Çanakkale The Turkish Araştırmaları Yearbook of Türk Yıllığı

Transkript

Çanakkale The Turkish Araştırmaları Yearbook of Türk Yıllığı
ÇANAKKALE ONSEKİZ MART ÜNİVERSİTESİ
ATATÜRK ve ÇANAKKALE SAVAŞLARI
ARAŞTIRMA MERKEZİ
Çanakkale Araştırmaları Türk Yıllığı
Yıl : 9 Sayı : 10-11
Bahar Güz 2011
Çanakkale
The Turkish
Araştırmaları
Yearbook of
Türk Yıllığı
Gallipoli Studies
ATATÜRK VE ÇANAKKALE SAVAŞLARINI ARAŞTIRMA MERKEZİ
Atatürk ve Çanakkale Savaşlarını Araştırma Merkezi (AÇASAM), 1992 yılında
Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Rektörlüğü’ne bağlı olarak kurulmuştur.
Merkezin amacı, Atatürk’ün Çanakkale Savaşları’ndaki rolü, bu savaşların Türk
ve dünya tarihindeki yeri, önemi konularını araştırmaktır. Bu alanda yurt içi ve
yurt dışında yayımlanmış, belge ve eserleri toplayıp bir arşiv ve kitaplık
oluşturmak, yayınlar yapmak, bilimsel toplantılar düzenlemek ve bu amaçlarla,
yurtiçi ve yurtdışındaki resmi kurum ve üniversitelerle işbirliği yapmaktır.
Yukarıdaki amaçlar doğrultusunda Atatürk ve Çanakkale Savaşlarını Araştırma
Merkezi bugüne kadar ulusal ve uluslar arası düzeyde çeşitli toplantılar
düzenlemiş, bu toplantılarda sunulan tebliğlerin yanı sıra Çanakkale Savaşları
tarihiyle ilgili kitaplar da yayımlanmıştır. Bunlar Atatürk ve Çanakkale
Savaşlarını Araştırma Merkezi Müdürlüğü’nden temin edilebilir.
1999 yılından itibaren, Atatürk ve Çanakkale Savaşlarını Araştırma Merkezi
tarafından gerek Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi (ÇOMÜ) ve gerekse
diğer üniversite öğrencilerine, Gelibolu Yarımadası Savaş Alanları ve
Şehitliklere yapılan gezilerde, olanaklar ölçüsünde rehberlik hizmetleri
sunulmaktadır.
Ayrıca Atatürk ve Çanakkale Savaşlarını Araştırma Merkezi, çeşitli resmi ve
özel kurumlara, Çanakkale Savaşları Tarihi ve Gelibolu Tarihi Milli Parkı’nı
ilgilendiren konularda, danışmanlık hizmetleri de vermektedir.
AÇASAM’ ın son etkinliği ise, Çanakkale Savaşları tarihi ve Çanakkale ile
ilgili bilimsel araştırmalara yer verecek Çanakkale Araştırmaları Türk Yıllığı
(The Turkish Yearbook of Gallipoli Studies) adlı, yıllık bir akademik çalışmayı
başlatmak olmuştur. Yıllık 18 Mart 2003’te, ilk sayısıyla yayın hayatına
başlamıştır.
ii
ABOUT THE ATATÜRK AND GALLIPOLI CAMPAIGN RESEARCH
CENTRE
AT ÇANAKKALE ONSEKIZ MART UNIVERSITY
The Atatürk and Gallipoli Campaign Research Centre (AÇASAM) was founded
in 1992 under the administration of the Rectorate of Çanakkale Onsekiz Mart
University (ÇOMÜ). The aim of the Centre is primarily to research all aspects
of the Gallipoli Campaign and its significance in Turkish and world history,
together with the decisive role played by Mustafa Kemal (Atatürk) in the
campaign. We have recently decided to broaden the scope of research
coordinated by the Centre to include other aspects of the history of the
Çanakkale region, the results of which can be seen in the contents of the present
Yearbook.
With these aims in mind, the Centre organises conferences in conjunction with
institutions and universities in Turkey and abroad and gathers documents and
books from inside and outside Turkey for its archive. AÇASAM also publishes,
in English and Turkish, Gallipoli conference proceedings which may be
obtained by writing to the address given.
Since 1999, the Centre has been involved in organising and guiding trips to the
Gallipoli battlefields and memorials for students at ÇOMÜ and other
universities. In addition, the Centre also acts in a consultative capacity to
institutions and private organisations on topics related to the Gallipoli
Campaign and Gallipoli National Park.
The latest initiative of AÇASAM has been the commencement of an annual
academic study, the Turkish Yearbook of Gallipoli Studies, that will give space
to scholarly historical research into the Gallipoli Campaign and Çanakkale
region. The first issue of the Yearbook came out on 18 March 2003. The second
issue presents expanded coverage on different aspects that we hope will meet
with interest and encourage further inter-disciplinary and inter-university
ventures in the future.
iii
ÇANAKKALE ONSEKİZ MART ÜNİVERSİTESİ
Atatürk ve Çanakkale Savaşlarını Araştırma Merkezi Müdürlüğü
Çanakkale Araştırmaları Türk Yıllığı
Çanakkale Savaşlarının 96 ncı Yılı
Yıl : 9 Sayı : 10-11
Bahar- Güz 2011
SAHİBİ
EDİTÖRLER
HAKEM KURULU
Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi
Atatürk ve Çanakkale Savaşlarını Araştırma Merkezi Müdürlüğü
(AÇASAM) Adına
Rektör Prof. Dr. Sedat LAÇİNER
Prof. Dr. Ahmet Mete TUNCOKU
Yrd. Doç. Dr. Mithat ATABAY
Prof. Dr. İhsan GÜNEŞ
Anadolu Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Eskişehir
Prof. Dr. Ali Osman UYSAL
Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi,
Çanakkale
Prof. Dr. İzzet ÖZTOPRAK
Ankara Üniversitesi, DTCF, Ankara
Prof. Dr. Zafer ÖNLER
Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi,
Çanakkale
Prof. Dr. Musa ÇADIRCI
Ankara Üniversitesi, DTCF, Ankara
Prof. Dr. Tülay UĞUZMAN
Başkent Üniversitesi, İletişim Fakültesi, Ankara
Prof. Dr. Nurettin ARSLAN
Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi,
Çanakkale
Prof. Dr. Ahmet ÖZGİRAY
Ege Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, İzmir (emekli)
Prof. Dr. Murat TÜRKEŞ
Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi,
Çanakkale.
Doç.Dr. Rüstem ARSLAN
Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi,
Çanakkale.
Doç. Dr. Mehmet Fatih YAVUZ
Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi,
Çanakkale.
Yrd. Doç. Dr. Mithat ATABAY
Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi,
Çanakkale.
Yrd. Doç. Dr. Muhammet ERAT
Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi,
Çanakkale.
Yrd. Doç. Dr. İsmet GÖRGÜLÜ
Başkent Üniversitesi, Ankara.
ISBN 975- 8100.30.0
iv
ÇANAKKALE ARAŞTIRMALARI TÜRK YILLIĞI
İÇİNDEKİLER
SUNUŞ ........................................................................................................................ 1
Çanakkale Eski Merkez Hastanesi
(Chanakkale Former Central Hospital .............................................................. 3-24
Senem Yiğit KAHRAMAN
Çanakkale Muharebelerinde Cephede ve Cephe Dışında Sağlık
Hizmetleri
(Front and Front-Line Healtth Services Outside The Battle of
Chanakkale .......................................................................................................... 25-70
Ahmet ESENKAYA
Balkan Savaşları Sırasında Çanakkale Bölgesinde Faaliyet
Gösteren Hilal-i Ahmer Hastaneleri
(During The Balkan Wars in the Chanakkale Region Activity That
Hospitals
Hilal-i Ahmer (Red Crescent............................................................................. 71-86
Mithat ATABAY
Erenköy Hastanesi ve Troia Kazıları
(Erenköy Hospital and Archaelogical Studies in Troia ................................. 87-94
Rüstem ARSLAN
Büyük İskender’in Troas’ta İzlediği Rota ve Granikos Savaşı
(The Route of Alexander the Great on the Troad and Granicus
Battle) ................................................................................................................. 95-108
Reyhan KÖRPE
Milli Mücadele Sırasında Yunanlıların ve İtilaf Devletlerinin
Çanakkale Bölgesinde Savaş Hukukuna Aykırı Davranışları
Hakkında Kısa Notlar ....................................................................................109-126
Barış BORLAT
Gelibolu Hatıratı
(Gallipoli Memoirs ..........................................................................................127-152
Kaymakam Mehmet Emin Bey
v
Baskı
Pozitif Matbaa
Çamlıca Mah. 145. Sk. No: 10/16, 06200Yenimahalle / Ankara
Tel: 0312 397 00 31 ● [email protected]
vi
SUNUŞ
2011 yılında Çanakkale Savaşlarının 96’nci yıldönümü olması
yanında Çanakkale Eski Merkez Hastanesi’nin de kuruluşunun 140’ncı
yılıdır. O nedenle Çanakkale Araştırmaları Türk Yıllığı’nın 10’uncu ve
11’inci sayılarını tek bir ciltte ve özel sayı olarak sunmaya karar verdik.
Çanakkale Araştırmaları Türk Yıllığı’nın bu cildinin ana konusunu o
nedenle hastanelere ayırdık. Senem Yiğit Kahraman Çanakkale Eski Merkez
Hastanesi konusunda uzun ve zahmetli bir çalışmadan sonra tamamladığı
yüksek lisans tezini bir makaleyle bizimle paylaştı. Çanakkale Savaşları
sırasındaki sağlık hizmetleri konusunu Ahmet Esenkaya kapsamlı bir
biçimde belgelere dayanarak kaleme aldı. Balkan Savaşları Sırasında
Gelibolu ve Çanakkale bölgesinde Kızılay’ın hastaneleri ve faaliyetleri arşiv
vesikalarıyla Mithat Atabay tarafından ele alındı. Rüstem Arslan ise Kırım
Savaşı sırasında Erenköy’de İngilizler tarafından kurulan hastaneyi ve
bölgedeki Troia kazılarını ele aldı. Büyük İskender’in Granikos Savaşı ve
Çanakkale bölgesinde izlediği rota ise Reyhan Körpe tarafından incelendi.
Son olarak 1910-1911 yıllarında Mehmet Emin Bey tarafından yazılan
Gelibolu Hatıratı adlı eserin transkripsiyonu da Çanakkale Araştırmaları
Türk Yıllığı’nda yer aldı.
Yıllığımızın bu özel sayısında; değerli araştırmacıların ilgi ve
beğeniyle okuyacağınıza inandığımız değerli araştırma – incelemeler yer
almaktadır. Sizlere sunduğumuz bu çalışma ile temel amacımız olan;
Çanakkale Savaşlarının bilimsel, yansız ve doğru bir şekilde araştırılıp
bilinmeyen yönlerine ışık tutmak ilkemiz doğrultusunda, biraz olsun
katkıda da bulunabildiğimize inanıyoruz.
Yıllığımızın bu sayısının hazırlanıp yayınlanmasında; değerli
çalışmalarıyla bizlere destek veren araştırmacılar başta olmak üzere, emeği
geçen herkese en içten teşekkürlerimizi sunuyoruz.
Saygılarımızla…
Dr. Mithat ATABAY
Atatürk ve Çanakkale Savaşlarını
Araştırma Merkezi Müdürü
Çanakkale Araştırmaları Türk Yıllığı 10-11’nci Sayısı ( s.3-24)
ÇANAKKALE ESKİ MERKEZ HASTANESİ (KALE-İ SULTANİYE
HASTAHANE-İ ASKERÎYYE)
Senem YİĞİT KAHRAMAN
Y. Mimar Restoratör, İstanbul Teknik Üniversitesi
ÖZET
Osmanlı son dönemine ait hastane binalarımızın, çoğu günümüze harap
durumda gelebilmiştir. Yapıldığı döneme ait birer belge niteliğindeki tarihi
hastanelerin sayısı oldukça azdır. Bu çalışmada Osmanlı İmparatorluğu ile
Türkiye Cumhuriyeti dönemine tanıklık etmiş olan önemli bir anıtın şu
andaki durumu, koruma altına alınabilmesi için gereken önlemler
araştırılmıştır. Çanakkale Eski Merkez Hastane’nin (Kale-i Sultaniye
Hastahane-i Askeriyye) geçmişi araştırılmış, korunup, geleceğe
aktarılabilmesi için gerekli müdahaleler projelendirilmiştir. Binanın sistem
detayları ve kullanılışına dair izlerin yanı sıra her türlü belge, yazı ve
fotoğraf bu çalışmaya yön vermiştir. Çanakkale Eski Merkez Hastane şu
anda metruk durumdadır ve tehlike arz etmektedir. Günümüze gelene değin
defalarca bombalanmış, yangınlar ve deprem geçirmiştir. 1915 Çanakkale
Savaşı’ndaki bomba etkisi şu an bina sahasında gözle görülebilmektedir.
Bombanın etkisi ile dikdörtgen avlulu binanın kuzey ve batıdaki kolları,
çökmüş ve yıkılmıştır. Ahşap çatı iskeletinden geriye, yangınların etkisiyle,
sadece küçük parçalar kalmıştır. Dolayısıyla yıllardır çevresel iklim
koşullarına karşı da korumasız olduğundan, sıcak – soğuk döngüleri, kar,
yağmur, rüzgâr etkileriyle binada kullanılan taşlar ve harçlarda kayıplar
oldukça fazladır. Binanın görece daha sağlam kalabilen doğu ve güney
kolları 1960’lara kadar kullanılmıştır. Bu süreç içerisinde birtakım onarımlar
yapılmaya çalışılmıştır. İç mekânlara yer yer çimento katkılı sıva yapılmış,
döşeme üzerine beton dökülmüştür. Çimento eski taş ve harç ile hiçbir
şekilde örtüşmeyen bir malzeme olduğundan, duvar yüzeylerinde
tuzlanmalara ve karbonlaşmaya sebep olmuştur. Hastahanenin restorasyon
projesinde, binanın bomba etkisiyle harabe durumuna gelen kısmı
haricindeki doğu ve güney kanadının rekonstrüksiyonu, bombalanan batı ve
kuzey kanadının ise ‘Açık Hava Müzesi’ olarak tarihi bir belge olarak
insanların ziyaretine sunulması önerilmiştir.
Anahtar Kelimeler: Askeri hastane, Hastahane, Çanakkale, Hastahane-i
Askeriyye.
SUMMARY
Most of the Ottoman period hospitals are redundant; some in a ruinous state.
They are documents about the period they were constructed in. Possibilities
to protect, the hospital were researched. The Project contains the survey of
the existing building, investigation for its reconstitution and recommends the
partial restoration of the building. All kinds of records, written and
photographic documentation were investigated, surveying at the site had
been done carefully and they contributed to the improvement of the Project.
Çanakkale (Old) Central Hospital is a ruin now and it is in dangering
collapse at the moment. The structure was bombed during the war, over and
over again. Moreover, the building was exposed to fire and earthquakes. The
destructive effect of the bomb is still visible at the site. North and west
wings have collapsed and demolished by the bomb. There are small pieces
surviving from the timber roof which was covered the building. Therefore,
the stone elements and mortar of the walls have been exposed to freezing
and thawing cycles, snow, rain water and wind. The restoration project
proposes the east and south wings of the building to be reconstructed
and the west and north of the building are going to be used as an ‘Open Air
Museum’.
Keywords: Military Hospital, Hospital, Çanakkale.
1.Giriş
Çanakkale’nin Liman Bayırı mevkii, Cevat Paşa Mahallesi Havan Tabya 1
sokaktaki Askerî Hastane binası, 1890’lı yıllardan günümüze yarı harabe
halinde de olsa tarihe tanıklığına devam etmektedir. Hastanenin varlığı
sebebiyle ‘Liman Bayırı mevkii’ ismi, Çanakkalelilerin günlük yaşam
dilinde ‘Hastane Bayırı Mevkii’ adını almıştır. Hastane, Çanakkale’nin
4
kuzeyinde, güney cephesi limana hâkim olacak şekilde Askerî Hastane
olarak bina edilmiştir (Resim1, Resim 2). 1897 yılına ait Tapulama
tutanağındaki en eski kayıtın 205, 206 sıra numarasıyla cilt:28, sayı:118’de
olduğu saptanmıştır.
Resim 1 : Eski Türkçe yazıyla ‘Müceddeden inşa olunan Hastahane-i Askeriye’ yazılı
belge İ.Ü. Nadir Eserler Müzesi II. Abdülhamid Koleksiyonundan alınmıştır.1
Resim 2 : 20. yy ilk çeyreğinde, kordondan Çanakkale Askeri Hastanesi güney
görünüşü.2
Bugün 488 ada/ 54 pafta, 10 ve 11. parselde bulunmakta olan bina tapu
Sicil Müdürlüğü’nde 29.05.1970 ‘Arsa ve Askeri Koğuş’ olarak
kayıtlıdır ve Maliye Hazinesi’ne verilmiştir. Aynı adanın 11. parseli Milli
Savunma Bakanlığı’na tahsisli ‘Arsa’ dır.
1
2
İ.Ü. Nadir Eserler Kütüphanesi, II. Abdülhamid fotoğraf koleksiyonu.
Çanakkale Deniz Müzesi Fotoğraf Arşivi.
5
2. Hastahanenin Tarihçesi
Çanakkale’ de asker hastanelerinin kuruluşu ile ilgili ilk bilgiler 1287/ 1871
tarihli Cezayir-i Bahr-i Sefid vilayeti sâlnâmesinde kayıtlıdır3. Kemal
Özbay’ın ‘Hastaneler’ kitabında ‘Sırtını 1915 Çanakkale Savaşlarını
simgeleyen Büyük Anıt Tepeye vermiş ve kıyı boyunca yerleşmeye
çalışan…’4 diye bahsi geçen bu askeri hastaneye (1000 yataklı) ek, bir
benzeri olarak Liman Bayırı mevkiine inşa edilmiş olma olasılığı yüksektir.
1884 yılından sonra, hizmet personeli ve hekim sayısının artmış olması da
bu olasılığı güçlendirmektedir. 1911 Trablus savaşı sırasında bir az daha
kuvvetlendirilmiş, 1912–1913 Balkan Savaşında bir değişiklik olmamış,
1914 I. Dünya Savaşı ve özellikle Çanakkale Savaşı sırasında Merkez
Hastanesi adı altında seyyar ordu sağlık birimleriyle birlikte ‘Ağır Yaralılar
Hastanesi’ olarak 1916’ya kadar hizmet etmiştir. 1915 yılına ait haritada
hastanenin şematik çizimi görülmektedir (Resim 3). Hastane 1915 yılında,
işaretlerinin tamam olmasına, İngiliz haritalarında tamam olmasına rağmen
aynı gün iki defa bombalanmıştır5 (Resim 15). Bomba etkisiyle oluşmuş
‘çukur’ ve tahribat görülmektedir (Çizim 2). 1338/ ‘de İngilizlerin yerleşmiş
olduğu Çanakkale Hastanesi’nde yangın çıkmış, yemekhane, ameliyathane
ve telsiz telefonhanesi zarar gördüğü, B. Osmanlı Arşivi’ndeki Kala-i
6
Sultaniye Mutasarraflığı’ndan yapılan beyandan anlaşılmaktadır 6. Bina
duvarlarında yangın izleri ve yanık ahşap kalıntıları bulunmaktadır (Resim
12). 1918 Mondros Ateşkes Antlaşması ile bölgeyi işgal eden İtilaf
devletleri tarafından askerlikten tecrit edilen Çanakkale’de hastane
kapatılmıştır. Lozan Antlaşması gereğince Askeri Bölge sayılmayan
Çanakkale’de kolluk kuvvetleri olan Jandarma birliklerinin ihtiyacı için
‘Çanakkale Jandarma Hastanesi’ adı ile 100 yataklı bir sağlık tesisi
açılmıştır7. 1936 Montrö Anlaşması ile hastane kara ordusu kuruluşuna dâhil
edilmiştir.
3
Kemal Özbay, Türk Asker Hekimliği Tarihi ve Asker Hastaneleri, Cilt III, II. Kitap, s.168, İstanbul, 1981.
Kemal Özbay, Türk Asker Hekimliği Tarihi ve Asker Hastaneleri, Cilt III, II. Kitap, s.172, İstanbul, 1981.
5
HR. SYS. 2413-60. BOA -Çanakkale Merkez hastanesinin, işaretlerinin tamam olmasına, İngiliz
haritalarında gösterilmesine rağmen aynı gün iki defa bombalandığı Kızılhaç nezdindeki protestoya İngiliz
hükümetinin siyasi yoldan ve tarafsız devlet vasıtasıyla protesto yapılması cevabını verdikleri, gerekenin
yapılması hakkında Hilâl-i Ahmer (Kızılay) tahriratıdır.
6
BOA. DH. EUM. AYŞ. 60–17.
7
Kemal Özbay, Türk Asker Hekimliği Tarihi ve Asker Hastaneleri, Cilt III, II. Kitap, s.170, İstanbul, 1981.
4
6
Resim 3 : 1915 yılına ait harita8
8
Ankara Milli Kütüphane Arşivi
7
3. Sağlık İşleri Kanunları ve Teknik İartnamelere Göre Askeri
Hastanenin Konumlanışı ve Mimari Özellikleri
Askerlerin sağlık işleri ile ilgili en eski bilgileri 1234/ 1818 tarihli
‘Kanunname-i Dâhiliye-i Askeriye’ denilen İç Hizmet kanunu adlı
belgede görülmektedir9, daha sonra seyyar ordu ve hastanelerin
yönetimine ait belgeler 1288/ 1872 tarihli ‘Kanunname-i Umur-u
Askeriye’ (Askeri Hizmetler Tüzüğü) adlı tüzükle belirlenmiştir10. Askeri
ve sivil hastanelerin, yoğun yerleşim alanlarından uzakta, güzel
manzaralı, rüzgâra karşı korunaklı ve havadar, rutubetsiz yerlere inşa
edilmesi gerektiği (1312) tarihli Fenn-i İnşâât ve Mi’mâri teknik
şartnamesinde belirtilmiştir11. Hastanenin kuzeybatısında ‘Hastane Bayır
Şehitliği’ bulunmaktadır (Resim 4).
Resim 4 : 488 ada/ 54 pafta, 10 ve 11. Parseldeki Eski (Merkez) Hastane ve Şehitliğini
gösteren imar planı12.
4. Çanakkale Eski Merkez Hastanenin Karakteristik Özellikleri ve
Mevcut Durumu
125.36x79.95 m ölçülerinde, tam olarak kapanmayan dikdörtgen planlı,
ortası avlulu binanın, kuzeyindeki hamamı 13x16.50 m ebatlarındadır.
9
Kemal Özbay, Türk Asker Hekimliği Tarihi ve Asker Hastaneleri, Cilt III, I. Kitap, s.8, İstanbul, 1976.
Kemal Özbay, Türk Asker Hekimliği Tarihi ve Asker Hastaneleri, Cilt III, I. Kitap, s.13, İstanbul, 1976.
Osman Nuri bin Ömer Şevki Paşa, Fenn-i İnşâât ve Mi’mâri, Mekteb-i Fünun-i Harbiyye-i Şahane
Matbaası, İstanbul 1312.
12
Çanakkale Belediyesi.
10
11
8
Binanın asıl girişi güney kanadının, güney cephesinin, dışa taşırılmış olan
orta aksındadır. Cephenin köşe bölümleri dışa taşırılmıştır (Çizim 1).
Ana giriş, güney cephesinden, sütunlu, çift kollu anıtsal bir merdivenle
yapılmaktadır (Resim 9). Bu anıtsal girişin volta döşemeli üst örtüsü,
‘MYDOS’ damgalı, 25x9x4 cm ebatlarındaki tuğla dolguludur (Resim
7). Doğu kanadının avluya bakan cephesinden çift kollu merdivenle iki
ayrı girişi, güney kanadının avlu cephesinden üç girişi bulunmaktadır
(Çizim 4). Hastaneden günümüze, ortalama 75 cm kalınlığındaki yığma
duvarlarının bir kısmı gelebilmiştir. Kuzey ve batı blokları duvarlarının
yaklaşık olarak % 90’ı yıkılmıştır. Batı kolu 1915 Çanakkale Savaşı
sırasında İngiliz uçaklarınca bombalanmıştır13 (Resim 5).
13
Resim 5 : Hastahane ile ilgili yazışmalar, 1915 .
13
HR. SYS. 2419-8. BOA – İngiliz uçaklarının Çanakkale Merkez hastanesini bombalaması.
9
Bu nedenle, kuzey ve batı kanadına avlu cephesinden giriş olup olmadığı
saptanamamıştır. Avlunun kuzeyinde hamamın soyunmalık bölümünün
özgün üst örtüsü yıkılmıştır. Ilıklığın üzeri beşik tonoz, sıcaklık
bölümünün üzeri ise kubbeyle örtülüdür. Tonoz ve kubbelerin üzerindeki
kaplama korunmamış olduğundan bina dış etkenlere maruz kalmaktadır.
Güney kolundaki ana giriş mahallinde, bodrum, zemin kat ve üzerinde
birinci katın varlığı, kat seviyeleri döşeme izlerinden anlaşılmaktadır
(Resim 12). Tuğla duvar kalıntılarındaki tuğlalar 25x9x4 cm
ebadındadır, çoğunlukla ‘MYDOS’ damgalıdır (Resim 7). Tuğla tonozlu
bodrum kat zemin kata nispetle sağlamdır. Tonozların üstünde yer alan
koridorlar ve oda döşemeleri üzerine, 1940’lardaki tadilatta beton
dökülmüştür.
1915 Çanakkale Savaşları, II. Dünya Savaşı sırasında yapılmaya çalışılan
tadilatlar, geçirmiş olduğu yangınlar, binanın uzunca bir süre terk edilmiş
olması, dış atmosfer koşullarına maruz kalması binayı bugünkü harap
durumuna ulaştırmıştır. Binanın konumu ve Çanakkale bölgesinin iklimi
itibariyle çoğunlukla kuzeyden güneye doğru esen şiddetli rüzgârlara
maruz kalmış olması da harabiyetinin bir başka nedenidir. Hastane
binasının beden duvarları, Çanakkale yöresine özgü sarımtırak renkli
kireçtaşındandır (Resim 8, Resim 9). Güney cephesinde, bodrum kat
subasman kotuna kadar kesme taş ve kat arası profili işlenmiştir. Pencere
ve kapı söveleri tamamen kayıptır. Sövelerin duvara monte edilebilmesi
için gerekli olan, yaklaşık 20 cm uzunluğundaki demir kenetlerin
kalıntıları duvarlarda görülebilmektedir (Resim 8).
5. Çanakkale Merkez Hastanesi’nin korunması için öneriler İstanbul
Teknik Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü’ne bağlı olarak 2010 yılı
yüksek lisans tezi kapsamındaki, Çanakkale Eski Merkez Hastanesi Kalei Sultaniye Hastahane-i Askeriyye Rölöve – Restitüsyon ve Restorasyon
Projesi’nde 1915’de bombalanarak bir kalıntı haline gelmiş olan
hastahanenin, batı ve kuzey kanadının, insanlık için önem arz eden bir
tarihî belge olması sebebiyle, ‘Açık Hava Müzesi’ olarak, güney ve doğu
kanadının ise rekonstrüksiyonu ile tarihe ve insanlığa hizmet etmesi
düşünülmüştür. Çanakkale Eski Merkez Hastane binasının restorasyon
projesinde, öncelikle mevcut durumun korunması ve sağlamlaştırılması
önerilmiştir. İlk adımda, bina duvarlarına ve döşemelerine eklemlenen
bütün birimler yıkılmalıdır. Sonradan eklenen bölümlerin kaldırılması,
üzerinde büyüyen bitkilerin temizlenmesi ve gerekli yerlerde duvarların
yıkılmasını önleyici tedbirler alınması uygun olacaktır. Bina sonradan
10
yapılan çimento katkılı sıva ve beton döşemelerden arındırılmalıdır.
Bitkiler ve ağaçlar, kimyasal malzeme ile kökünden temizlenmelidir.
Öncelikle, kuzeybatı köşesindeki muhdes hela binası yıkılarak, muhdes
artıklardan temizlenen batı ve kuzey kanadının, dış hava koşullarına açık
olması engellenmesi amacıyla, paslanmaz çelik boru ayaklarla
oluşturulan konstrüksiyon kırılmaz cam malzeme ile çepeçevre
kuşatılmalıdır. Üzeri hafif, şeffaf bir malzeme ile örtülmelidir. Hastane
binasının doğu ve güney kanadı beden duvarlarında, eksik parçaların
‘bütünleme’ tekniği ile yeniden yapımı önerilmektedir. Özgün harç
yapısına uygun yapıda üretilen harç, gerekli yerlerde kullanılarak mikro
enjeksiyon yöntemi ile duvarlar sağlamlaştırılmalıdır. Bodrum katın bazı
mahallerinde kısmi olarak görülebilen zemin döşemesindeki yüzeyin çok
fazla kayıp ve aşınmalar olan özgün taş malzemeye uygun malzeme ile
döşeme kaplaması yapılmalıdır. Duvarlar ve tonoz örtülü tavanlar, özgün
sıva numunesine uygun yapıdaki harçla sıvanarak, fotoğrafta görülebilen
özgün renginde boyanmalıdır. Güney bloktaki, toprak dolmuş olan zemin
temizlendikten sonra, altından çıkan duruma bakılıp özgün malzeme ile
döşenmelidir. Zemin kat, ahşap döşemesinin özgün detaya uygun şekilde
uygulanabilmesi için, taşıyıcı duvarların sağlamlaştırmaları gereklidir.
Öncelikle yastık kirişlerinin döşenmesinden sonra, döşeme kirişleri
üzerine uygulanmalıdır. Güney bloktaki ana giriş bölümünde bir kısmı
toprak altında kalmış, kalanlarında da fazla miktarda kayıplar olan zemin
döşemesi karosimanları için detaylı kazı yapılıp, mahallerin içindeki
dolgu toprak temizlendikten sonra, döşemenin durumu 1/50 ölçekli
çizimler ve fotoğraflarla belgelenmeli, yeniden oluşturulması için öneri
çizim hazırlanmalıdır. Özgün karosimanların eksik, kırılmış parçaları,
özgün malzemesine yapı ve ebatlarına uygun şekilde üretilip ‘bütünleme’
yapılabilir. Ancak, yeni üretilmiş olan malzeme özgün malzemeden, ilk
bakışta ayırt edilebilecek şekilde olmalı, özgün teknikle döşenmelidir.
Pencereler özgün malzeme ve teknikle bütünlenmelidir. Cephe
pencereleri üzerindeki profilli alınlık özgün malzemeye uygun bir
malzeme ile yeniden yapılmalıdır. Tamamen yıkılmış olan duvarların,
özgün malzeme ve teknikle yeniden inşa edilmesi için yöresel malzeme
kaynakları araştırılmalı, nitelikli ustalar bulunmalıdır. Çatının,
sağlamlaştırılan duvar üzerinde yeniden yapımı için önce yastık ve
döşeme kirişlerinin yerleştirilmesi gereklidir. Ahşap konstrüksiyon olarak
rekonstrüksiyon yapılmalıdır. Güney cephesindeki, üzeri kabartmalı olan
yarım daire kemerli, kesme taştan oluşturulmuş ana giriş kapısındaki
kayıplar ve aşınmalar aslına uygun plastik malzeme ile bütünleme
11
yapılabilir. Avlu cephesindeki, anıtsal kapı alınlıkları ve sövelerindeki
kayıplarda da aynı yöntemle bütünleme yapılmalıdır. Rekonstrüksiyonu
yapılmış olan doğu ve güney kanadı, ‘Kale-i Sultaniye -i Askeriyye’ adı
altında özgün kullanımının balmumu heykellerle sergilendiği bir
‘Müzeye’ dönüştürülmesi projelendirilmiştir. Projede belirtildiği şekilde,
müzenin ana girişi, hastahanenin özgün giriş kapısından yapılmalı,
güvenlik ve bilet kontrolünden sonra misafirler, kapılarında mahallerin
özgün kullanımına dair bilgi yazılı olan odaların içini ziyaret
edebilmelidirler. Odaların içinde, savaş yıllarından kalma resimler
sergilenebileceği gibi, o dönemde kullanılan cerrahî aletler, cihazları
sergilenebilir. Özellikle güney kanadın, batı blokla birleştiği koridor
mahallinde görsel ve işitsel video perdeye düşürülerek sürekli yayın
yapılması sağlanmalıdır.
12
EKLER
ÇİZİMLER
Çizim 1: Askeri Hastane binasının Rölöve çizimleri zemin kat planı14.
14
Senem Yiğit, ÇANAKKALE ESKİ MERKEZ HASTANESİ KALE-İ SULTANİYE HASTAHANE-İ
ASKERİYYE RÖLÖVE – RESTİTÜSYON ve RESTORASYON PROJESİ, Y. Lisans Tezi 2010
13
Çizim 2: Askeri Hastane binasının Rölöve çizimleri birinci kat planı.
Çizim 3: Askeri Hastane binasının Rölöve çizimleri Doğu ve Güney görünüşleri [14].
14
Çizim 4: Askeri Hastane binasının Restorasyon Önerileri Analiz çizimleri Kuzey ve Batı
görünüşleri [14].
15
Çizim 5: Askeri Hastane binasının Restorasyon Önerileri Analiz çizimleri kesitleri[14].
16
Çizim 6: Askeri Hastane binasının Restorasyon Önerileri Analiz çizimleri kesitler [14].
17
RESİMLER
Resim 6 : Güney kanadın güney cephesindeki giriş kapısı kısmi görünümü.
Resim 7 : Güney kanadın güney cephesindeki anıtsal giriş ait kolon başlıkların kısmi
görünümü ve ‘MYDOS’ damgalı tuğlalardan oluşan volta döşeme.
18
Resim 8 : Güney kanadın güney cephesi kısmi görünümü.
Resim 9 : Güney kanadın güney cephesi kısmi görünümü.
19
Resim 10 : Güney kanadın güney cephesindeki giriş kapısına bina içinden bakış.
Resim 11 : Hastane ana giriş mahalli zeminindeki karosiman kalıntıları.
20
Resim 12 : Bodrum ve zemin kat arasındaki kat arası döşeme izleri, yanmış döşeme
kirişi parçası.
Resim13 . (Güney kanadı) Kuzey cephesi kısmi görünüşü.
21
Resim 14 : Güney kanadınkuzey cephesi ile avlunun kısmi görünüşü.
Resim 15 : İngiliz uçaklarının Çanakkale Merkez hastanesini bombalaması [13].
22
Resim 16 : Bomba etkisinin en belirgin görüldüğü batı kanadından hastane avlusuna
bakış.
Resim 17 : Bomba etkisiyle en fazla tahribatın olduğu kuzey kanadı görünüşü.
23
Resim 18 : Kuzey kanadındaki hamamın batı cephesinden kısmi görünüş.
24
Çanakkale Araştırmaları Türk Yıllığı 10-11’nci Sayısı ( s.25-70)
ÇANAKKALE MUHAREBELERİNDE CEPHEDE VE
CEPHE DIŞINDA SAĞLIK HİZMETLERİ
FRONT AND FRONT-LİNE HEALTH SERVİCES OUTSİDE
THE BATTLE OF ÇANAKKALE
Ahmet ESENKAYA
Yrd. Doç. Dr. Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Eğitim Fakültesi
ÖZET
Gelibolu Yarımadası’nda yer alan Seddülbahir ve Arıburnu, Anafartalar, Suvla
merkezli yürütülen muharebelerde, sıcak harp kadar, hastane hizmetleri gibi pek çok
sağlık hizmetinin nasıl yürütüldüğünün bilinmesinin gerekliliği ortadadır.
Birinci Dünya Savaşı cepheleri içerisinde Çanakkale Cephesi’nden kısa süren ve
büyük kazanlar elde edilen cephe olması arzu edildi. İtilafların beklentileri, savaşın daha
fazla uzamasından ve daha fazla kayıptan başka bir getirisi olmadı.
Türklük için bu sonuç büyük bir yeniden dirilme idi ancak bu eşsiz zaferin bedeli
de ağır oldu. Muharebelerinin çok uzun sürmesi nedeniyle şehit sayısı gibi yaralananlar
da o nispette çok idi. Yaralanmaların yanında bitlenme, sıtma, kolera, dizanteri, para
tifo, tifüs, sarılık, iltihap, iskorbüt v.b. problemler de her an mevcuttu. Savaş ortamından
dolayı uykusuzluk, bitkinlik, düzensiz nabız atışları, sağırlık, halsizlik gibi normal kabul
edilen durumlar da her an mevcuttu. Yine de her şeye rağmen titizlikle temizlik
kurallarına uyulmaya çalışıldı.
Türk Sağlık Teşkilatı, dar bir sahada sıkışık vaziyette bulunan bir orduya,
önemli bulaşıcı bir hastalık çıkmasına meydan vermemiştir. Dokuz ay süreçle 110.220
yaralı, 70.939 hasta ve hava değişimine ihtiyacı olanları menzil vatan ve Kızılay
hastanelerine sevk etmiştir. Hastanelerde bu süreçte 48.268 hasta, 22.619 yaralı tedavi
edilmiş; hastalar arasında %11.6, yaralılar arasından %2.7 şehit olmak suretiyle
tedavilerinde başarı sağlanmıştır.
5. Ordu’nun hastanelerinin ağırlık merkezi İstanbul’daydı. Hasta ve yaralıların
sürekli İstanbul’a tahliyesi sebebiyle, İstanbul hastaneleri tamamen dolduğu zamanlarda
şehrin muhtelif yerlerinde Ordu ve Kızılay yardımı ile –Balkan savaşlarında olduğu
gibi– resmi ve özel okul, resmi kurum ve binalar hastane haline sokulmuştur.
Öğrencileri cephelere sevk edilen Gülhane ile Tıp Fakültesi, eğitim çalışma-larını
kısarak birer yardımcı harp hastanesi olmuşlardır. Tüm Doğu Trakya’ya ilave olarak
İzmit, Eskişehir ve Konya’ya kadar uzanan yurt içi sağlık kurullarıyla birlikte, İstanbul
Komutanlığı Başhekimliği’ne bağlı olarak faaliyet yürütülmüştür.
Yaralı ve hasta naklinde, tezkerelerden başlayarak her türlü kara ve deniz
araçlarından azami derecede yararlanılmıştır.
İstihlak-i Milli Kadınlar Cemiyeti, Kızılay Cemiyeti, Türk Ocakları Cemiyeti ve
Donanma Cemiyetleri gibi hayır kurumları gönüllüleri; gayrimüslim vatandaşlardan
rahibe öğretmenler ve rahibe hastabakıcılar çalışmışlardır. Ayrıca askeri ve sivil üst
düzey şahısların eşleri de gönüllü hastabakıcılık yapmışlardır.
Çanakkale gibi zorluklar ve sıkıntıların çok yoğun yaşandığı bir cephede ve
çevresindeki hastanelerde; ağır ve nazik bir hizmeti, büyük bir dirayetle yürütmüş olan
Türk ve gayrimüslim doktorları; bu savaşın, adsız ve iddiasız kahramanlarını, yeni
nesillere aktarmak ve en azından sağlık hizmeti veren kurumlara onların adlarını
vererek ebediyete göçmüş bu insanları ölümsüzleştirerek hatırda kalmasını sağlamak da
bilimsel davranış metodunun vazgeçilmez bir gereğidir.
Sonuç olarak bu çalışma basit bir deneme niteliğindedir. Pek çok birinci
derece malzemeye rağmen eldeki malzemenin kifayetsizliği nedeni ile pek çok yönden
eksiklik arz etmektedir.
Anahtar Sözcük: Gelibolu, Çanakkale Savaşları, Osmanlı İmparatorluğu
SUMMARY
It is essential to know not only the shooting-war in the combats occurred in
different fronts in the Gallipoli peninsula like Seddülbahir, Arıburnu, Anafartalar and
Suvla, but also how the medical services such as hospital was operated in those fronts.
With launching the Gallipoli campaign, the entente states aimed at a front
which would last very shortly and bring many gains. However, their all expectations
came to naught. The Gallipoli became a long-duration battle-front and resulted in more
casualties than expected.
On the other hand, that situation was a resurrection for Turkish people.
Nevertheless, the price of the victory was very high. Due to long-term battle, there were
so many injuries as much as the number of deaths. The case of injury was accompanied
by pediculosis, malaria, cholera, dysentery, paratyphoid, typhus, icterus, inflammation
and scorbutic. Besides, the war environment also brought about some other health
problems among soldiers. These were in general insomnia, asthenia, irregular heartbeats
and deafness. Despite all these problems, hygenic measures were carried out sensitively.
The Turkish Medical Department averted any imminent spread of infectious
disease among the army which was deployed in a narrow area. In 9 months, 110.220
injuries, 70.939 patients and those who needed sick leave were sent to the hospitals of
"Menzil" and "Kızılay". In this period, 48.268 patients and 22.619 injuries were treated
at hospitals. Surprisingly, the deathrate at hospitals was low. Only 11.6 per cent of
patients and 2.7 per cent of injuries were lost.
The hospitals of the fifth army were dominantly in İstanbul. When the hospitals
reached full capacity, the army and Kızılay began to use the public buildings such as
schools as hospitals, just like the Balkan wars. Since most of their students were in the
battle, the medical schools, Gülhane and İstanbul, interrupted their education and
26
became additional military hospitals. This health service was carried out under the
authority of the chief physician of the command of Istanbul along with the domestic
health committees, stretching over İzmit, Eskişehir and Konya, in addition to the whole
eastern Thrace.
To transport the patients and injuries, it was tried to use a variety of land and
sea vehicles as much as possible.
The volunteers of charities, such as "The Consumption of National Women
Association" (İstihlak-ı Milli Kadınlar Cemiyeti), "the Association of Kızılay", "The
Associations of the Turkish Hearts" (Türk Ocakları Cemiyeti ) and "The Associations of
the Navy" (Donanma Cemiyetleri), and the nun teachers and nurses from non-Muslim
civils worked at those hospitals. Moreover, the wives of the civil and military superior
persons served voluntarily as nurse.
It is an indispensible necessity of the scientific method to make the next
generations known about these unnamed and humble muslim and non-muslim doctors
of the war who assumed a hard task by serving in a great effort in a quite difficult battle
zone, or at least to immortalize them by giving their names to medical institutions.
In the end, this study is a modest essay. Although a number of primary sources
have been used for this study, it may have some shortcomings in many aspects, due to
the inadequacy of the materials.
Key Words: Gallipoli, Gallipoli campaign, Ottoman Empire
Çanakkale Cephesi iki aşamalı saldırıya maruz kalmıştır.
Müttefikler Şubat 1915’te önce sadece Birleşik Filo ile Çanakkale
Boğazı’nı geçip, mevcut Cihan Harbi’nin Avrupa’daki ağır kış şartlarını
hafifletmek ve kısaltmak adına Başkent İstanbul’u devreden çıkarıp
Rusya ile birleşerek Mayıs ayında da Almanya’yı doğuda çökertip, hem
az zahmetle zafer kazanmak hem de mevcut şöhretlerine şöhret katmak
amacındaydılar. Planlarını büyük bir gururla uygulamaya koydular; 18
Mart 1915 günü Türk sahil ve mayın savunması onlara denizden geçit
vermedi.
Çanakkale’de ikinci ve son şanslarını denemekten başka çareleri
kalmamıştı. Gelibolu Yarımadası’na amfibi tarzda karaya asker
çıkaracaklar; güneyde Alçıtepe, kuzeyde Conkbayırı zirvelerini ele
geçirip, Kilitbahir platosunu tutarak Türk sahil savunma toplarını etkisiz
hale getirecekler, deniz mayınlarını temizleyip Boğaz önünde bekleyen
Birleşik Filo’ya yol açıp, hedeflerine doğru emin adımlarla
yürüyeceklerdi. Zaten Balkan Harbinin Osmanlıyı devleti ve milletiyle ne
hale geldiği ortadaydı ve artık bu devlet tarihteki yerini almalıydı.
Yaklaşık dokuz ay karada her türlü üst düzey teknik ve teknolojik
üstünlükleri, onları büyük bir hırsla saldırtsa da sonuç bir öncekinden
farklı olmadı.
27
Hafife aldıkları bu milletin evlatları hem denizde hem de karada
onlara dünyayı dar etmişti. Mehmetçik için bu sonuç büyük bir yeniden
dirilme idi ancak bu eşsiz zaferin bedeli de çok ağır olmuştu.
Çanakkale cephesindeki muharebelerinin çok uzun sürmesi
nedeniyle şehit sayısı gibi yaralananlar da o nispette çok olmuştu.
Yaralanmaların yanında bitlenme, kolera, dizanteri, para tifo, tifüs,
sarılık, sıtma, iltihap, iskorbüt v.b. problemler de her an mevcuttu. Savaş
ortamından dolayı uykusuzluk, bitkinlik, düzensiz nabız atışları, sağırlık,
halsizlik gibi normal kabul edilen durumlar da askerin yakasını bir türlü
bırakmamıştı.
Bu çalışma Ankara ve İstanbul BOA ile Ankara ATASE
arşivlerinde elde edilen belgelerden, Kızılay arşivi internet sitesinden, her
biri hacimli beş ciltlik Milli Savunma Bakanlığı ‘Şehitlerimiz’
kitabından, Kızılay ‘Takvim ve Salnameleri’nden, Genelkurmay’ın ve
ATASE’nin yayımladığı eserlerden, Niyazi İsmet Gözcü’nün "Umumi
Harpte Çanakkale Müdafaası Esnasında Türk Ordusu Sıhhi Hizmetleri"
(Askeri Sıhhiye Mecmuası, İstanbul 1938) adlı makalesinden; Kemal
Özbay’ın iki ciltlik Türk Askeri Hekimliği Tarihi ve Asker Hastaneler
(İstanbul 1976) v.b. eserlerinden yararlanılmıştır.
Cephedeki yaralıların ve hastaların tedavilerinin yanında, cephenin
kuzeyine doğru Behramlı, Kilitbahir, Eceabat, Bigalı, Kocadere, Küçük
Anafartalar, Büyük Anafartalar, Akbaş, Yalova, Ilgardere, Turşun,
Galata, Karainebeyli, Gelibolu, Bergos, Bolayır, Evreşe, Uzunköprü,
Şarköy Eriklice, Mürefte, Malkara, Tekirdağ, Kırklareli, Edirne gibi köy,
kasaba ve vilayetlerdeki hastanelerde; İstanbul hastanelerinin yaklaşık
tamamına yakını, Anadolu yakasında Çanakkale ve kuzeyinde Lâpseki,
Karabiga, Biga, Dimetoka, Erdek, Bandırma, Mudanya, Adapazarı,
İzmit; Çanakkale güneyindeki Erenköy, Pınarbaşı, Ezine, Edremit,
Ayvalık, Balıkesir, Soma, Menemen, İzmir; Akhisar,
Ankara,
Afyonkarahisar, Adana, Antalya, Burdur, Dinar, Konya, Milas, Söke,
Tokat gibi diğer birçok kasaba ve vilayetler gazilere sağlık hizmetleri
konusunda her türlü imkânlarını seferber etmişlerdir.
Bu çalışma eldeki malzemenin kifayetsizliği nedeni ile pek çok
yönden eksiklik arz etmektedir. Araştırmacı için en büyük sorun elde
mevcut olan kaynakların son derece sınırlı ve bazen birbiriyle çelişir
halde olmasıdır. Yakın bir geçmişte Kızılay arşivinin de kademe kademe
devreye girmesiyle daha az eksikli bir çalışmanın hazırlanabileceği
tahmin edilmektedir. Çünkü kesin bir sonuca ulaşma çabası, pek yakın
28
gözükmemektedir. Belki kullanılan bilgi ve belgeler için sadece ‘gündem
belirleme’ uğraşısı denilebilir.
Sırasıyla Çanakkale cephesinde yaralanma ve hastalıklardan, sağlık
kuruluşlarından, yaralı ve hasta nakliyatından, cepheye mücavir Rumeli,
Anadolu yakasında, İstanbul’da, Marmara, Ege ve diğer bölgelerdeki
sağlık ve hastabakıcılık hizmetlerinden bahsedilecektir.
Cephede, yakın ve uzak hastanelerde ağır ve hassas bir hizmeti
büyük bir özveriyle yürütmüş olan doktor, hemşire, hastabakıcı ve
tezkerecilerin oluşturduğu sağlık hizmeti kadrosunu; bu savaşın adsız ve
iddiasız kahramanlarını yeni nesillere aktarmak, en azından sağlık
hizmeti veren kurumlara onların adlarını vererek ebediyete göçmüş bu
insanları ölümsüzleştirip hatırda kalmasını sağlamak da bilimsel etiğin
vazgeçilmez bir gereğidir.
Cephede Yaralanma ve Hastalıklar
Savaşa katılacak askerler cepheye gönderilmeden önce farklı
noktalarda, adına ‘tahaffuzhane’ denilen merkezler kurulmuştur.
Tahaffuzhanelerde, cepheye gönderi-lecek askerlerin sağlık kontrolü,
cephede yanaşık düzen eğitimi, bağışıklık için ve bulaşıcı hastalıklara
karşı periyodik çiçek, kolera, dizanteri aşıları yapılmıştır1.
Gerektiğinde aşı uygulamaları cephede de devam edilmiştir.
Bununla ilgili bir emir “Taze dizanteri ve kolera aşısı yapılacak,”2
şeklindedir. Uygulamayla ilgili olarak 4’ncü Tümen Komutanı Cemil
(Conk) Bey de hatıratında 25 Ağustos 1915 tarihinde, “Bugün kolera ve
tifo aşıları geldi. Askerleri aşıladık,”3 bilgisine yer vermektedir.
Sahra Sıhhiye Dairesi’nden 15 kilo kolera aşısı, 20.000 kişilik çiçek
aşısı ile 60 adet tetanos aşısı istenmiş ve cepheye ulaştırılmıştır4. 27 Ekim
1915 tarihinde 30 kilo dizanteri, 17 kilo kolera, 20 kilo tifo aşısı ve 20
adet dizanteri serumu Lâpseki’deki Menzil Sıhhiye Deposu’na
gönderilmiştir5.
Hafif yaralanmalardan sonra asker bazen çantasının kapağının arka
kısmında dikili veya ceketinin üst kapağının iç arka alt kısmında mevcut
‘harp paketi’ndeki malzemelerle yapılan ilk müdahalenin ardından
sıhhiyecilerin yardımıyla ateş hattının hemen gerisinde bulunan korunaklı
1
ATASE Arşivi, BDH, Klasör 1887, Dosya 53, Fihrist 5/5, (27 Ağustos 1915).
ATASE Arşivi, Klasör 4351, Dosya 46, Fihrist 2/5.
Cemil Conk Paşa“Çanakkale Seferi”, Çanakkale Hatıraları, C.II, Arma Yayınları, İstanbul 2002,
s. 181-182.
4
ATASE Arşivi, BDH 2, Kls. 2208, Dos. 21, Fih. 6-17.
5
ATASE Arşivi, BDH 2, Kls. 2208, Dos. 21, Fih. 5-18.
2
3
29
‘yaralı yuvaları’na götürülür; yarasının derecesine göre karar verilerek
işlemin ikinci aşamasına geçilir6.
Cephede tedavisi ve ameliyatı gereken yaralılar, pansumanları
kontrol edil-dikten sonra7 Ağaderesi, Kocadere, Şahin Deresi,
Soğanlıdere, Kerevizdere, Tenger- dere, Havuzlar Deresi, Zığındere,
Anafarta Köyleri gibi cephe gerisindeki sağlık hizmeti veren alanlar8 ile
vatandaşlara ait çiftliklerde tedavi altına alınmış hatta bir operasyona
ihtiyaç duyuluyorsa ameliyatı da yapılmıştır.
Savaş boyunca İtilaf donanmasının, İngiliz ve Fransız uçaklarının
yaralı taşıyan teskerecileri, hastaneleri, nakliyat gemilerini –hukuken
yasak kapsamında olmasına rağmen– bombalamaları üzerine ‘büyük
sargı yerleri’nden yaralıların geriye nakillerinin gece yapılmasına karar
verilmiştir9.
Bombardımandan uzak bölgelerdeki yaralı nakilleri kara yolu ile
yapılırken, ağır ve hafif yaralı şeklinde ayırmak suretiyle sevkıyatı
yapılmıştır. Yaralı ve hasta araba kolları, her 20 km.de bir kurulan 50’şer
yataklı ‘sıhhiye istasyonları’ arasında çalışmaktadır. Burada görevli
sıhhiye kolları da gelen yaralı ve hastaları diğer istasyonlardan gelen
nakliye kollarına teslim etmişlerdir.10
Daha ileri tedavi gerektiren yaralılar ise hasta nakil ve
asker/mühimmat taşıyan gemileri ile civar bölge ve İstanbul
hastanelerine aktarılmaya çalışılmıştır11.
Günümüz
ifadesiyle
‘rehabilitasyon
merkezi’
olarak
tanımlanabilecek olan ‘nekahethaneler’de, -Havuzlarderesi bölgesinde
olduğu gibi- sıcak muharebede bir hafta çarpışıp hayatta kalan
Mehmetçik, buralara getirilerek en az bir, bir buçuk ay eğlendirilerek,
sağlık kontrollerinden geçirilerek, sonunda bedensel ve psikolojik olarak
sağlığına kavuşanlar görev yerlerine gönderilmişlerdir12.
Mehmetçikteki yaralanmaların büyük bir kısmı baş, göğüs, kol ve
bacakta olmaktadır; bunların çoğu da bomba, şarapnel veya piyade
6
Osmanlı Hilal-i Ahmer Cemiyeti Hanımlar Heyet-i Merkeziyesi Tarafından Tertip Edilen Takvim 3, İstanbul
1333, s.40. (Takvim 3 olarak kısaltılacaktır.)
7
Takvim 3, s.42.
8
Genelkurmay Başkanlığı, I. Dünya Harbinde Türk Harbi, C.V, Çanakkale Cephesi Harekâtı, 3. Ki-tap,
Çanakkale Cephesi Harekâtı, Ankara 1980, s. 546. (Çanakkale Cephesi, C.V, 3. Kitap olarak kı-saltılacaktır.)
9
Bkz: Ahmet Esenkaya “Çanakkale Muharebelerinde İtilaf Devletleri’nin Savaş Hukukuna Aykırı
Davranışları” Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Atatürk ve Çanakkale Savaşları Araştırma Mer-kezi,
Çanakkale Araştırmaları Türk Yıllığı, S. 4, Çanakkale, 2006, s.51-96.
10
ATASE Arşivi, BDH 2, Kls. 1/ 217, Dos. 51, Def. 2, s. 12.
11
Takvim 3, s.43.
12
Kemal Özbay, Türk Askeri Hekimliği Tarihi ve Asker Hastaneleri, C. I., İstanbul 1976, s.233.
30
mermilerinden meydana gelmektedir13. Süngü yaralarına ise çok az
rastlanmaktadır14. Vücutta oluşan yanıklar da daha çok topçu ateşlerinin
düştüğü noktalarda yangınlar çıkararak etrafındaki her şeyi yakması
sebebiyle o civarda bulunanlar ya ağır yanıklara duçar olmakta veya çoğu
kez hayatını kaybetmektedir15.
Askerdeki el yaralanmalarının çokluğu dikkati çekmektedir. Ellerin
hareketli organ olması sebebiyle hem iyileşmesi uzun zaman alıyor hem
de sürekli devam eden ağrı nedeniyle, morfin verilerek yarı baygın bir
halde tedavisi yapılabiliyordu16.
Birliklerin zeminlik ve siperlerdeki olumsuz şartlar karşısındaki
mücadelesi, uykusuzluk, aşırı yorgunluk dâhil, psikolojik sarsıntı
geçirmesine neden olabiliyordu. Örneğin Kurmay Başkanı İzzettin
Bey’in aktardığına göre 20 Eylül 1915 günü rahatsızlanan Anafartalar
Grup Komutanı Albay Mustafa Kemal Bey’e doktoru birkaç gün zorunlu
istirahat izni vermiştir. 5’nci Ordu Komutanı Liman von Sanders Paşa
ziyaretine geldikten sonra tedavisi ile ilgilenmesi için şahsi doktorunu
göndermiştir17.
Özellikle 15’inci Kolordu’nun bulunduğu birliklerde ‘sıtma’
salgınını önlemek için altı seyyar bakteriyoloji ile her çeşit analiz
yapılabilecek laboratuarlardan birisi Kalvert Çiftliği’nde faaliyete
geçirilmiş olmasına rağmen sıtma salgını tamamen önlenememiştir. İlaç
kıtlığı nedeni ile sıtmalı olan erlere haftada iki kere birer gram ‘kinin’
verilebilmiştir18.
Atık sular ve bataklıklardan kaynaklı ‘sıtma’ ile ilgili Alman
Islahat Heyeti Sağlık Müşaviri Yarbay Prof. Dr. Mayer, önlem olarak
küçük tatlı su birikintilerini ve bataklıkları önleyecek drenaj kuyuları
açtırmak için büyük çaba harcamıştır19.
Dr. Mayer alışılmadık bir yönteme başvurmak zorunda kalmıştır: Ateş
yakarak sinek kaçırmak. "...Bataklık zemin nedeniyle, özellikle
Kumkale'deki mevzilerde, sıtmayla mücadele amacıyla drenaj yapmaya
imkân yoktu. Bu yüzden Anadolu grubu komutanına, kale komutanına ve
13
Çanakkale cephesinde İngilizler domdom kurşunu kullanmışlardır. KA Arşivi, Kt 23, Blg 245, 16 Haziran
1331; BOA, HR. MA, 1139/22, 14 Ağustos 1915; BOA, HR. MA, 1139/20, 14 Ağustos 1915;
BOA, HR. SYS, 2182/1; Bkz: Dipnot 9.
14
ATASE Arşivi, BDH 2, Kls. 2426, Dos. 65, Fih. 1-12.
15
Lokman Erdemir, Çanakkale Savaşı Siyasi, Askeri ve Sosyal Yönleri, Gökkubbe Yayınları, İstanbul 2009,
s.376.
16
Haz: Şadan Maraş Öymen-İ. Edip Emil Öymen, Çanakkale Acı İlaç: 18 Mart 1915-9 Ocak 1916, Deva
Holding, İstanbul 2005,s. 71-74. (‘Çanakkale Acı İlaç’ olarak kısaltılacaktır.)
17
İzzettin Çalışlar, On Yıllık Savaşın Günlüğü, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul 1997, s.119.
18
Özbay, a.g.e., s.238.
19
Çanakkale Acı İlaç, s.66.
31
özellikle de Amiral von Usedom'a, karanlık bastığında etraftan, deve, at,
öküz, ne bulurlarsa, hayvanların kurutulmuş gübrelerini, küçük kümeler
halinde çadırların etrafına paralel şekilde dizerek ateşe vermeyi ve sonra
üstünü toprakla örtmeyi teklif ettim. En azından, sivrisineklerin büyük kısmı
böylece kaçırılabilirdi. "20
Bitten kaynaklı tifüs hastalığının ortaya çıkması üzerine cepheye en
yakın tren istasyonu ile Gelibolu arasındaki menzil yolu/kavşak noktada
bulunan Keşan’da üç seyyar etüv21 ile bir adet menzil temizleme
istasyonu açılarak orduya dâhil olan yeni erler temizlenmeye başlanmış
ve bu uygulamadan sonra bir daha yaygın tifüs salgını görülmemiştir.
‘Ateşli humma’ da çok sınırlı halde kalmıştır22.
Erler ‘tifo’ya karşı aşılanmış olduklarından 149 vak’adan 36’sı
ölümle sonuçlanmıştır. 15’inci Kolordu Başhekimi Binbaşı Dr. İhsan Ali
Bey ‘malta humması’na tutulmuş, bundan başka vak’a da
görülmemiştir23. 5. Ordu mıntıkasında üç askerde lekeli tifo göründüğü
bildirilmiştir24.
Dizanteri ve kolera, ilaç yokluğunda killi topraktan istifade edilmiştir.
Hiç olmazsa yeni gelenler için, aşı yapılabilmiştir. "Savaşmaya yeni gelen
askerlerin her iki sevkiyat limanında ve birliklerde de kolera, tifüs ve çiçek
hastalığına karşı aşılanmaları sağlanmıştır.25” 26 Ağustos 1915 tarihli
5’nci Ordu Kurmay Başkanı’nın Sahra Sıhhiye Genel Müfettişliği’ne
gönderdiği telgrafta Kuzey ve Güney Grupları’nda çok miktarda
dizanterili ve ishalli hastaların bulunduğu bildirilmiştir26.
Karşılaşılmak istenmeyen hastalıklardan ‘karahumma’, sadece üç
hastada görülmüştür. 29 Temmuz 1915 tarihli 3’nci Harp Hastanesi’nden
gönderilen telgrafta üç karahummaya yakalanan hasta olduğu ve izdiham
oluşmaması için üç-beş gün hasta gönderilmemesi istenmiştir27.
Mart ayında, 5. Ordu'da yetersiz beslenme nedeniyle büyük bir iskorbüt
salgını görüldü. Buna karşı bol miktarda yeşil sebze ve salata tüketimini
sağlayarak mücadele edil- meye çalışıldı ve yaklaşık 1000 vakaya ulaşan
salgın hızla önlenmesi başarılmıştır.28 Sahra Sıhhiye Müfettişliği’ne
20
Çanakkale Acı İlaç, s.66.
Tekirdağ Kızılay Şubesine tahsis edilen Gureba Hastanesi için bir etüv makinesinin tedariki ile ilgili bkz:
KA Arşivi, Kt 22, Blg 11, 22 Teşrin-i Sani 1331.
22
Özbay, a.g.e., s.238; “Sıtma şüphesiyle çıkartma birliğinden dönen bir subay, filo komutanına geldiğinde yığılarak
yere düşüyor ve bitlendiği anlaşılıyordu. Ağır bir tifüs vakasıydı bu.” Çanakkale Acı İlaç, s.67.
23
Özbay, a.g.e., s.238.
24
KA Arşivi, Kt 22, Blg 5, 5 Nisan 1331.
25
Çanakkale Acı İlaç, s.67.
26
ATASE Arşivi, BDH 2, Kls. 2437, Dos. 127, Fih. 5.
27
ATASE Arşivi, BDH 3, Kls. 3586, Dos. 22, Fih. 1-2.
28
Çanakkale Acı İlaç, s. 67.
21
32
gönderilen 29 -30 Ekim 1915 tarihli iki raporda 14 iskorbütlü hastanın
girişinin yapılıp tedavisine başlanıldığı bildirilmiştir29.
Ağır yaralıların tedavisinde doktorlar ellerindeki imkânsızlıklar yetersiz
kalıyorlardı. Cerrahların yükü çok daha ağırdı. Yaralıların büyük kısmına
eksik tedavi uygulandığı oluyor, bunun sonucunda yaralılar, cerahatten
ıslanmış bandajlar içinde yatıyorlardı. Morfin dağıtımı, özellikle
hastanelerde, yetersizdi. Kesinlikle yanlış olduğu halde, karnından vurulanlara
daha dördüncü gününde, ekmek ve katı yiyecekler verilebiliyordu30.
Yaralı çok acı çekiyorsa morfin veriliyordu. Özellikle akciğerlere
doğru olan kanamalarda morfin kullanılıyordu. Yaralanmalarda
iltihaplanmalara çok sık rastlanıyor-du. Yaranın çevresindeki ölü dokuyu
temizlemek çok önemliydi. Ancak giysiler yaraya yapışıyor, bu durumda
kumaş parçalarını ayıklamak çok acı veriyordu. Yaraya kaynamış veya
derinin, dokuların içine karışmış olan bu bez parçalarını veya tüyleri
ayıklamak için yumuşatıcı niteliği olan borik asit, merhem veya
vazelin uygulanıyordu31.
‘Şok’, yaralı bir asker için ölüm anlamına geliyordu. Şoka
yapılacak ilk müdahale, hastayı sıcak tutmak, ısıtılmış tuğla veya
taşları vücuduna sarıp üşümemesini sağlamak, battaniye örtmekti. Bu
tedavide kullanılan ilaç ise morfindi; atropinle birlikte veriliyordu.
Atropin, kalp takviye edici özelliğinin yanı sıra, morfinin tek başına
kullanıldığında sebep olduğu kusmaları da engelliyordu ki kusmak,
özellikle baş, göğüs ve karın yaralanmalarında ölüme yol
açabiliyordu.
Şok durumunda ise fazla kan kaybı, tansiyonun aşırı
düşmesine sebep oluyor, bu da ölüme yol açıyordu. Bu durumda,
tansiyonun düşmesini engellemek için damardan tuzlu su veriliyordu.
Tuzlu su vererek kan dolaşımındaki sıvının miktarını artırmak, böylece
tansiyonun yükselmesini sağlamaktı.32.
Savaş alanı gerisindeki hastanelerde ameliyat ciddi bir karardı.
Enfeksiyon riski çok yüksekti ve ameliyat donanımı yeterli değildi.
Donanma hastanesine veya sahra hastanelerine gidebilecek kadar
dayananlar şanslıydı. Ancak çok kritik durumlarda doktor ameliyata
karar veriyordu. Omurga, göğüs, kafa ve karın yaralanmalarının çoğu
ölümle sonuçlanıyordu. Ameliyata, uyuşturucular da kullanılarak,
yaranın temizlenmesiyle başlanıyordu. Yarayı çevreleyen ölü doku,
29
ATASE Arşivi, BDH 2, Kls. 2474, Dos. 65, Fih. 1,2: ATASE Arşivi, BDH 3, Kls. 3495, Dos., 1, Fih. 10-3.
Çanakkale Acı İlaç, s. 69.
31
Çanakkale Acı İlaç, s. 69-70.
32
Çanakkale Acı İlaç, s. 70.
30
33
iyot ile temizleniyor, büyük taş, deri, kumaş parçaları forsepslerle
ayıklanıyordu. Daha sonra yara saf hidrojen peroksit ile yıkanıyordu.
Tüm ölü deri ve zarar görmüş dokular makasla kesiliyor ve yabancı
cisimler (çok derinde değilse) yumuşak bir antiseptikle ve dikkatle
temizleniyor, yumuşatıcı bir merhemle örtülüyordu. Yaranın mikroplanmasını önlemek için çok dikkat sarf edilmesine rağmen Çanakkale
Savaşı'nın en büyük sıkıntılarından biri, enfeksiyondu33.
Doktorlar ve yardımcıları beyaz önlükler giyiyorlardı.
Ameliyathanede, ellerinde sterilize edilmiş beyaz havlularla hazır
bekliyorlardı. Borik asit, limon tuzu ve ılık sudan müteşekkil bir
karışım, antiseptik olarak kullanılıyor, genellikle sıcak olarak
uygulanıyordu ve ardından yara, havluyla korunuyordu. Her zaman
kaynatılmış su kullanılıyordu. En sık kullanılan anestezik, kloroform
idi. Ancak, iltihaplanmış yaralarda kloroform kullanmak yerine,
yaralıyı eterle bayıltmak gerekiyordu. Çünkü enfeksiyonlu yaralarda
kloroformun, hastanın genel durumu üzerinde dolaylı olarak olumsuz
etkileri oluyordu34.
Kurşunun çıkartılması veya şarapnel parçalarının temizlenmesi
gibi yüzeysel yaralarda bölgesel olarak antiseptik ve adrenalin
uygulanıyordu. Daha ciddi durumlarda ise morfin ve scopolamine
kullanılıyordu. Scopolamine, dolaşım ve mide-bağırsak sistemi
kaslarını gevşetmek amacıyla, genel anestezi öncesinde verilen
gevşetici idi35.
Kafa
yaralanmaları,
kimi
zaman
karın
ve
göğüs
yaralanmalarından daha kolay iyileşebiliyordu. Bunun en önde gelen
nedeni, şarapnel veya kurşunun, kafatası gibi çok sert bir kemiğe
çarptığında daha az hasar vermesiydi. Oysa karın ve göğüs bölgesine
giren bir kurşun, bu kısımlar bedenin yumuşak bölümleri olduğu için
kolayca içeriye gömülebiliyor, parçalıyor ve çok ciddi hasara neden
oluyordu. Savaş alanında yapılacak kafa ameliyatları, ciddi risk
alınması gereken ameliyatlardı; doktorlar ancak çok mecbur
kaldıklarında müdahale ediyorlardı. Kafatası ameliyatlarında kafa
derisi, bir solüsyon ile, beyin ise çok kuvvetli bir antiseptik ile yıkanıyordu. Genellikle siper gözcüleri, göz ve yüzlerinden aldıkları
kurşunlarla, bu tür kafa yaralanmalarına hedef oluyorlardı. Bu tür
yaralanmalar, siperden çıkmadan karşı tarafı gözlemek için yukarıya
33
Çanakkale Acı İlaç, s. 73.
Aynı yer.
35
Çanakkale Acı İlaç, s. 74.
34
34
doğru uzatılan aynalı periskoplar sebebiyle oluşuyordu. Bu
periskopların siperdeki gözleme deliğine gözünü dayayan bir asker, ağır
biçimde yaralanıyor, çoğu kez gözlerini kaybediyordu. Savaş
alanındaki hastanelerde, hiçbir surette göz ameliyatı yapılmıyor,
donanma hastanesine gönderiliyordu36.
Göğüs yaralanmalarına pek dokunulmuyordu. En akla yatkın
yöntem, yaralıyı kendi haline bırakmaktı. Özellikle akciğer
yaralanmalarında yarayı açmak, temizlemek ve kapatmak çok
tehlikeliydi. Ancak iltihaplanma halinde, iltihabı boşaltmak için drenaj
yapılıyordu.
Karın
yaralanmalarında
olduğu
gibi
göğüs
yaralanmalarında da yaralı dayanabilecek durumdaysa, mümkün olan
en kısa zamanda donanma hastanesine gönderiliyordu. Çünkü
muharebe alanı gerisindeki hastanelerde alet-edevat ve malzeme
yetersizliği bu tür ameliyatların başarıyla yapılmasını imkânsız
kılıyordu. Kendi haline bırakılan yaralılar, büyük olasılıkla şok veya iç
kanamadan ölüyorlardı37.
Karın yaralanmaları yüzünden Çanakkale Savaşı'nda çok fazla
Mehmetçik hayatını kaybetti. Ameliyat yöntemi, karın bölgesini,
kasıktan başlayarak dikey olarak açmak ve karın boşluğuna bir drenaj
tüpü yerleştirmekti. Daha sonra hastalar yan yatar vaziyette tutuluyor
ve morfin veriliyordu. Karın yaralanmalarında ince bağırsaklar hasar
gördüyse hasta daha şanslı sayılıyordu. Ancak genellikle rastlanan, tüm
karın bölgesinin parçalandığı durumlardı38.
Kol ve bacakların kesilmesi, doktor, hastanın şokta olup
olmadığına, dolayısıyla böyle bir ameliyata dayanıp dayanamayacağına karar vermek zorundaydı. Ameliyata karar verildiğinde
yaralıya önce morfin veriliyor ve şok riskini azaltmak için damardan
tuzlu su zerk ediliyordu. Kesme işi, dairesel yönde veya zikzak hareket
eden aletle yapılıyordu. Kestikten sonra yaranın, bağ dokusuyla kendi
kendine kapanması nadirdi; bu durumda kemik kesilir kesilmez,
dokuların dikişle kapatılması öneriliyordu. Kemik
kesme
ameliyatlarının en kötü sonuçlarından biri kangrendi. Doktorlar,
antiseptik yıkama ve yarada oluşan ödemin tamamen boşaltılması
(drenaj) yöntemlerini ısrarla ve dikkatle uygulayarak kangren riskini
kısmen azaltmıştı. Ancak onun kadar tehlikeli başka bir felaket daha
vardı: Gazlı kangren. Yaranın havayla yeteri kadarı teması
36
Aynı yer.
Çanakkale Acı İlaç, s. 74-75.
38
Çanakkale Acı İlaç, s. 75.
37
35
sağlanamazsa gazlı kangren meydana gelir. Bölgesel iltihaplanma
neticesinde dokuların, özellikle de yaraya en yakın yerdeki dokuların
havayla temasının azalması gazlı kangrenin sebeplerinden biridir ve
çok kısa sürede dokulara enfeksiyon yayılarak birkaç saat içinde
tümünün bozulup ölmesiyle sonuçlanır. Bu da hastanın organı
kaybetmesi veya daha ileri vakalarda, ölmesi anlamına gelir.
Gelibolu Yarımadası’nın toprağı, gazlı kangrene yol açan bakterileri
barındıran bir toprak değildi. Ancak gazlı kangren sebeplerinin arasında
bazen çok sıkı bandaj yapılması, çok sık bandaj değiştirilmemesi veya
yaranın iyi temizlenmemesi, ödemin boşaltılmaması da vardı.
Yapılabilecek tek şey, yarayı hemen temizlemek, antiseptik
solüsyonlarla yıkamak, enfeksiyonu boşaltmaktı. Ölü deri tamamen
kesiliyor, bazen kaslar da kesilip atılıyordu39.
Cephede Sağlık Kuruluşları40
Müstahkem Mevki Komutanlığı 5’inci Şube Müdürlüğünün başında
Sağlık Genel Müfettişi Tabip Albay Süleyman Numan Bey
bulunuyordu41.
Savaş öncesinde belirli noktalara yataklı revirler açıldı. Müstahkem
Mevki birlikleriyle, 9’uncu Tümen için Çanakkale’de 250 yataklı bir
mevki hastanesi tahsis edildi42. 22 Aralık 1914’te yapılan bir
düzenlemede, Anafarta ve Kirte’de birer revir açılması; Eceabat Mevki
Hastanesi’nde, Kocadere ve Eceabat’taki birliklere revir hizmeti
verilebilecek bir koğuşun hazırlanması öngörüldü.43
50 yataklı Kilitbahir, 200 yataklı Eceabat, 350 yataklı Çanakkale
Merkez, 200 yataklı Umurbey, 50 yataklı Erenköy, 200 yataklı Ezine
Hastanesi’nin faaliyete geç-mesi Mart 1915 başına kadar sağlık
hizmetleri için yapılan hazırlıklar yapılmıştı44.
Donanma bombardımanı sürecinde Çanakkale Hastanesi,
Müstahkem Mevki ve Kolordu Komutanlığı için yeterli oluyordu.
Tedavileri uzun sürecek yaralılar İstanbul Gülhane’ye, hastalar da
Tekirdağ’a, kısmen de İstanbul'a gönderiliyordu45.
39
Çanakkale Acı İlaç, s. 76-77.
Bu gündem “Çanakkale Muharebelerinde Hastaneler”, (Ceyhan Koç ile) Çanakkale Onsekiz Mart
Üniversitesi, Atatürk ve Çanakkale Savaşları Araştırma Merkezi, Çanakkale Araştırmaları Türk Yıllı-ğı, S. 3,
Çanakkale, 2005, s.24-57 ile aktarılmaya çalışıldığı için konu bütünlüğünü sağlamak için kısaca aktarılacaktır.
41
İsmet Görgülü, , On Yıllık Harbin Kadrosu, TTK Yay., Ankara 1993, s.53.
42
ATASE Arşivi, BDH 3, Kls. 3401, Dos. 8, Fih.13.
43
ATASE Arşivi, BDH 4, Kls. 4836, Dos. H-1, Fih. 1- 47.
44
ATASE Arşivi, BDH 4, Kls. 4701, Dos. H-1, Fih. 1- 48.
45
ATASE Arşivi, BDH 1, Kls. 595, Dos. 72, Fih. 1; 79.
40
36
Kızılay'dan 200 yataklı donanımlı bir hastane alarak Gelibolu'daki
Fransız Has-tanesi takviye edilmiştir46.
18 Mart 1915’te Çanakkale Boğaz Muharebesi sırasında, tüm
tabyalarda sargı yerleri faaliyettedir47. 9’uncu Sıhhiye Bölüğünde, birer
araba durak yeri mevcuttur48. Eceabat ve Kilitbahir’de 100’er yataklı,
Erenköy’de Çanakkale Müstahkem Mevki Komutanlığı bünyesinde 500
Yataklı Seyyar Hastanesi49, Çanakkale Merkez Hastanesi ile
Gelibolu'daki 400 Yataklı Gelibolu Hastanesi hizmetini sürdürüyordu.
19. Tümen'in Seyyar Hastanesi Kilitbahir'de, 9. Tümen'in Seyyar
Hastanesi de Sarıçalı'da revir olarak yarı aktif bir halde bulunuyordu.50
Tekirdağ'daki Kolordu Merkez Hastanesi de yerinde hizmet vermeye
devam ediyordu51.
Kara muharebeleri başlamadan önce 5’nci Ordu Komutanı, 26
Mart 1915'te Gelibolu'ya gelmiş, ordu karargâhı Gelibolu'da kurulmuştur.
Ordunun Sıhhiye Reisi Yarbay Dr. Mustafa Talat Bey ve Alman Islahat
Heyeti Sağlık Müşaviri Yarbay Prof. Dr. Mayer ve Sahra Sıhhiye Genel
Müfettiş Vekili Alman Titri Bey’dir52.
18 Mart 1915 Deniz Zaferinden sonra Gülnihal Vapuru, üç adet
500 yataklı menzil hastanesi, beş adet 150’şer yataklı harp hastanesi,
sıhhiye deposu, 20 kadar uzun yolcu arabalı hasta nakliye kolu Biga’da
Ordu Menzil Başhekimliği emrine verilmiştir53.
5’inci Ordu Komutanlığı Sağlık Başkanlığın Ordu Komutanlığına
sunduğu raporda mayıs ayı toplam yatak sayısı 5050’dir54: 1450 yatak
Tekirdağ55, 400 yatak Şarköy56, 150 yatak Gelibolu57, 300 yatak Lâpseki,
500 yatak Ezine, 450 yatak Dümrek Köyü, 1300 yatak Biga, 500 yatak da
Dimetoka hastanesinde mevcuttur.
Menzil Müfettişliğine bağlı sabit hastanelerden başka seyyar
hastaneler de açılmıştı. Akbaş iskelesi, ‘Akbaş Sevk-i Mecruhin
46
ATASE Arşivi, BDH, Kls. 2422, Dos. 45, Fih. 4.
ATASE Arşivi, BDH, Kls 4701, Dos., H-1, Fih. 1- 49.
48
Genelkurmay Başkanlığı, I. Dünya Harbinde Türk Harbi, C.V, Çanakkale Cephesi Harekâtı, 1. Ki- tap,
Ankara 1993, s.273. (Çanakkale Cephesi, C.V, 1. Kitap olarak kısaltılacaktır.)
49
Çanakkale Cephesi, C.V, 1. Kitap, 19. Kroki.
50
Niyazi İsmet Gözcü, "Umumi Harpte Çanakkale Müdafaası Esnasında Türk Ordusu Sıhhi Hizmet-leri",
Askeri Sıhhiye Mecmuası, S. 23, Temmuz İstanbul 1938, s. 77.
51
Gözcü, a.g.m., s. 78; Özbay, a.g.e., s.230.
52
Gözcü, a.g.m, s. 79; Özbay, a.g.e., s.230.
53
Özbay, a.g. e., s.230.
54
ATASE Arşivi, BDH 3, Kls. 3474, Dos. H-9, Fih. 3- 14 ve 3-22.
55
KA Arşivi, Kt 523, Blg 95, 5 Nisan 1331; Askeri Tıbbiye 3. sınıf hocası Ahmet Bey Tekirdağ Has- tanesi
Başhekimliğine verilmesi hakkında bkz: KA Arşivi, Kt 263, Blg 80, 25 Ağustos 1331.
56
KA Arşivi, Kt 523, Blg 95, 5 Nisan 1331; Kızılay Şarköy Hastanesi Baştabibi Talha Yusuf Bey’dir.
57
KA Arşivi, Kt 523, Blg 59, 1 Ağustos 1331.
47
37
Kumandanlığı Riyaseti’58 emrinde yaralı aktarma merkezi olarak
çalışıyordu59. 25–30 Nisan 1915 günleri sağlık hizmetlileri ile tümen
sıhhiye bölüklerinin görevlileri ve kıta teskerecileri yaralıları toplayıp
seyyar hastanelere sevk ediyordu60.
Savaş yoğunlaştıkça cephe gerisinde büyük sargı yerleri
Tengerderesi, Soğanlıdere, Havuzlarderesi, Kocadere ve Matikdere
bölgelerinde açılmıştır.61
Mayıs ayı içerisinde Ordunun sağlık birimleri: 19. Tümen ile 5.
Tümen’in Sıhhiye Bölükleri Kocadere Köyü ile Bigalı Köyü civarında,
kıtaların bir kısmı, 7. Tümen Sıhhiye Bölüğü Kirte civarında; 9. Tümen
Sıhhiye Bölüğü de Sarafim Çiftliği yakınında faaliyete geçirilmişti. 7.
Tümen Seyyar Hastanesi Yalova Deresi batısında ve Yalova Köyü’nde
ağır yaralılara, güneyinde 5. Tümen Seyyar Hastanesi hafif yaralı ve
ayakta tedavi görenlere, 19. Tümen Seyyar Hastanesi de Akbaş iskelesine
getirilen yaralılara ve sevkıyat hizmetine tahsis edildiği gibi 9. Tümen
Seyyar Hastanesi ile bir seyyar hastane de Ağaderesi’ndeki yaralılara,
Çamburnu’ndaki hastane de diğer hastalara tahsis edilmiştir.62
Haziran ayının ortalarında Güney Grubundaki kuvvetlerin
çoğalması üzerine Ağaderesi’ndeki dört Seyyar Hastane genişletilerek
her an faal şekilde hizmet veren büyük bir yaralı hastanesine
dönüştürüldü. Bu hastanede Dr. Murat İbrahim (Cankat), Dr. Kemal
(Keskinel), Dr. Ö. Vasfi (Aybar) ve Dr. Nevres (Kuyaş) Beyler operatör
olarak görev yapmışlardır63. Kilitbahir civarına kurulan Seyyar
Hastane’de de ayakta tedavi hizmetleri devam edilmektedir.64
Haziran 1915 sonlarına doğru Kerevizdere ve Zığındere’deki Türk
tarafının ağır zayiatı üzerine Karargâh-ı Umumi, 2. Ordu’yu Seddülbahir
bölgesine göndermiş ve sağlık hizmetleri sevk ve idaresinde baştabip
olarak İbrahim Tali (Öngören) Bey görevlendirilmiştir.65
Eski Değirmendere bölgesinde 4’ncü, 6’ncı ve 11’inci Tümenlerin
Sıhhiye Bölükleri, Sarafim Çiftliği kuzeyinde 9’uncu Tümenin Sıhhiye
Bölüğü; Soğanlıdere güney sırtlarında 7’nci, 12’nci ve 2’nci Tümen
Sıhhiye Bölükleri bulunuyordu66.
58
KA Arşivi, Kt 250, Blg 81, 1331.
ATASE Arşivi, BDH 2, Kls 2426, Dos. 65, Fih. 9.
ATASE Arşivi, BDH 3, Kls 86, Dos. H-1, Fih. 34-2.
61
Çanakkale Cephesi, C.V, 3. Kitap, s.545.
62
Gözcü, a.g.m., s. 82; Özbay, a.g.e., s.231.
63
Özbay, a.g.e., s.232.
64
BOA, HR, SYS, 2117/45
65
Özbay, a.g.e., s.232; Gözcü, a.g.m., s. 84.
66
Çanakkale Cephesi, C.V, 3. Kitap, s. 549.
59
60
38
Havuzlar Deresi bölgesinde 10’uncu ve 6’ncı Tümenin Seyyar
Hastaneleriyle 3’üncü Kolordunun 5’inci Seyyar Hastanesi ve 2’nci
Kolordunun 3’üncü Seyyar Hastanesi yerleşmiştir.67
Çamburnu/Eceabat bölgesi güneyinde, 12’nci Tümenin Seyyar
Hastanesiyle Güney Grubu’nun sıhhiye deposu faaliyet göstermekteydi.68
Cephede hizmet veren tedavi amaçlı merkezler beş ciltlik Milli
Savunma Bakanlığı ‘Şehitlerimiz’69 adlı kitabında topyekûn yer
almaktadır: 1’inci Fırka Sıhhiye Bölüğü Hastanesi, 1. Menzil Hastanesi,
1. Seyyar Hastane, 1. Seyyar Ağır Mecruhin Hastanesi, 2. Harp
Hastanesi, 2 Nolu Hastane, 2 Nolu Menzil Hastanesi, 2. Menzil 3 Nolu
Hastanesi, 2 Nolu Seyyar Hastane, 2. Kolordu 1. Fırka 4. Seyyar
Hastane, 2. Kolordu 4. Seyyar Hastane, 3. Fırka/5. Kolordu Sıhhiye
Bölüğü, 3. Harp Hastanesi, 3. Kolordu 24 Fırka 44. Seyyar Hastanesi, 3.
Kolordu 14 Fırka Seyyar Hastanesi, 3. Kolordu Şimal Grubu Ağır
Mecruhin Hastanesi70, 3. Kolordu Şimal Grubu Ağır Mecruhin 1. Seyyar
Hastanesi, 3. Kolordu 1. Seyyar Şimal Grubu Ağır Mecruhin Hastanesi,
3. Kolordu 9. Seyyar Hastanesi, 4. Seyyar/5. Kolordu Hastanesi, 4.
Sıhhiye Bölüğü, 5. Kolordu Merkez Askeri Hastanesi, 5. Ordu 2 Nolu
Hastanesi, 5. Ordu Menzil 3. Nolu Harp Hastanesi, 5. Ordu Menzil 5
Nolu Harp Hastanesi, 7. Fırka Sıhhiye Bölüğü, 7. Fırka 12 Nolu Seyyar
Hastanesi, 8. Fırka Sıhhiye Bölüğü, 9. Fırka Sıhhiye Bölüğü, 9. Fırka
Seyyar Hastanesi, 10. Fırka Seyyar Hastanesi, 10. Fırka/5. Kolordu
Sıhhiye Bölüğü, 11. Fırka Seyyar Hastanesi, 11. Fırka Sıhhiye Hastanesi,
11. Fırka Ağır Mecruhin Hastanesi, 11. Kolordu Cenup Grubu Ağır
Mecruhin Hastanesi, 14. Kolordu Çanakkale Grubu, 15. Fırka Sıhhiye
Bölüğü, 15. Fırka Sevk Mecruhin Hastanesi, 16. Kolordu 8. Fırka 13
Nolu Seyyar Hastanesi, 16. Fırka Seyyar Hastanesi71, 18. Fırka Sıhhiye
Bölüğü, 19. Fırka Sıhhiye Bölüğü72, 19. Sıhhiye Bölüğü73, 24. Fırka
Seyyar Hastanesi, Ağadere’de 11. Fırka Seyyar Hastanesi, Ağadere
Mecruhin Hastanesi, Ağadere Hastanesi74, Ağır Mecruhin Hastanesi,
67
ATASE Arşivi, BDH 3, Kls. 4351, Dos. 46, Fih. 1,1-1,1-2.
Çanakkale Cephesi, C.V, 3. Kitap, s. 549; ATASE Arşivi, BDH 3, Kls 4351, Dos., 46, Fih. 1-2.
69
Milli Savunma Bakanlığı, Şehitlerimiz: Osmanlı-Rus, Osmanlı-Yunan, Trablusgarp, Balkan, I. Dün-ya,
İstiklal, Kore, Kıbrıs, İç Güvenlik, C. I-V, Ankara 1998; Bu eserde yer alan tüm Çanakkale şehit-lerinin vefat
ettikleri tüm hastaneler taranmış ve bu makalede kaydedilmiştir.
70
BOA, HR, SYS, 2218/36
71
Harp Mecmuası, Y.1, S.7, Mart, İstanbul 1332, s.111’de “İki büyük çadırlardan birinin önünde ameliyat
anını da gösteren fotoğrafın yanında Arıburnu’nda Kocadere’de Şimal Grubu 16. Fırka Ağır Mecruhin
Hastanesi” ifadesi kayıtlıdır.
72
BOA, HR, SYS, 2411/32
73
BOA, HR, SYS, 2416/49
74
BOA, HR, MA, 1138/13, 5 Ağustos 1915
68
39
Ağır Mecruhin 1. Seyyar Hastanesi, Akbaş Hastanesi, Akbaş Nakliyat
Hastanesi, Akbaş Nakliyat Merkez Hastanesi, Akbaş Tekkesi
Hastanesi75, Akbaş Tekkesi Seyyar Hastanesi76, Anafartalar Gurubu Ağır
Mecruhin Hastanesi, Cenup Grubu Sevk Mecruhin 1. Seyyar Hastanesi,
Cenup Grubu Sevk Mecruhin Hastanesi, Cenup Grubu Ağır Mecruhin
Hastanesi, Cenup Grubu Mecruhin Hastanesi, Çamburnu Hastanesi,
Çamburnu Emraz-ı Adiye Hastanesi, Havuzlar Civarında Bulunan
Hastane77, Havuzlardere’de Seyyar Hastane78, Ordu Menzil Hastanesi,
Sargı Mahalleri, Sevk Mecruhin Hastanesi, Soğanlıdere 15. Sıhhiye
Bölüğü, Sıhhiye Bölüğü Sargı Mahalli, Şimal Grubu Mecruhin
Hastanesi, Şimal Grubu Ağır Mecruhin 1.Seyyar Hastanesi, Şimal Grubu
Ağır Mecruhin 3. Kolordu Hastanesi, Mecruhin Hastanesi, Triyandafil
Çiftliği Hastanesi v.b.
Bu hastanelerin bir kısmının sağlık personeli (özellikle doktor, diş
hekimi, eczacı, kimyager) ve malzeme eksiklikleri vardı79.
Kıta sargı yerinden geriye sevk edilecek olan yaralılar, hafif yaralı
toplama yerlerine, yarası ağır olanlar ise araba durak yerlerine gönderiliyor, buradan
da tümen sıhhiye bölüklerince açılan büyük sargı yerlerine
götürülüyordu80.
Tümen sıhhiye bölüklerinde, gelen yaralı ve hastaların tedavisi ve
hatta basit ameliyatları yapılmakta, daha ileri tedavi gerekenler ve yatak
mevcudundan fazla olanlar, seyyar hastanelere yollanmak olduğundan 81
‘Tümen Sıhhiye Bölükleri’nin çalışmaları yeniden düzenlenmiştir82.
5’nci Ordu Sıhhiye Reisi Yarbay Dr. Mustafa Talat Bey, Ordu
Sıhhiye Riyaseti’ne gönderdiği 26 Temmuz 1915 tarihli yazıda, “Kuzey
Grubu hastaneleri kapasitelerinden çok daha fazla doludur. Sevk
bekleyen pek çok yaralı ve hasta vardır. Aynı hal Güney Grubu için de
geçerlidir. Bunların bir an önce tahliyesini rica ederim,” diyerek artık
yaralı gönderilmemesini istemiştir83.
3. Harp Hastanesi Baştabipliği’nden Menzil Tabipliği’ne 26
Temmuz 1915 tarihli ‘çok acele’ ibaresi ile gönderilen bir telgrafta; emir
75
BOA, HR, SYS, 2098/12, 30 Ağustos 1915.
BOA, HR, SYS, 2417/63
BOA, HR, SYS, 2212/11, 29 Temmuz 1915
78
BOA, HR, SYS, 2218/36; BOA, HR, SYS, 2416/49
79
ATASE Arşivi, BDH 4, Kls. 4701, Dos. H-1, Fih. 1- 48.
80
ATASE Arşivi, BDH 3, Kls. 3402, Dos. 10, Fih. 23.
81
ATASE Arşivi, BDH 3, Kls. 4681, Dos. 324, Fih. 1-50.
82
ATASE Arşivi, BDH 4, Kls. 4836, Dos. 2, Fih. 22.
83
ATASE Arşivi, BDH 3, Kls. 3586, Dos. 22, Fih. 1.
76
77
40
üzerine 100 hasta yerine 87 hasta hazırlandığı, 62 Nolu Vapurun
gönderilecek hastaları kabul etmediği, buna karşılık beraberinde 180
hastayı daha getirdiği, bu yaralıları burada bıraktıktan sonra, yaralılar için
çorba vererek kısa bir zaman bile kalmadan hareket ettiğini; hastane
yatak mevcudunun 99 olup boş yatağın olmadığı, gelen 180 hasta ile
gitmesi gereken 87 hasta hakkında ne yapılması gerektiğinin
bildirilmesini istemiştir84.
Deniz Araçları, Yaralı ve Hasta Nakliyatı
Seferberliğin ilk günlerinde yaralı taşımak için Seyr-i Sefain
idaresindeki Edremit ve Gülnihal85 adlı vapurlar, Kızılay’a tahsis
edilmiştir86. İki vapurun da gerekli tadilatı yapılmış olsa da Edremit
Vapuru Kızılay’ın elinden geri alınmıştır87.
60, 61, 63, 67 ve 70 No.lu Şirketi-i Hayriye Vapurları, Kızılay’ın
özel işaretini taşımalarına rağmen masrafları Genelkurmay tarafından
karşılanmıştır88. 5 Mayıs 1915 günü 5’nci Ordu Sıhhiye Reisi Yarbay Dr.
Mustafa Talat Bey, “Akbaş İskelesi Hastanesi’ne Gülnihal Hastane
Gemisi89 ve 66 No.lu Şirket-i Hayriye Vapurunun Akbaş İskelesi İstanbul arasında; 67 No.lu Şirketi Hayriye Vapuru’nun Çanakkale
İskelesi - İstanbul arasında ve 62 No.lu Şirket-i Hayriye Vapuru’nun
İstanbul -Değirmenburnu İskelesi arasında yaralı ve hasta nakliye
işlerinde kullanılacağını” bildirmiştir.90
Temmuz ayı içinde Seddülbahir muharebeleri sonucunda çok
miktardaki yaralının ve günden güne sayıları artan hastaların, bu güne
kadar bu işe tahsis edilen Şirket-i Hayriye’nin 60, 61, 70 No.lu
Vapurları91 ile Seyr-ü Sefain İdaresinin (Deniz Yolları İşletmesi)
Gülnihal adlı küçük posta vapuru ile tahliyesi mümkün olamıyordu.
Bunun için Osmanlı Kızılay İkinci Reisi Dr. Besim Ömer Bey, 5 Ağustos
1915 günü Genel Karargâh Sahra Sıhhıye Müfettişliği’nden gelen talep
üzerine “5’nci Ordu sağlık hizmetlerinin düzenli yürümesi için Seyr ü
Sefain İdaresi’nin elindeki ekteki belgede nitelikleri kayıtlı Akdeniz
84
ATASE Arşivi, BDH 2, Kls. 2418, Dos. 4, Fih. 37.
KA Arşivi, Kt 129, Blg 167, 07. 01 1331.
ATASE Arşivi, BDH 1, Kls. 2474, Dos. 359, Fih. 1,2.
87
1919 (1335) Senesinde Mün‘akid Hilal-i Ahmer Meclis-i Umumisi Heyet-i Muhteremesine Takdim Edilen
1330–1334 Senelerine Ait Merkez-i Umumi Raporu, Matbaa-i Orhaniye, İstanbul 1335, s.20. (OHACMUR
şeklinde kısaltılacaktır.)
88
ATASE Arşivi, BDH 2, Kls. 2189, Dos. 41, Fih. 2-2; OHACMUR, s.21; Özbay, a.g.e., s.236.
89
BOA, HR, SYS, 2098/12
90
ATASE Arşivi, BDH 4, Kls. 4542, Dos. 6, Fih. 1.
91
BOA, DH, KMS, 32/8
85
86
41
Vapurunun92 Kızılay Hastane Gemisi haline getirilerek boyanması, tertibi
ve yataklarla tefrişi Kızılay tarafından yerine getirilecektir. Akbaş
Limanı’nda sabit bir halde duracak ve gerekirse hasta nakledecek olan bu
geminin düşman saldırısından korunması için Amerikan Elçiliği
vasıtasıyla gerekli işlemlerin yerine getirileceği konusunda izin
istediğini” bildirmiştir93. Aynı gemi ile yolcu gemisi Gülcemal de
İstanbul’a yaralı ve hasta naklinde kullanılmıştır94. İki gemi de her türlü
saldırıdan korunmak için yeni baştan boyanmıştır95. Yine bu sırada
Bahriye Nezareti’nin Reşit Paşa adlı büyük bir nakliye gemisi96, Alman
Kızılhaç’ı emrinde hizmet vermesi için 200 yataklı bir hastane gemisi
haline getirilmiştir. Fakat bu gemiden yeterince istifade edilememiştir.97
30 Nisan 1915 günü 283, 1 Mayıs’ta 352, 2 Mayıs’ta 1.211, 3
Mayıs’ta 1.723 yaralı asker Akbaş iskelesinden nakledilmiştir. Mareşal
Fevzi Çakmak, Haydarpaşa İskelesi’ne 4 Mayıs’ta 700 yaralının
getirildiğini belirtmektedir. Ayrıca yine Fevzi Paşa tarafından 7 Mayıs
(dâhil)’a kadar Çanakkale’den gelen yaralı sayısının 12.000’e ulaştığı, 21
Mayıs tarihli günlüğüne de 3000 kadar daha yaralının geldiği not
edilmiştir98.
5’nci Ordu’nun Hastanesi’nden, Nisan, Mayıs ve Haziran aylarında
deniz yolu ile civar kaza ve vilayetlerdeki sağlık kuruluşlarına nakledilen
14 Temmuz 1915 tarihli listeye göre Nisan ayında, 44 subay, 6 yedek
subay, 4.595 er; Mayıs ayında, 84 subay, 11 yedek subay, 6.767 er;
Haziran ayında, 13 subay, 6 yedek subay, 1.576 er sayısı arşiv kayıtlarına
geçmiştir99.
5’nci Ordu Sıhhiye Riyaseti’nin Sahra Sıhhiye Müfettişliği’ne
gönderdiği 16 ve 17 Ekim tarihli iki telgrafta, 1.139 askerin hastalıkları
nedeni ile sevkinin yapıldığı belirtilmiştir100.
Menzil Başhekimliği 21–22 Kasım 1915 günü gece yarısında ‘gayet
acele’ notu ile Sirkeci Sevk-i Mecruhin Komisyonu Riyaseti’ne çekilen
bir telgrafta, Akbaş Nakliyat İskelesi’nden 300’ü ağır olmak üzere
92
KA Arşivi, Kt 23, Blg 208, 12 Temmuz 1331.
BOA, HR, SYS, 2179/3
Özbay, a.g.e., s.236.
95
BOA, HR, SYS, 2179/3
96
BOA, HR, MA, 1150/35
97
Gözcü, a.g.m., s. 88; Özbay, a.g.e., s.236.
98
Nilüfer Hatemi, Mareşal Fevzi Çakmak ve Günlükleri, C. I, Yapı Kredi Yay., İstanbul 2002, s. 318.
99
ATASE Arşivi, BDH 2, Kls. 2426, Dos. 65, Fih. 1-3.
100
ATASE Arşivi, BDH 2, Kls. 2474, Dos. 359, Fih. 1, 2.
93
94
42
toplam 741 yaralının Gülnihal Vapuru’yla İstanbul’a hareket ettiği
bildirilmiştir101.
Çanakkale Cephesi’nde, 25 Nisan 1915’ten Kasım ayının sonuna
kadar Akbaş ve Ağaderesi Sevkıyat Hastaneleri’nden aktarılan rakamlar
şöyledir102: Nisan’da 20.067 yaralı, 207 hasta; Mayıs’ta 16.298 yaralı,
1.192 hasta; Haziran’da 15.031 ya-ralı, 959 hasta; Temmuz’da 17.721
yaralı, 2.954 hasta, 145 hava değişimi; Ağustos- ta 12.742 yaralı, 10.747
hasta, 2.489 hava değişimi; Eylül’de 5.162 yaralı, 7.738 hasta, 2.457
hava değişimi; Ekim’de 5.315 yaralı, 5.973 hasta, 7.224 hava değişimi;
Kasım ayında 3.939 yaralı, 4.028 hasta, 5.574 hava değişimi. Genel
toplamı 150.868 olan yukarıda rakamların 99.275’i yaralı, 33.794’ü
hasta, 17.799’u da hava değişimi için sevkıyata tabi tutulmuştur.
Yaralı taşıyan gemilerde şehit sayısı arttığında uygun bir iskeleye103
yanaşılıp şehitler ilgililere teslimden sonra yola devam ediliyordu.104
Cepheye Mücavir Rumeli Yakasındaki Sağlık Hizmeti
Tıp Fakültesi öğrencilerinden bir bölümü Nisan 1915’te Reşit Paşa
Vapuru’na bindirilen Sungurlu Taburu ile birlikte Çanakkale’ye, oradan
Gayret-i Vataniye muhribi himayesinde Gelibolu’ya getirilmiş ve
hastanelere dağıtılmışlardır.105
Tedavileri uzun sürecek hastalar da Tekirdağ’a nakledilmek
suretiyle; Çanak-kale ve Boğaz bölgesindeki hastaneler daima yeni yaralı
ve hastaları kabule hazır olması için boş yer ve yatakla hazır halde
bulunduruluyordu.106 Kara muharebeleri başlamadan önce, Müstahkem
Mevki Komutanlığı emrinde Gelibolu'da şehir dışındaki kışla binalarında
3. Kolordu tarafından kurulmuş 400 yataklı Gelibolu Hastanesinden
ibaretti107.
Haziran ayı içinde 5. Ordu menzil emrine verilen Tekirdağ’daki
Merkez Hastanesi108 ve Mecruhin (yaralılar) Hastanelerine109 ilave olarak
101
ATASE Arşivi, BDH 1, Kls. 1343, Dos. 45, Fih. 23.
Gözcü, a.g.m., s. 88; Özbay, a.g.e., s. 235.
Çanakkale Kızılay Başkanı İsmail Bey, tahsis edilen vapurların yanaşabilmesi için gerekli iskele-lere tahsis
edilmesi istenen yer hakkında bkz:.KA Arşivi, Kt 270, Blg 33, 11 Mart 1331.
104
Conk, a.g.e., s.150.
105
Özbay, a.g.e., s.232.
106
ATASE Arşivi, BDH 1, Kls 595, Dos., 72, Fih. 1.; Özbay, a.g.e., s.230; Gözcü, a. g,m., s. 79; Sevk edilen
bütün yaralıların üzerlerinde ‘hüviyet varakası’ şart olmasına rağmen buna itina gösterilmediği, bu varakanın
çoğu yaralının üzerinde bulunmadığı, yolda şahadeti, hastanede ifadesi alınamaz durumda olmaları halinde
hüviyeti meçhul kalması yüzünden şehit ailelerinin de mağdur olacağı düşünülerek bu konuda hassas
davranılması sıkı sıkı tembih edilmiştir; ATASE Arşivi, BDH 3, Kls 3448, Dos., 62, Fih. 1, 1-1.
107
Çanakkale Cephesi, C.V, 1. Kitap, s.273.
108
Dr. Ahmet Ragıp Bey, Tekirdağ Merkez Hastanesi Operatörlüğüne tayin edilmiştir. KA Arşivi, Kt 44, Blg
88, 18 Nisan 1331.
102
103
43
şehrin dışındaki yamaçlarda bulunan askeri noktalarda, Emraz-ı Adiye
(ayakta tedavi) Hastanesi adında geniş bir Nekahethane açılmıştır.110
Cepheye en yakın istasyon Uzunköprü tren istasyonu olduğu için
bu istasyon deniz ulaşımından sonra büyük bir önem arz etmekteydi.
Deniz ulaşımından sonra, cepheye 100 km.lik mesafede olsa da ulaşım
konusunda vazgeçilemez bir öneme sahipti. Özellikle İtilaf
denizaltılarının büyük tahribatı, Uzunköprü tren istasyonu çok daha
önemli hale getirdi.
Buradan cepheye ulaşımdaki en büyük engel İtilaf Devletleri’nin
gündüzleri Uzunköprü – Gelibolu ulaşım hattını sürekli bombalaması idi.
Rumeli yakasındaki Gelibolu-Bolayır-Keşan-Uzunköprü şosesi ile
Bolayır-Eksamil-Şarköy ve Keşan-Hayrabolu-Tekirdağ yolları da
ulaşımda kullanılabilecek durumdaydı111.
Kuzey bölgedeki 6 Ağustos 1915 itibariyle başlayan ve 27
Ağustos 1915’e kadar devam eden muharebeler esnasında günden güne
hasta, yaralı sayısı giderek çoğalıp bazı salgın hastalıklar orduyu
yıpratmaya başladığı için, başlangıçta sürekli aşırtma bombardımanlar
sebebiyle tahliye edilen Gelibolu Hastanesi112 çadırlar ve barakalarla
takviye edilerek kışla yakınlarında 1.700 yataklı olarak açılmıştır.
Yeniden ordu emrine verilen 150 yataklı bir menzil hastanesi de Galata
Köyü yakınların-daki Bayır köyünde hizmete başlamıştır.113
Mürefte’de 350 yataklı menzil hastanesi ile Galata Köyü114 nün
yakınlarındaki bayırda 600 yataklı bulaşıcı hastalıklara mahsus diğer bir
menzil hastanesi kuruldu.115
Bu bölgede hizmet veren sağlık birimleri: Maydos Hastanesi116,
Karainebeyli 20 yataklı Revir Hastanesi, Galata’da 200 mevcutlu Salgın
Hastanesi, Galata’da 200 yataklı Mevki Hastanesi, Gelibolu Hastanesi117,
Gelibolu Askeri Hastanesi, Bergos’ta 2000 Yataklı Hafif Yaralı Mevki
Hastanesi118, Gelibolu’dan sonra Keşan Hastanesi, Şarköy 5. Harp
Hastanesi, Şarköy 5. Menzil Harp Hastanesi, Şarköy 1. Harp Hastanesi,
Şarköy’de 150 yataklı, 350 mevcutlu 5 No.lu Kızılay Hastanesi,
109
ATASE Arşivi, BDH 1, Kls 633, Dos., 210, Fih. 38-3.
Gözcü, a.g.m., s. 86; Özbay, a.g.e., s.233. .
ATASE Arşivi, BDH. 2, Kls 2480, Dos. 397, Fih. 3; Gözcü, a., g.,m., s. 80; Özbay, a.g. e., s.231.
112
BOA, HR, SYS, 2412/41, 18 Ağustos 1915
113
Aynı yer.
114
BOA, HR, MA, 1139/3
115
Gözcü, a.g.m., s. 84; Özbay, a.g.e., s.233.
116
KA Arşivi, Kt 283, Blg 32, 18 Mart 1331.
117
BOA, DH, KMS, 32/8
118
KA Arşivi, Kt 270, Blg 63, 1 Eylül 1331.
110
111
44
Şarköy’de 200 yataklı,
300 mevcutlu 5 No.lu Şarköy Kızılay
Hastanesi119, Şarköy-de 350 yataklı Harp Hastanesi, Eriklice Hastanesi,
Mürefte’de 280 yataklı Mevki Hastanesi, 150 mevcutlu Keşan Hastanesi,
50 mevcutlu Uzunköprü Hastanesi, Tekirdağ Hastanesi120, Tekirdağ
Mecruhin Hastanesi, Kızılay Tekirdağ Merkez Hastanesi121, Tekirdağ’da
750 yataklı, 1400 mevcutlu Merkez Hastanesi, 300 mevcutlu Tekirdağ
Merkez Hastanesi Nekahethane, Tekirdağ’da 2.400 yataklı Mevki
Hastanesi, Tekirdağ’da 80 yataklı Alman Kızılhaç Hastanesi122.
Geriye nakil esnasında Gelibolu'da geçici olarak Ordu Baştabip
Muavini ve Ordu Karargâh Tabiplerinden oluşan bir Sıhhi Yardım
Heyetine kontrol ettirerek yaralıların tedaviye ihtiyaç olanlarına gerekli
olan tedavi yapılmış geriye nakledilemeyecek derecede acil tedaviye
ihtiyaç duyulanlar gemiden alınarak Gelibolu'daki iki hastaneye sevkleri
yapılmıştır123. Tekirdağ hastanelerinde 1450 yatak124, Şarköy
hastanesinde 400 yatak125, Gelibolu hastanesinde 150 yatak mevcuttur126.
Daha önce Gelibolu Askeri Hastanesi 250 yataktan 1000 yatağa
çıkarılmış ve ayrıca Fransız Mektebinde 200 yataklı bir Kızılay
hastanesiyle 150 yataklı bir harp hastanesi açılmış127, bunlardan bir
bölümü Gelibolu merkezinin bombardımanı üzerine Tekirdağ’a
taşınmıştır128.
150 yataklı bir harp hastanesi de Şarköy'de açılmıştır. Şarköy Harp
Hastanesi-nin Başhekimi olarak Doktor Kastamonulu İpokrat Kasapoğlu
görevlendirilmiştir129.
Olağanüstü de olsa bazen muharebe sonrası 10.000’in üzerinde
yaralı Türk askerinden tedavi için geriye sevk edilemeyenler ovalarda,
derelerde günlerce açıkta kalmaları sebebiyle kangrene yakalanma
riskleri yüksek düzeyde oluyordu130.
Menzil emrine verilen 8. ve 10 Tümenlerin iki seyyar hastanesinden
biri, Anadolu yakasındaki Bergos131 civarındaki bir çiftlikte, diğeri de
119
KA Arşivi, Kt 523, Blg 100, 25 Mayıs 1331.
BOA, HR, SYS, 2182/1; BOA, HR, SYS, 2218/43; BOA, HR, SYS, 2219/10.
KA Arşivi, Kt 160, Blg 18, 24 Nisan 1331.
122
KA Arşivi, Kt 73, Blg 52, 25 Temmuz 1331.
123
Gözcü, a.g.m., s. 81-82; Özbay, a.g.e., s.231.
124
ATASE Arşivi, BDH 3, Kls 3474, Dos., H-9, Fih. 3- 14 ve 3-22.
125
ATASE Arşivi, BDH 3, Kls 3474, Dos., H-9, Fih. 3- 14 ve 3-22.
126
ATASE Arşivi, BDH 3, Kls 3474, Dos., H-9, Fih. 3- 14 ve 3-22.
127
Türk Silahlı Kuvvetleri Tarihi, I. Dünya Harbinde Türk Harbi, C.V, 2. Kitap, Çanakkale Cephesi
Harekatı, Ankara 1977, s.432-433. (Çanakkale Cephesi, C.V, 2. Kitap olarak kısaltılacaktır.)
128
Aynı yer.
129
Özbay, a.g.e., s.231.
130
Aynı yer.
131
BOA, HR, SYS, 2099/9
120
121
45
Yarımada’da Mürefte yakınlarındaki Eriklice Çiftliği’nde kendilerine
yetecek miktarda çadır ve malzemeler verilerek 2000 hafif yaralıyı
ayakta tedavi edebilecek bir hale getirilerek hafif yaralı hastanesi adıyla
faaliyet göstermektedir132.
Çanakkale’de Sağlık Hizmetleri
Savaş öncesinde Çanakkale 75-100 yataklı bir revir, Müstahkem
Mevki Komutanlığı birlikleriyle, 9’uncu Tümen için, Çanakkale’de 250
yataklı bir mevki hastanesi bulunmaktaydı133. Mart 1915 başına kadar
350 yataklı Çanakkale Merkez Hastanesi mevcuttu134 ve kara
muharebeleri başlamadan önce, Anadolu sahilinde Müstahkem Mevki
Komutanlığı emrinde sadece Çanakkale Merkez Hastanesi vardı135.
Kara çıkarmalarının ilk beş gününde yaralıların bir bölümü
Anadolu yakasında da Çanakkale Merkez Hastanesine sevk ediliyor
idi.136
Ayrıca 9’uncu Sıhhiye Bölüğü, Anadolu Hamidiye Tabyası’nda bir
araba durak yeri kurmuştu137.
9. Tümen'in Seyyar Hastanesi de Anadolu yakasında Sarıçalı
Köyü'nde büyük bir revir vazifesi görmek üzere yarı aktif bir halde
bulunuyordu.138
Çanakkale şehir merkezindeki hastaneler şunlardır: Çanakkale
Hastanesi139, Çanakkale Merkez Hastanesi140, Çanakkale Askeri Merkez
Hastanesi141, Çanakkale Mecruhin Hastanesi, Kale-i Sultaniye (Mevkii
Müstahkem) Hastanesi, 350 yataklı Kale-i Sultaniye Mevki Hastanesi,
Kızılay Çanakkale Hastanesi142.
Cepheye Mücavir Anadolu Yakasındaki Sağlık Hizmeti
Anadolu yakasında Çanakkale’ye en yakın yerleşim yeri olarak
Umurbey’de Mart 1915 başına kadar 200 yataklı hastane mevcuttu143.
132
Aynı yer.
ATASE Arşivi, BDH 3, Kls. 3401, Dos. 8, Fih. 13; Çanakkale Cephesi, C.V, 1. Kitap, s.272.
ATASE Arşivi, BDH 4, Kls. 4701, Dos. H-1, Fih. 1- 48.
135
Gözcü, a.g.m., s.77.
136
ATASE Arşivi, BDH 3, Kls 86, Dos. H-1, Fih. 34-2.
137
Çanakkale Cephesi, C.V, 1. Kitap, s.273.
138
Gözcü, a.g.m., s.77.
139
KA Arşivi, Kt 397, Blg 80, 16 Ağustos 1331
140
BOA, HR, SYS, 2413/60, 25 Eylül 1915; Çanakkale Merkez Hastanesi tabiplerinden Yüzbaşı Behçet
Efendi hastalığı iyileştikten sonra geri döndü. KA Arşivi, Kt 44, Blg 155, 8 Temmuz 1331
141
BOA, HR, MA, 1144/22
142
KA Arşivi, Kt 318, Blg 1,103, Haziran 1331
143
ATASE Arşivi, BDH 4, Kls. 4701, Dos. H-1, Fih. 1- 48.
133
134
46
18 Mart zaferinden sonra 5. Ordu’nun hastane ihtiyaçlarını
karşılamak üzere Gülnihal Vapuru, üç adet 500 yataklı menzil, beş adet
150’şer yataklı harp hastanesi, sıhhiye deposu, 20 kadar uzun yolcu
arabalı hasta nakliye kolu Biga’da Ordu Menzil Başhekimliği emrine
verilmişti144.
500 yataklı üç menzil hastanesi ile 150'şer yataklı iki Harp
Hastanesi ve 20 yaylı arabadan oluşmuş Hastane Nakliye Kolu'nu
Biga'ya ve yine 150'şer yataklı diğer üç Harp Hastanesi'ni de Lâpseki’ye
sevk etmişti145.
5’inci Ordu Komutanlığı Sağlık Başkanlığın Ordu Komutanlığına
sunduğu raporunda Mayıs ayı toplam yatak sayısı 5050’dir. Dağılımı ise
şöyledir146:
Gelibolu merkezinin bombardımanı üzerine 300 yataklı hastanenin
yarısı Lâpseki’ye taşınmıştır. Geriye kalan 150 yataklı kısım 4 Mayıstaki
durumdaki gibidir ve acil vakalar için bırakılmıştır147.
Karabiga’da ve Lâpseki’de 5’nci Menzil Sıhhiye depoları vardı148.
Hasta ve yaralıların tahliyesi iptidai yolla sürdürülüyordu. 5’inci Türk
Ordusunun sıhhiye kuruluşlarında hasta nakil aracı yoktu. Bu yüzden yaralı
ve hastaların muharebe sahası gerisindeki sıhhiye kuruluşlarına veya
hastanelere nakilleri için hasta nakliye arabalarından veya erzak, cephane
getiren nakliye kollarından faydalanılmaktaydı. Harekât sahası gerisindeki
nakliyata, yerli halk da katkıda bulunmuştur149.
5’inci Ordunun sağlık kuruluşları, savaşların şiddetlenmesiyle
paralel olarak gittikçe takviye edilmiş ve 6 Temmuz 1915 günü aşağıdaki
cetvelde gösterilen yatak mevcuduna ulaşılmıştır150:
Lâpseki’de 150 yataklı 850 mevcutlu 3 ve 4 No.lu Kızılay
Hastanesi, Çardak 150 yataklı 750 mevcutlu 2 No.lu Kızılay Hastanesi,
Dimetoka’da 500 yataklı 650 mevcutlu 3 No.lu Menzil Hastanesi,
Biga’da 500 yataklı 850 mevcutlu 1 No.lu Menzil Hastanesi, Biga’da
500 yataklı 1000 mevcutlu 2 No.lu Menzil Hastanesi, 150 mevcutlu
Karabiga Hastanesi151, Karabiga Nokta Tabipliği152, 500 mevcutlu Erdek
144
Özbay, a.g.e., s.230.
Gözcü, a.g.m., s. 80; Menzil Müfettişliği Baştabibi Yüzbaşı Fuat Kamil Efendi’dir.
ATASE Arşivi, BDH 3, Kls 3474, Dos., H-9, Fih. 3- 14 ve 3-22.
147
Çanakkale Cephesi, C.V, 2. Kitap, s.432- 433.
148
ATASE Arşivi, BDH 2, Kls 2208, Dos., 25, Fih. 46.
149
Çanakkale Cephesi, C.V, 3. Kitap, s. 550.
150
ATASE Arşivi, BDH 1, Kls 1138, Dos., 27, Fih. 2-8.
151
KA Arşivi, Kt 513, Blg 4, 18 Kanun-ı Sani 1331; Karabiga Başhekimi Ali Rıza Bey’dir.
152
KA Arşivi, Kt 513, Blg 4, 13 Şubat 1331; Karabiga Nokta Tabibi Mehmet Bey’dir.
145
146
47
Hastanesi153 hizmet vermektedir. Her sıhhiye bölüğü, bir araba durak yeri
ve bir hafif yaralı toplama yeri açıyordu154.
Lapseki’de 5 nci Menzil Sıhhiye Deposu155, Lapseki Nokta
Kumandanlığı156 400 mevcutlu Dimetoka/Biga 3 No.lu Menzil
Nekahethane, 200 mevcutlu Biga 1 No.lu Menzil Nekahethane, Biga’da
600 mevcutlu Sıhhiye Depo Taburu, Karabiga’da Hasta Nakliye
Müfrezesi mevcuttur157.
Lâpseki’de 450+400 Yataklı Harp Hastanesi, Çardak’ta 750 Yataklı
Harp Hastanesi, Biga’da 1.850 Yataklı Menzil Hastanesi, Dimetoka’da
650 Yataklı Menzil Hastanesi, Karabiga’da 150 Yataklı Mevki
Hastanesi, Erdek’te 500 Yataklı Mevki Hastanesi faal durumdadır158.
Menzil emrindeki sıhhi birliklerden 150'şer yataklı iki harp
hastanesi birleş-tirilip genişletilerek Lâpseki’de 1000 yataklı hastaneye
yine 150 yataklı harp hastanesi de 1000 yataklı olarak diğer bir hastaneye
dönüştürülmüştür. 500 yataklı iki menzil hastanesi Biga ve 500 yataklı
bir diğer menzil hastanesi de Biga civarında Dimetoka'ya kadroları
genişletilerek açılmıştır159.
Mayıs ayı başında her ihtimale karşı Adapazarı civarında 2000
yataklı grubunun açılması Kızılay’dan istenmiş160, Kaptan'ın aldığı emri
yanlış anlaması üzerine yaralıları Erdek'e getirmesinden dolayı meydana
gelen bu zorunluluk üzerine orada bulunan doktorlar ve halkın
yardımıyla, gönderilen bir baştabip nezaretinde 400 yataklı Erdek Menzil
Hastanesi de açılıvermiştir161.
Bandırmalılar gazada yaralanan gaziler için 200 yataklı bir hastane
vücuda getirmişlerdir162.
Mücavir alandaki sağlık birimleri: Lâpseki Hastanesi, Lâpseki Harp
Hastanesi, Lâpseki’deki Halil Paşa Çiftliği’ndeki Hastane163, Karabiga
Hastanesi164, Karabiga Mevki Hastanesi, Dimatoka Hastanesi, Dimatoka
153
KA Arşivi, Kt 512, Blg 1, 10 Haziran 1331.
ATASE Arşivi, BDH 1, Kls 1138, Dos., 27, Fih. 2-8.
155
KA Arşivi, Kt 270, Blg 64, 4 Eylül 1331; 5. Ordu Menzil Hastanesi’nde kullanılmak üzere 2000
takunyanın 5. Menzil deposu adına Lapseki’ye gönderildiğine dair belge için bkz: KA Arşivi, Kt 12, Blg 246,
9 Ekim 1331.
156
KA Arşivi, Kt 270, Blg 57, 8 Haziran 1331; Lapseki Nokta Kumandanı binbaşı Mustafa Bey’dir.
157
ATASE Arşivi, BDH 1, Kls 1138, Dos., 27, Fih. 2-8.
158
ATASE Arşivi, BDH 1, Kls 1138, Dos., 27, Fih. 2-8.
159
ATASE Arşivi, BDH 2, Kls 2442, Dos., 158, Fih. 17.
160
Özbay, a.g.e., s.232.
161
Gözcü, a.g.m., s. 80.
162
ATASE Arşivi, BDH 2, Kls 2422, Dos., 45, Fih. 1.
163
BOA, HR, MA, 1136/64; BOA, DH. EUM. VRK, 25/25; BOA, HR, SYS, 2412/11, 29 Temmuz 1915;
BOA, HR, SYS, 2099/9; BOA, HR, SYS, 2099/10
164
BOA, HR, MA, 1147/67; BOA, HR, SYS, 2218/43
154
48
3. Menzil Hastanesi, Biga Hastanesi165, Biga 1 No.lu Hastanesi, Biga 2
No.lu Hastanesi, Biga 1. Menzil Hastanesi, Bandırma Menzil
Hastanesi166, Erdek Hastanesi, Erdek Menzil Hastanesi.
5. Ordunun Menzil Müfettişliği de karargâhını Gelibolu'da kurarak
kendi emrine verilen kıta ve araçları Ordu'ya menzil sahası olarak tahsis
edilen Biga-Lâpseki-Çanakkale ve Ezine-Balıkesir hatları sahalarına iş
görecek şekilde yerleştiriyordu167.
Çanakkale’nin güneyinde, 9’uncu Sıhhiye Bölüğü, Erenköy ve
İntepe Topçu Grupları gerisinde birer araba durak yeri kurmuştu168.
Mart 1915 başına kadar 50 yataklı Erenköy Hastanesi169 ve yine
Erenköy’de Çanakkale Müstahkem Mevki Komutanlığı bünyesinde 500
Yataklı Seyyar Hastane mevcuttu170.
Savaş öncesinde Kumkale, 25-100’er yataklı birer revir171, Mart
1915 başına kadar 200 yataklı Ezine Hastanesi hazırdı 172.
24. Fırka’ya bağlı Sarıçalı ve Pınarbaşı Hastaneleri173, Dümrek’te
200 Yataklı Harp Hastanesi, Dümrek’te 150 yataklı, 200 mevcutlu 3
No.lu Kızılay Hastanesi, Ezine’de 200 Yataklı Mevki Hastanesi174, 500
yataklı Ezine hastanesi175 faaldi.
Ordu Komutanlığına sunulan raporda Mayıs ayında Ezine
hastanesinde 500 yatak hizmette idi.176
9’uncu Sıhhiye Bölüğü, Dardanos Topçu Grubu gerisinde birer
araba durak yeri kurmuştu177.
İstanbul’da Sağlık Hizmeti
Almanlarla yapılan gizli antlaşmanın peşinden seferberliğin ilanı ile
birlikte 5 Ağustos 1914 tarihli Harbiye Nezareti Sıhhiye Dairesi’nden
Menzil Müfettişi Umu-miliğine gönderilen yazıda, “İstanbul mevcut
10.000 yatak kapasiteli hastanelerin 7.000 yataklı bölümünün Ordu
tarafından, geri kalan 3.000 yataklı bölümün de Kızı-lay tarafından idare
165
BOA, DH, KMS, 32/8
KA Arşivi, Kt 143, Blg 24, 18 Mart 1330.
Özbay, a.g.e., s.230.
168
Çanakkale Cephesi, C.V, 1. Kitap, s.273.
169
ATASE Arşivi, BDH 4, Kls. 4701, Dos. H-1, Fih. 1- 48.
170
Çanakkale Cephesi, C.V, 1. Kitap, 19. Kroki.
171
ATASE Arşivi, BDH 3, Kls. 3401, Dos. 8, Fih. 13
172
ATASE Arşivi, BDH 4, Kls. 4701, Dos. H-1, Fih. 1- 48.
173
KA Arşivi, Kt 12, Blg 268, 14 Kasım 1331.
174
BOA, HR, MA, 1137/55, 2 Ağustos 1915; BOA, HR, MA, 1138/1, 4 Ağustos 1915
175
BOA, HR, SYS, 2412/11, 31 Temmuz 1915; BOA, HR, SYS, 2099/9
176
Çanakkale Cephesi, C.V, 2. Kitap, s.432–433.
177
Çanakkale Cephesi, C.V, 1. Kitap, s.273.
166
167
49
edilmesi; sevkıyat iskelelerinin Ayastefenos, Tekirdağ, Gelibolu ve
Çanakkale olması kararlaştırılmıştır. Yaralılar İstanbul’da Gülhane’ye,
buradan da Kızılay tarafından kiralanacak arabalar ile hastanelere sevk
edilecektir178. Yaralıların cepheden sevki için de Kızılay’a iki vapur
verileceği” bildirilmiştir179.
Başkent İstanbul’da Genelkurmay Başkanlığı Genel Karargâh
Sahra Sıhhiye Genel Müfettişliği180, Kızılay Genel Merkezi’ne
Çanakkale’den gelecek yaralılar için yeni hastanelerin açılması
gerektiğini bildirince, Kızılay olağanüstü çabalar göstererek, cepheden
gelen yaralılar Galatasaray Mekteb-i Sultani’ye ve Daruşşafaka’ya
yerleştirilip bakımlarına başlanmıştır181.
Tanin’de, “Evvelki akşamdan beri mecruh gazilerimiz kafile kafile
Çanakkale-den İstanbul’a geliyorlardı. Dün kahraman gazilerimizi
ziyaret maksadıyla muharrir-lerimizden bazıları muhtelif hastaneleri
dolaştılar”182 haberine yer verildi.
Nitekim Çanakkale hareket alanında, 25 Nisan 1915 tarihiyle 1
Temmuz 1915 tarihleri arasında aşağıda sayıları mevcut hasta ve yaralılar
Akbaş ve Ağadere Sevkiyat Hastanelerinden, Yarımada’dan geri menzil
ve vatan hastanelerine Nisan ayında 25.067 yaralı, 207 hasta; Mayıs
ayında 16.298 yaralı, 1.192 hasta; Haziran ayında 15.031 yaralı, 959
hasta; toplam 56.394 yaralı, 2.358 hasta sevk edilmiştir183.
İstanbul’da hizmet veren sağlık teşekkülleri: Alemdağ Sultan
Çiftliği Hastanesi184, Beyoğlu Ağahamamı Mecruhin Hastanesi185,
Alman Hastanesi, Alman Salib-i Ahmer Hastanesi186, Amerikan Salib-i
Ahmer Fransız Hastanesi187, Askeri Baytar Mektebi Hastanesi,
Ayastefenos Hastanesi (500 yataklı)188 Bahriye Merkez Hastanesi,
Bakırköy Gaziler Hastanesi189, Beyoğlu Sultanisi Hastanesi (500
178
Hilal-i Ahmer Cemiyeti, kiraladığı bu hususi arabalara toplam 1.600 lira ödemiştir. ATASE Arşivi Kls.
2189, Dos. 41, Fih. 2-2.
179
ATASE Arşivi Kls. 2211, Dos. 34, Fih. 2-8.
180
BOA, HR, SYS, 2413/60
181
Nil Sarı, Zuhal Özaydın, “I. Dünya Savaşında Osmanlı Hilal-i Ahmer Cemiyeti’nin Sağlık ve Sosyal
Yardıma Katkıları”, II. Türk Tıp Tarih Kongresi Kongreye Sunulan Bildiriler İstanbul 20-21 Eylül 1990,
TTK Yayınları, Ankara 1999, s.161.
182
Tanin, 2 Mayıs 1915, s.2.
183
Gözcü, a.g.m., s. 83.
184
Özbay, a.g.e., s.234.
185
KA Arşivi, Kt 587, Blg 144.
186
KA Arşivi, Kt 73, Blg 58, 8 Ağustos 1331.
187
İkdam, 5 Mayıs 1915
188
ATASE Arşivi Kls. 2211, Dos. 34, Fih. 2-8; ATASE Arşivi Kls. 2211, Dos. 34, Fih. 1-3, 1-3a.
189
Özbay, a.g.e., s.234.
50
yataklı)190, Beyoğlu Has-tanesi (500 yataklı)191, Beylerbeyi Hastanesi192,
Beylerbeyi Beden Terbiyesi Mektebi Hastanesi, Cağaloğlu Hastanesi
(500 yataklı)193, Cerrahpaşa Hastanesi194, Çapa Mecruhin Hastanesi195,
Darülfünun Hastanesi (Zeynep Hanım Hastanesi)196, Darulmuallimin
Hastanesi, Darüşşafaka Hastanesi (500 yataklı)197, Davutpaşa Hastanesi,
Davutpaşa Kışlası Hastanesi, Defterdar Hastanesi, Dersaadet Galata
Hastanesi (500 yataklı)198, Gureba-yı Müslimin Hastanesi199, Ermeni
Katolik Surp Agop Hastanesi, Fenerbahçe Mevki Hastanesi, Feriköy
Mecruhin Hastanesi200, Gülhane Ağır Yaralı Hastanesi (400 yataklı)201,
Gülhane Tababet-i Askeriye Nafizan Mektebi Hastanesi202, Gümüşsuyu
Kışlası Donanımlı Ağır Yaralı Hastanesi (300 yataklı)203, Hadımköy
Hastanesi204, Hapishane-i Umumi Hastanesi205, Haydarpaşa Ağır Yaralı
Hastanesi (1.000 yataklı)206, Haydarpaşa Yel Değirmeni Hastanesi,
Haydarpaşa Züafa ve Mecruhin Sevk Komisyonu Hastanesi, Hasköy
Hastanesi, İstanbul Mecruhin Hastanesi207, İstanbul Sultanisi Hastanesi
(300)208, Kabataş Mekteb-i İdadisi Hastanesi (250 yataklı)209, Kadırga
Hastanesi (250 yataklı)210, Kuleli Mektebi Hastanesi (1.000 yataklı)211,
Maçka Hastanesi (600 yataklı)212, Makriköy (Bakırköy) Gaziler
Hastanesi, Jandarma Mektebi Hastanesi (200 yataklı)213, Maltepe Küçük
190
ATASE Arşivi Kls. 2211, Dos. 34, Fih. 1-3, 1-3a.
OHACMUR, s.10-16; İkdam, 7 Mayıs 1915; İkdam, 10 Mayıs 1915.
BOA, HR, SYS, , 2217/11, 8 Haziran 1915.
193
OHACMUR, s.10-11.
194
KA Arşivi, Kt 498, Blg 44, 2 Haziran 1331; İkdam, 11 Mayıs 1915.
195
KA Arşivi, Kt 523, Blg 95, 27 Mayıs 1331.
196
Özbay, a.g.e., s.234.
197
ATASE Arşivi Kls. 2211, Dos. 34, Fih. 1-3, 1-3a; KA Arşivi, Kt 319, Blg 377, 30 Temmuz 1331;
OHACMUR, s.10-16.
198
KA Arşivi, Kt 423, Blg 31, 26 Temmuz 1331; OHACMUR, s.10-16.
199
BOA, HR, SYS, 2182/1
200
KA Arşivi, Kt 520, Blg 56, 23 Teşrin-i Sani 1331. Başhekim Yarbay Ali Derviş Bey’dir.
201
ATASE Arşivi Kls. 2211, Dos. 34, Fih. 2-8; ATASE Arşivi Kls. 2211, Dos. 34, Fih. 1-3, 1-3a.
202
KA Arşivi, Kt 498, Blg 164, 13 Temmuz 1331; İkdam, 10 Mayıs 1915
203
ATASE Arşivi Kls. 2211, Dos. 34, Fih. 2-8; ATASE Arşivi Kls. 2211, Dos. 34, Fih. 1-3, 1-3a; ATASE
Arşivi Kls. 2422, Dos. 43, Fih. 1-10.
204
KA Arşivi, Kt 220, Blg 124, 10 Kanun-ı Sani 1330.
205
KA Arşivi, Kt 111, Blg 28, 22 Nisan 1331; İkdam, 11 Mayıs 1915
206
ATASE Arşivi Kls. 2211, Dos. 34, Fih. 2-8; ATASE Arşivi Kls. 2211, Dos. 34, Fih. 1-3, 1-3a; İkdam, 18
Haziran 1915
207
KA Arşivi, Kt 520, Blg 46, 20 Eylül 1331; Özbay, a.g.e., s.234.
208
ATASE Arşivi Kls. 2211, Dos. 34, Fih. 1-3, 1-3a.
209
ATASE Arşivi Kls. 2211, Dos. 34, Fih. 1-3, 1-3a.
210
KA Arşivi, Kt 90, Blg 39, 15 Kanun-ı Evvel 1331.
211
ATASE Arşivi Kls. 2211, Dos. 34, Fih. 2-8; ATASE Arşivi Kls. 2211, Dos. 34, Fih. 1-3, 1-3a.
212
ATASE Arşivi Kls. 2211, Dos. 34, Fih. 1-3, 1-3a; İkdam, 5 Mayıs 1915
213
ATASE Arşivi Kls. 2211, Dos. 34, Fih. 1-3, 1-3a.
191
192
51
Zabit Endaht Mektebi Hastanesi (300 yataklı)214, Maltepe Hastanesi
(1.000 yataklı)215, Maluller Yurdu Fizik Tedavi Hastanesi216, Mekteb-i
Harbiye Hastanesi (1000 yataklı)217, Mekteb-i Harbiye Mecruhin
Hastanesi, Moda Mecruhin-i Guzat (Gaziler) Hastanesi218, Moda Şifa
Yurdu Hastanesi219, Mülkiye-i Baytar Mektebi Hastanesi (250 yataklı)220,
Mühendis Mekteb-i Alisi Hastanesi, Numune İstihkam Taburu Hastanesi
(450 yataklı)221, Pangaltı Hastanesi222, Saint Jozef Alman Hastanesi,
Sarayburnu Hastanesi (250 yataklı)223 Selimiye Kışlası Hastanesi (1.000
yataklı)224, Şehremaneti Çapa Mecruhin Hastanesi225, Şehremaneti
Hastanesi, Şehremaneti Mecruhin Askeri Hastanesi, Şehremaneti Haseki
Nisa Hastanesi226, Şehremaneti Şişli Etfal Hastanesi227, Şehit Muhtarbey
Hastanesi228, Şişli hastanesi Kadıköy Moda (300 yataklı)229 Taksim
Hastanesi (500 yataklı)230, Taksim Hafif Yaralı Amerikan Salib-i Ahmer
Hastanesi, Tıp Fakültesi Ağır Yaralı Hastanesi (400 yataklı)231, Taşkışla
Hastanesi (1.000 yataklı)232, Topçu Mektebi Hastanesi (Topçu Kışlası
Hastanesi), Tuzla Hastanesi (400 yataklı)233 Üsküdar Zeynep Kamil
Hastanesi234, Vefa Hastanesi (150 yataklı)235, Yedikule Ermeni
Hastanesi236, Yedikule Rum Hastanesi, Yenibahçe Valide Sultan
Hastanesi, Yeniköy Hastanesi, Yeniköy Hastanesi Nekahethanesi237,
214
ATASE Arşivi Kls. 2211, Dos. 34, Fih. 1-3, 1-3a.
ATASE Arşivi Kls. 2211, Dos. 34, Fih. 2-8; ATASE Arşivi Kls. 2211, Dos. 34, Fih. 1-3, 1-3a.
Özbay, a.g.e., s.234.
217
ATASE Arşivi Kls. 2211, Dos. 34, Fih. 1-3, 1-3a.
218
Özbay, a.g.e., s.234; İkdam, 18 Haziran 1915.
219
Özbay, a.g.e., s.234.
220
ATASE Arşivi Kls. 2211, Dos. 34, Fih. 1-3, 1-3a.
221
ATASE Arşivi Kls. 2211, Dos. 34, Fih. 1-3, 1-3a.
222
KA Arşivi, Kt 73, Blg 98, 28 Nisan 1331; Özbay, a.g.e., s.234.
223
ATASE Arşivi Kls. 2211, Dos. 34, Fih. 2-8; ATASE Arşivi Kls. 2211, Dos. 34, Fih. 1-3, 1-3a.
224
ATASE Arşivi Kls. 2211, Dos. 34, Fih. 2-8; KA Arşivi, Kt 319, Blg 318, 28 Temmuz 1331.
225
ATASE Arşivi Kls. 2436, Dos. 120, Fih. 8-23.
226
KA Arşivi, Kt 111, Blg 23, 4 Teşrin-i Sani 1331; İkdam, 10 Mayıs 1915
227
KA Arşivi, Kt 498, Blg 34, 17 Mayıs 1331.
228
ATASE Arşivi Kls. 2438, Dos. 137, Fih. 1-52.
229
ATASE Arşivi Kls. 2211, Dos. 34, Fih. 1-3, 1-3a; İlgili hastane Parmakkapı da Alman Kızılhaç Heyeti
tarafından açılmıştır. KA Arşivi, Kt 22, Blg 5, 8 Nisan 1331
230
OHACMUR, s.10-16.
231
ATASE Arşivi Kls. 2211, Dos. 34, Fih. 2-8; 1700 yataklıdır; OHACMUR, s.10-16.
232
ATASE Arşivi Kls. 2211, Dos. 34, Fih. 2-8; BOA, HR, SYS, 2218/35; BOA, HR, SYS, 2218/45; BOA,
HR, SYS, 2219/35; Harp Mecmuası, Y.1, S.7, Mart, İstanbul 1332, s.111
233
ATASE Arşivi Kls. 2211, Dos. 34, Fih. 2-8; ATASE Arşivi Kls. 2211, Dos. 34, Fih. 1-3, 1-3a.
234
ATASE Arşivi Kls. 2438, Dos. 137, Fih. 1-22;
235
ATASE Arşivi Kls. 2211, Dos. 34, Fih. 1-3, 1-3a.
236
KA Arşivi, Kt 319, Blg 309, 23 Temmuz 1331.
237
Özbay, a.g.e., s.234.
215
216
52
Yıldız Hastanesi (400 yataklı)238, Zeytinburnu İmalat-ı Harbiye Hastanesi
(150 yataklı)239.
Alemdağ Sultan Çiftliği Hastanesi Başhekimi Dr. Nureddin Ali
Bey; İstanbul Mecruhin Hastanesi Başhekimi Dr. Rüştü (Çapçı) Bey;
Maluller Yurdu Fizik Tedavi Hastanesi Başhekimi Dr. Remzi (Gönenç)
Bey; Aişe Lütfü Hanımefendi tarafından kurulmuş olan Moda Mecruhini Guzat (Gaziler) Hastanesi Başhekimi Dr. Galip (Geriş) Bey; Rus
Hastanesi iken hükümetçe el konulup menzil hastanesi olarak
hazırlanmış olan Pangaltı Hastanesi Başhekimi Dr. Yüzbaşı Şükrü Derviş
Bey, Haydarpaşa Askeri Hastanesine bağlı olarak faaliyet göstermiş olan
Üsküdar Zeynep Kamil Hastanesi Başhekimi Dr. Necmeddin Rifat
(Yarar) Bey, Şişli Etfal Hastanesi Sertabibi Şevket Bey240, Yeniköy Hastanesi
Başhekimi Dr. Sait Cemil Bey’dir241.
Darülfünun Hastanesi (Zeynep Hanım Hastanesi), Zeynep Hanım
Konağı’nda hizmet vermiş olup, doktorlardan ikisi Dr. Behçet Sabit
(Erduran) Bey ve Dr. Safi Beylerdir242.
Bugün de askeri hastane olarak kullanılmakta olan Gümüşsuyu
Kışlası Dona-nımlı Ağır Yaralı Hastanesi’nde Müttefik Devlet
Hekimlerinden Alman Askeri He-yeti Başhekimi Stabsarzt Kolmer, Dr.
Petris ve Dr. Layka bu hastanede görev yap-mıştır243. Moda Şifa Yurdu
Hastanesi, Avusturyalı doktorlar tarafından işletilmiş-tir244.
Darulmuallimin Hastanesi, Moda’da Darulmuallimin (Öğretmen
Okulu) binasında; Haydarpaşa Yel Değirmeni Hastanesi, Rum Cemaate
ait erkek ve kız mekteplerinde; Mekteb-i Harbiye Mecruhin Hastanesi,
Mekteb-i Harbiye binasında; Selimi-ye Hastanesi, Selimiye Kışlası’nın
deniz cephesinde, Şehremaneti Çapa Mecruhin Hastanesi, Eski
Darulmuallimat (Kız Öğretmen Okulu) bugünkü Anadolu Öğretmen
binasında, Taksim Hafif Yaralı Amerikan Salib-i Ahmer Hastanesi,
Amerikan Salib-i Ahmer başkanlığında bugünkü Fransız konsolosluk
binasında, Taşkışla Hastanesi, bugünkü Taşkışla Mimarlık Fakültesi’nde
faaliyet göstermiştir245.
238
ATASE Arşivi Kls. 2211, Dos. 34, Fih. 2-8; ATASE Arşivi Kls. 2211, Dos. 34, Fih. 1-3, 1-3a; İkdam, 5
Mayıs 1915
ATASE Arşivi Kls. 2211, Dos. 34, Fih. 2-8.
240
KA Arşivi, Kt 498, Blg 34, 17 Mayıs 1331.
241
Özbay, a.g.e., s.234.
242
Ayrıca bir taraftan Zeynep Kamil Hastanesinde Alman sağlık heyeti de çalışmaktadır. KA Arşivi, Kt 578,
Blg 67, 31 Mart 1331.
243
ATASE Arşivi Kls. 2422, Dos. 43, Fih. 1-10.
244
Özbay, a.g.e., s.234.
245
Aynı yer.
239
53
Ayrıca tüm yatak tefrişi hazır olduğu halde şu hastaneler hizmete
açılmamıştır: Mühendishane ve Hendese-i Mülkiye Hastanesi (500
yataklı), Tıp Fakültesi Hastanesi (700 yataklı), Taşkışla Hastanesi
(1.000), Kondüktör Mektebi Hastanesi (100 yataklı), Darülfünun
Hastanesi (500 yataklı), Beylerbeyi Beden Terbiyesi Mektebi Hastanesi
(200 yataklı), Alman Kızılhaçı yönetimine devredilmiş Haydarpaşa
Süvari Tatbikat Hastanesi (300 yataklı)246.
Ordu tarafından Heybeliada Askeri Senatoryumu ve Adalar Rum
Eytamhanesi (Yetimhane) nekahethane faal durumdadır247.
Kızılay Hastaneleri: Kızılay Hastanesi248, Kızılay Merkez
Hastanesi, Kızılay Bahriye Merkez Hastanesi249, Kızılay Beyoğlu
Mekteb-i Sultani Hastanesi (Galatasaray Harp Hastanesi) (1500
yataklı)250, Kızılay Beyoğlu Hastanesi251, Kızılay Cağa-loğlu Hastanesi
(476 yataklı)252, Kızılay Çapa Mecruhin-i Askeriye Hastanesi253, Kızılay
Galata (Saint Benoit) Hastanesi (400 yataklı)254, Kızılay Daruşşafaka
Hastanesi255, Kızılay Daruşşifa Hastanesi (400 yataklı),256 Kızılay
Gümüşsuyu Hastanesi257, Kızılay İplikhane (Eyüp Sultan) Hastanesi258,
Kızılay Harbiye Mektebi Hastanesi 259, Kızılay Galata Hastanesi260,
Kızılay İstihlak-i Millî Hanımlar Cemiyeti Hastanesi261, Kızılay İtalyan
Eytam Hastanesi 262, Kızılay Kadırga Hastanesi (230 yataklı)263, Kızılay
Karaköy Mecruhin Hastanesi264, Kızılay Mülkiye Baytar Mektebi
246
ATASE Arşivi Kls. 2211, Dos. 34, Fih. 1-3, 1-3a.
Aynı yer.
Harp Mecmuası, Y.1, S.3, Kanun-ı Sani, İstanbul 1331, s.46; Genelkurmay tarafından Kasım 1915’te
Propaganda amaçlı olarak çıkarılan Harp mecmuasında Kızılay’ın faaliyet ve hizmetlerini bir sayfada beş kare
fotoğraf içinde resmederken en alt satırda da şu ifadeyi kullanır: “Mecruh gazilerimiz İstanbul’da Hilal-i
Ahmer Hastanelerinde.”
249
Muzaffer Tepekaya-Leyla Kaplan, “Kızılay Hanımlar Merkezi’nin Kuruluşu ve Faaliyetleri 1877-1923”,
Celal Bayar Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Manisa 2002, s.168.
250
Osmanlı Hilâl-i Ahmer Hanımlar Merkezi Takvimi 2, İstanbul 1332 (‘Takvim 2’ olarak kısaltılacak- tır.)
s.28. İkdam, 5 Mayıs 1915; Başhekim Dr. Yüzbaşı Mahmut Ata Bey;
251
KA Arşivi, Kt 394, Blg 92, 1331;
252
KA Arşivi, Kt 520, Blg 44, 28 Ağustos 1331; İkdam, 27 Mayıs 1915; Takvim 2, s.28.
253
KA Arşivi, Kt 4137, Blg 259, 6 Mayıs 1331
254
Özbay, a.g.e., s.234; Takvim 2, s.28.
255
KA Arşivi, Kt 507, Blg 1, 1331; Özbay, a.g.e., s.234; Tepekaya-Kaplan, a.g.e., s.168; s.144; Dr. Rıza
Servet, Dr. Yüzbaşı Şükrü, Operatör Fethi, Dr. Sedat (Tavat), Operatör Kernai.
256
Takvim 2, s. 28.
257
Takvim 2, s.144.
258
Dr. Hiristo Efendi görev yaptığı bu hastanede vefat etmiştir. Erdemir, a.g.e., s. 330; İkdam, 10 Mayıs 1915;
Conk, a.g.e., s. 148.
259
Takvim 2, s.144.
260
KA Arşivi, Kt 394, Blg 93, 1331.
261
Takvim 2, s.144.
262
Takvim 2, s.144.
263
KA Arşivi, Kt 413, Blg 16, 22 Nisan 1331; Takvim 2, s.28; İkdam, 10 Mayıs 1915; İkdam, 27 Mayıs 1915.
264
Karaköy Rum Zükur (erkek) Mektebi’nde kurulmuştur.
247
248
54
Hastanesi 265, Kızılay Musevi Or-Ahaim / Ora-Ahyam / Varahaym
Hastanesi266, Kızılay Pangaltı Menzil Hastanesi 267, Kızılay Rami Gaziler
Hastanesi, Kızılay Şişli Etfal Hastanesi 268, Kızılay Şehremaneti Çapa
Hastanesi 269, Kızılay Taksim /Beyoğlu (Zapyon) Hastanesi270, Kızılay
Kızılay Taşkışla Hastanesi271, Kızılay Topçu Mektebi Hastanesi272,
Kızılay Tıp Fakültesi Mecruhin Hastanesi (1500 yataklı)273,
Haydarpaşa’da Tıp Fakültesi Hastanesi’ndedir.
Kızılay Cağaloğlu Hastanesi, İnas (Kız) Sultaniyesi (Cağaloğlu
Lise Binası)’n-de tesisi edilmiştir. Dr. Derviş, Operatör Robert, Dr.
Şerafeddin Mustafa, Dr. Settar, Dr. İsmail Hakkı, Dr. Binbaşı Cavit
(Aran); Kızılay Galata (Saint Benoit) Hastanesi, Dr. Mehmet Ali,
Operatör Halit Şazi (Kösemihal), Dr Sait Cemil, Dr. Ahmet Şevket, Dr.
Mehmet Ali, Dr. Nail (Sert), Dr. Mehmet Ali (Hilal-i Ahmer Cemiyeti
Merkezi Umumi azalarındandır) ve Kızılay İstihlak-i Millî Hanımlar
Cemiyeti Hastanesi, Divanyolu’nda Hilal-i Ahmer Cemiyeti tarafından
açılmıştır274.
Haydarpaşa iskelesine getirilen yaralıların işlem ve sevklerini
Haydarpaşa Hastanesi yetkilileri yaparken, 29 Ağustos 1915 tarihli
Mekteb-i Tıbbiye-i Askeriye Müdüriyeti’nden Sıhhiye Müfettişliği’ne
gönderilen belgede “Haydarpaşa istasyonu ve iskelesinde yaralı, hasta ve
zuafa sevkıyatının günden güne artarak, günlük ortala-ma 200 ile 300
arasında olması ve gelen yaralı ve hasta erlerin günlük masraflarının
hesabı ve tesviyelerinin muntazam bir şekilde yapılması için
Haydarpaşa’da ‘Sevk-i Mecruhin ve Zuafa Komisyonu’ kurulması iktiza
edecektir275.”
Yaralı vapurları birbirini takip etmekte olduğundan, bir süre sonra
Kadırga Veladethanesi (Doğumevi)276, Cağaloğlu İnas Sultanisi (Kız
265
KA Arşivi, Kt 498, Blg 204, 4 Ağustos 1331; Takvim 2, s.144.
KA Arşivi, Kt 73, Blg 16, 15 Ağustos 1331; Takvim 2, s.144.
267
KA Arşivi, Kt 73, Blg 98, 28 Nisan 1331; Takvim 2, s.144.
268
KA Arşivi, Kt 498, Blg 64, 10 Haziran 1331; Takvim 2, s.144.
269
KA Arşivi, Kt 498, Blg 45, 27 Mayıs 1331; Takvim 2, s.144.
270
Özbay, a.g.e., s.234; Takvim 2, s.144; Taksim’de Zapyon Lisesi’nde kuruldu. Operatör Dr. Papadopulus,
Operatör Nazaretyen, Operatör Binbaşı Selahaddin, Dr. Yarbay Saim, Dr. Enver, Dr. Suphi, Dr. Sedat, Dr.
Nafiz, Dr. Bahaeddin, Dr. Makridi, Dr. Sahak, Dr. Kılaiditi. 400 yataklıdır, Takvim 2, s. 28.
271
Harp Mecmuası, Y.1, S.7, Mart, İstanbul 1332, s.111; Her detayı düşünülmüş ve fotoğraf çektir-mek için
poz verir bir haldeki büyük bir koğuş fotoğrafının altında “Taşkışka Hilal-i Ahmer Hastane-si’nde mecruh
gazilerimiz ve hastane heyeti”; Takvim 2, s.144.
272
Takvim 2, s.144.
273
Takvim 2, s. 28; İkdam, 7 Mayıs 1915.
274
Takvim 2, s. 28.
275
ATASE Arşivi Kls. 2421, Dos. 38, Fih. 5-9.
276
KA Arşivi, Kt 617, Blg 4, 20 Teşrin-i Evvel 1331.
266
55
Lisesi), Darülfünun Tıp Fakültesi gibi pek çok mekân Kızılay Hastanesi
haline getirildi. Böylece 5.500 yatak-lı 7 hastane açılmış, muharebe
sürecinde de toplam 19.443 yaralı tedavi edilmiştir. Bu hastanelerden Tıp
Fakültesi; on yedi ay, Beyoğlu; on altı ay, Taksim; on iki ay Galata; yedi
ay, Cağaloğlu; altı ay, Kadırga; on ay ve Darüşşafaka; on ay faaliyette
bulunmuştur277.
Ayrıca Çanakkale yaralıları için Gelibolu’da yeni bir sağlık teşkilatı
ve hastanesi kuruldu. Savaş kurallarını ihlal edip bombalar yağdırılan
ilgili hastane, Şarköy ve Tekirdağ’a nakledilmek zorunda kalınmıştır278.
Tedavileri uzun sürecek yaralılar İstanbul’a Gülhane’ye, hastalar da
kısmen de İstanbul'a nakledilmek suretiyle; Çanakkale ve Boğaz
bölgesindeki hastaneler daima yeni yaralı ve hastaları kabule hazır olması
için boş yer ve yatakla hazır halde bulunduruluyordu.279 Sevk edilen
bütün yaralıların üzerlerinde ‘hüviyet varakası’ şart olmasına rağmen
buna itina gösterilmediği, bu varakanın çoğu yaralının üzerinde
bulunmadığı, yolda şahadeti, hastanede ifadesi alınamaz durumda
olmaları halinde hüviyeti meçhul kalması yüzünden şehit ailelerinin de
mağdur olacağı düşünülerek bu konuda hassas davranılması sıkı sıkı
tenbih edilmiştir280.
Buralarda toplanan yaralıların gerekli tedavileri için her tedbirin
alınması sağ-lanmış; nakledilmesi imkanı her fırsat ve araçtan
yararlanılarak (İstanbul'dan ihtiyat kuvvetleri ve levazımat getiren
gemiler dahil) geri menzil ve vatan hastanelerine sürekli şekilde
gönderilmişlerdir.
Hasta ve yaralıların sürekli İstanbul’a tahliyesi karşısında,
İstanbul hastaneleri tamamen dolmuştu. Beliren ihtiyacı gidermek için
şehrin muhtelif yerlerinde Ordu ve Kızılay yardımı ile281 –Balkan
savaşlarında olduğu gibi– resmi ve özel okul, resmi kurum ve binalar
hastane haline sokulmuştur282.
Öğrencileri cephelere sevk edilen Gülhane ile Tıp Fakültesi,
eğitim çalışma-larını kısarak birer yardımcı harp hastanesi olmuşlardır.
Ağır Yaralı Hastaneleri adı verilen bu kurumların başında, Fakülte’de
277
OHACMUR, s.10-16; Sarı- Özaydın, a.g.e., s. 161.
Sarı- Özaydın, a.g.e., s. 162.
ATASE Arşivi, BDH 1, Kls 595, Dos., 72, Fih. 1.; Özbay, a.g. e., s.230; Gözcü, a, g,m, s. 79.
280
ATASE Arşivi, BDH 3, Kls 3448, Dos., 62, Fih. 1, 1-1.
281
ATASE Arşivi, BDH 2, Kls 2417, Dos., 19, Fih. 7.
282
Özbay, a.g.e., s.233.
278
279
56
Ziya Nuri (Birgi) Paşa ile muavini Ali Haydar Bey; Gülhane’de Doktor
Zelling bulunuyordu283.
Bu hastanelerde hizmette, yardımcı olarak görevlendirilen
Tıbbiye öğrencileri ile fahri hastabakıcı hemşirelerin gayretleri çok
büyüktür284.
Sabah gazetesi, hastabakıcılık kurslarında eğitim görenler ile
Balkan Harpleri’nden dolayı deneyimli hanımların başvuruda
bulunmaları konulu bir ilana yer vermiştir.285 Müracaat edenler çok kısa
sürede hastanelere tayin edilmişlerdir.286
Öte yandan Kızılhaç kurumları tarafından da hastaneler açılmıştır.
Avusturya287, İtalya Kızılhaçı288, Alman ve İtalyan hastaneleri289 Ordu
emrine tahsil edilmiş, Amerikan Kızılhaçı290 tarafından açılan İngiliz
hastanesi ile Dr. Şagol, ve Dr. Haner, Ali Turhan, Hüseyin Avni Beylerin
görevlendirildikleri Taksim Fransız hastanesinde Dr. De La Comb’ın
idaresinde hizmete sokulmuştur291. De La Comb, Fransız Elçiliği’nin
‘Sağlık İşleri Delegesi’ idi. Savaş süresince Türkiye’de kal-mış, bu
çalışmalarına karşılık liyakat madalyası ile taltif edilmişti.
Müttefik Devlet Hekimlerinden Alman Askeri Heyeti Başhekimi
Stabsarzt Kolmer, Dr. Petris, Dr. Layka Gümüşsuyu Hastanesi’nde; Dr.
Peter Oberarzt Tucht Bigalı Hastanesi’nde; Dr. Tomer İzmir Menzil
Hastanesi’nde; Dr. Braun, 5. Ordu Tıbbi Müfettişliği’nde ve Stabsarzt
Karlof 16 Numaralı Menzil Hastanesi’nde görev almışlardır292. Alman
doktorlardan gönüllü çalışmak için 5’nci Ordu Sıhhiye Başkanlığı’na
müracaat eden Dr. Fredlander’a 2 Eylül 1915’te olumlu cevap
verilmiştir293.
Müdafaa-i Milliye Cemiyeti Merkez Şubesi himayesinde şehit
Muhtar Bey Hastanesi’nde dört doktor, bir eczacı ve bir kâtipten oluşan
bir Alman sağlık grubu istihdam edilmiş ve harp madalyası ile de
ödüllendirilmişlerdir294. Zeynep Kamil Hastanesi’nde Alman Dr.
283
ATASE Arşivi, BDH 3, Kls 64, Dos., 186, Fih. 19; Özbay, a.g.e., s.233.
Özbay, a.g.e., s.234.
Sabah, 4 Mayıs 1915.
286
Takvim 2, s.124.
287
Özbay, a.g.e., s.235.
288
Özbay, a.g.e., s.235.
289
Özbay, a.g.e., s.235.
290
Özbay, a.g.e., s.235.
291
De La Comb, Fransız Elçiliği’nin ‘Sağlık İşleri Delegesi’ idi. Savaş süresince Türkiye’de kal-mış, bu
çalışmalarına karşılık liyakat madalyası ile taltif edilmiştir.(Takvim-i Vakayi 18282).
292
Özbay, a.g.e., s.235.
293
ATASE Arşivi Kls. 2422, Dos. 43, Fih. 1-10.
294
ATASE Arşivi Kls. 2438, Dos. 137, Fih. 1-52.
284
285
57
Neralman Ishaim, Dr. Chevallier Voltaire, Dr. Ribschar Fufi beylerden
oluşan sağlık grubu istihdam edilmiştir295. Şehremaneti Çapa Mecru-hin
Hastanesi’nde Macar Kızılhaç grubu hizmet yapmıştır296.
Mart 1916’da İstanbul’daki hastanelerin doluluk oranı son derece
yüksektir. Bu sebeple 5’nci Ordu Sıhhiye Reisi’nden Menzil
Sertebabeti’ne gönderilen yazıda İstanbul hastanelerinde boş yatak
olmadığı beyanla yaralı ve hastaların diğer yerlere gönderilmesi
istenmiştir297.
Çanakkale Eceabat ilçesindeki Gelibolu Yarımadası Tarihi Milli
Park Müdür-lüğü Kütüphanesi’nde ilgili müdürlüğün İstanbul’daki
‘Şehitlikleri İmar Vakfı İdare Müdürlüğü’nden Edirnekapı Şehitliği’nde
metfun Çanakkale şehitlerinin isimlerini talep eden bir yazıya cevaben
gönderilen dosya mevcuttur298.
Tasvir-i Efkar gazetesi, Çanakkale şehitlerinin büyük bir kısmının
Edirnekapı Şehitliği’ne defnedildiğinden ve yakın bir alana ayrı bir
şehitliğin yapımı ile ilgili
–daha sonra gerçekleşememiş– bir projeden
bahsetmektedir299.
Tanin gazetesi, 11 Kasım 1915 tarihli nüshasında Suriye İlmi
Heyeti’nin Edirnekapı Şehitliği’nde metfun Çanakkale şehitlerini ziyaret
ettikleri haberini okuyucuları ile paylaşmıştır300.
Anadolu Yakasındaki hastanelerde vefat eden Çanakkale şehitleri
Karacaahmet Kabristanı’na defnedilmiştir301.
Hastabakıcılık Hizmeti
Kızılay Beyoğlu Hastanesi’nde 49, Kızılay Taksim Hastanesi’nde
25, Kızılay Daruşşafaka Hastanesi’nde 22, Kızılay Galata Hastanesi’nde
23, Kızılay Cağaloğlu Hastanesi’nde 27, Kızılay Kadırga Hastanesi’nde
22, Kızılay Tıp Fakültesi Hastane-si’nde 22, Bahriye Merkez
Hastanesi’nde 13, Pangaltı Menzil Hastanesi’nde 7, Mülkiye Baytar
Mektebi Hastanesi’nde 2, Şişli Etfal Hastanesi’nde 6, Harbiye Mektebi
Hastanesi’nde 6, İstihlak-İ Milli Kadınlar Cemiyeti Hastanesi’nde 16,
Musevi Hastanesi’nde 3, Topçu Mektebi Hastanesi’nde 2, Şehremaneti
Çapa Hastanesi’nde 5, Ağa Camii Mecruhin Hastanesi’nde 18, Maçka
295
ATASE Arşivi Kls. 2438, Dos. 137, Fih. 1-22.
ATASE Arşivi Kls. 2436, Dos. 120, Fih. 8-23.
297
ATASE Arşivi Kls. 1343, Dos. 2, Fih. 1-2.
298
Edirnekapı Şehitliği Çanakkale Şehitleri Listesi, Gelibolu Yarımadası Tarihi Milli Park Müdürlü-ğü,
Eceabat.
299
Tasvir-i Efkar, 10 Temmuz 1915.
300
Tanin, 11 Kasım 1915.
301
Erdemir, a.g.e., s. 378.
296
58
Hastanesi’nde 3, İtalyan Eytamhanesi’nde 2, Taşkışla Hastanesi’nde 3,
Gümüşsuyu Hastanesi’nde 2 olmak üzere toplam 284 hastabakıcı
görevlendirilmiştir302.
Gönüllü olarak hastabakıcılık yapan hanımlardan Dava Vekili Akif
bey’in zevcesi Sahire Hanım, kerimesi Atiyye Hanımefendiler, tüccardan
Rıza Derviş Bey’in zevcesi Mevhibe Hanım, tüccardan Şinasi Bey’in
zevcesi Celadet Hanım, tüccardan Kemal Derviş Bey’in zevcesi Emine
Hanım, tüccardan Hidayet Derviş Bey’in zevcesi Hafiza Hanım, Veli
Efendi’nin kerimesi Rukiye Hanım, Nazmi Efendi’nin kerimesi Sabiha
Hanımefendilere ve Feriköy Hastanesinde gönüllü çalışan birçok hanıma
madalya verilmiştir303.
Cephenin kuzeyindeki lojistik hizmetlerinin koordine edildiği ve
hastanelerin faal olduğu Yalova Köyü’nde Kızılay Hastanesi’nde
hastabakıcı/hemşire olarak görev yapan ve 5’nci Ordu Sıhhiye Reis
Muavini Dr. Ragıp Bey’in eşi olan Erika Hanımefendi görev başında
iken hastanenin düşman uçakları tarafından bombalanması sırasında
hayatını kaybetmiştir (17 Aralık 1915)304.
Hilâl-i Ahmer yıllığında Kadırga hastanesinde görev yapan
hastabakıcıların isimleri şu şekilde sıralanmaktadır: “Madam Herman,
Madam Rozan, Prenses Oblonski, Matmazel Rayatnoren, Madam
Roşeden, Madam Elenihrıstodolu, Rusyalı Amgalisov Binti Mehmed
Zeki Kamilof, Meryem Binti İsmail Yabukov, Meryem Rahmetullah
Pataşov, Rukiye Binti Mehmet Zarif Panov, Zahire Hanım, Rukiye
Hanım, Fatma Suzan Hanım, Ayşe Sıdıka Hanım, Hatice Hanım.
Hastanenin Baştabibi İsmail Derviş, Operatörü Atıf Beylerdir305.
Padişah V. Mehmet Reşat tarafından 2 Kasım 1912 tarihinde
yaptırılan Şevkiye Hastanesi (Sarayı Hümayun Hastanesi de
denilmektedir) sağlık personeli isimlerine ilişkindir. Diğer hastanelere
göre oldukça fazla sağlık personelinin görev yaptığı bu
hastanede306gönüllü olarak hastabakıcılık yapanların isimleri şunlardır:
“Matmazel Brendizi (Gündüz ve gece hizmet etmişti), Madam Yusuf
Razi (Yalnız gündüzleri hizmet etmiştir), Madam Taytas Efendi (Yalnız
gündüzleri hizmet etmiştir), Madam Avlambiyus Efendi (Yalnız
302
Takvim 2, s.125.
ATASE Arşivi Kls. 1438, Dos. 137-A, Fih. 39.
304
Üzerinde Osmanlıca kitabeli kabri Yalova Köyü Kabristanı’ndadır; Servet-i Fünun, S.1280, 30 Aralık
1915, s. 70.
305
Osmanlı Hilal-i Ahmer Cemiyeti Salnamesi (1329-1331), İstanbul 1335, s.126 (OHACS olarak kısaltılacaktır); Takvim 2, s. 28.
306
OHACS, s.169.
303
59
gündüzleri hizmet etmiştir), Matmazel Gözenberg Efendi (Yalnız
gündüzleri hizmet etmiştir), Matmazel Leylâ Donza Efendi (yalnız
gündüzleri hizmet etmiştir), Matmazel Rozantal (yalnız gündüzleri
hizmet etmiştir)307”.
Cepheye Geri Dönüş
Tedavileri
yapılan
yaralıların
bir
kısmı
Dersaadet
Misafirhanesi’nden cepheye nakledilmişlerdir (11 Temmuz 1915)308. 14
Temmuz 1915 günü Paşabahçe Vapuru ile iyileşen erlerden bir grup
cepheye gönderilmiştir.309 Aynı tarihlerde tedavisi tamamlanan 83 asker
Şam Vapuru ve Şirket-i Hayriye’nin 62 numaralı vapuru ile 66 asker ile
16 Temmuz 1915 tarihinde de 61 asker cepheye sevk edilmiştir310.
Çeşitli tarihlerde Çanakkale muharebelerinde yaralanan subayların
tedavi için İstanbul hastanelerine gönderilmiştir311. Ayrıca yaralı
subaylardan bir kısmı yurt dışında tedavi ettirilmiş ve tedavileri devam
edenlerle ilgili bilgiler heyete başkanlık eden görevliler tarafından
bildirilmiştir312.
Harp Mecmuası’nda sayfanın baştan üçte birini kapsayacak şekilde,
lüks bir ortamda 25 kişinin ayakta ve oturarak boy gösterdiği fotoğraf
karesinin alt kısmında “Almanya kaplıcalarında tedavide mecruh
zabitlerimiz (yaralı subaylarımız), Alman ve Avusturya zabitleriyle
muhasebeleri (sohbetleri).” Yan kısımda da Türk subayla-rın isimleri
verilmektedir: “Mülazım-ı Evvel Nazım Efendi, Yüzbaşı Hikmet Efendi,
Dr. Alaeddin Efendi, Yüzbaşı Mehmet Efendi, Dr. Şükrü Bey, Mülazım-ı
Evvel Ömer Vehbi Efendi, Yüzbaşı Bedri Efendi, Kaymakam (Yarbay)
Servet Bey, Mülazım Şevket Efendi, Dr. İhsan Arif Bey”313.
Şarköy Kızılay Hastanesi Baştabibi Talha Yusuf Bey “Dün ilave
edilen 100 yatağın hepsine mecruh alınmış ve bundan dolayı mecruh
sayısı 259 olup 24 neferin
taburcu edilip kıtalarına gönderildiğini ve 41 boş yatağın olduğunu”
bildiriyor314.
307
OHACS, s.172.
ATASE Arşivi Kls. 1999, Dos. 447-A, Fih. 1-5.
309
ATASE Arşivi Kls. 1999, Dos. 447-A, Fih. 1-12, 13, 14.
310
ATASE Arşivi Kls. 1999, Dos. 447-A, Fih. 1-15, 16, 17; ATASE Arşivi Kls. 1999, Dos. 447-A, Fih. 1-18,
19, 20; ATASE Arşivi Kls. 1999, Dos. 447-A, Fih. 1-9, 10.
310
ATASE Arşivi Kls. 1999, Dos. 447-A, Fih. 1-12, 13, 14.
310
ATASE Arşivi Kls. 1999, Dos. 447-A, Fih. 1-15, 16, 17.
311
KA Arşivi, Kt 23, Blg 216, 24 Nisan 1331.
312
ATASE Arşivi Kls. 2422, Dos. 43, Fih. 1-11;
313
Harp Mecmuası, Y.1, S.7, Mart, İstanbul 1332, s.111.
314
KA Arşivi, Kt 523, Blg 41, 18 Haziran 1331.
308
60
Ege Bölgesi ve Diğer Bölgelerde Sağlık Hizmeti
Haziran ayında Bandırma İzmir demiryolu üzerindeki 4. Kolordu
Asker Alma Reisliği emrinde tesis edilen Balıkesir, Kırkağaç, Soma ve
Manisa Harp Hastaneleri de 5. Ordu hasta ve yaralılarına tahsis
edilmiştir315.
Müttefik Devlet Hekimlerinden Alman Dr. Tomer İzmir Menzil
Hastanesi’nde görev yapmıştır316.
Ulaşım kolaylığı sebebiyle Tekirdağ ve İstanbul, yaralı ve hasta
sevkinde en önde gelen sağlık hizmet merkezlerindendi. Temmuz ve
Ağustos muharebelerinde artık İstanbul hasta kabul edemez bir doluluğa
ulaşınca Sahra Sıhhiye Müfettiş-i Umumisi’nin “İstanbul’a başka yaralı
ve hasta gönderilmemesi” emri üzerini cephenin güneyindeki illere
sevkıyat başlamıştır317.
Sahra Sıhhiye Müfettiş-i Umumiliği’nden 5’nci Ordu Menzil
Müfettişliği’ne 11 Aralık 1915 tarihli gelen telgrafla Asya Grubu’ndaki
yaralı ve hastaların İzmir ve Manisa’ya sevki için İzmir ve Manisa
hastanelerine gerekli emirlerin verildiği belirtilerek hastaların tren
istasyonlarına süratle gönderilmesi istenmiştir318.
Tuzla, Hereke, İzmit319, Eskişehir ve Konya’ya kadar uzanan yurt
içi sağlık kurullarıyla birlikte, İstanbul Komutanlığı Başhekimliği’ne
bağlı olarak faaliyeti planlanmıştı320.
28 Temmuz 1915 günü tüm 5’nci Ordu personel mevcudu 250.818
olduğuna göre mevcut hastanelerdeki yatak toplamı, ordu mevcudunun %
4,7 sine ulaşmıştı. 14 Temmuz 1915 gününe kadar yeniden açılan veya
genişletilen hastanelerle tümenlerin sıhhiye bölükleri ve seyyar
hastanelerinin durumu şöyle olmuştur321.
Bu suretle harbin sonlarına doğru 5’inci Menzil Müfettişliğine
bağlı hastanelerle 5’inci Orduya bağlı birliklerin elinde bulunan
hastanelerin yatak mevcudu artmış; ordu mevcudunun % 7,5’e
çıkarılabilmişti322.
315
Özbay, a.g.e., s.235.
Aynı yer.
Aynı yer.
318
ATASE Arşivi Kls. 1181, Dos. 226, Fih. 22.
319
İzmir Hastanesi (200 yataklı) ATASE Arşivi Kls. 2211, Dos. 34, Fih. 2-8; ATASE Arşivi Kls. 2211, Dos.
34, Fih. 1-3, 1-3a.
320
Özbay, a.g.e., s.230.
321
Türk Silahlı Kuvvetleri Tarihi, a.g.e., C.V, 3. Kitap, s. 549.
322
Aynı yer.
316
317
61
Buna rağmen yapılan çarpışmalarda meydana gelen yaralıların
yatırılmasında güçlük çekilmekteydi. Nitekim 5’inci Ordunun Kuzey ve
Güney Gruplarında meydana gelen çarpışmalar sırasında günde 3.000 ve
hatta 4.000 yaralı vakası olmuş, bunların bakımı ve yatırılması için, ilk
müdahalelerinden sonra memleket içi hastanelere sevkleri gerekmiştir323.
Temmuz ve Ağustos aylarında Akbaş ve Ağaderesi Sevkıyat
Hastaneleri vasıtasıyla vatan ve menzil hastanelerine yollanan yaralı,
hasta ve hava değişimi adedi şöyledir: (Bu rakama yarımada’daki
Bayırköy, Galataköy ve Gelibolu Hasta-nelerine yapılan sevkıyat dâhil
değildir324.)
Sahra Sıhhiye Genel Müfettişliğinden, İstanbul’a hasta
gönderilmemesi hususunda verilen emir üzerine memleketlerine
gidebilecek zuafayı325 raporla hava değişimi vererek yollama işlemi de
cephede çalışan doktorların görevlerindendi. Geriye sevk edilen hastalar
yalnız ordu menzil hastanelerine sevk edilmişlerdi326.
Eylül, Ekim ve Kasım ayları nispeten sakin ve yalnız sınırlı siper
ve mevzi muharebeleri ile geçmiştir. Bu sükunet döneminde iki taraf
siperlerinin bir çok yerlerde birbirine birkaç metre kadar yakın
olmasından dolayı çoğu el bombalarıyla olmak üzere günde 200-300
yaralanma meydana geliyordu. Hasta sayısı ise bir yandan iaşenin
günden güne bozulmasından, diğer yandan aylarca siper içinde
kalmaktan ve diğer taraftan elbise, çamaşır gibi giysilerin kalmaması,
temizleyici maddelerin bulunamaması, kirlilikten korunulamaması
yüzünden artıyordu327.
1915 yılı
başında Sağlık Dairesi Başkanlığı’nın en büyük
faaliyeti, hasta ve yaralılarla, İstanbul çevresine yayılan bulaşıcı
hastalıklarla mücadele olmuştur. İlk tedbir olarak, Anadolu’dan gelen
ikmal erlerinin temizlenmesi ve aşıları yapılmıştır. Bu amaçla İstanbul’un
Anadolu yakasındaki Tuzla bölgesinde temizlik tesisleri kurulmuş, ayrıca
mevcut hastanelerin yatak sayıları artırılmıştır328.
Nihayet 19/20 Aralık 1915’te kuzey, 8/9 Ocak 1916’da İtilaf
birlikleri Yarımada’dan çekilmişlerdir.
323
Türk Silahlı Kuvvetleri Tarihi, a.g.e., C.V, 3. Kitap, s. 549.
Gözcü, a.g.m., s. 88; Özbay, a.g.e., s.235.
Savaşma yeteneği kalmamış, cılızlaşmış, balıma muhtaç hale gelmiş erat ile ilgili önlem ve işlemleri içeren
yedi maddelik emirler bütün birliklere gönderilmiştir. ATASE Arşivi, BDH 3, Kls 4351, Dos., 46, Fih. 3, 31, 3-2, 3-3.
326
Gözcü, a., g.,m., s. 87-88; Özbay, a.g. e., s.236.
327
Gözcü, a., g.,m., s. 89; Özbay, a.g. e., s.236.
328
Türk Silahlı Kuvvetleri Tarihi, I. Dünya Harbinde Türk Harbi, C.X, I. Dünya Harbi, İdari Faaliyetler ve
Lojistik, Ankara 1985, s. 299.
324
325
62
Sonuç
Çanakkale Boğazı’nı geçip, mevcut Cihan Harbi’nin Avrupa’daki
ağır kış şartlarını hafifletmek ve kısaltmak adına Başkent İstanbul’u
devreden çıkarıp Rusya ile birleşerek Mayıs ayında da Almanya’yı
doğuda çökertip, hem az zahmetle zafer kazanmak hem de mevcut
şöhretlerine şöhret katmak amacındaydılar.
Gelibolu Yarımadası’na amfibi tarzda karaya asker çıkaracaklar;
güneyde Alçıtepe, kuzeyde Conkbayırı zirvelerini ele geçirip, Kilitbahir
platosunu tutarak Türk sahil savunma toplarını etkisiz hale getirecekler,
deniz mayınlarını temizleyip Boğaz önünde bekleyen Birleşik Filo’ya yol
açıp, hedeflerine doğru emin adımlarla yürüyeceklerdi.
Her iki hesapları da geri tepti. Muharebeler boyunca 100.000’in
üzerindeki yaralı ve hastanın tedavisi meselesi mevcut çalışmanın özünü
teşkil etti. Üç farklı arşiv ile Kızılay’a ait veriler ve askeri eserler en
büyük malzemeyi oluşturdu. Buna rağmen çalışma eldeki malzemenin
kifayetsizliği nedeni ile pek çok yönden eksiklik arz etmektedir. Belki
kullanılan bilgi ve belgeler için sadece ‘gündem belirleme’ uğraşısı
denilebilir.
Sırasıyla Çanakkale cephesinde yaralanma ve hastalıklardan, sağlık
kuruluşlarından, yaralı ve hasta nakliyatından, cepheye mücavir Rumeli,
Anadolu yakasında, İstanbul’da, Marmara, Ege ve diğer bölgelerdeki
sağlık ve hastabakıcılık hizmetlerinden bahsedilecektir.
Cephede, yakın ve uzak hastanelerde ağır ve hassas bir hizmeti
büyük bir özveriyle yürütmüş olan doktor, hemşire, hastabakıcı ve
tezkerecilerin oluşturduğu sağlık hizmeti kadrosunu, bu savaşın adsız ve
iddiasız kahramanlarını, yeni nesillere aktarmak bu çalışmanın temel
hedeflerinden biridir.
Tahaffuzhanelerde olduğu gibi aşı uygulamalarına cephede de
devam edilmiştir.
‘Harp paketi’ndeki malzemelerle yapılan ilk müdahalenin
ardından sıhhiyecilerin yardımıyla ateş hattının hemen gerisinde bulunan
korunaklı ‘yaralı yuvaları’na götürülür; yarasının derecesine göre karar
verilerek işlemin ikinci aşamasına geçilir.
Daha ileri tedavi gerektiren yaralılar ise hasta nakil ve
asker/mühimmat taşıyan gemileri ile civar bölge ve İstanbul
hastanelerine aktarılmaya çalışılmıştır.
‘Nekahethaneler’de, sıcak muharebede bir hafta çarpışıp hayatta
kalan Mehmetçik, buralara getirilerek en az bir, bir buçuk ay
63
eğlendirilerek, sağlık kontrollerinden geçirilerek, sonunda bedensel ve
psikolojik olarak sağlığına kavuşanlar görev yerlerine gönderilmişlerdir.
Yaralanmaların büyük bir kısmı baş, göğüs, kol ve bacakta
olmaktadır; bunların çoğu da bomba, şarapnel veya piyade
mermilerinden meydana gelmektedir. Süngü yaralarına ise çok az
rastlanmaktadır. Vücutta oluşan yanıklar ve eldeki yaralanmalar da
çoktu.
Birliklerin zeminlik ve siperlerdeki olumsuz şartlar karşısındaki
mücadelesi, uykusuzluk, aşırı yorgunluk dâhil, psikolojik sarsıntı
geçirmesine neden olabiliyordu.
Cephede sıtma, tifus, tifo, dizanteri, kolera, iskorbüt gibi vakalarla
mücadeleye her zaman devam ediliyordu.
Kurşunun çıkartılması veya şarapnel parçalarının temizlenmesi
gibi yüzeysel yaralarla çok sık karşılaşılmaktadır. Kafa yaralanmaları,
kimi zaman karın ve göğüs yaralanmalarından daha kolay
iyileşebiliyordu. Göğüs yaralanmalarına pek dokunulmuyordu. En
akla yatkın yöntem, yaralıyı kendi haline bırakmaktı. Karın
yaralanmaları yüzünden çok fazla kayıp yaşandı. Kol ve bacakların
kesilmesinde de çoğu zaman kangren olma tehlikesi vardı.
Cephedeki sağlık teşekkülleri, 18 Mart zaferine sahil savunması
bölgesi ve denize mücavir alandaki sargı yerleri ve mevcut hastanelerden
ibaretti. Karadaki muharebelerin uzayacağı kesinleşince sistem ona göre
tanzim edildi.
Cephedeki yaralıların ve hastaların tedavilerinin yanında, cephenin
kuzeyine doğru Behramlı, Kilitbahir, Eceabat, Bigalı, Kocadere, Küçük
Anafartalar, Büyük Anafartalar, Akbaş, Yalova, Ilgardere, Turşun,
Galata, Karainebeyli, Gelibolu, Bergos, Bolayır, Evreşe, Uzunköprü,
Şarköy Eriklice, Mürefte, Malkara, Tekirdağ, Kırklareli, Edirne gibi köy,
kasaba ve vilayetlerdeki hastanelerde; İstanbul hastanelerinin yaklaşık
tamamına yakını, Anadolu yakasında Çanakkale ve kuzeyinde Lâpseki,
Karabiga, Biga, Dimetoka, Erdek, Bandırma, Mudanya, Adapazarı,
İzmit; Çanakkale güneyindeki Erenköy, Pınarbaşı, Ezine, Edremit,
Ayvalık, Balıkesir, Soma, Menemen, İzmir; Akhisar,
Ankara,
Afyonkara-hisar, Adana, Antalya, Burdur, Dinar, Konya, Milas, Söke,
Tokat gibi diğer birçok kasaba ve vilayetler gazilere sağlık hizmetleri
konusunda her türlü imkânlarını seferber etmişlerdir.
Cephede ve cephe dışında hizmet veren tedavi amaçlı merkezler
beş ciltlik Milli Savunma Bakanlığı ‘Şehitlerimiz’ adlı kitabından teker
teker taranarak aktarılmıştır. “Deniz araçları, yaralı ve hasta nakli” ayrı
64
başlık altında işlenmiştir. Yaralı taşıyan gemilerde şehit sayısı arttığında
uygun bir iskeleye yanaşılıp şehitler ilgililere teslimden sonra yola devam
ediliyor olması da ilginç bir detaydır. Cepheye en yakın istasyon
Uzunköprü tren istasyonu olduğu için bu istasyon deniz ulaşımından
sonra büyük bir önem arz etmektedir. Deniz ulaşımından sonra, cepheye
100 km.lik mesafede olsa da ulaşım konusunda vazgeçilemez bir öneme
sahiptir. Özellikle İtilaf denizaltılarının büyük tahribatı, Uzunköprü tren
istasyonu çok daha önemli hale getirmiştir.
İstanbul mevcut 10.000 yatak kapasiteli hastanelerin 7.000 yataklı
bölümünün Ordu tarafından, geri kalan 3.000 yataklı bölümün de Kızılay
tarafından idare edilmesi; sevkıyat iskelelerinin Ayastefenos, Tekirdağ,
Gelibolu ve Çanakkale olması kararlaştırılmıştır.
Ulaşılabilen doktorların isimleri,
hastabakıcılık hizmeti,
İstanbul’daki definler gibi gündemlere de yer verilmeye çalışılmıştır.
Sonuç olarak, Çanakkale’yi geçilmez kılan Mehmetçiğin tedavisi
için tüm imkânların seferber edildiğinden bahsetmek, hiç de mübalağalı
olmayacaktır.
KAYNAKÇA
Arşiv Belgeleri
ATASE Arşivi, BDH 2, Kls. 2189, Dos. 41, Fih. 2-2.
ATASE Arşivi, BDH 2, Kls. 2421, Dos. 38, Fih. 5-9.
ATASE Arşivi, BDH 1, Kls. 1999, Dos. 447-A, Fih. 1-5.
ATASE Arşivi, BDH 1, Kls. 1999, Dos. 447-A, Fih. 1-12, 13, 14.
ATASE Arşivi, BDH 1, Kls. 1999, Dos. 447-A, Fih. 1-15, 16, 17.
ATASE Arşivi, BDH 1, Kls. 1999, Dos. 447-A, Fih. 1-18, 19, 20.
ATASE Arşivi, BDH 1, Kls. 1999, Dos. 447-A, Fih. 1-9, 10.
ATASE Arşivi, BDH 4, Kls. 4836, Dos. H-1, Fih. 1- 47.
ATASE Arşivi, BDH 1, Kls. 93, Dos. 775, Fih. 73.
ATASE Arşivi, BDH 4, Kls. 4701, Dos. H-1, Fih. 1- 48.
ATASE Arşivi, BDH 4, Kls. 4701, Dos. H-1, Fih. 1- 179.
ATASE Arşivi, BDH 4, Kls. 4701, Dos. H-1, Fih. 1- 49.
ATASE Arşivi, BDH 1, Kls. 595, Dos.72, Fih. 1.
ATASE Arşivi, BDH 2, Kls. 2422, Dos. 45, Fih. 4.
ATASE Arşivi, BDH 3, Kls. 4556, Dos. 2.
ATASE Arşivi, BDH 4, Kls. 4943, Dos. 2, 3.
ATASE Arşivi, BDH 3, Kls. 4943, Dos. 9.
ATASE Arşivi, BDH 3, Kls. 3402, Dos. 10, Fih. 23.
ATASE Arşivi, BDH 3, Kls. 4681, Dos. 324, Fih. 1-50
ATASE Arşivi, BDH 2, Kls. 2430, Dos. H-1, Fih. 6.
ATASE Arşivi, BDH 2, Kls. 2480, Dos. 397, Fih. 3.
ATASE Arşivi, BDH 3, Kls. 86, Dos. H-1, Fih. 34-2.
ATASE Arşivi, BDH 3, Kls. 3474, Dos. H-9, Fih. 3- 14 ve 3-22.
65
ATASE Arşivi, BDH 2, Kls. 2426, Dos. 65, Fih. 9.
ATASE Arşivi, BDH 4, Kls. 4836, Dos. 2, Fih. 22.
ATASE Arşivi, BDH 3, Kls. 4351, Dos. 46, Fih. 1,1-1,1-2.
ATASE Arşivi, BDH 3, Kls. 4351, Dos. 46, Fih. 1-2.
ATASE Arşivi, BDH 2, Kls. 2208, Dos. 25, Fih. 46.
ATASE Arşivi, BDH 2, Kls. 1/ 217, Dos. 51, Defter 2, s. 12.
ATASE Arşivi, BDH 3, Kls. 3495, Dos. 1, Fih. 10-3.
ATASE Arşivi, BDH 3, Kls. 4351, Dos. 46, Fih. 6.
ATASE Arşivi, BDH 2, Kls. 1/ 217, Dos. 51, Defter 2, s.54.
ATASE Arşivi, BDH 3, Kls. 4532, Dos. 23, Fih. 4-18.
ATASE Arşivi, BDH 2, Kls. 2442, Dos. 158, Fih. 17.
ATASE Arşivi, BDH 1, Kls. 633, Dos. 210, Fih. 38-3.
ATASE Arşivi, BDH 2, Kls. 2417, Dos. 19, Fih. 8.
ATASE Arşivi, BDH 3, Kls. 64, Dos. 186, Fih. 19.
ATASE Arşivi, BDH 1, Kls. 1138, Dos. 27, Fih. 2-8.
ATASE Arşivi, BDH 3, Kls. 58, Dos. 16, Fih. 13.
ATASE Arşivi, BDH 3, Kls. 4351, Dos. 46, Fih. 3, 3-1, 3-2, 3-3.
ATASE Arşivi, BDH 2, Kls. 2422, Dos. 45, Fih. 1.
ATASE Arşivi, BDH 2, Kls. 2211, Dos. 34, Fih. 2-8.
ATASE Arşivi, BDH 2, Kls. 2211, Dos. 34, Fih. 1-3, 1-3a.
ATASE Arşivi, BDH 1, Kls. 2474, Dos. 359, Fih. 1,2.
ATASE Arşivi, BDH 2, Kls. 2189, Dos. 41, Fih. 2-2.
ATASE Arşivi, BDH 4, Kls. 4542, Dos. 6, Fih. 1.
ATASE Arşivi, BDH 2, Kls. 2426, Dos. 65, Fih. 1-3.
ATASE Arşivi, BDH 2, Kls. 2208, Dos. 21, Fih. 6-17.
ATASE Arşivi, BDH 2, Kls. 2208, Dos. 21, Fih. 5-18.
ATASE Arşivi, BDH 2, Kls. 2426, Dos. 65, Fih. 1-12.
ATASE Arşivi, BDH 3, Kls. 3586, Dos. 22, Fih. 1-2.
ATASE Arşivi, BDH 4, Kls. 1887, Dos. 53, Fih. 5/5.
ATASE Arşivi, BDH 4, Kls. 4351, Dos. 46, Fih. 2/5.
ATASE Arşivi, BDH 1, Kls. 1438, Dos. 137-A, Fih. 39.
BOA, HR, SYS, 2413/60
BOA, HR, SYS, 2411/32
BOA, HR, SYS, 2217/45
BOA, HR, SYS, 2100/1
BOA, HR, SYS, 2100/10
BOA, HR, SYS, 2218/36
BOA, HR, SYS, 2411/32
BOA, HR, SYS, 2098/12
BOA, HR, SYS, 2417/63
BOA, HR, SYS, 2212/11
BOA, HR, SYS, 2218/36
BOA, HR, SYS, 2099/9
BOA, HR, SYS, 2416/49
BOA, HR, SYS, 2412/11
BOA, HR, SYS, 2117/45
BOA, HR, SYS, 2412/41
66
BOA, HR, SYS, 2218/43
BOA, HR, SYS, 2219/10
BOA, HR, SYS, 2412/11
BOA, HR, SYS, 2179/3
BOA, HR, SYS, 2098/12
BOA, HR, SYS, 2179/3
BOA, HR, SYS, 2412/11
BOA, HR, SYS, 2099/10
BOA, HR, SYS, 2218/43
BOA, HR, SYS, 2182/1
BOA, HR, SYS, 2217/11
BOA, HR, SYS, 2099/9
BOA, HR, SYS, 2218/35
BOA, HR, SYS, 2218/45
BOA, HR, SYS, 2219/35
BOA, HR, SYS, 2413/60
BOA, HR, SYS, 2409/21
BOA, HR, SYS, 2409/53
BOA, HR, MA, 1136/61
BOA, HR, MA, 1148/28
BOA, HR, MA, 1136/61
BOA, HR, MA, 1150/35
BOA, HR, MA, 1139/3
BOA, HR, MA, 1138/13
BOA, HR, MA, 1137/55
BOA, HR, MA, 1138/1
BOA, HR, MA, 1150/35
BOA, HR, MA, 1147/67
BOA, HR, MA, 1144/22
BOA, HR, MA, 1136/64
BOA, DH, KMS, 32/8
BOA, DH, KMS, 33/15
BOA, DH. EUM.VRK. 25/25
KA Arşivi, Kt 22, Blg 5, 5 Nisan 1331
KA Arşivi, Kt 523, Blg 95, 5 Nisan 1331
KA Arşivi, Kt 523, Blg 95, 5 Nisan 1331
KA Arşivi, Kt 523, Blg 59, 1 Ağustos 1331
KA Arşivi, Kt 250, Blg 81, 1331
KA Arşivi, Kt 129, Blg 167, 07. 01 1331
KA Arşivi, Kt 23, Blg 208, 12 Temmuz 1331
KA Arşivi, Kt 270, Blg 33, 11 Mart 1331
KA Arşivi, Kt 44, Blg 88, 18 Nisan 1331
KA Arşivi, Kt 283, Blg 32, 18 Mart 1331
KA Arşivi, Kt 270, Blg 63, 1 Eylül 1331
KA Arşivi, Kt 523, Blg 100, 25 Mayıs 1331
KA Arşivi, Kt 160, Blg 18, 24 Nisan 1331
KA Arşivi, Kt 73, Blg 52, 25 Temmuz 1331
67
KA Arşivi, Kt 397, Blg 80, 16 Ağustos 1331
KA Arşivi, Kt 44, Blg 155, 8 Temmuz 1331
KA Arşivi, Kt 318, Blg 1,103, Haziran 1331
KA Arşivi, Kt 513, Blg 4, 18 Kanun-ı Sani 1331
KA Arşivi, Kt 513, Blg 4, 13 Şubat 1331
KA Arşivi, Kt 512, Blg 1, 10 Haziran 1331
KA Arşivi, Kt 270, Blg 64, 4 Eylül 1331
KA Arşivi, Kt 270, Blg 57, 8 Haziran 1331
KA Arşivi, Kt 12, Blg 268, 14 Kasım 1331
KA Arşivi, Kt 143, Blg 24, 18 Mart 1330
KA Arşivi, Kt 587, Blg 144 1331
KA Arşivi, Kt 73, Blg 58, 8 Ağustos 1331
KA Arşivi, Kt 498, Blg 44, 2 Haziran 1331
KA Arşivi, Kt 523, Blg 95, 27 Mayıs 1331
KA Arşivi, Kt 423, Blg 31, 26 Temmuz 1331
KA Arşivi, Kt 520, Blg 56, 23 Teşrin-i Sani 1331
KA Arşivi, Kt 498, Blg 164, 13 Temmuz 1331
KA Arşivi, Kt 220, Blg 124, 10 Kanun-ı Sani 1330
KA Arşivi, Kt 111, Blg 28, 22 Nisan 1331
KA Arşivi, Kt 520, Blg 46, 20 Eylül 1331
KA Arşivi, Kt 90, Blg 39, 15 Kanun-ı Evvel 1331
KA Arşivi, Kt 73, Blg 98, 28 Nisan 1331
KA Arşivi, Kt 319, Blg 318, 28 Temmuz 1331
KA Arşivi, Kt 111, Blg 23, 4 Teşrin-i Sani 1331
KA Arşivi, Kt 498, Blg 34, 17 Mayıs 1331
KA Arşivi, Kt 319, Blg 309, 23 Temmuz 1331
KA Arşivi, Kt 498, Blg 34, 17 Mayıs 1331
KA Arşivi, Kt 578, Blg 67, 31 Mart 1331
KA Arşivi, Kt 394, Blg 92, 1331
KA Arşivi, Kt 520, Blg 44, 28 Ağustos 1331
KA Arşivi, Kt 4137, Blg 259, 6 Mayıs 1331
KA Arşivi, Kt 507, Blg 1, 1331
KA Arşivi, Kt 394, Blg 93, 1331
KA Arşivi, Kt 413, Blg 16, 22 Nisan 1331
KA Arşivi, Kt 498, Blg 204, 4 Ağustos 1331
KA Arşivi, Kt 73, Blg 16, 15 Ağustos 1331
KA Arşivi, Kt 73, Blg 98, 28 Nisan 1331
KA Arşivi, Kt 498, Blg 64, 10 Haziran 1331
KA Arşivi, Kt 498, Blg 45, 27 Mayıs 1331
KA Arşivi, Kt 617, Blg 4, 20 Teşrin-i Evvel 1331
KA Arşivi, Kt 23, Blg 216, 24 Nisan 1331
KA Arşivi, Kt 523, Blg 41, 18 Haziran 1331
www.kizilaykutuphane.org/arsiv.php
68
Kitap ve Makaleler
1919 (1335) Senesinde Mün‘akid Hilal-i Ahmer Meclis-i Umumisi Heyet-i
Muhteremesine Takdim Edilen 1330-1334 Senelerine Ait Merkez-i Umumi Raporu,
(OHACMUR) Matbaa-i Orhaniye, İstanbul 1335.
Ahmet Esenkaya “Çanakkale Muharebelerinde İtilaf Devletleri’nin Savaş Hukukuna
Aykırı Davranış-ları” Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Atatürk ve Çanakkale
Savaşları Araştırma Merkezi, Çanakkale Araştırmaları Türk Yıllığı, S. 4, Çanakkale,
2006, s.51-96.
CONK, Cemil, “Çanakkale Seferi”, Çanakkale Hatıraları, C.II, Arma Yayınları,
İstanbul 2002.
ÇAPA, Mesut, Kızılay (Hilal-i Ahmer) Cemiyeti (1914-1925). Ankara 1989, 354
s.(Ankara Üniversi-tesi Türk İnkılâp Tarihi Enstitüsü Yayınlanmamış Doktora Tezi.)
ÇAPA, Mesut, Kızılay [Hilal-i Ahmer] Cemiyeti [1914-1925], Türkiye Kızılay Derneği
Yayınları, Ankara 2009, 210 s.
ÇAPA,Mesut, “Osmanlı Kızılay(Kızılay) Cemiyeti”, Osmanlı C.5 (Toplum), Yeni
Türkiye Yayınları, Ankara 1999.
ERDEMİR, Lokman, Çanakkale Savaşı Siyasi, Askeri ve Sosyal Yönleri, Gökkubbe
Yayınları, İstan- bul 2009.
Genelkurmay Başkanlığı, I. Dünya Harbinde Türk Harbi, C.V, Çanakkale Cephesi
Harekatı, 3. Ki-tap, Çanakkale Cephesi Harekatı, Ankara 1980.
Genelkurmay Başkanlığı, I. Dünya Harbinde Türk Harbi, C.V, Çanakkale Cephesi
Harekatı, 1. Ki-tap, Ankara 1993.
Genelkurmay Harp Tarihi Başkanlığı, Türk Silahlı Kuvvetleri Tarihi, C.III, 1.Kitap, 6.
Kısım (1908-1920), Ankara 1971.
GÖRGÜLÜ, İsmet, On Yıllık Harbin Kadrosu, TTK Yay., Ankara 1993
GÖZCÜ, Niyazi İsmet, "Umumi Harpte Çanakkale Müdafaası Esnasında Türk Ordusu
Sıhhi Hizmetleri", Askeri Sıhhiye Mecmuası, S. 23, Temmuz İstanbul 1938.
HATEMİ, Nilüfer, Mareşal Fevzi Çakmak ve Günlükleri, C. I, Yapı Kredi Yay.,
İstanbul 2002.
KARAL AKGÜN, Seçil, Murat Uluğtekin, Hilal-i Ahmer’den Kızılay’a, Ankara 2002.
498 s.
Osmanlı Hilal-i Ahmer Cemiyeti Hanımlar Heyet-i Merkeziyesi tarafından Tertip Edilen
Takvimi 2, (Takvim 2) İstanbul 1332.
Osmanlı Hilal-i Ahmer Cemiyeti Hanımlar Heyet-i Merkeziyesi tarafından Tertip Edilen
Takvim 3, (Takvim 3) İstanbul 1333.
Osmanlı Hilal-i Ahmer Cemiyeti İcraat Raporu (OHACİR), İstanbul 1338.
Osmanlı Hilal-i Ahmer Cemiyeti Salnamesi (1329-1331), (OHACS) İstanbul 1335.
ÖZBAY, Kemal, Türk Askeri Hekimliği Tarihi ve Asker Hastaneleri, C.I., İstanbul
1976.
SARI, Nil- Zuhal Özaydın, “I. Dünya Savaşında Osmanlı KızılayCemiyeti’nin Sağlık
ve Sosyal Yardıma Katkıları”, II. Türk Tıp Tarih Kongresi Kongreye Sunulan Bildiriler
İstanbul 20-21 Eylül 1990, TTK Yayınları, Ankara 1999, 161-171 s.
TEPEKAYA, Muzaffer-Leyla Kaplan, “Kızılay Hanımlar Merkezi’nin Kuruluşu ve
Faaliyetleri 1877-1923,” Celal Bayar Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi,
Manisa 2002, 149-202 s.
69
Türk Silahlı Kuvvetleri Tarihi, I. Dünya Harbinde Türk Harbi, C.I, Osmanlı
İmparatorluğunun Siya-si ve Askeri Hazırlıkları ve Harbe Girişi, Ankara 1970, s.169
Türk Silahlı Kuvvetleri Tarihi, I. Dünya Harbinde Türk Harbi, C.V, 2. Kitap,
Çanakkale Cephesi Harekatı, Ankara 1977.
Türk Silahlı Kuvvetleri Tarihi, I. Dünya Harbinde Türk Harbi, C.X, I. Dünya Harbi,
İdari Faaliyetler ve Lojistik, Ankara 1985, s. 222- 223,299-305
Süreli Yayınlar
Ahenk
Harp Mecmuası
İkdam
Servet-i Fünun
Takvim-i Vakayi
Tanin
Tasvir-i Efkâr
Türk Yurdu
70
Çanakkale Araştırmaları Türk Yıllığı 10-11’nci Sayısı (s.71-86)
BALKAN SAVAŞLARI SIRASINDA ÇANAKKALE
BÖLGESİNDE FAALİYET GÖSTEREN HİLÂL-İ AHMER
HASTANELERİ
DURING THE BALKAN WARS IN THE CHANAKKALE
REGION
ACTIVITY THAT HOSPITALS HİLAL-İ AHMER (RED
CRESCENT)
Mithat ATABAY
Yrd. Doç. Dr., Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Fen-Edebiyat
Fakültesi
ÖZET
Karadağ’da çıkan savaş, Sırbistan, Bulgaristan ve Yunanistan’ın da
katılmasıyla birdenbire bütün Rumeli’ye yayılmış, Osmanlı Orduları İşkodra, Yanya,
Edirne savunmaları dışında her yerde bozguna uğrayarak çekilmeye başlamıştı. Osmanlı
Genelkurmayı İstanbul’u tehdit eden Bulgar birliğini durdurmak için Bolayır
Yarımadası’nda kuvvet toplamayı, bu kuvvetle Bulgar hattının gerisine saldırmayı, bu
saldırıyı Şarköy’de yapılacak bir çıkarma ile desteklemeyi planlamıştı. Fakat bu plan
başarıya ulaşamadı.
Bu sırada pek çok yaralı Gelibolu yarımadası ve İstanbul’a gelmeye başladı.
Mevcut hastaneler yetersiz kaldı. Bunu üzerine Kızılay hastaneleri hizmete girdi.
Hilal-i Ahmer Cemiyeti’nin (Kızılay) kuruluşundan fazla bir zaman
geçmemesine rağmen Osmanlı Devleti’nin girdiği Balkan Savaşları sırasında çok büyük
yardımları oldu. Bu durum Hilal-i Ahmer’in kısa sürede güçlenmesi ve halk tarafından
benimsenmesini sağladı. Bu çalışmada Hilal-i Ahmer Cemiyeti’nin Balkan Savaşları
sırasında Çanakkale ve Gelibolu’da hizmet verdiği hastaneler ele alınmıştır.
Anahtar Kelimeler: Balkan Savaşları, Çanakkale, Hilal-i Ahmer (Kızılay)
SUMMARY
Montenegro in the war, Serbia, Bulgaria and Greece’s all at once to join
Rumeli spread to the Ottoman Army in İşkodra, Ioannina, Edirne defense defeated
everywhere except for the withdrawal began. Ottoman General Staff Istanbul’s threat to
the Bulgarian troops to stop the Peninsula Bolayır in the force to collect, that the
Bulgarian forces to attack the back line, this attack Şarköy make out with a plan to have
support. But this plan could not succeed.
Meanwhile, many wounded began to come Istanbul and the Gallipoli
peninsula. The existing hospitals were inadequate. It went into service on the Red
Crescent hospitals.
Although short after its establishment the organisation was put to test by the
Balkan Wars the Empire entered and proved to be very efficient at helping the country
and nation. The organisation grew strong with the support of the nation, the reason of
this success could be that the people saw the organisation a way to pay their dept to the
country.
In this study, during the Balkan Wars Red Crescent hospitals served by the Dardanelles
and Gallipoli are discussed.
Key Words: Balkan Wars, Chanakkale, Red Crescent
Trablusgarp Savaşı’nın sona erdiği gün Osmanlı Devleti kendisini
Balkan Savaşları içerisinde buldu. Balkan Savaşları’nın ilk günlerinde
İstanbul’da estirilen hava ordunun kısa sürede küçük Balkan devletlerini
birere birer yenerek kaybettiği toprakları geri alacağı yönündeydi. Ama
gerçek öyle olmadı. Osmanlı Orduları her yerde küçük denilen Balkan
devletlerine yenildiler ve başlangıçtaki iyimser hava tamamen
karamsarlığa dönüştü. Her yerde bozgun havası esmeye başladı. Bir
taraftan yenilgi, diğer taraftan bastıran Kış koşulları, öte yandan hastalık
ve açlık savaş bölgesi ile ona komşu yerlerde çok sayıda sağlık ekibine
ihtiyaç gösterdi. Osmanlı Hilâl-i Ahmer Cemiyeti (Kızılay) birbiri ardına
toplantılar yaparak ihtiyaçları karşılamaya çalıştı. Salgın hastalık ve
göçlerin başlaması ile yabancı ülkelerin Hilâl-i Ahmer Cemiyetleri ve
Salib-i Ahmer Cemiyetleri (Kızılhaç) de yardım heyetleri gönderdiler.
Çanakkale ve Gelibolu bölgesinde de ihtiyaç duyulan sağlık hizmetleri
için hastaneler hızla hizmete geçirildi.
Gelibolu Hilâl-i Ahmer Hastanesi
Balkan Savaşı’nın mütareke sonrası yeniden başlaması ve Bolayır
bölgesinde çarpışmaların olacağının anlaşılması üzerine Hilâl-i Ahmer
Cemiyeti yeni hastanelerin kurulması için hareket geçti. Bu hastanelerden
birisi de Gelibolu Hilâl-i Ahmer Hastanesi’dir. Faaliyete geçecek olan
Gelibolu Hilâl-i Ahmer Hastanesi’nin tüm sağlık ekibi ve ihtiyaçları
72
İstanbul’da hazırlandı ve 13 Ocak 1913 (31 Kanun-ı Evvel 1328)
tarihinde İstanbul’dan Gelibolu’ya sevk edildi.
Gelibolu Hilâl-i Ahmer Hastanesi, Gelibolu Kız Okulu (İnas
Mektebi) binasında elli yataklık bir hastane olarak kuruldu. Eczane ve
ameliyathane tesis edildi. Hastane karşısındaki bulunan bir han da doktor
ve memurların ikâmet etmesine tahsis edildi.
Gelibolu Hilâl-i Ahmer Hastanesi 19 Ocak 1913 (6 Kanun-ı Sani
1328) tarihinde faaliyete geçerek hasta kabulüne başladı.
Hastaneye çok sayıda yaralı gelmeye başlayınca hastanenin
kapasitesi gelen yaralı sayısını karşılayamadı. Bunun üzerine Fransız Kız
Okulu (Fransız İnas Mektebi) ile Fransız Erkek Okulu (Fransız Zükür
Mektebi) hastaneye dâhil edilerek hastane kapasitesi yetmiş yatak
arttırılmıştır. Hastanenin tüm malzemeleri 18 Şubat 1913 tarihinde (5
Şubat 1328) tamamlanarak yetmiş yatak ilavesiyle toplam yüzyirmi
yataklı hale gelerek çalışmaları sürdürdü. Bu arada Fransız okullarında
görev yapan dört rahip ile üç rahibe bu hastanede gönüllü olarak
hastabakıcılık yapmaya başladılar.
Gelibolu Hilâl-i Ahmer Hastanesi’ne Şubat ayının 13’üne kadar
(Kanun-ı Saninin sonu) yüzdört yaralı ve sekiz hasta toplam yüzoniki kişi
kabul edildi. Bunlardan bir subay ile beş er vefat etti. Yirmiyedisi iyileşti
ve taburcu edildi. Altmışdördü İstanbul’a sevk edildi.
Gelibolu Hilâl-i Ahmer Hastanesi’nin kadrosu şöyleydi1:
Baştabip ve Operatör
:Doktor Rasim Ferit Bey
Uzman Doktor
:Doktor Sedat İhsan Bey
Operatör Muavini
:Behçet Sabit Bey
Tabib Muavini
:İhsan Arif Bey
Eczacı
:Eflâtun Efendi
İdare Memuru
:Tahsin Bey
Depo Memuru ve Vekilharç :Hamit Efendi
Altı tane de hastabakıcı vardı.
Gelibolu Fransız Katolik Mektebi rahiplerinden Ruhban Heyeti
Başkanı Per Kaleman ve Rahip Petborsi ve Rahip Berten ile Rahibe
Kızlar Mektebi Müdiresi Felixis ve Rahibe Stefan, Rahibe Beatris ve
Serpaşazade Elektrik Mühendisi Kamran Bey gönüllü olarak
hastabakıcılık yapmışlardı2.
Gelibolu Hilâl-i Ahmer Hastanesi’ni ziyaret eden bazı seçkin
kişiler hastane özel defterine hastanenin çalışmaları konusunda
1
KA., 128/1, 5 Kanun-ı Sani 1328.
OHAC Salnamesi 1329; s. 154.
2
73
takdirlerini belirten yazılar yazmışlardı. Bunlardan birisi Bahr-ı Sefid
Boğazı Kuva-yı Umumiye Komutanı Tümgeneral Hurşit Paşa’ydı. Hurşit
Paşa aynı zamanda 10’ncu Kolordu Komutanı’ydı. Balkan Savaşları
sırasında Hurşit Paşa’nın Kurmay Başkanı Binbaşı Enver Beydi. Burada
bulunan diğer bir kolordu da Mürettep Kolordu’ydu. Mürettep
Kolordu’nun Komutanı ise Tümgeneral Fahri Paşa, Kurmay Başkanı
Binbaşı Ali Fethi (Okyar) Bey ve Harekât Şube Müdürü de Binbaşı
Mustafa Kemal (Atatürk)’di.
Tümgeneral Hurşit Paşa Gelibolu Hilâl-i Ahmer Hastanesi özel
defterine şunları yazmıştı:
“Gelibolu Hilâl-i Ahmer Hastahanesi’ni gezdiğimde, gördüğüm
düzen ve tertip ile görevli memurların disiplinli biçimde çalışmaları her
türlü takdir ve teşekküre şayandır.
22 Şubat 1913 (9 Şubat 1328)
Bahr-ı Sefid Boğazı Kuva-yı Umumiye Kumandanı Ferik Hurşit”
Gelibolu Hilâl-i Ahmer Hastanesi’ni gezen Sıhhiye Müfettişi Fuat
Bey de özel deftere şunları yazmıştı:
“Hilâl-i Ahmer Cemiyeti tarafından Gelibolu’da Doktor Operatör
Rasim Ferit Bey’in idaresinde tesis olunan hastaneyi ziyaret ve teftiş
ettim. Gerek çalışmalardaki düzen, gerek idaredeki disiplin ve gerekse
tıbbî konulardaki özen dikkate şayandır.
Rasim Ferit Bey’e ve onunla birlikte çalışan tüm ekibine teşekkür
ederim.
23 Şubat 1913 (10 Şubat 1328)
Gelibolu Kuva-yı Umumiye-yi Sıhhiye Müfettişi
Miralay Fuat”3
Çanakkale Hilâl-i Ahmer Hastanesi
Çanakkale Hilâl-i Ahmer Hastanesi, Gelibolu bölgesinde savaşın
yeniden başlaması üzerine kurulmuştu. İstanbul’dan Çanakkale’ye atanan
sağlık ekibi tüm sağlık malzemeleriyle birlikte 21 Ocak 1913 (8 Kanun-ı
Sani 1328) tarihinde hastaneyi faaliyete geçirmişlerdi4.
Çanakkale İdadî Mektebi (Çanakkale Orta Okulu) ile Çanakkale
İttihat ve Terakki Kulübü binasının hastaneye dönüştürülmesi sonucunda
oluşturulan Çanakkale Hilâl-i Ahmer Hastanesi’nin yatak kapasitesi iki
yüz otuzdu.
3
Gelibolu Hilâl-i Ahmer Hastanesi’n i ziyaretle ilgili olarak bkz., KA., 118/170, 8.4.1913 ve Genel
Karargâhın Osmanlı Hilâl-i Ahmer Cemiyeti’ne yazdığı yazı için bkz., KA., 118/167, 1.4.1913.
4
OHAC Salnamesi 1329; s. 157.
74
Çanakkale Hilâl-i Ahmer Hastanesi’nin kuruluşundan 1328 yılı
Şubat ayı sonuna kadar (13 Mart 1913) hastanede 521 yaralı ve hasta
tedavi edilmişti. Bu hastalardan 223’ü yaralı, 298’i hasta idi. Yaralılardan
dördü ve hastalardan ikisi vefat etmiş, diğer hastalar tedavi edilerek
taburcu edilmişlerdi5.
Çanakkale Hilâl-i Ahmer Hastanesi’nin başhekimi Dr. Tevfik
Rüştü (Aras) Bey’di. Mustafa Kemal, Gelibolu’ya gelmeden evvel
arkadaşı ve İttihatçıların ileri gelenlerinden biri olan Dr. Tevfik Rüştü
(Aras) Bey’le İstanbul’da görüşmüş ve Tevfik Rüştü Bey’e Çanakkale’de
görev almasını önermişti. Bu sırada “Meclis-i Umur-u Tıbbiye-i Mülkiye
ve Sıhhiye-yi Umumiye” üyesi olan Dr. Tevfik Rüştü (Aras) Bey, Mustafa
Kemal’i kırmamış ve Çanakkale’de kurulan Hilâl-i Ahmer Hastanesi
Baştabipliği görevini kabul etmişti6. Ülkenin geleceği konusunda
düşünce birliğine sahip üç arkadaş –Ali Fethi (Okyar) Bey, Mustafa
Kemal ve Dr. Tevfik Rüştü Bey- böylece Çanakkale’de bir arada
bulunabilecekler ve gelişecek olaylara birlikte çözüm arayabileceklerdi.
Cumhuriyet döneminde de bu üçlü hiç ayrılmadılar.
Dr. Tevfik Rüştü Bey’in Baştabipliğini7 yürüttüğü Çanakkale
Hilâl-i Ahmer Hastanesi’nde diğer görevli personeli ise şöyleydi8:
Operatör
:Adveridis(Aduridis) Efendi
Uzman Doktor
:Yusuf Ziya Efendi
Uzman Doktor
:Ahmet Efendi
5
OHAC Salnamesi 1329; s. 158.
Tevfik Rüştü Aras, 1920-1938 yılları arasında 5 dönem milletvekilliği, 1925-1939 yılları arasında Dışişleri
Bakanlığı yapmış, İttihat ve Terakki’nin önemli isimlerinden biri olmuş, sonrasında da gazete yazıları yazarak
hayatını sürdürmüş, 1883 yılında Çanakkale'de doğan bir siyaset adamıdır. Tevfik Rüştü Bey, Beyrut
Tıbbiyesi’ni bitirdi ve doktor olarak İzmir, Selanik ve İstanbul'da çeşitli görevlerde bulundu. İttihat ve
Terakki’ye girdi. Selanik’te Mustafa Kemal ile yakın arkadaş oldu. Meclis-i Umur-u Tıbbiye-i Mülkiye ve
Sıhhiye-yi Umumiye (Yüksek Sağlık Kurulu) üyesi oldu. Bu arada İzmir'in önde gelen ailelerinden
Evliyazade ailesinin reisi Evliyazade Hacı Mehmet Efendi'nin kızı ve dönemin kadın gazete yazarlarından
Evliyazade Makbule Hanım ile evlendi. 4 Mart 1925’te Takriri Sükûn Kanunu’ndan sonra kurulan 4’ncü
Hükümetinde (3 ncü İsmet İnönü Hükümeti) Hariciye Vekili (Dışişleri Bakanı) oldu. Atatürk'ün ölümüne
kadar kurulan bütün hükümetlerde bu görevini sürdürdü. Atatürk'ün komşu ülkelerle iyi ilişkiler kurulmasına
dayalı dış politikasının savunucusu oldu. Sovyet Dışişleri Komiseri Litvinov'un davetlisi olarak üç kere
Rusya'ya gitti. 1926'da Odessa’da, 1930’da ve 1937'de Moskova'da Sovyet ileri gelenleriyle görüşmeler yaptı.
1939'da Londra Büyükelçiliğine atandı ve üç buçuk yıl İngiltere'de kaldı. 1943’te emekli oldu. Savaşın
sonlarında İstanbul basınında (özellikle de Tan gazetesinde) yazılar yazdı. Demokrat Parti’nin kuruluşunu
destekledi. Kızı Fatin Rüştü Zorlu ile evlendi. 1952-1959 yıllarında İş Bankası Yönetim Kurulu Başkanlığı
görevinde bulundu. Dr. Tevfik Rüştü Aras’ın Dışişleri Bakanlığı sırasında verdiği söylevleri Numan
Menemencioğlu tarafından toplanarak “Lozan'ın İzlerinde On Yıl” (1937) adı altında kitap haline getirildi.
Günlük basında çıkan yazılarının güncel olmayanlarını “Görüşlerim” (1945 ve 1963) adlı iki cilt kitapta
toplayan Dr. Tevfik Rüştü Aras, 1972 yılında İstanbul’da hayatını kaybetti. Naaşı Rumelihisarı’nda toprağa
verildi.
7
Hilal-i Ahmer Çanakkale Hastanesi’nin ilk baştabibi Dr. Tevfik Rüştü (Aras) Bey’di. Daha sonra Dr. Reşidi
Bey baştabip olarak görev yaptı. Son olarak da Dr. Hüseyin Fehmi Bey baştabipliğe atandı.
8
OHAC Salnamesi 1329; s. 159.
6
75
İdare Memuru
:Kenan Bey
Vekilharç
:Kadri Efendi
Kâtip
:Hentu Kaçi Efendi
Ayrıca hastanede iki asistan ve sekiz hastabakıcı ile yirmi hademe
görev almıştı.
Dr. Tevfik Rüştü Bey, Mustafa Kemal ve Ali Fethi Bey’in ülke
yönetimi konusundaki düşüncelerine tamamen katılıyordu. O nedenle
İttihat ve Terakki Cemiyeti’ni eleştiriyordu. Çanakkale’de zaman zaman
bir araya gelen bu üçlü işlerin iyi gitmediğini görüyordu9. Bu nedenle
Tevfik Rüştü Bey İstanbul’a bulunmak için Başhekimlik görevinden
ayrıldı ve yerine Çanakkale Hilâl-i Ahmer Hastanesi Başhekimliğine Dr.
Reşidi Bey tayin edildi10. Dr. Tevfik Rüştü Bey de 13 Mart 1913
tarihinde Sıhhiye Müdürlüğü 1’nci Müfettişliğine atandı ve İstanbul’a
gitti. Bir süre sonra Ali Fethi Bey ve Mustafa Kemal de Bulgaristan’a
gitmek zorunda kalacaklardı.
Gelibolu Seyyar Hilâl-i Ahmer Hastanesi
Askeri Sağlık teşkilâtından talep edilmesi üzerine, Hilâl-i Ahmer
Cemiyeti İdare Heyeti 10’ncu Kolorduyu takip etmek üzere 11 Ocak
1913 (29 Kanun-ı Evvel 1328) tarihinde Gelibolu’da bir seyyar
hastanenin kurulmasına karar verdi11.
İngiltere’den alınan her türlü sağlık malzemeleri12 ve mükemmel
çadırlarla13 birlikte Gelibolu’da yüz yataklı bir seyyar hastane
oluşturuldu14. Gelibolu Seyyar Hilâl-i Ahmer Hastanesi’nin sağlık ekibi
tecrübeli doktor ve personelden seçildi. Masrafları Hilâl-i Ahmer
tarafından karşılanmak üzere Osmanlı Seyr-i Sefâin İdaresi tarafından
hasta sevkiyatında kullanılmak üzere Cambridge Vapuru tahsis edildi.
9
Bu konuda geniş bilgi için bkz., Mithat Atabay, “Mustafa Kemal’in Balkan Muharebeleri Esnasında
Çanakkale Bölgesindeki Faaliyetleri,”Uluslararası Atatürk’ü Çağdaş Yorumlama ve Anlama Programı-2
Çanakkale 1915, Mustafa Kemal Atatürk ve Modern Türkiye, Yay. Haz. Turan Tanyer, Türkiye Barolar
Birliği Yayınları, Ankara 2010, s.27-47.
10
Dr. Hasan Fehmi Bey, Çanakkale Hilal-i Ahmer Hastanesi Başhekimliğine atanmadan önce Hilal-i Ahmer
Gelibolu Seyyar Hastanesi Başhekimiydi. Bkz., KA., 12/4, 12 Şubat 1328 ve KA., 128/5, 15 Şubat 1328.
11
Hilal-i Ahmer Cemiyeti Başkan yardımcısı Besim Ömer Bey, Gelibolu’ya gönderilen Hilal-i Ahmer
Hastanesine bir yer gösterilmediğini belirterek Osmanlı Harbiye Nezaretine başvuruda bulunmuş ve bir an
evvel yer teminini talep etmiştir. Bkz., KA., 128/44, 29 Şubat 1328; ayrıca Hilal-i Ahmer Cemiyeti Sıhhiye
Nezaretinden de Gelibolu’ya gönderilen sağlık ekibinin içinde bulunduğu durumun bir an evvel çözüme
kavuşturulmasını istemişti. KA., 128/8, 19 Şubat 1328.
12
KA., 10/03, 1 Şubat 1328.
13
Hilal-i Ahmer Gelibolu Seyyar Hastanesine ayrıca 300 karyola ve Sahra Sıhhiye Müfettişliği’nce gerekli
yastık ve ot minder gönderilmesi talep edilmiştir. Bu konuda bkz., KA., 10/05, 2 Şubat 1328; KA., 23/88, 2
Şubat 1328,
14
KA., 128/7, 17 Şubat 1328.
76
Cambridge Vapuru, 20 Şubat 1913 (7 Şubat 1328) tarihinde Gelibolu’ya
sevk edildi15.
Gelibolu Seyyar Hilâl-i Ahmer Hastanesi geçici olarak Gelibolu
Ermeni Mektebi’ne yerleşti16. Sağlık ekibi 10 ncu Kolordu bölgesine
intikal etmeyi beklerken Ermeni Cemaatine mensup fakir hastaların
tedavisini yaparak halkın büyük takdirini kazandı. Seyyar Hastanenin
“Münderis” bölgesine nakil ve sevk olunması Kolordu Komutanlığı
tarafından emredilince, hastane 5 Nisan 1913 (23 Mart 1329) tarihinde
istenilen bölgeye gitti17.
Gelibolu Seyyar Hilâl-i Ahmer Hastanesi’nin kadrosu şöyleydi18:
Baştabip ve Operatör
:Dr. Hüseyin Fehmi Bey
Operatör Yardımcısı
:Dr. Ertuğrul Bey
Uzman Doktor
:Dr. Recep Hayri Efendi
Uzman Doktor
:Dr. Mustafa Kâzım Efendi
Eczacı
:Mehmet Efendi
İdare Memuru
:Şevket Bey
Kâtip
:İbrahim Hakkı Efendi
Ayrıca bir asistan, yedi hasta bakıcı ve on hademe bulunuyordu.
Çanakkale ve Gelibolu’da Görevli Cambridge Hilâl-i Ahmer
Vapuru
Osmanlı Hilâl-i Ahmer Cemiyeti, 6 Şubat 1913 (24 Kanun-u Sani
1328) tarihinde Seyr-i Sefâin İdaresi’yle imzaladığı sözleşme gereği
hasta nakli için Cambridge Vapuru’nu kiralamıştı. Cambridge
Vapuru’nda gerekli değişiklikler yapılarak 350 hastaya hizmet edebilecek
kapasitede donatıldı. Vapur, 8 Şubat 1913 (25 Kanun-u Sani 1328) Cuma
günü İstanbul’dan Gelibolu’nun kazası olan Şarköy’e hareket etti. Vapur
ilk seferinde 198 yaralıyı rahat bir biçimde İstanbul’a getirdi19. İkinci
seferinde Çanakkale’ye gelen vapur20, buradan 540 yaralıyı alınca
bundan hastalar rahatsız oldular. Bunun üzerine gemiye 350’den fazla
hasta bindirilmemesi kararlaştırıldı. Yaralı ve hastaların Cambridge
Vapuru’nda 24 saatten fazla kalmaları, yolculukları sırasında tedavi ve
pansumanlarının yapılması için bir sağlık ekibi ile aşçı ve mutfak
malzemeleri de vapurda yer aldı.
15
Cambridge Vapuru Sahra Sıhhiye Hastanesi için bkz., KA., 129/146, 22.5.1913.
KA., 128/3, 10 Şubat 1328.
Hastanenin yeni yeri ve planı için bkz., KA., 523/45.1.
18
OHAC Salnamesi 1329; s. 156-157.
19
Bu konuda bkz., KA., 12/91, 1 Mart 1329
20
Bkz., KA., 129/44, 2 Mart 1329.
16
17
77
Cambridge Vapuru’nun Sağlık Ekibi şöyleydi21:
Baştabip
:Dr. Şevket Bey
Operatör
:Dr. Akif Tevfik Bey
Eczacı
:Yavr Efendi
İdare Memuru
:Cevdet Efendi
Kâtip
:Ali Efendi
Ayrıca onbeş hasta bakıcı bulunuyordu.
Çanakkale’deki Hint Hilâl-i Ahmer Cemiyeti Hastanesi
Balkan Savaşları sırasında birçok ülkenin Hilâl-i Ahmer Cemiyeti
ve Salib-i Ahmer Cemiyeti Osmanlı yaralılarına yardım etmek için sağlık
ekipleri gönderdiler22. Bunlara “Heyet-i Sıhhıye-i İmdadiye” deniliyordu.
Bunların hepsi Hilâl-i Ahmer Cemiyeti tarafından karşılandı ve ihtiyaç
duyulan yerlerde görevlendirildi. Çadır ve malzemeleri olan yabancı
sağlık ekipleri savaş bölgesine yakın yerlerde seyyar hastaneler
kurdular23, diğerleri ise İstanbul’da görev yaptı. Hindistan Hilâl-i Ahmer
Cemiyeti de üç sağlık ekibi gönderdi. Bu ekiplerden birincisi Haydarpaşa
Askeri Hastanesi’nde ikinci sağlık ekibi Darü’l-Fünun Hastanesi’nde
görev yaptılar24.
Üçüncü Hint Sağlık Ekibi ise Çanakkale’de görev yaptı. Üçüncü
Hint Sağlık ekibi, Hindistan Hilâl-i Ahmer Cemiyeti tarafından “El
Vefdü’l-Tıbbi Minbilâdi’l-Hind” ismiyle Delhi’de oluşturulup İstanbul’a
gönderildi25. Hint Sağlık Ekibi, 7 Ocak 1913 (27 Kanun-u Evvel 1328)
tarihinde İstanbul’a geldi26. Hilâl-i Ahmer Cemiyeti tarafından
karşılanarak Bir süre Kadırga Hastanesi’nde bir süre çalıştı. Mütarekeden
sonra savaşın tekrar başlaması üzerine Ömerli’de bir seyyar hastane tesis
edildi ve burada görev yapmaya başladılar27. Hint Sağlık Ekibinin bir
kısmı ise Çanakkale ve Gelibolu’ya nakledildiler28. Çanakkale Rum
Erkek Okulu (bugünkü Cumhuriyet İlköğretim Okulu), Hint Hilâl-i
Ahmer Cemiyeti Hastanesi’ne dönüştürüldü ve orada görev yaptılar29.
21
OHAC Salnamesi 1329; s. 162.
OHAC Salnamesi 1329; s. 176.
OHAC Salnamesi 1329; s. 177.
24
OHAC Salnamesi 1329; s. 185-186.
25
OHAC Salnamesi 1329; s. 187.
26
OHAC Salnamesi 1329; s. 187.
27
Hint heyetinin Ömerli’deki hizmetleri için bkz., KA., 18/65, 18 Haziran 1329.
28
Çanakkale’ye gelen All Indian Medical Mision Hilal-i Ahmer Hint heyeti 26 Şubat 1913 tarihinde hizmet
vermeye başladı. Bkz., KA., 18/18, 8 Mart 1329.
29
Bkz., KA., 18/18, 8.3.1913.
22
23
78
Çanakkale Hint Hilâl-i Ahmer Cemiyeti Hastanesi’nin görevlileri
şunlardı30:
Baştabip
:Dr. Muhtar Ahmet Ensari Bey
Baştabip Muavini
:Dr. Ali Ezher Feyzi Bey
Tabip
:Mehmet Naim Ensari
Tabip
:Seyyid Abdurrahman
Tabip
:Seyyid Şemsilbari
Tabip
:Mahmudallah
Tabip
:Mirza Rıza Han
Eczacı
:Galam Ahmet Han,
Eczacı
:Nurru’ş-Şems
Eczacı
:Abdulvahid Han,
Eczacı
:Hamit Resul,
Eczacı
:Seyyid Tonger Hüseyin
Ayrıca oniki hastabakıcı ve iki tercüman vardı.
Başhekim Ahmet Ensari Bey, gerçek bir Türk dostuydu. Balkan
Savaşı sırasında hem hasta ve yararlılara hem de muhacirlere büyük
yardımları dokunmuştu. Türk Kurtuluş Savaşı sırasında da Hindistan’da
yardım toplamak için komiteler oluşturmuştu. Hatta bu yardım
komitesine Hindistan’ın ulusal lideri Mahatma Gandi’yi de dahil etmişti.
Kendisi aynı zamanda Hint Müslümanlarının önde gelen liderlerinden
birisiydi. Balkan Savaşları sırasında Çanakkale Hint Hilâl-i Ahmer
Cemiyeti Hastanesi’nin Başhekimi Ahmet Ensari Bey, 30 Mayıs 1936
yılında vefat ettiğinde Hintlilerin ulusal lideri Mahatma Gandi onun için
“O bizim sağ kolumuzdur” demişti31.
Sonuç
Osmanlı Devleti’nin 20’nci yüzyılın başında peşpeşe savaşlarla
uğraşması ve sonunda da tarihteki yerini alması sebebiyle aslında bu son
dönemindeki olayların pek de üzerinde nedense durulmamıştır. Hele
Balkan Savaşları sırasında yaşanan acılar ve sıkıntılar neredeyse büyük
ölçüde ihmal edilmiştir. O nedenle bu konulara daha fazla önem
verilmelidir. Balkan Savaşlarının tüm şiddetini hissetmiş olan Çanakkale
ve Gelibolu’da insanlarımızın zor zamanlarında yardımına koşan
Kızılay’ın sağlık hizmetleri için kurduğu hastaneler ve yaptığı hizmetler
30
OHAC Salnamesi 1329; s. 187. Çanakkale’de Hint Hilal-i Ahmer Cemiyeti Hastanesi’ne dönüştürülen
binanın bir de fotoğrafı bulunmaktadır. Fotoğraf için bkz., OHAC Salnamesi 1329; s. 207.
Besim Ömer Akalın, “Büyük Bir Dostumuzu Kaybettik,” Servet-i Fünun, yıl:46, c.80/16, no:2082/397 (16
Temmuz 1936), s.114.
31
79
ele alınmıştır. Bu çalışma sırasında dikkat çeken bir husus ise Mustafa
Kemal’in savaş ortamı olmasına rağmen, her konudaki çalışmalarını bir
ekip çalışması biçiminde yürütmeye gayret etmesi olmuştur. Balkan
Savaşları sırasında birlikte çalıştığı pek çok kişi Türkiye Cumhuriyeti’nin
kuruluşunda ve daha sonra devlette önemli görevler üstlenmişlerdi.
Bunlardan birisi de Dr. Tevfik Rüştü (Aras) Bey’di. O, tam ondört yıl
Atatürk’ün Dışişleri Bakanlığı’nı yapmış ve bugüne kadar ülkemizde bu
kadar uzun süre Dışişleri Bakanlığı yapan hiç kimse olmamıştır. Dışişleri
Bakanı ulaşamadı. Yine burada Atatürk’ün birlikte çalıştığı Ali Fethi
(Okyar) Bey de Cumhuriyet döneminde Atatürk yakın çalışma
arkadaşları olmuşlardı.
Belgeler
Belge-1 Hilal-i Ahmer Gelibolu Hastanesi Personel Maaş Bordrosu
(128/1)
80
Belge-2 Hilal-i Ahmer Gelibolu Hastanesi Planı (523/45.1)
81
Belge-3 Hilal-i Ahmer Gelibolu Hastanesi Hakkında Hilal-i Ahmer
Cemiyeti Müfettişi Dr. Nafiz Bey’in Raporu (128/3)
82
Resimler
Resim-1 Gelibolu Hastanesi Önünde Heyet-i Sıhhiyesi (Ortada oturan
Sertabip Operatör Rasim Ferit Bey, sağında Doktor Sedat ve İhsan Arif
Beyler, solunda Doktor Behçet Sabit ve İdare Memuru Tahsin Beyler
Resim-2 Gelibolu Hastanesinden Bir Koğuş
83
Resim-3 Hilâl-i Ahmer Çanakkale Hastanesi (Şimdiki Öğretmenevi)
Resim-4 Hilâl-i Ahmer Çanakkale Hastanesi Heyet-i Sıhhiyesi (Ortada
Sertabip Tevfik Rüştü Bey
84
Resim-5 Hilâl-i Ahmer Çanakkale Hastanesinde Bir Koğuş
Resim-6 Çanakkale Hint Hilâl-i Ahmer Hastanesi İttihaz Olunan Bina
(Şimdiki Cumhuriyet İlköğretim Okulu)
85
Resim-7 Umum Hint
Hilâl-i Ahmer Heyeti
Reisi Doktor Ensari Bey
86
Resim-8 Cambridge Vapuru
Heyet-i Sıhhiyesi ve İdaresi
Çanakkale Araştırmaları Türk Yıllığı 10-11’nci Sayısı ( s.87-94)
ERENKÖY HASTANESİ VE TROİA KAZILARI
ERENKOY HOSPITAL AND ARCHAELOGICAL STUDİES IN
TROIA
Rüstem ASLAN
Doç. Dr. Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi
ÖZET
Troia kazı tarihçesinde İntepe büyük rol oynar. Calvert ailesinin Erenköy’deki
konağı,19. yüzyıldan itibaren Troia ve Troas bölgesi araştırmacılarının merkezi gibidir.
Erenköy’ün bu rölü, hem Heinrich Schliemann’nın 1870’deki ilk deneme kazıları ve
daha sonrasında, hem de Troia’da İngiliz bir subayın 1856’de ilk kez yaptığı kazı
öncesi için geçerlidir. Schliemann’nın 1871’de başlattığı büyük çaptaki kazıları
sonrasında, 1873 yılında bulduğu Priamos Hazinesi“nde de Erenköylüler büyük rol
oynar. Çünkü Schliemann’nın en güvendiği kişi ile kazısında çalıştırdığı işçilerin
coğunluğu Erenköy’den gelmektedir.
Anahtar Kelimeler: İntepe, Erenköy Hastanesi, Frank Calvert, Troia Kazıları
SUMMARY
Intepe is important in the history of archaeological studies in Troia. The house
of Calvert Family in Intepe was used from the middle of the nineteenth century onward
as a research center for the archaeological studies in the region. Moreover, Intepe was
an important source of workers for several researchers working in the region: the
British engineer Brunton who first conducted excavations at Troia in 1856, Schliemann
and others depended on Intepe for workers. In fact almost all workers in Schliemann’s
excavations in Troia came from Intepe. In short, Intepe played a pivotal role in that
archaeological studies in the region since it supplied workforce for the excavations
from the 19th century until now.
Keywords : İntepe, Renkioi Hospital, Frank Calvert, Troia Excavitons
İngiltere, Fransa ve Osmanlı İmpartorluğu’nun 1854/1856 yılları
arasında Rusya’ya karşı verdiği savaş, büyük oranda Kırım
Yarımadası’nda geçmesi nedeniyli Kırım Savaşı olarak adlandırılmıştır
(Baumgart, 2001: 1 vd.). Bu yazıda, söz konusu savaşın nedeni ve
sonuçları, konunun dışında kaldığı için ele alınmayacaktır; ancak Kırım
Savaşı’nın Türkiye’deki izleri İstanbul, İzmir ve özellikle Çanakkale’ye
kadar uzanmaktadır (Attewell 2006: 3). Bu yazıda Kırım Savaşı’nın
Çanakkale, daha doğrusu Ereköy’deki izleri sunulmaya çalışılacaktır:
İngiltere ordusu, Kırım Savaşı öncesi bir kuşaktır savaştan uzak kalmıştır.
Bu nedenle de savaşa hazırlıksız yakalanmıştır. Bunun yanısıra savaşılan
bölgenin İngiltere’ye olan uzaklığı çok önemli lojisitk sorunları birlikte
getirmiştir. İngiliz basınındaki ordunun lojistiği ile ilgili olumsuz
yazıların çoğalması üzerine, İngiliz hükümeti Florence Nigthingale’i
Üsküdar (İstanbul)’daki hastanenin başına getirmiştir. Kırım’dan Ege
Denizinin en uç noktalarına kadar hastaneler kurmuştur; ancak
Renkioi’deki askeri hastene bunlar arasıda en az bilinenidir (Res. 1).
İsambard Kingdom Brunel’in planladığı prefabrik hastahane, 1855
yılında mühendis John Brunton (Res. 2) tarafından gerçekleştirilir
(Attewell 2005: 612). Söz konusu bu proje dünyanın ilk prefabrik olması
nedeniyle mimarlık tarihinde büyük önem taşır (Thompson ve Godin:
1975). Hastanenin bugünkü yeri saptabilinmiş olmakla beraber,
hastaneden geriye neredeyse hiçbir şey kalmamıştır (Resim 3-5) Bu
önemli projeden günümüze kadar ulaşan sadece bu önemli hastahanin
çeşme taşıdır (Resim 6-7), (Silver: 2004, 150, Fig. 3). Mimarlık tarihi
için bir ilk olan Renkio Hospital projesi aynı zamanda İntepe Troia
ilişkisini gösteren en eski belgedir de. Çünkü söz konusu bu çeşme
taşının üstündeki yazıtta, şunlar kazınmıştır: RENIKIO BRITIS CIVIL
HOSPITAL – 1856- JOHN BRUNTON –ENGINEER. İşte bu yazıt aynı
zamanda Erenköy Troia ilişkisindeki en eski buluntu olma özelliğini
taşımaktadır: Yaygın olarak bilinmese de Frank Calvert (1863-65) ve
Heinrich Schliemann (1870-1890) kazıları öncesinde, Hisarlık Tepe
(Illium Novum)’deki ilk kazı Renköy Hastanesi’nin mühendisi John
Brunton tarafından yapılmıştır (Clapham: 1939). 1855 yılında
Erenköy’de sivil bir hastane yapma kararı verildikten sonra, Brunton
Çanakkale’ye gelir ve Çanakkale’de İngiliz konsolosluğu yapan Calvert
ailesi ile tanışır (Heuck Allen, 1996, 76). Ancak Brunton- Calvert ailesi
ilişkisine geçmeden önce Calvert ailesinin Çanakkale’deki yaşamları
üzerine biraz bilgi vermek, konumuzla ilgili daha sonraki olayları
anlamak için faydalı olacaktır.
88
Çanakkale Boğazı’nın daha etkin kontrolü için 1462 yılında
yapılan Çimenlik kalesinin etrafında gelişmeye başlayan bir tür garnizon
karakterli Çanakkale 15. yüzyıldan itibaren, göç, ticaret gibi farklı
nedenlerle azınlıkların da yaşadığı, kültürel anlamda zengin bir kent olma
özelliğini kazanır. 1816 yılında iki bin olan evlerden, 80 tanesi
Musevilere, 150 tanesi Ermenilere, 300 tanesi Rumlara ve geri kalanı ise
Türklere aittir (Heuck Allen: 1999, 16, dipnot. 39). 1842 yılındaki bir
rapora göre nüfusu yaklaşık 11 000dir. Kırım Savaşı sonrasında ise
nüfusun 1856 yılında 12 000 olduğu tahmin edilmekte (Heuck Allen:
1999, 16). Çanakkale’de yaşayan herkes Türkçe konuşmakla birlikte,
azınlıklar kendi dillerini de kullanmaktadırlar. Yüzyılı yakın bir süre
Çanakkale Musevileri British Levant Company’nin temsilciliğini
yürütmüşleridir. Tarragano ve Gormezano ailesi bunlar arasında en çok
tanınanıdırlar. Bu iki kişi aynı zamanda farklı pekçok Avrupa ülkesinin
konsolosluğunu da yürütmektedirler. Bir ailenin birden fazla ülkenin
konsolosluğunu yürütmesi o dönemde oldukça normal bir durumdur.
Çanakkale’deki bu model Calvert ailesi tarafından da gerçekleştirilir.
Anne tarafından Calvertlerin amcası olan Chrles Alexander Lander
(1786-1846) 1829 yılında Malta’dan gelerek Çanakkale’deki İngiliz
konsolosluğu görevini üstlenir. Daha sonraki yıllarda Lander’in
Çanakkale’ye gelen yeğenleri konsolosluk işlerini devam ettirirler.
Çanakkale’deki meşhur Calvert konağını da 1852 yılında yaptırtırlar.
Amcaları Lander’in ölümü sonrasında, Frederick William Calvert (18191876) 1847 yılında İngiliz konsolosu olur; ama aynı zamanda Prusya’nın
da fahri konsolosluğuna da yürütür. Kardeşi James (1827-1896) Birleşik
Amerika Devletlerinin konsoluk görevini üstlenmiştir. En küçük
kardeşleri Frank Calvet ise, anadili İngilizce dışında, Rumca, Türkçe,
İtalyanca ve Fransızcayı çok iyi bilmektedir; ayrıca arkeoloji ve tarihe
meraklıdır. yaptığı Troas araştırmalarının yanı sıra ailenin ticaret işlerine
de yardımcı olur (Heuck Allen: 1999: 16-17. Fig. 2, 3, 4). Calvert ailesi
mensuplarının gömüldüğü aile mezarlığı Çanakkale’de bulunmaktadır
(Res. 8). Calvert ailesinin Çanakkale’deki konağı dışında, farklı yerlerde
çiftlik evleri de vardır. Bunlardan biri amca Lander’in Çanakkale
Boğazı’na bakan Erenköy’deki çiftlik evidir (Resim 9, 10) (Heuck Allen
1999: 20 vd.). Klasik bir koloniyalist olan Frederick Calvert,
Avrupa’daki yeni tarım tekniklerini uygulamak için Troas’ın daha iç
taraflarında genişce bir arazi daha alır. Hisarlık (ya da Asarlık/ Troia)’ın
yaklaşık 3 km. güneydoğusundaki Batak Çiftlik (ya da Thymbra Farm)
olarak adlandırılan bölgede 1839 yılında bir çiftlik evi yaptırır (Resim
89
11), (Robinson: 2006, 52 vd.). Arkeoloji literatüründe daha sonraki
yıllarda Hanay Tepe olarak tanınacak bu önemli tarihöncesi höyük de bu
arazinin içinde yer almaktadır. Frederik Calvert’in bu koloniyalist
yaklaşımını Frank Calvert kendi ilgi alanı için, yani arkeolojik
araştırmaları için kullanır. Çünkü Erenköy’de antik yerleşme
Ophyrneion, Batak Çıftliği’nde Thymbra vardır. Ayrıca yaklaşık yirmi
yıl sonra kazısı yapılabileek olan olası Troia / İlion (Asarlık Tepe) de
buraya çok fazla uzak değildir. Zaten bir sure sonra Asarlık Tepe’nin bir
bölümü de Frank Calvert tarafından satın alınır (Robinson 2006: 463
vd.). John Brunton 1856 yılında Çanakkale’ye geldiğinde karşısında 25
yıldır Çanakkale’de yaşamakta olan Calvert ailesini bulur. Calvert’lerin
hem bölgedeki ilişkileri çok iyidir, hem de dil ve çevreyi tanıma gibi
sorunları aşmışlardır. Brunton uzun araştırmaları sonucunda Calvert
ailesinin çitlik evinin olduğu Erenköy’ün 1, 5 km kuzeydoğusunda (bu
günkü Tusan Hotel ve Güzelyalı’ya doğru olan arazi) hastaneyi yapmaya
karar verir ve hemen çalışmalara başlar. John Brunton’un hastane için
seçtiği yer, aynı zamanda 1834 yılında Osmanlı İmpartorluğu’ndaki ilk
karintinanın da yapıldığı yer olma özelliğini de taşımaktadır (Sarıyıldız
1996: 6; Aslan 2002: 927). Brunton, birlikte çalıştığı Frederick Calvert
ve Calvert ailesi ile çok iyi ilişkiler geliştirir; hatta 25 Ağustos 1856
tarihinde İngiliz subayı William J.Chad ile evlenen Lander’in kızı Louisa
Lander’in düğününde Frank Calvert’le birlikte şahitlik yapar (Heuck
Allen 1999: 77, dipnot 32). 1856 yılında Renköy Hastenesi ile Calvert
evine saldıran “Başı Bozuklar” Brunton’nın da yardımı ile İngiliz
askerleri tarafından Erenköy’de öldürülür (Silver 2004: 151). 1856
yılının kışında, o güne kadar yapılmış hastahanelere örnek olacak
Erenköy hastanesi bitirilir, ancak tam bu sıralarda İngiliz hükümeti
Rusya ile barış imzalar. Bunun üzerine Londra’daki Savaş Merkezi
Brunton’a bütün çalışmaları hemen durdurmasını emreder. Bunun
üzerine Brunton, emrindeki eğitimli 150 askerle Troia ovasında,
bölgedeki bazı arkeolojik yerlerde kazı yapmak için kamp kurar.
Bronton, bölge ile tüm arkeolojik bilgileri Frank Calvert’ten alır. Brunton
bir arkeolog değildir ve tek amacı hazine bulmaktır. Bu nedenle oldukça
hızlı ve tahrip edici bir şekilde kazlar yapar, tuttuğu kısa günlükten başka
kazı yaptığı yerler ve buluntuları ile ilgili pek fazla bilgi vermez.
Yazdıklarından, askerlerin eski eserleri buldukça daha fazla motive
olduklarını ve daha hızlı kazdıklarını öğrenmekteyiz. Özellikle “Illium
Novum” yani Ilion/Troia’da yaptığı kazının biraz daha ayrıntıları değinir.
Depremle yıkılmış bir tapınağı kazmaktadır, çok sayıda mozaikli yapı
90
açığa çıkartır. Kesin olarak belirlenemese de kazı yaptığı yerin Troia’nın
doğusu olduğunu tahmin edebilmekteyiz. Londra Savaş Merkezi’nin geri
çağırması nedeniyle çalışmalarını kesmek zorunda kalır; böylece kesmeyi
planladığı mozaikli yapı da bu sayede tahrip olmaktan kurtulur. Savaş
bittiği için hastanenin bir işlevi kalmamıştır; bu nedenle binalar sökülerek
satılmıştır (Heuck Allen 1999: 78). Calvert ailesinin yardımıyla Brunton
Troia Ovası ve çevresinde yedi farklı yerde kazılar yapmış ve çıkardığı
eserleri British Museum’a vermiştir (Heuck Allen 1999: 78; Cook: 1973:
58). Calvert ailesinin Erenköy’deki evi 19. yüzyılın başından beri,
neredeyse bölgeyi gelen eden herkes tarafından ziyaret edilmiştir. Gerçi
Calvert ailesinin Erenköy’deki ilk evleri 1838 yılında içindeki
kütüphanesi ile birlikte tümüyle yanmıştır, ancak Frederick Calvert aynı
yere yeni bir ev daha yaptırır (Robinson: 2006, 61). 1853 yılında
Erenköy’ü ziyaret eden George Frederick Howard evin anlatırken
“müthiş manzarası olan villa” diye bahseder (Robinson: 2006, 62). Frank
Calvert’in 1860 yılında Colonae ve Ophryneion üzerine yayınladığı
makalede Renköy’ün bir de planında “Calvertlerin evi” olarak
işaretlenmiştir (Calvert 1860: 291-296). Çizimden Calvertlerin evinin
Erenköy’ün en büyük evi olduğu anlaşılmaktadır (Res. 9). 1876 yılına
kadar Calvertler burayı çiftlik evi olarak kullanırlar. Yazılanlardan bu
tarihten itibaren, artık Calvert’lerin burada oturmadığını görüyoruz. 1870
yılında Calvert, Schliemann’a evi kazı çalışmalarında kullanması için
önerirse de, bu gerçekleşmez. 1878 yılında Frank Calvert, Erenköy için
ilgisiz bir şekilde “ küçük bir köy” olarak bahseder, ancak ev o tarihe
kadar halen Calvert ailesinin malıdır. Birkaç yıl sonra Schliemann’nın
Troia kazılarına katılmak için Erenköy’ü ziyaret eden Calvert’in dostu
Rudolf Virchow, Erenköy’ün güzelliğinden bahseder, ancak evle ilgili
hiçbir not yoktur (Robinson 2006: 62). 1880’li yılların başından itibaren
söz konusu bu evin Calvertlerin malı olmaktan çıktığı kesin gibidir.
1960’lı yıllarda Erenköyü ziyaret eden Cook, evden hiçbir izin geriye
kalmadığını belrtmiştir (Cook 1973: 63). Söz konusu bu evin
günümüzdeki yeri saptanabilmiş değildir. 1922 sonrasında Erenköylü
Rumların göçmesi sonrasında büyük bir hızla yıkıldığı tahmin edilen eve
ait hiçbir görsel malzeme yoktur (Res. 11). Erenköy’ün Troia kazılarında
oynadığı rol Brunton ve Calvert’in yaptığı kazılarla sınırlı kalmaz.
1871’den itibaren Hisarlık Tepe’de büyük kapsamlı Schliemann kazıları
sırasında da Erenköy’ün önemi devam eder. Yunan hayranlığı nedeniyle
kendisine Athenalı bir eş seçen Heinrich Schliemann’nın Rumlara karşı
duyduğu yakın ilgi, Troia kazılarında da devam eder. İlk resmi
91
kazılarının başladığı 1871 yılında yazdığı mektupta şu bilgiler yer
almaktadır:
“İşçilerimin hepsi Rum ve komşu Renköy’den geliyorlar. Sadece
Rumların çalışmadığı Pazar günü Türk işçi getiriyorum. Her gün 30
kuruş ödediğim Renköyl’lü uşağım Nikolas Zaphyros yevmiyelerin
ödenmesinde bana çok yardımcı; çünkü her işçiyi tanıyor ve namuslu.
Yönetme kabiliyeti ve iş hakkında bilgisi olmadığı için maalesef işlerimde
yardım edemiyor” (Esin: 1991: 24).
Schliemann kimi zaman 130 işçiyle kazılarını her geçen gün biraz
daha hızlandırmaktadır. Amacı biran önce Priamos’un hazinelerini
bulmaktır. Schliemann nihayet 1873 yılındaki kazılarda aradığı hazineleri
bulur ve tüm hazine buluntularını yurt dışına kaçırır. Burada da Erenköy
önemli bir rol oynamaktadır; ancak hazinenin bulunuş ve kaçırılış
öyküsüne geçmeden, Erenköy’ün Troia buluntularıyla olan diğer bir
ilişkisine değinelim: Hazinen bulunduğu işçiler arasında duyulunca yine
1873 yılında Kumkaleli iki işçi üç farklı yerde altın takılar bulmuşlardır.
Bu buluntuların büyük bir kısmını Erenköy’deki kuyumcuda eritirken
Kumkale zaptiyesi tarafından ele geçirilmiş ve İstanbul’daki müzeye
gönderilmiştir. İstanbul Arkeoloji Müzeleri’nde sergilenen Troia altın
buluntularının bir bölümü elkonolan sözkonusu bu buluntulardır (Esin
1993: 186). Schliemann’nın Troia’da bulduğu “Priamos Hazinesi” ve
kaçırılışına geri dönersek: 31 Mayıs 1873. Osmanlı İmparatorluğu’nu
temsilen Hisarlık kazılarına katılan kazı komiseri Amin Efendi’ye işçiler
o sabah önemli bir eser bulunduğu haberini verirler. Bunun üzerine Amin
Efendi buluntuları görmek ister. Schliemann bu isteği geri çevirir. Bu
duruma çok sinirlenen Amin Efendi, otoritesini sağlayacak yardımı
almak için Çanakkale’ye gider. Daha sonraki araştırmalardan bilindiği
üzere, hazine çıkartılırken Schliemann’nın en çok güvendiği işçisi
Erenköylü Yannakis vardır; ancak Schliemann’nın karsı Sophie
Hisarlık’ta değildir. Schliemann buluntuları kulübesinde saklar ve
çalışmaya devam eder. Akşam saati Almanya’dan konukları gelmiştir.
Oldukça kızgın Amin Efendi ise ortalıkta dolaşmaktadır. Schliemann’nın
buluntuları kontrol edecek zamanı yoktur. Tüm buluntuları sarıp sarmalar
ve bir notla Frederock Calvert’in Thymra Çıftliği’ne yollar. Frederick
Calvert’e yollanan notta şunlar yazılıdır (Easton 1994: 221vd.)
“Size bu notu yazdığım için üzgünüm, ancak oldukça sıkı bir
şekilde gözlemlenmekteyim; bana çok kızan Türk kazı komseri,
bilmediğim bir nedenle yarın kulübemi aramak istiyor. Bu nedenle
sizden, bedelini ödemek şartıyla, 6 küfe ve bir paketi saklamanızı ve
92
hiçbir şekilde Türklerin eline geçmemesini sağlamanızı rica ediyorum”
(Easton 1994: 224).
Yannakis hava karardığında emanetleri gizlice Calvertlerin
çiftliğine götürür. Altı gün sonra, Yannakis ve yine Erenköylü olan
Spiridon Demetriou gece yarısı eserleri almak için Thymbra Çıftliği’ne
giderler. Calvertler onlara üç at verir ve Schliemann’nın iki sadık işçisi
Troia Ovası’nı geçerek kuzeydeki, Erenköy’ün hemen altındaki Karanlık
Liman’a doğru yola koyulurlar. Burada Yunanistan konsolosunun
organize ettiği şekilde Yunan gemisi Taxiarches gemisi beklemektedir.
Spiridon Demetriou malları gemiye yükler ve gemi önce Syros adasına
oradan da Schliemannnın evinin olduğu Athena’ya doğru yola koyulur
(Easton 1994: 225 vd.). 1945 yılında, II. Dünya Savaşı sonrasında Puşkin
Müzesi’ne kadar devam eden „Priamos Hazinesi’nin (Res. 12) yolculuğu
böyle Erenköy’den başlar.
Yukarıdan yazılanlardan da anlaşılacağı gibi İntepe/Erenköy
Troia araştırmalarında Calvert öncesi, Calvert ve Schliemann
dönemindeki kazılarda büyük bir rol oynamıştır. 19. yüzyılda başlayıp
21’nci yüzyıla kadar devam eden bu modern “Primaos Hazinesi”
mitolojisinin
en
önemli
istasyonlarından
her
anlamıyla
İntepe/Erenköy’dür.
KAYNAKÇA
Aslan. R.
2002 “Die Beziehung zwischen Mensch und Umwelt in der Troas in Osmanischer Zeit.“
Mauer Schauer. Festschrift für Manfred Korfmann. R.Aslan, S. Blum, G. Kastl vd
(derl). Remshalden-Grunbach. Greiner. Band 3. . 923-934.
Attewell. A. (Edit)
2006 Lessons From Renkio. London. Florence Nightingale Museum.
Baumgart. W.
2001 The Crimean War, 1853 – 1856. London . A Hodder Arnold Publication.
Calvert. F.
1860 “Contributions to the Ancient Geography of the Troad: On the Site and Remains
of Ophrynium.” Archaeological Journal 17, 286-296.
Clapmann. J. H.(ed.)
1939 John Brunton’s Book. Cambridge
Cook. J.M.
1973 The Troad. An archeological, and topographical study. New York. Oxford
Univertsy
Press.
Easton. D. F.
93
1994 “Priam’s Gold: The Full Story.” Anatolian Studies 44. 221-243.
Esin. U. (derl).
1991 Heinrich Schliemann. Kazı Raporları ve Mektuplardan Seçme Parçalarla.
İstanbul. Sandoz Kültür Yayınları.
Esin U.
1993 “19. Yüzyıl Sonlarında Heinrich Schliemann’nın Troya Kazıları ve Osmanlılarla
İlişkileri“ Osman Hamdi Bey ve Dönemi. Z. Rona (derl). İstanbul. Tarih Vakfı Yurt
Yayınları. 1993, 179-191
Heuck Allen. S.
1999 Finding the walls of Troy. Frank Calvert and Heinrich Schliemann at Hisarlık.
Berkeley-Los Angeles-London. University of California Press
Robinson. M.
2006 Schliemann’s silent partner: Frank Calvert (1828-1908). Pieoneer, Scholar and
Survivor. New York. Xlibris Corporation.
Sarıyıldız. G
1996 Hicaz Karintina Teşkilatı (1865-1914). Ankara. Türk Tarih Kurumu.
Schliemann. H.
1874 Atlas trojanische Alterthümer. Leipzig. Brockhaus.
Silver. C.
2004 “Renkioi Hospital (1855-1856) and the ancient world.” Studia Troica 14: 147156.
Thompson. J. ve Goldin. G.
1975 The Hospital. A Social and Architectural History. New Hawen. Yale University.
94
Çanakkale Araştırmaları Türk Yıllığı 10-11’nci Sayısı (s.95-108)
BÜYÜK İSKENDER’İN TROAS’TA İZLEDİĞİ ROTA
VE GRANİKOS SAVAŞI
THE ROUTE OF ALEXANDER THE GREAT ON THE
TROAD
AND GRANİCUS BATTLE
Reyhan KÖRPE
Yrd. Doç. Dr. Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Fen-Edebiyat
Fakültesi
ÖZET
Büyük İskender’in, M.Ö. 334 yılı, Mayıs ayında Çanakkale Boğazını geçerek
başladığı Asya seferinde ilk büyük savaşı Troas’ın kuzey doğusunda Granikos ırmağı
kıyısında olmuştur. Makedonya ordusu Granikos’a gitmeden önce İskender Homeros
kahramanlarının mezarlarını ve Troia’yı ziyaret etmiştir. Daha sonra, Abydos’tan Granikos’a
kadar Arisbe, Perkote ve Kolonai üzerinden Adresteia ovasına inilmiş ve Granikos ırmağına
ulaşılmıştır. Granikos’un doğu yakasındaki ovada Mayıs ayı sonunda öğle saatlerinde
başlayan savaş o günün gecesi Makedonya ordusunun zaferiyle sonuçlanmıştır. Bu savaş ile
İskender’e Anadolu’nun kapıları tamamen açılmış, Perslerle yapacağı ikinci savaş ancak bir
yıl sonra Suriye sınırına yakın İssos’ta olmuştur.
Anahtar Kelimeler: Büyük İskender, Hellespont, Granikos Savaşı.
SUMMARY
Alexander the Great had started Asia campaign with crossing the Hellespont.
His first major battle has been near the Granicus river. Before the battle, Alexander
visited Homeric heroes tumuli and Troia. Thereafter, Macedonian army has marched to
Granicus via Arisbe, Perkote, Kolonai. The battle has been on the east side of Granicus
river second half in May, 334 B C. And resulted in the victory of Macedonian Army.
This victory has opened to Alexander Asian gates. His second encounter to Persians has
been on the Issus, near the Syrian border.
Key words: Alexander the Great, Granicus Battle.
Babası Philippos’un bir suikast sonucu ölmesinden sonra M.Ö.
336 yılının Ekim ayında, Makedonya tahtına çıkan İskender, sadece
Argead hanedanının sürekliliğini değil, aynı zamanda Philippos II’in
tasarladığı dış politikasının devamlılığı da sağlanmış oldu.
Genç İskender, krallığı babasının M.Ö. 359 yılında karşılaştığı
güçlüklerden çok daha iyi şartlarda teslim almıştı. Uzun zamandan beri
askeri, siyasi ve ekonomik olarak kapsamlı bir seferin hazırlıkları
yapılıyordu. Makedonya ordusu güney Yunanistan’a doğru yayılmıştı.
İskender kuzeyde ayaklanan Thrak kabilelerinin bastırdıktan sonra,
başkaldırmaya niyetlenen Helen kent devletlerini de kısa sürede kontrol
altına almayı başardı. M.Ö. 338’deki Khaironeia savaşından sonra, bütün
müttefik Yunan kentlerini ve diğer bağlaşıkları Pers ülkesine karşı
yapılacak bir sefer için ’’Korinth Birliği’’ adı altında bir araya getirdi.
Daha sonra ülkenin dört bir yanında başlayan karşı çıkışları bastırarak,
geçmiş yıllardaki Yunan kent devletlerinin de amacı olan Pers Krallığına
karşı birleşik bir Yunan seferinin hazırlıklarını devam ettirdi.
Bütün bu hazırlıkların merkezinde seferin tüm yükünü çekecek
olan Makedonya ordusu yer almaktaydı. Philippos II’in zamanından bu
yana, ordunun bel kemiğini 6 m. uzunluğunda “sarissa” adı verilen uzun
mızraklar taşıyan piyadeler oluşturmaktaydı1. Kaynaklar Makedonya
falankslarının Yunan hoplitlerinden daha farklı bir yapıda olmamakla
birlikte, bu birliklerin daha eğitimli ve savaş alanında hoplitlerden çok
daha esnek hareket kabiliyetine sahip olduğunu bildirmektedirler2.
Ayrıca orduda Hypaspist’ler özel bir kategori oluştururlar. Bunlar için
basitçe kralın hassa ordusu da denilebilir. Piyade birlikleri gibi
silahlanmışlarsa da daha çok hızlı ve özel görevlerde kullanılmaktaydılar.
Özel bir birim olan Hypaspists ise Argyraspid’lerden meydana gelirken,
Asthetairoi’ler hakkında ise hiçbir bilgiye sahip değiliz3. Makedonya
ordusunun savaş alanında ana kuralı birlikte hareket etmektir. Nihai amaç
çok değişik arazi şartlarında bile farklı birliklerin bileşimiyle düşmanı
şaşırtacak etkin sonuçlar almaktır4. Sefer süresince bu Makedonyalıların
sayısı azalmış, yerlerini Yunan paralı askerleri ile çoğunlukla İranlı
unsurlar doldurmuştur. Makedonya askeri gücü kara ordusunun yanı sıra,
1
Makedonya süvarileri için bakınız Brunt 1963, 27-42.
Arkeolojik buluntular II. Philippos ve İskender zamanında Makedonya ordusunun sadece sarissa
kullanmadığını, bunun yanı sıra uzunluğu 2.5 m. olan kısa bir mızrak kullandıklarını göstermektedir: bakınız
Andronikos 1970, 91-114; Aynı zamanda, Makedonya ordusunun büyük yuvarlak kalkanlar kullandıkları
görülür. Bakınız: Liampi 1999.
3
Argyraspid’lerin İskender sonrası dönemde oluşturulduğu ile ilgili düşünce çok fazla kabul görmemiştir.
Bakınız: Lock 1977, 373; Anson 1981, 117; Asthetairoi için bakınız Bosworth 1973, 245.
4
İlgili bibliyografya için bakınız: Lauffer 1981, 52, ft. 18; Berve 1926, 103.
2
96
Batı Anadolu kıyılarında etkin keşif görevleri yapan güçlü bir
donanmayla tamamlanıyordu5.
Batı Anadolu’ya yapılacak sefer hazırlıklarının maliyeti yaklaşık
sekiz yüz talenti bulmaktaydı. Bununla birlikte Philippos II’in
ölümünden bu yana Makedonya hazinesi beş yüz talent borçlandığından,
Yunan kent devletlerinin seferin masraflarını karşılamak için bağışta
bulunmaları kaçınılmazdı6. Seferin başlangıcında Pella ve Amphipolis’de
ordunun ihtiyaçlarını karşılamaya yönelik sikke basılmıştır7. Bu basılan
sikkelerin seferin tamamının masraflarını karşılayamayacağı açıktır. Bu
nedenle daha sonradan askerlere ödeme yağmalardan ve ele geçirilen
ganimetlerden yapılmıştır.
İskender daha sonra bazı Yunan kentlerinin zayıf karşı
koymalarını da bastırarak, yerine 60 yaşındaki güvendiği tecrübeli
Antipater’i vekil bırakarak Makedonya’dan ayrıldı.
M.Ö. 334 yılının Mayıs ayında İskender’in ordusu, karşıdan
hiçbir direniş görmeden Sestos’un karşısında Abydos kıyılarına çıkmaya
başladı8. (Harita 1) Arisbe ovasında yapılan kamptan sonra ordu doğuya
doğru harekete geçti. (Resim 1) Kıyı boyunca ilerleyip Perkote kentinin
yakınından geçip Lampsakos’a geldi. Troas’ta karşılaştığı ve
“özgürleştireceği” ilk Yunan kenti olan Lampsakos İskender tarafından
özgürleştirilmeye çok da hevesli değildi. Fakat Lampsakoslular hatalarını
çok çabuk anlamış olmalılar ki, İskender’in öfkesini yatıştırmak için ünlü
filozof Anaksimenes ile altın bir çelenk göndermişlerdir9. Makedonya
ordusu Lampsakos’a uğramadan güneydoğuya yönelirken, öncü
süvarileri çevredeki köylere akınlar yaparak ordunun önünü açıyorlardı10.
Böylece Kolonai üzerinden Adresteia ovasındaki Hermatos kasabası
yakınlarında Granikos ırmağına ulaştıkları zaman Granikos’un
batısındaki köy ve kasabalar İskender’e boyun eğmişti11. (Resim 2) Bu
arada Pers güçleri Arisbe’nin yaklaşık 100 km. doğusunda bulunan
Zeleia’da toplanmışlardı. Perslerin çok uzun süreden bu yana Philip II ve
İskender’in Asya üzerine yapacağı seferden haberleri vardı. İskender’in
5
Marsden 1977, 211; Deniz gücü için: Hauben 1975; Ordunun ikmali için: Engels 1978.
Arr. Anab. 7.9.6; Plut. Aleks.. 15 (bu bilgiler Aristobulus, Onesicritos ve Douris’ten elde edilmiştir).
7
Price 1991.
8
İskender yakın arkadaşlarıyla birlikte Gelibolu Yarımadasının burnuna giderek burada bulunan Akalı
kahraman Protasilaos’un mezarını ziyaret etmiştir. Buradan gemilerle karşı kıyıya geçen İskender, bir diğer
Akalı Akhilleus’un mezarını ziyaret etmiş ve daha sonra İlion’a uğrayıp, Athena tapınağında Akhilleus’a ait
olduğu söylenen kalkanı almıştır. İskender’in özellikle bu Akhalı kahramanları şahsen ziyaret etmesi Asya
seferini Akhaların Troia seferine benzetmek istemesi olarak yorumlanmaktadır.
9
Paus. IV, 18, 2-4.
10
Fox 1973, 118.
11
Arr. Ana., 1.11-12.
6
97
Makedonya’dan hareket etmesinden itibaren Pers kuvvetleri Daskyleion
yakınlarındaki Zeleia’da toplanmaya başlamışlardı. (Resim 3) Pers
satrapları ve komutanları savaşı nerede ve nasıl yapacaklarını tartışmak
için bir araya geldiler. Uzun zamandır Büyük Kralının hizmetinde ve
Pers ordusundaki paralı askerlerin komutanı olan Memnon, Makedonya
falankslarının gücünü iyi bildiğinden, onlarla yüz yüze çarpışmaktansa
Pers ordusunu ülkenin içlerine çekmeyi önerdi12. Geri çekilirken de
bütün ekinleri ve yiyecekleri yok edecekler ve böylece kendilerini takip
eden Makedonya ordusu açlıktan zayıflayacağı gibi, ikmal yolları da
kesilecekti. Aynı zamanda Makedonya’ya gönderilecek kuvvetler ve
donanmayla savaş Avrupa’ya taşınabilirdi. Memnon’un önerisi Persler
tarafından özellikle topraklarının yakılarak terk edilmesi taktiği nedeniyle
kabul görmedi. Persler, Memnon’un savaşı bilerek uzatacağını ve bu
şekilde büyük kralın yanında daha fazla iltimas kazanacağından
şüpheleniyorlardı13. Ayrıca İskender’in askerlerini özellikle Memnon’a
ait araziyi yağmalamamalarını emretmiş ve böylece Memnon’u Perslerin
gözünde daha da şüpheli duruma sokmuş olması muhtemeldir14. Pers
savaş meclisinin kararı İskender’in ilerleyişini bir an önce durdurmak
için hemen saldırıya geçmek oldu. Böylece Pers ordusu Zeleia’dan
harekete geçip Granikos ırmağı doğusunda Harpagia-Didymatekhia
kasabaları arasındaki alçak yamaçlar üzerine yerleşti15. (Resim 4)
Troas ile Mysia sınırı arasında kalan bu bölge yüksek stratejik
önemi nedeniyle “Asya’nın Kapıları” olarak nitelendirilmiştir16.
Hellespontos Phygia satraplığının başkenti olan Daskyleion’u Kyzikos’a
ve Lampsakos’a bağlayan yollar buradan geçmekteydi.
Eğer Persler istilacıları buradan kovamazlarsa, başta Daskyleion
olmak üzere birçok önemli kentin yolu açılacaktı17. Ayrıca Granikos’un
seçimi, Perslere İskender’i kendi belirledikleri bir savaş alanında savaşa
mecbur ettikleri için bir avantaj sağlıyordu. Irmağın göreceli yüksek ve
12
Mc Coy 1989, 414. Memnon, Makedonya ordusunun özellikle iaşe sıkıntısı çektiğini öğrenmişti. Planı Pers
ülkesinde İskender’in geçeceği toprakları yakıp, olabildiğince iç bölgelere çekilmekti. Böylece Makedonya
ordusu kendi ikmal kaynaklarından kopup, Anadolu içlerinde kaynakları tamamen kurutulmuş bir şekilde
kapana kısılacaktı. Memnon’un Persler tarafından uygulanmayan bu taktiği Türk Kurtuluş Savaşında başarıyla
uygulanmış, Yunan ordusu aynı şekilde Sakarya Savaşı öncesinde Anadolu içlerine çekilerek bozguna
uğratılmıştır.
13
Memnon’un önerisine en fazla karşı çıkan büyük ölçüde kendi toprakları zarar görecek olan Hellespontos
Phrygia satrabı Arsites olmuşturr. Arr. Ana.,1.12; Diod. 17.18.2-3.
14
Makedonya ordusunun hemen yolu üzerinde Aesepos kıyısında Memnon’un toprakları yer almaktaydı.
Polyaen. 4.3.15.
15
Diod. 17.18.4
16
Plu. Aleks., 16.1.
17
Foss 1977, 499.
98
dik olan kıyıları Makedonyalıların karşı yamaçlardaki savunmacılara
karşı iyi bir saldırı yapmalarına oldukça engel oluşturmaktaydı18. (Resim
5) Irmak o zamanlar muhtemelen ne çok derin ne de çok geniş olmasa da,
bununla birlikte durum İskender için oldukça güç olmalıydı. Nihayetinde
Persler ordu için her türlü ihtiyacını karşılayacak şekilde buraya
askerlerini yerleştirip Zeleia ve Kyzikos istikametine giden yolları
güvenceye almışlardı19. Diğer taraftan İskender’in ise bir an önce
saldırıya geçmek için kendi nedenleri vardı. Erzakın giderek azalmasını
ve finansal problemlerinin çözümü için çok çabuk bir zafere ihtiyacı
vardı20. Dahası, seferinin ve erzak kaynaklarının güvenceye alınması için
Hellespontos bölgesinin güvence altında olması gerekiyordu. Üstelik
İskender Granikos’ta beklemekteyken Pers donanması Mısır’dan gelerek
ikmal yollarını tamamen kesebilirdi. Bununla birlikte eğer Pers ordusu ile
burada savaşmaktan çekinir ve İonia’ya doğru yönelirse, bu defada
arkasında büyük bir Pers gücünü bırakmış olacaktı21. Böylece İskender,
Parmenion’un tüm itirazlarına rağmen Persler ile Granikos’ta çarpışmak
için ordusunu hazırlamaya başladı22.
Gerçekte ne olduğunu kesin olarak söylemek güçtür. Antik
kaynakların verdikleri bilgiler eksik ve tutarlı değildir. Bu nedenle
modern tarihçiler Diodoros23 ya da Arrianos’un24 aktardıklarından yola
çıkarak çok çeşitli öneriler ileri sürmektedirler.
Pers ordusunun en önemli unsuru süvarilerdi. Yaklaşık yirmi bin
askerden oluşan Pers süvarisi Granikos ovasının doğusundaki yamaçlarda
yaklaşık 2.5 km. uzunluğunda, on altı süvari sırası şeklinde dizilmişti.
Sol kanatta kendisine bağlı sayısı bilinmeyen Yunan paralı askerler ve
kendi topraklarından gelen adamlarıyla pozisyon almıştı. Onun yanında
Kilikia satrapı Arsames25, sonra Paphlogonialılar ile birlikte Hellespontos
Phrigia satrapı Arsites ve Hyrkanian süvarileriyle Lydia ve İonia satrapı
Spithridates yer almaktaydı26. Merkezde yer alan asıl büyük kuvvetin
18
Arr. Ana., 1.13. Plu. Aleks., 16.2; Foss 1977, 501.
Hammond 1980, 76-77.
Plu. Aleks., 15.1.
21
Droysen 1917, 197; Hammond 1980, 81-88.
22
Arr. Ana., 1.13, Plu., Aleks. 16.2.
23
Diod. 17.19-21; Bosworth 1988, 39-44; Fox 1973, 119-123; Green 1970, 170-181; Hammond 1980, 73-75,
87-88; Badian 1977, 271-274; Droysen 1917, 193-194, n. 333.
24
Arrianos’un aktardıklarını destekleyenler Arr., 1.11-16; Fuller 1958, 147-154; Nikolitsis 1974; Tarn 1948,
15-178; Wilcken 1967, 84-88. Granikos savaş alanı ile ilgili en detaylı araştırma Hammond tarafından
yapılmıştır. Hammond 1980, 81-86.
25
Diodoros’a göre Arsamenes. Diod. 17.19.4, Arrianos’a göre Arsames Arr., Ana., ve Curt. 3.4.3.
26
Diodoros’a göre Spithrovates. Diod. 17.19.4, Arrianos’a göre Spithridates
Arr. Ana. 1.16.3 and
Plut., Aleks., 16.8.
19
20
99
kimlerden oluştuğu bilinmemekle birlikte muhtemelen satrap
Mithrovouzanes’in27 idaresindeki Kapadokialılar olmalıdırlar. Sağ kanat
iki bin Baktrialı süvari, Reominthas komutasında diğer iki bin süvari ve
bin Medli tarafından tutulmaktaydı28. Süvari sırasının arkasına ise yirmi
bin kişiden daha az olan Pers piyadeleri yerleştirilmişti29. Pers
ordusundaki Yunan paralı askerlerin sayısının beş bini aşmaması
gerekir30. Bütün bu adamların komutanı Omares’dir31.
Granikos ırmağının batısında ise İskender, ordusunun sol
kanadına Kalas komutasında bin sekiz yüz Thessalia’lı süvariyi
yerleştirdi. Onun yanında Philippos komutasında altı yüz adam ile
müttefik süvarileri, daha sonra Agathon’un 150 Tharikia’lı süvarileri yer
alıyordu. Bunların yanında Krateros, Meleager, Philip, Koinos ve
Perdikkas komutasında her biri bin beş yüz adamdan oluşan altı falanks
pezetaeroi vardı. Daha sonra Nikanor komutasındaki üç bin hypaspist
sıralanmıştı. Sağ kanatta Amyntas komutasında altı yüz sarissa taşıyıcı
ile yüz elli Paenian süvarisi, Sokrates komutasında iki yüz hetairoi ve
Philotas komutasında bir başka bin altı yüz hetairoi yer almaktaydı.
Nihayetinde, bu sıraların gerisinde bin okçu ve Agriae mızraklı süvarileri
yerleştirilmişti32. Toplamda, İskender savaş alanına beş bin yüz süvari ve
on üç bin piyade sürmekteydi. Sağ kanadın komutasını bizzat kendisi
almış, Parmenion’u da sol kanada yerleştirmişti33. Makedonyalılar’ın ön
sıralarının genişliği düşmanın kendilerini kanatlardan kuşatmaması için
Perslerle eşit bir şekilde 2,5 km. uzatılmıştı. Bu yüzden, Falankslar
yaklaşık sekiz adam derinliğinde, sol kanat süvarileri on, sağ kanat
süvarileri de biraz daha fazlaydı. Persler İskender’i fark ettikleri zaman,
sağ kanatlarındaki süvari kuvvetlerini merkezden gönderdikleri
kuvvetlerle daha da sıklaştırdılar34.
İskender, Sokrates’in hetairoi’larına, Paeonianlar, sarissa
taşıyanlar ve bin hypaspistle ile müştereken saldırı emri verdi35. (Resim
6) Bu kuvvetler harekete geçtikten sonra, İskender hetairoi ile birlikte
okçular ve mızraklı süvarilerle kendi asıl saldırısını başlattı. Borazan
27
Diod. 17.21.3; Arr. Ana. 1.16.3.
Diod. 17.19.4.
Arr. Ana. 1.14.4.
30
Bütün piyade askerlerinin Yunanlılardan oluştuğu söylenmek istense de , Arr., An., 1.16.6, bu mutemelen
doğru değildir. Badian 1973, 284-285; Memnon’un sadece 4,000 adamı vardır. Polyaen. 5.44.4.
31
Arr. Ana. 1.16.3.
32
Arr. Ana. 1.14.1-3. İskender’in ordusu için bakınız Droysen 1917, 166-180
33
Arr. Ana. 1.14.1.
34
Arr. Ana. 1.14.4.
35
Arr. Ana. 1.14.5-6.
28
29
100
sesleri altında çığlıklar atarak ırmağa karşı ilerleyip, mümkün olduğunca
bir bütünlük içinde kendi birliklerini eğimli bir şekilde yerleştirdi36.
Sokrates ve Amyntas komutasındaki ilk hattın saldırısı çok önemliydi.
Bunun amacı Pers sağ kanadının saldırısını önlemekti. Zaten şimdiden
karşısındakilerle savaşa tutuşmuş olan ikinci hattakilerin de yanlardan
kuşatılmayı önlemek için İskender tarafından sıraları daha da uzatmıştı.
Bu nedenle hatlar arasında oldukça tehlikeli aralıklar oluşmuştu. Bu
aralıklardan hem ön saftakiler, hem de sağ kanattan İskender ırmağı
geçerek karşı kıyıya ulaştılar. Burada İskender karşıdan gelen saldırıları
önleyerek, onları yandan kuşatmaya başladı37. (Resim 7)
Makedonya ordusu, yavaş yavaş üstünlük sağlayarak
düşmanlarını geriye itmeye başladı. Çarpışma sırasında, İskender’in
hayatı tehlikeye girmişse de, Kleitos tarafından kurtarılmıştır. Her bir
yönden gelen baskılar karşısında Pers süvarisi çok fazla dayanamadı38.
Pezetairoi falanksları Perslerin zayıflamış merkezini çökerttikleri
zaman39, her iki kanat da kaçmaya başladı40. (Resim 8) Savaşta sol
kanattaki Parmenion komutasındaki kuvvetlerin nasıl bir rolü olduğu
konusunda çok az bilgimiz vardır41. Galipler düşmanın piyadeleri ile
karşı karşıya geldiklerinde, bunlar savaş boyunca hareketsiz kalmışlardı.
Belki de savaş boyunca yerlerinden kıpırdamadan umutsuzca çarpışan
sadece Yunan paralı askerler olmuştu. Ama nihayetinde bunlar da
çembere alındı ve içlerinden sadece iki bin kişi sağ ele geçirilebildi42.
Pers tarafından aralarında pek çok soyluyla birlikte 1000 süvari
öldürüldü. Makedonyalıların kaybı ise yalnızca yirmi beş hetairoi, altmış
süvari ve otuz piyade idi.
Ertesi gün, ölen Makedonyalılar, paralı askerler ve Pers soyluları
hiçbir cenaze töreni yapılmadan gömülürken, İskender Atina’ya adak
olarak sunulmak üzere üzerinde “ Philip’in oğlu İskender ve Spartalılar
dışındaki tüm Yunanler, Asya’da oturan barbarlardan” yazan üç yüz
Pers zırhını gönderdi43.
İskender’in Asya topraklarındaki ilk büyük ölçekli savaşını
kazanmasında birçok faktör vardır. Onun strateji yeteneği durumu
çabucak değerlendirip, buna göre bir harekat planı hazırlayarak kendi
36
Arr. Ana. 1.14.7. Polyaen. 4.13.6.
Hammond 1980, 75,84.
38
Arr. Ana. 1.15-16.1.
39
Polyaen. 4.13.6.
40
Arr. Ana. 1.16.1.
41
Badian 1977, 273-274;
42
Arr. Ana. 1.16.1-2. Plut. Aleks., 16.13-15.
43
Arr. Ana. 1.16.3-6.
37
101
lehine çevirmeyi bilmiştir. Ayrıca savaş alanında büyük bir cesaretle
ileriye atılması askerlerine örnek olmuştur. Doğal olarak ordusunu savaşa
en uygun bir şekilde yerleştirmesi, onların kararlılıkla ve tüm
yeteneklerini göstererek savaşmalarını sağlamıştır44. Persler için savaş
alanında güneş doğrudan gözlerine geldiği için ırmağın karşı kıyısının
hiçbir değeri yoktu. Bu durum İskender tarafından ırmağın karşı kıyısına
geçmek için hemen değerlendirilmiş olmalıdır45.
Bu savaşta Pers komutanlarına karşı devamlı yapılan suçlama
onların
Pers
süvarisini
ırmağın
karşı
yakasında
etkili
46
kullanamamalarıdır . Fakat bununla birlikte savaş alanının durumu
taktiksel anlamda geleneksel olarak ordularının en güçlü bölümü olan
süvarilerine bazı avantajlar sağlıyordu. Olayların bu şekilde gelişeceğini
beklemek mantıklıydı47. Pers komutanları tarafından desteklenen bu plan
savaş sırasında bazı nedenlerden dolayı işe yaramadı. Doğal olarak
bunun işe yaramamasıyla ilgili nedenleri bilemiyoruz. Olasılıkla savaş
bölgesinin Arsites’in toprakları içinde olması ve dolayısıyla savaşın
başkomutanı olan bu kişinin savaşın başlarında ölmesi bozgunun bir
sebebi olabilir48. Bir diğer neden ise İskender’i öldürerek onur kazanmak
isteyen Pers komutanlarının merkezi zayıflatarak İskender’e karşı
doğrudan hücuma kalkmaları ve sonucunda kendi hayatlarını
kaybettikleri gibi ordunun de dengesini bozarak yıkıma zemin
hazırlamalarıdır49.
Sonuç olarak Granikos savaşı batı Anadolu’daki Pers kuvvetinin
büyük bir kısmının bir anda yok edildiği savaş olmuştur. Bu savaşta
Persler askerlerinin yanı sıra pek çok yüksek dereceli komutanı da
kaybetti. Pers egemenliği Anadolu’nun büyük bir kısmında tamamen
çöktü. İskender kazandığı tek bir zaferle Anadolu’nun kapılarını
tamamen açmış oldu. Bu savaştan sonraki Perslerin en büyük organize
karşı koyması, neredeyse bir yıl sonra ve Anadolu’nun güney sınırında
İssos’ta olmuştur.
44
Badian 1977, 88.
Badian 1977, 290-291.
Fuller 1958, 148.
47
Hammond 1980, 88.
48
Badian 1977, 283.
49
Tarn 1948, 16.
45
46
102
HARİTA VE RESİMLER
Harita 1. Büyük İskender'in Troas güzergâhını gösteren harita
Resim 1. Makedonya ordusunun toplandığı Arisbe Ovası
103
Resim 2. Kolonai kenti üzerinden Adresteia Ovasının görünüşü
Resim 3. Pers ordusunun topladığı Zeleia kentinin bulunduğu tepe
104
Resim 4. Granikos savaş alanının doğudan Perslerin bulunduğu yerden
görünüşü
Resim 5. Granikos Çayı
105
Resim 6. Granikos Savaşının ilk safhasını gösteren plan
Resim 7. Granikos Savaşının ikinci safhasını gösteren plan
106
Resim 8. Granikos Savaşının son safhasını gösteren plan
KAYNAKÇA
Andronikos 1970
Badian 1977
Berve 1926
Bosworth 1973
Bosworth 1988
Brunt 1962
Droysen 1917
Engels 1978
M. Andronikos, “Sarissa”, BCH 94 (1970) 91-114.
E. Badian, "Τhe battle of the Granicus: A new look" Αρχαία
Μακεδονία ΙΙ, ανακοινώσεις κατά το Δεύτερο Διεθνές Συμπόσιο,
Θεσσαλονίκη, 19 - 24 Αυγούστου 1973, Θεσσαλονίκη (1977)
Αρχαία Μακεδονία 271-293.
H. Berve, Das Alexanderreich auf prosopographischer Grundlage
(München, 1926).
A.B. Bosworth, "Asthetairoi", CIQ 23 (1973) 245-253.
A.B. Bosworth, Conquest and Empire: the reign of Alexander the
Great (Cambridge, 1988).
P. A. Brunt, “Persian Accounts of Alexander's Campaigns” CIQ
12 (1962) 141-155.
G. Droysen, Geschichte Alexanders des Grossen, (Berlin, 1917).
D. W. Engels, Alexander the Great and the Logistics of the
Macedonian Army (London, 1978).
107
Foss 1973
Fuller 2004
Green 1992
Green 2007
Hammond 1980
Hauben 1975
Lauffer 1981
Liampi 1999
Lock 1977
Marsden 1977
Mc Coy 1989
Nikolitsis 1974
Price 1991
Tarn 1948
Wilcken 1967
108
C. Foss, "Τhe battle of the Granicus: A new look", Αρχαία
Μακεδονία ΙΙ, ανακοινώσεις κατά το Δεύτερο Διεθνές Συμπόσιο,
Θεσσαλονίκη, 19 - 24 Αυγούστου 1973, Θεσσαλονίκη Αρχαία
Μακεδονία (1974) 95-502.
J. F. C. Fuller, The Generalship of Alexander the Great
(Cambridge, 2004).
P. Green, Alexander of Macedon 356-323 B.C A Historical
Biography (Berkeley, 1992).
P. Green, Alexander the Great & the Hellenistic Age (London,
2007).
N. G. L. Hammond, "Τhe battle of the Granicus river", JHS 100
(1980) 73-88.
H. Hauben, "The expansion of Macedonian Sea-Power under
Alexander the Great", Alexandre le Grand. Image et réalité
(Genève, 1975).
S. Lauffer, Alexander der Grosse (München, 1981).
K. Liampi, Der Makedonische Schild (Athens, 1999).
R.A. Lock, "The origins of the Argyraspids", Historia 26 (1977)
373-378.
E. W. Marsden, “Macedonian military machinery and its designs
under Philip andAlexander”, Αρχαία Μακεδονία 2 (1977) 211.
W. J. McCoy, “Memnon of Rhodes at the Granicus” The AJPh
110 (1989) 413-433.
N. Nikolitsis, Τhe battle of the Granicus (Stockholm, 1974).
M. J. Price, The Coinage in the Name of Alexander the Great and
Philip Arrhidaeus (Zurich – London, 1991).
W.W. Tarn, Alexander the Great, II Sources and Studies
(Cambridge, 1948).
U. Wilcken, Alexander the Great (New York, 1967).
Çanakkale Araştırmaları Türk Yıllığı 10-11’nci Sayısı (s.109-126)
MİLLİ MÜCADELE SIRASINDA YUNANLILARIN VE
İTİLAF DEVLETLERİNİN ÇANAKKALE BÖLGESİNDE SAVAŞ
HUKUKUNA
AYKIRI DAVRANIŞLARI HAKKINDA KISA NOTLAR
Barış BORLAT
Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Rektörlük Atatürk İlkeleri ve
İnkılâp Tarihi Bölümü
ÖZET
Mondros Mütarekesinden sonra İtilaf Devletleri “paylaşım projesi”ni
uygulamaya koymuşlardı. Bu çerçevede Çanakkale bölgesinde İngilizler ve Yunanlılar
hızlı bir çalışma başlattılar. Bölgede Yunan işgalinin başlamasıyla birlikte Yunanlılar
halka savaş hukukuna aykırı davranışlarda bulundular. Her fırsatta köyleri basarak
mallarına el koyuyorlar, haksız yere dayak atarak köylüleri yurtlarından göç etmeye
zorladılar. İngiliz ve Fransızlar da halka çeşitli eziyetlerde bulundular. Yunanlıların
Çanakkale bölgesinde halka yaptığı eziyetler ancak Yunanlıların bölgeden çekilmesiyle
sona erdi.
Anahtar Kelimeler: Çanakkale, Yunanlılar, paylaşım projesi
SUMMARY
After the Armistice Mudros Entente States “Share Project” was adopted to
implement. In this context the British and Greeks in the Chanakkale region have
launched a quick study. Region began with occupation of Greece The Greeks act
contrary to public battle made laws. At every opportunity, raided the villages,
consfiscating property, unjustly beaten by throwing villegers were forced to flee their
homes. British and French also made public the various sufferings. Persecuted by the
Greeks to the public in the Chanakkale region, but ended with the with drawal of the
Grek region.
Key Words: Chanakkale, Greeks, Share Project
Giriş
İnsanlık tarihi kadar eski olan “savaş” olgusunun yıkıcı etkilerini
azaltmaya yönelik bağlayıcı hukuksal kurallar, 19’ncu yüzyılda somut hale
gelmeye başlamıştı. Uluslararası belgeler savaşta dost veya düşman ayırımı
yapılmaksızın, yaralılara, hastalara, kazaya uğramış denizcilere, savunmasız
veya teslim olmuş bir düşmana, savaş esirlerine, işgal edilmiş bir ülkenin
sivil halkına, sağlık kurumlarına, personeline, araçlarına, kültür ve sanat
varlıklarına saygı, koruma ve ayrıcalıklar öngörmekteydi1.
Birinci Dünya Savaşı’na kadar olan dönemde, bu konuda aşağıdaki
uluslararası sözleşmeler yoluyla suistimallerin önlenilmesine çalışılmıştı.
1.Korsanlığın kaldırılması, deniz kuşatmalarının fiili olması, tarafsız
gemilerdeki düşman eşyasının ve düşman gemilerindeki tarafsız eşyanın
savaş kaçağı olmadıkça müsadere edilmemesine ilişkin 16 Nisan 1856
tarihli Paris Deniz Hukuku Beyannamesi,
2.22 Ağustos 1864 tarihinde Cenevre’de imzalanan Savaş Alanında
Yaralıların Durumunun İyileştirilmesi Sözleşmesi ve bu sözleşmeye 20
Ekim 1868 tarihinde eklenen maddeler,
3.1864 tarihli Cenevre Sözleşmesi’nin deniz savaşlarında da geçerli
olmasına dair 1868 tarihli 3 numaralı La Haye (Lahey) Sözleşmesi,
4.Savaş yöntem ve araçlarını ilk defa düzenleyen 22 Ağustos 1868
tarihli Saint-Petersburg Sözleşmesi,
5.Savaşlarda patlayıcı ve yangın çıkarıcı maddelerin kullanılmasını
yasaklayan 11 Aralık 1868 tarihli Saint-Petersburg Sözleşmesi,
6.Tarafsızların savaş zamanındaki yükümlülüklerini öngören 7
Mayıs 1871 tarihli Washington Sözleşmesi,
7.Kara savaşının kurallarını düzenleyen 29 Temmuz 1899 tarihli
Lahey Sözleşmeleri,
8.Savaşta hastane gemilerinin devlet yararına konulmuş bütün vergi
ve harçlardan muaf tutulmasına dair 21 Aralık 1904 tarihli Lahey
Sözleşmesi,
9.Savaştaki hasta ve yaralıların durumlarının iyileştirilmesine dair 6
Temmuz 1906 tarihli Cenevre Sözleşmesi,
10.Birinci Lahey Sözleşmeleri’nin yeniden gözden geçirilmesi ve
genişletilmesi sonucu imzalanan 10 ve 18 Ekim 1907 tarihli Lahey
Sözleşmesi.
Bu sözleşme ile kara savaş hukukunu ayrıntılarıyla tanımlıyordu. Bu
sözleşmenin 3’ncü maddesine göre; imzalayan devletler savaş esnasında
1
Seha L. Meray, Uluslararası Hukuk ve Örgütler, AÜSBF Yayınları, Ankara Üniversitesi Basımevi Ankara
1979, s. 247.
110
işlenmiş bütün fiillerin sorumluluğunu kabul etmeyi yükümleniyorlardı.
22’nci maddeye göre; savaşan guruplar düşmana zarar verme konusunda
sınırsız bir hakka sahip değillerdi. Yine sözleşme ile teslim olmuş düşmanı
öldürmek ve yaralamak ise yasaklanmıştı. Savunulmamış şehirler,
kasabalar, ikamete mahsus evler yahut binalara hangi vasıtayla olursa olsun,
hücum veya bunları bombardıman etmek yasaklanmıştı. Hücumla dahi
alınsa bile bir şehrin ya da yerin yağma edilmesi yasaktı. Aile şerefine ve
haklarına, şahısların hayatına ve özel mülkiyetine, dinsel inançlara ve
ayinlerin icrasına hürmet gösterilmesi benimsenmişti ve kesin olarak yağma
yasaktı2.
Her ne kadar 1907 Lahey Sözleşmesi ise Kara Savaş Hukuku
belirlenmişse de bu tarihten sonra yapılan savaşlarda pek çok kez
sözleşmenin ihlal edildiği görülmektedir.
Bu çalışmada Yunanistan’ın Anadolu’yu işgali sırasında ve işgal
boyunca Çanakkale bölgesinde Yunanlılar tarafından yapılan ihlaller
incelenmeye çalışılmıştır.
Anadolu’da Yunan İşgali ve Zararlarına Genel Bir Bakış
Osmanlı Devleti için Birinci Dünya Savaşını sona erdiren Mondros
Ateşkes antlaşmasıyla birlikte Anadolu’da işgaller hızla genişledi. Amasya
Tamimine kadar İngilizler ondokuz, Fransızlar dokuz, İtalyanlar on ve
Yunanlılar iki yeri işgal etmişlerdi3. İşgalciler gizli paylaşım antlaşmalarını
da gözeterek Anadolu’yu işgal bölgelerine ayırdı. Yunanistan da bu
paylaşım da Megalo İdea4 fikrini gerçekleştirebilmek için İngiltere başta
olmak üzere İtilaf güçleri ile işbirliği içine girdi.
İşgallerini meşrulaştırma arayışındaki Yunanistan bunun için
Anadolu’ya nüfus nakline başladı. Bu amaçla Ayvalık ve Çanakkale
bölgesine çeşitli yollarla Rumlar sokulmaya çalışıldı. Yine bu gelişmelerle
ilgili bölgelerde bulunan İngiliz Komiserleri yardımcı olmaktaydı. Bu
durumla ilgili Çanakkale Mutasarrıfının 22 Mayıs 1919 da Dahiliye
Nezaretine sunduğu raporda; Mondros’tan, Bozcaada’dan, Limni’den ve
Yunanistan’ın diğer bölgelerinden Rumların Çanakkale sahillerine geldiği
ve bu gruplara Çanakkale’de görevli İngiliz temsilcisi Mösyö Vetibol’un
yardımcı olduğu belirtilmekteydi. Bahriye Nezareti, 26 Mayıs 1919
tarihinde, Balkan Savaşlarından sonra ve Birinci Dünya Savaşı öncesinde
Limni ve Bozcaada’ya giden Rumların deniz yoluyla kontrolün
2
http://www.msb.gov.tr/asad/default.php?page=SCH9.
Mithat Atabay, Atatürk İlkeleri ve İnkılâp Tarihi (Kurtuluş Savaşı, Devrimler ve Atatürkçülük), Kriter
Yayınları, İstanbul 2011,s.83.
4
Megalo İdea hakkında ayrıntılı bilgi için bakınız, Oğuz Kalelioğlu, Tarih Boyunca Türk-Yunan İlişkileri
ve Megali İdea, Bilgi Yayınevi, Ankara 2009, s.90-115.
3
111
sağlanamadığı Çanakkale sahillerine çıkmakta olduklarını, amaçlarının bazı
bölgelerde nüfus üstünlüğü sağlamak olduğunu bildiriyordu5.
İngiliz Savaş Konseyi’nin onayı üzerine, Dışişleri Bakanlığı,
Ortaelçi Granville’e 16 Temmuz’da gönderdiği gizli yazıda, İaşe
Bakanlığı’nca
el
bombalarının
ucuz
fiyatlarla
Yunanistan’a
sağlanabileceğini bildiriyordu. Diğer taraftan, Çanakkale dolaylarındaki
Yunan askerlerine, İngiliz ordu kaynaklarından yiyecek dağıtılıyordu6.
Anadolu’da yaşayan yerli Rumlar da işgal sürecinde Yunanistan ile
işbirliği içine girmişti. 15 Mayıs 1921 tarihinde Matbuat ve İstihbarat
Müdiriyet-i Umumiyesi, Erkan-ı Harbiye-i Umumiye Riyaseti’ne
gönderdiği istihbarat raporunda, Yunan Kumandanlığının İzmir, Manisa,
Balıkesir, Bursa, Çanakkale, İzmit, İzmir, Üsküdar, Denizli, Aydın işgal
hattında yaşayan 1291(1875), 1292(1876), 1293(1877) ve 1294(1878)
doğumlu Rumların Akşehir, Bursa, Ödemiş, depolarına müracaat ederek
silah altına alınmasını istiyordu7.
İşgallerine dayanak arayışlarını uluslararası alanda da devam ettiren
Yunanistan, 1919 Nisan ayında Stratos ve Kalogeropulos tarafından
Amerikan Başkanı Wilson’a yazdıkları mektupta, Kuzey Epir’den
başlayarak Gelibolu yarımadası, Çanakkale ve kazalarını da içine alan bir
bölgenin Yunanistan’a bırakılmasını talep ediyordu8.
Batı Anadolu’da Yunan işgali nedeniyle oluşan otorite boşluğundan
faydalanmak isteyen bazı Müslüman unsurlar da bölgede çetecilik
faaliyetlerine başlamışlardı9. Bu tür girişimler, Yunan işgalleri karşısında
direniş gösteren Kuva-yı Milliye birliklerinin de zayıflamasına neden
oluyordu.
5
Adnan Sofuoğlu, “Anadolu üzerindeki Yunan Hedefleri ve Mütareke Dönemi Fener Rum Patrikhanesi’nin
Faaliyetleri,” Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, Sayı 28, Cilt: X, (Mart 1994) ,s.28;
BOA, DH. KMS, Dosya:52-5, Vesika: 69 s.200 “Mahall-ı meşguledeki Rum nüfusunun teksiri ve lebe’l-icab
kuvve-i fa’aleninde tertibi için Bursa, Ankara, Konya hatta Gelibolu, İzmit gibi mahallerden de Metropolidler
vasıtasıyla Rum gençlerinin İzmir’e da’vet edildiği ve celb-i nazar etmemek üzere bunlardan tarik-i muhlalife
ve suret-i fırka ile mahalleri esbalanı tehiyeye çalıştıkları anlaşılmıştır. Şu muamele ve hareket memleketin
hal
ve atisi için fevkalade celb-i dikkat ve ehemmiyettir.” aktarmaktadır.
6
Salahi Sonyel, Kurtuluş Savaşı Günlerinde İngiliz İstihbarat Servisi’nin Türkiye’deki Eylemleri, TTK,
Ankara 1995,s.90.
7
Zafer Çakmak, İzmir ve Çevresinde Yunan İşgali ve Rum Mezalimi (1919-1922), Yeditepe Yayınevi,
İstanbul s.213. Anadolu’da Rumların silah altına alınması ve Ermeni işbirliği hakkında ayrıca bkz., Kemal
Atatürk, Nutuk, c.I, Milli Eğitim Bakanlığı Basımevi İstanbul 1970, s.2.
8
Michael Llewellyn Smith, Yunan Düşü, çev.:Halim İnal, Ayraç Yayınevi, Ankara 2002, s.211.
9
Çanakkale bölgesindeki çete faaliyetleri hakkında ayrıntılı bilgi için bakınız, BCA., 030.10 54 356.4 -21.10.
BCA 030.10 54 357.8- 17.4.1339 tarih ve 1002 numaralı harp raporu, BCA 030.10 54 357.8- 19.4.1339 tarih
ve 1058 numaralı harp raporu, BCA., 030.10 54 357.8- 22.4.1339 tarih ve 1089 numaralı harp raporu, BCA
030.10 54 357.8- 5.5.1339 tarih ve 1036 numaralı harp raporu, BCA., 030.10 54 357.8- 8.5.1339 tarih ve 1345
numaralı harp raporu.
112
Anadolu’da Yunanistan’ın yaratmış olduğu tahribatla ilgili İsmet
Paşa Lozan Konferansı’na 20 Ocak 1923 tarihinde bir rapor sunmuştu. Bu
raporda Yunanistan’ın Anadolu’daki zarar verdiği alanlar10 sayılmakla
birlikte bu bölgenin yaklaşık yüz ölçümü 135.000 kilometre kare olarak
belirtilmişti. Bu alan Lozan Konferansı’nın yapıldığı İsviçre’nin yüz
ölçümünün üç katı kadardı. Anadolu’daki demiryollarının % 54 bu alanda
bulunuyordu. Yunan işgali sırasında 3.593 cami, medrese ve okul, 710 işyeri
fabrika yakılmıştı. Çanakkale’deki zarar ise 122.321 Türk lirası olarak tespit
edilmişti11.
Paris Maten gazetesinde Franklin Bouillion12’un Anadolu’daki
Yunan tahribatı ile ilgili “Bugün mezalim sahasında bir milyon aç ve çıplak
halk vardır” başlığıyla kaleme aldığı yazı dikkat çekicidir. Sadece
Manisa’da 11.000 evden 10.000’inin yakıldığını, bu eylemlerin bizzat
Yunanlı askerler tarafından yapıldığına birçok şahidin olduğunu belirtmişti.
Bouillion yazısında medeniyetin böyle bir vahşetle övünemeyeceği gibi
bunun insanlığa karşı yapılan bir hareket olduğunu vurgulamıştı13. Yine
başka bir Fransız tanık Mösyö Karlo Uşak’ın işgalinin başlangıcından
itibaren tanık olduklarını aktarırken Yunanlılar tarafından köylülerin
hayvanlarının gasp edilerek, Ermeni ve Rum tüccarlara yok pahasına
satıldığını ifade etmekteydi14.
Benzer bir ifadeyi İngiliz Koramiral Webb 14 Şubat 1919 tarihli
raporunda şöyle aktarıyordu: “Yunan askerleri rezalet çıkarıyorlar… Doğu
Demiryolu boyunca… Köylere girerek istediklerini alıyorlar. Kadınlara
sataşıyorlar ve fırsatı buldukları bir sırada minaredeki müezzine ateş ederek
eğlendikleri de tespit ve iddia ediliyor” 15.
İzmir İtalyan delegasyonundan İstanbul Yüksek Komiseri Kont
Sforza’da 28 Mayıs 1919 tarihli raporunda Yunan askerlerinin tutuklanan
binlerce asker ve sivil Müslümanın yanlarındaki paralarının, subayların
gözleri önünde alındığını aktarıyordu16.
10
Raporda tahrip olanlar alanlar: “İzmir Merkez Sancağı, Aydın, Denizli Sancakları, Bursa Merkez Sancağı,
Ertuğrul, İzmit, Eskişehir, Balıkesir(Karesi), Afyonkarahisar, Kütahya ve Çanakkale Sancaklarıyla, Ankara
Vilayetine bağlı Haymana İlçesini(Kazasını) ve Muğla Sancağının bazı parçalarını” göstermektedir.
11
Seha Meray, Lozan Barış Konferansı Tutanaklar-Belgeler, c.III, YKY, İstanbul 2001, s.151-156.
12
Franklin Bouillion Anadolu’da Fransız heyet başkanı olarak bulunmuştur.
13
Anadolu’da Yunan Mezalim ve Vahşeti (Üçüncü Kısım Yunan Fecayi Hakkında Raporlar, Vesikalar,
Mektuplar), İstihbarat Matbaası, Ankara 1338,s.231
14
Anadolu’da Yunan Mezalim ve Vahşeti (Üçüncü Kısım Yunan Fecayi Hakkında Raporlar, Vesikalar
Mektuplar), s.260.
15
Gotthard Jaeschke, Kurtuluş Savaşı İle İlgili İngiliz Belgeleri, TTK, Ankara 1971,s.55-56.
16
Mevlüt Çelebi, İtalyan Arşiv Belgelerinde Anadolu’da Yunan Mezalimi (1919-1922), ATAM yay,
Ankara 2010, s.16.
113
Fransız, İngiliz, İtalyan temsilcilerinin Anadolu’da yaşananları
aktarmaları kadar esir Yunan askerlerinin ifadeleri de önem kazanmaktadır.
İkinci kısmın emrinde ağır topçu tabur kumandanı Yüzbaşı Atinalı Yorgi
ifadesinde, geri çekilme esnasında topları tahrip etmesini emredildiğini,
Yunan asker ve yerli Rumların birçok fenalıkta bulunduklarını aktarıyordu.
13’ncü Piyade Alayı 2’nci Tabur yaveri Üsteğmen Nikolos oğlu Kefalunyalı
Yorgi ise Trokipis’in esir edilmesi sonrası birliklerin dağılarak kendi
istedikleri harekete başladığını ifade ediyordu. Uşak Belediye binasında
Üsteğmen Yorgi oğlu Dimitri yerli Rum, Ermeni, Çerkes ve Yunanlılardan
oluşan çetelerin tahribatına bizzat kendisinin şahit olduğunu belirtiyordu17.
Anadolu’nun işgalinde bulunan bir Yunanlı ise “Sadece soygunculuğu
düşünür olmuştuk. Türk köylerini talan etmeğe koyulmuştu askerler. Ve
Kemal haklı olarak: “Düşmanın yaptıklarından ben utanç duyuyordum”
şeklinde demeç veriyordu”18 diyecekti. Yunanlı yazar Dimitri Kitsikis,
“Yunan Propagandası” isimli kitabında, 15 Mayıs gününü şöyle nakletmişti:
“Yunan birlikleri Türklere karşı cinayetler işlemişlerdir. Ve bu cinayetler
öylesine gerçekti ki, kimse inkâra cesaret edememiştir.”
Yunan faaliyetleri yerli ve yabancı basında da geniş yankı
uyandırmıştı. İngiliz gazetesi “Daily Express”, 31 Mayıs 1919 tarihli
sayısında 15 Mayıs gün ki olaylara geniş yer ayıracaktı. Bu habere birinci
başlık olarak, “ İzmir’de Yunanlıların cinayetleri” ikinci başlıkta
ise“Silahsız Türkler soyuldu ve öldürüldü” şeklinde atılmıştı. Yine İngiliz
gazetesi “Morning Post” ise 29 Mayıs 1919 gün ki sayısında “İzmir’den
kanlı karışıklıklar” başlığı altında 15 Mayıs olaylarını okuyucularına
duyuracaktı19.
Yerli basında ise “Açıksöz” gazetesi 29 Mart 1921 günkü sayısında
okuyucularına Kırkkilise (Kırklareli) bölgesindeki Müslümanların
evlerinden zorla çıkarıldıklarını yerlerine ise Kafkaslardan getirilen
Rumların yerleştirildiğini bildiriyordu. Sinop gazetesi de 25 Ağustos 1922
tarihinde yapılan resmi tebliğde Adalar Denizi’nden (Ege Denizi) Ayvacık
kazasının Tuzla Çayı bölgesine eşkıyaların çıkarıldığını ve Çanakkale
kasabasında bazı yangınlar meydana geldiğini bildiriyordu”20.
17
Anadolu’da Yunan Zulüm ve Vahşeti, s.277.
Dido Sotiriyu, Benden Selam Söyle Anadolu’ya, Fransızcadan Çeviren: Atilla Tokatlı, Alan Yayıncılık,
İstanbul 1970,s.171.
19
Aydın Taneri, Türk-Yunan Kültür Savaşı, Ocak Yayınları, Ankara (t.y.), s.112.
20
Mustafa Tatlıcı, Musa Yıldız, Seyfettin Ünlü, Sinop Gazetesi’nin Tanıklığında Milli Mücadele, İstanbul
Büyük Şehir Belediyesi, İstanbul 2006, s.37. Anadolu basınına diğer yansımaları için ayrıca bakınız: “Garbi
Trakya kıyamı hakkında yeni tafsilat” Akşam, 7 Kânunuevvel 1338.
“Çanakkale’de” Akşam, 9 Teşrinisani 1338.
“Yunanlılar Trakya’yı tahliye ederken neler yapıyorlar” Akşam, 15 Teşrinisani 1338.
18
114
Çanakkale Bölgesinde Yunanlıların Savaş Hukukuna Aykırı
Faaliyetleri
Çanakkale bölgesindeki Yunan işgal sahalarından en önemli yerini
Ezine oluşturmaktaydı. Yunanistan’ın Ezine ve civarındaki etkinliğini
sağlayabilmesi için ise Ezine hapishanesin ayrı bir önemi vardı. 21 Nisan
1921 tarihli ve 83 sayılı ifade tutanağında Selim oğlu Mehmet’in anlattıkları
Ezine Hapishanesi’nde yaşananların ortaya çıkması için önemli bilgiler
vermektedir. Mehmet ifadesinde on beş Yunan askerinin 15 Aralık 1920
günü kendisini evinden alarak Ezine Hapishanesine götürdüğünü belirterek;
hapishanenin durumu ile ilgili olarak buradaki Müslüman mahkûmların
gördükleri işkenceleri bütün ayrıntılarıyla dile getirmektedir. Kendisinin de
bu işkencelere maruz kaldığını, anne ve babasının sağladığı 40 liralık fidye
ile serbest bırakıldığını ifade etmektedir21. Mehmet ifadesinde Yunan
askerlerinin Müslümanlardan fidye alabilmek için çeşitli bahanelerle
hapishaneye getirdiğini ve para alıncaya kadar burada çeşitli işkencelerin
uygulandığını belirtmektedir.
Benzer uygulamalar Biga’da da yaşanmıştı. Yeni Çiftlik köyünden
köylüler fidye olarak 200 lirası alınarak serbest bırakılmıştı. Biga Jandarma
Kumandanlığının 14 Mart 1921 tarihli ve 1247 numaralı raporuna göre
isimleri şu şekildedir:
1.Yeni Çiftlik ahalisinden Abdurrahman oğlu Mustafa
2. Yeni Çiftlik ahalisinden Süleyman oğlu Mustafa
3. Yeni Çiftlik ahalisinden Mustafa oğlu Süleyman
4. Yeni Çiftlik ahalisinden Hacı Osman oğlu Osman
5. Yeni Çiftlik ahalisinden Musa oğlu Mehmet
6. Yeni Çiftlik ahalisinden Hacı Musa oğlu Hasan
7. Yeni Çiftlik ahalisinden Ömer oğlu Mehmet
8. Yeni Çiftlik ahalisinden Hasan oğlu Mehmet
9. Yeni Çiftlik ahalisinden Kadir oğlu Mustafa
10. Yeni Çiftlik ahalisinden Mehmed oğlu Ali
11. Yeni Çiftlik ahalisinden Mustafa oğlu Mehmet
12. Yeni Çiftlik ahalisinden İsmail oğlu Rüstem
13. Yeni Çiftlik ahalisinden Mehmed oğlu Hüsmen
14. Yeni Çiftlik ahalisinden Mehmed oğlu Hüseyin Çavuş
15. Yeni Çiftlik ahalisinden İbrahim oğlu Mustafa
16. Yeni Çiftlik ahalisinden Hasan oğlu Eyüp
“Yunanlılar 500.000 Türk’ü öldürüyor” Vatan, 25 Eylül 1923.
“Mazlum ve muzdarip Garbi Trakya müslümanlarından istimdarname” Akşam, 27 Teşrinisani 1338.
21
Türkiye’de Yunan Fecayi, Dâhiliye Nezareti, Matbaa-i Ahmed İhsan ve Şürekâsı, İstanbul 1337,s.211.
115
17. Yeni Çiftlik ahalisinden Hasan oğlu Ömer
18. Yeni Çiftlik ahalisinden Ali Osman oğlu Yusuf
19. Yeni Çiftlik ahalisinden Hüseyin oğlu Hacı Ali
20. Yeni Çiftlik ahalisinden Osman oğlu Ahmet
21. Yeni Çiftlik ahalisinden Osman oğlu Kara Yusuf
22. Yeni Çiftlik ahalisinden Yusuf oğlu Hasan
23. Yeni Çiftlik ahalisinden Mustafa oğlu Mehmet22
Ezine bölgesindeki Yunan işgallerinde Saatçi oğlu Yani, Ezineli
Kostantin, Kör Apostol gibi yerli Rumlar Türklere yapılan eziyetlerde ön
planda görünmekteydi. Kör Apostol Yunan askerlerinin de desteğine
güvenerek Ezine bölgesinde birçok faciayı gerçekleştirmişti. 15 Ekim 1921
tarihinde Ezine Yunan işgal kumandanın emriyle Rumlardan Ezineli
Kostantin ile beş Yunan askeri Pınarbaşı köyüne gelip silah toplamak
bahanesiyle ahaliden Osman oğlu Raşit Çavuş, Arap Ömer, Geyiklili Tatar
Ali’nin kollarını bağladıktan sonra kırbaç ve sopa ile darp etmişlerdi23.
12 Kasım 1921 tarihinde bir subay idaresinde yirmi beş kişilik bir
Yunan müfrezesi ile Kör Apostol Ezine’ye gelerek buldukları her şeyi gasp
ettikten sonra Çerkes Ali Osman’ı dipçikle dövmüş, ellerini ayaklarını
bağlayarak eline geçirdiği taşla vücuduna rastgele vurmuştu. Ali Osman,
Yunan askerlerine 70 ve Kör Apostol’a 30 lira vermek suretiyle hayatını
kurtarabilmişti. Aldığı yaraların tesiriyle Çanakkale hastanesinde üç ay
yatmıştı24.
27 Şubat 1921 tarih ve 1252 numaralı jandarma raporuna göre, 24
Şubat 1921 tarihinde Yunan askerleri Ezine’ye bağlı Kızılköy’de köylülere
yaptıklarıyla yetinmeyerek Kürt oğlu Yahya’yı köy ahalisinin gözleri
önünde öldürmüşlerdi25. Bazı köylerde öldürme olayları yanında, çeşitli
işkenceler de gerçekleştirmişlerdi. 9 Nisan 1921 tarih ve 2336 numaralı
jandarma raporunda, 1 Nisan 1921 günü Ezine’ye bağlı Köseler köyünde
yaşananlar aktarılıyordu. Asteğmen Nikola Burkidis komutasında on Yunan
askeri yanlarında bulunan yerli Rum çetecilerle birlikte köy ahalisinden Deli
Hasan oğlu Mustafa’nın babası Ahmet’i süngü ve dipçik ile darp ederek baş
aşağı asmışlardı. Bununla da yetinmeyerek asılı duran savunmasız Ahmet’in
altında saman yakmak suretiyle işkence etmişlerdi26.
22
Türkiye’de Yunan Fecayi, (İkinci Kitap), Dâhiliye Nezareti, Matbaa-i Ahmed İhsan ve Şürekâsı, İstanbul
1337, s.245-246.
23
Türkiye’de Yunan Fecayi,s.208.
24
Türkiye’de Yunan Fecayi, s.208-209.
25
Türkiye’de Yunan Fecayi, s.204.
26
Türkiye’de Yunan Fecayi, s.219.
116
Çanakkale Jandarma Komutanlığı’nın 18 Mart 1921 tarih ve 1806
sayılı raporunda, Ezine’ye bağlı Dümrek köyündeki Yunan askerlerinin
hukuksuz uygulamalarına yer veriyordu. Bir köyden diğer köye gitmeye
çalışan dört köy ahalisinin yolu Yunan askerleri tarafından kesilmek
suretiyle öldürülerek köy yakınındaki dereye atılmıştı. Köylüler Yunan
askerlerinin yaptıkları baskılar nedeniyle köyden çıkamadıkları için, bu süre
içerisinde öldürülen köylülerin cesetleri yabani hayvanlar tarafından
parçalanmıştı27.
Çanakkale Jandarma Komutanlığı’nın 26 Nisan 1921 tarihli vukuat
cetveline göre 14 Kasım 1921 tarihinde Ezine’ye bağlı Sarıçalı köyüne gelen
Yunan askerleri Ezine’ye gitmekte olan köy muhtarını, ahaliden bazı
kimseleri ve köy korucusunu tutuklayarak Ezine’ye sevk etmişlerdi. Yunan
askerlerinin işkencesiyle köy korucusu hayatını kaybetmişti28.
Sarıçalı köyü ihtiyar heyetinin 27 Nisan 1921 tarihli mazbatası
Yunan askerlerinin köyde yaptıkları facia hakkında ayrıntılı bilgi
vermektedir. 31 Temmuz 1921 tarihinde köyü abluka altına alan Yunan
askerleri, köylülerin silahlarını teslim etmesini istemişlerdi. İhtiyar heyeti
azalarından Kısa oğlu Osman, Murat oğlu Hasan Çavuş, Korucu Hasan
silahlarını olmadığını söylemeleri üzerine Yunan askerleri tarafından darp
edilerek eşyaları gasp edilmiş, köyde bulabildikleri hayvanları da yanlarında
götürmüşlerdi29.
6 Şubat 1921 tarihli ve 693 numaralı jandarma raporuna göre, 2
Şubat 1921 tarihinde Yunan askerleri yanlarında bulunan 7 kişilik Rum
çetesiyle birlikte Ezine’ye bağlı Bilen köyüne gelmişlerdi. Köy ahalisinden
Mustafa oğlu Mustafa’nın orak parası olan 50 lirası gasp edilerek hanımının
da ziynet eşyalarını almışlardı. Evde değerli ziynet eşyasını saklamasın diye
Mustafa’nın eşinin göbeğine sıcak kül, külün ortasına da ateş koymak
suretiyle saatlerce işkence etmişlerdi30.
Çanakkale Mutasarrıflığının 14 Mayıs 1922 ve 2/841 numaralı
raporuna göre 12/13 Mayıs 1922 Cumartesi gecesi Ezine Yunan
kumandanının emri her yerde duyurulmuştur. Bu emre göre gece saat iki
buçuktan sonra kimse dışarıda bulunmayarak herkes ev ve dükkânlarının
kapısına fener asacaktı. Belirtilen saatten sonra dışarıda dolaşan ya da
kapısına fener asmayanlar Yunan devriyeler tarafından derhal vurulacaktı.
14/15 Mayıs gecesi kasaba ahalisinden Mehmet Efendi oğlu Aşçı Kamil
27
Türkiye’de Yunan Fecayi, s.205.
Türkiye’de Yunan Fecayi, s.205.
29
Türkiye’de Yunan Fecayi, s.206.
30
Türkiye’de Yunan Fecayi, ,s.207.
28
117
Usta, Hacı Halil Ağanın oğlu Ahmet Ağa ve Halil Çavuş’un kardeşi
İsmail’in evlerinin kapısındaki fenerlerin rüzgârın etkisiyle söndüğü Yunan
devriyeler tarafından görülerek hanelerinden zorla alınmışlardı. Belediye
binasına götürülen ahali burada darp edilmişti. İsmail, Yunan askerleri
tarafından vücudunun çeşitli yerlerinden bıçaklanmıştı31.
Ezine ve Bayramiç kazalarında, Yunanlıların bölgeyi boşaltmasıyla
yaptıkları mezalim daha iyi ortaya çıkmıştı. Yunanlıların boşalttıkları
alanlarda kuyularda kafaları kör bıçakla kesilmiş, taşla ezilmiş ve çeşitli
işkencelerle öldürülmüş insan cesetleriyle bıçak, fes ve kemikler
bulunmuştu. Bazı cesetlerin kimlikleri belirlenerek defin işlemleri
yapılmıştı32.
İngilizlerin Tutum ve Davranışları
Gelibolu Yarımadasında da İngilizler savaş hukukuna aykırı
davranışlar yapmışlardı. İngilizler; 31 Temmuz 1923 tarihinde Sarafim
Çiftliğinde, 31/1 Ağustos gecesi 1923’te Küçük Anafartalar’da, Büyük
Kemikli’de ve 1 Ağustos’ta yeniden Büyük Kemikli’de, 5 Ağustos 1923
akşamı Akbaş ile Bigalı arasındaki sahilde yangın çıkartmışlardı. Bu
gelişmeler üzerine Türkiye Büyük Millet Meclisi, İstanbul İngiliz Yüksek
Komiserliği nezdinde girişimde bulunmuş ve İngiliz temsilciliği yangın
neticesinde oluşan zarar ziyan tespitinin yapılarak TBMM’ye sunulacağını
bildirmişti. Ayrıca İngiliz temsilciliği oluşan zarar ve ziyanın kendilerince
karşılanacağını belirtmişlerdi33.
Çanakkale şehir merkezi ve merkez köylerinde de benzer olaylara
rastlanmıştı. Karacaören köyünden Hacı Hüseyin oğlu Süleyman’ın devesi
köye yarım saat uzaklıkta Çardak mevkiinde sahil boyunda otlarken iki
İngiliz askeri tarafından alaturka saatle 4-5 civarlarında öldürülmüştü.
Jandarma Komutanlığı’nın yaptığı incelemelere göre Nara bölgesinden
gelen İngiliz askerleri keyfi suretle deveye bir el ateş açarak öldürmüşlerdi.
Bu durum üzerine Türk yetkililer, İstanbul’da Harington nezdinde girişimde
bulunarak devenin bedeli olan 250 liranın karşılanması ve bu tür olayların
tekrarını engellemek için resmi yazışmaya başlamışlardı. Yazışmalarda
İngiliz temsilciler devenin itlafının keyfi surette yapıldığını kabul etseler
dahi üç ay süren bu yazışma sürecinden sonuç alınamamıştı34.
31
Arşiv Belgelerine göre Balkanlar'da ve Anadolu'da Yunan Mezalimi II (Anadolu'da Yunan
Mezalimi), Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü, , Ankara 1996, s.266-269.
32
Arşiv Belgelerine göre Balkanlar'da ve Anadolu'da Yunan Mezalimi II (Anadolu'da Yunan
Mezalimi,), s.287-288.
33
BOA.,12.8.1923,HR. İM Dosya No. 80 Gömlek.58.
34
BOA.,16.5.1923, HR. İM Dosya No. 73 Gömlek.53.
118
Bu arada Çanakkale Mektep-i Sultaniyesi’nde on altı öğretmen
Çanakkale’den çıkarıldıkları için üç ay maaş alamamışlar bu dönem
içerisinde aileleriyle yaşadıkları zorluklar nedeniyle İstanbul Hükümeti
Dışişleri Bakanlığı nezdinde girişimlerde bulunmuşlardı. Bu girişimler
sonucunda on altı öğretmen Van, Maraş, Manisa gibi bölgelere tayin
edilmişlerdi. 35
Çanakkale’de tercüman olarak görev yapan Halil (Dilmaç) Efendi’yi
18 Kasım 1922 günü İngilizler evinden dışarıya çağırarak zorla
tutuklanmışlardı36. Bununla da yetinmeyen İngiliz İşgal Kuvvetleri Kale-i
Sultaniye Orman Müdürünü de tutuklamışlardı. Bunun üzerine TBMM
Hükümeti’nin Dışişleri Bakanlığı Harington nezdinde girişimde
bulunmuştu. Harington tarafından yapılan açıklama memurların ellerinde
bulunan dolaşım ve ikame vesikalarının İngilizler tarafından
damgalattırılmadığı sürece tutuklama işlemlerinin devam edeceği
şeklindeydi37.
Büyük Taarruz sonrasında Çanakkale civarında sıkışan İngilizler için
General Harington İzmir’de bulunan Mustafa Kemal’e gönderdiği
telgrafında iki ordu arasında olası bir hadiseden endişeli olduğunu
bildirmişti38. Mustafa Kemal, General Harington’un telgrafına verdiği
cevapta Türk Ordusunun mağlup Yunan ordusunu takip ettiğini, Yunan
birliklerinin Anadolu’yu baştanbaşa tahrip ederek yüz binlerce kişiyi
mecalsiz bıraktığını, bir yandan da Trakya’da mezalime devam ettiğini ifade
etmişti. Yunanlıların bu süreçte tarafsız bölgeyi de su-istimal ettiğini bunun
ise en yakın örneğinin 23 Eylül 1922’de Ezine’deki uçaklarının faaliyetlerini
göstermişti. Mustafa Kemal telgrafında, Çanakkale’de yapılan tahribata da
yer vererek İngilizlerin Erenköy ile Çanakkale arasındaki arazide
tahribatlarda bulunduğunu, Çanakkale’deki bina ve malların tahrip edildiğini
ifade etmişti. Ayrıca Yunan birliklerinin çekilme esnasında ve yapmaya
çalıştıkları tahkimatta Müslümanları zorla çalıştırmalarının ise dikkatle
izlendiğini söylemişti.39
Çanakkale’de İngiliz ve Türk ordusunun karşı karşıya kalması
Fransız kamuoyunda da yer bulmuş ve Fransızlar Türklerin Yunanlıları
takip gibi bir durumu en doğal hakları olduğunu dile getirmişlerdi. Fransız
35
BOA., 21.1.1923,HR.İM Dosya.66 Gömlek.18
BOA 10.2.1923 HR. İM Dosya.67. Gömlek.22
BOA, 19.12.1922 HR. İM Dosya. 63 Gömlek. 75
38
Atatürk’ün Tamim, Telgraf ve Beyannameleri, Atatürk Araştırma Merkezi Yayınları, Ankara,2006,s.486.
39
Atatürk’ün Tamim, Telgraf ve Beyannameleri, s.487.
36
37
119
L’Intransigeant gazetesi, Çanakkale Olayı40’nın iki tarafı yeni bir savaşa
sürükleyebileceğine de işaret ederek; “İşte karışık ve tehlikeli anlar geri
geldi, sokakta, her toplanılan yerde endişeli konuşmalar işitiliyor: -Ya
savaş? –Türkler ne yapacaklar? –Orada dövüşürlerse biz ne yaparız?
Şaşırtıcı haberler dolaşıyor: İngilizler Çanakkale’de çember içine alınmış”
manşetini atmıştı41.
Mudanya Ateşkes Antlaşması yapılmış olmasına rağmen İngilizler
İstanbul’dan kaçan Rum ve Ermenileri amale sıfatıyla Çanakkale’ye
getirmişlerdi. Dışişleri Bakanlığı’nın yazdığı rapora göre Çanakkale’ye bu
şekilde nakledilenlerin sayısı 8.000’e ulaşmıştı. Bunlar İngiliz Ordusuna
dahil edilmişti42. İngilizler bu Rum ve Ermenilere asker elbiseleri
giydirmişler Gelibolu yarımadasında Ilgardere’den Seddülbahir’e kadar olan
alanda oluşturmaya çalıştıkları tahkimatın yapılmasında kullanmışlardı43. Bu
durum TBMM’de de gündeme getirilmişti. Başbakan Rauf Bey, 16 Aralık
1922 tarihli Meclis konuşmasında amele namında getirilen Rum ve
Ermenilerin Çanakkale’de Müslümanlara tecavüzlerde bulunduğu, Türk
yetkililerin bu şahısları tutuklamak istediğinde ise İngilizler tarafından
himaye edildiğini açıklamıştı44.
Sonuç
Birinci Dünya Savaşı sonrası başlayan Anadolu’nun işgali sürecinde
İtilaf Devletleri işgal bölgelerinde uluslararası savaş hukukuna aykırı
uygulamalarda bulunmuşlardı. Yunanlılar neredeyse tüm savaş hukuku
kurallarını çiğnemişlerdi. Yunanlıların böyle davranmasındaki başlıca
neden, Yunanistan’ın Anadolu’nun işgaline kalıcı olarak bakması,
Anadolu’daki yerli Rum nüfusun sayısal gücünden faydalanmaya çalışması
TBMM’nin işgaller kadar iç isyanlarla uğraşması gibi etkenlerdi.
Anadolu’da yaratılan tahribatın somut olarak tespiti için Mustafa
Kemal, Türk birliklerinin zaferinin Anadolu halkına duyururken bir taraftan
da çekilen Yunan kuvvetlerinin bölgelerde olası zararlar vermeleri halinde
bunları hangi kıta, kumandan yaparsa numarasını komutanının ismini
öğrenmelerini istemişti45.
Türkiye Büyük Millet Meclisi, Yunan mezalimini dünyaya
duyurmak amacıyla bir nota kaleme almıştı. Bu nota; 1920 yılında Osmanlı
40
Çanakkale Olayı hakkında ayrıntılı bilgi için bkz., David Walder, Savaştan Sonra Çanakkale Olayı:1922,
çev. M.Ali Kabal, Örgün Yayınevi, İstanbul,2004.
41
Yahya Akyüz, Türk Kurtuluş Savaşı ve Fransız Kamuoyu(1919-1922), TTK, Ankara 1988,s.297.
42
BOA, 16.12.1922,HR. İM Dosya No.13 Gömlek No.101
43
BCA 030.10 54 358.1- 7.1.1339 tarihli harp raporundan.
44
TBMM Zabıt Ceridesi, Devre 1 c.25 İçtima.3 s.413
45
Atatürk’ün Tamim, Telgraf ve Beyannameleri, s.486.
120
Mebusan Meclisince kabul edilen Misak-ı Milli’nin Wilson Prensiplerine
uygun olmasına rağmen bunun Yunanlılar tarafından yok sayıldığı ve
Yunanlılar tarafından birçok savaş hukukuna aykırı girişimlerde
bulunduğuna özellikle vurgu yapılmıştı46.
Yunanistan’ın Anadolu’yu işgalinde izlemiş olduğu yöntemlerin
sonuçlarına iki yönden bakılabilir: Birinci yönü uluslararası hukukun ihlali,
diğeri ise iki ülke arasındaki siyasal ilişkilerin yavaşlamasına etki etmesidir.
Uluslararası hukuku ihlali İtilaf Devletlerinin raporlarında sabit ise de
Uluslararası kural koyucu ve uygulayıcıların durumu değerlendirmedeki
esnek bakışlarının da etkisiyle sonuçsuz kaldığı görülmüştür. İkili ilişkilere
olan etkisi ise dış politikada uzun süre kendini hissettirmiştir. Devletin
siyasetinin birey bazındaki sonuçları açısındansa en iyi örnek 1930 yılında
Yunanistan Başbakanı Venizelos’un Türkiye’de karşılanmasında
yaşanmıştır. Afet İnan hatıralarında bu olayı şöyle
anlatmaktadır:
“Venizelos geldiği zaman, yani Venizelos’u ilk gördüğüm zaman
kendisinden çekinmiş, hislerimle hareket etmiştim. Millî Mücadele’de
Biga’da ilkokuldaydım. Venizelos adını duyduğumuz vakit garip bir korku
içinde kalırdık.. Çünkü Venizelos gelecek, kuva-yi milliyecileri şöyle
yapacak, böyle yapacak denirdi.. Babam da Biga’da orman müfettişi iken
Millî Mücadele saflarında çalışmak üzere gittiği için biz ailece korku içinde
idik. Venizelos’u ilk gördüğüm zaman böyle bir his içindeydim.. Fakat
görüyordum ki, Atatürk Venizelos’la gayet samimî olarak konuşuyor ve yeni
dostluklar
yapabilmenin
gereği
üzerinde
duruyordu.
Bu gelişinde, bir ziyaret esnasında Venizelos’u Ankara Palas’ta karşılıyor
Atatürk... Giriş kısmında duruyorlar ve halk da orada toplanmış durumda..
Fakat bir hareket yok.. Atatürk, Venizelos’un arkasına geçiyor ve işaret
ediyor halka alkışlamaları için... Ve ondan sonra alkışlıyorlar. Çünkü
hakikaten halk, Venizelos dendiği zaman bir çekingenlik içinde... Benim de
kendi çocukluğumda olduğu gibi... Venizelos’u gördüğüm zaman nasıl
konuşacağımı bilememiştim. Fakat sonra karşılıklı ve eşi ile beraber
konuşmalarımız oldu”47.
Görüldüğü gibi devletlerin aldığı kararların sonuçları devlet
politikaları kadar birey hayatını da derinden etkilemektedir.
46
47
Anadolu’da Yunan Zulüm ve Vahşeti, Üçüncü kısım,İstihbarat Matbuası, Ankara 1338,s.298.
Afet, İnan, Atatürk’ün Bazı Özellikleri, Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, Sayı 1, Cilt: I, Kasım 1984
121
KAYNAKÇA
Arşiv Belgeleri
Başbakanlık Osmanlı Arşivi
Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi
Süreli Yayınlar
Akşam Gazetesi
Vatan Gazetesi
Sinop Gazetesi
Kitap ve Makaleler
Afet, İnan, Atatürk’ün Bazı Özellikleri, Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, Sayı 1, Cilt: I,
Kasım 1984.
AKYÜZ, Yahya, Türk Kurtuluş Savaşı ve Fransız Kamuoyu(1919-1922), TTK, Ankara
1988.
Anadolu’da Yunan Mezalim ve Vahşeti,(Üçüncü Kısım Yunan Fecayi Hakkında
Raporlar, Vesikalar, Mektuplar), İstihbarat Matbaası, Ankara 1338.
Arşiv Belgelerine göre Balkanlar'da ve Anadolu'da Yunan Mezalimi II (Anadolu'da
Yunan Mezalimi), Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü, Ankara 1996.
ATABAY, Mithat, Atatürk İlkeleri ve İnkılâp Tarihi (Kurtuluş Savaşı, Devrimler ve
Atatürkçülük), Kriter Yayınları, İstanbul 2011.
ATATÜRK, Kemal, Nutuk, Milli Eğitim Bakanlığı Basım Evi, İstanbul 1970.
ÇAKMAK, Zafer, İzmir ve Çevresinde Yunan İşgali ve Rum Mezalimi (19191922),Yeditepe Yayınları, İstanbul 2007.
ÇELEBİ, Mevlüt, İtalyan Arşiv Belgelerinde Anadolu’da Yunan Mezalimi(1919-1922),
ATAM yay, Ankara 2010.
JAESCHKE,Gotthard, Kurtuluş Savaşı ile İlgili İngiliz Belgeleri, TTK, Ankara 1971.
KALELİOĞLU, Oğuz, Tarih boyunca Türk-Yunan İlişkileri ve Megali İdea, Bilgi
Yayınevi,2009.
MERAY, Seha, Lozan Barış Konferansı Tutanaklar-Belgeler, YKY, İstanbul 2001.
MERAY, Seha, Uluslararası Hukuk ve Örgütler, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler
Fakültesi Yayınları, Ankara Üniversitesi Basımevi, 1979.
SMİTH,Mıchael Llewellyn, Yunan Düşü,Çeviren:Halim İnal, Ayraç Yayınevi, Ankara
2002.
SOFUOĞLU, Adnan, “Anadolu üzerindeki Yunan Hedefleri ve Mütareke Dönemi Fener
Rum Patrikhanesi’nin Faaliyetleri,” Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, Sayı 28, Cilt: X,
(Mart 1994).
SONYEL,Salahi, Kurtuluş Savaşı Günlerinde İngiliz İstihbarat Servisi’nin
Türkiye’deki Eylemleri, TTK, Ankara 1995.
SOTİRİYU, Dido, Benden Selam Söyle Anadolu’ya, Fransızcadan Çeviren: Atilla Tokatlı,
Alan Yayıncılık, İstanbul 1970.
TANERİ,Aydın,Türk-Yunan Kültür Savaşı, Ocak Yayınları, Ankara (t.y.).
TATLICI,Mustafa,YILDIZ Musa,ÜNLÜ Seyfettin, Sinop Gazetesi’nin Tanıklığında Milli
Mücadele, İstanbul Büyük Şehir Belediyesi, İstanbul 2006.
Türkiye’de Yunan Fecayi, Dâhiliye Nezareti, Matbaa-i Ahmed İhsan ve Şürekâsı, İstanbul
1337.
WALDER, David, Savaştan Sonra Çanakkale Olayı:1922,çev. M. Ali Kabal, Örgün
Yayınevi, İstanbul 2004.
122
Ekler
Tercüman Halil Efendi’nin Tutuklanması hakkında Arşiv Belgesi.
123
Bozcaada’daki Yunan Faaliyetleri hakkında İstanbul’a gönderilen not.(6
Ocak 1923)
124
Çanakkale’deki Sivil nüfusun sınırlandırılması hakkında rapor. (22 Ocak
1923)
125
İngilizler tarafından Sarafim Çiftliğinde çıkarılan yangın hakkında Arşiv
Belgesi.
126
Çanakkale Araştırmaları Türk Yıllığı 10-11’nci Sayısı (s.127-152)
GELİBOLU HATIRATI
GALLIPOLI MEMOIRS
Kaymakam Mehmet Emin Bey
Çanakkale Boğazı Ağır Topçu Dördüncü Alay Kumandanı
(Transkripsiyon: Mithat ATABAY)
ÖZET
Gelibolu Hatıratı isimli eser, 1910-1911 yıllarında Mehmet Emin Bey
tarafından yazılmış bir eserdir. Eserin tamamı Gelibolu ile ilgilidir. Mehmet Emin Bey,
bu eserini 1928 yılında Tuğgeneral Hüseyin Hüsnü Emir (Erkilet) Paşa’ya takdim
etmiştir. Mehmet Emin Bey, eserinin başında kendisinin Çanakkale Boğazı Dördüncü
Alay Kumandanı olduğunu belirtmektedir.
Eser sekiz nutuktan oluşmaktadır. Mehmet Emin Bey, 1910-1911 yıllarında
muhtemelen kendisinin söylediği nutukları bir kitapta toplamıştır. Elimizde söz konusu
yıllara ait pek fazla bilgi bulunmamaktadır. Eserde 1910-1911 yıllarına ait Gelibolu
yarımadası hakkında bilgiler vermesi nedeniyle dikkat çekicidir. Osmanlıca olarak
kaleme alınmış eserin transkripsiyonu yapılmamıştır. Nutuk şeklinde kaleme
alındığından dili oldukça ağırdır. O nedenle eserin sonuna bir sözlük ilave etmeyi
zorunlu gördük.
SUMMARY
Gallipoli diaries, private work, a piece written by Mehmet Emin Bey in the
years 1910-1911. All of the work relates to Gallipoli. Mehmet Emin Bey, in 1928 the
work of Brigadier General Emir Hüseyin Hüsnü (Erkilet) Pasha was presented. Mehmet
Emin Bey, at the beginning of his work he state that the Dardanelles, the Commander of
the Fourth Regiment.
Work consists of eight speech. Mehmet Emin Bey, probably in the years 1910-1911
collected in a book in his speeches he said. We have little information fort he years
1910-1911 is striking. There has not been drafted in the transcription of Ottoman works.
Speech from the language has been written in the form of very heavy. Therefore, the
end of the work required to add a dictionary, we have seen.
GELİBOLU HÂTIRÂTI
BAHR-İ SEFîD BOĞAZI AĞIR TOPÇU DÖRDÜNCÜ
ÂLÂY KUMANDANI
KA’İM-MAKÂM MEHMED EMİN
İSTANBUL -1327
MEKTEB-İ HARBİYYE MATBAASI
“Fazılâ-i erbâb-ı kalemden ve erkân-ı harbiye mirlivalarından Hüseyin
Hüsnü Emirî Paşa Hazretlerine takdim-i medâranemdir.
Sene 26 Mart 1928
(İmza)
Muallim Mehmed Emin”
128
GELİBOLU HÂTIRÂTI
Efrâd-ı müstebdelenin i‘âne-i bahriye hakkında ef‘âl-i
mürüvvetkârânesi bütün dünyâ teslîm ider ki, altı yüz bu kadar senelik
binâ-i saltanat ve şevketi te‘sîs ve idâme iden Osmanlı Askerleri,
merddir; şecîdir; mürüvvetkârdır.
Merddir: Çünkü kahramanlığa ta‘aluk ider ne kadar fazâil ve
mekârim var ise nefslerine müştâk itmişler; yâr ve âğyâr nazarında
dâsıtân-ı mefheret olan nice nice menâkıb-ı merdânenin ashâbı
olmuşlardır ki bu vekâyi’-i ‘azîmenin her biri, târîh-i âlemin yegâne
medâr-ı zînet-i kemâlidir.
Şecîdir: Çünkü emr-i aklı ve hükm-i şer‘i dâhilinde mehâlik ve
mekârihe göğüs gere gere isti‘zâm-ı nâmûs, istisgâr-ı hayât, istihkâr-ı
mesâib itmek bu dilâverlerin en büyük şiâr-ı iclâlidir.
Mürüvvetkârdır: Çünkü hayr ve hasenâta tevakkuf ider ef ‘âlin
icrâsında nakd-ı mevcûdlarını değil, cevher-i cânlarını [2] virmek iktizâ
itse sâf ve pâk bir i‘tikad-ı kâmil ile ânın fedâsından çekinmeyecekleri
içün bu merdler, bu kahramanlar yalnız mürüvvetin değil, kâffe-i
imtiyâzât ve kemâlât-ı insâniyyenin timsâlidir.
Acaba dünyânın neresinde bu kadar fazâile mazhâr olmuş bir
asker-i kâmil gösterilebilir? İşte bugün istibdâlleri icrâ idilen Bolayır
istihkâmı topcu efrâdı bu ‘azm-i kaviyymin bu vicdân-ı selîmin, bu fikr-i
müstakîmin sâhib-i yegânesi olduklarını isbât ittiler. Bir tarafdan ufacık
bir eser-i teşvîk görmedikleri halde maâş nâmına aldıkları meblâğ-ı
cüz‘iyyeden birer maâş nisbetinde topladıkları bir iâneyi kemâl-i şevk ve
şitâb ile getirdiler. “Biz bu parayı donanmamızın i‘lâ-i şân ve satveti içün
beynmizde topladık! Kudretimiz buna yetti! Memleketimizde çalışacağız,
dişimizden tırnağımızdan, artdıracağımız parayı da donanma iânesine
vireceğiz. Îcâb ider ise cânlarımızı da bu uğurda fedâ ideceğiz; biz
ecdâdımızın vâris-i haslet ve mürüvvet-i 3 şecâati olmak dileriz” hitâb-ı
merdânesiyle teslîm ittiler. Vezâif-i mukaddese-i askeriyyelerini ikmâl
eyleyen bu merdân-ı zaferşiâr, merâsim-i mahsuse-i askeriyye ile
Gelibolu İskelesine indirildi. Rum İlindeki fâtiha-i muzafferiyyetimizin
kâffe-i hissiyat-i mübeccelesine her dürlü hamiyyet ve insâniyyet izhârı
ile tercümân olan Gelibolu ahâlîsi, bu silâh arkadaşlarımızı lâyık
oldukları hürmet-i ‘azîme ile teşyî ittiler; alkışladılar. Yaşasın hürriyet!
Yaşasın merd askerler! Âvâzesi âlemi tutdu. Askerlerimiz bu tekrîmât ile
vapura irkâb olundular; yarım sâat sonra limandan hareket itdiler. Zübdei mekârim-i şecâat olan askerlerimizi hâmil olan vapur bir iki sâat sonra
deniz üzerinde bıraktığı beyaz köpükler arasında nazarlardan ga‘ib oldu.
129
Fakat o kahramanların hayâl-i latîfleri ebediyyet gibi mahâsin-i
kâmilesiyle beraber gönüllerimizde yerleşdi kaldı.
Fî 25 Mart sene (1)326 /1910-1911
4OSMANLI DONANMASININ GELİBOLU’YU ZİYARETİ
Avrupa’nın her tarafı ateş püskürür seyyâr birer dâhiye-i tahrîb olan
sefâin-i harbiyyesini asırlarca lerzân iden Osmanlı Donanmasına mensûb
kahramanların evvelin dershâne-i kemâlât-ı ıtlakına şâyân olan Gelibolu, bir
zaman içün o revnak ve ikbâlini ga’ib itmiş idi. Fakat hiçbir zaman bütün
dünyâyı zabt itmek içün nefslerinde kudret ve azimet gören kırk elli
dilâverin eazz-u eşraf bir ‘azm-i cihângirâne ile bir iki sal üzerinden
(Edincik) mevki’inden Gelibolu’ya geçerek tâ (Viyana) surlarına kadar
imtidâd itmek üzere vücûda getirdikleri fâtiha-i muzafferiyâtın târîh-i âleme
yâdigâr eylediği mefâhir-i şevket ve saltanat, tezyîn-i hâfıza ilminden hâli
kalamaz. Bugün mevki’in hangi köşesine ihâle-i nazar idilse mücehhez olan
o mübârizân Osmanlı’nın meâsir-i şecâat ve şevketine lisân-ı hâl kesilmiş
zan olunur. Vaktiyle Saros ve ma‘mûriyyetce 5 civarındaki şehirlerin
cümlesine fâik olan bu memleketde fıkdân-ı ticâretden dolayı şimdi ahâlîye
fakr u zarûret ve acz u mezellet istilâ eylemiş ise de medâr-ı imtiyâz-ı
beşeriyyet olan cevher-i kabiliyyet-i irfân ve esâs-ı hamiyyet ve besâlet
ihtiyârlarında gençlerinde olanca şa‘şasıyla rûnüma olur. Osmanlılık nâm-ı
celîline olarak nerede bir eser-i fütuvvet ve mürüvvet gösterilmek îcâb ider
ise insâniyyeti tezyîn eyleyen kâffe-i mezâyâya vâris-i ecdâd olarak dünyâya
geldiklerini, şân-ı himmetlerine yakışacak bir sûretde isbâta kudretyâb olan
ahâlî-i hamiyyetmendân, o uğurda nakd-ı mevcûdlarını değil, cevher-i
cânlarını civânmerdâne-i nisâr eylemeği cânlarına minnet bilirler.
Ta‘dâdine çalıştığımız meâsir-i kemâlât ile ârâyişyâb olan bu halkın
sanki tatyîb-i hâtrı içün donanmamızdan üç kruvazör ile on torpidogeçer
Mart-ı Rûmînin otuzuncu günü Gelibolu Limanına gelmişdi.
Donanmanın böyle bagteten zuhûru ile askere, donanmaya, bir hayli
müddetten beri ârız olan fütûre, artık kabr-i sükûnunda 6 tahammülü
kalmamış olan [Süleyman Paşa] yeniden iktisâb-ı hayât eylemiş, maiyetinde
bulundurduğu o yürekleri demir kesilmiş arslan penceli beş on kahraman ile
yine o eski salına râkib olmuş, Çardak’dan Gelibolu’ya salına salına
teveccüh itmiş. Vaktiyle denizlerde karalarda kemâl-i iclâl ile hâkim-i âlem
geçinen Osmanlılar’ın şevket ve saltanat-ı kadîmesini iâdeye kıyâm itmiş
zan olundu. Büyük küçük, çoluk çocuk ta‘rîf-i nâtıkaya sığamayacak bir
şevk ve sürûr-ı azîm ile deniz kenarlarına döküldüler; donanmayı
130
selamladılar. Gelibolu senelerden beri uğradığı vakfe-i mutallakadan
sıyrılarak bir fa‘âliyyet-i ‘azîme içine düşdü. Herkes mübeşşerât-ı
mukaddeseye uğramış bir hâlet-i mefharetle donanmayı ziyarete gitti.
Tahâret-i kalb ve tezkiye-i vicdân gibi meâsir-i celîle ve cemîlede
pîşvâ-ı erbâb-ı hamiyyet olan Gelibolu halkı, kudretlerinin ta‘aluk
edebileceği merâsim-i ihtirâmkârânenin kâffesini ifâde-i kusur itmediler. Bir
sanîhan-ı asker ve eroğlu erz. Buna 7 âlem-i askerîde en büyük nâm ve şân
kazanan milletler de şehâdet ider. Başda zâbıtları olmak üzere donanma
efrâdının meftûr oldukları etvâr-ı merdâneyi, askerlerimizin kâffe-i mahâsini askeriyyeye olan olan liyâkatlarına bir zebân-ı gûyâ idi. Vatkâ ki akşam
oldu. Donanmamızı tebcîl ve takdîs içün şehrin en mürtefî’, en güzel
mevki’in de inşâ’ idilmiş olan sâat kulesi yukarıdan aşağı donandı. Her
tarafdan il‘âb-ı nâriyye îkad idildi. Mahtâblar yakıldı. Havaî fişengleri atıldı.
Çocuklar ellerinde meş’aleler donanmamız nâmına i‘lân-ı şâdmânî
idiyorlardı. Hâsılı memleket, şimdiye kadar mahrum olduğu bir şehir ayîni
icrâ iderek umûmun meserrât-ı kalbiyesine nûrânî bir nûmune gösteriyordu.
Şehre hâricden şöyle bakılacak olur ise mâhtâb bir seyyâle-i nurânîye haline
inkılâb eylemiş de şehrin ötesine berisine dağılmış zan olunurdu. Donanma
ise elektrik ziyâları içinde nazar-ı hayâle, felek güyâ ki bir iki tahta 8
parçasına teslîm-i cân ile Rumiliye geçen o merdân-ı ilâhînin na‘şlarını kara
topraklara yakışdıramamış da beş yüz bu kadar sene sonra sath-ı deryâda
anlar içün nurânî birer mezâr-ı ma‘nevî vücûda getirmiş! Gemilerin direkleri
şühed-i hakperestin tebcîl-i nâmı içün arş-ı berîn-i rahmâdan o görünen
mezâr-ı ma‘nevîler üzerine indirilmiş bir sütûn-i nûrânî sûretinde
görünüyordu. Deniz üzerinde öyle bir nûr âlemi vücûda gelmiş idi ki, tasvîri letâfetine lisânlarda, kalemlarde imkân-ı kudret bulunamazdı. Nazar, şehrin
bir kere de şark-ı şimâlisine teveccüh idecek olur ise kuvve-i hayâliyyede
garîb garîb tasavvurât vücûda geliyor, insân makam-ı evlîyâ‘ullah olan o
yerlerden sadûr iden nîdâ-ı tahsîni bayağı kuvve-i sâmia ile işidiyorum zan
ider. Evet! Biz ecdâdımızın idrâkât-ı beşeriyyeyi çan çan idecek bunca
meâsir-i gâlibîyetine şu âlem-i vücûdda nasıl hayrân isek gûyâ ki anlar da az
bir zaman içinde berrî, bahrî gösterdiğimiz kudret ve fa‘âliyyete, âlem-i
ervâhdan öylece nazar-ı endâz senâ 9 oluyorlardı. Donanma tarafından
gece yarısına kadar mânevralar yapıldı. Efrâd-ı ahâlîde donanma ne dimek
olduğuna dâir pek âlî bir fikir hâsıl oldu. Lisân-ı âlemü‘l-yevm yaşasın
Osmanlılar! Yaşasın donanma dûasıyla meşgûldür.
Fi 3 Nîsân Sene (1)326
131
NUTK-I ÂTÎ
Gazî nâmdâr şehzâde Süleyman Paşa merhûmu ziyâret-i niyyet-i
hûdâ pesendânesiyle Bolayır’a gelen hey‘etin sallar ile Aytabya
İskelesine muvâsalat-ı hengâmında bir top toparlağı üzerinde îrâd
idilmiştir.
Efendiler!
Bu bastığımız toprağın hangi tarafını kazsanız kefeni solmamış
bir şehîd cenâzesi çıkar! Bu yerler, makâbir-i şühedâ, menâzil-i envâr-ı
hûdâdır. Osmanlılar Asyâ-i vustâdan kalkmışlar! Kuvâ-i mecmûa-i âlemi
nazar-ı rüstemâne 10 karşısında pek hâkir görmüşler; râst geldikleri
bekâ‘-i vükelâyı harâb ittikten ve sedd-i râhları olmak isteyen kuvve-i
şekîmeyi kılınçlarının uçlarıyla dürte, dürte , ayaklarının burunlarıyla ite,
ite inhîzâma uğratdıktan sonra Marmara sahiline inmişler. Âlemin en
büyük şehzâdesi , insâniyyetin , hamiyyetin en kaviyy bir penâhı olan
Gazî Süleyman Paşa, Allah’ın en sevgili kullarından mürekkeb bir avuç
ashâb-ı necdeti etrafına toplamış! Bu fırka-i güzîn; rahatlarını, ikbâllerini,
mallarını, mülklerini, evlâdlarını, iyâllerini terk itmişler; tâbi‘ oldukları
meslek-i mübârek uğrunda ölüme, şehâdete müştâk itmişler gibi cân
vermeğe yemîn eylemişler. Bir haldeki ecel-i kazâ yakalarına yapışsa,
bâlâ-ı âsumanî üzerlerine dökülse, maksad-ı hamiyyetlerinin icrâsından
geri çevirmeğe imkân yok idi. Bu gayret-i hakperestâne ashâbı bir
mu‘cize-i merâkib ile şu deryâyı kat‘ itmeğe başlamışlar; bu fırka-i
nâcîya kalblerinin safâsını yed-i gâlebelerinde hükmünü icrâ eyleyen
seyf-i hamiyyetin parlayışında bulmuşlar. O gazanferân-ı mühîb
ruhlarındaki neşât-ı cesareti, [11] ayaklarının altına aldıkları o tahta
parçalarının denizleri yararak karalara hükümrân olmak mu‘cizesini
gösterdikçe hissetmişlerdir.
Gönüllerinde, büyüklüklerine delâlet ider ne kadar meâsir-i celîle
var ise çehrelerine aks itmiş olan o merdân-ı zaferşiârın deryâ üzerindeki
bu serîr-i revân-ı celâdetini uzakdan temâşâ idenler, sefîne-i nuh gibi bir
vâsıta-i necât, Allah’ın şerîatını, beşerin saâdetini bir tarafdan diğer tarafa
nakli diyor zan ederlerdi. İşte ecdâdımız Allah indinde mukaddes olan
vücûd-ı mübâreklerini denizlerde, karalarda ifnâ iderek bize dünyânın en
güzel, en müstesnî mevâki‘inde saltanat-ı âlem içün tahtgâh olmağa lâyık
yerler ihdâ eylediler, bizler de kendimize o yerlerde saraylar kadar büyük
lahd-ı fenâ vücûda getirmeyeceğiz. Getirmemeye de ahd ü peymân
eyledik. Denizlerde ă‘lâ-ı şehâmet eyleyen o salların enkâzından,
döküntülerinden bu millet kendine tâbût-ı izmihlâl değil, bugün taht-ı
132
iclâl ve ikbâl yapmak amelindedir. Bir şehzâde-i ulûü’l-‘azm, gaybdan
imdâd [12] ile bir taht-ı şehâmeti denizde yürütmek harikasını izhâr
eyledi.
Bir padişah sâhib-i şevketde karada gemi yürütmek gibi bir
kerâmet-i irfân gösterdi. Bu millet o ders-i celâdeti, o şehzâdelerin, o
padişahların dershâne-i i‘câz ve kerâmetinde öğrendi. Bugün, bu milletde
bir ‘azm-i kaviyy var. Dünyâ üzerlerine yıkılsa salâbetlerine halel
gelmeyecek bir meziyyet-i himmet ile meydân-ı mücâhedeye girmişler;
bahredâr-ı murâd olmak içün cevher-i cânlarını virecekler, donanma
tedârik idecekler; milletin ağniyâsı mâl-ı mevcûdlarını fedâya, fukarası
sırtlarındaki gömleklerini, ayaklarındaki tahata pabuşlarını satarak
fedâkârlığın son mertebesini icrâya hazır!
Efendiler!
“Merdlik o haslet-i âliyye-i askeiyyedir ki nâmına sipahsâlâr-ı
insâniyyet denilse sezâdır.” Bu millet, [13] o merdliğin, o kahramanlığın
da üstâd-ı kemâlâtı olmuşdur. Târîh-i âlem, buna en büyük şâhid-i
sâdıkıdır.
Efendiler!
Şu hey‘et-i muhtereme şân-ı mevcûdiyetden, kemâl-i şa‘şaa ile
sahâif-i tevârîhin kısm-ı mübahâtına intîkâl eyleyen bir vak‘a-i celâdeti
ihyâ ve eclâfın uhde-i hamiyyetine tertîb eyleyen vezâif-i ihtirâmiyeyi ifâ
eyledi. Bizler bu hey‘et-i celîleye karşı müteşekkiriz, minnettârız.
Göreceksiniz ki Gazî Süleyman Paşa türbesi hâdisât-ı sâbıka-i âleme
karışarak toprağa gömülmüş bir vak‘a-i şehâmeti, azmiyetle, dehşetiyle
gösteriyor. Birkaç asır sonra gelibde Hazret-i Gazî’nin şöhret-i
celâdetinin meddâh bî nezirî olan Edib-i âzam Kemâl Bey merhûm da o
türbenin ayağı ucuna sığınmış! Türbe ile Kemâl’in kabrine şöyle şâirâne
bir tevcîh-i nazar idenler, Kemâli dünyâlara sığamayan o ateşpâre-i
celâdetin kadr-u şânını tebcîl içün pâyına yüz sürüyor zan iderler.
Dünyâda [14] temâşası ruha safâ virir bundan büyük bundan âlî bir
manzara var mıdır?
133
BOLAYIR’DA NAMAZ TEPE
Meâsir-i celâdet ve hamiyyete ta‘lluk idübde, hâfıza-i itîbâr-ı
millete nakş idilen hâdisât-ı âlemden mâ‘adâ şuûn-ı kâinât-ı sâha-i
mevcûdiyetden gavr-ı nisyâne geçirerek mahv itmek, zamanın en büyük
şânı, en büyük şiârıdır.
Mâzîden müstakbele nakl-i vukuât ile ef ‘âl-i eslâfdan eclâf-ı
vâkfâne-i îkâz eyleyen târîh bile, zamanın dest-i tahrîbkâr nisyânından,
nice nice vukuât-ı ‘azîmeyi sıyânete kudretyâb olamamışdır.
Bu sebeple beşeriyyet kendi saâdet-i ictimâiyyesine kâfil veya
hâdisât-ı felâketine dâhil olan vukuâtı hâfıza-i i‘tinâ itmelidir ki, eclâf-ı
mekârime teşvîk veya vukua gelmesi melhûz-ı ahvâl-i ilmiyyeyi tevkîf ve
hiç olmaz ise esbâb-ı mâniayı ihzâr idinceye kadar ta‘vîk idebilsin!
[15]Osmanlılar, akvâm-ı âlem arasında kahramanlık gibi, merdlik
gibi, fedâkârlık gibi, hasâisde ferd olarak görünmüşlerdir. Kurûn-ı evvelî
vekâyi‘-i ‘azîmesi şöyle dursun! Osmanlılar kurûn-ı vustâyı şehâmet ve
celâdetleriyle revnakyâb-ı iclâl eyledikten sonra mekâbir-i şân ve
şöhretlerine çakılan cengâverân-ı Arabî bile meâsir-i kahramanîlerine
âlem-i ervâhdan senâhan eyleyecek merdlikler izhâr eylemişlerdir.
Sadr-ı İslâm’da, Mağrib-i aksâyı başdan başa feth iden bir serdâr-ı
zaferşiâr, her bir merd ve merdlikde de ferd olan cengâverân-ı Arabî
seyf-i sârim-i celâdeti karşısında serfür-i bürde-i itaât ittikten sonra Bahri Muhît-i Atlâsînin bir kenarına çekilmiş! Devesini yarı beline kadar
denize sürmüş:
Yâ Rab! Bu deryâ-ı ummân mâni‘-i meşy u seyrân olmasaydı,
ism-i celâlini daha ilerülere götürür idim] nidâsı ile ‘âzim [16] ve
himmetinin bî pâyânlığını göstermiş idi. Serâpâ-i mehâbet-i mücesseme
kesilmiş olan tevâbi’-i celâdetinin develeriyle, oklarıyla, yaylarıyla,
kılınçlarıyla, taş yâmânlı kârgılarıyla sath-ı deryâya in‘ikâs eyleyen işkâli mühîbesi ise temâşâsından gınâ gelmez bir levha-i ulviyye-i zafer
vücûda getirmiş idi.
Ya Osmanlı kahramanlarının en nâmdârı olan şehzâde Gazî
Süleyman Paşa ise dünyânın en müstesnî mevkî’inde zînetsâz olan bir
dağın kenâr-ı dâmânına yüz sürerek revân olan bir deryânın sâhil-i
letâfetine ittiği zaman o mânia-ı tabîiyyeyi [Ukbe bin Nâfî] gibi maksad-ı
mukaddesenin icrâsına hâ’il görmemiş; üç beş ağaç dalından vücûda
getirdiği bir vâsıta-i kerâmete teslîm-i nefs itmiş; denizi yarmış, bir
tarafdan diğer tarafa geçmiş; bu taht-ı revân-ı bahrî ise öyle orduyu değil,
bir kaç kahramandan mürekkeb bir gayret-i mücessemeyi nâkil idi. Güyâ
ki şehzâdenin o yârân-ı celâdeti, Bahr-i Muhît-i Atlasîyi yarıb geçemeyen
134
mücâhidîn-i arabın ervâh-ı mahşûresi idi. İşte hazret-i şehzâde [17]
dünyâda hayâli bile tüyleri ürberdecek böyle bir ulviyyet-i sarfeyi temsîl
eylemişdir.
Gazî nâmdâr bununla da kanaât itmemiş; İspanya’ya geçübde
vesâit-i naklîyâtını kendi askerinin eliyle yakdıkdan sonra maiyyet-i
efrâdını etrafına toplayan, [önünüz düşman bî amân, arkanız ric‘atınıza
mâni’ bir deryâ-ı ummandır. Allah yolundan başka gidilecek bir şâhrâh-ı
necât kalmadı!] nutk-ı mütecellidânesini îrâd eyleyen bir gazanfer-i
müşhidinden ef ‘âline senâhân idecek bir asr-ı kahramânî daha ibrâz
eylemişdir. Hazret-i Gazî, asr-ı kerâmet-i irfânı olan o bir iki salı orada
paraladıkdan sonra o harâbezâr zemîne dökülmüş olan mürüvvetmendânı ilâhîyi etrafına toplamış; evellallâh yolunu aramışlar; mihrâb-ı cihâd ve
fazîlet olan [Namaz Tepe]’ye çıkmışlar; dîvân-ı hakka durdukdan sonra
meslek-i mücâhidânelerinde devam itmişlerdir. Bu fırka-i hakperestâneyi
orada görenler, İspanya da terk-i cân ve cihân eyleyen [Târık bin Ziyâd]
maiyyet-i kahramanlarının [18] şühedâ-ı zevî’l hayâtı zan iderler.
Şehzâde-i Gazî işte bu ‘azimet-i fıtrında bir sâhib-i mâlîkdir.
[Namaz Tepe] de işte böyle bir feyiz-i gazânın mazhar-ı tecelliyâtı olmuş
bir mevki’-i mübârektir.
[Namaz Tepe]’yi uzakdan temâşâ idenler pâyına yüz süren bir
deryâ-ı pürhurûşa karşı yükselmiş yükselmiş de kefenbedûş-ı şehâdet
olarak kendine takrîb itmek isteyen bir hizb-i kalîl-i mücâhidîne âlem-i
bâlâdan Allah yolunu gösteriyor kıyâs iderler.
Silsile-i vekayi‘-i ‘âlem başdan başa araştırılsın? İslâmiyet’e ,
insâniyyete, Osmanlı padişahları, Osmanlı şehzâdeleri, Osmanlı ulemâsı
kadar hidmet itmiş kim var ise gösterilsin!.. Ya eclâf, o mücâhidlerin, o
kahramanların meâsir-i gazâsını hıfz ve ihyâ ile mükellef değil midir?
Namaz Tepe, bizim andımızda, mübârekdir; mukaddesdir;
muhteremdir.
Mübârekdir: Çünkü ziyâ-i hakîkat ve medeniyyetin kabiliyyât-ı
füyûzâtı bu noktadan tenvîr eylemişdir.
Mukaddesdir: Çünkü bu millet kılınçlarının iltima‘ndan husûle
getirdikleri şâhrâh-ı münevverde yürüye, yürüye Viyana surlarına kadar
ancak bu noktadan vâsıl olabilmişlerdir.
[19]Muhteremdir: Çünkü insâniyyetin muhtâç olduğu
saâdetserây-ı medeniyeti işte bu mübârek topraklarda bu noktadan
îtibâren vücûda getirdiler.
135
Hâlâ Koca Gazî’nin müşhid-i mübâreği üzerine kurulmuş olan
onurânî türbe, seyf-i şecâatları cihânlar güşâd eylemiş olan dilâverân-ı
Osmâniyyenin meâsir-i bedîası içün en rengîn bir tâk-ı zaferdir.
Namaz Tepe’ye, o nokta-i fütûhâta mücâhidîn-i evvelîn maksad-ı
mukaddesleri ile mütenâsip, altundan, yakutdan bir mihrâb, bir namazgâh
vücûda getirilse, etrafına çekilecek şebeke-i cevahirin parmaklıkları
elmasdan, inciden dökülse icrâdır; çünkü o tepe, Osmanlılar’a âid şân ve
şehâmet meydânlarının evvelîn-i bâb-ı azîmetidir.
Milletin meftûr olduğu şecâyâ-ı kaderşinâsîden me‘mûldur ki,
Namaz Tepe, medeniyyet ve ma’rifetin iâne-i i‘cazkârisiyle bugün birer
serây-ı ihtişâm halini alan merâkib-i bahriyye cihâna karşı da bir matâf-ı
ihtirâm sûretini iktisâb eylesün! Oraya hiç olmaz ise mermerden masnû‘
bir mihrâb vaz‘ idilsin!
Bunda, milletin hamiyyeti kâfil olabilir. Biz eslâfımızın âsâr-ı
ma‘rifet ve mahsûl-ı şehâmetine ta‘alluk ider meâsir-i bediâsını [20] yâda
vesile olacak husûsat-ı ihmâl ider isek, kaderşinâslığımızı eclâf nazarında
isbâta nasıl mukadder olabiliriz?
Karada denizde cihâd-ı vakf-ı hayât eyleyen ecdâdımız bir
ellerinde seyf-i şecaât, diğer ellerinde kalem-i hamiyyet ve insâniyyet
olduğu halde:
Zikre şâyândır Fürât’ın her yeri
Ben ki bir Türk’üm unutmam Ca‘ber’i
Var yeri gitsem [mezâr-ı Türk] ‘e dek
Nâşidesiyle eclâf-ı eslâfın mefâhir-i kahramânîsini yâda da‘vet
idiyor. Ucbe-i târîh-i âleme zînet viren ve bütün âlem-i insâniyyeti
hayrân kılan vekâyî‘-i ‘azimenin meydân-ı icrâsı olan yerlere Avrupa’da
neler yazılmaz ?!
27 Temmuz (1)326
136
“GELİBOLU’DA KUR‘Â-I FERMÂN-I HÜMÂYÛNUN
KIRÂATI ESNÂSINDA ÎRÂD İDİLMİŞ NUTKDUR”
Askerler!
Size asker olmadan bu ünvân-ı mübeccel ile hitâb idişim, bu
meslek-i ulvînin, ‘azimet-i şânını gönüllerinize [21] telkîn içündür.
Bugünden itîbâren size de Osmanlı Askeri dinilecek; muhâfız-ı âliü‘lvatan ünvânını alacaksınız!
Sizin de süngünüz parlak, kılıcınız kanlı olacak!
Askerler!
Biliniz ki Osmânlı Askeri, bu milletin ümîd-i mücessem-i
şehâmetidir. Ecdâdımız bu vatanın her kabza-i türâbına bir cân virdi.
Ebedî bir şân kazandı. Bu yerleri bu mübârek toprakları vücûdlarından
damla damla akıtdıkları hûn-ı pâk ile aldılar!
Bir aşiretden işte bu gördüğünüz koca şânlı, azîmetli, devleti
te‘sîs ittiler! Sizde anların evlâdı, sizde anların vâris-i şecâatisiniz!
Bundan böyle gözünüze en ziyâde görünecek şey, silâh-ı düşmandır.
Elinizde tutduğunuz şu kırmızı bayrak, sizin en son rütbenize mahsûs
kanlı bir kefendir. Bunu da biliniz ki asker gözyaşı dökmez, kandamlası
döker. Mevt-i hâil hayât bulub da üzerlerine çökse, mezarlar açılubda her
zerre hakkında eceller fışkırsa, her bastığı [22] yerde bir gayyâ-ı cehîm
zühûra gelse, dünyâ topdan, tüfenkden bir zelzele-i mücesseme halini
alub da üzerlerine düşse Osmanlı Askeri yine ölümden korkmaz, bugün
bu devletin muhâfaza-i şevketüne, âlâ-ı şânına, anâsır-ı muhtelife evveldi
de iştirâk idiyor.
[İttihâd, teşkîl-i kuvvet ider] hükmünü Osmânlı nâmını taşıyan
her ferd, tepeden tırnağa bir silâh-ı zafer kesilerek fi‘len isbâta
çalışıyorlar.
İmtizâc-ı akvâmı vücûda getirecek bir mekteb-i âli var ise o da
asker ocağıdır. Dünyâda silâh arkadaşlığından büyük bir rütbe, bir
meziyyet tasvîrine imkân yoktur. Lîsân ve cinsiyyetdeki ihtilâf, nizâmât-i
askerîye te‘yîd idilmiş ittihâdı eclâf idemez. Bununla amâlı, ikbâl-i
vatandan ibâret milyonlarca halk askerliğin şerefiyle şerefyâb olarak
devlet içün bitmez, tükenmez bir mahzen-i satvet güşâd idilmiş oluyor.
Bu sayede vatan-ı müştereğimiz ister ise her zaman emrine âmâde bir
buçuk milyondan ziyâde kuvveti hâzır silâh bulacakdır.
[23]Hükûmetin muâmelât-ı kerîmânesine bakılırsa adl ve
ihsândan ibâret olduğu görülüyor. Böyle bir hükûmetin eline düşecek
137
böyle bir vâsıta-i satvet de ni‘met-i asâyiş-i cihân ile saâdet-i âleme ne
büyük hidmet ider!
Yalnız gayret idelim; cehl-i kader-i mel‘ûn olan ağrâz-ı
nefsâniyyeyi bir tarafa bırakalım. Vatan-ı âsliyyenin dâire-i ittifâkından
ayrılmayalım. Çünkü ittihâd uğrunda sarf olunacak himmetlere,
Osmânlılığın hamiyyetine, insâniyyetine bir delîl-i celîl olacakdır.
Ahlâk-ı fâzıla ve secâyâ-ı muhassine ile mütehallik olan
Osmânlılar neş‘e-i evvellerinin en satvetli hengâmında bile edyân-ı sâire
ashâbı hakkında gayet semâhatkâr bulundu. Bugün de anlara dest-i
muhâdeneti uzatıyorlar. İttihâda da‘vet idiyorlar. Şu hey‘et-i hâzırada
anın kemâl-i ulviyyetle tebessüm eylemiş bir bürhân-i zî hayâtıdır.
Feyz-i istikbâl necât ve saâdet bizim içündür. Âtîmiz nûr-ı mübîn
gibi açıkdır. Haydi! Çocuklar arş ileri.
26 Ağustos (1)326
[24]GELİBOLU’DA ALİ BABA TÜRBESİ
Osmânlılar ki, kılınclarından damla, damla akıtdıkları hûn-ı
hamiyyet ve şehâdetle şarkda garbda tahkîm-i bünyân-ı saltanat
eylediler!
Dağları, taşları aşdışlar; bütün cihâna ni’met-i refâhiyyet ve
saâdeti, kuvve-i ihsân ve adaleti göstererek zabt eyledikleri yerleri
insâniyyetin tahtgâh-ı şevketi eylemek ulviyyetinde isbât-ı iktidâr
eylediler.
Denizleri, bahrları yardılar, (meşy-i âlî-i ma‘) kerâmetini izhâr
eylediler.
İnsâniyyetin i‘lâsına, saâdet-i âlemin ihyâsına mu‘cizât-ı
vekayi’den âd olunacak havârık-ı şehâmet izhârıyla çalışdılar. Bu
mübârek topraklar vâris-i haslet-i mürüvvetleri olmak lâzım gelen ihlâfa
yâdigâr-ı ömür olarak ihdâ eylediler.
İşte Gelibolu eslâfının varmak istediği kâ‘be-i insâniyyetin
merhâle-i evvelâsı ve o uğurda virdikleri şühedâ-ı hamiyyetin şâyân-ı
ihtirâm bir kabristân-ı fenâsıdır.
[25]Şân ve satvetimizle dehşet-i gâlibiyetimizi nice asırlar bu
dünyâda idâmeye kâfil olan ecdâdımızın bakıyye-ı i‘zamı burada, bu
topraklarda şeref-i ârâm-ı ihticâbdı.
Bolayır’daki Namaz Tepe Gazî Süleyman Paşa ile mâiyyet-i
efrâdına nasıl kıble-i münâcât ve kâ‘be-i hâcât olmuş ise kırık dökük
138
taşlarıyla inzâr-ı itisâr o günde fenâ-yi âleme bir misâl-i hazîn kesilmiş
olan Gelibolu kabristânı da eslâfın ‘azamet-i ef‘âlini tebcîl eyleyen eclâf
içün öyle bir medine-i ta‘zîm halini almışdır.
Bir akşam vakti idi. Gelibolu Mevlevîhânesinin şarkına isâbet
iden mevki’de [Âli Baba] türbesiyle kabristân arasındaki ufak bir tepede
oturuyordum. Pişgâhımda İstanbul’dan kopan rüzgârın önüne katılarak
buralara kadar dökülen Marmara’nın ab-ı letâfet-i nisârı, boğazın her iki
taraf-ı sâhiline sürüne sürüne akıb gelen Bahr-i Sefîd’in emvâc [26] bîkarârî burada birleşiyordu. Bu deryâ-ı bî-misâlin nihâyetinde ise birbiri
üzerine yığılmış gibi görünen Anadolu’nun o yer-i azamet ve vakar
dağları zînetsâz-ı inzâr idi. Bulunduğum tepe ile civârı meydân-ı cihâdda
sülâfe-i nûşan-ı şehâdet olan eslâfın türbe-i ihtirâmı, karşımda görünen
dağlar ise gûya ki hilâfet-i mukaddesât-ı islâmiyye nin heybet ve
‘azîmetden mürekkeb bir serîr-i ihtişâmı idi.
Akşam güneşinin in‘ikâsı ile bir kabr üzerine düşmüş olan bir
servin sâyesi mezâr-i sükûnunda bir yığın üstühânpâreden ibâret kalan
sâhibinin kedd-i tûbâ-ı zîbâsını resm idüb duruyor zan olunuyordu. Sağ
tarafa isâbet iden kabristân pek harâb idi. Dest-i rüzgâr sâhiblerinin
vücûdu gibi! Üzerlerine bir alâmet olmak üzere dikilen taşlarının
yazılarını da sahife-ı mevcûdiyyetden silmiş idi.
Te‘sîr-i şâm-ı garîbân ile gönlüm ta’rîfine kudretyâb
olamayacağım bir hâl-i istigrâka düşdü. Lisânım bilâ ihtiyâr:
[27]Her kerre hubka âhirbed ve muştî hakest
Göçe hâcet ki bir eflâk gişi eyvanrâ
Beyitini okumağa başladı. Bu esnâda Mevlevîhâne civarından
uzakdan uzağa kulağıma müesser bir âvâze-i nây geliyordu. Nâydan
çıkan sadâ, hevâ-i sükûnu ihtizâza getirdikçe, mestûr-ı zûr-i türâb olan
emvât mezarlarında inliyorlar zan olunurdu.
Güneş artık gereği gibi ufka takrîb idüp de taşlara ağaçlara in‘ikâs
iden ziyâ-ı hazîn zemîne koyu bir sâye salınca sağımda, solumda bulunan
taşlar, te‘sîr-i sadâ-ı nây ile sûr-ı isrâfîle uğramış da mezârlarından
fırlayarak tahcir itmiş insân gibi görünmeğe ve gönlüme ilka’dı havf
itmeğe başladı. Pence-i ecel yakamdan yapışacak gibi hirâsân
oluyordum. Acaba bu havf neden?.. Bir vakit anlarda bizim gibi cân…
bizim gibi bir takım âmâle esir olmuş insân değil mi idiler ?.. Şimdi
âsâllarına rücû itmişler! Ahkâm-ı mukadderât-ı ilâhîyyeye karşı kemâl-i
[28] teslîmiyetlerini lisân-ı hâl ile erbâb-ı hayâta ilhâm ve efhâm
idiyorlar. Bilemem ki bunca korkulacak ne vardır?..
139
Ta‘rîf-i sadedinde bulunduğum bu mevki’in biraz aşağında bir
türbe mevcûddur ki ahâlînin mertebe-i tevâtüre varan rivâyâtına bakılır
ise devlet-i Osmâniyyede [ilk kapudân-ı deryâ]olan zât imiş! Fil‘l-hakîka
sefâin-i harbiyye-i Osmâniyyeden hangisi bu mevki’in pişgâhından güzâr
eyler ise – eser-i ihtirâm olarak – bir pâre top endâht ider.
Keyfiyyet böyle olmağla beraber târîhin delâlet-i kaviyyesiyle
anlaşılacağı üzere biz de ilk kapudan-ı deryâ bânî-i evvel-i devlet sultan
Osmân Hân Gazî devrine şeref viren ‘â’zimden [Karamürsel]’dir.
Osmânlılar’ın pertev-i ikbâl ve istikbâlini bâzû-ı celâdetleriyle
bahren Anadolu’dan Rum iline geçirmek isteyen nevresîdegân celâdete,
tecârib-i bahriyyede ilk ders-i hamiyyeti viren [Karamürsel]’in maiyyet-i
efrâdından bir [Kara Ali] var ise de bu (Ali Baba) imtidâd-ı zaman
münâsebetiyle o olmamak lâzım gelir. Türbeye şâirâne tevcîh-i nazar
idilir ise devr-i merdânenin tecessüm itmiş bir heykel mühîbi gibi kenar-ı
deryâya kurulmuş görünür. Sâhib-i bedel-i hayâtı olmak lâzım gelen
sâhillere, denizlere âlem-i ervâhdan nazar-ı endâz oluyor zan idilir.
Garibdir ki türbenin bu kadar ihtişâmıyla beraber Gelibolu evkâfınca bir
güne kaydı da yokdur.
Gemilerimizin, insânlarımızın nazarında bir arş-ı ‘azîm-i ihtirâm
hâlini alan türbenin sâhibi acaba kim ola?
12 Eylül (1)326
GELİBOLU’DA GÂLEYÂN-I HAMİYYET
Gelibolu: Şecâata, hamiyyete, kahramanlığa ta‘alluk ider meâsir-i
cemîlenin, şuûn-ı kâinâtın sâha-i tecelliyâtı olmuş bir buk‘a-ı
mübârekedir. Buna târîh-i âlem bir şâhid-isâdıkdır. Ahâlîsi ise acz-u fakr
içünde bir maîşet-i kanâatkârane ile me‘lûf oldukları halde fütüvvete,
mürüvvete müteallik hususâtda en [30] büyük insâların en büyük medîhai aftihârı olan şân-ı sahâveti izhâr ile ağniya-ı millete bir numune-i
vâcibü‘l-imtisâl irâe iderler. Buna vekâyî‘-i âtiye, tebyîn-i hakîkat ider
bir zebân-ı nâtıkadır.
Gelibolu, Osmânlılar’ın ilk tersâneyi vücûda getirdikleri bir sâhili latîf olduğu içün halkında, donanmamızın denizlerde a‘lâm-ı şevket ve
haşmetine i‘lâ ve devletin bahren kudret ve satvetini ihyâ idecek vesâitin
ihzârı uğrunda [mallarımız yok ise cevher-i cânlarımız da yok mudur?
Ânı îsâr ile bu ‘azm-i kaviyyin husulüne delâlet ideriz] i‘tikâd-ı
mukaddesi vardır.
140
Bu halkın büyüğü küçüğü:
“Himmet-i ihvân-ı sadâkat-ı simât
Eyleseler zerre kadar iltifât
Senin siyâh la‘l-ı bedehşân olur
Zerre iken mühr-i dirahşân olur”
[31]Manzumesini ezberlemişler. Râst geldikleri yerlerde inşâd ile
fevâid-i teâvün-i ta‘dâd ve kuvvet u şevketin bir millete bahş eyleyeceği
saâdet uzmâ yâd iderek kîse-i hamiyyet ve mürüvvetlerini güşâd
idiyorlar. Burada, fazîlet-i sehâ ile tahliye-i nefs itmiş öyle ashâb-ı
ticârete tesâdüf olunur ki, hamiyyet uğrunda varlarını, yoklarını fedâ ile
uhuvvet-i insâniyyet içün iktisâb-ı sermâye-i mesûbat iderler.
Burada taharrî-i hayrâne vakf-ı nefs itmiş öyle erbâb-ı hamiyyet
mevcûddur ki, mâl-ı dünyâ ancak icrâ-ı hasenât içündür. İcrâ-ı hasenât
ise hıfz-ı vatan uğrunda tedârik idilen eshâb-ı satvetdir; i‘tikâdında
bulunur. Ve bu hasâil-i vatanperverânenin kemâline hidmet ve iltifât
iderler. Burada meziyyet-i civânmerdâne ile meftûr öyle fakra meşhûd
olur ki, idâme-i hayâtına kâfil olacak nânpâre-i nefsinden dirîg iderek
mâye-i icrâ-ı bedeni olan vatanın hıfz-ı ikbâli içün alınacak bir geminin
velev en ufak bir çivisinde olsun hisseleri bulunmakla mübâhât iderler.
Geçenlerde;
Gelibolu’da, Yüzbaşı Seyfeddîn Bey tarafından donanma [32]
iânesine teberru’ idilen [fî küllü‘l-umûr] levha-ı celîlesi uhuvvet-i
kırâathânesinde meydân-ı müzâyedeye çıkarıldı. Bu müsâbaka-i
hamiyyetde levha-ı mübâreke beş yüz otuz beş guruşa çıkdı. Giritli Sâkî
Bey uhdesinde kaldı. Mûmâileyh tarafından yine bir emr-i hayra delâlet
idilmek üzere dersaâdetde fâtih-i ittihâd klübüne hediye idildi.
Yine geçenlerde;
Gelibolu’da (Barbaros) ve (Turgut Reîs) zırhlılarını istikbâl içün
îcâr idilen bir vapurda bir tütün paketi müzâyedeye vaz‘ idildi. Erbâb-ı
fütüvvet meydân-ı müsâbakaya atıldılar. Müzâyede kesb-i şiddet itti. Bir
halde ki, mevcûddan, bir paket tütüne bedel olmak üzere ellerinden gelse
eazz-i eşya olan cevâhir-i cânları virecekler; istihsâl-i maksad
eyleyecekdi. [yalın ayak benli Mustafa ]nâmında biri şimdiye kadar mâl-ı
mevcûd-ı ıttılâk olunur nesi nar ise bu uğurda fedâ ile o bir paket tütünü
almak fedâkârlığını gösterdi. Bununla da [33] kanâat itmedi; “donanma
bizim medâr-ı hayâtımızdır. Cevâhir-i cânımızdan bile bedel alınsa çok
değerlidir. Hayânın devlet-i şehâdete, meâsir-i hamiyyete vâsıta
olmakdan başka kime bir lûtfu olmuş ki, bize de olsun!” kavl-ı
141
mütecellidânesi ile gınâ-ı kalbi kadar fikr-i hamiyyeti olduğunu da
göstererek umuma bir ders-i intibâh ve insâniyyet virdi.
Bir milletde mikyâs-ı mürüvvet içün bundan daha âlî, daha büyük
nasıl bir eser-i kemâl gösterilebilir; vâr olsun o yalın ayaklılar ki? Bu
milletin saâdet-i hâlini birçok erbâb-ı yesârdan daha ziyâde
düşünüyorlar? Yalın ayak benli Mustafa’nın şu fi‘l-i mebrûrine hezâr-ı
âferîn!
[34]Yine geçenlerde;
Gelibolu’da bir hayâl oynatıldı. İki yüz kırk yedi guruş hâsılat-ı
sâfiyye oldu. O esnâda Giridî Sarı Paşa merhûmun necl-i muhteremi
Kâmrân Bey’in çîre destî-i mahâreti olan yağlı boya [Mes‘udiye] zırhlısı
mevki’-i müzâyedeye vaz‘ idildi. Beşer onar artırıldı. Fazâil-i muhsine ile
tezyîn-i nefs iden ashâb-ı fütuvvet elli beşer yüzer artdırmağa başladı.
Levha, bin iki yüz otuz beş guruşa kadar çıkdı. Bolayır topçu âlâyı tâbur
imâmı Hüseyin Hüsnü Efendi Bey’den iki yüz guruş artdırdı. Bin dört
yüz otuz beş guruş da uhdesine kaldı.
Mürüvvetmendân-ı ahâlî, bu sâhib-i fütuvveti, yed-i
ihtirâmlarında o resim olduğu halde çalgı ile, debdebe ile tantana ile
hânesine kadar götürdüler. Kader-i dânâlıklarını bu sûretle [35] isbât
eylediler. Mûmâileyhde, mâl-ı mürüvveti olan bu resmi Kal‘a-i
Sultâniyye iâne sergisine teberru’ eyledi.
Yine geçenlerde;
Gelibolu’da eczâcı mektebi talebesinden Gelibolulu Hacı Âli
Efendi tarafından Ahmed Ağanın kahvehânesinde bir fincan kahve
meydân-ı müzâyedeye kondu. Fukarâ-ı ahâlî bir haylî artdırdılar. Seksen
beş guruş otuz parada Bolayır istihkâmâtı topçu âlâyı efrâdından Celâl
Efendinin uhdesinde kaldı. Sad-ı âferîn bu hamiyyetli nefere!
Yine geçenlerde;
Gelibolu’da Rıza ve Osman kapudanlar tarafından müzâyedeye
konulan bir [ayva] yüz otuz bir guruşa, Hüseyin Çavuş’un
kahvehânesinde mevki’-i müzâyedeye vaz‘ olunan bir şişe gazoz yüz
altmış üç guruşa kadar irtikâ itti.
[36]Yine geçenlerde;
Gelibolu’da redîf zâbitânından Kal‘a-i Sultâniyyeli Ahmed Eşref
Efendi tarafından donanma iânesine terk idilen bir revolver iki yüz
yetmiş beş guruş-ı bedel ile müddeî-i umûmî muâvini Abdal Bey
uhdesinde kaldı. Mûmâileyh pîşvâyân-ı erbâb-ı hamiyyetden olduğu
cihetle mezkûr revolveri yine iâne-i bahriyye hey’etine teberru‘ itti.
142
İşte ticâreti mâ‘dûm dinilecek kadar fakîr olan bu memleketdeki
halkın efrâd-ı avâmından, havâss-ı kirâmına kadar öyle mürüvvetler! Öyle
fütüvvetler sâdr olmuştur ki, tasvîr-i mefâhiri yolunda fikirler ihâtadan,
kalemler beyândan kasrdır.
Bu âlemde hangi kuvvet vardır ki, himmete mukâvemet idilmiş olsun!
Bu mürüvvetkârların nâmı, eclâfa bir hediye-i insâniyet [37] olmak
üzere sahâif-i matbûât da pâydâr olmak gerekdir. Buradaki halkı kâmilen:
“İdrâk idene asl-ı beden hâk-i vatandır
Kim hâk-i vatan mâye-i eczâyı bedendir.”
Hükmüyle âmildir.
29 Eylül sene (1)326
GELİBOLU’DA DEMİR BORULAR DÂHİLİNDE
CEREYÂN-I MA‘-İ LEZÎZ
Hayâtın idâmesine kâfil olan, neam-ı dünyeviyye içinde sudan daha
azîz ne vardır ki, Cenâb-ı Hâk ma‘-i ve tin, mahz-ı şifâ-ı insân olan nesne-i
tenzîlinde ânın izzet bir âyet-i kübrâ ile tebyîn idiyor.
Su, bunca ni‘met bî minnet-i hudâ içinde böyle bir vasf-ı sübhâniye
mazhar olmuş en mübârek en kıymetdâr bir mâye-i hayâtdır.
[38]Su, beniyye-i beşerin kemâlnümâsına hidmet ittiği gibi saâdet-i
enâma kâfil olan bunca cevvî-i hoş cereyân-ı ma‘rifet ve medeniyyetin,
serâirhâne-i tabiyyatdan zemîn-i lâtif zuhûra gelmesine de vâsıta-i
münferide olmuş menba‘-ı füyûzâtdır.
İşte vâr olsun Gelibolu’daki o erbâb-ı hamiyyetin cevvîbâr-ı himmeti
ki, ihtiyâcât-ı beşeriyyenin en mübremi olan ma‘-i lezîzin demir borular
derunundan icrâsına hidmet ile vücûdu müteallik olan birtakım âteş-i
emrâzın itfâsına bu sayede kevser-i rîz-i necât oldular.
Gelibolu ahâlîsinin ihtiyâcât-ı zarûriyyesini izâle iden su, kasabaya
iki buçuk üç sâat mesâfesi olan bir menba’dan kısmen küngler, kısmen de
kârgîr tüneller derunundan geçerek gelir ve beraberinde birtakım âfât-ı
merziyyeyi de sürükleyerek getirir idi.
Bununla beraber yed-i zîyânkâr-ı zaman, bu küngleri kırmış, bu
tünelleri bozmuş olduğundan bir yudum su [39] içün bütün ahâlî bir ataş-ı
şedîd içinde kalmış idi. Halkın bir kısmı kuyu sularına mürâcaat, bir takımı
da nüzûl-ı rahmet-i Rahmâna arz-ı hâcet iderdi.
O kırık dökük künglerden, o harâb tünellerden çeşmelerin
hazinelerine dökülen sular, tifo gibi bir belâ-ı ‘azîm-i marazın vâsıta-i intisâr
143
ve sirâyeti olduğundan yüzlerle hattâ -mübâlâğaya haml buyurumlasınbinlerle nüfûs nüfûs kıymetdârı hâk-i helâka sürmüş idi.
Gelibolu Mutasarrıf-ı Esbakı İbrahim Sârim Bey merhûmun
riyâsetinde memleketin münevverü‘l-fikâr eşrâfından bir komisyon teşekkül
iderek zavallı memleketi istîla eyleyen bu nâr-ı mühîb-i müsîbetin indifâî
çareleri düşünülmüş! On bir seneden ibâret bir müddet ile gümrükden dâhil-i
kasabaya girecek kâffe-i eşya, emtia, erzak-ı mütenevvia üzerine
mütefâvitü‘l-mikdâr bir resim vaz‘ olunmuş! Bundan hâsıl olan mübâlâğ ile
demir borular derunundan memlekete su isâlesine karar virilmiş idi.
[40]Ameliyât-ı inşâiyye ve husûsât-ı fenniye ve hesâbiyye içün teşkîl
buyurulan komisyon riyâset-i evvelâsına mürüvvet ve insâniyyetde
memleketin âb-ı reviyy-i hamiyyeti olan ve eşrâf-ı memleketden bulunan
Rıza Âtıf Bey Efendi ta‘yîn buyurulmuş riyâset-i sâniyesini de umûr-ı
hayriyyeye hasr-ı nefs itmiş olan Mevlevî şeyhi reşâdetlü Burhâneddîn
Efendi Hazretleri der’uhde buyurmuşlar idi. Cihet-i fenniyyesinin nezâreti
de topçu binbaşılardan kudret ve kifâyet-i âlemiyyesiyle mütemâyiz Vâsıf
Bey Efendiye tevdî‘ idilmişti.
Komisyon ‘zâsı ise: Âsım Âtıf Bey Efendi ile tüccârdan Hacı
Ohannes Nihabetyan, Hacı Drako Yorgi Ananostra, Hacı Simarya
Efendilerden ibâret idi.
Komisyon, memleket içün aynü‘l hayât olan bu işin husûlünde
harikalar vücûda getirir ikdâmât ibrâz itiler. On on beş senede ikmâl-i
müyesser olabilecek olan şu emr-i mühimmatın itmâmına tayy-ı zemân ider
gibi çalışdılar; çabaladılar. On iki bin [41] metrudan ibâret olan demir boru
tefrîşâtını beş altı sene içinde ikmâle muvaffak oldular. Bu müddet içinde
memleketin kenarına üç yüz bin metru mükâ‘abı su istîâb ider gâyet cesîm
ve metîn bir havuz inşâ ve mevcûd çeşmelere yirmi çeşme daha ilavesiyle
susuzluk yüzünden dûçâr-ı bî tâb olan ahâlî-i memleketi mîzâb-ı himmet ve
ihyâ eylediler.
Komisyon hey‘eti kâmilen erbâb-ı nâmûs ne iffetden olub kemâl-i
istikâmet ile îfâ-yi vazîfede bezl-i nakd u cânede şitâb ve bu hidmet-i
fahriyyeleri ile memleketlerinin saâdet-i dâime ve füyûzât-ı müstakbelesini
iktisâb iderek ahâlî-i kasabayı selsebîl-i himmetleri ile sîrâb eylediler.
Bu erbâb-ı mesâînin gayretleri ümîd ideriz ki ind-i Allahiyyede de su
gibi azîz olur.
8 Teşrîn-i evvel sene (1)326
MîM. ÂMîN
144
Metinde Geçen Kelimelerin Anlamları
A
âb: Su
âb-ı letâfet-i nisâr: Saçılan sular
âfat-ı merziyye: Razı olunan belalar.
agrâz-ı nefsâniyye: Nefse ait maksatlar
ağyâr: (daha, pek, çok) gayretli adam
ağniya-ı millet: halkın zengin olanları
âhir-i bed: kötü zaman
akvâm-ı âlem: dünya işleri
âlem-i bâlâ: yukarıdaki alem, öteki dünya,
ahiret
âlem-i askerî: askerlik alemi, askerlik hayatı
âlâ-ı şân: şan ve şöhreti büyük olan
a‘lâm-ı şevket: büyük elem, keder ve sıkıntılar
ameliyyât-ı inşâiyye: yapıyla ilgilenecek,
yapacak, inşa edecek olan
âmil: 1) sebep 2) emeli olan isteyen
anâsır-ı muhtelif: çeşitli unsurlar
ârâyîşyâb: süsleme, bezek, ziynet
ârız: 1)gelen 2) tesadüfi vakka 3) dağ, bulut,
vesâire görmeye mani olan her şey
arş-ı berîn-i râhmân: yüce Allah’ın katı
arş-ı azîm-i ihtirâm: en yüksek saygı hürmet
değerini alma
arz-ı hâcet: gereklilik arz eden
âsâl: ahlâk
ashâb: sahipler, malik ve mutasarrıf olanlar
ashâb-ı Necdet: kutulanlar
asr-ı kerâmet-i irfân: zamanın sırlarını bilme
mucizesi
âteş-i emrâz: ateşli hastalık
ataş-ı şedîd: şiddetli susuzluk
âvâze-i nây: ney sesi
âyet-i kübrâ: büyük, daha büyük ayet
aynü‘l-hayât: hayat pınarı
Azamet-i ef’âl: büyük işler
‘azm-i kaviyy: sağlam kemikler
B
Bâb-ı azimet: azîmet kapısı, büyk kapı
Bagteten: birdenbire, apansızın
Bahr-i sefîd: Akdeniz
Bahr-i muhit-i atlâsî: atlas okyanusu
Ders-i intibâh: ilk ders
Delâlet-i kaviyye: güçlü deliller
Der-uhde: üstüne alma yükleme
Deryâ-ı ummân: büyük deniz, okyanus
Dest-i rüzgâr: zamanın eli deymişçesine
Dest-i muhâdenet: dostluk eli
Devr-i merdâne: zamane yiğitleri
Baka-i hamiyyet: bir demet haysiyet
Bakiyye-i i‘zâm: arta kalan kemikler
Bâlâ-ı âsumânî: mavi gökyüzü
Bedîa: beğenilen ve taktdir edilen pek yeni şey
Bekâ‘-i vükelâ: vekillerin devamı
Beniyye-i beşer: insanlığın kâbesi
Berrî: karaya (toprak) ait, karayla ilgili
Besâlet: dilâverlik, bahadırlık, kahramanlık,
yiğitlik, cesurluk
Beyn: ara(aramızda)
Bezl-i nakat: parayı bol verme
Bîlâ: -siz, -sız
Bîlâ ihtiyâr: gayr-i ihtiyari, elinde olmadan
yapma
Buk‘a-ı mübâreke: mübarek yer
Bürhân-ı zî hayât: yaşayan tanık
C-Ç
Ca‘ber: Suriye’de bulunan bir Türk Kalesi
Cehl-i kader-i mel‘ûn: kötü kader
Celâdet: bahdırlık, kahramanlık, yiğitlik
Cemîle: hoşa gitmek için yaranma
Cengâverân-ı Arabî: arap savaşçıları
Cevâhir-i cân: kıymetli can
Cevher-i cân: can özü
Cevher-i kabiliyyet-i irfân: üstün bir anlama,
bilme, sırlara vakıf olma yeteneği
Cevvî: arzın etrafındaki boşlukla ilgili
Cihâd-ı vakf-ı hayât: din uğruna olan savaşa
ömrünü bağlama
Cihet-i fenniye: teknik hizmet
Çîre: 1) maharetli, becerikli 2) kahraman yiğit
D
Dâhiye-i tahrîb: felâketin sebep olduğu yıkım
Dâire-i ittifak: ülke içinde birlik
Dâsıtân-ı mefheret: iftihar duyulan destan
Dehşet-i gâlibiyet: çok büyük zafer
Delîl-i celîl: büyük kanıt
Dershâne-i kemâlât: insanlık, ahlak dersi
verilen yer
Dersâadet: saadet kapısı, İstanbul
Ders-i hamiyyet: haysiyet dersi
Dirîg: 1) esirgeme 2) eyvah, ah, aman yazık 3)
men etme önleme
Dûçâr-ı bîtâb: bitki düşme yorulma
E
Eazz-i eşya: en aziz eşyalar, nesneler
Eclâf: ayak takımları, rezil kimsel
Eclâf-ı eslâf: daha önce bölgede yaşamış olan
fakir halk
Eclâf-ı mekârim: fakir ama cömert kimseler
Edyân-ı sâire: başka dinden olanlar
Ef‘âl-i mürüvvetkârâne: cömertçe yapılan
işler, iyilik yapma
Ef‘âl-i eslâf: bir memuriyetle, işle daha önce
uğraşanlar
Efhâm: zihinler, anlamlar, idrakler
Efrâd-ı müstebdele: muvazzaf askerlik
hizmetini bitiren kişiler
Emr-i hayra: hayırlı emir
Emvâc: dalgalar
Emvât: ölüler
Endâht: 1) atma , atış, atılma 2) silah atma,
boşaltma
Erbâb-ı fütüvvet: cömertlik sahipleri, cömert
kimseler
Erbâb-ı yesâr: zengin varlıklı kimseler
Erbâb-ı mesâî: işin erbabı
Ervâh-ı mahşûre: haşir günüde ruhların
toplanması, mahşer meydanı, kıyamet
Erzâk-ı mütenevvia: çeşitli değişik erzak
Esbâb-ı mânia: zorluğa sebep olan şeyler
Eshâb-ı ticâret: ticaretle uğraşanlar
Eshâb-ı satvet: kuvvetli kimseler
Eslâf: bir memurluk veya hizmette birinden önce
bulunmuş olanlar, yerlerine geçilen kimseler
Esâs-ı hamiyyet: milli onurun temeli
Eşraf: şeref ve itibar sahibi kimseler, ileri
gelenler
Etvâr-ı merdâne: mertçe tavırlar
Evkâf: Vakıflar Genel Müdürlüğü
F
Fâtiha-i muzafferiyyet: muzafferlik, üstünlük
kazanma sözü
Fâtih-i ittihâd: fethedenlerle birlikte, aynı yolda
olma
Fâ‘ik: manevi olarak üstünde olan, fevkınde
bulunan
Fazâil: insanda iyilik etmeye ve fenalıktan
çekinmeye karşı devamlı ve değişmez istîdâtlar,
güzel vasıflar erdemler
Fâzilet-i nefs: iyi huylarla donanmış, donatılmış
Fâzilet-i senâ: övünülecek erdemler
Fenâ-i âlem: fani, geçici dünya
Fevâid-i teavün-i ta’dâd: yardımlaşmadan
doğan faydalar
Feyz-i gazâ: kazanılan savaş
Feyz-i istikbâl: geleceğin verimliliği, gürlüğü
Fürât: Fırat suyu.
146
Fütûr: 1)zayıflık, gevşeklik, bezginlik 2) keder,
ümitsizlik
Fütüvvet: 1) eski esnaf teşkilatı 2) yiğitlik,
gençlik, mertlik 3) cömertlik
Füyûzât-ı müstakbele: gelecekte suyun
verimliliği
G
Gâleyân-ı hamiyyet: milli hislerin coşması
Gavr-ı nisyân: hakikatleri unutma
Gayb: 1)gizli olan göze görünmeyen şey, kayıp
2) belirsiz, bilinmeyen şeyler
Gayret-i mücessime: gayretli hale gelme, o
biçimi alan
Gayret-i hakperestâne: Allah aşkına uğraşma
Gayyâ-ı cehîme: cehennem kuyusu
Gazanferân-ı mühîb: arslancasına heybetli,
korkulan
Gınâ-ı kalb: kalp sıkıntısı
Giş: yürek, kalp
Güşâd: açma, açılma, açılış
Güzâr: geçme, geçiş
H
Hâdisât-ı felâket: kötü. Felaket olaylar
Hâdisât-ı sâbıka-i âlem: geçmişteki olaylar
Hâ‘il: iki şey arasında veya bir şey önünde perde
olan, mani olan, engel
Hâk-i helâk: helak olan toprak, heyelan
Hâkim-i âlem: dünyanın hâkimi
Hâlet-i mefhâret: iftihar duyulma, övünülme
Hâl-i istigrâk: kendinden geçme, kendini
kaybetme durumu
Hâmil: taşıyan, götüren
Hamiyyet: milli onur, haysiyet
Hasaîl-i vatanperverâne: yurt severcesine
huylar, hasretler
Hasâis: bir yere, birine has olan keyfiyetler
nitelikler
Hasenât: iyilikler, iyi haller, hayırlı işler
Hâsıl: peyda olan, çıkan, türeyen, üreyen, biten
Hâsıl-ı memleket: memlekette meydana gelen
şeyler
Hâsılat-ı sâfiye: masraf çıktıktan sonra kazanç
olarak kalan hâsılat, net kazanç
Haslet-i aliyye-i askeriyye: doğuştan asker
karakterli
Hasr-ı nefs: hayatından zaman ayırma
Havf: korku, korkma
Hengâm: zaman, çağ, sıra, vakit, mevsim
Hey‘ât-ı hâzıra: şehir heyetleri
Hey‘et-i celîle: büyük heyet
Hey‘et-i muhterem: saygı değer heyet
Hevâ-ı sükûn: huzur arzusu, isteği
Hezâr-ı âferîn: binlerce aferin, teşekkür
Hıfz: saklama, ezberleme, bellek, hafıza
Hıfz-ı ikbâl: saadetin korunması, muhafazası
Hıfz-ı vatan: vatanı koruma
Hidmet-i fahriyye: övünülecek hizmet
Hilâfet-i mukaddesât: mukaddes hilafet
makamı
Himmet-i ihvân-ı sadâkat: sadakat, samimiyet
ve gayretle çalışmaz
Hirâsân: korkan, korkak
Hisse-i mübâhât: övünme payı
Hitâb-ı merdâne: mertlikle söyleyiş
Hûn-ı hamiyyet: haysiyet ve onur için dökülen
kan
Hûn-ı pâk: temiz kan
Husûsât-ı fenniyye: teknik konular, işler
Hükm-i şer‘î: şer’i hüküm, şeriatın kuralı
Hürmet-i ‘âzime: büyük saygı duyma
I-İ
Itlak: salıverme, koyuverme
Iyâl: bir kimsenin geçindirmek zorunda olduğu
kimseler
İâne-i bahriyye: Bahriye teşkilatı için toplanan
para
İâne-i icazkârî: emek harcayarak, herkesin
yapamayacağı gibi para toplama
İbrâz: meydana çıkarma, gösterme
Îcâr: 1)kiraya verme, verilme 2) kira parası
İclâl: 1)büyültme, saygı gösterme, ikram 2)
büyüklük, kuvvet ve kudret
icrâ-ı hasenât: hayırlı iş ve iyilik yapma
idâme-i hayât: hayatın devamı
ifâ: yerine getirme, ödeme, bir işi yapma
ifâde-i kusur: kusurlu anlatım
ifâ-ı vazife: görevi yerine getirme
ifnâ: 1) yok etme 2) malı yersiz sarf etme
ihâle-i nazar: alıcı gözle bakma
ihâtâ: 1)bir şeyin etrafını çevirme, kuşatma 2)
tam kavrayış, anlayış
ihdâ: bir (ahad’ın müennesi)
ihlâf: yemin ettirme
ihtilâf: ayrılık, uymayış, uymama, anlaşmazlık
ihtiyâcât-ı zarûriyye: zorunlu ihtiyaç
ihtizâz: titreme, deprenme, sıçrayıp oynama,
sallanma
ihyâ: 1) diriltme, diriltilme, canlandırma 2) taze
can verircesine iyilik
ihzâr: hazırlama, hazır etme, huzura getirme
ikad: yakma, yakılma
ikbâl: işlerin yolunda gitmesi; bahtlı, saadetli,
mutlu olma
ikbâl-i vatan: vatanın bekası, vatanın mutluluğu
ikdâmât: devamlı, sürekli çalışmalar
ikmâl: kemale erdirme, tamamlama, bitirme
iktîsâb: kazanma, edinme
iktîsâb-ı hayât: canlanma, dirilme, canlılık
kazanma
iktîsâb-ı sermâye-i mesûbat: Allah’ın vereceği
mükâfata nail olma
iktizâ: 1) lazım gelen, lazım gelme 2) lazım
getirme, gerektirme
i‘la: yükseltme, yükseltilme, yüceltme, şan ve
şöhretini artırma
il‘âb-ı nâriyye: ateş oyunları
i‘lân-ı şadmâni: sevinç gösterisi
i‘lâ-i şân: şan ve şöhretini artırma
ilka’: 1) bırakma, bırakılma, terk etme 2) telkin
etme 3) bir kusuru başkasına yükleme
iltima‘: lem’alanma, parıldama
imtidâd: uzama, uzanma: uzun süre
imtidâd-ı zaman: uzama, işin uzaması, uzun
sürme
imtisâl: 1) icap edeni, gerekeni yapma; bir
örneğe göre hareket etme 2) alınan emre boyun
eğme
imtizâc-ı akvâm: farklı milletten olanları
kaynaştırma, iyi geçindirme
ind-i Allahiyye: Allah katında
indifâî: püskürme ile ilgili, geri püskürtme
inhizâm: hezimete uğrama, bozulma, alt olma,
yenilme
in‘ikâs: 1)aks etme, bir yere çarpıp geri dönme
2) mağlup olma
İnşâd: 1) şiir okuma, şiir söyleme 2) manzum bir
sözü ahengine göre okuma
İntîkal: 1)bir yerden başka bir yere geçme,
göçme 2) geçme, birinden diğerine geçme
inzâr: tehir etme, geciktirme.
irâd: 1) getirme 2) söyleme
irâe: gösterme, tayin etme
irkâb: bindirme, bindirilme
İsâle: akıtma
isâr: 1) ikram; bahşiş 2) cömertlikle verme 3)
dökme, saçma, serpme
isbât-ı iktidâr: gücünü kanıtlama
ism-i celâl: büyük, ulu isim (Allah’ın adı)
istîâb: 1) içine alma, içine sığma 2) tutma
kaplama
istibdâl: değişme, değiştirilme
istihkâr-ı mesâib: zor işleri felâketleri hor
görme küçümseme
147
istisgâr-ı hayât: hayatını hiçe sayma
isti‘zâm-ı nâmûs: değerli, önemli nizam, değerli
erdem
işkâl-i muhîbe: işkal sebebiyle girilen zor
durum
itfâ: söndürme, söndürülme
i‘tikâd: 1) düğümlenip kalma, bir şeye bağlanma
2) inanma, gönülden tastik ederek inanma
i‘tikâd-ı kâmil: tam inanç, inancı oturmuş
i‘tikâd-ı mukaddes: mukaddes bilip bağlanma
ittihâd: bir olma, birleşme, aynı fikirde olma
izâle: giderme, giderilme, yok etme
izhâr: gösterme, meydana çıkarma
izzet: 1) değer, kıymet: yücelik 2) kuvvet, kudret
3) hürmet, saygı, ikram
K
Kâ‘be-i münâcât: bir arzunun gerçekleştirilmesi
için başvurulan makam
Kâ‘be-i insâniyyet: insanlığın kâbesi
kabiliyyât-ı füyûzât: verimli, faydalı olma
kabiliyeti ve becerisi
kabristân-ı fenâ: fanilerin mezarı
kabr-i sükûn: huzurlu kabir
kaderşinâs: kader bilen, anlayan
kabza-i türâb: toprağın her karışı
kâffe-i eşya: tüm eşyalar
kâffe-i hissiyât: tüm duygular, düşünceler
kâffe-i imtiyâzât: bütün izinler, tüm müsaadeler
kâffe-i mahâsin: üstün vasıflar, meziyetler
kâffe-i mezâyâ: bütün vasıflar, tüm meziyetler
kâfil: kefalet eden, üstüne alan, ödeyen, kefil
Kal‘a-i Sultâniye: Fatih Sultan Mehmet’in
Çanakkale Boğazı’nın Anadolu yakasında
yaptırdığı kalenin adı, Çanakkale
Kalem-i hamiyyet: haysiyet sahibi olma
kalîl-i mücâhidin: az sayıda mücahidler
kârgir-i tünel: taştan yapılmış tünel
kasr: kısa kesme, kısaltma
kaviyy: güçlü, sağlam
kaviyy-i hayâliyye: güçlü hayaller, güvenilir
hayaller
kaviyy-i şekîme: çok dayanıklı
kavl-ı mütecellidâne: yiğitlikle söylenen söz
kedd-i tûbâ-ı zîbâ: ağaç süsleme çabası
Kefen bedûş-i şehâdet: kefeni omzunda şehitler
kemâlât-ı insâniye: insaniyetin en üst mertebesi
kemâl-i şevk: sevincin doruğuna ulaşmak
kemâl-i teslîmiyyet: tam bir teslimiyetle
kemâl-i ulviyyet: en büyük en yüce
kemâlnümâ: değer gösteren, bildiren
kerâmet-i irfân: fevkalade kültürlü
148
kesb-i şiddet: serlik kazanma
kevser-i rîz-i necât: kurtuluş saçan çeşme,
kurtuluş dökülen yer
Kıble-i münâcât. Allah’a dua etme
kırâat: okuma; devamlı ve düzgün okuma
kısm-ı mübahât: övünme faslı
kıyâm: 1) kalkma, ayağa kalkma, ayakta durma
2) bir işe kalkışma 3) ayaklanma
Kifâyet-i âlemiyye: iktidarlı, yeterli
kîse-i hamiyyet: haysiyet ve onur kesesi
kurûn-ı evvelî: önceden, önceki zamanlarda,
daha önceleri, geçmiş asırlar
Kuvve-i sâmia: işitme kuvveti
Kuvvet-i ihsân: kuvvet verme
kuvâ-ı mecmûa-i âlem: dünyayı bir araya
getirme kuvveti
Kuvvet-i şevket: büyük kuvvet
küng: önceleri suyun gelmesini sağlamak için
taş veya tuğladan yapılan sistem
L
Lâ‘l-ı bedehşân: bedehşân yakutu
Lerzân: titrek, titreyen
Levha-i celîle: büyük levha
Levha-i mübareke: mübarek levha
Leha-i ulviyye-i zafer: yüce, ulu bir zafer
kazanma
Lisân-ı âlemü‘l yevm: dünyanın konuştuğu
günlük, zamane dili
Lisân-ı hâl: insanın, yüzünün hareketlerinden,
duruşundan anlaşılan şey
Lîyâkat: 1) layık olma, değerlilik, yararlılık 2)
iktidar, hüner, fazilet
M
Maadâ: -den başka
Ma‘dûm: yok olan, mevcut olmayan
Magrib-i Aksâ: Fas, Merâkeş
Mahz: su katılmamış, halis, kendi gibi
Mazen-i satvet-i güşâd: açılması güç mahzen
(gibi)
Mahsûl-ı şehâmet: zekâ, akıl, cesaret ve yiğitlik
ürünü
Maiyyet-i
efrâd:
birlikte
olanlar,
beraberindekiler
Mâşet-i kanâatkârane: yaşam şeklinde razı
olmuş
Makâbir-i şühedâ: şehitlerin mezarları
Masad-ı mukaddese: kutsal amaç, kutsal görev
Mâni‘-i meşy: yürümeye, ilerlemeye engel
Mart-ı rûmî: Rumi takvime göre Mart ayı
Masnû‘: 1) sanatla yapılmış 2) sahte, düzmece
Matâf-ı ihtirâm: saygıyla, hürmetle ziyaret
edilecek yer
Mâye: 1) asıl, maya ve lüzumlu madde, asıl 2)
para, mal 3) iktidar, güç 4) bilgi
Mâye-i icrâ-ı beden: bedenin asıl gücü
Mâye-i hayât: hayat özü, asıl hayat
Mazhar-ı tecelliyât: Allah’ın lütfuna nail ve
layık olma
Meâsir: güzel eserler, nişanlar, izler
Meâsir-i bediâ: beğenilen takdir edilen eser
Meâsir-i celâdet: yiğitlik, kahramanlık eserleri
Measir-i celîle: büyük, ulu eserler
Measir-i cemîle: hoşa giden eserler
Measir-i kemâlât: ahlaki olgunlukla ilgili
eserler, ahlaki olgunluğu gösteren eserler
Measir-i şecâat: yiğitlik, yüreklilik namına
bırakılan iz, eser
Meblâğ-ı cüz‘iyye: az miktarda olan
Medâr-ı zînet-i kemâl: en değerli kılma, değer
katma
Meddâh: daha pek çok metheden
Medâr-ı imtîyâz-ı beşeriyyet: insanlığın
övgüsüne layık, sebep
Medîha-i iftihâr: iftihar etme sebebi
Medine-i ta‘zîm: saygı ve ikram şehri
Mefâhir-i kahramani: iftihar edinilecek olan
kahraman
Mefâhir-i şevket: iftihar edilecek büyük işler
Meftûr: 1)fıtretlenmiş, yaratılmış 2) tabîî, cibillî
Mehâlik: helak olacak yerler, tehlikeli yerler
veya işler
Mehâsin-i kâmile: güzelliklerin en son
mertebesi
Mekârih: tiksinilecek şeyler, dertler, sıkıntılar
Mekârim: keremler, cömertlikler, el açıklıklar,
iyi ahlaklar
Mekteb-i âlî: büyük okul
Me‘lûf: ülfet edinilmiş, alışılmış, alışmış, huy
edilmiş
Me‘mûl: emel edinilen, ümit olunan, umulan,
beklenen
Menâkıb-ı merdâne: övünülecek vasıflı mert
Menba‘-ı füyûzât: menbadan taşan su
Merâkib-i bahriyye: vapurlar, gemiler, kayıklar
gibi deniz nakil vasıtaları
Merâsim-i mahsûsa-i askeriyye: askere özgü
tören, askerler için yapılan karşılama töreni
Merdân-ı zaferşiâr: daima zafer kazanmış,
üstün gelmiş mertler
Mertebe-i tevâtür: yayılma derecesine ulaşmış
Meslek-i mücahidâne: mücahit, savaşçı olana
yakışan melek
Meserrât-ı kalbiyye: şen gönül
Meslek-i ulvî: yüce meslek, yüce görev
Mestûr: satırlanmış, yazılmış, çizilmiş
Meşhûd: gözle görülmüş, görünen
Meşy-i âli-i mâ: suda yürüye bilmek gibi
(büyüklük)
Mevlevihâne: Mevlevi tekkesi
Mevki‘-i müzâyede: müzayede yeri
Mevt-i hâil: korkunç ölüm
Meydân-ı mücâhede: meydan savaşı
Meydân-ı müzâyede: müzayede yapılan yer
Mezâr-ı ma‘nevi: manevi önemi olan mezar,
kabir. Manevi önemi olalan ziyaret yeri
Mezâr-ı sükûn: rahat, huzurlu mezar
Mezellet-i istîlâ: yoksullaşma, yoksulluğun
gelmesi
Meziyyet-i himmet: gayret etme, çalışabilme
becerisi
Mezkûr: zikrolunmuş, adı geçmiş, anılmış
Mihrâb: 1) camilerde, mescidlerde, yönelinen
taraftaki duvarda bulunan ve imamlık edene
eyrılmış yer 2) ümit bağlanan yer
Mihrâb-ı cihâd: cihat yapılan, ümit bağlanan
yer
Mikyâs-ı mürüvvet: mürüvvet ölçüsü
Misâl-i hazîn: hazin bir örnek
Mîzâb-ı himmet: suyolu için gösterilen gayret
Muâmelat-ı kerîmâne: cömertçe yapılan işler
Mu‘cîzât-ı vekayi‘: meydana gelen mucizeler
Muhâfız-ı âliü‘l-vatan: büyük vatanın bekçileri
Muhâfaza-i şevket: güçlü muhafaza
Mukadder: 1) takdir olunmuş, kıymeti bilinmiş;
kadri, değeri bilinmiş 2) yazılı, alında yazılı
Mukavemet: karşı durma, dayanma, karşı
koyma, direnme
Mûmâileyh: ima edilen, adı geçen, yukarıda
anılan (adam)
Muştî: bir avuç, bir avuçluk, bir avucun
alabileceği kadar
Mutasarrıf-ı esbâh: daha önceki mutasarrıf
Mübâhât: övünme
Mübârizân: dövüşe, güreşe kalkışanlar
Mübeccel: yüceltilmiş, saygı gösterilmiş, yüce,
ulu
Mübeşşirât-ı mukaddese: kutsal alamet, hayırlı
alamet
Mübrem: kaçınılmaz, vazgeçilmez, önlenemez
Mücâhidîn: mücahitler; din düşmanlarıyla
savaşanlar
Mücâhidîn-i Arab: Arap mücahitler, savaşçılar
Mücâhidîn-i evvel: önceki mücahitler
149
Mücehhez: techiz olunmuş, donanmış,
donatılmış, hazırlanmış
Müddeî-i umûmî: savcı, umumi haklar adına
dava açan hâkim
Müesser: kendisine bir şey tesir etmiş olan
Mühîb: 1) heybetli, korkunç, korkutan 2)
tehlikeli
Mühr-i dirahşân: parlayan mühür
Mükâ‘ab: mikap, küp
Münevverü‘l-fikâr: aydın fikirli, aydın olan
Müntehib: intihâb eden, yağma eden, çapul
eden, talanlayan, yağmacı, talancı
Mürtefî‘: irtifa eden, yükselen, yükselmiş,
yüksek, yüce
Müsâbaka-i hamiyyet: haysiyet müsabakası,
onur savaşı
Müstesnî. 1) istisna edilen, kuraldışı bırakılan,
bırakılmış 2) üstün 3) benzerlerinden baskın 4)
ayrı tutulan
Müstakbele: gelecektekiler
Mütallik: 1) asılı, bağlı 2) ilgili, ilişiği olan
Mütehallik: ahlak peyda eden, yeni huy kazanan
Müştâk: iştiyaklı, özleyen, göreceği gelen, can
atan
Mütefâvitü‘l mikdâr: miktarları farklı, çeşitli
miktarlarda
Mütemâyiz: 1) temâyuz eden, sivrilen, kendini
gösteren 2) sâniye rütbesinin birinci sınıfı
Mütenâsip: münasip, uygun olan, her bakımdan
birbirine uygun, denk
Müzâyede: artırma, açık artırma
N
Nakd-ı mevcûd: elde bulunan para
Nakş: resim
Nânpâre: 1)ekmek parçası, bir lokma ekmek 2)
geçime yarayan iş, memurluk
Nâr-ı mühîb-i müsîbet: ateşli ve tehlikeli
hastalık
Nâşide: şiir okuyan, söyleyen ve yazan
Nazar-ı endâz: bakış atma
Necât: kurtulma, kurtuluş
Necl-i muhterem: muhterem oğul
Nefer: 1) rütbesi olmayan asker, er 2) bir adam,
tek kişi
Neshe-i tenzîl: aşağı çekerek, hükümsüz
bırakma
Neş‘e-i evvel: eski neşe, eski mutluluk
Nevresîdegân:
yeni
yetişmişler,
yeni
olgunlaşmaya başlamış olanlar, gençler
Nezîr: birini doğru yola sokmak için gözdağı
vererek korkutma
150
Nidâ: 1) çağırma, bağırma, seslenme 2) ses
verme
Ni‘met-i asâyiş-i cihân: dünyanın mutluluğunu
ve düzenini sağlama
Ni‘met-i refâhiyyet: ihsan ve iyilikte bolluk
Ni‘metşinâs: iyilikbilir
Nisyân: unutma
Nizâmet-i askeriyye: askeri nizam, disiplin
Nokta-i fütûhât: fetihlere başlanan yer, nokta
Nutk-ı âtî: geleceğe dair kelamda bulunma
Nutk-ı mütecellidâne: kahramanca sesleniş
Nûr-ı mübîn: Hz. Muhammed’in nurâniyeti
P
Pâydâr: iyice yerleşmiş, sağlam, devamlı,
sürekli
Penâh: sığınma, sığınacak yer
Pence-i ecel: ecel pençesi
Pesendâne: beğenecek yolda
Pişgâh: ön taraf, ileri taraf
Pîşvâyân-ı erbâb-ı hamiyyet: başkanlar
grubundan olan
R
Rengîn: 1) renkli, parlak renkli; boyalı 2) güzel,
latif, hoş
Revân: yürüyen, giden, akan, su gibi akıp giden
(söz)
Revnâk: parlak, parlaklık, güzellik, tazelik, süs
Revolver: bir tür küçük silah
Ric‘at: 1) geri dönme 2) gerileme, çekilme
Riyâset-i evvelâ: ilk başkan, ilk reis
Riyâset-i sâniye: ikinci derecede başkan
Rücû: 1) dönme, geri dönme 2) cayma,
sözünden dönme, sözünü geri alma
Rûnümâ: yüz gösteren, meydana çıkan
Rüstemâne: İran’ın ünlü pehlivanı Rüstem gibi,
pehlivancasına
S
Saâdet-i âlem: dünyanın düzeni mutluluğu
Saâdet-i ictimâiyye: toplumsal huzur
Saâdet-i enâme: tüm mahlûkların mutluluğu
Sad-ı âferîn: yüz kere aferin
Sadr: 1) her şeyin önü, başı, ilerisi, en yukarı, en
baş 2) yürek 3) göğüs
Sadr-ı İslâm: İslam dinin başında bulunan,
halife
Sahâif-i tevârih: tarihin sayfaları
Sahâ-i tecelliyât: meydana çıkmış
Sâhib-i hayât-i bedel: hayat sahibi olan
Sâhib-i şevket: büyüklük, heybet sahibi,
heybetli
Sâhil-i letâfet: güzel hoş sahil, deniz kenarı
Sahâif-i matbûât: kitapların sayfaları
Salâbet: 1) peklik, katılık, sağlamlık 2) manevi
kuvvet, dayanma
Salntanât-ı kadîme: köklü, daimi saltana
Sanîhân-ı asker: askerin fikri
Sâye: gölge
Sath-ı deryâ: denizin yüzü
Secâyâ-ı kaderşinâs: kader bilir kimseler ve o
karakterde olma
Secâyâ-ı muhassine: güzel huylar
Sefâin-i harbiyye: harp gemileri
Sefîne-i nûh: Nuhun gemisi
Selsebîl-i himmet: çalışarak elde edilen tatlı su
Semâhatkâr: eli açık, cömert
Senâ: övme, övüş
Senâhân: (birini) öven metheden
Serâi-i tabiyyat: tabiyatın sırları, tabiyyatın evi
Serâpâ: baştan ayağa kadar, baştanbaşa, bütün,
hep
Serâpâ-i mehâbet-i mücesseme: heybetli bir
şekle bürünme
Serfür-i bedre-i itaât: çaresiz kalarak boyun
eğme, itaat etme
Serîr-i ihtişâm: haşmetli taht
Serîr-i revân-ı celâdet: yiğitlerin yatağı
Seyf-i hamiyyet: onur kılıcı
Seyf-i sârim-i celâdet: keskin kılıçlı yiğitler
Seyf-i şecâat: kudretli, yiğit kılıçlar
Seyrân: 1) gezinme 2) bakıp seyretme
Seyyâle-i nûrânî: nurlu ışık gibi akan
Sıyânet: koruma, korunma
Silsile-i vekayi‘-i ‘âlem: artarda meydana gelen
dünya olayları, dünya olayları
Simân: semizler, besiler, yağlılar
Simât: nişan, alamet, damga, iz
Sipahsâlâr: askerlerin en büyüğü
Sîrâb: 1)suya kanmış 2) taze, körpe
Sirâyet: geçme, bulaşma; yayılma, dağılma
Sülâfe-i nûşan-ı şehâdet: şehadetin tatlı şerbeti
Sürûr-ı ‘azîm: büyük sevinç
Sütûn-ı nûrânî: nurlu, ışıklı direk
Ş
Şâhrâh: 1)büyük, işlek yol, anayol 2) şaşırılması
mümkün olmayan
Şâhrâh-ı münevver: aydınlatılmış yol
Şâhrâh-ı necât: geri dönecek, kurtulunulacak
yol
Şark: doğu
Şark-ı şimâlî: kuzeydoğu
Şân-ı mevcûdiyyet: şanlı
Şân-ı sahâvet: cömeretlikte şanı, şöhreti olma
Şâyân-ı ihtirâm: saygı değer
Şecî: cesur, yürekli yiğit
Şehâdet: 1) şahitlik, şahitli etme, tanıklık 2) bir
şeyin doğruluğuna inanma 3) dalalet, işaret,
alamet
Şehâmet: zekâ ve akıllıkla beraber olan cesaret,
yiğitlik
Şevket: büyüklük, heybet
Şevket-i te‘sis: büyüklük, heybetlilik kurmuş
olan
Şiâr: 1) alamet, işaret, iz 2) ayırıcı işaret, ayırt
edici
Şiâr-ı iclâl: büyüklük, kudretli olma işareti
Şitâb: acele, sürat, çabukluk
Şöhret-i celâdet: kahramanlıkla tanınan
Şuûn-ı kâinât: dünya işler
Şühedâ-ı hamiyyet: haysiyetli, onurlu şehitler
Şühedâ-ı hakperest: hakperest şehitler
Şühedâ-ı zevî‘l-hayât: ölümsüz, canlı olarak
düşünülen şehitler
T
Ta‘alluk: 1) asılı olma, asılma 2) ilişiği ilgisi
olmak
Tâbut-ı izmihlâl: tabutun yok olup gitmesi
Ta‘dâd: 1) sayma, sayı 2) birer söyleme, sayıp
dökme
Tahâret-i kalb: kalp temizliği, kalbin
temizlenmesi
Taharrî-i hayrâne: hayranlıkla aramak
Tahcîr: bir yere taş koyma, yığma
Tahkim-i bünyân-ı saltanat: saltanat binasını
sağlamlaştırma
Taht-ı revân-ı bahrî: deniz vakil vasıtası
Tahtgâh-ı şevket: büyük başşehir
Tahliye-i nefs: can çıkması , ölme
Tâk-ı zafer: tarihi bir hadiseyi, zaferi anmak
veya gelecek olan büyük bir kimseyi karşılamak
için kurulan kemerli yapı
Takdîs: 1) mukaddesleştirme, kutsallaştırma,
kutsal bilme 2) Allah’a şükretme 3) ululama,
büyük saygı gösterme
Târîh-i âlem: dünya tarih
Tasavvurât:
1)
tasavvurlar,
zihinde
şekillenenler, kurulanlar 2) göz önüne getirilenler
Tasvir-i
mefâhir:
övünülecek
şeylerin
anlatılması
Tatyîb-i hâtır: gönlünü alma, gönlünü hoş etme
Ta‘vîk: 1)oyalandırma, geciktirme 2) alıkoyma
3) tutuklu halinde bekleme
151
Tayy-ı zemân: zamanı atlarcasına geçme, çok
kısa zamanda
Tebcîl: ululama, ağırlama
Tebcîl-i nâm: ulu isim, ulu nam
Teberru‘: bağış, bağışlama
Tebyîn: meydana çıkarma, belli etme; açıktan
açığa anlatma
Tebyîn-i hakîkat: hakikatlerin ortaya çıkması
Tecârib-i bahriyye: donanma ve deniz
tecrübeleri
Tecessüm: 1) cisimlenme, görünme, belirme 2)
göz önüne gelme
Tefrîşât: 1) döşemeler, yaymalar 2) ev eşyasını
düzenlemeler
Tekrimât: saygı göstermeler, ululamalar
Temâşâ: bakıp seyretme, gezme
Tenvîr: ışıklandırma, aydınlandırma
Te‘sir-i şân-ı garîbân: hüzünlü akşamın
etykisiyle
Teşkîl-i kuvvet: kuvvetin sağlanması, kuvvet
getirmek
Teşrîn-i evvel: ekim ayı
Teşyî: selametle uğurlama
Tevâbi‘-i celâdet: bahadır, kahraman insanlar
Tevakkuf: 1) bağlım olma, 2) durma
Tevcîh-i nazar: bakıp, anlam verme
Tevdî‘: 1) bırakma, emanet etme 2) vedalaşma
Teveccüh: 1) çevrilme, yönelme, doğrulma 2)
bir yere doğru hareket etme
Tezkiye-i vicdân: vicdanın temizlenmesi,
vicdan temizliği
Tezyîn: zinetlendirme, süsleme, süslenme
Tezyîn-i nefs: hayatına değer katma
Tin: incir
Türbe-i ihtirâm: saygı değer türbe
U-Ü
Ucbe-i târîh-i âlem: tarihin şaşılavcak, garip
olayları
Uhde: 1) söz verme, bir işi üzerine alma 2)
vazife, birinin üzerinde bulunan iş
Uhuvvet-i inâniyye: insanlığın kardeşliği
Uhuvvet-i kırâathâne: kerdeşlik, dostluk
kıraathanesi
Ulviyyet: yükseklik, yücelik, büyüklük
Ulviyyet-i sarfe: yüce, ulu bir çaba, ulviyet
sarfetme
Umûr-i hayriyye: hayırlı işler
Uzmâ: çok büyük dert
Ümîd-i mücessem-i şehâmet: ümitlerin
yiğitlere bağlanması
Ümîd-i necât: kurtulul çaresi, ümidi. Çıkış yolu
152
Ünvân-ı mübeccel: saygın, yüce unvan
Üstühânpâre: kemik parçası
V
Vak‘a-i celâdet: büyük olaylar
Vakar: 1) ağır başlılık, temkinlilik 2) marur
Vakâyi‘-i ‘azîme: büyük olaylar
Vakf-ı nefs: canını adama
Vâris-i halse-i mürüvvet: huy mirasçısı,
atalarından devralınan huylar
Vâris-i şecâat: güçlü yiğit varis
Vâsıta-i intisâr: öksürmeye, aksırmaya sebep
olan (hastalık)
Vâsıta-i kerâmet: keramet vasıtası
Vâsıta-i satvet: güçlü bir vasıta
Vatan-ı asliyye: esas vatan
Vaz‘: koyma, konulma
Vefret-i iktidâr: güçlü, çok güçlü, sağlam
iktidarı olan
Vekâyi‘-i âtiye: isyan vakaları
Velev: olsa da, bile, hatta, isterse
Vesâit-i nakliyât: ulaştıran götüren araçlar, nakil
vasıtaları
Vezâif-i ihtirâmiyye: saygı ve hürmetle hizmet
etme
Vezâif-i mukaddese-i askeriyye: askerlerin
kutsal görevi
Vicdân-ı selim: temiz vicdanlı, iyi yürekli
Vukuât-ı hâfıza: hatırlanacak olaylar
Y
Yâd: hatırlama, anma
Yâdigâr-ı ömür: yaşam boyu hatırlanacak olan
Yâr: dost, sevgili, ahbap, tanıdık
Yârân-ı celâdet: güçlü, heybetli dostlar
Yed: 1) el 2) kuvvet, kudret, güç 3) yardım 4)
vasıta 5) mülk
Yed-i gâlebe: galip gelenler
Yed-i ihtirâm: saygı duyulan güç kudret
yed-i zîyânkâr-ı zaman: zamanın ziyan eden
gücü
yer-i azâmet: büyük, önemli yer, kutsal mevki
Z
Zebân: dil, lisan
EK-1
YAZARLAR İÇİN GEREKLİ BİLGİLER
1.Çanakkale Savaşları genel tarihi yanısıra, Çanakkale’nin zengin kültür
ve tarihiyle ilgili çalışmalar yayımlanabilir. Makaleler Türkçe veya İngilizce
olabilir. Yayımlanması istenen makaleler üç kopya halinde aşağıdaki adrese
gönderilmelidir:
Çanakkale Araştırmaları Türk Yıllığı (ÇATÜY)
Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi
Atatürk ve Çanakkale Savaşları Araştırmaları Merkezi 17100 Çanakkale
Dergiye gönderilen makaleler başka bir yerde yayımlanmamış veya
yayımlanmak üzere gönderilmemiş olmalıdır. Yazarlar tarafından ortaya
konulan görüşler sadece yazarların görüşlerini yansıtır. Makaleler yayımlanmak
üzere kabul edildiği takdirde, bütün yayın hakları ÇATÜY’E geçer.
2. Makaleler kağıdın bir yüzüne bir buçuk aralıkla yazılmalıdır.
Başlıklar ve alt başlıklar kısa olmalıdır. Kaynaklar ayrı bir sayfada yazılmalıdır.
Makalenin ilk sayfasında şu bilgiler olmalıdır: (i) yazının başlığı; (ii)
yazar(lar)ı; (iii) yazarların bağlı bulundukları kuruluşlar; (iv) En çok 200
kelimelik Türkçe özet; (v) 1000 kelimelik İngilizce özet. Ayrı bir sayfada
yazarın adı, adresi, e-mail adresi, telefon ve faks numaraları belirtilmelidir.
Türkçe metinlerde imlâ, Türk Dil Kurumu İmla Kılavuzu Genişletilmiş ve
Gözden Geçirilmiş Yeni Baskı (Ankara, 2000)’sına uymalıdır.
3.Tablo ve şekillere başlık ve sıra numarası verilmelidir. Rakamlarda
ondalık kesirler nokta ile ayrılmalı, büyük rakamların haneleri virgülle
ayrılmamalıdır. Denklemlere sıra numarası verilmelidir. Sıra numarası parantez
içinde ve sayfanın sağ tarafında yer almalıdır.
4. Kaynaklara göndermeler dipnotlarla değil, kaynakça bağlacıyla;
yapılmalıdır. Kaynakça bağlacıyla belirtilen referanslarda yazar(lar)ın soyadı,
kaynağın yılı, sayfa numaraları yazılmalıdır. örnek (Anderson 2002 : 100)
Kaynakçada dergi ve derlemelerdeki makalelerin sayfa numaraları kesinlikle
belirtilmelidir.
5.Yayıma kabul edilen makaleler “Word” programı ile yazılmış
bilgisayar dosyasında, disket veya CD ile gönderilmelidir.

Benzer belgeler