buradan indirebilirsiniz - Atatürk Üniversitesi Tıp Eğitimi Anabilim Dalı

Transkript

buradan indirebilirsiniz - Atatürk Üniversitesi Tıp Eğitimi Anabilim Dalı
 KONGRE KİTAPÇIĞI KONGRE KURULLARI Prof. Dr. Hikmet KOÇAK (Rektör) Prof. Dr. S. Selçuk ATAMANALP (Dekan) Prof. Dr. Metin AKGÜN (Dekan Yrd.) Doç. Dr. Hamit ACEMOĞLU (Dekan Yrd.) Kongre Başkanı M. Murat TEKİN, İngilizce Tıp 2. Sınıf Kongre Sekreterleri Kevser Hale GÖKGÖZ, İngilizce Tıp 2. Sınıf Kübra YILMAZ, Türkçe Tıp 1. Sınıf Web Tasarımı Öğr. Gör. Abdullah AKYOL Sorumlu Öğretim Üyeleri Prof. Dr. Zekeriya AKTÜRK Doç. Dr. Hamit ACEMOĞLU Grafik Celal ÇOMAKLI, İngilizce Tıp 4. Sınıf İletişim Sorumlusu Burcu BİLDİK, İngilizce 1. Sınıf [email protected] http://tipegitimi.atauni.edu.tr Sunucu Eda Gül KARACA, İngilizce 1. Sınıf Murat ATEŞ, İngilizce 3. Sınıf Bilimsel Kurul Düzenleme Kurulu Alper GÜLLÜOĞLU Dündar PARLAK (Bilimsel Kurul Başkanı) İngilizce Tıp 2. Sınıf (Düzenleme Kurulu Başkanı) Türkçe Tıp 6. Sınıf Betül ÇETİNKAYA, İngilizce Tıp 3. Sınıf Aslıhan ÇELİK, Türkçe Tıp 2. Sınıf Eda Gül KARACA, İngilizce Tıp 1. Sınıf Beyzanur MAMAN, İngilizce Tıp Hazırlık Hasbican KOCAMAN, Türkçe Tıp 1. Sınıf Ezgi KAZAK, Türkçe Tıp 2. Sınıf İbrahim DAĞ, Türkçe Tıp 2. Sınıf Emine ŞEN, Türkçe Tıp 2. Sınıf Kübra YILMAZ, Türkçe Tıp 1. Sınıf Halil İbrahim ŞEN, Türkçe Tıp 1. Sınıf Kürşat Lider DÜZGÜN, Türkçe Tıp 2. Sınıf Hilal KADIOĞLU, Türkçe Tıp 2. Sınıf Miraç SELCEN ÖZKAL, Türkçe Tıp 2. Sınıf Neslihan ŞİMŞEK, İngilizce Tıp 1. Sınıf Türkan Elif TAŞTAN, İngilizce Tıp 2. Sınıf Refik Selim ATAMANALP, İngilizce Tıp 3. Sınıf Yunus Emre KARAPINAR, Türkçe Tıp 2. Sınıf Tugay SARIÇİÇEK, Türkçe Tıp 1. Sınıf Danışmanlar Prof. Dr. Ahmet KIZILTUNÇ Yrd. Doç. Dr. Başak BÜYÜK Arş. Gör. Dr. Sultan ÖKSÜZ Prof. Dr. Ahmet Nezih KÖK Yrd. Doç. Dr. Coşkun ÖZTEKİN Arş. Gör. Dr. Abdulkadir KAYA Prof. Dr. Ayşe Esin AKTAŞ Yrd. Doç. Dr. E. Okşan ÇALIKOĞLU Arş. Gör. Dr. Alper YILMAZ Prof. Dr. Fatih AKÇAY Yrd. Doç. Dr. Erol AKPINAR Arş. Gör. Dr. B. İsmet DEMİR Prof. Dr. Güngör AKÇAY Yrd. Doç. Dr. Kenan TAŞTAN Arş. Gör. Dr. Esra PEKTAŞ Prof. Dr. İbrahim KOÇER Yrd. Doç. Dr. M. Talip ŞENER Prof. Dr. Mustafa GÜL Yrd. Doç. Dr. Şener TAŞDEMİR Prof. Dr. ÖNDER TAN Yrd. Doç. Dr. Tuba DEMİRCİ Doç. Dr. Deniz ÜNAL Yrd. Doç. Dr. Tuncer NACAR Doç. Dr. Elif ORAL Yrd. Doç. Dr. Ü. Zeynep AVŞAR Doç. Dr. Hakan USLU Yrd. Doç. Dr. Yasemin ÇAYIR Doç. Dr. Hamit ACEMOĞLU Yrd. Doç. Dr. Zahide KOŞAN Doç. Dr. Memet IŞIK Yrd. Doç. Dr. Zeliha CANSEVER Doç. Dr. Mücahit EMET Doç. Dr. Samet KAPAKİN Doç. Dr. Ümit AVŞAR Saygıdeğer Hocalarımız ve Sevgili Arkadaşlar,
Sizleri 26 Şubat 2015 tarihinde üniversitemizin
Kültür ve Gösteri Merkezi’nde düzenleyeceğimiz
3. Öğrenci Bilimsel Araştırma Kongresine davet
etmekten mutluluk duyarız.
Üniversitemiz Tıp Fakültesi Biyoistatistik ve
Tıp Bilişimi dersleri çerçevesinde düzenlenen
kongremiz öğrencilerimizin yetkin birer tıp
hekimi olarak yetişmelerinin yanında bilimsel
nosyon da kazanmaları, kongre düzenleme ve
katılım
kültürü
edinmeleri
ve
bilimsel
metodolojiye aşina olmalarını amaçlamaktadır.
Kongremizde yıl içerisinde yapmış olduğumuz
özgün bilimsel çalışmaları sizlere sunma imkânı bulacağız.
Emek verdiğimiz çalışmalarımızı kongremizde gerek sözlü sunum, gerekse poster olarak
sergileyebiliyoruz. Katılımcılarımız sunumlarımıza ve poster sergilerimize geçen yıl
büyük ilgi göstermişti; bu yıl da yüksek bir ilgi ve katılım bekliyoruz.
Bu yılki kongremizde biyoistatistik dersi projelerimizin yanında dileyen öğrenci
arkadaşlarımız hazırladıkları klinik derlemeleri de sunabilecekler. Klinik alanda dikkat
çekici bulduğunuz konular hakkında bizleri de aydınlatmanızı, kongremize aktif katılım
sağlamanızı en içten temennilerimizle bekliyoruz.
Sergilediğimiz çalışmalar kongremiz süresince değerli hocalarımız ve kongre bilimsel
kurulunda görev alan arkadaşlarımız tarafından değerlendirilme fırsatını da bulacak.
Böylece hafif bir rekabet ortamı oluşacak ve en çok beğeni alan posterler ve sunumlar
kongre sonunda ödüllendirileceklerdir.
Bunların yanı sıra beğeni toplayan ve ilgi çekici bulunan çalışmalar Eurasian Journal of
Family Medicine dergisinde yayımlanma imkânı da bulacaktır.
Kongremizde bilim yaşamına adım atarken eğlenmenizi ve yeni şeyler öğrenmenizi
umuyor, sizleri aramızda görmeyi diliyoruz.
Esen kalın.
M. Murat Tekin
Kongre Başkanı
Program ATATÜRK ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ ÖĞRENCİ BİLİMSEL ARAŞTIRMA KONGRESİ 26 ŞUBAT 2015 PERŞEMBE Açılış 9.00-­‐9.30 • Saygı Duruşu ve İstiklal Marşı • Muhammed Murat TEKİN (Kongre Başkanı) • Prof. Dr. S. Selçuk ATAMANALP (Dekan) • Prof. Dr. Hikmet KOÇAK (Rektör) 1. Oturum Oturum Başkanı: Doç. Dr. Elif ORAL Sosyal Sorunlar • Sunum 1 (E6): Beden dilini gözlemliyoruz • Sunum 2 (B4): Branşlara göre doktorların mesleklerinden memnuniyetleri 9.30-­‐10.15 arasında fark var mıdır? • Sunum 3 (E4): Öğrenciyken evlilik ve ailelerin bakış açısı. 10:15-­‐10:20 Kongre açılış fotoğrafı 2. Oturum Oturum Başkanı: Yrd. Doç. Dr. Tuncer NACAR Çay ve Kahve ikramı 10.20-­‐11.15 Poster gezisi ve puanlama. (Poster Gezisi) 3. Oturum Oturum Başkanı: Doç. Dr. Samet KAPAKİN Mavi Hap • Sunum 4 (S1): Tıp Kabus Gördüğünde: Uyku Bozukluklarına Genel Bir Bakış • Sunum 5 (D8): Toplumun estetik cerrahi uygulamalara bakışı 11.15-­‐12.00 • Sunum 6 (B1): Eğitim ağrıyı kesmiyor Öğle arası (12.00-­‐13.00) Ekmek arası döner ve ayran ikramı 4. Oturum Oturum Başkanı: Prof. Dr. Güngör AKÇAY Zor Durumlar • Sunum 7 (C2): Erzurum ve diğer bölgelerde görülen kanser çeşitleri arasında fark var mıdır? 13.00-­‐13.45 • Sunum 8 (D1): Kanserli hastaların bitkisel ilaç kullanma durumları • Sunum 9 (A4): Üç farklı fakültede ötenazi hakkında bilgi tutum açısından fark var mıdır? 13.45-­‐14.00 Çay ve Kahve molası 5.Oturum Oturum Başkanı: Doç. Dr. Hakan USLU Tıp ve Hayat • Sunum 10 (C7): Evinde evcil hayvan besleyen ve beslemeyenlerin sağlık problemleri arasında fark var mıdır? 14.00-­‐14.45 • Sunum 11 (B2): Tıp ve Edebiyat öğrencilerinin bağımlılık yapıcı madde bilgi düzeyleri arasında fark var mıdır? • Sunum 12 (E7): Tıp fakültesi 1-­‐3. sınıf öğrencilerinin ders çalışma şekilleri arasında fark var mıdır? 14.45-­‐15.00 Kapanış töreni ve kongre fotoğrafı GRUP KONU A2 Atatürk Üniversitesi Kampüsünde Engelli Yaşamı A3 TÜRÜ Poster ARAŞTIRMACILAR DANIŞMAN CANER YILMAZ, EMRE GÖNEN, BURHAN SAVAŞ, MUHAMMED Yrd. Doç. Dr. Coşkun FATİH ADATEPE, OZAN ARİF ÖZ ÖZTEKİN Amaç: Atatürk Üniversitesindeki öğrencilerin engelli yaşamı ve engelli vatandaşlarımız için yapılan çevre düzenlemeleri hakkında ne kadar bilgi sahibi olduğunu ortaya çıkarmaktır. Ayrıca bu çalışmada elde ettiğimiz bulgular çerçevesinde iyileştirilme çalışmalarına ve engelli vatandaşlarımıza yönelik farkındalığa sebep olmaktır. Yöntem: Araştırma Erzurum ili Atatürk Üniversitesi öğrencilerinden rastgele seçilen 50 kişiye yüz yüze uygulandı. Katılımcılara 16 farklı soru yöneltildi. Bulgular: Anketi uyguladığımız kişilerin yaş ortalaması 20.9’dur. Örneklemimizdeki kişilerin en genci 18; en yaşlısı 26 yaşındadır. Kişilerin 29’u (%58) erkek 21’i (42) kadındır. Engellilerin yaşamış olduğu sorunlar; %36 ile çevre düzenlemeleri, %24 sosyal aktiviteler, %18 eğitime ulaşım, %12 sağduyu, %10 istihdam şeklindedir. Örneklemimizdeki kişilerin 41’i(%82) engelli yaşamı için yapılan çalışmaları yeterli bulmadığını söyledi. Tüm fakültelerde öğrencilerin çoğunluğunun sarı şeritlerin engellileri yönlendirdiğini bildi. Tıp Fakültesi öğrencilerinin %92’si, Diş Hekimliği Fakültesi öğrencilerinin %84’ü, Hukuk Fakültesi öğrencilerinin %77’si, Ziraat Fakültesi öğrencilerinin %88’i, İletişim Fakültesi öğrencilerinin %83’ü sorumuzu doğru cevapladı. Anketi uyguladığımız kişilerden %92’si kampüsteki engelli parklarının yeterli olmadığını bildirdi. Tıp Fakültesi öğrencilerinin %92’si, Diş Hekimliği Fakültesi öğrencilerinin %85’i, Hukuk Fakültesi öğrencilerinin %77’si, Ziraat Fakültesi öğrencilerinin %77’si, İletişim Fakültesi öğrencilerinin %66’sı engelli parklarının yetersiz olduğunu bildirdi. Tartışma ve Sonuç: Çalışmada, tüm fakülteleler için geçerli olmak üzere öğrencilerin çoğu, sarı şeritlerin engellileri yönlendirmek için yapıldığını bilmişlerdir. Bu ise öğrencilerin engelli farkındalığı açısından önemli bir bulgudur. Engellilerin yaşadığı en büyük sorun çevre düzenlemesi şeklinde çıkmıştır. Ayrıca engelli yaşamı için yapılan çalışmalar ve araç park yerleri yetersiz bulunmuştur. Fakülteler arası öğrencilerin internet kullanımları arasında fark Poster BURAK TÜRKERİ, MEHMET AKİF ŞAHİN, MAHAMMAD Arş. Gör. Dr. Alper var mıdır? ABDULLAYEV YILMAZ Giriş ve Amaç: Çağımızın büyük icatlarından olan internet, günümüzde insanların vazgeçilmezleri arasındadır. Öyle ki ‘’İnternet tüm dünyada kesilse neler olurdu?’’ gibi felaket senaryolarını duymak mümkün. Örneğin kredi kartları kullanılamaz hale gelirdi. İletişim sistemi çökerdi. Modern eğitim aksardı. Ayrıca bilgi kirliliği, internet bağımlılığı, bilinçsiz internet kullanımı ve bilgisayar korsanları birçok zarara sebep olabilmektedir. Hedefimiz Atatürk Üniversitesi Tıp ve Mühendislik Fakülteleri öğrencilerinin internet kullanım alışkanlıklarının tespitidir. Yöntem: Veri toplama aracı olarak yüz yüze uygulanan anket kullanılmıştır. Çalışmaya Atatürk Üniversitesi’nde okuyan 30 tıp, 30 da mühendislik fakültesi öğrencisi katılmıştır. Sekiz sorudan oluşan anketimizin bir sorusu kullanım amaçlarına yönelik olup birden çok şık şeçilebilmekteydi. Bulgular: Çalışmamıza katılan Tıp Fakültesi öğrencilerinin yaş ortalaması 20’dir. Mühendislik Fakültesi’ndekilerin ise 21’dir. Tıp Fakültesi öğrencilerinin çoğunluğu 4-­‐
8 yıldır internet kullanırken Mühendislik Fakültesinde bu aralık 6 -­‐10 yıldır. Katılımcılar günlük yaklaşık 1, 5 ila 2, 5 saat internet kullanmaktadır. Tıp Fakültesi öğrencilerinin %40’ı evlerinden; Mühendislik Fakültesi öğrencilerinin %47’si cep telefonlarından internete bağlanmaktadır. Tıp Fakültesi öğrencilerinin %70’i Atatürk Üniversitesi’nin internetinden memnunken, Mühendislik Fakültesi öğrencilerinin %53’ü memnun değildir. Sonuç: TÜİK 2013 verilerine göre gençlerin ortalama internetle tanışma yaşı 9’dur.[1] Katılımcılarımızdan, Tıp Fakültesi Öğrencileri 12–16 yaş, Mühendislik Fakültesi Öğrencileriyse 10–14 yaşlarında internetle tanışmıştır. Tıp Fakültesi öğrencilerinin daha çok haber takip etmesi, güncel meselelere daha ilgili olduğunu düşündürdü; oyun oynamasının daha fazla olmasıysa yoğun ders stresi olarak değerlendirildi. Katılımcıların günlük yaklaşık 1, 5 ila 2, 5 saat internet kullanımıysa bağımlılık olmaktan uzaktır, ancak bireysel ele alındığında bağımlı sayılabileceklere yönelik tedaviler düşünülmeli, gerekirse farkındalık yaratmak için kamu spotu, broşür vb. hazırlanıp poliklinik hizmetleri verilmelidir. GRUP KONU TÜRÜ ARAŞTIRMACILAR DANIŞMAN A4 Üç farklı fakültede öteneazı hakkında bilgi tutum açısından fark Sözlü EMRE ÖZİL, İBRAHİM N.I ABUAWAD, UMUT BAKIR, HASAN Prof. Dr. Ahmet var mıdır? OĞUZHAN ÖZTÜRKOĞLU, BEYZA KARAKUZU Nezih KÖK Ötenazi sadece tıbbın değil başta din olmak üzere felsefe, etik ve hukukun da ilgi alanına giren dünyada en çok tartışılan konulardan birisidir. Eski Yunanca’da “ güzel ölüm” anlamına gelen bu ötenazi 21. Yüzyılda dünyanın farklı alanlarında farklı değerlendirilmektedir. Biz de ötenazi ile ilgili yakın meslek adamlarının düşüncelerini değerlendirmek amacı ile seçtiğimiz bu konudaki temel kavramları öğrenirken aynı zamanda istatistik ve bilgisayar kullanım uygulama becerilerimizi geliştirmek amacı ile danışman hocamız Prof. Dr. Ahmet Nezih KÖK’ün denetiminde bir çalışma yaptık. Bu çalışmamızda Hocamızın daha önceden yaptığı aynı konu ile ilgili bir çalışmayı basamak basamak yeniden uyguladık. Öncelikle konu ile ilgili meslek adamlarına sorulacak anket soruları üzerinde tartıştık. Daha sonra hazırlanan anket formlarının meslek adamlarına gönderildiğini varsayarak gelen anketleri istatistiksel olarak değerlendirerek sonuçları yorumladık. Cumhuriyet savcısı, hakim, avukat, hekim, hemşire ve din görevlilerinden oluşan 226 kişi üzerinde yapılan çalışmada; ötenazinin ülkemizde suç olmaktan çıkarılması düşüncesinin hukuk insanlarında %47, tıp insanlarında %21 ve din görevlilerinde %9 oranlarında olduğu belirlenmiştir. Yapılan çalışmada ötenazi ile ilgili insanların aydınlatılması gerektiği, konunun her açıdan tartışılması gerektiği kanaatine varılmıştır. A5_1 Karaciğer Fizyolojisi Poster SÜMEYRA CEYHAN Prof. Dr. Zekeriya AKTÜRK Karaciğer tek bir organ olmasına karşın çeşitli işlevleriyle vücut için hayati önem taşıyan bir organdır. İşlevsel birimi karaciğer lobülüdür. Bir lobül hepatik ven, santral ven ve etrafındaki yapılardan oluşur. Santral ven etrafında iki hücre kalınlığında hücresel plaklar bulunur. Safra kanalcıkları karaciğer lobüllerini ayıran safra kanallarına dökülür. Karaciğer kan hacmi azaldığında ek kan sağlama yeteneği olan ve kan hacmi arttığında önemli bir kan deposu olarak görev yapabilen ve genişleyebilen büyük bir venöz sistemdir . Karaciğer lenf akımı yüksektir. Dinlenme koşullarında vücutta oluşan lenfin yarısı karaciğerden kaynaklanır. Bağırsaklardan gelen kan yüksek miktarda bakteriyi beraberinde karaciğere getirirken Kupffer hücreleri bunları sinüsler içinde hızlı bir şekilde temizler. Karaciğerin karbonhidrat metabolizması üzerine glikojen depolama, glikojenez, glikoneogenez ve karbonhidrat metabolizması ara ürünlerinden kimyasal madde oluşturulması gibi görevleri vardır. Yağ metabolizmasına özgül işlevleri ise yağ asitlerinin oksidasyonu, kolesterol, fosfolipit ve lipoprotein senteziyle birlikte karbonhidrat ve proteinden yağ sentezlemektir. Karaciğer deaminasyon, üre ve amonyak atımı, plazma proteinlerinin üretimi aminoasit ve diğer maddelerin birbirine dönüşümü gibi protein metabolizması üzerine olan önemli işlevlerini yapamadığı takdirde vücut ancak birkaç gün yaşayabilir. Karaciğerde en fazla depolanan vitamin, A vitamini olmakla birlikte D ve B12 vitamini de önemli ölçüde depo edilir. Karaciğerin önemli işlevlerinden biri safra salgılamaktır. Safra, yağların sindirim ve emiliminde ve kandan çeşitli önemli yıkım ürünlerinin atılımında rol oynar. 6/40 GRUP KONU A5_4 Epitel Doku Tipleri A6 TÜRÜ Poster ARAŞTIRMACILAR OĞUZ KİTAPCI Giriş ve Amaç: Bu posterin amacı örtü epiteli histolojisi hakkında bilgi sunmak; örtü epiteli çeşitlerini ve özelliklerini özetlemektir. Örtü epiteli: 1) Tek Katlı Yassı Örtü Epiteli: Bir tabaka hücre katmanı içermektedir. Vücut boşluklarında, akciğer alveol duvarında, dolaşım sisteminde bulunur. Karşılıklı gaz değişiminin oldukça hızlı yapılabildiği ince tabakadır. 2) Tek Katlı Kübik Epitel: Bu epitel hücreleri kübik bir şekle sahip olup, hücre çekirdekleri yuvarlak ve ortadadır. Bu epitel türü salgı ve emilim yapan bölgelerde bulunur. Sitoplazması yassı hücreden daha bol olduğu için daha fazla organel taşır ve daha aktif hücrelerdir. 3) Tek Katlı Prizmatik Epitel: Şekilleri dikdörtgen prizmasına benzer. Hücre içi organellerin yerleşimi üst tarafa, hücre çekirdeği bazal membrana daha yakındır. Bu tür hücrelerin işlevsel etkinlikleri oldukça yüksektir. Hücrelerde yüzey farklılaşması vardır. Bu hücrelerde de koruma işlevi ile emilme ve salgılama özelliği de vardır. 4) Tek Katlı Piramidal Epitel: Bazal membrana oturmuş tek sıralı piramit şekilli hücrelerdir. Bunların prizmatik hücrelerden farkı, apikal yarımlarının, dolayısıyla apikal yüzlerinin bazal yüzlerine göre daha dar olmasıdır. Nukleus yuvarlak ve merkezidir. 5) Yalancı Çok Katlı Örtü Epiteli: Kinosilyum ve kadeh hücreleri içerir . Solunum yollarının bronkuslara kadar olan bölümünde yer alır. Bazı hayvanların uterusunda da bulunur. 6) Çok Katlı Yassı Örtü Epiteli: Mekanik etkilerle karşı karşıya olan dokularda bulunur. Epidermis, ağız boşluğu, yutak, yemek borusu, anüs, vajinada bulunur. Bu epitellerin dışını keratin katmanı kaplar. 7) Çok Katlı Değişken Örtü Epiteli: Pelvis renalisten -­‐ üretranın bitimine kadar olan boşaltım sisteminde yer alır . Bu epitel özelliği itibariyle tipik çok katlı epitel karakteristiğini taşımasına rağmen bazı yönlerden farklıdır. Üç farklı fakültedeki öğrencilerin uyuşturucu özellikle baonzai Poster ATAHAN TURAN, KÜBRA BİRE, ABDULLAH KAYA, SAİDE ELPAZE, Doç. Dr. Samet hakkındaki biligi ve tutumları arasında fark var mıdır? MUHAMMET EMRE ESEN, KAPAKİN Bonzai esrara benzer etkilere neden olan sentetik bir psikoaktif maddedir. Bonzaide kurutulmuş, parçalanmış bitki ve kimyasal ekler zihin değiştirici etkiden sorumludur. Bonzainin değişik bitkilerden elde edilen doğal bir madde olduğu şeklinde yanlış bir bilgi kullananlar arasında kabul görmektedir. Oysa bu yanlış bir bilgidir. En yaygın kullanılan ismi ile bonzai bazı kurutulmuş bitkileri ihtiva eder, ancak yapılan analizler aktif etken maddenin sentetik kannabinoid olduğunu göstermektedir.ilk olarak 1941 yılında Roger Adams liderliğinde bir ekip tarafından gerçekleştirilmiştir.belirgin esrar benzeri etkilerinin yanında hafif halüsinojen olmalarından dolayı2004 yılında internet üzerinden satışı gerçekleştirilmeye başlanmıştır. Uzun bir süre bonzai, jamaican (cameyikın) olarak bilinen madde internet kanalı ile temin edilmiştir. Ancak yüksek bağımlılık potansiyeli olan ve hiçbir tıbbi yararı olmayan bu madde 2011 yılında yasadışı maddeler sınıfına alınmış ve alınması, satılması, kullanılması ve bulundurulması suç kapsamında değerlendirilmiştir.Bonzai kullanımı gençler arasında giderek yaygınlaşan bir maddedir. Bu maddenin bitkisel yani doğal olduğunu düşünmeleri, kimyasal içeriği ve zararlı etkileri konusunda yeteri kadar bilgiye sahip olmamaları ilk denemede etkili olabilmektedir. Amacımız Güzel sanatlar fakültesi, Tıp fakültesi ve ilahiyat fakültesi olmak üzere üç fakülte öğrencilerinin bonzai hakkında ne kadar bilgi sahibi olduğunu ve bonzai ile ilgili bazı durumlarda ne gibi tutumlar sergileyebileceklerini öğrenmektir. DANIŞMAN Prof. Dr. Zekeriya AKTÜRK 7/40 GRUP KONU A7 İhtiyacı olan kişilere yardım kavramından toplum ne anlıyor? A8 TÜRÜ Poster ARAŞTIRMACILAR DANIŞMAN FİRYUZA UMAROVA, NAVIDEH SEYYEDRAHMANI, ELİF KAÇMAZ, Prof. Dr. Ahmet KÖNÜL AXUNDOVA, ZIIA MIRZAEV KIZILTUNÇ GİRİŞ VE AMAÇ: Bu araştırmada ihtiyaç sahiplerine yapılan maddi yardımı konu edindik. İnsanlar toplu olarak yaşamak zorunda olduklarından yardımlaşma insanlığın bir gereği durumundadır. Yararlandığımız kaynaklardan elde ettiğimiz bilgilere göre insanlar hem bireysel hem de çeşitli kuruluşlar vasıtasıyla yardımda bulunuyorlar. Sosyal kuruluşlara yapılan yardım zaman zaman dalgalanma göstermek suretiyle bir devamlılık arz etmektedir.(1)Araştırmada halkın yardıma muhtaç insanlara nasıl baktığını, niçin ve ne sıklıkla yardım ettiğini öğrenmek amaçlanmıştır. GEREÇ VE YÖNTEM: Araştırma kesitsel tipte olup, Erzurum’da 17.09.2014-­‐08.10.2014 tarihlerinde araştırmaya katılmayı kabul eden, farklı meslek grupları ve yaşlardan oluşan 71 kişiyle yüz yüze görüşme şeklinde yapılmıştır. BULGULAR: Araştırmamıza 38’i erkek 33’ü bayan olmak üzere 71 kişi katılmıştır. Araştırmaya katılanlara yönelttiğimiz sorular arasında yardıma ihtiyacı olanlardan hangi grubun yalan söyleme ihtimalinin daha yüksek olduğu sorusuna %87.3 ü 'dilenciler' cevabını vermiştir. Araştırmaya katılanların %38'nin neden yardımda bulunuyorsunuz sorusuna 'Bunu toplumsal sorumluluk olarak gördüğüm için yardımda bulunuyorum' cevabını vermiştir. 'Yardım talebinde bulunanlardan gerçekten ihtiyacı olanlarla olmayanları ayırt edebiliyor musunuz?' sorusuna ise %31 'evet' , %26.8 'çoğu zaman' cevapları alınmıştır. Araştırmaya katılan kişilere 'Yardım kuruluşlarının ihtiyaç sahiplerine yaptığı yardımlar hakkında ne düşünüyorsunuz?' şeklinde açık uçlu bir soru yönelterek bu konudaki fikirlerini almak istedik. İnsanların yardım kuruluşlarına olumlu baktıklarını belirledik (%57.7) SONUÇ VE ÖNERİLER: Sonuç olarak araştırmaya katılanların ihtiyaç sahiplerine yardımda bulunduğunu ve bunu toplumsal sorumluluk olarak yaptığını, toplumun dilencilere olumsuz, yardım kuruluşlarına ise olumlu baktığını gözlemledik. Buna rağmen toplumda hala bu kadar yardıma muhtaç insanın bulunmasını insanların bilinçsizce yardım yapmasına bağlıyoruz. Otobüs durakları ve hastane kapı önlerinde pasif içicilik Poster YUNUS EMRE KARAPINAR, FATMA YAVUZ, BEYZA KARACA, Yrd. Doç. Dr. Coşkun durumu TAHA KARABACAK, SEFA KARADAYI ÖZTEKİN AMAÇ: Ülkemizde en önemli halk sorunlarından biri sigaradır. Bu çalışma sigara içimi ve ortak kullanım alanlarında pasif içiciliğin bireyler üzerine etkilerini göstermek amacıyla yapılmıştır. YÖNTEM: Tanımlayıcı tipte planlanmış olan bu araştırma 25-­‐30 Eylül 2014 tarihleri arasında Atatürk Üniversitesi kampüs alanında ve Üniversite Araştırma Hastanesi bahçesinde 18 yaş üzeri 100 katılımcıyla gerçekleştirilmiştir. Araştırma verileri anket yöntemiyle 5 araştırmacı tarafından kişilere bizzat yapılarak elde edilmiştir. Anketimiz; tüm katılımcıların aktif ve pasif içicilik durumlarına göre cevapladığı sorulardan oluşmaktadır. BULGULAR: Çalışmaya katılanların yaş ortalaması 20.51±1.28 yıldır. Katılımcıların %51'i erkek %49'u kadındır. Katılanların %84’ü sigara kullanmıyorken %16’sı sigara kullanmaktadır. Ortak kullanım alanlarından olan hastane önlerinde sigara içilmesini katılımcıların %71'i hiç doğru bulmazken %24’ü olabileceğini %3’ü ise çok doğru olduğunu belirtmiştir. Pasif içiciliğin katılımcıları %79 oranında ortam değiştirmeye zorladığı tespit edilmiştir. Katılımcıların %28’i pasif içiciliğin baş ağrısına, %25’i mide bulantısına ve iştahsızlığa, %20’si nefes darlığına neden olduğunu %25’i ise diğer nedenlerle gündelik hayatını etkilediğini belirtmiştir. SONUÇ: Sonuç olarak sigara içiminin ve pasif içiciliğin hayat kalitesini düşürdüğü ve toplumda hoş karşılanmadığı tespit edildi. Pasif içicilerin sigara içilen ortamdan yüksek oranda uzaklaştığı görüldü. Bu nedenle sigara konusu üzerine daha fazla durulmalı ve caydırıcı cezalar alınmalıdır. 8/40 GRUP KONU TÜRÜ ARAŞTIRMACILAR DANIŞMAN A9 Çalışan ve çalışmayan annelerin çocuklarının fiziksel ve Poster MİRAÇ ZENGİN, ABBAS ÖZEN, AYŞENUR AYDIN, MÜKERREM Yrd. Doç. Dr. Başak psikolojik gelişimleri arasında fark var mıdır? YILDIRIM, NUREFŞAN YARĞİN BÜYÜK Çocuğun gelişiminde bütün aile bireyleri etkilidir. Anneye daha büyük bir rol düşmektedir. Anneye düşen bu büyük rol, annenin çalışma durumunun çocuğun üzerinde herhangi bir etkisi olup olmadığı sorusunu akla getirmektedir. Amaç: Bu araştırmada amacımız annesi çalışan ve çalışmayan çocukların gelişimleri açısından fark olup olmadığını belirlemektir. Yöntem: Erzurum’da yaşayan 3-­‐12 yaş aralığında çocuğu bulunan 100 anneye birebir görüşülerek anket yapılmıştır. Bulgular: Araştırmamıza katılan annelerin %53 ü çalışmayan %47 si de çalışan annelerden oluşmaktadır. Çalışan annelerin çocuklarının %8, 5’i içine kapanık %59, 6’sı yeterli düzeyde %31, 9’u dışa dönük çıkmıştır. Çalışmayan annelerin çocuklarının ise %24, 5’i içine kapanık %50, 9’u yeterli düzeydi %24, 5’i ise dışa dönüktür. Çalışan annelerin çocuklarının %31.9 u fastfood %68.1 i ev yemeği tercih etmektedir. Çalışmayan annelerin çocukları ise %28.3 ü fastfood %71.7 si ev yemeği tercih etmektedir. Çalışan annelerin %44, 7’si tüm gün 38, 3’ü yarım gün %17’si düzensiz çalışma düzenine sahiptir. çalışan annelerin çocuklarının %48.9’u agresif tavırlar sergilerken %51.1’i agresif tavırlar sergilememektedir. Çalışmayan annelerin çocukları ise %64.2’si agresif tavırlar sergilerken %35.8’i agresif tavırlar sergilememektedir Tartışma ve Sonuç: Geçmişte yapılan birçok araştırma Louis Hoffman’ın araştırmasındaki gibi çalışmayan anneler çocuklar üzerinde daha çok otorite kurmaya çalışıyor. Çalışan anneler ise çocuklarını bağımsız olmaya daha fazla teşvik ediyor. Ancak yakın zamanda yapılan araştırmalar konunun değişime açık olduğunu göstermektedir. Bizim yaptığımız araştırmada da görüldüğü üzere önemli olan annenin çalışıp çalışmaması değil çocuğuyla birlikte nitelikli vakit geçirmesidir. Yaptığımız araştırmaya göre: Beklenenin aksine çalışmayan annelerin çocukları daha hırçın ve agresif tavırlar göstermektedir. Günümüz anneleri çalışma durumundan bağımsız olarak çocuklarının yiyecek tercihi konusunda bilinçlidir. Günümüzde teknolojinin ilerlemesi ve ailelerin bilinçsizliği çocukları teknolojiye bağımlı hale getirmiştir. 9/40 GRUP KONU TÜRÜ ARAŞTIRMACILAR DANIŞMAN A10 Sigara içen ve içmeyen öğrencilerin oksijen satürasyonları Poster HİLAL KADIOĞLU, AHMET GÜRCUOGLI, ELİF AKKUŞ, ALİ BURKAY Prof. Dr. Mustafa arasında fark var mıdır? NAKİPOĞLU GÜL GİRİŞ: Kandaki oksijenin hemoglobine bağlı olarak taşınma yüzdesine oksijen saturasyonu denir. Sigara içimine bağlı olarak oksijen saturasyonunun değişip değişmediğini ve aralarında bir farkın olup olmadığını inceledik. AMAÇ: Araştırmamızın amacı sigara içen ve içmeyen, lise ve üniversite öğrencilerinin oksijen saturasyonları arasında fark olup olmadığını araştırmaktır. YÖNTEM: Çalışmamız 26.09.2014-­‐30.09.2014 tarihleri arasında Atatürk Üniversitesi’nde ve Erzurum’da bulunan birkaç lisede yapıldı. Kan oksijen saturasyon düzeyleri oximetre ile parmak ucundan ölçüldü. ÖRNEKLEM: Sigara içen rastgele 50 öğrenci ve sigara içmeyen rastgele 50 öğrenci seçildi. BULGULAR: Rastgele 50 tane sigara içen ve 50 tane sigara içmeyen öğrenci seçilmiştir. Sigara içen öğrencilere günlük içtikleri sigara sayısı ve kaç yıldır sigara içtikleri soruldu. Sigara içmeyen öğrencilere ise gün içinde gittikleri yerlerde sigara dumanına maruz kalıp kalınmadıkları sorulup oksijen saturasyonlarına etkileri incelendi. TARTIŞMA: Sigara içen ve içmeyenlerin oksijen saturasyonları arasında fark görülmedi. Hipotezimiz saturasyon farkı olabileceğine yönelik olsa da araştırmamızda fark bulamadık. Fark bulamayışımızın temel sebeplerinin çalışmamızı az sayıda kişide uygulamamızdan ve/veya ölçüm yaptığımız oximetre yönteminin yeterli duyarlılıkta olmamasından kaynaklanabileceğini düşündük. Öte yandan sigara içen öğrencilerin günlük içtikleri sigara sayısı ve sigara içtikleri yıl artıkça oksijen saturasyonunun düştüğü görüldü. Sonuç olarak sigara içen ve içmeyen öğrenciler arasında oksijen saturasyonu farkı yoktur ancak sigara içen öğrencilerin sigara içtikleri yıl sayısı ve günlük içtikleri sigara miktarı artıkça oksijen saturasyon değerleri düşmüştür. Günlük içilen sigara sayısını azaltmak, gerektiğinde bırakmak hem oksijen saturasyonumuz hem de sağlığımız açısından en iyi olanıdır. A11 Gebelik boyunca annenin aldığı kilo ile bebeğin doğum ağırlığı Poster EZGİ KAZAK, EMİNE ŞEN, ESRA ERTEK, BÜŞRA KARA, Yrd. Doç. Dr. Tuba arasında ilişki var mıdır? ABDULKADİR KAYA DEMİRCİ Giriş ve Amaç: Gebelik süresince ortaya çıkan gerek metabolik gerekse hormonal değişiklikler annenin kilo almasında önemli bir role sahiptir. Aşırı kilo alımı annede yüksek tansiyon ve obezite gibi çeşitli hastalıklara neden olabilmektedir. Gebelik süreci hem anne sağlığını hem de bebeğin sağlığını etkileyeceğinden çok önemlidir. İdeal kilo alımı normalde gebelerde 9-­‐14 kg olup, bunun üzerindeki artışlar birçok faktörden etkilenmektedir. Bu faktörler; annenin yaşı, doğum sayısı ve annede mevcut olan hastalıklar (tansiyon, diyabet, obezite, tiroid hastalıkları) olarak sıralanabilir. Bu çalışmadaki amacımız gebelikte alınan kiloların bebeğin doğum kilosu üzerinde etkisi olup olmadığını araştırmaktır. Yöntem ve gereçler: Araştırmamızı yaparken 2013-­‐2014 yılları arasında Filiz Dolunay Aile Sağlığı Merkezi’nde kayıtlı olan 50 gebenin arşiv dosyalarını kişisel bilgiler alınmaksızın inceleyip değerlendirdik. Bulgular: Çalışmaya dâhil edilen gebelerin %30’unda yüksek tansiyon, %20’sinde diyabet, %12’sinde tiroidi hastalığı olduğunu tespit ettik. Doğan bebeklerin ise %52’sinin erkek olduğunu gördük. Gebelerin bu süre boyunca ortalama 15 kilo aldığı, bebeklerin ortalama doğum kilosunun ise 3, 25 olduğu sonucuna vardık. Bu iki değer arasında yaptığımız korelasyon analizi sonucunda p=0, 119 (p>0, 05) olarak bulduk. Sonuç: Bebeğin doğum ağırlığı birçok faktörden etkilenmektedir. Bu faktörlerin birbirleriyle olan yakın ilişkileri doğum kilosunu belirlemede tek bir faktörün etkisinin ortaya konulmasını engellemektedir. Elde ettiğimiz veriler ışığında; annenin aldığı kilo ile bebeğin doğum ağırlığı arasında istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki olmadığı sonucuna varıldı. 10/40 GRUP KONU TÜRÜ ARAŞTIRMACILAR DANIŞMAN A12 Kadın ve erkeklerin sağlık hizmetlerinden yararlanmaları Poster SAİD ALİ ATALAY, ABDULKADİR ATALAY, ABDULKADİR SANCI, Yrd. Doç. Dr. Yasemin arasında fark var mıdır? İREM TUĞÇE TOKSOY, MUHAMMED CÜNEYT ŞEKER ÇAYIR Bu çalışmada sağlık hizmetlerini kullanma durumu bakımından cinsiyet açısından bir fark bulunup bulunmadığı araştırılmıştır. Çalışmamız Eylül 2014’de Atatürk Üniversitesi Araştırma Hastanesi’nden rastgele seçilen 83 hastaya sağlık hizmetlerinden yararlanma durumu ve ilişkili faktörlerin yanı sıra eğitim durumu, meslek, sosyal güvence, mevcut hastalıklar ile ilgili soruların bulunduğu bir anket yüz yüze uygulanmıştır. Veriler SPSS 22’ye aktarılarak analiz edilmiştir. Anlamlılık düzeyi p<0, 05 kabul edilmiştir. Çalışmamızda kadınların sağlık hizmetlerine başvuru sayısı yılda 7, 7 iken; erkeklerde 4, 5 olarak bulunmuştur. Türkiye İstatistik Kurumu’nun son verilerine göre Türkiye’de kişi başı hekime müracaat sayısı ise 8, 2’dir . Kadınlarda sağlık hizmetlerinden yararlanma durumunun erkeklerden daha fazla olmasının sebepleri arasında; kadınların hastaneye düzenli olarak başvurmasını gerektiren gebelik ve doğum gibi bazı sağlık durumlarının olması, sağlık konusunda daha özenli davranmaları; çalışma hayatında daha az yer almaları sebebiyle erkeklere göre sağlık problemlerine ayıracak daha fazla zamanlarının olması sayılabilir. A13 Çalışan ve çalışmayan annelerin depresyon sıklıkları arasında Poster SEDANUR ZENGİN, MUHAMMET DOĞAN, ŞULE KARATAŞ, Doç. Dr. Memet IŞIK fark var mıdır? MEVANUR ALKILIÇ, FATMA BETÜL KILIÇ AMAÇ: Depresyon; duygusal, zihinsel, davranışsal ve bedensel bazı belirtilerle kendisini gösteren, yaşam boyu görülme sıklığının % 5-­‐25 arasında olduğu bildirilen psikolojik bir hastalıktır. Bu çalışmanın amacı Erzurum ilindeki çalışan ve çalışmayan annelerde depresyon prevalansı ve depresyon derecesini karşılaştırmaktır. UYGULAMA: Araştırma, 26 Eylül 2014-­‐02 Ekim 2014 tarihleri arasında Erzurum’da, yaşları 19-­‐64 arasında değişen, rastgele seçilmiş 80’i ev hanımı, 70’i çalışan olmak üzere 150 anneye yüz yüze veya telefonla 1. Basamak Beck Depresyon Ölçeği uygulanarak yapılan kesitsel bir araştırmadır. Uygulanan anketin 3 sorusu demografik bilgilerle ilgili olmak üzere 10 sorudan oluşmaktaydı. Araştırmada katılımcıların son 2 hafta içindeki duygu durumları sorgulandı. Veriler SPSS istatistik programı ile analiz edildi. Depresyon Ölçeğinin puanlaması: 0-­‐4 arası puan alanlar sağlıklı kabul edilmekte iken 5 ve üzerinde puan alanlarda depresyon varlığı düşünülür. BULGULAR: Çalışan annelerdeki depresyon puanı minimum 0, maksimum 10 olarak bulunmuştur. Çalışmayan annelerde ise bu puanlama minimum 0, maksimum 17 olarak tespit edilmiştir. Araştırmaya katılan ev hanımlarının % 27, 5 oranla depresyonda olduğu, çalışan annelerde ise bu oranın % 12.8 olduğu görülmüştür. Bu fark istatistiksel olarak anlamlı bulunmuştur (p = 0, 009). SONUÇ: Çalışmamızın sonuçlarına göre çalışmayan anneler çalışan annelere göre depresyona daha yatkındır. Depresyonda olan annelere bu konuda bilgi verilip bir psikolojik danışmana veya psikiyatriste yönlendirilmesi gerekmektedir. Ev hanımlarının sosyal hayata katılımlarının teşvik edilmesi için çeşitli projeler ve aktiviteler organize edilebilir. 11/40 GRUP KONU B1 Toplumda ağrı kesici kullanımı B2 TÜRÜ Sözlü ARAŞTIRMACILAR DANIŞMAN MİRAÇ SELCEN ÖZKAL, BURAK CAN, TUĞRUL ÖZÇELİK, AYŞE Yrd. Doç. Dr. Kenan RÜMEYSA TÖRENEK, YUSUF ŞİMŞEK, TURĞUT ÇELİK TAŞTAN İlaçlar hastalıkların tedavisi ve sağlığın korunmasında önemli role sahiptir. İlaç kullanımında bilinç düzeyinin önemi göz önünde bulundurulduğunda, toplumun en sık kullandığı ve kolay ulaştığı ilaçların kullanımında kurallara uygun davranılmama ihtimali sorgulanmalıdır. Bu araştırmada, Erzurum halkının ilaç kullanım durumlarını incelemek ve bu durumla eğitim seviyesi arasındaki ilişkinin belirlenmesi amaçlamıştır. Bilinçli ilaç kullanımını değerlendirmek üzere 15 soruluk anket formu hazırlanmıştır. Anket 25-­‐26 Eylül tarihlerinde yüz yüze görüşülen 100 kişiye uygulanmıştır. Araştırmamızda akılcı ağrı kesici kullanımı açısından farklı eğitim düzeyleri arasında anlamlı bir fark bulunmadığı görülmüştür. Ayrıca ilaç kullanımının sadece doktor tavsiyesine bağlı olmadığı, çevrenin ve kişinin kendi tecrübelerinin de etkisi olduğu bulunmuştur. Toplumun ikinci ağrı kesiciye başvurma zaman aralığının çoğunlukla gerekenden daha düşük olarak görülmesi de bilinçli ağrı kesici kullanımı konusunda her öğrenim düzeyinden kişiye bilinçlendirme çalışmalarının yapılması gerektiğini göstermiştir. Tıp ve edebiyat öğrencilerinin bağımlılık yapıcı madde bilgi Sözlü SİMAY AKSAKALLI, CELAL YAZICI, MUHAMMED FURKAN Arş. Gör. Dr. düzeyleri arasında fark var mıdır? BARUTCİGİL, ERTUĞRUL ÇORUH, MESUT YILMAZ Abdulkadir KAYA Giriş ve amaç: Madde bağımlılığı toplumun her kesimini etkileyen, öncelikli bir sorun olarak ele alınması gereken, çağımızın en ciddi ve kapsamlı toplumsal sorunlarından biridir. Çalışmamızda tıp fakültesi ve edebiyat fakültesi öğrencilerinin madde bağımlılığı konusundaki bilgi düzeylerini araştırmayı amaçladık. Yöntem: 2014-­‐2015 yılları arasında Atatürk Üniversitesi Tıp Fakültesi ve Edebiyat Fakültesinden rastgele 40’ ar öğrenciye ulaşıldı ve yüz yüze anket uygulandı. Elde edilen veriler SPSS ile analiz edildi. İstatistiksel önemlilik düzeyi p<0, 05 kabul edildi. Çalışmada Ki kare testi kullanılmıştır. Bulgular: Çalışmaya alınan öğrencilerin yaş ortalaması 20.04 ± 1.195 idi. Katılımcıların %50’ sini bayan, %50’sinide erkek öğrenciler oluşturdu. Fakültelere göre “Bağımlılık yapıcı madde denilince akla gelen ilk çeşit” sorusuna Tıp Fakültesinden %47, 4 uyuşturucu cevabı verildi. Edebiyat fakültesinden %50 uyuşturucu cevabı verildi. Fakülteler arasında bağımlılık denilince akla ilk gelen madde bilgisi arasında anlamlı bir fark bulunamadı (P=0, 65) Tartışma ve sonuç: Bağımlılık yapıcı madde denilince akla gelen ilk maddeye verilen cevabın uyuşturucu olması, son zamanlarda basında yer alan haberlerin ve sosyal medyanın büyük etkisi olmuş olabilir. Bağımlılık yapıcı maddeler hakkında bilgi edinme girişiminin her iki fakültede de az olması madde bağımlılığının öğrenciler arasında çok önemsenmediğini göstermektedir. Toplumun madde bağımlılığı farkındalığını ve bilgi düzeyini artırmaya yönelik kamu spotlarının, tıp fakültelerinde meslekleriyle yakından ilişkili olması nedeniyle derslerin ve ders dışı etkinliklerin sayılarının artırılmasında fayda vardır. 12/40 GRUP KONU TÜRÜ ARAŞTIRMACILAR DANIŞMAN B3 Toplumun alternatif tıp yöntemleri hakkında bilgi düzeyi ve Poster İBRAHİM DAĞ, ESRA NİLNUR COŞKUN, ELİF GENÇ, FATİH Doç. Dr. Memet IŞIK kullanımı DOĞAN, ESRA SENA ORBAK Çalışmamızda Erzurum’da alternatif tıbbın tercih edilme yaygınlığı ve hangi hastalıklarda alternatif tıbbın tercih edildiği araştırıldı. Araştırma kesitsel araştırma olarak planlandı. İki cinsten eşit sayıda, gelişigüzel beş kişiden biri seçilerek 100 kişilik bir örneklem oluşturuldu. Çalışmadan elde edilen veriler bilgisayara girilerek SPSS paket programı ile analiz edildi. Tanımlayıcı istatistiklerde kategorik değişkenler için n ve %, nümerik değişkenler için ortalama ve standart sapma gösterildi. Hipotez testi olarak ki kare ve t-­‐testi kullanıldı. Bu çalışmada katılımcıların oluşturduğu örneklemde verilen cevaba göre hastalık karşısında alternatif tıbbı seçme oranı %73.8 idi. Alternatif tıbbın tercih edenlerin gerekçesi; yan etkisinin az olacağını düşünüldüğü için tercih edenlerin yüzdesi % 53, 6, maliyetinin düşüklüğü nedeniyle tercih edenlerin yüzdesi %17, 9, kolay ulaşılabilir olduğu için tercih edenlerin yüzdesi ise %28, 6 idi. Tercih edilmeme nedeni daha çok olumlu sonucun alınmayacağına olan inanç idi (n =8, %38, 1). Katılımcıların basit olarak düşündükleri hastalıklarda alternatif tıbbı tercih etme oranı ise % 64.7 idi. Ayrıca katılımcıların alternatif tıbbı en çok soğuk algınlığı hastalığında kullandığı sonucuna varılmıştır. Alternatif tıbba yönelim oranının yüksek olmasına rağmen katılımcıların %43.2’si hastalıkla karşılaştığında ilk olarak doktora gitmeyi tercih etmektedir. Kendini yeterli bilgi düzeyine sahip hisseden kadınların sayısının erkeklerden daha fazla olduğu görülmüştür (sırasıyla n= 29, %72, 5; 23, %57, 5). Masaj ve termal kaplıca tedavisi hakkında en fazla bilgi sahibi olunan alternatif tedavi yöntemleri idi. Bu yöntemlerin seçiminde etkili olan etken ise %30 oranında tavsiyeler idi. En fazla soğuk algınlığı durumunda alternatif tıp tercih edilirken, en fazla kullanılan alternatif tedavi yöntemi ise termal kaplıca ve masajdır. B4 Branşlara göre doktorların mesleklerinden memnuniyetleri Sözlü KÜRŞAT LİDER DÜZGÜN, TAHA EMRE ÖTÜGEN, ÖMER FARUK Yrd. Doç. Dr. Tuba arasında fark var mıdır? BALTA, SALİH MARANBABA, EBRU TEMEL DEMİRCİ Amaç: Mesleki memnuniyet, hekim hasta ilişkisinin ve sağlık hizmetlerinin kalitesinin artırılmasında önemli bir unsurdur.Hekimlerin mesleki memnuniyetleri seçtikleri uzmanlık alanları doğrultusunda sahip olacakları çalışma alanı, meslekî doygunluk ve yıllık gelirle doğru orantılı değişebileceği gibi hekimlerin maruz kaldığı sözlü veya fiziksel şiddet ile düşme olasılığına da sahiptir. Hekimlerin meslekî memnuniyetlerinin belirlenmesinde ise hekimlerin uzmanlık alanlarının büyük önem arz ettiği kaçınılmazdır; çünkü seçilen uzmanlık alanı, yıllık gelir, çalışma alanı, meslekî yoğunluk ve doygunluk gibi olguların değişmesinde doğrudan etkilidir. Yöntem ve gereçler: Bu araştırmada hekimlerin meslekî memnuniyetlerinin uzmanlık alanları ile ilişkisi araştırılmış ve bu araştırma sürecinde öğrenciler tarafından hazırlanan 25 soruluk bir anket kullanılmıştır. Veri analizi Statistical Package for Social Science (SPSS for Windows, version 10.0) programı kullanılarak yapılmış, tanımlayıcı istatistiklerde kategorik değişkenler için n ve % kullanılmış ve hipotez testi olarak ise ki kare tercih edilmiştir. Bulgular: 23’ü kadın olmak üzere 60 hekim üzerinde yapılan araştırmada en genç hekim 25, en yaşlı hekim 52 yaşındadır. Araştırmaya katılan hekimlerin %63.5’i bulundukları uzmanlık alanından ve mesleklerinden 1 “Hiç memnun değilim”, 5 “Çok memnunum” olmak üzere sıralanmış öncüllerden 4.sü olan “Memnunum” seçeneğini işaretlemişlerdir. “Çok memnunum” seçeneğini işaretleyen herhangi bir hekim bulunmamıştır. Sonuç: Yapılan istatistiki analizlere göre mesleki memnuniyete yönelik çoğu soruda en yüksek memnuniyet gösteren hekim grubu “Göz Doktorluğu” bölümünü seçen hekimlerden çıkmıştır; ancak yapılan Ki-­‐Kare hipotez testine göre p değeri 0.05’ten büyük olduğundan hekimlerin meslekî memnuniyetleri ile çalıştıkları bölüm arasında anlamlı bir ilişki saptanamamıştır. 13/40 GRUP KONU TÜRÜ ARAŞTIRMACILAR DANIŞMAN B5 Lise ve üniversite öğrencileri arasında depresyon sıklığı Poster BÜŞRA ULAŞTEPE, HÜSEYİN FURKAN ÇELİK, FATMA ÖZGÜR, Arş. Gör. Dr. Alper arasında fark var mıdır? İLKNUR SOYLU YILMAZ Giriş: Depresyon duygusal, zihinsel, davranışsal ve bedensel bazı belirtilerle kendisini gösteren bir durumdur. En dikkat çekici belirtisi çökkün ruh haliyle ilgi, zevk almada belirgin azalmadır. (1) Amaç: Lise-­‐üniversite öğrencileri arasındaki depresyon oranlarını karşılaştırmak ve bu oranlar hakkında yorum yapıp genel bir kanı oluşturmaktır. Yöntem: Bu çalışma lise ve üniversite öğrencileri arasında Ekim 2014 tarihinde Erzurum’da yapılmıştır. Araştırmanın evrenini 90000 üniversite, 27.476 lise öğrencisi oluşturmuştur. Anket 100 öğrenciye uygulanmıştır.Katılımcılara anket yapılarak sonuçlar analiz edilmiştir. Veriler bilgisayara girilerek SPSS paket programıyla analiz edilmiştir. Hipotez testi olarak t testi kullanılmıştır. Bulgular: 100 kişi üzerinde yapılan ankete katılanların 59’u kadın 41 erkek; yaş ortalaması ise 17.92 dir. Lise ve Üniversite Grupları İstatistikleri Öğrenim durumu N Mean Std. Deviation Std. Error Mean Tablo: Lise 47 4, 0851 3, 80406 , 55488 Puan Üniversite 53 4, 0943 3, 58557 , 49252 P=0, 990 Tartışma: Uyguladığımız Goldberg BDÖ’de 4 seçenekli 7 soru bulunmaktadır. Bu seçenekler 0, 1, 2, 3 olarak puanlandırılmıştır. Testten maksimum 21 puan elde edilebilir. Herhangi bir kesme puanı bildirilmemekle birlikte 4’ün üzerindeki puanlarda depresyon olasılığı %90'ın üzerindedir. Araştırmamızda iki grup arasında depresyon görülme sıklığı açısından anlamlı fark yoktur (Tablo 12). Anketin aynı il sınırları yani aynı coğrafyayı, aynı yaşam tarzını paylaştıkları için öğrenim durumunun iki grup arasında depresyona belirgin bir etkisi gözlemlenmemiştir. B6 Toplumun özel ve devlet hastanelerine bakış açıları arasında Poster NUREBRAR ÇELİK, AYŞE ÖZDOĞAN, FATMA TUBA KARAKAŞ, Prof. Dr. Güngör AKÇAY fark var mıdır? ÖZLEM ÖNCÜ, BURAK ÖZCAN Hastane, sağlık hizmeti verilen ve bu amaçla gerektiğinde hastaların yatarak tedavi oldukları kurumdur. Hastanelerde hastalar, paralı veya parasız olarak tedavi edilirler. Hastaneler; devlet hastaneleri, özel üniversiteler, dernekler, sigorta şirketleri tarafından ücretli veya ücretsiz olarak işletilirler. Bu çalışma 23 -­‐ 30 Eylül 2014 tarihleri arasında Erzurum’da yapılmıştır. Erzurum’da çeşitli yaş gruplarından rastgele seçilmiş 100 kişi alınmıştır.anket uygulaması katılımcılarla yüz yüze ve e-­‐posta yoluyla yapılmıştır. Veriler SPSS programı ile analiz edilmiştir. Çalışmaya 100 birey alındı. Yaş aralığı 16 – 67 yıl idi. Bireylerin yarısı erkek yarısı kadın idi. Sogulanan bireylerin önemli bir kısmı kentsel alanda yaşıyor ve üniversite mezunu idi. Sağlık günceleri % 93 oranında SGK idi. Hastane olarak % 79 oranında devlet hastanelerini (üniversite, bölge veya devlet hastanesi) tercih ediyorlardı. Hijyen ve teknik imkanlar olarak özel hastaneler daha iyi olarak değerlendirilmişti. Bireylerin öğrenim durumu ile hastane tercihleri arasında ilişki bulunmadı. Yine, sağlık güvencesi ile hastane tercihi arasında da ilişki bulunmadı. 14/40 GRUP KONU TÜRÜ ARAŞTIRMACILAR DANIŞMAN B7 Doktor ve hemşirelerin hastalarla olan iletişimleri arasında Poster MERVE KALKAN, AYSUN SORGIN, ŞEYMA BAKIR, FATİH Doç. Dr. Mücahit EMET fark var mıdır? ARICILAR, OĞUZHAN ÖLMEZ Anamnezde evli misin bekar mısın sorusu en sık acil servis ve kadın doğum gibi belli kliniklerde sorulmaktadır. Hastanın sağlık personeliyle iletişim kurmasında bu konunun önemine yeterince değinilmemiştir. Bu nedenle toplam 5 kişiden oluşan araştırma grubumuz bireysel olarak Atatürk Üniversitesi Araştırma Hastanesi’ne gitti ve rastgele seçilen 8 bölümde yatan 75 hastaya hekim ve hemşirelerin kendileriyle olan iletişimi ile ilgili 17 adet 2 seçenekli sorudan oluşan anket uyguladı. Araştırmamızda klinik ortamda hastanın sağlık personeliyle iletişim kurma becerisinde medeni halin etkili olup olmadığının değerlendirilmesi ve karşılaştırılmasını amaçladık. Sonuç olarak evli olanlar bekar olanlara göre kendini hemşirelere daha rahat ifade edebilmekte ve hemşirelerin kendilerini daha rahat ifade etmelerine izin verdiğini düşündükleri sonucuna ulaşılmıştır. Çalışmamızda doktorlarla hastalar arasındaki iletişimde medeni halin anlamlı bir fark oluşturmadığı tespit edilmiştir. B8 Beslenme alışkanlıklarını etkileyen faktörler Poster ASLIHAN ÇELİK, FEYYAZ ADAŞIROĞLU, ONUR ZENGİN, AHMET Doç. Dr. Mücahit EMET ÇOLAK, SÜLEYMAN KADİRLİ GİRİŞ: Yaşamın her evresinde bedensel ve zihinsel yönden sağlıklı olmak ve sağlığı devam ettirmek yeterli ve dengeli beslenme ile mümkündür. Beslenme alışkanlıklarındaki değişikliklerin farkında olmak ve bunların ekonomik, sosyodemografik faktörler ve sağlık ile olan ilişkilerini saptamak, beslenme alışkanlıklarının nedenlerini ve sonuçlarını anlamaya önemli ölçüde ışık tutmaktadır. YÖNTEM: Bu çalışma 23 Eylül-­‐8 Ekim 2014 tarihleri arasında yapılmış Erzurum merkezde yaşayan sağlık sektörü ve diğer sektörlerde çalışan insanlardan rastgele seçilmiş 73'ü erkek toplam 100 kişiye yüz yüze olmak üzere 16 sorudan oluşan anket beş öğrenci tarafından uygulanmıştır. BULGULAR: Araştırmamıza katılanların yaş ortalaması 26,26’dır ve katılan 100 kişiden 73'ü erkek 27'si bayandır. Araştırdığımız kişilerin %53’ü sağlık sektöründe %47’si ise diğer sektörlerde çalışmaktadır. Katılımcılarımız, kahvaltıyı ne sıklıkla yaparsınız sorusuna %2 yapmam, %38 bazen yaparım ve %60 sürekli yaparım cevabını verdi (p=0.032). Araştırmamıza katılan kişilere sorduğumuz öğle yemeğini ne sıklıkla yaparsınız sorusuna %27 bazen yaparım ve %73 sürekli yaparım cevabını verdi (p=0.527). Katılımcılarımız, akşam yemeği ne sıklıkla yaparsınız sorusuna %1 yapmam, %11 bazen yaparım ve %88 sürekli yaparım cevabını verdi (p:0.921) Katılımcılarımızın %25 uyumadan önce meyve sebze, %13 süt yoğurt, %25 çay kahve tükenmektedir(p:0.382) .Katılımcılarımızın %32 sigara içerken beslenme ile ilgili araştırma yapanların sayısı oldukça az olup %15dir (p=0.742). %77’lik dilimi de günlük beslenmesinin yeterli ve dengeli olduğunu düşünmektedir (p=0.412). TARTIŞMA VE SONUÇ: Sağlık sektöründe çalışanların kahvaltı yapmaya dikkat ettiği görülmüştür. Sağlık sektöründe çalışan insanlar ile diğer sektörlerde çalışan insanların akşam yemeğinde farklı içecek tükettiği görülmüştür. Sonuç olarak birçok soru da aranan farkın bulunamaması sağlık sektöründe çalışanlarla diğer sektörlerde çalışanların arasında genel olarak bir fark bulunmadığını göstermiştir. Bunun sebebi beslenme alışkanlıklarının kültürel değerlerden kaynaklanması olabilir. 15/40 GRUP KONU TÜRÜ ARAŞTIRMACILAR DANIŞMAN B9 Tıp fakültesi 2. sınıf öğrencilerinin bazı tıp dersleri Poster İLKNUR AKBULUT, ONUR CEYLAN, MERVE ÇEPNİ, SALİH PALA, Yrd. Doç. Dr. Şener hakkındaki görüşleri RUKİYE ŞEYMA ESLEK TAŞDEMİR Giriş: Tıp fakülteleri hekimlik mesleğine ilişkin bilgilerin, becerilerin ve elbette değerlerin kimi sosyal ve psikolojik süreçlerle öğrencilere aktarıldığı özel bir sosyal çevre olarak tanımlanabilir. Hekim adaylarına mesleki kimliklerini kazandıran bu ortamlarda, mezun olduklarında hekim gibi düşünme, hekim gibi hissetme ve davranma becerisi aktarılır. Teorik dersler bu aktarımda temel rol oynar. Ülkemizdeki tıp fakültelerinde dersler ve derslerin verilme yöntemi konularında standartların tespit edilemediği ve bunun doğurduğu sakıncalar açısından konunun önemi ve düzenlemelerin gerekliliği açıktır (1). Bu çalışmamızda öğrencilerin derslere bakış açısını değerlendirerek öğrencilerin memnuniyetine göre derslerin işlenişini analiz edip sonuçları değerlendirdik. Derslerin verimlilik derecesini inceledik. Bu araştırmamızın önemi öğrencilerin dersler hakkındaki görüşlerini analiz ederek bu verilerin ileriye dönük tıp eğitimi planlamalarında kullanılmasını sağlamaktır. Amaç: Bu araştırma tıp fakültesi 2.sınıf öğrencilerinin 1.sınıf dersleri hakkındaki memnuniyet derecelerini öğrenmek amacıyla tanımlayıcı olarak planlandı. Yöntem: Araştırmanın örneğini tıp fakültesi 2.sınıf öğrencileri (n=61) oluşturdu. Araştırma verileri araştırmacılar tarafından geliştirilen anketler kullanılarak toplandı. Veriler, yüzdelik, ortalama, standart sapma ve ki-­‐kare testi kullanılarak analiz edildi. Ortam: Bu çalışma 24.09.2014-­‐26.09.2014 tarihleri arasında 2.sınıf amfisinde uygulanmıştır. Evren: Araştırmanın evrenini tıp fakültesi 2.sınıf öğrencileri oluşturmuştur. Örneklem: 2 .sınıftan rastgele seçilen öğrencilerden oluşmuştur. Uygulama: Katılımcılara yüz yüze anket uygulanmıştır. İstatistik analiz: Veriler bilgisayara girilerek SPSS paket programı ile analiz edilmiştir. Tanımlayıcı istatistiklerde kategorik değişkenler için n ve %, numerik değişkenler için ortalama ± standart sapma gösterilmiştir. Hipotez testi olarak Ki kare ve t testi kullanılmıştır. B10 Tıp fakültesine, tıp öğrencileri ile diğer öğrencilerin bakışları Poster MİNE UZLAŞ, SELİM SUNAR, GÜLŞEN TAŞDEMİR, GÖKHAN Prof. Dr. ÖNDER TAN arasında fark var mıdır? AKKAYA, HARUN KAYA GİRİŞ: Tıp fakültelerinin amacı ülkemizin öncelikli sağlık sorunlarını bilen; birinci basamak sağlık örgütlenmesi düzeyinde sağlığın korunması ve geliştirilmesi için gerekli bilgi, beceri ve yetkinlik ile donanmış; mesleğini etik kuralları gözeterek uygulayan; araştırmacı ve sorgulayıcı olan; yaşam boyu öğrenmeyi sürdürme tutum ve becerisini kazanmış; ulusal ve uluslararası düzeylerde kabul edilebilen ölçütlere uygun hekimler yetiştirmektir. AMAÇ: Bu çalışmamızda Tıp fakültesinde ve diğer fakültelerde okuyan öğrencilerin tıp fakültelerine bakış açıları arasında fark olup olmadığını araştırmayı amaç edindik. YÖNTEM: Araştırma bir anket çalışması olup, anketimiz Erzurum Atatürk Üniversitesi tıp fakültesi ve diğer fakültelerde okuyan öğrencilere 23.09.2014 – 30.09.2014 tarihlerinde uygulanmıştır. ÖRNEKLEM: Tıp fakültesinden ve diğer fakültelerden rastgele seçilen öğrenciler çalışmaya dâhil edilmiştir. BULGULAR: Anketimiz tıp fakültesi öğrencilerinden 36, diğer fakültelerin öğrencilerinden 34 kişi olmak üzere toplam 70 kişiye uygulanmıştır. Her bir anketimizde toplamda 15 soru bulunmaktadır. Sonuçları değerlendirirken kategorik 2 grubu karşılaştırmada kullandığımız Ki-­‐kare testi uygulanmıştır. TARTIŞMA: Araştırdığımız gruplarda sadece iki soruda anlamlı bir fark bulduk. Bu sorulardan ilki ‘’Üniversiteye hazırlık sürecinde tıp fakültesinde okuma hayaliniz var mıydı? ‘’ sorusuydu. Bu soruda adayların genellikle hedefleri doğrultusunda tercih yaptıkları sonucuna varılmıştır. Fark bulunan ikinci soru ise ‘’Tıp fakültesi kontenjanlarının sayısının artırılmasını yeterli buluyor musunuz?’’ sorusuydu. Bu soruda ise tıp fakültesi öğrencilerinin sınıflarını kalabalık bulması ve bunun eğitim kalitesini düşürdüğü fikrine sahip oldukları saptanmıştır. 16/40 GRUP KONU TÜRÜ ARAŞTIRMACILAR DANIŞMAN B11 Gençler (15-­‐30) ile yaşlılar (+45) arasında organ bağışına Poster ELİF NUR TOPU, ANIL DOĞRU, BURCU NUR TOPAL, ELİF NUR Yrd. Doç. Dr. Tuba bakış açıları arasında fark var mıdır? BAŞCI, AHMET KANYILMAZ DEMİRCİ Amaç: Bir kişinin hayatta iken serbest iradesi ile tıbben yaşamı sona erdikten sonra doku ve organlarının başka hastaların tedavisi için kullanılmasına izin vermesi ve bunu belgelendirmesine organ bağışı denir. Organ naklinin amacı ise organ yetmezliği nedeniyle yaşamının sonuna gelmiş bir hastanın hayatını kurtarmak, yaşam süresini ve kalitesini arttırmaktır. Organ yetmezliği insidansı (toplumdaki hastalık sayısı oranı) tüm dünyada giderek artmaktadır. Bazı hastalara, şansları varsa, diğerlerine göre daha kısa zamanda organ nakledilmekte, bazıları ise yıllarca uygun organı beklemek zorunda kalmakta hatta beklerken hayatını kaybetmektedir. Nakil işlemi, canlıdan ya da beyin ölümü gerçekleşmiş kişiden alınan sağlam organın nakledilmesi şeklinde olmaktadır .Organ naklinin gerçekleşmesi için organ bağışının yapılması şarttır. Mevcut çalışmamızda; Erzurum’da yaşayan genç ve yaşlıların organ bağışına bakış açıları arasında fark olup olmadığının araştırılması amaçlandı. Yöntem ve Gereç: Erzurum’da yaşayan 15 yaş üzerindeki 100 kişiye “Organ bağışına bakış açısından genç ve yaşlılar arasındaki fark” adlı anket formları dağıtıldı ve muhataplardan bu anketi cevaplamaları istendi. Elde edilen veriler IBM SPSS 21 programında Ki Kare testine göre analiz edildi. Bulgular: Çalışmaya katılan gençlerin %66’sının ve yaşlı katılımcıların %52’sinin organ bağışına olumlu baktıkları görüldü. Araştırmaya katılanlardan sadece okuryazar olanların %33.34’ünün; ilkokul mezunlarının 42.85’inin, lise mezunlarının %62.5’inin, üniversite mezunlarının ise %65.95’inin organ bağışının gerekliliğine inandığı saptandı Sonuç: Elde ettiğimiz bulgular doğrultusunda istatistiksel olarak organ bağışına bakış açısından gençler ve yaşlılar arasında anlamlı bir fark olmadığını belirlendi. Ancak yüzdelere bakıldığında gençlerin organ bağışı konusunda daha duyarlı olduğu ve yaş arttıkça bağış düşüncesinin azaldığı söylenebilir. B12 Üç farklı sağlık dışı meslek grubunda ilk yardım bilgi Poster MURAT AKKUŞ, FURKAN ARSLAN, HACER DEMİREL, METEHAN Prof. Dr. İBRAHİM düzeyleri arasında fark var mıdır? ŞAHİN, AYŞE DAMLA ALGAN KOÇER Herhangi bir kaza ya da yaşamı tehlikeye düşüren durumda, sağlık görevlilerinin yardımı sağlanıncaya kadar, hayatın kurtarılması ya da mevcut durumun daha kötüye gitmesini önlemek amacıyla, ilaçsız olarak yapılan uygulamalara ilkyardım denir İlk yardımda unutulmaması gereken temel ilkeler; yaşamı koruma ve sürdürülmesini sağlamak, mevcut durumun daha kötüye gitmesini engellemek ve acil olarak bilinçli müdahale etmeye çalıştığımız bireyin psikolojik ve fizyolojik olarak tam bir iyi hale geçişi kolaylaştırmaktır. İlk yardım yıllardan beri acil müdahalelerde bilinmesi gereken hayat kurtarıcı bir eylem topluluğudur. Hayatın önemi ve değeri arttıkça ilk yardıma duyulan ilgi daha da artmaktadır. İnsanların hayatlarının ilk yardıma muhtaç kaldığı bir anda küçük bir hareket bile hayatının geri kalanının kalitesini ve süresini belirlemede rol oynayacaktır. Bunun farkındalığını oluşturmak ve insanları bilgilendirmek için yaptığımız bu çalışmamızda toplumda en yaygın meslek grupları arasında ilk yardım bilgi düzeylerini belirleyerek toplumumuzun bu konudaki farkındalığını ortaya koymaya çalıştık. Araştırdığımız meslek grupları arasında ilk yardım bilgi düzeyleri arasındaki farkı inceledik. İlk yardım uygulamalarının meslekler arasında beklenen bir benzerlik bulamadık. Manevralar ve zehirlenmeler konusunda sorduğumuz bilgi sorularımızda hiç de beklemediğimiz bir şekilde esnaf meslek grubu diğer mesleklerden daha bilgili bir sonuç verdi. Meslek grup farklılıkların eğitim düzeylerinin ve sosyoekonomik durumlarının ilk yardım bilgi düzeyine etki etmediği sonucuna ulaştık. İlk yardım bilgi düzeyini artırabilmek için kullanılabilir bilgi birikimine sahip olma ve ilk yardım uygulanma şekilleri hakkında etkili ve kapsamlı kurslar açılmalı, bilgilendirici broşürler dağıtılmalı, çeşitli yayın organlarında bu konuda yayın ve yayımlar yapılmalı. 17/40 GRUP KONU B13 Öğrenci başarısını etkileyen faktörler C1 TÜRÜ Poster ARAŞTIRMACILAR DANIŞMAN BERNA KAYMAZ, HANDE NUR KILIÇ, TUĞBA MÜEZZİNOĞLU, Yrd. Doç. Dr. Erol İLİNAY ERSÖZLÜ, ESAT KAPLAN AKPINAR Başarı, bir işte elde edilen yararlı sonuçtur. Öğrenciler için ise başarı, derslerde öğrenilen bilgilerin gerekli zamanlarda en verimli ve doğru bir şekilde kullanılmasıdır. Öğrencilerin eğitim ve öğretim hayatını etkileyen birçok faktör vardır. Bu çalışmanın yapılış amacı öğrenci başarısını etkileyen ya da etkilediğini sandığımız faktörleri ayırmaktır. Anket süresi boyunca öğrencilere çalışma ortamları, düzenli beslenme, kitap okuma alışkanlıkları, ebeveynlerinin sosyal profilleri, mezun oldukları lise türü, düzenli spor yapma alışkanlıkları, kaldıkları ortam vb durumlar ile ilgili toplam 20 soru sorulmuştur. Anketi tıp fakültesi ikinci sınıf öğrencilerinden rastgele seçilen 40 kız ve 35 erkek olmak üzere toplam 75 kişiye yüz yüze anket şeklinde uygulanmıştır. Elde edilen bulgulara göre kişilere yöneltilen 20 soru içerisinde öğrenci başarısını etkileme yönünden yalnızca iki soru arasında anlamlı bir fark olduğu görülmüştür. Anlamlı fark elde edilen sorular ise şunlardır: “Düzenli ders çalışma alışkanlığınız var mı?” “Derste düzenli not tutuyor musunuz?” Bu iki durumun tıp fakülteleri öğrencilerinin başarısını çok yüksek düzeyde etkilediği öğrenciler tarafından da teyit edilmiştir. Ayrıca kişilere yönetilen sorular arasında bulunan düzenli kitap okuma alışkanlığı, öğrenci başarısını etkileyen faktörler arasında bulunmasa da anket sonucuna göre bu soru ile öğrenci başarısı arasında anlamlıya yakın bir fark olduğu gözlemlenmiştir. Bunların dışında ise kişilerin cinsiyetinin, kendilerine ait çalışma odalarının olup olmamasının, düzenli spor yapma alışkanlıklarının, okul kütüphanesinden yararlanma ve etkinliklere katılma dereceleri vb durumların tıp fakültesi öğrencilerinin başarılarını anlamlı bir fark oluşturacak düzeyde etkilemediği bilgisine ulaşılmıştır. Sonuç olarak şunu belirtmek gerekir ki; başarılı bir tıp fakültesi eğitim hayatına sahip olmak isteyen öğrencilerin düzenli ders çalışma ve derste düzenli not tutma alışkanlığına sahip olmaları gerekmektedir. 4 ve 5. sınıf tıp öğrencilerinin hepatit B aşısı bilgi ve Poster ÖZCAN AĞYÜREK, HASAN CEBECİ, ROZERİN ŞENGÜL, ALPEREN Yrd. Doç. Dr. Elif Okşan davranışları AKBULUT, SAMET YENİHAN, SAMET ÖZKAN ÇALIKOĞLU Karaciğer iltihabına neden olan Hepatit B (HBV) infeksiyonu dünya çapındaki sağlık sorunlarından olup, güvenilir aşıların 1982 yılından beri kullanımda olmasına rağmen halen tüm dünya için önemli sağlık sorunlarından biri olmaya devam etmektedir. Dünya Sağlık Örgütü (WHO) 1984’ten beri Hepatit B aşısının rutin aşı takvimine girmesini önermiş ve ülkemizde ise Hepatit B aşısının rutin aşı takvimine girmesi Aralık 2007’dedir. Yakalama aşı programını bir yıl içinde bitirmek için yakalama aşısı 2007 yılında tüm 3-­‐8. sınıf öğrencilerini kapsayacak şekilde uygulanmıştır. Bulaş yolundan ötürü sağlık çalışanlarının önemli bir risk grubunu oluşturmasından ötürü tıp fakültesi öğrencilerinde Hepatit B aşısı olma konusunda bilgilendirme ve farkındalık yaratma amacıyla Atatürk Üniversitesi Tıp Fakültesi dönem 4 ve 5 öğrencilerine anket uygulanmıştır. Anketin birinci bölümü öğrencilerin kişisel sorularıyla, ikinci bölümü ise Hepatit B aşısıyla ilgili sorularından oluşmuş olup yüz yüze görüşme tekniği uygulanarak 27 dönem 4 öğrencisi ve 25 dönem 5 öğrencisine anket yapılmıştır. Yapılan değerlendirmeler sonucunda öğrencilerin büyük bir kısmının Hepatit B aşısı ve riski hakkında yeterli bilgiye sahip oldukları görülmüştür. Yine öğrencilerin büyük bir kısmı aşı olduklarını belirtmiş olup aşı olmayan çok az bir kısmı ise aşı olmak istediklerini ancak fırsat bulamadıklarını belirtmişlerdir. Dönem 4 öğrencilerinin yarısından çoğu ve dönem 5 öğrencilerinin çok büyük bir kısmı stajları sırasında Hepatit B aşısıyla infekte olmuş hastayla karşılaştıklarını belirtmişlerdir. Araştırmamız sonucunda öğrencilerin Hepatit B aşısı hakkında yeterli bilgiye sahip oldukları görülmüştür. Risk faktörlerinin ciddiyeti konusunda ise gerekli farkındalığın hem öğrencilerde hem de yetkili mercilerde olması amaçlanmıştır. Kan yoluyla bulaşan bu hastalıklara karşı gerekli tedbirlerin sağlık çalışanları için alınması tarafımızca önerilmektedir. 18/40 GRUP KONU TÜRÜ ARAŞTIRMACILAR DANIŞMAN C2 Erzurum ve diğer bölgelerde görülen kanser çeşitleri Sözlü MUHAMMET HALİL AYDOĞDU, ASLI LEYLA TAHİROĞLU, Arş. Gör. Dr. Sultan arasında fark var mıdır? YUSUF İSLAM İNİK, CEMALETTİN YANIK, FURKAN ÇAYIR ÖKSÜZ Kanser hücrelerde DNA’nın hasarı sonucu hücrelerin kontrolsüz veya anormal şekilde büyümesi ya da çoğalmasıdır. Kanserin en eski tanımı mısır papirüslerinde yazılmıştır. Hipokrat yazılarında Yunanca yengeç anlamına gelen carcinos adını vermiştir. Kelimenin İngilizce karşılığı cancer ya da carsinoma olarak geçmiş ve günümüzdeki terminolojiyi oluşturmuştur. Henrietta Lacks’tan alınan kanserli doku hücreleri Dr. George Otto Gey önderliğinde yapılan araştırmalarda kullanılmıştır. HeLa adı verilen bu hücrelerin gereken koşullar sağlandığı sürece ölmediği gözlemlenmiştir. HeLa hücreleri polio virüsünün test işlemleri, tüp bebek ve klonlama araştırmaları, insan kromozom sayısının 46 olarak bulunması ve bunlar gibi çok önemli keşiflerin temelini oluşturmuştur. Dünya genelinde kanser, ölüm nedenleri arasında %19, 6’lık dilimle 2. sırada yer almaktadır. Türkiye’de de kanser ölüm nedenleri arasında %21, 3’lük dilimle 2. sırada yer almaktadır. Dünyada en çok görülen kanser türlerinin ilk 5 sıralaması akciğer (%19, 4), karaciğer (%9, 1), mide (%8, 8), kolorektum (%8, 5) ve memedir (%6, 4). Türkiye’de en çok görülen kanser türlerinin ilk 5 sıralaması akciğer (%23, 9), mide (%9, 4), prostat (%7, 9), kolorektum (%7, 8) ve memedir (%5, 7). Doğu Anadolu bölgesinde 2013 verilerine göre erkeklerde en çok görülen ilk üç kanser türü akciğer (%10, 27), mide (%8, 93), deridir (%5, 49). Kadında ise meme (%9, 69), mide (%5, 86), özofagusdur (%4, 82). Erzurum ilinin 2013 verilerine göre erkeklerde en çok görülen ilk üç kanser türü akciğer (160), mide (147), prostattır (116). Kadında ise tiroid (141), meme(112), midedir (85). Erzurum ilinde sindirim sistemi ile ilgili kanserlerin daha sık görüldüğü, bununla birlikte diğer bölgelerde görülen kanser türleri ile arasında büyük bir fark bulunmadığı sonucuna vardık. C3 Fakülteler arasında öğrencilerin organ bağışı hakkında bilgi Poster SELMAN FAİK TOLU, ASLINUR FEYZA COŞKUN, TUĞÇE DİLARA Doç. Dr. Samet KAPAKİN tutum ve davranışları arasında fark var mıdır? SOYUBELLİ, ABDULKERİM YILDIZ Organ bağışı, bir insanın organlarının bir kısmının veya tamamının henüz sağlıklı iken beyin ölümünün ardından başka insanlarda yararlanılmak üzere bağışlanmasıdır. On sekiz yaşını doldurmuş ve doğru ile yanlışı ayırabilme yeteneğine sahip herkes, başta kalp olmak üzere, akciğer, böbrek, karaciğer ve pankreas gibi organlar; kalp kapağı, göz kornea tabakası, kas ve kemik iliği gibi dokuları bağışlayabilmekte ve bunlar günümüz tıp teknolojisinde nakledilebilmektedir. Çalışmamız Atatürk Üniversitesi'nde farklı fakültelerde okuyan öğrencilerin, organ bağışı hakkındaki bilgi, tutum ve davranışları arasındaki farkı ölçmektir. Bu çalışma Atatürk Üniversitesi Tıp Fakültesi, KK Eğitim Fakültesi ve Veteriner Fakültesi’nde okuyan yaşları 18-­‐26 aralığında değişen 75 öğrenciye uygulanmıştır. Öğrencilere bu fakültelerin kantinlerinde bire bir görüşerek anket çalışması yapıldı. Anketten elde edilen veriler bilgisayara girilerek SPSS paket programı ile analiz edilmiştir. Çalışmaya katılan öğrencilerin yaş ortalaması 19,84 olup, %61,03 (n=46)' ü kız, %38,7 (n=29)'i erkek idi. Katılımcıların %50,67' si Tıp Fakültesi, %25,33' ü Eğitim Fakültesi, %24' ü ise Veteriner Fakültesi'nde okumaktadır. Öğrencilerin genel olarak organ bağışı yapmak istedikleri (%61,3) fakat Eğitim Fakültesi'nde okuyan öğrencilerin bu duruma sıcak bakmadıkları görülmektedir (%47,4). Organ bağış oranının artırılmasında; ilköğretimden yüksek öğretime kadar eğitimin her aşamasında okullarda bu konuda eğitime önem verilmesi, organ bağış kampanyalarının arttırılması ve medya aracılığı ile halkı bilinçlendirmeye yönelik programların hazırlanması gerekmektedir. C4 Kronik hastalığı olan 30 kişinin hastalığıkları hakkındaki bilgi Poster NAGİHAN YAŞAR, NABİ BAYRAMOĞLU, SEMİHA GÜZEL, ALİ Prof. Dr. Güngör AKÇAY tutum ve davranışları arasında fark var mıdır? FUAT GÜRBÜZ, FURKAN BAYIR 19/40 GRUP KONU TÜRÜ ARAŞTIRMACILAR DANIŞMAN Kronik hastalık, tedavi ve rehabilitasyona rağmen hastalığın, sakatlığın veya herhangi bir özrün giderilememesi sonucunda rahatsızlığın süreklilik arz etmesidir. Kişinin çalışma kapasitesi ve fonksiyonlarının engellenmesine neden olan, sürekli bakim ve tedavi gerektiren hastalıklardır. Küresel bir sağlık sorunudur. 2008 yılındaki ölümlerin %63'ünden sorumludur. Yaşlanan nüfus ve değişen yaşam şekli nedeniyle kronik hastalıklarla mücadeleye hazırlıklı olunmalıdır. Kronik hastalıkların tedavisinde ve hastaların yaşam süresini etkilemesinde, hastaların bilgi, tutum ve davranışları büyük önem taşımaktadır. Bu çalışmada kronik hastalığı olan insanların hastalıkları hakkındaki bilgi, tutum ve davranışlarını değerlendirmeyi amaçladık. Araştırmamızı 18.09.2014-­‐09.10.2014 tarihleri arasında Atatürk Üniversitesi Araştırma Hastanesinde poliklinik hastalarında, kronik hastalığı olan 60 hasta üzerinde görüşme yöntemiyle yaptık. Veriler SPSS paket programıyla analiz edilmiştir. Tanımlayıcı istatistik olarak kategorik değişkenler için n ve % , nümerik değişkenler için ortalama +-­‐ standart sapma gösterilmiştir. Hipotez testi olarak ki kare kullanılmıştır. Bu çalışmada 60 kişiyle görüşüldü ve yaş ortalaması 46.58 +-­‐20.58 (5-­‐79) yıldı, katılanların 26'sı kadın 34'ü erkekti. Katılımcılarda en yüksek oranda (%26.7) hipertansiyon, ardından diyabet (%16.7) ve astım bronşit (%13.3) geldi.Erkek ve kadın oranı farklı değil idi (p>0.05). Hastalıkların sosyal hayata etkisi en fazla hipertansiyon ve kardiyak hastalıklarda görüldü. Ancak, hastalıkların sosyal hayata etkisi anlamlı değildi (p>0.05). Eğitim düzeyi ile hastalıkların vücuda etkisinin bilinmesinin arasında anlamlı bir fark yoktur (p>0.05). Ancak eğitim düzeyi yüksek kişilerin hastalıkları hakkında daha fazla bilgi sahibi oldukları görüldü. Sonuç olarak araştırmamız, kronik hastalığa sahip insanların yaklaşık yarısının hastalıkları hakkında bilgi sahibi oldukları ortaya çıkardı.Eğitim düzeyi yüksek olan hastalarda bu oran çok daha yüksek çıktı. GRUP KONU TÜRÜ ARAŞTIRMACILAR DANIŞMAN C5 Erzurum Yakutiye ilçesinde yaşayanların beslenme Poster ABDULHALİM AYDIN, MURAT ERTUĞRUL, MEHMET EMİN Arş. Gör. Dr. Esra alışkanlıkları AKSOY, ÖMER CAN, AHMET SAİD DEMİREL PEKTAŞ İnsan sağlığı; başta beslenme olmak üzere, kalıtım, iklim ve çevre koşulları gibi birçok etmenden etkilenmektedir. Yaşamın temel gereksinimlerinden olan beslenme; sağlığın korunması, geliştirilmesi, yaşam kalitesinin artırılması için vücudun ihtiyacı olan besin öğelerinin yeterli miktarlarda ve uygun zamanlarda bilinçli olarak tüketilmesidir. Bu öğelerin birisinin alınmaması, gereğinden az veya çok alınması –yetersiz ve dengesiz beslenme-­‐; büyüme ve gelişmenin engellenmesine, sağlığın bozulmasına (malnütrisyon, obezite, kanser, diyabet...) neden olmaktadır. Bireyin beslenmesi, bireysel tercihler, alışkanlıklar, sosyal çevre, sosyal etkileşimler (düğün, cenaze...), duygusal durum, besine ulaşım, bireyin yaşı ve sağlık durumu gibi faktörlerden etkilenmektedir. Çalışmamızda Yakutiye ilçesinde yaşayanların eğitim durumlarına göre dengeli beslenme durumlarını araştırdık. Araştırma örneklemi 20-­‐24 Eylül 2014 tarihleri arasında Erzurum’un Yakutiye ilçesinde rastgele seçilen 50 kişiyle oluşturulmuştur. Katılımcılarla yüz yüze yapılan anketin verileri bilgisayara girilerek SPSS paket programıyla analiz edilmiştir. Tanımlayıcı istatistiklerde kategorik değişkenler için n ve %, numerik değişkenler için ortalama ve standart sapma gösterilmiştir. Hipotez testi olarak ki-­‐kare kullanılmıştır. Katılımcıların 31’i (%62) erkek, 19’u (%38) kadındı; 25’i bekar, 24’ü evli, 1’i duldu. Katılımcılarının çoğu üniversite eğitimi görmüş kişilerdi. Eğitim durumuyla dengeli beslenme ve düzenli kahvaltı yapma arasında, medeni durumla beslenme arasında anlamlı ilişki olmamasına karşın evlilerin daha çok dengeli beslendiği saptandı. Bu durum; aile yaşamı, aile bireylerinin ortak paylaşımlarıyla, beraber aktivite yapma ihtiyacından dolayı beraber yemek yemeye önem vermeleriyle açıklanabilir. Çalışmamızda medeni durumun ve eğitim durumunun dengeli beslenmeyi etkilemediği görülmektedir. Bu durum, yeterli ve dengeli beslenme hakkında bilginin azlığını göstermektedir. Toplum, bu konuda daha çok bilgilendirilmelidir. Gerekirse konferanslar düzenlenmelidir. 20/40 GRUP KONU C6 Sağlık çalışanlarına yönelik şiddet ve nedenleri TÜRÜ Poster ARAŞTIRMACILAR DANIŞMAN HALİL KILIÇ, MUSTAFA İSA PINARBAŞI, MUHAMMED ENES Yrd. Doç. Dr. Başak TOPALOĞLU BÜYÜK Bu araştırma sağlık çalışanlarına şiddet olaylarının asıl sebebini öğrenmek ve bu olaylara karşı alınabilecek önlemler için gerekli bilgilerin edinilmesi için yapılmıştır. 22-­‐29 eylül tarihleri arasında Erzurum halkına yönelik yapılan anketlerle veriler toplanmıştır. Araştırma kapsamına alınan halkın %60, 5’i erkek % 39, 5’i bayandır. Ortalama yaşları ise 34, 97±10, 263’tür. Sağlık çalışanlarına şiddet en çok acil servislerde yaşanmaktadır. Sağlık çalışanlarına şiddette halkın eğitimsizliği asıl sebeptir. Bu da gösteriyor ki eğitimle sağlık çalışanlarına şiddet önlenebilir. GRUP KONU TÜRÜ ARAŞTIRMACILAR DANIŞMAN C7 Evinde evcil hayvan besleyen ve beslemeyen lerin sağlık Sözlü ESAT GÜNEY, TUĞÇE AYDIN, EMİNE BAKIR, HİLAL GÜRBULAK, Doç. Dr. Hakan USLU problemleri arasında fark var mıdır? HAMZA TAHİR HALLAÇ Birçok insan evinde kedi, köpek, kuş gibi hayvanları beslemekte ve bu alışkanlık ülkemizde de giderek artmaktadır. Yapılan araştırmalara göre çocuklarda ve özellikle zihinsel engelli çocuklarda hayvan beslemenin ciddi yararlar sağladığı ve yine uzmanlar günümüzde insanların stresten kurtulmak için hayvan beslemenin yararlı olduğunu belirtmektedirler. Peki beslediğimiz hayvanlar göründükleri kadar masumlar mı? Mesela kedilerden geçebilen toksoplazmozis hastalık hamilelerde düşüklere neden olmaktadır. Bu sorudan yola çıkarak evcil hayvan besleyen ve beslemeyen insanlar arasında sağlık durumu acısından fark olup olmadığını araştırdık. Çalışmamız 2014 Eylül Ekim aylarında planlandı. Çalışma grubunu Atatürk Üniversitesi Tıp ve Veterinerlik Fakültesi öğrencileri ve ayrıca Erzurum’da rastgele seçilmiş bir apartman sakinlerinden oluşan 72 kişi oluşturmuştur. Anketimizde cinsiyet, insanların hayvan besleyip beslemediklerini, bunların sebeplerini, besledikleri hayvanlardan bulaşan hastalık olup olmadığını ve bu konuda ne kadar bilinçli olduklarını araştırdık. Anket uyguladığımız kişilerin %56.0’sının hayvan beslediği, bunların da %75.0 ’inin hayvan sevgisinden dolayı beslediği tespit edildi. Besleyenlerin sadece %35’inin hayvandan kaynaklanabilecek sorunlar hakkında yeterince bilgisi olduğunu gördük. Medeni hal ile hayvan besleme arasında ve yine kişinin kendi temizliğine ayrıca önem vermesi ile hayvandan kaynaklı astım, alerji sorunlarının meydana gelmesi açısından anlamlı bir fark bulunamadı. Tuvalet alışkanlığı geliştirilmiş aşıları tam, temizliğine ve tüy dökümüne dikkat edilen evcil hayvana dokunarak sevebilmek, hayvanlarla beraber olabilmek; Çocuklarda kendini kontrol, empati, kendini ifade etme gibi duygularda önemli katkıda bulunacağına inanmaktayız. 21/40 GRUP KONU TÜRÜ ARAŞTIRMACILAR DANIŞMAN C8 Erzurum'da evde sağlık bakım hizmetlerinin Poster MAHMUT SELMAN AYGÜNEŞ, GÜLER MERCAN, FİLİZ MİRAÇ DEMİRBİLEK, Yrd. Doç. Dr. Zahide değerlendirilmesi HÜSEYİN KARABAT, İLKNUR ÖZLEM SEVİMLİ KOŞAN Evde Bakım Hizmetleri; özürlü, yaşlı, süreğen hastalığı olan ve hastalık sonrası iyileşme dönemindeki bireyleri bulundukları ortamda destekleyerek, bakıma gereksinim duyan bireyin aile üyeleri ve özellikle de ailedeki kadınlar üzerindeki yükünü hafifletmek için birey ve aileye sunulan psikososyal, fizyolojik, tıbbi destek ve sosyal hizmetleri içeren bir bakım modelidir. Bu çalışmada Erzurum Bölge Eğitim ve Araştırma Hastanesi Evde Bakım Hizmetleri Birimine kayıtlı hastaların aldıkları hizmetten memnuniyetleri, ihtiyaçlarının karşılanıp karşılanmadığı, bu hizmetten faydalandıktan sonra hastaneye gitme sıklığındaki değişim ve bu hizmetin hangi hastalıkları kapsadığını incelemek amaçlanmıştır. Çalışma Eylül 2014 ayında TC Sağlık Bakanlığı Erzurum Bölge Eğitim ve Araştırma Hastanesi Evde Bakım Hizmetleri Birimine kayıtlı 175 kişiden rastgele seçimle örnekleme çıkan 49 kişiye telefonla görüşerek anket uygulanmıştır. Anketimizde katılımcıların sosyo-­‐demografik(13) ve tıbbi durumlarını(5) değerlendirmek için toplam 18 soru sorulmuştur. Katılımcıların demografik özellikleri, hizmetten nasıl haberdar oldukları, sağlık durumları araştırmanın bağımsız değişkenlerini; personele güveni, hizmetten memnuniyetleri ve hastaneye gitme sıklıklarının değişimi bağımlı değişkenleri oluşturmaktadır. Kesitsel, tanımlayıcı nitelikte bir çalışmadır. Veriler bilgisayara girilerek SPSS paket programı ile analiz edilmiştir. Tanımlayıcı istatistiklerde kategorik değişkenler için sayı, yüzde; numerik değişkenler için ortalama ± standart sapma gösterilmiştir. Önemlilik testi olarak Ki kare kullanılmıştır. Yaptığımız çalışmada bu hizmeti aldıktan sonra katılımcıların %55, 1’inin hastaneye gitme sıklığı azaldığı, %98’inin bu hizmetten beklentilerinin karşılandığı ve hizmeti veren personele güvendiği; bu hizmetten genellikle bel kırıklığı, bası yarası olanların faydalandığı belirlenmiştir. Sonuç olarak katılımcıların verilen hizmetten memnun oldukları ve bu hizmetin devamını istedikleri belirlenmiştir. Bu araştırmanın ışığı altında evde bakım hizmeti verilen kişilere yaklaşım daha kolaylaşacaktır. 22/40 GRUP KONU TÜRÜ ARAŞTIRMACILAR DANIŞMAN C9 Diyabet hastalarının diyetlerine uyma Poster ELİF HİLAL COŞKUN, ZEYNEP YÜCE, MUHAMMET ÖZDEMİR, MUHAMMED Doç. Dr. Ümit AVŞAR durumları FURKAN SAVAŞ GİRİŞ: Yapmış olduğumuz bu araştırmayla genç ve yaşlı diyabet hastalarının gerek kullandıkları tedavi yöntemlerini gerekse hastalıkları hakkındaki bilgi ve tutumlarını değerlendirmeyi amaçladık. YÖNTEM: Erzurum ilindeki, genç ve yaşlı diyabet hastalarının gerek kullandıkları tedavi yöntemlerini gerekse hastalıkları hakkındaki bilgi ve tutumlarını değerlendirmeyi amaçlayan araştırmamızda, 4 tanesi demografik sorulardan, geriye kalan 13’ ü ise hastalıklarıyla ilgili tutum, davranış ve bakış açılarını araştıran sorulardan oluşan anketimizi, rastgele seçtiğimiz katılımcılarla yüz yüze anket yöntemiyle uyguladık. Katılımcıları 45 yaş altı ve üstü olmak iki grupta inceledik. Verilerimizi bilgisayara girerek SPSS ile analiz ettik. BULGULAR: Araştırmamıza katılan diyabet hastalarının %61, 3’ü (n=27)45 yaş üstü %38, 7’ si (n=17) 45 yaş altıydı. Tüm katılımcıların yaş, kilo ve boy ortalaması sırasıyla 47, 16±16 yıl, 77, 07±17 kg, 167, 5±8 cm olarak hesaplandı. Araştırma yaptığımız katılımcıların tedaviye devamlılık düzeylerini incelediğimizde ise 45 yaş altı grubun %82, 3(n=14)’ünün, 45 yaş üstü grubun ise %88, 8(n=24)’inin tedaviye devam ettikleri tespit edilmiştir. SONUÇ: Genel olarak çıkardığımız sonuçlardan genç hastaların daha fazla bilgi sahibi olduklarını gördük. Anketimiz sonucunda genç ve yaşlı diyabet hastalarının akrabalarından en az birisi diyabet tanılıdır. Bunun sonucunda hastalığın genetik eğilimli olduğunu katılımcılarımızın anket sonuçlarında da görmüş olduk. . Genç ve yaşlı hastaların kullandıkları tedavi yöntemi açısından karşılaştırılması yapılacak olursa, bariz bir fark olduğu ortaya çıkacaktır. Görüldüğü üzere gençler çoğunluk olarak insülin, yaşlılar ise oral antidiyabetik kullanmaktadır. Ayrıca anketimizde diyabet hakkında temel bilgilerin bilinmediğini veya yanlış bilindiğini gördük. Diyabetin rutinde uygulanan kesin bir tedavisi olmamasına rağmen olduğu seçeneğini yoğunlukla seçmeleri sonucu da bunu destekler niteliktedir. İnsanların doğru bildiği yanlışları olabildiğince gözler önüne sermeye çalıştık. Maalesef oluşan bilgi kirliliğinin yoğun şekilde katılımcılarımızı da etkilemiş olduğunu gördük. 23/40 GRUP KONU TÜRÜ ARAŞTIRMACILAR DANIŞMAN C10 Obezite tedavisinde akupunktur ve ilaç tedavisi Poster NÜKTE İDİL, MERVE KÖSEOĞLU, MERVE NAZMİYE ALTINDAL, MEDİNE Prof. Dr. Fatih AKÇAY arasında fark var mıdır? GÜNEŞ, MURSEL ATLI Entegre tıp; kanıta dayalı tıp ve tamamlayıcı tıbbın birleşimidir. Akupunktur binlerce yıldır birçok hastalığı tedavi etmek üzere kullanılan tamamlayıcı bir tedavi metodudur. Akupunktur hayali meridyenler üzerinde yerleşik noktaların iğne ile uyarılması sonucu vücudun kendi kendini onarması felsefesine dayalı bir tedavi şeklidir. Obezite günümüzde gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin en önemli sağlık sorunları arasında yer almaktadır. Obezite genel olarak bedenin yağ kütlesinin yağsız kütleye oranının aşırı artması sonucu boy uzunluğuna göre vücut ağırlığının belli bir düzeyin üstüne çıkmasıdır . Ülkemizde %30 oranında, batılı ülkelerde %50’nin üstünde, dünyada genelinde ise %10 oranında görülmektedir. Obezite tip 2 diyabet, depresyon, kalp krizi, kanser, safra kesesi hastalıkları, karaciğer yağlanması, uyku ve solunum problemleri, insülin direnci, osteoartrit, mide hastalıkları, tansiyon, jinekolojik hastalıklar ve daha birçok hastalığın risk faktörleri arasında yer almaktadır. Tamamlayıcı tıp yöntemlerinden olan akupunktur tedavisinin obezitede başarı etkinliğini ve diyet tedavisiyle arasındaki farkı araştırmayı amaçladık. Bu çalışma 2014-­‐2015 yılları arasında Atatürk Üniversitesi Tıp Fakültesi Araştırma Hastanesi Aile Hekimliği Polikliniği’nde yapılmıştır. Çalışmamızda 81 hasta bilgisi kullanılmıştır. Hastaların %92, 6’sı (n=75) bayan, %7, 4’ü (n=6) erkekti. Çalışmamız polikliniğe başvuran obez hastaların dosyaları rastgele seçilerek incelenmiştir. Tedavi süresi ortalama 10-­‐15 haftadır. Araştırmamızda hastaların tedavi öncesi ve sonrası vücut kitle indeksleri (VKİ) karşılaştırılmıştır. VKİ; kg cinsinden vücut ağırlığının, metre cinsinden boy uzunluğunun karesine oranıdır. Tedavi öncesi ve tedavi sonrası obezite dereceleri ile kiloları arasındaki fark araştırılmıştır. Alınan veriler SPSS ile analiz edilmiştir. P anlamlılık değeri 0, 05 olarak kabul edildi. Sadece diyet tedavisinde, tedaviye başlamadan önceki obezite derecesi ile tedavi sonundaki obezite derecesi arasındaki fark anlamlı bulunmamıştır (p=0.564). Diyet ve akupunktur tedavisinde tedaviye başlamadan önceki obezite derecesi ile tedavi sonundaki obezite derecesi arasındaki fark anlamlı bulunmamıştır (p=0.705). Diyet, akupunktur ve ilaç tedavisinde tedaviye başlamadan önceki obezite derecesi ile tedavi sonundaki obezite derecesi arasındaki fark anlamlı bulunmuştur (p=0.046). Diyet, akupunktur ve ilaç tedavisinin diğer tedavilerden daha etkili olduğu saptanmıştır. Bu çalışmada hastaların tümüne kulak akupunkturu uygulanmış olup diyet, akupunktur ve ilaç tedavisinin diğer tedavilerden daha etkili olduğu gözlemlenmiştir. Yapılan diğer bilimsel çalışmalarda obezite tedavisinde kulak akupunkturunun vücut akupunkturuna göre daha etkili olduğu saptanmıştır. Gün geçtikçe virüs gibi yayılan çağımızın hastalığı olan obezite birçok hastalığı da beraberinde getirmektedir. Sosyal ilişkilere ve günlük yaşantıya olan etkisi giderek artmaktadır. Bu nedenlerle obezite tedavisi önem kazanmaktadır. Sonuç olarak diyet, akupunktur ve ilaç tedavisinin uygulanan diğer tedavilere göre kilo vermede daha etkili olduğu bulunmuştur. 24/40 GRUP KONU C11 Periferik yayma TÜRÜ Poster ARAŞTIRMACILAR DANIŞMAN AYSEL ÖZKAN, SEMA DURAN, RAŞİT AYHAN, MERVE KÜBRA Doç. Dr. Memet IŞIK KIZILKAYA, RECEP UZUN Periferik yayma, alınan kanın lam üzerine yayılması sonrasında boyanması işlemidir. Periferik yayma yapılarak hazırlanan preparat mikroskop altında gözle değerlendirilir. Lökosit çeşitleri, eritrosit, trombosit gibi kanın şekilli elamanlarının şekli, sayısı ve yüzdeleri incelenir. Periferik yayma kan hastalıklarının tanısında yararlı bilgiler veren güvenilir bir laboratuvar yöntemidir. Değişik kan hastalıklarında (lösemi, lenfoma, anemi gibi) meydana gelen morfolojik bozuklukların saptanmasında kullanılmaktadır. Tanı dışında, hastanın tedaviye verdiği cevabın takibinde ve lösemi vakalarında lökositlerin nükslerin gösterilmesinde de sağlıklı bilgiler vermektedir. Günümüzde anemi hastalığı yaygın olarak görülmektedir. Bu durum kişinin yaşam kalitesini olumsuz etkilemektedir. Bu araştırmada amaç periferik yayma yaparak anemiyi tespit etmek ve uygulan anket verilerinin değerlendirilmesi ile de anemisi olan hastalarda anemiye neden olan sebepleri bulmaktır. YÖNTEM: Atatürk Üniversitesi Tıp Fakültesi 1. ve 2. sınıftan rastgele seçilen öğrencilere yüz yüze anket uygulayarak beslenme tarzları hakkında bilgi toplandı. Ayrıca katılımcılardan alınan kanlardan periferik yayma hazırlayarak mikroskopla inceleyerek anemi olup olmadığını araştırıldı. Çalışma Atatürk Üniversitesi Histoloji Laboratuvarında yürütüldü. Veriler bilgisayara girilerek spss paket programı ile analiz edilmiştir. Tanımlayıcı istatistiklerde kategorik değişkenler için n ve % , numerik değişkenler için ortalama ± standart sapma ile gösterildi. Hipotez testi olarak t testi kullanılmıştır. Yaş, cinsiyet, beslenme tarzı, sigara kullanım durumu değişkenleri ile anemi arasındaki ilişki test edildi. BULGULAR: Araştırmaya 7’si erkek olmak üzere 14 kişi katılmıştır. Yapılan periferik yaymanın değerlendirilmesinde 9 (% 64, 2) katılımcının yayması normal bulunmuş, 5 (% 35, 8 ) katılımcının yaymasında ise anemi bulguları görülmüştür. Katılımcılardan 5’i (% 35, 8) sigara içerken 9’u (% 64, 2) sigara içmemektedir . Katılımcılardan 3 ‘ü (% 21, 4) vejateryan, 2’si (% 14) kırmızı et hariç bütün besinleri tüketen olup, 9’u (% 64, 6) besin ayırt etmemektedir. TARTIŞMA: Anemiye yol açan pek çok tıbbi sorun olmakla birlikte, aneminin en önemli nedeninin demir eksikliği olduğu bilinmektedir. Bu araştırmada periferik yayma yapılarak katılımcıların cinsiyeti, beslenme tarzı, sigara kullanımı, uyku düzeni, spor yapıp yapmadığı ve yaşının periferik yayma üzerindeki etkisi araştırılmış ve literatür doğrultusunda tartışılmıştır. Yaptığımız araştırmada spor yapmanın periferik yayma üzerinde, anemi açısından bir etkisinin olmadığı görülmüştür. Ancak literatürde sporun da anemiye neden olabileceği bildirilmiştir. Bulgularımızın analizinde cinsiyet, beslenme tarzı ve sigara kullanımının anemiyi artırdığı görülmüştür. Literatürde beslenme tarzının anemide rol oynayacağı; fazla miktarda çay, kahve, kola, alkol tüketiminin ve sigara kullanmanın anemiye neden olabileceği bildirilmiştir SONUÇ Sigara kullanımı anemiyi tetiklemesinden dolayı kullanımı önerilmemektedir . Kırmızı etin kan hücrelerini artırmasından dolayı tüketimi önerilmektedir . 25/40 GRUP KONU TÜRÜ ARAŞTIRMACILAR DANIŞMAN C12 Tıp fakültesi 1 ve 6. sınıflar arasında alternatif tıp hakında Poster SAYGI ÖZ, CEREN ÇEMBERCİ, BÜŞRA KARAŞAHİN, HÜSEYİN Prof. Dr. Fatih AKÇAY bilgi tutumları arasında fark var mıdır? SAVTUR, MUSTAFA ARIK Giriş-­‐Amaç: Alternatif tıp; etki etme şekilleri bilimsel metotlarla kanıtlanamayan ve kökeni çok eskilere dayanan geleneksel tedavi yöntemleridir. Ne yazık ki alternatif tıp (TAT) kullanımının büyük bir kısmı kontrol edilemez durumdadır ve hasta-­‐hekim arasında konuşulmamaktadır. TAT uygulamalarının geleceğin hekimleri tarafından daha fazla bilinmesi gerekeceğinden hareketle, bu uygulamalarla ilgili yeterli bilgi ve beceriye sahip olmak öğrencilerin ihtiyacıdır. Öğrencilerin bu bilinci öğrencilik yıllarında kazanıp kazanmadığını öğrenmek amacıyla fakültemizin ilk ve son sınıflarındaki öğrencilerini karşılaştırmayı uygun bulduk. Materyal-­‐Metot: 2014 yılının ekim ayında rastgele seçilen 40 birinci sınıf ve 40 altıncı sınıf öğrencileri örnekleminde birebir anket olarak uygulanmıştır. Veriler bilgisayara girilerek SPSS paket programı ile analiz edilmiştir. Hipotez testi olarak ki kare kullanılmıştır. Anketimizde genel olarak; Alternatif tıbbı ne kadar tanıdıklarını, hangi TAT yöntemlerini tanıdıklarını, TAT yöntemlerini yakınlarına önerip önermediklerini, TAT ile ilgili çekinceleri olup olmadıklarını, medyada yansıtılan TAT yöntemlerini güvenilir bulup bulmadıklarını ve bu konuda uzmanlaşmayı düşünüp düşünmediklerini sorguladık. Bulgular-­‐Tartışma: Yaptığımız çalışmalarda bir soru haricinde anlamlı bir fark bulamadık ( p >0, 05). Sadece hastanedeki alternatif tıp merkezinin varlığının bilinip bilinmediğini sorguladığımız bir soruda anlamlı bir fark bulduk ( p <0, 05). Bunun sebebi de 6. sınıfların sürekli hastanede olmaları, 1. sınıfların ise hastaneyi yeterince tanımamalarıdır. Daha önce de Celal Bayar Üniversitesi ve Pamukkale Üniversitesi tarafından yapılan tıp eğitiminin farklı aşamalarındaki öğrenciler arasında yaptığı araştırmalarda da anlamlı bir fark bulunmamıştır (1 ve 2). Sonuç: Her iki grubun da genel olarak TAT konusunda yetersiz olduğu görülmüş ve bunun nedeninin de tıp eğitimi sürecinde TAT konusunda yeterli eğitimin verilmemesi olabileceği düşünülmüştür. Çoğu hasta doktor denetiminde olmasa da TAT yöntemlerini kullanma eğilimi göstermektedir. Oysaki tıp fakültelerinde TAT eğitiminin verilmesi hem doktorların hastaları bu konuda sorgulamalarını hem de TAT konusunda hastaları yönlendirmelerini sağlayabilir. Böylelikle daha rasyonel bir değerlendirme yapılabilir. C13 Tıp fakültesi 2-­‐5 sınıfların pratik ve teorik derslere bakış Poster YAVUZ SELİM ŞAHİN, MERVE ARAYICI, ROZA YAVUZ, AYŞE Arş. Gör. Dr. Beytullah açıları arasında fark var mıdır? HÜMEYRA KORKMAZ İsmet DEMİRHAN Bilindiği üzere tıp fakültesi eğitimi 6 yıldır ve dersler teorik ve pratik olarak işlenmektedir. İlk 3 sene eğitim teorik ağırlıklı son 3 sene ise pratik ağırlıklıdır. Peki, öğrenciler bu teorik ve pratik ders saat sayısını nasıl bulmaktadırlar? Bizde bunu belirlemek için teorik dersle daha çok muhatap olan 2.sınıflar ile pratik derslerle daha çok muhatap olan 6. Sınıfların görüşünü alıp karşılaştırmak istedik. Bunun için onlara 12 soruluk bir anket yönelttik sonra çıktıları analiz etmek için spss programından yararlandık. Bizim anketimizin verilerine uygun hipotez testi olarak da Ki-­‐Kare ve Fisher Exact testleri yapıp değerlendirdik. Testler sonucunda ise teorik ders sayısı daha fazla olan 2.sınıflar 6.sınıflara göre pratik dersi daha çok istemektedir. 2.sınıflar pratik dersleri daha az gördüklerinden dersleri için olumlu etki yapabileceğini düşünmektedirler. 2.sınıf öğrencileri temel tıp eğitimini mesleki açıdan gerekli görmektedirler. 6.sınıf öğrencileri ise temel tıp eğitimini mesleki açıdan çok fazla gerekli görmemektedirler. 2. ve 6. sınıf tıp fakültesi öğrencileri klinik derslerin teorik derslere göre mesleki açıdan daha faydalı olduğunu düşünmektedirler. 2. ve 6. sınıf öğrencileri teorik ders sayısını yeterli, pratik ders sayısını yetersiz bulmaktadırlar. Pratik ders sayısının artırılmasını istemektedirler. Teorik derslerin de klinik için faydalı olduğunu düşünmektedirler. 26/40 GRUP KONU D1 Kanserli hastaların bitkisel ilaç kullanma durumları TÜRÜ Sözlü ARAŞTIRMACILAR DANIŞMAN BÜŞRA ATİLA, ZİYA MERT MACİT, ÖZLEM ÖZTÜRK, MEHMET Prof. Dr. Fatih AKÇAY FURKAN CEPECİ, ATAKAN BİÇİCİ, Giriş: Kanser , hücrelerde DNA’nın hasarı sonucu hücrelerin kontrolsüz veya anormal bir şekilde büyümesi ve çoğalmasıdır. Kanser tedavisinde kullanılan ilaçların yanıt oranları halen beklenilen seviyede değildir. Alternatif tedavi ; bilimsel tıbbi uygulamalar yerine yapılan ve etkisi bilimsel olarak tamamlanmamış tedavilerdir. Dünyada alternatif olarak kullanılan bitkiler ; Isırgan otu, Reishi mantarı, Sarımsak, Tarçın, Fesleğen Metot ve materyal Bu araştırma 9-­‐13 Şubat 2015 tarihleri arasında Atatürk Üniversitesi Eğitim Ve Araştırma Hastanesi Onkoloji Servisinde yatan 39 hasta ile oluşturulmuştur. Katılımcılarla yüz yüze yapılan anketten elde edilen veriler bilgisayara girilerek SPSS paket programı ile analiz edilmiştir. Tanımlayıcı istatistiklerde kategorik değişkenler için n ve % , numerik değişkenler için ortalama ve standart sapma kullanılmıştır.. Bulgular Tanımlayıcı istatistikler: Yaptığımız çalışmada ; -­‐Kanser tanı çeşitleri şöyle bulundu: -­‐mide kanseri %30.8, -­‐akciğer kanseri %12.8, -­‐Özefagus kanseri %7.7 , -­‐Lenfoma %10.3 , -­‐diğer kanserler % 34.8 idi. -­‐Hastaların % 76.9’i (n = 30) herhangi bir bitkisel ilaç kullanmamıştır %23.1’si (n = 9) ise ek tedavi olarak bitkisel yöntemlere başvurmuşlardır ve %11.1 inin içerik hakkında bilgisi yok iken % 88.9 unun içerik hakkında bilgisi vardı. Tartışma -­‐Bitkisel ilaç kullanan hastaların kullandıkları ilaçları araştırdığı ve tavsiye üzerine kullandıklarını tespit ettik. -­‐Sosyodemografik özelliklerin bitkisel ilaç kullanma üzerine etkisi olmadığını tespit ettik. Sonuç ve Öneriler -­‐Alternatif tedavide kullanılan bu bitkilerin bazılarının kullanılma sebepleri: antimikrobiyal, antioksidan, antikanser, antitümorojenik, antiviral, etkileridir. -­‐Tedavide yanlış kullanılan antioksidan bitkiler potansiyel olarak kemoterapi ve radyoterapinin etkisini de azaltabilir 27/40 GRUP KONU TÜRÜ ARAŞTIRMACILAR DANIŞMAN D2 Tıp fakültesi 3. ve 6. sınıflar arasında Ebola virüsü hakkında Poster TUBA ÇAY, BUŞRA GÜZEL, TUĞBA EKİCİ, RAMAZAN YASİN Prof. Dr. Ayşe Esin AKTAŞ bilgi düzeylerive tutumları arasında fark var mıdır? YILMAZ Ebola virüsü ilk olarak 1976 yılında Sudan ve Zaire’de eş zamanlı olarak meydana gelen iki büyük salgında tanınmıştır. Henüz bir aşısı bulunmayan Ebola Hemorajik Ateşinin öldürme oranı %70 ile %90 arasında değişmektedir. Günümüzde medyada da sıkça yer eden bu virüs hakkında özellikle sağlık çalışanlarının belirli bir bilgi düzeyine sahip olmaları gerekmektedir. Bu araştırma dönem 3 ve dönem 6 öğrenciler arasında Ebola virüsü hakkında bilgi düzeyi ölçmek, farkındalık oluşturmak amacıyla yapılmıştır. Erzurum Atatürk Üniversitesi Tıp Fakültesi amfileri ve Araştırma Hastanesinde yapılan 60 kişi katılmıştır. Araştırmaya katılan kişilere Ebola virüsü hakkında en sık görüldüğü coğrafya, bulaş yolu, genetik materyali; belirtileri, hastalığının tedavisi, öldürme oranı gibi soruların yöneltildiği bir anket yüz yüze görüşme şeklinde uygulanmıştır. Veriler bilgisayara girilerek SPSS paket programı ile analiz edilmiş, hipotez testi olarak t-­‐testi uygulanmıştır. 3.sınıf ve 6.sınıflar arasındaki Ebola virüsü bilgi düzeyi karşılaştırılmasında p değeri 0, 009 bulunmuştur. Buna göre 3. ve 6. Sınıflar arasında Ebola virüsü bilgi düzeyi açısından fark vardır. 6.sınıfların daha başarılı olduğu tespit edilmiştir. Dönemler arasındaki bu farkı 6. sınıfların hastanede olmalarıyla ilişkilendirebiliriz. Bu durum doktorluğu daha çok benimsemelerini, tıbbi vakalara gösterdikleri ilgi ve dikkatin daha fazla olmasını sağlamıştır. 2014 başında başlayan Ebola salgınında 301 sağlık personeli Ebola virüsü kaptı, bunların 144’ü hayatını kaybetti. Bu kadar çok ölüme neden olmuş bu virüs hakkında özellikle sağlık çalışanları daha fazla bilgiye sahip olmalıdır. D3 Sağlık çalışanları ile sağlık çalışmayan gruplar arasında üst Poster OZAN İSMAİL KORKMAZ, YILMAZ EKİNCİ, MELTEM VAROL, Doç. Dr. Hakan USLU solunum yolu enfeksiyon sıklığı arasında fark var mıdır? BİLGE DEMİR, ÖMER BURAK GÖLCÜR Konu başlığımızdan da kısaca anlaşılacağı gibi toplumda ve sağlık çalışanları arasında üst solunum yollarına yakalanma sıklığı arasında bir fark olup olmadığını araştırdık. Konumuzu araştırırken, öncelikle dünyada bu konu üzerine olan araştırmaları inceledik ve bilgi topladık. Anket uygulamasına göre sorularımızı bu doğrultuda oluşturduk. Sorularımızı konumuzun amacına yönelik olarak nominal, ordinal ve numerik yöntemlere göre belirledik. Örneklemimiz Erzurum ili içerisinde 40 sağlık çalışanı ve 40 toplumun diğer bireyleri şeklinde oldu. İstatistiksel analiz için hipotez testlerinden bağımsız örneklemde t testini kullandık. Ayrıca grafiklerden pasta grafiğini de meslek dağılımını daha iyi gözler önüne sermek için posterimizde kullandık. Yapmış olduğumuz araştırmamızın sonucuna göre istatistiki anlamlı bir fark bulamadık. Daha önceden yapılan çalışmaları incelediğimizde, hem yorucu çalışma koşullarının sağlık çalışanlarının bağışıklığını zayıflatması hem de hastane ortamının enfeksiyonlarla karşılaşma ve enfeksiyon hastalıklarına yakalanmaya yatkın olmasından dolayı sağlık çalışanlarında üst solunum yol enfeksiyonlarına yakalanma sıklığının daha çok olacağını düşünmüştük. Fakat örneklemimiz küçük ve çalışmamız Erzurum ili içerisinde sınırlı kalmıştır. Erzurum’da kış mevsiminin uzun ve sert geçmesi de mesleki açıdan bir farkın oluşmamasına neden olmuştur. 28/40 GRUP KONU TÜRÜ ARAŞTIRMACILAR DANIŞMAN D4 Sigara içen ve içmeyen öğrencilerde peak flow metre Poster DURDUNAZ OK, KAZIM OFLİ, MEHTAP KAYA, EREN EMRE Arş. Gör. Dr. Abdulkadir değerleri BAYRI, MUSTAFA AKDEDE KAYA Giriş Ve Amaç: Peak flowmetre akciğerlerin ne kadar çalıştığını ölçen, kullanımı kolay taşınabilir bir alettir. Sigaranın akciğerlerdeki hava yollarını çeşitli sebeplerle etkileyerek nefes alımını zorlaştırdığı bilinmektedir. Bu araştırmanın amacı Atatürk Üniversitesi Tıp Fakültesi öğrencilerinden sigara kullananlar ile kullanmayanlar arasındaki solunum fonksiyonlarının farklılıklarını peak flowmetre ile göstermektir. Yöntem: Çalışmamız 2014-­‐2015 yılları arasında Atatürk Üniversitesi Tıp Fakültesinde yapılmıştır. Çalışmamıza öğrencileri arasından 60 kişi dahil edildi.14 soruluk, Peak flowmetre değerini etkileyen faktörlere yönelik anket yüz yüze yapıldı. Elde edilen veriler SPSS ile analiz edildi. Karşılaştırmalarda Student t testi kullanıldı. P anlamlılık düzeyi < 0, 05 olarak kabul edildi. Bulgular: Çalışmamıza 30’u sigara içen 30’u içmeyen toplam 60 kişi alındı. Çalışmaya katılanların %66, 66 (n=40) erkek %33, 34 (n=20) si kadın idi. Katılımcıların yaş ortalaması 20, 68±17, 42, kilo ortalaması 70, 05±12, 00, boy ortalaması 175, 47±7, 99 idi. Sigara içen 30 kişinin günlük sigara içme ortalaması 10, 87±6, 79 adet idi. Sigara kullanan kişiler ortalama 3, 65±2, 04 yıldır sigara kullanmaktaydı. Sigara içen 30 kişinin peak flowmetre ortalaması 477, 83±124, 87 idi. Sigara içmeyen 30 kişin peak flowmetre ortalaması 484, 50±113, 43 idi. Sigara içen ve içmeyenlerin peak flowmetre değerlerinin karşılaştırılması yapıldı. Aralarında anlamlı fark bulunamadı, P= 0, 829 Tartışma ve Sonuç: Literatürde bu konuda yapılan çalışmalar antropometrik özelliklerden öncelikle boy uzunluğunun Peak flowmetre değerinde regresyon eşiğinin en güvenli parametre olduğunu göstermiştir. Bunun yanında kilo, cinsiyet ve bazı akciğer hastalıkları peak flowmetre değerini değiştirebildiği için sigara içen ve içmeyen bireylerde anlamlı farklılık bulanamadı. Ancak bundan sonra daha fazla katılımcıyla yapılan ve diğer değişkenlerin de değerlendirmeye alındığı çalışmalara ihtiyaç vardır. 29/40 GRUP KONU TÜRÜ ARAŞTIRMACILAR DANIŞMAN D5 Sınıf öğretmenliği ile resim bölümü öğrencileri arasında OKB Poster AHMET DOĞRUCAN, HASAN ŞENEL, HANDE KARABAŞ, Arş. Gör. Dr. Abdulkadir görülme sıklığı farklı mıdır? ELDANIZ MAMMADLI, ŞEYMANUR ÖZTÜRK KAYA Giriş ve Amaç: Obsesif Kompulsif Bozukluk (OKB) yaklaşık 300 yıldır bilinen bir hastalık olup, tıp literatüründe ilk kez Jean Etienne Dominique Esquirol tarafından 1838 yılında tanımlanmıştır(1). Obsesif kompulsif bozukluk; kişinin sosyal ve mesleki işlevlerinde belirgin bozulmaya yol açan, rahatsız edici, benliğe yabancı, yineleyici ve bunaltı oluşturan düşünceler (obsesyon) ve bunaltıyı gidermek için yapılan yineleyici davranış yada zihinsel eylemler (kompulsiyon) olarak tanımlanan bir psikiyatrik bozukluktur(2). OKB kadın ve erkeklerde eşit sıklıkta görülmekle birlikte, erkeklerde genellikle başlangıç yaşı daha erkendir. Bir zamanlar oldukça ender görülmekte iken artık nispeten daha sık görülmektedir. Yaşam boyu görülme sıklığı %2, 5 civarındadır. Genellikle adolesan dönemin sonunda ya da erken erişkinlik döneminde başlar, bununla birlikte bazı çocukluk çağı olguları da bildirilmiştir. Geç erişkinlikte ortaya çıkması enderdir(3). Bu çalışmada Obsesif Kompulsif Bozukluk görülme sıklığı açısından Güzel Sanatlar Fakültesi öğrencileri ile Sınıf Öğretmenliği Bölümü öğrencileri arasındaki farklılıkların verilmesi amaçlanmıştır. Yöntem: 2014-­‐2015 yılı Atatürk Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi öğrencileri ile Sınıf Öğretmenliği Bölümü öğrencilerinden rastgele 50’ şer öğrenci seçildi. Öğrencilerle yüz yüze görüşülerek anket uygulandı. Anketimizde Maudsley ölçeği kullanıldı(4). Elde edilen verilerin istatistiksel değerlendirmeleri SPSS ile yapıldı. İstatistiksel önemlilik düzeyi olarak p<0, 05 kabul edildi. Bulgular: çalışmamıza katılan öğrencilerin %45 (n=45)’i erkek, % 55 (n=55)’i kadın idi. Katılımcıların yaş ortalanması 22, 4 ± 3, 14 idi. Öğrencilerin büyük çoğunluğu %72 (n=72)’si temizliğe aşırı düşkündü. Öğrencilerin%56 (n=56)’sı ayrıntılara gereğinden fazla dikkat ediyordu (Tablo1). Tablo 1:Temizliğe aşırı düşkünlük ve ayrıntılara gereğinden fazla dikkat etme durumları n % Temizliğe aşırı düşkünlük Hayır 28 28 Evet 72 72 Ayrıntılara gereğinden fazla dikkat etme Hayır 44 44 Evet 56 56 Güzel sanatlar fakültesi ve sınıf öğretmenliği bölümü öğrencileri arasında Obsesif Kompulsif Bozukluk görülme açısından anlamlı fark görülmedi.(p=0.37) Tablo 3: Bölümlerin Maudsley OKB Ölçeği Puanlarının karşılaştırılması Öğrencinin Okuduğu Bölüm n ortalama Standart P değeri sapma Güzel Sanatlar 50 15, 58 6, 411 Maudsley OKB Ölçeği Puanı Sınıf Öğretmenliği 50 14, 46 6, 228 0, 37 Tartışma: Güzel sanatlar fakültesi ve sınıf öğretmenliği bölümü öğrencileri arasında Obsesif Kompulsif Bozukluk görülme sıklığı açısından istatistiksel olarak bir fark bulunamamıştır. Anketi yapmadan önce bu iki grup arasında Obsesif-­‐Kompulsif Bozukluk görülme sıklığı açısından istatistiksel olarak anlamlı bir fark olacağını düşünüyorduk ve güzel sanatlar bölümü öğrencilerinde Obsesif Kompulsif Bozukluğun daha sık görüleceğini tahmin ediyorduk. Veri analizi yaptığımızda Sınıf öğretmenliği bölümü öğrencileri ve güzel sanatlar fakültesi öğrencilerinde maudsley ölçeğine göre Obsesif Kompulsif Bozukluk görülme oranının birbirine yakın olduğunu gördük. Araştırmada tanımlayıcı istatistiklerin çok az olmasından dolayı yaş, cinsiyet gibi tanımlayıcı bulgular belirtilerek araştırmanın tekrarlanması faydalı ve daha kapsamlı olacaktır. 30/40 GRUP KONU TÜRÜ ARAŞTIRMACILAR DANIŞMAN D6 Sabah yürüyüşü yapan ve yapmayan öğrencilerin zihinsel Poster ILGAZ RAFİ KADIOĞLU, RAHMATZHAN YANABAYEV, CİHAN Doç. Dr. Hamit durumları arasında fark var mıdır? AYSAN, ACEMOĞLU GİRİŞ: Yürüyüş gibi fiziksel aktiviteler gerek vücut hormonlarını düzenlemesi, gerek insana verdiği zindelik durumdan ötürü insanlar için önemli bir aktivite olarak kabul edilmektedir. Bu araştırmanın amacı düzenli fiziksel aktivite yapan ve yapmayan öğrencilerin zihinsel fonksiyonlarını değerlendirmektir. GEREÇ VE YÖNTEM: Bu çalışma 22 Eylül-­‐ 26 Eylül tarihleri arasında Erzurum’da Atatürk Üniversitesi Tıp Fakültesi öğrencileri üzerinde yüz yüze anket şeklinde yapılmıştır. Ankette öğrencilerin yaşları, cinsiyetleri, kaç gün yürüdükleri, yürüyüş yapmayı sevmeleri, yürüme süreleri, yürüyüşün zihinsel fonksiyonlara etkisi hakkındaki düşünceleriyle ilgili sorular yanı sıra 11’i zeka sorusundan oluşan beynin soyut, somut, matematik bölümlerinin kontrolünü değerlendiren bir test uygulandı. Hipotez testi olarak, bağımsız gruplarda T testi kullanıldı. İstatistiksel önemlilik düzeyi p<0, 05 alındı. BULGULAR: Araştırmaya 24’ü erkek 6’sı kadın toplam 30 öğrenci katıldı. Yaş ortalaması 19, 6 ± 1, 5 olarak bulundu. Yürüyüş yapanların %18, 8’i 5-­‐10 dakika, %18, 8’i 10-­‐20 dakika 62, 5’i ise 20 dakika ve üzeri sürelerde yürümektedir. Katılımcıların %53, 3 ü sabah yürüyüşü yaparken %46, 7 si yapmamaktadır. Sabah yürüyüşü yapmaktan memnun olanlar %53, 3 lük bir orana sahiptir. Yürüyüşün zihinsel faaliyetlere etkisi olduğunu düşünenlerin oranı ise % 66, 7 olarak bulunmuştur. Sabah yürüyüşü yapanların test sonucu 8, 1 ± 1, 5 yapmayanların test sonucu ise 6, 4 ± 1, 7 olarak bulundu. Yürüyüşün zihinsel faaliyetlere etkisi olduğuna inananların test sonucu 7, 7 ± 1, 9 olarak bulunurken, böyle bir etkiye inanmayanların sonucu ise 6, 6 ± 1, 3 bulunmuştur. Bunun sonucu olarak sabah yürüyüşü yapmanın tartışmasız olarak olumlu bir etkisi olduğu ortaya çıkmıştır. TARTIŞMA: Sabah yürüyüşünün zihinsel fonksiyonlara etkisini araştıran bu çalışma neticesinde olumlu yönde etkisi olduğu bulunmuştur ve bu sonuç Arthur F. Kramer and Kirk I. Erickson’un yaptıkları araştırma ile desteklenmiştir. Sabah yürüyüşü yapmak o gün için zihinsel faaliyet ve fonksiyonlara olumlu olarak etki etmektedir. D7 Tıp Fakültesi Öğrencilerinin Zaman Yönetimi Becerileri Poster MUSTAFA BAKIRCI, ÖMER USLU Yrd. Doç. Dr. Zeliha CANSEVER GİRİŞ: Türk Dil Kurumu zamanı ‘bir işin, bir oluşun içinde geçtiği, geçeceği veya geçmekte olduğu süre, vakit’ şeklinde tanımlanmıştır. Algı olarak belirtilen zaman; yerine konması, geri döndürülmesi, yenilenmesi, depolanması, satın alınması mümkün olmayan bir kaynaktır. Günlük hayatlarında insanlar, yaşadıkları zamanın farkına varamamaktadırlar. Hâlbuki zamanı fark etmek, etkili ve verimli bir şekilde kullanabilmek için onun iyi yönetilmesinin ön-­‐şart olduğu vurgulanmıştır. AMAÇ: Tıp Fakültesi zamanı kullanma becerilerini ölçmeyi tespit etmektir. YÖNTEM: Araştırmanın evrenini Atatürk Üniversitesi Tıp Fakültesi öğrencileri oluşturmuş olup, toplam 60 öğrenci araştırma kapsamına alınmıştır. Verilerin toplanmasında Zaman Yönetimi Envanteri kullanılmıştır. Veriler SPSS paket programı ile analiz edilmiştir. Tanımlayıcı istatistiklerde kategorik değişkenler için n ve % kullanılmıştır. Hipotez testi olarak Ki kare kullanılmıştır. BULGULAR: “Güne başlamadan önce gününüzü planlar mısınız?” sorusuna katılımcıların %60’ı (36 kişi) evet demişlerdir. “Haftalık amaçlarınız var mı?” sorusuna katılımcıların %56,7 (34 kişi) evet demişlerdir. TARTIŞMA: Ankete katılanların yaşıyla akademik dönem için amaçlar belirleme arasında anlamlı bir ilişki saptanamamıştır. Yaptığımız Ki-­‐Kare Testine göre katılımcıların kendi zamanını planlaması ile zamanlarını yapıcı kullanmaları arasında anlamlı bir ilişki bulunmuştur. 31/40 GRUP KONU D8 Toplumun estetik cerrahi uygulamalara bakışı D9 TÜRÜ Sözlü ARAŞTIRMACILAR DANIŞMAN ŞEYMA POLAT, HATİCE GİZEM ÇADIRCI, NİSANUR DOĞAN, Arş. Gör. Dr. Alper KÜBRA NUR ÇUKADAR, MAHMUT KARAKELLE YILMAZ Ülkemizde de giderek hem kadınlar hem de erkekler tarafından estetik operasyonlarına ilgi gösterilmektedir. Birçok sağlık sorununda olduğu üzere estetik cerrahi alanında da cinsiyet operasyon sıklığını ve şeklini değiştiren faktörler arasındadır. Bu nedenle çalışmamızın amacı erkeklerin ve kadınların estetik operasyonlara bakış açısının farklı olup olmadığını incelemektir. Bu çalışmamızda Atatürk üniversitesinde ikamet eden insanlardan rastgele seçmiş olduğumuz 80 kişiye yüz yüze anket uyguladık ve sonuçları ki kare testine göre analiz ettik. Elde ettiğimiz bulgulara göre dokuz hipotezimizden (estetik ameliyat geçirip geçirmeme, geçirme sebebi, estetik ameliyat düşünme ve düşünmeme; düşünme ya da düşünmeme sebepleri, çevrelerde estetik ameliyat olan kişilerin varlığı ya da yokluğu, plastik cerrahi alanındaki ilerlemelerin ve tanınmış kişilerin geçirdiği operasyonların kişiler üzerindeki etkisi ile kişilere göre en sık yapılan operasyon) kadınlar ve erkekler arasında estetik ameliyat düşünme açısından anlamlı fark bulduk diğer sekiz hipotezimizin anlamlı bir fark oluşturmadığını gördük. Çalışmamızda mevcut olan tüm kısıtlılıkları göz ardı ederek mevcut bulgularımıza baktığımızda estetik cerrahiyi düşünme hariç tüm parametrelerin kadın ve erkeklerde benzer bulunması artık estetik cerrahinin erkekler arasında da yaygınlaştığını ve bu operasyonların cinsiyet ayrımı yapmaksızın genel bir toplum sorununa cevap olduğunu söyleyebiliriz. Ancak mevcut kısıtlılıkların giderilmesi amacıyla çalışma daha geniş ve belirgin evrende daha çok katılımcı sağlanarak tekrarlanmalıdır. İlk başvuruda aile hekimini şeçenler ile diğer sağlık Poster VEYSEL ERTEN, MELEK BAYIR, EREN HÜSEYİN SARIDEDE, Arş. Gör. Dr. Esra PEKTAŞ kuruluşlarını şeçenlerin nedenleri arasında fark var mıdır? RAZİYE TEKKOYUN, İBRAHİM HALİL EKMEKÇİ GİRİŞ: Aile hekimliği, multidisipliner bir sağlık yaklaşımı olarak bütüncül bir sağlık hizmeti verilmesini öngörür. Güvene dayalı iletişim kurar, sorunları fiziksel, psikolojik ve sosyal yönleriyle inceler. Çalışmamızda kişilerin hastalandıklarında Aile Sağlığı Merkezi (ASM) ile diğer sağlık kuruluşlarını (devlet hastanesi, özel hastane…) tercih etme nedenlerini öğrenmeyi amaçladık. GEREÇ VE YÖNTEMLER: Araştırma örneklemi 20-­‐24 Eylül 2014 tarihleri arasında Erzurum ilinde rastgele seçilen 75 kişiyle oluşturulmuştur. Katılımcılarla yüz yüze yapılan anketten elde edilen veriler bilgisayara girilerek SPSS paket programıyla analiz edilmiştir. Tanımlayıcı istatistiklerde kategorik değişkenler için n ve %, numerik değişkenler için ortalama ve standart sapma gösterilmiştir. Hipotez testi olarak Ki kare, t testi ve tek yönlü ANOVA kullanılmıştır. BULGULAR: 31 kadın, 44 erkek katılımcıyla yapılan ankette cinsiyet ve tercih edilen sağlık kuruluşu arasında anlamlı bir fark olduğu, kadınların daha çok ASM'yi tercih ettiği belirlendi. Katılımcıların sağlık kuruluşu seçerken %25.3'ünün sağlık kuruluşu imkanlarını, %25.3'ünün ise hekim tercihini göz önünde tuttuğu tespit edildi. ASM'yi seçen katılımcıların %78.6'sının ulaşımdan dolayı, diğer sağlık kuruluşlarını seçen katılımcıların ise %84.2'sinin hekim tercihinin seçim nedeni olduğu saptandı. Hastalandığında ilk olarak ASM'yi tercih eden katılımcıların %77.3'ünün, diğer sağlık kuruluşlarını seçenlerin ise %18.9'unun yakınlarına ASM'yi önerdiği belirlendi. Katılımcıların eğitim seviyeleri yükseldikçe ASM'yi tercih etme oranlarının arttığı tespit edildi. TARTIŞMA VE SONUÇ: İnsanlar, ulaşım kolaylığını ve hekim kalitesini düşünerek kurumları seçmektedir. Bu durum, iklimin sert olduğu Erzurum’da özellikle kadınların daha çok ASM’yi seçmelerinin nedenini açıklamaktadır. Diğer sağlık kuruluşlarının seçilmesindeki en önemli faktör olan hekim tercihi, hastaların ASM hekimlerine karşı önyargılı olduğunu göstermektedir. 32/40 GRUP KONU D10 Evdeki İlaçlar D11 TÜRÜ Poster ARAŞTIRMACILAR DANIŞMAN CEREN KALENDER, GÖKSU AÇABAY, AYŞEGÜL ÖZEL, AYBENİZ Doç. Dr. Hakan USLU ŞENAY, İBRAHİM CANLI, GİRİŞ: İlaçlar hastalıklardan korunma, teşhis, tedavi veya vücudun herhangi bir faaliyetini değiştirmek için kullanılan kimyasal, bitkisel ve biyolojik kaynaklı ürünlerdir. Bu ürünler belirli kurallara göre, belirli dozlarda basit veya bileşik olarak hastanın kullanımına sunulur. AMAÇ: Bireylerin hekimin reçetelerine yazdığı ya da hekim reçetesi olmaksızın aldıkları ilaçları nasıl kullandıklarının tespit edilmesi amaçlanmıştır. YÖNTEM: 25-­‐30 Eylül 2014 tarihleri arasında Erzurum’daki lojmanlarda yapılmıştır. Katılımcılara yüz yüze anket uygulanmıştır. Veriler bilgisayara girilerek SPSS paket programı ile analiz edilmiştir. BULGULAR: 1. Evde bulunan ilaçlarının büyük çoğunluğunu (%28) ağrı kesiciler oluşturmaktadır. 2. İkinci ilaç grubu ise ağrı kesicilerdir (%13.9). 3. %85’i gerekli olabileceği düşüncesiyle hasta olmadan ilaç yazdırmamaktadır. 4. Katılımcıların %83’ü yakınlarının tavsiyesi ile ilaç kullanmamaktadır. 5. %75 i grip nezle soğuk algınlığı şikayetleri üzerine kendi başlarına antibiyotik kullanmamaktadır. TARTIŞMA Araştırma sonuçlarımıza göre evde bulunan ilaçlarının büyük çoğunluğunu (%28) ağrı kesiciler oluşturmaktadır. Bunun sebebinin yoğun iş stresi, sıkıntılı yaşam koşullarından uzaklaşmak olduğu düşünülmektedir. Ayrıca bu ilaçlara ulaşmanın kolaylığı insanları bu ilaçlara yöneltmektedir . Başka bir araştırma sonucunda ise Türkiye'de tüketilen ilaçların % 19.5’i antibiyotikler olup ilk sırada yer almaktadır. Oysa antibiyotikler, mutlaka hekimin kontrolünde kullanılması, eczacının hastaya verirken çok dikkatli olması gereken bir ilaç grubudur. Yine bu çalışmada en fazla tüketilen ikinci ilaç grubu ise ağrı kesicilerdir (%13.9). Ayrıca çalışmamıza göre katılımcıların %75 i grip nezle soğuk algınlığı şikâyetleri üzerine kendi başlarına antibiyotik kullanmamaktadır. Bu da bize muayene olmadan antibiyotik kullanımının eğitim seviyesi ile ilişkili olduğunu gösteriyor. SONUÇ: Ankete katılan hastaların ilaçlarını akılcı kullandıkları söylenebilir. Hasta, ilacın herhangi bir tüketim maddesi olmaktan çok, sağlık açısından özel öneme sahip bir ürün olduğu konusunda mutlaka bilgilendirilmelidir. Eğitim seviyesinin yüksek oluşu akılcı ilaç kullanımını olumlu etkileyebileceği görülmektedir. Toplumda baş ağrısı sıklığı ve nedenleri Poster MURAT KAPLAN, MEHMET ZİYAATTİN ERZEN, ARZU YILMAZ, Yrd. Doç. Dr. Mustafa ŞÜKRÜ ÖZDEMİR, DURAN DOĞMUŞ Talip ŞENER Baş ağrısı, tüm branşlarda hekimlerin karşılaştıkları yaygın bir semptomdur. Baş ağrıları bireyleri çok rahatsız etmesinin yanı sıra önemli işgücü kaybına, sağlık harcamalarına ve ekonomik kayıplara neden olur. Bizde bu araştırmada tıp öğrencilerinde baş ağrısı görülme sıklığını, tıp fakültesi öğrencilerinin baş ağrısına yönelik olarak kullandıkları tedavi yöntemlerini, baş ağrısı ile ilişkili olabilecek cinsiyet, yaş gibi demografik özellikler bakımından bir farkın olup olmadığını belirlemeyi amaçladık. Bu çalışma 23-­‐30 Eylül 2014 tarihleri arasında Erzurum Atatürk Üniversitesi Tıp Fakültesinde eğitim gören gönüllü, her sınıftan rastgele seçilen 60 kişiye yüz yüze anket uygulanarak yapıldı. Çalışmamıza katılan öğrencilerin %50’si kadın, %50’si erkektir. Yaş ortalaması 23 dür. Katılımcıların %20’si 1. sınıf, %30’u 2. sınıf, %10’u 3.sınıf, %40’ı 4.sınıf öğrencisidir. Yaptığımız çalışmanın sonucuna göre baş ağrısı şikayeti bakımıyla cinsiyet kriteri arasında anlamlı bir fark bulunmamıştır (p=0.405). VAS skalasına göre baş ağrısı şikayeti olanların ortalama baş ağrısı şiddeti kadınlarda 5, erkeklerde ise 4.9 olarak bulunmuştur. Tıp fakültesi 3. ve 4. sınıf öğrencileri daha çok ilaç kullandığını, 1 ve 2. sınıf öğrencileri ise bitkisel çay içmek, boyun bölgesine masaj yaptırmak, karanlık bir odada uyumak vb. yöntemlerle ağrılarını geçirmeye çalıştığını belirtmişlerdir. Sonuç olarak; tıp fakültesi öğrencilerinde baş ağrısı sıklığının topluma göre yaygın olmadığını, cinsiyet açısından anlamlı bir fark olmadığını, ilaç dışında alternatif ağrı giderme yöntemlerinin daha çok 1 ve 2. sınıf öğrencilerinde yaygın bir uygulama olduğunu söyleyebiliriz. 33/40 GRUP KONU TÜRÜ ARAŞTIRMACILAR DANIŞMAN D12 Çeşitli fakültelerden öğrencilerin aile planlaması bilgi Poster ARİF CANER ERDOĞAN, FURKAN TAKVA, ŞEYMA ÖZÇELİK, Yrd. Doç. Dr. Elif Okşan düzeyleri arasında fark var mıdır? ZELİHA GAMZE KARAKAMIŞ, OĞUZHAN DERE ÇALIKOĞLU Aile planlaması, istedikleri zaman, istedikleri sayıda çocuk sahibi olmaları için ailelere verilen hizmetlerin tümüdür. Aileye uygun korunma yöntemini ailenin istekleri, kadının önceki obstetrik öyküsü (gebelikleri ile ilgili) ve hekimin önerileri belirlemektedir. Beden Eğitimi ve Spor Yüksekokulu (BESYO) , Mimarlık ve Tasarım Fakültesi ve Tıp Fakültesi öğrencilerinin aile planlaması yöntemleri hakkındaki bilgi düzeylerinin değerlendirilmesi ve bu konu hakkında üç fakültenin bilgi düzeylerinin karşılaştırılması amaçlanmıştır. Anahtar Sözcükler: Aile planlaması, Eğitim, Geleneksel yöntemler, Modern yöntemler Kesitsel tipteki araştırmamız Erzurum ilinde 21.10 2014 yılında Atatürk Üniversitesi Tıp Fakültesi, Mimarlık Fakültesi ve Beden Eğitimi ve Spor Yüksekokulu’nda araştırmaya katılmayı kabul eden 84 kişi ile yüz yüze görüşme yapılarak yerinde anket formu yöntemi ile uygulanmıştır. Araştırmada fakülteler arası Aile Planlaması bilgi düzeylerini ölçmek için 27 sorudan oluşan çoktan seçmeli anket kullanılmıştır. Katılımcıların yaşı cinsiyeti ve fakülteleri bağımsız değişkenlerimiz iken aile planlaması yöntemleri hakkındaki bilgi düzeyleri bağımlı değişkenimiz olmuştur. Araştırma kapsamındaki öğrencilerin %41.7 'i(n=35) erkek ve %58.3'ü kadın(n=49) olup yaş ortalamaları ise 19.8 di. Öğrencilerin %31'i Tıp Fakültesi, %34.5'i BESYO, %34.5'i ise Mimarlık Fakültesinde okumaktaydı . Yaptığımız araştırma sonucunda fakülteler arası Ria ve hap yöntemi hariç aile planlaması bilgi düzeyiyle ilgili anlamlı bir fark bulunmamaktadır. Anketimize katılan öğrencilerin önemli bir kısmının yeterli bilgiye sahip olmadığı gözlemlenmiştir. Geleceği etkileyecek böylesine önemli bir konuda üniversite öğrencilerinin yeterli bilgiye sahip olmamaları büyük sorun teşkil etmektedir. Lisede yeterli bilgi verilmemesinden dolayı üniversitede seminer düzenlenip aile planlaması hakkında öğrencilerin bilgilendirilmesi gerekmektedir. D13 Doktor ne söylüyor, hasta ne anlıyor? Poster MURAT AKPINAR, HAKAN ŞİMŞEK, HURİYE KARDELEN GÜNEY, Yrd. Doç. Dr. Zeliha HÜSEYİN GÜVEN, MUHAMMED KARABULUT, MUHAMMED CANSEVER FATİH AKAR İletişim ‘’Bilgi alışverişi, bilgi üretme ve anlamlandırma sürecidir.’’ Alışveriş sözcüğünden anlaşılabileceği gibi iletişimde bilgi akışının iki yönlü olması gerekir. Kişiler arası iletişim; rahatlama, problem çözme, stres giderme, bilgi verme, ilişkileri biçimlendirme ve sürdürme, duyguları açıklama, ikna etme ve karar verme gibi birçok amaca hizmet eder. Hasta-­‐ hekim iletişimi birçok faktörün etkisi altındadır. İletişimin niteliğini, bazen hekim bazen de hasta belirlemektedir. Sağlık çalışanlarından hasta beklentilerini karşılamaları, onların korku ve streslerini en aza indirgemeleri beklenmektedir. Etkin bir tedavi için hasta ile hekim arasında anlaşma, uzlaşma ve kaliteli iletişimin sağlanması zorunludur. Bu araştırmada klinik ortamda hekimlerin hastayla iletişim kurma becerilerinin değerlendirilmesi ve iletişimin ne kadar sağlıklı olduğunun araştırılması amaçlanmıştır. Araştırma hastanın yaşına, cinsiyetine, eğitim seviyesine, başvurduğu polikliniğe göre; Atatürk Üniversitesi Araştırma Hastanesi’nde rastgele 6 branştaki 6 doktor ve 30 hasta üzerinde yapılmıştır. Çalışma gönüllülük esasına dayalı olarak yürütülmüştür. Araştırmada hekim ve hasta arasındaki iletişimin sağlığının hastanın yaşına, cinsiyetine, eğitim durumuna ve hekimin hastaya yaklaşımına göre değişimi incelenmiş olup bağımsız değişkenlerde T testi kullanılmıştır. Hastanın hekimi anlama durumu eğitim seviyesine göre değişmektedir. Hekimin hastaya yaklaşımı ne kadar iyi olsa da, hasta belli bir düzeye kadar hekimi anlayabilmektedir. Bu da tedaviye uyumu etkilemektedir. Hasta-­‐hekim arasındaki sağlıksız iletişimin sebebi hekimin tedavi yöntemini hastaya anlatma esnasında tıbbı jargon kullanmasının sebep olduğu gözlemlendi. 34/40 GRUP KONU TÜRÜ ARAŞTIRMACILAR DANIŞMAN E1 Histolojik preparat hazırlama süreci: örnek almadan Poster ELHAM İŞ, MECİT TÜRKOĞLU, MEHMET CİHANGİR AĞCA, Doç. Dr. Deniz ÜNAL görüntüye İRFAN KILIÇ, FADİME KILINÇ Giriş: Daha önceki çalışmamızda histolojik doku hazırlama prensiplerinden bahsetmiştik. Bu çalışmamızda ise sperm yaymasını uygulamalı olarak inceledik. Amacımızı sperm kuyruk uzunluğunun sigara kullanımı ve yaş ile ilişkisinin olup olmadığını araştırmak olarak belirledik. Materyal Metod: IVF merkezine başvuran elli hastadan semen örneği alındı. Hastalardan alınan numuneler Likefiye olması için otuz dakika bekletildi.2µl semen örneği lam üzerine yayılarak saç spreyi ile sabitlendi. Daha sonra beş dakika fiksatifte bekletildi. Ardından Spermac-­‐Stain boyasıyla boyandı. Hastalar sigara kullanım özelliklerine göre 2 gruba (kullanan-­‐kullanmayan) ve yaşlarına göre 3 gruba (20-­‐30, 31-­‐40, 41-­‐50) ayrıldı. Boyanan preparatlar Olympus marka mikroskop altında incelendi. Her preparattan yirmi adet spermin kuyruk uzunluğu bilgisayarda cell sens entry programıyla ölçüldü. Elde edilen veriler SPSS V.20 ile analiz edildi. Tartışma ve Sonuç: Sperm kuyruk uzunluğu ortalama olarak sigara kullananlarda 38, 77µm, kullanmayanlarda 39, 19µm olarak ölçüldü. Ancak Independet Sample t testiyle istatistiksel olarak anlamlı bir fark olmadığı görüldü.(p:0.791) Sperm kuyruk uzunlukları yaşa göre ortalama; 20-­‐30 yaş arası: 45, 38µm, 31-­‐40 yaş arası: 39, 38µm, 41-­‐50 yaş arası:35, 76µm olarak ölçüldü. Veriler One Way ANOVA testi ile analiz edildi ve anlamlı bir fark olduğu gözlendi (p=0, 015). 35/40 GRUP KONU TÜRÜ ARAŞTIRMACILAR DANIŞMAN E2 Hasta ve sağlık çalışanları arasında iletişimin iki taraflı Poster ALPER GÜLLÜOĞLU, SERDAR GÜMÜŞTOKA, SELMA Yrd. Doç. Dr. Başak değerlendirilmesi AKTOPRAK, TUBA UĞURLU, SAVAŞ FİDAN BÜYÜK AMAÇ: Bu çalışmadaki amacımız hastaların dil, lehçe, şive, terminoloji veya diğer iletişim öğelerinden kaynaklı sağlık çalışanları ile tanı ve tedavi sürecinde sorun yaşayıp yaşamadığını belirlemek ve sorunlara ilişkin çözüm önerilerini değerlendirmek Bu çalışmadaki hipotezimiz dil çzellikleri yönünden hasta ve sağlık çalışanları arasında sorun yaşandıpı yönündeydi YÖNTEM: Her poliklinikten rastgele hastalar ve sağlık çalışanları seçilmiştir. Uygulama: Katılımcılara yüz yüze anket. İstatistik analiz: veriler bilgisayara girilerek SPSS paket programı ile analiz edilmiştir. Tanımlayıcı istatistik kullanılmıştır. BULGULAR Hastaneniz Türkçe bilmeyen hastalara ne ölçüde hizmet sunabiliyor? (Tablo) n % Hiç 1 9, 1 Nadiren 3 27, 3 Ara sıra 2 18, 2 Tablo 1 Genelde 4 36, 4 Her zaman 1 9, 1 Total 11 100, 0 Missing System 1 Toplam 12 Doktor ile iletişiminizde problem yaşıyor musunuz? (Tablo 2) n % Hiç 13 65, 0 Nadir 4 20, 0 Ara sıra 1 5, 0 Tablo 2 genelde 1 5, 0 Her zaman 1 5, 0 Total 20 100, 0 TARTIŞMA VE SONUÇLAR: Yaptığımız literatür taramasında ditam tarafından güneydoğu bölgesinde yapılan çalışmada benzer sonuçlar bulunmuş fakat bunun sağlık sisteminin işleyişinde problem yaratmadığı görülmüştür. Bizim çalışma evrenimizle kıyaslandığımızda güneydoğuda yapılan çalışmada bölgedeki azınlık diline hakim olan sağlık çalışanları yüzde 50 den fazlasını oluşturmaktadır. Erzurum ilinde Türkçe bilmeyen hastalar ile bu hastalarla iletişim kurabilecek dil bilgisine sahip sağlık çalışanı orantılı değildir. İncelediğimiz ikinci çalışmada(2) bizim bulgularımızla çok büyük benzerlik gösteren sadece farklı anadil nedeniyle değil aynı zamanda yüzde yirmi oranında terminolojinin hastaya iletişimde fazla kullanımı, hastada hastalığı nedeniyle yaşanan iletişim problemi(işitme, bunama vs.) den kaynaklanmaktadır. Sonuçta hastaların %5 inin her zaman sorun yaşadığını %6 sının genelde % 4ünün ara sıra %20 sini nadir %65 inin hiç problem yaşamadığını gördük. Bu problemlerin neden kaynaklandığını araştırdık. Sorunların %60 terminolojiden, %30 dilden %6 doktordan %4 lük kısım sorularımızı yanıtsız bıraktı. 36/40 GRUP KONU TÜRÜ ARAŞTIRMACILAR DANIŞMAN E3 Tıp ilahiyat ve felsefe bölümü öğrencilerinn kitap okuma Poster AYSU ELGÜN, EKİN DENİZ GÜMÜŞTAŞ, DESTAN AŞÇI, HÜSNA Arş. Gör. Dr. Sultan alışkanlıklarının değerlendirilmesi AĞCA, BEKTAŞ YILDIRIM ÖKSÜZ Okumayı yaşamsal bir etkinlik olarak görüp sürekli ve düzenli olarak sürdürmek, bir toplumun gelişmişlik düzeyini yansıtan önemli bir göstergedir. Türkiye gibi gelişmiş ülkelerde gençlerin okuma alışkanlığı kazanmaları, bilinçli ve gelişmiş bir toplum oluşturma yolunda atılacak önemli bir adımdır. Türkiye’de okuma alışkanlığı konusunda günümüze kadar yapılan çalışmaların neredeyse tamamında Türk halkının okuma ve kütüphane kullanımı alışkanlıkları oldukça zayıf görülmektedir. Türk halkında yaşanan bu genel durumun üniversite öğrencileri üzerinde de benzer görünüme sahip olabileceği hipotezinden hareketle; Atatürk Üniversitesi’nde tıp fakültesi, okuma oranı yüksek olması beklenen eğitim fakültesi ve okunan kitap türleri açısından farklılık göstermesi beklenen ilahiyat fakülteleri arasında araştırma yapmayı hedefleyerek çalışmalarımıza başladık. Bu çalışmamız 18.09.2014-­‐9.10.2014 tarihleri arasında Atatürk Üniversitesinin Tıp fakültesi, İlahiyat fakültesi ve Eğitim fakültesi felsefe öğretmenliği bölümü ikinci ve üçüncü sınıf öğrencilerinden oluşan 200 kişilik katılımcı grubuna uygulandı. Çalışmamıza katılan katılımcılara yüz yüze anket uygulanıp anket verilerinin değerlendirilmesi için SPSS paket programı kullanıldı. Öğrencilerin anket sorularına verdiği yanıtlar bulgular ve tartışma bölümümüzde değerlendirilerek yorumlandı. Katılımcıların %50’si erkek iken %50’si bayan olup yaş ortalaması 21±1 idi. Çalışmamızda öğrencilerin şu an okudukları bir kitap olup olmadığı, kitap okuma amaçları, kitap okuma alışkanlıklarının üniversiteye başladıkları zaman değişip değişmediği, kitap okumaya engel olan etkenleri, okumaya ayırdıkları zaman ve kütüphaneye gitme sıklıkları vb. konuları araştırdık. Üniversite öğrencilerinin okuma kültürüne bakıldığında çıkan sonucun Türk halkının genel yapısına oranla daha iyi bir görünüme sahip olduğu gözlenmiştir. Çalışmamızdan son çıkarımlarımız olarak şunları söyleyebiliriz ki, üniversite öğrencilerinde üniversiteye başladıktan sonra genel olarak okuma alışkanlığında ilerleme kaydedildiği sonucuna erişilip, bu oranın en çok İlahiyat Fakültesi’nde arttığına rastlanmıştır. E4 Öğrenciyken evlilk ve ailelerin bakış açısı. Sözlü KEVSER HALE GÖKGÖZ, SALİHA ELMACİ, UĞUR CAN KÖK, Arş. Gör. Dr. Beytullah İREM KOÇAK, HARUN ARPA İsmet DEMİRHAN AMAÇ: Bu araştırmanın amacı; Atatürk Üniversitesinde öğrencilerin ve doktorların okurken evlenme durumuna yönelik düşüncelerini , devletin bu duruma yönelik teşviki düzenlemesini, okurken evliliğin getirdiği avantaj ve dezavantajları, okurken evli olmanın maddi yönünü, ailelerin bu konuya bakış açısını belirlemektir. YÖNTEM: Bu araştırmayı iki farklı gruba iki farklı anket uygulayarak yaptık. Bu gruplardan birincisi okurken evlenmiş doktorlardı. Biz bu gruba okurken evlenmeleriyle ilgili tecrübelerini, fikirlerini, ailelerinin evlenmeyi düşündüklerinde verdiği tepkisini, maddi sıkıntı yaşayıp yaşamadıklarını sorduk. ikinci grup tıp öğrencileri arasından rastgele seçilmiş öğrencilerdi. Bu gruba da eğer okurken evlenmeye karar verseler aileleri nasıl tepki verirdi, bu durum derslerini nasıl etkilerdi, okurken evlenmiş olmanın nasıl avantajları ve dezavantajları olurdu şeklinde sorular sorduk TARTIŞMA: Doktorlarla yapılan ankete dayanarak okurken evlenmenin dersleri olumlu yönde etkilemesinin nedeninin evliliğin düzenli bir hayat getirisinin olması ve eşlerin birbirlerini olumlu yönde desteklemesi olduğuna kanaat getirdik. Devletin evlilik düzenlemesi genellikle olumlu karşılanırken evlilik kurumunun suiistimal edileceğini düşünenler de çoğunluktaydı Anketimizi yapmadan önce okurken evliliğin dersleri olumsuz etkileyeceğini düşünmüştük ama anket sonucunda böyle olmadığını gördük aksine katılımcıların büyük çoğunluğu derslerini olumlu yönde etkileyeceğini düşünüyordu. Evliliğin dezavantajlarını sorduğumuzda aldığımız en kayda değer olanı sorumlulukların artması ve maddi sıkıntılardı onu kariyer gecikmesi takip ediyordu. Anket yaptığımız öğrencilerin evliliğe olumlu bakmasının nedeni başta evliliğin düzenli bir hayat getirisinin olması ve derslerini olumlu etkileyeceğini düşünmeleriydi. Anket yaptığımız öğrencilerin evliliğe olumsuz bakma nedeni sorumluluğun artacak olması ve kariyer gecikmesiydi. SONUÇ: Kayda değer bir fark çıkmamakla birlikte okurken evlenmenin tecrübelere göre ders durumunu olumlu etkilediği ortaya çıktı. Yasal düzenlemeye genel olarak olumlu bakılırken ailenin bakış açısı önce olumsuz sonra olumlu olarak değiştiği ortaya çıktı 37/40 GRUP KONU TÜRÜ ARAŞTIRMACILAR DANIŞMAN E5 Atatürk üniversitesi öğrencilerinin çevre duyarlılıklarının Poster TÜRKAN ELİF TAŞTAN, ENES KAPLAN, NİHAT EMİN KÖSEOĞLU, Yrd. Doç. Dr. Zahide incelenmesi BETÜLCAN BAŞARAN, FATIMA BETÜL ÇALIŞKAN KOŞAN Çevre, en genel anlamıyla, bir canlının yaşam ortamı olarak tanımlanmaktadır. Ekolojik anlamda, bireyle ilişkili canlı-­‐cansız her şeyi kapsayan bir terimdir. Çevre sorunları, yaşamla ilgili gereksinimlerin karşılanmasını güçleştiren veya olanaksızlaştıran engellere ilişkin sorunlardır. Bu engellere çevre kirliliği denilmektedir. Her geçen gün üretim, doğal kaynakların tüketimi, nüfus artışı, savaşlar, bilinçsiz teknolojik gelişmelerle kirletilen hava, su, toprak ve yok edilen ormanlar sonucu oluşan hastalıklar ve ölümlerle, dünya, insan sağlığını ve insanlığın geleceğini tehdit eden özellikler kazanmaktadır. Çevre sorunlarının çözümünde, bireyin duyarlılığının ve aldığı çevre eğitiminin yeterliliğinin etkisi göz ardı edilemez. Ailede ve tüm örgün eğitim kurumlarında verilecek olan çevre eğitiminin başlangıç noktasının belirlenmesi için, bireyin çevreye karşı göstermiş olduğu davranışlara ve aldığı çevre eğitiminin yeterli olup olmadığına bakılmalıdır. Araştırmanın amacı Atatürk Üniversitesi Tıp Fakültesi, Eğitim Fakültesi, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi öğrencilerinin çevre duyarlılığına ilişkin görüşlerinin belirlenmesi ve çevre duyarlılığı hakkında farkındalığı artırmaktır. Çalışmaya katılan öğrencilerin %33, 33 (n=40)’ü İİBF, %33,33 (n=40)’ü Eğitim Fakültesi, %33,33(n=40)’ü Tıp Fakültesi’nde okumakta olup, öğrencilerin %46,7 (n=56)’sı kadın, %52,5 (n=63)’ü erkektir ve öğrencilerin yaş ortalaması 20,75±1,49 dur. Öğrenciler çevre kuruluşlarının çalışmalarına katılmazken, yapılan çalışmaları da yetersiz bulmaktadır. Üniversite öğrencilerinin, çöplerin çöp kutularına ulaşması konusunda belirli bir bilince sahip oldukları görülmüştür. Üniversitemiz bünyesindeki kulüplerce çevre duyarlılığını artırmak amacıyla çeşitli faaliyetler yapılabilir. Ayrıca üniversite yönetimi kampüs içerisinde çeşitli yerlere geri dönüşüm kutuları konulması önerilir. Üniversite bünyesinde dahi insanların çevreye duyarlılığının düşük bulunması, tüm yükseköğretim programlarına çevreyle ilgili derslerin konulması gerektiğini düşündürmektedir. E6 Beden dilini gözlemliyoruz Sözlü FADI MADANI, SONUR SANĞU, ÜMMÜ GÜLSÜM GÖMLEKSİZ, Doç. Dr. Mücahit EMET KÜBRA NUR ASLAN Giriş: Beden dili, bir kişi veya hayvanın jestler, mimikler ve hareketler ile sözel olmayan iletişim kurmasıdır. İnsanlar, beden dili aracılığıyla duygularını, düşüncelerini, isteklerini, ihtiyaçlarını ve ruhsal zenginliklerini başka insanlarla paylaşırlar. Hastanın beden dili ise doktora olan güvenine, hastane hizmetlerine olan memnuniyetine, cinsiyetine, medeni durumuna ve sahip olduğu çocuk sayısına göre değişkenlik gösterir. Amaç: Bu araştırmanın amacı hastanın beden dilini, el sıkışma , göz teması, baş pozisyonu, ağız hareketleri, el hareketleri çerçevesinde gözlemleyerek, doktoruna ve hastane hizmetlerine olan memnuniyet düzeyini ortaya koymaktır. Materyal ve Metot: Ortam: Bu çalışma Atatürk Üniversitesi Araştırma Hastanesi göğüs hastalıkları, endokrinoloji, nefroloji, beyin ve sinir cerrahi ve gastroenteroloji kliniklerinde yapılmıştır. Evren: Araştırmanın evrenini hastanede tedavi görmekte olan yatılı hastalar oluşturmaktadır. Örneklem: Belirtilmiş kliniklerden rastgele seçilen. Uygulama: Katılımcılarla yüz yüze anket uygulandı ve hastaların beden dilleri videoya çekildi. Daha sonra videolar izlenerek beden dilleri yorumlandı. İstatistik analiz: Veriler bilgisayara girilerek SPSS paket programı ile analiz edilmiştir. Tanımlayıcı istatistiklerde kategorik değişkenler için n gösterilmiştir. Bulgular: Toplam 15 hasta çalışmaya alındı. Hastaların 8’i kadın 7 tanesi ise erkek olup; bunlardan 3ü göğüs hastalıklarında, 4ü beyin ve sinir cerrahisinde, 2si gastroenteroloji, 3ü endokrinoloji ve 3ü de nefroloji bölümlerinde yatmaktadırlar. Sonuç: Hastalar en sık şu beden dillerini kullanıyordu: El Sıkışması: Ölü balık, Göz Teması: Gözle dışarı bakma, Ağız Hareketi: Hafifçe açılma, Baş Pozisyonu: İlgilenmiş baş pozisyonu, El ve kol Hareketi: İçine kapanık, Duruş :Yarı ilgili Genel olarak sözle beden dillerinin uyuşmadığını gözlemledik. 38/40 GRUP KONU TÜRÜ ARAŞTIRMACILAR DANIŞMAN E7 Tıp fakültesi 1-­‐3. sınıf öğrencilerinin ders çalışma şekilleri Sözlü MUHAMMED MURAT TEKİN, FURKAN ÖZDEMİR, ÖMER VELİ Yrd. Doç. Dr. Zeliha arasında fark var mıdır? YEŞİLYURT, MURAT KAYA, BİLAL EMRE ERZENEOĞLU, CANSEVER Giriş: Öğrenme stilleri genel olarak üçe ayrılmaktadır. Görsel Ağırlıklı öğrenenler görerek ve okuyarak öğrenmeyi tercih eder; okuyarak öğrenir; renkli görselleri, örneğin grafik ve haritaları, tercih ederler. İşitsel ağırlıklı öğrenenler işiterek, dinleyerek ve tartışarak öğrenmeyi tercih ederken, dokunsal / kinestetik ağırlıklı öğrenenler öğrenecekleri şeylerle fiziksel temas kurarak, yaparak öğrenirler. Doksanlı yılların yarısından itibaren bilgisayar ve internet kullanımındaki artış, öğrencilerin ders çalışma şekilleri üzerinde ciddi değişimlere yol açmıştır. Koohang & Harman e-­‐öğrenimi, eğitimin internet, uydu tv, video veya CD-­‐Rom gibi çeşitli elektronik medyanın kullanılarak alınması olarak tanımlamaktadır. Amaç: Farklı sınıflardaki tıp fakültesi öğrencileri arasında çeşitli çalışma sistemlerini incelemek ve farklı sınıflardaki öğrencilerin kaynak kullanım eğilimlerini karşılaştırmak. Yöntem: Bu çalışma 18.09.2014-­‐09.10.2014 tarihleri arasında Atatürk Üniversitesi İngilizce ve Türkçe Tıp Fakültesi’nde yapılmıştır. Araştırmanın evrenini tıp fakültesi öğrencileri oluşturmuştur. Veri toplama öğrencilerin sınıflarında, kendilerine kısa bir açıklama verilmesinin ardından anket kağıtları dağıtılarak toplu bir şekilde yapılmıştır. Anket her sınıftan rastgele seçilen 30-­‐35 öğrenciye (toplamda 191 öğrenciye) uygulanmıştır. Bulgular: Her iki tıp programında da not alma durumunda artan sınıfla birlikte önemli bir artış görülmüştür. Sınıflar arası veriler üzerinde yapılan Pearson Ki-­‐Kare testinde hesaplanmış olan 0.017, 0.013 ve 0.003 karşılaştırmalı p değerleri, farklılığın önemini istatistiksel olarak ortaya koymaktadır. Anket sonucunda her iki programda da tüm sınıflarda en sık tercih edilen yöntemin kağıt üzerinden çalışmak olduğu saptanmıştır. Bilgisayar ve tablet-­‐telefon kullanımının ise İngilizce tıp programında Türkçe tıp programına nispeten daha yüksek olduğu tespit edilmiştir. Çalışmamız aynı zamanda çıkmış soruların her sınıfta en sık tercih edilen kaynak olduğunu göstermektedir. Her iki programda da çıkmış soru kullanım sıklığı eğitim yılı arttıkça artmaktadır. Türkçe programında artış istatistiksel olarak anlamlı bir düzeyde gözlemlenmiştir. Derste tutulan notların kullanım sıklığı özellikle 3.sınıftaki katılımcılarda artmıştır. 3.sınıfta klinik bilgilerin daha yoğun veriliyor olması, dolayısıyla eğiticilerin sunumlar dışında kendi deneyimlerini daha sık anlatıyor olmaları katılımcıları derste not tutmaya yönelten bir faktör olarak görülmektedir. Elde edilen verilere göre özellikle Türkçe ve İngilizce sınıflarda okuyan öğrencilerin kaynak kullanım tercihinde dershane videoları 1. sınıftan itibaren daha önemli hale gelmekte ve daha çok kullanılmaktadır. Ancak dershane videolarının kullanımındaki artış İngilizce sınıflarda daha belirgindir. Sonuç: Tıp fakültesinde 1. 2. Ve 3. Sınıf öğrencileri çeşitli ders çalışma yöntemlerine başvurmaktadırlar. Bulgular görsel ağırlıklı öğrenmenin (okuyarak, görsel kaynaklar kullanarak) ağırlıklı olarak tercih edildiğini; teknoloji kullanımının yaygınlaşmaya başladığını; çıkmış soru çözmenin önemini koruduğunu göstermektedir. 39/40 GRUP KONU TÜRÜ ARAŞTIRMACILAR DANIŞMAN E8 Ebeveynleri çalışan ve çalışmayan çocuklarda depresyon Poster SELCEN GÜLMEZ, AYŞEGÜL ARSLAN, LIMA SAMAD, ALİ Doç. Dr. Ümit AVŞAR açısından farklılık var mıdır? KÜÇÜK, MUHAMMED METİN DARICI, SENANUR OYUNCAKÇI Depresyon toplumda çokça görülen bir sağlık sorunudur. Ülkemize bakıldığı zaman kadınlar çoğunlukta olmak üzere nüfusun yaklaşık %20'sinin çeşitli düzeylerde depresyondan muzdarip olduğu görülmektedir. Gençlik depresyonlarının büyük çoğunluğunun sebebinin çocuklukta görülen ilgisizlik olduğu da bilimsel bir gerçektir. Bu ve bunun gibi verilerden yola çıkılarak çalışmanın konusu “çalışan annelerin çocuklarındaki depresyona eğilim” olarak belirlendi. Örneklem için, çalışan veli sayısının daha çok olması dolayısıyla İ.D.V Bilkent Lisesi öğrencileri seçildi. Son sınıf öğrencilerine iki bölümden oluşan bir anket uygulandı. Anketin ilk bölümü katılımcı profilini çıkarmak amacıyla yaş, cinsiyet, sınıf, ebeveyn çalışma durumu sorularından; ikinci bölümü ise depresyona eğilimi ölçmek için Beck Tarama Testi’nden oluşmaktadır. Beck Ölçeği’nde alınan skor yükseldikçe hastanın depresyon düzeyinin arttığı kabul edilmektedir. Çalışmanın odak noktasına koyulan ebeveyn çalışma durumuyla gençlerdeki depresyona yatkınlık arasındaki ilişkiyi gözlemleyebilmek için ANOVA testi kullanıldı. İki ebeveyni de çalışan çocuklardaki skor diğerlerinden daha yüksek olsa da ANOVA testi sonuçlarında p değerinin .100 olması ebeveyn çalışma durumuna göre kayda değer bir fark olmadığını ortaya çıkarmıştır. Katılımcılar cinsiyetlerine göre ayrıldıklarında Beck Depresyon Ölçeği skalasında kız katılımcılar erkek katılımcılardan çok daha yüksek skor alsa da bağımsız t-­‐testi sonucu anlamlı bir farkın olmadığını ispatlamıştır. Sınıf ve yaş değişkenlerine göre kıyaslama yapıldığında da değerlerin birbirine çok yakın olduğu gözlemlenmiştir. Sonuç olarak ebeveyn çalışma durumunun gençlik depresyonu üzerinde anlamlı bir etkisinin olmadığı görüldü. Her kategoride birbirlerine çok yakın bulgular elde edilmesinin sebebi örneklem grubunun sosyo-­‐demografik koşulları birbirine benzer kişilerden oluştuğu gerçeği olarak kararlaştırıldı. S1 Tıp Kabus Gördüğünde: Uyku Bozukluklarına Genel Bir Bakış Sözlü Miraç Selcen ÖZKAL Prof. Dr. Zekeriya AKTÜRK Bedensel ve ruhsal sağlığın devamlılığı için vazgeçilmez bir unsur olan sağlıklı uyku çeşitli unsurları içermesi gereken bir süreç olup, vücudun “circadian ritm”ini sağlayarak gelişme ve yenilenme için bir fırsat oluşturmaktadır. Sağlıklı bir uykunun sağlanamadığı kimi tıbbi sorunlar uyku bozuklukları (parasomnia) adı altında toplanabilmekte olup, bu durumda kişinin yaşam kalitesi düşmekte ve birbirini tetikleyerek gelişen tehlikeli tablolar oluşabilmektedir. Narkolepsi, uyku terörü, uyku felci bu sorunlardan sadece birkaçı iken, en öne çıkmış durum tıkanmaya ve sinir sistemine bağlı tipleri bulunan bağlı kronik uyku apnesi rahatsızlığıdır. Uyku apnesi, uyku sırasında 20-­‐30 sn’lik periyotlarla solunumun durması ile karakterize anormal bir durumdur ve uykunun bölünmesi ile çeşitli sorunlara yol açmaktadır. Tedavi edilmediği sürece horlama, uyku felci, huzursuz bacak sendromu, kişinin kendini koruma isteği ile gelişen insomnia rahatsızlığı ile ilerleyebilecek olan bu durum sonucunda aynı zamanda yüksek tansiyon, aritmi ve kalp krizi gibi kardiovasküler hastalıklar, iktidarsızlık, hafıza kayıpları gibi çeşitli tıbbi tablolar ve hatta ölüm ortaya çıkabilmektedir. Uyku apnesi ve diğer parasomniaların tanısında uyku laboratuvarlarında gözlenen REM ve Non-­‐REM uyku dalgalarının önemi büyüktür. Aynı zamanda depresyon ve psikolojik rahatsızlıklar ile uyku bozuklukları arasında da bir bağ kurulmuş olduğundan, sağlıklı ruh halinin tıbbın bu kâbusuna yönelik bir önlem olabileceği düşünülebilmektedir. Uyku bozuklukları için tarih boyunca dini, mistik ve fantastik çeşitli açıklamalar yapılmış olsa da gelişen tıp ile bilimsel bir rahatsızlık olduğu ortaya konmuştur ve güncel tedavide nefes cihazları, yaşam tarzı kontrolleri ve özellikle cerrahi uygulamalar başarılı sonuçlar verebilmektedir. 40/40 

Benzer belgeler