1/11 KÖRFEZ ÜLKELERİNİN ORTADOĞU VE KUZEY AFRİKA İLE

Transkript

1/11 KÖRFEZ ÜLKELERİNİN ORTADOĞU VE KUZEY AFRİKA İLE
KÖRFEZ ÜLKELERİNİN
ORTADOĞU VE KUZEY AFRİKA İLE ÖTESİNDE ARTAN ROLÜ
1. İNCELEME:
Uluslararası İlişkiler ve Diyalog Vakfı1 (FRIDE), İnsani İşbirliği Enstitüsü2 (HIVOS) ve
Norveç Dışişleri Bakanlığı tarafından 2013 yılı Aralık ayında yayımlanan “Körfez
Ülkelerinin Ortadoğu ve Kuzey Afrika ile Ötesinde Artan Rolü” başlıklı rapor, son
dönemde Körfez ülkelerinin kazandığı etkinin bölgesel ve küresel yansımalarını ortaya
koymaktadır. Sözkonusu raporda öne çıkan hususlar aşağıda sunulmuştur:
 Giriş:
Ortadoğu’da ve Kuzey Afrika’da (MENA) meydana gelen kargaşa dördüncü yılına
girerken, Körfez ülkelerinin bu bölgelerdeki değişim sürecindeki rolleri önemli derecede
artmış, Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE), Kuveyt ve Katar’dan oluşan Körfez
İşbirliği Konseyi (KİK) ülkeleri, siyasi dönüşüm içinde olan ülkelere yönelik iddialı bölgesel
politikalar geliştirmişler ve Bahreyn, Umman, Ürdün ve Fas gibi bölgedeki dost monarşik
rejimleri desteklemişlerdir. ABD’nin Ortadoğu’daki rolüne ilişkin artan belirsizlik ve Obama
Yönetiminin “Asya’ya yönelim” söylemlerinin ve jeoekonomik güç dengeleri ve yapılarındaki
derin dönüşümlerin yer aldığı bir ortamda şekil alan bu politikalar aracılığıyla Körfez
ülkeleri, uluslararası sistemlere daha fazla katılarak, angajman ve çok taraflı işbirliğine
ilişkin parametreleri değiştirmeye başlamışlardır.
KİK ülkelerinin etkinlikleri ve erişim imkanları arttıkça, bölgesel ve uluslararası örgütlerin
birbirleriyle ve dönüşüm içinde olan ülkelerle nasıl angaje olacaklarına ilişkin yeni kaygılar da
ortaya çıkmaktadır. Bu bağlamda, Batılı olmayan ve aynı zamanda otoriter bir doğaya sahip
ülkelerden olan KİK ülkelerinin uluslararası güç ve nüfuz dağılımında yer alması,
uluslararası sistemin yönetişim, siyasi reform, şeffaflık ve hesap verebilirlik gibi
normatif temellerinin, “batı merkezli” küresel normların dışında bir bakış açısından
görülmesi ihtimalini artırmaktadır. Bu durum ise geçiş süreci içindeki ülkelere, siyasi ve
ekonomik seçenekler açısından yeni imkanlar sunmaktadır. KİK ülkelerinin Mısır’a yardımı
bu sürecin önemli bir örneğini oluşturmaktadır. Aynı zamanda Mısır, KİK ülkelerinin kime
1
1999’da Madrid’de kurulan bir düşünce kuruluşu olan FRIDE (Foundation for International Relations and Foreign
Dialogue), çeşitli uluslararası meselelere Avrupa’nın yaklaşımı ve bu alanda yeni düşüncelerin geliştirilmesi amacıyla çeşitli
alanlarda çalışmalar yürütmektedir.
2
1968’de Lahey’de kurulan bir sivil toplum kuruluşu olan HIVOS (Humanist Institute for Cooperation), insani değerler
doğrultusunda uluslararası gelişim ve kalkınma için hibe, fon aktarımı ve kampanyalar düzenlemek suretiyle Afrika, Latin
Amerika ve Asya’daki kuruluşlara finansal destek sağlamakta, “sosyal değişim”, “dijital aktivizm” ve “kırsal alanda
yeniliklerin uygulanması” konularında enformasyon paylaşımına destek sağlamaktadır.
1/11
nasıl yardım edecekleri konusunda tarafsız olamadıklarına da bir örnek teşkil etmektedir.
KİK ülkelerince önerilen ve daha az koşula dayandırılan bu yardımlar, Batı’nın
yardımlarından daha fazla olmakla birlikte, yönetim reformları ya da şeffaflık gibi
hususlara endekslenmemiş daha ziyade siyasi akımlarla bağlantılandırılmıştır3.
 Ekonomik Küreselleşmede KİK Ülkeleri:
Katar’ın 2022 FIFA Dünya Kupası’na evsahipliği yapacak olması gözlemcilere göre, KİK
ülkelerinin küresel erişime sahip, bölgesel güçler olarak hızlı yükselmelerini sembolize
etmektedir. KİK ülkelerinin 2000’li yıllardaki yükselişleri, 1945 yılından sonra kurulan kurum
ve mekanizmaların, çok merkezli dünyaya uyum sağlama çabalarının gerçekleştiği
uluslararası düzenle aynı zamana denk gelmiştir. Ayrıca, Körfez ülkeleriyle Asyalı
ortaklarının genişleyen ve derinleşen siyasi ve ekonomik ilişkileri özel bir önem arz
etmektedir. Bu bağlantılar, yükselmekte olan önemli ekonomilerin oluşturduğu “çıkar
koalisyonları” etrafında küresel bütünleşme için alternatif yollar tesis edilmesine imkan
vermektedir. Böylesi bir jeopolitik ve jeoekonomik çıkar çeşitliliği, küreselleşmenin
yaşandığı günümüzde, KİK ülkelerinin uluslararasılaşmasında önemli bir dönemeci
oluşturmaktadır.
İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana Körfez petrolü, Batı’nın ekonomik büyümesinde itici
güç olurken, petrol ihracatı da, Körfez ülkelerini sıkı bir biçimde uluslararası ekonomik
sisteme entegre etmiştir. Bölgesel kaynaklara istikrarlı ulaşımın güvence altına alınması ile
bunu destekleyen Batı’nın güvenlik garantileri, 1945 sonrasında Körfez’in uluslararası
ilişkilerini yapılandıran sütunlar olmuş, karşılıklı ekonomik bağımlılık, Körfez ülkelerini
dünya ekonomisine bağlamış ve ekonomik küreselleşmeyi hızlandırmıştır.
1970’li yıllardaki küresel petrol fiyatlarındaki hızlı artış, Körfez ülkelerinin uluslararası
arenada etkili olmalarını kolaylaştırmış olsa da, bu durum 2000’li yıllardan sonra daha
hızlanmış ve küresel bir boyut kazanmıştır. Bununla birlikte bölgenin Güney-Güney
sistemleriyle bütünleşmesinin uzun bir geçmişi bulunmaktadır. Bu süreç, özellikle Arap ve
Müslüman ülkelere cömert kalkınma yardımları sağlanmasıyla gerçekleştirilmiştir. 1974 ile
1979 yılları arasında, Suudi Arabistan, Kuveyt, Katar ve BAE’nin yardım katkıları
GSYH’lerinin ortalama %6’sı ila %8’i arasında olmuştur4.
3 Katar’ın birçok vaadi, Müslüman Kardeşler 2013 yılı Temmuz ayında devrildiğinde, Suudi Arabistan ve BAE’nin de
Mübarek sonrası vaatleri Muhammed Mursi Haziran 2012 de cumhurbaşkanı seçildiğinde hayata geçirilememiştir.
4 Kuveyt ve BAE, bağımsızlıklarından kısa bir süre sonra hükümet bazında resmi donör kurumlar tesis etmişler ve büyük
oranda para dağıtmışlardır. Suudi Arabistan da, Dünya Müslüman Ligi/1962, İslam Konferansı Örgütü/1972 ve Uluslararası
İslami Yardım Örgütü/1975 gibi İslami kanallar tesis etmiştir. Bu tarz faaliyetler, Suudi Arabistan’ın İslam dünyasındaki
itibarını artırmış, ancak aynı zamanda daha muhafazakar ve kimi zamanda savaşçı bir İslami etkinin, ülkenin ötesine
yayılmasına imkan sağlamıştır.
2/11
Küreselleşmenin 1990’lı ve 2000’li yıllarda hızlanması ise, küresel yönetişimin birçok
katmanında,
yeni
angajman
şekillerinin
ortaya
çıkmasına
yol
açmıştır.
Ayrıca
küreselleşmeyle birlikte, dünya çapındaki güç ilişkileri yeniden dengelenmeye başlanmıştır.
Bu süreçte Körfez ülkeleri de, küresel sınamaların ele alınması amacıyla, küresel politikanın
öncü akımlarına yakınlaşmaya başlamışlardır. KİK ülkelerinin hepsi, Dünya Ticaret
Örgütü’ne üye olmuşlar ve önemli meblağlarda doğrudan yabancı yatırım çekmeye
başlamışlardır. Buna ilaveten bu ülkeler, kendilerini Batı Asya ve Kuzey Afrika bölgeleri için
finansal merkezler olarak geliştirmişlerdir. 2002-2008 yılları arasında petrol fiyatlarında
yaşanan artış, petrol rezervleri ve sermaye birikimi gibi faktörler ise, başta Suudi
Arabistan, Kuveyt, Katar ve BAE olmak üzere petrol zengini Körfez ülkelerini, küresel
güç dengelerinde yaşanan değişimlerinin etrafında stratejik ve ticari bir eksen olarak
konumlandırmıştır.
Körfez bölgesinin 2000 yılında küresel petrol ve doğalgaz üretimindeki payı5 %28 iken bu
payın, 2020’de %33’e çıkacağı ve bu üretim artışının çoğunun Asya ülkelerine gideceği
öngörülmektedir6.
Bununla
birlikte,
KİK
ülkeleri
karşılıklı
ekonomik
bağımlılığı
çeşitlendirmeye ve genişletmeye çalışacaklardır7.
Rusya, Çin, Hindistan, Güney ve Doğu Asya ülkeleriyle derinleşen ekonomik
bağlar nedeniyle KİK ülkeleri doğuya yönelse de, ABD ve Batı Avrupa’yla siyasi ve
güvenlik bağları devam etmektedir. Ancak Asyalı ortaklarla olan karşılıklı enerji
bağımlılığı ve petrol dışındaki ticaret akışları (petrokimyasallar, plastikler, alüminyum)
Körfez’in uluslararasılaşmasına yol açmıştır. Öncelikle ekonomik alanda artan “KörfezAsya” bağları, doğrudan dış yatırım akışı, teknoloji transferi ve arz zincirleriyle bütünleşme
gibi çok sektörlü bağlantıları da içermiştir. KİK ülkeleri, petrokimyasallar, alüminyum, çimento
ve yapı ürünleri gibi çeşitli sanayi üretimlerinin merkezi haline gelmiş, 2008 yılı itibariyle bu
ülkeler küresel petrokimyasal üretimin %12’ini gerçekleştirmiş ve gelişmekte ve gelişmiş
ekonomilerle daha kompleks endüstriyel bağlar tesis etmişlerdir.
Asyalı ortaklar ve KİK ülkeleri arasında ticari ve mali ilişkilerin gelişmesi Suudi Arabistan
ile Çin arasındaki bağların daha hızlı ilerlemesine yol açmış, 1990’larda diplomatik ilişkiler
tesis edilmesine rağmen, ekonomik ilişkiler ilk etapta hidrokarbon kaynakları etrafında
yoğunlaşmıştır. Bu kapsamda 1999 yılındaki stratejik petrol işbirliği anlaşması, Suudi
Arabistan’ın Çin’in 2002 yılında başlıca petrol sağlayıcısı ülke olmasının yolunu açmıştır.
5
Irak ve İran da dahil.
Katar sıvılaştırılmış doğalgazını giderek artan oranda Asya’ya ihraç ederken, BAE petrol üretiminin çoğunluğunu Asya’ya
göndermiştir.
7 2004-2007 yılları arasında dünya petrol tüketimindeki payını %40 artıran Çin’in 2030 yılına kadarki tüketiminde %40’lık
bir artış olacağı tahmin edilmektedir. 2009 yılında ilk defa Suudi Arabistan’dan ithal edilen petrol oranında Çin’in ABD’yi
geçmesi, sembolik bir aşama olarak değerlendirilmiştir. Bu aşama, yükselen ekonomilerle bağlantılarının artması aracılığıyla
Körfez ülkelerinin uluslararasılaşmasına vurgu yapmaktadır.
6
3/11
2000’li yıllarda bütün KİK ülkeleri ile Çin arasındaki yatırım ve ticaret hacmi çeşitli8 girişimler
aracılığıyla artırılmıştır. Yine 2009 yılında Katar ve Çin arasında doğalgaz alanında 25 yıllık
bir anlaşma imzalanmıştır9. Böyle bir anlaşma uzun vadeli karşılıklı bir bağımlılık tesis
etmiştir. Böylelikle, bir taraftan Çin güvenilir bir pazar sunarken, Katar da Çin pazarı için
istikrarlı bir kaynak oluşturabilecektir.
Hidrokarbon sektörü önemini korumakla birlikte, Körfez ile Asya ülkeleri
arasındaki ilişkiler bu sektörün ötesine taşınmaktadır. Son 10 yılda, Körfez-Çin sermaye
yatırımının ve ortak teşebbüsünün önemli oranda artması, bu bağlamdaki örneklerden biridir.
KİK ülkeleri Çin’in petrol rafine ve petrokimyasal sanayilerinde yatırımlarını artırırken Çin,
anılan ülkelerin finans, inşaat ve enerji sektörlerinde yatırımlarını yoğunlaştırmaktadır10. Çin,
2015 yılında yapılması planlanan üçüncü Çin-KİK Stratejik Diyalogu’nu tamamlayacak daha
fazla siyasi temaslar arayışı kapsamında MENA bölgesini stratejik ve ticari öncelikleri
arasına almıştır.
Artan diğer ikili ilişkiler arasında BAE ile Güney Kore arasında Abu Dabi’nin dört sivil
nükleer güç reaktörünün Güney Kore (KEPCO) tarafından yapılması bulunmaktadır.
2000’li yıllarda petrol fiyatlarındaki artış sırasında daha da küreselleşen ve bütünleşen
KİK ülkelerinin her biri 2008 yılındaki ekonomik krizin etkilerini farklı şekillerde
hissetmiş olmakla birlikte, krizden Batılı ekonomilere göre daha iyi durumda çıkmışlar
ayrıca, küresel ekonomik kriz, KİK ülkeleriyle yükselmekte olan Asya ekonomileri
arasındaki bağları hızlandırmış ve sözkonusu ekonomilerin pazar paylarını Batılı
rakiplerinin aleyhine artırmıştır. KİK ülkeleri ekonomik krizle ilgili ilk şoku atlattıktan sonra,
bölgesel finans kuruluşları beklenilenden daha dirençli olduklarını ispatlamışlar, merkez
bankaları ve ulusal varlık fonları yerel bankalar üzerindeki baskıyı 2008-2009 yıllarında 350
milyar dolarlık yatırım yaparak azaltmışlardır11. Bunun yanı sıra, krizin ilk safhalarında Körfez
ülkelerinin sahip oldukları ulusal varlık fonları, Batılı kuruluşlar (Merrill Lynch, Barclays Bank
ve Citigroup) için önemli bir likitide kaynağı olmuş, bu bağlamda 2008 sonbaharında,
Avrupalı hükümetlerin mali krize ilk müdahalelerinde yaptıkları acil finansmanın üçte birlik
bölümünü karşılamıştır. Körfez ulusal fonları aynı zamanda Harrods, Porsche ve Ferrari gibi
önemli küresel markaların hisselerini de satın almıştır.
8
Kuveyt-Çin Yatırım Şirketi (2005) ve KİK-Çin Serbest Ticaret Anlaşması (2009) gibi.
Yıllık 5 milyon ton sıvılaştırılmış doğalgaz sağlanması amacıyla.
10 Kuveyt-Çin Yatırım Şirketi’nde olduğu gibi Suudi Temel Sanayi İşbirliği stratejik bir “Çin planı” hazırlamıştır. Bunun
amacı da Çin’in artan taleplerini karşılayacak güçlü arz ortaklıkları ve ortak girişimler tesis etmektir.
11 2011 yılında petrol fiyatları artmasına rağmen, Körfez ülkelerinin kazanımları, Arap Baharının yarattığı huzursuzluğa
karşı ön alma amacıyla refah ve sosyal harcamaların artırılmasıyla azalmıştır.
9
4/11
Bu arada Abu Dabi ve Katar, yenilenebilir enerji ve temiz enerji araştırmalarında mali
rezervler ve yatırım politikalarıyla önemli yerler edinmeye başlamışlar, havacılık, deniz
taşımacılığı ve lojistik konularında önemli aktörler olmuşlardır.
 KİK Ülkeleri ve Küresel Yönetişim:
Ekonomik kriz sonrası, ekonomik küreselleşmedeki daha aktif rollerine dayanarak, KİK
ülkelerindeki karar vericiler, küresel yönetişimde daha dinamik katılımcılar haline
gelmişlerdir. Bu durum çoğunlukla, KİK ülkelerinin diğer yükselen ekonomilerle,
küresel yönetişimin çerçevelerinin/sistemlerinin yeniden düzenlenmesine ilişkin
konularda “çıkar koalisyonları” tesis edilmesi şeklinde kendini göstermiştir.
Bu bağlamda 2008 yılının sonları ve 2009 yılının başlarında dünya petrol pazarlarının
istikrarlaştırılmasındaki rolünden dolayı uluslararası övgü alan Suudi Arabistan, uluslararası
mali yapının değiştirilmesi yönünde çağrılar yapmak için, G20 ve IMF’deki konumunu
kullanmıştır. Aynı zamanda Suudi Arabistan ve diğer KİK ülkeleri, 2008 sonbaharında,
kendilerine ilişkin yapılan tartışmasız bir biçimde IMF kurtarma paketlerine katkıda
bulunacaklarına yönelik varsayımlardan dolayı duydukları rahatsızlıklarını da ifade
etmişlerdir12. Bu çerçevede 2009 yılında Suudi Arabistan, uluslararası kuruluşlardaki oy
haklarının ve paylarının artırılmasını savunmuş, ayrıca ABD’nin küresel sistemdeki
liderliğinin dengelenmesini amaçlayan söylemler doğrultusunda, BRICs gibi oluşumlarla
birlikte hareket etmiştir.
Katar ve BAE ise, enerji ve iklim değişikliği yönetişimine ilişkin yapılara dahil olmuşlardır.
Bu bağlamda Katar’ın Doha İklim Değişikliği Konferansı’na 2012 yılı Kasım ayında
evsahipliği yapması tipik bir örnek teşkil etmiş, Abu Dabi de 2009 yılında, Uluslararası
Yenilenebilir Enerji Ajansı’nın merkezine evsahipliği yapmaya hak kazanmıştır13. Ayrıca
Katar, Doğalgaz İhraç Eden Ülkeler Forumunu uluslararası bir örgüt haline getirme
konusunda liderlik etmiş, Forum’un merkezine evsahipliği yapmıştır. Bunun yanısıra Katar,
İsviçre ve Singapur’la birlikte Dünya Ekonomik Forumu’nun Küresel Yeniden Tasarım
Girişimi’ne katılmış14, 30-31 Mayıs 2010 tarihinde Küresel Yeniden Tasarım Zirvesi’ne
evsahipliği yapmıştır.
12
Suudi Arabistan Maliye Bakanı, “diğerlerinden daha az ya da fazla ödemeyeceklerini, rollerini sorumlu bir biçimde yerine
getirdiklerini, getirmeye devam edeceklerini, ancak sadece büyük rezervlere sahip oldukları için uluslararası kuruluşları
finanse etmeyeceklerini” dile getirmiştir. BAE Merkez Bankası Başkanı ise, KİK ülkelerinin çıkarlarını ve nedenlerini “eğer
KİK ülkelerine daha fazla söz hakkı verilirse, belki daha fazla para sağlayabilirler… daha fazla söz hakkı ve itibar
olmaksızın fon sağlamayacaklardır” şeklinde ifade etmiştir.
13 Bu durum ilk defa, uluslararası bir ajansın Ortadoğu’da kurulması açısından sembolik bir öneme sahiptir. Bunda 135
milyon dolarlık nakdi bağış ve ayni yardımların önemli bir etkisi olmuştur.
14 Bu örgüt, 28 küçük ve orta ölçekli devletin fikirlerini G20 sürecine kanalize etmek amacıyla kurularak Küresel Yönetişim
Grubu’nu meydana getirmiştir.
5/11
 Yeni Jeopolitik Çerçevede: KİK Ülkeleri ve ABD:
KİK ülkelerinin uluslararası konulara daha fazla angaje olduğu bu ortamda, ABD dış
politikası yavaş yavaş Ortadoğu’dan Asya-Pasifik’e yönelmeye başlamıştır. Her ne kadar
yeni stratejik konumlanmayla bağlantılı olmasa da ABD’nin KİK ortaklarıyla ilişkileri
Obama’nın Başkanlığı döneminde görülmemiş bir biçimde gerilme aşamasına
girmiştir. Arap Baharı sırasında zor durumdaki Mısır Cumhurbaşkanı Hüsnü Mübarek’ten
ABD desteğinin çekilmesiyle başlayan ve Bahreyn’deki olayların bastırılmasına ilişkin
eleştirilerle devam eden süreçte, KİK ülkeleri daha önce olmadığı kadar ABD’nin
hareketlerini/gerekçelerini sorgulamaya başlamışlardır15.
ABD’nin Arap baharına yönelik tereddütlü yaklaşımına ilişkin KİK ülkelerinin hayal
kırıklıkları 2012 ve 2013 yıllarında artmış ve daha yüksekten seslendirilmiştir. 21 Ağustos
2013 tarihinde kimyasal silah kullanımı sonrasında, Esad rejimine karşı askeri operasyon
yapılmaması KİK ülkelerinde şaşkınlıkla karşılanmış, aynı şekilde Hasan Ruhani’nin
cumhurbaşkanı seçilmesi sonrasında, ABD ile İran’ın yakınlaşmalarına ilişkin işaretler de
benzer etki yaratmıştır16.
Bu hususlar doğrultusunda, “artan imkanlar” ile yaygınlaşan “siyasi niyetler” KİK
ülkelerinin Ortadoğu ve Kuzey Afrika’daki artan rollerini şekillendirme çerçevesinde
bir araya gelmiştir. KİK ülkelerinin göze çarpan aktörler olarak ortaya çıkması, Arap baharı
öncesinde olsa da, ilk şok atlatıldıktan sonra ülkeler daha hızlı bir şekilde bölgesel güç
kazanmışlardır. Bahreyn’e ve Umman’a doğrudan destekten, Kuzey Afrika’daki rejimlere ve
Suriye ile Libya’daki isyancılara siyasi ve mali desteğe uzanan boyutta KİK ülkeleri, bölgesel
dönüşümün şekillendirilmesinde önemli oyuncular haline gelmişlerdir.
 KİK Ülkelerinin MENA Bölgesine Mali Katkıları:
KİK ülkeleri, Arap Baharıyla başlayan beklenmedik siyasi ve ekonomik değişikliklere
müdahalede liderlik yapmışlar, bölgede yayılan değişikliklerin yönünü kontrol edebilmek
için daha girişken politikalar uygulamaya çalışmışlardır. Suudi Arabistan, Bahreyn’e,
Umman’a, Mısır’a ve Ürdün’e yönelik cömert mali yardım paketleri açıklamıştır17. Aynı
zamanda Suudi Arabistan, Ürdün ve Fas’a 2011 yılı Mayıs ayında KİK üyeliği teklif etmiştir.
15
2011 yılı Mayıs ayında Suudi Arabistanlı önemli bir yorumcu ABD-Suudi ilişkilerindeki tektonik değişimden bahsetmiş
ve ABD’nin kendisini son aylarda İran’ın bölgesel tehdidine karşı isteksiz ve güvenilmez bir ortak olarak hissettirdiğinden
yakınmıştır. Ayrıca yorumcu, diğer Körfez ülkelerinin artan otonom siyasi hesapları bağlamında, Suudi Arabistan’ın ulusal
güvenlik ve stratejik çıkarları söz konusu olduğunda, kendi gündemini izleyeceği konusunda uyarmıştır.
16 Bu çerçevede Suudi Arabistan’ın BMGK’daki geçici üyeliği reddetmesi,
Ortadoğu’daki ABD politikasının yönü
konusundaki bölgesel uyarı işaretlerinin derinliğini ortaya koymuştur.
17 Bahreyn ve Umman’a 10 milyar dolarlık yardım paketi, Ürdün’e 5 milyar dolarlık yardım ve Fas’a da önemli oranda ikili
yardım şeklinde.
6/11
KİK ülkelerinin sahip oldukları kaynaklar, dil ve kültürel bağlar ve coğrafi yakınlık
onları, Batılı aktörlere kıyasla, bölgesel angajmanda ön sıralara yerleştirmiştir18. Bu
bağlamda Mısır sadece en fazla ve doğrudan yardım alan ülke olmasının dışında, aynı
zamanda rekabeti ve karmaşıklıkları vurgulaması açısından daha yakından bakılması
gereken bir örnektir. Mısır’da Hüsnü Mübarek’i görevden uzaklaştıran devrim sonrasında
Suudi Arabistan ve BAE, Mısır Ordusu’nu mali ve diplomatik açıdan desteklemişler, benzer
bir rejimin devamını tercih ederek, böylesi beklenmedik ve hızlı siyasi değişikliğin etkilerini
sınırlamaya çalışmışlardır. Bu kapsamda BAE, Mısır’a 2011 yılında 3 milyar dolar, Suudi
Arabistan
da
Mısır
Cumhurbaşkanlığı
seçimleri
Müslüman
Kardeşler’in
zaferiyle
sonuçlanmadan kısa bir süre önce 430 milyon dolarlık nakdi yardım ile petrol ürünleri ithal
etmesi için 750 milyon dolarlık kredi vaat etmiştir. Ancak, Muhammed Mursi sonrasında BAE
ve Suudi Arabistan’la ilişkiler birdenbire soğumuş, diğer taraftan Katar, yeni Mısır
Yönetimi’ne kredi, doğrudan nakdi yardım ve sıvılaştırılmış doğalgaz sevki şeklinde 7.5
milyar dolardan daha fazla yardım sağlama sözü vererek olaya müdahil olmuştur. Bununla
birlikte 2013 yılı Temmuz ayında Mursi’nin iktidardan uzaklaştırılması ve askeri yönetimin
iktidara gelmesi sonrasında ise Suudi Arabistan, Kuveyt ve BAE tarafından derhal ve büyük
miktarlarda yardım vaat edilmiştir. Bu çerçevede sadece karşı darbeden bir hafta sonra 12
milyar doların üzerinde yardım sözü verilmiş ve hızlı bir biçimde bu yardım ulaştırılmıştır19.
KİK ülkelerinin yardım ve kalkınma finansmanı Mısır ekonomisinin çökmesini
engellemiştir. Ancak, uluslararası “iyi yönetişim” perspektifinden bakıldığında, KİK
ülkelerinden yapılan yardımların politika tercihleri açısından sorunlar içerdiği ve iyi
yönetişimle ilgili konularda Mısırlı yetkililere yapması gereken bazı hususları
yapmama fırsatı sağladığı görülmektedir. Bu yardımlar sayesinde, 4.8 milyar dolarlık IMF
kredisinin alınabilmesine ilişkin baskı azalmış, Körfez desteği Mısır’ın vergileri yükseltmeden
ya da kamu harcamalarını azaltmadan, gelen parayı kullanarak artan bütçe açığını
azaltmasına imkan sağlamıştır. Diğer bir ifadeyle KİK ülkeleri, IMF desteği için gereken
şartları zorunlu tutmamış ve desteğin verilmesini iyi yönetişime ilişkin standartlara
bağlamamıştır.
 Körfez’in Destek Politikası: Katar Örneği:
Katar’ın 2011 yılı öncesine dayanan diplomatik arabuluculuk girişimleri ile yatırım
politikalarının bir araya gelmesi, KİK ülkelerinin MENA’daki geçiş süreçlerinde en
yüksek profile sahip örneği oluşturmaktadır. Katar’ın Yemen, Lübnan ve Darfur gibi kriz
18
Ekonomik krizden dolayı Batı aynı seviyede bölgeye angaje olamamıştır.
2013 Ekim ayı sonu itibariyle BAE, 4.9 milyar dolarlık kapsamlı bir ekonomik yardım paketi oluşturmuştur. Bunun 1
milyar doları hibe olarak Mısır Hükümeti’ne Temmuz ayında transfer edilmiş, 1 milyon dolarlık kısmı Mısır’ın yakıt ve
hidrokarbon ihtiyaçları için ve 2.9 milyar doları da kötü durumdaki Mısır ekonomisini canlandırmak amacıyla tasarlanan
kalkınma ve alt yapı proje ihtiyaçlarının karşılanması için petrol ürünleri şeklinde verilmiştir.
19
7/11
bölgelerine ilişkin sorunlarda 2007 ile 2010 yılları arasında arabuluculuk yapması ülkeyi,
uluslararası sahneye taşımış ve bu süreçte Katar’ın diplomasi çabalarına “ticaret
diplomasisi” de eşlik etmiştir. Arabuluculuk yaptığı ülkelerde önemli yatırımlar
gerçekleştiren Katar, aynı politikaları, Kuzey Afrika’daki ayaklanmalar sonrasında uygulamış,
bu bölgelere karşı da büyük cömertlik sergilemiştir. Bu kapsamda Katar ve Tunus arasındaki
ticari ilişkiler 2011 yılı Ocak ayındaki devrim ve Ennahda liderliğindeki hükümet sonrasında
hızla artmış Katar, Tunus’ta 2 milyar dolarlık bir rafineri inşa edeceğini 2012 yılı Mayıs
ayında açıklamıştır. Bu açıklama Tunus’un kötüleşen ekonomisinin iyileştirilmesine ilişkin
Katar’ın kapsamlı çabalarının bir parçasını oluşturmuştur. Katar aynı zamanda Tunus
Merkez Bankasına ödemeler dengesi ve Tunus hidrokarbon sektörüne de eğitim alanlarında
yardımlarda bulunmuştur.
Muammer Kaddafi’nin iktidardan uzaklaştırılması sonrasında Katar’ın Libya’ya desteği
artmış ve ekonomik bağlar, 2012 yılı Nisan ayında Libya Ticaret ve Kalkınma Bankası’nın
%49’luk hissesinin Katar Ulusal Bankası tarafından satın alınmasıyla derinleşmiştir.
Katar Şeyhi, 2012 yılı Eylül ayında Kahire’ye yapılan bir ziyarette, gelecek 5 yıllık süre
zarfında Katar’ın Mısır’a 18 milyar dolarlık yatırım yapacağını açıklamış ayrıca, Katar’ın
Müslüman Kardeşler tarafından yönetilen Mısır’a bütçe dengesi için gerekli destekte
herhangi bir limit tanımadığı yönünde yorumda bulunmuştur. Ancak bu yatırımlar
gerçekleştirilememiştir.
Bütün
bu
hususlar
göz
önünde
bulundurulduğunda,
önemli
oranda
Körfez
sermayesinin MENA ülkelerine resmi kanallar ya da çeşitli yatırım kanalları aracılığıyla
sunulduğu görülmektedir. Bu durum, hem verici, hem de alıcı ülkeler çerçevesinde
şeffaflık ve hesap verebilirlik sorununu gündeme getirmiştir. Bu bağlamda Ulusal Varlık
Fon Enstitüsü şeffaflık endeksine göre KİK ülkelerindeki ulusal varlık fonlarının notu
düşüktür. Ayrıca, KİK ülkelerindeki karar alma süreçleri de şeffaflık ve hesap verebilirlik
konularında sorun yaratmaktadır. Örneğin 2008 yılında Katarlı arabulucular, Yemen’e
yeniden yapılandırma alanında 300 ila 500 milyon dolar arasında yardım sözü vermiş, ancak
arabuluculuk çabaları 2009 yılında başarısız olunca ve savaş yeniden başlayınca vaat edilen
yardımlar birdenbire geri çekilmiş, bu durum halk ile hükümet arasında kalkınma projelerinin
eksikliği nedeniyle başka bir gerilim nedeni oluşmasına yol açmıştır. Aynı durum, Mısır’da
gerçekleşmeyen yatırım vaatleri nedeniyle Katar’ın itibarının, Müslüman Kardeşler’le birlikte
zayıflamasına yol açmıştır.
 Yönetişim Reformuna ve Batı Yardımına İlişkin Sonuçlar:
Arap baharı sonrasındaki bölgesel manzara, MENA ülkeleriyle reform gündemleri
konusunda uzun zamandan bu yana angaje olmuş olan Batılı örgütler açısından pek
8/11
olumlu
olmamıştır.
Dönüşüm
yaşayan
ülkelerdeki
insan
hakları
ve
reform
savunucularının karşı karşıya kaldıkları kasvetli manzara, uluslararası hükümet dışı
aktörler ve diğer aktörler açısından büyük önem arz etmektedir. Libya ve Mısır’dan
Körfez’e kadar uzanan bölgedeki sivil toplum temsilcileri ve insan hakları eylemcileri,
ülkedeki huzursuzlukları teşvik eden yabancı bir güçten şüphe duyan hükümetlerin, taciz ve
gözaltı kampanyalarına maruz kalmışlardır. Ayrıca, bölgede yeni yasaların kabul edilmesi
bazı serbestlikleri azaltmış ve sivil toplum gruplarının eylemlerini zorlaştırmıştır. Körfez
ülkelerinin yardımlarının, Batılı ülkelerin yardımlarına nazaran bölge ülkeleri tarafından daha
cazip görülmesi de20, bu ülkelerdeki insan haklarına ve reformlarına ilişkin mevcut eğilimlerin
kısa dönemde devam etme olasılığının olduğunu göstermektedir.
Bölge ülkelerinde insan haklarıyla bağdaşmayan uygulamaların ilk işaretleri 2011 yılı
Haziran ayında başta diktatör Muammer Kaddafi olmak üzere oğluna, damadına ilişkin
tutuklamalarda yaşanmıştır. Uluslararası Ceza Mahkemesi ve Libya geçici hükümeti
arasında söz konusu tutukluların Libya’da mı yoksa Lahey’de mi yargılanması konusunda
anlaşmazlık çıkmış, Kaddafi’nin oğlu Uluslararası Ceza Mahkemesi’ne teslim edilmek yerine
Libya’da tutulmuş, avukat hakkı verilmemiş, dört kişilik Uluslararası Ceza Mahkemesi
delegasyonuyla görüştüğünde, anılan kişiler tutuklanmışlardır.
2011 yılında Mısır’da hükümet dışı örgüt çalışanlarına ilişkin tutuklama dalgaları, çalışma
ortamına ilişkin sınamalarla ilgili örnekleri daha çok ortaya koymuştur. 2013 yılı Haziran
ayında Kahire’de hükümet dışı örgüt çalışanı 43 kişi izin almadan faaliyette bulunmaktan ve
dış finansman almaktan suçlu bulunmuştur.
Sadece geçiş döneminde bulunan ülkelerde reform ve insan haklarına ilişkin sorunlarla
karşılaşılmamıştır. BAE, ulusal güvenliği tehdit ettiği gerekçesiyle Müslüman Kardeşler’le
bağlantılı olduğunu düşündüğü 94 kişiyi tutuklamış ve uluslararası hükümet dışı örgütlerin
birçoğunun21 ülkedeki şubelerini, yasal izinleri olmadığını ileri sürerek 2012 yılında
kapatmıştır. Ayrıca kapsam olarak çok geniş muğlak bazı yasalarla da cezalar öngörmüştür.
 Sonuç:
MENA bölgesine ilişkin sorunlarda ve sınamalarda, önümüzdeki dönemde, bütün
taraflarca kabul görecek kolektif bir uzlaşma için çok taraflı bir diplomatik sürece dahil olup
olmayacakları ya da dahil olacaklarsa bunun nasıl olacağı hususunda Körfez ülkeleri karar
vermelidirler. Bu bağlamda karşımıza Körfez ülkelerinin tek taraflı olarak ya da en iyi
ihtimalle gevşek bir bölgesel blokla, geçiş sürecindeki ülkelerdeki çıkarlarını güvence altına
alma amacıyla gerçekleştirecekleri eylemler çıkmaktadır. Bu tarz eylemler, uzun vadede
20
Körfez ülkelerinin yardımları, Batı’nın yönetişim reformu ve diğer koşullara bağlanan yardımlarıyla kıyaslandığında,
bölgede zor durumdaki yönetimlerin, Körfez ülkelerini daha az koşula bağlı olduğu için tercih etmektedir.
21 Kondrad Adenaur Vakfı, Gallup ve RAND gibi.
9/11
sürdürülebilir kalkınma ve siyasi kapsayıcılığa yönelik adımlar konusunda uluslararası
toplum açısından sorunlar teşkil etmektedir.
Ulusal, bölgesel ve uluslararası aktörler açısından önümüzdeki süreçteki usul,
sorunları ve bunların hangi yollardan çözümlenebileceğini belirlemek olmalıdır. Bu
bağlamda Körfez ülkeleriyle yapıcı bir angajman için zaman ve çaba gerekecektir. Ortak bir
zemin ve faaliyet tarzı bulunması bir sınama teşkil edecek olmakla birlikte, Batılı örgütlerin
etki ve ilgisini sürdürmesi önem arz etmektedir. Uluslararası aktörlerin, Körfez ülkelerinin
görüşlerini kavraması ve üzerinde anlaşılan değerlere dayanan derin ortaklıklar geliştirmeye
yönelik yeni yollar bulması gerekecektir. Bu yollardan biri, MENA ülkelerindeki sınamaların
ne şekilde ele alınacağına ilişkin görüşlerin oluşturulması için üst düzeyli siyasi paneller ya
da uzman çalıştayları düzenlenmesidir. Bu toplantılar, hükümet ve hükümet dışı sektörlerde
çalışan uygulayıcıları kapsayabilir. İşbirliği ve girişimler, tek taraflı çalışmaktansa kaynakların
bir havuzda toplanmasına imkan verebilecektir. Daha küçük boyutlu ve spesifik konularda
yapılan işbirliği ve bu yöndeki projeler, MENA’yı önümüzdeki dönemde istikrara kavuşturmak
için gerekecek daha büyük ve kapsamlı müdahalelere yönelik işbirlikleri için gerekli zeminin
yaratılmasını sağlayabilecektir.
2. SONUÇ VE DEĞERLENDİRME:
a. “Körfez Ülkelerinin Ortadoğu ve Kuzey Afrika ile Ötesinde Artan Rolü” başlıklı
rapor, Körfez ülkelerinin bölgesel ve küresel alanda nasıl etki kazandığına, kazanılan bu
etkinin, sahip olunan imkanlar vasıtasıyla nasıl artırılıp, çıkarlar doğrultusunda nasıl
kullanıldığına ilişkin hususları içermektedir. Bu bağlamda Arap baharı öncesine denk gelen
petrol fiyatlarındaki hızlı artış Körfez ülkelerinin çıkarlarını elde etmek için kullandıkları en
önemli araç olarak öne çıkmaktadır. Bu çerçevede Körfez ülkeleri diğer bir ifadeyle KİK
ülkeleri, özellikle sahip oldukları ekonomik imkanları kullanmak suretiyle hem bölgesel hem
de uluslararası alanda daha görünür olmaya, ayrıca başta ABD olmak üzere küresel ve
bölgesel güçlerin karşı karşıya kalınan sınamalarda işbirliği içinde olmak isteyeceği ve
ekonomik ilişkileri geliştirmeye çalışacağı ülkeler arasında yer almaya başlamışlardır.
b. Arap baharı ve küresel ekonomik ve mali kriz gibi başlıca gelişmeler de KİK
ülkelerinin uluslararası arenada daha fazla etkili olması ve çıkarlarını artırmaları için uygun
zeminlerin oluşturulmasında rol oynamış, anılan ülkelerin özellikle uluslararası sisteme daha
fazla angaje olmasına yardımcı olmuş ve uluslararası oluşumlarda daha fazla temsil hakkı
edebilmeleri için yeni fırsatlar sunmuştur. Bölgesel ve küresel gelişmeler sadece KİK ülkeleri
için değil aynı zamanda Arap baharıyla bir dönüşüm süreci yaşayan ülkeler için de bazı
alternatifler sunarak, sözkonusu ülkelerin özellikle Batılı ülkelerce, yönetim performansı,
siyasi reformlar ve insan hakları konusunda baskı altında tutulması ve mali yardımların bazı
10/11
koşullara dayandırılması kıskacından kurtulmaları için imkan yaratmıştır. Diğer bir ifadeyle
KİK ülkelerinin cazip yardımları, Batılı ülkelerin yardımlarına nazaran daha tercih edilebilir
hale gelmiştir.
c. Her ne kadar Arap baharı KİK ülkeleri açısından bölgesel ve küresel etki alanı
bağlamında fırsatlar sunsa da, bu gelişmenin KİK ülkeleri ve Arap baharının yaşandığı bazı
ülkeler açısından olumsuz sonuçlar yarattığı da düşünülmektedir. Özellikle KİK ülkelerinden
olan Bahreyn gibi dost ülkelerde Arap baharı bağlamında yaşanan ayaklanmaların
bastırılmasında KİK ülkelerinin yaptığı yardım ve müdahaleler, sözkonusu ülkelerin bir
taraftan benzer rejimlerin idame ettirilmesinden yana tavır aldığı diğer taraftan Libya, Tunus
ve Suriye gibi ülkelerdeki gelişmelerde ise çıkarları doğrultusunda Arap baharını kullandığı,
bunun da uluslararası alanda “çifte standart” algısı yarattığı düşünülmektedir. Aynı zamanda
Mısır ve Suriye’de yaşanan gelişmelerde KİK ülkelerinin farklı tarafları desteklemesi,
özellikle Suriye’deki muhalefet bağlamında birlik tesis edilmesinin önüne geçmekte, yaşanan
insani trajedinin sonlandırılmasını geciktirmektedir.
Suriyelilerin yaşadığı insani dramın önüne geçilmesi için Türkiye’nin başta ülkesine
sığınan insanlara yönelik gerçekleştirdiği yardım faaliyetlerinde Batı’nın olduğu kadar KİK
ülkelerinin de üzerine düşeni yeterince yapmadığı ve temelde siyasi çıkarları doğrultusunda
hareket ederek, sahip oldukları ekonomik imkanlara rağmen, insani boyuta yeterince önem
vermediği değerlendirilmektedir.
ç. Daha çok yapay sınırlarla birbirinden ayrılan, uzun bir zaman Batılı ülkelerin
egemenlikleri altında yaşayan ve yakın bir zamanda bağımsızlıklarına kavuşan KİK ülkeleri
açısından en önemli hususun, toprak bütünlüklerinin ve ülkelerindeki ve dost ülkelerdeki
mevcut rejimlerin idame ettirilmesi olduğu düşünüldüğünde önümüzdeki süreçte Arap baharı
benzeri gelişmelerin kendilerini etkilememesi için başta hidrokarbon kaynakları olmak üzere
ellerindeki bütün imkanları seferber edecekleri ve bu doğrultuda çıkar birliktelikleri içine
girecekleri değerlendirilmektedir. Ancak, günümüzde küreselleşmenin yarattığı hızlı
değişimler ve farklı araçlar, KİK ülkeleri açısından baş edilmesi zor sınamaların ortaya
çıkmasına yol açacaktır. Bu bağlamda, önümüzdeki dönemde KİK ülkelerinin özellikle
ülkelerinde yaşayanların beklentilerini karşılayacak ciddi adımlar atmalarının ve çevrelerinde
yaşanan insani dramlara kayıtsız kalmamalarının önemli olduğu düşünülmektedir.
11/11

Benzer belgeler

körfez ülkelerının ortadoğu polıtıkası ve arap baharına bakışları

körfez ülkelerının ortadoğu polıtıkası ve arap baharına bakışları Ortadoğu’da ve Kuzey Afrika’da (MENA) meydana gelen kargaşa dördüncü yılına girerken, Körfez ülkelerinin bu bölgelerdeki değişim sürecindeki rolleri önemli derecede artmış, Suudi Arabistan, Birleşi...

Detaylı

Calutlar Dünyasında Bir Davud

Calutlar Dünyasında Bir Davud dönemde Körfez ülkelerinin kazandığı etkinin bölgesel ve küresel yansımalarını ortaya koymaktadır. Sözkonusu raporda öne çıkan hususlar aşağıda sunulmuştur:  Giriş: Ortadoğu’da ve Kuzey Afrika’da ...

Detaylı