Çanakkale The Turkish Araştırmaları Yearbook of Türk Yıllığı
Transkript
Çanakkale The Turkish Araştırmaları Yearbook of Türk Yıllığı
ÇANAKKALE ONSEKİZ MART ÜNİVERSİTESİ ATATÜRK ve ÇANAKKALE SAVAŞLARI ARAŞTIRMA MERKEZİ Çanakkale Araştırmaları Türk Yıllığı Yıl : 9 Sayı : 10-11 Bahar Güz 2011 Çanakkale The Turkish Araştırmaları Yearbook of Türk Yıllığı Gallipoli Studies ATATÜRK VE ÇANAKKALE SAVAŞLARINI ARAŞTIRMA MERKEZİ Atatürk ve Çanakkale Savaşlarını Araştırma Merkezi (AÇASAM), 1992 yılında Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Rektörlüğü’ne bağlı olarak kurulmuştur. Merkezin amacı, Atatürk’ün Çanakkale Savaşları’ndaki rolü, bu savaşların Türk ve dünya tarihindeki yeri, önemi konularını araştırmaktır. Bu alanda yurt içi ve yurt dışında yayımlanmış, belge ve eserleri toplayıp bir arşiv ve kitaplık oluşturmak, yayınlar yapmak, bilimsel toplantılar düzenlemek ve bu amaçlarla, yurtiçi ve yurtdışındaki resmi kurum ve üniversitelerle işbirliği yapmaktır. Yukarıdaki amaçlar doğrultusunda Atatürk ve Çanakkale Savaşlarını Araştırma Merkezi bugüne kadar ulusal ve uluslar arası düzeyde çeşitli toplantılar düzenlemiş, bu toplantılarda sunulan tebliğlerin yanı sıra Çanakkale Savaşları tarihiyle ilgili kitaplar da yayımlanmıştır. Bunlar Atatürk ve Çanakkale Savaşlarını Araştırma Merkezi Müdürlüğü’nden temin edilebilir. 1999 yılından itibaren, Atatürk ve Çanakkale Savaşlarını Araştırma Merkezi tarafından gerek Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi (ÇOMÜ) ve gerekse diğer üniversite öğrencilerine, Gelibolu Yarımadası Savaş Alanları ve Şehitliklere yapılan gezilerde, olanaklar ölçüsünde rehberlik hizmetleri sunulmaktadır. Ayrıca Atatürk ve Çanakkale Savaşlarını Araştırma Merkezi, çeşitli resmi ve özel kurumlara, Çanakkale Savaşları Tarihi ve Gelibolu Tarihi Milli Parkı’nı ilgilendiren konularda, danışmanlık hizmetleri de vermektedir. AÇASAM’ ın son etkinliği ise, Çanakkale Savaşları tarihi ve Çanakkale ile ilgili bilimsel araştırmalara yer verecek Çanakkale Araştırmaları Türk Yıllığı (The Turkish Yearbook of Gallipoli Studies) adlı, yıllık bir akademik çalışmayı başlatmak olmuştur. Yıllık 18 Mart 2003’te, ilk sayısıyla yayın hayatına başlamıştır. ii ABOUT THE ATATÜRK AND GALLIPOLI CAMPAIGN RESEARCH CENTRE AT ÇANAKKALE ONSEKIZ MART UNIVERSITY The Atatürk and Gallipoli Campaign Research Centre (AÇASAM) was founded in 1992 under the administration of the Rectorate of Çanakkale Onsekiz Mart University (ÇOMÜ). The aim of the Centre is primarily to research all aspects of the Gallipoli Campaign and its significance in Turkish and world history, together with the decisive role played by Mustafa Kemal (Atatürk) in the campaign. We have recently decided to broaden the scope of research coordinated by the Centre to include other aspects of the history of the Çanakkale region, the results of which can be seen in the contents of the present Yearbook. With these aims in mind, the Centre organises conferences in conjunction with institutions and universities in Turkey and abroad and gathers documents and books from inside and outside Turkey for its archive. AÇASAM also publishes, in English and Turkish, Gallipoli conference proceedings which may be obtained by writing to the address given. Since 1999, the Centre has been involved in organising and guiding trips to the Gallipoli battlefields and memorials for students at ÇOMÜ and other universities. In addition, the Centre also acts in a consultative capacity to institutions and private organisations on topics related to the Gallipoli Campaign and Gallipoli National Park. The latest initiative of AÇASAM has been the commencement of an annual academic study, the Turkish Yearbook of Gallipoli Studies, that will give space to scholarly historical research into the Gallipoli Campaign and Çanakkale region. The first issue of the Yearbook came out on 18 March 2003. The second issue presents expanded coverage on different aspects that we hope will meet with interest and encourage further inter-disciplinary and inter-university ventures in the future. iii ÇANAKKALE ONSEKİZ MART ÜNİVERSİTESİ Atatürk ve Çanakkale Savaşlarını Araştırma Merkezi Müdürlüğü Çanakkale Araştırmaları Türk Yıllığı Çanakkale Savaşlarının 96 ncı Yılı Yıl : 9 Sayı : 10-11 Bahar- Güz 2011 SAHİBİ EDİTÖRLER HAKEM KURULU Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Atatürk ve Çanakkale Savaşlarını Araştırma Merkezi Müdürlüğü (AÇASAM) Adına Rektör Prof. Dr. Sedat LAÇİNER Prof. Dr. Ahmet Mete TUNCOKU Yrd. Doç. Dr. Mithat ATABAY Prof. Dr. İhsan GÜNEŞ Anadolu Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Eskişehir Prof. Dr. Ali Osman UYSAL Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Çanakkale Prof. Dr. İzzet ÖZTOPRAK Ankara Üniversitesi, DTCF, Ankara Prof. Dr. Zafer ÖNLER Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Çanakkale Prof. Dr. Musa ÇADIRCI Ankara Üniversitesi, DTCF, Ankara Prof. Dr. Tülay UĞUZMAN Başkent Üniversitesi, İletişim Fakültesi, Ankara Prof. Dr. Nurettin ARSLAN Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Çanakkale Prof. Dr. Ahmet ÖZGİRAY Ege Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, İzmir (emekli) Prof. Dr. Murat TÜRKEŞ Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Çanakkale. Doç.Dr. Rüstem ARSLAN Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Çanakkale. Doç. Dr. Mehmet Fatih YAVUZ Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Çanakkale. Yrd. Doç. Dr. Mithat ATABAY Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Çanakkale. Yrd. Doç. Dr. Muhammet ERAT Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Çanakkale. Yrd. Doç. Dr. İsmet GÖRGÜLÜ Başkent Üniversitesi, Ankara. ISBN 975- 8100.30.0 iv ÇANAKKALE ARAŞTIRMALARI TÜRK YILLIĞI İÇİNDEKİLER SUNUŞ ........................................................................................................................ 1 Çanakkale Eski Merkez Hastanesi (Chanakkale Former Central Hospital .............................................................. 3-24 Senem Yiğit KAHRAMAN Çanakkale Muharebelerinde Cephede ve Cephe Dışında Sağlık Hizmetleri (Front and Front-Line Healtth Services Outside The Battle of Chanakkale .......................................................................................................... 25-70 Ahmet ESENKAYA Balkan Savaşları Sırasında Çanakkale Bölgesinde Faaliyet Gösteren Hilal-i Ahmer Hastaneleri (During The Balkan Wars in the Chanakkale Region Activity That Hospitals Hilal-i Ahmer (Red Crescent............................................................................. 71-86 Mithat ATABAY Erenköy Hastanesi ve Troia Kazıları (Erenköy Hospital and Archaelogical Studies in Troia ................................. 87-94 Rüstem ARSLAN Büyük İskender’in Troas’ta İzlediği Rota ve Granikos Savaşı (The Route of Alexander the Great on the Troad and Granicus Battle) ................................................................................................................. 95-108 Reyhan KÖRPE Milli Mücadele Sırasında Yunanlıların ve İtilaf Devletlerinin Çanakkale Bölgesinde Savaş Hukukuna Aykırı Davranışları Hakkında Kısa Notlar ....................................................................................109-126 Barış BORLAT Gelibolu Hatıratı (Gallipoli Memoirs ..........................................................................................127-152 Kaymakam Mehmet Emin Bey v Baskı Pozitif Matbaa Çamlıca Mah. 145. Sk. No: 10/16, 06200Yenimahalle / Ankara Tel: 0312 397 00 31 ● [email protected] vi SUNUŞ 2011 yılında Çanakkale Savaşlarının 96’nci yıldönümü olması yanında Çanakkale Eski Merkez Hastanesi’nin de kuruluşunun 140’ncı yılıdır. O nedenle Çanakkale Araştırmaları Türk Yıllığı’nın 10’uncu ve 11’inci sayılarını tek bir ciltte ve özel sayı olarak sunmaya karar verdik. Çanakkale Araştırmaları Türk Yıllığı’nın bu cildinin ana konusunu o nedenle hastanelere ayırdık. Senem Yiğit Kahraman Çanakkale Eski Merkez Hastanesi konusunda uzun ve zahmetli bir çalışmadan sonra tamamladığı yüksek lisans tezini bir makaleyle bizimle paylaştı. Çanakkale Savaşları sırasındaki sağlık hizmetleri konusunu Ahmet Esenkaya kapsamlı bir biçimde belgelere dayanarak kaleme aldı. Balkan Savaşları Sırasında Gelibolu ve Çanakkale bölgesinde Kızılay’ın hastaneleri ve faaliyetleri arşiv vesikalarıyla Mithat Atabay tarafından ele alındı. Rüstem Arslan ise Kırım Savaşı sırasında Erenköy’de İngilizler tarafından kurulan hastaneyi ve bölgedeki Troia kazılarını ele aldı. Büyük İskender’in Granikos Savaşı ve Çanakkale bölgesinde izlediği rota ise Reyhan Körpe tarafından incelendi. Son olarak 1910-1911 yıllarında Mehmet Emin Bey tarafından yazılan Gelibolu Hatıratı adlı eserin transkripsiyonu da Çanakkale Araştırmaları Türk Yıllığı’nda yer aldı. Yıllığımızın bu özel sayısında; değerli araştırmacıların ilgi ve beğeniyle okuyacağınıza inandığımız değerli araştırma – incelemeler yer almaktadır. Sizlere sunduğumuz bu çalışma ile temel amacımız olan; Çanakkale Savaşlarının bilimsel, yansız ve doğru bir şekilde araştırılıp bilinmeyen yönlerine ışık tutmak ilkemiz doğrultusunda, biraz olsun katkıda da bulunabildiğimize inanıyoruz. Yıllığımızın bu sayısının hazırlanıp yayınlanmasında; değerli çalışmalarıyla bizlere destek veren araştırmacılar başta olmak üzere, emeği geçen herkese en içten teşekkürlerimizi sunuyoruz. Saygılarımızla… Dr. Mithat ATABAY Atatürk ve Çanakkale Savaşlarını Araştırma Merkezi Müdürü Çanakkale Araştırmaları Türk Yıllığı 10-11’nci Sayısı ( s.3-24) ÇANAKKALE ESKİ MERKEZ HASTANESİ (KALE-İ SULTANİYE HASTAHANE-İ ASKERÎYYE) Senem YİĞİT KAHRAMAN Y. Mimar Restoratör, İstanbul Teknik Üniversitesi ÖZET Osmanlı son dönemine ait hastane binalarımızın, çoğu günümüze harap durumda gelebilmiştir. Yapıldığı döneme ait birer belge niteliğindeki tarihi hastanelerin sayısı oldukça azdır. Bu çalışmada Osmanlı İmparatorluğu ile Türkiye Cumhuriyeti dönemine tanıklık etmiş olan önemli bir anıtın şu andaki durumu, koruma altına alınabilmesi için gereken önlemler araştırılmıştır. Çanakkale Eski Merkez Hastane’nin (Kale-i Sultaniye Hastahane-i Askeriyye) geçmişi araştırılmış, korunup, geleceğe aktarılabilmesi için gerekli müdahaleler projelendirilmiştir. Binanın sistem detayları ve kullanılışına dair izlerin yanı sıra her türlü belge, yazı ve fotoğraf bu çalışmaya yön vermiştir. Çanakkale Eski Merkez Hastane şu anda metruk durumdadır ve tehlike arz etmektedir. Günümüze gelene değin defalarca bombalanmış, yangınlar ve deprem geçirmiştir. 1915 Çanakkale Savaşı’ndaki bomba etkisi şu an bina sahasında gözle görülebilmektedir. Bombanın etkisi ile dikdörtgen avlulu binanın kuzey ve batıdaki kolları, çökmüş ve yıkılmıştır. Ahşap çatı iskeletinden geriye, yangınların etkisiyle, sadece küçük parçalar kalmıştır. Dolayısıyla yıllardır çevresel iklim koşullarına karşı da korumasız olduğundan, sıcak – soğuk döngüleri, kar, yağmur, rüzgâr etkileriyle binada kullanılan taşlar ve harçlarda kayıplar oldukça fazladır. Binanın görece daha sağlam kalabilen doğu ve güney kolları 1960’lara kadar kullanılmıştır. Bu süreç içerisinde birtakım onarımlar yapılmaya çalışılmıştır. İç mekânlara yer yer çimento katkılı sıva yapılmış, döşeme üzerine beton dökülmüştür. Çimento eski taş ve harç ile hiçbir şekilde örtüşmeyen bir malzeme olduğundan, duvar yüzeylerinde tuzlanmalara ve karbonlaşmaya sebep olmuştur. Hastahanenin restorasyon projesinde, binanın bomba etkisiyle harabe durumuna gelen kısmı haricindeki doğu ve güney kanadının rekonstrüksiyonu, bombalanan batı ve kuzey kanadının ise ‘Açık Hava Müzesi’ olarak tarihi bir belge olarak insanların ziyaretine sunulması önerilmiştir. Anahtar Kelimeler: Askeri hastane, Hastahane, Çanakkale, Hastahane-i Askeriyye. SUMMARY Most of the Ottoman period hospitals are redundant; some in a ruinous state. They are documents about the period they were constructed in. Possibilities to protect, the hospital were researched. The Project contains the survey of the existing building, investigation for its reconstitution and recommends the partial restoration of the building. All kinds of records, written and photographic documentation were investigated, surveying at the site had been done carefully and they contributed to the improvement of the Project. Çanakkale (Old) Central Hospital is a ruin now and it is in dangering collapse at the moment. The structure was bombed during the war, over and over again. Moreover, the building was exposed to fire and earthquakes. The destructive effect of the bomb is still visible at the site. North and west wings have collapsed and demolished by the bomb. There are small pieces surviving from the timber roof which was covered the building. Therefore, the stone elements and mortar of the walls have been exposed to freezing and thawing cycles, snow, rain water and wind. The restoration project proposes the east and south wings of the building to be reconstructed and the west and north of the building are going to be used as an ‘Open Air Museum’. Keywords: Military Hospital, Hospital, Çanakkale. 1.Giriş Çanakkale’nin Liman Bayırı mevkii, Cevat Paşa Mahallesi Havan Tabya 1 sokaktaki Askerî Hastane binası, 1890’lı yıllardan günümüze yarı harabe halinde de olsa tarihe tanıklığına devam etmektedir. Hastanenin varlığı sebebiyle ‘Liman Bayırı mevkii’ ismi, Çanakkalelilerin günlük yaşam dilinde ‘Hastane Bayırı Mevkii’ adını almıştır. Hastane, Çanakkale’nin 4 kuzeyinde, güney cephesi limana hâkim olacak şekilde Askerî Hastane olarak bina edilmiştir (Resim1, Resim 2). 1897 yılına ait Tapulama tutanağındaki en eski kayıtın 205, 206 sıra numarasıyla cilt:28, sayı:118’de olduğu saptanmıştır. Resim 1 : Eski Türkçe yazıyla ‘Müceddeden inşa olunan Hastahane-i Askeriye’ yazılı belge İ.Ü. Nadir Eserler Müzesi II. Abdülhamid Koleksiyonundan alınmıştır.1 Resim 2 : 20. yy ilk çeyreğinde, kordondan Çanakkale Askeri Hastanesi güney görünüşü.2 Bugün 488 ada/ 54 pafta, 10 ve 11. parselde bulunmakta olan bina tapu Sicil Müdürlüğü’nde 29.05.1970 ‘Arsa ve Askeri Koğuş’ olarak kayıtlıdır ve Maliye Hazinesi’ne verilmiştir. Aynı adanın 11. parseli Milli Savunma Bakanlığı’na tahsisli ‘Arsa’ dır. 1 2 İ.Ü. Nadir Eserler Kütüphanesi, II. Abdülhamid fotoğraf koleksiyonu. Çanakkale Deniz Müzesi Fotoğraf Arşivi. 5 2. Hastahanenin Tarihçesi Çanakkale’ de asker hastanelerinin kuruluşu ile ilgili ilk bilgiler 1287/ 1871 tarihli Cezayir-i Bahr-i Sefid vilayeti sâlnâmesinde kayıtlıdır3. Kemal Özbay’ın ‘Hastaneler’ kitabında ‘Sırtını 1915 Çanakkale Savaşlarını simgeleyen Büyük Anıt Tepeye vermiş ve kıyı boyunca yerleşmeye çalışan…’4 diye bahsi geçen bu askeri hastaneye (1000 yataklı) ek, bir benzeri olarak Liman Bayırı mevkiine inşa edilmiş olma olasılığı yüksektir. 1884 yılından sonra, hizmet personeli ve hekim sayısının artmış olması da bu olasılığı güçlendirmektedir. 1911 Trablus savaşı sırasında bir az daha kuvvetlendirilmiş, 1912–1913 Balkan Savaşında bir değişiklik olmamış, 1914 I. Dünya Savaşı ve özellikle Çanakkale Savaşı sırasında Merkez Hastanesi adı altında seyyar ordu sağlık birimleriyle birlikte ‘Ağır Yaralılar Hastanesi’ olarak 1916’ya kadar hizmet etmiştir. 1915 yılına ait haritada hastanenin şematik çizimi görülmektedir (Resim 3). Hastane 1915 yılında, işaretlerinin tamam olmasına, İngiliz haritalarında tamam olmasına rağmen aynı gün iki defa bombalanmıştır5 (Resim 15). Bomba etkisiyle oluşmuş ‘çukur’ ve tahribat görülmektedir (Çizim 2). 1338/ ‘de İngilizlerin yerleşmiş olduğu Çanakkale Hastanesi’nde yangın çıkmış, yemekhane, ameliyathane ve telsiz telefonhanesi zarar gördüğü, B. Osmanlı Arşivi’ndeki Kala-i 6 Sultaniye Mutasarraflığı’ndan yapılan beyandan anlaşılmaktadır 6. Bina duvarlarında yangın izleri ve yanık ahşap kalıntıları bulunmaktadır (Resim 12). 1918 Mondros Ateşkes Antlaşması ile bölgeyi işgal eden İtilaf devletleri tarafından askerlikten tecrit edilen Çanakkale’de hastane kapatılmıştır. Lozan Antlaşması gereğince Askeri Bölge sayılmayan Çanakkale’de kolluk kuvvetleri olan Jandarma birliklerinin ihtiyacı için ‘Çanakkale Jandarma Hastanesi’ adı ile 100 yataklı bir sağlık tesisi açılmıştır7. 1936 Montrö Anlaşması ile hastane kara ordusu kuruluşuna dâhil edilmiştir. 3 Kemal Özbay, Türk Asker Hekimliği Tarihi ve Asker Hastaneleri, Cilt III, II. Kitap, s.168, İstanbul, 1981. Kemal Özbay, Türk Asker Hekimliği Tarihi ve Asker Hastaneleri, Cilt III, II. Kitap, s.172, İstanbul, 1981. 5 HR. SYS. 2413-60. BOA -Çanakkale Merkez hastanesinin, işaretlerinin tamam olmasına, İngiliz haritalarında gösterilmesine rağmen aynı gün iki defa bombalandığı Kızılhaç nezdindeki protestoya İngiliz hükümetinin siyasi yoldan ve tarafsız devlet vasıtasıyla protesto yapılması cevabını verdikleri, gerekenin yapılması hakkında Hilâl-i Ahmer (Kızılay) tahriratıdır. 6 BOA. DH. EUM. AYŞ. 60–17. 7 Kemal Özbay, Türk Asker Hekimliği Tarihi ve Asker Hastaneleri, Cilt III, II. Kitap, s.170, İstanbul, 1981. 4 6 Resim 3 : 1915 yılına ait harita8 8 Ankara Milli Kütüphane Arşivi 7 3. Sağlık İşleri Kanunları ve Teknik İartnamelere Göre Askeri Hastanenin Konumlanışı ve Mimari Özellikleri Askerlerin sağlık işleri ile ilgili en eski bilgileri 1234/ 1818 tarihli ‘Kanunname-i Dâhiliye-i Askeriye’ denilen İç Hizmet kanunu adlı belgede görülmektedir9, daha sonra seyyar ordu ve hastanelerin yönetimine ait belgeler 1288/ 1872 tarihli ‘Kanunname-i Umur-u Askeriye’ (Askeri Hizmetler Tüzüğü) adlı tüzükle belirlenmiştir10. Askeri ve sivil hastanelerin, yoğun yerleşim alanlarından uzakta, güzel manzaralı, rüzgâra karşı korunaklı ve havadar, rutubetsiz yerlere inşa edilmesi gerektiği (1312) tarihli Fenn-i İnşâât ve Mi’mâri teknik şartnamesinde belirtilmiştir11. Hastanenin kuzeybatısında ‘Hastane Bayır Şehitliği’ bulunmaktadır (Resim 4). Resim 4 : 488 ada/ 54 pafta, 10 ve 11. Parseldeki Eski (Merkez) Hastane ve Şehitliğini gösteren imar planı12. 4. Çanakkale Eski Merkez Hastanenin Karakteristik Özellikleri ve Mevcut Durumu 125.36x79.95 m ölçülerinde, tam olarak kapanmayan dikdörtgen planlı, ortası avlulu binanın, kuzeyindeki hamamı 13x16.50 m ebatlarındadır. 9 Kemal Özbay, Türk Asker Hekimliği Tarihi ve Asker Hastaneleri, Cilt III, I. Kitap, s.8, İstanbul, 1976. Kemal Özbay, Türk Asker Hekimliği Tarihi ve Asker Hastaneleri, Cilt III, I. Kitap, s.13, İstanbul, 1976. Osman Nuri bin Ömer Şevki Paşa, Fenn-i İnşâât ve Mi’mâri, Mekteb-i Fünun-i Harbiyye-i Şahane Matbaası, İstanbul 1312. 12 Çanakkale Belediyesi. 10 11 8 Binanın asıl girişi güney kanadının, güney cephesinin, dışa taşırılmış olan orta aksındadır. Cephenin köşe bölümleri dışa taşırılmıştır (Çizim 1). Ana giriş, güney cephesinden, sütunlu, çift kollu anıtsal bir merdivenle yapılmaktadır (Resim 9). Bu anıtsal girişin volta döşemeli üst örtüsü, ‘MYDOS’ damgalı, 25x9x4 cm ebatlarındaki tuğla dolguludur (Resim 7). Doğu kanadının avluya bakan cephesinden çift kollu merdivenle iki ayrı girişi, güney kanadının avlu cephesinden üç girişi bulunmaktadır (Çizim 4). Hastaneden günümüze, ortalama 75 cm kalınlığındaki yığma duvarlarının bir kısmı gelebilmiştir. Kuzey ve batı blokları duvarlarının yaklaşık olarak % 90’ı yıkılmıştır. Batı kolu 1915 Çanakkale Savaşı sırasında İngiliz uçaklarınca bombalanmıştır13 (Resim 5). 13 Resim 5 : Hastahane ile ilgili yazışmalar, 1915 . 13 HR. SYS. 2419-8. BOA – İngiliz uçaklarının Çanakkale Merkez hastanesini bombalaması. 9 Bu nedenle, kuzey ve batı kanadına avlu cephesinden giriş olup olmadığı saptanamamıştır. Avlunun kuzeyinde hamamın soyunmalık bölümünün özgün üst örtüsü yıkılmıştır. Ilıklığın üzeri beşik tonoz, sıcaklık bölümünün üzeri ise kubbeyle örtülüdür. Tonoz ve kubbelerin üzerindeki kaplama korunmamış olduğundan bina dış etkenlere maruz kalmaktadır. Güney kolundaki ana giriş mahallinde, bodrum, zemin kat ve üzerinde birinci katın varlığı, kat seviyeleri döşeme izlerinden anlaşılmaktadır (Resim 12). Tuğla duvar kalıntılarındaki tuğlalar 25x9x4 cm ebadındadır, çoğunlukla ‘MYDOS’ damgalıdır (Resim 7). Tuğla tonozlu bodrum kat zemin kata nispetle sağlamdır. Tonozların üstünde yer alan koridorlar ve oda döşemeleri üzerine, 1940’lardaki tadilatta beton dökülmüştür. 1915 Çanakkale Savaşları, II. Dünya Savaşı sırasında yapılmaya çalışılan tadilatlar, geçirmiş olduğu yangınlar, binanın uzunca bir süre terk edilmiş olması, dış atmosfer koşullarına maruz kalması binayı bugünkü harap durumuna ulaştırmıştır. Binanın konumu ve Çanakkale bölgesinin iklimi itibariyle çoğunlukla kuzeyden güneye doğru esen şiddetli rüzgârlara maruz kalmış olması da harabiyetinin bir başka nedenidir. Hastane binasının beden duvarları, Çanakkale yöresine özgü sarımtırak renkli kireçtaşındandır (Resim 8, Resim 9). Güney cephesinde, bodrum kat subasman kotuna kadar kesme taş ve kat arası profili işlenmiştir. Pencere ve kapı söveleri tamamen kayıptır. Sövelerin duvara monte edilebilmesi için gerekli olan, yaklaşık 20 cm uzunluğundaki demir kenetlerin kalıntıları duvarlarda görülebilmektedir (Resim 8). 5. Çanakkale Merkez Hastanesi’nin korunması için öneriler İstanbul Teknik Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü’ne bağlı olarak 2010 yılı yüksek lisans tezi kapsamındaki, Çanakkale Eski Merkez Hastanesi Kalei Sultaniye Hastahane-i Askeriyye Rölöve – Restitüsyon ve Restorasyon Projesi’nde 1915’de bombalanarak bir kalıntı haline gelmiş olan hastahanenin, batı ve kuzey kanadının, insanlık için önem arz eden bir tarihî belge olması sebebiyle, ‘Açık Hava Müzesi’ olarak, güney ve doğu kanadının ise rekonstrüksiyonu ile tarihe ve insanlığa hizmet etmesi düşünülmüştür. Çanakkale Eski Merkez Hastane binasının restorasyon projesinde, öncelikle mevcut durumun korunması ve sağlamlaştırılması önerilmiştir. İlk adımda, bina duvarlarına ve döşemelerine eklemlenen bütün birimler yıkılmalıdır. Sonradan eklenen bölümlerin kaldırılması, üzerinde büyüyen bitkilerin temizlenmesi ve gerekli yerlerde duvarların yıkılmasını önleyici tedbirler alınması uygun olacaktır. Bina sonradan 10 yapılan çimento katkılı sıva ve beton döşemelerden arındırılmalıdır. Bitkiler ve ağaçlar, kimyasal malzeme ile kökünden temizlenmelidir. Öncelikle, kuzeybatı köşesindeki muhdes hela binası yıkılarak, muhdes artıklardan temizlenen batı ve kuzey kanadının, dış hava koşullarına açık olması engellenmesi amacıyla, paslanmaz çelik boru ayaklarla oluşturulan konstrüksiyon kırılmaz cam malzeme ile çepeçevre kuşatılmalıdır. Üzeri hafif, şeffaf bir malzeme ile örtülmelidir. Hastane binasının doğu ve güney kanadı beden duvarlarında, eksik parçaların ‘bütünleme’ tekniği ile yeniden yapımı önerilmektedir. Özgün harç yapısına uygun yapıda üretilen harç, gerekli yerlerde kullanılarak mikro enjeksiyon yöntemi ile duvarlar sağlamlaştırılmalıdır. Bodrum katın bazı mahallerinde kısmi olarak görülebilen zemin döşemesindeki yüzeyin çok fazla kayıp ve aşınmalar olan özgün taş malzemeye uygun malzeme ile döşeme kaplaması yapılmalıdır. Duvarlar ve tonoz örtülü tavanlar, özgün sıva numunesine uygun yapıdaki harçla sıvanarak, fotoğrafta görülebilen özgün renginde boyanmalıdır. Güney bloktaki, toprak dolmuş olan zemin temizlendikten sonra, altından çıkan duruma bakılıp özgün malzeme ile döşenmelidir. Zemin kat, ahşap döşemesinin özgün detaya uygun şekilde uygulanabilmesi için, taşıyıcı duvarların sağlamlaştırmaları gereklidir. Öncelikle yastık kirişlerinin döşenmesinden sonra, döşeme kirişleri üzerine uygulanmalıdır. Güney bloktaki ana giriş bölümünde bir kısmı toprak altında kalmış, kalanlarında da fazla miktarda kayıplar olan zemin döşemesi karosimanları için detaylı kazı yapılıp, mahallerin içindeki dolgu toprak temizlendikten sonra, döşemenin durumu 1/50 ölçekli çizimler ve fotoğraflarla belgelenmeli, yeniden oluşturulması için öneri çizim hazırlanmalıdır. Özgün karosimanların eksik, kırılmış parçaları, özgün malzemesine yapı ve ebatlarına uygun şekilde üretilip ‘bütünleme’ yapılabilir. Ancak, yeni üretilmiş olan malzeme özgün malzemeden, ilk bakışta ayırt edilebilecek şekilde olmalı, özgün teknikle döşenmelidir. Pencereler özgün malzeme ve teknikle bütünlenmelidir. Cephe pencereleri üzerindeki profilli alınlık özgün malzemeye uygun bir malzeme ile yeniden yapılmalıdır. Tamamen yıkılmış olan duvarların, özgün malzeme ve teknikle yeniden inşa edilmesi için yöresel malzeme kaynakları araştırılmalı, nitelikli ustalar bulunmalıdır. Çatının, sağlamlaştırılan duvar üzerinde yeniden yapımı için önce yastık ve döşeme kirişlerinin yerleştirilmesi gereklidir. Ahşap konstrüksiyon olarak rekonstrüksiyon yapılmalıdır. Güney cephesindeki, üzeri kabartmalı olan yarım daire kemerli, kesme taştan oluşturulmuş ana giriş kapısındaki kayıplar ve aşınmalar aslına uygun plastik malzeme ile bütünleme 11 yapılabilir. Avlu cephesindeki, anıtsal kapı alınlıkları ve sövelerindeki kayıplarda da aynı yöntemle bütünleme yapılmalıdır. Rekonstrüksiyonu yapılmış olan doğu ve güney kanadı, ‘Kale-i Sultaniye -i Askeriyye’ adı altında özgün kullanımının balmumu heykellerle sergilendiği bir ‘Müzeye’ dönüştürülmesi projelendirilmiştir. Projede belirtildiği şekilde, müzenin ana girişi, hastahanenin özgün giriş kapısından yapılmalı, güvenlik ve bilet kontrolünden sonra misafirler, kapılarında mahallerin özgün kullanımına dair bilgi yazılı olan odaların içini ziyaret edebilmelidirler. Odaların içinde, savaş yıllarından kalma resimler sergilenebileceği gibi, o dönemde kullanılan cerrahî aletler, cihazları sergilenebilir. Özellikle güney kanadın, batı blokla birleştiği koridor mahallinde görsel ve işitsel video perdeye düşürülerek sürekli yayın yapılması sağlanmalıdır. 12 EKLER ÇİZİMLER Çizim 1: Askeri Hastane binasının Rölöve çizimleri zemin kat planı14. 14 Senem Yiğit, ÇANAKKALE ESKİ MERKEZ HASTANESİ KALE-İ SULTANİYE HASTAHANE-İ ASKERİYYE RÖLÖVE – RESTİTÜSYON ve RESTORASYON PROJESİ, Y. Lisans Tezi 2010 13 Çizim 2: Askeri Hastane binasının Rölöve çizimleri birinci kat planı. Çizim 3: Askeri Hastane binasının Rölöve çizimleri Doğu ve Güney görünüşleri [14]. 14 Çizim 4: Askeri Hastane binasının Restorasyon Önerileri Analiz çizimleri Kuzey ve Batı görünüşleri [14]. 15 Çizim 5: Askeri Hastane binasının Restorasyon Önerileri Analiz çizimleri kesitleri[14]. 16 Çizim 6: Askeri Hastane binasının Restorasyon Önerileri Analiz çizimleri kesitler [14]. 17 RESİMLER Resim 6 : Güney kanadın güney cephesindeki giriş kapısı kısmi görünümü. Resim 7 : Güney kanadın güney cephesindeki anıtsal giriş ait kolon başlıkların kısmi görünümü ve ‘MYDOS’ damgalı tuğlalardan oluşan volta döşeme. 18 Resim 8 : Güney kanadın güney cephesi kısmi görünümü. Resim 9 : Güney kanadın güney cephesi kısmi görünümü. 19 Resim 10 : Güney kanadın güney cephesindeki giriş kapısına bina içinden bakış. Resim 11 : Hastane ana giriş mahalli zeminindeki karosiman kalıntıları. 20 Resim 12 : Bodrum ve zemin kat arasındaki kat arası döşeme izleri, yanmış döşeme kirişi parçası. Resim13 . (Güney kanadı) Kuzey cephesi kısmi görünüşü. 21 Resim 14 : Güney kanadınkuzey cephesi ile avlunun kısmi görünüşü. Resim 15 : İngiliz uçaklarının Çanakkale Merkez hastanesini bombalaması [13]. 22 Resim 16 : Bomba etkisinin en belirgin görüldüğü batı kanadından hastane avlusuna bakış. Resim 17 : Bomba etkisiyle en fazla tahribatın olduğu kuzey kanadı görünüşü. 23 Resim 18 : Kuzey kanadındaki hamamın batı cephesinden kısmi görünüş. 24 Çanakkale Araştırmaları Türk Yıllığı 10-11’nci Sayısı ( s.25-70) ÇANAKKALE MUHAREBELERİNDE CEPHEDE VE CEPHE DIŞINDA SAĞLIK HİZMETLERİ FRONT AND FRONT-LİNE HEALTH SERVİCES OUTSİDE THE BATTLE OF ÇANAKKALE Ahmet ESENKAYA Yrd. Doç. Dr. Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Eğitim Fakültesi ÖZET Gelibolu Yarımadası’nda yer alan Seddülbahir ve Arıburnu, Anafartalar, Suvla merkezli yürütülen muharebelerde, sıcak harp kadar, hastane hizmetleri gibi pek çok sağlık hizmetinin nasıl yürütüldüğünün bilinmesinin gerekliliği ortadadır. Birinci Dünya Savaşı cepheleri içerisinde Çanakkale Cephesi’nden kısa süren ve büyük kazanlar elde edilen cephe olması arzu edildi. İtilafların beklentileri, savaşın daha fazla uzamasından ve daha fazla kayıptan başka bir getirisi olmadı. Türklük için bu sonuç büyük bir yeniden dirilme idi ancak bu eşsiz zaferin bedeli de ağır oldu. Muharebelerinin çok uzun sürmesi nedeniyle şehit sayısı gibi yaralananlar da o nispette çok idi. Yaralanmaların yanında bitlenme, sıtma, kolera, dizanteri, para tifo, tifüs, sarılık, iltihap, iskorbüt v.b. problemler de her an mevcuttu. Savaş ortamından dolayı uykusuzluk, bitkinlik, düzensiz nabız atışları, sağırlık, halsizlik gibi normal kabul edilen durumlar da her an mevcuttu. Yine de her şeye rağmen titizlikle temizlik kurallarına uyulmaya çalışıldı. Türk Sağlık Teşkilatı, dar bir sahada sıkışık vaziyette bulunan bir orduya, önemli bulaşıcı bir hastalık çıkmasına meydan vermemiştir. Dokuz ay süreçle 110.220 yaralı, 70.939 hasta ve hava değişimine ihtiyacı olanları menzil vatan ve Kızılay hastanelerine sevk etmiştir. Hastanelerde bu süreçte 48.268 hasta, 22.619 yaralı tedavi edilmiş; hastalar arasında %11.6, yaralılar arasından %2.7 şehit olmak suretiyle tedavilerinde başarı sağlanmıştır. 5. Ordu’nun hastanelerinin ağırlık merkezi İstanbul’daydı. Hasta ve yaralıların sürekli İstanbul’a tahliyesi sebebiyle, İstanbul hastaneleri tamamen dolduğu zamanlarda şehrin muhtelif yerlerinde Ordu ve Kızılay yardımı ile –Balkan savaşlarında olduğu gibi– resmi ve özel okul, resmi kurum ve binalar hastane haline sokulmuştur. Öğrencileri cephelere sevk edilen Gülhane ile Tıp Fakültesi, eğitim çalışma-larını kısarak birer yardımcı harp hastanesi olmuşlardır. Tüm Doğu Trakya’ya ilave olarak İzmit, Eskişehir ve Konya’ya kadar uzanan yurt içi sağlık kurullarıyla birlikte, İstanbul Komutanlığı Başhekimliği’ne bağlı olarak faaliyet yürütülmüştür. Yaralı ve hasta naklinde, tezkerelerden başlayarak her türlü kara ve deniz araçlarından azami derecede yararlanılmıştır. İstihlak-i Milli Kadınlar Cemiyeti, Kızılay Cemiyeti, Türk Ocakları Cemiyeti ve Donanma Cemiyetleri gibi hayır kurumları gönüllüleri; gayrimüslim vatandaşlardan rahibe öğretmenler ve rahibe hastabakıcılar çalışmışlardır. Ayrıca askeri ve sivil üst düzey şahısların eşleri de gönüllü hastabakıcılık yapmışlardır. Çanakkale gibi zorluklar ve sıkıntıların çok yoğun yaşandığı bir cephede ve çevresindeki hastanelerde; ağır ve nazik bir hizmeti, büyük bir dirayetle yürütmüş olan Türk ve gayrimüslim doktorları; bu savaşın, adsız ve iddiasız kahramanlarını, yeni nesillere aktarmak ve en azından sağlık hizmeti veren kurumlara onların adlarını vererek ebediyete göçmüş bu insanları ölümsüzleştirerek hatırda kalmasını sağlamak da bilimsel davranış metodunun vazgeçilmez bir gereğidir. Sonuç olarak bu çalışma basit bir deneme niteliğindedir. Pek çok birinci derece malzemeye rağmen eldeki malzemenin kifayetsizliği nedeni ile pek çok yönden eksiklik arz etmektedir. Anahtar Sözcük: Gelibolu, Çanakkale Savaşları, Osmanlı İmparatorluğu SUMMARY It is essential to know not only the shooting-war in the combats occurred in different fronts in the Gallipoli peninsula like Seddülbahir, Arıburnu, Anafartalar and Suvla, but also how the medical services such as hospital was operated in those fronts. With launching the Gallipoli campaign, the entente states aimed at a front which would last very shortly and bring many gains. However, their all expectations came to naught. The Gallipoli became a long-duration battle-front and resulted in more casualties than expected. On the other hand, that situation was a resurrection for Turkish people. Nevertheless, the price of the victory was very high. Due to long-term battle, there were so many injuries as much as the number of deaths. The case of injury was accompanied by pediculosis, malaria, cholera, dysentery, paratyphoid, typhus, icterus, inflammation and scorbutic. Besides, the war environment also brought about some other health problems among soldiers. These were in general insomnia, asthenia, irregular heartbeats and deafness. Despite all these problems, hygenic measures were carried out sensitively. The Turkish Medical Department averted any imminent spread of infectious disease among the army which was deployed in a narrow area. In 9 months, 110.220 injuries, 70.939 patients and those who needed sick leave were sent to the hospitals of "Menzil" and "Kızılay". In this period, 48.268 patients and 22.619 injuries were treated at hospitals. Surprisingly, the deathrate at hospitals was low. Only 11.6 per cent of patients and 2.7 per cent of injuries were lost. The hospitals of the fifth army were dominantly in İstanbul. When the hospitals reached full capacity, the army and Kızılay began to use the public buildings such as schools as hospitals, just like the Balkan wars. Since most of their students were in the battle, the medical schools, Gülhane and İstanbul, interrupted their education and 26 became additional military hospitals. This health service was carried out under the authority of the chief physician of the command of Istanbul along with the domestic health committees, stretching over İzmit, Eskişehir and Konya, in addition to the whole eastern Thrace. To transport the patients and injuries, it was tried to use a variety of land and sea vehicles as much as possible. The volunteers of charities, such as "The Consumption of National Women Association" (İstihlak-ı Milli Kadınlar Cemiyeti), "the Association of Kızılay", "The Associations of the Turkish Hearts" (Türk Ocakları Cemiyeti ) and "The Associations of the Navy" (Donanma Cemiyetleri), and the nun teachers and nurses from non-Muslim civils worked at those hospitals. Moreover, the wives of the civil and military superior persons served voluntarily as nurse. It is an indispensible necessity of the scientific method to make the next generations known about these unnamed and humble muslim and non-muslim doctors of the war who assumed a hard task by serving in a great effort in a quite difficult battle zone, or at least to immortalize them by giving their names to medical institutions. In the end, this study is a modest essay. Although a number of primary sources have been used for this study, it may have some shortcomings in many aspects, due to the inadequacy of the materials. Key Words: Gallipoli, Gallipoli campaign, Ottoman Empire Çanakkale Cephesi iki aşamalı saldırıya maruz kalmıştır. Müttefikler Şubat 1915’te önce sadece Birleşik Filo ile Çanakkale Boğazı’nı geçip, mevcut Cihan Harbi’nin Avrupa’daki ağır kış şartlarını hafifletmek ve kısaltmak adına Başkent İstanbul’u devreden çıkarıp Rusya ile birleşerek Mayıs ayında da Almanya’yı doğuda çökertip, hem az zahmetle zafer kazanmak hem de mevcut şöhretlerine şöhret katmak amacındaydılar. Planlarını büyük bir gururla uygulamaya koydular; 18 Mart 1915 günü Türk sahil ve mayın savunması onlara denizden geçit vermedi. Çanakkale’de ikinci ve son şanslarını denemekten başka çareleri kalmamıştı. Gelibolu Yarımadası’na amfibi tarzda karaya asker çıkaracaklar; güneyde Alçıtepe, kuzeyde Conkbayırı zirvelerini ele geçirip, Kilitbahir platosunu tutarak Türk sahil savunma toplarını etkisiz hale getirecekler, deniz mayınlarını temizleyip Boğaz önünde bekleyen Birleşik Filo’ya yol açıp, hedeflerine doğru emin adımlarla yürüyeceklerdi. Zaten Balkan Harbinin Osmanlıyı devleti ve milletiyle ne hale geldiği ortadaydı ve artık bu devlet tarihteki yerini almalıydı. Yaklaşık dokuz ay karada her türlü üst düzey teknik ve teknolojik üstünlükleri, onları büyük bir hırsla saldırtsa da sonuç bir öncekinden farklı olmadı. 27 Hafife aldıkları bu milletin evlatları hem denizde hem de karada onlara dünyayı dar etmişti. Mehmetçik için bu sonuç büyük bir yeniden dirilme idi ancak bu eşsiz zaferin bedeli de çok ağır olmuştu. Çanakkale cephesindeki muharebelerinin çok uzun sürmesi nedeniyle şehit sayısı gibi yaralananlar da o nispette çok olmuştu. Yaralanmaların yanında bitlenme, kolera, dizanteri, para tifo, tifüs, sarılık, sıtma, iltihap, iskorbüt v.b. problemler de her an mevcuttu. Savaş ortamından dolayı uykusuzluk, bitkinlik, düzensiz nabız atışları, sağırlık, halsizlik gibi normal kabul edilen durumlar da askerin yakasını bir türlü bırakmamıştı. Bu çalışma Ankara ve İstanbul BOA ile Ankara ATASE arşivlerinde elde edilen belgelerden, Kızılay arşivi internet sitesinden, her biri hacimli beş ciltlik Milli Savunma Bakanlığı ‘Şehitlerimiz’ kitabından, Kızılay ‘Takvim ve Salnameleri’nden, Genelkurmay’ın ve ATASE’nin yayımladığı eserlerden, Niyazi İsmet Gözcü’nün "Umumi Harpte Çanakkale Müdafaası Esnasında Türk Ordusu Sıhhi Hizmetleri" (Askeri Sıhhiye Mecmuası, İstanbul 1938) adlı makalesinden; Kemal Özbay’ın iki ciltlik Türk Askeri Hekimliği Tarihi ve Asker Hastaneler (İstanbul 1976) v.b. eserlerinden yararlanılmıştır. Cephedeki yaralıların ve hastaların tedavilerinin yanında, cephenin kuzeyine doğru Behramlı, Kilitbahir, Eceabat, Bigalı, Kocadere, Küçük Anafartalar, Büyük Anafartalar, Akbaş, Yalova, Ilgardere, Turşun, Galata, Karainebeyli, Gelibolu, Bergos, Bolayır, Evreşe, Uzunköprü, Şarköy Eriklice, Mürefte, Malkara, Tekirdağ, Kırklareli, Edirne gibi köy, kasaba ve vilayetlerdeki hastanelerde; İstanbul hastanelerinin yaklaşık tamamına yakını, Anadolu yakasında Çanakkale ve kuzeyinde Lâpseki, Karabiga, Biga, Dimetoka, Erdek, Bandırma, Mudanya, Adapazarı, İzmit; Çanakkale güneyindeki Erenköy, Pınarbaşı, Ezine, Edremit, Ayvalık, Balıkesir, Soma, Menemen, İzmir; Akhisar, Ankara, Afyonkarahisar, Adana, Antalya, Burdur, Dinar, Konya, Milas, Söke, Tokat gibi diğer birçok kasaba ve vilayetler gazilere sağlık hizmetleri konusunda her türlü imkânlarını seferber etmişlerdir. Bu çalışma eldeki malzemenin kifayetsizliği nedeni ile pek çok yönden eksiklik arz etmektedir. Araştırmacı için en büyük sorun elde mevcut olan kaynakların son derece sınırlı ve bazen birbiriyle çelişir halde olmasıdır. Yakın bir geçmişte Kızılay arşivinin de kademe kademe devreye girmesiyle daha az eksikli bir çalışmanın hazırlanabileceği tahmin edilmektedir. Çünkü kesin bir sonuca ulaşma çabası, pek yakın 28 gözükmemektedir. Belki kullanılan bilgi ve belgeler için sadece ‘gündem belirleme’ uğraşısı denilebilir. Sırasıyla Çanakkale cephesinde yaralanma ve hastalıklardan, sağlık kuruluşlarından, yaralı ve hasta nakliyatından, cepheye mücavir Rumeli, Anadolu yakasında, İstanbul’da, Marmara, Ege ve diğer bölgelerdeki sağlık ve hastabakıcılık hizmetlerinden bahsedilecektir. Cephede, yakın ve uzak hastanelerde ağır ve hassas bir hizmeti büyük bir özveriyle yürütmüş olan doktor, hemşire, hastabakıcı ve tezkerecilerin oluşturduğu sağlık hizmeti kadrosunu; bu savaşın adsız ve iddiasız kahramanlarını yeni nesillere aktarmak, en azından sağlık hizmeti veren kurumlara onların adlarını vererek ebediyete göçmüş bu insanları ölümsüzleştirip hatırda kalmasını sağlamak da bilimsel etiğin vazgeçilmez bir gereğidir. Cephede Yaralanma ve Hastalıklar Savaşa katılacak askerler cepheye gönderilmeden önce farklı noktalarda, adına ‘tahaffuzhane’ denilen merkezler kurulmuştur. Tahaffuzhanelerde, cepheye gönderi-lecek askerlerin sağlık kontrolü, cephede yanaşık düzen eğitimi, bağışıklık için ve bulaşıcı hastalıklara karşı periyodik çiçek, kolera, dizanteri aşıları yapılmıştır1. Gerektiğinde aşı uygulamaları cephede de devam edilmiştir. Bununla ilgili bir emir “Taze dizanteri ve kolera aşısı yapılacak,”2 şeklindedir. Uygulamayla ilgili olarak 4’ncü Tümen Komutanı Cemil (Conk) Bey de hatıratında 25 Ağustos 1915 tarihinde, “Bugün kolera ve tifo aşıları geldi. Askerleri aşıladık,”3 bilgisine yer vermektedir. Sahra Sıhhiye Dairesi’nden 15 kilo kolera aşısı, 20.000 kişilik çiçek aşısı ile 60 adet tetanos aşısı istenmiş ve cepheye ulaştırılmıştır4. 27 Ekim 1915 tarihinde 30 kilo dizanteri, 17 kilo kolera, 20 kilo tifo aşısı ve 20 adet dizanteri serumu Lâpseki’deki Menzil Sıhhiye Deposu’na gönderilmiştir5. Hafif yaralanmalardan sonra asker bazen çantasının kapağının arka kısmında dikili veya ceketinin üst kapağının iç arka alt kısmında mevcut ‘harp paketi’ndeki malzemelerle yapılan ilk müdahalenin ardından sıhhiyecilerin yardımıyla ateş hattının hemen gerisinde bulunan korunaklı 1 ATASE Arşivi, BDH, Klasör 1887, Dosya 53, Fihrist 5/5, (27 Ağustos 1915). ATASE Arşivi, Klasör 4351, Dosya 46, Fihrist 2/5. Cemil Conk Paşa“Çanakkale Seferi”, Çanakkale Hatıraları, C.II, Arma Yayınları, İstanbul 2002, s. 181-182. 4 ATASE Arşivi, BDH 2, Kls. 2208, Dos. 21, Fih. 6-17. 5 ATASE Arşivi, BDH 2, Kls. 2208, Dos. 21, Fih. 5-18. 2 3 29 ‘yaralı yuvaları’na götürülür; yarasının derecesine göre karar verilerek işlemin ikinci aşamasına geçilir6. Cephede tedavisi ve ameliyatı gereken yaralılar, pansumanları kontrol edil-dikten sonra7 Ağaderesi, Kocadere, Şahin Deresi, Soğanlıdere, Kerevizdere, Tenger- dere, Havuzlar Deresi, Zığındere, Anafarta Köyleri gibi cephe gerisindeki sağlık hizmeti veren alanlar8 ile vatandaşlara ait çiftliklerde tedavi altına alınmış hatta bir operasyona ihtiyaç duyuluyorsa ameliyatı da yapılmıştır. Savaş boyunca İtilaf donanmasının, İngiliz ve Fransız uçaklarının yaralı taşıyan teskerecileri, hastaneleri, nakliyat gemilerini –hukuken yasak kapsamında olmasına rağmen– bombalamaları üzerine ‘büyük sargı yerleri’nden yaralıların geriye nakillerinin gece yapılmasına karar verilmiştir9. Bombardımandan uzak bölgelerdeki yaralı nakilleri kara yolu ile yapılırken, ağır ve hafif yaralı şeklinde ayırmak suretiyle sevkıyatı yapılmıştır. Yaralı ve hasta araba kolları, her 20 km.de bir kurulan 50’şer yataklı ‘sıhhiye istasyonları’ arasında çalışmaktadır. Burada görevli sıhhiye kolları da gelen yaralı ve hastaları diğer istasyonlardan gelen nakliye kollarına teslim etmişlerdir.10 Daha ileri tedavi gerektiren yaralılar ise hasta nakil ve asker/mühimmat taşıyan gemileri ile civar bölge ve İstanbul hastanelerine aktarılmaya çalışılmıştır11. Günümüz ifadesiyle ‘rehabilitasyon merkezi’ olarak tanımlanabilecek olan ‘nekahethaneler’de, -Havuzlarderesi bölgesinde olduğu gibi- sıcak muharebede bir hafta çarpışıp hayatta kalan Mehmetçik, buralara getirilerek en az bir, bir buçuk ay eğlendirilerek, sağlık kontrollerinden geçirilerek, sonunda bedensel ve psikolojik olarak sağlığına kavuşanlar görev yerlerine gönderilmişlerdir12. Mehmetçikteki yaralanmaların büyük bir kısmı baş, göğüs, kol ve bacakta olmaktadır; bunların çoğu da bomba, şarapnel veya piyade 6 Osmanlı Hilal-i Ahmer Cemiyeti Hanımlar Heyet-i Merkeziyesi Tarafından Tertip Edilen Takvim 3, İstanbul 1333, s.40. (Takvim 3 olarak kısaltılacaktır.) 7 Takvim 3, s.42. 8 Genelkurmay Başkanlığı, I. Dünya Harbinde Türk Harbi, C.V, Çanakkale Cephesi Harekâtı, 3. Ki-tap, Çanakkale Cephesi Harekâtı, Ankara 1980, s. 546. (Çanakkale Cephesi, C.V, 3. Kitap olarak kı-saltılacaktır.) 9 Bkz: Ahmet Esenkaya “Çanakkale Muharebelerinde İtilaf Devletleri’nin Savaş Hukukuna Aykırı Davranışları” Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Atatürk ve Çanakkale Savaşları Araştırma Mer-kezi, Çanakkale Araştırmaları Türk Yıllığı, S. 4, Çanakkale, 2006, s.51-96. 10 ATASE Arşivi, BDH 2, Kls. 1/ 217, Dos. 51, Def. 2, s. 12. 11 Takvim 3, s.43. 12 Kemal Özbay, Türk Askeri Hekimliği Tarihi ve Asker Hastaneleri, C. I., İstanbul 1976, s.233. 30 mermilerinden meydana gelmektedir13. Süngü yaralarına ise çok az rastlanmaktadır14. Vücutta oluşan yanıklar da daha çok topçu ateşlerinin düştüğü noktalarda yangınlar çıkararak etrafındaki her şeyi yakması sebebiyle o civarda bulunanlar ya ağır yanıklara duçar olmakta veya çoğu kez hayatını kaybetmektedir15. Askerdeki el yaralanmalarının çokluğu dikkati çekmektedir. Ellerin hareketli organ olması sebebiyle hem iyileşmesi uzun zaman alıyor hem de sürekli devam eden ağrı nedeniyle, morfin verilerek yarı baygın bir halde tedavisi yapılabiliyordu16. Birliklerin zeminlik ve siperlerdeki olumsuz şartlar karşısındaki mücadelesi, uykusuzluk, aşırı yorgunluk dâhil, psikolojik sarsıntı geçirmesine neden olabiliyordu. Örneğin Kurmay Başkanı İzzettin Bey’in aktardığına göre 20 Eylül 1915 günü rahatsızlanan Anafartalar Grup Komutanı Albay Mustafa Kemal Bey’e doktoru birkaç gün zorunlu istirahat izni vermiştir. 5’nci Ordu Komutanı Liman von Sanders Paşa ziyaretine geldikten sonra tedavisi ile ilgilenmesi için şahsi doktorunu göndermiştir17. Özellikle 15’inci Kolordu’nun bulunduğu birliklerde ‘sıtma’ salgınını önlemek için altı seyyar bakteriyoloji ile her çeşit analiz yapılabilecek laboratuarlardan birisi Kalvert Çiftliği’nde faaliyete geçirilmiş olmasına rağmen sıtma salgını tamamen önlenememiştir. İlaç kıtlığı nedeni ile sıtmalı olan erlere haftada iki kere birer gram ‘kinin’ verilebilmiştir18. Atık sular ve bataklıklardan kaynaklı ‘sıtma’ ile ilgili Alman Islahat Heyeti Sağlık Müşaviri Yarbay Prof. Dr. Mayer, önlem olarak küçük tatlı su birikintilerini ve bataklıkları önleyecek drenaj kuyuları açtırmak için büyük çaba harcamıştır19. Dr. Mayer alışılmadık bir yönteme başvurmak zorunda kalmıştır: Ateş yakarak sinek kaçırmak. "...Bataklık zemin nedeniyle, özellikle Kumkale'deki mevzilerde, sıtmayla mücadele amacıyla drenaj yapmaya imkân yoktu. Bu yüzden Anadolu grubu komutanına, kale komutanına ve 13 Çanakkale cephesinde İngilizler domdom kurşunu kullanmışlardır. KA Arşivi, Kt 23, Blg 245, 16 Haziran 1331; BOA, HR. MA, 1139/22, 14 Ağustos 1915; BOA, HR. MA, 1139/20, 14 Ağustos 1915; BOA, HR. SYS, 2182/1; Bkz: Dipnot 9. 14 ATASE Arşivi, BDH 2, Kls. 2426, Dos. 65, Fih. 1-12. 15 Lokman Erdemir, Çanakkale Savaşı Siyasi, Askeri ve Sosyal Yönleri, Gökkubbe Yayınları, İstanbul 2009, s.376. 16 Haz: Şadan Maraş Öymen-İ. Edip Emil Öymen, Çanakkale Acı İlaç: 18 Mart 1915-9 Ocak 1916, Deva Holding, İstanbul 2005,s. 71-74. (‘Çanakkale Acı İlaç’ olarak kısaltılacaktır.) 17 İzzettin Çalışlar, On Yıllık Savaşın Günlüğü, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul 1997, s.119. 18 Özbay, a.g.e., s.238. 19 Çanakkale Acı İlaç, s.66. 31 özellikle de Amiral von Usedom'a, karanlık bastığında etraftan, deve, at, öküz, ne bulurlarsa, hayvanların kurutulmuş gübrelerini, küçük kümeler halinde çadırların etrafına paralel şekilde dizerek ateşe vermeyi ve sonra üstünü toprakla örtmeyi teklif ettim. En azından, sivrisineklerin büyük kısmı böylece kaçırılabilirdi. "20 Bitten kaynaklı tifüs hastalığının ortaya çıkması üzerine cepheye en yakın tren istasyonu ile Gelibolu arasındaki menzil yolu/kavşak noktada bulunan Keşan’da üç seyyar etüv21 ile bir adet menzil temizleme istasyonu açılarak orduya dâhil olan yeni erler temizlenmeye başlanmış ve bu uygulamadan sonra bir daha yaygın tifüs salgını görülmemiştir. ‘Ateşli humma’ da çok sınırlı halde kalmıştır22. Erler ‘tifo’ya karşı aşılanmış olduklarından 149 vak’adan 36’sı ölümle sonuçlanmıştır. 15’inci Kolordu Başhekimi Binbaşı Dr. İhsan Ali Bey ‘malta humması’na tutulmuş, bundan başka vak’a da görülmemiştir23. 5. Ordu mıntıkasında üç askerde lekeli tifo göründüğü bildirilmiştir24. Dizanteri ve kolera, ilaç yokluğunda killi topraktan istifade edilmiştir. Hiç olmazsa yeni gelenler için, aşı yapılabilmiştir. "Savaşmaya yeni gelen askerlerin her iki sevkiyat limanında ve birliklerde de kolera, tifüs ve çiçek hastalığına karşı aşılanmaları sağlanmıştır.25” 26 Ağustos 1915 tarihli 5’nci Ordu Kurmay Başkanı’nın Sahra Sıhhiye Genel Müfettişliği’ne gönderdiği telgrafta Kuzey ve Güney Grupları’nda çok miktarda dizanterili ve ishalli hastaların bulunduğu bildirilmiştir26. Karşılaşılmak istenmeyen hastalıklardan ‘karahumma’, sadece üç hastada görülmüştür. 29 Temmuz 1915 tarihli 3’nci Harp Hastanesi’nden gönderilen telgrafta üç karahummaya yakalanan hasta olduğu ve izdiham oluşmaması için üç-beş gün hasta gönderilmemesi istenmiştir27. Mart ayında, 5. Ordu'da yetersiz beslenme nedeniyle büyük bir iskorbüt salgını görüldü. Buna karşı bol miktarda yeşil sebze ve salata tüketimini sağlayarak mücadele edil- meye çalışıldı ve yaklaşık 1000 vakaya ulaşan salgın hızla önlenmesi başarılmıştır.28 Sahra Sıhhiye Müfettişliği’ne 20 Çanakkale Acı İlaç, s.66. Tekirdağ Kızılay Şubesine tahsis edilen Gureba Hastanesi için bir etüv makinesinin tedariki ile ilgili bkz: KA Arşivi, Kt 22, Blg 11, 22 Teşrin-i Sani 1331. 22 Özbay, a.g.e., s.238; “Sıtma şüphesiyle çıkartma birliğinden dönen bir subay, filo komutanına geldiğinde yığılarak yere düşüyor ve bitlendiği anlaşılıyordu. Ağır bir tifüs vakasıydı bu.” Çanakkale Acı İlaç, s.67. 23 Özbay, a.g.e., s.238. 24 KA Arşivi, Kt 22, Blg 5, 5 Nisan 1331. 25 Çanakkale Acı İlaç, s.67. 26 ATASE Arşivi, BDH 2, Kls. 2437, Dos. 127, Fih. 5. 27 ATASE Arşivi, BDH 3, Kls. 3586, Dos. 22, Fih. 1-2. 28 Çanakkale Acı İlaç, s. 67. 21 32 gönderilen 29 -30 Ekim 1915 tarihli iki raporda 14 iskorbütlü hastanın girişinin yapılıp tedavisine başlanıldığı bildirilmiştir29. Ağır yaralıların tedavisinde doktorlar ellerindeki imkânsızlıklar yetersiz kalıyorlardı. Cerrahların yükü çok daha ağırdı. Yaralıların büyük kısmına eksik tedavi uygulandığı oluyor, bunun sonucunda yaralılar, cerahatten ıslanmış bandajlar içinde yatıyorlardı. Morfin dağıtımı, özellikle hastanelerde, yetersizdi. Kesinlikle yanlış olduğu halde, karnından vurulanlara daha dördüncü gününde, ekmek ve katı yiyecekler verilebiliyordu30. Yaralı çok acı çekiyorsa morfin veriliyordu. Özellikle akciğerlere doğru olan kanamalarda morfin kullanılıyordu. Yaralanmalarda iltihaplanmalara çok sık rastlanıyor-du. Yaranın çevresindeki ölü dokuyu temizlemek çok önemliydi. Ancak giysiler yaraya yapışıyor, bu durumda kumaş parçalarını ayıklamak çok acı veriyordu. Yaraya kaynamış veya derinin, dokuların içine karışmış olan bu bez parçalarını veya tüyleri ayıklamak için yumuşatıcı niteliği olan borik asit, merhem veya vazelin uygulanıyordu31. ‘Şok’, yaralı bir asker için ölüm anlamına geliyordu. Şoka yapılacak ilk müdahale, hastayı sıcak tutmak, ısıtılmış tuğla veya taşları vücuduna sarıp üşümemesini sağlamak, battaniye örtmekti. Bu tedavide kullanılan ilaç ise morfindi; atropinle birlikte veriliyordu. Atropin, kalp takviye edici özelliğinin yanı sıra, morfinin tek başına kullanıldığında sebep olduğu kusmaları da engelliyordu ki kusmak, özellikle baş, göğüs ve karın yaralanmalarında ölüme yol açabiliyordu. Şok durumunda ise fazla kan kaybı, tansiyonun aşırı düşmesine sebep oluyor, bu da ölüme yol açıyordu. Bu durumda, tansiyonun düşmesini engellemek için damardan tuzlu su veriliyordu. Tuzlu su vererek kan dolaşımındaki sıvının miktarını artırmak, böylece tansiyonun yükselmesini sağlamaktı.32. Savaş alanı gerisindeki hastanelerde ameliyat ciddi bir karardı. Enfeksiyon riski çok yüksekti ve ameliyat donanımı yeterli değildi. Donanma hastanesine veya sahra hastanelerine gidebilecek kadar dayananlar şanslıydı. Ancak çok kritik durumlarda doktor ameliyata karar veriyordu. Omurga, göğüs, kafa ve karın yaralanmalarının çoğu ölümle sonuçlanıyordu. Ameliyata, uyuşturucular da kullanılarak, yaranın temizlenmesiyle başlanıyordu. Yarayı çevreleyen ölü doku, 29 ATASE Arşivi, BDH 2, Kls. 2474, Dos. 65, Fih. 1,2: ATASE Arşivi, BDH 3, Kls. 3495, Dos., 1, Fih. 10-3. Çanakkale Acı İlaç, s. 69. 31 Çanakkale Acı İlaç, s. 69-70. 32 Çanakkale Acı İlaç, s. 70. 30 33 iyot ile temizleniyor, büyük taş, deri, kumaş parçaları forsepslerle ayıklanıyordu. Daha sonra yara saf hidrojen peroksit ile yıkanıyordu. Tüm ölü deri ve zarar görmüş dokular makasla kesiliyor ve yabancı cisimler (çok derinde değilse) yumuşak bir antiseptikle ve dikkatle temizleniyor, yumuşatıcı bir merhemle örtülüyordu. Yaranın mikroplanmasını önlemek için çok dikkat sarf edilmesine rağmen Çanakkale Savaşı'nın en büyük sıkıntılarından biri, enfeksiyondu33. Doktorlar ve yardımcıları beyaz önlükler giyiyorlardı. Ameliyathanede, ellerinde sterilize edilmiş beyaz havlularla hazır bekliyorlardı. Borik asit, limon tuzu ve ılık sudan müteşekkil bir karışım, antiseptik olarak kullanılıyor, genellikle sıcak olarak uygulanıyordu ve ardından yara, havluyla korunuyordu. Her zaman kaynatılmış su kullanılıyordu. En sık kullanılan anestezik, kloroform idi. Ancak, iltihaplanmış yaralarda kloroform kullanmak yerine, yaralıyı eterle bayıltmak gerekiyordu. Çünkü enfeksiyonlu yaralarda kloroformun, hastanın genel durumu üzerinde dolaylı olarak olumsuz etkileri oluyordu34. Kurşunun çıkartılması veya şarapnel parçalarının temizlenmesi gibi yüzeysel yaralarda bölgesel olarak antiseptik ve adrenalin uygulanıyordu. Daha ciddi durumlarda ise morfin ve scopolamine kullanılıyordu. Scopolamine, dolaşım ve mide-bağırsak sistemi kaslarını gevşetmek amacıyla, genel anestezi öncesinde verilen gevşetici idi35. Kafa yaralanmaları, kimi zaman karın ve göğüs yaralanmalarından daha kolay iyileşebiliyordu. Bunun en önde gelen nedeni, şarapnel veya kurşunun, kafatası gibi çok sert bir kemiğe çarptığında daha az hasar vermesiydi. Oysa karın ve göğüs bölgesine giren bir kurşun, bu kısımlar bedenin yumuşak bölümleri olduğu için kolayca içeriye gömülebiliyor, parçalıyor ve çok ciddi hasara neden oluyordu. Savaş alanında yapılacak kafa ameliyatları, ciddi risk alınması gereken ameliyatlardı; doktorlar ancak çok mecbur kaldıklarında müdahale ediyorlardı. Kafatası ameliyatlarında kafa derisi, bir solüsyon ile, beyin ise çok kuvvetli bir antiseptik ile yıkanıyordu. Genellikle siper gözcüleri, göz ve yüzlerinden aldıkları kurşunlarla, bu tür kafa yaralanmalarına hedef oluyorlardı. Bu tür yaralanmalar, siperden çıkmadan karşı tarafı gözlemek için yukarıya 33 Çanakkale Acı İlaç, s. 73. Aynı yer. 35 Çanakkale Acı İlaç, s. 74. 34 34 doğru uzatılan aynalı periskoplar sebebiyle oluşuyordu. Bu periskopların siperdeki gözleme deliğine gözünü dayayan bir asker, ağır biçimde yaralanıyor, çoğu kez gözlerini kaybediyordu. Savaş alanındaki hastanelerde, hiçbir surette göz ameliyatı yapılmıyor, donanma hastanesine gönderiliyordu36. Göğüs yaralanmalarına pek dokunulmuyordu. En akla yatkın yöntem, yaralıyı kendi haline bırakmaktı. Özellikle akciğer yaralanmalarında yarayı açmak, temizlemek ve kapatmak çok tehlikeliydi. Ancak iltihaplanma halinde, iltihabı boşaltmak için drenaj yapılıyordu. Karın yaralanmalarında olduğu gibi göğüs yaralanmalarında da yaralı dayanabilecek durumdaysa, mümkün olan en kısa zamanda donanma hastanesine gönderiliyordu. Çünkü muharebe alanı gerisindeki hastanelerde alet-edevat ve malzeme yetersizliği bu tür ameliyatların başarıyla yapılmasını imkânsız kılıyordu. Kendi haline bırakılan yaralılar, büyük olasılıkla şok veya iç kanamadan ölüyorlardı37. Karın yaralanmaları yüzünden Çanakkale Savaşı'nda çok fazla Mehmetçik hayatını kaybetti. Ameliyat yöntemi, karın bölgesini, kasıktan başlayarak dikey olarak açmak ve karın boşluğuna bir drenaj tüpü yerleştirmekti. Daha sonra hastalar yan yatar vaziyette tutuluyor ve morfin veriliyordu. Karın yaralanmalarında ince bağırsaklar hasar gördüyse hasta daha şanslı sayılıyordu. Ancak genellikle rastlanan, tüm karın bölgesinin parçalandığı durumlardı38. Kol ve bacakların kesilmesi, doktor, hastanın şokta olup olmadığına, dolayısıyla böyle bir ameliyata dayanıp dayanamayacağına karar vermek zorundaydı. Ameliyata karar verildiğinde yaralıya önce morfin veriliyor ve şok riskini azaltmak için damardan tuzlu su zerk ediliyordu. Kesme işi, dairesel yönde veya zikzak hareket eden aletle yapılıyordu. Kestikten sonra yaranın, bağ dokusuyla kendi kendine kapanması nadirdi; bu durumda kemik kesilir kesilmez, dokuların dikişle kapatılması öneriliyordu. Kemik kesme ameliyatlarının en kötü sonuçlarından biri kangrendi. Doktorlar, antiseptik yıkama ve yarada oluşan ödemin tamamen boşaltılması (drenaj) yöntemlerini ısrarla ve dikkatle uygulayarak kangren riskini kısmen azaltmıştı. Ancak onun kadar tehlikeli başka bir felaket daha vardı: Gazlı kangren. Yaranın havayla yeteri kadarı teması 36 Aynı yer. Çanakkale Acı İlaç, s. 74-75. 38 Çanakkale Acı İlaç, s. 75. 37 35 sağlanamazsa gazlı kangren meydana gelir. Bölgesel iltihaplanma neticesinde dokuların, özellikle de yaraya en yakın yerdeki dokuların havayla temasının azalması gazlı kangrenin sebeplerinden biridir ve çok kısa sürede dokulara enfeksiyon yayılarak birkaç saat içinde tümünün bozulup ölmesiyle sonuçlanır. Bu da hastanın organı kaybetmesi veya daha ileri vakalarda, ölmesi anlamına gelir. Gelibolu Yarımadası’nın toprağı, gazlı kangrene yol açan bakterileri barındıran bir toprak değildi. Ancak gazlı kangren sebeplerinin arasında bazen çok sıkı bandaj yapılması, çok sık bandaj değiştirilmemesi veya yaranın iyi temizlenmemesi, ödemin boşaltılmaması da vardı. Yapılabilecek tek şey, yarayı hemen temizlemek, antiseptik solüsyonlarla yıkamak, enfeksiyonu boşaltmaktı. Ölü deri tamamen kesiliyor, bazen kaslar da kesilip atılıyordu39. Cephede Sağlık Kuruluşları40 Müstahkem Mevki Komutanlığı 5’inci Şube Müdürlüğünün başında Sağlık Genel Müfettişi Tabip Albay Süleyman Numan Bey bulunuyordu41. Savaş öncesinde belirli noktalara yataklı revirler açıldı. Müstahkem Mevki birlikleriyle, 9’uncu Tümen için Çanakkale’de 250 yataklı bir mevki hastanesi tahsis edildi42. 22 Aralık 1914’te yapılan bir düzenlemede, Anafarta ve Kirte’de birer revir açılması; Eceabat Mevki Hastanesi’nde, Kocadere ve Eceabat’taki birliklere revir hizmeti verilebilecek bir koğuşun hazırlanması öngörüldü.43 50 yataklı Kilitbahir, 200 yataklı Eceabat, 350 yataklı Çanakkale Merkez, 200 yataklı Umurbey, 50 yataklı Erenköy, 200 yataklı Ezine Hastanesi’nin faaliyete geç-mesi Mart 1915 başına kadar sağlık hizmetleri için yapılan hazırlıklar yapılmıştı44. Donanma bombardımanı sürecinde Çanakkale Hastanesi, Müstahkem Mevki ve Kolordu Komutanlığı için yeterli oluyordu. Tedavileri uzun sürecek yaralılar İstanbul Gülhane’ye, hastalar da Tekirdağ’a, kısmen de İstanbul'a gönderiliyordu45. 39 Çanakkale Acı İlaç, s. 76-77. Bu gündem “Çanakkale Muharebelerinde Hastaneler”, (Ceyhan Koç ile) Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi, Atatürk ve Çanakkale Savaşları Araştırma Merkezi, Çanakkale Araştırmaları Türk Yıllı-ğı, S. 3, Çanakkale, 2005, s.24-57 ile aktarılmaya çalışıldığı için konu bütünlüğünü sağlamak için kısaca aktarılacaktır. 41 İsmet Görgülü, , On Yıllık Harbin Kadrosu, TTK Yay., Ankara 1993, s.53. 42 ATASE Arşivi, BDH 3, Kls. 3401, Dos. 8, Fih.13. 43 ATASE Arşivi, BDH 4, Kls. 4836, Dos. H-1, Fih. 1- 47. 44 ATASE Arşivi, BDH 4, Kls. 4701, Dos. H-1, Fih. 1- 48. 45 ATASE Arşivi, BDH 1, Kls. 595, Dos. 72, Fih. 1; 79. 40 36 Kızılay'dan 200 yataklı donanımlı bir hastane alarak Gelibolu'daki Fransız Has-tanesi takviye edilmiştir46. 18 Mart 1915’te Çanakkale Boğaz Muharebesi sırasında, tüm tabyalarda sargı yerleri faaliyettedir47. 9’uncu Sıhhiye Bölüğünde, birer araba durak yeri mevcuttur48. Eceabat ve Kilitbahir’de 100’er yataklı, Erenköy’de Çanakkale Müstahkem Mevki Komutanlığı bünyesinde 500 Yataklı Seyyar Hastanesi49, Çanakkale Merkez Hastanesi ile Gelibolu'daki 400 Yataklı Gelibolu Hastanesi hizmetini sürdürüyordu. 19. Tümen'in Seyyar Hastanesi Kilitbahir'de, 9. Tümen'in Seyyar Hastanesi de Sarıçalı'da revir olarak yarı aktif bir halde bulunuyordu.50 Tekirdağ'daki Kolordu Merkez Hastanesi de yerinde hizmet vermeye devam ediyordu51. Kara muharebeleri başlamadan önce 5’nci Ordu Komutanı, 26 Mart 1915'te Gelibolu'ya gelmiş, ordu karargâhı Gelibolu'da kurulmuştur. Ordunun Sıhhiye Reisi Yarbay Dr. Mustafa Talat Bey ve Alman Islahat Heyeti Sağlık Müşaviri Yarbay Prof. Dr. Mayer ve Sahra Sıhhiye Genel Müfettiş Vekili Alman Titri Bey’dir52. 18 Mart 1915 Deniz Zaferinden sonra Gülnihal Vapuru, üç adet 500 yataklı menzil hastanesi, beş adet 150’şer yataklı harp hastanesi, sıhhiye deposu, 20 kadar uzun yolcu arabalı hasta nakliye kolu Biga’da Ordu Menzil Başhekimliği emrine verilmiştir53. 5’inci Ordu Komutanlığı Sağlık Başkanlığın Ordu Komutanlığına sunduğu raporda mayıs ayı toplam yatak sayısı 5050’dir54: 1450 yatak Tekirdağ55, 400 yatak Şarköy56, 150 yatak Gelibolu57, 300 yatak Lâpseki, 500 yatak Ezine, 450 yatak Dümrek Köyü, 1300 yatak Biga, 500 yatak da Dimetoka hastanesinde mevcuttur. Menzil Müfettişliğine bağlı sabit hastanelerden başka seyyar hastaneler de açılmıştı. Akbaş iskelesi, ‘Akbaş Sevk-i Mecruhin 46 ATASE Arşivi, BDH, Kls. 2422, Dos. 45, Fih. 4. ATASE Arşivi, BDH, Kls 4701, Dos., H-1, Fih. 1- 49. 48 Genelkurmay Başkanlığı, I. Dünya Harbinde Türk Harbi, C.V, Çanakkale Cephesi Harekâtı, 1. Ki- tap, Ankara 1993, s.273. (Çanakkale Cephesi, C.V, 1. Kitap olarak kısaltılacaktır.) 49 Çanakkale Cephesi, C.V, 1. Kitap, 19. Kroki. 50 Niyazi İsmet Gözcü, "Umumi Harpte Çanakkale Müdafaası Esnasında Türk Ordusu Sıhhi Hizmet-leri", Askeri Sıhhiye Mecmuası, S. 23, Temmuz İstanbul 1938, s. 77. 51 Gözcü, a.g.m., s. 78; Özbay, a.g.e., s.230. 52 Gözcü, a.g.m, s. 79; Özbay, a.g.e., s.230. 53 Özbay, a.g. e., s.230. 54 ATASE Arşivi, BDH 3, Kls. 3474, Dos. H-9, Fih. 3- 14 ve 3-22. 55 KA Arşivi, Kt 523, Blg 95, 5 Nisan 1331; Askeri Tıbbiye 3. sınıf hocası Ahmet Bey Tekirdağ Has- tanesi Başhekimliğine verilmesi hakkında bkz: KA Arşivi, Kt 263, Blg 80, 25 Ağustos 1331. 56 KA Arşivi, Kt 523, Blg 95, 5 Nisan 1331; Kızılay Şarköy Hastanesi Baştabibi Talha Yusuf Bey’dir. 57 KA Arşivi, Kt 523, Blg 59, 1 Ağustos 1331. 47 37 Kumandanlığı Riyaseti’58 emrinde yaralı aktarma merkezi olarak çalışıyordu59. 25–30 Nisan 1915 günleri sağlık hizmetlileri ile tümen sıhhiye bölüklerinin görevlileri ve kıta teskerecileri yaralıları toplayıp seyyar hastanelere sevk ediyordu60. Savaş yoğunlaştıkça cephe gerisinde büyük sargı yerleri Tengerderesi, Soğanlıdere, Havuzlarderesi, Kocadere ve Matikdere bölgelerinde açılmıştır.61 Mayıs ayı içerisinde Ordunun sağlık birimleri: 19. Tümen ile 5. Tümen’in Sıhhiye Bölükleri Kocadere Köyü ile Bigalı Köyü civarında, kıtaların bir kısmı, 7. Tümen Sıhhiye Bölüğü Kirte civarında; 9. Tümen Sıhhiye Bölüğü de Sarafim Çiftliği yakınında faaliyete geçirilmişti. 7. Tümen Seyyar Hastanesi Yalova Deresi batısında ve Yalova Köyü’nde ağır yaralılara, güneyinde 5. Tümen Seyyar Hastanesi hafif yaralı ve ayakta tedavi görenlere, 19. Tümen Seyyar Hastanesi de Akbaş iskelesine getirilen yaralılara ve sevkıyat hizmetine tahsis edildiği gibi 9. Tümen Seyyar Hastanesi ile bir seyyar hastane de Ağaderesi’ndeki yaralılara, Çamburnu’ndaki hastane de diğer hastalara tahsis edilmiştir.62 Haziran ayının ortalarında Güney Grubundaki kuvvetlerin çoğalması üzerine Ağaderesi’ndeki dört Seyyar Hastane genişletilerek her an faal şekilde hizmet veren büyük bir yaralı hastanesine dönüştürüldü. Bu hastanede Dr. Murat İbrahim (Cankat), Dr. Kemal (Keskinel), Dr. Ö. Vasfi (Aybar) ve Dr. Nevres (Kuyaş) Beyler operatör olarak görev yapmışlardır63. Kilitbahir civarına kurulan Seyyar Hastane’de de ayakta tedavi hizmetleri devam edilmektedir.64 Haziran 1915 sonlarına doğru Kerevizdere ve Zığındere’deki Türk tarafının ağır zayiatı üzerine Karargâh-ı Umumi, 2. Ordu’yu Seddülbahir bölgesine göndermiş ve sağlık hizmetleri sevk ve idaresinde baştabip olarak İbrahim Tali (Öngören) Bey görevlendirilmiştir.65 Eski Değirmendere bölgesinde 4’ncü, 6’ncı ve 11’inci Tümenlerin Sıhhiye Bölükleri, Sarafim Çiftliği kuzeyinde 9’uncu Tümenin Sıhhiye Bölüğü; Soğanlıdere güney sırtlarında 7’nci, 12’nci ve 2’nci Tümen Sıhhiye Bölükleri bulunuyordu66. 58 KA Arşivi, Kt 250, Blg 81, 1331. ATASE Arşivi, BDH 2, Kls 2426, Dos. 65, Fih. 9. ATASE Arşivi, BDH 3, Kls 86, Dos. H-1, Fih. 34-2. 61 Çanakkale Cephesi, C.V, 3. Kitap, s.545. 62 Gözcü, a.g.m., s. 82; Özbay, a.g.e., s.231. 63 Özbay, a.g.e., s.232. 64 BOA, HR, SYS, 2117/45 65 Özbay, a.g.e., s.232; Gözcü, a.g.m., s. 84. 66 Çanakkale Cephesi, C.V, 3. Kitap, s. 549. 59 60 38 Havuzlar Deresi bölgesinde 10’uncu ve 6’ncı Tümenin Seyyar Hastaneleriyle 3’üncü Kolordunun 5’inci Seyyar Hastanesi ve 2’nci Kolordunun 3’üncü Seyyar Hastanesi yerleşmiştir.67 Çamburnu/Eceabat bölgesi güneyinde, 12’nci Tümenin Seyyar Hastanesiyle Güney Grubu’nun sıhhiye deposu faaliyet göstermekteydi.68 Cephede hizmet veren tedavi amaçlı merkezler beş ciltlik Milli Savunma Bakanlığı ‘Şehitlerimiz’69 adlı kitabında topyekûn yer almaktadır: 1’inci Fırka Sıhhiye Bölüğü Hastanesi, 1. Menzil Hastanesi, 1. Seyyar Hastane, 1. Seyyar Ağır Mecruhin Hastanesi, 2. Harp Hastanesi, 2 Nolu Hastane, 2 Nolu Menzil Hastanesi, 2. Menzil 3 Nolu Hastanesi, 2 Nolu Seyyar Hastane, 2. Kolordu 1. Fırka 4. Seyyar Hastane, 2. Kolordu 4. Seyyar Hastane, 3. Fırka/5. Kolordu Sıhhiye Bölüğü, 3. Harp Hastanesi, 3. Kolordu 24 Fırka 44. Seyyar Hastanesi, 3. Kolordu 14 Fırka Seyyar Hastanesi, 3. Kolordu Şimal Grubu Ağır Mecruhin Hastanesi70, 3. Kolordu Şimal Grubu Ağır Mecruhin 1. Seyyar Hastanesi, 3. Kolordu 1. Seyyar Şimal Grubu Ağır Mecruhin Hastanesi, 3. Kolordu 9. Seyyar Hastanesi, 4. Seyyar/5. Kolordu Hastanesi, 4. Sıhhiye Bölüğü, 5. Kolordu Merkez Askeri Hastanesi, 5. Ordu 2 Nolu Hastanesi, 5. Ordu Menzil 3. Nolu Harp Hastanesi, 5. Ordu Menzil 5 Nolu Harp Hastanesi, 7. Fırka Sıhhiye Bölüğü, 7. Fırka 12 Nolu Seyyar Hastanesi, 8. Fırka Sıhhiye Bölüğü, 9. Fırka Sıhhiye Bölüğü, 9. Fırka Seyyar Hastanesi, 10. Fırka Seyyar Hastanesi, 10. Fırka/5. Kolordu Sıhhiye Bölüğü, 11. Fırka Seyyar Hastanesi, 11. Fırka Sıhhiye Hastanesi, 11. Fırka Ağır Mecruhin Hastanesi, 11. Kolordu Cenup Grubu Ağır Mecruhin Hastanesi, 14. Kolordu Çanakkale Grubu, 15. Fırka Sıhhiye Bölüğü, 15. Fırka Sevk Mecruhin Hastanesi, 16. Kolordu 8. Fırka 13 Nolu Seyyar Hastanesi, 16. Fırka Seyyar Hastanesi71, 18. Fırka Sıhhiye Bölüğü, 19. Fırka Sıhhiye Bölüğü72, 19. Sıhhiye Bölüğü73, 24. Fırka Seyyar Hastanesi, Ağadere’de 11. Fırka Seyyar Hastanesi, Ağadere Mecruhin Hastanesi, Ağadere Hastanesi74, Ağır Mecruhin Hastanesi, 67 ATASE Arşivi, BDH 3, Kls. 4351, Dos. 46, Fih. 1,1-1,1-2. Çanakkale Cephesi, C.V, 3. Kitap, s. 549; ATASE Arşivi, BDH 3, Kls 4351, Dos., 46, Fih. 1-2. 69 Milli Savunma Bakanlığı, Şehitlerimiz: Osmanlı-Rus, Osmanlı-Yunan, Trablusgarp, Balkan, I. Dün-ya, İstiklal, Kore, Kıbrıs, İç Güvenlik, C. I-V, Ankara 1998; Bu eserde yer alan tüm Çanakkale şehit-lerinin vefat ettikleri tüm hastaneler taranmış ve bu makalede kaydedilmiştir. 70 BOA, HR, SYS, 2218/36 71 Harp Mecmuası, Y.1, S.7, Mart, İstanbul 1332, s.111’de “İki büyük çadırlardan birinin önünde ameliyat anını da gösteren fotoğrafın yanında Arıburnu’nda Kocadere’de Şimal Grubu 16. Fırka Ağır Mecruhin Hastanesi” ifadesi kayıtlıdır. 72 BOA, HR, SYS, 2411/32 73 BOA, HR, SYS, 2416/49 74 BOA, HR, MA, 1138/13, 5 Ağustos 1915 68 39 Ağır Mecruhin 1. Seyyar Hastanesi, Akbaş Hastanesi, Akbaş Nakliyat Hastanesi, Akbaş Nakliyat Merkez Hastanesi, Akbaş Tekkesi Hastanesi75, Akbaş Tekkesi Seyyar Hastanesi76, Anafartalar Gurubu Ağır Mecruhin Hastanesi, Cenup Grubu Sevk Mecruhin 1. Seyyar Hastanesi, Cenup Grubu Sevk Mecruhin Hastanesi, Cenup Grubu Ağır Mecruhin Hastanesi, Cenup Grubu Mecruhin Hastanesi, Çamburnu Hastanesi, Çamburnu Emraz-ı Adiye Hastanesi, Havuzlar Civarında Bulunan Hastane77, Havuzlardere’de Seyyar Hastane78, Ordu Menzil Hastanesi, Sargı Mahalleri, Sevk Mecruhin Hastanesi, Soğanlıdere 15. Sıhhiye Bölüğü, Sıhhiye Bölüğü Sargı Mahalli, Şimal Grubu Mecruhin Hastanesi, Şimal Grubu Ağır Mecruhin 1.Seyyar Hastanesi, Şimal Grubu Ağır Mecruhin 3. Kolordu Hastanesi, Mecruhin Hastanesi, Triyandafil Çiftliği Hastanesi v.b. Bu hastanelerin bir kısmının sağlık personeli (özellikle doktor, diş hekimi, eczacı, kimyager) ve malzeme eksiklikleri vardı79. Kıta sargı yerinden geriye sevk edilecek olan yaralılar, hafif yaralı toplama yerlerine, yarası ağır olanlar ise araba durak yerlerine gönderiliyor, buradan da tümen sıhhiye bölüklerince açılan büyük sargı yerlerine götürülüyordu80. Tümen sıhhiye bölüklerinde, gelen yaralı ve hastaların tedavisi ve hatta basit ameliyatları yapılmakta, daha ileri tedavi gerekenler ve yatak mevcudundan fazla olanlar, seyyar hastanelere yollanmak olduğundan 81 ‘Tümen Sıhhiye Bölükleri’nin çalışmaları yeniden düzenlenmiştir82. 5’nci Ordu Sıhhiye Reisi Yarbay Dr. Mustafa Talat Bey, Ordu Sıhhiye Riyaseti’ne gönderdiği 26 Temmuz 1915 tarihli yazıda, “Kuzey Grubu hastaneleri kapasitelerinden çok daha fazla doludur. Sevk bekleyen pek çok yaralı ve hasta vardır. Aynı hal Güney Grubu için de geçerlidir. Bunların bir an önce tahliyesini rica ederim,” diyerek artık yaralı gönderilmemesini istemiştir83. 3. Harp Hastanesi Baştabipliği’nden Menzil Tabipliği’ne 26 Temmuz 1915 tarihli ‘çok acele’ ibaresi ile gönderilen bir telgrafta; emir 75 BOA, HR, SYS, 2098/12, 30 Ağustos 1915. BOA, HR, SYS, 2417/63 BOA, HR, SYS, 2212/11, 29 Temmuz 1915 78 BOA, HR, SYS, 2218/36; BOA, HR, SYS, 2416/49 79 ATASE Arşivi, BDH 4, Kls. 4701, Dos. H-1, Fih. 1- 48. 80 ATASE Arşivi, BDH 3, Kls. 3402, Dos. 10, Fih. 23. 81 ATASE Arşivi, BDH 3, Kls. 4681, Dos. 324, Fih. 1-50. 82 ATASE Arşivi, BDH 4, Kls. 4836, Dos. 2, Fih. 22. 83 ATASE Arşivi, BDH 3, Kls. 3586, Dos. 22, Fih. 1. 76 77 40 üzerine 100 hasta yerine 87 hasta hazırlandığı, 62 Nolu Vapurun gönderilecek hastaları kabul etmediği, buna karşılık beraberinde 180 hastayı daha getirdiği, bu yaralıları burada bıraktıktan sonra, yaralılar için çorba vererek kısa bir zaman bile kalmadan hareket ettiğini; hastane yatak mevcudunun 99 olup boş yatağın olmadığı, gelen 180 hasta ile gitmesi gereken 87 hasta hakkında ne yapılması gerektiğinin bildirilmesini istemiştir84. Deniz Araçları, Yaralı ve Hasta Nakliyatı Seferberliğin ilk günlerinde yaralı taşımak için Seyr-i Sefain idaresindeki Edremit ve Gülnihal85 adlı vapurlar, Kızılay’a tahsis edilmiştir86. İki vapurun da gerekli tadilatı yapılmış olsa da Edremit Vapuru Kızılay’ın elinden geri alınmıştır87. 60, 61, 63, 67 ve 70 No.lu Şirketi-i Hayriye Vapurları, Kızılay’ın özel işaretini taşımalarına rağmen masrafları Genelkurmay tarafından karşılanmıştır88. 5 Mayıs 1915 günü 5’nci Ordu Sıhhiye Reisi Yarbay Dr. Mustafa Talat Bey, “Akbaş İskelesi Hastanesi’ne Gülnihal Hastane Gemisi89 ve 66 No.lu Şirket-i Hayriye Vapurunun Akbaş İskelesi İstanbul arasında; 67 No.lu Şirketi Hayriye Vapuru’nun Çanakkale İskelesi - İstanbul arasında ve 62 No.lu Şirket-i Hayriye Vapuru’nun İstanbul -Değirmenburnu İskelesi arasında yaralı ve hasta nakliye işlerinde kullanılacağını” bildirmiştir.90 Temmuz ayı içinde Seddülbahir muharebeleri sonucunda çok miktardaki yaralının ve günden güne sayıları artan hastaların, bu güne kadar bu işe tahsis edilen Şirket-i Hayriye’nin 60, 61, 70 No.lu Vapurları91 ile Seyr-ü Sefain İdaresinin (Deniz Yolları İşletmesi) Gülnihal adlı küçük posta vapuru ile tahliyesi mümkün olamıyordu. Bunun için Osmanlı Kızılay İkinci Reisi Dr. Besim Ömer Bey, 5 Ağustos 1915 günü Genel Karargâh Sahra Sıhhıye Müfettişliği’nden gelen talep üzerine “5’nci Ordu sağlık hizmetlerinin düzenli yürümesi için Seyr ü Sefain İdaresi’nin elindeki ekteki belgede nitelikleri kayıtlı Akdeniz 84 ATASE Arşivi, BDH 2, Kls. 2418, Dos. 4, Fih. 37. KA Arşivi, Kt 129, Blg 167, 07. 01 1331. ATASE Arşivi, BDH 1, Kls. 2474, Dos. 359, Fih. 1,2. 87 1919 (1335) Senesinde Mün‘akid Hilal-i Ahmer Meclis-i Umumisi Heyet-i Muhteremesine Takdim Edilen 1330–1334 Senelerine Ait Merkez-i Umumi Raporu, Matbaa-i Orhaniye, İstanbul 1335, s.20. (OHACMUR şeklinde kısaltılacaktır.) 88 ATASE Arşivi, BDH 2, Kls. 2189, Dos. 41, Fih. 2-2; OHACMUR, s.21; Özbay, a.g.e., s.236. 89 BOA, HR, SYS, 2098/12 90 ATASE Arşivi, BDH 4, Kls. 4542, Dos. 6, Fih. 1. 91 BOA, DH, KMS, 32/8 85 86 41 Vapurunun92 Kızılay Hastane Gemisi haline getirilerek boyanması, tertibi ve yataklarla tefrişi Kızılay tarafından yerine getirilecektir. Akbaş Limanı’nda sabit bir halde duracak ve gerekirse hasta nakledecek olan bu geminin düşman saldırısından korunması için Amerikan Elçiliği vasıtasıyla gerekli işlemlerin yerine getirileceği konusunda izin istediğini” bildirmiştir93. Aynı gemi ile yolcu gemisi Gülcemal de İstanbul’a yaralı ve hasta naklinde kullanılmıştır94. İki gemi de her türlü saldırıdan korunmak için yeni baştan boyanmıştır95. Yine bu sırada Bahriye Nezareti’nin Reşit Paşa adlı büyük bir nakliye gemisi96, Alman Kızılhaç’ı emrinde hizmet vermesi için 200 yataklı bir hastane gemisi haline getirilmiştir. Fakat bu gemiden yeterince istifade edilememiştir.97 30 Nisan 1915 günü 283, 1 Mayıs’ta 352, 2 Mayıs’ta 1.211, 3 Mayıs’ta 1.723 yaralı asker Akbaş iskelesinden nakledilmiştir. Mareşal Fevzi Çakmak, Haydarpaşa İskelesi’ne 4 Mayıs’ta 700 yaralının getirildiğini belirtmektedir. Ayrıca yine Fevzi Paşa tarafından 7 Mayıs (dâhil)’a kadar Çanakkale’den gelen yaralı sayısının 12.000’e ulaştığı, 21 Mayıs tarihli günlüğüne de 3000 kadar daha yaralının geldiği not edilmiştir98. 5’nci Ordu’nun Hastanesi’nden, Nisan, Mayıs ve Haziran aylarında deniz yolu ile civar kaza ve vilayetlerdeki sağlık kuruluşlarına nakledilen 14 Temmuz 1915 tarihli listeye göre Nisan ayında, 44 subay, 6 yedek subay, 4.595 er; Mayıs ayında, 84 subay, 11 yedek subay, 6.767 er; Haziran ayında, 13 subay, 6 yedek subay, 1.576 er sayısı arşiv kayıtlarına geçmiştir99. 5’nci Ordu Sıhhiye Riyaseti’nin Sahra Sıhhiye Müfettişliği’ne gönderdiği 16 ve 17 Ekim tarihli iki telgrafta, 1.139 askerin hastalıkları nedeni ile sevkinin yapıldığı belirtilmiştir100. Menzil Başhekimliği 21–22 Kasım 1915 günü gece yarısında ‘gayet acele’ notu ile Sirkeci Sevk-i Mecruhin Komisyonu Riyaseti’ne çekilen bir telgrafta, Akbaş Nakliyat İskelesi’nden 300’ü ağır olmak üzere 92 KA Arşivi, Kt 23, Blg 208, 12 Temmuz 1331. BOA, HR, SYS, 2179/3 Özbay, a.g.e., s.236. 95 BOA, HR, SYS, 2179/3 96 BOA, HR, MA, 1150/35 97 Gözcü, a.g.m., s. 88; Özbay, a.g.e., s.236. 98 Nilüfer Hatemi, Mareşal Fevzi Çakmak ve Günlükleri, C. I, Yapı Kredi Yay., İstanbul 2002, s. 318. 99 ATASE Arşivi, BDH 2, Kls. 2426, Dos. 65, Fih. 1-3. 100 ATASE Arşivi, BDH 2, Kls. 2474, Dos. 359, Fih. 1, 2. 93 94 42 toplam 741 yaralının Gülnihal Vapuru’yla İstanbul’a hareket ettiği bildirilmiştir101. Çanakkale Cephesi’nde, 25 Nisan 1915’ten Kasım ayının sonuna kadar Akbaş ve Ağaderesi Sevkıyat Hastaneleri’nden aktarılan rakamlar şöyledir102: Nisan’da 20.067 yaralı, 207 hasta; Mayıs’ta 16.298 yaralı, 1.192 hasta; Haziran’da 15.031 ya-ralı, 959 hasta; Temmuz’da 17.721 yaralı, 2.954 hasta, 145 hava değişimi; Ağustos- ta 12.742 yaralı, 10.747 hasta, 2.489 hava değişimi; Eylül’de 5.162 yaralı, 7.738 hasta, 2.457 hava değişimi; Ekim’de 5.315 yaralı, 5.973 hasta, 7.224 hava değişimi; Kasım ayında 3.939 yaralı, 4.028 hasta, 5.574 hava değişimi. Genel toplamı 150.868 olan yukarıda rakamların 99.275’i yaralı, 33.794’ü hasta, 17.799’u da hava değişimi için sevkıyata tabi tutulmuştur. Yaralı taşıyan gemilerde şehit sayısı arttığında uygun bir iskeleye103 yanaşılıp şehitler ilgililere teslimden sonra yola devam ediliyordu.104 Cepheye Mücavir Rumeli Yakasındaki Sağlık Hizmeti Tıp Fakültesi öğrencilerinden bir bölümü Nisan 1915’te Reşit Paşa Vapuru’na bindirilen Sungurlu Taburu ile birlikte Çanakkale’ye, oradan Gayret-i Vataniye muhribi himayesinde Gelibolu’ya getirilmiş ve hastanelere dağıtılmışlardır.105 Tedavileri uzun sürecek hastalar da Tekirdağ’a nakledilmek suretiyle; Çanak-kale ve Boğaz bölgesindeki hastaneler daima yeni yaralı ve hastaları kabule hazır olması için boş yer ve yatakla hazır halde bulunduruluyordu.106 Kara muharebeleri başlamadan önce, Müstahkem Mevki Komutanlığı emrinde Gelibolu'da şehir dışındaki kışla binalarında 3. Kolordu tarafından kurulmuş 400 yataklı Gelibolu Hastanesinden ibaretti107. Haziran ayı içinde 5. Ordu menzil emrine verilen Tekirdağ’daki Merkez Hastanesi108 ve Mecruhin (yaralılar) Hastanelerine109 ilave olarak 101 ATASE Arşivi, BDH 1, Kls. 1343, Dos. 45, Fih. 23. Gözcü, a.g.m., s. 88; Özbay, a.g.e., s. 235. Çanakkale Kızılay Başkanı İsmail Bey, tahsis edilen vapurların yanaşabilmesi için gerekli iskele-lere tahsis edilmesi istenen yer hakkında bkz:.KA Arşivi, Kt 270, Blg 33, 11 Mart 1331. 104 Conk, a.g.e., s.150. 105 Özbay, a.g.e., s.232. 106 ATASE Arşivi, BDH 1, Kls 595, Dos., 72, Fih. 1.; Özbay, a.g.e., s.230; Gözcü, a. g,m., s. 79; Sevk edilen bütün yaralıların üzerlerinde ‘hüviyet varakası’ şart olmasına rağmen buna itina gösterilmediği, bu varakanın çoğu yaralının üzerinde bulunmadığı, yolda şahadeti, hastanede ifadesi alınamaz durumda olmaları halinde hüviyeti meçhul kalması yüzünden şehit ailelerinin de mağdur olacağı düşünülerek bu konuda hassas davranılması sıkı sıkı tembih edilmiştir; ATASE Arşivi, BDH 3, Kls 3448, Dos., 62, Fih. 1, 1-1. 107 Çanakkale Cephesi, C.V, 1. Kitap, s.273. 108 Dr. Ahmet Ragıp Bey, Tekirdağ Merkez Hastanesi Operatörlüğüne tayin edilmiştir. KA Arşivi, Kt 44, Blg 88, 18 Nisan 1331. 102 103 43 şehrin dışındaki yamaçlarda bulunan askeri noktalarda, Emraz-ı Adiye (ayakta tedavi) Hastanesi adında geniş bir Nekahethane açılmıştır.110 Cepheye en yakın istasyon Uzunköprü tren istasyonu olduğu için bu istasyon deniz ulaşımından sonra büyük bir önem arz etmekteydi. Deniz ulaşımından sonra, cepheye 100 km.lik mesafede olsa da ulaşım konusunda vazgeçilemez bir öneme sahipti. Özellikle İtilaf denizaltılarının büyük tahribatı, Uzunköprü tren istasyonu çok daha önemli hale getirdi. Buradan cepheye ulaşımdaki en büyük engel İtilaf Devletleri’nin gündüzleri Uzunköprü – Gelibolu ulaşım hattını sürekli bombalaması idi. Rumeli yakasındaki Gelibolu-Bolayır-Keşan-Uzunköprü şosesi ile Bolayır-Eksamil-Şarköy ve Keşan-Hayrabolu-Tekirdağ yolları da ulaşımda kullanılabilecek durumdaydı111. Kuzey bölgedeki 6 Ağustos 1915 itibariyle başlayan ve 27 Ağustos 1915’e kadar devam eden muharebeler esnasında günden güne hasta, yaralı sayısı giderek çoğalıp bazı salgın hastalıklar orduyu yıpratmaya başladığı için, başlangıçta sürekli aşırtma bombardımanlar sebebiyle tahliye edilen Gelibolu Hastanesi112 çadırlar ve barakalarla takviye edilerek kışla yakınlarında 1.700 yataklı olarak açılmıştır. Yeniden ordu emrine verilen 150 yataklı bir menzil hastanesi de Galata Köyü yakınların-daki Bayır köyünde hizmete başlamıştır.113 Mürefte’de 350 yataklı menzil hastanesi ile Galata Köyü114 nün yakınlarındaki bayırda 600 yataklı bulaşıcı hastalıklara mahsus diğer bir menzil hastanesi kuruldu.115 Bu bölgede hizmet veren sağlık birimleri: Maydos Hastanesi116, Karainebeyli 20 yataklı Revir Hastanesi, Galata’da 200 mevcutlu Salgın Hastanesi, Galata’da 200 yataklı Mevki Hastanesi, Gelibolu Hastanesi117, Gelibolu Askeri Hastanesi, Bergos’ta 2000 Yataklı Hafif Yaralı Mevki Hastanesi118, Gelibolu’dan sonra Keşan Hastanesi, Şarköy 5. Harp Hastanesi, Şarköy 5. Menzil Harp Hastanesi, Şarköy 1. Harp Hastanesi, Şarköy’de 150 yataklı, 350 mevcutlu 5 No.lu Kızılay Hastanesi, 109 ATASE Arşivi, BDH 1, Kls 633, Dos., 210, Fih. 38-3. Gözcü, a.g.m., s. 86; Özbay, a.g.e., s.233. . ATASE Arşivi, BDH. 2, Kls 2480, Dos. 397, Fih. 3; Gözcü, a., g.,m., s. 80; Özbay, a.g. e., s.231. 112 BOA, HR, SYS, 2412/41, 18 Ağustos 1915 113 Aynı yer. 114 BOA, HR, MA, 1139/3 115 Gözcü, a.g.m., s. 84; Özbay, a.g.e., s.233. 116 KA Arşivi, Kt 283, Blg 32, 18 Mart 1331. 117 BOA, DH, KMS, 32/8 118 KA Arşivi, Kt 270, Blg 63, 1 Eylül 1331. 110 111 44 Şarköy’de 200 yataklı, 300 mevcutlu 5 No.lu Şarköy Kızılay Hastanesi119, Şarköy-de 350 yataklı Harp Hastanesi, Eriklice Hastanesi, Mürefte’de 280 yataklı Mevki Hastanesi, 150 mevcutlu Keşan Hastanesi, 50 mevcutlu Uzunköprü Hastanesi, Tekirdağ Hastanesi120, Tekirdağ Mecruhin Hastanesi, Kızılay Tekirdağ Merkez Hastanesi121, Tekirdağ’da 750 yataklı, 1400 mevcutlu Merkez Hastanesi, 300 mevcutlu Tekirdağ Merkez Hastanesi Nekahethane, Tekirdağ’da 2.400 yataklı Mevki Hastanesi, Tekirdağ’da 80 yataklı Alman Kızılhaç Hastanesi122. Geriye nakil esnasında Gelibolu'da geçici olarak Ordu Baştabip Muavini ve Ordu Karargâh Tabiplerinden oluşan bir Sıhhi Yardım Heyetine kontrol ettirerek yaralıların tedaviye ihtiyaç olanlarına gerekli olan tedavi yapılmış geriye nakledilemeyecek derecede acil tedaviye ihtiyaç duyulanlar gemiden alınarak Gelibolu'daki iki hastaneye sevkleri yapılmıştır123. Tekirdağ hastanelerinde 1450 yatak124, Şarköy hastanesinde 400 yatak125, Gelibolu hastanesinde 150 yatak mevcuttur126. Daha önce Gelibolu Askeri Hastanesi 250 yataktan 1000 yatağa çıkarılmış ve ayrıca Fransız Mektebinde 200 yataklı bir Kızılay hastanesiyle 150 yataklı bir harp hastanesi açılmış127, bunlardan bir bölümü Gelibolu merkezinin bombardımanı üzerine Tekirdağ’a taşınmıştır128. 150 yataklı bir harp hastanesi de Şarköy'de açılmıştır. Şarköy Harp Hastanesi-nin Başhekimi olarak Doktor Kastamonulu İpokrat Kasapoğlu görevlendirilmiştir129. Olağanüstü de olsa bazen muharebe sonrası 10.000’in üzerinde yaralı Türk askerinden tedavi için geriye sevk edilemeyenler ovalarda, derelerde günlerce açıkta kalmaları sebebiyle kangrene yakalanma riskleri yüksek düzeyde oluyordu130. Menzil emrine verilen 8. ve 10 Tümenlerin iki seyyar hastanesinden biri, Anadolu yakasındaki Bergos131 civarındaki bir çiftlikte, diğeri de 119 KA Arşivi, Kt 523, Blg 100, 25 Mayıs 1331. BOA, HR, SYS, 2182/1; BOA, HR, SYS, 2218/43; BOA, HR, SYS, 2219/10. KA Arşivi, Kt 160, Blg 18, 24 Nisan 1331. 122 KA Arşivi, Kt 73, Blg 52, 25 Temmuz 1331. 123 Gözcü, a.g.m., s. 81-82; Özbay, a.g.e., s.231. 124 ATASE Arşivi, BDH 3, Kls 3474, Dos., H-9, Fih. 3- 14 ve 3-22. 125 ATASE Arşivi, BDH 3, Kls 3474, Dos., H-9, Fih. 3- 14 ve 3-22. 126 ATASE Arşivi, BDH 3, Kls 3474, Dos., H-9, Fih. 3- 14 ve 3-22. 127 Türk Silahlı Kuvvetleri Tarihi, I. Dünya Harbinde Türk Harbi, C.V, 2. Kitap, Çanakkale Cephesi Harekatı, Ankara 1977, s.432-433. (Çanakkale Cephesi, C.V, 2. Kitap olarak kısaltılacaktır.) 128 Aynı yer. 129 Özbay, a.g.e., s.231. 130 Aynı yer. 131 BOA, HR, SYS, 2099/9 120 121 45 Yarımada’da Mürefte yakınlarındaki Eriklice Çiftliği’nde kendilerine yetecek miktarda çadır ve malzemeler verilerek 2000 hafif yaralıyı ayakta tedavi edebilecek bir hale getirilerek hafif yaralı hastanesi adıyla faaliyet göstermektedir132. Çanakkale’de Sağlık Hizmetleri Savaş öncesinde Çanakkale 75-100 yataklı bir revir, Müstahkem Mevki Komutanlığı birlikleriyle, 9’uncu Tümen için, Çanakkale’de 250 yataklı bir mevki hastanesi bulunmaktaydı133. Mart 1915 başına kadar 350 yataklı Çanakkale Merkez Hastanesi mevcuttu134 ve kara muharebeleri başlamadan önce, Anadolu sahilinde Müstahkem Mevki Komutanlığı emrinde sadece Çanakkale Merkez Hastanesi vardı135. Kara çıkarmalarının ilk beş gününde yaralıların bir bölümü Anadolu yakasında da Çanakkale Merkez Hastanesine sevk ediliyor idi.136 Ayrıca 9’uncu Sıhhiye Bölüğü, Anadolu Hamidiye Tabyası’nda bir araba durak yeri kurmuştu137. 9. Tümen'in Seyyar Hastanesi de Anadolu yakasında Sarıçalı Köyü'nde büyük bir revir vazifesi görmek üzere yarı aktif bir halde bulunuyordu.138 Çanakkale şehir merkezindeki hastaneler şunlardır: Çanakkale Hastanesi139, Çanakkale Merkez Hastanesi140, Çanakkale Askeri Merkez Hastanesi141, Çanakkale Mecruhin Hastanesi, Kale-i Sultaniye (Mevkii Müstahkem) Hastanesi, 350 yataklı Kale-i Sultaniye Mevki Hastanesi, Kızılay Çanakkale Hastanesi142. Cepheye Mücavir Anadolu Yakasındaki Sağlık Hizmeti Anadolu yakasında Çanakkale’ye en yakın yerleşim yeri olarak Umurbey’de Mart 1915 başına kadar 200 yataklı hastane mevcuttu143. 132 Aynı yer. ATASE Arşivi, BDH 3, Kls. 3401, Dos. 8, Fih. 13; Çanakkale Cephesi, C.V, 1. Kitap, s.272. ATASE Arşivi, BDH 4, Kls. 4701, Dos. H-1, Fih. 1- 48. 135 Gözcü, a.g.m., s.77. 136 ATASE Arşivi, BDH 3, Kls 86, Dos. H-1, Fih. 34-2. 137 Çanakkale Cephesi, C.V, 1. Kitap, s.273. 138 Gözcü, a.g.m., s.77. 139 KA Arşivi, Kt 397, Blg 80, 16 Ağustos 1331 140 BOA, HR, SYS, 2413/60, 25 Eylül 1915; Çanakkale Merkez Hastanesi tabiplerinden Yüzbaşı Behçet Efendi hastalığı iyileştikten sonra geri döndü. KA Arşivi, Kt 44, Blg 155, 8 Temmuz 1331 141 BOA, HR, MA, 1144/22 142 KA Arşivi, Kt 318, Blg 1,103, Haziran 1331 143 ATASE Arşivi, BDH 4, Kls. 4701, Dos. H-1, Fih. 1- 48. 133 134 46 18 Mart zaferinden sonra 5. Ordu’nun hastane ihtiyaçlarını karşılamak üzere Gülnihal Vapuru, üç adet 500 yataklı menzil, beş adet 150’şer yataklı harp hastanesi, sıhhiye deposu, 20 kadar uzun yolcu arabalı hasta nakliye kolu Biga’da Ordu Menzil Başhekimliği emrine verilmişti144. 500 yataklı üç menzil hastanesi ile 150'şer yataklı iki Harp Hastanesi ve 20 yaylı arabadan oluşmuş Hastane Nakliye Kolu'nu Biga'ya ve yine 150'şer yataklı diğer üç Harp Hastanesi'ni de Lâpseki’ye sevk etmişti145. 5’inci Ordu Komutanlığı Sağlık Başkanlığın Ordu Komutanlığına sunduğu raporunda Mayıs ayı toplam yatak sayısı 5050’dir. Dağılımı ise şöyledir146: Gelibolu merkezinin bombardımanı üzerine 300 yataklı hastanenin yarısı Lâpseki’ye taşınmıştır. Geriye kalan 150 yataklı kısım 4 Mayıstaki durumdaki gibidir ve acil vakalar için bırakılmıştır147. Karabiga’da ve Lâpseki’de 5’nci Menzil Sıhhiye depoları vardı148. Hasta ve yaralıların tahliyesi iptidai yolla sürdürülüyordu. 5’inci Türk Ordusunun sıhhiye kuruluşlarında hasta nakil aracı yoktu. Bu yüzden yaralı ve hastaların muharebe sahası gerisindeki sıhhiye kuruluşlarına veya hastanelere nakilleri için hasta nakliye arabalarından veya erzak, cephane getiren nakliye kollarından faydalanılmaktaydı. Harekât sahası gerisindeki nakliyata, yerli halk da katkıda bulunmuştur149. 5’inci Ordunun sağlık kuruluşları, savaşların şiddetlenmesiyle paralel olarak gittikçe takviye edilmiş ve 6 Temmuz 1915 günü aşağıdaki cetvelde gösterilen yatak mevcuduna ulaşılmıştır150: Lâpseki’de 150 yataklı 850 mevcutlu 3 ve 4 No.lu Kızılay Hastanesi, Çardak 150 yataklı 750 mevcutlu 2 No.lu Kızılay Hastanesi, Dimetoka’da 500 yataklı 650 mevcutlu 3 No.lu Menzil Hastanesi, Biga’da 500 yataklı 850 mevcutlu 1 No.lu Menzil Hastanesi, Biga’da 500 yataklı 1000 mevcutlu 2 No.lu Menzil Hastanesi, 150 mevcutlu Karabiga Hastanesi151, Karabiga Nokta Tabipliği152, 500 mevcutlu Erdek 144 Özbay, a.g.e., s.230. Gözcü, a.g.m., s. 80; Menzil Müfettişliği Baştabibi Yüzbaşı Fuat Kamil Efendi’dir. ATASE Arşivi, BDH 3, Kls 3474, Dos., H-9, Fih. 3- 14 ve 3-22. 147 Çanakkale Cephesi, C.V, 2. Kitap, s.432- 433. 148 ATASE Arşivi, BDH 2, Kls 2208, Dos., 25, Fih. 46. 149 Çanakkale Cephesi, C.V, 3. Kitap, s. 550. 150 ATASE Arşivi, BDH 1, Kls 1138, Dos., 27, Fih. 2-8. 151 KA Arşivi, Kt 513, Blg 4, 18 Kanun-ı Sani 1331; Karabiga Başhekimi Ali Rıza Bey’dir. 152 KA Arşivi, Kt 513, Blg 4, 13 Şubat 1331; Karabiga Nokta Tabibi Mehmet Bey’dir. 145 146 47 Hastanesi153 hizmet vermektedir. Her sıhhiye bölüğü, bir araba durak yeri ve bir hafif yaralı toplama yeri açıyordu154. Lapseki’de 5 nci Menzil Sıhhiye Deposu155, Lapseki Nokta Kumandanlığı156 400 mevcutlu Dimetoka/Biga 3 No.lu Menzil Nekahethane, 200 mevcutlu Biga 1 No.lu Menzil Nekahethane, Biga’da 600 mevcutlu Sıhhiye Depo Taburu, Karabiga’da Hasta Nakliye Müfrezesi mevcuttur157. Lâpseki’de 450+400 Yataklı Harp Hastanesi, Çardak’ta 750 Yataklı Harp Hastanesi, Biga’da 1.850 Yataklı Menzil Hastanesi, Dimetoka’da 650 Yataklı Menzil Hastanesi, Karabiga’da 150 Yataklı Mevki Hastanesi, Erdek’te 500 Yataklı Mevki Hastanesi faal durumdadır158. Menzil emrindeki sıhhi birliklerden 150'şer yataklı iki harp hastanesi birleş-tirilip genişletilerek Lâpseki’de 1000 yataklı hastaneye yine 150 yataklı harp hastanesi de 1000 yataklı olarak diğer bir hastaneye dönüştürülmüştür. 500 yataklı iki menzil hastanesi Biga ve 500 yataklı bir diğer menzil hastanesi de Biga civarında Dimetoka'ya kadroları genişletilerek açılmıştır159. Mayıs ayı başında her ihtimale karşı Adapazarı civarında 2000 yataklı grubunun açılması Kızılay’dan istenmiş160, Kaptan'ın aldığı emri yanlış anlaması üzerine yaralıları Erdek'e getirmesinden dolayı meydana gelen bu zorunluluk üzerine orada bulunan doktorlar ve halkın yardımıyla, gönderilen bir baştabip nezaretinde 400 yataklı Erdek Menzil Hastanesi de açılıvermiştir161. Bandırmalılar gazada yaralanan gaziler için 200 yataklı bir hastane vücuda getirmişlerdir162. Mücavir alandaki sağlık birimleri: Lâpseki Hastanesi, Lâpseki Harp Hastanesi, Lâpseki’deki Halil Paşa Çiftliği’ndeki Hastane163, Karabiga Hastanesi164, Karabiga Mevki Hastanesi, Dimatoka Hastanesi, Dimatoka 153 KA Arşivi, Kt 512, Blg 1, 10 Haziran 1331. ATASE Arşivi, BDH 1, Kls 1138, Dos., 27, Fih. 2-8. 155 KA Arşivi, Kt 270, Blg 64, 4 Eylül 1331; 5. Ordu Menzil Hastanesi’nde kullanılmak üzere 2000 takunyanın 5. Menzil deposu adına Lapseki’ye gönderildiğine dair belge için bkz: KA Arşivi, Kt 12, Blg 246, 9 Ekim 1331. 156 KA Arşivi, Kt 270, Blg 57, 8 Haziran 1331; Lapseki Nokta Kumandanı binbaşı Mustafa Bey’dir. 157 ATASE Arşivi, BDH 1, Kls 1138, Dos., 27, Fih. 2-8. 158 ATASE Arşivi, BDH 1, Kls 1138, Dos., 27, Fih. 2-8. 159 ATASE Arşivi, BDH 2, Kls 2442, Dos., 158, Fih. 17. 160 Özbay, a.g.e., s.232. 161 Gözcü, a.g.m., s. 80. 162 ATASE Arşivi, BDH 2, Kls 2422, Dos., 45, Fih. 1. 163 BOA, HR, MA, 1136/64; BOA, DH. EUM. VRK, 25/25; BOA, HR, SYS, 2412/11, 29 Temmuz 1915; BOA, HR, SYS, 2099/9; BOA, HR, SYS, 2099/10 164 BOA, HR, MA, 1147/67; BOA, HR, SYS, 2218/43 154 48 3. Menzil Hastanesi, Biga Hastanesi165, Biga 1 No.lu Hastanesi, Biga 2 No.lu Hastanesi, Biga 1. Menzil Hastanesi, Bandırma Menzil Hastanesi166, Erdek Hastanesi, Erdek Menzil Hastanesi. 5. Ordunun Menzil Müfettişliği de karargâhını Gelibolu'da kurarak kendi emrine verilen kıta ve araçları Ordu'ya menzil sahası olarak tahsis edilen Biga-Lâpseki-Çanakkale ve Ezine-Balıkesir hatları sahalarına iş görecek şekilde yerleştiriyordu167. Çanakkale’nin güneyinde, 9’uncu Sıhhiye Bölüğü, Erenköy ve İntepe Topçu Grupları gerisinde birer araba durak yeri kurmuştu168. Mart 1915 başına kadar 50 yataklı Erenköy Hastanesi169 ve yine Erenköy’de Çanakkale Müstahkem Mevki Komutanlığı bünyesinde 500 Yataklı Seyyar Hastane mevcuttu170. Savaş öncesinde Kumkale, 25-100’er yataklı birer revir171, Mart 1915 başına kadar 200 yataklı Ezine Hastanesi hazırdı 172. 24. Fırka’ya bağlı Sarıçalı ve Pınarbaşı Hastaneleri173, Dümrek’te 200 Yataklı Harp Hastanesi, Dümrek’te 150 yataklı, 200 mevcutlu 3 No.lu Kızılay Hastanesi, Ezine’de 200 Yataklı Mevki Hastanesi174, 500 yataklı Ezine hastanesi175 faaldi. Ordu Komutanlığına sunulan raporda Mayıs ayında Ezine hastanesinde 500 yatak hizmette idi.176 9’uncu Sıhhiye Bölüğü, Dardanos Topçu Grubu gerisinde birer araba durak yeri kurmuştu177. İstanbul’da Sağlık Hizmeti Almanlarla yapılan gizli antlaşmanın peşinden seferberliğin ilanı ile birlikte 5 Ağustos 1914 tarihli Harbiye Nezareti Sıhhiye Dairesi’nden Menzil Müfettişi Umu-miliğine gönderilen yazıda, “İstanbul mevcut 10.000 yatak kapasiteli hastanelerin 7.000 yataklı bölümünün Ordu tarafından, geri kalan 3.000 yataklı bölümün de Kızı-lay tarafından idare 165 BOA, DH, KMS, 32/8 KA Arşivi, Kt 143, Blg 24, 18 Mart 1330. Özbay, a.g.e., s.230. 168 Çanakkale Cephesi, C.V, 1. Kitap, s.273. 169 ATASE Arşivi, BDH 4, Kls. 4701, Dos. H-1, Fih. 1- 48. 170 Çanakkale Cephesi, C.V, 1. Kitap, 19. Kroki. 171 ATASE Arşivi, BDH 3, Kls. 3401, Dos. 8, Fih. 13 172 ATASE Arşivi, BDH 4, Kls. 4701, Dos. H-1, Fih. 1- 48. 173 KA Arşivi, Kt 12, Blg 268, 14 Kasım 1331. 174 BOA, HR, MA, 1137/55, 2 Ağustos 1915; BOA, HR, MA, 1138/1, 4 Ağustos 1915 175 BOA, HR, SYS, 2412/11, 31 Temmuz 1915; BOA, HR, SYS, 2099/9 176 Çanakkale Cephesi, C.V, 2. Kitap, s.432–433. 177 Çanakkale Cephesi, C.V, 1. Kitap, s.273. 166 167 49 edilmesi; sevkıyat iskelelerinin Ayastefenos, Tekirdağ, Gelibolu ve Çanakkale olması kararlaştırılmıştır. Yaralılar İstanbul’da Gülhane’ye, buradan da Kızılay tarafından kiralanacak arabalar ile hastanelere sevk edilecektir178. Yaralıların cepheden sevki için de Kızılay’a iki vapur verileceği” bildirilmiştir179. Başkent İstanbul’da Genelkurmay Başkanlığı Genel Karargâh Sahra Sıhhiye Genel Müfettişliği180, Kızılay Genel Merkezi’ne Çanakkale’den gelecek yaralılar için yeni hastanelerin açılması gerektiğini bildirince, Kızılay olağanüstü çabalar göstererek, cepheden gelen yaralılar Galatasaray Mekteb-i Sultani’ye ve Daruşşafaka’ya yerleştirilip bakımlarına başlanmıştır181. Tanin’de, “Evvelki akşamdan beri mecruh gazilerimiz kafile kafile Çanakkale-den İstanbul’a geliyorlardı. Dün kahraman gazilerimizi ziyaret maksadıyla muharrir-lerimizden bazıları muhtelif hastaneleri dolaştılar”182 haberine yer verildi. Nitekim Çanakkale hareket alanında, 25 Nisan 1915 tarihiyle 1 Temmuz 1915 tarihleri arasında aşağıda sayıları mevcut hasta ve yaralılar Akbaş ve Ağadere Sevkiyat Hastanelerinden, Yarımada’dan geri menzil ve vatan hastanelerine Nisan ayında 25.067 yaralı, 207 hasta; Mayıs ayında 16.298 yaralı, 1.192 hasta; Haziran ayında 15.031 yaralı, 959 hasta; toplam 56.394 yaralı, 2.358 hasta sevk edilmiştir183. İstanbul’da hizmet veren sağlık teşekkülleri: Alemdağ Sultan Çiftliği Hastanesi184, Beyoğlu Ağahamamı Mecruhin Hastanesi185, Alman Hastanesi, Alman Salib-i Ahmer Hastanesi186, Amerikan Salib-i Ahmer Fransız Hastanesi187, Askeri Baytar Mektebi Hastanesi, Ayastefenos Hastanesi (500 yataklı)188 Bahriye Merkez Hastanesi, Bakırköy Gaziler Hastanesi189, Beyoğlu Sultanisi Hastanesi (500 178 Hilal-i Ahmer Cemiyeti, kiraladığı bu hususi arabalara toplam 1.600 lira ödemiştir. ATASE Arşivi Kls. 2189, Dos. 41, Fih. 2-2. 179 ATASE Arşivi Kls. 2211, Dos. 34, Fih. 2-8. 180 BOA, HR, SYS, 2413/60 181 Nil Sarı, Zuhal Özaydın, “I. Dünya Savaşında Osmanlı Hilal-i Ahmer Cemiyeti’nin Sağlık ve Sosyal Yardıma Katkıları”, II. Türk Tıp Tarih Kongresi Kongreye Sunulan Bildiriler İstanbul 20-21 Eylül 1990, TTK Yayınları, Ankara 1999, s.161. 182 Tanin, 2 Mayıs 1915, s.2. 183 Gözcü, a.g.m., s. 83. 184 Özbay, a.g.e., s.234. 185 KA Arşivi, Kt 587, Blg 144. 186 KA Arşivi, Kt 73, Blg 58, 8 Ağustos 1331. 187 İkdam, 5 Mayıs 1915 188 ATASE Arşivi Kls. 2211, Dos. 34, Fih. 2-8; ATASE Arşivi Kls. 2211, Dos. 34, Fih. 1-3, 1-3a. 189 Özbay, a.g.e., s.234. 50 yataklı)190, Beyoğlu Has-tanesi (500 yataklı)191, Beylerbeyi Hastanesi192, Beylerbeyi Beden Terbiyesi Mektebi Hastanesi, Cağaloğlu Hastanesi (500 yataklı)193, Cerrahpaşa Hastanesi194, Çapa Mecruhin Hastanesi195, Darülfünun Hastanesi (Zeynep Hanım Hastanesi)196, Darulmuallimin Hastanesi, Darüşşafaka Hastanesi (500 yataklı)197, Davutpaşa Hastanesi, Davutpaşa Kışlası Hastanesi, Defterdar Hastanesi, Dersaadet Galata Hastanesi (500 yataklı)198, Gureba-yı Müslimin Hastanesi199, Ermeni Katolik Surp Agop Hastanesi, Fenerbahçe Mevki Hastanesi, Feriköy Mecruhin Hastanesi200, Gülhane Ağır Yaralı Hastanesi (400 yataklı)201, Gülhane Tababet-i Askeriye Nafizan Mektebi Hastanesi202, Gümüşsuyu Kışlası Donanımlı Ağır Yaralı Hastanesi (300 yataklı)203, Hadımköy Hastanesi204, Hapishane-i Umumi Hastanesi205, Haydarpaşa Ağır Yaralı Hastanesi (1.000 yataklı)206, Haydarpaşa Yel Değirmeni Hastanesi, Haydarpaşa Züafa ve Mecruhin Sevk Komisyonu Hastanesi, Hasköy Hastanesi, İstanbul Mecruhin Hastanesi207, İstanbul Sultanisi Hastanesi (300)208, Kabataş Mekteb-i İdadisi Hastanesi (250 yataklı)209, Kadırga Hastanesi (250 yataklı)210, Kuleli Mektebi Hastanesi (1.000 yataklı)211, Maçka Hastanesi (600 yataklı)212, Makriköy (Bakırköy) Gaziler Hastanesi, Jandarma Mektebi Hastanesi (200 yataklı)213, Maltepe Küçük 190 ATASE Arşivi Kls. 2211, Dos. 34, Fih. 1-3, 1-3a. OHACMUR, s.10-16; İkdam, 7 Mayıs 1915; İkdam, 10 Mayıs 1915. BOA, HR, SYS, , 2217/11, 8 Haziran 1915. 193 OHACMUR, s.10-11. 194 KA Arşivi, Kt 498, Blg 44, 2 Haziran 1331; İkdam, 11 Mayıs 1915. 195 KA Arşivi, Kt 523, Blg 95, 27 Mayıs 1331. 196 Özbay, a.g.e., s.234. 197 ATASE Arşivi Kls. 2211, Dos. 34, Fih. 1-3, 1-3a; KA Arşivi, Kt 319, Blg 377, 30 Temmuz 1331; OHACMUR, s.10-16. 198 KA Arşivi, Kt 423, Blg 31, 26 Temmuz 1331; OHACMUR, s.10-16. 199 BOA, HR, SYS, 2182/1 200 KA Arşivi, Kt 520, Blg 56, 23 Teşrin-i Sani 1331. Başhekim Yarbay Ali Derviş Bey’dir. 201 ATASE Arşivi Kls. 2211, Dos. 34, Fih. 2-8; ATASE Arşivi Kls. 2211, Dos. 34, Fih. 1-3, 1-3a. 202 KA Arşivi, Kt 498, Blg 164, 13 Temmuz 1331; İkdam, 10 Mayıs 1915 203 ATASE Arşivi Kls. 2211, Dos. 34, Fih. 2-8; ATASE Arşivi Kls. 2211, Dos. 34, Fih. 1-3, 1-3a; ATASE Arşivi Kls. 2422, Dos. 43, Fih. 1-10. 204 KA Arşivi, Kt 220, Blg 124, 10 Kanun-ı Sani 1330. 205 KA Arşivi, Kt 111, Blg 28, 22 Nisan 1331; İkdam, 11 Mayıs 1915 206 ATASE Arşivi Kls. 2211, Dos. 34, Fih. 2-8; ATASE Arşivi Kls. 2211, Dos. 34, Fih. 1-3, 1-3a; İkdam, 18 Haziran 1915 207 KA Arşivi, Kt 520, Blg 46, 20 Eylül 1331; Özbay, a.g.e., s.234. 208 ATASE Arşivi Kls. 2211, Dos. 34, Fih. 1-3, 1-3a. 209 ATASE Arşivi Kls. 2211, Dos. 34, Fih. 1-3, 1-3a. 210 KA Arşivi, Kt 90, Blg 39, 15 Kanun-ı Evvel 1331. 211 ATASE Arşivi Kls. 2211, Dos. 34, Fih. 2-8; ATASE Arşivi Kls. 2211, Dos. 34, Fih. 1-3, 1-3a. 212 ATASE Arşivi Kls. 2211, Dos. 34, Fih. 1-3, 1-3a; İkdam, 5 Mayıs 1915 213 ATASE Arşivi Kls. 2211, Dos. 34, Fih. 1-3, 1-3a. 191 192 51 Zabit Endaht Mektebi Hastanesi (300 yataklı)214, Maltepe Hastanesi (1.000 yataklı)215, Maluller Yurdu Fizik Tedavi Hastanesi216, Mekteb-i Harbiye Hastanesi (1000 yataklı)217, Mekteb-i Harbiye Mecruhin Hastanesi, Moda Mecruhin-i Guzat (Gaziler) Hastanesi218, Moda Şifa Yurdu Hastanesi219, Mülkiye-i Baytar Mektebi Hastanesi (250 yataklı)220, Mühendis Mekteb-i Alisi Hastanesi, Numune İstihkam Taburu Hastanesi (450 yataklı)221, Pangaltı Hastanesi222, Saint Jozef Alman Hastanesi, Sarayburnu Hastanesi (250 yataklı)223 Selimiye Kışlası Hastanesi (1.000 yataklı)224, Şehremaneti Çapa Mecruhin Hastanesi225, Şehremaneti Hastanesi, Şehremaneti Mecruhin Askeri Hastanesi, Şehremaneti Haseki Nisa Hastanesi226, Şehremaneti Şişli Etfal Hastanesi227, Şehit Muhtarbey Hastanesi228, Şişli hastanesi Kadıköy Moda (300 yataklı)229 Taksim Hastanesi (500 yataklı)230, Taksim Hafif Yaralı Amerikan Salib-i Ahmer Hastanesi, Tıp Fakültesi Ağır Yaralı Hastanesi (400 yataklı)231, Taşkışla Hastanesi (1.000 yataklı)232, Topçu Mektebi Hastanesi (Topçu Kışlası Hastanesi), Tuzla Hastanesi (400 yataklı)233 Üsküdar Zeynep Kamil Hastanesi234, Vefa Hastanesi (150 yataklı)235, Yedikule Ermeni Hastanesi236, Yedikule Rum Hastanesi, Yenibahçe Valide Sultan Hastanesi, Yeniköy Hastanesi, Yeniköy Hastanesi Nekahethanesi237, 214 ATASE Arşivi Kls. 2211, Dos. 34, Fih. 1-3, 1-3a. ATASE Arşivi Kls. 2211, Dos. 34, Fih. 2-8; ATASE Arşivi Kls. 2211, Dos. 34, Fih. 1-3, 1-3a. Özbay, a.g.e., s.234. 217 ATASE Arşivi Kls. 2211, Dos. 34, Fih. 1-3, 1-3a. 218 Özbay, a.g.e., s.234; İkdam, 18 Haziran 1915. 219 Özbay, a.g.e., s.234. 220 ATASE Arşivi Kls. 2211, Dos. 34, Fih. 1-3, 1-3a. 221 ATASE Arşivi Kls. 2211, Dos. 34, Fih. 1-3, 1-3a. 222 KA Arşivi, Kt 73, Blg 98, 28 Nisan 1331; Özbay, a.g.e., s.234. 223 ATASE Arşivi Kls. 2211, Dos. 34, Fih. 2-8; ATASE Arşivi Kls. 2211, Dos. 34, Fih. 1-3, 1-3a. 224 ATASE Arşivi Kls. 2211, Dos. 34, Fih. 2-8; KA Arşivi, Kt 319, Blg 318, 28 Temmuz 1331. 225 ATASE Arşivi Kls. 2436, Dos. 120, Fih. 8-23. 226 KA Arşivi, Kt 111, Blg 23, 4 Teşrin-i Sani 1331; İkdam, 10 Mayıs 1915 227 KA Arşivi, Kt 498, Blg 34, 17 Mayıs 1331. 228 ATASE Arşivi Kls. 2438, Dos. 137, Fih. 1-52. 229 ATASE Arşivi Kls. 2211, Dos. 34, Fih. 1-3, 1-3a; İlgili hastane Parmakkapı da Alman Kızılhaç Heyeti tarafından açılmıştır. KA Arşivi, Kt 22, Blg 5, 8 Nisan 1331 230 OHACMUR, s.10-16. 231 ATASE Arşivi Kls. 2211, Dos. 34, Fih. 2-8; 1700 yataklıdır; OHACMUR, s.10-16. 232 ATASE Arşivi Kls. 2211, Dos. 34, Fih. 2-8; BOA, HR, SYS, 2218/35; BOA, HR, SYS, 2218/45; BOA, HR, SYS, 2219/35; Harp Mecmuası, Y.1, S.7, Mart, İstanbul 1332, s.111 233 ATASE Arşivi Kls. 2211, Dos. 34, Fih. 2-8; ATASE Arşivi Kls. 2211, Dos. 34, Fih. 1-3, 1-3a. 234 ATASE Arşivi Kls. 2438, Dos. 137, Fih. 1-22; 235 ATASE Arşivi Kls. 2211, Dos. 34, Fih. 1-3, 1-3a. 236 KA Arşivi, Kt 319, Blg 309, 23 Temmuz 1331. 237 Özbay, a.g.e., s.234. 215 216 52 Yıldız Hastanesi (400 yataklı)238, Zeytinburnu İmalat-ı Harbiye Hastanesi (150 yataklı)239. Alemdağ Sultan Çiftliği Hastanesi Başhekimi Dr. Nureddin Ali Bey; İstanbul Mecruhin Hastanesi Başhekimi Dr. Rüştü (Çapçı) Bey; Maluller Yurdu Fizik Tedavi Hastanesi Başhekimi Dr. Remzi (Gönenç) Bey; Aişe Lütfü Hanımefendi tarafından kurulmuş olan Moda Mecruhini Guzat (Gaziler) Hastanesi Başhekimi Dr. Galip (Geriş) Bey; Rus Hastanesi iken hükümetçe el konulup menzil hastanesi olarak hazırlanmış olan Pangaltı Hastanesi Başhekimi Dr. Yüzbaşı Şükrü Derviş Bey, Haydarpaşa Askeri Hastanesine bağlı olarak faaliyet göstermiş olan Üsküdar Zeynep Kamil Hastanesi Başhekimi Dr. Necmeddin Rifat (Yarar) Bey, Şişli Etfal Hastanesi Sertabibi Şevket Bey240, Yeniköy Hastanesi Başhekimi Dr. Sait Cemil Bey’dir241. Darülfünun Hastanesi (Zeynep Hanım Hastanesi), Zeynep Hanım Konağı’nda hizmet vermiş olup, doktorlardan ikisi Dr. Behçet Sabit (Erduran) Bey ve Dr. Safi Beylerdir242. Bugün de askeri hastane olarak kullanılmakta olan Gümüşsuyu Kışlası Dona-nımlı Ağır Yaralı Hastanesi’nde Müttefik Devlet Hekimlerinden Alman Askeri He-yeti Başhekimi Stabsarzt Kolmer, Dr. Petris ve Dr. Layka bu hastanede görev yap-mıştır243. Moda Şifa Yurdu Hastanesi, Avusturyalı doktorlar tarafından işletilmiş-tir244. Darulmuallimin Hastanesi, Moda’da Darulmuallimin (Öğretmen Okulu) binasında; Haydarpaşa Yel Değirmeni Hastanesi, Rum Cemaate ait erkek ve kız mekteplerinde; Mekteb-i Harbiye Mecruhin Hastanesi, Mekteb-i Harbiye binasında; Selimi-ye Hastanesi, Selimiye Kışlası’nın deniz cephesinde, Şehremaneti Çapa Mecruhin Hastanesi, Eski Darulmuallimat (Kız Öğretmen Okulu) bugünkü Anadolu Öğretmen binasında, Taksim Hafif Yaralı Amerikan Salib-i Ahmer Hastanesi, Amerikan Salib-i Ahmer başkanlığında bugünkü Fransız konsolosluk binasında, Taşkışla Hastanesi, bugünkü Taşkışla Mimarlık Fakültesi’nde faaliyet göstermiştir245. 238 ATASE Arşivi Kls. 2211, Dos. 34, Fih. 2-8; ATASE Arşivi Kls. 2211, Dos. 34, Fih. 1-3, 1-3a; İkdam, 5 Mayıs 1915 ATASE Arşivi Kls. 2211, Dos. 34, Fih. 2-8. 240 KA Arşivi, Kt 498, Blg 34, 17 Mayıs 1331. 241 Özbay, a.g.e., s.234. 242 Ayrıca bir taraftan Zeynep Kamil Hastanesinde Alman sağlık heyeti de çalışmaktadır. KA Arşivi, Kt 578, Blg 67, 31 Mart 1331. 243 ATASE Arşivi Kls. 2422, Dos. 43, Fih. 1-10. 244 Özbay, a.g.e., s.234. 245 Aynı yer. 239 53 Ayrıca tüm yatak tefrişi hazır olduğu halde şu hastaneler hizmete açılmamıştır: Mühendishane ve Hendese-i Mülkiye Hastanesi (500 yataklı), Tıp Fakültesi Hastanesi (700 yataklı), Taşkışla Hastanesi (1.000), Kondüktör Mektebi Hastanesi (100 yataklı), Darülfünun Hastanesi (500 yataklı), Beylerbeyi Beden Terbiyesi Mektebi Hastanesi (200 yataklı), Alman Kızılhaçı yönetimine devredilmiş Haydarpaşa Süvari Tatbikat Hastanesi (300 yataklı)246. Ordu tarafından Heybeliada Askeri Senatoryumu ve Adalar Rum Eytamhanesi (Yetimhane) nekahethane faal durumdadır247. Kızılay Hastaneleri: Kızılay Hastanesi248, Kızılay Merkez Hastanesi, Kızılay Bahriye Merkez Hastanesi249, Kızılay Beyoğlu Mekteb-i Sultani Hastanesi (Galatasaray Harp Hastanesi) (1500 yataklı)250, Kızılay Beyoğlu Hastanesi251, Kızılay Cağa-loğlu Hastanesi (476 yataklı)252, Kızılay Çapa Mecruhin-i Askeriye Hastanesi253, Kızılay Galata (Saint Benoit) Hastanesi (400 yataklı)254, Kızılay Daruşşafaka Hastanesi255, Kızılay Daruşşifa Hastanesi (400 yataklı),256 Kızılay Gümüşsuyu Hastanesi257, Kızılay İplikhane (Eyüp Sultan) Hastanesi258, Kızılay Harbiye Mektebi Hastanesi 259, Kızılay Galata Hastanesi260, Kızılay İstihlak-i Millî Hanımlar Cemiyeti Hastanesi261, Kızılay İtalyan Eytam Hastanesi 262, Kızılay Kadırga Hastanesi (230 yataklı)263, Kızılay Karaköy Mecruhin Hastanesi264, Kızılay Mülkiye Baytar Mektebi 246 ATASE Arşivi Kls. 2211, Dos. 34, Fih. 1-3, 1-3a. Aynı yer. Harp Mecmuası, Y.1, S.3, Kanun-ı Sani, İstanbul 1331, s.46; Genelkurmay tarafından Kasım 1915’te Propaganda amaçlı olarak çıkarılan Harp mecmuasında Kızılay’ın faaliyet ve hizmetlerini bir sayfada beş kare fotoğraf içinde resmederken en alt satırda da şu ifadeyi kullanır: “Mecruh gazilerimiz İstanbul’da Hilal-i Ahmer Hastanelerinde.” 249 Muzaffer Tepekaya-Leyla Kaplan, “Kızılay Hanımlar Merkezi’nin Kuruluşu ve Faaliyetleri 1877-1923”, Celal Bayar Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Manisa 2002, s.168. 250 Osmanlı Hilâl-i Ahmer Hanımlar Merkezi Takvimi 2, İstanbul 1332 (‘Takvim 2’ olarak kısaltılacak- tır.) s.28. İkdam, 5 Mayıs 1915; Başhekim Dr. Yüzbaşı Mahmut Ata Bey; 251 KA Arşivi, Kt 394, Blg 92, 1331; 252 KA Arşivi, Kt 520, Blg 44, 28 Ağustos 1331; İkdam, 27 Mayıs 1915; Takvim 2, s.28. 253 KA Arşivi, Kt 4137, Blg 259, 6 Mayıs 1331 254 Özbay, a.g.e., s.234; Takvim 2, s.28. 255 KA Arşivi, Kt 507, Blg 1, 1331; Özbay, a.g.e., s.234; Tepekaya-Kaplan, a.g.e., s.168; s.144; Dr. Rıza Servet, Dr. Yüzbaşı Şükrü, Operatör Fethi, Dr. Sedat (Tavat), Operatör Kernai. 256 Takvim 2, s. 28. 257 Takvim 2, s.144. 258 Dr. Hiristo Efendi görev yaptığı bu hastanede vefat etmiştir. Erdemir, a.g.e., s. 330; İkdam, 10 Mayıs 1915; Conk, a.g.e., s. 148. 259 Takvim 2, s.144. 260 KA Arşivi, Kt 394, Blg 93, 1331. 261 Takvim 2, s.144. 262 Takvim 2, s.144. 263 KA Arşivi, Kt 413, Blg 16, 22 Nisan 1331; Takvim 2, s.28; İkdam, 10 Mayıs 1915; İkdam, 27 Mayıs 1915. 264 Karaköy Rum Zükur (erkek) Mektebi’nde kurulmuştur. 247 248 54 Hastanesi 265, Kızılay Musevi Or-Ahaim / Ora-Ahyam / Varahaym Hastanesi266, Kızılay Pangaltı Menzil Hastanesi 267, Kızılay Rami Gaziler Hastanesi, Kızılay Şişli Etfal Hastanesi 268, Kızılay Şehremaneti Çapa Hastanesi 269, Kızılay Taksim /Beyoğlu (Zapyon) Hastanesi270, Kızılay Kızılay Taşkışla Hastanesi271, Kızılay Topçu Mektebi Hastanesi272, Kızılay Tıp Fakültesi Mecruhin Hastanesi (1500 yataklı)273, Haydarpaşa’da Tıp Fakültesi Hastanesi’ndedir. Kızılay Cağaloğlu Hastanesi, İnas (Kız) Sultaniyesi (Cağaloğlu Lise Binası)’n-de tesisi edilmiştir. Dr. Derviş, Operatör Robert, Dr. Şerafeddin Mustafa, Dr. Settar, Dr. İsmail Hakkı, Dr. Binbaşı Cavit (Aran); Kızılay Galata (Saint Benoit) Hastanesi, Dr. Mehmet Ali, Operatör Halit Şazi (Kösemihal), Dr Sait Cemil, Dr. Ahmet Şevket, Dr. Mehmet Ali, Dr. Nail (Sert), Dr. Mehmet Ali (Hilal-i Ahmer Cemiyeti Merkezi Umumi azalarındandır) ve Kızılay İstihlak-i Millî Hanımlar Cemiyeti Hastanesi, Divanyolu’nda Hilal-i Ahmer Cemiyeti tarafından açılmıştır274. Haydarpaşa iskelesine getirilen yaralıların işlem ve sevklerini Haydarpaşa Hastanesi yetkilileri yaparken, 29 Ağustos 1915 tarihli Mekteb-i Tıbbiye-i Askeriye Müdüriyeti’nden Sıhhiye Müfettişliği’ne gönderilen belgede “Haydarpaşa istasyonu ve iskelesinde yaralı, hasta ve zuafa sevkıyatının günden güne artarak, günlük ortala-ma 200 ile 300 arasında olması ve gelen yaralı ve hasta erlerin günlük masraflarının hesabı ve tesviyelerinin muntazam bir şekilde yapılması için Haydarpaşa’da ‘Sevk-i Mecruhin ve Zuafa Komisyonu’ kurulması iktiza edecektir275.” Yaralı vapurları birbirini takip etmekte olduğundan, bir süre sonra Kadırga Veladethanesi (Doğumevi)276, Cağaloğlu İnas Sultanisi (Kız 265 KA Arşivi, Kt 498, Blg 204, 4 Ağustos 1331; Takvim 2, s.144. KA Arşivi, Kt 73, Blg 16, 15 Ağustos 1331; Takvim 2, s.144. 267 KA Arşivi, Kt 73, Blg 98, 28 Nisan 1331; Takvim 2, s.144. 268 KA Arşivi, Kt 498, Blg 64, 10 Haziran 1331; Takvim 2, s.144. 269 KA Arşivi, Kt 498, Blg 45, 27 Mayıs 1331; Takvim 2, s.144. 270 Özbay, a.g.e., s.234; Takvim 2, s.144; Taksim’de Zapyon Lisesi’nde kuruldu. Operatör Dr. Papadopulus, Operatör Nazaretyen, Operatör Binbaşı Selahaddin, Dr. Yarbay Saim, Dr. Enver, Dr. Suphi, Dr. Sedat, Dr. Nafiz, Dr. Bahaeddin, Dr. Makridi, Dr. Sahak, Dr. Kılaiditi. 400 yataklıdır, Takvim 2, s. 28. 271 Harp Mecmuası, Y.1, S.7, Mart, İstanbul 1332, s.111; Her detayı düşünülmüş ve fotoğraf çektir-mek için poz verir bir haldeki büyük bir koğuş fotoğrafının altında “Taşkışka Hilal-i Ahmer Hastane-si’nde mecruh gazilerimiz ve hastane heyeti”; Takvim 2, s.144. 272 Takvim 2, s.144. 273 Takvim 2, s. 28; İkdam, 7 Mayıs 1915. 274 Takvim 2, s. 28. 275 ATASE Arşivi Kls. 2421, Dos. 38, Fih. 5-9. 276 KA Arşivi, Kt 617, Blg 4, 20 Teşrin-i Evvel 1331. 266 55 Lisesi), Darülfünun Tıp Fakültesi gibi pek çok mekân Kızılay Hastanesi haline getirildi. Böylece 5.500 yatak-lı 7 hastane açılmış, muharebe sürecinde de toplam 19.443 yaralı tedavi edilmiştir. Bu hastanelerden Tıp Fakültesi; on yedi ay, Beyoğlu; on altı ay, Taksim; on iki ay Galata; yedi ay, Cağaloğlu; altı ay, Kadırga; on ay ve Darüşşafaka; on ay faaliyette bulunmuştur277. Ayrıca Çanakkale yaralıları için Gelibolu’da yeni bir sağlık teşkilatı ve hastanesi kuruldu. Savaş kurallarını ihlal edip bombalar yağdırılan ilgili hastane, Şarköy ve Tekirdağ’a nakledilmek zorunda kalınmıştır278. Tedavileri uzun sürecek yaralılar İstanbul’a Gülhane’ye, hastalar da kısmen de İstanbul'a nakledilmek suretiyle; Çanakkale ve Boğaz bölgesindeki hastaneler daima yeni yaralı ve hastaları kabule hazır olması için boş yer ve yatakla hazır halde bulunduruluyordu.279 Sevk edilen bütün yaralıların üzerlerinde ‘hüviyet varakası’ şart olmasına rağmen buna itina gösterilmediği, bu varakanın çoğu yaralının üzerinde bulunmadığı, yolda şahadeti, hastanede ifadesi alınamaz durumda olmaları halinde hüviyeti meçhul kalması yüzünden şehit ailelerinin de mağdur olacağı düşünülerek bu konuda hassas davranılması sıkı sıkı tenbih edilmiştir280. Buralarda toplanan yaralıların gerekli tedavileri için her tedbirin alınması sağ-lanmış; nakledilmesi imkanı her fırsat ve araçtan yararlanılarak (İstanbul'dan ihtiyat kuvvetleri ve levazımat getiren gemiler dahil) geri menzil ve vatan hastanelerine sürekli şekilde gönderilmişlerdir. Hasta ve yaralıların sürekli İstanbul’a tahliyesi karşısında, İstanbul hastaneleri tamamen dolmuştu. Beliren ihtiyacı gidermek için şehrin muhtelif yerlerinde Ordu ve Kızılay yardımı ile281 –Balkan savaşlarında olduğu gibi– resmi ve özel okul, resmi kurum ve binalar hastane haline sokulmuştur282. Öğrencileri cephelere sevk edilen Gülhane ile Tıp Fakültesi, eğitim çalışma-larını kısarak birer yardımcı harp hastanesi olmuşlardır. Ağır Yaralı Hastaneleri adı verilen bu kurumların başında, Fakülte’de 277 OHACMUR, s.10-16; Sarı- Özaydın, a.g.e., s. 161. Sarı- Özaydın, a.g.e., s. 162. ATASE Arşivi, BDH 1, Kls 595, Dos., 72, Fih. 1.; Özbay, a.g. e., s.230; Gözcü, a, g,m, s. 79. 280 ATASE Arşivi, BDH 3, Kls 3448, Dos., 62, Fih. 1, 1-1. 281 ATASE Arşivi, BDH 2, Kls 2417, Dos., 19, Fih. 7. 282 Özbay, a.g.e., s.233. 278 279 56 Ziya Nuri (Birgi) Paşa ile muavini Ali Haydar Bey; Gülhane’de Doktor Zelling bulunuyordu283. Bu hastanelerde hizmette, yardımcı olarak görevlendirilen Tıbbiye öğrencileri ile fahri hastabakıcı hemşirelerin gayretleri çok büyüktür284. Sabah gazetesi, hastabakıcılık kurslarında eğitim görenler ile Balkan Harpleri’nden dolayı deneyimli hanımların başvuruda bulunmaları konulu bir ilana yer vermiştir.285 Müracaat edenler çok kısa sürede hastanelere tayin edilmişlerdir.286 Öte yandan Kızılhaç kurumları tarafından da hastaneler açılmıştır. Avusturya287, İtalya Kızılhaçı288, Alman ve İtalyan hastaneleri289 Ordu emrine tahsil edilmiş, Amerikan Kızılhaçı290 tarafından açılan İngiliz hastanesi ile Dr. Şagol, ve Dr. Haner, Ali Turhan, Hüseyin Avni Beylerin görevlendirildikleri Taksim Fransız hastanesinde Dr. De La Comb’ın idaresinde hizmete sokulmuştur291. De La Comb, Fransız Elçiliği’nin ‘Sağlık İşleri Delegesi’ idi. Savaş süresince Türkiye’de kal-mış, bu çalışmalarına karşılık liyakat madalyası ile taltif edilmişti. Müttefik Devlet Hekimlerinden Alman Askeri Heyeti Başhekimi Stabsarzt Kolmer, Dr. Petris, Dr. Layka Gümüşsuyu Hastanesi’nde; Dr. Peter Oberarzt Tucht Bigalı Hastanesi’nde; Dr. Tomer İzmir Menzil Hastanesi’nde; Dr. Braun, 5. Ordu Tıbbi Müfettişliği’nde ve Stabsarzt Karlof 16 Numaralı Menzil Hastanesi’nde görev almışlardır292. Alman doktorlardan gönüllü çalışmak için 5’nci Ordu Sıhhiye Başkanlığı’na müracaat eden Dr. Fredlander’a 2 Eylül 1915’te olumlu cevap verilmiştir293. Müdafaa-i Milliye Cemiyeti Merkez Şubesi himayesinde şehit Muhtar Bey Hastanesi’nde dört doktor, bir eczacı ve bir kâtipten oluşan bir Alman sağlık grubu istihdam edilmiş ve harp madalyası ile de ödüllendirilmişlerdir294. Zeynep Kamil Hastanesi’nde Alman Dr. 283 ATASE Arşivi, BDH 3, Kls 64, Dos., 186, Fih. 19; Özbay, a.g.e., s.233. Özbay, a.g.e., s.234. Sabah, 4 Mayıs 1915. 286 Takvim 2, s.124. 287 Özbay, a.g.e., s.235. 288 Özbay, a.g.e., s.235. 289 Özbay, a.g.e., s.235. 290 Özbay, a.g.e., s.235. 291 De La Comb, Fransız Elçiliği’nin ‘Sağlık İşleri Delegesi’ idi. Savaş süresince Türkiye’de kal-mış, bu çalışmalarına karşılık liyakat madalyası ile taltif edilmiştir.(Takvim-i Vakayi 18282). 292 Özbay, a.g.e., s.235. 293 ATASE Arşivi Kls. 2422, Dos. 43, Fih. 1-10. 294 ATASE Arşivi Kls. 2438, Dos. 137, Fih. 1-52. 284 285 57 Neralman Ishaim, Dr. Chevallier Voltaire, Dr. Ribschar Fufi beylerden oluşan sağlık grubu istihdam edilmiştir295. Şehremaneti Çapa Mecru-hin Hastanesi’nde Macar Kızılhaç grubu hizmet yapmıştır296. Mart 1916’da İstanbul’daki hastanelerin doluluk oranı son derece yüksektir. Bu sebeple 5’nci Ordu Sıhhiye Reisi’nden Menzil Sertebabeti’ne gönderilen yazıda İstanbul hastanelerinde boş yatak olmadığı beyanla yaralı ve hastaların diğer yerlere gönderilmesi istenmiştir297. Çanakkale Eceabat ilçesindeki Gelibolu Yarımadası Tarihi Milli Park Müdür-lüğü Kütüphanesi’nde ilgili müdürlüğün İstanbul’daki ‘Şehitlikleri İmar Vakfı İdare Müdürlüğü’nden Edirnekapı Şehitliği’nde metfun Çanakkale şehitlerinin isimlerini talep eden bir yazıya cevaben gönderilen dosya mevcuttur298. Tasvir-i Efkar gazetesi, Çanakkale şehitlerinin büyük bir kısmının Edirnekapı Şehitliği’ne defnedildiğinden ve yakın bir alana ayrı bir şehitliğin yapımı ile ilgili –daha sonra gerçekleşememiş– bir projeden bahsetmektedir299. Tanin gazetesi, 11 Kasım 1915 tarihli nüshasında Suriye İlmi Heyeti’nin Edirnekapı Şehitliği’nde metfun Çanakkale şehitlerini ziyaret ettikleri haberini okuyucuları ile paylaşmıştır300. Anadolu Yakasındaki hastanelerde vefat eden Çanakkale şehitleri Karacaahmet Kabristanı’na defnedilmiştir301. Hastabakıcılık Hizmeti Kızılay Beyoğlu Hastanesi’nde 49, Kızılay Taksim Hastanesi’nde 25, Kızılay Daruşşafaka Hastanesi’nde 22, Kızılay Galata Hastanesi’nde 23, Kızılay Cağaloğlu Hastanesi’nde 27, Kızılay Kadırga Hastanesi’nde 22, Kızılay Tıp Fakültesi Hastane-si’nde 22, Bahriye Merkez Hastanesi’nde 13, Pangaltı Menzil Hastanesi’nde 7, Mülkiye Baytar Mektebi Hastanesi’nde 2, Şişli Etfal Hastanesi’nde 6, Harbiye Mektebi Hastanesi’nde 6, İstihlak-İ Milli Kadınlar Cemiyeti Hastanesi’nde 16, Musevi Hastanesi’nde 3, Topçu Mektebi Hastanesi’nde 2, Şehremaneti Çapa Hastanesi’nde 5, Ağa Camii Mecruhin Hastanesi’nde 18, Maçka 295 ATASE Arşivi Kls. 2438, Dos. 137, Fih. 1-22. ATASE Arşivi Kls. 2436, Dos. 120, Fih. 8-23. 297 ATASE Arşivi Kls. 1343, Dos. 2, Fih. 1-2. 298 Edirnekapı Şehitliği Çanakkale Şehitleri Listesi, Gelibolu Yarımadası Tarihi Milli Park Müdürlü-ğü, Eceabat. 299 Tasvir-i Efkar, 10 Temmuz 1915. 300 Tanin, 11 Kasım 1915. 301 Erdemir, a.g.e., s. 378. 296 58 Hastanesi’nde 3, İtalyan Eytamhanesi’nde 2, Taşkışla Hastanesi’nde 3, Gümüşsuyu Hastanesi’nde 2 olmak üzere toplam 284 hastabakıcı görevlendirilmiştir302. Gönüllü olarak hastabakıcılık yapan hanımlardan Dava Vekili Akif bey’in zevcesi Sahire Hanım, kerimesi Atiyye Hanımefendiler, tüccardan Rıza Derviş Bey’in zevcesi Mevhibe Hanım, tüccardan Şinasi Bey’in zevcesi Celadet Hanım, tüccardan Kemal Derviş Bey’in zevcesi Emine Hanım, tüccardan Hidayet Derviş Bey’in zevcesi Hafiza Hanım, Veli Efendi’nin kerimesi Rukiye Hanım, Nazmi Efendi’nin kerimesi Sabiha Hanımefendilere ve Feriköy Hastanesinde gönüllü çalışan birçok hanıma madalya verilmiştir303. Cephenin kuzeyindeki lojistik hizmetlerinin koordine edildiği ve hastanelerin faal olduğu Yalova Köyü’nde Kızılay Hastanesi’nde hastabakıcı/hemşire olarak görev yapan ve 5’nci Ordu Sıhhiye Reis Muavini Dr. Ragıp Bey’in eşi olan Erika Hanımefendi görev başında iken hastanenin düşman uçakları tarafından bombalanması sırasında hayatını kaybetmiştir (17 Aralık 1915)304. Hilâl-i Ahmer yıllığında Kadırga hastanesinde görev yapan hastabakıcıların isimleri şu şekilde sıralanmaktadır: “Madam Herman, Madam Rozan, Prenses Oblonski, Matmazel Rayatnoren, Madam Roşeden, Madam Elenihrıstodolu, Rusyalı Amgalisov Binti Mehmed Zeki Kamilof, Meryem Binti İsmail Yabukov, Meryem Rahmetullah Pataşov, Rukiye Binti Mehmet Zarif Panov, Zahire Hanım, Rukiye Hanım, Fatma Suzan Hanım, Ayşe Sıdıka Hanım, Hatice Hanım. Hastanenin Baştabibi İsmail Derviş, Operatörü Atıf Beylerdir305. Padişah V. Mehmet Reşat tarafından 2 Kasım 1912 tarihinde yaptırılan Şevkiye Hastanesi (Sarayı Hümayun Hastanesi de denilmektedir) sağlık personeli isimlerine ilişkindir. Diğer hastanelere göre oldukça fazla sağlık personelinin görev yaptığı bu hastanede306gönüllü olarak hastabakıcılık yapanların isimleri şunlardır: “Matmazel Brendizi (Gündüz ve gece hizmet etmişti), Madam Yusuf Razi (Yalnız gündüzleri hizmet etmiştir), Madam Taytas Efendi (Yalnız gündüzleri hizmet etmiştir), Madam Avlambiyus Efendi (Yalnız 302 Takvim 2, s.125. ATASE Arşivi Kls. 1438, Dos. 137-A, Fih. 39. 304 Üzerinde Osmanlıca kitabeli kabri Yalova Köyü Kabristanı’ndadır; Servet-i Fünun, S.1280, 30 Aralık 1915, s. 70. 305 Osmanlı Hilal-i Ahmer Cemiyeti Salnamesi (1329-1331), İstanbul 1335, s.126 (OHACS olarak kısaltılacaktır); Takvim 2, s. 28. 306 OHACS, s.169. 303 59 gündüzleri hizmet etmiştir), Matmazel Gözenberg Efendi (Yalnız gündüzleri hizmet etmiştir), Matmazel Leylâ Donza Efendi (yalnız gündüzleri hizmet etmiştir), Matmazel Rozantal (yalnız gündüzleri hizmet etmiştir)307”. Cepheye Geri Dönüş Tedavileri yapılan yaralıların bir kısmı Dersaadet Misafirhanesi’nden cepheye nakledilmişlerdir (11 Temmuz 1915)308. 14 Temmuz 1915 günü Paşabahçe Vapuru ile iyileşen erlerden bir grup cepheye gönderilmiştir.309 Aynı tarihlerde tedavisi tamamlanan 83 asker Şam Vapuru ve Şirket-i Hayriye’nin 62 numaralı vapuru ile 66 asker ile 16 Temmuz 1915 tarihinde de 61 asker cepheye sevk edilmiştir310. Çeşitli tarihlerde Çanakkale muharebelerinde yaralanan subayların tedavi için İstanbul hastanelerine gönderilmiştir311. Ayrıca yaralı subaylardan bir kısmı yurt dışında tedavi ettirilmiş ve tedavileri devam edenlerle ilgili bilgiler heyete başkanlık eden görevliler tarafından bildirilmiştir312. Harp Mecmuası’nda sayfanın baştan üçte birini kapsayacak şekilde, lüks bir ortamda 25 kişinin ayakta ve oturarak boy gösterdiği fotoğraf karesinin alt kısmında “Almanya kaplıcalarında tedavide mecruh zabitlerimiz (yaralı subaylarımız), Alman ve Avusturya zabitleriyle muhasebeleri (sohbetleri).” Yan kısımda da Türk subayla-rın isimleri verilmektedir: “Mülazım-ı Evvel Nazım Efendi, Yüzbaşı Hikmet Efendi, Dr. Alaeddin Efendi, Yüzbaşı Mehmet Efendi, Dr. Şükrü Bey, Mülazım-ı Evvel Ömer Vehbi Efendi, Yüzbaşı Bedri Efendi, Kaymakam (Yarbay) Servet Bey, Mülazım Şevket Efendi, Dr. İhsan Arif Bey”313. Şarköy Kızılay Hastanesi Baştabibi Talha Yusuf Bey “Dün ilave edilen 100 yatağın hepsine mecruh alınmış ve bundan dolayı mecruh sayısı 259 olup 24 neferin taburcu edilip kıtalarına gönderildiğini ve 41 boş yatağın olduğunu” bildiriyor314. 307 OHACS, s.172. ATASE Arşivi Kls. 1999, Dos. 447-A, Fih. 1-5. 309 ATASE Arşivi Kls. 1999, Dos. 447-A, Fih. 1-12, 13, 14. 310 ATASE Arşivi Kls. 1999, Dos. 447-A, Fih. 1-15, 16, 17; ATASE Arşivi Kls. 1999, Dos. 447-A, Fih. 1-18, 19, 20; ATASE Arşivi Kls. 1999, Dos. 447-A, Fih. 1-9, 10. 310 ATASE Arşivi Kls. 1999, Dos. 447-A, Fih. 1-12, 13, 14. 310 ATASE Arşivi Kls. 1999, Dos. 447-A, Fih. 1-15, 16, 17. 311 KA Arşivi, Kt 23, Blg 216, 24 Nisan 1331. 312 ATASE Arşivi Kls. 2422, Dos. 43, Fih. 1-11; 313 Harp Mecmuası, Y.1, S.7, Mart, İstanbul 1332, s.111. 314 KA Arşivi, Kt 523, Blg 41, 18 Haziran 1331. 308 60 Ege Bölgesi ve Diğer Bölgelerde Sağlık Hizmeti Haziran ayında Bandırma İzmir demiryolu üzerindeki 4. Kolordu Asker Alma Reisliği emrinde tesis edilen Balıkesir, Kırkağaç, Soma ve Manisa Harp Hastaneleri de 5. Ordu hasta ve yaralılarına tahsis edilmiştir315. Müttefik Devlet Hekimlerinden Alman Dr. Tomer İzmir Menzil Hastanesi’nde görev yapmıştır316. Ulaşım kolaylığı sebebiyle Tekirdağ ve İstanbul, yaralı ve hasta sevkinde en önde gelen sağlık hizmet merkezlerindendi. Temmuz ve Ağustos muharebelerinde artık İstanbul hasta kabul edemez bir doluluğa ulaşınca Sahra Sıhhiye Müfettiş-i Umumisi’nin “İstanbul’a başka yaralı ve hasta gönderilmemesi” emri üzerini cephenin güneyindeki illere sevkıyat başlamıştır317. Sahra Sıhhiye Müfettiş-i Umumiliği’nden 5’nci Ordu Menzil Müfettişliği’ne 11 Aralık 1915 tarihli gelen telgrafla Asya Grubu’ndaki yaralı ve hastaların İzmir ve Manisa’ya sevki için İzmir ve Manisa hastanelerine gerekli emirlerin verildiği belirtilerek hastaların tren istasyonlarına süratle gönderilmesi istenmiştir318. Tuzla, Hereke, İzmit319, Eskişehir ve Konya’ya kadar uzanan yurt içi sağlık kurullarıyla birlikte, İstanbul Komutanlığı Başhekimliği’ne bağlı olarak faaliyeti planlanmıştı320. 28 Temmuz 1915 günü tüm 5’nci Ordu personel mevcudu 250.818 olduğuna göre mevcut hastanelerdeki yatak toplamı, ordu mevcudunun % 4,7 sine ulaşmıştı. 14 Temmuz 1915 gününe kadar yeniden açılan veya genişletilen hastanelerle tümenlerin sıhhiye bölükleri ve seyyar hastanelerinin durumu şöyle olmuştur321. Bu suretle harbin sonlarına doğru 5’inci Menzil Müfettişliğine bağlı hastanelerle 5’inci Orduya bağlı birliklerin elinde bulunan hastanelerin yatak mevcudu artmış; ordu mevcudunun % 7,5’e çıkarılabilmişti322. 315 Özbay, a.g.e., s.235. Aynı yer. Aynı yer. 318 ATASE Arşivi Kls. 1181, Dos. 226, Fih. 22. 319 İzmir Hastanesi (200 yataklı) ATASE Arşivi Kls. 2211, Dos. 34, Fih. 2-8; ATASE Arşivi Kls. 2211, Dos. 34, Fih. 1-3, 1-3a. 320 Özbay, a.g.e., s.230. 321 Türk Silahlı Kuvvetleri Tarihi, a.g.e., C.V, 3. Kitap, s. 549. 322 Aynı yer. 316 317 61 Buna rağmen yapılan çarpışmalarda meydana gelen yaralıların yatırılmasında güçlük çekilmekteydi. Nitekim 5’inci Ordunun Kuzey ve Güney Gruplarında meydana gelen çarpışmalar sırasında günde 3.000 ve hatta 4.000 yaralı vakası olmuş, bunların bakımı ve yatırılması için, ilk müdahalelerinden sonra memleket içi hastanelere sevkleri gerekmiştir323. Temmuz ve Ağustos aylarında Akbaş ve Ağaderesi Sevkıyat Hastaneleri vasıtasıyla vatan ve menzil hastanelerine yollanan yaralı, hasta ve hava değişimi adedi şöyledir: (Bu rakama yarımada’daki Bayırköy, Galataköy ve Gelibolu Hasta-nelerine yapılan sevkıyat dâhil değildir324.) Sahra Sıhhiye Genel Müfettişliğinden, İstanbul’a hasta gönderilmemesi hususunda verilen emir üzerine memleketlerine gidebilecek zuafayı325 raporla hava değişimi vererek yollama işlemi de cephede çalışan doktorların görevlerindendi. Geriye sevk edilen hastalar yalnız ordu menzil hastanelerine sevk edilmişlerdi326. Eylül, Ekim ve Kasım ayları nispeten sakin ve yalnız sınırlı siper ve mevzi muharebeleri ile geçmiştir. Bu sükunet döneminde iki taraf siperlerinin bir çok yerlerde birbirine birkaç metre kadar yakın olmasından dolayı çoğu el bombalarıyla olmak üzere günde 200-300 yaralanma meydana geliyordu. Hasta sayısı ise bir yandan iaşenin günden güne bozulmasından, diğer yandan aylarca siper içinde kalmaktan ve diğer taraftan elbise, çamaşır gibi giysilerin kalmaması, temizleyici maddelerin bulunamaması, kirlilikten korunulamaması yüzünden artıyordu327. 1915 yılı başında Sağlık Dairesi Başkanlığı’nın en büyük faaliyeti, hasta ve yaralılarla, İstanbul çevresine yayılan bulaşıcı hastalıklarla mücadele olmuştur. İlk tedbir olarak, Anadolu’dan gelen ikmal erlerinin temizlenmesi ve aşıları yapılmıştır. Bu amaçla İstanbul’un Anadolu yakasındaki Tuzla bölgesinde temizlik tesisleri kurulmuş, ayrıca mevcut hastanelerin yatak sayıları artırılmıştır328. Nihayet 19/20 Aralık 1915’te kuzey, 8/9 Ocak 1916’da İtilaf birlikleri Yarımada’dan çekilmişlerdir. 323 Türk Silahlı Kuvvetleri Tarihi, a.g.e., C.V, 3. Kitap, s. 549. Gözcü, a.g.m., s. 88; Özbay, a.g.e., s.235. Savaşma yeteneği kalmamış, cılızlaşmış, balıma muhtaç hale gelmiş erat ile ilgili önlem ve işlemleri içeren yedi maddelik emirler bütün birliklere gönderilmiştir. ATASE Arşivi, BDH 3, Kls 4351, Dos., 46, Fih. 3, 31, 3-2, 3-3. 326 Gözcü, a., g.,m., s. 87-88; Özbay, a.g. e., s.236. 327 Gözcü, a., g.,m., s. 89; Özbay, a.g. e., s.236. 328 Türk Silahlı Kuvvetleri Tarihi, I. Dünya Harbinde Türk Harbi, C.X, I. Dünya Harbi, İdari Faaliyetler ve Lojistik, Ankara 1985, s. 299. 324 325 62 Sonuç Çanakkale Boğazı’nı geçip, mevcut Cihan Harbi’nin Avrupa’daki ağır kış şartlarını hafifletmek ve kısaltmak adına Başkent İstanbul’u devreden çıkarıp Rusya ile birleşerek Mayıs ayında da Almanya’yı doğuda çökertip, hem az zahmetle zafer kazanmak hem de mevcut şöhretlerine şöhret katmak amacındaydılar. Gelibolu Yarımadası’na amfibi tarzda karaya asker çıkaracaklar; güneyde Alçıtepe, kuzeyde Conkbayırı zirvelerini ele geçirip, Kilitbahir platosunu tutarak Türk sahil savunma toplarını etkisiz hale getirecekler, deniz mayınlarını temizleyip Boğaz önünde bekleyen Birleşik Filo’ya yol açıp, hedeflerine doğru emin adımlarla yürüyeceklerdi. Her iki hesapları da geri tepti. Muharebeler boyunca 100.000’in üzerindeki yaralı ve hastanın tedavisi meselesi mevcut çalışmanın özünü teşkil etti. Üç farklı arşiv ile Kızılay’a ait veriler ve askeri eserler en büyük malzemeyi oluşturdu. Buna rağmen çalışma eldeki malzemenin kifayetsizliği nedeni ile pek çok yönden eksiklik arz etmektedir. Belki kullanılan bilgi ve belgeler için sadece ‘gündem belirleme’ uğraşısı denilebilir. Sırasıyla Çanakkale cephesinde yaralanma ve hastalıklardan, sağlık kuruluşlarından, yaralı ve hasta nakliyatından, cepheye mücavir Rumeli, Anadolu yakasında, İstanbul’da, Marmara, Ege ve diğer bölgelerdeki sağlık ve hastabakıcılık hizmetlerinden bahsedilecektir. Cephede, yakın ve uzak hastanelerde ağır ve hassas bir hizmeti büyük bir özveriyle yürütmüş olan doktor, hemşire, hastabakıcı ve tezkerecilerin oluşturduğu sağlık hizmeti kadrosunu, bu savaşın adsız ve iddiasız kahramanlarını, yeni nesillere aktarmak bu çalışmanın temel hedeflerinden biridir. Tahaffuzhanelerde olduğu gibi aşı uygulamalarına cephede de devam edilmiştir. ‘Harp paketi’ndeki malzemelerle yapılan ilk müdahalenin ardından sıhhiyecilerin yardımıyla ateş hattının hemen gerisinde bulunan korunaklı ‘yaralı yuvaları’na götürülür; yarasının derecesine göre karar verilerek işlemin ikinci aşamasına geçilir. Daha ileri tedavi gerektiren yaralılar ise hasta nakil ve asker/mühimmat taşıyan gemileri ile civar bölge ve İstanbul hastanelerine aktarılmaya çalışılmıştır. ‘Nekahethaneler’de, sıcak muharebede bir hafta çarpışıp hayatta kalan Mehmetçik, buralara getirilerek en az bir, bir buçuk ay 63 eğlendirilerek, sağlık kontrollerinden geçirilerek, sonunda bedensel ve psikolojik olarak sağlığına kavuşanlar görev yerlerine gönderilmişlerdir. Yaralanmaların büyük bir kısmı baş, göğüs, kol ve bacakta olmaktadır; bunların çoğu da bomba, şarapnel veya piyade mermilerinden meydana gelmektedir. Süngü yaralarına ise çok az rastlanmaktadır. Vücutta oluşan yanıklar ve eldeki yaralanmalar da çoktu. Birliklerin zeminlik ve siperlerdeki olumsuz şartlar karşısındaki mücadelesi, uykusuzluk, aşırı yorgunluk dâhil, psikolojik sarsıntı geçirmesine neden olabiliyordu. Cephede sıtma, tifus, tifo, dizanteri, kolera, iskorbüt gibi vakalarla mücadeleye her zaman devam ediliyordu. Kurşunun çıkartılması veya şarapnel parçalarının temizlenmesi gibi yüzeysel yaralarla çok sık karşılaşılmaktadır. Kafa yaralanmaları, kimi zaman karın ve göğüs yaralanmalarından daha kolay iyileşebiliyordu. Göğüs yaralanmalarına pek dokunulmuyordu. En akla yatkın yöntem, yaralıyı kendi haline bırakmaktı. Karın yaralanmaları yüzünden çok fazla kayıp yaşandı. Kol ve bacakların kesilmesinde de çoğu zaman kangren olma tehlikesi vardı. Cephedeki sağlık teşekkülleri, 18 Mart zaferine sahil savunması bölgesi ve denize mücavir alandaki sargı yerleri ve mevcut hastanelerden ibaretti. Karadaki muharebelerin uzayacağı kesinleşince sistem ona göre tanzim edildi. Cephedeki yaralıların ve hastaların tedavilerinin yanında, cephenin kuzeyine doğru Behramlı, Kilitbahir, Eceabat, Bigalı, Kocadere, Küçük Anafartalar, Büyük Anafartalar, Akbaş, Yalova, Ilgardere, Turşun, Galata, Karainebeyli, Gelibolu, Bergos, Bolayır, Evreşe, Uzunköprü, Şarköy Eriklice, Mürefte, Malkara, Tekirdağ, Kırklareli, Edirne gibi köy, kasaba ve vilayetlerdeki hastanelerde; İstanbul hastanelerinin yaklaşık tamamına yakını, Anadolu yakasında Çanakkale ve kuzeyinde Lâpseki, Karabiga, Biga, Dimetoka, Erdek, Bandırma, Mudanya, Adapazarı, İzmit; Çanakkale güneyindeki Erenköy, Pınarbaşı, Ezine, Edremit, Ayvalık, Balıkesir, Soma, Menemen, İzmir; Akhisar, Ankara, Afyonkara-hisar, Adana, Antalya, Burdur, Dinar, Konya, Milas, Söke, Tokat gibi diğer birçok kasaba ve vilayetler gazilere sağlık hizmetleri konusunda her türlü imkânlarını seferber etmişlerdir. Cephede ve cephe dışında hizmet veren tedavi amaçlı merkezler beş ciltlik Milli Savunma Bakanlığı ‘Şehitlerimiz’ adlı kitabından teker teker taranarak aktarılmıştır. “Deniz araçları, yaralı ve hasta nakli” ayrı 64 başlık altında işlenmiştir. Yaralı taşıyan gemilerde şehit sayısı arttığında uygun bir iskeleye yanaşılıp şehitler ilgililere teslimden sonra yola devam ediliyor olması da ilginç bir detaydır. Cepheye en yakın istasyon Uzunköprü tren istasyonu olduğu için bu istasyon deniz ulaşımından sonra büyük bir önem arz etmektedir. Deniz ulaşımından sonra, cepheye 100 km.lik mesafede olsa da ulaşım konusunda vazgeçilemez bir öneme sahiptir. Özellikle İtilaf denizaltılarının büyük tahribatı, Uzunköprü tren istasyonu çok daha önemli hale getirmiştir. İstanbul mevcut 10.000 yatak kapasiteli hastanelerin 7.000 yataklı bölümünün Ordu tarafından, geri kalan 3.000 yataklı bölümün de Kızılay tarafından idare edilmesi; sevkıyat iskelelerinin Ayastefenos, Tekirdağ, Gelibolu ve Çanakkale olması kararlaştırılmıştır. Ulaşılabilen doktorların isimleri, hastabakıcılık hizmeti, İstanbul’daki definler gibi gündemlere de yer verilmeye çalışılmıştır. Sonuç olarak, Çanakkale’yi geçilmez kılan Mehmetçiğin tedavisi için tüm imkânların seferber edildiğinden bahsetmek, hiç de mübalağalı olmayacaktır. KAYNAKÇA Arşiv Belgeleri ATASE Arşivi, BDH 2, Kls. 2189, Dos. 41, Fih. 2-2. ATASE Arşivi, BDH 2, Kls. 2421, Dos. 38, Fih. 5-9. ATASE Arşivi, BDH 1, Kls. 1999, Dos. 447-A, Fih. 1-5. ATASE Arşivi, BDH 1, Kls. 1999, Dos. 447-A, Fih. 1-12, 13, 14. ATASE Arşivi, BDH 1, Kls. 1999, Dos. 447-A, Fih. 1-15, 16, 17. ATASE Arşivi, BDH 1, Kls. 1999, Dos. 447-A, Fih. 1-18, 19, 20. ATASE Arşivi, BDH 1, Kls. 1999, Dos. 447-A, Fih. 1-9, 10. ATASE Arşivi, BDH 4, Kls. 4836, Dos. H-1, Fih. 1- 47. ATASE Arşivi, BDH 1, Kls. 93, Dos. 775, Fih. 73. ATASE Arşivi, BDH 4, Kls. 4701, Dos. H-1, Fih. 1- 48. ATASE Arşivi, BDH 4, Kls. 4701, Dos. H-1, Fih. 1- 179. ATASE Arşivi, BDH 4, Kls. 4701, Dos. H-1, Fih. 1- 49. ATASE Arşivi, BDH 1, Kls. 595, Dos.72, Fih. 1. ATASE Arşivi, BDH 2, Kls. 2422, Dos. 45, Fih. 4. ATASE Arşivi, BDH 3, Kls. 4556, Dos. 2. ATASE Arşivi, BDH 4, Kls. 4943, Dos. 2, 3. ATASE Arşivi, BDH 3, Kls. 4943, Dos. 9. ATASE Arşivi, BDH 3, Kls. 3402, Dos. 10, Fih. 23. ATASE Arşivi, BDH 3, Kls. 4681, Dos. 324, Fih. 1-50 ATASE Arşivi, BDH 2, Kls. 2430, Dos. H-1, Fih. 6. ATASE Arşivi, BDH 2, Kls. 2480, Dos. 397, Fih. 3. ATASE Arşivi, BDH 3, Kls. 86, Dos. H-1, Fih. 34-2. ATASE Arşivi, BDH 3, Kls. 3474, Dos. H-9, Fih. 3- 14 ve 3-22. 65 ATASE Arşivi, BDH 2, Kls. 2426, Dos. 65, Fih. 9. ATASE Arşivi, BDH 4, Kls. 4836, Dos. 2, Fih. 22. ATASE Arşivi, BDH 3, Kls. 4351, Dos. 46, Fih. 1,1-1,1-2. ATASE Arşivi, BDH 3, Kls. 4351, Dos. 46, Fih. 1-2. ATASE Arşivi, BDH 2, Kls. 2208, Dos. 25, Fih. 46. ATASE Arşivi, BDH 2, Kls. 1/ 217, Dos. 51, Defter 2, s. 12. ATASE Arşivi, BDH 3, Kls. 3495, Dos. 1, Fih. 10-3. ATASE Arşivi, BDH 3, Kls. 4351, Dos. 46, Fih. 6. ATASE Arşivi, BDH 2, Kls. 1/ 217, Dos. 51, Defter 2, s.54. ATASE Arşivi, BDH 3, Kls. 4532, Dos. 23, Fih. 4-18. ATASE Arşivi, BDH 2, Kls. 2442, Dos. 158, Fih. 17. ATASE Arşivi, BDH 1, Kls. 633, Dos. 210, Fih. 38-3. ATASE Arşivi, BDH 2, Kls. 2417, Dos. 19, Fih. 8. ATASE Arşivi, BDH 3, Kls. 64, Dos. 186, Fih. 19. ATASE Arşivi, BDH 1, Kls. 1138, Dos. 27, Fih. 2-8. ATASE Arşivi, BDH 3, Kls. 58, Dos. 16, Fih. 13. ATASE Arşivi, BDH 3, Kls. 4351, Dos. 46, Fih. 3, 3-1, 3-2, 3-3. ATASE Arşivi, BDH 2, Kls. 2422, Dos. 45, Fih. 1. ATASE Arşivi, BDH 2, Kls. 2211, Dos. 34, Fih. 2-8. ATASE Arşivi, BDH 2, Kls. 2211, Dos. 34, Fih. 1-3, 1-3a. ATASE Arşivi, BDH 1, Kls. 2474, Dos. 359, Fih. 1,2. ATASE Arşivi, BDH 2, Kls. 2189, Dos. 41, Fih. 2-2. ATASE Arşivi, BDH 4, Kls. 4542, Dos. 6, Fih. 1. ATASE Arşivi, BDH 2, Kls. 2426, Dos. 65, Fih. 1-3. ATASE Arşivi, BDH 2, Kls. 2208, Dos. 21, Fih. 6-17. ATASE Arşivi, BDH 2, Kls. 2208, Dos. 21, Fih. 5-18. ATASE Arşivi, BDH 2, Kls. 2426, Dos. 65, Fih. 1-12. ATASE Arşivi, BDH 3, Kls. 3586, Dos. 22, Fih. 1-2. ATASE Arşivi, BDH 4, Kls. 1887, Dos. 53, Fih. 5/5. ATASE Arşivi, BDH 4, Kls. 4351, Dos. 46, Fih. 2/5. ATASE Arşivi, BDH 1, Kls. 1438, Dos. 137-A, Fih. 39. BOA, HR, SYS, 2413/60 BOA, HR, SYS, 2411/32 BOA, HR, SYS, 2217/45 BOA, HR, SYS, 2100/1 BOA, HR, SYS, 2100/10 BOA, HR, SYS, 2218/36 BOA, HR, SYS, 2411/32 BOA, HR, SYS, 2098/12 BOA, HR, SYS, 2417/63 BOA, HR, SYS, 2212/11 BOA, HR, SYS, 2218/36 BOA, HR, SYS, 2099/9 BOA, HR, SYS, 2416/49 BOA, HR, SYS, 2412/11 BOA, HR, SYS, 2117/45 BOA, HR, SYS, 2412/41 66 BOA, HR, SYS, 2218/43 BOA, HR, SYS, 2219/10 BOA, HR, SYS, 2412/11 BOA, HR, SYS, 2179/3 BOA, HR, SYS, 2098/12 BOA, HR, SYS, 2179/3 BOA, HR, SYS, 2412/11 BOA, HR, SYS, 2099/10 BOA, HR, SYS, 2218/43 BOA, HR, SYS, 2182/1 BOA, HR, SYS, 2217/11 BOA, HR, SYS, 2099/9 BOA, HR, SYS, 2218/35 BOA, HR, SYS, 2218/45 BOA, HR, SYS, 2219/35 BOA, HR, SYS, 2413/60 BOA, HR, SYS, 2409/21 BOA, HR, SYS, 2409/53 BOA, HR, MA, 1136/61 BOA, HR, MA, 1148/28 BOA, HR, MA, 1136/61 BOA, HR, MA, 1150/35 BOA, HR, MA, 1139/3 BOA, HR, MA, 1138/13 BOA, HR, MA, 1137/55 BOA, HR, MA, 1138/1 BOA, HR, MA, 1150/35 BOA, HR, MA, 1147/67 BOA, HR, MA, 1144/22 BOA, HR, MA, 1136/64 BOA, DH, KMS, 32/8 BOA, DH, KMS, 33/15 BOA, DH. EUM.VRK. 25/25 KA Arşivi, Kt 22, Blg 5, 5 Nisan 1331 KA Arşivi, Kt 523, Blg 95, 5 Nisan 1331 KA Arşivi, Kt 523, Blg 95, 5 Nisan 1331 KA Arşivi, Kt 523, Blg 59, 1 Ağustos 1331 KA Arşivi, Kt 250, Blg 81, 1331 KA Arşivi, Kt 129, Blg 167, 07. 01 1331 KA Arşivi, Kt 23, Blg 208, 12 Temmuz 1331 KA Arşivi, Kt 270, Blg 33, 11 Mart 1331 KA Arşivi, Kt 44, Blg 88, 18 Nisan 1331 KA Arşivi, Kt 283, Blg 32, 18 Mart 1331 KA Arşivi, Kt 270, Blg 63, 1 Eylül 1331 KA Arşivi, Kt 523, Blg 100, 25 Mayıs 1331 KA Arşivi, Kt 160, Blg 18, 24 Nisan 1331 KA Arşivi, Kt 73, Blg 52, 25 Temmuz 1331 67 KA Arşivi, Kt 397, Blg 80, 16 Ağustos 1331 KA Arşivi, Kt 44, Blg 155, 8 Temmuz 1331 KA Arşivi, Kt 318, Blg 1,103, Haziran 1331 KA Arşivi, Kt 513, Blg 4, 18 Kanun-ı Sani 1331 KA Arşivi, Kt 513, Blg 4, 13 Şubat 1331 KA Arşivi, Kt 512, Blg 1, 10 Haziran 1331 KA Arşivi, Kt 270, Blg 64, 4 Eylül 1331 KA Arşivi, Kt 270, Blg 57, 8 Haziran 1331 KA Arşivi, Kt 12, Blg 268, 14 Kasım 1331 KA Arşivi, Kt 143, Blg 24, 18 Mart 1330 KA Arşivi, Kt 587, Blg 144 1331 KA Arşivi, Kt 73, Blg 58, 8 Ağustos 1331 KA Arşivi, Kt 498, Blg 44, 2 Haziran 1331 KA Arşivi, Kt 523, Blg 95, 27 Mayıs 1331 KA Arşivi, Kt 423, Blg 31, 26 Temmuz 1331 KA Arşivi, Kt 520, Blg 56, 23 Teşrin-i Sani 1331 KA Arşivi, Kt 498, Blg 164, 13 Temmuz 1331 KA Arşivi, Kt 220, Blg 124, 10 Kanun-ı Sani 1330 KA Arşivi, Kt 111, Blg 28, 22 Nisan 1331 KA Arşivi, Kt 520, Blg 46, 20 Eylül 1331 KA Arşivi, Kt 90, Blg 39, 15 Kanun-ı Evvel 1331 KA Arşivi, Kt 73, Blg 98, 28 Nisan 1331 KA Arşivi, Kt 319, Blg 318, 28 Temmuz 1331 KA Arşivi, Kt 111, Blg 23, 4 Teşrin-i Sani 1331 KA Arşivi, Kt 498, Blg 34, 17 Mayıs 1331 KA Arşivi, Kt 319, Blg 309, 23 Temmuz 1331 KA Arşivi, Kt 498, Blg 34, 17 Mayıs 1331 KA Arşivi, Kt 578, Blg 67, 31 Mart 1331 KA Arşivi, Kt 394, Blg 92, 1331 KA Arşivi, Kt 520, Blg 44, 28 Ağustos 1331 KA Arşivi, Kt 4137, Blg 259, 6 Mayıs 1331 KA Arşivi, Kt 507, Blg 1, 1331 KA Arşivi, Kt 394, Blg 93, 1331 KA Arşivi, Kt 413, Blg 16, 22 Nisan 1331 KA Arşivi, Kt 498, Blg 204, 4 Ağustos 1331 KA Arşivi, Kt 73, Blg 16, 15 Ağustos 1331 KA Arşivi, Kt 73, Blg 98, 28 Nisan 1331 KA Arşivi, Kt 498, Blg 64, 10 Haziran 1331 KA Arşivi, Kt 498, Blg 45, 27 Mayıs 1331 KA Arşivi, Kt 617, Blg 4, 20 Teşrin-i Evvel 1331 KA Arşivi, Kt 23, Blg 216, 24 Nisan 1331 KA Arşivi, Kt 523, Blg 41, 18 Haziran 1331 www.kizilaykutuphane.org/arsiv.php 68 Kitap ve Makaleler 1919 (1335) Senesinde Mün‘akid Hilal-i Ahmer Meclis-i Umumisi Heyet-i Muhteremesine Takdim Edilen 1330-1334 Senelerine Ait Merkez-i Umumi Raporu, (OHACMUR) Matbaa-i Orhaniye, İstanbul 1335. Ahmet Esenkaya “Çanakkale Muharebelerinde İtilaf Devletleri’nin Savaş Hukukuna Aykırı Davranış-ları” Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Atatürk ve Çanakkale Savaşları Araştırma Merkezi, Çanakkale Araştırmaları Türk Yıllığı, S. 4, Çanakkale, 2006, s.51-96. CONK, Cemil, “Çanakkale Seferi”, Çanakkale Hatıraları, C.II, Arma Yayınları, İstanbul 2002. ÇAPA, Mesut, Kızılay (Hilal-i Ahmer) Cemiyeti (1914-1925). Ankara 1989, 354 s.(Ankara Üniversi-tesi Türk İnkılâp Tarihi Enstitüsü Yayınlanmamış Doktora Tezi.) ÇAPA, Mesut, Kızılay [Hilal-i Ahmer] Cemiyeti [1914-1925], Türkiye Kızılay Derneği Yayınları, Ankara 2009, 210 s. ÇAPA,Mesut, “Osmanlı Kızılay(Kızılay) Cemiyeti”, Osmanlı C.5 (Toplum), Yeni Türkiye Yayınları, Ankara 1999. ERDEMİR, Lokman, Çanakkale Savaşı Siyasi, Askeri ve Sosyal Yönleri, Gökkubbe Yayınları, İstan- bul 2009. Genelkurmay Başkanlığı, I. Dünya Harbinde Türk Harbi, C.V, Çanakkale Cephesi Harekatı, 3. Ki-tap, Çanakkale Cephesi Harekatı, Ankara 1980. Genelkurmay Başkanlığı, I. Dünya Harbinde Türk Harbi, C.V, Çanakkale Cephesi Harekatı, 1. Ki-tap, Ankara 1993. Genelkurmay Harp Tarihi Başkanlığı, Türk Silahlı Kuvvetleri Tarihi, C.III, 1.Kitap, 6. Kısım (1908-1920), Ankara 1971. GÖRGÜLÜ, İsmet, On Yıllık Harbin Kadrosu, TTK Yay., Ankara 1993 GÖZCÜ, Niyazi İsmet, "Umumi Harpte Çanakkale Müdafaası Esnasında Türk Ordusu Sıhhi Hizmetleri", Askeri Sıhhiye Mecmuası, S. 23, Temmuz İstanbul 1938. HATEMİ, Nilüfer, Mareşal Fevzi Çakmak ve Günlükleri, C. I, Yapı Kredi Yay., İstanbul 2002. KARAL AKGÜN, Seçil, Murat Uluğtekin, Hilal-i Ahmer’den Kızılay’a, Ankara 2002. 498 s. Osmanlı Hilal-i Ahmer Cemiyeti Hanımlar Heyet-i Merkeziyesi tarafından Tertip Edilen Takvimi 2, (Takvim 2) İstanbul 1332. Osmanlı Hilal-i Ahmer Cemiyeti Hanımlar Heyet-i Merkeziyesi tarafından Tertip Edilen Takvim 3, (Takvim 3) İstanbul 1333. Osmanlı Hilal-i Ahmer Cemiyeti İcraat Raporu (OHACİR), İstanbul 1338. Osmanlı Hilal-i Ahmer Cemiyeti Salnamesi (1329-1331), (OHACS) İstanbul 1335. ÖZBAY, Kemal, Türk Askeri Hekimliği Tarihi ve Asker Hastaneleri, C.I., İstanbul 1976. SARI, Nil- Zuhal Özaydın, “I. Dünya Savaşında Osmanlı KızılayCemiyeti’nin Sağlık ve Sosyal Yardıma Katkıları”, II. Türk Tıp Tarih Kongresi Kongreye Sunulan Bildiriler İstanbul 20-21 Eylül 1990, TTK Yayınları, Ankara 1999, 161-171 s. TEPEKAYA, Muzaffer-Leyla Kaplan, “Kızılay Hanımlar Merkezi’nin Kuruluşu ve Faaliyetleri 1877-1923,” Celal Bayar Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Manisa 2002, 149-202 s. 69 Türk Silahlı Kuvvetleri Tarihi, I. Dünya Harbinde Türk Harbi, C.I, Osmanlı İmparatorluğunun Siya-si ve Askeri Hazırlıkları ve Harbe Girişi, Ankara 1970, s.169 Türk Silahlı Kuvvetleri Tarihi, I. Dünya Harbinde Türk Harbi, C.V, 2. Kitap, Çanakkale Cephesi Harekatı, Ankara 1977. Türk Silahlı Kuvvetleri Tarihi, I. Dünya Harbinde Türk Harbi, C.X, I. Dünya Harbi, İdari Faaliyetler ve Lojistik, Ankara 1985, s. 222- 223,299-305 Süreli Yayınlar Ahenk Harp Mecmuası İkdam Servet-i Fünun Takvim-i Vakayi Tanin Tasvir-i Efkâr Türk Yurdu 70 Çanakkale Araştırmaları Türk Yıllığı 10-11’nci Sayısı (s.71-86) BALKAN SAVAŞLARI SIRASINDA ÇANAKKALE BÖLGESİNDE FAALİYET GÖSTEREN HİLÂL-İ AHMER HASTANELERİ DURING THE BALKAN WARS IN THE CHANAKKALE REGION ACTIVITY THAT HOSPITALS HİLAL-İ AHMER (RED CRESCENT) Mithat ATABAY Yrd. Doç. Dr., Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi ÖZET Karadağ’da çıkan savaş, Sırbistan, Bulgaristan ve Yunanistan’ın da katılmasıyla birdenbire bütün Rumeli’ye yayılmış, Osmanlı Orduları İşkodra, Yanya, Edirne savunmaları dışında her yerde bozguna uğrayarak çekilmeye başlamıştı. Osmanlı Genelkurmayı İstanbul’u tehdit eden Bulgar birliğini durdurmak için Bolayır Yarımadası’nda kuvvet toplamayı, bu kuvvetle Bulgar hattının gerisine saldırmayı, bu saldırıyı Şarköy’de yapılacak bir çıkarma ile desteklemeyi planlamıştı. Fakat bu plan başarıya ulaşamadı. Bu sırada pek çok yaralı Gelibolu yarımadası ve İstanbul’a gelmeye başladı. Mevcut hastaneler yetersiz kaldı. Bunu üzerine Kızılay hastaneleri hizmete girdi. Hilal-i Ahmer Cemiyeti’nin (Kızılay) kuruluşundan fazla bir zaman geçmemesine rağmen Osmanlı Devleti’nin girdiği Balkan Savaşları sırasında çok büyük yardımları oldu. Bu durum Hilal-i Ahmer’in kısa sürede güçlenmesi ve halk tarafından benimsenmesini sağladı. Bu çalışmada Hilal-i Ahmer Cemiyeti’nin Balkan Savaşları sırasında Çanakkale ve Gelibolu’da hizmet verdiği hastaneler ele alınmıştır. Anahtar Kelimeler: Balkan Savaşları, Çanakkale, Hilal-i Ahmer (Kızılay) SUMMARY Montenegro in the war, Serbia, Bulgaria and Greece’s all at once to join Rumeli spread to the Ottoman Army in İşkodra, Ioannina, Edirne defense defeated everywhere except for the withdrawal began. Ottoman General Staff Istanbul’s threat to the Bulgarian troops to stop the Peninsula Bolayır in the force to collect, that the Bulgarian forces to attack the back line, this attack Şarköy make out with a plan to have support. But this plan could not succeed. Meanwhile, many wounded began to come Istanbul and the Gallipoli peninsula. The existing hospitals were inadequate. It went into service on the Red Crescent hospitals. Although short after its establishment the organisation was put to test by the Balkan Wars the Empire entered and proved to be very efficient at helping the country and nation. The organisation grew strong with the support of the nation, the reason of this success could be that the people saw the organisation a way to pay their dept to the country. In this study, during the Balkan Wars Red Crescent hospitals served by the Dardanelles and Gallipoli are discussed. Key Words: Balkan Wars, Chanakkale, Red Crescent Trablusgarp Savaşı’nın sona erdiği gün Osmanlı Devleti kendisini Balkan Savaşları içerisinde buldu. Balkan Savaşları’nın ilk günlerinde İstanbul’da estirilen hava ordunun kısa sürede küçük Balkan devletlerini birere birer yenerek kaybettiği toprakları geri alacağı yönündeydi. Ama gerçek öyle olmadı. Osmanlı Orduları her yerde küçük denilen Balkan devletlerine yenildiler ve başlangıçtaki iyimser hava tamamen karamsarlığa dönüştü. Her yerde bozgun havası esmeye başladı. Bir taraftan yenilgi, diğer taraftan bastıran Kış koşulları, öte yandan hastalık ve açlık savaş bölgesi ile ona komşu yerlerde çok sayıda sağlık ekibine ihtiyaç gösterdi. Osmanlı Hilâl-i Ahmer Cemiyeti (Kızılay) birbiri ardına toplantılar yaparak ihtiyaçları karşılamaya çalıştı. Salgın hastalık ve göçlerin başlaması ile yabancı ülkelerin Hilâl-i Ahmer Cemiyetleri ve Salib-i Ahmer Cemiyetleri (Kızılhaç) de yardım heyetleri gönderdiler. Çanakkale ve Gelibolu bölgesinde de ihtiyaç duyulan sağlık hizmetleri için hastaneler hızla hizmete geçirildi. Gelibolu Hilâl-i Ahmer Hastanesi Balkan Savaşı’nın mütareke sonrası yeniden başlaması ve Bolayır bölgesinde çarpışmaların olacağının anlaşılması üzerine Hilâl-i Ahmer Cemiyeti yeni hastanelerin kurulması için hareket geçti. Bu hastanelerden birisi de Gelibolu Hilâl-i Ahmer Hastanesi’dir. Faaliyete geçecek olan Gelibolu Hilâl-i Ahmer Hastanesi’nin tüm sağlık ekibi ve ihtiyaçları 72 İstanbul’da hazırlandı ve 13 Ocak 1913 (31 Kanun-ı Evvel 1328) tarihinde İstanbul’dan Gelibolu’ya sevk edildi. Gelibolu Hilâl-i Ahmer Hastanesi, Gelibolu Kız Okulu (İnas Mektebi) binasında elli yataklık bir hastane olarak kuruldu. Eczane ve ameliyathane tesis edildi. Hastane karşısındaki bulunan bir han da doktor ve memurların ikâmet etmesine tahsis edildi. Gelibolu Hilâl-i Ahmer Hastanesi 19 Ocak 1913 (6 Kanun-ı Sani 1328) tarihinde faaliyete geçerek hasta kabulüne başladı. Hastaneye çok sayıda yaralı gelmeye başlayınca hastanenin kapasitesi gelen yaralı sayısını karşılayamadı. Bunun üzerine Fransız Kız Okulu (Fransız İnas Mektebi) ile Fransız Erkek Okulu (Fransız Zükür Mektebi) hastaneye dâhil edilerek hastane kapasitesi yetmiş yatak arttırılmıştır. Hastanenin tüm malzemeleri 18 Şubat 1913 tarihinde (5 Şubat 1328) tamamlanarak yetmiş yatak ilavesiyle toplam yüzyirmi yataklı hale gelerek çalışmaları sürdürdü. Bu arada Fransız okullarında görev yapan dört rahip ile üç rahibe bu hastanede gönüllü olarak hastabakıcılık yapmaya başladılar. Gelibolu Hilâl-i Ahmer Hastanesi’ne Şubat ayının 13’üne kadar (Kanun-ı Saninin sonu) yüzdört yaralı ve sekiz hasta toplam yüzoniki kişi kabul edildi. Bunlardan bir subay ile beş er vefat etti. Yirmiyedisi iyileşti ve taburcu edildi. Altmışdördü İstanbul’a sevk edildi. Gelibolu Hilâl-i Ahmer Hastanesi’nin kadrosu şöyleydi1: Baştabip ve Operatör :Doktor Rasim Ferit Bey Uzman Doktor :Doktor Sedat İhsan Bey Operatör Muavini :Behçet Sabit Bey Tabib Muavini :İhsan Arif Bey Eczacı :Eflâtun Efendi İdare Memuru :Tahsin Bey Depo Memuru ve Vekilharç :Hamit Efendi Altı tane de hastabakıcı vardı. Gelibolu Fransız Katolik Mektebi rahiplerinden Ruhban Heyeti Başkanı Per Kaleman ve Rahip Petborsi ve Rahip Berten ile Rahibe Kızlar Mektebi Müdiresi Felixis ve Rahibe Stefan, Rahibe Beatris ve Serpaşazade Elektrik Mühendisi Kamran Bey gönüllü olarak hastabakıcılık yapmışlardı2. Gelibolu Hilâl-i Ahmer Hastanesi’ni ziyaret eden bazı seçkin kişiler hastane özel defterine hastanenin çalışmaları konusunda 1 KA., 128/1, 5 Kanun-ı Sani 1328. OHAC Salnamesi 1329; s. 154. 2 73 takdirlerini belirten yazılar yazmışlardı. Bunlardan birisi Bahr-ı Sefid Boğazı Kuva-yı Umumiye Komutanı Tümgeneral Hurşit Paşa’ydı. Hurşit Paşa aynı zamanda 10’ncu Kolordu Komutanı’ydı. Balkan Savaşları sırasında Hurşit Paşa’nın Kurmay Başkanı Binbaşı Enver Beydi. Burada bulunan diğer bir kolordu da Mürettep Kolordu’ydu. Mürettep Kolordu’nun Komutanı ise Tümgeneral Fahri Paşa, Kurmay Başkanı Binbaşı Ali Fethi (Okyar) Bey ve Harekât Şube Müdürü de Binbaşı Mustafa Kemal (Atatürk)’di. Tümgeneral Hurşit Paşa Gelibolu Hilâl-i Ahmer Hastanesi özel defterine şunları yazmıştı: “Gelibolu Hilâl-i Ahmer Hastahanesi’ni gezdiğimde, gördüğüm düzen ve tertip ile görevli memurların disiplinli biçimde çalışmaları her türlü takdir ve teşekküre şayandır. 22 Şubat 1913 (9 Şubat 1328) Bahr-ı Sefid Boğazı Kuva-yı Umumiye Kumandanı Ferik Hurşit” Gelibolu Hilâl-i Ahmer Hastanesi’ni gezen Sıhhiye Müfettişi Fuat Bey de özel deftere şunları yazmıştı: “Hilâl-i Ahmer Cemiyeti tarafından Gelibolu’da Doktor Operatör Rasim Ferit Bey’in idaresinde tesis olunan hastaneyi ziyaret ve teftiş ettim. Gerek çalışmalardaki düzen, gerek idaredeki disiplin ve gerekse tıbbî konulardaki özen dikkate şayandır. Rasim Ferit Bey’e ve onunla birlikte çalışan tüm ekibine teşekkür ederim. 23 Şubat 1913 (10 Şubat 1328) Gelibolu Kuva-yı Umumiye-yi Sıhhiye Müfettişi Miralay Fuat”3 Çanakkale Hilâl-i Ahmer Hastanesi Çanakkale Hilâl-i Ahmer Hastanesi, Gelibolu bölgesinde savaşın yeniden başlaması üzerine kurulmuştu. İstanbul’dan Çanakkale’ye atanan sağlık ekibi tüm sağlık malzemeleriyle birlikte 21 Ocak 1913 (8 Kanun-ı Sani 1328) tarihinde hastaneyi faaliyete geçirmişlerdi4. Çanakkale İdadî Mektebi (Çanakkale Orta Okulu) ile Çanakkale İttihat ve Terakki Kulübü binasının hastaneye dönüştürülmesi sonucunda oluşturulan Çanakkale Hilâl-i Ahmer Hastanesi’nin yatak kapasitesi iki yüz otuzdu. 3 Gelibolu Hilâl-i Ahmer Hastanesi’n i ziyaretle ilgili olarak bkz., KA., 118/170, 8.4.1913 ve Genel Karargâhın Osmanlı Hilâl-i Ahmer Cemiyeti’ne yazdığı yazı için bkz., KA., 118/167, 1.4.1913. 4 OHAC Salnamesi 1329; s. 157. 74 Çanakkale Hilâl-i Ahmer Hastanesi’nin kuruluşundan 1328 yılı Şubat ayı sonuna kadar (13 Mart 1913) hastanede 521 yaralı ve hasta tedavi edilmişti. Bu hastalardan 223’ü yaralı, 298’i hasta idi. Yaralılardan dördü ve hastalardan ikisi vefat etmiş, diğer hastalar tedavi edilerek taburcu edilmişlerdi5. Çanakkale Hilâl-i Ahmer Hastanesi’nin başhekimi Dr. Tevfik Rüştü (Aras) Bey’di. Mustafa Kemal, Gelibolu’ya gelmeden evvel arkadaşı ve İttihatçıların ileri gelenlerinden biri olan Dr. Tevfik Rüştü (Aras) Bey’le İstanbul’da görüşmüş ve Tevfik Rüştü Bey’e Çanakkale’de görev almasını önermişti. Bu sırada “Meclis-i Umur-u Tıbbiye-i Mülkiye ve Sıhhiye-yi Umumiye” üyesi olan Dr. Tevfik Rüştü (Aras) Bey, Mustafa Kemal’i kırmamış ve Çanakkale’de kurulan Hilâl-i Ahmer Hastanesi Baştabipliği görevini kabul etmişti6. Ülkenin geleceği konusunda düşünce birliğine sahip üç arkadaş –Ali Fethi (Okyar) Bey, Mustafa Kemal ve Dr. Tevfik Rüştü Bey- böylece Çanakkale’de bir arada bulunabilecekler ve gelişecek olaylara birlikte çözüm arayabileceklerdi. Cumhuriyet döneminde de bu üçlü hiç ayrılmadılar. Dr. Tevfik Rüştü Bey’in Baştabipliğini7 yürüttüğü Çanakkale Hilâl-i Ahmer Hastanesi’nde diğer görevli personeli ise şöyleydi8: Operatör :Adveridis(Aduridis) Efendi Uzman Doktor :Yusuf Ziya Efendi Uzman Doktor :Ahmet Efendi 5 OHAC Salnamesi 1329; s. 158. Tevfik Rüştü Aras, 1920-1938 yılları arasında 5 dönem milletvekilliği, 1925-1939 yılları arasında Dışişleri Bakanlığı yapmış, İttihat ve Terakki’nin önemli isimlerinden biri olmuş, sonrasında da gazete yazıları yazarak hayatını sürdürmüş, 1883 yılında Çanakkale'de doğan bir siyaset adamıdır. Tevfik Rüştü Bey, Beyrut Tıbbiyesi’ni bitirdi ve doktor olarak İzmir, Selanik ve İstanbul'da çeşitli görevlerde bulundu. İttihat ve Terakki’ye girdi. Selanik’te Mustafa Kemal ile yakın arkadaş oldu. Meclis-i Umur-u Tıbbiye-i Mülkiye ve Sıhhiye-yi Umumiye (Yüksek Sağlık Kurulu) üyesi oldu. Bu arada İzmir'in önde gelen ailelerinden Evliyazade ailesinin reisi Evliyazade Hacı Mehmet Efendi'nin kızı ve dönemin kadın gazete yazarlarından Evliyazade Makbule Hanım ile evlendi. 4 Mart 1925’te Takriri Sükûn Kanunu’ndan sonra kurulan 4’ncü Hükümetinde (3 ncü İsmet İnönü Hükümeti) Hariciye Vekili (Dışişleri Bakanı) oldu. Atatürk'ün ölümüne kadar kurulan bütün hükümetlerde bu görevini sürdürdü. Atatürk'ün komşu ülkelerle iyi ilişkiler kurulmasına dayalı dış politikasının savunucusu oldu. Sovyet Dışişleri Komiseri Litvinov'un davetlisi olarak üç kere Rusya'ya gitti. 1926'da Odessa’da, 1930’da ve 1937'de Moskova'da Sovyet ileri gelenleriyle görüşmeler yaptı. 1939'da Londra Büyükelçiliğine atandı ve üç buçuk yıl İngiltere'de kaldı. 1943’te emekli oldu. Savaşın sonlarında İstanbul basınında (özellikle de Tan gazetesinde) yazılar yazdı. Demokrat Parti’nin kuruluşunu destekledi. Kızı Fatin Rüştü Zorlu ile evlendi. 1952-1959 yıllarında İş Bankası Yönetim Kurulu Başkanlığı görevinde bulundu. Dr. Tevfik Rüştü Aras’ın Dışişleri Bakanlığı sırasında verdiği söylevleri Numan Menemencioğlu tarafından toplanarak “Lozan'ın İzlerinde On Yıl” (1937) adı altında kitap haline getirildi. Günlük basında çıkan yazılarının güncel olmayanlarını “Görüşlerim” (1945 ve 1963) adlı iki cilt kitapta toplayan Dr. Tevfik Rüştü Aras, 1972 yılında İstanbul’da hayatını kaybetti. Naaşı Rumelihisarı’nda toprağa verildi. 7 Hilal-i Ahmer Çanakkale Hastanesi’nin ilk baştabibi Dr. Tevfik Rüştü (Aras) Bey’di. Daha sonra Dr. Reşidi Bey baştabip olarak görev yaptı. Son olarak da Dr. Hüseyin Fehmi Bey baştabipliğe atandı. 8 OHAC Salnamesi 1329; s. 159. 6 75 İdare Memuru :Kenan Bey Vekilharç :Kadri Efendi Kâtip :Hentu Kaçi Efendi Ayrıca hastanede iki asistan ve sekiz hastabakıcı ile yirmi hademe görev almıştı. Dr. Tevfik Rüştü Bey, Mustafa Kemal ve Ali Fethi Bey’in ülke yönetimi konusundaki düşüncelerine tamamen katılıyordu. O nedenle İttihat ve Terakki Cemiyeti’ni eleştiriyordu. Çanakkale’de zaman zaman bir araya gelen bu üçlü işlerin iyi gitmediğini görüyordu9. Bu nedenle Tevfik Rüştü Bey İstanbul’a bulunmak için Başhekimlik görevinden ayrıldı ve yerine Çanakkale Hilâl-i Ahmer Hastanesi Başhekimliğine Dr. Reşidi Bey tayin edildi10. Dr. Tevfik Rüştü Bey de 13 Mart 1913 tarihinde Sıhhiye Müdürlüğü 1’nci Müfettişliğine atandı ve İstanbul’a gitti. Bir süre sonra Ali Fethi Bey ve Mustafa Kemal de Bulgaristan’a gitmek zorunda kalacaklardı. Gelibolu Seyyar Hilâl-i Ahmer Hastanesi Askeri Sağlık teşkilâtından talep edilmesi üzerine, Hilâl-i Ahmer Cemiyeti İdare Heyeti 10’ncu Kolorduyu takip etmek üzere 11 Ocak 1913 (29 Kanun-ı Evvel 1328) tarihinde Gelibolu’da bir seyyar hastanenin kurulmasına karar verdi11. İngiltere’den alınan her türlü sağlık malzemeleri12 ve mükemmel çadırlarla13 birlikte Gelibolu’da yüz yataklı bir seyyar hastane oluşturuldu14. Gelibolu Seyyar Hilâl-i Ahmer Hastanesi’nin sağlık ekibi tecrübeli doktor ve personelden seçildi. Masrafları Hilâl-i Ahmer tarafından karşılanmak üzere Osmanlı Seyr-i Sefâin İdaresi tarafından hasta sevkiyatında kullanılmak üzere Cambridge Vapuru tahsis edildi. 9 Bu konuda geniş bilgi için bkz., Mithat Atabay, “Mustafa Kemal’in Balkan Muharebeleri Esnasında Çanakkale Bölgesindeki Faaliyetleri,”Uluslararası Atatürk’ü Çağdaş Yorumlama ve Anlama Programı-2 Çanakkale 1915, Mustafa Kemal Atatürk ve Modern Türkiye, Yay. Haz. Turan Tanyer, Türkiye Barolar Birliği Yayınları, Ankara 2010, s.27-47. 10 Dr. Hasan Fehmi Bey, Çanakkale Hilal-i Ahmer Hastanesi Başhekimliğine atanmadan önce Hilal-i Ahmer Gelibolu Seyyar Hastanesi Başhekimiydi. Bkz., KA., 12/4, 12 Şubat 1328 ve KA., 128/5, 15 Şubat 1328. 11 Hilal-i Ahmer Cemiyeti Başkan yardımcısı Besim Ömer Bey, Gelibolu’ya gönderilen Hilal-i Ahmer Hastanesine bir yer gösterilmediğini belirterek Osmanlı Harbiye Nezaretine başvuruda bulunmuş ve bir an evvel yer teminini talep etmiştir. Bkz., KA., 128/44, 29 Şubat 1328; ayrıca Hilal-i Ahmer Cemiyeti Sıhhiye Nezaretinden de Gelibolu’ya gönderilen sağlık ekibinin içinde bulunduğu durumun bir an evvel çözüme kavuşturulmasını istemişti. KA., 128/8, 19 Şubat 1328. 12 KA., 10/03, 1 Şubat 1328. 13 Hilal-i Ahmer Gelibolu Seyyar Hastanesine ayrıca 300 karyola ve Sahra Sıhhiye Müfettişliği’nce gerekli yastık ve ot minder gönderilmesi talep edilmiştir. Bu konuda bkz., KA., 10/05, 2 Şubat 1328; KA., 23/88, 2 Şubat 1328, 14 KA., 128/7, 17 Şubat 1328. 76 Cambridge Vapuru, 20 Şubat 1913 (7 Şubat 1328) tarihinde Gelibolu’ya sevk edildi15. Gelibolu Seyyar Hilâl-i Ahmer Hastanesi geçici olarak Gelibolu Ermeni Mektebi’ne yerleşti16. Sağlık ekibi 10 ncu Kolordu bölgesine intikal etmeyi beklerken Ermeni Cemaatine mensup fakir hastaların tedavisini yaparak halkın büyük takdirini kazandı. Seyyar Hastanenin “Münderis” bölgesine nakil ve sevk olunması Kolordu Komutanlığı tarafından emredilince, hastane 5 Nisan 1913 (23 Mart 1329) tarihinde istenilen bölgeye gitti17. Gelibolu Seyyar Hilâl-i Ahmer Hastanesi’nin kadrosu şöyleydi18: Baştabip ve Operatör :Dr. Hüseyin Fehmi Bey Operatör Yardımcısı :Dr. Ertuğrul Bey Uzman Doktor :Dr. Recep Hayri Efendi Uzman Doktor :Dr. Mustafa Kâzım Efendi Eczacı :Mehmet Efendi İdare Memuru :Şevket Bey Kâtip :İbrahim Hakkı Efendi Ayrıca bir asistan, yedi hasta bakıcı ve on hademe bulunuyordu. Çanakkale ve Gelibolu’da Görevli Cambridge Hilâl-i Ahmer Vapuru Osmanlı Hilâl-i Ahmer Cemiyeti, 6 Şubat 1913 (24 Kanun-u Sani 1328) tarihinde Seyr-i Sefâin İdaresi’yle imzaladığı sözleşme gereği hasta nakli için Cambridge Vapuru’nu kiralamıştı. Cambridge Vapuru’nda gerekli değişiklikler yapılarak 350 hastaya hizmet edebilecek kapasitede donatıldı. Vapur, 8 Şubat 1913 (25 Kanun-u Sani 1328) Cuma günü İstanbul’dan Gelibolu’nun kazası olan Şarköy’e hareket etti. Vapur ilk seferinde 198 yaralıyı rahat bir biçimde İstanbul’a getirdi19. İkinci seferinde Çanakkale’ye gelen vapur20, buradan 540 yaralıyı alınca bundan hastalar rahatsız oldular. Bunun üzerine gemiye 350’den fazla hasta bindirilmemesi kararlaştırıldı. Yaralı ve hastaların Cambridge Vapuru’nda 24 saatten fazla kalmaları, yolculukları sırasında tedavi ve pansumanlarının yapılması için bir sağlık ekibi ile aşçı ve mutfak malzemeleri de vapurda yer aldı. 15 Cambridge Vapuru Sahra Sıhhiye Hastanesi için bkz., KA., 129/146, 22.5.1913. KA., 128/3, 10 Şubat 1328. Hastanenin yeni yeri ve planı için bkz., KA., 523/45.1. 18 OHAC Salnamesi 1329; s. 156-157. 19 Bu konuda bkz., KA., 12/91, 1 Mart 1329 20 Bkz., KA., 129/44, 2 Mart 1329. 16 17 77 Cambridge Vapuru’nun Sağlık Ekibi şöyleydi21: Baştabip :Dr. Şevket Bey Operatör :Dr. Akif Tevfik Bey Eczacı :Yavr Efendi İdare Memuru :Cevdet Efendi Kâtip :Ali Efendi Ayrıca onbeş hasta bakıcı bulunuyordu. Çanakkale’deki Hint Hilâl-i Ahmer Cemiyeti Hastanesi Balkan Savaşları sırasında birçok ülkenin Hilâl-i Ahmer Cemiyeti ve Salib-i Ahmer Cemiyeti Osmanlı yaralılarına yardım etmek için sağlık ekipleri gönderdiler22. Bunlara “Heyet-i Sıhhıye-i İmdadiye” deniliyordu. Bunların hepsi Hilâl-i Ahmer Cemiyeti tarafından karşılandı ve ihtiyaç duyulan yerlerde görevlendirildi. Çadır ve malzemeleri olan yabancı sağlık ekipleri savaş bölgesine yakın yerlerde seyyar hastaneler kurdular23, diğerleri ise İstanbul’da görev yaptı. Hindistan Hilâl-i Ahmer Cemiyeti de üç sağlık ekibi gönderdi. Bu ekiplerden birincisi Haydarpaşa Askeri Hastanesi’nde ikinci sağlık ekibi Darü’l-Fünun Hastanesi’nde görev yaptılar24. Üçüncü Hint Sağlık Ekibi ise Çanakkale’de görev yaptı. Üçüncü Hint Sağlık ekibi, Hindistan Hilâl-i Ahmer Cemiyeti tarafından “El Vefdü’l-Tıbbi Minbilâdi’l-Hind” ismiyle Delhi’de oluşturulup İstanbul’a gönderildi25. Hint Sağlık Ekibi, 7 Ocak 1913 (27 Kanun-u Evvel 1328) tarihinde İstanbul’a geldi26. Hilâl-i Ahmer Cemiyeti tarafından karşılanarak Bir süre Kadırga Hastanesi’nde bir süre çalıştı. Mütarekeden sonra savaşın tekrar başlaması üzerine Ömerli’de bir seyyar hastane tesis edildi ve burada görev yapmaya başladılar27. Hint Sağlık Ekibinin bir kısmı ise Çanakkale ve Gelibolu’ya nakledildiler28. Çanakkale Rum Erkek Okulu (bugünkü Cumhuriyet İlköğretim Okulu), Hint Hilâl-i Ahmer Cemiyeti Hastanesi’ne dönüştürüldü ve orada görev yaptılar29. 21 OHAC Salnamesi 1329; s. 162. OHAC Salnamesi 1329; s. 176. OHAC Salnamesi 1329; s. 177. 24 OHAC Salnamesi 1329; s. 185-186. 25 OHAC Salnamesi 1329; s. 187. 26 OHAC Salnamesi 1329; s. 187. 27 Hint heyetinin Ömerli’deki hizmetleri için bkz., KA., 18/65, 18 Haziran 1329. 28 Çanakkale’ye gelen All Indian Medical Mision Hilal-i Ahmer Hint heyeti 26 Şubat 1913 tarihinde hizmet vermeye başladı. Bkz., KA., 18/18, 8 Mart 1329. 29 Bkz., KA., 18/18, 8.3.1913. 22 23 78 Çanakkale Hint Hilâl-i Ahmer Cemiyeti Hastanesi’nin görevlileri şunlardı30: Baştabip :Dr. Muhtar Ahmet Ensari Bey Baştabip Muavini :Dr. Ali Ezher Feyzi Bey Tabip :Mehmet Naim Ensari Tabip :Seyyid Abdurrahman Tabip :Seyyid Şemsilbari Tabip :Mahmudallah Tabip :Mirza Rıza Han Eczacı :Galam Ahmet Han, Eczacı :Nurru’ş-Şems Eczacı :Abdulvahid Han, Eczacı :Hamit Resul, Eczacı :Seyyid Tonger Hüseyin Ayrıca oniki hastabakıcı ve iki tercüman vardı. Başhekim Ahmet Ensari Bey, gerçek bir Türk dostuydu. Balkan Savaşı sırasında hem hasta ve yararlılara hem de muhacirlere büyük yardımları dokunmuştu. Türk Kurtuluş Savaşı sırasında da Hindistan’da yardım toplamak için komiteler oluşturmuştu. Hatta bu yardım komitesine Hindistan’ın ulusal lideri Mahatma Gandi’yi de dahil etmişti. Kendisi aynı zamanda Hint Müslümanlarının önde gelen liderlerinden birisiydi. Balkan Savaşları sırasında Çanakkale Hint Hilâl-i Ahmer Cemiyeti Hastanesi’nin Başhekimi Ahmet Ensari Bey, 30 Mayıs 1936 yılında vefat ettiğinde Hintlilerin ulusal lideri Mahatma Gandi onun için “O bizim sağ kolumuzdur” demişti31. Sonuç Osmanlı Devleti’nin 20’nci yüzyılın başında peşpeşe savaşlarla uğraşması ve sonunda da tarihteki yerini alması sebebiyle aslında bu son dönemindeki olayların pek de üzerinde nedense durulmamıştır. Hele Balkan Savaşları sırasında yaşanan acılar ve sıkıntılar neredeyse büyük ölçüde ihmal edilmiştir. O nedenle bu konulara daha fazla önem verilmelidir. Balkan Savaşlarının tüm şiddetini hissetmiş olan Çanakkale ve Gelibolu’da insanlarımızın zor zamanlarında yardımına koşan Kızılay’ın sağlık hizmetleri için kurduğu hastaneler ve yaptığı hizmetler 30 OHAC Salnamesi 1329; s. 187. Çanakkale’de Hint Hilal-i Ahmer Cemiyeti Hastanesi’ne dönüştürülen binanın bir de fotoğrafı bulunmaktadır. Fotoğraf için bkz., OHAC Salnamesi 1329; s. 207. Besim Ömer Akalın, “Büyük Bir Dostumuzu Kaybettik,” Servet-i Fünun, yıl:46, c.80/16, no:2082/397 (16 Temmuz 1936), s.114. 31 79 ele alınmıştır. Bu çalışma sırasında dikkat çeken bir husus ise Mustafa Kemal’in savaş ortamı olmasına rağmen, her konudaki çalışmalarını bir ekip çalışması biçiminde yürütmeye gayret etmesi olmuştur. Balkan Savaşları sırasında birlikte çalıştığı pek çok kişi Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunda ve daha sonra devlette önemli görevler üstlenmişlerdi. Bunlardan birisi de Dr. Tevfik Rüştü (Aras) Bey’di. O, tam ondört yıl Atatürk’ün Dışişleri Bakanlığı’nı yapmış ve bugüne kadar ülkemizde bu kadar uzun süre Dışişleri Bakanlığı yapan hiç kimse olmamıştır. Dışişleri Bakanı ulaşamadı. Yine burada Atatürk’ün birlikte çalıştığı Ali Fethi (Okyar) Bey de Cumhuriyet döneminde Atatürk yakın çalışma arkadaşları olmuşlardı. Belgeler Belge-1 Hilal-i Ahmer Gelibolu Hastanesi Personel Maaş Bordrosu (128/1) 80 Belge-2 Hilal-i Ahmer Gelibolu Hastanesi Planı (523/45.1) 81 Belge-3 Hilal-i Ahmer Gelibolu Hastanesi Hakkında Hilal-i Ahmer Cemiyeti Müfettişi Dr. Nafiz Bey’in Raporu (128/3) 82 Resimler Resim-1 Gelibolu Hastanesi Önünde Heyet-i Sıhhiyesi (Ortada oturan Sertabip Operatör Rasim Ferit Bey, sağında Doktor Sedat ve İhsan Arif Beyler, solunda Doktor Behçet Sabit ve İdare Memuru Tahsin Beyler Resim-2 Gelibolu Hastanesinden Bir Koğuş 83 Resim-3 Hilâl-i Ahmer Çanakkale Hastanesi (Şimdiki Öğretmenevi) Resim-4 Hilâl-i Ahmer Çanakkale Hastanesi Heyet-i Sıhhiyesi (Ortada Sertabip Tevfik Rüştü Bey 84 Resim-5 Hilâl-i Ahmer Çanakkale Hastanesinde Bir Koğuş Resim-6 Çanakkale Hint Hilâl-i Ahmer Hastanesi İttihaz Olunan Bina (Şimdiki Cumhuriyet İlköğretim Okulu) 85 Resim-7 Umum Hint Hilâl-i Ahmer Heyeti Reisi Doktor Ensari Bey 86 Resim-8 Cambridge Vapuru Heyet-i Sıhhiyesi ve İdaresi Çanakkale Araştırmaları Türk Yıllığı 10-11’nci Sayısı ( s.87-94) ERENKÖY HASTANESİ VE TROİA KAZILARI ERENKOY HOSPITAL AND ARCHAELOGICAL STUDİES IN TROIA Rüstem ASLAN Doç. Dr. Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi ÖZET Troia kazı tarihçesinde İntepe büyük rol oynar. Calvert ailesinin Erenköy’deki konağı,19. yüzyıldan itibaren Troia ve Troas bölgesi araştırmacılarının merkezi gibidir. Erenköy’ün bu rölü, hem Heinrich Schliemann’nın 1870’deki ilk deneme kazıları ve daha sonrasında, hem de Troia’da İngiliz bir subayın 1856’de ilk kez yaptığı kazı öncesi için geçerlidir. Schliemann’nın 1871’de başlattığı büyük çaptaki kazıları sonrasında, 1873 yılında bulduğu Priamos Hazinesi“nde de Erenköylüler büyük rol oynar. Çünkü Schliemann’nın en güvendiği kişi ile kazısında çalıştırdığı işçilerin coğunluğu Erenköy’den gelmektedir. Anahtar Kelimeler: İntepe, Erenköy Hastanesi, Frank Calvert, Troia Kazıları SUMMARY Intepe is important in the history of archaeological studies in Troia. The house of Calvert Family in Intepe was used from the middle of the nineteenth century onward as a research center for the archaeological studies in the region. Moreover, Intepe was an important source of workers for several researchers working in the region: the British engineer Brunton who first conducted excavations at Troia in 1856, Schliemann and others depended on Intepe for workers. In fact almost all workers in Schliemann’s excavations in Troia came from Intepe. In short, Intepe played a pivotal role in that archaeological studies in the region since it supplied workforce for the excavations from the 19th century until now. Keywords : İntepe, Renkioi Hospital, Frank Calvert, Troia Excavitons İngiltere, Fransa ve Osmanlı İmpartorluğu’nun 1854/1856 yılları arasında Rusya’ya karşı verdiği savaş, büyük oranda Kırım Yarımadası’nda geçmesi nedeniyli Kırım Savaşı olarak adlandırılmıştır (Baumgart, 2001: 1 vd.). Bu yazıda, söz konusu savaşın nedeni ve sonuçları, konunun dışında kaldığı için ele alınmayacaktır; ancak Kırım Savaşı’nın Türkiye’deki izleri İstanbul, İzmir ve özellikle Çanakkale’ye kadar uzanmaktadır (Attewell 2006: 3). Bu yazıda Kırım Savaşı’nın Çanakkale, daha doğrusu Ereköy’deki izleri sunulmaya çalışılacaktır: İngiltere ordusu, Kırım Savaşı öncesi bir kuşaktır savaştan uzak kalmıştır. Bu nedenle de savaşa hazırlıksız yakalanmıştır. Bunun yanısıra savaşılan bölgenin İngiltere’ye olan uzaklığı çok önemli lojisitk sorunları birlikte getirmiştir. İngiliz basınındaki ordunun lojistiği ile ilgili olumsuz yazıların çoğalması üzerine, İngiliz hükümeti Florence Nigthingale’i Üsküdar (İstanbul)’daki hastanenin başına getirmiştir. Kırım’dan Ege Denizinin en uç noktalarına kadar hastaneler kurmuştur; ancak Renkioi’deki askeri hastene bunlar arasıda en az bilinenidir (Res. 1). İsambard Kingdom Brunel’in planladığı prefabrik hastahane, 1855 yılında mühendis John Brunton (Res. 2) tarafından gerçekleştirilir (Attewell 2005: 612). Söz konusu bu proje dünyanın ilk prefabrik olması nedeniyle mimarlık tarihinde büyük önem taşır (Thompson ve Godin: 1975). Hastanenin bugünkü yeri saptabilinmiş olmakla beraber, hastaneden geriye neredeyse hiçbir şey kalmamıştır (Resim 3-5) Bu önemli projeden günümüze kadar ulaşan sadece bu önemli hastahanin çeşme taşıdır (Resim 6-7), (Silver: 2004, 150, Fig. 3). Mimarlık tarihi için bir ilk olan Renkio Hospital projesi aynı zamanda İntepe Troia ilişkisini gösteren en eski belgedir de. Çünkü söz konusu bu çeşme taşının üstündeki yazıtta, şunlar kazınmıştır: RENIKIO BRITIS CIVIL HOSPITAL – 1856- JOHN BRUNTON –ENGINEER. İşte bu yazıt aynı zamanda Erenköy Troia ilişkisindeki en eski buluntu olma özelliğini taşımaktadır: Yaygın olarak bilinmese de Frank Calvert (1863-65) ve Heinrich Schliemann (1870-1890) kazıları öncesinde, Hisarlık Tepe (Illium Novum)’deki ilk kazı Renköy Hastanesi’nin mühendisi John Brunton tarafından yapılmıştır (Clapham: 1939). 1855 yılında Erenköy’de sivil bir hastane yapma kararı verildikten sonra, Brunton Çanakkale’ye gelir ve Çanakkale’de İngiliz konsolosluğu yapan Calvert ailesi ile tanışır (Heuck Allen, 1996, 76). Ancak Brunton- Calvert ailesi ilişkisine geçmeden önce Calvert ailesinin Çanakkale’deki yaşamları üzerine biraz bilgi vermek, konumuzla ilgili daha sonraki olayları anlamak için faydalı olacaktır. 88 Çanakkale Boğazı’nın daha etkin kontrolü için 1462 yılında yapılan Çimenlik kalesinin etrafında gelişmeye başlayan bir tür garnizon karakterli Çanakkale 15. yüzyıldan itibaren, göç, ticaret gibi farklı nedenlerle azınlıkların da yaşadığı, kültürel anlamda zengin bir kent olma özelliğini kazanır. 1816 yılında iki bin olan evlerden, 80 tanesi Musevilere, 150 tanesi Ermenilere, 300 tanesi Rumlara ve geri kalanı ise Türklere aittir (Heuck Allen: 1999, 16, dipnot. 39). 1842 yılındaki bir rapora göre nüfusu yaklaşık 11 000dir. Kırım Savaşı sonrasında ise nüfusun 1856 yılında 12 000 olduğu tahmin edilmekte (Heuck Allen: 1999, 16). Çanakkale’de yaşayan herkes Türkçe konuşmakla birlikte, azınlıklar kendi dillerini de kullanmaktadırlar. Yüzyılı yakın bir süre Çanakkale Musevileri British Levant Company’nin temsilciliğini yürütmüşleridir. Tarragano ve Gormezano ailesi bunlar arasında en çok tanınanıdırlar. Bu iki kişi aynı zamanda farklı pekçok Avrupa ülkesinin konsolosluğunu da yürütmektedirler. Bir ailenin birden fazla ülkenin konsolosluğunu yürütmesi o dönemde oldukça normal bir durumdur. Çanakkale’deki bu model Calvert ailesi tarafından da gerçekleştirilir. Anne tarafından Calvertlerin amcası olan Chrles Alexander Lander (1786-1846) 1829 yılında Malta’dan gelerek Çanakkale’deki İngiliz konsolosluğu görevini üstlenir. Daha sonraki yıllarda Lander’in Çanakkale’ye gelen yeğenleri konsolosluk işlerini devam ettirirler. Çanakkale’deki meşhur Calvert konağını da 1852 yılında yaptırtırlar. Amcaları Lander’in ölümü sonrasında, Frederick William Calvert (18191876) 1847 yılında İngiliz konsolosu olur; ama aynı zamanda Prusya’nın da fahri konsolosluğuna da yürütür. Kardeşi James (1827-1896) Birleşik Amerika Devletlerinin konsoluk görevini üstlenmiştir. En küçük kardeşleri Frank Calvet ise, anadili İngilizce dışında, Rumca, Türkçe, İtalyanca ve Fransızcayı çok iyi bilmektedir; ayrıca arkeoloji ve tarihe meraklıdır. yaptığı Troas araştırmalarının yanı sıra ailenin ticaret işlerine de yardımcı olur (Heuck Allen: 1999: 16-17. Fig. 2, 3, 4). Calvert ailesi mensuplarının gömüldüğü aile mezarlığı Çanakkale’de bulunmaktadır (Res. 8). Calvert ailesinin Çanakkale’deki konağı dışında, farklı yerlerde çiftlik evleri de vardır. Bunlardan biri amca Lander’in Çanakkale Boğazı’na bakan Erenköy’deki çiftlik evidir (Resim 9, 10) (Heuck Allen 1999: 20 vd.). Klasik bir koloniyalist olan Frederick Calvert, Avrupa’daki yeni tarım tekniklerini uygulamak için Troas’ın daha iç taraflarında genişce bir arazi daha alır. Hisarlık (ya da Asarlık/ Troia)’ın yaklaşık 3 km. güneydoğusundaki Batak Çiftlik (ya da Thymbra Farm) olarak adlandırılan bölgede 1839 yılında bir çiftlik evi yaptırır (Resim 89 11), (Robinson: 2006, 52 vd.). Arkeoloji literatüründe daha sonraki yıllarda Hanay Tepe olarak tanınacak bu önemli tarihöncesi höyük de bu arazinin içinde yer almaktadır. Frederik Calvert’in bu koloniyalist yaklaşımını Frank Calvert kendi ilgi alanı için, yani arkeolojik araştırmaları için kullanır. Çünkü Erenköy’de antik yerleşme Ophyrneion, Batak Çıftliği’nde Thymbra vardır. Ayrıca yaklaşık yirmi yıl sonra kazısı yapılabileek olan olası Troia / İlion (Asarlık Tepe) de buraya çok fazla uzak değildir. Zaten bir sure sonra Asarlık Tepe’nin bir bölümü de Frank Calvert tarafından satın alınır (Robinson 2006: 463 vd.). John Brunton 1856 yılında Çanakkale’ye geldiğinde karşısında 25 yıldır Çanakkale’de yaşamakta olan Calvert ailesini bulur. Calvert’lerin hem bölgedeki ilişkileri çok iyidir, hem de dil ve çevreyi tanıma gibi sorunları aşmışlardır. Brunton uzun araştırmaları sonucunda Calvert ailesinin çitlik evinin olduğu Erenköy’ün 1, 5 km kuzeydoğusunda (bu günkü Tusan Hotel ve Güzelyalı’ya doğru olan arazi) hastaneyi yapmaya karar verir ve hemen çalışmalara başlar. John Brunton’un hastane için seçtiği yer, aynı zamanda 1834 yılında Osmanlı İmpartorluğu’ndaki ilk karintinanın da yapıldığı yer olma özelliğini de taşımaktadır (Sarıyıldız 1996: 6; Aslan 2002: 927). Brunton, birlikte çalıştığı Frederick Calvert ve Calvert ailesi ile çok iyi ilişkiler geliştirir; hatta 25 Ağustos 1856 tarihinde İngiliz subayı William J.Chad ile evlenen Lander’in kızı Louisa Lander’in düğününde Frank Calvert’le birlikte şahitlik yapar (Heuck Allen 1999: 77, dipnot 32). 1856 yılında Renköy Hastenesi ile Calvert evine saldıran “Başı Bozuklar” Brunton’nın da yardımı ile İngiliz askerleri tarafından Erenköy’de öldürülür (Silver 2004: 151). 1856 yılının kışında, o güne kadar yapılmış hastahanelere örnek olacak Erenköy hastanesi bitirilir, ancak tam bu sıralarda İngiliz hükümeti Rusya ile barış imzalar. Bunun üzerine Londra’daki Savaş Merkezi Brunton’a bütün çalışmaları hemen durdurmasını emreder. Bunun üzerine Brunton, emrindeki eğitimli 150 askerle Troia ovasında, bölgedeki bazı arkeolojik yerlerde kazı yapmak için kamp kurar. Bronton, bölge ile tüm arkeolojik bilgileri Frank Calvert’ten alır. Brunton bir arkeolog değildir ve tek amacı hazine bulmaktır. Bu nedenle oldukça hızlı ve tahrip edici bir şekilde kazlar yapar, tuttuğu kısa günlükten başka kazı yaptığı yerler ve buluntuları ile ilgili pek fazla bilgi vermez. Yazdıklarından, askerlerin eski eserleri buldukça daha fazla motive olduklarını ve daha hızlı kazdıklarını öğrenmekteyiz. Özellikle “Illium Novum” yani Ilion/Troia’da yaptığı kazının biraz daha ayrıntıları değinir. Depremle yıkılmış bir tapınağı kazmaktadır, çok sayıda mozaikli yapı 90 açığa çıkartır. Kesin olarak belirlenemese de kazı yaptığı yerin Troia’nın doğusu olduğunu tahmin edebilmekteyiz. Londra Savaş Merkezi’nin geri çağırması nedeniyle çalışmalarını kesmek zorunda kalır; böylece kesmeyi planladığı mozaikli yapı da bu sayede tahrip olmaktan kurtulur. Savaş bittiği için hastanenin bir işlevi kalmamıştır; bu nedenle binalar sökülerek satılmıştır (Heuck Allen 1999: 78). Calvert ailesinin yardımıyla Brunton Troia Ovası ve çevresinde yedi farklı yerde kazılar yapmış ve çıkardığı eserleri British Museum’a vermiştir (Heuck Allen 1999: 78; Cook: 1973: 58). Calvert ailesinin Erenköy’deki evi 19. yüzyılın başından beri, neredeyse bölgeyi gelen eden herkes tarafından ziyaret edilmiştir. Gerçi Calvert ailesinin Erenköy’deki ilk evleri 1838 yılında içindeki kütüphanesi ile birlikte tümüyle yanmıştır, ancak Frederick Calvert aynı yere yeni bir ev daha yaptırır (Robinson: 2006, 61). 1853 yılında Erenköy’ü ziyaret eden George Frederick Howard evin anlatırken “müthiş manzarası olan villa” diye bahseder (Robinson: 2006, 62). Frank Calvert’in 1860 yılında Colonae ve Ophryneion üzerine yayınladığı makalede Renköy’ün bir de planında “Calvertlerin evi” olarak işaretlenmiştir (Calvert 1860: 291-296). Çizimden Calvertlerin evinin Erenköy’ün en büyük evi olduğu anlaşılmaktadır (Res. 9). 1876 yılına kadar Calvertler burayı çiftlik evi olarak kullanırlar. Yazılanlardan bu tarihten itibaren, artık Calvert’lerin burada oturmadığını görüyoruz. 1870 yılında Calvert, Schliemann’a evi kazı çalışmalarında kullanması için önerirse de, bu gerçekleşmez. 1878 yılında Frank Calvert, Erenköy için ilgisiz bir şekilde “ küçük bir köy” olarak bahseder, ancak ev o tarihe kadar halen Calvert ailesinin malıdır. Birkaç yıl sonra Schliemann’nın Troia kazılarına katılmak için Erenköy’ü ziyaret eden Calvert’in dostu Rudolf Virchow, Erenköy’ün güzelliğinden bahseder, ancak evle ilgili hiçbir not yoktur (Robinson 2006: 62). 1880’li yılların başından itibaren söz konusu bu evin Calvertlerin malı olmaktan çıktığı kesin gibidir. 1960’lı yıllarda Erenköyü ziyaret eden Cook, evden hiçbir izin geriye kalmadığını belrtmiştir (Cook 1973: 63). Söz konusu bu evin günümüzdeki yeri saptanabilmiş değildir. 1922 sonrasında Erenköylü Rumların göçmesi sonrasında büyük bir hızla yıkıldığı tahmin edilen eve ait hiçbir görsel malzeme yoktur (Res. 11). Erenköy’ün Troia kazılarında oynadığı rol Brunton ve Calvert’in yaptığı kazılarla sınırlı kalmaz. 1871’den itibaren Hisarlık Tepe’de büyük kapsamlı Schliemann kazıları sırasında da Erenköy’ün önemi devam eder. Yunan hayranlığı nedeniyle kendisine Athenalı bir eş seçen Heinrich Schliemann’nın Rumlara karşı duyduğu yakın ilgi, Troia kazılarında da devam eder. İlk resmi 91 kazılarının başladığı 1871 yılında yazdığı mektupta şu bilgiler yer almaktadır: “İşçilerimin hepsi Rum ve komşu Renköy’den geliyorlar. Sadece Rumların çalışmadığı Pazar günü Türk işçi getiriyorum. Her gün 30 kuruş ödediğim Renköyl’lü uşağım Nikolas Zaphyros yevmiyelerin ödenmesinde bana çok yardımcı; çünkü her işçiyi tanıyor ve namuslu. Yönetme kabiliyeti ve iş hakkında bilgisi olmadığı için maalesef işlerimde yardım edemiyor” (Esin: 1991: 24). Schliemann kimi zaman 130 işçiyle kazılarını her geçen gün biraz daha hızlandırmaktadır. Amacı biran önce Priamos’un hazinelerini bulmaktır. Schliemann nihayet 1873 yılındaki kazılarda aradığı hazineleri bulur ve tüm hazine buluntularını yurt dışına kaçırır. Burada da Erenköy önemli bir rol oynamaktadır; ancak hazinenin bulunuş ve kaçırılış öyküsüne geçmeden, Erenköy’ün Troia buluntularıyla olan diğer bir ilişkisine değinelim: Hazinen bulunduğu işçiler arasında duyulunca yine 1873 yılında Kumkaleli iki işçi üç farklı yerde altın takılar bulmuşlardır. Bu buluntuların büyük bir kısmını Erenköy’deki kuyumcuda eritirken Kumkale zaptiyesi tarafından ele geçirilmiş ve İstanbul’daki müzeye gönderilmiştir. İstanbul Arkeoloji Müzeleri’nde sergilenen Troia altın buluntularının bir bölümü elkonolan sözkonusu bu buluntulardır (Esin 1993: 186). Schliemann’nın Troia’da bulduğu “Priamos Hazinesi” ve kaçırılışına geri dönersek: 31 Mayıs 1873. Osmanlı İmparatorluğu’nu temsilen Hisarlık kazılarına katılan kazı komiseri Amin Efendi’ye işçiler o sabah önemli bir eser bulunduğu haberini verirler. Bunun üzerine Amin Efendi buluntuları görmek ister. Schliemann bu isteği geri çevirir. Bu duruma çok sinirlenen Amin Efendi, otoritesini sağlayacak yardımı almak için Çanakkale’ye gider. Daha sonraki araştırmalardan bilindiği üzere, hazine çıkartılırken Schliemann’nın en çok güvendiği işçisi Erenköylü Yannakis vardır; ancak Schliemann’nın karsı Sophie Hisarlık’ta değildir. Schliemann buluntuları kulübesinde saklar ve çalışmaya devam eder. Akşam saati Almanya’dan konukları gelmiştir. Oldukça kızgın Amin Efendi ise ortalıkta dolaşmaktadır. Schliemann’nın buluntuları kontrol edecek zamanı yoktur. Tüm buluntuları sarıp sarmalar ve bir notla Frederock Calvert’in Thymra Çıftliği’ne yollar. Frederick Calvert’e yollanan notta şunlar yazılıdır (Easton 1994: 221vd.) “Size bu notu yazdığım için üzgünüm, ancak oldukça sıkı bir şekilde gözlemlenmekteyim; bana çok kızan Türk kazı komseri, bilmediğim bir nedenle yarın kulübemi aramak istiyor. Bu nedenle sizden, bedelini ödemek şartıyla, 6 küfe ve bir paketi saklamanızı ve 92 hiçbir şekilde Türklerin eline geçmemesini sağlamanızı rica ediyorum” (Easton 1994: 224). Yannakis hava karardığında emanetleri gizlice Calvertlerin çiftliğine götürür. Altı gün sonra, Yannakis ve yine Erenköylü olan Spiridon Demetriou gece yarısı eserleri almak için Thymbra Çıftliği’ne giderler. Calvertler onlara üç at verir ve Schliemann’nın iki sadık işçisi Troia Ovası’nı geçerek kuzeydeki, Erenköy’ün hemen altındaki Karanlık Liman’a doğru yola koyulurlar. Burada Yunanistan konsolosunun organize ettiği şekilde Yunan gemisi Taxiarches gemisi beklemektedir. Spiridon Demetriou malları gemiye yükler ve gemi önce Syros adasına oradan da Schliemannnın evinin olduğu Athena’ya doğru yola koyulur (Easton 1994: 225 vd.). 1945 yılında, II. Dünya Savaşı sonrasında Puşkin Müzesi’ne kadar devam eden „Priamos Hazinesi’nin (Res. 12) yolculuğu böyle Erenköy’den başlar. Yukarıdan yazılanlardan da anlaşılacağı gibi İntepe/Erenköy Troia araştırmalarında Calvert öncesi, Calvert ve Schliemann dönemindeki kazılarda büyük bir rol oynamıştır. 19. yüzyılda başlayıp 21’nci yüzyıla kadar devam eden bu modern “Primaos Hazinesi” mitolojisinin en önemli istasyonlarından her anlamıyla İntepe/Erenköy’dür. KAYNAKÇA Aslan. R. 2002 “Die Beziehung zwischen Mensch und Umwelt in der Troas in Osmanischer Zeit.“ Mauer Schauer. Festschrift für Manfred Korfmann. R.Aslan, S. Blum, G. Kastl vd (derl). Remshalden-Grunbach. Greiner. Band 3. . 923-934. Attewell. A. (Edit) 2006 Lessons From Renkio. London. Florence Nightingale Museum. Baumgart. W. 2001 The Crimean War, 1853 – 1856. London . A Hodder Arnold Publication. Calvert. F. 1860 “Contributions to the Ancient Geography of the Troad: On the Site and Remains of Ophrynium.” Archaeological Journal 17, 286-296. Clapmann. J. H.(ed.) 1939 John Brunton’s Book. Cambridge Cook. J.M. 1973 The Troad. An archeological, and topographical study. New York. Oxford Univertsy Press. Easton. D. F. 93 1994 “Priam’s Gold: The Full Story.” Anatolian Studies 44. 221-243. Esin. U. (derl). 1991 Heinrich Schliemann. Kazı Raporları ve Mektuplardan Seçme Parçalarla. İstanbul. Sandoz Kültür Yayınları. Esin U. 1993 “19. Yüzyıl Sonlarında Heinrich Schliemann’nın Troya Kazıları ve Osmanlılarla İlişkileri“ Osman Hamdi Bey ve Dönemi. Z. Rona (derl). İstanbul. Tarih Vakfı Yurt Yayınları. 1993, 179-191 Heuck Allen. S. 1999 Finding the walls of Troy. Frank Calvert and Heinrich Schliemann at Hisarlık. Berkeley-Los Angeles-London. University of California Press Robinson. M. 2006 Schliemann’s silent partner: Frank Calvert (1828-1908). Pieoneer, Scholar and Survivor. New York. Xlibris Corporation. Sarıyıldız. G 1996 Hicaz Karintina Teşkilatı (1865-1914). Ankara. Türk Tarih Kurumu. Schliemann. H. 1874 Atlas trojanische Alterthümer. Leipzig. Brockhaus. Silver. C. 2004 “Renkioi Hospital (1855-1856) and the ancient world.” Studia Troica 14: 147156. Thompson. J. ve Goldin. G. 1975 The Hospital. A Social and Architectural History. New Hawen. Yale University. 94 Çanakkale Araştırmaları Türk Yıllığı 10-11’nci Sayısı (s.95-108) BÜYÜK İSKENDER’İN TROAS’TA İZLEDİĞİ ROTA VE GRANİKOS SAVAŞI THE ROUTE OF ALEXANDER THE GREAT ON THE TROAD AND GRANİCUS BATTLE Reyhan KÖRPE Yrd. Doç. Dr. Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi ÖZET Büyük İskender’in, M.Ö. 334 yılı, Mayıs ayında Çanakkale Boğazını geçerek başladığı Asya seferinde ilk büyük savaşı Troas’ın kuzey doğusunda Granikos ırmağı kıyısında olmuştur. Makedonya ordusu Granikos’a gitmeden önce İskender Homeros kahramanlarının mezarlarını ve Troia’yı ziyaret etmiştir. Daha sonra, Abydos’tan Granikos’a kadar Arisbe, Perkote ve Kolonai üzerinden Adresteia ovasına inilmiş ve Granikos ırmağına ulaşılmıştır. Granikos’un doğu yakasındaki ovada Mayıs ayı sonunda öğle saatlerinde başlayan savaş o günün gecesi Makedonya ordusunun zaferiyle sonuçlanmıştır. Bu savaş ile İskender’e Anadolu’nun kapıları tamamen açılmış, Perslerle yapacağı ikinci savaş ancak bir yıl sonra Suriye sınırına yakın İssos’ta olmuştur. Anahtar Kelimeler: Büyük İskender, Hellespont, Granikos Savaşı. SUMMARY Alexander the Great had started Asia campaign with crossing the Hellespont. His first major battle has been near the Granicus river. Before the battle, Alexander visited Homeric heroes tumuli and Troia. Thereafter, Macedonian army has marched to Granicus via Arisbe, Perkote, Kolonai. The battle has been on the east side of Granicus river second half in May, 334 B C. And resulted in the victory of Macedonian Army. This victory has opened to Alexander Asian gates. His second encounter to Persians has been on the Issus, near the Syrian border. Key words: Alexander the Great, Granicus Battle. Babası Philippos’un bir suikast sonucu ölmesinden sonra M.Ö. 336 yılının Ekim ayında, Makedonya tahtına çıkan İskender, sadece Argead hanedanının sürekliliğini değil, aynı zamanda Philippos II’in tasarladığı dış politikasının devamlılığı da sağlanmış oldu. Genç İskender, krallığı babasının M.Ö. 359 yılında karşılaştığı güçlüklerden çok daha iyi şartlarda teslim almıştı. Uzun zamandan beri askeri, siyasi ve ekonomik olarak kapsamlı bir seferin hazırlıkları yapılıyordu. Makedonya ordusu güney Yunanistan’a doğru yayılmıştı. İskender kuzeyde ayaklanan Thrak kabilelerinin bastırdıktan sonra, başkaldırmaya niyetlenen Helen kent devletlerini de kısa sürede kontrol altına almayı başardı. M.Ö. 338’deki Khaironeia savaşından sonra, bütün müttefik Yunan kentlerini ve diğer bağlaşıkları Pers ülkesine karşı yapılacak bir sefer için ’’Korinth Birliği’’ adı altında bir araya getirdi. Daha sonra ülkenin dört bir yanında başlayan karşı çıkışları bastırarak, geçmiş yıllardaki Yunan kent devletlerinin de amacı olan Pers Krallığına karşı birleşik bir Yunan seferinin hazırlıklarını devam ettirdi. Bütün bu hazırlıkların merkezinde seferin tüm yükünü çekecek olan Makedonya ordusu yer almaktaydı. Philippos II’in zamanından bu yana, ordunun bel kemiğini 6 m. uzunluğunda “sarissa” adı verilen uzun mızraklar taşıyan piyadeler oluşturmaktaydı1. Kaynaklar Makedonya falankslarının Yunan hoplitlerinden daha farklı bir yapıda olmamakla birlikte, bu birliklerin daha eğitimli ve savaş alanında hoplitlerden çok daha esnek hareket kabiliyetine sahip olduğunu bildirmektedirler2. Ayrıca orduda Hypaspist’ler özel bir kategori oluştururlar. Bunlar için basitçe kralın hassa ordusu da denilebilir. Piyade birlikleri gibi silahlanmışlarsa da daha çok hızlı ve özel görevlerde kullanılmaktaydılar. Özel bir birim olan Hypaspists ise Argyraspid’lerden meydana gelirken, Asthetairoi’ler hakkında ise hiçbir bilgiye sahip değiliz3. Makedonya ordusunun savaş alanında ana kuralı birlikte hareket etmektir. Nihai amaç çok değişik arazi şartlarında bile farklı birliklerin bileşimiyle düşmanı şaşırtacak etkin sonuçlar almaktır4. Sefer süresince bu Makedonyalıların sayısı azalmış, yerlerini Yunan paralı askerleri ile çoğunlukla İranlı unsurlar doldurmuştur. Makedonya askeri gücü kara ordusunun yanı sıra, 1 Makedonya süvarileri için bakınız Brunt 1963, 27-42. Arkeolojik buluntular II. Philippos ve İskender zamanında Makedonya ordusunun sadece sarissa kullanmadığını, bunun yanı sıra uzunluğu 2.5 m. olan kısa bir mızrak kullandıklarını göstermektedir: bakınız Andronikos 1970, 91-114; Aynı zamanda, Makedonya ordusunun büyük yuvarlak kalkanlar kullandıkları görülür. Bakınız: Liampi 1999. 3 Argyraspid’lerin İskender sonrası dönemde oluşturulduğu ile ilgili düşünce çok fazla kabul görmemiştir. Bakınız: Lock 1977, 373; Anson 1981, 117; Asthetairoi için bakınız Bosworth 1973, 245. 4 İlgili bibliyografya için bakınız: Lauffer 1981, 52, ft. 18; Berve 1926, 103. 2 96 Batı Anadolu kıyılarında etkin keşif görevleri yapan güçlü bir donanmayla tamamlanıyordu5. Batı Anadolu’ya yapılacak sefer hazırlıklarının maliyeti yaklaşık sekiz yüz talenti bulmaktaydı. Bununla birlikte Philippos II’in ölümünden bu yana Makedonya hazinesi beş yüz talent borçlandığından, Yunan kent devletlerinin seferin masraflarını karşılamak için bağışta bulunmaları kaçınılmazdı6. Seferin başlangıcında Pella ve Amphipolis’de ordunun ihtiyaçlarını karşılamaya yönelik sikke basılmıştır7. Bu basılan sikkelerin seferin tamamının masraflarını karşılayamayacağı açıktır. Bu nedenle daha sonradan askerlere ödeme yağmalardan ve ele geçirilen ganimetlerden yapılmıştır. İskender daha sonra bazı Yunan kentlerinin zayıf karşı koymalarını da bastırarak, yerine 60 yaşındaki güvendiği tecrübeli Antipater’i vekil bırakarak Makedonya’dan ayrıldı. M.Ö. 334 yılının Mayıs ayında İskender’in ordusu, karşıdan hiçbir direniş görmeden Sestos’un karşısında Abydos kıyılarına çıkmaya başladı8. (Harita 1) Arisbe ovasında yapılan kamptan sonra ordu doğuya doğru harekete geçti. (Resim 1) Kıyı boyunca ilerleyip Perkote kentinin yakınından geçip Lampsakos’a geldi. Troas’ta karşılaştığı ve “özgürleştireceği” ilk Yunan kenti olan Lampsakos İskender tarafından özgürleştirilmeye çok da hevesli değildi. Fakat Lampsakoslular hatalarını çok çabuk anlamış olmalılar ki, İskender’in öfkesini yatıştırmak için ünlü filozof Anaksimenes ile altın bir çelenk göndermişlerdir9. Makedonya ordusu Lampsakos’a uğramadan güneydoğuya yönelirken, öncü süvarileri çevredeki köylere akınlar yaparak ordunun önünü açıyorlardı10. Böylece Kolonai üzerinden Adresteia ovasındaki Hermatos kasabası yakınlarında Granikos ırmağına ulaştıkları zaman Granikos’un batısındaki köy ve kasabalar İskender’e boyun eğmişti11. (Resim 2) Bu arada Pers güçleri Arisbe’nin yaklaşık 100 km. doğusunda bulunan Zeleia’da toplanmışlardı. Perslerin çok uzun süreden bu yana Philip II ve İskender’in Asya üzerine yapacağı seferden haberleri vardı. İskender’in 5 Marsden 1977, 211; Deniz gücü için: Hauben 1975; Ordunun ikmali için: Engels 1978. Arr. Anab. 7.9.6; Plut. Aleks.. 15 (bu bilgiler Aristobulus, Onesicritos ve Douris’ten elde edilmiştir). 7 Price 1991. 8 İskender yakın arkadaşlarıyla birlikte Gelibolu Yarımadasının burnuna giderek burada bulunan Akalı kahraman Protasilaos’un mezarını ziyaret etmiştir. Buradan gemilerle karşı kıyıya geçen İskender, bir diğer Akalı Akhilleus’un mezarını ziyaret etmiş ve daha sonra İlion’a uğrayıp, Athena tapınağında Akhilleus’a ait olduğu söylenen kalkanı almıştır. İskender’in özellikle bu Akhalı kahramanları şahsen ziyaret etmesi Asya seferini Akhaların Troia seferine benzetmek istemesi olarak yorumlanmaktadır. 9 Paus. IV, 18, 2-4. 10 Fox 1973, 118. 11 Arr. Ana., 1.11-12. 6 97 Makedonya’dan hareket etmesinden itibaren Pers kuvvetleri Daskyleion yakınlarındaki Zeleia’da toplanmaya başlamışlardı. (Resim 3) Pers satrapları ve komutanları savaşı nerede ve nasıl yapacaklarını tartışmak için bir araya geldiler. Uzun zamandır Büyük Kralının hizmetinde ve Pers ordusundaki paralı askerlerin komutanı olan Memnon, Makedonya falankslarının gücünü iyi bildiğinden, onlarla yüz yüze çarpışmaktansa Pers ordusunu ülkenin içlerine çekmeyi önerdi12. Geri çekilirken de bütün ekinleri ve yiyecekleri yok edecekler ve böylece kendilerini takip eden Makedonya ordusu açlıktan zayıflayacağı gibi, ikmal yolları da kesilecekti. Aynı zamanda Makedonya’ya gönderilecek kuvvetler ve donanmayla savaş Avrupa’ya taşınabilirdi. Memnon’un önerisi Persler tarafından özellikle topraklarının yakılarak terk edilmesi taktiği nedeniyle kabul görmedi. Persler, Memnon’un savaşı bilerek uzatacağını ve bu şekilde büyük kralın yanında daha fazla iltimas kazanacağından şüpheleniyorlardı13. Ayrıca İskender’in askerlerini özellikle Memnon’a ait araziyi yağmalamamalarını emretmiş ve böylece Memnon’u Perslerin gözünde daha da şüpheli duruma sokmuş olması muhtemeldir14. Pers savaş meclisinin kararı İskender’in ilerleyişini bir an önce durdurmak için hemen saldırıya geçmek oldu. Böylece Pers ordusu Zeleia’dan harekete geçip Granikos ırmağı doğusunda Harpagia-Didymatekhia kasabaları arasındaki alçak yamaçlar üzerine yerleşti15. (Resim 4) Troas ile Mysia sınırı arasında kalan bu bölge yüksek stratejik önemi nedeniyle “Asya’nın Kapıları” olarak nitelendirilmiştir16. Hellespontos Phygia satraplığının başkenti olan Daskyleion’u Kyzikos’a ve Lampsakos’a bağlayan yollar buradan geçmekteydi. Eğer Persler istilacıları buradan kovamazlarsa, başta Daskyleion olmak üzere birçok önemli kentin yolu açılacaktı17. Ayrıca Granikos’un seçimi, Perslere İskender’i kendi belirledikleri bir savaş alanında savaşa mecbur ettikleri için bir avantaj sağlıyordu. Irmağın göreceli yüksek ve 12 Mc Coy 1989, 414. Memnon, Makedonya ordusunun özellikle iaşe sıkıntısı çektiğini öğrenmişti. Planı Pers ülkesinde İskender’in geçeceği toprakları yakıp, olabildiğince iç bölgelere çekilmekti. Böylece Makedonya ordusu kendi ikmal kaynaklarından kopup, Anadolu içlerinde kaynakları tamamen kurutulmuş bir şekilde kapana kısılacaktı. Memnon’un Persler tarafından uygulanmayan bu taktiği Türk Kurtuluş Savaşında başarıyla uygulanmış, Yunan ordusu aynı şekilde Sakarya Savaşı öncesinde Anadolu içlerine çekilerek bozguna uğratılmıştır. 13 Memnon’un önerisine en fazla karşı çıkan büyük ölçüde kendi toprakları zarar görecek olan Hellespontos Phrygia satrabı Arsites olmuşturr. Arr. Ana.,1.12; Diod. 17.18.2-3. 14 Makedonya ordusunun hemen yolu üzerinde Aesepos kıyısında Memnon’un toprakları yer almaktaydı. Polyaen. 4.3.15. 15 Diod. 17.18.4 16 Plu. Aleks., 16.1. 17 Foss 1977, 499. 98 dik olan kıyıları Makedonyalıların karşı yamaçlardaki savunmacılara karşı iyi bir saldırı yapmalarına oldukça engel oluşturmaktaydı18. (Resim 5) Irmak o zamanlar muhtemelen ne çok derin ne de çok geniş olmasa da, bununla birlikte durum İskender için oldukça güç olmalıydı. Nihayetinde Persler ordu için her türlü ihtiyacını karşılayacak şekilde buraya askerlerini yerleştirip Zeleia ve Kyzikos istikametine giden yolları güvenceye almışlardı19. Diğer taraftan İskender’in ise bir an önce saldırıya geçmek için kendi nedenleri vardı. Erzakın giderek azalmasını ve finansal problemlerinin çözümü için çok çabuk bir zafere ihtiyacı vardı20. Dahası, seferinin ve erzak kaynaklarının güvenceye alınması için Hellespontos bölgesinin güvence altında olması gerekiyordu. Üstelik İskender Granikos’ta beklemekteyken Pers donanması Mısır’dan gelerek ikmal yollarını tamamen kesebilirdi. Bununla birlikte eğer Pers ordusu ile burada savaşmaktan çekinir ve İonia’ya doğru yönelirse, bu defada arkasında büyük bir Pers gücünü bırakmış olacaktı21. Böylece İskender, Parmenion’un tüm itirazlarına rağmen Persler ile Granikos’ta çarpışmak için ordusunu hazırlamaya başladı22. Gerçekte ne olduğunu kesin olarak söylemek güçtür. Antik kaynakların verdikleri bilgiler eksik ve tutarlı değildir. Bu nedenle modern tarihçiler Diodoros23 ya da Arrianos’un24 aktardıklarından yola çıkarak çok çeşitli öneriler ileri sürmektedirler. Pers ordusunun en önemli unsuru süvarilerdi. Yaklaşık yirmi bin askerden oluşan Pers süvarisi Granikos ovasının doğusundaki yamaçlarda yaklaşık 2.5 km. uzunluğunda, on altı süvari sırası şeklinde dizilmişti. Sol kanatta kendisine bağlı sayısı bilinmeyen Yunan paralı askerler ve kendi topraklarından gelen adamlarıyla pozisyon almıştı. Onun yanında Kilikia satrapı Arsames25, sonra Paphlogonialılar ile birlikte Hellespontos Phrigia satrapı Arsites ve Hyrkanian süvarileriyle Lydia ve İonia satrapı Spithridates yer almaktaydı26. Merkezde yer alan asıl büyük kuvvetin 18 Arr. Ana., 1.13. Plu. Aleks., 16.2; Foss 1977, 501. Hammond 1980, 76-77. Plu. Aleks., 15.1. 21 Droysen 1917, 197; Hammond 1980, 81-88. 22 Arr. Ana., 1.13, Plu., Aleks. 16.2. 23 Diod. 17.19-21; Bosworth 1988, 39-44; Fox 1973, 119-123; Green 1970, 170-181; Hammond 1980, 73-75, 87-88; Badian 1977, 271-274; Droysen 1917, 193-194, n. 333. 24 Arrianos’un aktardıklarını destekleyenler Arr., 1.11-16; Fuller 1958, 147-154; Nikolitsis 1974; Tarn 1948, 15-178; Wilcken 1967, 84-88. Granikos savaş alanı ile ilgili en detaylı araştırma Hammond tarafından yapılmıştır. Hammond 1980, 81-86. 25 Diodoros’a göre Arsamenes. Diod. 17.19.4, Arrianos’a göre Arsames Arr., Ana., ve Curt. 3.4.3. 26 Diodoros’a göre Spithrovates. Diod. 17.19.4, Arrianos’a göre Spithridates Arr. Ana. 1.16.3 and Plut., Aleks., 16.8. 19 20 99 kimlerden oluştuğu bilinmemekle birlikte muhtemelen satrap Mithrovouzanes’in27 idaresindeki Kapadokialılar olmalıdırlar. Sağ kanat iki bin Baktrialı süvari, Reominthas komutasında diğer iki bin süvari ve bin Medli tarafından tutulmaktaydı28. Süvari sırasının arkasına ise yirmi bin kişiden daha az olan Pers piyadeleri yerleştirilmişti29. Pers ordusundaki Yunan paralı askerlerin sayısının beş bini aşmaması gerekir30. Bütün bu adamların komutanı Omares’dir31. Granikos ırmağının batısında ise İskender, ordusunun sol kanadına Kalas komutasında bin sekiz yüz Thessalia’lı süvariyi yerleştirdi. Onun yanında Philippos komutasında altı yüz adam ile müttefik süvarileri, daha sonra Agathon’un 150 Tharikia’lı süvarileri yer alıyordu. Bunların yanında Krateros, Meleager, Philip, Koinos ve Perdikkas komutasında her biri bin beş yüz adamdan oluşan altı falanks pezetaeroi vardı. Daha sonra Nikanor komutasındaki üç bin hypaspist sıralanmıştı. Sağ kanatta Amyntas komutasında altı yüz sarissa taşıyıcı ile yüz elli Paenian süvarisi, Sokrates komutasında iki yüz hetairoi ve Philotas komutasında bir başka bin altı yüz hetairoi yer almaktaydı. Nihayetinde, bu sıraların gerisinde bin okçu ve Agriae mızraklı süvarileri yerleştirilmişti32. Toplamda, İskender savaş alanına beş bin yüz süvari ve on üç bin piyade sürmekteydi. Sağ kanadın komutasını bizzat kendisi almış, Parmenion’u da sol kanada yerleştirmişti33. Makedonyalılar’ın ön sıralarının genişliği düşmanın kendilerini kanatlardan kuşatmaması için Perslerle eşit bir şekilde 2,5 km. uzatılmıştı. Bu yüzden, Falankslar yaklaşık sekiz adam derinliğinde, sol kanat süvarileri on, sağ kanat süvarileri de biraz daha fazlaydı. Persler İskender’i fark ettikleri zaman, sağ kanatlarındaki süvari kuvvetlerini merkezden gönderdikleri kuvvetlerle daha da sıklaştırdılar34. İskender, Sokrates’in hetairoi’larına, Paeonianlar, sarissa taşıyanlar ve bin hypaspistle ile müştereken saldırı emri verdi35. (Resim 6) Bu kuvvetler harekete geçtikten sonra, İskender hetairoi ile birlikte okçular ve mızraklı süvarilerle kendi asıl saldırısını başlattı. Borazan 27 Diod. 17.21.3; Arr. Ana. 1.16.3. Diod. 17.19.4. Arr. Ana. 1.14.4. 30 Bütün piyade askerlerinin Yunanlılardan oluştuğu söylenmek istense de , Arr., An., 1.16.6, bu mutemelen doğru değildir. Badian 1973, 284-285; Memnon’un sadece 4,000 adamı vardır. Polyaen. 5.44.4. 31 Arr. Ana. 1.16.3. 32 Arr. Ana. 1.14.1-3. İskender’in ordusu için bakınız Droysen 1917, 166-180 33 Arr. Ana. 1.14.1. 34 Arr. Ana. 1.14.4. 35 Arr. Ana. 1.14.5-6. 28 29 100 sesleri altında çığlıklar atarak ırmağa karşı ilerleyip, mümkün olduğunca bir bütünlük içinde kendi birliklerini eğimli bir şekilde yerleştirdi36. Sokrates ve Amyntas komutasındaki ilk hattın saldırısı çok önemliydi. Bunun amacı Pers sağ kanadının saldırısını önlemekti. Zaten şimdiden karşısındakilerle savaşa tutuşmuş olan ikinci hattakilerin de yanlardan kuşatılmayı önlemek için İskender tarafından sıraları daha da uzatmıştı. Bu nedenle hatlar arasında oldukça tehlikeli aralıklar oluşmuştu. Bu aralıklardan hem ön saftakiler, hem de sağ kanattan İskender ırmağı geçerek karşı kıyıya ulaştılar. Burada İskender karşıdan gelen saldırıları önleyerek, onları yandan kuşatmaya başladı37. (Resim 7) Makedonya ordusu, yavaş yavaş üstünlük sağlayarak düşmanlarını geriye itmeye başladı. Çarpışma sırasında, İskender’in hayatı tehlikeye girmişse de, Kleitos tarafından kurtarılmıştır. Her bir yönden gelen baskılar karşısında Pers süvarisi çok fazla dayanamadı38. Pezetairoi falanksları Perslerin zayıflamış merkezini çökerttikleri zaman39, her iki kanat da kaçmaya başladı40. (Resim 8) Savaşta sol kanattaki Parmenion komutasındaki kuvvetlerin nasıl bir rolü olduğu konusunda çok az bilgimiz vardır41. Galipler düşmanın piyadeleri ile karşı karşıya geldiklerinde, bunlar savaş boyunca hareketsiz kalmışlardı. Belki de savaş boyunca yerlerinden kıpırdamadan umutsuzca çarpışan sadece Yunan paralı askerler olmuştu. Ama nihayetinde bunlar da çembere alındı ve içlerinden sadece iki bin kişi sağ ele geçirilebildi42. Pers tarafından aralarında pek çok soyluyla birlikte 1000 süvari öldürüldü. Makedonyalıların kaybı ise yalnızca yirmi beş hetairoi, altmış süvari ve otuz piyade idi. Ertesi gün, ölen Makedonyalılar, paralı askerler ve Pers soyluları hiçbir cenaze töreni yapılmadan gömülürken, İskender Atina’ya adak olarak sunulmak üzere üzerinde “ Philip’in oğlu İskender ve Spartalılar dışındaki tüm Yunanler, Asya’da oturan barbarlardan” yazan üç yüz Pers zırhını gönderdi43. İskender’in Asya topraklarındaki ilk büyük ölçekli savaşını kazanmasında birçok faktör vardır. Onun strateji yeteneği durumu çabucak değerlendirip, buna göre bir harekat planı hazırlayarak kendi 36 Arr. Ana. 1.14.7. Polyaen. 4.13.6. Hammond 1980, 75,84. 38 Arr. Ana. 1.15-16.1. 39 Polyaen. 4.13.6. 40 Arr. Ana. 1.16.1. 41 Badian 1977, 273-274; 42 Arr. Ana. 1.16.1-2. Plut. Aleks., 16.13-15. 43 Arr. Ana. 1.16.3-6. 37 101 lehine çevirmeyi bilmiştir. Ayrıca savaş alanında büyük bir cesaretle ileriye atılması askerlerine örnek olmuştur. Doğal olarak ordusunu savaşa en uygun bir şekilde yerleştirmesi, onların kararlılıkla ve tüm yeteneklerini göstererek savaşmalarını sağlamıştır44. Persler için savaş alanında güneş doğrudan gözlerine geldiği için ırmağın karşı kıyısının hiçbir değeri yoktu. Bu durum İskender tarafından ırmağın karşı kıyısına geçmek için hemen değerlendirilmiş olmalıdır45. Bu savaşta Pers komutanlarına karşı devamlı yapılan suçlama onların Pers süvarisini ırmağın karşı yakasında etkili 46 kullanamamalarıdır . Fakat bununla birlikte savaş alanının durumu taktiksel anlamda geleneksel olarak ordularının en güçlü bölümü olan süvarilerine bazı avantajlar sağlıyordu. Olayların bu şekilde gelişeceğini beklemek mantıklıydı47. Pers komutanları tarafından desteklenen bu plan savaş sırasında bazı nedenlerden dolayı işe yaramadı. Doğal olarak bunun işe yaramamasıyla ilgili nedenleri bilemiyoruz. Olasılıkla savaş bölgesinin Arsites’in toprakları içinde olması ve dolayısıyla savaşın başkomutanı olan bu kişinin savaşın başlarında ölmesi bozgunun bir sebebi olabilir48. Bir diğer neden ise İskender’i öldürerek onur kazanmak isteyen Pers komutanlarının merkezi zayıflatarak İskender’e karşı doğrudan hücuma kalkmaları ve sonucunda kendi hayatlarını kaybettikleri gibi ordunun de dengesini bozarak yıkıma zemin hazırlamalarıdır49. Sonuç olarak Granikos savaşı batı Anadolu’daki Pers kuvvetinin büyük bir kısmının bir anda yok edildiği savaş olmuştur. Bu savaşta Persler askerlerinin yanı sıra pek çok yüksek dereceli komutanı da kaybetti. Pers egemenliği Anadolu’nun büyük bir kısmında tamamen çöktü. İskender kazandığı tek bir zaferle Anadolu’nun kapılarını tamamen açmış oldu. Bu savaştan sonraki Perslerin en büyük organize karşı koyması, neredeyse bir yıl sonra ve Anadolu’nun güney sınırında İssos’ta olmuştur. 44 Badian 1977, 88. Badian 1977, 290-291. Fuller 1958, 148. 47 Hammond 1980, 88. 48 Badian 1977, 283. 49 Tarn 1948, 16. 45 46 102 HARİTA VE RESİMLER Harita 1. Büyük İskender'in Troas güzergâhını gösteren harita Resim 1. Makedonya ordusunun toplandığı Arisbe Ovası 103 Resim 2. Kolonai kenti üzerinden Adresteia Ovasının görünüşü Resim 3. Pers ordusunun topladığı Zeleia kentinin bulunduğu tepe 104 Resim 4. Granikos savaş alanının doğudan Perslerin bulunduğu yerden görünüşü Resim 5. Granikos Çayı 105 Resim 6. Granikos Savaşının ilk safhasını gösteren plan Resim 7. Granikos Savaşının ikinci safhasını gösteren plan 106 Resim 8. Granikos Savaşının son safhasını gösteren plan KAYNAKÇA Andronikos 1970 Badian 1977 Berve 1926 Bosworth 1973 Bosworth 1988 Brunt 1962 Droysen 1917 Engels 1978 M. Andronikos, “Sarissa”, BCH 94 (1970) 91-114. E. Badian, "Τhe battle of the Granicus: A new look" Αρχαία Μακεδονία ΙΙ, ανακοινώσεις κατά το Δεύτερο Διεθνές Συμπόσιο, Θεσσαλονίκη, 19 - 24 Αυγούστου 1973, Θεσσαλονίκη (1977) Αρχαία Μακεδονία 271-293. H. Berve, Das Alexanderreich auf prosopographischer Grundlage (München, 1926). A.B. Bosworth, "Asthetairoi", CIQ 23 (1973) 245-253. A.B. Bosworth, Conquest and Empire: the reign of Alexander the Great (Cambridge, 1988). P. A. Brunt, “Persian Accounts of Alexander's Campaigns” CIQ 12 (1962) 141-155. G. Droysen, Geschichte Alexanders des Grossen, (Berlin, 1917). D. W. Engels, Alexander the Great and the Logistics of the Macedonian Army (London, 1978). 107 Foss 1973 Fuller 2004 Green 1992 Green 2007 Hammond 1980 Hauben 1975 Lauffer 1981 Liampi 1999 Lock 1977 Marsden 1977 Mc Coy 1989 Nikolitsis 1974 Price 1991 Tarn 1948 Wilcken 1967 108 C. Foss, "Τhe battle of the Granicus: A new look", Αρχαία Μακεδονία ΙΙ, ανακοινώσεις κατά το Δεύτερο Διεθνές Συμπόσιο, Θεσσαλονίκη, 19 - 24 Αυγούστου 1973, Θεσσαλονίκη Αρχαία Μακεδονία (1974) 95-502. J. F. C. Fuller, The Generalship of Alexander the Great (Cambridge, 2004). P. Green, Alexander of Macedon 356-323 B.C A Historical Biography (Berkeley, 1992). P. Green, Alexander the Great & the Hellenistic Age (London, 2007). N. G. L. Hammond, "Τhe battle of the Granicus river", JHS 100 (1980) 73-88. H. Hauben, "The expansion of Macedonian Sea-Power under Alexander the Great", Alexandre le Grand. Image et réalité (Genève, 1975). S. Lauffer, Alexander der Grosse (München, 1981). K. Liampi, Der Makedonische Schild (Athens, 1999). R.A. Lock, "The origins of the Argyraspids", Historia 26 (1977) 373-378. E. W. Marsden, “Macedonian military machinery and its designs under Philip andAlexander”, Αρχαία Μακεδονία 2 (1977) 211. W. J. McCoy, “Memnon of Rhodes at the Granicus” The AJPh 110 (1989) 413-433. N. Nikolitsis, Τhe battle of the Granicus (Stockholm, 1974). M. J. Price, The Coinage in the Name of Alexander the Great and Philip Arrhidaeus (Zurich – London, 1991). W.W. Tarn, Alexander the Great, II Sources and Studies (Cambridge, 1948). U. Wilcken, Alexander the Great (New York, 1967). Çanakkale Araştırmaları Türk Yıllığı 10-11’nci Sayısı (s.109-126) MİLLİ MÜCADELE SIRASINDA YUNANLILARIN VE İTİLAF DEVLETLERİNİN ÇANAKKALE BÖLGESİNDE SAVAŞ HUKUKUNA AYKIRI DAVRANIŞLARI HAKKINDA KISA NOTLAR Barış BORLAT Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Rektörlük Atatürk İlkeleri ve İnkılâp Tarihi Bölümü ÖZET Mondros Mütarekesinden sonra İtilaf Devletleri “paylaşım projesi”ni uygulamaya koymuşlardı. Bu çerçevede Çanakkale bölgesinde İngilizler ve Yunanlılar hızlı bir çalışma başlattılar. Bölgede Yunan işgalinin başlamasıyla birlikte Yunanlılar halka savaş hukukuna aykırı davranışlarda bulundular. Her fırsatta köyleri basarak mallarına el koyuyorlar, haksız yere dayak atarak köylüleri yurtlarından göç etmeye zorladılar. İngiliz ve Fransızlar da halka çeşitli eziyetlerde bulundular. Yunanlıların Çanakkale bölgesinde halka yaptığı eziyetler ancak Yunanlıların bölgeden çekilmesiyle sona erdi. Anahtar Kelimeler: Çanakkale, Yunanlılar, paylaşım projesi SUMMARY After the Armistice Mudros Entente States “Share Project” was adopted to implement. In this context the British and Greeks in the Chanakkale region have launched a quick study. Region began with occupation of Greece The Greeks act contrary to public battle made laws. At every opportunity, raided the villages, consfiscating property, unjustly beaten by throwing villegers were forced to flee their homes. British and French also made public the various sufferings. Persecuted by the Greeks to the public in the Chanakkale region, but ended with the with drawal of the Grek region. Key Words: Chanakkale, Greeks, Share Project Giriş İnsanlık tarihi kadar eski olan “savaş” olgusunun yıkıcı etkilerini azaltmaya yönelik bağlayıcı hukuksal kurallar, 19’ncu yüzyılda somut hale gelmeye başlamıştı. Uluslararası belgeler savaşta dost veya düşman ayırımı yapılmaksızın, yaralılara, hastalara, kazaya uğramış denizcilere, savunmasız veya teslim olmuş bir düşmana, savaş esirlerine, işgal edilmiş bir ülkenin sivil halkına, sağlık kurumlarına, personeline, araçlarına, kültür ve sanat varlıklarına saygı, koruma ve ayrıcalıklar öngörmekteydi1. Birinci Dünya Savaşı’na kadar olan dönemde, bu konuda aşağıdaki uluslararası sözleşmeler yoluyla suistimallerin önlenilmesine çalışılmıştı. 1.Korsanlığın kaldırılması, deniz kuşatmalarının fiili olması, tarafsız gemilerdeki düşman eşyasının ve düşman gemilerindeki tarafsız eşyanın savaş kaçağı olmadıkça müsadere edilmemesine ilişkin 16 Nisan 1856 tarihli Paris Deniz Hukuku Beyannamesi, 2.22 Ağustos 1864 tarihinde Cenevre’de imzalanan Savaş Alanında Yaralıların Durumunun İyileştirilmesi Sözleşmesi ve bu sözleşmeye 20 Ekim 1868 tarihinde eklenen maddeler, 3.1864 tarihli Cenevre Sözleşmesi’nin deniz savaşlarında da geçerli olmasına dair 1868 tarihli 3 numaralı La Haye (Lahey) Sözleşmesi, 4.Savaş yöntem ve araçlarını ilk defa düzenleyen 22 Ağustos 1868 tarihli Saint-Petersburg Sözleşmesi, 5.Savaşlarda patlayıcı ve yangın çıkarıcı maddelerin kullanılmasını yasaklayan 11 Aralık 1868 tarihli Saint-Petersburg Sözleşmesi, 6.Tarafsızların savaş zamanındaki yükümlülüklerini öngören 7 Mayıs 1871 tarihli Washington Sözleşmesi, 7.Kara savaşının kurallarını düzenleyen 29 Temmuz 1899 tarihli Lahey Sözleşmeleri, 8.Savaşta hastane gemilerinin devlet yararına konulmuş bütün vergi ve harçlardan muaf tutulmasına dair 21 Aralık 1904 tarihli Lahey Sözleşmesi, 9.Savaştaki hasta ve yaralıların durumlarının iyileştirilmesine dair 6 Temmuz 1906 tarihli Cenevre Sözleşmesi, 10.Birinci Lahey Sözleşmeleri’nin yeniden gözden geçirilmesi ve genişletilmesi sonucu imzalanan 10 ve 18 Ekim 1907 tarihli Lahey Sözleşmesi. Bu sözleşme ile kara savaş hukukunu ayrıntılarıyla tanımlıyordu. Bu sözleşmenin 3’ncü maddesine göre; imzalayan devletler savaş esnasında 1 Seha L. Meray, Uluslararası Hukuk ve Örgütler, AÜSBF Yayınları, Ankara Üniversitesi Basımevi Ankara 1979, s. 247. 110 işlenmiş bütün fiillerin sorumluluğunu kabul etmeyi yükümleniyorlardı. 22’nci maddeye göre; savaşan guruplar düşmana zarar verme konusunda sınırsız bir hakka sahip değillerdi. Yine sözleşme ile teslim olmuş düşmanı öldürmek ve yaralamak ise yasaklanmıştı. Savunulmamış şehirler, kasabalar, ikamete mahsus evler yahut binalara hangi vasıtayla olursa olsun, hücum veya bunları bombardıman etmek yasaklanmıştı. Hücumla dahi alınsa bile bir şehrin ya da yerin yağma edilmesi yasaktı. Aile şerefine ve haklarına, şahısların hayatına ve özel mülkiyetine, dinsel inançlara ve ayinlerin icrasına hürmet gösterilmesi benimsenmişti ve kesin olarak yağma yasaktı2. Her ne kadar 1907 Lahey Sözleşmesi ise Kara Savaş Hukuku belirlenmişse de bu tarihten sonra yapılan savaşlarda pek çok kez sözleşmenin ihlal edildiği görülmektedir. Bu çalışmada Yunanistan’ın Anadolu’yu işgali sırasında ve işgal boyunca Çanakkale bölgesinde Yunanlılar tarafından yapılan ihlaller incelenmeye çalışılmıştır. Anadolu’da Yunan İşgali ve Zararlarına Genel Bir Bakış Osmanlı Devleti için Birinci Dünya Savaşını sona erdiren Mondros Ateşkes antlaşmasıyla birlikte Anadolu’da işgaller hızla genişledi. Amasya Tamimine kadar İngilizler ondokuz, Fransızlar dokuz, İtalyanlar on ve Yunanlılar iki yeri işgal etmişlerdi3. İşgalciler gizli paylaşım antlaşmalarını da gözeterek Anadolu’yu işgal bölgelerine ayırdı. Yunanistan da bu paylaşım da Megalo İdea4 fikrini gerçekleştirebilmek için İngiltere başta olmak üzere İtilaf güçleri ile işbirliği içine girdi. İşgallerini meşrulaştırma arayışındaki Yunanistan bunun için Anadolu’ya nüfus nakline başladı. Bu amaçla Ayvalık ve Çanakkale bölgesine çeşitli yollarla Rumlar sokulmaya çalışıldı. Yine bu gelişmelerle ilgili bölgelerde bulunan İngiliz Komiserleri yardımcı olmaktaydı. Bu durumla ilgili Çanakkale Mutasarrıfının 22 Mayıs 1919 da Dahiliye Nezaretine sunduğu raporda; Mondros’tan, Bozcaada’dan, Limni’den ve Yunanistan’ın diğer bölgelerinden Rumların Çanakkale sahillerine geldiği ve bu gruplara Çanakkale’de görevli İngiliz temsilcisi Mösyö Vetibol’un yardımcı olduğu belirtilmekteydi. Bahriye Nezareti, 26 Mayıs 1919 tarihinde, Balkan Savaşlarından sonra ve Birinci Dünya Savaşı öncesinde Limni ve Bozcaada’ya giden Rumların deniz yoluyla kontrolün 2 http://www.msb.gov.tr/asad/default.php?page=SCH9. Mithat Atabay, Atatürk İlkeleri ve İnkılâp Tarihi (Kurtuluş Savaşı, Devrimler ve Atatürkçülük), Kriter Yayınları, İstanbul 2011,s.83. 4 Megalo İdea hakkında ayrıntılı bilgi için bakınız, Oğuz Kalelioğlu, Tarih Boyunca Türk-Yunan İlişkileri ve Megali İdea, Bilgi Yayınevi, Ankara 2009, s.90-115. 3 111 sağlanamadığı Çanakkale sahillerine çıkmakta olduklarını, amaçlarının bazı bölgelerde nüfus üstünlüğü sağlamak olduğunu bildiriyordu5. İngiliz Savaş Konseyi’nin onayı üzerine, Dışişleri Bakanlığı, Ortaelçi Granville’e 16 Temmuz’da gönderdiği gizli yazıda, İaşe Bakanlığı’nca el bombalarının ucuz fiyatlarla Yunanistan’a sağlanabileceğini bildiriyordu. Diğer taraftan, Çanakkale dolaylarındaki Yunan askerlerine, İngiliz ordu kaynaklarından yiyecek dağıtılıyordu6. Anadolu’da yaşayan yerli Rumlar da işgal sürecinde Yunanistan ile işbirliği içine girmişti. 15 Mayıs 1921 tarihinde Matbuat ve İstihbarat Müdiriyet-i Umumiyesi, Erkan-ı Harbiye-i Umumiye Riyaseti’ne gönderdiği istihbarat raporunda, Yunan Kumandanlığının İzmir, Manisa, Balıkesir, Bursa, Çanakkale, İzmit, İzmir, Üsküdar, Denizli, Aydın işgal hattında yaşayan 1291(1875), 1292(1876), 1293(1877) ve 1294(1878) doğumlu Rumların Akşehir, Bursa, Ödemiş, depolarına müracaat ederek silah altına alınmasını istiyordu7. İşgallerine dayanak arayışlarını uluslararası alanda da devam ettiren Yunanistan, 1919 Nisan ayında Stratos ve Kalogeropulos tarafından Amerikan Başkanı Wilson’a yazdıkları mektupta, Kuzey Epir’den başlayarak Gelibolu yarımadası, Çanakkale ve kazalarını da içine alan bir bölgenin Yunanistan’a bırakılmasını talep ediyordu8. Batı Anadolu’da Yunan işgali nedeniyle oluşan otorite boşluğundan faydalanmak isteyen bazı Müslüman unsurlar da bölgede çetecilik faaliyetlerine başlamışlardı9. Bu tür girişimler, Yunan işgalleri karşısında direniş gösteren Kuva-yı Milliye birliklerinin de zayıflamasına neden oluyordu. 5 Adnan Sofuoğlu, “Anadolu üzerindeki Yunan Hedefleri ve Mütareke Dönemi Fener Rum Patrikhanesi’nin Faaliyetleri,” Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, Sayı 28, Cilt: X, (Mart 1994) ,s.28; BOA, DH. KMS, Dosya:52-5, Vesika: 69 s.200 “Mahall-ı meşguledeki Rum nüfusunun teksiri ve lebe’l-icab kuvve-i fa’aleninde tertibi için Bursa, Ankara, Konya hatta Gelibolu, İzmit gibi mahallerden de Metropolidler vasıtasıyla Rum gençlerinin İzmir’e da’vet edildiği ve celb-i nazar etmemek üzere bunlardan tarik-i muhlalife ve suret-i fırka ile mahalleri esbalanı tehiyeye çalıştıkları anlaşılmıştır. Şu muamele ve hareket memleketin hal ve atisi için fevkalade celb-i dikkat ve ehemmiyettir.” aktarmaktadır. 6 Salahi Sonyel, Kurtuluş Savaşı Günlerinde İngiliz İstihbarat Servisi’nin Türkiye’deki Eylemleri, TTK, Ankara 1995,s.90. 7 Zafer Çakmak, İzmir ve Çevresinde Yunan İşgali ve Rum Mezalimi (1919-1922), Yeditepe Yayınevi, İstanbul s.213. Anadolu’da Rumların silah altına alınması ve Ermeni işbirliği hakkında ayrıca bkz., Kemal Atatürk, Nutuk, c.I, Milli Eğitim Bakanlığı Basımevi İstanbul 1970, s.2. 8 Michael Llewellyn Smith, Yunan Düşü, çev.:Halim İnal, Ayraç Yayınevi, Ankara 2002, s.211. 9 Çanakkale bölgesindeki çete faaliyetleri hakkında ayrıntılı bilgi için bakınız, BCA., 030.10 54 356.4 -21.10. BCA 030.10 54 357.8- 17.4.1339 tarih ve 1002 numaralı harp raporu, BCA 030.10 54 357.8- 19.4.1339 tarih ve 1058 numaralı harp raporu, BCA., 030.10 54 357.8- 22.4.1339 tarih ve 1089 numaralı harp raporu, BCA 030.10 54 357.8- 5.5.1339 tarih ve 1036 numaralı harp raporu, BCA., 030.10 54 357.8- 8.5.1339 tarih ve 1345 numaralı harp raporu. 112 Anadolu’da Yunanistan’ın yaratmış olduğu tahribatla ilgili İsmet Paşa Lozan Konferansı’na 20 Ocak 1923 tarihinde bir rapor sunmuştu. Bu raporda Yunanistan’ın Anadolu’daki zarar verdiği alanlar10 sayılmakla birlikte bu bölgenin yaklaşık yüz ölçümü 135.000 kilometre kare olarak belirtilmişti. Bu alan Lozan Konferansı’nın yapıldığı İsviçre’nin yüz ölçümünün üç katı kadardı. Anadolu’daki demiryollarının % 54 bu alanda bulunuyordu. Yunan işgali sırasında 3.593 cami, medrese ve okul, 710 işyeri fabrika yakılmıştı. Çanakkale’deki zarar ise 122.321 Türk lirası olarak tespit edilmişti11. Paris Maten gazetesinde Franklin Bouillion12’un Anadolu’daki Yunan tahribatı ile ilgili “Bugün mezalim sahasında bir milyon aç ve çıplak halk vardır” başlığıyla kaleme aldığı yazı dikkat çekicidir. Sadece Manisa’da 11.000 evden 10.000’inin yakıldığını, bu eylemlerin bizzat Yunanlı askerler tarafından yapıldığına birçok şahidin olduğunu belirtmişti. Bouillion yazısında medeniyetin böyle bir vahşetle övünemeyeceği gibi bunun insanlığa karşı yapılan bir hareket olduğunu vurgulamıştı13. Yine başka bir Fransız tanık Mösyö Karlo Uşak’ın işgalinin başlangıcından itibaren tanık olduklarını aktarırken Yunanlılar tarafından köylülerin hayvanlarının gasp edilerek, Ermeni ve Rum tüccarlara yok pahasına satıldığını ifade etmekteydi14. Benzer bir ifadeyi İngiliz Koramiral Webb 14 Şubat 1919 tarihli raporunda şöyle aktarıyordu: “Yunan askerleri rezalet çıkarıyorlar… Doğu Demiryolu boyunca… Köylere girerek istediklerini alıyorlar. Kadınlara sataşıyorlar ve fırsatı buldukları bir sırada minaredeki müezzine ateş ederek eğlendikleri de tespit ve iddia ediliyor” 15. İzmir İtalyan delegasyonundan İstanbul Yüksek Komiseri Kont Sforza’da 28 Mayıs 1919 tarihli raporunda Yunan askerlerinin tutuklanan binlerce asker ve sivil Müslümanın yanlarındaki paralarının, subayların gözleri önünde alındığını aktarıyordu16. 10 Raporda tahrip olanlar alanlar: “İzmir Merkez Sancağı, Aydın, Denizli Sancakları, Bursa Merkez Sancağı, Ertuğrul, İzmit, Eskişehir, Balıkesir(Karesi), Afyonkarahisar, Kütahya ve Çanakkale Sancaklarıyla, Ankara Vilayetine bağlı Haymana İlçesini(Kazasını) ve Muğla Sancağının bazı parçalarını” göstermektedir. 11 Seha Meray, Lozan Barış Konferansı Tutanaklar-Belgeler, c.III, YKY, İstanbul 2001, s.151-156. 12 Franklin Bouillion Anadolu’da Fransız heyet başkanı olarak bulunmuştur. 13 Anadolu’da Yunan Mezalim ve Vahşeti (Üçüncü Kısım Yunan Fecayi Hakkında Raporlar, Vesikalar, Mektuplar), İstihbarat Matbaası, Ankara 1338,s.231 14 Anadolu’da Yunan Mezalim ve Vahşeti (Üçüncü Kısım Yunan Fecayi Hakkında Raporlar, Vesikalar Mektuplar), s.260. 15 Gotthard Jaeschke, Kurtuluş Savaşı İle İlgili İngiliz Belgeleri, TTK, Ankara 1971,s.55-56. 16 Mevlüt Çelebi, İtalyan Arşiv Belgelerinde Anadolu’da Yunan Mezalimi (1919-1922), ATAM yay, Ankara 2010, s.16. 113 Fransız, İngiliz, İtalyan temsilcilerinin Anadolu’da yaşananları aktarmaları kadar esir Yunan askerlerinin ifadeleri de önem kazanmaktadır. İkinci kısmın emrinde ağır topçu tabur kumandanı Yüzbaşı Atinalı Yorgi ifadesinde, geri çekilme esnasında topları tahrip etmesini emredildiğini, Yunan asker ve yerli Rumların birçok fenalıkta bulunduklarını aktarıyordu. 13’ncü Piyade Alayı 2’nci Tabur yaveri Üsteğmen Nikolos oğlu Kefalunyalı Yorgi ise Trokipis’in esir edilmesi sonrası birliklerin dağılarak kendi istedikleri harekete başladığını ifade ediyordu. Uşak Belediye binasında Üsteğmen Yorgi oğlu Dimitri yerli Rum, Ermeni, Çerkes ve Yunanlılardan oluşan çetelerin tahribatına bizzat kendisinin şahit olduğunu belirtiyordu17. Anadolu’nun işgalinde bulunan bir Yunanlı ise “Sadece soygunculuğu düşünür olmuştuk. Türk köylerini talan etmeğe koyulmuştu askerler. Ve Kemal haklı olarak: “Düşmanın yaptıklarından ben utanç duyuyordum” şeklinde demeç veriyordu”18 diyecekti. Yunanlı yazar Dimitri Kitsikis, “Yunan Propagandası” isimli kitabında, 15 Mayıs gününü şöyle nakletmişti: “Yunan birlikleri Türklere karşı cinayetler işlemişlerdir. Ve bu cinayetler öylesine gerçekti ki, kimse inkâra cesaret edememiştir.” Yunan faaliyetleri yerli ve yabancı basında da geniş yankı uyandırmıştı. İngiliz gazetesi “Daily Express”, 31 Mayıs 1919 tarihli sayısında 15 Mayıs gün ki olaylara geniş yer ayıracaktı. Bu habere birinci başlık olarak, “ İzmir’de Yunanlıların cinayetleri” ikinci başlıkta ise“Silahsız Türkler soyuldu ve öldürüldü” şeklinde atılmıştı. Yine İngiliz gazetesi “Morning Post” ise 29 Mayıs 1919 gün ki sayısında “İzmir’den kanlı karışıklıklar” başlığı altında 15 Mayıs olaylarını okuyucularına duyuracaktı19. Yerli basında ise “Açıksöz” gazetesi 29 Mart 1921 günkü sayısında okuyucularına Kırkkilise (Kırklareli) bölgesindeki Müslümanların evlerinden zorla çıkarıldıklarını yerlerine ise Kafkaslardan getirilen Rumların yerleştirildiğini bildiriyordu. Sinop gazetesi de 25 Ağustos 1922 tarihinde yapılan resmi tebliğde Adalar Denizi’nden (Ege Denizi) Ayvacık kazasının Tuzla Çayı bölgesine eşkıyaların çıkarıldığını ve Çanakkale kasabasında bazı yangınlar meydana geldiğini bildiriyordu”20. 17 Anadolu’da Yunan Zulüm ve Vahşeti, s.277. Dido Sotiriyu, Benden Selam Söyle Anadolu’ya, Fransızcadan Çeviren: Atilla Tokatlı, Alan Yayıncılık, İstanbul 1970,s.171. 19 Aydın Taneri, Türk-Yunan Kültür Savaşı, Ocak Yayınları, Ankara (t.y.), s.112. 20 Mustafa Tatlıcı, Musa Yıldız, Seyfettin Ünlü, Sinop Gazetesi’nin Tanıklığında Milli Mücadele, İstanbul Büyük Şehir Belediyesi, İstanbul 2006, s.37. Anadolu basınına diğer yansımaları için ayrıca bakınız: “Garbi Trakya kıyamı hakkında yeni tafsilat” Akşam, 7 Kânunuevvel 1338. “Çanakkale’de” Akşam, 9 Teşrinisani 1338. “Yunanlılar Trakya’yı tahliye ederken neler yapıyorlar” Akşam, 15 Teşrinisani 1338. 18 114 Çanakkale Bölgesinde Yunanlıların Savaş Hukukuna Aykırı Faaliyetleri Çanakkale bölgesindeki Yunan işgal sahalarından en önemli yerini Ezine oluşturmaktaydı. Yunanistan’ın Ezine ve civarındaki etkinliğini sağlayabilmesi için ise Ezine hapishanesin ayrı bir önemi vardı. 21 Nisan 1921 tarihli ve 83 sayılı ifade tutanağında Selim oğlu Mehmet’in anlattıkları Ezine Hapishanesi’nde yaşananların ortaya çıkması için önemli bilgiler vermektedir. Mehmet ifadesinde on beş Yunan askerinin 15 Aralık 1920 günü kendisini evinden alarak Ezine Hapishanesine götürdüğünü belirterek; hapishanenin durumu ile ilgili olarak buradaki Müslüman mahkûmların gördükleri işkenceleri bütün ayrıntılarıyla dile getirmektedir. Kendisinin de bu işkencelere maruz kaldığını, anne ve babasının sağladığı 40 liralık fidye ile serbest bırakıldığını ifade etmektedir21. Mehmet ifadesinde Yunan askerlerinin Müslümanlardan fidye alabilmek için çeşitli bahanelerle hapishaneye getirdiğini ve para alıncaya kadar burada çeşitli işkencelerin uygulandığını belirtmektedir. Benzer uygulamalar Biga’da da yaşanmıştı. Yeni Çiftlik köyünden köylüler fidye olarak 200 lirası alınarak serbest bırakılmıştı. Biga Jandarma Kumandanlığının 14 Mart 1921 tarihli ve 1247 numaralı raporuna göre isimleri şu şekildedir: 1.Yeni Çiftlik ahalisinden Abdurrahman oğlu Mustafa 2. Yeni Çiftlik ahalisinden Süleyman oğlu Mustafa 3. Yeni Çiftlik ahalisinden Mustafa oğlu Süleyman 4. Yeni Çiftlik ahalisinden Hacı Osman oğlu Osman 5. Yeni Çiftlik ahalisinden Musa oğlu Mehmet 6. Yeni Çiftlik ahalisinden Hacı Musa oğlu Hasan 7. Yeni Çiftlik ahalisinden Ömer oğlu Mehmet 8. Yeni Çiftlik ahalisinden Hasan oğlu Mehmet 9. Yeni Çiftlik ahalisinden Kadir oğlu Mustafa 10. Yeni Çiftlik ahalisinden Mehmed oğlu Ali 11. Yeni Çiftlik ahalisinden Mustafa oğlu Mehmet 12. Yeni Çiftlik ahalisinden İsmail oğlu Rüstem 13. Yeni Çiftlik ahalisinden Mehmed oğlu Hüsmen 14. Yeni Çiftlik ahalisinden Mehmed oğlu Hüseyin Çavuş 15. Yeni Çiftlik ahalisinden İbrahim oğlu Mustafa 16. Yeni Çiftlik ahalisinden Hasan oğlu Eyüp “Yunanlılar 500.000 Türk’ü öldürüyor” Vatan, 25 Eylül 1923. “Mazlum ve muzdarip Garbi Trakya müslümanlarından istimdarname” Akşam, 27 Teşrinisani 1338. 21 Türkiye’de Yunan Fecayi, Dâhiliye Nezareti, Matbaa-i Ahmed İhsan ve Şürekâsı, İstanbul 1337,s.211. 115 17. Yeni Çiftlik ahalisinden Hasan oğlu Ömer 18. Yeni Çiftlik ahalisinden Ali Osman oğlu Yusuf 19. Yeni Çiftlik ahalisinden Hüseyin oğlu Hacı Ali 20. Yeni Çiftlik ahalisinden Osman oğlu Ahmet 21. Yeni Çiftlik ahalisinden Osman oğlu Kara Yusuf 22. Yeni Çiftlik ahalisinden Yusuf oğlu Hasan 23. Yeni Çiftlik ahalisinden Mustafa oğlu Mehmet22 Ezine bölgesindeki Yunan işgallerinde Saatçi oğlu Yani, Ezineli Kostantin, Kör Apostol gibi yerli Rumlar Türklere yapılan eziyetlerde ön planda görünmekteydi. Kör Apostol Yunan askerlerinin de desteğine güvenerek Ezine bölgesinde birçok faciayı gerçekleştirmişti. 15 Ekim 1921 tarihinde Ezine Yunan işgal kumandanın emriyle Rumlardan Ezineli Kostantin ile beş Yunan askeri Pınarbaşı köyüne gelip silah toplamak bahanesiyle ahaliden Osman oğlu Raşit Çavuş, Arap Ömer, Geyiklili Tatar Ali’nin kollarını bağladıktan sonra kırbaç ve sopa ile darp etmişlerdi23. 12 Kasım 1921 tarihinde bir subay idaresinde yirmi beş kişilik bir Yunan müfrezesi ile Kör Apostol Ezine’ye gelerek buldukları her şeyi gasp ettikten sonra Çerkes Ali Osman’ı dipçikle dövmüş, ellerini ayaklarını bağlayarak eline geçirdiği taşla vücuduna rastgele vurmuştu. Ali Osman, Yunan askerlerine 70 ve Kör Apostol’a 30 lira vermek suretiyle hayatını kurtarabilmişti. Aldığı yaraların tesiriyle Çanakkale hastanesinde üç ay yatmıştı24. 27 Şubat 1921 tarih ve 1252 numaralı jandarma raporuna göre, 24 Şubat 1921 tarihinde Yunan askerleri Ezine’ye bağlı Kızılköy’de köylülere yaptıklarıyla yetinmeyerek Kürt oğlu Yahya’yı köy ahalisinin gözleri önünde öldürmüşlerdi25. Bazı köylerde öldürme olayları yanında, çeşitli işkenceler de gerçekleştirmişlerdi. 9 Nisan 1921 tarih ve 2336 numaralı jandarma raporunda, 1 Nisan 1921 günü Ezine’ye bağlı Köseler köyünde yaşananlar aktarılıyordu. Asteğmen Nikola Burkidis komutasında on Yunan askeri yanlarında bulunan yerli Rum çetecilerle birlikte köy ahalisinden Deli Hasan oğlu Mustafa’nın babası Ahmet’i süngü ve dipçik ile darp ederek baş aşağı asmışlardı. Bununla da yetinmeyerek asılı duran savunmasız Ahmet’in altında saman yakmak suretiyle işkence etmişlerdi26. 22 Türkiye’de Yunan Fecayi, (İkinci Kitap), Dâhiliye Nezareti, Matbaa-i Ahmed İhsan ve Şürekâsı, İstanbul 1337, s.245-246. 23 Türkiye’de Yunan Fecayi,s.208. 24 Türkiye’de Yunan Fecayi, s.208-209. 25 Türkiye’de Yunan Fecayi, s.204. 26 Türkiye’de Yunan Fecayi, s.219. 116 Çanakkale Jandarma Komutanlığı’nın 18 Mart 1921 tarih ve 1806 sayılı raporunda, Ezine’ye bağlı Dümrek köyündeki Yunan askerlerinin hukuksuz uygulamalarına yer veriyordu. Bir köyden diğer köye gitmeye çalışan dört köy ahalisinin yolu Yunan askerleri tarafından kesilmek suretiyle öldürülerek köy yakınındaki dereye atılmıştı. Köylüler Yunan askerlerinin yaptıkları baskılar nedeniyle köyden çıkamadıkları için, bu süre içerisinde öldürülen köylülerin cesetleri yabani hayvanlar tarafından parçalanmıştı27. Çanakkale Jandarma Komutanlığı’nın 26 Nisan 1921 tarihli vukuat cetveline göre 14 Kasım 1921 tarihinde Ezine’ye bağlı Sarıçalı köyüne gelen Yunan askerleri Ezine’ye gitmekte olan köy muhtarını, ahaliden bazı kimseleri ve köy korucusunu tutuklayarak Ezine’ye sevk etmişlerdi. Yunan askerlerinin işkencesiyle köy korucusu hayatını kaybetmişti28. Sarıçalı köyü ihtiyar heyetinin 27 Nisan 1921 tarihli mazbatası Yunan askerlerinin köyde yaptıkları facia hakkında ayrıntılı bilgi vermektedir. 31 Temmuz 1921 tarihinde köyü abluka altına alan Yunan askerleri, köylülerin silahlarını teslim etmesini istemişlerdi. İhtiyar heyeti azalarından Kısa oğlu Osman, Murat oğlu Hasan Çavuş, Korucu Hasan silahlarını olmadığını söylemeleri üzerine Yunan askerleri tarafından darp edilerek eşyaları gasp edilmiş, köyde bulabildikleri hayvanları da yanlarında götürmüşlerdi29. 6 Şubat 1921 tarihli ve 693 numaralı jandarma raporuna göre, 2 Şubat 1921 tarihinde Yunan askerleri yanlarında bulunan 7 kişilik Rum çetesiyle birlikte Ezine’ye bağlı Bilen köyüne gelmişlerdi. Köy ahalisinden Mustafa oğlu Mustafa’nın orak parası olan 50 lirası gasp edilerek hanımının da ziynet eşyalarını almışlardı. Evde değerli ziynet eşyasını saklamasın diye Mustafa’nın eşinin göbeğine sıcak kül, külün ortasına da ateş koymak suretiyle saatlerce işkence etmişlerdi30. Çanakkale Mutasarrıflığının 14 Mayıs 1922 ve 2/841 numaralı raporuna göre 12/13 Mayıs 1922 Cumartesi gecesi Ezine Yunan kumandanının emri her yerde duyurulmuştur. Bu emre göre gece saat iki buçuktan sonra kimse dışarıda bulunmayarak herkes ev ve dükkânlarının kapısına fener asacaktı. Belirtilen saatten sonra dışarıda dolaşan ya da kapısına fener asmayanlar Yunan devriyeler tarafından derhal vurulacaktı. 14/15 Mayıs gecesi kasaba ahalisinden Mehmet Efendi oğlu Aşçı Kamil 27 Türkiye’de Yunan Fecayi, s.205. Türkiye’de Yunan Fecayi, s.205. 29 Türkiye’de Yunan Fecayi, s.206. 30 Türkiye’de Yunan Fecayi, ,s.207. 28 117 Usta, Hacı Halil Ağanın oğlu Ahmet Ağa ve Halil Çavuş’un kardeşi İsmail’in evlerinin kapısındaki fenerlerin rüzgârın etkisiyle söndüğü Yunan devriyeler tarafından görülerek hanelerinden zorla alınmışlardı. Belediye binasına götürülen ahali burada darp edilmişti. İsmail, Yunan askerleri tarafından vücudunun çeşitli yerlerinden bıçaklanmıştı31. Ezine ve Bayramiç kazalarında, Yunanlıların bölgeyi boşaltmasıyla yaptıkları mezalim daha iyi ortaya çıkmıştı. Yunanlıların boşalttıkları alanlarda kuyularda kafaları kör bıçakla kesilmiş, taşla ezilmiş ve çeşitli işkencelerle öldürülmüş insan cesetleriyle bıçak, fes ve kemikler bulunmuştu. Bazı cesetlerin kimlikleri belirlenerek defin işlemleri yapılmıştı32. İngilizlerin Tutum ve Davranışları Gelibolu Yarımadasında da İngilizler savaş hukukuna aykırı davranışlar yapmışlardı. İngilizler; 31 Temmuz 1923 tarihinde Sarafim Çiftliğinde, 31/1 Ağustos gecesi 1923’te Küçük Anafartalar’da, Büyük Kemikli’de ve 1 Ağustos’ta yeniden Büyük Kemikli’de, 5 Ağustos 1923 akşamı Akbaş ile Bigalı arasındaki sahilde yangın çıkartmışlardı. Bu gelişmeler üzerine Türkiye Büyük Millet Meclisi, İstanbul İngiliz Yüksek Komiserliği nezdinde girişimde bulunmuş ve İngiliz temsilciliği yangın neticesinde oluşan zarar ziyan tespitinin yapılarak TBMM’ye sunulacağını bildirmişti. Ayrıca İngiliz temsilciliği oluşan zarar ve ziyanın kendilerince karşılanacağını belirtmişlerdi33. Çanakkale şehir merkezi ve merkez köylerinde de benzer olaylara rastlanmıştı. Karacaören köyünden Hacı Hüseyin oğlu Süleyman’ın devesi köye yarım saat uzaklıkta Çardak mevkiinde sahil boyunda otlarken iki İngiliz askeri tarafından alaturka saatle 4-5 civarlarında öldürülmüştü. Jandarma Komutanlığı’nın yaptığı incelemelere göre Nara bölgesinden gelen İngiliz askerleri keyfi suretle deveye bir el ateş açarak öldürmüşlerdi. Bu durum üzerine Türk yetkililer, İstanbul’da Harington nezdinde girişimde bulunarak devenin bedeli olan 250 liranın karşılanması ve bu tür olayların tekrarını engellemek için resmi yazışmaya başlamışlardı. Yazışmalarda İngiliz temsilciler devenin itlafının keyfi surette yapıldığını kabul etseler dahi üç ay süren bu yazışma sürecinden sonuç alınamamıştı34. 31 Arşiv Belgelerine göre Balkanlar'da ve Anadolu'da Yunan Mezalimi II (Anadolu'da Yunan Mezalimi), Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü, , Ankara 1996, s.266-269. 32 Arşiv Belgelerine göre Balkanlar'da ve Anadolu'da Yunan Mezalimi II (Anadolu'da Yunan Mezalimi,), s.287-288. 33 BOA.,12.8.1923,HR. İM Dosya No. 80 Gömlek.58. 34 BOA.,16.5.1923, HR. İM Dosya No. 73 Gömlek.53. 118 Bu arada Çanakkale Mektep-i Sultaniyesi’nde on altı öğretmen Çanakkale’den çıkarıldıkları için üç ay maaş alamamışlar bu dönem içerisinde aileleriyle yaşadıkları zorluklar nedeniyle İstanbul Hükümeti Dışişleri Bakanlığı nezdinde girişimlerde bulunmuşlardı. Bu girişimler sonucunda on altı öğretmen Van, Maraş, Manisa gibi bölgelere tayin edilmişlerdi. 35 Çanakkale’de tercüman olarak görev yapan Halil (Dilmaç) Efendi’yi 18 Kasım 1922 günü İngilizler evinden dışarıya çağırarak zorla tutuklanmışlardı36. Bununla da yetinmeyen İngiliz İşgal Kuvvetleri Kale-i Sultaniye Orman Müdürünü de tutuklamışlardı. Bunun üzerine TBMM Hükümeti’nin Dışişleri Bakanlığı Harington nezdinde girişimde bulunmuştu. Harington tarafından yapılan açıklama memurların ellerinde bulunan dolaşım ve ikame vesikalarının İngilizler tarafından damgalattırılmadığı sürece tutuklama işlemlerinin devam edeceği şeklindeydi37. Büyük Taarruz sonrasında Çanakkale civarında sıkışan İngilizler için General Harington İzmir’de bulunan Mustafa Kemal’e gönderdiği telgrafında iki ordu arasında olası bir hadiseden endişeli olduğunu bildirmişti38. Mustafa Kemal, General Harington’un telgrafına verdiği cevapta Türk Ordusunun mağlup Yunan ordusunu takip ettiğini, Yunan birliklerinin Anadolu’yu baştanbaşa tahrip ederek yüz binlerce kişiyi mecalsiz bıraktığını, bir yandan da Trakya’da mezalime devam ettiğini ifade etmişti. Yunanlıların bu süreçte tarafsız bölgeyi de su-istimal ettiğini bunun ise en yakın örneğinin 23 Eylül 1922’de Ezine’deki uçaklarının faaliyetlerini göstermişti. Mustafa Kemal telgrafında, Çanakkale’de yapılan tahribata da yer vererek İngilizlerin Erenköy ile Çanakkale arasındaki arazide tahribatlarda bulunduğunu, Çanakkale’deki bina ve malların tahrip edildiğini ifade etmişti. Ayrıca Yunan birliklerinin çekilme esnasında ve yapmaya çalıştıkları tahkimatta Müslümanları zorla çalıştırmalarının ise dikkatle izlendiğini söylemişti.39 Çanakkale’de İngiliz ve Türk ordusunun karşı karşıya kalması Fransız kamuoyunda da yer bulmuş ve Fransızlar Türklerin Yunanlıları takip gibi bir durumu en doğal hakları olduğunu dile getirmişlerdi. Fransız 35 BOA., 21.1.1923,HR.İM Dosya.66 Gömlek.18 BOA 10.2.1923 HR. İM Dosya.67. Gömlek.22 BOA, 19.12.1922 HR. İM Dosya. 63 Gömlek. 75 38 Atatürk’ün Tamim, Telgraf ve Beyannameleri, Atatürk Araştırma Merkezi Yayınları, Ankara,2006,s.486. 39 Atatürk’ün Tamim, Telgraf ve Beyannameleri, s.487. 36 37 119 L’Intransigeant gazetesi, Çanakkale Olayı40’nın iki tarafı yeni bir savaşa sürükleyebileceğine de işaret ederek; “İşte karışık ve tehlikeli anlar geri geldi, sokakta, her toplanılan yerde endişeli konuşmalar işitiliyor: -Ya savaş? –Türkler ne yapacaklar? –Orada dövüşürlerse biz ne yaparız? Şaşırtıcı haberler dolaşıyor: İngilizler Çanakkale’de çember içine alınmış” manşetini atmıştı41. Mudanya Ateşkes Antlaşması yapılmış olmasına rağmen İngilizler İstanbul’dan kaçan Rum ve Ermenileri amale sıfatıyla Çanakkale’ye getirmişlerdi. Dışişleri Bakanlığı’nın yazdığı rapora göre Çanakkale’ye bu şekilde nakledilenlerin sayısı 8.000’e ulaşmıştı. Bunlar İngiliz Ordusuna dahil edilmişti42. İngilizler bu Rum ve Ermenilere asker elbiseleri giydirmişler Gelibolu yarımadasında Ilgardere’den Seddülbahir’e kadar olan alanda oluşturmaya çalıştıkları tahkimatın yapılmasında kullanmışlardı43. Bu durum TBMM’de de gündeme getirilmişti. Başbakan Rauf Bey, 16 Aralık 1922 tarihli Meclis konuşmasında amele namında getirilen Rum ve Ermenilerin Çanakkale’de Müslümanlara tecavüzlerde bulunduğu, Türk yetkililerin bu şahısları tutuklamak istediğinde ise İngilizler tarafından himaye edildiğini açıklamıştı44. Sonuç Birinci Dünya Savaşı sonrası başlayan Anadolu’nun işgali sürecinde İtilaf Devletleri işgal bölgelerinde uluslararası savaş hukukuna aykırı uygulamalarda bulunmuşlardı. Yunanlılar neredeyse tüm savaş hukuku kurallarını çiğnemişlerdi. Yunanlıların böyle davranmasındaki başlıca neden, Yunanistan’ın Anadolu’nun işgaline kalıcı olarak bakması, Anadolu’daki yerli Rum nüfusun sayısal gücünden faydalanmaya çalışması TBMM’nin işgaller kadar iç isyanlarla uğraşması gibi etkenlerdi. Anadolu’da yaratılan tahribatın somut olarak tespiti için Mustafa Kemal, Türk birliklerinin zaferinin Anadolu halkına duyururken bir taraftan da çekilen Yunan kuvvetlerinin bölgelerde olası zararlar vermeleri halinde bunları hangi kıta, kumandan yaparsa numarasını komutanının ismini öğrenmelerini istemişti45. Türkiye Büyük Millet Meclisi, Yunan mezalimini dünyaya duyurmak amacıyla bir nota kaleme almıştı. Bu nota; 1920 yılında Osmanlı 40 Çanakkale Olayı hakkında ayrıntılı bilgi için bkz., David Walder, Savaştan Sonra Çanakkale Olayı:1922, çev. M.Ali Kabal, Örgün Yayınevi, İstanbul,2004. 41 Yahya Akyüz, Türk Kurtuluş Savaşı ve Fransız Kamuoyu(1919-1922), TTK, Ankara 1988,s.297. 42 BOA, 16.12.1922,HR. İM Dosya No.13 Gömlek No.101 43 BCA 030.10 54 358.1- 7.1.1339 tarihli harp raporundan. 44 TBMM Zabıt Ceridesi, Devre 1 c.25 İçtima.3 s.413 45 Atatürk’ün Tamim, Telgraf ve Beyannameleri, s.486. 120 Mebusan Meclisince kabul edilen Misak-ı Milli’nin Wilson Prensiplerine uygun olmasına rağmen bunun Yunanlılar tarafından yok sayıldığı ve Yunanlılar tarafından birçok savaş hukukuna aykırı girişimlerde bulunduğuna özellikle vurgu yapılmıştı46. Yunanistan’ın Anadolu’yu işgalinde izlemiş olduğu yöntemlerin sonuçlarına iki yönden bakılabilir: Birinci yönü uluslararası hukukun ihlali, diğeri ise iki ülke arasındaki siyasal ilişkilerin yavaşlamasına etki etmesidir. Uluslararası hukuku ihlali İtilaf Devletlerinin raporlarında sabit ise de Uluslararası kural koyucu ve uygulayıcıların durumu değerlendirmedeki esnek bakışlarının da etkisiyle sonuçsuz kaldığı görülmüştür. İkili ilişkilere olan etkisi ise dış politikada uzun süre kendini hissettirmiştir. Devletin siyasetinin birey bazındaki sonuçları açısındansa en iyi örnek 1930 yılında Yunanistan Başbakanı Venizelos’un Türkiye’de karşılanmasında yaşanmıştır. Afet İnan hatıralarında bu olayı şöyle anlatmaktadır: “Venizelos geldiği zaman, yani Venizelos’u ilk gördüğüm zaman kendisinden çekinmiş, hislerimle hareket etmiştim. Millî Mücadele’de Biga’da ilkokuldaydım. Venizelos adını duyduğumuz vakit garip bir korku içinde kalırdık.. Çünkü Venizelos gelecek, kuva-yi milliyecileri şöyle yapacak, böyle yapacak denirdi.. Babam da Biga’da orman müfettişi iken Millî Mücadele saflarında çalışmak üzere gittiği için biz ailece korku içinde idik. Venizelos’u ilk gördüğüm zaman böyle bir his içindeydim.. Fakat görüyordum ki, Atatürk Venizelos’la gayet samimî olarak konuşuyor ve yeni dostluklar yapabilmenin gereği üzerinde duruyordu. Bu gelişinde, bir ziyaret esnasında Venizelos’u Ankara Palas’ta karşılıyor Atatürk... Giriş kısmında duruyorlar ve halk da orada toplanmış durumda.. Fakat bir hareket yok.. Atatürk, Venizelos’un arkasına geçiyor ve işaret ediyor halka alkışlamaları için... Ve ondan sonra alkışlıyorlar. Çünkü hakikaten halk, Venizelos dendiği zaman bir çekingenlik içinde... Benim de kendi çocukluğumda olduğu gibi... Venizelos’u gördüğüm zaman nasıl konuşacağımı bilememiştim. Fakat sonra karşılıklı ve eşi ile beraber konuşmalarımız oldu”47. Görüldüğü gibi devletlerin aldığı kararların sonuçları devlet politikaları kadar birey hayatını da derinden etkilemektedir. 46 47 Anadolu’da Yunan Zulüm ve Vahşeti, Üçüncü kısım,İstihbarat Matbuası, Ankara 1338,s.298. Afet, İnan, Atatürk’ün Bazı Özellikleri, Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, Sayı 1, Cilt: I, Kasım 1984 121 KAYNAKÇA Arşiv Belgeleri Başbakanlık Osmanlı Arşivi Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi Süreli Yayınlar Akşam Gazetesi Vatan Gazetesi Sinop Gazetesi Kitap ve Makaleler Afet, İnan, Atatürk’ün Bazı Özellikleri, Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, Sayı 1, Cilt: I, Kasım 1984. AKYÜZ, Yahya, Türk Kurtuluş Savaşı ve Fransız Kamuoyu(1919-1922), TTK, Ankara 1988. Anadolu’da Yunan Mezalim ve Vahşeti,(Üçüncü Kısım Yunan Fecayi Hakkında Raporlar, Vesikalar, Mektuplar), İstihbarat Matbaası, Ankara 1338. Arşiv Belgelerine göre Balkanlar'da ve Anadolu'da Yunan Mezalimi II (Anadolu'da Yunan Mezalimi), Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü, Ankara 1996. ATABAY, Mithat, Atatürk İlkeleri ve İnkılâp Tarihi (Kurtuluş Savaşı, Devrimler ve Atatürkçülük), Kriter Yayınları, İstanbul 2011. ATATÜRK, Kemal, Nutuk, Milli Eğitim Bakanlığı Basım Evi, İstanbul 1970. ÇAKMAK, Zafer, İzmir ve Çevresinde Yunan İşgali ve Rum Mezalimi (19191922),Yeditepe Yayınları, İstanbul 2007. ÇELEBİ, Mevlüt, İtalyan Arşiv Belgelerinde Anadolu’da Yunan Mezalimi(1919-1922), ATAM yay, Ankara 2010. JAESCHKE,Gotthard, Kurtuluş Savaşı ile İlgili İngiliz Belgeleri, TTK, Ankara 1971. KALELİOĞLU, Oğuz, Tarih boyunca Türk-Yunan İlişkileri ve Megali İdea, Bilgi Yayınevi,2009. MERAY, Seha, Lozan Barış Konferansı Tutanaklar-Belgeler, YKY, İstanbul 2001. MERAY, Seha, Uluslararası Hukuk ve Örgütler, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Yayınları, Ankara Üniversitesi Basımevi, 1979. SMİTH,Mıchael Llewellyn, Yunan Düşü,Çeviren:Halim İnal, Ayraç Yayınevi, Ankara 2002. SOFUOĞLU, Adnan, “Anadolu üzerindeki Yunan Hedefleri ve Mütareke Dönemi Fener Rum Patrikhanesi’nin Faaliyetleri,” Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, Sayı 28, Cilt: X, (Mart 1994). SONYEL,Salahi, Kurtuluş Savaşı Günlerinde İngiliz İstihbarat Servisi’nin Türkiye’deki Eylemleri, TTK, Ankara 1995. SOTİRİYU, Dido, Benden Selam Söyle Anadolu’ya, Fransızcadan Çeviren: Atilla Tokatlı, Alan Yayıncılık, İstanbul 1970. TANERİ,Aydın,Türk-Yunan Kültür Savaşı, Ocak Yayınları, Ankara (t.y.). TATLICI,Mustafa,YILDIZ Musa,ÜNLÜ Seyfettin, Sinop Gazetesi’nin Tanıklığında Milli Mücadele, İstanbul Büyük Şehir Belediyesi, İstanbul 2006. Türkiye’de Yunan Fecayi, Dâhiliye Nezareti, Matbaa-i Ahmed İhsan ve Şürekâsı, İstanbul 1337. WALDER, David, Savaştan Sonra Çanakkale Olayı:1922,çev. M. Ali Kabal, Örgün Yayınevi, İstanbul 2004. 122 Ekler Tercüman Halil Efendi’nin Tutuklanması hakkında Arşiv Belgesi. 123 Bozcaada’daki Yunan Faaliyetleri hakkında İstanbul’a gönderilen not.(6 Ocak 1923) 124 Çanakkale’deki Sivil nüfusun sınırlandırılması hakkında rapor. (22 Ocak 1923) 125 İngilizler tarafından Sarafim Çiftliğinde çıkarılan yangın hakkında Arşiv Belgesi. 126 Çanakkale Araştırmaları Türk Yıllığı 10-11’nci Sayısı (s.127-152) GELİBOLU HATIRATI GALLIPOLI MEMOIRS Kaymakam Mehmet Emin Bey Çanakkale Boğazı Ağır Topçu Dördüncü Alay Kumandanı (Transkripsiyon: Mithat ATABAY) ÖZET Gelibolu Hatıratı isimli eser, 1910-1911 yıllarında Mehmet Emin Bey tarafından yazılmış bir eserdir. Eserin tamamı Gelibolu ile ilgilidir. Mehmet Emin Bey, bu eserini 1928 yılında Tuğgeneral Hüseyin Hüsnü Emir (Erkilet) Paşa’ya takdim etmiştir. Mehmet Emin Bey, eserinin başında kendisinin Çanakkale Boğazı Dördüncü Alay Kumandanı olduğunu belirtmektedir. Eser sekiz nutuktan oluşmaktadır. Mehmet Emin Bey, 1910-1911 yıllarında muhtemelen kendisinin söylediği nutukları bir kitapta toplamıştır. Elimizde söz konusu yıllara ait pek fazla bilgi bulunmamaktadır. Eserde 1910-1911 yıllarına ait Gelibolu yarımadası hakkında bilgiler vermesi nedeniyle dikkat çekicidir. Osmanlıca olarak kaleme alınmış eserin transkripsiyonu yapılmamıştır. Nutuk şeklinde kaleme alındığından dili oldukça ağırdır. O nedenle eserin sonuna bir sözlük ilave etmeyi zorunlu gördük. SUMMARY Gallipoli diaries, private work, a piece written by Mehmet Emin Bey in the years 1910-1911. All of the work relates to Gallipoli. Mehmet Emin Bey, in 1928 the work of Brigadier General Emir Hüseyin Hüsnü (Erkilet) Pasha was presented. Mehmet Emin Bey, at the beginning of his work he state that the Dardanelles, the Commander of the Fourth Regiment. Work consists of eight speech. Mehmet Emin Bey, probably in the years 1910-1911 collected in a book in his speeches he said. We have little information fort he years 1910-1911 is striking. There has not been drafted in the transcription of Ottoman works. Speech from the language has been written in the form of very heavy. Therefore, the end of the work required to add a dictionary, we have seen. GELİBOLU HÂTIRÂTI BAHR-İ SEFîD BOĞAZI AĞIR TOPÇU DÖRDÜNCÜ ÂLÂY KUMANDANI KA’İM-MAKÂM MEHMED EMİN İSTANBUL -1327 MEKTEB-İ HARBİYYE MATBAASI “Fazılâ-i erbâb-ı kalemden ve erkân-ı harbiye mirlivalarından Hüseyin Hüsnü Emirî Paşa Hazretlerine takdim-i medâranemdir. Sene 26 Mart 1928 (İmza) Muallim Mehmed Emin” 128 GELİBOLU HÂTIRÂTI Efrâd-ı müstebdelenin i‘âne-i bahriye hakkında ef‘âl-i mürüvvetkârânesi bütün dünyâ teslîm ider ki, altı yüz bu kadar senelik binâ-i saltanat ve şevketi te‘sîs ve idâme iden Osmanlı Askerleri, merddir; şecîdir; mürüvvetkârdır. Merddir: Çünkü kahramanlığa ta‘aluk ider ne kadar fazâil ve mekârim var ise nefslerine müştâk itmişler; yâr ve âğyâr nazarında dâsıtân-ı mefheret olan nice nice menâkıb-ı merdânenin ashâbı olmuşlardır ki bu vekâyi’-i ‘azîmenin her biri, târîh-i âlemin yegâne medâr-ı zînet-i kemâlidir. Şecîdir: Çünkü emr-i aklı ve hükm-i şer‘i dâhilinde mehâlik ve mekârihe göğüs gere gere isti‘zâm-ı nâmûs, istisgâr-ı hayât, istihkâr-ı mesâib itmek bu dilâverlerin en büyük şiâr-ı iclâlidir. Mürüvvetkârdır: Çünkü hayr ve hasenâta tevakkuf ider ef ‘âlin icrâsında nakd-ı mevcûdlarını değil, cevher-i cânlarını [2] virmek iktizâ itse sâf ve pâk bir i‘tikad-ı kâmil ile ânın fedâsından çekinmeyecekleri içün bu merdler, bu kahramanlar yalnız mürüvvetin değil, kâffe-i imtiyâzât ve kemâlât-ı insâniyyenin timsâlidir. Acaba dünyânın neresinde bu kadar fazâile mazhâr olmuş bir asker-i kâmil gösterilebilir? İşte bugün istibdâlleri icrâ idilen Bolayır istihkâmı topcu efrâdı bu ‘azm-i kaviyymin bu vicdân-ı selîmin, bu fikr-i müstakîmin sâhib-i yegânesi olduklarını isbât ittiler. Bir tarafdan ufacık bir eser-i teşvîk görmedikleri halde maâş nâmına aldıkları meblâğ-ı cüz‘iyyeden birer maâş nisbetinde topladıkları bir iâneyi kemâl-i şevk ve şitâb ile getirdiler. “Biz bu parayı donanmamızın i‘lâ-i şân ve satveti içün beynmizde topladık! Kudretimiz buna yetti! Memleketimizde çalışacağız, dişimizden tırnağımızdan, artdıracağımız parayı da donanma iânesine vireceğiz. Îcâb ider ise cânlarımızı da bu uğurda fedâ ideceğiz; biz ecdâdımızın vâris-i haslet ve mürüvvet-i 3 şecâati olmak dileriz” hitâb-ı merdânesiyle teslîm ittiler. Vezâif-i mukaddese-i askeriyyelerini ikmâl eyleyen bu merdân-ı zaferşiâr, merâsim-i mahsuse-i askeriyye ile Gelibolu İskelesine indirildi. Rum İlindeki fâtiha-i muzafferiyyetimizin kâffe-i hissiyat-i mübeccelesine her dürlü hamiyyet ve insâniyyet izhârı ile tercümân olan Gelibolu ahâlîsi, bu silâh arkadaşlarımızı lâyık oldukları hürmet-i ‘azîme ile teşyî ittiler; alkışladılar. Yaşasın hürriyet! Yaşasın merd askerler! Âvâzesi âlemi tutdu. Askerlerimiz bu tekrîmât ile vapura irkâb olundular; yarım sâat sonra limandan hareket itdiler. Zübdei mekârim-i şecâat olan askerlerimizi hâmil olan vapur bir iki sâat sonra deniz üzerinde bıraktığı beyaz köpükler arasında nazarlardan ga‘ib oldu. 129 Fakat o kahramanların hayâl-i latîfleri ebediyyet gibi mahâsin-i kâmilesiyle beraber gönüllerimizde yerleşdi kaldı. Fî 25 Mart sene (1)326 /1910-1911 4OSMANLI DONANMASININ GELİBOLU’YU ZİYARETİ Avrupa’nın her tarafı ateş püskürür seyyâr birer dâhiye-i tahrîb olan sefâin-i harbiyyesini asırlarca lerzân iden Osmanlı Donanmasına mensûb kahramanların evvelin dershâne-i kemâlât-ı ıtlakına şâyân olan Gelibolu, bir zaman içün o revnak ve ikbâlini ga’ib itmiş idi. Fakat hiçbir zaman bütün dünyâyı zabt itmek içün nefslerinde kudret ve azimet gören kırk elli dilâverin eazz-u eşraf bir ‘azm-i cihângirâne ile bir iki sal üzerinden (Edincik) mevki’inden Gelibolu’ya geçerek tâ (Viyana) surlarına kadar imtidâd itmek üzere vücûda getirdikleri fâtiha-i muzafferiyâtın târîh-i âleme yâdigâr eylediği mefâhir-i şevket ve saltanat, tezyîn-i hâfıza ilminden hâli kalamaz. Bugün mevki’in hangi köşesine ihâle-i nazar idilse mücehhez olan o mübârizân Osmanlı’nın meâsir-i şecâat ve şevketine lisân-ı hâl kesilmiş zan olunur. Vaktiyle Saros ve ma‘mûriyyetce 5 civarındaki şehirlerin cümlesine fâik olan bu memleketde fıkdân-ı ticâretden dolayı şimdi ahâlîye fakr u zarûret ve acz u mezellet istilâ eylemiş ise de medâr-ı imtiyâz-ı beşeriyyet olan cevher-i kabiliyyet-i irfân ve esâs-ı hamiyyet ve besâlet ihtiyârlarında gençlerinde olanca şa‘şasıyla rûnüma olur. Osmanlılık nâm-ı celîline olarak nerede bir eser-i fütuvvet ve mürüvvet gösterilmek îcâb ider ise insâniyyeti tezyîn eyleyen kâffe-i mezâyâya vâris-i ecdâd olarak dünyâya geldiklerini, şân-ı himmetlerine yakışacak bir sûretde isbâta kudretyâb olan ahâlî-i hamiyyetmendân, o uğurda nakd-ı mevcûdlarını değil, cevher-i cânlarını civânmerdâne-i nisâr eylemeği cânlarına minnet bilirler. Ta‘dâdine çalıştığımız meâsir-i kemâlât ile ârâyişyâb olan bu halkın sanki tatyîb-i hâtrı içün donanmamızdan üç kruvazör ile on torpidogeçer Mart-ı Rûmînin otuzuncu günü Gelibolu Limanına gelmişdi. Donanmanın böyle bagteten zuhûru ile askere, donanmaya, bir hayli müddetten beri ârız olan fütûre, artık kabr-i sükûnunda 6 tahammülü kalmamış olan [Süleyman Paşa] yeniden iktisâb-ı hayât eylemiş, maiyetinde bulundurduğu o yürekleri demir kesilmiş arslan penceli beş on kahraman ile yine o eski salına râkib olmuş, Çardak’dan Gelibolu’ya salına salına teveccüh itmiş. Vaktiyle denizlerde karalarda kemâl-i iclâl ile hâkim-i âlem geçinen Osmanlılar’ın şevket ve saltanat-ı kadîmesini iâdeye kıyâm itmiş zan olundu. Büyük küçük, çoluk çocuk ta‘rîf-i nâtıkaya sığamayacak bir şevk ve sürûr-ı azîm ile deniz kenarlarına döküldüler; donanmayı 130 selamladılar. Gelibolu senelerden beri uğradığı vakfe-i mutallakadan sıyrılarak bir fa‘âliyyet-i ‘azîme içine düşdü. Herkes mübeşşerât-ı mukaddeseye uğramış bir hâlet-i mefharetle donanmayı ziyarete gitti. Tahâret-i kalb ve tezkiye-i vicdân gibi meâsir-i celîle ve cemîlede pîşvâ-ı erbâb-ı hamiyyet olan Gelibolu halkı, kudretlerinin ta‘aluk edebileceği merâsim-i ihtirâmkârânenin kâffesini ifâde-i kusur itmediler. Bir sanîhan-ı asker ve eroğlu erz. Buna 7 âlem-i askerîde en büyük nâm ve şân kazanan milletler de şehâdet ider. Başda zâbıtları olmak üzere donanma efrâdının meftûr oldukları etvâr-ı merdâneyi, askerlerimizin kâffe-i mahâsini askeriyyeye olan olan liyâkatlarına bir zebân-ı gûyâ idi. Vatkâ ki akşam oldu. Donanmamızı tebcîl ve takdîs içün şehrin en mürtefî’, en güzel mevki’in de inşâ’ idilmiş olan sâat kulesi yukarıdan aşağı donandı. Her tarafdan il‘âb-ı nâriyye îkad idildi. Mahtâblar yakıldı. Havaî fişengleri atıldı. Çocuklar ellerinde meş’aleler donanmamız nâmına i‘lân-ı şâdmânî idiyorlardı. Hâsılı memleket, şimdiye kadar mahrum olduğu bir şehir ayîni icrâ iderek umûmun meserrât-ı kalbiyesine nûrânî bir nûmune gösteriyordu. Şehre hâricden şöyle bakılacak olur ise mâhtâb bir seyyâle-i nurânîye haline inkılâb eylemiş de şehrin ötesine berisine dağılmış zan olunurdu. Donanma ise elektrik ziyâları içinde nazar-ı hayâle, felek güyâ ki bir iki tahta 8 parçasına teslîm-i cân ile Rumiliye geçen o merdân-ı ilâhînin na‘şlarını kara topraklara yakışdıramamış da beş yüz bu kadar sene sonra sath-ı deryâda anlar içün nurânî birer mezâr-ı ma‘nevî vücûda getirmiş! Gemilerin direkleri şühed-i hakperestin tebcîl-i nâmı içün arş-ı berîn-i rahmâdan o görünen mezâr-ı ma‘nevîler üzerine indirilmiş bir sütûn-i nûrânî sûretinde görünüyordu. Deniz üzerinde öyle bir nûr âlemi vücûda gelmiş idi ki, tasvîri letâfetine lisânlarda, kalemlarde imkân-ı kudret bulunamazdı. Nazar, şehrin bir kere de şark-ı şimâlisine teveccüh idecek olur ise kuvve-i hayâliyyede garîb garîb tasavvurât vücûda geliyor, insân makam-ı evlîyâ‘ullah olan o yerlerden sadûr iden nîdâ-ı tahsîni bayağı kuvve-i sâmia ile işidiyorum zan ider. Evet! Biz ecdâdımızın idrâkât-ı beşeriyyeyi çan çan idecek bunca meâsir-i gâlibîyetine şu âlem-i vücûdda nasıl hayrân isek gûyâ ki anlar da az bir zaman içinde berrî, bahrî gösterdiğimiz kudret ve fa‘âliyyete, âlem-i ervâhdan öylece nazar-ı endâz senâ 9 oluyorlardı. Donanma tarafından gece yarısına kadar mânevralar yapıldı. Efrâd-ı ahâlîde donanma ne dimek olduğuna dâir pek âlî bir fikir hâsıl oldu. Lisân-ı âlemü‘l-yevm yaşasın Osmanlılar! Yaşasın donanma dûasıyla meşgûldür. Fi 3 Nîsân Sene (1)326 131 NUTK-I ÂTÎ Gazî nâmdâr şehzâde Süleyman Paşa merhûmu ziyâret-i niyyet-i hûdâ pesendânesiyle Bolayır’a gelen hey‘etin sallar ile Aytabya İskelesine muvâsalat-ı hengâmında bir top toparlağı üzerinde îrâd idilmiştir. Efendiler! Bu bastığımız toprağın hangi tarafını kazsanız kefeni solmamış bir şehîd cenâzesi çıkar! Bu yerler, makâbir-i şühedâ, menâzil-i envâr-ı hûdâdır. Osmanlılar Asyâ-i vustâdan kalkmışlar! Kuvâ-i mecmûa-i âlemi nazar-ı rüstemâne 10 karşısında pek hâkir görmüşler; râst geldikleri bekâ‘-i vükelâyı harâb ittikten ve sedd-i râhları olmak isteyen kuvve-i şekîmeyi kılınçlarının uçlarıyla dürte, dürte , ayaklarının burunlarıyla ite, ite inhîzâma uğratdıktan sonra Marmara sahiline inmişler. Âlemin en büyük şehzâdesi , insâniyyetin , hamiyyetin en kaviyy bir penâhı olan Gazî Süleyman Paşa, Allah’ın en sevgili kullarından mürekkeb bir avuç ashâb-ı necdeti etrafına toplamış! Bu fırka-i güzîn; rahatlarını, ikbâllerini, mallarını, mülklerini, evlâdlarını, iyâllerini terk itmişler; tâbi‘ oldukları meslek-i mübârek uğrunda ölüme, şehâdete müştâk itmişler gibi cân vermeğe yemîn eylemişler. Bir haldeki ecel-i kazâ yakalarına yapışsa, bâlâ-ı âsumanî üzerlerine dökülse, maksad-ı hamiyyetlerinin icrâsından geri çevirmeğe imkân yok idi. Bu gayret-i hakperestâne ashâbı bir mu‘cize-i merâkib ile şu deryâyı kat‘ itmeğe başlamışlar; bu fırka-i nâcîya kalblerinin safâsını yed-i gâlebelerinde hükmünü icrâ eyleyen seyf-i hamiyyetin parlayışında bulmuşlar. O gazanferân-ı mühîb ruhlarındaki neşât-ı cesareti, [11] ayaklarının altına aldıkları o tahta parçalarının denizleri yararak karalara hükümrân olmak mu‘cizesini gösterdikçe hissetmişlerdir. Gönüllerinde, büyüklüklerine delâlet ider ne kadar meâsir-i celîle var ise çehrelerine aks itmiş olan o merdân-ı zaferşiârın deryâ üzerindeki bu serîr-i revân-ı celâdetini uzakdan temâşâ idenler, sefîne-i nuh gibi bir vâsıta-i necât, Allah’ın şerîatını, beşerin saâdetini bir tarafdan diğer tarafa nakli diyor zan ederlerdi. İşte ecdâdımız Allah indinde mukaddes olan vücûd-ı mübâreklerini denizlerde, karalarda ifnâ iderek bize dünyânın en güzel, en müstesnî mevâki‘inde saltanat-ı âlem içün tahtgâh olmağa lâyık yerler ihdâ eylediler, bizler de kendimize o yerlerde saraylar kadar büyük lahd-ı fenâ vücûda getirmeyeceğiz. Getirmemeye de ahd ü peymân eyledik. Denizlerde ă‘lâ-ı şehâmet eyleyen o salların enkâzından, döküntülerinden bu millet kendine tâbût-ı izmihlâl değil, bugün taht-ı 132 iclâl ve ikbâl yapmak amelindedir. Bir şehzâde-i ulûü’l-‘azm, gaybdan imdâd [12] ile bir taht-ı şehâmeti denizde yürütmek harikasını izhâr eyledi. Bir padişah sâhib-i şevketde karada gemi yürütmek gibi bir kerâmet-i irfân gösterdi. Bu millet o ders-i celâdeti, o şehzâdelerin, o padişahların dershâne-i i‘câz ve kerâmetinde öğrendi. Bugün, bu milletde bir ‘azm-i kaviyy var. Dünyâ üzerlerine yıkılsa salâbetlerine halel gelmeyecek bir meziyyet-i himmet ile meydân-ı mücâhedeye girmişler; bahredâr-ı murâd olmak içün cevher-i cânlarını virecekler, donanma tedârik idecekler; milletin ağniyâsı mâl-ı mevcûdlarını fedâya, fukarası sırtlarındaki gömleklerini, ayaklarındaki tahata pabuşlarını satarak fedâkârlığın son mertebesini icrâya hazır! Efendiler! “Merdlik o haslet-i âliyye-i askeiyyedir ki nâmına sipahsâlâr-ı insâniyyet denilse sezâdır.” Bu millet, [13] o merdliğin, o kahramanlığın da üstâd-ı kemâlâtı olmuşdur. Târîh-i âlem, buna en büyük şâhid-i sâdıkıdır. Efendiler! Şu hey‘et-i muhtereme şân-ı mevcûdiyetden, kemâl-i şa‘şaa ile sahâif-i tevârîhin kısm-ı mübahâtına intîkâl eyleyen bir vak‘a-i celâdeti ihyâ ve eclâfın uhde-i hamiyyetine tertîb eyleyen vezâif-i ihtirâmiyeyi ifâ eyledi. Bizler bu hey‘et-i celîleye karşı müteşekkiriz, minnettârız. Göreceksiniz ki Gazî Süleyman Paşa türbesi hâdisât-ı sâbıka-i âleme karışarak toprağa gömülmüş bir vak‘a-i şehâmeti, azmiyetle, dehşetiyle gösteriyor. Birkaç asır sonra gelibde Hazret-i Gazî’nin şöhret-i celâdetinin meddâh bî nezirî olan Edib-i âzam Kemâl Bey merhûm da o türbenin ayağı ucuna sığınmış! Türbe ile Kemâl’in kabrine şöyle şâirâne bir tevcîh-i nazar idenler, Kemâli dünyâlara sığamayan o ateşpâre-i celâdetin kadr-u şânını tebcîl içün pâyına yüz sürüyor zan iderler. Dünyâda [14] temâşası ruha safâ virir bundan büyük bundan âlî bir manzara var mıdır? 133 BOLAYIR’DA NAMAZ TEPE Meâsir-i celâdet ve hamiyyete ta‘lluk idübde, hâfıza-i itîbâr-ı millete nakş idilen hâdisât-ı âlemden mâ‘adâ şuûn-ı kâinât-ı sâha-i mevcûdiyetden gavr-ı nisyâne geçirerek mahv itmek, zamanın en büyük şânı, en büyük şiârıdır. Mâzîden müstakbele nakl-i vukuât ile ef ‘âl-i eslâfdan eclâf-ı vâkfâne-i îkâz eyleyen târîh bile, zamanın dest-i tahrîbkâr nisyânından, nice nice vukuât-ı ‘azîmeyi sıyânete kudretyâb olamamışdır. Bu sebeple beşeriyyet kendi saâdet-i ictimâiyyesine kâfil veya hâdisât-ı felâketine dâhil olan vukuâtı hâfıza-i i‘tinâ itmelidir ki, eclâf-ı mekârime teşvîk veya vukua gelmesi melhûz-ı ahvâl-i ilmiyyeyi tevkîf ve hiç olmaz ise esbâb-ı mâniayı ihzâr idinceye kadar ta‘vîk idebilsin! [15]Osmanlılar, akvâm-ı âlem arasında kahramanlık gibi, merdlik gibi, fedâkârlık gibi, hasâisde ferd olarak görünmüşlerdir. Kurûn-ı evvelî vekâyi‘-i ‘azîmesi şöyle dursun! Osmanlılar kurûn-ı vustâyı şehâmet ve celâdetleriyle revnakyâb-ı iclâl eyledikten sonra mekâbir-i şân ve şöhretlerine çakılan cengâverân-ı Arabî bile meâsir-i kahramanîlerine âlem-i ervâhdan senâhan eyleyecek merdlikler izhâr eylemişlerdir. Sadr-ı İslâm’da, Mağrib-i aksâyı başdan başa feth iden bir serdâr-ı zaferşiâr, her bir merd ve merdlikde de ferd olan cengâverân-ı Arabî seyf-i sârim-i celâdeti karşısında serfür-i bürde-i itaât ittikten sonra Bahri Muhît-i Atlâsînin bir kenarına çekilmiş! Devesini yarı beline kadar denize sürmüş: Yâ Rab! Bu deryâ-ı ummân mâni‘-i meşy u seyrân olmasaydı, ism-i celâlini daha ilerülere götürür idim] nidâsı ile ‘âzim [16] ve himmetinin bî pâyânlığını göstermiş idi. Serâpâ-i mehâbet-i mücesseme kesilmiş olan tevâbi’-i celâdetinin develeriyle, oklarıyla, yaylarıyla, kılınçlarıyla, taş yâmânlı kârgılarıyla sath-ı deryâya in‘ikâs eyleyen işkâli mühîbesi ise temâşâsından gınâ gelmez bir levha-i ulviyye-i zafer vücûda getirmiş idi. Ya Osmanlı kahramanlarının en nâmdârı olan şehzâde Gazî Süleyman Paşa ise dünyânın en müstesnî mevkî’inde zînetsâz olan bir dağın kenâr-ı dâmânına yüz sürerek revân olan bir deryânın sâhil-i letâfetine ittiği zaman o mânia-ı tabîiyyeyi [Ukbe bin Nâfî] gibi maksad-ı mukaddesenin icrâsına hâ’il görmemiş; üç beş ağaç dalından vücûda getirdiği bir vâsıta-i kerâmete teslîm-i nefs itmiş; denizi yarmış, bir tarafdan diğer tarafa geçmiş; bu taht-ı revân-ı bahrî ise öyle orduyu değil, bir kaç kahramandan mürekkeb bir gayret-i mücessemeyi nâkil idi. Güyâ ki şehzâdenin o yârân-ı celâdeti, Bahr-i Muhît-i Atlasîyi yarıb geçemeyen 134 mücâhidîn-i arabın ervâh-ı mahşûresi idi. İşte hazret-i şehzâde [17] dünyâda hayâli bile tüyleri ürberdecek böyle bir ulviyyet-i sarfeyi temsîl eylemişdir. Gazî nâmdâr bununla da kanaât itmemiş; İspanya’ya geçübde vesâit-i naklîyâtını kendi askerinin eliyle yakdıkdan sonra maiyyet-i efrâdını etrafına toplayan, [önünüz düşman bî amân, arkanız ric‘atınıza mâni’ bir deryâ-ı ummandır. Allah yolundan başka gidilecek bir şâhrâh-ı necât kalmadı!] nutk-ı mütecellidânesini îrâd eyleyen bir gazanfer-i müşhidinden ef ‘âline senâhân idecek bir asr-ı kahramânî daha ibrâz eylemişdir. Hazret-i Gazî, asr-ı kerâmet-i irfânı olan o bir iki salı orada paraladıkdan sonra o harâbezâr zemîne dökülmüş olan mürüvvetmendânı ilâhîyi etrafına toplamış; evellallâh yolunu aramışlar; mihrâb-ı cihâd ve fazîlet olan [Namaz Tepe]’ye çıkmışlar; dîvân-ı hakka durdukdan sonra meslek-i mücâhidânelerinde devam itmişlerdir. Bu fırka-i hakperestâneyi orada görenler, İspanya da terk-i cân ve cihân eyleyen [Târık bin Ziyâd] maiyyet-i kahramanlarının [18] şühedâ-ı zevî’l hayâtı zan iderler. Şehzâde-i Gazî işte bu ‘azimet-i fıtrında bir sâhib-i mâlîkdir. [Namaz Tepe] de işte böyle bir feyiz-i gazânın mazhar-ı tecelliyâtı olmuş bir mevki’-i mübârektir. [Namaz Tepe]’yi uzakdan temâşâ idenler pâyına yüz süren bir deryâ-ı pürhurûşa karşı yükselmiş yükselmiş de kefenbedûş-ı şehâdet olarak kendine takrîb itmek isteyen bir hizb-i kalîl-i mücâhidîne âlem-i bâlâdan Allah yolunu gösteriyor kıyâs iderler. Silsile-i vekayi‘-i ‘âlem başdan başa araştırılsın? İslâmiyet’e , insâniyyete, Osmanlı padişahları, Osmanlı şehzâdeleri, Osmanlı ulemâsı kadar hidmet itmiş kim var ise gösterilsin!.. Ya eclâf, o mücâhidlerin, o kahramanların meâsir-i gazâsını hıfz ve ihyâ ile mükellef değil midir? Namaz Tepe, bizim andımızda, mübârekdir; mukaddesdir; muhteremdir. Mübârekdir: Çünkü ziyâ-i hakîkat ve medeniyyetin kabiliyyât-ı füyûzâtı bu noktadan tenvîr eylemişdir. Mukaddesdir: Çünkü bu millet kılınçlarının iltima‘ndan husûle getirdikleri şâhrâh-ı münevverde yürüye, yürüye Viyana surlarına kadar ancak bu noktadan vâsıl olabilmişlerdir. [19]Muhteremdir: Çünkü insâniyyetin muhtâç olduğu saâdetserây-ı medeniyeti işte bu mübârek topraklarda bu noktadan îtibâren vücûda getirdiler. 135 Hâlâ Koca Gazî’nin müşhid-i mübâreği üzerine kurulmuş olan onurânî türbe, seyf-i şecâatları cihânlar güşâd eylemiş olan dilâverân-ı Osmâniyyenin meâsir-i bedîası içün en rengîn bir tâk-ı zaferdir. Namaz Tepe’ye, o nokta-i fütûhâta mücâhidîn-i evvelîn maksad-ı mukaddesleri ile mütenâsip, altundan, yakutdan bir mihrâb, bir namazgâh vücûda getirilse, etrafına çekilecek şebeke-i cevahirin parmaklıkları elmasdan, inciden dökülse icrâdır; çünkü o tepe, Osmanlılar’a âid şân ve şehâmet meydânlarının evvelîn-i bâb-ı azîmetidir. Milletin meftûr olduğu şecâyâ-ı kaderşinâsîden me‘mûldur ki, Namaz Tepe, medeniyyet ve ma’rifetin iâne-i i‘cazkârisiyle bugün birer serây-ı ihtişâm halini alan merâkib-i bahriyye cihâna karşı da bir matâf-ı ihtirâm sûretini iktisâb eylesün! Oraya hiç olmaz ise mermerden masnû‘ bir mihrâb vaz‘ idilsin! Bunda, milletin hamiyyeti kâfil olabilir. Biz eslâfımızın âsâr-ı ma‘rifet ve mahsûl-ı şehâmetine ta‘alluk ider meâsir-i bediâsını [20] yâda vesile olacak husûsat-ı ihmâl ider isek, kaderşinâslığımızı eclâf nazarında isbâta nasıl mukadder olabiliriz? Karada denizde cihâd-ı vakf-ı hayât eyleyen ecdâdımız bir ellerinde seyf-i şecaât, diğer ellerinde kalem-i hamiyyet ve insâniyyet olduğu halde: Zikre şâyândır Fürât’ın her yeri Ben ki bir Türk’üm unutmam Ca‘ber’i Var yeri gitsem [mezâr-ı Türk] ‘e dek Nâşidesiyle eclâf-ı eslâfın mefâhir-i kahramânîsini yâda da‘vet idiyor. Ucbe-i târîh-i âleme zînet viren ve bütün âlem-i insâniyyeti hayrân kılan vekâyî‘-i ‘azimenin meydân-ı icrâsı olan yerlere Avrupa’da neler yazılmaz ?! 27 Temmuz (1)326 136 “GELİBOLU’DA KUR‘Â-I FERMÂN-I HÜMÂYÛNUN KIRÂATI ESNÂSINDA ÎRÂD İDİLMİŞ NUTKDUR” Askerler! Size asker olmadan bu ünvân-ı mübeccel ile hitâb idişim, bu meslek-i ulvînin, ‘azimet-i şânını gönüllerinize [21] telkîn içündür. Bugünden itîbâren size de Osmanlı Askeri dinilecek; muhâfız-ı âliü‘lvatan ünvânını alacaksınız! Sizin de süngünüz parlak, kılıcınız kanlı olacak! Askerler! Biliniz ki Osmânlı Askeri, bu milletin ümîd-i mücessem-i şehâmetidir. Ecdâdımız bu vatanın her kabza-i türâbına bir cân virdi. Ebedî bir şân kazandı. Bu yerleri bu mübârek toprakları vücûdlarından damla damla akıtdıkları hûn-ı pâk ile aldılar! Bir aşiretden işte bu gördüğünüz koca şânlı, azîmetli, devleti te‘sîs ittiler! Sizde anların evlâdı, sizde anların vâris-i şecâatisiniz! Bundan böyle gözünüze en ziyâde görünecek şey, silâh-ı düşmandır. Elinizde tutduğunuz şu kırmızı bayrak, sizin en son rütbenize mahsûs kanlı bir kefendir. Bunu da biliniz ki asker gözyaşı dökmez, kandamlası döker. Mevt-i hâil hayât bulub da üzerlerine çökse, mezarlar açılubda her zerre hakkında eceller fışkırsa, her bastığı [22] yerde bir gayyâ-ı cehîm zühûra gelse, dünyâ topdan, tüfenkden bir zelzele-i mücesseme halini alub da üzerlerine düşse Osmanlı Askeri yine ölümden korkmaz, bugün bu devletin muhâfaza-i şevketüne, âlâ-ı şânına, anâsır-ı muhtelife evveldi de iştirâk idiyor. [İttihâd, teşkîl-i kuvvet ider] hükmünü Osmânlı nâmını taşıyan her ferd, tepeden tırnağa bir silâh-ı zafer kesilerek fi‘len isbâta çalışıyorlar. İmtizâc-ı akvâmı vücûda getirecek bir mekteb-i âli var ise o da asker ocağıdır. Dünyâda silâh arkadaşlığından büyük bir rütbe, bir meziyyet tasvîrine imkân yoktur. Lîsân ve cinsiyyetdeki ihtilâf, nizâmât-i askerîye te‘yîd idilmiş ittihâdı eclâf idemez. Bununla amâlı, ikbâl-i vatandan ibâret milyonlarca halk askerliğin şerefiyle şerefyâb olarak devlet içün bitmez, tükenmez bir mahzen-i satvet güşâd idilmiş oluyor. Bu sayede vatan-ı müştereğimiz ister ise her zaman emrine âmâde bir buçuk milyondan ziyâde kuvveti hâzır silâh bulacakdır. [23]Hükûmetin muâmelât-ı kerîmânesine bakılırsa adl ve ihsândan ibâret olduğu görülüyor. Böyle bir hükûmetin eline düşecek 137 böyle bir vâsıta-i satvet de ni‘met-i asâyiş-i cihân ile saâdet-i âleme ne büyük hidmet ider! Yalnız gayret idelim; cehl-i kader-i mel‘ûn olan ağrâz-ı nefsâniyyeyi bir tarafa bırakalım. Vatan-ı âsliyyenin dâire-i ittifâkından ayrılmayalım. Çünkü ittihâd uğrunda sarf olunacak himmetlere, Osmânlılığın hamiyyetine, insâniyyetine bir delîl-i celîl olacakdır. Ahlâk-ı fâzıla ve secâyâ-ı muhassine ile mütehallik olan Osmânlılar neş‘e-i evvellerinin en satvetli hengâmında bile edyân-ı sâire ashâbı hakkında gayet semâhatkâr bulundu. Bugün de anlara dest-i muhâdeneti uzatıyorlar. İttihâda da‘vet idiyorlar. Şu hey‘et-i hâzırada anın kemâl-i ulviyyetle tebessüm eylemiş bir bürhân-i zî hayâtıdır. Feyz-i istikbâl necât ve saâdet bizim içündür. Âtîmiz nûr-ı mübîn gibi açıkdır. Haydi! Çocuklar arş ileri. 26 Ağustos (1)326 [24]GELİBOLU’DA ALİ BABA TÜRBESİ Osmânlılar ki, kılınclarından damla, damla akıtdıkları hûn-ı hamiyyet ve şehâdetle şarkda garbda tahkîm-i bünyân-ı saltanat eylediler! Dağları, taşları aşdışlar; bütün cihâna ni’met-i refâhiyyet ve saâdeti, kuvve-i ihsân ve adaleti göstererek zabt eyledikleri yerleri insâniyyetin tahtgâh-ı şevketi eylemek ulviyyetinde isbât-ı iktidâr eylediler. Denizleri, bahrları yardılar, (meşy-i âlî-i ma‘) kerâmetini izhâr eylediler. İnsâniyyetin i‘lâsına, saâdet-i âlemin ihyâsına mu‘cizât-ı vekayi’den âd olunacak havârık-ı şehâmet izhârıyla çalışdılar. Bu mübârek topraklar vâris-i haslet-i mürüvvetleri olmak lâzım gelen ihlâfa yâdigâr-ı ömür olarak ihdâ eylediler. İşte Gelibolu eslâfının varmak istediği kâ‘be-i insâniyyetin merhâle-i evvelâsı ve o uğurda virdikleri şühedâ-ı hamiyyetin şâyân-ı ihtirâm bir kabristân-ı fenâsıdır. [25]Şân ve satvetimizle dehşet-i gâlibiyetimizi nice asırlar bu dünyâda idâmeye kâfil olan ecdâdımızın bakıyye-ı i‘zamı burada, bu topraklarda şeref-i ârâm-ı ihticâbdı. Bolayır’daki Namaz Tepe Gazî Süleyman Paşa ile mâiyyet-i efrâdına nasıl kıble-i münâcât ve kâ‘be-i hâcât olmuş ise kırık dökük 138 taşlarıyla inzâr-ı itisâr o günde fenâ-yi âleme bir misâl-i hazîn kesilmiş olan Gelibolu kabristânı da eslâfın ‘azamet-i ef‘âlini tebcîl eyleyen eclâf içün öyle bir medine-i ta‘zîm halini almışdır. Bir akşam vakti idi. Gelibolu Mevlevîhânesinin şarkına isâbet iden mevki’de [Âli Baba] türbesiyle kabristân arasındaki ufak bir tepede oturuyordum. Pişgâhımda İstanbul’dan kopan rüzgârın önüne katılarak buralara kadar dökülen Marmara’nın ab-ı letâfet-i nisârı, boğazın her iki taraf-ı sâhiline sürüne sürüne akıb gelen Bahr-i Sefîd’in emvâc [26] bîkarârî burada birleşiyordu. Bu deryâ-ı bî-misâlin nihâyetinde ise birbiri üzerine yığılmış gibi görünen Anadolu’nun o yer-i azamet ve vakar dağları zînetsâz-ı inzâr idi. Bulunduğum tepe ile civârı meydân-ı cihâdda sülâfe-i nûşan-ı şehâdet olan eslâfın türbe-i ihtirâmı, karşımda görünen dağlar ise gûya ki hilâfet-i mukaddesât-ı islâmiyye nin heybet ve ‘azîmetden mürekkeb bir serîr-i ihtişâmı idi. Akşam güneşinin in‘ikâsı ile bir kabr üzerine düşmüş olan bir servin sâyesi mezâr-i sükûnunda bir yığın üstühânpâreden ibâret kalan sâhibinin kedd-i tûbâ-ı zîbâsını resm idüb duruyor zan olunuyordu. Sağ tarafa isâbet iden kabristân pek harâb idi. Dest-i rüzgâr sâhiblerinin vücûdu gibi! Üzerlerine bir alâmet olmak üzere dikilen taşlarının yazılarını da sahife-ı mevcûdiyyetden silmiş idi. Te‘sîr-i şâm-ı garîbân ile gönlüm ta’rîfine kudretyâb olamayacağım bir hâl-i istigrâka düşdü. Lisânım bilâ ihtiyâr: [27]Her kerre hubka âhirbed ve muştî hakest Göçe hâcet ki bir eflâk gişi eyvanrâ Beyitini okumağa başladı. Bu esnâda Mevlevîhâne civarından uzakdan uzağa kulağıma müesser bir âvâze-i nây geliyordu. Nâydan çıkan sadâ, hevâ-i sükûnu ihtizâza getirdikçe, mestûr-ı zûr-i türâb olan emvât mezarlarında inliyorlar zan olunurdu. Güneş artık gereği gibi ufka takrîb idüp de taşlara ağaçlara in‘ikâs iden ziyâ-ı hazîn zemîne koyu bir sâye salınca sağımda, solumda bulunan taşlar, te‘sîr-i sadâ-ı nây ile sûr-ı isrâfîle uğramış da mezârlarından fırlayarak tahcir itmiş insân gibi görünmeğe ve gönlüme ilka’dı havf itmeğe başladı. Pence-i ecel yakamdan yapışacak gibi hirâsân oluyordum. Acaba bu havf neden?.. Bir vakit anlarda bizim gibi cân… bizim gibi bir takım âmâle esir olmuş insân değil mi idiler ?.. Şimdi âsâllarına rücû itmişler! Ahkâm-ı mukadderât-ı ilâhîyyeye karşı kemâl-i [28] teslîmiyetlerini lisân-ı hâl ile erbâb-ı hayâta ilhâm ve efhâm idiyorlar. Bilemem ki bunca korkulacak ne vardır?.. 139 Ta‘rîf-i sadedinde bulunduğum bu mevki’in biraz aşağında bir türbe mevcûddur ki ahâlînin mertebe-i tevâtüre varan rivâyâtına bakılır ise devlet-i Osmâniyyede [ilk kapudân-ı deryâ]olan zât imiş! Fil‘l-hakîka sefâin-i harbiyye-i Osmâniyyeden hangisi bu mevki’in pişgâhından güzâr eyler ise – eser-i ihtirâm olarak – bir pâre top endâht ider. Keyfiyyet böyle olmağla beraber târîhin delâlet-i kaviyyesiyle anlaşılacağı üzere biz de ilk kapudan-ı deryâ bânî-i evvel-i devlet sultan Osmân Hân Gazî devrine şeref viren ‘â’zimden [Karamürsel]’dir. Osmânlılar’ın pertev-i ikbâl ve istikbâlini bâzû-ı celâdetleriyle bahren Anadolu’dan Rum iline geçirmek isteyen nevresîdegân celâdete, tecârib-i bahriyyede ilk ders-i hamiyyeti viren [Karamürsel]’in maiyyet-i efrâdından bir [Kara Ali] var ise de bu (Ali Baba) imtidâd-ı zaman münâsebetiyle o olmamak lâzım gelir. Türbeye şâirâne tevcîh-i nazar idilir ise devr-i merdânenin tecessüm itmiş bir heykel mühîbi gibi kenar-ı deryâya kurulmuş görünür. Sâhib-i bedel-i hayâtı olmak lâzım gelen sâhillere, denizlere âlem-i ervâhdan nazar-ı endâz oluyor zan idilir. Garibdir ki türbenin bu kadar ihtişâmıyla beraber Gelibolu evkâfınca bir güne kaydı da yokdur. Gemilerimizin, insânlarımızın nazarında bir arş-ı ‘azîm-i ihtirâm hâlini alan türbenin sâhibi acaba kim ola? 12 Eylül (1)326 GELİBOLU’DA GÂLEYÂN-I HAMİYYET Gelibolu: Şecâata, hamiyyete, kahramanlığa ta‘alluk ider meâsir-i cemîlenin, şuûn-ı kâinâtın sâha-i tecelliyâtı olmuş bir buk‘a-ı mübârekedir. Buna târîh-i âlem bir şâhid-isâdıkdır. Ahâlîsi ise acz-u fakr içünde bir maîşet-i kanâatkârane ile me‘lûf oldukları halde fütüvvete, mürüvvete müteallik hususâtda en [30] büyük insâların en büyük medîhai aftihârı olan şân-ı sahâveti izhâr ile ağniya-ı millete bir numune-i vâcibü‘l-imtisâl irâe iderler. Buna vekâyî‘-i âtiye, tebyîn-i hakîkat ider bir zebân-ı nâtıkadır. Gelibolu, Osmânlılar’ın ilk tersâneyi vücûda getirdikleri bir sâhili latîf olduğu içün halkında, donanmamızın denizlerde a‘lâm-ı şevket ve haşmetine i‘lâ ve devletin bahren kudret ve satvetini ihyâ idecek vesâitin ihzârı uğrunda [mallarımız yok ise cevher-i cânlarımız da yok mudur? Ânı îsâr ile bu ‘azm-i kaviyyin husulüne delâlet ideriz] i‘tikâd-ı mukaddesi vardır. 140 Bu halkın büyüğü küçüğü: “Himmet-i ihvân-ı sadâkat-ı simât Eyleseler zerre kadar iltifât Senin siyâh la‘l-ı bedehşân olur Zerre iken mühr-i dirahşân olur” [31]Manzumesini ezberlemişler. Râst geldikleri yerlerde inşâd ile fevâid-i teâvün-i ta‘dâd ve kuvvet u şevketin bir millete bahş eyleyeceği saâdet uzmâ yâd iderek kîse-i hamiyyet ve mürüvvetlerini güşâd idiyorlar. Burada, fazîlet-i sehâ ile tahliye-i nefs itmiş öyle ashâb-ı ticârete tesâdüf olunur ki, hamiyyet uğrunda varlarını, yoklarını fedâ ile uhuvvet-i insâniyyet içün iktisâb-ı sermâye-i mesûbat iderler. Burada taharrî-i hayrâne vakf-ı nefs itmiş öyle erbâb-ı hamiyyet mevcûddur ki, mâl-ı dünyâ ancak icrâ-ı hasenât içündür. İcrâ-ı hasenât ise hıfz-ı vatan uğrunda tedârik idilen eshâb-ı satvetdir; i‘tikâdında bulunur. Ve bu hasâil-i vatanperverânenin kemâline hidmet ve iltifât iderler. Burada meziyyet-i civânmerdâne ile meftûr öyle fakra meşhûd olur ki, idâme-i hayâtına kâfil olacak nânpâre-i nefsinden dirîg iderek mâye-i icrâ-ı bedeni olan vatanın hıfz-ı ikbâli içün alınacak bir geminin velev en ufak bir çivisinde olsun hisseleri bulunmakla mübâhât iderler. Geçenlerde; Gelibolu’da, Yüzbaşı Seyfeddîn Bey tarafından donanma [32] iânesine teberru’ idilen [fî küllü‘l-umûr] levha-ı celîlesi uhuvvet-i kırâathânesinde meydân-ı müzâyedeye çıkarıldı. Bu müsâbaka-i hamiyyetde levha-ı mübâreke beş yüz otuz beş guruşa çıkdı. Giritli Sâkî Bey uhdesinde kaldı. Mûmâileyh tarafından yine bir emr-i hayra delâlet idilmek üzere dersaâdetde fâtih-i ittihâd klübüne hediye idildi. Yine geçenlerde; Gelibolu’da (Barbaros) ve (Turgut Reîs) zırhlılarını istikbâl içün îcâr idilen bir vapurda bir tütün paketi müzâyedeye vaz‘ idildi. Erbâb-ı fütüvvet meydân-ı müsâbakaya atıldılar. Müzâyede kesb-i şiddet itti. Bir halde ki, mevcûddan, bir paket tütüne bedel olmak üzere ellerinden gelse eazz-i eşya olan cevâhir-i cânları virecekler; istihsâl-i maksad eyleyecekdi. [yalın ayak benli Mustafa ]nâmında biri şimdiye kadar mâl-ı mevcûd-ı ıttılâk olunur nesi nar ise bu uğurda fedâ ile o bir paket tütünü almak fedâkârlığını gösterdi. Bununla da [33] kanâat itmedi; “donanma bizim medâr-ı hayâtımızdır. Cevâhir-i cânımızdan bile bedel alınsa çok değerlidir. Hayânın devlet-i şehâdete, meâsir-i hamiyyete vâsıta olmakdan başka kime bir lûtfu olmuş ki, bize de olsun!” kavl-ı 141 mütecellidânesi ile gınâ-ı kalbi kadar fikr-i hamiyyeti olduğunu da göstererek umuma bir ders-i intibâh ve insâniyyet virdi. Bir milletde mikyâs-ı mürüvvet içün bundan daha âlî, daha büyük nasıl bir eser-i kemâl gösterilebilir; vâr olsun o yalın ayaklılar ki? Bu milletin saâdet-i hâlini birçok erbâb-ı yesârdan daha ziyâde düşünüyorlar? Yalın ayak benli Mustafa’nın şu fi‘l-i mebrûrine hezâr-ı âferîn! [34]Yine geçenlerde; Gelibolu’da bir hayâl oynatıldı. İki yüz kırk yedi guruş hâsılat-ı sâfiyye oldu. O esnâda Giridî Sarı Paşa merhûmun necl-i muhteremi Kâmrân Bey’in çîre destî-i mahâreti olan yağlı boya [Mes‘udiye] zırhlısı mevki’-i müzâyedeye vaz‘ idildi. Beşer onar artırıldı. Fazâil-i muhsine ile tezyîn-i nefs iden ashâb-ı fütuvvet elli beşer yüzer artdırmağa başladı. Levha, bin iki yüz otuz beş guruşa kadar çıkdı. Bolayır topçu âlâyı tâbur imâmı Hüseyin Hüsnü Efendi Bey’den iki yüz guruş artdırdı. Bin dört yüz otuz beş guruş da uhdesine kaldı. Mürüvvetmendân-ı ahâlî, bu sâhib-i fütuvveti, yed-i ihtirâmlarında o resim olduğu halde çalgı ile, debdebe ile tantana ile hânesine kadar götürdüler. Kader-i dânâlıklarını bu sûretle [35] isbât eylediler. Mûmâileyhde, mâl-ı mürüvveti olan bu resmi Kal‘a-i Sultâniyye iâne sergisine teberru’ eyledi. Yine geçenlerde; Gelibolu’da eczâcı mektebi talebesinden Gelibolulu Hacı Âli Efendi tarafından Ahmed Ağanın kahvehânesinde bir fincan kahve meydân-ı müzâyedeye kondu. Fukarâ-ı ahâlî bir haylî artdırdılar. Seksen beş guruş otuz parada Bolayır istihkâmâtı topçu âlâyı efrâdından Celâl Efendinin uhdesinde kaldı. Sad-ı âferîn bu hamiyyetli nefere! Yine geçenlerde; Gelibolu’da Rıza ve Osman kapudanlar tarafından müzâyedeye konulan bir [ayva] yüz otuz bir guruşa, Hüseyin Çavuş’un kahvehânesinde mevki’-i müzâyedeye vaz‘ olunan bir şişe gazoz yüz altmış üç guruşa kadar irtikâ itti. [36]Yine geçenlerde; Gelibolu’da redîf zâbitânından Kal‘a-i Sultâniyyeli Ahmed Eşref Efendi tarafından donanma iânesine terk idilen bir revolver iki yüz yetmiş beş guruş-ı bedel ile müddeî-i umûmî muâvini Abdal Bey uhdesinde kaldı. Mûmâileyh pîşvâyân-ı erbâb-ı hamiyyetden olduğu cihetle mezkûr revolveri yine iâne-i bahriyye hey’etine teberru‘ itti. 142 İşte ticâreti mâ‘dûm dinilecek kadar fakîr olan bu memleketdeki halkın efrâd-ı avâmından, havâss-ı kirâmına kadar öyle mürüvvetler! Öyle fütüvvetler sâdr olmuştur ki, tasvîr-i mefâhiri yolunda fikirler ihâtadan, kalemler beyândan kasrdır. Bu âlemde hangi kuvvet vardır ki, himmete mukâvemet idilmiş olsun! Bu mürüvvetkârların nâmı, eclâfa bir hediye-i insâniyet [37] olmak üzere sahâif-i matbûât da pâydâr olmak gerekdir. Buradaki halkı kâmilen: “İdrâk idene asl-ı beden hâk-i vatandır Kim hâk-i vatan mâye-i eczâyı bedendir.” Hükmüyle âmildir. 29 Eylül sene (1)326 GELİBOLU’DA DEMİR BORULAR DÂHİLİNDE CEREYÂN-I MA‘-İ LEZÎZ Hayâtın idâmesine kâfil olan, neam-ı dünyeviyye içinde sudan daha azîz ne vardır ki, Cenâb-ı Hâk ma‘-i ve tin, mahz-ı şifâ-ı insân olan nesne-i tenzîlinde ânın izzet bir âyet-i kübrâ ile tebyîn idiyor. Su, bunca ni‘met bî minnet-i hudâ içinde böyle bir vasf-ı sübhâniye mazhar olmuş en mübârek en kıymetdâr bir mâye-i hayâtdır. [38]Su, beniyye-i beşerin kemâlnümâsına hidmet ittiği gibi saâdet-i enâma kâfil olan bunca cevvî-i hoş cereyân-ı ma‘rifet ve medeniyyetin, serâirhâne-i tabiyyatdan zemîn-i lâtif zuhûra gelmesine de vâsıta-i münferide olmuş menba‘-ı füyûzâtdır. İşte vâr olsun Gelibolu’daki o erbâb-ı hamiyyetin cevvîbâr-ı himmeti ki, ihtiyâcât-ı beşeriyyenin en mübremi olan ma‘-i lezîzin demir borular derunundan icrâsına hidmet ile vücûdu müteallik olan birtakım âteş-i emrâzın itfâsına bu sayede kevser-i rîz-i necât oldular. Gelibolu ahâlîsinin ihtiyâcât-ı zarûriyyesini izâle iden su, kasabaya iki buçuk üç sâat mesâfesi olan bir menba’dan kısmen küngler, kısmen de kârgîr tüneller derunundan geçerek gelir ve beraberinde birtakım âfât-ı merziyyeyi de sürükleyerek getirir idi. Bununla beraber yed-i zîyânkâr-ı zaman, bu küngleri kırmış, bu tünelleri bozmuş olduğundan bir yudum su [39] içün bütün ahâlî bir ataş-ı şedîd içinde kalmış idi. Halkın bir kısmı kuyu sularına mürâcaat, bir takımı da nüzûl-ı rahmet-i Rahmâna arz-ı hâcet iderdi. O kırık dökük künglerden, o harâb tünellerden çeşmelerin hazinelerine dökülen sular, tifo gibi bir belâ-ı ‘azîm-i marazın vâsıta-i intisâr 143 ve sirâyeti olduğundan yüzlerle hattâ -mübâlâğaya haml buyurumlasınbinlerle nüfûs nüfûs kıymetdârı hâk-i helâka sürmüş idi. Gelibolu Mutasarrıf-ı Esbakı İbrahim Sârim Bey merhûmun riyâsetinde memleketin münevverü‘l-fikâr eşrâfından bir komisyon teşekkül iderek zavallı memleketi istîla eyleyen bu nâr-ı mühîb-i müsîbetin indifâî çareleri düşünülmüş! On bir seneden ibâret bir müddet ile gümrükden dâhil-i kasabaya girecek kâffe-i eşya, emtia, erzak-ı mütenevvia üzerine mütefâvitü‘l-mikdâr bir resim vaz‘ olunmuş! Bundan hâsıl olan mübâlâğ ile demir borular derunundan memlekete su isâlesine karar virilmiş idi. [40]Ameliyât-ı inşâiyye ve husûsât-ı fenniye ve hesâbiyye içün teşkîl buyurulan komisyon riyâset-i evvelâsına mürüvvet ve insâniyyetde memleketin âb-ı reviyy-i hamiyyeti olan ve eşrâf-ı memleketden bulunan Rıza Âtıf Bey Efendi ta‘yîn buyurulmuş riyâset-i sâniyesini de umûr-ı hayriyyeye hasr-ı nefs itmiş olan Mevlevî şeyhi reşâdetlü Burhâneddîn Efendi Hazretleri der’uhde buyurmuşlar idi. Cihet-i fenniyyesinin nezâreti de topçu binbaşılardan kudret ve kifâyet-i âlemiyyesiyle mütemâyiz Vâsıf Bey Efendiye tevdî‘ idilmişti. Komisyon ‘zâsı ise: Âsım Âtıf Bey Efendi ile tüccârdan Hacı Ohannes Nihabetyan, Hacı Drako Yorgi Ananostra, Hacı Simarya Efendilerden ibâret idi. Komisyon, memleket içün aynü‘l hayât olan bu işin husûlünde harikalar vücûda getirir ikdâmât ibrâz itiler. On on beş senede ikmâl-i müyesser olabilecek olan şu emr-i mühimmatın itmâmına tayy-ı zemân ider gibi çalışdılar; çabaladılar. On iki bin [41] metrudan ibâret olan demir boru tefrîşâtını beş altı sene içinde ikmâle muvaffak oldular. Bu müddet içinde memleketin kenarına üç yüz bin metru mükâ‘abı su istîâb ider gâyet cesîm ve metîn bir havuz inşâ ve mevcûd çeşmelere yirmi çeşme daha ilavesiyle susuzluk yüzünden dûçâr-ı bî tâb olan ahâlî-i memleketi mîzâb-ı himmet ve ihyâ eylediler. Komisyon hey‘eti kâmilen erbâb-ı nâmûs ne iffetden olub kemâl-i istikâmet ile îfâ-yi vazîfede bezl-i nakd u cânede şitâb ve bu hidmet-i fahriyyeleri ile memleketlerinin saâdet-i dâime ve füyûzât-ı müstakbelesini iktisâb iderek ahâlî-i kasabayı selsebîl-i himmetleri ile sîrâb eylediler. Bu erbâb-ı mesâînin gayretleri ümîd ideriz ki ind-i Allahiyyede de su gibi azîz olur. 8 Teşrîn-i evvel sene (1)326 MîM. ÂMîN 144 Metinde Geçen Kelimelerin Anlamları A âb: Su âb-ı letâfet-i nisâr: Saçılan sular âfat-ı merziyye: Razı olunan belalar. agrâz-ı nefsâniyye: Nefse ait maksatlar ağyâr: (daha, pek, çok) gayretli adam ağniya-ı millet: halkın zengin olanları âhir-i bed: kötü zaman akvâm-ı âlem: dünya işleri âlem-i bâlâ: yukarıdaki alem, öteki dünya, ahiret âlem-i askerî: askerlik alemi, askerlik hayatı âlâ-ı şân: şan ve şöhreti büyük olan a‘lâm-ı şevket: büyük elem, keder ve sıkıntılar ameliyyât-ı inşâiyye: yapıyla ilgilenecek, yapacak, inşa edecek olan âmil: 1) sebep 2) emeli olan isteyen anâsır-ı muhtelif: çeşitli unsurlar ârâyîşyâb: süsleme, bezek, ziynet ârız: 1)gelen 2) tesadüfi vakka 3) dağ, bulut, vesâire görmeye mani olan her şey arş-ı berîn-i râhmân: yüce Allah’ın katı arş-ı azîm-i ihtirâm: en yüksek saygı hürmet değerini alma arz-ı hâcet: gereklilik arz eden âsâl: ahlâk ashâb: sahipler, malik ve mutasarrıf olanlar ashâb-ı Necdet: kutulanlar asr-ı kerâmet-i irfân: zamanın sırlarını bilme mucizesi âteş-i emrâz: ateşli hastalık ataş-ı şedîd: şiddetli susuzluk âvâze-i nây: ney sesi âyet-i kübrâ: büyük, daha büyük ayet aynü‘l-hayât: hayat pınarı Azamet-i ef’âl: büyük işler ‘azm-i kaviyy: sağlam kemikler B Bâb-ı azimet: azîmet kapısı, büyk kapı Bagteten: birdenbire, apansızın Bahr-i sefîd: Akdeniz Bahr-i muhit-i atlâsî: atlas okyanusu Ders-i intibâh: ilk ders Delâlet-i kaviyye: güçlü deliller Der-uhde: üstüne alma yükleme Deryâ-ı ummân: büyük deniz, okyanus Dest-i rüzgâr: zamanın eli deymişçesine Dest-i muhâdenet: dostluk eli Devr-i merdâne: zamane yiğitleri Baka-i hamiyyet: bir demet haysiyet Bakiyye-i i‘zâm: arta kalan kemikler Bâlâ-ı âsumânî: mavi gökyüzü Bedîa: beğenilen ve taktdir edilen pek yeni şey Bekâ‘-i vükelâ: vekillerin devamı Beniyye-i beşer: insanlığın kâbesi Berrî: karaya (toprak) ait, karayla ilgili Besâlet: dilâverlik, bahadırlık, kahramanlık, yiğitlik, cesurluk Beyn: ara(aramızda) Bezl-i nakat: parayı bol verme Bîlâ: -siz, -sız Bîlâ ihtiyâr: gayr-i ihtiyari, elinde olmadan yapma Buk‘a-ı mübâreke: mübarek yer Bürhân-ı zî hayât: yaşayan tanık C-Ç Ca‘ber: Suriye’de bulunan bir Türk Kalesi Cehl-i kader-i mel‘ûn: kötü kader Celâdet: bahdırlık, kahramanlık, yiğitlik Cemîle: hoşa gitmek için yaranma Cengâverân-ı Arabî: arap savaşçıları Cevâhir-i cân: kıymetli can Cevher-i cân: can özü Cevher-i kabiliyyet-i irfân: üstün bir anlama, bilme, sırlara vakıf olma yeteneği Cevvî: arzın etrafındaki boşlukla ilgili Cihâd-ı vakf-ı hayât: din uğruna olan savaşa ömrünü bağlama Cihet-i fenniye: teknik hizmet Çîre: 1) maharetli, becerikli 2) kahraman yiğit D Dâhiye-i tahrîb: felâketin sebep olduğu yıkım Dâire-i ittifak: ülke içinde birlik Dâsıtân-ı mefheret: iftihar duyulan destan Dehşet-i gâlibiyet: çok büyük zafer Delîl-i celîl: büyük kanıt Dershâne-i kemâlât: insanlık, ahlak dersi verilen yer Dersâadet: saadet kapısı, İstanbul Ders-i hamiyyet: haysiyet dersi Dirîg: 1) esirgeme 2) eyvah, ah, aman yazık 3) men etme önleme Dûçâr-ı bîtâb: bitki düşme yorulma E Eazz-i eşya: en aziz eşyalar, nesneler Eclâf: ayak takımları, rezil kimsel Eclâf-ı eslâf: daha önce bölgede yaşamış olan fakir halk Eclâf-ı mekârim: fakir ama cömert kimseler Edyân-ı sâire: başka dinden olanlar Ef‘âl-i mürüvvetkârâne: cömertçe yapılan işler, iyilik yapma Ef‘âl-i eslâf: bir memuriyetle, işle daha önce uğraşanlar Efhâm: zihinler, anlamlar, idrakler Efrâd-ı müstebdele: muvazzaf askerlik hizmetini bitiren kişiler Emr-i hayra: hayırlı emir Emvâc: dalgalar Emvât: ölüler Endâht: 1) atma , atış, atılma 2) silah atma, boşaltma Erbâb-ı fütüvvet: cömertlik sahipleri, cömert kimseler Erbâb-ı yesâr: zengin varlıklı kimseler Erbâb-ı mesâî: işin erbabı Ervâh-ı mahşûre: haşir günüde ruhların toplanması, mahşer meydanı, kıyamet Erzâk-ı mütenevvia: çeşitli değişik erzak Esbâb-ı mânia: zorluğa sebep olan şeyler Eshâb-ı ticâret: ticaretle uğraşanlar Eshâb-ı satvet: kuvvetli kimseler Eslâf: bir memurluk veya hizmette birinden önce bulunmuş olanlar, yerlerine geçilen kimseler Esâs-ı hamiyyet: milli onurun temeli Eşraf: şeref ve itibar sahibi kimseler, ileri gelenler Etvâr-ı merdâne: mertçe tavırlar Evkâf: Vakıflar Genel Müdürlüğü F Fâtiha-i muzafferiyyet: muzafferlik, üstünlük kazanma sözü Fâtih-i ittihâd: fethedenlerle birlikte, aynı yolda olma Fâ‘ik: manevi olarak üstünde olan, fevkınde bulunan Fazâil: insanda iyilik etmeye ve fenalıktan çekinmeye karşı devamlı ve değişmez istîdâtlar, güzel vasıflar erdemler Fâzilet-i nefs: iyi huylarla donanmış, donatılmış Fâzilet-i senâ: övünülecek erdemler Fenâ-i âlem: fani, geçici dünya Fevâid-i teavün-i ta’dâd: yardımlaşmadan doğan faydalar Feyz-i gazâ: kazanılan savaş Feyz-i istikbâl: geleceğin verimliliği, gürlüğü Fürât: Fırat suyu. 146 Fütûr: 1)zayıflık, gevşeklik, bezginlik 2) keder, ümitsizlik Fütüvvet: 1) eski esnaf teşkilatı 2) yiğitlik, gençlik, mertlik 3) cömertlik Füyûzât-ı müstakbele: gelecekte suyun verimliliği G Gâleyân-ı hamiyyet: milli hislerin coşması Gavr-ı nisyân: hakikatleri unutma Gayb: 1)gizli olan göze görünmeyen şey, kayıp 2) belirsiz, bilinmeyen şeyler Gayret-i mücessime: gayretli hale gelme, o biçimi alan Gayret-i hakperestâne: Allah aşkına uğraşma Gayyâ-ı cehîme: cehennem kuyusu Gazanferân-ı mühîb: arslancasına heybetli, korkulan Gınâ-ı kalb: kalp sıkıntısı Giş: yürek, kalp Güşâd: açma, açılma, açılış Güzâr: geçme, geçiş H Hâdisât-ı felâket: kötü. Felaket olaylar Hâdisât-ı sâbıka-i âlem: geçmişteki olaylar Hâ‘il: iki şey arasında veya bir şey önünde perde olan, mani olan, engel Hâk-i helâk: helak olan toprak, heyelan Hâkim-i âlem: dünyanın hâkimi Hâlet-i mefhâret: iftihar duyulma, övünülme Hâl-i istigrâk: kendinden geçme, kendini kaybetme durumu Hâmil: taşıyan, götüren Hamiyyet: milli onur, haysiyet Hasaîl-i vatanperverâne: yurt severcesine huylar, hasretler Hasâis: bir yere, birine has olan keyfiyetler nitelikler Hasenât: iyilikler, iyi haller, hayırlı işler Hâsıl: peyda olan, çıkan, türeyen, üreyen, biten Hâsıl-ı memleket: memlekette meydana gelen şeyler Hâsılat-ı sâfiye: masraf çıktıktan sonra kazanç olarak kalan hâsılat, net kazanç Haslet-i aliyye-i askeriyye: doğuştan asker karakterli Hasr-ı nefs: hayatından zaman ayırma Havf: korku, korkma Hengâm: zaman, çağ, sıra, vakit, mevsim Hey‘ât-ı hâzıra: şehir heyetleri Hey‘et-i celîle: büyük heyet Hey‘et-i muhterem: saygı değer heyet Hevâ-ı sükûn: huzur arzusu, isteği Hezâr-ı âferîn: binlerce aferin, teşekkür Hıfz: saklama, ezberleme, bellek, hafıza Hıfz-ı ikbâl: saadetin korunması, muhafazası Hıfz-ı vatan: vatanı koruma Hidmet-i fahriyye: övünülecek hizmet Hilâfet-i mukaddesât: mukaddes hilafet makamı Himmet-i ihvân-ı sadâkat: sadakat, samimiyet ve gayretle çalışmaz Hirâsân: korkan, korkak Hisse-i mübâhât: övünme payı Hitâb-ı merdâne: mertlikle söyleyiş Hûn-ı hamiyyet: haysiyet ve onur için dökülen kan Hûn-ı pâk: temiz kan Husûsât-ı fenniyye: teknik konular, işler Hükm-i şer‘î: şer’i hüküm, şeriatın kuralı Hürmet-i ‘âzime: büyük saygı duyma I-İ Itlak: salıverme, koyuverme Iyâl: bir kimsenin geçindirmek zorunda olduğu kimseler İâne-i bahriyye: Bahriye teşkilatı için toplanan para İâne-i icazkârî: emek harcayarak, herkesin yapamayacağı gibi para toplama İbrâz: meydana çıkarma, gösterme Îcâr: 1)kiraya verme, verilme 2) kira parası İclâl: 1)büyültme, saygı gösterme, ikram 2) büyüklük, kuvvet ve kudret icrâ-ı hasenât: hayırlı iş ve iyilik yapma idâme-i hayât: hayatın devamı ifâ: yerine getirme, ödeme, bir işi yapma ifâde-i kusur: kusurlu anlatım ifâ-ı vazife: görevi yerine getirme ifnâ: 1) yok etme 2) malı yersiz sarf etme ihâle-i nazar: alıcı gözle bakma ihâtâ: 1)bir şeyin etrafını çevirme, kuşatma 2) tam kavrayış, anlayış ihdâ: bir (ahad’ın müennesi) ihlâf: yemin ettirme ihtilâf: ayrılık, uymayış, uymama, anlaşmazlık ihtiyâcât-ı zarûriyye: zorunlu ihtiyaç ihtizâz: titreme, deprenme, sıçrayıp oynama, sallanma ihyâ: 1) diriltme, diriltilme, canlandırma 2) taze can verircesine iyilik ihzâr: hazırlama, hazır etme, huzura getirme ikad: yakma, yakılma ikbâl: işlerin yolunda gitmesi; bahtlı, saadetli, mutlu olma ikbâl-i vatan: vatanın bekası, vatanın mutluluğu ikdâmât: devamlı, sürekli çalışmalar ikmâl: kemale erdirme, tamamlama, bitirme iktîsâb: kazanma, edinme iktîsâb-ı hayât: canlanma, dirilme, canlılık kazanma iktîsâb-ı sermâye-i mesûbat: Allah’ın vereceği mükâfata nail olma iktizâ: 1) lazım gelen, lazım gelme 2) lazım getirme, gerektirme i‘la: yükseltme, yükseltilme, yüceltme, şan ve şöhretini artırma il‘âb-ı nâriyye: ateş oyunları i‘lân-ı şadmâni: sevinç gösterisi i‘lâ-i şân: şan ve şöhretini artırma ilka’: 1) bırakma, bırakılma, terk etme 2) telkin etme 3) bir kusuru başkasına yükleme iltima‘: lem’alanma, parıldama imtidâd: uzama, uzanma: uzun süre imtidâd-ı zaman: uzama, işin uzaması, uzun sürme imtisâl: 1) icap edeni, gerekeni yapma; bir örneğe göre hareket etme 2) alınan emre boyun eğme imtizâc-ı akvâm: farklı milletten olanları kaynaştırma, iyi geçindirme ind-i Allahiyye: Allah katında indifâî: püskürme ile ilgili, geri püskürtme inhizâm: hezimete uğrama, bozulma, alt olma, yenilme in‘ikâs: 1)aks etme, bir yere çarpıp geri dönme 2) mağlup olma İnşâd: 1) şiir okuma, şiir söyleme 2) manzum bir sözü ahengine göre okuma İntîkal: 1)bir yerden başka bir yere geçme, göçme 2) geçme, birinden diğerine geçme inzâr: tehir etme, geciktirme. irâd: 1) getirme 2) söyleme irâe: gösterme, tayin etme irkâb: bindirme, bindirilme İsâle: akıtma isâr: 1) ikram; bahşiş 2) cömertlikle verme 3) dökme, saçma, serpme isbât-ı iktidâr: gücünü kanıtlama ism-i celâl: büyük, ulu isim (Allah’ın adı) istîâb: 1) içine alma, içine sığma 2) tutma kaplama istibdâl: değişme, değiştirilme istihkâr-ı mesâib: zor işleri felâketleri hor görme küçümseme 147 istisgâr-ı hayât: hayatını hiçe sayma isti‘zâm-ı nâmûs: değerli, önemli nizam, değerli erdem işkâl-i muhîbe: işkal sebebiyle girilen zor durum itfâ: söndürme, söndürülme i‘tikâd: 1) düğümlenip kalma, bir şeye bağlanma 2) inanma, gönülden tastik ederek inanma i‘tikâd-ı kâmil: tam inanç, inancı oturmuş i‘tikâd-ı mukaddes: mukaddes bilip bağlanma ittihâd: bir olma, birleşme, aynı fikirde olma izâle: giderme, giderilme, yok etme izhâr: gösterme, meydana çıkarma izzet: 1) değer, kıymet: yücelik 2) kuvvet, kudret 3) hürmet, saygı, ikram K Kâ‘be-i münâcât: bir arzunun gerçekleştirilmesi için başvurulan makam Kâ‘be-i insâniyyet: insanlığın kâbesi kabiliyyât-ı füyûzât: verimli, faydalı olma kabiliyeti ve becerisi kabristân-ı fenâ: fanilerin mezarı kabr-i sükûn: huzurlu kabir kaderşinâs: kader bilen, anlayan kabza-i türâb: toprağın her karışı kâffe-i eşya: tüm eşyalar kâffe-i hissiyât: tüm duygular, düşünceler kâffe-i imtiyâzât: bütün izinler, tüm müsaadeler kâffe-i mahâsin: üstün vasıflar, meziyetler kâffe-i mezâyâ: bütün vasıflar, tüm meziyetler kâfil: kefalet eden, üstüne alan, ödeyen, kefil Kal‘a-i Sultâniye: Fatih Sultan Mehmet’in Çanakkale Boğazı’nın Anadolu yakasında yaptırdığı kalenin adı, Çanakkale Kalem-i hamiyyet: haysiyet sahibi olma kalîl-i mücâhidin: az sayıda mücahidler kârgir-i tünel: taştan yapılmış tünel kasr: kısa kesme, kısaltma kaviyy: güçlü, sağlam kaviyy-i hayâliyye: güçlü hayaller, güvenilir hayaller kaviyy-i şekîme: çok dayanıklı kavl-ı mütecellidâne: yiğitlikle söylenen söz kedd-i tûbâ-ı zîbâ: ağaç süsleme çabası Kefen bedûş-i şehâdet: kefeni omzunda şehitler kemâlât-ı insâniye: insaniyetin en üst mertebesi kemâl-i şevk: sevincin doruğuna ulaşmak kemâl-i teslîmiyyet: tam bir teslimiyetle kemâl-i ulviyyet: en büyük en yüce kemâlnümâ: değer gösteren, bildiren kerâmet-i irfân: fevkalade kültürlü 148 kesb-i şiddet: serlik kazanma kevser-i rîz-i necât: kurtuluş saçan çeşme, kurtuluş dökülen yer Kıble-i münâcât. Allah’a dua etme kırâat: okuma; devamlı ve düzgün okuma kısm-ı mübahât: övünme faslı kıyâm: 1) kalkma, ayağa kalkma, ayakta durma 2) bir işe kalkışma 3) ayaklanma Kifâyet-i âlemiyye: iktidarlı, yeterli kîse-i hamiyyet: haysiyet ve onur kesesi kurûn-ı evvelî: önceden, önceki zamanlarda, daha önceleri, geçmiş asırlar Kuvve-i sâmia: işitme kuvveti Kuvvet-i ihsân: kuvvet verme kuvâ-ı mecmûa-i âlem: dünyayı bir araya getirme kuvveti Kuvvet-i şevket: büyük kuvvet küng: önceleri suyun gelmesini sağlamak için taş veya tuğladan yapılan sistem L Lâ‘l-ı bedehşân: bedehşân yakutu Lerzân: titrek, titreyen Levha-i celîle: büyük levha Levha-i mübareke: mübarek levha Leha-i ulviyye-i zafer: yüce, ulu bir zafer kazanma Lisân-ı âlemü‘l yevm: dünyanın konuştuğu günlük, zamane dili Lisân-ı hâl: insanın, yüzünün hareketlerinden, duruşundan anlaşılan şey Lîyâkat: 1) layık olma, değerlilik, yararlılık 2) iktidar, hüner, fazilet M Maadâ: -den başka Ma‘dûm: yok olan, mevcut olmayan Magrib-i Aksâ: Fas, Merâkeş Mahz: su katılmamış, halis, kendi gibi Mazen-i satvet-i güşâd: açılması güç mahzen (gibi) Mahsûl-ı şehâmet: zekâ, akıl, cesaret ve yiğitlik ürünü Maiyyet-i efrâd: birlikte olanlar, beraberindekiler Mâşet-i kanâatkârane: yaşam şeklinde razı olmuş Makâbir-i şühedâ: şehitlerin mezarları Masad-ı mukaddese: kutsal amaç, kutsal görev Mâni‘-i meşy: yürümeye, ilerlemeye engel Mart-ı rûmî: Rumi takvime göre Mart ayı Masnû‘: 1) sanatla yapılmış 2) sahte, düzmece Matâf-ı ihtirâm: saygıyla, hürmetle ziyaret edilecek yer Mâye: 1) asıl, maya ve lüzumlu madde, asıl 2) para, mal 3) iktidar, güç 4) bilgi Mâye-i icrâ-ı beden: bedenin asıl gücü Mâye-i hayât: hayat özü, asıl hayat Mazhar-ı tecelliyât: Allah’ın lütfuna nail ve layık olma Meâsir: güzel eserler, nişanlar, izler Meâsir-i bediâ: beğenilen takdir edilen eser Meâsir-i celâdet: yiğitlik, kahramanlık eserleri Measir-i celîle: büyük, ulu eserler Measir-i cemîle: hoşa giden eserler Measir-i kemâlât: ahlaki olgunlukla ilgili eserler, ahlaki olgunluğu gösteren eserler Measir-i şecâat: yiğitlik, yüreklilik namına bırakılan iz, eser Meblâğ-ı cüz‘iyye: az miktarda olan Medâr-ı zînet-i kemâl: en değerli kılma, değer katma Meddâh: daha pek çok metheden Medâr-ı imtîyâz-ı beşeriyyet: insanlığın övgüsüne layık, sebep Medîha-i iftihâr: iftihar etme sebebi Medine-i ta‘zîm: saygı ve ikram şehri Mefâhir-i kahramani: iftihar edinilecek olan kahraman Mefâhir-i şevket: iftihar edilecek büyük işler Meftûr: 1)fıtretlenmiş, yaratılmış 2) tabîî, cibillî Mehâlik: helak olacak yerler, tehlikeli yerler veya işler Mehâsin-i kâmile: güzelliklerin en son mertebesi Mekârih: tiksinilecek şeyler, dertler, sıkıntılar Mekârim: keremler, cömertlikler, el açıklıklar, iyi ahlaklar Mekteb-i âlî: büyük okul Me‘lûf: ülfet edinilmiş, alışılmış, alışmış, huy edilmiş Me‘mûl: emel edinilen, ümit olunan, umulan, beklenen Menâkıb-ı merdâne: övünülecek vasıflı mert Menba‘-ı füyûzât: menbadan taşan su Merâkib-i bahriyye: vapurlar, gemiler, kayıklar gibi deniz nakil vasıtaları Merâsim-i mahsûsa-i askeriyye: askere özgü tören, askerler için yapılan karşılama töreni Merdân-ı zaferşiâr: daima zafer kazanmış, üstün gelmiş mertler Mertebe-i tevâtür: yayılma derecesine ulaşmış Meslek-i mücahidâne: mücahit, savaşçı olana yakışan melek Meserrât-ı kalbiyye: şen gönül Meslek-i ulvî: yüce meslek, yüce görev Mestûr: satırlanmış, yazılmış, çizilmiş Meşhûd: gözle görülmüş, görünen Meşy-i âli-i mâ: suda yürüye bilmek gibi (büyüklük) Mevlevihâne: Mevlevi tekkesi Mevki‘-i müzâyede: müzayede yeri Mevt-i hâil: korkunç ölüm Meydân-ı mücâhede: meydan savaşı Meydân-ı müzâyede: müzayede yapılan yer Mezâr-ı ma‘nevi: manevi önemi olan mezar, kabir. Manevi önemi olalan ziyaret yeri Mezâr-ı sükûn: rahat, huzurlu mezar Mezellet-i istîlâ: yoksullaşma, yoksulluğun gelmesi Meziyyet-i himmet: gayret etme, çalışabilme becerisi Mezkûr: zikrolunmuş, adı geçmiş, anılmış Mihrâb: 1) camilerde, mescidlerde, yönelinen taraftaki duvarda bulunan ve imamlık edene eyrılmış yer 2) ümit bağlanan yer Mihrâb-ı cihâd: cihat yapılan, ümit bağlanan yer Mikyâs-ı mürüvvet: mürüvvet ölçüsü Misâl-i hazîn: hazin bir örnek Mîzâb-ı himmet: suyolu için gösterilen gayret Muâmelat-ı kerîmâne: cömertçe yapılan işler Mu‘cîzât-ı vekayi‘: meydana gelen mucizeler Muhâfız-ı âliü‘l-vatan: büyük vatanın bekçileri Muhâfaza-i şevket: güçlü muhafaza Mukadder: 1) takdir olunmuş, kıymeti bilinmiş; kadri, değeri bilinmiş 2) yazılı, alında yazılı Mukavemet: karşı durma, dayanma, karşı koyma, direnme Mûmâileyh: ima edilen, adı geçen, yukarıda anılan (adam) Muştî: bir avuç, bir avuçluk, bir avucun alabileceği kadar Mutasarrıf-ı esbâh: daha önceki mutasarrıf Mübâhât: övünme Mübârizân: dövüşe, güreşe kalkışanlar Mübeccel: yüceltilmiş, saygı gösterilmiş, yüce, ulu Mübeşşirât-ı mukaddese: kutsal alamet, hayırlı alamet Mübrem: kaçınılmaz, vazgeçilmez, önlenemez Mücâhidîn: mücahitler; din düşmanlarıyla savaşanlar Mücâhidîn-i Arab: Arap mücahitler, savaşçılar Mücâhidîn-i evvel: önceki mücahitler 149 Mücehhez: techiz olunmuş, donanmış, donatılmış, hazırlanmış Müddeî-i umûmî: savcı, umumi haklar adına dava açan hâkim Müesser: kendisine bir şey tesir etmiş olan Mühîb: 1) heybetli, korkunç, korkutan 2) tehlikeli Mühr-i dirahşân: parlayan mühür Mükâ‘ab: mikap, küp Münevverü‘l-fikâr: aydın fikirli, aydın olan Müntehib: intihâb eden, yağma eden, çapul eden, talanlayan, yağmacı, talancı Mürtefî‘: irtifa eden, yükselen, yükselmiş, yüksek, yüce Müsâbaka-i hamiyyet: haysiyet müsabakası, onur savaşı Müstesnî. 1) istisna edilen, kuraldışı bırakılan, bırakılmış 2) üstün 3) benzerlerinden baskın 4) ayrı tutulan Müstakbele: gelecektekiler Mütallik: 1) asılı, bağlı 2) ilgili, ilişiği olan Mütehallik: ahlak peyda eden, yeni huy kazanan Müştâk: iştiyaklı, özleyen, göreceği gelen, can atan Mütefâvitü‘l mikdâr: miktarları farklı, çeşitli miktarlarda Mütemâyiz: 1) temâyuz eden, sivrilen, kendini gösteren 2) sâniye rütbesinin birinci sınıfı Mütenâsip: münasip, uygun olan, her bakımdan birbirine uygun, denk Müzâyede: artırma, açık artırma N Nakd-ı mevcûd: elde bulunan para Nakş: resim Nânpâre: 1)ekmek parçası, bir lokma ekmek 2) geçime yarayan iş, memurluk Nâr-ı mühîb-i müsîbet: ateşli ve tehlikeli hastalık Nâşide: şiir okuyan, söyleyen ve yazan Nazar-ı endâz: bakış atma Necât: kurtulma, kurtuluş Necl-i muhterem: muhterem oğul Nefer: 1) rütbesi olmayan asker, er 2) bir adam, tek kişi Neshe-i tenzîl: aşağı çekerek, hükümsüz bırakma Neş‘e-i evvel: eski neşe, eski mutluluk Nevresîdegân: yeni yetişmişler, yeni olgunlaşmaya başlamış olanlar, gençler Nezîr: birini doğru yola sokmak için gözdağı vererek korkutma 150 Nidâ: 1) çağırma, bağırma, seslenme 2) ses verme Ni‘met-i asâyiş-i cihân: dünyanın mutluluğunu ve düzenini sağlama Ni‘met-i refâhiyyet: ihsan ve iyilikte bolluk Ni‘metşinâs: iyilikbilir Nisyân: unutma Nizâmet-i askeriyye: askeri nizam, disiplin Nokta-i fütûhât: fetihlere başlanan yer, nokta Nutk-ı âtî: geleceğe dair kelamda bulunma Nutk-ı mütecellidâne: kahramanca sesleniş Nûr-ı mübîn: Hz. Muhammed’in nurâniyeti P Pâydâr: iyice yerleşmiş, sağlam, devamlı, sürekli Penâh: sığınma, sığınacak yer Pence-i ecel: ecel pençesi Pesendâne: beğenecek yolda Pişgâh: ön taraf, ileri taraf Pîşvâyân-ı erbâb-ı hamiyyet: başkanlar grubundan olan R Rengîn: 1) renkli, parlak renkli; boyalı 2) güzel, latif, hoş Revân: yürüyen, giden, akan, su gibi akıp giden (söz) Revnâk: parlak, parlaklık, güzellik, tazelik, süs Revolver: bir tür küçük silah Ric‘at: 1) geri dönme 2) gerileme, çekilme Riyâset-i evvelâ: ilk başkan, ilk reis Riyâset-i sâniye: ikinci derecede başkan Rücû: 1) dönme, geri dönme 2) cayma, sözünden dönme, sözünü geri alma Rûnümâ: yüz gösteren, meydana çıkan Rüstemâne: İran’ın ünlü pehlivanı Rüstem gibi, pehlivancasına S Saâdet-i âlem: dünyanın düzeni mutluluğu Saâdet-i ictimâiyye: toplumsal huzur Saâdet-i enâme: tüm mahlûkların mutluluğu Sad-ı âferîn: yüz kere aferin Sadr: 1) her şeyin önü, başı, ilerisi, en yukarı, en baş 2) yürek 3) göğüs Sadr-ı İslâm: İslam dinin başında bulunan, halife Sahâif-i tevârih: tarihin sayfaları Sahâ-i tecelliyât: meydana çıkmış Sâhib-i hayât-i bedel: hayat sahibi olan Sâhib-i şevket: büyüklük, heybet sahibi, heybetli Sâhil-i letâfet: güzel hoş sahil, deniz kenarı Sahâif-i matbûât: kitapların sayfaları Salâbet: 1) peklik, katılık, sağlamlık 2) manevi kuvvet, dayanma Salntanât-ı kadîme: köklü, daimi saltana Sanîhân-ı asker: askerin fikri Sâye: gölge Sath-ı deryâ: denizin yüzü Secâyâ-ı kaderşinâs: kader bilir kimseler ve o karakterde olma Secâyâ-ı muhassine: güzel huylar Sefâin-i harbiyye: harp gemileri Sefîne-i nûh: Nuhun gemisi Selsebîl-i himmet: çalışarak elde edilen tatlı su Semâhatkâr: eli açık, cömert Senâ: övme, övüş Senâhân: (birini) öven metheden Serâi-i tabiyyat: tabiyatın sırları, tabiyyatın evi Serâpâ: baştan ayağa kadar, baştanbaşa, bütün, hep Serâpâ-i mehâbet-i mücesseme: heybetli bir şekle bürünme Serfür-i bedre-i itaât: çaresiz kalarak boyun eğme, itaat etme Serîr-i ihtişâm: haşmetli taht Serîr-i revân-ı celâdet: yiğitlerin yatağı Seyf-i hamiyyet: onur kılıcı Seyf-i sârim-i celâdet: keskin kılıçlı yiğitler Seyf-i şecâat: kudretli, yiğit kılıçlar Seyrân: 1) gezinme 2) bakıp seyretme Seyyâle-i nûrânî: nurlu ışık gibi akan Sıyânet: koruma, korunma Silsile-i vekayi‘-i ‘âlem: artarda meydana gelen dünya olayları, dünya olayları Simân: semizler, besiler, yağlılar Simât: nişan, alamet, damga, iz Sipahsâlâr: askerlerin en büyüğü Sîrâb: 1)suya kanmış 2) taze, körpe Sirâyet: geçme, bulaşma; yayılma, dağılma Sülâfe-i nûşan-ı şehâdet: şehadetin tatlı şerbeti Sürûr-ı ‘azîm: büyük sevinç Sütûn-ı nûrânî: nurlu, ışıklı direk Ş Şâhrâh: 1)büyük, işlek yol, anayol 2) şaşırılması mümkün olmayan Şâhrâh-ı münevver: aydınlatılmış yol Şâhrâh-ı necât: geri dönecek, kurtulunulacak yol Şark: doğu Şark-ı şimâlî: kuzeydoğu Şân-ı mevcûdiyyet: şanlı Şân-ı sahâvet: cömeretlikte şanı, şöhreti olma Şâyân-ı ihtirâm: saygı değer Şecî: cesur, yürekli yiğit Şehâdet: 1) şahitlik, şahitli etme, tanıklık 2) bir şeyin doğruluğuna inanma 3) dalalet, işaret, alamet Şehâmet: zekâ ve akıllıkla beraber olan cesaret, yiğitlik Şevket: büyüklük, heybet Şevket-i te‘sis: büyüklük, heybetlilik kurmuş olan Şiâr: 1) alamet, işaret, iz 2) ayırıcı işaret, ayırt edici Şiâr-ı iclâl: büyüklük, kudretli olma işareti Şitâb: acele, sürat, çabukluk Şöhret-i celâdet: kahramanlıkla tanınan Şuûn-ı kâinât: dünya işler Şühedâ-ı hamiyyet: haysiyetli, onurlu şehitler Şühedâ-ı hakperest: hakperest şehitler Şühedâ-ı zevî‘l-hayât: ölümsüz, canlı olarak düşünülen şehitler T Ta‘alluk: 1) asılı olma, asılma 2) ilişiği ilgisi olmak Tâbut-ı izmihlâl: tabutun yok olup gitmesi Ta‘dâd: 1) sayma, sayı 2) birer söyleme, sayıp dökme Tahâret-i kalb: kalp temizliği, kalbin temizlenmesi Taharrî-i hayrâne: hayranlıkla aramak Tahcîr: bir yere taş koyma, yığma Tahkim-i bünyân-ı saltanat: saltanat binasını sağlamlaştırma Taht-ı revân-ı bahrî: deniz vakil vasıtası Tahtgâh-ı şevket: büyük başşehir Tahliye-i nefs: can çıkması , ölme Tâk-ı zafer: tarihi bir hadiseyi, zaferi anmak veya gelecek olan büyük bir kimseyi karşılamak için kurulan kemerli yapı Takdîs: 1) mukaddesleştirme, kutsallaştırma, kutsal bilme 2) Allah’a şükretme 3) ululama, büyük saygı gösterme Târîh-i âlem: dünya tarih Tasavvurât: 1) tasavvurlar, zihinde şekillenenler, kurulanlar 2) göz önüne getirilenler Tasvir-i mefâhir: övünülecek şeylerin anlatılması Tatyîb-i hâtır: gönlünü alma, gönlünü hoş etme Ta‘vîk: 1)oyalandırma, geciktirme 2) alıkoyma 3) tutuklu halinde bekleme 151 Tayy-ı zemân: zamanı atlarcasına geçme, çok kısa zamanda Tebcîl: ululama, ağırlama Tebcîl-i nâm: ulu isim, ulu nam Teberru‘: bağış, bağışlama Tebyîn: meydana çıkarma, belli etme; açıktan açığa anlatma Tebyîn-i hakîkat: hakikatlerin ortaya çıkması Tecârib-i bahriyye: donanma ve deniz tecrübeleri Tecessüm: 1) cisimlenme, görünme, belirme 2) göz önüne gelme Tefrîşât: 1) döşemeler, yaymalar 2) ev eşyasını düzenlemeler Tekrimât: saygı göstermeler, ululamalar Temâşâ: bakıp seyretme, gezme Tenvîr: ışıklandırma, aydınlandırma Te‘sir-i şân-ı garîbân: hüzünlü akşamın etykisiyle Teşkîl-i kuvvet: kuvvetin sağlanması, kuvvet getirmek Teşrîn-i evvel: ekim ayı Teşyî: selametle uğurlama Tevâbi‘-i celâdet: bahadır, kahraman insanlar Tevakkuf: 1) bağlım olma, 2) durma Tevcîh-i nazar: bakıp, anlam verme Tevdî‘: 1) bırakma, emanet etme 2) vedalaşma Teveccüh: 1) çevrilme, yönelme, doğrulma 2) bir yere doğru hareket etme Tezkiye-i vicdân: vicdanın temizlenmesi, vicdan temizliği Tezyîn: zinetlendirme, süsleme, süslenme Tezyîn-i nefs: hayatına değer katma Tin: incir Türbe-i ihtirâm: saygı değer türbe U-Ü Ucbe-i târîh-i âlem: tarihin şaşılavcak, garip olayları Uhde: 1) söz verme, bir işi üzerine alma 2) vazife, birinin üzerinde bulunan iş Uhuvvet-i inâniyye: insanlığın kardeşliği Uhuvvet-i kırâathâne: kerdeşlik, dostluk kıraathanesi Ulviyyet: yükseklik, yücelik, büyüklük Ulviyyet-i sarfe: yüce, ulu bir çaba, ulviyet sarfetme Umûr-i hayriyye: hayırlı işler Uzmâ: çok büyük dert Ümîd-i mücessem-i şehâmet: ümitlerin yiğitlere bağlanması Ümîd-i necât: kurtulul çaresi, ümidi. Çıkış yolu 152 Ünvân-ı mübeccel: saygın, yüce unvan Üstühânpâre: kemik parçası V Vak‘a-i celâdet: büyük olaylar Vakar: 1) ağır başlılık, temkinlilik 2) marur Vakâyi‘-i ‘azîme: büyük olaylar Vakf-ı nefs: canını adama Vâris-i halse-i mürüvvet: huy mirasçısı, atalarından devralınan huylar Vâris-i şecâat: güçlü yiğit varis Vâsıta-i intisâr: öksürmeye, aksırmaya sebep olan (hastalık) Vâsıta-i kerâmet: keramet vasıtası Vâsıta-i satvet: güçlü bir vasıta Vatan-ı asliyye: esas vatan Vaz‘: koyma, konulma Vefret-i iktidâr: güçlü, çok güçlü, sağlam iktidarı olan Vekâyi‘-i âtiye: isyan vakaları Velev: olsa da, bile, hatta, isterse Vesâit-i nakliyât: ulaştıran götüren araçlar, nakil vasıtaları Vezâif-i ihtirâmiyye: saygı ve hürmetle hizmet etme Vezâif-i mukaddese-i askeriyye: askerlerin kutsal görevi Vicdân-ı selim: temiz vicdanlı, iyi yürekli Vukuât-ı hâfıza: hatırlanacak olaylar Y Yâd: hatırlama, anma Yâdigâr-ı ömür: yaşam boyu hatırlanacak olan Yâr: dost, sevgili, ahbap, tanıdık Yârân-ı celâdet: güçlü, heybetli dostlar Yed: 1) el 2) kuvvet, kudret, güç 3) yardım 4) vasıta 5) mülk Yed-i gâlebe: galip gelenler Yed-i ihtirâm: saygı duyulan güç kudret yed-i zîyânkâr-ı zaman: zamanın ziyan eden gücü yer-i azâmet: büyük, önemli yer, kutsal mevki Z Zebân: dil, lisan EK-1 YAZARLAR İÇİN GEREKLİ BİLGİLER 1.Çanakkale Savaşları genel tarihi yanısıra, Çanakkale’nin zengin kültür ve tarihiyle ilgili çalışmalar yayımlanabilir. Makaleler Türkçe veya İngilizce olabilir. Yayımlanması istenen makaleler üç kopya halinde aşağıdaki adrese gönderilmelidir: Çanakkale Araştırmaları Türk Yıllığı (ÇATÜY) Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Atatürk ve Çanakkale Savaşları Araştırmaları Merkezi 17100 Çanakkale Dergiye gönderilen makaleler başka bir yerde yayımlanmamış veya yayımlanmak üzere gönderilmemiş olmalıdır. Yazarlar tarafından ortaya konulan görüşler sadece yazarların görüşlerini yansıtır. Makaleler yayımlanmak üzere kabul edildiği takdirde, bütün yayın hakları ÇATÜY’E geçer. 2. Makaleler kağıdın bir yüzüne bir buçuk aralıkla yazılmalıdır. Başlıklar ve alt başlıklar kısa olmalıdır. Kaynaklar ayrı bir sayfada yazılmalıdır. Makalenin ilk sayfasında şu bilgiler olmalıdır: (i) yazının başlığı; (ii) yazar(lar)ı; (iii) yazarların bağlı bulundukları kuruluşlar; (iv) En çok 200 kelimelik Türkçe özet; (v) 1000 kelimelik İngilizce özet. Ayrı bir sayfada yazarın adı, adresi, e-mail adresi, telefon ve faks numaraları belirtilmelidir. Türkçe metinlerde imlâ, Türk Dil Kurumu İmla Kılavuzu Genişletilmiş ve Gözden Geçirilmiş Yeni Baskı (Ankara, 2000)’sına uymalıdır. 3.Tablo ve şekillere başlık ve sıra numarası verilmelidir. Rakamlarda ondalık kesirler nokta ile ayrılmalı, büyük rakamların haneleri virgülle ayrılmamalıdır. Denklemlere sıra numarası verilmelidir. Sıra numarası parantez içinde ve sayfanın sağ tarafında yer almalıdır. 4. Kaynaklara göndermeler dipnotlarla değil, kaynakça bağlacıyla; yapılmalıdır. Kaynakça bağlacıyla belirtilen referanslarda yazar(lar)ın soyadı, kaynağın yılı, sayfa numaraları yazılmalıdır. örnek (Anderson 2002 : 100) Kaynakçada dergi ve derlemelerdeki makalelerin sayfa numaraları kesinlikle belirtilmelidir. 5.Yayıma kabul edilen makaleler “Word” programı ile yazılmış bilgisayar dosyasında, disket veya CD ile gönderilmelidir.