Kocaeli Üniversitesi Sualtı Topluluğu

Transkript

Kocaeli Üniversitesi Sualtı Topluluğu
Mavi Paylaşım’10 8. Sualtı Sporları ve Bilimleri Toplantısı 30 Nisan - 02 Mayıs
MAVİ PAYLAŞIM 2010
8. Sualtı Sporları ve Bilimleri Toplantısı
PEGASUS BASKI
Editör : Prof. Dr. Kamil TOKER
Düzenleme:
Emir CAYNAK
Erkmen ALTUNTAŞ
Selçuk SERTBAŞ
Bu kitabın Türkiye’deki her türlü yayın hakkı Kocaeli Üniversitesi Sualtı Topluluğu
(KOÜSAT)’na aittir. Kitabın tamamı ya da bir kısmı 5846 sayılı yasanın hükümlerine göre,
kitabı yayınlayan kuruluşun önceden izni olmadan elektronik, mekanik, fotokopi, ya da
herhangibir kayıt sistemiyle çoğaltılamaz, yayınlanamaz, depolanamaz.
Yazıların tüm sorumluluğu yazarlarına aittir.
Kocaeli Üniversitesi Sualtı Topluluğu
1
Mavi Paylaşım’10 8. Sualtı Sporları ve Bilimleri Toplantısı 30 Nisan - 02 Mayıs
MAVİ PAYLAŞIM
2010
8. SUALTI SPORLARI
VE
BİLİMLERİ TOPLANTISI
DÜZENLEME KURULU
KOÜSAT YÖNETİM KURULU
30 Nisan - 2 MAYIS 2010
KOCAELİ
Kocaeli Üniversitesi Sualtı Topluluğu
2
Mavi Paylaşım’10 8. Sualtı Sporları ve Bilimleri Toplantısı 30 Nisan - 02 Mayıs
KOÜSAT YÖNETİM KURULU
BAŞKAN:
Erkmen ALTUNTAŞ
Selçuk SERTBAŞ
Merve İHTİYAR
Ebru ŞİMŞEK
Okan ÜZMEZ
Çağatay AYLIKÇI
Gizem YÜCE
Utku Can GÖKMEN
Serhan KOÇYİĞİT
BİLİMSEL DANIŞMA KURULU
BAŞKAN:
Kamil TOKER
(Kocaeli Üniversitesi)
Şamil AKTAŞ
(İstanbul Üniversitesi)
Murat DRAMAN
(Sualtı Araştırma Derneği)
Asım DUMLU
(Marmara Üniversitesi)
Hayat ERKANAL
(Ankara Üniversitesi)
İbrahim HIZALAN
(Uludağ Üniversitesi)
Ufuk KOCABAŞ
(İstanbul Üniversitesi)
Altan LÖK
(Ege Üniversitesi)
Akın Savaş TOKLU
(İstanbul Üniversitesi)
Füsun TÜLEK
(Kocaeli Üniversitesi)
Ahmet CEVDET YALÇINER (Orta Doğu Teknik Üniversitesi)
Baki YÖKEŞ
(Haliç Üniversitesi)
Kocaeli Üniversitesi Sualtı Topluluğu
3
Mavi Paylaşım’10 8. Sualtı Sporları ve Bilimleri Toplantısı 30 Nisan - 02 Mayıs
Kocaeli Üniversitesi Sualtı Topluluğu
4
Mavi Paylaşım’10 8. Sualtı Sporları ve Bilimleri Toplantısı 30 Nisan - 02 Mayıs
GENÇLİĞE HİTABE
Ey Türk gençliği ! Birinci vazifen, Türk istiklâlini, Türk Cumhuriyeti'ni,
ilelebet muhafaza ve müdafaa etmektir.
Mevcudiyetinin ve istikbalinin yegâne temeli budur. Bu temel, senin en
kıymetli hazinendir. İstikbalde dahi, seni bu hazineden mahrum etmek isteyecek
dâhilî ve harici bedhahların olacaktır. Bir gün, istiklâl ve Cumhuriyet'i müdafaa
mecburiyetine düşersen, vazifeye atılmak için, içinde bulunacağın vaziyetin imkân
ve şerâitini düşünmeyeceksin! Bu imkân ve şerâit, çok namüsait bir mahiyette
tezahür edebilir. İstiklâl ve Cumhuriyetine kastedecek düşmanlar, bütün dünyada
emsali görülmemiş bir galibiyetin mümessili olabilirler. Cebren ve hile ile aziz
vatanın bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları
dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir. Bütün bu şerâitten
daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip
olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler. Hattâ bu iktidar
sahipleri, şahsî menfaatlerini, müstevlîlerin siyasi emelleriyle tevhid edebilirler.
Millet, fakr ü zaruret içinde harap ve bîtap düşmüş olabilir.
Ey Türk istikbalinin evlâdı! İşte, bu ahval ve şerâit içinde dahi
vazifen, Türk istiklâl ve Cumhuriyetini kurtarmaktır! Muhtaç olduğun kudret,
damarlarındaki asil kanda mevcuttur!
Gazi Mustafa Kemâl ATATÜRK
20 Ekim 1927
Kocaeli Üniversitesi Sualtı Topluluğu
5
Mavi Paylaşım’10 8. Sualtı Sporları ve Bilimleri Toplantısı 30 Nisan - 02 Mayıs
ÖNSÖZ
Sevgili Sualtı Dostları,
Mavi Paylaşım 2010 8. Sualtı Sporları ve Bilimleri Toplantısına hoş geldiniz.
Uzun süredir büyük emeklerle hazırlıklarını sürdürdüğümüz, sualtı dünyasına
olan farkındalığı artırmak yeni farkındalıklar yaratmak adına gerçekleştirdiğimiz bu
bilimsel toplantıda bizleri yalnız bırakmadığınız ve burada bizimle aynı heyecanı
paylaştığınız için hepinize sonsuz teşekkürler ediyoruz.
Değerli konuklar farklı konularla mavinin farklı tonlarına dokunmaya çalıştık.
Yeni maviliklere bu toplantıyla ulaşmanız dileğiyle.
Kocaeli Üniversitesi Sualtı Topluluğu
Yönetim Kurulu Başkanı
Erkmen ALTUNTAŞ
Kocaeli Üniversitesi Sualtı Topluluğu
6
Mavi Paylaşım’10 8. Sualtı Sporları ve Bilimleri Toplantısı 30 Nisan - 02 Mayıs
İÇİNDEKİLER
Saros Körfezi Yapay Resif Projesi
Savaş YAPMAN…………………………………………………………………………8
Saros Yapay Resif Projesinde Mercan Resif Projesinin Yeri
Didem ŞEKER……………………………………………………………………………12
Türkiye Sualtı Görütüleme Yarışmaları Tarihçesi
Dr. Asım DUMLU…………………………………………………………………………21
2. Dünya Savaşı ve Karadeniz
Birol Demirci………………………………………………………………………………22
Karadeniz Savaş Batıkları
Volkan DEMİRCİOĞLU……………………………………………………………………37
Patent Foramen Ovale Nedir? Dalgıçların Hayatını Nasıl Etkiler?
Dr.S. Gamze SÜMEN……………………………………………………………………………44
Serbest Dalış Ve Sınırlarımız “Bize Bi’şey Olmaz Abi!”
DR. Alp GÜNAY………………………………………………………………………………….48
Paletli Yüzme Bayan Sporcularında Bisiklet Ergometresinde Vo2max Ölçümü Ve 100m
Su Üstü Dereceleri İle İlişkisi
Şahin ÖZEN, Özcan ESEN, Abdurrahman KEPOĞLU, Birol ÇOTUK…………………59
Elit Sualtı Hokeyi Erkek Sporcularının Müsabaka Öncesi Ve Sonrası Solunum
Fonksiyon Ölçümlerinin Karşılaştırılması
Şahin ÖZEN, İlay KANTEKİN, Abdurrahman KEPOĞLU, Selva Mert ZEREN, Birol
ÇOTUK ……………………………………………………………………………………64
Elit Sualtı Hokeyi Bayan Sporcularının Müsabaka Öncesi Ve Sonrası Solunum
Fonksiyon Ölçümlerinin Karşılaştırılması
Şahin ÖZEN, Oya ESİN, Abdurrahman KEPOĞLU, Selva Mert ZEREN, Birol ÇOTUK.70
Avrupa Birliği Ülkeleri Ve Yeni Zellanda Liglerinde Sualtı Hokeyi Yapan Sporcuların
Sosyoekonomik Ve Kültürel Durumlarındaki Genel Benzerlikler Ve Farklılıklar
Abdurrahman KEPOĞLU, Şahin ÖZEN, Şamil AKTAŞ, Birol ÇOTUK……………… 75
Sualtı Hokeyi Sporcularını Değerlendirmede Performans Testleri
Birol ÇOTUK, Şahin ÖZEN, Şamil AKTAŞ……………………………………………....84
Kocaeli Üniversitesi Sualtı Topluluğu
7
Mavi Paylaşım’10 8. Sualtı Sporları ve Bilimleri Toplantısı 30 Nisan - 02 Mayıs
SAROS KÖRFEZİ YAPAY RESİF PROJESİ
SAVAŞ YAPMAN1
1
Edirne Saros Turizm Altyapı Hizmet Birliği
Yapay Resif Nedir?
Çeşitli malzemeler kullanılarak, belirli amaçlar doğrultusunda deniz tabanına yerleştirilen
yapılara yapay resif denilmektedir. Hurda araçların dışında özel olarak imal edilmiş beton
bloklar, çeşitli ebatlarda beton künkler de yapay resif olarak kullanılmaktadır.
Yapay resifler, temel anlamda hassas ekosistemlerin korunması ve balıkçılığın geliştirilmesi
amacıyla kaynakların üretimini artırmak ve desteklemek için tasarlanıp zemine yerleştirilen
sucul canlılara özel yapay barınaklardır.
Sonuç olarak; su altına yapılacak nitelikli ve çevreci oluşumlar hem su altı kaynaklarının
artmasına hem de turizm sektörüne büyük katkılar sağlayacaktır.
Her iki sonuçta ülkemizin faydasına olmakla beraber, turizm girdisiyle kalkınan bölgeler daha
fazla iş imkanları ve kazanç sağlayacaktır. Aksi taktirde bu gibi yapıcı önlemler alınmazsa, su
altında azalan kaynaklardan dolayı dalış sporu yapanlara gösterecek materyaller yavaş yavaş
yok olacak ve ciddi girdi getiren bir sektör olan su altı turizmi de önümüzdeki yıllarda, yarattığı
istihdam ve kaynakları kaybedecektir.
Yapay resiflerde belirlenmedeki amaç;
• Önemli denizel habitatları (deniz çayırları gibi) korumak.
• Yavru balıkların beslenmesi ve barınması için uygun alanlar yaratmak.
• İstakoz, böcek ve ahtapot gibi habitat bağımlı türlere habitat sağlamak
• Sportif balıkçılık ve dalış turizmini geliştirmek.
• Küçük balıkçı takımlarının (uzatma ağı, pareketa gibi) verimini artırmak.
• Hassas ekosistemlerin ve bozulmakta olan populasyonların korunmasında ve
geliştirilmesinde etkinliği artırmak.
• Yasadışı balıkçılık faaliyetlerini engellemek.
• Yetiştiricilik faaliyetlerinde yeni yerleşim alanları katkısı sağlayarak deniz bitkileri ve
kabukluları yönünde deniz faaliyetini artırmak.
• Kıyıların doldurulması sonucu kaybolan habitatları dengelemek.
• Bilimsel araştırma yapmak.
Yapay resiflerle körfezdeki balıkçılık faaliyetlerinde bulunan balıkçılar ve sportif balıkçılar için
kolay ulaşım sağlayabilecekleri yeri belirli, yıl boyunca kıyı balıkçılığı yapabilecekleri yeni bir
av sahası oluşturulmaktır. Turizm potansiyeli yüksek olan Saros Körfez Bölgesi’nde bölge için
dalgıçların daldıklarında birçok türü bir arada görebilecekleri yeni dalış sahaları
oluşturulacaktır. Sportif dalıcılara bu anlamda dalış imkanı sağlanarak bölge turizm
gelirlerinin artması sağlanacaktır.
Tüm saros Körfezi için öneme sahip, soyu tükenme tehlikesi altında olan resif bağımlı orfoz ve
lâhos türleri için yeni barınma yerleri oluşturulacaktır. Kıyısal bölgede kullanılan av
araçlarının kıyı uzatma ağları, paraketeler ve oltaların etkinliği arttırılacaktır. Saros Körfezi
kıyılarında yapılacak olan yapay resif projesi bir ilk olacaktır ve bu projenin sonuçları
yapılacak yayınlar,etkinlikler ve fuar katılımları ile tüm dünyaya duyurulacak ve Turizm
gelirlerinin artması sağlanacaktır. Bu altyapının tamamlanmasıyla benzer projeler uzun süreli
Kocaeli Üniversitesi Sualtı Topluluğu
8
Mavi Paylaşım’10 8. Sualtı Sporları ve Bilimleri Toplantısı 30 Nisan - 02 Mayıs
ve tekrarlanabilir şekilde her yıl projelendirilerek sürdürülebilmesi için olanak sağlanmış
olacaktır.
Bu projemiz kapsamında Saros Körfezi’ nin çeşitli yerlerinde çevreci, nitelikli ve kalıcı dalış
noktaları oluşturmak ve yapay resiflerin amacına uygun olarak su altı canlılarının
popülasyonunu desteklemek ve arttırmak istemekteyiz.
Proje gerçekleştiğinde Edirne Vilayeti ve Saros Körfezi ülkemiz, su altı kaynaklarına bir çevreci
bir değer eklediği gibi, yeni dalış noktaları kazanarak, dalış turizminin 7 aya çıkarılması
sağlanarak dalış turizminden ciddi bir gelir artışı elde edecektir.
Suyun altında dalgıçlara sunabileceğimiz nitelikli ve çevreci oluşumlar yapıldığında daha önce
hiç dalmamış olanların yanı sıra yerli ve yabancı tecrübeli dalgıçları Saros Körfezi’ne çekmek
mümkün olacaktır.
PROJE UYGULAMALARI
• Bu proje çerçevesinde çeşitli noktalarda;
• Yapay resifler oluşturmak,
• Replika amfora tarlaları yapmak,
• Hibe yoluyla edineceğimiz uçak, helikopter, savaş gemi ve tekneleri batırmak ,
• Deniz Mercanları üzerine bilimsel çalışmalar yapmak,
• Su altına Dünyanın ilk Sualtı Tarih Müzesi inşası da yer almaktadır.
Kocaeli Üniversitesi Sualtı Topluluğu
9
Mavi Paylaşım’10 8. Sualtı Sporları ve Bilimleri Toplantısı 30 Nisan - 02 Mayıs
Genel olarak Saros Körfezi’ne bölgenizdeki 2 dalış merkezinin yanı sıra Özellikle İstanbul ve
Ankara dalış okullarının çoğunluğunun dalış noktası olarak kullandığını ve bu anlamda
ortalama haftalık 150-200 dalıcının bölgede dalış yaptığını görmek gerekmekteyiz. Ancak bu
proje sonrası bölgeye Güneyli ve Kabatape çıkışlı dalıcılarında katılımı ile haftalık dalıcı
sayısının 1000 dalıcı üzerinde olacağını düşünmekteyiz.
PROJE BÖLGELERİ
• Asker taşı,
• Tünel,
• Uzun kum,
• Yayla burnu,
• Erikli ve İbrice’ye en yakın dalış
noktalarını barındıran ve hemen
hemen tüm dalış okullarının kullandığı ;
• Despot koyu,
• Güneyli Mercan kayalıkları,
Kocaeli Üniversitesi Sualtı Topluluğu
10
Mavi Paylaşım’10 8. Sualtı Sporları ve Bilimleri Toplantısı 30 Nisan - 02 Mayıs
•
•
Güneyli yedi taşlar mevkiilerini de , projemize katmak düşüncesindeyiz.
Son yıllarda özellikle Bodrum, Kaş, Adana, Adapazarı bölgelerinde yapılan uygulamalar
sonucu alınan veriler projenin doğruluğunu kanıtlamakta ve bölgenin ihtiyacını açıkca
göstermektedir.
Saros Türkiye’nin en temiz deniz yapısına ve suyuna sahiptir. Dünyadaki kendi kendini
yenileyen 3 denizden birisidir. Jacques-Yves Cousteau kitabında “Dünyada eşi olmayan yer”
olarak tanımlamıştır.
Bu proje Saros’u diğer denizlerimiz gibi yok olmadan kurtarılmasını amaçlamaktadır.
Savaş Yapman
Proje Teknik Danışmanı
CMAS 3 Yıldız Eğitmen Balıkadam
TSSF Altın Cankurtaran Eğitmen
ILS International Instructor
Kocaeli Üniversitesi Sualtı Topluluğu
11
Mavi Paylaşım’10 8. Sualtı Sporları ve Bilimleri Toplantısı 30 Nisan - 02 Mayıs
SAROS YAPAY RESİF PROJESİNDE MERCAN RESİF PROJESİNİN YERİ
DİDEM ŞEKER1
1
Mercan Resif Proje Danışmanı
Altın sarısı bir kumsal, turkuazdan maviye dönen bir deniz…
Davetkarlıkta sınır tanımayan bu manzaranın asıl güzelliği denizin altında başlıyor. Tropik denizlerin
diplerini rengarenk çiçek bahçelerine çeviren mercanlar, doğanın yarattığı güzelliklerden bir tanesi.
Bakmaya doyulamayacak kadar farklı renklerde ve biçimlerde görebileceğiniz mercanlar sandığınızın
aksine bitki değil. Mercanlar, omurgasızlar sınıfında yer alan bir hayvan türü, bu özelliğiyle de
denizanalarının yakın bir akrabası.
Kocaeli Üniversitesi Sualtı Topluluğu
12
Mavi Paylaşım’10 8. Sualtı Sporları ve Bilimleri Toplantısı 30 Nisan - 02 Mayıs
Çoğumuz için mercan bir takı mücevheri olmaktan öte değildir. Oysaki mercanların bu dünya için ne
kadar önemli olduğunu bilebilseydik, onlara gereken değeri üzerimize takarak değil, koruyarak
verirdik…
Peki mercanlar ve mercan resifleri nedir?
Mercanlar koloni halinde , kendini bir yere sabitleyerek yaşayan, bitki görünüşlerine rağmen
denizlerde yaşayan omurgasız hayvanlardır.
Yaşayan tek bir mercan bireyine polip adı verilir. Ağız, mide
ve dokungaçlardan oluşan polipler kolonileşerek büyük
mercan topluluklarını oluştururlar. Genellikle dallanmış bir
yapı gösteren bu koloninin uç kısımlarına doğru daha fazla
gözlenebilen
polipler
zaman
içinde
öldüklerinde
vücutlarında bulunan kalsiyum karbonat ve silisten yapılı
iskelet parçaları üst üste yığılarak koloniyi oluştururlar. Çok
uzun yıllar içinde mikroskobik boyuttaki milyarlarca
parçaçığın yığılması sonucu oluşan bu yapı bir kaza sonucu
kırılana kadar büyür.
Mercanları sert ve yumuşak olmak üzere ikiye ayırmak
mümkündür. Sert mercan polipleri deniz suyundan aldıkları
kalsiyum karbonatı sert kireç taşına dönüştürerek kendi
iskelet yapılarını oluştururlar. Yumuşak mercanlarda ise
böyle bir iskelet yapısı görülmez.
Mercanlarda beslenme iki türlü olur. Genellikle poliplerin içlerinde onlarla ortak yaşam sürdüren
zeooxanthellae adlı alg çeşidi yaşar. Bu algler birer bitkidir ve fotosentez yaparak beslenirler. Bu
beslenme sırasında poliplerin atıkları olan amonyak ve karbondioksiti de kullanarak onlara şeker,
amino asit ve başka bileşenler üretirler. Alglerin ürettiği bu maddeler polipler için besin kaynağıdır.
Bu enerji döngüsü öyle iyi işler ki hem algler ve hem de onları içlerinde barındıran polipler güneş ışığı
dışında başka bir şeye ihtiyaç duymazlar. Biz bu yaşam türüne simbiyotik yaşam deriz. Yani her iki
tür de birbirine muhtaç bir yaşam sürer.Polip, yosuna güvenli bir yaşama ortamı ve gübre, yosun da
polipe sürekli besin garanti eder.
Mercanların ikinci beslenme yolları ise suda serbest yüzen zooplanktonları ağızlarının çevresindeki
kollarla yakalayarak olur.
Kocaeli Üniversitesi Sualtı Topluluğu
13
Mavi Paylaşım’10 8. Sualtı Sporları ve Bilimleri Toplantısı 30 Nisan - 02 Mayıs
Mercan kayalıkları, yeryüzünün % 1 i kadar yer kaplarlar. Son derece önemli biyoçeşitlilik
merkezidirler. Mercan kayalıkları , aynı zamanda , yeni deniz canlılarının da oluşmasını sağlarlar.
Science Dergisine açıklama yapan bilim adamları, yeni türlerin mercan kayalıklarda diğer ortamlardan
% 50 daha hızlı oluştuğunu belirtmiş ve bu evrim yuvalarının yok olması, gelecekteki türlerin oluşma
şansının bitmesi anlamına gelmektedir.
Karbon Çevrimi ve Mercan Resiflerinin Küresel Isınmadaki Önemi
Mercan resiflerinin önemini anlayabilmek için karbon elementinin dünyamız için önemini görmek
gerekir.
Su içeriğinde bulunan karbon , mercan resifleri ve suda yaşayan canlıların iç veya midye gibi kabuklu
canlıların dış iskeletlerinde depo edilir.
Karbondioksit atmosferi oluşturan su buharı ve diğer birçok gazla birlikte, dünyaya sera etkisi yaparak
soğumasını önlemekte ve yeryüzünü ortalama 14 derece sıcaklıkta tutmaktadır.
Kocaeli Üniversitesi Sualtı Topluluğu
14
Mavi Paylaşım’10 8. Sualtı Sporları ve Bilimleri Toplantısı 30 Nisan - 02 Mayıs
Yıllda ortalama iki milyar tonun üzerindeki karbon, diğer bir ifadeyle döngüde yok olan karbonun
yarısı okyanuslara gider. Bitkilerin daha hafif olan ’karbon 12’ içeren gazları kullanmaları ve bu
durumda ’karbon 13’ gazının atmosferde birikmesine rağmen okyanusların karbon gazı konusunda
seçici olmaması atmosferin temizlenmesinde önemli bir rol oynar.
Karbondioksit özellikle soğuk okyanus sularında kolayca çözünürken deniz bitkileri hızla çözünmüş
karbonla beslenerek büyümekte ve bunları yiyen deniz canlılarının ölüp denizin dibinde birikmesi ile
karbon deniz altında depolanmaktadır. Denizlerde emilen karbonun bitkilerin oksijen üretmesinde
kullanılmaması nedeniyle de, dünyada oksijen dengede kalmaktadır.
Mercan resifleri denizler için çok önemlidir. Karada Amazon ormanlarını dünyanın akciğeri olarak
görüyorsak, denizlerde de mercan resifleri aynı şekilde görebiliriz. Çünkü karbon döngüsünün
yaşandığı yer bu resiflerdir. Mercan resifleri büyük okyanus dalgalarına ve gel-gitler karşı doğal bir set
oluşturur, kıyı şeritlerinin korunmasına yardımcı olur. İçinde barındırdıkları balıklar ve diğer kabuklu
canlılar insanlar için çok önemli bir besin ve geçim kaynağıdır. Resifler birçok büyük canlının üremek
için geldikleri yerlerdir. İnsanların yoğun olarak avladığı balıklar ya bu resiflerde ürer ya da bu
resiflerin ürettiği besinleri kullanır.Dünyada milyonlarca insan denizden elde edilen besinlerle
beslenmektedir. Bu besinlerin bir piramid şeklinde birbirine bağlı bir zincir oluşturduğunu düşünecek
olursak, resiflerdeki düzenin bozulması bu zincirin bozulması demektir.
Kocaeli Üniversitesi Sualtı Topluluğu
15
Mavi Paylaşım’10 8. Sualtı Sporları ve Bilimleri Toplantısı 30 Nisan - 02 Mayıs
Dünyadaki mercan türleri tehlike altında…
Kocaeli Üniversitesi Sualtı Topluluğu
UNESCO,
yayımladığı
bildiride,
“mercan
resiflerinin hassas ekosistemler olduğunu ve şu
anki tahminlere göre ekonomik kalkınma ve
iklimin etkilerinin dünyadaki mercan resiflerinin
yaklaşık 3’te 2’sini önemli ölçüde tehdit ettiği”
vurgulandı
ve
“özellikle
mercanların
beyazlaşmasının dünyanın ısınmasının bir sonucu
olduğuna” dikkat çekildi.
16
Mavi Paylaşım’10 8. Sualtı Sporları ve Bilimleri Toplantısı 30 Nisan - 02 Mayıs
UNESCO, dünya çapında yaklaşık 500 milyon insanın, geçimini sağlamak, kıyıların korunması,
yenilenebilir kaynaklar ve turizm için sağlıklı durumdaki mercan resiflerine bağlı olduklarını ve
dünyanın en yoksul ülkelerinden yaklaşık 30 milyon insanın beslenmeleri için tamamıyla mercan
resiflerine bağlı olduklarını bildirdi.
UNESCO
Uluslararası
Denizbilim
Komisyonu’nun sponsor olduğu ve 80 bilim
insanı ve mercan resiflerinden sorumlu kişiler
tarafından
hazırlanan
resiflerde
mercanların
raporda,
dünyadaki
canlı
kalmasını
sağlamanın tek yolunun, sera etkisi yaratan
gazların salımını ciddi ölçüde azaltarak küresel
ısınmayı kontrol altına almak ve kirlilik,
avlanma ve kıyı kesimlerinin zarar verici
biçimde gelişimi gibi etkenleri titizlikle ele
almak olduğu ifade edildi.
Dünya’nın en eski ekosistemleri olan mercan
resifleri aynı zamanda gezegenimizin en büyük canlı yapılarıdırlar.
Mercanlar nasıl oluşuyor?
Mercanlara baktığınızda farklı formları ve renkleri çok karmaşık bir canlı türü olarak görmenize neden
olabilir. Aksine mercanlar polip adı verilen basit bir organizmadan oluşurlar. Polip alt ucu bir bitki
gibi yüzeye bağlı olan, içi boş silindirik bir yapı. Bu yapının serbest ucunda yer alan ağzında
Kocaeli Üniversitesi Sualtı Topluluğu
17
Mavi Paylaşım’10 8. Sualtı Sporları ve Bilimleri Toplantısı 30 Nisan - 02 Mayıs
dokunaçlar bulunuyor. Bu dokunaçların görevi besin toplamak. Bu yüzden de dokunaçlar belirli bir
ölçüde uzayabilen ve avlarını yakarak etkisiz hale getiren kapsüllerden oluşuyor.
Mercanlar aslında polip denilen bir canlı olsa da, bizim gördüğümüz “mercanlar” aslında bu poliplerin
iskeletleri. Polipler çeşitli minerallerle temeli kalsiyum karbonat olan bu iskeletleri oluşturuyorlar.
Takı ve hediyelik eşya malzemesi olarak kullanılan mercan da, bu mercan iskeletleri.
Mercanlar yaşamlarını devam ettirebilmek için yosunlarla da bir işbirliği kuruyorlar, bu işbirliğinde
yosunlar fotosentezle mercanın yaşamını devam etmesi için gereken besinleri üretirken, mercanların
dışkıları da bu yosunlar için bir besin kaynağı oluşturuyor. Mercanların ürettikleri besinler de, balıklar
için besin kaynağı oluşturuyor. Bu yüzden mercan resifleri rengarenk yüzlerce çeşit deniz canlısına ev
sahipliği
yapıyor.
İskelet oluşturmayan mercanlara yumuşak mercan adı veriliyor. Bu yumuşak mercanlar denizden
topladıkları planktonlarla besleniyor, bu yüzden de akıntının çok olduğu suları seviyorlar. Poliplerin
boyu bir santimetre bile olmasa da, polipler kolonileşerek büyük bir hızla yayılır. Her yıl 15 santimetre
büyüyebilen mercanlar yıllar içerisinde mercan resiflerini oluşturur. Bu resifler kilometrelerce
Kocaeli Üniversitesi Sualtı Topluluğu
18
Mavi Paylaşım’10 8. Sualtı Sporları ve Bilimleri Toplantısı 30 Nisan - 02 Mayıs
uzunlukta olabilir, örneğin Avustralya’da Queensland’in doğusunda yer alan Great Barrier resifi 2 bin
kilometre uzunluğunda.
Mercanlar neden farklı renkte?
Mercan iskeletleri kalsiyum, magnezyum ve strontyum elementleriyle, kalsiyum karbonat
bileşiklerinden oluşuyor. Bu sert yapıyla birleşen yosunlar, normalde renksiz ve saydam olarak
görülecek bu yapılara turuncu, yeşil ve kahverengi gibi değişik renkler veriyorlar.
Mercanlar tehlikede
Deniz suyunun kirlenmesi ve küresel ısınmanın etkisiyle deniz suyunun 1-2 derece ısınması,
mercanlarla birlikte yaşayan yosunların yaşamlarını tehdit ediyor. Kirlenme bu yosunların yaşamlarını
devam edebilmesi için gerekli olan fotosentezi engellerken, poliplerinde yaşamaları için gerekli
besinlerin oluşmasını engelliyor. Aynı şekilde deniz suyu sıcaklıklarındaki değişimler çoğu yosun
türünün ölümüne neden oluyor. Yapılan araştırmalara göre 2050 yılında bütün dünyadaki mercan
resiflerinin
yüzde
95’i
yok
olma
tehdidi
altında.
Deniz kirliliği ve deniz suyunun ısınmasından başka mercanları tehdit edenler arasında papağan
balıkları da var. Papağan balıkları mercanlarla beslenir, mercan iskeletlerini güçlü dişleriyle ısırarak
koparabilir. Mercanlar her ne kadar bulundukları yerlere hayat verseler de, doğanın besin zincirinde de
bir halka olarak yem de olabiliyor.
Mercanlara dokunmayın
Mercanlar güzellikleriyle sizi ne kadar çekerse çeksin, sakın dokunmayın. Poliplerin dokunaçlı
yüzeylerinde bulunan kapsüller deriyle temas ettiğinde patlayarak, yaydıkları sıvı sayesinde kızarıklığa
ve acıya neden olabilir. Mercanlar kendilerini doğadan gelebilecek tehlikelere karşı bu şekilde
korumaya alırlar.
Kocaeli Üniversitesi Sualtı Topluluğu
19
Mavi Paylaşım’10 8. Sualtı Sporları ve Bilimleri Toplantısı 30 Nisan - 02 Mayıs
National
Geographic
araştırmacısı
olan
Enric
Sala'nın araştırmaları tam da
mercan resiflerinin yükselen
sera gazı düzeylerinin artarak
okyanusları ısıtması ve suyun
asitliliğini artırmasıyla sorunlu
günler yaşadığı, kritik bir
döneme rastladı. Yükselen
sıcaklıklar,
mercanların
kütleler halinde ağarmasını
tetikledi. Artan karbondioksit
emiliminin bir sonucu olarak
suyun
asitlilik
düzeyinin
artması
mercanın
içinde
yaşadığı sistemi tehdit ediyor.
Kirlilik ve aşırı avlanma ise
işleri daha da kötü hale
getiriyor. Avustralyalı mercan
uzmanı
Sean
Connolly,
"Resifleri aşırı avlamadan
korumak bizim elimizde ve bu
da -küresel ısınma gibi- diğer
değişimlerin
yarattığı
yan
etkileri
azaltmaya
yardımcı
olabilir"
diyor.
Sala'ya göre buradaki mesaj
çok açık: Aşırı avlanma
ekolojik bir sabotajdır. Burada
ekosistem büyük ölçüde el değmemiş olduğu için, sistemin kararlılığı ve direnci çevresel baskılardan
kendini kurtarabiliyor. Kingman Resifi bir mercan resifinin aslında nasıl olması gerektiğine ilişkin
görebileceğimiz en güzel ve son örneklerden biri: Geçmişten, geleceğin yararına gönderilmiş bir
kartpostal gibi...
Didem ŞEKER
Kocaeli Üniversitesi Sualtı Topluluğu
20
Mavi Paylaşım’10 8. Sualtı Sporları ve Bilimleri Toplantısı 30 Nisan - 02 Mayıs
TÜRKİYE SUALTI GÖRÜNTÜLEME YARIŞMALARI TARİHÇESİ
DR. ASIM DUMLU1
1
Marmara Üniversitesi
Ülkemizde 1950-1960 yıllarda sualtında fotoğraf çekilmeye başlanmıştır. Sualtı fotoğrafçısı sayısının
yıllar içinde artmasıyla bu çekilen fotoğrafların değerlendirildiği yarışma gereksinimi ortaya çıkmıştır.
Bu amaçla ülkemizdeki ilk yarışma önceden çekilen görsellerin değerlendirildiği, 1987 yılında ODTÜSAT tarafından “Sualtı fotoğrafları ve filmleri yarışması” adı altında yapılmıştır. Sualtı
fotoğrafçılığının gelişmesine büyük katkıları bulunan bu yarışmaya ilaveten ODTÜ-SAT, 1992 yılında
SAGAY(sualtında görüntü avcılığı yarışması) adında yarışmayı da düzenleye başlamıştır. Bu
yarışmanın özelliği ülkemizde belli bir dalış bölgesinde dalış yapılıp çekilen fotoğrafların
değerlendirildiği ilk yarışma olmasıdır. Daha sonra yıllar içinde başka kurumların yaptığı değişik
özellikteki yarışmalar bunu takip etmiştir. Bu sunum da kronolojik olarak ülkemizde yapılan sualtı
fotoğraf yarışmaları ve ülkemizin katıldığı CMAS Dünya sualtı görüntüleme yarışmaları tarihçesini
anlatılmaktadır.
Kocaeli Üniversitesi Sualtı Topluluğu
21
Mavi Paylaşım’10 8. Sualtı Sporları ve Bilimleri Toplantısı 30 Nisan - 02 Mayıs
SAROS KÖRFEZİ YAPAY RESİF PROJESİ
BİROL DEMİRCİ1
1
Kocaeli Üniversitesi
İKİNCİ DÜNYA SAVAŞI (1939 – 1945)
Ülkemizde olduğu gibi dünyanın pek çok yerinde coşkuyla kutladığımız, şarkılar şiirler söyleyip
sevinçli gösteriler yaptığımız 1 Eylül, aslında dünya barış günü olmadan önce; yaklaşık kırk milyon
insanın yaşamına mal olan, İkinci Dünya Savaşının başladığı tarihi göstermektedir.
1914’de Sırplı milliyetçilerin Avusturya-Macaristan veliahdının öldürmesiyle başlayan kanlı
boğuşmanın dünyayı dört yıl sürecek bir felakete götüreceğini kimse hesaplamamıştır belki ama bu
kanlı boğuşmanın altında yatan gerçek nedenleri hiç kimse göz ardı etmemiştir. Dünya
sömürgecilerinin ilk çatışması devletlerarasındaki sorunları çözmekte yeterli olmadığı gibi, hem galip
devletleri hem de yenilen devletleri yeniden savaşa hazırlayacak bir ortamı yaratmıştır. I. Dünya
Savaşı’nın getirdiği yıkımlara yol açan, hammadde ve pazar rekabeti, Milliyetçi düşünceler, çıkarları
kesişen devletlerin bloklaşması ve devletlerarası ikili anlaşmazlıklar; savaş sonrası dönemde de
çözülememiştir. Bilindiği üzere, günümüz dünyası benzer bir durumu, hem de sınırlarımızın ötesinde,
yaşamaktadır. ABD’nin binlerce kişilik ordusuyla yanı başımızdaki Irak’ı işgal etmesi salt
demokrasiye olan bağlılıktan değildir. Musul ve Orta Doğu petrolleri ile Kafkaslar bölgesi enerji
kaynaklarının denetimini sağlamak bu ülkenin başlıca bağlılığıdır. Geçen zamanın sömürgeciliğin
niteliğinde çok fazla değişiklik yaptığı söylenemez.
1914 -1918 yılları arasında yaklaşık olarak 25 milyon insanın yaşamına mal olan I. Dünya savaşı
emperyalist devletler arasındaki paylaşım sorununu çözememiş olmalı ki; dünya 1939-1945 yılları
arasında yeniden karşı karşıya geldi. Tabii bu ilk raundun henüz bitmediğini daha 1930’lu yıllarda
büyük önder görerek yaşadığı dönemde Türkiye’nin Lozan’dan kalan sorunlarını barış yoluyla
çözdüğü gibi; bölgesel ittifaklarla Türkiye’nin güvenliğini de güvence altına almıştır. Amerikalı
General Mac Arthur’la 1931 senesinde yaptığı bir konuşmada Mustafa Kemal Atatürk şöyle diyor;
" Versay Antlaşması I. Dünya Savaşı’nı hazırlayan nedenlerin hiç birini ortadan kaldırmamış, aksine
dünün başlıca rakipleri arasındaki uçurumu daha fazla derinleştirmiştir. Galip devletler yenilenlere
barış koşullarını zorla kabul ettirirken bu ülkelerin etnik, jeopolitik ve ekonomik özelliklerini dikkate
almamışlar, yalnız düşmanlık duygularının üzerinde durmuşlardır. Böylelikle de bugün içinde
yaşadığımız barış, ateşkesten öteye gidememiştir. Bence dün olduğu gibi yarın da Avrupa’nın kaderi
Almanya’nın tutumuna bağlı kalacaktır."
İKİNCİ DÜNYA SAVAŞI ÖNCESİ GENEL SİYASİ DURUM
Birinci Dünya Savaşının sonucu ve barış antlaşmaları birlikte göz önünde tutulduğunda, Avrupa
diplomasisinin ve güçler dengesinin temel unsurlarını oluşturan üç büyük imparatorluğun – Çarlık
Rusyası, Avusturya-Macaristan İmparatorluğu ve Alman İmparatorluğunun- tarih içindeki ömürlerini
tamamlayarak Avrupa’da bir boşluk meydana getirdikleri, dünya savaşı sonucuyla ilgili olarak
ulaşılması gereken ilk bilgidir.(1)
Alman imparatorluğu savaş sonucunda yıkılınca, müttefikler bir kin ve intikamın ağır belgesi olan
Versay antlaşmasını Almanlara imzalatmışlardır. Barış antlaşmaları harita üzerinde bir düzen
yaratmakla beraber, uluslar arası hayatta istikrarsızlık ve sallantılı düzenin bütün iç unsurlarını
kapsamıştır.
1) Fahir ARMAOĞLU; 20. Yüzyıl Siyasi Tarihi, Alkım Yayınevi, 12. Basım, s. 153
I. Dünya Savaşı sonrası imzalanan antlaşmalar birer intikam duygusuyla imzalanıp yenilen taraflara
zorla kabul ettirildiği için kalıcı barışı değil yeni savaşların temellerini atmıştır. Bilindiği üzere
Kocaeli Üniversitesi Sualtı Topluluğu
22
Mavi Paylaşım’10 8. Sualtı Sporları ve Bilimleri Toplantısı 30 Nisan - 02 Mayıs
Osmanlıyla imzalanan bu türden bir antlaşma olan Sevr Antlaşması da Türk ulusunun, Atatürk’ün
önderliğinde başkaldırısıyla yürürlüğe girmemiş; bugünkü cumhuriyetimizin temellerini atan ulusal
mücadeleye hız kazandırmıştır.
Almanya’ya Versay ile yükletilen amansız tamirat borcu, enflasyonun bir çığ gibi büyümesine neden
oldu. Üretim ve ekonomik yaşam felce uğradı. Versay’a göre, Müttefik ve ortak devletlerin sivil
halkına ve mallarına yapılan zararı da Almanya ödeyecekti. (56 Milyar dolar borç daha sonra 33
milyar dolara düşürüldü, ancak Almanlar 5,5 milyar dolarını ödeyebildi) . Siyasal yaşam da karışıktı.
Solcuların da kışkırtmasıyla ülkede grevler artarken ve halk dükkanları yağmalarken, Nasyonal
Sosyalist Partisi’nin lideri Adolf Hitler, hükümeti “Soyguncular hükümeti” diye adlandırıyor ve
“diktatörlük istiyoruz” diye bağırıyordu. (2)
Almanya I. Dünya savaşından yenik olarak çıkmış, bütün sömürgelerini kaybetmiş, “tamirat gideri”
adıyla ağır bir ekonomik yükümlülüğün altına sokulmuş, silah sanayi kurması yasaklanmış, ordusu
küçültülmüş, bir takım topraklarını da kaybetmiştir. Bu durum Almanya’da ulusal duyguları
körükleyince Hitler önderliğinde Nasyonal Sosyalistlerin (Nasyonal-Sosyalist Alman İşçi Partisi;
NAZİ) iktidara geçmesi Faşist diktatörlüğün kurulmasına yol açmıştır. Nazi Partisinin daha ilk
günlerden itibaren kendisine amaç edindiği meselelerin başında Versay antlaşmasının yok edilmesi,
Komünist düşmanlığı, Alman ırkının üstünlüğü ve Yahudi aleyhtarlığı geliyordu. 1933’de iktidara
gelen Nazi Partisi, ilk iş olarak Alman ulusunun ekonomik, kültürel ve sosyal hayatının her yönünü
kontrol altına aldı. (3)
Hitlerle beraber Almanya’nın dış politikası da hareketlendi. Hitlerin dış politika etkinliği üç aşamada
gelişti: ilk önce Versay zincirinin kırılması ki bu doğrultuda Versay hükümlerini bir tarafa bırakarak
Almanya’yı gizliden silahlandırmaya başlamış, Alman ordusunun sayısı artırılmıştı. İkinci olarak “tek
millet, tek devlet” ilkesinin gerçekleştirilmesi. Yani Almanya’nın sınırları dışında yaşayan bütün
Almanların birleştirilmesi ve tek bir devlet altında toplanması. Bu amaca ulaşmak için ilk adım olarak
1938 Martında Almanya Avusturya’yı ilhak etti. Böylece Versay’ın da önemli bir halkası koparılmış
oldu. Üçüncü olarak da “Hayat sahası” adı verilen bir politika. Hitler Almanyası Almanların
yaşamadığı birçok ülkeyi de kendi sınırları içine katma yoluna gitmiştir. 15 Mart 1939’da
Çekoslovakya’nın işgal ve ilhakı hayat sahası politikasının uygulanmasıydı. (4)
İtalya I. Dünya Savaşına büyük ümitlerle katılmıştı. I. Dünya Savaşı sırasında müttefikleriyle yaptığı
gizli antlaşmalarla (Londra ve St. Jean de Maurienne Antlaşmaları) Adriyatik ve Doğu Akdeniz’de
İtalya’ya geniş ufuklar açmıştı. Ancak hesaplar savaş sonrası değişince, özellikle Ege bölgesindeki
istekleri, İngilizlerin Akdeniz’de kendisine denk bir rakip görmek istememesinden dolayı; yerine
getirilmemiş, yerleşmeği düşündüğü İzmir ve çevresi Yunanlılara verilmişti. Savaşın bunca
fedakarlıklarının bedeli İtalyan milleti için, ümitlerin yıkılması oldu. (5)
2) Fahir ARMAOĞLU; a.g.e., s. 156-157
3) Fahir ARMAOĞLU; a.g.e., s. 240-241
4) Fahir ARMAOĞLU; a.g.e., s. 240-241
5) Fahir ARMAOĞLU; a.g.e., s. 171
Kocaeli Üniversitesi Sualtı Topluluğu
23
Mavi Paylaşım’10 8. Sualtı Sporları ve Bilimleri Toplantısı 30 Nisan - 02 Mayıs
Oysa galip devletler tarafında yer alan İtalya’nın birinci paylaşım savaşına girerken elde edeceğini
düşündüğü şeyler bunlar değildi. I. Dünya savaşı sona erdiğinde İtalya’da iç durum karışmıştı. Savaş
ekonomik hayatta sarsıntılar yapmıştı. İtalya’nın liberal demokrasisinin yanında sendikalizm,
Komünizm gibi fikir akımları ortaya çıkmıştı. İç politikada istikrar ve hükümetlerin otoritesi
kalmamıştı.
Bu durum Benito Mussolini liderliğindeki Faşist Partisi’nin (Partito Nazionale Fascisto) işine
yaradı. Komünizmin olduğu kadar liberal demokrasiye de aynı derecede düşman, disiplin taraftarı,
koyu milliyetçi bir partiydi. İtalyan halkı memleketin anarşik durumunda Faşizmin disiplin ruhuna
sarıldı. 1922’de başkanlığa geçen Mussolini’nin faşist diktatörlüğü 1943’e kadar sürdü.
Faşizmi iktidara getiren sadece iç faktörler değil, belki ondan da fazla, dış faktörlerdi. İtalyan ulusunun
uluslar arası planda karşı karşıya bırakıldığı hayal kırıklığı ve tatminsizlik, Faşizmin milliyetçi politika
ve propagandasına kuvvetli bir destek oldu. Mussolini Akdeniz’de eski Roma imparatorluğunu
yaratmak istiyordu. I. Dünya Savaşı sonrası toplanan Paris Barış Konferansında küçük düşürülen, bir
kenara atılan İtalyan ulusuna bir ulusal saygınlık, bir ulusal benlik vermeyi vaat ediyordu. Mussolini
Akdeniz’e “ bizim deniz” (mare nostrum) diyordu. Mussolini eski mallara “ Roma İmparatorluğu”
damgasını vurarak piyasaya sürüyordu. Yıllardan beri küçüklük kompleksi içinde kıvranmış olan
İtalyan ulusu için Mussolini’nin bu yeni damgası küçümsenemezdi. “İtalya bir tek denize ebediyen
kapanıp kalamaz, bu deniz Adriyatik olsa bile Adriyatik’ten başka Akdeniz vardır.” Diyordu. (6) Bu
faşist dış politika Doğu Akdeniz toplumlarını huzursuz etmeye yetmişti. Öte yandan Mussolini’nin
Doğu Akdeniz ve Anadolu’yu da yayılma alanları arasında saymaktan çekinmemesi Türk – İtalyan
ilişkilerinde daima bir soğukluğun egemen olmasına neden olmuştur. Balkan Antantı ve Saadabat
Paktı’nın oluşması ve Türkiye’nin Montrö Boğazlar Sözleşmesini imzalatmasının da İtalyan tehdidinin
önemli bir rol oynadığını da gözden uzak tutmamak gerekir.(7)
Sovyet Rusya’nın durumuna gelince, Sovyetler de Batılılara güven vermemişlerdi. Lenin ve
Bolşevikler ihtilali yaparken barış sloganını bol bol kullanmışlardı ancak bu barış ile aynı zamanda bir
Dünya Proleter İhtilalini de gerçekleştirmeyi düşünmüşler ve bu amaçla da III. Enternasyonal’i
kurmuşlardı. Bir İngiliz güvenlik uzmanı dünya savaşı durumu değerlendirirken “Avrupa bugün üç
esaslı unsura bölünmüştür: Galipler, Mağluplar ve Rusya… Rusya’ya rağmen ve belki de Rusya
dolayısıyla, bir güvenlik politikası belirlemek zorundayız.” Bolşevik İhtilali sonrası Avrupa’da
Rusya’yla ilgili beliren genel görüş böyleydi. Batılılar Sovyet Rusya’yı bir süre resmen tanımaktan
kaçındılar ancak var olan bu gerçeğe de gözlerini kapayamayacaklarını anladıkları için 1924’den
itibaren Sovyet Rusya ile normal diplomatik ilişkiler kurulmaya başladılar. Fakat bu tanıma işi iki
taraf arasında karşılıklı güvenin kurulması için yeterli olmadı. Esasına bakılırsa, Sovyetler III.
Enternasyonal aracılığıyla uluslar arası komünist hareketlerini ve Batılı ülkeler komünist partilerini
Moskova’dan idare etmekten hiçbir zaman vazgeçmedikleri gibi, Batılılar da doktrini itibariyle kendi
düzenlerini yıkma amacını güden Sovyet Rusya’ya karşı bir türlü güven duymadılar.
6) Fahir ARMAOĞLU; a.g.e., s. 172-173
7) Fahir ARMAOĞLU; a.g.e, s. 174
Kocaeli Üniversitesi Sualtı Topluluğu
24
Mavi Paylaşım’10 8. Sualtı Sporları ve Bilimleri Toplantısı 30 Nisan - 02 Mayıs
Buna karşılık Versay düzeninin ilk yıllarından itibaren, intikamcılığın ezikliği altında bulunan
Almanya ile Avrupa toplumu dışında bırakılmış olan Sovyet Rusya arasında bir yakınlaşma, belirli bir
şekilde ortaya çıkmıştır. Bunu sonucu 1926’da Berlin’de Alman – Sovyet Antlaşması imzalandı. Buna
göre taraflardan biri saldırıya uğrarsa, diğeri tam bir tarafsızlık güdecek ve devletlerin uyguladığı
ekonomik ambargolara diğeri katılmayacaktı. Bu şekilde Sovyet Rusya, Almanya’nın Batı bloğuna
katılıp kendisine cephe alması tehlikesini önlemiş oluyordu.
Sovyetler Birliği, Birinci Dünya Savaşı sonunda kaybettiği Baltık topraklarını tekrar ele geçirmek için
Baltık bölgesine yönelmiştir. 27 Eylül 1939'da Estonya'dan kendisine deniz ve hava üsleri verilmesini
istemiştir. Bu isteğin geri çevrilmesi halinde, ülkenin işgal edileceğini bildirmiştir. Bunun üzerine,
Estonya, Sovyetler Birliği ile 28 Eylül 1939'da karşılıklı yardım antlaşması imzalamak zorunda
kalmıştır. Sovyetler Birliği, daha sonra 5 Ekim'de Letonya, 12 Ekim 1939'da Litvanya ile imzaladığı
karşılıklı yardım antlaşmalarıyla, bu ülkelerde de üsler elde etmiştir.
Baltık Denizi'nin doğu kıyılarını nüfuzu altına alan Sovyet Birliği, Finlandiya'dan da üsler istemeye
başlamıştır. Sovyetler Birliği, Finlandiya'nın istekleri kabul etmemesi üzerine, 30 Kasım 1939'da bu
ülkeye saldırmıştır. 12 Mart 1940'da Sovyetler Birliği Finlandiya Barış Antlaşması imzalanmıştır.
Finlandiya bağımsızlığını korumakla birlikte, Sovyetler, bu ülkeden önemli ölçüde toprak kazanmış,
üs kurma hakkı elde etmiştir. Bu olayla, Sovyetler Birliği, Baltık kıyılarına iyice yerleşmiştir.
Bu arada Sovyet Rusya olası bir savaş sırasında komşularının da güvenini kazanmak istiyordu. 17
Aralık 1925’de Paris’te Türkiye ile Rusya arsında bir dostluk ve saldırmazlık paktı imzalandı. Buna
göre taraflardan biri saldırıya uğrarsa diğeri tarafsız kalacak ve birbirlerine saldırmayacakları gibi bir
birleri aleyhine yönelen ittifak veya siyasal antlaşmalara katılmayacaklardı. (8)
Amerika Birleşik Devletleri, I. Dünya Savaşına Almanya tarafından güvenliğinin yakın bir şekilde
tehdit edildiğini gördüğü için girmişti. Fakat barış meselesinde özellikle Başkan Wilson, bir
intikamcılık duygusuyla hareket etmemiş, adil ve devamlı bir barış düzeninin kurulmasını samimiyetle
istemişti. Hatta 14 Nokta Programında barışın korunması ve bozulmasının önlenmesi için de devamlı
bir barış teşkilatının kurulmasına önem vermişti. Ancak ABD Monroe Doktrini gereği ve Versay
Antlaşması sonucu, Avrupa’dan ilgisini kesmiş Latin Amerika ve Uzak doğuyla yakından
ilgilenmiştir. Batılı devletlerin kendi aralarındaki çekişmelere dalması ABD’nin ticaret ve ekonomisi
için Latin Amerika ve Uzak Doğu’yu daha avantajlı olarak görmesine yöneltmiştir. Fakat Uzak
Doğuyla ilgilenen bir başka devletin de varlığı, Japonya ile ABD’yi karşı karşıya getirmiştir.
Japonya, yeraltı ve yer üstü zenginlikleri açısından iştah kabartan Mançurya’ya gözlerini dikmişti.
Bu ülke üzerindeki ekonomik kontrolünü güçlendirmek için, o zamanlar Avrupa sömürgeciliğinin
klasik vasıtası olan demiryolu yapım ve işletmeciliğine başvurdu. 1932’ye gelindiğinde Japonya
Çin’in itirazlarına rağmen Mançurya’yı işgal etmişti.
8)Fahir ARMAOĞLU; a.g.e., s. 168-169
Kocaeli Üniversitesi Sualtı Topluluğu
25
Mavi Paylaşım’10 8. Sualtı Sporları ve Bilimleri Toplantısı 30 Nisan - 02 Mayıs
SAVAŞ ÖNCESİ TÜRKİYE’NİN DIŞ POLİTİKASI
Savaş öncesi Türkiye’nin dış politikasına bakıldığında: Türkiye Lozan Antlaşmasını imzalayıp
bağımsızlığını kabul ettirince; Cumhuriyetin ilanına giden yol da açılmış oldu. Genç cumhuriyetin
önünde hem Lozan’dan kalan sorunlar hem de içeride devrimin yerleştirilip çağdaş Türkiye’nin
kurulması projelerinin uygulanması vardı. Dış politikada Atatürk’ün belirlediği “yurtta barış dünyada
barış” ilkesiyle hareket eden cumhuriyet Lozan’ın eksik bıraktığı sorunları maceraya atılmadan,
bağımsızlığı kıskançlıkla koruyacak bir biçimde çözmeye çalışmıştır. Türkiye’nin 1930’dan sonraki
dış politikasını belirleyen gelişme, I. Dünya Savaşından isteklerine ulaşamadan çıkan ve yeniden
yayılmacı bir politika izleyen Almanya ve İtalya’nın saldırgan tutumları olmuştur.
Türkiye savaş tehlikesinin yaklaştığı buhranlı dönemlerde öncelikle, barışçı politikasına uygun olarak,
bölgesel ve uluslar arası barışın sağlanması yönünde çalışmalara hız vermiştir. 17 Aralık 1925’de
Türk – Sovyet Dostluk ve Saldırmazlık Antlaşması imzalanmıştır. Bu antlaşmayla; taraflardan birine
bir veya birkaç devlet tarafından yöneltilen bir askeri harekat halinde, diğer tarafsız kalacak ve
taraflardan hiç biri, birbirlerine saldırmayacakları gibi, birbirleri aleyhine yönelen ittifak veya siyasal
antlaşmalara katılmayacaklardı. Bunun dışında Türkiye, 1928’de Silahsızlanma Konferansının
çalışmalarına katılmış, 1929’da Kellog Paktı’nın imzalanmasına davet edilmiş, 1932’de ise Milletler
Cemiyeti’ne üye olmuştur.
Türkiye, 1930’lu yıllardan itibaren siyasal dengeyi zorlayan Almanya ve İtalya karşısında İngiltere ve
Fransa’ya yakınlaşmaya başladı. İtalya’nın Akdeniz’deki yayılması, Ege adalarını silahlandırması,
Arnavutluk’u işgal etmesi; Türkiye’yi olduğu kadar, Akdeniz’de çıkarları bulunan İngiltere ve
Fransa’yı da rahatsız etti. Bu arada Alman-Sovyet Rusya yakınlaşması ve Rusların Montrö Boğazlar
Sözleşmesinin kendi lehine yeniden gözden geçirilmesini istemesi; Türkiye’yi bir tercih yapmaya sevk
etti. Ulusal mücadele boyunca Türkiye’yi destekleyen Sovyet Rusya ile 20 yıldır devam eden dostluk
ilişkilerinin zedelenmesi söz konusu olabilirdi. Ancak Türkiye dış politikadaki tercihini batılı devletler
yönünde kullandı; 19 Ekim 1939’da Ankara’da İngiltere ve Fransa ile bir ittifak antlaşması imzaladı.
Türk-İngiliz ve Fransız İttifak antlaşmasına göre; İngiltere ve Fransa, Türkiye’nin bir Avrupa devleti
tarafından saldırıya uğraması durumunda Türkiye’ye yardım edeceklerdi. İngiltere ve Fransa’ya
Akdeniz’den bir saldırı gelirse Türkiye bu iki devlete yardım edecekti. Buna ek olarak, Sovyetler
Birliği ile bir savaş söz konusu olursa ittifak bozulacaktı. Böylelikle Türkiye, Sovyetler Birliği ile
çatışmak istemediğini müttefiklerine kabul ettiriyordu. (9)
Türkiye Almanya’yla da savaş öncesi dostluk ilişkilerini geliştirmek istemiş ancak, bu devletin
yayılmacı politikaları iş birliğini imkansız kılmıştır. Esasında Almanya Türkiye’yi batılılardan ayırıp
Berlin Roma Mihverine çekmek istemiştir. Bu gerçekleştiği takdirde Almaya Sovyetlere karşı
Boğazlarda ve Anadolu’da üstün bir duruma geçeceği gibi, Türkiye’yi bir sıçrama tahtası olarak
kullanmak suretiyle Orta Doğu’ya da nüfuz etmesi gayet kolay olacaktı. Ancak İtalya’nın
Arnavutluk’u işgal etmesi bu Almalarla olası bir ittifakı engellemiştir. (10)
9)Türkiye Cumhuriyeti Tarihi Ders Notları, Kocaeli Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve İnkılap
Tarihi Bölümü Komisyon, Umuttepe Yayınları, Kocaeli 2009, s.257
10)Fahir ARMAOĞLU; 20. Yüzyıl Siyasi Tarihi, Alkım Yayınevi, 12. Basım, s. 353
Kocaeli Üniversitesi Sualtı Topluluğu
26
Mavi Paylaşım’10 8. Sualtı Sporları ve Bilimleri Toplantısı 30 Nisan - 02 Mayıs
Akdeniz’deki İtalyan faaliyetlerinin artması üzerine Türkiye önce Balkanlı ulusları bir araya getirerek,
Türkiye ile birlikte Yunanistan, Yugoslavya ve Romanya’nın katılımıyla oluşturulan Balkan
Antantı’nın kurulmasını sağlamıştır. Anlaşmaya göre, dört devlet birbirlerinin sınırları konusunda
güvence veriyor ve bir tehlike durumunda birbirleriyle görüşmeyi kararlaştırıyorlardı.(11) Daha sonra
doğu sınırının güvenliğini sağlamak için harekete geçen Türkiye; İtalya’nın Akdeniz’deki yayılmacı
politikası ve bu bağlamda Habeşistan’a saldırması üzerine; İran, Irak ve Afganistan’la ortak bir
işbirliği kurmuştur. Böylece 1937’de Saadabat Paktı ortaya çıkmıştır. Bu pakt ile devletler sınırların
dokunulmazlığına uyacaklar, birbirlerini ilgilendiren konularda danışmalar yapacaklar ve birbirlerine
karşı saldırgan tutum sergilemeyeceklerdi. Dolayısıyla karşılıklı yardım ve askeri taahhütten söz
etmediğinden bir ittifak antlaşması değildir. (12) Savaş öncesi dönemde stratejik konumu itibariyle
pek çok devletin yakından ilgilendiği bir başka konu ise Boğazların durumudur. Bilindiği gibi 1923’de
imzalanan Lozan Barış Antlaşması’nda Türkiye’nin egemenlik haklarını sınırlayan hükümler yer
almıştır. Boğazların yönetimi Uluslar arası Boğazlar Komisyonu’nun yönetimine bırakılmıştı.
Boğazların savunması Birleşmiş Milletlerin güvencesi altında olacak, boğazların iki yakası askerden
arındırılacaktı. (13) Yaklaşan dünya savaşı tehlikesi karşısında Türkiye 1936’da Lozan Boğazlar
Sözleşmesine taraf olan devletlere birer nota vermiş ve boğazların silahtan arındırılmasıyla boğazlar
komisyonu kurulmasını öngören sözleşme hükümlerinin değiştirilmesini istemiştir. İtalya dışındaki
bütün taraf devletler bu notaya olumlu cevap vermiştir. Bunun üzerine İsviçre’de başlayan görüşmeler
sonucunda 20 Temmuz 1936’da Montreux (Montrö) Sözleşmesiyle Türkiye’nin istekleri
doğrultusunda değişiklikler yapılmış, boğazların yönetimi ve savunması Türkiye’ye bırakılmıştır.
SAVAŞIN BAŞLAMASI VE CEPHELER
1 Eylül 1939 sabahı Alman orduları Polonya’yı işgale başlaması karşısında Polonya fazla dayanamadı.
Alman Genelkurmayı yeni bir savaş metodu uygulamış, Yıldırım Savaşı adı verilen bu yöntemin esası
zırhlı birliklere ve sürate dayanmaktaydı. İttifaklara ve garantilere rağmen, İngiltere ve Fransa
Polonya’ya yardıma gidemediler. Polonya’nın sonunun yakın olduğunu görünce, Sovyetler de
yayılmacı emellerini gerçekleştirmek için harekete geçti. Polonya’daki Ukraynalılar ile Beyaz Rusları
koruma bahanesiyle 17 Eylül sabahı Sovyet orduları da Polonya’ya girmeye başladı. 27 Eylül’de
Varşova’nın teslim olmasıyla Polonya haritadan siliniyordu. 28 Eylül’de iki devlet Polonya’yı
aralarında paylaştıran antlaşmayı Moskova’da imzaladılar. Yayılma alanını genişletmek isteyen Rusya
Polonya sorununu hallettikten sonra Baltık bölgesine yönelerek burada Estonya, Letonya ve uzun
çabalar sonucunda da Finlandiya’ya yerleşti. Ancak Finlandiya savaşında Rus ordusunun gösterdiği
başarısızlıklar, Sovyetlerin askeri gücünün gerçek niteliğini ortaya koydu. Bu olay, Hitlerin Müttefiki
Rusya’ya saldırma kararı almasında etkili oldu.
11) Türkiye Cumhuriyeti Tarihi Ders Notları, Kocaeli Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve İnkılap
Tarihi Bölümü Komisyon, Umuttepe Yayınları, Kocaeli 2009, s.241
12) Prof. Dr. Yaşar Akbıyık; Türkiye Cumhuriyeti Tarihi, Atatürk Araştırma Merkezi
Yayınları, Cilt II, Ankara 2004, s, 447
13) Ayferi Göze, Türk Kurtuluş Savaşı ve Devrimi Tarihi, İstanbul 1993, s. 337
Kocaeli Üniversitesi Sualtı Topluluğu
27
Mavi Paylaşım’10 8. Sualtı Sporları ve Bilimleri Toplantısı 30 Nisan - 02 Mayıs
Hitler Polonya sorunun çözdükten sonra batıya, İngiltere ve Fransa’ya dönmeye karar vermekle
beraber , bu kararını hemen yürürlüğe koymadı. Çünkü İskandinav yarımadasıyla batılı devletlerin
ilgilendiğini gizli istihbarat kaynaklarından öğrenen Hitler; bu bölgenin batılıların eline geçmesinin
kendi savaş durumu bakımından iyi olmayacağını ve kendisine karşı ikinci bir cephenin açılacağını
hesaplamıştı. 9 Nisan 1940’da harekete geçen Alman kara ve deniz kuvvetleri, bir gün içinde
Danimarka ve Norveç’i işgal ettiler. Bu olay İngiltere’de kabine değişikliğine de yol açmış,
Chamberlain kabinesinin düşmesi üzerine Winston Churchill başkanlığında yeni kabine kuruldu.
Norveç ve Danimarka’yı işgal ederek doğu ve kuzey bölgesinin güvenliğini sağlayan Almanya artık
batıya dönebilirdi. Alman orduları 10 Mayıs 1940’da Belçika ve Hollanda’yı da işgale başladı. 15
Mayıs’ta Hollanda, 27 Mayıs’ta da Belçika teslim oldu. Bu yıldırım harekatı daha sonra Fransa’ya
yöneldi. 14 Haziran 1940’da Alman orduları Paris’e girdi. Kısa sürede Fransızlar teslim antlaşması
imzalayarak Alman egemenliğin kabul ettiler.* Fransızlarla imzalanan ateşkes antlaşmasıyla Fransa’da
bağımsız bir hükümetin kurulmasını almanlar kabul etti, ancak Fransa’nın kuzey yarısı ile Atlantik
kıyaları Almanların işgaline bırakıldı. (14)
Hitler Fransa’yı çökerttikten sonra İngiltere’ye yönelmeye karar verdi. İngiltere’nin bir ada ülkesi
olmasından dolayı buraya yapılacak olan askeri harekatın da niteliği değişmiş, büyük bir istila
suretiyle İngiltere’nin dize getirileceği düşünülmüştü. Hitler istila planını (Seelöwe- Deniz Aslanı)
gerçekleştirmeden önce İngiltere’ye birkaç defa barış teklifinde bulundu. Bu tekliflerin İngiltere
tarafından olumsuz yanıtlanması üzerine 13 Ağustos 1940’dan itibaren Alman uçakları İngiltere’yi
bombalamaya başladı. Böylece 31 Ekim’e kadar sürecek olan, İngiltere Muharebeleri başlamış oldu.
ancak bu muharebenin galibi İngiltere olunca Hitler istila planını uygulayamadı.
İtalya'nın 10 Haziran 1940'da Fransa'ya savaş ilan ederek İkinci Dünya Savaşı'na
katılması,İngiltere’nin güç durumda kalmasına yol açmıştı. Zira İtalya, Kuzey Afrika'da stratejik bir
öneme sahip olan Libya'yı elinde bulunduruyordu. Ayrıca, Akdeniz'de bulundurduğu donanma ile
İngiltere'nin sömürgeleriyle bağlantısını önemli ölçüde kesmekteydi. Bu bakımdan, stratejik ve
ekonomik yönlerden önemli bir alan olan Kuzey Afrika'nın tümüyle ele geçirilmesi, savaşın gidişatını
değiştirilebilecekti. İtalya'nın ard arda başarısızlığa uğraması üzerine, Almanya, 1941 yılının Mart
ayında Kuzey Afrika savaşlarına katılmış ve Almanlar Mısır’a kadar ilerlemişler. Ancak, 1942 yılının
Ekim ayından itibaren İngiliz karşı saldırısı üzerine Mihver devletleri gerilemeye başlamışlardır.
Müttefik devletlerin de Kuzey Afrika'ya asker göndermeleriyle yapılan savaşlar sonucu, Mihver
devletleri yenilmişler ve 1943 yılının Mayıs ayında teslim olmuşlardır. Böylece, Müttefikler, Kuzey
Afrika savaşlarında başarı kazanarak Akdeniz'in güney kıyılarına egemen olmuşlardır.
__________________________________________________________________________________
* Fransız hükümeti 22 Haziran 1940’da Compiegne’de (Rethondes) Almanya ile mütareke antlaşması
imzaladı. Mütareke Almanya’nın 11 Kasım 1918’de ateşkes imzaladığı vagonda yapılmıştır. Almanlar
bu vagonu Berlin’e götürdüler; böylece almanlar Fransa’dan 1918’in intikamını almış oldular.
14) Fahir ARMAOĞLU; a.g.e, s. 367-368
Kocaeli Üniversitesi Sualtı Topluluğu
28
Mavi Paylaşım’10 8. Sualtı Sporları ve Bilimleri Toplantısı 30 Nisan - 02 Mayıs
Kuzey Afrika’da bu gelişmeler yaşanırken Alman ve İtalyan kuvvetleri Balkanlara doğru harekete
geçtiler. Hammadde stoklarını artırmak isteyen Almanya, Orta Avrupa ve Güney-Doğu Avrupa
topraklarını ele geçirmeye çalışmıştır. 20 Kasım 1940'ta Macaristan'ı, 23 Kasım 1940'ta
Romanya'yı ve 24 Kasım 1940'ta da Slovakya'yı zorla Üçlü Pakt'a almıştır. Bulgaristan da, karşı
koymasına rağmen 1 Mart 1941'de Üçlü Pakt'a katılmak zorunda kalmıştır. Tüm bu gelişmeler
üzerine, Yugoslavya, 6 Nisan 1941'de Sovyetler Birliği ile bir dostluk antlaşması imzalamıştır. Ancak,
Almanya, antlaşmanın yapıldığı gün Yugoslavya'yı işgal etmeye başlamış ve 17 Nisan 1941'de de
teslim almıştır. Almanya, Yugoslavya'yı İtalya, Macaristan ve Bulgaristan arasında paylaştırmıştır.
Bu arada, Mussolini de, Hitler'e bilgi vermeden Yunanistan'ı işgal etmek istemişti. Bunun için, 28
Ekim 1940'da Yunanistan'a ültimatom vererek, bu ülkeden üsler istemişti. Ancak, reddedilince
Arnavutluk'taki İtalyan kuvvetlerini Yunanistan'a saldırmış ancak, İtalyan kuvvetleri başarısızlığa
uğramıştır. İşte, bu gelişmelerden sonra, 6 Nisan 1941'de Almanya'nın Bulgaristan'daki kuvvetleri
Yunanistan'a girmeye başlamıştır. Yunanlılar, kendilerini savundularsa da, 25 Nisan'da Atina, 31
Mayıs 1941'de de Girit paraşütçü Alman birlikleri tarafından işgal edilmiştir. Daha sonra da bütün Ege
Adaları ele geçirilmiştir. Böylece, Almanlar, Balkanlarda kısa süre içinde önemli başarılar elde
etmişlerdir.
Almanların Balkanlara yerleşmesi üzerine Türkiye’nin durumu önem kazandı. İngiltere ve Amerika
Türkiye’yi savaşın içine çekmek için çaba harcadılar. Ancak Türkiye Almanya ile 18 Haziran 1941’de
bir saldırmazlık Antlaşması imzaladı.
Almanya'nın kısa bir süre içinde çeşitli cephelerde büyük başarılar elde etmesi, Hitleri daha büyük
amaçlar belirlemesine ve gerçekleştirmeye yöneltmiştir. Nitekim Almanlar, 22 Haziran 1941'de savaş
ilan etmeksizin Sovyetler Birliği'ne saldırmıştır. Alman Ordusu üç koldan Sovyetler Birliği'ne taarruz
etmişti. Güney kolu kısa bir süre içinde Odessa'yı ve Kiev'i almış, Kırım ve Sivastopol’ü kuşatmış ve
Rostov'a ulaşmıştı. Orta kesim ordusu ise, Smolensk'i ele geçirerek Moskova'ya yönelmişti. Kuzey
ordusu da, Baltık ülkelerinden hareket ederek Leningrad üzerine yürümüştü. Ancak, Sovyet halkının
direnişi üzerine Almanlar, Leningrat’da durdurulmuştur. Almanlar yoğun bir saldırı düzenlemesine
rağmen Moskova'yı alamamışlardır. Bunda kış mevsiminin gelmesi ve Alman ordusunun kış
koşullarına göre organize edilememesi de etkili olmuştur.
Almanya'nın Sovyetler Birliği'ne saldırması üzerine, Sovyetler ile İngilizler arasında 12 Temmuz
1941'de Ortak Hareket Antlaşması imzalanmıştır. Bununla iki devlet, Almanya'ya karşı birbirini
desteklemeyi, bütün güçleriyle birbirlerine yardım etmeyi ve Almanya ile ayrı ayrı mütareke ve barış
antlaşması imzalamamayı kararlaştırmışlardır. Bu antlaşmayla müttefikler, Sovyetlerin Doğu
Avrupa'da Almanları durdurması ve baskı altına almasını hedeflemişlerdir. Sovyetler Birliği de,
Alman saldırılarına karşı önemli sayılacak siyasi ve askeri destek sağlamıştır. Bununla birlikte, Sovyet
lideri Stalin de, Alman saldırılarını durdurmak için kapitalist ülkelerdeki düzeni yıkmayı hedefleyen
Üçüncü Enternasyonalin lağvedilmesini sağlamış, Bolşevik ilkeleri bir yana bırakmış, ulusalcılığı ve
dini ön plana çıkarmıştır. Halkı da, faşizmle mücadeleye çağırmıştır. Sovyet yöneticileri, içte ve dışta
sağladıkları destekle uzun süre Alman kuşatmasına karşı koymuşlardır.
Amerika Birleşik Devletleri, Avrupa'da başlayan savaş karşısında tarafsız kalmıştı. Ancak, Müttefik
devletlere değişik zamanlarda askeri yardımlarda da bulunmuştur. Bununla birlikte, İkinci Dünya
Savaşı'nın çıkmasıyla ABD ve Japonya arasındaki ilişkiler de gerginleşmeye başlamıştı. Zira
Uzakdoğu'da Japonya ve ABD'nin çıkarıyla çatışmaktaydı. Japonya, 1937'de başlattığı Çin Savaşı'nı
sürdürmekte kararlı idi. ABD'de Çin'e mali yardımda bulunarak, Japonya'nın yayılmacılığını önlemek
istemiştir.
Japonya'daki militarist yönetim, eskiden beri özlemini duyduğu Büyük Pasifik İmparatorluğu'nu
kurmak için harekete geçmiştir. Nitekim Japonya, 7 Aralık 1941'de Hawaii Adalarında Pearl
Harbour'da demirli bulunan Amerikan Pasifik donanmasına saldırmış ve bu donanmanın büyük
kısmını yok etmiştir. Bu olayın sonucunda Japonya, 8 Aralık günü ABD ve İngiltere'ye, 11 Aralık'ta
da Almanya ve İtalya, ABD'ne resmen savaş ilan etmiştir. Japonya, savaşın ilk anlarında büyük
başarılar kazanmışlardır. Ancak, Müttefikler, 1942 yılının sonlarında Japonya'nın yayılmasını
durdurmuşlardır. Savaş, Uzakdoğu'da Japonya'nın aleyhine dönmeye başlamıştır.
Kocaeli Üniversitesi Sualtı Topluluğu
29
Mavi Paylaşım’10 8. Sualtı Sporları ve Bilimleri Toplantısı 30 Nisan - 02 Mayıs
ABD Başkanı Roosevelt ve İngiltere Başbakanı Churchill, 1941 yılının Ağustos ayının başlarında
savaşla ilgili gelişmeleri görüşmek üzere Atlantik'te (Atlas Okyanusu'nda) bir savaş gemisinde bir
araya gelmişlerdir. Roosevelt ve Churchill, görüşmelerden sonra, 14 Ağustos 1941'de Atlantik
Bildirisi adı verilen bir metin yayınlamışlardır. Bildiride, Nazi diktatörlüğünün tam olarak
yıkılmasından sonra, bütün ulusların sınırları içinde güvenle yaşama olanağı sağlayacak bir barışın
yapılmasını, böyle bir barışla bütün insanlara engel çıkartılmadan bütün deniz ve okyanuslarda
dolaşma olanağının sağlanmasını ve bütün ulusların kuvvet kullanmaktan vazgeçme yolunu tutmaları
gerektiğine inandıklarını belirtmişlerdir. ABD'nin savaşa katılmasından sonra, Almanya'ya karşı
savaşa giren 26 devletin de imzasıyla, 1 Ocak 1942'de, Atlantik Bildirisi esas olmak üzere Birleşmiş
Milletler Bildirisi yayınlanmıştır. Bu bildiride, Atlantik Bildirisi'ndeki ilkeler aynen kabul edilmiştir.
Ayrıca, zafer elde edilinceye kadar işbirliği yapılacağı açıklanmıştır. Böylece, savaştan sonra
kurulacak olan Birleşmiş Milletler Örgütü'nün çekirdeği oluşturulmuştur.
Atlantik bildirisi dışında Müttefik Devletlerin temsilcileri savaş sırasında çeşitli konferanslar
düzenleyerek savaşın gidişi ve savaş sonrası dünyaya verilecek yeni düzenin belirlenmesi için yol
haritaları belirlemişlerdir. Bu konferanslardan biri olan Casablanca (Kazablanka) Konferansında;
Sovyetler Birliği üzerindeki baskıyı hafifletmek için Sicilya'ya çıkartma yapılması, Balkanlarda ikinci
bir cephenin açılması, bunun için de Türkiye'nin savaşa katılmasını sağlamak üzere hazırlıklara
girişilmesi, Mihver Devletleri'nin kayıtsız şartsız teslimine kadar mücadeleye devam edilmesi gibi
kararlar alınmıştır.
12-16 Mayıs tarihleri arasında Roosevelt ve Churchill arasında gerçekleştirilen Washington
Konferansı’nda, savaş sorunları görüşülmüştür. İtalya'nın işgal edilmesi, Türk hava alanlarından
yararlanılması, ikinci cephenin Fransa'da açılması, savaş sonrasında kurulacak barışın korunması
sorumluluğunun ABD, İngiltere, Sovyetler Birliği ve Çin'e verilmesi kararlaştırılmıştır.
Roosevelt ve Churchill, 14-24 Ağustos 1943 tarihleri arasında Kanada'nın Quebec kentinde tekrar bir
araya gelerek, Quebeck Konferansını gerçekleştirmişlerdir. Görüşmelerde, Almanya'nın
silahsızlandırılmasını ve kontrol altına alınmasını öngören bir plan kabul edilmiştir. Ayrıca, Churchill,
Türkiye'nin savaşa sokulmasını ve ikinci cephenin Balkanlarda açılmasını önermiştir. Ancak, bu
öneriler kabul görmemiştir. Daha önce, Fransa'da açılması planlanan ikinci cephenin Normandiya
kıyılarında olmasına ve bunun hazırlanması sorumluluğunun da ABD.'ne bırakılmasına karar
verilmiştir.
Moskova Konferansında; ABD, İngiltere, Sovyetler Birliği ve Çin dışişleri bakanları 19 Ekim 1943'te
Moskova'da Kremlin Sarayı'nda bir araya gelerek, savaşta meydana gelen son gelişmeleri
görüşmüşlerdir.
Kahire Konferansında; 22-26 Kasım 1943'te Roosevelt, Churchill ve Çin Devlet Başkanı Çan-Kay
Şek bir araya gelerek, Uzakdoğu'daki savaş gelişmeleri ele alınmıştır.
ABD başkanı Roosevelt ile birlikte, Churchill ve Stalin, Tahran'da bir araya gelmişlerdir. 28 Kasım-1
Aralık 1943 tarihleri arasında yapılan Tahran konferansta; İran'a yardım yapılması, Türkiye'nin
savaşa sokulması, Yugoslavya'daki direnişçilere her türlü desteğin verilmesi kararlaştırılmıştır. Ayrıca,
Normandiya'da ikinci cephenin açılması, Polonya sınırının saptanması, kesin zafere kadar savaşın
birlikte sürdürülmesi ve savaştan sonra barışın korunması için bir uluslararası örgütün kurulması
kararlaştırılmıştır.
Roosevelt, Churchill ve Stalin, Yalta Konferansında; Sovyetler Birliği'nin Almanya teslim olduktan
sonra Japonya'ya savaş açması ve Sovyetler Birliği'nin Çin ile bir dostluk ve ittifak antlaşması imza
etmesi görüşülmüştür. Ayrıca üç büyük Müttefik devletin ordularının Almanya'nın birer bölgesini
işgal etmesi, Fransa'nın da Almanya'ya işgal birlikleri göndermesi kararlaştırılmıştır. Alman
militarizmi ve Nazizmi’nin yok edilmesi, Almanya'nın savaş tazminatı ödemesi ve Birleşmiş Milletler
Örgütü'nün kurulması için 25 Nisan 1945'te San Fransisco'da bir konferans toplanması gibi konular
üzerinde de durmuşlardır.
Kocaeli Üniversitesi Sualtı Topluluğu
30
Mavi Paylaşım’10 8. Sualtı Sporları ve Bilimleri Toplantısı 30 Nisan - 02 Mayıs
Almanya'nın teslim olmasından sonra, Avrupa'da ortaya çıkan sorunları görüşmek üzere, üç büyük
Müttefik devlet, 17 Temmuz - 2 Ağustos 1945 tarihleri arasında Berlin yakınlarında Potsdam
Konferansı’nı yapmışlardır. Konferansın en önemli konusunu barışın nasıl sağlanacağı oluşturmuştur.
Konferansta Sovyetler Birliği'nin Boğazların Türkiye ile birlikte kendi kontrolüne verilmesine karşılık,
Boğazlardan geçişin tam serbest olması gibi konular da tartışılmıştır.
SAVAŞIN SONA ERMESİ
8 Kasım 1942'de de, General Eisenhower yönetimindeki Amerikan ve İngiliz birlikleri Kuzey
Afrika'da karaya çıkmış ve kısa sürede bu bölge ele geçirilmiştir. Müttefikler, bu gelişme üzerine,
İtalya'yı işgal etmek ve Mihver Devletlerine karşı güneyden bir cephe açmak için 10 Temmuz 1943'te
İtalya'nın kuzeyine doğru ilerleyerek bu ülkeyi işgal etmişlerdir. Bu gelişmeler üzerine 24 Temmuz
1943'te toplanan Büyük Faşist Konseyi, Mussolini'yi iktidardan düşürmüştür. İtalya yöneticileri,3
Eylül 1943'te Müttefiklerle bir mütareke yaparak savaştan çekilmiştir.
1945 yılı başlarından itibaren Alman orduları gerek Batı'da Amerikan ve İngiliz orduları karşısında,
gerek Doğu'da Kızıl Ordu karşısında gerilemeye devam etmektedir. Ocak ayında Amerikan birlikleri
Arden bölgesini ele geçirirken Kızıl Ordu da Vistül nehrine dayanır. Mart ayında Müttefik kuvvetler
Ren nehrini geçerek Alman topraklarında ilerlerken Kızıl Ordu da ilerlemesini sürdürür. Nisan ayı ise
Nazi yönetiminin sonu olmuştur. 23 Nisan 1945 de Ruslar Berlin'e girmiş, 30 Nisan 1945'de ise Hitler
intihar etmiştir. Almanya'nın teslim olmasından sonra Nasyonal Sosyalist İşçi Partisi'nin ileri
gelenlerinin büyük bir kısmı kaçmış, bir kısmı da Müttefikler tarafından yakalanmıştır. Böylece, beş
buçuk yıl Avrupa'yı kan ve gözyaşına boğan savaş Avrupa coğrafyasında sona ermiştir.
Müttefikler, 1942 yılında Pasifik'te Japon yayılmasını durdurmuşlardır. 1943 ve 1944 yıllarında da
deniz ve hava üstünlüğünü ele geçirmişlerdir. 1945 yılının başlarından itibaren Japonya'nın işgali
altında bulunan Çin, Endonezya ve Pasifik'te çeşitli yerlerde saldırıya geçmişlerdir. Japonya'nın gücü
tükenmiş olmasına rağmen, Müttefiklerin teslim olma önerisini geri çevirmiştir. Bunun üzerine ABD,
Japonya'yı kayıtsız-şartsız teslim olmaya zorlamak için, 6 Ağustos 1945'te ilk atom bombasını
Hiroshima'ya, ikincisini de 9 Ağustos 1945'te Nagasaki'ye atmıştır. Japonya, 10 Ağustos 1945'te
yenilgiyi kabul ettiğini ABD'ne bildirmiştir. Bu olayla da Uzakdoğu'da savaş sona erdiği gibi, yaklaşık
kırk milyon insanın hayatına mal olan İkinci Dünya Savaşı da Müttefiklerin zaferiyle bitmiştir.
SAVAŞ YILLARINDA TÜRK DIŞ POLİTİKASI
Savaş yıllarında Türkiye'nin izlediği dış politika, bir tarafsızlık politikasıydı. Devletin politikasını
çizerken, İnönü yine de yalnız değildi. Düzenli olarak Bakanlar Kurulu'na, Parti'ye, Parlamento'ya
(TBMM) dayanan, küçük, sınırlı, fakat oturmuş bir dış politika ''kadro''suna, basında birtakım kişilere
ve Türk Tarih Kurumu gibi bazı derneklere danışıyordu. Atatürk devriminin Türkiye'de kök
salmasından bu yana Türk dış politikasının temeli, Türkiye'nin toprak bütünlüğü ve Türklerin kendi
toprakları üzerinde kendi kaderlerini çizme hakkına sahip çıkmaları olmuştu . Savaş yıllarında da
İnönü bu hakka ve Türk topraklarının bütünlüğüne, Türk dış politikasının temel ilke ve amaçları
olarak bakmıştı. Atatürk, halkına, imparatorluğu yıkıp bağımsız bir ülke durumuna geçişleri sırasında,
toprak bütünlüğüne dayanan modern bir devlet kavramını öğretmişti. Türk sınırlarını ilk tehdit eden
Hitler değil, Mussolini olmuştu. 1935'te İtalyanların Habeşistan seferinden sonra İnönü, Mussolini'nin
Antalya bölgesindeki verimli toprakları ülkesine katmak isteyeceğini tahmin etmişti. Bu, Mussolini'nin
sık sık ileri sürdüğü bir istekti.
Türk sınırlarına dokunulamayacağı konusunda İnönü'nün gösterdiği azim, Hitler'in 3 Mart 1941'de
kendisine gönderdiği mektubun anlaşılmasına da yardımcı olabilir. Alman birliklerinin Bulgaristan'ı
istila ettikleri bir sırada gönderilen bu mektup, Bulgaristan'ın istila edilmesinin Türkiye'yi hiç bir
biçimde tehdit etmediği üzerine garanti veriyordu . Hitler, İnönü'ye ordularını Türk sınırından 60
Kocaeli Üniversitesi Sualtı Topluluğu
31
Mavi Paylaşım’10 8. Sualtı Sporları ve Bilimleri Toplantısı 30 Nisan - 02 Mayıs
kilometre uzaklıkta durduracağını, böylece Almanya'nın Türk sınırlarına karşı harekete geçmek gibi
bir niyet beslemediğini ispat edeceğini bildiriyordu . Dolayısıyla bu mektup, İnönü'nün Türk sınırlarını
savunmak için gösterdiği kararlılık ve azmin, Hitler'ce kabulü olarak anlaşılabilir.
Dolayısıyla İnönü, savaşta Türk dış politikasını, Türkiye'nin toprak bütünlüğünü koruma açısından
yönetti. Bu görüş açısı, ''Ne başkasının bir karış toprağında gözümüz var, ne de başkasına bir karış
toprak veririz'' diye özetleniyordu. Bu görüşün çifte anlamı vardı. İnönü, Türkiye'nin sınırlarına
saldırılamayacağını hesaplarken, bunun bedelini de kabul etmişti. Türk topraklarının bir karışını bile
vermemeye kararlıydı, ama herhangi bir başka ülkenin topraklarına göz dikilmemesi de şiddetle
karşıydı.
İnönü'nün, serüvenci ve ırkçı kavramlara karşı direnişi, o zamanlar var olan Turancılık akımının Türk
dış politikasını etkilemesini kesinlikle sınırlamıştır.
Türkiye savaş sırasında yayılmacı bir politika izlemediği halde kendisi yayılmacı politikaların hedefi
olmuştur. İkinci Dünya Savaşı sırasında Türkiye birinci derecede Sovyetler Birliği’nin
yayılmacılığından çekinmiştir. İkinci olarak da Almanya ve İtalya yayılmacılığından
endişelenmiştir.(15)
İkinci Dünya Savaşı başlarken, Türkiye batı demokrasileriyle kader birliği yapmış, savaşın Akdeniz,
Balkanlar ve Orta Doğu’ya yayılmasını önlemek için istemiştir. Türk devlet adamları Türkiye’yi
savaşa sokmamak ve savaşın yıkıntılarından ülkeyi korumak için büyük çaba harcamışlardır. Türkiye
savaşın başlangıcından sonuna kadar savaşa katılması yolunda çeşitli yönlerden yapılan etki ve baskı
altında bırakılmak istenmiş, tehdide maruz kalmış, ancak direnmesini bilerek , savaş dışı kalmakta
başarı sağlamıştır.(16)
15) Süleyman Kocabaş, “Türkiye’nin İkinci Dünya Harbi Politikası”, Askeri Tarih Bülteni,
Ankara, (Ağustos), 1998, s.120
16) Oral Sander. I. Dünya Savaşı’nın Sonundan 1980’ e Kadar Siyasi Tarih, Ankara, s.103
Kocaeli Üniversitesi Sualtı Topluluğu
32
Mavi Paylaşım’10 8. Sualtı Sporları ve Bilimleri Toplantısı 30 Nisan - 02 Mayıs
Bu durumu Prof Dr. Fahri Armaoğlu şöyle özetlemektedir;” Türkiye’nin II. Dünya Savaşındaki
durumu stratejik konumunun önemdi dolayısıyla , gerek Müttefiklerin, gerek Mihverin Türkiye’yi
kendi yanlarında savaşa sokmak için harcadıkları çabaların ve Türkiye’nin üzerinde yaptıkları
baskıların hikayesinden başka bir şey değildir.”
Türkiye, 19 Ekim 1939’da İngiltere ve Fransa ile Ankara İttifak Antlaşmasını imzalamıştır. Bu
ittifaka göre Türkiye bir Avrupa devletinin saldırısına uğrarsa İngiltere ve Fransa Türkiye ile işbirliği
yapacak; Fransa ve İngiltere’nin saldırıya uğraması durumunda ve Akdeniz’de savaşa girmeleri
halinde Türkiye bu devletlerin yanında olmayı taahhüt ediyordu. Ancak Almanların Fransa’ya
saldırması ve İtalya’nın savaşa katılması, hatta Yunanistan’a saldırması durumunda bile Türkiye ittifak
hükümlerine göre savaşa girmesi yönündeki baskılara direnmesini bilmiştir.
Almanya’nın Rusya’ya yapacağı büyük saldırı öncesinde Türk hükümetine savaşa katılma yönündeki
baskıları da sonuç vermemiş, 18 Haziran 1941’de Almanya ile Saldırmazlık Paktı sözleşmesi
imzalanmıştır. Böylece Türkiye hem Alman yükünü üzerinden atmış hem de kendi güvenliğini
sağladığı gibi petrol bölgelerine ve Süveyş Kanalına giden yolları kapatmıştır. Almanların Rus
saldırısının başarısızlıkla sonuçlanması üzerine bu kez Müttefik devletler Türkiye’nin savaşa katılması
için baskılarını artırmışlardır. Adana Görüşmelerinde İngiliz başbakan Churchill, Türkiye’nin
katılımıyla Balkanlarda yeni bir cephe açılması için ısrar etmiştir. Ayrıca Sovyet Rusya lideri Stalin
Tahran Konferansında , “icap ederse enselerinden yakalayarak Türkleri savaşa sokmak gerektiğini”
beyan etmiştir. Tahran Konferansı sonucu Kahire’ye davet edilen İsmet İnönü, bu davete şu yanıtı
vermiştir; “Kahire’ye gidilecektir; fakat Tahran kararlarını tebellüğ etmek için değil, eşit taraflar
arasında yapılan serbest münakaşa yoluyla müzakere etmek için gidilecektir.” Kahire Konferansı
sonucu Müttefikler Türkiye’nin savaş araç ve gereçleri bakımından donatılırsa savaşa hazır olduğuna
hazır olduğuna ikna olmuşlardır. Ancak, Türkiye’ye yapılacak yardımın kısa sürede
gerçekleşemeyeceğine göre Türkiye’nin etkin bir unsur olarak savaşa girmesine gerek kalmadığı
kanısına varmışlardır. Böylece İsmet İnönü ustaca bir manevra isle ülkemizi savaşın dışında tutmayı
başarmıştır.
1944 yılına gelindiğinde Mihver Devletlerin hezimeti iyice gün yüzüne çıkmıştır. Savaş sonrası
kurulacak yeni düzende ve Birleşmiş Milletler Cemiyeti’nin kurulması aşamasında dünya politikası
içinde söz sahibi olmak isteyen Türkiye, 2 ağustos 1944’de Almanya ile diplomatik ilişkilerini kesmiş,
23 Şubat 1945’de Almanya ve Japonya’ya savaş ilan etmiştir.
İnönü’nün uyguladığı bu akılcı politika Müttefik devletlerin de takdirini kazanmış olacak ki; İngiliz
Başbakanı Winston Churchill İsmet İnönü’ye çektiği telgrafta; “Bana öyle geliyor ki, tarih, general
olarak kazandığınız zaferlerden başka, Türk Cumhuriyetini, İkinci Dünya Savaşının vahim tehlikeleri
içinden nasıl sıyırıp geçirdiğinizi ve aynı zamanda, Mustafa Kemal tarafından sert mücadelelerle
kurulmuş olan sisteminizi nasıl muhafaza ettiğinizi hayranlıkla kaydedecektir.(17)
_________________________________________________________________________________
17) Sabahat Erdemir, Muhalefette İsmet İnönü, İstanbul 1956, s.5
Kocaeli Üniversitesi Sualtı Topluluğu
33
Mavi Paylaşım’10 8. Sualtı Sporları ve Bilimleri Toplantısı 30 Nisan - 02 Mayıs
İKİNCİ DÜNYA SAVAŞI’NIN TÜRKİYE’YE EKONOMİK ETKİLERİ
Savaş Yıllarında Türkiye’nin Ekonomisi Savaşın içinde doğrudan yer almadığı halde oldukça
yakınında yaşayan ve çeşitli yönleriyle savaş ekonomisi deneyimi geçiren Türkiye üzerinde bu
dönemin etkileri çok farklı olmuştur. Savaş boyunca yari seferberlik havasını devam ettirmiş ve
yetişkin nüfusunun askere alınması üretim hacminde düşmelere neden olmuştur. Savaş öncesinde
başlayan planlama çalışmaları ve sınai yatırım programlar, savunma harcamalarının bütçeye hakim
olması nedeniyle ertelenmiş ve bu yıllarda yeni yatırımlara girişmek yerine mevcut yatırımları
korunup işletilmesi temel politika olarak benimsenmiştir.
Türkiye’nin ekonomik politikasını belirleyen temel metin, 1940 yılının başında çıkarılan ve hükümete
ekonomiye müdahale konusunda sınırsız yetkiler veren Milli Korunma Kanunu olmuştur. Savaş
ortamının bir gereği olarak çıkartılan ve savaş içindeki diğer ülkelerin de aldığı önlemlerin bir benzeri
olan bu yasayı, Devletçilik politikasının bir uzantısı olarak yorumlamak gerekir. Resmi bir politika
olarak daha önce başlamış olan devletçilikten uzaklaşma süreci savaş döneminde de bazı
dalgalanmalarla devam etmiştir. Ülke dışında süren savaşın ve ülke içinde yer alan seferberlik
ortamının ekonomik etkileri önemlidir. Bu balgamda değinilmesi gereken birinci konu, Türkiye’nin
ihraç ürünlerine olan talebin artmış olmasıdır. Bu diğer bir deyişle, tarım kesiminin gelirlerinin
artmasıdır. Ancak bu dönemde tarımsal üretim artmış değil, tersine azalmıştır. Bunun nedeni ise
köylünün büyük çoğunluğunun silahaltına alinmiş olmasıdır. Savaş ekonomisi uygulamasının yükünü
küçük köylü çekerken, kazançlı olan pazara dönük büyük çiftçi olmuştur. İkincisi, gelişmiş ülkelerin
savaş içinde olmaları yani sıra Milli Korunma Kanunu çerçevesinde getirilen diş ticaret kısıtları,
ithalatın önemli ölçüde daralmasıdır. İthalatın ve yerli üretimin daralmasının yarattığı kıtlık ortamı,
devletin seferberliği para basarak finanse etmesi çabası ile birleştiğinde enflasyon ortamı yaratmıştır.
Bu karaborsa spekülasyon ortamının sonucu ise, önemli bir sermaye birikimi olmuştur. Diğer bir
deyişle, savaş döneminden karlı çıkan ticaret sermayesidir.
Bu dönemde biriken olağan üstü servetleri vergileyerek seferberlik finansmanına katkıda bulunak
amacıyla 1942 yılında “varlık vergisi” kanunu çıkartıldı. Bu kanunla sermaye ve gelirlerinde yeni bir
vergi alınarak acil askeri masraflar karşılanmak istemiştir. İthal mallar ve ihtiyaç maddelerinde
karaborsacılık ve vurgunculuk yaparak zenginleşmiş olanlardan, tüccarlardan ve aracılardan vergi
almak ve böylece sıkıntı çeken dar gelirli sınıfları manen tatmin etmek yoluna gidilmiştir. Bu noktaya
kadar savunulması kolaydı ancak, eleştiriler kanunun uygulanma şeklinden doğdu. Bu kanunun
öncelikli gayr-i müslim azınlıklara uygulanarak Kurtuluş Savaşından beri süre gelen yerli tüccarların
azınlıkların yerini alma politikasına katkıda bulunmuştur.
Savaşın sona erdiğinde çıkartılan Çiftçiyi Topraklandırma Kanunu ( 11Haziran 1945 ); radikal
hükümler içeren ve bir toprak reformu niteliği taşıyan bu yasa, meclisten güçlükle geçirilmiş ve büyük
tepkilere neden olmuştur. Nitekim çıkarıldıktan hemen sonra tarım Bakanlığına bir toprak ağasının
getirilmesi yoluyla fiilen uygulamadan kaldırıldı.
Savaş döneminde ithalatın önemli derecede azalması ve buna karşılık ihracat gelirlerinin artması
Türkiye’nin altın ve döviz rezervlerinde birikimine yol açmıştır. Ancak bu durum Amerika’daki gibi
sınai gelişme açısından olumlu etkilendiği halde Türkiye’de, toplumsal gelişme açısından, tam tersi bir
sonuç yaratmıştır. Türkiye’de bir sanayi burjuvazisinin gelişmemiş olması ve sınai sermaye birikimini
devletin yürütür olması bu durumun oluşmasında etkilidir.(18)
18) Duygu Sezer, “Türkiye’nin Ekonomik İlişkileri” Türk Dış Politikası (1919-1965) s.484
SAVAŞIN GENEL SONUÇLARI
Kocaeli Üniversitesi Sualtı Topluluğu
34
Mavi Paylaşım’10 8. Sualtı Sporları ve Bilimleri Toplantısı 30 Nisan - 02 Mayıs
Temmuz ve Ağustos 1945’te barış anlaşmalarının koşullarını görüşmek üzere Potsdam Konferansı
toplandı. Toplantıya önde gelen Müttefik temsilcileri olarak ABD’den Roosvelt’in yerine seçilen
Başkan Harry S. Truman, SSCB’den Stalin ile İngiltere Başbakanı Winston Churchill katıldı.
Konferansta alınan belli başlı kurallar şunlardı: Müttefikler Almanya’yı işgal edilecek ve
silahsızlandıracak ve böylece gelecekte savaş çıkarma tehlikesi önlenecekti. Alman ordusu dağıtılacak
sanayisi denetlenecek ve açık denizlere çıkabilecek gemi, silah ya da savaş uçağı yapımı
yasaklanacaktı. Hitler’in Nazi Partisi’nin düşünceleri yasaklanacaktı. Almanya’nın bütünlüğü ilkesinin
dışında kalan Anlaşma koşulları genellikle uygulandı.
Nazi liderler Müttefiklerden 4 yargıç tarafından Nürnberg’de yargılandı. Yargılama yaklaşık bir yıl
sürdü. Sanıklardan 12’si ölüm cezasına çarptırıldı; bunlardan biri olan Mareşal Hermann Goering
zehir içerek intihar etti. 7 kişi hapis cezasına çarptırıldı. Öteki Nazi savaş suçluları da yargılanarak
idam edildi ya da hapsedildi. Bazı Alman bilginleri özellikle roket mühendisleri de ABD ve SSCB’ye
götürüldü.
Japonya’da Müttefiklerce işgal edildi ama savaşı izleyen ilk yıllardan sonra denetim tümüyle General
Dougles Mac Arthur yönetimindeki ABD’li yetkililerin elinde kaldı. Japon ordusu dağıtıldı ve
silahsızlandırıldı. Bazı Japon komutanları savaş suçlusu olarak yargılandı; idam ya da hapis cezasına
çarptırıldı.
Japonya ile barış antlaşması 1950 Eylülü’nde imzalandı. Antlaşmanın en önemli sonucu, Japonya’nın
topraklarının 4 adayla sınırlanmasıydı. Japonya’nın sömürgeci imparatorluğu sona erdi. Japonya’nın
savaştan önce işgal ettiği Mançurya Çin’e geri verildi. Kore ise bağımsız bir devlet oldu. Ayrı bir
antlaşmayla ABD’ye Japonya’da askeri güç bulundurma yetkisi verildi.
II. Dünya Savaşı’nda hava saldırılarında binlerce sivil insan da öldürüldü. Almanlar toplama
kamplarında 6 milyon Yahudi’yi öldürdüler. Bu uygulamaya “soykırım” denildi. İşgal ettikleri
topraklarda yaşayan 10 milyon kişiyi evlerinden, yurtlarından ayırdılar ve Almanya’da fabrikalarda
köle gibi çalışmaya zorladılar.
Yaklaşık 35 milyon insanın öldüğü bu savaşta SSCB 20 milyon yurttaşını yitirdi. Polonya’da Nazilerin
burada öldürdüğü 3 milyon Yahudi’yle birlikte yaklaşık 6 milyon kişi öldü. Almanya 4 milyon,
Japonya 2 milyon, ABD 298 bin ve İngiltere 350 bin insanını yitirdi. Çin’in ise 2 milyondan fazla
askerinin öldüğü sanılmaktadır.
II. Dünya Savaşı tarihin gördüğü en yıkıcı savaşlardan biri olmuştur. Ülkeler yanmış ve yıkılmış
milyonlarca insan ölmüştür. Savaşın etkisini hissetmeyen hemen hemen hiçbir ülke ve toplum
kalmamıştır. Fakat 6 yıllık ızdıraplı dönemden sonra, dünya ve insanlığın barışa hemen kavuşması
mümkün olmamıştır. Uluslar arası mücadeleler, büyük devletlerin çatışması ve yerel savaşlar insanlığı
zaman zaman üçüncü bir dünya savaşının eşiğine getirmiştir. Böyle bir sıcak savaş patlak vermemiş
fakat tam barış ortamı da sağlanamamıştır. Dünya “soğuk savaş” atmosferi içinde heyecanlı bir dönem
geçirmek zorunda kalmıştır.
Dünya savaşından sonra ortaya çıkan ve bugüne kadar devam eden uluslar arası politikanın yapısı çok
değişmiştir. Savaştan sonra dünya politikasına iki büyük güç , süper devlet adı verilen ABD ve Sovyet
Rusya egemen olmuştur.
Daha önce uluslar arası ilişkilerin başlıca ağırlık noktaları olan, galip gelmiş İngiltere ve Fransa ile
yenilmiş devletler olan Almanya, İtalya ve Japonya’nın kendilerini toparlamaları uzun bir zaman
almıştır.
Savaş sonrası Sovyet sistemi , dünya proleter ihtilali gibi Komünizmi bütün dünyada egemen kılmak
isteyen bir doktrine dayandığından , Rusya’nın dış politikası tamamen bu hedefe yönelmiş bu da
uluslar arası politikaya doktrin ve ideoloji unsurunun girmesine yol açmıştır.
Komünist düzenin karşısında olan ülkeler, Rusya’nın sistemini bütün dünyaya yayma çabalarına karşı
olunca, uluslar arası çekişmenin konusu farklı dünya görüşlerinin çatışması haline gelmiştir.
Sömürge altında bulunan ülkelerin büyük çoğunluğu bağımsızlıklarına kavuşmuştur. Bu da
sömürgeciliğin kısmen de olsa tasfiye edildiğine işarettir.
Kocaeli Üniversitesi Sualtı Topluluğu
35
Mavi Paylaşım’10 8. Sualtı Sporları ve Bilimleri Toplantısı 30 Nisan - 02 Mayıs
Savaş sonucunun önemli değişikliklerinden biri de uluslar arası politikanın alanının genişlemesidir. Bu
zamana kadar Avrupa merkezli bir siyaset egemen iken şimdi Uzak Doğu ülkeleri, Japonya, Çin,
Hindistan’ın yanında Elliyi aşan bağımsız devletiyle Afrika, Latin Amerika gibi alanlar siyasal ve
ekonomik güç olarak ortaya çıkmışlardır.
Savaş sonrası ortaya çıkan önemli sorunlardan biri de ekonomik sorunlardır. Uluslar arası
Politikalarda dünya ülkeleri, siyasal güç dengesi, güvenlik ve barış gibi sorunlardan çok belki de en
fazla olarak, ekonomik kalkınma, refah düzeyi, daha iyi bir yaşama seviyesi gibi sorunlarla daha
yoğun bir şekilde meşgul olmuşlardır.
KAYNAKÇA
1- Ayferi Göze, Türk Kurtuluş Savaşı ve Devrimi Tarihi, İstanbul 1993
2- Duygu Sezer, “Türkiye’nin Ekonomik İlişkileri” Türk Dış Politikası (1919-1965)
3- Fahir ARMAOĞLU; 20. Yüzyıl Siyasi Tarihi, Alkım Yayınevi, 12. Basım
4- Oral Sander. I. Dünya Savaşı’nın Sonundan 1980’ e Kadar Siyasi Tarih, Ankara, s.103
5- Sabahat Erdemir, Muhalefette İsmet İnönü, İstanbul 1956
6- Süleyman Kocabaş, “Türkiye’nin İkinci Dünya Harbi Politikası”, Askeri Tarih Bülteni, Ankara,
(Ağustos), 1998
7- Türkiye Cumhuriyeti Tarihi Ders Notları, Kocaeli Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi
Bölümü Komisyon, Umuttepe Yayınları, Kocaeli 2009
8- Prof. Dr. Yaşar Akbıyık; Türkiye Cumhuriyeti Tarihi, Atatürk Araştırma Merkezi Yayınları, Cilt II,
Ankara 2004
Birol DEMİRCİ
Kocaeli Üniversitesi Sualtı Topluluğu
36
Mavi Paylaşım’10 8. Sualtı Sporları ve Bilimleri Toplantısı 30 Nisan - 02 Mayıs
KARADENİZ SAVAŞ BATIKLARI
VOLKAN DEMİRCİOĞLU1
II.DÜNYA SAVAŞINDA KARADENİZ’DE BATAN ALMAN DENİZALTILARI
•
2. Dünya Savaşında 6 Adet Alman Denizaltısı
(30. Denizaltı Filotillası)
3 adedi Ruslar tarafından batırıldı
• U9, U18, U24
3 adedi kendi personeli tarafından batırıldı
• U20 (Karasu)
• U19 (Zonguldak)
• U23 (Ağva)
BARBAROSSA PLANI
•
•
•
•
•
Almanların doğuya doğru yayılma isteği
2. Dünya Savaşı bitmeden Rusya’yı işgal isteği
Rusya’nın Karadeniz’deki kontrolü
Karadeniz’e hükmedenin doğuya hükmetmesi düşüncesi
2. Dünya Savaşında boğazları elinde bulunduran Türkiye’nin tarafsızlığı
Kocaeli Üniversitesi Sualtı Topluluğu
37
Mavi Paylaşım’10 8. Sualtı Sporları ve Bilimleri Toplantısı 30 Nisan - 02 Mayıs
TÜRKİYE’DEN İSTENEN DENİZALTILAR
• Atılay
• Yıldıray
• Saldıray
Almanlar tarafından Türkiye’ye satılan denizaltıların tekrar geri satın alınarak
Karadeniz’de kullanılmak istenmesi.
Kocaeli Üniversitesi Sualtı Topluluğu
38
Mavi Paylaşım’10 8. Sualtı Sporları ve Bilimleri Toplantısı 30 Nisan - 02 Mayıs
AMACI UYGULAMAK İÇİN SEÇİLEN DENİZALTILAR
•
•
•
•
Tip II B
Küçük, sahil tipi, iç denize uygun, manevra kabiliyeti yüksek
Deniz içi ve dışı nakil kolaylığı
Yeni nesil denizaltılar
Kocaeli Üniversitesi Sualtı Topluluğu
39
Mavi Paylaşım’10 8. Sualtı Sporları ve Bilimleri Toplantısı 30 Nisan - 02 Mayıs
PLANI UYGULAMAK İÇİN SEÇİLEN DENİZALTILAR
Yapım Yılı – 1936
Tip – II B (sahil tipi)
Boy – 42,7 m En – 4 m
Derinliği - 150 m
Mürettebat - 25 kişi
Motor – 700 HP (Su Üstü) / 400 HP (Su altı)
Hız – 24 km/h (Su Üstü) / 14 km/h (Su altı)
BOĞAZLAR YERİNE TUNA’NIN SEÇİLMESİ
•
•
•
•
Türkiye’nin tarafsızlığı.
Montrö anlaşması ile boğazların kontrolünü elinde bulundurması.
Dünya Savaşındaki Goben ve Bretislav tecrübesi.
Boğazlar haricindeTuna Nehrinden başka Karadeniz’e su giriş yolu bulunmayışı.
DENİZALTILARIN TRANSFERİ
•
•
•
Hamburg’dan Kaiser Wilhelm Kanalı ve Elbe Nehri Üzerinden Dresden’e
Dresden’den karayoluyla Ingolstadt’a
Ingolstadt’tan Tuna nehriyle Galatz ve Köstence’ye
DENİZALTILARIN KARADENİZ’DEKİ GÖREVİ VE GERÇEKLEŞTİRDİKLERİ
OPERASYONLAR
•
1942-1944 görev yılları
Kocaeli Üniversitesi Sualtı Topluluğu
40
Mavi Paylaşım’10 8. Sualtı Sporları ve Bilimleri Toplantısı 30 Nisan - 02 Mayıs
•
•
•
•
56 Operasyon
45.426 ton gemi batırılması
U20’nin Karadeniz’de batırdığı gemiler (Peredovik, Vaijan Kutur’e, Rion, Pestel,
DB-26)
Gemi Komutanı, Karl Grafen
DENİZALTILARIN SONU
•
•
•
•
•
•
•
•
•
•
•
Savaşın sonunun yaklaşması
Romanya’nın taraf değiştirmesi
Denizaltı ikmal yollarının kapanması
Türiye’nin dönüşe izin vermemesi
Türkiye’nin denizaltıları bedelli yada bedelsiz almayı kabul etmemesi
Karl Dönitz’in denizaltıların personeli tarafından batırılması emri
Üç denizaltının buluşması
Uçaksavar ve topların sökülmesi
Torpidoların boşaltılması
Uygun batırma yer ve derinliği aranması
Komuta personeli hariç personelin karaya çıkarılması
DENİZALTILARI TAHLİYE EDEN PERSONELİN DURUMU


Personelin yakalanması
Beyşehir’e Nakli
Kocaeli Üniversitesi Sualtı Topluluğu
41


Mavi Paylaşım’10 8. Sualtı Sporları ve Bilimleri Toplantısı 30 Nisan - 02 Mayıs
1 yıl süren göz hapsi
Ülkelerine gönderilmesi
MEHMET KALYON’NUN ANLATIMIYLA PERSONELİ TARAFINDAN
BATIRILAN 3 DENİZALTIDAN U20’ NİN BULUNMASI




1994 yılında TCG Kurtaran’ın sualtında gerçekleştirdiği arama operasyonu
Denizaltının bulunması
U20 olabileceği hakkında görüş birliğine varılması
Denizaltının teşhisi
DERİN DENİZ DALIŞ MERKEZİ’NİN U20 ARAŞTIRMASI





1994 yılında Mehmet Kalyon’un ekibinde görev yapan Ali Taş Astsubayın
Karasu’daki denizaltıdan bahsetmesi
Dalış faaliyetleri
Internet sitemizde çalışmalarımızın duyurulması
İZ TV ekibinin U20 denizaltısı belgeseliyle ilgili irtibata geçmesi
Selçuk Kolay ve İZ TV ekibiyle U20 ye dalış
U20’ NİN SPORTİF DALIŞA KAZANDIRILMASI




Kültür Turizm Bakanlığı ile izin çalışmaları
Teknik alt yapının hazırlanması
Yurt içi ve yurt dışı tanıtım faaliyetleri
Dalış organizasyonları (bugüne dek 100 sportif dalıcı)
U20 BATIĞININ DURUMU











Sakarya ili Karasu İlçesi
Sahilden 2200 m açıkta
Sakarya nehir ağzından 8 km doğuda
Kumluk zeminde
19-22 m derinlikte
50 m daha açıkta 300 m derinlik
Tek parça gövde
Çürümeye dayanmış yapı
Silahsız
İskeleye 35 derece eğimle yatık
Baş ve kıçta ufak tahribatlar
Kocaeli Üniversitesi Sualtı Topluluğu
42
Mavi Paylaşım’10 8. Sualtı Sporları ve Bilimleri Toplantısı 30 Nisan - 02 Mayıs
U20 TARAFINDAN BATIRILAN GEMİLER
















29.11.1939 Ionian (3114 ton)
09.12.1939 Magnus (1339 ton)
10.12.1939 Foina (1674 ton)
10.12.1939 Willowpool (4815 ton)
13.01.1940 Sylvia (1524 ton)
27.01.1940 England (2319 ton)
27.01.1940 Faro ( 844 ton)
27.01.1940 Fredensborg (2094 ton)
27.01.1940 Hosanger 1591 ton)
29.02.1940 Maria Rosa (4211 ton)
01.03.1940 Mirella (5340 ton)
29.11.1943 Peredovik (1846 ton)
16.01.1944 Vajyan Kutjurve (7602 ton)
07.04.1944 Rion (187 ton)
19.06.1944 Pestel (1850 ton)
24.06.1944 DB-26 (9 ton)
KAYNAKLAR





Türkiye’nin Karadeniz Kıyısındaki ikinci Dünya Savaşı Alman Denizaltıları,
TINA (Türkiye Su altı Arkeolojisi Vakfı) (Bazı fotoğraf ve bilgiler)
www.uboat.net
Sualtı Gazetesi
Tahsin CEYLAN
Ali Ethem KESKİN
Kocaeli Üniversitesi Sualtı Topluluğu
43
Mavi Paylaşım’10 8. Sualtı Sporları ve Bilimleri Toplantısı 30 Nisan - 02 Mayıs
PATENT FORAMEN OVALE NEDİR? DALGIÇLARIN HAYATINI NASIL ETKİLER?
Dr.S. GAMZE SÜMEN1
1
Deniz ve Sualtı Hekimi
ÖZET
Scuba, temel eğitimle ilk adımın atıldığı ve ileri düzey eğitimleriyle amatör, profesyonel dalgıçlıkla
ilerleyen, kimileri için vazgeçilmez yaşam tarzına dönüşebilen bir spordur. Dalgıçlar için önemli bir
sağlık sorunu olan dekompresyon hastalığı, yapılan araştırmalar sonucunda patent foramen ovale
(PFO) varlığı ile ilişkilendirilmektedir. Dalıcıların bu konuda bilgilendirilmesi ve gerekli koruyucu
önlemlerin alınması belki de daha uzun yıllar sorunsuz dalışlar yapılmasına yardmcı olacaktır.
GİRİŞ
Sualtı dünyasında biz dalıcıların ilerde yaşam kalitemizi etkileyebilecek sürprizlerle karşılaşmamız
mümkündür. Belki de bunlardan sıklıkla karşımıza çıkan ve dalgıçların bazen de ailesinin hayatını
etkileyebilecek en önemlilerinden biri de dekompresyon hastalığıdır. Fiziksel, bedensel, ruhsal
donanımlı olmamız, gerekli bilgi, deneyim ve beceriye sahip olmamız sürprizlerle karşılaşma
olasılığımızı en alt seviyelere indirebilmemiz için gereklidir. Bazen dalışa uygunluk için sağlık raporu
hazırlarken tesadüfen, bazen de dalış kazası ile karşımıza gelen dalgıcın tetkikleri ve muayenesinde
karşılaştığımız patent foramen ovale önemli bir sağlık sorunudur.
GENEL BİLGİ
Foramen ovale, kalbin üst sağ ve sol kulakçıkları (atrium) arasında bulunur. Anne karnındaki hayattaki
bebekte vücutta kullanılarak oksijen saturasyonu azalmış olan kanın yeniden oksijenlenmesi plasenta
(bebeğin eşi) da olur, bu kan göbek toplardamarı yoluyla sağ kulakçığa buradan da foramen ovale
(oval delik) aracılığıyla sol kulakçığa geçerek oradan da aortaya oksijenle zenginleştirilmiş kan
gönderilir. Anne karnındaki bebekte akciğerler fonksiyon görmediği için bebeğin yaşaması için gerekli
olan bu açıklık doğumdan sonra ilk üç ay içinde sağ ve sol kalpteki basınç farkına bağlı olarak
tamamen kapanır. Foramen ovale geçişin kapanmaması sıklıkla rastlanan doğumsal kalp
defektlerinden biridir (Şekil 1) (1).
Şekil 1: Foramen ovalenin kalp kesitinde önden görüntüsü
Yazar iletişim bilgileri: [email protected] Tel: 0533 492 90 17-0216 3623238
Bu durumda açıklık, kanın sağdan sola uygunsuz geçişine neden olabilir ancak genellikle yüksek
basınçlı olan sol kulakçıktan düşük basınçlı sağ tarafa geçişini meydana getirir. Sağdan sola şantlar
yeterince büyük olduklarında, toplardamar kanında azalmış oksijen basıncına bağlı olarak egzersiz
kapasitesinde azalmaya neden olabilirler. Yapılan araştırmalar göstermiştir ki toplumda insanların
ortalama %27’ sinde PFO ya rastlanmaktadır (2). Bu demektir ki 4 dalıcıdan 1 inde de görülme
olasılığı vardır. Bilim adamları bu sağlık sorununun dalgıçlar üzerinde ve dalış kazalarındaki etkisini
araştırmaktadırlar.
1
Kocaeli Üniversitesi Sualtı Topluluğu
44
Mavi Paylaşım’10 8. Sualtı Sporları ve Bilimleri Toplantısı 30 Nisan - 02 Mayıs
Şekil 2. PFO ve kabarcıkların vücudumuzdaki dolaşımı
Şekil 2 de görüldüğü gibi, dalgıçlarda toplardamarlarla ilgili dolaşımda oluşan gaz kabarcıkları PFO
aracılığı ile atardamar sistemine geçerek, arteryel gaz embolisine (atardamar yatağında gaz kabarcığı
kaynaklı tıkanıklık) bağlı ani ve akut sinir sistemini ilgilendiren şikayet ve klinik bulgulara yol
açabilirler (3). Bazı araştırmacılar yaptıkları çalışmalar ve gözlemler sonucunda Patent Foramen Ovale
gibi kalbin kulakçıkları arasındaki defektlerin dalmaya engel olabileceğini savunmaktadırlar.
Dalgıçların kulak zarlarını artan ortam basıncı karşısında dengeleyebilmek için yaptıkları valsalva
manevrası, öksürmek venöz kan basıncı sağdan sola geçiş oluşturacak düzeye kadar arttırabilmektedir
(4). Böylece dalışın sonunda akciğerlerden filtre edilmeyen gaz kabarcıkları arteryel dolaşıma taşınmış
olur.
Dr. Fred Bove’un, 2,5 milyon dalgıç arasında dalışın vücuda etkileri hakkında yaptığı çalışmada, 1400
dekompresyon hastalığı (% 0.05) vakası olması, gerçekte dekompresyon hastalığının nadir bir sağlık
sorunu olduğunu, patent foramen ovale olan dalgıçlarda ise risk oranının 3 kat arttığını göstermektedir.
Yapılan araştırmalar sonucunda, PFO nun varlığının dalgıçlar için nörolojik bulgularla seyreden ciddi
dekompresyon hastalığı riskini arttırdığı kabul edilmiştir (5,6). Literatürde Uzun ve arkadaşlarının
olgu sunumunda, 10 yıllık dalış deneyimi olan tecrübeli dalgıçta son dalışından 10 dakika sonra sırtta
ağrı, bacaklarda güç kaybı şikayetleri üzerine Tip 2 DCS tanısı konularak basınç odasında tedaviye
alınmıştır. Dalgıcın tetkikleri sonrasında klinik ve nörolojik bulgular, omuriliğin ön atardamarının
tıkanıklığı ile tanımlanan Adamkiewicz send ile benzer bulunmuştur. Göğüs duvarı üzerinden
Ekokardiyografi tetkikiyle de dalgıçta PFO tespit edilmiştir (7).
Gempp ve arkdaşları 49 tip 2 DCS bulguları olan dalgıçla, DCS geçirmemiş 49 sağlıklı dalgıç
grubunu karşılaştırdıkları araştırmada, baştan yapılan dopler tetkikiyle omurilik tutulumuyla seyreden
DCS olgularında PFO varlığının tespit etmişlerdir. Bu çalışmada omurilik tutulumlu DCS ortaya
çıkışında PFO’ nun kolaylaştırıcı rolü olduğunu göstermişlerdir (8). Dalıştan sonra damar içindeki
kabarcıkların çoğu toplardamar yatağındadır ve akciğerler filtre göreviyle atardamar yatağına geçişini
engeller. Dalışta dekompresyon kurallarına uyulmadığında akciğer dolaşımında nitrojen
kabarcıklarının aşırı artışından dolayı, PFO gibi kalpteki şuntlardan arteriyal dolaşıma geçerek emboli
ve tip 2 DCS bulgularına yol açabilmektedir (9 ).
PFO için hangi tetkiklere başvurulabilir? Nasıl bir yol izlenmelidir?
Damar yolundan kabarcık oluşturulmuş serum fizyolojik uygulayarak çekilen kontrastlı
ekokardiyografi, PFO’ nun görüntülenmesinde başvurulan değerli bir tetkiktir (10,11).
Resim 1 de PFO’lu olguda kontrastlı ekokardiyografi tetkiki sonucu gösterilmiştir. Bilimsel
ortamlarda tartışılan önemli sorulardan biri, tüm dalgıçlara PFO varlığını tespit edebilmek ve
risklerden uzaklaşabilmek için ekokardiyogram yapılmalı mıdır? Günümüzde tüm dalıcılara rutin
olarak ekokardiyogram yapılmasının gerekliliğine karar verecek yeterli bilgi henüz yoktur.
Kocaeli Üniversitesi Sualtı Topluluğu
45
Mavi Paylaşım’10 8. Sualtı Sporları ve Bilimleri Toplantısı 30 Nisan - 02 Mayıs
Resim 1. Kontrastlı Ekokardiyografi ile PFO görüntülemesi (beyaz okun gösterdiği alan)
RA: sağ kulakçık LA: sol kulakçık
Patent foramen ovale DCS da önemli rolü olduğu kanıtlanmıştır. Dalışta dekompresyon duraklarıyla
ilgili kurallara uyulmadığında omurilik üst seviyelerinde, beyin ve boyun omuriliğini daha çok tutan
DCS ortaya çıkışıyla ilişkilendirilmiştir. PFO nun boyutları arttıkça dekompresyon kurallarına uyulan
dalışlarda da DCS gözlenebilmektedir. Bu sebeple dalgıçlarda PFO nun rutin olarak araştırılması
önerilmemekle beraber, DCS olgularında daha ciddi semptom ve bulgulara sahip olanlarda PFO nun
araştırılması ise önemlidir. Unutmayalım ki bu durum dalıcının ilerdeki dalış hayatını etkileyecektir.
Eğer dalgıçta sinir sistemi tutulumu düşündüren DCS bulguları varsa, kontrastlı ekokardiyografi
yapılmalıdır. Kontrastlı ekokardiyografi, geçişi saptamada renkli doppler ile yapılan göğüs duvarı
üzerinden uygulanan ekokardiyografiye üstündür.
Bazı uzmanlar sinir sistemi tutulumlu DCS geçirmiş PFO’ lu dalgıçlara dalış izni verilmemeli
görüşünü savunmaktadırlar. Eğer dalıcı her koşulda dalışa devam edecekse, derin ve uzun süreli
dalışlardan, tekrarlayan dalış ve çıkışların olduğu yoyo dalışlardan, gün içinde ardışık dalışlar
yapmaktan kaçınmalıdır. Teorik olarak bazı dalgıçlar Nitrox (% 40 O2, % 60 Azot) karışım gaz
kullanarak kabarcık oluşumunu azaltabileceklerini varsaysa da, % 40 oksijen solunması oksijen
toksisitesi riskini ayrıca arttırdığı unutulmamalıdır.
Nasıl bir tedavi yaklaşımı uygulanmaktadır?
PFO da tedavi uygulamaları ilk tespitten itibaren başlamalıdır. Erken müdahaleyle uzun vadede de
dalgıçlarda DCS vaka sayısı düşebileceğinden, kalıcı sakatlık oranları da azalacaktır. Her ne kadar çok
sayıda randomize klinik çalışma ile kesin kanıtlanmamış olsa da transkateter girişimsel cerrahi
yaklaşımı, tekrarlayan sinir sistemi tutulumlu DCS olasılığını azaltabilir (12). Amplatzer tekniği
uygulanarak Foramen ovalenin kapatıldığı dalgıçlarda tekrar dalışa dönüş için 6-12 haftalık süre ile
dalışa izin verilmemektedir (Resim 2).
Kocaeli Üniversitesi Sualtı Topluluğu
46
Mavi Paylaşım’10 8. Sualtı Sporları ve Bilimleri Toplantısı 30 Nisan - 02 Mayıs
Resim 2: PFO’da Amplatzer tekniğinde uygulanan cerrahi malzeme
SONUÇ:
Dalış, popularitesi artmaya devam eden bir spordur. Tüm yönleri ile dalışı anlayabilmek, fizyolojiyi
nasıl etkilediğini, insan vücudu üzerine etkilerini öğrenmek ve bu konuda gerektiğinde dalgıçların
PFO riski açısından ileri tetkiklerle değerlendirilmesine biz hekimlerce dikkat edilmelidir. Özellikle
profesyonel dalgıçlarda PFO varlığının tespiti daha da önem taşımaktadır. Tüm bu bulgulara
dayanarak PFO, bir risk faktörü olarak değerlendirilmelidir. PFO su olan dalıcılar olası risklerden
haberdar edilerek, dalış dışında sporlara yönlendirilebilir. Ya da PFO’nun kapatıldığı girişimsel
cerrahi müdahaleden sonra dalışa izin verilebilir. Daha fazla sağlıklı dalışlarla dalış defterlerinizi
doldurmak dileğiyle….
KAYNAKLAR
1. Šamánek M. Children with congenital heart disease: probability of natural survival. Pediatr Cardiol
1992; 13: 152–8.
2. Hagen PT, Scholz DG, Edwards WD. Incidence and size of patent foramen ovale during the first 10
decades of life: an autopsy study of 965 normal hearts. Mayo Clin Proc 1984;59:17-20.
3. Germonpre P, Dendale P, Unger P, et al. Patent foramen ovale and decompression sickness in sports
divers. J Appl Physiol 1998;84:1622–6
4. Clarke NRA, Timperley J, Kelion AD, et al. Transthoracic echocardiography using second
harmonic imaging with Valsalva manoueuvre for the detection of right to left shunts. Eur J
Echocardiogr 2004;5:176–81.
5. Torti SR, Billinger M, Schwerzmann M, Vogel R, Zbinden R, Windecker S, Seiler C. Risk of
decompression illness among 230 divers in relation to the presence and size of patent foramen
ovale. Eur Heart J. 2004 Jun;25(12):1014-20.
6. Germonpre P. Patent foramen ovale and diving. Cardiol Clin. 2005 Feb;23(1):97-104.
7. Gunalp U, Çakar E, Kıralp MZ, Çarlı A, Durmuç O, Şenol MG, Mutluoğlu M, Uz Ö, Dinçer Ü,
Özçakar L. Neurological Symptoms after a provocative dive: Spinal DCS or anterior spinal artery
syndrome? Aviation, space, and Enviromental Medicine. 2009 Oct;80 (10): 898-899.
8. Gempp E, Blatteau JE, Stephant E, Louge P. Relation Between Right-to-Left Shunts and Spinal
Cord Decompression Sickness in Divers. Int J Sports Med 2009; 30: 150–153.
9. Koch AE, Wegner-Bröse H, Warninghoff V, Deuschl G. Viewpoint: the type A- and the type Bvariants of Decompression Sickness. Undersea Hyperb Med. Mar-Apr 2008;35(2):9110. Harrah JD, O'Boyle PS, Piantadosi CA. Underutilization of echocardiography for patent foramen
ovale in divers with serious decompression sickness. Undersea Hyperb Med. MayJun 2008;35(3):207-11.
11. Honek T, Veselka J, Tomek A, Srámek M, Janugka J, Sefc L, et al. [Paradoxical embolization and
patent foramen ovale in scuba divers: screening possibilities]. Vnitr Lek. Feb 2007;53(2):143-6.
12. Walsh KP, Wilmshurst PT, Morrison WL. Transcatheter closure of patent foramen ovale using the
Amplatzer septal occluder to prevent recurrence of neurological decompression illness in divers. Heart
1999;81:257-61.
Kocaeli Üniversitesi Sualtı Topluluğu
47
Mavi Paylaşım’10 8. Sualtı Sporları ve Bilimleri Toplantısı 30 Nisan - 02 Mayıs
SERBEST DALIŞ VE SINIRLARIMIZ
“BİZE Bİ’ŞEY OLMAZ ABİ!”
DR. ALP GÜNAY1
1
Gastroenteroloji Ve İç Hastalıkları Uzmanı
ÖZEL KONAK HASTANESİ-KOCAELİ
e-posta: [email protected]
TLF: 0–533–2695850
GİRİŞ
Serbest dalış nefes tutarak suyun altında yapılan her türlü etkinliğe verilen isimdir. Yarışma amaçlı
havuz disiplininde apne (statik [STA], paletli [DYN] ya da paletsiz dinamik [DNF]) ya da derinlik
disiplininde apne (paletli [CWT] ya da paletsiz sabit ağırlık [CNF], serbest immersiyon [FIM],
değişken ağırlık [VWT], limitsiz [NLT], küp), zıpkınla balık avı, fotoğrafçılık, ragbi, hokey, paletli
yüzme, hedef vurma, şnorkelli yüzme gibi serbest dalış disiplinleri mevcuttur (Tablo–1) (1). Her ne
kadar bu serbest dalış disiplinleri spor olarak bilinse de Uluslararası Olimpiyat Komitesi tarafından
sadece sualtı paletle yüzme disiplini spor olarak tanınmaktadır.
Serbest dalış son 50 yıl içerisinde hem daha yaygınlaşmış, hem de rekorları çok ilerilere
götürülmüştür. Örneğin, son 50 yılda 200m koşuda Olimpiyat rekoru %5 civarında
geliştirilebilmişken, NLT apnede yaklaşık %700’lük bir artış elde edilmiştir. AIDA’nın (Association
Internationale pour le Développement de l’Apnée) verilerine göre statik apne 11dk 35sn ve limitsiz
apne de 214m gibi inanılması güç rakamlara ulaşmıştır (Tablo–1) (1).
♂
♀
CNF
90M
62M
CWT 123M
101M
STA
11DK 35SN 8DK 23SN
DYN 250M
214M
DNF 213M
160M
FIM
112M
90M
VWT 142M
122M
NLT
214M
160M
TABLO-1 Uluslararası AIDA serbest dalış dünya rekorları (1)
Her ne kadar elimizde serbest dalış sonucu ortaya çıkan ölümler ile ilgili tam veriler mevcut olmasa da
bazı istatistikler de yok değildir. DAN (Divers Alert Network) 1994-2003’de 131 ve 2004-2005’de de
37 serbest dalış kazası saptamıştır (2). Kaza sırasında %29 zıpkınla avlanma, %17 serbest dalış, %21
yalnız dalış gibi veriler saptanmıştır. Olguların %40’ı dipte bulunmuş, predispozisyon açısından
%17’sinde sağlık problemi ve %19’unda da sığ su bayılması saptanmıştır. Serbest dalış sırasında sığ
su bayılmasına bağlı ölüm yılda ortalama 3/10000 olarak tahmin edilmektedir (Tablo–2) (3). DAN
verilerine göre ölümlerin %30’u zıpkınla balık avcılarında görülmektedir.
DAN’ın verileri amatör spor ya da hobi kapsamındaki aktivitelere atfedilse de, profesyonel dalıcıatletlerde risk çok daha yüksektir. 2006 dünya şampiyonasında 75 metreye dalabilen ve 9 dakika nefes
tutabilen deneyimli sporcuların dalışları incelendiğinde, dalıcıların %61’inde tıbbi yardımı gerektirir
düzeyde dalışa ait problemler (hipoksik motor kontrol kaybı, sığ su bayılması, hemoptizi, akciğer
ödemi) gözlenmiştir (4). AIDA’nın 1998–2004 şampiyonalarında da statik apne sırasında (n:601)
%10–11 ve sabit ağırlıklı dalış sırasında (n:596) %11–12 oranında hipoksi nedenli bilinç ya da motor
kontrol kaybına (konfüzyon, postural kontrol kaybı, spazm, konuşma problemi) bağlı diskalifiye
gözlenmiştir, fakat bu dramatik düzeyde yüksek hipoksik olguya karşın acil tıbbi yardım varlığı nedeni
ile can kaybı olmamıştır (5).
Kocaeli Üniversitesi Sualtı Topluluğu
48
Mavi Paylaşım’10 8. Sualtı Sporları ve Bilimleri Toplantısı 30 Nisan - 02 Mayıs
Serbest dalış konuşulurken konunun 2 muhatabı olmaktadır; biri dalışı gerçekleştiren serbest dalıcı,
diğeri de konuyu araştıran bilim adamları. Her ne kadar güvenli dalış derinliği 34m, güvenli apne
süresi de 3 dk olarak hesaplanmış olsa da laboratuardaki hesaplar su altına uymamaktadır (6). Bu da
bilim adamlarının güvenli dalışı açıklamada zorlanmalarına, serbest dalıcıların da sınırlarını
zorlamalarına neden olmaktadır.
Tablo–2 Serbest dalıcı tahmini ölüm rakamları (3)
Evrim geçirmediğimize göre; ne olmuştur da bu sıra dışı dalıcı atletler inanılmaz bir hipoksiye ve
kompresyona dayanabilecek fizyolojik mekanizmaları geliştirebilmişlerdir? Bu mekanizmaların
karşısındaki en büyük engeller ise nefes tutma süresine bağlı hipoksi, derinliğin yarattığı
kompresyonun iç boşluklara etkisi ve yüksek gaz basıncının olası toksik etkileri ile karşılaşma
olmuştur.
DALIŞ YANITI
Dalışa yanıt apne ile başlatılır (30sn sonra tam olarak oturur); sempatik aktiviteye bağlı
vazokonstriksiyon ile hipertansiyon ve kalp çıkış azalmasına bağlı vagal bradikardiden oluşur (Şekil–
1) (7).
Kocaeli Üniversitesi Sualtı Topluluğu
49
Mavi Paylaşım’10 8. Sualtı Sporları ve Bilimleri Toplantısı 30 Nisan - 02 Mayıs
Şekil–1 Apne sırasındaki fizyolojik reaksiyonlar (7)
Dolaşım değişiklikleri yüzün soğutulması ve/veya hipoksi ile daha da derinleşir (periferik direnç 4–5
kat artabilir). Önce hipertansiyon, sonra da barorefleks/kemoreseptör aktivasyon ile bradikardi ortaya
çıkar. Dalış ile kan öncelikle kalp ve beyine yönlendirilir.
Dalış sırasında dalak kasılması (-%34) ile kandaki hemoglobin yoğunluğunun (+0.3g/L) arttığı
gösterilmiştir (8). Hemoglobin artışının %37-60’ından dalak kasılması sorumludur. Tekrarlayan ve
kısa yüzey arası verilen 3–4 apne sonrasında hemoglobin artışı olur ve apnelerin sonlanmasından
sonra 8-9 dk daha devam eder. Nefes tutarak dalanlarda uzun dönemdeki hemoglobin artışından ayrıca
eritropoietin düzeylerindeki %24’lük artış da sorumludur (9).
Yüzün (özellikle alın ve göz çevresi) soğutulması bradikardiyi tetikler (-%26), fakat soğuk (20°C) aynı
zamanda nefes tutma süresini azaltır (-%55) ve oksijen tüketimini artırır (+%250) (10). Soğuk suda
dalış (25°C), termonötral suda dalış (35°C) ile karşılaştırıldığında daha derin bir bradikardi
(5.6atım/dk) ve daha sık aritmi izlenir; bu durum sağlıklılarda problem yaratmasa da altta kalp
problemi olanlarda (kardiyak potasyum kanal mutasyonu) ciddi riskler yaratabilir (11, 12). Dalışa
yanıt olarak bradikardi ile kalp aritmileri de artar. Atrioventriküler iletinin vagal inhibisyonu ve latent
pacemakerların artmış sempatik otomatisiteleri ektopik atımlara neden olur. Aritmiler ayrıca soğuk,
kalbin genişlemesi ve artmış afterload nedeni ile de artarlar. Dalıştan hemen sonra subendokardiyal
iskemi oluşur (13).
Dalışa yanıt kişiden kişiye; hem yaş ve deneyime göre (yaşlandıkça zayıflar), hem de istirahat ya da
eksersiz durumuna göre (eksersiz sırasında daha belirgin) değişkenlik gösterir. Örneğin, istirahat
sırasında 4 dk tutulabilen bir nefes, 400kcal/saatlik bir eksersiz sırasında ancak 2 dk tutulabilmektedir
(Şekil–2) (14). Bir diğer örneği Tanya Streeter’dan verebiliriz NLT’de 160m/3dk36sn’lik dalışı
mevcut iken, CNF’de ancak 35m/1dk44sn yapabilmiştir.
Kocaeli Üniversitesi Sualtı Topluluğu
50
Mavi Paylaşım’10 8. Sualtı Sporları ve Bilimleri Toplantısı 30 Nisan - 02 Mayıs
Şekil–2 İstirahat ve eksersiz sırasında nefes tutulurken arteryel oksijen satürasyonu ve
nefes tutma süresi (14)
Serbest dalıcılar dalmayanlara göre, hem daha yavaş ve düşük düzeylerde hipoksi geliştirirler, hem de
hiperkarbiye dayanıklıdırlar; böylece daha fazla risk ile yüz yüze kalırlar (6). Bu yeteneğin dalış
eğitimleri ile arttığı ve dalıştan 3–4 hafta uzak kalma ile bile gerilediği bildirilmiştir. Hipotetik ideal
bir dalıcının statik apnesinin 11dk12sn’ye ulaşabileceği, hatta 15dk olabileceği bildirilmektedir
(Şekil–3) (15).
Şekil–3 Hipotetik bir dalıcının maksimum istemli apne süresi (15)
HİPOKSİK BİLİNÇ KAYBI
Nefesini tutarak dalan herkesin hipoksi sonucu bayılmadan önce yüzeye çıkması gerekse de, maalesef
her yıl onlarca serbest dalıcı yaşamını kaybetmektedir. Elit serbest dalıcılar sıkı güvenlik önlemleri
altında dalış yapsalar da, serbest dalıcıların neredeyse %95’ini oluşturan amatörler herhangi bir
güvenlik önlemi altında dalmamaktadırlar. Serbest dalıcıların hipoksik bilinç kayıpları statik apne
bayılması, sığ su bayılması ve yüzey bayılması olarak tiplendirilebilmektedir (Şekil–4) (3).
Kocaeli Üniversitesi Sualtı Topluluğu
51
Mavi Paylaşım’10 8. Sualtı Sporları ve Bilimleri Toplantısı 30 Nisan - 02 Mayıs
Şekil–4 Statik apne bayılması: Basınç ya da çıkış etkisi olmaksızın sadece oksijen yetmezliğinden
bayılma. Sığ su bayılması: Çıkış yapan dalıcının kanındaki oksijen “vakum etkisi” ile kandan
akciğerlere çekilir. Yüzey bayılması: Yüzeye ulaşmış hipoksik dalıcı nefesini verince ani oksijen
ve/veya torasik basınç düşmesi ile bayılır (3).
Hiperventilasyon
Hiperventilasyon ile kan ve dokulardaki CO2 azalır, serbest dalıcı dalışına görece hipokapni ile başlar,
fakat O2 akciğerlerde ancak 250-300ml kadar artarak ancak 10-60sn’lik bir nefes tutma katkısı sağlar.
CO2‘in dalıcıyı nefes alma dürtüsü ile uyarması gecikince hipoksi hiçbir uyarı vermeksizin bilinç
kaybına neden olur (Şekil–5, 6) (3, 5).
Şekil–5 Oksihemoglobin dissosiasyon eğrisi (3).
Bu nedenle bazı yayınlarda serbest dalış “en tehlikeli dalış aktivitesi” olarak bile bildirilmiştir. Bu
öngörüyü dalıcı atletlerin yoğun hiperventilasyon sonrasında yaptıkları statik apnelerdeki %10’luk ağır
hipoksi semptomları da doğrulamaktadır (5). Serbest dalıcılar hipoksiye reaksiyon vermeyi; nefes
alma isteği duyma (güvenilmemesi gereken bir mekanizmadır), görüş bozulması ya da dalış saatinden
dalış zaman ve derinliğini takip ederek belirlemektedirler.
Kocaeli Üniversitesi Sualtı Topluluğu
52
Mavi Paylaşım’10 8. Sualtı Sporları ve Bilimleri Toplantısı 30 Nisan - 02 Mayıs
Şekil–6 A: Normal nefes tutmada kırılma noktasına hipoksiden önce ulaşılır. B: Hiperventilasyon
sonrası nefes tutmada kırılma noktası hipoksik zonun içinde yer alır.
Dalış öncesinde 3–4 derin nefes almak hiperventilasyon olarak sayılmayıp, alveolar PO2‘yi 120–
130mmHg’ya kadar yükseltip, CO2‘yi fazla etkilemediğinden güvenli olarak belirtilmektedir (16).
Çıkış Hipoksisi
Çıkış hipoksisi su basıncı ile birlikte akciğer gaz basıncı azaldığında ortaya çıkar. Kanın ve beynin
oksijenlenmesini sağlayan akciğerlerdeki oksijenin parsiyel basıncıdır (fraksiyone yüzdesi değil).
Bilinci sağlayan kritik oksijen basıncı (PAO2) 30mmHg’dır. Boyle Kanunu gaz basınç-hacim ilişkisine
göre, 30m’de alveolar gaz basıncı yüzeydekinin 4 katı (4 ATA) ve akciğer gaz hacmi yüzeydekinin
1/4’ü olur. Yüzeyde akciğer oksijeni %2 (PAO2: 15mmHg) olan bir dalıcı bilincini yitirir iken, 30m’de
aynı %2’lik oran 4 ATA’lık çevre basıncı nedeni ile (PAO2: 60mmHg) kendini çok rahat hissetmesini
sağlar. Çıkış hipoksisi 20–25mmHg alveolar/arteryel PO2’ye ulaşıldığında ortaya çıkar, bu da 711m’lerdeki çıkış derinliklerine denk gelir, fakat dalıcının akciğerleri ve beyni arasındaki dolaşım
nedeni ile daha sığlarda gerçekleşir (Şekil–7) (17). Çıkış hipoksisi sığ sularda gerçekleştiğinden,
esasen kapalı devre dalış sistemleriyle yapılan dalışlarda görülen CO2 intoksikasyonu için kullanılan
“sığ su bayılması” tanımı, uygunsuz olarak çıkış hipoksisi için kullanılabilmektedir. Çıkış hipoksisine
bağlı boğulma nedeni ile ölüm, hem derin hem de uzun süreli nefes tutarak dalış yapan zıpkınla balık
avcılarında görece daha sık görülür. Hawaili serbest dalıcılarda yapılan bir çalışmada 9m derinlik ve
1dk19sn dalış zamanının üzerindeki dalışların çıkış hipoksisi riskini artırdığı belirtilmiştir (18).
Şekil–7 41 yaşında erkek zıpkınla balık avcısı (10kg kurşun ağırlık, 7mm’lik elbise). Maksimum
dinamik apnesi 2:30dk, statik apnesi 3:15dk. Hafif dalgalı ve akıntılı deniz, görüş 15m, 13. dalışı,
hiperventilasyon yapmadığını belirtiyor. Amacı 18m’ye inmek, fakat balık peşine 27m’ye dalıyor.
Yüzeye ulaşabilmek için 15m’de zıpkınını bırakıyor, 8m’ye kadar kulaç da atıyor. 6m’de garip bir
Kocaeli Üniversitesi Sualtı Topluluğu
53
Mavi Paylaşım’10 8. Sualtı Sporları ve Bilimleri Toplantısı 30 Nisan - 02 Mayıs
yorgunluk hissine kapılıyor. Yüzeye çıkıp nefes veriyor ve “ışıklar sönüyor”. 5sn’de 2.4m’ye düşüyor
ve badisi tarafından kurtarılıyor.
Karbohidrat Azlığı
Uzun süreli fizik yük önce karbohidrat depolarını (glikojen) tüketir, sonra da bunu yağ
metabolizmasını devreye sokarak telafi etmeye çalışır. Enerji üretimi için yağ yaktığımızda %8 daha
fazla O2 kullanır ve %30 daha az CO2 üretiriz (17). Böylesi bir durumda dalıcı hem daha hızlı
hipoksiye girer, hem de CO2’in “çık” uyarısı gecikir. Tok ve dinlenmiş olarak emniyetli bir şekilde
yapabileceğimiz dalışı, uzun süreli dalış ya da antreman kökenli bir aktivitenin yorgunluğu ile
tehlikeye sokabiliriz. 18 saatlik açlık sonrasında karbohidrat alımı ile CO2 üretiminin hızlandığı, nefes
tutma süresinin kısaldığı ve riskin azaldığı görülmüştür (19).
Dalış yanıtı ve eksersiz sırasında oksijen tasarrufu
Dalışa yanıt insanlar arasında değişkenlik gösterir. Kardiyovasküler mekanizmalar apne sırasındaki
eksersizlerde kas oksijen tutulumunu azaltarak geçici oksijen tasarrufuna gidebilirler. Bradikardi ve
eksersiz ile apne sırasındaki vazokonstriksiyon arteryel oksijen satürasyonunu doğrudan etkiler, yanıt
ne kadar güçlü ise akciğerden o kadar az oksijen tüketilir. Ayrıca bazı dalıcılar apne sırasında
çalışmakta olan kaslarına kan akımını azaltabilir ve beyin için oksijen saklayabilir.
Serbest dalış yarışmaları
Yarışmalara katılan elit serbest dalıcıların çoğunluğu yoğun olarak hiperventilasyon yaparlar ve nefes
tutma sürelerini hiperkapnik dürtü haricindeki mekanizmalar ile belirlerler. 5-20dk hiperventilasyon
yapan dalıcılarda statik apne öncesi end-tidal CO2 normokapnik düzeylerde olarak 20mmHg iken, 5
dk’lık apnenin sonunda 38mmHg’ya ulaşır (16). Hipoksik semptomlar gelişmeden önce yüzeye
ulaşanlarda da PO2 23mmHg olarak saptanmıştır.
Serbest dalıştaki hipoksik kazaların %90’ı yüzeyde ve ilk 3 nefeste gerçekleşmektedir. Performans
dalıcıları; yüzey badisi ve dipteki badilerle önceden anlaşılmış senaryo dalış protokolüne uyup
uymadığı açısından takip edilmeli, yapılan dalış derinliğinin 1/3-1/4 derinliğinde karşılanmalı, durup
dururken hava veriyor ise müdahale edilmeli, önceden akciğerlere su kaçırmaması için istemli
laringospazm için eğitilmelidir (su içerken konuşmak!). Dalış sırasında hipoksik bilinç kaybı yaşayan
serbest dalıcıların yaşama tutunmalarını sağlamanın en önemli yolu, hem dalışta hem de yüzeye
çıktıktan sonraki 30 sn boyunca doğrudan gözlem yapan bir badi ile dalış yapılmasıdır, çünkü yüzeye
çıkan dalıcının aldığı nefesin etkilerinin beyinde tam olarak ortaya çıkması neredeyse 15sn
sürmektedir (3). Ayrıca yüzey bayılması olasılığına karşı dalıcılara yüzeye çıktıklarında tüm
nefeslerini değil de birazını vermeleri (hipoksiyi daha da derinleştirmemek için) ve sonrasında da en
az 3 tazelenme nefesi almaları önerilmektedir (3).
Apneye bağlı bilinç kaybında olgular hava yolu korunarak (ağız kapatılır, maske çıkarılmaz [dalıcı
suda], burun sıkılır, panik yapılmaz) yüzeye çıkarılmalı, 10sn boyunca solunum desteği-“tokatlama”seslenme ile uyarılmalı, yanıt yok ise temel yaşam desteği sağlanmalıdır. Olguların %90’ı basit
önlemler ile “ayılırlar”. Bilinç kaybı geçirenlere en az 5dk %100 O2 verilmesi ve nekahati en az 90 dk
sürdüğünden, bu sürede serbest dalıcının kompleks kognitif ve motor görevlerden (araba sürme) uzak
tutulması gerektiği bildirilmiştir (20).
Çevremizdeki serbest dalıcıların çoğunluğunun spor ya da hobi amaçlı olarak dalış yapan non-elit
olarak sınıflayabileceğimiz dalıcılar olduğunu göze alacak olursak, tıbbi otoritelerin bu grubun “Ne
kadar süreyle nefesimi güvenle tutabilirim?” sorusuna yanıt vermesi gerekmektedir. Bu sorunun ilk
yanıtı “adamına göre değişir, vücudunuz ya da serbest dalış deneyiminiz size ne zaman dalışı kesip
nefeslenmeye çıkacağınızı söyleyecektir” olmalıdır. Tıbbi otoritelerin bu soruyu sıradan serbest
dalıcılar için “maksimum 60sn” olarak yanıtlamaları önerilse de görüş birliği oluşmamıştır (14).
İNİŞ BAROTRAVMASI (AKCİĞER SIKIŞMASI)
Eğer bir serbest dalıcı 10 litrelik toplam akciğer kapasitesi kadar inhalasyon yapar ve 200m’ye (21
ATA) iner ise; Boyle Kanunu’na göre gaz hacmi 0.48 litreye düşer, yani 21 katlık bir kompresyon ile
Kocaeli Üniversitesi Sualtı Topluluğu
54
Mavi Paylaşım’10 8. Sualtı Sporları ve Bilimleri Toplantısı 30 Nisan - 02 Mayıs
bir greyfurt büyüklüğünde bir akciğere sahip olur (17). Esasen, göğüsün dayanabileceği deformitenin
ve kan içeren dokuların göğüs içinde genişleyebilmesinin fiziki bir sınırı olması gerekir (Şekil–8) (21).
Şekil–8 Göğüs boşluğu, akciğerlerdeki hava, vücudu çevreleyen su arasındaki basıncın dengesi (22).
A: TLC=Toplam akciğer kapasitesi, VC=Vital kapasite, RV=Rezidüel hacim, ITBV=Intratorasik kan
hacmi (damar yatağı ve kalp), ETBV=Ekstratorasik kan hacmi. B: İnişin başlaması ile göğüsün
sıkışması ve bir miktar kanın ETBV’den ITBV’ye geçmesi sonucunda mevcut suya göre basınç
dengelenir. C: Derinlik arttıkça göğüs duvarının mekanik sıkışmasının ve diyafram gerilmesinin
sınırlarına ulaşılır; bundan sonraki basınç dengelemesi çok miktarda kanın ETBV’den ITBV’ye
yeniden dağılması ile sağlanır. D: Derinlik artışının devamıyla göğüsteki kan içeren organların
genişleme sınırına dayanılır, çevre suya göre daha düşük akciğer ve ITBV basıncı ortaya çıkar, sıvı
kaçağı (akciğer ödemi) ya da kapiller rüptüre bağlı kanama olabilir.
Apne sırasında göğüs-akciğer kompleksinin aşırı sıkışması ile akciğer atelektazisi, hava yolları ve
alveolar boşluğa sıvı kaçağı ve alveolokapiller zar rüptürü ile boşluklara kanama ortaya çıkabilir.
Serbest dalıcılarda derin dalışlar sonrasında akciğer ödemi ve hemoptizi gözlenmiştir (22, 23). Baş
dışarıda suya batma ile bile periferden göğse 0.7 litrelik kan dağılımı olmaktadır. Akciğer damar
yatağı kan hacminin 1 litre arttığını varsayacak olursak, derin bir dalışta damar yatağındaki basınç 11–
32mmHg’ye kadar yükselir (7). Derin serbest dalıcılarda semptomatik akciğer ödemini sık
görmememizin olası nedeni anormal kan dağılım süresinin kısa olmasıdır. Bu bilgilere karşın aşırı
derinlere dalıp hiçbir problemle karşılaşmayan dalıcılar olsa da, 20-30m’lere dalıp hemoptizi ile
karşımıza gelen olgular da çıkmaktadır (23).
Derin dalışın göğüs-akciğer sıkışma etkilerinin simülasyonu, serbest dalıcının rezidü hacme kadar
nefes vermesi sonrasında 6m’ye yapılan ve 100m’deki göğüs kompresyonuna denk gelen dalışlar ile
yapılabilmektedir (24). Bu tip dalışlar sonrasında dalıcılarda vokal kord ödemine bağlı ses değişikliği
ve hafif hemoptizi görülmüştür. Akciğer sıkışmasına bağlı hemoptizinin, diyafram kasılmalarını
engelleyerek ve Frenzel-Fattah ağız doldurarak eşitleme tekniğini kullanarak engellenebileceği iddiası
mevcuttur. Ayrıca, hemoptizisi olan dalıcının 1 hafta dalıştan uzak tutulması, sonrasında da dalışa
hemoptizinin olduğu derinliğin %50’si ile başlanması, tekrarında ise 2 hafta dalıştan uzak tutulması
önerilmektedir.
GLOSSOFARİNGEAL İNSÜFLASYON ve EKSÜFLASYON
Son yıllarda profesyonel dalıcılar tam inspirasyon sonunda glossofaringeal insüflasyon denilen özel
solunum yöntemi ile glossofaringeal kaslarını kullanarak akciğerlerine normal toplam akciğer
kapasitesinden fazla hava pompalamaktadırlar (24). Bu manevranın amacı akciğerlerde olabildiğince
fazla hava ile dalışa başlayıp, göğüs ve akciğer sıkışmasının son noktasına gelene kadar derine
dalabilmektir. Ayrıca hem O2 hem de CO2 daha fazla depolanabilir. Glossofaringeal insüflasyonun
tersi de glossofaringeal eksüflasyon olup, rezidü hacimdeki derinliklerde orta kulak ve sinüslerin
Kocaeli Üniversitesi Sualtı Topluluğu
55
Mavi Paylaşım’10 8. Sualtı Sporları ve Bilimleri Toplantısı 30 Nisan - 02 Mayıs
dengelenmesi için akciğerden hava verilmesini sağlar; böylece Frenzel manevrası için gerekli ağız ne
nazofarenks içi hava sağlanmış olur (Şekil–9) (24).
Serbest dalıcılar tarafından glossofaringeal insüflasyon-eksüflasyon; göğüs-akciğer genleşmesini ya da
kompliyansını artırmak ve diyafram gerginliği sağlamak amacıyla kullanılmaktadır. Glossofaringeal
insüflasyon ile vital kapasite %10–50 artırılabilir ve 3dk’ya kadar geçici statik akciğer kompliyans
artışı sağlanabilir. Örneklemek gerekir ise; 8 litre vital kapasiteli ve 2 litre rezidü hacimli bir dalıcı 4
litre (kompresyon ile 2.7 litre) de glossofaringeal insüflasyon yapar ise akciğer basıncı 75mmHg'ya
çıkar ve toplam akciğer kapasitesi %27 artırılmış olur (25). Oluşan artı hacim; diyafram depresyonu,
göğüs çevre artışı ve gaz kompresyonu ile tolere edilir. Ayrıca göğüsteki kan azalır ve havaya daha
fazla yer kalır. Glossofaringeal insüflasyonun yarattığı yüksek basınç; sırasıyla venöz dönüş, kalp
preloadu, kalp atımını ve arteryel kan basıncını azaltarak senkopa veya akciğer barotravmasına neden
olabilir.
Şekil–9 Akciğer hacimleri ve glossofaringeal solunum. Gİ: glossofaringeal insüflasyon, GE:
glossofaringeal eksüflasyon, TLC: toplam akciğer kapasitesi, VC: vital kapasite, RV: rezidü hacim,
GIV: glossofaringeal insüflasyon hacmi, GEV: glossofaringeal eksüflasyon hacmi (24)
DEKOMPRESYON HASTALIĞI ve NİTROJEN NARKOZU
Kısa yüzey arası vererek yapılan ardışık derin serbest dalışların (>20m, >3saat, yüzey arası<nefes
tutma süresi) dekompresyon hastalığına neden olabileceği bilinmektedir (26). Nefes tutarak yapılan
ardışık derin dalış sırasında venöz alanda mikro-kabarcıklar oluşur, kalp ve akciğerlere ulaşır.
Normalde akciğerlere hapsolan bu kabarcıklar, dipte kompresyon ile kana karışır ve serebral gaz
embolisine neden olur (Şekil–10) (27). Bu olasılık nedeni ile 6m’de 5-10dk emniyet dekosu yapan
serbest dalıcılar mevcuttur.
Şekil–10 Ardışık
mekanizması (27)
nefes
tutarak
dalışta
dekompresyon
hastalığının
Tanya Streeter 2002’deki rekor denemesinde (NLT) 160-100m çıkışı sırasında 17 sn’lik konfüzyon
yaşamış, başında uyuşukluk hissetmiş, dilini ısırdıysa da hatırlamamış ve semptomlar azot narkozuna
bağlanmıştır. Dalıcının azot narkozu değil de; soğuk, karanlık, metabolizma, hipovolemi, hipoksi,
hiperkarbi gibi koşulların artırdığı narkotik etkileri ya da HPNS (high pressure nervous syndrome)
Kocaeli Üniversitesi Sualtı Topluluğu
56
Mavi Paylaşım’10 8. Sualtı Sporları ve Bilimleri Toplantısı 30 Nisan - 02 Mayıs
yaşadığını da öne sürenler olmuştur. Tanya Streeter bu tip rekor denemeleri öncesinde 6 ay süreyle
alıştırma dalışları yaptığını, 70-130m arasındaki artışların 10m, 130m üstünde de artışların 5m
olduğunu belirtmiştir (kızak-balon kullanılmayan dalışlar için ise 10m).
SONUÇ
Serbest dalıştaki ölümcül kazaların açıklanmasında yaygın görülen problem resmi ölüm nedeninin
“boğulma” olarak listeye alınmasıdır. Çoklukla resmi bilgiden öte; dalıcının hiperventilasyon
sonrasında dalış yaptığı ya da derin ve/veya uzun bir dalış sonrasında çıkış sırasında bilinç kaybının
olduğunun görgü tanıklığı daha kıymetlidir. Serbest dalış sırasındaki ölümlerin hepsini
hiperventilasyon ya da çıkış hipoksisi ile açıklayamayız, çünkü aritmi ya da alternobarik vertigo gibi
hastalıkların tanısı postmortem konulamamaktadır.
Serbest dalış hobi ya da spor olarak yaygınlaşmaktadır. Serbest dalışın risklerinden kanıta dayalı tıbbın
gerçeklerinin ışığı altında; badili doğrudan gözlem altında dalış, hiperventilasyon yapmamak,
sınırlarımızı zorlamamak (soğuk su, dipte aşırı efor, uzun dip zamanı, derin dalış, aşırı ağırlık, açlık,
vb) ve iyi bir serbest dalış eğitimi gibi önlemlerle korunmak çok zor değildir. Bu bilgilenmelerin
sonucunda umudumuz zamanla serbest dalış ve ölümün birlikte anılmayacak iki konu olmasıdır.
KAYNAKLAR
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
13
14
http://www.aida-international.org/
Sheila J. Modi,Neal W. Pollock. DAN Breath-Hold Incident Database: 2004-2005 Cases.
Proceedings of the Undersea and Hyperbaric Medical Society/Divers Alert Network 2006 June
20-21 Workshop. Durham, NC: Divers Alert Network; 2006.
Terry L. Maas. Shallow Water Blackout: The Problem And A Potential Solution. Proceedings of
the Undersea and Hyperbaric Medical Society/Divers Alert Network 2006 June 20-21 Workshop.
Durham, NC: Divers Alert Network; 2006
Fitz-Clarke JR. Adverse events in competitive breath-hold diving, Undersea Hyperb Med., 2006
Jan-Feb;33(1):55-62.
Lindholm P. Loss of motor control and/or loss of consciousness during breath-hold competitions,
Int J Sports Med. 2007 Apr;28(4):295-9.
Claes E.G. Lundgren. The Science Of Breath-Hold Diving: Past, Present And Future. In: BreathHold Diving. Proceedings of the Undersea and Hyperbaric Medical Society/Divers Alert Network
Workshop, edited by Lindholm P, Pollock N, and Lundgren C. Divers Alert Network, Durham,
NC: 2006, p. 17–25.
Ferrigno M, Lundgren CEG. Breath-hold diving. In: Bennett and Elliott’s Physiology and
Medicine of Diving, edited by Brubakk AO and Neuman T. New York: Saunders, 2003, p. 153–
180.
Matt Richardson,Robert de Bruijn,Sofia Petterson,Jenny Reimers,Erika Schagatay. Correlation
Between Spleen Size And Hematocrit During Apnea In Humans. Proceedings of the Undersea
and Hyperbaric Medical Society/Divers Alert Network Workshop, edited by Lindholm P, Pollock
N, and Lundgren C. Divers Alert Network, Durham, NC: 2006.
de Bruijn R, Richardson M, Schagatay E. Increased erythropoietin concentration after repeated
apneas in humans. Eur J Appl Physiol 102:609–613, 2008.
Sterba JA, Lundgren CE. Breath-hold duration in man and the diving response induced by face
immersion. Undersea Biomed Res 15: 361–375, 1988.
Ferrigno M, Ferretti G, Ellis A, Warkander DE, Costa M, Cerretelli P, Lundgren CEG.
Cardiovascular changes during deep breath-hold dives in a pressure chamber. J Appl Physiol
1997; 83: 1282-1290.
Ackerman MJ, Tester DJ, Porter CJ. Swimming, a gene-specific arrhythmogenic trigger for
inherited long QT syndrome. Mayo Clin Proc 1999; 74(11): 1088-1094.
Oliveira E, Gomez Patino N. Cambios electrocardiograficos inducios por la immersion. Rev
Espanola Cardiol 30: 11–15, 1977.
Frank K. Butler. A Proposed 60 Second Limit For Breath-Hold Diving. Proceedings of the
Kocaeli Üniversitesi Sualtı Topluluğu
57
Mavi Paylaşım’10 8. Sualtı Sporları ve Bilimleri Toplantısı 30 Nisan - 02 Mayıs
15
16
17
18
19
20
21
22
23
24
25
26
27
Undersea and Hyperbaric Medical Society/Divers Alert Network Workshop, edited by Lindholm
P, Pollock N, and Lundgren C. Divers Alert Network, Durham, NC: 2006.
Erika Schagatay. Predicting performance in competitive apnoea diving. Part I: static apnoea.
Diving and Hyperbaric Medicine Volume 39 No. 2 June 2009.
Peter Lindholm. Physiological Mechanisms Involved In The Risk Of Loss Of Consciousness
During Breath-Hold Diving. Proceedings of the Undersea and Hyperbaric Medical Society/Divers
Alert Network Workshop, edited by Lindholm P, Pollock N, and Lundgren C. Divers Alert
Network, Durham, NC: 2006.
Peter Lindholm, Claes EG Lundgren. The Physiology and Pathophysiology of the Hyperbaric and
Diving Environment:The physiology and pathophysiology of human breath-hold diving. J Appl
Physiol 106: 284–292, 2009.
Richard W. Smerz, Frank Farm. Diving Habits Historically Associated With 'Shallow Water
Blackout' In Hawaiian Free-Divers. Proceedings of the Undersea and Hyperbaric Medical
Society/Divers Alert Network Workshop, edited by Lindholm P, Pollock N, and Lundgren C.
Divers Alert Network, Durham, NC: 2006.
Lindholm P, Conniff M, Gennser M, Pendergast D, Lundgren C. Effects of fasting and
carbohydrate consumption on voluntary resting apnea duration. Eur J Appl Physiol 100: 417–425,
2007.
Lynne Ridgway, Ken McFarland, Ian B. Stewart, Andrew C. Bulmer. 'Sambas', 'Mooglies' And
Other Acute Effects Of Apnea. Proceedings of the Undersea and Hyperbaric Medical
Society/Divers Alert Network Workshop, edited by Lindholm P, Pollock N, and Lundgren C.
Divers Alert Network, Durham, NC: 2006.
Ferrigno M, Lundgren CEG. Human breath-hold diving. In: The Lung at Depth, edited by
Lundgren CEG and Miller JN. New York: Dekker, 1999, p. 529–585.
Liner MH, Andersson JP. Pulmonary edema after competitive breathhold diving. J Appl Physiol
104: 986–990, 2008.
Kiyan E, Aktas S, Toklu AS. Hemoptysis provoked by voluntary diaphragmatic contractions in
breath-hold divers. Chest 120: 2098–2100, 2001.
Peter Lindholm. Glossopharyngeal Breathing And Breath-Hold Diving On Empty Lungs.
Proceedings of the Undersea and Hyperbaric Medical Society/Divers Alert Network Workshop,
edited by Lindholm P, Pollock N, and Lundgren C. Divers Alert Network, Durham, NC: 2006.
Loring SH, O’Donnell CR, Butler JP, Lindholm P, Jacobson F, Ferrigno M. Transpulmonary
pressures and lung mechanics with glossopharyngeal insufflation and exsufflation beyond normal
lung volumes in competitive breath-hold divers. J Appl Physiol 102: 841–846, 2007.
Thorsen HC, Zubieta-Calleja G, Paulev PE. Decompression sickness following seawater hunting
using underwater scooters. Res Sports Med 15:225–239, 2007.
Kohshi K, Katoh T, Abe H, Okudera T. Neurological accidents caused by repetitive breath-hold
dives: two case reports. J Neurol Sci 2000; 178:66-69.
Kocaeli Üniversitesi Sualtı Topluluğu
58
Mavi Paylaşım’10 8. Sualtı Sporları ve Bilimleri Toplantısı 30 Nisan - 02 Mayıs
PALETLİ YÜZME BAYAN SPORCULARINDA BİSİKLET ERGOMETRESİNDE VO2MAX
ÖLÇÜMÜ ve 100m SU ÜSTÜ DERECELERİ ile İLİŞKİSİ
ŞAHİN ÖZEN, ÖZCAN ESEN, ABDURRAHMAN KEPOĞLU, BİROL ÇOTUK
Marmara Üniversitesi, Beden Eğitimi ve Spor Yüksek Okulu
ÖZET:
Bu çalışmada paletli yüzme sporunda elit düzeyde olan sporcuların VO2max ile AE’ deki
gelişimlerinin 100m su üstü derecelerindeki etkisinin incelenmesi amaçlanmıştır. Araştırmaya
16-20 yaş arası olan, İstanbul ilinde yaşayan, paletli yüzme sporu yapan 8 bayan sporcu
gönüllü olarak katıldı. Yaptığımız ölçümlerde ve istatistiksel değerlendirmeler sonucu VO2
max kapasitesindeki ve AE kapasitesindeki gelişim paletli yüzme sporcularının performans
gelişiminde anlamlı bir etkisi olduğu ortaya çıkmıştır. İstatistiksel analizde korelasyon
kullanıldı. İstatistiksel olarak P<0,05 düzeyi anlamlı kabul edildi.
Uyguladığımız ölçümlere katılan denekler 3 ay sonra, 26-27-28 Haziran 2009 tarihinde,
Paletli Yüzme Türkiye Şampiyonasına katıldılar. Yüzdükleri derecelerde gelişmeler gözlendi.
Ölçümlerde en iyi değerlere sahip denekler çok daha iyi performans sergilediler. Bu denekler
incelendiğinde antrenman yaşlarının daha büyük ve biomotor özelliklerinin daha yüksek
olduğu görülmüştür.
Çalışmamızda elde edilen değerlendirmelere göre VO2max ve AE kapasitelerinin gelişimi,
100m su üstü derecelerinin gelişiminde istatistiksel olarak anlamlı etkisi olmaktadır. Buda
beklediğimiz bir sonuçtur. VO2max ve AE kapasitelerinin gelişimi sağlam bir aerobik
kapasiteye sahip olmayı gerektirmektedir. Aerobik kapasitesi daha yüksek olan sporcuların
VO2max ve AE kapasiteleri de daha yüksektir. Aynı şekilde VO2max ve AE kapasitelerinin
arttırılması da, aerobik kapasitenin arttırılması ile anlamlı gelişmeler gösterir.
GİRİŞ VE AMAÇ:
Paletli yüzme sporu da tüm diğer spor branşlarında olduğu gibi dayanıklılığın çok önemli
olduğu branşlardan biridir. Aynı zamanda bir su altı branşı olduğu için Oksijen kullanımının
son derece değerli olduğu bir branştır. Şnorkel ile su üstü, tüp ile su altı ve nefessiz dip
şeklinde yüzüldüğü için her zaman sınırlı O2 alınımı vardır. Sporcularda bunu en verimli
şekilde kullanmaya çalışmaktadır. Bu nedenle VO2 max kapasitesi son derece önem
göstermektedir.
Dayanıklılık sporlarında yüksek düzeyde performans kişinin fizyolojik özelliklerine bağlıdır. İyi
bir dayanıklılık sporcusunun; yüksek bir V02maks a’ , VO2 maks’ı etkili kullanabilmesine,
submaksimal egzersizde düşük laktat birikimi, yüksek AE’ye sahip olması gerekmektedir (16). Bunlar ise, dolaşım sistemi kapiller yoğunluk, değişik enzim sistemleri ve kas fibril
kompozisyonu ile ilgilidir. Dayanıklılık açısından önemli bir kriter olan VO2 maks’ın büyüklüğü
genetik faktörlere bağlıdır. Antrenmansız sporcularda VO2maks %50-60 da iken bu oran
antrenmanlılarda %80-90’a ulaşabilmektedir.
Paletli yüzme branşı bayan sporcularında VO2max kapasitesinin ölçülmesi, bu kapasitenin ne
kadar gelişmiş olduğunu bulmak ve sporcuların yüzdükleri dereceler üzerinde etkisi olup
olmadığını tespit etmek bu araştırmanın amacını oluşturmaktadır.
Kocaeli Üniversitesi Sualtı Topluluğu
59
Mavi Paylaşım’10 8. Sualtı Sporları ve Bilimleri Toplantısı 30 Nisan - 02 Mayıs
GEREÇ VE YÖNTEM:
Bu çalışmada ölçümler Marmara Üniversitesi Beden Eğitimi ve Spor Yüksek Okulu kampüsü
spor bilimleri araştırma yöntemleri laboratuarında yapıldı. Araştırmaya 16-20 yaş arasında,
İstanbul ilinde yaşayan, paletli yüzme sporu yapan 8 bayan sporcu gönüllü olarak katıldı.
VO2 max ölçümü Ergoline marka, S100 model bisiklet ergometresi kullanılarak yapıldı.
Çalışmaya katılan deneklerin kalp atım hızlarının ölçümünde bisiklet ergometresine monte
edilen Polar Sport 810i marka nabız saati kullanıldı.
Denekler önce bisiklet ergometresi üzerinde 3 dakika pasif (hareketsiz) dinlendirildi, ardından
2 dakika boyunca 20 watt’lık bir yükle yavaş bir tempoda ısındı. Bu ısınmanın ardından her
12 saniyede 4 watt ve dakika da 20 watt şeklinde yük artışı gerçekleşti. Yüklenme sona
erdiğinde denek tekrar 20 watt’a 1 dakika yavaş tempoda bisiklet çevirdi ve en son olarak 4
dakika pasif (hareketsiz) dinlendi. Bu test Zan programı kullanılarak yapıldı.
Yapılan test sonuçları Microsft Office Excel formatında alındı. Bu sonuç tablosu üzerinde
önce teste katılan tüm deneklerin VO2-VCO2, VO2/kg, nabız, oksijen nabzı (pulse) ve VEO2VECO2 grafikleri elde edildi. Ardından VO2-VCO2, VO2/kg, nabız, oksijen nabzı (pulse)
birimlerinin maksimum değerleri bulundu. VEO2-VECO2 grafiğinin kesişme noktaları
incelenerek ve bu noktaların Excel tablosunda VO2kg/ml (kg*min) birimine denk gelen
kısımlar incelendi. Bu kısımlarda sayısal olarak en büyük farkın hangi noktada olduğu
incelendi ve belirlendi. Tespit edilen bu nokta anaerobik eşik noktasını oluşturdu. Bu nokta
üzerindeki VO2-VCO2, VO2/kg, nabız, oksijen nabzı (pulse) birimlerinin değerleri elde edildi.
Maksimum VO2 değerinin anaerobik eşik noktasındaki VO2 değerine oranı bulunarak teste
katılan deneklerin antrenman seviyesi yüzde (%) olarak elde edildi. Daha sonra VO2-VCO2,
VO2/kg, nabız, oksijen nabzı (pulse) birimlerinin maksimum ve anaerobik eşik noktasındaki
değerler tablo haline getirildi ve aritmetik ortalaması bulundu. Son olarak elde edilen tüm bu
değerler, teste katılan deneklerin en iyi 100 m su üstü dereceleri ile SPSS programı
kullanılarak korele edildi. Eldeki değerlerin dereceler üzerine etkisi incelendi.
BULGULAR:
Deneklerin maksimum eşik noktalarındaki değerleri
noktalarındaki değerleri ise Tablo 2’de yer almaktadır.
Tablo
1’de,
anaerobik
eşik
Tablo 1. Maksimum eşik noktasında sağlanan değerler
Denek
Z.K.
A.H.
D.Ö.
E.T.
E.S.
L.B.
S.S.
İ.E.
Ortalama
VO2max
2,583
2,824
2,971
2,723
2,965
2,442
2,367
2,693
2,696
Kocaeli Üniversitesi Sualtı Topluluğu
VO2max/kg
45,301
55,363
47,914
43,910
47,817
46,952
43,820
43,431
46,813
Nabız maks
1/dk
192
184
196
193
193
199
204
190
193
Oksijen
nabzı maks
23,488
32,599
24,706
23,037
24,546
23,756
21,833
24,328
24,786
60
Mavi Paylaşım’10 8. Sualtı Sporları ve Bilimleri Toplantısı 30 Nisan - 02 Mayıs
Tablo 2. Anaerobik eşik noktasında sağlanan değerler
Denek
Z.K.
A.H.
D.Ö.
E.T.
E.S.
L.B.
S.S.
İ.E.
Ortalama
VO2ae
VO2ae/kg
2,104
2,497
2,501
2,352
2,596
2,037
2,081
2,372
2,317
36,913
48,947
40,337
37,928
41,871
39,158
38,538
38,251
40,242
Nabız AE
1/dk
171
168
182
170
176
183
191
177
177
Oksijen
nabzı AE
21,587
29,135
22,063
22,203
23,791
21,379
20,158
21,59
22,738
Deneklerin AE/VO2max değerinden elde edilen antrenman seviyelerinin aritmetik ortalaması
ve 100 metre su üstü dereceleri Tablo 3’de gösterilmektedir.
Tablo 3. Deneklerin antrenman seviyeleri ve dereceleri
Denek
Z.K.
A.H.
D.Ö.
E.T.
E.S.
L.B.
S.S.
İ.E.
Ortalama
AE/VO2max
% 81,4
% 88,4
% 84,1
% 86,3
% 87,5
% 83,4
% 87,9
% 88
%85,87
Dereceler
00.51.47
00.48.60
00.47.90
00.53.39
00.46.73
00.52.77
00.51.06
00.49.08
Korelasyon sonuçları:
• Elde edilen sonuçlar doğrultusunda sporcuların VO2max kapasitelerinin gelişimi, 100 m
su üstü mesafesindeki derece gelişiminde de istatistiksel olarak P<0,05 anlamlılık
değerine göre olumlu etkisi vardır. VO2max kapasitesi geliştikçe, 100m su üstü derecesi
de gelişim göstermektedir. (Korelasyon: - 0,735)
• Sporcuların VO2max/kg ile maksimal oksijen nabzı (pulse) arasında P<0,01 anlamlılık
değerine göre kuvvetli bir ilişki vardır. Kalbin bir vuruşta kullandığı ve vücuda gönderdiği
maksimum oksijen miktarı arttıkça kg başına kullanılan maksimum oksijen miktarı da artış
göstermektedir. (Korelasyon: 0,932)
• Elde edilen sonuçlar doğrultusunda sporcuların VO2AE kapasitelerinin gelişiminin, 100m
su üstü mesafesindeki derece gelişiminde de istatistiksel olarak P<0,05 anlamlılık
değerine göre olumlu etkisi vardır. VO2AE kapasitesindeki artış, 100m su üstü
derecelerinin gelişim göstermesini sağlamaktadır. (Korelasyon: - 0,777)
• Sporcuların VO2max/kg ile VO2AE kapasitesi arasında P<0,01 anlamlılık değerine göre
kuvvetli bir ilişki vardır. Kg başına kullanılan maksimum oksijen miktarının artması ile
anaerobik eşik noktasındaki oksijen hacmi de artmaktadır. (Korelasyon: 0,951)
• Sporcuların VO2max/kg ile VO2AE/kg arasında P< 0,01 anlamlılık değerine göre kuvvetli
bir ilişki vardır. Kg başına kullanılan maksimum oksijen miktarının artması ile anaerobik
eşik noktasında kg başına kullanılan oksijen miktarı da artmaktadır. (Korelasyon: 0,952)
Kocaeli Üniversitesi Sualtı Topluluğu
61
•
•
•
•
•
•
•
•
Mavi Paylaşım’10 8. Sualtı Sporları ve Bilimleri Toplantısı 30 Nisan - 02 Mayıs
Sporcuların VO2max/kg ile oksijen nabzı AE (pulse) arasında P<0,01 anlamlılık değerine
göre kuvvetli bir ilişki vardır. Kg başına kullanılan maksimum oksijen miktarının artması
ile kalbin anaerobik eşik noktasında bir vuruşta kullandığı ve vücuda gönderdiği oksijen
miktarı da artış göstermektedir. (Korelasyon: 0,920)
Elde edilen sonuçlar doğrultusunda P<0,05 anlamlılık değerine göre sporcuların
maksimum nabızları arttıkça, kalbin bir vuruşta kullandığı ve vücuda gönderdiği
maksimum oksijen miktarında (pulse max) azalma görülmektedir. (Korelasyon: - 0,772)
Sporcuların maksimum nabızları ile AE nabızları arasında P<0,01 anlamlılık değerine
göre kuvvetli bir ilişki vardır. Maksimum nabız sayısı artış gösterdikçe, anaerobik eşik
noktasındaki nabız sayısı da artış göstermektedir. (Korelasyon: 0,890)
Elde edilen sonuçlar doğrultusunda P<0,05 anlamlılık değerine göre sporcuların
maksimum nabızları arttıkça, kalbin anaerobik eşik noktasında bir vuruşta kullandığı ve
vücuda gönderdiği oksijen miktarında azalma görülmektedir. (Korelasyon: - 0,772)
Sporcuların maksimum oksijen nabızları (pulse max) ile VO2AE/kg arasında P<0,01
anlamlılık değerine göre kuvvetli bir ilişki vardır. Kalbin bir vuruşta kullandığı ve vücuda
gönderdiği maksimum oksijen miktarı arttıkça, anaerobik eşik noktasında kg başına
kullanılan oksijen miktarı da artış göstermektedir. (Korelasyon: 0,940)
Sporcuların maksimum oksijen nabızları (pulse max) ile oksijen nabzı AE(pulse AE)
arasında P<0,01 anlamlılık değerini göre kuvvetli bir ilişki vardır. Kalbin bir vuruşta
kullandığı ve vücuda gönderdiği maksimum oksijen miktarı arttıkça, kalbin anaerobik eşik
noktasında bir vuruşta kullandığı ve vücuda gönderdiği oksijen miktarında da artış
görülmektedir. (Korelasyon: 0,966)
Sporcuların VO2AE ile VO2max arasında P<0,01 anlamlılık değerine göre kuvvetli bir ilişki
vardır. Maksimum oksijen kullanma kapasitesi geliştikçe, anaerobik eşik noktasında ki
oksijen kullanma kapasitesinde de gelişme görülmektedir. (Korelasyon: 0,951)
Sporcuların VO2AE/kg ile oksijen nabzı AE (pulse AE) arasında P<0,01 anlamlılık
değerine göre kuvvetli bir ilişki vardır. Anaerobik eşik noktasında kg başına kullanılan
oksijen miktarı arttıkça, kalbin anaerobik eşik noktasında bir vuruşta kullandığı ve vücuda
gönderdiği oksijen miktarında da artış görülmektedir. (Korelasyon: 0,947)
TARTIŞMA VE SONUÇ:
Yapılan testler ve istatistiksel veriler sonucunda VO2max’ın ve AE’nin paletli yüzme
sporcularının performans gelişiminde anlamlı bir etkiye sahip olduğunu tespit ettik. Diğer spor
branşlarında olduğu gibi paletli yüzme branşında da VO2max ile AE’nin etkisi büyüktür. Bu iki
kriterin gelişimi sporcunun temel motorik özelliklerinin gelişimi ile doğrudan ilişkilidir.
Kondisyonel özellikler geliştikçe bu kriterler de gelişim göstermektedir. Biomotor özelliklerin
arttırılması temel olarak aerobik kapasitenin arttırılması ile sağlanmaktadır. Elde ettiğimiz test
bulguları doğrultusunda en iyi veriler A.H., İ.E., D.Ö., E.S. deneklerinde elde edilmiştir. Bu
deneklerin aerobik kapasitelerinin diğer deneklere göre daha yüksek olduğu istatistiksel
olarak da tespit edilmiştir. Antrenman yaşı olarak da diğer deneklere göre daha büyüktürler.
Antrenman yaşı ne kadar büyükse aerobik kapasite ve kondisyon durumu da o doğrultuda
olumlu gelişim gösterir. Dayanıklılık yıllar içerisinde gelişen bir biomotor özelliktir, bu sebeple
sporda iyi ve kaliteli sporcu yetişmesi için gereken süre bazen uzun yıllar sürebilir.
Yaptığımız çalışmada en iyi sonuçlara sahip denekler genellikle paletli yüzme branşına
başladıklarında 2 -3 yıl süre ile uzun mesafe yarışmalarında yarışmışlardır. Dünya çapındaki
sporcularda da buna benzer örnekler görmekteyiz. Bu sadece uzun mesafe sporcuları için
değil kısa mesafe sporcular içinde geçerli bir durumdur. Burada da gördüğümüz durum
aerobik temelin sporcu gelişiminde çok önemli bir yer tuttuğudur. Sağlam bir aerobik temel
üzerine VO2max ve AE’nin gelişimi çok daha verimli olabilmektedir.
Aerobik kapasite gelişimini, aerobik dayanıklılık antrenmanları ile sağlayabiliriz. Bu uzun
mesafe yüzmeleri olabileceği gibi antrenman kapsamının yüksek olduğu parçalı setler
şeklinde de olabilir. VO2max antrenmanlar ile geliştirilebilir. Ancak kalıtımsal özellikler de
Kocaeli Üniversitesi Sualtı Topluluğu
62
Mavi Paylaşım’10 8. Sualtı Sporları ve Bilimleri Toplantısı 30 Nisan - 02 Mayıs
VO2max gelişiminde etki gösterebilmektedir. Daha iyi kalıtımsal özelliklere sahip sporcular
VO2max gelişiminde daha avantajlı olabilecekleri gibi, kalıtımsal özellikleri daha düşük
sporcularda, bu özellik sınırlayıcı bir faktörde olabilmektedir. Bu sınırdan sonra amaç
sporcularda AE’i daha yüksek bir noktaya taşımaktır. AE’daki gelişim tekniğin bozulmadan
performansı daha uzun süre sürdürebilme yeteneğini geliştirir ve yorgunluğun devreye girme
sürecini geciktirir. AE’deki gelişim VO2max’ın gelişimine sebebiyet verir. AE’nın gelişimi
anında aerobik yüklenmelere devam edilmelidir, AE’nin daha yüksek bir noktaya taşınması
aerobik kapasitenin daha yüksek bir noktada olması ile doğru orantılıdır.
Yaptığımız testlere katılmış olan denekler 3 ay kadar bir süre sonra, 26-27-28 Haziran 2009
tarihinde Paletli Yüzme Bireysel Türkiye Şampiyonasına katılmışlardır. Bu müsabakada,
testimize katılan deneklerin derecelerinde gelişimler gözlenmiştir. Testlerimizi uyguladığımız
dönemde denekler antrenman dönelmemesi açısından özel hazırlık evresinde yer
almaktaydılar. Bu dönemde aerobik kapasite antrenmanları % 70 – 80 oranlarında yer
tutmaktadır. Testlerden sonra şampiyonaya 3 ay kadar bir süre bulunmakta idi. Bu süre
içinde aerobik kapasite antrenmanları % 60 -50 oranlarına çekilerek anaerobik kapasite
antrenmanları arttırılmıştır. Bu yüklenmeler sonucunda bireysel Türkiye şampiyonasında
deneklerin elde etmiş oldukları derecelerde gelişim olduğu gözlenmiştir.
Çalışmamızda elde ettiğimiz sonuç doğrultusunda paletli yüzme branşında VO2max ve AE
gelişiminin sporcuların derecelerinin gelişiminde anlamlı bir etkisi olduğu belirlenmiştir.
KAYNAKLAR:
1. Bozdoğan A. Yüzmede Fizyoloji, Mekanik ve Metod 1999, İstanbul.
2. Bompa TO. Antrenman Kuramı ve Yöntemi, 2. Baskı, KESKİN İ., TUNER AB,
KÜÇÜKGÖZ H., BAĞIGAN T., Bağırgan Yayım evi, 2003 Ankara.
3. Dündar U. Antrenman Teorisi, 2. Baskı, Bağırgan Yayım Evi, 1998, Ankara
4. Kızılet A. Genel Antrenman Bilgisi Ders Notları 2007, İstanbul
5. Sevim Y. Antrenman Bilgisi 1997, Ankara
6. Sweetham B, Atkinson J. Championship Swim Training, Humman Kineticks, 2003
Kocaeli Üniversitesi Sualtı Topluluğu
63
Mavi Paylaşım’10 8. Sualtı Sporları ve Bilimleri Toplantısı 30 Nisan - 02 Mayıs
ELİT SUALTI HOKEYİ ERKEK SPORCULARININ MÜSABAKA ÖNCESİ VE SONRASI
SOLUNUM FONKSİYON ÖLÇÜMLERİNİN KARŞILAŞTIRILMASI
ŞAHİN ÖZEN1, İLAY KANTEKİN1, ABDURRAHMAN KEPOĞLU1, SELVA MERT ZEREN2,
BİROL ÇOTUK1
1
2
Marmara Üniversitesi, Beden Eğitimi ve Spor Yüksek Okulu
İstanbul Üniversitesi, İstanbul Tıp Fakültesi, Sualtı Hekimliği ve Hiperbarik Tıp Anabilim Dalı
ÖZET:
Sualtında yapılan sporlarda yani belli bir mücadele, fiziki güç gerektiren, teknik ve taktik
becerisini kullanmaya yönelik uğraşlarda, solunan havanın belli bir süre saklanarak ya da
idareli kullanılarak sualtında kalınması gerekebilir. Bu amaçla elit sporcuların solunum
fonksiyon değerleri ve bu değerlerin müsabakalarda gösterdiği değişiklikler önem kazanır.
Araştırmamızın ölçümleri İstanbul’da yapılan Sualtı Hokeyi 12. Avrupa Şampiyonası’nda
gerçekleştirmiştir. Bu şampiyonaya katılan ve yaş ortalaması 27 olan 12 erkek milli takım
sporcusu denek olarak kullanılmıştır.
Çalışmamızda müsabaka öncesi ve sonrası ölçülen solunum fonksiyon ölçümlerinde FVC,
%FVC, FEV1, %FEV1, FEF50, %FEF50 parametrelerinde anlamlı bir fark bulunmuş, ancak
diğer parametrelerde istatistiksel olarak anlamlı bir fark bulunmamıştır.
GİRİŞ VE AMAÇ:
Sualtı hokeyi palet, maske, şnorkel, eldiven gibi temel ekipmanı kuşanmış 6’şar kişiden
oluşan iki takım oyuncuları arasında ve yüzme havuzu dibinde oynanan bir spordur. Oyunun
amacı havuz dibinde bir sualtı hokey sopası yardımıyla kurşun üzerine kauçuk kaplamadan
üretilen ve pak adı verilen topun sürülerek ve paslaşarak karşı takımın kalesine gol
atılmasıdır. Dört oyuncu her an oyuna girecek şekilde yedekte bekler. Oyuncu değişimi
sınırsız ve serbesttir (Resim 1).
Resim 1. Sualtı hokeyinde ikili mücadele
Sualtı hokeyi, South-Sea Sub-Aqua isimli kulüp üyesi Alan Blake adlı İngiliz dalgıç tarafından
1954 yılında keşfedilmiştir. İlk olarak “Octopush” ismiyle sunulan bu spor daha sonra
uluslararası bir oyun olarak ilk defa Kanada, Güney Afrika, Avustralya, Hollanda ve Yeni
Zelanda’da oynanmaya başlanmış, zaman içerisinde gelişmiş ve günümüzde Dünya ve
Kocaeli Üniversitesi Sualtı Topluluğu
64
Mavi Paylaşım’10 8. Sualtı Sporları ve Bilimleri Toplantısı 30 Nisan - 02 Mayıs
Avrupa Şampiyonası yapılmaya başlanmıştır. Zamanla bu sporu yapan ülkeler arasına
Fransa, Slovenya, İngiltere, İtalya, Amerika ve Türkiye gibi ülkeler katılmıştır.
Ülkemizde ilk sualtı hokeyi müsabakası Çankırı ilimizde 1999 tarihinde düzenlenmiştir. Bu
karşılaşmalara Caddebostan Balıkadamlar, Adana Sualtı ve Çanakkale Sualtı kulüpleri
katılmıştır. Sualtı Milli Takımı ilk kez 1999 yılında Avustralya’daki Dünya şampiyonasına
katılmıştır. Ancak ilk yıllarda bir başarı sağlanamamıştır. Erkek takımı 2005’de Fransa’da
yapılan Avrupa Şampiyonası’nda beşinci olarak ilk önemli başarısını kazanmıştır. Daha
sonra 2006’da İngiltere’de yapılan Dünya Şampiyonasında 19 ülke arasından 10. olmuştur.
Bu gelişimin sebebi; milli takıma oyuncu seçiminde bilimsel ve objektif kriterlerin
kullanılmasıdır. Ayrıca müsabaka öncesi hazırlık kamplarının yapılması da önemli bir rol
oynamıştır. 26 Temmuz–6 Ağustos 2007 tarihlerinde İtalya’nın Bari kentinde düzenlenen
Underwater Games World Championship’e (Dünya Sualtı Oyunları) katılan milli takımlarımız
bayan ve baylarda dünya ikincisi olmuştur. Son olarak 26 Nisan-3 Mayıs 2008 tarihlerinde
İstanbul’da yapılan 12.Sualtı Hokeyi Avrupa Şampiyonasında baylarda Avrupa
Şampiyonluğu, bayanlarda ise Avrupa 3.lüğü elde edilmiştir (1) (Resim 2).
Resim 2. 2008 Avrupa şampiyonu sualtı hokeyi erkek milli takımı
Solunum Fonksiyon Testleri:
Solunum fonksiyon testlerinin klinik kullanımı 1844 yılında Hutchinson’un spirometre
kullanarak vital kapasiteyi ölçmesiyle başlar. Havayolu dirençleri ve hava akım hızları
hakkında bilgi veren ve pulmoner fonksiyonların yeterliliğini göstermek amacıyla yapılan
spirometrik ölçümler, solunum fonksiyon laboratuvarlarında da sıklıkla kullanılmaktadır.
Spirometri, bir insanın solukla çıkarabildiği hava miktarını ve bunun için harcanan zamanı
ölçen basit bir testtir (2). Spirometre, akciğerlerin ne kadar etkin ve ne kadar hızlı boşaldığını
ölçen bir cihazdır. Spirometri ile elde edilen akciğer volümleri şunlardır:
Vital kapasite (VC): Derin bir inspirasyondan sonra derin ekspirasyonla atılan hava volümü
olarak tanımlanır, ml veya lt cinsinden ifade edilir.
Toplam vital kapasite: Normal solunum sırasında, akciğerler doldurmak veya boşaltmak için
zorlanmaz. Akciğerlerin tam zorlanma ile alabildiğince doldurulması sonucu ulaşabileceği
hacime denir.
Soluk hacmi (VT): Her bir soluk alma ile akciğerlere giren veya her soluk verme ile
akciğerlerden çıkan hava miktarına soluk hacmi (tidal volüm) denir.
Kocaeli Üniversitesi Sualtı Topluluğu
65
Mavi Paylaşım’10 8. Sualtı Sporları ve Bilimleri Toplantısı 30 Nisan - 02 Mayıs
Fonksiyonel rezidüel kapasite (FRC): Sakin solunum sırasında, ekspiryum sonunda
akciğerlerde kalan gaz hacmine denir. RV ve ERV’nin toplamıdır. TLC ve FRC, RV’ü
içerdiklerinden basit spirometreyle ölçülemezler.
Total akciğer kapasitesi (TLC): VC ve RV’ün toplamıdır. Genç sağlıklı kişilerde RV, TLC’nin
yaklaşık %20’sini oluşturur; yaşla birlikte bu oran %40’a kadar artar.
Rezidüel volüm (RV): Zorlu bir soluk verme çabasından sonra akciğerlerde geri kalan hava
miktarına verilen isimdir.
İnspiratuar Kapasite (IC): Normal ekspirasyondan sonra derin inspirasyonla alınan
maksimum volümdür.
İnspiratuar Rezerv Volüm (IRV): Normal inspirasyondan sonra derin inspirasyonla alınan
hava volümüdür.
Ekspiratuar Rezerv Volüm (ERV): Normal ekspirasyondan sonra derin ekspirasyonla atılan
hava volümüdür.
Zorlu Vital Kapasite (FVC): Efor kullanılarak derin ve zorlu bir inspiryumu takiben, zorlu, hızlı
ve derin bir ekspiryumla akciğerlerden çıkartılabilen gaz hacmidir.
Birinci saniye zorlu ekspirasyon volümü (FEV1): FVC manevrasının başlangıcından itibaren
belirtilen sürede (T) çıkartılan gaz hacmidir. En sık birinci saniyedeki zorlu ekspiratuvar
volüm (FEV1) kullanılmaktadır.
Ekspirasyon tepe akım hızı (PEF): Zorlu soluk vermede ulaşılan zirve akım hızı.
Zorlu ekspiryum ortası akım hızı (FEF25-75): Zorlu soluk vermede hacmin %25-75 arasının
atıldığı andaki akım hızı.
Zorlu ekspirasyon akımı (FEF50): Zorlu soluk vermede hacmin % 50’sinin atıldığı andaki akım
hızı.
Bu çalışma sualtında yaşanan solunum fonksiyon değişimlerinin müsabaka sonrasında,
sporcuların solunum fonksiyonlarına etkilerini gösterebilmek ve bununla ilgili olarak,
müsabaka öncesi ve sonrası ölçülmüş olan solunum fonksiyon testlerinin çıkan sonuçlarını
karşılaştırıp meydana gelen farklılıkları saptayarak, anlamlı ve istenilen bir sonuca
ulaşılabilmesi amacı ile yapılmıştır.
GEREÇ VE YÖNTEM:
Çalışmamız Sualtı Hokeyi 1.liginde mücadele eden şimdiye kadar birçok kez millilik unvanı
kazanmış olan Türk milli takımı, 12 elit erkek sporcusu üzerinde yapılmıştır. Deneklerin
demografik özellikleri Tablo 1’de sunulmuştur.
Kocaeli Üniversitesi Sualtı Topluluğu
66
Mavi Paylaşım’10 8. Sualtı Sporları ve Bilimleri Toplantısı 30 Nisan - 02 Mayıs
Tablo 1. Araştırmaya katılan deneklerin yaş, boy uzunluğu ve vücut
ağırlıkları
DENEK
YAŞ (Yıl)
BOY (cm)
AĞIRLIK (Kg)
CİNSİYET
T.T
37
172
82
E
M.Ö
29
190
90
E
D.Ç
30
190
97
E
G.U
25
185
85
E
C.S
24
171
69
E
V.A
24
189
100
E
Ç.Ş
22
181
82
E
C.E
26
192
92
E
H.C
26
190
92
E
O.B
32
180
80
E
Y.Y
27
179
90
E
F.K
22
171
79
E
ORTALAMA
27,0
182,5
86,5
-
S. SAPMA
4,39
7,9
8,6
-
Solunum fonksiyon test, öçümlerinde Schiller (Switzerland) marka Sp-1 model spirometri
kullanıldı. Sporcuların müsabaka döneminde, müsabaka öncesi ölçülmüş olan solunum
fonksiyon değerleri ile her maç sonrasında ölçülmüş olan solunum fonksiyon değerleri
karşılaştırılarak solunum fonksiyonlarındaki değişmeler ve farklılıklar belirlendi. Sporcuların
akciğer kapasitelerini değerlendirmek için FVC, %FVC, FEV1, %FEV1, PEF, %PEF, FEF25,
%FEF25, FEF50, %FEF50, FEF75, %FEF75, FEF25-75, %FEF25-75 ölçümleri kullanıldı.
Müsabaka dönemi boyunca sporcuların, 1., 2., 3., 4. gün için ayrı ayrı yapılmış olan, ilk maç
öncesi alınan ölçümleri ile günün en son maçının maç sonrası ölçümleri, 1.gün maç öncesi
alınan ölçümler ile son gün oynanan maçın maç sonrası değerleri, 1.gün maç sonrası alınan
ölçümler ile 4. gün son maç oynandıktan sonra alınan değerler ve 1.gün maç öncesi alınan
değerler ile 4.günün ilk maçı öncesi testleri karşılaştırılmıştır. İstatistiksel analizlerde t-testi
kullanıldı. Eş örneklem t-testi tanımı doğrultusunda tek örneklemden alınan ilk ve son değer
ölçüm ortalamaları arasındaki farklılık araştırıldı ve P<0.05 düzeyi anlamlı kabul edildi.
BULGULAR:
1., 2., 3. ve 4. gün karşılaşmadan önce ve sonra yapılan ölçümlerin karşılaştırması
sonucunda elde edilen P değerleri Tablo 2’de yer almaktadır. Buna göre; FVC, %FVC, FEV1,
%FEV1 değerlerinde birinci ve ikinci günlerde, FEF50, %FEF50 değerlerinde ise yalnızca ilk
gün artış yönünde anlamlı değişiklikler görülmüştür. Bu parametrelerde diğer günlerde ve
diğer parametrelerde ise hiçbir gün anlamlı değişiklik oluşmamıştır.
Kocaeli Üniversitesi Sualtı Topluluğu
67
Mavi Paylaşım’10 8. Sualtı Sporları ve Bilimleri Toplantısı 30 Nisan - 02 Mayıs
Tablo 2. Müsabaka öncesi ve sonrası ölçümlerinin istatistik değerlendirme sonucuna göre
elde edilen P değerleri
FVC (ÖNCE-SONRA)
%FVC (ÖNCE-SONRA)
FEV1 (ÖNCE-SONRA)
%FEV1 (ÖNCE-SONRA)
PEF (ÖNCE-SONRA)
%PEF (ÖNCE-SONRA)
FEF25 (ÖNCE-SONRA)
%FEF25 (ÖNCE-SONRA)
FEF50 (ÖNCE-SONRA)
%FEF50 (ÖNCE-SONRA)
FEF75 (ÖNCE-SONRA)
%FEF75 (ÖNCE-SONRA)
FEF25-75 (ÖNCE-SONRA)
%FEF25-75 (ÖNCE-SONRA)
1. GÜN
2. GÜN
3. GÜN
4. GÜN
,020
,002
,476
,248
,016
,001
,797
,299
,000
,020
,350
,482
,000
,017
,362
,624
,401
,219
,161
,900
,392
,218
,183
1,000
,082
,132
,196
,937
,089
,137
,195
,860
,028
,613
,362
,769
,024
,619
,367
,887
,290
,953
,260
,445
,269
,932
,205
,569
,086
,824
,331
,704
,080
,922
,283
,808
İlk gün sabah ölçümleri ile son gün sabah ölçümleri arasındaki karşılaştırmalarda ise
yalnızca FVC ve %FVC değerlerinde artış yönünde anlamlı değişiklik görülmüştür. Diğer
parametrelerde anlamlı farklılık oluşmamıştır. İlk gün sonu ile son gün sonu ölçümleri
arasında ise hiçbir parametre arasında fark saptanmamıştır (Tablo 3).
Tablo 3. İlk gün ve son gün karşılaştırmalarında sağlanan P değerleri
FVC (ÖNCE-SONRA)
%FVC (ÖNCE-SONRA)
FEV1 (ÖNCE-SONRA)
%FEV1 (ÖNCE-SONRA)
PEF (ÖNCE-SONRA)
%PEF (ÖNCE-SONRA)
FEF25 (ÖNCE-SONRA)
%FEF25 (ÖNCE-SONRA)
FEF50 (ÖNCE-SONRA)
%FEF50 (ÖNCE-SONRA)
FEF75 (ÖNCE-SONRA)
%FEF75 (ÖNCE-SONRA)
FEF25-75 (ÖNCE-SONRA)
%FEF25-75 (ÖNCE-SONRA)
1.gün önce – 4. gün
1. gün sonra – 4. gün
önce
sonra
,017
,493
,024
,421
,195
,275
,223
,231
,941
,244
,908
,231
,996
,335
,959
,308
,995
,224
,902
,235
,842
,319
,796
,284
,870
,280
,790
,298
TARTIŞMA:
Sualtı Hokeyi branşında dolaşım ve solunum sistemleri fonksiyonlarında, basınç değişimine
bağlı bir takım barotravmatik problemlerin gelişebildiği bilinmektedir. Oysa sualtı hokeyi
sporuna başlayan kişilere karada uygulanabilecek spirometrik ölçümlerle sporcuların olası
kondüsyon düzeyleri hakkında bilgi sahibi olmak mümkün olabilecektir. Ayrıca bu
ölçümlerden çıkacak sonuçların antrenörlere doğru antrenman planlama ve programlarında
da yardımcı olabilecektir. Sualtı Hokeyi sporu, kişileri diğer aktivitelerde olduğundan daha
çok çevresel etkilere maruz bırakır. Bu etkiler, suyun basıncı, nefes kontrolü, aşırı
Kocaeli Üniversitesi Sualtı Topluluğu
68
Mavi Paylaşım’10 8. Sualtı Sporları ve Bilimleri Toplantısı 30 Nisan - 02 Mayıs
yorgunluktan dolayı sık olarak suyun dışına çıkma isteği ve kısa derinliklerde yapılan bir spor
olduğu için barotravmatik etkilere daha çok maruz kalma, suyun direnci ile mücadele ederken
aynı zamanda karşı takım sporcuları ile fiziki mücadele etmek ve bu mücadeleler sırasında
teknik ve taktik düşünme yetisini ortaya koyabilmektir. Bizim yaptığımız çalışmanın bir
benzerinde, kısa süreli egzersizlerde suyun içinde ve karada yapılan nefes tutma ile ilgili
ölçümlerde vital kapasite artmış ve buna bağlı olarak ta nefes tutma sürelerinin uzadığı tespit
edilmiştir (4). Yine benzer başka çalışmalarda da, tüplü dalışlarda dalış öncesi ölçülen
spirometrik değerlerin dalış sonrasında değiştiği tespit edilmiştir (5, 6). Biz bu çalışmamızda
4 gün gibi kısa bir sürede, ve sığ derinliklerde (2 m’de) sualtı hokeyi müsabakalarında ilk iki
günde solunum fonksiyonlarında istatistiksel açıdan anlamlı bir artma olduğunu tespit ettik.
SONUÇ VE ÖNERİLER:
Araştırmamızda yaptığımız istatistiksel değerlendirmeler doğrultusunda, sualtı hokeyi
sporcularına müsabakalar öncesinde, maç ortamında egzersiz yaptırmak, onları kondüsyonel
açıdan, nefes tutma süreleri ve solunum değerleri açısından müsabaka performanslarının
olumlu yönde etkileneceğini ortaya koymaktadır. Antrenmanlarla yüksek karbondioksit ve
düşük oksijen solunum cevaplarında azalma gerçekleşecek ve nefes tutma süresi
uzayacaktır. Sualtı Hokeyi sporunda teknik ve taktik yeteneği kullanabilmenin yanında, güç,
kuvvet, dayanıklılık ve büyük bir akciğer kapasitesine sahip olmak diğer sporlara nazaran
oldukça önemlidir. Sualtı hokeyi sporuna seçilecek sporcuların vital kapasitesi ve solunum
fonksiyon değerlerinin yüksekliği kondüsyonel düzeylerine katkı sağlayacaktır.
KAYNAKLAR:
1. Kesepara F. Türkiye ve Yeni Zelanda Liglerinde Oynayan Sualtı Hokeyi Sporcularının
Sosyoekonomik-Kültürel Yapıları Arasındaki Özelliklerinin İncelenmesi, M.Ü. Sağlık
Bilimleri Enstitüsü, Lisans Bitirme Tezi, İstanbul, 2007 ( Danışman: Dr. Şahin Özen)
2. Ergen E. Egzersiz Fizyolojisi, 1.baskı, Nobel Yayın Dağıtım, S: 53-53, Ankara, 1995
3. Toka F. Kısa süreli su içi ve kara egzersizlerinin nefes tutma süresi ve solunum
parametrelerine etkisi. Uzmanlık tezi, İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi,
Deniz ve Sualtı Hekimliği AD, 2001.
4. Özen Ş. Dalıcıların Sualtında, Karada ve Basınç Odasında Yapılan Egzersiz
Sırasında Kalp-Dolaşım ve Solunum Fonksiyonlarının Karşılaştırılması, M.Ü. Sağlık
Bilimleri Enstitüsü, Doktora Tezi, İstanbul, 2006 (Danışman: Doç. Dr. H. Birol Çotuk)
Mutlu Ö. Kısa süreli SCUBA dalışın solunum fonksiyonlarına etkisi. İÜ, İstanbul Tıp Fakültesi,
Sualtı Hekimliği ve Hiperbarik Tıp AD Uzmanlık Tezi. İstanbul, 2004.
Kocaeli Üniversitesi Sualtı Topluluğu
69
Mavi Paylaşım’10 8. Sualtı Sporları ve Bilimleri Toplantısı 30 Nisan - 02 Mayıs
ELİT SUALTI HOKEYİ BAYAN SPORCULARININ MÜSABAKA ÖNCESİ VE SONRASI
SOLUNUM FONKSİYON ÖLÇÜMLERİNİN KARŞILAŞTIRILMASI
ŞAHİN ÖZEN1, OYA ESİN1, ABDURRAHMAN KEPOĞLU1, SELVA MERT ZEREN2, BİROL
ÇOTUK1
1
2
Marmara Üniversitesi, Beden Eğitimi ve Spor Yüksek Okulu
İstanbul Üniversitesi, İstanbul Tıp Fakültesi, Sualtı Hekimliği ve Hiperbarik Tıp Anabilim Dalı
ÖZET:
Çalışmamızda elit sualtı hokeyi bayan sporcularının müsabaka dönemi solunum
fonksiyonlarında meydana gelen değişimler incelenmiştir. Bu çalışmada 10 elit bayan sporcu
yer almıştır. Sporcular dört gün boyunca her günün ilk karşılaşması öncesinde ve günün son
karşılaşmasının ardından spirometrik ölçümlere tabi tutulmuşlardır.
Elde edilen ölçüm sonuçlarına göre her gün önce ve sonra değerler ile ilk gün ve son gün
değerleri istatistiksel olarak karşılaştırılmıştır. Bu çalışmaların sonucunda bazı parametreler
için anlamlı sonuçlar sağlanmıştır.
GİRİŞ VE AMAÇ:
Sualtı hokeyi palet, maske, şnorkel, eldiven gibi temel ekipmanı kuşanmış 6’şar kişiden
oluşan iki takım oyuncuları arasında ve yüzme havuzu dibinde oynanan bir spordur. Oyunun
amacı havuz dibinde bir sualtı hokey sopası yardımıyla kurşun üzerine kauçuk kaplamadan
üretilen ve pak adı verilen topun sürülerek ve paslaşarak karşı takımın kalesine gol
atılmasıdır. Dört oyuncu her an oyuna girecek şekilde yedekte bekler. Oyuncu değişimi
sınırsız ve serbesttir (Resim 1).
Resim 1. Sualtı hokeyinde mücadele
Ülkemizde ilk sualtı hokeyi müsabakası Çankırı ilimizde 1999 tarihinde düzenlenmiştir. Bu
karşılaşmalara Caddebostan Balıkadamlar, Adana Sualtı ve Çanakkale Sualtı kulüpleri
katılmıştır. Sualtı Milli Takımı ilk kez 1999 yılında Avustralya’daki Dünya şampiyonasına
katılmıştır. Ancak ilk yıllarda bir başarı sağlanamamıştır. Bayan takımı 2005’de Fransa’da
yapılan Avrupa Şampiyonası’nda altıncı olarak ilk önemli başarısını kazanmıştır. Bu gelişimin
sebebi; milli takıma oyuncu seçiminde bilimsel ve objektif kriterlerin kullanılmasıdır. Ayrıca
müsabaka öncesi hazırlık kamplarının yapılması da önemli bir rol oynamıştır. 26 Temmuz–6
Ağustos 2007 tarihlerinde İtalya’nın Bari kentinde düzenlenen Underwater Games World
Championship’e (Dünya Sualtı Oyunları) katılan milli takımlarımız bayan ve baylarda dünya
Kocaeli Üniversitesi Sualtı Topluluğu
70
Mavi Paylaşım’10 8. Sualtı Sporları ve Bilimleri Toplantısı 30 Nisan - 02 Mayıs
ikincisi olmuştur. Son olarak 26 Nisan-3 Mayıs 2008 tarihlerinde İstanbul’da yapılan 12.Sualtı
Hokeyi Avrupa Şampiyonasında baylarda Avrupa Şampiyonluğu, bayanlarda ise Avrupa
3.lüğü elde edilmiştir (1) (Resim 2).
Resim 2. 2008 Avrupa şampiyonu sualtı hokeyi bayan milli takımı
Solunum Fonksiyon Testleri:
Solunum fonksiyon testlerinin klinik kullanımı 1844 yılında Hutchinson’un spirometre
kullanarak vital kapasiteyi ölçmesiyle başlar. Havayolu dirençleri ve hava akım hızları
hakkında bilgi veren ve pulmoner fonksiyonların yeterliliğini göstermek amacıyla yapılan
spirometrik ölçümler, solunum fonksiyon laboratuvarlarında da sıklıkla kullanılmaktadır.
Spirometri, bir insanın solukla çıkarabildiği hava miktarını ve bunun için harcanan zamanı
ölçen basit bir testtir (1). Spirometre, akciğerlerin ne kadar etkin ve ne kadar hızlı boşaldığını
ölçen bir cihazdır. Spirometri ile elde edilen akciğer volümleri şunlardır:
Vital kapasite (VC): Derin bir inspirasyondan sonra derin ekspirasyonla atılan hava volümü
olarak tanımlanır, ml veya lt cinsinden ifade edilir.
Toplam vital kapasite: Normal solunum sırasında, akciğerler doldurmak veya boşaltmak için
zorlanmaz. Akciğerlerin tam zorlanma ile alabildiğince doldurulması sonucu ulaşabileceği
hacime denir.
Soluk hacmi (VT): Her bir soluk alma ile akciğerlere giren veya her soluk verme ile
akciğerlerden çıkan hava miktarına soluk hacmi (tidal volüm) denir.
Fonksiyonel rezidüel kapasite (FRC): Sakin solunum sırasında, ekspiryum sonunda
akciğerlerde kalan gaz hacmine denir. RV ve ERV’nin toplamıdır. TLC ve FRC, RV’ü
içerdiklerinden basit spirometreyle ölçülemezler.
Total akciğer kapasitesi (TLC): VC ve RV’ün toplamıdır. Genç sağlıklı kişilerde RV, TLC’nin
yaklaşık %20’sini oluşturur; yaşla birlikte bu oran %40’a kadar artar.
Rezidüel volüm (RV): Zorlu bir soluk verme çabasından sonra akciğerlerde geri kalan hava
miktarına verilen isimdir.
İnspiratuar Kapasite (IC): Normal ekspirasyondan sonra derin inspirasyonla alınan
maksimum volümdür.
İnspiratuar Rezerv Volüm (IRV): Normal inspirasyondan sonra derin inspirasyonla alınan
hava volümüdür.
Ekspiratuar Rezerv Volüm (ERV): Normal ekspirasyondan sonra derin ekspirasyonla atılan
hava volümüdür.
Zorlu Vital Kapasite (FVC): Efor kullanılarak derin ve zorlu bir inspiryumu takiben, zorlu, hızlı
ve derin bir ekspiryumla akciğerlerden çıkartılabilen gaz hacmidir.
Kocaeli Üniversitesi Sualtı Topluluğu
71
Mavi Paylaşım’10 8. Sualtı Sporları ve Bilimleri Toplantısı 30 Nisan - 02 Mayıs
Birinci saniye zorlu ekspirasyon volümü (FEV1): FVC manevrasının başlangıcından itibaren
belirtilen sürede (T) çıkartılan gaz hacmidir. En sık birinci saniyedeki zorlu ekspiratuvar
volüm (FEV1) kullanılmaktadır.
Ekspirasyon tepe akım hızı (PEF): Zorlu soluk vermede ulaşılan zirve akım hızı.
Zorlu ekspiryum ortası akım hızı (FEF25-75): Zorlu soluk vermede hacmin %25-75 arasının
atıldığı andaki akım hızı.
Zorlu ekspirasyon akımı (FEF50): Zorlu soluk vermede hacmin % 50’sinin atıldığı andaki akım
hızı.
Bu çalışma sualtında ortaya çıkan solunum fonksiyon değişimlerini karşılaşma esnasındaki
sporcular üzerinde gösterebilmek, karşılaşma öncesi ve sonrasında yapılan ölçümlerle
aradaki farklılıkları saptamak amacı ile yapılmıştır.
GEREÇ VE YÖNTEM:
Çalışmamız Sualtı Hokeyi 1.liginde mücadele eden şimdiye kadar ligde en çok şampiyon
olan takımın 12 elit bayan sporcusu üzerinde yapılmıştır. Sporcuların tümü birçok kez millilik
ünvanı almış olup, halen aktif olarak milli takımın sporcusudurlar.
Solunum fonksiyon test, öçümlerinde Schiller (Switzerland) marka Sp-1 model spirometri
kullanıldı. Sporcuların müsabaka döneminde, müsabaka öncesi ölçülmüş olan solunum
fonksiyon değerleri ile her maç sonrasında ölçülmüş olan solunum fonksiyon değerleri
karşılaştırılarak solunum fonksiyonlarındaki değişmeler ve farklılıklar belirlendi. Sporcuların
akciğer kapasitelerini değerlendirmek için FVC, %FVC, FEV1, %FEV1, PEF, %PEF, FEF25,
%FEF25, FEF50, %FEF50, FEF75, %FEF75, FEF25-75, %FEF25-75 ölçümleri değerlendirildi.
Müsabaka dönemi boyunca sporcuların, 1., 2., 3., 4. gün için ayrı ayrı yapılmış olan, ilk maç
öncesi alınan ölçümleri ile günün en son maçının maç sonrası ölçümleri, 1.gün maç öncesi
alınan ölçümler ile son gün oynanan maçın maç sonrası değerleri, 1.gün maç sonrası alınan
ölçümler ile 4. gün son maç oynandıktan sonra alınan değerler ve 1.gün maç öncesi alınan
değerler ile 4.günün ilk maçı öncesi testleri karşılaştırılmıştır. İstatistiksel analizlerde t-testi
kullanıldı. Eş örneklem t-testi tanımı doğrultusunda tek örneklemden alınan ilk ve son değer
ölçüm ortalamaları arasındaki farklılık araştırıldı ve P<0.05 düzeyi anlamlı kabul edildi.
BULGULAR:
1., 2., 3. ve 4. gün karşılaşmadan önce ve sonra yapılan ölçümlerin karşılaştırması
sonucunda elde edilen P değerleri Tablo 1’de yer almaktadır. Buna göre birinci gün FEV1,
%FEV1, FEF25, %FEF25, FEF50, %FEF50, FEF25-75, %FEF25-75 değerlerinde; ikinci gün FVC,
%FVC, FEV1, %FEV1, FEF25, %FEF25, FEF50, %FEF50, %FEF25-75 değerlerinde artış yönünde
anlamlı değişiklikler saptanmıştır. Üçüncü gün hiçbir parametrede anlamlı değişiklik
ölçülmemiştir. Dördüncü gün ise yalnızca FVC, %FVC, PEF, %PEF değerlerinde azalma
yönünde anlamlı değişiklikler görülmüştür.
Kocaeli Üniversitesi Sualtı Topluluğu
72
Mavi Paylaşım’10 8. Sualtı Sporları ve Bilimleri Toplantısı 30 Nisan - 02 Mayıs
Tablo 1. Müsabaka öncesi ve sonrası ölçümlerinin istatistik değerlendirme sonucuna göre
elde edilen P değerleri (* anlamlı)
1. GÜN
2. GÜN
3. GÜN
4. GÜN
,130
,003*
,646
,000*
,134
,012*
,838
,000*
,005*
,024*
,353
,161
,005*
,023*
,354
,164
,069
,425
,879
,028*
,064
,307
,958
,028*
,034*
,004*
,596
,200
,035*
,020*
,572
,189
,005*
,001*
,068
,513
,005*
,000*
,064
,525
,119
,729
,367
,780
,117
,681
,374
,780
,022*
,062
,084
,817
,021*
,029*
,082
,836
FVC (ÖNCE-SONRA)
%FVC (ÖNCE-SONRA)
FEV1 (ÖNCE-SONRA)
%FEV1 (ÖNCE-SONRA)
PEF (ÖNCE-SONRA)
%PEF (ÖNCE-SONRA)
FEF25 (ÖNCE-SONRA)
%FEF25 (ÖNCE-SONRA)
FEF50 (ÖNCE-SONRA)
%FEF50 (ÖNCE-SONRA)
FEF75 (ÖNCE-SONRA)
%FEF75 (ÖNCE-SONRA)
FEF25-75 (ÖNCE-SONRA)
%FEF25-75 (ÖNCE-SONRA)
İlk gün sabah ölçümleri ile son gün sabah ölçümleri arasındaki karşılaştırmalarda ise hiçbir
parametrede anlamlı değişiklik saptanmamıştır. İlk gün sonu ile son gün sonu ölçümleri
arasında ise FVC, %FVC, FEV1, %FEV1, PEF, %PEF, FEF25, %FEF25, FEF25-75, %FEF25-75
parametre arasında azalma yönünde anlamlı fark saptanmıştır (Tablo 2).
Tablo 2. İlk gün ve son gün karşılaştırmalarında sağlanan P değerleri (* anlamlı)
1.gün önce – 4. gün önce
FVC (ÖNCE-SONRA)
%FVC (ÖNCE-SONRA)
FEV1 (ÖNCE-SONRA)
%FEV1 (ÖNCE-SONRA)
PEF (ÖNCE-SONRA)
%PEF (ÖNCE-SONRA)
FEF25 (ÖNCE-SONRA)
%FEF25 (ÖNCE-SONRA)
FEF50 (ÖNCE-SONRA)
%FEF50 (ÖNCE-SONRA)
FEF75 (ÖNCE-SONRA)
%FEF75 (ÖNCE-SONRA)
FEF25-75 (ÖNCE-SONRA)
%FEF25-75 (ÖNCE-SONRA)
,374
,373
,061
,065
,197
,161
,093
,088
,103
,101
,418
,416
,148
,147
1. gün sonra – 4. gün
sonra
,002*
,003*
,004*
,005*
,010*
,010*
,043*
,044*
,072
,082
,110
,110
,005*
,005*
TARTIŞMA:
Sualtı Hokeyi branşında dolaşım ve solunum sistemleri fonksiyonlarında basınç değişimine
bağlı bir takım problemlerin gelişebildiği bilinmektedir. Oysa sualtı hokeyi sporuna başlayan
kişilere karada uygulanabilecek bir takım spirometrik ölçümlerle oluşabilecek bu tür riskleri
önleyebilmek mümkün olabilecektir. Ayrıca bu ölçümlerden çıkacak sonuçların antrenörlere
doğru antrenman planlama ve programlarında da yardımcı olacağını öngörmekteyiz. Sualtı
Hokeyi sporu, kişileri diğer aktivitelerde olduğundan daha çok çevresel etkilere maruz bırakır.
Kocaeli Üniversitesi Sualtı Topluluğu
73
Mavi Paylaşım’10 8. Sualtı Sporları ve Bilimleri Toplantısı 30 Nisan - 02 Mayıs
Bu etkiler, suyun basıncı, kısa derinliklerde oluşabilecek barotravmatik rahatsızlıklar, yüksek
hareket direnci ve yüksek soluk alıp verme durumudur.
Bu alanda denizde SCUBA ile ve havuzda kısa süreli nefes tutma ile yapılan çalışmalarda
solunum fonksiyon değerlerinin değiştiği saptanmıştır (2-4). Tüplü dalışlarda dalış öncesi
alınan değerlerin dalış sonrası düştüğü saptanırken, havuzda kısa süreli nefes tutma
egzersizleriyle solunum fonksiyon değerlerinin arttığı, nefes tutma sürelerinin de uzadığı
saptanmıştır. Biz bu çalışmamızda 4 gün gibi kısa bir sürede, ve sığ derinliklerde (2 m’de)
sualtı hokeyi müsabakalarında ilk iki günde solunum fonksiyonlarının bazı parametrelerinde
istatistiksel açıdan anlamlı bir artma, son gün ise azalma olduğunu tespit ettik. İlk gün sonu
ile dördüncü gün sonu arasındaki azalma yönündeki farklılıklar birikici bir yorgunluğu
düşündürmektedir.
SONUÇ VE ÖNERİLER:
Sualtında yapılan aktivasyonlar ile solunum fonksiyonları arasında belirgin bir ilişki çıktığı
açıktır. Ancak yapılan aktivasyon, spor tarzı ve karşılaşma sıklığı bu ilişkiyi değişik yönlerde
ortaya koymaktadır. Kesin kanılara varılabilmesi için daha çok sporcu üzerinde ve daha çok
karşılaşmada ölçüm yapılmasına ihtiyaç bulunmaktadır.
KAYNAKLAR:
1. Ergen E. Egzersiz Fizyolojisi, 1.baskı, Nobel Yayın Dağıtım, S: 53-53, Ankara, 1995
2. Toka F. Kısa süreli su içi ve kara egzersizlerinin nefes tutma süresi ve solunum
parametrelerine etkisi. Uzmanlık tezi, İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi, Deniz
ve Sualtı Hekimliği AD, 2001.
3. Özen Ş. Dalıcıların Sualtında, Karada ve Basınç Odasında Yapılan Egzersiz Sırasında
Kalp-Dolaşım ve Solunum Fonksiyonlarının Karşılaştırılması, M.Ü. Sağlık Bilimleri
Enstitüsü, Doktora Tezi, İstanbul, 2006 (Danışman: Doç. Dr. H. Birol Çotuk)
4. Mutlu Ö. Kısa süreli SCUBA dalışın solunum fonksiyonlarına etkisi. İÜ, İstanbul Tıp
Fakültesi, Sualtı Hekimliği ve Hiperbarik Tıp AD Uzmanlık Tezi. İstanbul, 2004.
Kocaeli Üniversitesi Sualtı Topluluğu
74
Mavi Paylaşım’10 8. Sualtı Sporları ve Bilimleri Toplantısı 30 Nisan - 02 Mayıs
AVRUPA BİRLİĞİ ÜLKELERİ VE YENİ ZELLANDA LİGLERİNDE SUALTI HOKEYİ
YAPAN SPORCULARIN SOSYOEKONOMİK VE KÜLTÜREL DURUMLARINDAKİ GENEL
BENZERLİKLER VE FARKLILIKLAR
Abdurrahman KEPOĞLU*, Şahin ÖZEN*, Şamil AKTAŞ**, Birol ÇOTUK*
ÖZET
Çalışmamızın evrenini ve kapsamını Avrupa Birliği Ülkeleri ve Yeni Zelanda’da Sualtı Hokeyi
liginde yer alan sporcular. Sınırlılıklarını ise sosyo-ekonomik ve kültürel durumlarındaki
genel benzerlikler ve farklılıklar oluşturmaktadır.
Örneklemimiz;
Avrupa
Liginden
40
erkek,35’i
bayan
(İtalya:10,Hollanda:30,Fransa:15,İngiltere:10,İspanya:10) 75 sporcu.Yeni Zelanda liginden 28
erkek 26 bayan, 64 sporcudur.
Çalışmamızda; sualtı hokeyi sporcularının cinsiyetleri, eğitim seviyeleri,spor yaşantısına
başlama yaşları,sualtı hokeyi sporu yapma süreleri,lisanslı olarak başka bir spor yapma
durumları,aylık gelir seviyeleri,sualtı hokeyi sporundan elde ettikleri gelir düzeyleri, sualtı
hokeyi sporu yapmak için aylık giderleri, sualtı hokeyine başlama nedenleri, sualtı hokeyi
sporuna başlamalarına etkili olan kişi yada kuruluşlar, sualtı hokeyi sporu için uygun tesis
varlığının dağılımı, sualtı hokeyi sporu ile ilgili sağlık problemi yaşama durumları ve sualtı
hokeyi sporcularının ülkelerine göre gelecekte sualtı hokeyi sporuna hangi görevde devam
etme istekleri. Tanımlayıcı istatistik tekniklerinden frekans ve çapraz tablo analizi kullanılarak
tablolaştırılmıştır. Elde edilen çapraz tablolar yardımıyla Avrupa ve Yeni Zelanda Ligindeki
sporcuların sosyoekonomik ve kültürel farklılıkları ve benzerlikleri ortaya konulmuştur.
Çalışmamızda tanımlayıcı araştırma modeli kullanılmıştır.
*Marmara Üniversitesi Beden Eğitmi ve Spor Yüksekokulu
Kocaeli Üniversitesi Sualtı Topluluğu
75
Mavi Paylaşım’10 8. Sualtı Sporları ve Bilimleri Toplantısı 30 Nisan - 02 Mayıs
**İstanbul Üniversitesi,İstanbul Tıp Fakültesi
GİRİŞ ve AMAÇ
Günümüzde spor sadece insanların fiziki ve psikolojik açıdan güçlenmesi için sürdürülen bir
faaliyetler bütünü olmaktan, daha ileri gitmiştir. Bununla birlikte spor, sorumluluk ve iş birliği
eğilimi ile düzen sağlama kabiliyetini ortaya çıkararak kişinin sosyalleşmesine yardımcı olan
önemli bir kurum olarak karşımıza çıkmaktadır. Bireyin sosyal yaşamı içerisinde, psiko-sosyal
gelişimini desteleyerek bunu hızlandırmasına yardımcı olan faktörlerin başında spor yer
almaktadır(1)
Sosyal gelişim, kişinin doğumdan yetişkin oluncaya kadar, başka insanlarla olan ilişkilerinin ve onlara
karşı geliştirdiği bilgi ve duygular bütünü olarak ifade edilir. Başka bir değişle sosyalleşme, kişinin
yetişkin çevresinde geçerli olan norm ve değer yargılarında uygun bir davranış geliştirme sürecidir(3).
Bir başka tamıma göre ise sosyalleşme kişinin grup normlarına uyması ve bunları öğrenmesini
sağlayan süreçtir (2). Spor günlük hayatın hemen hemen tüm yönlerine etkileyen çok önemli bir
kurumdur. Spor toplumların sosyal hayatında itibarlı bir yere sahiptir. Sporun gücü, onun bir
sosyalleştirme aracı olmasıyla ve insanları birleştirici rolünü yerine getirmesi ile ölçülür. Spor,
sosyalleşme ve sosyal değişim aracı olarak hizmet veren olağanüstü bir güce sahiptir. Spor, büyük
önem verilen bir çok sosyal değerin oluşmasına sürekli hale gelmesine yardımcı olur. Bu değerler çok
çalışmayı, fedakarlığı, hakkaniyeti, sadakati, sorumluluğu, güvenilirliği hoşgörüyü ve kendine disiplin
altına almayı kapsamaktadır. Spor, bireylerin ve toplumun istikrarına gerekli değer kurum ve
davranışların oluşumuna katkı sağlar. Sosyalleşme sürecinin önemli bir sonucu rol öğrenmektir.
İnsanlar onlara uygun olan sosyal rolleri öğrenirler, hemen tüm insanlar çocukken oyun, spor ve diğer
aktiviteler ile sosyalleşirler. Bu faaliyetler iyi yurttaş, iyi arkadaş, sorumluluk sahibi komşu, iyi
öğrenci, birlikte çalışma, liderlik vb. rolleri öğrenmede önemli hazırlayıcılık görevi yaparlar. Spor bu
işlevi bir çok yol ile başarabilir. Sporun popülerliği sosyal sınıf ırk, cinsiyet ve yaş ayrımı gözetmeyen
bir olgu olması sosyal rollerini daha kolay yerine getirmesini sağlamaktadır. İnanılmaz çekiciliği ve
görüntüsü ile spor ayrıca gerilim ve çatışmanın sınırını aşarak insanlar ve toplumlar arasında iletişimin
kurulmasını sağlar. Spor bireyleri bir ailenin, komşuluğun, şehrin veya milletin takım üyeleri haline
getirecek güce sahiptir. Bazı araştırmacılar sporun çoğu kez karşı koyma ve sosyal değişim için bir
katalizör işlevi gördüğünü iddia etmişlerdir.
Günümüz toplumların spor yapmaya ve izlemeye duyulan ilginin artması çağdaş sosyal hayatın ayırt
edici özelliklerindedir. Dil, din, ırk ve cinsiyet ayrımı olmadan tribünler ve televizyonların başında
dünyanın her tarafından milyonlarca insanı aynı anda toplayabilen başka bir olay yoktur (4).
Spor aslında gelişmişliğin bir ölçütü olarak da kabul edilmektedir (5). Ekonomi ve spor,
çalışan halkın mutluluğunu tamamlamalıdır ve tamamlayabilir ve dengeli bir ilişkiyle çalışma
yaşamının insancıllaştırılmasına katkıda bulunabilir (6). Bu gün spor ve ekonomi birbirini
tamamlayan hatta birbirinin vazgeçilmez öğesi durumundadır.Bugün sporcular eski
meslektaşlarının defne tacı ve erkeklik erdemlerinin aksine ekonomik, sosyal ve prestij
yönünden sağladığı avantajlar için yarışmaktadırlar (7).Toplumların ekonomik açıdan
gelişmişlik düzeyleri, insanların spora olan eğilimlerini artırdığı gibi devamını da
sağlamaktadır(8). Bu bağlamda sosyal çevre ve ekonomik yapı insanların spora dönük
taleplerini belirleyen önemli iki faktör olarak karşımıza çıkmaktadır (9).
Bu çalışmada ki amacımız Avrupa ve Yeni Zelanda Sualtı Hokeyi Liginde faaliyet gösteren
sporcuların sosyo-kültürel ve ekonomik benzerliklerini ve farklılıklarını ortaya çıkarmaktır.
GEREÇ VE YÖNTEM
Bu çalışmada tanımlayıcı araştırma modeli kullanılmıştır. Çalışmamızın evrenini ve
kapsamını Avrupa Birliği Ülkeleri ve Yeni Zelanda’da Sualtı Hokeyi Liginde yer alan
sporcular. Sınırlılıklarını ise sosyo-ekonomik ve kültürel durumlarındaki genel benzerlikler ve
farklılıklar oluşturmaktadır. Örneklemimiz; Avrupa Liginden 40 erkek,35’i bayan
(İtalya:10,Hollanda:30,Fransa:15,İngiltere:10,İspanya:10) 75 sporcu. Yeni Zelanda liginden
28 erkek 26 bayan, 64 sporcudur. Avrupa şampiyonasına katılan sporculardan anket yöntemi
Kocaeli Üniversitesi Sualtı Topluluğu
76
Mavi Paylaşım’10 8. Sualtı Sporları ve Bilimleri Toplantısı 30 Nisan - 02 Mayıs
kullanılarak bilgi elde edilmiştir. Elde edilen bilgiler bilgisayar ortamına aktarılmıştır. Bu
bilgiler tanımlayıcı istatistik yöntemlerinden olan: frekans ve çapraz tablo kullanılarak analiz
edilmiştir. Çalışmamız mümkün olduğunca geçersizlik kaynaklarından arındırılmaya
çalışılmıştır.
BULGULAR
Tablo 1: Sualtı Hokeyi Sporcularının Ülkelere Göre Cinsiyetlerinin Dağılımı
Avrupa B.Ülkeleri
Erkek
Bayan
Toplam
Y.Zelanda
Erkek
Bayan
Toplam
Frekans
40
35
75
Yüzde
53,3
46,7
100,0
28
26
64
59,7
40,3
100,0
Hem Avrupa hem de Yeni Zelanda Liglerinde erkek ve bayan sporcular eşit bir şekilde temsil
edilmektedirler.
Tablo 2: Sualtı Hokeyi Sporcularının Ülkelerine Göre Eğitim Seviyelerinin Dağılımı
Avrupa B.Ülkeleri
İlköğretim
Lise
Üniversite
Lisansüstü
Toplam
Y.Zelanda
İlköğretim
Lise
Üniversite
Lisansüstü
Toplam
Frekans
1
26
46
2
75
Yüzde
1,3
34,7
61,3
2,7
100,0
2
24
34
4
64
3,1
37,5
53,1
6,2
100,0
Avrupa Sualtı Hokeyi liginde mücadele eden sporcular Yeni Zelanda Sualtı Hokeyi liginde
mücadele eden sporculara göre eğitim sevileri daha yüksektir.
Kocaeli Üniversitesi Sualtı Topluluğu
77
Mavi Paylaşım’10 8. Sualtı Sporları ve Bilimleri Toplantısı 30 Nisan - 02 Mayıs
Tablo 3: Sualtı Hokeyi Sporcularının Ülkelerine Göre Spor Yaşantısına Başlama Yaşları
Dağılımı
Avrupa B.Ülkeleri
5 yaş
6 yaş
8 yaş
9 yaş
10 yaş
11 yaş
12 yaş
13 yaş
14 yaş
15 yaş
16 yaş
18 yaş
Toplam
Y.Zelanda
3 yaş
4 yaş
5 yaş
6 yaş
7 yaş
8 yaş
9 yaş
10 yaş
11 yaş
12 yaş
13 yaş
14 yaş
Toplam
Frekans
5
5
20
13
12
5
3
3
2
2
2
3
75
Yüzde
6,7
6,7
26,7
17,3
16,0
6,7
4,0
4,0
2,7
2,7
2,7
4,0
100,0
4
11
16
10
8
6
4
1
1
1
1
1
64
6,3
17,2
25,0
15,7
12,5
9,4
6,3
1,6
1,6
1,6
1,6
1,6
100,0
Yeni Zelanda Sualtı Hokeyi liginde mücadele eden sporcular Avrupa Sualtı Hokeyi liginde
mücadele eden sporculara göre spor yaşantısına daha erken başlamaktadırlar.
Tablo 4: Sualtı Hokeyi Sporcularının Ülkelerine Göre Sualtı Hokeyi Sporunu Yapma
Sürelerinin Dağılımı
Avrupa B.Ülkeleri
Frekans Yüzde
2-3 yıl
20
26,7
4-5 yıl
22
29,3
5 yıldan fazla
33
44,0
Toplam
75
100,0
Y.Zelanda
2-3 yıl
6
6,0
4-5 yıl
12
18,0
5 yıldan fazla
46
72,0
Toplam
64
100,0
Yeni Zelanda Sualtı Hokeyi liginde mücadele eden sporcular Avrupa Sualtı Hokeyi liginde
mücadele eden sporculara göre sualtı hokeyi sporunu daha uzun süre yapmaktadırlar.
Kocaeli Üniversitesi Sualtı Topluluğu
78
Mavi Paylaşım’10 8. Sualtı Sporları ve Bilimleri Toplantısı 30 Nisan - 02 Mayıs
Tablo 5: Sualtı Hokeyi Sporcularının Ülkelerine Göre Şu Anda Lisanslı Olarak
Yaptıkları Bir Başka Spor Dalı Dağılımı
Avrupa B.Ülkeleri
Evet
Hayır
Toplam
Y.Zelanda
Evet
Hayır
Toplam
Frekans
22
53
75
Yüzde
29,3
70,7
100,0
4
60
64
6,3
93,7
100,0
Yeni Zelanda Sualtı Hokeyi liginde mücadele eden sporcular Avrupa Sualtı Hokeyi liginde
mücadele eden sporculara göre çok daha az başka bir spor dalını lisanslı olarak
yapmaktadırlar.
Tablo 6: Sualtı Hokeyi Sporcularının Ülkelerine Göre Gelir Seviyelerinin Dağılımı
Avrupa B.Ülkeleri
51-100 E.
101-200 E.
201-500 E.
501 ve üstü E.
Toplam
Y.Zelanda
51-100 E.
101-200 E.
201-500 E.
501 ve üstü E.
Toplam
Frekans
1
14
28
32
75
Yüzde
1,3
18,7
37,3
42,7
100,0
4
2
2
56
64
6,
3,2
3,2
87,6
100,0
Yeni Zelanda Sualtı Hokeyi liginde mücadele eden sporcular Avrupa Sualtı Hokeyi liginde
mücadele eden sporculara göre daha yüksek gelir seviyesine sahiptirler.
Kocaeli Üniversitesi Sualtı Topluluğu
79
Mavi Paylaşım’10 8. Sualtı Sporları ve Bilimleri Toplantısı 30 Nisan - 02 Mayıs
Tablo 7: Sualtı Hokeyi Sporcularının Ülkelerine Göre Sualtı Hokeyi Sporundan Gelir
Elde Etme Düzeyi Dağılımları
Avrupa B.Ülkeleri
51-100 E.
101-200 E.
201-500 E.
501 ve üstü E.
Kazancım Yok
Toplam
Y.Zelanda
51-100 E.
101-200 E.
201-500 E.
501 ve üstü E.
Kazancım Yok
Toplam
Frekans
0
0
0
0
75
75
Yüzde
0,0
0,0
0,0
0,0
100,0
100,0
1
1
2
0
60
64
1,5
1,5
3,0
0,0
94,0
100,0
Yeni Zelanda Sualtı Hokeyi liginde mücadele eden sporcular Avrupa Sualtı Hokeyi liginde
mücadele eden sporculara göre daha yüksek gelir seviyesine sahiptirler.
Tablo 8: Sualtı Hokeyi Sporcularının Ülkelerine Göre Sualtı Hokeyi Sporu Yapmak İçin
Aylık Harcama Düzeyi Dağılımları
Avrupa B.Ülkeleri
51-100 E.
101-200 E.
201-300 E.
301-500 E.
501 ve üstü E.
Toplam
Y.Zelanda
51-100 E.
101-200 E.
201-300 E.
301-500 E.
501 ve üstü E.
Toplam
Frekans
23
30
17
4
1
75
Yüzde
30,7
40,0
22,7
5,3
1,3
100,0
2
2
10
48
2
64
3,1
3,1
15,7
75
3,1
100,0
Yeni Zelanda Sualtı Hokeyi liginde mücadele eden sporcular Avrupa Sualtı Hokeyi liginde
mücadele eden sporculara göre bu sporu yapabilmek için yaptıkları aylık harcama miktarı
daha fazladır.
Tablo 9: Sualtı Hokeyi Sporcularının Ülkelerine Göre Sualtı Hokeyi Sporuna Başlama
Nedenleri Dağılımları
Kocaeli Üniversitesi Sualtı Topluluğu
80
Mavi Paylaşım’10 8. Sualtı Sporları ve Bilimleri Toplantısı 30 Nisan - 02 Mayıs
Avrupa B.Ülkeleri
Maddi Kazanç
Sağlık
Serbest Zaman Aktivitesi
Tanınmış Sporcu Olmak
Üniversiteye Girmek İçin
Toplam
Y.Zelanda
Maddi Kazanç
Sağlık
Serbest Zaman Aktivitesi
Tanınmış Sporcu Olmak
Üniversiteye Girmek İçin
Toplam
Frekans
11
44
6
8
6
75
Yüzde
14,7
58,7
8,0
10,7
8,0
100,0
1
10
48
1
4
64
1,6
15,6
75,0
1,6
6,3
100,0
Yeni Zelanda Sualtı Hokeyi liginde mücadele eden sporcular bu sporu ağırlıklı olarak serbest
zaman aktivitesi olarak görüp başlarken Avrupa Sualtı Hokeyi liginde mücadele eden
sporculara ise ağırlıklı olarak sağlık amaçlı olarak başlamışlardır.
Tablo 10: Sualtı Hokeyi Sporcularının Ülkelerine Göre Sualtı Hokeyi Sporuna
Başlamalarına Etkili Olan Kişi Yada Kuruluşlar
Avrupa B.Ülkeleri
Aile
Arkadaş
Antrenör
Medya
Kendi isteğimle
Toplam
Y.Zelanda
Aile
Arkadaş
Antrenör
Medya
Kendi isteğimle
Toplam
Frekans
10
19
5
1
40
75
Yüzde
13,3
25,3
6,7
1,3
53,3
100,0
30
24
3
1
6
64
46,9
37,6
4,69
1,58
9,38
100,0
Yeni Zelanda Sualtı Hokeyi liginde mücadele eden sporcular bu spora ağırlıklı olarak
ailelerinin ve arkadaşlarının yönlendirmesi ile başlarken .Avrupa Sualtı Hokeyi liginde
mücadele eden sporculara ise ağırlıklı olarak kendileri ve arkadaşlarının yönlendirmesi
başlamışlardır.
Tablo 11: Sualtı Hokeyi Sporcularının Ülkelerine Göre Sualtı Hokeyi Sporu İçin Uygun
Tesis Varlığının Dağılımı
Kocaeli Üniversitesi Sualtı Topluluğu
81
Mavi Paylaşım’10 8. Sualtı Sporları ve Bilimleri Toplantısı 30 Nisan - 02 Mayıs
Avrupa B.Ülkeleri
Evet
Hayır
Toplam
Y.Zelanda
Evet
Hayır
Toplam
Frekans
70
5
75
Yüzde
93,3
6,7
100,0
62
2
64
96,9
3,1
100,0
Yeni Zelanda Sualtı Hokeyi liginde mücadele eden sporcular ve Avrupa Sualtı Hokeyi liginde
mücadele eden sporculara ağırlıklı olarak tesislerin yeterli olarak görmektedirler.
Tablo 12: Sualtı Hokeyi Sporcularının Ülkelerine Göre Sualtı Hokeyi Sporu İle İlgili
Sağlık Problemi Yaşama Dağılımı
Avrupa B.Ülkeleri
Evet
Hayır
Toplam
Y.Zelanda
Evet
Hayır
Toplam
Frekans
15
60
75
Yüzde
20,0
80,0
100,0
52
12
64
81,2
18,8
100,0
Yeni Zelanda Sualtı Hokeyi liginde mücadele eden sporcular Avrupa Sualtı Hokeyi liginde
mücadele eden sporculara göre çok daha fazla sakatlık geçirmişlerdir.
Tablo 13: Sualtı Hokeyi Sporcularının Ülkelerine Göre Gelecekte Sualtı Hokeyi Sporuna
Hangi Görevde Devam Etme İstekleri Dağılımları
Avrupa B.Ülkeleri
Frekans Yüzde
Yönetici
4
5,3
Antrenör
33
44,0
İzleyici
5
6,7
Diğer
33
44,0
Toplam
75
100,0
Y.Zelanda
Yönetici
12
18,7
Antrenör
40
62,5
İzleyici
2
3,2
Diğer
10
15,6
Toplam
64
100,0
Yeni Zelanda Sualtı Hokeyi liginde mücadele eden sporcular Avrupa Sualtı Hokeyi liginde
mücadele eden sporculara göre daha fazla aktif (antrenör-yönetici) olarak bu sporun içinde
kalmak istediklerini belirtmişlerdir.
SONUÇ VE ÖNERİLER
Kocaeli Üniversitesi Sualtı Topluluğu
82
Mavi Paylaşım’10 8. Sualtı Sporları ve Bilimleri Toplantısı 30 Nisan - 02 Mayıs
Sualtı hokeyi sporuna hem Avrupa ülkelerinde hem de Yeni Zelanda da cinsiyet acısından
eşit derecede ilgi vardır. Eğitim seviyesi yükseldikçe bu branşa ilgi de eşit oranda
artmaktadır. Yeni Zelanda’nın Sualtı Hokeyi sporunun neredeyse anavatanı olması
dolayısıyla genel olarak spora ve sualtı hokeyi branşına başlama yaşı Avrupa ülkelerine
göre daha küçüktür. Avrupa ülkeleri sporcularında sualtı hokeyi branşının yanı sıra diğer
spor branşlarıyla da lisanslı olarak ilgilenme yaygınken Yeni Zelandalı sporcular da bu
görülmemektedir. Yeni Zelandalı sporcular, Avrupa ülkeleri sporcularına göre daha yüksek
aylık gelir seviyesine sahiptirler. Bu sporu yapmak için Avrupalı sporculara göre aylık olarak
daha fazla harcama yapmaktadırlar. Yeni Zelanda da bu spor dalı serbest zaman aktivitesi
olarak görülürken Avrupa ülkelerinde daha çok sağlıklı kalmak amacıyla yapılmaktadır.
Avrupa ülkelerinde bu spora, sporcular çoğunlukla kendileri ve arkadaşlarının tanıtımıyla
başlarken Yeni Zelanda da öncelikle ailelerinin sonra arkadaşlarının yönlendirmesi ile bu
spora başlamaktadırlar.Hem Avrupa ülkelerinde hem de Yeni Zelanda da bu spor dalı ile
ilgili yeterli tesis bulunmaktadır. Geçirilen sakatlık oranlarına bakıldığında yeni Zelanda liginin
daha mücadeleci olduğu yargısına varılabilir.Yeni Zelanda Liginde mücadele eden sporcular
aktif sporculuk hayatları bitse de bu sporla ilgilerini antrenör ve yönetici olarak Avrupa
ligindeki sporculara göre daha fazla sürdürme taraftarıdırlar.
Bu çalışma bize sualtı hokeyinin hem erkek hem bayanlar tarafından yapılabileceğini, yüksek
eğitim seviyesindeki bireylerin daha çok tercih ettiği bir branş olduğunu.Aylık gelir seviyesi
yüksek bireyler tarafından tercih edildiği ve henüz ticarileşmediği için aylık gideri fazla geliri
hemen hemen hiç olmayan bir branş olduğu. Yaygınlaşmasının daha çok kişisel istekle
olabileceğini.Bununda yeterli tesise sahip olmakla mümkün olabileceğini göstermiştir.
Uygulamacılar bu kıstasları göz önüne alırlarsa bu spor dalının ülkemizde yaygınlaşmasının
daha hızlı olacağı düşüncesi taşımaktayız.
KAYNAKLAR
1Küçük, V. (1990). Amatör ve Profesyonel Sporcuların Bazı Kişilik Özellikleri. İstanbul: M.Ü. Sağlık
Bilimleri Enst.,Yüksek Lisans Tezi.
Ünlü, N.
2..Aslantürk, Z. ve Amman, T. (2000). Sosyoloji. İstanbul: Kaknüs Yayınları.
3.Binbaşıoğlu, C. (1982). Eğitim Psikolojisi, Ankara: Binbaşıoğlu Yayınevi
4. Yetim, A. (2000).Sosyoloji ve Spor. Ankara: Topkar Matbaacılık.
5. Yetim,A,. (2000) Sporun Sosyal Görünümü,G.Ü, Beden Eğitimi ve Spor Bil., Cilt5, Sayı1, s.63-72.
6. Voigt, D. (1998) Spor Sosyolojisi, (Çev:Atalay,A.) Alkım Yayınları, İstanbul.s.188.
7. Amman, M.T., İkizler, H.C. ve Karagözoğlu, C.(2000) Sporda Sosyal Bilimler, İstanbul:Alfa Yayınevi
8. Demirbolat A (1988) Toplum ve Spor. Ankara: Kadıoğlu Matbaası.
9. Kılcıgil, E. (1998).Sosyal Çevre-Spor İlişkileri, Teori ve Elit Sporculara İlişkin Bir
Bağırgan Yayınevi
Kocaeli Üniversitesi Sualtı Topluluğu
Uygulama.Ankara:
83
Mavi Paylaşım’10 8. Sualtı Sporları ve Bilimleri Toplantısı 30 Nisan - 02 Mayıs
SUALTI HOKEYİ SPORCULARINI
DEĞERLENDİRMEDE PERFORMANS TESTLERİ
BİROL ÇOTUK1, ŞAHİN ÖZEN2, ŞAMİL AKTAŞ3
1
Marmara Üniversitesi, Spor Bilimleri ve Sporcu Sağlığı Araştırma ve Uygulama Merkezi
Marmara Üniversitesi, Beden Eğitimi ve Spor Yüksek Okulu
3
İstanbul Üniversitesi, İstanbul Tıp Fakültesi, Sualtı Hekimliği ve Hiperbarik Tıp Anabilim Dalı
2
ÖZET
Sualtı hokeyi “tekrarlayan eforlu apneler” ile oynanır. Bu nedenle sporcular hem apne
sırasında yüksek güç üretmek, hem apne sonrasında hızlı toparlanmak zorundadır. Elit sualtı
hokey sporcuların nesnel performans analizinde fizyolojik süreçler laboratuarda, biomotor
özellikler havuzda test edilerek bütünleşik bir değerlendirme yapılmalıdır. Bu amaçla 11
erkek elit sualtı hokey sporcusunun (yaş aralığı 18-27 yıl) laboratuarda bisiklet ergometresi
ile Maksimum Oksijen Tüketimleri (VO2max) ölçüldü. Havuzda sualtı hokeyine uyarlanan,
ardışık apneli ve nefesli yüzmenin kombine edildiği bir kademeli egzersiz testi (KETsh) ile
sportif performans değerlendirildi. KETsh sonrasında kan Laktat değerleri belirlendi.
GİRİŞ
Sualtı Hokeyi
Sualtı hokeyi altışar kişiden oluşan iki takım arasında yüzme havuzu dibinde oynanır. Amaç,
bir sualtı hokey sopası yardımıyla pak adı verilen topu sürerek ve paslaşarak karşı takımın
kalesine gol atmaktır. Maç boyunca (2x15 dk) oyuncular, suya dalarak oyuna katılır ve kısa
süreli soluklanma için su üstüne çıkarlar. Dört oyuncu sınırsız değişim için yedek bekletilir.
Sualtı hokeyini ilgi çekici kılan özellik üç boyutlu bir uzamda oynanmasıdır. Teknik ve taktik
değişkenlerin zenginleşmesine neden olan bu özgünlüğü ile sualtı hokeyi sporcunun
yaratıcılığına hitap etmektedir (Kesepara 2007).
Yaratıcı becerilerin hem bireysel hem takım olarak ortaya konulabilmesi için sualtı hokeyinin
gerektirdiği özgül fiziksel/fizyolojik performansın sağlanması şarttır. Kanaatimizce, sualtı
hokeyinde performansı belirleyen fizyolojik süreç “Tekrarlayan Eforlu Apneler (TEA)” olarak
tanımlanmalıdır. Bu bağlamda sporcular hem apne sırasında yüksek güç üretmek, hem apne
sonrasında hızlı toparlanmak zorundadır (resim 1). Dünyada hızlı yayılan ve performans
düzeyinin sürekli yükseldiği bu spor dalında, artık elit düzeyde sporcuların nesnel performans
analizine ihtiyaç duyulmaktadır. Sualtı Hokeyi Türk Milli Takım oyuncu seçiminde bilimsel ve
nesnel kriterlerin kullanılmasıyla sürekli yükselen bir başarı grafiği söz konusudur. 2008
yılnda erkeklerde elde edilen Avrupa Şampiyonluğu bu çalışmaların sonucudur.
Resim 1: Sualtı hokeyinde üç boyutlu uzamın sağladığı oyun değişkenliği ve sık dalışlar.
Bilimsel Performans Analizi
Kocaeli Üniversitesi Sualtı Topluluğu
84
Mavi Paylaşım’10 8. Sualtı Sporları ve Bilimleri Toplantısı 30 Nisan - 02 Mayıs
Modern sporda başarıya ulaşmanın bir ön şartı, performansı nesnel ve bilimsel yöntemler
uygulayarak değerlendirmektir. Spor dalların çoğunda elit başarıya temel teşkil eden
performans normları bellidir. Sporcuların bireysel olarak bu normlara ulaşabilecek biomotor
ve fizyolojik özelliklere sahip olup olmadıklarını belirlemek, modern bilimsel yöntemler ile
aslında kolaydır. Özellikle takım sporlarında sporcuların bireysel performans düzeyleri
arasında ayrışmalar olabilir. Hazırlanan antrenman programları bu nedenle bazı sporcular
için geliştirici olurken, bazı sporcular için gerekli katkıyı sağlamayabilir. Hâlbuki nesnel ve
bilimsel bir performans analizi sonucu düzenlenen antrenman programları tüm sporcular için
verimli olur. Bu bağlamda göz önünde tutulması gereken önemli husus performans olarak
adlandırılan olgunun sporcunun biyolojik, psikolojik ve sosyal varlığının, fiziksel ve kültürel
çevresi ile karmaşık etkileşimi sonucu ortaya çıkmasıdır. Bu nedenle bilimsel performans
analizi aslında hep bir “Karmaşık Sistem Analizi”dir (şekil 1).
Şekil 1: Performans, karmaşık sistem
dinamikleri sonucunda ortaya çıkan
bütüncül bir olgudur. Her bir alt süreç,
yine daha alt süreçlere ayrıştırılarak
incelenebilir, örneğin psikoloji süreçleri
birbiriyle ilintili bilişsel ve duygusal
Sualtı Hokeyi Performans Testleri
Belirli bir spor dalında performansı ölçen testler, söz konusu spor dalına özgü biomotor ve
fizyolojik parametreleri içermelidir. Aslında istenilen, spor performansını belirleyen temel
göstergelerin en verimli şekilde belirlenmesidir. Bu kapsamda performans ile daha az ilintili
düşünülen parametrelerin analize katılmaması önemlidir (Maraton koşucusunda sürat
parametresini ölçmek genelde gerekli değildir). Elit sualtı hokey sporcuların nesnel
performans analizinde fizyolojik süreçler laboratuarda, biomotor özellikler havuzda test
edilerek bütünleşik bir değerlendirme yapılmalıdır. Bu bağlamda sualtı hokeyinde
performansı belirleyen ve birincil öneme sahip olduğunu varsaydığımız iki parametreyi
kuramsal olarak belirledik: a) Tekrarlayan eforlu apnede üretilen güç ve b) Su üstünde
soluklanma (toparlanma) özelliği.
Tüm spor dallarında toparlanma evresi yüksek bir oksijen tüketimi ile tanımlanır. Efor
sırasında tüketilen enerji kaynakları (Glikojen, Kreatinfosfat vb.) aerobik enerji dönüşümü ile
yenilenir. Toparlanmanın hızlı ve verimli gerçekleşmesi, sporcuyu bir sonraki yüklenmeye
daha çabuk hazırlar. Toparlanma süreçlerinin verimliliği sporcunun VO2max düzeyi ile
doğrudan ilişkilidir. VO2max, deniz seviyesinde olağan koşullarda büyük kas grupları ile
gerçekleşen dinamik egzersiz sırasında ulaşılan en yüksek O2 tüketimidir.
Bu düşüncelerin ışığında sporcularda laboratuar testi olarak bisiklet ergometresinde VO2max
düzeyi ölçüldü. Bisiklet ergometresi su sporları için nispeten uygun bir güç ölçerdir. Testte
sporcunun ulaştığı zirve güç, sualtı müsabakası sırasında ürettiği güç ile ilişkilendirilebilir.
Ayrıca sporcunun müsabakada performansını göreceli olarak taklit edebilen bir Kademeli
Egzersiz Testini (KET) havuzda uyguladık. Alanda performans değerlendirmesi amacıyla
birçok spor dalında rağbet gören KET uygulamasında ana fikir, sürekli artan bir güç ve hız
düzeyine sporcunun uyabilme kapasitesini belirlemektir. KET uygulamasında spora özgü
uyarlamalar yapılabilir. Örneğin, dayanıklılığı ve VO2max düzeyini dolaylı olarak ölçebilen
Mekik Koşusu, futbola özgü toparlanma evrelerin uyarlanmasıyla aralıklı bir koşu halinde
YOYO testi olarak kullanılmaktadır (Krustrup ve ark. 2003). Bu bağlamda havuzda
Kocaeli Üniversitesi Sualtı Topluluğu
85
Mavi Paylaşım’10 8. Sualtı Sporları ve Bilimleri Toplantısı 30 Nisan - 02 Mayıs
uyguladığımız KET sualtı hokeyine uyarlanmıştır: nefessiz ve nefesli yüzmenin ardışık
uygulamalarından oluşan Sualtı Hokeyi Kademeli Egzersiz Testi (KETsh), karmaşık spor
performansının temel öğesini, tekrarlayan eforlu apneleri taklit etmektedir. KETsh sonrasında
kan Laktat düzeylerini belirleyerek, kas içi gelişen asidoz hakkında fikir sahibi olmaya
çalıştık. Kan Laktat düzeyi kas içi anerobik enerji dönüşümünün dolaylı bir göstergesi olarak
ele alınmaktadır (Ergen 1995).
Gereç ve Yöntem
Çalışmamıza Sualtı Hokeyi 1.liginde halen aktif olarak mücadele eden, millilik unvanı
kazanmış 11 elit erkek sporcu (yaş aralığı 18-27 yıl) gönüllü olarak katılmıştır.
Sporcuların VO2max değerleri Ergoline bisiklet ergometresinde 30 W/dk artırmalı protokolle
ZAN 600 ergo-spirometre ile dolaysız olarak ölçülmüştür.
KETsh 25 m uzunluğundaki yüzme havuzunda uygulandı. Sporculardan bu mesafenin ilk
yarısını nefes tutarak dipten, ikinci yarısını nefes alarak su üstünden tamamlamaları istendi.
Ekipman olarak şnorkel ve palet kullanıldı. Başlangıç yüzme hızı 0,83 m/s olup kademeli
olarak artırıldı. Sporcunun havuz ortası ile kenarlara ulaşma anları sualtı hoparlör sesi ile
kendisine bildirildi. Performans ölçütü olarak sporcunun yüzebildiği havuz boyu sayısı alındı
(resim 2). KETsh sonrasında kapiler kanda Laktat düzeyi Lactate-Scout el aygıtı ile ölçüldü.
Resim 2: Sualtı hokeyinde kademeli test uygulamasında sporcu 25 m mesafenin ilk yarısını
su altından nefes tutarak (solda), ikinci yarısını su üstünde nefesli yüzer (sağda).
Bulgular
Tablo 1’de sporcuların VO2max, ergometrede ürettikleri zirve güç, KETsh performansı ve
KETsh sonrası ölçülen kan laktat değerleri için tanımlayıcı istatistikler verilmiştir.
Tablo 1: Sporcuların (n=11) ölçüm sonuçları
Ort.
St. sap. Min. Maks.
VO2max (l/dk)
3,68
0,46
3,29 4,68
Güçmax (Watt)
348,0 36,2
294 396
KETsh (n)
27,4
4,2
20
35
Laktat (mmol/l) 10,7
1,3
8,8
12,2
Tablo 2’de sporcularda ölçülen parametreler arasındaki korelasyonlar verilmektedir. VO2max
değeri ile bisiklet ergometresinde üretilen tepe güç arasında çok anlamlı yüksek bir ilişki,
VO2max değeri ile KETsh test sonrası Laktat değeri arasında çok anlamlı, yüksek ve ters bir
ilişki mevcuttur.
Kocaeli Üniversitesi Sualtı Topluluğu
86
Mavi Paylaşım’10 8. Sualtı Sporları ve Bilimleri Toplantısı 30 Nisan - 02 Mayıs
Tablo 2: Parametreler arasında korelasyon katsayıları
VO2max
Güçmax
KETsh
Laktat
VO2max
1
,757*
-,009
-,708**
*
Güçmax
,757
1
,295
-,117
KETsh
-,009
,295
1
,225
Laktat
-,708**
-,117
,225
1
*Pearson korelasyonu p=0,004 düzeyinde anlamlı
**Spearman korelasyonu p=0,007 düzeyinde anlamlı
Şekil 2’de sporcuların bireysel VO2max değerleri sıralanmıştır. Takım ortalamasını
karşılaştırmak amacıyla Fransa Sualtı Hokeyi Milli Takımın ortalama değerleri de
gösterilmiştir.
VO2max
Fransa Milli Takımı 4,2 lt/dk
Türk Milli Takımı 3,7 lt/dk
TARTIŞMA
Bu araştırma Sualtı Hokeyi sporunda laboratuar ve alan testlerin birlikte kullanıldığı ilk
performans analizidir. Öncesinde kaynakçada elit düzey Sualtı Hokeyi sporcuların
değerlendirildiği tek bir çalışma mevcuttur, ancak Lemaitre ve ark. (2007) Fransa Milli
Takımını salt laboratuarda değerlendirmiştir. Bu nedenle sonuçlarımızın Sualtı Hokey
sporunun bilimsel analizi için önemli bir ilk kaynak oluşturacağını düşünmekteyiz.
Sualtı Hokeyinin kuramsal fizyolojik analizi, bu sporun “Yüksek Şiddette Apneli Aralıklı
Egzersiz” olarak tanımlanabileceğini düşündürmektedir. Metinde sadece daha kısa bir
isimlendirme olması için “Tekrarlayan Eforlu Apneler” kavramını kullandık. Aslında Spor
Fizyolojisi kaynakçasında Futbol, Hentbol ve benzeri takım oyunlarında performansı
belirleyen fizyolojik sürecin “Yüksek Şiddette Aralıklı Egzersiz” olarak tanımlanabileceği
vurgulanmıştır. Bu vurgunun nedeni kısa aralıklarla gerçekleştirilen yüksek eforlarda,
fizyolojik süreçlerin özellikle toparlanma evresi bağlamında klasik dayanıklılık özelliliklerinden
farklılık göstermesidir (Krustrup ve ark. 2003). Sualtı Hokeyinde egzersiz sırasında nefesin
tutulması fizyolojik süreçlerin ayrıca farklılaşmasına yol açmaktadır. Devreye girmesi
beklenen “memeli refleksi” oksijen tüketiminin sınırlanması amacıyla kalp atım hızının
düşmesine ve periferik vazokonstriksiyona neden olur. Bu durumda kasta enerji dönüşümü
daha çok anaerobik olarak gerçekleşir ve kas içinde asidoz oluşur. Kan Laktat düzeylerindeki
artış ile değerlendirilebilen bu fizyolojik süreçlerin insanda ne derece gerçekleştiği
tartışmalıdır (Foster ve Sheel 2005). Yüksek şiddette egzersizin nefes tutmaya rağmen
Kocaeli Üniversitesi Sualtı Topluluğu
87
Mavi Paylaşım’10 8. Sualtı Sporları ve Bilimleri Toplantısı 30 Nisan - 02 Mayıs
taşikardiye yol açması olasıdır. Bu tür bir fizyolojik tepki apne dalışı sırasında performans
sınırını zorlayan Sualtı Hokeyi sporcusu için ciddi bir sağlık riski oluşturabilir.
Yeni Zelanda Milli Takımının uyguladığı KETsh sırasında, sürekli artan hızlarda apneli ve
nefesli yüzme birbirini ardışık olarak izler. Test sonunda ölçülen kan Laktat değerlerinin
10,7±1,3 düzeyinde olması ciddi bir anaerobik katkıya işaret etmektedir. Ancak anaerobik
enerji dönüşümü iki şekilde devreye girmiş olabilir: a) Yüzme hızının nefesli ve nefessiz
yüzme sırasında anaerobik eşik üzerine çıkması ve b) nefessiz yüzme sırasında memeli
refleksinin kaslara kan ve oksijen taşınmasını azaltması.
VO2max ile KETsh performansı arasında ilişki sadece anlamsız olmakla kalmayıp, Pearson
korelasyon katsayısının nerdeyse 0 olması nedeniyle, mümkün olan en üst düzeyde bir
ilişkisizlik söz konusudur. Halbuki laboratuarda ölçülen fizyolojik parametre (VO2max) ile
alanda (KETHsh) ölçülen fizyolojik parametre (Laktat) arasında anlamlı bir ilişki mevcuttur.
Sporcunun maksimum oksijen alımı yükseldikçe zirve yüklenmeden sonra kan Laktat
değerleri düşmektedir. Fizyolojik olarak tümüyle doğal olarak kabul edilmesi gereken bu
sonuç, KETsh sırasında aerobik enerji dönüşümünün önemli katkısını göstermektedir.
Oksijen tüketimini daha üst düzeye çıkarabilen sporcu fizyolojik yüklenme açısından önemli
bir avantaja sahiptir. Ancak yukarıda belirtildiği üzere, VO2max düzeyinin KETsh yüzme
performansına hiç yansımaması, alan testinin geçerliliği açısından düşündürücüdür.
Kanaatimizce, sporcunun hareket ekonomisi bu sonucu belirlemektedir. Özellikle nefesli
yüzme sırasında hareket ekonomisi iyi olan sporcular testte daha iyi sonuçlar elde etmiştir.
KETsh testinde başarılı olan sporcular, sualtı hokeyi sporuna katılmadan önce yüzme
branşlarında elit düzeyde müsabakalara katılmışlardır. Testin yapısal bir özelliği bu
sporculara ayrıca bir avantaj sağlamaktadır: nefesli ve nefessiz yüzme ardışık olarak aynı
hızda gerçekleşmektedir, halbuki sualtı hokeyinde sporcunun su üstü güç üretimi düşüktür.
Testin bu yönde uyarlanması daha geçerli sonuçların alınmasını sağlayacaktır.
Bu çalışma ile ortaya çıkan önemli bir sonuç sporcuların VO2max değerleri arasında görülen
bireysel farklardır. Milli Takımın birbirine daha yakın ve daha yüksek düzeyde aerobik güce
sahip sporculardan oluşması istenir. Bu bağlamda Fransa Milli Takımı VO2max ortalaması ile
Türk sporcular ortalaması arasındaki fark dikkat çekicidir.
KAYNAKÇA
1) ERGEN E. Egzersiz Fizyolojisi, 1.baskı, Nobel Yayın Dağıtım, S: 53-53, Ankara, 1995
2) FOSTER GE, SHEEL AW. The human diving response, its function, and its control.
Scand J Med Sci Sports 2005: 15: 3–12
3) KESEPARA F. Türkiye ve Yeni Zelanda Liglerinde Oynayan Sualtı Hokeyi
Sporcularının Sosyo- Ekonomik-Kültürel Yapıları Arasındaki Özelliklerinin
İncelenmesi, M.Ü. BESYO Lisans Bitirme Tezi, İstanbul, 2007 ( Danışman: Dr. Şahin
Özen)
4) KRUSTRUP P, MOHR M, AMSTRUP T, RYSGAARD T, JOHANSEN J,
STEENSBERG S, PEDERSEN P, BANGSBO J. The Yo-Yo Intermittent Recovery
Test: Physiological Response, Reliability, and Validity. Med. Sci. Sports Exerc., Vol.
35, No. 4, pp. 697–705, 2003.
5) LEMAÎTRE F; POLİN D; JOULİA F; BOUTRY A; PESSOT D; CHOLLET D;
TOURNY-CHOLLE C. Physiological responses to repeated apneas in underwater
hockey players and controls Undersea & Hyperbaric Medicine; Nov/Dec 2007; 34, 6;
Kocaeli Üniversitesi Sualtı Topluluğu
88

Benzer belgeler

Kocaeli Üniversitesi Sualtı Topluluğu

Kocaeli Üniversitesi Sualtı Topluluğu tezahür edebilir. İstiklâl ve Cumhuriyetine kastedecek düşmanlar, bütün dünyada emsali görülmemiş bir galibiyetin mümessili olabilirler. Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zaptedilmiş, ...

Detaylı