RESTRUCTURING OF CITIES SYMPOSIUM with International

Transkript

RESTRUCTURING OF CITIES SYMPOSIUM with International
Uluslararası Katılımlı
ġEHĠRLERĠN YAPILANDIRILMASI SEMPOZYUMU
KENTSEL DÖNÜġÜM'2012
RESTRUCTURING OF CITIES SYMPOSIUM
with International Participation
TEBLĠĞLER - PROCEEDINGS
26-29 Eylül - September 2012, Ġstanbul, Türkiye
EDĠTÖRLER - EDITORS
Mahmud TÜRKĠSTANĠ, Yusuf BAYKAL
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
Düzenleme Kurulu (Organizing Committee)
Mahmud TÜRKĠSTANĠ (BaĢkan, Chair)
Hüseyin TOROS (EĢ baĢkan, Co-Chair)
Emre ARNAVUTOĞLU
Furkan MELEMEN
Hulusi SARIKADIOĞLU
Hüseyin MUNGAN
Osman Fevzi KURTARAN
Yusuf BAYKAL
BĠLĠM KURULU (Scientific Advisors)
Dr. Ahmet DOĞAN (YTÜ)
Dr. Ali DENĠZ (ĠTÜ)
Dr. Ali TÜRK (SDÜ)
Dr. AyĢe Elif ÖZSOY ÖZBAY (BEYKENT ÜNĠ.)
Dr. AyĢe Nilay EVCĠL (BEYKENT ÜNĠ.)
Dr. Bekir Sami UYANIK (HĠSAR INT. HOSP.)
Dr. Bünyamin GÜRPINAR (BEYKENT ÜNĠ.)
Yük. Müh. Bahri BĠLALOĞLU (BEYKENT ÜNĠ.)
Dr. Emine Sevinç ÇAĞLAR (BEYKENT ÜNĠ.)
Dr. Eyüp DEBĠK (YTÜ)
Dr. Fatih AYDOĞAN (ĠÜ)
Dr. Hakan DENLĠ (ĠTÜ)
Dr. Hakkı ÖZASLAN (MEDICINE A. HOSPITAL)
Dr. Hidayet ÖZDEMĠR (EÜ)
Dr. Hilmi DEMĠRKAYA (AKDENĠZ)
Dr. Hüseyin TOROS (ĠTÜ)
Dr. Ġbrahim KOCABAġ (YTÜ)
2
Dr. Ġsmail TOSUN (SDÜ)
Dr. Kadir GÜLER (ĠTÜ)
Dr. Kenan GÖÇER (BEYKENT ÜNĠ.)
Dr. Mustafa ARSLAN (YTÜ)
Dr. Murat ERGÜN (ĠTÜ)
Dr. Mustafa SAĞDIÇ (YTÜ)
Dr. Osman SAĞDIÇ (YTÜ)
Dr. Ömer GÜL (ĠTÜ)
Dr. Önder GÜLER (ĠTÜ)
Dr. Pelin ALPKÖKĠN (ĠTÜ)
Dr. Selim Hilmi ÖZKAN (YTÜ)
Dr. ġahin Oruç (YTÜ)
Dr. ġakir ġahin (SDÜ)
Dr. ġükrü DURSUN (SÜ)
Dr. Tuncer ÇELĠK (AREL ÜNĠ.)
Dr. Yüksel DEMĠRKAYA (MARMARA ÜNĠ.)
Dr. Zekâi ġEN (ĠTÜ)
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
ÖNSÖZ
ġehirlerimizde yıllardan beridir birçok afetler yaĢanmaktadır. Plansız ve çarpık ĢehirleĢmenin
anlık zararlarını bu afetlerde görebildiğimiz gibi, ilerleyen zaman diliminde uzun vadede
verdiği zararları da göremeyebilmekteyiz. UlaĢımdan-istihdama, eğitimden-sağlığa,
depremlerden-meteorolojik afetlere kadar birçok konunun araĢtırılması ve istiĢare edilmesi
sağlıklı yarınlarımızın yapılandırılmasına büyük faydalar sağlayacaktır.
Daha güzel Ģehirlerin oluĢturulabilmesi için konu ile ilgili bilim insanlarının, uygulayıcıların
ve yöneticilerin bir araya gelmesi ve bilgi alıĢ-veriĢinde bulunabilmeleri için bu etkinliği
düzenliyoruz. Amacımız elde edilen bilgileri kamuoyu ile paylaĢarak yarınların Ģehirlerinin
her yönüyle daha yaĢanabilir ve sürdürülebilir olmasına katkıda bulunmaktır. ġehirlerimizin
yeniden yapılandırmalarının hız kazandığı günümüzde, atalarımızın "Ġki ölç, bir biç!"
sözlerine uygun olarak hataların en aza inmesi için toplantımızın bir istiĢare merkezi olmasını
ümid etmekteyiz.
Etkinliğimizi gerçekleĢtirmemize vesile olan tebliğ sahiplerine, tebliğleri titizlikle inceleyen
bilim kuruluna, etkinliğimize maddi ve manevi destek veren kurum ve kuruluĢlara, özellikle
Beykent Üniversitesi Rektörü Sayın Prof. Dr. Mehmet Emin KARAHAN Beyefendi‘ye ve
Ġstanbul Teknik Üniversitesi Rektörü Sayın Prof. Dr. Mehmet KARACA Beyefendi‘ye
teĢekkürü bir borç biliriz.
Etkinliğimiz üç adet özel oturum içermektedir: 1. özel otorum ―Yeni Ġstanbul‖ Sivil Toplum
KuruluĢları katkılarıyla; 2. özel oturum ―ġehirlerin yapılandırılmasında sağlığın yeri, önemi‖
Hisar Ġntercontinental Hospital katkılarıyla; 3. özel oturum ―ġehirlerin yapılandırılmasında
Üstün Nitelikli Ġnsan YetiĢtirme‖ Boğazhisar Eğitim Kurumlarının katkılarıyla
gerçekleĢtirilmiĢtir.
Sempozyum kitabının KÜLTÜR A.ġ.‘nin katkılarıyla kitap halinde kamuoyuna sunulması ve
web sitemizde (sehirler.itu.edu.tr) pdf olarak yayınlanması ile tebliğler daha çok geniĢ kitleye
ulaĢabilmektedir.
Büyük birikimlerin ve uğraĢların sonucunda oluĢturulmuĢ olan bu eserin nice sağlıklı ve
huzurlu Ģehirlerin inĢasına öncülük edecek bir eser olmasını temenni ederiz.
SEMPOZYUM YÜRÜTME KURULU
Not: Yayımlanacak olan yazıların sorumluluğu bildiri sahiplerine aittir.
3
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
SPONSORLAR – SPONSORS
BOĞAZHĠSAR EĞĠTĠM KURUMLARI
SHA ĠNġAAT
TMMOB JEOFĠZĠK MÜHENDĠSLERĠ ODASI
TÜMSAġ
ĠSTANBUL PALMĠYE GRUP
TOPRAK YAPI DENETĠM
YAPI TEKNĠK A.ġ.
ELECTRIC & HYBRID CARS
HISAR INTERCONTINENTAL HOSPITAL
ĠSTANBUL KÜLTÜR A.ġ.
ĠSTANBUL OTOBÜS A.ġ.
ĠSTANBUL TĠCARET ODASI
DUYAR VANA A.ġ.
ÜNĠAKTĠVĠTE
KURUKAHVECĠ MEHMET EFENDĠ MAHDUMLARI
GÜVENPINAR SU
ÇAYKUR A.ġ.
NESCAFE’ ye
katkılarından dolayı teĢekkür ederiz.
4
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
Tebliğler (Papers)
*Kentsel DönüĢüme Yönelik Son Yasal Düzenlemelerin Ġrdelenmesi ve Kentsel DönüĢüm
Faaliyetlerine Etkilerinin Değerlendirilmesi ............................................................................ 11
Ġdris ATABAY, ġenay ATABAY
*Kentsel DönüĢümle Ġmar Planı Uygulanan TaĢınmazlarda Mülkiyet ve Ġmar Haklarının
Aktarımı ................................................................................................................................... 21
Aziz Cumhur KOCALAR
*Afete Maruz Bölgelerde KentleĢme ....................................................................................... 30
Gökhan KÜRKLÜ, Gökhan GÖRHAN
*Spatial Urban Structure and Crime in Kaunas City ............................................................... 39
Irina Matijošaitienė, Kęstutis Zaleckis, Inga Stankevičė, Kristina Navickaite and Jolita
Sinkiene
*Daily Urban Mobility in ALGIERS: Challenges and Achievements..................................... 49
BAOUNI Tahar
*Evaluation of Elevated Steel Liquid Tanks‘ Behavior with Friction Damper Under Seismic
Loading..................................................................................................................................... 58
Ehsan RAJAEE,Soheil MONAJEMI NEZHAD
*Turizm Baskısından Kaynaklanan Kırsal ve Kentsel Riskler ile Önleyici Koruma
Politikalarına Yönelik Bir YaĢam Döngüsü Perspektifi .......................................................... 62
Aziz Cumhur KOCALAR
*Uyumlu Kentsel GeliĢme Hakkı Çerçevesinde Kentsel Sit Alanlarının DönüĢümü: Ġstanbul
Örneği ....................................................................................................................................... 74
Emine TOKSÖZ
*Kentsel DönüĢümde Meteorolojik Afetlere KarĢı Alınabilecek Önlemler ............................ 86
Gökhan GÖRHAN, Gökhan KÜRKLÜ
*Topoğrafik Yapı, Ġklim ġartları ve KentleĢmenin Konya‘da Hava Kirliliğine Etkisi ........... 94
Çiğdem Çiftçi , ġükrü Dursun , Sinan Levend , Fatma Kunt
*ġehirlerin Yapılandırılmasında Dikkat Edilmesi Gereken Çevresel Etkenler: Zonguldak
Örneği ..................................................................................................................................... 104
Hakan ġ. KUTOĞLU, Hülya K. ÇITIROĞLU, Ömer F. ÇAPAR, Deniz ARCA, Serkan
SARGINOĞLU, Hüseyin KEMALDERE, Murat ARSLANOĞLU
*A Sustainable Approach to Growth of Iranian Cities Using GIS (Case study: Sanandaj in
Iran) ........................................................................................................................................ 112
Kyoumars HABIBI, Farshad Nourian
*Investigation of energy management in construction projects ............................................. 118
Sanam KHAKPOUR RIABI
5
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
*Climate Change and the Importance of Solar Energy in Future .......................................... 128
Hamidreza DEHGHAN MANSHADI
*Assessment of the landscape in the Urbanization ................................................................ 138
Boualem EL KECHEBOUR
*Unplaned Urbanization and Policies Responses at Selected Countris of Asia .................... 150
Mahmoud Moshfegh, Mohammad Gavad Mahmoudi, Shahla Kazemipour Sabet
*Kentsel DönüĢüm Projelerinde Deprem Faktörü ................................................................. 161
Gül USLU1, Bayram UZUN
*Gaziantep‘teki Zemin Özelliklerinin Ġncelenmesi ............................................................... 162
Ali Fırat ÇABALAR, Nurullah AKBULUT, M. Musab ERDEM , Abidin DĠLEK
*Time-History Response of Concrete Bridge under Seismic Loads ...................................... 169
Seyed Reza JAHED , Amir Sepehr HASHEM MONIRI
*Cumhuriyet Döneminde Ġstanbul'daki Tarihi Yapılara YapılmıĢ Olan Müdahalelerin Deprem
Etkisinde OluĢabilecek Sorunları ........................................................................................... 181
Yrd. Doç. Dr. M. Erdal EREN
*Kentsel DönüĢüm Sürecinde Ġktidarın MeĢrulaĢtırıcı Söylemi; Depremin Hegemonik ġiddeti
................................................................................................................................................ 190
Safiye ALTINTAġ
*ġehirlerdeki Zemin Hareketlerinin Jeodezik Yöntemlerle Ġzlenmesi .................................. 199
Hakan ġ. KUTOĞLU, KurtuluĢ S. GÖRMÜġ, Hüseyin KEMALDERE, Eray KÖKSAL,
Tomonori DEGUCHĠ
*Numerical study of the diaphragm behavior of the concrete slab systems subjected to lateral
load ......................................................................................................................................... 207
Soheil MONAJEMI NEJAD , Mohammad Foaad HAKEMI ZADE
*Investigating the Effects of Elastomeric Bearing Pads on Dynamic Behavior of Concrete
Bridge Piers ............................................................................................................................ 215
Abdalreza ZARE , Alireza FIOUZ , Yasin FAYAZBAKHSH
*The Improvement of Compressive Strength of Self Compacting Concrete Made by Scrap
Tires with Nano-silica ............................................................................................................ 226
Salar Salkhordeh, Azin Banafshe Afshan
*Investigating The Behavior Of Concrete Rectangular Liquid Storage Tanks Under Dynamic
Loads ...................................................................................................................................... 232
Omid BAROUGHI, Farhad EMAMI KHIAVI , Fateme SHEIKHGHASEMI
*New Generation of Concrete Economic and Environmental. .............................................. 240
Arroudj KARIMA, Oudjit Mohamed NADJIB, Zenati Abdelfetah et Lanez MADIHA
*Optimal positioning of stiffeners in steel plate girders ........................................................ 246
Hossein DANANDE POUR
6
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
*KentleĢme ve Hava Kirliliği ĠliĢkisinin AB Uyum Sürecindeki Hava Kalitesi Kavramına
Göre Değerlendirilmesi .......................................................................................................... 253
Zeliha GEMĠCĠ, Onur KALE
*Kültür ve Medeniyetin Mekâna Yansıması, Mekânsal Hareketlilik ve Durağanlık Açısından
Üsküdar ve San Marco (Venedik) Meydanları ...................................................................... 264
Hasan TAġÇI
*Uzak Menzil Toz TaĢınımının Uydu ve Aletsel Ġzlenmesi: ġanlıurfa Örneği ..................... 279
Tuba RASTGELDĠ DOĞAN, Ġsmail TEKĠNER, Ġbrahim Halil DĠREK, Seda BAKAN,
BüĢra RATGELDĠ ve Özlem DEĞER
*Yalova Termal Ġlçesi Peyzaj Planlama ÇalıĢması ................................................................ 287
Canan KOCA
*YeĢil Binaların Finansal Faydaları ....................................................................................... 296
Ġbrahim KOCABAġ, AyĢe SIĞIRTMAÇ
*Application of Steel Braces in Strengthening Reinforced Concrete Buildings.................... 299
Zahra PIRSAMADI
*Kitap Odaklı Kültür ve Medeniyetin ġehirlere Yansıması .................................................. 307
Ahmet Vural
*GeliĢen Ġnternet Ortamında Etkin Zaman Kullanımı, DeğiĢimlere ve Sosyal Ağlara Adapte
Olma ....................................................................................................................................... 315
Ġsmail DURU
*Kırsal Göçmenlerde Kentlilik Bilincinin Kentsel DönüĢüm Açısından Değerlendirilmesi. 321
Selda GEYĠK YILDIRIM , Ozan YILDIRIM
*Kentsel DönüĢümde Elektromanyetik Kirliliğin Kontrolü Ġçin Örnek Modelin Ġlkesel Boyutu
................................................................................................................................................ 329
Prof.Dr.Osman ÇEREZCĠ, AraĢ.Gör. ġuayb YENER, AraĢ.Gör.Baha KANBEROĞLU
*Havza Koruma Eylem Planları Kapsamında Planlanan Atıksu Arıtma Tesislerinin
Değerlendirilmesi ve Öneriler ................................................................................................ 341
Sayiter YILDIZ
*Investigation of Blue and Green water resources in Iran based on virtual water concept ... 352
Hamidreza DEHGHAN MANSHADI
*Investigation of turbidity current in dam reservoirs ............................................................. 363
Seyed Mojtaba Hoseini
*Numerical Analysis of Water Hammer in a Viscoelastic Pipe System Considering Fluid
Structure Interaction ............................................................................................................... 370
Majid KOLBADI NEJAD
*Sustainable Water Resources Management in Arid and Semiarid Areas ............................ 383
Hamid TEIMOURI RAD
7
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
*Evaluation of the Potential of Urban Structures for the Modeling of Sustainable
Development: Kaunas Case ................................................................................................... 389
Kęstutis ZALECKĠS, Jūratė KAMĠČAĠTYTĖ – VĠRBAŠĠENĖ
*Investigation of Seismic Behaviour Of Flexible Diaphragms In Typical Buildings ........... 399
Mohammadali BARKHORDARI, SeyedMahdi ZAHRAI, Morteza Davoudy
*"ZERO" Loss Of Life Durıng Natural Hazards ................................................................... 400
Kubilay Kaptan, Özden Timurlenk
*Contribution to the study of the corrosion of the pouzzolana high performance concrete
(HPC) in sulfates .................................................................................................................... 409
Ahcene Merida, Aissa TALAH, Fettoum KHARCHI , Rabah CHAID
*ġehirlerin Yönetiminde Üniversite-Yerel Yönetim ĠĢbirliğinin Artırılması ........................ 421
Yüksel Demirkaya
*Ġçme Suyu Dağıtım Sistemlerinin Modellenmesi ve Coğrafi Bilgi Sisteminde Kullanımı . 425
AyĢenur USLU, Gülfem BAKAN
*Contribution to the Elaboration of a Tool for Expert Assistance and Classification of
Buildings ................................................................................................................................ 427
Samir BOUHEDJA, Ahmed BOUKHALED , Ammar NECHNECH , Farah LAZZALI
*Environmental Impacts of Urbanization and Informal Settlements ..................................... 428
Pınar KarakaĢ
*Çanakkale Kenti Örneğinde Çarpık ġehirleĢme ................................................................... 435
Alper SAĞLIK, Abdullah KELKĠT, Elif SAĞLIK
*Çarpık KentleĢmenin Sonuçları ........................................................................................... 444
Sadullah KARADAĞ
*Sustainable Architecture In Iranian Desert Cities ................................................................ 448
Ebad ollah PAHLAVAN GALUGAHI
*Investigation of seismic behaviour of flexible diaphragms in typical buildings .................. 449
Mohammadali BARKHORDARI, SeyedMahdi ZAHRAI, Morteza Davoudy
*Study of behavior of link to column connection in EBF bracing frames ............................. 450
Alisina SALEHPOUR, Moosa MAZLOOM
*Emblematic Sneakers: Participation of Sport, Fashion Design and Culture in Creating
Contemporary Popular Icons .................................................................................................. 451
Mohammad Hossein Moghaddasi
*Gecekondu DönüĢümü Beklentileri KarĢılıyor mu? ............................................................ 452
Z. Ezgi Kahraman
*Kentsel DönüĢüm Projelerinin, DönüĢüm Alanının Kullanıcıları Üzerine Etkileri
(Zeytinburnu‘na Göçle Gelen Göçle Ġlçeyi Terk Mi Edecek ?) ............................................. 454
AiĢe GöğüĢ
8
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
*Görsel kirlilik ve kentsel estetik kaybı, Ġzmir‘de bir analiz ................................................. 455
Seval Cömertler
*ÇalıĢanların ĠĢ Performansını Artırmada Etik Liderliğin Rolü ............................................ 456
Mustafa EKĠCĠ
*Üstün nitelikli insan yetiĢtirmede ġehirlerin Yapılandırılması, Eğitimler, Fırsatlar, Tehditler
................................................................................................................................................ 457
Nurettin Ozdemir, Bilal Yıldırm ve Hüseyin Toros
*Çocukların Bedensel GeliĢiminde Beslenmenin Önemi ...................................................... 458
Yasin ġahin, Osman Sağdıç
*Dezavantajlı Konumda Olan Üstün Zekalı Çocukların ve Ebeveynlerinin GeliĢim ve
Eğitimlerinin Desteklenmesi .................................................................................................. 459
Mehmet Hilmi Eren, Mustafa Sağdıç, Yüksel Demirkaya
*Afete Hazırlıklı Kent Tasarımında Mimarlık Eğitiminin Yeri ............................................. 460
Fatma ÖZDOĞAN
*Eğitimde Son GeliĢmeĢler ve Yeni ArayıĢlar IĢığında Dünya Ölçeğinde Üstün Nitelikli Ġnsan
YetiĢtirme Eğitim Modeli....................................................................................................... 462
Hilmi Aygün, Hasan Ünal, Mustafa Gündüz
*Sel Felaketi ve Bilinçli Unutmak ......................................................................................... 464
Osman GÜNER
*Comparative Approaches To Identify Spatial Concentration Of Road Accidents (A Case
Study Of The Wilaya Of Mascara, Algeria) .......................................................................... 467
Miloud DRĠSS, Mohamed Amine HAMADOUCHE, Kelloufi BENABDELLĠ,Thierry
SAĠNT- GERAND and Abdelkrim BENSAĠD
*Çevre Sorunları ve ġehir: YaĢanabilir ġehirlere Doğru ....................................................... 468
Ġbrahim ÖZDEMĠR
*Öğrencilerin Ġlgi Ve Yetenek Alanlarına Göre Yönlendirilmesinde Gelecek Vizyonu Projesi
................................................................................................................................................ 469
Bilal Gezer, ġahin Oruç, Selim Hilmi Özkan
*Seismic Inventory of Existing Buildings in Old Sectors of Algiers .................................... 471
Farah LAZZALI, Ammar NECHNECH, Ahmed BOUKHALED, Samir BOUHADJA
*Investigation of reduction factor in steel frames during earthquake based on structural
geometries .............................................................................................................................. 472
Mohammadali BARKHORDARI, SeyedMahdi ZAHRAI, MohamadHosein KOOCHAKI
*Effect of Opening Dimensions on Strengthening the Masonry Walls ................................. 473
Reza FAZLI, Mussa MAZLOOM and Mussa MAHMOUDI
*Proposing the suitable geometric dimensions of steel girders ............................................. 474
Alireza BARADARAN
*Tarihi Mardin TaĢ Evlerinin Korunması Ve Mardin TaĢ Evlerinde Kentsel DönüĢüm ...... 475
Hüseyin MUNGAN
9
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
*Ulusal ve Küresel Ölçekte Üstün Nitelikli Ġnsana Duyulan Ġhtiyaç ..................................... 480
Abdullah Özbek, Ġbrahim KocabaĢ
*Yazarlık Eğitiminin Çocuklarda Sosyal GeliĢim Üzerine Etkisi ......................................... 481
Ahmet Pak, Murat Çakar ve Mustafa Arslan
*Ġstanbul-Kağıthane Pilot Bölgesinde Uçucu Organik BileĢenlerinin (VOC) AraĢtırılması . 482
Ali Öztürk, Hüseyin Toros, Ali Deniz ve Mustafa CoĢkun
*Structural Issues in Earthquake Rehabilitation of Iranian Building Construction ............... 483
Shahab HASAN ZADE
10
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
Kentsel DönüĢüme Yönelik Son Yasal Düzenlemelerin Ġrdelenmesi ve
Kentsel DönüĢüm Faaliyetlerine Etkilerinin Değerlendirilmesi
Ġdris ATABAY1, ġenay ATABAY2
1
Ġstanbul BüyükĢehir Belediyesi, Kentsel DönüĢüm Müdürlüğü, 34134 Fatih-Ġstanbul,
[email protected]
2
Yıldız Teknik Üniversitesi, ĠnĢaat Fakültesi, ĠnĢaat Mühendisliği Bölümü, DavutpaĢa
Kampusu, 34220 Esenler-Ġstanbul, [email protected]
Özet
Türkiye‘de afetlerle mücadele hususunda on yıllar boyunca gerek kurumsal gerek yasal
birçok düzenlemeler yapılmıĢ olmakla beraber yaĢanan her yeni afetten sonra bu yapı tekrar
tekrar gözden geçirilmekte, yapılan yeni düzenlemelerle afetlerin önlenmesine
çalıĢılmaktadır. Marmara bölgesinde 1999 yılında yaĢanan ve doğrudan Ġstanbul‘u
etkileyebilecek depremler ile bunların sonucunun tüm ülkeye etkilerini tartıĢmaya açan
depremlerden sonra da aynı süreç devam etmiĢ ve bu çerçevede gerçekleĢtirilen birçok
kurumsal ve yasal düzenleme ile birlikte ―DönüĢüm Alanları Hakkında Kanun Tasarısı‖
hazırlanmıĢ fakat yasalaĢamamıĢtır. Bununla beraber tasarının içerdiği hususlar kısmen 5393
sayılı Belediye Kanunu‘nun ―kentsel dönüĢüm ve geliĢim alanı‖ baĢlıklı 73. maddesine,
kısmen de 6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların DönüĢtürülmesi Hakkında Kanun‘a
yansıtılmıĢtır. Bu çalıĢmada söz konusu mevzuatın kentsel dönüĢüm faaliyetlerine etkileri
değerlendirilmiĢtir.
Anahtar Kelimeler: Deprem, Afet riski altındaki alanlar, Kentsel DönüĢüm.
The Analysis Of The Last Legal Regulations Concerning Urban Transformation And
The Evaluation Of Their Effects On Urban Transformation Activities
Turkey regarding disaster response arrangements have been made for decades, although
many in both the corporate and legal after each new disaster, this structure is reviewed over
and over again, trying to prevent the new arrangements made disasters. Istanbul in the
Marmara region and directly affect the 1999 earthquakes and their effects over the entire
country to discuss the outcome of the same process that continued after earthquakes, and
many institutional and regulatory framework, together with the "Draft Law on
Transformation Fields" was prepared, but it has not become law. However, the Municipal
Law No. 5393, partly matters contained in the bill, "urban transformation and development
field titled" 73 Article, and in part reflected in the ―Law on Transformation of Areas at Risk
of Disaster No. 6306.‖ This study examined the effects of such legislation, the activities of
urban transformation.
Keywords: Earthquake, Disaster areas at risk, Urban Transformation.
1. GiriĢ
Türkiye‘de afetlerle mücadele hususunda on yıllar boyunca gerek kurumsal gerek yasal
birçok düzenlemeler yapılmıĢ olmakla beraber yaĢanan her yeni afetten sonra bu yapı tekrar
tekrar gözden geçirilmekte, yapılan yeni düzenlemelerle afetlerin önlenmesine
çalıĢılmaktadır. Marmara bölgesinde, 1999 yılının 17 Ağustos ve 12 Kasımında yaĢanan ve
doğrudan Ġstanbul‘u etkileyebilecek olası depremler ile bunların sonucunun tüm ülkeye
etkilerini tartıĢmaya açan depremlerden sonra da aynı süreç devam etmiĢ ve bu çerçevede
11
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
gerçekleĢtirilen birçok kurumsal ve yasal düzenleme ile birlikte DönüĢüm Alanları Hakkında
Kanun Tasarısı hazırlanmıĢ fakat tasarı yasallaĢamamıĢtır. Bununla beraber tasarının içerdiği
hususlar kısmen 5393 sayılı Belediye Kanunu‘nun ―Kentsel dönüĢüm ve geliĢim alanı‖
baĢlıklı 73 üncü maddesine, kısmen de 23 Ekim 2011 tarihinde Van‘da gerçekleĢen deprem
sonrasında hazırlanan 6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların DönüĢtürülmesi Hakkında
Kanun‘a yansıtılmıĢtır.
Bu çalıĢmada sırasıyla; 5393 sayılı ―Belediye Kanunu‖nun, 5998 sayılı ―Belediye
Kanununda DeğiĢiklik Yapılmasına ĠliĢkin Kanun‖ ve 6306 sayılı ―Afet Riski Altındaki
Alanların DönüĢtürülmesi Hakkında Kanun‖ ile değiĢik ―Kentsel dönüĢüm ve geliĢim alanı‖
baĢlıklı 73 üncü maddesi ile 6306 sayılı ―Afet Riski Altındaki Alanların DönüĢtürülmesi
Hakkında Kanun‖un tarafımızca gerekli görülen kısımları irdelenmiĢ ve söz konusu
mevzuatın kentsel dönüĢüm faaliyetlerine etkileri değerlendirilmiĢtir.
5393 sayılı Belediye Kanunu’nun “Kentsel dönüĢüm ve geliĢim alanı” baĢlıklı 73 üncü
maddesinin gerekli görülen kısımlarının irdelenmesi
MADDE 73- Belediye, belediye meclisi kararıyla; konut alanları, sanayi alanları, ticaret
alanları, teknoloji parkları, kamu hizmeti alanları, rekreasyon alanları ve her türlü sosyal
donatı alanları oluşturmak, eskiyen kent kısımlarını yeniden inşa ve restore etmek, kentin
tarihi ve kültürel dokusunu korumak veya deprem riskine karşı tedbirler almak amacıyla
kentsel dönüşüm ve gelişim projeleri uygulayabilir. [Cümledeki ―deprem riskine‖ ifadesi
yerine ―doğal ve kentsel risklere‖ ifadesi daha doğru olacaktır. Maddenin üçüncü fıkrasında
büyükĢehirlerde kentsel dönüĢüm ve geliĢim proje alanı ilan etme ve uygulama yetkilerin
birbirinden ayrılmıĢ olduğu görülmekte olup, aynı bakıĢla bu cümlede büyükĢehir olmayan
yerlerde kentsel dönüĢüm ve geliĢim alanı ilanının kim tarafından yapılacağı belirgin
değildir. Bu nedenle ―amacıyla kentsel dönüĢüm ve geliĢim projeleri uygulayabilir‖ ifadesi
yerine ―amaçlarıyla projeler uygulamak üzere kentsel dönüĢüm ve geliĢim alanı ilan
edebilir.‖ ifadesi daha doğru olacaktır. Bu değiĢiklikle beraber maddenin üçüncü ve
dördüncü fıkrasının buraya taĢınması anlam bütünlüğü açısından daha doğru olacaktır.] …
Ancak, kamunun mülkiyetinde veya kullanımında olan yerlerde kentsel dönüşüm ve gelişim
proje alanı ilan edilebilmesi ve uygulama yapılabilmesi için ilgili belediyenin talebi ve
Çevre ve Şehircilik Bakanlığının teklifi üzerine Bakanlar Kurulunca bu yönde karar
alınması şarttır. [Cümledeki ―kamunun mülkiyetinde veya kullanımında olan yerler‖ ifadesi
sonu gelmez tartıĢmalara yol açacak kadar geniĢ bir içeriğe sahip olup daha
belirginleĢtirilmeye ihtiyacı vardır. Ayrıca bu cümlenin ―Ancak, belediyece ilan edilen
kentsel dönüĢüm ve geliĢim alanında bulunan, kamunun mülkiyetinde veya kullanımında
olan alanların kentsel dönüĢüm ve geliĢim projesine dâhil edilmesi ve bu alanlarda uygulama
yapılabilmesi, ilgili belediyenin talebi ile Çevre ve ġehircilik Bakanlığının teklifi üzerine
Bakanlar Kurulu kararı alınmasına bağlıdır.‖ Ģeklinde yazılması, hem aynı amaca hizmet
eder hem de kentsel dönüĢüm ve geliĢim alanı ilanını kolaylaĢtırırdı.]
Kentsel dönüşüm ve gelişim proje alanı olarak ilan edilecek alanın; üzerinde yapı olan veya
olmayan imarlı veya imarsız alanlar olması, yapı yükseklik ve yoğunluğunun belirlenmesi,
alanın büyüklüğünün en az 5 en çok 500 hektar arasında olması, etaplar halinde
yapılabilmesi hususlarının takdiri münhasıran belediye meclisinin yetkisindedir. Toplamı 5
hektardan az olmamak kaydı ile proje alanı ile ilişkili birden fazla yer tek bir dönüşüm alanı
olarak belirlenebilir. [Alt sınır olarak 5 hektar fazla. Muhtemelen en küçük proje alanından
bile uygun miktarda donatı alanı oluĢturulması amaçlanmıĢ. Parçalı olabilme kolaylığı
sağlanmıĢ ama sonuçta ilan için bu alanı bir araya getirmek gerekiyor. Yasal yaptırım
olmadan maliklerin çabaları ile bir araya getirilmesi zor bir alan. Bunun yerine alt sınır 1
12
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
hektar yapılarak, ―Her kentsel dönüĢüm alanının en az yüzde yirmilik kısmı yol dıĢı donatı
alanı olarak ayrılmalıdır. Bu donatı alanları ancak en yakın sınırı beĢ yüz metreden daha
uzak olmayan baĢka bir kentsel dönüĢüm alanındaki donatı alanı ile birleĢtirilmek üzere o
kentsel dönüĢüm alanından imar hakkı transferi suretiyle yapılaĢmaya açılabilir.‖ gibi bir
ifade ile desteklenseydi daha uygulanabilir olurdu.]
… Kentsel dönüşüm ve gelişim projesi kapsamında bulunan gayrimenkul sahipleri ve
belediye tarafından açılacak davalar, mahkemelerde öncelikle görüşülür ve karara
bağlanır. [Cümledeki öncelik tarif edilmeli. Mahkemelerin inisiyatifine bırakılır ise acele
kamulaĢtırmalarda bile yıllarca karar vermeyebilen mahkemeler bu davaları da yıllarca
sürdürebilir.]
Kentsel dönüşüm ve gelişim alanları içinde yer alan eğitim ve sağlık alanları hariç kamuya
ait gayrimenkuller harca esas değer üzerinden belediyelere devredilir. [Bu tür
gayrimenkullerin sahibi olan kamu kurumuna proje ortaklığı teklif edilmeden doğrudan
devir talep edileceği anlaĢılıyor. Özel mülk sahiplerine tanınan proje ortaklığı Ģansı kamu
kurumlarına da tanınmalıydı. Ayrıca 3194 sayılı Kanun‘un 11. maddesindeki imar planında
donatı alanında kalan hazine mülklerinin bedelsiz olarak kamuya terk edileceği hususu bu
yasaya da yansıtılabilirdi. Bu durumda, planda donatı alanına kalan hazine mülklerinden;
kentsel dönüĢüm ve geliĢim alanında olmayanlar bedelsiz olarak kamuya terk edilirken,
kentsel dönüĢüm ve geliĢim alanında olanlar bedelli olmuĢ.] Kentsel dönüşüm ve gelişim
proje alanlarında yıkılarak yeniden yapılacak münferit yapılarda ilgili vergi, resim ve
harçların dörtte biri alınır. [Yıkılan yapının yerine daha büyük bir yapının inĢa edilmesi
halinde vergi, resim ve harç kaybı söz konusu olacaktır. Bu cümlenin, ―Kentsel dönüĢüm ve
geliĢim proje alanlarında yıkılarak yeniden yapılacak münferit yapılardan yıkılan yapı
alanının daha önce vergi, resim ve harç ödenerek inĢa edilen kısmına karĢılık gelen yapı
alanından ilgili vergi, resim ve harçların dörtte biri alınır. Bu indirim ilave olarak inĢa edilen
yapı alanı için uygulanmaz.‖ Ģeklinde düzenlenmesi daha isabetli olacaktır.]
Kentsel dönüşüm ve gelişim proje alanlarındaki gayrimenkul sahipleri ve 24.2.1984 tarihli
ve 2981 sayılı, “İmar ve Gecekondu Mevzuatına Aykırı Yapılara Uygulanacak Bazı İşlemler
ve 6785 Sayılı İmar Kanununun Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun”a
istinaden, hak sahibi olmuş kimselerle anlaşmaları halinde kentsel dönüşüm ve gelişim proje
alanında hakları verilir. [Cümledeki ―hakları‖ sözcüğünden önce ―bir sonraki fıkra
hükümleri çerçevesinde‖ ifadesinin eklenmesi konuyu daha anlaĢılır hale getirecektir.] 2981
sayılı Kanun kapsamına girmeyen gecekondu sahiplerine enkaz ve ağaç bedelleri verilir
veya belediye imkânları ölçüsünde kentsel dönüşüm ve gelişim proje alanı dışında arsa veya
konut satışı yapılabilir. Bu kapsamda bulunanlara Toplu Konut İdaresi Başkanlığı ile
işbirliği yapılmak suretiyle konut satışı da yapılabilir. Enkaz ve ağaç bedelleri arsa veya
konut bedellerinden mahsup edilir. [Metinde, 2981 sayılı Kanun‘a istinaden hak sahibi
olmayanların proje alanından çıkarılacağı dolaylı da olsa net bir biçimde ifade edilmiĢ
olmasına rağmen, pratikte farklı anlamalara dayalı tartıĢmaların olması, dolaylılığın
giderilerek konunun doğrudan yazılmasının gerekliliğini ortaya koyuyor. Bununla beraber
2981 sayılı Kanun, 6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların DönüĢtürülmesi Hakkında
Kanun tarafından yürürlükten kaldırıyor.]
Kentsel dönüşüm ve gelişim alanı ilan edilen yerlerde belediyelere ait gayrimenkuller ile
belediyelerin anlaşma sağladığı veya kamulaştırdıkları gayrimenkuller üzerindeki
inşaatların tamamı belediyeler tarafından yapılır veya yaptırılır. [Belediyelerin anlaĢma
sağladığı maliklerin kendi inĢaatlarını yapamayacakları anlaĢılıyor.] Belediye ile anlaşma
yapmayan veya belediyece kamulaştırılmasına gerek duyulmayan gayrimenkul
13
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
sahiplerinden proje alanında kendilerine 3194 sayılı Kanunun 18 inci maddesine göre ayrı
ada ve parselde imar hakkı verilmemiş olanlar kamulaştırmasız el atma davası açabilir.
[Belediye ile anlaĢma yapmayan veya belediyece kamulaĢtırılmasına gerek duyulmayan
gayrimenkul sahiplerinin proje alanı dıĢına çıkarılamayacağı, bunlara proje alanında imar
hakkı verilmesi gerektiği anlamı çıkıyor. Fakat ―ayrı‖ sözcüğü nedeniyle taĢınmazın yerinin
değiĢtirilmesinin Ģart koĢulduğu anlaĢılabiliyor. Bunun yerine ―bağımsız‖ sözcüğü daha
uygun olurdu. Ayrıca, kentsel dönüĢüm planı ve imar uygulaması yapılmadan kentsel
dönüĢüm ve geliĢim proje alanı ilan edilen yerlerde mevcut planlarda donatı alanında kalan
gayrimenkuller ile ilgili olarak hukuki el atma davası açılması imkânı tanıyor. Bu ifade
nedeniyle istenmeyen kamulaĢtırmalar yapılmak zorunda kalınabilir. Kentsel dönüĢüm ve
geliĢim alanı ilanının var ise alanın uygulama imar planını iptal etmesi sağlanır veya ilandan
önce kentsel dönüĢüm ve geliĢim uygulama imar planının hazırlanması zorunlu hale
getirilerek, hazırlanacak plan notuna ―Plan, yapılacak imar uygulaması ile bir bütündür.‖
Ġfadesi yazılır ise bu risk ortadan kaldırılabilir.]
… Kendilerine ayrı ada veya parsel tahsis edilen gayrimenkul sahipleri ile kamulaştırma
dışı kalan gayrimenkul sahipleri, sahip oldukları inşaatın toplam metrekaresi oranında
proje ortak giderlerine katılmak zorundadır. [Belediye ile anlaĢma yapmayan veya
belediyece kamulaĢtırılmasına gerek duyulmayan, gayrimenkul sahiplerinin proje alanında
kendilerine tahsis edilen ayrı ada ve parselde kendi inĢaatlarını yapabileceklerini kanıtlayan
bir baĢka ifade.] Proje ortak gideri ödenmeden inşaat ruhsatı, yapılan binalara yapı
kullanma izni verilemez; su, doğalgaz ve elektrik bağlanamaz.
Dönüşüm alanı sınırı kesinleştiği tarihte, bu sınırlar içindeki gayrimenkullerin tapu
kütüğünün beyanlar hanesine kaydedilmek üzere tapu sicil müdürlüğüne, paftasında
gösterilmek üzere kadastro müdürlüğüne bildirilir. [Kentsel DönüĢüm ve GeliĢim Alanında
mülk satıĢı kısıtlanmıyor, sadece satan ve alanın bilgilenme hakkı korunmuĢ oluyor.] Söz
konusu gayrimenkullerin kaydında meydana gelen değişiklikler belediyeye bildirilir.
… Bu yerlerde devam eden inşaatlardan projeye uygunluğu belediye tarafından kabul
edilenler dışındaki diğer inşaatlar beş yıl süreyle durdurulur. Bu sürenin sonunda durdurma
kararının devam edip etmeyeceğine belediye tarafından karar verilir. Toplam durdurma
süresi on yılı geçemez. [Belediyenin Kentsel DönüĢüm ve GeliĢim Proje Alanı ilan etmesine
rağmen on yıl boyunca plan, proje, uygulama yapmaması, yaptırmaması durumunda
maliklerin mağduriyeti hususuna bir açıklama getirilmemiĢ. Plan yapılmaması
kamulaĢtırmasız el atma davası açılmasını engelliyor ise bu yol da kapalı olacaktır. Ayrıca
projeye uygun olmadığı için beĢ veya on yıl süreyle durdurulan inĢaatların bu süre sonunda
ne olacağı belirsiz. Durdurma süresinin belli bir aĢamasında kentsel dönüĢüm projesine
uygun hale getirme veya kamulaĢtırılma gibi yaptırımların tarif edilmesi gerekirdi.]
Belediye, kentsel dönüşüm ve gelişim projelerini gerçekleştirmek amacıyla; imar uygulaması
yapmaya, imar uygulaması yapılan alanlardaki taşınmazların değerlerini tespit etmeye ve
bu değer üzerinden hak sahiplerine dağıtım yapmaya [Bu ifade değer esaslı imar
uygulamasını mümkün kılıyor, fakat daha önce DOP kesintisi uygulanmıĢ bir imar
uygulaması yapılmıĢ ise durumun ne olacağı belirsiz.] veya hâsılat paylaşımını esas alan
uygulamalar yapmaya yetkilidir.
Kentsel dönüşüm ve gelişim projelerinin uygulanması sırasında, tapu kayıtlarında mülkiyet
hanesi açık olan veya ayni hakları davalı olan taşınmazlar doğrudan kamulaştırılarak
bedelleri mahkemece tayin edilen bankaya belli olacak hak sahipleri adına bloke edilir.
[Tarif edilen durumdaki taĢınmazların kamulaĢtırılmasını zorunlu kılmak yerine hem daha
14
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
sonra belli olacak hak sahiplerinin mülkiyetini yok etmeyerek projeden faydalanmalarının
engellenmemesi hem de kamulaĢtırma külfetine katlanılmaması açısından, cümlenin sonuna
―…bloke edilebileceği gibi bu taĢınmazların karĢılığı yapılacak imar uygulaması ile
gerektiğinde yerleri değiĢtirilerek daha sonra belli olacak hak sahipleri adına tescil edilmek
üzere imkânlar dâhilinde bağımsız ada ve parselde verilebilir‖ ifadesi eklenerek, korunması
da seçenek olarak sunulabilirdi.] Belediye kentsel dönüşüm ve gelişim projelerinin uygulama
alanında bulunan taşınmazların kamulaştırılması sırasında veraset ilamı çıkarmaya veya
tapudaki kayıt malikine göre işlem yapmaya yetkilidir. [Bu hususlar yatırım projeleri
nedeniyle gerçekleĢtirilen kamulaĢtırmalar esnasında önemli sorunlara yol açıyor, kentsel
dönüĢüm projelerinin sekteye uğramaması için oldukça faydalı bir ifade.]
Büyükşehir belediyelerince, kentsel dönüşüm ve gelişim alanı ilan edilen alanlar ile 5366
sayılı Kanun’a göre yenileme alanı ilan edilen alanlarda veya bu Kanunun 75 inci
maddesine göre kamu kurum ve kuruluşları ile protokol yapmaları halinde, büyükşehir
belediye meclisi kararı ile yıkılan ibadethane ve yurtların yerine veya ihtiyaç duyulan
yerlerde ibadethane ve yurt inşa edilebilir. [BüyükĢehir olmayan illerdeki tüm belediyeler
de kentsel dönüĢüm ve geliĢim proje alanı ilan edebildikleri halde bu fıkradaki hususun
neden sadece büyükĢehirler ile sınırlı tutulduğu anlaĢılamamıĢtır.]
6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların DönüĢtürülmesi Hakkında Kanun’un gerekli
görülen kısımlarının irdelenmesi
MADDE 2- (1) Bu Kanunun uygulanmasında;
ç) Riskli alan: Zemin yapısı veya üzerindeki yapılaşma sebebiyle can ve mal kaybına yol
açma riski taşıyan, Bakanlık veya İdare tarafından Afet ve Acil Durum Yönetimi
Başkanlığının görüşü de alınarak belirlenen ve Bakanlığın teklifi üzerine Bakanlar
Kurulunca kararlaştırılan alanı, [Alanın zemin yapısı ile üzerindeki yapılaĢma gibi konumu
da çeĢitli doğal ve kentsel tehditler açısından riskli olup olmadığı hususunu belirleyen
faktörlerdendir. Bu metinde alanın konumu hususuna değinilmemiĢ.]
d) Riskli yapı: Riskli alan içinde veya dışında olup ekonomik ömrünü tamamlamış olan ya
da yıkılma veya ağır hasar görme riski taşıdığı ilmî ve teknik verilere dayanılarak tespit
edilen yapıyı, [Yapıların ekonomik ömrü yapım maliyetini amorti ettiği süre olarak tarif
edilmektedir. Bu bağlamda ekonomik ömrünü tamamlamıĢ olan yapının riskli olduğu
değerlendirilemez. Metinde ekonomik ömür yerine fiziksel ömür ifadesinin kullanılması
gerekirdi.] ifade eder.
MADDE 3- (1) Riskli yapıların tespiti, [―Riskli yapıların tespiti‖ ifadesi ile bir yapı
stokunun içindeki hangi yapıların riskli olduğunun tespiti kastedildiğine göre bu ifade yerine
―yapıların risk durumunun tespiti‖ ifadesi daha doğru olurdu. Bununla beraber yapıların
karĢı karĢıya olduğu riskler sadece deprem ile sınırlı olmadığından, riskli yapıların tespitinin
bu kanunun uygulama yönetmeliğinde ifade edildiği gibi ―yapılarda Ģiddetli depremlerde can
güvenliğinin sağlanıp sağlanamayacağını tespit etmek üzere, 6.3.2007 tarihli ve 26454 sayılı
Resmî Gazete‘ de yayımlanan Deprem Bölgelerinde Yapılacak Binalar Hakkında
Yönetmeliğin eki Esasların Mevcut Binaların Değerlendirilmesi ve Güçlendirilmesi baĢlıklı
Yedinci Bölümünde belirtilen hükümlere göre‖ yapılması yerine Afet Bölgelerinde
Yapılacak Yapılar Hakkında Yönetmelik esaslarına göre belirlenmesi daha isabetli olup, bu
yönetmeliğe uygun olarak inĢa edilmiĢ yapıları incelemeden muaf tutmak gerekir. Sonuç
olarak ―Riskli yapıların tespiti‖ ifadesi yerine ―14.07.2007 tarih, 26582 sayılı resmi gazetede
yayımlanan Afet Bölgelerinde Yapılacak Yapılar Hakkında Yönetmelik koĢullarına uygun
yapılan yapılar dıĢında kalan tüm yapıların risk durumunun tespiti‖ ifadesi daha uygun
olacaktır. Böylece pratikte yanlıĢ anlamalardan kaynaklanan; binasının riskli olduğuna
15
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
inanmayan maliklerin tespit yaptırmaya yanaĢmamaları veya inceleme sonrası riskli
bulunmayan yapıların inceleme masraflarını kimin karĢılayacağının tartıĢılması gibi
durumlar engellenmiĢ olacaktır.] Bakanlıkça hazırlanacak yönetmelikte belirlenen usul ve
esaslar çerçevesinde masrafları kendilerine ait olmak üzere, öncelikle yapı malikleri veya
kanuni temsilcileri tarafından, Bakanlıkça lisanslandırılan kurum ve kuruluşlara yaptırılır
ve sonuç Bakanlığa veya İdareye bildirilir. [Bakanlıkça lisanslandırılan kurum ve
kuruluĢların tespit yapacak teknik ekibinin bakanlıkça belediyelere gönderilen yazıda ifade
edildiği gibi inĢaat ve jeofizik veya jeoloji mühendislerinden oluĢması ile mesleklerini
birkaç yıl boyunca yapmıĢ olmaları yeterli kabul edilmemeli. Teknik ekibin bu tespiti
yapacak yeterliliğe sahip kılınması için özellikle tespite yönelik eğitimden geçirilmesi ve
belge ile yetkilendirilmesi gerekir.] Bakanlık, riskli yapıların tespitini süre vererek
maliklerden veya kanuni temsilcilerinden isteyebilir. Verilen süre içinde yaptırılmadığı
takdirde, tespitler Bakanlıkça veya İdarece yapılır veya yaptırılır. Bakanlık, belirlediği
alanlardaki riskli yapıların tespitini süre vererek İdareden de isteyebilir. [Bakanlığın riskli
yapıların tespitini malik veya kanuni temsilcileri ile idareden isterken süre vermesi çok
önemli. Çünkü Ģayet süre vermeden isterse hem malikler hem de idareler yapının riskli
çıkması halinde karĢılaĢacakları sorunlar nedeniyle yasa çıkmadan önce olduğu gibi bu
tespitleri yapmaktan imtina edebilirler ve yasanın bu anlamda bir faydası kalmayabilir.]
Bakanlıkça veya İdarece yaptırılan riskli yapı tespitlerine karşı maliklerce veya kanuni
temsilcilerince on beş gün içinde itiraz edilebilir. [Bu durumda sadece Bakanlık veya Ġdare
tarafından yaptırılan tespitlere itiraz edilebiliyor. Ancak maliklerin bir kısmının yaptırdığı
tespitlerin sonuçları diğer malikler tarafından doğru kabul edilmeyebilir. Bu nedenle
maliklerin yaptırdığı tespitlere de itiraz hakkı tanınmalıydı. Bunun için cümleden
―Bakanlıkça ve Ġdarece yaptırılan‖ ifadesinin çıkarılması yeterli olur.] Bu itirazlar,
Bakanlığın talebi üzerine üniversitelerce, ilgili meslek disiplini öğretim üyeleri arasından
görevlendirilecek dört ve Bakanlıkça, Bakanlıkta görevli üç kişinin iştiraki ile teşkil edilen
teknik heyetler tarafından incelenip karara bağlanır. … [Yapıların riskli olup olmadığının
tespiti hususunda paydaĢların inisiyatifi aranmıyor. Tespit kaçınılmaz hal alıyor.]
(2) Riskli yapılar, tapu kütüğünün beyanlar hanesinde belirtilmek üzere, tespit tarihinden
itibaren [Ġlk tespite itiraz olabileceğinden bir yapının riskli olduğunun tapu müdürlüğüne
bildirilmesi için itirazların incelenip bu yönde karara bağlanması beklenilmelidir. Bu
nedenle ―tespit tarihinden itibaren‖ ifadesi yerine ―tespitin kesinleĢtiği tarihten itibaren‖
ifadesi daha uygun olacaktır.] en geç on iş günü içinde Bakanlık veya İdare tarafından ilgili
tapu müdürlüğüne bildirilir. …
(4) … Bu Kanuna göre uygulamada bulunulan alanlarda yer alan tescil dışı alanlar, tapuda
Hazine adına tescil edildikten sonra [Tescil dıĢı alanlardan daha önce bir kurum lehine
bedelli veya bedelsiz olarak terkin edilmiĢ olanların o kurum adına tescil edilmesi daha
doğru olur.] Bakanlığa tahsis edilerek tasarrufuna bırakılır veya Bakanlığın talebi üzerine
TOKİ’ye ve İdareye bedelsiz olarak devredilebilir.
(7) Bu Kanunun uygulanması için belirlenen alanların sınırları içinde olup riskli yapılar
dışında kalan diğer yapılardan uygulama bütünlüğü bakımından Bakanlıkça [Kanunun
uygulamasının TOKĠ veya Ġdare tarafından yapılması durumunda da uygulama alanında
olup riskli olmayan yapıların uygulama bütünlüğü bakımından projeye katılması
hususundaki tasarrufun Bakanlıkta olması sürecin gereksiz yere uzamasına yol açacaktır. Bu
nedenle ―Bakanlıkça‖ ifadesi yerine ―Bakanlık veya uygulamayı yürütmesi hâlinde TOKĠ ya
da Ġdare tarafından‖ ifadesi daha isabetli olur.] gerekli görülenler de bu Kanun hükümlerine
tabi olur.
16
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
MADDE 4- (3) Uygulama sırasında Bakanlık, TOKİ veya İdare tarafından talep edilmesi
hâlinde, hak sahiplerinin de görüşü alınarak, riskli alanlardaki yapılar ile riskli yapılara
elektrik, su ve doğal gaz verilmez ve verilen hizmetler kurum ve kuruluşlar tarafından
durdurulur. [Hak sahipleri hizmetlerin kesilmesi yönünde görüĢ bildirmeyeceklerine göre bu
iĢin re ‘sen yapılması gerekmez miydi?]
MADDE 5- (1) Riskli yapıların yıktırılmasında ve bunların bulunduğu alanlar ile riskli
alanlar ve rezerv yapı alanlarındaki uygulamalarda, öncelikli olarak malikler ile anlaşma
yoluna gidilmesi esastır. Anlaşma ile tahliye edilen yapıların maliklerine veya malik
olmasalar bile kiracı veya sınırlı ayni hak sahibi olarak bu yapılarda ikamet edenlere veya
bu yapılarda işyeri bulunanlara geçici konut veya işyeri tahsisi ya da kira yardımı
yapılabilir. [AnlaĢma yapmayanların durumu belirsiz.]
(2) Uygulamanın gerektirmesi hâlinde, birinci fıkrada belirtilenler dışında olup
[Muhtemelen iĢgalci durumda olanlar kastediliyor.] riskli yapıyı kullanmakta olan kişilere
de birinci fıkra hükümleri uygulanabilir. Bu kişiler ile yapılacak olan anlaşmanın, bunlara
yardım yapılmasının ve enkaz bedeli ödenmesinin usul ve esasları Bakanlığın teklifi üzerine
Bakanlar Kurulunca belirlenir. [AnlaĢma yapmayan iĢgalcilerin durumu belirsiz.]
(3) Uygulamaya başlanmadan önce, riskli yapıların yıktırılması için, bu yapıların
maliklerine altmış günden az olmamak üzere süre verilir. [Suiistimallerin önlenmesi için
maksimum sürenin de belirtilmesi gerekir.] Bu süre içinde yapı, malik tarafından
yıktırılmadığı takdirde, yapının idari makamlarca yıktırılacağı belirtilerek ve tekrar süre
verilerek tebligatta bulunulur. [Bu sürenin de alt ve üst sınırlarının tarif edilmesi gerekir.]
Verilen bu süre içinde de maliklerince yıktırma yoluna gidilmediği takdirde, bu yapıların
insandan ve eşyadan tahliyesi ve yıktırma işlemleri, yıktırma masrafı ile gereken diğer
yardım ve krediler öncelikle dönüşüm projeleri özel hesabından karşılanmak üzere, mahallî
idarelerin de iştiraki ile mülki amirler tarafından yapılır veya yaptırılır. [Yıkılması gereken
bağımsız bölüm cins ve miktarının karĢılığı kadar riskli olmayan bağımsız bölüm
hâlihazırda mevcut değil ise yıkılan binaların yerlerine yenileri yapılıncaya kadar bu binaları
mesken veya iĢyeri olarak kullananların durumu ne olacak?]
(4) Birinci, ikinci ve üçüncü fıkralarda belirtilen usullere göre süresinde yıktırılmadığı tespit
edilen riskli yapıların yıktırılması, Bakanlıkça yazılı olarak İdareye bildirilir. Buna rağmen
yıktırılmadığı tespit edilen yapılar, Bakanlıkça yıkılır veya yıktırılır. Uygulamanın
gerektirmesi hâlinde Bakanlık, yukarıdaki fıkralarda belirtilen tespit, tahliye ve yıktırma iş
ve işlemlerini bizzat da yapabilir. [Riskli olduğu kesin olarak tespit edilen yapıların
yıkılması hususunda paydaĢların inisiyatifi aranmıyor. Yıkım kaçınılmaz hal alıyor.]
MADDE 6- (1) Üzerindeki bina yıkılarak arsa hâline gelen taşınmazlarda daha önce
kurulmuş olan kat irtifakı veya kat mülkiyeti, ilgililerin muvafakatleri aranmaksızın
Bakanlığın [Uygulamanın TOKĠ veya Ġdare tarafından yapılması durumunda da kat irtifakı
ve kat mülkiyeti terkin talebinin Bakanlık tarafından talep edilmesi sürecin gereksiz yere
uzamasına yol açacaktır. Bu nedenle ―Bakanlığın‖ ifadesi yerine ―Bakanlığın veya
uygulamayı yürütmesi hâlinde TOKĠ ya da Ġdarenin‖ ifadesi daha isabetli olur.] talebi
üzerine ilgili tapu müdürlüğünce resen terkin edilerek, önceki vasfı ile değerlemede
bulunularak veya malik ile yapılan anlaşmanın şartları tapu kütüğünde belirtilerek malikleri
adına payları oranında tescil edilir. [Bu ifadeden, binadaki bağımsız bölümlerin yıkılmadan
önceki Ģerefiyeli değerlerinin belirleneceği ve bu değerler üzerinden hesaplanacak payların
17
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
paydaĢlar adına tapuda tescil edileceği anlaĢılmaktadır. ġayet kasıt bu ise doğru bir yaklaĢım
olmakla beraber uygulama öncesinde tapuda mevcut olan paylar ile uygulama sırasında
belirlenecek Ģerefiyeli değerlerin oranlarının örtüĢmemesi durumunda Ģerefiyeli değerlere
göre arsa paylarının mevcut paylardan farklı olarak yeniden dağıtılarak tapuda tescili ilgili
mevzuata göre mümkün olacak mıdır?] … Bu parsellerin malikleri tarafından
değerlendirilmesi esastır. Bu çerçevede, parsellerin tevhit edilmesine, münferit veya
birleştirilerek veya imar adası bazında uygulama yapılmasına, yeniden bina yaptırılmasına,
payların satışına, kat karşılığı veya hâsılat paylaşımı ve diğer usuller ile yeniden
değerlendirilmesine sahip oldukları hisseleri oranında paydaşların en az üçte iki çoğunluğu
ile karar verilir. [Hissedar sayısının en az üçte iki çoğunluğu değil, hisse miktarının en az
üçte iki çoğunluğuna sahip paydaĢların kararı kastediliyor.] Bu karara katılmayanların
bağımsız bölümlerine ilişkin arsa payları, Bakanlıkça rayiç değeri tespit ettirilerek bu
değerden az olmamak üzere anlaşma sağlayan diğer paydaşlara açık artırma usulü ile
satılır. Bu suretle paydaşlara satış gerçekleştirilemediği takdirde, bu paylar, Bakanlığın
talebi üzerine, tespit edilen rayiç bedeli de Bakanlıkça ödenmek kaydı ile tapuda Hazine
adına resen tescil edilir ve yapılan anlaşma çerçevesinde değerlendirilmek üzere Bakanlığa
tahsis edilmiş sayılır veya Bakanlıkça uygun görülenler TOKİ’ye veya İdareye devredilir. Bu
durumda, [Bu defa Bakanlık, TOKĠ veya Ġdarenin içinde bulunduğu bir baĢka anlaĢmazlık
zemini ihtimalinin olmaması için cümlenin bu kısmına ―Bakanlık, TOKĠ veya Ġdare
dıĢındaki‖ ifadesinin eklenmesi faydalı olacaktır.] paydaşların kararı ile yapılan anlaşmaya
uyularak işlem yapılır.
(2) Üzerindeki bina yıkılmış olan arsanın maliklerine yapılan tebligatı takip eden otuz gün
içinde en az üçte iki çoğunluk ile anlaşma sağlanamaması hâlinde, gerçek kişilerin veya özel
hukuk tüzel kişilerinin mülkiyetindeki taşınmazlar için Bakanlık, TOKİ veya İdare tarafından
acele kamulaştırma yoluna da gidilebilir. Bu Kanun uyarınca yapılacak olan
kamulaştırmalar, 4.11.1983 tarihli ve 2942 sayılı Kamulaştırma Kanununun 3 üncü
maddesinin ikinci fıkrasındaki iskân projelerinin gerçekleştirilmesi amaçlı kamulaştırma
sayılır ve ilk taksit ödemesi, mezkûr fıkraya göre belirlenen tutarların beşte biri oranında
yapılır. [KamulaĢtırma bedelinin tamamının bir defada ödenmemesi halinde mülkü
kamulaĢtırılan malikin ihtiyacını karĢılamak üzere yeni bir mülk satın alması mümkün
olamayabileceğinden taksitli ödeme doğru bir yöntem değildir.] …
(3) Anlaşma ile tahliye edilen, yıktırılan veya kamulaştırılan yapıların maliklerine ve malik
olmasalar bile bu yapılarda kiracı veya sınırlı ayni hak sahibi olarak en az bir yıldır ikamet
ettiği veya bunlarda işyeri bulunduğu tespit edilenlere konut, işyeri, arsa veya dönüşüm
projeleri özel hesabından kredi veya mülkiyet ya da sınırlı ayni hak sağlayan ve usul ve
esasları Bakanlıkça belirlenen konut sertifikası verilebilir. Bunlardan konutunu ve işyerini
kendi imkânları ile yapmak veya edinmek isteyenlere de kredi verilebilir. 20.7.1966 tarihli
ve 775 sayılı Gecekondu Kanununa göre yoksul veya dar gelirli olarak kabul edilenlere
verilecek olan konut veya işyerleri; Bakanlık, TOKİ veya İdare tarafından, 15.5.1959 tarihli
ve 7269 sayılı Umumi Hayata Müessir Afetler Dolayısıyla Alınacak Tedbirlerle Yapılacak
Yardımlara Dair Kanunda belirtilen usul ve esaslar uyarınca borçlandırma suretiyle de
verilebilir. [Maliklere sağlanması olağan olan bu fıkradaki imkânların bir yıl bile kiracı veya
sınırlı ayni hak sahibi olarak bulunduğu tespit edilenlere de sağlanması bunlar için çok
önemli bir avantaj.]
(5) Bakanlık;
ç) Kamu ve özel sektör işbirliğine dayanan usuller uygulamaya, kat veya hâsılat karşılığı
usulleri de dâhil olmak üzere inşaat yapmaya veya yaptırmaya, arsa paylarını belirlemeye,
18
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
yetkilidir. (ç) bendinde belirtilen uygulamalar, 4.1.2002 tarihli ve 4734 sayılı Kamu İhale
Kanununa tabi idareler ile iş birliği içinde veya gerçek ve özel hukuk tüzel kişileri ile özel
hukuka tabi anlaşmalar çerçevesinde de yapılabilir. [Bakanlığın ihale yapmadan da inĢaat
yaptırabileceği anlamı çıkıyor. TOKĠ ve Ġdare için böyle bir imkân tarif edilmemiĢ.]
(9) Bu Kanun uyarınca tesis edilen idari işlemlere karşı tebliğ tarihinden itibaren otuz gün
içinde 6.1.1982 tarihli ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu uyarınca dava
açılabilir. Bu davalarda yürütmenin durdurulmasına karar verilemez. [Açılan davalarda
yürütmenin durdurulmasına karar verilememesi uygulama sürecinin sekteye uğramaması
için çok önemli bir husus.]
MADDE 7- (4) Bu madde kapsamındaki ödenekler, Bakanlığın merkez muhasebe birimi
adına açılacak dönüşüm projeleri özel hesabına aktarılmak suretiyle kullanılır. Bakanlığın
[Bu kanun uyarınca yapılacak dönüĢüm faaliyetleri için Bakanlık tarafından TOKĠ ve
Ġdareye görev verilmesi söz konusu olabileceği halde, sadece Bakanlığın dönüĢüm
faaliyetlerine iliĢkin giderlerinin dönüĢüm projeleri özel hesabından karĢılanacağı tarif
edilmiĢ. Cümlenin bu kısmına ―ve Bakanlıkça bu kanun kapsamındaki iĢ ve iĢlemler ile
görevlendirilmeleri halinde TOKĠ ve Ġdarenin‖ ifadesinin eklenmesi gerekir.] dönüşüm
faaliyetlerine ilişkin giderleri, 14.7.1965 tarihli ve 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu ile
diğer kanunların sözleşmeli personel çalıştırılmasına dair hükümlerine bağlı kalınmaksızın
çalıştırılacak sözleşmeli personel giderleri de dâhil olmak üzere, dönüşüm projeleri özel
hesabından karşılanır. …
MADDE 8- (3) … Riskli yapıların tespiti, bu yapıların tahliyesi ve yıktırılması iş ve
işlemlerine dair görevlerinin gereklerini yerine getirmeyen kamu görevlileri hakkında, tabi
oldukları ceza ve disiplin hükümleri uygulanır. [Kamu görevlileri belirli bir hiyerarĢi
çerçevesinde çalıĢmakta ve iĢler amirler tarafından memurlara çoğunlukla sözlü olarak
verilen talimatlar doğrultusunda yapılabilmekte veya yapılamayabilmekte zaman zaman da
bu sözlü talimatlar nedeniyle memurlar sorumlu tutulabilmektedir. Bu kanun çerçevesinde
yapılması gereken iĢler ile ilgili olarak da benzeri sorunların yaĢanmaması için ―görevlerinin
gereklerini yerine getirmeyen kamu görevlileri‖ ifadesi yerine ―bu kanun ile sağlanan
imkânlar çerçevesinde, gereği için yazılı talimat vermeyen amirler ve yazılı talimat aldığı
halde gereğini mazeretsiz olarak yerine getirmeyen memurlar‖ ifadesinin kullanılması daha
isabetli olacaktır.]
1. Sonuçlar ve Öneriler
Kentsel DönüĢüm; mevcut hali ile doğal ve kentsel riskler barındırdığı, fiziksel, ekonomik,
iĢlevsel ve sosyal ömrünü tamamlamıĢ olduğu veya kent vizyonu ile uyumsuz olduğu için
sürdürülemez durumda olan kent dokularının tamamen ortadan kaldırılarak, yerlerine, bir
plan dâhilinde belirlenen hedef ve stratejiler doğrultusunda, günün gereklerine uygun, doğal
ve kentsel tehditler açısından güvenli, daha iyi barınma koĢulları, ticaret, hizmet ve sanayi
olanakları ile kentsel yaĢamın gerektirdiği tüm kentsel donatı alanlarını sağlayan, yaĢam
kalitesi yüksek, sürdürülebilir bir kent dokusu oluĢturulması eylemidir.
Bu tariften de anlaĢılabileceği gibi kentsel dönüĢüm baĢka amaçlar ile de yapılabilmekle
beraber genellikle afet riskini bertaraf etmek üzere yani zorunlu hallerde gerçekleĢtirilen bir
eylem olup bu durum söz konusu olduğunda ihmal edilmemesi gerekir.
Bu durum kentsel dönüĢümün yapılabilmesini mümkün kılan, kolaylaĢtıran yasal
düzenlemelerin yapılmasını daha da önemli kılmaktadır. Tarafımızca yukarıda irdelenen
19
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
kentsel dönüĢüme yönelik son yasal düzenlemelerin kısmen tadil edilmesinin gerekli ve
faydalı olduğu düĢünülmekle beraber, mevcut halleri ile de kentsel dönüĢüm faaliyetlerini
gerçekleĢtirebilmek için çok önemli düzenlemeler olduklarını kabul etmek gerekir.
Bununla beraber, bir eylemin yapılabilmesi için o hususta yasal düzenlemelerin
bulunmasının tek baĢına yeterli olmadığı, yasayı uygulamak için gerekli iradenin de en az
yasanın varlığı kadar önemli olduğu unutulmamalıdır. Ülkemizdeki yapı stokunun
durumunu bu güne dek yapılan çeĢitli çalıĢmalar ıĢığında tahmin etmek güç olmasa gerekir.
Afete yol açma riski bulunan doğal ve kentsel olaylar gerçekleĢmeden önceki her anı fırsata
dönüĢtürme anlayıĢıyla hareket edilmesi ve yapıların risk durumları tespit edilerek riskli
olanların güvenli hale getirilmesi, afetleri önlemek adına yapılması gerekli en önemli
iĢlerdendir. 6306 sayılı yasa da bunu sağlamak üzere hazırlanmıĢtır.
Can ve mal güvenliği baĢta olmak üzere ülke menfaatlerini etkileyebilecek olan afetleri
önlemek üzere hazırlanmıĢ olan her iki mevzuatın da amaçlarına ulaĢabilmesi için
metnindeki bazı hususlarda ―yapılabilir, edilebilir, uygulanabilir‖ gibi keyfiyet kesp eden
ifadeler yerine, ―yapılacaktır, edilecektir, uygulanacaktır‖ gibi zorunluluk kesp eden
ifadelerin kullanılması daha isabetli olacaktır. Yani can ve mal güvenliğini tehdit eden bina
stokunun dönüĢtürülmesi faaliyetleri her Ģeye ve herkese rağmen sıfır tolerans ile
sürdürülmelidir.
Aksi halde, ülkedeki yapı stokunun bu halde olmasının sorumluları hiçbir ceza almayıp
sağlamıĢ oldukları menfaatler yanlarına kar kaldığı halde, tek tek yapılmalarına rağmen
yapımları denetlenmemiĢ ve gerektiğinde engellenmemiĢ yapı stokunun, Ģimdi topluca
yıkılması konusunda yukarıda bahsedilen mevzuatın gereklerini yerine getiremeyen, çok
büyük kısmı sahip olduğu binayı kendisi yapmayıp yapandan satın almıĢ malikler ile büyük
ihtimalle yapımında sorumluluğu bulunmadığı devasa yapı stokunu yıkamayan kamu
görevlilerinin cezalandırılacağından bahsedilmesi kentsel dönüĢümün gerçekleĢmesi için
yeterli olamayacak, keyfiyet devam edebilecektir.
Bu yasal düzenlemelere ilaveten, yerel yönetimlerce kentsel dönüĢüm proje ve
uygulamalarında farklı yaklaĢımlar sergilenerek denetimi ve sonuçları öngörülemeyen bir
karmaĢaya yol açılmaması için kentsel dönüĢümde çalıĢma ilke ve politikalarının da
mevzuat ile belirlenmesine ihtiyaç vardır.
Kaynaklar
Belediye Kanunu (5393 s. k). Resmi Gazete, 25874; 13 Temmuz 2005.
Afet Riski Altındaki Alanların DönüĢtürülmesi Hakkında Kanun (6306 s. k). Resmi Gazete,
28309; 31 Mayıs 2012.
Atabay Ġ 2012. Kentsel DönüĢüm ve GeliĢim Planlamasında Yeni YaklaĢımlar, Yüksek
Lisans Tezi, BahçeĢehir Üniversitesi.
20
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
Kentsel DönüĢümle Ġmar Planı Uygulanan TaĢınmazlarda Mülkiyet ve
Ġmar Haklarının Aktarımı
Aziz Cumhur KOCALAR 1
1
Yard. Doç. Dr., Cumhuriyet Üniversitesi, Mimarlık Fakültesi, ġehir ve Bölge Planlama,
58140 Merkez, Sivas., [email protected], +90 536 392 71 22,
http://azizcumhurkocalar.blogspot.com/
Özet
Tescilli TaĢınmaz Kültür ve Tabiat Varlıklarının korunmalarını sağlamak için, özel ve tüzel kiĢi
mülkiyetinde ve kullanımındaki varlıklardan, kesin yapılaĢma yasaklıların mülkiyet ile
yapılaĢma haklarını, kısmi yapılaĢma yasaklıların ise yapılaĢma haklarını sınırlandırarak,
Koruma Amaçlı Ġmar Planı uygulamalarını yasal mevzuata uygun bir Ģekilde yapılan
önerileriyle birlikte, geliĢtirilen bir Temel Aktarım Modeli ile gerçekleĢtirmektir.
Aktarım, ilk aĢamada Tescilli TaĢınmaz Kültür ve Tabiat Varlıklarında koruma amacıyla
sınırlandırılmıĢ mülkiyet ve yapılaĢma haklarının kısıtlanmıĢ bölümlerinin maliklerine sağladığı
fiziki, maddi, somut tüm unsurlarının nitelik ve niceliklerinin (rayiç değer) ilke ve ölçütüyle
değerlendirilerek nakitle ifadesi olan Değerlendirme alt modeliyle;
Ġkinci aĢamada, bu değerlerin değiĢim ve dolaĢım olanağı kazanması için aĢamalı olarak, önce
Ġsme Yazılı Geçici Sertifika sonra TaĢıyana Yazılı Sertifika Ģeklinde MenkulleĢtirilmesine ait alt
modeliyle;
Son aĢamada da Hak sahiplerinin bu taĢınmaz değerlerine göre, istekleri ve imar durumları
gereğince yapılmıĢ plan-projeleri, yapı sınıfı ve kalitesine göre değerlendirilip, Aktarımı Veren
Alan da (bırakılacakları) ile karĢılığında Aktarımı Alan da (verileceklerin) karĢılaĢtırılarak (-/+)
denkleĢtirildikten sonra tarafların kabulüyle, yapılaĢma ve imarı tamamlanınca, bireysel
mülkiyetlerin karĢılıklı eĢzamanlı tapu ve teslim iĢlemlerinin yapılarak, Aktarım alt modeliyle
birlikte; Temel Aktarım Modeli içerisinde bütünleĢik bir yaklaĢımla sonuçlandırılmasıdır.
Bu çalıĢmada korunacak varlıklar için önerilen ve afet önlemlerinin yanı sıra kentsel dönüĢümde
imar planı uygulanan taĢınmazlara da geniĢletilebilen "Mülkiyet ve Ġmar Hakları Aktarımı"nı
tartıĢmak hedeflenilmiĢtir.
Anahtar Kelimeler: ġehir ve Bölge Planlama, Kentsel Koruma ve Yenileme, Kentsel Tasarım,
Kültürel ve Doğal Miras, Kent Ekonomisi, Ġmar Planı Uygulama Araçları, Mülkiyet ve Ġmar
Haklarının Aktarımı, Ġmar Planı, Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu, Koruma Amaçlı
Ġmar Planı.
21
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
Transfer of Property and Development Rights In Immovables On Which
Development Plan Has Been Implemented with Urban Transformation
Aziz Cumhur KOCALAR 1
1
Assist. Prof. Dr., Cumhuriyet University, Faculty of Architecture, Department of City and
Regional Planning, YeniĢehir mah. 58140 Merkez, Sivas. [email protected],+90
536 392 71 22, http://azizcumhurkocalar.blogspot.com/
Abstract
In order for Conservation of Registered Cultural and Natural Assets in utilization of individual
and corporate ownership, a Conservation Development Plan needs to be implemented by
limiting private and corporate property and development rights of certain development
restrictions, and by limiting the development rights of partially development restrictions, and it
should go hand in hand with a Basic Transfer Model (three stages) developed through the help
of proposals in line with the legislation.
The first stage, namely Evaluation sub-model, involves statement of Registered Immovable
Cultural and Natural Assets in cash, through assessment of quality and quantity of all physical,
material and concrete factors that restricted parts of property building rights, which were limited
for conservation, provides to its owners, based on principles and criteria of current value.
In the second, namely Securitization Sub-model, stage, these values are given free exchange
(buying and selling) and circulation facility through a gradual securitization period first as a
name written temporary certificate, then as a requested certificate to bearer.
And the final stage is Transfer sub-model where rightful owners‘ plans and projects prepared
based on value of immovables and in accordance with their desires and cadastral extracts, are
assessed according to the quality of building class. Then, after matching and (-/+) equalization of
those they leave in the Sending Area and those they will be given in the Receiving Area,
simultaneous and mutual handover procedures of individual assets are conducted based on
approval of both sides when building and development processes are completed.
This study aims to discuss the topic based on "Transfer of Property and Development Rights"
proposed here and this model can be also scalabled in immovables on which the development
plan has been implemented with disaster prevention and urban transformation like as
conservation aimed.
Keywords: City and Regional Planning, Urban Conservation and Renewal, Urban Design,
Cultural and Natural Heritage, Urban Economics, Development Plan Application Tools,
Transfer of Property and Development Rights, Development Plan, Conservation Act of Cultural
and Natural Assets, Conservation Development Plan.
22
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
1. GiriĢ
Ülke çapında imar uygulamaların gerçekleĢtirilebilmesi; imar ve yapılanma hakkı,
aktarım, dönüĢüm gibi kavramların yasal tanımlarının ayrıntılı olarak yapılması (Kocalar,
A.C. 2011b) 2009‘daki tez çalıĢmasından (Kocalar, A.C. 2009) bu yana daha da
geliĢtirilerek afet riski altındaki alanların dönüĢtürülmesi aĢamasına gelinmiĢtir.
Anılan çalıĢmalarda ülke düzeyinde tüm koruma amaçlı imar uygulamalarının yanı sıra,
kentsel dönüĢümlerde ve afetlerde sınırlandırılan (Kocalar, A.C. 2011c) taĢınmazlarla ilgili
hakları da içeren imar uygulamalarının yasal-yönetsel kuramları sunulmaktadır.
Bu arada 2011‘de Çevre ve ġehircilik Bakanlığının (ÇġB) kuruluĢ dönemlerindeki Kanun
Hükmünde Kararnameler (KHK) sonrasında; 2012‘de ―Afet Riski Altındaki Alanların
DönüĢtürülmesi Kanunu‖ ile birlikte artık açıkça Ģunlar amaçlanmaktadır. (Kocalar, A.C.
2012a)
“…bu alanlar dışındaki riskli yapıların bulunduğu arsa ve arazilerde… Sağlıklı ve
güvenli yaşama çevrelerini teşkil etmek üzere iyileştirme, tasfiye ve yenileme…” 1
2.Sorunlar ve Amaç
Ġmar hukukunda ve uygulamalarındaki yetersizlikler ile sorunların sosyal yansımaları
bilinmektedir. Doğanın varlığı sürdürdüğü mitolojik öğretiler açısından bakıldığında, doğa
bilimlerinin kullandığı türden soyutlama süreçleriyle rasyonellik adına doğallıkları bozan bir
yapay oluĢumlar zinciri doğmaktadır.
Kentlerdeki korumaları tam sağlanamamıĢ tarihi, kültürel ve doğal varlıkların (deniz, göl,
ırmak, akarsu ve kıyıları, yer altı ve yerüstü suları, orman, mera, dağ, tepe, ova, sit alanları,
ören yerleri, doğal parklar ve tarım alanları vb.) sınırlandırılmıĢ haklarının, ayrılacak
alanlara aktarımları kamulaĢtırmalardan kaçan toplumun önceliğini kazanmaktadır.
Korunması gereken varlıkların korunma standartlarının sınıflandırılıĢına bağlı olacaktır.
Kentlerin yerleĢim yerlerinde, genel çevre ve iklim değiĢimleriyle oluĢmakta bulunan
(deprem, sel, su baskını, heyelan, toprak kayması, fırtına, hortum, tsunami vb.) afetlerin
özellikle öncesinde alınması gereken önlemleri de, insan yaĢamının vazgeçilmezliği;
taĢınmaz haklarının aktarılması birinci derecede önemli kılmaktadır. Kentlerin geleceği
afetlere karĢı alınacak önlemlerle, insan yaĢamlarının kurtarılması, mülkiyet ve yapılanmaimar haklarının, ayrılacak alanlara aktarılmasına bağlı olacaktır.
3.Model ve Yöntemler
Kentlerde Ģu öncelik sırasına göre, üzerindeki hakların aktarılacağı taĢınmazlarda, (Afetlere
karĢı önlemlerde oturulamazlar ile korunacaklar ve dönüĢüm, geliĢim, yenileme
uygulanacaklar dâhil) (Kocalar, A.C. 2011d) afet riskli taĢınmazlarla hak sahiplerinin de
saptanması, hakların değerlendirilmesi, gerekiyorsa menkulleĢtirilmesi, taĢınmazın
değerleriyle, özel ve kamusal maliklerin, aktarım tüzel kiĢiliği kurup, yüklenici seçip,
sözleĢmeye göre aktarım alan alanın yapılanma-imarını tamamlatarak, iskân izninden sonra,
eĢzamanlı bireysel mülkiyete geçilmesiyle gerekli iĢlemler sonlandırılmalıdır. Ülke
düzeyinde uygulanacak, sınırlandırılan taĢınmaz haklarının ayrılacak alanlara,
değerlendirme, menkulleĢtirme, aktarım alt modelleri ile aktarılmasına iliĢkin yasal-yönetsel
düzenleme; afet riskli alanların dönüĢtürülmesi önceliğinden sonra tüm korumaların
standartları da sırayla belirlenmelidir.
1
16.5.2012 tarihli ve 6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların DönüĢtürülmesi Hakkında Kanun.
23
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
Doktora teziyle (Kocalar, A.C. 2009) baĢlatılan ve sonrasında geliĢtirilen çalıĢmalarda
önerilen tüm koruma önlemlerinin yanı sıra, afet riskli bina ve alanların önceliğini gözeterek
yapılacak dönüĢümlerde taĢınmaz değer karĢılıklarının seçenekleri çeĢitlendirilmelidir.
Afet yasasında afet risklerine karĢı dönüĢümün yanı sıra dolaylı olarak, kentsel dönüĢümde
birlikte amaçlanarak kapsama alanına alınmıĢ olmaktadır. (Kocalar, A.C. 2012a)
“bu alanlar dışındaki riskli yapıların bulunduğu arsa ve arazilerde… sağlıklı ve güvenli
yaşama çevrelerini teşkil etmek üzere iyileştirme, tasfiye ve yenileme…” 2
Bunun için bu çalıĢmada geliĢtirilip, önerilen modelin ise Ģu ana unsurları bulunmaktadır:
 Ülke düzeyinde yerel yönetimler ÇġB‘ce ilke, ölçüt ve yöntemleri belirlenen
uzmanlarla bilim adamlarından oluĢan il, ilçe ve beldelere göre saptanacak sayıdaki
kurulun afetlerden kesin etkilenecek binalar saptanmalıdır.
 Bu güçlü etkilenecek binaların karĢılığında hak sahiplerine verilecek olan taĢınmazın,
aynı ilke, ölçüt ve yöntem, zaman ve ÇġB‘niın belirleyeceği yönetsel çerçeveye göre
değerlendirme kurulları tarafından değerlendirilip denkleĢtirilir.
 Ayrılan alanlarda, bıraktıkları değer karĢılığındaki mekânların, yapım-imarı ve çevre
düzenleri tamamlandıktan sonra geçmek üzere geçici mekânlara (veya kira
yardımıyla) hemen taĢınmaları sağlanmalıdır. (Kocalar, A.C. 2011c)
 Tamamlanan yeni mekânların hak sahiplerine eĢzamanlı mülkiyet devirleri yapılarak
aktarımlarının sonuçlandırılmasıyla model yaĢama geçirilecektir.
3.1. Değerlendirme, MenkulleĢtirme, KarĢılıklar ve Aktarım
Aktarım, afet, koruma ve dönüĢüm amacıyla sınırlandırılmıĢ mülkiyet ve yapılaĢma
haklarının kısıtlanmıĢ bölümlerinin; maliklerine sağladığı fiziki, maddi, somut tüm
unsurlarının nitelik ve niceliklerinin (rayiç değer) ilke ve ölçütüyle değerlendirilerek nakitle
ifadesi olan değerlendirme alt modeliyle gerçekleĢtirilir.
Ġkinci aĢamada, bu değerlerin değiĢim ve dolaĢım olanağı kazanması için aĢamalı olarak,
önce isme yazılı geçici sertifika sonra taĢıyana yazılı sertifika Ģeklinde menkulleĢtirilmesine
ait alt modeli gerçekleĢtirilecektir.
KamulaĢtırma ilke ve ölçütlerine geriye doğru, Anayasadan yasalara kadar baktığımızda,
(vergi beyanı, vergi değeri, kıymet takdiri, birim fiyatı, maliyet değeri, sürüm kıymeti,
normal alım-satım değeri, gerçek karĢılığı, rayiç değeri vb. Ģeklinde) devamlı değiĢtirilen,
kavram ve ilkeler kullanıldığı görülmektedir. KamulaĢtırmanın tüm ülkelerde baskın
uygulama değiĢkenliği ile anti-demokratik tek taraflılığı ve hak sahiplerinin barınma,
yerleĢme, konut, iĢyeri, çevre, yaĢam ve insan haklarını yalnız parayla ölçmesine karĢın,
seçenek arayıĢları giderek geniĢlemektedir. Ġmar hukukumuzda kamulaĢtırmanın tek taraflı
iticiliğine karĢı seçenek olarak (mübadele, değiĢim, trampa, transfer, takas, yerine verme,
değiĢtirme, aktarım, sertifika verme, menkulleĢtirme, arsa değiĢimi ve taĢınmaz yerine
kıymetli belge verme vb.) yöntemlerin ve kavramlarının kullanıldığı görülmektedir.
Arsa değiĢimi Ģeklindeki bu uygulamalar belli dönem ve alanlarda olanaklar ölçüsünde
kullanılmıĢsa da etkin olmamıĢ; arsa yerine kıymetli belge (sertifika veya menkul değer
verme) yöntemi ise, önce hazine arazileriyle değiĢim koĢulu getirmiĢse de bundan da yeterli
2
16.5.2012 tarihli ve 6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların DönüĢtürülmesi Hakkında Kanun.
24
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
sonuç alınmamıĢtır. 2004‘te KTVKK‘na getirilen yeni bir düzenlemeyle belediye ve il özel
idaresine ait taĢınmazlarla takas yapılması hükmü getirilmiĢtir.
Bu konuda ayrıntılı bir doktora çalıĢması(Kocalar, A.C. 2009) ve yayını (Kocalar, A.C.
2010d) yapıldığı halde yasal uygulaması 6306 sayılı yasayla gerçekleĢtirilmiĢ bulunmaktadır.
ĠĢte burada üzerinde durulan, sınırlandırılan taĢınmaz haklarının yerel yönetimlerce ayrılan
alanlara aktarılmasının menkulleĢtirilerek yapılması; aktarımın tüm karĢılıkları
(kamulaĢtırma, arsa-arazi-bina takası, sertifika vb.) kapsayacak Ģekilde tanımlanarak
tümünde aynı değerin uygulattırılması en önemli ilke olduğu halde, bu yasada
kullanılmamıĢtır.3
MenkulleĢtirme, taĢınmaz değerini gösteren kıymetli belgenin; el değiĢtirmesini, devrini,
dolaĢımını ve saklanmasını kolaylaĢtıran iĢlemlerin yasalarla güvenceye alınıp kabul
edildiğini gösteren, isme ve taĢıyana yazılı olan kıymetli belgedir. Hakları sınırlandırılan
taĢınmazların menkulleĢtirilmesi, el değiĢtirmesini kolaylaĢtıracağından; taĢınmazları tek
tasarrufu olan toplumumuzun bu değerlerini de kolayca ellerinden çıkması sonucunu
getirerek, güçlülerde toplanmasını sağlayacaktır. Bu nedenlerle belli bir süre bu menkul
kıymetin, hak sahiplerinin isimlerine yazılı olması, el değiĢtirme devir ve dolaĢımının,
maliklerinin haklarını koruyacak Ģekilde sınırlandırılarak düzenlenmesi yerinde olacaktır.
Modelin son aĢamasında da; hak sahiplerinin bu taĢınmaz değerlerine göre, istekleri ve imar
durumları gereğince yapılmıĢ plan-projeleri, yapı sınıfı ve kalitesine göre değerlendirilip,
aktarımı veren alan da (bırakılacakları) ile karĢılığında aktarımı alan da (verileceklerin)
karĢılaĢtırılarak (-/+) denkleĢtirildikten sonra tarafların kabulüyle, yapılaĢma ve imarı
tamamlanınca, bireysel mülkiyetlerin karĢılıklı eĢzamanlı tapu ve teslim iĢlemlerinin
yapılarak, Aktarım alt modeliyle birlikte; temel aktarım modeli içerisinde bütünleĢik bir
yaklaĢımla sonuçlandırılmasıdır.
4.Modelden Beklenenler
1. Kentlerde herkes için bütünleĢik, adaletli bir planlamanın; herkese eĢit, hakkaniyetli,
saydam, açık bir Ģekilde, sınırlandırılmıĢ hak karĢılıklarının, ülke düzeyinde aynı ilke, ölçüt
ve yöntemlerle, aynı teknik-akademik oluĢumlu kurullarca hak sahiplerinin de katılımı ile
değerlendirilerek, yalnız parayla değil, gereksinim ve isteklerine göre, barınma ya da iĢletme
yeri olarak verilerek; afete uğrayacak yerlerdeki bu insanların acilen kurtarılmalarının
gerektiği vurgusu, bu bildirinin de amacını oluĢturmuĢtur.
2. Ülke düzeyinde tüm il, ilçe ve beldelerdeki afetlere karĢı önlemlerin ivedilikle alınmasını
amaçlayan ait bu çalıĢma, yasal yönden afetlerle, korumalar ve kentsel dönüĢüm ve
geliĢimle ilgili yasalarla, taĢınmazlarda sınırlandırılan hakların aktarımını iĢleyen tez
çalıĢmasına (Kocalar, A.C. 2009) dayanmaktadır. Yapılanma-imar hakları, kent, çevre
hakları ile aktarımın tanımları, yasa ve yönetmelik taslak önerileriyle tezde bulunmakta olup,
tarihi ve kültürel varlıklardaki imar haklarının aktarımında, bu hakların yasal dayanağı,
düzenlenecek yasada da tanımlanmasını gerektirmekteydi. (Kocalar, A.C. 2012b) Ancak
trampa, aktarım, sertifika ve menkul kıymetler sadece birer iĢlem kavramı olarak yasada
kullanılmıĢtır.
3
16.5.2012 tarihli ve 6306 s. Afet Riski Altındaki Alanların DönüĢtürülmesi Hakkında Kanun.
25
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
Buna karĢın gerçekleĢtirilmesi gereken tezdeki önemli amaçlar Ģunlardır:
1. Yerel yönetimlerce aktarım alan alanların alt yapıları tanımlanarak imara açılmaları
sağlanmalıdır.
Ġmar hukukunda Ģimdiye dek, tek taraflı kamu iradesiyle uygulanan (kamulaĢtırma, değiĢim,
trampa, vb.) gibi toplumu dıĢlayan plan uygulamaları yerine maliklerin tercihlerine
bırakılarak, kendilerinin de her aĢamada katılacağı, çağdaĢ imar planlama uygulama aracı
olan aktarım uygulanmalıdır. Malikler aktarım uygulamasında, planlama, projelendirme,
değerlendirme ve aktarımın tüm aĢamalarında görev, yetki ve sorumluluk alarak yönetime
doğrudan katılmaktadırlar.
2. Değerlendirmelerde, aynı ilke, ölçüt ve yöntemle rayiç bedel denkleĢtirmesi
uygulandığından, ülke düzeyinde kesinleĢtiğinde bedel değiĢmeyeceği için seçenekleri tercih,
hatta yerel yönetimler arası takas-mahsupla, yabancı yerel yönetimlerden de karĢılıklar
verilebilecektir.
3. TaĢınmaz karĢılıkları menkulleĢtirildiğinde, önce hak sahiplerinin kolayca ellerinden
çıkararak mali güçlülerde toplanmaları önlenerek, isme yazılı sertifikalar düzenlenmeli ve
taĢıyana yazılı sertifikalardan sakınılmalıdır.
4. Kamu-özel malikler aktarım için birlikte aktarım tüzel kiĢiliği kurarak, yarar dengesi ve
katılımla görev, yetki ve sorumluluğun eĢit yüklenilmesi sağlanmalıdır.
5. Aktarım veren alanlardaki karĢılıkları seçeneklerle verilerek, kamu mülkiyetine (yerel
yönetimler) geçecek taĢınmazlar, imar çarpıklıklarının düzeltilmesi, yeĢil alanların ve
parkların arttırılmasında kullanılmalıdır.
6. Ülke düzeyinde afetlerle, korumalara karĢı, bu amaç ve yöntemlerle, dönüĢümlerde
taĢınmazların sınırlandırılmıĢ haklarının; eĢit ve hakkaniyetli bir katılım sağlanarak, ayrılan
alanlara kolektif bütünleĢmelerle aktarılmaları gerçekleĢtirilmelidir.
7. Tüm kentsel dönüĢümlerdeki katılımlı uygulamalarda toplumun bellek ve kimliklerinde
bu Ģekilde sınıfsal ayrıĢma ve dıĢlamalar son bulacak, bütünleĢik biçimlendirmelerle,
yeniden sürdürülebilir kentler oluĢturulmasına yönelik sağlıklı ortamlar yaratacaktır.
5. Sonuç
Afet, koruma ve dönüĢüm amaçlı olarak aktarılacak taĢınmazların son yıllarda getirilen yasal
düzenlemelerle ÇġB‘na eĢgüdüm, belediyelere ise verilen görev, yetki ve sorumluluk
sonucunda yapılabilecek uygulamalara, ülke düzeyinde birlik ve iĢlevsellik kazandırmak
amacıyla bu çalıĢma yapılmıĢtır. TaĢınmazların sınırlandırılan hak karĢılıklarının yalnız
kamulaĢtırma yöntemi ile verilmesi, mali olanakları yetersiz kamu yönetimlerini zorlamakta,
konut sorunu olan hak sahipleri için adaletli olmamakta ve toplumda kabul görmemektedir.
Bu nedenlerle, afet, koruma ve dönüĢüm amaçlarına ait plan ve projelerin esas uygulama
aracı olarak aktarımın kullanılması fakat hak sahiplerine tüm seçeneklerden seçim hakkı
tanınarak, tercih edecekleri yöntem ve yerel yönetimin olanaklarına göre karĢılıkların
verilmesi öngörülmektedir. Afet, koruma ve dönüĢüm amaçları için sınırlandırılan
taĢınmazların mülkiyet ve imar hakları karĢılıklarının kamulaĢtırma ile tek taraflı ve antidemokratik yöntemle verilmesi yerine tüm hak sahiplerinin de katılacağı aktarım yöntemiyle
verilmesi; fakat tüm yöntemleri de kapsayacak Ģekilde maliklerin seçimlerine bırakılması
hem uygulamalara iĢlevsellik kazandıracak, hem yasal uyuĢmazlıklar yaratmayacak, hem de
toplumda kabul edilecektir. Buna göre geliĢtirilen modelin getirecekleri yeniliklerle var
olacak sonuçlar Ģöyle sıralanabilir:
26
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr

Ülke düzeyinde afetler, korumalar, dönüĢümlerin, merkezde Çevre ve ġehircilik
Bakanlığının (ÇġB) eĢgüdümünde ĠçiĢleri Bakanlığı, Maliye Bakanlığı, Kültür ve Turizm
Bakanlığı, Ticaret ve Sanayi Bakanlığının katılımı ile tüm iller, ilçeler ve beldelerde yerel
yönetimler tarafından uygulanarak yapılması ancak çerçeve bir yasa çıkarılarak
gerçekleĢtirilebilirdi. Ama öncelikle ÇġB‘nca, dört bakanlık ve tüm yerel yönetimlerin bu
konudaki görüĢleriyle olanakları doğrultusunda, kaynaklarda belirtilen yasalarında ayrıca
dikkate alınması öngörülmüĢtü. Yine bu çerçeve yasada özellikle; yapılanma-imar hakkı,
dönüĢüm, değiĢim, geliĢim, yenileme ve aktarım hakkı gibi kavramların tanımlarının da,
ilgili tez çalıĢması (Kocalar, A.C. 2009) dikkate alınarak yapılması daha uygun olurdu.

31.5.2012 tarihli ve 6306 sayılı yasada 2005‘ten beri yaptığım, sınırlandırılan
taĢınmaz hakların aktarılmasındaki kavram ve ilkelerin tanımlanarak kullanılmasını
beklerdim. Ancak, taĢınmaz mülkiyetini konut sertifikasına, menkul değerle, aktarımla
karĢılığını vermekle birlikte yasal tanımlamalarının yapılarak;
-Afet riski altındaki taĢınmazların tespitinin ve itiraz hakkı verilerek
kesinleĢtirilmesinin, sonra tüm ülkedeki akademik ve teknik nitelikteki aynı kurullara malik
temsilcisi de katılarak, aynı ilke, ölçüt ve yöntemle değerlendirilmeleri;
-Maliklere de (aynı ada parselde veya baĢka yerde arazi-arsa ve bina ile takas
yapılarak ya da afet konut sertifikasıyla, kamulaĢtırma bedeli veya aktarım) gibi
seçenekler tanınarak denkleĢtirilmiĢ karĢılıklarının verilmesini öneriyorum.

TaĢınmazlar üzerindeki hakların aktarılmasında sosyal-hukuk devleti ilkesi esas
alınarak, maliklerin barınma, yerleĢim, konut, kent, çevre ve yaĢam hakları ön planda
tutularak değerlendirme ve aktarımları yapılmalıdır.

Yasal düzenlemede kamu ve özel yarar dengesi sağlanmalı, uygulama da verilenlealınanların eĢitlik ve adaletle hakların karĢılığı tam verilmelidir.

Aktarılan taĢınmaz haklarının aktarım alan alanlarda aynı nitelik ve kalitede
koĢullarla olanaklar yaratılarak gerçekleĢtirilmesine özen gösterilerek hazırlanıp
tamamlandıktan sonra yapılması, hak sahipleri karĢılıkları verilmeden eski yerlerinden
çıkarılmamalıdır.

Afet, koruma ve dönüĢüm amaçlı kapsamdaki taĢınmazların değer karĢılıklarıyla,
aktarım alan alanların maliyetlerine yüklenici hakkı ekleyerek bulacakları toplam maliyetin
karĢılığını; aktarım alan alanların yapılanma ve imarında aynen yaratarak fazlası bu iĢlem
sonucunda çıkacak getiriyi gösterecektir. Yerel yönetimler, aktarım alan alanların imara
açılmasıyla yaratılacak imar hakkı sonucunda, bu iĢlem maliyetini baĢa baĢ karĢılıkları
verildiğinde aktarım veren alanlarda kalacak taĢınmazları alacaklardır.

Yerel yönetimler aktarım veren alanlardaki aldığı taĢınmazlarla hem kamu hizmet
mekânlarını geniĢletecek, hem yeĢil alanlar kazandırarak yoğunluğu azaltmıĢ, hem doğal
kültürel varlıkları korumuĢ, imar çarpıklıklarını belli oranda düzeltmiĢ; hem de en önemlisi,
afetlerden insanları kurtararak birinci derecede görevini yapmıĢ olacaktır.

Bu aktarım uygulaması sonucunda, yerel yönetimler hem afetlere karĢı ÇġB
eĢgüdümünde etkin önlemleri almıĢ, korumaları sağlamıĢ, dönüĢüm olanaklarını kullanmıĢ,
sunduğu seçeneklere göre tercihleri yöneterek maliklerin isteklerini yerine getirmiĢ, kamuyu
ve hak sahiplerini maddi kayba uğratmayarak, hem de yasal uyuĢmazlıkları çözerek, hak
sahiplerinin katılımlarını sağlayarak, sosyal hukuk devletinin gereği olan yönetsel
uygulamalarla, ülkenin önemli sorunlarının çözülmesini gerçekleĢtirmiĢ olacaklardır.
YaĢadığımız kentleĢme çizgisinde salt getiriye odaklı dönüĢümler Ģeklinde gerçekleĢen yeni
parçacı yerleĢimler, geriye dönüĢü olmayan fiziki ve toplumsal kayıplar oluĢturmuĢtur.
Kentsel dönüĢüm için önerilen bu modelle birlikte, hem koruma ve yenilemeye hem de
afetlerdeki yıkımları önlemeye yönelik olarak geliĢtirilen daha uygun ve katılımcı
yaklaĢımlar sayesinde yaĢam, barınma, yerleĢim, konut, mülkiyet ve imar haklarına saygılı
sürdürülebilir yerleĢim koĢulları yaratılabilecektir.
27
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
Son sözü, taĢınmaz mülkiyet haklarıyla birlikte, yapılanma-imar hakkı ve barınma, konut,
yerleĢim ve yaĢam haklarının, insan hakları ve sosyal haklarla birlikte, anayasal hak
normları içine alınıp tanımlanmalarının yapılması ülkemizde imar hukuku açısından
zorunluluk göstermektedir. (Kocalar, A.C. 2011b)
Kaynaklar
Kocalar, A.C. 2009. Koruma Amaçlı İmar Planı Uygulamalarında Taşınmaz Mülkiyet ve
İmar Haklarının Aktarımı, YayımlanmamıĢ Doktora Tezi, MSGSÜ, FBE, Ġstanbul.
Kocalar, A.C. 2010d. Koruma Amaçlı Ġmar Planı Uygulanan TaĢınmazlarda Sınırlandırılan
Mülkiyet ve Ġmar Haklarının Değerlendirilerek Aktarımı. Tasarım ve Kuram Dergisi.
MSGSÜ Ġstanbul. Cilt 6, Sayı 9-10 (2010). s. 71-81.
Kocalar, A.C. 2011b. ―Ġmar Anayasası Gereksinimi‖, TMMOB Demokrasi Kurultayı
Yönergesi. YTÜ Oditoryum Ġstanbul 14 Mayıs 2011.
Kocalar, A.C. 2011c. ―Ülkemizde Afetlere KarĢı Ġnsanları TaĢınmazlardaki Hakların
Aktarımı Kurtaracaktır‖, ―Herkes Ġçin Kent, Herkes Ġçin Planlama: Akıllıca, Adaletle,
Yeniden‖, 7. Türkiye ġehircilik Kongresi. YTÜ Ġstanbul: TMMOB ġehir Plancıları Odası
14-16 Kasım 2011.
Kocalar, A.C. 2011d. ―Afetlere KarĢı Önlemlerle, Kentsel Koruma, Yenileme ve
DönüĢümlerde Ġmar Planı Uygulamalarıyla Sınırlandırılan Mülkiyet ve Ġmar Hakları
Aktarım Modeli (MĠHAM) Önerisi‖, Kentsel ve Bölgesel AraĢtırmalar 2. Sempozyumu,
―Planlamanın Dünü, Bugünü, Yarını: Planlamada Yeni Söylem ArayıĢları‖, Kentsel ve
Bölgesel AraĢtırmalar Merkezi (KBAM) ODTÜ Ankara. 8-9 Aralık 2011. s. 105-116.
Kocalar, A.C. 2012a. ―Afet Riski Altındaki Alanların DönüĢtürülmesinde Ġmar Planı
Uygulamalarıyla Sınırlandırılan Mülkiyet ve Ġmar Haklarının Aktarımı‖, Afet Yasası ve
Kentsel DönüĢüm Forumu, ĠTÜ Mimarlık Fak.-TaĢkıĢla, 12.Mayıs, ġPO, Ġstanbul Barosu.
Kocalar, A.C. 2012b. Transferring of Limited Rights Model (TLRM) with the highest
priority in the Theory of Development Plans, Online J. Civil Eng. Urban. Ġran. 2(3): s. 122130.
Afet ve Korumayla Ġlgili Yasal-Yönetsel Çerçeve
22.4.1926 tarihi ve 818 sayılı Borçlar Yasasının 520-541.maddeleri.
15.5.1959 tarihli ve 7269 sayılı Umumi Hayata Müessir Afetler Dolayısıyla Alınacak
Tedbirlerle Yapılacak Yardımlara Dair Kanun (UHMADAĠYYDK) ve DeğiĢiklik getiren
(3956, 31, 52, 4133, 249, 74, 4864, 5543, 518, 5230, 1051, 4649, 5511) sayılı yasalarla,
yürürlükten kalkan 4623 sayılı kanun.
21.7.1983 tarihli ve 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu (KTVKK) ve
1.md.sini değiĢtirip, 17. Maddesine ilgili c fıkrası ekleyen 14.7.2004/5226 sayılı yasa.
29.8.2001 tarihli ve 4706 sayılı Hazineye ait TaĢınmaz Mal Değerlendirme Kanunu.
3.7.2003 tarihli ve 4916 sayılı Hazineye ait TaĢınmaz Mal Değerlendirme Kanunu.
4.3.2004 tarihli ve 5104 s. Kuzey Ankara GiriĢi Kentsel DönüĢüm Projesi Hk.da Kanun.
10.7.2004 tarihli ve 5216 sayılı BüyükĢehir Belediyesi Kanunu.
28
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
8.12.2004 tarihli ve 2273 sayılı Toplu Konut Ġdaresine Yetki Veren Kanun.
4.3.2005 tarihli ve 5302 sayılı Ġl Özel Ġdaresi Kanunu.
16.6.2005 tarihli ve 5366 sayılı Yıpranan Tarihi Kültürel TaĢınmaz Varlıkların Yenilenerek
Korunması ve YaĢatılarak Kullanılması Hakkında Kanun.
3.7.2005 tarihli ve 5393 sayılı Belediye Kanunu ve 24.6.2010 tarihli ve 5998 sayılı yasayla
değiĢtirilen 73. md.si.
18.7.2005 tarihli ve 5403 sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu.
16.5.2012 tarihli ve 6306 s. Afet Riski Altındaki Alanların DönüĢtürülmesi Hk.da Kanun.
29
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
Afete Maruz Bölgelerde KentleĢme
Gökhan KÜRKLÜ1, Gökhan GÖRHAN1
1
AKÜ Mühendislik Fakültesi, ĠnĢaat Mühendisliği Bölümü, 03200, Merkez-Afyonkarahisar,
[email protected], [email protected]
Özet
Afet genel olarak insanlar için fiziksel, ekonomik ve sosyal kayıplar doğuran, normal yaĢamı
ve insan faaliyetlerini durdurarak veya kesintiye uğratarak toplulukları etkileyen doğal,
teknolojik veya insan yapısı olaylardır. Kanuna göre ise deprem, yangın, su baskını, yer
kayması, kaya düĢmesi, çığ, tasman ve benzerlerinin yapılara ve kamu tesislerine genel
hayatı etkileyecek derecede zarar gösteren olaylardır. Her iki tanımdan da anlaĢılacağı üzere
bir olayın afet olarak nitelendirilebilmesi için, insan toplulukları ve insan yerleĢmeleri
üzerinde kayıplar meydana getirmesi ve insan faaliyetlerini bozarak veya kesintiye uğratarak
bir yerleĢme birimini etkilemesi gerekmektedir. Buna göre afet bir olayın kendisi değil
doğurduğu sonuçtur. Afete maruz bölge ise olmuĢ veya olması muhtemel afetlerde olayın
etki alanının belirlenmesi için Bakanlar Kurulu Kararı ile tescil edilen bölgelerdir. Bu tescil
iĢlemi bu bölgede yapılacak resmi ve özel tüm yapıların inĢasına bazı özel koĢullarla izin
vermek veya bu bölgelere yapı ve ikamet yasağı getirmek amacı ile yapılmaktadır. Bu
çalıĢmada mevcut kanunlar ve yeni yasalaĢan Afet Riski Altındaki Alanların
DönüĢtürülmesi hakkındaki kanun ele alınarak, afete maruz bölgelerde kentleĢme ve kentsel
dönüĢüm incelenmiĢtir.
Anahtar Kelimeler: Afet, Afete maruz bölge, Deprem, Kentsel dönüĢüm.
Urbanization in Disaster-Prone Areas
Disasters are events which natural, technological or man-made that stop the normal life and
human activities or its affect communities by interrupting. In general, disasters bring about
the physical, economic and social losses for the people. According to the law, the earthquake,
fire, flood, landslide, rock fall, avalanches, subsidence and such are events that the levels in
damage of the overall life. Since the definition as a disaster of an event, it should be bring
about losses on the human communities with human settlements and it effect on settlement
the corrupting of human activities or by interrupting. According to this, the disaster is not
itself of an event. Therefor an event is a consequence. Disaster-prone areas are registered
regions by the Council of Minister Decision for determination of event impact area in likely
the disaster. This is a formal process for registration in this region some of the special
conditions and special construction of all buildings and residential structures to allow or ban.
In this study, the existing laws and enacted a new law on Regeneration at Disaster Areas
with Risk has been taken. However, in the disaster areas urbanization and urban
transformation were investigated.
Keywords: Disaster-prone area, Disaster, Earthquake, Urban regeneration.
1. GiriĢ
Kentsel dönüĢüm kavramı, bozulma ve çökme olan kentsel alanın ekonomik, toplumsal,
fiziksel ve çevresel koĢullarının kapsamlı ve bütünleĢik yaklaĢımlarla iyileĢtirilmesine
yönelik olarak uygulanan strateji ve eylemlerin bütününü ifade eder. Buna göre, mevcut
Ģehrin yapısına ve burada yaĢayan insanların fiziksel, sosyal ve ekonomik geleceği üzerine
30
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
etki eder (Akkar, 2006). Dolayısıyla kentsel dönüĢüm basit anlamda bir çevre düzenlemesi
ya da ―çarpık yapılaĢmaya‖ indirgenemeyecek kadar birden çok değiĢkeni içerisinde
barındırmaktadır (Ersan, 2012). Kentler zaman içinde değiĢir; yapılar ömürlerini doldurur,
değersizleĢir ve yıkılır. Bu kaçınılmaz bir olgudur. Kentler için önemli olan bu değiĢimin
nasıl ve hangi yöntemlerle yapıldığıdır (GümüĢ, 2008).
Ülkemizde farklı dönüĢüm problemlerine karĢı verilen cevaplarda, genelde dönüĢüm
sorunları fiziksel mekânın dönüĢümüne indirgenmiĢ; dönüĢümün toplumsal, ekonomik ve
çevresel boyutları göz ardı edilmiĢtir (ġiĢman, 2009). Buna göre Türkiye‘deki kentsel
dönüĢüm uygulamalarına baktığımızda kentlileĢme sürecindeki planlama tarihsel olarak beĢ
dönem altında ele alınabilir. Cumhuriyetçi modern imaj yönelimli kentsel yenileme (19231950), endüstriyel modern imaj yönelimli kentsel yenileme (1950-1965), kapitalist endüstri
yönelimli kentsel canlandırma (1965-1980), endüstri-sonrası piyasa-yönelimli kentsel
rönesans (1980-1990), endüstri-sonrası rant-yönelimli kentsel rönesans (1990 - günümüz)
dönemleridir (Polat, 2007). 1990 sonrası yoğun bir Ģekilde anılmaya ve uygulanmaya
baĢlanan kentsel dönüĢüm kavramının temel olarak iki gerekçesi vardır. Bunlardan ilki
ekonomik büyüme, ikincisi ise depremlerdir. Ekonomik büyüme açısından, Türkiye‘ye
bakıldığında inĢaat sektörü her zaman bir can simidi olarak görülmüĢtür. Özellikle son
dönemlerde yapılan çift yollar ve TOKĠ'nin yaptığı atılımlar vs. ile inĢaat sektörü büyük
geliĢmeler kaydetmiĢtir. Ġkinci olarak ise deprem riskine karĢın hem ulusal hem de yerel
bazda önlemler alması gerekmektedir. Kentsel dönüĢüm ise bu noktada yegâne çözüm
olarak görülmektedir (Bayhan, 2011).
Türkiye'de kentsel dönüĢümde ön plana çıkarılan konu daha çok gecekondu alanlarının
dönüĢümüdür. Bu dönüĢüm için kullanılan en yaygın müdahale biçimi ise, kentsel yenileĢme
ya da kentsel canlandırma olmuĢtur. Bugün bu iĢleri yapmak için yoğun Ģekilde kullanılan
TOKĠ, 1984 yılında özellikle dar gelirli ailelere konut üretmek için kurulmuĢ, ülkenin çeĢitli
bölgelerinde kamuya lojman yapımında kullanılmıĢtır. Son yıllarda piyasa için konut üretimi
sağlar hale gelmiĢtir.
2. Afetler
BirleĢmiĢ Milletlerin kabul ettiği ve en genel tanımıyla ―insanlar için fiziksel, ekonomik ve
sosyal kayıplara neden olan, normal yaĢamı durdurarak veya kesintiye uğratarak toplumları
etkileyen ve yerel imkânlar ile baĢ edilemeyen her türlü doğal, teknolojik veya insan
kaynaklı tüm olaylara‖ afet denilmektedir. Bir olayın afet olarak nitelendirilebilmesi için,
toplumları ve yerleĢim birimlerini veya insan faaliyetlerini bozarak veya kesintiye uğratarak
bir yerleĢme birimini etkilemesi gerekmektedir. Yani afet, bu sayılan olayların kendisi değil;
bazen beklenen bazen de aniden doğurduğu sonuçlardır (Kadıoğlu, 2008).
Tehlike, önceden önlem alınmadığı takdirde can ve mal kayıplarına neden olabilecek,
gündelik yaĢamımızı sürdürmemizi engelleyebilecek, doğa veya insan kaynaklı afetleri
tetikleyici ve tekrarlayıcı nitelikte olan olaylara denir. Bunlar deprem, sel, fırtına, çığ, kaya
düĢmesi, heyelan, yangın, patlama gibi olaylardır. Diğer bir değiĢle zarar verebilme
potansiyeli taĢıyan fiziki olay ve olgulardır. Afet = Tehlike gibi görünse de; afet, tehlikenin
sonucudur. Bunun yanında Tehlike = Risk değildir.
Risk, afetlerin yaratabileceği olası zararların etkisi olarak tanımlanabilir. Bu zarar ya da
kayıp olasılığı bölgede yaĢayanların canlarını, evlerini, iĢyerlerini, yaptıkları iĢleri doğrudan
ya da dolaylı olarak etkileyebilecektir. Ayrıca tehlike olasılığına göre kaybedilecek
değerlerin ölçüsünü veya bir olayın doğurabileceği olumsuz sonuçların toplamını ifade eden
31
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
kavramdır. Risk azaltılabilir (Anonim (a), 2012; YavaĢ, 2007). Diğer bir deyiĢle Risk =
Potansiyel kayıplardır.
Bir toplumun, bir yapının veya hizmetin, tehlike oluĢtuğunda görebileceği hasar veya zararın
olası ölçüsü zarar görebilirlik olarak tanımlanmaktadır. BaĢka bir deyiĢle zarar görebilirlik;
―tehlikeye maruz olan bir unsurun ya da unsurlar grubunun tehlikenin meydana gelmesi
halinde, görebileceği, fiziksel, sosyal, çevresel veya ekonomik kayıp ve zararların ölçüsü‖
olarak ta tanımlanabilir (Ergünay, 2009). Bu durumda afet riskinin matematiksel ifadesi Ģu
Ģekildedir:
Risk = Tehlike x Zarar görebilirlik
Afetler, tehlike ile toplumların hassasiyetinin kesiĢmesi ile oluĢur. Bu nedenle afeti
küçültmek için tehlike kaynakları ortadan kaldırılamayacağına göre toplumun hassasiyetini
azaltma yoluna gidilmelidir. Bu nedenle ġekil 1‘de görüldüğü gibi modern afet yönetiminde
fay hatları gibi tehlikeler üzerinde değil, onlara karĢı olan zayıflıklar üzerinde çalıĢılır
(Kadıoğlu, 2008).
ġekil 1. Afet yönetiminde risklerin azaltılması
Türkiye gibi, coğrafi konumu ve iklim özellikleri nedeniyle doğal afet tehlikesi ve riski
yüksek olan ülkelerde, doğal tehlike ve riskleri azaltacak etkin politika ve stratejiler
uygulanmadan sürdürülebilir bir kalkınma uygulanamaz. Bunun yanında, hızlı nüfus artıĢı,
yoğun göç, plansız ve denetimsiz yerleĢme ve sanayileĢme devam ettiği sürece, doğal
afetlerin neden olabilecekleri fiziksel, sosyal, ekonomik ve çevresel zararları da azaltmak
mümkün olmayacaktır (Ergünay, 2009). ġekil 2‘de Türkiye‘de doğal afetlerin yol
açabileceği zarar görebilirlik Ģematik olarak gösterilmiĢtir.
Ülkemizde 2010 yılında hazırlanan BütünleĢik Kentsel GeliĢme Stratejisi ve Eylem
Planı‘nın temel amacı yerleĢmelerimizin yaĢanabilirlik düzeyinin, mekân ve yaĢam
kalitesinin yükseltilmesi ile ekonomik, sosyal ve kültürel yapılarının güçlendirilmesine
yönelik yol haritasının oluĢturulma olarak belirlenmiĢtir. Ülkemizde kentleĢme ve
yerleĢmeye iliĢkin sorun ve potansiyellerden birisi olarak ―Afetlere Dayanıksız KentleĢme‖
gösterilmiĢtir. Buna göre, ülkemizde 1950‘li yıllardan sonra yaĢanan hızlı ve denetimsiz
kentleĢme ve yapılaĢma süreci, kentlerimizin doğal afetler ve insan kaynaklı tehlikelere karĢı
dirençsiz ve savunmasız bir biçimde büyümesine neden olmuĢtur. BaĢta deprem ve sel
olmak üzere doğal afet tehlikelerine maruz alanlarda, yer yer plana ve imar mevzuatına
aykırı geliĢmelere sahne olan kentlerimizde, hızlı kentleĢmeye odaklanmıĢ imar
uygulamaları, risk azaltma yöntemlerini içeren planlama yaklaĢımı ve pratiğinden uzak
kalmıĢ ve kentlerimizde derin ―risk havuzları‖ oluĢtuğu belirtilmiĢtir (Anonim (b), 2010).
32
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
ġekil 2. Türkiye‘de doğal afetlerin yol açabileceği zarar görebilirlik (Ergünay, 2002)
2.1. Ülkemizdeki Doğal Afet Kaynakları
Ülkemizde afetlerin oluĢumunda kaynaklık yapan tehlikelerin baĢında deprem gelmektedir.
Türkiye‘de 1900-1999 yılları arasında 131 tane hasar yapan deprem meydana gelmiĢ ve bu
depremler 398.331 binanın yıkılmasına veya ağır hasara uğramasına ve 65.662 insanın
ölmesine neden olmuĢtur. Bu rakamlar bize son yüzyıllık dönemde Türkiye‘de ortalama her
8 ayda bir hasar yapan bir depremin oluĢtuğunu göstermektedir. Hasar yapan depremler
ortalama olarak her yıl 4.024 binanın yıkılmasına ve 664 insanın ölmesine neden olmaktadır.
Türkiye yüz ölçümünün % 66‘sı I. ve II. derece deprem bölgesidir. Ayrıca nüfusunun %
44‘ü I. derece deprem bölgesinde, % 26‘sı II. derece deprem bölgesinde, % 15‘i III. derece
deprem bölgesinde, % 13‘ü IV. derece deprem bölgesinde ve sadece % 2‘si V. derece
deprem bölgesinde yaĢamaktadır (Özmen, 1999).
Ülkemizde depremlerden sonraki en önemli afet taĢkın olayıdır. TaĢkın, akarsuyun çeĢitli
nedenlerle, doğal yatağından taĢarak çevresindeki arazilere, yerleĢim yerlerine, altyapı
tesislerine ve canlılara zarar vermek suretiyle, etki bölgesindeki tabii yaĢamı da olumsuz
yönde sosyal ve ekonomik kesintiye uğratan olaydır.
Türkiye coğrafik olarak dağlık bir alandır. Türkiye‘nin özellikle Doğu, Güneydoğu ve
Kuzeydoğu Anadolu yerleĢim bölgelerinde meydana gelen çığ olayları, gerek can kaybı,
gerek maddi hasar açısından deprem ve sel felaketlerinden sonra üçüncü derecede önem arz
eden doğal afet konumundadır (Gürer, 2002). Dağlık koĢulların sunduğu rölyef farkı çığ,
heyelan ve kaya düĢmesi gibi tehlikeli, can ve mal kaybına neden olan birçok doğal afetin
oluĢmasına neden olmaktadır. Ülkemiz topraklarının yaklaĢık % 35‘i çığ afetine maruz
kalmaktadır (YavaĢ, 2007).
2.2. Afetler Açısından Kentsel DönüĢüm Mevzuatı
Anayasamızın 56. maddesine göre, herkes, sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaĢama hakkına
sahiptir. 57. maddeye göre de devlet, Ģehirlerin özelliklerini ve çevre Ģartlarını gözeten bir
planlama çerçevesinde, konut ihtiyacını karĢılayacak tedbirleri alır, ayrıca toplu konut
teĢebbüslerini destekler.
33
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
5237 sayılı Türk Ceza Kanunu‘nun 152. maddesine göre mala zarar verme suçunun, yangına,
sel ve taĢkına, kazaya ve diğer felaketlere karĢı korunmaya tahsis edilmiĢ her türlü eĢya veya
tesis hakkında iĢlenmesi hâlinde, fail hakkında bir yıldan altı yıla kadar hapis cezasına
hükmolunur. Aynı kanunun 170. Maddesine göre kiĢilerin hayatı, sağlığı veya malvarlığı
bakımından tehlikeli olacak biçimde ya da kiĢilerde korku, kaygı veya panik yaratabilecek
tarzda; yangın çıkaran, bina çökmesine, toprak kaymasına, çığ düĢmesine, sel veya taĢkına
neden olan kiĢi, altı aydan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. 171. Maddeye göre de
taksirle; yangına, bina çökmesine, toprak kaymasına, çığ düĢmesine, sel veya taĢkına neden
olan kiĢi, fiilin baĢkalarının hayatı, sağlığı veya malvarlığı bakımından tehlikeli olması
hâlinde, üç aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
7269 sayılı Afet Kanununca su baskınına, yer sarsıntısı, yer kayması, kaya düĢmesi ve çığ
gibi afetlere uğramıĢ veya uğrayabilir bölgeler ilgili bakanlıklarca belirlenir. Tespit ve
bunlardan Ģehir ve kasabalarda meydana gelen ve gelebileceklerin sınırları imar planına,
imar planı bulunmayan kasaba ve köylerde de belli edildikçe harita veya krokilere iĢlenmek
suretiyle, afete maruz bölge olarak Ġmar ve Ġskân (Çevre ve ġehircilik) Bakanlığının teklifi
üzerine Bakanlar Kurulunca kararlaĢtırılır. Mahalli Ģart ve özellikler dolayısıyla yangın
afetine uğraması muhtemel olan sahalar, Ģehir ve kasabalarda belediye meclisleri, köylerde
ihtiyar heyetleri tarafından tespit ve kaymakamların mütalaası alındıktan sonra valilerin
tasvibi üzerine ilgili bölgelerde ilan olunur.
7269 sayılı kanunun 14. maddesine göre yapılaĢma için yasak bölge sayılan yerlerde bina
yapılamaz ve mevcut binalar onarılamaz. Ayrıca yapımının üzerinden 30 yıl geçmemiĢ
yapay dolgu zeminler üzerinde, özel olarak zemin iyileĢtirmesi yapılmadıkça, ya da gerekli
temel tipi uygulanmadıkça bina yapılamaz. Çığ düĢmesi, kaya düĢmesi, ya da yer kayması
afetlerinden herhangi birine uğrayan ve bu afetlerden biri için afet bölgesi olduğu kararname
ile tespit ve ilan edilen yerlerde bina yapılamaz ve mevcut binalar onarılamaz.
Sel ve taĢkınlar ile ilgili olarak 4373 sayılı kanunun 3. maddesine göre, taĢkına uğrayan ve
uğraması muhtemel sahaların tespiti ve bu sahaların iskâna kapatılarak, taĢkına neden olacak
mevcut yapılar var ise kaldırılması konusu hükme bağlanmıĢtır.
Ülkemiz için günümüze kadar değiĢik deprem bölgeleri haritaları hazırlanmıĢtır. Bunlardan
ilki, Pamir tarafından 1948 yılında yayınlanan Dinamik Jeoloji kitabında bulunmaktadır.
Resmi olarak ise yürürlüğe giren ilk harita 1963 tarihli Türkiye Deprem Bölgeleri haritasıdır.
Her iki haritada Kuzey Anadolu Fay Zonu, Batı Anadolu Graben Havzaları ve Doğu
Anadolu Fay Zonu görülmekte fakat depremin makro sismik etkilerinin uzaklıkta değiĢtiği
göz ardı edilerek 1. derece deprem bölgeleri ile deprem tehlikesi olmayan bazı yerler yan
yana görülmektedir. 1972‘de yürürlüğe giren harita bir önceki haritada bulunan sakıncaların
bir bölümünü ortadan kaldırmanın yanında Türkiye‘yi beĢ deprem bölgesine ayırarak
tanımlamıĢtır (Eyidoğan, 1993).
En son olarak günümüzde de kullandığımız deprem haritası 1996 yılında yürürlüğe girmiĢtir.
Daha önceki haritalar hissedilen ve beklenen en yüksek Ģiddet değerlerine göre deterministik
esasa dayanırken bu yeni harita olasılık hesabına göre hazırlanmıĢtır. Buna göre 50 yıllık
ekonomik ömrü içinde bir yapı %10 aĢılma ihtimaline sahip olacaktır (Anonim (c), 1996).
Bu haritadaki deprem bölgelerinde yapılacak resmi ve özel yapıların tabii olacağı teknik
Ģartlar deprem bölgelerinde yapılacak yapılar hakkındaki yönetmelikle belirlenmiĢtir. Bu
Ģekilde 1998 sonrası yapılan binalarda deprem bölgelerinde güvenli yapılaĢma büyük ölçüde
sağlanmıĢtır. Resmi gazetede 1997‘de yayınlanıp 1998‘de yürürlüğe giren Afet Bölgelerinde
Yapılacak Yapılar Hakkında Yönetmelik 7269 sayılı kanuna göre afet bölgelerinde yeniden
34
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
yapılacak, değiĢtirilecek, büyütülecek veya esaslı tamir görecek bütün yapıların teknik
Ģartlarını ortaya koymak için hazırlanmıĢtır. Bu yönetmelikte afet ifadesi su baskını, yangın
ve deprem kavramlarına karĢılık gelmektedir. Su baskını ve yangın afetlerinden korunma ile
ilgili olarak çok kısa bilgi veren yönetmelik tamamen depreme dayanıklı yapı tasarımı
konusuna yoğunlaĢmıĢtır. Bu yönetmelik 2007 yılında revize edilecek yeni adıyla yürürlüğe
girmiĢ içeriği ile uyumlu olarak Deprem Bölgelerinde Yapılacak Binalar Hakkında
Yönetmelik (DBYBHY-2007) olarak yayınlanmıĢtır. Aynı yıl diğer bir afet olan yangın ile
ilgili olarak da bir yönetmelik çıkmıĢ; fakat su baskınları için benzer bir yönetmelik
hazırlanmamıĢtır.
Kentsel dönüĢüm ve afet yönetimi için önemli noktalardan biri konunun yasal ve yönetsel
boyutudur. Afet durumunda kurumlar arasındaki koordinasyonun sağlanamamasından
dolayı Afet ve Acil Durum Yönetimi BaĢkanlığı (AFAD) 2009 yılında BaĢbakanlığa bağlı
olarak kurulmuĢtur. Afetler açısından kentsel dönüĢümde yaĢanılan sıkıntılardan biri olan
yasal-yönetsel durumun baĢarılı, katılımcı bir kentsel dönüĢümün gerçekleĢtirilebilmesi
yasal çerçevenin gözden geçirilmesi gerekmektedir. Zira yasayla düzenlenmemiĢ ve yönetsel
olarak desteklenmeyen bir kentsel dönüĢümün hayata geçirilmesi zorlaĢmaktadır. Kentsel
dönüĢümde merkezi yönetimden beklenen en büyük adım, yasal-yönetsel açıdan gerekli olan
değiĢimi gerçekleĢtirmesi olacaktır (Kalağan, 2012). Bu maksatla 2012 yılında 6306 sayılı
Afet Riski Altındaki Alanların DönüĢtürülmesi Hakkında Kanun çıkarılmıĢtır.
6306 sayılı kanunda geniĢ bir yetkiye sahip olarak Çevre ve ġehircilik Bakanlığı
belirlenmiĢtir. Kanun hedef olarak inĢası, kullanım ömrü ve hasar durumu göz önüne
alındığında riskli olan yapıları; zemin yapısı veya üzerindeki yapılaĢma sebebiyle can ve mal
kaybı riski taĢıyan riskli alanları seçmiĢtir. Buna ek olarak uygulama bütünlüğü bakımından
riskli guruplara girmeyen yapılarda kanun hükümlerine tabi olmaktadır.
Riskli alanların tespitinde alanın zemin raporu veya üzerindeki yapılaĢma ilgili teknik rapor,
daha önceden meydana gelmiĢ olan afetlere iliĢkin bilgiler, krokiler, bina sayısı ve nüfus,
haritalar ve var ise sit alanı ile ilgili bilgiler yer almalıdır. Bunun yanında kanun riskli
alanların belirlenmesinde herhangi bir hızlı değerlendirme yöntemi içermemektedir.
Riskli yapılar, lisanslandırılacak üniversiteler, inĢaat, jeoloji ve jeofizik odaları, yapı
denetim kuruluĢları tarafından tespit edilecekler. Bu tespit iĢlemi DBYBHY-2007‘nin
mevcut binaların değerlendirilmesi ve güçlendirilmesi baĢlıklı 7. bölümünde belirtilen
hükümlere göre yapılacaktır. Fakat DBYBHY-2007‘nin bu bölümü sadece bina tipi yapıları
kapsamakta ve yapı sistemi olarak da ahĢap binaları içermemektedir.
Bu kanuna göre yapılacak çalıĢmalarda diğer kanun hükümlerinin ve koruyucu kanunların
aykırı hükümleri uygulanamaz. 2577 sayılı Ġdari Yargılama Usulü Kanunu uyarınca dava
açılabilir; fakat bu davalarda yürütmenin durdurulmasına karar verilemez. Pazarlık usulü
ihale yapılabilir.
3. Riskli Alanlar Ġle Ġlgili GeçmiĢ Örnekler
Özvan vd. 2005‘de yaptıkları çalıĢmada, Van ili yerleĢim alanındaki sıvılaĢma riski ve
bölgenin depremselliği göz önüne alındığında bölgenin zemin özellikleri yönünden riskli
olduğu ve olası yüksek magnitüdlü bir depremde büyük hasarlar ve can kayıplarının
meydana gelebileceği belirlemiĢtir. Yılmazer vd, 2004 de, Van yerleĢim alanı için mevcut
yerleĢkenin güneyinde bulunan Erdemkent sahasını önermiĢlerdir. Erdemkent sahası; taĢıma
gücü, deprem ve sel sorunu olmayan yüksek dayanım gücüne sahip Traverten kayalarından
35
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
oluĢmaktadır. Van ilinde, FEMA-154 hızlı değerlendirme sistematiğine göre analiz edilen
yapıların kalitesi son derece düĢük bulunmaktadır. ġehir merkezinde olası bir yüksek
magnitüdlü depremde gerçekleĢebilecek yıkımların incelenen diğer bölgelere göre (Ġmarsız
ve kaçak iç bölge, Ġmarsız göle yakın bölge), çok daha yüksek olacağı tahmin edilmektedir
FEMA-154, düĢük kaliteli yapıların rehabilitasyonunu önermektedir. Ancak, Van ili
dahilinde yapı kalitesinin çok düĢük oluĢu ve zemin özelliklerinin kötü olması sebebiyle
sistematik bir yeniden yapım faaliyeti gerektireceği belirlenmiĢtir (Tapan, 2003).
2011 Van Depremin ardında ise bu ön görülerin tamamı gerçekleĢmiĢ, riskli alanda hem
mevcut yapı stoku hem de zemin yapısından dolayı afet gerçekleĢmiĢ rezerv yapı alanı
olarak önerilen Erdemkent‘te hasar meydana gelmemiĢtir.
17 Ağustos 1999 Depremi‘nde Yalova‘da en fazla binanın yıkıldığı yer olan Hacı Mehmet
Ovası‘na 2000‘e yakın insanın yaĢamını yitirmesinden sonra ―ölüm ovası‖ benzetmesi
yapılmıĢ ve Önlem ġartlı Alan statüsünde iki kat sınırı getirilmiĢtir. Ancak TOKĠ 2006
yılında kendi imar planını yaparak ovaya dört katlı konutlar inĢa etmeye baĢlamıĢtır. 2008
yılında 1152 konut tamamlanarak hak sahiplerine teslim edilmiĢtir. TOKĠ inĢaatı
tamamlandıktan sonra bölge, inĢaat sektörünün gözdesi haline gelmiĢtir. TOKĠ, bodrum +
zemin + üç kat inĢa edilen bloklar 65 santimetre çapında, 11 metre boyunda fore kazıklı
derin temellere taĢıtılmıĢtır açıklamasını yapmıĢtır (Ġnce, 2012).
Bu olayda dikkat çekilmesi gereken iki olgu vardır. Birincisi; ülkemiz topraklarının %
30'unu ovalar oluĢturmaktadır. Ne yazık ki Ģehirler, sanayi ve büyük mühendislik yapılarının
birçoğu, depreme neden olan aktif fayların oluĢturduğu ya da depremin yıkıcı etkisini
büyüten ovalarda yer almaktadır (Anonim (d), 2003). Ġkincisi ise ülkemizdeki mühendislik
yaklaĢımının en dikkat çekici önermelerinden biri olan her yerde yapı yapılabileceği fikrine
dayanmaktadır. Buna göre, jeolojik sakınca verisine dayanarak yapı yapılmasını yasaklamak
doğru bir mühendislik çözümü değildir. Doğrusu, her yerde yapı yapılabileceğini, ancak
jeolojik sakınca olan yerlerde yapı maliyetinin yükseleceğini kabul etmektir. Ülkemizde
benimsenen bu yaklaĢım Japonya‘da yanlıĢlanmıĢ bulunmaktadır. Mühendisliğin her engeli
aĢmaya yeterli olmayabileceği, yükselen yapı maliyetleri karĢılanmak koĢuluyla her yere
yapı yapılmasının doğru olmadığı görülmüĢtür. Sonuç olarak, bütün riskleri bertaraf etmenin
yolu kendi baĢına iyi mühendislikten geçmemektedir (Demirdizen, 2011).
4. Sonuçlar ve Öneriler
Afete maruz bölgelerde ve afet açısından yurt genelinde yapılan kentsel dönüĢüm
uygulamalarında yegane motivasyon kaynağı baĢta deprem olmak üzere afetlerle mücadele
olmalıdır. Bu mücadele kapsamlı doğal afet risk yönetimi içerisinde sürdürülerek geniĢ bir
bakıĢ açısı ve kapsamlı çalıĢmalar ile yürütülmelidir. Kentler sadece deprem afetleri
açısından değil sel, çığ ve yangın gibi diğer afetler de göz önüne alınarak değerlendirilmeli
ve deprem haritasında olduğu gibi diğer afetler içinde haritalar hazırlanmalı ve zaman
kaybetmeden bütünleĢik afet tehlike haritaları oluĢturulmalıdır.
36
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
Kaynaklar
2709 Sayılı Kanun, 1982, ―Türkiye Cumhuriyeti Anayasası‖.
28374 Sayılı Resmi Gazete, 2012, ―Afet Riski Altındaki Alanların DönüĢtürülmesi
Hakkında Kanunun Uygulama Yönetmeliği‖.
4373 Sayılı Kanun, 1943, ―TaĢkın Sulara ve Su Baskınlarına KarĢı Korunma Kanunu‖.
5237 Sayılı Kanun, 2004, ―Türk Ceza Kanunu‖.
6306 Sayılı Kanun, 2012, ―Afet Riski Altındaki Alanların DönüĢtürülmesi Hakkındaki
Kanun‖
7269 Sayılı Kanun, 1959, ―Umumi Hayata Müessir Afetler Dolayısıyla Alınacak Tedbirlerle
Yapılacak Yardımlara Dair Kanun‖.
ABYYHY, 1997, ―Afet Bölgelerinde Yapılacak Yapılar Hakkında Yönetmelik‖
Akkar, M., Z., 2006, ―Kentsel dönüĢüm üzerine Batı‘daki kavramlar, tanımlar, süreçler ve
Türkiye‖, Planlama 2006/2.
Anonim (a), 2012, AFAD Tokat, 2012, ―Afet Risk Yönetimi‖, 15.06.2012.
Anonim (b), 2010, Kentges, 2010, ―BütünleĢik Kentsel GeliĢme Stratejisi Ve Eylem Planı‖
Anonim (c), 1996, ―Türkiye Deprem Bölgeleri Haritası‖, Bayındırlık ve Ġskân Bakanlığı.
Anonim (d), 2003, ―Tunceli-Elazığ-Adıyaman Deprem ve KentleĢme Konferanslar Serisi
Sonuç Bildirgesi‖ TMMOB Jeoloji Mühendisleri Odası.
Bayhan, B., 11.11.2011, ―Romantik Plancılardan Kentsel DönüĢüm Konusunda Alınması
Gereken Dersler‖, Arkitera.com
DBYBHY, 2007, ―Deprem Bölgelerinde Yapılacak Binalar Hakkında Yönetmelik‖
Demirdizen, E., 2011, ―Japonya Depreminden Türkiye Ġçin Kent Planlama Dersleri‖, 29-30
Nisan TMMOB Bursa 3. Kent Sempozyumu.
Ergünay O., 2002, ―Afete Hazırlık Ve Afet Yönetimi‖, AFOM, Ankara.
Ergünay, O., 2009, ―Doğal Afetler Ve Sürdürülebilir Kalkınma‖, Deprem Sempozyumu, 1112 Kasım, Bolu.
Ersan, N., 22.02.2012, ―Kentsel DönüĢümün Amacı Yeni Zenginler Yaratmak Olmamalı‖,
Yapı denetim ve ekspertiz dergisi, ydedergi.com.
Eyidoğan H., Güçlü U., 1993, ―Türkiye Deprem Bölgeleri Haritasının Evrimi ve Yeni Bir
Harita için Öneri‖, Jeofizik7, 95-108.
GümüĢ K., 2008, ―Kent'ten geriye ne kalacak?‖, Radikal 2, 20.01.2008.
37
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
Gürer, i., 2002, ―Türkiye‘de YerleĢim Yerlerine Yönelik Kar Ve Çığ Problemleri‖, TMH,
Sayı 420.
Ġnce E., 2012, ―'Ölüm ovası'na konut furyası‖, 20.07.2012 Radikal Gazetesi.
Kadıoğlu, M., 2008: Modern, BütünleĢik Afet Yönetimin Temel Ġlkeleri; Kadıoğlu, M. ve
Özdamar, E., (editörler), ―Afet Zararlarını Azaltmanın Temel Ġlkeleri‖; s. 1-34, JICA
Türkiye Ofisi Yayınları No: 2, Ankara.
Kalağan, G., Çifçiti, S., 2012, ―Kamu-Özel Sektör ĠĢbirliğinin Kentsel Mekâna Yansıması:
Kentsel DönüĢüm Örneği Ve Yeni Aktörler‖, Sosyal Ve BeĢeri Bilimler Dergisi, Cilt 4,
No 2, 2012 ISSN: 1309-8012.
Özmen, B., Nurlu, M., 1999, Deprem Bölgeleri Haritası ile Ġlgili Bazı Bilgiler, TMMOB
Jeoloji Mühendisleri Odası Haber Bülteni, Sayı: 99/2-3, sayfa 32-35, Ankara
Özvan, A., Akkaya, Ġ., Tapan, M., ġengül, M., A., 2005, ―Van YerleĢkesinin Deprem
Tehlikesi Ve Olası Bir Depremin Sonuçları‖, Deprem Sempozyumu, 23-25 Mart.
Polat, S., Dostoğlu, N., 2007, ―Kentsel DönüĢüm Kavramı Üzerine: Bursa‘da Kükürtlü Ve
Mudanya Örnekleri‖, Uludağ Ü, Müh-Mim Fakültesi Dergisi, Cilt 12, Sayı 1.
ġiĢman, A., Kibaroğlu, D., 2009, ―Dünyada Ve Türkiye‘de Kentsel DönüĢüm
Uygulamaları‖, TMMOB Harita ve Kadastro Mühendisleri Odası, 12. Türkiye Harita
Bilimsel ve Teknik Kurultayı, 11-15 Mayıs 2009, Ankara.
Tapan, M., 2003. ―Deprem Etkilerinin YerleĢim Birimleri Üzerindeki Etkilerinin TahminiVan Örneği‖. Gebze YTE, Mühendislik ve FBE (Yüksek Lisans Tezi), Gebze, Kocaeli.
YavaĢ, M., Ö., ġahin, D., 2007, "Türkiye‘de Çığ Afeti Zararlarını Azaltma ÇalıĢmaları‖,
TMMOB Afet Sempozyumu, 5-7 Aralık, Ankara.
Yılmazer, Ġ., ġenol, M., Özvan, A., Biçek, C., 2004. ―Van Toplu Konut Sahalarının
Jeoteknik Değerlendirilmesi‖, 57. Jeoloji Kurultayı, 2004. S 177-178, 8-12 Mart.
38
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
Spatial Urban Structure and Crime in Kaunas City
Irina Matijošaitienė1, Kęstutis Zaleckis1, Inga Stankevičė2, Kristina Navickaite1 and
Jolita Sinkiene3
1
Kaunas University of Technology Faculty of Civil Engineering and Architecture
Department of Architecture and Land Management, Studentu str. 48, 51367 Kaunas,
Lithuania, [email protected], [email protected],
[email protected]
2
Kaunas University of Technology Faculty of Social Scienses Department of Strategic
Management, K.Donelaičio st. 20, 44239 Kaunas, Lithuania, [email protected]
3
Kaunas University of Technology Faculty of Social Scienses Department of Regional
Development, K.Donelaičio st. 20, 44239 Kaunas, Lithuania, [email protected]
Abstract
A city without crime – is one of the main challenges of sustainable urban planning.
Sustainable city has also to satisfy both needs of society and individual person, inhabitants
and guests of the city. Though, people do not feel happy and satisfied in the unsafe
environment. The safety of urban environment was measured through the research of
various types of crime in public open spaces. The analysis of location of points of crime on
the map of Kaunas city demonstrates that some spaces are more safe than others. The
question is: Can urban structure cause crime in certain places? The research lies on the
hypothesis that urban patterns of high and low-activity are somehow related to urban crime.
Space syntax method and statistical approach to the data were applied for the verification of
the hypothesis. According to space syntax, local and global integration, choice, control, fast
choice and depth values of open urban spaces were measured. The calculated correlations
between these social-spatial characteristic of urban structure and crime rates proved the
hypothesis. Finally the recommendations for city planners were proposed on how to reduce
crime in a city by implementation of urban planning.
Keywords: Urban Structure, Crime, Space Syntax, Correlation Analysis, Kaunas.
1. Introduction
Cities are dynamic, movement-based systems, in which movement is a basement for the
formation of street network (Hillier and Sahbaz 2011). According to B. Hillier (Hillier and
Sahbaz 2011) ―the street network creates a basic pattern of movement flows, and these flows
then shape land use choices‖. Different land use zones with various street network have
different people movement and behavior character. Some zones are busier, with more people
activity and movement, and others are more quite. Accordingly, the analysis of people
behavior on street network in these zones would let us know about the character, potentials
and threats in these zones. The zones and street networks with high acticity shape the
foreground of urban pattern, and zones with low activity shape the background of urban
pattern. One of the objectives of this research is to identify if the foreground or background
of urban pattern or both are responsible for more crime. Crime happen in both private spaces
(flats, houses, sites) and public spaces (streets, squares, parks, yards etc.). In this research we
concentrate on the crime in open public spaces. We call streets, pedestrian paths, squares,
parks, passings and other public spaces (which are not inside a building and in which
pedestrians move) open public spaces. Open public space can and should be analyzed from
39
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
two points of view: inhabitants and strangers. According to B. Hillier, on one hand strangers
are seen as a source of safety, and on the other hand as a source of danger (Hillier 2004).
There are two schools of thought about humans, urban space and crime. The first one is
proposed by J. Jacobs, who says that ―strangers passing through spaces, as well as
inhabitants occupying them, form part of an ‗eyes on the street‘ natural policing mechanism
that inhibits crime‖ (Hillier and Sahbaz 2009). The second opinion is by O. Newman, who
states that ―having too many people in spaces creates exactly the anonymity that criminals
need to access their victims, and so dilutes the ability of residents to police their own
environment‖ (Hillier and Sahbaz 2009). It is obviously true that the more passengers pass
through the space the more the space is controlled by them and moreover, it could be called
more safe than uncontrolled spaces. For criminals it would be harder to commit a crime in a
public space wich is observed by passengers and inhabitants of surrounding buildings. On
the other hand, overcrowded streets can be a good target for pickpockets. Therefore, urban
structure has to be analyzed from the point of view of various types of crimes.
The urban structure is constructed of the spatial pattern which is closely related to social
pattern. Due to this fact we must analyze both dimensions of urban crime: spatial and social.
Space syntax method enables us to take into consideration both spatial and social patterns of
crime. The method also reveals that some public spaces are safer than others. Therefore, this
research seeks to identify how urban spatial pattern correlates and affects urban crime.
The research presented in this paper is based on space syntax theory and method (Hillier
2007; Hillier and Hanson 1989). Space syntax helps us to identify, represent, and measure
the social spatial relationships in urban environment (Peponis 2005). This kind of research
of crime though the prism of the urban social spatial structure on the basis of space syntax
method has never been conducted in Lithuania. Though, sientists of such countries as the
UK (B. Hillier, J. Hanson etc.), USA (J. Peponis, A. Carpenter etc.), as well as Brazil,
Turkey, Germany, Holland, Denmark, Poland use space syntax method more widely for the
analysis of urban crime and for the making of forecasts. B. Hillier and O. Sahbaz made a
wide research of crime and urban structure in London city (Hillier and Sahbaz 2009). A. van
Nes and M.J.J. López analyzed the relation between urban structure and thefts from cars in
some Dutch cities (van Nes and López 2010; López and van Nes 2007). C. Monteiro and
C.P. Iannicelli studied robberies and thefts through the urban structure of Recife city in
Brazil (Monteiro and Iannicelli 2009). A. Awtuch investigated the dependence of safety in
residential blocks and spatial urban structure in Gdansk, Poland (Awtuch 2009). E. Friedrich
with a group of scholars made a research of anti-social behaviour through the prism of urban
configuration (Friedrich et al. 2009).
The criminogenic situation in Lithuanian cities is not very good. Even the amount of
registered crime is low in comparison with other European countries, the amount of latent
crime is very high. Ġn Lithuania the investigation of urban crime and its prevention is beeing
conducted by the Institute of Law and some Lithuanian universities. However, in most cases
they define just statistical situation and tendencies, without taking into account territorial
coherences on a level of the whole city or its spacial properties. Space syntax method
enables us to investigate relations between urban structure and crime. Ġt is also possible to
use the method for the reduction of crime by restructuring urban spaces. This new approach
to urban crime through the prism of urban planning enables us to analyze the present
situation and to forecast crime increase or reduction in various urban patterns.
40
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
2. Data and Methods
Crime in the open public spaces of Kaunas city is the object of this research. Kaunas is the
second largest city in Lithuania with a population of 330 742 inhabitants on a territory of
157 km2. According to statistical data Kaunas demonstrated the biggest positive alteration in
the quantity of grievous bodily harm during 2004-2009 years. It still remains the third unsafe
Lithuanian city. Kaunas (as other bigger cities also) has a higher level of robbery which was
registerd during 2004-2010, though in 2010 there were more than twice less robberies in
comparison with 2005. Since 2008 a tendency of decrease of public nuisance is beeing
observed, though since 2004 till 2010 Kaunas remains a very definite leader in the quantity
of public nuisance among other Lithuanian cities. Also since 2005 an increasing level of
thefts is registered in Kaunas (Europos … 2012; Lietuvos … 2012; Kurapka et al. 2005).
The comparative evaluation of the quantity of all the types of crime occurred in Kaunas city
let us conclude that robberies, public nuisances (as crime) and thefts are the most common
crime types in Kaunas.
Space syntax method was applied for the analysis of urban structure of Kaunas city.
According to the method open public spaces are crossed by axial lines until there was no one
space which was not crossed by an axial line. Thus, the axial maps are beeing prepared. The
axial maps consist of the ―longest anf fewest straight lines that go throught all convex spaces
and make all axial links‖ (Hillier et al. 1987; Topcu and Kubat 2007). The axial structure is
one-dimensional and it ―describes the degree to which any space extends linearly‖ (Topcu
and Kubat 2007). Axial structure propose us the information about where passengers might
go in the system, hereby it is related to movement. According to the method, connectivity,
control, global depth, fast choice, global integration, local integration R2 and local
integration R3 maps have to be prepared for the social spatial analysis of urban structure of
Kaunas city.
Connectivity is a local characteristic which lets us know about the direct connection of
spaces. Connectivity is defined as the number of nodes that connect directly to a given node
(Raford and Ragland 2004).
Control measures the degree of control, when one axis controls the entrance to and from
other axes which are directly linked.
Depth defines the number of steps from any node to any other node (Raford and Ragland
2004). Depth is related to the integration. According to B. Hillier the integration of axial
lines correlates well with the number of pedestrians found to be walking along the axial line
(Hillier et al. 1993). Integration measures how easily accessible a node is from other nodes
in the system (Raford and Ragland 2004). Integration can be measured at a global scale by
the choosing the radius Rn, in this case a person can reach all the segments in the system.
We can also analyze local integration at various scales (R1, R2 etc.), in this case a person
has to make one turn (R1) or two turns (R2) or more turns to reach the segment.
Fast choice shows how many times an axis is beeing used in comparison with all the shortest
paths.
Kaunas City Police Commissariats provided a register of criminal acts (according to the both
Codes of Criminal (CC) and Administrative Rights Violations (ARVC)), committed in
41
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
Kaunas city during 2010-2011, which included 3440 incidents according to the following
types of criminal acts:

Profanation of the national symbols (0) (CC Code);

Crimes against human life (2) (CC Code);

Crimes against human health (264) (CC Code);

Crimes against human sexual freedom and immunity (280) (CC Code);

Theft of motor vehicles (0) (CC Code);

Theft from cars (1374) (CC Code);

Other thefts (478) (CC Code);

Robbery (433) (CC Code);

Intentional damage to or destruction of property (140) (ARVC Code);

Cruel animal treatment (0) (ARVC Code);

Damage to streets, their buildings and installations (24) (ARVC Code);

Small-scale hooliganism (293) (ARVC Code);

Hooliganism by juvenile offenders (149) (ARVC Code);

Illegal shooting from a gun (0) (ARVC Code);

Drinking alcohol in public places or an apparition there while being drunk (3)
(ARVC Code);

Prostitution or repayable usage of the services (0) (ARVC Code).
Correlation analysis was applied to assess relations and strength of relations between various
types of crimes and urban structure of Kaunas city. The variables describing the quantity of
crimes and social spatial characteristics of urban structure (connectivity, control, depth etc.)
are scale. Therefore, Pearson (it assesses the strength of the linear relationship between
variables) and Spearman‘s rho (it describes the strength of relation from point of view of
monotony) correlation coefficients were calculated. Values of both correlation coefficients
range from -1 to +1, where a very strong relation appears when the value is -1 or +1, and a
value of 0 means absolutely no relation.
3. Result and Discussion
For the identification of various charasteristics of urban structure axial maps of Kaunas city
were prepared: connectivity, control, global depth, fast choice, global integration, local
integration R2 and local integration R3. Ġn these maps open public spaces, such as streets,
pedestrian paths etc., are presented as axes. For each axis the number of various types of
crimes was calculated.
42
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
Correlation analysis reveals strong correlations between the total number of all the crime
types and these types of crimes: theft from cars rs=0.647** (p=0.000<α=0.05) and
rp=0.768** (p=0.000<α=0.05), crimes against human health rp=0.619** (p=0.000<α=0.05),
other thefts rp=0.747** (p=0.000<α=0.05), robberies rp=0.674** (p=0.000<α=0.05), smallscale hooliganism rp=0.532** (p=0.000<α=0.05). It can mean that theft from cars, crimes
against human health, other thefts, robberies and small-scale hooliganism can define almost
the total situation of crime in Kaunas city. There is also a strong correlation between smallscale hooliganism and hooliganism by juvenile offenders rp=0.579** (p=0.000<α=0.05).
This relation may demostrate that the most part of small-scale hooliganism is done by
juveniles. Ġt is also worth to mention that between some variables there is no correlation or a
very weak correlation r=0.001. This is due to the fact that some Commissariats did not
provide us or provided with a small part of information about certain types of crimes.
From the calculation results on all the types of crimes and social spatial characteristics of
urban structure in Kaunas city we see that only some types of crime mentioned in Table 1
weakly correlate with some social spatial characteristics. There are no correlations or very
weak correlations between other types of crimes and social spatial characteristics. There is
absolutely no relation between control and theft of motor vehicles rp=0.000**
(p=0.000<α=0.05). Ġt is worth to mention that the correlation value between all types of
crimes and depth are negative. Ġt means that the higher is the value of global depth the lower
is the value of crime types, and vice versa. According to the correlation values from the
Table 1 for the further analysis of urban crime through urban structure in Kaunas city the
following social spatial characteristics should be taken into account:

Connectivity for the analysis and prediction of crimes against human health, theft
from cars, intentional destruction of or damage to property, small-scale
hooliganism and hooliganism by juvenile offenders;

Control for the analysis and prediction of theft from cars, small-scale hooliganism
and hooliganism by juvenile offenders;

Depth for the analysis and prediction of theft from cars;

Fast choice for the analysis and prediction of crimes against human health, theft
from cars and small-scale hooliganism;

Global integration for the analysis and prediction of theft from cars.
43
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
Table 1. Pearson and Spearman’s rho values (weak relations are marked by grey colour)
Types of crime
Correlation
coefficients
Connectivity
Control
Depth
Fast
choice
Global
integration
Local
integration
R2
Local
integration
R3
Crimes against
human health
Pearson
.202**
.187**
-.043**
.209**
.053**
.123**
.103**
Spearman
.098**
.064**
-.047**
.095**
.060**
.090**
.087**
Pearson
.307**
.234**
-.106**
.240**
.123**
.188**
.168**
Spearman
.158**
.054**
-.211**
.042**
.213**
.174**
.182**
Pearson
.250**
.178**
-.086**
.160**
.110**
.132**
.122**
Spearman
.079**
.022**
-.120**
.013
.129**
.089**
.098**
Pearson
.353**
.284**
-.097**
.205**
.111**
.176**
.154**
Spearman
.124**
.054**
-.157**
.044**
.149**
.128**
.135**
Pearson
.324**
.250**
-.086**
.098**
.096**
.165**
.142**
Spearman
.097**
.040**
-.120**
.039**
.112**
.104**
.104**
Theft from cars
Intentional
destruction of or
damage to
property
Small-scale
hooliganism
Hooliganism by
juvenile
offenders
**. Correlation is significant at the .01 level (2-tailed).
For the graphical analysis of social spatial characteristics and crime types which correlate
together connectivity, control, depth, fast choice and global integration maps of Kaunas city
were drawn (Fig. 1-5). The prepared maps were covered by the maps of location of crimes
which correlate with certain social spatial characteristics. The black axes in the maps
represent the foreground network of high-activity linked centers while grey axes reprent the
background network of lower activity spaces. The maps demonstrate that the most part of
foreground is covered by crimes which correlate with a certain social spatial characteristic. Ġt
means that more crimes against human health, theft from cars, intentional destruction of or
damage to property, small-scale hooliganism and hooliganism by juvenile offenders happen
in the foreground network of Kaunas city.
44
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
Fig. 1. Connectivity of Kaunas city (5% of the most connecting axes are coloured in black.
Location of commited crimes against human health, thefts from cars, intentional destruction
of or damage to property, small-scale hooliganism and hooliganism by juvenile offenders
are marked as green points)
Fig. 2. Control of Kaunas city
Fig. 3. Depth of Kaunas city
(5% of the most controlling axes are coloured in (25% of the deepest axes are coloured in black.
black. Location of commited thefts from cars, Location of commited thefts from cars are
small-scale hooliganism and hooliganism by marked as green points)
juvenile offenders are marked as green points)
45
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
Fig. 4. Fast choice of Kaunas city
Fig. 5. Global integration of Kaunas city (25%
of the most integrating axes are coloured in
(5% of the most fast chosen axes are coloured in black. Location of commited thefts from cars
black. Location of commited crimes against are marked as green points)
human health, thefts from cars and small-scale
hooliganism)
4. Conclusions and Recommendations
According to the correlation analysis these conclusions can be made:






The more open public spaces are connecting the more crimes against human
health, theft from cars, intentional destruction of or damage to property, smallscale hooliganism and hooliganism by juvenile offenders happen there;
The more open public spaces are controlling the more thefts from cars, smallscale hooliganism and hooliganism by juvenile offenders happen there;
The deeper open public spaces are the less thefts from cars happen there;
The more open public spaces are fast chosen the more crimes against human
health, thefts from cars and small-scale hooliganism happen there;
The more open public spaces are integrating the more thefts from cars happen
there;
Foreground network of high-activity spaces in Kaunas city is less safe from point
of view of crimes against human health, theft from cars, intentional destruction of
or damage to property, small-scale hooliganism and hooliganism by juvenile
offenders. Therefore, the further planning of the city should generate more
background spaces for the safer environment.
However, the relations between the crimes against human health, theft from cars, intentional
destruction of or damage to property, small-scale hooliganism, hooliganism by juvenile
offenders and social spatial characteristics are weak. Therefore, for the more detailed
analysis of urban crime through urban structure we may need to take into account not the
separate social spatial characteristics but their combinations. Ġt will be the focus of our
further research.
Acknowledgements This research was financed by the Research Council of Lithuania
(Agreement No SIN–08/2012). The collaboration of Kaunas City Police Commissariats is
gratefully acknowledged.
46
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
References
Awtuch A., 2009. Spatial order and security. Case study of two housing estates. Proceedings
of the 7th International Space Syntax Symposium, 005:1-005:10.
Europos Sąjungos Komunikacijos departamentas, 2012. European Council in Copenhagen –
21-22 June 1993 – Conclusions of the Presidency.
Friedrich E., Hillier B., Chiaradia A., 2009. Anti-social behaviour and urban configuration.
Proceedings of the 7th International Space Syntax Symposium, 034:1-034:16.
Hillier B., Sahbaz O., 2011. Safety in numbers: high-resolution analysis of crime in street
networks. The Urban Fabric of Crime and Fear, 111-137.
Hillier B., Sahbaz O., 2009. Crime and urban design: an evidence based approach. In:
Designing sustainable cities. Singapore: Blackwell Publishing Ltd, 162-185.
Hillier B., 2007. Space is the machine. London: UCL, 355 p.
Hillier B., 2004. Can Streets Be Made Safe? Urban Design International 9(1), 31-45.
Hillier B., Penn A., Hanson J., Grajewski T., Xu J., 1993. Natural movement: or
configuration and attraction in urban pedestrian movement. Environment and Planning B:
Planning and Design 20, 29-66.
Hillier B., Hanson J., 1989. The social logic of space. London: Cambridge university press,
296 p.
Hillier B., Hanson J., Peponis J., 1987. Syntactic Analysis of Settlements. Architecture et
Comportement/Architecture and Behaviour 3(3), 217-231.
Kurapka V.E., Malevski H., Matulienė S., 2005. О понятии криминалистической
характеристики преступлений и ее уровнях. Вестник криминалистики 2(14), 13-23.
Lithuanian Department of Statistics=Lietuvos statistikos departamentas, 2012. Indicators
database=Rodiklių duomenų bazė.
López M.J.J., van Nes A., 2007. Space and crime in Dutch built environments: macro and
micro scale spatial conditions for residential burglaries and thefts from cars. Proceedings
of 6th International Space Syntax Symposium, 026-01 – 026-14.
Monteiro C., Iannicelli C.P., 2009. Spatial profiles of urban crime. The role of morphology
in a context of social inequality. Proceedings of the 7th International Space Syntax
Symposium, 080:1-080:11.
Peponis J., 2005. Space Syntax. Implications. A Newsletter by InformeDesign [online]. A
Web site for design and human behavior research 4(12) [cited 15.07.2012].
http://www.informedesign.org/_news/dec_v04r-p.pdf.
Raford N., Ragland D.R., 2004. Space Syntax: An Innovative Pedestrian Volume Modeling
Tool for Pedestrian Safety [online]. Transportation Research Record Vol. 1878, 66-74
[cited 15.07.2012]. http://dx.doi.org/10.3141/1878-09.
47
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
Topcu M., Kubat A. S., 2007. Morphological Comparison of Two Historical Anatolian
Towns [online]. Proceedings of 6th International Space Syntax Symposium [cited
15.07.2012].
http://www.spacesyntaxistanbul.itu.edu.tr/papers%5Clongpapers%5C028%20%20Topcu%20Kubat.pdf.
van Nes A., López M.J.J., 2010. Macro and micro scale spatial variables and the distribution
of residential burglaries and theft from cars: an investigation of space and crime in Dutch
cities of Alkmaar and Goada. The journal of space syntax 1(2), 296-314.
48
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
Daily Urban Mobility in ALGIERS: Challenges and Achievements
BAOUNI Tahar1
1
Laboratory of Research ; Town, Planning and Sustainable Development: Research Unit
Mobility and transportation, Polytechnic School of Architecture and Town Planning of
Algiers, BP N° 177 El Harrach 16200 Alger- Algeria
Summary:
Algiers, the capital city of Algeria, counts over three million dwellers, and represents the
economic, commercial and cultural centre of the country. The phenomenon of urban sprawl,
which over the last decade has been caused by the construction of important housing
development schemes throughout the city‘s fringes, created serious problems of urban
mobility within the city. These housing schemes have induced the instigation of new
mobility patterns. According to local statistics, car mobility has increased by 1.49% per year
in the period between 1990 – 2004. The constant increase in the rate of motorization has
resulted in the congestion of the main roads and the jamming of public transport routes. In
order to improve transport conditions, local authorities have decided to launch a series of
challenging projects at both metropolitan and city scales. These projects include, on the one
hand, the design and the construction of new road and highway infrastructures as well as
suburban electric railroads; and on the other hand, city scale projects such as subways,
tramways, cable-cars, along with the restructuring of the bus network. Triggered by some
important reforms of the whole transport system, these projects are sought to define intermodality in metropolitan Algiers at mid-term. Hence, it is believed that the development of
public transport combined with the evolution of daily mobility will meet the requirements of
users in Algiers.
Keywords: Algiers, daily mobility, challenges, achievements, strategy, public transport
1. Introduction
The purpose of this paper is to present an outline of some serious issues related to
both mobility and transport in metropolitan Algiers, capital of Algeria. Most of the data
which has been used in this paper was collected while conducting scientific researchers at
the Laboratory City, Urbanism and Sustainable Development, which is located at the
Polytechnic School of Architecture and Urbanism in Algiers. Part of it, when not gathered
through empirical studies, was provided by the representatives of either central or local
government, or else the employees of transport services and commuters companies.
The agglomeration of Algiers developed at an accelerated pace in recent years. In the
eastern part of the city, for instance, the localities of Bab Ezzouar, Mohammadia and Dar ElBeida have all seen some major transformations of their initial urban structure after the
construction of new urban settlements and the building of a number of new key projects
such as business districts and shopping centres.
As a result of urban sprawl, the former urban transport system was unable to comply with
the growing demand for mobility, which highlights a clear unbalance between the services
that were offered to commuters and their actual needs. The situation was even worse at peak
times, given the degree of road congestion. A recent study has shown that the demand for
travel continues to increase in an alarming trend. It seems that the number of trips which
49
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
were operated per day in 2010 in Algiers exceeded about six (6) million. The same study has
warned that the need for mobility will grow even faster in the future.
Therefore, Algerian government has decided to consider urban transport as one of its key
concerns, and hence has resolved to operate major reforms. It was clear from the outset that
public investment for the development of road infrastructure was not enough. Reforms had
to include the modernization and the restructuring of the whole urban transport system
(metro, tram, railway, etc.). Today, Algiers sees an unprecedented dynamic in the field of
urban transport.
2. Presentation of Algiers
Algiers counts fifty seven (57) communes spreading over a surface of eight hundred and
ten square kilometres. Recent socio-economic data shows that, with a population exceeding
three million inhabitants, more than 95% live within the agglomeration zone. The average
density in Algiers is evaluated at thirty (30) inhabitants per hectare, but is much higher in the
city-centre, where it reaches about six hundred (600) inhabitants per hectare.
Employment is polarized in the hyper-centre of Algiers – this comprises the industrialised
communes of El-Harrach, Oued Smar and Rouiba-Reghaia. Algiers‘s hyper-centre
constitutes only 1% of the total surface of the agglomeration. It dwells though 27% of the
total population and attracts some 26.7% of the total active population in the city. As for the
city-centre, it counts 19.4% inhabitants, and attracts similarly 26% of the employed
population. It is necessary to point that most of the political, economic, administrative and
cultural institutions of Algeria are located in the small areas of the hyper-centre and citycentre of Algiers. The above statistics show, hence, that the hyper-centre and – to a lesser
extent – the city-centre are constantly subject to growing mobility, requesting thereby
diverse means of transportation.
Over the years, the growing requirements of users for mobility have generated the
congestion of the whole roadway system. The difficulty of movement for both private
vehicles users and public transport commuters has led to the reduction of the speed of the
journey and the lengthening of the trip-time, making the trip totally uncomfortable and
seriously problematic.
50
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
Figure1. Carte of Algiers
3. Analysis of mobility in Algiers
3.1. The evolution of motorization for householders
First of all, it is necessary to stress that motorization in Algiers constitutes one key factor
for the evolution of mobility patterns. It induced several changes affecting the practices of
travel and movement in the city. In 1990, vehicle ownership for the city‘s population was
evaluated at just seventy (70) vehicles per one thousand (1000) inhabitants, which means
some 185,059 vehicles on road. Fourteen years later, an investigation on household mobility
showed that the number of cars on road rose to 213226 vehicles, with an increasing
individual ownership of eighty three (83) vehicles per one thousand (1000) inhabitants – or
forty nine (49) vehicles per hundred (100) households. So while in 1990, 40% of the total
households in Algiers owned one private car, in 2004, 42% had a vehicle – with only 6% of
them had more than one vehicle.
These statistics indicate that the rate of vehicle ownership in Algiers was gradually
increasing, although without being alarming. It is also important to underline that multimotorization remained marginal in Algiers, as about 86% of the total households owned
only one vehicle. Yet these figures do not mean that multi-motorization never gained ground
over the last year. In fact, the establishment of international car dealers in Algeria and the
facilitations brought by local banks for car purchasing created a real increase of car
ownership.
That‘s how we one find that in 2010 the rate of car ownership has increased and reached
102 vehicles per 1000 people which corresponding to a park estimated at 300 000 vehicles.
This reveals that over a period of six years the rate of car ownership of households has
changed by 19%.This evolution of engine is due to poor service quality and attractiveness of
the car at all social levels.
51
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
Table 1: Demographic growth and the evolution of the rate of private car ownership in
Algiers
year
1990
2004
2010
inhabitants
2 100 000
2 815 258
3 125 472
70
83
102
number of private vehicles per 1000 inhabitants
Source: BETUR/CENEAP and an empirical study which was conducted by the author in
2010
3.2. Need for mobility
In 1990, with 1.23 foot-users and just 0.61 motorized vehicle-users, the rate of mobility did
not exceed 1.84 travels on all means of transportation. In 2004, this rate had dropped to 1.69
travels, with 0.94 foot-users and 0.75 motorized vehicle-users. It appears clearly that the
recorded reduction of mobility is related to the decrease of pedestrian mobility. However, it
seems that in spite of this reduction and despite the development of other means of
transportation, walking remained for a while the most appreciated mode of travel in Algiers.
The fall in pedestrian mobility later, for a period of fifteen years, can be explained by the
new patterns of spatial occupation accompanied with a slight increase in the rate of vehicle
ownership.
It is argued that the relationship between the need for mobility and the means of
transportation cannot be reduced to a simple equation of supply and demand. Rather, this
relationship is strongly linked to other intrinsic parameters such as the occupation of the
urban space, the distribution of the activities across the territory, the nature of the activities,
the availability of the means of transportation, the cost of the journey, the convenience of the
means of transportation, etc.
In the agglomeration of Algiers, daily mobility displays an intriguing situation. The urban
configuration of the city today shows a flagrant state of imbalance between the city-centre
and its periphery – the former loosing density, while the latter becoming increasingly dense.
Yet in spite of that, the study of the localisation of activity zones in the agglomeration of
Algiers shows that the tertiary sector is mainly based in the hyper-centre, and to a lesser
degree in the city-centre. One of the main reasons points that some of the key urban policy
measures, which were undertaken in the past, were in fact utterly disarticulated. The process
of urbanisation in Algiers followed patterns of expansion towards suburban areas with the
development of the so-called New Zones of Urban Habitat (or ZHUN) and the construction
of residential allotments. As a result, the growing requirement for mobility led to congested
roadway networks and also difficulties of car parking on the main roads. The consequence
was the adoption of foot mobility as a mode of transportation by city commuters in the
period between 1980 – 1990 and even after.
The improvement of public transport means by the late-1990 led to a considerable
reduction of the time spent on a long-distance journey. Yet even if walking is the slowest
mode of transportation, it remained the most appreciated means by users for short-distance
journeys. The table below shows that, according to a study conducted in 2004, walking
attracted 55.76% of users against 44.24% for the mechanised mode of transportation. It
52
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
seems that users often preferred walking as an alternative to public transport or even private
vehicle – the latter requiring large parking spaces, which constituted an issue in Algiers.
The study of the modes of travel and mobility in Algiers also shows that public transport
improved especially on its quantitative form. It was even preferred by users to the individual
motorized means of transportation. We also notice that 60% of the commuters actually use
public transport, against only 40% opting for individual cars of taxis. In other words, with
121 552 places offered in 2004
To 197 971 places offered in 2010, public transport enjoys increasingly an interesting part of
the market share, which confirms the improvements made to meet the requirements of
commuters. The massive contribution of the private sector played a key role in the success
of public transport development.
Table2. The number of travels by motive (necessary or not necessary)
Motive of travel
Number of travels
%
Number of travels necessary
4 182 860
72,3
Not necessary
1 602 560
27,7
5 785 420
100
TOTAL
Source: An empirical study which was conducted by the author in 2010
Table 3: The growth of daily movement and mobility in the period between 1990-2010
Year
The total number of travel
1990
2004
2010
2 710 589
4 498 326
5 785 420
1,8
1,69
1,72
Mobility
Source : données élaborées par l‘auteur.4
Table4: Mobility and the character of the means of transport
The means of transport
walking
all motorized means
All means
Mobility
0 ,90
0,82
1,72
Travels
3008418
2 777 002
5 785 420
4
Theses are the results of two studies, which were conducted by BETUR/EMA (1990) and
BETUR/EMA_CENEAP (2004), and also other researches, which were led by the author at the Polytechnic
School of Architecture and Urban Design in Algiers, on the multimodal transport system used in the largest
Algerian cities. It is important to note, though, that the administrative limits of Algiers have changed in the
period between 1984–1997
53
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
Source: An empirical study which was conducted by the author in 2010
4. Strategy for the development of public transport according to the growing need for
daily mobility
In order to put an end to the inefficiency of public transport in Algiers, and improve
effectively the conditions of mobility for users in the city, both central and local authorities
put forth a strategic plan affecting the whole network of public transport. This plan
constitutes an integral part of the current voluntarist urban policy in Algiers. It is intended to
contribute to the sustainable development of the agglomeration in a way that would help the
preservation of the environment and the improvement of the quality of life.
The railroad in the suburban
There are a number of measures which have already been introduced with the purpose of
increasing the offer. For instance, the National Company of the Rail Transport (known as
SNTF) is currently overrun by its competitor, road transport. The public authorities are
determined to reverse the tendency, as they have recently launched a vast program aiming at
the modernisation of the railroads. The objective is to give the rail sector a privileged place
in the whole transport sector.
Hence, the SNTF first proceeded to the modernisation and the electrification of two key
double track lines: Algiers – El-Harrach – Thénia; and El-Harrach – Blida – El-Afroun.
SNTF is also considering connecting Oued Smar to Gue de Constantine, in order to make it
easier the transit from the Western part of the city to the Eastern side without passing by the
city-centre. Another important operation scheduled by SNTF is to refurbish the main rail
station of Aga, along with the creation of a new double-track electrified line going from
Birtouta to Zeralda and crossing the new town of Sidi Abdellah. In addition, SNTF is also
planning to build a new rail line linking Houari Boumediene domestic flight terminal to the
adjacent international terminal of Algiers. Once achieved, it is believed that these projects
will make it possible for the users to travel across the city painlessly.
Currently, the rail carries up to 70.000 passengers a day, which represents about 7% of the
overall demand for sub/urban public transport. Yet this figure seems to be unsatisfactory,
considering the role that this mode of transport should play as the backbone of the whole
public transport system (bus, taxi, and tram).
The electrification of rail trains, which was first put into service in May 2009, along with
the acquisition of new equipments have significantly improved the quality of the service.
This initiative was aimed at improving the establishment of a more effective system of
transport. The National Rail Transport Company has targeted the objective of capturing a
large number of commuters in order to split the flux of passenger with other transport modes.
This flux has increased from 70.000 to over 160.000 passengers per day in the recent years.
According to the information that has been gathered by this company, the traffic on the rail
in suburban Algiers has reached about 60 million passengers in 2010, and will exceed 80
million passengers in 2022.
In addition to the improvement of rail infrastructures, the Company of Urban Transport in
Algiers, known as ETUSA, has been re-established after a long period of chaotic inactivity.
ETUSA is determined to regain its original status as the first and best operator of public
54
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
transport on bus in the city. The company has recently put on the run on Algiers roads about
150 buses, which constitutes a substantial ‗convoy‘ that is believed to recover the deficit in
offer for public transport.
Moreover, in order to make accessible some isolated neighbourhood located on the upper
part of the city, the company ETUSA has been entrusted with the rehabilitation of the four
cable-cars, which are currently available, in addition to the construction of three other new
telpher-carriers with the capacity for each of them of transporting up to 2400 travellers per
hour.
The various reforms that are being conducted in the sector of public transport also include
the completion of subway and tramway lines. The quasi-imminent start-up of the first
subway line – that is Tafoura – Hai El-Badr – constitutes an important step towards
smoothing mobility for commuters. Coming as a key solution to the growing demand for
travel, the subway is intended to be a serious vector for the development of the
agglomeration of Algiers. This first line will run on a distance of 9.5 km on double track,
and will serve ten stations – these are Bachdjarah, El-Maqaria, Hussein Dey, Sidi M‘Hamed
and Central Algiers. Each of the fourteen oars on this line is composed of six cars, which are
able to carry a total of 1200 people. This first subway line will soon see an extension with
the construction of two other subway tracks. One of them links Hai El-Badr to Ain Naadja,
while the other links Tafourah to Place des Martyrs. Works on the former track has already
started as the section that links the eastern neighbourhoods of Hai El-Badr to El-Harrach is
almost achieved.
Once operational, the traffic on these subway lines is believed to reach 150 million
travellers per year. The use of the subway is clearly advantageous. First, it is less polluting
to the environment as it consumes less energy while transporting more passengers. Second,
it is more comfortable and more efficient in terms of the capacity of transporting commuters,
punctuality, and speed. Third, with the absorption of the pendular motions, this means of
transportation helps to decongest upper-ground roadways, and alleviates traffic in the city
centre. Finally, the subway constitutes a mode of travel that enhances the quality of urban
life and guarantees the equal opportunity for commuters to reaching the city (for work, for
studying, for shopping, for leisure, etc.).
Table 5: Expectations for travel on the first metro line
Year
Annual movement (million)
The number of passengers
per hour and per direction
2010
236
24000
2020
331
31000
Source: Ministry of Transports, 1998
As for the tramway, this other mode of transportation has been introduced in Algiers in
order to supplement the panoply of projects that have been launched in the transport sector.
The tramway presents indeed a number of positive characteristics. It offers commuters a safe,
comfortable and enjoyable means of travelling, with an appreciated trip-speed and an
undeniable quality of urban life. It also contributes to the generation of new zones of activity,
55
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
and offers interesting opportunities for urban development, urban regeneration, and urban
renewal.
The first tramway line that has been constructed runs on a distance of 23.3 km, connecting
El-Anassers (Les Fusillés) to Dergana and crossing important communes such as Hussein
Dey (Tripoli), Mohammadia, Bab Ezzeouar and Bordj El-Kiffan. With a frequency of 4
minutes in the rush hours, and 10 minutes in off-peak hours, the service will carry up to
185,000 passengers per day. Local authorities consider the possibility of extending this
initial tramway line to Bir Mourad Rais, at the intersection between the National Road 1
(RN1) to the southern motorway. This extension will certainly be welcomed by the
inhabitants of Birkhadem, Ben Aknoun, Hydra, Cheraga and Kouba, who will then benefit
from an efficient and effective intermodal transport system.
The launch of the first tram line in May 2011 is expected to improve transit services as it is
intended to carry up to 150.000 passengers per day. In addition, new light-rail lines are set to
offer the possibility for mobility to hundred of thousands of commuters.
The construction of a number of parking spaces for private vehicles on these localities will
encourage commuters to use the various means of public transport which are offered to them.
The projects that are being carried out in Algiers display an interesting intermodal transport
map. Several bus stops are set around important subway and tramway stations. Commuters
will be also supported with the provision of necessary information on the available modes of
transport, schedules and cost. The objective has been from the outset to cross town planning
policies with transport policies, in order to achieve the revitalization of metropolitan Algiers
and create a true urban revolution.
5. Conclusion
Intermodality is defined as the use of a number of alternative and/or complementary means
of transport. In Algiers, intermodality has been introduced as one solution to the problems of
mobility, which had been engendered by the phenomenon of urban sprawl. It offers
commuters equal chances and easy ways of travelling in the city. With the modernisation of
the suburban rail networks and the consolidation of the bus system, and with the launching
of all subway trains and tramways, and the construction of telpher-carriers, Algiers will see
the development of new poles of exchange. The total restructuring of the transport sector
will hence provide the city with an efficient and effective grid of public transport.
Références bibliographiques
BAOUNI, T. & al (2011) « Le système de transport multimodal approprié aux grandes
villes algériennes » Rapport final, projet de recherche, Epau-Alger.
BAOUNI,T.& BERCHACHE,R. (2011) « Le tramway d‘Alger entre passé et avenir » in
revue de transport n°467,éditcom. Paris.
BAOUNI, T. (2007) « Mobilité et systèmes de transport dans les zones périphériques
d‘Alger », Rapport intermédiaire : phase enquêtes. Projet de Recherche Universitaire
Epau, Alger
BERCHACHE, R (2011). « Inter modalité et développement urbain durable à
Alger » mémoire de magister en urbanisme, Epau-Alger
56
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
BENYOUCEF, B. (2004) « Alger, métropole en chantier (défis et problématiques) », actes
du colloque international, Alger face aux nouveaux défis de l‘urbanisation Université
Houari Boumediène-Alger,28&29 février
BELOUACHRANI,W.(2009)« mobilité, centralité, quelle accessibilité pour l‘hypercentre
d‘Alger » in revue vies de villes n° 12 éditions-Alger
BETUR&CENEAP . (2005) « Enquête ménages déplacements Alger 2004 ». Rapport final,
Alger
Entreprise des Transports Urbains et Suburbains Algérois (2008) « Restructuration du
Réseau d‘autobus à la mise en service des modes lourds », Alger.
HADJIEDJ,A.,CHALINE(C.)&DUBOIS-MAURY(J.) (2005)« Alger, les nouveaux défis
de l‘urbanisation », éditions L‘harmattan, Paris
GODART, X. (2004) « L‘évolution des systèmes de transport des villes méditerranéennes
face à la métropolisation », colloque GRERBAM, Rabat-Maroc
Gouvernorat du Grand- Alger, (1998) : « La stratégie d‘aménagement et de
développement de la capitale et les axes du programme d‘activité de l‘année 1999 »
Rapport final, Décembre Alger.
Groupement INGEROP- SEMALY (2003) « Tramway d‘Alger » ; Dossier de faisabilité
technique des tracés de la ligne Est », Ministère de transport -Alger
Groupement Dessau-Soprin/STM/THALES E & C (2004) « Etudes du plan de transport
urbain et du plan de circulation de l‘agglomération d‘Alger, Rapport de diagnostic »,
Ministère de transport- Alger.
Office National des Statistiques, « Annuaires des Recensements Généraux de la Population
et de l‘Habitat 66,77,87 98 et 2008» Alger
RATP/SOFRETU, (1983) «Métro d‘Alger études de conception et d‘ingénierie : Schéma
de principe, l‘agglomération d‘Alger, le développement urbain, l‘offre et la demande de
transport », Alger.
Société Nationale des Transports Ferroviaires&Agence Français de Développement
(2005) « Etude de faisabilité et de rentabilité de l‘électrification du réseau ».ministère de
transport-Alger
TABTI-TALAMALI,A.(2007)« Stratégies de développement des transports collectifs
urbains dans l‘agglomération d‘Alger : cas du tramway », mémoire de magister, ISFF,
Alger 2007
Sigles :
BETUR : Bureau d‘Etudes des Transports Urbains
CNEAP : Centre National d‘Etudes Appliquées et de Planification
EMA : Entreprise du Métro d‘Alger
57
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
Evaluation of Elevated Steel Liquid Tanks’ Behavior with Friction
Damper Under Seismic Loading
Ehsan RAJAEE1 soheil MONAJEMI NEZHAD2
1
MSc civil Engineering, Islamic azad university, Central Tehran branch, Iran,
[email protected]
2
Professor of Islamic azad university, Central Tehran branch, Iran,
[email protected]
Abstract
Modern urbanism, the severe limitations of space construction and the high price of land and
some races, has transformed cities view and caused buildings, residential and commercial
growth in vertical aspect. Therefore, vibration control of such structures seems necessary in
order to provide comfort and prevent escalation criteria. In this paper different damping
instruments are explained and compared.
1- Introduction
Modern urbanism, the severe limitations of space construction and the high price of land and
some races, has transformed cities view and caused buildings, residential and commercial
growth in vertical aspect.
Therefore, vibration control of such structures seems necessary in order to provide comfort
and prevent escalation criteria. [1]
On the other hand, in the communication towers a huge part of their mass is concentrated on
top of the structure as inverted pendulum. Thus, controlling the structure is necessary, due to
avoid disruption of sending and receiving communicational messages. It is necessary to
control vibrations in suspension bridges due to the convenience of users.
The cables are critical structural members having a length about 500 m and also having
natural frequencies of about 0.2 to 2 Hz in the lowest modes.
Damping of these structures is about 0.1% of critical damping, and this can cause vibration
of the active forces.
Therefore, it is necessary to set up methods to control the vibration effects. One of the
mentioned methods is to increase the stiffness of the structure, but definitely it will cost too
much. The next important factor is the damping effects of the structure which can absorb
energy and dissipate the energy.
They have performed many investigations on this topic to control the structure, and
proposing different instruments. [1]
The John Hancock Building in Boston and the Center Citicorp in New York have been used
tuned mass dampers (TMD).
These dampers were first proposed by Frahm in 1909. It was developed in 1928 by
Ormondroyd. In late 1960, Baying et. al investigated the dynamic aspects of liquid dampers.
58
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
Some advantages of this dampers are: low price, easy installation, easy repair and
maintenance.
Two main groups for dampers are TLD and TLCD which will be discussed more. in recent
years, too mush researches are performed on variable TLCD which is called LCVA which
are more compatible with architectural criteria.
The main difference is due to non-uniform shape of area section in LCVA dampers. Based
on Chang 1999 researches, the performance of LCVA in structural vibrational controlling is
between TMD and TLCD. [3]
2. Sources of vibration and resonance
Unwanted vibration may be caused by environmental forces acting on a structure, such as
wind or earthquake, or by a seemingly innocuous vibration source causing resonance that
may be destructive, unpleasant or simply inconvenient
Earthquakes
The seismic waves caused by an earthquake will make buildings sway and oscillate in
various ways depending on the frequency and direction of ground motion, and the height
and construction of the building. Seismic activity can cause excessive oscillations of the
building which may lead to structural failure.
To enhance the building's seismic performance, a proper building design is performed
engaging various seismic vibration control technologies. As mentioned above, damping
devices had been used in the aeronautics and automobile industries long before they were
standard in mitigating seismic damage to buildings.
In fact, the first specialized damping devices for earthquakes were not developed until the
late 1950's.
Mechanical human sources
Masses of people walking up and down stairs at once, or great numbers of people stomping
in unison, can cause serious problems in large structures like stadiums if those structures
lack damping measures.
Vibration caused by heavy industrial machinery, generators and diesel engines can also pose
problems to structural integrity, especially if mounted on a steel structure or floor. Large
Ocean going vessels may employ tuned mass dampers to isolate the vessel from its engine
vibration.
Wind
The force of wind against tall buildings can cause the top of skyscrapers to move more than
a meter. This motion can be in the form of swaying or twisting, and can cause the upper
floors of such buildings to move. Certain angles of wind and aerodynamic properties of a
building can accentuate the movement and cause motion sickness in people.
59
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
3. Structural energy absorption
Based on energy conservation rule, no energy will be omitted. So, in each moment the
incoming energy volume and the outgoing energy volume are considered to be the same.
Then, if an external load is applied on the structure, this energy can be saved in the system
according to the following equation:
The parameters used in the equation are external work due to external loads, saved
kinematic energy in structure mass, viscosity damping of the structure and potential energy
saved due to structure stiffness.
̇
∑
∑
̇
∑
∑
Using instruments absorbing energy, it will lead to decrease of internal energy of the system.
Therefore, the energy due to the controlling member which improves the structural behavior
can be defined as below:
In the equation above, right hand side of the equilibrium is constant. So, using dampers and
absorbing energy will decrease the other energy‘s portions and consequently, structural
responses are attenuated.
4. Passive controlling using mass dampers
The mechanism of these dampers is so that they absorb the kinematic energy of the
earthquake loading. Considering a single freedom system under base acceleration, it can be
written that:
̈
̇
̈
The equation can be rewritten as below considering a damped system with certain dampers:
̈
̇
(
) ̈
A. Tuned Mass Dampers
In a single freedom structure, with mass m and stiffness k under sinusoidal loading, the
vibration of mass m can be reduced by using a second mass and also a spring. This is true
only if the damper natural frequency and sinusoidal loading frequency are selected the same.
[1] ̅
√
60
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
Therefore, we must select the optimum location for mass-spring system in order to reduce
the vibrational effects. So, these methods are mostly used in structures with certain loadings.
B. Multiple Tuned Mass Damper
The main problem with TMDs is due to the sensivity on inserted active force frequency, and
thus this will result in inadequacy and insufficiency of them. Iugusa 1992, proposed the
multiple tuned mass dampers. This is a suitable method for substitution in stiffness and
damping of the structure. [1]
C. Tuned Liquid Damper
In this kind of dampers, the movement of shallow liquid in a one or several tanks is applied
to improve the damping and energy attenuation caused by wind, earthquake and etc. the
depth and viscosity of the liquid and also the dimensions and number of tanks must be so
designed that be able to control the structural vibrations.
In 1988, Fujino et. al concluded that equality of structural frequency and also the Liquid
used in damper will increase the performance of the equipment and also the damping effects.
{7]
D. Liquid column damper
In this kind of dampers, the movement of mass being controlled in liquid columns by
structural vibrations will cause energy damping. They come in two various model, TLCD
(Tuned liquid column damper) and LCVA (liquid column vibration absorber). the main
difference is in their horizontal body sections. [2]
In TLCD, the area section of liquid column is equal in both horizontal and vertical sections,
but in LCVA the sections are different. They do not have a fixed design, thus Abe at. al in
1996, Yalla 2001 proposed CTLCD based on TLCD models.
Reference
[1] Base isolation of structures, Design guideline, July 2001.
[2] Studies on the Application of Tuned Liquid Dampers (TLD) to Up-Grade the Seismic
Resistance of Structures, A. A. El Damatty, Ph.D., P. Eng, Assistant Professor Department
of Civil and Environmental Engineering, The University of Western Ontario, April 2002
[3] Optimal placement of viscoelastic dampers and supporting members under variable
critical excitations, Kohei Fujita, Abbas Moustafa and Izuru Takewaki, Earthquakes and
Structures, Vol. 1, No. 1 (2010) 43-67
61
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
Turizm Baskısından Kaynaklanan Kırsal ve Kentsel Riskler ile Önleyici
Koruma Politikalarına Yönelik Bir YaĢam Döngüsü Perspektifi
Aziz Cumhur KOCALAR 1
1
Assist. Prof. Dr., Cumhuriyet University, Faculty of Architecture, Department of City and
Regional Planning, YeniĢehir Mah. 58140 Merkez, Sivas. [email protected],
+90 536 392 71 22, http://azizcumhurkocalar.blogspot.com/
Özet
GeçmiĢi yansıtan birer kültür mirası olarak gelecek kuĢaklara aktarılması gereken kent içi
tarihi kültürel ve doğal dokular korunamadıkları sürece, değiĢim ve mekânsal dönüĢümlerle
usulca bozulmakta, yok olmakta ya da tahrip edilmektedirler, bu yüzden de gecikilmeden
onarılmaları ve yeniden yaĢatılmaları yönünde köklü adımlar atılması gerekmektedir.
Bu dokuların kente yeniden kazandırılmaları sorununa; bazı Avrupa ülkeleri baĢkentleriyle
özellikle de, yoğun turist çeken kentlerinde, merkezi ve yerel yönetimlerce iĢbirliği
içerisinde gerçekleĢtirilen koruma politikaları ve öncelikle teĢvik fonlarıyla, ayrıca yerel
halkın geçmiĢten gelen ve çeĢitli yollardan pekiĢtirilen ortak koruma bilinci sayesinde
çözümler geliĢtirilebilmiĢlerdir.
Avrupa ülkelerinde (Barok: BudapeĢte, Prag, Viyana; Rönesans: Roma, Floransa, Venedik;
Endülüs: Sevilla, Granada, Cordoba, Madrid), tarihsel dokuları kente yeniden kazandırmak
üzere, merkezi ve yerel yönetimler sivil toplumla birlikte, toplumsal kabul gören koruma
politikaları geliĢtirmiĢ ve uygulamıĢlardır. TeĢvik fonlarıyla da desteklenen bu politikalar
yerel halkın da ortak bir koruma bilinci geliĢtirmesine katkıda bulunmuĢ ve bu sayede çok
yönlü çözümler hayata geçirilebilmiĢtir.
Ülkemizde, kültür mirası olan tüm tarihi kültürel ve doğal dokularda yapılacak olan koruma
uygulamaları turizme paralel ilerletilirken; ortak paydada buluĢturulacak bu alanların,
birbirini olumlu yönde etkileyebilmesini sağlamak amaç edinilmelidir.
Sivil toplum örgütleriyle birlikte katılımcı projelerde korumadaki riskler bilinciyle, tarihi
kent parçalarını daha iyi sahiplenip, bu yönde daha etkin ve uyumlu politikaların hayata
geçirilebilmesini sağlamak mümkündür.
Bu çalıĢma; belirtilen bu konuları gözlem ve bulgulara dayalı göstergeler eĢliğinde tartıĢmak
ve turizm baskısından kaynaklanan riskleri belirleyici ve önleyici koruma politikalarına özgü
bir yaĢam döngüsü perspektifini olgunlaĢtırmayı konu edinmektedir.
Anahtar Kelimeler: ġehir ve Bölge Planlama, Kentsel Koruma ve Yenileme, Kentsel
Tasarım, Kültürel ve Doğal Miras, Kent Ekonomisi, Risk Yönetimi, Kırsal ve Kentsel
Riskler, Kentsel Alan Yönetimi, Mimarlıkta Estetik, Turizm Stratejik Planlaması.
62
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
Rural and Urban Risks Arising from Tourism Pressure and A Perspective for a Life
Cycle about Preventive Conservation Policies
Aziz Cumhur KOCALAR 1
1 Assist. Prof. Dr., Cumhuriyet University, Faculty of Architecture, Department of City and
Regional Planning, YeniĢehir mah. 58140 Merkez, Sivas. [email protected], +90
536 392 71 22, http://azizcumhurkocalar.blogspot.com/
Abstract
Although the historic, cultural and natural urban tissues are the mankind‘s invaluable
cultural heritage as the withnesses of history and past civilizations, which has to be passed
on to the next generation, as a result of the fact that they are not conserved properly, such
urban tissues are quietly harmed, seriously damaged if not destroyed; therefore some urgent
steps are required to be able to preserve them.
In some European countries(Barok: BudapeĢte, Prag, Viyana; Rönesans: Roma, Floransa,
Venedik; Endülüs: Sevilla, Granada, Cordoba, Madrid), national and local governments
collaborated in developing and implementing conservation policies to reintegrate their
historic tissues into the city, especially in their capitals and touristic cities. These policies
are supported primarily by incentive funds, which contributed to heighten the awareness of
local people about the preservation of historic tissues and made them a part of solution
processes; thus allowed the versatile solutions to emerge.
In our country, all applications on cultural heritage should aim to conserve those historic
cultural urban and natural tissues and must be implemented as parallel to developments and
changes in tourism, because both sectors have the potential to be mutually benefited from
each other.
It is possible to achive to reclaim those historical pieces and urban tissues through
developing and implementing effectve policies. This has to be done in taking into
considerations the risks in conservation and also in collaboration with and the support of the
non-governmental civil organizations in the participatory projects.
This study aims to discuss the topic based on the scientfic conservations and evidence-based
findings, determine the risks arising from tourism pressure, and develop a perspective for a
life-cycle of preventive conservation policies that will help to yield effective and coherent
policies about the issue.
Keywords: City and Regional Planning, Urban Conservation and Renewal, Urban Design,
Cultural and Natural Heritage, Urban Economics, Risk Management, Rural and Urban Risks,
Urban Land Management, Architectural Aesthetics, Tourism Strategic Planning.
1. GiriĢ
Turizm sektörüne yönelik bu Ģehircilik çalıĢmasında öncelikle (2.bölümde) turizm bölge ve
alanlarında sadece yerleĢimsel ve mekânsal açılardan karĢılaĢılan sorunlar ve risklere
yönelik ülkemizde geliĢtirilen son turizm stratejisi (2023) üzerinden mevcut önerilerin
irdelenmesine çalıĢılmıĢtır. Sonraki (3.) bölümde tarihi kültürel ve doğal çevreyi korumaya
yönelik turizm açısından bütünsel yaklaĢım örnekleri, farklı sektörel yatırım yaklaĢımlarıyla
karĢılaĢtırmalı bir Ģekilde incelenerek koruma politikalarının zenginleĢtirilmesine
çalıĢılmıĢtır. 4. Bölümde ise turizm baskısında kalan kırsal ve kentsel alanlara yönelik bazı
63
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
yasal-yönetsel riskler ile yaĢam döngüsü yaklaĢımları ele alınmıĢtır. Avrupa ülkelerindeki
tarihi kentlerin turizm ve kültürel koruma uygulamalarına nazaran, özellikle ülkemizden
geçmiĢte kalan bazı yerel olumsuz örnekler üzerinde durulmuĢtur. Küresel turizm
hareketliliğinin artmasıyla uluslararası ticaret hacmi içinde turizmin payı (1980-2005 dönem
sonunda yıllık ortalama büyüme hızı %6,8 ile %15) hızlıca artmıĢtır. Türkiye‘de kamu
arazilerinin tahsisi yatırımları önceleri (1980‘ler) kıyılara yönlendirilmiĢ, yaratılan iĢgücü
talebi demografik yapıyı derinden etkilemiĢtir. Turizm merkezi kapsamındaki ilk tevsi
çalıĢması, turizm yatırımlarının söz konusu olduğu yerleĢmelerde (Antalya-Belek, Kadriye
Beldesi) düzensiz geliĢmelere neden olmuĢ, önlemlere karĢın 2.konut sayısı 50.000‘i
aĢmıĢtır. Bu konutlar özel çevre koruma bölgesine sınır olan ve verimli tarım toprakları ile
çevrili bölgede önemli bir tehdit oluĢturmuĢtur. Orman alanları üzerinden sağlanan
teĢviklerle gerçekleĢtirilen bu tür uygulamaların alternatif yer üretmek konusunda baĢarısız
olduğu açıktır. (DoğmuĢ, O.E. 2009, s.489-499)
2. Türkiye Turizm Stratejisi (2023)5 - Ġlkeler, Ülkenin Sorunları, Riskler
ve Öneriler
2.1. Ġlkeler
Son turizm stratejisinde yer alan yerleĢimsel ve mekânsal planlama açısından önemli
görülen noktalar üzerinde durulacaktır. Stratejik hedef; gayet salt sayısal bir baĢarı peĢinde
olunduğu izlenimi bırakmaktadır. Hâlbuki tarihi kültürel ve doğal kaynakların göz ardı
edilebildiği dönemlerden geçilmiĢtir. Strateji turizmin artık farklı bir algı ve davranıĢ
yaklaĢımı çerçevesinde geliĢtirilmesini öngörse de, olanaklar (fırsat) ve bazı tehditler
içermektedir. Stratejik vizyonun yerleĢim/mekânsal açıdan ilkeleri ekte(liste) sunulmuĢtur.i
2.2. Özetle Ülkenin Genel Sorunları, Riskler ve Öneriler
Türkiye‘de kitle turizmine yönelik geliĢmeler ve turizm planlamasına salt parçacı
yaklaĢımlar sonucunda, aĢağıda özetlendiği gibi olumsuz yapılanmaya sebep olunmuĢtur. 6
Sonrada bu eğilimleri olumlu yönde değiĢtirebilmek için, Türkiye Turizm Stratejisi
kapsamında bütüncül politika, strateji ve uygulamaya dönük yaklaĢımlar geliĢtirilmeye
çalıĢılmıĢtır. Söz konusu edilen bu strateji çalıĢma kapsamında, kıyı alanlarında turizm
potansiyeli yüksek olan alanların, ‗Turizm Kentleri‘ Ģeklinde bölgesel ölçekte ve özendirici
özel sektör yatırımlarıyla ‗arazi geliĢtirme modeli‘ anlayıĢında planlanıp geliĢtirilmesi
gündemdedir.7 Kentsel ölçekte markalaĢma (markalaĢan Ģehirler ve kültür turizmi) ile ilgili
yapılması gereken çalıĢmalar kapsamında; önümüzdeki dönemde, turizm türleriyle (Sağlık
ve termal, KıĢ, Golf, Deniz, Eko-turizm ve yayla, Kongre ve fuar turizmi) öncelikle
çeĢitlendirilme ve bunların ayrı ayrı değerlendirilmesi söz konusu olacaktır. Turizm GeliĢim
Bölgeleri, Turizm Koridorları, Turizm Kentleri ve Eko turizm Bölgelerinin geliĢtirilmesi ile
ilgili kısımlarda tematik ve yönlendirici nitelikte bir yaklaĢımla; kamu kaynakları ve özel
sektör bir anlamda öncelikli turizm geliĢim bölgelerine yönlendirilir.8 Planda örgütlenme
5
Türkiye Turizm Stratejisi (2023), Kültür ve Turizm Bakanlığı, Ankara 2007. 9. Kalkınma Planı (2007 – 2013)
hedefleri ile uyum içindedir. Kalkınma Planında ―turizm sektörünün uzun vadeli ve sağlıklı geliĢmesini sağlamak üzere
Turizm Sektörü Ana Planı‖ hazırlanacaktır‖ ifadesi yer almaktadır. Bu ifade de yer alan hedefte, bu belge ile
gerçekleĢtirilmiĢ olmaktadır.
6
Ülkemizde kitle turizmine yönelik geliĢmeler ve parçacı turizm planlamasının yarattığı sorunlar: 1. Akdeniz ve
Ege kıyı kesiminde aĢırı yığılma, 2. Kıyı gerisi ve çevresi alanlarda çarpık kentleĢme/yapılaĢma, 3. Altyapı yetersizliği ve
çevre sorunları ortaya çıkmıĢtır.
7
Uzun erimli strateji önerileri: 1. Kentsel Ölçekte MarkalaĢma, 2.Turizmin ÇeĢitlendirilmesi, 3.Mevcut Turizm
Alanlarının Rehabilitasyonu, 4. VarıĢ Noktalarının GeliĢtirilmesi
8
Not: Bu kısımlar kapsamında, dokuz turizm geliĢim bölgesi, yedi tematik koridor, on turizm kenti ve beĢ eko
turizm bölgesi önerilmiĢtir. Yine bu kısımda alternatif turizm türlerinin ulusal ve bölgesel ölçekte nasıl, nerede ve hangi
ölçütler çerçevesinde geliĢtirileceği konusunda bilgiler verilmektedir. Yeni varıĢ noktalarına ulaĢım imkânlarının
64
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
stratejisinde ise, yerleĢimsel ve mekânsal planlama açısından öncelikle Kültür ve Turizm
Bakanlığı bünyesinde Ulusal Turizm Veri Tabanı oluĢturularak ve bu veri tabanının internet
üzerinden üyelerin kullanımına sunulması sağlanmalıdır. (Türkiye Turizm Stratejisi–2023,
Böl. 3.3 s.10-12) Planda iç turizm stratejisi sayesinde yerleĢimsel ve mekânsal planlama
açıdan tutulacak bazı istatistikler gündemdedir.9 Bunların ileride; Ulusal Turizm Veri Tabanı
sistemine de iĢlenmesi beklenebilir. (Türkiye Turizm Stratejisi–2023, Bölüm 3.4 s.14) ArGe stratejisinde ise, Ar-Ge Yönetimi Türkiye Turizm Stratejisi uygulama döneminde,
turizm sektöründe Ar-Ge‘ye hizmet edecek kurum ve kuruluĢlardan 10 bir kısmı yeni
kurulacak olup; aralarında pazarlama, araĢtırma ve iĢbirliği geliĢtirerek teknik konularda çok
yönlü bilgi akıĢı sağlayarak, farklı pazar dilimlerine uygun yatırımların yapılmasına olanak
yaratacaklardır. Bunların yanı sıra STÖ‘lerin de özellikle, yerel ve mekânsal bağlamda katkı
sağlayan giriĢimci alternatif roller (eğitsel vb.) üstlenebileceği ve deneyime dayalı turizm
olanaklarının daha çok çeĢitlendirilerek yaratılabileceği düĢünülmektedir. “Kültür ve
Turizm Bakanlığı bünyesinde oluşturulacak Ulusal Turizm Veri Tabanı; … değişen ve
gelişen turizm talebine paralel olarak ulusal kalkınmaya sosyo-ekonomik katkı
sağlayabilmek için kamu, özel sektör, STK’lar ve üniversitelerle işbirliği ile” özelikle
mekânsal planlamayla birlikte yeni ürünlerin (alternatif turizm) araĢtırılması da bu bağlamda
etraflıca düĢünülmelidir. (Türkiye Turizm Stratejisi–2023, Böl.3,5 s.17-18) UlaĢım
stratejisinde de, kamusal maliyeti en aza indirerek özel sektörü ön plana çıkaran farklı
uygulamalara giriĢim dönemi öncesinde, bu turizm stratejisinin güçlendirilmesi ve
geliĢiminin yanı sıra çeĢitlendirilmesi ve niteliğinin yükseltilmesi de önem kazanmıĢtır.
Planda stratejinin yerleĢimsel ve mekânsal planlama açısından Ģu noktaları üzerinde
durulabilir.
Sivil havacılığın geliĢtirilmesi ve yeni potansiyel havaalanlarının planlanıp, yapımı ve
kullanımı arttıkça ulaĢımdaki gecikmeler azalmıĢ olacaktır. Deniz turizminin geliĢtirilmesi
için ise 3 nokta üzerinde durulacaktır: “Turizm potansiyeli yüksek bölgelerde, kruvaziyer
yolcu taşımacılığına yönelik gereken altyapı ve üstyapının hızla tamamlanarak kruvaziyer
limanların turizme açılması hedeflenmektedir.” Bu konuda tarihi kent kimliğine önem
verilmesi ve gereksiz yere trafiği arttırıcı yer tespitlerine gidilmeyerek, daha dikkatli
planlama yapılması söz konusu olabilmelidir. 3 ilde yat limanlarının rehabilite edilerek
Mega Yat Limanları düĢünülmektedir. Buna yönelik geliĢtirmelerde semt sakinlerinin kıyı
alanlarından faydalanma olanaklarının kısıtlanması söz konusu olduğundan, bu yönde
dengeli projelendirmelerle kapasitenin belki farklı alanlara dağıtılmasının daha uygun
olacağı düĢünülebilir. Ayrıca Ġstanbul kıyıları için olası bir depremde tsunami haritası
hazırlanmaya baĢlandığından11 onunda dikkate alınması gerekmektedir. “Ülkemizde
geliĢtirilmesi, ulaĢımda niteliğin yükseltilmesi için bölünmüĢ yol, hızlı tren hatları, havaalanları, kurvaziyer ve yat limanları
gibi birçok ulaĢım alternatifi önerilmektedir. Türkiye Turizm Stratejisi–2023 Belgesi‘nde belirlenen stratejik yaklaĢımlar
çerçevesinde yapılacak çalıĢmalar tamamlanması, geliĢtirilmesi öngörülen bölgelerdeki altyapı ve konaklama ihtiyaçlarının
karĢılanması durumunda, 2023 yılında, 63 milyon turist, 86 milyar $ dıĢ turizm geliri ve turist baĢına yaklaĢık 1350 $
harcamaya ulaĢılması öngörülmektedir.
9
Kültür ve Turizm Bakanlığı‘nca Ġç Turizm Ġstatistiklerinin Tutulması: ―Yurt Ġçi Seyahate Katılan VatandaĢların
Sayısı ve DeğiĢimi‖, ―Seyahat Amacına Göre Türkiye VatandaĢlarının Geceleme Sayısı‖, ―Yurt Ġçi Seyahatlerde Yapılan
Konaklama ÇeĢitleri‖, ―Türkiye VatandaĢlarının Yurt Ġçi Turizm Harcamalarının Ekonomik Değeri‖, ―Yurt Ġçi Turizm
Faaliyetlerinin Dönemlere Göre DeğiĢimi‖, DeğiĢik ölçütlere göre (yaĢ, cinsiyet, eğitim seviyesi, ekonomik durum vb.),
―VatandaĢların Yurt Ġçi Turizm Faaliyetlerinde Gösterilen Farklılık‖ vb. gibi ölçümler.
10
Not: Turizm sektöründe Ar-Ge‘ye hizmet edecek kurum ve kuruluĢlar: Devlet Planlama TeĢkilatı, Kültür ve
Turizm Bakanlığı, Ulusal Turizm Konseyi, Ġl Turizm Konseyleri, Ulusal Turizm Belgeleme (Accreditation) Birimi, Ġç
Turizm AraĢtırma Birimi, Turizm Eğitimini Yönlendirme Birimi, Ulusal Turizm Veri Bankası Birimi, Üniversiteler.
11
Not: Ġstanbul‘un deprem tehlikesi haritası ve kıyılarını kapsayan tsunami tehlike haritası (heyelanla iliĢkili riskli
alanlar) BüyükĢehir Belediyesi'nce (ĠBB) Japon firması OYO International Corporation'a ihale edilen ve 18 milyon YTL'ye
mal olacak çalıĢma kapsamındadır. (1/25.000 ölçekli deprem tehlikesi haritası, 1/100.000 ölçekli genel jeolojik haritalama
ile Marmara Denizi'nin ve Ġstanbul Boğazı'nın tüm kıyılarını kapsayan 1/2.000 ölçekli tsunami tehlike haritası) Avrupa
65
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
bulunan 200’ü aşkın balıkçı barınakları” potansiyelinden faydalanılması düĢünülürken,
balıkçıların da bu proje zeminini oluĢturan ve geçmiĢten doğan kullanım hakları nedeniyle
birer paydaĢ olarak değerlendirilmesi gerekmektedir. (Türkiye Turizm Stratejisi–2023, Böl.3.6 s.19)
Ayrıca ısrarla dağların yüksek etekleri yerine neredeyse kıyıdan geçirilen Karadeniz
Karayolu ise sel felaketlerindeki kayıpları arttırıcı bir Ģekilde rol oynamıĢtır. “Dünya ile
yarıĢabilen markalaĢan turizm yerleĢmelerinin planlanması” stratejisiyle yaratılacak
turizm kentlerinde belli temalar çerçevesinde turizmin geliĢiminin planlanması hedeflenmiĢ,
böylece planlamalarda farklı turizm türleri ile geniĢ alanların turizm geliĢimine açılmasının
sağlanması söz konusu olmuĢtur. Böylece bu kentlerdeki alternatif turizm geliĢiminin, yakın
çevredeki diğer kültürel ve doğal değerlerle de iliĢkilendirilmesi daha da çok önem
kazanmıĢtır. (Türkiye Turizm Stratejisi–2023, Böl.3.15, s.54) Biyolojik çeĢitlilik ve ekoturizm potansiyeli açısından Türkiye Turizm Stratejisinde öncelikle eko-turizmin
geliĢtirileceği bölgeler olarak belirlenmiĢtir. Eko-turizm bölgeleri stratejisi: “Doğa temelli
turizmin planlı gelişimi” Bu nedenle anılan bölgelerde, aĢağıdaki alanların (Milli Park,
Tabiatı Koruma Alanı, Av ve Yaban Hayatı Koruma Alanları ve Sitler) varlığı önem
kazanacaktır. Eko-turizm uygulanacak yörelerde kamu kuruluĢları, yerel yönetimler, özel
sektör ve yerel sivil toplum kuruluĢları ―Altyapı Birlikleri‖ oluĢturacaklar, yerel halkta
katılımcı olacaktır. Böylece yerel düzeyde imajın geliĢtirilmesi ve yerel halkın çevreyi
koruma ve geliĢtirme bilincinin artmasına; sosyo-ekonomik geliĢme konusunda baĢka
seçeneği olmayan bir yörede yerel halk ve turistler tarafından kullanılabilecek rekreasyonel
ve turistik olanaklar sağlanmasına yönelik çalıĢmalar yapılır ve Ģunlar öngörülebilir.12
(Türkiye Turizm Stratejisi–2023,Bölüm3.16, s.54)
3. Tarihi Kültürel ve Doğal Çevreye Bütünsel Turizm YaklaĢımı ve
Örnekler
Ne tür olursa olsun kültürel miras, evrensel olduğundan ve herkesin malı sayılabilir.
Günümüzde toplumlar; onun gelecek nesillere emanet edilebilmesine çalıĢırlar. Bunun
içinde hassasiyet gösterdikleri tarihi ve kültürel varlıkların korunması ile birlikte aynı
zamanda, çevre ve doğal varlıkların korunmasını da asli bir görev olarak kabul etmiĢlerdir.
Bu amaçlar doğrultusunda çevre konularında faaliyet gösteren birçok gönüllü kuruluĢlarla,
sivil toplum örgütleri, üniversiteler, okullar ve kamu kuruluĢları iĢbirliği içerisinde
bulunmak durumdadırlar. Bu kuruluĢların düzenlediği paneller ve seminerler ile halkımız ve
öğrencilerimiz çevre konusunda eğitilmekte, böylece toplumda çevre bilinci geliĢtirilmekte,
çevre korunmasına yönelik alanlarda rol alınması sağlanmaktadır. Mesela; Turizm geliĢim
alanlarında yer alan eko-turizm alanlarının ―alan yönetim planları‖ yapılırken, tüm
paydaĢların katılımına açık ve Ģeffaf bir süreçte planın oluĢturulmasını sağlamak; ortak
vizyon ve misyon çerçevesinde mevcut sorunların çözümüne yönelik hedeflerin
belirlenmesini ve bu doğrultuda somut faaliyetlerin planlanarak hayata geçirilmesini teĢvik
etmeyi kolaylaĢtırmak oldukça büyük bir önem taĢımaktadır. Oysaki sürdürülebilir yaĢam
anlayıĢı ile turizm ve farklı sektörler arasında karĢılaĢtırmalar yapıldığında, telafisiz doğal ve
sosyal yıkımlar yaratıldığı görülmektedir. Bunların yerine, daha iyi bir gelecek yaratmak
için doğal kaynaklarda ve yaĢamda sürdürülebilirliği sağlama felsefesi tercih edilebilerek
çoğunlukla farkında olunmadan göz ardı edilmiĢ olan onun uygulanabilir ilkeleri gündeme
getirilebilir. Aksi halde ekolojik eĢikler aĢıldığında, geriye dönüĢü olmayan bu tercihler
yakasında Avcılar, Bağcılar, Bahçelievler, Bakırköy, BayrampaĢa, Büyükçekmece, Eminönü, Esenler, Esenyurt, Eyüp,
Fatih, Güngören, Küçükçekmece, Zeytinburnu ve Yakuplu'yu kapsayan 182 km2'lik alanda çalıĢılacak.
12
Eko-turizmin geliĢtirileceği bölgelerdeki yapılaĢma ve faaliyetler: 1. Koruma ve kullanma dengeleri gözetilerek
doğaya uygun yerel mimari özelliklerini taĢıyan yapılaĢma (ve pansiyonculuk yaklaĢımı) 2. Agro-turizm faaliyetleri (ve
doğa sporlarına yönelik kulüpler ve festival tarzı etkinlikler) 3. Yerel halkın kalkınmasına katkı sağlayacak el sanatları ve
yöresel örneklerin sunulduğu atölyeler (ve markalaĢma yönünde ilk adımları oluĢturabilecek yöresel ürünlerin
değerlendirildiği mekânlar)
66
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
sonucu, göz göre göre insan kaynaklı çevre felaketleri oluĢturulmakta, bunun sonucu ödenen
maliyetler ise hep kamuya yüklenilmektedir. Hâlbuki bir zamanların bacasız endüstrisi
olarak anılagelen turizmin sürdürülebilirliğine yönelik, ekolojik yönelimli akılcı
yaklaĢımlara artık daha çok önem verilmesi gerekir.
3.1. Çevre Kirliliği Gerçeği, Yatırımlar (Sanayi, Maden ve Enerji) ve
Turizme Etkisi
Fakat çevre kirliliği dünyada olduğu gibi ülkemizde de her geçen gün artan boyutlarıyla
hava, su ve toprak kirlenmesi Ģeklinde önemini koruyarak gündeme gelmektedir. Özellikle
turizminde tetiklediği kıyı bölgelerindeki aĢırı nüfus yoğunlaĢması, plansız ve çarpık
kentleĢme bir sorun yumağına dönüĢebilmektedir. Aynı zamanda kontrolsüz sanayileĢme
nedeniyle, birçok atık ve artık maddelerin miktarı, çeĢit ve özellikleri son yıllarda öylesine
artmıĢtır ki, hiç bir önlem alınmadan ve ne yazık ki, arıtılmaksızın kontrolsüz bir Ģekilde
alıcı ortamlara atılan bu atıkları, doğanın kendi kendine özümlemesi çoğu kez mümkün
olmamaktadır. Çevre kirliliği bu boyutları ile tehdit edici eĢikleri çoktan aĢmıĢ ve doğal
ekosistemleri ve döngüselliği zorlar duruma gelmiĢtir. Örneğin iklim salınımlarıyla doğa
dengesini korumaya çalıĢarak bazı insan yerleĢimlerini sular altında bırakabilmektedir.
Farklı coğrafyalardan özellikle zamanla erozyonla toprak altında kalan arkeolojik alanlar
(Mısır Nil vadisi gibi) aĢırı sudan ve tuzlanmadan etkilenir hale gelmektedir. Özellikle artan
nüfus ve iĢsizlik birlikte, sanayileĢmenin yanı sıra enerji gereksinimi nedeniyle, sayısız baraj
yapımı ya da termik ve nükleer santrallerin, çevrelerini oldukça etkileyen çevre karĢıtı
(özellikle eski söküm) teknolojileri, halen rahatlıkla göz ardı edilerek, planlanıp yapımları
sürdürülebilmektedir. Ayrıca YavaĢ Ģehir statüsü kazanmıĢ Gökçeada‘da13 altın madeni
bulunmuĢ olması ve doğrudan gelecek yıla dair ihale beklentilerinin mevcut diğer yaĢam ve
turizm potansiyellerini yok edecek durumda olmasıyla oldukça düĢündürücüdür. Örneğin;
Bergama ve Kaz dağlarının geçirdiği benzer süreçlerin yarattığı yıkım apaçık ortadadır.
GAP bile bölgedeki toprakların, aĢırı su nedeniyle (salma sulama yöntemi) tuzlanmaya
sebep olma riski ile halen karĢı karĢıyadır.
3.2. Anadolu Coğrafyasındaki Riskler, Doğa ve Tarım Turizmini
Etkileyen Örnekler
Heyelan ve depremsellik karakteri taĢıyan Anadolu coğrafyasında pek çok yerleĢim her yıl
farklı tür doğal ve insan kaynaklı afetlerden etkilenir durumdadır. Üstelik küresel ısınmayla
artan fırtına, hortum, aĢırı yağıĢ ve seller gibi afetlere açık nitelikler taĢıyan bu yerleĢim
yerleri, ciddi doğal afet risk unsurları barındırmaktadır. Bunlara karĢın; her türlü büyük çaplı
sanayi ya da enerji yatırımı (HES, Termik, Nükleer santraller vb.) çekincesiz bir Ģekilde
sürebilmektedir. Öyle ki bunlarda görülen ani artıĢların ötesinde, risklerin öngörülemediği
olaylar karması (Japonya nükleer santrali ve yaĢanan tsunami felaketi örneği) içinde
gerçekleĢebilme riskleri, insan kaynaklı da sayılabilecek oldukça büyük tehdit edici sosyoekonomik boyutlar yaratmaktadır. Tüm bunlara rağmen; hiç çekincesiz bir Ģekilde yeterince
ileriye dönük düĢünülmeden alınan kararlar sonucu, oldukça yatırımlarla ilgili riskli yer
tespitleri de hep kamuoyu gündemine gelmektedir. Kıyı alanlarda kontrolsüz balık
13
Gökçeada saha çalıĢmasından bazı duyum ve gözlemler: Gökçeada‘daki organik tarım ve turizm potansiyeline
karĢın, bulunan üç ayrı altın rezervlerinin varlığı ve maden iĢletmesi olarak seneye ihaleye çıkarılabileceği hususu adanın
gündemine bomba gibi düĢmüĢtür. Tüm teknolojik eskilik ve siyanürle yapılan altın arama usulleri yüzünden geriye
dönüĢsüz doğal yıkımların yaĢanılacağı ve halen de Bergama‘da ve Kaz dağlarında yaĢandığı açıkça bilinmektedir.
Yıllardır adada geliĢmeye çalıĢan pek çok tarım, hayvancılık, Ģarapçılık ve turizm vb. yatırımlar için bu durum çok açık bir
tehdittir. O yüzden, ihalenin ertelenmesi gerekirken, seneye bu ihalelere çıkılabilme olasılığı halen gündemdedir. ―YavaĢ
ġehir‖ sertifikası dahi almıĢ bir yerleĢim yeri olan Gökçeada için, bu ihale kararının alınabilme riski adada 35 yıllık bir
gelecek ve hatta sonrası için çok ciddi sürdürülebilirlik sorunları yaratacaktır.
67
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
çiftlikleriyle oluĢan kirlilikte diğer bir ekolojik yıkımdır, bu da tek tipleĢtirilen endüstriyel
üretim yaklaĢımlarının yarattığı diğer hatalardan biriydi. Dünya nüfusunun artıĢıyla birlikte
orman alanları tarım alanlarına dönüĢtürülerek yok edilmekte, ardından da yapılaĢmaya
açılmaktadır. Bunun yanı sıra, tarımda aĢırı kimyasal gübre kullanımı ve gıda üretiminde
genetiğiyle oynanmıĢ organizmalar ve bu tür yeni tohumlar tarım alanlarında istila
yaratmıĢtır. Katkılı ya da hormonlu gıda üretimindeki artıĢın tehlikeli boyutları da (obezite,
kanser vb.) kendini hissettirmektedir. Bununla birlikte organik tarım yeniden ve yer yer bir
agro-turizm faaliyeti Ģeklinde yaygınlık kazanmaktadır. Doğal kaynakları (hava, su, toprak)
korunabilen, rüzgâr koridorlarıyla havası temizlenebilen sağlıklı Ģehirler tasarlanıp bütüncül
imar planlarıyla korunmalıdır. Bir zamanlardan beri, kereste üretimi için doğal ormanların
yok edilmesinin söz konusu olduğu Hindistan, bunun farkına varıp, mücadele vermeye
baĢlandığında bile, yıkımı tam zamanında önleyememiĢti. Buna karĢın gelecek kuĢaklara
kesilen her ağaca karĢılık mutlaka bir ağaç dikilmesi kültürü benimsetilerek geçte olsa,
toplumda kalıcı bir koruma bilinci oluĢturulabilmiĢtir. Bu deneyimlerden etkilenmesi
beklenilen toplumlardan birinin de Türkiye olması gerekirken, ülkemizde yeni yapılan yasal
düzenlemeler (2B) neredeyse, bu doğal yıkımının da ötesine geçen pek çok ters olguyu halen
onaylar niteliktedir.
3.3. Coğrafi Bilgi Sistemleri ve (Çevre, Kültür, Turizm, Sanayi vb.) Veri
Tabanı Eksikliği, Teknolojiye KarĢın YetiĢmiĢ Ġnsan Gücü ve Beceri
Gereksinimi
Ülkemizde; çevre değerleri ve çevreyi öncelikli etkileyen turizm baskısını karĢılamaya
yönelik yeterince plansız ve kontrolsüz olarak gerçekleĢen pek çok farklı türde yatırımların
söz konusu olabildiği görülmektedir. Bu yatırımlarla birlikte, çarpık kentleĢme ve ilgili
birçok karmaĢık iliĢkiyi belirleyen sembolik bilgi günlük hayatımızı ilgilendirir durumdadır.
Bunların iyi tasarlanan bir sistem bütünü içinde iĢlenerek, araĢtırmacılara veri olarak
sunulması gereği de ortadadır. Hazırlıkları oldukça geciken ve artık baĢlatılması gereken
(Çevre, Kültür, Turizm, Sanayi vb.) Veri Tabanı çalıĢmalarının bir parçasını oluĢturan
Ulusal Turizm Veri Tabanı da pek çok araĢtırmaya ve esere altlık oluĢturacak değerli temel
verileri içerecektir. Bu veriler, turizmde olası bir çöküĢ öncesinde farkındalığı arttırıcı rol
oynayacaktır. Bu yaklaĢım sayesinde, geliĢen çeĢitli alanlarda gerçek saha verilerine
dayanan oldukça güncel kaynak eserler ortaya çıkacaktır. Bunlar; yöresel zenginlikleri farklı
boyutlarıyla kapsayacaklarından, haliyle alanındaki ilk örnekler olarak önemli bir boĢluğu
da dolduracaklardır. Gerek kurum ve kuruluĢların teknik birimlerinin çalıĢmalarında,
gerekse çevre alanında yapılan araĢtırmalarda önemli bir baĢvuru niteliği taĢıyacak bu
kaynak eserlere (kitap, makale) yönelik araĢtırmaların ve giriĢimlerin desteklenerek
sayılarının arttırılması gerekmektedir. 14
4. Turizm Baskısında Kırsal ve Kentsel Alanlara Yönelik Riskler ve
YaĢam Döngüsü
Avrupa Birliği bile, turistik bölgelerin köhneleĢme sorunuyla baĢ etme yolları aramaktadır.
(DETOUR Projesi) BM örgütü içerisinde ise, 182 ülkenin katılımlarıyla, Gündem 21
(Agenda 21) imza altına alınmıĢ; doğal çevrenin dolayısıyla yaĢamın karĢılaĢtığı tehlikeler
ve çözüm yolları sürdürülebilir geliĢme kavramıyla ele alınmaya baĢlamıĢtır.
Sürdürülebilirlik kavramı, kaynakların katı bir anlayıĢla korunması yerine koruma-kullanma
dengesi içinde, sınırlı ve kontrollü kullanımlara izin verilmesi yaklaĢımını getirmiĢtir.
14
Not: ―Ülkemizdeki turizmin geliĢimini izlemek ve durumu değerlendirip, yönlendirmek için TÜĠK verileri
dinamik olmadığından yetersiz kalmaktadır. Bakanlık turizm alan ve merkezdeki belediyelerden mevcut duruma iliĢkin veri
toplama ve raporlama istemelidir.‖ (Aldan, H.O. 2009)
68
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
Dünya Ticaret Örgütü turizmin geliĢmesi için taĢıma kapasitesi (çevresel, fiziksel, algısal)
kavramı ile hangi kaynağın kullanımına, nasıl ve ne ölçüde izin verileceğinin saptanması
güçlüğünü aĢmaya çalıĢmıĢtır.
ġekil 1: Turizm Alanları YaĢam Döngüsü (Butler, 2005)
Bu tür sihirli formül arayıĢları, zamanla niteliğe önem veren yargıları öne çıkarmıĢ, bu da
konunun daha öznel bir boyut kazanmasını sağlamıĢtır. Temel bir yaklaĢım olarak
değerlendirilebilecek bu modelin grafiğinde; (düĢey eksendeki) turist sayısı yerine, turizm
pazarındaki pay, rakip yerleĢmelerle bu payın geliĢiminin kıyaslanması, turistik aktivitelerin
ve/veya turist sayısının büyüme oranlarının geliĢimi, bölgeye birden fazla gelenlerin
sayılarındaki artma/azalma, ortalama kalma süresi değiĢimi, ziyaretçi profilindeki geliĢme,
turist baĢına harcama miktarındaki geliĢme, vb. ölçütlerin kullanılması önerilmektedir.15
Ülkemizdeki turizmde geçmiĢte(1980‘ler), koĢulsuz ve kontrolsüz bir geliĢme yaĢanılmıĢtır.
O yüzden yerin özelliklerinden kaynaklanan çekim unsurları irdelenerek taĢıma kapasitesine
önem verilmeli,16 ayrıca da turizm sektörü planlamasındaki arz-talep dengesi yaratılmalıdır.
(Aldan, H.Ö. 2009. s.462)
4.1. Yasal Riskler
Yasada, arazi tahsisi ve teĢviklerle desteklenen pek çok yatırımın salt kitle turizmi temelinde
gerçekleĢmesine sebep olunmuĢtur. Turizm TeĢvik Yasası (2634) 17 1983‘te Kültür ve Tabiat
Varlıklarını Koruma Kanunuyla (2863) (KTVKK) birlikte; sit alanları ve koruma amaçlı
imar planları ile pek çok yeni düzenlemeler getirilmiĢ olmasına karĢın, uzun bir dönem
koruma uygulamalarında özel mülkiyet ve imar haklarındaki kayıplar nedeniyle halkın
kabulü sağlanamadığından aksamalar oluĢmuĢtur. (Kocalar, A.C. 2010d) Sonradan çıkan
yeni yasal düzenlemelerde bu hakların aktarımı 2004‘te (2863) getirilse de, uygulama
yönetmeliği halen çıkarılmadığı için, bu hak kayıpları diğer imar uygulamalarıyla da birlikte
hızlıca Ģekil değiĢtirerek artmaya devam etmektedir. (Kocalar, A.C. 2012j) Yıpranan Tarihi
Kültürel TaĢınmaz Varlıkların Yenilenerek Korunması ve YaĢatılarak Kullanılması
Hakkında Kanununa (5366) göre 2005‘te sit alanları ve koruma alanlarında yaratılan
yenileme alanları; koruma amaçlı imar planları dıĢında bırakılarak, buralarda yeni projelere
izin verilmiĢ ve bu alanlar farklı bir kurumsal yapı içerisine alınmıĢlardır. Bu tür kopuk
parçaların ortaya çıkması, fiziksel ve sosyal ayrıĢmalara neden olmuĢtur. Ayrıca ―yeniden
inĢa ve restore edilme‖ tanımı, koruma kavramının anlamını yoruma açık bırakmıĢtır. Yasa,
mülkiyete doğrudan müdahalenin de önünü açmıĢtır. (Özaydın, G. 2007, s.87) O yüzden
koruma eksenindeki KTVKK ile tanımlı sit alanları içerisine; 5366 ile daha dar kapsamlı
özel bir uygulamayla getirilen bu yenileme alanları 2863‘ü kısmen devre dıĢı bırakmıĢtır.
15
Not: ―DüĢey eksende gelen turist sayısı ile ortalama kalma süresi çarpım değeri kullanılabilir. (En kolay
bulunabilecek ve en anlamlı veri)‖ (Alvares-Lourenço, 2009) Bu ve ana metindeki parametrelerde zamanla; Ulusal Turizm
Veri Tabanı sistemine iĢlenerek istatistikler Ģeklinde gündeme getirilebilmelidir.
16
Not: ―Yatak kapasitesi belirlenmeli, ekonomik yapı ve nüfus geliĢimi açısından getireceği geliĢmelere uygun
dinamik politikalar seçilmeli, fiziki planlar bu çerçevede hazırlanmalıdır.‖ (Aldan, H.Ö. 2009. s.487)
17
Bknz. Bölüm 1. GiriĢ ve Bölüm 2.2. Özetle Genel Sorunlar, Riskler ve Öneriler
69
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
Ülkemizde bu tür çeliĢik kanunların çıkarılması Ġmar Anayasası gereksinimini gündeme
getirmektedir. (Kocalar, A.C. 2011)
4.2. Kentsel Turizm (Kentsel, Arkeolojik Sitler) – Riskler ve Öneriler
Kuban, Ġstanbul Tarihi Yarımada örneği üzerinden yaptığı değerlendirmelerinde, kentten
ayrı düĢündüğü sur içine 18 özel bir statü tanıyarak korumanın daha etkin sağlanılacağını
savunmakta; Ġstanbul‘un Barcelona ve Roma ile karĢılaĢtırılıp, kent planlaması içinde
gelecekteki statüsünün düĢünülmesinden yanadır. Ayrıca külliyelerden baĢlayarak (500m,
300m, 100m.lik) yeni fiziksel ve estetik açıdan bütünleĢebilen çevre odakları yaratılarak, bu
alanların örtüĢtürülerek sur içinin kapladığı; ahlaki, ekonomik ve kültürel kuralları olan yeni
bir örgütle planlama önerisinde bulunmaktadır. 19 (Kuban, D. 2007) Özaydın, korunacak
nesneyi var eden öznenin (insanın) sürekli çeliĢkiler üreten toplumsal-tarihsel bir varlık
oluĢundan hareketle, hem değiĢimin olanağını ürettiğinden hem de değiĢime karĢı direnç
gösteriĢinden söz eder. Bu paradoks içinde korunacak nesnelerin hangi anlam katmanları
(tek yapı, kentsel doku, vb.) üzerinden yapılacağı farklı öznelerden oluĢan süreçlere göre
değiĢim göstermektedir. (Özaydın, G. 2007, s.86) Özellikle kıyı (kırsal ya da kentsel)
yerleĢimlerimizde bulunan tek yapılar ve tarihi dokuda yer alan pek çok kültürel varlık (köĢk,
konak, yalı, evler vb.) turizm baskısının etkisi altında, restorasyonlarla iĢlev değiĢikliklerine
uğratılarak dönüĢtürülmüĢtür. Bazen de, modern yaĢamın yarattığı gereksinimlerle ve aile
nüfusundaki artıĢa göre yapıya uygun olmayan müdahalelerin (eklenti) yapıldığı ve yapıların
özgün niteliğini koruyamadıkları görülmektedir. Bu uygulamalar; toplumda kabul görmüĢ
bir koruma kültürünün destelenerek geliĢtirilemediğinin birer göstergesi olmuĢtur. Önlemler
ise yetersiz kalmıĢtır. (Kocalar, A.C. 2012i)
4.3. Kırsal Turizm “Kırsal Sitler” ve “Jeo-Sitler” – Riskler ve Öneriler
Özgün mimari öğeler ve onların bir araya gelerek oluĢturdukları özgün dokunun doğal
değerlerle birlikte yarattığı kültürel peyzajın korunması gerekmektedir. (Madran, E.
vd.2005) Doğal kaynakları ve güzellikleriyle, geleneksel konutları ve konut dokularıyla,
doğal ve kültürel yönden korunarak sürekliliğin sağlanması gereken Kırsal Turizm
olanaklarına sahip kırsal alanların, yeni bir yasal düzenlemeyle (2863 içinde) ―kırsal sit‖
olarak belirlenip, tescil edilerek korunup yaĢatılması gerekmektedir. (Erden D.E. vd. 2009,
s.249) Koruma statüsüne sahip kırsal alanlara, köylere ve beldelere turizm ve ikincil konut
amaçlı yerleĢim talebi beraberinde koruma planlamasının yapılması gerekliliğini
doğurmuĢtur. Son doğal kalmıĢ kesimlere yönelik, üst ölçekli plan kararlarıyla turizm
geliĢmeleri yönünde yapılan tercihler; yerel yönetimlerin alt ölçekli planlama süreçlerine 20
popülist yaklaĢımları; kaçak ve yoğun yapılaĢma ile denetim sorunları; alt yapı ve sosyal
donatı gereksinimlerinin karĢılanamayıĢı gibi hep doğal, kültürel ve yöresel özelliklerin
korunması açısından ciddi riskler içermektedir. Çözüm olarak; sadece ―fiziki geliĢim
yönlendirme ve ekonomik geliĢme odaklı planlama politikası‖ yerine, bölgelerin yerel doğal
ve kültürel özelliklerinin sürdürülmesi, ölçekler arası bütünselliği olan katılımcı ve sürekli
bir planlama anlayıĢı esas olmalıdır. (Sönmez, Ġ.Ö ve Güner E. 2009, s.452) Kırsal ve
Kentsel alanlarda karĢımıza çıkabilen diğer bir sit örneği de jeolojik sitlerdir. ―Jeo- Sit‖
kavramının kabulüne yol açan jeolojik park olma potansiyeli taĢıyan farklı tarihi ve doğal
özellikleri olan bu tür alanlarda turizm faaliyetlerinin de etkili bir Ģekilde
gerçekleĢtirilebildiği çeĢitli dünya örneklerinden açıkça bilinmektedir. Ülkemizde ise benzer
çalıĢmalar için gerekli yasal-yönetsel düzenlemelerin artık gecikilmeden yapılabilmesi
18
Not: Ġstanbul 300k ha (Galata, Üsküdar, Boğaziçi hariç), sur içi alanı ise 1440 ha. Sur içi nüfus ise Ġstanbul‘un
~1/300 kadardır.
19
Not: Boğaziçi‘nin tarihi statü açısından ikincil konumdayken, ayrı bir yasası (2960) bulunmaktadır.
20
Not: Turizm potansiyelindeki hızlı artıĢlara mevzi ölçeğinde parçacı plan yaklaĢımlarıyla geliĢme arayıĢları
70
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
gerekmektedir. Türkiye‘nin özellikle alternatif turizm potansiyelini geliĢtirici bu tür
uygulama alanlarının oluĢturulması için gerekli bilimsel alt yapıda oluĢmuĢtur. (Kocalar,
A.C. 2012c) Fakat toplumda, bu tür tarihi kültürel ve doğal mirasla ilgili yeterli bilinçlenme
sağlanamadığından, bazı alanlar geriye dönüĢü olamayacak derecede zarar görmektedir.
Üstelik buna, bazen devlet kurumları bile sebep olmaktadır. (Sivas‘ta açık fosil yatağına yol
yapımı sırasında dökülen topraklar gibi) (Kocalar, A.C. 2012d)
5. Sonuç
Doğanın kendi döngüselliği içerisinde ona uyumlu insan yerleĢimleri yaratılabilir. Hatta
günlük hayatta bile, yaban hayatını ve tarihsel dönemleri farklı katmanlarla gözlemlenebilen
bir çevre oluĢturmak ve bunu topluma sunmak mümkündür. Kentsel dönüĢümde öncelikle,
bu bakıĢ açılarından toplumda düĢünülmeye baĢlanıp ve anlamlı bir Ģekilde uygulanabilir.
Böylelikle tarihi çevreye daha uygun yaklaĢımlarla; yaĢam, barınma, yerleĢim, konut,
mülkiyet ve imar haklarına saygılı sürdürülebilir yaĢam koĢulları yaratılmıĢ olacaktır. Aksi
halde, yaĢadığımız kentleĢme çizgisinde ve özellikle de turizmde, salt getiriye odaklı
yığılmalar Ģeklinde gerçekleĢen yapay yerleĢimler, doğal dengeleri geriye dönüĢsüz ciddi
kayıplarla alt üst etmeyi sürdürecektir.
Kaynaklar
Alvares, D. ve Lourenço, J. 2005. Life Cycle Modelling for Tourism Areas,
http://repositorium.sdum.uminho.pt/bitstream/1882/4982/1/Lourenco_CI_3_2005.pdf
Butler, R.W. 2005. The Tourism Area Life Cycle, Vol.2 (der), Channel Wiew Publication,
Clevedon.
Aldan, H.O. 2009. Kıyı YerleĢimlerinde Turizm GeliĢiminin Bedelini Ödemek, ―Kentleri
Korumak ve Savunmak‖, 8. Dünya ġehircilik Günü 33. Kolokyumu, 6-9.11.2009, Ankara.
Dawson, J. 2006. Eko köyler, Sürdürülebilirliğin Yeni Ufukları,
(çev.: Deniz Dinçel), Sürdürülebilir YaĢam Kitapları n.5, Sinek Sekiz Yayınevi, Ġstanbul.
DoğmuĢ, O.E. 2009. Turizmin Antalya‘ya Kaybettirdikleri, ―Kentleri Korumak ve
Savunmak‖, 8. Dünya ġehircilik Günü 33. Kolokyumu, 6-9.11.2009, Ankara.
Erden D.E. vd. 2009. Kırsal Sit Alanları: Kalkınma ve Koruma KarĢıtlığı Bağlamında Yalı
köy Örneği, ―Kentleri Korumak ve Savunmak‖, 8. Dünya ġehircilik Günü 33. Kolokyumu,
6-9.11.2009, Ankara.
Kocalar, A.C. 2010d. Koruma Amaçlı Ġmar Planı Uygulanan TaĢınmazlarda Sınırlandırılan
Mülkiyet ve Ġmar Haklarının Değerlendirilerek Aktarımı. Tasarım ve Kuram Dergisi.
MSGSÜ Ġstanbul. Cilt 6, Sayı 9-10 (2010). s. 71-81.
Kocalar, A.C. 2011. ―Ġmar Anayasası Gereksinimi‖, TMMOB Demokrasi Kurultayı
Yönergesi. YTÜ Oditoryum Ġstanbul 14 Mayıs 2011.
Kocalar, A.C. 2012c. ―Sivas örneğinde Tarihi Jeolojik Doğal ve Kültürel Miras, Jeosit,
Jeoturizm Yerel Ortak Bilinci ile Turizm Kalkınma Potansiyeline Yönelik Yeni Kırsal
Planlama YaklaĢımları‖, Jeolojik Miras Envanteri Toplantısı, Cumhuriyet Üniversitesi,
Sivas, 5-8.Haziran.2012.
Kocalar, A.C. 2012d. ―Bedensiz Kafalar, Ġfadesiz Diller, Doğasız Düzen Ġçerisinde Kültürel
Mirası Koruma Bilinci ArayıĢları‖, I. Uluslararası Ortadoğu Sosyolojisi Kongresi, Fırat
71
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
Üniversitesi - Orta Doğu AraĢtırmaları Merkezi - Sosyoloji ġubesi, 28 - 30 Haziran 2012.
Elazığ. http://uosk.firat.edu.tr/index.php?s=duyurular
Kocalar, A.C. 2012i. TaĢınmaz Kültürel Varlıklar-Risk Yönetim Modeli (TKV-RYM) ve
Önleyici Koruma Politikalarına Yönelik Disiplinlerarası Bütüncül YaklaĢımlar, Immovable
Cultural Assets-Risk Management Model (ICA-RMM) and an Integrated Approach to
Interdisciplinary about Preventive Protection Policies, "Cultural Heritage Protection in
Times, Risk", ―Challenges and Opportunities‖; Yıldız Technical University (YTÜ) ICOMOS ICORP International Symposium, 15-17 Nov, 2012, YTÜ, Ġstanbul, Türkiye.
http://www.har.yildiz.edu.tr/tr/index.php
Kocalar, A.C. 2012j. Transfer of the Property and Development Rights in Immovable
Property on which Development Plans has been Implemented, "Global Impacts and Local
Challenges"; Contemporary Architecture and Urbanism in the Mediterranean and the Middle
East (CAUMME). Yıldız Technical University (YTÜ) International Symposium, November
21 – 22, 2012, Ġstanbul, Türkiye. http://www.caummeyildiz.blogspot.com/
Kuban, D. 2007. AçılıĢ konuĢması, Ġstanbul Tarihi Yarımada Sempozyumu, ĠTÜ, Ġstanbul
Sönmez, Ġ.Ö ve Güner E. 2009. Muğla Kıyı Alanları Planlama Süreçleri, ―Kentleri Korumak
ve Savunmak‖, 8. Dünya ġehircilik Günü 33. Kolokyumu, 6-9.11.2009, Ankara.
Madran, E. ve Özgönül, N.2005. Kültürel ve Doğal Değerlerin Korunması, Mimarlar Odası
Yayınları, Ankara.
Özaydın, G. 2007. Ġstanbul Tarihi Yarımaada Sempozyumu, ĠTÜ, Ġstanbul.
Mevzuat
4.4.1990 tarihli ve 3621 sayılı Kıyı Kanunu.
18.11.1983 tarihli ve 2960 sayılı Boğaziçi Kanunu.
16.6.2005 tarihli ve 5366 sayılı Yıpranan Tarihi Kültürel TaĢınmaz Varlıkların Yenilenerek
Korunması ve YaĢatılarak Kullanılması Hakkında Kanun.
21.7.1983 tarihli ve 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu.
12.3.1982 tarihli ve 2634 sayılı Turizm TeĢvik Yasası.
T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı, Türkiye Turizm Stratejisi–2023 Belgesi, Ankara, 2007.
T.C. BaĢbakanlık DPT MüsteĢarlığı, 2007. 9. Kalkınma Planı (2007 – 2013), Turizm Özel
Ġhtisas Komisyon Raporu, Ankara. Yayın No. DPT: 2727-ÖĠK:679.
72
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
1
Liste 1: Stratejik Vizyona YerleĢimsel ve Mekânsal Planlama Açısından YaklaĢım













Bölgeler arasındaki geliĢme farklıklarının giderilerek sürdürülebilir kalkınma hedefine
katkıda bulunulması,
Var olan turizm bölgelerinin sürdürülebilirlik perspektifi içinde yeniden ele alınarak
planlanması ve kaliteli yaĢanabilir çevreler oluĢturulması,
Turizmin geliĢiminin sürdürülebilir çevre politikaları ile desteklenmesi,
Turizmin varıĢ noktası odaklı ve çok fonksiyonlu olarak geliĢtirilmesi,
Turizmde ürünün çeĢitlendirilerek sezonun bütün bir yıla yayılması,
Sürdürülebilir turizmin tanıtılarak eko-turizm, kırsal turizm ve agro-turizm konularında
kamu, özel ve sivil toplum kuruluĢlarının bilinçlendirilmesi,
Yöreye özgü farklı turizm türlerinin birbirine entegrasyonunu sağlayarak çok çeĢitli
turizm imkânlarını sağlık, eğitim, vb. farklı sektörel kullanımlarla bir arada sunulabilen
alternatif turizm odaklı (sağlık ve termal, golf, kıĢ sporları, doğa turizmi vb.) turizm
kentlerinin oluĢturulması,
Turizmin geri kalmıĢ bölgeler ve özellikle dezavantajlı grupların sosyo-ekonomik
konumlarının güçlendirilmesinde bir araç olarak kullanılması,
Turizmle ilgili altyapı ve ulaĢım yatırımlarında özel sektörün etkinliğinin özendirilerek
kamunun yükünün hafifletilmesi,
Turizm sektöründeki karar verme süreçlerinde merkezi-yerel-sivil aktörlerin beraber
çalıĢmasının ve iĢbirliği içinde olmasının sağlandığı yönetiĢim mekanizmalarının iĢler
kılınması,
Turizm planlamasının bütüncül planlama yaklaĢımı ile merkezi-yerel yönetimlerin
eĢgüdümü sağlanarak, yönetsel organizasyonun ve finans olanaklarının birlikte ele
alınması,
Turizmin yoğunlaĢtığı yerlerde ortaya çıkan altyapı ve çevre sorunlarının yerel
yönetimlerin ve özel sektörün de katkılarıyla çözümlenmesi,
Yöresel mimari değerlerin korunarak turizm hizmetine sunulduğu sıra dıĢı konaklama
ünitelerinin desteklenmesi, düĢünülmektedir.
73
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
Uyumlu Kentsel GeliĢme Hakkı Çerçevesinde Kentsel Sit Alanlarının
DönüĢümü: Ġstanbul Örneği
Emine TOKSÖZ, Dr.
Yazar Orhan Kemal Sok. No:1 Cibali, Fatih, Ġstanbul. E-posta: [email protected],
Telefon: + 90 (212) 621 2040
Özet
Bu bildiri afet riski altındaki kentsel sit alanlarının dönüĢümünde kentsel haklar içinde yer
alan ‗uyumlu kentsel geliĢme hakkı‘na saygılı olmayan yasal düzenlemeler ve sonuçları gibi
kültür mirasını kısa ve uzun vadede, doğrudan ya da dolaylı olarak tehdit eden risklerin
azaltılması veya ortadan kaldırılması için yöntem sunar.
Kentsel sit alanlarının korunması ile insan hakları arasındaki iliĢki giderek önem
kazanmakta ve uyumlu kentsel geliĢme hakkı uluslararası araçlarda kent sakinleri için
kentsel bir hak olarak değerlendirilmektedir. Bu çerçevede Kentte Ġnsan Haklarının
Korunması Avrupa ġartı (2000)‘nı imzalayan kentler arasında yer alan Ġstanbul kenti için
yerel yönetimin mevcut binaların restore edilmelerine ve yeniden kullanılmalarına etkin
olarak yönelerek kentlerin doğal, tarihi, mimari, kültürel ve sanatsal mirası doğal, tarihi,
mimari, kültürel ve sanatsal mirasa saygılı olma taahhüdünde bulunulmuĢtur.
Afet riski altındaki kentsel sit alanlarının dönüĢtürülmesine iliĢkin olarak ulusal üstü yasal
düzenlemelerde belirlenmiĢ olan edimlerin yerine getirilmesi ve uyumlu kentsel geliĢme
hakkının dikkate alınması gerekmektedir. Bu nedenle afet riski altındaki kentsel sit
alanlarının dönüĢtürülmesine iliĢkin olarak Türk hukuk sisteminde mevcut yasal ve yönetsel
çerçeve uyumlu kentsel geliĢme hakkı yönünden değerlendirilecektir.
Belgesel kaynak derlemesi yapılarak hukuk alanında yürürlükteki mevzuat ve kitap, makale
gibi kaynakların değerlendirilmesi yoluyla veri elde edilmiĢtir.
Burada sunulan bildirinin gelecekteki çalıĢmalara etkisinin olacağı ve sorununun hukuksal
yönüyle ele alınmasının çözüme katkı sağlayacağı öngörülmektedir.
Anahtar Kelimeler: Kentsel gelişme hakkı, kentsel haklar, uyumlu koruma, kentsel dönüşüm,
kentsel sit.
74
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
Regeneration Of The Urban Site Areas Within The Framework Of The Right To
Harmonious City Development: The Case Of Istanbul
Abstract
This paper offers a method for reducing or eliminating the risks threaten cultural
heritage,directly or indirectly in short-and long-term such as legal regulations and their
results are not respectful of ‗rıght to harmonıous cıty development‘ located within the right
to the city in the regeneration of urban conservation areas at risk of disaster.
The relationship between conservation and human rights protection in urban areas is gaining
importance and the ‗right to harmonious city development‘ as an international tool is
considered as the right to the city for the urban residents. In this context, for Istanbul city
which is among the signatories to the cities of the European Charter For The Safeguarding
Of Human Rights In The City (2000), the municipalities have been pledged to respect the
natural, historic, architectural, cultural and artistic heritage of the cities by actively seeking
the restoration and reuse of existing buildings.
With regard to regeneration of urban conservation areas at risk of disaster, the fulfillment
of the acts determined in the supra-national legal regulations and ‗right to harmonious city
development‘ should be considered. For this reason, in relation to regeneration of the urban
conservation areas at risk of disaster will be evaluated in terms of the ‗right to harmonious
city development‘ in legal and administrative framework.of Turkish law system.
The legislation in force in the field of rule of law and making a documentary compilation of
source books, articles, resources, such as have been obtained by evaluating the data.
The paper presented here is expected to be effect of future studies and to contribute to the
solution by considering the legal aspects of the problem.
Key Words: The right to harmonious city development, the right to the city, conservation,
urban regeneration, urban site.
1. GiriĢ
Kentler, hakların uygulamada etkin olarak yerini almasının, herkesin bireysel mutluluğu için
kamusal koĢulların iyileĢtirilmesinin teminat altına alınabilmesi için daha iyi bir yer olma
noktasına gelmektedir. Kırsal alanlardan kentlere giden vatandaĢları ve her Ģeyin ötesinde
özgürlük, iĢ ve bir farkındalık değiĢimi arayan yabancıları karĢılayan her kent insanlığın
geleceği haline gelmiĢtir.
UzmanlaĢma, iĢbölümü ve sanayileĢmenin yoğun biçimde yaĢandığı kent ortamında
ekonomik, sosyal, yönetimsel ve yasal yönleri gözetilen bir koruma modeli olan bütünleĢik
koruma hedefinin gerçekleĢmesi bakımından, kapsamlı iliĢkiler ağının yapı taĢını oluĢturan
ve çeĢitlenerek artan hakların daha ayrıntılı düzenlemeleri gerektirdiği görülür.
Uluslararası araçlarda temel insan hakkı olarak değerlendirilen ve dayanıĢma hakları
kapsamında yer alan kentsel haklar günümüzde çağdaĢ planlama yaklaĢımının haklar
boyutunu oluĢturmaktadır.
Günümüzde uluslararası araçlarda Avrupa için uyumlu, dıĢlayıcı olmayan ve farklılaĢmıĢ ve
iddialı bir yaĢam standardına ulaĢtırılmıĢ bir toplum yaratma hedefini de yansıtan gerçek bir
75
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
toplumsal karıĢımın yer aldığı kentler hedeflenmekte ve kentte ekonomik, sosyal ve kültürel
haklar arasında uyumlu kentsel geliĢme hakkı yer almaktadır.
Kültür varlıklarını koruma bilincinin geliĢmesi, geleceği oluĢturma sorumluluğuna yeni
boyutlar katmakta ve kentsel sit alanlarının dönüĢümünde haklar boyutunun dikkate
alınması gerekmektedir. Sit alanlarının korunması anlayıĢının artan bir bilinç ile yaygınlık
kazanması, mimarlık mirası ve yönetiminin ‗uyumlu kentsel geliĢme hakkı‘ çerçevesinde
meĢru bir temele yerleĢmesini sağlamaktadır.
DönüĢüm kavramı genel olarak mevcut kent yapısındaki niteliğin ya da fonksiyonun
değiĢtirilmesidir. Türk Dil Kurumu sözlüğünde kentsel dönüĢüm ‗kentin imar planına
uymayan, ruhsatsız binaların yıkılıp, planlara uygun olarak toplu yerleĢim alanlarının
oluĢturulmasıdır.
Kentsel dönüĢüm, kentsel sorunların çözümünde sorunlu alanlarda yenileme (renewal),
sağlıklaĢtırma (rehabilitation), koruma (conservation), yeniden canlandırma (revitalization),
yeniden geliĢtirme (redevelopment), düzenleme (improvement), temizleme (clearance),
yeniden üretim (regeneration), soylulaĢtırma (gentrification) biçimindeki farklı uygulamaları
barındıran kapsamlı bir eylem planlama sürecidir.
Kentsel sit alanlarının dönüĢümünü sağlama sorumluluğunun yerine getirilmesinde ulusal
hukuk sisteminin, uluslararası ve ulusalüstü düzeyde kabul edilen standartlara uygun olması
gerekir. 2000 Kentte Ġnsan Haklarının Korunması Avrupa ġartı (European Charter for the
Safeguarding of Human Rights in The City)‘nda ‗uyumlu kentsel geliĢme hakkı‘nın
gerçekleĢtirilmesi yönünde uygulama mekanizmaları belirlenmiĢtir. Ġstanbul kenti tarafından
da taahhüt edilen uyumlu kentsel geliĢme hakkı ile vatandaĢların konut alanları, kamu
hizmetleri ve anıtlar ile yeĢil alanlar arasında uyumlu iliĢkiyi temin eden bir kentsel geliĢme
planlanması hakkı bulunmaktadır.
Bu bildiride kentsel sit alanlarının dönüĢümüne iliĢkin ulusal mevzuat kentsel haklara iliĢkin
uluslararası araçlar içinde yer alan Kentte Ġnsan Haklarının Korunması Avrupa ġartı‘nda
belirtilen uyumlu kentsel geliĢme hakkının ilkeleri çerçevesinde değerlendirilmektedir. Bu
değerlendirmede kentsel haklar çerçevesinde ulusal düzeydeki yasal çerçeve eleĢtirel olarak
incelenmektedir.
Belirtilen amacın gerçekleĢtirilmesinde araĢtırma metodu olarak literatür taraması yapılarak
hukuk alanında yürürlükteki mevzuat ve kitap, makale, dergi vb. kaynakların
değerlendirilmesi yoluyla veri elde edilmiĢtir.
Sonuçlar uyumlu kentsel geliĢme hakkı bağlamında kentsel dönüĢüm için zorlukları ve
fırsatları tanımlamakta, gerekli eylemler için bir dizi öneri sunmaktadır.
2. Uyumlu Kentsel GeliĢme Hakkı Kavramı, Süreç Ġçindeki GeliĢimi ve Ġlkeleri
Ġnsanlık tarihinde değiĢen anlayıĢ ve gereksinimlere paralel olarak eĢitlik ve özgürlük
ekseninde tanımlanmıĢ olan insan hakları; kiĢisel haklar ve siyasal hakları içeren birinci
kuĢak haklar ile sosyal ve ekonomik hakları içeren ikinci kuĢak haklardan sonra ortaya çıkan
ve toplum yaĢamında dayanıĢma ortamı yaratabilmek için toplumun tamamına ve bireye ait
olan, toplumda yaĢayan herkesin etkin biçimde katılımı ile gerçekleĢen ve dayanıĢma hakları
olarak da bilinen üçüncü kuĢak haklar olarak sınıflandırılmaktadır.
76
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
Kentsel koĢulların iyileĢtirilmesi amaçlı kentte geliĢen haklar için yeni tanımların ve
yaklaĢımların etkin olarak kullanılması gerektiği görülmektedir. GeliĢmekte olan üçüncü
kuĢak haklar kapsamında bir hak kategorisi olan kentsel hak çerçevesinde kentliler kentsel
alan üreten kararlarda merkezi bir rol oynayacaklardır.
Kentsel hak Fransız filozof Henry Lefebvre‘in buluĢu olarak 1968 yılında ‗Kentsel Hak‘ (Le
droit à la ville) isimli yazısında yer almıĢtır. Lefebvre‘in teorisine göre kentsel hak, kentsel
alanın temelini oluĢturan güç iliĢkilerini denetleme yetkisinin baĢkent ve devletten kentlilere
çevrilmesi yönünde yeniden yapılandıracaktır.
Kentsel hakların geliĢim sürecinde uyumlu kentsel geliĢme hakkı, dayanıĢma hak
kategorilerini içeren uluslararası araçların içerdiği pek çok dayanıĢma hakkının tanımında
belirtilmiĢtir.
Kaliteli bir çevrede onurlu ve yeterli yaĢam Ģartları sağlanmıĢ olarak yaĢamak 1972
Stockholm Bildirgesi (Declaration of the United Nations Conference on the Human
Environment)‘nde çevre hakkı kapsamında temel insan hakkı olarak tanımlanmıĢtır. 1972
Stockholm Bildirgesi gereğince ‗Özgürlük, eĢitlik ve kaliteli bir çevrede onurlu ve yeterli
yaĢam Ģartları sağlanmıĢ olarak yaĢamak insanların temel haklarıdır…‘ (Ġlke 1).
Avrupa yerleĢimlerinde yaĢayan kentlilerin sahip oldukları kentsel haklar arasında sayılan
‗kaliteli bir mimari ve fiziksel çevre hakkı‘ 1992 Avrupa Kentsel ġartı (European Urban
Charter)‘nın eki niteliğindeki Kentli Hakları Deklarasyonu‘nun 10. maddesinde ‗tarihi yapı
mirasının duyarlı bir biçimde restorasyonu ve nitelikli çağdaĢ mimarinin uygulanmasıyla,
uyumlu ve güzel fiziksel mekânların yaratılması‘ olarak tanımlanmıĢtır.
Buna göre tarihi yapı mirasının duyarlı bir biçimde restorasyonu ve nitelikli çağdaĢ
mimarinin uygulanmasıyla, uyumlu ve güzel fiziksel mekânların yaratılması temel bir insan
hakkı olarak değerlendirilmektedir.
1992 Avrupa Kentsel ġartı‘ndan sonra ortaya çıkan toplumsal, ekonomik ve kültürel
değiĢiklikler dikkate alınarak Yerel ve Bölgesel Yönetimler Kongresi tarafından bazı
ilkelerin yeniden tanımlanmasına, tamamlanmasına ve güncellenmesine karar verilmiĢ ve
Avrupa Konseyi‘nin 15. Genel Oturumunda Karar No. 269 (2008) ile ‗Avrupa Kentsel
ġartı–2: Yeni Bir Kentlilik Ġçin Manifesto‘ (European Urban Charter II: Manifesto for a
New Urbanity) kabul edilmiĢtir.
2008 Avrupa Kentsel ġartı‘nın 62. maddesi gereğince Avrupa için hedeflenen kentler,
herkesin iyi bir yaĢam kalitesine sahip olabildiği, herkesin özellikle eğitim, sağlık, kültür ve
konut sektörlerinde sağlanan hizmetler yanında, iyi bir yaĢam kalitesine de eriĢebildiği
yerleĢimler olarak aynı zamanda uyumlu, dıĢlayıcı olmayan, farklılaĢmıĢ ve iddialı bir
yaĢam standardına ulaĢtırılmıĢ bir toplum yaratma hedefini de yansıtan gerçek bir toplumsal
karıĢımın yer aldığı alanlardır. Bu aĢamada kalitenin artık toplum için iddialı bir yaĢam
standardı hedefini ifade ettiği anlaĢılmaktadır ve yerleĢimlerin iyi bir yaĢam kalitesine eriĢim
olanağı sağlayan alanlar olduğu belirtilmiĢtir. .
Yerel düzeyde insan haklarını yücelten bir dizi ilkenin yer aldığı Kentte Ġnsan Haklarının
Korunması Avrupa ġartı (European Charter for the Safeguarding of Human Rights in The
City) 18.05.2000 tarihinde Saint-Denis‘de onaylanmıĢ, Ġnsan Hakları için Kentler Taahhüdü
(Commitment of Cities for Human Rights) adlı kentlerin ek bildirgesi altında çıkarılan
77
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
taslağı Ekim 1998‘de Barcelona‘da yayınlanmıĢ ve Ġstanbul‘un da aralarında bulunduğu 41
kent tarafından oybirliğiyle kabul edilmiĢtir.
Kentte Ġnsan Haklarının Korunması Avrupa ġartı‘nın 3. bölümünde yer alan uyumlu kentsel
geliĢme hakkı; konut alanları, kamu hizmetleri, anıtlar ve yeĢil alanlar arasında uyumlu bir
iliĢkiyi temin eden düzenli bir kent planlama geliĢimi hakkıdır. Uyumlu kentsel geliĢme
hakkının ilkeleri;
VatandaĢların konut alanları, kamu hizmetleri, anıtlar ve yeĢil alanlar arasında uyumlu bir
iliĢkiyi temin eden düzenli bir kent planlama geliĢimi hakkı vardır (madde 19/1).
VatandaĢ katılımı ile belediyeler, kentsel geliĢme ve çevre arasındaki dengeyi sürdüren bir
kentsel planlama ve yönetim sistemi sunarlar (madde 19/2).
Bu bağlamda mevcut binaların restorasyonlarına ve yeniden kullanılmalarına bilfiil
yönelerek kentlerin doğal, tarihi, mimari, kültürel ve sanatsal mirasına saygı duymayı
taahhüt ederler. (madde 19/3).
Ulusalüstü yapılanmalarda vatandaĢlık, hak ve yükümlülüklerin temel belirleyicisi olmaktan
çıkmaktadır. Lefebvre (2005) vatandaĢ olarak yasal, ulusal statülerini dikkate almadan
kentte yaĢayanların bir kent hakkı olduğunu açıklayarak, ‗vatandaĢ‘ ( / citoyens) ve
‗kentliler‘ ( / citadins) ayrımını yaparken dikkatli davranmıĢtır. Ayrıca, 2003 yılında
önerilen Dünya Kartası ve örneğin, Avrupa Kent Plancılar Konseyi de, sadece kentlileri
değil, kent kullanıcılarını (banliyöde yaĢayanlar ve ziyaretçiler dahil) da kentli olarak
nitelemektedirler. Dahası, bu söz konusu gezici ve geçici kent sakinlerinin kent vatandaĢları
olduğunu savunmakta ve kente iliĢkin planlama ve karar alma süreçlerine katılmalarını
öngörmektedirler
(bkz.
Http://portal.unesco.org/shs/en/ev.phpURL_ID=8198&URL_DO=DO_PRINTPAGE&URL_SECTION=201.html).
2005 Kentsel Hak Dünya ġartı‘nda kentsel hak, hızlı kentleĢme süreçleri ile kent veya
bölgelerde yaĢayan nüfusun bir koruma mekanizması olarak kent ve kırsal çevreleri
ölçeğinde yaĢam kalitesini kapsayacak Ģekilde konut ve mahalle dayalı olarak insanların
yaĢam kalitesini artırma üzerine geleneksel odağı geniĢletir. Bu bölgesel ve uluslararası
insan haklarına iliĢkin araçlarda güvence altına alınan medeni, siyasi, ekonomik, sosyal,
kültürel ve çevresel hakların geliĢtirilmesi, saygı gösterilmesi, savunulması ve yerine
getirilmesinin yeni bir yolunu baĢlatma anlamına gelir (Önsöz, 5. bent).
3. Uyumlu Kentsel GeliĢme Hakkının Ġlkeleri Çerçevesinde Kentsel Sit Alanlarının
DönüĢümüne ĠliĢkin Hukuki Düzenlemeler
UNESCO, ICOMOS ve Avrupa Konseyi gibi uluslararası kuruluĢlar tarafından yapılan
toplantılarda sistem ve kurallar kültür varlıklarını, ortak insanlık bilincinin bir parçası olarak
görme eğilimi doğrultusunda geliĢmiĢtir. Kentsel sit alanlarının dönüĢümüne iliĢkin hukuki
düzenlemeler Kentte Ġnsan Haklarının Korunması Avrupa ġartı‘nda yer alan ‗uyumlu
kentsel geliĢme hakkı‘nın ilkeleri çerçevesinde değerlendirilmektedir.
3.1. VatandaĢların Düzenli Bir Kent Planlama GeliĢimi Hakkı
1982 Anayasasının 63. maddesinde kültür ve tabiat varlıklarının ve değerlerinin
korunmasının Devlet‘in yetki ve sorumluluğunda olduğuna, 23. maddesinde sağlıklı ve
düzenli kentleĢmeyi gerçekleĢtirmenin ve kamu mallarını korumanın yerleĢme hürriyetini
sınırlandırma nedenleri olduğuna, 57. maddesinde Devlet‘in Ģehirlerin özelliklerini ve çevre
78
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
Ģartlarını gözeten bir planlama çerçevesinde, konut ihtiyacını karĢılayacak tedbirleri
almasına ve toplu konut teĢebbüslerini desteklemesine iliĢkin hükümler yer alır.
Dokuzuncu Kalkınma Planı (2007-2013)‘nın Orta Vadeli Ulusal Düzeyde Bölgesel
GeliĢmenin Sağlanması GeliĢme Ekseninde; bölgelerde iĢ fırsatları ve yaĢam kalitesinin
artırılmasına yönelik olarak, ulaĢılabilirliğin ve bölgelerarası etkileĢimin geliĢtirilmesine
yönelik olarak, kamu yatırım uygulamalarında ve hizmet arzında mekânsal önceliklendirme
ve odaklanma sağlanması, baĢta potansiyeli yüksek kentler olmak üzere sosyal ve fiziki
altyapının güçlendirilmesi, belirtilmiĢtir.
3.2. VatandaĢ Katılımı ile Belediyelerin Kentsel GeliĢme ve Çevre Arasındaki Dengeyi
Sürdüren Bir Kentsel Planlama ve Yönetim Sistemi Sunmaları
2863 sayılı Kanunu gereğince koruma planlaması içinde eylem alanlarının ve önceliklerinin
belirlenmesi için yönetim alanı, yönetim planı, bağlantı noktası gibi koruma çalıĢmalarında,
‗katılımcı alan yönetimi modeli‘ ile yeni kaynak imkânı sağlanması, örgütlenme
modellerinin üretilmesi, planlama etapları ile uygulamada görev alacak sorumlulukların
belirlenmesi ve kullanıcı katılımı sağlanarak sürdürülebilir bir yönetim modeli elde etmeye
çalıĢılması ve uluslararası normlara uygun bir korumayı sağlayıcı nitelikte, koruma
uygulamalarında söz konusu alanla ilgili meslek odaları, sivil toplum kuruluĢları ve plandan
etkilenen hemĢerilerin katılımının da sağlanması, belediyelerin bünyelerinde koruma birimi
kurarak tescilli yapılara bakım izni yetkisi ile korumadan sorumlu olmalarının sağlanması,
BüyükĢehir belediyeleri, valilikler, Bakanlıkça izin verilen belediyeler bünyesinde kültür
varlıkları ile ilgili iĢlemleri ve uygulamaları yürütmek üzere meslek alanlarından uzmanların
görev alacağı ve koruma bölge kurulları tarafından uygun görülen Koruma Amaçlı Ġmâr
Planı, proje ve malzeme değiĢiklikleri ile inĢaat denetimi de dahil olmak üzere uygulamayı
denetlemekle yükümlü koruma, uygulama ve denetim büroları kurulması, korumanın
sağlanmasında gönüllü kuruluĢların desteği ile vakıf, dernek ve akademik çevrelerin
katılımının sağlanması, koruma aĢamalarında, üniversitelerin çeĢitli bölümlerde görevli
öğretim elemanlarının karar ve uygulamalarda katılımcı olarak yer almaları düzenlenmiĢtir.
Yıpranan ve özelliğini kaybetmeye yüz tutmuĢ olan ve kültür ve tabiat varlıklarını koruma
kurullarınca sit alanı olarak tescil ve ilan edilen bölgeler ile bu bölgelere ait koruma
alanlarında tespit edilen yenileme alanı içinde kalan mülk sahiplerini veya bölge halkını
uygulama konusunda bilgilendirmek üzere yetkili idareler tarafından toplantılar yapılarak
görüĢleri alınır ve bunların katılımı sağlanır, ihtiyaç halinde üniversite, meslek kuruluĢları,
sivil toplum örgütleri, kamu kurum ve kuruluĢları ve muhtarlarla danıĢma toplantıları
düzenlenebilir, projeler hakkında basın ve yayın araçlarıyla bilgilendirme yapılabilir (5366
sayılı Yıpranan Tarihi ve Kültürel TaĢınmaz Varlıkların Yenilenerek Korunması ve
YaĢatılarak Kullanılması Hakkında Kanunun Uygulama Yönetmeliği madde 7).
5393 sayılı Belediye Kanunu‘nun 73. maddesinde belirtilen ‗kentsel dönüĢüm ve geliĢim
alanı‘ ile ilgili olarak yapılacak çalıĢmalar karĢısında kentsel sit alanı ile ilgili kavramların
pratik bir öneminin kalmadığı anlaĢılmaktadır.
Kent yaĢamında; kent vizyonunun ve hemĢerilik bilincinin geliĢtirilmesi, kentin hak ve
hukukunun korunması, sürdürülebilir kalkınma, çevreye duyarlılık, sosyal yardımlaĢma ve
dayanıĢma, saydamlık, hesap sorma ve hesap verme, katılım ve yerinden yönetim ilkelerini
hayata geçirmeye çalıĢması yönünde katılımın sağlanması için öngörülen bir mekanizmadır
(5393 sayılı Kanun 76. madde). Belediyeler kent konseyinin faaliyetlerinin etkili ve verimli
yürütülmesi konusunda yardım ve destek sağlar.
79
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
3.3. Belediyelerin Kentsel Değerlere Saygı Taahhüdü ile Yenileme Uygulamalarına
Yönelmeleri
Kültür ve tabiat varlıkları ile tarihî dokunun ve kent tarihi bakımından önem taĢıyan
mekânların ve iĢlevlerinin korunmasını sağlamak, bu amaçla bakım ve onarımını yapmak,
korunması mümkün olmayanları aslına uygun olarak yeniden inĢa etmek belediyenin ve
büyükĢehir belediyesinin görev ve sorumlulukları arasında sayılmıĢtır (5393 sayılı Belediye
Kanunu madde 14, 5216 sayılı BüyükĢehir Belediyelerinin Yönetimi Hakkındaki Kanun
Hükmünde Kararnamenin DeğiĢtirilerek Kabulü Hakkındaki Kanun madde 7 (o) bendi)
Belediye, belediye meclisi kararıyla kentsel dönüĢüm ve geliĢim projeleri uygulayabilir.
Kamunun mülkiyetinde veya kullanımında olan yerlerde kentsel dönüĢüm ve geliĢim proje
alanı ilan edilebilmesi ve uygulama yapılabilmesi için ilgili belediyenin talebi ve Çevre ve
ġehircilik Bakanlığının teklifi üzerine Bakanlar Kurulunca bu yönde karar alınması Ģarttır.
(5393 sayılı Kanun madde 73).
Tarihi ve kültürel özellikler ile afet riskleri dikkate alınarak yenileme alanı tespitine iliĢkin
hazırlıklar kapsamında yetkili idare öncelikle yenileme uygulaması yapacağı bölgeyi tespit
ederek halihazır harita üzerinde koordinatlı olarak yenileme alanı sınırlarını belirler.
Belirlenen yenileme alanında tüm çalıĢmaları yapmak üzere uygulama birimi görevlendirilir
(Yıpranan Tarihi ve Kültürel TaĢınmaz Varlıkların Yenilenerek Korunması ve YaĢatılarak
Kullanılması Hakkında Kanunun Uygulama Yönetmeliği 8. madde).
Yenileme alanı sınırları içindeki tüm taĢınmazlar yenileme projelerinin kültür ve tabiat
varlıklarını koruma kurulunca karara bağlanmasını müteakip 5366 sayılı Kanuna göre
yapılacak yenileme projesi hükümlerine tâbi olurlar.
Belediye sınırları dıĢında ve nüfusu 50.000‘in altındaki belde belediye sınırlarında il özel
idareleri, bunların dıĢında kendi yetki sınırlarında büyükĢehir, il, ilçe veya ilk kademe
belediyeleri tarafından toplantılar yapılarak yenileme projelerini uygulama konusunda
bilgilendirmek üzere yenileme alanı içinde kalan mülk sahiplerinin veya bölge halkının
görüĢlerinin alınması ve bunların katılımının sağlanması, ihtiyaç halinde üniversite, meslek
kuruluĢları, sivil toplum örgütleri, kamu kurum ve kuruluĢları ve muhtarlarla danıĢma
toplantıları düzenlenebilmesi, projeler hakkında basın ve yayın araçlarıyla bilgilendirme
yapılabilir (Yıpranan Tarihi ve Kültürel TaĢınmaz Varlıkların Yenilenerek Korunması ve
YaĢatılarak Kullanılması Hakkında Kanunun Uygulama Yönetmeliği 7. madde).
Ancak belirtilen Yönetmelik hükmünde ihtiyaç halinde üniversite, meslek kuruluĢları, sivil
toplum örgütleri, kamu kurum ve kuruluĢları ve muhtarlarla danıĢma toplantıları
düzenlenmesi, projeler hakkında basın ve yayın araçlarıyla bilgilendirme yapılabilmesi
yetkili idarelerin takdirine bırakılmıĢtır.
‗Yetkili idareler tarafından yenileme alanı içinde kalan mülk sahiplerini veya bölge halkını
uygulama konusunda bilgilendirmek üzere toplantılar yapılarak görüĢleri alınır ve bunların
katılımı sağlanır. Yetkili idare ihtiyaç halinde üniversite, meslek kuruluĢları, sivil toplum
örgütleri, kamu kurum ve kuruluĢları ve muhtarlarla danıĢma toplantıları düzenleyebilir,
projeler hakkında basın ve yayın araçlarıyla bilgilendirme yapabilir.‘ (Yıpranan Tarihi ve
Kültürel TaĢınmaz Varlıkların Yenilenerek Korunması ve YaĢatılarak Kullanılması
Hakkında Kanunun Uygulama Yönetmeliği 7. madde).
Belirtilen yasal düzenlemede katılım ve kamuoyunun bilgilendirilmesine iliĢkin olarak
yetkili idarelerin yetki alanlarının geniĢ kapsamlı olarak düzenlenmiĢ olduğu, katılım ve
80
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
kamuoyunu bilgilendirme mekanizmalarına iliĢkin hükümlerin yetki ve sorumluluk
düzleminde esnek bir nitelik taĢıdığı görülmektedir.
Yenileme projeleri, uygulama alanı içerisinde bulunan taĢınmaz kültür ve tabiat varlıklarının
rölöve, restitüsyon, restorasyon projeleri ile onarılacak veya yeniden inĢa edilecek yapıların
imar mevzuatında öngörülen projelerinden oluĢur.
Yenileme alanı sınırları içindeki tüm taĢınmazlar, belediyece ve il özel idaresince
hazırlanacak yenileme projelerinin kültür ve tabiat varlıklarını koruma kurulunca karara
bağlanmasını müteakip 5366 sayılı Kanuna göre yapılacak yenileme projesi hükümlerine
tâbi olurlar.
Yenileme alanlarında bulunan taĢınmaz kültür ve tabiat varlıklarının rölöve, restitüsyon,
restorasyon projeleri ile onarılacak veya yeniden inĢa edilecek yapıların imar mevzuatında
öngörülen projelerinden oluĢan yenileme projelerinin uygulanması sırasında tabiî afet riski
taĢıdığı Bayındırlık ve Ġskan Bakanlığınca belirlenen bölgelerde gerekli tedbirleri almak
üzere il özel idareleri ve belediyeler yenileme projelerinde tasfiye de dahil olmak üzere
gerekli düzenlemeleri yapabilir, yasaklar koyabilir (5366 sayılı Kanun m. 3).
Yenileme alanı ilan edilen yerlerdeki taĢınmazlar üzerinde, her türlü yapılaĢma, kullanım ve
iĢletme konularında proje tamamlanıncaya kadar geçici kısıtlamaların uygulanmasında ve
yenileme alanlarında bulunan yapıların boĢaltılması, yıkımı ve kamulaĢtırılmasında anlaĢma
sağlanamayan hallerde gerçek ve özel hukuk tüzel kiĢilerinin mülkiyetinde bulunan
taĢınmazların kamulaĢtırmasında il özel idaresi ve belediye yetkili ve görevlidir (5366 sayılı
Kanun madde 4).
Yenileme alanında uygulama Toplu Konut Ġdaresi ile ortak ya da Toplu Konut Ġdaresine
yaptırılabilir. BüyükĢehirlerde, büyükĢehir belediyeleri tarafından baĢlatılmayan
uygulamalar ilçe ve ilk kademe belediyelerince tek baĢına veya müĢterek olarak yapılır veya
yaptırılır.
Yenileme alanları olarak belirlenen bölgelerde il özel idaresi ve belediye tarafından
hazırlanan veya hazırlatılan yenileme projeleri ve uygulamaları ilgili il özel idareleri ve
belediyeler eliyle yapılır veya kamu kurum ve kuruluĢları veya gerçek ve özel hukuk tüzel
kiĢilerine yaptırılarak uygulanır.
Yapı parsellerindeki uygulamalarda kendi parseli ve yapısı aynen korunarak yenilenecek
yapılar, projenin bütünlüğünü bozmamak Ģartıyla belediyece kabul edilen projeye bağlı
kalmak ve il özel idaresi ve belediyenin belirleyeceği amaçta kullanılmak kaydıyla projeyle
eĢ zamanlı olarak baĢlatılması ve tamamlanması esasıyla parsel sahibince yapılabilir.
Yenileme projelerinin gerektirdiği uygulamalar, verilen süre içinde yapı malikince
yapılmadığı takdirde, il özel idaresi veya belediye tarafından yapılarak masrafı yapı
malikinden tahsil edilir. Ġl özel idaresi veya belediye tarafından yapı malikinin uygulama
masraflarını ödemesini kolaylaĢtırıcı tedbirlere iliĢkin usul ve esaslar yönetmelikle
düzenlenir (5366 sayılı Kanun madde 3 Ek fıkra).
Oysa Anayasa‘nın 124. maddesi gereğince yönetmelikler BaĢbakanlık, bakanlıklar ve kamu
tüzelkiĢileri, kendi görev alanlarını ilgilendiren kanunların ve tüzüklerin uygulanmasını
sağlamak üzere ve bunlara aykırı olmamak Ģartıyla çıkarabilirler.
Diğer taraftan 6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların DönüĢtürülmesi Hakkında Kanun
uyarınca yapılacak olan planlar, 3194 sayılı Ġmar Kanununda ve imara iliĢkin hükümler
81
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
ihtiva eden özel kanunlar da dâhil olmak üzere diğer mevzuatta belirtilen kısıtlamalara tabi
değildir (6306 sayılı Kanunun 9. maddesi)
Afet riski altındaki alanlar ile bu alanlar dıĢındaki riskli yapıların bulunduğu arsa ve
arazilerde 6306 sayılı Kanun‘un öngördüğü uygulamaların zaruri kılması hâlinde, bu
uygulamaların gerektirdiği iĢ ve iĢlemler hakkında; 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını
Koruma Kanununun ve 5366 sayılı Yıpranan Tarihi ve Kültürel TaĢınmaz Varlıkların
Yenilenerek Korunması ve YaĢatılarak Kullanılması Hakkında Kanunun, 6306 sayılı
Kanunun uygulanmasını engelleyici hükümleri ve diğer kanunların 6306 sayılı Kanuna
aykırı hükümleri uygulanmaz. Ancak, bu Kanunun öngördüğü uygulamalar sırasında,
bahsedilen kanunların amaçları ayrıca gözetilir ve alanın sit statüsü de gözetilerek Kültür ve
Turizm Bakanlığının görüĢü alınır.
4. Uyumlu Kentsel GeliĢme Hakkı Bağlamında Ġstanbul Kentsel DönüĢüm
Mevzuatının Ġrdelenmesi
Kentte insan haklarının korunması taahhüdünde bulunan Ġstanbul hakkında2009 yılında
onaylanmıĢ olan 1/100.000 Ġstanbul Ġl Çevre Düzeni Planı‘nda tarihsel ve kültürel açıdan
önem taĢıyan alanlarda, ‗çevresel, ekonomik ve toplumsal sürdürülebilirlik çerçevesinde
tarihsel-kültürel değerlere duyarlı geliĢmenin sağlanması‘ hedeflendiği belirtilmiĢtir.
Planda yer alan ‗YaĢam kalitesini yükseltmek‘ hedefi doğrultusunda, yerleĢim alanlarında
mekânsal kaliteyi yükseltmek üzere oluĢturulan stratejiler:
‗Tarihi konut alanlarının; doku, fonksiyon ve özgün özellikleri korunarak sıhhileĢtirilmesi,
Konut alanlarının fiziki dönüĢüm sürecine sosyal boyutun kazandırılmasıdır.‘
Ġstanbul 1/25.000 Nazım Ġmar Plan Raporu‘nun (Mart 2007) Önlemler bölümünde yaĢam
kalitesi yüksek ve küresel ortamda rekabet edebilen ideal kentin; kentli haklarını koruma,
olumlu yaĢam koĢulları ve yaĢam biçimi sunma, ziyaretçiler, çalıĢanlar ve ticaret yapanlar,
eğlence, kültür ve bilgiyi arayanlar ve eğitim görenler için ulaĢım, yaĢam, çalıĢma, dinlence
gibi gereksinmeleri bir arada ve uyum içinde barındırma, modern geliĢme ile tarihi mirasın
korunması arasında denge kurma, eskiyi tahrip etmeden yeni ile bütünleĢtirme,
sürdürülebilir kalkınma ilkelerini sağlayabilme, bunları sağlayabilen kentin, yaĢam kalitesi
yüksek ve küresel ortamda rekabet edebilen kent olduğu, ‗yaĢam kalitesi‘ kavramının kısaca,
kentten hoĢnut olma ve kentlerin yaĢanabilirliği, ile ölçüldüğü belirtilmiĢtir.
5. Sonuçlar ve Öneriler
Uyumlu kentsel geliĢme hakkı ile konut alanları, kamu hizmetleri ve anıtlar ile yeĢil alanlar
arasındaki dengeyi sürdüren bir kentsel planlama geliĢimi hakkının ilkeleri gereğince
vatandaĢların düzenli bir kentsel planlamanın geliĢmesi hakkı vardır ve belediyeler vatandaĢ
katılımı ile sundukları kentsel geliĢme ve çevre arasındaki dengeyi sürdüren bir kentsel
planlama ve yönetim sisteminde mevcut binaların restorasyonlarına ve yeniden
kullanılmalarına bilfiil yönelerek kentlerin doğal, tarihi, mimari, kültürel ve sanatsal
mirasına saygı duymayı taahhüt ederler.
Türk hukuk sisteminde kentsel sit alanlarının dönüĢümüne iliĢkin hukuki düzenlemelerin
uyumlu kentsel geliĢme hakkının ilkeleri çerçevesinde değerlendirilmesinde; vatandaĢların
konut alanları, kamu hizmetleri, anıtlar ve yeĢil alanlar arasında uyumlu bir iliĢkiyi temin
eden düzenli bir kentsel plan geliĢimi hakkına iliĢkin doğrudan bir hüküm bulunmamaktadır.
82
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
Kentsel sit alanlarının dönüĢüm çalıĢmalarında sürdürülebilirliğin sağlanması, konut
alanları, kamusal hizmetler ve anıtlar ile yeĢil alanlar arasında uyumlu bir iliĢkiyi temin eden
düzenli kentsel planlamanın geliĢimine yönelik iĢlevlerin kazandırılması ve
desteklenmesiyle mümkün olacaktır. Bu nedenle sosyal, ekonomik ve çevresel çözümleri
içeren bütüncül bir yaklaĢımla kentsel sit alanlarının korunmasında üstün kamu yararı
dikkate alınarak koruma planlarının dönüĢümde esas alınması gerekmektedir.
Katılım kavramının yaĢam kalitesiyle iliĢkisi bakımından kentte yaĢayanların kentin sosyal
ve fiziksel biçimlenmesine katılarak, yaĢam kalitesini etkileyebilme olanaklarının olması
gibi demokratik bir iliĢkiden söz edilebilir.
Kent yönetiminde kentsel alanın temelini oluĢturan güç iliĢkilerini denetleme yetkisinin
giderek kentlilere çevrilmesi yönündeki geliĢmelerle ulaĢılan aĢamada kent vatandaĢlarının
katılımını teminat altına alan mevzuat ve politikalar giderek öne çıkmaktadır.
Ancak belirtilen Yönetmelik hükmünde ihtiyaç halinde üniversite, meslek kuruluĢları, sivil
toplum örgütleri, kamu kurum ve kuruluĢları ve muhtarlarla danıĢma toplantıları
düzenlenmesi, projeler hakkında basın ve yayın araçlarıyla bilgilendirme yapılabilmesi
yetkili idarelerin takdirine bırakılmıĢtır.
‗Yetkili idareler tarafından yenileme alanı içinde kalan mülk sahiplerini veya bölge halkını
uygulama konusunda bilgilendirmek üzere toplantılar yapılarak görüĢleri alınır ve bunların
katılımı sağlanır. Yetkili idare ihtiyaç halinde üniversite, meslek kuruluĢları, sivil toplum
örgütleri, kamu kurum ve kuruluĢları ve muhtarlarla danıĢma toplantıları düzenleyebilir,
projeler hakkında basın ve yayın araçlarıyla bilgilendirme yapabilir.‘ (Yıpranan Tarihi ve
Kültürel TaĢınmaz Varlıkların Yenilenerek Korunması ve YaĢatılarak Kullanılması
Hakkında Kanunun Uygulama Yönetmeliği 7. madde).
Belirtilen yasal düzenlemede katılım ve kamuoyunun bilgilendirilmesine iliĢkin olarak
yetkili idarelerin yetki alanlarının geniĢ kapsamlı olarak düzenlenmiĢ olduğu, katılım ve
kamuoyunu bilgilendirme mekanizmalarına iliĢkin herhangi bir açıklığın bulunmadığı
görülmektedir.
Kentsel sit alanlarının dönüĢümüne iliĢkin merkezi ve yerel yönetim birimlerinin sivil
toplum kuruluĢları ve kent sakinleri ile arasındaki iĢbirliği ve dayanıĢma bilincinin
geliĢtirilmesine yönelik çalıĢmalar baĢlatmalıdır.
Kentsel dönüĢümün herkes tarafından eriĢilebilir olması için günümüzde geliĢen teknoloji
araçları kullanılarak halkın bilgisine ve görüĢüne sunulması gerekmektedir. Bu çerçevede
2008 Avrupa Kentsel ġartı‘nda belirtildiği gibi kentlerde yaygın yerel e-demokrasiler
oluĢturma yönünde çaba gösterilmesi, iletiĢim ve telekomünikasyon altyapısının
geliĢtirilmesi, Ġnternet eriĢiminin artırılması gerekir.
83
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
KAYNAKÇA
Benhabib, S. 2006. Ötekilerin Hakları, Yabancılar, Yerliler, VatandaĢlar, ĠletiĢim Yayınları,
Ġstanbul.
Bookchin, M., 1999. Kentsiz KentleĢme, YurttaĢlığın YükseliĢi ve ÇöküĢü, çeviren: Burak
Özyalçın, Ayrıntı Yayınları, Ġstanbul.
Ergen, Y. B. ve Güçer, B.-Özgür, M., tarihsiz. Kentsel Sit Alanlarının Kentsel GeliĢmeden
Olumsuz Etkilenmesi ve Yöntem AraĢtırması. 2. Kentsel Koruma Yenileme ve
Uygulamalar Kolokyumu. MSÜ Matbaası, 1995, Ġstanbul, 85-94.
Erol, D. ve Erol, C., tarihsiz. Planlamaya Katılım Türkiye‘de 14 ġehircilik Günü
Kolokyumu, 6-7-8 Kasım 1990 Ġstanbul. Mimar Sinan Üniversitesi Rektörlük Matbaası,
1993, Ġstanbul, 67-70.
Erses, S. M., tarihsiz. KTVK Kanunu Kapsamında Koruma Planı ve Ġdari Yapısı. 2. Kentsel
Koruma Yenileme ve Uygulamalar Kolokyumu, MSÜ Matbaası, 1995, 138-175.
Gencer, E. A., 1996. ‗Kentsel Koruma Planlarının Uygulanabilirliği: Ġstanbul Tarihi
Yarımada Örneği‘, MSGSÜ Kentsel Koruma - Yüksek Lisans Programı, Yüksek Lisans
Bitirme Ödevi, Ġstanbul - Temmuz 1996.
Görer, N. - Gültekin (Turgut), N. - Gültekin, T., Kent Kimliği - Koruma Planları - Kentsel
Tasarım Post Modernizm üzerine, 2. Kentsel Tasarım ve Uygulamalar Sempozyumu, 2122 Mayıs 1992, Mimar Sinan Üniversitesi Mimarlık Fakültesi ġehir ve Bölge Planlama
Bölümü. Ekol Reklam Tanıtım Tesisleri, Ġstanbul, s. 195-197.
Harvey, D., 2003, Sosyal Adalet ve ġehir. Metis Yayınları, Ġstanbul.
Holton, R. J., 1999. Kentler Kapitalizm ve Uygarlık, çeviren: RuĢen KeleĢ. Ġmge Kitabevi
Yayınları, Ankara.
Keskin, D., YenileĢmenin Uygulandığı Kentsel Sit Alanlarında Turizm Yatırımlarının
Önemi (Tarihi Yarımada-Beyoğlu Örneği), Ġstanbul-Haziran 2004.
Kofman, E., Lebas, E., 2000. Writings On Cities, Henri Lefebvre. Blackwell Publishers Ltd.,
147-159.
Küçükkaya, G., Koruma-Yenileme Ġkileminde Ülkeler Arası Yolların Önemi ve Etkileri, 1.
Kentsel Tasarım ve uygulamalar Sempozyumu 23-24 Mayıs 1991, Mimar Sinan
Üniversitesi Mimarlık Fakültesi, ġehir ve Bölge Planlama Bölümü. MSÜ Basımevi,
Ġstanbul, 293-295.
Özay, Ġ., 2001. Kent Yönetimi Bilgileri, GünıĢığında Yönetimden ayrı bası, Mart 2001.
Özay, Ġ., 2002. GünıĢığında Yönetim. Alfa Basım Yayın Dağıtım San. ve Tic. Ltd. ġti.,
Ġstanbul.
Purcell, M., 2003. Excavating Lefebvre: The right to the city and its urban politics of the
inhabitant. Geojournal, Kluwer Academic Publishers, Netherlands, Cilt: 58; Sayı: 2/3, s.
99-108.
84
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
Purcell, M., tarihsiz, Globalization, urban enfranchisement, and the right to the city:
Towards
an
urban
politics
of
the
inhabitant.
Http://www.giub.unibe.ch/sg/Rom/purcell.pdf Tankut, G., Koruma Politikaları, 2. Kentsel Koruma Yenileme ve Uygulamalar Kolokyumu.
MSÜ Matbaası, 1995, Ġstanbul, 187-189.
Tarihi Yarımada (Eminönü-Fatih) 1/5000 Ölçekli Koruma Amaçlı Nazım Ġmar Planı
Raporu, I. Cilt, Ġstanbul BüyükĢehir Belediyesi, Planlama ve Ġmar Müdürlüğü, Ġstanbul
2003.
Tekeli, Ġ., Kent Planlaması ve Katılım üzerine DüĢünceler, Planlamaya Katılım, Türkiye‘de
14 ġehircilik Günü Kolokyumu, 6-7-8 Kasım 1990 Ġstanbul. Mimar Sinan Üniversitesi
Rektörlük Matbaası, 1993, Ġstanbul, 47-53.
Toksöz, E., 2009. Kentsel Haklar Bağlamında Sit Alanlarının Korunması: Tarihi Yarımada
Örneği, Mimar Sinan Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü Doktora Tezi.
Tunçay, M., 1994. Urban Rights. Kent Basımevi, Ġstanbul.
Zeren, N., 1991. Koruma Amaçlı Ġmar Planı Yapım ve Uygulama Sorunları, ĠTÜ Mimarlık
Fakültesi ġehir ve Bölge Planlaması Bölümü, ĠTÜ Çevre ve ġehircilik Uygulama
AraĢtırma Merkezi Proje No: 71/20.
Http://portal.unesco.org/shs/en/ev.phpURL_ID=8198&URL_DO=DO_PRINTPAGE&URL_SECTION=201.html
85
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
Kentsel DönüĢümde Meteorolojik Afetlere KarĢı Alınabilecek Önlemler
Gökhan GÖRHAN1, Gökhan KÜRKLÜ1
1
AKÜ Mühendislik Fakültesi, ĠnĢaat Mühendisliği Bölümü, 03200, Merkez-Afyonkarahisar,
[email protected], [email protected]
Özet
Afet, insanlar için fiziksel, ekonomik ve sosyal kayıplar doğuran, insanın normal yaĢantısını
ve eylemlerini durduracak veya kesintiye uğratacak, imkânların yetersiz kaldığı, doğal veya
insan kökenli olaylara verilen genel bir isimdir. Bir olayın afet olarak nitelendirilebilmesi
için insanları veya insanların yaĢamını sürdürdüğü çevreyi etkileyecek kadar büyük olması
gerekir. Meteorolojik afetler, doğal afetlerin büyük bir bölümünü oluĢturmakta ve son
yıllarda giderek artan bir Ģiddette ve sıklıkta meydana gelmektedir. Günümüzde sanayileĢme,
çarpık kentleĢme, doğanın tahrip edilmesi ve küresel iklim değiĢimi gibi insan aktiviteleri bu
tür afetlerin etkilerini arttırmasına veya yenilerinin ortaya çıkmasına neden olabilmektedir.
Meteorolojik karakterli doğal afetleri diğer doğal afetlerden ayıran en önemli özellik,
bunların yapılacak izleme ve erken uyarılarla zararlarının en aza indirilebilmesidir. Afetlere
karĢı alınan tedbirlerle ortaya çıkması muhtemel etkiler tamamen engellenemese de
sınırlandırılabilmekte ve asgari seviyeye çekilebilmektedir. Afetlerin yıkıcı etkilerinin en
asgari seviyeye çekilebilmesi büyük oranda afetlerden evvel alınacak önlemler ile
mümkündür. Bu önlemlerin baĢında kentleĢmenin geliĢimine ve yerleĢim düzenine o
bölgenin afet riskinin göz önünde bulunduracak biçimde yön vermek gelmektedir. Bu
nedenle kent ve bölge planları afet risklerine göre oluĢturulmalıdır. Ayrıca afet riskleri göz
önünde tutularak yerleĢim alanlarının, yapılaĢma, altyapı, sosyal ve ekonomik varlıklarını
birlikte değerlendirecek zayıf ve kusurlu yönlerini belirleyecek çalıĢmaların yapılması
gerekmektedir. Bu çalıĢmada, kentsel dönüĢüm sürecinde meteorolojik afetlere karĢı
alınabilecek önlemler üzerinde durulacaktır.
Anahtar Kelimeler: Afet, Doğal Afet, Meteorolojik Afetler, Kentsel DönüĢüm.
Precautions against Meteorological Disasters in Urban Regeneration
Disaster creates physical, economic and social losses for the people and it stops or interrupts
the normal life and actions of the human. However, disaster is a common name that given to
the events with natural and human origin. The event must be large for to qualify as a disaster
of an event and this event must be affected the people or environment of the people lived.
Meteorological disasters constitute a large portion of natural disasters and they have been
occurring increasingly and frequency in recent years. Today, human activities such as
industrialization, unplanned urbanization, destruction of nature and global climate may lead
to increase of such disaster impact or the emergence of new one. The most important feature
of meteorological disaster is minimized with the monitoring and early warnings according to
other natural disasters. The appearing possible effects cannot prevention but can be reduced
to a minimum level with provide against disasters. The most devastating effects of disasters
can be reducing minimum level with precautions before disasters. The beginning of these
precautions is directed the development of urbanization and settlement regulation with will
take into consideration of disaster risk. Therefore, city and regional plans should be
established according to disaster risks. The works should be carried out with taking into
consideration disaster risks such as the residential areas, building and infrastructure, social
and economic assets. In this study, above the precautions that can be taken against
meteorological disasters were discussed in the urban regeneration.
86
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
Keywords: Disaster, Natural disaster, Meteorological disasters, Urban regeneration.
1. GiriĢ
Kentsel dönüĢüm basit anlamda bir çevre düzenlemesine ya da çarpık yapılaĢmaya
indirgenmeyecek kadar birden çok değiĢkeni içinde barındırmaktadır. Kentsel dönüĢüm,
bozulan ve çökmekte olan kentsel alanın; ekonomik, toplumsal, fiziksel ve çevresel
koĢullarının iyileĢtirilmesine yönelik olarak uygulanan eylemlerin tümünü ifade etmektedir.
Dolayısıyla kentsel dönüĢümün gerçekleĢtirildiği bölgedeki Ģehrin mevcut yapısı ve burada
yaĢayan insanların hakları ve ihtiyaçları dikkate alınarak faaliyetlerin yapılması
gerekmektedir (Akkar 2007; Ersan 2012).
Kentsel dönüĢümde kentleri daha iyi yaĢanabilir alanlar haline getirmek amaçlanmaktadır.
Fiziksel iyileĢmenin yanında ekonomik geliĢimde hedeflenmektedir. Bu nedenle kentler
nitelik ve yapısal dönüĢüme uğrarlar. Kentsel dönüĢümün esas gayesi kentsel yaĢam
kalitesinin arttırılmasıdır. Günümüzde ve gelecekte kentlerin var olması için öngörülen
olumlu Ģartlara ayak uydurabilmesi için kentlere yapılan olumlu müdahalelere kentsel
dönüĢüm adı verilmektedir. Bu olay doğrudan kentlerde yaĢayan insanları ilgilendirse de
projeler, yerel yönetimler içinde olumlu bir imaj oluĢturmaktadır (Kalağan ve Çiftçi 2012).
Kentsel dönüĢüm projelerinde yukarıda da bahsedildiği gibi geliĢen imkânlar ve değiĢen
talepler doğrultusunda yaĢam alanlarının daha iyi hale getirilmesi amaçlanmaktadır. Bu
amaç doğrultusunda kentsel dönüĢüm çalıĢmaları yapılırken olası afet tehlikelerine karĢı da
bazı planlamaların yapılmasına gerek duyulmaktadır.
Afetler günlük yaĢamı önemli oranda etkileyen olaylar olması sebebiyle mutlaka bu risklere
karĢı gerekli önlemlerin alınması gerekmektedir. Aksi takdirde bu riskleri dikkate almadan
yapılan bir kentleĢme sonunda, olması muhtemel afetler gerçekleĢtiğinde çok büyük can ve
maddi kayıplara neden olunabileceği göz ardı edilememelidir. Bu nedenle kentsel dönüĢüm
planlamalarında olması muhtemel meteorolojik afetlere karĢı alabilecek önlemler bu çalıĢma
ile ele alınmıĢtır.
2. Afet
Afet, insanlar için fiziksel, ekonomik ve sosyal kayıplar doğuran, insanın normal yaĢantısını
ve eylemlerini durduracak veya kesintiye uğratacak, imkânların yetersiz kaldığı, doğal veya
insan kökenli olaylara verilen genel bir isimdir. Bir olayın afet olarak nitelendirilebilmesi
için insanları veya insanların yaĢamını sürdürdüğü çevreyi önemli biçimde etkileyecek kadar
büyük olması gerekmektedir (Anonim (a), 2012).
Dünyada meydana gelen doğa olayları, insanların yaĢamını önemli ölçüde ve olumsuz bir
Ģekilde etkilemektedir. Bu doğa olaylarına ―Doğal Afet‖ adı verilmektedir. Adından da
anlaĢılacağı üzere meydana gelen bu afetlerin doğal yollardan olduğu bu ifadeyle
anlatılmaktadır. Burada kastedilen doğallık veya doğal ifadesi; biyolojik, hidrolojik, jeolojik,
jeofiziksel, meteorolojik ve oĢinografik Ģeklinde karakter özelliklerine göre
gruplandırılabilen afetleri ifade etmektedir.
Günümüzde birçok Ģehirde ve bu Ģehirde yaĢayan insanların büyük bir bölümü, deprem ve
sel gibi çeĢitli tehlikelerin oluĢturduğu büyük risklerin tehdidi alında bulunmaktadır. Artık
Ģehirlerimizde doğal, teknolojik ya da insan kaynaklı tehlikeler sonucunda ortaya
çıkabilecek kayıp ve zararların can ve mülk açısından çok büyük boyutlarda olacağı
kolaylıkla tahmin edilebilmektedir.
87
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
Ekonomik anlamda geliĢen ülkemizde afetlerin getirdiği sorunlara ve olası zararlara önem
vermek gerekmektedir. Ülkemizde yaĢayan insanların bu konuda bilinçlendirilmesi ve afet
risklerinin ve afetlerin olma olasılığının az olmasından dolayı insanların rehavete
kapılmaması gerekmektedir.
Afet sorunu, sadece oluĢtuğunda araç gereç ve can havli ile müdahale etmek değil,
uluslararası seviyede bilgi birikimi, vizyon, politika, kanunsuzluk ve yoksullukla mücadele
sorunu olarak tanımlanabilmektedir. BaĢka bir ifadeyle, afetleri dikkate almadan çevre
sorunlarını azaltmak ve sürdürülebilir bir kalkınmayı baĢarmak mümkün gözükmemektedir.
Bu nedenle sürdürülebilir bir kalkınmanın devamı ve baĢarısı için afet risklerinin en aza
indirilmesi yapılacak en mantıklı icraat olacaktır. Afetler büyük yıkıma neden
olabileceklerinden dolayı yerel, bölgesel ve ulusal olarak ekonomik koĢulları da olumsuz
etkilemektedir.
Ülkemizin farklı bölgelerinde farklı iklim koĢulları hâkim olduğu için sel, kuraklık, toprak
kayması vb. gibi değiĢik afetler ortaya çıkmaktadır. Ayrıca küresel iklim değiĢiklikleri
sebebiyle belli bir bölgede görülmeyen afet türleri de aynı bölgelerde zaman içinde
görülebilmektedir.
Doğa ya da insan kaynaklı tehlikeler sonucunda ortaya çıkabilecek zararların sosyal yapı ve
çevre açısından oldukça etkili ve büyük boyutlarda olacağı açıktır. Bu nedenle her türlü
tehlikeye karĢı hazırlıklı olma, olası zararların azaltılması, müdahale etme, karar alma ve
değerlendirme gibi süreçlerin tümüne ―Afet Yönetimi‖ denilmektedir. Afet yönetiminde
öncelikle; tehlikenin sıklığı, büyüklüğü ve ne kadar kötü olduğu sorularına cevap
aranmalıdır.
Bir tehlikenin belli bir zaman ve mekânda gerçekleĢmesi durumunda tehdit altında bulunan
unsurların alacağı zarara bağlı olarak oluĢan kayıplara risk adı verilir. Burada afetler söz
konusu olduğu için risk, afet riski olarak adlandırılmaktadır. Afet risk yönetiminin ilk ve en
önemli evresi afet risklerini azaltma evresidir. Afetlerin etkisini azaltmak için yapılan risk
azaltma çalıĢmalarında en çok yerel seviyede baĢarılar kazanıldığı göz önünde
bulundurulmalıdır. Bu nedenle afet ile ilgili çalıĢmaların risk ve zarar azaltma doğrultusunda
olması gereklidir. Hiçbir zaman riskler tümüyle yok edilemez fakat bu riskler makul bir
seviyeye indirilebilir (Kadıoğlu, 2011).
3. Meteorolojik Afetler ve Alınabilecek Önlemler
Doğal afetlerin içerisinde bulunan meteorolojik afetler; sel ve fırtınalar, hortum, orman
yangınları, sıcak hava dalgaları, hava kirliliği, kimyasal ve nükleer serpintiler, asit yağıĢları,
çığlar, deniz ve göl su seviye yükselmeleri, yıldırım, kuraklık, dolu ve don olayı gibi
―meteorolojik‖ veya ―meteoroloji karakterli doğal afetler‖ olarak da adlandırılırlar.
Meteorolojik afetler son yıllarda giderek artan bir Ģiddette ve sıklıkta meydana gelen
olaylardır. Günümüzde sanayileĢme, çarpık kentleĢme, doğanın tahrip edilmesi ve küresel
iklim değiĢiklikleri sonucunda Meteorojik afetler, doğal afetlerin büyük bir bölümünü
oluĢturmaya baĢlamıĢtır. Meteorolojik karakterli doğal afetleri diğer doğal afetlerden ayıran
en önemli özellik, bunların yapılacak izleme ve erken uyarılarla zararlarının en aza
indirilebilmesidir. Bu özellikten yararlanarak, geliĢmiĢ ülkelerin afet yönetimi çalıĢmalarının
bir parçası olan meteorolojik tahmin ve erken uyarı ile can kayıplarında önemli azalmalar ve
ekonomik zararlarda da önemli düĢüĢler sağlanmıĢtır (Kadıoğlu, 2011).
88
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
Doğa olaylarının olumsuz etkilerinin en aza indirilmesi afetten kaynaklanan yıkım olayı
öncesinde bir takım önlemlerin alınması ile mümkün olabilmektedir. Bu önlemlerin baĢında
kentleĢmenin geliĢimi ve yerleĢme düzeninin doğal afet riskini göz önünde bulundurarak
yapılması gelmektedir. Doğal afetler doğa olayları sonucu meydana gelmektedir. Doğa
olaylarının meydana gelmesi önlenemeyebilir fakat bu olayların olumsuz etkileri azaltılabilir.
Bu doğrultuda alınacak önlemler yıkım öncesi ve sonrası olmak üzere iki kısma ayrılabilir.
Yıkım olayı sonrası ilgili yerin Mülki Ġdare Amiri tarafından gerekli önlemler alınmalıdır.
Yıkım olayı öncesi alınması gereken önlemler ise, yıkım ile oluĢacak olası zararların
olabildiğince azaltılmasını amaçlar. Bu amaçlar, politika oluĢturulmasının yanı sıra bilimsel
ve teknik çalıĢmaları da içerir. Bu kapsamda; planlama, dayanıklı yapı yapma, erken uyarı
sistemleri ve ilk yardım hizmetleri doğal afetlerin oluĢturabileceği zararları en aza indirmek
için yapılması gereken çalıĢmalardır.
KentleĢmede, yerleĢme yönünün belirlenmesi ile nüfusun deprem riski daha az olan yerlere
yönlendirilmesi, doğal afet riskine göre bölge ve kent planlarının hazırlanması gereklidir.
Yine yapı denetimi gibi birçok yolla doğal afetin olumsuz etkilerinin önceden azaltılması
sağlayabilir.
Afet riski bulunan bölgelerde dayanıklı yapılar yapılmasının sağlanması, doğal yıkım
olaylarının önceden kestirilmesine yarayan en son teknik geliĢmelerin izlenmesi ve olası
afetlerde alınacak önlemler için bir izlence hazırlanması gibi önlemler ile doğal afetlerin
olumsuz etkileri en aza indirilmeye çalıĢılabilir. Kent ve bölge planları doğal afet riskine
göre hazırlanabilir. Ayrıca doğal afetlerle ilgili bilimsel ve teknik geliĢmelerin de sürekli
izlenmesi gereklidir (Anonim (b), 2012).
Her tip meteorolojik afet için, günümüzde yağıĢ alanları ve yağıĢ yoğunluklarının
belirlenmesinde oldukça etkili bir biçimde kullanılan radar sistemleri ve uydu verileri ile
çalıĢan erken uyarı birimleri teĢkil edilmelidir. Bu uyarı birimi ile koordineli olarak
çalıĢacak il ve ilçelerde kurtarma birimleri oluĢturulmalıdır (Anonim (c), 2012).
Doğal afetlerle sürdürülebilir kalkınma arasında güçlü bir bağlantı bulunmaktadır.
Genellikle büyük afetlerin yaĢandığı dönemlerden sonra kalkınma planlarına doğal afet
zararlarının azaltılması ile ilgili stratejiler dâhil edilmeli bu planların kararlıkla uygulanması
gerekmektedir.
Türkiye gibi, coğrafi konumu ve iklim özellikleri nedeniyle baĢta depremler olmak üzere su
baskınları, erozyon, heyelan ve çığ gibi doğal afet tehlikesi ve riski olan ülkelerde, doğal
tehlike ve riskleri azaltacak etkin politika ve stratejilerin uygulanması gerekmektedir.
Büyük afetler;




Ülke genelinde ekonomiyi ve büyüme hedeflerini sekteye uğratır.
Bütçe gelir-gider dengesini bozar.
Gelir dağılımında olumsuz etkiler yaparak fakirliği arttırır.
Üretim ve stok kaybı, pazar kaybı ve mal darlığıyla fiyat artıĢlarına neden olur.
Bu nedenlerden ötürü, ―Doğal Afet Zararlarının Azaltılması Uluslararası 10 Yılı‘nın
baĢlangıcı olan 1990 yılından bu güne kadar BirleĢmiĢ Milletler ve uluslararası tüm
platformlarda, doğal afet zararlarının aslında bir kalkınma sorunu olduğu vurgulanmıĢtır.
Afetlerin önlenmesi ve zararlarının azaltılabilmesi için alınması gereken önlemlerin her
ölçekteki kalkınma ve geliĢme planları içerisine dâhil edilmesi gerektiğine dikkat çekilmiĢtir.
89
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
Afet tehlike ve risklerini dikkate alan yerleĢme ve yapılaĢma kararları, altyapı, ekonomik ve
sosyal geliĢme planlamalarının yapılması afetlerden zarar görme olasılığını azaltacaktır.
Bununla birlikte afet sonrasında ise gelecekteki tehlike ve riskleri azaltılmasını amaçlayan
planların gelecekteki afet tehlike ve risklerini önemli bir oranda azaltacağı da
unutulmamalıdır (Ergünay, 2009).
Afete uğrayan yerin büyüklüğü, afete maruz kalan bölgenin tamamında veya bir kesiminde
yıkılan oturulmaz hale gelen bina sayısı, zarar gören yapıların genel hayata etki derecesi,
bölgenin ekonomik ve sosyal özellikleri ve benzeri hususlar göz önünde bulundurulmalıdır.
Afetlerin genel hayata etkisine iliĢkin temel kurallar, ĠçiĢleri ve Maliye Bakanlıklarının
görüĢleri de alınarak Ġmar ve Ġskân Bakanlığınca hazırlanacak bir yönetmelikle
belirlenmelidir (Anonim (d), 1959).
Ülkemizde sel felaketlerinin gerçekleĢtiği veya gerçekleĢmesi muhtemel bölgelerde
öncelikle afet risk haritalarının çıkarılması ve çıkartılan bu risk haritalarına göre
yapılaĢmanın sağlanması gereklidir. ġehir planlanmasında ise bu risk haritaları dikkate
alınmalı ve üzerlerinde hassasiyetle çalıĢılmalıdır (Anonim (e), 2009).
Yerel yönetimler dere yataklarına yerleĢim yapılmaması konusunda titizlik göstermeli ve bu
bölgelerde yerleĢime izin verilmemelidir. YerleĢim yerleri içinden geçen dere yatakları ve
drenaj kanallarında, ayrıca dere ve nehirlerin denizle birleĢtiği noktalardaki kanallarda
zamanla oluĢabilecek tıkanmalara düzenli olarak temizlenmeli, sürekli açık olmaları
sağlanmalıdır. YerleĢim yerleri içinden geçen dere yataklarına ıslah edilmelidir. Çevredeki
yeĢil alanlar korunarak ve artırılarak erozyon ve sel önlenmelidir. Sel tehlikesi bulunan
eğimli yamaçlarda teraslama ve ağaçlandırma yapılmalıdır. Çukur alanlarda, binaların
bodrum katlarına su basma tehlikesi yüksek olduğundan, bu türlü yerlerde bodrum
yapılmamalı, su basman kotu yüksek tutulmalıdır. ġehir içlerinde yeterince yağmur suyu
kanalı olmalı ve bunların sürekli bakımları yapılmalıdır (Anonim (c), 2012).
Su baskınına uğramıĢ veya uğraması muhtemel bölgeler, Ġmar ve Ġskân Bakanlığının teklifi
üzerine Devlet Su ĠĢlerinin bağlı bulunduğu Bakanlıkça; yer sarsıntısı, yer kayması, kaya
düĢmesi ve çığ gibi afetlere uğramıĢ veya uğraması muhtemel bölgeler ise, Ġmar ve Ġskân
Bakanlığınca tespit edilir. ġehir ve kasabalarda meydana gelen ve afetin meydana
gelebileceği sınırları imar planına, imar planın bulunmayan yerlerde ise afet riski belli
edildikçe harita veya krokilere iĢlenmek suretiyle afete maruz bölge olarak Ġmar ve Ġskân
Bakanlığının teklifi üzerine Bakanlar Kurulunca kararlaĢtırılır. Tespit olunan sınırlar, Ġmar
ve Ġskân Bakanlığının isteği üzerine ilgili valiliklerce mahallinde ilan edilmektedir (Anonim
d, 1959).
Su baskını afetine uğramıĢ, Afet bölgesi kararnamesi kapsamına alınmakla birlikte 7269
sayılı kanununa göre; yapılaĢma için yasak bölge ilan edilmiĢ yerlerin dıĢında kalan yerlerde,
aĢağıda belirtilen koĢullara uyulmak kaydı ile bina yapılabilir ve mevcut binalar onarılabilir.
Binaların su ile temas etme olasılığı bulunan kısımlarında suya dayanıklı olmayan yapı
malzemeleri kullanılmamalıdır. Binaların en yüksek su düzeyinden en az 0.3 m. yüksekliğe
kadar olan kısımlarında 250 doz çimento harcı kullanılarak taĢ duvar örülmeli yâda daha
dayanıklı malzemeler kullanılmalıdır.
Temel zeminin su altında kalma olasılığı varsa bu durum göz önünde bulundurulmalıdır.
Tadilat yapılacak binalarda yeniden yapılacak ya da değiĢtirilecek her bir kısım, binanın su
90
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
baskınına dayanıklılığını arttıracak biçimde olmalıdır. En yüksek su düzeyinin altında
kalacak depo, sığınak ve benzeri mahaller yapılmamalıdır (Anonim (f), 1998).
Son yıllarda görülen sel felaketlerinden biride Ağustos 2012 yılında Samsun ilinde meydana
gelmiĢtir. Gerekli tedbirlerin alınmaması nedeniyle birçok ev ve iĢyeri su altında kalmıĢtır.
Ġlçe içerisinde ara sokaklar ve caddeler sel suları nedeniyle kapanmıĢtır. Aynı zamanda raylı
sistem yolunun da sular altında kaldığı belirtilmiĢtir (Sandıkçı ve diğ. 2012). Bu aĢamada
meydana gelen afet ile ilgili gerekli çalıĢmaların yapılması ve risk haritalarının çıkarılması
gerekmektedir. Nitekim bundan sonra da aynı bölgelerde meydana gelmesi muhtemel sel
felaketleri dikkate alınarak gerekli tedbirlerin alınması gerekmektedir. Bu tedbirler
doğrultusunda kentleĢme çalıĢmalarının ve altyapı çalıĢmalarının yapılması önemlidir.
Meteorojik faktörler uygun arazi koĢullarında çığ oluĢumuna imkân vermektedir. YağıĢ,
rüzgâr, sıcaklık, atmosfer basıncı ve bulutluluk çığ oluĢumuna etki eden önemli meteorolojik
faktörlerdir. Çığ, kar tabakasının iç ve dıĢ kuvvetler etkisi ile yamaç eğim yönünde
gösterdiği akma hareketidir. Çığ genellikle engebeli, dağlık ve eğimli arazilerde
gerçekleĢmektedir. Türkiye‘nin özellikle kuzey-kuzeydoğu ve doğu kesimlerinde, çığ
olayına uygun topoğrafik ve meteorolojik koĢullara sahip dağlık alanlar mevcuttur. Bu
bölgelerde çığ oluĢumuna uygun alanların yüzölçümü yüksek değerlerdedir. Bu bölgelerde
meydana gelen çığlar, yerleĢim yerlerini ve yolları tehdit etmektedir. Bunun yanında çığ
felaketinden etkilenen alanlardaki maddi kayıpların karĢılanamaması sonucunda da insanlar
bölgelerden göç etmek zorunda kalabilmektedir.
Çığ tehlikesine karĢı yerleĢim birimlerinde alınması gereken önlemler Ģu Ģekilde
sıralanabilir:

Öncelikle çığ bölgelerine yeni yerleĢim birimleri kurulmamalıdır.

Yamaçlardaki orman ve bitki örtüsü çığ düĢmesini azaltmaktadır. Bu nedenle, çığ
vadilerinde ağaç ve bitki örtüsünün ortadan kaldırılması, ormanın tahrip edilmesi çığ
tehlikesini arttırmaktadır. Bu nedenle, ormanlar tahrip edilip çığ güzergâhı
yaratılmamalıdır.

Çığı oluĢturan arazi ve hava Ģartları öğrenilmelidir.

Hava, yol durumu ve çığ tehlikesi hakkında düzenli olarak bilgi veren kaynaklardan
yararlanılmalıdır.

Kar yağan aylarda, hava ve yol durumu raporları dikkatlice izlenmelidir.

Çığ güvenliği ile ilgili bilgi edinilmelidir.

Önlem alınmalı ve herhangi bir kuĢku durumunda tehlikeli bölgeyi derhal terk
edebilecek Ģekilde hazırlık yapılmalıdır (Anonim (g), 2012).
Eğer bir hortum olasılığı yüksek bölgede müstakil bir ev planlanacaksa, evin alt katında bir
tuvalet ya da fırtına hücresi veya bodrum gibi bir iç oda sığınak olarak kullanılmalı ve
hortum riski bulunan bu tarz bölgelerde konutlar inĢa edilirken bahsedilen mahallerin
planlarda bulunmasına özen gösterilmesi gerekir. Okul, herhangi bir sağlık birimi, fabrika ya
da alıĢveriĢ merkezi planlamalarında ise yine sığınaklar bulundurulmalıdır (Anonim (h),
2012).
91
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
Nem miktarının geçici dengesizliğinden kaynaklanan ve su kıtlığı olarak tanımlanabilen
kuraklık, doğal bir iklim olayıdır. Herhangi bir zamanda ve yerde meydana gelebilmektedir.
Kuraklık genellikle yavaĢ geliĢmekte ve uzun bir dönemi kapsamaktadır. Kuraklığın
görüldüğü bölgelerde nem eksiklinden dolayı hayvanlar ve bitkiler olumsuz etkilenmektedir.
KentleĢme yapılması düĢünülen bölgelerde, kuraklık tehlikesi var ise; kuraklık
hesaplamalarında bu bölgedeki yağıĢ ve evapotranspirasyon (buharlaĢma ve terleme)
arasındaki dengenin uzun süreli ortalaması göz önünde bulundurulmalıdır. Aynı zamanda
kuraklıkta; sıcaklık, Ģiddetli rüzgâr ve düĢük nem miktarları etkili olmaktadır. Kuraklık
insan ve faaliyetlerinin su kaynaklarına olan bağımlılığı nedeniyle toplum üzerinde çeĢitli
olumsuz etkileri olduğu unutulmamalıdır (Anonim (ı), 2012).
Kentsel dönüĢüm projeleri için planlamalar yapılırken, yeni konutlar için belirlenen yerleĢim
bölgeleri titizlikle belirlenmelidir. Kaygan ve ovalık bölgeler iskâna açılmamalıdır. Konutlar
gevĢek toprağa sahip meyilli arazilere yapılmamalıdır. Dik yarların yakınına, dik boğaz ve
vadilerin içine bina yapılmamalıdır. Çok kar yağan ve çığ gelen yamaçlara bina
yapılmamalıdır (Anonim (j), 2012).
4. Sonuçlar
Kentsel dönüĢümde kentleri daha iyi yaĢanabilir alanlar haline getirmek amaçlanmaktadır.
Dolayısıyla bu eylemin esas gayesi kentsel yaĢam kalitesinin arttırılmasıdır. Bu amaç
doğrultusunda kentsel dönüĢüm çalıĢmaları yapılırken olası afet tehlikelerine karĢı bazı
planlamaların yapılmasına gerek duyulmaktadır. Bu nedenle kentleĢme çalıĢmalarında ilgili
bölge için olmuĢ veya olması muhtemel afetler ile ilgili çalıĢmaların risk ve zarar azaltma
doğrultusunda olması gerekmektedir.
Doğa olaylarının olumsuz etkilerinin en aza indirilmesi afetten kaynaklanan yıkım olayı
öncesinde bir takım önlemlerin alınması ile mümkün olabilmektedir. Bu önlemlerin baĢında
kentleĢmenin geliĢimi ve yerleĢme düzeninin, doğal afet riskini göz önünde bulundurarak
yapılması gelmektedir. KentleĢmede, yerleĢme yönünün belirlenmesi ile nüfusun deprem
riski daha az olan yerlere yönlendirilmesi, doğal afet riskine göre bölge ve kent planlarının
hazırlanması gerekmektedir.
Afet riski bulunan bölgelerde dayanıklı yapılar yapılmasının sağlanması, doğal yıkım
olaylarının önceden kestirilmesine yarayan en son teknik geliĢmelerin izlenmesi ve olası
afetlerde alınacak önlemler için bir izlence hazırlanması gibi önlemler ile doğal afetlerin
olumsuz etkileri en aza indirilmeye çalıĢılabilir.
Kent ve bölge planları doğal afet riskine göre hazırlanabilir. Ayrıca doğal afetlerle ilgili
bilimsel ve teknik geliĢmelerin de sürekli izlenmesi gereklidir.
Sonuç olarak; yerel yönetimler dere yataklarına yerleĢim yapılmaması konusunda titizlik
göstermeli ve bu bölgelerde yerleĢime izin verilmemelidir. YerleĢim yerleri içinden geçen
dere yataklarına ıslah edilmelidir. Çevredeki yeĢil alanlar korunarak ve artırılarak erozyon
ve sel önlenmelidir. Sel tehlikesi bulunan eğimli yamaçlarda teraslama ve ağaçlandırma
yapılmalıdır. Çukur alanlarda, binaların bodrum katlarına su basma tehlikesi yüksek
olduğundan, bu türlü yerlerde bodrum yapılmamalı, su basman kotu yüksek tutulmalıdır.
ġehir içlerinde yeterince yağmur suyu kanalı olmalı ve bunların sürekli bakımlarının
yapılmasına dikkat edilmelidir.
92
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
Kaynaklar
Akkar MZ 2006. Kentsel DönüĢüm Üzerine Batı‘daki Kavramlar, Tanımlar, Süreçler ve
Türkiye. Planlama 2006/2.
Anonim (a) 2012. Afet. http://tr.wikipedia.org/wiki/Afet, 16.08.2012
Anonim (b) 2012. Doğal Afetler ve Alınması Gereken Önlemler. T.C. ĠçiĢleri Bakanlığı Afet
ve Acil Durum Yönetim Merkezi. http://www.icisleriafad.gov.tr/default_B0.aspx?id=121,
16.08.2012
Anonim (c) 2012. Sel. T.C. Düzce Valiliği Ġl Afet ve Acil Durum Müdürlüğü.
http://www.duzceafetacil.gov.tr/index.php?option=com_content&view=article&id=91&It
emid=170, 16.08.2012
Anonim (d) 1959. 7269 Sayılı Umumi Hayata Müessir Afetler Dolayısiyle Alınacak
Tedbirlerle Yapılacak Yardımlara Dair Kanun.
Anonim (e) 2009. Türkiye‘nin Afet Risk Haritası Çıkarılacak. Habertürk. 12.09.2009,
www.habertuk.com.tr
Anonim (f) 1998. Afet Bölgelerinde Yapılacak Yapılar Hakkında Yönetmelik.
Anonim (g) 2012. Çığ ve Korunma. 15.08.2012,
www.tamtest.gov.tr/savunma/afet/cig_korunma.htm
Anonim (h) 2012. Hortum ve Korunma. 15.08.2012,
www.tamtest.gov.tr/savunma/afet/hortum_kasirga.htm
Anonim (ı) 2012. Kuraklık. http://tr.wikipedia.org/wiki/Kuraklık, 16.08.2012
Anonim (j) 2012. Deprem. T.C. Düzce Valiliği Ġl Afet ve Acil Durum Müdürlüğü.
http://www.duzceafetacil.gov.tr/index.php?option=com_content&view=article&id=92&It
emid=169, 16.08.2012
Ergünay, O 2009. Doğal Afetler ve Sürdürülebilir Kalkınma. Deprem Sempozyumu. Abant
Ġzzet Baysal Üniversitesi.
Ersan N 2012. Kentsel DönüĢümün Amacı Yeni Zenginler Yaratmak Olmamalı. Yapı
Denetim ve Ekspertiz Dergisi, ydergi.com, 22.02.2012
Kadıoğlu M 2011. Afet Yönetimi Beklenilmeyeni Beklemek, En Kötüsünü Yönetmek. T.C.
Marmara Belediyeler Birliği Yayını, Yayın No: 65.
Kalağan G, Çiftçi S 2012. Kamu-Özel Sektör ĠĢbirliğinin Kentsek Mekana Yansıması:
Kentsel DönüĢüm Örneği ve Yeni Aktörler. Sosyal ve BeĢeri Bilimler Dergisi, Cilt: 4,
No: 2, 121-133.
Sandıkçı M, ÇelikbaĢ H, Koçer Y 2012. Samsun Yine Sele Teslim. Hürriyet. 07.08.2012,
www.hurriyet.com.tr
93
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
Topoğrafik Yapı, Ġklim ġartları ve KentleĢmenin Konya’da Hava
Kirliliğine Etkisi
Çiğdem Çiftçi 1, ġükrü Dursun 2,*, Sinan Levend 3, Fatma Kunt 4
Selçuk Üniversitesi, Mühendislik-Mimarlık Fakültesi, Konya;
1
[email protected]; 2,*[email protected]; [email protected];
4
[email protected];
Özet: ÇalıĢmada bir tarım ve sanayi kenti olan Konya ilinin hava kalitesine meteorolojik,
topoğrafik ve mekânsal etkileri incelenmiĢtir. Kentinin yerleĢim alanının önemli bir kısmı
verimli tarım arazileri üzerindedir. Sanayi ve yerleĢim alanlarından kaynaklan hava
kirleticileri kuzey, Kuzey-doğu ve Kuzey-batı kesimlerde bulunan yükseltileri kıĢ aylarında
çoğunlukla aĢamadan il merkezi üzerinde yoğunlaĢmaktadır. Diğer taraftan, Konya hava
kirliliği bakımından Türkiye‘de önde gelen illerden biridir. KıĢ aylarında bazı günlerde hava
kirliliği haftayı bulacak Ģekilde meydana gelen yoğun sis ve inversiyon tabakasıyla Ģehir
merkezinde insanların rahatsızlık duyacağı boyuta ulaĢmasına sebep olmaktadır. Benzer olay
maalesef Türkiye‘de hava kirliliği yaĢanan birçok ilde de görülen önemli ve çare bulunması
gereken bir durum olarak karĢımıza çıkmaktadır.
Anahtar Kelimeler: Topoğrafya, Plato, Hava kirliliği, Ġnversiyon, ġehircilik, Tarım, Konya.
Effect of Topographic Structure, Climatic conditions and Town Planning on Konya
City Air Pollution Problem
Abstract: In this study, meteorological, topographical and spatial effects on agricultural and
industrial province air quality of Konya city are examined. An important part of the
residential area of the city was settled on the fertile agricultural lands. Air pollutants from
sources of the industrial and residential areas concentrated on the centre because of heights
of the stage on the north, north-eastern and north-western parts of the city, mostly during the
winter months. On the other hand, Konya is one of air pollution in Turkey's leading cities.
Winter months will have some days that is air pollution and inversion layer of dense fog that
occurred to weeks in the city centre to reach the disturb size of people. Unfortunately,
similar air pollution problem in many cities in Turkey experienced in the presence of an
important and remedy the situation appears to be need.
Keywords: Topography, Plato, Air Pollution, Inversion, Town Planning, Agriculture,
Konya.
GiriĢ
Günümüzde, artan çevre sorunlarının baĢında gelen hava kirliliği, geleceğin çevresel
yapısını tehdit etmekte, ekolojik tehlikelerle karĢı karĢıya bırakmaktadır. Dünya nüfusunun
hızla artmasına paralel olarak, artan enerji kullanımı, endüstrinin geliĢimi ve ĢehirleĢmeyle
ortaya çıkan hava kirliliği insan sağlığı ve diğer canlılar üzerinde olumsuz etkiler
yaratmaktadır. Türkiye‘de hızlı sanayileĢme ve ĢehirleĢme hareketleri, son asırda kendini
daha belirgin olarak hissettirmeye baĢlamıĢ, bilhassa da 1950‘lerden sonra sanayileĢme,
ĢehirleĢme ve hızlı nüfus artıĢı, köyden Ģehre göç, çarpık ĢehirleĢme (gecekondulaĢma ve
plansız ĢehirleĢme) gözle görülür olumsuzluğu beraberinde getirmiĢtir. Bütün bu zincirleme
olayların sonucunda ise, çevrede bozulmalar baĢlamıĢtır. Bu bozulma olayı öncelikle kendini
havada hissettirmiĢtir. Hava kirliliği genel anlamda, Ġnsan aktiviteleri ile atmosfere verilen
94
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
atıkların insan ve çevre sağlığına etkisidir. Kirleticiler doğal veya insan aktiviteleri sonucu
atmosfere karıĢabilirler. Bunlar sanayi kuruluĢlarında meydana gelen emisyonların (dumanla
çıkan gazlar) yeteri kadar önlem alınmadan atmosfere bırakılması, ulaĢım araçlarından
kaynaklanan egzoz gazlarının atmosfere verilmesi, çeĢitli endüstri tesisleri ve konutlarda
yakılan özellikle fosil yakıtlardan ortaya çıkan partikül (toz, zerrecik), duman, is, kükürt,
azot oksitleri ve hidrokarbonlardan oluĢmaktadır.
1.1. Hava ve Kirleticiler
Ülke genelinde genel olarak kirlilik, havadaki katı parçacıklar ve kükürt dioksit
miktarına göre belirlenir. Oysa atmosferde oluĢan kimyasal olaylarda, organik maddeler
büyük rol oynar. Çünkü organik maddeler, atmosferde ister reaksiyona girsinler, ister
girmesinler kimyasal reaksiyonların çekirdeğini oluĢtururlar. Hava kirliliği denildiğinde,
kirleticiler ve bunların bulunduğu atmosfer ortamı aynı derecede rol oynar. Herhangi bir
yerde hava kirliliği çalıĢması yapıldığında, ilk olarak o bölgenin meteorolojik koĢulları ve
havanın kimyasal yapısı incelenmelidir.
1.2. Hava Kirlilik Sebepleri
1.2.1. Şehirleşme ve Konutların Isıtılması
Havayı kirleten en önemli olay, bireylerin ısınmasını sağlayan yanmadır. Fosil yakıt
olarak tanınan petrol, gaz, kömürün yakılması sırasında çıkan gazlar hava kirlenmesinin
önemli sebeplerinden biridir. Hele bu yanma iĢi usulüne göre yapılmazsa kirletici gazlar
ortama daha çok çıkmakta ve daha zararlı olmaktadır. Bilhassa enerji elde etmek, konutları
ısıtmak, motorlu araçları hareket ettirmek gibi modern hayatın gereği olan faaliyetlerde
görülen suni yanma olayları yanında, doğal olaylar sonucu oluĢan yangınlarla da hava
kirliliği olabilmektedir Yurdumuzda önce Ankara‘da, sonra Ġstanbul, Ġzmir, Bursa, Konya,
Kayseri, Erzurum, Diyarbakır, EskiĢehir gibi birçok Ģehrimizde görülen hava kirliliğinin en
önemli sebebi, fosil yakıt kullanımıdır.
Hızla artan nüfus, artan konut, daha çok yakıt daha çok kirlenme diye belirtilir. Bunun
yanında nüfusun belirli noktalarda aĢırı yığılması bu kirlenme olayını daha da etkili hale
getirebilmektedir. Bir yerleĢim merkezinin yüzey Ģekilleri, arazinin yapısı, verimliliği, yeĢil
alanların geniĢliği, doğal hayatın korunması orada olabilecek hava kirliliğini azaltır veya
engeller. Dünyada ve Türkiye‘de sanayileĢen bölgelerin çok nüfus çektiği, hızlı nüfus
yığılması olduğu, buna bağlı olarak da düzensiz ĢehirleĢme olayının ortaya çıktığı yaĢanarak
görülmüĢtür.
Hızlı ĢehirleĢme, Türkiye'deki hava kirliliğinin en önemli nedenlerindendir. Evsel
ısınma amacıyla yakılan kömür ve fuel-oil emisyonlarının alçak bacalardan atmosfere
atılması, kullanılan yakıtı yüksek oranda kükürt ve kül içermesi, ısınma sistemlerinde
yanmanın genellikle tam olmaması gibi etmenler inversiyon gibi meteorolojik etmenlerle bir
araya geldiğinde, bugün özellikle kıĢ aylarında Ģehirlerin önemli bir bölümünde görülen
yüksek kirletici konsantrasyonları ortaya çıkmaktadır. Yine son yıllarda sayıları hızla artan
motorlu taĢıtların, gözlenen hava kirliliğine katkısı önemli boyutlara ulaĢmıĢtır. ġehirlerde
görülen hava kirliliğinin yukarıda bahsedilen nedenleri bütün iller için geçerli olmakla
birlikte hava kirliliğinin bazı illerde diğerlerine göre çok daha fazla olmasının nedeni,
emisyonların illerden uzaklaĢma hızını belirleyen topoğrafya, meteorolojik koĢullar ve
ĢehirleĢme sonucunda yüzey rüzgârlarının önünün kesilmesi gibi etmenler olmaktadır.
95
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
1.2.2. Sanayileşme
Sosyal ve ekonomik sebeplerle Ģehir nüfusunun hızlı artıĢı, hızlı sanayileĢmeyi, plansız,
düzensiz geliĢmeleri de beraberinde getirmektedir. Hızla artan çok katlı betonarme binaları,
plansız yapılaĢma, yeĢil alanların azlığı, mevcut alanların da imara açılması, bina ve fabrika
yapımında bilinçsiz yer seçimi gibi problemler ve bunların sıkıntıları insanlığın ortak sorunu
halini almıĢtır. Kalkınma sanayileĢme ile özdeĢleĢtiğine göre sanayileĢme kaçınılmaz bir
hedef olmuĢtur. Ancak sanayileĢmenin de çevre problemlerine yol açtığı görülmüĢtür.
Fabrikaların kuruluĢ yerlerinin yanlıĢ seçimi, geri teknolojilerin kullanılması, baca
gazlarının arıtılmadan atmosfere bırakılması gibi sebeplerin havanın kirlenmesine büyük
etkisi olmuĢtur.
Endüstri emisyonları, üretimde kullanılan maddelerin atmosfere atılmasından dolayı
endüstri türüne bağlı özel bazı kirlilikler yaratmakla birlikte, endüstriyel kirliliğin en önemli
kaynağı, tesislerde kullanılan yakıttan gelen kirleticilerdir. Bu sebeple endüstrilerin kirletici
potansiyeli, bazı özel haller dıĢında, kullanılan yakıt miktarına bağlıdır. Ayrıca, endüstrilerin
çevreye etkilerini baca yüksekliğine bağlı olarak iki ölçekte düĢünmek gerekir. Bacaları
alçak olan endüstrilerden atılan kirleticiler tesis yöresinde yoğun kirliliğe sebep olmakla
birlikte, etkileri tesisten uzaklaĢtıkça hızla azalmaktadır. Buna karĢılık son yıllarda lokal
kirlilik problemlerine çözüm olarak yapılan yüksek bacalardan atılan kirleticiler ise, daha
uzak mesafelerde kirliliğe sebep olmaktadır. Örneğin baca yüksekliği 150 m. olan bir
tesisten atılan kirleticiler, yüzeye, tesisten 5-15 km. uzakta ulaĢmaktadır.
1.2.3. Atmosferik Etkiler
Atmosferik olaylar da hava kirliliğini büyük ölçüde etkileyen unsurlardan biridir.
Havayı kirletici unsurların, kaynağından çıktıktan sonra atmosfere karıĢarak dağılması veya
havada asılı olarak kalması meteorolojik olaylarla doğrudan ve çok yakından ilgilidir. Bu
meteorolojik olaylar sıcaklık, sis, inversiyon, rüzgâr, nem, yağıĢ ve basınç faktörleridir.
Ayrıca topoğrafik özellikler de kirlenmeyi arttıran ya da azaltan özellikleriyle dikkat çeker
(Kadıoglu & Toros, 1993).
1.2.4. Meteorolojik Faktörlerin Etkisi
Ġnversiyon (sıcaklık terselmesi), normal Ģartlarda ısınan hava yükselir soğur. Yani,
yükselirken içindeki kirletici maddeleri de beraberinde yukarı taĢır. Bu dikey hareket havayı
temizler. Hava kütlesinde aĢağıdan yukarı doğru gidildikçe sıcaklığın sürekli olarak
azalması gerekirken bir yerde artar, daha sonra azalmaya baĢlarsa bu durumda sıcaklık
terselmesi (inversiyon) var demektir. Yani, sıcak hava üstte, soğuk hava altta yere yakın
olacağından dikey hava hareketi de oldukça zordur. Böyle havalarda yeryüzüne yakın olan
kirleticiler olduğu yerde bu olay kalkıncaya kadar devam etmektedir. Yani, bacalardan çıkan
duman yükselmemektedir. Bu ise, oldukça tehlikeli bir kirlenme Ģeklidir (Toros, 2000).
1.2.5. Topoğrafik Özelliklerin Etkisi
Yeryüzü Ģekillerinin özelliği kirli havanın yerleĢim birimi üzerinde kalıĢını
etkilemektedir. Yani doğrudan bir etki değil ama mevcut kirliliğin kalıcılık süresini
etkilemesi açısından önemlidir. Örneğin, çanak Ģeklindeki yerleĢim alanlarında, hâkim
rüzgâr yönüne dik uzanan, oluk biçimindeki çukur yerlerdeki bölgelerde kirliliğin kalıcılık
96
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
süresi daha uzun süre olmaktadır. Yükseklik, kirlenmeyi etkileyen topoğrafik bir unsurdur.
Bilindiği gibi yeryüzünden ortalama 100 m. Yükseldikçe sıcaklık yaklaĢık 0.5 oC
azalmaktadır. Bu sebepten yüksek yerler soğuk olur. Daha çok yakıt tüketilir. Daha uzun
süre soba ve kalorifer yakılır.
Bu çalıĢmada Konya il merkezinde hava kirliliği boyutu ortaya konularak; bu kirlilik
üzerine etki ede faktörlerin önemleri değerlendirilecek, ayrıca hava kirliliğin azaltılmasına
yönelik alınması gereken önlemler irdelenecektir.
2. Veri ve Yöntem
2.1. AraĢtırma Alanının Özellikleri
Konya ili; Ġç Anadolu Bölgesinin güneyinde yer almaktadır. Ġlin topraklarının büyük bir
bölümü, yüksek geniĢ düzlüklere sahip plato özelliğindedir. Güney ve güney batı kesimleri
Akdeniz Bölgesine dâhildir. Konya coğrafi olarak 36°41' ve 39°16' kuzey enlemleri ile
31°14' ve 34°26' doğu boylamları arasında yer alır. Yüz ölçümü 38.257 km² (Göller
hariç)‘dir. Bu alanı ile Türkiye‘nin en büyük yüz ölçümüne sahip ildir. Ortalama yükseltisi
1.016 m‘dir. Ġlin ilçeler dâhil toplam nüfusu iki milyon civarındadır. Konya ilinin
güneydoğu, güneyi ve güneybatı yönleri Toros Dağları ve uzantıları ile çevrilidir. Ereğli
çevresindeki Bolkar Dağları ilin en yüksek dağlarıdır ve yüksekliği 3.240 m'dir.
Güneybatıda 2.467 m yükseklikte Geyik Dağı ile Haydar ve KarakuĢ batı kesiminde;
güneydoğudan, güneybatıya doğru uzanan ve Konya ile Isparta'yı birbirinden ayıran 100 km.
uzunluğundaki Sultandağı vardır. Bütün bu özellikleriyle geçmiĢten bugüne ülke tarımında
önemli bir paya sahiptir.
Konya ili coğrafik konumu itibariyle kuzey-güney doğrultusunda geniĢ bir alanı
kapsayan Konya kapalı havzasında yer almaktadır. Bu nedenle değiĢik iklim özellikleri
görülmektedir. Havzanın güneyi kıĢları ılık ve yağıĢlı yazları sıcak ve kurak geçen Akdeniz
iklimi, orta ve kuzey kesimleri kıĢları soğuk yazları sıcak ve kurak geçen karasal iklim;
Karapınar ve çevresinde ise çöl iklimi hüküm sürmektedir. Genellikle yağıĢlar kıĢ ve
ilkbahar aylarında görülür. Konya ilinde yaz aylarında baĢta güneĢ enerjisinden konutlarda
olmak üzere farklı Ģekillerde yararlanılmaktadır. Meteoroloji Genel Müdürlüğü genel
verilerine göre Konya merkezinde hâkim rüzgâr yönü kuzey-kuzeydoğudur. Son 61 yıllık
esme sayıları toplamı göz önüne alındığında en fazla esen rüzgârlar sırasıyla, Kuzey (N4966), Kuzey-Kuzeydoğu (NNE-4206) ve kuzeydoğu (NE-3388) yönündedir.
2.2. Hava Kirliliği Verileri
Hava Kirliliği verileri Çevre ve ġehircilik Bakanlığı, Hava Kalitesi Ġstasyonları WEB
sayfasından (ġekil 1, 2) ve Konya büyük Ģehir belediyesi Çevre Koruma dairesinden
alınmıĢtır. Bakanlığa ait Konya‘da 2 adet ve Belediye ait 2 adet sabit ölçüm istasyonu
bulunmaktadır. Bakanlığa ait veriler günlük ve saatlik veriler Ģeklinde WEB sayfasında
yayımlanırken, Belediyeye ait veriler ilgili birimlerde arĢivlenmektedir.
97
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
ġekil 1. Çevre ve ġehircilik Bakanlığı Hava Kalitesi Ġstasyonları
200
180
160
140
120
100
80
60
40
20
0
(um/m3)
120
100
Konsantrasyon (um/m3)
Aydınlık Evler PM
Mevlana PM
80
Konsantrasyon
Aydınlık Evler SO2
Mevlana SO2
60
40
20
0
Zaman
Zaman
200
180
160
140
120
100
80
60
40
20
0
Konsantrasyon (um/m3)
120
100
Konsantrasyon (um/m3)
Meram PM
Horozluhan PM
80
Meram SO2
Horozluhan SO2
60
40
20
0
Zaman
Zaman
ġekil 2. Konya ili 4 sabit istasyonunda 2010-2012 dönemi aylık ortalama SO2 ve PM10
değerleri
2.3. Meteorolojik Verileri
Meteorolojik veriler DMI Konya Bölge Müdürlüğünden Resmi baĢvuru yapılarak temin
edilmiĢtir. Konya‘da yıllık ortalama hava sıcaklığı 11.5 ˚C‘dir. Hava kirliliğinin yükseldiği
kıĢ aylarında (Ekim-Mart) ortalama sıcaklık 3.0 oC‘dir. Sıcaklık en soğuk ay olan Ocak‘ta
ortalama -0.2 oC iken, en sıcak ay olan Temmuz‘da ortalama 23.2 oC‘dir. Bazı kıĢ
günlerinde atmosferin üst seviyelerinin yere göre daha sıcak olması ile meydana gelen
inversiyon ve sis olayı kirleticilerin uzun süre havada asılı kalmalarına neden olmaktadır
(Ceyhan ve ark. 1995).
Tablo 1. Konya iline ait meteorolojik verilerin 61 yıllık ortalamaları (Anonim, 2012)
Aylar
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11 12
Topla
m
YağıĢ (mm)
39
31
30
32
46
25
7
4
11
29
31 41
326
98
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
Rüzgâr hızı m/s 1.8 2.1 2.4 2.4 2.0 2.2 2.6 2.3 2.0 1.6
1.4 1.6
2.0
Aktüel basınç
(mb)
899 898 897 897 898 897 896 897 899 902 90 900 898
1
Nispi nem (%)
78
Sisli gün sayısı
6.1 3.3 1.5 0.2 0.2 -
Sıcaklık (C)
74
65
58
56
50
42
42
48
60
72 79
60
-
-
0.1 0.1
4.1 7.4
23.7
1.5 5.4 11. 15. 19. 23. 22. 18. 12.3 6.4 1.8
0.2
1
8
9
2
8
2
11.5
Konya‘nın hâkim rüzgâr yönü kuzey-kuzeydoğu‘dur (ġekil 3). Yıllık ortalama hızı ise 2,0
m/s‘dir. Konya‘da Ekim-Mart aylarının kıĢ ortalama rüzgâr yönü yine kuzeydir. Hızı ise 1,8
m/s‘dir. Yani yıllık ortalamanın altındadır. Gece ve akĢam saatleri rüzgârın hızının en az
olduğu saatlerdir. Dolayısıyla hava kirliliğinin en yoğun olduğu saatler sabah erken ve
akĢam ilk saatlerdir ( Ceyhan ve ark. 1995). Son 62 yıllık esme sayıları toplamı göz önüne
alındığında en fazla esen rüzgârlar sırasıyla, kuzey (N-4966), kuzey-kuzeydoğu (NNE-4206)
ve kuzeydoğu (NE-3388) yönündedir. Konya‘da ilin geliĢimi ve sanayisi hâkim rüzgâr
yönünde olduğu için hava kirliliğinin baĢlıca sebeplerinden biri rüzgâr olmaktadır (Kunt &
Dursun, 2010).
AYLIK TOPLAM YAĞIŞ (mm)
100
80
60
40
20
0
ak
Oc
10
u
mm
Te
0
z1
ak
Oc
11
u
mm
Te
1
z1
ak
Oc
12
ġekil 3. Konya iline ait yağıĢ ve rüzgâr verileri (Anonim, 2012)
2.4. Topoğrafya
Konya kenti, Ġç Anadolu Bölgesinin ortasında etrafı dağlarla çevrili geniĢ bir çukur
içerisine kurulmuĢ bulunmaktadır (ġekil 4). Kentin özellikle kuzey ve batısı sıradağlarla
tamamen çevrilidir. Konya kentinin kurulu bulunduğu yörenin bir çanak Ģeklinde etrafı sıra
dağlarla çevrili olması bu yöredeki hava hareketini ve rüzgâr oluĢumunu sınırlamakta ve
özellikle kıĢın kirli havanın kent dıĢına çıkmasını önleyerek sis ve dumanın kent üzerinde
yoğunlaĢmasına ve bunun sonucu olarak da hava kirliliğinin artmasına neden olmaktadır
(Dursun, 1996; 1997; Dursun & Gürü, 1995). Konya ilinin güneydoğu, güneyi ve güneybatı
yönleri Toros Dağları ve uzantıları ile çevrilidir. Ereğli çevresindeki Bolkar Dağları ilin en
yüksek dağlarıdır ve yüksekliği 3240 m'dir. Güneybatıda 2467 m yükseklikte Geyik Dağı ile
Haydar ve KarakuĢ batı kesiminde; güneydoğudan, güneybatıya doğru uzanan ve Konya ile
Isparta'yı birbirinden ayıran 100 km uzunluğundaki Sultandağı vardır. Merkez yükseklikte
Ali Dağı, SeydiĢehir'de Küpe, Suğla Gölünün kuzeyinde Alacadağ, Erenler, Eğriburun ve
Karaçal dağları, Konya'nın hemen batısında yaz aylarında üzerinde kar bulunan Loras Dağı
(2050 m) ve kuzeye doğru Bozdağ yer almıĢtır.
99
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
ġekil 4. Konya ili topografik yapısı (yazarlar tarafından hazırlanmıĢtır)
Ġl sınırları içinde bu dağlardan baĢka volkanik dağlar da bulunmaktadır. Bunlar
Karaman'ın kuzeyinde 2000 m yükseklikte Karadağ, Karapınar'ın doğusunda Karacadağ,
Konya Merkezi'nin batısında 1100 m yükseklik ve üzerinde bir de krater gölüne sahip olan
Takkeli Dağ‘dır. Konya Ġli geniĢ düzlükler üzerinde yer almıĢtır. Ġlin 4/5‘i düzlük kalan
kısmı ise dağlıktır. Konya Ovası ile AkĢehir, Ereğli ve Cihanbeyli Ovaları bulunmaktadır.
Ġlin topoğrafyası, kent sınırının bitiĢik batısında, Meram yakınında 1250 m den itibaren
çok belirgin bir Ģekilde batıya doğru yükselmeye baĢlar. Kuzey-güney doğrultusunda uzanan
bu eğik düzlemin ova ile kesiti, ovadan bakıldığında çok belirli bir çizgi üzerinde olmakta ve
bu yamaçlar Konya‘nın batısında adeta bir duvar meydana getirmektedir. Yükseltiler batıda
Dereköy ve içindeki Loras Dağı 2050 m, bu tepeden batıya doğru Çal Dağı 1750 m‘dir.
Kent mücavir alanının bitiĢik kuzeyinde ise doğu-batı yönünde Ankara yoluna, Karaömerler
Köyüne kadar devam edip oradan kuzeye dönen tepeler bulunmaktadır. Kentin kuzeyinde
doğu-batı yönünde daha alçak bir duvar teĢkil eden yamaçlar mevcuttur. Bu sıra
Karaömerler Köyü kuzeyindeki tepe ile noktalanmakta tekrar kuzeye yönelmektedir.
3. Sonuçlar ve Öneriler
Çevre sorunları büyük ölçüde enerji üretim ve tüketiminin bir sonucu olarak ortaya
çıkmıĢtır. Bütün dünya ülkelerinde görülen çevre sorunlarına karĢı, Ģimdi dünyanın gözleri
temiz enerji kaynaklarına dönmüĢtür. GüneĢ, rüzgâr, hidrolik, hidrojen enerjisi gibi doğadan
çıkıp hiçbir yan ürün ve iĢlenmesiyle doğanın dengesini bozmaksızın tekrar doğaya dönen
enerji zinciri temiz enerji kavramını oluĢturur. ġayet tükenebilir enerji kaynaklarının
oluĢturdukları çevre sorunları ve tükenme problemini ortadan kaldırma çareleri olsaydı,
böyle bir sistemi kullanmak ilk bakıĢta cazip gelmeyecekti. Ayrıca çevre sorunlarını
engellemeye yönelik çalıĢmaların sadece ekonomik açıdan değil sosyal açıdan da
sağlayacağı yararlar düĢünülmelidir. Unutulmamalıdır ki, çevre kirliliğine engel olma
yolunda bugün baĢlatacağımız bir çalıĢmanın maliyeti, ileride çevreyi temizlemek için
katlanmamız gerekecek maliyetlerden çok daha düĢük olacaktır.
ÇalıĢmada hava kirliliği kontrolüne yönelik yerel idarece yayımlanan hava kirletici
verileri kullanılarak, kentin farklı bölgelerindeki ısı inversiyonunun mekânsal düzenleme
etkileĢimleri irdelenmiĢtir. Kentin farklı bölgelerinde konumlanan yerel idareye ait
meteorolojik ve kirlilik kontrol noktalarından edinilen veriler kimliklendirilerek, Konya
kentinde oluĢan hava kirliliğinin oluĢum sebepleri verilere dayalı olarak
değerlendirilmektedir. Bu nedenle çalıĢma alanı kirlilik ölçüm istasyonlarının yerlerine bağlı
olarak üç ayrı kentsel alt bölgeye bölünmüĢtür. Bunlar bildiri kapsamında topoğrafik yapı,
yağıĢ, nem, rüzgâr ve ısı inversiyonu gibi klimatolojik etkilerle bütünleĢtirilerek kentsel
mekândaki arazi kullanım karalarıyla karĢılaĢtırmalı olarak mekânsal zayıflıklar, güçlü
100
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
yönler, fırsat ve tehditler kapsamında analiz edilip; kent bütününde hava kirliliğinin
azaltılmasına yönelik kent sağlığını arttırıcı önerilerle geliĢtirilmiĢtir. Hareketli topoğrafik
yapıya sahip batı kesimi ve düz araziye oturan diğer yönlerdeki kentsel çalıĢma alanı, sahip
olduğu hava sirkülasyonu potansiyeli çeĢitliliğine bağlı olarak, mikro-klimada farklı hava
sıcaklığı inversiyon bölgeleri oluĢturmaktadır. Buradan hareketle, hava kirliği ve inversiyon
etkileĢiminin kent mekânında mekânsal ölçekte değerlendirilmesiyle, hava kirliliği
kontrolüne yönelik literatüre çevre ve Ģehir planlama disiplinleri çerçevesinde farklı bir
bakıĢ açısı getirmek de çalıĢmanın bir baĢka çıktısı olacaktır.
Kentin kuzey, güney ve doğusundaki büyük bir yerleĢik alan kısmı yüksekliği ortalama
1000 metrelik topoğrafik dilimde bulunan düzlük bir sahada geliĢmiĢtir. Hakim rüzgâr yönü
yerleĢik alan ve sanayi bölgesi iliĢkisine bakıldığında, kuzey-doğu yönünde yer seçilen
sanayi alanı hiç bir topoğrafik ve yeĢil kuĢak engeli bulunmaksızın, hakim rüzgârın da
etkisiyle kentsel yerleĢik alan üzerine partikül madde taĢıyarak ısı inversiyonunu arttırmaya
çok elveriĢli pozisyonda olumsuz bir Ģekilde etkilemektedir. Bu nedenle çalıĢma alanı
kirlilik ölçüm istasyonlarının yerlerine bağlı olarak üç ayrı kentsel alt bölgeye bölünmüĢtür.
Bunlar bildiri kapsamında topoğrafik yapı, yağıĢ, nem, rüzgâr ve ısı inversiyonu gibi
klimatolojik etkilerle bütünleĢtirilerek kentsel mekândaki arazi kullanım karalarıyla
karĢılaĢtırmalı olarak mekânsal zayıflıklar, güçlü yönler, fırsat ve tehditler kapsamında
analiz edilip; kent bütününde hava kirliliğinin azaltılmasına yönelik kent sağlığını arttırıcı
önerilerle geliĢtirilecektir. Hareketli topoğrafik yapıya sahip batı kesimi ve düz araziye
oturan diğer yönlerdeki kentsel çalıĢma alanı, sahip olduğu hava sirkülasyonu potansiyeli
çeĢitliliğine bağlı olarak, mikro klimada farklı hava sıcaklığı inversiyon bölgeleri
oluĢturmaktadır.
Konya yerleĢim konumu tamamen bir tarafta ani yükselen dağlara dayanırken diğer
taraftan ova düzlüklerine doğru; hem yerleĢim hem de sanayi bölgesi yerleĢimi yer
almaktadır. Bu Ģekilde sanayinin geliĢme bölgesi aynı zamanda hâkim rüzgârların da Ģehre
doğru estiği bölgedir. Kentinin yerleĢim alanının önemli bir kısmı verimli tarım arazileri
üzerindedir. Sanayi ve yerleĢim alanlarından kaynaklan hava kirleticileri kuzey, Kuzey-doğu
ve Kuzey-batı kesimlerde bulunan yükseltileri kıĢ aylarında çoğunlukla aĢamadan il merkezi
üzerinde yoğunlaĢmaktadır. Diğer taraftan, Konya hava kirliliği bakımından Türkiye‘de
önde gelen illerinden biridir. KıĢ ayalarında bazı günlerde hava kirliliği haftayı bulacak
Ģekilde meydana gelen yoğun sis ve inversiyon tabakasıyla Ģehir merkezinde insanların
rahatsızlık duyacak boyuta ulaĢmasına sebep olmaktadır. Benzer olay maalesef Türkiye‘de
hava kirliliğin yaĢanan birçok ilde de görülen önemli ve çare bulunması gereken bir durum
olarak karĢımıza çıkmaktadır.
ġehirleĢme bulunduğu bölgenin meteorolojisini irdeleyecek olursak:
1. ġehirlerin oluĢturduğu ısı adaları, termal olarak düĢey hava akımlarına ve bunlar da
atmosferin kararsızlığının artmasına neden olur.
2. Fosil yakıtların yanması sonucu atmosfere salınan su buharı ve partiküler kirleticiler,
bulutlardaki su buharı için yoğunlaĢma ve aĢırı soğumuĢ sıvı su damlacıkları için de
donma çekirdeği görevi görür. Böylece Ģehirlerdeki Endüstriyel aktivitelerden dolayı
atmosfere salınan çok sayıdaki yoğunlaĢma ve donma çekirdekleri bulutların
mikrofiziksel yapısını değiĢtirir.
3. Pürüzlü Ģehir yüzeyleri atmosferin aĢağı seviyelerinde konverjansa neden olur ve düĢey
hava hareketlerini attırır. Ayrıca, pürüzlü Ģehir yüzeyleri, hava (cephesel siklon gibi)
101
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
sistemlerinin hareketlerini engelleyerek onlar için frenleyici etki yaparlar. Böylece yağıĢ
getirecek bir meteorolojik olay ortaya çıkınca, Ģehir üzerinden ayrılmakta olan bulut daha
yavaĢ bir Ģekilde Ģehri terk edebildiği için daha fazla yağıĢ bırakır.
Konya‘da endüstriden kaynaklanan kirlilik önemli ölçülerdedir. Özellikle sanayi
tesislerinin kuruluĢlarında, sanayi kolunun kirletilicilik yanı da düĢünülerek, doğru yerin
seçilmesi gerekir. Bu aĢamada sanayi tesisinin kurulacağı yerin topoğrafik yapısı, rüzgâr
yönü ve Ģiddeti gibi fiziki özelliklerle birlikte, gelecekteki nüfusu ve Ģehrin geliĢme süreci
gibi beĢeri özelliklerinde dikkate alınması gerekir. Sanayi bölgelerinin ve katı atık depolama
sahasının Konya Ģehrinin kuzey-doğu istikametinde bulunması kirleticilerin Ģehrin üzerini
sürekli bir örtü gibi kaplaması, sanayi tesislerinde yer seçiminin ne derece önemli olduğu
göstermektir.
Bütün bunlar ve diğer nedenlerden dolayı Ģehirlerin sahip olduğu iklim Ģartlan kırsal alana
göre farklılıklar göstermektedir. Bu farklılıkları göstermek için Ģehir ikliminin kırsal alanla
karĢılaĢtırması gerekir. Özellikle sanayi merkezleri ve büyük yerleĢim alanları üzerinde daha
çok hissedilen hava kirliliğinin azaltılması amacıyla birtakım önlemlerin alınması gerekir.
Bunlardan bazılarını aĢağıdaki gibi sıralayabiliriz:
- Sanayi ve iĢ merkezlerinin mümkün olduğu kadar yerleĢim merkezleri dıĢına alınması
- KiĢisel vasıta kullanımı yerine toplu taĢımacılığın yaygınlaĢtırılması ve elektrikli taĢıma
araçlarının geliĢtirilmesi ve kullanımının artırılması
- Konutlarda yakıt yakma tekniklerinin geliĢtirilmesi ve özellikle sanayi alanlarındaki
bacalara, hava filtrelerinin takılması ayrıca yakıt olarak doğal gaz kullanımının
yaygınlaĢtırılması
- ġehir merkezlerindeki yoğun trafiğin çevre yollara aktarılması
- Ağaçlandırma çalıĢmalarının artırılması, özellikle hava kirliliğinin yoğun olduğu yerlerde
yeĢil alanların artırılması
- ġehir yerleĢim planlarında meteorolojik faktörlerin özellikle rüzgâr durumunun göz önünde
bulundurulması
- Halkın, hava kirliliği konusunda bilinçlendirilmesi için ilköğretimden baĢlamak üzere tüm
okullarda ve sivil toplum örgütlerince bu amaca yönelik eğitim programlarının
hazırlanması.
- Hava Kalitesinin Korunması Yönetmeliğinde kirletici parametreler ve sınır değerleri ile
ilgili rakamlar tekrar kontrol edilmeli, parametrelerin sayıları arttırılmalı, sınır değerler
daha aĢağı çekilmelidir. Evsel ısınma kaynaklı kirliliğe ayrıntılı yer verilmelidir.
- Sağlıklı ve dengeli kalkınma kuralları çerçevesinde endüstri kuruluĢlarında seçilecek
teknolojilerin çevre dostu olmasına dikkat edilmeli, mevcut tesislerin baca gazı arıtım
sistemleri tamamlatılmalıdır. Çevre dostu teknolojilerin yakıt kullanımlarında
ekonomikliği sanayicilere anlatılmalıdır. Bunun için de eğitim programları
düzenlemelidir. Sanayicilerimize çevreye yapılan yatırımların lüks olmadığı
anlatılmalıdır.
102
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
- Ġl merkezinde bulunan apartmanlara ait ısıtma sistemlerinin, Ġl Hıfzı Sahha Kurallarına
uygun olarak dıĢ ortam sıcaklığına göz önüne alınarak yakma iĢlemi yapılmalıdır. ġehrin
ısınmadan kaynaklı kirliliğinin önlenebilmesi için apartmanların ısınma sistemleri
birleĢtirilmeli, yeni inĢa edilecek yerleĢkelerde (çoklu blok) merkezi ısıtma sistemleri
kullanılmalıdır. Verimi yüksek yakma sistemleri, temiz yakıtlar tercih edilmelidir.
- GeçmiĢ yıllarda önemli düzeyde olan hava kirliliğinin kente doğal gaz kullanımının
yaygınlaĢtırması ile azalmasına karĢılık, artan doğal gaz fiyatları karĢısında insanların
tekrar katı yakıta yönlediğini göstermektedir. Hava kirliliğinin makul seviyelerde
tutulması için bu konuda araĢtırmalar yapılmalıdır.
Kaynaklar
Anonim. (2003) Hava Kalitesinin Korunması Yönetmeliği, 2 Kasım 1986 tarih ve 19269
sayılı Resmi Gazete. Konya Ġli Çevre Durum Raporu,. T.C. Konya Valiliği Ġl Çevre
Müdürlüğü, Konya.
Anonim, 2012, DMI, Genel Müdürlüğü, Konya Bölge Müdürlüğü, Konya.
Ceyhan N., ġevik H., PekerĢen ġ., (1995) Konya Ġli Hava Kalitesi Yönetimi ve Kirlilik
Raporu, Yanma ve Hava Kirliliği Kontrolü III. Ulusal Sempozyumu, 11-13 Eylül 1995,
Ankara.
Dursun, ġ., (1996) Samsun Ġl Merkezinde Kükürtdioksit ve Duman Kirliliği Ölçümü ve Bu
Kirliliğe Etki Eden Diğer Faktörlerin AraĢtırılması, Niğde Fen Bilimleri Dergisi, 1,53-61,
Niğde.
Dursun, ġ., (1997) Samsun Ġli Civarındaki Topoğrafik Yapının, bölgenin Hava Kirliliğine
Etkisi, 20.Yıl Jeoloji Sempozyumu, Selçuk Ünv., Müh.-Mim. Fakültesi, S:211-215,
Konya.
Dursun, ġ., Gürü, M., (1995) SO2 Konsantrasyonunun Meteorolojik Faktörlerle ĠliĢkisinin
AraĢtırılması ve Yağmur Suyunda OksitlenmemiĢ SO2‘nin Ölçümü,Yanma ve Hava
Kirliliği Kontrolü III. Ulusal Sempozyumu, Ankara.
Hava Kalitesi Değerlendirme ve Yönetimi Yönetmeliği, (2008). 06.06.2008 tarih ve 26898
sayılı Resmi Gazete.
http://web.boun.edu.tr/meteoroloji/havakirliligi.php
Kadıoğlu, M, Toros H, (1993, ġehirleĢmenin Türkiye'de Ġklime Etkisi, Çevre'93, Türk
Devletleri Arasında 2. İlmi İbirliği Konferansı, 26-29 Haziran 1993, Almalı, Kazakistan,
241-246.
Kunt F, Dursun S (2010) Konya Merkezġnde Hava Kirliline Bazı Meteorolojik Faktörlerin
Etkisi Hava, Kirliliği ve Kontrolü Ulusal Sempozyumu-2010 Bildiriler Kitabı, pp423-433.
Toros H, (2000) Ġstanbul‘da Asit YağıĢları, Kaynakları ve Etkileri, Doktora Tezi, ĠTÜ, 2000.
103
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
ġehirlerin Yapılandırılmasında Dikkat Edilmesi Gereken Çevresel
Etkenler: Zonguldak Örneği
Hakan ġ. KUTOĞLU1, Hülya K. ÇITIROĞLU2, Ömer F. ÇAPAR3, Deniz ARCA4,
Serkan SARGINOĞLU4, Hüseyin KEMALDERE3, Murat ARSLANOĞLU5
1
Bülent Ecevit Üniversitesi, Mühendislik Fakültesi, Jeodezi ve Fotogrametri Mühendisliği
Bölümü, Afet Ġzleme ve AraĢtırma Laboratuvarı, Zonguldak
2
Bülent Ecevit Üniversitesi, Mühendislik Fakültesi, Jeoloji Mühendisliği Bölümü,
Zonguldak
3
Bülent Ecevit Üniversitesi, Mühendislik Fakültesi, ĠnĢaat Mühendisliği Bölümü,
Zonguldak
4
Türkiye TaĢkömürü Kurumu, Kozlu Müessese Müdürlüğü, Zonguldak
5
Harita Genel Komutanlığı, Ankara
Özet
20. yüzyıla kadar Ģehirlerimizi biçimlendiren itici güç ekonomi olmuĢtur. Ancak içinde
bulunduğumuz yüzyıl, bireyin ve güvenli yaĢamın ön plana çıktığı bir dönemdir. Bu nedenle,
Ģehirlerimizin bu yeni anlayıĢa göre yeniden biçimlendirilmesi gerekmektedir. Bunun da
yolu, öncelikle Ģehirlerimizi tehdit eden ve kentsel geliĢimi etkilemesi muhtemel unsurların
en baĢtan ortaya koyulmasıdır. Aksi takdirde geçmiĢte de sıkça yaĢandığı gibi, toplum
olarak ağır bedeller ödenmektedir.
Bu çalıĢmada, Ģehir planlamasına örnek olması bakımından, çok sayıda problemi bulunan ve
kentsel geliĢim baskısı altında sancılı bir süreç yaĢayan Zonguldak Metropolitan Alanı ele
alınmaktadır. Kenti tehdit eden tüm unsurlar bir Coğrafi Bilgi Sistemi ortamında
yorumlanarak, Ģehir için bir YerleĢime Uygunluk Haritası oluĢturulmuĢtur. Bu haritaya,
mevcut durumda Ģehrin önemli bir kısmı risk altında bulunmaktadır.
Anahtar Kelimeler: Zonguldak, Coğrafi Bilgi Sistemi, Afet.
Environmental hazards to take into consideration for restructuring cities: Zonguldak
Sample
The driving force which shaped the cities was the economy until 20th century. However, this
century is a term that individual and safe living is at the forefront. For that reason, cities
have to be restructured according to this new insight. In this way, the hazards and risks of
the cities must firstly be classified. Otherwise, as it was frequently experienced in the past
the society would encounter serious consequences.
In this study. Zonguldak Metropolitan Area having a problematic urban development is
investigated as a sample. All the problems of the city are implemented in the GIS
environment, and a map for settlement suitability is prepared. In respect to this map, large
parts of city are on the risky areas in present.
Keywords: Zonguldak, Geographic Information System, Hazard.
104
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
1. GiriĢ
Geçen yüzyılın ikinci yarısından itibaren refah toplumlarının ortaya çıkması ve buna bağlı
olarak bireyin önem kazanması, yerleĢim yeri seçiminde ekonominin yanı sıra güvenliğin ve
yaĢam kalitesinin de ön planda tutulmasına neden olmuĢtur. Bunun bir sonucu olarak, kent
yaĢamında sürdürülebilir kentsel geliĢim planlaması büyük önem kazanmıĢtır.
Doğal afetlerden fazlasıyla nasibini alan ülkemizde de, afetlerden kaynaklanan zararları en
aza indirgeyebilmek ve sürdürülebilir kentsel geliĢim politikaları izleyebilmek için ―Kentsel
DönüĢüm Yasası‖ çıkarılmıĢtır. Bu noktada,
gerçekleĢtirilecek kentsel dönüĢüm
uygulamalarında kent yaĢamını tehdit eden unsurların doğru bir Ģekilde ortaya koyulması ve
bunları dikkate alan çözümlerin üretilmesi büyük önem taĢımaktadır. Tehditlerin ve onların
yaratacağı risklerin doğru bir Ģekilde saptanamadığı bir uygulama, belki de daha büyük
sorunların yaĢanmasına neden olacaktır.
Bu çalıĢmada, örnek olması bakımından Zonguldak kenti ele alınmaktadır. Zonguldak, bir
kentin karĢı karĢıya kalabileceği tüm tehditlerle karĢı karĢıya olan bir kenttir. Burada,
Zonguldak kenti için sağlıklı bir sürdürülebilir geliĢim için, tüm tehditler incelenmekte ve
kentsel dönüĢüme ıĢık tutacak bir yerleĢime uygunluk haritası çıkarılmaktadır.
2. Zonguldak’ta kentsel geliĢimi etkileyen faktörler
2.1. Topoğrafya
Zonguldak kent merkezinin arazi yapısı oldukça sarp ve bozuktur. Tüm Karadeniz
Bölgesi‘nde olduğu gibi burada da dağlar ve tepeler denize paralel yükselmektedir. (ġekil 1).
Bu bozuk topografya nedeniyle daha yakın tarihimize kadar Zonguldak kent merkezinin
kurulu olduğu coğrafyada herhangi bir yerleĢim birimi oluĢumuna rastlanmamıĢtır.
ġekil 1. Zonguldak kent merkezinin topografik yapısı
ġekil 2‘de Zonguldak kent merkezinin eğim haritası görülmektedir. Eğimin %20 inin
üzerinde bulunduğu alanlar, yüksek eğimli alanlar sınıfına girmektedir ve zemin özelliğine
bağlı olarak heyelan potansiyeli taĢımaktadırlar. Kentte eğimi %20‘den büyük olan alanlar
(10 km2), toplam alanın (30 km2) 3‘te 1 gibi önemli bir kısmını oluĢturmaktadır. Bu alandaki
toplam bina sayısı 4329 olup, toplam bina sayısı (20321)‘nın % 20‗sidir.
105
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
ġekil 2. Zonguldak kent merkezi eğim haritası
2.2 Orman alanları
Zonguldak, Bolu ve Kastamonu‘dan sonra Türkiye‘nin en ormanlık üçüncü ilidir. Ġl
yüzölçümünün yaklaĢık % 65‘i ormanlarla kaplıdır ve bu orman alanları bazı noktalarda kıyı
boylarına dek uzanmaktadır. Bu durum hızla yapılaĢma eğilimindeki kent üzerinde imar
parseli üretmek bağlamında büyük baskı yaratmaktadır.
2.3. Jeolojik ve hidrojeolojik yapı
ÇalıĢma alanında 12 ayrı jeolojik formasyonun varlığı söz konusudur (ġekil 3). ġehir
merkezinin bulunduğu alanda alüvyal yapının, yoğun yerleĢimin bulunduğu kıyı ön
görünümünde Ġnaltı formasyonun hakim olduğu gözlenmektedir. Alüvyal karakterikli
zeminlerin zayıf özellikte olduğu bilinen bir gerçektir. Bu tür zeminler, deprem anında
sıvılaĢma özelliği gösterirken, eğime bağlı olarak heyelan müsaittirler. Ġnaltı formasyonuna,
gelince genel anlamda kireçtaĢı özelliği göstermektedir. Ancak çatlaklı ve kırıntılı bir yapıya
sahiptir. Bunun yanı sıra içlerinde kil bantları da barındırmaktadırlar.
Hidrojeolojik olarak, geçirimli alanlar toplamda yaklaĢık 8.9 km2‘dir ve çalıĢma alanının
yaklaĢık 1/3‘ünü oluĢturmaktadırlar. Geçirimli özelliğe sahip formasyonlar taĢıma gücü
diğer formasyonlara göre daha düĢük ve zaman içinde bozulmaya müsait yapıdadırlar. Bu
bağlamda, yoğun yapılaĢmanın bulunduğu alanların tamamına yakını geçirimli tabakalar
üzerinde bulunmaktadır.
106
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
ġekil 3. Zonguldak‘ın jeolojik yapısı. (Alan ve Aksay 2002, Yergök v.d. 1987).
2.4 Karstik yapı
Yukarıda kireçtaĢı formasyonlarının geçirimli ve bozulmaya müsait oluĢumlar olduğundan
söz edilmiĢti. Gerçekten de, ġekil. 4‘de bu formasyonların yaygın olarak görüldüğü kıyı
öngörümündeki alanların altında yaygın olarak geniĢ karstik yapıların varlığı dikkat
çekmektedir. Bu karstik boĢluklardan bazılarına yaklaĢık 25-30 yıldır kentin atık su
Ģebekesinin bağlandığı bilinmektedir. Bu uygulamanın zaman içerisinde karstik yapının
bozuĢmasına neden olarak yüzey yükünü taĢıma kapasitesini zayıflatacağı göz önünde
tutulmalıdır.
ġekil 4. Bölgeye ait MTA karstik morfoloji haritası.
2.5 Madencilik aktivitileri
Zonguldak kenti dünyada örneğine az rastlanır bir Ģekilde tam da bu yoğun madencilik
alanlarının üzerine kurulmuĢtur. Bu da yetmezmiĢ gibi aynı alanlar üzerinde yapılaĢma,
giderek artan kat sayısıyla olanca hızıyla devam etmektedir. Bu nedenle geçmiĢte kentin
107
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
bazı dıĢ mahallerinde tasman olaylarına sıkça rastlanmıĢtır. Üretim bu hızıyla devam ettiği
takdirde kentin merkezi lokasyonlarında da tasman oluĢumu ihtimal dahilindedir. Bu
nedenle, kentin geleceğe yönelik planlamasında madencilik faaliyetleri mutlaka dikkate
alınmalıdır.
ġekil 5‘de 2007-2010 arasında Uzay Radar Ġnterferometri tekniğiyle belirlenen gelen zemin
hareketlerini görülmektedir. Belirlenen deformasyonlar düĢey yönlü olmakla birlikte,
lokasyon olarak madencilik faaliyetlerin bulunduğu yerler ile kireçtaĢı oluĢumlarının
bulunduğu bölgelere denk gelmektedir.
ġekil 5. 2007-2010 arasında Palsar verisiyle belirlenen yüzey deformasyonları
(Kemaldere 2011).
2.6 Deniz seviyesi yükselmesi
Tüm dünya denizleri baĢta iklim değiĢikliği olmak üzere diğer faktörlere bağlı olarak
giderek artan bir hızda yükselmektedir. Karadeniz ise Tablo1‘de görüldüğü üzere çok daha
hızlı bir Ģekilde yükselmektedir. Uydu gözlemlerine dayalı olarak 1992-2007 yılları arasında
ortalama deniz seviyesinin yılda 3.1 mm yükseldiği saptanırken, bu değer Karadeniz için
yılda 7.5 mm olarak belirlenmiĢtir.
Tablo 1. Ekim 1992-Mayıs 2007 yılları arasında uydu gözlemleriyle elde edilen ortalama
deniz seviyesi değiĢimi (URL 1)
Deniz seviyesi [mm/yıl]
Global deniz seviyesi
3.1 +/- 0.4
Kuzey Atlantik (50-70K)
3.4
Merkez Kuzey Atlantik (30-50K)
1.15
Akdeniz
1.5
108
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
Karadeniz
7.5
Normal koĢullar altında deniz, 1 birim yükselmeye karĢılık 100 birim karadan içeriye girer.
Bu nedenle denize kıyısı olan geliĢmiĢ ülkeler, kıyı alanlarındaki yatırım ve yerleĢimlerini
yeniden planlamaktadır. Okyanuslardan birkaç kat daha hızlı yükselen Karadeniz‘in
kıyısında yer alan Zonguldak‘ta da geleceğe yönelik yatırım ve yerleĢim planlamalarında
deniz yükselmesi mutlaka dikkate alınmalıdır.
2.7 Ġklim değiĢimi
Zonguldak‘ın Çatalağzı beldesi dünyada nadir görülür bir Ģekilde Termik Santraller
bölgesi haline dönüĢmüĢtür. Bu termik santrallerden atmosfere salınan gazlar ve denize
deĢarj edilen soğutma suları nedeniyle Zonguldak ve çevresindeki ekolojik sistem (bitki
örtüsü, deniz canlıları vs.) iklim değiĢikliği baskısı altında olacaktır. Denize soğutma suyu
deĢarjı Zonguldak kıyılarındaki deniz seviyesi yükselmesine ayrıca bir etki yapabilecektir.
ġekil 6‘da Avrupa Tehlikeli Isı Ġndeksi Haritası‘nda Zonguldak ve çevresinin zaten tehlike
bölgesinde yer aldığı görülmektedir.
ġekil 6. Avrupa tehlikeli ısı indeksi haritası (Url 2).
3. Sonuç ve öneriler
Zonguldak Metropolitan Alanı yukarıda sıralandığı üzere heyelan, madencilikten
kaynaklanan tasman, deniz seviyesi yükselmesi, endüstriyel kirlenme tehditleri altındadır.
Ayrıca kent yoğun bir ormanlık alan nedeniyle baskılanmakta, bu nedenle ĢehirleĢme
yatayda geliĢmek yerine, düĢey yönde dar bir kıyı bandında geliĢmektedir. Bu çalıĢmada,
Zonguldak‘taki kentsel geliĢim sürecini olumsuz etkileyen tüm bu unsurların birlikte
yorumlanabilmesi için bir Coğrafi Bilgi Sistemi tasarımı yapılmıĢ ve ġekil 7‘de görülen
bütünleĢik harita oluĢturulmuĢtur.
109
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
ġekil 7. CBS ortamında üretilen bütünleĢik harita.
OluĢturulan bu haritaya göre, toplamda 29.71 km2‘lik çalıĢma alanının 9.97 km2‘si heyelan
bakımında yüksek tehlikeli addedilen 20° eğimin üzerindedir. Ayrıca bunun 8.9 km2‘ si de
geçirgen özellikli formasyonlara denk düĢmektedir. Zonguldak‘taki toplam 20321 binanın
4693‘ü bu alanlar üzerine kuruludur.
Karstik yapıların kapladığı alan 1.46 km2‘dir ve bu alanların üzerinde 1505 adet bina
bulunmaktadır. 2894 bina ise Radar Ġnterferometri tekniğiyle saptanan tasman alanları
içerisinde kalmaktadır.
ġekil 8. YerleĢime uygunluk haritası.
BütünleĢik haritanın CBS ortamındaki analiziyle, ġekil 8‘de verilen YerleĢime Uygunluk
Haritası oluĢturulmuĢtur. Bu haritaya göre mevcut yerleĢimin sadece % 28‘i yerleĢime
uygun olarak saptanan alanda yer almaktadır. Geriye kalan alanlar ise ya önlemli yerleĢim
alanı veya yerleĢime uygun olmayan alandır.
110
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
Burada ortaya çıkan bu tablo, kent için hiç de iç açıcı bir durum değildir. Kentin gelecek 50
yılını planlamak amacıyla yerel idareler tarafından hazırlattırılan 1:25000 ölçekli Ġl Çevre
Düzeni Planı‘nda bu hususların hiçbir Ģekilde dikkate alınmadığı tespit edilmiĢtir. 2012 yılı
baĢında Site-Ġncivez mahallelerinde 5 adet bina zemin hareketlerinin verdiği ağır hasarlar
nedeniyle boĢaltılmıĢ, Gelik mahallesinde bir gece yarısı obruk meydana gelmiĢ, Kozlu
beldesinde meydana gelen heyelanda ise 10 blokluk bir site boĢaltılmak zorunda kalınmıĢtır.
Bu olaylar, Ģehirleri tehdit eden unsurlar dikkate alınmadığında nasıl bir fatura
ödenebileceğinin küçük birer örneğidir.
6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların DönüĢtürülmesi Hakkında Kanun, yerel
yönetimlere bu alanda önemli yetkiler tanımaktadır. Ancak, ne yazık ki toplum bilinci
oluĢmadığında çıkarılan yasaların uygulanabilmesinde büyük zorluklar yaĢanmaktadır.
Günümüzde, ülkemizdeki yaĢamı biçimlendiren nesil maalesef afet bilinci edinmeden eğitim
süreçlerini tamamlamıĢ ve ekonomik zorluklar altında yetiĢmiĢ bir nesildir. Bu nedenle,
mevcut durumda toplum itici dinamiği güvenli yaĢamdan daha çok ekonomi olmaktadır. Bu
noktada özellikle üniversitelere büyük görevler düĢmektedir. Tehdit ve risklerinin ortaya
koyulduğu bir kentsel geliĢim/dönüĢüm sürecinin çok daha ekonomik ayrıca güvenli olacağı
topluma anlatılabilmelidır.
5. References
Alan, I., and Aksay, A. 2002.‖1:100 000 scale geological map of turkey zonguldak e-27-f 27
sections, no: 28.‖ Geological Studies Office. General Directorate of Mineral Research.
Ankara.
Ertin, G. 2012. ―Madenler ve enerji kaynakları.‖ anadolu university, açık öğretim faculty,
https://www.anadolu.edu.tr/aos/kitap/IOLTP/2291/unite09.pdf.
Kemaldere, H 2011. ġehiraltı Madenciliği ve Tasman Etkilerinin Diferansiyel InSAR
Tekniği ile Belirlenmesi: Zonguldak Metropolitan Alanı Örneği, Doktora Tezi,
Zonguldak Karaelmas Üniversitesi.
Url 1. 2011. <http://www.eea.europa.eu/data-and-maps/indicators/sea-level-rise/sea-levelrise-assessment-published> (Oct. 12, 2011).
Url 2. 2011. <http://news.uns.purdue.edu/UNS//images/+2007/diffenbaugh-heat2.jpg> (Sept.
5, 2011).
Yergok, A. F., Akman, U., Iplikçi, E., Karabalik, N. N., Keskin, I., Mengi, H., Umut, M.,
Armagan, F., Erdogan, K., Kaymakçı, H. and Cetinkaya, A. 1987. ―Geology of West
Blacksea Region.‖ MTA Unit of Research Geology, Volume 1 8273. 237 Ankara.
111
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
A Sustainable Approach to Growth of Iranian Cities Using GIS (Case
study: Sanandaj in Iran)
Kyoumars HABIBI1, Farshad Nourian2
1
Assistant professor in urban planning, University of Kurdstan, Iran, (Corresponding author:
[email protected])
2
Ph.D. Associate Professor, University of Tehran, ran, [email protected], Dr H.Alizadeh,
Assistant professor in urban planning University of Kurdistan, Iran
ABSTRACT
Growing urban regions are faced with questions on how to provide new housing,
infrastructure, services and amenities to its residents. The Iranian Cities have also witnessed
rapid spatial development while urban management has tried to alleviate problems
associated with such development through implementation of a series of plans. Thus far,
however, planning efforts in Iranian cities have ignored the environmental limitations on
land and nature. In this paper, the growth of Sanandaj, which is one of the major Iranian
cities in the Kurdistan region near the Iraqi border, is studied within the framework of
sustainable planning. The City of Sanandaj began its relatively mild growth a century ago.
This growth was well-suited to the natural environment. As early as the 1960's, however, a
new era of haphazard and uncontrolled growth was ushered in. This growth, during the past
forty years, have encroached upon the agricultural land to the south, leading to incorporation
of rural land within the City, destruction of Rivers, hazardous building construction on
unsuitable slopes, and land speculation. Land use planning and site selections for the City's
new airport, solid waste dumpsite, the slaughterhouse, transportation terminals, and the
petrochemical factory have overlooked the natural and man-made parameters and have been
mostly influenced by issues such as the availability of land owned by the government, poor
urban management, unofficial negotiations and illicit dealings. In this paper, the
environmental challenges for the City's growth are discussed and the environmentally
sustainable parameters are considered to determine the capacity of the City for spatial
development. The analytical capabilities of Geographic Information Systems (GIS) are
utilized here for the site selection of supporting facilities for a more sustainable development.
KAY WORD: rapid growth, sustainable development, site selection, urban facilities, Iranian
cities
PROBLEM DEFĠNĠTĠON
Older Iranian cities in the past had shown some innate sustainability by today‘s standards.
Their local ecologic limitations, such as in water, had strained them toward development
compatible with nature. Such thoughtful development included ways of curtailing wasteful
use of resources, optimum use of vernacular material, invention of effective and efficient
apparatus such as underground water channel systems called ―qanat‖ and air conditioning
systems called ―badgir‖, and artful use of water fountains and plants to filter urban air.
Awareness of land, air, water, natural habitat, and other environmental elements have been
inscribed in the minds and hearts of the residents and planners alike. In the past century,
however, these cities have blindly followed the so called universal modernist approach to
urban development, neglecting the vernacular and local characteristics. Such development
has downgraded these cities to unsustainable environments distressing the urban areas as
well as their surroundings (Bahrainy, 1998). The City of Sanandaj has been one of the major
112
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
settlements during the west of Iran for the past centuries. It witnessed a gentle growth up
until the 1950s. The urban development plans during the Pahlavi dynasty, however,
disturbed the City‘s past and imposed a new spatial organization on the region. This ushered
in an era in which the City began to grow arbitrarily due to rapid migration from rural areas
within the region. The physical structure became flawed with expansion of the City into the
surrounding agricultural land and the social structured was marred beyond expectation. This
unbalanced growth continued uninterrupted past the Islamic revolution of 1979. Today, the
development plans for the City not only are incapable of responding confidently to the urban
issues but also have contributed to the devastation of the City‘s life and the surroundings.
Figure 1: Sanandaj‘s growth to the south into the agricultural lands (green shade)
Sustainability could be discussed at different scales, At the International level, organizations
such as the United Nations (UNEP) and the International Union of Nature‘s Conservation
have embarked in toward inscribing the concept of sustainability in every plan and program.
At the national level, committees and councils with the task of sustainable development in
agricultural, forestry, water, and human arena have formed at the highest ranks of policy and
decision making apparatus. Urban and regional planners and managers have also embarked
in finding frameworks for sustainable development at the implementation levels in the cities
and beyond (Sustainable Seattle, 1993).
METHODOLOGY AND DATA ANALYSĠS
In Iran, the planners and decision makers for the past decade have paid greater attention to
such systems to use geospatial data for a more reliable analysis. Below, the results of using
the capabilities of Geographic Information Systems (GIS) toward modeling in site selection
of three different facilities are presented. The criteria as well as the specific model used for
each facility are first discussed in relation to the context of Iran and the City of Sanandaj.
1) Evaluation of current site of waste disposal center and the new site selection
Sites for solid waste disposals are supposed to hold the waste from settlements in layers and
covers such that humans and other living beings are not negatively affected. Rapid growth of
Sanandaj, however, along lack of suitable policy toward waste management has led to
113
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
environmental degradation and amplified health-related setbacks around the City. The
current landfill site is located at a distance less than 10 kilometers away from Sanandaj and
400 meters from the main transit road linking the northwest to the southwest of Iran. Three
villages with their agricultural land surround the site in a triangular shape. The local river of
Qeshlagh is only 600 meters away. The environmental maps and the satellite images of the
region point to the fact that this site in no way adheres to current environmental standards.
Rather, it has contributed to surface and underground water pollution, local air pollution,
endangering the wild life, and hurting the area‘s economics in terms of land prices and
ownership. Four criteria is used here for selection of a new waste disposal site for Sanandaj.
These include slope, wind direction, landfill‘s average life, and amount of rainfall. In this
model, slope is a physical parameter which affects the runoff of waste discharge on the
surface. Here, the slopes between 3 to 6 percent are considered as most suitable for landfill
area. Second, wind direction influences the air odor and health of village residents living
around the site.
Third, landfill‘s average life is calculated by the following formula:
V=R/D(1-P/100)+CV
Where V is the square meter space needed for one year,
R is the amount of waste produced per person,
D is the waste‘s density,
P is the percentage of reduction in volume of waste due to compacting, and CV is the
volume of soil for cover finally, amount of rainfall is related to amount of soil dilapidation,
runoff of waste discharge on the surface or seepage, chemical interactions in and around the
site, and increase in the population of insects. Thus the area with less rainfall has a higher
priority over the more rainy areas. Using these criteria and fuzzy logic, the suitable sites for
Sanandaj‘s landfill is selected. The result is shown in figure 2.
114
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
Figure 2: Location of suitable sites for waste disposal center in relation to the position of the
City
2) Evaluation of current site of Sanandaj’s slaughter house and selecting the suitable site
To find a sustainable site for slaughter house, indices are weighed and related maps are
overlaid. The parameters used are as follows:
1- The site‘s relation to the City is considered as it must be situated outside the City‘s
boundary and outside its future growth area.
2- Its distance must exceed 2, 3, and 6 kilometers from the border for small, medium, and
large slaughter houses respectively. Considering the City‘s population forecast, medium size
slaughter house will be needed.
3- The site should be next to a major road to the City. The building itself should sit 150
meters from the road.
115
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
4- The site should be at an elevation lower than the City‘s in order to avoid polluting the
City.
5- It should be away from the wind direction toward the City.
6- The site must be at least 200 meters away from rivers.
7- The site must not be on forest or agricultural land.
Using fuzzy logic, the analysis points to three sites to the east side of Sanandaj. Figure 3
shows these alternatives as they are prioritized.
Figure 3: Location of suitable sites for slaughter house in relation to the position of the City.
The yellow circle has the highest priority.
3) Evaluation of current site of Sanandaj’s cemetery and selecting the suitable site
Traditionally, cemeteries have been an important element in Iranian cities since it is
recommended for Muslims to visit the resting place of the dead and recite Quran for them.
The capacity of the existing cemetery in Sanandaj is full and cannot be expanded due to
natural limitations. The parameters for cemetery‘s site selection can be divided into two
internal and external factors. The external factors define the cemetery‘s location. These
factors are: close distance to the city, direction away from the city‘s growth as well as wind,
being surrounded by green belt. The internal factors point to the physical characteristics of
the design. These include: soil‘s composition, soils
116
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
mechanics, slope, water table, vicinity to rivers. Using GIS, Index Overlay, and Analytical
Hierarchy Process (AHP), the above factors were analyzed and the most suitable site for a
new cemetery was found as shown in figure 4.
Figure 4: Location of suitable sites for Sanandaj‘s cemetery in relation to the position of the
City.
Conclusion
In this paper, the suitable sites for urban facilities were selected based on a number of
sustainable criteria. Due to large volume of data and the various number of map layers, as
they pertain to the sustainability issues, the analysis of such criteria cannot take place
through traditional means. Use of geospatial technology and georeferenced data within a
GIS environment can lead to a more efficient modeling and analysis. The model presented
here is applicable to all cities, taking into account each city‘s physical and cultural
distinctiveness.
117
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
Investigation of energy management in construction projects
Sanam KHAKPOUR RIABI 1
1
BSc Industrial Engineering, Payame Noor University, Iran, [email protected]
Abstract
Subject of constraints and lack of energy on Earth, is now obvious to all. Hence this research
is to probe all the ways to deal with this problem and to improve project management in
order to maintain energy and national benefits. Field studies on present research are about a
construction project in Iran. This paper analyses the results of the obtained data.
Keywords: energy management, energy resources, waste of energy
1. Introduction
Energy management is a process consisting of schematization, organizing, conducting and
supervising in order to optimizing the energy consumption. It also avoids the reduction of
system service level. (SUT [1])
Structural, mechanical geotechnical, environmental, traffic and architectural groups are
mainly involved in different construction projects such as hospitals, roads, factories and
dams. Therefore, it is absolutely essential to have an energy expert in the way of optimizing
the energy consumption rate.
The building section in Iran uses the one third of the total energy. It approximately equals to
6 billion dollars. Although this is a noticeable amount, most of the buildings do not fulfill
the technical requirements of isolations. The lack of energy resources is not deniable; hence
this paper is prepared to improve the managerial techniques of energy saving processes.
(Murco [6]) (Markus [2])
Energy consumption rate has increased a lot during the recent decades. This has two major
reasons. One is due to the industrial revolutions in Iran. The other factor originates from the
low prices of energy which prevents the logical consumption and energy saving efforts.
During the 1974 energy crisis, the energy uses procedures changed a lot as a result of high
prices on crude oil and energy resources. Furthermore, oil- dependent countries tried to
manage for the new energy resources. (Dusan [7])
They strongly approved the logical consumption of energy. Therefore, they paid attention on
the main energy consuming centers, i.e. residential buildings. As a result optimization
methods became standards.
Nowadays, there are so many countries such as Germany, Sweden, Italy and England which
have set up strict rules on building isolation materials, heating and cooling instruments and
technical specifications.
Applying these simple but necessary steps have caused 30% energy saving. According to
Iranian statistics in the field of energy in 2009, the residential and commercial sectors use
about 40% of the total energy. So, a reachable saving of 30% in this part is comprehensively
noticeable. (João [8]) (Rezapour [3])
118
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
2. Principles of energy management in buildings
2.1 Methods in identifying sources of energy waste in residential buildings
To identify sources of energy loss in residential and commercial buildings, it is needed to
review the overall energy (energy audits). They can be compared to the results of a relatively
ideal model of a general sample structure in order to determine sources of energy waste.
Energy review, if done properly with an instruction given, can be used as a guide for those
who have the responsibility to control the energy.
Points that are critical in providing the necessary model to determine the sources of loss in
residential buildings must have considered the foregoing sections: (Thomas [9]) (Mahajan
2.2 Production of energy consumption state
[4])
The amount of energy consumption in different seasons is different. Therefore, the monthly
average value of the energy will be considered.
Building energy consumption compared with the standard value (standard uses of different
carriers), determine the savings which help making decision on energy audits. (Hepbasli
[10])
2.3 Construction Overview (Walk Though)
Energy auditor at this stage must briefly examine the building and shall identify the
following: (Hepbasli [10])
-
Determine the equipment needed to measure
-
Determination of various parts of the building energy consumption
-
Set a clear waste of resources
-
Check the status of energy control
-
Check all electrical equipment
-
Review how the air flow in buildings (Infiltration)
-
Determine the composition of technical team (architect, electrical engineer,
mechanical engineer)
2.4 Access to general information of the building (Building Public Profile)
Access to general information may include items such as building materials used in
building, various components of each building and equipment.
For this purpose, the development and increased understanding of material ‗s mechanical,
chemical and thermodynamic behavior, properties of light and also familiarity with the
newly invented materials, analytical models for heating and cooling properties of used
materials can be useful. (Farag [12])
119
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
To attain the overall condition of the structure, general information covering the building
faces (roof, walls, floors and the type), the area, windows and walls, energy system of
heating and cooling (HVAC), form and direction of building, climate profile (temperature
and humidity), windows size and position (for optimum use of solar energy should take into
consideration. (Marko [13])
3 Abadgaran tourist town [5]
3.1 Project introduction
Koohsangi welfare and tourist project is located in about 47 hectares of land in the western
highlands of Mashhad,Iran. The blocks of the project make an approximately 30 degrees
with northern orientation.
The building‘s structure is steel frame. Walls are made by 20 cm clay partition blocks. A
combined stone and brick facade with average thickness of 10 cm is also observed. In
addition, some sections are cement plaster.
The roof is covered by light concrete and the final insulation layer is 4mm thick.
The finishing indoor layer thickness of gypsum plaster is 2.5 cm and the final layer of paint
on non-health areas, health areas and ceiling are plastic paint, oily color and tile
respectively.
The ceiling is kind of joist block with light concrete, the floors and the halls are covered by
ceramics. In private spaces like bedroom, it is from mosaic with 2 cm thickness. The
aluminum windows are designed with 4mm thick glass layer. Windows are insulated by
cement mortar or plaster. The buildings are also equipped with elevators. Indoor equipment
for heating in each unit is prepared separately in each unit. Transfer of heat into the room is
through seamless black iron pipes with welded joints. The distribution system to heat spaces
is aluminum radiators.
For cooling of buildings, water coolers are located in each unit separately on the balcony of
the units. Cold energy transfer to the indoor space is through the channel of galvanized
sheets, which is based on false ceiling.
Buildings have Separate underground parking which is attached to the minor street by the
ramp. A water storage tank with capacity of 7000 liters is anticipated on the roof of the
building.
Energy source used in the project in the implementation phase of the project was a
temporary electrical power split across the city and in some cases extracted from diesel
electric power generators.
3.2 Studies on energy management in projects
Investigating thorough the project documents it is concluded that instead of utilizing a
central heating center, a unique heating package is assigned for each apartment. It is because
of lowering the total energy consumption and avoiding the significant amount of energy
loss.
120
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
According to the table of energy regions in the Iranian building regulations, Mashhad is
considered in the category of mean energy needs. Therefore, the project, with 140,000
square meters, can be selected well for a residential project and considering the energy
management.
The next step is the plan and the initial distribution of the land area. Constraints of urban
planning in cities prevent designers to determine what levels of productivity at space they
need. Also it restricts the energy management considerations. For example, in the project, if
the municipal building regulations would have allowed, it was possible that the project was
evaluated in terms of energy consumption in both construction phase and operation phase.
In general, it can be said that all levels of the outside environment are reduced in terms of
energy and so it is managed much more favorable than was considered before.
The phase of positioning the buildings to the north angle is very important in terms of
energy consumption. The current buildings are in the angle of 30 degrees with north.
Windows of these buildings in the hot season are exposed to sunlight, which is not
satisfactory. If the rotation of the building was to the south, it could have saved energy
consumption very much.Other items that could be examined in the project are type of
building structural material which can be very effective in energy consumption.
For example, the energy levels used in buildings with steel structure is different with the
energy levels used in reinforced concrete structures. This could be extracted by the
management team and be reported and presented to the management unit.
Brick partitions used as separator materials can be compared with plaster panels in terms of
energy management. Bricks made from clay baked at high temperature are far more energy
users, since gypsum to become a molding material, only needs the temperature removes that
additional water of the gypsum. Finally, the energy used in manufacturing these parts is not
renewable energy, and also has negative points for environment and climate.
In this project, due to providing insulation in the external faces using clay bricks with 20 cm
thick has been adopted. We can now use lower thickness but with lower transfer coefficient
to solve this problem. For example the use of polyurethane foam, glass wool, foam or
concrete foam and plaster.
Decision-making is within the responsibility of the project manager with having the
necessary technical reports and several variants. Selection of each item can also provide
technical or economic reasons to be discussed.
Many other cases can be technically called that could have made optimal use of energy.
Among these cases, we can mention the two layers glass in order to maintain the desired
temperature in buildings with lower energy consumption.
Another case to be discussed is the possible use of solar energy for pre-heating cold water to
produce hot water, heating systems and bathing water requirements. However, during the
project due to the absence of energy management and use of typical methods, it has been
neglected.
Not using suitable doors in parking‗s corridors and stairs, is the other issues that could be
favorable in energy consumption to keep the temperature of the units to an effective level.
121
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
With doors separating filter spaces, a boundary between the exterior space and temperature
inside the units is produced which is very effective in reducing energy consumption.
Moreover, using polyurethane insulation around hot water pipes in the building could reduce
energy consumption and help saving too much.
4 Results of the case study
In this section, the results from analysis of the gathered data are illustrated. Since Abadgaran
has many different types of building, useful information by sort of building type is
presented.
4.1 Electrical consumption level
The diagrams in figure.1 show the percentage of the electrical energy consumption for
different buildings. The biggest portion is consumed for cooling and ventilation with 28%.
Therefore, applying modern equipment with high efficiency has a significant role for energy
management.
It is obvious from the figures that the amount of energy consumes for cooling is about 2
times more than the electricity for heating. It should be reminded that this is due to the
mechanism of house heating in Iran. As a result of cheaper gas rather than the electricity,
people prefer to have gaseous heaters.
Also light with 25% of the total has a noteworthy portion. Various models of new lamps
with less energy dissipation can be applied instead. There is also time-control or kind of
intelligent lamps which significantly lower the consumption rate.
122
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
Figure 1: Electrical energy consumption rate
4.2 Electrical and heat energy consumption indices (
,
)
The indices shown at the below diagrams present the amount of energy consumption over a
unit area. In this way in can be applied as adequate indices for comparing the buildings of
different types. It is also capable of being compared by the standard norms or the
international ones. These indices are illustrated in diagrams of figure.2.
In electrical energy consumption indices we can observe that this indices increases with the
amount of floors in residential buildings. For a 12 story building it is 3 times more than the 4
story one. Yet, this is not the case for heat energy consumption indices. There are almost the
same for building with different stories.
At both diagrams, the hospital is the main energy consumer for the electrical and the heat
energy consumption indices. It is about 3 times more than the other building types in heat
energy section.
Finally, as it is shown hotel consumes the less amount of energy in comparison with the
other building types. This is the results of the optimum operation of the equipments. They all
new and have a low energy consumption rate.
KWh/m^2
E le c tric a l E n e rg y C o n s u m p tio n In d ic e s
140
120
100
80
60
40
20
0
130.5
Residental Building
(12 Stories)
113
Residental Building
(4 Stories)
64.5
61
Office Building
Hospital
21
Hotel
1
Evaluated Buildings
123
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
H e a t E n e rg y C o n s u m p tio n In d ic e s
3500
KWh/m^2
3026
3000
Residental Building
(12 Stories)
2500
Residental Building
(4 Stories)
2000
1510
1500
Office Building
1400
1190
1116
Hospital
1000
Hotel
500
0
1
E va lua te d Buildings
Figure 2: The Electrical and Heat Energy Consumption Indices in the Evaluated Buildings
4.3 Heat energy dissipation level through the building external faces
Considering the air change rate and penetration losses the graphs in figure.3 are plotted.
They show the building heating load (required heat energy) and the heat transfer coefficient
of the building external surfaces. The heat energy dissipation is calculated by the DegreeDay method.
The percentage of the energy dissipation through building surfaces such as ceiling, floor,
external walls and the windows are presented in this diagram. Consequently, isolation
processes using the double window are recommended to lower the energy consumption.
4.4 Electrical and heat energy saving potentials
Saving potentials can be attained by applying the common methods of energy consumption
optimizing. The savings are calculated through isolating the external surfaces (ceiling, floor
and external walls), double windows, central thermostatic controlling, energy saving bulbs
and other proposed procedures.
Table 1: Energy Dissipation through Surfaces in Hospital
Percentage
%
Annual Energy
Dissipation
DegreeDay
Kwh/yr
Energy Dissipation
Type
W/C
33.6
13627802
2509
5432
Ceiling
37.9
15388979
2509
6134
External Walls
13.2
5373850
2509
2142
Windows
0.5
852992
2509
340
Floor
0.5
213248
2509
85
Staircase Walls
12.7
5143040
2509
2050
Air Change
100
40599910
16183
Total
124
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
As observed, the external walls and the ceiling have the biggest role in energy dissipation.
They cause about two third of the whole energy loss. So, it is very important to take care
about the isolation procedures in exposed surfaces.
Figure 3: Energy Dissipation Level in Hospital
Table 2: Electrical saving potentials and the consumption rate after the optimizing
procedures
Annual
Energy
Saving
Saving
Energy
(tones of
crude oil)
TOE
174.96
Energy
consumption
Indices
(after
optimizing)
%
21
Energy
consumption
Indices
(current)
Area
Building
Type
Return period 35 years
51
64.5
50400
Residential
Building
(12 Stories)
1
14
18
21
1578
Residential
Building
(4 Stories)
40
15
96
113
9230
Office
Building
233
18
107
130.5
38601
Hospital
13
22
47.6
61
3781
Hotel
125
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
The table illustrates the percentage of the energy saving for different building types by
considering the energy management and avoiding the energy dissipation as much as
possible. Using all the applicable procedures, the residential building with 12 stories and the
hotel have achieved about 20% saving in total energy which is very significant. At the least
amount we can observe the 14% of the residential building with 4 stories. It should be
reminded that this case had suitable initial energy consumption according to Figure.2
Figure 4: Electrical saving potentials and the consumption rate after the optimizing
procedures
5 Conclusions
It should be emphasized that economic justification and investment limitations are the main
factors in any program for optimizing the energy consumption. Therefore, all the renewable
energy resources should be investigated at first, and then the potential for different energy at
the site must be determined. Briefly, replacing the new energy needs decision making,
thinking, organizing and finally investment.
It is also necessary that the international organizations support the new energy methods
programs financially. Modern technologies play an important role in optimizing programs as
well.
The prices for different types of energy are frequently fluctuating because of the changes in
the operational techniques and devices. Gathering the required data, the responsible
managers can opt the optimized solutions and different energy resources in their
construction projects.
126
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
Solar, wind and geothermal energy can be used singularly or in combination with each other.
It has been proved that the subsidies on fossil fuels are a major obstacle against the
development of the renewable energy resources. Currently in Iran, the government is
seriously omitting these subsidies and has gained enough success to continue this national
project.
According to the results at least 14% energy saving can be achieved by taking care of the
external walls and the ceilings. It should be reminded that two third of energy dissipation is
from these faces, so important attention must be noticed.
6 References
1. Sharif University of technology, applicable reference for energy management, oil and
energy department, Persian language. (2007),
2. D.Markus, Translated by H.Shirazi, energy management of buildings, Zare publications,
Iran, Persian language, 2004.
3. K.Rezapour, saves principles of energy management, SAYA Organization, Iran , 2007
4. K.Mahajan, Energy management, efficient uses of energy, Basir Publications, Iran,
Persian language, 2005
5. Abadgaran Construction Company, www.oonegroup.com
6. Mashhad Subway Organization, www.murco.ir
7. Dušan Gordić, Development of energy management system – Case study of Serbian car
manufacturer. Energy Conversion and Management. 51(12). , 2010.
8. João Figueiredo, Energy Production System Management – Renewable energy power
supply integration with Building Automation System. Energy Conversion and
Management. 51(6), pp 1120-1126 , 2010
9. G. Thomas Bellarmine, Energy conservation and management in the U.S. Energy
Conversion and Management. 35(4), pp 363-373, 1994.
10.
Arif Hepbasli, Development of energy efficiency and management implementation in
the Turkish industrial sector. Energy Conversion and Management 44(2), pp 231-249,
2003.
11.
Benjamin Paris. Heating control schemes for energy management in buildings.
Energy and Buildings. 42(10), pp 1908-1917, 2010.
12.
S. Farag. March 1999, Cost effective utilities energy plans optimization and
management. Energy Conversion and Management. 40(5), pp 527-543
13.
Marko Lampret., Industrial energy-flow management. Applied Energy. 84(7), pp
781-794. 2007.
127
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
Climate Change and the Importance of Solar Energy in Future
Hamidreza DEHGHAN MANSHADI 1
1
MSc Environmental Engineering, University of Tehran, Iran, [email protected]
Abstract:
The past geological information about the Earth‘s climate indicate that the recent half a
century high temperature has been at least unusual for the past 1300 years. This increase in
temperature has caused the ice volume of polar regions melt and this has led to 4-6 meter
raise in sea levels.
The highest observed increase in average global warming from the mid twentieth century is
most probably because of the increase in concentration of greenhouse gases, which is due to
human activities and their use of fossil fuel. One reaction to this climate change has been the
development of other ways of energy production, which lead to less release of greenhouse
gases. As a result, by the use of clean solar energy, we not only can save fossil fuel for the
future generation, but also can help to reduce climate change risks. In another word, the
solar energy is a shortcut for reaching to a stable way of optimized use of present tools and
equipment without endangering the future needs. So this article has applied this approach to
emphasize on the importance of the use of the solar energy as solar houses in societies.
Keywords: climate change, solar energy, solar building, Wind trapper, energy optimization
1. Introduction
Sun is the cause and source of different existing energy in nature. Such as, fossil fuel
which is stored in deep underground; wind energy; plants growth on which many creatures
rely for survival; organic matter which is convertible to mechanical and thermal energy; sea
waves, tide which occurs based on gravity and Earth‘s orbit around the sun and the moon.
These are all representations of solar energy. It has been 6000 million years since the birth
of this fiery orb, which converts 2.4 million tone of its mass to energy every second. Since
the weight of sun is 333 thousands more than the weight of the Earth, we can consider this
luminous sphere as a great source of energy for the next 5 billion years.[1]
The Earth is located in the distance of 150 million kilometer from the sun and it
takes 8 minutes and 18 seconds for the sunlight to reach the Earth. As a result, the amount
of energy received by the Earth from the sun is only a small amount of total radiant energy.
Only about 47% of the total radiant energy of the sun is absorbed by water level and dry
land. This means that the earth receives about 60 million radiant BTU per hour. That is, the
energy received from three days radiation to the Earth is equal to the total energy released
due to combustion of all the underground fossil fuels. Therefore, we can conclude that after
40 days of sun radiation to the Earth, it‘s possible to store the required energy of a century.
In fact, we can say that this small amount without high expenses can be employed as the
most important and the most reliable source of energy production all around the world.[1]
128
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
2. Statement of problem
Existing evidence shows that climate change is happening as an undeniable fact, so
we cannot wait without takining any action. Past climatic and geological information
indicates this increase in the Earth‘s temperature over the last half century is unusual at least
in the past 1300 years. As a result of this, the decrease in the ice volume of Polar Regions
has led to 4 to 6 meter raise in sea levels. The highest observed increase in average global
warming from the mid twentieth century is most probably because of the increase in
concentration of greenhouse gases, which is due to human activities and their use of fossil
fuels. [2]
Large quantities of nonrenewable fuels, which are used to produce energy today, are
the fuels that will be unavailabe for the future generation and they will be deprived of them.
While the world fossil fuels demand is likely to increase up to 30 % by 2025. [3]
Architecture and construction play an important role for exploiting solar energy. It is
interesting that the water and space heating consumes more than 80% of energy in the
buildings, so more than one third of the world total energy consumption is used for heating
and cooling while the solar energy is directly or indirectly convertible to other forms of
energy such as thermal and electrical energy. [4]
The basis of solar system for the solar equipment is sun, but the quality and the
amount of this energy in various parts of the Earth are different. In spite of atmospheric solar
radiation outside the Earth, the intensity of weather condition can widely affect the solar
systems and it is various in different regions. Also the angle of radiation and motion of the
sun is effective in energy absorption. [1]
In general, more solar radiation is present during midday than during either the early
morning or late afternoon. At midday, the sun is positioned high in the sky and the path of
the sun‘s rays through the earth‘s atmosphere is shortened. Consequently, less solar
radiation is scattered or absorbed, and more solar radiation reaches the earth‘s surface.Figure
1 and 2 show the regions, which can receive the maximum radiant energy by the installation
of a suitable and enough collectors based on the project demand. [5]
Figure 1-world solar energy absorption[5]
129
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
Figure 2-schematic regions exposed to more solar energy[1]
For instance, if we want to compare the solar energy with the fossil fuels, according to the
area of Iran, we can estimate that the total solar energy received is about 10 MJ per year,
which is equal to 1600 billion barrels of crude oil, which is a considerable amount,
compared to annual energy demand of our country. [1]
3. Climate change scenarios
IPCC SRES21 scenarios were constructed to explore future developments in the global
environment with special reference to the production of greenhouse gases and aerosol
precursor emissions. [2]
The IPCC SRES scenarios contain various driving forces of climate change, including
population growth and socio-economic development. These drivers encompass various
future scenarios that might influence greenhouse gas (GHG) sources and sinks, such as the
energy system and land use change. The evolution of driving forces underlying climate
change is highly uncertain. This results in a very wide range of possible emissions paths of
greenhouse gases. [6]
The SRES team defined four narrative storylines (see Figure 3), labeled A1, A2, B1 and B2,
describing the relationships between the forces driving greenhouse gas and aerosol
emissions and their evolution during the 21st century for large world regions and globally.
Each storyline represents different demographic, social, economic, technological, and
environmental developments that diverge in increasingly irreversible ways. [6]

21
A1: globalization, emphasis on human wealth Globalized, intensive (market forces)
The A1 storyline and scenario family describes a future world of very rapid
economic growth, global population that peaks in mid-century and declines
thereafter, and the rapid introduction of new and more efficient technologies. Major
underlying themes are convergence among regions, capacity building, and increased
cultural and social interactions, with a substantial reduction in regional differences in
per capita income. The A1 scenario family develops into three groups that describe
alternative directions of technological change in the energy system. The three A1
groups are distinguished by their technological emphasis: fossil intensive (A1FI),
non-fossil energy sources (A1T), or a balance across all sources.
Special Report on Emissions Scenarios - SRES
130
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr

A2: regionalization, emphasis on human wealth Regional, intensive (clash of
civilizations)
The A2 storyline and scenario family describes a very heterogeneous world. The
underlying theme is self-reliance and preservation of local identities. Fertility
patterns across regions converge very slowly, which results in continuously
increasing global population. Economic development is primarily regionally oriented
and per capita economic growth and technological change are more fragmented and
slower than in other storylines.

B1: globalization, emphasis on sustainability and equity Globalized, extensive
(sustainable development)
The B1 storyline and scenario family describes a convergent world with the same
global population that peaks in midcentury and declines thereafter, as in the A1
storyline, but with rapid changes in economic structures toward a service and
information economy, with reductions in material intensity, and the introduction of
clean and resource-efficient technologies. The emphasis is on global solutions to
economic, social, and environmental sustainability, including improved equity, but
without additional climate initiatives.

B2: regionalization, emphasis on sustainability and equity Regional, extensive
(mixed green bag)
The B2 storyline and scenario family describes a world in which the emphasis is on
local solutions to economic, social, and environmental sustainability. It is a world
with continuously increasing global population at a rate lower than A2, intermediate
levels of economic development, and less rapid and more diverse technological
change than in the B1 and A1 storylines. While the scenario is also oriented toward
environmental protection and social equity, it focuses on local and regional levels
Figure 3- SRES Scenarios[6]
131
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
Some compatible solutions have been developed based on the three following
approaches or the combination of them. [7]
1. Reduction of ecosystem sensitivity to climate change; for example, increasing the
food supply or making changes in cultivation patterns can reduce the ecosystem
sensitivity against climate change.
2. Intervention in the ecosystem to tackle climate change; investments with the aim
of dealing with the risks of adverse effects of climate change and expenditures for
activities in order to modify consumption patterns (water and food) are examples of
this approach.
3. Increase ecosystem flexibility to climate change; this approach can be
implemented by the organizations whose aims are not only improving welfare and
increasing access to resources, but also empowering damaged communities as result
of climate change in order to compensate for the damages.
Therefore, in order to adapt to climate change, using solar houses for heating and wind
trapper mechanism for cooling in buildings has been analyzed.
4. Solar houses
Sun is one the most important energy sources that we should employ since it does
not need advanced and costly technology and it can be employed as a convenient energy
supply worldwide. Unlike some forms of energy such as, nuclear energy, which has harmful
effects, solar energy is not dangerous and does not have adverse effects. Solar energy is the
most suitable way to obtain energy and economic development especially for the countries
that have no underground energy resources. Today the use of solar energy in any form is
beneficial but the economic conditons of the different methods must be calculated accurately
which is being done by the different softwares such as energy-10, DOE-2 or BLAST. [8]
In general, the uses of solar energy in solar buildings include; [4]
1. Light supply from solar energy
2. Electricity supply
Electricity production using photovoltaic
Electricity production using solar heating
3. Cooling and heating
Using hybrid system
4. Solar cookers
5. Desalination
6. Water heating
Providing required hot water for domestic use by solar heater
Hot water supply for industrial operations and other processes
Pools heating
Seasonal water storage tanks
Using solar energy for heating houses is possible in terms of both technology and
economy. Increasing costs of fossil fuels and expert‘s efforts to reduce the costs have
encouraged the researchers and professors to use the solar energy more than before. Using
132
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
solar energy in heating and cooling system of the buildings can be beneficial in many
respects and saves a lot of energy so that it can save up to 50% of energy. [3]
The use of solar energy can play an important role in industrial independence of a
country if it is technologically localized, Solar hybrid systems can provide a large part of the
energy required to heat the drinking water. It can also provide enough energy for shower and
washing machine heating. In addition, it will not have any pollution compared to
hydrocarbons and fossil fuels.
5. Heating and cooling of buildings and ventilation
Space and water heating consumes more than 80% of energy in buildings. Therefore,
more than one third of the total energy is used for heating. Meanwhile, water heating
consumes an average of 20 to 30 % of the total consumption energy in building. [4] The first
solar building was constructed in 1939 in which seasonal heat storage was used in order to
maintain heat over the year. Using solar energy in heating and cooling of buildings was an
innovative idea, which was first introduced in 1930 and achieved considerable
improvements in less than a decade. By adding a system known as the absorption
refrigeration system to the solar systems, we can use these systems for cooling as well as for
heating. [1] Figure 4 shows Ventilation system and Figure 5 illustrates solar heating and
cooling of building
Figure 4-Ventilating system[1]
Figure 5- solar heating and cooling of building[1]
133
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
6. The use of hybrid system
Figure 6- An external hybrid system[9]
Figure 6 shows an External hybrid system. This instrument is connected to an air
channel which is embedded between to pieces of window glasses. In winter the entered air is
heated throughout the air collector and then it is sent to the heat exchanger. In that part, there
is another increase in temperature due to energy absorbed from the consumed air. Then
preheated air enters the heat transfer device in the room and it is simultaneously provided
with fresh and heated air. On sunny days both Collectors‘ output and temperatures which
obtained from room heating system are enough and the used air is send out from the space
between the window frames. [9]
By adding photovoltaic systems to solar hybrid system, the necessary energy supply
for the ventilation system of a year can be provided. In summer collectors are off because
the outdoors warm air will be in direct contact with heat exchanger and there the air cooler
will make it cold. On colder days, cold water from the ground water reservoir flow
throughout the heaters and changes the heating system to the cooling system. In fact, in this
case the soil is used as a cold source. Figure 7 shows a building with this feature.[9]
Figure 7- elevation of a hybrid building [9]
134
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
7. Wind trappers
This system has been applied to Iran‘s desert cities for ventilation and cooling.
Figure 8 illustrates the operation of a wind trapper. Wind trapper in presence or absence of
wind operates differently in different parts of a day. Part 2 of figure 8 shows the walls and a
channel of a wind trapper. This part absorbs heat during the day and releases it in the cool
night. The next day, in absence of wind, warm air enters the system from cooled walls and
part 1 of figure 8. In this state the entered air get cooled by contacting with the sidewalls of
this part. Cold air has more density than warm air. This air penetrates downward through the
wind trapper. Cool air goes down through parts 2, 3 and 5 as it is shown in figure 8.
Conditions change in presence of wind. In this case, air gets cooled more quickly and the air
speed will be more. For ventilation, as modern ventilation use room air conditioners to eject
some part of the air and enter some air into the system through the dampers, wind trappers
also discharge some air to create proper conditions for ventilation. [10]
Figure 8 shows this operation. At nights in the absence of wind, a wind trapper acts
as a chimney. In this state the heat, which was stored in the walls during the day, warms the
cool air of wind trapper. Warm air has lower density than cool air and the pressure of the
upper part of a wind trapper decrease. Then the upward flow of the air acts a chimney. As a
result, warm air flows outward through the trapper and the outdoor cool air enters indoor
through the windows.
Figure 8 -The operation of a wind trapper[10]
8. Solar chimney
The main problem of traditional wind trappers is due to their dependency on the
wind and the weather conditions. That is, if there is no wind, wind trappers are not
practically able to ventilate and cool the buildings and this is a major problem for structures
in which continuous cooling is very important. As a solution, solar chimney system has been
utilized. [11]
The function of a solar chimney is as follow;
135
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
The sun (3) heats the air inside(2) the solar chimney (1) and then the pressure (5) in solar
duct is reduced (4) and this suctions the indoor air (6) which was heated during sun radiation
to the solar chimney. Its density is also reduced.
Upward flow of the warm air lowers the pressure inside the solar chimney column and
consequently makes a suction inside it. Using solar chimney has a dramatic effect on the
efficiency and performance of solar chimney in structures.
As American researchers have shown, if a solar chimney combines with a closed system in a
wind trapper, it is going to be able to raise the efficiency of cooling and ventilation to some
extent. Figure 9 shows a solar chimney embedded in a wind trapper. [11].
Figure 9- a solar chimney embedded in a wind trap
Using the wind trappers with the aim of ventilation in modern systems results in 50 to 60
percent savings of fossil fuels consumption. Also this will keep the environment unpolluted
and clean which is vital. [11]
9. Conclusion
Based on existing evidence, the number of regions that are likely to get affected by draught
is going to increase. According to IPCC predictions, intercontinental regions tend to get
drier in summers, which increases the risk of drought in these areas. As a result, by
constructing solar houses, we can have optimized use of the heat, conserve fossil energies
for future generations and reduce greenhouse gases.
If the recent advanced technologies can be widely introduced to construction companies in
the next decades, there will be a possibility of constructing high quality buildings with low
weight and low energy consumption.
Since Iran is situated in a suitable place for absorbing solar energy, using modern solar
energy technologies in buildings especially high buildings and skyscrapers which have high
energy consumption can be a convenient alternative to using fossil and hydrocarbon energies.
It also reduces the energy consumption to a minimum.
136
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
References
1. http://fa.wikipedia.org/wiki/%D8%A7%D9%86%D8%B1%DA%98%DB%8C_%D
8%AE%D9%88%D8%B1%D8%B4%DB%8C%D8%AF%DB%8C
2. H. Lee, Ali Murad - Climate change and its impact on water resources and the
environment- Mashhad ACECR Puclication-2011
3. Jelodar karimi, Elaheh- Factors Affecting Direct receiving solar energy in solar
architectural - National Conference on Urban and Sustainable Development -2011
4. Emami Zaidi, J- Ghanbari Malidari, S. -The usage of solar energy in buildings - The
first Regional Conference on Civil Engineering 2011
5. http://www.inforse.org/europe/dieret/Solar/solar.html
6. http://www.ipcc.ch/publications_and_data/ar4/syr/en/spms4.html
7. http://www.ess.co.at/METEO/CCS.html
8. Crawle , Drury B. – Lawrie , Linda K. -Energy Plus: creating a new-generation
building energy simulation program- Energy and Buildings 33 -2001
9. Nazarpour, H. -, Mir Hoseini G. - The use of solar energy in buildings - Second
Conference on Fuel Conservation in Buildings 2002
10. Vosoughi Far, Hamid R. Adl Parvar, Reza- New ideas to reduce the limitations of
traditional Wind Trappers Of Kerman, Conference on Civil Engineering,
Architecture and Urban of Kerman 2005
11. Vosoughi Far, Hamid R. Mohaghegh ,Mostafa- new design method Of Wind
trappers for reducing energy consumption- National conference on energy
optimization 2007
137
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
Assessment of the landscape in the Urbanization
Boualem EL KECHEBOUR
University of Sciences and Technology Houari Boumediene (USTHB), Faculty of civil
engineering, Bab Ezzouar, Algiers, Algeria. [email protected]
Abstract
The goal of this study is to present a tool that permits to obtain a quantitative assessment of
ratios and costs of green areas for a new urbanization. The model is based on the modeling
of the functions and the corresponding spaces into an orthogonal parcel having a planar form.
The elaboration of such as tool is a response to the sustainable urban development that
recommends the optimization of land use. The summation of all spaces that compose the
parcel defines the surface called plot surface. The green space into the parcel is a correlation
of shape and disposition of the plots, and of the number of plots in the Master Plan. The
urban composition is characterized by a mathematical system composed by two equations
represented respectively by the urban density and the site coverage ratio. This system is
indeterminate because there is one unknown: the building footprint; and one correlation: the
plot surface. To solving this problem, it is demanded to use loop procedure, and finite
difference method that consists to introduce a random value of density, then to compare the
obtained density with the introduced value.
At last, the study finishes by the presentation of graphs illustrating the ratio and the costs of
green areas in function with the urban density, and by the showing of the software.
Keywords: landscape, assessment, green areas, urbanization, urban density, tool.
1. Introduction
This paper describes a model design for urban composition that will significantly reduce
urban area consumption and enable all Algerian cities to become more sustainable
communities. It is intended for municipal officials, planning commissioners, planners,
architects, and private developers interested in building urban communities that are more
livable than existing communities. This study is a response to a solicitation from housing
department about the politic of the social housing program.
2. The impact of urbanization
―Sustainability‖ has become theme of our actuality, and the answer for this problem is
solution of our future cities. The word, which in essence means meeting the needs of the
present generation without compromising the ability of future generations to meet their own,
tends to conjure bucolic images of landscapes with green hills and empty spaces, but that
may be a mistake. Across the world, the towns and cities are growing very rapidly. The
challenge is to anticipate the future demands in urban growth by a sustainable development
that takes in account the term vision (Wendell Cox Consultancy 1996). This urban growth
generates urban risk (OJIMA and HOGAN 2008) and requires a new approach in the future
urban design (Thames & Hudson 2007). The increasing urban nature of humanity has
profound environmental, economic, and social implications for the world‘s future (Alberti
2004), (Grimm et al. 2008) and (Wu 2008a, b). Urbanization influences local climate by
creating urban heat islands on multiple scales (Buyantuyev and Wu 2010) and it is the most
drastic form of land transformation, devastating biodiversity and ecosystem services. In
many parts of the world, urbanization is also linked to increased social inequity and poverty
138
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
‗‗urbanization of poverty‘‘. The ratio of green space for the news towns and the actual
extended urban zones raises a social debate. The minimal ratio must satisfy the standard of
viability and the maximal ratio must to satisfy the criteria of the land price. The acceptable
ratio is a consensus between the social and economic necessities and the policy of the urban
development. The variation of the areas and the costs corresponding to minimal and
maximal ratios illustrates the urban composition. For this goal, a scenario that describes this
variation is elaborated. So, three cases of urban densification are adopted: low standing,
mean standing and high standing. Density is one of the most used dimensions to assess
urban sprawl. This affirmation is illustrated in specialized and popular literature (COHEN B.
2006) and show that sprawl became a metaphor for a model of suburban urban expansion. It
is necessary to propose, for to enhance the design of the urban composition, a model and a
methodology. The urbanism is the art of the urban composition that has for finality the best
organization of the functions and the social relations. Many authors as Richard Forman
(Forman 2008) have raised the possibility and perspective to change the land urbanization.
In Algeria this phenomenon is amplified by the need of news urban areas for the habitat into
the coastal lands. More than 60% of the Algerian population lives in urban areas and more
than half live within the 20 largest cities. Algerian cities and towns now account for over 50%
of our national agricultural area and this reality is a great problem for the urban development.
The site surrounding an urban plot is a most important environment. It serves numerous
utilitarian, aesthetic, and psychological functions for the residents as well as for visitors,
neighbors, and passersby.
Landscape and sustainable development
All the urban problems mentioned earlier do exist, indicating that most, if not all, our cities
are unsustainable. These problems will get worse if we continue to allow urbanization to
unfold haphazardly without consideration of long-term environmental and socioeconomic
consequences. To achieve sustainability, it is required to design and build better cities. The
former Secretary-General of the United Nations, Kofi Annan, said it well: ‗‗The future of
humanity lies in cities.‘‘Cities are the most heterogeneous landscapes. Urban sustainability
requires minimizing the consumption of space and resources, optimizing urban form to
facilitate urban flows, protecting both ecosystem and human health, ensuring equal access to
resources and services, and maintaining cultural and social diversity and integrity (Alberti
and Susskind 1996; Spiekermann and Wegener 2003; Wu 2008b). This interpretation of
urban sustainability as been discussed by Musacchio (Musacchio 2009a) and it is generally
consistent with the problems of landscape sustainability. If the creation of cities is one of the
most remarkable human achievements to date, developing sustainable cities may well be the
grandest challenge to humans ahead. The relevance and importance of landscape in urban
development in particular have been increasingly advocated by several authors (Potschin
and Haines-Young 2006; Wu 2006, 2008b; Iverson 2007; Naveh 2007; Opdam 2007;
Nassauer and Opdam 2008; Pickett and Cadenasso 2008; Barrett et al. 2009; Musacchio
2009a; Termorshuizen and Opdam 2009; Pijanowski et al. 2010). Several recent special
issues of journal and Conferences issues, have focused on the ecology and sustainability of
urban areas (Musacchio 2009b), (Milne et al. 2009) and (Breuste et al. 2008). The
management of the green space in the use of land is increasingly considered as principal
component of landscape sustainability.
139
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
The process of the urban composition
The process of the urban composition is founded on the functions assigned in the urban
environment and their corresponding spaces. Each space requires a quantity of land
according to the shape of the urban structures and of arrangement of the urban elements.
According to the level of the study phase, the designer must to compose the densification
using technical and economic knowledge. This knowledge allows to make a composition
with the elements: housing, corresponding space, economical constraints and criteria of
viability. This composition gives a density, a shape of the urban space frame and a spatial
organization.
Identification of functions and spaces
The beginning of project is very important. The engagement of all actors is required. There
are three phases: Master plan, Plan of mass and detail plan. For any phase, there is adequate
specialist, and the planer town is the driver of the staff.
Evaluation of the urban areas
The elements permitting a freely urban composition are cited in the following references: the
recommendations of the Algerian manuals of urbanism and construction (M.U.C., 1989), the
books of Zeitoun (ZEITOUN, 1977), the three tomes of Zucchelli (ZUCCHELLI, 1983),
and the works of Author (EL KECHEBOUR, 1997). The urban composition operation is
realized by using two coefficients: the dwelling density (d) and the site coverage ratio
(S.C.R). The density shows the number of dwellings setting on a hectare area (10000 m2). In
this area there are all spaces with their functions. The site coverage ratio (S.C.R) shows the
organization of the buildings and the dwellings in the vertical and horizontal plan. The using
of these coefficients can be applied for two scales: one building or one plot (mass plan). For
one building, the system is following:
d: dwelling density
S.C.R: site coverage ratio
N: Number of dwellings on the area of the site.
E: Building footprint
ass: building compound.10.000 m2: hectare surface.
For one plot, the precedent equations (1) and (2) write on this form:
140
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
m: Number of buildings (same type),
ASS = m.ass: building compound of the total parcel area
ET = m.E :
Total surface of the Building footprint.
Evaluation of the costs
Every area is determinate and the cost of each space can be evaluated. It is possible to give
the cost of the green space as percent of the global cost of the urban plot or as percent of the
global cost of the urban land necessary for the urban plot.
3. Results
The results and discussion concern a composition with planar shape and same dwellings.
3.1 Static model
The table 1 shows the urban pattern and the details of the assumptions concerning the urban
composition illustrated by the Figure 1. In this case, the wideness of road and pavement are
fixed.
Table 1. hypothesis of the urban composition
Global Apartment Area =
m2
112,50 width of pavement:
Nett Apartment Area =
m2
105,00
Building Area =
m2
250,00
Green space :
2,5 + 1,5 = 4,00 m2
Parking area/vehicle :
m2
Number vehicle/Apartment :
Space between two building = 2.5 m
width of street (road) =
= 2,50 m
Number habitant/ Apartment:
6
2,5x6 +5 = 20
=1
=
6,00 m
NB: Take notice that the urban viability notion signifies road, pavement, sewerage network
and green space.
141
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
Green Space + refuge Area
Building
2,5
2,5
2,5
2,5
2,5
2,5
2,5
Df-f
2,5
2,5
Figure 1: Scheme of the
Master Plan
The graphs of figures 2 to 7 are build from the results of the tables 2 and 3.
Table 2: Area and costs for Master plan illustrated by Figure 1 (Cost 2011 in US $, in the
suburb of Algiers).
N Parcel
land
(m2)
Unit
land
cost
($/m2
)
1
200
53396
Cost of Land for Cost of Unit cost Cost
of
parcel
green
green
vegetatio Vegetation
($)
space (m2) space
n ($/m2) ($)
Area
($)
8964
8867144
2
55026
200
9828
9385288
3
56657
200
10692
9903432
4
5
58288
59919
200
200
1042157
6
11556
1093972
0
12420
142
Global
cost
of
green
space ($)
134460
0
30
268920
1613520
196560
0
30
294840
2260440
213840
0
30
320760
2459160
231120
0
30
346680
2657880
248400
0
30
372600
2856600
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
Table 3: Costs for one apartment in elevation (Cost 2011 in US $, in the suburb of Algiers).
n
Cf
Cc
Curb
Cveget
Cv= Curb + Cgs
CT = Cf + Cc + Cv
1
100117
15000
13200
3361,5
16561,5
131678
2
68783
15900
8800
1842,8
10642,75
95326
3
47214
16850
6600
1336,5
7936,5
72001
4
36430
17865
5280
1083,4
6363,375
60658
5
29959
18937
4400
931,5
5331,5
54228
Cf (n): Global area cost of one apartment;
Cc (n): Construction cost of one apartment;
C urb: Cost of urban external amenities for one apartment;
Cgs: Cost of vegetation for one apartment;
Cv (n): cost of viability for one apartment;
CT (n): Global cost for one apartment.
The resolution of this present Master Plan (Fig 1) permits to determinate the urbanistic and
geometric characteristics. The figures 2 to 7 show these characteristics in according to the
number of level (n) and the coefficient of size (T).
Percent % Land for green space in one Parcel
Urban density according to the
elevation (n)
d
100
40,00
20,00
n
0
0
2
4
6
Figure 2: Graph of density (d) according
the number of level (n).
n
0,00
0
2
4
6
Figure 3: Percentage land of green space
according to the land of parcel (ASS) and the
level (n).
143
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
Cost of vegetation for one parcel
according to the elevation (n)
Costs
400000
Cost of vegetation according to the
elevation for one apartment
Cost
1000
200000
n
0
0
2
4
0
6
0
Figure 4: Cost of Vegetation for one parcel
according to the level (n).
0
4
6
n
% Global Cost of Green space
according to the Global cost of one
apartment in elevation
%
Costs 20
10
1
2
4
Figure 5: Cost of Vegetation according to
the Global Cost of one apartment and the
level (n).
% Global Cost of Vegetation
according to the Global cost of
one apartment in elevation
% Cost
2
0
2
6
0
n
0
Figure 5: Percentage Cost of Vegetation
according to the Global Cost of one
apartment and the level (n).
2
4
6n
Figure 6: Percentage Global Cost of Green
Space with land according to the Global
Cost of one apartment and the level (n).
% Cost components for one apartment in elevation (floor 5)
Vegetation
External
2%
Amenities
4%
Global land
34%
Construction
62%
Figure 7: Repartition of percentage Costs for one apartment
in elevation for n=5.
144
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
3.2 Dynamic model
The organization of all spaces is submitted to the coherence of assigned functions and to the
constraints of implantation on a real site. The choice of the plot represented by the figure 8
permits to vary freely the number of floors independently of the parking constraints and the
distance between the opposite facades. This present composition of space is inspired by the
recommendations mentioned in the manual of the urbanism (M.U.C. 1989) and (EL
KECHEBOUR 2010).

Presentation of the plot
The solving concerns the plot illustrated by the figure 8.
A
LT
Building
A (Lxl)
footprint
L0
P
P
Green Space
lT
dmi
n
L0
Platform
P
P
A
Figure 8: Scheme of the orthogonal
plane plot with buildings footprint
detail.
A
The figures 9 to 12 show the urbanistic and geometric characteristics of the plot illustrated
by the figure 8. These results have been obtained by automatic calculus.
d
140
120
100
80
60
T a ille = 1
T a ille = 1 , 2 5
40
T a ille = 1 , 5
20
0
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
13
14
15
16
17
18
19
20
n
Figure 9: density (d) according to the number
of level (n) and the urban size (T).
145
Figure 10: site coverage ratio (S.C.R)
according to the number of level (n) and
the size (T).
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
Figure 11: percentage parking area
(%SsT/ASS) in one plot according to: the
building compound (ASS), the level (n) and the
urban size (T).
Figure 12: percentage of green space
(%Sevt/ASS) in one plot according to
building compound (ASS), level (n) and
urban size (T).
Discussion and Conclusion
After the analysis of the process of the urban composition and results obtained from the
precedent models, many remarks may be discussed and some recommendations can be
advanced as conclusion.

Discussion
In many countries, le green space is a fixe value and it value varies between four to six
square meter for one habitant. The nature of green plant and it disposition in the vertical plan
or elevation are not taken in account. From this fact, it is necessary to set a regulation about
the green area ratio (GAR). The Green Area Ratio (GAR) is the ratio of the weighted value
of landscape elements to land area. The GAR score relates to an increase in the quantity and
quality of environmental performance of the urban landscape. The GAR is being
implemented for to achieve environmental performance and to meet city-wide
environmental goals. For example, some big cities like Berlin and New York have already a
regulation in this domain.
∑
With Kperf = 1 to 0: Coefficient of Performance
Kperf = 1 for perfect green coverage (green ground area)
Kperf = 0 for very bad green coverage (green ground area)
The Performance Coefficient (Kperf) characterizes the following aspects of landscape:
-
Allowed to double count plant and soil depth
Different values for different size plants
Includes permeable paving
Includes green roofs
Includes bonus for native plants
146
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
-
Bonuses for food cultivation
Concerning the two models studied, the first case is adapted for the urban shape having a
linear parking and no exceed six floors, and the second urban form is recommended for the
high buildings having a high urban density. The first model is more economic in term of
density that the second because the road and parking network is optimized. For the area of
green space, the ratio is constant and independent of the urban composition and the cost ratio
of vegetation is negligible. The lake of land for green space into urban environment is
justified by the high cost of land.
Cost
s
1 : Building
2 : Land
3 : Viabilisation
4 : Vegetation
1
2
3
4

n
1
Figure 13: Aspect of costs evolution in relation with
the elevation (n) .
Conclusion
The urban sustainable development must be the best scenario which makes predictions of
land use for to satisfying social, economic and environmental criteria. Indeed, the question
of the landscape must be viewed like component of the viability in the urban environment
and no like luxury demanded by the residents. Much more concerted efforts are needed to
integrate the green area into the popular urbanization. The granted green space is considered
as financial charge by the public authority and housing businessmen. It is required to find a
median politic for to solve this duality between the citizen and the housing department.
The best proposition consists to divide the cost of the landscape in the proportion fifty-fifty
like this scenario: four to six square meter payed by the resident and four to six square meter
offered by the collectivity as public garden.
The green space is the foundation of the landscape and if this space is hijacked it is very
difficult to protect him.The Green Area Ratio (GAR) is a notion more large that the green
area because it illustrates the environmental vision. The lack of green space into cities is
justified by the high cost of land. The confort and quality of housing is linked with the green
space component and the ratio of land destined to the green space can to determine the social
standing of the citizen.
Acknowledgement
The author thanks the administration of the urban planning of city Algiers and the
department of urbanism of the Ministry of construction and habitat for their help and
Professor Jacques TELLER of University of Liege (Belgium) for his view on this study.
147
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
References
Alberti, M., Weeks, R., and S. Coe. 2004. Urban Land Cover Change Analysis for the
Central Puget Sound: 1991-1999. Journal of Photogrammetry and Remote Sensing
70:1043-1052.
Alberti M, Susskind L (1996). Managing urban sustainability. Environ Impact Assess Rev
16:213–221.
Barrett TL, Farina A, Barrett GW (2009). Positioning aesthetic landscape as economy.
Landscape Ecol 24:299–307.
Breuste J, Niemela J, Snep RPH (2008). Applying landscape ecological principles in urban
environments. Landscape Ecol 23:1139–1142.
Buyantuyev A, Wu J (2010). Urban heat islands and landscape heterogeneity: linking
spatiotemporal variations in surface temperatures to land-cover and socioeconomic
patterns. Landscape Ecol 25(1):17–33
COHEN, B., 2006. Urbanization in developing countries: current trends, future projections,
and key challenges for sustainability. Technology in Society, Sustainable Cities - Special
Issue, New York: Elsevier, v. 28, n. 1-2, 2006, p. 63-80.
EL KECHEBOUR B., 1997. Contribution à la modélisation de la conception de la
densification: Cas de la
trame plane orthogonale, Thèse de Magister, Ecole
polytechnique d‘architecture et d‘urbanisme (EPAU), El-Harrach, Algiers, Algeria.
EL KECHEBOUR B., 2010. Modélisation de la conception de la densification des trames
planes orthogonales: Espace, Site et Coûts, Thèse de Doctorat, University of Sciences and
Technology Houari Boumediene (USTHB), Faculty of civil engineering, Bab Ezzouar,
Algiers, Algeria.
Forman RTT (2008). The urban region: natural systems in our place, our nourishment, our
home range, our future. Landscape Ecol 23:251–253.
Grimm NB, Faeth SH, Golubiewski NE, Redman CL, Wu J, Bai X, Briggs JM (2008).
Global change and the ecology of cities. Science 319:756–760.
Iverson LR (2007). Landscape ecologists have a role in poverty relief. Landscape Ecol
22:1269–1271.
M.U.C., 1989. Ministère de l‘urbanisme et de l‘habitat : l‘aménagement des lotissements Recommandations Alger, Ed. O.P.U.
Milne E, Aspinall RJ, Veldkamp TA (2009). Integrated modeling of natural and social
systems in land change science. Landscape Ecol 24:1145–1147.
Musacchio LR (2009a). The scientific basis for the design of landscape sustainability.
Landscape Ecol 24:993–1013.
Musacchio LR (2009b). The ecology and culture of landscape sustainability. Landscape
Ecol 24:989–992.
148
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
Nassauer JI, Opdam P (2008). Design in science: extending the landscape ecology paradigm.
Landscape Ecol 23:633–644.
Naveh Z (2007). Landscape ecology and sustainability. Landscape Ecol 22:1437–1440.
OJIMA, R. and HOGAN, D.J., 2008. Mobility, urban sprawl and environmental risks in
Brazilian urban agglomerations: challenges for the urban sustainability in a developing
country. In: de Sherbiniin, A., A. Rahman, A. Barbieri, J.C. Fotso, and Y. Zhu. (eds.).
Urban Population and Environment Dynamics in the Developing World: Case Studies
and Lessons Learned. Paris: CICRED
Opdam P (2007). Deconstructing and reassembling the landscape system. Landscape Ecol
22:1445–1446.
Pickett STA, Cadenasso ML (2008). Linking ecological and built components of urban
mosaics: an open cycle of ecological design. J Ecol 96:8–12.
Pijanowski BC, Iverson LR, Drew CA, Bulley HN, Rhemtulla JM, Wimberly MC, Bartsch
A, Peng J (2010) Addressing the interplay of poverty and the ecology of landscapes: a
grand challenge topic for landscape ecologists? Landscape Ecol 25(1):5–16.
Potschin M, Haines-Young R (2006). Rio 2010, sustainability science and landscape
ecology. Landscape, Urban Plan 75:162–174.
Spiekermann K, Wegener M (2003). Modelling urban sustainability. Int J Urban Sci 7:47–
64.
Termorshuizen JW, Opdam P (2009) Landscape services as a bridge between landscape
ecology and sustainable development. Landscape Ecol 24:1037–1052.
Thames, Hudson 2007. Future City: Experiment and Utopia in Architecture. Edited by Jane
Alison, Marie-Ange Brayer, Frédéric Migayrou and Neil Spiller.
Wendell Cox Consultancy., 1996. Population and Land Area for Urbanized Areas
Wu J (2006). Landscape ecology, cross-disciplinarity, and sustainability science. Landscape
Ecol 21:1–4.
Wu J (2008a). Toward a landscape ecology of cities: beyond buildings, trees, and urban
forests. In: Carreiro MM, Song YC, Wu JG (eds) Ecology, planning and management of
urban forests: international perspectives. Springer, New York, pp 10–28.
Wu J (2008b). Making the case for landscape ecology: an effective approach to urban
sustainability. Landsc J 27:41–50.
ZEITOUN J., 1977. Trames planes : Introduction à une étude architecturale des trames Aspect de l‘urbanisme. Paris : Dunod.
ZUCCHELLI A., 1983. Introduction à l‘urbanisme opérationnel et à la composition urbaine,
volume 1.Alger: O.P.U.
149
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
ZUCCHELLI A., 1983. Introduction à l‘urbanisme opérationnel et à la composition urbaine,
volume 2.Alger: O.P.U.
ZUCCHELLI A., 1983. Introduction à l‘urbanisme opérationnel et à la composition urbaine,
volume 3.Alger: O.P.U.
Unplaned Urbanization and Policies Responses at Selected Countris of
Asia
Mahmoud Moshfegh1, Mohammad Gavad Mahmoudi2, Shahla Kazemipour Sabet3
1
Head of Research Group ―Internal Migration and Urbanization Studies‖ [email protected] ,
[email protected]
2
Head of Population Studies and Research Centre.
3
Deputy Chair in Population Studies and Research Centre
Abstract
This paper reviews and examens trends and patterns of urbaniztion during 1970 -2050,
and policy responces in selected countris of Asia such as Iran, Turkey, China, South
Korea, Japan and Indonesia. Results show that:The basic key of balanced urbanization
is regional equilibrium
of political and economic power. The most important
obstacles for failure of controlling of growth population in large cities in Asia
countries are :A) Absence of harmony and interaction and reciprocal synergy among
the national economic policies and sectoral polices as well as obvious population
distribution polices.
B) Failure to attract people, companies and organization‘s confidence in the issue that
development opportunities outside the capitals are real and reliable.
C) Not promoting regional and local independence and extreme political and
administrative centralisation. D) Repetitive changes in policy biases or conflicting
legal notes have created some duality in action. E) Conceptual separations of cities and
villages from each other and absence of simultaneous attention to rural and urban
dimensions. F) Absence of precise and professional operational policies for control of
population growth in cities with respect to their capacities and infrastructures.
G) Absence of specific, responsible and accountable legal entities for management of
land and population in order to follow up and supervise the implementation of
decentralization plans. H) Absence of necessary legal supports for policies of
population and space organization. I) Lack of design and creation of suitable and
effective infrastructures for villages economy.
Keywords:unplanned urbanization, population redistribution, policy.
1. Introduction
Many asian countries envolve three major problems:A) spatial ambulances between rural
and urban areas and urban hierarchy; B)spatial ambulances between different regions of
ntries(East, West, Centre, South and North of Countries) And C)and urban
150
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
macrocephaly(urban primacy) and spatial imbalances. Population overconcentration and
over-density in large is one of the obvious characteristics of the population settelment
system in many Asian developing countries. Experts call this mode as the urban primacy.
The urban primacy can be defined as the central place in an urban or city network that has
acquired or obtained a great level of dominance.
Indeed, these cities are considered as suction and accumulator pumps of human capital and
physical assets in special areas. This process causes increases in regional inequalities. The
consequences of this situation are the increasing weakness of rural areas and polarization of
population activities and facilities in urban areas owing to economizations arising from scale.
Out of total urban population, the population proportion of the largest city is so great that
most of economic capitals, political influence, services and facilities are concentrated in
these cities. Some of the problems facing metropolitan cities in developing countries are:
permanent shortage of housing, permanent traffic disorders, provision of principle services
with undesirable quality causing social inequalities in different areas of metropolitan cities,
establishment of illegal residences and slums, urban hidden unemployment and poverty.
All large developing countries of Asia are mainly concerned about their Urbanization
Patterns and have implemented policies for reformation of current geographical
distribution patterns of population mainly aimed at decrease in population growth of
metropolitan cities.
Urbanization trends in Asia essentially reflect the structure of the economies of Asian
countries. A high level of urbanization can only be expected when an economy has
experienced a major shift in its industrial structure, as witnessed by countries such as Japan
and the Republic of Korea.( Jones,2002).
This paper reviews and examines Urbanization levels and trends and policy responses to
these changes in selected large cities and capitals in Asia such as Iran, Turkey, China, South
Korea, Japan and Indonesia
2. Materials and Methods
The research method is documentary study. The 2009 Revision of world urbanization
prospects is used for projection of urbanization indicies22. policies , plans and strategies
are extracted from the papers of professionals, official government documents and reports.
The reason for selection of these countries is their similarity with Iran in terms of
population growth changes, their challenges related to imbalance of population distribution
and very high population density in the Capital of these countries.
3. Results
Table (1) shows the most important policies, the outset of policy-making and population
growth rate in capitals and large cities during the period 1950-2025. The large cities,
specially majority of countries have experienced high population growth during 1950-1960.
Studies conducted on population show that this decade concides with early stages of
population transition, in which the natural growth of rural populatin has increased, and is the
inception of group migration of rural inhabitants to the cities specially to capitals. Therefore,
22
. world Urbanization Prospects The 2009 Revision
151
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
the significant volume of these high population increases in capitals and large cities comes
from rural-city migrations.
Majority of policy-makings on population growth control in metropolitan cities dates back
to the 1970s. However, after a one-decade experience on high natural population growth
and increasing population growth in capitals and large cities as well as development of
policies for population growth control in capitals of all countries under study, there are still
different patterns on population growth in capitals of Asian populations which have been
influenced by economic development policies and also population growth in these countries.
During the period 1960-1980, there were different patterns of population growth in capitals
of the countries under study as follows:
A) A significant number of countries including Indonesia, Iranand South Korea have
experienced a anual population growth of 4 percent in their own capitals. Of course, if we
have a look at the column related to pivotal policies, these countries have generally
adopted relatively similar pattern of control development policies. Studies show that during
these two decades, the economic development pattern of these countries have followed
government centralized economic planning pattern which is mainly based on capital
economy approach.
B) China have experienced a growth rate of 1 to 2 percent in 1960s and 1980s. this
countries have had state-based socialistic economic approach. It seems that there is a
stricter policy-making pattern on population movement in these countries than the countries
of the first group.
c) Japan have experienced a distinguished pattern of population growth in their capital.
Tokyo has experienced an annual growth rate in a range between 2 - 3 percent.
The capitals of many countries under study experienced declining growth even negative.
Although some of the countries including Chain and Vietnam could control their
population growth largely in capital and metropolitan cities through strict expansionary
policies during 1970 and 1980, the capital of these countries experienced high population
growth during 1980-2000.
This historic and regional experience shows that if regional imbalances and inequalities are
not removed basically, maybe the strict controlling law can prevent the irregular population
growth in capitals for a short time, but it will be followed by a critical and compensative
reflection in the longer time. Therefore, only formulation of government laws cannot solve
the problem of imbalanced population. Among the capitals, some capitals including Jakarta,
Tokyo, Seoul and Havana experienced a growth rate of less than 1 percent, even negative.
Every measure for reducing social, economic and regional inequalities is the most important
principle characteristics of policy-making pattern on redistribution of multi -component
approach.
152
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
Indon
esia
195
0
Iran
197
0
1. the policy of closed city for limiting
migration (1970)
2. transmigration policy (1950)
3. Approach of decentralization on increase in
entrusting authorities to local governors‘
offices (1999)
4.Regional economic development plan (2000)
5. Establishment of national ministry of human
habitats and regional
infrastructure.(Jones,1989. Wijest,1985. Anh,
2003)
1. regional equilibrium and balance policy
(1980-93).
2. growth polars policy (1980-93).
3. management and administrative structure
(1980-93)
4. Rural development (1980-93)
5.Land and housing(1995-99)
6. Manpower, employment and unemployment
(1995-99)(Tofigh,2005.Matani,2006.
Latifee2008)
1.Rregistration system of Family name, ―hukou‖. 2.
Balanced urbanization namely balanced large,
medium and small cities. 3.Enhancement of local
and regional cities role for facilitating development
plans in coastal areas
China
195
0
4.Emphasizing on job creation and self- management
in regional urban areas. 5. Identification of specific
performances of special cities. 6. Enhancement of
national policies of urbanization and making
national coordination at urbanization level,
etc(Young , 1986.Anh, 2003. Webster, 2005)
153
19601970
19701980
19801990
19902000
20002005
Policies
Annual population growth (%)
1950196 0
Metropolitan
city
Beginning of
policy making
Country
Table(2). Policies for control of population growth in metropolitan cities and
percentage of population growth trend in important cities in the countries under study,
1950-2025
Jakar
ta
6.3
3.9
4.3
3.2
0.2
5
1.0
Tehr
an
6.0
5.8
4.4
3.2
1.2
0.8
Beiji
ng
8.9
1.2
6
1.9
4
2.3
8
3.6
9
1.7
4
Shan
ghai
4.7
1.2
1
0.1
2
2.7
5
5.3
9
1.6
7
Hong
Kong
4.5
2.8
1
2.9
1
2.1
1
1.6
2
0.7
2
Tianj
in
1.8
1.2
3
1.2
3
1.9
7
3.8
8
1.5
1
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
Shen
yang
2.3
1.5
8
0.8
0
0.6
6
2.2
5
2.9
6
Toky
o
4
3.4
2.0
5
1.3
6.0
0.3
0
Osak
a
4.2
4.2
0.6
1
0.1
2
0.7
197
0
1. Establishing greenbelt around Seoul in
1972 .2. Indusial use planning (1970), 3.
Educational policies (1970-73). 4. Tax and
administrative policies. 5. Regulation pertaining
to land and housing (1970-77). (Choi,1985.
Kim,1988. Ro,1975. Nelson,1983)
Seou
l
8.7
8. 5
4.5
2.5
0.6
0
0.0
6
196
0
1. first five-year development plan(19631967): urbanization as an indicator of
development.
2. Second five-year development plan (19681972): regional development plan, plan to
removing inter-regional disparities
3. Third plan (1973-1978): Continuous and
reciprocal functional relations is ensured
between urban and rural settlement and
utilized for gradual urbanization, ensure
4. employment of migrants in productive jobs.
5. the forth five-year development plan (19791983): the precautions to remove problems
stemming from this, i.e. increasing
production of building land, preventing
speculation and preparing appropriate plans
for the development of cities and towns
4.2
6.6
4.7
4.0
2
2.2
2.0
1
1.First comprehensive plan (1962-70) . Groups
development plan 2. Second comprehensive plan
(1970-80). Follow up and realization of the
objectives of the first plan 3. Third
omprehensive plan (1977-85). Plan for
population settlement
Japan
South
Korea
turke
y
196
2
4. Fourth comprehensive plan (1989- 2000.
Main emphasis on national capital region5.
Fifth comprehensive plan (19870-80).
Promotion of Regional Independence and
Creation of Beautiful National Land6.
Decentralization ( administrative- political
centralization)(Tofigh,2005. Yogi,2004).
2.9
2
Source of Annual population growth (%): http://esa.un.org/unpd/wup/index.htm.world
Urbanization Prospects. the 2009 Revision
If we suppose that the modification of annual population growth percentage in capitals is
considered as a base for evaluating the impact of population control policies for the present
time and future, it can be said that those countries that could reduce the percentage of
154
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
population growth in metropolitan cities to zero or less than zero, have been
countries in control of population of metropolitan cities.
successful
By using this criterion, it can be said that among Asian and the Pacific countries under study,
South Korea, Sri Lanka, Japan have had relatively successful policies in redistribution of
population. South Korea, Japan are samples of successful countries that have considered the
program of establishing centres for coordinated and balanced growth with comprehensive
rural and regional development program , use of regional resources and facilities, local labor
force absorb, establishment of industries outside the capital and urbanizing villages as their
priorities.
South Korea could draw population to small cities through developing tax laws, credit
motivations for industrial activities, and industrial use planning. However, this success is the
result of relatively equal measure in all levels in the country such as rapid decrease in rural
population growth, government stability, widespread social services in rural and urban areas
and a blooming economy.
Japan could establish population and development balance across the country through a
decentralized and powerful administrative-political system. According to economists, one of
the most important factors impacting the success of more suitable distribution of income and
population in Japan is that this country could combine economic growth with redistribution
of population effectively ( Attar, 2009).
Table (1) shows population projections made by Population Division of UN on population
growth in some of the metropolitan cities and capitals of countries under study.
Some distinguished patterns on population growth and capitals of countries in can be found.
Some of the countries such as South Korea and Cuba will experience a negative population
growth in their own capitals indicating a counter- urbanization phenomenon among Asian
countries.
Urban agglomerations with over 5 million inhabitants in year 2000 with 8953 thousands
Istanbul is a member for the mega city to next years and its rank in the world urban
agglomerations is twetysecond in this year. With the 2015 expectation of the megacities of
Istanbul will be realized at the ninetieth rank
with the population of 11362 thousands. Growth rate of the Istanbul between 1950-1975 is
4.8 ercentage, 1975-2000 is 3.6 percentage and 2000-2015 are expected 1.6 percentage. The
enormous expansion in the global production of goods.After Marshall aid to Turkey in 1950
urbanization rate has been suddenly increase in certain cities because of the migration from
rural areas to urban areas. There was population flow to the big cities in Turkey in this
period. Therefore, the accumulation to the Ġstanbul was very high until 1970‘s. People who
need to work with the service sector or any other non-qualified work that is not necessary
education came to Istanbul and worked on the seasonal or short time period work. This
population had to live this big city their problem was house and security. They built their
house on public land illegal way called Gecekondu at that time. Poverty and sanitary
conditions changed the profile of the city some certain areas that outskirts of the cities.
Municipalities was not ready for this suddenly population accumulation problems. The
inhabitant population of the Istanbul welfare decrease according to the year of 1950‘s.
Today, Istanbul population are growing and municipalities and decision makers are
developing solutions for the period of the next. At the same time, international entity of the
155
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
city export import activities and cultural and natural assets that belong this city increase
attractiveness of the city for the population of the migrate to the city.
In his theory titled ―Urbanization Development‖, Davis names one of the characteristics of
mature stage in urbanization growth as ―counter- urbanization‖. He believes that when urban
population growth rate decreases, the curve shape of urbanization begins to get flat and the
empty capacity of urbanization gradually finishes. At the end of the curve, urbanization will
get a stabilized shape. In other words, the experience of some developed countries shows
that at the end of this stage, return urbanization phenomenon (counter urbanization) is
revealed specially in metropolitan cities. At this stage, metropolitan cities and large cities
experience negative net migration rate. Some capitals will experience a constant population
growth (between 0.3 to 1 percent), including Tokyo(0.3), Sri Lanka ( 0.65) and Tehran (0.8).
Certain capitals will experience a growth rate ranging 1 to 2 percent including Jakarta (1.03
percent), Bangkok (1.17 percent), Kuala Lumpur (1.59 percent), and Hanoi (1.63 percent)
and Beijing (1.74 percent).
Conclusions and recommendations
The early evaluation on failure of optimum population distribution policies and population
growth control in metropolitan cities of developing countries in Asia and Latin America
show that although many of Asian countries have had organized and specific policies on
population redistribution and land use planning in their development plans. However, in
many cases, such policies are archived in government documentations and/or are rarely used
or they are implemented imperfectly. This issue is one of the new weak points on population
distribution planning in Asian countries. Moreover, there is lack of coordination among
different management levels and absence of active participation of all ministries and related
organizations on plans of population growth control and redistribution in capitals.
Briefly speaking, the evaluations of experts and specialists in the countries under study show
that the most important factors for failure of population growth control policies in
metropolitan cities and capitals in Asian and Pacific are as follows:
A) Absence of coordination, interaction and reciprocal synergy between national economy
policies and sectrol policies as well as obvious population distribution policies.
B) Failure to draw public, companies and organization‘s confidence in this issue that
development opportunities outside the capitals are real and reliable.
C) Not promoting regional and local independence and extreme political and administrative
dominance of central government.
D) Repetitive changes in policy orintations or conflicting legal notes have created some
duality in action.
E) Conceptual separations of cities and villages from each other and absence of
simultaneous attention to rural and urban dimensions in decentralization planning and
economic development.
F)Absence of precise and professional operational policies for control of population
growth in cities with respect to their capacities and infrastructures.
156
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
G) Absence of specific, responsible and accountable legal entities for management of land
and population in order to follow up and supervise the implementation of decentralization
plans.
H) Absence of necessary legal supports for policies of population and space organization.
I) Lack of design and creation of suitable and effective infrastructures for rural areas.
J) Planning of economic development policies without paying attention to the local and
regional capacities, potentials and limitations.
K) Policy-making for cities in order to control migration and decrease in population load
without considering the dimension of rural community and less-developed region.
L) Inattention to empowerment and job skill training of rural inhabitants specially workers
and low-income people.Results of evaluation made by Iranian's experts and specialists on
prioritizing population growth control in capitals and optimum distribution of the nation‘s
population show that the most important elements of policy-making which can be effective
in population distribution improvement in the country and population growth control in
capitals are as follows23:
A) Development local investments and activating local and regional outstanding capacities
and qualifications.B) Creation job opportunities in villages and small cities, in case of
implementation of Para (a), it is practical. C) Designing university poles in different areas of
the country with respect to economic, social and natural capacities of each area which can be
the complement of the policies (a) and (b).
D) Implementation of rehabilitation and empowerment projects of youths and women in
rural areas and small cities. This policy is one of the local and regional development gears
and the complementary of the first three policies.
d) Improvement of urban management in small and medium cities which introduces life
desirability and pleasure outside the capital for local inhabitants and decreases desirability of
migration to the capital for better life.
As it is seen, most policies emphasized by respondents under study are outside the
boundaries of the capital. Therefore, the solution for major part of problems in the capital
depends on the solution of problems in areas around the capital. Of course, while paying
attention to problems of areas outside the capital, the problems of the capital should not been
ignored. The specialists and experts introduce two policy strategies in this regard:
A) Control of metropolitan cities body development through approval of strict laws.
B) Planning for return migration of educated people and specialists to Sub-provinces
The important and principle issue which should not be ignored in adopting each of
procedures is that essential legal supports are needed for implementing each of intended
policies, some of which are administrative supports and assurance that the selected
procedure agrees with national development strategies and is merged in them.
157
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
With respect to obvious obstacles and limitations on the way of the four methods of
population redistribution( return migration, closed city, prevention of arrival of migrants in
capital, re-habitation , establishment of growth pole), two strategic and important results
are as follows:
1) Experience of successful countries on redistribution shows that the best strategies always
involve a combination of various , homogeneous, accommodated and multi-surface
methods . Therefore, every migration or redistribution policy should be taken into
consideration in the context of other policies. Moreover, when implementing policies, there
should be coordination, harmonization and synergy between small, middle, sectoral,
intrasectrol, horizental and vertical national levels.Otherwise, every policy on this area will
lead to deadlock.
2) The past, present and future development trend of population growth in capitals and
metropolitan cities of the countries under study show that although perhaps a combination of
strategies and policies can decrease the metropolitan cities population growth, it cannot stop
population growth of these population centres. Therefore, in terms of general development
goals , necessary policy procedures should be taken into accounts for adaptation of people
and the families who migrate to metropolitan cities. Moreover, organization and
empowerment of slum-dwellers of metropolitan cities for achieving urban sustainable
development should not be ignored.
References
Anh. N (2003), ―Internal Migration Policies in ESCAP Region‖, Asia – Pacific
Population Journal, Vol. 18 No.3, PP(123- 145).
Bradshawyork w.(۷۸۹۱), ―Urbanization and Under Development: a Global Study of
Urbanization, Urban, bios and Economic Dependency‖, American sociological Review,
۲۵, pp ۵۵۲, ۵۳۸.
Choi, H.H. and T.I. Lee (1985). "Attributes of Metropolitan Suburbanization in Seoul
Capital Region and Their Policy Implications". Paper read at the Korea-U.S. Seminar on
Urban/Regional/Transportation Development Planning.
Coward, J. Eastwood, D. Edwards, C. Pollard, J. & Poole, M. (1988), “Worked Exercises In
Human Geography”, Thired Published, Cambridge Univercity.
Daniel R. Vining, Jr. (1985). " The Growth of Core Urban Regions in Developing
Countries" , Population and Development Review, Vol. 11, No., pp. 495-514.
Goldstein, S. (1987). ―Forms of mobility and their policy implications: Thailand and China,
compared‖, Social Forces, vol. 65, No. 4, pp. 915-942.
Hugo, G. J. et al. (1981), "Population distribution and redistribution," in ESCAP,
Migration, Urbanization and Development in Indonesia.
Jones, G.W. (1979), "Indonesia: The transmigration programme and development
planning", in R.J. Pryor (ed.), Migration and Development in South East Asia: A
DemographicPerspective. Kuala Lumpur: Oxford University Press.
158
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
Kim, W.B (1988), “Population Redistribution Policy in Korea: A Review Population
Policy”, Research and Policy Review, No3. PP. (49-77).
Kontuly, T, Geyer, H, S. (2003). Introduction to Special Issue: Testing the Differential
Urbanization Model in Developed and Less Developed Countries. Journal of Economic
and Social Geography, 94, 3-10.
Latifee, G(2008). “Changes in the Spatial Planning programs before and after the
Revolution(Iran),”Social Development & Welfare Planing journal, No(1), PP45-62.
Matani, Ali(2006). “Law of the first, Second, Third and fourth economic, social and
cultural development plan of the Islamic Republic of Iran”, First Published, jungel
Publishes, Tehran.
“Law of the Fourth economic, social and cultural development plan of the Islamic
Republic of Iran,2005-2009”, Management and planning Organization. Tehran, Iran.
Mutlu, S. (1989), Urban Concentration and Primacy Revisited: An Analysis and Some
Policy Conclusions, Economic Development and Cultural Change, Vol. 37, No. 3, pp.
611-639.
Nelson, J.M. (1983). "Population redistribution policies and migrants' choices," in P.A.
Morrison (ed.), Population Movements: Their Forms and Functions in Urbanization and
Development. Leige, Belgium: Ordinal Edition.
Oberai, A. S. (1987). “ Migration, Urbanization and Development ”, Geneva, International
Labour Organization.
Ro, G.G. (1975). "Determinants of internal migration in Korea," Journal of East-West
Studies 2 -63-80. Seoul, Korea.
Simmons. A.B (1979), “Slowing Metropolitan City Growth in Asia: Policies, Programs
and Results”, Population and Development Review, Vol 5. No, PP (87-104).
Tofigh, Firouz (2005). “Spatial Planning, International Experience and Its Relevance for
Iran”, First published, Urban Planning and Architecture Research Center, Tehran, Iran.
United Nations (1999). “Concise report on world population monitoring, population
growth, structure and distribution”, Report of the Secretary-General, EYCN.9/1999/2.
United Nations (2002). “National population policies 2001”. New York, United Nations,
Population Division, 427 p.
United nations, (۷۸۹۱), “Urbanization world population Trends, population and
Development interrelation and population policies”, monitoring report. New York
united nations.
United Nations, (2000). “Comparative study on migration, urbanization and development
in the ESCAP ― region, Country Reports, United Nations, New York.
United Nations, 1993. “Population policies and programmes”. Proceedings of the United
Nations Expert Group Meeting on Population Policies and Programmes. Cairo, Egypt,
159
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
12–16 April 1992. New York, United Nations, Department for Economic and Social
Information and Policy Analysis, Population Division, 268 p.
Ving. J, Daniel. R. (1985), “The Growth of Core Urban Regions in Developing Countries”,
Population and Development Review, Vol.11. No3, PP (495 – 514).
Webster. D (2005), “Urbanization Dynamic and Policy Framework in Developing
Countries”, World Bank and Government of Philippine.
Weiner, M. (1975). “ Internal Migration Policies: Purposes, Interests, Instruments,
Effects ” (Cambridge, A., Center for International Studies).
Wijest. T. V (1985), “Transmigration in Indonesia: An Evaluation of a Population
Redistribution Policy”. Population Research and Policy Review, N (4). PP (11- 30).
Yogi, k. (2004), “Decentralization in Japan”, Policy and Governance Working Paper
Series No.30, Keio University, Japan.
Young, Y.M. (1986), “Controlling Metropolitan, Growth in Eastern Asia”, Geographical
Review, Vol.76, No .2. PP. (125-137).
160
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
Kentsel DönüĢüm Projelerinde Deprem Faktörü
Gül USLU1, Bayram UZUN1
Ondokuzmayıs Üniversitesi Mühendislik Fakültesi, Harita Mühendisliği Bölümü, 55139, AtakumSamsun, [email protected],
1
Karadeniz Teknik Üniversitesi Mühendislik Fakültesi, Harita Mühendisliği Bölümü, 61080,
Trabzon, [email protected]
2
Özet
Ülkemiz, dünyanın aktif deprem kuĢaklarından biri olan Alp-Himalaya deprem kuĢağı
üzerinde yer alır. Ülkemizin yüzölçümünün %42‘si birinci derece deprem kuĢağı üzerindedir.
20.yy‘ın baĢlarından beri yapılan istatistiki çalıĢmalar, Türkiye‘de yaklaĢık her iki yılda bir
yıkıcı deprem olduğunu göstermektedir. Bu durum Türkiye‘de kaçınılmaz bir doğal afet
olduğunu ortaya koymaktadır.
Kentsel dönüĢüm basın gündeminde sıkça karĢılaĢtığımız kavramlardan biri haline gelmiĢtir.
Özellikle Türkiye‘de 1999 yılında yaĢadığımız depremden sonra yapıların iyileĢtirilmesi
konusunda büyük bir geliĢme gösterilmiĢtir.
Türkiye‘de yaĢanan deprem tehlikesinin yanı sıra hızla artan nüfus ile köylerden kentlere
yapılan göç kaçak yapılaĢmayı arttırmıĢ ve böylece kentlerdeki yaĢamın zorlaĢmasıyla
kentsel dönüĢümün gerekliliği ortaya çıkmıĢtır.
Bu çalıĢmada, deprem odaklı kentsel dönüĢümün sorunları tanımlanmıĢ, bu konuda
alternatif öneriler sunulmuĢ ve finans gereksiniminin nasıl karĢılaĢılacağı hakkında
tartıĢılmıĢtır.
Anahtar Kelimeler: Deprem, Kentsel DönüĢüm, Göç, Kaçak YapılaĢma
Earthquake Factor in Urban Regeneration Projects
Abstract
Our country is located within the Alpine-Himalayan seismic belt which is one of the world's
active earthquake zones. 42%of the surface area of the country is on the first-degree
earthquake zone. The statistical studies that have been done from the beginning of 20th
century indicates that in Turkey there is a destructive earthquake over biennially. This
situation shows that there is always an unavoidable natural disaster in Turkey.
Urban transformation has become one of the concepts encountered in press agenda
frequently. Especially after the earthquake we lived in Turkey in 1999, the subject of the
improvement of structures has become a major development.
As well as the earthquake dangerous in Turkey, rapidly growing population and the migration
from villages to cities increased illegal construction and thus transformation of urban life in
cities has become necessary because of the hard life in urban cities.
In this study, the problems of the urban transformation focused on the earthquake were
identified, alternative suggestions were presented and discussed about financial necessities.
Keywords: Earthquake, Urban Transformation, Migration, Illegal Construction.
161
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
Gaziantep’teki Zemin Özelliklerinin Ġncelenmesi
Ali Fırat ÇABALAR1, Nurullah AKBULUT2, M. Musab ERDEM1 , Abidin DĠLEK
1
Gaziantep Üniversitesi, Mühendislik Fakültesi, ĠnĢaat Mühendisliği Bölümü, 27310,
Gaziantep, [email protected]
2
Hasan Kalyoncu Üniversitesi, Mühendislik Fakültesi, ĠnĢaat Mühendisliği Bölümü, 27410,
Gaziantep, [email protected]
1
Gaziantep Üniversitesi, Mühendislik Fakültesi, ĠnĢaat Mühendisliği Bölümü, 27310,
Gaziantep
Özet
Bu çalıĢmada, Gaziantep'te üzerine konut ve sanayi alanlarının inĢa edildiği/edileceği
zeminler incelenecektir. Gaziantep, Türkiye'nin en önemli tektonik hatlarından Doğu
Anadolu Fay Hattı ve Ölü Deniz Fay Hattının etki alanı içindedir. Son dönemde, Gaziantep
ve yakın çevresinde kuvvetli bir sismik hareket kaydedilmiĢ olmasa da, bu bölgenin önemli
bir kısmı 1. derece deprem bölgesi olarak kabul edilmektedir. Ülkemizdeki en çok göç alan
Ģehirlerin baĢında gelen Gaziantep'teki hızlı nüfus artıĢı, denetimsiz ĢehirleĢme ve
sanayileĢme, bilgi ve eğitim eksikliği, yeni sanayileĢmeye ve imara açılacak bölgelerdeki
yanlıĢ yer seçimi, bilimsellikten uzak planlama, denetimsiz yapı süreci, çağdaĢ yöntemlerle
yerleĢme ve yapı denetim mekanizmalarının geliĢtirilememesi gibi nedenler, bu bölgedeki
olası bir sismik afetin etkisini daha da artırabilir. Gaziantep'te yapılan bazı sondaj,
sondalama, saha deneyleri ve laboratuar deneyleri ile bölgedeki zemin tabakaları, bunların
kalınlıkları, yeraltı su durumu ile zeminlerin statik ve dinamik özelliklerinin derlemesi
yapılarak, elde edilen verilerle üstyapı uygulamaları arasındaki iliĢki araĢtırılmıĢtır.
Gaziantep‘teki nüfus potansiyeli ve ekonomik faaliyetler düĢünüldüğünde, burada sunulacak
zemin incelemesi sonuçlarının bölgenin daha yaĢanabilir ve güvenli bir merkez haline
gelmesine katkı sağlayacağı düĢünülmektedir.
Anahtar Kelimeler: Gaziantep, zemin, deprem
Investigation of Soil Properties in Gaziantep
In this study, the properties of the soil in Gaziantep where the residental and industrial
buildings located is investigated. Gaziantep takes place over the Dead Sea Fault Zone
(DSFZ) and East Anatolian Faul Zone (EAFZ), which are the most active sesmic zones of
Turkey. Inspite of the fact that recently there has been no any strong seismicity within the
region, it is known as a first degree earthquake zone. Gaziantep is one of the most developed
cities in Turkey, and has a high population increase. Fast growing in the industrilal facilities,
lack of education, nonscientific approach in urbanization could lead a more serious affects
because of a possible seismic activity expected in the region. In this study, the properties of
the soil in the region is investigated via samplings, borings, ground water level
determination, compiling static and dynamic properties of the soils in the region. It is
believed that the study to be carried out here can increase the safety and life standards in the
city.
Keywords: Gaziantep, soil, earthquake
162
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
1. GiriĢ
Gaziantep Türkiye'nin en önemli tektonik hatlarından Doğu Anadolu Fay Hattı ve Ölü Deniz
Fay Hattının etki alanı içindedir. Son dönemde Gaziantep ve yakın çevresinde kuvvetli bir
sismik hareket kaydedilmiĢ olmasa da, bu bölgenin önemli bir kısmı 1. derece deprem
bölgesi olarak kabul edilmektedir. Bölge, Ölü Deniz Fay Hattı‘nın kuzeyi ve Doğu Anadolu
Fay Hattı‘nın batısında, ki bu iki hat önemli büyüklükte deprem üretebilme potansiyeline
sahiptir. Burada meydana gelebilecek bir depremden Gaziantep'in etkilenmemesi mümkün
değildir. ġehrin merkezi, söz konusu Fay Hattına yaklaĢık 40- 45 km mesafede yer
almaktadır. Bu fay hattı 6 ana kısımdan oluĢmaktadır. Bu fay hattının ilimize de yakın olan
90 km. uzunluğundaki GölbaĢı- Türkoğlu kesiminde tarihsel ve aletsel bulgulardan elde
edilen verilere göre büyük deprem olarak nitelendirilen büyüklüğü 7 ve üzerinde bir deprem
1513 yılından bu yana meydana gelmemiĢtir. Aynı Ģekilde Gaziantep'in ilçelerinden Ġslâhiye
ve Nurdağı'ndan geçen yaklaĢık 145 km. uzunluğundaki Türkoğlu- Antakya kesiminde de
150 yıldan fazla zamandır büyük deprem olmamıĢtır. Bu durum, söz konusu alanların
deprem üretme potansiyeli açısından ne kadar tehlikeli olduğuna iĢaret etmektedir. Özellikle
GölbaĢı- Türkoğlu kesiminde yaklaĢık 500 yıldır büyük deprem meydana gelmemesi,
buranın büyük deprem olarak nitelendirilen 7 ve üzerinde bir deprem üretme potansiyelini
her zaman canlı tutmaktadır. ġekil 1‘de Gaziantep bölgesi deprem risk haritası
sunulmaktadır.
ġekil 1. Gaziantep Bölgesi deprem risk haritası
Bugün Gaziantep gerek sanayi üretimi, gerekse tarihi, kültürü, müzeleri ve alıĢveriĢ
merkezleri ile bölgenin cazibe Ģehirlerinden biridir. Ġhracat yönünden ülkemizin önemli
Ģehirlerinden biri olan Gaziantep, kendi alanında birçok sanayi devine ev sahipliği
yapmaktadır. Gaziantep coğrafi yönden Güneydoğu Anadolu Projesi (GAP)‘nin giriĢ kapısı,
ticari hacmi ve sanayisi ile GAP‘ın merkezi konumundadır. Bu yönüyle, ekonomik yönden
çevresindeki birçok ili etkisi altında tutmaktadır. Gaziantep ülkemizdeki en çok göç alan
Ģehirlerin baĢında gelmektedir. Hızlı nüfus artıĢı ve göçler, denetimsiz ĢehirleĢme ve
sanayileĢme, bilgi ve eğitim eksikliği, yeni imara açılacak bölgelerdeki yanlıĢ yer seçimi,
bilimsellikten uzak planlama, denetimsiz yapı süreci, çağdaĢ yöntemlerle yerleĢme ve yapı
denetim mekanizmalarının geliĢtirilememesi, gibi nedenler doğal afet etkisini daha da
artırabilmektedir.
Burada sunulan çalıĢmada, Gaziantep ve çevresinde, üzerine iĢ ve yaĢam alanlarının inĢa
edildiği/edileceği zeminler tanıtılacaktır. Gaziantep‘teki nüfus potansiyeli ve ekonomik
163
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
faaliyetler düĢünüldüğünde, çalıĢmada sunulan bilgilerin daha sonra yapılacak olan daha
geniĢ kapsamlı çalıĢmalara ıĢık tutacağına inanılmaktadır.
2. Jeolojik ve Jeoteknik değerlendirmeler
Yer hareket tahmini ve tasarım kriterlerini geliĢtirmek için sismik özelliklerin yanı sıra
zeminin jeolojik koĢullarının da bilinmesi gerekir. Bazı çalıĢmalar ıĢığında CoĢkun ve
CoĢkun (2000) Gaziantep havzasının yapısal evrimini etkileyen en önemli fayın Ölü Deniz
Fay hattı olduğunu belirtmiĢtir (ġekil 2). 1000 km den fazla uzunluğu olan, Arap ve Afrika
plakalarını sınırlayan Ölü Deniz Fay hattı sol atımlı yanal bir fay olup (Erdik vd., 1980;
Garfunkel vd. 1981; Gursoy vd., 2003) kuzeye doğru devam ederek Ġsrail, Ürdün, Lübnan,
Suriye ve Türkiye‘den geçmektedir, güneyi ise Arap- Afrika plakalarının sınırlarını Kızıl
Deniz‘de karĢılar (Westaway, 1994). Doğu Anadolu Fay hattını oluĢturmak üzere
Gaziantep‘in batısında sağa yönelir ve Anadolu- Afrika plakalarının sınırında birleĢir.
Kinematik modellemelerde bu fay hattının, Doğu Anadolu Fay hattını KahramanmaraĢ‘a
yakın üçlü bir kavĢakta karĢıladığı kabul ediliyor olsa da (Tatar ve diğerleri. 2004) (ġekil 3)
bu geometrik bağlantıyı Doğu Anadolu Fay hattıyla ve Anadolu- Afrika plakaları arasındaki
sınırlarla iliĢkilendirmek zordur (Erdik vd., 1979; Oner vd., 1979; Yurtmen vd. 2002;
Charovicz vd. 2005). Bu nedenlerden dolayı Ölü deniz fay hattının kuzeyinde, Westaway
(2003) tarafından 'geometrik kilit' olarak adlandırılan bu bölgenin, daha fazla çalıĢma
gerektirdiği görünüyor.
ġekil 2.Gaziantep ve civarını etkileyen farklı plakalar (CoĢkun ve CoĢkun, 2000)
ġekil 3‘te Gaziantep zeminine ait genel stratigrafi kolonu görülebilir. DeğiĢen aralıkta genel
formasyonun bazalt ağırlıklı olduğu görülmektedir. Bu ekstruzif igneous kaya; kırmızımsı,
koyu gri, koyu kahverengi ve çok kalın katmanlı bir yerdir. Gaziantep‘in bazı bölgelerinde
kireçtaĢı yatakları da baskın olarak görülebilir. Kimyasal olarak çözülebilen bu kayaçların
diğer kayalardan farklı olarak kaya kütlesi içinde hemen hemen her derinlikte bulunabilir
olmasıdır. Mühendisler tarafından dikkate alınması gereken kireçtaĢının bazı özellikleri
Fookes ve Hawkins (1988) tarafından derlenmiĢtir.
164
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
ġekil 2. Gaziantep zemin stratigrafi kolonu (CoĢkun ve CoĢkun, 2000)
Diğer bir rastlanan formasyon ise kildir. Bu çalıĢmada Gaziantep Ģehrine ait bazı yerleĢim
yerlerinden alınan kil örneklerinin özellikleri Tablo 1‘de verilmiĢtir.
Tablo 1. Killere ait bazı özellikler
Üniversite
Sarıgüllük
KarataĢ
Atterberg kıvam sınıflandırması
CL
MH
ML
Özgül ağırlık, Gs
2,55
2,71
2,49
Optimum su muhtevası (wopt)
15
25
27
Maksimum kuru birim hacim ağırlığı (γmax)
17,95
15,91
14,62
Likit limit (%)
43,20
50,90
30,00
Plastik limit (%)
16,96
35,71
22,07
Plastisite indisi (%)
26,24
15,19
7,93
165
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
ġekil 3‘te Gaziantep Ģehir merkezinde açılan farklı sondaj kuyularının yerleri
gösterilmektedir. Bu kesite ait jeolojik detayların verildiği ġekil 4‘den de anlaĢılacağı gibi,
bölgede daha çok kireç taĢı, bazalt ile yüzeyleĢen kil formasyonları mevcuttur.
ġekil 3. Gaziantep Ģehir merkezindeki farklı sondaj kuyuları (A- A‘ kesidi)
166
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
ġekil 4. A-A‘ kesidine ait detay görünüm
167
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
3. Sonuçlar ve Öneriler
ÇalıĢmada elde dilen sonuçlar Ģu Ģekilde sıralanabilir.
1. Gaziantep ve civarında Ölü Deniz Fay Hattı ile Doğu Anadolu Fay Hattı‘nın
etkisinde kaldığından olası bir sismik tehlike altındadır.
2. Gaziantep ve civarı, jeolojik olarak genellikle bazalt ve kireç taĢı hakimiyetindedir.
3. Sınırlı olarak, yüzeyselleĢmiĢ kil bulunmaktadır.
Kaynaklar
Coskun, B, B. Coskun (2000) The Dead Sea Fault and Related Subsurface Structures,
Gaziantep Basin, Southeast Turkey. Geological Magazine 137 (2): 175-192.
Erdik, Mustafa, Aybars Gurpinar, Mete Oner (1979) "Iskenderun III. Petrochemical
Complex: Seismic Hazard Assessment," METU/EERI Report No.7905.
Erdik, Mustafa, Mete Oner, Polat Gülkan (1980) "Malatya-Elazig Railway, Karakaya
Bridge: Assessment of Design Earthquake Characteristics," METU/EERI Report No.
8006
Fookes, P. G., A. B. Hawkins (1988) Limestone weathering: it‘s engineering significance
and a proposed classification scheme. Quarterly Journal of Engineering Geology, London,
21: 7-31.
Westaway, R. (1994) Present-day Kinematics of the Middle East and Eastern Mediterranean.
Journal of Geophysical Research 99(B6): 12071-12090.
Westaway, R. (2003) Kinematics of the Middle East and Eastern Mediterranean updated.
Turkish Journal of Earth Sciences (Turkish J. Earth Sci.) 12: 5- 46.
168
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
Time-History Response of Concrete Bridge under Seismic Loads
Seyed Reza JAHED 1, Amir Sepehr HASHEM MONIRI2
1
MSc civil Engineering, Islamic Azad University, Bandar abbas Branch, Iran,
[email protected]
2
MSc civil Engineering, International institute of earthquake engineering and seismology,
Iran, [email protected]
Abstract
Numerical and theoretical studies have been performed to determine the time-history
response of bridges. In this paper a certain concrete bridge in Iran is modeled in finite
element software. The results consisting of time-history diagram of displacement and
hysteresis loop are illustrated for three different earthquakes.
The results of the research show that the bridge structure can withstand the acceleration of
0.348g that is acceptable, since according to the Iranian seismic design code the required
tolerable acceleration must be 0.25g. Moreover, the middle piers of P2, P3, P4 and P5 are
mainly damaged at one third of the pier. This indicates the flexural behavior of them. Thus
the designers must focus on this part.
Keywords: concrete bridge, dynamic analysis, ANSYS
1. Introduction
Bridges constructed in Iran between the 1970's to the mid 90's where inadequately designed
to resist earthquake loading. After the damaged caused by the 1971 San Fernando in USA
earthquake the worldwide design requirements have been modified to accommodate the
need for columns to achieve sufficient strength and ductility during seismic activity.
Therefore, repairs to existing bridge substructures must be considered to eliminate further
bridge pier failures.
There were two main deficiencies with bridge piers designed before 1971: 1) insufficient lap
splice length placed at the base of the column and 2) widely spaced transverse reinforcement.
Before 1971 the lap splices were designed at the footing of the columns and had a typical
length equal to 20 bar diameters. In the existing Building Code Requirements for Structural
Concrete, ACI 318-02, lap splices are required in the center half of the member length. The
behavior of a statically indeterminate structure subjected to earthquake loading is such that
after the moment strengths at one or more points have been reached, discontinuities develop,
commonly known as "plastic hinges", in the elastic curve at those points, which results in an
inelastic analysis . With the insufficient lap splice length at the base of the column in the
plastic hinge region and lack of confinement provided by the transverse reinforcement, the
longitudinal reinforcement is not able to develop its desired strength and spalling of the
concrete will occur, which will result in debonding and initiate slippage. Ultimately the base
of the column can either experience a brittle shear failure, or a brittle pullout failure.
169
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
2. Case Study
The bridge selected for this research is located in south west of Iran. It has 149 meters length
consisting of 2 spans of 12 meters (first and last span) and also 5 spans of 25 meters (middle
spans). The bridge width is about 8.8 meters. Below are the plan and the main longitudinal
section of the concrete bridge.
Fig.1. Site plan of the bridge
Fig.2. Main section of the bridge
3. Earthquake records
In this research 3 different earthquake records are chosen on order to provide a better
understanding of the dynamic response of concrete bridge. Moreover, here we can find the
maximum acceleration that the bridge can tolerate before any kind of plastic hinges or
collapse. The selected records are ChiChi, Taiwan Earthquake; Kobe, Japan earthquake and
Tabas, Iran Earthquake.
The acceleration-time graphs are presented in the forward figures.
170
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
Fig.3.ChiChi Earthquake
Fig.4. Kobe Earthquake
Fig.5.Tabas Earthquake
171
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
3.1.Nonlinear Time History Analysis
In the case of a bridge with complex behavior during earthquakes, dynamic analysis shall be
performed and its results may be reflected in the design of the bridge. The seismic
coefficient method and the ductility design method are seismic performance calculation
methods involving the replacement of dynamic seismic forces with static seismic forces, but
not all cases of bridges with complex behavior during earthquakes can be fully represented
by static analysis. The selected bridge may have complex behaviors due to long natural
periods and or high piers, thus requiring dynamic analysis. The seismic behavior of the
bridge during a 3 strong earthquake is examined using nonlinear time history response
analysis.
4. Modeling Procedure
4.1. Element type
An eight-node solid element, Solid65, was used to model the concrete. The solid element
has eight nodes with three degrees of freedom at each node – translations in the nodal x, y,
and z directions. The element is capable of plastic deformation, cracking in three orthogonal
directions, and crushing. The geometry and node locations for this element type are shown
in Figure 6.
Fig.6. Solid65 – 3-D reinforced concrete solid (ANSYS 1998)
4.2. Material properties
Development of a model for the behavior of concrete is a challenging task. Concrete is a
quasi-brittle material and has different behavior in compression and tension. The tensile
strength of concrete is typically 8-15% of the compressive strength. Figure 7 shows a typical
stress-strain curve for normal weight concrete
172
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
Fig.7. Typical uniaxial compressive and tensile stress-strain curve for concrete
In compression, the stress-strain curve for concrete is linearly elastic up to about 30 percent
of the maximum compressive strength. Above this point, the stress increases gradually up to
the maximum compressive strength. After it reaches the maximum compressive strength σ cu ,
the curve descends into a softening region, and eventually crushing failure occurs at an
ultimate strain εcu . In tension, the stress-strain curve for concrete is approximately linearly
elastic up to the maximum tensile strength. After this point, the concrete cracks and the
strength decreases gradually to zero.
4.3. FEM input data
For concrete, ANSYS requires input data for material properties as follows:
Elastic modulus (Ec)
Ultimate uniaxial compressive strength (f‘c)
Ultimate uniaxial tensile strength (modulus of rupture, fr)
Poisson‘s ratio (ν)
Shear transfer coefficient (βt)
Compressive uniaxial stress-strain relationship for concrete
For the full-scale beam tests, an effort was made to accurately estimate the actual elastic
modulus of the beams using the ultrasonic pulse velocity method. A correlation was made
between pulse velocity and compressive elastic modulus following the ASTM standard
methods. From this work, it was noted that each experimental beam had a slightly different
elastic modulus; therefore, these values were used in the finite element modeling.
4.4. Failure Criteria for Concrete
The model is capable of predicting failure for concrete materials. Both cracking and
crushing failure modes are accounted for. The two input strength parameters – i.e., ultimate
uniaxial tensile and compressive strengths – are needed to define a failure surface for the
concrete. Consequently, a criterion for failure of the concrete due to a multi axial stress state
can be calculated.
173
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
A three-dimensional failure surface for concrete is shown in Figure 8. The most significant
nonzero principal stresses are in the x and y directions, represented by σxp and σyp,
respectively. Three failure surfaces are shown as projections on the σxp-σyp plane. The mode
of failure is a function of the sign of σzp (principal stress in the z direction). For example, if
σxp and σyp are both negative (compressive) and σzp is slightly positive (tensile), cracking
would be predicted in a direction perpendicular to σzp. However, if σzp is zero or slightly
negative, the material is assumed to crush.
Fig.8. 3-D failure surface for concrete (ANSYS 1998)
In a concrete element, cracking occurs when the principal tensile stress in any direction lies
outside the failure surface. After cracking, the elastic modulus of the concrete element is set
to zero in the direction parallel to the principal tensile stress direction. Crushing occurs when
all principal stresses are compressive and lie outside the failure surface; subsequently, the
elastic modulus is set to zero in all directions, and the element effectively disappears.
During this study, it was found that if the crushing capability of the concrete is turned on,
the finite element beam models fail prematurely. Crushing of the concrete started to develop
in elements located directly under the loads. Subsequently, adjacent concrete elements
crushed within several load steps as well, significantly reducing the local stiffness. Finally,
the model showed a large displacement, and the solution diverged.
A pure ―compression‖ failure of concrete is unlikely. In a compression test, the specimen is
subjected to a uniaxial compressive load. Secondary tensile strains induced by Poisson‘s
effect occur perpendicular to the load. Because concrete is relatively weak in tension, these
actually cause cracking and the eventual failure. Therefore, in this study, the crushing
capability was turned off and cracking of the concrete controlled the failure of the finite
element models.
5. Results
There are nonlinear dynamic analysis results (displacement, acceleration, shear force,
bending moment, and hysteresis loop of plastic hinge) for each earthquake level. However
In this part only the displacement results are illustrated.
5.1. Determination of maximum acceptable earthquake acceleration in case of pier
confinement without using Elastomer bearing pads
174
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
a) ChiChi Earthquake
In this case the maximum response has occurred in 7.4ms in node number 10. The timehistory response is as below.
Fig.9. Joint 10 response
Fig.10. Structural hysteresis loop
b) Kobe Earthquake
In this case the maximum displacement has occurred in 1 s in node number 48 at for 6.29
millimeters. The time-history response is as below.
Fig.11. Joint 48 response
175
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
Fig.12. Structural hysteresis loop
c) Tabas Earthquake
In this case the maximum displacement has occurred in 2.1 s in node number 35 for 4.76
millimeters. The time-history response is as below.
Fig.13. Joint 35 response
Fig.14. Structural hysteresis loop
176
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
5.2. Determination of maximum acceptable earthquake acceleration in case of pier
non-confinement without using Elastomer bearing pads
In this part the analysis are performed for the case of non-confined piers. It is predictable
that the results mist be less than the previous part due to non-confinement and the structure
leads to plastic situation for fewer acceleration.
a) ChiChi Earthquake
The maximum tolerable acceleration for this example is 0.24g and the maximum
displacement is 6.185mm in node 10. The time-history response is presented in below figure.
Fig.15. Joint 10 response
Fig.16. Structural hysteresis loop
b) Kobe Earthquake
The maximum tolerable acceleration for this example is 0.482g and the maximum
displacement is 5.73mm in node 47. The time-history response is presented in below figure.
177
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
Fig.17. Joint 10 response
Fig.18. Structural hysteresis loop
c) Tabas Earthquake
The maximum tolerable acceleration for this example is 1.147g and the maximum
displacement is 5.48mm in node 48. The time-history response is presented in below figure.
Fig.19. Joint 48 response
178
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
Fig.20. Structural hysteresis loop
6. Conclusion
The results of the research are listed here, they include:
1- The bridge structure can withstand the acceleration of 0.348g that is suitable since
according to the Iranian seismic design code the required tolerable acceleration must be
0.25g.
2- The effects of pier confinement is investigated in this paper. Applying confining bars the
tolerable acceleration of the structure increases from 0.24 to 0.305.this means of 27%
increscent.
3- The displacement comparison in different cases show that confinement decreases the
displacement about 16.4% for ChiChi earthquake, 9.7% for Kobe earthquake and 13% for
Tabas earthquake.
References
1- introduction to ansys analysis program – KTH solid mechanics
2- Ansys tutorial – Kent.L.Lawrence-university of Texas- ISBN: 1-58503-254-9
3- ACI committee 341, 2002 , "Seismic Analysis and Design of Concrete Bridge
System (ACI 341.2R.02) "American Concrete Institute, 25pp
4- Ambraseys N, Douglas. J "Reappraisal of Effect of Vertical Ground Motion
Response" ESEE Report No. 4, August 2000
5- Elnashai A. S, "Analytical and Field Evidence the Damaging Effect of Vertical
Earthquake Ground Motion" Journal of Earthquake Engineering and Structural
Dynamics, Vol. 25, 1996.
6- L.Sun, T.Goto, H.Hayashi, k.Kosa, 2000, Damage Mechanism Analysis Of R.C.
Bridge By Nonlinear Dynamic Simulation, 12WCEE.
7- Machida. A, "Effect of Vertical Motion of Earthquake Failure Mode and Ductility of
RC Bridge Piers" 12 WCEE, Paper No.463, 2000.
179
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
8- Effect Of Earthquake Vertical Motion On RC Bridge Piers , Alireza Rahai –
Associate Professor , Department Of Civil Engineering , Amirkabir University, Iran,
Year Of Publish 2004, 13th World Conference On Earthquake Engineering
9- Saadeghvaziri M.Ala & Foutch D.A, June 1991 , "Nonlinear Response of RC
Highway Bridges under the Combined Effect of Horizontal and Vertical Earthquake
Motion" Journal of Earthquake Engineering and Structural Dynamics, Vol. 20, No.
10- Saadeghvaziri M.Ala & Foutch D.A, July 1990 , "Behavior of RC Column under No
Proportionally Varying Axial Loads" Journal of Vertical Engineering, Vol. 116,
No.7
180
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
Cumhuriyet Döneminde Ġstanbul'daki Tarihi Yapılara YapılmıĢ Olan
Müdahalelerin Deprem Etkisinde OluĢabilecek Sorunları
Yrd. Doç. Dr. M. Erdal EREN
Yeni Yüzyıl Üniversitesi, Yeni Yüzyıl Üniversitesi Topkapı Ofluoğlu
YerleĢkesi, Yeni Doğan Mahallesi Yılanlı Ayazma Caddesi, No: 26 P.K.
34010, Zeytinburnu / ĠSTANBUL, [email protected],
[email protected]
Özet
Osmanlı Ġmparatorluğu‘nun Tanzimat Devri sonrası saraylarında, Osmanlı üst düzey
bürokratlarının köĢk ve kasırlarında, apartmanlarda, hanlarda ve sivil yapılarda dönemin
üslupları kullanılmıĢ ve iç ve dıĢ mimarilerinde de önemli bezemeler uygulanmıĢtır.
Cumhuriyet döneminde ise Birinci Ulusal Mimari kapsamında yapılar yapılmıĢtır. Ancak
19.yy‘ın ikinci yarısında ve Cumhuriyet döneminde inĢa edilmiĢ anıt değerine sahip yapılara
müdahaleler yapılmıĢtır. 1950‘li yıllardan itibaren önemli sayıda tarihi yapıların; özellikle
sivil konut ve iĢ hanları yapılarına ilave kat çıkarak yapılmıĢ olan yanlıĢ müdahaller,
yapıların statik problemlerini ve deprem etkilerinde oluĢabilecek önemli sorunlarını
getirmiĢtir.
Bu bildiri ile Ġstanbul‘da ve diğer kentlerde 600 yıllık geçmiĢ kültürel mirasın mimarisini ve
geleneksel el sanatlarını ortaya koyan önemli eserlerin, olduğu gibi korunarak gelecek
kuĢaklara bırakılması, kültür ve sanat zenginliklerini içeren yapıların ayağa kaldırılması ve
kaybolmaya yüz tutmuĢ geleneksel sanatların tekrar göz önüne serilmesini sağlayacak,
görsel tespitler ve uygulamalı örneklerle değerlendirmeler ele alınacaktır.
Anahtar Kelimeler: Osmanlı Mimarisi , Cumhuriyet Dönemi Yapıları, Anıt, Deprem,
Koruma
The Problems That May Occur With The Influence Of Earthquake After The
Operations Carried Out To The Historical Buildings During The Republic Era
Abstract
The styles of the period were used for the palaces of the Ottoman Empire after Tanzimat
Period, the mansions and apartment buildings of the top level Ottoman bureaucrats, alleys
and civic structures and important architectures. Important decorations were applied to
interior and exterior architecture. In the period of the Republic, the structures within the
scope of the I. National Architecture were built.However, since 1950 additional layers
especially on the external facades were built to 'the 19th century second half' and
'Republican Era monument value buildings'; especially the non-residential structures,
commercial buildings, hence this brought important problems in case of earthquakes.
Preserving the architecture of cultural heritage of 600 years in Istanbul and other cities and
the important works revealing traditional crafts as they are and leaving them to future
generations, lifting up the buildings which have the richness of culture and art, likewise
ensuring reconsideration of traditional arts fading away will all be discussed within this
paper by visual identification and evaluation with practical examples.
181
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
Keywords: Ottoman Architecture, Republican Era Buildings, Monuments, Earthquake,
Protection.
I. GiriĢ
TarlabaĢı, Ayvansaray. Fener ve Balatın Yenileme Projesi bağlamında fiziksel tespitlerde
bulunulmuĢtur. GeçmiĢte ve günümüzde Tarihi çevrede yapılan müdahelerin, uygun
olmayan tasarımların ve uygulamaların fiziki çevreyi bir hayli kötü etkileyebileceğini de
dikkate almak gerekir. Ağırlıkla söz konu bölgeler için değerlendirmelerde bulunulmuĢtur.
Resim.1.Tarihi yarımadanın uydudaki konumu (httptr.wikipedia.org)
Prof. Dr. Nur Akın, Beyoğlu'nun Dünü, Bugünü, Yarını Sempozyumunda ‗‘Ġstanbul
tarihinde Beyoğlu'nun yeri ve önemi‘‘ni konu alan konuĢmasında 17.yy'dan 19.yy sonlarına
kadar Beyoğlu sakinlerinin etnik ve dini özelliklerinin kozmopoliliğinden yola çıkarak genel
bir yaĢam tasviri yapmıĢtır. Aynı zamanda BatılılaĢma sürecinde semtin geçirdiği
dönüĢümlere değinen Akın, 6.bölge adı verilen yerel yönetimin oluĢturulmasıyla Tünel ve
çevresinde geliĢen hayatın tüm Grande Rue de Pera, bugünkü adıyla Ġstiklal Caddesi'nde
akmaya baĢladığına dikkat çekerek, kutlamalar, ritüeller ve özel günlerle dair renkli bir
Beyoğlu anlatısı sunmuĢtur.
Akın‘ın dile getirdiği bu yaklaĢım; TarlabaĢı, Galata, Ayvansaray ve Balatın sakinlerine de
ayni hazzı versin. Ancak yapılacak yenileĢme sonucunda bölgelerine, mahallerine bağlı olan
toplumun yerine rant elde etmek için geliri yüksek yerlerden yeni komĢular gelmesin. Aksi
takdirde etnik ve dini özelliklerle yeni gelenlerin toplumsal yaĢam içinde ekonomik ve
sosyo-kültürel farklılıkları, dünya görüĢleri, zevkleri v.b. çatıĢmalara götürebilir.
182
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
II. Galata- TarlabaĢı-Ayvansaray-Fener Ve Balatın Fiziki Çevresi
Resim 2.Tarihi Galata bölgesinin konumu (httptr.wikipedia.org)
Resim 3.Tarihi Eminönü bölgesindeki hanların birçoğunda seneler içerisinde yapılmıĢ
düĢey- yatay ve iç mekan ilaveleri yapıları çökme aĢamasına getirmiĢtir (Eren, Erdal).
Diğer taraftan tarihi yapıların restorasyonunu yenileme değil koruma amaçlı yapılmalıdır.
Venedik Tüzüğünün tanımlar bölümünün 2.maddesinde belirtilen ‖Anıtların korunmasında
ve onarılmasındaki amaç, onları bir sanat eseri olduğu kadar tarihi bir belge olarak da
korumaktır‖ kavramı düĢünce yaklaĢımı olarak ele alınmalıdır. (Eren, Erdal,1998).
183
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
Ülkemizdeki mimarlık restorasyon eğitiminde de bu temel ve evrensel tanımlama öncelikle
gözetilmeli; kimi mimarlık okullarında izlenmekte olan ve mimarlığı daha farklı bir hizmet
türü olarak görme ve öğretme eğilimleri taĢıyan anlayıĢlar da gözden geçirilmelidir.
Mimarlık mesleğinin, söz konusu tarihi bölgelerde ve ülke bazında mimari tasarım sürecinin
içinde, yenileme projelerinin önemi kadar restorasyon, korumanın çok önemli bir durumu
ifade edildiği anlayıĢıyla çalıĢmalar yapılmalıdır. Yani teknoloji geliĢiyor, geleneksel yapı
sistemlerine verilen katkı restorasyon sürecinde buluĢamıyor.
F.4. Ayvansaray bölgesinin tarihi bir belge olarak korunması gereklidir (Eren, Erdal).
Anıtların onarımları için genel olarak 1. SağlamlaĢtırma, 2. Bütünleme, 3. Yenileme, 4.
Yeniden yapma (Rekonstrüksiyon), 5. Temizleme, 6. TaĢıma, tekniklerinden yararlanılır. Bir
anıtın restorasyonu için yukarıda sıralanan tekniklerden birkaçı bir arada uygulanır(Ahunbay,
Zeynep).
Değerlendirme
Kentimizin tarihsel çevresinin bütünlüğünü yitirdiği bir ortamda mimari ve kültürel
değerlerimiz incelendiğinde, saray yapılarının, camilerin, çeĢmelerin, hazirelerin, türbelerin
vb. çevrelerini zenginleĢtiren birer anıt niteliği taĢıdıkları görülmektedir. Kültürel açıdan
belirli bir düzeye ulaĢmıĢ ülkelerde hem tarihi, hem de geleneksel mimarinin büyük ve
küçük ölçüdeki örnekleri bugün artık bilinçli saklamanın kanatları altındadır.
Tarihi yapıların üst katlarına yapılan ilaveler-zeminden gelen su-korozyon ve yapı içindeki
değiĢiklikler-duvar-kolon-kiriĢ kırmak gibi-pencere açmak vb. gibi nedenleri ve
müdahelelerin ortadan kaldırılması için; tarihi mahallerin, sokakların ve yapılarının çok iyi
değerlendirilerek her türlü iç ve dıĢ ilave ve değiĢikliklerin gerçekçi bir bakıĢla yıkımlarını
ve yeni yapılanmalarını sağlamak gereklidir.
184
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
Resim 5.Tarihi Fener bölgesinin hem tarihi, hem de geleneksel mimarisinin tarihi bir belge
olarak korunması gereklidir(BaĢar KürĢad, Eski zamanlarda Ġstanbul‘un en güzel fotoğrafları
ve resimleri).
Ġstanbul‘un 1950‘li yıllardan itibaren fizik mekanlardaki değiĢimini önlemek için
çalıĢmaların uygulama aĢamasına geçmesi gereklidir.
Korozyon‖ da bunlardan biridir ve tarihsel süreç içinde olmuĢ olan depremlerde birçok
yapının yıkılmasının nedeni olduğu bilinmektedir. Büyük bir depremde, korozyona uğramıĢ
ve taĢıma kapasitesi düĢen yapıların ayakta kalması hemen hemen mümkün değildir.
Ġstanbul‘un tarihi bölgelerinde seneler boyunca oluĢturulmuĢ fiziki mekanlardaki değiĢimleri
gözlemlemek adına önemli, tarihi bilgileri ve alana yönelik kaynaklarla çalıĢmalar
yapılmalıdır.
Resim 6.Haliçte Tarihi Balat bölgesinin sahilinde yine böyle mutlu insanlar olabilmesi için
koruma çalıĢmalarına hız verilmelidir (BaĢar, KürĢad, Eski zamanlarda Ġstanbul‘un en güzel
fotoğrafları ve resimleri).
185
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
Resim 7.Haliçte Balat bölgesinin sahilinde tarihi yapıların bir kısmı süreç içerisinde yok
olmuĢtur(BaĢar, KürĢad, Eski zamanlarda Ġstanbul‘un en güzel fotoğrafları ve resimleri).
Uzak ve yakın geçmiĢ dönemleri yansıtan tarihi belge, zaman kriteri ve estetik değer taĢıyan
tarihi yapılar, geçmiĢe açılan bir penceredir. Tek yapı veya sit ölçeklerinde korumanın
gayesi, insanın kültürel geçmiĢinin belgeleri niteliğinde olan eserlerin, mümkün olduğunca
bozulma ve değiĢimlerini önlemektir. Her biri yapıldığı dönemin tarihi, kültürel ve mimari
değerlerini yansıtırlar. Bu nedenle gelecek kuĢaklara özelliklerini yitirmeden
ulaĢtırılmalıdırlar(Eren, Erdal, 1984).
.
Resim 8.Balat bölgesinin tarihi, sokak mimarisinin görünüĢü(BaĢar, KürĢad, Eski
zamanlarda Ġstanbul‘un en güzel fotoğrafları ve resimleri).
186
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
Sonuç
Tarihi yapıları, çağdaĢ ve evrensel değer olarak görmek, bugünü de tarih akıĢı içerisinde
doğru yerine yerleĢtirmek, yapıya müdahale biçimini iyi saptamak ve geleneksel olanla
birlikte yaĢamayı değerlendirmeyi amaç edinmeliyiz.
Osmanlı Mimarisi ve el sanatlarının en güzel örneklerinin barındığı, çiniden ahĢap ve sedef
bezemeye kadar emsalsiz örneklerini içinde bulunduran bir açıkhava kent müzesi niteliğinde
olan Ġstanbul‘un mimarisini bozan ve statik problemler oluĢturan sivil yapılara acil
müdahaleler yapılmalıdır.
Resim 9. 1918 tarihli belgedeki gibi geleneksel mimarimizi koruyarak günümüzde de özgün
kent haritaları yapılabilmelidir. (Anonim).
Ulusal ve Uluslararası kuruluĢların, üniversitelerin ilgili bölümleri, kamu ve sivil
kuruluĢlarla ortak grup çalıĢmalarına gidilmelidir. BaĢta Kültür ve Turizm Bakanlığı,
Vakıflar Genel Müdürlüğü, Milli Saraylar Daire BaĢkanlığının ve TOKĠ kuruluĢlarının
büyük desteği olacağı bir gerçektir. Söz konusu milli eserlerimizin
restorasyonu
kapsamında yapılacak rölöve, restitüsyon ve koruma- güçlendirme projeleri kapsamında
yapılara yapılmıĢ iç ve dıĢ yanlıĢ müdahalelerin önüne geçilebileceği düĢüncesindeyim.
187
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
Resim 10.GümüĢsuyundaki tarihi yapının ilave katı senelerdir yıkılmayı beklemektedir.
(Eren, Erdal.)
Resim 11.Pera‘da tarihi yapının ilave katı senelerdir yıkılmayı beklemektedir(Eren, Erdal.).
188
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
Resim 12.Haliçte Fener bölgesinin sahilinde yapıların bir kısmı tarihi süreç içerisinde yok
olmuĢtur(Eski Türkiye Fotoğrafları.).
Resim 13.Tarihi yarımadadaki yenilenmeyi bekleyen geleneksel bir konutun sahibinin
endiĢeli bakıĢı (Eren, Erdal.).
Çarpık ĢehirleĢme sonucu ortaya çıkan çağdaĢ yapılar, nasıl ġehirlerin YapılandırılmasıKentsel DönüĢüm ile ele alınmaya baĢlandıysa; anıt eserlerin de Ġstanbul ve diğer kentlerde
mimar, mühendis, Ģehircilik uzmanları, sanat tarihçilerden oluĢacak guruplarla
değerlendirilmelidir
Kaynaklar
1- Ahunbay, Zeynep, Tarihi Çevre ve Koruma, YEM Yayınları, 2012.
2- Akın, Nur, Ġstanbul tarihinde Beyoğlu'nun yeri ve önemi. Beyoğlu'nun Dünü, Bugünü,
Yarını Sempozyumu, 22 Kasım 2007, Ġstanbul.
1-Eren, Erdal, ‘Dolmabahçe Sarayı Yapı TaĢlarının Bozulma Nedenlerinin Saptanması ve
Korunması Üzerine Bir AraĢtırma, Yıldız Teknik Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitütüsü,
1998.
2-Eren, Erdal, 1984. Anıtlarımızın Koruma Faaliyetlerinin Örgütlenmesi Üzerine Öneriler,
Milli Saraylar Sempozyumu, 15–17.11.1984, Ġstanbul.
189
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
Kentsel DönüĢüm Sürecinde Ġktidarın MeĢrulaĢtırıcı Söylemi; Depremin
Hegemonik ġiddeti
Safiye ALTINTAġ,
Fatih Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi, Sosyoloji Bölümü Lisans Öğrencisi, 34500
Büyükçekmece, Ġstanbul
Özet: Kentsel dönüĢüm; karmaĢık, heterojen, dinamik ve yoğun bir yapıya sahip olan
kentlerde zamanla ortaya çıkan fiziksel ve sosyal bozulmaların giderilmesinde çözüm aracı
olarak görülen ve kent planlamasında önemli bir süreci temsil etmektedir. Türkiye‘de ilk
etapta sağlıksız ve plansız yapıların (Gecekondu) iyileĢtirilmesinde çözüm aracı olan
dönüĢümler, 1999 Marmara depremi sonrasında yoğun olarak deprem riskini azaltma
stratejilerinin baĢat çözüm aracı olarak görülmeye baĢlanmıĢtır. Yazının çıkıĢ noktası,
Marksist düĢünür Antonio Gramscı‘nin baskıdan ziyade rıza üretimine dayanan hegemonya
kavramı çerçevesinde, deprem riski söyleminin dönüĢüme dayanak olarak sunulmasındaki
hegemonik Ģiddetin görselleştirilme çabasıdır.
Kentlerin mevcut fiziksel yapılarındaki ―çöküntü‖ ve muhtemel ―çöküntü‖nün
potansiyel nedenlerinden biri olarak kabul edilen deprem, iktidar mekanizmaları aracılığıyla
halk nezdinde kentsel dönüĢüm/yenileme stratejisini meĢrulaĢtıran temel argümanlardan biri
olarak görülmektedir. Söz konusu argüman, iletiĢim kanalları (gazete-dergi-TV vd)
aracılığıyla yaygın meĢrulaĢtırıcı söylemlerin en ―doğal‖ olanıdır. Mevcut çalıĢmada kentsel
dönüĢüm sürecinde iktidar alanının kamuoyu oluĢturma ―aracı‖ olarak kullandığı ―deprem
gerçeği‖ni, 1999-2012 yılları aralığındaki gazete, dergi ve TV‘de yer alan söylemler
temelinde ve Fener-Balat örnekliğinde analiz edilmesi hedeflenmektedir.
Anahtar Kelimeler: Kentsel DönüĢüm, Deprem, Hegemonya, Fener-Balat
Legitimising Discourse of Power in the Process of Urban Transformation: Hegemonic
Violence of Earthquake
Abstract: Urban transformation is considered as a means to produce an answer for the
physical and social disturbances that appear over time in the cities enjoying a complex,
heteregeneous, dynamic, and dense structure; and represents a crucial process in the urban
planning. Seen as a solution to the betterment of the unhealthy and unplanned urban
structures in the first place, these transformations later began to be considered as the major
strategem for decreasing the effects of an earthquake after Marmara Earthquake of 1999.
The departing point of the present paper is the efforts to visualise the hegemonic violence in
presenting the discourse of earthquake risk as a basis for transformation. The paper relates to
Antonio Gramsci‘s concept of hegemony which is more about manufacturing consent than
oppression.
Considered as the potential reason for the ―breakdown‖ or the probable ―breakdown‖ in the
existing urban structures, earthquake is one of the major arguments that justifies urban
transformation/renewal in the public eye through power mechanisms. This argument is the
most natural among the common legitimizing discourses in the media. In the present study,
analysing the ―earthquake reality‖ as a ―means‖ of producing common sense for the power
in the process of urban transformation. The analysis is to be based on media discourse in the
years between 1999-2012 and on the exemplar of Fener-Balat.
Keywords: Urban Regeneratıon, Earthquakes, Hegemony, Fener-Balat
190
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
Giriş
SanayileĢme ile birlikte bugünkü anlamına kavuĢan kent/leĢme olgusu, biçimsel ve
içeriksel olarak kültürel kodların simgesel olarak inĢa edildiği, sosyal, ekonomik ve siyasal
yapılanmaların etkileĢim mekânı olarak bireysel ve toplumsal yaĢamın ikame alanını temsil
etmektedir. Ġkame alanı olarak kentler, fiziksel ve sosyal yapılarındaki değiĢmelere paralel
olarak mevcut küresel ve yerel geliĢmeler ıĢığında, bölgesel ihtiyaçlar ve kentin potansiyel
yapısı bağlamında uzun ve kısa vadeli kentsel planlamalarla ―yeniden‖ inĢa edilmektedir.
KarmaĢık ve dinamik bir yapıya sahip olan kentlerde zamanla ortaya çıkan fiziksel ve sosyal
bozulmaların giderilmesinde dönüĢümler birer çözüm aracı olarak 1980 sonrası kent
planlamasında önemli bir sürecin ―temel‖ini oluĢturmaktadır.
1950‘lerden sonra kentsel sorunların temelinde göç kaynaklı hızlı ve plansız
kentleĢme (Gecekondu) yer almaktaydı. Zaman içerisinde kentsel sorunların artması ve
çeĢitlenmesi, kent araĢtırmalarında ve planlamasında kentsel dönüĢüm konusunu gündeme
getirmiĢ ve Türkiye‘de dönüĢüm projelerinin en önemli gündem maddesi; mevcut
gecekondu ve kaçak yapıların sağlıklı bir kentsel mekân ve yaĢam alanına kavuĢturulması
olmuĢtur. Müge Akkar‘ın ifadesiyle ―çökme ve bozulma olan kentsel mekânın ekonomik,
toplumsal, fiziksel ve çevresel koĢullarını kapsamlı ve bütünleĢik yaklaĢımlarla iyileĢtirmeye
yönelik uygulanan strateji ve eylemlerin bütünü‖nü1 kapsayan kentsel dönüĢüm; Türkiye
özelinde ―göç, hızlı ve plansız kentleĢme, buna bağlı olarak gecekondulaĢma ve yasadıĢı
yapılaĢma, tarihi ve kültür varlıkların korunamaması ve 1999 Marmara depremi sonrasında
kentlerdeki yapı stokunun depreme dayanıklılığının araĢtırılması gibi etmenler ve bu
etmenlerde aranılan çözümler‖2 olarak kent planlamasında fiziksel ve sosyal bir öneme
sahiptir. 1950‘lerden sonra geliĢen kentleĢme sürecine bağlı olarak özellikle 19651980‘lerden itibaren kentsel dönüĢüm sürecinin temel söylemi olan ―plansız kentleĢme, buna
bağlı olarak gecekondulaĢma ve yasadıĢı yapılaĢma‖, 1999 Marmara Depremi sonrası
depreme dayanıklı yapılaĢma ve deprem riski taĢıyan yapıların ve yapılaĢma alanlarının
olası deprem riskine karĢı önlem alınarak dönüĢtürülmesi söylemi üzerine inĢa edilmektedir.
Söz konusu söylemsel değiĢim paralelinde il ve bölgesel bazlı yürütülen dönüĢüm
projelerinin yerel halk ve kamuoyunda ―geniĢ‖ kapsamlı desteğin/rızanın ana meĢrulaĢtırıcı
söylemi, depreme dayanıklı yapılaĢma olarak evrilmiĢtir.
Kentlerin mevcut fiziksel yapılarındaki bozulma ve muhtemel bozulmanın potansiyel
nedenlerinden biri olarak kabul edilen deprem; iktidar mekanizmaları aracılığıyla kamuoyu
nezdinde kentsel dönüĢüm/yenileme stratejisini meĢrulaĢtıran rıza mekanizmalarından biri
olma öznelliğini taĢımaktadır. Söz konusu argüman, iletiĢim kanalları (gazete-dergi-TVkamu spotu vd) aracılığıyla yaygın meĢrulaĢtırıcı söylemlerin en ―doğal‖ı olarak makro
düzeyde bir dönüĢüme dayanak olarak gösterilmektedir. Mevcut çalıĢmada kentsel dönüĢüm
sürecinde iktidar alanının kamuoyu oluĢturma ―aracı‖ olarak öne çıkan deprem riski ve
deprem gerçeği söylemleri, 1999-2009 sonrası ve 2012 yılı itibariyle gazete, dergi ve kamu
spotlarında yer alan söylemler ıĢığında ve Fener-Balat örnekliğinde analiz edilmesi
hedeflenmektedir. Söz konusu örnekliğin analizinde kavramsal bir tartıĢma içeriği
olmaksızın Antonio Gramscı‘nin hegemonya kavramından hareketle bir değerlendirme
yapılmaya çalıĢılacaktır. ―Hegemonik önderlik hem yönetim anlamında hem de insanlara
karıĢıklıktan çıkmaları için rehberlik etme (yani toplumsal gerçekliğin önder olmadığı
takdirde anlaĢılmaz olacak olan kaosundan anlam çıkarmalarını sağlamak) anlamında
önderlikten oluĢan‖3 hegemonya söylemi; kentsel dönüĢüm sürecinin neden olduğu
karmaĢıklığı (kat mülkiyeti, kamulaĢtırma vb. çok yönlü toplumsal ve hukuksal bir süreci
içermekte), deprem gerçekliğinde bir rıza unsuruna dönüĢtürmekte. Böylelikle iktidar
mekanizmaları ulaĢmak istedikleri sonuca depremin rıza önderliği ile ulaĢabilmekte.
191
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
Fener ve Balat’ın Retrospektif Panoraması
Ulusal ve yerel kültürlerin kesiĢme mekânı olan Ġstanbul‘un her bir semti birbirinden
farklı ekonomik, kültürel, sosyal ve fiziki kimliği yansıtan mimari yapılarla görünürlük
kazanmaktadır. Tarihi yarımadada ve Fatih ilçesi sınırlarında yer alan Fener ve Balat
semtleri de sahip olduğu kültürel ve tarihi değerlerle Ģehir karakteristiğini günümüze
taĢıyabilen önemli semtlerden biridir. 19.yy‘ın sonuna kadar azınlıkların yoğun olarak
yaĢadığı bir bölge olan Haliç sırtları, ticaret ve kültür merkezi olarak ekonomik ve kültürel
birikime mekânsal ev sahipliği yapmaktadır. Bölge, tarihsel süreçte birçok nedenden dolayı
değiĢim geçirmiĢ ve söz konusu değiĢimler semtin sosyal ve fiziki yapısında bozulmalara
neden olarak görülmüĢtür. Sosyo-kültürel, ekonomik ve fiziki değiĢimleri genel hatlarıyla Ģu
Ģekilde sıralamak mümkün: Bölgede yaĢayan azınlıkların gitmesiyle birlikte yaĢanan
mekânın boĢalması ve kalan az sayıda insanın yaĢadığı dönüĢüm ile aldığı bölgesel
göçler4lerle semt, demografik ve mimari farklılıklarla ĢekillenmiĢtir. Bu değiĢmeler
paralelinde toplumsal, ekonomik ve kültürel ‗doğal senteziyle‘ bölge, kendince Ģekillenen
bir yaĢam alanı olarak sahip olduğu sivil mimari örnekliğiyle geçmiĢin izlerini taĢımaktadır5.
Ayrıca bölgedeki tarihi yapıların varlığı nedeniyle sit alanı oluĢu ve dolayısıyla imar izni
verilmemesi de yangınlarıyla ünlü bölgenin diğer farklı nedenlerle tahrip olan, bozulan
yapılarının onarımını zorlaĢtırmıĢ, günümüzde bilinen haliyle ―çöküntü‖ bölgesi olarak
anılmasına neden olarak görülmektedir.
Göç Ģehri olan Ġstanbul‘un yirminci yüzyılının ilk çeyreğinden itibaren ―yoğun‖ göç
alan bölgelerinden biri olan Fener ve Balat‘ta; azınlıkların göçleriyle demografik çehre
değiĢmiĢ, 1950-1970 yılları arasında Karadeniz, sonraki yıllarda da Doğu ve
Güneydoğu‘dan göçlerle yeni kentlilerin yerleĢmeye baĢladığı bir yer olmaya baĢlamıĢtır 6.
Tarihi kent içi alanda yaĢanan bu değiĢim sürecinin kentsel ve bölgesel etkileri kendini
yavaĢ yavaĢ hissettirmeye baĢlamıĢtır. Tarihi ve kültürel değeri ile sit alanı ilan edilen
bölgenin aĢamalı olarak geçirmiĢ olduğu değiĢimler ve bu değiĢimler paralelinde ortaya
çıkan ―ekonomik gerileme, alt yapının bozulması ve bakımı yapılmayan eski tarihi evlerin
çürümesi‖7 semt kimliğinde makro düzeyde bir etkiye sahiptir. Bölge, kent dokusundaki
tarihi önemi ve ―küresel kent‖ iddiasındaki Ġstanbul‘un mekânsal ve sosyal birikiminin
gerçekleĢtiği stratejik alanların kritik bir parçası olma özelliği taĢımaktadır. Söz konusu
stratejik önem, eski kent merkezlerinde restorasyon ve kentsel dönüĢüm gibi mevcut
sorunları ―çözüm‖e kavuĢturma iddiasında bir dizi planlama ve projenin odak noktası haline
getirmektedir. 1999 Marmara depremi sonrası yaygınlaĢan olası deprem riski söylemi de,
dayanıklı yapı stokunun arttırılması yönünde yürütülen restorasyon ve dönüĢüm projelerinin
dayanak noktalarından birini oluĢturmaktadır. Fener-Balat semtleri de bu sürecin etkisinde
birtakım projelerle anılmaktadır. 1985 yılında UNESCO ‗nun 'Dünya Miras Listesi'ne giren
'Tarihi Yarımada/Sur Ġçi'nde yer alan Fener ve Balat; 1998 yılında kağıt üstünde, 2003‘te
fiilen baĢlayan ve 2008‘de tamamlanan ―Fener-Balat Rehabilitasyon Programı‖ ile
restorasyon sürecinden geçmiĢtir. Restorasyon, taĢıdığı tarihi birikim ve mimari kalite ile
kentin eski semtlerinde oturanlarının yaĢam koĢullarının iyileĢtirilmesi hedeflenerek
yürütülen bir proje olarak ifade edilmektedir8. Uluslararası ve yerel giriĢimler aracılığıyla
yürütülen ve oldukça iddialı bir ―çözüm‖ yöntemi olarak kabul edilen restorasyonun yanı
sıra bir diğer iddialı ve ―çözüm‖ odaklı proje de Fener-Balat-Ayvansaray Yenileme
Projesidir. Proje kapsamında bölge 5366 sayılı kanuna dayanılarak 2005-2006 yılında
yenileme alanı olarak ilan edilmiĢtir9. Semt sakinlerinin açmıĢ olduğu dava sonucu iptal
edilen projenin (Radikal, Haziran 2012) ilerleyen dönemlerde uygulayıcı kurumlar
tarafından kamuoyu ve kent planlaması gündemine yeniden getirilip getirilmeyeceği süreç
içinde Ģekillenecektir.
192
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
Fener ve Balat Örneğinde, İktidarın Deprem Söylemi Hegemonyasına
1980 ve sonrasında kent planlamasında dünya ölçeğinde somut çözüm araçlarından
biri olarak görülen kentsel dönüĢüm, Türkiye bağlamında da benzer bir çözüm aracı olarak
görülmüĢ ve uygulanmaya baĢlanmıĢtır. ―Kentsel dönüĢüm, sürdürülebilir stratejik
planlamanın yaĢama geçirilmesini sağlayan, giriĢimci ve kaynak yaratıcı bir araç olarak
kabul edilmektedir‖( Köktürk, 2007:4). Ayrıca kentlerin büyümesi ve büyüme paralelinde
oluĢan konut ihtiyacı ve kentten optimal düzeyde yararlanma düĢüncesi de eski kent
merkezlerinin yeniden yapılanmasını diğer bir ifade ile kentsel dönüĢümü/yenilemeyi
gerekli hale getirmiĢtir (ġen, 2006,61). ―Ġstanbul‘daki eski kent merkezlerinin yeniden
yapılanması ve mekânsal eskime ve köhneme, tarihsel mekânların geri kazanılması ve sosyal
açıdan güvenlik sorunun çözülmesi gibi genel sorunlar son dönemlerin tartıĢmaları
arasındadır. Bu sorunlara ―deprem‖ gibi potansiyel bir riskin varlığı ile eski fiziksel çevreye
sonradan eklenen kaçak ve plansız yapıların yarattığı sorunlar eklenmektedir. Yukarıdaki
genel çerçeve kent merkezlerinin yeniden yapılandırılmasını gerekli kılmaktadır‖ (ġen,
2006: 66).
Hegemonya kavramını, geleneksel anlamından farklı olarak kullanan Ġtalyan
Marksist düĢünür Antonio Gramscı (1891-1937) yeniden tanımlamıĢtır. Geleneksel anlamda
baskı ve denetime dayanan hegemonya, Gramscı‘ye göre baskıdan ziyade iknadır. Temelde
yönetici/seçkin sınıfın egemenliğini kurarken orta ve alt sınıfların onayını ve desteğini
almasına, tabi grupların yönetici/seçkin sınıfın değerlerini (nelerin iyi nelerin kötü olduğu
tanımlaması önemli) ve önderliğini kabul etmesine ve bunun gereğine inanmalarına dayanan
hegemonya, toplumsal düzeni korumanın ve yönetici/seçkin sınıfın egemenliğini sürdürme
araçlarına gönderme yapar10. Hegemonyanın sağlanması diğer bir ifade ile yönetici/seçkin
sınıfa bağlı yaygın rızanın sağlanması; toplumsal sistemde süreklilik, istikrar ve düzenlilik
sağlayarak olası muhalif yapılanmaların ve tartıĢma platformlarının çeĢitliliğini asimile
edebilmektedir. TartıĢma çeĢitliliğinin asimilasyonu ise farklı açılardan konunun
değerlendirilerek optimal düzeyde randıman alınmasında engelleyici bir unsur olmaktadır.
Ülke genelinde birçok il ve ilçede yürütülen projelerin ulusal ve bölgesel kamuoyu
desteğinin sağlanması, projelerin yürütülme aĢamalarının gecikmeksizin ilerlemesini
sağlayacaktır. Bu nedenle kentsel dönüĢüm/yenileme eylemine toplumsal katılımın
ivedilikle sağlanmasına yönelik etkin bir rıza mekanizması olan deprem riski/gerçeği
söylemi; yönetici sınıfın kendi hegemonyasını kurmasına ve ―çıkarlarının‖ ideal biçimde
ulusal ve kentsel çıkarlar olarak temsil edilmesini sağlamaktadır. Depreme dayanaklı
yapıların inĢa edilmesi hedefi, ―ortak çıkar‖ temsilinin motivasyon kaynağıdır. Grupları ve
bireyleri yönetici iktidara baskıdan çok rıza/ikna ile bağlayan ve rıza üretimini sağlayan
birtakım hegemonik aygıtlar vardır. Medya (özel TV, gazete, dergi vb.), aile okul vd.
hegemonik aygıtlar aracılığıyla, yönetici sınıfın toplumun diğer kesimler üzerindeki
hegemonyasını meĢrulaĢtırırken yaygınlaĢtırmaktadır. Rıza üretimi gerçekleĢtiğinde yönetici
iktidarın yönlendirmesi ve kontrolünde bir ―ortak duyu‖ inĢa edilir (Arık, 2012:332) ve
böylelikle rıza imal edilmiĢ olur. ―Ġknaya dayalı bu manipülatif hegemonya ise düĢünme ve
bakma biçimlerinin üretimi ile alternatif bakıĢlar ve söylemlerin dıĢlanmasını kapsamaktadır‖
(Marshall, 2009:300). Söz konusu aygıtlar, ―ortak çıkar‖ ve ―ortak duyu‖nun inĢa ve
üretiminin yanı sıra meĢrulaĢtırılmasında ve kolektivist bir bilinç oluĢmasında yapısal bir
gücü temsil etmektedir. Dergi, gazete, TV ve diğer kitle iletiĢim araçlarının yaygınlaĢtırıcı
ve ikna edici gücü, onlara birer rıza üretici hegemonik aygıt niteliği kazandırmaktadır.
DönüĢüm sürecinin bilgi ve haber kaynağı olan hegemonik aygıtlar, en önemli dayanak
noktası deprem riski/gerçeği olan dönüĢüm projelerinin kolektif Ģablonudurlar. Kentsel
193
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
dönüĢümün birçok gazete ve dergiye konu olarak manĢet yapılması, ana haber
bültenleri/emlak/iĢ dünyası gibi TV programlarına özel haberlerle konu olması; dönüĢüm
sürecinin dayanak noktalarından biri olan deprem gerçeğini birçok kesimin gündeminde yer
vererek toplumsal mutabakat ve katılımın hedeflendiği bir araçsallaĢtırmanın parçasıdır.
Konuyla ilgili medyada yer alan bazı haberlerin konu baĢlıkları Ģu Ģekilde; Ġstanbul
BüyükĢehir Belediyesi Kentsel DönüĢüm Ve Deprem Önleme ÇalıĢmaları11(2008), AK Parti
Kadıköy‘de ―Deprem Odaklı Kentsel DönüĢüm‖ anlattı12 (2009), Depremin Ġlacı Kentsel
DönüĢüm13 (2011), Kentsel DönüĢüm Kapsamında Yapılacak Binaları 9‘luk Deprem Bile
Yıkamayacak14 (2012) vb. söylemleri temel alan haberler/çalıĢmalar farklı zaman ve
mekânlarda dile getirilmiĢtir.
Yönetici seçkin grup gücünü elinde bulundurduğu siyasal iktidardan alır. Gücün
diğer sosyal gruplar üzerindeki hegemonik yansıması, siyasal iktidarın diğer gruplarla
bir araya geldiği toplumsal etkileĢim alanlarında görülür. Bu alanlarda gücün temsil
ettiği hegemonik dil, kentsel dönüĢümün iĢlev ve iĢleyiĢi üzerine yeniden düĢünülmesini
ve resmi söyleme ters düĢen tartıĢmaları sınırlandırır. Böylece kentsel dönüĢümün
dayanak noktası olan deprem riski ve can güvenliği söylemleri dıĢında kalanları
sterilize eder. 2009 yılında Marmara Depremi‘nin 10. yılında ―Zeytinburnu Deprem Odaklı
Kentsel DönüĢüm Projesi‖nin temel atma töreninde yapılan konuĢma, önümüzdeki dönemde
yürütülecek olan dönüĢüm politikalarının kamuoyu nezdindeki meĢru rıza dayanağı olarak
deprem riski söyleminin kazandığı önemi ve değiĢimi görmede etkin bir veri kaynağı.
“Depreme karĢı el ele vermek zorundayız… Durmuyoruz. Ġstanbul‘daki deprem
riskini ortadan kaldırmak adına adımlarımızı atmaya devam ediyoruz. Bahçelievler, Fatih,
BayrampaĢa ve Zeytinburnu gibi ilçelerde yüz binlerce yapı stokunu taramadan geçirerek
depreme karĢı dayanıklılığını tespit ettik. Bundan sonra sıra kentsel dönüĢümde.
Siyasilerden, ‗Bu projenin yapılması doğrudur, biz de destek vereceğiz‘ denmesi beklenirdi.
Bir yönetim ve siyasi parti vatandaĢlarının olası bir depremde yok olmasına nasıl göz
yumabilir? Nasıl seyirci kalabilir?‖ (ĠBB, 2009).
Depremin oluĢturabileceği olası riskin azaltılmasında kentsel dönüĢüm, ―tek
kurtuluĢ yolu‖ olarak yönetici seçkinler tarafından dillendirilmektedir. Hegemonyanın
kurulabilmesinde ve ―toplumsal uzlaĢma‖ görünümü sağlanmasında deprem riski söylemi,
yönetici seçkinler ile diğer kesimlerin ―genel yararı‖nı vurgulayan, ortak bir dilin varlığına
iĢaret etmektedir. Hegemonyanın önemli ölçüde yönetilenlerin rızasından destek alması,
rızanın nerede ve nasıl oluĢturulduğu‖15 iliĢkiselliği ile ―dilin hem bir gücün kullanım
unsuru hem de gücün iĢleyiĢ biçimi için bir metafor‖16 olarak kullanılması, Marmara
depremi sonrası can güvenliği ve deprem riski söyleminin dönüĢüm projelerinin
kamuoyundaki aktivasyonunu anlamlandırmada adeta kilit niteliğindedir. Temel atma
töreninin Marmara depreminin yıldönümünde yapılması ve olası bir depremde can
güvenliğinin sağlanmasına yönelik vurgu, dönüĢüm/yenileme projelerinin gerekliliğini
―tartıĢmasız‖ kılmaktadır. Ülke genelinde birçok dönüĢüm/yenileme projesinin varlığı
düĢünüldüğünde söz konusu tartıĢılmazlık, projelerin uzun vadede ekonomik, sosyal ve
kültürel dönüĢümlerdeki etkisine dair alternatif bakıĢları ve söylemleri dıĢlama olasılığını
yükseltmektedir. Tarihi mekânların yenilenme süreçleri de olası alternatif bakıĢlardan
etkilenerek sahip olduğu tarihi ve mimari öznellikleri korumaya yönelik çabaları
aksileĢtirmektedir. Kent planlama ve son dönem kamuoyu gündeminin en popüler konusu
olan kentsel dönüĢüm/yenileme projeleri kadar diğer bir önemli gündem maddesi de tarihi
kent mekânlarının (Bkz: Galata, Cihangir, TarlabaĢı, Sulukule, Süleymaniye) özellikle de
eski kent merkezlerinin geri dönüĢümü konusudur. Tarihi kent alanlarının yeniden mekânsal
kullanımda aktifleĢmesi adına birçok proje üretilmektedir. Söz konusu projelerden biri de
194
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
yakın zamanda koruma amaçlı imar planı olmadığı gerekçesiyle yargıdan iptal kararı alan
Fener-Balat-Ayvansaray yenileme projesidir. Avan proje aĢamasında olan yenilemenin
amacı, ―kentin çöküntü haline gelen alanlarını yeniden kente kazandırarak bu alanları
yeniden yaĢanabilir yaĢatılabilir hale getirmektir.‖ Özel sektör ve kamu ortaklığına dayanan
projenin amaçlarından biri de ―deprem bölgesi olan ilçemizde depreme karĢı tedbirler almak
ve depreme dayanıklı yapılar oluĢturmaktır‖ (Fatih Belediyesi). Yenilemenin nedenleri
arasında öne çıkan söylemler, ―çöküntü‖ ve ―deprem bölgesi‖dir. Çöküntü, yerel (FenerBalat) gereklilik unsuru olarak sunulurken, deprem de genel/ulusal bir gereklilik olarak
kamuoyuna sunulmaktadır. Belediye, Fener-Balat-Ayvansaray yenileme projesi tanıtım
kitapçığında ―eĢitlik ve hakça bölüĢüm‖ü ve ―uzlaĢma süreci‖ini esas aldıklarını ifade
etmektedir. Belediyenin ön gördüğü uzlaĢma ve eĢitlikçi bölüĢüme dair mahalle sakini ile
mimar Emre Arolat‘ın bir röportajında projenin uygulayıcılarından aktardığı ifadeler Ģu
Ģekilde:
―Mesela oradaki bir adam 100m2‘lik bir evde oturuyor, bunun yarısını alacağız. Evi
yıkıp, ona 50 m2‘lik yeni bir yer vereceğiz Ama eskiden 100 lira eden ev, bu operasyondan
sonra 200 lira etmeye baĢlayacak. Böylece değer arttırma modeliyle biz de alan kazanmıĢ
olacağız‖(Emre Arolat, mimar. 2009/ http://www.febayder.com/content/emre-arolatinprojeye-bakisi).
―Unesco‘yla beraber değiĢim olmadı. Evleri, tarihi dokusuna zarar vermeden ve mülk
sahiplerini mağdur etmeden yeniledi. Fatih belediyesi ise bu yenilemeyi basit ve yetersiz
tanımlayarak kendi projesini ön plana çıkarıyor… Burası çökük bir yer olarak lanse ediliyor.
Bu da o zamanki mevcut yönetimin hatası. ‘80 yangınından sonraki binaların bir kısmı fatih
belediyesine ait, bazılarının mülk sahiplerine izin verilmemiĢti… Tapusu bana ait evi
belediye özel bir Ģirkete, çalık grubuna ihale edildi. bana sorulmadan Ģuan oturduğum
evin %48‘i bana ait ve bundan benim haberim yok. Yan tarafımdaki 40 metrekarelik ev
tarihi tescili var. Belediye el koyuyor. Metrekaresini bahane ederek. Burası varoş gibi lanse
ediliyor ve deprem bahane ediliyor. Yenileme adına‖ (Kaderiye hanım, 36 yaĢında. Üç
kuĢak Balatlı. 2011. Mülakat)
2009 yılındaki röportaj, 2011 yılında yaĢanan süreci desteklerken metrekare
üzerinden tek taraflı yürütülen ―değer kazandırma‖ çalıĢmaları da bölge halkı ile yüklenici
firma arasındaki ―uzlaĢma‖ ve ―eĢitlikçi bölüĢüm‖ün olumsallığını diğer bir ifade ile
projenin planlanmıĢ Ģekilde ilerlemediği varsayımını desteklemektedir. KüreselleĢme
iddiasında olan Ġstanbul‘da, kentsel dönüĢüm/yenileme ve tarihi alanlar farklı anlamlar ve
vizyonlar üstlenirler. Kültürel farklılığı ve çeĢitliliği yansıtan eskimiĢ tarihi bölgelerin
yenilenmesi, bölgenin turizm/sanat aktiviteleri potansiyelliği ve üst gelir gruplarına cazip
birer yatırım ve yaĢam alanı olarak tüketim faaliyetlerinin odağına yerleĢtirmektedir17.
Deprem gerçeği üzerinden ―kurgulanan‖ hegemonyanın varlığı ise tarihi bölgelerdeki
yenileme projelerinin yöntem ve sonuçlarına dair çok aktörlü bir katılımı sorgulatmaktadır.
Diğer bir görüĢ ise bugün eski kent merkezlerinde görülen hareketlenmelerin sorunları
çözmekten öte, mekâna bağlı yeniden yapılanma ve ekonomik bir alan yaratma amacı
taĢıdığı yönünde ve kentsel dönüĢüm/yenileme gibi yapılanmaların da yeni yatırım alanları
olarak görüldüğü yönündedir18. Her iki görüĢ de Fener ve Balat semtlerinde yaĢanan
yenileme dönüĢümünün küreselleĢmenin ―değer kazandırma‖ paradigması ile eski kent
merkezlerinin yeniden hareketlenmesi, buna bağlı olarak ekonomik bir alan yaratma, tarihi
bölgeyi ―koruma‖ önceliğinin önüne geçmektedir. 1999 Marmara ve 2011 Van depremleri
gibi ağır yıkımların yaĢandığı doğal afetler sonrasında, depreme dayanıklı yapı stoku,
konutların güçlendirilmesi, kaçak yapıların yıkımı/güçlendirilmesi, konut ve can güvenliği
konuları, popüler tartıĢma sahaları olmuĢlardır. Kentsel dönüĢüm/yenileme konulu birçok
195
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
mecrada (sempozyum, gazete/dergi/TV dosya haberleri vs.), dönüĢümle birlikte Türkiye‘nin
deprem gerçeği, can güvenliği ve depreme dayanıklı yapı vurgularının bir arada yapılması,
kentsel dönüĢümün risk azaltma politikalarındaki ölçeği ile doğru orantılı olarak
ilerlemektedir. Radikal (Haziran, 2012) gazetesinde yer alan ve halkı bilgilendirme amaçlı
hazırlanan kamu spotu ile ilgili haberde, yaĢanan kentsel dönüĢüm seferberliğinde depreme
dayanıklı yeni bir ev ve can güvenliği söylemleri vitrindeki yerini alarak, rızanın
biçimlendirilmesini ve örgütlenmesini sağlamaktadır. ―Çevre ve ġehircilik Bakanı Erdoğan
Bayraktar, ―Hayat hakkı, yaĢama hakkı, can güvenliği, mal güvenliğinden daha önemlidir.
Biz can güvenliğini yasanın önüne koyduk, vitrine koyduk, ana temasını can güvenliği olarak
oluĢturduk‖ (vurgu bana ait). Görülen o dur ki kentsel dönüĢüm sürecinde, deprem
riski/gerçeği bir sebep/gereklilik olarak gösterilmektedir. ―Güce baĢvurmayı ve emretmeyi
değil iknayı, ortaklıklar ve yaygın bir iĢbirliği yaratarak diğer tüm unsurları bu sisteme dahil
etmeyi ifade eden‖19 hegemonya, can güvenliği ve deprem riski ile kentsel dönüĢüm
politikalarına geniĢ tabanlı bir rıza görüntüsü vermekte.
Burada görülen, farklı kültürel pratikler ve nesnelerin ―minyatür‖ birer kopyası olan
Fener-Balat gibi tarihsel veya diğer kentsel alanların dönüĢüm projelerinin yaratabileceği
açılımları ve koĢullandırıldıkları fiziki ve sosyal sınırlamaların, rızaya dayalı hegemonyanın
gölgesinde kalmasıdır. Mekânların koĢullandırıldıkları fiziki ve sosyal sınırlarla
değerlendiril(e)memeleri, söz konusu giriĢimlere eleĢtirel bir disiplin ile bakmayı
güçleĢtirmektedir.
Sonuç yerine…
Mevcut sağlıksız ve depreme dayanıksız yapıların dayanıklı hale getirilebilmesi için
sil baĢtan bir yapı/lanma uzun vadeli ve çok daha masraflı olacağı yönündeki yaygın görüĢe
alternatif olarak kentsel dönüĢüm/yenileme projeleri, çözümün odak noktası olarak
değerlendirilmektedir. Afet odaklı dönüĢüm/yenileme projelerinin realitesi ve bu realite
ıĢığında yürütülen projelerin neleri kapsayacağı ve nasıl yürütüleceği, bölgeye özgü koĢullar
ve stratejilerle kamuoyuna açık olarak, konunun tarafları ile ekonomik, yasal/yönetsel,
sosyal, ekolojik ve mimari yönleriyle niteliksel bir tartıĢma bağlamında yürütülmesini
gerektirmektedir. DönüĢüm/yenileme projelerinin her biri kendi içinde kapsamları, ölçekleri
ve amaçları açısından farklılık ve çeĢitlilik barındırmaktadır. Bölgesel ve yerel ihtiyaçlarla
Ģekillenen bu farklılıklar projelerin biricikliğine iĢaret etmektedir. Kentin tarihinde mekânsal
değere sahip eskimiĢ ve köhne bölgelerin yenilenmesi ise biriciklikten öte bir
projelendirmeyi düĢündürmektedir. Tarihi bölgelerde uygulanacak yenileme yöntemlerinde
önemli olan noktalardan biri ―koruma‖dır. Yürütülen projenin alanı ve özellikleri dikkate
alınarak, fiziksel ve sosyal yıpranmanın önüne geçirilerek, mevcut dokunun doğru Ģekilde
korunması hedeflenerek ve tarihi alanların etkin kullanımını esas alan politikalar
çerçevesinde değerlendirilmelidir20. Deprem riski/gerçeği hegemonyasının ulusal ve kentsel
iliĢkiler ağında baĢat dayanak noktası olarak vurgulanması, söz konusu söylemin hegemonik
aygıtlar aracılığıyla standartlaĢtırılmasını ve bu standartlaĢtırma ile konformizm odaklı bir
tartıĢma zemini oluĢumuna dayanak olmaktadır.
Farklı disiplinlerden çok aktörlü bir dizi analize ev sahipliği yapabilecek geniĢlikte
olan kentsel dönüĢüm konusuna dair söz konusu çalıĢmanın amacı, bir nevi veri
görselleştirmesidir. DönüĢüm sürecindeki birtakım meĢru söylemlerin baskınlığına ve söz
konusu söylemlerin hegemonik Ģiddetinin varlığına dikkat çeken bir görselleĢtirme. Tarihi
ve diğer alanların dönüĢümünde yürütülen mekânsal/kentsel politikaların deprem riskine
dayandırılan rıza hegemonyasında, alternatif bakıĢları ve söylemleri dıĢlama olasılığı esas
olarak
dikkat
çekilmek
istenilen
unsurlar
arasındadır.
196
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
Notlar:
1
Akar, Z. Müge (2006). Kentsel Dönüșüm Üzerine Batı’daki Kavramlar, Tanımlar, Süreçler
ve Türkiye.s. 29-38
2
ÖztaĢ, Nihan (2005). Türkiye’de Kentsel Dönüşüm ve Haliç Örneklemesi. s. 17-19
3
BağbaĢı, Gamze (2010). “Güç” ve “Egemenlik” Kavramları Bağlamında Antonio Gramsci
ve Edward Said’in Görüşlerinin Değerlendirilmesi. s. 32
4
Detaylı bilgi için bkz: Aslan, Y (2005). Bir Kentsel Analiz: Fener-Balat Rehabilitasyon
Projesi s: 95 5 A.g.e s: 100-101
6
Narlı, Nilüfer (2006). Tecride Uğrayan Bir Bölgede YaĢayan Ailelerin SoylulaĢtırma
7
Projesine YaklaĢımı: Balat-Fener Vaka ÇalıĢması
Narlı, A.g.e
8
9
Detaylı bilgi için bkz: Aslan, a.g.e s: 109-132
Fatih Belediyesi. Haliç’in Üç Kapısı Fener-Balat-Ayvansaray Fatih Belediyesi Yenileme
Projesi bilgilendirme kitapçığı.
10
BağbaĢı, Gamze (2010). “Güç” ve “Egemenlik” Kavramları Bağlamında Antonio Gramsci
ve Edward Said’in Görüşlerinin Değerlendirilmesi s: 31/45-47
11
http://www.ibb.gov.tr/sites/akom/Documents/haberler_haberdetay_0106.html
12
http://www.kadikoygazetesi.com/1669-ak-parti-kadikoy%E2%80%99de%E2%80%9Cdeprem-odakli-kentsel-donusum%E2%80%9D-anlatti/
13
http://www.aksiyon.com.tr/aksiyon/haber-30876-depremin-ilaci-kentsel-donusum.html
14
http://www.konuthaberleri.com/kentsel-donusum-kapsaminda-yapilacak-binalari-9lukdeprem-bile-yikamayacak-14995.htm
15
Ives, Peter (2011). Gramscı’de Dil ve Hegemonya s. 194
17
Ġstanbul‘da kürselleĢme ve tarihi alanlarda kentsel dönüĢümle ilgili bkz: Yardımcı, Sibel
(2005). Kürselleşen İstanbul’da Bienal. S. 40-47 18 ġen, a.g.e
19
BağbaĢı, a.g.e s: 51
20
ġiĢmanyazıcı, Begüm ve Yıldız, T. Hülya (2010) Tarihî Kentsel Alanlarda “Toplumsal ve
Mekânsal Yeniden Yapılanma”: Fener ve Balat Örneği.
16
A.g.e s. 160
Kaynakça
Akar, Z. Müge (2006). Kentsel Dönüșüm Üzerine Batı’daki Kavramlar, Tanımlar, Süreçler ve
Türkiye. Planlama Dergisi TMMOB ġehir Plancıları Odası Yayını. Sayı 36. s. 29-38
Aslan, Yasemin (2005). Bir Kentsel Analiz: Fener-Balat Rehabilitasyon Projesi.
ĠÜ.YayımlanmıĢ YLT.
197
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
Arık, Bilal (2012). Popüler Kültüre Temel Yaklaşımlar. ĠÜ. ĠletiĢim Fakültesi Hakemli
Dergisi. Sayı 19 s. 332
BağbaĢı, Gamze (2010). “Güç” ve “Egemenlik” Kavramları Bağlamında Antonio Gramsci ve
Edward Said’in Görüşlerinin Değerlendirilmesi. Gazi Ü. YayımlanmıĢ YLT
Fatih Belediyesi. Haliç’in Üç Kapısı Fener-Balat-Ayvansaray Fatih Belediyesi Yenileme
Projesi bilgilendirme kitapçığı.
Ives, Peter (2011). Gramscı’de Dil ve Hegemonya. Ġstanbul: Kal Kedon yay.
Köktürk, Erol ve Köktürk, Erdal (2007). Deprem ve Kentsel Dönüşüm İlişkileri. hkm JeodeziJeoinformasyon, Arazi Yönetimi Dergisi, TMMOB Harita ve Kadastro Mühendisleri Odası
Yayın Organı, Temmuz/Sayı: 97
Marshall, Gordon (2009). Sosyoloji Sözlüğü. Bilim ve Sanat Yay. s. 300
Narlı, Nilüfer (2006). Tecride Uğrayan Bir Bölgede YaĢayan Ailelerin SoylulaĢtırma
Projesine YaklaĢımı: Balat-Fener Vaka ÇalıĢması. Ed. T. Ġslam ve D. Behar, Ġstanbul Bilgi
Ü. Yayınları, Ġstanbul: s.113-127.
ÖztaĢ, Nihan (2005). Türkiye’de Kentsel Dönüşüm ve Haliç Örneklemesi. YayınlanmıĢ YLT
s. 17-19
ġen, Besime (2006). Ekonomik Gelişmenin Kültürel Stratejileri: İstanbul Kent Merkezi ve
Tarihsel Kent Alanlarının Yapılandırılması. Planlama Dergisi TMMOB ġehir Plancıları
Odası Yayını. Sayı 36. s.65-77
Yardımcı, Sibel (2005). Kürselleşen İstanbul’da Bienal. Ġstanbul: ĠletiĢim yay.
http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalDetayV3&ArticleID=1091790&Cate
goryID=77
http://www.aksiyon.com.tr/aksiyon/haber-30876-depremin-ilaci-kentsel-donusum.html 30
Temmuz 2012
http://www.ibb.gov.tr/sites/akom/Documents/haberler_haberdetay_0106.html
2012
1 Ağustos
http://www.ibb.gov.tr/tr-TR/Pages/Haber.aspx?NewsID=17586 1 Ağustos 2012
http://www.kadikoygazetesi.com/1669-ak-parti-kadikoy%E2%80%99de%E2%80%9Cdeprem-odakli-kentsel-donusum%E2%80%9D-anlatti/ 7 Ağustos 2012
http://www.konuthaberleri.com/kentsel-donusum-kapsaminda-yapilacak-binalari-9lukdeprem-bile-yikamayacak-14995.htm 8 Ağustos 2012
http://www.febayder.com/content/emre-arolatin-projeye-bakisi 8 Ağustos 2012
198
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
ġehirlerdeki Zemin Hareketlerinin Jeodezik Yöntemlerle Ġzlenmesi
Hakan ġ. KUTOĞLU1, KurtuluĢ S. GÖRMÜġ1, Hüseyin KEMALDERE1, Eray
KÖKSAL1, Tomonori DEGUCHĠ2
1
Bülent Ecevit Üniversitesi, Mühendislik Fakültesi, Jeodezi ve Fotogrametri Mühendisliği
Bölümü, Afet Ġzleme ve AraĢtırma Laboratuvarı, Zonguldak
2
Nitetsu Mining Company, Japonya
Özet
Jeodezinin Küresel Konumlama Sistemi ve InSAR teknolojileri sayesinde, zemin
hareketlerinin yüksek hassasiyetle izlenebilmektedir. Dünyada doğal afetlerin tahmini ve
erken uyarı çalıĢmalarında bu teknolojiler yoğun bir Ģekilde kullanılırken, ülkemizde
disiplinler arası iĢbirliği eksikliği nedeniyle henüz yeterli bir Ģekilde yararlanılamamaktadırlar.
Bu çalıĢmada, Bülent Ecevit Üniversitesi tarafından bu teknolojiler kullanılarak Zonguldak,
Bursa ve Kuzey Anadolu Fay Zonunun ĠsmetpaĢa segmentinde ulaĢılan sonuçlar
anlatılmaktadır.
Anahtar Kelimeler: Jeodezi, GPS, InSAR, Zemin Hareketleri.
Monitoring Ground Motions using Geodetic Tehniques
Ground motions can be monitored with high sensitivity using Global Positioning System and
InSAR technologies of Geodesy. These technologies are widely used in the world for the
works of predicting natural hazards and early warning, but they have been not utilized enough
due to the lack of interdisciplinary cooperation. In this study, the results obtained in the study
areas Zonguldak, Bursa and the Ismetpasa segment of the NAF are discussed, using these
technologies by Bulent Ecevit University.
Keywords: Geodesy, GPS, InSAR, Ground Motion.
1. GiriĢ
Afet ĠĢleri Genel Müdürlüğü‘nün hazırlamıĢ olduğu Afet Bilgileri Envanteri‘ne göre, 19502008 yılları arasında ülkemizdeki yerleĢim birimlerinden en az %44‘ü en az bir kez afet
olayına maruz kalmıĢtır. 2008 yılından bu yana geçen sürede meydana gelen afetlerde
düĢünüldüğünde, bu oranın %50‘lilere ulaĢmıĢ olması pek muhtemeldir. Sonuç olarak, bu
rakamlar, afetler bakımından zengin bir ülkede yaĢadığımızın açık bir göstergesidir.
Bu afetler içerisinde, insanlarımızın can ve mal güvenliğini en çok tehdit eden olayların
baĢında %55‘lik bir istatistikle depremler gelmektedir. Onu %21‘lik oranla heyelanlar
izlemektedir.
Bu olaylar meydana gelmeden önce, yer yüzeyindeki öncü hareketlerin izlenebilmesi, mevcut
yerleĢimlerde gerekli güvenlik önlemlerinin alınmasına ve yeni yerleĢim yerlerinin daha stabil
ve güvenlikli alanlarda kurulmasına olanak sağlayacaktır.
Bu noktada, Küresel Konumlama Sistemi (GPS) ve Interferometrik Yapay Açıklıklı Radar
(InSAR) teknolojileri zemin hareketlerinin saptanmasında jeodezi disiplininin iki önemli aracı
olarak karĢımıza çıkmaktadır. GPS ile noktasal, InSAR tekniği ile alansal bazda milimetre
mertebesinde zemin hareketleri izlenebilmektedir. Bu sayede, daha önce ortaya çıkarılmamıĢ
199
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
fay hatlarının varlığı saptanabilmekte, mevcut fayların zamansal stres birikimi izlenebilmekte
veya heyelan belirtileri ortaya çıkarılabilmektedir.
Bu çalıĢmada, InSAR tekniği ile Zonguldak, Bursa, Bandırma ve Hatay çevresinde saptanan
zemin hareketleri ve GPS ile Kuzey Anadolu Fayı‘nın Ġsmet PaĢa segmentinin izlenmesine ait
sonuçlar ve bu hareketlere nedenleri tartıĢılmaktadır.
2. Küresel Konumlama Sistemi ile zemin hareketlerinin izlenmesi
Günümüzde, Glonass, Beidou, Galileo gibi birden çok Küresel Konumlama Sistemi söz
konusu olmasına rağmen, Ģu an için en verimli olarak kullanımda olan Global Posistioning
System (GPS)‘dir. GPS ile hassas konumlamada, planlanan bir jeodezik ağ üzerinde toplanan
taĢıyıcı dalga faz farkı gözlemlerinden yararlanılır (ġekil 1). Gözlem süresi ve değerlendirme
stratejisine bağlı olarak GPS ile Tablo 1‘deki doğruluk standartlarına ulaĢmak ve periyodik
gözlemlerle santimetre altı yer değiĢtirmeleri izlemek mümkündür.
ġekil 1. GPS ile jeodezik ağ gözlemi
Tablo1. GPS gözlemlerindeki Doğruluk Standartları (Wesley 1989).
Asgari Doğruluk Standartı (%95)
Ölçüm Kategorisi
Derece
e (cm)
p
(ppm)
a (1:a)
Global ve Bölgesel Yerkabuğu hareketlerinin
ölçülmesi
AA
0.3
0.01
1:100.000.000
Ulusal Temel Kontrol Ağları, bölgesel ve
yerel deformasyon ölçmeleri
A
0.5
0.1
1:10.000.000
200
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
Ġkinci derece kontrol ağları, yerel
deformasyon ölçmeleri, yüksek doğruluklu
mühendislik ölçmeleri
B
0.8
1
1:1.000.000
Klasik yöntemlere dayanan kontrol ağı
ölçmeleri, kadastro ve mühendislik amaçlı
ölçmeler
1.0, 2.0,
3.0, 4.0,
5.0
10100
1:10.000
C
1:100.000
3. InSAR tekniği ile zemin hareketlerinin izlenmesi
GeniĢ alanlardaki yüzey deformasyonlarının izlenmesinde, Diferansiyel Interferometrik
Sentetik Açıklıklı Radar (InSAR) tekniği oldukça kullanıĢlı bir araçtır. Bu teknikte, radar
uydu sensörünün iki farklı geçiĢinde alınan radar verisi eĢleĢtirilir. Bu eĢleĢtirme sonucu,
sensör ve yeryüzü arasında mesafe değiĢimi faz farkı olarak
   orbit
  topo   atm   def
  noise
(1)
eĢitliği ile tanımlanır. EĢitlikte geçen, yörünge, topoğrafik, atmosferik ve gürültü faz farkı
bileĢenleri ġekil 2‘de özetlenen değerlendirme iĢlemi sırasında elemine edilir. Bu iĢlem
sonucunda, yüzey deformasyonundan kaynaklanan faz farkı edilir ve deformasyon haritası
üretilir (Hanssen 2001; Massonet ve Feigl 1995).
Ana
SLC
ÇakıĢtırma+
İkincil
Ġnterferogram
Yeniden
örnekleme
üretimi
SLC
İlk
interferogram
Topografya +
deformasyon
fazı
Düz yeryüzü
fazı çıkarımı
DEM
Yapay
interferogram
üretimi
Topografya
fazı
Diferansiyel
Deformasyon
görüntüsü
interferogram
ġekil 2. Diferensiyal InSAR değerlendirme prosedürü (Kemaldere 2011)
Deformasyon izleme amaçlı InSAR uygulamaları için X-, C-, ya da L-Bant gibi farklı uydu
verisi alternatifleri söz konusudur. L-bant 23.6 cm ile X- ve C-bant‘a göre daha uzun dalga
boyuna sahiptir. Bu nedenle küçük deformasyonların izlenmesinde hassasiyeti daha düĢüktür.
Ancak bitki örtüsü, atmosfer ve diğer bozucu etkenlerin değiĢiminden daha az etkilenmesi
önemli bir avantaj sağlamaktadır.
201
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
4. Uygulama Örnekleri
Burada eski adıyla Zonguldak Karaelmas Üniversitesi yeni adıyla Bülent Ecevit Üniversitesi
Afet Uygulama ve AraĢtırma Merkezi tarafından, yukarıda sözü edilen tekniklerle
gerçekleĢtirilmiĢ bazı uygulamalardan örnekler verilecektir.
4.1. Zonguldak madencilikten kaynaklanan zemin hareketlerinin izlenmesi
Zonguldak Ġl Merkezi 150 yıl önce yer altı kömür madenciliğinin baĢlamasıyla ortaya
çıkmıĢtır. Büyük kömür rezervlerinin tam üzerine kurulu Ģehirde, bir yandan yer altı kömür
iĢletmeciliği devam ederken, bir yandan da artan kat adediyle hızlı bir yapılaĢma devam
etmektedir. Bunun sonucunda bazı önemli yerleĢim alanlarında, yer altı maden
iĢletmeciliğinin tetiklediği tasman adı verilen zemin hareketleri gözlenmekte, bunun da
yerüstü yapılarına olumsuz etkileri ortaya çıkmaktadır. Buna karĢın kamu güvenliğini
gözetmesi gereken kurumlar arasında bilinçli veya bilinçsizlik bir koordinasyonsuzluk
nedeniyle, kömür üretimi yapılan yerlerin üzerine yapı ruhsatı verilmekte ya da yapılaĢması
tamamlanmıĢ merkezlerin altında üretim çalıĢmaları baĢlatılmaktadır.
ġekil 3‘de L-band Palsar InSAR verilerinin değerlendirmesiyle 2007-2010 arasında
Zonguldak için elde edilen yüzey deformasyon haritası görülmektedir. Haritadaki renk
değiĢimleri deformasyon büyüklüğünü ifade etmektedir. Buna göre, baĢta Bahçelievler
mahallesi, sonra Kozlu beldesi ve Gelik, Bağlık, Dilaver, TepebaĢı ve Ġnağzı Mahallelerini
içine alan bölgede düĢey yönlü hareketler saptanmıĢtır (Kemaldere, 2011). Bu alanların
tamamının altında yer altı maden iĢletmeciliği yapıldığı bilinmektedir. Özellikle Bahçelievler
ve Kozlu‘daki hareketler yapılaĢma yoğunluğu nedeniyle önemli bir risk taĢımaktadır.
ġekil 3. Palsar verisiyle 2007-2010 yılları arasında Zonguldak‘ta belirlenen yüzey
deformasyonları
2010 yılında belirlenen bu hareketler ilgili makamlara bildirilmiĢtir. 2012 yılında yoğun geçen
bir kıĢın ardından, belirlenen bu alanlardan Gelik‘te aniden bir meydana gelmiĢ,
Bahçelievlerde 5 adet bina oluĢan hasarlar nedeniyle boĢaltılmıĢ, Kozlu‘da oluĢan heyelan
nedeniyle 10 bloklu bir site boĢaltılmıĢ ve yine Kozlu‘nun bir baĢka bölgesinde gözle görülür
kaymalar oluĢmuĢtur. Bu olaylar, gerçekleĢtirilen çalıĢmaları doğruladığından Zonguldak
Valiliği, Bülent Ecevit Üniversitesi ve Anadolu Üniversitesi arasında daha ileri araĢtırmalar
yapmak üzere bir protokol imzalanmıĢtır.
202
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
ġekil 4. 2010 yılında hareket saptanan lokasyonlarda 2012 yılında meydana gelen olaylar
(Kutoglu, 2012)
4.2. Bursa havzasındaki faylanmaların izlenmesi
Klasik yöntemlerle alüvyal zeminlerin altındaki faylanmaların tespiti oldukça güçtür. O
nedenle, Bursa çevresindeki fayların varlığı ayrıntılı olarak tespit edilmiĢken, havza içindeki
izleri burada bahsedilen çalıĢmaya kadar çıkarılamamıĢtır. Bursa ve çevresinin 2007-2010
yılları arasındaki L-Band Palsar verilerine dayalı olarak yürütülen çalıĢmada, Bursa ovasında
sıradıĢı bir tasman (çöküntü) olayının geliĢtiği tespit edilmiĢtir. Bu deformasyon alanı 23 km
x 5 km bir alanda tüm ova boyunca yayılmaktadır. Hareket karakteristiği, Sylvester (1988)‘da
tanımlanan paralel doğrultu atımlı fayların neden olduğu pull-apart (çek ayır) havzalarda
meydana gelen hareket karakteristiği ile birebir örtüĢmektedir. Bu bağlamda, belirlenen bu
deformasyon alanının Bursa‘da daha önce saptanmamıĢ paralel fayların yarattığı çek-ayır
havza yapısından kaynaklandığı sonucuna varılmıĢtır (Kutoğlu vd. 2011; Kutoğlu 2011a;
Kutoğlu 2011b; Kutoğlu 2011c; Kutoğlu; 2011d).
2012 yılında Maden Tetkik Arama Kurumu‘nun resmi fay haritası da burada ortaya konulan
sonucu doğrulamaktadır (ġekil 6).
203
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
Deformasyon
alanı
ġekil 5. Bursa çevresindeki faylar ve Palsar verisi ile 2007-2010 arasında havzada belirlenen
belirlenen deformasyon alanı. ġekildeki beyaz çizgiler o dönemde resmi fay haritalarında yer
alan fayları göstermektedir.
ġekil 6. MTA 2012 haritalarında yer alan Bursa çevresindeki yeni faylar. Mavi fay hatları
haritada yer almayıp, bu çalıĢmada belirlenen deformasyon alanına göre olması gerektiği
düĢünülen fay hatlarıdır.
4.3. KAF’ın ĠsmetpaĢa segmentindeki krip hareketi ve Marmara depremleriyle iliĢkisi
ĠsmetpaĢa segmenti, dünyada krip hareketinin gözlendiği ender yerlerden biridir. Buradaki
krip hızı 1960‘lardan bu yana jeodezik yöntemler izlenmektedir. AĢağıda 2008-2010 yılları
arasında elde edilen GPS hız vektörleri görülmektedir.
204
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
ġekil 7. ĠsmetpaĢa segmenti üzerindeki jeodezik ağda 2008-2010 yılları arasında elde edilen
GPS hız vektörleri
3
2.5
17 August 1999
Mw=7.6 Kocaeli Earthquake
Creep rate (cm/year)
Ambraseys 1970
wall offset
2
Kutoglu et. al. 2010
GPS network
1.5
Eren 1984
Doppler trilateration
1
0.5
1960
Kutoglu et. al. 2008
GPS network
Deniz 1993
EDM trilateration
Aytun 1982
triangulation
1965
1970
This study
GPS and InSAR
1975
1980
Cakir et. al. 2005
InSAR
1985
1990
1995
Year
Kutoglu and Akcin 2006
GPS network
2000
2005
2010
ġekil 8. ĠsmetpaĢa segmentinde zamansal krip hızı değiĢimi
ġekil 8‘de ĠsmetpaĢa‘da 1960‘lardan bu yana zamansal krip hızı değerleri görülmektedir.
Burada krip hızının 1999 büyük Ġzmit depremine kadar azaldığı ve sonra tekrar hızlandığı
görülmektedir. Bu hareketin beklenen Marmara depreminden önce tekrar yavaĢlayacağı
öngörülmektedir (Kutoglu vd. 2011). Nitekim, bu son gözlemde hareketin bir miktar azaldığı
görülmektedir.
5. Sonuçlar
Burada görüldüğü üzere, jeodezinin yeni araçları jeolojik ve jeofizik olayların anlaĢılması,
tahmin edilmesi ve erken uyarı anlamında önemli katkılar sağlamaktadır. Bugün dünyada,
doğal afetlerin önüne geçilmesi veya erken uyarı yapılması için jeoloji, jeofizik ve jeodezi
disiplinlerinden bilim adamları iĢbirliği içerisinde çalıĢmakta ve jeodezik gözlemlere büyük
önem verilmektedir. Örneğin son olarak, Amerika BirleĢik Devletlerinde Cascadia Subduction
Zonu‘ndaki hareketleri izlemek üzere, milyonlarca dolarlık bir projeyle dünyanın ilk deniz
dibi jeodezik ağı kurulmaktadır. Oysa ülkemizde, her alanda olduğu gibi meslek grupları
arasında iĢbirliği yerine iĢ alanlarını geniĢletebilmek adına çıkar çatıĢmaları yapılmaktadır.
205
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
Ġnsanlarımızın hayatlarının söz konusu olduğu böyle bir konuda, çıkar çatıĢmaları bir kenara
bırakılarak modern bilimin sunduğu imkanlardan sonuna kadar yaralanmak gerekmektedir.
6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların DönüĢtürülmesi Hakkında Kanun kapsamında,
Çevre ve ġehircilik Bakanlığı belediyelerden riskli alanlarını belirlemelerini istemektedir. Bu
noktada özellikle InSAR riskli alanların belirlenmesi için çok yararlı bir teknolojidir. Bu
teknolojiyle çok düĢük maliyetlerle yüzlerce km2 lik alanlarda zemin hareketlerini belirlemek
mümkündür. Yerel yönetimlerde bu teknolojiyi kullanabilecek teknik elemanlar yetiĢtirildiği
takdirde, özellikle heyelan benzeri olayların zararlarının minimize edilmesi mümkün olacaktır.
Kaynaklar
Hanssen R F 2001. Radar Interferometry Data Interpretation and Error Analysis. Kluwer
Academic Publisher, Dordrecht, The Netherlands, 327 p.
Kemaldere, H 2011. ġehiraltı Madenciliği ve Tasman Etkilerinin Diferansiyel InSAR Tekniği
ile Belirlenmesi: Zonguldak Metropolitan Alanı Örneği, Doktora Tezi, Zonguldak
Karaelmas Üniversitesi.
Kutoglu, HS, Akcin H., Gundogdu, H., Gormus, K.S., Koksal, E 2010. Relaxation on the
Ismetpasa Segment of the North Anatolian Fault after the Golcuk Mw=7.4 and Duzce
Mw=7.2 shocks, Nat. Hazards Earth Syst. Sci., 10, 2653-2657.
Kutoğlu, Hġ, Deguchi, T, Gündoğdu, O 2011. Radar Ġnterferometri Tekniğiyle Bursa
Havzasındaki Yüzey deformasyonlarının Ġzlenmesi, Bursa 3. Kent Sempozyumu, 29-30
Nisan, Bursa
Kutoğlu, Hġ 2011a. Van Depremi IĢığında Bursa ve Çevresinin Değerlendirilmesi Paneli,
Uludağ Üniversitesi, 13 Aralık, Bursa.
Kutoğlu, Hġ 2011b. Jeodezik Yöntemlerle Bursa Havzasındaki Tektonik OluĢumların
Ġzlenmesi, Bursa Kent Konseyi Bursa KonuĢuyor: Bursanın Depremselliği Toplantısı,
Uludağ Üniversitesi, 23 Aralık, Bursa.
Kutoğlu, Hġ 2011c. Bursada Deprem Gerçeği Paneli, Osmangazi Belediyesi, 16 Ağustos,
Osmangazi, Bursa.
Kutoğlu, Hġ 2011d. Bursada Deprem Riski ve Deprem Tahmin ÇalıĢmaları Konferansı,
Mudanya Belediyesi, 14 Kasım, Mudanya, Bursa.
Kutoglu, Hġ 2012. Zonguldak Kent Konseyi Zonguldak TartıĢıyor: Zonguldak‘ta Zemin
Hareketleri Paneli, Zonguldak.
Massonnet D and Feigl K L 1995. Discrimination of geophysical phenomena in satellite
radar interferograms. Geophysical Research Letters 22(12): 1537~1540.
Sylvester AG (1988) Strike-slip faults. Geol. Soc. Amer. Bull. 100, 1666-1703
Wesley V H 1989. Geometric Geodetic accuracy standarts and specifications for using GPS
relative Positioning Techniques. Federal Geodetic Control Committee, 54 p.
206
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
Numerical study of the diaphragm behavior of the concrete slab systems
subjected to lateral load
Soheil MONAJEMI NEJAD 1, Mohammad Foaad HAKEMI ZADE2
1
PhD civil Engineering, Islamic Azad University, Central Tehran Branch, Iran,
2
MSc civil Engineering, Islamic azad university, Central Tehran branch, Iran,
[email protected]
Abstract
One of the most important assumptions which is being used in analysis and design of
buildings against lateral forces is the rigid-floor assumption. Lateral rigidity of diaphragms
depends on several factors such as: type of the structure, dimensions of structure, rigidity and
location of lateral load bearing elements, stiffness of frames, type and thickness of floors,
number of stories and etc. so, we should give more and more importance to this assumption.
In this study, in order to investigate how concrete slabs behave, a lot of models in two cases
of rigid-floor (master node method) and flexible-floor (finite element method) in linear
limitations are analyzed and compared.
Keywords: Rigidity, flexibility, diaphragm, concrete slab
1. Introduction
Structures with flexible floor systems behave differently under dynamic lateral loading than
structures with rigid diaphragms. The rigid floor assumption distributes forces between lateral
resistant elements according to the proportion of elements rigidity. In addition, this
assumption decreases the degrees of freedom and makes the analysis simpler. Several codes,
for instance Iranian code of practice for seismic resistance of buildings (Standard 2800)
present some criterions for the diaphragm. According to the mentioned standard, diaphragm is
to be considered flexible when the diaphragm deflection exceeds twice the story drift.
However, flexible diaphragm systems are still analyzed with criteria and recommendation
developed for structure with rigid diaphragms. Variables such as structural system can affect
diaphragm behavior and causes rigid diaphragm treatment was not accurate. In this study
analysis was performed in a linear mode and for each structures, modeling was performed
considering both real rigidity and rigid diaphragm assumption.
2. Model description
A basic plan according to the below figure is provide in order to set up the modeling
procedure, having 3m height, 5m width, 6 and 10 m spans. The diaphragm is assumed to be
concrete waffle slab.
207
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
Figure.1. Model description
Loading is performed based on Iranian earthquake code and the analysis type is static. The
selected structural systems are concrete structure with shear wall, concrete moment frame,
steel braced frame and steel moment frame. The braces and shear walls are in 1, 2, 3
directions and earthquake load is applied in x direction. The numerical modeling is made in
SAP2000 for both rigid and flexible cases of diaphragms.
3. Comparison criterions
Here, some criterions are defined in order to make it possible to compare the results between
rigid and flexible modeling results. The parameter is chosen as displacement symbol. In fact
 3, 2 , 1



2
'

 

'
2
2  1
are the displacement for the three direction in the below figure.
 
2
 
/ 
3
2
,
/ 3
1
There are also parameters such as

1

 1  2
 ( 1  

2

 2  3
 (
2
2
 
 / 2 ) /((  1
3
 / 2 ) /((  2
,
 1 2


2
23

3
and finally ∆ that must be defined here:
  2 ) / 2 ),
  3 ) / 2 ),
  Max {  1 ,  2 }
4. Illustrative graphs
To completely understand the results for the structures modeling, in this part different graphs
according to variation of some variables are plotted.
208
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
Table.1. Graphs for SH models
Variation of slab thickness
1.4
3
1.2
2.5
1
2
0.8
1.5
0.6
1
0.4
0.5
0.2
0
0
5
10
15
25
35
5
10
15
25
35
5
10
20
30
40
Variation of shear wall thickness
1.4
1.4
1.2
1.2
1
1
0.8
0.8
0.6
0.6
0.4
0.4
0.2
0.2
0
0
5
10
20
30
40
Variation of beam dimensions
1.2
1
0.9
1
0.8
0.7
0.8
0.6
0.6
0.5
0.4
0.4
0.3
0.2
0.2
0.1
0
0
25*35
35*55
25*35
50*75
209
35*55
50*75
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
Table.2. Graphs for MC models
Variation of slab thickness
0.06
0.04
0.035
0.05
0.03
0.04
0.025
0.03
0.02
0.015
0.02
0.01
0.01
0.005
0
0
5
10
15
25
5
35
10
15
25
35
Variation of beam dimensions
0.031
0.015
0.03
0.0145
0.029
0.014
0.028
0.027
0.0135
0.026
0.013
0.025
0.0125
0.024
0.012
0.023
25*40
40*60
25*40
55*85
40*60
55*85
Variation of column dimensions
0.12
0.07
0.1
0.06
0.05
0.08
0.04
0.06
0.03
0.04
0.02
0.02
0.01
0
0
30*30
50*50
30*30
70*70
210
50*50
70*70
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
Table.3. Graphs for BR models
Variation of slab thickness
0.6
0.4
0.35
0.5
0.3
0.4
0.25
0.3
0.2
0.15
0.2
0.1
0.1
0.05
0
0
5
10
15
25
35
5
10
15
25
35
2L60x6
2L80x8
2L120x12
2L150x15
2L180x18
Variation of brace dimensions
0.3
0.35
0.25
0.3
0.25
0.2
0.2
0.15
0.15
0.1
0.1
0.05
0.05
0
0
2L60x6
2L80x8
2L120x12
2L150x15
2L180x18
Variation of beam dimensions
0.2
0.122
0.18
0.12
0.16
0.118
0.14
0.116
0.12
0.114
0.1
0.112
0.08
0.11
0.06
0.108
0.04
0.106
0.02
0.104
0
IPE 20
IPE 30
IPE 20
IPE 40
211
IPE 30
IPE 40
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
Table.4. Graphs for MS models
Variation of slab thickness
0.035
0.016
0.03
0.014
0.012
0.025
0.01
0.02
0.008
0.015
0.006
0.01
0.004
0.005
0.002
0
0
5
10
15
25
5
35
10
15
25
35
Variation of beam dimensions
0.0192
0.006
0.019
0.005
0.0188
0.0186
0.004
0.0184
0.003
0.0182
0.002
0.018
0.0178
0.001
0.0176
0
0.0174
IPE 22
IPE 36
IPE 45
IPE 22
IPE 36
IPE 45
IPB 16
IPB 24
IPB 28
Variation of column dimensions
0.035
0.014
0.03
0.012
0.025
0.01
0.02
0.008
0.015
0.006
0.01
0.004
0.005
0.002
0
0
IPB 16
IPB 24
IPB 28
212
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
5.Results
Based on the previous graphs for the 4 mentioned structural systems, the result are concluded
here.
SHn (n=1-13) models
According to the results for this part, table.1,
and
. The
extreme amount for this parameter shows that in this part, the diaphragms are mostly flexible.
This could be because of rigid behavior of shear walls in this system.
MCn (n=1-11) models
Based to the results for this part, table.2,
and
. The
models for concrete frames demonstrate more rigid diaphragms rather than shear wall models.
The reason lies on the fact that slab rigidity is more than columns stiffness.
BRn (n=1-13) models
According to the results for this part, table.3,
and
.
Since the lateral load bearing systems in this type of models are rather rigid, the behavior for
the slabs is concluded as flexible.
MSn (n=1-11) models
According to the results for this part, table.4,
and
.
the results show that steel moment frame present a more rigid diaphragm rather than the
braced steel frames.
6. Conclusion
In this paper the effect of structural lateral load bearing systems on rigidity of concrete waffle
slabs is investigated. the results show that for a shear wall resisted structure the assumption of
a rigid diaphragm is not valid. so designers should consider it as a flexible diaphragm in their
designations.
References
De-La-Colina, J. (1999). ―Inplane floor flexibility effects on torsionally unbalanced systems‖.
Earthquale Engrg. And Struct. Dyn., 28 (12), 1705-1715.
Jain, S.K., and Mandal, U.K. (1995), ―Dynamics of building with Y shaped plan and flexible
floor diaphragms‖, J.strut.engr., ASCE, 121(6).
Jain, S.K., and Mandal, U.K. (1992). ―Dynamics of buildings with V-shaped plan.‖ This
paper is part of the journal of engineering mechanics, 118(6).
Ju, S. H., and Lin, M.C. (1990). ―Comparison of building analyses assuming rigid or flexible
floors. ― J.Struct. Engr., ASCE, 125(1), 25-31.
213
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
Tremblay, R., and Stiemer, S.F. (1996). ―Seismic behavior of single story steel structures with
a flexible roof diaohragm.‖ Canadian journal of civil engineering, 23(11).
Ju, S. H., and Lin, M.C. (2007). ―Comparison of building analyses assuming rigid or flexible
floors. ― J.Struct. Engr., ASCE, 125(1), 25-31.
214
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
Investigating the Effects of Elastomeric Bearing Pads on Dynamic Behavior
of Concrete Bridge Piers
Abdalreza ZARE 1, Alireza FIOUZ 2, Yasin FAYAZBAKHSH3
1
PHD, Department of Civil Engineering, Yasouj University, Iran, [email protected]
2
PHD, Civil Engineering, Persian Gulf University, Iran
3
MSc civil Engineering, Islamic Azad University, Bushehr Branch, Iran,
[email protected]
Abstract. Bridges constructed in Iran between the 1970's to the mid 90's where inadequately
designed to resist earthquake loading. In this paper the concrete bridge in Iran is modeled in
ANSYS. The results consisting of time-history diagram of displacement and hysteresis loop
are illustrated for three different earthquakes. Moreover the effects of elastomeric bearing
pads in piers are investigated.
Keywords: concrete bridge, dynamic behavior, Elastomeric bearing pad
1- Introduction
Conventional Bridges supported by abutments and piers require bearing devices that will
transfer the girder reactions to the substructure elements without over-stressing them. Bridge
bearings generally are more critical and more elaborate than those needed for buildings. The
forces created by temperature changes, elastic deformation, shrinkage and creep are usually
more acute than for buildings and need additional attention if they are to be properly
addressed.
Because of total exposure to weather, bridges will often experience more frequent and greater
expansion and contraction movements than most other structures. Therefore, bridge bearings
should be designed as maintenance free as possible. In addition to bridge dead loads, bearing
devices must be capable of withstanding and transferring dynamic live load forces and
resulting vibrations that may be transmitted to and through them. Lack of attention to bearing
devices and details may result in premature wear and/or eventual substructure failure.
A potential source of movement in bridge bearings that is often overlooked is the move-ments
caused by the lengthening of the bottom flange that occurs as the dead load of the beam and
deck slab are applied. Article 541.374B of the NMSHTD Standard Specifications For
Highway and Bridge Construction makes accommodation for this movement by requir-ing
that for expansion bearings, the sole plates should not be welded to the beams until the deck
slab has been placed. The movement should take place as slip between the beam flange and
the sole plate. No other design considerations are therefore required for this force.
Bridge bearings are of two general types, expansion and fixed. Expansion bearings provide
for rotational movements of the girders as well as longitudinal movement for expansion and
contraction of bridge spans. Corrosion in an expansion bearing may cause friction, which may
interfere with expansion and contraction of the span. These corrosion and the resulting
friction forces may lead to future maintenance problems.
The function of the fixed bearing is to prevent the superstructure from moving longitudinally
on the substructure elements. The fixed bear-ing acts as a hinge by permitting rotational
215
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
movement while at the same time preventing longitudinal movement. Both expansion and
fixed bearings transfer lateral forces such as wind and centrifugal loading from the superstructure to the substructure. Both bearing types are set parallel to the direction of struc-tural
movement.
2- Case Study
The bridge selected for this research is located in south west of Iran. It has 149 meters length
consisting of 2 spans of 12 meters (first and last span) and also 5 spans of 25 meters (middle
spans). The bridge width is about 8.8 meters. Below are the plan and the main longitudinal
section of the concrete bridge.
Fig.1. Site plan of the bridge
Fig.2. Main section of the bridge
3- Earthquake records
In this research 3 different earthquake records are chosen on order to provide a better
understanding of the dynamic response of concrete bridge. Moreover, here we can find the
maximum acceleration that the bridge can tolerate before any kind of plastic hinges or
collapse. The selected records are ChiChi, Taiwan Earthquake; Kobe, Japan earthquake and
Tabas, Iran Earthquake.
216
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
The acceleration-time graphs are presented in the forward figures.
Fig.3.ChiChi Earthquake
Fig.4. Kobe Earthquake
Fig.5.Tabas Earthquake
217
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
4- Nonlinear Time History Analysis
In the case of a bridge with complex behavior during earthquakes, dynamic analysis shall be
performed and its results may be reflected in the design of the bridge. The seismic coefficient
method and the ductility design method are seismic performance calculation methods
involving the replacement of dynamic seismic forces with static seismic forces, but not all
cases of bridges with complex behavior during earthquakes can be fully represented by static
analysis. The selected bridge may have complex behaviors due to long natural periods and or
high piers, thus requiring dynamic analysis. The seismic behavior of the bridge during a 3
strong earthquake is examined using nonlinear time history response analysis.
5- Elastomer Bearing Pads
Since their US introduction in the 1950‘s elastomeric bearing pads have become the standard
for both steel and concrete bridge structures throughout North America. They are reliable,
inexpensive, and maintenance-free, with a service life that typically exceeds that of the bridge
superstructure itself. So far as we know, the first use of rubber bearings in a bridge was in
Australia in 1889; a century later, these bearings were reportedly still in service.
Fig.6. Elastomeric bearing pad in a bridge
Simply put, the bearing transfers vertical loads from the superstructure to the substructure,
while allowing limited horizontal movement (for thermal expansion and contraction of the
bridge‘s structural girders), as well rotational movement of the supported members. In the US,
most bearing pads are made of either natural rubber or polychloroprene (Neoprene). Both
these compounds have been time proven over several decades. With the addition of internal
steel reinforcement layers, the load capacity of the bearing increases dramatically. Bridge
design engineers can specify the size and configuration of a bearing to accommodate the
specific load, shear, and rotational requirements at each point.
Bearings with a large number of steel shims relative to the overall volume of rubber can
handle higher loads and shear forces; by contrast, bearings with wider spacing of the steel
shims can provide excellent vibration isolation characteristics, and are often used in theaters
and concert halls. By manipulating a small number of variables, engineers can design an
elastomeric bearing to suit most any application.
218
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
6- Results
There are nonlinear dynamic analysis results (displacement, acceleration, shear force, bending
moment, and hysteresis loop of plastic hinge) for each earthquake level. However In this part
only the displacement results are illustrated.
6-1-Determination of maximum acceptable earthquake acceleration in case of pier
confinement without using Elastomer bearing pads
a) ChiChi Earthquake
In this case the maximum response has occurred in 7.4ms in node number 10. The timehistory response is as below.
Fig.6. Joint 10 response
Fig.7. Structural hysteresis loop
219
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
b) Kobe Earthquake
In this case the maximum displacement has occurred in 1 s in node number 48 at for 6.29
millimeters. The time-history response is as below.
Fig.8. Joint 48 response
Fig.9. Structural hysteresis loop
220
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
c) Tabas Earthquake
In this case the maximum displacement has occurred in 2.1 s in node number 35 for 4.76
millimeters. The time-history response is as below.
Fig.10. Joint 35 response
Fig.11. Structural hysteresis loop
6-2- Determination of maximum acceptable earthquake acceleration in case of pier
confinement using Elastomer bearing pads
In this section the effects of applying Elastomer bearing pads on structural behavior of the
concrete bridge is investigated. As before 3 different earthquake records are applied to the
structure and the responses are illustrated.
a) ChiChi Earthquake
For this case the maximum tolerable acceleration is calculated to be 0.348g. Moreover, the
maximum related displacement is occurred in node 21 with amount of 3.3 cm.
221
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
The time-history response of this node is demonstrated in the below figure.
Fig.18. Joint 21 response
Fig.19. Structural hysteresis loop
b) Kobe Earthquake
For Kobe earthquake, the maximum related displacement is occurred in node 22 with amount
of 4.697 mm.
The time-history response of this node is demonstrated in the below figure.
Fig.20. Joint 22 response
222
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
Fig.21. Structural hysteresis loop
c) Tabas Earthquake
According to Tabas earthquake, the maximum related displacement is occurred in node 23
with amount of 5.28 cm.
The time-history response of this node is demonstrated in the below figure.
Fig.22. Joint 23 response
Fig.23. Structural hysteresis loop
223
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
6-3- Damage Criterion
Based on the performed analysis and according to the damage criterion, response of different
piers of bridge which are more probable of being damaged are presented.
Damage criterion is calculated based on the below equation:
a) ChiChi Earthquake
The analysis is stopped after 7.8 second (1.2 second after maximum acceleration) since the P4
pier is damaged. The failure point is 80cm above the ground. The damage criterion is equaled
to -1.0058 for the only plastic hinge.
b) Kobe Earthquake
In this case the analysis stopped after 7.5 second. The damaged piers are P3, P4 and P5 and
the failure point is 4.16 above the ground.
c) Tabas Earthquake
In this case the analysis stopped after 3.5 second. The damaged piers are P2, P3, P4, P5 and
P6.
(
)
(
)
7- Conclusion
The results of the research are listed here, they include:
1- The bridge structure can withstand the acceleration of 0.348g that is suitable since
according to the Iranian seismic design code the required tolerable acceleration must be 0.25g.
224
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
2- The middle piers of P2, P3, P4 and P5 are mainly damaged at one third of the pier. This
indicates the flexural behavior of them. Thus the designers must focus on this part.
3- Investigating the effects of Elastomer bearing pads it is observed that the maximum
tolerable acceleration will increase up to 14% (from 0.305g to 0.348g). Moreover the
displacement has raised 4.6- 11 times the previous condition. Finally, using Elastomer bearing
pads decreases the lateral stiffness but increase the load bearing capacity of the bridge.
4- Using Elastomer bearing pads will increase the natural period of the bridge from 0.2134
second to 0.4929 second.
8- References
11- introduction to ANSYS analysis program – KTH solid mechanics
12- Ansys tutorial – Kent.L.Lawrence-university of Texas- ISBN: 1-58503-254-9
13- ACI committee 341, 2002 , "Seismic Analysis and Design of Concrete Bridge System
(ACI 341.2R.02) "American Concrete Institute, 25pp
14- Ambraseys N, Douglas. J "Reappraisal of Effect of Vertical Ground Motion
Response" ESEE Report No. 4, August 2000
15- Elnashai A. S, "Analytical and Field Evidence the Damaging Effect of Vertical
Earthquake Ground Motion" Journal of Earthquake Engineering and Structural
Dynamics, Vol. 25, 1996.
16- L.Sun, T.Goto, H.Hayashi, k.Kosa, 2000, Damage Mechanism Analysis Of R.C.
Bridge By Nonlinear Dynamic Simulation, 12WCEE.
17- Machida. A, "Effect of Vertical Motion of Earthquake Failure Mode and Ductility of
RC Bridge Piers" 12 WCEE, Paper No.463, 2000.
18- Effect Of Earthquake Vertical Motion On RC Bridge Piers , Alireza Rahai – Associate
Professor , Department Of Civil Engineering , Amirkabir University, Iran, Year Of
Publish 2004, 13th World Conference On Earthquake Engineering
19- Saadeghvaziri M.Ala & Foutch D.A, June 1991 , "Nonlinear Response of RC
Highway Bridges under the Combined Effect of Horizontal and Vertical Earthquake
Motion" Journal of Earthquake Engineering and Structural Dynamics, Vol. 20, No.
20- Saadeghvaziri M.Ala & Foutch D.A, July 1990 , "Behavior of RC Column under No
Proportionally Varying Axial Loads" Journal of Vertical Engineering, Vol. 116, No.7
225
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
The Improvement of Compressive Strength of Self Compacting Concrete
Made by Scrap Tires with Nano-silica
Salar Salkhordeh1 and Azin Banafshe Afshan2
1
Fardafan Pars Consulting Engineers, Head of Research and Development
Department,Tehran, Iran. [email protected]
2
M.Sc. Student of Environmental Engineering, Civil and Environmental Engineering
Department, AmirKabir University of Technology, Tehran, Iran,
[email protected]
Abstract
One of the most important environmental challenges in urban areas is how to recycle scrap
tires. The main problem in adding scrap tires in self compacting concrete is the reduction of
compressive strength. In this experimental study, Nano-silica replaced with some amount of
cement used in making the concrete samples. The results obtained show that the addition of
Nano-silica improves the compressive strength of self compacting concrete made by scrap
tires.
Keywords: Scrap Tires, Self Compacting Concrete, Compressive Strength, Nano-silica
1. Introduction
Nowadays one of the greatest environmental challenges in urban areas is recycling and
elimination of waste tires, because landfilling is becoming unacceptable due to the high rate
of depletion of available landfilling sites for waste tires disposal. Accumulation of waste tires
is dangerous because of the high risk of fire hazards (Fig. 1) and providing breeding grounds
for rats, mice and mosquitoes. On the other hand creating unsightly landscapes in urban
suburbs and roads which are completely in contraction with urban considerations is another
disadvantages of waste tires accumulations (Fig. 2).
Fig1. Fire in the accumulation of waste tires
226
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
Fig2. Waste tires accumulation near Zanjan city
Based on available data, the six largest tire manufacturers in Iran produce 13.5 million of tires
yearly and with over 4 million tires import, the annual consumption of country is 17.5
millions of tires. Now, with the average of 100 thousand of tire wastes in production line plus
used and waste tires, there are significant amounts of waste tires in hand.
According to the above-mentioned cases and specified environmental considerations of waste
tires, the importance of optimum usage of them through recycling both economically and
ecologically are clear. In this regard, the use of waste scrap tires inside materials like concrete
can help us to reduce the disadvantages of waste tires in environment.
Now due to emerging of self compacting concrete (S.C.C.) as a new advances in concrete
technology, the necessity of extensive research on the impact of adding recycled concrete
aggregates and scrap tires in S.C.C. seems to be very important. Noori and Salkhordeh
reported that when natural coarse aggregates in S.C.C. were replaced by 100% of coarse
recycled concrete aggregates and natural fine aggregates replaced by 0%, 20%, 40%, 60%, 80%
and 100% of fine recycled concrete aggregates, the 28-day compressive strength of S.C.C.
decreases [1]
In this laboratory study, after introduction of S.C.C., the impact of adding Nano-silica to
compressive strength of S.C.C. made by different amount of scrap tires will be discussed.
2. Self compacting Concrete (S.C.C.)
Self Compacting Concrete (S.C.C.) is one of new advances in concrete technology that does
not require any vibration during the placing process even in congested reinforcement, because
it can be able to flow easily, fill the formwork and make a full compaction under its own
weight [2]. Beside improved concrete surface in S.C.C., eliminating the vibration process
leads to improve the environmental considerations and reduction of the exposure of workers
to noise and vibration which have a positive effect in health and safety of workers. In general
the materials for S.C.C. are the same as those used in conventional concrete like cement,
aggregates and water but the additives are different. The most important basic principle for
flowing the S.C.C. is the use of superplasticizer combined with a relatively high content of
powder materials in terms of Portland cement, mineral additions, ground filler or very fine
sands [3].
227
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
3. S.C.C made by scrap tires
As mentioned because of economical crisis, environmental considrations and also growing
trend in reduction of natural aggregate resources, paying attention to use waste scrap tires in
concrete can be helpful.
3.1 Materials
Zanjan Portland cement (type I-425) is used as the cementations materials in S.C.C. mixtures.
Zanjan Portland cement has the final setting time of 160 minutes and 28-days compressive
strengths of 610 kg/cm2, the chemical properties of the cement is shown in Table 1.
Table 1- Chemical properties of Zanjan Portland cement
SiO2
%
Cement 22.20
Al2O3 Fe2O3 TiO2
CaO
MgO
SO3
K2O Na2O L.O.I
Cl
%
%
%
%
%
%
%
%
%
%
5.50
3.20
-
64.90
1.50
1.40
0.70
0.30
0.50
0.008
River stone aggregates have been used as natural aggregates. These aggregates are in three
different sizes, 0-4 mm, 4-8 mm and 8-16 mm. The comercial name of nano-silica used in
this study is "Nano-Cembinder 282" with ρ=1.03 gr/cm3. The scrap tires used in this study is
selected from waste car tires. the tire chips sizes are smaller than 16mm. In all mix designs
superplasticizer is used as chemical admixture. Zanjan potable water is used to mix the
concrete materials.
3.2 Mix designs
To do the tests, two series of S.C.C. mixtures with different amount of waste tire chips, with
and without Nano-silica, were prepared.
In series I, 6 different mix designs were prepared. In these six mix designs different amounts
of waste tire chips (25, 50, 75, 100, 125 and 150 kg/m3) to make the concrete samples were
used. No Nano-silica is used in this serise. Mix designs of series I is shown in Table 2.
Table 2- Mix designs of series I (kg/m3)
F.A-a
F.A-b
C.A
M.C.
C
N.S
W
T.C S.P
(0-4 mm) (4-8 mm) (8-16 mm)
w
C
SCC-R25
700
320
475
440
0
180
25
10
0.40
SCC-R50
700
308
462
440
0
180
50
10
0.40
228
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
SCC-R75
700
296
449
440
0
180
75
10
0.40
SCC-R100
700
284
436
440
0
180 100
10
0.40
SCC-R125
700
272
423
440
0
180 125
10
0.40
SCC-R150
700
260
410
440
0
180 150
10
0.40
M.C: Mix Code, F.A: Fine Aggregate, C.A: Coarse Aggregate, C: Cement, N.S: Nano-siluca,
W: Water, T.C: Tire Chips, S.P: Superplasticizer, w/c: water to cement
In series II, 10% of cement weight is replaced with Nano-silica. Mix designs of series II is
shown in Table 3.
Table 3- Mix designs of series II (kg/m3)
F.A-a
F.A-b
C.A
M.C.
C
N.S
W
T.C S.P
(0-4 mm) (4-8 mm) (8-16 mm)
w
N .C  C
SCC-N-R25
700
320
475
400
40
180
25
10
0.40
SCC-N -R50
700
308
462
400
40
180
50
10
0.40
SCC-N -R75
700
296
449
400
40
180
75
10
0.40
SCC-N -R100
700
284
436
400
40
180 100
10
0.40
SCC-N -R125
700
272
423
400
40
180 125
10
0.40
SCC-N -R150
700
260
410
400
40
180 150
10
0.40
3.2 Compressive Strength
Compressive strength test is one of the most important and most common tests to know about
the resistance of concrete. The Compressive Strength test was carried out on the concrete
specimens according to BS 1881 part 116 [4].
3.2.1 Compressive strength of series I
The results of tests conducted on samples of series I, is shown in Table 4. Each of the
resulting numbers is the average results of three samples.
229
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
Table 4- Compressive strength of series I samples (MPa)
Sample
Compressive
Strength
28-days
SCCR25
SCCR50
SCCR75
SCCR100
SCCR125
SCCR150
42.80
34.90
30.30
26.10
21.10
16.70
3.2.2 Compressive strength of series II
The results of tests conducted on samples of series II, is shown in Table 5. Each of the
resulting numbers is the average results of three samples.
Table 5- Compressive strength of series II samples (MPa)
Sample
Compressive
Strength
28-days
SCC-NR25
SCC-NR50
SCC-NR75
SCC-NR100
SCC-N-R
125
SCC-N-R
150
69.30
54.50
44
32.90
24.70
18.10
As it seems, with the increase of replacing natural aggregates with scrap tire chips, the
compressive strenght decreases. In serise II by using Nano-silica the compressive strenght of
samples have a segnificant increase specially when the samples have the less scrap tire chips.
3. Result and Discussion
From the findings of this laboratory investigation for self compacting concrete made by
different amounts of scrap tire chips with and without Nano-silica, the following conclusions
can be extracted:
1- Because of environmental considerations and the growing trend in reduction of natural
aggregates resources, the use of scrap tire chips in concrete can be very helpful.
2- With the increas of scrap tire chips in mixtures, the compressive strength decrease
both when Nano-silica exsits or not.
3- The increasing effect of Nano-silica is high when the samples have the less scrap tire
chips.
4- The results show that more scrap tire chips can be used when the Nano-silica exists in
mixtures. This can be shown in mixtures SCC-N-R75 and SCC-R25 from the point of
compressive strenght.
230
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
References
[1] Noori Gheidari, M.H., Salkhordeh, S., (2012) Laboratory Investigation on the Effect of
Adding Different Percentages of Recycled Concrete Aggregates on the Compressive
Strength of Self Compacting Concrete, International journal- Ecology, Environment and
Conservation, Vol. 1, 2012.
[2] Salkhordeh, S & Nouri-Gheidari, M.H., (2010). Using SCC to Beautification of Town
Landscape. Proceedings of the 3rd National Congress on Urban Management and
Construction Stability. Islamic Azad University-Khomein Branch. Arak, Iran.
[3] Nouri-Gheidari, M.H., & Salkhordeh, S. (2009). Introducing Self Compacting Concrete
and its specifications in Comparison with Normal Concrete. Research Project. Islamic
Azad University-Zanjan Branch. Zanjan, Iran
[4] Nekoufar, S.M., (2001). Concrete Technology, Islamic Azad University-Zanjan Branch,
Vol. 1, pages 109-110.
231
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
Investigating The Behavior Of Concrete Rectangular Liquid Storage Tanks
Under Dynamic Loads
Omid BAROUGHI1, Farhad EMAMI KHIAVI2 , Fateme SHEIKHGHASEMI3
1
MSc civil Engineering, Islamic Azad University, Maraghe Branch, Iran,
[email protected]
2
MSc civil Engineering, Islamic Azad University, Maraghe Branch, Iran,
[email protected]
3
MSc civil Engineering, Islamic Azad University, Maraghe Branch, Iran,
[email protected]
Abstract. In most of the current design codes and standards for concrete liquid storage tanks,
the hydrodynamic pressures are determined assuming that the tank walls are rigid. The
Housner‘s model, which assumes that the mass of liquid is lumped on the wall based on rigid
wall boundary condition in the calculation hydrodynamic pressure, is widely used in practice.
Previous research has indicated that the flexibility of wall can affect the distribution and
magnitude of hydrodynamic pressures. In this paper, the effect of wall flexibility on
hydrodynamic pressures in concrete rectangular tanks is studied using an approach referred to
as the sequential method. The procedure on how to establish the impulsive hydrodynamic
pressures using the sequential method based on a two-dimensional analysis is described. A
comparison shows that the lumped mass approach overestimates the base shear and wall
displacements.
Keywords: dynamic response, liquid storage tanks, numerical modeling
1. INTRODUCTION
Liquid storage tanks as part of environmental engineering facilities are primarily used for
water and sewage treatment plants and other industrial wastes. Normally, they are constructed
of reinforced concrete in the form of rectangular or circular configurations. The behavior of
liquid storage tanks during earthquakes is more important than the economic values of the
tanks and their contents. It is important that utility facilities remain operational following an
earthquake to meet the emergency requirements such as firefighting water or meet the public
demands as a source of water supply. On the other hand, the containment of hazardous waste
is important to meet the public safety after a seismic event. For these reasons, serviceability
becomes the prime design consideration in most of these structures. A good understanding of
the seismic behaviour of these structures is necessary in order to meet safety objectives while
containing construction and maintenance costs.
There are currently few guidelines and standards available in North America for the design of
liquid storage tanks. There is a great deal of inconsistency among these guidelines and
standards for this important broad class of structures. This is mainly due to the lack of
understanding of the seismic behaviour of these structures. An extensive research project is
currently underway at Ryerson University to resolve some of the issues of concern for design
of these types of structure. As par of this ongoing research effort, in this paper, the dynamic
response of rectangular tanks for liquid storage tanks is described.
Early investigation of dynamic analysis of fluid in containers subjected to acceleration was
conducted by Housner (1963). An approximate method was proposed to include the effect of
232
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
hydrodynamic pressure for a twofold-symmetric-fluid container subjected to horizontal
acceleration. The fluid response was represented by impulsive and convective components.
The fluid was assumed to be incompressible and the container was assumed to have rigid
walls. Yang and Veletsos (1976) used Flűggle‘s shell theory to analyze circular tanks. It was
found that for tanks with realistic flexibility, the impulsive forces are considerably higher than
those in rigid wall. Veletsos et al. (1984) considered the effect of the wall flexibility on the
magnitude and distribution of the hydrodynamic pressures and associated tank forces. They
assumed that the tank-fluid system behaved like a single degree of freedom system and the
base shear and moment were evaluated for several prescribed modes of vibration. Most of the
research conducted on liquid storage tanks, as mentioned above have been of circular
configurations. For rectangular tanks, Haroun (1984) gave a very detailed analysis method in
the typical system of loadings. The hydrodynamic pressures were calculated by classical
potential flow approach. The formula of hydrodynamic pressures only considered the rigid
wall condition. Park et al. (1990) studied the dynamic behaviour of rectangular tanks using
boundary element modeling for the fluid motion and finite element modeling for the solid
walls. The time history analysis method was used to obtain the dynamic response of fluid
storage tanks subjected earthquakes. Both impulsive and convective effects were considered.
Later they presented an analytical method with formulas for the 3-D hydrodynamic pressures
calculation and applied Rayleigh-Ritz method using assumed vibration modes of rectangular
plate with boundary conditions as admissible functions (Kim et al., 1996).
In this paper, a new procedure to determine hydrodynamic pressures for rectangular tanks is
proposed. The method considers the effect of wall flexibility on impulsive pressures.
2. HYDRODYNAMIC PRESSURE
Figure 1(a) shows a 3-D rectangular tank. It is assumed that the liquid storage tank is fixed to
the rigid foundation and a Cartesian coordinate system (x, y, z) is used with the origin located
at the center of the tank base. Furthermore, it is assumed that the width to the length ratio of
the tank is so large that the unit width of tank can represent the tank and the corresponding 2D model as shown in Figure 1(b).
The fluid filled in the rectangular tank is of height, Hl above the base. The fluid is considered
to be ideal, which is incompressible, invicid, and with a mass density ρl. The response of the
body of fluid to an earthquake can be treated as gravity waves on its free surface, which is
irrotational in most instances.
233
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
Figure 1. Schematic of Rectangular Tank
The governing equation of motion in matrix form can be expressed by:
, -* ̈ +
, -* ̇ +
, -*
+
, -{ ̈ }
* +
(1)
Where:
* + , * ̇ +, * ̈ +: Displacement, velocity and acceleration of rectangular wall relative to the
ground motion
{ ̈ } : Horizontal ground acceleration in x direction
* + : Hydrodynamic pressures on the wall surface
, - : Stiffness matrix of rectangular tank wall
, - : Mass matrix of rectangular tank wall
, - : Damping matrix of rectangular tank wall
The solution of velocity potential, which satisfies the boundary conditions, can be solved by
the method of separation of variables introduced by Currie (1973). The Hydrodynamic
pressure distribution on the flexible wall related to the velocity potential can be expressed by:
∑
(
)
(
)∫
(
) ̈( )
(2)
(
)
Where
. The detailed derivation of the above equation is discussed by
Chen (2003). As the series in Eq.(2) convergence very fast, only the first term of the series
may be used in practical application.
234
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
̈ ( ) which means that the acceleration along the height of the
For the rigid tank ̈ ( )
wall is same as the acceleration of ground motion, then Eq.(2) becomes:
∑
(
)
(
)
(
) ̈ ( )
(3)
This result is the same as the hydrodynamic pressure equation for the rigid wall derived by
Haroun (1984).
3. THE SEQUENTIAL METHOD
In order to consider effects of flexibility of the tank wall on hydrodynamic pressures in
dynamic analysis, a sequential method is used in this investigation. The sequential method is a
technique in which the two fields of fluid and structure are coupled by applying results from
the first analysis as loads or boundary conditions for the second analysis. Basically the
dynamic response of liquid storage tank must be solved by ―strong‖ coupled method, which is
that the data must be transferred or shared between at each step of the solution to maintain
accuracy of dynamic response analysis. From Eq.(1), the hydrodynamic pressure can be
treated as the external forces applied on the rectangular tank wall, and the boundary
conditions of rectangular tank wall determines the hydrodynamic pressure in Eq.(2). Actually
these two equations must be solved simultaneously because the interaction between the
rectangular tank wall and the hydrodynamic pressure occurs at the same time. Since it is
difficult to solve the dynamic response of wall and hydrodynamic pressure directly from
Eq.(1), we can apply the sequential method to approximate it.
The sequential method is carried out by the following procedure. First the dynamic response
of the flexible tank wall subjected to an earthquake is analyzed at time step t=Δt. Then the
hydrodynamic pressure is determined, which also includes the effect of flexibility of the tank
wall. Finally the hydrodynamic pressure is applied on the tank wall at the next time step. The
procedure is then repeated at each time step until the analysis is complete. Figure 2 shows in a
flowchart format the procedure for analysis and Figure 3 shows how the data is transferred
between rectangular tank wall and fluid.
235
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
Figure 2. Procedure of sequential analysis
Figure 3. The transfer data between two fields
The sequential method is incorporated into a computer software package, SAP IV (Bathe et
al. 1974) using the subroutine called HYDRO developed for this purpose. The direct step-bystep integration method is used because this method can calculate the displacement, velocity
and acceleration of the flexible wall subjected to an earthquake at each time step. The
impulsive hydrodynamic pressure is calculated by the subroutine HYDRO that considers the
effect of flexibility of tank wall in the boundary condition.
4. ANALYSIS OF A RECTANGULAR TANK
In order to demonstrate the efficiency of the sequential method as described above, and to
study the effect of different modeling approaches on dynamic response of a storage tank, a
rectangular tank is analyzed under a horizontal ground motion. The North-South component
of El-Centro accelerogram of 1940 Imperial Valley record with a maximum peak ground
acceleration of 0.33 g is used. This is the same rectangular tank that has been analyzed by
Kim et al. (1996). in their investigations. It should be mentioned that after a detailed review,
the writers disagree with some of the results presented in the aforementioned reference. For
two-dimensional analysis, a one-meter strip of tank wall is considered. The tank wall is
discretized into two and 22 elements in Specify the Inertial Condition of Rectangular tank
236
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
(solid wall) Specify the Inertial Condition of Fluid inside ({P}=0 at first time step) Calculate
the Structural Dynamic Response of Rectangular Tank Wall Transfer Dynamic Response of
Flexible Wall to Fluid Domain Apply the Seismic Forces and Hydrodynamic Pressure on the
Rectangular Tank Wall Calculate the Hydrodynamic Pressure (Boundary Condition Is
Defined by Dynamic Response of Wall.) End Rectangular tank Wall Fluid Vibration Mode of
flexible wall Input Ground Accerleration Record for the Next Time Step the horizontal and
vertical directions respectively using a 2-D plane rectangular element. The dimensions and the
properties of the tank are as follows:
ρw = 2300 Kg/m3
tw = 1.2 m
ρl = 1000 Kg/m3
Lx = 9.8 m
E = 2.0776E10 Pa
Lz = 28 m
Hw =12.3 m
Hl =11.2 m
ν = 0.17
For the liquid storage tank, six conditions referred to as models are considered. In both
models 1 and 2, the impulsive mass of liquid is determined using the procedure described by
Housner (1963). In model 1, both the impulsive mass and the inertial mass of wall are lumped
at an equivalent height h, determined by:
(4)
Where:
hi = height from the base of the wall to the center of gravity of the impulsive lateral force
hw = height from the base of the wall to the center of gravity of the tank wall
Mi = equivalent mass of impulsive component of stored liquid
Mw = equivalent mass of wall
In model 1, the period of vibration of the tank wall is determined using the classical approach
for a cantilever wall. This represents a typical model for tank wall used in most of the current
codes and standards for concrete liquid containing structures.
In model 2, the mass of wall is distributed over the height of the wall while the impulsive
mass of the liquid is concentrated at height hi as given by Housner (1963). Model 3 is the
same as model 2, but the impulsive mass is determined using the proposed method assuming
rigid wall condition. Models 4, 5 and 6 are also based on the proposed method. Model 4 is the
same as model 3 except that the impulsive mass is distributed over the height of the wall. In
model 5, the hydrodynamic impulsive pressure is determined considering the wall flexibility.
This model is expected to provide the most accurate results among the six different models.
Model six is the same as model 5 except that the wall is assumed to be infinitely rigid. In this
case, the hydrodynamic pressure is determined assuming a rigid wall condition. In models 1
to 4, the mode superposition method is used for dynamic analysis while the last two models
are analyzed using the direct step-by-step method including the sequential procedure.
237
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
Damping ratio for all models is assumed to be 5% of critical. The Rayleigh damping [C] =
"[M]+ $[K] is used in the direct step-by-step integration method. The values " and $ are
determined using the procedure as described by Bathe et al. (1974) .
The results are in terms of the maximum base shear and top displacement during the time
history analysis. Peak values corresponding to two different times at which maximum values
occur are shown.
From calculation results, it is observed that for model 1, the results in particular base shear is
much higher than those observed in other models. This gives an indication that the procedure
adopted in the codes and standards are too conservative.
It is observed that the results of Model 2 and 3 are very similar. The difference in results
between these two models does not exceed 10%.
For model 4, although the period of first two modes are not much different from models 2 and
3, there is a major difference in the values of the base shear which is less for model 4. This
effect is due to the mass distribution. In these three models, the rigid wall boundary condition
is used to calculate the impulsive pressure, which is approximated by added masses placed on
the wall.
The direct step-by-step integration method together with the proposed sequential analysis is
applied to model 5. In this case, the effect of flexibility of wall on hydrodynamic pressure and
tank wall is considered. The base shear is increased due to the flexibility of tank wall as
compared to model 4 but the maximum displacement is somewhat smaller. From calculation
results, it is observed that the results obtained using the Housner‘s method (model 2) are
higher than those obtained for models 3 and 4. However, the peak values of displacement and
base shear occur almost at the same time during the time history analysis.
Model 6, which is considered as a special case, represents an infinitely rigid wall. In this case,
the wall moves with the ground motion. The maximum base shear is much less than that in
the flexible wall (model 5).
5. CONCLUSIONS
The dynamic response of liquid storage tanks is studied in this investigation. Using the
proposed model, the hydrodynamic pressures are no longer required to be approximated by
added mass but they can be treated as external forces. The advantage of the proposed model is
that it can consider the effect of the flexibility of the wall on the calculation of hydrodynamic
pressures. In order to analyze the dynamic response of liquid storage tanks, the sequential
method is applied.
To demonstrate the efficiency of the proposed model using the sequential method, the
response of a rectangular tank is studied based on a time-history analysis. This study shows
that the dynamic response of liquid storage tanks calculated using the current design codes or
standards in terms of base shear is too conservative. It is concluded that the effect of the
flexibility of the tank wall should be considered in the calculation of hydrodynamic pressures
in concrete rectangular tanks.
238
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
References
[1] Bathe, K. J., Wilson, E. L. and Peterson, F. E. (1974). SAP IV – A Structural Analysis
Program For Static and Dynamic Response of Linear System, College of Engineering,
University of California, Berkeley, EERC 73-11, June 1973, Revised April 1974.
[2] Chen, J. Z. (2003). Dynamic Analysis of Rectangular Liquid Storage Tanks, Thesis
(draft), Department of Civil Engineering, Ryerson University, Toronto, Ontario, Canada,
2003.
[3] Currie, I. G. (1973). Fundamental Mechanics of Fluid. McGraw-HillNew York, N.Y.
[4] Haroun, M. A. (1984). Stress Analysis of Rectangular Walls Under Seismically Induced
Hydrodynamic Loads, Bulletin of the Seismological Society of America, Vol. 74, No. 3,
June 1984
[5] Housner, G. W. (1963). The Dynamic Behavior of Water Tanks, Bulletin of the
Seismological Society of American, Vol.53, No.2, February, 1963.
[6] Kim, J. K., Koh, H. M. and Kwahk, I. J. (1996). Dynamic Response of Rectangular
Flexible Fluid Containers, Journal of Engineering Mechanics, Vol.122, No. 9, September,
1996, ASCE, ISSN 0733- 9399/96/0009-0807-0817.
[7] Park, J. H., Koh, H. M. and Kim, J. (1990) Liquid-Structure Interaction Analysis by
Coupled Boundary Element-Finite Element Method in Time Domain, Proc., 1990 7th
International Conference on Boundary Element Technology, BE-TECH/92, Computational
Mechanics Publication, Southampton, England, 89-92.
[8] Veletsos, A. S. (1984). Seismic Response and Design of Liquid Storage Tanks. Guidelines
for the Seismic Design of Oil and Gas Pipeline Systems, Tech, Council on Lifeline
Earthquake Engineering., ASCE, New York, N.Y.
239
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
New Generation of Concrete Economic and Environmental.
Arroudj Karima, Oudjit Mohamed Nadjib, Zenati Abdelfetah et Lanez Madiha
Faculty of civil ingeneering , University of sciences and technology Houari Boumedienne,
BP 32 El Alia, Bab Ezzouar 16111, Algiers, Algeria
Abstract
Following needs of concrete market and the economic and ecological needs, several
researchers, all over the world, studied the beneficial effect which the incorporation of the
mineral additions in Portland cements industry can bring.
It was shown that the incorporation of local mineral additions can decrease the consumption
of crushing energy of cements, and reduce the CO2 emission.
Siliceous additions, moreover their physical role of filling, play a chemical role pozzolanic.
They contribute to improving concrete performances and thus their durability.
The abundance of dunes sand and blast furnace slag in Algeria led us to study their effect like
cementitious additions.
The objective of this paper is to study the effect of the incorporation of dunes sand and slag,
finely ground on mechanical properties of reactive powder concretes containing ternary
binders.
Keywords: environment; slag; concrete ; silica fume; dunes sand; mechanical strength;
pozzolanic reactivity; economic; CO2 emission
1. Introduction
Performances of concretes are mainly related to the densification of the concrete matrix. This
is ensured by a judicious choice of cementitious additions. The latter can be natural or
industrial waste. Their substitution for cement fulfills as well ecological as economic
requirements. This double advantage results in the management and recycling waste which
lead to the reduction of cement consumption, and thus CO2 emission. Reactive powder
concretes (RPC) , consisted of siliceous fine minerals mixture, are a new generation of
concretes. These minerals have pozzolanic reactivity (fixing of lime, resulting from cement
hydration in the form of second-generation C-S-H), thus allowing to improve compactness
and performances of concretes.
In this investigation we were interested in studying the effect of a binary siliceous addition,
locally available, on the mechanical properties of the RPC. This addition is a mixture of blast
furnace slag and dunes sand finely ground.
2. Materials used and mixtures tested:
Materials used in this study are of local origin, except silica fume imported from Canada
which is used for comparison. Physical and chemical properties of these materials are
presented in the following tables:
240
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
Table 1 : Physical characteristics of cement and additions used.
Cement
Silica fume
(SF)
Ground dunes
sand (DS)
Ground
slag (S)
Density
3.13
2.20
2.73
3.16
Fineness Blaine (cm2/g)
3605
/
5000
3230
Fineness B.E.T (cm2/g)
/
200 000
/
/
Table 2 : Chemical composition of cement and additions used.
Pourcentage massique
Propotioned
element
Cement
SF
DS
S
SiO2
19.35
96.00
94.90
39.59
Al2O3
3.5
0.90
1.48
9.73
Fe2O3
3.09
0.6
0.48
3.56
CaO
62.31
1.58
0.90
41.23
MgO
1.82
0.2
0.97
3.38
SO3
1.9
0.45
0.03
0.67
Na2O
0.16
0.17
0.10
0.01
K2O
0.59
0.96
0.20
0.58
Cl-
0.019
/
/
0.007
LOI
5.98
/
/
-1.33
R, Ins
1.59
/
/
/
For the confection of RPC, we have used the dunes sand in its natural state, which have a
fineness modulus Mf = 0.95.
Figure1: X rays diffraction patterns of additions used
241
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
Chemical analysis of additions shows that dunes sand and the silica fume, present a high
rate of silica compared with the slag. Knowing that the majority of the properties of materials
are related to their mineralogy, an X rays analysis has been carried out. It shows that silica
fume and ground slag have amorphous structures. Their X rays diffraction patterns are
characterized by a centered halation corresponding respectively to the principal line of
Melilite for slag, and Cristobalite for silica fume. On the other hand, the ground dunes sand
has a crystallized structure of silica Quartz  type.
Concretes tested are containing 15% of binary addition (10+5) %.
compositions tested are presented in the following table:
The various
Table 3 : Concrete mixes tested
RPC
control
RPC 1
RPC2
RPC 3
RPC 4
RPC 5
RPC 6
882
750
750
750
750
750
750
SF (Kg)
-
88
44
88
44
-
-
DS (Kg)
-
44
88
-
-
88
44
Slag (Kg)
-
-
-
44
88
44
88
Sand (Kg)
1235
1235
1235
1235
1235
1235
1235
1.8
1.8
1.8
1.8
1.8
1.8
1.8
212
212
212
212
212
212
212
0.24
0.24
0.24
0.24
0.24
0.24
0.24
Cement (Kg)
Super
(%)
plastisizer
Water (Kg)
W/B
3. Experimentation and results
The compressive strength test enabled us to determine the activity index (IA), by using the
following expression:
IA = 100 x c / cont
with:
c: Compressive strength of concrete with additions
cont: Compressive strength of control concrete (without additions)
242
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
Table 4 : Activity index of different RPC
3 days
7 days
14 days
28 days
90 days
RPC control
100
100
100
100
100
RPC 1
85
101
105
104.5
118
RPC 2
88
98
100
99
97
RPC 3
88
99.4
104
105
107
RPC 4
88.5
107
103.4
104
105
RPC 5
91.4
90.3
95.7
96
97.3
RPC6
89.6
100
99
97.5
100.3
Figure2: Activity index of different RPC tested
Activity index
130
120
IA (%)
110
100
90
80
70
60
50
3
7
14
28
90
Time (days)
RPC control
RPC 1
RPC 2
RPC 3
RPC 4
RPC 5
RPC 6
4. Discussion:
4.1 At early ages (T ≤ 14 days)
Compressive strengths of RPC with additions are lower than that of the control. This is due
to the introduction of additions by substitution and their pozzolanic reactions which did not
take place yet.
From the 7 th day, concretes containing a high proportion of amorphous addition (RPC1,
3,4 and 6) have similar strengths to that of the control. This shows that the pozzolanic reaction
of amorphous additions started at this age.
243
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
Concretes containing 10% of SF (RPC 1 and RPC 3) have similar strengths and largely
higher than that of the control. Silica fume has a strong pozzolanic reactivity considering its
very high fineness and its amorphous structure. The effect of the 2nd addition (DS or slag) is
not detectable at early ages, since it is used in low proportion (5%).
Concrete RPC 6 (with 10 % of slag) presents similar strengths to those of the control,
which are slightly higher than that of the RPC 5 (with 10% of DS). This explains that the slag,
although its low content of SiO2, is more reactive than the DS at early age.
These results show that the kinetic of pozzolanic reactivity of additions at early ages is
influenced much more by its morphology and than its fineness. This result is in agreement
with the literature. Amorphous materials are more reactive at early ages than crystalline
materials.
4.2 At advanced ages (T 14 days)
Reactivity of slag:
Concrete RPC 6 presents similar strengths to those of the control, which are slightly higher
than those of the RPC5. This is explained by fixing an important amount of lime with 10%
of slag than with 10 % of DS.
Reactivity of dunes sand:
Strengths of the concrete RPC 1 are higher than those of the control and the BPR3. This is
attributed to the presence of 5% of DS in the RPC 1.
According to these results, it has been showed that dunes sand is introduced with a low
proportion (5%), and in the presence of an amorphous addition led to an improvement of
properties of concretes at long-term. This is due to its high content of silica and its high
fineness, translating the pozzolanic reactivity of SD.
The concrete based on binary addition (10% slag +5% SD) has same strengths as those of
the control. It represents the economic composition and answers the double economic and
ecological advantages.
5. Conclusion:
The morphology of the addition has a great influence on the pozzolanic reactivity:
amorphous additions have a strong pozzolanic reactivity at early ages. Silica fume has a
strong pozzolanic reactivity considering its very high fineness and its vitreous state. The
amorphous structure make the ground slag reactive at early ages , but its low silica content
influences its long-term pozzolanic reactivity.
The ground dune sands, although its crystalline state, becomes reactive at long-term, when
it is added with 10% of amorphous addition.
The concrete based on binary addition (10% Slag +5%SD), is the most economic
composition. It has the same strengths as those of the control. Moreover, it answers the double
economic and ecological advantages, which is translated by the reduction of cement
consumption and a reduction in the CO 2 emission.
244
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
6. References
[1] M. Buil, Comportement physico-chimique du système ciment-fumée de silice, Annales de
l‘ITBTP, 485 (1990) 19-29.
[2] P.-C. Aïtcin, Bétons hautes performances, Édition Eyrolles, Paris, 2001
[3] M.N. Oudjit, Réactivité des fumées de silice condensées en présence de chaux ou de
ciment portland, thèse de Docteur-Ingénieur, INSA-Toulouse, France, 1986
[4] M. Lanez, Contribution à l‘étude des bétons de poudres réactives ―BPR‖, thèse de
Magister, USTHB, Alger, Algérie, 2005
[5] H.F.W. Taylor, The Chemistry of Cements, Academic Press, London and New York,
1964
[6] R. Sierra, Contribution à l‘étude de l‘hydratation des silicates calciques hydrauliques,
Rapport de recherche L.C.P.C, N° 39, 1974
[7] K. Arroudj, Influence des ajouts sur la prise et le durcissement des bétons, thèse de
Magister, USTHB, Alger, Algérie, 2001
[8] P.-C. Aïtcin, Compendium of Scientific Publications, Béton Concrete Canada, 1994
[9] P. Pinsonneault, Influence des fumées de silice sur les propriétés physiques et mécaniques
des bétons et des mortiers, mémoire de maîtrise ès sciences appliquées, Université de
Sherbrooke, Québec, Canada, 1983
[10] P.K. Mehta and O.E. Gjorv, Properties of Portland Cement Concrete Containing Fly Ash
and Condensed Silica Fume, Cem Concr Res 12 (5) (1982) 587-595
[11] H.H. Bache, Densified Cement/Ultra-Fine Particles-Based Material, 2nd International
Conference on Superplasticizers in Concrete, Ottawa, Canada, 10-12 June, 1981
[12] J.-C. Benezet and A. Benhassaine, Influence de la taille des particules sur la réactivité
pouzzolanique de poudres de quartz, Bulletin des Laboratoires des Ponts et Chaussées, N°
219, Janvier-Février (1999) 17-28.
[13] Chinje melo, U. et Billong, N, Activité pouzzolanique des déchets de briques et tuiles.
African Journal of Science and Technology (AJST)
Science and Engineering Series Vol. 5, No. 1, pp. 92 - 100
245
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
Optimal positioning of stiffeners in steel plate girders
Hossein DANANDE POUR 1
1
MSc civil Engineering, Islamic Azad University, Central Tehran Branch, Iran,
[email protected]
Abstract
Steel girders being built with longitudinal stiffeners are mainly used in bridges to resist the
extreme amount of applied moments. Althogh application of stiffeners will increase the
flextural and shear capacity of girders, however the optimized dimensions or thickness of
them will be more suitable. In this paper the buckling load of the stiffened girders due to
applied momets and shears are investigated using ABAQUS software. For this purpose, by
changing the load location and stiffener thickness the buckling load is calculated. The result
shows that increasing the thickness to amount of 2 times the web thicknness will result in the
optmizied responses.
Keywords: Steel girder, stiffened girder, optimized thickness
1. Introduction
I-girder and plate girders are especially used in bridges and industrial structures. Concentrated
loads applied perpendicularly to the flange and introduced to the web are very common case
of loading these structural members. As a result of loading on upper I-profile flange the web
under loading is locally pressed [1]. Therefore to stabilize the girder against this type of
loading usually the web thickness increased or the unsupported web height is reduced.
After AISC National Engineering Conference,1959 in which lateral stability of steel members
was presented as an important problem in design, one of the method proposed for providing
lateral stiffness in steel members was Delta section. In Delta sections, corner plates welded to
the compression flange and the web form two-celled triangular box. Such a design offers great
lateral stiffness and considerable torsional strength. In practice, Homer M. Hadley 1
developed Delta girders for construction of two bridges. The first one is Taylor Creek Bridge;
consist of a simple span structure over Seattle's Cedar River watershed to carry occasional
heavy loading. The second bridge, known as Parker Bridge, located a few miles downriver
from Yakima, WA. Fig. 1 shows the profile of a typical Delta girder.
Girkmann in 1936 was the first researcher to study the elastic stability of a rectangular, simply
supported rectangular plate subjected to a single edge load. His results is only applied to
plates with aspect ratio, a=hw less than 1.1 and solution was given in the form of a
determinant which had to be evaluated for any particular case. Based on the energy method,
Zetlin investigated the elastic buckling of rectangular plates with different aspect ratios under
loading. It was assumed that the applied load was equilibrated by parabolic distributed shear
stresses along the two vertical edges of the plate. White and Cottingham studied loading using
the finite difference method. Rockey presented an investigation of buckling of simply
supported and clamped rectangular plates under partial edge loading, using a finite element
method. The study was expanded to web of I-girders. After comparing the buckling of the
rectangular plate with identical size, it was found that buckling coefficient of the web
increased significantly because of the flange and buckling mode was also different from that
of a rectangular plate.
246
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
In spite of extensive research on I-girders, loading is recognized as a complicated problem
and the present analytical solutions are not able to predict the ultimate load with sufficient
accuracy. Therefore, one must use numerical analysis in a preliminary investigation to
identify the factors that have considerable effects on the capacity of girders. Numerical
simulations may also be useful to refine parametric range of the proposed design
recommendations and to get a better understanding of the physical mechanisms during
concentrated loading. Finite element method was used in this paper to investigate the effects
of loading and achieve optimum geometry of I-girders stiffened with Delta stiffeners. Modes
of failure were also obtained with different cross sectional parameters and critical load
capacity of Delta girders has been compared with I-shaped girders and those stiffened by
longitudinal stiffeners.
Fig. 1. Delta girder cross section
2- Investigation of delta section under flexural loads
In order to obtain the buckling loads of delta section under flexural loads, various models are
investigated. as a result 3 different groups are assigned.
Group one:
Height=1m, flange width=40cm, web thickness=1cm and flange thickness=3cm. h‘ varies and
it is equal to 15cm, 20cm and 25cm. the buckling load is computed for different stiffener‘
thickness (ts) and finally the graphs are illustrated for more convenience.
In the below the results for h‘=25cm are presented.
Table.1 – rate of increase in weight and strength for first condition
Stiffener
thickness( mm)
Buckling
moment
 KN
/ m
Load increase
%
Section area
cm
2
Area increase
%

5
47667
-
369.15
-
7
94398
49.02
380.81
1.58
10
190140
33.81
398.3
1.53
12
264963
19.67
409.96
1.46
247
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
15
313536
6.11
427.45
1.42
20
351660
2.43
456.6
1.36
25
386752
2.00
485.75
1.28
30
423479
1.90
514.95
1.20
There is a single node on figure2.a which shows the strength in case of no stiffener. In
figure2.b the rate of strength in relation to weight rate is plotted. As observed increase of
thickness up to 15mm is very acceptable, up to 20mm it is somehow tolerable, but more than
this amount it is not economic.
500
60%
‫مقاومت‬Strength
50%
400
Weight
)milions
N.m ( ‫بار‬
Load
‫وزن‬
40%
30%
300
no stiffener
model
200
20%
100
10%
0
340
0%
0
5
10
15
20
25
30
35
360
380
400
420
440
460
480
500
)‫مربع‬
‫(سانتی مت ر‬
‫سطح مقطع‬
Section
Area
)mm(
‫سخت کننده‬
‫ضخامت‬
Stiffener
thickness
b. rate of increase in weight and strength
a. increase of buckling strength
Figure.2- investigating the rate of strength increase versus stiffener thickness
Fig.3.b. stiffener thickness of 20mm
Fig.3.a. stiffener thickness of 5mm
Group two:
The second group being investigated is for h‘=20cm. the results are presented in table.2.
248
520
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
Table.2 – rate of increase in weight and strength for second condition
Stiffener
thickness( mm)
Buckling
moment
 KN
/ m
Load increase
Section area
%
cm
Area increase
%
2

5
97185
-
365
-
7
117400
48.29
375
1.37
10
234047
33.12
390
1.33
12
328171
20.11
400
1.28
15
436094
10.96
415
1.25
20
487005
2.33
440
1.20
25
532801
1.88
465
1.14
30
586758
1.03
490
1.08
Strength
60%
720
Weight
‫مقاومت‬
no stiffener
model
600
Load
50%
‫وزن‬
40%
Milions N.m ‫بار‬
480
30%
20%
360
240
120
10%
Stiffener thickness
Stiffener thickness
0
0%
0
5
10
15
20
25
30
0
35
5
10
15
20
25
30
35
)m m ( ‫ضخامت سخت کننده‬
)mm( ‫ضخامت سخت کننده‬
b. rate of increase in weight and strength
a. increase of buckling strength
Figure.4- investigating the rate of strength increase versus stiffener thickness
Group three:
In this model the position for placement of stiffener is 15cm. the results are presented in
Table.4.
249
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
Table.4 – rate of increase in weight and strength for third condition
Stiffener
thickness( mm)
Buckling
moment
 KN
/ m
Load increase
Section area
%
Area increase
%
2
cm

5
77677
-
361.21
-
7
150625
46.96
369.7
1.17
10
265976
25.53
382.43
1.15
12
304092
7.17
390.91
1.11
15
362976
6.45
403.64
1.09
20
405600
2.35
424.85
1.05
25
444003
1.89
446.07
1
60%
360
Strength
‫مقاومت‬
50%
300
‫وزن‬
Weight
40%
Milions N.m ‫بار‬
240
Load
30%
20%
no stiffener
model
180
120
60
10%
0%
0
0
5
10
15
20
25
0
30
5
10
15
20
25
30
)m m ( ‫ضخامت سخت کننده‬
)mm( ‫ضخامت سخت کننده‬
Stiffener thickness
Stiffener thickness
b. rate of increase in weight and strength
a. increase of buckling strength
Figure.5- investigating the rate of strength increase versus stiffener thickness
As observed while the thickness for stiffener is low, the h=15 cm is in a better condition
versus the h=20cm model. However the increase of stiffener thickness will cancel the risk of
stiffener buckling.
Based on figure.6 it can be concluded that in model with height of 15cm, the width for
stiffener is less than the model with 20cm height.
As a result between the mentioned conditions, the model with 20% height performs a more
optimum performance.
250
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
Comparison of 25% models with 20%, it is observed that the latter models are in a better
situation. Finally, it is concluded that 20% height is the best economic condition. This is
exactly the same for condition of using longitudinal stiffeners cases.
700
600
load
500
400
300
200
h'=15%
h'=20%
h'=25%
100
0
440
460
480
500
520
540
Section area
Figure.6- comparison of buckling loads based on various h’
Delta stiffener
Web
Flange
a. side view
b. lateral view
Figure.7-variation of h’
3- Results
It is concluded from graphs that:





When the location of stiffener to pressure flange is 20% of web height, it leads to best
situation for flexural buckling.
The thickness of the stiffener should not be so much that it buckles before the
buckling of the panel.
Investigation of various models show that the thickness more than 2.5 times the web
thickness is not economic.
Applying the delta stiffener can increase the buckling load up to 2.5 times rather than
increasing the web thickness.
Applying delta stiffener can increase the buckling strength up to 60% in comparison
with longitudinal stiffener.
251
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
4-Refferences
1- Baker, M. ―LRFD Design Example for steel girder superstructures bridge‖, FHWA/
National highway institute, Washington DC, 2003.
2- Abu-Saba, Elias G, ―Design of steel structures‖, Chapman & Hall, New York, 1995.
3- Timoshenko,S, ―Theory of elastic stability‖, 2nd ed, Mc Graw-Hill, New York, 1993.
252
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
KentleĢme ve Hava Kirliliği ĠliĢkisinin AB Uyum Sürecindeki Hava Kalitesi
Kavramına Göre Değerlendirilmesi
Zeliha GEMĠCĠ1, Onur KALE2
1
Çevre ve ġehircilik Bakanlığı, ÇED, Ġzin ve Denetim Genel Müdürlüğü, Çevre Referans
Laboratuvarı, GölbaĢı 06830 Ankara, [email protected]
2
Çevre ve ġehircilik Bakanlığı, ÇED, Ġzin ve Denetim Genel Müdürlüğü, Çevre Referans
Laboratuvarı, GölbaĢı 06830 Ankara, [email protected]
Özet
Çevre sorunları dünyanın pek çok yerinde güncel yaĢamın içine girmiĢ bir konudur. Hızlı
nüfus artıĢı, düzensiz-çarpık kentleĢme, yeĢil alanların azalması, orman tahribi, ulaĢım sorunu,
sanayi atıkları gibi sorunlar Ülkemizde olduğu kadar dünyanın pek çok ülkesinde çözüm
yolları aranan sorunlar arasındadır. Bu sorunların alıcı ortamdaki etkisi ise su, toprak ve hava
kirliliğini oluĢturmaktadır. Özellikle atmosferde, endüstriyel aktivitenin, ĢehirleĢmenin ve
nüfusun artması ile hava kirliliğine neden olan kükürt dioksit, azot oksitler, azot dioksit,
karbon monoksit ve partikül madde gibi ana kirletici parametrelerin konsantrasyon değerleri
hızla artmaktadır. Bu kirleticilerin bazıları hava alıcı ortamında kimyasal tepkimelere
uğrayarak ikincil kirleticileri oluĢturur.
1. GiriĢ
Bugün çok önemli bir çevre problemi olan ve özellikle insan sağlığını ve ekosistemi olumsuz
etkileyen hava kirliliği ilk olarak, egzoz emisyonları, endüstriyel iĢlemler, fosil yakıtların
yakılması vb. faaliyetler sonucu oluĢan emisyonların atmosfere karıĢması sonucu atmosfer
bileĢiklerinin değiĢmesiyle baĢlamaktadır.
Hava kirliliğine neden olan kirleticilerin, kaynaklarına göre hava kirliliği, tabii kaynaklardan
meydana gelen kirlilik ve insan faaliyetleri sonucu suni kaynaklardan meydana gelen kirlilik
olmak üzere iki sınıfa ayrılır.
Tabii kirliliği oluĢturan, doğada bulunan kirletici kaynaklarından; toz, meteorlardan, yer
yüzeyindeki büyük çöl alanlarından ve kumluk alanlardan rüzgârlarla atmosfere taĢınır, orman
yangınları ile atmosfere önemli miktarlarda duman ve yanma gazları (CO; SO2, NOx, PM)
atmosfere karıĢır, foto kimyasal olaylarla azot dioksit, yanardağlardaki volkanik faaliyetler
sonucunda kükürt dioksit, hidrojen klorür, hidrojen florür, deniz çalkalanmasından ise
sodyum klorür sayılabilir.(1) Hava kirliliğinde, tabii kirlilik kaynaklarından çok insan
aktivitesine bağlı suni kaynaklardan meydan gelen kirlilik daha önemlidir.
2. Hava Kirliliği ile Ġlgili Kavramlar
2.1. Hava: Hava, atmosferi meydana getiren gazların karıĢımıdır. Saf hava, baĢta azot ve
oksijen olmak üzere argon, karbondioksit, su buharı, neon, helyum, metan, kripton, hidrojen,
azot monoksit, ksenon, ozon, amonyak ve azot dioksit gazlarının karıĢımından meydana
gelmiĢtir. Bu gazların dağılımı ise % 78‘i azot, hacim olarak %21‘ni ve ağırlık olarak %23‘
ünü oluĢturan oksijen ise oldukça reaktif bir gazdır. (1) Diğer gazlar ise atmosfer hacminin
%1‘ini oluĢtururlar. Atmosferi oluĢturan bu gazların, en kararsız olanları su buharı ve
karbondioksittir. Atmosferdeki su buharı miktarı, denizler, göller, nehirler ve bitkilerden
buharlaĢma ile artar ve bulutlardan sis, çiğ, yağmur oluĢumu ile de azalır. Su buharının bu
değiĢkenliği, bu olaylarla birbirini öyle takip dengeler ki, su buharının atmosferdeki miktarı
253
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
değiĢmez. Karbondioksit ise normalde çok küçük yer teĢkil eden bir birleĢendir. Ġnsan ve
hayvanların teneffüsü ve bitkilerin fotosentez olayı ile atmosferdeki miktarı dengede tutulur.
Atmosferdeki azot orman yangınları, ĢimĢek gibi doğal atmosfer olayları ve yanma sonucu
meydana gelir.
2.2. Hava Kalitesi: Hava‘nın bileĢiminde da bulunmayan ancak bazı kaynakların faaliyeti
sonucu havaya salınan insan sağlığı ve ekolojik denge açısından sorunlar oluĢmasına sebep
olan kükürt dioksit, azot oksitler, azot dioksit, karbon monoksit ve partikül madde gibi
kirletici parametrelerin insan sağlığına ve ekolojik dengeye zarar vermeyecek miktar,
yoğunluk ve sürede hava ortamında bulunmasıdır.
2.3. Hav Kirliliği: Canlıların sağlığını olumsuz yönde etkileyen ve/veya maddi zararlar
meydana getiren havadaki yabancı maddelerin, normalin üzerindeki miktar ve yoğunluğa
ulaĢmasıdır.
2.4. Hava Kirleticileri: Atmosfere doğrudan verilen ve/veya atmosferde kimyasal olaylar
sonucu oluĢan kirleticilerdir. Bunlar; kükürt dioksit, azot oksitler, karbon monoksit,
hidrokarbonlar, asılı vaziyette bulunan katı partiküller, asit yağmurları vb.
Hava Kirliliğine Etki Eden Faktörler:
Yeryüzünü kuĢatan atmosfer, troposfer diye adlandırılan alt tabakadan ibarettir. Deniz
seviyesinden itibaren yüksekliği 10 km‘dir. Bacadan ve egzozdan atılan kirleticilerin
atmosferde dağılmasını etkileyen parametreler meteorolojik Ģartlar ile bölgenin topoğrafik
özellikleridir. Günlük yaĢamımızı etkileyen tüm meteorolojik olaylar troposferde
oluĢmaktadır. Meteorolojik ve topoğrafik faktörlere bağlı olarak hava kirliliği ve dağılımı (2):
a) Troposferde düĢük basınç Ģartları altında, sıcaklık yükseklikle azalır. Böyle
durumlarda yer seviyesindeki hava kütlesi ve bacalardan atılan gazlar yükselir ve
dağılır. Sıcaklık genelde yerden yükseklikle 0,65 ˚C/100 metre oranında azalır. Hava
yerden yukarı doğru yükselirken geniĢler ve soğur. Hava içindeki nem, bulut
oluĢturmak üzere yoğunlaĢır. Bu Ģartlar altında troposferde hava kirliliği ile ilgili
sorun olmaz ve gazlarda çökme meydana gelmez.
b) Kararsız (anstabil) ve nötr Ģartlarda, yere yakın hava, üstteki havadan daha hızlı olarak
ısınır. Isınan hava soğuk tabakaya doğru yükselir. Sıcaklığın yerden yükseklikle
azalması, havayı karıĢtırarak bacalardan ve egzozlardan atılan kirleticilerin
dağılmasına ve seyrelmesine yardımcı olur.
c) Bir bölüm hava, çevre havasından daha sıcaksa bu hava atmosferde kendi sıcaklığına,
yoğunluğuna ve basıncına ulaĢıncaya kadar yükselir. Böylece kararsız ve nötr Ģartlarda
bacadan ve egzozdan atılan gazların atmosferde yükselmesi ve dağılması hızlı bir
Ģekilde gerçekleĢir.
d) Açık hava (bulutsuz) ve sakin rüzgârlı (hızı düĢük) gecelerde, yer infra-kızıl
radyasyonu yayarak hızlı Ģekilde soğur. Böylece yer ve yere yakın yüzey, yukarıdaki
yüzeyden daha soğuk olur. Sıcaklık inversiyonu olarak tanımlanan böyle durumlarda
hava kütlesi yukarı doğru değil daha soğuk ortam olan aĢağı doğru hareket eder. Ve
bacadan atılan sıcak kirleticiler yer seviyesinde tutulabilir ve birikebilir. Bu durumda
bacalardan ve egzozlardan atılan kirleticiler inversiyon tabakası içinde veya altında
tutulur ve birikmeye baĢlar. Bacadan atılan kirletici miktarı azaltılmıyorsa ve
inversiyon süresi de uzuyorsa o bölgede ciddi hava kirliliği problemi yaĢanabilir.
Çünkü inversiyonlu Ģartlarda gazların dikey değil düĢey hareketi ve birikmesi söz
konusudur. Ayrıca soğuk hava, sıcak havadan daha yoğundur. Bu durum yer
seviyesindeki havanın ve kirleticilerin yükselmesini ve seyrelmesini önler.
254
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
e) Yüksek basınç Ģartları altında bulutsuz geceler ve sakin gecelerde yer ısısını hızlı
Ģekilde yayılmasına bağlı olarak hem yer ve hem de yere yakın hava tabakasının hızlı
Ģekilde soğuması üst tabakadaki hava tabakasının daha sıcak hale geçmesi ile oluĢan
radyasyon inversiyonu koĢullarında yer daha soğuktur. Radyasyon inversiyonu havada
sis oluĢumunu baĢlatır, aynı zamanda gazları ve partikülleri içinde tutar. GüneĢ ıĢınları
sabahleyin soğuk yer tabakasına nüfuz ederek inversiyonu kırmaya çalıĢır. Isınan hava
ile sis tabakası ortadan kalkar. Eğer hava çok sakin ve aĢırı nemli ise güneĢ ıĢınlarının
radyasyon inversiyonunu ortadan kaldırması zaman alabilir. Bu süre birkaç saatten
birkaç güne kadar sürebilir. Radyasyon inversiyonu sonbahar ve ilkbahar aylarında sık
aralıklarla olmakla birlikte kıĢ ve yaz aylarında da meydana gelir. Radyasyon
inversiyonu genellikle gece saatlerinde baĢlar ve sabah saatlerinde etkisini devam
ettirir. Ġnversiyon, hava kirliliğinin yoğun olduğu il ve ilçelerde daha uzun süre devam
etmektedir.
f) Yüksek basınç Ģartları altında açık havalar (bulutsuz havalarda) ile sakin rüzgârlı
hallerde, bir tepe, dağ bölgesi, engel gibi yüksek bölge üzerinden dağ eteği veya vadi
üzerine gelen soğuk hava tabakası yüksek bölgeden aĢağı doğru inerken sıkıĢır.
SıkıĢan hava kütlesi ısınır. Böylece yerden belli bir yükseklikte sıcak hava tabakası
oluĢur. Yer seviyesindeki hava kütlesi inversiyon tabakasına kadar yükselerek hava
kütlesinin ve kirleticilerin daha fazla yükselmesini ve dağılmasını engeller. Çökme
inversiyonu, radyasyon inversiyonuna göre daha etkilidir. Etki süresi daha uzundur.
Bu tür inversiyonlar genel olarak ilkbahar ve sonbahar aylarında daha sık aralıklarla
meydana gelir.
g) Ġnversiyon tabakası yerden ne kadar yüksekte oluĢmuĢsa bacadan ve egzozdan atılan
kirleticilerin atmosferde seyrelmesi o kadar yüksek olur. Ġnversiyon tabakası yere ne
kadar yakın ve ortamdan kalkma süresi uzun ise hava kirliliği bakımından etkisi o
kadar Ģiddetlidir.
h) Dağlarla veya yüksek tepelerle çevrili Ģehirlerimizde yüksek basınç Ģartlarının hakim
olduğu açık hava ve sakin kıĢ aylarında bu tür inversiyonla birlikte oluĢan hava
kirliliği sorunu ile sık sık karĢılaĢılır.
2.5.Hava Kirliliğinin Etkileri: Hava kirliliğini oluĢturan kirletici parametre türüne bağlı
olarak yasal düzenlemelerde gerek insan sağlığı gerekse ekosistemin korunması amacıyla
getirilen sınır değerlerin üzerinde konsantrasyonların hava alıcı ortamında oluĢmasına bağlı
olarak etkilerde farklıdır. Örn; Kükürt dioksit insanlarda üst solunum yollarında keskin,
boğucu ve tahriĢ edici etki yaparken, ikincil kirleneme ile oluĢan asit yağmurları sonucu
ekosistemin tahrip olmasına sebep olmaktadır. Karbonmonoksit (CO)'in ise, kandaki
hemoglobin ile birleĢerek oksijen taĢınmasını aksattığı bilinmektedir.
3. Hava Kalitesinin Değerlendirme Sürecinde Ulusal Yükümlülükler
3.1. Hava Kalitesinin Korunması Yönetmeliği’nin Uygulanma Süreci: Ülkemizde hava
kirletici parametreler bazında hava kalitesine iliĢkin esaslar ve hava kalitesi izleme süreci ilk
olarak 1986 yılında yürürlüğe giren Hava Kalitesinin Kontrolü Yönetmeliği‘nde
tanımlanmıĢtır. Söz konusu Yönetmelikte SO2, NOx, CO, PM ve O3 parametreleri için hava
kalitesi konsantrasyon değerleri zaman dilimine bağlı olarak (saatlik, günlük, yıllık, kıĢ
sezonu) insan sağlığı bitki örtüsünün korunması (tüm kirleticileri içermez) sınır değerleri
verilmiĢtir. Ancak, söz konusu kirletici parametrelerin ölçüm mekanizması, değerlendirme
metotları ve veri kalitesi vb. konulara yer verilmemiĢtir. 1986 yılından 2004 yılına kadar Söz
konusu Yönetmeliğinin uygulanmasında sorumlu kurum Sağlık Bakanlığı Refik Saydam
Hıfzıssıhha Enstitüsü‘nce yarı otomatik sistemlerle SO2 ve PM10 kirletici parametreleri
bazında hava kalitesi ölçümleri yapılmıĢtır. 2004 yılında Sağlık Bakanlığı tarafından
255
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
Ankara‘da kurulan 8 adet online hava kalitesi izleme sistemi ile Ankara‘da otomatik sisteme
geçmiĢtir.
Sağlık Bakanlığı tarafından 2005 yılından itibaren hava kalitesinin izlenmesi yükümlülüğü
Çevre Bakanlığına devredilmiĢtir. Bakanlıkça ilk 2005 yılında alınan 36 adet, daha sonra
2007 yılında alınan 45 adet online hava kalitesi izleme istasyonu ile ülke genelindeki tüm tam
otomatik sistemle hava kalitesi düzeyi izlenmiĢtir. 2005-2008 yılları arasında kurum
kuruluĢların bünyesinde bulunan 11 adet, Sağlık Bakanlığı bünyesinde bulunan 8 adet tam
otomatik sistemin Bakanlığa devriyle hava kalitesi izleme istasyon sayısı 100‘e ulaĢmıĢtır.
Hava sonra Bakanlıkça gerek kirliliğin yoğun olduğu alanlarda kullanılmak gerekse hava
kalitesi izleme istasyonlarda oluĢan arıza durumlarında devreye girmek amacıyla kullanılmak
üzere 3 adet seyyar hava kalitesi izleme aracı alınmıĢtır.
3.2. AB Uyum Sürecine Göre Hava Kalitesi Değerlendirme Esasları
AB uyum sürecinde 96/62/EC, 99/30/EC, 2000/69/EC, 2002/3/EC, 2004/107/EC
direktiflerinin ulusal mevzuata aktarılması sonucu hazırlanan Hava Kalitesi Değerlendirme ve
Yönetimi (HKDY) Yönetmeliği 06.06.2008 tarih ve 26898 sayılı Resmi Gazete‘de
yayımlanarak yürürlüğe girmiĢtir.
3.2.1. HKDY Yönetmeliğinin Amacı: Yönetmelikte esas ve kriter getirilen SO2, NO2, NOx,
CO, O3, PM10, PM2.5, benzen, kurĢun, arsenik, kadmiyum, nikel, benzo(a)piren olmak üzere
toplam 13 adet temel kirletici parametre ve bu kirleticilerden ozon öncül maddeler için NOx
ve/veya VOC kirleticisinin, benzo(a) piren kirleticisinin kaynaklarla iliĢkilendirilmesi için
ilgili PAH parametresinin sabit ve/veya temsili ölçümlerle belirlenerek ve insan sağlığı ve
ekolojik sistemin korunması sağlayacak ve/veya iyileĢtirecek Ģekilde gerekli tedbirleri almak
ve uygulamasını sağlamaktır.
3.2.2. Hava Kalitesinin Değerlendirilme Süreci: Söz konusu Yönetmelik esaslarına iliĢkin
Yönetmelik algoritması ġekil-1‘de yer almaktadır. ġekil-1‘den de görüldüğü üzere; kirletici
parametrelerin örnekleme yöntemi ile düzeyinin belirlenmesi, Üst değerlendirme EĢiği (ÜDE)
üzerinde olan kirleticilerin ölçülmesi, ozon için sabit ölçüm koĢulu Uzun Vadeli Hedef
(UVH) değerin aĢılma koĢuludur. Bu süreçte yapılan değerlendirme çalıĢma ön değerlendirme
olarak tanımlanmakta olup, kirleticilerin düzeylerine göre bölge ve alt bölgelerin belirlenmesi,
hava kalitesinin ölçüm ve izlenmesi hava kalitesi değerlendirme sürecini içermektedir.
256
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
ġekil-1: Hava Kalitesinin Değerlendirilmesi ve Yönetimi (HKDY) Yönetmeliği Hava Kalitesi
Değerlendirme Süreci
Bahse konu Yönetmelik gereği Tablo-1‘de verilen her bir kirletici parametre bazında getirilen
esasların sağlanması esastır.
Tablo-1: Hava Kalitesi Değerleri
Ancak; bahse konu esasların sağlanmasında üye ülkelerin bile belli bir takvim sürecinde
sağlamayı esas aldığı bu değerlerin ulusal mevzuatta uygulanması için Ülke genelindeki hava
kirlilik kaynaklarının mevcut durumlarına bağlı olarak söz konusu hava kalitesi sınır
değerlerini sağlayacak Ģekilde gerek proses/yakma sistemi/ünite vb. ile gerekse kullanılan
yakıtlar bazında yapılacak iyileĢtirme çalıĢmaları dikkate alınarak söz konusu sınır değerlerin
sağlanması için Tablo-2‘de yer alan uyum takvimi belirlenmiĢtir.
257
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
Tablo-2: Hava Kalitesi Azaltım Oranları
ġekil-1‘de görüldüğü üzere; hava kalitesinin değerlendirme süreci için öncelikle temel 13 adet
kirletici parametrenin düzeyinin bilinmesi gerekmektedir. Ülke genelinde 101 adedi
Bakanlığa ait 21 adedi ise ilgili kurum kuruluĢlar tarafından iĢletilen toplam 122 adet hava
kalitesi izleme istasyon sonuçları Bakanlık www.havaizleme.gov.tr adresinde yayınlanmakta
ve hava kalitesi söz konusu istasyon sonuçları esas alınarak değerlendirilmektedir. Söz
konusu 122 adet istasyonun; tümünde SO2 ve PM10, 8 istasyonda CO, 15 istasyonda NOX ve
NO2, 9 istasyonda O3 ve 45 istasyonda ise meteorolojik parametre ölçümü ile hava kalitesi
izlenmektedir.
Buradan da anlaĢılacağı üzere; 13 parametreden çok kısıtlı sayıda kirletici parametrenin
düzeyi hakkında kent ölçeğinden bir bilgi sahibi olunmaktadır. Oysa AB uyum sürecinde
hazırlanan yönetmelik gereği; hava kalitesinin kentsel, kırsal ve kent çevresi alanlardaki
kirlilik düzeyi ile kirlilik kaynaklarının kirlilik düzeyini temsil edecek (sanayi, trafik ve
ısınma) türde olması gerekmektedir.
Bu durumda 13 parametrenin kentsel, kırsal, kent çevresindeki düzeyi ve bu düzeye her bir
kirlilik kaynağının katkısının belirlenmesi, sabit sistemle ölçüm yapılıp yapılmama esaslarının
tespit edilmesi için;
a) Bir dizi örnekleme yöntemiyle seçilen noktalarda yapılacak ölçümler,
b) Kaynak envanteri
c) Hava kirlilik dağılım modellemesi
Sonuçlarının birlikte değerlendirilmesini içeren Ön Değerlendirme çalıĢmasının yapılmasını
zorunlu kılmaktadır.
Ön değerlendirme çalıĢmasının tamamlanması amacıyla HKDY Yönetmeliğinde belirlenen
süreç 2014 yılı sonudur.
HKDY Yönetmeliği gereği yapılan ön değerlendirme çalıĢması sonucunda kirletici
parametrelerin ölçüm sonuçlarının üst değerlendirme eĢiğini aĢması halinde o noktalarda sabit
258
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
sistemlerin kurularak ölçümlerin yapılması, kurulacak istasyon sayısının ise söz konusu
Yönetmeliğin Ek-II‘deki esaslar doğrultusunda belirlenmesi gerekmektedir.
Söz konusu Yönetmelikte yer alan esaslar doğrultusunda yapılacak bir hava kalitesi
değerlendirmesinin
a) Sabit istasyonların kentsel, kent çevresi ve kırsal alan kirlilik yükü ile kirlilik
kaynaklarının katkı paylarının değerlendirilmesini içermesi,
b) Veri alım yüzdesinin %90 ve üzeri olması,
c) Veri alım yüzdesi koĢulunun sağlanması için istasyonlarda günlük fonksiyon
kontrollerinin ve belli aralıklarla primer cihazların bulunduğu kalibrasyon
laboratuarlarında kalibre edilmiĢ tüplerle kalibrasyonun yapılması gerekliliği,
d) TS EN ISO/IEC 17025 standardına göre akredite olma koĢulu,
e) Hava Kalitesi değerlendirmesinin kaynak envanteri ve model çalıĢmalarına dayanması,
f) Bazı kirleticilerin online sistemle ölçülmeyip analiz sonucu belirlenmesi (arsenik,
kadmiyum, nikel, benzo(a)piren vb.)
g) Bazı kirleticilerin ölçüm sonuçlarının sadece otomatik sistemle değerlendirilmeyip,
gravimetrik ölçümlerle karĢılaĢtırılması (Örn: PM)
h) PM ölçümlerin otomatik sistemlerle birlikte ara ara yapılacak gravimetrik yöntemle
karĢılaĢtırılmasını kapsaması,
Gerekmektedir.
Hava kalitesi değerlerinin ölçüm ve izlenmesini müteakip, sonuçlardın kamuoyu bilgisine
sunulması, yönetmelikte getirilen esaslardan özelikle uyarı eĢiklerinin aĢıldığı durumlarda
kısa sürede hava kirliğinin kontrol edilerek, hava kalitesinin iyileĢtirilmesine yönelik
önlemlerin alınması, limit değerlerin sağlanmadığı durumlarda ise ġekil-2‘de yer alan uzun ve
kısa vadeli tüm kontrol tedbirlerini içeren ve Eylem Planlarının hazırlanması ve uygulanması
zorunludur.
ġekil-2: Hava Kalitesinin Korunması ve iyileĢtirilmesi sürecine iliĢkin algoritma
259
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
4. Mevcut Hava Kalitesi Ġzleme Sistemi ve Yapılan ÇalıĢmaların AB Uyum Sürecine
Göre Değerlendirilmesi
4.1. Bulgu ve Yöntem: 122 adet istasyonda online olarak ölçülen SO2 ve PM10 ölçüm
sonuçları 2007-2011 yılları itibariyle esas alınarak ölçüm metotları, istasyon gereklilikleri,
ölçüm süreci, bakım-kalibrasyon ve ölçüm sonuçları değerlendirilerek HKDY Yönetmeliği
esaslarını sağlayacak Ģekilde yapılacak çalıĢmaların adımları ve süreçleri belirlenmiĢtir. Bu
kapsamda yapılan değerlendirmede tespit edilen bulgular:
Tablo-4‘de verilen 2007-2011 yılları itibari ile 122 adet hava kalitesi ölçüm sonuçlarının
sonuçları Tablo-3‘de verilen yıllık sınır değerler çerçevesinde değerlendirildiğinde;
ug/m3
2007-2011SO2
PM1
0
a) Her iki kirletici parametrenin konsantrasyon değerinde yıllar itibari ile bir düĢüĢ gözlendiği,
PM10‘nin konsantrasyonun Ülke genelinde SO2‘ye göre yüksek olduğu, aĢımların daha çok kıĢ
sezonuna tekabül ettiği, dolayısı ile istasyonların daha çok kentsel istasyon ve ısınma kaynaklı
hava kirliliği düzeyini değerlendirmeye yönelik olduğu, mevcut istasyonların bazılarının
bulunduğu alanın kirliliğini temsil etmede yetersiz olduğu,
b) Ölçüm sonuçlarının üst değerlendirme eĢiğini aĢtığı dolayısıyla sabit ölçüm yapılma koĢulunun
sağlandığı,
c) Ġllerin kirlilik artıĢ oranlarının nüfus değerleri ile orantılı olduğu,
d) Mevcut istasyonların temsil ettiği alan, istasyon sayısı, ölçülen parametreler, veri alım yüzdesi,
kalibrasyon periyodu vb. faktörler dikkate alındığında HKDY Yönetmeliği‘nde verilen
esasların tam olarak sağlanmadığı,
e) Mevcut istasyon sayısının en az 3 katı istasyonun, ön değerlendirme çalıĢmasına göre
belirlenen alanlarda kurulması ve Ülke genelindeki hava kirlilik kaynaklarının dağılımı,
topoğrafik yapı ve ulaĢım olanakları dikkate alındığında bu istasyonların ġekil-3‘de verilen
merkezler aracılığı ile iĢletilmesi,
ġekil-3: Hava Kalitesi Ġzleme Merkezleri
260
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
f) 2007-2011 yıllarına ait ölçüm sonuçları ġekil-3‘de yer alan bölgeler bazında HKDY‘
Yönetmeliğinde yer alan limit değer+tolerans payı aĢan, limit değer ve tolerans pay arasında
kalan, limit değeri aĢan ve limit değere eĢit bölge ve alt bölgelerin listesi değerlendirildiğinde;
Tablo-5‘de görüldüğü üzere; Limit değer+tolerans payı SO2‘de aĢan hiçbir için bulunmadığı,
PM10‘de Hakkari, Batman, Gaziantep ve Siirt dıĢında aĢılmadığı gözlenmiĢtir.
Sütun1 Upper LV + MT Between LV and MT
SO2
Equal to LV Under the LV
250 (µg/m3)
125-250 (µg/m3)
125 (µg/m3) <125 (µg/m3)
-
Hakkari and Tekirdağ
-
50-100 (µg/m3)
50 (µg/m3) <50 (µg/m3)
PM10 100 (µg/m3)
Adıyaman, Ağrı,
Aksaray, Ankara,
Antalya, Ardahan, Aydın,
Balıkesir, Bartın, Bilecik,
Bitlis, Bolu, Burdur,
Bursa, Çorum, Denizli,
Diyarbakır, Düzce,
Edirne, Erzurum,
GümüĢhane, Hakkari,
Afyon, Batman,
Hatay, Iğdır, Isparta,
Gaziantep, Siirt Ġzmir,K.MaraĢ, Karabük,
Karaman, Kars, Kayseri,
Kırıkkale, Kırklareli,
Kilis, Kocaeli, Konya,
Kütahya, Malatya,
Manisa, Mardin, Mersin,
Muğla, NevĢehir, Niğde,
Ordu, Sakarya, ġanlıurfa,
Tekirdağ, Trabzon, UĢak,
Van, Yozgat, Zonguldak
Except in Hakkari and Tekirdağ all
agglomeration
ġırnak
Adana, Amasya, Artvin, Bayburt,
Bingöl, Çanakkale, Çankırı,
Elazığ, Erzincan, EskiĢehir,
Giresun, Ġstanbul, Kastamonu,
KırĢehir, MuĢ, Rize, Samsun,
Sinop, Sivas, Tokat, Tunceli,
Yalova
Tablo-4: Bölge ve Alt Bölgelerin Listesi
g) Hava kirliliğinin kontrolüne yönelik olarak belirlenen tedbirlerin ısınma amaçlı yakıt kullanım
kriterlerini ve kömür denetimi kapsadığı, ölçüm sonuçlarının değerlendirilmesinde kaynak
envanteri ve meteorolojik - topoğrafik faktörlerin kullanıldığı alansal dağılım modelleri ile
iliĢkilendirilmediği,
h) Kentsel geliĢim sürecinde konut alanı, vb. alanların belirlenmesi, o alanlardaki yapılaĢmada
hava koridoru, yakma sistemi, ulaĢım yoğunluğu vb. faktörler ve o alandaki her bir kaynağı
hava kirliliğine katkı payı kirliliğin yoğunluğu dikkate alınmasını esas koĢan bir yasal
düzenlemenin olmadığı,
i) HKDY Yönetmeliği‘ne göre yapılan 2011 yılında Samsun Bölgesi her mevsim bir aylık süre
ile yapılan pasif örnekleme sonuçları değerlendirildiğinde;
261
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
PM10; Tokat;
58
PM10;
Çorum; 51
SO2; Sivas; 10
PM10; Ordu;
44
PM10;
Giresun; 47
SO2; Çorum; 9
PM10; Sivas;
43
PM10;
Samsun; 34
PM10; Sinop;
31
SO2; Amasya;
6
SO2; Giresun; 4
SO2; Samsun;
SO2; Sinop; 4
4
SO2; Ordu; 3
NO2; Giresun;
NO2; Ordu;
30
30
NO2; NO2; Çorum;
Amasya; 15 15
O3; Sivas; 108
O3; Tokat; 102
O3; Amasya;
102
O3; Çorum; 89
NO2;
Samsun; 25
O3; Samsun;
66 O3; Sinop; 61
NO2; Sinop;
19
NO2; Tokat;
14
O3; Giresun;
O3; Ordu; 42
43
NO2; Sivas;
10
Cd; Amasya;
10
Ar; Amasya;
23
Cd; Sivas; 8
Cd; Çorum; 8
Ar; Tokat; 18
Ar; Sivas; 17
Ar; Giresun;
Ar;
Ordu;
Ar;
14
Samsun;
Ar;
Sinop;
14
15
14
Cd; Ordu; 6
Ar; Çorum; 18
Cd; Giresun;
7
Ar
Cd; Samsun;
Cd; Sinop; 8
8
Ar, Cd ve Ni Ortalamaları
Ni; Çorum; 22
Ni; Amasya;
19
SO2; Tokat; 3
Ni; Samsun;
Ni; Tokat; 22
Ni; Ordu; 20 22
Ni; Sivas; 20
Ni; Giresun;
18
Ni; Sinop; 15
262
Cd; Tokat; 7
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
Sabit ölçüm yapılacak kirleticilerin sayısı ve her bir ilde ölçüm yapılacak istasyon sayısının
mevcudun çok üstünde olduğu
Tespit edilmiĢtir.
4.2. Sonuç:
Hava kirliliğin önlenmesi, iyileĢtirilmesi alanında yapılacak bir yönetim sisteminin;
a) Hava kirliliği sorununun yoğun olarak yaĢandığı kent baĢta olmak üzere, mevcut hava
kalitesi düzeyinin kirletici parametreler bazında tam olarak belirlenmesi, bu
kirleticilerin HKDY Yönetmeliğinde getirilen esaslar doğrultusunda izlenmesi,
b) Kirlilik düzeyinin o alandaki kirlilik kaynakları ile doğru iliĢkilendirilebilmesi için
doğru ve güvenilir belirsizlik aralığı düĢük olan kaynak envanterinin oluĢturulması,
c) Hava kirliliğinin oluĢunda etken olan meteorolojik ve topoğrafik faktörleri dikkate
alan tüm bunlarla ilgili verilere ulaĢımı sağlayan sistemin kurulması,
d) Meteorolojik tahminlerle hava kirlilik tahminlerimi iliĢkilendiren erken uyarı
sistemlerini devreye (özelikle inversiyon durumlarında) girmesi,
e) Hava kirliliğinin değerlendirilmesi ve kontrol süreçlerinde kamuoyunun
bilgilendirilmesi ve bilinçlendirilmesi,
f) ġehir ölçeğinde hazırlanan her tür plan sürecinde (geliĢim planı, ulaĢım planı vb.)
mevcut hava kirlilik düzeyi ve kaynakların katkı payı ve kirlilik dağılım haritalarının
dikkate alınarak planların hazırlanması,
Daha etkin hava kalitesi yönetim sisteminin vazgeçilmez öğeleridir.
Kaynaklar:
1. Çevre Kirliliği ve Çevre kirliliğine neden olan etmenler
2. ÖZTÜRK , M, (2006) ―Hava Kirliliğini Artıran Sıcaklık Ġnversiyonu‖ 2006
3. Devlet Meteoroloji ĠĢleri Genel Müdürlüğü web. Sayfası
AVVANNAVAR, S. M ve MANĠ, M. (2007)‖ Air Polition Control, Sciente of The Total
Enviroment‖
4. ĠBRET, B. . 2009, ― ġehirleĢmede YanlıĢ Yer Seçiminin Hava Kirliliği Üzerine Olan Etkisi
5.2008, ―Hava Kirliliği ve Kontrolü Sempozyumu‖
6. Hava Kalitesinin Korunması Yönetmeliği
Çevre Faslı belgesi
Hava Kalitesi Değerlendirme ve Yönetimi Yönetmeliği
263
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
Kültür ve Medeniyetin Mekâna Yansıması, Mekânsal Hareketlilik ve
Durağanlık Açısından Üsküdar ve San Marco (Venedik) Meydanları
Hasan TAġÇI1
1
Dr., Esenler Belediyesi ġehir DüĢünce Merkezi, [email protected]
Özet
ġehirler kendilerini kuran toplumların hayat biçimlerinin mekânda ifade edildiği yerlerdir.
ġehre dair tanımlamalara göz atılacak olursa, sürekli olarak bir kültürel birikimden, hayat
algısından bahsedildiği görülecektir. Hem kurucu hayat biçiminin ve iradenin, hem de tarihi
süreçte içinde yaĢayanların hayat biçimlerinin sahnesi konumundaki Ģehirler peteklerinde
kültürü ve onun yazgısı olan medeniyeti saklayan yerlerdir. Ġnsanların coğrafya haline
getirdikleri mekân ile tarih haline getirdikleri zamanın yatay ve dikey olarak kesiĢtiği noktada
kültür oluĢmaktadır. OluĢan bu kültür bu aĢamadan sonra hem yatay düzlemdeki mekâna ve
hem de dikey düzlemdeki zaman hâkim olarak o toplumun coğrafyasını ve tarihini
biçimlendiren önemli öğelerden birisi olmaktadır. Mekân ise kültürün ve onun oluĢturduğu
iliĢkiler biçiminin vücut bulduğu yer olarak tanımlanabilir.
Diğer yandan Ģehrin sürekli bir iletiĢim alanı olduğunu da belirtmek gerekir. Bu iletiĢim
insanın insanla, insanın mekânla, mekânın mekânla iletiĢimi olarak özetlenebilir. Bu iletiĢim
kanallarını oluĢturan, iĢlemesine katkı yapan unsur ise toplumun yaĢam ve algı biçimidir.
Hareket üzerine bina edilen bir yaĢam felsefesinin ortaya çıkaracağı medeniyet ve onun
Ģehriyle, göreceli olarak daha statik bir dünya tasavvuruna sahip yaĢam biçiminin oluĢturduğu
medeniyetin Ģehrinin mekânları da bu farklı algılara göre değiĢiklik gösterecektir. Braudel‘in
―Ġslam uygarlığı bir hareket uygarlığıdır‖ Ģeklindeki söyleminden hareketle Ġslâm Ģehrinin de
buna uygun olarak hareketi teĢvik eden mekânsal donanımlara sahip olduğunu, Aristo‘nun
―doğal yer düĢüncesi‖ anlayıĢı üzerine kurulu Batı düĢüncesinin ortaya çıkardığı Ģehrin ise
göreceli olarak daha statik bir yapıya sahip olduğunu söylemek mümkündür.
The Reflection of the Culture and Civilization to Space, Uskudar and San Marco
(Venice) Squares From the Perspective Spatial Mobility and Stagnant
Abstract
Cities are places that represent life style of the establishing society in place. When we take a
glance at definitions regarding city, we will see a a constant reference to cultural background
and life perception. Cities are scene of lifestyle and will of both establishing and living in
societies, and keep culture and it's perception; civilization, in their cells. Culture come into
existence at the point of intersection of place which people transform to geography and time
which people transform to history. After come into being, culture became one of the
centerpiece that shape the geography and history of the society by predominating place at
horizontal and time at vertical. Place defined as a floor, that culture and relationship manner
formed by culture, comes into being.
On the other hand, we should state that city is a constant communication area. This
communication could be summarized as from people to people, from place to place . The
society's lifestyle and perception are the element which constitute communication channels
and make them run. Place of the city of civilizations which come into being by philosophy
of life based on movement will differ in particular perceptions from that created by relatively
more static conception of the world. With reference to Braudel's statement "Islam civilization
264
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
is a civilization of movement" it is possible to say that Islam cities have spatial instruments
that promote movement, while western cities which emerged through western notion based
on Aristotle's idea of natural place, have relatively static structure.
GiriĢ
Kimlikli Ģehirler veya kültür Ģehri gibi kavramların çokça dile getirilmeye baĢladığı son
zamanlarda kültür üzerinden bir Ģehri tanımlamak önemli bir durumdur. Çünkü globalleĢen
dünyada artık ülkelerden ziyade Ģehirler birbirleriyle yarıĢmakta, uluslararası projelerde yer
alabilmek veya öne geçebilmek için baĢta kurucu unsurları olan kültürlerini, ait oldukları
medeniyet algısını ve diğer özelliklerini pazarlamaktadırlar.
2010 senesinde Ġstanbul‘un seçildiği Avrupa Kültür BaĢkenti, 2020 için Ġzmir‘in aday olduğu
EXPO ve diğer büyük uluslararası organizasyonları almak için Ģehirler kendi kimlikleriyle
yarıĢmakta ve farklılıklarını ortaya koymaktadırlar. EXPO için yarıĢan kentlerden birisi olan
Ġzmir‘in bu organizasyon için hazırladığı web sayfasında ―neden Ġzmir‖ baĢlığını oluĢturan
beĢ adet alt baĢlıktan sadece en sonuncusunda Türkiye sözcüğü geçmekte, diğerlerinde ise
Ġzmir ön plana çıkarılmaktadır. Bu durumda bir Ģehri diğerinden ayıran, farklı ve üstün kılan
unsurların varlığı önemlidir. Bu farklılığın oluĢmasını sağlayan en önemli faktörlerden birisi
de Ģehrin mekânına yansımıĢ olan kültürel farklılıklardır.
Öte yandan Sanayi Ġhtilali ile yeni bir kimliğe kavuĢan Ģehirler beraberinde bir yarıĢmayı da
getirmiĢlerdir. Bütün Ortaçağ boyunca kesintiye uğramıĢ olan Batı kentsel hayatı Sanayi
Ġhtilali ile birlikte yeniden canlanmaya baĢlamıĢ ve bu aĢamadan sonra Ģehir üzerindeki
tartıĢmalar da Batı ve Batı dıĢı diye ayrıma tabi tutulmuĢtur. Özellikle Batılılar tarafından
sıkça dile getirilen bu ayrıĢma temel bir kültürel farklılaĢmayı da ortaya koymaktadır. ġehri
Batı‘nın bir uygulaması olarak gören bu yaklaĢımın karĢısında ise Ģehrin esasında Doğu‘da
ortaya çıkan bir model olduğuna dair söylemler yer almaktadır. Weber, Durkheim ve Comte
gibi Batılı düĢünürlerin ısrarla kullandıkları Batı ve Batı-dıĢı ayrımının karĢısında Korkut
Tuna ise Doğu ve Doğu-dıĢı Ģeklinde bir ayrımı tercih etmektedir. Kısacası tartıĢmalara hangi
pencereden bakılacak olursa olsun kültür temelli bir kentsel farklılaĢtırmanın olduğu
anlaĢılmaktadır. Bu çalıĢmada kentsel mekâna bu kültürel farklılaĢma penceresinden bakılıp,
mekânsal (coğrafi) ve zamansal (tarihi) hareketlilik/durağanlık bağlamında Üsküdar ve San
Marco meydanları ele alınacaktır.
Ġki meydan mukayese edilirken benzerliklerinden yola çıkılarak böyle bir tercihte
bulunulmuĢtur. Her iki meydanın da bulundukları alan için birer ulaĢım kapısı olma
özelliğinde olduğunu söylemek mümkündür. Üsküdar Meydanı Anadolu yakasından
Avrupa‘ya geçiĢ için bir doğal kapı konumundayken, San Marco Meydanı da Venedik‘i çevre
adalara ve ana karaya bağlayan en önemli iskele konumundadır. Diğer yandan hem Üsküdar
Meydanı, hem de San Marco Meydanı bir taraflarından denize açılan birer iskele meydanı
görünümündedirler. Burada değinilmesi gereken bir baĢka özellik de, her iki alanın da
kurulduklarından itibaren önemli ticaret merkezlerinden olmalarıdır.
Bu çalıĢmada Üsküdar Meydanı olarak değerlendirilen ve Ģekil 1 de yer verilen alanın,
Üsküdar Belediyesi tarafından hazırlanmıĢ olan, Üsküdar Meydanı ve Çevresi Raylı Sistemler
ve Karayolu Entegrasyonlar ile Kentsel Tasarım Uygulama Taslak Projesi‘nde Üsküdar
Meydanı olarak tanımlanan alan olduğunu belirtmek gerekmektedir.
265
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
Farklı Medeniyetler, Farklı Biçimler
Paulo Coelho‘nun Simyacı adlı eserinde anlatmaya çalıĢtığı gibi her insan kendi kiĢisel
hikâyesinin peĢinden koĢmaktadır. Hatta insanların kendi hikâyelerinin ürünü olduklarını da
söylemek mümkündür. Benzer Ģekilde Ģehirler ve onun mekânları da kendilerini kuran
ve/veya zaman içinde biçimlendiren toplumların hikâyelerinin ürünüdürler. Bu hikâyelerin
bütününü kültür diye adlandırmaktayız. C. Wissler kültürü Ģöyle tarif eder: ―Kültür bir halkın
yaĢama tarzıdır‖ (Wissler‘den aktaran Mümtaz Turhan). 24 Mekân ise bu tarzın yaĢanılan
zeminde ortaya çıkmıĢ ürünüdür.
Kentsel mekânın üretimine iliĢkin varsayımlar dönemin önceliklerine göre değiĢse de,
mekânın her dönem için bir örgütlenmenin neticesi olduğu kesindir. Kentsel mekânı ortaya
çıkaran iliĢkilerin önceliği ne olursa olsun, bu iliĢkiler bir toplumun önceliklerinin mekânsal
örgütlenmesidir. Kentsel mekânın ontolojik olarak izahı anlamına gelen bu çözümlemede
mekânı ortaya çıkaran toplumsal zihni yapı ve uygarlık anlayıĢı en belirgin faktördür. Öte
yandan tıpkı Ģehrin tanımlanmasında olduğu gibi, mekân da ontolojik olarak bölümlere
ayrıĢtırılmaktadır.
Tarihin ilk zamanlarından günümüze kadar morfolojik olarak hangi tür malzemelerden, hangi
doğal Ģartlar altında yapılmıĢ olduğunun araĢtırılmasından daha önemli olan o mekânın hangi
kentsel algı ile yapıldığıdır. Bu sosyal mekânın ―sadece fiziksel üretim araçlarıyla değil, o
toplumu kuran iliĢkiler örtüsüyle‖ anlamlandırılabileceği için böyledir.25 Mekânın üretimi ve
günümüz için daha geçerli bir sav olan tüketimi, öncelikleri çerçevesinde gerçekleĢir. Öncelik,
çoğu zaman üretim iliĢkileri diye adlandırılan ekonomik bir tercih olmakla birlikte, zaman
zaman politik, askeri, dinî ve baĢka Ģekillerde de karĢımıza çıkabilmektedir.
Gerek Batı, gerekse Batı-dıĢı kentsel geliĢimlere bakıldığında, önemli üç unsurun; ticaret,
askeri amaçlar ve din olgusu olduğu görülecektir. Bu üç tür örgütlenme, Ģehirleri ortaya
çıkarmıĢ, zaman içinde oluĢan farklılaĢmalar ise kentsel mekâna yansıyarak değiĢikliklere yol
açmıĢtır. Din ve askeri etkenlerin hangisinin daha önce etkin olduğu tam olarak tespit
edilemezse de ticarî mekân örgütlemesinin ikisinden sonra geldiği söylenebilir. ġehrin geneli
için geçerli olan bu durum kent meydanı için de söz konusudur. Tarihte bilinen ilk Ģehirlerin
meydanları dinî amaçlar, kutsal törenler ve askeri resmi geçitler için kullanılırken, Eski
Yunan Ģehir devletlerinin agoralarında ticaret bu iĢlevlerin arasında yer almaya baĢlamıĢtır.
Ġnsanla mekân arasındaki iliĢkiyi ―aidiyet bilinci‖ olarak da tanımlamak mümkündür.
KarĢılıklı etkileĢim iliĢkisinin ortaya çıkardığı aidiyet de karĢılıklı olacaktır. Bu tanımlamada
insan mekâna, mekân da insana ait konumdadır. Ahmet Davutoğlu bu durumu evrenselden
baĢlatarak Ģu Ģekilde tanımlamaktadır:
―Bir insan olarak evrensel olana hissedilen aidiyet, bir varoluĢ bilincini ve derinliğini;
bir medeniyet öznesi olarak belli bir zaman akıĢına hissedilen aidiyet, tarih bilincini ve
derinliğini; bu bilinçlerin
yansıdığı
düĢünülen bir mekâna hissedilen aidiyet de bir
strateji bilincini ve derinliğini
gerektirir. KiĢisel düzeydeki mikro bilinçten, toplumlar,
24
Mümtaz Turhan, Kültür DeğiĢmeleri, Çamlıca Yayınları, 5. Baskı, Ġstanbul, 2006, s. 37.
25
Hakkı Yırtıcı, ÇağdaĢ Kapitalizmin Mekânsal Örgütlenmesi, Ġstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, Ġstanbul,
2005, s.1
266
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
medeniyetler ve tarih düzeyindeki makro bilince yükseliĢ ve nüfuz, bir kemâl arayıĢıdır ve
her kültür havzası bu arayıĢı kendi gerçeklik
tanımlamaları ire ortaya koyar.‖26
Görüldüğü gibi mekân, toplumların bilinçlerinin, duygu ve düĢüncelerinin yansıdığı yerdir.
Davutoğlu‘nun tanımlamasında olduğu gibi bilincin derinliği ise aidiyet olgusunu ortaya
çıkarmaktadır.
Avrupa ya da daha genel bir ifade ile Batı hayat tarzı olarak tanımlanan ve Sanayi Ġhtilali
sonrasında ise ―modernizm‖ olarak ifade edilen hayat tarzı Eski Yunan‘a dayanmaktadır.
Hatta Eski Mısır, Eski Yunan‘ın öncüsü sayılarak Batı hayat tarzını Eski Mısır‘a
dayandırılmaktadır. Charles Freeman, Egypt, Greece And Rome, Civilizations of The Ancient
Mediterranean adlı eserinde, eserde ismi geçen üç uygarlığı da birbirinin devamı olarak kabul
etmektedir.27
Herhangi iki medeniyetin ve o medeniyeti oluĢturan toplumun hayat tarzlarının birden çok
farklılıklar içerdiği bilinmektedir. Batı hayat tarzında epikürizmin de etkisiyle kamusallık
çok önemliyken, Ġslâm hayat anlayıĢında ise mahremiyet ön plandadır. Ġki medeniyet
arasındaki bu fark kentsel mekâna da yansımıĢ ve Batı için kamusal açık alanlar agoradan
itibaren hep çok önemli kentsel alan konumundayken Ġslâm Ģehrinde daha çok mahremiyeti
sağlayıcı yapılar ön plana çıkmıĢtır.
Batı uygarlığı ile Ġslâm medeniyetini ayıran en temel unsurlardan birisi de durağanlık ve
hareket faktörleridir. Dayandıkları düĢünce sistemlerinden dolayı ortaya çıkan bu farklılaĢma
kentsel mekânın da biçimlenmesinde etkin olmuĢtur. Braudel, Ġslam medeniyetinin temelini
harekete dayandırmaktadır. Bu hareket Ġslam Peygamberi Hz. Muhammed döneminde M.S
622 senesinde Mekke‘den daha sonra ismi Medine olarak değiĢecek olan Yesrib‘e yapılan
büyük Hicret ile baĢlamıĢ ve tarih boyunca hep devam etmiĢtir. Hatta bu büyük göç öncesinde
HabeĢistan‘a da bir göç olmuĢ ama bu kalıcı olmamıĢ, gidenler bir müddet sonra Mekke‘ye
geri dönmüĢlerdir.
Ġslami takvimin de baĢlangıç noktası sayılan bu büyük Hicret, Müslüman dünya için hareket
halinde olmanın gerekliliğine dair bir iĢaret ve bir algı olmuĢtur. Ticaret, fetih ve tebliğ
amaçlı askeri seferlerin çok önemli olduğu Ġslam medeniyet geleneğinde bu üç gerekçe
halkları, en azından öncü kuvvetleri, sürekli bir devinim halinde tutmuĢ ve Ġslâm
Medeniyeti‘nin zirvede olduğu dönemlerde Atlas Okyanusu‘ndan Çin‘e kadar geniĢ bir
alanda sürekli bir hareketlilik sağlanmıĢtır. 28 Öyle ki 622 senesinden itibaren mekânsal
hareketlilik Ġslâm devletlerinin baĢkentlerine de yansımıĢ ve bu konuda da sürekli bir devinim
söz konusu olmuĢtur. Son örneğinde ise Osmanlı Devleti kuruluĢundan itibaren yaklaĢık 150
yıllık bir süre içinde Ġznik, Bursa, Edirne ve Ġstanbul olmak üzere baĢkentini dört kez
26
Ahmet Davutoğlu, Stratejik Derinlik, Küre Yayınları, 75. Baskı, Ġstanbul, 2012, s.VII.
Charles Freeman, Egypt, Greece And Rome, Civilizations of The Ancient Mediterranean, Oxford
University Press, New York, 1999.
27

Epikürizm: Ġlkçağ Yunan felsefesinde Epikuros‘un düĢüncelerinden yola çıkılarak geliĢtirilen etik ağırlıklı
felsefi öğretiler bütününe verilen ad. En kapsamlı ifadesini Kireneli Aristippos‘da bulan ―hazcı‖ öğretidir. Hazza
yönelik bir yaĢamı kendilerine erek edinmiĢ kiĢilerin yaĢam felsefelerine gönderme yapmak için kullanılmaya
baĢlanmıĢtır. (A.Baki Güçlü, Erkan Uzun, Serkan Uzun, Ümit Hüsrev Yolsal, Sarp Erk UlaĢ Felsefe Sözlüğü, ,
Bilim ve Sanat Yayınları, Ankara, 2002, s.473.)
28
Hasan TaĢçı, Kent Meydanı ile Kent Kimliği ĠliĢkisi Üsküdar Meydanı Örneği, Doktora Tezi, Ġstanbul,
2012, s.115.
267
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
değiĢtirmiĢtir. Ġstanbul‘la birlikte hareketin nispeten yavaĢlamasıyla da gerileme dönemine
girilmiĢtir.
Braudel, ―yollar onun (Ġslam Medeniyeti) zenginliği, varlık nedeni, uygarlığıdır. Yüzyıllar
boyunca yolların sayesinde egemen bir konumda kalacaktır‖ diyerek, gerek ticaret amaçlı ve
gerekse yeni fetihler için sürekli bir devinimden bahsetmektedir.29 ―Demek ki Ġslamiyet en
mükemmelinden bir hareket uygarlığıdır. Bu da uzaklara yapılan gemi yolculukları ve çok
yönlü bir kervan dolaĢımını gerektirmektedir.‖30 Kervanlar bu dolaĢımın ve ticaret ağının esas
unsurlarıdır. Gerek Kur‘an ve gerekse Hadislerde ticarete dair teĢvik edici hususlar nedeniyle
Ġslam ticaret kervan ve gemileri sürekli bir dolaĢım halinde olmuĢ ve büyük zenginlikler elde
etmiĢlerdir. Ticarî hayat kervanlara dayandığı için Ģehirlerdeki en kalıcı yapılar, bugün bile
hayranlık uyandıracak kadar muazzam bir halde olan kervansaraylar olmuĢlardır.
Ġslam Ģehirlerinde kervansaraylar ana ticaret yolu üzerinde ve Ģehrin hemen kenarında
kurulmakta, Ģehrin merkezi olan ulu cami ile irtibatı ise Ġslam Ģehir geleneğinin önemli
öğelerinden biri olan sokaklar sağlamaktadır. Ġslam Ģehir geleneğinde en önemli unsur
Ģüphesiz merkezdeki ulu camidir. Braudel bu durumu Ģöyle açıklar: ―Sanki kalp oymuĢ gibi,
her Ģey oraya gider, her Ģey oradan çıkar. Ulu caminin yakınlarında çarĢı, yeni dükkânlara
tahsis edilmiĢ sokaklarıyla ve hanlarıyla tüccar mahallesi vardır. Mal deposu olan bu hanların
yanında hamamlar yer almaktadır. Zanaatkârlar ulu cami merkez olmak üzere, daireler
halinde yerleĢmiĢlerdir.‖31
Selçuklu ve Osmanlı düĢünce sisteminin dayandığı Gazali‘ye göre insanın hareket halinde
olması bir zarurettir. Gazali‘ye göre sefer iki çeĢittir. Biri bâtınî sefer, diğeri de zahiri seferdir.
Bâtınî sefer, yer ve gök âlemine, Allah‘ın acayip sun‘una (yapıĢ, yapma) ve takva konaklarına
sefer yapmaktır. Allah adamlarının seferi budur. Bu seferi yapamayanlar zahiri sefere çıkmalı
bedeniyle her yere intikal etmelidir. Çünkü her gittiği yerden bir ibret alır, bir türlü fayda
kazanır. Gazali‘ye göre zahiri sefer beĢ türdür. Bunlardan birincisi ilim öğrenmek ve gezip
dolaĢarak yeryüzünün sırlarını keĢfetmek için yapılan seferdir. Ġkinci sefer, ibadet için yapılan
seferdir ki Ġslam dünyası için hac buna en güzel örnektir. Üçüncü sefer, dinîne zararı dokunan
Ģeylerden uzaklaĢmak için yapılandır. Dördüncüsü ticaret için yapılan sefer, beĢincisi ise
seyretmek ve ferahlamak için yapılandır.32 Ayrıca Gazali‘nin yer vermediği ama Ġslam tarihi
açısından çok önemli bir sefer türü de, askeri seferlerdir ki Braudel ―Ġslam hareket
uygarlığıdır‖ derken dayandığı hareket çeĢitlerinden biri de budur.
Büyük Türk düĢünürü ve bilim adamı Ġbn Sina, “sınırlanmamıĢ bir doğa” olarak tanımladığı
hareketi, “her hareket bir zamandadır” diyerek de hareketin mekân ve zaman boyutlarına
değinmiĢtir. Hareketin durağanlığın karĢılığı olduğunu söyleyen Ġbn Sina, ―hareket özelliğinin
olması sözümüzün anlamı, hareketin ilgili olduğu Ģeyin var olmasıdır ki; bu da, örneğin onun
mekânda ve zamanda olmasıdır‖ demektedir.33 Ġbn RüĢd‘un ―Aristocu statik varlık telakkisini
29
Fernand Braudel, Uygarlıkların Grameri, Çeviren:Mehmet Ali Kılıçbay, Ġmge Kitabevi, Ankara, 2006., s.97.
30
Braudel, s.97.
31
Braudel, s.101.
32
Ġmam-ı Gazali, Kimyâ-yı Saadet, Çeviren: Mehmed A. Müftüoğlu, Kontrol ve Düzeltme A.Fikri Yavuz,
Çelik Yayınevi, Ġstanbul, ss. 332-335.
33
Ġbn Sina, Kitâb El-ġifâ: Fizik, Ġbn Sina Doğunun Sönmeyen Yıldızı, Yayına Hazırlayan, Hüseyin Gazi
Topdemir, Say Yayınları, Ġstanbul, 2009, ss. 165-194.
268
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
eleĢtiren Turgut Cansever ise bu konuda Ģunları söylemektedir: ―Ġbn RüĢd‘un Aristocu statik
varlık telakkisine, çağdaĢı Muhyiddin Ġbnü‘l Arabî, Füsûsü‘l Hikem adlı eserinin 12.
Fass‘ında, ―ġuayb Kelimesindeki Kalbi Hikmetin Aslı‖ baĢlığı altında, varlığın sürekli
oluĢum niteliğini ortaya koyarak karĢı çıkar. Ġslamî ve tasavvuf düĢünce tarihinde varlığın
dinamik yapısını belirleme hususunu özel bir önem vererek ele alır.‖34 Batı‘da ise ancak 20.
Yüzyılın baĢında ortaya çıkan fütürizm ile birlikte hareketli Ģehir veya hareket Ģehri de
gündeme gelmeye baĢlamıĢtır. 20 ġubat 1909 tarihinde Paris‘te Figaro‘nun ilk sayfasında
fütürizm manifestosu yer almıĢtır.35
Batı kentsel mekânı üzerine hiçbir Ģey ilave edilemeyen, hiçbir parça çıkarılamayan statik bir
yapıdayken, Türk-Ġslâm kentsel mekânı ilaveler alabilen, büyüyebilen ve bu ilavelerle
güzelliğini kaybetmeden yine de bir bütün olarak kalabilen bir yapıdadır.
Coğrafî Olarak Mekânda Hareketlilik, Üsküdar ve San Marco Meydanları
Evliya Çelebi, Üsküdar‘ı anlatırken camiler baĢta olmak üzere birçok tarihi eserden söz etmiĢ
ancak Üsküdar Meydanı tabirini kullanmamıĢtır. Bunun yerine zamanın doğan ve diğer avcı
kuĢ besleyicilerinin toplandıkları Doğancılar Meydanından (bugünkü Doğancılar Parkı
olabilir) bahsetmiĢtir.36 Muhtemeldir ki, bugün için Üsküdar Meydanı diye adlandırılan alan o
zamanda da mevcut olmakla birlikte, Osmanlı Ģehircilik algısında fonksiyonel olarak çok
fazla anlam ifade etmediğinden Evliya Çelebi tarafından buraya değinilmemiĢtir. Ancak
Üsküdar iskelesinin Üsküdar kadar eski olduğu düĢünülebilir. Dolayısıyla en baĢtan beri
iĢlevsel bir açık alanın varlığından söz etmek mümkün olmaktadır.
Üsküdar Meydanı için en önemli iki özelliğin insan ölçeği ve hareket olduğunu söylemek
mümkündür. Turgut Cansever için de bir meydanın oluĢumdan iki önemli unsur insan ölçeği
ve harekettir.37 Aidiyet açısından bir tahlile tabi tutulduğunda Üsküdar Meydanı‘nın Ģu üç
medeniyet kavramına bağlı olduğu söylenebilir:

Ġslâm kültürü ve medeniyeti

Osmanlı kültürü ve medeniyeti

Cumhuriyet dönemi Türk kültürü ve medeniyeti
Bu üç kültür ve medeniyet algısı için de hareket önemlidir. Turgut Cansever mekândaki
hareketi Ģu Ģekilde açıklamaktadır:
34
Turgut Cansever, Mimar Sinan, Klasik, Ġstanbul, 2010, s.173.
Michel Ragon, Modern Mimarlık ve ġehircilik Tarihi, Çeviren: Murat Aykaç Erginöz, Kabalcı Yayınevi,
Ġstanbul, 2010, s.316.
35
36
Evliya Çelebi, Tam Metin Seyahatname I-II Cilt, Üçdal Belde, Ġstanbul, 1996, s.367.
37
Halil Ġbrahim Düzenli, Ġdrak ve ĠnĢa, Klasik Yayınları, Ġstanbul, 2009, s.164.
269
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
―Varlığın yapısında bir bakıma kutuplaĢmalar mevcut bulunuyor. Sonsuzluk ile
sınırlılık,
hareket ile değiĢmezlik, evrensellik ile mahallîlik gibi kutuplaĢmalar.‖ 38
―Esasında Ġslâm inancında mekân ve zaman kategorileri- Allah haricinde- her Ģeyi taĢıyan,
birbirine bağlı iki temel kategori.
Dolayısıyla hareket de çok önemli bir faktör. Hareket
esnasında varlığın fark edilmesi esas. Varlığın,
Rönesans‘ta olduğu gibi bir noktadan
bakıp o noktadan görülen yüzü ile tamamen anlaĢılacağı hususundaki kanaate tam karĢıt bir
kanaat. Var olan her Ģeyin hareket eden göz tarafından bütün
vecheleriyle
görülerek
idrak edilebileceği inancı var.‖39
Coğrafi olarak bakıldığında Üsküdar Meydanı‘nın geniĢ bir alana dağılmıĢ birden çok
parçadan meydana gelen, bir noktadan bakıp o noktadan görülemeyen, aksine birçok noktadan
farklı biçimlerde algılanabilen bir yapıda olduğu anlaĢılacaktır. Üsküdar Meydanı‘nı oluĢturan
bu açık alanlar temelde ikiye ayrılabilir: Ġlki iskeleden baĢlayıp, Yeni Valide Camii hazire
duvarının ucuna kadar devam eden alan ki, son düzenlemelerle bir trafik alanı görünümü
vermektedir. Bu alanı çevreleyen önemli tarihi yapılar Mihrimah Sultan Külliyesi ve
müĢtemilatı ile Yeni Valide Camii de denilen GülnuĢ Emetullah Valide Camii ve külliyesidir.
Meydanın Batı yönündeki ġemsi PaĢa Külliyesi de yine meydanı ihata eden tarihi unsurlardan
biri olarak addedilebilir. Diğeri ise GülnuĢ Emetullah Valide Camii‘nin haziresinin bittiği
noktadan baĢlayıp Ahmediye Meydanına kadar uzanan parçalı alandır. Üsküdar Meydanı
denilince akla gelen alan Ahmediye Meydanı ile boğaz arasındaki alandır. Bu alanda ikinci en
önemli form ise, Ahmediye Meydanı, Mimar Sinan ÇarĢısı‘nın güney ve kuzey yönlerinde yer
alan iki küçük meydan, belediye binasının arkasındaki alan ve yine Üçler AlıĢveriĢ
Merkezi‘nin arkasında kalan küçük alandan ibarettir.
ġekil 1: Üsküdar Meydanı genel görüntüsü. 40
38
Turgut Cansever, Ġslâm Kültürü, Kubbeyi Yere Koymamak, Yayına Hazırlayan Mustafa Armağan, TimaĢ,
Ġstanbul, 2007, s.152.
39
Turgut Cansever, Dünden Bugüne Ġstanbul, Kubbeyi Yere Koymamak, s.209-210.
40
Google Earth
270
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
Üsküdar Meydanı üç tarafından yüksek tepeler ve bir tarafından da denizle sınırlanmıĢ bir
alan görünümündedir. Tabii sınırlarının dıĢında ise herhangi bir sınırlanmaya tabi olmayan
görünümüyle Ġbn Sina‘nın ―sınırlanmamıĢ bir doğa‖ tanımlanmasına uygun olarak hareketli
mekân görünümündedir. Meydanı oluĢturan küçük alanların birinden diğerine geçerken
sürekli bir farklılıkla karĢılaĢılmakta, her alanda farklı uygulamalar yer almaktadır. Öyle ki
yer döĢemeleri açısından da her alan farklı bir yapıda düzenlenmiĢ ve hareketlilik ön plana
çıkartılmıĢtır. Üsküdar Meydanı‘nın etkileyen en önemli unsurlardan olan Türk yaĢam
biçiminin de genel olarak Ġslami hayat algısıyla örtüĢen bir hareketlilik taĢıdığını söylemek
gerekmektedir.
San Marco Meydanı ise Üsküdar Meydanı‘nın aksine yekpare ve durağan bir kütle halindedir.
Meydana hangi noktadan girilirse girilsin ilk bakıĢta bütün alanı algılamak mümkündür.
Etrafının yükseltilmiĢ ve sınırlandırılması da gözün meydanın bütününü algılamasını
kolaylaĢtırmaktadır.
Batı kent algısında ―değiĢmez‖ Ģehirler yapma fikri hâkim düĢüncedir. Aristo düĢüncesinin
statik telakkisi Ġbn RüĢd vasıtasıyla Hıristiyan dünyasına girdikten sonra önce ortaçağ, sonra
Rönesans ve en sonunda bütün Avrupa kültürüne hâkim olarak, Ortaçağ‘dan itibaren
değiĢmez/değiĢtirilemez Ģehirler yapma çabası hâkim olmuĢtur.41 Ġslâm hayat algısındaki
hayat her zaman tecelliye açıktır ve ne olup biteceğini kimse bilemez düĢüncesinin aksine
Batı hayat algısında kaderini kendi tayın etme bilinci geliĢmiĢtir. Macbeth‘in büyücülerden
öğrendiği kaderini beklemeyip kendisinin onu gerçekleĢtirmek için harekete geçmesi, Batı
hayat algısında insan kendi kaderini tayın etmesi gerektiğine dair bir anlayıĢın olduğunun
ifadesidir.42
Aidiyet açısından Üsküdar Meydanı‘na benzer bir tahlile tabi tutulduğunda San Marco
Meydanı‘nın Batı Medeniyeti‘nin Ģu üç evresine bağlı olduğu söylenebilir.

Hıristiyanlık öncesi Batı hayat biçimi. Eski Mısır, Eski Yunan ve Roma.

Hıristiyanlık öğretisi.

Rönesans ve aydınlanma dönemi Batı hayat biçimi.
Özellikle Osmanlı hayat algısı üzerinde büyük etkisi olan tasavvufi gelenekte yer edinen
―vahdet-i vücud‖ anlayıĢı çoklukta birliği öngörürken Aristo‘nun Doğal Yer Düşüncesi

―Ġbn RüĢd‘e göre mekân, cismin zati yüklemlerinden biridir. Bir baĢka söyleyiĢle herhangi bir somut var
olandan söz edince zorunlu olarak mekân kavramı da gündeme gelir. Mekân, cismi kuĢatıp onu baĢka
cisimlerden ayıran, fakat kuĢattığı cisimden ne büyük ne de küçük olan Ģeydir. Burada dikkate alınması gereken
husus, çevreleyen ve kuĢatan olarak mekânın hem kuĢattığı cisimden, hem de onu ayırdığı diğer cisimlerden
farklı bir ―özel sınır‖ ve ―son‖ anlamı taĢımasıdır. BaĢka bir söyleyiĢle burada mekân için kuĢatan olması
bakımından baĢkalarından tamamen ayrı ve özel olma Ģartı getirilmektedir ki bu durum aslında bir fizik kavramı
olan mekânın aynı zamanda metafizik bir boyut ve karakter kazanmasına yol açmaktadır. Mekân kavramı bir
bakıma cismin arazlarından olan yer (eyn) kategorisiyle ilgili bir konudur. Bilindiği gibi yer teriminde öncelik sonralık söz konusudur. Mekânın, yer ile olan ilgisini sağlamakla birlikte onu daha özel kılan yönü, onun ―ortak
yer‖ değil ―gerçek yer‖ olmasıdır.‖ (Hüseyin Sarıoğlu, Ġbn RüĢd Felsefesi, Klasik Yayınları, Ġstanbul, 2006,
s.67.)
41
Turgut Cansever, Osmanlı ġehri ve ġehir Hayatı, Osmanlı, 5. Cilt, Yeni Türkiye Yayınları, Ankara,1999, s.
514.
42
William Shakespeare, Macbeth, Çeviren: Bülent Bozkurt, Remzi Kitabevi, BeĢinci Basım, Ġstanbul, 2006.
271
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
(Atalet) anlayıĢı ile sınırlandırılmıĢ olan Batı kent mekânı Hıristiyanlıkla birlikte teslis
inancının da etkisiyle tamamen durağanlaĢmıĢtır. ―Bir üçtür, üç birdir‖ inancı mekâna
yansımıĢ ve zaten sınırlı olan mekânsal hareketlilik ortadan kalkmıĢtır. Rönesans ise daha
önce de belirtildiği gibi, mekânı bir noktadan bakılıp görülebilen ve algılanabilen bir yapıya
indirgeyip durağanlaĢtırmıĢtır.
Üsküdar Meydanı‘nın değerlendirildiği perspektiften bakılacak olursa, San Marco
Meydanı‘nın çevrelenmiĢ ve sınırlandırılmıĢ yapısıyla ve yer döĢemeleriyle statik bir görüntü
verdiği anlaĢılacaktır. Bir tarafından iskeleye açılan meydan ters L Ģeklinde olup, kuzey-doğu
köĢesinde durulduğunda bütün alan bir noktadan bakılıp görülebilen konumdadır.
ġekil 2: San Marco Meydanı genel görüntüsü. 43

Aristo‘ya göre madde biçimsiz ve hareketsizdir, onu harekete geçirip biçimini veren formdur. Form ise tek
baĢına boĢtur, onun içini dolduran maddedir. Varlık bu ikisinin birleĢmesinin ürünü olup, görüntüler dünyasında
her Ģey form kazanmıĢ bir maddedir. Form, Ģekil, biçim demektir. Ancak Arsitotales‘in dilinde formun, bizim
biçim anlayıĢımızı aĢan bir anlamı vardır. O, varlıkların yalnızca biçimini belirlemekle kalamayan, aynı zamanda
maddeye hareket yetisini veren madde dıĢı (tinsel) ve etkin bir öğedir. Aristotales bir bakıma form ile Platon‘un
ideası‘na benzer bir Ģeyi anlatmak ister. Ancak idea‘dan farklı olarak form, tek baĢına var olamaz; Mutlaka bir
madde ile birlikte bulunur. Ġkisinden biri eksik ise, varlık yoktur. (Alâeddin ġenel, Siyasal DüĢünceler Tarihi,
Bilim ve Sanat, Ankara, 1996, s.165.) Aristo felsefesi ile Ġslam düĢünce sistemi arasındaki farklılık en bariz
Ģekilde Ģu iki örnekte görülebilir: Aristoteles‘e göre hareket kuvveden fiile geçiĢ, varlık haline geliĢtir.
(Aristoteles, Fizik, Çeviren: Saffet Babür, Yapı Kredi Yayınları, Ġstanbul, 1997, s.95.) Oysa Ġslam düĢünce
sisteminin kurucularında Kindî‘ye göre; ―cismin var oluĢu hiç bir Ģekilde hareketten önce değildir. Önce cisim
vardı, hareket yoktu denilecek olursa bu imkânsız bir çeliĢki olur. Çünkü cisim, yoktan varlığa geçiĢ demekse,
bu hareketten önce olamaz. ―Cisim sürekli bir sükunet halindeydi, hareket sonradan baĢladı (Aristoteles‘in
görüĢü bu yöndedir), çünkü cisim hareket imkânına sahip bulunuyordu. Böylece ezeli olan alem bilfiil sükun
halinden bilfiil harekete dönüĢmüĢtür‖ tarzındaki iddia da Kindî‘ye göre doğru değildir. Çünkü ezeli olanda
dönüĢme olmaz. Böyle bir düĢünce; ―dönüĢen dönüĢmeyendir‖ anlamına geleceğinden imkânsız bir çeliĢkidir.
Öyleyse alemin sürekli sükun halinde bulunması ve sonradan bilfiil harekete geçmiĢ olması mümkün değildir.
Dolayısıyla cisimde hareket öteden beri vardır ve cisim asla hareketten önce değildir. Bu nedenle Kindi Ģöyle
demektedir: ―Hareket varsa zorunlu olarak cisim vardır, cisim varsa zorunlu olarak hareket vardır.‖ (Cevher
ġulul, Kindi Metafiziği, Ġnsan Yayınları, Ġstanbul, 2003, s.81.)
43
Google Earth
272
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
Meydanın doğusundaki San Marco Bazilikası içeriye doğru girmiĢ haliyle mekâna biraz
hareket katmakla birlikte bazilikanın büyük bir kütle halindeki varlığı daha çok statik bir
görüntü vermektedir.
Tarihsel Olarak Mekânda Hareketlilik, Üsküdar ve San Marco Meydanları
Hareketin bir baĢka boyutu da tarihsel süreç içerisinde meydana gelen değiĢmelerin ortaya
çıkardığı hareketliliktir. Üsküdar ve San Marco Meydanları tarihsel olarak da
hareket/durağanlık açısından farklılıkları göstermektedirler.
Üsküdar Meydanı‘nın tarihi serüvenine bakılacak olursa yaklaĢık 15-20 senede bir önemli
değiĢikliklere uğradığı görülecektir. 19. yüzyıl sonlarına ait oldukları varsayılan aĢağıdaki
fotoğraf Üsküdar Meydanı‘nın ana gövdesini oluĢturan bugünkü Demokrasi Meydanı‘nın açık
bir pazar görünümde olduğunu göstermektedir. Fotoğrafta Mihrimah Sultan Camii duvarı ile
Sultan Ahmet ÇeĢmesi arasında yer alan tek katlı dükkânlar görülmektedir.
Resim 1: 19. Yüzyıl sonlarında Üsküdar Meydanı. Kaknüs Yayınları Üsküdar Kitaplığı
koleksiyonu.
1920‘nin Ġstanbul‘unda dört adet park ve meydanın varlığından bahsedilmektedir. Bunlardan
biri de Üsküdar Parkı olarak adlandırılan yaklaĢık yirmi iki dönümlük alandır. Söz konusu bu
dört alandan sadece Sultanahmet Meydanı‘ndan ―meydan‖ diye söz edilmektedir.44Üsküdar
Meydanı bu tarihlerde de tam olarak bir açık alan değildir. Anadolu yakasının ticaret merkezi
konumunda olan Üsküdar kervanların gelip konakladığı bir yerdir. Üsküdar Meydanı‘nın ise
yine 19. Yüzyıl sonunda olduğu gibi dükkânlarla çevrilmiĢ bir halde olduğu görülmektedir.
44
Ġstanbul 1920, Editör: Clarence Richard Johnson, M.A. Tarih Vakfı Yurt Yayınları, Ġstanbul, 1995, s.229.
273
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
Resim 2: 20. yüzyıl baĢlarında Üsküdar Meydanı. Kaknüs Yayınları Üsküdar Kitaplığı
koleksiyonu.
1940‘lara gelindiğinde ise Ġskele Meydanı civarının ve Sultan Ahmet ÇeĢmesi etrafının
açıldığı onun dıĢında kalan alanların ise bir meydan görünümde olmadığı anlaĢılmaktadır.
1945 yılında havadan çekilen bir fotoğrafta ise, bugün Üsküdar Meydanı olarak adlandırılan
alanların ana gövdesini oluĢturan Demokrasi Meydanının düzenlenmemiĢ bir açık alan
hüviyetinde olduğu, iskele civarında da düzenlenmemiĢ, amorf bir açık alanın bulunduğu
görülmektedir. Aynı fotoğrafta kuzey batıdan, güney doğuya doğru bölüp geçen caddelerin
olmadığı da görülmektedir. Bugünkü Ahmediye Meydanı civarında ise dikdörtgen Ģeklinde
bir açık alanın varlığı da görülmektedir. Günümüzde Üsküdar Meydanı olarak adlandırılan
alanın en büyük parçası olan Demokrasi Meydanı dahil olmak üzere, Üsküdar meydan
düzenlemelerinin ―bilinen ilki 1943 yılında yapılan Üsküdar Meydanı Tevsi ve Tanzim Planı
projesinde Mihrimah Sultan Camii, türbe, sıbyan mektebi ve medresesi ve XVIII. yüzyıla ait
meydan çeĢmesi haricinde caminin ön tarafının tamamen boĢaltıldığı görülmektedir.‖45
Resim 3. 1945 de Üsküdar Meydanı‘nın havadan çekilmiĢ fotoğrafı (kare içindeki alan).46
1950 senesinden sonra ise Üsküdar Meydanı Ġstanbul‘un diğer bölgelerinde olduğu gibi bazı
yıkımlar gerçekleĢtirilerek geniĢletilmiĢ ve daha önemlisi Üsküdar‘ı çevreye bağlayan yollar
da geniĢletilerek açılmıĢtır. Bu dönemde meydanda bazı peyzaj uygulamalarına
45
Süleyman Faruk Göncüoğlu, Bir ModernleĢme ve Tarihi Yıkım Hikayesi; Üsküdar Meydanı, Uluslararası
Üsküdar Sempozyumu, 6-9 Kasım 2008, Bildiriler, Cilt I, Ġstanbul, 2009, ss.522-523.
46
Üsküdar, Picturing an Exalted Reverie, Kaknüs Yayınları, Ġstanbul 2008, p.41.
274
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
rastlanmaktadır. Ayrıca geniĢletilen yollar sayesinde çevreye dağılan nüfusun taĢınması için
toplu ulaĢım araçlarının devreye girmesiyle de Üsküdar Meydanı bugün olduğu gibi önemli
bir ulaĢım alanı haline gelmeye baĢlamıĢtır. Bu arada zaman içerisinde etrafının
yükselmesiyle zemin seviyesi altında kalmıĢ olan Sultan Ahmet ÇeĢmesi sökülüp yerden
yükseltilerek bugünkü haline getirilmiĢtir.
Resim 41: 1950 sonrasında Üsküdar Meydanı. Kaknüs Yayınları Üsküdar Kitaplığı
koleksiyonu.
1980 senesinden sonra ise Ġstanbul gibi Üsküdar da ikinci büyük yıkım dalgasıyla karĢı
karĢıya kalmıĢ, büyük meydanlar ve bulvarlar oluĢturma anlayıĢı gereği Üsküdar Meydanı ile
deniz arasında reji binaları, itfaiye istasyonu ve birkaç yalı yıkılmıĢ ve meydan yaklaĢık
olarak bugünkü yapısına kavuĢturulmuĢtur.
DeğiĢmeyen mekânlar yapma fikrinin hâkim olduğu Rönesans mimarisinin ürünü olan San
Marco Meydanı ise bu süreç içerisinde neredeyse hiçbir değiĢikliğe uğramadan varlığını
devam ettirmiĢtir. Üsküdar Meydanı‘nın değerlendirildiği periyot içerisinde ele alınacak
olursa San Marco Meydanı‘ında köklü herhangi bir değiĢiklik olmadığı, zaman zaman
meydanın içinde bazı uygulamalara yer verildiği anlaĢılacaktır.
Napolyon‘un San Marco Meydanı için daha 19. yüzyıl baĢında yaptığı; ―Avrupa‘nın tavanını
gökyüzünün oluĢturduğu en güzel salonu‖47 betimlemesi yaklaĢık 200 senedir bu alanın köklü
değiĢikliklere uğramadan varlığını devam ettirdiğini göstermektedir.
19. yüzyılın ilk yarısına ait olduğu düĢünülen bir fotoğrafta yer döĢemelerinin dıĢındaki her
Ģeyin bugünle aynı olduğu görülmektedir.
Gürhan Tümer, Kentler,Binalar, Ġnsanlar, Olaylar ve Meydanlar, Egemimarlık 2000/2, Sayı 34, Mimarlar
Odası Ġzmir ġubesi, Güzel Sanatlar Matbaası, Ġstanbul, 2002, s. 14.
47
275
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
Resim 52: 19. Yüzyıl ilk yarısı San Marco Meydanı.48
20. yüzyıla gelindiğinde ise San Marco Meydanı yer döĢemeleri de dahil olmak üzere
bugünkü halini almıĢtır.
Resim 63: 20. Yüzyıl ilk yarısı San Marco Meydanı.49
AĢağıdaki günümüz fotoğraflarından da anlaĢılacağı üzere San Marco Meydanı gerek kendisi
çevreleyen bina strüktürü ve gerekse yer döĢemeleri açısından neredeyse 200 senedir herhangi
bir değiĢikliğe uğramamıĢtır.
48
http://www.worldofstereoviews.com/venicepage.htm
49
http://www.worldofstereoviews.com/venicepage.htm
276
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
Resim 74: San Marco Meydanı günümüzdeki hali. Hasan TaĢçı koleksiyonu.
Avrupa kentsel mekânının önemli hareket unsurlarından olan imaj endiĢesinin de etkisiyle
San Marco Meydanı bozulmadan ve değiĢmeden varlığını devam ettirmiĢtir. Oysa Üsküdar
Meydanı‘nı biçimlendiren Türk-Ġslam hayat algısında iĢlev öncelikli unsur olduğu için,
tarihsel süreç içerisinde değiĢen talepler kentsel mekânlarda da değiĢiklikler meydana
getirmektedir.
Sonuç
Her kültür kendi biçimini yaratır. Kültürün yazgısı olan kentsel mekânlar da kendilerini ortaya
çıkarak kültürel algı ve hayat biçimin eseri olarak o hayat biçimini ifade eden yerlerdir.
―Hareket uygarlığı‖ diye tanımlanan Ġslam Medeniyeti‘nin ve onun hayat biçimiyle
uyumluluk gösteren Türk kültürünün vazettiği hayat biçiminin etkisiyle ortaya çıkan Üsküdar
Meydanı buna uygun olarak coğrafi ve tarihsel olarak sürekli bir devinim göstermektedir.
Temeli Aristo‘ya dayanan statik hayat telakkisinin ortaya çıkardığı Batı hayat biçiminin en
güzel örneklerinden olan San Marco Meydanı ise her iki açıdan da durağan bir yapıdadır.
Kaynakça
Aristoteles, Fizik, Çeviren: Saffet Babür, Yapı Kredi Yayınları, Ġstanbul, 1997.
Braudel, Fernand, Uygarlıkların Grameri, Çeviren:Mehmet Ali Kılıçbay, Ġmge Kitabevi,
Ankara, 2006.
Cansever, Turgut, Ġslâm Kültürü, Kubbeyi Yere Koymamak, Yayına Hazırlayan Mustafa
Armağan, TimaĢ, Ġstanbul, 2007Turhan, Mümtaz, Kültür DeğiĢmeleri, Çamlıca
Yayınları, 5. Baskı, Ġstanbul, 2006.
Cansever, Turgut, Mimar Sinan, Klasik, Ġstanbul, 2010.
Cansever, Turgut, Osmanlı ġehri ve ġehir Hayatı, Osmanlı, 5. Cilt, Yeni Türkiye Yayınları,
Ankara,1999.
Davutoğlu, Ahmet, Stratejik Derinlik, Küre Yayınları, 75. Baskı, Ġstanbul, 2012.
277
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
Düzenli, Halil Ġbrahim, İdrak ve İnşa, Klasik Yayınları, Ġstanbul, 2009.
Evliya Çelebi, Tam Metin Seyahatname I-II Cilt, Üçdal Belde, Ġstanbul, 1996.
Freeman, Charles, Egypt, Greece And Rome, Civilizations of The Ancient Mediterranean,
Oxford University Press, New York, 1999.
Göncüoğlu, Süleyman Faruk, Bir ModernleĢme ve Tarihi Yıkım Hikayesi; Üsküdar Meydanı,
Uluslararası Üsküdar Sempozyumu, 6-9 Kasım 2008, Bildiriler, Cilt I, Ġstanbul, 2009.
Güçlü, A.Baki, Erkan Uzun, Serkan Uzun, Ümit Hüsrev Yolsal, Sarp Erk Ulaş Felsefe
Sözlüğü, Bilim ve Sanat Yayınları, Ankara, 2002.
Ġbn Sina, Kitâb El-ġifâ: Fizik, İbn Sina Doğunun Sönmeyen Yıldızı, Yayına Hazırlayan,
Hüseyin Gazi Topdemir, Say Yayınları, Ġstanbul, 2009.
Ġmam-ı Gazali, Kimyâ-yı Saadet, Çeviren: Mehmed A. Müftüoğlu, Kontrol ve Düzeltme
A.Fikri Yavuz, Çelik Yayınevi, Ġstanbul.
_______İstanbul 1920, Editör: Clarence Richard Johnson, M.A. Tarih Vakfı Yurt Yayınları,
Ġstanbul, 1995.
Ragon, Michel, Modern Mimarlık ve Şehircilik Tarihi, Çeviren: Murat Aykaç Erginöz,
Kabalcı Yayınevi, Ġstanbul, 2010.
Sarıoğlu, Hüseyin, İbn Rüşd Felsefesi, Klasik Yayınları, Ġstanbul, 2006.
ġenel, Alâeddin, Siyasal Düşünceler Tarihi, Bilim ve Sanat, Ankara, 1996.
ġulul, Cevher, Kindi Metafiziği, Ġnsan Yayınları, Ġstanbul, 2003.
TaĢçı, Hasan, Kent Meydanı ile Kent Kimliği İlişkisi Üsküdar Meydanı Örneği, Doktora Tezi,
Ġstanbul, 2012.
Tümer, Gürhan, Kentler,Binalar, Ġnsanlar, Olaylar ve Meydanlar, Egemimarlık 2000/2, Sayı
34, Mimarlar Odası Ġzmir ġubesi, Güzel Sanatlar Matbaası, Ġstanbul, 2002.
_______Üsküdar, Picturing an Exalted Reverie, Kaknüs Yayınları, Ġstanbul 2008.
William Shakespeare, Macbeth, Çeviren: Bülent Bozkurt, Remzi Kitabevi, BeĢinci Basım,
Ġstanbul, 2006.
Yırtıcı, Hakkı, Çağdaş Kapitalizmin Mekânsal Örgütlenmesi, Ġstanbul Bilgi Üniversitesi
Yayınları, Ġstanbul, 2005.
http://www.worldofstereoviews.com/venicepage.htm
278
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
Uzak Menzil Toz TaĢınımının Uydu ve Aletsel Ġzlenmesi: ġanlıurfa Örneği
Tuba RASTGELDĠ DOĞAN, Ġsmail TEKĠNER, Ġbrahim Halil DĠREK, Seda BAKAN,
BüĢra RATGELDĠ ve Özlem DEĞER
Harran Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Çevre Mühendisliği Bölümü, Osmanbeyġanlıurfa,
[email protected], [email protected]
Özet
Yeryüzünün yaklaĢık beĢte biri çöllerle kaplıdır. Rüzgârlar vasıtasıyla çöllerden kalkarak
atmosfere karıĢan boyutları mikronlarla ifade edilen ince toz partikülleri atmosferik taĢınım
ile çok uzak bölgelere kadar taĢınmaktadır. Meteorolojik olaylar ile Kuzey Afrika‘da Sahra ve
Namibya Çöllerinden, Asya‘da Gobi, Kuzey Amerika‘da Meksika, Güney Amerika‘da
Arjantin Çölleri ve Avustralya‘da bulunan çöllerden atmosfere büyük miktarlarda mineral toz
taĢınan baĢlıca toz kaynaklarıdır. Sahra Çölü, atmosfer için en verimli toz üreticisi ve
dağıtıcısıdır. Sahra çölünün her sene atmosfere çeĢitli yönlerde dağılan 1-1,5 milyar ton toz
Akdeniz ve Atlantik Okyanusuna attığı bilinmektedir.
Günümüzde iklim değiĢikliğinin etkisiyle sinoptik basınca bağlı olarak Sahra, Suriye çölü ve
Arap Yarımadasındaki çöllerden kalkan tozlar ġanlıurfa kentini özellikle Mart-Haziran
döneminde çok etkilemektedir. ÇalıĢmamızda, günlük olarak PM 10 ve PM 2,5 ölçülmüĢtür.
Bölgeyi ekleyen tozun bölgesel tespiti için uydu ve bölgesel kameralar kullanılmıĢtır. Ayrıca,
Toz kaynağını belirlemek için Hysplit programı kullanılarak ġanlıurfa kentini etkileyen toz
çok boyutlu incelenmiĢtir.
Anahtar Kelimeler: ġanlıurfa, Partikül Madde, Uydu, Toz TaĢınımı, Sahra
Satellite and Instrumental Surveillance of Large Distance Dust Transportation:
Sanliurfa Case
Abstract
Around one-fifth of the earth‘s surface is covered with deserts. Tiny dust particles that are
carried by the winds from the deserts to the atmosphere and size of which are termed with
microns are transported through very large distances in the atmosphere. Sahara and Namibia
deserts in North Africa, Gobi in Asia, Mexican desert in North America, Argentina desert in
South America, and deserts in Australia are the major dust suppliers that carry large amounts
of mineral dust to the atmosphere due to meteorological events. Sahara Desert is the most
productive dust supplier and transporter for the atmosphere. It is known that on an annual
basis Sahara Desert exports 1-1,5 billion tones of dust towards Mediterranean and Atlantic
Ocean that disperse various directions in the atmosphere.
Today, dust transported from Sahara, Syrian Desert, and deserts in the Arabian Peninsula due
to the synoptic pressure caused by seasonal changes affect Sanliurfa to a great extent
especially during the period between March and June. In our study, PM 10 and PM 2.5 were
measured on a daily basis. Satellite and regional cameras were used to determine the dust
affecting the region. Moreover, Hysplit program was used to determine the source of the dust
and thus the dust affecting Sanliurfa was studied comprehensively from every angle.
Key words: Sanliurfa, Particulate Matter, Satellite, Dust Transportation, Sahara Desert.
279
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
GiriĢ
Yeryüzü Ģekillerine, topografik yapıya, iklimsel koĢullara bağlı olarak son yüzyılda
ekstrem iklimsel hareketler görülmeye baĢlamıĢtır. Dünya‘nın bazı bölgelerinde uzun süredir
görülmeyen kuraklık etkisini gösterirken, bazı bölgelerde ise aĢırı yağıĢlar meydana gelmekte
ve doğal afetlere neden olmaktadır. Bu iklimsel hareketlere bağlı olarak gıda üretim ortamı
olan toprak ve tarımsal ürünler önemli ölçüde etkilenmektedir. Yeryüzündeki iklim
dengesinde yağıĢ rejimi çok önemli bir yere sahiptir.
Yeryüzünün yaklaĢık beĢte biri çöllerle kaplıdır. Meteorolojik olaylar ile Kuzey
Afrika‘da Sahra ve Namibya Çöllerinden, Asya‘da Gobi, Kuzey Amerika‘da Meksika, Güney
Amerika‘da Arjantin Çölleri ve Avustralya‘da bulunan çöllerden atmosfere büyük miktarlarda
mineral toz taĢınmaktadır (Pease et al., 1998). Sahra tozu dünya çöllerinden daha fazla
rüzgarlarla taĢınabilen toz üretmektedir (Goudie et al, 2001, Yaalon, 1995). Sahra çölünün her
sene atmosfere çeĢitli yönlerde dağılan 1-1,5 milyar ton toz attığı bilinmektedir (Moulin C, et
al.,1997).Atmosferik taĢınım ile 10 mikrondan küçük çöl kökenli tozların binlerce kilometre
uzaklıktaki yerlere taĢınabildiği uzun zamandan beri bilinmektedir. Bu tozların rüzgârlar ile
Amerika kıtası ve ötesine taĢınması da uydular aracılığı ile net bir Ģekilde izlenmektedir. Toz
miktarının karĢılaĢtırılabilmesi amacı ile 1991 yılında, patlayan ve atmosfere olağan üstü
volkanik toz saçan Pinatubo volkanından atmosfere sadece 29 milyon ton kül saçıldığını
belirtmekte yarar vardır.
ÇalıĢma alanımızın da en çok etkilendiği aerosol kaynağı olan Sahra Çölü dünyadaki
diğer çöllerden çok daha fazla uçucu toz üretir ve bu tozlar taĢınım sürecinde uğradıkları
değiĢimler ile iklimsel prosesler, besin zincirleri, toprak oluĢumu ve sediman döngülerinde
önemli rol oynar (Goudie ve Middleton, 2001). Sahra Çölü, atmosfer için en verimli toz
üreticisi ve dağıtıcısıdır (Coude ve Gaussen, 1991). Sahra Çölü, geçmiĢte ve Ģu anda olduğu
gibi, muhtemelen gelecekte de en önemli toz sağlayıcı olacaktır (Yaloon, 1997). Yayılırken,
üzerinden geçtiği toprakları da önemli oranda etkilemektedir (Simonson, 1995).Sahra,
Atlantik ötesi kadar kendisine çok daha yakın olan Avrupa ve Asya kıtasını da etkilemektedir.
Doğu Akdeniz‘de yapılan çalıĢmalar Sahra ve Arabistan yarımadası tozlarının Anadolu‘daki
etkisinin senede 20 milyon ton civarında olduğunu göstermiĢtir. Ancak bunun %80‘e varan
kısmının Mart-Nisan ayları içerisinde ve her biri birkaç günlük periyotlar halinde Anadolu‘ya
ulaĢtığını göstermektedir (Kubilay ve Saydam, 1995; Kubilay et al. 2000).Kuzey Akdeniz‘e
düĢen toz miktarının senede metrekarede 14 gram olduğu ve bu değerin Sahra‘nın etkisinde
kalan bölgelerden sadece batı Afrika sahil kesiminden daha düĢük olduğu, diğer tüm
bölgelerden ise daha fazla olduğu bildirilmiĢtir (Washington, et al.,2003).
Partikül madde (PM), rüzgâr, deniz ve volkanlar gibi doğal kaynaklardan veya
antropojenik kaynaklı aktivitelerden ortaya çıkan ve bir gaz içerisindeki ince katı veya sıvı
maddelerin oluĢturduğu süspansiyon olarak tanımlanır ve literatürde genel olarak aerosol
olarak geçer (Seinfeld ve Pandis 2006). ABD Environmental Portection Agency (EPA)
havadaki tozlar için belirli standartlar ortaya koymuĢ ve tozları PM10 (10 mikrona kadar olan
parçacıklar) ve PM2.5 (2.5 mikrondan daha küçük parçacıklar) olarak sınıflandırmıĢtır. PM10
(kaba partiküller) ve PM2,5 (ince partiküller), Sırasıyla aerodinamik çapı 10 ve 2,5 μm'den
küçük partiküllerin kütlelerini temsil etmektedir. Tozlar 0,01 mikron ile yüzlerce mikron
arasında bir partiküler büyüklük spektrumuna sahiptir ve biyolojik yapılarda oldukça etkilidir.
Bu büyüklük sınıfları içerisinde kalan parçacıkların asılı halde kalma süresi birkaç saniyeden
birkaç aya kadar değiĢir. Partiküllerin asılı halde kalmasına tesir eden en önemli faktör
büyüklük çaplarıdır. Büyüklük çapları ile düĢme hızı arasındaki iliĢki açıkça tespit edilmiĢtir
(Okay C, 1996). Doğada PM'in kaynakları ve bileĢimi çok karmaĢıktır. Troposferdeki PM'in
280
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
ise önemli bir kısmı insan kaynaklıdır ve sülfat, amonyum, nitrat, sodyum, klor, iz metaller,
karbonlu maddeler, toprak elementleri ve su içerir (Seinfeld ve Pandis 2006). Geçtiğimiz
yüzyılda PM oluĢumuna sebep olan insan kaynaklı emisyonlar çarpıcı bir biçimde artmıĢ ve
buna bağlı olarak insan sağlığında olumsuz etkilere, kentsel ve kırsal alanlarda görüĢ
mesafesinde düĢüĢe, asit birikimine ve dünyanın radyasyon dengesinin bozulmasına sebep
olmuĢtur (Kindap ve ark. 2006, Seinfeld ve Pandis 2006, Koçak ve ark. 2009, Anıl ve ark.
2009). Zehirlilik ve insan sağlığına etkileri açısından bakıldığında, PM için ayrı bir
sınıflandırılma yapılması önerilmektedir (Karaca ve ark. 2005). Temel olarak sadece 10 μm
aerodinamik çaptan daha küçük partiküllerin (PM10) solunum yoluyla yutulabilir. Ancak
akciğerlerdeki alveolar bölgeye çoğunlukla 2,5 μm aerodinamik çaptan daha küçük partiküller
(PM2.5) ulaĢabilmektedir. Bu partiküller alveolar bölgede tutularak insan sağlığı üzerinde yan
etkilere neden olabilirler ve bilimsel açıdan özel bir ilgi ile izlenirler (Nriagu, 1989). ġanlıurfa
ilinde toz taĢınımının olduğu günlerde solunum hastalığı polikliniğinde hasta artıĢı tespit
edilmiĢtir (Dogan, T.R. ve ark.,2010).
Bu çalıĢmada, günümüzde iklim değiĢikliğinin etkisiyle sinoptik basınca bağlı olarak
Sahra, Suriye çölü ve Arap Yarımadasındaki çöllerden kalkan tozlar ġanlıurfa kentini
özellikle Mart-Haziran döneminde çok etkilemesi üzerine günlük olarak PM 10 ve PM 2,5
ölçümünü gerçekleĢtiren aletsel ölçüm örnekleri yer almıĢ. Bölgeyi ekleyen tozun bölgesel
tespiti için uydu ve bölgesel kameralar kullanılarak bu toz açıkça tespit edilmiĢ. Ayrıca,
Bölgeyi etkileyen toz kaynağını belirlemek için Hysplit programı kullanılarak ġanlıurfa
kentini etkileyen toz çok boyutlu incelenmiĢtir.
2. Materyal ve Yöntem
ġanlıurfa ili, Suriye‘ye komĢu Güneydoğu Bölgesinde yer alan yaklaĢık 1.700 milyon
nüfusuna sahip bir ildir. Ġlde yazlar sıcak ve kurak, kıĢlar yağıĢlı ve ılık geçmektedir. Ġllin son
zamanlarda özellikle Ġlkbahar ve Sonbahar dönemlerinde sık sık rüzgâr yönünün genelde
hâkim rüzgâr yönü olan kuzey-batı dıĢında, güney yönü ağırlık olması durumlarından dolayı
toz bulutlarının güney sınırımızda bulunan Suriye, Sahra ve Arap Yarımadasındaki çöller
üzerinden geldiği açıkça görülmektedir. Bu toz taĢınımı Ģehri kaplamaktadır. Bu kuru taĢınım
yağıĢla son bulmaktadır.
Bugüne kadar toz taĢınımının uydular aracılığıyla incelenmesine rağmen fiziksel ve
kimyasal kompozisyonu ne olduğu konusunda kesin bir bilgi mevcut değildir. Çünkü uzun
menzilli toz taĢınımında atmosferik koĢullarda etkili olmakta ve toz kaynağından taĢınıma
kadar süre içerisinde birçok hava Ģartlarına ve etkilere maruz kalmaktadır. Bu amaçla tozların;
günlük, mevsimlik farklarını ve kaynağının içeriğini ortaya çıkarmak için günlük olarak
tozların toplanması gerekmektedir. Bu amaçla, Harran Üniversitesi Çevre Mühendisliği
Bölümü çatısına 2011 ġubat ayında PM10 ve PM2.5 toplayan cihaz ve bölgesel toz taĢınımını
izleyecek kamera ve kayıt sistemi kurulmuĢtur, yapılan çalıĢma hakkındaki bilgi aĢağıdadır;
2.1. Toz toplama Cihazı Hakkında Genel Bilgi
Toz toplama cihazı ġekil 2.1‘de görüldüğü gibi kısımlardan oluĢmaktadır.
a.Bir pompa, basıç ölçer, hava debisinin ölçüldüğü sayaç, pompaya bağlı hava emiĢinin
yapıldığı bağlantı hortumu içerir.
b. Hava emiĢ debisini 24 saat kayıt altına alan kamera
281
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
c. Kaset ünitesinin yerleĢtirildiği Hava ÇekiĢ Silindiri
d. Silindiri yağmur ve güneĢin etkisinden koruyan kap (kova)
ġekil 2.1. Toz Toplama Cihaz ünitesinin genel görünümü
Cihaza yerleĢtirilen filtreler 0.4 µm ve 8 µm gözenek çapına sahip Whatman filtreler olarak
adlandırılır. Bu filtreler PM 2.5-10 ve PM 2.5 < daha küçük partikülleri toplamaktadır. (ġekil
2.2, 2.2.a, 2.2.b)
ġekil 2.2.a. PM10 filtresi
ġekil 2.2.b. PM 2.5
filtresi
ġekil 2.2. Filtre Kaset Parçaları
PM10 ve PM 2,5 toplayan filtreler kasete 9.30‘da silindire dik bir Ģekilde yerleĢtirilir.
Pompaya bağlı hava emiĢ borusu kasete bağlanır. Silindirin ağzı iyice sıkıĢtırılır ve silindir
koruma kabının (kova) altına yerleĢtirilir. Cihaz tekrar çalıĢtırılıp 5 dakika beklendikten sonra
16-17 dm³/dk hava çekip çekmediği kontrol edilir. Daha sonra çıkardığımız kasetin (sabah
09:30dan ertesi gün 09:30 a kadar) içerisindeki filtreler kaset değiĢim kabininde çıkarılıp
petri kaplarına konulur.
282
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
2.2. Tozu Bölgesel Ġzlenmesi
ġanlıurfa‘yı etkileyen tozun bölgesel olarak takibini sağlayabildiğimiz 3 kamera
sistemi Harran Üniversitesi Çevre Mühendisliği çatısı toz toplama cihazı civarına kurulmuĢtur.
ġekil 2.3.a‘daki kamera 1.güneyden gelen tozları ve görüĢ mesafesi hakkında bilgi verirken
ġekil 2.3.b. kamera 2 kuzey kısım hakkında bilgi vermektedir. ġekil 2.3.c‘deki kamera 3 ise
hava emiĢ debi sayacını görüntülemektedir. 3 kamerada 24 saat kesintisiz olarak çekim
yapmaktadır. Toz toplama cihazı ve kameraların elektrik kesintisinden etkilenmemesi için 8
saat güç veren UPS sistemi kurulmuĢtur.
ġekil 2.3.a. 1.kamera
güneyden gelen tozları
ġekil 2.3.b 2.kamera kuzey
gelen tozları
ġekil 2.3.c 3. kamera ise hava
emiĢ debi sayacını
ġekil 2.3. Tozların Bölgesel Ġzlenmesini Sağlayan kamera sistemi
3 kameranın takibi için kamera ve kayıt odası ġekil 2.4‘de mevcuttur.
ġekil 2.4. Bölgesel Toz Takip Sistemi
Silindirin içindeki kasetin 16 dm³/dk hava çekip çekmediği çatıdaki cihazların
kontrolü için yerleĢtirilen kameralarla takip edilir. Ġnternet tarayıcısı üzerinden cihazın IP
numarası yazılarak internet üzerinden kamera görüntülerine eriĢim sağlanmaktadır.
283
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
2.3. Tozların Uydu Ġzlenmesi ve Kaynaklarının tespitinde kullanılan Hysplit Programı
ġanlıurfa ilini etkileyen Çöl tozlarının içeriğinin tespiti ve araĢtırılması kadar kaynağın ne
olduğu ve hangi yönlerden geldiğinin tespit edilmesin de çok büyük önem taĢımaktadır. Bu
taĢınım yakın zamana kadar meteoroloji uyduları (Meteosat ve GEOS vb.) ve NOAA‘nın
TIROS-N (Television Infrared Observation Satellites) serisi uydularında bulunan AVHRR
(Advanced Very High Resolution Radiometer) algılayıcıları kullanılmıĢtır. 1990‘lı yılların
ikinci yarısında detaylı renkli görüntülerine SeaW1FS uydusu aracığıyla ile ulaĢılabilirken
(http://seawifs.gsfc.nasa.gov/cgibrs/seawifs browse.pl) daha sonra ERS ve ENVISAT
uyduları devreye girmiĢtir. Son yıllarda ise MODIS ve TERRA uyduları ile çok kanallı ve
250 m çözünürlükteki uydu verilerine ulaĢılabilmektedir. Uydu geçiĢini takip eden birkaç saat
içerisinde küresel toz taĢınımına ait olan izlenmiĢ veriler internet ortamında yayımlanmaktadır
(http://rapidfire.gsfc.nasa.gov).
Günlük olarak, elde edilen uydu görüntüleriyle kaynağı tespitte kullanılan Hysplit
programıyla uzak menzil toz taĢınımı açıkça tespit edilmektedir. Bu çalıĢmada 12.04.2011
tarihli ġanlıurfa ilini etkileyen Sahra kaynaklı toz taĢınımının modis ve hysplit görüntüsü
verilmiĢtir ( ġekil 2.5,2.5.a,2.5.b).
ġekil 2.5.a. Modis Toz TaĢınım Görüntüsü
ġekil 2.5.b.Sahra Kaynaklı Toz
TaĢınım Hysplit Görüntüsü
ġekil 2.5. 12.04.2011 (Tozlu Gün) Sahra toz taĢınımı Uydu ve Hysplit Görüntüsü
Toz taĢınımının gerçekleĢmediği 24.06.2011 tarihli modis ve hyspilit görüntüsüde ġekil
2.6.a,2.6.b‘de verilmiĢtir. Tozsuz günlerde, uydu görüntüsünde hiçbir bulanıklık yer
almamaktadır.
284
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
ġekil 2.6.a. Modis Tozsuz gün Görüntüsü
ġekil 2.6.b. Tozsuz gün Hysplit Görüntüsü
ġekil 2.6. 24.06.2012 (Tozsuz Gün) Uydu ve Hysplit Görüntüsü
3.Sonuç ve Öneriler
Son yıllarda ülkemizde iklimsel değiĢimler sonucunda uzak menzil toz taĢınımının artıĢı
belirlenmiĢtir. Bu çalıĢmada, yıllar boyunca her gün değerlendirilerek 1 yıl içindeki günler
arasındaki toz taĢınımı ve kaynağına bakıldığında ġanlıurfa ilini etkileyen uzak menzil
tozların özellikle sinoptik basınca bağlı olarak Sahra, Suriye çölü ve Arap Yarımadasındaki
çöllerden kalkan tozlar olduğu ve çaplarının PM10 ve PM2.5 arasında olduğu
belirlendiğinden cihazla bunların toplanmasına baĢlanılmıĢtır.
Günümüze kadar tozların uydularla izlenmesine karĢın ġanlıurfa ve civarını etkileyen bu
tozların kimyasal içeriği ve morfolojisi hakkında hiçbir bilgi mevcut değildir. Bu çalıĢmanın
devamı olarak elde edilen günlük PM10 ve PM2.5 tozların kimyasal içeriği ve morfolojisi
tespit edilecektir. Böylece kaynaklar arasındaki farklar ortaya çıkmasının yanı sıra çevre ve
birçok yaĢam alanımıza etkisi de çalıĢma imkanı sağlanacaktır.
Bu tozların çapları teneffüs edilen büyüklükte olduğundan çalıĢma göğüs hastalıkları
açısından da yeni bir çalıĢma baĢlatılacaktır. Ayrıca tozların en az 2 gün önceden tespit
edilmesiyle, bununla ilgili hastalığı özellikle solunum yolları hastaları uyarılmıĢ olacaktır.
Kaynaklar
Anıl Y, Karaca F, Alagha O (2009). Ġstanbul'a Uzun Mesafeli Atmosferik TaĢınım Etkilerinin
AraĢtırılması : "Solunabilen Partikül Madde Epizotları". Ekoloji 19 (73): 86-97.
Anonymous (1997) National ambient air quality standards for particulate matter. 40 CFR
PART 50, EPA, Washington.
Coude Gaussen, G., 1991. Les Poussiéres Sahariennes, John Libbey Eurotext, 485 pp
Dogan, T.R., Saydam, A.C., Yesilnacar, M.I., Gencer, M. 2010. In-cloud alteration of desertdust matrix and its possible impact on health: a test in southeastern Anatolia, Turkey",
European Journal of Mineralogy 22, 659-664
285
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
Goudie A.S., Middleton, N.J. 2001, Saharan dust storms: nature and consequences, 56, pp
179-204.
Karaca F, Alagha O, Ertürk F (2005) Statistical characterization of atmospheric PM10 and
PM2.5 cocentrations at a non-impacted suburban site of Istanbul, Turkey. Chemosphere
59, 1183-1190.
Kindap T, Unal A, Chen SH, Hu Y, Odman MT, Karaca M (2006) Long-range aerosol
transport from Europe to Istanbul, Turkey. Atmospheric Environment 40, 3536-3547.
Koçak M, Mihalopoulos N, Kubilay N (2009) Origin and source of PM10 in the eastern
Mediterranean atmosphere. Atmospheric Research 92, 464-474.
Kubilay N , Saydam AC. 1995. Trace-Elements in Atmospheric Particulates Over The Eastern
Mediterranean - Concentrations, Sources, and Temporal Variability. Atmospheric
Environment.;29 (17): 2289-2300 (1995).
Kubilay N, Nickovic S, Moulin C., Dulac DF. 2000. An illustration of the transport and
deposition of mineral dust onto the eastern Mediterranean. Atmospheric Environment.
34 (8): 1293-1303.(2000).
Moulin C, Lambert CE, Dulac F, Dayan U 1997. Control of atmosphericexport of dustfrom
North Africabythe North AtlanticOscillation. Nature, 387:691-694
Okay C, 1996. Atmospheric Kirletici Gaz ve Parçacıkların Ölçüm ve Analizi" Marmara
Üniversitesi (YL Tezi).
Pease, P.P., Tchakerion, V.P. and Tindale, N.W., 1998. Aerosols over the Arabian Sea:
Geochemistry and Source Ares for aeolian Desert Dust, Journal of Arid Environments,
39,pp. 477-496.
Seinfeld JH, Pandis SN 2006. Atmospheric chemistry and physics, from air pollution to
climate change. 2nd edition, John Wileyand Sons Inc., New Jersey.
Simonson, R. W., 1995. Airbone dust and its significance to soils., Geoderma,65, 1 – 43.
Moulin C, Lambert CE, Dulac F, Dayan U. 1997. Control of atmosphericexport of dustfrom
North Africabythe North AtlanticOscillation. Nature;387:691-694
Wark, K., Warner, CF. 1981. Airpollutionitsoriginandcontrol. HarperandRowPublishers,
NewYork
Washington R, Todd M, Middleton NJ, Goudie A.S., 2003. Dust-Storm Source Areas
Determined by the Total Ozone Monitoring Spectrometer and Surface
Observation.Annals of the Association of American Geographers (93):297-313
Ġnternet Kaynakları, http://rapidfire.gsfc.nasa.gov
286
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
Yalova Termal Ġlçesi Peyzaj Planlama ÇalıĢması
Canan KOCA1
1
YTÜ FBE ġehir ve Bölge Planlama Anabilim Dalı, Peyzaj Planlama Programı yüksek lisans
öğrencisi [email protected]
Özet
Doğal güzellikleri ve kaplıcaları ile yerli ve yabancı turist potansiyeline sahip olan Termal
ilçesi, peyzaj değerleriyle de Yalova için önemli yerleĢim yerlerinden biridir. Ġlçenin jeolojik
ve jeomorfolojik özelliklerinin yanı sıra, köklü tarihi geçmiĢi Termal‘e olan ilgiyi
artırmaktadır.
ġifalı Termal Kaplıcalar bölgesi, doğal ve kültürel özellikleri sebebiyle rekreasyon ve turizm
etkinliklerinin yaygın olarak gerçekleĢtirildiği potansiyel alanlardan biridir. ÇeĢitli, renkli
ortancaları ile ünlü Termal ‘de, çok sayıda ağaç, çalı, sarıcı ve yer örtücü bitki türüne
rastlanmakta olup, ayrıca ilçede III. Derece Arkeolojik ve Doğal Sit alanı ve tescilli yapılar
bulunmaktadır. Ancak ilçe gelirinin yaklaĢık % 90‘ının turizm kaynaklı olması nedeniyle bu
değerlerin yapılaĢma baskısı altında kalacağı açıktır.
ÇalıĢmada; ekolojik öneme sahip Termal Kaplıcalar bölgesi analiz edilerek, mevcut
durumunu koruyan ve geliĢtiren, aynı zamanda kaplıcaların ilçedeki diğer doğal özellikleri ile
bir bütün olarak ele alındığı peyzaj planlama çalıĢmasının yapılması amaçlanmaktadır.
Anahtar Kelimeler: Termal Kaplıcaları, ekoloji, peyzaj planlama.
Landscape Planning of Termal in Yalova
Abstract
Termal has a local and foreign tourism potantial with its natural beatuies and thermal spring,
also it is an important settlement of Yalova with landscape values. The interest is increased
due to the deep-rooted historical past of Termal as well as the geological and geomorphology
features of of the district.
The sub-region of healing thermal spring is a potantial area that has common recreation and
tourism activities are realised in because of natural and cultural features. There are large
number of trees, shrubs, groundcovers winder and plant species in Termal that is popular with
various and colorful hydrangea. Also it has Archaeological and Natural Sites area and
registered buildings. ıt is clear that these values are under pressure of construction because of
approximately % 90 of the economy of district depent on tourism.
In this study, it is aimed that The sub-region of thermal spring has ecological importance
will be analysed, landscape planning will be realised to protect and develop the current
sitation of district by thermal spring and other natural features will be considered as a whole.
Keywords: Thermal spring, ecology, landscape planning.
287
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
1.
GiriĢ
Yalova ilinin turizm potansiyeline sahip ilçelerinden biri olan Termal; doğal ve kültürel
kaynaklarının yanı sıra özellikle termal turizm alanında ayrı bir önemi bulunan yerleĢim
yerlerindendir.
Termalizm, yalnızca banyolardaki termal suya girip yıkanmakla yapılan bir tedavi ve turizm
çeĢidi olmayıp, aynı zamanda insanların sosyal, psikolojik ve sağlık yönünden rahatlamalarını,
iyileĢmelerini sağlamaktadır (Özbek 1991). Termal turizmde, insan sağlığının korunması ve
tedavisi, açık hava spor ve dinlence eylemlerinin yapılmasıyla birlikte doğal çevrenin de
bozulmadan kullanılması amaçlanmaktadır (Ülker 1992). Ġnsan sağlığının önemli olması,
turizme katılanların turizmden beklentilerinin zaman içinde değiĢime uğraması, termal
turizmin yılın tüm aylarında uygulanabilir olması, termal turizmde tedavi süresinin uzunluğu,
insanların kimyasal ve yapay tedavilerden kaçıĢı gibi nedenlerle termal turizme olan ilgi son
yıllarda artıĢ göstermektedir (Mercan 2006).
Yerli ve yabancı (özellikle BirleĢik Arap Emirlikleri, Katar, Suudi Arabistan, Ürdün) turistler
için bir çekim noktası olan Termal ilçesi 2011 yılında 30 000 kiĢinin üzerinde yabancı turist
tarafından ziyaret edilmiĢtir. Yerel yönetim turizm hedeflerine göre 2012 yılında 100.000
kiĢinin üzerinde ziyaretçi olacağı ve bunun 50.000 kiĢilik kısmını yabancı turistlerin
oluĢturacağı tahmin edilmektedir (www.yalova77.com/haber/7784/termalde-hedef-100-binturist.html). Dolayısıyla yoğun turizm talebi bulunan ilçenin sahip olduğu değerlerinin
korunması ve sürdürülebilirliğinin sağlanması gerekmektedir.
Sürdürülebilir kalkınma; ekolojik denge ile ekonomik büyümeyi ele alan, doğal kaynakların
etkin kullanımını sağlayan ve çevresel kaliteye önem veren bir kavramdır (Gürlük, 2002).
Doğal ve kültürel çevrenin koruma-kullanma dengesi içinde ele alınması ve gelecek kuĢaklara
aktarılması ekolojik planlama ile mümkün olmaktadır. Ekolojik planlama çerçevesinde
gerçekleĢtirilen peyzaj planlama çalıĢmaları ilçenin geleceği açısından önemlidir.
Peyzaj planlama; çeĢitli baskılara karĢı koruma ve sakınma yönünden etkili olup çevre
sorunlarına iliĢkin hedefler belirlemekte ve bir mekânın doğası ve tarih içinde kazandığı
özelliğinin gelecekteki geliĢimi ile ilgili hedefleri saplamaktadır (Çınar, 2007).
Dolayısıyla çalıĢmada, Termal ilçesinin doğal, sosyo-kültürel ve tarihi özellikleri ile ilgili
mevcut durumu irdelenerek Kapıcalar bölgesinin peyzaj planlamasına iliĢkin öneriler
belirtilmektedir.
2.
Veri ve Yöntem
Yalova il merkezine 12 km uzaklıkta bulunan Termal ilçesi 55 km2 yüzölçümüne sahip olup,
kuzeyde Marmara Denizi, doğuda Yalova il merkezi, batıda Çınarcık ilçesi ve güneyde ise
Bursa ili ile sınırlıdır (ġekil 1). Termal Ġlçesi, Gökçedere ve Üvezpınar Mahalleleri ile Akköy
ve Yenimahalle Köylerinden oluĢmaktadır.
288
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
ġekil 1. Termal Ġlçesi Konumu(YÇDP analiz çalıĢmalarından yararlanılmıĢtır)
M.Ö. 4000 yıllarına dayanan Yalova tarihi içinde Termal kaplıcalarının ortaya çıkıĢı
M.Ö.2000 yıllarında olmuĢtur. Tarihte Pitiya olarak bilinen Termal ilçesinin ilk hamamları
yaklaĢık 1600 sene önce Bizans Ġmparatoru Constantinus (312-337) tarafından yaptırılmıĢtır
(Göçmez 2005). Eski Yunan, Roma, Bizans, Selçuk ve Osmanlılar devrini yaĢayan Termal
Kaplıcaları, Kral Justinyen, Sultan Orhan, Sultan Abdülhamit ve Sultan Abdülmecid
tarafından muhtelif tarihlerde restore edilmiĢtir (Yalova Çev. ve Orm. Ġl Müd, 2010).
Romalılar döneminde Hıristiyanlığı yaymaya çalıĢan halk arasında üç azize olarak bilinen
Mene Dora, Matadora ve Nemphodara isimli üç kız kardeĢin hikâyesi (Yılmaz, 1987) de
Termal tarihinde önemli yer kaplamaktadır. Belli dönemlerde önemini yitiren bölgede 1929
yılında Atatürk‘ün ziyareti sonucunda planlama çalıĢmalarına baĢlanmıĢ (Göçmez 2005) ve
1936 yılında Fransız plancı Henry PROST tarafından ilk planı yapılmıĢtır (Yılmaz, 1987).
Ġlçe günümüzde termal turizme ilgi duyan turistler için önemli bir çekim noktası konumuna
gelmiĢtir.
Yalova-Termal civarında 200-700 m arasında değiĢen yükseltilerin ortaya koyduğu
morfolojik yamaçlar yüksek açılı derelerle kesilmiĢtir (Ünalp, 1994). Ġlçe sınırları içinde
yükseklik güney doğuya doğru artmaktadır (ġekil 2). Deniz kıyısının birkaç yüz metre
yakınına kadar keskin hatlı ve oldukça yüksek eğimli bir morfoloji hâkimdir (Ünalp, 1994).
Tamamen çamlarla kaplı olan Panorama Tepesi (120 m), Bezistan Dağı (650m) ve Sivrice
(500m) baĢlıca yükseltileridir (Akan, 2005).
289
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
ġekil 2. Termal Ġlçesi EĢyükselti Analizi (YÇDP analiz çalıĢmalarından yararlanılmıĢtır)
Ġlçenin temeli Paleozoik yaĢlı kuvarslı Ģist, fillit, grovak ve kalkĢistlerle temsil edilen Ģistler
oluĢmaktadır. Bunların üzerinde Permo-Karbonifer oldukları varsayılan kristalize kireçtaĢları
bulunmaktadır. Daha üstte çakıltaĢı, kumtaĢı, marn ve kil ardalanmalı Eosen birimi yer
almaktadır. Ġstif Neojen yaĢlı çakıltaĢı, linyitli marn ve gölsel kireçtaĢları ile devam
etmektedir. Kuvaterner yaĢlı alüvyonlar ise en genç oluĢumlardır (Kartal, 1974).
Bölgede Kuzey Anadolu Fay sisteminin etkisinde olmak üzere KB-GD ve KD-GB doğrultulu
etkin faylar mevcut olup, özellikle kaplıca kaynaklarının sıralandığı dere vadileri boyunca
eğim atımlı normal ve ters faylar bulunmaktadır (IĢık, 2007). Yalova Termal kaynaklarının
yüzeye çıkma mekanizması esas olarak bu faylarla iliĢkilidir. Sıcak suların oluĢum ve yüzeye
çıkmalarında etken olan tüm faylar gözönüne alındığında bunların çoğunu eğim atımlı normal
fayların oluĢturduğu, ender olarak da ters fayların bulunduğu anlaĢılmaktadır (Ünalp, 1994).
Hidrolojik yapı açısından önemli dereler olan Çağlayan ve Ġsmail Deresi derin kazılmıĢ
vadilerde akmaktadır. Termal kaplıca suları, Ġsmail Derenin kenarında volkanik kaya
çatlaklarından çıkan kireçsiz sulardır (IĢık, 2007). Kaplıca suyu, sodyum, kalsiyum, sülfatlı ve
florürlü miks termomineral sular sınıfındandır (Kilerci 2003). Banyo ve içme kürleri için
elveriĢli olup, romatizma, kalp ve kan dolaĢımı, solunum yolu, sinir ve kas hastalıkları,
böbrek ve idrar yolları, beslenme bozukluğu, ameliyat sonrası dönem ve göz hastalıkları gibi
rahatsızlıklara olumlu etki yapmaktadır (Akay, 2002). Özellikle Mide, Göz ve Ayak suları
olarak bilinen yerler, rahatsızlığı olanlar tarafından ziyaret edilmektedir. Kaplıcanın içinden
geçen Ferhat Deresi bölgenin görsel açıdan önemini arttırmaktadır (Akay, 2002). Ayrıca ilçe
sınırları içinde bulunan 1981 yılında inĢa edilen Gökçe Barajı, Çınarcık-Yalova-Karamürsel
sahil Ģeridinin içme-kullanma ve endüstri suyu ihtiyacını karĢılamakta olup önemli bir doğal
eĢik niteliğindedir.
Ġlçenin toprak yapısı incelendiğinde kireçsiz kahverengi orman topraklarının ağırlıkta olduğu
ve yer yer kahverengi orman toprakları ile kolüvyal toprakların yer aldığı görülmektedir.
Arazi kabiliyet sınıflarına göre ilçenin büyük çoğunluğunu VII. ve VI. sınıf topraklar
290
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
oluĢturmaktadır. Alanın güneyini oluĢturan orman alanlarında ise daha çok IV.- VI ve VII.
sınıf tarım torakları bulunmaktadır (ġekil 3).
ġekil 3. Termal Ġlçesi Toprak Grupları, Toprak Sınıfları, Tarım Toprakları (YÇDP analiz
çalıĢmalarından yararlanılmıĢtır)
Termal; yağıĢlı ve ılıman bir iklime sahip olup Karadeniz ile karasal iklimleri arasında geçiĢ
özelliği göstermektedir. Günlük en yüksek hava sıcaklığı 25°C‘yi aĢmakta ve günlük en
düĢük hava sıcaklığı 0°C‘nin altında olmaktadır. Yıllık ortalama sıcaklık 14,3 °C‘dir. En sıcak
aylar 40–41 °C arasında değiĢen Temmuz ve Ağustos aylarıdır. Sıcaklığın 0 °C‘nin altında
seyrettiği en soğuk aylar ortalama -10 °C ile Ocak ve ġubat aylarıdır. En hızlı rüzgâr yönü
kuzeybatıdır (Karagülle ve Doğan, 2002).
Bölgede Karadeniz ve Akdeniz bitki örtüsü çeĢitleri görülmekte olup, Termal kaplıca alanında
skas, kentia, orkide, kroton, flamingo, araucaria, azellea, siterlicya, kamelya ve gardenya gibi
çok nadide çiçekler ile değiĢik türde yaprağını döken ve dökmeyen toplam 1844 nadide ağaç
bulunmaktadır (IĢık, 2007). Bölgede yaprağını dökmeyen ağaçlardan 26 tür, yaprağını döken
ağaçlardan 39 tür, çalılardan 25 tür, sarılıcı ve yer örtücü bitkilerden 18 tür belirlenmiĢtir
(Akay, 2002).
2012 yılı nüfus verilerine göre 4.900 kiĢi nüfusa sahip Termal ilçesinin gelirinin %90'ı
turizmden
sağlanmakta
ve
konutların %80'inde
pansiyonculuk yapılmaktadır
(http://tr.wikipedia.org/wiki/Termal,_Yalova). Bunun yanı sıra Akköy‘de hayvancılık ve
tarım ön plandadır. Ġlçenin doğal yapısı gereği arıcılık ve avcılık gibi meslekler de ilçe
halkının tercihleri arasındadır (http://www.termal.bel.tr/termal/termal-hakkinda.html).
Su Ģehri olarak da tanımlanan Termal 1. ve 3. derece Doğal, Arkeolojik ve Tarihi Sit
sınıflarında
değerlendirilmektedir
(http://www.yalovakulturturizm.gov.tr/belge/163477/arkeolojik-sit-alanlari.html). 360 hektar orman alanı içinde yer alan Kaplıcalar
bölgesinde çok sayıda tescilli yapı, mezar taĢları, çeĢitli sütun ve sütün baĢlıkları gibi tarihi
eserler bulunması bölgeye olan ilgiyi artırmaktadır.
291
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
3.
Sonuç
Önemli bir turizm potansiyeli olan Termal kaplıcalar bölgesi gerek doğal gerekse tarihi ve
kültürel özellikleri bakımından önemli eĢiklere sahiptir. Ġlçenin güney doğusuna doğru artan
eğimli ve yüksek alanlar, kaplıcaları çevreleyen orman alanları, Gökçe barajı ve koruma
kuĢakları, dereler, ekosistemler ile sit alanları içindeki yapı ve değerler korunması ve
planlamada düĢünülmesi gereken eĢikleri oluĢturmaktadır. Ayrıca ilçe sınırları içinde yer alan
heyelan bölgeleri, jeolojik açıdan sakıncalı alanlar ve Ģiddetli- çok Ģiddetli erozyon bölgeleri
(ġekil 4) yapılan çalıĢmalarda dikkate alınmalıdır.
ġekil 4. Zemin açısından riskli alanlar (YÇDP analiz çalıĢmalarından yararlanılmıĢtır)
Kaplıcalar bölgesinde öne çıkan sorunları ise Ģöyle sıralamak mümkündür:



Yerli ve yabancı turist potansiyelini karĢılamak üzere yapılan konaklama tesislerinin
doğal ve kültürel yapıya baskısı (Resim 1),
Tarihi yapılardaki restorasyon eksikliği (Resim 2),
Mevcut dokuyla uyumlu olmayan kent mobilyaları ve kent mobilyalarındaki
yıpranmalar (Resim 3),
Resim 1. Termal Otel
Resim 2. Valide Hamamı
292
Resim 3. Oturma elemanı
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr



Mevcut ekosistem türlerinin yok olma tehlikesi, flora ve faunanın yeteri kadar
korunamaması (Resim 4),
Yaya yolları, kaldırımlar ve basamaklardaki bakım-onarım eksikliği (Resim 5),
Yaya ulaĢımında önemli olan rampaların yetersizliği ve standartlara uygun olmaması,
Resim 4. Kurumakta olan bir ağaç








Resim 5. Merdivenler
Atıl durumdaki yapı ve tesisler,
Tarihi eserlere yeteri kadar önem ve değer verilmemesi,
Dere, kaynak suyu ve diğer su ögelerindeki bakım ve onarım eksikliği,
Görsel kirlilik,
Çevre kirliliği ve katı atık sorunları,
Otopark sorunu,
Mevcut doku ile uyumsuz yapılaĢma,
ÇalıĢanların bilgi ve deneyim eksikliği,
Kaplıca bölgesinde eĢik alanlarının dikkate alındığı ve sorunların çözüldüğü peyzaj
planlama çalıĢmaları yapılmalıdır. Öncelikli çalıĢmalar ise aĢağıdaki gibi olmalıdır:















Mevcut dokuyla uyumlu ve peyzaj alanlarına zarar vermeyecek Ģekilde yapılanma
koĢulları geliĢtirilmeli,
Planlamada Gökçe barajı ve koruma kuĢakları dikkate alınmalı,
Erozyon ve heyelan bölgeleri için önlemler alınmalı,
Sit alanlarında koruma kurulu tarafından belirlenmiĢ olan yapılaĢma koĢullarına
uyulmalı,
Tarihi yapıların restorasyonu yapılmalı, tarihi eserler korunmalı,
Orman alanları ile flora ve faunanın korunmasına yönelik önlemler alınmalı,
Yaya yollarının bakımı yapılmalı ve standartlara uygun yaya yolları geliĢtirilmeli,
Standartlara uygun rampaların sayısı arttırılmalı,
Tasarımlarda mevcut dokuya aykırı olmayan kent mobilyaları kullanılmalı,
Atıl durumdaki yapı ve tesislerin onarımı yapılarak kullanıma açılmalı,
Dere, kaynak suyu ve diğer su elemanlarının bakımı yapılmalı,
Termal suyun kirlenmemesi için gerekli çevre önlemleri alınmalı,
Görsel kirlilik oluĢturan unsurlar temizlenmeli,
Çevre kirliliği ve katı atık sorunlarına çözüm bulunmalı, çöpler toplanmalı, uygun
yerlere çöp kutuları konmalı ve uyarılar ile halk bilinçlendirilmeli,
Otopark alanları oluĢturulmalı,
293
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr

Tesislerde çalıĢan personelin bilgi ve deneyimini arttırmaya yönelik mesleki eğitimler
verilmelidir.
Sonuç olarak, Kaplıcalar bölgesinin ekolojik ve ekonomik dengesinin sağlanması amacıyla
mevcut verilerden yola çıkan ve de bölgenin özelliklerini ön plana çıkaran, sorun odaklı
peyzaj planlama çalıĢmaları yapılması gerekmektedir.
Kaynaklar
Akan A., 2005, Her Yönüyle Termal Ġlçesi. Yalova, s.156.
Akay, A. 2002, Kocaeli Depremi Sonrası Yalova Ġli GeliĢim Plan Stratejileri, Ankara Üni.
FBE, Doktora Tezi, Ankara.
Çınar, M., 2007, Kırsal Arazi Planlamalarında Peyzaj Planlamasının Yeri ve Önemi, Atatürk
Üni. FBE, Yüksek Lisans Tezi, Erzurum
Göçmez, D. 2005. Jeolojik Faktörlerin Kentsel Planlamaya Etkisi: Yalova Termal YerleĢmesi
Örneği, ĠTÜ, FBE, ġehir Planlama Ana Bilim Dalı Yüksek Lisans Tezi, Ġstanbul.
Gürlük, S. 2002. The Misi Rural Development Project and Area‘s Recreational Value Based
on Contingent Valuation Method, DoğuĢ Üniversitesi Dergisi, 2002/6,51-60.
IĢık H. B., 2007, Yalova Termal Kaynaklarının Hidrojeokimyasal Değerlendirilmesi,
Çukurova Üni. FBE, Yüksek Lisans Tezi, Adana
Karagülle, M.Z., Doğan, M.B. 2002, Kaplıca Tıbbı ve Türkiye Kaplıca Rehberi, Nobel
Kitapevi, Ġstanbul.
Kartal T. 1974. Ġstanbul-Yalova Kaplıcası Hidrojeolojisi Raporu, MTA Rap. No.5894,
Ankara
Kilerci, Ġ. 2003. Kaplıca Yapılarının Mekan Özellikleri, Balçova-Gönen-Yalova Örnekleri,
Dokuz Eylül Üni. FBE, Mimarlık Bölümü Bina Bilgisi Anabilim Dalı Yüksek Lisans Tezi,
Ġzmir.
Mercan, ġ.O. 2006. Türkiye`deki Termal Otel ĠĢletmelerinde Hizmet Birim Maliyetlerinin
Belirlenmesi ve Maliyet Yönetimi Uygulamalarının Tespitine ĠliĢkin Bir AraĢtırma,
Çanakkale Onsekiz Mart Üni. SBE, Turizm ĠĢletmeciliği Anabilim Dalı, Çanakkale.
Özbek, T. 1991. Dünyada ve Türkiye‘de Termal Turizmin Önemi, Anatolia Dergisi, Yıl:2,
Sayı:17-18, Ankara
Ünalp, D. 1994. Yalova ve Armutlu Kaplıcaları Dolayının Hidrojeolojisi ve Sıcak su
Kaynaklarının Kökenlerinin AraĢtırılması. Yüksek Lisans Tezi, Ġstanbul, 75s.
Ülker, Ġ. 1992. Health and Recreation in Turkey, Proceedings of International Congress on
Health and Recreation Management, Boğaziçi Üniversitesi Matbaası, Ġstanbul.
Yalova Çevre ve Orman Ġl Müdürlüğü, 2010 Yılı Ġl Çevre Durumu Raporu
Yalova Ġli 1/25.000 Ölçekli Çevre Düzeni Planı Analizleri, 2006
294
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
Yılmaz O., 1987, Yalova Termal Yöresinin Turistik Planlamasında Peyzaj Mimarlığı
Kriterlerinin Saptanması, Ankara Üni. FBE, Doktora Tezi, Ankara
http://tr.wikipedia.org/wiki/Termal,_Yalova
http://www.termal.bel.tr/termal/termal-hakkinda.html
http://www.yalovakulturturizm.gov.tr/belge/1-63477/arkeolojik-sit-alanlari.html
http://www.yalova77.com/haber/7784/termalde-hedef-100-bin-turist.html
295
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
YeĢil Binaların Finansal Faydaları
Ġbrahim KOCABAġ1, AyĢe SIĞIRTMAÇ2
1
Yıldız Teknik Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Eğitim Bilimleri Ana Bilim Dalı,
Eğitim Yönetimi ve Denetimi Bölümü, DavutpaĢa-Ġstanbul, [email protected]
2
Yıldız Teknik Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Eğitim Bilimleri Ana Bilim Dalı,
Eğitim Yönetimi ve Denetimi Bölümü, DavutpaĢa-Ġstanbul, [email protected]
Özet
Ġnsanlar zamanlarının büyük bir kısmını binalarda geçirmektedir. Klasik binaların veya
standartlar kapsamında yapılmıĢ olan binaların çevresel etkileri oldukça büyüktür.
Dünyamızdaki binalar, enerji ve malzemenin yüzde 70‘ini, suyun yüzde 17‘sini, ormanların
yüzde 25‘ini tüketirler ve CO2 emisyonunun yüzde 33‘üne neden olurlar (Yaman, 2010).
Binaların ve yerleĢimlerin küresel ısınmaya sebep olan baĢlıca seragazı olan CO2 salınımının
büyük bir kısmından sorumlu olduğunu ve insanların zamanlarının büyük bir kısmını
binalarda geçirdiğini düĢünürsek kaliteli ve çevre dostu bir yaĢam için sürdürülebilir, yeĢil
binaların önemi açıkça ortaya çıkacaktır.
Bugün sürdürülebilir, ekolojik, yeĢil, çevre dostu vb. pek çok isim altında karĢımıza çıkan
doğayla uyumlu yapılar, yapının arazi seçiminden baĢlayarak yaĢam döngüsü çerçevesinde
değerlendirildiği, bütüncül bir anlayıĢla ve sosyal & çevresel sorumluluk anlayıĢıyla
tasarlandığı, iklim verilerine ve o yere özgü koĢullara uygun, ihtiyacı kadar tüketen,
yenilenebilir enerji kaynaklarına yönelmiĢ, doğal ve atık üretmeyen malzemelerin kullanıldığı
katılımı teĢvik eden, ekosistemlere duyarlı yapılar olarak tarif edilebilir
(http://www.cedbik.org/sayfalar.asp?KatID=3&ID=24). Bu çalıĢmada alan yazındaki
açıklamalar doğrultusunda yeĢil binalar tanımlanmıĢ, maliyetleri ve finansal açıdan faydaları
üzerinde durulmuĢtur.
Anahtar Kelimeler: YeĢil Bina, Sürdürülebilir Bina, Finansal Fayda.
The Financial Benefits of Green Buildings
People spend most of their time at buildings. There are lots of environmental effects of classic
buildings or the buildings that built according to standarts. Buildings on earth consume 70
percent of the energy and materials, 17 percent of the water, 25 percent of forests and cause
33 percent of carbon emission (Yaman, 2010). When considering buildings are responsible
for a large part of CO2 emission and people spend most of their time at buildings, the
importance of sustainable and green buildings for life-quality can be clearly seen.
Today, sustainable, ecological, green, environmentally friendly and such as many similar
buildings in harmony with nature are described as buildings that evaluated from the
beginning, the selection of building land within the framework of life cycle assessment,
designed with a holistic approach and understanding of the social & environmental
responsibility, appropriate to the climate data and circumstances peculiar to that place,
consume renewable energy sources, are sensitive to ecosystems and encourage the use of
natural materials (http://www.cedbik.org/sayfalar.asp?KatID=3&ID=24). In this study, green
buildings are defined in the light of literature and the study focuses on the costs and the
financial benefits of green buildings.
296
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
Keywords: Green Buildings, Sustainable Buildings, Financial Benefit.
1. GiriĢ
BirleĢik Devletler YeĢil Bina Konseyi (USGBC), yeĢil binaları ―Çevre ve kullanıcı üzerinde
oluĢabilecek her türlü negatif etkiyi belirgin oranda azaltan binalar‖ olarak tanımlamıĢtır.
YeĢil bina yaklaĢımıyla birlikte bina tasarımında yenilenebilir enerji kullanımı, iç ortam
kalitesinin arttırılması ve çevre dostu malzemelerin seçimi göz önünde bulundurulmaya
baĢlanmıĢ, sonrasında yeĢil bina teknik ve uygulamaları sonucunda bir binanın ―yeĢil‖ bina
olma özelliğini ne düzeyde sağlayabildiğini ölçmek amacıyla çeĢitli sertifikalandırma
sistemleri geliĢtirilmiĢtir. YeĢil bina sertifikasyon sistemleri yaklaĢık 20 yıldır var olup,
sürekli geliĢmeye devam etmekte ve yeni sistemler oluĢmaktadır.
Bir binanın "YeĢil Bina" ünvanını alması için tasarımı, yapım sistemi ve yapı malzemelerinde
seçici davranılması maliyetlerin artacağını düĢündürmektedir. Fakat binanın prestij ve
değerinin artması, enerji tüketimindeki tasarruf göz önüne alındığında artan maliyet
kazandırdıkları karĢısında önemini yitirir. Özellikle mimari tasarım sürecinde doğru karar ve
ilkeler ile bina değeri yükseltilebileceği gibi maliyetler de optimumda tutulabilir. YeĢil
binaların giderek önem kazanması ve yaygınlaĢması ile tercih edilme önceliği de artacaktır
(http://www.yesilbina.com/Yesil-Bina-Nedir_a2.html).
YeĢil binalar standart binalara göre finansal fayda ve getirilere sahiptir ve ekonomik
binalardır. Bu faydalar enerji ve su tasarrufu, israfın azaltılması, iç mekân kalitesinin
arttırılması, konfor ve verimliliğin artması, sağlık giderlerinin azalması gibi konuları
içermektedir.
Ġlk yapım maliyetlerinin % 5 - 10 arasında artırdığı tahmin edilen yeĢil binaların enerji
tasarrufunda %50 -70'e varan tasarruf sağladığı gözlenmektedir. Uzun dönemde yeĢil binalar,
iĢletme
maliyetlerinin
düĢük
olması
ile
önemli
kazanımlar
sunmaktadır
(http://www.yesilbina.com/Yesil-Bina-Nedir_a2.html).
2. Veri ve Yöntem
Bu araĢtırmanın amacı alan yazındaki açıklamalar ve araĢtırmalar doğrultusunda yeĢil
binaların tanımlanması, maliyetlerinin ve finansal açıdan faydalarının belirlenmesidir. YeĢil
bina ve sürdürülebilir tasarım konusunun artan biçimde gündemde olduğu ülkemizde henüz
ulusal bir bina sertifikasyon programı bulunmamaktadır. Bu bakımdan araĢtırmanın amacı
yeĢil bina maliyetlerinin ve finansal açıdan faydalarının belirlenmesi bu konuda yapılacak
araĢtırmalara öncülük etmek ve önerilerde bulunmaktır.
Hazırlanan bu çalıĢma tarama modelinde oluĢturulmuĢtur. ÇalıĢmada alan yazındaki
açıklamalar ve araĢtırmalar doğrultusunda yeĢil binalar tanımlanmıĢ, maliyetleri ve finansal
açıdan faydaları belirlenmiĢtir. Konunun önemini ortaya koymak için genel bir kavramsal
çerçeve çizilmiĢtir. Bu konuda yapılmıĢ olan araĢtırmalardaki sayısal verilerden yararlanılarak
genel bir tablo oluĢturulmuĢtur.
3. Sonuçlar ve Öneriler
YeĢil bina ve sürdürülebilir tasarım konusunun artan biçimde gündemde olduğu ülkemizde
henüz ulusal bir bina sertifikasyon programı bulunmamaktadır. Bu bakımdan çalıĢma yeĢil
bina maliyetlerinin ve finansal açıdan faydalarının belirlenmesi bu konuda yapılacak
araĢtırmalara öncülük etmekte ve önerilerde bulunmaktadır. ÇalıĢmada farklı ülkelerin
297
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
geliĢtirdiği ve uyguladığı sertifika programlarına, yeĢil bina örneklerine ve verilerine
bakılarak finansal bir çerçeve çizilmiĢ ve karĢılaĢtırmalar yapılmıĢtır.
Kaynaklar
Kats, G. 2003. Green Building Costs and Financial Benefits. Westborough:Massachussets
Technology Collaborative.
Kats, G. 2003. Green Building Costs and Financial Benefits:A Report to California‘s
Sustainable Building Task Force.
Langdon, D. and Morris, P. 2007. ―The Cost & Benefit of Achieving Green Buildings‖.
PREA Quarterly, Summer 2007. s.55:60
Moltay, Ö. 2011. ‗YeĢil Binalar ve Fotovoltaik Enerji.‘ YeĢilbina E-dergi, 6.
Sur, H. 2012. ‗Çevre Dostu YeĢil Binalar‘ xxi Dergi YeĢil Binalar Referans Rehberi, 107,4-5
U.S. Green Building Council. http://www.usgbc.org/
Yaman, C. 2010. ‗YeĢil Binalarda Maliyet ve Fayda‘ YeĢilbina E-dergi, 3.
Yesilbina.com.
AraĢtırmalar.
27.04.2011.
YeĢil
Bina
http://www.yesilbina.com/Yesil-Bina-Nedir_a2.html
http://www.cap-e.com/Capital-E/Capital-E.html
http://www.cedbik.org/sayfalar.asp?KatID=3&ID=24
298
Nedir?
08.06.2012.
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
Application of Steel Braces in Strengthening Reinforced Concrete Buildings
Zahra PIRSAMADI 1
1
MSc civil Engineering, University of Mohaghegh Ardabili, Iran,
[email protected]
Abstract
Steel bracing of RC frames has received some attention in recent years both as a retrofitting
measure to increase the shear capacity of the existing RC buildings and as a shear resisting
element in the seismic design of new buildings. An important consideration in the design of
steel-braced RC frames is the level of interaction between the strength capacities of the RC
frame and the bracing system. This interaction is caused mainly as a result of the modifying
effects of brace-frame connections and the manner in which the two systems share the applied
load. The interaction manifest itself in the notion that the strength capacity of the brace-frame
system is found to be different to that obtained from the direct summation of the strength
capacities of the brace and the frame, calculated separately. In this paper, results of
experimental investigations aimed at evaluating the level of interaction between bracing
system and RC frame are discussed. Based on these results the modifying effects of
connections on the level of interaction between the two systems capacities are evaluated. The
results of this investigation would enable the design engineers to conduct a more accurate and
economical design of brace-frame system.
Keywords: Reinforced concrete, Braced RC frames, cyclic load tests retrofitting
1- Introduction
Existing concrete frame buildings have been recognized as being susceptible to damage from
seismic activity. The San Fernando Earthquake of 1971, the Mexico City Earthquake of 1985,
the Whittier Narrows Earthquake of 1987, the Loma Prieta Earthquake of 1989, the
Northridge Earthquake of 1994, the Kobe Earthquake of 1995, the Izmir (Turkey) Earthquake
of 1999, and the Gi-Gi (Taiwan) Earthquake of 1999 caused substantial damage to concrete
frame buildings. Observations from these earthquakes resulted in updating of some seismic
codes. Therefore, currently upgrading of the existing RC frames to achieve the requirements
of new seismic codes is of particular interest.
The use of bracing to upgrade the seismic capacity of existing RC frames has been the subject
of several research investigations over the past three decades. Two bracing systems are
typically considered, external bracing and internal bracing.
In external bracing, steel trusses are attached to the building exterior. Bush et al. [1]
conducted cyclic loading tests on 2/3 scaled models of a number of structures retrofitted using
external bracing. They reported on the efficiency of such a method in retrofitting existing RC
buildings. Badoux and Jirsa [2] investigated numerically the behavior of RC frames retrofitted
with external bracing. They recommended using cables instead of steel sections for the brace
elements to avoid buckling of the brace members, and thus increasing the ductility of frames.
In internal bracing, steel trusses or bracing members are inserted in the empty space enclosed
by columns and beams of RC frames. A number of researchers [3-5] studied the effectiveness
of using internal steel trusses to retrofit existing RC frames. They reported that such a method
allows upgrading the seismic capacity of existing structures. Maheri and colleagues [6, 7]
299
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
recommended the use of internal brace members directly attached to the RC members over
the internal steel trusses.
Experimental and numerical works have showed further that the bracing system can be used
effectively in retrofitting of existing concrete frame and pre-construction design level of RC
structures. In this study, the use of concentric internal steel bracing for new construction was
investigated experimentally. Three specimens representing an RC moment frame with
moderate ductility and two braced RC frame were designed. Current seismic codes were used
to design the moment frame. For the braced frames, a rational design methodology is
proposed. All frames were constructed and experimentally tested using cyclic loads. Their test
results were compared and discussed. This allowed gaining an improved understanding of
performance of braced frames and evaluating the proposed design methodology.
2-Test specimens
A four-storey building with dimensions of 12.0 m by 12.0 m was considered for the design
process. It was assumed that the building is located in a highly seismic area. Two lateral load
resisting systems, namely; RC moment frames and braced RC frames, were considered. A
mid-span panel measuring 4.0 m by 3.0 m was isolated from the third floor of each frame.
The gravity and earthquake forces acting on these panels were determined in accordance with
Iranian seismic code [8] using the seismic force reduction factor for moment frames with
moderate ductility.
The size of the test specimens was limited based on the laboratory space and Equipment limits.
A 2/5 scaled model measuring 1.76 m by 1.36 m was found satisfactory. The forces acting on
2
the panels were also scaled down by a factor of (2/5) . This factor was chosen to keep the
stresses in the scaled model similar to the full-scale panel. Axial column forces for the braced
frame were slightly different than those for the moment frame as a Result of the vertical
component of the brace member forces. The boundary conditions for the tested specimens
were chosen such that the internal forces developed in them are similar to those developed in
reality. Two hinged supports were used to support the specimens. The dimensions of the
beams and columns were chosen to be 140 mm by 160 mm. Figure 1 shows the test
specimens with the assumed design loads.
Figure. 1. Loads acting on the scaled models.
300
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
Three specimens were designed and constructed, one moment frame namely F1 and two
braced frames, namely BF1 and BF2. The moment frame was designed according to ACI 31802 [9] and its detailing was done in accordance with the ACI special provisions for seismic
design. Reinforcement details for this frame are shown in Fig. 2. The beams and columns of
the braced frames were designed according to current standards for the design of RC elements.
Detailing was done according to the general detailing requirements. The brace members and
their connections were designed according to current standards for the design of steel
elements. Their design must satisfy the special seismic provisions for steel structures. AISCLRFD [10] was used to design the brace members and their welded connections to the guest
plates. Their design was also checked using the AISC seismic provisions for steel structures
[11]. Reinforcement details for the braced frames are also shown in Fig. 2.
Figure. 2. Detailing of the moment and braced RC frame.
3- Test setup
The specimens were tested using the setup illustrated in Figs. 3. As shown in this figures,
the beams were oriented vertically and the columns horizontally. The specimens were
pin jointed at the two ends of the bottom beam. They were subjected to constant gravity
loads using two hydraulic jacks. Special rollers were manufactured to allow these jacks to
slide on the concrete surface, and thus allow lateral deformation of the concrete specimen. An
actuator was used to apply several cycles of loads using a displacement-controlled
301
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
approach. In each cycle, the actuator was first pulled to a displacement d1 of 5 mm (drift of
0.417%) then pushed to the same displacement. The value of d1 was increased in the
following cycles by increments of 5 mm. Strain gauges were used to monitor strains in the
beam-column joint, the transverse reinforcement of the columns, and the longitudinal
reinforcement of the beams. The following sections summarize the results of the experimental
tests.
Figure. 3. Schematic of the test setup.
4. Hysteretic behavior
The lateral load-drift and lateral load versus diagonal displacement curves for the tested
specimens are shown in Figs. 4 to 9. The initial stiffness of the braced frames was higher than
that of the moment frame. The yield and failure drifts of the specimen F1 were 1.67% and
5.00%, respectively and those of the specimens BF1 and BF2 were 2.08%, 4.0%, and 2.5%,
4.3% respectively. This shows that the ductilities of the specimen F1 was 3.0 and the
specimens BF1 and BF2 were 1.9 and 1.7, respectively. It is clear from the hysteretic behavior
that the pinching was less significant in the braced frame, indicating an overall better seismic
performance.
5- Sequence of failure of the tested specimens
The behavior of the tested specimens was significantly different. For the specimen F1, the
first observed crack occurred at a load of 30.0 kN and was a flexural crack in the bottom beam
at the face of the column. By increasing the level of applied displacement, flexural cracks
increased in number and width. No shear cracks were observed for this specimen. At a load
of 37.5 kN, yielding of the bottom bars of the lower beam initiated the plastic response.
Failure occurred by plastic hinging at the ends of the top and bottom beams at a load of 55 kN.
302
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
Figure. 4 Lateral load-drift curve of specimen
F1.
Figure. 5 Lateral load versus diagonal
displacement of specimen F1
Figure. 6 Lateral load-drift curve of specimen
BF1.
Figure. 7 Lateral loads versus diagonal
displacement of specimen BF1.
Figure. 8 Lateral load-drift curve of specimen BF2.
Figure. 9 Lateral loads versus diagonal
displacement of specimen BF2.
303
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
The observed cracking load for the specimen BF1 was 90.0 kN. Cracks observed in this
specimen were less in number and lower in width than that for the moment frame (Fig. 8). At
a load of 105.0 kN, yielding of the brace member initiated the plastic response.
Failure resulted due to buckling of the compressive brace, which was directly followed by
plastic hinging of the ends of the bottom and top beams. The failure load for this specimen
was 140 kN. It should be noted that the brace member connections, including welds
and headed studs, behaved adequately.
The specimen BF2 exhibited almost linear behavior because of the amount of bracing in
comparison to specimen BF1. First cracks observed in this specimen at a load of 140 kN. By
increasing lateral drift, failure happened at a load of 200 kN.
6- Stiffness retention capacity
The lateral stiffness was evaluated as the peak-to-peak stiffness of the frame loaddisplacement relationship. It is calculated as the slope of the line joining the peak of
positive and negative loads at a given cycle. The lateral stiffness is an index of the response of
the frame from a cycle to the following cycle. Figure 10 illustrates a plot of the lateral
stiffness for the three tested specimens. Before buckling of the compressive brace, the
diagram shows that the lateral stiffness of the specimen BF1 was more than double that of the
specimen F1 and that the rate of stiffness degradation for both specimens was almost equal.
After buckling of the compressive brace the lateral stiffness of the specimen BF1dropped and
became comparable to that of the moment frame.
7- Energy dissipation capacity
The ability of a structure to dissipate the ground motion energy is an accurate measure
for its expected seismic performance. In this study, the energy dissipated by the two tested
specimens during reversed cyclic load testing was calculated as the area enclosed by
each hysteretic loop. Figure 11 shows a plot of the energy dissipated during a load cycle
versus the lateral drift. It is observed that at low drift levels, the energy dissipated by the
specimens BF1 and BF2 was less than that by the specimen F1. This was mainly due to the
initial high stiffness of the braced frame. At higher levels of drift, it is clear that the energy
dissipated by the braced frame was much higher than that by the moment frame. This
proves that the seismic performance of the braced frames is expected to be superior to that of
the moment frame.
Figure. 10. Degradation of the lateral
stiffness.
Figure 11. Variation of energy dissipation
with the applied displacement.
304
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
8- Contribution of steel bracing system in carrying of lateral load
An important consideration in the design of steel braced RC frames is the level of
possible interaction between the strength capacities of the RC frame and the bracing
system. To investigate this, the corresponding forces in the bracing systems alone
were evaluated by considering the relevant test displacements on the diagonals.
A simple bilinear model for steel which accounts for cyclic effects was assumed and used to
represent the force-deflection envelop curve of steel bracing system alone. The envelop
curves of the force-drift curves for moment and RC braced frames in comparison to
calculated force-drift curve for bracing system are plotted in Fig 12 and 13, respectively. For
specimen BF1 before the yielding of bracing system up to 75 percent of lateral load is carried
by bracing system and after yielding this value decrease to 65 percent. About 50
percent of applied load is carried by bracing system in the specimen BF2.
Figure 12. Comparison of the load carrying
of specimens BF1, F1 and bracing system
alone.
Figure 13. Comparison of the load carrying of
specimens BF1, F1 and bracing system alone
9- Conclusion
In this paper, an experimental investigation was conducted to assess the behavior of braced
RC frames. Three specimens, a conventional moment frame with moderate ductility and two
braced frames, were designed using the same seismic force reduction factor. The following
conclusions were drawn based on the results of the cyclic tests.




A braced RC frame designed using the same force reduction factor as that of a conventional
RC moment frame with moderate ductility would behave adequately during an earthquake
event.
The design of RC sections in a braced RC frame can be carried out using conventional RC
design methods. General reinforcement detailing requirements are adequate and there is no
need to use special seismic detailing.
The brace members and its connections can be designed using a similar procedure to that for
braces in steel structures.
The use of braced RC frames as the main lateral load resisting system is a promising design
alternative. Significant experimental and computational research is still needed in this area to
develop adequate design guidelines and provisions along with best construction practice for
such frames.
305
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
References
[1] Bush TD, Jones EA, Jirsa JO., ―Behavior of RC Frame Strengthened Using StructuralSteel Bracing‖, J. Struct. Eng., ASCE, 1991, 117(4), pp. 1115-1126.
[2] Badoux M, Jirsa JO., ―Steel bracing of RC frames for seismic retrofitting‖, J. Struct.
Eng., ASCE, 1990, 116(1), pp. 55-74.
[3] Higashi Y, Endo T, Shimizu Y., ―Experimental studies on retrofitting of reinforced
Concrete structural members‖, Proceedings of the Second Seminar on Repair and Retrofit
of Structures, Ann Arbor, MI: National Science Foundation; 1981, pp. 126 -155.
[4] Rodriguez M, Park R., ―Repair and strengthening of reinforced concrete buildings for
seismic resistance‖, Earthq. Spectra, 1991, 7(3), pp. 439- 4 59.
[5] Masri AC, Goel SC., ―Seismic design and testing of an RC slab-column frame
strengthened by steel bracing‖, Earthq. Spectra, 1996, 12(4), pp. 645-666.
[6] Maheri MR, Sahebi A., ―Use of steel bracing in reinforced concrete frames‖, Eng.
Struct., 1997, 19(12), pp. 1018-1024.
[7]
Maheri MR, Kousari R, Razazan M, "Pushover tests on steel X-braced and
knee-braced RC frames", Engineering Structures, 2003, 25, pp.1697-1705.
[8] ―Iranian code of practice for seismic resistance design of buildings‖, Standard No.
nd
2800, 2 ed. 1999.
[9] ―ACI Committee 318. Building code requirements for reinforced concrete (ACI 318- 02)‖,
American Concrete Institute, Detroit, MI, 2002.
[10] ―AISC Manual of steel construction: load and resistance factor design‖, 3rd ed.
Chicago (IL): American Institute of Steel Construction, 2001.
[11] ―AISC. Seismic provisions for structural steel buildings‖, Chicago (IL): American
Institute of Steel Construction, 2002.
306
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
Kitap Odaklı Kültür ve Medeniyetin ġehirlere Yansıması
Ahmet Vural,
Türdav A.ġ. Yönetim Kurulu BaĢkanı - Türdav Basım ve Yayım Ticaret ve Sanayii A.ġ.
Göztepe Mah. Orhangazi Cad. No:16 Bağcılar/Ġstanbul, Telefon/Faks: +90 212 446 08 88
(Pbx) +90 212 446 00 90, 446 00 15, E-mail: [email protected] , www.turdav.com.tr
Özet
ġehirlerimiz ve örnek olarak Ġstanbul, kitap merkezli kültür ve medeniyetin
yansımalarından mahrum bir Ģekilde yapılanmıĢtır. Konuya açıklık getirici iki soruyu Ģöyle
özetleyebiliriz:
1. Kitap merkezli kültür ve medeniyetimizin, Ģehirlerimize yansıması doğru planlanmıĢ
ve uygulanmakta mıdır?
2. Kitap kültür ve medeniyetimizin, halka yansıması; ihtiyaçlara cevap verecek Ģekilde;
sistemli, yeterli ve fırsat eĢitliğine uygun yani adil midir?
Gayemiz, iĢte bu iki soruya açıklık getirecek mevcut durum tespiti yapıp, konuyla ilgili
bilimcilere, kanun yapıcılara bilgi sunmaktır. Sonucunda, Ģehirlerimize yansıması gereken
kitap odaklı ideal bir yayın kültür haritasıyla ilgili stratejik bir planlamanın yapılmasına
katkıda bulunmaktır.
Anahtar Kelimeler: Yayıncılık, kitap odaklı kültür ve medeniyet, Ġstanbul‘da yayıncılık ve
uzantısı mesleklerin konuĢ kuruluĢu, kitap/kültür haritası
Book-Focused Culture and Civilization Reflections of Cities
Abstract:
Our cities, Istanbul for example, is shaped without reflections of book-oriented culture and
civilization. Following two questions will clarified the issue;
1. Are the reflection of book-oriented culture and civilization on our cities ,correctly planned
and in effect ?
2. Are the reflection of book-oriented culture and civilization on people ,systematic, adequate
and fair with respect to needs?
Our goal is to give information to scientists and legistrators by assessment of these two
questions. At the end, to contribute the strategic planning of an book – focused ideal
publishing culture map which is reflecting supposed to reflected on our cities.
Keywords: Publishing, publishers talk in Istanbul establishment, the book / cultural map
GiriĢ: Durum Tespiti
GeliĢmiĢ veya geliĢmeye istidatlı medeniyetlerin önemli göstergelerinden biri de alt yapı
hizmetleridir. ġehirlerin en önemli ve kalıcı alt yapısı ise mimari ve mühendislik
hizmetlerinin ötesinde entelektüel alanlarla ilgilidir. Bunun müĢahhas bir göstergesini, kitap
odaklı kültür ve medeniyetin Ģehirlere yansımasında görmekteyiz.
307
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
Durum tespiti yapabilmek için öncelikle ülkemizdeki kitap odaklı mekân ve kurumların
Ģehirlerimizdeki dağılımına bakabiliriz:
1. ġehirlerimizde, yayıncılık ve uzantısı mesleklerle ilgili konuĢ-kuruluĢ planlama ve
uygulaması yapılamamıĢtır.
2. Yayınlarla ilgili; ham madde, üretim, depo, dağıtım/satıĢ organizesi ile kütüphane
hizmetlerinin plan ve koordinesi sağlanamamıĢtır.
3. Kitap kaynaklı bilgi ve belgeye ulaĢma konusunda, vatandaĢlarımıza kadar yansıyan
fırsat eĢitliği kurulamamıĢtır.
Bu olumsuzluklar, kitap odaklı kültür ve medeniyetimizin Ģehirlerine doğru yansımasını
engellemiĢtir. Mekân ve kurum organizesinin yapılamayıĢı, yayıncılığın tekâmülüne ve
özellikle okuma oran ve kalitesinin geliĢmesine de engel olduğu gibi neticede Ģehir
trafiğine ilave yükler de getirmiĢtir.
ġimdi yukarıdaki tespitimizi, delilleriyle sunmaya çalıĢalım:
Kitap odaklı mekânların geneline bakarsak, Türkiye piyasasında faaliyet gösteren;
-1.531 yayınevi vardır (1.074 adedi Ġstanbul‘dadır).
-Bu yayınevlerine ait, piyasada satıĢta olan 147 bin konu baĢlığı kitap vardır. (113.091
adedi Ġstanbul‘da faaliyet gösteren yayınevlerine aittir)
-10.263 adet kitap satıĢ noktası vardır (4.867 adedi Ġstanbul‘dadır).
-Bin beĢ yüz civarında kütüphane vardır. (Kültür ve Turizm Bakanlığı‘na ait olanlardan 41
adedi Ġstanbul‘dadır)
Bütün bunların Türkiye‘deki ve Ġstanbul‘daki bugünkü dağılımı, bu konuda stratejik bir
planlamanın yapılmadığını göstermektedir. (Ek-1)
ġehirlerin yeniden yapılandırılması, kentsel dönüĢüm gibi gündemdeki konular, yeni bir
fırsat olabilir. Sunum konumuz olan kitap odaklı kültür ve medeniyetin Ģehirlere
yansıması, istenirse stratejik bir planlama ile hemen gerçekleĢebilir. Neticede bu konu, kültür
ve medeniyetimizin diğer unsurlarının (mahalle odaklı kültür merkezleri, klasik el
sanatlarımız, tiyatro, sinema, müze vs. mekânlarının) Ģehirlerimize yansıması konusunda
örnek bir model olabilir.
Yöntem: Ġhtiyaçların Yönetimi
1. Yayıncılık ve uzantısı meslekler açısından;
-Editörlük hizmeti veren ajanslar,
-Yayıncılar,
-Kâğıtçılar
-Matbaacılar/ciltçiler,
308
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
-Dağıtıcılar/kitapçılar,
-Kütüphane ve benzeri kültür hizmeti veren kurumlar ile
-Konuya iliĢkin eğitim veren kurumlar arasında ortak mekân koordineleri kurulamamıĢtır.
Ülkemizde, yayıncılık ve uzantısı mesleklerle ilgili konuĢ-kuruluĢ planlaması önemli bir
ihtiyaç olarak gözükmektedir. Nitekim yayıncılık mesleğini merkeze koyarsak;
a. Yukarıdaki mesleklerle olan sıkı koordine ihtiyacı,
b. Bir kağıdın kitap haline geliĢiyle ilgili süreçteki masrafları minimize etme ihtiyacı,
c. Ġstanbul trafiğini rahatlatmaya katkı ihtiyacı,
d. Okuma oran ve kalitesini artırma ihtiyacı,
e. Yayıncılığın tekamül ihtiyacı,
f. Ülkemizi, bölgesinde yayın ticaret merkezi haline getirme ihtiyacı...
Bütün bunlar, yayıncılık ve uzantısı mesleklerle ilgili konuĢ-kuruluĢ planlamasını zaruri hale
getirmektedir.
2. Yayıncılık ve ürünleriyle ilgili bilgi ve belgeyi kullananlar açısından;
Ġnsanlar ve bölgeler arasındaki gelir dağılım farkı, çözülmesi gereken bir problemdir... Ancak
entelektüel sermayenin (örnek olarak, kitap/kültür ve bilgiye ulaĢım imkân ve mekânları);
ülke, bölge ve insanlar arasındaki dağılım farkı, belki daha da öncelikle çözüm bekleyen bir
problemdir... Nitekim günümüzde, teknolojik geliĢmelerle elde edilen zenginlik kaynakları
değiĢmiĢtir. Eskiden gelir dağılım farkını oluĢturan klasik sermayenin yerini bugün
entelektüel sermaye almıĢtır. Bu yüzden, insanımızın entelektüel sermayeden eĢit pay alması,
önemli bir ihtiyaç olarak öncelenmesi gereken bir unsur olarak beklemektedir...
Konuyu pratik olarak Ģöyle izah edebiliriz: Kitap odaklı kültür ve medeniyetimizin
Ġstanbul‘a doğru yansıyabilmesinin bir göstergesi, yayıncılık ve ürünleriyle ilgili bilgi ve
belgelerin, bütün ihtiyaç sahipleri tarafından;
- EriĢilebilir,
- Kullanılabilir ve
- Özellikle kullandırılabilir hale getirilmesiyle mümkün olacaktır.
Bunun için;
- Bilginin mümkün olan Ģeffaflık ve yaygınlıkta üretilmesi,
- ÜretilmiĢ bilginin Ģeffaf bir Ģekilde derlenmesi,
- Derlenen bilginin iĢlenerek, hem muhafaza ve arĢivlenmesi ve hem de yaygın bir Ģekilde
kullanılabilir bir formata getirilmesi gerekmektedir.
309
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
Demek kitap odaklı kültür ve medeniyetimizin Ģehirlerimize ve mesela Ġstanbul‘a doğru
yansıyabilmesi için kitap odaklı bilginin; eriĢilebilir, kullanılabilir ve kullandırılabilir olması
gerekmektedir.
Sonuç ve Öneriler
Ġstanbul‘u örnek alırsak; bütün vatandaĢlarımızın, piyasada satıĢta olan bütün yayın bilgisine
ulaĢtığı gibi, hiçbir ayırım yapmadan istediği yayınlara bizzat (fiziken) ulaĢabilmesi
sağlanmalıdır.
Bunun için öncelikle piyasada satıĢta olan kitaplar kütüphanesi, bir model olarak
benimsenip, Ģehrin uygun yerlerine kurulmalıdır.
-Birinci adımda, piyasada satıĢta olan bütün yayınlarla ilgili bilgi, bütün vatandaĢların
hizmetine güncel sunulmalıdır. (Örnek olarak, www.yayindunyamiz.com‘daki sorgulama
örneği, bütün bilgi ihtiyacına cevap verecek Ģekilde geniĢletilebilir.)
-Ġkinci adımda, fiziki olarak bilgi ve belgeye ulaĢımı gerçekleĢtirebilmek için her mahalleye
en az bir adet irtibat kütüphane yeri planlanmalıdır.
-Üçüncü adımda, irtibat kütüphanelerini besleyecek Ģekilde uygun yerlere Depoziter
Kütüphane yerleri planlanmalıdır.
Her mahalleye bir kütüphane kurulmasına, bir örnek verecek olursak, Bağcılar ilçesinin her
mahallesine kurulmuĢ olan bilgi evlerini (irtibat kütüphanesi) gösterebiliriz. Burada eksik olan,
bu kütüphanelerin besleneceği depoziter kütüphanenin henüz kurulmamıĢ olmasıdır.
Eğer Türkiye Piyasasında SatıĢta Olan Bütün Yayınları güncel olarak takip eden
kütüphaneler kurulur ve bu her mahalleye kurulan kütüphaneler ile irtibatlı hale getirilirse,
kitap odaklı kültürümüzün Ģehirlere yansımasında önemli bir adım atılmıĢ olacaktır.
Çünkü böylece her vatandaĢ;
a. Güncel kitap bilgisi ve bizzat kitabın kendisine ulaĢma imkânına kavuĢmuĢ
olacaktır. Diğer bir ifadeyle, bütün vatandaĢlarımızın; bilgiye ve yayın ürününe ulaĢma
konusunda fırsat eĢitliği sağlanmıĢ olacaktır.
b. Bu mekânlar bizzat kitap satıĢından öte; yazarlar ve yayıncılar dâhil sektörün bütün
diğer ilgilileriyle irtibat kurma mekânları özelliğinde olacaktır.
c. Piyasada SatıĢta Olan Kitaplar Kütüphaneleri; 365 günlük fuar özelliğinde,
yeniliklerin anında sergilendiği, yayıncılık ve uzantısı mesleklerin tekâmülüne katkı sunan,
AR-GE‘ye uygun önemli birer mekân olacaktır.
Projenin Stratejik getirileri:
Türkiye‘deki ve özellikle Ġstanbul‘daki yayıncılık ve uzantısı mesleklerin koordinasyonuna
uygun bir konuĢ ve kuruluĢ planı ve uygulaması, sonuçta getirileri olan bir alt yatırım
olacaktır. Buna ilave olarak, yayıncılıkla ilgili bilgi ve belge yönetimi, yayın ticareti
konusunda önemli ilerlemelere sebep olacaktır. Öyle bir yatırım projesi ki;
- Birinci adımında; Türkiye sınırları içinde yapılan yayıncılık ve uzantısı mesleklerin
tekâmülüne (fikir envanterinin tespiti ve ondan istifade edilmesi vs.) sebep olacaktır.
310
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
- Ġkinci adımında; KomĢu ve Bölge Ülkeleri‘nden baĢlayarak, AB, Türk Devletleri,
Ġslâm Ülkeleri ve hatta Dünya Yayıncılığını da içine alacak Ģekilde, Ġstanbul’un yayın
ticaret merkezi olmasına sebep olacaktır.
Ġstanbul, bu coğrafyada, yayın ticaret merkezi olabilir. Mahalle kütüphaneleriyle irtibatlı,
piyasada satıĢta olan kitaplar kütüphaneleri (depoziter kütüphane), yurt içi yayın
ticaretine önemli bir sinerji de kazandıracaktır.
Öngörü olarak Ģunu ilâve edebiliriz: Kitap odaklı uluslararası kültür ve medeniyet,
Ġstanbul‘dan yansıyabilir. Bu sistem geliĢtirilerek, Piyasada SatıĢta Olan Kitaplar
Kütüphanesine, komĢu ülkelerden baĢlayarak, çevre ülkelerin yeni çıkan kitapları da ilave
edilebilir... Hem kendi hem çevre ülkelerin yeni çıkan kitaplarıyla ilgili pavyonlar kurulur
ve bunlara uluslararası fuarlara benzer sergi özelliği kazandırılabilirse, bu sistem sayesinde
Ġstanbul, kısa bir zaman sonra bölgenin yayın ticaret merkezi haline gelebilir. Diğer bir
ifade ile uluslararası kitap odaklı kültür ve medeniyetin Ġstanbul‘a yansıması gerçekleĢmiĢ
olur.
Kaynaklar
Yayın Dünyamız Dergisi (aylık) ve www.yayindunyamiz.com (Türdav A.ġ.)
Türkiye Kitap Katalogları, 1989 yılından bu yana çıkan aylık, iki aylık ve yıllık kitap
katalogları
Vural, Ahmet 2011, Adım Adım Yayıncılık, 294s. Elit-Kültür Yay, Türdav A.ġ, Aralık 2011
Ekler:
Ek-1/1 Kitap odaklı kültür ve medeniyetimizin, mekân ve kuruluĢlarına göre Istanbul'a
yansıması
Ek-1/2 Bağcılar Ġlçesindeki, kitap odaklı mekân ve kuruluĢlardan olan kütüphanelerin,
mahalle ölçeğindeki dağılımı
EK-1/1
KĠTAP ODAKLI KÜLTÜR VE MEDENĠYETĠMĠZĠN,
MEKÂN VE KURULUġLARINA GÖRE ĠSTANBUL'A YANSIMASI
Ġlçeler
Yayınevleri
SatıĢtaki
Kitap Ad.
Marka
SatıĢ
Noktaları
Kütüphane
(Kültür Bak. Bağlı)
Diğer
?
Adalar
1
1
-
3
2
Arnavutköy
-
-
-
18
-
AtaĢehir
1
1
2
8
-
311
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
Avcılar
8
10
333
70
1
Bağcılar
37
51
4371
310
1
B.Evler
31
39
4371
195
1
Bakırköy
18
19
1051
125
1
7
10
429
67
1
BeĢiktaĢ
35
39
3617
216
1
Beykoz
8
10
485
51
1
Beylikdüzü
1
1
10
12
-
114
127
13339
393
10
10
641
81
1
Çatalca
3
3
-
13
1
Esenler
12
18
1339
78
-
Eyüp
12
16
888
77
-
Fatih
481
631
42737
1584
9
G.O.PaĢa
5
5
142
109
1
Güngören
6
10
693
103
1
Kadıköy
62
77
2857
379
3
Kağıthane
16
24
2613
115
2
3
6
364
67
2
K.Çekmece
13
21
1312
147
2
Maltepe
11
11
306
79
-
Pendik
3
3
32
32
1
Sarıyer
7
7
5
43
Silivri
-
-
-
9
1
Sultanbeyli
1
1
79
16
-
Sultangazi
-
-
-
10
-
BayrampaĢa
Beyoğlu
B.Çekmece
Kartal
312
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
ġile
-
-
-
1
1
ġiĢli
71
80
5088
335
-
Ümraniye
20
23
669
150
-
Üsküdar
47
81
5310
204
6
Z.Burnu
42
54
3222
182
1
Toplam
1.086
1.389
96.305
5.282
41
Ġstanbul'da 1.086 yayınevi ve bunların kullandığı toplam 1.389 adet marka vardır.
Bu yayınevlerine ait toplam 96.305 tür (konu baĢlığı) kitap vardır. Neticede;
Yayınevi bazında %71 oranı, Ġstanbul'da ikamet etmektedir.
Kitap türü (konu baĢlığı) açısından %78‘lik kısmı, Ġstanbul yayınevlerine aittir.
EK-1/2
KĠTAP ODAKLI MEKÂN VE KURULUġLARIN
BAĞCILAR ĠLÇESĠ MAHALLELERĠNE DAĞILIMI
KÜTÜPHANELER
BAĞCILAR ĠLÇESĠNE
BAĞLI MAHALLELER
Bağcılar Mahallesi
KĠMĠN
Bağcılar
Belediyesi
Demirkapı Mahallesi
ADEDĠ
1.440
Barbaros Mahallesi
Çınar Mahallesi
KĠTAP
1.958
―
1.320
―
2.076
―
Evren Mahallesi
1.521
―
Fatih Mahallesi
Fevzi Çakmak Mahallesi
Göztepe Mahallesi
GüneĢli Mahallesi
Hürriyet Mahallesi
Ġnönü Mahallesi
Kazım Karabekir Mahallesi
2.317
―
960
―
2.355
―
1.587
―
2.494
―
2.569
―
1.618
313
KĠTAP ODAKLI DĠĞER
KURUM VE
MEKÂNLAR
Tespit ÇalıĢması Sürüyor
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
Kemal PaĢa Mahallesi
―
1.775
Kirazlı Mahallesi
―
1.372
Merkez Mahallesi
―
1.722
Y.Sultan Selim Mahallesi
―
1.270
Yenigün Mahallesi
―
2.354
Yenimahalle
―
1.745
Yıldıztepe Mahallesi
―
1.316
Yüzyıl Mahallesi
―
1.470
Sancaktepe Mahallesi
―
25.000
Mahmutbey Mahallesi
―
3.068
Kültür Bakanlığı
Neticede Bağcılarda; 2 normal, 20 adet konak/bilgi evi isimli kütüphanelerde 63.309 adet
(konu baĢlığı altında) kitap halkın hizmetine sunulmuĢtur.
Bağcılar Ġlçesinin nüfusu 719 bindir. Buna göre;
-32.681 kiĢiye bir bilgi evi/kütüphane düĢmektedir.
-11 kiĢiye bir kitap düĢmektedir.
Bağcılar ilçesinde;
- 51 adet yayınevi vardır.
-310 adet yayınevi dâhil kitap satıĢ noktası vardır.
Bağcılar ilçesinde;
Bazı özel kurum ve kuruluĢların kütüphaneleri ile (11 lise ve dengi okul, 49 ilköğretim okulu,
8 özel) okullara ait kütüphane ve kapasitelerinin tespit çalıĢması sürmektedir.
Not: Türkiye‘deki yayıncılık ve uzantısı mesleklerin, yayın ürünlerinin, kütüphanelerin ve
kitap satıĢ noktalarının özet bilgisi yukarıda verilmiĢtir. Bu istatistiklere ülkemizdeki okuma
oran ve kalitesi hakkındaki bilgiler de ilave edilebilir. Daha sonra bu bilgiler, diğer ülkelere
ait istatistiklerle kıyas edilerek, sunum konumuzun önemi daha da vurgulanabilir.
314
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
GeliĢen Ġnternet Ortamında Etkin Zaman Kullanımı, DeğiĢimlere ve
Sosyal Ağlara Adapte Olma
Ġsmail DURU1
1
YTÜ Elektrik Elektronik Fakültesi, Bilgisayar Mühendisliği Bölümü, DavutpaĢa-Ġstanbul,
[email protected],
Özet
Günümüzde internet ortamı hızla geliĢmektedir. Bu geliĢim incelendiğinde internetin
toplumlar ve bireyler üzerinde oluĢturduğu etkilere ve değiĢimlere adapte olmanın gerek
öğrencilerin akademik baĢarısı, gerekse diğer internet kullanıcıları için gerekliliği
görülmektedir. Her geçen gün artan hızı ile yaygınlaĢmakta ve ucuzlamakta olan internetin
öğretim ortamlarında kullanımı daha yaygın hale gelmiĢtir. Ġnternet üzerindeki veriye
ulaĢmak için kullanılan farklı araçlar ve bu araçların kullanımını daha etkin hale getirmek için
kullanılabilecek çeĢitli yöntemler ve ipuçları vardır.
Bu çalıĢmada internet kullanıcılarının ihtiyaç duydukları bilgilere en kısa zamanda
ulaĢmalarını sağlamak ve internetin öğretimde kullanımında görülen faydaları attırarak,
internet kullanırken internette kaybolmalarını engellemek amaçlanmıĢtır. Ayrıca, zaman
kaybına yol açan alıĢkanlıkları değiĢtirebilmek için öneriler yapılmıĢ ve sosyal ağlar üzerinde
kullanıcıların yanlıĢ kullanım sonucu karĢılaĢtıkları ya da karĢılaĢmaları olası olan durumlar
hakkında bilgilendirmede bulunulmuĢtur.
Anahtar Kelimeler: Ġnternetin etkin kullanımı, eğitim için internet, internet kullanıcı
alıĢkanlıkları, sosyal ağların etkileri, sosyal ağ kullanıcılarının dikkat etmesi gerekenler,
Effective Time Use on the Developing Internet, to Adapt to Changes and Social
Networks
Abstract
Recently, internet platform has developed fast. When the development was observed,
necessity of internet usage for both students‘ academic success and other internet users to
adaptate to the changes and effects of internet on societies and individual person is seen. Day
by day, internet has reached wider usage in education platforms with the increasing speed of
spreading of internet and its cheaper prices. There are different tools to get data over internet
and various methods and hints for usage of tools to make more effective.
In this study, it is aimed to get the needed informations in minimum time for internet users. It
is also aimed to prevent them to lose theirselves while using internet with the increasing
benefits of using internet for education. Besides, it was offered to change the habits of wasting
time while using internet and it is informed for possible or existing bad situations of wrong
using social network which internet users faced.
Key Words: Effective using of internet, internet for education, internet user habits, effects of
social network, things that social platform users to be carefull about.
1. GiriĢ
Ġnternetin hızla değiĢen ve geliĢen yapısı gerek eğitim alanında gerekse sosyal alanlarda
etkisini çok faklı Ģekillerde göstermektedir. Bu etkinin sonucunda oluĢan değiĢimlere adapte
315
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
olmanın gerekliliği her geçen gün artmaktadır. Ġnternetteki değiĢim ve geliĢimin faydalı
olarak kullanılabilmesi için hem internet sitelerinin yapısı hem de internet sitesi kullanıcıların
davranıĢları hakkında yeterli bilgi sahibi olmak gerekmektedir.
Ġnternetin eğitim alanında kullanımında baĢarılı olunması ve internet yapısında değiĢim ve
geliĢimleri faydalı Ģekilde kullanabilmek için bilgi sahibi olunması gereken temel alanları
aĢağıdaki gibi listelenebilir;
-Zaman Yönetimi
-Ġnternet Kullanıcı AlıĢkanlıkları
-Sosyal YaĢam ve Ġnternet
-Eğitim ve internet
-DeğiĢen Ġnternet Yapısı Ve Sosyal Ağlar
2. Ġnternette Etkin Zaman Kullanımı
Etkin zaman kullanımı; zamanın amaçları, sorumlulukları, yaĢamda zevk alından Ģeyleri ve
sosyal hayat etkinliklerini bir arada yürütecek Ģekilde planlamak anlamına gelmektedir.
Zamanın etkin kullanımında amaç ve öncelikleri belirlemek ile kısa ve uzun vadeli planlar
yapmak temel alanları oluĢturmaktadır. Bunların dıĢında teknoloji kullanımı, bitirilen
iĢlerden sonra yapılan kısa değerlendirmeler ve baĢkaları ile birlikte iyi organize olarak
çalıĢmak da etkin zaman kullanımında önemli yere sahiptir.
Ülkemizde 2011 yılında TTNET internet kullanım zamanının aktivitelere bağlı olarak
aĢağıdaki Ģekilde gerçekleĢir;
-%32 video izleme (Youtube hariç)
-%28,23 internette gezinme
-%10,96 dosya indirme
-%7,86 Youtube
-%3,7 Tivibu
-%0.87 Anlık MesajlaĢma
-%0.2 Oyun
-%9,4 Diğer Eylemler
Ġnternette etkin zaman kullanımı, etkin zaman kullanımında yer alan tüm kavramlarla ilgilidir.
Bunun yanında internette etkin zaman kullanımında önemli olan faktörleri aĢağıdaki gibi
sıralanabilir
316
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
-Arama motorlarını etkin kullanma
-Ġnternette Myspace tarzı sitelerde kaybedilen vakit kaybetmeme
-Ġnternete çalıĢma yaparken anlık mesajlaĢma programlarının açık olmaması
-ĠletiĢim için mail kullanılması ve maillerin gönde 3‘ten fazla kontrol edilmemesi
-Ġnternet kullanımı öncesi kullanımda geçirilecek zaman limitlerinin belirlenmesi
-Etkili bir virüsten koruma programı kullanılarak internet kullanımında virüsler tarafından
rahatsız edilmeme
3. Ġnternetin Eğitimde Kullanımının Ġncelenmesi
Ġnternetin eğitimde kullanımı, internet teknolojilerinin bilinçli olarak eğitim sağlamak amacı
ile kullanılmasıdır. Ġnternet günümüzde eğitim-öğretimde yeni fırsatlar ve yöntemler ile
birlikte geliĢimini sürdürmektedir. Ġnternet eğitim sistemi de klasik eğitim sistemine göre
hem öğrenci için hem de eğitimi sağlayıcı kurumlar için birçok avantaj sunmaktadır.
Geleneksel eğitim ortamında devrim niteliğinde değiĢiklik oluĢturan internetin eğitimde
kullanılması birçok avantajı beraberinde getirmiĢtir. Bu avantajları aĢağıdaki gibi
listelenebilir;
-Öğrenci için zamandan ve yerden bağımsız olarak öğrenim görebilme
-Daha fazla kiĢiye daha az maliyetle eğitim ulaĢtırabilme
-Bir konuya ait pek çok farklı yapıda bilgiler elde etmeyi mümkün kılma
-Bilgiye kolay ulaĢımı sağlama
-Ġnternet temelli konferansların eğitim amaçlı olarak kullanımı
-Belli bir yer, zaman ve kurala bağlı olma zorunluluğunu ortadan kaldırma
-Bilginin düzenlenmesi, dağıtımı ve güncellenmesindeki getirdiği kolaylıklar
-Sürekli eğitim olanağı
Ġnternet eğitiminde kullanılabilecek baĢlıca kaynaklar; çevrimiçi kütüphane katalogları, edergi veri tabanları, e-kitap veri tabanları, çevrimiçi arama yapan arama motorları olarak
sıralanabilir
Ġnternetin eğitimde kullanımı sunduğu avantajların yanında geleneksel öğrenim ortamlarına
göre bazı dezavantaj ve kısıtlara da sahiptir. Bunlardan bazıları aĢağıdaki Ģekilde
listelenebilir;
-BaĢlangıç aĢamasında öğretmenin daha fazla zaman harcamasını gerektirme
317
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
-Öğretmenlerin problem çözme, tartıĢma ve beyin fırtınası gibi etkinlikleri gerçekleĢtirme
için yüz yüze eğitime göre daha fazla çaba göstermesini gerektirme
-Alt yapının ilk oluĢturulması sırasında yüksek maliyete sahip olma
-Teknik ve altyapı sorunları ve bu sorunlar karĢısında teknik desteğin yeterli sağlanamaması
-Öğretmenlerin yeni teknolojileri kullanmaya adapte olmakta zorlanmaları ve çekinceleri
4. Sosyal Ağların ve Diğer Yeni Platformların Doğru Kullanımı
Ġnternet üzerinde kullandığımız servisler her geçen gün farklı yönlere doğru
dallanmaktadır. Bu dallanma ile birlikte her geçen gün farklı alanlarda istenilen bilgiye daha
hızlı ulaĢmak mümkün hale gelmekte ancak bu durum sosyal ağların ve yeniliklerin
psikolojik etkileri ile birlikte yeni alıĢkanlıkları, eğlenme ve merak dürtülerini arttırmaktadır.
Ġnternet kullanım zamanı içerisinde o an ne yapmak istediğinizden bağımsız olarak edinilen
bu alıĢkanlıkların etkisinde kalınmakta ve bu da internette tahmin edilenin çok üstünde
zaman geçirmekle sonuçlanmaktadır.
Günümüzde 1 milyarı aĢkın sosyal ağ kullanıcısı bulunmaktadır. Bu sosyal ağlar içerisinde en
popüleri olan Facebook‘un kullanıcı sayısı 1 milyara yaklaĢırken Twitter‘ın kullanıcı sayısı da
100 milyonu aĢmaktadır. Her geçen gün hızla etki alanı artan sosyal ağları etkin bir Ģekilde
kullanabilmek için bunların yapısı ve kullanım alanları ile ilgili bilgi sahibi olmak
gerekmektedir.
Sosyal ağlarla ilgili bilgi sahibi olunması gereken Ģeylerden bazılarını aĢağıdaki gibi
listeleyebiliriz;
-Her geçen sosyal ağların kullanıcı sayısı artmakta ve daha fazla insan sosyal ağlara kayıt
olmaktadır.
-Sürekli olarak daha fazla insan sosyal ağlar ve çevrim içi sohbet üzerinde vakit geçirmeye
baĢlamaktadır.
-Sosyal ağlar çevrimiçi iĢlerde ve etkileĢimlerde tercih edilmeye baĢlamaktadır. (E-mail,
sohbet programları vb. yerine)
-Sosyal ağlardaki aktivitelerin kullanım oranı her geçen gün artmaktadır.
-Sosyal ağ kullanıcılarının birçoğu rutin olarak günlük zamanın bir bölümünü sosyal ağlarda
etkileĢim ile geçirmektedir.
-Dünya nüfusunun yaklaĢık 7 milyar olduğu düĢünüldüğünde her 9 kiĢiden biri Facebook
318
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
kullanıcısı haline gelmiĢtir.
Gün içerisinde sosyal medya kullanımına iten nedenler 3 madde halinde aĢağıdaki gibi
sıralanabilir;
-ĠĢte üretken olmama; Sosyal medyada zaman harcamayı iĢten uzaklaĢmak için bir alternatif
olarak görme.
-Bilgisayar kullanım aktivitesinin aile ve arkadaĢlarla birlikte zaman geçirme yolu haline
gelmesi
-Faklı aktivitelere ve egzersizlere daha fazla zaman ayırma isteği
Sosyal ağları kullanımının zararlarını ortadan kaldırmak için kullanıcının kendisi için
kullanımdan doğan avantajları ve dezavantajları tanımlaması ile alıĢkanlıklarını bu yönde
değiĢtirmeye çalıĢması önemlidir
Gün içerisindeki sosyal medya kullanımını sınırlandırmak için kullanılabilecek basit
yöntemler
-Saat ile zaman kullanımını sınırlandırma.
-Sosyal ağların kullanımını bir perspektif altında toplama
-Çevrimiçi sosyal ağ kullanım önceliklerini değiĢtirme
-Çevrimiçi sosyal ağ kullanımında geçen zamanı kaydetme
-Sosyal ağ kullanımını kâğıt üzerinde dökümante etme
Günlük hayatta edinilen ve bırakılması zor olan birçok alıĢkanlık gibi internette çok uzun
zaman geçirme de azaltılması için zaman gerektiren bir alıĢkanlıktır. Ġnternetin özellikle
sosyal ağlarla birlikte kullanıcıları üzerinde alıĢkanlık ve uzun süreli kullanımlara yol açan
etkisinin önüne geçmek için yukarıda listelenen yöntemler yardımcı olacaktır.
5. Sonuçlar
Bu çalıĢmada internette etkin zaman kullanımı, internetin eğitimde kullanımında karĢılaĢılan
durumlar ve özellikle sosyal ağlar ile birlikte internetin yapısında meydana gelen hızlı
değiĢimler ve geliĢimler incelenmiĢ ve bunlara nasıl adapte olunabileceği hakkında
bilgilendirmede bulunulmuĢtur.
Sosyal ağlar bu değiĢim ve geliĢimler içinde en büyük paya sahiptir. Her geçen gün artan
kullanıcı sayısı, yeni kullanım alanları ve kullanıcıları
üzerinde oluĢturduğu psikolojik etki ve alıĢkanlıklarla hayatımızda daha büyük etkiye sahip
olmakta ve bilinçli kullanımın önemi artmaktadır.
319
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
Ġnternette etkin zaman kullanımı, değiĢimlere ve geliĢimlere adapte olmak için her bir alt
baĢlık altında bugüne kadar elde edilen tecrübelerin ve yapılan çalıĢmaların rehberliğinde
görülen faydayı arttırabilmek için önerilerde bulunulup bunların gerekliliği
ortaya konulmuĢtur.
Yalnızca öğrencileri ve eğitmenleri hedef almaktan öte tüm internet
için faydalı olabilecek, ileride yapılacak çalıĢmalar için baĢlangıç niteliğinde ve rehber
niteliğinde bir yayın ortaya konmak hedeflenmiĢtir.
Kaynaklar
Çömek A. 2009,Ġnternetin Etkin Kullanımı Ġle Öğrenme Stillerinin Öğretmen Adaylarının
Akademik BaĢarı Ve Tutumlarına Etkisi, Doktora Tezi, Marmara Üniversitesi Eğitim
Bilimleri Enstitüsü, 301 sayfa, 2009.
Arkut Ġ C, ―Ġnternet Ve Yeni YaĢam―, KTMMOB.
Karaarslan E, Çelik T, Internet üzerinden AraĢtırma Yöntemlerinin Etkin Kullanılması, Lefke
Avrupa Üniversitesi Bilgisayar Mühendisligi Bölümü, 7 sayfa.
Zamanı Etkin Kullanma, Anadolu Universitesi Psikolojik Danısma ve Rehberlik Merkezi
Easy Ways to Limit Your Time on Social Media Networks, hubpages,
―http://christywrites.hubpages.com/hub/Easy-ways-to-limit-your-social-media-usageduring-the-day‖, (ET:13.06.2012).
How to Effectively Use Internet Time, wikiHow, ―http://www.wikihow.com/EffectivelyUse-Internet-Time‖, (ET:18.02.2012).
How To Effectively Use Social Networks To Your Advantage, PRODUCTIVITY BITS,
―http://www.productivitybits.com/how-to-effectively-use-social-networks-to-youradvantage‖, (ET:06.04.2012).
Internet Usage Statistics: How We Spend Our Time Online (INFOGRAPHIC), HUFFPOST
TECH, ―http://www.huffingtonpost.com/2010/06/22/internet-usagestatistics_n_620946.html‖, (ET:13.04.2011).
Worldwide Social Media Usage Trends in 2012, Search Engine Watch,
―http://searchenginewatch.com/article/2167518/Worldwide-Social-Media-UsageTrends-in-2012‖, (ET:13.04.2011).
320
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
Kırsal Göçmenlerde Kentlilik Bilincinin Kentsel DönüĢüm Açısından
Değerlendirilmesi*
Selda GEYĠK YILDIRIM 1, Ozan YILDIRIM 2
1
Kafkas Üniversitesi,Kağızman MYO,Öğretim Görevlisi
2
Kafkas Üniversitesi,Fen Bilimleri Enstitüsü,Yüksek Lisans Öğrencisi
Özet
Dünya nüfusunun giderek daha fazla oranda kentlerde yaĢamaya baĢlaması ve kentlerin bir
yerleĢim biriminin ötesine geçip toplumsal geliĢmenin etkili bir aracı konumuna gelmesi
kentlerin önemini daha da arttırmıĢtır. Günümüzde pek çok alanda merkezi konumda bulunan
kentler gerek ulusal gerekse uluslar arası arenada sahip oldukları nitelikleri ölçüsünde kendi
toplumlarının yazgısını tayin etmektedirler. Bu nedenle kentlerin geleceğini inĢa etmede kent
sakinlerine dünden daha fazla gereksinim duyulmaktadır. Bugün kentlerimizin geçmiĢten
gelen ve hala çözüme kavuĢmamıĢ pek çok sorunu mevcuttur. Bu sorunların çözümü ile
birlikte kentlerimizin ihtiyaç duyduğu önemli olgulardan biri de kentlilik bilincidir.
Sahipsizlik duygusu, kent aidiyeti yokluğu, sorumluluktan kaçınma, kenti araçsallaĢtırma,
kent problemlerine duyarsızlaĢma ve benzeri problematik durumlar ne yazık ki günümüzde
hissedilmekten öte gözle görülür bir hale gelmiĢlerdir. Kenti sahiplenmemek ya da kenti
sahipsizleĢtirmek kentsel problemler karĢısında kent insanını da toplumsal birlikten ve
dayanıĢmadan yoksun bırakmaktadır ve asıl sahipsizleĢtirilen de kent sakinleri ve kent
topluluğu olmaktadır. Kendini kentin bir parçası olarak görmeme de kent problemleri adına
çabalama uğraĢını zayıflatmaktadır.
Bu çalıĢmada, Ġstanbul‘da yoğun bir nüfusa sahip kırsal göçmenlerin sahip oldukları kentlilik
bilinci düzeyleri kentsel dönüĢüm açısından incelenmiĢtir. Alan araĢtırması neticesinde elde
ettiğimiz bulgularda kentlilik bilincinin sosyal, kültürel ve ekonomik faktörlerin etkisiyle
Ģekillenen bir olgu olduğu gözlenmiĢtir. Sağlıklı bir kentsel dönüĢümün planlanması ve
uygulanmasında kent sakinlerinin katılımı ve desteği büyük önem taĢımaktadır. Katılımcılık
oranı yüksek kentliler de kentlilik bilincine sahip bireylerden oluĢmaktadır. Bu nedenle
kentsel dönüĢüm projelerinde kent sakinlerinin sahip oldukları ya da olmadıkları kentlilik
bilinci göz ardı edilmemesi gereken en önemli hususlardan biridir.
Anahtar Kelimeler: Kırsal Göçmen,Kentlilik Bilinci,Kentsel DönüĢüm.
(*Bu çalıĢmada Selda GEYĠK‘in ―Kırdan Kente Göç Sonrası Kentlilik Bilinci‖ adlı yüksek
lisans tez çalıĢmasından yararlanılmıĢtır.)
Evaluation of Urban Awareness in Rural Immigrants in Terms of Urban
Transformation
Abstract
Increasing rate of world's population, who started to live in the urban areas, and
cities which go beyond only being the residential units and become one of the most effective
tools of social development have increased the importance of the cities. Today, cities, which
are key points of every aspect of our life, are appointing to the destiny of their
communities with the qualifications that they have gained not only in national but also in
international arena.
For those reasons, inhabitants of the cities are needed more than ever to build the future of the
cities that they reside. Today, we have lots of problems that have been created in the past yet
321
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
waiting for the answers to be resolved. Urban consciousness is the most crucial need along
with solutions for those problems.A sense of dereliction, the lack of urban belonging,
responsibility, avoidance, instrumentalism of the city, depersonalization to urban problems
and other problematic situations, unfortunately, have become more visible today than it was
thought. Not to own the urban or not be equipped with the city has put residents alone against
the city problems, and real orphans were actually become urban dwellers and urban
communities. Not to see itself as a part of the urban is also weakening the efforts to resolve
the urban problems.
In this research, the level of urban awareness of the rural immigrants, who are densely
populated in Istanbul, has been studied in terms of urban transformation. It has been noted in
the findings gathered from field researches that urban awareness has been shaped by social,
economical and cultural elements. Urban dwellers, their participation and consistent
support become so vital for a healthy planning of urban transformation. Urban dwellers,
which have high level of participation, consist of individuals who are equipped with urban
conspicuousness. Therefore, inhabitants who whether own urban awareness or not should not
be neglected in urban transformation projects.
Key Words: Rural Immigrant, Urban Awareness, Urban Transformation.
1.GiriĢ
Tarihsel süreç içinde kentin fiziki yapısı, sosyal dokusu ve düĢünce dünyasına etki ederek onu
bugünlere taĢıyan kent insanının kentin geleceğinin sigortası olduğu fikri bugün sıklıkla ve
daha yüksek sesle yankılanmaktadır. Kent insanı ve toplulukları kentte yalnızca barınan değil,
kentin koruyuculuğunu üstlenerek onun sürdürülebilirliğini muhafaza edecek öncelikli
sorumlularıdır artık. Bunlarla birlikte bugünün kentleri dünden daha fazla risklerle karĢı
karĢıyadır. Yüzyılın doğasına uygun olarak risklerin neliği, niteliği ve neticeleri de
çeĢitlenmiĢtir. Bu risklerden biri de korumacılıktan uzak kentli sayısının azımsanmayacak
oranlara ulaĢmıĢ olmasıdır. Bu durumun temel nedenlerinden biri de göç olayının nedenleri ve
neticelerinde yatmaktadır. Dolayısıyla kentsel dönüĢüme iliĢkin yapılan/yapılacak politika ve
projeler kadar göçün çıkıĢ noktalarına iliĢkin iĢlevsel politika ve projelerin de artması
gerekmektedir.Ayrıca göç olgusunun kentsel dönüĢüm ihtiyaçlarını çoğaltacağı da
unutulmamalıdır.
Kentlilik bilinci ile kentsel dönüĢüm arasındaki iliĢki iki anlamda düĢünülmelidir. Bunlardan
ilki kentsel dönüĢüm projelerinde kent sakinlerinin sosyo-kültürel ve ekonomik özelliklerini
geliĢtirecek uygulamaların göz ardı edilmemesi gerektiği,bir diğeri ise kentlilik bilinci
düzeyinin yüksek olduğu kentli sayısının kentsel dönüĢüm projelerine yönelik yapacakları
katkılardır. Kentsel dönüĢüm sürecinin merkezinde kent alanı ve sakinleri yer almaktadır.
Ġstanbul ve benzeri büyük Ģehirlerde kırdan kente göç etmiĢ yoğun bir nüfusun varlığı göz
önünde bulundurulduğunda kırsal göçmenlerin kentlilik bilinci düzeylerinin iyileĢtirilmesine
yönelik yapılacak katkılar her türlü kentsel dönüĢüm proje ve süreçlerini daha sağlıklı ve
katılımcı kılacaktır. Benzer Ģekilde kırsal göçmenlerin sosyo-kültürel ve ekonomik anlamdaki
iyileĢtirilmelerine yönelik yapılacak bütün kentsel dönüĢüm projeleri de kent geleceğini daha
sağlıklı kılacaktır.
2.Veri ve Yöntem
Bu çalıĢmada yüksek lisans tez çalıĢması olarak 2010 yılında tamamlanan araĢtırmanın
bulgularından yararlanılmıĢtır. Tesadüfi yöntem kullanılarak yapılan alan araĢtırmasında
Ġstanbul‘un Sancaktepe ilçesinde yer alan Mevlana Mahallesi‘nde ikamet eden kır kökenli
322
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
bireylerin kentlilik bilinci düzeyleri ve kentlilik bilincine etki eden demografik, sosyo-kültürel
ve ekonomik faktörlerin etkisinin öğrenilmesi amaçlanmıĢtır. ÇalıĢmada yaĢ, cinsiyet, medeni
durum,meslek, eğitim ve gelir düzeyi, kentte kalıĢ süresi ile ilgili değiĢkenlerin kentlilik
bilinci üzerindeki etkileri de incelenmiĢtir. Mevlana Mahallesi sakinlerinden seçilen 200
kiĢilik örneklem grubu üzerinde 45 soruluk anket formu yüzyüze görüĢme tekniği ile
uygulanmıĢ ayrıca konu hakkında derinlemesine bilgi edinilmesi amacıyla yedi kiĢiyle
mülakat yapılmıĢtır. 200 kiĢilik cevaplayıcıdan elde edilen veriler SPSS‘e iĢlenmiĢ, veri giriĢi
tamamlandıktan sonra frekans ve yüzdelikler alınmıĢ, Ki-Kare Bağımsızlık testiyle çapraz
tablolar oluĢturulmuĢtur.Bu çalıĢmadan elde edilen bulgular kentsel dönüĢüm açısından
değerlendirilmeye çalıĢılmıĢtır.
3.Temel Kavramlar
Göç ve KentleĢme
Göç ve kentleĢme süreçleri Türkiye için bugün de dikkate değer olgular arasında yer
almaktadır. Çünkü bu olgular kentsel dönüĢüme iliĢkin söylemlerin, plan ve projelerin ortaya
çıkıp sıklaĢmasına neden olan temel faktörlerdendir. Ġstanbul‘un nüfus verileri ve bu nüfusun
istikrarlı bir Ģekilde artıĢ gösterdiği/göstereceği de hesaba katılırsa konunun önemi netlik
kazanacaktır. Toplumsal değiĢmenin önemli dinamiklerinden biri olan göç olgusu ―coğrafik,
toplumsal ve kültürel bir yer değiĢtirme hareketidir‖ (Yalçın,2004).Toplumsal yapıda
meydana gelen değiĢimler göçü meydana çıkardığı gibi göç olgusu da toplumsal yapıda
birtakım değiĢmeleri ortaya çıkarmaktadır. Göçün meydana geliĢinde ekolojik, demografik,
ekonomik, siyasi, ailevi ve bireysel faktörler gibi pek çok faktör etkili olmaktadır. Genel
kanıya göre Cumhuriyet‘in kuruluĢundan 1950‘lere kadar siyasi nedenli göçlerden, 1950‘den
1980‘lere kadar daha çok ekonomik nedenli göçlerden söz etmek mümkündür. 1950‘li
yıllardan itibaren hissedilir boyuta ulaĢan iç göçler 1960‘lı yıllardan sonra hız kazanmaya
baĢlamıĢtır.1970‘li yıllarda da doğudan batıya doğru yapılan göçler devam etmiĢ, büyük
Ģehirlere taĢınan göçmenlerin oluĢturdukları göçmen ağları ve mevcut iletiĢim olanakları vb.
faktörler de kırsal alanlardan kentsel alanlara doğru yapılan göçlerin hızını arttırmıĢtır
(Sezal,2003). 1980‘ler ve 1990‘larda Türkiye‘de olduğu kadar dünyada da göç hareketlerinin
nedenleri çeĢitlenmiĢ ve karmaĢıklaĢmıĢtır (HÜNEE,2001). 1980‘li ve 1990‘lı yıllarda da yeni
bir fenomen olarak zorunlu göç ortaya çıkmıĢtır(TSBD,2002). Ġç göçlerin yoğunlaĢtığı savaĢ
sonrası yıllarında özellikle de 1950‘den sonra Karadeniz ve Ġç Anadolu illerinin iç göçlere
katıldıkları görülmektedir. 1960 yılından sonra iç göçler Doğu Anadolu‘ya da yayılmıĢ ve bu
bölgelerdeki iller de göç veren iller arasında yer almıĢlar, yerleĢim alanları hızla nüfus
kaybetmeye baĢlamıĢtır (Akgür,1997).
Ġkinci dünya savaĢı sonrasında kır-kent yönlü göç hareketlerinin varıĢ noktalarından biri olan
Ġstanbul‘a yönelik göç hareketliliği 1950‘den sonra hızlanmıĢ ve farklı bölgelerden gelen kır
nüfusu göçüyle Ġstanbul önce ki evrelerden farklı bir sürece girmiĢtir Kentin savaĢ öncesinde
bir milyonu bulan nüfusu,1923‘te 720.000‘e inmiĢti (Mantran,2005). 1927-1940 arasında
Ġstanbul‘un nüfusu 690.857‘den 793.749‘a çıkmıĢtı (Kuban,2000). 1940-1945 arasında, kentin
nüfusu 793.950‘den 860.550‘ye yükselmiĢti: söz konusu artıĢ köylülerin göçü sonucu ortaya
çıkmıĢ ve hemen önemli sonuçlar doğurmamıĢtı (Mantran,2005). Bu tarihlerden sonra ise
Ġstanbul nüfusu artmaya devam etmiĢ,1950‘lili yıllarda milyona ulaĢmıĢtır.1975‘te 3.900.000
olan nüfus 1980‘de 4.750.000‘e yükselmiĢtir ( Santran, 2005). TĠSK‘in verilerine göre 2011
yılında toplam nüfus 74.724.269 kiĢidir ve 13.624.240 kiĢi Ġstanbul‘da yaĢamaktadır.
YaklaĢık 70 yıldır nüfusu sürekli artan bir kent konumunda olan Ġstanbul için göçlerin varlığı
ve sürekliliğine iliĢkin kalıcı çözüm politikaları hala beklenmektedir. Bu çözümün temel
noktası da hiç Ģüphesiz bölgeler arası sosyo-ekonomik farklılıklardır.
323
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
Türkiye‘de iç ve dıĢ dinamiklerin etkisiyle kırsal alanlarda sosyal yapının değiĢimi ile
baĢlayan süreç mevcut yapıda bir takım yeni oluĢumlara sahne olmuĢ ve bu süreç içerisinde
kırsal alanlarda yaĢayan nüfus ‗‘göç‘‘ ile seçimini netleĢtirip kentlere akın ederek kentleĢmeyi
baĢlatan nedenler arasında yerini almıĢtır. Türkiye‘deki iç göçlerin niteliği, niceliği ve
neticeleri kentleĢmenin yapısını belirleyen dikkate değer olgulardan biridir. 150 km
uzunluğunda ki Ġstanbul metropoliten bölgesi içinde,1980‘lerin baĢlarına değin 33 belediye ve
156 köy vardı.2001 yılında, köylerden çoğu belediye statüsü kazanmıĢ, anakent sınırları
içinde ki belediye sayısı 74‘e yükselmiĢtir. 1990-2000 arasındaki on yıllık dönemde Tuzla,
Kartal‘ın kent nüfusları %100 üzerinde artmıĢtır.
(KeleĢ,2008) KeleĢ‘in deyimiyle
Ġstanbul vb. kentlere her yıl birer kent daha eklenir.
Nedenleri ve neticeleri açısından çeĢitlilik gösteren kentleĢme, yer aldığı toplumun yapısal
özellikleri paralelinde gerçekleĢme biçimi, etkisi ve neticeleri farklılaĢan bir süreçtir. BaĢka
bir deyiĢle, varoluĢ biçimi ve var ettikleri bakımından toplumdan topluma hatta aynı toplum
içinde farklı yerleĢmelere göre değiĢmektedir. Yapısal özellikleri bakımından benzer olan
ülkelerin kentleĢme süreci ve neticeleri ayrı bir analize ihtiyaç duyar. Bu konuda Karpat‘ın
değerlendirmeleri dikkate değerdir. Karpat‘a göre (2003) gecekondu olgusu birer toplumsal
sapma olarak görülürken, bu olgunun ortaya çıktığı ülkelerin yapısal farklılığı göz ardı
edilmiĢtir.
Kentlilik Bilinci
Kentlilik bilinci, bireyin kendini yaĢadığı kentin bir parçası olarak algılaması, kente karĢı
duyarlılık göstermesi ve sorumluluk hissedebilmesi, kentli olduğunun, kentte yaĢadığının ve
bu niteliksel durumların gerektirdiği ölçülerde hareket etmenin bilincine ulaĢmıĢ olmaya
iĢaret eder. Kentli birey ise kentsel kuruluĢlara duyarlı, sorumluluk bilinci yüksek, katılımcı,
aktif, kentsel haklarını bilen, isteyen, kentsel hizmetlerden yararlanan ve kente karĢı duyarlı
olandır. Kentli birey olabilmenin ön koĢulu kentte yaĢıyor olmak olsa da yalnızca kentte
yaĢamak kentli birey olmaya yetmeyecektir. Bir kentin mensubu olmak o kenti sahiplenmekle
baĢlar (ġan, 2008). Kentlilik bilinci oluĢumunda bireysel, sosyal, ekonomik ve fiziksel
faktörlerin etkisi bulunmaktadır. Ayrıca kente ait olma duygusu,kenti sahiplenme,kent
kurumlarına katılım ve kent sorunlarıyla ilgilenme kentlilik bilincinin temel göstergeleridir.
Kentlilik bilincine sahip kentliler kent için baĢlı baĢına bir zenginlik demektir. Bugünün
kentleri yalnızca devletin, yerel yönetimlerin gücü oranında değil kentli bireylerin niceliği ve
niteliği ölçüsünde dünya kentleriyle yarıĢabilecek konuma ulaĢabilecektir. Ayrıca bugünün
kentlileri düne oranla daha fazla söz hakkını elinde bulundurarak yerel yönetim faaliyetlerini
yönlendirebiliyor, yanlıĢ politikalara karĢı seslerini yükseltebiliyorlar. Burada önemli olan
husus,yanlıĢlığına karar verdiği uygulamaların değerlendirmesini yapabilecek düzeye gelmiĢ
kentlilerin varlığıdır.Mevcut uygulamaların nesnel bir bakıĢ açısıyla yanlıĢ olduğuna kanaat
getirmek de baĢlı baĢına belli bir bilinç düzeyini gerektirir. Kentlilik bilinci yalnızca kente
karĢı sorumluluk, duyarlılık, ona ait olma duygusu yaratmaz aynı zamanda kente ait olan
diğer kentlilerin varlığını ötekileĢtirmeden uyumlu bir birlikteliğin,ortak anlayıĢ ve
uygulamaların yaratılmasına da olanak tanır. Kentlilik bilinci,kentlerin geleceğini, ülke
özelinde ve dünya genelinde nasıl konumlanacağını belirleyecek, kentin sosyo-ekonomik
zenginliğini arttıracak, kentlilerin dayanıĢmacı ve katılımcı olmalarını geniĢletecek bir
olgunun varlığına iĢaret eder. Bireylerin kentte ikamet etmeleri onların kentliliğe uygun
vasıfları edinmeleri için yeterli olmamaktadır. Kentsel yaĢama uyumu kolaylaĢtıracak sosyoekonomik Ģartların kısıtlı olması bireylerin kentlileĢmelerini, kentli birey niteliklerinden uzak
oluĢları da kentlilik bilinci oluĢumunu geciktirmektedir. Bu gecikme ise yalnızca ―Dünya
Mirası kenti‖ Ġstanbul‘u ve kent sakinlerini değil toplumun tümünü etkilemektedir.
324
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
Deneyimler göstermiĢtir ki,hanehalkı gelirleri artmadıkça ve karmaĢa içindeki yaĢamlar
dengeli bir hale gelmedikçe, yoksunluk içindeki mahalleler düzenli bir Ģekilde yenileme
projelerine ve özel belediye hizmetlerine sürekli gereksinim duymaksızın
yaĢayamayacaklardır (Turok,2010).
Binlerce yıl öncesinden bugüne ulaĢmıĢ, çeĢitli kültürlerin kendisine yaĢam alanı bulduğu ve
kültürlerin varlığa dönüĢme, geliĢme ve geniĢleme potansiyeline aracı olmuĢ, kimliksel çok
yönlülüğü bulunan Ġstanbul, tarihsel, fiziksel, sosyal ve kültürel bütün değerlerinin
muhafazasında kentlilik bilincine sahip kent yurttaĢına bugün daha fazla ihtiyaç duymaktadır.
Kültür mirasının korunması ancak toplumun sahip olduğu hazinenin değerini kavramasıyla
mümkün olabilir (Ahunbay,2011). Ġstanbul, küresel çapta sıradıĢı kentlerden biri olarak
görülen, yoğun ilgiye sahip ve türlü değerlerin atfedilip yüceltildiği, ‖UNESCO‘nun
Avrupa‘da eĢi bulunmayan bir ‗mimari miras‘ olarak kabul ettiği‖ (Kökden,2009), ―Dünyanın
en uzun ömürlü kenti‘‘ olarak tanımlanan bir kenttir Ġstanbul. Bütün bunlar göz önünde
bulundurulduğunda kentsel dönüĢüm projelerinde kentin tarihsel ve kültürel mirasını
muhafaza edebilmede de ve sosyo-ekonomik ve kültürel açıdan geliĢmiĢ kent sakinlerinin
varlığı son derece önemlidir.
Kentsel DönüĢüm
Kentsel dönüĢüm kent mekanlarında çeĢitli nedenlerle meydana getirilen sosyal,
ekonomik,kültürel ve fiziksel anlamdaki değiĢimlere iĢaret eder. Farklı amaçlara/ihtiyaçlara
hizmet etmek adına yapılan/yapılması planlanan kentsel dönüĢüm projelerinin özellikle kent
alanlarındaki problematik durumlara iliĢkin olarak ortaya konulduğu ifade edilir. Kentsel
dönüĢüm politikasının merkezinde,yoksulluğu ve fiziksel köhnemeyi gelecekte yeniden ortaya
çıkmayacak Ģekilde azaltma mücadelesi yatmaktadır. Bu çoğunlukla değiĢik değer ve
gerçekliklerin,özellikle de verimliliğin arttırılması, yatırımların büyütülmesi, istihdam
yaratılması gibi ekonomik büyümeye iliĢkin amaçlara ek olarak sıkıntıların
giderilmesi,refahın arttırılması ve eĢitsizliğin azalması gibi sosyal adalet ve sosyal açıdan
bütünleĢme gündemiyle ilgili olanların da beraber ele alınması becerisi anlamına
gelmektedir(Turok,2010). Bu doğrultuda gerçekleĢtirilecek kentsel dönüĢümler kent geleceği
ve kent sakinleri adına daha sağlıklı olacak ve verimli sonuçlar doğuracaktır. Aksi taktirde
yalnızca fiziksel anlamda yapılan yenilenmelerin kent geleceğini arzu edilir düzeye
ulaĢtırmada yeterli olmayacağı unutulmamalıdır. DönüĢüm uygulamalarında en deneyimli
ülkelerden biri olan Ġngiltere‘deki dönüĢüm gündeminin içinin bugün düĢük gelir gruplarının
sosyal açıdan bütünleĢmesi, güçlendirilmeleri, katılım,mekana aidiyet, hoĢnutluk,sosyal ve
kültürel çeĢitliliğin korunmasını ve sürdürülmesini hedeflemek ile doldurulduğu
bilinmektedir.(Özdemir ve diğ.'den aktaran, Özden,2010)
Tekeli‘ye göre (2011) kent mekanında değiĢmeyi ve dönüĢmeyi sürekli gündemde tutan
nedenler vardır. Bunlardan ilki kentin nüfusunun sürekli artması bir diğeri ise kentin
ekonomisinin geliĢmesi ve dünyaya eklemlenme biçiminin değiĢmesidir.Kentin
geliĢmesi,artan refah,tüketim kalıplarının değiĢmesi,artan özel araba sahipliği ve bu talepleri
karĢılamak için yapılan yollar geliĢtirilen alt yapılar,çok yönlü değiĢme talepleri
yaratmaktadır. Örneğin bir kentte yapılan metro gibi,ekspres yollar gibi,büyük hizmet ve
eğitim kampüsleri gibi geliĢmeler kentteki göreli eriĢilebilirlikleri değiĢtirmekte kent
mekanında dönüĢümler baĢlatan tetikleyiciler olarak çalıĢmaktadır. Kentte ortaya çıkan
dönüĢüm taleplerine iliĢkin daha baĢka nedenler de sayılabilir. Yapıların eskimesi ve
performanslarının düĢmesi,yangın,deprem,su baskını gibi nedenlerle büyük kayıpların olması
ya da olma riski taĢıması vb.(Tekeli,2011). AzgeliĢmiĢ ve geliĢmekte olan ülkelerde kentsel
yenileme ülkedeki iç göçlere bağlı çarpık kentleĢme, plansızlık, gecekondulaĢma, kaçak
325
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
yapılaĢma,düĢük kaliteli sanayileĢme,imara iliĢkin yasaların yetersizliği ya da
uygulanamaması,kamu arazilerinin iĢgali ya da rasyonel Ģekilde değerlendirilememesi,
küreselleĢmenin,zaten sorunlu olan kentsel mekan üzerindeki etkileri gibi nedenlere bağlı
olarak ortaya çıkmaktadır (Özden,2008).
Kentsel dönüĢümün uygulanacağı alanlarda öncelikle mevcut projelerin nesnel bir bakıĢ açısı
ile değerlendirilmesi,her kesimden katılımcı bir anlayıĢın hakim olması,dönüĢümün yerel
halkın sosyo-ekonomik ve kültürel ihtiyaçlarına da yanıt vermesi gerekmektedir. Ġstanbul‘da
yoğun bir nüfusa sahip olan kırsal göçmenlerin kentlilik bilincinden uzak olmaları da baĢlı
baĢına bir kentsel sorun olarak görülmeli ve bu sorunun gelecekte iki ciddi soruna yol açacağı
göz önünde bulundurulmalıdır. Bunlardan ilki sahiplenilmeyen, sorumluluk ve duyarlılık
gösterilemeyen kentlerde yapılacak olan her türlü kentsel dönüĢüm projelerinin halk
katılımından yoksun kalacağı, bir diğeri ise gerçekleĢtirilmiĢ olan kentsel dönüĢüm
projelerinin halk tarafından yeterli derecede benimsenemeyeceğidir. Kentsel dönüĢümler
kentsel sorunlar ya da koruma adına üretiliyorsa,daha iyi bir kent geleceği adına yapılıyorsa
kentlilik bilinci Ģüphesiz bu süreç adına büyük önem taĢımaktadır. Diğer taraftan kentlilik
bilincinin yaratılması da baĢlı baĢına bir dönüĢüm projesine ihtiyaç duymaktadır.
4.Kırsal Göçmenlerde Kentlilik Bilinci
Örneklem grubunun %50‘si kadınlardan %50‘si erkeklerden, %75‘i evli,%25‘i bekar
bireylerden oluĢmaktadır. Örneklemin %22‘si 30-34, %17‘si 25-29, %16.5‘i 18-24, %13.5‘i
45-49, %12.5‘i 40-44, %11‘i 35-39, %4‘ü 55-59, %2‘si 50-54, %1.5‘i de 60 ve üstü yaĢ
grubunda yer almaktadır. %26.5‘i Doğu Anadolu, %24.5‘i Karadeniz, %18‘i Güneydoğu
Anadolu, %15.5‘i Ġç Anadolu, %9‘u Marmara,%5‘i Akdeniz, %1.5‘i de Ege Bölgesinden göç
etmiĢ nüfustan oluĢmaktadır. Eğitim durumunda en yüksek payı %38.5 ile ilkokul mezunları
oluĢturmakta,sırayı %26.5 ile lise mezunları,%15 ile ortaokul mezunları,%10.5 ile üniversite
mezunları, %7.5 ile okuryazar olmayanlar, %1.5 ile yalnızca okuma yazma bilenler ve %0.5
ile diğer grubu oluĢturmaktadır. %35‘i ev hanımı, % 28‘i iĢçi, %8,5 iĢsiz, %7,5 geçici
iĢçi, %5‘i profesyonel meslek, %4,5‘i diğer, %4,5‘i esnaf, %3,5‘i emekli, %2‘si
memur, %1,5‘i ise öğrencidir. Aylık gelirde en yüksek payı %28 ile ¨ 500-750 gelire sahip
olanlar oluĢturmaktadır. . % 26‘sı ¨500‘den az, %23‘ü ¨800-1000 , %9‘u ¨1050-1300
TL, %6.5‘i ¨1350-1500 , %5.5‘i ¨1550-1800 , %2‘si ¨1800 üzeri aylık gelire sahip olduklarını
belirtmiĢlerdir. %62‘si konut sahibidir,%35‘i kiracı konumundadır, %3‘ü de tanıdıklarının
evinde oturduklarını ve kira ödemediklerini belirtmiĢlerdir. %47,5‘inin SGK, %7,5‘inin yeĢil
kart, % 5,5‘inin bağ-kur, %1‘inin ise emekli sandığı bulunmaktadır. %38,5‘inin ise hiçbir
sosyal güvencesi bulunmamaktadır. Bireylerin %38.5‘i iĢsizlik, %36.5‘i daha iyi yaĢam
koĢulları, % 7.5‘i geçim sıkıntısı, %6‘sı evlilik, % 5.5‘i daha önce akraba ve hemĢehrilerinin
göç etmesi, %3.5‘i terör ve güvenlik, %2.5‘i diğer nedenler ile göç ettiklerini belirtmiĢlerdir.
Örneklemde yer alan bireylerin yalnızca %7.5‘i kendilerini Ġstanbullu olarak hissetmektedir.
Ġstanbul bir ev olarak düĢünüldüğünde bireylerin kendilerini bu evin nesi olarak gördükleri
sorusuna karĢılık %50‘si kendilerini kiracı olarak gördüklerini ifade etmiĢlerdir. Misafir
olarak görenlerin oranı %25.5, yabancı olarak görenlerin oranı ise %13‘tür.Bireylerin
yalnızca %11.5‘i kendilerini kentin sahibi olarak gördüklerini ifade etmiĢlerdir. Bu oran
bireylerin kentlilik bilinci düzeyi hakkında bize ipucu sağlayan önemli bir veridir. Çünkü
kentin sahiplenmesi kentlilik bilincinin olmazsa olmaz niteliklerinden biridir.
Örneklemin %44‘ü kendilerini kentli olarak görmemektedir. %50.5‘i ilk fırsatta Ġstanbul‘dan
ayrılmayı düĢündüklerini, ifade etmiĢlerdir.Bu durumun hem maddi hem de manevi gerek
bireyden gerekse birey dıĢı unsurlardan kaynaklı birçok gerekçesi bulunmaktadır.
326
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
Bireylerin %82.5‘i hiçbir kuruluĢa üye değildir. Bireylerin yalnızca %17‘si mahalle
dayanıĢmasının önemli olduğunu ifade etmiĢtir. Bireylerin %61‘ine göre mahalle
dayanıĢmaları bulunmamaktadır.Bireylerin mahallenin geliĢimine yönelik projelere iliĢkin
katılım durumlarında sadece %28‘si gönüllü olarak çalıĢacağını belirtmiĢtir. %28‘i bu tür
iĢlerin devletin ya da belediyenin görevi olduğunu, %20.5‘i ilgi duymadıklarını, %20‘si ücret
karĢılığında katılacağını %3.5‘i de diğer gerekçeleri ifade etmiĢlerdir. Bireyler mahallerindeki
eksikliklerin bilincinde olmalarına rağmen örneklem grubunun yalnızca %26‘sı mahalledeki
sorunlar için belediyeye müracaat ettiklerini beyan etmiĢlerdir. Güçlü bir mahalle dayanıĢması
kurulmadıkça kentli dayanıĢması ve kentin sosyal ve fiziki açıdan geliĢimi istenilen düzeyde
gerçekleĢmeyecektir. %51‘i Ġstanbul‘un tarihi, kültürel ve coğrafi özelliklerini
bilmediklerini, %26.5‘i kısmen bildiklerini, %22.5‘i de bildiklerini belirtmiĢlerdir.
Bireylerin %74‘ü Ġstanbul ile ilgili kentsel projelerle ilgilenmediklerini, %11‘i
ilgilendiklerini, %15‘i de bu projelere kısmen ilgi duyduklarını belirtmiĢlerdir.
Bireylerin %38,5‘i Ġstanbul‘un 2010 Avrupa Kültür BaĢkenti seçilmesinin kendileri için hiçbir
anlam taĢımadığını ifade etmeleri kentlilik bilincinin göstergeleri açısından son derece
karamsar bir tablo yaratmaktadır. %64‘ü de kültürel etkinliklere hiç katılmadıklarını ifade
etmiĢlerdir. Bu bulgular bireylerin kentin sosyo-kültürel yaĢantısından uzak olduklarını
göstermektedir. Kentlilik bilinci geliĢiminde özelikle kentin kültürel değerlerinin aĢılanması
ve bu değerlerin uygulamalı olarak kent sakinlerinin yaĢantılarında varolması son derece
önemlidir. Örneklem grubunun çoğunluğu (%45) sağlık kuruluĢlarının yetersizliğini, %16.5‘i
alt yapı eksikliğini, %11.5‘i plansız yapılaĢmayı, %9‘u park ve yeĢil alan eksikliğini, %5‘i
diğer (büyük alıĢveriĢ merkezleri, kadın sığınma evi vb.), %4‘ü eğitim kurumlarının
yetersizliğini, %3‘ü resmi kurumların azlığını, %3‘ü de temizliği mahallenin en önemli
problemi olarak belirtmiĢlerdir. Bu tür eksiklikler ne yazık ki bireyleri kentte yaĢadıkları
hissinden uzaklaĢtırmaktadır. Bireylerin çoğunluğu ‖burası bana Ġstanbul‘da yaĢadığımı
hissettirmiyor‖, ifadelerini sıkça dillendirmiĢlerdir. Eğitim durumu ile kenti sahiplenme
arasında,meslek ile kenti sahiplenme arasında,gelir durumu ile kenti sahiplenme arasında
anlamlı bir iliĢki bulunmuĢtur. Alt gelir grubunda yer alan bireylerin sahiplenme oranlarının
hiç bulunmadığı ve yabancılaĢma olgusunun özellikle alt gelir grubunda yoğunlaĢtığı tespit
edilmiĢtir. Bu veriler göz önüne alındığında sosyo-ekonomik özelliklerin kent sakinleri
açısından taĢıdığı önem de ortaya çıkmaktadır.
5.Sonuçlar ve Öneriler
DeğiĢim ve dönüĢüm süreci kentsel mekânlarda sürekli var olan olgulardır fakat bu durum
kentin geleceğini riske atacak uygulamalar için bir gerekçe olamaz. Her Ģeyden önce kentsel
dönüĢüm projelerinde toplumsal boyutun ciddi anlamda önemsenmesi gerekmektedir.
Yapılan/yapılması planlanan kentsel dönüĢüm projelerinin tümünün tartıĢmasız doğru
uygulamalar olduğu fikri de gerçeği yansıtmamaktadır. Kent ve kent sakinleri adına yapılacak
her türlü uygulamada tüm sorumluluk sadece bireye ya da sadece yerel yönetimlere, devlete
ya da sivil toplumlara ait değildir. Bu noktada bütün ile parça arasındaki iliĢkinin doğru bir
Ģekilde kavranılmıĢ olması gerekmektedir. Bütünü oluĢturan parçaların yalnızca birinin dahi
aksaklığı bütünün niteliğini sarsmaya ya da aksatmaya yetecektir. Dolayısıyla her bir parça
sorumluluk alanına dahil olanları itinayla yerine getirdiği vakit sağlıklı bir bütünden söz
edilebilir. Her bir öğe kent geleceğinin arzu edilir düzeye ulaĢmasında hiç kuĢkusuz pay
sahibidir. Bu nedenle yaĢanılan ortak mekanın ancak paylaĢımcı, katılımcı ve destekleyici bir
anlayıĢla sürdürülebilirliği mümkün olabilir.
DönüĢümdeki temel amaç nedir? Kentsel sorunlara çözüm üretmek.O halde mevcut kentsel
sorunlar nelerdir ve bunlara iliĢkin uygulaması yapılmıĢ dönüĢüm projelerinin bu sorunları
çözme noktasındaki baĢarı düzeyi hangi oranlardadır? Tüm bunların belli aralıkla analizinin
327
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
yapılması ve neticelerinin bütün yönleriyle doğru bir Ģekilde değerlendirilmesi de oldukça
önemlidir.
Kaynaklar
Ahunbay,Z.(2011), Ġstanbul‘da Kentsel Mimari,Ġstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, Ġstanbul
Akgür,Z.G.(1997), Türkiye‘de Kırsal Kesimden Kente Göç ve Bölgelerarası Dengesizlik
(1970-1993), Ankara, Kültür Bakanlığı.
Hacettepe Üniversitesi Nüfus Etütleri Enstitüsü (2001) : Nüfus ve Kalkınma (Göç, Eğitim,
Demokrasi, YaĢam Kalitesi ), Ankara
Karpat,K.(2003), Türkiye‘de Toplumsal DönüĢüm, Çev., Abdulkerim Sönmez,Ġmge Kitabevi
Yayınları, Ankara
KeleĢ, R.(2008), KentleĢme Politikası, 10.Baskı, Ġmge Kitabevi Yayınları,Ankara.
Kökden,U.(2009),‖Kentler Üreten Tarih-Tarih Üreten Kentler‖, COGĠTO, Kent ve Kent
Kültürü, 5.Baskı,Yapı Kredi Yayınları, s.37-42.
Kuban,D.(2000), Ġstanbul bir kent tarihi: Bizantion, Kostantinopolis, Çev.,Zeynep Rona
Ġstanbul, 2.Baskı, Tarih Vakfı Yurt Yayınları, Ġstanbul.
Mantran,R.(2005), Ġstanbul Tarihi, Çev.Teomen Tunçdoğan, ĠletiĢimYayınları, Ġstanbul.
Özden,P. P.(2008),Kentsel Yenileme,Ġmge Kitabevi Yayınları,Ankara
Özden,P.P.(2010),‖Türkiye‘de Kentsel DönüĢüm Politikaları ve Mevzuatına EleĢtirel Bir
BakıĢ‖,Kentsel DönüĢümde Politika, Mevzuat, Uygulama, Derleyen:Dilek Özdemir, Nobel
Yayın DağıtımAnkara,s.194-224
Sezal, Ġ.(2003) : Sosyolojiye GiriĢ, Ankara, Martı Kitap ve Yayınevi
ġan,M.K.(2008), ―Kent Kültürü ve Kente Aidiyet Bilincinin OluĢturulması Süreçleri‖ Kocaeli
BüyükĢehir Belediyesi Kültür Yayınları, (2008), 3. Yöresel Kültürler Fuarı ve
Sempozyumu: 27 Haziran- 4 Temmuz 2008 KentlileĢme ve Kentlilik Bilinci, Yöresel
Kültürler Fuarı ve Sempozyumu, Kocaeli, s.1-9
Tekeli,Ġ.(2011),Kent,Kentli Hakları,KentleĢme ve Kentsel DönüĢüm,Tarih Vakfı Yurt
Yayınları,Ġstanbul
Turok,I.(2010),‖DönüĢümün Mücadelesi:Yoksul Mahalleleri Kent-Bölgesindeki Büyümenin
Parçası Haline Getirebilmek‖,Kentsel DönüĢümde Politika, Mevzuat, Uygulama,
Derleyen:Dilek Özdemir,Nobel Yayın DağıtımAnkara,s.35-50
Türk Sosyal Bilimler Derneği, 7.Ulusal Sosyal Bilimler Kongresi (2002) : KentleĢme Göç ve
Yoksulluk, Ankara, Ġmaj Yayıncılık
Yalçın,C.(2004), Göç Sosyolojisi, Anı Yayıncılık ,Ankara
328
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
Kentsel DönüĢümde Elektromanyetik Kirliliğin Kontrolü Ġçin Örnek
Modelin Ġlkesel Boyutu
Prof.Dr.Osman ÇEREZCĠ1, AraĢ.Gör. ġuayb YENER1, AraĢ.Gör.Baha
KANBEROĞLU1
1
Sakarya Üniversitesi Mühendislik Fakültesi, Elektrik Elektronik Mühendisliği, SAKARYA,
[email protected] [email protected], [email protected]
Özet
Elektromanyetik radyasyon (EMR), artık çevremizi bizimle beraber paylaĢan bir unsur.
Evimizde sevdiklerinizle birlikte iken, belki etrafınızda yoğun bir elektromanyetik dalga
olabilir. Bu, baz istasyonundan kaynaklanabilir, yüksek gerilim hattından veya radyo-TV
vericilerinden kaynaklanabilir, evin elektrik tesisatından kaynaklanabilir; eğer tavan
yüksekliği düĢükse, tasarruflu ampulden ciddi bir Ģekilde ortaya çıkabilir. Bunun dıĢında,
uydu haberleĢme sistemleri ve dünyamızın dıĢında bulunan uydular vasıtasıyla dünyaya
gönderilen Elektromanyetik dalgalar var.
Günlük yaĢamımızda çoğu kere elektrik cihazların yanında uzun süre kalmakla ya da yüksek
gerilim hattının altında bulunmakla geçiririz. Belki de durakta beklerken tam karĢımızda bir
ağaç ya da heykel, reklam panosu içine kamufle edilmiĢ Ģekilde bir baz istasyonu antenleri
tarafından farkına varmadan mikrodalgalarla ıĢınlanmaktayız.
Bu çalıĢmada kentlerdeki elektromanyetik kirlilik kaynakları tanıtılarak Sakarya Üniversitesi
tarafından Ģehirlerimizde 20 yıldır yapılan elektromanyetik kirlilik ölçüm sonuçları ve yıllara
göre EMK artıĢ trendi tartıĢılacaktır. Elde edilen ölçüm sonuçlarının Avrupa‘daki Ģehirlere
göre karĢılaĢtırılması yapılacaktır. Ayrıca Avrupa‘da yapılan elektromanyetik kirlilik kontrol
faaliyetleri tanıtılarak kentsel dönüĢümde elektromanyetik kirliliğin kontrol ve azaltılması ile
ilgili olarak alınacak olan önlemler için örnek bir model ilkesi olarak sunulacaktır.
Anahtar Kelimeler: Elektromanyetik kirlilik, güvenlik limitleri, yüksek gerilim hatları,
baz istasyonları
Abstract:
Electromagnetic Radiation(EMR) is afactor that shares our environment with us. An intense
electromagnetic wave may be around us while we are at home with our relatives. This can be
caused by the base stations, high voltage power lines, radio-TV transmitters or electrical
plumbing of the house and also it can be occured by saving bulbs seriously if the ceiling
height is low. In addition, satellite communications systems and satellites located outside of
our planet's sent electromagnetic waves to the world.
In our daily lives, we spend most of our times next to electrical devices or under the high
voltage lines. While waiting at the bus stop, we can be beamed by microwaves that are caused
by base stations camouflaged into a billboard, tree or sculpture.
In this study, results and its upward trend of electromanyetik pollution measurements
performed by Sakarya University for 20 years will be discussed by introducing the sources of
electromagnetic pollution in urban areas. The measurements results will be compared with the
results obtained from the European cities. Electromagnetic pollution control activities in
329
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
Europe are also introduced to present a role model for precautions to be taken for the control
and migitation of electromagnetic pollution at transformation of urban areas.
1.GiriĢ
Bilindiği gibi ülkemiz coğrafyasında deprem gibi afetlerin zararlı etkilerinden insanları
korumak için kentsel dönüĢüm yasası çıkarılmıĢ ve yürürlüğe girmiĢtir. Bu yasanın
öngördüğü çalıĢmalarda afet riski altındaki alanların,
sağlıklı kentler haline
dönüĢtürülmesinde sadece deprem riskleri dikkate alınması sağlıklı kent oluĢumuna yeterli
katkıyı sağlamayacaktır. Kentsel dönüĢüme kentsel yaĢam kalitesi ve yaĢanabilirlik olgusu ile
bakıĢ yapılacak olunursa; kentin sağlıklı geliĢim sürecinde halkın sokakta, evinde ve çalıĢma
ortamında hangi seviyede elektromanyetik kirliliğe maruz kalabileceğinin de planı ve projesi
yapılmalıdır. Bu husus aynı zamanda gelecek nesillerimizi de doğrudan ilgilendirmektedir. Bu
açıdan yapılacak olan Kentsel rönesans elektromanyetik kirlilik kontrolünde önemli bir fırsat
olacaktır. Bozulan kentsel alanların belirli planlarla kentsel dönüĢüme tabi tutulurken kentin
fiziksel Ģartları ile toplumsal sınırlar arasındaki iliĢkiler dikkate alınmalıdır. Çevremizde bir
elektromanyetik kirlilik kaynakları olan baz istasyonları, enerji iletim hatlarının yerleĢimleri
toplum ve çevre açısından önemlidir. YaĢadıkları kentin sosyal bir öznesi olan insanların
kentlerdeki her yapı ile etkileĢim halinde olup iki unsur arasında denge sağlanmalıdır. Kentsel
dönüĢüm yapılan bina ve alanlarda insanlar yaĢam sürecekleri için onların duygu ve
düĢünceleri dikkate alınmalıdır. Bu açıdan bakılırsa sağlıklı kentlerimizi Avrupa'nın en az
elektromanyetik kirliliğe sahip yaĢam yeri olması hedeflenmelidir. Bunun sağlanması için
Halen sadece ısı etkisi dikkate alınarak hazırlanan yönetmelikler yerine biyolojik etkileĢim
riskine göre kriterler oluĢturulmalıdır
Bugün elektromanyetik kirlilik ile ilgili ülkelerin uyguladığı yönetmelikler son derece farklı
limitler içermekte olup elektromanyetik kirliliği kontrol ve yönetimi için Ġsviçre ve Ġtalya gibi
bazı ülkelerde (ülkemizdeki uygulamalardan farklı olarak ) ihtiyat ilkesine dayanan son
derece duyarlı yaklaĢımlar görülmektedir. Ülkemizde uygulanan yönetmeliklerin insanların
sağlıklı yaĢam kalitesine önem verir içeriğinde olmadığını maalesef söylemek durumundayız.
Kentsel dönüĢümle kurulacak olan kentler insanların minimum elektromanyetik kirlilikle
yaĢam sürmelerini sağlamak için önemli bir fırsat olabilir. Bunun için yetkililerin bu değiĢim
sürecinde kalıcı çözüm önerilerimizi dikkate alan katılımcılığa, iĢbirliğine önem veren
yaklaĢım göstermelidir
2.Elektromanyetik Alanlarla BiyoetkileĢim
Alan; belirli bir bölgeye dağılmıĢ bulunan ve o bölgedeki herhangi bir cisme etki eden fiziksel
bir nesnedir. Elektromanyetik alan veya elektromanyetik radyasyon denilince çevremizde
bulunan elektriksel cihazlardan yayılan elektrik ve manyetik alan anlatılmak istenir. Bu
dağılmıĢ alanlar bir Ģekilde vücudumuzla devamlı etkileĢim yapmaktadır. GüneĢ sistemimizde
gezegenden gezegene değiĢen doğal bir elektromanyetik ortam vardır. Üzerinde yaĢadığımız
mavi gezegenin yerküre merkezindeki yarı sıvı ferromanyetik çekirdek sürekli statik jeomanyetik alan yaymaktadır. Bizler diğer canlılarla birlikte 40 µT değerlerinde
elektromanyetik alan yayan dev bir mıknatısın üzerinde yaĢam sürmekteyiz. Bulutlu
havalarda yıldırım oluĢurken elektrik alan çok kısa sürede 40kV/m ye kadar
yükselebilmektedir. GüneĢten dünyamıza çarpan elektromanyetik radyasyon her saniyede
metrekare baĢına 1400 Joule enerji vermektedir. Bu doğal elektromanyetik kaynakların yanı
sıra evlerimizde kullandığımız saç kurutma makineleri, çamaĢır makineleri mikrodalga
fırınlar vs. tüm elektriksel cihazlar çevremizde elektromanyetik radyasyon oluĢtururlar.
Günlük yaĢamımızda çoğu kere elektrik cihazların yanında uzun süre kalmakla ya da yüksek
330
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
gerilim hattının altında bulunmakla geçiririz. Belki de durakta beklerken tam karĢımızda bir
ağaç ya da heykel, reklam panosu içine kamufle edilmiĢ Ģekilde bir baz istasyonu antenleri
tarafından farkına varmadan mikrodalgalarla ıĢınlanmaktayız.
EM alanların dokular içindeki iyonlara olan etkileri neticesinde onların hareketlerini
arttırmaları neticesinde Ģiddetlerine bağlı olarak bir ısı enerjisi de ortaya çıkar. Bunun
sonucunda da dokular içerisinde sıcaklık artıĢı görülür. Ġnsan vücudunda herhangi bir
dokunun kendi iç sıcaklığının 0.5C den daha fazla artması o dokunun tolere edemeyebileceği
bir değer olarak alınmıĢtır. Bu değeri temel alarak geliĢtirilen bir sınır değer tüm vücut
ortalama özgül soğurma değeri olarak kabul edilmiĢtir. 4W/kg olarak verilen bu limitin 10 kat
düĢük değeri (0.4W/kg) ihtiyat ilkesi ıĢığında Dünya Sağlık Örgütü, Elektrik-Elektronik
Mühendisleri Enstitüsü (IEEE), Milletlerarası Ġyonize Olmayan Radyasyondan Korunma
Komitesi (ICNIRP) tarafından insan vücudunun RF ve mikrodalga etkilerinin
hissedilmeyeceği sınır termal etkilerin baĢladığı değer olarak Ģimdiye dek kabul edilmiĢtir.
ġekil 1. Baz istasyonu yakınında bulunan bir evde uzun süreli EMR ölçümü
Isıl etkiler yanında, ısıl olmayan etkiler (non-thermal effects) olduğuna ve hücreler ve
dokuların olumsuz etkilenebileceğini savunan çalıĢmalar da görülmeye baĢlanmıĢtır.
331
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
ġekil 2. Baz istasyonu karĢısındaki bir evde Elektromanyetik Radyasyonu Frekanslara göre dağılımı
3.Baz istasyonları ile ilgili Yasal düzenlemeler
Günlük hayatımızda bizleri ilgilendiren Elektromanyetik radyasyonu (EMR) iki ayrı frekans
bandından oluĢur. Birincisi, çok çok düĢük frekanslı elektromanyetik alanlar olarak
isimlendirilen elektriksel cihazlardan, yüksek gerilim hatları-trafolardan yayılan ELF bandır.
Diğeri ise ile baz istasyonları, cep telefonları ve radyo-TV vericilerinden yayılan radyo –
mikro dalga frekans (RF-MW) bandıdır. Bu iki bandın insan vücuduna etkisi farklı fiziksel
mekanizma ile olur. Ve güvenlik sınır değerleri de farklıdır. Buna rağmen halkı bilgilendirme
amaçlı GSM firmaları tarafında hazırlanan broĢürlerde;( ki bu broĢürler mahkemelere de adli
davalarda delil olarak sunuluyor.) evde saç kurutma makinesinden baz istasyonuna göre daha
fazla radyasyon geliyor Ģeklinde yanıltıcı bilgiler verilmektedir. Hâlbuki ELF ve RF-MW
banlarının frekansları farklı ve etkileĢimleri farklıdır. Genel olarak 2kHz frekans altındaki
alanlar ELF bandını oluĢtururlar. Yüksek frekanslı dalgalar ise 100kHz ile 300 GHz arasını
kapsar. Ev içinde elektrik tesisatı kaynaklı ELF frekanslı alanlar 0.05 değerinde iken
civarından yüksek gerilim geçmesine bağlı olarak bu değer 100 kat artabilmektedir. Benzer
durum baz istasyonu frekanslı elektromanyetik dalgalar için de geçerli olup evlerinin bazı
bölümleri baz istasyonu yakınında ve baz antenlerinin bakıĢ yönünde olan konutlar normal
halde 0,6 V/m değerinde iken ġekil 1'de de görüldüğü gibi bu değer 10-15 kat daha fazla
elektromanyetik olabilmektedir. ġekil 2 'de ise baz istasyonu karĢısında kalan bir evde
Elektromanyetik Radyasyonunun frekanslara göre dağılımı gösterilmiĢtir.
Baz istasyonunun karĢısında oturan bir insan ise sürekli olarak baz istasyonunun
elektromanyetik dalgasına maruz kalabilir. Bu, hangi değerde kalırsa güvenli olabilir? Nobel
ödüllü Prof.Dr.Devra Davis Disconnect isimli kitabında cep telefonlarının sağlık açısından
ciddi bir risk oluĢturduğunu ve Cep telefonunu 40 yıl kullandığında, bir kiĢinin sağlık
açısından ciddi sorunlar yaĢayacağı ifade etmektedir. Eğer bu risk sürekli konuĢma anında 5332
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
10 V/m‘ye inen elektromanyetik radyasyondan dolayı oluĢuyorsa baz istasyonu anteni
karĢısında bulunan bir ev içinde yaĢayan bir kiĢi -ki bu insan bağıĢıklık sistemi zayıf olabilir,
çocuk olabilir hasta olabilir- bu seviyelerde EMR ‗ye sürekli olarak maruz kaldığında bu da
bir ciddi risk oluĢturacak bir durumdur. Çünkü ülkemizde ilgili yönetmelikler ortamın
toplamında 42 V/m ‗ye kadar elektromanyetik radyasyona maruz kalınabilir demektedir.
Örneğin, ġekil 3 de Ġstanbul‘da bir evde 24 saatlik sürede tarafımızdan yapılan uzun süreli
ölçüm grafiği verilmektedir. Ölçüm yapılan ev yatak odası olup baz antenlerinden 30 metre
uzaklıktadır. ġekilden de görüldüğü gibi yatak odasında elektromanyetik radyasyon 3G
frekanslarında gece belirli saatler arasında 11-12 V/m gibi artıĢlar göstermektedir.
ġekil 3. Baz istasyonu uzun süreli ölçüm grafiği (en üsteki grafik 3G frekansına aittir. )
ICNIRP limitleri uzun süreli elektromanyetik radyasyon maruziyetleri için yeterli güvenlik
sağlayamadığı tartıĢılmaktadır. Bu nedenle bazı kuruluĢlar tarafından precautionary approach
ilkesini dikkate alarak sıcaklık etkisinden baĢka biyolojik etkileĢim paremetresine göre
limitler önerilmektedir.
Ülkemizde Bilgi Teknolojileri ve ĠletiĢim Kurumu(BTK) ICNIRP (International Commission
on Non-Ionizing Radiation Protection-Ġyonize olmayan radyasyondan koruma komisyonu
limitlerinin en üst seviyesine göre belirlediği limitleri 21.04.2011 Tarih ve 27312 Sayılı
Resmi Gazetede ―Elektronik HaberleĢme Cihazlarından Kaynaklanan Elektromanyetik Alan
ġiddetinin Uluslararası Standartlara Göre Maruziyet Limit Değerlerinin Belirlenmesi,
Kontrolü ve Denetimi Hakkında Yönetmelik'te yayınlamıĢtır. Bilgi Teknolojileri ve ĠletiĢim
Kurumu yönetmeliğinde ortamın toplamı için olan sınır değerler ile tek bir cihaz için olan
sınır değerler birbirinden ayrılmıĢtır ve ortamın toplamı için olan sınır değerin %25‘i alınarak
tek bir cihaz için olan sınır değer belirlenmiĢtir. Buna göre baz istasyonlarının çalıĢtığı
frekanslar için ülkemizde geçerli sınır değerler Tablo 1‘deki gibidir
333
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
Tablo 1. Türkiye‘de GSM frekansları için geçerli sınır değerleri
GSM
Operatörü
Frekans Bandı
VODAFONE
TURKCELL
AVEA
3G (Her Üç
Operatör)
900 MHz
900 MHz
1800MHz
Elektrik Alan ġiddeti
(V/m)
Tek
bir Ortamın
cihaz için
toplamı için
10,23
41,25
10,23
41,25
14,47
58,34
2100 MHz
15
61
Manyetik Alan ġiddeti
(A/m)
Tek
bir Ortamın
cihaz için
toplamı için
0,027
0,111
0,027
0,111
0,038
0,157
0,04
0,16
ICNIRP limitleri uzun süreli elektromanyetik radyasyon maruziyetleri için yeterli güvenlik
sağlayamadığı tartıĢılmaktadır. Bu nedenle bazı kuruluĢlar tarafından precautionary approach
ilkesini dikkate alarak sıcaklık etkisinden baĢka biyolojik etkileĢim parametresine göre
limitler önerilmektedir. Ülkemizde 42 V/m olan bu limitler Ġtalya‘da 6 V/m ve Ġsviçre‘ de ise
5 V/m olarak uygulanmaktadır. ABD ve bazı Avrupa ülkeleri ICNIRP ‘ın oluĢturduğu sınır
değerleri uygularken, Ġsviçre, Ġtalya gibi bazı Avrupa ülkeleri ise sınır değerler olarak ICNIRP
güvenlik limitlerinin 1/10‗nunu (onda biri) uygulamaktadır. Örneğin Tablo 2'de görüldüğü
gibi, Ġsviçre‘de baz istasyonu kaynaklı EM Radyasyonun olası olumsuz etkisi için öncelikli
olarak Ġhtiyat Ġlkesi‗ni benimsemesi dolayısıyla ev, ofis, hastane, okul ve çocuk oyun alanları
gibi hassasiyet gösteren sürekli yaĢam yerlerinde 5 (V/m)‗yi sınır değer olarak kabul etmiĢ
olup bunu uygulamaktadır.
Tablo 2. Elektromanyetik radyasyon için Ġsviçre‘de uygulanan ihtiyati limit değerler
Elektromanyetik
Kaynağı
Radyasyon
Sınır Değer
Yüksek Gerilim Hatları
1 µT (Manyetik Alan)
Radyo TV Vericileri
3 V/m (Elektrik Alan)
900 MHz -GSM HaberleĢmesi
4 V/m (Elektrik Alan)
1800 MHz -GSM HaberleĢmesi
6 V/m (Elektrik Alan)
2100 MHz (3. Nesil)- GSM
HaberleĢmesi
6 V/m (Elektrik Alan)
Üç GSM HaberleĢmesinin de
Bulunduğu Nokta
5 V/m (Elektrik Alan)
4 Çok DüĢük Frekanslı Alanları Ġle Ġlgili Limitler
Santrallerde üretilen elektrik enerjisi kayıpları azaltmak amacıyla gerilim 380(kV), 154(kV),
34.5(kV) gibi değerlere yükseltilerek Yüksek Gerilim Hatları (YGH) ile direkler üzerinden
kentlere taĢınır. Kısa mesafelerde ise Ģehir ve köylere dağıtılırken gerilim trafolar aracılığıyla
daha alt seviyelere düĢürülür. Ve nihayet buralardan da 220 V / 380 V değerine indirilerek
334
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
evlerimizde kullandığımız hale getirilir. Üzerinden bazen 2500 amper değerinde akım geçen
yüksek gerilim (YG) enerji iletim hatları ülkeyi ağ Ģebekesi halinde baĢtanbaĢa sarmakta olup
etraflarında ELF bandı olarak isimlendirilen (30Hz-300Hz) frekans aralığında çok düĢük
frekanslı non iyonize EM alan oluĢtururlar. Elektrik hatları ve trafo yakınlarında oturanlar ya
da bulunanlar doğal olarak bu alanların etkisi altında yaĢamlarını sürdürürler.
ELF manyetik alanların Ekim 2001‘de IARC (International Agency for Research on CancerUluslararası Kanser AraĢtırma Ajansı) tarafından 2B sınıfı olası karsinojen olarak
tanımlanması, Dünya Sağlık Örgütü (WHO)‘nün 2004 tarihlerinde yaptığı ‗Sensitivity of
Children to ElectroMagnetic Fields-Çocukların Elektromanyetik Alanlara Hassasiyeti‘
toplantısında ELF manyetik alanların çocuk lösemisini 2 katı artırdığını tüm dünyaya
duyurması, ELF‘nin sağlık etkilerine yönelik araĢtırmaların önemini bir kez daha
vurgulamıĢtır.
Yüksek Gerilim Hatlarından yayılan Elektromanyetik radyasyon konusunda her ülke kendi
standartlarına göre limit değerler belirlemiĢtir. Avrupa Birliği‘ne üye ülkeler ve ABD dâhil
olmak üzere birçok Dünya ülkesinde ortak olarak kabul gören ve uygulanan limit değerler
bulunmaktadır. Bu limit değerler Dünya Sağlık Örgütü (WHO) tarafından da tanınan ve
uluslararası bir komisyon olan ICNIRP (International Commission on Non-Ionizing Radiation
Protection – Ġyonize olmayan radyasyondan koruma komisyonu) tarafından belirlenmiĢtir.
Limit değerler yayılan elektromanyetik radyasyonun frekansına bağlı olarak değiĢmektedir.
ICNIRP tarafından ELF bandına dâhil olan 50 Hz frekansında genel halk için belirlenen 2010
limit değerleri Tablo 3‘teki gibidir.
Tablo 3. 2010 Limit değerler (ICNIRP - 50Hz için)
Elektromanyetik
Kaynağı
Yüksek
gerilim
Trafolar ve Güç
(genel halk için)
Kirlilik Elektrik
(V/m)
hatları,
üniteleri 5000
Alan
ġiddeti Manyetik Akı Yoğunluğu
(µT)
200
Yüksek Gerilim Hatlarında kaynaklanan EMR ile ilgili düzenlemeler Ülkemizde 24.07.2010
tarihli resmi gazetede yayınlanan Çevre ve Orman bakanlığının yönetmeliği ile belirlenmiĢtir.
Daha önceki yıllarda ise Türkiye‘de yüksek gerilim hatları ve trafolardan kaynaklanan EMR
konusunda herhangi bir yasal düzenleme yoktur.
Yüksek gerilim hatları ve diğer elektrik tesisleri Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı
tarafından 30.11.2000 Tarih ve 24246 sayılı Resmi Gazetede yayınlanan ―Elektrik Kuvvetli
Akım Tesisleri Yönetmeliği‖ne göre kurulmaktadır. Bu yönetmelik ise EMR etkisini göz
önüne almadan hazırlanmıĢ olmakla beraber bazı maddelerde dolaylı olarak değinilmektedir.
Söz konusu bu yönetmelikte YGH lerin binalara yaklaĢma mesafesi hattın salınımı ile ilgili
olup EMR etkisini kapsamamaktadır.
Bu eksiklik 24.07.2010 tarihli resmi gazetede yayınlanan Çevre ve Orman bakanlığının
yönetmeliği ile giderilmeye çalıĢılmıĢtır. Ancak Bize göre bu yönetmelik de YGH
yakınlarında yaĢayanları EMA‘ların olumsuz etkilerinden koruyucu olmaya yönelik güven
vermemektedir. Yeni yönetmeliğe göre ülkemizde 200 µT olan sınır değer; Ġsviçre‘de Yüksek
gerilim ve trafo kaynaklı EM alanların ev, ofis, okul, hastane ve çocuk parkı gibi hassas
mekânlarda özel uyguladığı 1 µT limit değerine göre çok yüksektir. Yapılan bilimsel
335
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
araĢtırmalarda, 0,4µT‘nın üzerindeki manyetik alan değerinin 6 yaĢ altındaki çocuklarda
kansere yakalanma riskinde artıĢ olduğu rapor edilmektedir. Bu nedenle Ġtalya, Hollanda ve
bazı Avrupa ülkelerinde yeni kurulacak hatlar için bu limitler duyarlı bölgelerde, yeni
yerleĢim bölgelerinde ve 0,4µT ve 0,2µT seviyelerinde belirlenmektedir. Ve bu ülkelerin ELF
limit belirleme tarihleri 2001 ve 2003 yıllarında çıkarılan yönetmeliklerle uygulanmaktadır.
ġekil 5‘te ülkelere göre belirlenen ELF frekanslı limitler ile yönetmeliklerin çıkıĢ tarihleri
gösterilmektedir.
Dünya sağlık örgütü, WHO , elektromanyetik alanları sigara gibi 2B sınıfı kanserojen olarak
kabul etmektedir. Ġtalya, Hollanda ve bazı Avrupa ülkelerinde yeni kurulacak hatlar için
limitler yeni yerleĢim bölgelerinde evlerde 0,4µT ve 0,2µT seviyelerinde kalacak Ģekilde
belirlenmektedir. Bu limit değerlerin korunması hatta çok daha alt seviyelere çekilmesi
hastane gibi sağlık sorunları nedeniyle tedavi olmaya gelen insanlar için çok daha önem
taĢıdığı açıktır. Avrupa‘da Elektrik tesisatı iyi yapılmıĢ bir binada ELF frekanslı manyetik
alan seviyesi 0.08 µT civarındadır. Limitlerin sağlıklı insanlar için belirlendiği bilinmektedir.
Hâlbuki bağıĢıklık sistemi bozulmuĢ insanların her an bulunduğu hastane ortamında aynı
zamanda çalıĢan personel için de elektromanyetik ortamın kontrol edilmesi çok daha
gereklidir. Standartlar kısa sürede oluĢabilecek zararlardan korumak içindir. Uzun süreli
maruziyet, standartın altında bile olsa ortaya çıkabilecek etkiler standartta nazara
alınmamaktadır. Standartlar elektromanyetik alanların sebep olduğu ısı artıĢını esas alır.
Biyolojik değiĢliklere neden olan ısısal olmayan etkiler standartta yok kabul edilir. Cansız,
ölü fantom modellerden elde edilen bilgiler standartta temel alınır. Bu ise canlı insanları
koruyamaz! YetiĢkin erkeklere göre hazırlanmıĢ standartlar olup kadınlar, yaĢlılar, çocuklar
için özel standartlar yoktur. 2007 de ABD de de yayınlanan ve bilim dünyası tarafından saygı
duyulan14 dünyaca konusunda uzman TIP doktorların hazırladığı Bioinitiative Raporda
EMA ların degiĢik frekanslardaki biyolojik ve ısısal olmayan etkilerine dikkat çekilerek
mevcut standartların yetersizlikleri ortaya konulmaktadır. Bioinitiative Raporunda düĢük
frekanslı alanlar için sınır 0.1 (µT) önerilmektedir.
ġekil 4‘da ise Sakarya Üniversitesi‘nden geçen 34,5kV‘luk iletim hattında 25 metre mesafede
1 saatlik sürede yapılan manyetik alan ölçümünün grafiği verilmiĢtir. Grafikten de görüldüğü
gibi manyetik alan 2,5 µT ile 3,4 µT arasında değiĢim göstermektedir.
3.6
Manyetik Alan Şiddeti (µT)
3.2
2.8
2.4
2
0
20
40
60
Ölçüm Süresi (Dakika)
ġekil 4. 34,5kV enerji iletim hattının altında, hatta 25 metre mesafede ölçülen manyetik alan değiĢimi
336
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
5.ELEKTROMANYETĠK KĠRLĠLĠK KONTROLÜ ĠÇĠN TASARLANAN ÖRNEK
MODELĠN ĠLKESEL BOYUTU
Günlük yaĢamımızın ayrılmaz parçası olan elektromanyetik kirlilikten artık bireysel olarak
alacağımız önlemlerle korunmamız giderek kaybolmaktadır. Cep telefonları kiĢisel ölçekte
bilinçli olarak ve gelecekte oluĢturacağı riski kabullenerek yaptığımız elektromanyetik
radyasyon üreten bir kaynak olurken istem dıĢı ve toplumsal ölçekte ise baz istasyonları,
radyo – TV verici antenleri ve evlerimizin çok yakınlarından geçmekte olan yüksek gerilim
hatları ile trafolar elektromanyetik alan yayıcı olarak çevremizi kuĢatmaktadırlar. Ayrıca
binalarda kötü yapılmıĢ elektrik tesisatlarının, ev içinde kullanılan elektriksel cihazların da
elektromanyetik kirliliği artırdığı bir gerçektir. YaĢam alanlarındaki elektromanyetik kirlilik
boyutunun ülkemizdeki durumu Avrupa ile karĢılaĢtırıldığında son derece çarpıcı sonuçlar
ortaya çıkmaktadır. Örneğin Avrupa‘da evlerde 0.05-0,1 µT arasında olan ELF frekanslı
EMA seviyesi ülkemizde Bursa -Nilüfer‘ de yapılan 48 ölçüm sonucuna göre ortalama 0.39
µT değerine sahiptir. Evlerimizde GSM kaynaklı elektromanyetik kirlilik birikimi Avrupa‘ya
göre çok yüksektir. Ev içlerinde elektromanyetik maruziyet çocuklar, yaĢlılar ve hastalar için
yetiĢkin ve sağlıklı insanlara göre daha risklidir. Limitler ülkemizde elektromanyetik kirliliği
kontrolde tek baĢına yetersizdir. UlaĢtırma Bakanlığının yetkisinde olan baz istasyonlarının
kurulum ve yerleĢimi çevre kirliliği ve Ģehircilik açısından da ele alınarak Çevre ve ġehircilik
Bakanlığı tarafından incelenmelidir. Ülkemizde Yüksek gerilim hatları ile ilgili yeterli bilgi
ve veriler olmakla birlikte sayıları 70.000‘e ulaĢan baz istasyonları ile ilgili topluma
açıklanmıĢ çok az ölçüm değeri ve bilgi vardır. Baz istasyonlarını değerlendirirken yapılan
ölçümler 6 dakika gibi spot ölçümlerle raporlandırılmaktadır. Oysa sağlıklı bir bilgi ve yorum
yapabilmek için günlere dağılmıĢ, 24 saat gibi sürekli ölçümlere gereksinim vardır. Bursa
Nilüfer‘de yapılan uzun süreli ölçüm çalıĢmalarının benzeri diğer yerel yönetimlerde de
yapılmalıdır.
Baz istasyonlarından yayılan elektromanyetik dalgaların (radyasyon) dokularımıza
çarptığında enerjisini aktararak dokuların ısınmasına sebep olduğu kanıtlanmıĢ bilimsel bir
gerçektir. AĢırı ısı artıĢı dokuların fonksiyonunu bozabilir. Uluslararası sınır değerler ısıl
etkilere dayanılarak hazırlanmaktadır. Ancak elektromanyetik dalgaların vücudumuza
çarptığında ısıl olmayan olumsuz etkileri de vardır. Literatürlerde elektromanyetik
radyasyonun kanser olasılığını artırdığı, baĢ ağrısı, uyku bozukluğu, iktidarsızlık gibi
sorunlara yol açtığı bildirilmektedir. Limit değerler belirlenirken elektromanyetik
radyasyonun ısıl olmayan etkisi göze alınmamaktadır. Sınır değerler yetiĢkin ve sağlıklı
erkeklere göre hazırlanmaktadır. Oysa toplum salt sağlıklı erkeklerden oluĢmaz. Toplumda
kadınlar, yaĢlılar, gençler, çocuklar, bebekler hamileler, embiryo, fetüs dıĢında hasta olan
bireyler de bulunur. Kısaca limit belirlemeleri toplumun tümünü gözetmeden
hazırlandığından yetersizdir. Bu nedenle ALARA (as low as reasonably achiveable-mümkün
olan en düĢük doz) prensibi dikkate alınarak ihtiyat ilkesine göre koruyucu önlemler
alınmalıdır.
337
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
Türkiye [2010] - 200µT
Manyetik Akı Yoğunluğu (µT)
100
10
İtalya (Duyarlı Mekanlar) [2003] - 10µT
İtalya (Yeni Hatlar ve Yerleşimler) [2003] - 3µT
1
İsviçre (Duyarlı Mekanlar ev, okul, hastane, çocuk parkı) [2001] - 1µT
Holanda (Duyarlı Mekanlar) [2005] - 0,4µT
İtalya* (Venetto, Emilia, Toscana) - 0,2µT
0.1
.
ġekil 5. Ülkelere göre yüksek Gerilim hatlarına iliĢkin ELF frekanslı EMA için çıkarılan yönetmelik
tarihleri ve manyetik alan sınır değerleri.
ELF frekanslı Elekromanyetik alanların risklerinin azaltılması için; dünyada iki bilimsel
yöntem vardır. Bunlarda birincisi ve en önemlisi; Yüksek gerilim hatlarının altında ve
çevresinde ROW(right- of-way) denilen belirli bir güvenlik koridoru bırakılarak bina
yerleĢimi yapılmasıdır. Diğer bir yöntem de yüksek gerilim hatlarının yer altına alınmasıdır.
Hatların yer altına alınması uygulaması yüksek gerilim hatlarını görsel platformdan
kaldırmakla beraber, manyetik alanı yeterli seviyede azaltmadığı ve üstten geçerken yapmıĢ
olduğu ıĢınlamaya bu defa da yer altında yapmaya devam ettiği bilinmektedir. Ayrıca
ülkemizde YG hatlarının yer altına gömülerek yapılan örneklerinde manyetik alanı
perdeleyici özel önlemler alınmamaktadır... Ülkemizde bu konuda yetersizlikler ve bilgi
eksikliği vardır. Maliyet açısından da önemli bir bütçe oluĢturmaktadır. Ülkemizde
elektromanyetik kirlilik kontrol projesi hazırlanarak kirlilik seviyesinin artmaması ve mevcut
olumsuzlukların düzeltilmesi için planlamalar yapılmalıdır. Aksi takdirde hastaneler okullar
birçok iĢ yerlerinde gereksiz yere elektromanyetik alana maruziyetler artarak devam edecektir.
Ülkemizde 2010 tarihli Yönetmelikte, belirlenen 200 µT değeri manyetik alan değeri çok
büyüktür(ġekil 5). Bu Ģu anlama geliyor herkes yüksek gerilim hatlarına dokunmayacak kadar
yaklaĢabilir. Ve evlerini yapabilir.200 µT değerini bir yüksek gerilim hattının 3 metre
yakınında bile görmek zor. Bu limit değerler bir önlem oluĢturmuyor. Yönetmelikteki EM
alan sınır değerleri ile minimum yaklaĢım mesafeleri olarak belirlenen değerler birbiriyle
uyumlu değil.
Elektromanyetik Radyasyondan Ġnsanların Korunmasına iliĢkin çalıĢmalar aynı zamanda
kontrol ve denetim hususlarını da içeriyor. ICNIRP gibi Uluslararası standart hazırlayan
kuruluĢlar aĢılmaması gereken üst limitlerin ne olduğunu ısıl etki parametresine göre tanımlar
ve her ülkede bu üst sınırları aĢmayan değerlerle kendi limitlerini belirler. Burada ülkemizde
yönetmelik hazırlayanların gözden kaçırdıkları (bizce hatalı olan) çok önemli husus var;
örneğin baz istasyonu kaynaklı EMR maruziyetine baz istasyonu yakınlarında sürekli maruz
kalan bir insan veya bir aile ile sokaktan geçerken baz istasyonu EMR sine kısa süreli maruz
kalan insanların aynı kategoride değerlendirilmesi yaklaĢımıdır. Kentsel dönüĢüm sürecinde
338
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
kentleri yeniden oluĢtururken elektromanyetik kirliliği de en alt seviyede tutabilmek için
elektromanyetik alan maruziyetlerine iliĢkin yönetmelikleri bu açıdan yeniden düzenlemek
gerekir. Ve bu yeni yönetmelik çerçevesinde kentin en yüksek binaları baz istasyonlarının
yerleĢim noktaları olarak tespit edilmelidir. Bu konuda ġehircilik ve Çevre Bakanlığı, Sağlık
Bakanlığı da çalıĢmalara katılmalıdır.
Bu gün ülkemizde uygulanmakta olan yönetmeliklerde baz istasyonları için verilen güvenlik
sertifikalarının izin verdiği elektromanyetik alan düzeylerinin, 20-30 yıl sonra, bu tür
alanlarda yaĢayan günümüz çocuklarında ne tür etkilere neden olabileceği veya
olamayabileceğini, Ģimdiden kestirmek güçtür. Çünkü radyasyon korunmalarında genellikle,
skolastik olmayan etkilerden korunma dikkate alınmakta ve skolastik etkiler genellikle
dikkate
alınmamaktadır.
Elektromanyetik
alanların
herkeste
aynı
etkiler
oluĢturmayabileceğine inanan biri olarak, bir öğrenci için bile etkilense, ihtiyati tedbir olarak,
bu tür araç ve gereçlerin okul içlerine veya okulun hedef alanı içinde olabileceği noktalara
kurulmasını, doğru bulmuyoruz. Yüksek risk gruplarının birlikte yaĢadığı okul, hastane, yaĢlı
evleri vb. de Yüksek gerilim ve trafo kaynaklı (ELF) frekanslarında manyetik alanların 0,2
µT‘yı geçmemesi sağlanmalıdır. Bunun için öncelikli olarak YGH hatlarının yeni yapılan
binalara olan en yakın mesafesi 150 metreden az olmamalıdır. GSM frekanslarında elektrik
alan değerinin okullarda, evlerde, hastanelerde 0,1 V/m yi, geçmemesi sağlanmalıdır. Baz
istasyonlarının okullardan 300 metre uzakta olması sağlanmalıdır. Baz istasyonlarının
çevresindeki yaĢam alanlarından sürekli ölçümler yapılarak kontroller yapılmalı, gerektiğinde
etkiyi azaltmak için baz istasyonu yakınında evlerde Elektromanyetik alan azaltıcı perde vs.
uygulamalar yapılmalıdır. Özet olarak kentsel dönüĢümde baz istasyonlarının yerleri yakın
çevresini en az elektromanyetik alan maruziyeti verecek Ģekilde kurulacak olan binaların
yükseklikleri ve cadde ve sokakların yerleĢimleri dikkate alınarak hesaplanmalı ve ona göre
faaliyet göstermelidirler. Aynı Ģekilde yüksek gerilim hatlarının geçiĢ koridorları çevresinde
(YGH ler yer altından geçse bile )uygun mesafelerden sonra evler, binalar bulunmalıdırlar. Bu
konuda Sakarya Üniversitesi kentlerin minimum elektromanyetik etki altında tutulması için
talep halinde model çalıĢma ilkeleri çerçevesinde proje çalıĢması yapmaya hazırdır.
REFERANSLAR
[1] Nilüfer Belediyesi Elektromanyetik Kirlilik raporu 2010.(www.nilufer.bel.tr)
[2] ICNIRP Guidelines, ―Guidelines For Limiting Exposure To Time-Varying Electric,
Magnetic, AndElectromagnetic Fields (Up To 300 GHz)‖, Health Physics 74 (4), pp 494522, 1998.
3] Stuchly,M.A,Dawson,T.W.,,‖Ġnteraction of low frequency electric and magnetic fields with
human body.‖ Proceedings of IEEE,88,pp643-666,.2000
[4] Çerezci O. ġeker,S ,‖Elektomagnetik Alanların Biyolojik Etkileri Güvenlik standartları ve
Korunma Yöntemleri‖ Boğaziçi Üniversitesi 1991.
[5] Wertheimer N.leeper E. ―Electrical wiring Configuration and Childhood Cancer‖
American Journal of Epidemiology,Vol.109.pp273-284.1979.
[6 Resmi Gazete 27651 sayı. 24.04.2010.
[7]. WHO report, International Agency for Research on Cancer. Interphone study reports on
mobile phone use and brain cancer risk, 2010.
[8]Europen Commission Report, Scientific Committee on Emerging and Newly Identified
Health Risks, Possible effects of Electromagnetic Fields (EMF) on Human Health, 2009.
SCENIHR
[9]. Greenland S, Sheppard AR, Kaune WT, Poole C, Kelsh MA. A pooled analysis of
magnetic
339
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
fields, wire codes, and childhood leukemia. Childhood Leukemia-EMF Study Group.
Epidemiology 2000; 11:624-34.
[10]. Joseph D Brain, Robert Kavet, David L McCormick, Charles Poole, Lewis B Silverman,
Thomas J Smith, Peter A Valberg, R A Van Etten, and James C Weaver. Childhood
leukemia: electric and magnetic fields as possible risk factors. Environ Health Perspect.
2003 June; 111(7): 962–970.
[11]. ġeker,S ,‖Cep Tehlikesi‖ Hayy Kitap 2009
[12].Süleyman DaĢdağ ―Dalga Dalga Geliyorlar‖ Hay Kitap 2011
340
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
Havza Koruma Eylem Planları Kapsamında Planlanan Atıksu Arıtma
Tesislerinin Değerlendirilmesi ve Öneriler
Sayiter YILDIZ1
1
Cumhuriyet Üniversitesi, Mühendislik Fakültesi Çevre Mühendisliği Bölümü, 58140-Sivas,
[email protected]
Özet
Günümüzde en önemli sorunlardan biri kullanılabilir su miktarının azalması ve kalitesinin
bozulması ile yaĢanan su kıtlığıdır. Nüfus artıĢına bağlı olarak geliĢen hızlı ve plansız
kentleĢme, sanayileĢme, yoğun tarım faaliyetleri, yanlıĢ arazi kullanımları ve küresel ısınma
bu durumun temel sebeplerindendir. Ancak asıl sorun, alternatifi olmayan doğal bir kaynak
olan suyun daha planlı ve ekonomik kullanılması, su kaynaklarını tehdit eden sorunların
belirlenmesi ve önlenmesi, su ve suya bağlı ekosistemlerin korunması, sürdürülebilir bir
ekonomik büyümenin sağlanması vb. hedeflerle geliĢtirilen ―su kaynakları yönetimi‖ ile
ilgilidir. Su kaynaklarının yönetiminde iki temel husus ortaya çıkmaktadır: bunlardan biri su
kaynaklarını korumak, diğeri sürdürülebilir bir Ģekilde su kaynaklarının kullanımını
yönetmektir. Bu çalıĢma kapsamında su kaynaklarının korunması ve sürdürülebilir su
kaynakları kullanımı ayrıntılı olarak ele alınmıĢtır. Ayrıca bu kapsamda Orman ve Su ĠĢleri
Bakanlığı Su Yönetimi Genel Müdürlüğü tarafından hazırlanan havza koruma eylem planı ve
uygulanabilirliği ile ilgili ayrıntılı değerlendirmeler yapılmıĢtır.
Anahtar Kelimeler: Su kaynakları yönetimi, havza koruma eylem planı, su kaynaklarının
kullanımı
Assessments and Proposals Made on Waste Water Treatment Facililities Planned within
the Framework of Watershed Protection Action Plan
Abstract
Most important problem of today‘s world is the scarcity of water suffered due to the decline
in available water and its qualitative degradation. Fast-paced and non-planned urbanization
formation depending on the population growth , industrialization , intense agricultural
activities , adverse land use are the major reason of this situation. In fact , main concern is
related with ―water resources management‖ which targets ensuring the sustainable economic
growth , protection of water and water-dependant ecosystems , determination of the issues
intimidating water resources and cost-effective and planned use of water which is a natural
source having no alternatives. There are two primary points coming into picture in water
resources management ; one of these is protecting the water resources and the other is the
management of water resources in a sustainable manner. Water resources protection and
sustainable use of water resources has been tackled elaborately within the context of this
study. Besides , in line within this context, elaborate assessments have been made in respect
of the watershed protection action plan and its applicability which has been prepared by the
Forestry and Water Works Ministry Water Management General Directorate.
Key Words : Water resources management , watershed protection action plan , water
resources availability
341
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
1. GiriĢ
Yüzyılımızın en önemli sorunlarından biri kullanılabilir su miktarının ve kalitesinin azalması
ve su kıtlığıdır. Nüfus artıĢına bağlı olarak geliĢen hızlı ve plansız kentleĢme, sanayileĢme,
yoğun tarım faaliyetleri, yanlıĢ arazi kullanımları ve küresel ısınma bu durumun temel
sebebidir. Ancak asıl sorun, alternatifi olmayan doğal bir kaynak olan suyun daha planlı ve
ekonomik kullanılması, su kaynaklarını tehdit eden sorunların belirlenmesi ve önlenmesi, su
ve suya bağlı ekosistemlerin korunması, sürdürülebilir bir ekonomik büyümenin sağlanması,
vb. hedeflerle geliĢtirilen ―su kaynakları yönetimi‖ ile ilgilidir (Karadağ, 2008).
Su kaynakları tüm insanlığa aittir; bu nedenle ekonomik ya da ticari meta değil toplumsal
varlıktır. BenimsenmiĢ genel ilke, her insanın sağlıklı ve güvenilir suya eriĢme hakkına sahip
olduğudur (Turan ve Eren, 2008). Suya olan talebin sürekli olarak artmasına karĢın ikame
kaynakların ortaya koyulamaması suyun plansız bir Ģekilde kullanılamayacağını insanlara
öğretmeye baĢlamıĢtır. Suya olan talebin belirlenen önceliklere göre en uygun düzeyde
karĢılanabilmesinin tek yolu, su kaynaklarının yönetim planlarının hazırlanması ve baĢarılı
bir Ģekilde uygulanmasıdır (Korkmaz vd., 2009).
Su kaynaklarının akılcı ve sürdürülebilir kullanımı mekânsal ve sektörler arası planlama ve
karar verme süreçlerinin eĢgüdüm ve entegrasyonu ile baĢarılabilir. Su kaynaklarının
yönetiminde iki temel husus ortaya çıkmaktadır: bunlardan biri su kaynaklarını korumak,
diğeri sürdürülebilir bir Ģekilde su kaynaklarının kullanımını yönetmektir (Aksungur, Firidin
2008).
Su kaynakları yönetimi, doğal çevrim içerisinde suyun insanlar tarafından gerek nicelik
gerekse nitelik olarak en verimli Ģekilde ekonomik, sosyal ve çevresel faydalar içinde
sistematik olarak kullanımı anlamına gelmektedir. Bu yönetim, suyun çok amaçlı
kullanımının yanı sıra sürekli olmasını da sağlamalıdır (Meriç, 2004).
Su potansiyelinin paylaĢtırılmasında kullanım önceliği Ģu Ģekilde sıralanmıĢtır:
1) Ġçme ve kullanma ihtiyacı 2) Hayvanlar- ve doğal hayatın, devamı için gerekli su ihtiyacı.
3) Tarımsal sulama suyu ihtiyacı 4) Enerji, ve sanayi suyu ihtiyacı 5)Ticaret, turizm,
balıkçılık vb. su ihtiyacı (Aksungur, Firidin 2008).
Su kaynakları yönetimi için hidrolojik sistemin sınırlarının belirlenmesi, sistemin
sürdürülebilirliği kapsamında havza veriminin değerlendirilmesi, kullanım önceliğine göre su
kaynaklarının gerek günümüzde gerekse gelecekteki paylaĢımı ve kullanım haklarının
belirlenmesi aĢamalarını içermektedir. Her ne kadar su kaynakları ile ilgili sorunlar geniĢ
ölçeklerde ele alınsa da bir hidrolojik sistemin doğru ve ayrıntılı bir Ģekilde incelenmesi ancak
sistemin doğal sınırlan olan havza ölçeğinde gerçekleĢtirilebilir. (Meriç, 2004)
Bu kapsamda su kaynaklan yönetim çalıĢmalarında temel amaç, kaynak üzerinde kalıcı
zararlar oluĢturmadan, hidrolojik sistemin iĢleyiĢini değiĢtirmeyecek ama günümüzün ve
geleceğin gereksinimlerini da gözetecek bir sürdürülebilir potansiyelin belirlenmesi olmalıdır.
Belirlenen sürdürülebilir potansiyel, yasal çerçeveler doğrultusunda su hakları gözetilerek ve
sosyal ve ekonomik koĢullar altında kullanım önceliği ve türüne göre en uygun tahsisata da
sahip olmalıdır. Bu kapsamda yönetimin sürdürülebilir olmasının yanında diğer önemli bir
faktör de etkin olması yani en uygun kullanımın gerçekleĢtirilmesidir (Meriç, 2004)
Orman ve Su ĠĢleri Bakanlığı havza bazında entegre koruma planları yapılması yoluyla tüm
geliĢmelere ve kullanımlara kontrollü bir Ģekilde yön verilmesi açısından 25 akarsu
342
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
havzasında Havza Koruma Eylem Planları‘nın hazırlanması için havzalarda önceliklendirme
çalıĢmaları yapılmıĢ olup, bu çerçevede Havza Koruma Eylem Planları Raporu
tamamlanmıĢtır. Bu kapsamda 2009 yılında hazırlanan raporda 11 adet havzanın çalıĢması
tamamlanarak rapor halinde sunulmuĢtur.
Bu çalıĢma kapsamında bakanlık tarafından yaptırılan ve tamamlanan Havza Koruma Eylem
Planları her bir havza için ayrı ayrı incelenmiĢ ve özellikle bu havzaları korumak için
planlanan atıksu arıtma tesisleri yapımı ve mevcut arıtma tesisleri ile projenin hayata
geçirilmesi için hesaplanan maliyetler ele alınarak bazı önerilerde bulunulmuĢtur. Havzalara
ait verilerin tamamı TÜBĠTAK MAM Çevre Enstitüsü tarafından hazırlanan Havza Koruma
Eylem Planları raporundan alınmıĢtır.
2. Havza Koruma Eylem Planı
Havzalarda ki yüzey ve yeraltı sularının özelliklerinin ve kirlilik durumu ile kentsel,
endüstriyel, tarımsal, ekonomik vb. faaliyetlere bağlı olarak oluĢan baskı ve etkilerin tespit
edilmesi, havza bazında tespit edilen kirlilik kaynaklarının ve yüklerinin ayrıntılı olarak
incelenmesi, havzanın çevresel altyapı durumunun tespit edilmesi, havzada meydana gelen
kirliliğin önlenmesi, havzanın korunması ve iyileĢtirilmesi için havzadaki tüm paydaĢların
katılımı ile kısa, orta ve uzun vadede alınacak tedbirlere yönelik çalıĢmaların ve planlamaların
yapılması amacıyla 11 havza için Su Kirliliği Kontrolü Yönetmeliği Madde 5 hükümleri
doğrultusunda Havza Koruma Eylem Planı hazırlanmıĢtır (TÜBĠTAK 2009a). Bu kapsamda
YeĢilırmak Havzası, Büyük Menderes Havzası, Burdur Havzası, Ceyhan Havzası, Küçük
Menderes Havzası, Kızılırmak Havzası, Konya Havzası, Kuzey Ege Havzası, Marmara
Havzası, Seyhan Havzası ve Susurluk Havzası çalıĢmaları tamamlanmıĢtır.
2.1 YeĢilırmak Havzası
TÜBĠTAK (2009a)‘ ya göre; YeĢilırmak havzasında yer alan yerleĢim yerlerinde toplam 15
adet evsel atıksu arıtma tesisi mevcuttur. Bunlardan biri ileri arıtma, 2‘si ikincil arıtma, biri
stabilizasyon havuzu, biri biyolojik paket arıtma ve 10‘u da doğal arıtmadır. Havzada yer alan
Tokat, Çorum ve Erbaa gibi daha büyük yerleĢim yerlerinde arıtma tesisi mevcut iken
Amasya ilindeki tesisin ise henüz tamamlanmadığı çalıĢmada görülmektedir. Ayrıca havzada
yer alan organize sanayi bölgelerinde 3 tesis planlama aĢamasında ve 1 tesis ihale aĢamasında
olmak üzere 4 adet atıksu arıtma tesisinin daha iĢletileceği öngörülmektedir.
Havza koruma eylem planı çalıĢması kapsamında havzadaki tüm yerleĢim yerleri için arıtma
tesisi planlaması da yapılmıĢtır. Bu kapsamda ekonomik ve topoğrafik Ģartlar göz önünde
bulundurularak, 3 farklı senaryo için AAT planlamalarının alternatifleri üretilmiĢtir. Yapılan
planlamada havzada aktif çamur sistemi olarak planlanan arıtma tesisi sayısı 96 iken (5 ileri
arıtma+91 ikincil arıtma), 64 adet de doğal arıtma kurulması planlanmaktadır. Tüm bu
tesislerinde 2017 yılına kadar tamamlanması öngörülmektedir. Tesislerin tamamlanması ile
birlikte havzada iĢletilecek arıtma tesisi sayısı 99 olacaktır.
YeĢilırmak havzası nihai atıksu arıtma senaryosu için toplam maliyet 178.435.716 avrodur.
Yapılacak ile yatırım maliyeti 65.661.746 avro ve iĢletme maliyeti ise 112.773.970 avro
olarak öngörülmüĢtür.
343
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
2.2 Büyük Menderes Havzası
TÜBĠTAK (2009b)‘ye göre; havza içinde yer alan 20 adet evsel AAT‘den, 2‘si ileri arıtma,
12‘si aktif çamur sistemi ve 6 tanesi de doğal arıtmadır. Ayrıca havzadan bulunan organize
sanayi bölgelerine ait 4 adet atıksu arıtma tesisi iĢletilmektedir. Bununla birlikte havzada
iĢletilen AAT sayısı 18‘dir (ileri arıtma + ikincil arıtım) adettir.
Havza koruma eylem planı kapsamında havzadaki yerleĢim yerlerine yeni arıtma tesisleri
yapılması ve bazı mevcut arıtma tesislerinin de revize edilmesi öngörülmektedir. Bu kapsam 7
atıksu arıtma tesisinin revize edilmesi planlanmaktadır. Ayrıca havzada, alt havzalarla birlikte
aktif çamur sistemi olarak planlanan atıksu arıtma tesisi sayısı 92 adettir. Bunlardan 29 adet
tesis paket arıtma olarak planlanmaktadır. Havzada yer alan yerlerim yerlerinden 44 tanesine
de doğal arıtma sistemi olarak atıksu arıtımı planlanmaktadır. Bu tesislerin tamamlanmasıyla
birlikte havzada farklı büyüklüklerde toplam 77 adet evsel atıksu arıtma tesisi (ikincil arıtım
ve/veya ileri arıtım), 29 adet paket arıtma ve 50 adet doğal arıtma iĢletilecektir.
Büyük menderes havzası nihai atıksu arıtma senaryosu için hesaplanan maliyet toplam
197.051.829 avrodur. Yapılacak olan yatırımın ilk yatırım maliyeti 62.585.148 avro ve
iĢletme maliyetleri ise 134.466.681 avro olarak öngörülmektedir.
2.3 Burdur Havzası
TÜBĠTAK (2009c)‘ye göre; havzada sadece bir aktif çamur sistemli arıtma tesisi
iĢletilmektedir. Ayrıca havzada 1 adet organize sanayi bölgesine ait arıtma tesisi
bulunmaktadır.
Havza koruma eylem planı çalıĢması kapsamında havzadaki yerleĢim yerleri için yapılan
arıtma tesisi planlamasında; aktif çamur sistemi olarak planlanan atıksu arıtma tesisi sayısı 13
adettir. Ayrıca 12 adet doğal arıtma yapımı ve 1 adet kısmi havalandırmalı stabilizasyon
havuzunun ileri arıtmaya dönüĢtürülmesi öngörülmektedir. ÇalıĢmalar sonuçlandığında
havzada 13 adet atıksu arıtma tesisi iĢletilecektir.
Burdur havzası nihai atıksu arıtma senaryosu için hesaplanan ilk yatırım maliyeti toplamı
9.618.570 avrodur. Bu tesisler için öngörülen iĢletme maliyeti ise 6.999.444 avrodur. Ġlk
yatırım ve iĢletme maliyeti toplam 16.618.014 avrodur.
2.4 Ceyhan Havzası
TÜBĠTAK (2009d)‘ye göre; mevcut durumda havza sınırları içerisinde yer alan ve proje
kapsamında incelenen 108 yerleĢim yerinin 3 ünde atıksu arıtma hizmeti verilmektedir.
Bunlardan bir tanesi stabilizasyon havuzudur. Havza bütününde atıksuları arıtılan nüfus
274.080 ile havza nüfusunun sadece %18 ine karĢılık gelmektedir. Havzada yer alan organize
sanayi bölge müdürlüklerinden 2 tanesinde atıksu arıtma tesisi mevcuttur.
Havza koruma eylem planı kapsamında, aktif çamur sistemi olarak planlanan atıksu arıtma
tesisi sayısı 75 adettir. Bunlardan 53tanesi ileri arıtma 14 tanesi ikincil arıtma ve 8 tanesi
paket arıtma Ģeklinde planlanmıĢtır. Ayrıca havzada 14 adet doğal arıtma yapılması
öngörülmektedir. Bu çalıĢmaların gerçekleĢmesi halinde havzada toplam 79 adet atıksu
arıtma tesisi iĢletilecektir.
344
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
Ceyhan havzası nihai atıksu arıtma senaryosu için hesaplanan maliyetlerin toplamı
157.157.414 avrodur. Ġlk yatırım maliyeti olarak hesaplanan miktar 60.956.336 avro iken
tesislerin 30 yıllık iĢletme maliyeti toplamı 96.201.078 avro dur.
2.5 Küçük Menderes Havzası
TÜBĠTAK (2009e)‘ye göre; mevcut durumda havza sınırları içerisinde yer alan yerleĢim
yerinin 16‘sında atıksu arıtma hizmeti verilmektedir. Bunlardan 3‘ü doğal arıtma, 8 tanesi
ileri arıtma ve 5 tanesi de aktif çamur sistemli arıtma tesisidir. Dolayısıyla mevcut durumda
doğal arıtma dıĢında iĢletilen tesis sayısı 13 adettir. Ayrıca havzada yer alan organize sanayi
bölgelerinden 2 tanesinde de atıksu arıtma tesisi bulunmaktadır. Bununla birlikte mevcut
durumda iĢletilen atıksu arıtma tesisi sayısı 15 adettir.
Havza koruma eylem planı kapsamında planlanan atıksu arıtma tesisleri, 3‘ü ileri arıtma ve
12‘si ikincil arıtma olmak üzere toplam 15 adettir. Ayrıca 2 adet doğal arıtma yapılması
öngörülmektedir. 2017 yılı sonun kadar tamamlanması planlanan bu tesislerin yapımı ile
birlikte havzada iĢletilecek tesis sayısı 30 olacaktır.
Küçük Menderes havzası nihai atıksu arıtma senaryosu için hesaplanan ilk yatırım maliyeti
24.492.462 avro ve tesislerin 30 yıllık iĢletme maliyeti 36.511.318 avrodur. Havza için
hesaplanan ilk yatırım ve 30 yıllık iĢletme maliyetleri toplamı 61.003.781 avrodur.
2.6 Kızılırmak Havzası
TÜBĠTAK (2009f)‘ye göre; mevcut durumda havza sınırları içerisinde yer alan ve proje
kapsamında incelenen 310 yerleĢim yerinin 16‘sında kentsel atıksu arıtma tesisi
bulunmaktadır. Havza‘da atıksuları arıtılan kiĢi sayısı 1.551.351 ile havza
nüfusunun %50‗sine karĢılık gelmektedir. Ayrıca havzada yer alan yerleĢim yerlerinden 5
adet tesis inĢaat aĢamasında olduğu belirtilmekte olup, raporun 2009 yılında hazırlandığı
düĢünülürse bu tesislerinde tamamlandığı düĢünülmektedir. Bununla birlikte havzada iĢletilen
toplam atıksu arıtma tesisi sayısı 21 adettir. Bunlardan 5 tanesi ileri arıtma 16 tanesi ise ikincil
arıtma olarak iĢletilmektedir. Bunun dıĢında havzada 16 adet doğal arıtma ve 1 adette
damlatmalı filtre ile arıtma yapılmaktadır.
Kızılırmak havzası gerek coğrafi büyüklük olarak gerekse içinde bulunan yerleĢim yerlerinin
fazlalığı ve büyüklüğü olarak önemli havzalardan biridir. Havza koruma eylem planı
kapsamında yapılan çalıĢmalarda bu havza içinde yer alan yerleĢim yerleri içinde farklı
büyüklüklerde atıksu arıma tesisi yapımı öngörülmüĢtür. ÇalıĢma kapsamında havza 3 alt
havzaya ayrılmıĢ ve her biri ayrı ayrı değerlendirilmiĢtir. Havzada yapılması planlanan atıksu
arıtma tesisi sayısı 123 dür. Bunlardan 7 tesis ileri arıtma 110 tesis ikincil arıtma ve 6 tesiste
paket arıtma olarak dizayn edilmiĢtir. Ayrıca havza yer alan yerleĢim yerlerinden 131 tanesine
de doğal arıtma yapımı ve mevcut olan 4 adet standart aktif çamur prosesi ile çalıĢan tesisinde
ileri arıtma yapacak Ģekilde yenilenmesi öngörülmektedir.
Kızılırmak havzası nihai atıksu arıtma senaryosu için hesaplanan maliyet toplam 265.141.908
avrodur. Yapılacak olan yatırımın ilk yatırım maliyeti 97.085.637 avro ve iĢletme maliyetleri
ise 168.056.271 avro olarak öngörülmektedir.
2.7 Konya Kapalı Havzası
TÜBĠTAK (2009g)‘ye göre; mevcut durumda havza sınırları içerisinde yer alan ve proje
kapsamında incelenen 238 yerleĢim yerinin 18‘inde faal olarak atıksu arıtma hizmeti
345
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
verilmektedir. Bu yerleĢimler sayıca az olmasına karĢın, havzadaki nüfusun önemli bir
kısmını kapsamaktadır. Havza bütününde atıksuları arıtılan nüfus 1.546.046 ile havza
nüfusunun %68‟ine karĢılık gelmektedir.
Havza koruma eylem planı kapsamında havza 4 alt havzaya ayrılmıĢ olup havzada toplam 108
adet arıtma tesisi yapımı planlanmaktadır. Bu tesislerden 37‘si ileri arıtma, 56‘sı ikincil arıtma
ve 15‘i de paket arıtma olarak yapılması planlanmıĢtır. Bu tesislerin hizmete girmesiyle
birlikte havzada 113 adet ileri veya ikincil arıtma prosesli arıtma tesisi iĢletiliyor olacaktır.
Ayrıca havzada yapılması öngörülen doğal arıtma sayısı da 63 adettir.
Havzada yapılması öngörülen yatırım için hesaplanan ilk yatırım maliyeti, 68.544.261
avrodur. Tesislerin 30 yıllık iĢletme maliyeti ise 90.213.222 avrodur olup toplam maliyet
158.757.483 avro olarak hesaplanmıĢtır.
2.8 Kuzey Ege Havzası
TÜBĠTAK (2009h)‘ya göre; Kuzey Ege Havzası sınırları içerisinde arıtma hizmeti veren
belediye sayısı Türkiye ortalamasına göre yüksektir. Havza sınırları içerisinde bulunan 49
belediyeden 12‘sinde evsel atıksu arıtma tesisi ile atıksu arıtma hizmeti verilmektedir. Ayrıca
havzada bir adet organize sanayi bölgesi bulunmakta olup burada da bir adet paket arıtma
mevcuttur.
Havzada aktif çamur sistemi olarak planlanan atıksu arıtma tesisi sayısı 27 adettir. Ayrıca
havzada yer alan 7 yerleĢim yerine de doğal arıtma yapımı öngörülmektedir. 2017 yılında
planlandığı gibi çalıĢmaların tamamlanması durumunda havzada iĢletilecek arıtma tesis sayısı
39 adettir.
Kuzey Ege havzası nihai atıksu arıtma senaryosu için ilk yatırım maliyeti 27.794.762 avro ve
tesislerin 30 yıllık iĢletilmesi için 54.029.783 avro hesaplanmıĢtır. Havzaya yapılacak yatırım
ve iĢletme maliyetlerinin toplamı 81.824.545 avrodur.
2.9 Marmara Havzası
TÜBĠTAK (2009ı)‘ya göre; Marmara Havzası içindeki bulundurduğu yerleĢim yerlerinin
nüfus olarak büyüklüğü ve sanayi olarak da ülkemizin en önemli bölgelerinin baĢında yer
alıyor olması nedeniyle oldukça önemli bir havzadır. Havzanın su ihtiyacının diğer havzalara
göre çok fazla olmasının yanı sıra su kaynaklarını kirletme potansiyeli de diğer havzalardan
fazladır.
Mevcut durumda havza sınırları içerisinde yer alan ve proje kapsamında incelenen yerleĢim
yerinin 58 tanesinde faal olarak arıtma tesisi iĢletilmektedir. Ayrıca 5 adet tesis de proje
halindedir. Ayrıca havzada yer alan organize sanayi bölgelerinden 10 tanesinde atıksu arıtma
tesisi mevcut olup, 3 tesiste planlama halindedir. Havzada mevcut durumda 68 adet arıtma
tesisi iĢletilmektedir.
ÇalıĢma kapsamında Marmara Havzası üç adet alt havzaya ayrılmıĢtır. Havzada yapılması
planlanan toplam tesis sayısı 41‘dir. Bu tesislerden 6 tanesi ileri arıtma, 30 tanesi ikincil
arıtma ve 5 tanesi de paket arıtma olacak Ģekilde planlanmıĢtır. Tesislerin devreye girmesi ile
birlikte havzada toplam 109 adet arıtma tesisi ve 5 adet paket arıtma tesisi iĢletilecektir.
Ayrıca havzada yapımı öngörülen doğal arıtma sayısı 8 adettir.
346
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
Marmara havzası nihai atıksu arıtma senaryosu için hesaplanan maliyet toplam 169.643.206
avrodur. Yapılacak olan yatırımın ilk yatırım maliyeti 57.653.333 avro ve iĢletme maliyetleri
ise 111.989.873 avro olarak öngörülmektedir.
2.10 Seyhan Havzası
TÜBĠTAK (2009j)‘ye göre; mevcut durumda havza sınırları içerisinde yer alan ve proje
kapsamında incelenen yerleĢim yerinin 3‘ünde aktif çamur sistemli atıksu arıtma tesisi ve
birinde doğal arıtma vardır. Ayrıca bölgede 1 adet organize sanayi bölgesi atıksu arıtma tesisi
bulunmakta olup bununla birlikte havzada 4 adet atıksu arıtma tesisi iĢletilmektedir.
ÇalıĢma kapsamında havzada yapımı planlanan atıksu arıtma tesisi 26 adettir. Bu tesislerden
17‘si ikincil arıtım ve 9 tanesi de ileri arıtım olacak Ģekilde planlanmıĢtır. Bu tesislerin yapımı
ile beraber havzada iĢletilecek olan arıtma tesisi sayısı 30 olacaktır. Ayrıca havzada bir
yerleĢim yerine de doğal arıtma yapılması öngörülmektedir.
Seyhan havzası nihai atıksu arıtma senaryosu için hesaplanan ilk yatırım maliyeti 19.745.242
avro ve tesislerin 30 yıllık iĢletme maliyeti 101.825.304 avrodur. Havza için hesaplanan ilk
yatırım ve 30 yıllık iĢletme maliyetleri toplamı 121.570.546 avrodur.
2.11 Susurluk Havzası
TÜBĠTAK (2009k)‘ya göre; Susurluk Havzası sınırları içerisinde yer alan yerleĢimlerin evsel
atıksularının arıtıldığı 12 adet AAT bulunmakta olup; bu tesislerin 7 tanesi Bursa, 3 tanesi
Balıkesir, 2 tanesi ise Kütahya ilindedir. Ayrıca havzada yer alan organize sanayi bölgelerine
ait 6 adet arıtma tesisi iĢletilmekte olup havzada iĢletilen toplam atıksu arıtma tesisi 18 adettir.
Susurluk havzasında yer alan yerleĢim yerlerine yapılacak arıtma tesisi planlamalarında havza
dört alt havzaya ayrılmıĢtır. Havzaya 26 adet ikincil arıtma prosesli tesis ve 12 adet ileri
arıtma prosesli tesis olmak üzere 38 adet atıksu arıtma tesisi ile 9 adet paket arıtma ve 25 adet
doğal arıtma sistemi kurulması planlanmaktadır. Bu çalıĢmaların tamamlanması ile birlikte
havzada toplam 56 adet atıksu arıtma tesisi iĢletilecektir.
Susurluk Havzası nihai atıksu arıtma senaryosu için hesaplanan maliyetlerden, ilk yatırım
maliyeti 36.624.385 avro, tesislerin 30 yıllık iĢletme maliyetleri 48.845.907 avro ve toplam
maliyet 85.470.292 avro olarak hesaplanmıĢtır.
3. Sonuçlar ve Öneriler
3.1 Sonuçlar
Havza Koruma Eylem Planı kapsamında incelenen havzalara ait mevcut ve planlanan arıtma
tesisleri sayısı ve maliyetleri Çizelge 3.1‘de verilmektedir. Çizelgede görüldüğü üzere
incelenen 11 havzada mevcut durumda ikincil arıtım veya ileri arıtım prosesine sahip 157
arıtma tesisi iĢletilmektedir. En çok arıtma tesisinin olduğu havza Marmara Havzasıdır. Bu
havzayı 21 arıtma tesisi ile Kızılırmak havzası izlemektedir. Havzada yer alan yerleĢim
yerlerinin fazlalığından çok büyüklüğü ve geliĢmiĢliği atıksu arıtma tesislerinin yapılmıĢ
olması ve iĢletiliyor olmasında ki önemli bir etkendir. Ayrıca incelenen havzalarda 16 paket
arıtma tesisi ile 35 doğal arıtma mevcuttur. Bu sayılar içerisinde organize sanayi bölgelerinde
iĢletilen arıtma tesisleri yoktur. Doğal arıtma tesisi daha çok Kızılırmak ve YeĢilırmak
Havzalarında bulunmaktadır. Bunun yanı sıra paket arıtma tesislerinin neredeyse tamamı
Konya Kapalı Havzasında bulunmaktadır.
347
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
Tablo 3.1 Havzalardaki mevcut ve planlanan atıksu arıtma tesisleri ve maliyetleri
Mevcut Durumda Çalışan
Arıtma Tesisleri
2017 Yılına Kadar
Yapılması Planlanan
Arıtma Tesisleri
İlk Yatırım
Maliyeti
(avro)
İşletme
Maliyeti (30
yıllık) avro
65.661.74
6
112.773.9
70
İleri +
İkincil
Arıtma
(adet)
Paket
Arıtma
(adet)
Doğal
Arıtma
(adet)
İleri +
İkincil
Arıtma
(adet)
Paket
Arıtma
(adet)
Doğal
Arıtma
(adet)
YeĢilırmak
Havzası
3
1
10
96
-
64
Büyük
Menderes
Havzası
14
-
6
63
29
44
62.585.14
8
134.466.6
81
Burdur Havzası
1
-
-
13
-
12
9.618.570
6.999.444
Ceyhan Havzası
2
-
-
67
8
14
60.956.33
6
96.201.07
8
Küçük
Menderes
Havzası
13
-
3
15
-
2
24.492.46
2
36.511.31
8
Kızılırmak
Havzası
21
-
16
117
6
131
97.085.63
7
168.056.2
71
Konya Kapalı
Havzası
18
15
-
93
-
63
68.544.26
1
90.213.22
2
Kuzey Ege
Havzası
12
-
-
27
-
7
27.794.76
2
54.029.78
3
Marmara
Havzası
58
-
-
36
5
8
57.653.33
3
111.989.8
73
3
-
1
26
-
1
19.745.24
2
101.825.3
04
12
-
-
38
9
25
36.624.38
5
48.845.90
7
157
16
35
591
57
371
530.761.8
82
961.912.8
51
Havza Adı
Seyhan Havzası
Susurluk
Havzası
TOPLAM
Havza Koruma Eylem Planı kapsamında çalıĢması tamamlanan 11 havzada bulunan yerleĢim
yerlerine 2017 yılına kadar tamamlanması düĢünülen arıtma tesisleri planlanmıĢtır. Çizelge
348
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
3.1‘de görüldüğü gibi havzalarda planlanan ikincil arıtma ve ileri arıtma prosesli atıksu arıtma
tesisi sayısı 591‘dir. Ayrıca havzalar için planlanan paket arıtma sayısı 57 ve doğal arıtma
sayısı da 371 adettir. En fazla arıtma yapılması planlanan havza toplam 254 adet arıtma
planlamasıyla Kızılırmak Havzasıdır. En az tesis yapılması planlanan havza da 15 tesis
planlaması ile Burdur Havzasıdır.
2017 yılına kadar tüm havzalarda yapımı planlanan toplam arıtma sayısı (ileri + ikincil arıtım
+ paket arıtma + doğal arıtma) 1019 adettir. Mevcut durumda bu sayı sadece 208‘dir. Ġleri ve
ikincil arıtma Ģeklinde iĢletilen tesis sayısı mevcut durumda 157 iken planlanan tesis sayısı
591‘dir. 2017 yılına kadar mevcut tesislerin yaklaĢık 4 katı kadar tesis daha yapımı
planlanmaktadır ve iĢletilen ikincil arıtım ve ileri arıtım prosesli tesis sayısı 748 olacaktır.
Havza Koruma Eylem Planı kapsamında planlanan tesislerin ilk yatırım ve iĢletme maliyetleri
de hesaplanmıĢtır. Çizelge 3.1‘de görüldüğü gibi 2017 yılına kadar tamamlanması planlanan
tesislerin ilk yatırım maliyetleri toplamı 530.761.882 avrodur. Bu tesislerin 30 yıllık iĢletme
maliyetleri toplamı 961.912.851 avrodur. Bu değerin yıllık iĢletme maliyeti olarak karĢılığı
yaklaĢık olarak 32.063.761avrodur.
3.2 Öneriler
Havza Koruma Eylem Planı kapsamında nüfusa göre farklı büyüklüklerde planlanan atıksu
arıtma tesisi (ileri arıtım veya ikincil arıtım) sayısı 591 adettir. Ancak bu rakam sadece
çalıĢması tamamlanan 11 havzaya aittir. Diğer havzalarında tamamlanması ile birlikte
gelecekte iĢletilecek atıksu arıtma tesisi çok daha fazla olacaktır. Bu tesislerin önemli bir
çoğunluğu ilçelere hatta beldelere öngörülmektedir. Büyük yerleĢim yerleri yasal
zorunluluktan dolayı zaten arıtma tesislerini ya tamamlamıĢ ya da iĢletmeye almak üzeredir.
Evsel atıksu arıtma tesislerinin iĢletilmesi iĢi o yerleĢim yerinin yerel yönetimi tarafından
yapılacaktır. Ġller bankası ve/veya baĢka bir devlet kuruluĢu inĢaat yapımını tamamladıktan
sonra yerel yönetime devredecek ve iĢletme iĢini de ilgili belediye üstlenecektir. ĠĢletme
sırasındaki personel tedariki ve iĢletme maliyetleri belediye tarafından karĢılanacaktır. Ancak
ülkemizdeki ilçe ve belde belediyelerinin pek çoğunda arıtma tesisi konusunda deneyimli
personel biryana teknik personel dahi yoktur. Ayrıca gelirleri sadece Ġller Bankası tarafından
verilen madde destek ve çok az miktarda su ücretleri vb. gelir kalemlerinden gelen maddi
gelirlerdir. Havzalardaki su kalitesinin korunması ve yönetilmesi için son derece önemli olan
atıksu arıtma tesisleri yapımı kadar iĢletilmesi de önemlidir. Her iĢletilmeyen tesis boĢa giden
ilk yatırım maliyetlerinden baĢka bir Ģey değildir. Havza koruma eylem planı kapsamında
öngörülen ilçe ve beldelere yapılacak olan bu tesisleri kim, nasıl iĢletecektir? Ayrıca ilk
yatırımlarının ilgili devlet bütçesinden hibe ve/veya kredi ile karĢılandığı düĢünülürse, iĢletme
giderleri nasıl karĢılanacaktır?
Biyolojik atıksu arıtma tesislerinin iĢletilebilmesi için bazı anahtar teknik personele (çevre
mühendisi, laborant vb.) ve laboratuvarlara ihtiyaç vardır. Çünkü tesis iĢletilirken düzenli
olarak analizler yapılmalıdır. Farklı büyüklüklerdeki 571 adet tesisin her birine laboratuvar
yapılmasının ve anahtar personel baĢta olmak üzere yetiĢmiĢ ve/veya teknik personel istihdam
edilmesinin güçlüğü çok açıktır. Bu sebeple Merkezi İşletme Birimleri kurularak birbirine
yakın olan arıtma tesislerinin iĢletilmesi bu merkezi iĢletme biriminden yapılabilir. Merkezi
iĢletme biriminde, anahtar personel (iĢletmeler sorumlusu, iĢletme mühendisi, bakım
mühendisi ve laborant) ve laboratuvar olmalıdır. Tesislerde sadece bakım ve güvenlik için bir
personel ile merkezi iĢletme birimi ile irtibatı sağlayacak ve numuneleri alarak merkezi
laboratuvara iletecek bir sorumlu personelin olması yeterli olacaktır. Böylece önemli ölçüde
personel tasarrufu sağlandığı gibi iĢletme açısından da daha az maliyetli ve daha güvenli bir
349
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
iĢletme gerçekleĢecektir. Tesislerden gelen numuneler merkezi laboratuvarda analiz edilecek
ve sorumlu mühendisler tarafından ilgili tesislerin iĢletilmesi sağlanacaktır. Ayrıca düzenli
ziyaretler ile tesislerin ekipman bakım ve onarımları da merkezi iĢletme birimindeki
personeller tarafından yapılacaktır. Bu merkezi iĢletme birimi arıtma tesislerinin yanı sıra
bölgedeki paket arıtma tesisleri ve doğal arıtma tesislerinden de sorumlu olabilirler.
Böylece arıtma tesisi iĢletmek zorunda kalan ilçe/belde belediyeleri sorunsuz bir Ģekilde
tesislerini iĢletebilecek ayrıca iĢletme giderleri de belediyeler tarafından ortak karĢılanacağı
için iĢletme giderleri daha uygun olacaktır (merkezi iĢletme birimlerinin maliyeti tesis sahibi
tüm belediyelerden ortak karĢılanacak).
Yapılan planlamaya göre tesislerin ilk yatırım miktarı 530.761.882 avrodur. Ġlk yatırım
miktarları çoğunlukla hibe ve/veya kredi ile karĢılanmaktadır. Ancak iĢletme bedelleri
doğrudan tesisi iĢleten yönetime kalmaktadır. Yıllık iĢletme giderleri 32.063.761avrodur.
Yani yaklaĢık 77.000.000 Türk lirasıdır. Tesisler iĢletilmediği takdirde ise yatırılan ilk yatırım
miktarları boĢa gidecek ve havzalardaki su kalitesi bozulmaya devam edecektir. Bu sebeple
mutlaka iĢletmeyi yapacak yönetimlere ciddi destekler ve teĢvikler verilmeli ve bu tesislerin
mutlak suretle iĢletilmesi sağlanmalıdır.
Kaynaklar
Aksungur N, Firidin ġ 2008. Su Kaynaklarının Kullanımı ve Sürdürülebilirlik, SUMAE
YUNUS AraĢtırma Bülteni, 8:2, s. 9-11.
Karadağ AA 2008. Türkiye‘deki Su Kaynakları Yönetimine ĠliĢkin Sorunlar Ve Çözüm
Önerileri, TMMOB 2. Su Politikaları Kongresi Bildiriler Kitabı, s. 389-399, Ġstanbul.
Korkmaz M, Alkan H, AltuntaĢ ġ 2009. Su Kaynakları Yönetimi: Sosyo-Ekonomik
Değerlendirmeler (Eğirdir Gölü Yönetim Planı Örneği), Uluslararası Davraz Kongresi
Bildirileri Kitabı, s. 1-10, Isparta.
Meriç BT 2004. Su Kaynakları Yönetimi ve Türkiye, Jeoloji Mühendisliği Dergisi 28 (1), ss.
27-38. Ġstanbul.
Turan T, Eren Z 2008. Türkiye‘deki Su Kaynakları ve Su Politikası,
Politikaları Kongresi Bildiriler Kitabı, s. 25-30, Ġstanbul.
TMMOB 2. Su
TÜBĠTAK MAM ÇEVRE ENSTĠTÜSÜ 2009a. Havza Koruma Eylem Planlarının
Hazırlanması-YeĢilırmak
Havzası
Proje
Raporu,
s.
557,
Ankara.
http://suyonetimi.ormansu.gov.tr/su/Files/Guncelbelgeler/HAVZA_FiNAL/Yesilirmak/Ye
Ģilırmak%20Havzası.pdf EriĢim Tarihi: 01.08.2012
TÜBĠTAK MAM ÇEVRE ENSTĠTÜSÜ 2009b. Havza Koruma Eylem Planlarının
Hazırlanması-Büyük Menderes Havzası Proje Raporu, s. 495, Ankara.
http://suyonetimi.ormansu.gov.tr/su/Files/Guncelbelgeler/HAVZA_FiNAL/Buyuk_Mende
res/B.Menderes_Havzası.pdf EriĢim Tarihi: 01.08.2012
TÜBĠTAK MAM ÇEVRE ENSTĠTÜSÜ 2009c. Havza Koruma Eylem Planlarının
Hazırlanması-Burdur
Havzası
Proje
Raporu,
s.
466,
Ankara.
http://suyonetimi.ormansu.gov.tr/su/Files/Guncelbelgeler/HAVZA_FiNAL/Burdur/Burdur
_Havzası.pdf EriĢim Tarihi: 01.08.2012
350
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
TÜBĠTAK MAM ÇEVRE ENSTĠTÜSÜ 2009d. Havza Koruma Eylem Planlarının
Hazırlanması-Ceyhan
Havzası
Proje
Raporu,
s.
432,
Ankara.
http://suyonetimi.ormansu.gov.tr/su/Files/Guncelbelgeler/HAVZA_FiNAL/Ceyhan/Ceyha
n_Havzası.pdf EriĢim Tarihi: 01.08.2012
TÜBĠTAK MAM ÇEVRE ENSTĠTÜSÜ 2009e. Havza Koruma Eylem Planlarının
Hazırlanması-Küçük Menderes Havzası Proje Raporu, s. 519, Ankara.
http://suyonetimi.ormansu.gov.tr/su/Files/Guncelbelgeler/HAVZA_FiNAL/Kucuk_Mende
res/Kucuk_Menderes_Havzasi.pdf EriĢim Tarihi: 01.08.2012
TÜBĠTAK MAM ÇEVRE ENSTĠTÜSÜ 2009f. Havza Koruma Eylem Planlarının
Hazırlanması-Kızılırmak
Havzası
Proje
Raporu,
s.
529,
Ankara.
http://suyonetimi.ormansu.gov.tr/su/Files/Guncelbelgeler/HAVZA_FiNAL/Kizilirmak/Kız
ılırmak_Havzası.pdf
EriĢim Tarihi: 01.08.2012
TÜBĠTAK MAM ÇEVRE ENSTĠTÜSÜ 2009g. Havza Koruma Eylem Planlarının
Hazırlanması-Konya
Kapalı
Havzası
Proje
Raporu,
s.
473,
Ankara.
http://suyonetimi.ormansu.gov.tr/su/Files/Guncelbelgeler/HAVZA_FiNAL/Konya/Konya_
Kapali_Havzasi.pdf EriĢim Tarihi: 01.08.2012
TÜBĠTAK MAM ÇEVRE ENSTĠTÜSÜ 2009h. Havza Koruma Eylem Planlarının
Hazırlanması-Kuzey
Ege
Havzası
Proje
Raporu,
s.
410,
Ankara.
http://suyonetimi.ormansu.gov.tr/su/Files/Guncelbelgeler/HAVZA_FiNAL/Kuzey_Ege/Ku
zey_Ege_Havzasi.pdf EriĢim Tarihi: 01.08.2012
TÜBĠTAK MAM ÇEVRE ENSTĠTÜSÜ 2009ı. Havza Koruma Eylem Planlarının
Hazırlanması-Marmara
Havzası
Proje
Raporu,
s.
466,
Ankara.
http://suyonetimi.ormansu.gov.tr/su/Files/Guncelbelgeler/HAVZA_FiNAL/Marmara/Mar
mara_Havzasi.pdf EriĢim Tarihi: 01.08.2012
TÜBĠTAK MAM ÇEVRE ENSTĠTÜSÜ 2009j. Havza Koruma Eylem Planlarının
Hazırlanması-Seyhan
Havzası
Proje
Raporu,
s.
459,
Ankara.
http://suyonetimi.ormansu.gov.tr/su/Files/Guncelbelgeler/HAVZA_FiNAL/Seyhan/Seyhan
_Havzasi.pdf EriĢim Tarihi: 01.08.2012
TÜBĠTAK MAM ÇEVRE ENSTĠTÜSÜ 2009k. Havza Koruma Eylem Planlarının
Hazırlanması-Susurluk
Havzası
Proje
Raporu,
s.
446,
Ankara.
http://suyonetimi.ormansu.gov.tr/su/Files/Guncelbelgeler/HAVZA_FiNAL/Susurluk/Susur
luk-Havzasi.pdf EriĢim Tarihi: 01.08.2012
351
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
Investigation of Blue and Green water resources in Iran based on virtual
water concept
Hamidreza DEHGHAN MANSHADI1
1
MSc Environmental Engineering, University of Tehran, Iran, [email protected]
Abstract
Knowledge of the internal renewable water resources of a country is strategic information
which is needed for long-term planning of a nation‘s water and food security, among many
other needs. New modeling tools allow this quantification with high spatial and temporal
resolution. In this study we used the program Soil and Water Assessment Tool (SWAT) to set
up a hydrologic model of Iran based on river discharges and wheat yield, taking into
consideration dam operations and irrigation practices. The results were quite satisfactory for
most of the rivers across the country. We quantified all components of the water balance
including blue water flow, green water flow (actual and potential evapotranspiration) and
green water storage (soil moisture) at sub-basin level with monthly time-steps. The spatially
aggregated water resources and simulated yield compared well with the existing data. The
results show that irrigation practices have a significant impact on the water balances of the
provinces with irrigated agriculture. Concerning the staple food crop in the country, 55% of
irrigated wheat and 57% of rain-fed wheat are produced every year in water-scarce regions.
The vulnerable situation of water resources availability has serious implications for the
country‘s food security, and the looming impact of climate change could only worsen the
situation. This study provides a strong basis for further studies concerning the water and food
security and the water resources management strategies in the country and a unified approach
for the analysis of blue and green water in other arid and semi-arid countries.
Keywords: Food security, virtual water, green water, blue water, water management
1. Introduction
The rugged mountain chains surrounding several basins are collectively known as the Central
Plateau. Having less than one third of the world‘s average precipitation (253 mm), Iran is one
of the arid countries of the world. Besides, unequal availability of precipitation throughout the
country has brought about improper water resources in Iran‘s various regions. Hence, the
country may be divided in two regions. The first one, is the north, west, western south and
south areas (that is the basins of Caspian Sea, Orumia Lake, Persian Gulf & Oman Sea)
covering about 40% of the country area. While the latter region, known as the basins of the
Eastern, the Qara Qum, Hamoun Lake & the Central Plateau, covers the remaining 60% of the
country area. Iran's main basin division is illustrated in Figure 1, where some related
precipitation statistics are presented in table 1.
In Figure 2 the annual evaporation in various areas of Iran is illustrated. Iran‘s average air
temperature is about 16 oC and average evaporation is 2556 mm annually.
352
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
Figure 1. Iran Major Basin Division
Figure 2. Annual evaporation in Iran (mm)
Table 1. Basin Precipitation Specification in Iran.
Basin
% of total
area
Rainfall
(mm/year)
Rainfall
(km³/year)
% of total
rainfall
Persian Gulf and Gulf of Oman Sea
26
380
161
39
Orumie Lake
3
347
18
5
Caspian Sea
11
423
74
18
Hamoun Lake
6
107
11
3
Central Plateau
51
166
137
33
Qara-Qum
3
226
10
2
Excess evaporation and lack of surface water resources in the east, southeast and central
areas of Iran have extensively made them dependent on ground water resources. Furthermore
the availability of ground water resources in Iran is more equitably allotted than the surface
water resources. The index of saline water in most parts of the east, northern east, southern
east and central area of the country is about 1,200 mg/l, which is not appropriate compared
with the adequate rate of 500 mg/l that is required for potable water.
2. Water resources in Iran
According to the water comprehensive plan of the country, the total annual precipitation
throughout the country as the main water resources in Iran is equal to 413 billion cubic meter,
of which 93 billion cubic meter flows as the surface water, 25 billion cubic meter penetrates
to the mobile aquifers and the rest becomes unaccessible in the form of evapotranspiration
from the surface of the land, forests, pastures & dry farming areas. Besides, water resources
supplied through precipitation, about 12 billion cubic meters enters our country via rivers
which makes the total surface water resources reach 105 billion cubic meters.
353
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
Considering the 25 billion cubic meter of the underground mobile aquifers, the total
renewable water resources of the country reaches 130 billion cubic meters.
The studies reveal that about 96 billion cubic meter of the total renewable water resources is
used for the sectors of agriculture, industry, mines and home usage as the following:
- 88 billion cubic meters, that is 90 percent for agriculture;
- 7.5 billion cubic meters, that is 7 percent for home usage;
- The rest for the sector of industry and the other ones.
In spite of water resource constraints, and improper locational distribution in the geographical
areas of Iran, water productivity and irrigation efficiency is not very high. The analysis of
water usage indicators in the agricultural sector illustrates most of water loss can be saved by
applying proper and efficient strategies.
3. The irrigation and agricultural situation in Iran
Iran with an area of 165 million hectare has 37 million hectare arable land of which only 8.8
million hectare is irrigated, 6 million hectare is rain-fed, and 4.5 million hectare remain in the
form of fallow land.
The agricultural sector plays a vital role in the national economy and food products of Iran.
About 27 percent of GNP and 23 percent of Iran labour power are related to this sector.
Although equal land areas are allocated for the irrigated and rain-fed farms, the irrigated
farming is the basic factor of food production because of the improper locational and
periodical precipitation, that is, about 89 percent of the total agricultural products in the last 5
years have been produced from the irrigated cultivation (Figure 3 and 4).
Million hectare
The annual irrigated area
The annual rain-fed area
8
7
6
5
4
3
2
1
0
2006
2007
2008
average
year
Figure 3. The area under the rain-fed and the irrigated farming in Iran.
354
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
The annual irrigated area
The annual rain-fed area
Million ton
70
60
50
40
30
20
10
0
2006
2007
2008
average
year
Figure 4. The production share of the rain-fed and the irrigated farming in Iran.
The potentiality of Iran agricultural sector compared with the other countries of the world is
fairly in a suitable situation. After India, China, US and Pakistan, Iran is ranked the fifth level
in the irrigated farming area, however, in the 20th level, relevant the total arable land.
Considering 8.8 million hectare of Iran irrigated area, that is about 122 hectare per 1000
persons, compared with 45 hectare of the Average World Irrigated Area (AWIA) per 1000
persons, Iran per capita area of the irrigated farming is about 2.5 times as many as the AWIA.
4.Virtual water
Water consumption in so many countries is around 200 liters per person per day. But indeed,
we all consume a whole lot more. This amount includes the water we use daily in our homes,
but it also includes the amount embedded in what we consume. Water is hidden in anything
we see around us, in our cars, our foods, and our books. That kind of water hidden in goods
and services is called virtual water.
Virtual water refers to the amount of water required to produce goods from start to finish or it
is the volume of freshwater used to produce the product, measured at the place where the
product is actually produced. It refers to the sum of water used in various steps of the
production chain. For example, about 1300 liters of water is required to produce one kg wheat
and 15000 liters for one kg of beef.
While talking about virtual water of various products, one should consider all the various
phases of growing, breeding, processing, supplying, marketing, etc.
In general, virtual water of livestock products is definitely more than that of agricultural
products (forage, grains & cereals). Because livestock requires water to drink, agricultural
products to consume, water to maintain the environment, etc.
Amount of virtual water required for the floras differs in various countries of the world due to
climate and geographical conditions, technical issues, crop patterns, cultural standards, etc.
For example, producing one kg wheat in Iran takes over 2900 liters of virtual water, while in
the world 1300 liters on average, which illustrate a lot of virtual water consumption variations
in producing the same crop.
355
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
Tomato virtual water and wheat virtual water in 5 provinces of Iran (Khuzestan, Ghazvin,
Isfahan, Ardabil, and Fars) has been figured out and compared. The results illustrate that
wheat virtual water in Khuzestan is the highest while tomato virtual water in this province is
the lowest one (Figure 5).
300
1700
Tomato (Liters per kg)
Wheat (Liters per kg)
1650
1600
1550
1500
1450
1400
1350
1300
1250
250
200
150
100
50
0
Khozestan
Qazvin
Esfahan
Ardebil
Fars
Khozestan
Qazvin
Esfahan
Ardebil
Fars
Figure 5. Virtual waters of tomato and wheat in the 5 provinces in Iran
5. Procedures to cope with water crisis
5.1. Considering further use of ''green water'' to produce food such as rainfed
agricultures, pastures, etc.
Green water supplies 85 percent water demand of total agricultural crops in the world. 40
percent of the world precipitation enters the rivers, lakes, seas and groundwater aquifers,
while the remaining 60 percent is absorbed in the soil as moisture. Such hidden moisture is
called ''green water''. Green water is vital for the growth of flora, natural pastures & rainfed
lands; without which, water of rivers, seas and groundwater aquifers is certainly not enough to
supply the growing demand of the world food security.
Hence, further use of green water is one of the most effective methods for decreasing the
pressure on the surface water and groundwater resources. Issues such as climate conditions, as
well as, spatial, temporal and amount of precipitation are really important in green water use.
In arid and semi – arid countries, the major burden of producing food products is on ''blue
water''; however, proper management of green water resources can help us produce more food
products. One of the effective methods to withdraw green water is paying more attention to
the grazing lands with procedures as follows:
 Providing the required forage of tribal & rural livestock (Figure 6);
 Producing products such as medical plants, gums and resins;
 Applying soil conservation and management; soil erosion prevention, and hydrologic
cycle regulation in nature;
 Safeguarding flora and fauna genetic reserves;
 Securing food and shelter for wildlife and birds;
 Providing green environment, as well as, purifying weather and ecotourism.
356
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
It is estimated that 40 percent of the required livestock forage, and 30 percent of the red meat
(about 250'000 tons) produced in Iran per year are supplied by rainfed agriculture (green
water).
Considering 15 m3 virtual water for producing one kg red meat, one can estimate that 3.75
billion m3 virtual water is withdrawn from green water. Besides, livestock by – products such
as wool, hide, and milk possess a lot of virtual water dispensed with in the above – mentioned
estimation. Therefore, it is recommended that arid and semi – arid countries not concentrate
all of their activities on ''blue water'' management (by erecting dams, drilling wells, etc) but
supply part of their water demand by producing crops via ''green water''.
Figure 6. Pasture in Iran.
5.2. Concentrating on economic comparative advantages by using ''blue
agricultural and nonagricultural products with high economic value
water'' for
Non – standard and too much use of water resources with justification of national policy such
as ''national self–sufficiency'' and ''employment creation'' is prevalent in certain countries.
However, sustainable development is not fulfilled by too much pressure on water resources
such as fossil water (Figure 7). Widespread output of agricultural products may not have
economic comparative advantage in countries with severe water deficit. It is recommended
that part of water used in the agricultural sectors be allocated to the other sectors such as
Industry.
Figure 7. Withered trees because of drought in Kerman province-Iran
357
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
5.3. Use of agricultural wastes for protein production
Considering virtual water theory, one can understand that every product contains some water.
Therefore, saving and decreasing agricultural and non – agricultural wastes should mean
providing extra water for the other uses. Most of goods and products require a lot of water
during the production process. Disposal of used goods is ignoring a large part of such virtual
water. Gathering and recycling most of the used products such as paper, plastic, metals, etc.
shall be very effective in saving water. Two examples shall be presented as follows:
5.3.1. Water loss by disposable wastes
According to FAO statistics, Iran population is one percent of the world population, but
consumes 2.5 percent of the whole world wheat. Of course, economic and cultural varieties
may cause wheat consumption differences in the world countries; however, such statistics
reveals unreasonable high rate of wheat wastes and consumption in Iran. The world annual
per capita wheat consumption is about 90 kg, but in Iran it is more than twice as much, that is,
200 kg.
In spite of very high importance of wheat in Iran, the rate of wheat & bread wastes in Iran is
high. According to reports of Iran Wheat Site (IWS), wheat wastes rate is 20 - 25 percent and
bread wastes rate is 30 – 35 percent. Considering wheat cultivation area of 6.9 million hectare
in Iran with 30 – 35 percent wastes, one can assume that products of about 2.2 million hectare
of Iran cultivable area with its relevant agricultural inputs are all lost. According to IWS
report, about 2 - 2.5 million ton wheat is lost via waste and smuggling in the country.
Therefore, it is estimated that the volume of this amount of wheat virtual water is about 10
billion m3, that is, one ninth of total annual water allocated for the agricultural sector in Iran.
One of advantages in highlighting virtual water theory is absorbing the attention of the people
to the huge volume of water loss through wastes of goods and food products. The relevant
cases to be recommended are as follows:
 Relevant communication of news and information to people by mass media should
seriously be considered in water resources management;
 Amount of goods virtual water, as well as, their production location should be tagged on
the products. Such wise steps shall have positive effects on economizing in the use of
virtual water.
5.3.2. Use of agricultural wastes for protein production
There are worthwhile various ways of protein production from agricultural wastes including
production of edible fungi from wheat stalks and poultry manures. By this way, it is possible
to use the existing virtual water in the agricultural wastes for protein production.
Per capita edible fungus consumption in Iran is about 300 grams while the average per capita
consumption in the world is between 1.2 and 1.5 Kg. In case per capita fungus consumption in
Iran reaches one Kg, potential fungus production shall be 70'000 Tons. Considering 15 cubic
meters water saved per one Kg mushroom for protein production, it is possible to save one
billion cubic meters water by using agricultural wastes for food production (Figure 8).
358
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
Figure 8. Edible fungus production by using agricultural wastes.
5.4. Increasing Food production by applying methods without using fresh water, such as
fishery development
Careful observing one's food basket, one can understand that some varieties of foods don‘t
require fresh water. Sea-food such as various fishes, shrimps, lobsters, shells, etc. are
creatures which produce protein by using saline water and the other nourishing sea-food. Such
a case is really noticeable because protein is one of the most important needs of human
beings.
Supply of sea-food protein can substitute for the protein produced from mutton, beef and the
other non -sea food which require a lot of virtual fresh water. Besides, synthetic supply of
aquatic creatures in the farms is another procedure to produce protein, to diminish pressure on
water resources, and to increase employment.
This policy is seriously followed in Iran. In addition to development of fishing in the sea,
policy of producing aquatic creatures in irrigation and drainage canals, aquatic farms, etc is
persuaded. In the existing conditions, aquatic supply is about 600'000 tons which shall reach
one million tons in the near future. Fulfilling the promise of such an amount of fishing, we
shall save 15 billion m3 water for the other uses if we consider 15 m3 water per Kg protein
production.
Furthermore, some of aquatic creatures not directly consumed for human beings nourishment,
shall eventually be used as food for animals such as poultry for indirect protein supply (figure
9).
Figure 9. Pool of fish breeding in Iran.
359
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
5.5. Using modern biotechnical methods for producing food products resistant against
salinity and dryness, as well as, producing food with methods such as tissue cultivation
Modern biotechnical methods have provided very good opportunities for supplying additional
food. For example, manipulating the plants genetics, we can further develop species resistant
to dryness salinity and pests. We are also able to produce, new species of animals and plants
by applying modern methods to supply more outputs with the same existing inputs.
It should be considered that at the present time the amount of agricultural inputs for supplying
food products is very high. Thus, a lot of water, energy, labour, fertilizer, poison, etc. are
annually required to supply such products. Cultivation in planned areas is one of modern
techniques to supply food products.
Planned areas are those in which all or one of growth factors of plants such as light, water,
food materials, weather and moisture shall intelligently be planned, controlled, and supervised
(Figure 10). The amount of plant used water shall noticeably decrease and the output
productivity shall increase a lot in such conditions. In other words, applying the modern
techniques, we can produce a lot of agricultural products by using considerable volume of
virtual water, but with very much less real water. Therefore, the share of water for residential
areas, industry, etc. shall increase.
As another example, water consumption for cucumber and tomato under two conditions of
hydroponic cultivation, and farm plantation is noticeable. Production of one kg cucumber
under hydroponic method requires 10 liters of water while under farm condition it takes 20
times as much. Water used for one kg tomato in farm is about 10 times as much water
required under hydroponic method.
Figure 10. Tomato production by Hydroponics in Iran.
5.6. Observing crop pattern with less virtual water
Genetics specifications of plants, time of cultivation, climate, and the other factors let virtual
water of similar agricultural products differ in various regions of Iran. In case each product
comparative advantage is identified according to the least use of virtual water in every region,
crop pattern shall be arranged according to the relevant comparative advantage of that product
to decrease average virtual water of Iran products. Having obtained such data of virtual water,
we shall be able to draw the map of agricultural products comparative advantage in Iran.
360
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
5.7. Changing Food Diet
A vegetarian diet takes less water in the production cycle compared with a meat-oriented one.
With higher per capita income and people's change of diet, additional food and water may be
required for supplying food products.
Frankly, one can not make the people be merely vegetarian. A healthy diet should be various
and composed of meats, cereals and vegetables. In general, the idea of omitting meat because
of requiring a lot of water is neither acceptable nor possible. However, it is rational to make
the people aware of the high volume of water requirement of red meat so that they gradually
decrease its consumption in the long-run.
We can decrease dependence on importing virtual water, exuberant financial & political costs,
as well as, diminish pressure on water resources. By changing food diet. Total change may
not occur, however, any change in decreasing per capita water footprint of the society shall
save and reserve more water.
6. Conclusions
The existing anxiety is that whether water resources are used in the best method? Are the
supply of agricultural products sustainable with such method? Are the environmental effects
resulted from irregular use of water monitored? How can we initiate new procedure (s) to the
world for virtual water and to what extend?
One of the pivotal points in virtual water analysis is absorbing the attention of the people to
the kind of water, as well as, to the place and time of production. Classification of water types
in blue, green, and grey ones, as well as, illustrating specifications and potentials of each type
shall help to the better understanding of the planning and organization. Specific planning and
management is required for each kind of blue water, and green water. The share of blue water
in the world food production is only 15 percent for which 70 percent of the whole world blue
water withdrawals are used via agricultural sector.
It seems that Iran concentrates on blue water. Therefore, most of capital investments and costs
are allocated to control, regulate and manage the blue water.
As 85 percent of the world food production is supplied via green water, it is recommended
that policy makers in Iran focus on application of green water as a rational procedure to
mitigate the pressure on surface water and groundwater resources of the country. In case the
application of green water in Iran is increased by coordinated managements, researches and
investments, extra pressures on water withdrawals from critical ground aquifers shall decrease.
At present, the use of green water in Iran's food security is insignificant; however farmers
formerly applied sustainable local methods in application of green water for rainfed
agriculture and livestock breeding as well in many area.
Having started technological development by the public sector, Iran further concentrated on
blue water types instead of initiating proper technology in green water ones. Therefore, green
water potentials and capacities gradually got a forlorn state.
Over deca – billion m3 green water is annually released and evaporated uselessly.
Management and using of green water in Iran can really be effective on supplying food
security and confronting water scarcity.
361
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
Iran water resources are seriously limited. Hence, the exiting unilateral management in which
water resources are allocated for various demands should be changed into comprehensive
water management of supplying, producing, and consuming.
Identifying the amount of virtual water used in various goods and food products shall be a
guide for policy making of macro – economics management relevant to Iran water resources.
Water loss in various forms such as wastes of goods and food products should be studied and
controlled.
References
[1] Chapagain, A.K. and A.Y. Hoekstra. 2004. Water Footprints of Nations, vols. 1 and 2.
[2] UNESCO-IHE Value of Water Research Report Series No. 16. Available online at
www.waterfootprint.org, accessed 24 January 2007.
[3] Ehsani M. 2005. A Vision on Water Resources Situation, Irrigation and Agricultural
Production in Iran. ICID 21st European Regional Conference
[4] Ehsani M., Khaledi H. 2004. Water Productivity in Agricultural. Iranian National
Committee on Irrigation and Drainage (IRNCID). Tehran. Iran.
[5] Ehsani M., Khaledi H. 2009. Introduction to Virtual Water. Iranian National Committee
on Irrigation and Drainage (IRNCID). Tehran. Iran.
[6] Hoekstra, A.Y. 2008. Water Neutral: Reducing and Offsetting the Impacts of Water
Footprints. Research Report Series No. 28. UNESCO.
[7] Irrigation in the Middle East region in figures – AQUASTAT Survey 2008
[8] Renault D., 2002. Value of Virtual Water in Food: Principles and Virtues. Food and
Agriculture Organization of the United Nations.
[9] Statistical Center of Iran, http://www.sci.org.ir
[10] Web site of Iran wheat analyze, www.iranwheat.ir
[11] Zygmunt J., 2007, Hidden Waters; A Waterwise Briefing, www.waterwise.org.uk,
February 2007
362
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
Investigation of turbidity current in dam reservoirs
Seyed Mojtaba Hoseini 1
1
MSc civil Engineering, Islamic Azad University, south Tehran Branch, Iran,
[email protected]
Abstract
The rivers carry the sediment particle and deposited them in the reservoir dams. One of the
effective factors in deposition of sediment in reservoirs is turbidity currents. When water with
high suspended sediment flow in reservoir with fresh water, difference in densities of two
fluids will cause turbidity current. Mainly the turbidity currents carry most of the sediment
particles through the reservoir and will deposit near dam wall. The main goal of this research
is to find the specification of this current it may occur in Kuron3 Reservoir. This reservoir is
constructed in north east of Khuzestan province of Iran. T .C.M Model is employs for this
propose. The results show that this current is playing a very important role in sediment pattern
in this reservoir. The effective discharges and other specifications of turbidity currents it may
occur in this reservoir are presented some graphs. Also, the effect of precise management of
turbidity on reservoir sedimentation is presented.
Keywords: water management, turbidity current, dam reservoir
1 Introduction
1.1 The Nature of Turbidity Currents
Turbidity currents are particle-laden gravity-driven underflows in which the particles are
largely or wholly suspended by fluid turbulence. The turbulence is typically generated by the
forward motion of the current along the lower boundary of the domain, the motion being in
turn driven by the action of gravity on the density difference between the particle-fluid
mixture and the ambient fluid. The ambient fluid is generally of similar composition to (and
miscible with) the interstitial fluid, and in most natural cases on the Earth's surface is water.
Turbidity currents are non-conservative in that they may exchange particles with a loose
lower boundary (i.e. a sediment bed) by deposition or suspension, and may exchange fluid
with the ambient by entrainment or detrainment. Such flows dissipate mainly through
deposition of the particles. So long as the bed gradient is large enough that the turbulence
generated by the forward motion of the current is sufficient to maintain the suspension, the
current is said to be auto-suspending. Bagnold (1962), Pantin (1979) and others, reviewed by
Pantin (2001) and Parker (1982) in a similar treatment, stressed the effects of entrainment of
bed sediment into an auto-suspending current, which thus becomes catastrophically erosive,
or 'ignitive' (see numerical treatment by Blanchette et al. (2005)).
Particle concentrations are often sufficiently low (0.1 - 7 % by volume) that particle-particle
interactions play a small or negligible role in maintaining the suspension (Bagnold 1954) and
from a modeling standpoint the Boussinesq approximation is commonly valid. Nonetheless,
due to the extreme difficulty in estimating particle concentrations in natural flows in the ocean
(see below) there remains considerable uncertainty - and debate - concerning the particle
loading in large submarine turbidity currents.
363
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
1.2 The Concept of Turbidity Currents
The recognition of dense, sediment laden currents in Nature goes back to Forel (1885) who
postulated that a subaqueous canyon in Lake Geneva had been created by underows from the
Rhone River. Daly (1936) suggested a similar mechanism for the formation of submarine
canyons, and the name turbidity current was apparently coined by Johnson in 1939. However,
the recognition of the nature of turbidity currents, and their potential importance in the
transport of sediment to the deep sea (and in the formation of ancient sand layers that had
previously been interpreted as shallow water deposits) is due to Kuenen (1938, 1951), Kuenen
& Migliorini (1950) who conducted the first experiments on turbidity currents. That we still
know so little of the nature and properties of natural turbidity currents can be ascribed to their
infrequent and unpredictable occurrence, in remote and hostile environments (water hundreds
to thousands of meters deep), and their destructive nature.
1.3 Significance
In a geophysical context, turbidity currents are important as agents of sediment transport into
subaqueous environments such as deep lakes and oceans, and to some extent in the shallower
seas of the continental shelves. In these situations the particles generally consist of rock or
mineral fragment eroded from the land surface, transported by rivers to the shoreline, and resedimented into deeper water by turbidity currents. Calcium carbonate particles (mainly
fragments of invertebrate shells) formed in shallow marine environments can be similarly
resedimented into deeper water by turbidity currents. Indeed, turbidity currents, along with
submarine landslides, are the principal means by which sediment is transported from
shallower to deeper water. Transport distances range from a few hundreds of meters or less
(for example down the submerged fronts of deltas) to thousands of kilometers on the ocean
floor (e.g. North Atlantic Mid-Ocean Channel, Klaucke et al. (1998)).
Sediments in the deep sea and in deep lakes (e.g. Lake Baikal; Nelson et al. (1995)) are
largely made up of turbidites, as the deposits of turbidity currents are known. Over periods of
the order of 104 to 106 years these deposits may build up into vast sediment accumulations
(submarine fans and related systems, Weimer & Slatt (2007)) with volumes up to millions of
km3 (e.g. Bengal Fan; Curray et al. (2003)). Ancient deposits of turbidite sand, deeply buried
and compacted, form an important class of hydrocarbon reservoirs (Weimer & Slatt 2007),
and the host rocks for a particular type of gold deposits (Keppie et al. 1987). Turbidity
currents have also been invoked for the formation of banded iron formations, a type of iron
ore deposit unique to the early history of the Earth (Lascelles 2007). In an environmental
context, turbidity currents are responsible for much of the sedimentation in reservoirs, e.g. De
Cesare et al. (2001), Fan (1986), with consequent loss of water storage capacity. In the ocean,
even rather small turbidity currents may damage or destroy sea-oor equipment and
instrumentation, e.g. Inman et al. (1976), Khripouno_ et al. (2003), Prior et al. (1987), and
large currents commonly damage or remove sections of submarine cables (e.g. Dengler et al.
(1984), Heezen & Ewing (1952)).
This article will cover initiation processes; the structure of turbidity currents as deduced from
natural flows and experiments; the nature of their deposits; theoretical approaches to
modeling; and some current controversies. It will not cover other types of particulate gravity
currents such as pyroclastic flows, debris flows, rock avalanches, granular flows or snow
avalanches. Various topics in gravity and turbidity current research have previously been
reviewed. First and foremost, the book by Simpson (1997) offers a beautiful and accessible
introduction to the field. The chapter by Rottman & Linden (2001) reviews the basic scaling
364
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
laws and force balances for idealized compositional gravity currents. Several articles by
Huppert review various aspects of gravity and turbidity currents. While Huppert
(2000) provides a more general overview over topics related to gravity-driven geophysical
flows, including the shallow water approach for analyzing them, Huppert (1998) focuses more
exclusively on box models and shallow water equations for turbidity currents. Huppert (2006)
discusses both dilute as well as concentrated particle-laden currents, along with dense
granular flows. Middleton (1993) gives an elegant review of the literature on turbidity
currents and their deposits, including experimental results and field data up to that time.
Kneller & Buckee (2000) review experimental data and theory from a geological perspective.
The recent article by Parsons et al. (2007) describes the range of sediment gravity flows in the
ocean, and to some degree we take this as our starting point, though offer a somewhat
different perspective.
Figure 1: (a) Context of turbidity currents on the margins of continents and intra-continental
basins, including deep lakes. (b) Schema of turbidity current showing generalized velocity
and density profiles based on integral length scale for current thickness
365
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
2. Measures against reservoir sedimentation
Over the years several measures against reservoir sedimentation have been proposed (Schleiss
and Oehy 2002). But not all of them are sustainable, efficient and affordable. For example the
raise of dams and outlet works doesn't provide a long-term solution (Boillat, J.-L. and Delley,
P. 1992).
There is a strong need to limit sediment accumulation in reservoirs in order to ensure their
sustainable use. Management of sedimentation in Alpine reservoirs cannot be apprehended by
a standard generalized rule or procedure. Furthermore, sediment management is not limited to
the reservoir itself, it begins in the catchment areas and extends to the downstream river.
Every situation has to be analysed for itself in order to determine the best combination of
solutions to be applied. The possible measures are summarized in Figure 4 and grouped
according to the areas where they can be applied.
An integrated approach to sediment management that includes all feasible strategies is
required to balance the sediment budget across reservoirs (Morris 1995). Integrated sediment
management includes analysis of the complete sediment problem and application of the range
of sediment strategies as appropriate to the site. It implies that the dam and the impoundment
are operated in a manner consistent with the preservation of sustainable long-term benefits,
rather than the present strategy of developing and operating a reservoir as a non-sustainable
source of water supply (Morris 1996). A sustainable sediment strategy should also include the
downstream reaches; therefore monitoring data should also include downstream impacts as
well as sedimentation processes in the reservoir (Morris and Fan 1997).
The actually known measures can be subdivided in measures taken in the catchment area, in
the reservoir or at the dam itself as shown in Figure 2. Oehy (2003) and Oehy & Schleiss
(2007) proposed and studied several technical measures against turbidity currents.
Figure 2: Inventory of possible measures for sediment management (Schleiss and Oehy, 2002)
366
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
3- Results
3-1- Longitudinal profile of reservoir in both cases
Considering the turbidity current, sand and gravel are the main aggregates of sedimentations
between 48600 to 66000 meters.
The below diagrams show the sedimentation profile at the bottom of the reservoir and present
the percentage of each aggregate.
Graph 1. Aggregate percentage in longitudinal profile considering turbidity currents
367
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
100%
95%
90%
85%
80%
75%
70%
65%
60%
55%
50%
45%
40%
35%
30%
25%
20%
15%
10%
5%
0%
SAND(%)
SILT(%)
CLAY(%)
63600
58600
53600
48600
43600
38600
33600
30600
27600
24400
19600
15400
12000
9000
6000
3000
0
Graph 2. Aggregate percentage in longitudinal profile without turbidity currents
4- Conclusion
The today's world wide yearly mean loss of storage capacity due to sedimentation is already
higher than the increase of capacity by the construction of new reservoirs for irrigation,
drinking water and hydropower. Thus the sustainable use of the reservoirs is not guaranteed in
long term. In the case of alpine reservoirs the sedimentation rate is much below the world
mean value. Nevertheless, sedimentation threatens also these reservoirs, since turbidity
currents are sporadically transporting large volumes of sediments like an underwater
avalanche down to the dam. There the concentrated deposits are hindering the safe operation
of the outlet structures as intakes and bottom outlets. Many possible measures against
sedimentation are known from practice, but they are strongly depending on the local
conditions. For alpine reservoirs technical measures, which can govern turbidity currents are
of special interest. The problematic of sedimentation and sediment management should be
considered in the early stage of the design of the reservoir in order to obtain sustainable
solutions. Although methods for erosion volume estimation and empirical relationships for
trap efficiency estimation are available, unfortunately this is still not the case for many
reservoirs built recently all over the world.
5- References
1- Akima.j. and fukushima:(1985)"entrainmet of cohesive sediment into suspension."journal
of hydraulic engineering.
2- Altinakar,S.graf,w.h.and Hopfinger,E.J.(1990) "Weakly depositing turbiity
small slope."
368
current in
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
3- Luthi,S.(1981)."Expriments on non-channelizde turbidity currents and their deposits.
"Marine Geology,.
4- Blackmore,D.R.,Herman,(1982)."Heavy gas dispersion model."J.Haz.Mat
5- Boiliat,J.H.and De Cesare G,.(1994). "Dchtestrromungen im Bereich des stausees LuzzoneModel versuch."
6- Chu,F.H.,Pilkey.(1979) "An analytical study of turbidity current study flow."
7- Daly,B.J.(1936) "Orgin of submarin canyons."Am. journal of Scince.
8- De Cesare,G.,and Schleiss .A.(1999)"Turbidity current monitoring in a physical model
flum using ultrasonic Doppler method."
9- Ellison,T.H.,and Turner,J.S.(1959) "Turbulent Entrainment in stratified flows." Jornal of
fluid mecheunics.
10- Fan,J.and Morris,G.L.(1992)"Reservoir sediment. I:Deltra and density current deposits."
Journal of hydraulic Engineering.
12- Grad,W.H.(1984)."Storage Losses in reerviors."Institute of Water Power and Dam
Construction.
13-Kuelgan,G.H.(1958)."The motion of saline founts in Still Water." Nat Bur.Standard
reports.
14-Lane,L.J.,and V.A. Ferrira.(1980)."Sensivity analysis,in Creapas ,A Field scale model for
chemical run off and erosion from".
369
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
Numerical Analysis of Water Hammer in a Viscoelastic Pipe System
Considering Fluid Structure Interaction
Majid KOLBADI NEJAD1
1
MSc civil Engineering, Islamic azad university, South Tehran branch, Iran,
[email protected]
Abstract
This study investigates the effects of pipe-wall viscoelasticity on water-hammer pressures.
Tests have been conducted in a reservoir-pipe-valve system configured of a main viscoelastic
pipeline and two short steel pipes placed upstream and downstream of the main pipe. Rapid
closure of a manually operated valve at the downstream end generates water hammer.
Experimental measurements at several positions along the pipeline have been collected from
the papers. Computer simulations of the experiment have been performed and the results of
runs with various options affecting the water hammer are provided and discussed.. It is shown
that the incorporation of viscoelastic pipe wall mechanical behaviour in the hydraulic
transient model contributes to a favourable fitting between numerical results and observed
data.
Keywords: Water hammer, Viscoelasticity, Pipe system, PVC pipe
1. Introduction
The application of pipes made of viscoelastic materials has extremely increased in recent
years making it necessary to do more theoretical and experimental researches on their
mechanical behaviour in pipe systems.
The main aim of this research is to verify the mathematical model and numerical solutions
which have been developed for water hammer in viscoelastic pipes.
The major property of viscoelastic materials is that the strain response lags the applied stress.
This property is dealt with by a mechanical model which eventually provides an appropriate
relation between stress and strain. This relation may be presented by a convolution integral [5,
6]. For the current water hammer problem, this convolution integral contains the whole
pressure history. Covas et al. [2, 3] proposed an approximation for this convolution integral
and used it to develop a transient solver based on MOC. Although the method suffers from the
necessity of being calibrated for each pipe system and each specific steady flow in it, it
favourably predicts the transient responses. This has been demonstrated by Imperial College
experiments performed on a high density polyethylene (HDPE) pipeline.
2. Water hammer in viscoelastic pipes
Rheological behaviour of viscoelastic pipes causes much damping in water hammer pressures.
This behaviour is generated by retarded circumferential strains which occur with some delay
with respect to the pressure fluctuations. This delay is related to the important feature of
viscoelastic materials that even their static response to a sudden constant loading is timedependent (see Fig. 1-left). In rheology, this property is captured by creep and relaxation tests
on specimens. Creep compliance indicates how the strain ε increases with time under a
suddenly applied constant stress (ε(t) = J(t) σ0). Several models may be suggested to simulate
this time-dependency and provide the stress-strain relation. Among them the generalized
Kelvin-Voigt model (Fig. 1-right) proved to be more rigorous for viscoelastic solids. Its creep
compliance function is
370
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
N
J
 t  :
J
0

t
KV

k 1
J
k


k
1  e



,


where t is time and J0, Jk, τk and NKV are constants. From a physical viewpoint, it implies that
the viscoelastic material resembles a system of springs and dashpots arranged as shown in Fig.
1-right. In this view the parameters in equation (1) are: J0:=1/E where E is the modulus of
elasticity representing the immediate response of the material, Jk defined by Jk:=1/Ek is the
creep compliance and Ek is the modulus of elasticity of the k-th spring, and τk:=µk/Ek is the
retardation time and µk is the viscosity of the k-th dashpot.
Figure.1. Left: creep test on a viscoelastic specimen. Right: Generalized Kelvin-Voigt model.
The Jk coefficients of the creep function of the PVC pipes are determined herein using an
inverse transient model based on collected transient pressure data. This is done by solving an
optimization problem which determines the coefficients Jk such that the transient solver gives
the results as close as possible to the experimental ones (tuning).
The governing equations on which the transient solver is based are those of standard water
hammer with an additional term in the continuity equation accounting for the retarded strain.
For the numerical solution, the method of characteristics (MOC) is implemented and the
retarded term which consists of (up to a constant factor) a convolution integral is
approximated by its value at the previous time step plus its change in the last time increment.
3. Numerical analysis, results and discussion
To do the numerical simulation including the viscoelastic behaviour of the pipe wall
according to the method illustrated in Appendix C, first the model has to be calibrated as a
replacement for doing creep tests. This is done for the wave speed and the creep compliance
coefficients Jk. Then, by applying the calibrated quantities in the transient solver, it is used for
simulations with viscoelasticity. Obviously, if one wants to include other transient effects in
371
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
the calibrated coefficients, that effect should be excluded from the transient solver (as it is
recommended for the unsteady friction effects [4, 8]) and vice versa, if one does not want to
include an effect such as FSI in the calibrated coefficients, it then should be included in the
solver. As the mathematical description of FSI phenomena is quite different from
viscoelasticity modelling, it has to be taken into account during the calibration and cannot be
covered with the coefficients. Other effects such as column separation can be ignored during
the calibration and then taken into account for analyses with viscoelasticity and column
separation [10].
For the numerical simulation, a time step of ∆t = 0.01 s was chosen. The wave speed in the
PVC pipe was cPVC = 348 m/s (see subsection 5.1 explaining how it is calculated) and in the
steel pipes it was cst = 1239 m/s (calculated according to relation A.3 with the input data D =
206 mm, e = 5.9 mm, E = 210 GPa, K = 2 GPa, ρ = 1000 Kg/m3, υ = 0.3), so the length of the
reaches in the viscoelastic and steel pipes were 3.48 m and 12 m, respectively. Accordingly,
considering the length of L1 and L2 being 20.6 m and 13.8 m, they are modelled by two
reaches and one reach, respectively. Input data required for the numerical simulation are listed
in Table 1.
Table 1:
specifications of the pipe system for the numerical analysis
PVC
pipe
length
275.2
m
Wave
speed
(steel)
1239
m/s
Wall
Wall
thickness of thickness of
PVC pipe
steel pipe
7.3 mm
5.9 mm
Inner
diameter
of PVC
pipe
235.4 mm
Length of
upstream
steel pipe
Young‘s
modulus
(PVC)
2.9 GPa
Young‘s
modulus
(steel)
210 GPa
20.6 m
Length of
Inner
downstrea diamete
m steel
r of
pipe
steel
pipes
206
10.4 m
mm
Wave
Wave
speed
speed
(PVC)
(steel)
1239
348 m/s
m/s
Time of
valve
closure
Steady
state
flow rate
Time step
for
simulation
Length of
PVC pipe
elements
Length of
steel pipe
elements
0.2 s
7 l/s
0.01 s
3.48 m
12.39 m
FSI effect
If pipes are allowed to move along their axes (to enhance Poisson coupling) or at boundaries
(to enhance junction coupling), hydraulic and structural responses interact [12]. Basically, the
significance of this phenomenon depends on the flexibility of the pipe system, but as the
Poisson ratio in PVC pipes is larger than in elastic pipes, the Poisson coupling effect can be
larger. FSI in viscoelastic pipes can mathematically be modelled by coupling the waterhammer equations with the pipe-vibration equations (here only the axial-vibration equation is
sufficient) for viscoelastic pipes. This issue is studied in a separate research project.
In the current pipe system, enough supports were installed along the pipeline to avoid FSI
phenomena, however, it is impossible to make the system fully fixed and possible small
372
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
movements might affect the dynamic response. Moreover, despite the use of the heavy mass
to restrain the steel bend a little vibration might occur (e.g. due to the tension of the rope). To
numerically model this effect, exact information regarding the placement of supports and their
flexibility is necessary. Despite the reach of this information, to study the effects of FSI and to
see if its inclusion in the analysis can make the numerical results better matching to the
experiment, several options for the placement of supports and their flexibility were chosen
and the corresponding simulations were run. Basically, to model the FSI effects of a movable
bend, the interaction with lateral pipe vibrations should also be taken into account. According
to the approach presented by Wiggert [14, 15], the effect of the lateral vibrations can be
simulated by flexural springs having their stiffness equal to the bending stiffness of the pipe
which is laterally displaced. As a result, only the axial-vibration equation is needed to be
coupled with the water-hammer equations. The bending stiffness corresponding to two
3
laterally movable pipes of the bend are
kB
3
 3 E s t , 1 I s t , 1 / l1  5 . 1 4  1 0
5
k B  3 E s t,2 I s t,2 / l 2  1 . 7 5  1 0
1
5
N /m
and
N /m
where Ist is the second moment of inertia given by Ist = π est
(Dst + est) / 8 = 2.2 × 10 (est = 5.9 mm is the steel pipe-wall thickness and D = 206 mm), Est,1
= Est,2 = 210 GPa, l2 = 4.3 m and l1 = 3 m are the length of the laterally movable parts of the
bend and indices ―1‖ and ―2‖ refer to either side of the bend. In the simulation, it was
assumed that at every five computational sections (except for the bend which its support
stiffness has already been calculated), there is one support having the flexibility of kz = 0.07
EPVC At = 1.13 ×106 N/m where At is the cross-sectional area of pipe calculated by At= π e (D
+ e).
2
3
-5
It is notable that there is a specific range of stiffness values in which FSI effects give different
responses and lower or higher than those quantities, this effect gives the results of a
completely free or fixed system. For more details about the effects of support rigidity
reference [13] is recommended.
Accordingly, the calibrated creep coefficients when the transient solver is run with FSI are
slightly changed to J1 = 0.1075 × 10−10 Pa−1, J2 = 0.2020 ×10−10 Pa−1 and J3 = J4 = J5 = 0.0000
× 10−10 Pa−1.
4. Results
373
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
Figure.2.
Results of numerical simulations with the input data given in Table 1 for the model without
FSI, are compared against those of physical experiments. This comparison is provided in Figs.
2 and 3 for the pressure transducer at the downstream end (pdv). Red and black lines
correspond to the experimental and calculated results respectively.
Comparison of experimental (red) and numerical (black) pressures pdv at the valve.
Viscoelasticity is taken into account but FSI is not. The graph in the rectangular box is
magnified in the down figure.
374
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
Figure.3.
Comparison of experimental (red) and numerical (black) pressures pdv at the valve.
Viscoelasticity and FSI are taken into account. The graph in the rectangular box is magnified
in the down figure.
Figure.4.
375
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
Comparison of experimental (red) and numerical (black) pressures p5 at position 5.
Viscoelasticity is taken into account but FSI is not. The graph in the rectangular box is
magnified in the down figure.
Figure.5.
Comparison of experimental (red) and numerical (black) pressures p5 at position 5.
Viscoelasticity and FSI are taken into account. The graph in the rectangular box is magnified
in the right figure.
The overall agreement between the experimental and numerical results is good and improves
when the FSI effects are taken into account (Figs. 3 and 5). However, when one looks at
details in the magnified figures on the right, which are for the early moments of the response,
discrepancies are observed.
The first conclusion from this comparison is that the employed mathematical model and
numerical method for water hammer in viscoelastic pipes works properly and can
satisfactorily predict the pressure attenuation and damping observed in the experiments. The
other conclusion is that there is an effect in this large-scale experiment which cannot be
covered with the calibration of wave speed and creep function. To track down the cause of
376
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
this effect, all details of the pipe system should be included in the simulation to study their
effects in the results. This is already performed for the additional steel pipes in the following
subsection.
4.1Effects of additional steel pipes
To have an overview of the pressure changes caused by the steel pipes, by viscoelasticity or
by gradual valve closure, these ingredients are investigated in separate examples. They are
helpful to interpret the experimental results.
Several simulations for different pipe configurations were run. In all these simulations, the
length of the long PVC pipeline was L = 275.2 m with the wave speed cPVC = 348 m/s. The
upstream and downstream steel pipes (having cst = 1200 m/s and inner diameter of 206 mm)
have lengths L1 and L2, respectively and are included or excluded when running the model to
see their effects in the pressure response. Figs. 6-8 show pressure histories at the valve for
simulations without viscoelasticity. In all these figures, the first portion of those to the left is
magnified and depicted to the right. In Fig. 13, L1 = 0 m and L2 = 12 m, Fig. 14 corresponds to
L1 = 24 m and L2 = 0 m and Fig. 15 is for L1 = 24 m and L2 = 12 m (see Table 2). The pressure
spikes being vanished in a short time are noticeable. As seen in Fig 8, two sets of narrow
jumps, one in the beginning and the other in the end of the first half-cycle of water hammer
are introduced (compared to a single pipe system). The first spike corresponds to the
downstream steel pipe and the next one corresponds to the upstream steel pipe. The
magnitudes of these jumps and their frequencies are consistent with Joukowky pressure,
length and wave speed of each steel pipe.
Table 2:
Various alternatives for the up and downstream short steel pipes and the figure
depicting the corresponding results.
L1
L2
Fig. 13
0m
12 m
Fig. 14
24 m
0m
377
Fig. 15
24 m
12 m
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
Figure.6.
Figure.7.
378
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
Pressure at the valve for analysis with L1 = 0 m and L2 = 12 m (cPVC = 348 m/s, cst = 1200 m/s,
f = 0 and tc = 0 s) and without viscoelasticity. The right figure is the magnification of the left
Figure.8.
Pressure at the valve for analysis with L1 = 24 m and L2 = 0 m (cPVC = 348 m/s, cst = 1200 m/s,
f = 0 and tc = 0 s) and without viscoelasticity. The right figure is the magnification of the left
one.
Pressure at the valve for analysis with L1 = 24 m and L2 = 12 m (cPVC = 348 m/s, cst = 1200 m/s,
f = 0 and tc = 0 s) and without viscoelasticity. The right figure is the magnification of the left
one.
The simulations are repeated but now when the model is run in viscoelastic mode. Fig. 9-left
shows the effect of viscoelasticity in such a system, when closing time of valve is 0.2 s. As
seen, compared to Fig 8, gradual closure has suppressed the jumps resulting from small
downstream steel pipe. Because, the closing time is greater than the rapid closure criteria
associated with this steel pipe (2 L2 / cst). The red and blue lines correspond to results of
viscoelastic and elastic analysis, respectively. The damping in the results which are more
379
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
distinguished at the later water hammer periods is obvious in this figure. Fig. 9-right reveals
the effect of valve-closure time (tc = 0.2 s) in the PVC pipe. It does not damp out the results,
but only eliminates high frequency oscillations coming from the steel pipes.
Figure.9.
Pressure at the valve for analysis with L1=24 m and L2=12 m (cPVC=348 m/s, cst =1200 m/s);
blue-left corresponds to analysis without viscoelasticity and tc=0.2 s, blue-right corresponds to
analysis with viscoelasticity and tc=0; red lines in both figures are for analysis with
viscoelasticity and tc = 0.2 s.
15
20
25
2
2
1.8
1.8
1.6
1.6
1.4
1.4
1.2
1.2
time (s)
time (s)
10
1
0.8
35
40
1
0.8
0.6
0.6
0.4
0.4
0.2
0
0
30
0.2
50
100
150
200
0
0
250
50
100
150
distance (m)
distance (m)
Figure.10
380
200
250
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
Fig. 10 gives two contour plots of pressure head for a system with short up and downstream
steel pipes. The left one is for the analysis without viscoelasticity with f = 0 and tc = 0 s and
the right one is for analysis with viscoelastcity and f = 0.015 and tc = 0.2 s. Pressure spikes
due to the steel pipes (left figure) and the fact that those jumps coming from the downstream
steel pipe are eliminated by the gradual closing effect, but those coming from the upstream
end are not eliminated is noticeable in the right figure (also seen in the red lines of Fig. 9).
According to the simulations, it can be concluded that the effect of quasi-steady friction is not
considerable and results with or without considering this effect are almost the same.
Isolines of pressure head distribution (unit is m) along the pipeline (L1 = 24 m, L2 = 12 m, cPVC
= 348 m/s and cst = 1200 m/s); left: without viscoelasticity, f = 0 and tc = 0 s, right: with
viscoelasticity and f = 0.015, tc = 0.2 s, J1 = 0.0924 × 10 −10 Pa−1, J2 = 0.1873 × 10 −10 Pa−1 and
J3 = J4 = J5 = 0.0000 × 10 −10 Pa−1.
5. Conclusions
The following conclusions may be drawn:
1. Detailed measurements of pressure heads have been presented for a laboratory
apparatus including a long PVC pipe with two short up- and down-stream steel pipes.
The measured results were discussed and used to calibrate the creep coefficients of the
PVC pipe.
2. A transient solver has been developed to model water hammer with pipe-wall
viscoelasticity and FSI effects. It has been combined with the MATLAB optimization
tool ―lsqnonlin‖ to obtain the creep coefficients. Numerical results according to the
calibrated coefficients were compared with those of the experiment.
3. The agreement between the calculation and measurement was good when the
comparison is made for a long duration of time, as the large damping of the
experimental results could nicely be simulated with the employed mathematical model.
However, there were small discrepancies in the early period of the transient response.
A detailed discussion about the possible reason(s) for this difference(s) was included
focusing on the effects of short up- or down-stream steel pipes, time of the valve
closure, friction and FSI.
References
[1] Covas, D., Stoianov, I., Mano, J., Ramos, H., Graham, N., Maksimovic, C. 2004 ―The
dynamic effect of pipe-wall viscoelasticity in hydraulic transients. Part I—Experimental
analysis and creep characterization‖, IAHR Journal of Hydraulic Research, 42(5), 516-530.
[2] Covas, D., Stoianov, I., Mano, J., Ramos, H., Graham, N., Maksimovic, C. 2005 ―The
dynamic effect of pipe-wall viscoelasticity in hydraulic transients. Part II—Model
development, calibration and verification‖, IAHR Journal of Hydraulic Research, 43(1),
56–70.
[3] Covas, D., Stoianov, I., Ramos, H., Graham, N., Maksimovic, C., Butler, D. 2004 ―Water
hammer in pressurized polyethylene pipes: conceptual model and experimental analysis‖,
Urban Water Journal, 1(2), 177–197.
381
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
[4] Soares, A.K., Covas, D.I.C., Reis, L.F.R. 2008 ―Analysis of PVC pipe–wall viscoelasticity
during water hammer‖, ASCE Journal of Hydraulic Engineering, 134(9), 1389–1394.
[5] Brinson, H.F., Brinson, L.C. 2008 ―Polymer engineering science and viscoelasticity, an
introduction‖, Springer.
[6] Wineman, A.S., Rajagopal, K.R. 2000 ―Mechanical response of polymers: an
introduction‖, Cambridge University Press.
[7] Bergant A., Tijsseling, A., Vítkovský, J.P., Covas, D., Simpson, A., Lambert, M. 2008
―Parameters affecting water–hammer wave attenuation, shape and timing. Part 1:
mathematical tools‖, IAHR Journal of Hydraulic Research, 46(3), 373–381.
[8] Bergant A., Tijsseling, A., Vítkovský, J.P., Covas, D., Simpson, A., Lambert, M. 2008
―Parameters affecting water–hammer wave attenuation, shape and timing. Part 2: case
studies‖, IAHR Journal of Hydraulic Research, 46(3), 382–391.
[9] Laanearu, J., Bergant, A., Annus, I., Koppel, T., vant Westende, J.M.C., 2009 ―Some
aspects of fluid elasticity related to filling and emptying of large–scale pipeline‖ Proc. of
the 3rd IAHR International Meeting of the WorkGroup on Cavitation and Dynamic
Problems in Hydraulic Machinery and Systems, Brno, Czech Republic.
[10] Soares, A.K., Covas, D.I.C., Ramos, H.M., Reis, L.F.R. 2009 ―Unsteady Flow with
Cavitation in Viscoelastic Pipes‖, International Journal of Fluid Machinery and Systems,
Vol. 2, No. 4, 269–277.
[11] Tijsseling, A.S. 2003 ―Exact solution of linear hyperbolic four–equation system in axial
liquid–pipe vibration‖, Journal of Fluids and Structures, 18(2), 179–196.
[12] Tijsseling, A.S. 1996 ―Fluid–structure interaction in liquid–filled pipe systems: a review‖,
Journal of Fluids and Structures, 10, 109–146.
[13] Heinsbroek, A.G.T.J., Tijsseling, A.S. 1994 ―The influence of support rigidity on
waterhammer pressures and pipe stresses‖ Proceedings of 2nd BHR Group International
Conference on Water Pipeline Systems, Edinburgh, UK, 17–30.
[14] Wiggert, D.C., Tijsseling, A.S. 2001 ―Fluid transients and fluid–structure interaction in
flexible liquid filled piping‖, ASME Applied Mechanics Reviews, 54, 455–481.
[15] Wiggert, D.C., Otwell R.S., Hatfield, F.J. 1985 ―The effect of elbow restraint on pressure
transients‖, ASME Journal of Fluids Eng. 107, 402–406. Discussed by Schwirian, R.E. and
Walker, J.S. in 108, 121–122.
[16] Wylie, E.B., Streeter, V. L., Suo, L. 1993 ―Fluid Transients in Systems‖, Prentice Hall,
Englewood Cliffs, NT.
382
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
Sustainable Water Resources Management in Arid and Semiarid Areas
Hamid TEIMOURI RAD 1
1
MSc civil Engineering, Sharif university of technology, Iran, [email protected]
Abstract
Water tension is growing with the growing population of the world. The demand for healthy
and adequate food in any sustainable development is among the most important sustainability
indexes. In this context, water resource management plays a very important role. At the
present time, most of the countries in the Middle East and North Africa are under water
tension. In a sustainable development, a sound management of water resources is crucial in
the socio-economical development of these countries in these regions.
The objectives of this paper are 1) to review the present state of water resources management
and water tension in the Middle East and North Africa, 2) to review the water resource
management in Iran, 3) to discuss some case studies in the central desert arid condition of Iran.
The definition of sustainability with regard to arid and semiarid conditions is discussed here.
However, sustainability as used in the environmental policy and research arena is indeed a
complex issue. In general, sustainability even on a local level has to address and relate to
global issues. With the advances in technology, the water utilisation has boosted the
underground water resources. The sustainability of the present state of utilisation with the
emphasis on the groundwater resources could be very questionable. In the Middle East, for
example, Syria, Iraq, Lebanon, Jordan, Israel and the Occupied Territories (The West Bank
and Gaza) have a combined population of nearly 42 million. Of these people, an estimated
41,5% rely on transboundary streams and 52% utilise springs, wells and rivers supplied by
local precipitation. The remaining 6 % turn to water pumped from deep wells. At the present
time these water supplies are being taxed to their limits.
Keywords: water resource management, arid area, semiarid area, Iran
1. Introduction
Demand for water is on the rise everywhere in the world, particularly in arid and semiarid
countries including Iran. A general increase in the standard of living over time has created a
gap between access to and the need for water. Rapid population growth and expansion of
irrigated farmlands during last 2 decades in Iran have imposed more pressure on the water
resources. Over 2/3 of the total area of Iran suffer somehow from the lack of precipitation.
Low recharge rates of underground resources lead to the negative balance of 5 km 3 per year
for the aquifers and rapid drops in water tables (Siadat 1994, Jahani 199). Therefore there is
an urgent need for finding ways and means for solving the conflicting interests of urban,
industrial and agricultural sectors in utilisation of water. Since new resources of fresh water
are very limited, proper water resources management plays a very important role. Concern
about future food production and environmental degradation has increased awareness of
sustainability. Although an abundant literature is now available, some fundamental questions
have not yet received adequate answers. This paper intends to address some issues concerning
the definition, assessment and implementation of the concept of sustainability, specifically in
relation to land management for agricultural purposes. The semiarid regions of Iran are under
increasing pressure to supply the staple grains (wheat and barley) required by the steadily
growing population of the country. A population of 150 million is expected in 30 years time,
383
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
which means that 30 million tons of cereal will be needed. The present production of wheat is
about 5.5 million tons and that of barley amounts to 2.5 million tons, almost all produced in
semiarid conditions. It is clearly a complicated matter. We need more water to reach to such a
record.
2. Definition Issues
Sustainability, as used in the environmental policy and research arena is a complex &
sometimes controversial concept. When applied to agriculture, complexity is compounded,
since the term ―sustainable farming system‖ has many connotations. Qualifiers of farming
systems such as ―low input‖, ―ecological‖, and ―organic‖ are often used interchangeably with
sustainability (Lockerets 1990). Because of this confusion, some authors who believe that an
improved model of agricultural development and a sustainable land management system
cannot be properly implemented without previous conceptualisation, continue searching for a
multifaceted, though unifying and consensual definition (Brown et al 1987; Francis and
Yaungberg 1990). Others are more involved in production fields, demand action and
implementation, rather than further conceptual refinement (Allen et al 1991). Sustainability
attempts to address global issues, such as resource degradation, deforestation and ozone layer
depletion etc. but also local issues, such as the maintenance of specific eco-sociosystems or
combination of these.
3. Dimensions of the issue
The perspectives of sustainability and sustainable land management depend on one's
specialisation. Ecologists concentrate mainly on the stability (or fragility) of the ecosystems
as a function of beneficial constituents of the environment. The agronomic point of view
might be considered comparatively narrow. They are still aiming at the maximum
productivity. In contrast, sociologists take a broader view, striving for social welfare and
emphasising social variables such as the organisation of labour, unemployment, migration and
so forth. (Allen et al 1990). To many economists, economic efficiency, usually associated
with political issues, controls sustainable development. Profit maximisation through
conservation of money into goods or services could just as easily be taken as objective since
sustainable systems maximise resource conservation subject to a profit constraint by
minimising degradation (Ikard 1990). Politicians, viewpoints are often confined to short-term
plans. To many politicians, particularly those in some developing countries, stability within
time spans of 3-5 years, rather than sustainability, is the issue.
3.1.
It is multi-scalar
The concept of sustainability has different meanings at different spatial levels (local to global),
according to the geographic variations in natural and human resources. Since sustainable
agriculture and land management aim at reducing the use of external inputs, the quality and
properties of the natural resources base become much more important. For example, the term
of agro-ecologic sustainability vary from arid areas, where sustainable land management is
controlled by the efficient harvesting and application of water, to humid tropical areas, where
this is done by nutrient conservation and cycling. Similarly, the geographic diversity of social,
economic and institutional conditions determines the spatial variability. At international levels,
while industrial countries are swinging from conventional, highly mechanised and specialised
production systems to more integrative, low-input farming to promote sustainable agriculture
and land management, developing countries have embarked on the opposite strategy, to
promote aleatory development. At the national level, the terms of sustainability may also vary.
384
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
3.2.
Time variability
The term ―sustainability‖ refers to the productive performance of a system over time. The
questions are: how long can a system last without being disturbed? and how long does a
disturbed system need to recover? The length of time, whether for disturbance or recovery,
depends on the intensity and kind of land management, the latter being a function of
population pressure and type of land use. Under natural conditions, most land systems are
intrinsically long-term sustainable. In the not-too-distant past, land use was governed by
respect for long-proven rules for sustainability, such as follow periods and other traditional
soil and water management practices and was so for water resources systems as well. Time
was available for soil resilience and for agro-ecosystems to be maintained. With increasing
population pressure, land has to be used more intensively and more marginal land has to be
put into production. So more water has to be used. Water quality decreases gradually. Both
conditions endanger the short- and medium-term sustainability of land quality.
3.3.
Sustainability Indicators Are Required
Sustainability is a concept and cannot be measured directly. Therefore, appropriate indicators
should be selected, tested, and validated to determine levels and durations of sustainable land
and water resources management. An ideal indicator should be unbiased, sensitive to changes,
predictive, referenced to threshold values, data transformable, integrative, and easy to collect
and communicate (Liverman et al.1988). It is unlikely that all potential indicators would fully
satisfy these quality requirements.
3.4.
Implementation Issues
Finally, conceptualisation and assessment of sustainable land and water resources
management have to be translated into applicable alternative models, which have to be tested
and monitored under practical conditions.
3.5. System quality criteria
To be sustainable, a land water resources management system is expected to incorporate a set
of intrinsic properties, such as those proposed by Altieri (1989). It should be diversified in
time and space, dynamically stable, self-promoting, productive and self-sufficient, based on
economic potential, adjustable to socially and culturally acceptable technology; provide selfhelp potential; and promote the conservation and regeneration of natural resources.
3.6. Water Resources: An Emerging Crisis
The problem of water shortages in the Middle East and Northern Africa is a developmental
issue, since water limitations are seriously impeding the economic growth and development of
countries in the region. Even countries that are quite advanced technologically are
experiencing restraints on their future development. Water scarcity in the Middle East /
Northern Africa region is rapidly becoming part of a widespread environmental concern for
the region. The twin phenomena of depletion of existing water resources together with
pollution of these resources is causing growing hardship in the area. Land deprived of its
scarce water resources, either by natural phenomena or human activities, produces devastating
consequences as recent events in the sub-Saharan region of Africa demonstrate. At the very
least, water scarcity creates an environment where sustainable development is severely
limited in the Maghreb (Libya, Tunisia, Algeria & Morocco) and in the worst case, extreme
385
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
water shortages can create an environmental climate that exacerbate serious conflicts, as
evidenced by water-related conflicts in the Middle Eastern region. Jordan faces possibly the
worst water crisis in the Middle East (Al Fatafath & Abu-taleb 1992).50 Egypt is a key country
in the region, serving as a link between the Middle East and Northern Africa, as well as being
the main water user of the vast Nile Basin River for its water resources, with irrigated
agriculture accounting for the vast majority (84%) of all the water used. Since the Nile River
drains from nine countries, at great distances from Egypt, any major change in the water-use
pattern in these countries, would have a dramatic effect. In addition to water quantity
consideration, indicators show that environmental degradation of the Nile Waters is
increasing (M. Abuzeid 1992).51
Human dependence upon limited water supplies underlies any consideration of water
resources management in the Middle East. The population of this region utilises a
combination of local springs, wells and rivers. Of the population of the region, 41.5% rely on
transboundary streams flowing from non-Arabic countries, 52.5% utilise springs, wells and
rivers supplied by local precipitation. The remaining 6.0% turn to water pumped from deep
wells (table 1).
Table 1 - Middle East Population (1000s) and the water resources upon which they depend.
Current Total population
Country
Transboundary Rivers
( yr. 2020)
Local Springs, Rivers &
wells
Deep Aquifers
(non renewable)
16,000
Iraq
10,800
5,200
-
1,400
2,900
100
-
1,000
800
1,650
700
1,100
-
2,500
-
2,200
8,000
300
16,050
20,300
2,300
(41.5%)
(52.5%)
(6.0%)
(41,808)
4,400
Israel
(6,643)
1,800
West bank & Gaza
(4,200)
3,450
Jordan
(9,964)
2,500
Lebanon
(4,433)
10,500
Syria
(26,094)
Total
38,650
Refer to Canadian Journal of Development Studies; 1992. 50
Refer to Canadian Journal of Development Studies; 1992. 51
386
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
55300
Turkey
-
55,300
-
(83,849)
26,300
Iran
75,000
500
plus 23,000 (qanats)
Table 2 shows the distribution of water from surface and underground sources. As will be
seen, these water supplies at the present time are being taxed to their limits.
Turkey and Iran are essentially self-sufficient with regard to water. At the same time, the
former is the source of 98% of the flow of the Euphrates and 43% of that of the Tigris River.
The Zagros Mountains on the border of Iran & Iraq, form catchments for waters of tributaries
entering from the left bank of the Tigris in Iraq.
Table 2- Dependency upon Surface and Underground Sources
Country
Population
Surface
Subsurface
other
Iraq
16,000
15,680 (98%)
320 (2%)
-
Israel
4,400
1,760 (40%)
2,508 (75%)
132 (3%)
West Bank &
Gaza
1,800
300 (17%)
1,500 (83%)
-
Jordan
3,450
1,760 (51%)
1,690 (49%)
-
Lebanon
2,500
875 (35%)
1,625 (65%)
-
Syria
10,500
8,715 (83%)
1,785 (17%)
-
Total
38,650
29,090 (75%)
9,428 (24%)
132 (1%)
Considering gathered datum & reports, it can be seen water tension is increasing nearly all
over the world, particularly in arid & semi-arid regions. In fact water war and struggle has
already begun. Governments put forward new plans and projects and these plans change
existing balances. There is no need to say water tables are dropping rapidly etc. But we should
search for new ways of using existing water.
4. Conclusion
In many countries (including Iran), environmental degradation is a by-product of development,
along with land deterioration from conventional agricultural practices. In contrast, sustainable
land and water resources carry a strong commitment to environmental quality. In conclusion,
the choice of sustainability indicators and the determination of threshold values have to take
into consideration the spatial variability of the natural and human conditions controlling
sustainability. A crucial question is how to evaluate the time component of sustainability and
387
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
estimate the longevity of a land system under specific management practices. Lal et al. (1990)
proposed periods of 5-10 years for agronomic productivity and 5-10 decades for soil and
environmental features. Fresco and Kroonenberg(1992) suggest the time scales of both
internal and external processes acting on the system should be considered for agro-ecosystems
at local and regional levels. In Iran, for example, traditional water management practices
(Qanats, Bands, Pot irrigation, etc.) that evolved over a long time into a socially and
ecologically integrated system, quickly collapsed when agriculture underwent modernisation
(Farshad and Zinck 1993). It is the point of view of the author that we should consider ancient
integrated systems as sustainable ones. Sometimes we forget that our ancestors formed
frameworks of our present knowledge. Land use evaluation should be considered as the main
and initial decision-making factor. If one were to evaluate these systems it would take a long
time, and is beyond this paper's objectives.
References
[1] Allen, P., Van Dusen, et al. 1991. Integrating social, environmental, and economic issues
in sustainable agriculture. Am. J. Alt. Agric. 6(1):34-39.
[2] Altieri, A. M. 1989. Agroecology: a new research and development paradigm for world
agriculture. Agric. Ecosyst. Environ. 27:37-46
[3] Canadian Journal of Development Studies, Special issue, 1992.
[4] Farshad, A. And Zinck, J. A. 1993. Seeking agricultural sustainability. Agric. Ecosyst.
Environ. 47: 1-12.
[5] Farshad, A. And Zinck, J. A. 1995.The fate of agriculture in the Semi-arid Regions of
Western Iran - A Case Study of the Hamadan Region. Annals of Arid Zone 34(4): 235-242
[6] Francis, C. A. & Youngberg, G. 1990. Sustainable agriculture - an overview. 1-23. Wiley
& Sons, Inc., New York, NY.
[7]
Goodarzi, M. 1995. Application of HEC-6 Computer model in estimating scour &
deposition in the main branches of Zayandeh Rud. A thesis presented for M. Sc. degree,
Tarbiat Modaress University, Teheran, Iran.
[8] Ikerd, J. E. 1990. Agriculture's search for sustainability profitability. Soil Water Conserv.
45(1):18-23.
[9] Ikerd, J. E. 1993. The need for a systems approach to sustainable agriculture. Agric.
Ecosyst. Environ. 46(1*4):147-160.
[10] Lockeretz, W. 1990. Major issues confronting sustainable agriculture. Pages 423-438 in
C. A. Francis, C. Butler Flora and L. D. King, eds. Sustainable agriculture in temperate
zones. Wiley & Sons, Inc., New York, NY.
388
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
Evaluation of the Potential of Urban Structures for the Modeling of
Sustainable Development: Kaunas Case
Kęstutis ZALECKĠS1, Jūratė KAMĠČAĠTYTĖ – VĠRBAŠĠENĖ2
Kaunas University of Technology, Department of Architecture and Land Management,
Studentu St. 48, Kaunas 51367, Lithuania, [email protected],
2
[email protected]
Abstract
Considering peculiarity and complexity of cities urban structure it is possible to state that
sustainable development of cities is dependent on the sustainable development of its
subsystems, and regenerative potential of city as an ever-changing complex system is revealed
by the evaluation results of the potentials of its subsystems. To reach this aim, method of
fractal analysis can be used which reveals not only form properties of evaluated urban
structure but its multi-functionality, livability, degree of complexity, potential of adaptability
and evolution, and spatial capacity as well. Urban potential is understood as meta-functional
possibilities of city territories which are determined by fractal indexes of structures, streets,
greenery and public spaces as the main subsystems of city urban structure. Using this method
evaluation of regenerative potential of Kaunas urban structures was performed. The results of
the analysis let identify meta-functional zones of Kaunas city: urban frame, nature frame and
background areas with unused potential of urban qualitative and quantitative development
indicating the weak sides of their urban morphological structure, and to propose possibilities
of sustainable development of urban structure using principles of New Urbanism and other
theoretical models: the neighborhoods, corridors, specialized districts, etc.
Keywords: potential of urban structures, sustainable development, Kaunas.
1. Introduction
City is a complex system consisting from various sub-systems: social, economic, spatial,
aesthetic, ecologic, and etc., which are constantly changing and influencing changes of other
sub-systems and of the whole city. Urban structure (spatial system) of the city also can be
divided into sub-systems of the lower level: structures, streets, greenery, and public spaces.
Urban potential of the mentioned sub-systems reveals the potential of the urban structure of
the whole city which can be understood as its multi-functionality, livability, degree of
complexity, potential of adaptability and evolution, and spatial capacity as well. This potential
can be fully, partially used or unused at all.
According to political document prepared by European Commission in 2004 (Communication
towards..., 2004) sustainable urban planning and design is a process which seeks to create
aesthetic, distinctive, healthy living environment strengthening sense of identity and sociality,
which uses the earth's surface prudently and effectively as a non-renewable resource
necessary for the construction of buildings (compact cities and concentrated decentralization
at the regional level), provides multi-functional land use and develops greenery system,
ensures accessibility of territories by public transport and variety of transport types, saves
water, energy, materials, protects and enriches cultural heritage.
Evaluating urban potential we can assess and model some aspects of the city important to its
sustainable development, namely: multi-functionality, morphological variety and complexity,
eco-compensational potential (which reflects the system of greenery), level of development of
389
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
transport system and level of development of urban voids – public spaces important for social
cohesion and livability. To reach this aim, method of fractal analysis can be used. The results
of evaluation let identify meta-functional zones of the city: urban frame, nature frame and
background areas with unused potential of urban qualitative and quantitative development
indicating the weak sides of their urban morphological structure.
Kaunas is the second metropolitan city of Lithuania, a large center of industry, culture,
technological and scientific potential. The city is located in the intersection of the main
Lithuanian roads and national and international axis of integration. It is crossed by two
international transport corridors, existing and planned European gauge railway tracks, the
potential corridors of river transport. Next to the city there is an airport and free economic
zone. Kaunas is the first level center in the urban framework of Lithuania. It is the city of state
and transnational (European) scale, corresponding to the characteristics of agglomerated
metropolitan centers. Kaunas is an important historical center of Lithuania distinctive by its
historical and cultural values. Though today Kaunas is a city with decreasing population (at
least for 20-50 years), shrinking areas after decade of uncontrolled urban sprawl, and has a lot
of other and problems etc. Considering this situation urban potential of Kaunas has to be reevaluated in order to model its future development taking account paradigm of sustainability.
The main aim of the research is to evaluate potential of Kaunas city urban structure using
method of fractal analysis and on the basis of evaluation results to model sustainable
development of it using principles of New Urbanism and other theoretical models: the
neighborhoods, corridors, specialized districts, etc.
2. Materials and Methods
Fractal structure often found in natural environment is characteristic to the city as well. Most
of the cities have been planned using the forms of Euclidean geometry. The self-developed
cities are not so geometrically regular and simple but even in planned towns there is always
small unplanned change. Thus all the cities, as well as the natural structure have a certain
irregularity and chaos. Like fractal, the city is characterized by an abundance of scales and
self-similarity in different scales. Urban structures or their parts, as well as fractal, no matter
how thick they become, can not completely fill the allocated space (porosity feature).
Considering the mentioned underlying characteristics city structure is more and more often
modeled as a fractal (Batty 1994; Salingaros 2005).
Fractal index D shows how much and how the fractal fills the space in various scales. Box
counting method is used performing fractal analysis of territories and evaluating urban
potential of Kaunas. The fractal index obtained in this way is the most commonly used to
classify and model urban structures (Frankhauser 2004). Though considering the results of the
research of non-urban structures and choosing the particular exponential size of grid change
fractal index can be used for qualitative evaluation of urban territories as well (i.e. evaluation
of functional possibilities of urban form as urban potential). Fractal analysis can be used as a
tool for qualitative analysis on the base of the following theories that support the concept of
spatial determinism: N. A. Salingaros (functional-compositional center, sequence of scales)
(Salingaros 1995, 2006), Space syntax (space as catalyst of functions) (Hillier 2007) and other
cases of usage of fractal analysis for qualitative analysis of visual quality, improving
environmental quality, medicine, etc. (Sullivan et al. 2008; Hagerhall et al. 2004; Wang et al.
2011).
390
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
Evaluating urban potential there are calculated fractal indexes of the four main parts of urban
structure: of buildings, streets, greenery and public spaces. The whole territory of Kaunas is
divided into 29 research units according individual morpho-type or set of them, functional
integrity, semantic and historic affinity. The fractal index of every research unit is compared
with the fractal index of the whole city, of the prevailing morpho-type and historical data
(situation in 1863). Thus impact of the present development on functional and compositional
complexity of the territory, evenness or unevenness of its infill and limits of the increase of
fractal index by urban measures is established.
The results of the fractal analysis are used for the experimental modeling of Kaunas urban
structure sustainable development.
3. Results and Discussion
Fractal analysis of buildings. Buildings together with public spaces are the fundamental
generators of urban streams. Common fractal index of the development of the whole city of
Kaunas is equal to 1,445. Comparing the following data with the results of the research
performed in Europe according the research program of the French Ministry of Planning
fractal indexes of all the morpho-types are higher than of those of Kaunas and differences
between fractal indexes of different morpho-types are not so high as in Kaunas (for ex.:
fractal index of the central part varies from 1,8 to 1,95; of modern residential districts – from
1,63 to 1,77; of suburbs – from 1,61 to 1,87) (Morphological…, 2011). This indicates that
even different building types can reach sufficiently high degree of complexity without losing
peculiar characteristics and development of Kaunas city is not only quite extensive and more
mono-functional but as urban system is inherently less efficient, or even at a lower level of
urban evolution.
Historical center of Kaunas (Old town and New town) and historical suburbs (Zaliakalnis and
Zemieji Sanciai) have similar fractal indexes although their morpho-structure is different.
This local case confirms possibility to increase complexity of the whole city development
without losing valuable morphological characteristics (see Table 1). Historical suburb Zemieji
Sanciai is an example of the area which does not cover its urban potential: according to its
functions the area may be equated to the city periphery though the fractal index of its building
morpho-structure is close to that of the city center. This lets to make an assumption that
Zemieji Sanciai could be one of the areas suitable for the center development using its
building potential and protecting underlying principles of it. It can be said partially about
Zaliakalnis as well.
The unevenness of fractal indexes of separate quarters of historical center of Kaunas shows
intrinsic possibility of the increase of areas complexity. This is confirmed by the comparing of
the present situation of the Old town building morpho-structure with situation in 1863 (New
town was not built up completely then). The limit of the increased fractal index could be the
index of the most complex quarter (with the highest fractal index) in the Old town.
The areas without fractal structure or having low fractal index of the development and high
index of the greenery are suitable to develop nature frame (Panemune, Petrasiunai, Jiesia,
Versva, Lampedziai, Kleboniskis, Neris valley, the Eastern industrial district, Romainiai,
Palemonas) (see Table 1).
391
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
The background areas the fractal index of which is close to the fractal index of the whole city
can be renovated in order to increase their fractal index by increasing intensity of
development or variety of morpho-types (see Table 1).
Fractal analysis of streets. Streets are the main links between buildings as generators of urban
streams. Street network is sufficiently even throughout the city. Territories, which D is
smaller than D of the whole city (1,458), are territories with big areas of greenery and onemain-street structure (Jiesia, Aleksotas, Versva, Kleboniskis, and etc.).
Comparing present situation with 1863, it can be said that the accessibility of the city is worse
and in 1863 the streets network was more even. Considering this Kaunas is a kind of paradox:
global studies show consistently growing fractal index of the street network when the city
develops and grows – especially in the central parts of it (Lu, Tang 2004).
Modeling Kaunas further development it can be stated that D has to be raised only in the
territories near center: Vilijampole and Aleksotas which are the areas important for the
development and functioning of the center. Meanwhile Zaliakalnis and Zemieji Sanciai form a
kind of "higher-index" zone around the center of the city and in this respect is the area
ensuring the full functioning of the Old Town and New Town with the smaller fractal index of
the streets network.
Fractal analysis of public spaces. Public spaces are defined as spaces of street culture (one of
the main features of city life according L. Mumford (Mumford 1960, 1968)) and are quite
shallowly and integrating inner city spaces according the theory of Space Syntax (Hillier
2007). They encompass streets of not intensive transport in the old town, pedestrian streets,
squares, parts of green spaces near development when they are cut by paths oriented to the
attraction centers, pedestrian zones near important streets in which formation of multifunctional corridor occurs similar to that according models of New Urbanism (American...,
2006), public spaces near shopping centers, etc.
D of public spaces is significantly lower than D of streets and buildings in Kaunas. This
shows that the system of public spaces is undeveloped in the city.
Town center has the highest D which is the biggest possible D for such morpho-type.
Situation of the area near the city center (Zaliakalnis) is improved by the space adjacent to
Savanoriu Av. (a kind of modest urban corridor) and green public spaces (parts of Oak Wood).
The fractal index of public spaces in Zemieji Sanciai is close to the whole city index
(undeveloped structure). In other territories of the city D is raised by green areas which
perform function of public spaces as well, spaces near shopping centers, and fragments of
urban corridors (see Table 1).
Fractal analysis of greenery. Greenery performs eco-compensational role and acts as green
generators of streams in the bipolar meta-functional system of city zones. Though Kaunas
structure is quite compact the city has big natural potential which is not used intensively for
the needs of the city. A big part of the greenery is isolated from the city by neighboring
functions which do not catalyze their use. Therefore the ―islands‖ system of greenery has to
be supplemented by ―green links‖.
The situation of the city center is exceptional: the D of greenery and buildings is high enough.
This shows that the center is both compact and ecologic (―sustainable city‖).
392
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
The green framework has to be developed in areas with high D of greenery: Kleboniskis,
Panemune, Lampedziai etc. (see Table 1).
Table 1
Results of Fractal Analysis of Kaunas Urban Structures
No Name
of
the
r.
unit
D of
buildings
D of
streets
D of
public
spaces
D of
greenery
Comments
1,445*
1,458
1,215
1,541
(1,248
according
data in
1863)
(1,494
according
data in
1863)
(1,494
according
data in
1863)
(1,236
according
data in
1863)
The fractal index
of the separate
structures in the
area of the whole
city
1,51
1,359
1,487
1,498
(1,327
according
data in
1863)
(1,444
according
data in
1863)
(1,444
according
data in
1863)
(1,178
according
data in
1863)
Prevailing
morpho-type
1,607
1,383
(with
Vilnius
St.)
New town
1,567
1,405
1,569
1,494
Prevailing
morpho-type
1,578
1,425
(with
Laisvės
Av.)
Zaliakalnis
1,5
1,442
1,348
1,512
Prevailing
morpho-type
1,363
Clinics and 7
fort
1,515
1,483
0,9486
1,277
Prevailing
morpho-type
1,328
Kaunas city
1.
2.
3.
4.
Old town
393
Slightly uneven
structure with
limited but existing
possibilities of
urban fabric
consolidation
(increase of urban
potential) without
loss of the
genotype.
The difference of
fractal indexes
shows importance
of variety of
morpho-types to
urban potential of
the area.
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
Kalnieciai –
Eiguliai –
Dainava
1,521
Prevailing
morpho-type
1,422
6.
KTU –
Girstutis –
Barsausko St.
1,498
1,421
1,158
1,424
7.
A. Sanciai
1,444
1,43
0,6568
1,582
8.
Z. Sanciai
1,539
1,447
1,224
1,442
According the
current use of the
area it can be stated
that it has a large
unused urban
potential.
Single-family
houses near
Nemunas
1,431
Eastern
industrial
district
1,516
1,363
1,158
1,569
Part of the
district
1,567
According the
current use of the
area it can be stated
that it has a large
unused urban
potential.
10.
Amaliai
gardens – 6
fort
1,282
1,434
-
1,342
11.
Palemonas
1,386
1,402
-
1,625
12.
Petrasiunai
1,401
1,31
1,162
1,606
13.
Panemune –
1,334
1,349
1,261
1,695
5.
9.
1,454
1,313
1,373
Sufficiently high
fractal index of
public spaces is
determined by
green areas which
perform function of
public spaces.
The difference of
fractal indexes
shows importance
of variety of
morpho-types and
possibilities of
urban renovation of
modern districts.
394
Sufficiently high
fractal index of
public spaces is
determined by
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
Viciunai
green areas which
perform function of
public spaces.
14.
Rokai – A.
Panemune
1,189
1,427
1,178
1,505
The area is
partially urbanized.
15.
Rokai –
Rokeliai –
Vaisvydava
1,174
1,415
0,928
1,43
The area is
partially urbanized.
16.
Jiesia
1,041
1,219
-
1,598
The area is half
natural.
17.
Seniava – 3
fort
1,413
1,502
1,005
1,421
18.
Freda – airport 1,405
1,399
1,028
1,184
19.
Aleksotas
1,29
1,268
0,6266
1,477
20.
Marvele
1,148
1,326
0,682
1,483
21.
Vilijampole
1,476
1,427
1,09
1,427
22.
Silainiai
1,449
1,475
1,023
1,326
Group of
quarters
1,401
23.
Versva
0,8903
1,393
-
1,693
24.
Lampedziai
1,188
1,294
1,061
1,552
25.
Romainiai
1,19
1,405
0,9202
1,637
26.
Sargenai
1,479
1,439
1,06
1,084
27.
Kleboniskis
0,9643
1,289
0,7557
1,786
The area is half
natural.
28.
Neris valley
0,7486
1,222
-
1,403
There is no selfsimilar urban
structure. The
structure of streets
is linear.
29.
Jonavos St.
1,214
1,163
0,9999
1,421
The structure of
streets is linear.
395
The structure of
streets is linear.
The area is half
natural.
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
* – yellow color shows the highest meanings of the fractal index, green – the lowest, red – the
fractal index of the separate structures in the area of the whole city.
According the fractal analysis results in the level of metropolitan region Kaunas is modeled as
a concentric compact city: the nucleus of the city formed from specialized districts is
surrounded by several rings of neighborhoods. The concentric model is supplemented by
multicellular model: several peripheral specialized districts intervene in the rings of
neighborhoods. The model of sectoral city is also used: the main intercity urban corridors
create multifunctional zones extending from the city center to periphery. Referring to the
principles of New Urbanism Kaunas is formed from three basic units: the specialized
districts, neighborhoods and corridors.
Neighborhoods are territorial communities which have their center (linear or dot), variety of
housing, recreational spaces, and etc. In Kaunas they are formed on the basis of the subdistricts and historical neighborhoods. According to the character of urban morpho-types,
historical continuity and place in the concentric model, with reference to the results of fractal
analysis the following groups of neighborhoods are formed: historical neighborhoods with
mixed morpho-type, urban potential of which can be increased by increasing variety of
functions and development, and complexity; homogenous neighborhoods with one prevailing
morpho-type (mainly peripheral neighborhoods in which the intensity of development and
variety of functions should be increased); heterogeneous neighborhoods in which there is no
one prevailing morpho-type and variety of development should be increased (Figure 1).
Corridors are the main streets of the city which integrate transport, commerce and public
services, administrative buildings, and depending on the rank residential function. They are
kind of linear city centers. There are designated corridors of metropolitan region importance
(Savanoriu Av., Veiveriu St. and Raudondvario Rd.) and transit corridors as linear centers
connecting several neighborhoods and specialized districts (Linkuvos St.-Zemaiciu Rd.,
Taikos Av. and Juozapaviciaus Av.-Vaidoto St.) (Figure 1).
Districts are the third part of Kaunas city conceptual model. They are classified according
prevailing function and peculiarities of urban form. There are designated the following
specialized districts in Kaunas center: Old town (district of art and culture with residential
function) and New town (district of administration, commerce, science and retail with
residential function) the development of which can be limitedly thickened without loss of the
genotype. Waterfront type districts (with mixed function, possibilities of water perception,
and public and accessible riverside area), academic-sport district, congress and expo-centers
district, industrial-office park district, and etc. are designated as well (Figure 1).
396
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
CONVENTIONAL MARKING
MODE OF DEVELOPMENT
LOCAL CENTERS
NEIGHBORHOODS
CORRIDORS
SPECIALIZED DISTRICTS
Figure 1. Kaunas city conceptual model
Compact nucleus of Kaunas city, integrating urban and nature frames (―compact and ecologic
city‖) the potential of which are not fully used now, consists of Old town, New town,
Zaliakalnis and Zemieji Sanciai which have to be developed as specialized districts and
historical neighborhoods limitedly increasing variety of functions and intensity and
complexity of the development.
Potential areas for the development of urban frame are mostly heterogenic neighborhoods
Kalnieciai, Eiguliai, Dainava, Silainiai, Freda, and Rokai and Vaisvydava as homogenic
neighborhoods. These areas have to be developed increasing variety of functions and
development and intensity of development.
Potential areas for the development of nature frame are Panemune, Petrasiunai, Jiesia, Versva,
Lampedziai, Kleboniskis, the Eastern industrial district, Romainiai, Palemonas. Petrasiunai,
the Eastern industrial district, Romainiai and Palemonas can integrate potential of nature
frame and increased potential of urban frame. These areas should be developed as specialized
districts and neighborhoods.
Street network is sufficiently even throughout the city. The most important of streets with
reference to the principles of New Urbanism should be developed as corridors of metropolitan
region importance and transit corridors integrating neighborhoods and specialized districts.
The system of public spaces important for social cohesion and livability of the city should be
developed the most intensively because D of public spaces is significantly lower than D of
buildings, streets, and greenery in Kaunas. The main possibilities for the development of
397
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
public spaces are created by areas of Kaunas greenery system, pedestrian zones near urban
corridors, and fully using potential of public spaces in Kaunas central part.
References
American Planning Association. Planning and Urban Design Standarts. 2006. John Wiley &
Sons, Inc. 713 p.
Batty M., Longley P. 1994. Fractal Cities: a Geometry of Form and Function. Academic Press.
394 p.
Communication towards a Thematic Strategy on the Urban Environment (COM(2004)60
final). 2004. European Commission. Brussels.
Frankhauser P. 2004. Comparing the Morphology of Urban Patterns in Europe – a Fractal
Approach, in A. Borsdorf and P. Zembri (Eds.). European Cities – Insights and outskirts.
Report COST Action 10 Urban Civil Engineering 2(Structures): 79–105. Brussels.
Hagerhall C. M., Purcell T., Taylor R. 2004. Fractal Dimension of Landscape Silhouette
Outlines as a Predictor of Landscape Preference, Journal of Environmental Psychology 24:
247–255. doi:10.1016/j.jenvp.2003.12.004
Hillier B. 2007. Space is the Machine. UCL. 344 p.
Lu Y., Tang J. 2004. Fractal dimension of a transportation network and its relationship with
urban growth: a study of the Dallas Fort Worth area, Environment and Planning B:
Planning and Design 31: 895–911. doi:10.1068/b3163
Morphological
investigations.
Available
at:
fcomte.fr/IMG/pdf/PresConstance2.pdf (accessed 10 October 2011).
http://thema.univ-
Mumford L. 1960. The City in History. New York: Harcourt, Brace Jovanovich.
Mumford L. 1968. The Prospect of Cities. New York: Harcourt, Brace and the World.
Salingaros N. A. 1995. The Laws of Architecture from a Physicist's Perspective. Physics
Essays, volume 8, number 4: 638–643. Available at:
http://math.utsa.edu/ftp/salingar.old/Laws.html (accessed 15 December 2011).
Salingaros N. A. 2005. Principles of Urban Structure (Design/science/planning). Amsterdam,
Holland: Techne Press. 252 p.
Salingaros N. A. 2006. A Theory of Architecture. Germany: Umbau-Verlag, Solingen. 278 p.
Sullivan R., Holden T., Tremberger G., Cheung Jr. E., Branch C., Burrero J., Surpris G.,
Quintana S., Rameau A., Gadura N., Yao H., Subramaniam R., Schneider P., Rotenberg S.
A., Marchese P., Flamhlolz A., Lieberman D., Cheung T. 2008. Fractal Dimension of
Breast Cancer Cell Migration in a Wound Healing Assay, Engineering and Technology 44:
25–30.
Wang H., Su X., Wang C., Dong R. 2011. Fractal analysis of urban form as a tool for
improving environmental quality, International Journal of Sustainable development &
World Ecology, Volume 18, Issue 6: 548-552. DOI: 10.1080/13504509.2011.603760
398
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
Investigation of Seismic Behaviour Of Flexible Diaphragms In Typical
Buildings
Mohammadali BARKHORDARI1, SeyedMahdi ZAHRAI2 Morteza Davoudy3
1
PhD civil Engineering, university of science and technology, Iran, barkhordar@ iust.ac.ir
2
PhD civil Engineering, university of tehran, Iran, [email protected]
3
MSc civil Engineering, Islamic Azad University, Takestan Branch, Iran,
[email protected]
Abstract
One of the most important assumptions which is being used in analysis and design of
buildings against lateral forces is the rigid-floor assumption. Importance of rigidity of floors
in appropriate distribution of lateral forces between the lateral load bearing elements and also
significant reduction of degrees of freedom of structure are in the analytical calculation.
Lateral rigidity of diaphragms depends on several factors such as: type of the structure,
dimensions of structure, rigidity and location of lateral load bearing elements, stiffness of
frames, type and thickness of floors, number of stories and etc. so, we should give more and
more importance to this assumption.
In this study, in order to investigate how concrete slabs behave, a lot of models in two cases
of rigid-floor (master node method) and flexible-floor (finite element method) in linear
limitation are analysed and compared. The results of studies indicate that the amount of this
ratio (0.5) is high and it cannot be the same for different concrete and steel structures having
different lateral load bearing systems, the shape of plan, the number of stories and etc.
therefore this ratio should be separated into several cases for different cases and different
structures. Also, this ratio by itself is not sufficient in determination of rigidity of diaphragm.
Keywords: seismic behaviour, flexible diaphragm, rigid diaphragm.
399
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
"ZERO" Loss Of Life Durıng Natural Hazards
Kubilay Kaptan1, Özden Timurlenk2
1
Assistant Professor of Civil Engineering and Disaster Education, Application and Research
Center Coordinator, Istanbul Aydin University, Istanbul, Turkiye. Tel: +90.212. 444 1 428,
[email protected]
2
Disaster Education, Application and Research Center Project Engineering, Istanbul Aydin
University, Istanbul, Turkiye. Tel: +90.212. 444 1 428, [email protected]
Abstract
It is emphasized that minimization of earthquake risk is certainly a necessity in order to
reduce poverty and homelessness in urban areas. A two-phase investigation scheme is
outlined, to determine the buildings, which are susceptible to collapse, within the boundaries
of a pre-selected municipal area. In the first phase, teams of surveyors, consisting of a civil
engineer, an architect and a geological or geophysical engineer, inspect any and all buildings,
public or private, whether be a school, hospital or residential and collect ‗photographic‘ data
by visual inspection. The data includes information on ownership, design drawings, structural
materials, load carrying system, rigidities of columns, shear walls and infill walls, possible
sources of heavy damage, such as soft storey, short column, torsional irregularity, pounding,
soil conditions, etc.
Based on this detailed information, and after some very simple calculations, certain buildings
are characterized as ―collapse susceptible‖. In the second phase, rigorous nonlinear analyses
are performed in order to determine those, which will most likely collapse. Finally, a
rehabilitation program is proposed for the purpose of strengthening these buildings.
Keywords: Zero loss of life, disaster prevention, collapse vulnerability, homeless people,
risk management
1. Introduction
The major cause of loss of life during an earthquake is the total collapse of buildings. It
therefore appears that, if the total collapse of buildings or collapse of parts of buildings are
prevented, then practically the loss of life will be ‗zero‘.
Not all buildings will collapse during an earthquake. Some will suffer ‗no‘ or ‗minor‘ damage,
while others will survive with ‗moderate‘ or ‗severe‘ damage. If the building does not
collapse totally, slab on slab, like a deck of playing cards, the inhabitants in these ‗no‘,
‗minor‘, ‗moderately‘ and ‗severely‘ damaged buildings will simply walk out to safety
immediately after the earthquake shaking. It means that practically no loss of life will occur in
these buildings, despite the fact that they are damaged at various degrees of intensities,
including severe damage.
The purpose of this study is to develop a fast and cost saving method to determine within a
city, those buildings which will most likely collapse totally during an earthquake.
2. Earthquake Design Codes in Turkey
400
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
The earthquake code in Turkey was once revised and modernized in 1975. It is further
improved and updated in 1998 containing very stringent provisions similar to those of the
Uniform Building Code, 1997 of the USA.
If a building, designed and built in accordance with the 1975 Code, is assessed in accordance
with the new 1998 Code, it will be declared as ‗unsafe‘ because, neither the moment
capacities nor the interstorey drift values will meet the limiting requirements of the 1998
Code. Consequently, from the view point of the new TDY-98 earthquake code provisions,
most buildings in Turkey will require retrofitting.
There are, for instance, 2.5 million residential units in Istanbul, designed and built prior to the
1998 Code. Assuming an average cost of $ US 7 200.- for the retrofitting of a residential unit,
a total of 18 billion $ US would be required for the City of Istanbul and further the job of
retrofitting may also last more than 20 years. Neither the money nor the time is available for
such a devastating project. Moreover, no one believes in the necessity of such a full scale
retrofitting operation.
In fact, the statistical figures about the damage pattern of the August 17, 1999 Kocaeli,
Turkey, earthquake, confirm this belief strongly.
3. Statistical figures
Two major earthquakes occurred successively within the Marmara region in 1999 along the
North Anatolian fault line in Turkey. The first in August 17, 1999 Kocaeli earthquake
(Mw=7.4), and the second in November 12, 1999 Bolu-Düzce Earthquake (Mw=7.2) with
maximum ground accelerations of amax=0.50 g, and amax=0.82 g, respectively.
The statistical figures about the pattern of damages to buildings are given in Figure 1. It is
seen that, when the results of two earthquakes are combined, 61.3 per cent of buildings
suffered ‗no‘ damage, 13.7 per cent suffered ‗minor‘ damage, 12.3 per cent suffered
‗moderate‘ damage, 6.7 per cent suffered ‗severe‘ damage and finally 6 per cent of them
collapsed totally. In other words, 94 per cent of buildings simply did not collapse, and people
safely walked out of these buildings immediately after the earthquake. The death toll of 17
400, is due to only the collapsed buildings, which are 6 per cent of the building stock.
Residential
Damage Categories
None
Collapse
21 . 7
Minor
Moderate
24 . 2
Severe
28 . 0
21 . 1
plus
5
Yalova
retail
56 . 0
15 . 0
60 . 3
14 . 7
12 . 0
12 . 0
13 . 3
4.7
5
56 000
7
Sakarya,
0.7
1
%
61 . 3
Kocaeli
Bolu
4 .5 4 .6
89 . 2
Düzce
%
13 . 7
%
12 . 3
Fig. 1. Damage Patterns of Buildings
%%
6 .7
6
295 000
854 000
352 000
(Aug 17, 1999 Kocaeli and Nov 12, 1999 Bolu-Duzce
401
Earthquakes)
151 000
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
4. Earthquake scenario in Istanbul
The City of Istanbul is located on both the Asiatic and European sides of the Bosphorus, and
stretches 60 kilometer, all along the northern shores of the Sea of Marmara. It has a
population of 10.3 million, by the year 2000, and is vulnerable to earthquakes of magnitude
Mw=7.0 or above, occurring along the North Anatolian fault line, which passes at a distance
of 20 kilometers from the southern shore line.
The ratio of buildings with high risk of total collapse in Istanbul may be estimated to be
r=0.04 (4 per cent). The ratio of death toll may be estimated to be j=0.004. These estimates
are slightly less than those of the Kocaeli earthquake, where the ratio of total collapse was
r=0.06, and the ratio of death toll was j=0.006 as shown in Figure 2. The reason for such a
smaller estimate of risk, compared to the Kocaeli earthquake, is that both the soil conditions
and also the distance to the active fault line are more favourable in the City of Istanbul.
Therefore, if a major earthquake hits the City of Istanbul, a total of 880,000 (0.04) =35,000
buildings may collapse, and also a total of 10,315,000 (0.004) = 41,200 people may be killed.
Are we going to allow so many buildings to collapse, and so many people to die? The central
government as well as the local municipal authorities should take all necessary steps in order
to prevent this to happen! The only way to prevent this to happen is to find out the buildings
which will most likely suffer a total collapse in a future earthquake. In the subsequent sections
a two-phase project is outlined for the purpose of achieving this goal within a short period of
time and at a reasonable cost.
191 000
Total
Yalova
2 505
(‰ 13.1)
2 922 000
576 000
Bolu
1 340 000
9 478
318
Death
815(‰
0000.6)
(‰ 7.1)
Kocaeli
17 368
5 067
(‰ 6.2)
Ratio
Sakarya,
(‰ 6.2)
Düzce
Fig. 2.
Population
Loss of life during the Marmara Region earthquakes
(Aug 17, 1999 Kocaeli Earthquake, M w = 7.4)
(Nov 12, 1999 Bolu-Düzce Earthquake, Mw = 7.2)
5. Retrofitting dilemma
As explained above, if the buildings are assessed in Istanbul, in accordance with the new
Turkish Earthquake Code (TDY-98), about 96 per cent of them will come out as ‗unsafe‘
requiring retrofitting! On the other hand the statistics indicate that the ratio of buildings which
may survive the earthquake without total collapse is also on the order of 96 per cent.
402
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
These buildings, comprising 96 per cent of the over all building stock will not collapse,
therefore they do not need to be retrofitted. Because, the people will walk out of these
buildings safely, immediately after the earthquake. Why should they be retrofitted?
It is seen that there is a dilemma in decision making. The analytical investigations based on
the new earthquake code recommend that 96 per cent of buildings are ‗unsafe‘ and therefore
they should be retrofitted. The statistics however, recommend just the opposite! They predict
that 96 per cent of all buildings will survive the earthquake without total collapse, thereby, as
far as the life safety is concerned, they do not have to be retrofitted, because the people will
vacate these buildings safely during the earthquake.
Which recommendation to follow? Strengthen 96 per cent of buildings, which are found to be
‗unsafe‘ in accordance with the earthquake code, or strengthen only 4 per cent of buildings,
which will most likely collapse totally during the earthquake. The difference between the two
recommendations is great. For instance, as will be explained later, for the City of Istanbul, a
total of $ US 18 billion and 20 years are required to retrofit 96 per cent of buildings. However,
only $ US 0.8 billion is required to retrofit only those buildings (4 per cent ), which are most
likely to collapse totally. No retrofitting is necessary the remaining 96 per cent, as far as the
life safety is concerned. The dilemma is thus solved!
6. First phase of the project
Any and all buildings private or public, residential or retail, hospital, or school will be
inspected by a team of experts, including a civil engineer, an architect, and a geophysical
engineer. The team members will collect a series of ‗photographic‘ data about the building, as
summarized in Table 1 [4], [5].
Table 1. Buildings inspection data in Pahase No.1
3) Identity information
2) Structural information
1) Soil conditions
1. Owner(s) data
A) Irregularities:
1. Possibility for large
settlements
2. City plan and zoning data
2. Possibility for liquefaction
3. Plan size, height, suits, etc.
4. Design and construction
drawings
5. Construction type,
material, date etc.
6. Occupancy type, history,
persons etc.
1. Any irregularity along
height
2. Any irregularity in plan
(L, T-shapes)
3. Possibility for slope
failure, land slide etc.
4. Possibility for soil
amplification
3. Any irregularity in storey
heights
4. Any irregularity in mass
distribution
5. Possibility for quasiresonance syndrome
6. Foundation type, depth,
bearing pressure etc.
5. Data about openings in
slabs
6. Any discontinuous
403
7. Ground water table and
drainage
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
columns
8. Geotechnical and seismic
parameters of soil
7. Any discontinuous shear
walls
8. Any column supported
by cantilever beam
( Microzoning maps and/or
other soil information will be
most useful)
9. Any discontinuity of
infill walls in adjacent
storeys
10. Any torsional irregularity
in rigidities
11. Unequal rigidities in x
and y- directions
12. Any short column(s)
13. Any nonorthogonality of
columns or walls
14. Strong beam, weak
column syndrome
15. Possibilities of pounding
16. Heavy facade elements,
panels etc.
B)
Ground - floor - only
calculations
17. Column areas and lateral
rigidities
18. Shear wall areas and
lateral rigidities
19. Infill wall areas and
lateral rigidities
No computer analyses, no insitu testing, no laboratory investigation will be conducted in this
phase. The basic structural data about the load carrying system will be obtained either from
the design drawings, if available, or from some simple as-built measurements, at ground floor
level only.
404
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
The possibilities of collapse will be assessed, after the site collected data is stored into the
computer. A series of point grades, as well as indexes are assigned to each building, on the
basis of pre-determined damage criteria. The damage criteria assumed for indexing, are
calibrated through the real data obtained from the damaged and/or collapsed buildings in the
past earthquakes [1], [2].
For a given municipal area, for instance considering the City of Istanbul, the technical and
financial parameters needed for the first phase of the project are given in Table 2. The basic
assumptions used in these parameters are also listed in the footnote of Table 2. For any other
city, the basic assumptions should be modified and adjusted according to the local conditions
of seismicity, quality of construction etc.
Table 2. Financing needs for ―zero‖ loss of life (Istanbul example)
No. Item
Ġstanbul
Formula
10,315,000
persons
1
Population ( Year 2000 )
n
2
Residential units
d=n/k
2,400,000 units
3
Total buildings
b=n/ki
880,000 bldgs
4
Loss of life
c=jn
41,200 deaths
(j = 0.004)
5
6
35,000 collapse
Buildings which will
collapse
g=rn/ki
3 – member teams
e = b / 250 t
(r = 0.04)
m$
Financing needs
7
701 team
a) 1st phase
f1 = 51.84 n / k i
46.0
b) 2nd phase
f2 = 1000 r n / k
96.0
c) Retrofitting
f3 = 7000 r n / k
672.0
Basic assumptions are:
1.
k = No. of persons per family, k = 4.3,
2.
i = No. of residential units per building, i = 2.73,
3.
j = Ratio for loss of life, j = 0.004
4.
r = Ratio for collapsible buildings, r = 0.04,
405
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
5.
t = Daily No. of buildings to be inspected by one team, t = 5
6.
w = No. of working days in a year, w = 250
7.
p = No. of persons in a team, p = 3 (civil engr., architect,
geophysical engr.)
8.
$ 500 needed for retrofitting design consultancy,
$ 7 000 needed for retrofitting construction works.
As an example, the financial need for the first phase of investigations may be calculated as
follows:
f1 
b p c1
w t

n p c1
(1)
w t i k
in which
f1
= cost of investigations in phase No.1
b
= no of buildings in the city concerned ( b =n / i k)
n
= population of the city
i
= average residential units in a building (2.73 units)
k
= average persons in a family unit (4.3 persons)
w
= working days in a year (250 days)
t
= no of buildings investigated by a team per day (5 bldgs)
p
= no of experts in a team (3 experts)
c1
= man-year cost of an engineer ($ US 21 600.-)
By substituting the appropriate parameters, the cost of the first phase of investigations, for the
City of Istanbul,
f1 
( 10.3)
250
(5)
3 (21 600 )
2.73
(2)
 46.0
( 4.3 )
becomes 46.0 million $ US, as shown in Table 2. As a result of the first phase of
investigations, certain buildings, about ten percent of the building stock, are categorized as
most susceptible to total collapse.
406
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
7. Second phase of the project
In the second phase of the project, the buildings selected in the first phase are rigorously
studied by linear and nonlinear structural analyses techniques in order to determine in a more
‗exact‘ fashion as to which of these suspicious buildings will be classified as candidates for
the ‗total collapse‘. The rigidities of infill walls are also taken into account.
The qualities of construction materials, concrete, steel and masonry are all determined by
laboratory testing of the samples. The possibilities of liquefaction, soil amplification, land
slide, slope failure, undue settlements and quasi-resonance failures are all studied by
appropriate means. The cost of the second phase of investigations may be estimated as
follows:
f2  2 d r c2  2 n r c2 / k
(3)
in which
f2 = cost of investigations in phase No.2
r = ratio of collapse (0.004 in Istanbul)
c2 = cost of rigorous analyses for a residential unit ($ US 500)
d = no. of residential units (d=n / k)
Substituting the relevant parameters, the cost of second phase of investigations, for the City of
Istanbul,
f 2  2 ( 10.3 ) 0.04
( 500.  ) / 4.3  96
(4)
becomes 96 million $ US, as shown in Table 2. It is estimated that the first and second
investigations will be completed within a two-year period.
8. Third phase of the project
Once the buildings suspicious for total collapse, are identified as ‗bound to collapse‘ at the
end of second phase of investigations, in the third and the last phase of the project, these
buildings are retrofitted. The owners of such buildings will be given a warning to retrofit their
buildings to safety within a prescribed time period, say a period of three years. If the owner
does not complete the necessary strengthening before the dead line, then the building is
vacated and prohibited for occupancy. The cost for the third phase of the project is
f3  r d c3  r n c3 / k
(5)
f3 = cost of the third phase of the project
c3 = cost of rehabilitation (strengthening) per unit ($ US 7 000.-)
For the City of Istanbul, assuming a collapse ratio of r=0.04, the cost of retrofitting
f 3  0.04
( 10.3
) 7 000.  / 4.3  672
(6)
407
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
becomes 672 million $ US, as shown in Table 2. If all buildings, classified as ‗candidate for
total collapse‘ are strengthened, or vacated then the possibility for loss of life, during the next
earthquake of say M=7.0 or higher, will be practically ‗zero‘.
Thus, it will be a great success and a national pride to arrive at such a happy end [6].
9. Conclusions
The risk management project outlined above, in three stages, enables the central and/or local
governments to reduce the loss of life to a practical ―zero‖ value, simply by strengthening
only those buildings, which are assessed as ―candidates for total collapse‖. Such a project
should have the highest order of priority in risk management of a country, since it is directly
related to public safety.
The amount of funding necessary for the City of Istanbul to achieve ―zero‖ loss of life,
including all three phases of study and implementation is 830.- million $ US. If, however the
route of strengthening of all ‗unsafe‘ buildings was blindly selected, then the cost would have
exceeded 18 billion $ US, which is almost twenty folds higher.
References
1
―Rapid Visual Screening of Buildings for Potential Seismic Hazards: A
Handbook‖ATC-21 Applied Technology Council, 3 Twin Dolphin Drive, Redwood City,
California 94065, USA, April, 1988.
2
Gulkan, P. and Sozen, M.A., ―Procedure for determining Seismic Vulnerability of
Building Structures‖, ACI Structural Journal, Vol. 96, No.3, 1999, pp. A 346-342.
3
Pay, A.C., ―New Methodology for the Seismic Vulnerability Assessment of Existing
Buildings in Turkey‖, M.Sc. Thesis, Department of Civil Engineering, METU, Ankara,
August 2001.
4
Tezcan, S.S. and Yazici, A. ― Soft Storey Dilemma in Earthquake Resistant Design‖,
Report TDV/KT 019-67, Turkish Earthquake Foundation, ĠTÜ ĠnĢaat Fakültesi Binası,
<[email protected]>.
5FEMA 310 ―Handbook for the Seismic Evaluation of Buildings- A Prestandard ‖, Federal
Emergency Management Agency, Washington, D.C., January, 1998.
6Tezcan, S.S. and Gursoy M., (2002). ―Olası bir depremde sıfır can kaybı projesi‖, ĠnĢaat
Dünyası Dergisi, Yıl 21, Nisan 202, sayı 228, s. 76-79 (in Turkish).
408
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
Contribution to the study of the corrosion of the pouzzolana high
performance concrete (HPC) in sulfates
Ahcene Merida1, Aissa TALAH1,2, Fettoum KHARCHI 1,3, Rabah CHAID2
1
Bab-Ezzouar University, Algers, Algeria, [email protected];
1,2
Bab-Ezzouar University, Algers, Algeria, [email protected].
1,3
Bab-Ezzouar University, Algers, Algeria,[email protected].
2
Boumerdes University,Boumerdes, Algeria,[email protected]
Abstract
The natural pozzolan of volcanic origin has a marked influence on the physico - mechanical
characteristics of the concretes. When it is coupled to a water reducing superplasticizer by a
correct adjustment of the composition, it greatly improves the concrete properties. The
analysis of the experimental results on pozzolan concrete at 5% content and fineness of 9565
cm2/g, in a sulphated environment, showed that it contributes positively to the improvement
of its mechanical characteristics, its durability with respect to water absorption, and to the
permeability to the chlorine ions as well as to the resistance to the sulphates.
Keywords: durability, ions chlorinate, high performances concrete, natural pozzolana,
sulphate
1. Introduction
The concrete changes, observed in presence of aggressive agents, whether they are mineral
organic or biologic, are of chemical or physical order.
The physical changes can be:
In surface: abrasion, erosion, cavitation, scaling.
Internal (cracks): structural loading, gradients of humidity or temperature, pressure of
crystallization, exhibition to the extreme temperatures.
The chemical changes are essentially due to acids, bases and to the saline solutions, they
almost always drag the dissolution of the lime and the most often, in association with this
dissolution the formation of the new compounds [1] whose consequences are of macroscopic
order:
Mechanical: fall of resistance and rigidity, cracking and distortion of the material.
Physico-chemical: Weakening of the binding properties, modification of the porosity and the
transfer properties (porosity, permeability, diffusivity).
2. Sulphatic attack
The sulphate action of internal source doesn't present any detrimental effects on the concrete
because the formed hydrate is certainly expansive, but crystallizes in a paste of non enclosed
cool cement, they evolve together to form a hardened concrete. On the other hand in the
409
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
external attack, the crystallization of the hydrate makes itself in confined media such as the
pores and its capillary expansion gives birth on the partitions of the porous network to
pressures of traction causing expansion, cracking and finally bursting of the concrete [2].
3. Mechanisms of concrete changes
The sulphates can alter the concrete according to two physico-chemical mechanisms [3]:
• Expansion
• Loss of binding properties of the C-S-H
3.1 Chemical interactions
3.1.1. Secondary gypsum formation
a) Sulphate of sodium Na2SO4
Ionic substitution between the portlandite and the sulphates
Ca (OH)2 + Na2SO4 + 2H2O
CaSO4.2H2O + 2NaOH
(Secondary gypsum, expansion)
3.1.2. Secondary ettringite formation
.
from the residual anhydrous C3A
C3A + 3CaSO4.2H2O +26H2O
C3A.3CaSO4.32H2O
(Ettringite, expansion)
from hydrated aluminates (Monosulfoaluminates)
C3A.CaSO4.18H2O + 2Ca (OH)2 +2SO4 +12H2O
C3A. 3CaSO4.32H2O
(Ettringite, expansion)
b) Sulphate of magnesium MgSO4
Double action: the formation of ettringite and the substitution of the ions Ca2 + in Mg2 +
3.1.3. Formation of expansive products
Ca (OH)2 + MgSO4
C3A + 3CaSO4.2H2O +26H2O
CaSO4 + Mg (OH)2 (Brucite, weak solubility)
C3A.3CaSO4.32H2O (Ettringite, expansive)
3.1.4. Substitution of the ions Ca2+ by the ions Mg2+ in the C-S-H
C-S-H + MgSO4
CaSO4.2H2O + (C, M)-S-H (Weakly cohesive)
The silicate of hydrated magnesium (Mg-S-h) thus formed doesn't have any binding
properties, and therefore the hydrated dough becomes soft and disjointed.
410
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
The attack of the sulphates generates two types of products therefore, secondary gypsum
lightly expansive and the secondary ettringite which is the main cause of concrete changes in
sulphated environment.
4. Experimental mode
For this survey, we used:
 Portland cement of CPJ-CEMII/A 42.5 the cement factory of M‘SILA .
Table 1: Chemical composition of the cement
minéralogy
Composition
ßC2S
C3 A
C4AF
6.56
11.64
CaOl
0.71
16.94
K2O
0.48
C3 S
Na2O
0.23
59.83
PAF
2.37
SO3
RI
3.30
0.27
MgO
1.08
FeO3
Al2O3
5.56
3.83
SiO2
24.35
60.88
CaO
Chemical composition
 Sand rolled of river.
Density = 2, 60 g/ cm3
 Aggregates class 3/8 and 8/16 of silico - chalky origin (career).
Density = 2, 50 g/ cm3
 Natural pozzolan of volcanic origin.
Table 2: Chemical composition of the pozzolan
Eléments
SiO2
Al2O3
Fe2O3
CaO
MgO
SO3
K2O
Na2O
P.A.F
%
44,95
16,91
9,47
14,59
3,76
0,20
1,35
1,34
4,30
 Reducing superplasticizer of water MEDAFLOW 30.
4.1. Physico-chemical properties of the pozzolan
Density = 2, 65 g/cm3.
411
R.I
0,56
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
Specific surface = 9500 cm2/g.
Pozzolanic activity = 110 mg CaO/g [4].
Dosage in pozzolan and in superplasticizer is adjusted respectively to 5% and 2% in relation
to the mass of cement, dosage that allows getting a maximal compression strengh to 28 days
accompanied by a good manageability [5].
4.2. Chemical amixture
The admixture" MEDAFLOW 30" used is a high reducing water superplasticizer of the 3rd
generation derived from polycarboxylates, it allows:
• On cool concrete: to get a weak W/C, an improvement of fluidity, and to sustain a long.
• On hardened concrete: to increase the mechanical resistances to young age and long-term, to
improve the durability.
Its normal use scale is fixed by the manufacturer‘s recommendation of 0, 5 to 2% of the
cement weight.
4.3. Composition of the concretes
Table 3: Composition of the ordinary concrete in Kg /m3 (B.O)
Sand
Gravel 3/8
763,5
137
Gravel 8/16 Cement (C)
837
Water (W)
425
212,5
W/C
0,5
Table 4: Composition of the HPC in Kg /m3 (HPC)
Sand
763,5
Gravel 3/8 Gravel
8/16
137
837
C
W
W/C
MF30
425
107,66
0,3
26,48 l
28,33 Kg
412
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
Table 5: Composition of the HPC with addition of pozzolan in Kg /m3 (HPCZ)
Sand
Gravel 3/8 Gravel 8/16 PZ 5%
763,5
137
837
21,25
C
W
W/C
403,75 107,66
0,3
MF30
26,48 (l)
28,33 (Kg)
The different prismatic specimen 7×7×28 cm and cylindrical 16×32 cm thus prepared are kept
in humid room (20°C, 95% HR) during 28 days. They are then put in conservation baths
containing 5% of the ammonium NH4 SO4 sulphate. The duration of conservation has been
fixed to 7 days, 28 days, 3 months and 1 year.
5. Experimental results and interpretation
5.1. Evolution of the mechanical resistances
The evolution of the mechanical resistances of the specimen kept in the sulphated
environment and the drinking water followed during one year is represented on the figures (1,
2, 3, 4).
60
(M P a )
c o m p r e s s io n s t r e n g h
80
90
28
365
BO
40
HPC
HPCZ
20
28
0
0
28
90 1 2 2
180
244
365
366
A g e (d a y s )
Fig 1: Evolution of the compressive strength of the concrete specimens kept in drinking water
413
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
Compression strengh
(Mpa)
80
60
BO
HPC
40
HPCZ
20
28 90
180
365
Age (days)
0
0
122
244
366
Fig 2: Evolution of the compressive strength of the concrete specimens kept in the
sulphated environment.
8
Tensile strengh
(MPa)
7
6
5
BO
4
HPC
3
HPCZ
2
1
28
28
0
0
90
90
00
122
180
180
244
365
365
366
Age (days)
Fig 3: Evolution of the tensile strengh of the concrete specimens kept in drinking water.
414
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
8
Tensile strengh
(MPa)
7
6
5
BO
4
HPC
3
HPCZ
2
1
0
0
122
244
366
Age (jours)
Fig 4: Evolution of the tensile strengh of the concrete specimens kept in the sulphated
environment.
5.2. Permeability to the chlorine ions
The ASTM procedure C1202 is one of the trial procedures the more used to estimate the
capacity of the concrete to resist the penetration of the chlorine ions.
The resistance to the penetration of the chlorine ions is estimated while measuring the total
load (in coulomb) that passes through haggard concrete specimens 100×50 mm maintained
under an electric tension of 60V during 6 hours by means of electrodes made of rustproof
steel between the two cells of the two compartments. One of the faces of the specimen is in
contact of a 30g/l NaCl solution (cathode), and the other face is in contact of a 0,3N solution
of NaOH (anode).
The cylindrical surface of the specimen is impregnated with a layer of epoxydic resin.
This simple and fast procedure, only give an evaluation of the resistance to the penetration of
the chlorine ions while using a measure mainly based on the conductivity of the concrete.
415
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
3500
Charge passed
(Coulombs)
3000
2500
BO
2000
HPC
1500
HPCZ
1000
500
0
1
28
2
3
180
(days)
90
4
Age (jours)
365
Fig 5: Charge passed in the concrete specimen kept in the drinkable environment.
3500
( c o u lo m b s )
C h a rg e p a s s e d
3000
2500
BO
2000
HPC
1500
HPCZ
1000
500
0
281
90
2
180
3
3654
A g e ( jo u r s )
Fig 6: Charge passed in the concrete specimen kept in the sulphated environment.
416
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
One can note that the compressive strengh and traction strengh of the concretes with additions
of pozzolan are all superior to the ordinary concretes and high performance concretes without
addition and some either the fashion of conservation. On the other hand, the permeability to
the ions chlorine of the concretes with addition of pozzolan is lower to the ordinary concretes
and high performance concretes without addition.
5.3. Expansion
The results of the tests of expansion of the concrete specimens immersed in the solution of
ammonium NH4 SO4 are presented on the (figure 7).
BO
HPC
60
90
HPCZ
Expansion (%)
0,15
0,1
0,05
0
0
30
120
150
180
Immersion period (days)
Fig 7: Expansion of the concrete specimens immersed in the solution containing 5% NH4SO4
ammonium sulphate
The results show that the concretes undergo an expansion, nevertheless the one of the
ordinary concrete is accentuated more that the one of the concretes with or without addition of
pozzolan.
The ordinary concrete with a W/C report = 0, 5, present a matrix very porous that facilitates
the penetration of the solution charged of ions sulphate in its interior. These, in presence of
aluminate anhydrous tricalcique of hydrates or of aluminized them hydrated react to form the
secondary, chatty ettringite the expansion.
5.4 Skrinkage
The tests of autogenous skrinkage and drying done on prismatic specimen 7×7×28 cm, kept to
the free air and the ambient temperature of the laboratory 20 ± 2°C, provided
the illustrated results:
417
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
BO
HPC
HPCZ
160
140
120
100
80
60
40
20
180
165
150
135
120
105
90
75
60
45
30
15
0
0
Age (days)
Fig 8: Autogenous skrinkage of different kinds of concrete.
BO
HPC
HPCZ
300
250
200
150
100
50
Age (days)
Fig 9: Drying skrinkage of different kinds of concrete.
418
180
165
150
135
120
105
90
75
60
45
30
15
0
0
drying skrinkage (m/m)
Autogenous skrinkage (m/m)
180
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
BO
HPC
HPCZ
450
Total skrinkage(m/m)
400
350
300
250
200
150
100
50
180
165
150
135
120
105
90
75
60
45
30
15
0
0
Age (days)
Fig 10: Total skrinkage of different kinds of concrete.
Several parameters can influence the skrinkage concretes, among the most important are: the
fineness and the composition of the cement used, the temperature, the ambient humidity, the
heat of hydration and the W/C report.
The skrinkage is especially small that the W/C report is also, the skrinkage high performance
concretes that they are with or without addition and having an W/C report = 0,3 are weaker
than the one of the ordinary concrete prepared with an W/C report = 0,5.
The natural pozzolan used for the confection the high performances concrete with addition
(HPCZ) acts by its very advanced fineness, its latent property and by its heat of hydration.
The effect combined of these three parameters generates a sensitive increase of the skrinkage
to the first ages. To means term, the supplementary CSH descended of the reaction
pouzzolanique generate a reduction of the distortion due to the skrinkage. Indeed, the dense
structure of the concretes due to the reduction of the measurements and percentage of the
pores prevents the migration of the water.
6. Conclusions
Thanks to the addition of pozzolan, to the use of superplasticizer and in return for a correctly
adjusted composition, we got mechanical resistance concretes on 28 days superior in 70 MPa.
Compared to the ordinary concretes, these possess a better durability due to their very
elevated compactness that represents a brake to the chemical agents penetration.
419
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
References
Maher, B., 2000, Sulfate attack on hydraulic cement concrete, Fifth international conference
on durability of concrete, Barcelona, Spain, pp. 12-23
.Hooton, R.D., 1993, influence of silice fume replacement of cement on physical properties
and resistance to sulphate attack, freezing and thawing, and alkali silice reactivity, pp143151
Taylors, H.F., 1993. Sulfate reactions in concrete, micostructural and comical aspect, 1993,
pp. 61-78
Dreux., G ., Festa,. J., 1998. New guide of the concrete and its constituent,.
Chaid, R.., Jauberthie, Rs., Rendell, F., 2004. Influence of a natural pozzolana on the
properties of high performance mortar, Serial title: Indian Concrete Journal, volume 78,
number 8, issue, date :, p 22-26 Publisher : Associated Cement Companies Ltd., Mum
bay, India.
420
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
ġehirlerin Yönetiminde Üniversite-Yerel Yönetim ĠĢbirliğinin Artırılması
Doç. Dr. Yüksel Demirkaya
Marmara Üniversitesi, Sivil Tolum, AraĢtırmaları Merkezi Müdürü,
[email protected], 0532.2449319
Özet
Uygar dünyada yaĢanan geliĢmelerden, Türkiye‘nin kendini uzak tutması mümkün değildir.
Avrupa Birliği‘ ne giriĢ sürecinde bulunan ülkemiz, kısa ve orta vadede yerel yönetimleri
güçlendirecek çalıĢmalar yapmak durumundadır. Yerel yönetimlerin, yürüttüğü faaliyetler
bakımından toplumun her alanını kapsadığı ve bütün toplumsal kesimleri ilgilendirdiği
bilinmektedir. Bu nedenle GeliĢmiĢ ülkelerde özellikle Batı Avrupa Ülkelerinde ―yerel
yönetimler‖ baĢlı baĢına bir uzmanlık alanı olarak kabul edilmektedir.
Türk yerel yönetimlerinde görev alan alt, orta ve üst düzey yöneticilerin büyük çoğunluğu
―yerel yönetimler‖ konusunda eğitim almamıĢ kiĢilerden oluĢmaktadır. Prof. Dr. Cevat Geray
ve Doç. Dr. Can Hamamcı tarafından gerçekleĢtirilen bir araĢtırmada, yerel yönetimlerde
görev alan yöneticilerin yüzde (%) 58,86‘sının yaptıkları iĢ için gerekli bilgi ve becerilere
yeterince sahip olmadığı ortaya çıkmıĢtır. Belediye yöneticilerinin büyük çoğunluğunun
(%68,16‘sı ) ve belediye çalıĢanlarının, eğitim düzeyleri, görevlerini etkin bir Ģekilde
yapmaya yeterli değildir. Bu durum, yerel yönetici ve çalıĢanların, zamanlarının büyük
çoğunluğunu, ayrı bir uzmanlık alanı olan yerel yöneticiliği öğrenmek için harcamalarını
gerektirmektedir. Bu esnada, yerel hizmetlerde ciddi hatalar yapılmakta, kamu kaynaklarına
ciddi zararlar verilmektedir.
1980‘li yıllardan günümüze, kamu yönetimi alanında tüm dünyayı etkileyen dramatik
değiĢim ve dönüĢümler yaĢanmaktadır. Bu alandaki geliĢmelerin akademik ifadesi ve teorik
temelini ifade etmek amaçlı, New Public Management adıyla yeni bir model bile oluĢmuĢ
durumdadır. Nitekim Türkiye‘de 2003-2004 yıllarında itibaren baĢlayan kamu yönetiminde
yeniden yapılanma ve yerel yönetim reformunun New Public Management akımının tesiriyle
Ģekillendiği bilinmektedir. Tüm bu geliĢmelerin yerel yönetimler ve özellikle Ģehirlerin
yönetimi konusunda kısa bir özeti yapılmak istenirse; denilebilir ki artık Ģehirlerin
yönetiminde profesyonellik esastır, vatandaĢ müĢteri yerine konulmak zorundadır ve vatandaĢ
memnuniyeti için kamu kurumları, özellikle belediyeler stratejik yönetim esaslarına göre
yönetilmeli ve kurumsallaĢmalarını hızla tamamlamalıdırlar.
ġehirlerin yönetiminde, kurumsallaĢmanın zorunluluğu, stratejik plan, performans planı ve
genel bir kentsel yaĢam kalitesi eylem planı temel gereklilikler olarak ortaya çıkmaktadır.
Ancak mevcut idari yapılanma ve insan kaynakları ile yerel yönetimlerin bunları
gerçekleĢtirebilmenin çok gerisinde oldukları günümüzde açıkça ortaya çıkmıĢtır. Zira
reformların hayata geçirilmesinde çok yavaĢ yol alınmaktadır.
Bu kapsamda yerel yönetimler ve üniversiteler arası iĢbirliğinin artırılması bu yönde stratejik
bir adım olacaktır. Gerek üst düzey yerel yönetim yöneticilerin eğitimi ve yönlendirilmesi ve
gerekse belediye personelinin hizmet içi eğitim müfredatının düzenlenmesi ve eğitimlerin
verilmesi gibi konularda üniversitelerin iĢin içine çekilmesi genel amacın gerçekleĢmesine
yönelik önemli bir adım olacaktır. Üniversiteler ile iĢbirliği içinde olan yerel yönetimler
eğitim alanında ciddi destek alabilecekleri gibi, kurumsallaĢma ve stratejik yönetim alanında
da kurumsal destek alabileceklerdir. Ayrıca ulusal ve uluslar arası alanda iyi belediyecilik
örneklerinin incelenmesi ve deneyim kazanılması gibi konularda da üniversitelerin önemli yol
açıcı ve yönlendirici destekleri olabilir.
421
Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumu (KENTSEL DÖNÜŞÜM 2012) 26-29 Eylül 2012, İstanbul.
The Restructuring of Cities Symposium with International Participation, 26-29 September 2012 Istanbul – sehirler.itu.edu.tr
Sunum:
Türkiye üniter bir devlettir ve sıkı bir merkezi yönetim anlayıĢı çerçevesinde idari yapısı
örgütlenmiĢtir. Merkezden Yönetim ve Yerinden Yönetim gibi iki ana baĢlık altında, genel idari
örgüt ifade edilmiĢtir. Bu tebliğ ile yerel yönetimlerin en önemli aktörü olan ve kentlerin
yöne

Benzer belgeler