemektedir. Bu da barsakların düzenli çalışmasına yardımcı olmaktadır. Şerbetli tatlı
yerine sütlü tatlıları tercih edilmelidir.
8
Dışarıda yenilen yemeklerde her zaman olduğu gibi temizliğe dikkat etmek gereklidir. Özellikle sütlü tatlı alırken taze olduğundan emin
olmak gerekmektedir. Ramazanın bir diğer
vazgeçilmez tatlısı güllaç, uygun koşullarda
saklanmadığında çok çabuk bozulmaktadır.
Ara öğün
İftardan sonra iki tane ara öğün yapılmalıdır.
İftardan 1 ve 3 saat sonra meyve veya iftarda
yenmediyse sütlü bir tatlı yemek uygundur.
Sahur
Sahur da hiç ihmal edilememesi gereken bir
öğündür. Bu öğünde de tok tutsun diye ağır,
yağlı yemekler tercih etmek çeşitli rahatsızlıklara neden olabilir. Kızartma, makarna, pilav, gibi
yiyecekler sahurdan sonra mide rahatsızlıklarına neden olabilir. Bu nedenle, çorba ve kahvaltılık (peynir, yumurta, zeytin, az miktarda reçel
veya bal, süt) tüketmek daha uygun olabilir.
Sıvı
Ramazan ayı yaz aylarının gelmesinden dolayı
terle su kaybı daha çok olmaktadır. İçtiğimiz
çay, kahve veya meşrubat su yerine geçmemektedir. Günde 2-2,5 litre kadar su içilmesi gereklidir. Yemeklerin yanında az şekerli
komposto veya hoşaflarda içilebilir. Arada
çay veya kahve tüketilebilir. Evde hazırlanmış
limonata hem güzel bir serinletici olabilir. Fakat daha önemlisi su tüketimine dikkat etmek
gerekmektedir. Ayrıca gazlı içecekler her iftar
sofrasında bulunma zorunluluğu olan içecekler değildir. Çok fazla miktarda şeker içermekte oldukları için nadiren tercih edilmelidir.
Ayrıca asitli içeceklerin iftarda içilmesi mide
gazı gibi şikâyetlerin oluşmasına da neden
olabilir.
Aşırı tuzlu olabilecek gıdalardan da uzak durulmadır. Özellikler cips, tuzlu çekirdek, tuzlu
kuruyemişlerin tüketilmesi fazla miktarda tuz
tüketmemize neden olmaktadır. Bu da susuzluğu artırmaktadır.
Bayramda da beslenmeye dikkat etmek gereklidir. Gene aşırı yağlı, kızartılarak yapılmış
yemeklerden uzak durulmadır. Şerbetli tatlı
yerine sütlü tatlı veya meyve tatlısı tercih edilmelidir.
9
Başkent Üniversitesi Tıp Fakültesi Enfeksiyon
Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Anabilim Dalı
1997 yılında kurularak faaliyetlerine başlamıştır.
Anabilim Dalımız hem eğitim hem de hizmet
faaliyetlerini bir arada yürütmektedir.
Anabilim Dalımız Ankara Hastanemiz ve İstanbul,
Konya, Adana ve Alanya Eğitim ve Araştırma
merkezlerinde görev yapan 1 profesör, 3 doçent,
4 yardımcı doçent ve 2 öğretim görevlisi toplam
10 öğretim üyesi ve 5 araştırma görevlisinden
oluşmaktadır.
Anabilim Dalımız;
54. Cadde, Varol Apartmanı,
70/2 Bahçelievler Ankara
adresinde
hafta içi 8.00-17.00,
Cumartesi 8.00-13.00
saatleri arasında hizmet vermektedir.
Randevularınız için
0312 215 96 63 no’lu telefonu
arayabilirsiniz.
ENFEKSİYON
HASTALIKLARI ve
KLİNİK MİKROBİYOLOJİ
ANABİLİM DALI
Prof. Dr. Hande ARSLAN Başkent Üniversitesi Tıp Fakültesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji ABD Başkanı
Anabilim dalımızın faaliyetlerini; bulaşıcı hastalıkların gelişmesini
önlemek, gelişen enfeksiyonların tanınmasını sağlamak ve gelişen
enfeksiyonları tedavi etmek olarak sınıflandırabiliriz.
10
11
Enfeksiyon hastalıklarının bir bölü-
hastane mikroplarından kaynaklanan
Laboratuvarımıza dışarıdan örnek ka-
münden korunmak aşı ile mümkün
hastalıklar en aza indirilebilir.
bul edilmektedir. Sonuçlar hastalara
iken bir bölümünden sadece genel
faks veya elektronik posta yoluyla da
Anabilim Dalımız bünyesinde hizmet
tedbirlerle korunulabilir.
iletilebilmektedir.
vermekte olan “Enfeksiyon Kontrol KoBuna verilecek en güzel iki örnek; Kırım
mitesi” çeşitli talimatlar hazırlayarak
Kongo Kanamalı Ateşi ile yaz ishalleri-
ve tüm birimlerdeki işleyişi bu kurallar
dir. Kırım Kongo Kanamalı Ateşi daha
çerçevesinde denetleyerek hastane
çok ilkbahar ve yaz aylarında görülen
kaynaklı enfeksiyonlardan korunma
bir hastalıktır ve en önemli korunma
konusunda çalışmalarını sürdürmek-
yolu kene temasını engellemek üzere
tedir.
uygun şekilde giyinmektir. Yaz aylarında görülen ishallerden korunmanın
Laboratuvarlarımızda; hastalık etken-
yolu ise, besinlerin uygun şekilde ha-
lerini tespit etmeye ve bu etkenlerin
zırlanması ve tüketilmesinden geçer.
tedavisi için uygun tedavi seçeneklerini belirlemeye yönelik çalışmalar yapı-
gibi vücudun belirli bir alanında bulunan hastalıkların yanı sıra tüm vücuda
kan yoluyla yayılmış olan hastalıkları
da tedavi eder.
Enfeksiyonların tedavisinde yerleşim
yeri kadar etkenin ne olduğu da önemlidir. Virüslere bağlı gelişen Kırım Kongo
Kanamalı Ateşi, Grip, Batı Nil Ensefaliti
Enfeksiyon hastalıklarından korun-
lırken, poliklinikten başvuran hastalara
gibi hastalıkların yanı sıra idrar yolu
mak için genel tedbirlerin yanı sıra
ve yatırılarak izlenen hastalara da 24
enfeksiyonu, kalp kapağı iltihabı, me-
aşılanma da çok önemlidir. Sanıldığı
saat hizmet verilmektedir. Hastalar-
nenjit, yatak yarası enfeksiyonu, ishal,
gibi, aşılanma çocukluğa özel bir du-
dan alınan örneklerin laboratuvara ka-
besin zehirlenmesi ve cilt enfeksiyonu
rum değildir. Tetanoz, grip ve zatürre
bul edilmesi, işlemlerden geçirilmesi
gibi bakteriyel enfeksiyonların tedavisi
aşıları buna örnek olarak verilebilir.
ve sonuçlandırılması aşamalarında
de hastanemizde yapılabilmektedir.
Anabilim Dalımız bünyesinde çalışan
toplam kalite anlayışına uygun olarak
polikliniğimize başvuranlara erişkin
hizmet verilmektedir. Mikrobiyolojik
Yaşlılık veya başka nedenlerle yürü-
yaş grubunda olunması gerekli aşılar-
işlemler sırasında klasik yöntemlerin
mekte zorlanan hastalarımızın takipleri
la ilgili bilgi verilmekte ve gerekli aşı
yanı sıra tam otomatize sistemler de
olanaklı olduğu ölçüde telefon görüş-
düzenlemeleri yapılmaktadır.
kullanılmaktadır.
mesi ile veya yakınlarının polikliniğimi-
Ayrıca
polikliniğimizde;
yurtdışına
seyahat edecek kişilere, gidecekleri bölgeye özel olarak önerilen aşılar
ve ilaçlar konusunda bilgilendirmeler
yapılmakta, gereken aşı veya ilaçlar
reçete edilmektedir.
Bulaşıcı hastalıklardan korunmadaki
ikinci önemli başlık ise hastane enfeksiyonlarının önlenmesidir. Hastaların
yatarak tedavi gördüğü, ameliyat ve
benzeri işlemlerin uygulandığı hastanelerde enfeksiyonların tamamen ortadan
kaldırılması elbette mümkün değildir.
Ancak gerekli önlemlerin alınmasıyla
12
Enfeksiyon Hastalıkları Bölümü, abse
ze gelerek bilgi alması şeklinde yapıl-
Laboratuvarımızda
maya çalışılmaktadır. Şehir dışından
yürütülen her türlü
gelen hastalarımız polikliniğimizde aynı
test düzenli olarak
bir uluslararası dış
kalite kontrol sistemi
(NEQAS-National
gün mutlaka muayene edilmekte gerekirse yatırılarak tedavi edilmektedir.
Uzaktan gelen ve konaklama koşulları
uygun olmayan hastalarımızın takipleri
yine olanaklı olduğu ölçüde telefon görüşmesi ile yürütülmektedir.
External Quality As-
Başkent Üniversitesi Tıp Fakültesi En-
sessment System)
feksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobi-
tarafından test
yoloji Anabilim Dalı çalışanları olarak
edilmektedir.
hastalarımıza ve okuyucularımıza sağlıklı günler dileriz.
13
Prof. Dr. Hande ARSLAN
Başkent Üniversitesi Hastanesi
Enfeksiyon Hastalıkları ABD
SU SPORLARI İLE
İLİŞKİLİ ENFEKSİYON
HASTALIKLARI
Günümüzde yüzme havuzları, su oyun alanları (aqua parklar), göller, nehir, deniz ve
okyanuslarda yapılan eğlence veya sportif faaliyetler (yüzme, balıkçılık, rafting, su kayağı,
vb) sebebiyle insanoğlunun su ile teması artmıştır. Bu aktiviteler keyifli olmakla birlikte eğer
gerekli hijyenik önlemler alınmaz ise aynı zamanda enfeksiyon hastalıklarının gelişmesine
de neden olabilmektedirler. Su ile bulaşan enfeksiyon hastalıkları yıl boyunca görülebilir
ancak yazın bu enfeksiyonlarla daha sık karşılaşılmaktadır.
14
Popüler toplumdaki inanca ters olarak klor bütün mikropları öldüremez. Klora dirençli mikropların az miktar su ile vücuda alınması insanı hasta etmeye yetebilir. Yüzme havuzu ve
su oyunu parklarında mikropları su yutarak,
solunum yolluyla veya direkt temas ile alabiliriz. Bu mekanlarda sadece enfeksiyon etkenlerine bağlı hastalıklar değil kimyasal ajanlara
bağlı hastalıklar da gelişebilmektedir. Özellikle
kapalı yüzme havuzlarında dezenfektan ajan
olarak kullanılan klorun halojenize olmuş yan
ürünlerinin buharlaşması sonucunda solunum
yolları bu kimyasala maruz kalmaktadır. Bu da
özellikle astım vakalarında atak oluşmasına
neden olabilir.
Göl, ırmak gibi doğal sular hayvan dışkıları
veya şehir kanalizasyonlarının arıtılmadan
buralara atık olarak boşaltılması sonucu mikroplarla kirlenir. Yüzme havuzları gibi yapay
su eğlence yerlerinde ise kirlenme değişken
olmakla birlikte sıklıkla insan dışkısı ile olur.
Özellikle bezlenen çocukların dışkı ve idrar
kaçırması ile veya ishali olan hasta bir yüzücünün havuza girmesi ile kirlenme fazla olur.
Yüzme havuzlarını herkesin ortak kullandığı
banyolara benzetebiliriz. Bir insanın vücudundaki mikroplar bu ortak banyo suyu ile diğer
insana bulaşır. Sonuç olarak, yüzme havuzlarına girmeden önce duş almak sıklıkla yapmaktan kaçındığımız ama aslında alışkanlık
haline getirmemiz gereken iyi bir hijyen uygulamasıdır.
Su aktiviteleri ile ilişkili olarak başta midebarsak sistemi olmak üzere, cilt, kulak, solunum, göz, sinir sistemi ve yara enfeksiyonları
görülür. En sık karşılaşılan durum ishaldir.
Geçtiğimiz son 20 yılda yüzme havuzları ile
ilişkili ishal salgınlarında artış yaşanmıştır.
İshal yapan mikroplar Cryptospridium, Giardia, Shigella,Norovirus, Escherichia coli
O157:H7’dir. Yüzme havuzu yeterli düzeyde
klorla (1-3ppm) dezenfekte edilmiş olsa bile
Cryptosporidium klora dirençli olduğundan
suyun içinde günlerce yaşayabilir. Bu nedenle
15
yüzme havuzu ile ilişkili ishal salgınlarında
en sık karşılaşılan parazittir.
Havuzlarda ishal dışında görülen bir diğer
enfeksiyon türü de cilt enfeksiyonlarıdır.
Pseudomonas aeruginosa sudan bulaşan
önemli bir fırsatçı enfeksiyon etkeni olup,
sıklıkla kıl ucu iltihabı(folikülit) ve dış kulak
yolu enfeksiyonu yapar.
Enfeksiyon bulaşları havuzların yanı sıra denizlerde de görülebilir. Deniz suyu ile ilişkili
enfeksiyonlardan en sık cilt ve yara enfeksiyonları görülür. Bu enfeksiyonlar selülit
ve erizipel gibi daha hafif enfeksiyonlardan
daha ciddi, cerrahi müdahale gerektiren
nekrotizan yumuşak doku enfeksiyonlarına
kadar geniş bir yelpazede gelişirler. Yüzme
havuzu ve diğer su ile ilişkili enfeksiyonlar,
altta yatan kronik hastalığı (şeker, siroz
gibi) olanlarda, bağışıklık sistemini baskılayan ilaç (steroid, kanser tedavi ilaçları gibi)
kullananlarda, hamilelerde, yaşlılarda ve
çocuklarda hem daha sık görülür hem de
hayatı tehdit edecek kadar ciddi olabilir.
Deniz ile ilişkili bakteriyel enfeksiyonların
çoğundan Vibrio vulnificus ve Vibrio parahaemolyticus sorumludur. Bu etkenler
yengeç, istakoz gibi kabuklu deniz ürünlerini yakalayıp, temizleyenlerde veya yiyenlerde selülit gibi cilt ve yara enfeksiyonları
yanında ishal, besin zehirlenmeleri, kulak
enfeksiyonları hatta ölümcül seyredebilen
kan dolaşımı enfeksiyonları yapabilirler. Besin zehirlenmeleri iyi seyirlidir, kendi kendini
sınırlar. Kanlı veya kansız ishal, kramp tarzında karın ağrısı yapar. Balıkçılık ile uğraşanlarda görülebilen diğer cilt enfeksiyonu
etkeni Erysipelothrix rhusiopathiae olup,
sıklıkla eller ve parmaklardaki sıyrıklardan
vücuda girer. Tedavi edilmeyen olgularda
kalp enfeksiyonuna yol açabilir.
Durgun sularda yüzerken karşılaşabileceğimiz bir tehlike de sülüklerdir. Sülükler deriye
yapışarak kan emerler. Bu canlılar emdikleri
kanı sindirebilmek için barsaklarında Aeromonas hydrophilia isimli bakteriyi taşırlar.
Kan emme işlemi sırasında bu bakteriyi bize
bulaştırabilirler. Aeromonas hydrophilia’ya
bağlı selülit, ishal, kemik ve kan dolaşımı enfeksiyonları görülebileceği unutulmamalıdır.
Hem yüzme havuzlarından hem de denizden
bulaşabilecek bir başka bakteri de tüberküloz dışı atipik mikobakteridir; Mycobacteri-
16
um marinum. Vücuda girdikten sonra 2-8
haftalık kuluçka süresi vardır. Deride giriş
yerinde akıntılı yara, tümöre benzer şekilde
ele gelen yumrular (granülom) oluşturur. Bu
yumrular daha sonra ülsere dönüşür. Tanı
için genellikle cilt biyopsisi gerekir. Tedavisi
en az 6 hafta bazen 18 aya kadar uzayabilir.
Göz çevresinde selülit gelişebilir.
Gölde yüzen veya dalma sporu yapanlarda
görülebilecek ciddi enfeksiyonlara yol açan
Acanthamoeba ve Naegleria isimli serbest
yaşayan amiplerin varlığı Malezya’da yapılan bir çalışmada 14 yüzme havuzunda da
gösterilmiştir. Bunama, bilişsel faaliyetlerde
bozulma gibi nörolojik bulgularla kendini
gösterir. Menenjit ve ensefalit gibi ölüm
riski yüksek enfeksiyonlara yol açar. Gözde
keratit yapabilir. Özellikle kontakt lens kullananların lensleri ile yüzmeleri keratit riskini
artırmaktadır
Dışkı-ağız yoluyla bulaşan diğer virüslerden
Hepatit A ve E dediğimiz sarılık mikropları
da bu tür aktiviteler sırasında bulaşabilir.
Adenovirus okyanus, nehir, kanalizasyon
sistemi, yüzme havuzu sularında yaşayabilen bir virustur. Özellikle yüzme havuzu
kullananlarda; gözlerde sulanma ve kaşıntı,
ses kısıklığı, boğaz ağrısı ve yüksek ateş
yapabilir. Çok kolay yakın temasla insandan
insana bulaşabilir.
Kaynaklar:
1.
CDC. www.cdc.gov/healthywater/swimming/rwi/
2.
Fantuzzi G, Righi E, Predieri G, Giacobazzi P, Mastroianni K, Aggazzotti G. Prevalence of ocular, respiratory and cutaneous symptoms in indoor swimming pool workers and exposure to disinfection
by-products (DBPs). Int J Environ Res Public Health
2010;7:1379-91.
3.
Init I, Lau YL, Arin Fadzlun A, Foead AI, Neilson RS,
Nissapatorn V. Detection of free living amoebae,
Acanthamoeba and Naegleria, in swimming pools,
Malaysia. Trop Biomed 2010 ;27(3):566-77.
4.
Osorio F, Magina S, Carvalho T, Goncalves MH, Azevedo F. Mycobacterium marinum skin infection with
tenosynovitis successfully treated with doxycycline
Dermatol Online J. 2010;16(9):7.
5.
Dziuban EJ, Liang JL, Craun GF, Hill V, Yu PA, Painter J, Moore MR, Calderon RL, Roy SL, Beach MJ;
Centers for Disease Control and Prevention (CDC).
Surveillance for waterborne disease and outbreaks
associated with recreational water--United States,
2003-2004. MMWR Surveill Summ. 2006;55(12):130.
6.
Castor ML. Safe swimming. Talk to parents about preventing recreational water illnesses.Safeswimming-talk-to-parents-rwi.pdf
Yüzme havuzlarından enfeksiyon
kapmamak veya başkalarına
bulaştırmamak için dikkat edilecek
hususlar şunlardır:
1.İshali olanlar havuzlarda
yüzmemelidir.
2.Bezlenen bebekler havuzda
yüzmemelidir.
3.Havuz suyunun yutulmamasına
dikkat edilmelidir.
4.Havuza girmeden önce duş alınmalı,
tuvaletten çıkınca veya bebek bezi
değiştirdikten sonra eller su ve
sabunla yıkanmalıdır.
5.Bebek bezi havuz kenarında
değiştirilmemelidir.
6.Küçük çocuklar havuzdan aralıklı
olarak çıkartılarak, tuvalet ihtiyaçları
karşılanmalıdır.
7.Özellikle Cryptosporidium veya
Giardia’ya bağlı ishali olanlar
şikayetleri geçtikten iki hafta
sonrasına kadar yüzme havuzlarına
girmemelidir. Çünkü iyileşme
sonrasında bile bu mikroplar,
dışkı ile haftalarca atılmaya
devam eder.
17
Doç. Dr. İlknur Kozanoğlu
Başkent Üniversitesi Adana
Erişkin Kemik İliği Nakil Merkezi Hücre
İşleme Ünitesi Direktörü
ADANA Erişkin
Kemik İliği Nakil
Merkezi
18
Dünyada 40, ülkemizde 30 yıldır kök hücre nakli tedavileri gerçekleşmektedir. Sağlık Bakanlığı tarafından
ruhsatlı 26 merkezde yılda yaklaşık 500 hastaya kök hücre nakli yapılmaktadır. Başkent Üniversitesi Adana Erişkin Kemik İliği Nakil Ünitesi 2003 yılında kurulmuş olup, Sağlık Bakanlığı tarafından ruhsatlandırılan
bölgedeki tek erişkin kök hücre nakil merkezidir. Merkezimizde otolog ve allogeneik kök nakli gerçekleştirilmektedir. 2004 yılından bu yana 173 hastaya (95 otolog, 78 allogeneik) başarılı kök hücre nakli
gerçekleştirilmiştir. Merkezimiz Avrupa Kemik İliği Nakil Cemiyetinin kayıtlı üyesidir ve tüm veriler Avrupa
ile paylaşılmaktadır.
19
Hastanemiz bünyesinde Yüreğir de bulunan
koltukların birisi, enfeksiyon riski yönünden
Başkent Üniversitesi Adana Erişkin Kemik İli-
ana bina (A binası) 8. kat’ta kemik iliği na-
diğerlerinden izole edilmiştir.
ği Transplantasyon Merkezi, Kemik İliği Nakli
Avrupa Grubu’nun (EBMT) kalite kuruluşu
kil servisi bulunur. Klinik Ünite de hastaları
farklılaşmamışlardır ve spesifik bir hücreye
leri kullanılarak kök hücrelerin kemik iliğinden
(insan doku uygunluğu antijen) sisteminin
dönüşmesi için bir uyarı gelmediği takdirde
periferik kana göç etmesi sağlanabilir. Perife-
varlığını anlaşılması büyük bir aşama ol-
farklılaşmamış olarak kalırlar. Farklılaşmamış
rik kanda kök hücre miktarı yüksek bir sayıya
muştur. HLA uygun bireyler arasında yapılan
hücrelerin bölünerek, kas hücresi veya sinir
ulaştığında ise, aferez cihazları yardımıyla
organ nakillerinin ve kemik iliği transplantas-
hücresi gibi belli bir fonksiyon gören hücre-
periferik damarlar kullanılarak, kök hücreler
yonunun daha başarılı olduğu anlaşılmıştır.
ye dönüşmesine diferansiyasyon denir ve bu
toplanabilir.
Bugün ise bilim adamalarının geldiği nokta,
yetenekleri onları benzersiz kılar. Kök hücre-
hücre kullanılacağı zaman, kök hücre elde
kişinin kendi hücrelerinden yeni organlar inşa
ler elde edildikleri kaynağa göre; embriyonal,
etmek için en sık kullanılan yol; aferez sis-
etmek ve bu organlara işlevsellik kazandırmak
fetal ve erişkin kök hücresi olarak türlere ay-
temlerinin kullanılarak periferik damarlardan
rılmaktadır.
kök hücre toplanmasıdır.
mikrobik bulaşmadan korunabilmesi için 6
Kemik İliği Nakil Merkezi Hücre Toplama
JACIE akreditasyonuna hazırlanan merkezler
izolasyon odası bulunur. Bu izolasyon odala-
(Aferez) Ünitesi ile Hücre İşleme Ünitelerini
arasındadır.
rının 4’ü allojeneik nakiller için düzenlenmiş,
barındırır. Aferez Ünitesi Sağlık Bakanlığı tara-
HEPA filtreleri bulunan standartlara uygun
fından eğitim merkezi olarak ruhsatlandırılmış
odalardır. Hastaların bu odalarda uzun süre
olup, sürekli eğitim programı kapsamındadır.
Geleceğin Tedavi Yöntemi:
“Kök Hücre”
kalabilecekleri düşünüldüğü için, buzdolabı,
Hücre İşleme Ünitesi, kök hücrede sayım ve
İnsan vücudunda eskiyen organların değiş-
dijital kanallı TV, görüntülü telefon, hareketli
canlılık analizlerinin yapıldığı ve kök hücrele-
tirilmesi fikri çağlar boyunca hekimlerin bir
olmuştur. Rejeneratif (tamir edici) tıp dediği-
yatak ve çek yat gibi gibi eşyalar bulunur. Na-
rin dondurularak saklandığı alandır.
rüyası olmuş ve zaman zaman bu yönde giri-
miz bu yeni bilim dalı birçok kronik hastalığın
şimler yapılmıştır. Bilimsel açıdan anlamlı ilk
tedavisinde yeni bir pencere açmıştır.
kil odasında yatan hastalar, hemşire deskin-
20
cı olur. Daha sonraki yıllarda insanlarda HLA
Klinikte tedavi amacıyla kök
Erişkinde sıklıkla bulunduğu yer kemik iliği
Göbek kordonu kesilip bebek ayrıldıktan son-
dokusudur. Kemik iliği vücudumuzun en ağır
ra ilk yarım saat içerisinde anne rahminden
ve aktif dokusudur. Kemik iliğinde bulunan
düşen plasenta ve göbek kordon kanı yetiş-
totipotent (çok yönelimli) hücre adını verdiği-
kin kök hücreler için önemli bir kaynaktır.
de bulunan merkezi monitörden yakın olarak
Nakil Merkezi içinde yer alan Hücre İşleme
denemeler ise 1930‘ lu yıllarda gerçekleştiril-
izlenmektedir.
Ünitesi, güvenli bir kriyojenik hücresel ürün
miş ve kemik iliği yetersizliği olan hastalara
depolama tesisine sahiptir. Hastalara ait kök
(aplastik anemi) sağlam bir kişiden alınan
Kök hücre tanımı ve
kaynakları nelerdir?
Klinik Ünite de aynı zamanda Yüreğir de bulu-
hücrelerin depolanma alanı Hücre İşleme
kemik iliğinin verilmesi, hastalığı tedavi etme-
İlk kez kök hücre kavramından 1800’lü yıl-
miz ana kök hücre bulunur. Bu ana kök hücre,
Bu hücreler yetişkin vücudundaki hücrelere
nan B binası -1. katta kemik iliği nakli hastala-
Ünitesi içinde ayrı bir alan olarak sınırlandı-
diği gibi, hastaların ölümüne yol açmıştır. Or-
ların sonunda bahsedilmiş ve her bir kan
kendi kendini yenileyebilen ve başka hücrele-
göre daha genç bir dönemde elde edildikle-
rının ayaktan değerlendirilmesini sağlayan bir
rılmıştır. Bu alana girişler kartlı geçişle sağ-
gan transplantasyonu girişimleri ise 1940 ve
hücrelerinin ‘öncü’ bir hücreden köken aldığı
re dönüşebilen, ayrıca başka hücrelerinde ön
rinden diğer yetişkin hücrelere göre kullanım
hücrelerini oluşturabilen bir yapıdadır.
açısından bazı avantajlara sahiptirler. Göbek
adet transplantasyon polikliniği, ve bulaşıcı
lanmakta olup, yetkili kişiler dışında hiçbir
1950’ li yıllarda kadavradan alınan böbreğin
tariflenmiştir. Kök hücreler kendini yenileme
hastalığı olan hastalar için bir izolasyon odası
personel giremez. Hücre Saklama Alanında 3
bir canlıya takılması şeklinde başlamıştır. Bu
ve spesifik hücrelere dönüşebilme yeteneği-
Erişkin kök hücreyi en yüksek yüzdeli olarak
kordon kanı kök hücre kaynağı olarak dün-
bulunur. Bu alanda gerektiğinde kemoterapi
adet -800C mekanik dondurucu 2 adet sıvı
girişimler hasta açısından başarısız olmakla
ne sahip hücrelerdir. Diğer organ hücrelerinin
kemik iliğinden elde ediyoruz. Bu amaçla ke-
yada, özellikle çocuklarda 1988 yılından beri
ve kan transfüzyonu yapılan ‘’Ayaktan Tedavi
azot tankı bulunur. Saklama Alanı uzak ve ya-
birlikte, teknik açıdan damar anastomozları-
(örn; karaciğer hücresi, kalp hücresi) belli
mik iliği aspirasyon setleri kullanılarak, kök
çeşitli hastalıkların tedavisinde kullanılmakta-
Ünitesinde’’ 4 adet tedavi koltuğu bulunur. Bu
kın alarm sistemleri ile donatılmıştır.
nın (uçuca bağlama) geliştirilmesine yardım-
bir fonksiyon görmesine karşın, kök hücreler
hücreler elde edilebilir. Bazı büyüme faktör-
dır. Kordon kanı elde edildikten sonra bir dizi
21
işlemden geçirilir ve kırmızı kan hücreleri elimine edilir. Daha sonra dondurma işlemi için
kullanılan özel eriyiklerin içerisinde sıvı nitrojen içerisinde dondurularak saklanır. Bu işlem
kordon kanı bankacılığı olarak adlandırılır.
Yetişkin kök hücreler insan vücudunda sadece kemik iliğinde değil özellikle yağ dokusu olmak üzere birçok doku ve organda
bulunabilirler. Yağ dokusundan elde edilen
kök hücrelerin kemik iliğinden elde edilen
kök hücreler kadar dönüşüm yeteneğine sahip olduğu bildirilmektedir. Yağ dokusundan
kemik iliğine göre daha fazla sayıda hücre
Vücudumuzun önemli bir bölümünde beyin,
kalp, karaciğer gibi organlara farklılaşmış
hücreler ciddi hasarlar gördüklerinde doğal
biçimde yenilenemez. Kök hücreler bölünebilme ve farklılaşma yetenekleri sayesinde
sağlıklı ve işlev gören hücrelere farklılaşabilirler. Bu nedenle hastalık veya yaralanma
nedeniyle hasar gören organ ve dokuların
yenilenmesinde kullanılabilirler.
Hastalanmış hücrelerin sağlıklı hücrelerle değiştirtmesine yönelik bu tedavi biçimi ” hücre
lıkların ve bazı kanser türlerinin tedavisinde
kullanılmasıdır. Bu yöntemin kullanılmasını
sınırlayan en önemli faktör alıcı ile verici arasında tam bir doku uyumunun gerekli
olmasıdır. Toplumda doku uyumu açısından
binlerce farklı özellikte birey türünün varlığı
nedeniyle bu uyum ancak kardeşler arasında,
o da ancak % 25 olasılıkla gerçekleşmektedir. Bu nedenle hastalar için kök hücre vericisi olarak sıklıkla HLA doku grubu uyumlu
kardeşler kullanılır. Kardeş verici bulunamadığı durumlarda ise, doku grubu uygun olan
akraba dışı vericilerde kullanılabilir. Hastaya
allojenik (tam uyumlu kardeş verici) kök hüc-
Vericiden kök hücre
toplama süreci nasıl
gerçekleşir?
edilmesini takiben, kök hücreler özel bir
çok temiz, mümkünse hepa filtreli odalarda
yöntemle (aferez) aynı trombosit bağışında
yatırılarak izlenir; beslenmelerine özel itina
olduğu gibi kandan toplanırlar. Her iki kola
gösterilerek özel diyetler hazırlanır. Devamlı
da damar yolu açılır. Kan bir koldan çıkıp bir
ağız bakımı yapılarak yaralar olması önlen-
hücre ayrıştırıcısından geçerek diğer drenden
meye çalışılır. Buna rağmen, çoğu hastada
Kemik İliği Alımı
bedene geri döner. Bu cihazda kök hücreler
ağız yaraları olması, iştah azalması, tat duyu-
merkezkaç kuvvetiyle kalan kandan ayrıştırı-
sunun azalması nedeniyle ağızdan beslenme
lırlar ve nakil için steril torbalara toplanırlar.
zor olur. Bu dönemde birçok hastaya damar-
Gerekli olan kök hücreler bu yöntemle genel
anestezi altında bir delme iğnesiyle vericinin
arka kalça kemiğinden alınır. Alım yaklaşık
60 dakika sürmektedir. Bu esnada yaklaşık
olarak bir litre kemik iliği - kan karışımı alınır.
Bu miktar ise vericinin vücudundaki toplam
kemik iliğinin yaklaşık yüzde beşi kadardır ve
tedavisi” olarak adlandırılmaktadır. Bu tedavi
re naklinin yararlı olacağına karar verildikten
dukları doku ve organlarda küçük hasarların
organ nakline benzerlik göstermektedir, an-
sonra HLA doku grubu uyumlu verici aran-
giderilmesinde rol oynadığı düşünülmekte-
cak organ yerine hücreler kullanılmaktadır.
maya başlanır. Hazırlıklar sonrası hasta ünite
dir. Günümüze kadar bu hücrelerin sadece
Organ nakline göre bir diğer farkı sağlıklı
içine alınır ve hazırlık rejimi verilerek yeni-
belirli bir gurup hücreye faklılaşabileceği
hücreler kişinin kendisinden alınabilir ve bu
den immün ve hematolojik verici kökenli bir
düşünülüyordu. Ancak günümüzde bu hüc-
nedenle de doku uygunluğu gibi sorunlarla
yapılanma sağlanmaya çalışılır. Bu amaçla
relerin başka değişik hücre tiplerine de dö-
karşılaşılmaz. Günümüzde araştırmacılar or-
hastaya standart olarak ablatif denen kemik
nüşebileceği bilinmektedir.
gan naklinin yerini alabilecek ve organ nakli
iliğini tamamen ortadan kaldıran tedaviler ve-
olanağı olmayan hastalar için kullanılabi-
rilir. Bu dönemde hastanın HLA tam uyumlu
Erişkin kök hücreleri dışında, anne kar-
lecek kök hücre tedavisi ile ilgili çalışmalar
vericisinden, aferez sistemleri kullanılarak
nındaki embriyo ve fetüse ait dokulardan
yapmaktadırlar. Dolayısıyla, kök hücre te-
belli sayıda (tercihen kilograma 3 milyonun
da kök hücreler elde edilebilir. Ancak bu
davileri henüz araştırma bazındadır. Ancak,
üzerinde) hazırlanan kök hücreler infüze edi-
araştırmalar erken dönemdeki embriyonun
kalp kasının yenilenmesi, diyabet, romatizma
lir. İnfüzyon sonrası dönemde hastalar ya-
hukuksal tanımından başlayarak henüz
grubundaki hastalıklar, sinir sistemi hastalı-
kından takip edilir ve verilen kök hücrelerin
kesin cevapları verilmemiş sosyal, etik ve
ları ( Parkinson, Alzheimer) sinir sitemi ve
hastada kemik iliği dokusuna yerleşerek yeni
sağlıklı bir beden bunu iki hafta içinde yeni-
bilimsel soruları da beraberinde gündeme
omurilik yaralanmaları, karaciğer hasarları
ve sağlıklı kök hücrelerin oluşması beklenir.
ler. Verici kural gereği alımdan bir gün önce
getirmektedir. Embriyonik kök hücreleri in
gibi birçok konuda umut vaat eden çalış-
Böylece kök hücre naklinin 1. fazı tamamlan-
kliniğe yatırılır ve olağan olarak üçüncü gün
vitro kültür şartlarında üretirken, bazen is-
malar hızla devam etmektedir. Klinik olarak,
mış olur. Taburcu sonrası ilk 100 gün ikinci
evine gitmek üzere taburcu edilmeden önce
tenmeyen ve organizmaya zararlı olabilecek
ortopedik kusurlar, impotans gibi bazı ürolo-
fazı ve takip eden dönem ise, geç transplant
gözetim için alımdan sonraki gece de klinikte
genetik mutasyonlara da uğrayabilmektedir.
jik rahatsızlıklar ve deri hastalıklarında hücre
fazını oluşturur.
kalır.
Araştırmalarda kullanılan serum, kimyasal
tedavisi diğer durumlara göre daha fazla yol
madde ve besiyerleri varlığında üretilen
almıştır. Günümüzde kök hücre araştırma-
hücrelerin insan sağlığı için ne gibi potan-
elde edilebilmektedir. Bu hücrelerin bulun-
Kandan Kök Hücre Alımı
ları hücre biyolojisini anlamamızda ve bazı
Kök hücre nakli kimlere
uygulanır?
siyel riskler taşıdığı bilinmektedir. Buna ek
kronik hastalıkların tedavisinde yeni imkanlar
Kök hücre nakli ağırlıklı olarak, kan yapıcı siste-
kandan kök hücre toplanması yönteminde
olarak, embriyonik kök hücre araştırmaları
sağlayabilecek bilgileri bilim dünyasına ka-
min hastalıklı olmasından muzdarip hastalarda
vericinin deri altına beş gün süreyle büyüme
henüz tedavi amacıyla uygulanacak ürünleri
zandırmaktadır.
gerçekleştirilir. Çocuklar ve yetişkinlerdeki lö-
faktörü (hormon benzeri bir madde) enjekte
semi ve lenf düğümü kanserinin çeşitli şekil-
edilir. Bu maddeye G-CSF adı verilmektedir
lerinde, yapım kusurundan kaynaklanan ağır
ve vücut tarafından her enfeksiyon sürecinde
kansızlık durumunda, doğuştan ağır bağışıklık
üretilen bir faktördür. Bu madde, ağırlıklı
vermekten uzak görünmektedir. Bu neden-
Vericilerin ortalama olarak %80’ine uygulanan
sağlamak amacıyla embriyonik ve fetal kök
Tedavi amacıyla kök hücre
nakli
hücrelerin kullanılması yasal ve etik açıdan
Son 40 yıldır dünyada kabul gören şekliyle,
kusuru (sadece çocuklarda) ve alyuvarlardaki
olarak kemik iliğinde bulunan kök hücrelerin
sınırlandırılmıştır. Ülkemizde Sağlık Bakan-
kök hücre nakli, kemi iliği veya kandan elde
çeşitli hastalıklar bu tür hastalıklardandır. Gü-
dolaşıma geçmesine etki eder. Dolaşımdaki
lığı yayınlanan bir genelge ile embriyonik
edilen kök hücrelerin; akdeniz anemisi, ap-
nümüzde kök hücre nakli en sık akut löseminin
kök hücre sayısının yeterli olduğunun kontrol
kök hücrelerin kullanılmasını yasaklamıştır.
lastik anemi, lösemi ve lenfoma gibi hasta-
çeşitli şekillerinde uygulanmaktadır.
le gerek deneysel ve gerekse klinik yarar
22
Klinikte kök hücrelerin
kullanım alanları
Kök hücreler nasıl
nakledilir?
dan beslenme verilebilir. 15-20 gün içinde ilik
tuttuktan sonra ateş düşer, ağız yaraları düzelir. Hasta, ilik verilmesinden yaklaşık 1 ay
Kök hücre nakli aynı kan nakline benzer bir
içinde taburcu olacak hale gelir. Ancak, bazı
şekilde damardan yapılmaktadır. Nakledilen
hastalarda çok ciddi yan etkiler görülebilir;
kan hücreleri vücuttaki kan akışıyla yayılır-
hastaların yüzde 10-30’u bu ciddi yan etkiler
lar ve kemik iliği boşluklarına kendiliğinden
nedeniyle ilk 3 ay içinde bazen kaybedilebilir.
yerleşirler. Orada yeni sağlıklı kan hücreleri
oluşturmaya başlarlar. Nakilden sonraki ilk iki
ile dört hafta boyunca hasta, enfeksiyon riski
sebebiyle, çevreden izole edilmiş halde nakil
odasında kalır.
Kök Hücre naklinde ortaya
çıkan yan etkiler nelerdir?
İlik tutana kadar, kan hücreleri yapılmadığı
Kök hücre nakli ile iyileşme
ihtimali nedir?
Nakil yapılmış hastaların % 40-80’inde tedavi başarıyla seyretmektedir. Nakilden sonra
kişinin hayatta kalma süresi münferit olarak
hastanın yaşına ve sağlık durumuna, naklin
yapıldığı zamana, maruz kaldığı hastalıkların
türüne ve olası komplikasyonlara bağlıdır.
için mikroplara karşı direncin azalmasına
bağlı enfeksiyon/ateş yüksekliği, ağız yaraları, ishal, kanamalar ve saç dökülmesi görülür.
Kaynaklar
Ayrıca bu dönemde yüksek doz ilaçlar veril-
1. http://stemcells.nih.gov/
2.http://www.news.wisc.edu/packages/stemcells/
3. http://stemcells.nih.gov/info/basics
4. http://www.stemcellresearchfoundation.org/
5. http://www.stemcells.wisc.edu/
6. www.tuba.gov.tr
mesine bağlı diğer yan etkiler de görülebilir
(karaciğer, böbrek, kalp ve diğer organlara
ait). Bu yan etkileri önlemek için hastalara
devamlı kan, kan ürünleri (trombosit, plazma)
ve koruyucu ilaçlar verilmektedir. Hastalar
23
Doç. Dr. Tankut AKAY
Başkent Üniversitesi Hastanesi
Kalp Damar Cerrahisi ABD
VARİS
Varis nedir?
Varis toplardamarların kalıcı olarak genişlemesi,
kıvrılması ve uzamasıdır. Yetişkin nüfusun %1520 sini etkiler. Kadınlarda erkeklere oranla 2-4 kat
daha fazla görülür. Ailesel geçiş oranı %50 den fazladır. 20-70 yaş arası kadınların %55’ i varislerden
şikayetçidir. 24
Varisler esas olarak toplardamar
sisteminin hastalığıdır.
Toplardamar sisteminin
görevi, dokulardan alınan
kanın kalbe taşınmasıdır.
Atardamarların aksine
toplardamarların içinde hassas
kapakçıklar bulunur. Bu
kapakçıklar yerçekiminin etkisine
rağmen kanın kalbe doğru tek
yönde hareketini sağlayıp geri
kaçışı önlerler ve insan ayakta
olsa bile toplardamar drenajı
sağlanır. Ayakta sabit olarak
çok fazla duran bireylerde ise bu
kapakçıklar bozulur ve
varis gelişebilir. 25
Varis kimlerde görülür?
Bu hastalık grubunda bazı kimseler daha fazla risk altındadır. Özellikle hareketsiz ve sürekli oturarak çalışmayı gerektiren günümüz
çalışma koşulları, çalışan kadınların büyük
bir bölümünü varis hastalığı açısından riskli
gruba sokmaktadır. Hamilelik ve şişmanlık
da varis hastalığına olan yatkınlığı artırmak-
Bu yakınmalar özellikle günün
sonuna doğru çok belirgin hale
gelir ve hastalar ayakkabılarının
dar geldiğinden şikayetçi
olur. Kadın hastalarda adet
dönemlerinde yakınmalar
belirgin olarak artar.
tadır. Ayrıca doğurganlık çağındaki kadınların
kullandığı doğum kontrol hapları ve menopoz
sonrası kadınların kullandığı hormon tedavileri de hastalığın gelişimine yatkınlık oluşturan
diğer faktörler arasından sayılabilir.
Varis hastalığında şikayetler
nelerdir?
Çapı 1 mm civarında olan genişlemelere
kılcal varis denmektedir. Kılcal varisler genelde görüntü bozukluğu dışında bir yakınmaya yol açmazlar. Özellikle çapı 3-4 mm
üzerinde olan varislerde ise görüntü bozukluğuna ek olarak belirgin yakınmalar başlar.
Uzun süre ayakta kalma sonrası bacakta
ağrı, şişme, hassasiyet ve ağırlık hissi oluşabilir. Hastalar bacakta sürekli bir sızlama olduğunu ve dinlenseler de kolay kolay
geçmediğini farkederler. Bu yakınmalar günün sonuna doğru çok belirgin hale gelir.
Varis hastalığı, “venöz yetmezlik” olarak
tanımlanır ve 6 ana grupta incelenebilir. Bu
ana gruplar şunlardır:
Derece O: Görülebilen toplardamar hastalığı yok
Derece 1: 1-3 mm çapında ince varisler
Derece 2: Çapı 4 mm üzerinde olan gerçek varisler
Derece 3: Bacakta şişlik
Derece 4: Ciltte kahverengi-siyah
değişiklikler
Derece 5: Cilt değişiklikleri ve ayak bileği çevresinde iyileşmiş yara
Derece 6: Açık yara olması (Genellikle ayak bileği içinde)
Geç dönem varis hastalarında özellikle ayak
Tanı nasıl konulur?
bileği iç tarafında şişme ve siyaha yakın renk
Varis hastalığının tanısını koyabilmek için
dikkatli bir öykü almak şarttır. Muayene yapıldıktan sonra günümüzde en sık kullanılan
yöntem ultrasondur. Bu yöntem ile gözle
görülemeyen derin toplardamarlar incelenebilmekte, kapak yetersizliği değerlendirilebilmektedir. Varis tedavisi öncesi altta yatan
tüm sorunları anlayabilmek için Doppler ultrason (?) gittikçe daha sık kullanılmaktadır.
Bu yöntem ağrısız olup iğne kullanılmamaktadır. Pahalı bir inceleme değildir. Sık sık
tekrarlanabilir. Üniversitemiz hastanesine her
yıl binlerce varis hastası başvurmakta ve bu
hastaların çok büyük kısmına doppler ultrasonografi uygulanmaktadır.
değişikliği başlar. Bu alan kaşıntılıdır ve yara
açılabilir. Bu yaralar tipik olarak geniş, ancak
derin olmayan yaralardır. Tedavi çok güçtür.
Açılan bu yaraların kapanması için uzun süren
pansumanlar gereklidir ve tedavi hayat boyunca devam eder. Tedavi edilmeyen varislerde
gelişebilecek bir diğer sorun, enfeksiyondur.
Varis kanın göllendiği alandır ve kan mikroplar
için de çok iyi bir beslenme ve çoğalma ortamıdır. Enfeksiyon gelişirse bu alanda kızarıklık,
bölgesel ısı artışı, hassasiyet ve şişlik oluşur.
Varis hastalığında genel
yakınmalar bacaklara kramp
girmesi, ayaklarda yanma, ağrı,
ağırlık hissi, bazen uyuşma,
kaşınma, görüntü bozukluğu
şeklinde özetlenebilir.
26
Varis Hastalığının
Sınıflandırılması
Varisten korunmak için
nelere dikkat etmeliyiz?
•
Varis veya venöz yetmezliği tanısı ko-
nulmuş kişilerde bacak baldır kaslarının
çalıştırılması çok önemlidir. Bu kaslar çalışarak damarları sıkıştırmakta ve kanın kalbe
dönüşünü kolaylaştırmaktadır. Dolayısı ile
varisli hastalar bacak kaslarını çalıştıracak
egzersizler yapmalı, uzun süre ayakta sabit
kalmamalı ve uzun süre oturur pozisyonda
kalmamalıdır. Hastalarımıza genel öneriler;
ayaklarını biraz yukarıda tutarak uzanmaları
veya hızlı tempoda yürüyerek baldır kaslarını
çalıştırmalarıdır.
• Uzun süre oturmanın ve ayakta durmanın her zaman önüne geçilemeyeceğini durumlarda parmak uçlarında yükselip alçalmak
ve otururken ayakları aşağı yukarı hareket ettirmek faydalıdır.
• İs yerinde veya uzun yolculuklarda arada bir arabayı durdurarak; uçak, otobüs ya
da trenle yapılan yolculuklarda ise ayağa
kalkarak kısa yürüyüşler yapmak son derece
yararlı olacaktır.
• Ayakları mümkün oldukça yukarı kaldırarak damarlardaki basıncı hafifletmek önemlidir.
Gün boyunca ayakları arada bir, tabureye, ya
da masa kenarına koymak yardımcı olacaktır.
• Varis hastaları aşırı sıcaktan kaçınmalıdır. Çok sıcak suyla banyo yapmamalı, hamam, sauna kaplıca gibi ortamlardan kaçınmalıdır. Yine aynı şekilde güneşte uzun süre
kalmamalı ve bacaklara ayaktan ve dış taraftan başlayıp yukarı doğru 15 sn süreyle her
gün 1 veya 2 kez soğuk duş yaptırılmalıdır.
• Varis hastaları aşırı kilodan kaçınmalıdır
ve bazı durumlarda, mesela hamilelik süresince, ayaklar şiştiğinde veya varis damarları
belirginleştiğinde hiç aksatmadan varis çorapları giyilmelidir.
• Varis hastaları ayrıca şikayetleri için
çeşitli ilaçlar kullanabilirler. Doktor kontrolünde alınan bu ilaçlar, kısa sürede şikayetlerde
azalma sağlamaktadır.
ve genişliğine göre değişiklik gösterebilmektedir. Kılcal damar varislerinde genelde o
damarı yok etmek için TC3000, skleroterapi,
köpük skleroterapisi, lazer yöntemlerinden
biri tercih edilebilir.
Bu öneriler var olan varisleri
engeller mi?
TC 3000 Yöntemi:
Hayır. Varolan varisleri engellemek için çeşitli
yöntemler mevcuttur.
Kılcal damar varislerini yok etmek için çeşitli
yöntemler uygulanır. Bu yöntemler hastanemizde mevcut olup varisli damarın boyuna
Cihaz, bir jeneratör ve sadece damara enerji
verilmesini sağlayan çevredeki dokuya herhangi bir zarar vermeyen tek kullanımlık izolasyonlu nikel veya altın iğnelerden oluşur. Ok küçük
bu iğnelerin oluşturduğu termokoagülasyon ile
kılcal damar varisleri yok edilmektedir.
Skleoterapi Yöntemi:
Bir diğer yöntem olan Skleroterapide amaç damar içine sklerozan (büzüştürücü) madde vererek yüzeyel varislerin yok olmasını sağlamaktır.
Lazer Yöntemi:
Daha büyük varisler için; cerrahi ya da son
dönemde kliniğimizde de sıklıkla kullanmakta
olduğumuz lazerle veya RF enerjisi kullanarak,
varislerin yok edilmesi mümkün olabilmektedir.
Bu yöntemin avantajları kanamaya neden olmaması, daha az travmatik olması ve işlem sonrası
günlük aktivitelere hemen dönülebilmesidir.
Bu yöntemlerden TC 3000 ince varislerin yok
edilmesini amaçlayan, her cilt tipinde kullanılabilen bir cihazdır. Herhangi bir bölgede, her
biçim ve renkteki ince varisler TC 3000 ile
tedavi edilebilir. Özellikle, çok küçük çaplı ve
skleroterapi yöntemiyle ulaşılamayan varisler
için uygundur.
27
Uzm. Fizyoterapist Emel ŞAHİN
Başkent Üniversitesi Tıp Fakültesi
Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon ABD
Gebelik ve
Egzersiz
Gebelik kadın vücudunda fiziksel, metabolik, psikolojik ve hormonal
birçok değişikliğin meydana geldiği bir dönemdir. Eğer gebelik
öncesi egzersiz yapmıyorsanız gebeliğe karar verdiğinizde
egzersizlere başlamalısınız. Kadınlarda gebelik öncesi bulunan bel
ağrısı ve idrar kaçırma gibi problemler, gebelik ile daha da artabilir.
Uygun egzersiz programları ile bu problemler ortadan kaldırılabilir.
28
Gebelikte aktif bir yaşam izlemek, doğabile-
devam ettirilebilir. Program grup egzersiz-
lecek ağrılara karşı önlem almak amacıyla
cek pek çok problemi engellemekte oldukça
leri şeklinde ve haftada 1 gün 45 dakikalık
bu egzersiz programı;
önemlidir. Aktif bir yaşam sağlayabilmek
seanslar halinde uygulanır. 32. haftadan
•
Bel, karın, kalça ve bacak kaslarını içinse düzenli egzersiz programları gerek-
sonra gebelerimiz solunum egzersizleri ile
kuvvetlendirme egzersizleri
mektedir. Anne adayları uzman ekipler tara-
birlikte gevşeme eğitimini içeren doğum
•
Omurga ve kalça eklem fından verilen egzersiz programları ile çok
eğitimi programına alınır.
hareketliliğinin sağlanmasına yönelik egzersizler
•
Bacak, göğüs ve boyun kaslarınızın rahat bir gebelik ve doğum yaşayabilirler.
Gebeliğin 20. haftasından itibaren gebe-
Gebelik Egzersiz Programı
lik egzersizlerine başlanabilir. Bu egzersiz
Tüm gebelerde kişiye özel olarak uzman
esnekliğinin sağlanmasına yönelik programı 32. haftaya kadar genişletilerek
fizyoterapist tarafından planlanır. Oluşabi-
egzersizler
29
•
Doğru duruşun sağlanmasına yönelik egzersizlerden oluşmaktadır.
Size önerilecek hiçbir egzersiz bebeğinize
ya da size zarar verecek türden egzersizlerdeğildir. Tüm bu egzersizler planlanırken ve
uygulanırken gebenin sahip olduğu tüm dahili
ve kas iskelet sistemi problemleri ile gebelik
öncesi fiziksel kapasitesi göz önüne alınır.
Egzersizin Gebeye Etkileri
•
•
•
•
•
•
•
•
•
•
•
•
•
Kalp ve damar sağlığını korur.
Aşırı kilo alımını engeller.
Vücut farkındalığı sağlar.
Doğru duruşu sağlar.
Düzgün vücut dengesinin korunması ve
geliştirilmesini sağlar.
Dolaşımı düzenler.
Dayanıklılık ve kuvveti artırır.
Egzersiz ile salınan hormonlar
sayesinde mutluluk ve iyilik hali sağlar.
Doğum sırasında olası sorunları azaltır.
Gebelik diyabeti olasılığını azaltır.
Gebelikteki ufak yakınmaları önler.
Doğum sonrası toparlanmayı hızlandırır.
Doğum esnasında ıkınmada anneden kol
kaslarından yardım alması istenir. Fakat kol
kaslarını kasarken bacak ve rahim kaslarını
gevşek bırakması gerekir. Rahim kaslarının
kasılması, bebeğin çıkış yolunun engellenmesi anlamına gelir. Bacak ve rahim kaslarının
gevşek bırakılarak bebeğin yolunun serbest
olması sağlanır.
Anne adayının doğumdan önce kaslarını kontrol etmeyi öğrenmesi için gevşeme eğitimi
verilmektedir. Bu gevşeme eğitimi anne adayına doğum esnasında büyük rahatlık sağlar.
Ayrıca doğum başlangıcında kasılmalar sırasında da anne adayının gevşeyebilmesi bebeğin oksijenlenebilmesi için oldukça önemlidir.
Bu amaçla gevşeme eğitiminin yanı sıra solunum egzersiz eğitimi de verilmektedir.
Doğum başlangıcında ne yapması gerektiği
konusunda korkuları olan eşlere yönelik olarak “Doğumda Partner Eğitimi” de verilmektedir. Doğum başlamadan önce anne adayının kasılmalarla ilgili yaşadığı korku, gerilim
yaratır. Gerilim ise ağrıyı ortaya çıkarır. Ağrı
ortaya çıkınca anne adayı daha çok korkuya
düşer. Bu bir kısır döngüdür ve bu döngünün
bir yerinden kırılması gerekir. Gevşeme ve
solunum eğitimleri bu döngünün kırılmasına
yardım eder.
Yapılan çalışmalar, egzersiz yapan gebelerin
daha kısa sürede doğum yaptıklarını, sezaryen ve forseps kullanımının daha düşük olduğunu bildirmektedir.
Gebelikte Önerilen Spor
Aktiviteleri
• Yürüme
• Yüzme
• Su içi egzersizler
• Golf
Gebenin bu aktivitelerden birini güvenli bir
şekilde yapabilmesi ve belirgin bir kas iskelet
sorunu veya sakıncalı olma olasılığına karşı
gebeler mutlaka bir fizyoterapist
tarafından ayrıntılı fiziksel muayeneden geçirilmelidir.
Gebelikte egzersiz
programına katılması
sakıncalı olan gebeler;
•
•
•
•
Gebeliğe bağlı hipertansiyon problemi olanlar
Gebelikte vajinal kanama geçirenler
Çoğul gebelik yaşayanlar (ikiz, üçüz gibi)
Daha önceki gebeliklerinde erken doğum öyküsü yaşayan gebeler.
Tüm bu problemler olmaksızın rahat ve normal
bir gebelik geçiren anne adayları da egzersizlere başlamadan önce mutlaka hekimiyle görüşmeli ve gerekli kontrollerden geçmelidir.
Gebelik sırasında egzersiz yapıp yapamayacağınıza hekiminiz karar verecektir.
Doğum Koçluğu
Doğumu beklemek anne adayı için heyecanlı
ve bir o kadarda mutluluk verici bir serüvendir. Bu serüveni tek başına yaşamak ve ne
yapacağını bilememek ise anne adayınıkorku
gerilim kısır döngüsü sokar. Bu da beraberinde panik ve ağrı getirir. Bu tip durumlar
doğum anında stresle başa çıkmayı bilememekten, bilgi ve deneyim eksikliğinden kaynaklanır.
Günümüzde bu mucizevi olayı anne için
unutulmaz bir deneyim haline getirmek ve
doğumdaki riskleri en aza indirmek için doğumda profesyonel bir yardıma ihtiyaç duyulmaktadır.
30
Birçok ünlünün de doğal doğumda yardımına ihtiyaç duydukları bu profesyonel sağlık
çalışanı kadın sağlığı ve doğum konusunda
uzmanlaşmış fizyoterapistlerdir. Moda deyimiyle ise “doğum koçudur”. Ve doğum koçu
dünyada doğal doğumun vazgeçilmez elemanlarındandır.
başaldığı andan itibaren nasıl nefes alacağı
ne gibi bir pozisyon alması gerektiği ne zaman hastaneye gelmesi gerektiği anlatılır. Bu
evrede anneye doğumun ilerleyen aşamalarında nasıl nefes alacağını önemi vurgulanır
ve pratik eğitimlerle gösterilir. Ikınma provası
ile bu aşama sonlandırılır.
Doğal doğum çoğu kadın için fiziksel ve duygusal bir maratondur. Anne adayı bu maratona tıpkı bir sporcunun hazırlandığı gibi titizlikle hazırlanmalıdır. Bu durumda anne adayın
bir sporcunun maratona antrenman koçu
eşliğinde hazırlandığı gibi yaklaşan doğuma
doğum koçu ile hazırlanmalıdır.
3. evrede; doğum koçu anneyle birlikte doğal doğum deneyimini paylaşır ve doktoru
ile birlikte anneye doğumda yön göstericidir.
Bu evrede annenin hastanede olduğu sürece doğum koçu da yanındadır. Doğum koçu
anneye kasılmalar sırasında çektiği ağrıyı
azaltmak için bir takım elektroterapi ajanları
ve masaj-mobilizasyon teknikleri uygular.
Doğum evrelerinde annenin doğru nefes almasını sağlar ve zamanı geldiğinde bebeğin
doğması için ıkınmayı destekler. Sonrasında
plasentanın doğumu içinde yardımcı teknikler
öğretilir ve bu evre sonlandırılır.
Doğum koçluğu programı
nelerden oluşur?
Doğum koçluğu 5 evreden oluşan teorik ve
pratik bilgilerden oluşan geniş bir programdır.
1.evrede; gebeliğin planlanmasından itibaren başlayıp 34. haftaya kadar devam eder.
Bu eğitim anne adayının kas iskelet sitemini destekleyen, değişen hormonel dengenin
olumsuz getirilerini engelleyen, duruş bozukluklarını önleyen, kilo kontrolüne yardımcı, doğumda ve bebek bakımında ihtiyaç
duyulan kas kuvvetinin artmasını sağlayan
gebelik egzerizlerinden oluşur. Bu egzersizler tamamen kişiye özel hazırlanmalıdır. Bu
egzersizler anneye bi yandan fiziksel destek
sağlarken bi yandanda sosyal ve psikolojik
destek de sağlar.
2. evrede; 34. haftadan doğum kadar olan
evredir. Bu evrede anne maratonun sonuna
yaklaştığı için heyecanla karışık bir korku duyar. Bu yüzden stresle başa çıkma yöntemlerinden ve gevşeme egzersizleri kullanılmaya
başlanır. Annenin doğuma hazırlanması için
gevşeme çok önemlidir. Anneye geveşeme
hem pratik hemde terorik olarak anlatılır. İlerleyen haftalarda doğum çantasınin nasıl hazırlanacağı anne ve bebek için gerekli olanlar
ayrıntılı bir şekilde anlatılır ve doğum eğitimine
geçilir. Doğum eğitiminde anneye kasılmalar
4. evrede; doğum sonrası toparlanmanın hızlanması için gerekli egzersizler ve emzirme
eğitiminden oluşur. Doğal doğumda toparlanma müdahaleli doğumlarar göre çok daha
hızlıdır ama bu aşamada da annenin egzersiz
tedavisine ihtiyacı vardır. Egzesiz tedavisi karın çevresi kasların eski sıkı haline dönmesi,
gebelikte değişen duruşun düzletilmesi, kilo
kontolünün sağlanması, bebek bakımı için
gerekli kol kas kuvvetinin sürdürülmesi ve
doğum sonrası sık karşılaşılan sırt-bel ağrılarının öünüe geçmek için kişiye özel hazırlanmaış bir egzersiz programdır. Emzirme eğitimi ise emzirme sırasında bebeğin ve annenin
pozisyonlanması, emzirme sıklığı ve şekli ile
ilgili teorik ve pratik biligileri içerir.
Gelişmiş toplumlarda kadınlar artık doğuma
aktif olarak katılabilmek, kasılmalarla başa
çıkabilmek, kontrollerini kaybetmemek ve kolay bir doğum deneyimi yaşamak için doğum
koçlarından yardım isterler.
Sizde gebeliği ve doğal doğumu en az ağrı
ve stresle yaşamak ve bebeğiniz kollarınıza
alırken bebek bakımı konusunda donanımlı
olmak istiyorsanız mutlaka bir profesyonel
doğum koçu ile tanışın.
31
Öğr. Gör. Şerife BOZBAŞ
Başkent Üniversitesi Tıp Fakültesi
Göğüs Hastalıkları ABD. Başkanlığı
Uyku sırasında burun ve boğaz
bölgesindeki hava yolu darlıklarına bağlı
olarak yumuşak dokuların titreşmesi sonucu
ortaya çıkan sese horlama denir. Genellikle
üst hava yolunda dil arkasındaki alanın
daralması sonucu, daralma ile orantılı olarak
horlama artar. Yetişkinlerde; boğazdaki
bademcikler, geniz eti, dil kökü gibi dokuların
aşırı büyük, yumuşak damağın sarkık ve
küçük dilin uzun olması en önemli horlama
nedenleridir. Üst solunum yollarındaki bu
dokuların nefes alıp verme sırasında
titreşimi ile horlama ortaya çıkar ve
zamanla şiddeti artar.
Horlamak
hastalık belirtisi
olabilir mi?
32
Horlama Kimlerde Görülür
dınlarda ise % 40’a ulaşmaktadır.
Normal erişkin insanların en az %45’i zaman zaman, %25’i ise sürekli horlamaktadır. Horlama yaşla birlikte artar ve özellikle
şişman erkeklerde daha sık görülür. Yaşın
artması ile horlamanın görülme sıklığı da
artarak 60 yaşında erkeklerde % 60’a, ka-
Erkeklerdeki boyun bölgesindeki yağlanma,
yutak çevresinde daha çok daralmaya ve göğüs içi basınçta daha çok artmaya sebep olarak erkeklerin daha çok horlamasına neden
olur. Kadınların; menapoz dönemi sonunda
hormonal dengelerinin değişmesiyle, özellikle kas yapıları erkeklerinkine benzemekte bu
da erkeklere benzer şekil ve sıklıkta horlamaya başlamalarına neden olmaktadır. Bu
durum çok ciddi sosyal ve tıbbi problemlere
yol açar. Sosyal olarak kişinin aile yaşamını,
iş gezileri nedeniyle arkadaşları ile ilişkileri-
ni olumsuz yönde etkiler. Bu açıdan sadece
tıbbi bir hastalık değil sosyal sorunlara da
neden olan bir durumdur.
En çok üzerinde durulması gereken horlama
şekli, sessizlik dönemleri ile kesintiye uğrayan şiddetli horlamalardır. Bu tür horlamalardaki sessizlik dönemleri, solunum durmaları
ile kendini gösterir. Solunum durmaları veya
yüzeyelleşmeleri gece içinde yüzlerce defa
tekrarlayabilmekte ve bunların ancak çok az
bir kısmı hastanın yakınları tarafından farkedilmektedir. Horlamanın solunum durmaları
ile birlikte olduğu klinik tabloya uyku apne
sendromu (uykuda solunum durması hastalığı) denir.
yorgun, uykulu ve mutsuz hisseder, gündüz
rin başında gelir. Kilo artışı üst hava yolların-
her fırsatta uyuklamalar görülür. Konsantras-
da da belirgin olmak üzere tüm vücutta yağ
yon güçlüğü nedeniyle dikkat gerektiren işleri
birikimine neden olur, bu nedenle zayıflama
yaparken uyuklama ve araba kullanırken kaza
üst hava yolu açıklığında artma sağlayarak
yapma riski artar. Bu nedenle horlama ya da
horlamanın azalmasını sağlar.
uyku-apne hastalığı sadece kişinin kendisi ve
•
eşini değil toplumun diğer fertlerini de riske
horlama ve apne şiddetinin artmasına neden
atan ciddi bir hastalıktır.
Uyku sırasında yaşanan solunum çabası sonucu terleme, idrara çıkma ihtiyacında artma
ve ağız kuruluğu şikayetleri başlar. Uykuda
her nefes durması sırasında kandaki oksijen
miktarı düşer ve kalp kanı pompalamak için
daha fazla çalışmak zorunda kalır. Sonuçta
kalp ritminin bozulmasına ve tansiyonun yüksek seyretmesine neden olur.
Horlama konusunda önemli olan hastalığın
ne zaman sağlık sorunlarına neden olmaya
başladığıdır. Kişiler horlamanın neden olduğu
belirtilerin farkına varmayabilir veya ciddiye
almayabilirler. Horlama uyku düzeninin bozulmasına, uyku sırasında oksijen alımının azalmasına neden olur. Bunun sonucu halsizlik,
konsantrasyon bozukluğu, gündüz aşırı uyku
hali yakınmaları başlar. Bu şikayetler kişinin
yaşam kalitesini bozar, iş ve özel yaşamını
olumsuz yönde etkiler. Ayrıca horlama; yaşın
ilerlemesi, ilaçlar, alkol kullanımı ve kilo alımı
gibi nedenlerle yıllar içinde “uyku apne sendromu” denilen hastalığa ilerleyebilir.
Horlama uyku sırasında nefesin zaman zaman durması ile kendini gösteren ciddi bir
hastalığın ilk bulgusu olabilir. Uyku sırasında
horlamalar arasında nefes durmaları oluyorsa, soluksuz kalınan süre 10 saniye ve daha
uzunsa uyku apnesi denilen hastalık düşünülmelidir. Horlayan kişilerin yaklaşık 1/3’ünde
uyku apnesi olduğu bilinmektedir ve kesin
tanı uyku laboratuvarında yapılacak incelemeler ile konur. Her gece ve her pozisyonla
horlaması olan hastalar mutlaka uyku laboratuvarında bir gece yatırılarak değerlendirilmelidir. Uykuda nefes durması ardından kısa
süreli uykuda yüzeyelleşme veya uyanıklık
dönemi olur, hasta yatış pozisyonunu değiştirir, ancak hasta bu durumu uyanıklık olarak
algılamaz. Derin uyku süresinin ve uyku kalitesinin azalmasına bağlı olarak kişi kendini
Horlama tedavi edilebilir mi?
Genellikle horlayan kişi horlamasından rahatsız olmadığı için doktora kendi isteği ile
başvurmaz. Bu nedenle horlamanın bir hastalık olduğunu kabul etmek, tedavi ve çözüm
yollarını aramak tedavide ilk basamaktır.
Şiddetli ve sürekli horlaması olan, yakınları
Alkol kaslarda gevşemeye neden olarak
olur, bu nedenle uykudan 4 saat önce alkol
alımından kaçınılması önerilir.
•
Sırtüstü pozisyonda uyumak gevşeyen
kasların ve dilin arkaya doğru kaymasına neden olarak ve üst hava yolunu daralttığı için
yatağın baş kısmının yükseltilmesi ve yan pozisyonda yatma tavsiye edilir.
•
Sigaranın hava yollarında ödeme neden
olarak horlama şiddetini artırması nedeniyle
bırakılması önerilir.
•
Uyku verici ya da sakinleştirici özelliği
olan ilaçların da horlama ve apne şiddetinde
artmaya neden olması nedeniyle doktor kontrolünde kullanılması gerekir.
Orta- ağır düzeyde uyku apne sendromu saptanan hastalarda ise üst hava açıklığını sağlamaya yönelik cihazlar ile tedavi planlanır.
tarafından uykuda nefesinde durma fark edi-
Horlamaya neden olan burun alerjisi, polip
len, yeterli süre uyumasına rağmen gündüz
ve kronik sinüzit gibi durumlar ilaçla tedavi
uykululuk, yorgunluk ve sabah başağrısı olan
sonrası tekrar değerlendirilir, burunda kemik-
hastalar doktora başvurmalıdır. Bu kişilere
kıkırdak eğrilikleri, üst hava yolunda tıkanıklığı
detaylı değerlendirme ve muayene sonucu
yol açan yumuşak doku fazlalıkları için cerrahi
bir gece yatırılarak uyku sırasında gerekli pa-
müdahaleler düşünülebilir. Basit horlama ta-
rametrelerin ölçüldüğü uyku testi (polisom-
nısı konan kişilere ağız yapısına uygun olacak
nografik inceleme) planlanarak horlama ya
şekilde diş hekimleri tarafından hazırlanan
da uyku apnesi varlığı araştırılır. Horlama ve
ağız içi cihazlar tedavide kullanılabilir.
uyku apnesi saptanan hastalar Kulak Burun
Boğaz ve Göğüs Hastalıkları bölümünce de-
Sonuç olarak horlama çevreyi rahatsız eden
ğerlendirilerek hastalık şiddetine göre tedavi
sosyal boyutu dışında kişinin sağlığı açısın-
planlanır. Basit horlama ya da uyku apne
sendromu tanısı konan hastalarda öncelikle kilo verme, sigara ve alkolün bırakılması,
yüksek yastıkla yatma veya yan pozisyonda
yatma önerilir, gerekli olgularda cerrahi işlem
planlanabilir.
Horlamayı azaltmak için
hangi kişisel önlemleri
almak yeterli olabilir.
•
Kilo fazlalığı horlamayı artıran nedenle-
dan da ciddi riskler taşıyan bir hastalıktır. Horlamanın bir hastalık olduğunu kabul ederek
tedavi ve çözüm yollarını aramak tedavide ilk
basamaktır. Bu nedenle hastalık ilerlemeden
sağlık merkezlerine başvurmalı, hastanın şikayetleri, muayenesi ve polisomnografik inceleme bulguları değerlendirilerek hasta için en
uygun yöntem seçilerek tedavi planlanmalıdır.
Hastanemiz Uyku Bozuklukları Merkezimiz
hakkında detaylı bilgi almak için 0(312) 212
29 12/306 No’lu telefonu arayabilirsiniz.
33
Uzm. Dr. Fisun SÖZEN
Başkent Üniversitesi Tıp Fakültesi
Aile Hekimliği Anabilim Dalı
Cengiz YILMAZ
Özel Sigorta Sorumlusu
Özel
Sağlık
Sigortası
34
Özel Sağlık Sigortası Nedir?
Sağlık masraflarının, bir sigorta şirketi tarafından, belli bir prim
karşılığında, poliçede bulunan genel ve özel şartlar dâhilinde, limitler doğrultusunda karşılanmasıdır. Genel şartlar Devlet tarafından belirlenmektedir.
Anlaşmalı Kurum Uygulaması Nedir?
Anlaşmalı Olduğunuz Sigorta Şirketlerinden
farklı uygulama yaptıklarınız var mıdır?
Hayır. Anlaşmalı olduğumuz tüm sigorta şirketleri ile hiçbir farklılık
gözetmeden aynı işbirliği ve güven çerçevesinde çalışılmaktadır. Bu
bağlamda Başkent Üniversitesi Hastaneleri, hem sağlık hizmeti vermekte hem de özel sağlık sigortası sektörüne olumlu katkılarda bulunmaktadır.
Anlaşmalı kurum, sigorta şirketi ile cari fiyatlarından indirim yaparak, doğrudan ödeme anlaşması yapmış olan sağlık kuruluşlarıdır.
Böylece sigortalılar, anlaşmalı kurumlarda varsa, katılım payı dışında ücret ödemezler.
Hastanenizin anlaşmalı olduğu sigorta
şirketleri hangileridir?
Özel Sağlık Sigortası yaptırmış olan kişilere
farklı uygulamalarınız var mıdır?
Evet. Özel sağlık sigortası olan kişilere hizmet veren özel sigorta ofisimiz bulunmaktadır. Ayrıca özel anlaşma yaptığımız anlaşmalı kurumlarımız da ofis hizmetlerinden yararlanabilmektedir.
konusunda faaliyette bulunan tüm şirketlerle anlaşması bulunmakta-
Özel Sigorta ofisinde verilen hizmetler
nelerdir?
dır. Bunun yanında, yabancı sigorta şirketleri ile de anlaşmalarımız
Özel sigorta ofisimiz tarafından; hastaların muayene randevularının
vardır.
alınması, tüm tetkiklerin en kısa sürede yapılması, gerekli olduğunda
Başkent Üniversitesi Hastanesinin, Türkiye’de özel sağlık sigortası
35
oda temin edilmesi, işlemler devam ederken ikram ve ağırlama hizmetleri verilmektedir.
Özel sigorta ofisi hizmetlerinden
yararlanabilmek için ne yapmalıyız?
Özel sigorta ofisi hizmetlerinden yararlanabilmek için herhangi bir
ek ücret vermeniz gerekmez. Yapmamız gereken tek şey, 312 223
33 22 numaralı direk telefonu veya (312) 212 68 68/1547 – 312
2122912/145 numaralı telefonları arayarak, ofis görevlilerimiz ile irtibata geçmektir. Ayrıca http://www.baskent-ank.edu.tr/ internet adresimizden de ofisimizle irtibata geçebilirsiniz.
Sigorta şirketleri ile check-up anlaşmanız
var mıdır?
Aile hekimliği hizmetlerinizde neler
bulunmaktadır?
Konuyla ilgili anlaşma sağlanmış olan sigorta şirketi sigortalılarına,
yılda bir kez kadın ve erkek için yaş gruplarına göre belirlenen paket
tetkik işlemleri yapılmaktadır. Sigortalılar daha sonra da yıl içerisinde
iki defa kontrol muayenesine gelmektedir. Ayrıca sigortalı olan kişiler
diledikleri zaman aile hekimimiz ile irtibata geçerek sağlık sorunlarını
iletebilmektedir.
Hastanenizde yapılan işlemler için özel
sağlık sigortası olan kişilerden katılım payı
alınıyor mu?
Sigortalıların yaptırdıkları işlemler için sigorta ofisi çalışanlarımız ge-
Evet. Sigorta şirketleri ile check-up anlaşmalarımız vardır. Sigorta
nel olarak internet veya sesli yanıt sistemi ve telefon ile çok kısa süre-
başlangıcında yapılması gereken veya poliçe şartları gereği yıl içe-
de provizyon almaktadır. Provizyon neticesinde, sigorta şirketinin ver-
risinde tekrar eden check-up işlemleri uzman doktorlarımızın gözeti-
miş olduğu onay doğrultusunda hastalardan katılım payı alınmaktadır.
minde yapılmaktadır. Ayrıca poliçe kapsamında “Aile Hekimliği” hiz-
Katılım payı alınması gerektiği durumlarda, katılım payı faturası da
meti bulunan sigortalılar için uzman aile hekimlerimiz tarafından aile
özel sigorta ofisimiz çalışanları tarafından düzenlenerek hastalarımıza
hekimliği hizmeti verilmektedir.
verilmektedir.
36
ANLAŞMALI KURUMLAR LİSTESİ
SİGORTA ŞİRKETLERİ
BANKALAR
1- ACIBADEM SAĞLIK SİGORTASI A.Ş.
1- BANK ASYA A.Ş.
2- AK HAYAT SİGORTA A.Ş.
2- FORTİS BANK A.Ş.
3- AMERICAN LIFE HAYAT SİGORTA A.Ş.
3- ESBANK EMEKLİ SANDIĞI VAKFI
4- ALLİANZ SİGORTA A.Ş.
4- T. EXIMBANK A.Ş.
5- ANADOLU ANONİM TÜRK SİGORTA A.Ş.
5- T. İŞ BANKASI A.Ş.
6- ANKARA ANONİM TÜRK SİGORTA A.Ş.
6- ŞEKERBANK VAKFI
7- AXA SİGORTA A.Ş.
7- T.C. MERKEZ BANKASI
8- GROUPAMA SİGORTA A.Ş.
8- T.C. MERKEZ BANKASI SOSYAL GÜVENLİK VAKFI
9- HALK SİGORTA (BİRLİK SİGORTA) A.Ş.
9- TÜRKİYE VAKIFLAR BANKASI YRD. SAND. VAKFI
10- DABKOVİÇ DENİZ ACENTALIĞI
10- GARANTİ BANKASI A.Ş.
11- DEMİR HAYAT SİGORTA A.Ş.
12- DUBAİ-GROUP SİGORTA A.Ş.
TİCARET ŞİRKETLERİ
13- EUREKO SİGORTA A.Ş.
1- GİMSA LTD. ŞTİ.
14- ERGO SİGORTA A.Ş.
2- KAREL ELEKTRONİK A.Ş.
15- SOMPO JAPAN SİGORTA A.Ş.
16- GARANTİ SİGORTA A.Ş.
DİĞER KURUMLAR
17- GENERALİ SİGORTA A.Ş.
1- ANKARA SANAYİ ODASI BAŞKANLIĞI
18- GÜNEŞ HAYAT SİGORTA A.Ş.
2- ANKARA TİCARET ODASI BAŞKANLIĞI
19- GÜVEN SİGORTA A.Ş.
3- ANADOLU A.T. SİGORTA (Personeli)
20- HDI SİGORTA A.Ş.
4- MİLLİ REASÜRANS T.A.Ş. VAKFI
21- INTERGLOBAL/TAWUNİYA
5- İSVİÇRE BÜYÜKELÇİLİĞİ
22- INTER PARTNER ASSISTANCE
6- KKTC SAĞLIK BAKANLIĞI
23- MAPFRE GENEL YAŞAM SİGORTA A.Ş.
7- LİBYA BÜYÜKELÇİLİĞİ
24- MARM A.Ş.
8- SOSYAL GÜVENLİK KURUMU
25- MED-NET SAĞLIK
9- TÜRKİYE ODALAR VE BORSALAR BİRLİĞİ
26- CGM MEDICAL BİLGİ SİSTEMLERİ A.Ş.
10- T.MUHARİP GAZİLER DERNEĞİ GENEL BAŞKANLIĞI
27- RAY SİGORTA A.Ş.
11- T. GAZİLER KÜLTÜR VE YARDIMLAŞMA VAKFI
28- YAPI KREDİ SİGORTA A.Ş.
12- TÜRK GÜREŞ VAKFI
29- ZÜRİCH SİGORTA A.Ş.
13- TÜRK TELEKOM VAKFI
30- ZİRAAT SİGORTA A.Ş.
14- TCDD VAKFI
YABANCI SİGORTA VE ASSISTANCE
ŞİRKETLER
PİLOTAJ
1- BUPA INSURANCE LTD.İNGİLTERE
2- HELİPORTUGAL S.A.
2- EURO – CENTER
3- SİNDEL HAVACILIK
3- EUROP ASSISTANCE
4- TÜRK HAVA KURUMU
4- GMC SERVICES INTERNATIONAL FRANSA
5- YÜZÜAK HAVACILIK
5- MONDIAL ASSISTANCE
6- REMED ASSISTANCE
7- S.O.S. INTERNATIONAL AMBULANS SERVİSİ A.Ş.
8- TUR ASSIST
9- VANBREDA
10- ADAC
1- HAN HAVACILIK BALONCULUK
Mareşal Fevzi Çakmak Caddesi 10.Sokak, No:45 Bahçelievler/ANKARA Tel: (0312) 212 68 68 Faks: (0312) 223 73 33
www.baskent-ank.edu.tr