Andante – December 2015 Printed Media

Transkript

Andante – December 2015 Printed Media
K
PA
A
K
Arp dünyasında bir seyyah
Şirin Pancaroğlu
Hasret Bağı, Kuyruklu Yıldız Altında, Barokarp, Eski Dünya-Yeni Dünya,
İstanbul’un Ses Telleri, Elişi, Resonating Universes, Çengnağme ve Cafe Tango
albümleriyle arpın sahip olduğu iç hazineyi geniş ufuklara yayan arp sanatçısı Şirin
Pancaroğlu ile ABD turnesi öncesi, projeleri ve kurucusu olduğu Arp Sanatı Derneği
üzerine dolu dolu bir söyleşi gerçekleştirdik.
Sanat Deliorman
[email protected]
32
Andante
Bora’yı bir konsere davet ettim. Ne yazık ki ailesinde yaşanan
bazı sağlık sorunları nedeniyle gelemedi ama bana e-posta ile
buselik bir saz semai gönderdi. Çok hoş bir jestti.
Sonra yazın İzmir’in eski havagazı fabrikasında düzenlenen
Çim Konserleri’nden birlikte bir konser verdik. Bir Türk müziği
konseriydi. Bora’ya ney, arp ve ritim ile eşlik ettik. Böylece
Bora’nın sesini ve müzikal kişiliğini daha yakından tanıma
fırsatı buldum ve birden bire onun sesini, artık kafamın içinde
iyice şekillenmiş olan Cafe Tango projesinin içinde duymaya
başladım.
Cafe Tango projesinde ben bir
arpistten ziyade bir müzisyenim
Cafe Tango projesi ne zaman başlamıştı?
Cafe Tango 2010’da bir konser projesi olarak başladı. Bir
kadın solistimiz vardı, ama bir de erkek solistimiz olsun ve
www.andante.com.tr / Aralık 2015
Fotoğraf: Ahmet Gül
Söze son üç albümünüzle başlayalım isterseniz. Sondan
geriye gidecek olursak ilkin Cafe Tango geliyor elimize.
Ama ilkin şunu sormak isterim. İstanbul Arjantin’den sonra
ikinci tango şehri demiştiniz.
Tango dünyaya Arjantin’den yayılmış bir müzik. Ama
dünya üzerinde yerel olarak serpildiği iki ülke daha var. Bunlardan biri Finlandiya biri de Türkiye. Tangonun ülkemizdeki
hafızası eskiye uzanır. Biliyorsunuz büyüklerimizin kuşağında
dinlenen Türk tangoları vardı. Daha da gerisine gidecek olursak
Cumhuriyet’in daha ilk yıllarında, balolarda tango çalınırmış.
Geçmişten gelen önemli tango bestekâr ve şarkıcılarımız var. Bu
işin izini Seyyan Hanım’a kadar sürebilirsiniz.
Bora Bey ile nasıl bir araya geldiğinizden bahseder misiniz?
Bora ile 2012 yazında tanıştık. O dönem Türk müziği ağırlıklı bir konser projesi üzerinde çalışıyordum. O da solist olarak
yer almak ister mi diye konuşmuştuk. 2013’ün bahar aylarında
Cafe Tango Konserleri
törü olarak müzisyen kimliğimle, hem de arpist olarak bir ses
rengi olarak yer almaya çalışıyorum.
Konserlerinizde bir tango kafesini canlandırıyorsunuz
ve hem koreografi hem de bir parça tiyatro işin için giriyor.
Dansçılarınızın isimlerini öğrenebilir miyiz?
Alper Özdemir, Özge Çolak, Sercan Yiğit, Setenay Ersoy,
Zeynep Aktar, çalıştığımız isimler arasında. Onların dışında
Türkiye’deki mevcut dansçılarla işbirliklerimiz devam ediyor.
Kurguladığınız bu Cafe Tango hangi şehirde? Arjantin’de
mi İstanbul’da mı?
Bu hayali bir kafe. Tam olarak nerede olduğu belli değil. Sahnedeki birinin taktığı bir şapka ile sizi 1930’ların
Türkiyesi’ne ya da başka bir teatral unsur ile Arjantin’e götürebiliyor. Önümüzdeki dönemlerde bu projenin teatral boyutunu
daha da geliştirmeyi, tiyatrocularla işbirliği yapmayı düşünüyorum. Müziğin kendi içindeki doğal akışı, aramızdaki doğal
etkileşimi ve doğaçlamaları bozmadan işin içine reji de girsin
istiyorum.
Fotoğraf: Ali Güler
birlikte söylesinler istiyorduk. Bora’yı ilk davet ettğimde biraz
çekiniyordu. Çünkü öncesinde hiç tango deneyimi yoktu. Gelmeden önce de şu an Cafe Tango albümündeki parçalardan biri
olan Dolmaz Kalbimde Yerin’i gönderdi. Sonra Bora ile tek solist
olarak devam etmeye karar verdik. Ardından Bora bir albüm
yapmak lazım dedi. Bütün bir kış oturduk, tangolar besteledik.
Albümü 2014 Haziran’ında kaydettik. Aralık’ta da piyasaya
çıktı.
Cafe Tango’daki 17 tangodan 10 tanesi yeni beste. Bunlardan
7 tanesi Bora Uymaz’ın, üç tanesi de benim. Bir miktar da Arjantin klasikleri ekledik. Aslında Türkçe sözlü tangoyu canlandırmak Cafe Tango’daki amaçlarımızından biri.
Cafe Tango kendi müziğini üreten bir tango topluluğu.
düzenlemeleri ben, bazen de Meriç ile birlikte yapıyoruz. Bu
düzenlemeler hayatımda çok eğlenceli de bir sayfa açtı. Başka
yerlerde biriktirdiğim bilgi ve deneyimleri burada kullanabiliyorum.
Topluluğumuzda şu anda flüt, bandoneon, ud, arp ve bas
var. Grubun içinde arpist kimliğimle değil, hem müzik direk-
Chicago Old Town School
of Folk Music Konseri
33
K
PA
A
K
Arjantin’de konser vermek için bir adım atabildiniz mi?
Henüz değil, ama bu turneyi yapmayı çok istiyoruz. Önce
burada bol konser verip öyle gitmek istiyoruz. Öte yandan albüm çıktı, klip çıktı. Aylarca onlarla uğraştık. Yeni yeni konserleri düşünmeye başlıyoruz.
Bir de yeni klibiniz var...
Evet, albümden ayrı bir de single çıkarttık. İnternetten yayımladığımız ve klibini çetiğimiz Aşk Adamı.
Evet klibinizi izledim. Hem sade, hem akıcı hem de zamanın pusunu taşıyor. Yönetmeni kimdi?
Video klibimizi birlikte çalıştığımız Volkan Ergen adında bir
müzisyen arkadaş çekti. Kendisi perküsyoncu ama aynı zamanda sinemayla uğraşıyor. Deneysel yaklaşımlara da açıktır. Sarten
A.Ş. bu klibimize sponsorluk yaptı.
Çengnağme’ye geçecek olursak, belki de her şeyden
önce şu soruyu sormak gerek: Çeng nasıl bir enstrüman? Bu
çalgı Osmanlı Sarayı’na nereden gelmiş?
Çeng Osmanlı’ya Ortaçağ’da İran’dan onların kültür mirasının bir parçası olarak gelmiş. Çeng müziği saray ortamında yeşermiş. 11 ve14. yüzyıllar arasında hayli popülerlik kazanmış ve
hem Osmanlı edebiyatında hem de resimli tasvirlerde yer almış.
Tasavvufi değeri de yüksek bir çalgı. Normal arpta akustik
gövde aşağıdadır ama çeng’de yukarıda yer alır. Bu yapı göğe
doğru yükselen kambur bir sırt, bir tevazu simgesi, kendince bir
âşık gibidir.
Çeng’in kendine has rengi gövdesinin yüzeyini kaplayan
ceylan derisinden gelir. Biraz toprak altı bir ses estetiği bu. Tabii
o ses bize bu dünyada çok değişik geliyor.
Çeng’i sarayda kimler çalarmış?
Bunu anlayabilmek için minyatürlere bakmamız gerekiyor.
O minyatürlerde de her zaman gerçekleri görmek mümkün değil. Bazı çizimlerde figürlerin kadın mı erkek mi olduğunu anlayamıyorsunuz. Çünkü Ortaçağ’da güzel olan hep erkek!! Kadın
34
Andante
güzelliği makbul değil (güler). Bazen resimlerdeki kostümlerden
de çok net anlaşılamayabiliyor. Ama sakallı çengiler de gördüm
minyatürlerde.
Genellikle av sahnelerini, şiir meclislerini, padişahın toplantılarını, saray erkânı geçitlerini tasvir eden minyatürlerde, çanak çömlekte ve başka araç gereçlerin üzerinde, ney veya kaval
gibi çalgılarla birlikte görünüyor. Yani ne zaman bir müzik ve
müzisyen sahnesi var, içinde çeng de oluyor.
Çeng kullanımdan düştükten sonra bile anılıyor, çünkü eski
zamanları, sarayı ve ihtişamını yâd etmek için görsel bir sembol
olarak kullanılıyor.
15. yüzyılda yaşamış Bursalı bir şair olan Ahmed-i Dai’in
Çengnağme adlı mesnevisinde çeng adeta insanlaşıp hayat üzerine konuşuyor.
Çeng ne zaman kullanımdan düşmüş?
En son 1600’lerde Evliya Çelebi “İstanbul’da 10 çengi gördüm” diye bahsetmiş. Ama daha sonrasında hiç adı geçmiyor.
Aslında çeng çok daha öncesinde kullanımdan düştü diye tahmin ediyorum, çünkü aşağı yukarı aynı ses perdesine sahip başka çalgılar moda olmaya başlıyor. Bir de çeng’leri güzel olsunlar
diye gittikçe daha narin yapmaya başlamışlar, bu da çalgının
güvenilirliğini, dayanıklılığını düşürmüş, akordu tutmamaya,
başka sorunlar çıkmaya başlamış.
Yani çalgı objeleşmiş.
Evet ve yapısı çok narin olduğu için de günümüze kadar
saklanıp korunamamışlar.
Günümüze kadar sağlam kalan tek bir çeng bile yok mu
yani?
Hayır, günümüze bir tane bile örneği ulaşmamış. Türkiye’de
araştırma yaptığımda hiçbir tane bulamadım. Ama İpek Yolu
üzerinde birtakım örnekleri var. Mesela Japonların Kugo adını
verdikleri bir çeng var. Müzelerinde bugüne kalan bir parçasını
halen sergiliyorlar.
Bugün çaldığınız çeng’leri sıfırdan yaptırdınız o zaman.
2007’den itibaren çeng yaptırabileceğim birileri aramaya
başladım. Sadece bir iki saz yapımcısı çeng’i yeniden üretmek
için denemeler yapmıştı. İlk önce İTÜ Konservatuvarı’ndaki
www.andante.com.tr / Aralık 2015
Fotoğraflar: Ahmet Gül, Utku Derbent
Objeleşerek kaybolan
bir çalgı: Çeng
çalgı yapımcılık atölyesinden bir doçentin öğrencisi ile çalıştık.
Sonra Ümit Bolu adında tanınmış bir kanun yapımcısı bana bir
iki tane yaptı.O dönemde Tekfen’in desteği ile Hasan Uçarsu’ya
bir konçerto siparişi verildi. İçinde hem Batı arpı hem de çeng
çaldığım bir eserdi. 2008 İstanbul Müzik Festivali’nde eserin
prömiyerini yaptık. Bu prömiyerin kaydı da yayınlandı.
Sonra Tekfen bize hem bu çalgının yapımı hem de konserler
için destek oldu. Ardından başkaları da çeng üretmeye başladı.
Mesela son iki çeng’imi, ki içlerinde en iyileridir, Bora’nın da
yönlendirmesiyle, İzmir’deki Levent Güleç adında bir kanun
yapımcısına yaptırdım, albümü de onun sazıyla çaldım. Ben
çaldıkça yapım da arttı, bu da çalgıların kalitesine yansımaya
başladı.
Bir kere daha geriye gittik mi karşımıza Erdem Helvacıoğlu ile gerçekleştirdiğiniz Resonaing Universes albümü
geliyor. Albümün kayıtları MİAM’da mı yapıldı?
Evet. Aslında o albüm için epey bir ön çalışma yaptık. İlkin,
arpten elde edebileceğimiz bütün normal sesleri ve de geliştirilmiş tekniklerle elde edebileceğimiz sesleri, efektleri kaydedip,
fotoğraflarıyla birlikte bir ses kütüphanesi oluşturduk. Daha
sonra MİAM stüdyosuna girip hem tüm o ses ve efektler, hem
de birtakım araç gereçlerle hazırladığımız arpı (prepared harp)
kullanarak bir ses bankası oluşturduk. Yani bütün sesler arp,
çeng ve elektro arptan elde edildi. Erdem Helvacıoğlu da bu
malzemelerden yola çıkarak o besteyi yaptı. Doğaçlamalar da
yaptık. Her şey aslında organik bir şekilde gelişti.
Müzik her zaman ihtişam
ve büyüklük değildir
Fotoğraf: Ahmet Gül
Sadece Avrupa eserlerini seslendirmekle yetinmediniz.
Arpın tellerini farklı boyutlara doğru açtınız: İstanbul’un Ses
Telleri ile çağdaş Türk bestecilerine, Elişi ile Anadolu türkü-
35
K
PA
A
K
Indiana University Art Museum’da
Şimdi Ensemble ile Lotus Festivali konseri ardından
leri, hattâ biraz da caza, “Şimdi Ensemble” ile tasavvuf müziğine uzandınız. Resonating Universes ile arpın elektronik
müzikte kendi bedenini ve olanaklarını yeniden keşfetmesini sağladınız. Eski Dünya Yeni Dünya ve Çengnağme ile bu
çalgının Osmanlı’daki büyük annesi çeng’i yeniden diskoteğimize kazandırdınız. Son olarak Cafe Tango ile tango altkültürüne ve Cumhuriyet dönemine bir bakış çiziyorsunuz…
Saydığınız tüm bu değişik kanallar çalgımın doğasında var
aslında. Arp insanlık kadar eski, tüm medeniyetlerde var olmuş
bir çalgı. O yüzden arpı okumayı bilirseniz, onun aracılığı ile
birçok müzik türünün içine girmek mümkün.
Sadece 1800-2015 arası Avrupa müzik dağarcığıyla kendimi
sınırlarsam çalgıma tek bir taraftan bakmış olurum. Misal, yerde oturarak çeng gibi iptidai bir çalgı çalmak, çaldığınız şeylerin
çok basit olması ama bunların çok güzel ifadelere açık oluşu
size yeni bir bakış açısı kazandırıyor. Müzik her zaman ihtişam
ve büyüklük değil, aynı zamanda ayıklayarak, soyarak öze doğru da gitmektir. Çok basit olanın, ezgisel anlamda, çok az insanla yapılan bir müziğin de güzellikleri var.
Türk müziği besteleri seslendirmek istiyorum. Özetle amacım
çalgılara biraz farklı repertuvarlar yerleştirmek. Tabii ilkin elimdeki projelerle ilgili yapmak istediklerimi tamamlamalıyım.
Kurucusu olduğunuz Arp Sanatı Derneği’ne gelecek olursak, derneğin şu anki faaliyetlerinden bahsedebilir misiniz?
Derneği içlerinde Meriç Dönük’ün de olduğu 7 kişi ile birlikte kurduk. Tabii bu 7 kişi de arpist değildi. Sadece ikimiz arp
sanatçısıydık. Diğer 5 kişi öğrencilerimizin velilerinden oluşan
dostlarımızdı. Çocuklar daha çok küçüktü o zaman ve anne babalarla içiçe bir aile gibiydik.
Arp sanatçılarının projelerini gerçekleştirebilmeleri ve mevcut olan birikimden yararlanabilmeleri (misal proje başvurusu
nasıl hazırlanır, özgeçmiş nasıl yazılırı öğrenmeleri) için böyle
tüzel bir çatıya ihtiyacımız vardı.
Tabii nasıl ki eviniz sizi koruyan bir çatıdır ve sizin de o
çatıya ihtimam göstermeniz, bakımını yapmanız gerekirse,
dernekte de durum aynı. Nitekim, bir dönem dernek üzerinden
proje yapmayıp onun iç işleyişini kuvvetlendirmek için çalışmalarımız oldu. Yönetim kadromuzda da bir devir teslim yaşandı.
Bu sene dernek olarak proje başvuruları da yapıyoruz.
Ceren Necipoğlu adına verdiğiniz burs devam ediyor
mu?
Evet, 3 yıldır Ceren Necipoğlu adına burs veriyoruz. Bu
bursla her sene bir arp öğrencisi İsviçre’de bir yaz kursunda
eğitim almaya gidiyor. İnşallah ileride daha da uzun soluklu
eğitim programları için burs verebilir hale geliriz.
Ayrıca her senenin Aralık ya da Ocak ayında Notre Dame de
Sion’un Fransız Lisesi konser serisi kapsamında, Ceren’i andığımız bir gece düzenliyor, yurt içi veya yurt dışından bir arp sanatçısı konuk ediyoruz. Senede bir iki kere de Türkiye’ye gelen
arp sanatçıları için atölye çalışmaları ve ustalık sınıfları düzenliyoruz. Bu yılki konuğumuz Ars Celtica, Fransa ve Britanya’da
kelt arpının dev ismi Myrdhin. 17 Aralık’ta konser verecek.
Öte yandan, “Arp ile Her Telden” başlığıyla ilkini 2010’da
gerçekleştirdiğimiz arp festivalimizi her 2 yılda bir düzenleme
kararı aldık. Bu etkinlikte dört beş konserin yanı sıra atölye çalışmaları da yürütülüyor.
Şirin Pancaroğlu hocası Susann McDonald ile sohbet ederken
Büyük, pedallı arp ile Klasik
Türk Müziği eserleri çalacak
Keşfetmeyi bekleyen yeni kanallar da var mı?
Sırada mandallı arpla, küçük İskoç arpıyla çalacağım bir
albüm projem var. Mandallı arp hem boyut olarak daha küçük
hem de geleneksel müziklere daha uygun. Kurduğumuz Şimdi
Ensemble’da da onu kullanıyorum. Bir de mandallı arp ile seyahat etmek mümkün. İşte bu mandallı arp ile Bora’nın da bestelerinin olduğu, bizden menşeili parçaların, birkaç da türkünün
olduğu bir albüm planlıyorum. Bir de büyük, pedallı arp ile
36
Andante
www.andante.com.tr / Aralık 2015
Yeni eğitim projeleri
Uzak Doğu’dan yükseliyor
Malum arp çok pahalı bir enstrüman. Bir okulun bu çalgıdan birkaç tane aldırtması bile büyük sorun oluyordur.
Türkiye’de bu alana daha fazla fon açılabilmesi ne gibi çalışmalar yapılmalı?
Aslında ne kadar bütçe ayrılacağı nasıl bir eğitim verilmek
istendiğine bağlı. Örneğin okullarda kullanılan küçük, mandallı
arplar çok daha hesaplı. Bu mandallı arpları İzmir’de Levent
Güleç üretmeye başladı. Belki devlet okulları zorlanabilir ama
özel okulların hepsi çok rahatlıkla bu küçük arplardan temin
edebilirler. 3.500 TL civarından seyrediyor bildiğim kadarıyla.
Arp eğitiminin dünyadaki mabedi neresi?
Rusya ve ABD tabii ki, ama ardından Fransa, İskoçya, İrlanda gibi ülkeler geliyor. Öte yandan Singapur, Tayland, Hong
Kong ve genel olarak Çin’de çok önemli gelişmeler, yeni eğitim
projeleri göze çarpmaya başladı. Arpın geleneksel olarak çalınmadığı ülkeler bunlar.
Bunun sebebi nedir?
Çünkü orada arp eğitimi çok yaygınlaştı. Bu çalgıyı yaygınlaştırmanın birkaç yolu var. Ya o ülkenin ekonomik koşulları bu
çalgıları yurt dışından getirtmeye müsait olacak ya da yerel üretim olacak. Bazı ülkelerde arpları dernekler satın alıp bu çalgıyı
çalacak olanlara düşük ücretle kiralıyor. Tabii bizim derneğin
böyle bir satın alım yapması şu anda mümkün değil.
20 yıl sonra okulu Indiana Üniversitesi’ndeydi
Şirin Pancaroğlu bir zamanlar eğitim gördüğü Indiana Üniversitesi tarafından bir dizi seminer, ders ve ustalık sınıfı gerçekleştirmek için Amerika’ya davet aldı.
Mezun olduktan 20 yıl sonra ilk defa ziyaret edeceği Indiana Üniversitesi’ne birlikte çalıştığı Şimdi Ensemble ile 21 Eylül-6
Ekim 2015 tarihleri arasında giden Pancaroğlu, Indiana Üniversitesi Jacobs Müzik Fakültesi’nde ve de Illinois Üniversitesi Urbana
Champaign’de doğrudan akademik programın içine alınmış 5 konser, 8 seminer, oda müziği dersleri ve 1 ustalık verdi.
Seminerler arasında “Türk Müziği Makamları ve Usulleri” (Müzik teorisi ve kompozisyon öğrencilerine, Bora Uymaz ile birlikte),
“Küllerinden doğan çalgı: çeng” (Yo-Yo-Ma’nın “İpek Yolu” projesinin danışmanı tarafından verilen ders kapsamında), “Taş Plaklardan
günümüze Türk Tangosu” (etnomüzikoloji bölümü öğrencilerine,
klasik kemençe sanatçısı Mehmet Yalgın ile birlikte) ve “Çeşitli Türk
müziği formları” konu başlıkları yer alıyordu.
Indiana Üniversitesi yakında “Sacabuche” adlı kalıcı bir projeye
başlayacak (Sacabuche Orta Çağ Avrupası’nda trombon ve trompetlerden oluşan toplulukların adıdır). Pancaroğlu bu disiplinlerarası çalışmanın Osmanlı ayağında yer alacak. Ortağ Çağ’ın farklı
kültürlerinde, Avrupa’da, Anadolu havzasında, Latin Amerika’da ve
Kanada’da yaşamış dört figür üzerinden giderek kültürel etkileşimler müzik, film ve anlatı aracılığıyla incelenecek.
37